sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt

Transkript

sayfalar HAZIRAN_`2013.....1-19_opt
1954-55 DERS YILI MAHMUT ESAT BOZKURT İLKOKULU 4. SINIF ÖĞRENCİLERİ EFES KÜLTÜR GEZİSİ
1-Süleyman Kaplan(Başöğretmen),2-Şükriye Erdoğan(sınıf öğretmeni), 3-Hami Yakut(Öğretmen),4-Hüsnü Çelik, 5-İbrahim…..,
6-Ruşen Akten, 7-Mustafa Küçük, 8-Ali….., 9-……..,10- Muhittin Palamutçu, 11-Ali Pancar, 12-Çoşkun….., 13-Hidayet Hamaloğlu,
14-Önder Konuk, 15-Mehmet……, 16-Mehmet Bölük, 17-Hüseyin Kemikli, 18-Cemal Tahsin Özenmiş, 19-Mustafa Şefik Gürkök, 20Hüseyin Seçer, 21- Hüseyin Alev, 22- Mustafa Ertan, 23-Özdemir Yoldaş,24………., 25-……… 26-………, 27-……. 28-….. Topuz,
29 İclal Bozdoğan, 30-…….., 31-……., 32- Nuran Kutbay, 33-…….., 34-…….., 35-……..36-……..,37- Kamuran….., 38-……., 39Mesut Temel, 40- Gürbüz Arıkan, 41- İlhami Akalın, 42- Fatma Sabırlı, 43-Cenibe Temiz, 44-Remziye Baykal, 45-Nuran….., 46-Mekiye
Bozkurt(Çetiner), 47-Nermin Çetiner(Karaca), 48-Ayhan….., 49-……Yakut, 50- Ege Kipural, 51-Dilek İstemi,52-Nurten….., 53-Musa
Doyuran, 54-Dilek Özsürücü(Egel), 55-Serpil….., 56-Ata Şakrak, 57-Cezayir Ege, 58-………..
[email protected]
Yerel Tarih Dergisi
2008-2009 ve 2010 -2011
sayıları iki cilt halinde
derlenmiştir.
Ciltlenmiş Yerel Tarih
Dergilerini edinme adresi
Ege Mahallesi 442. Sokak
No 6, Club Oliva
Ergül Apartmanları
B Blok Daire 4
Kuşadası / Aydın
Tel: 0 256 618 44 44
Faks: 0 256 618 44 67
ISSN 2147-6349
K
uşadası Kuvayı Milliye Reisi,
Atatürk’ün dava arkadaşı, modern
Türkiye Cumhuriyeti’nin
kuruluşunda önemli görevler
üstlenen hemşerimiz Mahmut Esat Bozkurt’un
kızı Gün Tekand Bozkurt’u ebediyete
uğurladık, Yaşamı boyunca babasını her
platformda en iyi şekilde temsil eden Gün
Hanım’a tanrıdan rahmet kederli ailesine sabır
ve başsağlığı dileriz.
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma
Derneği Başkanı Mahmut Ökçesiz’in ‘’Kuşadası
Adalızade Osmanlı Mezar Taşları’’ araştırması
basılarak kitapçı raflarında yerini aldı.
1973 Yılı Haziran ayının olayları ile Kuşadası
Belediye Başkanı Sayın Taylan Sağnak’ın faaliyet
raporunu önemli bir tarihi belge olarak Mustafa
Veli’nin ‘’Ben Buradayım Ey Tarih’’ köşesinde
okuyabilirsiniz.
Kuşadası sevdalısı Sevim Türemen köşe
yazısında turunç çiçeği kokan sokakları özlemle
anıyor.
Genç yazarlarımız, Kamil Sarhanlı ve Eray
Şenöz bizi Efes’in yamaç evlerinde küçük bir
gezintiye çıkarıyorlar.
Selçuklu Efemerist ve tarih öğretmeni Ali
Can, Efes kazıları ile ilgili Osmanlı arşivindeki
belgeler ile hazırladığı posterleri önümüzdeki
günlerde Selçuk Kent Belleği Merkezinde
sergileyecek. İlgi çekeceğine inandığımız
çalışmayı Kuşadası Yerel Tarih Dergisinde bu
sayımızdan itibaren yayınlamaya başladık.
Gezginlerin Kaleminden Kuşadası’nda bu ay
Amerikalı seyyah John Lloyd Stephens’in
Kuşadası izlenimlerini Sedat Onar yorumu ile
sunuyoruz.
Antik çağlarda Milet ve Didim tapınaklarında
kullanılan mermerlerin çıkarıldığı ocakları
Ekodosd’un rehberliğinde geziyoruz.
Değerli yazarımız Dr. Ali Alkış’ın, Teşkilatı
Mahsusa’nın önde gelen isimlerinden
Kuşçubaşı Eşref Sencer ile ilgili yaptığı ve
kitaplaştırdığı araştırmasını bu sayıdan
itibaren bölümler halinde yayınlıyoruz.
Nail Topal, Mahmut Esat Bozkurt’tan anıları
yayınlamaya devam ediyor.
KUŞADASI YEREL TARİH ARAŞTIRMALARI GRUBU Adına Sahibi ve Sorumlu Müdür Ali Ergül Yayın Kurulu Ali Ergül, Müjgan Şavkay,
Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar,
Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa
Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra Ergül Redaksiyon; Nail Topal, Sedat Onar, Duygu Sayra Ergül, Alp
Ergül
İletişim Ege Mahallesi, 442 Sokak Club Oliva ERGÜL Apartmanları B Blok Kat:1 D:4 Kuşadası - AYDIN Tel: 0256 618 44 44
Ali Ergül: 0532 212 20 31 [email protected] www. kuyeta.org Dağıtım Pazarlama Ergül Turizm Gıda Maddeleri Ltd. Şti.
Baskı Yeri Yeniyol Matbaası 1145/1 Sk. No: 50/A Yenişehir - İZMİR Tel: 0232 449 88 52 Faks: 458 62 86 [email protected] Sayı 54 Yıl 6
HAZİRAN 2013
KUYETA
1
Ben Buradayım Ey Tarih
Haziran 1973’te Kuşadası
Mustafa Veli Mavi İnsan
Duvarda üç boyutlu bir resim. Katı sanatı tekniğiyle yapılmış. Eski bir taş ev. Ev’in önünde çınar ağacı. Aylardan Haziran olmalı. Kapıdan
giriyorum. İki yaşlı insan uyuyor. Arka pencere sokaklara bakıyor. Bir sokaktan gençler ellerinde pankartlarla yürüyor. Tek yol devrim.
Belediye binasının arkasında da 1 Mayıs kutlaması var. Belediye işçileri. Kurabiye ve kola. Bir müzik topluluğu “1 Mayıs İşçinin ve
Emekçinin Bayramı” diyor. Diğer grup Belediye’nin önünden Uğur Mumcu Anıtı’na yöneliyor. Yıllardır söylenen şarkıları genç çocuklar
dudaklarında biriktirmiş. Başlarındaki yürüyüşü idare edenler patron. Hepsinin maddi durumu iyi. İşçinin Bayramı Patronun Bayramı
olmuş 2013 yılının Mayıs ayında. Ayrımcılık ve kabızlık. Birbiri ile selamlaşmadan iki grup dağılıyor. Bir grup ki gerçek kızıllar İzmir’e,
diğer gruplar kola içmeye. Devrim hangi yolda?
İki yaşlı insan uyuyor. Takvimde Ada Sesi Gazetesi’nin Haziran 1973 sayıları. 1 Mayıs ilk hangi yıl kutlandı Kuşadası’nda? Çınar ağacında
sabah güneşi.
1 Haziran 1973, Cuma.
ORTAOKUL VE
İLKOKULLARIMIZ DÜN YAZ
TATİLİNE GİRDİ.
Bütün yurtta olduğu gibi
ilçemizde de Kaya Aldoğan
Ortaokulu 1972-73 ders yılını dün
kapamıştır.
Yaz dönemi sınavları 5
Haziran'da başlayıp 30 Haziranda
sona erecektir.
İlkokullarımız da dün yaz
tatiline girmişlerdir. Bitirme
sınavları 4 Haziran pazartesi günü
başlayacak 10 Haziran’da sona
erecektir.
Tütün toplamak dururken kaç
tane öğrenci yaz tatilini deniz
kenarında geçirdi ki?
NİLÜFER KOÇYİĞİT
KUŞTUR’DA.
Beraberinde ablası
Feryal Koçyiğit olduğu
halde birkaç
günlüğüne Kuştur'a
gelen Nilüfer Koçyiğit,
Kuştur Tatil Köyü
yöneticilerinin ve
personelinin
kendilerine
gösterdikleri ilgi
üzerine Kuştur'da kalış
sürelerini 11 Haziran'a
kadar uzatmışlardır.
Önceki gece Kuştur idaresi
tarafından alakart restoranda
şerefine bir akşam yemeği verilen
Nilüfer Koçyiğit, yemekten sonra
İstanbul'a telefon ederek ablası
Hülya Koçyiğit ile konuşmuş,
tatillerini mutlaka Kuştur'da
geçirmeleri için tavsiyede
bulunmuştur.
Yarın akşam Kuştur'da
düzenlenecek programda Nilüfer
Koçyiğit sahneye çıkacaktır.
Hülya Koçyiğit’in kardeşi.
Ilımlı gülücük.
5 Haziran 1973, Salı.
5 İNCİ TURİZM FESTİVALİ
TEMMUZ AYININ İLK
HAFTASINDA YAPILACAK.
3 gün devam edecek festival için
hazırlıklara başlandı- film ve
sahne yıldızları davet
edilecek.
Kaymakamımız
İsmail Güzeliş'in
öncülüğünde ilçemiz
turizm festivalinin
temmuz ayının ilk
haftasında yapılacağını
memnuniyetle
öğrenmiş
bulunuyoruz.
Festivalin düzgün
bir organizasyonda
yürütülmesi için
Nilüfer Koçyiğit
KUYETA
HAZİRAN 2013
2
kaymakamımız İsmail Güzeliş'in
başkanlığındaki komite
çalışmalarına şimdiden
başlanmıştır.
Muhtemelen 1-2-3 Temmuz
tarihlerinde düzenlenecek festivale
ünlü film ve sahne yıldızlarının da
davet edileceği öğrenilmiştir.
Festivalsiz olmaz. İllaki Festival.
YAZ MESAİSİ DÜN BAŞLADI.
Aydın Valiliği’nin yaptığı
tebligatla vilayet ve çevresindeki
resmi dairelerde olduğu gibi
ilçemizde de yaz mesaisi dünden
itibaren uygulanmaya başlanmıştır.
Buna göre, resmi dairelerde
sabah saat 6.20 de mesai
başlayacak 14.00'e kadar devam
edecektir.
Cumartesi günleri eskiden
olduğu gibi 9.00–13.00 arası mesai
yapılacaktır.
