Köy-Koop Haber Gazetesi 44. Sayı
Transkript
Köy-Koop Haber Gazetesi 44. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi TEMMUZ 2015 Yıl:4 Sayı:44 TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ Buğday Fiyatları Açıklandı »» Toprak Mahsulleri Ofisi 2015 yılı için 2 numaralı “Anadolu Kırmızı Sert” ekmeklik buğday müdahale alım fiyatını ton başına 862 TL olarak açıkladı. Buğdayda ton başına 50 lira prim ile gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve toprak analizi gibi destekler de ödenecek. Diğer desteklemelerle birlikte ton başına 127 lira prim ile fiyatın 989 liraya yükseleceği hesaplanıyor. Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira, prim ve desteklerle birlikte 1103 lira; arpa fiyatının ise ton başına 645 lira, prim ve desteklerle birlikte 772 lira olacağı belirtilirken, TMO Anadolu kırmızı sert buğdayın kasım ayı satış fiyatı da ton başına 960 lira olarak açıklandı. Bu yıl TMO tarafından hububat alımlarında izlenecek politikalara değinen Bakan Eker, TMO’nın Türkiye genelinde 285 noktada alım faaliyeti göstereceğini, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerden belgelerindeki üretim miktarının tamamı satın alınacağını söyledi. Geçen yıl yaşanan olumsuz iklim koşullarına bağlı olarak Türkiye’nin buğday üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 14 azalışla 19 milyon ton, arpa üretiminin ise yüzde 20 azalışla 6,3 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirten Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu yıl Köyleri Mahalle Yapan Büyükşehir Yasası Hayvancılığı Tehdit Ediyor »» Maden ocakları, küçükbaş hayvanı tehdit, meraları tahrip ediyor... iklim şartlarının hububat üretimi açısından uygun seyretmesi nedeniyle buğday üretiminin geçen yıla göre yüzde 18 artışla 22,5 milyon ton, arpa üretiminin ise yüzde 27 artışla 8 milyon ton olarak gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini belirtti. Buğday Fiyatına Yapılan Değerlendirmeler Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, “2015 yılında ekmeklik buğday fiyatı bir önceki yıla göre ortalama % 2,4, gübre fiyatı ise ortalama % 5,7 artmıştır. Sonuç olarak 2015 Uluslararası Kooperatifler Günü’nün Teması: Eşitlik »» Küreselleşen dünyamızda eşitsizlik yükselişte. Son yıllarda gelir adaletsizliği oldukça belirginleşti. Credit Suisse’in son raporuna göre en tepedeki nüfusun % 1’ini temsil edenler dünya gelirinin yarısına sahip olurken, en alt kademedeki % 50 nüfus ise gelirin % 1’ini paylaşıyor. Ama eşitsizlik farklı örtüler altına gizleniyor. Etnik farklılıklar, bölgesel ya da yerel karakteristikler ya da cinsiyet veya yaş farklılıkları gibi kişisel kalıpların altına saklanıyor. » Syf 7’de "Toprak sonsuz ve bahşedilmiş bir kaynak değil...” A.Ü. Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi ve aynı zamanda Türkiye Toprak Bilimi Derneği Başkanı, Prof. Dr. Ayten NAMLI ile canlı yaşamında en önemli yeri olan toprağı konuştuk. » Syf 12’de ekmeklik buğday fiyatındaki artış, girdi fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmış, çiftçi enflasyona ezdirilmiştir.” dedi. Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Abdullah Aysu, “Açıklanan bu fiyat, hükümet cephesinde yüksek ve iyi olarak kamuoyuna aktarılmaktadır. Bu doğru değil. Açıklanan buğday fiyatları geçen yıl serbest piyasada gerçekleşen fiyatların bile gerisinde. Açıklanan fiyatlar, bırakın önümüzdeki sezonun üretimine güç katmasını, geçen yılın yaralarını bile sarmaktan uzak” değerlendirmesinde bulundu.. Tüm Detaylar » Syf 8’de FAO’dan Açlık Raporu »» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, “dünya bölgesel açlık raporunu” 16 Haziran 2015 tarihinde, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde kamuoyuyla paylaştı. FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji, FAO Programlar Sorumlusu Sheikh Ahaduzzaman, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Prof. Dr. Gökhan Söylemezoğlu ve Ankara Üniversitesi eski Rektörü Cemal Taluğ tarafından kamuoyuyla paylaşılan; FAO’nun Avrupa ve Orta Asya’daki Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı’nın beraberce düzenlediği “Batı Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı’nın sonuç raporu, kamuoyu ile paylaşıldı. Raporda, küçükbaş hayvan varlığının desteklenmesiyle et fiyatının azalacağı, et tüketiminin artacağı ifade edilirken, yurt dışından gelen ve kaçak çalıştırılan çobanlara dikkat çekildi. Köy- lere mahalle statüsü kazandıran Büyükşehir Yasası’nın, hayvancılığı tehdit ettiği, küçükbaş hayvan varlığının azalmasıyla, et fiyatlarında yükseliş yaşandığı da Çalıştay Raporu’na girdi. » Syf 13’te Yaz Yağmurları Meyve ve Sebzeyi Vurdu »» Şeftali, ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var. gıda güvencesizliği ve yetersiz beslenme üzerine ilk defa yayınladığı raporu; bölgede beslenme haritasını şekillendiren birden fazla eğilim olduğunu gösteriyor. Gıda güvencesizliğiyle ilgili sorunların kalori ihtiyacından beslenme düzenlerinin kalitesine doğru kayması raporda öne çıkan konular arasında. » Syf 10’da Tüm yurtta etkisini gösteren yaz yağmurlarının olumsuz yansımaları olacağını savunan Bursa Merkez Ziraat Odası Başkanı Fevzi Fırtına “Tarımda girdilerden dolayı bir düşüş vardı. Bir de bu yağışlardan ve elverişsiz hava şartlarından dolayı meyve ve sebzede müthiş gerileme var. Şeftalide yüzde 70-80’lere varan hasat düşümü var. Ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var. Tabi ki; bu düşüklük normalde soframıza yansıyacaktır.” dedi. » Syf 9’da Hadi İlbaş Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN Erol AKAR Dünden Bugüne Kooperatifçilik -43- Tepe-Çatı Örgütü ve Örgütsel İletişim » Syf 2’de Okul Kooperatifçiliğinin Koşulları » Syf 11’de Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ünal ÖRNEK Koalisyon Pazarlığında Çiftçi ve Tarım İçin Öneriler » Syf 4’te Kooperatifler Kapitalist Sisteme Hizmet Etmemeli » Syf 5’te G20 Tarım Bakanları Toplantısının Ardından » Syf 19’da Tevfik Fikret CENGİZ Dr. Erhan EKMEN Dr. Nezaket CÖMERT Sanayi ve Atık Kızartma Yağlarının Ekonomiye Kazandırılması » Syf 20’de Üçüncü Yılın Ardından Tarımsal Yatırımda FAO’nun Rolü » Syf 16’da » Syf 15’te » Syf 9’da KOOPERATİFÇİLİK 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı 27.07.2015 Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı 01.07.2015 1-15 Temmuz 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı 27.07.2015 Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim 30.07.2015 Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Ödenmesi 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddele30.07.2015 rine Göre Yapılan Tevkifatların Ödemes 01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Tevkifatların Ödemesi (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından 30.07.2015 Yararlananlar İçin) 01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 67. Madde Kapsamında 30.07.2015 Yapılan Tevkifatların Ödemesi 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi 30.07.2015 01.07.2015 2014 Yılına ilişkin Gelir Vergisi 2. Taksit Ödemesi 31.07.2015 01.07.2015 Motorlu Taşıtlar Vergisi 2. Taksit Ödemesi 31.07.2015 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Alımlarına ve Satışlarına İliş31.07.2015 kin Ba, Bs Bildirim Formlarının verilmesi KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ 1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır. Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında (Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi, zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi, çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir. YAYIN KURULU • Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI • Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA • Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN • Prof.Dr. Cem ÖZKAN • Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK • Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI • Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA • Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA • Dr. Yener ATASEVEN • Dr. Özdal KÖKSAL • Dr. Neşe N. TOPRAK • Dr. Selen Deviren SAYGIN • Yrd.Doç.Dr. Caner KOÇ • Uzm. Dr. Esra GÜNERİ • Ünal ÖRNEK • Erol AKAR • Tevfik Fikret CENGİZ Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar. SA M LA AÇLI KOO P ER BİR LİKLERİ M E RK Pabuçlu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu şu kişilerden oluşuyor. Başkan: Fevzi İnkaya Üyeler: Hüsnü Kandırmış ve Turan Güleç. Nuriye’de zeytin ve üzümün bolca ye2009 yılında kurulmuş. O günden beri tiştiğini, kooperatifin bu konuda da başkanlık yapan Fevzi İnkaya koopera- üreticiye yardımcı olmak için bir soğuk tifte 56 ortağın bulunduğunu ancak bun- hava deposu kuracağı belirtilmektedir. lardan 42’sinin faal olduğunu belirterek -Sürecek- 01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 27.07.2015 F Türkiye’de çileği ile ünlü Köprübaşı’nda Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet Erdem, devletin çiftçiye destek olmasını istiyor ve bu desteğin sağlanması durumunda sera sistemine geçeceklerini belirtiyor. Kooperatif olarak üreticiye ürünlerinin iyi fiyatla satılması için pazar araştırması yaptıklarını belirten başkan, bu uğraşılarının çiftçinin yararına olmasına karşın halktaki kooperatif bilincin zayıf olduğundan, bunun önlerinde bir engel oluşturduğunu ileri sürüyor. Oysa bir pazar araştırması yaparken düzgün esnaf, başka bir deyimle parasını zamanında ödeyen esnaf ara- Nuriye’de bir başka sıkıntının hırsızlık olduğunu söyleyen başkan, kablo hırsızlığı sonucu yılda 20.000 – 30.000 TL zarara uğradıklarını bu zararlara şimşeklerin de katkıda bulunduğunu, geçtiğimiz yılda 7 trafolarını yandığını sözlerine ekliyor. 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı 27.07.2015 İ AT Okullara Kooperatifçilik Dersi Konulmalı Günde ortalama olarak 3000 saat su satılan ve bazen bu rakamın 15.000 saate çıktığı suda önemli bir sıkıntı elektrik paralarının yüksek olması. Nitekim Başkan Mahmut Ertan özellikle sulama kooperatiflerine ucuz elektrik verilmesi gerektiğini savunuyor ve ekliyor. 17 derin kuyularının bulunduğunu ve göreve gelince 2 kuyu daha açtırdığını, damlama sitemi ile sulama yaptıklarını., böylece suda kaçağı önlediklerini vurgularken, para tahsilatı konusunda sıkıntı yaşadıklarını Devletten tek isteklerinin ucuz elektrik sağlaması konusunda kendilerine yardımcı olmasını talep ediyor. Bu arada bu konuda üst birliklere önemli görev düştüğünü belirtiyor. Çiftçilerin durumunun çok kötü olduğunu, herkesin bankalardan kredi almak zorunda kaldıklarını sözlerine ekliyor. 01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 67. Madde Kapsamında 27.07.2015 Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı M Devletin Çiftyçiye Destek Olmasını İstiyoruz Manisa’ya ilk damlama sistemini yerleştiren bir kooperatif olan Nuriye’de Başkan Mamut Ertan en çok elektrik ücretlerinin yüksek oluşundan şikayet etmektedir. name Verme Hakkından Yararlananlar İçin) RI Yönetim Kurulu Başkanı: Ahmet Erdem Üyeler: Selçuk Yılmaz ve Mehmet Emin Özenç Mahmut Ertan, Abdülaziz Dündar, Hayri Aytaçer, Ünal Tosun, Selahattin Akkaş’tan oluşan Nuriye Sulama Kooperatifinde Mahmut Ertan Başkanlık yapmaktadır. 01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Tevkifatların Muhtasar Beayanname ile Beyanı (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyan27.07.2015 V E D İ Ğ E R TA Köprübaşı İlçe Merkezi Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Bizlere Ucuz Elektrik Verilmesi Gerekir 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddeleri27.07.2015 ne Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı MA “Kooperatif olarak 30x4 projesi uyguladık. Parası da çıktı ama hayvan alamıyoruz. Bu Sosyal Yardımlaşmadan kabul edilen bir proje idi. 120 hayvan almadan para çözülmüyor. Üç veya dört seferde alınırsa istediğimiz sonucu elde edebiliriz. Hayvan dağıtımındaki bu yanlışlık kooperatifleri firmaların eline teslim ediyor. Manisa Tarım İl Müdürlüğü’ne konuyu ilettik. Bir sonuç çıkmadı. Manisa’daki birçok kooperatifin durumu budur. Proje uygulanmasındaki bu yanlışlık kooperatifleri zora sokuyor. Daha aktif duruma gelmeleri durumunda sadece Narıncalı-Pıtrak’ta değil, Türkiye’deki tüm kooperatiflerde ilerleme kaydedileceğini söyleyen başkan Sarı, “Yetkililerden bizim bu mağduriyetimize son vermelerini istiyoruz” diyor. Yönetim Kurulu Başkanı: Selçuk Sarı Üyeler: Mehmet Eyice ve İsmail Morgül. Bu iddiayı ileri süren Köprübaşı Su Ürünleri Kooperatifi şu kişilerden oluşuyor: Başkan: Halim Kaya Yönetim Kurulu Üyeleri: Mustafa Uysal- Osman Doğan- İbrahim Kurul- Ali Dikilitaş 1976’da kurulan ve aynı yıl faaliyete geçen Köprübaşı Su Ürünleri ve Balıkçılık Kooperatifinde sıkıntılı günler yaşanıyor. Balıkçılar barajda bulunan balığın tükenmek üzere olduğunu söylüyor. Kooperatif Başkanı Halim Kaya bu sıkıntıyı şöyle açıklarken ilgilileri göreve davet ediyor. Balıkçıların bugünlerde çok sıkıntılı olduğunu çünkü barajda balıkların yok olmak üzere olduğunu vurgularken baraj kapaklarının açılması ile balıkların dışarı kaçtığını, bu kaçışı önlemek için gerekli tedbirlerin alınmasının bir zorunluluk olduğunu, ayrıca Uşak Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikaların atıklarının Gediz Nehrine aktığını ve bu kirli suyun balıkların yaşamını etkilediğini, yine çevrede bulunan zeytinyağı fabrikalarının atıklarını Gediz Nehrine geldiğini, böylece balıkların yaşama sansının yok olmak üzere olduğunu belirtirken yetkililerin bir an önce arıtma tesisleri kurulması konusunda ciddi davranmaları gerektiğini dile getirmektedir. Ortaklarına parasal konularda yardımcı olduklarını söyleyen başkan, balıkçıların ağ ve benzeri ihtiyaçlarını da karşıladıklarını belirtmektedir. Göreve geldiğinde 74 ortağı bulunan kooperatifin şimdi ortak sayısı 84’e çıkmış bulunmaktadır. Başkana göre, denizlerde balıkçılık yapan kışılar kooperatifle aynı ruhsatı alıyor ve aynı parayı ödüyorlar. Ama en önemli nokta onlar mazotu daha ucuza aldıkları halde kooperatif daha pahalıya almak zorunda. Bu dengesizliğin mutlaka giderilmesi gerekmektedir. 