Cumartesi öğleye kadar okul da
vardı değil mi? Kaldırıldı. Devrim
için çok yoruldu insanlar. Devrim
hala pahalı. İşçiler ucuz mu?
8 Haziran 1973, Cuma.
BELEDİYE MECLİSİ
TOPLANTISI PAZARTESİ
GÜNÜNE ERTELENDİ.
2 üye eksik olduğu için
yapılamayan toplantıda belediye
başkanı Taylan Sağnak tarafından
reye sunulacak faaliyet raporunu
yayınlıyoruz.
Belediye Başkanı Sayın Taylan Sağnak'ın
1973 Yılı Faaliyet Raporu
Belediye Başkanlığı 5. intihap
devrem olan 6 Haziran 1972
tarihinden itibaren bütçemizin
imkânları nispetinde Sayın
Kuşadası halkına hizmet
edebilmek amacı ile Mayıs 1973
ayı sonuna kadar bir yıllık
çalışma devremiz içinde;
Kuşadası Hükümet önü- Yat
Limanı arası sahil yolu ve kulüp
33- Kadınlar Plajı arası sahil yolu
inşası için 16.983.00TL. Pazar
yerinde inşa edilen 22 adet hal
dükkânı ve yeni balıkhane inşası,
Turistik site içindeki eksik
inşaatların tamamlanması için
yapı, tesis ve büyük onarım
giderleri olarak 202.144.79 TL,
geçen yıllardan inşası devam
eden ve 1972 Temmuz ayı
başında halkın hizmetine
açılarak 1972 yılı sonunda inşası
tamamen sona eren belediye
sarayı inşası için 168.049.62 TL.
Hükümet Meydan’ında inşası
tamamlanarak 1972 yılından
itibaren belediyeye yılda
147.522.00 TL, Belediye Sarayı
salonuna formika banko yapımı
için 26.670.00 TL, trafo ölçü
merkezi inşası için 36.375,00 TL,
elektrik şebekesinin ilave ve
ıslahı için 98.043,45 TL, su
şebekesinin ilave ve ıslahı için
86.785,20 TL harcanarak bu
inşaatların ikmali sağlanmış,
ayrıca su kapasitesini arttırmak
maksadı ile 30.000.00 TL sarfıyla
manastır suyu membaı onarımı
işi yapılmıştır.
Belediye motorlu vasıtalarına
yeni parça alımı, tamiri ve
akaryakıt alımı için 142.829,12
TL, itfaiye vasıtalarına parça
alımı ve onarımı için 12.175,30
TL harcanmış, sokakların
aydınlatılmasında kullanılmak
üzere 15.898,50 TL ampul
alınmıştır.
Demirbaş alımları olarak
27.456.00 TL harcanmıştır.
Kalafat Dağı mevkiinde Ahmet
Moral'dan 6 dönüm
miktarındaki zeytinlik çöp
toplama yeri olarak 18.000.00
TL istimlâk edilmiştir.
Şehrimizin zaruri ihtiyaçlarını
karşılamak amacı ile
teşkilatlandırılan temizlik işçileri
için 282.656,85 TL. Tarım ve
Bayındırlık işçileri için
293.804.35 TL, mezbaha
kesicileri için 46.471,95 TL, garaj
ve itfaiye işçileri için 74.144,20
TL, bando müzisyenler için
20.290,00 TL ve bütün bu
işçilerin sigorta ek tediye, giyim
kuşam ve yiyecek sosyal
yardımları olarak 279.731,44 TL.
Elektrik teknisyeni ve işçilerine
158.966,98 TL, su usta ve
işçilerine 74.253,72 TL, bu
işçilerine 33.530,25 TL
ödenmiştir.
Kadastro giderleri olarak
97.024,70 TL harcanmıştır.
Mülk ve iskele vergileri olarak
31.598,09 TL, ölçü ve ayar
memuru maaşına iştirak payı
olarak 3.850.00TL, muhtaç
çocukları koruma payı olarak
15.920,00 TL, İller Bankası
ortaklık payı olarak 40.636,00
TL, geçmiş yıllar borcu olarak
24.187,95 TL, İller Bankasına
istikraz ödemeleri olarak
299.494,00 TL. Kemal
Kutucu'dan istimlak edilen
gecekondu önleme bölgesi
arsasının 1972 yılı borç taksiti
olarak 21.165,00 TL ödenmiştir.
Şehrimiz sakinlerinden aciz
durumda oldukları mahalle
muhtarları ve zabıta amirliği
tarafından bildirilenlere para ve
erzak yardımı olarak 10.820,75
TL, muhtaç asker ailelerine
yardım olarak 75.165,00 TL,
veremli hastalara ilaç yardımı
olarak 500,05 TL ve haşaratla
mücadele gideri için 4.785,90 TL
harcanmıştır.
İller Bankasına Belediyemiz
borçlanarak 4.500.000,00 TL
kanalizasyon işleri birinci inşaatı
bitirilmiş, ikinci kısım keşfi
yaptırılmış ve yakında inşaata
başlanacaktır.
Şehrin sahildeki yol ve
meydanların asfaltlanması
karayolları ile müştereken
sağlanmıştır.
Turizm Bakanlığından vidanjör
alımı için 240.000,00 TL, kredi
sağlanmış olup, para
belediyemiz adına Aydın
Vilayetine gönderilmiş
bulunmaktadır.
İmar planı tadilatı yapılarak
Turizm Bakanlığına turizm
enformasyon binası yaptırılması
işi sağlanmıştır.
Sahil yolu ikinci kısmın
elektrik şebekesi için gerekli
malzemeler alınmış olup, tesis
inşasına önümüzdeki günlerde
başlanacak Belediye moteline
belge almak için faaliyete
geçilmiştir.
Şehir trotuarlarının intizamı
sağlanmıştır.
Şehir içi su şebekesinin İller
Bankasınca yeniden inşası
sağlanmıştır.
Faaliyetlerimiz bundan ibaret
olup, saygılarımı sunar,
teşekkürlerimi arz ederim.
Ömer Taylan Sağnak
Belediye Başkanı
HAZİRAN 2013
KUYETA
3
Ben Buradayım Ey Tarih
Başkan’ın faaliyet raporu
okunmalı.
Ada Sesi Gazetesi’nin iç
sayfalarından 2 haberi
aktarıyoruz:
CHP Aydın İl Başkanlığı’na eski
Söke Savcısı Sadettin Demirayak
Sadettin Demirayak
getirildi.
İzmir, İstanbul ve Ankara'da
günde 54 ton ekmek çöp
tenekesine atılıyor.
12 Haziran 1973, Salı.
BELEDİYE MECLİSİ DÜN
AKŞAM TOPLANDI.
Başkanı Sağnak'ın bir yıllık
faaliyeti ittifakla kabul edildi. Yeni
seçimler yapıldı- Naci Akdoğan
Belediye Başkan Vekilliğine,
encümen üyeliklerine: Mustafa
Kayadan, Sadık Soyes, İsmail
Ünüvar, meclis kâtipliklerine Raif
Temel, Nuri Yılmaz. Meclis Başkan
Vekilliğine Mustafa Berberoğlu ve
Kenan Demiroğlu seçilmişlerdir.
Ne güzel kavga çıkmamış.
ZEKİ AYDINLI İZMİR’E TAYİN
EDİLDİ.
İlçemiz ilköğretim müdürü Zeki
Aydınlı kendi isteği üzerine İzmir
Halk Eğitim müdürlüğüne
atanmıştır.
FESTİVAL HAZIRLIKLARI
HIZLANDI.
Kaymakamımız İsmail Güzeliş
öncülüğünde İlçemiz Turizm ve
Tanıtma Derneği tarafından
düzenlenecek olan 5. Turizm
festivali ile ilgili çalışmalara devam
edilmektedir.
Bu konuda Turizm ve Tanıtma
Bakanlığından talep edilen 20 bin
lira ilçemiz Turizm Derneği
emrine gönderilmiştir.
1 Temmuz'da başlayacak festival
3 Temmuz gecesi sona erecektir.
Kısa haberler okudun sevgili
okuyucu. Şehir durumları. İnsan
ve Festival.
15 Haziran 1973, Cuma.
KERVANSARAY BİR
GÜNLÜĞÜNE FESTİVALE
TAHSİS EDİLDİ!..
Club Meditarenee yetkilileri 1
Temmuzda başlayacak olan 5.
Turizm Festivalinde opera ve
tiyatro gösterileri için bir
günlüğüne Kervansaray'ı festival
komitesine tahsis ettiklerini
açıklamışlardır.
Duvarda yaşlı kadının
peştamalı. Kırmızı üzerine ince
siyah kareli. Yaşlı adamın seki
köşeli şapkası. Evde kimse yok.
LÜTFİ BAKIŞOĞLU ÖLDÜ.
2 Yıl önce ilçemizde emniyet
komiserliği görevinde bulunan,
daha sonra Selçuk ve Tepeköy'e
atanan Lütfi Bakışoğlu geçirdiği
kalp krizi sonucunda vefat
etmiştir.
HÜLYA KOÇYİĞİT FESTİVALE
KATILIYOR.
1 Temmuzda başlayacak
festivale davet edilen Hülya
Koçyiğit olumlu yanıt vermiştir.
Bir ayrılık, bir bekleme. Bugün
Cuma. Yaşlı adam Pazar’a gitti.
Hülya Koçyiğit, Nilüfer
Koçyiğit’in ablası.
Lütfi Bey sıkıntılı bir iş miydi
polislik?
Zeki Aydınlı
KUYETA
HAZİRAN 2013
4
Biber gazı var mıydı o
zamanlar? Tek Yol Devrim
sulanıyor. Bağımsız Türkiye…
Nerede?
19 Haziran 1973, Salı.
FESTİVAL İKİ GÜNE
İNDİRİLDİ.
Zamanın çok az kalması
nedeniyle festival 1 ve 2
Temmuzda yapılacak- program
için azami hassasiyet gösteriliyor.
Festival komitesine yardımcı
olunmamasından şikayet ediliyor.
Birlik, bütünlük ve paylaşım
olmadan festival yapılamaz ki!
Kuşadası halkından yaz
tatillerini bırakıp da festival
komitesinde yer almaları
beklenebilir mi? Onlar seyreder.
Her şeyde olduğu gibi. Birileri
yapar, birileri seyreder.
Mutfaktaki eski tel örgülü
dolapta tencere ve tavanın
seyretmesi gibi. Tokmak onlara
bakıyor.
22 Haziran 1973, Cuma.
Festivale Bursa Kılıç Kalkan
Ekibi İştirak Ediyor.
Olgunlaşma Enstitüsü
mankenleri Kervansaray'da özel
bir defile düzenleyeceklerTurgutlu Mehter Takımı da
geliyor.
Görselliklerimiz gösterilmeli.
Unutturulmamalı.
BAŞ KOMİSER M. EMİN
ÖZÇELİK AYDIN’A TAYİN
EDİLDİ.
İki yıl önce ilçemizde göreve
başlayan Emniyet Baş komiseri M.
Emin Özçelik, Aydın'a tayin
edilmiştir.
M. Emin Özçelik'in yerine
Kuyucak ilçesi Emniyet Komiseri
Hasan Uluçay getirilmiştir.
Komodinin çekmecesinde bir
Arkeoloji Müzesi Aydın’da. Aydın
ve çevresindeki tarihi eserler
sergileniyor. Hititler’den kalma
dünyada sadece üç adet bulunan
“Fırtına Tanrısı” heykelciğinin
bir tanesi özel bir bölmede
sergileniyor. Parmak boyunda.
Kuşadası Kadı Kalesi’ndeki
kazılarda bulunmuş. Müze’ye
bayılıyorum. Bu kadar mı geniş ve
ferah olur. Kuşadası’nda neden
yapılamadı şimdiye kadar böyle
bir müze? Kıskançlıkla çekmeceyi
kapatıyorum. Müze açılalı bir yıl
olmuş. Kolayca kapanıyor çekmece.
26 Haziran 1973, Salı.
YENİ EMNİYET KOMİSERİMİZ
HASAN ULUÇAY GÖREVE
BAŞLADI!..
Evli ve üç çocuk babası olan Hasan
Uluçay ''Güven ve huzuru halkımızın
desteği ile en iyi şekilde sağlamak
için çalışacağız.'' dedi.
Yaşlı adamın filesinde Klüp
Rakısı. Ağzındaki sigara düştü.
Sıcaktan dudakları kurumuştu.
Çınar ağacına akşam güneşi
çökmek üzere. Yaşlı kadın tahta
iskemleye oturdu. Kocasını
bekliyor.
FESTİVAL HAZIRLIKLARI
TAMAMLANDI!..
Kadın festivale gidemez. Kocası
da. Domateslerin kokusu
yayılacak birazdan.
UMUMİ HELALARIN
BAKIMSIZLIĞINDAN ŞİKAYET
EDİLİYOR.
İlçemiz umumi helâlarının
bakımsız ve pislik içinde olduğu
yapılan şikâyetlerden
anlaşılmaktadır.
Turizm Bürosu yanındaki umumi
helânın girilemeyecek derece pis
oluşu yapılan şikâyetlerin başında
gelmektedir.
Belediye Zabıta Amiri Sayın Ali
Mumcu'nun bu konuda gerekli
talimat vermesi ve umumi helâların
yeni baştan badanası yapılarak pırıl
pırıl bir hale getirilmesi hususunda
titizlik göstereceği ümit
edilmektedir.
Hangi yıl bakıldı ki? Kırk yıl
olmuş halen daha umumi helâ
özürlüyüz. İnsan giremiyor. Cami
helâları da dâhil buna. Umumi
helâ kültürümüz yok çünkü.
Duvar’a işemek varken helâya ne
gerek var? Büyük abdest için deniz
kenarındaki kayalıklar ne güne
duruyor?
29 Haziran 1973, Cuma.
SOĞUCAK KÖYÜ CİVARINDA DÜN AKŞAM YÜZ BİNLERCE
ZEYTİN AĞACI YANDI.
Dün saat 18.00 sıralarında ilçemiz Hacı Kerim mevkiinde
başlayan ve Dört bucuk saat devam eden korkunç yangın Milli
Park Şefi Nuri Yetmişbeş, orman işçileri, jandarma ve itfaiyenin
desteği ile güçlükle söndürülebildi.- 5 bin hektar arazi tamamen
yandı- Soğucak Köyü büyük tehlike atlattı.
Yaz yangınları. Yaşlı adamın sigarası. Küçük bir duman.
Adam bir taş’a oturdu. Ayağını sigaranın üstüne koydu.
Duman kesildi.
6. TURİZM FESTİVALİ PAZAR GÜNÜ BAŞLIYOR.
5 Haziran sayısında 5. Turizm Festivali yazıyordu, şimdi 6.
oldu. Başlarken 7. olur, bitince 8. Bıkkınlık mı var? Hem
isteniyor, hem
istenmiyor mu?
Resmin içinden
çıkıyorum. Kadın
halen bekliyor.
Çınar ağacı
akşam
ürpertisinde.
Kargalar öte
ağaçlarda
ötüşüyor.
Ocak’taki ateş
sönmek üzere.
Kadın’ın yaşlı göz
yaşlarını
görmemek için
Temmuz ayına
koşuyorum.
Bacağımda
kırmızı bir flama.
Haziran kızıl’ı.
Tek yol Festival!.
HAZİRAN 2013
KUYETA
5
Anılar, Anılar
KUŞADASI SOKAKLARI ARTIK
TURUNÇ ÇİCEKLERİ KOKMUYOR
Sevim Türemen T.K.B Kuşadası Şb. Kurucu Başkanı
Unutamadığımız Belediye Başkanımız
rahmetli “ Lütfü Suyolcu” Kuşadası’nın
sorunlarının tartışıldığı toplantıları açarken
genelde şu cümle ile başlardı
—Kimilerine göre güzelleşmiş, kimilerine
göre çirkinleşmiş Kuşadası…
Bu sözünü hep hatırlarım sevgili
Suyolcu’nun. Düşünürüm Kuşadası güzelleşti
mi? Çirkinleşti mi?
Bir kentin doğal olarak gelişmesi için o kent
yeniliklere açık olmalı, idareciler de bunu
üstlenmeli… Tartışılmaz… Suyumuzu
kuyudan çekmeyi, gaz lambası ile aydınlanmayı
istemeyiz hemen hemen her evde iki araba
olan günümüzde geniş yollara ihtiyaç olduğunu
biliyoruz ve yine bu ihtiyaçların uygun şartlarla
donanmış güzel evlerde oturmayı da isteriz.
Ankara doğumlu, İstanbul kökenli bir kişi
olarak Ankara ve İstanbul’da doğanın kıyımını
ve zorbalığını görüyorum. Ancak Kuşadası’nda
bu kıyım ve zorbalık daha insaflı olamaz mıydı?
1971’te Kuşadası’na yerleştiğimizde kent
masal gibi idi. Bazı şeylerin eksikliğini
yaşamıyor muyduk? Elbette yaşıyorduk. Ama
mutluyduk. Rahat soluklanıyorduk.
Türkmen Sokağı’na girdiğimizde, o zaman
adı cadde değildi. O daracık sokakta sıra sıra
avlu içinde evler, her evin bahçesinde
begonviller, hanımelileri, mandalina ve güzelim
turunç ağaçları vardı. Turunç çiçekleri mis gibi
kokuları ile genzinizi okşardı. Geceleri
hanımelilerinin kokuları etrafı sarardı… Sıra
sıra dükkânlar yoktu. Sıra sıra avlu içindeki
evlerin bahçe kapıları hep açık durur bir perde
gerilirdi. Bahçede hanımlar sohbet ederdi.
İnsanlar birbirini tanır selamlaşır, hal hatır
sorulurdu. İlerdeki fırından taze ekmek
kokusu hele hele evlerde yapılıp fırına
pişirilmesi için gönderilen ev ekmeklerinin mis
gibi kokusu gelirdi… Sahildeki bir iki çay
bahçesinde çay içmenin, denizin çırpıntısını
dinlemenin keyfine doyum olmazdı. Kısaca
mutluyduk hoşnuttuk.
“Duygularla kavranabilen güzellikler
mutluluktur” diye bir sözü çok severim yine
kullanmak isterim.
Hele gönül verdiğimiz yörede, sanatla,
kültürle, tarihle ve o yörenin gelenek
görenekleri ile kucaklaşmanın keyfini yaşarsak,
daha mutlu oluruz.
“Kent imgesi o kentin yaşam tarzıdır yani
sokakları, parkları, kütüphaneleri, müzeleri,
tarihi değerleri ve kalıtsal mimarisi ile…”
Bu orada yaşayan topluma yaşama keyfi
verir, bizi o yöreye bağlar. Bu o kentin
kişiliğidir, böyle bir beldeyi severiz ve
KUYETA
HAZİRAN 2013
6
sahipleniriz. Ama bu kimliği bozarsak yanlış
bir turizm anlayışı ile ve sadece para gelsin
düşüncesi ile bir 5 yıldızlı oteller şehri olursa
gelen biraz kalır gider ve hatta o beldenin
sahipleri bile eğreti bir yerleşim içinde olurlar.
Kuşadası’nın 30–40 yıl öncesini
anımsayanlar bu kaygıyı daha iyi görürler. Hele
hele orada doğup yaşlananlar…
Güzelim zeytinlikler, şeftali ve narenciye
bahçeleri bir bir yok edilerek “affınıza
sığınarak ölü bir yatırım “ diyeceğim yazlık
sitelere dönüştürüldü. Ve bu evler küçük
arazilere çok ev sığdırmak amacı ile sırt sırta
omuz omuza yapıldı. Verandalarda yemek
yerken neredeyse komşular birbirlerinin
tuzluğunu kullanabilir durumda oturur
oldular…
Yoğun ve cazip talep karşısında güzel kentin
o güzelim alanları imara açıldı ve çarpık
kentleşme Kuşadası’nın bakir güzelliğini alıp
götürdü. Şehir merkezi sırt sırta yapılan
otellerle doldu. Kuyumcular, halıcılar ve
dericiler kenti oldu… Her tür müzik yayınları
kulakları tırmalar oldu… Gönül isterdi ki o
sevimsiz oteller yerine geniş alanlara yayılan
butik oteller olsaydı. Yeşillikler yok olmasaydı
O yeşillikler arasından o butik otellerin kırmızı
kiremitli çatılarını görseydik… Gelen turiste
hangi yöresel sanatımızı ve kültür değerimizi
gösterebiliyorsunuz? Kuşadası’na özgün bir
obje var mı hatıralık eşya diye sattığımız?
Toprağın, suyun, ağacın, denizin kıymetini
bilmeyen mümkün olduğunca ve elbirliği ile
tahrip eden bir toplumuz. Avrupa’nın hala
bakir saydığı kıyılarımızda bilinçsizce avlanma
yaparak altın fiyatına balık yememiz de işin
çabası.
Bunca yanlış meziyetlerimizden sonra da
yönetimleri suçlamak da en büyük
özelliğimiz.
Eğer biz kendi kimliğimize
sahip çıkamıyorsak sokak
kapımızın güzelim
tokmağını,
merdivenlerimizin
tırabzanlarını, penceremizin
sardunya ve fesleğen dolu
cumbasını söküp atıyorsak
yönetimi suçlamak niye.