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Öde20.07.2015 mesi IN Barajda Balık Nesli Tükeniyor 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Be20.07.2015 yanı ve Ödemesi K dıklarını belirten başkan bunun için ihale bile yaptıklarını sözlerine ekliyor. Dünyanın en kaliteli çileğini yetiştiren kooperatif henüz başını kaldıramamış. 2012 de havaların çok soğuk geçmesi nedeniyle zarar etmişler ve karşılarına 320.000 TL borç çıkmış. Ne var ki, üreticinin bu zararı karşılanmış 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Alt İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödemesi 20.07.2015 L Köy-Koop Eski Genel Başkanı 01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Alt Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Kesin15.07.2015 tisi Bildirimi ve Ödemesi KA Hadi İLBAŞ 01.07.2015 16-30 Haziran 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı 09.07.2015 Ödemelere Alt Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi Ğİ • KÖY Manisa’da çok ilginç bir kooperatif var. 2007’de kurulan bu kooperatifin hizmet binası var, süt tankı var, süt toplama merkezi var, ahırları var ama ahırlarda hayvanları yok. Narıncalı-Pıtrak Tarımsal Kalınma Kooperatifi Başkanı Selçuk Sarı bu konuda şöyle diyor: kendilerince en önemli konunun halk arasında kooperatifçilik bilinci bulunmaması, bunu giderecek en etkili tedbirin okullarda ilköğretimden başlayarak kooperatifçilik dersinin konması olduğunu vurgulamakta, haftada bir dersin bile yeterli olacağını belirtmektedir. Bulunduğu köyde kooperatifçiliğe ilk başlayan Başkan İnkaya’nın kendisidir. Bugün Pabuçlu’da günde 2,5 ton süt elde edilmektedir. Köyde kooperatifin kendisine ait bir binası bulunmaktadır. Toplanan süt kooperatife getirilmektedir. Ne var ki, köyde su yoktur. Oysa köyün sulama suyuna büyük ihtiyacı vardır. Çalışan bir işçinin bulunduğu kooperatifte temizliğe son derece önem verilmektedir. Sütler tamamen steril bir ortamda toplanmakta ve alıcı firmalara verilmektedir. Bütün ortakların buna özen gösterdiğini söyleyen Başkan İnkaya bu kurallara uyan ortaklarımızın bu hassasiyetinin kendilerini duygulandırdığını belirtmektedir. RLİ Ahırlar Hazır Ama İçinde Hayvanları Yok Temmuz-2015 Dönemi muhasebe işleri ile ilgili yapılması gerekenleri madde madde aşağıda sıralamış bulunmaktayız. her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda çok dikkat etmemiz gerekiyor. Bİ »» Bu sayımızda sizlere yine Köy-Koop Manisa Birliği’ne bağlı kooperatiflerin yaptığı çalışmaları incelemeye devam ediyoruz. Değerli Kooperatif Ortakları, Z Dünden Bugüne Kooperatifçilik -43- MUHASEBEDE BU AY E 2 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan: S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına Yakup YILDIZ Sorumlu Yazıişleri Müdürü: Mehmet SEVER Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96 Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected] Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın Temmuz 2015 ANKARA Baskı: Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA Tel: 0312. 395 95 96 Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir. 4 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber TARIM Koalisyon Pazarlığında Çiftçi ve Tarım İçin Öneriler »» Partiler arasında koalisyon pazarlığı çoktan başlatıldı. Bir tarım uzmanı olarak, çiftçilerin gelir dağılımından daha yüksek düzeyde pay alması ve buna koşut olarak Türkiye’nin tarımsal üretim atağına kalkması için kimi önerileri, yeniden parti kurmaylarına hatırlatmak istiyorum. İşte bu öneriler. Tarımsal Desteklemeler Küçük ve Orta Ölçekli İşletmelere verilmeli. Türkiye’de, küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal işletmelerin hala büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Desteklemelerde bu işletmeler temel alınmalı ve destekler, Milli Gelir’in en az yüzde 2’si olmalı. Tarımsal Destekleme Kurumu kurulmalı ve Tarımsal Destekleme Çerçeve Kanunu ivedilikle çıkarılmalı. Tarımsal Desteklemeler Kooperatifleşmeyle Birlikte sağlanmalı. Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek zorundadır. Kooperatifleşmeyi desteklemek için; Girdilerden KDV ve ÖTV alınmamalı. Kooperatifler aracılığıyla üreticileri sanayici yapmalı. Katma değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir. Aksi durumda üreticilerin oligopol duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası olamaz. Kooperatiflerin işledikleri malların KDV’leri de düşürülmeli. Tarım Kredi Kooperatifleri’nin de çiftçinin ihtiyaçlarını karşılar duruma gelmeleri amaçlanmalı. Kooperatifler Bankası kurulmalı. Üretici ve tüketici yararına çalışan, aracıların dışlandığı pazarlama kanalları kurulmalı. Tarımsal amacı kooperatiflerin mallarını en kısa şekilde tüketicilere ulaştırılması için gerekli düzenlemeler yapılmalı ve üreticiyi korumak amacıyla Sertifikalı Depoculuk ve Depo Makbuzu Sistemi geliştirilmeli. Özelleştirilen Tarımsal KİT’ler yeniden kamulaştırılmalı. Çiftçi lehine piyasa düzenlenmesi için Tarımsal Kitlerin yeniden kurulması gerekmektedir. Şimdiki Toprak Reformu Yapılmalı. Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI İzmir Çiftçi Örgütleri Güçbirliği Platformu [email protected] 1.5’ine ait. Bölgenin mayınlı toprakları da topraksız köylülere dağıtılmalı. Tarım toprakları korunmalı. 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu’nun 13.maddesi yürürlükten kalkmalı. • Ülkesel Arazi Kullanım Planı yapılmalı ve meralar, ovalar, zeytinlikle, ormanlar kanun gereğince koruma altına alınmalı ve tarımsal SİT ilan edilmeli. • Toprak Koruma Kurulları, amaç dışı tarım arazisi talanının aracı olarak kullanılmamalı, kurullar üzerindeki bürokratik ve siyasal baskılar kaldırılmalı.1998 yılında kabul edilen 4342 sayılı Mera Yasası’nın uygulanmasına özen gösterilmeli. Gıda Egemenliği Korunması ve tarım ürünleri ithalatı engellenmeli. Türkiye’nin gıda egemenliği, ulusal gıda pazarının adil olmayan dış ticarete karşı gümrük vergilerinin düzeyini yükseltme ve çiftçilerin genetik, toprak ve su gibi kaynaklar üzerinde haklarının tekelci şirketlere karşı korunması gibi önlemlerle alınmalı. Bunun sağlanması da, ekonominin diğer dallarında olduğu gibi kamunun denetimiyle olasıdır. Bu bağlamda uluslararası finans kuruluşlarının müdahalesi önlenmeli, iç pazara sermaye giriş ve çıkışları denetlenmelidir. Türkiye’de, özellikle Güneydoğu Anadolu Bölgesi başta olmak üzere çiftçilik yapmak isteyen topraksız ya da az topraklı çiftçilerin toprak reformu aracılığı ile yeterince topraklandırılması zorunludur. Örneğin, Diyarbakır’da toprakların yüzde 41’inden fazlası ailelerin yüzde 3’ünün denetiminde. Şanlıurfa’da da 10 milyon dekara yakın arazinin yüzde 30’una yakını ailelerin yüzde Tarım yasaları yeniden düzenlenmeli. Dünyada Bu Yıl Çölleşen Toprak Dünyada Bu Yıl Erozyonun Yok Ettiği Toprak 5.840.000 Hektar Tarımla ilgili yasalarda tam bir karmaşa vardır. Örneğin köylülerin örgütlendirilmesiyle bağlantılı yasa ve yönetmeliklerde görev alanları çatıştırılmış ve sık sık değiştirilmektedir. Bu da çiftçilerin güçlenerek tarım politikalarını yönlendirmesini olumsuz etkilemektedir. 3.405.000 Hektar Köy-Koop Kastamonu Birliği Olağan Genel Kurulu Gerçekleştirildi »» Köy-Koop Kastamonu Birliği’nin 2014 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı 13 Haziran 2015 tarihinde Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Toplantı Salonunda gerçekleştirildi. Genel Kurulda tek liste halinde gidilen seçimde, Erol Akar, 2 yıllığına tekrar başkanlığa seçildi. Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler Birliği Genel Kurul toplantısına; Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, Or-Koop Genel Başkanı Cafer Yüksel Köy-Koop Genel Başkan Yardımcısı M.Barış Aydın, OrKoop Merkez Birliği Genel Başkan Yardımcıları Sabri Özgün ve İdris Şenel, Bursa Köy-Koop Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, Zonguldak Köy-Koop Birlik Başkanı Bayram Cüra, Köy-Koop Merkez Birliği Genel Müdürü Turgay Solmaz, OrKoop Merkez Birliği Genel Müdürü Erdem Kaplan, Bursa Köy-Koop Birliği Hukuk Danışmanı Kemal Aslan, DGRV Türkiye Temsilciliği Proje Koordinatörü İfakat Gürkan, Kastamonu Orman Bölge Müdürü Hüseyin Dinçer, GTH İl Müdürü Osman Yaman, Orköy Şube Müdürlüğünden Ziya Tekşen, GTH Taşköprü İlçe Müdürü Mesut Şallı, SFC Yönetim Kurulu Üyesi Ömer Gülamoğlu, Kastamonu Borsası Yönetim Kurulu Üyesi Serdar İzbeli, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar Aktaş, kooperatif ve sivil toplum temsilcileri katıldı. Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer Niksarlı’nın Divan Başkanlığını yaptığı Genel Kurulda; Yönetim ve Denetim Kurulu Faaliyet Raporları ile Bilanço, Gelir-Gider hesapları okunup ibraları gerçekleştirildi. Daha sonra görevinde 20. yılını geride bırakan Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Erol Akar’a ve o yıllarda üreticinin kooperatifleşmesi ve Birliğin bugüne ulaştığı hizmet kapasitesine gelmesinde önemli rol oynayan kooperatif başkanlarınaTeşekkür Plaketleri verildi. Hem kooperatif ortaklarımıza hem de ilimiz ekonomisine önemli katkı sağladığımızı düşünüyoruz. Genel Kurulda konuşan Erol Akar, sütün pazarlanmasında sağlıklı ve güvenli bir pazar oluşturulmasına, üreticinin emeğinin en iyi şekilde değerlendirilmesine yönelik çalışmaların sürdüğünü belirterek, “Süt pazarlama faaliyetlerine ilk başladığımız günlerden bu tarafa daha gelişmiş bölgelerde ve ülkelerde olduğu gibi kooperatifleşmenin sağlanması ve soğuk zincirin oluşturulması yönünde çalışmalar sürdürdük. Birliğimizce kooperatif köylü işbirliği ile ve değişik kuruluşlardan sağlanan desteklerle kurulan süt toplama merkezleri ile ilimizde 120 tonu aşkın kapasiteye ulaşan bir soğutma zinciri ile çok önemli bir alt yapı oluşturuldu. Ayrıca hayvancılığın ve sütçülüğün geliştirilmesinde örgütlü yapıların gerekliliği kaçınılmazdır. Sütte kalitenin artırılmasında ve kayıt altına alınmasında bu yapıların ciddi görevler yüklenmesi gerekmektedir. Nitekim bakanlıkça yayınlanan destekleme kararnamelerinde örgütsüz üretici desteklenmemektedir. Birliğimizce yapılan çalışmalar sonucu üreticiye ödenen desteklemeler konusunda hem kooperatif ortaklarımıza hem de ilimiz ekonomisine önemli katkı sağladığımızı düşünüyoruz” dedi. Erol Akar, geçtiğimiz yıl birliğin gelir gider durumuna da dikkat çekerek, 356 bin TL kar elde ettiklerini kaydetti. Genel Kurul’da gerçekleşen seçimin ardından yeni Yönetim Kurulu Erol Akar, S. Özcan Özdemir, Şevket Yerli, Celal Çetinkaya ve Nafiz Çıkrık’tan oluşurken, Denetim Kurulu ise Sadık Söylemez, Ahmet İhtiyar ve Bayram Bakırcı’dan oluştu. Gündemdeki diğer maddelerin görüşülmesinin ardından, iyi dilek ve temennilerle Genel Kurul sonlandı. Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri Birlığı Genel Kurulunu Yaptı »» Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği’nin 2014 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı 18 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirildi. Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri (Hay-Koop) Başkanı Faruk Özen Olağan Genel Kurulda yaptığı konuşmasında “Süt desteklemelerinden kişi başı 10’ar lira kesmek sureti ile döner sermayeye sizler adına yatıracak ve kooperatif ortaklarımıza mesajla bildireceğiz” bilgisini verdi. Genel Kurul’da, gelir ve gider kalemlerindeki hedeflere değinen, 2014 Yılı faaliyetleri hakkında detaylı bilgi aktaran Özen, '2015 yılı tahmini gelir kalemlerinde Gübre satışından 15 bin lira, Banka Mevduat ve Fon gelirinden 15 bin lira Süt Pazarlama Gelirinden 400 bin küpeleme 40 bin, kar payı gelirleri 5bin ve ortaklık pay gelirlerinden 20bin lira olmak üzere 495 bin lira gelir hedefimiz var. Giderler bölümünde personel 100 bin, kira 9 bin 500, yolluk giderleri 110 bin temsil ve ağırlama 55 bin reklam ve promosyon 35 bin lira, tescil ve noter gideri bin 500, muhasebe gideri 6 bin, sabit gider 30 bin, bina teslim ve açılış 50 bin olmak üzere 397 bin lira gider, olumlu bütçe farkı olarak da 98 bin lira artı kar hedefimiz var' diye konuştu. Çarşaf Liste ile gidilen Olağan Genel Kurulda Başkan Faruk Özen 131, Hüseyin Kuzgun 125, Hüseyin Özcan 112, Ahmet Köseoğlu 110 ve Hüseyin Uydaş 102 oy aldı. Denetim Kurulunda ise 102 oyla Kemalettin Kırca 96 oy ile Cemil İlcan ve 76 oy ile Ömer Baydar HayKoop'un Yönetim Kurulunu oluşturan isimler oldu. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 TARIM Arıları Böcek İlaçları Yok Ediyor »» Arı kolonilerinin çöküşü, tüm dünyada endişe yaratıyor. Yapılan yeni bir araştırma, arı koloni çöküşlerinin sebebini, tek bir pestisit sınıfına değil, pestisit ve fungisitlerden oluşan bir kimyasal çorbasına bağlıyor. Yani, arıları kurtarmak için tek bir pestisit sınıfını yasaklamak yeterli değil. Doğaya ve insana zararlı tarım ilaçlarının kullanılmadığı ekolojik/organik/doğa dostu tarım yöntemleri, arı nüfusunun, dolayısıyla gıdanın sürdürülebilirliği için en etkili, belki de tek çözüm. Maryland Üniversitesi ve Amerikan Tarım Bakanlığı tarafından yapılan ve Journal Plus One ‘da yayınlanan, türünün tek örneği araştırmaya göre, arıların topladığı polende, pestisit (böcek ilacı) ve fungisit (mantar ilacı) kalıntılarından oluşan bir kimyasal çorbası bulundu. Bu sonuç, koloni ölümlerinin sebebi konusunda yeni bir çığır açıyor. Araştırmacılar kızılcığa benzeyen yaban mersini bitkisini tozlayan arıların polenini topladıklarında, arıların Nosema ceranae adında bir parazite karşı güçsüz düştüklerini keşfetti. Polen ortalama dokuz farklı pestisit ve fungisit içeriyordu, hatta bilim insanları bir polende 21 çeşit kalıntı buldu. Bilim insanları, bu sekiz farklı tarım ilacını, parazit enfeksiyonuyla ilişkilendirdi. Bu polenle beslenen arıların parazite yakalanma ihtimali en az üç kat artıyordu. Daha önce, mantarla mücadelede kullanılan ama pestisit gibi böcekleri öldürmeyen fungisitlerin, arılar üzerinde zararlı bir etkisi olmadığı düşünülüyordu. Geçtiğimiz yıllarda, koloni çöküş- lerine sebep olduğu belirtilen neonikotinoid sınıfındaki pestisitler, Avrupa’da yasaklanmıştı. Ancak Maryland Üniversitesi’nden Van Engelsdorp, yeni araştırmanın pestisit ve fungisitlerden oluşan bir tarım ilacı çorbasının arıların sağlığını olumsuz etkilediğini belirtiyor: “Pestisit konusu, bize söylenenden daha karmaşık. Sorun tek bir ürün değil, bu nedenle tek bir pestisit sınıfının yasaklanmasıyla çözülmüyor”. Araştırma, arılarla ilgili bir sorunu daha ortaya çıkardı: İlaçlanmayan yaban arazilerden polen toplayan arıların polenlerinde de kalıntıya rastlandı. “Bu kalıntıların nereden geldiğinden emin olamıyoruz ama durum gösteriyor ki, sadece ilaca değil, ilaçlama tekniklerine de dikkat etmemiz gerekiyor” açıklaması yapıldı. www.bugday.org 5 Kooperatifler Kapitalist Sisteme Hizmet Etmemeli »» Kooperatifler kapitalist sistemin sınırları içinde kalmayı kabul ederlerse çiftçiler ve tüketiciler için bir kurtuluş söz konusu olmaz. Diyelim ki köyde süt üreten bir çiftçisiniz. Köyde üye olduğunuz kooperatif; yemi fabrikalardan toptan alıyor, böylelikle piyasadan biraz daha ucuz bir yem elde ediyorsunuz. Sütünüzü de sizden alıp soğutuyor ve büyük süt ve süt ürünleri şirketine satıyor. Kooperatif üyesi olmayan bir çiftçiye göre durumunuz biraz daha iyidir. Ancak her geçen gün yem fiyatları artıyor. Süt şirketi de sütü kooperatifin elinden ucuza almak için uğraşıp duruyor. Süt alanında çalışan şirketler artık piyasada çok güçlüler. Ülkeyi kendi aralarında paylaştılar. Fiyat konusunda anlaşıyorlar. Kooperatif veya diğer çiftçiler bir yerde empoze edilen fiyatı kabul etmek zorunda. Fabrika yemi üretimde esas olduğundan sütünüzde omega 3 ve konjige linoleik asit düşük düzeyde hatta hiç yok. Bu süt ve bundan yapılan yoğurt veya peynir sizi kalp ve damar hastalıkları, beyin ve sinir hastalıklarına (alzheimer ve parkinson gibi) açık hale getiriyor. Ayrıca sizi kanser gibi hastalıklardan yeterince korumuyor. Bu durumda sizin ürünleriniz tüketiciyi de korumuyor. Ayrıca tüketici süt ve ürünlerini marketlerden aldığından çiftçinin eline geçen fiyatın epeyce üstünde bir fiyatla bu ürünleri almak zorunda. Kooperatif sütü kendi işlerse, piyasadaki derecesi biraz daha yükseliyor, ancak gene de zincir süper marketlere muhtaç durumda. Onlar epeyce güçlü olduklarından kooperatif hegemonya duvarını aşamıyor. Kısacası ortak olduğu- Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi [email protected] nuz kooperatif sistemin ağlarından kurtulmuş değil. İktidara hâkim olan şirketler ise çiğ sütün satışına yasaklar getirmek, devletin verdiği çiftçi desteklerini kendileri için yarayışlı hale getirmek gibi araçları kullanarak hegemonyasını sürekli pekiştiriyor. Bu durumda sistemin kurduğu oyunun kurallarını reddedip başka bir oyun oynamaya çalışmak gerek. Sistemin içinde oyununu oynamaya çalışan kooperatifler büyüseler, devleşseler bile ne çiftçiye ne de tüketiciye yararlı olamıyorlar. Dünyada şu anda çok uluslu şirket gibi çalışan bazı şirketlerin kökende kooperatif olduklarını biliyoruz. Ülkemizde de bu yönde gelişen kooperatifler var. Üretim ve pazarlama yöntemleri ne insana ne de doğaya dost değil. Bu durumun farkına varan bazı kooperatifler yeni bir yol seçiyorlar. Bu kooperatiflere ekolojik kooperatifler deniyor. Fransa’da bunlar kendilerine biyo-kooperatif demekte. Sütü örnek almaya devam edersek bu kooperatifler yoğun yem (fabrika yemi) yerine meraları tercih ediyorlar. Merayı güçlendirme- ye çalışıyorlar. Böylelikle hem yem masrafları düşüyor hem de süt veya peynir insan sağlığına çok yarayışlı bir hale geliyor. Diğer yandan ürünlerini tüketim kooperatifleri, topluluk destekli tarım grupları, çiftçi pazarları veya internet yoluyla doğrudan tüketiciye ulaştırmaya çalışıyorlar. Tüketicilerle ittifaklar oluşturuyorlar. Çiftçi sistem içinde bir yandan ürünlerinden ellerine geçen fiyatların düşmesi veya yeterince artmaması, diğer yandan ise artan girdi fiyatlarından (yem, mazot, gübre, ilaç vb.) oluşan bir makas arasında ezilmekte. Ekolojik kooperatifler işte bu makasın iki kanadını açmaya çalışıyorlar. Bunları yapmanın kolay olduğunu kimse söylemiyor. Ancak diğer yolun sonu çiftçilerin şirketlerin kölesi haline gelmesi olacak. Güya modern üretim, süt üreticilerini her gün yeni bir girdiyi kullanmaya teşvik ediyor. Bu süreç onları iflasa sürüklüyor. Burada başka bir teknoloji mümkün diyoruz. Örneğin küçük kooperatifler bile artık sütleri pastörize edebilirler. Mutlaka fabrika kurmak gerekmez. Artık küçük pastörizasyon makineleri var. Böylelikle küçük kooperatifler çiğ süt değil pastörize süt satabilirler. Ülkemizdeki kooperatifler büyük borçlar altına girerek yatırımlar yapıyorlar. Bunların önemli bir kısmı iflas etti ve şimdi şirketlerin eline geçti. Başarılı olanlar da bıçak sırtındalar ve ürünleri ekolojik değil. Ekolojik kooperatifleri (veya biyo- kooperatifleri) merak eden kooperatifçi var mı acaba? 6 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber GÜNDEM 3. Tire Süt Sempozyumu Düzenlendi »» 11 Haziran 2015 tarihinde Tire Organize Sanayi Bölgesi İşletmeleri (TOSBİ) konferans salonunda düzenlenen ve “Süt Ürünleri Ve Teknolojilerinde İnovasyon” konusunun işlendiği “3. Tire Süt Sempozyumu” yoğun bir katılım ile gerçekleştirildi. Süt sektörünün yenilikçi yaklaşımlarının ve mevcut durumunun fotoğrafını çeken ve geleceğine ışık tutan “3. Tire Süt Sempozyumu” sonuçlarına göre; • Son yıllarda Türkiye süt sektöründe kayda değer gelişmeler yaşanmaktadır. • Sektörün rekabet şansı ancak inovasyonun daha önemli kılınmasına bağlıdır. • Bu anlamda Türkiye süt sektörü gelişime açık bir sektördür ve hali hazırda birçok yenilikçi çalışmalar yapılmaktadır. • Süt sektörü yenilikçi yaklaşımlarla gelişecek ve daha fazla ihracat olanakları yakalayacaktır. • Bu durum Türkiye’nin cari açığının azaltılmasında önemli rol oynayacaktır. Ancak yenilikçi yaklaşımların yanı sıra sektörde temelde bazı çalışmaların yapılması gerekmektedir; “Süt-yem paritesi dikkate alınmalı“ • Çiğ süt de asıl sorun fiyatta değil, yüksek maliyettedir. Örneğin AB’de Nisan 2015 de 31.59 euro cent yani yaklaşık 93 kuruş olan çiğ süt ile yetiştirici 1 kilo 700 gram yem alırken, ülkemizdeki yetiştirici 1 lira 15 kuruş ile ancak 1 kilo yem alabilmektedir. Çiğ süt fiyatının belirlenmesinde üretim maliyetinin dikkate alınması ve maliyetin altında bir fiyat belirlenmemesi gerekir. Dünyada standart olarak kabul edilen süt-yem paritesi dikkate alınmalı. Yani 1 litre sütle 1.5 kilo yem alınabilmelidir. Hayvancılığın sürdürülebilir olması için üreticinin refah payının dikkate alınması gerekir. Hükümet eğer süt sanayicilerini destekleyecekse o zaman maliyetle fiyat arasındaki fark veya süt yem pa- ritesi arasındaki fark kadar üreticiye prim olarak vermelidir • Süt sektöründe kayıt dışılığın önlenmesi, gıda güvenliğinin sağlanması, fiyat istikrarı, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorununun giderilmesi, üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden kente göçün önlenmesi için; Türkiye’nin koşulları kooperatifleşmeyi önemli kılmaktadır. bu yapılanmanın teşvik edilmesine yönelik olarak, çiğ süt destekleri, sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan üreticiye verilmeli, bunun için örgütsüz çiftçilere zaman tanınmalı, yine sütü soğuk zincir altında kontrollü bir şekilde toplayan örgütlere de daha yüksek teşvik primi verilmelidir. • Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra küçükbaş hayvancılık da hak ettiği yeri almalıdır. • Süt işletmeleri; kayıt dışı çalışarak hileli gıdalar üretenler nedeniyle haksız rekabet ile karşı karşıyadır. Ucuzcu market politikaları nedeniyle birçok firma ucuz mal elde etmek için katkı maddeleri kullanmakta ve bu durum tüketici sağlığını tehdit etmektedir. • Süt işletmeleri yetiştiriciye süt parasını 15-30 gün aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını marketlerden en az 3 ayda alabilmektedir. • Medyada çoğunlukla süt ve süt ürünleri ile ilgili uzmanlarından doğru bilgiler almak yerine uzman olmayan kişilerden spekülatif bilgiler alınmakta ve bu durum da tüketiciyi yanlış yönlendirmektedir. • Tüm paydaşların katılımı ile sektöre sürdürülebilir bir rekabet gücü kazandıracak ve kaliteli üretimi esas alacak «süt eylem planı» hazırlanmalı ve uygulanmalıdır. Meclis'te Tarımı Temsil Edecekler.. »» 25. Dönem Meclis'te yer alacak milletvekilleri arasında 10 Ziraat Mühendisi, 1 Veteriner Hekim, 1 Ziraat Teknisyeni yer alıyor. 7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerin ardından Meclis'te yine hukukçular, tıp doktorları, siyaset bilimciler ve işletmecilerin ağırlığı olacak. AKP'den milletvekili seçilen Hüseyin Samani, Orhan Karasayar, Mehmet Babaoğlu, Bünyamin Özbek, CHP'den Orhan Sarıbal, Okan Gaytancıoğlu, Kamil Okyay Sındır, Ali Akyıldız, MHP'den Alim Işık, Abdurrahman Başkan, HDP'den İbrahim Ayhan ziraat mühendisi, AKP'den Adem Tatlı da veteriner hekim olarak meclise girdi. MHP'den İsmail Ok ise öğretmen, siyasetçi ancak Bursa Ziraat Meslek Lisesi mezunu ziraat teknisyeni. Köy-Koop Denizli Birliği Genel Kurulunu Gerçekleştirdi »» Denizli’de bulunan 300 tarım ve hayvancılık kooperatifinin 136’nın üyesi olduğu Hayvancılık Kooperatifleri Denizli Üst Birliği 10. Genel Kurulunu gerçekleştirildi. Mehmet Varol 4. kez başkanlığa seçildi. 15 Mayıs Mahallesi’nde bulunan birlik binasında gerçekleştirilen genel kurulda tek liste ile girilen seçimde mevcut Başkan Mehmet Varol ve yeni Yönetim Kurulu oy kullanan 102 üyenin tamamının oyunu alarak yeniden göreve geldi. 2004’te kurulan ve 16 bin 700 çitçi ailesinin üyesi olduğu Denizli’nin en büyük birliği olan Hay-Koop’un Genel Kuruluna Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu, Et ve Süt Kurumu Denizli Kombina Müdürü Mustafa Kıraç, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız, Ormancılık Kooperatifleri Genel Müdürü Erdem Kaplan ve üye kooperatiflerin temsilcileri katıldı. Köy-Koop Genel Başkanı Yakup Yıldız’ın Divan Başkanlığına seçildiği Genel Kurulda; Birliğin 136’ı kooperatif üyesinin bulunduğuna dikkat çeken Mehmet Varol, "Denizli'de 16 bin 700 ailenin üye olduğu bir birliğiz. Üreticinin sorunları dağ gibidir. En büyük sivil toplum örgütlerinden biri olarak sorunların çözümüne katkı koymaya devam edeceğiz. Kooperatif ortaklarımızın, Kooperatiflerimizin denetiminde ürettiği ürünleri, Üst Birliğimiz aracılığı ile Ulusal ve Uluslararası pazarlarda pazarlanmaktadır. Denizli’de üretilen günlük sütün önemli bir kısmı birliğimiz aracılığı ile pazarlanmakta ve Sanayici kuruluşlara soğuk zincirde ulaştırılmaktadır. Biz güçlü bir aileyiz ve bu gücümüzü sonuna kadar sürdüreceğiz” dedi. yük bir ilçe. Bu ilçenin büyüklüğü büyük kooperatiflerin bulunmasından. Denizli’de bütün kooperatiflerin bir çatı adlında toplandığı bir üst birlik var. Bu Denizli için büyük bir şans. Kooperatif demek güç demektir. Ve bilindiği gibi STK’ların güçlü olduğu yerlerde sorunların çözümü hızlı olur. Bu yüzden burası sizin için bir şans. Tarım hızla gelişiyor. Bu gelişim sırasında siz üyelerin de eğitime büyük önem vermesi gerekiyor. Ben Pamukkale Kaymakamı olarak sizlere söz veriyorum. Elimizden ne gelirse en iyisini yapacağız” diye konuştu. Kooperatife Siyasi Olarak Bakmayın Kooperatifler sizin şansınız Her zaman Pamukkale gibi büyük bir ilçede görev yapmadıklarını belirten Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, “Şimdiye kadar birçok ilçede görev aldım ama Pamukkale gibi şanslı bir ilçede hiç görev yapmamıştım. Burası çok güzel ve bü- Denizli’nin kooperatifçilik anlamında çok şanslı bir il olduğuna dikkat çeken Tarım İl Müdürü Sezgin Kutlu, “Siyasi sebeplerden dolayı kimilerinin bazı kooperatiflere siyasi gözle baktığını görüyoruz. STK’lar sizin en büyük gücünüz. Burada güç de sizsiniz sizi denetleyenler de sizsiniz. Dolayısıyla bizim sizin işinize karışmak gibi bir durumumuz yok ama bazı çiftçilerimiz olaya sanki siyasi bakıyor. Biz buna karşıyız. Bu kooperatifler sizin için bir güç anlamına geliyor. Eğer siz burada güçlü olursanız kimse sizin önünüze taş koyamaz. Siz ne kadar güçlü ve birlik içinde olursanız da herkes sizinle birlik içinde olacaktır. Biz de kooperatiflere gereken tüm desteği sağlamaya da devam edeceğiz” ifadelerini kullandı. Tarım Nüfusu Yaşlanıyor Her zaman üreticinin yanında olacaklarını belirten Kutlu, “Tarım kesimi hızla yaşlanıyor. Gençleri tarım sektöründe tutmamız gerekiyor. Bunun içinde etkin çalışmalar yapılmalıdır. Bu da devlet politikasıyla olur. Devlet bu konuda teşviklerle yeni uygulamaları hayata geçirmeli, biz de destek olmalıyız" dedi. Konuşmaların ardından birlik yönetiminin ibrası gerçekleştirildi. genel Kurulda en son ise seçim gerçekleştirildi. 