Kişi yaşadığı yerin değerini
bilip ona sahip çıkarsa o yer
onundur. Aksi halde kolay
alınıp, satılan bir yer olur
hep kirada oturulan bir
mekân gibi
benimsenemez…
Acaba tren kaçtı artık bu yöre düzelmez diye
mi düşünelim? Yoksa az da olsa kalan çevre
değeri ve kültürel mirasa dayalı kimliğimizi
arayıp bulup sahip çıkmaya mı başlayalım?
Yok, bitti diye yakındığımız çevrelerde belki
bazı şeyler bulabiliriz. Dağ mahallesinin
güzelim merdivenli sokaklarında omuz
omuza vermiş birbirine saygılı akraba evlerde
belki geçmişimizden kırıntılar bulabiliriz.
Birçok etnik grupların yaşadığı masal kokan o
evlerde onların kültürlerini yakalayabiliriz.
Yöresel yemeklerimizi, gelenek
göreneklerimizi bu evleri restore ederek
sergileyebiliriz. Özellikle etnik grupların
yaşamış olduğu bu evlerde Girit, İstanköy,
Moralı dostların bilgilerinden istifade edip
onlara ait yemekleri gelen turist gruplarına
sunabiliriz.
Yine o evlerde oda konserleri niteliğinde
özgün müziğimizi “kesinlikle oryantal
olmayan” dinletebiliriz.
Bilmiyorum hayal mi görüyorum? Ama
kesinlikle değil bunlar olmayacak şeyler değil.
Önce yanlışları bulup sonra doğruları bulmak
işi kolay hale getirir diye düşünüyorum. Ve de
Kuşadası’na gönül vermiş uzman dostların
önderliğinde bu güzellikleri düşünmek iyi
olur demek istiyorum.
Evet, sevgili Lütfü Suyolcu. Sevgili Efsane
belediye başkanımız nur içinde yat. Kuşadası
çirkin demiyorum. Ama güzel de
diyemiyorum.
Sokaklarda yine Begonviller, turunç
ağaçları, hanımelileri ve hatta birkaç tane
kalmış olsa bile sakız ağaçları görmek
istiyorum…. Bağışla Beni
Tüm Dostlara Gönül Dolusu Saygılar…
Kuyeta Haber
ADALIZADE MEZARTAŞLARI KİTABI ÇIKTI
Kuşadası Adalızade Mezarlığında Osmanlı döneminden
günümüze kadar gelebilen, mezar taşlarındaki yazılar
incelenerek kitap haline getirildi.
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği'nin, Adalızade
Mezarlığı'nda 500 mezar taşı üzerinde yaptığı çalışmada ilginç
bilgilere ulaşıldı. 'Mezar Taşlarını Çözmek' isimli proje çerçevesinde
ilk aşamada 100 mezar taşının üzerindeki yazılar Türkçeye çevrildi.
Mezar taşlarının meslekler, tarikatlar, sülaleler, hastalıklar, göç,
mimari gibi birçok özellikleriyle farklılık gösterdiğini söyleyen
Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası Koruma Derneği Başkanı ve
'Kuşadası Adalızade Osmanlı Mezar Taşları' kitabının yazarı Mahmut
Ökçesiz, şunları söyledi:
"Yaklaşık iki yıl önce başladığımız 'Mezar Taşlarını Çözmek Projesi'
kapsamında Adalızade Mezarlığı'ndaki tüm mezar taşlarının
fotoğraflarını çekerek kayıt altına aldık. Yarısı kadınlar, yarısı
erkeklere ait 100 mezar taşı üzerinde yaptığımız inceleme
Kuşadası'nın bir dönemiyle ilgili çok önemli ipuçları verdi. Örneğin
1812–1813 yıllarında Kuşadası'nda büyük bir veba salgını olmuş.
Osmanlı Dönemi'nde bu bölgede üç tarikat öne çıkıyor. Bugün 8'i
devam eden 64 sülale yaşamış. Bir diğer önemli tespitimiz sadece
İzmir ve bazı ilçelerinde görülen cami tasvirli mezar taşları Adalızade
Mezarlığı'nda da yer alıyor. Diğer mezar taşları üzerindeki yazıların
günümüze tercümesiyle çok önemli bulgulara daha ulaşılabileceğini
düşünüyoruz.’’
Kuşadası Adalızade Osmanlı Mezar Taşları' kitabı bin adet
basılmış ve kitapçı raflarında yerini almıştır.
MAHMUT ÖKÇESİZ
1956 yılında Kayseri'de doğdu. 1979 yılında Konya YDYO İngilizce
Öğretmenliğinden mezun oldu. 1983 yılında İngiltere Leeds
üniversitesinde kısa bir eğitim gördü 22 yıl İngilizce
öğretmenliğinden sonra devlet memurluğunu bırakmak zorunda
kaldı. Öğretmenliği ve idareciliği sırasında birçok yeniliğin öncüsü
oldu. İlçemizde 30 yıldır yaşamaktadır. Kuşadası Özel Naci Akdoğan
Lisesi Kurucu Müdürüdür. 18 yıldan beri İngilizce Profesyonel Turist
Rehberidir. 5 yıl Kaya Aldoğan Lisesi'nde ve 7 yıl Kuşadası Halk
Eğitim Merkezinde öğretmen olarak görev yapmıştır ve son 8 yıldan
beri de AB projelerinde çalışmaktadır. Kuşadası Halk Eğitim Merkezi
AB projeleri koordinatörü idi. Türk Ulusal Ajansı bursları ile
Almanya, İngiltere ve Estonya'da kurslara katılmıştır. Evli ve 2 kız
çocuğu babasıdır. Kuşadası'nın bir dünya kenti olmaya aday
olduğuna inanmakta ve sürekli olarak projeler üreterek yaşadığı bu
kente faydalı olmayı amaçlamaktadır İlçemizin geleceğine ilişkin
çalışmalarda etkin görevler üstlenmeyi istemektedir ve buna bilhassa
kültür ve sanat projeleri ile hazır olduğunu belirtmektedir.
Profesyonel Turist Rehberi, AB projeleri danışmanı, Proje yazarı ve
yöneticisi ve eğitimcidir. 25 AB projesini bizzat yazmış veya proje
koordinatörü olarak yönetmiştir. Ayrıca Kalkınma Ajansı projeleri ile
yakından ilgilenmekte ve proje yazarlığı yapmaktadır. GEKA2011
çağrısında 1 projesi asil, 1 projesi de yedek olarak kabul edilmiştir."
Kuşadası Şehir içi Yürüyüş Turu " nun mucididir. Turizme yeni
destinasyonlar kazandırmak ve bilhassa Aydın ilinin yeni bir kültür
turizmi destinasyonu olması için çalışmalar yapmakta ve büyük
gayret göstermektedir. 2011 yılında Kuşadası Kültürel ve Tarihi Mirası
Koruma Derneği'ni kurmuş ve Mezar Taşlarını Çözmek adlı bir
gençlik projesi ile Adalızade Osmanlı mezar taşlarına dikkat çekmiş
ve bu proje en başarılı proje seçilmiş ve İstanbul proje fuarında özel
stand ile tüm ülkeye tanıtılmıştır. En büyük hayali Osmanlı Mezar
Taşları Türkiye Kataloğu Projesidir. Bu yöndeki araştırmalarına ve
çalışmalarına devam etmektedir.
HAZİRAN 2013
KUYETA
7
Özel Araştırma
GEÇMİŞİN KARANLIK SIRLARI
Kamil Sarhanlı Arkeolog
[email protected]
Tarihsel geçmişimiz, dolaylı
bilgilerden oluşuyor. Kazılar, eski
metinler, mağara çizimleri,
efsaneler ve benzer pek çok
öğeden bir hipotez yaratıldı. Tüm
bu malzemeyle, etkili ve ilginç bir
mozaik hazırlandı. Fakat bu eserin
parçaları, ancak önceden
tasarlanmış bir düşünce biçiminin
ışığında birbiriyle örtüşebiliyordu.
Arkeologların görevi ise olanı
biteni sorgulamak. Her düşünce
örgüsüne, her hipoteze kuşkuyla
yaklaşmalılar. Eğer mevcut
düşünceler sorgulanmıyorsa,
araştırmacılığın ipini çekmişiz
demektir. Buna göre, tarihsel
geçmişimizin sadece kısmen
doğruluğundan bahsedebiliriz.
YAMAÇ EVLERİ
Bülbül Dağı'nın kuzey
yamacında tespit edilen yerleşim
izleri, mezarlık olarak kullanılmış
olan bu alanda Arkaik Çağa (M.Ö.
7.-6. yy.) kadar uzanmaktadır.
KUYETA
HAZİRAN 2013
8
Eray Şenöz Araştırmacı
[email protected]
Helenistik dönemde ( yaklaşık
M.Ö. 200) yamaç pek çok terasla
donatılarak sonrasında ufak
bölmeli ve plansız bir yapıyı
barındırmıştır. Yamaç Ev 2
günümüzde yaklaşık 4.000 m² lik
büyük bir ada insula (pek çok
kişiye kiralanan bir ev) olarak
tanımlanabilir: Üç teras üzerinde
her birinin girişi ayrı olan altı
farklı oturma birimi
bulunmaktadır. Adanın her iki
yanında 27.5 m.lik bir seviye
farkını telafi eden iki tane sokak
vardır. Yamaç Ev 2’nin kuzey
cephesi Kuretler Caddesi üzerinde
bir sıra taberna (dükkan) ile
sınırlanmakta, Ephesos şehrinin
ızgara planını takip eden Yamaç Ev
Caddesi de güney sınırı
oluşturmaktadır.
Erken Roma İmparatorluk
döneminde (M.S. 20 civarı) inşa
edilmiş olan oturma birimleri
çok katlı, sıra sütunlarla çevrili
(peristil), etrafında oturma ve ev
idaresi ile ilgili çalışma
mekanlarının gruplandığı birer
merkezi avlu ile karakterize
edilmiştir. Su ihtiyacı ve gideri
kuyularla sağlandığı gibi, pek
çok kola ayrılan bir kanal sistemi
de mevcuttu. Evin resmi kabul
salonu veya odaları zengin
süslemelerle donatılmışken,
mutfak ve tuvalet gibi, evin
çalışma ve kullanıma yönelik
kısımları daha basittir. Özellikle
günümüze ulaşmayan üst
katların lüks içinde olduğunu
tasavvur etmek gerekir; kaldı ki
bu üst kat odaları ziyaret ve
ziyafet amacıyla
kullanılmaktaydı. Pek çok ufak
tefek ve tek tek tadilatın yanı sıra
Yamaç Ev 2’yi tümden etkileyen
toplamda dört ya da beş tane
yapı evresi saptanabilmiştir. Bu
yeniden şekillendirmelerde orta
terastan iki adet oturma birimi
yaratılmış, bunun da ötesinde
oturma Birimi 4’ün toplam
alanını hayli küçülten bir de
kent sarayı inşa edilmiştir.