102 oyun geçerli sayıldığı kongrede mevcut Başkanı Mehmet Varol’un tek listesi seçime girdi ve güven tazeledi. Varol'un başkanlığındaki yönetim kurulu listesinde Ahmet Ceray, Ramazan Bayram, Davut Sevinç ve Mevlüt Aksoy yer aldı. Seçimde ayrıca Köy-Koop, Hay-Koop, Or-Koop merkez birliği delegeleri de seçildi. Gökhan Karaıslı Kırıkkale’de 121 Bin Dekar Ekili Alan Zarar Gördü »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Kırıkkale İl Müdürü Recep Kırbaş, Keskin, Karakeçili ve Bahşili İlçelerinde dolu ve yağışlardan dolayı 121 bin ekili alanın zarar gördüğünü söyledi. İl Müdür Yardımcıları Gürsel Doğan ve Ekrem Şener, Karakeçili İlçe Müdürü Aydın Bütün ve teknik elemanlar birlikte incelemelerde bulunarak, zararının meydana geldiği alanlarda hasar tespit çalışmalarına başlanıldığını açıklayan İl Müdürü Recep Kırbaş, “Keskin ilçemizin Göçbeyli, Büyükceceli, Hacıömersolaklısı, Takazlı, Çamurabatmaz, Barakobası köyleri, Karakeçili ilçemizin Sülübük köyü ve Bahşılı ilçemizin Karaahmetli ve Sarıkayalar köylerinde aşırı yağış ve dolu yağışı sebebiyle hububat, ayçiçeği, şekerpancarı, nohut, bağ alanları ve sebze ekili alanlarda ürünlerde yüzde 30-80 arasında zarar görmüştür. Zarar gören alanlarda teknik elemanlardan oluşan ekiplerimiz hasar tespit çalışmalarına başlamışlardır.” dedi. Kırbaş, “Bu kapsamda şu ana kadar merkez ve 8 ilçemizde 4 bin 302 çiftçimizin 121 bin dekar ekili alanında, buğday, arpa, bağ, meyve, sebze, nohut, kuru fasulye, ayçiçeği, mısır gibi ürünlerinde zarar meydana geldiği anlaşılmıştır. 10 Nisan 2015 tarihli Resmi Gazete´de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına göre mağdur çiftçilerin banka borçlarını bir yıl ertelenmesi hakkından yararlanabilmeleri için ilçe Tarım müdürlüğüne müracaat etmeleri gerekmektedir.” diye konuştu. Kırbaş, “Üreticilerimiz afetlere karşı yüzde 50 devlet destekli Tarım Sigortasından yararlanmaları ve ürünlerini sigortalatmaları kendi menfaatlerine olacaktır.” dedi. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 TARIM Sarımsak Üreticileri Dertli »» Türkiye’deki sarımsak üreticileri, ürettikleri sarımsağın Senenin sadece 3 ayı para ettiğini, kalan dönemde ise doğu ve güneydoğu sınırından ülkeye vergisiz şekilde giren sarımsak sebebiyle çok büyük sıkıntı yaşadıklarını ortaya koyarak, yetkililerden sorunlarına çözüm bulunmasını istiyorlar. Türkiye’nin sarımsak üreticileri sınır ticaretinden yana dertli. Bir taraftan İran gibi ülkelerden dolaylı yollarla vergisiz olarak Türkiye’ye giren sarımsak, bir taraftan maliyetlerin yüksekliği, bir taraftan da ithalat yapılması sebebiyle ürünün elde kalması sarımsak üreticisinin belini büküyor. Üretici, sınır ticaretine çözüm bulunarak Türkiye’ye giren sarımsağın vergilendirilmesini isterken, soğuk hava depolarının yetersizliği sebebiyle sarımsağın yüzde 30-40’ının zayi olmasından yakınıyor. Türkiye’deki sorunlardan birinin üreticinin sırtına yüklenen üretim maliyetleri. Maliyetlerin yüksekliğinin sarımsak fiyatlarına da yansıyor, yabancı ülkelerde sarımsak fiyatlarının Türkiye’den daha düşük.Ülkemizde işçilik, akaryakıt, gübrenin yüksek olması ve ihraç imkanlarının olmaması nedeniyle ürün fazlalığı oluşmakta. Üreticiler . İran gibi ülkelerden sınır ticaretiyle vergisiz olarak giren sarımsağın en büyük sorun olduğunu belirtiliyor. Türkiye’de üretilen sarımsağın yüzde 30-40’ı zayi oluyor. Çin’de sarımsağın salamurası, cipsi kullanılıyor. Kaliteli ürün kullanılırken, kalitesiz ürün doğrudan sucuk yapımına gönderiliyor. Sucuğa gönderilmekde olan sarımsak ise çok fazla düşük maliyetlere gidiyor. Türkiye’de üretimi yapılan sarımsağın yüzde 3040’ı zayi olmakta. Çay Tebliği Yayınlandı »» "Türk Gıda Kodeksi Çay Tebliği" (TEBLİĞ NO: 2015/30) 7 Haziran 2015 tarih ve 29389 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Tebliğe göre, Çay üreticilerine ise 2014 yılı yaş çay ürünü için kilogram başına 12 kuruş fark ödemesi yapılacak. Tebliğle, Doğu Karadeniz, Çoruh ve Orta Karadeniz havzalarında desteklemeye esas 2014 üretim sezonunda üretilen ve satışı yapılan yaş çay yaprağına verilecek fark ödemesi desteğine ilişkin usul ve esaslar belirlendi. Buna göre, ödemeler, yaş çay ürünü destekleme ödemelerinden faydalanmak için kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuruda bulunan ve 2014 üretim sezonunda da üreticiliği devam eden ruhsatlı üreticiler ile ilk kez 2014 üretim sezonunda yaş çay yaprağı üreterek satışını yapan ruhsatlı üreticilere yapılacak. Söz konusu ruhsatlı üreticilere, 2014 yaş çay ürünü için yapılacak fark ödemesi 12 kuruş olacak. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2015 mali yılı bütçesinin ilgili harcama kaleminden, doğrudan üreticilere ödeme yapılmak üzere ÇAYKUR'a kaynak aktaracak. Tebliğin uygulanmasıyla ilgili üstlendiği hizmetlerden dolayı üreticilere ödenen destek tutarının yüzde 0,1'i oranında hizmet komisyonu ÇAYKUR'a, yüzde 0,2'si oranında hizmet komisyonu ise Ziraat Bankası'na ayrıca verilecek. Fark ödemesi desteği, Ziraat Bankası tarafından, üreticilere ÇAY-KUR aracılığı ile ödenecek. Ruhsatlı üretici olup, ilgili kararnameler doğrultusunda yaş çay ürünü destekleme ödemelerinden faydalanmak için kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuruda bulunan ve 2014 üretim sezonunda da üreticiliği devam eden ruhsatlı üreticilerin belgeleri, 2014 yılı fark ödemesi desteği için de geçerli olacak. Kamu ve özel sektör işletmeleri tarafından, bu üreticilere 2014 üretim sezonunda sattıkları yaş çay miktarı üzerinden, üretici başvurusu olmaksızın 2014 fark ödemesi desteği düzenlenecek. Buna karşın, kamu ve/veya özel sektör işletmelerine 2014 yılı üretim sezonunda sattıkları yaş çay nedeniyle, bu fark ödemesi desteğinden ilk kez yararlanmak isteyenler ile bu yıl farklı özel sektör işletmelerine yaş çay satan ruhsatlı üreticiler, 26 Aralık 2014 mesai bitimine kadar çiftçi belgesi ve ilgili başvuru dilekçesiyle T.C. Kimlik Numarasını beyan ederek yaş çay sattıkları kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuracak.Başvuru dilekçesi ve çiftçi belgesinin, yaş çay satılan tüm kamu ve özel sektör işletmelerine verilmesi zorunlu olacak. Mücbir sebepler, fark ödemesi desteğinden faydalanacak kişinin ölümü, yangın, deprem ve sel gibi tabi afetler dışında gereken süre içerisinde istenilen belgelerle başvuruda bulunmayan üreticiler, askı listelerinde ismi bulunmayan veya askı süresi sonuna kadar hatalı kayıtların düzeltilmesi için yazılı başvuruda bulunmayan üreticiler, ruhsatsız üreticiler, üretim sezonundan önce ruhsatlı üreticiliği sona erenler ile kamu kurum ve kuruluşları fark ödemesi desteğinden yararlanamayacak. Yükümlülüklerini yerine getirmeyerek haksız yere ödemeye neden olanlar ile haksız yere ödemelerden yararlanmak üzere sahte veya içeriği itibariyle gerçek dışı belge düzenleyen ve kullananlar hakkında gerekli cezai, hukuki ve idari işlemler yapılacak. Destekleme ödemelerinden, idari hata sonucu düzenlenen belgelerle yapılan ödemeler hariç, haksız yere yararlandığı tespit edilen üreticiler, 5 yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmayacak. 7 2015 Uluslararası Kooperatifler Günü’nün Teması: Eşitlik »» Küreselleşen dünyamızda eşitsizlik yükselişte. Son yıllarda gelir adaletsizliği oldukça belirginleşti. Credit Suisse’in son raporuna göre en tepedeki nüfusun % 1’ini temsil edenler dünya gelirinin yarısına sahip olurken, en alt kademedeki % 50 nüfus ise gelirin % 1’ini paylaşıyor. Ama eşitsizlik farklı örtüler altına gizleniyor. Etnik farklılıklar, bölgesel ya da yerel karakteristikler ya da cinsiyet veya yaş farklılıkları gibi kişisel kalıpların altına saklanıyor. 19’uncu yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkmasından itibaren kooperatifler kadın ve erkekler arasında eşit oy ilkesini benimseyerek cinsiyet eşitliğini temel bir hak olarak benimsemişlerdir. Kooperatiflerin basit hiyerarşisinde rekabet değil, kabiliyete dayalı ekip çalışması teşvik edilir. Eşitsizlik hepimizi nasıl etkiliyor? Eşitsizlik adalet duygusunu ve kişisel güveni olumsuz olarak etkiler. Tüm insanların aynı saygınlığa ve itibara sahip olmaları gerekir. Buna karşın eşitsizlik, olumsuz sosyo-ekonomik ve güvenlik sorunları yaratır. Eşitsizlik; • Ekonomi için kötüdür, • Altyapı için kötüdür, • Güvenlik açısından kötüdür, • Demokrasi için kötüdür. Kooperatifler eşitsizliği gidermek için ne yapar? “Sahipliği” yaygınlaştırır... Kooperatifler, sahipliği yaygınlaştırarak ekonomik ve sosyal katılımcılığı güçlendirdiklerini kanıtlamışlardır. Kooperatif model gelişmeye devam ederse eşitsizlik daha da azalacaktır. Herkese açık Kooperatifler herkese açık oldukları için herhangi bir kimse, erkek ya da kadın, yaşlı ya da genç katılabilir.. Karar alma, zenginliğe bağlı değil Kooperatifte sermayeye bağlı olmaksızın herkesin 1 oy hakkı bulunması, herkesin eşit karar alma gücünün bulunduğunu gösterir. Eşitlik aynı zamanda ihtiyaçlara da erişimin eşit olduğu anlamına gelir Birleşmiş Milletler önemli bir strateji olarak benimsemiştir ki küresel düzeyde kaliteli mal ve hizmetlere erişim, ulusal düzeyde kooperatiflerin temel amaçlarındandır. Birleşmiş Milletler asıl önemli hedefin tipik bir şekilde dışlanmış gruplara ulaşmak olduğunu belirtmektedir. Kooperatifler bu nedenle mali kazanımlar sağlamak yerine ortaklarının gereksinmelerini karşılamaya odaklanırlar. Kooperatifler, halkı güçlendirerek ve onlara insan onuruna yaraşır ve sürdürülebilir bir yaşam kurmalarını sağlayarak eşitsizliği azaltmaya çalışırlar. 8 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber GÜNDEM Buğday Fiyatları Açıklandı »» Toprak Mahsulleri Ofisi 2015 yılı için 2 numaralı “Anadolu Kırmızı Sert” ekmeklik buğday müdahale alım fiyatını ton başına 862 TL olarak açıkladı. Buğdayda ton başına 50 lira prim ile gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve toprak analizi gibi destekler de ödenecek. Diğer desteklemelerle birlikte ton başına 127 lira prim ile fiyatın 989 liraya yükseleceği hesaplanıyor. Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira, prim ve desteklerle birlikte 1103 lira; arpa fiyatının ise ton başına 645 lira, prim ve desteklerle birlikte 772 lira olacağı belirtilirken, TMO Anadolu kırmızı sert buğdayın kasım ayı satış fiyatı da ton başına 960 lira olarak açıklandı. Geçen yıl yaşanan olumsuz iklim koşullarına bağlı olarak Türkiye’nin buğday üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 14 azalışla 19 milyon ton, arpa üretiminin ise yüzde 20 azalışla 6,3 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirten Bakan Eker, bu yıl iklim şartlarının hububat üretimi açısından uygun seyretmesi nedeniyle buğday üretiminin geçen yıla göre yüzde 18 artışla 22,5 milyon ton, arpa üretiminin ise yüzde 27 artışla 8 milyon ton olarak gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini söyledi. Bu yıl TMO tarafından hububat alımlarında izlenecek politikalara değinen Bakan Eker, TMO’nın Türkiye genelinde 285 noktada alım faaliyeti göstereceğini, Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerden belgelerindeki üretim miktarının tamamı satın alınacağını belirtti. Bakan Eker, 2015 yılı için 2 numaralı Anadolu kırmızı sert (AKS) ekmeklik buğday müdahale alım fiyatının ton başına 862 lira olarak belirlendiğini belirterek, “Protein oranı yüksek, süne oranı düşük olan buğdaylar yüzde 7’ye kadar ilave fiyat almaktadır. Diğer gruplardaki ürünlerin alım fiyatları TMO tarafından belirlenen pariteye göre hesap edilecektir” dedi. Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira, prim ve desteklerle birlikte ton başına bin 103 lira, arpa fiyatının ise ton başına 645 lira, prim ve desteklerle birlikte ton başına 772 lira olduğunu bildiren Eker, TMO Anadolu kırmızı sert buğdayın kasım ayı satış fiyatının da minimum ton başına 960 lira olarak belirlendiğini söyledi. Bakan Eker, TMO’nun bu yıl Polatlı ve Ahiboz’da alımlarını lisanslı depolar üzerinden yapacağını belirterek, şöyle devam etti: “Üreticiler, ürünlerini bu lisanslı depolara bırakmak suretiyle alacakları elektronik ürün senetlerini, bugün açıklanan fiyatlar üzerinden 2016 yılı Nisan ayı sonuna kadar TMO’ya satabileceklerdir. Ürününü lisanslı depolara bırakan üreticiler, elektronik ürün senedi vasıtasıyla lisanslı depoculuk şirketinin anlaşmalı olduğu bankalardan kredi kullanabilecekler. Ürününü TMO depolarına emanete bırakan üreticiler ise makbuz senedini kullanarak TMO’dan yüzde 30 avans alabilecek. TMO’nun anlaşmalı olduğu bankalardan kredi kullanabilecekler. Ürününü lisanslı depolara bırakan tüccar ve sanayiciler, elektronik ürün senedini kullanarak lisanslı depoculuk şirketinin anlaşmalı olduğu bankalardan, TMO depolarına emanete bırakan tüccar ve sanayiciler ise makbuz senedini kullanarak TMO’nun anlaşmalı olduğu bankalardan kredi kullanabilecekler. Makbuz senedine dayalı kredi kullanan tüm kesimlerin bankalara olan yükümlülüklerini yerine getirerek ürünlerini TMO’ya satmamaları durumunda bankalara ödemiş oldukla- rı faizin yüzde 25’i TMO tarafından karşılanacak.” Buğday Fiyatına Yapılan Değerlendirmeler Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, “2015 yılında ekmeklik buğday fiyatı bir önceki yıla göre ortalama % 2,4, gübre fiyatı ise ortalama % 5,7 artmıştır. Sonuç olarak ekmeklik buğday fiyatındaki artış, girdi fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmış, çiftçi enflasyona ezdirilmiştir.” dedi. Güngör, “Buğday destekleme alım fiyatının her yıl olduğu gibi bu yıl da Çukurova ve Güneydoğu Anadolu`da buğday hasadının büyük ölçüde tamamlanmasından sonra açıklanmış olması da, hasat ettiği ürününü satarak bir an önce borçlarını ödemek isteyen bu bölgelerdeki çiftçilerimizi mağdur etmiştir. Bu bölgelerdeki çoğu çiftçi ürününü 0,75 TL/kg düzeyindeki fiyatlarla tüccara satmış durumdadır. 