M.S. 3. yüzyılda art arda meydana
gelen depremler sonucunda
Ephesos’un şehir merkezinde
barınmak imkansızlaşır. Bu
öngörülemeyen doğal afet
sonucunda Tahribat tabakalarında
evlere ait her tür eşya kısmen de
olsa koruna gelmiştir.
Geç Antik Çağda harabe acil
ihtiyaçlara cevap verecek şekilde
uyarlanarak kullanılmış, ancak M.S.
5. yüzyıl süresince birtakım mimari
önlemler alındığı görülmektedir.
Alanın tamamıyle yeniden
düzenlenmesi ise ancak M.S. 7.
yüzyılın başında gerçekleşmiş, Roma
dönemi evlerinin üzerinde
değirmenler, nalbantlar ve
çömlekçilerin olduğu bir erken
Bizans dönemi el sanatları mahallesi
kurulmuştur.
HAZİRAN 2013
KUYETA
9
Kuyeta Haber
KUŞADASI ÖNEMLİ BİR
DEĞERİNİ DAHA KAYBETTİ
12 Haziran 2013 Çarşamba günü saat 15.30
sıralarında Gazeteci Nazan Bozkurt Hanım telefon etti.
“Nail Bey, Gün Hala’yı kaybettik” dedi. Bu aralar
Kuşadası’nda bir yaprak dökümü sürüyor… Sözü
edilen kişi Gün Bozkurt Tekand’tı. Gün Abla, Kuşadası
Kuvayı Milliye Reisi, İzmir Milletvekili, 1. Türkiye İktisat
Kongresinin düzenleyicisi İktisat Bakanı, Medeni
Kanunun ve diğer çağdaş içerikli kanunların yapımcısı,
devrimci Adalet Bakanı, Bozkurt-Lotus davasının
kahramanı, Atatürk İhtilali yazarı, Üniversitelerde
Hukuk profesörü, Kuşadalı Mahmut Esat Bozkurt’un
en büyük çocuğuydu. Diğer kardeşleri Yüksel ve Ay
daha önce sonsuzluğa göçmüşlerdi.
Cenaze, 14 Haziran Cuma günü, İzmir Alsancak
Hocazade Camii’nde öğle namazının ardından
kılınacak cenaze namazından sonra, Kuşadası
Arvalya’da bulunan aile mezarlığına getirilecek ve
burada babasının yanında toprağa verilecekti. Anılan
gün ve saatte mezarlıktaydık. Başta sayın Kaymakamımız Mustafa Ayhan olmak üzere, kalabalık bir Kuşadalı hemşeri
topluluğu, , Gün Bozkurt Tekand’a son görevimizi yaptık.
Gün Bozkurt Tekand, tam bir Cumhuriyet kadınıydı. Atatürk’ün Devrimci Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt’un
kızı olarak, Atatürk İlke ve Devrimlerine yürekten bağlı, donanımlı bir insandı. O’nu sanırım 2004 yılından başlamak
üzere daha yakından tanıdım. ADD Kuşadası Şubesi’nin önceki yöneticilerinden biri olarak, Mahmut Esat Bozkurt’la
ilgili yapılan her etkinlikte, O’nu yanımızda gördüm. 8 Eylül 2006 tarihinde “Kuşadası Cephesi ve Önderleri”
Panelinde, babası Mahmut Esat Bozkurt’u anlatan bir konuşmacıydı. 2007 yılında Mahmut Esat Bozkurt’un ölüm
yıldönümünde, Derici Otel’de yapılan ve Prof. Dr. Zeki Arıkan’ın konuşmacı olarak yer aldığı bir etkinlikten sonra, bir
grup arkadaşla toplandık. Mahmut Esat Bozkurt Çalışma Grubu’nu oluşturduk. Grupta, Gün Bozkurt Tekand, Nail
Topal, Mustafa Dinçoğlu, Ali Ergül, Süleyman Aslantürk, Akan Evren, Zerrin Bağcivan, Nilgün Öğünçlü , Ahmet
Altınsoy , Mucize Özünal ve Nizamettin Öğ yer aldılar. Her ayın ikinci Salı günü, ADD Kuşadası Şube binasında
toplanacaktık. Çalışma Grubu Başkanı olarak beni seçtiler. Toplantıda Mahmut Esat’ı anlatan ve küçük hacimli bir
kitap yazılarak öğrencilere dağıtılması kararı alındı.
Mahmut Esat Bozkurt Çalışma Grubu, yedi ay boyunca çalıştı. Grubun iki üyesi hiç devamsızlık yapmadı. Biri her ay
İzmir’den gelerek toplantıya katılan Gün Bozkurt Tekand diğeri de ev sahibi olarak bendim. Kitabı yazma ve
oluşturma görevi bana verildi. Her ay, hazırladığım taslağı arkadaşlara sundum. Onların eleştiri ve
değerlendirmelerini aldım. Sonunda “Kuşadalı Mahmut Esat Bozkurt” adlı kitabım yazılmış oldu. Kitap, Ağustos
2007’de ortaya çıktı. Kitap Ada Başarı Dershanesi Yayınları olarak 1000 adet basıldı ve öğrencilere parasız olarak
dağıtıldı. İki yıl sonra da Mustafa Dinçoğlu, kitabın ikinci baskısını yaptırarak, öğrencilere parasız olarak
ulaştırılmasını sağladı.
Gün Abla’yla en son 21 Aralık 2012 tarihinde İbramaki Sanatevi'nde bir aradaydık. Mahmut Esat Bozkurt’un 69.
Ölüm yıldönümünde,” Kuşadası Cephesi ve Mahmut Esat Bozkurt” konulu bir konferans verdim. Ayrıca yazdığım
“Ateşten Adam Ya Da Bozkurt” adlı kitabımın imza gününü yaptım. Daha önce de kendisini telefonla arayarak,
İzmir’deki adreslerine kitabımı gönderdim. Çok sevindiler, beni överek onurlandırdılar. Toplantıda söz alarak
babasıyla ilgili anılarını anlattılar.
Elimde İzmir’i Sevenler Platformu’nun hazırladığı bir belge var(1) Bu belgede,” 2004 yılı, Dr. Behçet Uz Başarılı
Türk Kadını Onur Ödülü’nün 60 yıldan beri, babası büyük devlet adamı, Atatürk’ün Adalet ve İktisat Vekillerinden
MAHMUT ESAT BOZKURT’U yaşatmak ve unutturmamak amacıyla emsalsiz hizmetler ortaya koyan Mahmut Esat
Bozkurt’un kızı; GÜN BOZKURT TEKAND’a verilmesi oybirliğiyle saptanmıştır” denmektedir.
14 Haziran 2013 tarihinde sonsuzluğa uğurladığımız Gün Bozkurt Tekand Hanıfendi’ye Tanrıdan rahmet, ailesine,
yakınlarına, tüm Kuşadası’na ve ülkemize başsağlığı diliyorum. Işıklar içinde yat Gün Abla! Ulusumuz ve Kuşadalılar,
yaptığınız hizmetleri unutmayacaktır.
NAİL TOPAL
KUYETA
HAZİRAN 2013
10
Genel Bilgi
HAZİRAN 2013
KUYETA
11
Osmanlı Arşivinde Kuşadası-Selçuk
OSMANLI ARŞİVLERİNDE
EFES KAZILARI-1
Ali Can Tarih Öğretmeni - Efemerist
[email protected]
“Efes civarında yaşanan en önemli gelişmelerden biri
kötürüm bir rahibenin rüyalarından yola çıkılarak,
Meryem Ana Evi’nin bulunması oldu. Efes’i hiç görmemiş
olan Katherine Emmerich’in düşlerinin yardımı ve 1891
yılında İzmir’deki Lazarist Koleji Başkanı Eugene Poulin’in
isteğiyle; Peder Henry Yung, Peder Vervault, Thomaso ve
kılavuzları Pelekas ile yöreden kendilerine katılan zenci
bir Müslüman kılavuz eşliğinde Efes’te aramalar başladı.
Osmanlı Devleti Lazaristlerin çalışmalarını yakından
izlemiştir.
MF.MKT, 172 / 23 -1
İzmir’de yaşayan Lazaristlerin (Hristiyanlığa ait dini bir
topluluk), Ayaslug’da [Selçuk] satın aldıkları arazide gizlice
hafriyat yaparak bazı yazılı taşlar ele geçirdiklerine dair
alınan haberin incelenip; konunun asılsız olduğunun
anlaşılması ve Aydın Vilayeti’nden Maarif Nezareti’ne
durumun bildirilmesi. ( 4 Zilhicce 1310 / 18 Haziran 1893)
KUYETA
HAZİRAN 2013
12
Meryem Ana Evi’ni keşfeden Peder Henry Yung
Evin yeri tespit edildikten sonra, bu yerleri satın alan rahibe
Marie de Mandat Grancey Meryem Ana Evi’ne çıkıyor. -1892
29 Temmuz günü, araştırma grubu, Çirkinceliler’in
tanımlarıyla, denizi gören bir ev kalıntısına ulaştı. 12
Ağustos 1891’de kalıntıların başına gelen Lazarist rahibi
Poulin, her şeyi inceleyerek İzmir’e döndü. 19 ve 25
Ağustos 1891 tarihlerinde yeniden incelenen kalıntıların
fotoğrafları çekildi, çizimleri yapıldı. Böylelikle, Hazreti
İsa’nın çarmıha gerili iken annesini Havari Yahya’ya emanet
edişi, onun da Hıristiyanlık öğretisini yaymak üzere,
kendisine en zor dinsel inanış çevresi olan Artemis’in
Ephesosunu seçerek, Hz. Meryem ile buraya gelmesine dair
anlatılanlar güç kazandı. Ancak, Lazaristlerin satın aldıkları
arazilerde gizlice kazı yaptıkları yönünde şikayetler artınca,
Osmanlı Devleti konunun dikkatle incelenmesini
emretmiştir.
İzmir’de yaşayan Lazaristlerin Ayaslug’da [Selçuk,
İzmir] satın aldıkları arazide kazı yaptıkları haberinin
gerçeği yansıtmadığı şayet böyle bir durumla karşılaşılırsa
hemen durumun engellenmesi gerektiğinin Maarif
Nezareti’nden Müze-i Hümayun Müdüriyeti’ne
bildirilmesi. (18 Mayıs 309/ 30 Mayıs 1893)
HAZİRAN 2013
KUYETA
13
Gezginlerin Kaleminden Kuşadası / 22
KUŞADASINA GELEN İLK EŞCİNSEL GEZGİN
JOHN LLOYD STEPHENS
Sedat Onar Araştırmacı
[email protected]
Kitabın Adı : “Incidents of Travel in Greece, Turkey, Russia and Poland” (Yunanistan, Türkiye, Rusya ve
Polonya Seyahatlerinde Başımdan Geçenler) (Cilt 1) Yazar : John Lloyd Stephens
Yayınevi : William and Robert Chambers, Edinburg
Kitabın Basım Tarihi: 1839
John Lloyd Stephens Türkiye’ye
Osmanlı İmparatorluğu’nun en karışık
döneminde gelmiştir. Tahtta II. Mahmut
vardır. Yenilikçi ve İmparatorluğu var
gücüyle kurtarmaya çalışan bir
hükümdardır. İmparatorluk 1828–1829
yılında Rusya ile yapılan savaştan yeni
çıkmıştır. Ülke üzerinde Avrupa
Devletlerinin bir oyunu bitmekte başka
bir oyunu başlamaktadır. Yunan İsyanı
bir Yunan Devleti kurulması ile
sonuçlanmış, Rusya ile yapılan savaş
sonucunda Sırplar özerklik elde
etmiştir. Ruslar tarafından Navarin’de
donanmamız yakıldığı için Akdeniz ve
Ege Denizi bir korsan yatağı haline
gelmiştir. Rus Orduları doğuda
Erzurum’a, batıda Edirne’ye kadar
gelmiştir. Fransızlar Cezayir’i işgal
etmiş, Mısır Valisi Kavalalı Mehmet Ali
Paşa İmparatorluğa isyan ederek
Kütahya önlerine kadar gelmiştir.
Bu dönemde devlet otoritesi ülke
topraklarının birçok yerinde eşkıya
gruplarının eline geçmiştir. Müslüman
olmayan unsurlar ülke içinde devlet
otoritesinin azalmasıyla ters orantılı
ülke içerisinde yerel otoriteler
oluşturmaya ve kısmi egemenlik alanları
kurmaya başlamışlardır.
Stephens böyle bir ortamda
Kuşadası’na gelmiştir. Önce Stephens’in
kim olduğundan kısaca bahsedelim.
John Lloyd Stephens, Amerikalı
başarılı bir diplomat, kâşif ve
arkeologdur. 1805 yılında Amerika
Birleşik Devletleri’nin New Jersey’e
bağlı Shrewsbury kasabasında
doğmuştur. New York’un Columbia
Koleji’ni bitirdikten sonra
Connecticut’da hukuk doktorası
yapmıştır. 1822 yılında eğitimini
tamamladıktan sonra çeşitli işlerle
uğraşmış ve 1834 yılında iki yıl sürecek
Mısır, Arabistan, Filistin, Polonya, Rusya,
Yunanistan ve Türkiye seyahatine
başlamıştır.
Stephens’in en önemli özelliği
gezdiği, gördüğü yerleri bir bilim adamı
ağzı yerine halkın anlayacağı şekilde
anlatarak tarihe popüler bir nitelik
kazandırmasıdır. Yazdığı tüm kitaplar
kolay okunur şekilde yazıldığı için geniş
rağbet görmüştür. Ancak Stephens’i
KUYETA
HAZİRAN 2013
14
dünya çapında üne kavuşturan en
önemli iki olay ise; birincisi Güney
Amerika’daki Maya uygarlığı hakkındaki
çalışmaları, diğeri ise Panama’ya
demiryolu döşenmesini sağlamasıdır.
Maya uygarlığı hakkında dünyada
yapılan ilk bilimsel çalışmalara başlamış,
Maya uygarlığına ait birçok eseri gün
ışığına çıkararak bu konuda daha
sonraları çalışma yapacak bilim
adamlarına öncülük etmiştir.
Stephens, Mısır, Arabistan ve Filistin’e
yaptığı seyahatleri iki ciltlik Incidents of
Travel in Egypt, Arabia, Petrea and Holy
Land (Mısır, Arabistan ve Kutsal
Topraklara Yapılan Seyahatlerde
Başımdan Geçenler)adı altında 1837
yılında; Yunanistan, Türkiye, Polonya ve
Rusya’ya yaptığı seyahati ise yine iki
ciltlik Incidents of Travel Greece,
Turkey, Russia and Poland (Yunanistan,
Türkiye, Rusya ve Polonya
Seyahatlerinde Başımdan Geçenler)
başlığı altında 1838 yılında
yayınlamıştır.
Güney Amerika’daki Mayalar
hakkındaki araştırmalarını ise Incidents
of travel in Central America, Chiapas
and Yucatan (Orta Amerika, Chiapas ve
Yucatan Seyahatlarinde Başımdan
Geçenler)ve Incidents of Travel in
Yucatan (Yucatan Seyahatinde Başımdan
Geçenler) başlıkları altında toplam 4 cilt
olarak yayınlamıştır.
Stephens, 1852 yılında da karaciğer
yetmezliğinden New York’ta ölmüştür.
John Lloyd Stephens’in Kuşadası’nı
anlatımında gizli bir Yunan hayranlığını
vurguladığını, Türklere karşı peşin
hükümlü olduğunu anlamaktayız.
Bölgemizle ilgili anlatımlarında devamlı
olarak erkeklerin yakışıklılığını
vurgulaması ise bizim kafamızda çeşitli
soru işaretlerinin doğmasına yol
açmıştır. Zira Stephens’ın hayatı
boyunca hiç evlenmemiş olduğunu
biyografilerinden okuduk, ama özel
hayatının diğer yönü ile ilgili bir bilgi
bulamadık. Bence teşhisimiz bizi
yanıltmıyorsa John Lloyd Stephens
Kuşadası’na gelen ilk eşcinsel gezgin
olması açısından kayda değer bir
şahsiyet. Çünkü kitabının satır
aralarında erkeklere olan özel ilgisini
devamlı vurgulamıştır. Kitabının Rusya ve
Polonya ile ilgili bölümlerinde özellikle
“gaylardan” bahsetmesi bizde bu fikre yol
açtı. Cinsiyet ayrımcılığı yapmak için
söylemiyorum ama Stephens’in bu yanını
da belirtmeden geçmek olmazdı.
Neyse, 2000’li yıllarda Kuşadası
Limanı’na gelen ve “gayları” taşıyan
turistik geminin yolcuları dönemin
hükümeti tarafından gemiden
indirilmemişti. Oysa bundan 268 yıl önce
bu topraklara gelen benzer şahıslar
hoşgörü ile karşılanmış. İlginç…
Türklere karşı ön yargılı oluşunun
arkasında ise Türklerle fazla diyalog
kurmamış olması vardır. Seyahatleri
esnasında devamlı Müslüman olmayan
unsurlarla veya yabancı devletlerin
temsilcileri ile diyalog kurmuştur.
Dolayısıyla Kuşadası seyahati bize o
dönemlerdeki Kuşadası’nda yaşayan
yabancı ve gayrı Müslim unsurlar hakkında
bilgi vermektedir.
İşte John Lloyd Stephens’in
anlatımlarıyla 1835 yılının Kuşadası…
“Efes’ten Scala Nova’ya geldik. Deniz
kenarında kurulmuş güzel bir kent.
Kent, buraya 4 milden daha uzak
olmayan Sisam Adası’nın harika
manzarasına hâkim bir yerde
kurulmuş. Bir Yunanlı tüccarın
yardımcı olması için yanımda mektup
getirmiştim. Bana yardımcı olarak
John Lloyd Stephens
buranın
yöneticisi ile
tanıştırdı.
Yönetici
alışıldığı
üzere bir
divanın
üzerinde
oturuyordu.
Bize yer
göstererek
yanına
oturmamızı
istedi. Ardından 14 yaşlarında, iyi
giyimli, omuzlarına kadar saçları
dökülen, iki yakışıklı Rum genci
bize kahve ve nargile getirdi ve
önümüzdeki sehpaya koydu.
Kollarını birbirine bağlayarak
bizim kahveyi bitirmemizi
beklediler. Daha sonra genç bir
delikanlı üçüncü bir konuk olarak
geldi. Bu sefer aynı yakışıklılıkta
ve aynı giyim tarzında başka bir
hizmetkâr aynı biçimde O’na da
servis yaptı. Her misafire bir
hizmetkâr verilmesi Türklerin
itibarlı misafirlerine uyguladıkları
bir gelenektir. Ama kimleri
kapsadığını tam olarak
bilemiyorum. Ama bize yapılan
uygulama bunun gelenekleşmiş
olduğunu gösteriyor. Bizim
dışımızda bir veya ikiden daha
fazla konuk gelmiş olsaydı,
mahiyetteki kölelerin hizmet için
yetmeyeceğini de düşündüm.
Yönetici bana, ülkemin neresi
olduğunu, kralımın kim olduğunu
sordu. Ben de yöneticiye:
kralımızın olmadığını,
cumhuriyetçi bir başkanımın
olduğunu söyledim. Bana bunun
çok iyi bir şey olduğunu
söyleyerek hüsnü kabul gösterdi.
Bizim başkanımızla kendi
padişahlarının çok yakın arkadaş
olduklarını söyledi. Ben de o’nun
bu tevazu dolu yaklaşımını bir
kompliman olarak kabul ettiğimi
belirttim. Ben, bizim Fransızlarla
kavga edecek olduğumuzdan,
zatıalilerinin bizim yanımızda yer
alması halinde Fransızları
kolaylıkla alt edebileceğimizden
bahsettim. Daha sonra ben kendi
hesabıma İngiliz Konsolosunu
çağırdım. Bu küçük yerdeki
konsoloslar orijinal tiplerdi, hiçbir
şey yapmadılar.
Onlar kapılarının üzerine
işlenmiş hanedan armaları,
başlarındaki üç köşeli şapkaları,
üzerindeki üniformaları, kasılarak
yürüyüşleri, bilgiççe bakışları ile
kendi hükümetleri hakkında
konuştular. Kendi hükümetlerinin
ne düşündüğünü
bilemeyeceklerini söylediler. Bana
durumu hükümetlerine
ileteceklerini ve oradan gelecek
cevaba göre hareket
edebileceklerini söylediler.
Bunlardan biri de Fransızca ve
İtalyanca konuşan yaşlı bir Malta
konsolosuydu. Bizi hoş karşıladı.
Kendisinin misafiri olmam için çok
üsteledi. Ben O’na İngiliz
olmadığımı, konukseverliği için
teşekkür ettiğimi, ancak kalacak
yerimin olduğunu söyledim. Fakat
O, fark etmeyeceğini, burada aynı
zamanda tüm milletleri temsil
ettiğini, misafiri olursam onur
duyacağını söyledi.
Saat üç civarında konsolosa veda
edip ayrıldım. Kapının dışında
atlarla beni bekleyen Rum
arkadaşımın yanına gittim. Baba
daha önceden benimle çalışmış bir
arkadaşımın beni görmek
istediğini usulca söyledi. Birden
heyecanlandım. Ben o arkadaşımla
karşılaşıncaya kadar mutluluğun
ne demek olduğunu bilmiyordum.
O’nun sayesinde mutluluğun ne
demek olduğunu anlamıştım.
Derhal O’nu görmek istediğimi
kendisine söyledim. Meğerse
yakındaymış, yanıma geldi.