2015 yılında girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle uygun tohum, ilaç ve yeterince gübre kullanamayan çiftçinin ürettiği buğdayların kalitesi dikkate alındığında en az % 80`ninin başfiyatı tutturma ihtimali yoktur. Ayrıca çiftçi tarafından TMO ve tüccara teslim edilen ürünlerden yapılan kesintiler de (Stopaj, Borsa tescil ücreti, Nakliye vs.) dikkate alındığında birinci kalite buğdayın fiyatı %3-4 aşağıya inmiş olacaktır. 2002-2015 dönemi göz önüne alındığında, 13 yıl önce kilogramı 0,23 TL olan buğday fiyatı bugün %274 artışla 0,86 TL düzeyine çıkmıştır. Aynı dönemde mazot fiyatı %271, gübre fiyatı da %428 oranında artmıştır. 13 yıl önce 1 kg buğdayla 1,31 kg gübre alınabilirken, bugün %31 kayıpla 1 kg bile değil, 910 gr gübre alınabilmektedir.” dedi. Çiftçi Sendikaları Konfedarasyonu (ÇİFÇİ-SEN) Genel Başkanı Abdullah AYSU yaptığı açıklamada; “Buğday serin iklim bitkisidir. Türkiye’nin önemli bölümü serin iklim özelliklerine sahiptir. Fakat bütün dünyada yaşanan yağış rejimindeki istikrarsızlık, Türkiye’yi de etkilemektedir. Bilindiği üzere geçen yıl yaşanan olumsuz iklim koşulları nedeniyle buğday üretimi yüzde 14 azalarak 19 milyon tona, arpa üretimi ise yüzde 20 azalışla 6,3 milyon tona geriledi. Bu olumsuzlu- ğun yaşandığı sezonda Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı hububat fiyatı açıklamadı. Piyasayı regüle/düzenleyecek bir girişimde bulunmadı. Çiftçiyi çaresiz bir biçimde tüccarın egemen olduğu piyasanın belirleyiciliğine terk etti. Çiftçilerin hak arama örgütleri olan sendikaları için hala Meclis’te iç hukuk düzenlemesi yapılmış değil. Çiftçi sendikalarının çiftçiler lehine verdiği mücadelesi bu nedenle çok etkili olamadı. Sonuç olarak çiftçiler yalnız kaldı/bırakıldı. Sahipsiz kalan buğday üreticileri zor anlar yaşadı, banka borçlarını ödemekte güçlükler yaşadı, zarar etti. Açıklanan bu fiyat, hükümet cephesinde yüksek ve iyi olarak kamuoyuna aktarılmaktadır. Bu doğru değil. Açıklanan buğday fiyatları geçen yıl serbest piyasada gerçekleşen fiyatların bile gerisinde. Yanlış anlaşılmasın serbest piyasa olsun, müdahale alımı yapılmasın demek istemiyorum. Tersine müdahale alım fiyatları düşük belirlenmiş, çiftçilerin lehine yükseltilmesine dikkat çekmek için söylüyorum. Topraktan Gelen Krediye Gidiyor »» Türkiye Tarım ve Kredi Kooperatifleri’nin verilerine göre, üreticilerin son 12 yılda aldığı kredi 20 kat arttı. Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri’ nin güncel verileri, üreticilerin tarımsal faaliyetler için aldıkları kredi miktarlarındaki artışı gözler önüne seriyor. Bu verilere göre en fazla üreticinin kredi kullandığı il İzmir, en az üreticinin kredi kullandığı il ise Erzurum. Her yıl kredi miktarını arttırırken, üreticilere daha uygun finansman sağlamak için de çalıştıklarını belirtenTürkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü İrfan Güvendi, “2014 yılında Türkiye’de yaşanan kuraklık, sel gibi doğal afetler nedeniyle kullandırdığımız kredilerin geri dönüşünde bir miktar sıkıntı yaşıyoruz. Ancak Türkiye’de üreticiler borcuna sadık” dedi. “Kredi faizleri azaltılmalı, borçlar ertelenmeli” Öte yandan; Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı Şemsi Bayraktar da tarım sektöründe kullanılan kredilerin yüksek faizli olduğuna dikkat çekiyor ve üreticilerin yeterli finansmanla desteklenmesi gerektiğinin altını çiziyor. Nitekim Bakanlık tarafından yapılan desteklemelerin yeterli olmadığı durumlarda üreticiler kredi paketlerini genişleten özel bankalardan kredi almayı tercih ediyor. Bayraktar bu kış yaptığı bir açıklamasında, özellikle doğal afetlerden zarar gören üreticilerin hem kamu, hem de özel bankalara borçları olduğuna dikkat çekmiş ve şu ifadeleri kullanmıştı: ”Bu borçların ertelenmesi gerekiyor. SGK ve elektrik borçları da yeniden yapılandırılmalı, sadece Ziraat Bankası ve tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan sübvansiyonlu krediler, diğer kamu bankaları tarafından da verilmelidir. Alınacak erteleme kararı, doğal afete maruz kalan veya ödeme güçlüğü çeken bütün üreticilerimizin kullandıkları kredilerin tümüne uygulanmalı, bu uygulama tarımsal kredi kullandıran diğer bankaları kapsamalıdır. Doğal afetlerden zarar gören çiftçimize yeni kredi açılmalı, bu yıl borcunu ödeyemeyecek çiftçimizin elektrik ve SGK ödemeleri ertelenmelidir.” Bayraktar’ın da değindiği gibi; üreticilerin doğal afetler yüzünden başları dertten kurtulmadığı gibi, tarım sektöründeki yapısal sorunlar da çözülmüş değil. Üretilen ürünlerdeki fiyat artışı, enflasyonun altında seyrettiği için alım gücünde kayıplar meydana geliyor. Bayraktar bu sebepler yüzünden üreticilerin uygun faizli finansmana ihtiyacı olduğunu söylerken, uygulanan yüksek faiz oranlarının, üreticilerin altından kalkabileceği rakamlar olmadığına da dikkat çekiyor. tarlasera Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği Yayınlandı »» Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği 6 Haziran 2015 tarih ve 29378 sayılı Resmi Gazete’de yayınlandı. Geçen yıl gerçekleşen fiyatlar, kötü iklim koşulları nedeniyle yaraları sarmaya yetmedi. Bu yıl iklime bağlı olarak buğdayda rekolte artışı beklenmektedir. Buğday hasadı yapılmayana kadar çiftçi tarladaki ürünü kendi ürünü olarak görmez, hasadı kaygı içinde bekler. Umarım ve dilerim çiftçiler bir afet yaşamaz. Rekolte tahminler oranında gerçekleşir. Bu yüksek rekolte iyi bir fiyat birleşebilseydi/ buluşturulabilseydi, çiftçiler geçen yılın yaralarını sarabilir, gelecek sezon üretime devam etme gücüne güç katabilirdi. Ancak açıklanan fiyatlar, bırakın önümüzdeki sezonun üretimine güç katmasını, geçen yılın yaralarını bile sarmaktan uzak.”dedi. Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Başkanı İbrahim Yetkin ile Un Tanıtım Grubu ve aynı zamanda ihracatçı birlikleri başkanı olan Turgay Ünlü, fiyatı makul karşıladılar. Yönetmelik neleri kapsıyor: İthalatı yasak olan bitkisel atık yağların kaynakta azaltımı, ayrı toplanması ve geri kazanımı esas alınmakta. Bitkisel atık yağlar ile bu yağların işlenmesi sonucu oluşan atıkların çevreye zarar verecek şekilde depolanması, taşınması, doğrudan veya dolaylı olarak yüzey suları ile yeraltı suyuna, denize, kanalizasyona, drenaj sistemi ile toprağa verilmesi ve mevcut düzenlemelerle belirlenen sınır değerleri aşarak hava kirliliğine neden olacak şekilde yakılması yasak. Bitkisel atık yağlar ilgili teknik düzenlemelere uygun olarak sadece biyodizel ve biyogaz üretiminde kullanılabilecek. Yemeklik bitkisel yağ üreticileri, Bitkisel yağ ambalajlarının etiketlerinde “Bitkisel atık yağları lavaboya veya su, toprak gibi alıcı ortamlara dökmeyiniz.” ibaresine yer vermekle yükümlü olacak. Bitkisel atık yağ üreticileri, Bitkisel atık yağları diğer atık madde ve çöplerden ayrı olarak biriktirmekle yükümlü olacak. Bitkisel atık yağlardan biyodizel ve biyogaz üretimi yapacak tesisler, bu Yönetmelik kapsamında geri kazanım tesisi olarak değerlendirilecek. Bu tesisler, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun teknik düzenlemelerine uygun üretim yapacak ve piyasaya arz edilen ürünlere ilişkin olarak dağıtıcı lisansı sahiplerinden alınacak teslimatla ilgili belgeleri altı aylık dönemlerde Bakanlığa sunacak. Biyodizel üretimi sonucu oluşan yan ürünlerin kullanımı ve satışı için ilgili kurumlardan izin alınması şart. Bu tesislere kabul edilen bitkisel atık yağ miktarları ve geri kazanılamayan atıkların nasıl bertaraf edildikleri yıllık olarak ilgili il müdürlüğüne bildirilecek. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 GÜNDEM Tepe-Çatı Örgütü ve Örgütsel İletişim »» İnsanlık varoluşundan bu tarafa iletişim içinde olmasına rağmen, iletişimin önemi son yıllarda daha iyi anlaşılmaya başlanılmıştır. İletişim kurmanın daha bilinçli bir davranış biçimi olarak ortaya konulması için, araştırmalar ve bilimsel çalışmalar giderek yoğunlaşmıştır. Öyleki, özellikle yöneticilerin, iletişimle ilgili belirli formasyonları kazanmış olmaları kaçınılmaz hale gelmiştir. İletişim kurulabildiği süreçte, insanlar birbirlerini dinler, sorunlarını paylaşır ve konuşarak çözüm üretirler. Sağlıklı kurulabilen iletişimde, kişiler birbirlerini suçlamaz, yargılamaz. Kişisel egolar ön planda değildir, ben yoktur, biz vardır. Kişisel menfaatler veya yararlanmalardan çok, kurumsal menfaatler ön plandadır. Çünkü karşılıklı olarak iletişim kanalları açıktır. Örgütlerin en önemli sorunlarından birisi de kurumsal iletişimdir. Kooperatiflerde, köyden başlayan hiyerarşik yapılanmaları nedeniyle iletişimin çok daha kolay kurulabilinecek olması, kooperatifler adına önemli bir avantaj olarak değerlendirilmelidir. İl veya ilçe bazında kurulan örgütler için aynı şeyi söylemek ise pek mümkün değildir. Ancak, örgütsel yapılarda iletişimin sağlıklı kurulabildiğini söylemek de pek mümkün değildir. Yönetim kadrolarının yeterince iletişim bilgisine sahip olmaması ve kurumsal iletişim kanallarının yeterince oluşturulamamış olması sorun olarak görülmektedir. Erol AKAR Köy-Koop Kastamonu Birlik Başkanı Diğer taraftan örgütlenmedeki kaotik durum, tabanla yeterli iletişimin kurulmasındaki olumsuz etkenlerden birisi olarak değerlendirilmelidir. İletişimdeki sorun, dikey yapılanma içerisinde bölge, merkez ve milli birlik düzeyinde daha da büyümekte, örgütler sorunlara çözüm üretmekte zorlanan, hatta çözüm üretemeyen yapılar haline gelmektedir. Üst örgütlerin tabanla yeterli iletişimi kurabildiğini söylemek mümkün değildir. Bu anlamda üst örgütlerin çatı örgüt mü? Yoksa tepe örgüt mü? Olduğu tartışmalıdır. Sürecin böyle işlemesi tepe örgütlerin birçoğunun varlığını tartışılır duruma sokacaktır. Çünkü tabanda memnuniyetsizlik giderek artmaktadır. Yeterince hizmet verilememesinin ötesinde, yapılan hizmetlerin tabana anlatılmasında dahi sıkıntı yaşanmaktadır. Özellikle bölge birliklerinin, iletişim kanallarını güçlendiren yapılanmalara veya organizasyonlara ihtiyacı olduğu kesindir. Çünkü tarımsal kalkınma kooperatiflerinin çok amaçlı faaliyet yürütmesi, ortaklarının tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerine cevap verebilme zorunluluğunu getirmiştir. Diğer taraftan tarımın ve hayvancılığın her alanında faaliyet yürüten her kooperatif ortağının üst düzeyde temsilinin sağlanması, faaliyet alanları itibariyle sorunlarının daha özgün bir alanda, gerektiğinde ilgili taraflarında katılımıyla tartışılmasına zemin hazırlayacak ortamların oluşturulması, örgütsel yapı içerisindeki iletişimi güçlendirecektir. Bu nedenle, kooperatiflerin ağırlıklı faaliyet konuları ile ilgili kurulların, faaliyet alanlarının seçilmiş temsilcilerinden oluşturulmasını sağlamak, güven duygusunun oluşmasını, üst örgütle taban arasındaki iletişimin güçlenmesini, katılımcılığı ve her ortağın kendini ifade edebildiği bir ortamın oluşmasını da sağlamış olacaktır. Yeniden yapılanma ve yasa çalışmalarında, iletişim kanallarının daha sağlıklı oluşturulmasını sağlayacak düzenlemelere gidilmesinin önemi unutulmamalıdır. Orman Ürünleri Satış İhale Koşulları Değişecek »» Endüstriyel ormanlarda kesim işleri kolaylaşıyor, orman ürünlerinin satış ihalesine sınırlama geliyor. Isparta Ticaret ve Sanayi Odası (ITSO) Meclis Başkanı Yardımcısı ve Batı Akdeniz Keresteciler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan Altınok, Orman ve Su İşleri Bakanlığı’nın 60 yıl aradan sonra ‘Oduna Dayalı Orman Ürünlerinin Satış, Usul ve Esasları Hakkında Tebliğ Taslağı’ hazırladığını belirtti. Altınok, yeni tebliğe göre, artık orman ürünlerinin satış ihalesine herkesin giremeyeceğini, endüstriyel orman sahalarında ağaç kesimlerinin kolaylaştırılacağını söyledi. Orman ürünleri sektörünün sorunlarını ve değişiklik konusundaki görüşlerini anlatmak amacıyla Ankara’da Orman Genel Müdürü İsmail Üzmez ve sektör temsilcilerinin bir araya geldiğini aktaran Altınok, toplantıya TOBB Ormancılık Sektörü Meclis Başkanı Ahmet Kahraman’ın da katıldığını söyledi. Toplantıda, lif-yonga, kağıt, palet ve kereste üreten sektör temsilcilerinin sorunları dile getirilerek tebliğ taslağı hakkında da görüş alışverişinde bulunulduğunu ifade eden Altınok, Orman Kanunu’nun 1956 yılından bu yana değişikliğe uğramadığını ve kanunda sektör temsilcilerini sıkıntıya düşüren birçok yönetmeliğin değişmesi gerektiğini söyledi. Sek- tör temsilcilerinin desteklenmesini istediklerini, toplantıda da tebliği taslağına ilişkin görüşlerini ilettiklerini anlatan Altınok, “Tebliğ de yapılacak değişiklik orman ürünleri sektörünün sorunlarının çözümünü kolaylaştıracak. Yeni tebliğ ile endüstriyel orman sahalarında ağaç kesimleri kolaylaştırılacak. 