Birbirimizi sımsıkı kucakladık.
Gözyaşlarına boğulduk. İki saat
boyunca birbirimizden ayrılmadık.
Kafa ve ruh yapılarımız sanki
birbirinin ikiziydi. Bu arkadaşım
50 yaşlarında birisiydi. İri yapılı,
toplucaydı. Geniş omuzları, pala
bıyıkları vardı. O’nun güzelliğini
anlatabilmek için kelimeler
yetersizdi. Bütün bu duygu
alışverişi beni ziyadesiyle mutlu
kılmıştı. Benim dostum olan bu
pala bıyıklı, uzun favorili, iri kıyım
Rum tercümanla aramızda tarifi
mümkün olmayan bir duygusal
bağ oluşmuştu.
Saat 4’te dönüş için yola
koyulduk. Saat 7’de de etrafı
dağlarla çevrili güzel bir vadide
mola verdik. Dağ tarafında
Türklere ait birkaç çadır gördük.
Bu çadırın sahibinin yanına gittik.
Ancak çadır sahibi şimdiye kadar
gördüğüm tüm insanlardan daha
kötü birisiydi. Çadırın zemininde
ne bir hasır ne başka bir şey vardı.
Çatısı dallardan yapılmış, her
rüzgâr estiğinde inip kalkıyordu.
Duvarları ise çamurdandı. O
benden önce ekmek ve yoğurttan
ibaret akşam yemeğini yemeye
başladı. Sanırım, benim yemek
yemem O’nu eğlendirdi. Benim
rehberime benim hakkımda pek
çok soru sordu. Tüfeğimi eline
alıp, baktı. Kendi sarığını başından
çıkardı, traşlı başına benim
şapkamı koydu; bu haliyle
kesinlikle gözü pek ve dost canlısı biri
gibi göründü. Ama yine de tipinde bir
sinsilik vardı. Ben bir şey yenirken,
içilirken, uyunurken insanların
birbirine saygılı davranması
gerektiğine inanırım. Ama bu çadır
sahibi Türk’te bundan eser olmadığını
gördüm. Yemekten sonra gece
yarısında kalktım ve açık havada
yürümeye başladım. Gece yıldızların
ışıklarıyla pırıl pırıl parlıyordu. Bu gök
kubbenin altında her yer adeta benim
yatağım gibiydi. İstediğim her yerde
yatıp uyuyabilirdim. Çadır sahibinin
toprak zemininde uyuyacağıma bu gök
kubbenin altındaki yeşil çimler
üzerinde uyumaya karar verdim. Ben
uyurken atlarımızda aynı çimlerde
otlanmaya devam edecekti. Benim
Türk tercümanım da evden 100 metre
uzaklıkta açık havada atının yanında
uyuyordu. Ben de onun yanında
yatmaya karar verdim. Yanına gittim ve
uzandım. Yaklaşık iki saat uyudum.
Sabaha karşı soğuk ile uyandım.
Bencilce Türk tercümanımı dürterek
uyandırmaya çalıştım. Uyandırmak hiç
de kolay bir mesele değildi. Biraz
uğraştıktan sonra uyandırabildim.
Atları eyerlemesini istedim. Yunanlı
yol arkadaşımı da uyandırmam kolay
olmadı. Hatta uyandırmamdan dolayı
rahatsızlık duyduğunu belli etti.
Beraberce yola koyulduk.
İki saat kadar sonra Sultan’ın
gönüllü askerlerine rastladık. Elli kişi
kadarlardı. Bunlardan bir kısmının
asker kaçakları olduğunu el ve
ayaklarına vurulmuş zincirlerden
anladık. Yakaladıkları asker
kaçaklarını askerlik yapmaya
götürüyorlardı. Onlar da bizim gibi
İstanbul yoluna devam ediyordu.
Onları görünce birden gülümsedim.
Aslında onlara gülmemiştim. Onları
kışkırtmak için gülmemiştim; aklıma
bir süre önce bir Avrupa gazetesinde
Sultan’ın yeni vergiler koyduğu
hakkındaki yazılmış bir makale
gelmiş, acaba bu vergiler yürürlüğe
girmiş mi diye gülmüştüm. Onlar da
Türk siyasetine Avrupalıların nüfuz
etmesi konusunda bir takım yorumlar
yaptılar. Bu konu hakkında yaklaşık
saat dört’e kadar konuştuk. Daha fazla
uzatmamak için konuyu kapattım.
Kendimi kaldığımız hanın kapısında
buldum. Üstüm başım toz toprak
içindeydi. Hanın sahibi akıllı İsviçreli
benden bin bir defa özür dileyerek
içeri girmeden üstümü başımı
silkelememi istedi.”
İşte 1835 yılının Nisan ayında Amerikalı
John Lloyd Stephens’in Kuşadası’nda
gördükleri bunlar. Her ne kadar
doğuluları ve Türkleri küçümseyen,
küstah bir bakış açısıyla yazılmış olsa bile
o dönemin bir fotoğrafını vermesi
açısından bence önemli hususlar.
HAZİRAN 2013
KUYETA
15
Ekodosd’dan Al Haberi
ANTİK MERMER OCAKLARI
Doğa ve tarih cenneti Bafa Gölü
çevresinde 4,5 saat boyunca
tepeler aştık, dereler geçtik,
doğanın tüm güzelliklerini gördük.
Kendimizi yeryüzünde cennette
hissettik.
Miletos’un Antik Dönem’deki kasabası
İoniapolis’in bulunduğu Belen Tepesi’ne
bakarak, tarihin kapısından içeriye girdik.
Göl kıyısındaki manastır rahiplerinin
yaşamlarını düşündük, kaldıkları yerleri
inceledik.
Beşparmak Dağları’na gölün aynasından bakarak,
Dünyalar yakışıklısı Çoban Endymion ve Ay Tanrıçası
Selene’nin arasında geçen mitolojik aşkı düşündük. Göl
sularından dışarıya bir füze gibi fırlayıp tekrar suya
düşen kiloluk kefalleri ve yüzlerce sakar mekenin
kanatlarını çırparak çıkardığı sesleri dinledik, suda
oluşturdukları izleri gözlemledik.
KUYETA
HAZİRAN 2013
16
Bafa Gölü’nün güneyindeki tepelere
girdiğimizde, pek fazla bilinmeyen ancak bir
dönem için çok önemli olan tarihin gizli sırlarıyla
karşılaştık.
Binlerce yıl önce Bafa henüz Ege
Denizi’nin Latmos körfeziyken, buradan
başlayan ve Didim’in Dünyaca ünlü Apollon
Tapınağı’nda biten yolculuğun hikâyesini,
Antik Miletos Mermer ocaklarında anlattık.
Tapınak yapı belgelerinde yazdığı gibi, Antik
Dönem’de Miletos’un mülkiyeti altında olan
ocaklardaki geçen çileli yaşamları anlattık.
Buradaki iş gücünü kendilerine para
verilmeyen, ancak yemek ve barınma olanağı
sağlanan tapınak kölelerinin acılı dramlarını
düşündük. Apollon Tapınağı’nın sütunları için
usta işçiliklerle hazırlanan tonlarca ağırlığındaki
bu kasnakların, insanın yürümekte zorlandığı
bu araziden, döneminin deniz kıyısına nasıl
ulaştırdıklarını hayret ettik. Antik Dönem’in taş
ustalarının yonttuğu sütun kasnaklarına
baktığımızda, bu işçiliğin gerisindeki çileli
yaşamları, olağanüstü yetenekleri, zor arazi
koşullarını, inanılmaz gücü ve muhteşem
teknikleri görerek, o dönemin insanlarına
hayranlık duyduk. Yürüyüşümüz bittiğinde
Bafa’nın en güzel köşelerinden biri olan Kahve
Asar Adası’nın karşısına geldik.
Bafa’nın kıyısında sadece tabiatın
güzelliklerinin değil, tarihin inanılmaz hikayelerinin yattığını, her kıyısında ayrı bir kültür hazinesinin olduğunu, Neolitik Dönem’den
günümüze kadar gelen insan yaşamlarının izleriyle dolu olduğunu gördük. Dünyada çok az rastlanabilen özelliklere ve güzelliklere sahip
Bafa Gölü’nün, Beşparmak Dağları’yla bütünleşen muhteşem doğal peyzajını doğal teraslardan seyrettik.
Çeri’nin Yeri’nde, çorbalarımızı içtik, soğuk mezelerimizi, salatalarımızı, böreklerimizi, balıklarımızı, helvalarımızı yiyerek, çaylarımızı
içtikten sonra Kuşadası’nın yolunu tuttuk.
(EKODOSD) - EKOSİSTEMİ KORUMA VE DOĞA SEVENLER DERNEĞİ KUŞADASI / www.ekodosd.org - 0256 614 78 11
HAZİRAN 2013
KUYETA
17
Özel Araştırma
Ben Teorisyen Değil Eylem Adamıyım...
KUŞÇUBAŞI EŞREF SENCER
1883–1964
Dr. Ali Akış
Bölüm - 1
ÖNSÖZ
Osmanlı İmparatorluğu’nun itibarını kaybettiği,
ihtilaller, harpler ve isyanların birbirini takip ettiği,
padişahların öldürülüp azledildiği, ordunun fiilen
politika bataklığı içine sürüklendiği, cephelerden
mağlubiyet haberlerinin geldiği, dış borçların
ödenemeyecek seviyelere yükseldiği, yabancı
devletlerin Osmanlı topraklarını paylaşma
hesapları yaptığı bir dönemde doğup büyüyen,
cereyan eden olayların fiilen içinde bulunmuş,
Padişaha ters düştüğü için zindanlara atılmış Taif
ve Malta’ya sürülmüş, o zaman ki baş komutan
Enver Paşa ile iç içe yaşamış, birçok cephede
(Arabistan, Libya, Trakya) çarpışmış, Paris’te,
Makedonya’da, ittihatçılarla faaliyet göstermiş,
Teşkilatı Mahsusa’da görev almış, bölge
sorumlulukları üstlenmiş, Edirne’nin kurtuluşu ve
Batı Trakya Türk Cumhuriyeti’nin kurulmasını
sağlayan heyetlerde görev almış, Milli Mücadele
Karakol Teşkilatı’nda ve Adapazarı isyanlarının
bastırılmasında önemli hizmetler görmüş,
150’liklere dahil edilip yurt dışına sürgün gitmiş
Panislamizm ve Pan Türkizm faaliyetlerinde fiilen
bulunmuş, Kardeşi Sami Bey’in Enver Paşa ile
Türkistan, Afganistan ve Kafkasya’daki
mücadelelerini organize etmiş, inanılmaz cesaret
ve atılganlıklarla işler yapmış, kimilerinin
kahraman, kimilerinin eşkıya, haydut damgasını
vurduğu bir kişinin biyografisini yazabilmenin
güçlüğünü bilen bir insan olarak sıkıntılı aylar
geçirdiğimi ifade etmek isterim. Bu işi yapmaya
çalışırken 46 kitap, bir o kadar, hatta daha fazla
sayıda bilgisayarda yayınlanmış makaleler defalarca
okunarak lehte aleyhte yazılar karşılaştırılmış ve
hemşehrimiz olan kızı Sayın Diktam Aktay ile
birçok defa görüşmeler yapılmış, elde edilen
veriler birkaç kez yazıya dökülmüş, değiştirilmiş
olmasına rağmen, mezarı halen Kuşadası Granta
yokuşu civarında, yola nazır ve Sökeliler’in özel
mezarlıklarına yakın olan bir yerde bulunan
Kuşcubaşı Eşref Sençer Bey hakkında, hala
meçhullerin olduğunu ifade etmek zorundayız. Bu
endişeyi yaratan pek çok ve haklı sebep vardır.
1. Eşref Bey’in, Baş Komutan Enver Paşa’ ya
KUYETA
HAZİRAN 2013
18
direk bağlı, gizli, fakat hükümetin sadrazamının
yani Hükümet Başbakanı ile birçok bakanının bile
varlığını bilmediği bir teşkilatta çalışması.
2. Muntazam olarak tuttuğu ve Sayın Cemal
Kutay’a teslim ettiği söylenen hatıralarının büyük
bölümünün bir yangında yanıp kül olması.
3. Bu konuda pek çok bilgiye sahip olan Cemal
Kutay’ın hayatta olmaması,
4. Kardeşi Hacı Sami Bey‘e ait kayıtların,
mahkeme zabıtlarının adliye binasının
yanmasından dolayı elde edilememesi ve o
tarihlerde gazetelerde yayınlanan ifadelere
dayandırılması..
İşte bu yüzden Eşref Sencer Bey’in hayatının
bazı safhaları, hem olaylar hem de tarih yönünden
karanlığını ve karışıklığını muhafaza etmekte
olmasına rağmen, yine de etraflı sayılabilecek bir
derleme ile taraflı tarafsız düşünceleri içine alan
bir sunu yapabildiğimizi sanıyorum.
Okunan ve incelenen eserler arasında başta
Türkçeye de çevrilen Dr. Hippi H. Stoddard’ın
(Teşkilat-ı Mahsusa) ve Sayın Cemal Kutay’a’ ait
olan ve seri halinde basılmış ve isimleri kaynakça
bölümünde yazılı kitaplar ve Teşkilat-ı Mahsusa
teşkilatının kurucularından ve başkanlığını yapmış
olan Sayın Hüsamettin Ertürk’ün İki Devrin Perde
Arkası isimli eseri ile Yrd. Doç. Dr. Yonca
Anzerlioğlu’nun Emniyet raporlarında 150
liklerden Kuşçubaşı Eşref ’in faaliyetleri isimli
yayınları, güvenilebilecek yayınların
önemlilerindendir sanıyorum. Bu sözlerimiz diğer
yazarların eserlerinin önemsiz ve güvensiz olduğu
anlamını taşımaz.
Yabancı dilde yazılan Ph. H. Stoddard’ın kitabı,
hem bir üniversite tezi olarak hazırlanmış ve hem
de Arabistan’a, Mısır’a gidilerek orada Eşref Sençer
Bey’i tanıyanlarla görüşmeler yapılarak
hazırlanmıştır..
Sayın Cemal Kutay ise onun dostu olduğundan,
kitaplarının bir kısmı Eşref Bey’in sağlığında
yayınlanmış, kendisine ait beyanları ihtiva emekte
olup Eşref Kuşçubaşı bu hatıralarının bir kısmını
Malta’da yazdığını ve temize çekmede kendisine
yardım edenlerin isimlerini verdiğinden, bizce
önem taşımaktadır. Şüphesiz
olayları yaşadığını iddia edenlerin
şahsi görüşlerinin ne denli bir
belge olabileceği tartışmalıdır
düşüncesi, her zaman olduğu gibi
geçerliliğini korumaktadır. Bu
kanaat, Divanı Harplerde
hâkimsiz, avukatsız, temyizsiz,
zorla imzalatılan ifadeler varken
verilen kararlar için de geçerlidir.
Maznun ve şahit ifadelerinin hele
zorla ve baskı altında
alınanlarının her zaman geçerli
olamayacağı ne kadar doğru ise,
o devirde hükümet erkânının
verdiği raporların da her zaman
doğruluğuna inanmak güçtür.
Ama elde müracaat edilecek bir
başka kayıt yoksa, bulunanlara
göre hüküm yürütmek zarureti de kaçınılmazdır.
Bir olay veya bir dönem için doğruyu gösterecek
değerlendirmeler yapılırken ortaya çıkan en büyük
güçlük bundan kaynaklanmaktadır. Nitekim bu
husus tarihin doğruluğunu bile zaman zaman
tartışılır hale getirmektedir.
Bir örnek vermek gerekirse; Abdülaziz Han öldü
mü? Öldürüldü mü? Sorusuna verilecek cevapta
gayet net görülmektedir. O zamanki hükümet
raporları ile başkalarının kitaplarına akseden
görüşler birbirinin tamamen zıddı anlatımlarla
doludur. Sırası gelince kitabımızın bazı
bölümlerinde bunların örnekleri verilecektir.
Kuşçubaşı Eşref Sençer Bey ile ilgili olayların, iyi
anlaşılabilmesi için Teşkilat-ı Mahsusa denilen
kurumun kabaca da olsa bilinmesi gerektiğinden,
bu kurumla ilgili yayınları toparlamaya çalışılarak
bir bölüm halinde sunulmuştur. Bu kurumu tam
olarak aydınlatabildiğimizi de sanmıyoruz.
Bütçeden tahsisat alan, dünyanın birçok yerine
yayılmış, başbakanın ve bakanların önemli bir
bölümünün bile bilmediği, sadece Harbiye
nazırından emir alan böyle bir teşkilatı, bütün
ayrıntıları ile açıklayabilmenin ne kadar güç, hatta
imkânsız olduğunun kabul göreceğini umuyoruz.
Ancak o devirde, hafiye teşkilatı olarak
isimlendirdiğimiz kaç tane teşkilat vardı, bunlar
kimlere bağlı idi dediğiniz zaman, buna da cevap
verebilecek durumda olmadığımızı itiraf etmek
zorundayız. Padişahın ve ittihatçıların her birinin,
ayrı hafiye teşkilatlarının bulunduğunu birçok
yazar ısrarla belirtmektedir.
Haber alma ve işlevlerini, bunlara göre
düzenleme sadece memleketi yönetenlerin değil,
başka kurumların da müracaat ettiği bir davranış
gereğidir. Haber alma
örgütlerinin, görevlerini iyi
yapabilmeleri için gizliliğe önem
vermeleri temel prensiplerden
biridir. Teşkilat-ı Mahsusa’nın bu
konuda başarısız olduğunu
söylemek mümkün değildir.
Nitekim bizim ailemizin sağ olan
fertleri bile, babamızın bir
istihbarat elemanı olarak çalıştığını
yıllar sonra onun ölümünden
sonra, benden öğrenmişlerdir. Bir
istihbarat elemanı, bazen karşı
tarafın adamı gibi de görünebilir.
Hakkında değerlendirme
yapılırken, bunları dikkate almak
gerekir. Onun için istihbarat nedir
bilmeyen istihbaratçıyı da
anlayamaz. Bu yüzden bu kitabı
okumaya başlarken okurlarımızın önce Teşkilat-ı
Mahsusa bölümünü, Sayın Erdal Şafak’ın
Türkiye’de İstihbaratçılık ve MİT, Sayın Tuncay
Özkan’ın Milli İstihbarat Teşkilatı Mit’in Gizli Tarihi
isimli kitaplarını okumaları faydalı olur
kanısındayız..
Lozan Antlaşması’ndan sonra konulan bir madde
ile bu tarihe kadar işlenen suçlara ait genel bir af
çıkarılması zorunlu hale gelmiş ve buna 150 kişilik
bir istisna protokolü eklenmiştir. Bu liste ise 23
Nisan 1924 tarihinde kesinleşmiştir. 23 Mayıs 1927
yılında ise bu 150 kişi, bir kanunla vatandaşlıktan
çıkarılmış, 26 Haziran 1938’de 3527 sayılı kanunla
da yurda dönebilmeleri mümkün hale gelmiştir.
Buna rağmen bu kanunla da bazı istisnalar
getirilmiştir.
Bu kitabın hazırlanmasında, bulamadığımız
eserlerden yararlanmamız için, bendenize
kitaplıklarını açan değerli yazar Veysel Dikmen
Beyefendi’ye, Sayın Prof. Dr. Enver Konukçu’ya,
öğretmen ve arkadaşımız Sayın Nail Topal ile sayın
yazar Mehmet Niyazi Bey’e, erişemediğimiz birçok
bilgileri aktaran ve Sayın Cemal Kutay‘ın bazı
kitaplarını ve bu konu ile ilgili bazı yayınları
istifademize sunan Eşref Kuşcubaşı‘nın kızı Sayın
Diktam Aktan ile eşi Sedat Aktay beyefendiye,
bulamadığımız bazı kitapların temininde ilgilerini
esirgemeyen Sayın Avukat Ali Tabak ve yardımcısı
Adnan Güzelcik’e, düzeltmeleri yapan arkadaşımız
Sayın Nail Topal ile Sayın Can Karabulut’a
teşekkürlerimizi ve saygılarımızı iletmek isterim.
Dr. Ali Alkış
Kuşadası 30 Eylül 2012
HAZİRAN 2013
KUYETA
19

Benzer belgeler

sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt

sayfalar ARALIK_`2013.....1-19_opt Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakrak, Ali Can Editör Nail Topal Grafik-Tasarım Nilüfer Saçar Nisa Hukuk Danışmanı Av.Nail Özazman Tercüme (İng-Frs) Duygu Sayra ...

Detaylı

sayfalar mayis_`2012.....1-19

sayfalar mayis_`2012.....1-19 Mahmut Esat Bozkurt'un çalışmaları çok kısa özet olarak bunlar. Ülkesini seven bir insan olarak, bir Türk olarak, bize hizmet eden insanları hayırla anmak ve onların adlarını yaşatmak, en önemli gö...

Detaylı

sayfalar NISAN_`2013.....1-19_opt

sayfalar NISAN_`2013.....1-19_opt Mustafa Veli, Belma Özgün, Dr. Ali Alkış, Dr. Ayşe Şerifoğlu, Mustafa Dinçoğlu, Av. Kaya Egel, Ali Hüseyin Torun, Sedat Onar, Yrd. Doç. Dr. Eralp Osman Çolakoğlu, Arif Çıkıcı, Özer Kayalı, Ata Şakr...

Detaylı