60 yıldır böylesine geniş kapsamlı bir değişiklik yapılıyor ve ilk kez sektörün görüşü alınıyor” dedi. İhaleye her isteyen giremeyecek “Taslağa göre, ormanda kesim işlemleri ile orman ürünleri satış ihalesinde kolaylıklar getirilecek” diyen Altınok, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orman ürünleri satış ihalesine herkes giremeyecek, ihaleye orman ürünleri imalatı yapan firma- lar katılacak ve yılda 25 bin metreküp üzeri imalat yapanlardan kapasite belgesi istenecek. İşletmesi büyük olanlardan 25 bin metreküp üzerindekilere orman tahsisi verilecek. Satış ihaleleri daha erken yapılacak. Kızılçam orman ürünleri sadece Batı Akdeniz bölgesinde yer alıyor. Kızılçamların dağda, ormanda kesilmesi ve imalathaneye getirilmesi sürecinde bir çok sıkıntı yaşanıyordu. Orman işletmesi ürünleri önceden kendisi kesip işleyip satıyordu. 5-6 yıldır da orman işletmesi ağaçları dikili satıyordu. Dikili satış olduğu için de o bölgedeki orman köylüsü ve orman kooperatifl eri ile sorun yaşanıyordu. Ağaç kesme, yükleme ve sürtme ile doğa koşullarında çok sıkıntılar yaşıyorduk. Yazın kesim yasak olduğu için orman işletmesi kışın ürün veriyordu. Kış koşullarında da dağda kalan ağaçlarda ürün kaybı oluyordu. Ağaç kurtlanıyordu. Değişiklikle bunun önlemi de alınacak. Ormanda kesim daha da kolaylaştırılacak.” Önceden 3 ayda satış yapıldığını yapılacak değişiklikle bu sürenin 10 aya kadar süreceğini anlatan Altınok, “Ödemeler 10 aya kadar yapılabilinecek. Orman ürünleri satış ihale koşulları değişecek” diye konuştu. 9 Yaz Yağmurları Meyve ve Sebzeyi Vurdu »» Şeftali, ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var. Tarım üssü Bursa’da bahar aylarından sonra Haziran’da yağışlı geçti. Bursa Meteoroloji Müdürlüğü’nün ‘Uzun yıllar ortalaması’ (60 yıllık) verilerine göre Haziran’da metrekareye 32,6 kilogram yağmur düşen kentte oran bu yıl 3 kattan fazla arttı. Şeftali, armut, kiraz üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği Kestel bölgesine Haziran ayının ilk 22 günlük bölümünde metrekareye 90 kilogramın üzerinde yağış düştü. İnegöl’de ise metrekareye 111 kilogram yağmur yağdı. Yaz yağmurlarının olumsuz yansımaları olacağını savunan Bursa Merkez Ziraat Odası Başkanı Fevzi Fırtına “Tarımda girdilerden dolayı bir düşüş vardı. Bir de bu yağışlardan ve elverişsiz hava şartlarından dolayı meyve ve sebzede müthiş gerileme var. Şeftalide yüzde 70-80’lere varan hasat düşümü var. Ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var. Tabi ki; bu düşüklük normalde soframıza yansıyacaktır. Domates, salatalık olsun, sera dışındaki tarla domatesi yapanlar için yüzde 70-80’i yeniden ikinci ekim yapıldı, çünkü yerlerinde çürüdü, bozuldular. Bu tür yağışları yaz aylarında beklemiyoruz. Sulu tarımı yapmalıyız, meyvenin ve sebzenin istediği zaman yapmalıyız. Üzümsü bitkiler dediğimiz bitkiler de çürümeye başladı. Yüzde 40 düşüş var. Kirazda da aynı durumda var. Domates, şeftali sofralara pahalı girecek. Tarımda ilaç, mazot, gübre gibi girdiler pahalıydı, çiftçimiz ekemiyordu şimdi yağışlar da eklenince bu nereye kadar gider, bilemiyorum. Kış aylarında da don vardı, Mayıs ve Haziran ayındaki yağışlar toprakta da ısınma olmayınca büyüme olmuyor.” Zeytinde rekolte düşüklüğü olacak Osmangazi Ziraat Odası Başkanı Hakan Ekim de birçok üründe zayiatın kış aylarından itibaren görüldüğünü hatırlattı. Kış aylarındaki don ve kırağılardan dolayı ürünlerde yüzde 50 zararın olduğunu vurgulayan Ekim, şöyle devam etti: “Zeytin de çiçek tutumunda denk geldi yağışlar. Zeytinde büyük bir rekolte kaybı var. Şeftalide büyük hasar var. Büyük ihtimalle fiyatlarda artış olacak. Yüzde 50 zayiat var. Bölgemizde sebze ekimi çok yok, küçük fidanlıklarda yapılıyor. HAL VE GİDİŞ Bunlar da yağışlardan dolayı tarla işlenemedi. Kiraz da çatlama ve çürümemiz çok. Şeftalide bazı cinslerde çatlama var. Armutlarda da kalite kaybı. Bu sene kiraz, şeftali, armutta ve Bursa’da üretilen tüm ürünlerde zarar var. Çok kaliteli ürün mevcut değil bu sene, sanırım ihracata gidecek mal azalacak, bu malın çoğu iç piyasaya yönelecek. Bu da iç piyasayı çok fazla artırmayacak, geçen seneki fiyatlarda kalır veya çok az artar. Fiyatlar ihracatla bağlantılı. Yağış öncesi çok güzel çiçeklenme olan zeytinler, tutum döneminde yağışa yakalandığından döllemesini tamamlayamadı. Bu yüzden hiç tutan zeytin yok, bahçeler boş. Zeytinde ‘var yılı, yok yılı’ olarak değerlendirmiyoruz. Her zaman olması gereken bir şey; fakat hava şartlarından dolayı zeytinde rekolte düşüklüğü olacak.” Armut üreticisi Ersin Uğur ise yağışlardan sonra ilaçlama maliyetlerinin artmasından yakındı. Uğur, “Bu sene havaların yağışlı gitmesinden dolayı ilaçlama maliyetlerimiz arttı. Armutlara daha evvel 10-15 günde bir ilaçlama yaparken yağışlardan dolayı üç günde bir ilaçlama yapmak zorunda kaldık. Mecbur atıyoruz, atmazsak kara leke ve diğer hastalıklar oluşuyor. Bu sebeple maliyetlerimiz yükseliyor. Bu sene vatandaş armudu pahalı yiyebilir. Don ve yağıştan dolayı problem var, ihracat düşebilir. İhracata çok armut giderse fiyatlar yüksek olur, ihracat düşerse fiyatlar geçen seneki seviyelerde olur. Armutta yüzde 40’lar seviyesinde rekolte düşüklüğü olabilir.” diye konuştu. Sait MUNZUR 10 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber TARIM Dallarına Bahar Gelmiş Memleketimin… »» “Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma” der usta şair Orhan Veli… Vuslata beş kala gördüğüm bu satırlar zeytinlikler arasında geçecek eğlence dolu bir yazın habercisiydi benim için… Denizi görmek şaşırtmazdı belki ama tarifi imkânsız bir heyecana sürüklerdi dede ocağına doğru şehirlerarası otobüslerin bol çalkantıları arasında… Bugünlerde dilimize yarı ingilizce yarı türkçe yapışan fresh bir yaşam özleminin benim için gerçek manası ise aslında birazda o günlerde gizli. Kalabalık, enfes ve neşeli kahvaltı sofraları, dedemin yoldan geçen hiçbir kulu selamsız sabahsız çaysız çorbasız hatta baston tehdidiyle evine salmaması… Hiç bitsin istenmeyen kâh mahalle aralarında kâh zeytinliklere doğru uzayan oyunlar, dedemle babamın kimi zaman duygusal kimi zaman neşeli bir rutine dönüşen zeytin bahçelerindeki öğleden sonraki yürüyüşleri ve bu yürüyüşlerin kuyrukları bizler… Gün geceye kavuşurken amcamın sazından dökülen içli bir türküye ilerleyen yaşına ve rahatsızlıklarına rağmen dedemle ve babaannemin müthiş bir uyumla usulca eşlik etmeleri… Ve coşkuyla başlayan yazın usulca bitişi ile gözyaşlarıyla yanımızda babaannemin özenle şeçtiği ve belkide kendisinin dalından topladığı zeytinler ile veda zamanı… Zeytinin çiceğine bahar diyor babaannem… Bense zeytine emek diyorum… Bir düzine çocuk büyütmüş bir kadının bir annenin emeğini hatırlatıyor bana tabaktaki zeytin taneleri… Marmarabirlikte’ki işinden yorgun argın gelip dedemin özlem dolu sataşmalarını sevgiyle karşılayan, ailesi için çalışmaktan usanmayan güçlü bir kadını… O yüzden zeytin denince benim aklıma ilk zeytin gözlü babaannemin gelişi… Ama zaman acımasızca önüne katarken hayatı ve bizleri, Âşık Veysel’in ve Murathan Munganın mana yüklü satırları arka arkaya düşüveriyor zihnime… Usulca mırıldanıyorum… Dünyaya geldiğim anda, yürüdüm aynı zamanda, iki kapılı bir handa gidiyorken gündüz gece* ay herkese * Aşık Veysel, Uzun İnce Bir Yoldayım. Türkiye’de Son 10 Yılda Tarım Yapılan Alanların %25’i Dr. Selen Deviren SAYGIN Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Anabilim Dalı [email protected] FAO’dan Açlık Raporu »» FAO’nun yakın zaman önce Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu’nun bölgesel eki olma özelliğini taşıyan raporu 16 Haziran 2015 tarihinde, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde kamuoyuyla paylaşıldı. FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji, FAO Programlar Sorumlusu Sheikh Ahaduzzaman, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Prof. Dr. Gökhan Söylemezoğlu ve Ankara Üniversitesi eski Rektörü Cemal Taluğ tarafından kamuoyuyla paylaşılan; FAO’nun Avrupa ve Orta Asya’daki gıda güvencesizliği ve yetersiz beslenme üzerine ilk defa yayınladığı raporu; bölgede beslenme haritasını şekillendiren birden fazla eğilim olduğunu gösteriyor. Gıda güvencesizliğiyle ilgili sorunların kalori ihtiyacından beslenme düzenlerinin kalitesine doğru kayması raporda öne çıkan konular arasında. Türkiye'nin de içinde bulunduğu FAO'nun Avrupa ve Orta Asya bölgesi, açlığın sona erdirilmesinde en önde gelen yerlerden biri olmasına rağmen bölgede dengesiz beslenme hala bir sorun olmaya devam ediyor. gülümser, mevsimler kimseyi dinlemezken, hani çocuklar gibi zaman nedir bilmezken** birden bire büyüdük ve kirlendi dünya***… Çocukluğumun en güzel hatıralarının tanığı zeytin ağaçlarının aralarında önceden bi kaç tane iken sonra hızla çoğalan çirkin beton yapılar göğe teğet geçen zeytinlikleri kirletirken, gözlerimi buna bile alıştırmak bu kadar zorken, şimdi birde Gebze-İzmir otoban yapımı esnasında Gemlik ve civarında kurban edilen binlerce zeytin ağacının ardından çaresizlikle iç geçirir olduk… Umarım bir gün soframda ithal zeytinlerle hatıralarımı yâd etmek zorunda kalmayacağım bir ömür diliyorum kendime… Bu yazımı benim buğün güçlü bir birey olarak toplumda var olmamda emeği geçen ailemin güçlü ve iyi yürekli kadınlarına, anneme, bambaşka bir hikâyenin cefakâr kahramanı anneannem Saime’ye ve zeytin gözlü babaannem Feride’ye ithaf ediyorum… Sevgiyle kalın… ** Murathan Mungan, Eskidendi, Çok Eskiden. *** Murathan Mungan, Telli Telli Turna (Şarkı sözü Türkiye ise, yetersiz beslenme oranının 1990'lardan beri yüzde 5'in altında seyrettiği ve hem Binyıl Kalkınma Hedefleri'nin açlık maddesine, hem de Dünya Gıda Zirvesi'nde konulan hedeflere ulaşan ülkelerden biri olma özelliğini taşıyor. Açlık oranı yarıya düştü Yetersiz beslenme oranının yüzde 5'in altında kaldığı Avrasya bölgesinde, açlık oranının yarıya indirilmesini hedefleyen ve uluslararası olarak kabul edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri'ne ulaşıldı. Rapora göre; 1990-92'de 9.9 milyon açlık çeken insan varken bugün bölgede 6 milyon daha az insan açlıktan etkileniyor. Bu sonuç, daha zorlu olan ve 2015'e kadar aç insanların mutlak sayısında yarıya düşürülmesini amaçlayan Dünya Gıda Zirvesi Hedefi’ne bölgeyi daha fazla yaklaştırıyor. Eski Sovyet ülkelerinin "geçiş durgunluğu" denilen dönemden çıkması ve tüm bölgede gelirlerin istikrarlı şekilde artması, 2000'den bu yana Lizbon'dan Vladivostok'a kadar açlık oranının düzenli olarak azalmasına neden oldu. FAO tahminlerine göre, bölgedeki neredeyse her ülkede nüfusun ortalama kalori seviyesine ulaştığı gözlendi. Bölgede, 2005-07'den beri gelişme göstermesine rağmen açlık oranının hala yüksek olduğu sadece bir ülke var, Tacikistan. Rapor; yetersiz beslenme hakkında iyi haberler yerse de, bölgede bulunan hem zengin hem de yoksul ülkelerde mikrobesin yetersizlikleri ve aşırı kiloyla ortaya çıkan dengesiz beslenme sorunu göze çarpıyor. İki olgu da 5 yaş altındaki çocuklarda yaygın, mikrobesin yetersizlikleri büyüme geriliği ve kansızlık gibi sorunlara neden oluyor. Çocuklarda aşırı kilo oranının artması, özellikle eski Sovyet ülkelerinde ve Balkan ülkelerinde sağlık sisteminde, finansal yüke neden oluyor. Yoksulluğu azaltarak gıdaya erişimi sağlamak Son 15 yılda, açlığın azaltılmasıyla birlikte gıdaya erişim bir sorun olmaktan çıkma yolunda olduğunun belirtildiği rapora göre, Avrupa ve Orta Asya'da bunun nedeni kurumsal reformlar ve yüksek gelişme oranları; fakat yine de düşük yoksulluk oranı olan ülkelerle açlık sorunu olmayan ülkeler arasında birebir bir eşleşme yok. İki istisna haricinde bölgedeki tüm ülkeler yetersiz beslenme oranını yüzde 10'un altına düşürmüş durumda olmasına rağmen yoksulluk oranları bu ülkelerin hepsinde alt seviyelerde değil. Belirlenmiş hedeflerle gıda güvenliğini daha iyi seviyelere getirmek Gıda güvenliği ve yoksulluğun ortadan kaldırılması yıllarca en önemli öncelikler olarak kabul edildi. Bununla bağlantılı olarak, hemen hemen her ülkenin gıda güvenliği, yoksulluğun bitirilmesi ya da her ikisi üzerine düzenlenmiş ulusal bir programı var. Gıda güvenliğinin bölgede başarılı şekilde sağlanması bu politikaların bir sonucu olmakla birlikte, FAO iyi beslenmeye yeterince önem verilmediği görüşünde. FAO Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ofisi kıdemli politikalar uzmanı David Sedik, "Bölgedeki ülkeler gıda güvenliği sağlamak için farklı stratejiler yürütüyor" dedi. Sedik, "Bazı ülkeler gıda konusunda kendine yetebilmeye odaklanırken, diğerleri daha serbest ticari düzenlenme biçimleri ve ihracat teşviki gibi konuların üzerine yoğunlaşıyor." diye ekledi. Buna rağmen bölgede gıda güvenliğinin farklı yüzleri (yetersiz kalori alımının giderek azalması ve dengesiz beslenmenin yükselişi) ortaya çıkarken ülkelerin sağlıksız bes- lenme, aşırı kilo, obezite, bulaşıcı olmayan beslenme kaynaklı hastalıkların getirdiği büyüyen sorunlarla baş etmek için yeni politikalar geliştirmesine ihtiyaç var. FAO'nun Gıda Güvencesizliğine Bölgesel Bakış: Avrupa ve Orta Asya raporu ülkelerin okul çocuklarına ve anneleri beslenme eğitimi vererek daha çeşitli gıda üretimini ve beslenme düzenlerini teşvik etmesini öneriyor. Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu Raporu BM'nin her yıl çıkardığı küresel açlık raporuna göre (Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu 2015, SOFI 2015) dünyada aç olan insanların sayısı 795 milyona düştü. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Yatırım Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından 27 Mayıs'ta yayınlanan raporda, bu sayın yaklaşık olarak her dokuz kişiden birine denk geldiği ve 1990-92 yıllarındaki açlık verilerinden 216 milyon daha az olduğu belirtildi. Sağlıklı ve aktif bir hayat sürdürmek için yeterli gıda tüketemeyen insanların oranını ölçen "yetersiz beslenme oranı", 1990-92'den beri yüzde 23.3'ten yüzde 12.9'a indi. FAO Genel Direktörü Jose Graziano da Silva, "MDG açlık hedeflerinin büyük oranda başarılmış olması, açlığın kendi yaşam süremizde sona erdirilebileceğini gösteriyor. Biz Sıfır Açlık nesli olmalıyız. Bu hedef, tüm tarımsal politikaları iyileştirme çabalarımıza ve gelecek sene ilan edilecek yeni sürdürülebilir kalkınma gündemine entegre olmalı. " dedi. 2015'te gıda güvenliği hedeflerini başarmak için kaydedilen ilerleme son yıllarda zorlu küresel ekonomik koşullar nedeniyle sekteye uğradı. Zorlu hava koşulları, doğal felaketler, politik istikrarsızlık ve iç karışıklık ilerlemeyi yavaşlatan nedenler arasında gösteriliyor. Rapora göre, dünya nüfusunun 1990'dan beri 1.9 milyar büyümesine ve zorluklara rağmen aç insanların sayısının azalması dikkat çekici olarak değerlendiriyor. Türkiye’de Son 10 Yılda 2,5 Milyon Kişi Tarımdan Koptu Sürdürülebilir toprak ve arazi yönetiminin teşviki: üretken bir gıda sistemi sağlamak, kırsal yaşamı geliştirmek ve sağlık bir çevre elde etmek için esastır. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 11 5 Haziran Dünya Çevre Günü TARIM Eğitimde Kooperatifçilik Okul Kooperatifçiliğinin Koşulları »» Sınıf Kooperatifinden Kooperatif Sınıfa: Kooperatif Olarak Öğrenmek Ve Yaşamak 1. Anaokuldan Üniversiteye okul, kişisel gelişimi ve yurttaş oluşumunu hedefler. Bu perspektif içinde, vatandaşın reel güçleri ve kişisel gelişimi, sadece bilginin ve becerinin doğası değil, fakat ayni zamanda onların oluşturacağı tarza da bağımlı olacaktır. 2. Yurttaşlık tüm boyutlarıyla kişiyi ilgilendirir. Yurttaş hak ve ödevlerinin bilincindedir, kentin yaşamı içinde yerini alır ve toplumun gerekli dönüşümlerinde başkaları ile işbirliği yapar. 3. Okul, tüm yönetim ve danışma organlarına öğrencilerin gerçek katılımını sağlayacak amaçları dikkate almak zorundadır. Yurttaşlığın, anaokulundan itibaren, uygulama içinde kurulması gerekir. Dinleme yeri, başkalarına saygı, paylaşım, yardımlaşma, dayanışma, sorumluluk, özerklik, işbirliği gibi belirli değerlere baş vuran ve onları etkileyen tüm kararlara ortak olmuş, aktif partnerler olarak formasyonda çocukları, gençleri ve yetişkinleri göz önünde bulunduran kooperatif yaklaşım, bu yapıyı sağlar. 4. Okula ve öğrenmeye anlam ve şekil veren kooperatif projelerin gerçekleşmesi, etkileşimleri ve beceri kazanmaları teşvik eder. 5. Değerlendirmesi olmayan bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir. Kooperatif yaklaşım sözleşmeler üzerine dayandığı ölçüde, sürekli gerçek bir biçimlendirici değerlendirmenin kurulmasına imkan sağlar, metodolojik duraklar ve kavramötesi (métacognitive) yansımanın kooperatif ağlarını kurar. Bununla birlikte, bireysel rekabetin tüm biçimlerini dışlayarak, herkesin başarısını hedefler. 6. Eğitim kooperatifinin organizasyonu şunlara dayanır: • Öğrencilerle birlikte hazırlanmış bir ‘Kooperatif Projesi’, şu sorunun yanıtını arar : “Birlikte nasıl yaşayacağız, çalışacağız ve öğreneceğiz ?” • Bir kooperatif yönetim kurulu; söz yeri, yönetim yapısı, karar, değerlendirme ve yönetmelik . • Bireyselleşmeyi, sosyalleşmeyi, Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN [email protected] kişisel ifade, iletişim ve projelerin kolektif gerçekleşmesini teşvik eden modüler grupların kurulması. • Eğitim amaçlarının garantisi öğretmenler. 7. Bir okul veya bir eğitim kurumunun kooperatif örgütlenmesi şunlar etrafında döner : • Tüm öğrencileri kapsayan bir okul veya kurum projesi, • Bir temsilciler konseyi, • Veliler ve öteki paydaşlarla, uygun ve tutarlı bir tarzda, kooperatif yapma yeteneği ve • Bilgisine başvurulan, ilkeleri ve değerleri uygulamaya koyan bir öğretmenler ekibi. Okul, Demokratik Yaşamın Bir Yeri, Öğrenciler İle Öğrenciler İçin Oluşturulmalıdır, Veya Herkes Gelişebilmeli, Öğrenebilmeli, Yetişebilmeli Ve Başarabilmelidir. Sonuç Albert Einstein’ın dediği gibi çoğunluk zeki değildir. (…) partnerler arası ilişkilerin demokratik sözleşmesi… ; düşünce çatışması, fikirler üzerinden tartışma kurmak için, “Kooperatifçilik şeklinde” çalışmak kaçınılmaz bir dinamiktir. İşbirliği (coopération) halinde çalışmak bireyler arasında dayanışma kurmayı araştırmaktır; saygın olan farklı ilişkileri kurma iradesini ortaya koymaktır; Sonuçta, birlikte yaşama arzusunu geliştirmektir. ICA, Kooperatif Kimliğini Geliştirmek İçin Yeni Bir Grup Oluşturdu »» Yeni bir araç kutusu. Kooperatif kimliğini geliştirmek için örgütleri teşvik amacıyla “Domains. coop” iletişim destekleri içinde kullanılabilecek yazılı afişler, videolar ve içerikler içeren yüklenebilir bir araç kutusu kurdu. Araç kurusunun içeriğinde şunlar var: • İnternet siteleri ve bültenler için mesajlar ve yazılı içerikler; • Ortak bir kooperatif kimliği hakkında Dame Pauline Green’in eylem çağrısı; • Kooperatif kimliği ile ilgili “7 iyi neden” olarak adlandırılan indirilebilir afiş; • “Nasıl yapmalı” konulu öğretici videolar; • “Identity.coop” tarafından yönetilen çok dilli afişler; • Markalı elyapımı modeller ve sunumlar; • COOP markalı ürünlerin satıldığı yerler ve “icashop.coop” flaması; • Marka yönergeleri. »» Birleşmiş Milletler 5 Haziran Dünya Çevre Günü, 1972 yılından beri her yıl kutlanıyor. O tarihten bugüne kamuoyunun duyarlılığı arttı ama bir yandan doğanın başa çıkmaya çalıştığı sorunlar daha da büyüdü. Küresel iklim değişikliği, su sorunu, nükleer enerjinin yarattığı belirsizlik, doğal alanların tahribi, yaban hayat üzerindeki baskı, giderek artan dünya nüfusunun ihtiyaçları ve yarattığı yük bizi koruma anlayışımızı ve yaşam biçimlerimizi gözden geçirmeye zorluyor. Bugünkü tüketim ve üretim modelleri aynı kaldığı taktirde nüfus 2050’de 9 milyar 600 milyona ulaşacak ve bugünkü yaşam tarzımızı sürdürmek için üç gezegene ihtiyacımız olacak… "7 milyar hayal. Bir gezegen. Sorumlu tüketim" Birleşmiş Milletler, 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün temasını "7 milyar hayal. Bir gezegen. Sorumlu tüketim" olarak belirledi. Ana teması sürdürülebilir üretim ve tüketim olan Dünya Çevre Günü'nde TEMA Vakfı, tüm üretim sürecinde gezegenin sınırlarını bilmenin ve yapılan her tüketimin doğurduğu çevresel sonuçların farkında olunmasının önemine dikkat çekiyor. Geleceğe ilişkin hayallerin hepsi, insanlığın esenliği, doğanın sunduklarına ve doğal varlıkların sürdürülebilir yönetimine bağlı. Sürdürülebilir yönetim ilkelerinin başında ise doğanın kendini yenileyebilme kapasitesinin üzerinde tüketim yapılmaması gelmektedir. Oysa bugün insanoğlu dünyadaki doğal ekosistemlerin yenilenme kapasitesinin 1,5 katını tüketmektedir. Eğer tüketim anlayışı hiç değişmeksizin devam ederse 2030 yılında ihtiyaçların karşılanması için iki, 2050 yılında ise üç dünyaya ihtiyacımız olacak. Daha az doğal varlık kullanmayı sağlayacak sürdürülebilir üretim ve tüketim anlayışı yerleşmeksizin hayallarimizin gerçekleşmesi çok zor gözüküyor. Hayallerin gerçekleşebildiği bir gelecekten emin olmak için en umut verici strateji; gezegenin sınırlarını ve yeniden üretme kapasitesini bilerek yaşamaktır. Bu sebeple Dünya Çevre Günü’nün bu yılki teması “7 milyar hayal. Bir gezegen. Sorumlu tüketim" olarak belirlendi. Her yıl 1,3 milyar ton gıda boşa harcanıyor Yapılan tahminlere göre Dünya nüfusu 2050 yılında 9,6 milyara ulaşacak ve bu nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için 100 milyon hektar daha tarım alanına ihtiyaç duyulacak. Oysa her yıl Costa Rica büyüklüğünde (50.000 km2) toprak erozyonla kaybediliyor ve artan kentleşme nedeniyle sadece Avrupa’da her bir saatte 11 hektar tarım alanı binalarla örtülerek kullanılamaz hale getiriliyor. Giderek artan gübre, pestisit ve herbisitlerin kullanımı toprak ve suların kirlenmesine neden oluyor ve insan sağlığını tehdit ediyor. Tarım, küresel sera gazı salımlarının üçte birinden sorumlu tutuluyor. Ormanların ve otlakların tarım alanlarına dönüştürülmesi ve iklim değişikliği nedeniyle biyolojik çeşitlilik azalıyor. Tüm bu olumsuzluklarla üretilen gıdanın 1/3’ü israf ediliyor, çöp oluyor. Çöpe atılan gıda miktarı Çin, Moğolistan ve Kazakistan ülkelerinin toplam arazilerinden yapılan üretime denk gelmektedir. Çöp olan gıdanın çevresel maliyet- leri üretici fiyatları ile 750 milyar Amerikan dolarına, tüketici fiyatları ile 1 trilyon dolara, yani Türkiye ve İsviçre’nin 2011 yılındaki gayri safi yurtiçi hasılalarının toplamına ulaşıyor. Üstelik buna sosyal maliyetler dâhil değil. Gelişmiş ülkelerde gıda israfı gelişmemiş ülkelerden daha fazladır. Tüketilen gıdanın %50’si olan 300 milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır. Çöpe atılan gıda bugün dünya çapında yetersiz beslenen 842 milyon insana yetecek miktardadır. Dünya'da 1 milyardan fazla insan tatlı suya erişemiyor Dünya'daki toplam tatlı su varlığı, toplam su kütlesinin %3’ünü oluşturmasına rağmen %2,5’i Antartika, Kuzey Kutbu'nda (Arktik bölgede) ve buzullarda donmuş bir halde bulunmaktadır. İnsanların ihtiyaçları ve tatlısu ekosistemlerin sürekliliği için geriye sadece Dünya toplam su varlığının binde 5’i kalmaktadır ve bunun dağılımı da bölgeler arasında büyük farklılık göstermektedir. Buna bağlı olarak 1 milyardan fazla insan yeterli içme suyuna erişememekte, 2,6 milyar insan yetersiz su nedeniyle hijyen olmayan koşullarda yaşamakta ve 1,4 milyon çocuk yeterli temiz su ve hijyen koşullarının olmaması nedeniyle ölmektedir. Toprak ile beraber su, tarımsal üretim için gerekli doğal varlıkların başında geliyor. Dünya'da kullanılabilir suyun %70’i tarım alanlarının sulanması için kullanılıyor. Çöpe giden 1,3 milyar ton gıda için kullanılan su, konutlarda kullanılan 125 milyon km3 suya denktir ve bu miktarda suyun israfı anlamına gelmektedir. Gıda sektörü toplam enerji tüketiminin yaklaşık %30'unun ve sera gazı salımının yaklaşık %22'sinin sebebi olarak gösterilmektedir. Çöp olan ve israf edilen gıdaların önlenmesi ile tarımsal kökenli sera gazı salımında 1/3 oranında azalma sağlanabilir. OECD ülkelerinde enerji kullanımı diğer ülkelere göre %35 artacak Enerji verimliliği konusunda teknolojik gelişmeler üst seviyeye gelmesine rağmen 2020’ye kadar OECD ülkelerinde enerji kullanımı diğer ülkelere göre %35 artarak ilerleyecek. Küresel enerji tüketimine bakıldığında ulaşım sektörü, endüstri ve konutlardaki enerji kullanımı ilk sıralarda yer alıyor. 2002’de OECD ülkelerinde %75’i kişisel otomobiller olmak üzere toplam 550 milyon motorlu taşıt bulunuyordu. 2020’ye kadar araç sahipliğinde %32 artış tahmin ediliyor. Aynı zamanda motorlu taşıtların kat ettikleri kilometrenin %40 oranında yükseleceği ve hava taşımacılığının da aynı dönemde 3 kat artacağı öne sürülüyor. Ürün ve hizmetlere yönelik tüketim modellerimizi daha az enerji ve malzeme yoğunluğuyla, hayat kalitesinde değişim olmaksızın değiştirebiliriz. Yenilenebilir enerji maliyetleri fosil yakıtlardan üretilen enerji ile rekabet edilmesine olanak sağlıyor. Nitekim 2013 yılında dünya toplam enerji tüketiminin beşte biri yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmıştır ve aynı yıl yenilenebilir enerji yatırımları toplam enerji yatırımlarının %43,6’sını oluşturmuştur. Dünya ölçeğinde yaptığımız tüketim, doğanın kapasitesinden %50 daha fazladır. Bunun sonucunda toprak varlığı kaybı, kirlenen toprak ve su, azalan orman ve otlak alanları, kaybolan biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği kaynaklı sorunlar küresel ölçekte yaşanmaktadır. Tüketim şekillerimiz değişmezse 2050 yılında artan nüfusla birlikte tüketim üç kat artacaktır. Sürdürülebilir olmayan bu üretim ve tüketim anlayışını ortadan kaldırmak için ekonomik büyüme oranı ile doğal varlıkların kullanım oranını birbirinden farklılaştırmak gerekmektedir. Çözüm, daha etkili yöntemlerle daha az doğal varlık kullanarak toplumun ihtiyaçlarını karşılayacak kadar üretim yapmak ve sürdürülebilir tüketim anlayışıyla kullanılan kaynakları doğanın sınırları içinde tutmaktan geçmektedir. 12 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber RÖPORTAJ “Toprak sonsuz ve bahşedilmiş bir kaynak değil, kırılgan, yenilenemez ve gıda güvenliği ve sürdürülebilir geleceğimiz açısından mutlaka korunması gereken bir varlıktır” Röportaj: Emel TUĞRUL Toprak verimliliğini sürdürülebilir kılmada en önemli etken toprağın organik madde içeriğidir. Toprağın organik madde miktarı sürekli optimum düzeyde tutulmalı, bu amaçla ahır gübresi, torf, leonardit, biochar, humik asit gibi organik materyallerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Gübresiz tarımın düşünülemeyeceği günümüzde gübre mutlaka kullanılması gereken önemli bir girdidir, ancak gübrelerin çevreye yapmış olduğu olumsuz etkileri azaltmak/ortadan kaldırabilmek için gübre kullanımında gerekli hassasiyetinin gösterilmesi ve bazı tedbirlerin alınması gerektirmektedir. Toprak analizleri mutlaka yaptırılmalı ve analiz sonucuna göre gübreleme programının uygulanması çok önemlidir. »» İnsan ve pekçok canlının yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması açısından toprak en önemli kaynağımız. Fakat yanlış tarım tekniklerini uygulayarak, bilinçsiz gübreleme ve tarımsal mücadele ilaçlarını kullanarak, atık ve artıkları, zehirli ve tehlikeli maddelerle toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasına neden oluyoruz. Toplum olarak, hayatımızda bunca önemli yeri olan toprağa acaba gerekli değeri verebiliyor muyuz? Ya da onu yeterince değerlendirebiliyor muyuz? Her gün o kadar çok çevre ve doğa tahribatı haberi ile karşılaşıyoruz ki; üzülmemek, endişe duymamak elde değil. Oysa günümüzde doğayı, çevreyi korumak; toprağı sahiplenmek ve onu doğru işleyip değerlendirmek, bizce en yaşamsal konuların başında gelmeli... BM 2015 Uluslararası Toprak Yılı’nda Türkiye Toprak Bilimi Derneği Başkanı, A.Ü. Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayten NAMLI ile konuştuk. Köy-Koop Haber- Toprak oluşumu ve Ülkemizdeki arazi potansiyeli hakkında bilgi verir misiniz? Prof.Dr. Ayten Namlı- Toprak oluşumunun başlangıcında kaya ve taşların çözülmesi olayı gelmektedir. Kayalar ve taşlar, dış olayların etkisi altında zamanla değişikliğe uğrayarak taşı oluşturan mineraller arasındaki bağ gevşer ve taş parçalara ayrılır ve ufalanır. Bu şekilde çözülmeye uğrayan kaya ve taşların yüzeyi zamanla, ayrışmış mineraller, organik maddeler ve mikroorganizmalardan oluşan bir örtüyle kaplanır. Bu örtüye toprak denir. Yerkabuğu üzerinde yer alan toprak tabakasının kalınlığı birkaç cm den, 2-3 m’ye kadar olabilir. Topraklar iklim, canlılar, ana materyal, topoğrafya ve zaman faktörlerinin etkisi altında oluşmaktadır. Bunlardan iklim ve canlılar toprak oluşumunda aktif rol oynarken, ana materyal, topoğrafya ve zaman pasif faktördür. Türkiye’nin toplam tarım arazisi (işlemeli tarım ve meralar) miktarı 38 milyon 428 bin hektardır (TÜİK, 2013). Toplam ekili ve dikili alanların yaklaşık %17’sinde sulu tarım, %83’ünde ise kuru tarım yapılmakta, toplam ekilen alanın yaklaşık %17’si nadasa bırakılmaktadır. İşlemeli tarıma uygun olan yaklaşık 5 milyon hektar alan yetenek sınıfı dışında ekonomik olmayan bir şekilde değerlendirilmekte, buna karşılık yaklaşık 5 milyon hektar alan işlenmeye elverişli olmadığı halde işlemeli tarımda kullanılmaktadır. Ülkemizde 1990’lı yılların başından itibaren tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanıma tahsis edilmesi, sektörden tasfiye olan küçük ölçekli işletme arazilerinin bir kısmının tarım dışı kalması, yanlış tarımsal uygulamalar nedeniyle gerçekleşen toprak bozulumu, kırsaldan kente göç ve mülkiyet sorunlarından dolayı tarım arazilerinin miktarı azalmaya başlamıştır. Sanayileşme, nüfusun hızla artması ve köyden şehre göçün başlaması, yeni yerleşim alanlarına olan ihtiyacı arttırmıştır. Bunun sonucu olarak şehirlerde plansız ve kontrolsüz yapılaşmalar olmuş ve şehir çevrelerindeki tarım arazilerine doğru yayılmalar başlamıştır. Şehirlerin etrafındaki bağ, bahçe ve tarla arazileri büyük bir hızla yeni yerleşim bölgelerine dönüşmüştür. Ülkemizde 1. sınıf tarım arazileri, sanayide kullanmanın ülke kalkınmasını ve sanayisinin önünü açacağını belirterek kamu yararı gerekçesiyle tarım dışı amaçla kullanı- ma tahsis edilmektedir. Bu ve buna benzer uygulamalar, ülkemiz topraklarının en önemli sorunu tarım arazilerimizin amaç dışı kullanımını beraberinde getirmiş, topraklarımız, hızlı bir şekilde yerleşim yerine ve sanayinin kullanımına açılmış ve amaç dışı kullanımında önemli artışlar yaşanmıştır. Uzun yıllar boyunca milyonlarca dekar birinci ve ikinci sınıf tarım arazisi, konut, sanayi ve turizm yapılaşmaları yüzünden elden çıkmakta ve araziler kabiliyetlerine uygun kullanılmamaktadır. K.K.- K.K.- Toprak kirliliği ne demektir, toprak kirliliğine sebep olan faktörler ve toprak kirliliğinin sonuçları nelerdir, toprak kirliliğini önlemek için neler yapılması gerekir? A.N.- Toprakta nitelik ve nicelik açısından uygun olmayan bileşiklerin bulunması sonucunda Toprak Kirlenmesi meydana gelir. Bu bileşikler ağır metaller, pestisitler, petrol atıkları (hidrokarbonlar), hormonlar, organik bileşikler ve radyoaktif atıklar şeklinde gruplandırılabilir. Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp imha edilmek yerine herhangi bir koruma tedbiri almadan toprak üzerine boşaltmak suretiyle de toprak kirliliği meydana gelmektedir. Toprak kirliliğinin çevre sağlığı açısın- dan en önemli etkisi, topraktaki kirleticilerin bitki bünyesine geçerek ya doğrudan ya da bu bitkilerle beslenen hayvanların besin olarak tüketilmesi sonucu insan bünyesine geçmesidir. Toprağın kirlenmesine neden olan etmenlerin başında kimyasal gübreler gelmektedir (gübrelerin etkileriyle ilgili detaylı bilgi aşağıda verilmiştir). Kimyasal gübrelerin yanı sıra tarımsal mücadele ilaçları da (pestisitler) toprağın kirlenmesinde önemli etkilere sahiptirler. Pestisitlerin devamlı kullanılması sonucunda bazı hastalık etkeni organizmalar zamanla kendilerini etkileyen kimyasal maddelere karşı dirençli hale gelebilmekte, bazı pestisitler kolaylıkla biyo-ayrışmaya uğramayıp uygulandıkları veya taşındıkları çevrede dirençli olarak kalmakta aynı zamanda pestisitler hedef olarak seçildiği zararlı ve hastalık etmeni organizmaların dışındaki diğer canlıları da etkileyebilmektedirler. K.K.- Bilinçsizce yapılan alışkanlıklardan birisi de aşırı gübreleme. Aşırı gübrelemenin toprağa verdiği zararlar hakkında bilgi verir misiniz? A.N.- Gübre kullanımının çevreye etkileri, toprak asitleşmesi, toprak kirlenmesi, suların kirlenmesi ve ötrofikasyon ve sebzelerde nitrat birikimi, hayvan gübresinin yakılması, kentsel atıkların gübre olarak değerlendirilmesi ve arıtma çamurlarının gübre olarak kullanılması şeklinde sıralanabilir. Toprağın verimini artırmak için yapılan gübreleme, bazı hallerde büyük sorunlar yaratabilmektedir. Gübre uygulanacak toprağın özelliklerini bilmeden yapılan gübreleme neticesinde ihtiyaç duyulandan fazla gübre kullanılarak randıman düşmesine, gereksiz para ödenmesine ve çevre kirlenmesine, ihtiyaç duyulandan daha az gübre kullanılarak da ürünün gübreden yeterince yararlanamamasına ve gübreye ödenen paranın dahi karşılanamamasına, bitkilerde yanma ve kuruma, ürün kaybı ve toprak asitleşmesine neden olmaktadır. Aşırı azotlu gübreleme tarımsal uygulamalarda ürün kalite ve miktarı üzerine ters etkiler yapmaktadır. Topraktan yer altı suyuna geçen azot sağlık ve ekolojik etkilere neden olmaktadır. Suda nitrat azotu miktarının artması çocuklarda methemoglobin ve siyanoza (morarma) neden olmaktadır. Ayrıca azot ve fosforun sularda birikimi ötrofikasyona takiben de göllerin sığlaşmasına neden olmaktadır. Toprakların fosforlu gübrelerle kirlenmesi azotlu gübrelerden daha büyük boyutlardadır. Nitratla kıyaslandığında fosfatlar toprak profili içinde düşük hareketliliğe sahiptirler. Bu nedenle derin katlardaki taban suyunda fosfat zenginleşmesi, nitrat kadar fazla değildir. Fosforlu gübrelerin bileşiminde bulunan kadmiyum (Cd) metali tehlike oluşturmaktadır. Toprakların Cd gibi metallerce kirlenmesinde özel bir tehlike vardır. Çünkü bu elementlerin topraklara bulaşması ve birikmesi geri dönüşümsüz niteliktedir. Fosforlu gübrelerin yapısında bulunan Cd aşırı gübre kullanımına bağlı olarak toprakta birikmektedir. Yüksek oranda Cd içeren fosforlu gübrelerin fazla miktarlarda her yıl uygulanması zamanla toprakta Cd miktarının yükselmesine neden olabilmektedir. Ülkemizde kimyasal gübre yönetmeliğinde ağır metaller için sınır değer bulunmaması ise bu metallerin gübrelerle toprağa ulaşmasında etkili olmaktadır. K.K.- Birçok yerde anız yakarak toprağa zarar verilmekte, bu alışkanlığın yakana ve çevreye verdiği zararlar nelerdir? A.N.- Hasat sonrası üreticiler tarlada kalan anızı, toprağı sürmeyi zorlaştırması ve yakıt tasarrufu etmek istemelerinden dolayı yakmaktadırlar. Oysa anızın yakılması sonucunda başta içerisinde toprağı besleyen bütün besinleri içeren organik madde olmak üzere inorganik maddeler ortadan kalkmakta, öte yandan toprakta bulunan toprak canlıları yok olmaktadır. Organik madde ve canlıların yakılması sonucunda topraklar verimsizleşmektedir. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 RÖPORTAJ Ayrıca anız yakılması ile oluşan duman ve kül rüzgârın etkisiyle solunum yollarında tıkanmalara neden olabilmektedir. Toprak işlemeyi kolaylaştırdığından anızı yakan üreticilerin bunun toprağın ekolojisini bozduğu, toprağı verimsizleştirdiği ve toprağın eski haline gelmesinin çok uzun zaman gerektirdiğini unutmamaları ve anızı yakmaktan mutlaka kaçınmaları gerekmektedir. K.K.- Çölleşme nedir, Erozyon ve çölleşmeyi önlemek için alınabilecek önlemler nelerdir? Topraklarımızın yok olmasına sebep olan etkenlerin başında erozyon gelmekte, Ülkemizde erozyonla kaybedilen toprak ne kadardır? A.N.- Çölleşme/arazi bozulumu dünyanın birçok ülkesinde yaşanmakta olan ve bir milyardan fazla nüfusu doğrudan etkileyen küresel bir olaydır. Çölleşme/Arazi bozulumu dünyanın hemen her yerinde farklı arazi yapılarında gerçekleşse de genelde kurak bölgelerde gerçekleştiğinde çöllerdekine benzer şartlar oluşturur ve bu nedenle arazi bozulumu kavramı genelde çölleşme olarak anılmaktadır. Çölleşme/ arazi bozulumu tanımı, insanların geçimlerini sağladıkları tarım arazileri, meralar gibi üretim sahalarındaki toprak ve vejetasyon özelliklerinin bozulumudur. Çölleşme/Arazi bozulumu sonucunda gıda üretiminde azalma, ekonomide zayıflama ve buna bağlı olarak insanların göç etmek durumunda kalması söz konusudur. Benzer şekilde arazi bozulumu nedeniyle yeryüzünün karbon tutma kapasitesi olumsuz yönde etkilenmekte bu da iklim değişikliğinin hızlanmasına neden olmaktadır. Türkiye, iklimi, topoğrafyası, jeolojisi, hidrolojisi, bitki örtüsü, işlemeli tarıma uygun olan ve olmayan arazi varlığı, mera ve orman alanlarının özellikleri ve nüfus etkisi bakımından çölleşme ve erozyon riskiyle karşılaşması muhtemel bir ülkedir. Dünya Çölleşme Tehlikesi Haritasında Türkiye’nin önemli bir bölümü çölleşmeye hassas olarak gösterilmektedir. Türkiye’de arazi kullanımının büyük bölümünü oluşturan tarım arazilerinin %59’u, meraların %64’ü, orman arazilerinin %54’ü çeşitli şiddette erozyona maruz kalmaktadır. Türkiye’de toprağı kökleri ve gövdeleriyle yerinde tutan orman, maki, fundalık, çayır ve mera arazi örtüsünün yok edilmesi, eğimli tarım arazilerinde yanlış toprak işleme uygulamaları, eğim yönünde sürüm yapılması ve dik eğimli ve sığ VI. ve VII. sınıf arazilerin işlenmesi sonucunda tarım arazilerindeki erozyon hızlanmaktadır. Ülkemizde arazi bozulumu ve erozyon nedeniyle üretimde gelir kayıpları yaşanmakta ve çiftçiler olumsuz etkilenmekte, bozulan gelir durumu nedeniyle üretim alışkanlıklarını değiştirmekte ve sürdürülebilir olmayan yöntemlere doğru kaymaktadırlar. Arazi bozulumunu takiben yaşanan bu verim kaybını telafi etmek için kimyasal gübre ve pestisit gibi girdi maddelerine olan ihtiyaç artmakta ve bu durum çiftçileri içinden çıkılmaz durumlara sürükleyebilmektedir. Tüm bu süreç sonucunda çölleşme/arazi bozulumunun etkileri daha da artmaktadır. Ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinden (BMÇMS) doğan yükümlülükler kapsamında üye ülkeler kendi ulusal strateji ve eylem planlarını hazırlamışlardır. Bu kapsamda Türkiye Orman ve Su İşleri Bakanlığı önderliğinde 2005 yılında ulusal eylem programını hazırlamış, 2014 yılında da eylem planını revize etmiştir. BMÇMS’ne göre ülkelerin çölleşme/arazi bozulumunu önlemek için Sürdürülebilir Arazi Yönetimi (SAY) teknolojilerini geliştirmesi ve uygulaması; farklı seviyelerde kapasite artırımı ve bilinçlendirmeyi sağlaması; çölleşme/arazi bozulumu ve kuraklık ile SAY uygulamalarının izlenmesi için altyapı oluşturması; değerlendirme/bilimsel çalışmaları hızlandırması; bilgi yönetimi ve karar destek sistemlerini oluşturması; politika, yasal mevzuat ve kurumsal çerçeveleri sağlamlaştırması; finans ve kaynaklarını harekete geçirmesi ve katılımcılık, işbirliği ve ağ oluşturma yaklaşımlarını kullanması gerekmektedir. K.K.- Üreticilerimize önerileriniz nelerdir? A.N.- Toprak verimliliğini sürdürülebilir kılmada en önemli etken toprağın organik madde içeriğidir. Toprağın organik madde miktarı sürekli optimum düzeyde tutulmalı, bu amaçla ahır gübresi, torf, leonardit, biochar, humik asit gibi organik materyallerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Gübresiz tarımın düşünülemeyeceği günümüzde gübre mutlaka kullanılması gereken önemli bir girdidir, ancak gübrelerin çevreye yapmış olduğu olumsuz etkileri azaltmak/ortadan kaldırabilmek için gübre kullanımında gerekli hassasiyetinin gösterilmesi ve bazı tedbirlerin alınması gerektirmektedir. Toprak analizleri mutlaka yaptırılmalı ve analiz sonucuna göre gübreleme programının uygulanması çok önemlidir. Gübrelemede dikkate alınması gereken diğer konular ise, yağmurlu havalarda yüzeye atılacak gübrenin meyilli tarlalarda yüzey akışlarıyla nehir ve göllere taşınacağı unutulmamalı, N ve P’lu gübreler mutlaka toprakla karıştırılmalı, N’lu gübrenin tamamı bir seferde vermek yerine bitkinin en fazla gereksinim duyduğu dönemlerde verilmeli, hasattan sonra nitrat yıkanmasını önlemek için sap, saman artıkları toprağa karıştırılmalı, arazi boş bırakmamalıdır. Üreticilerin hassas olması gereken diğer önemli konu arazi sürümü konusudur. Geleneksel toprak işleme teknikleri toprakta önemli miktarda organik madde kaybı ve erozyona yol açarken, korumalı toprak işleme uygulamalarıyla organik madde miktarında önemli artışlar görülmektedir. Toprakta yanlış toprak işleme sonucunda kök yatağının aşırı sıkışması veya toprak işleme derinliği altında sert bir taban taşının teşekkül etmesi sonucunda sıkışma meydana gelir. Sürümle ilgili bir diğer önemli konu ise üreticilerin düzeç eğrilerine paralel sürüm yapmaya özen göstermeleridir. Toprağa gereğinden fazla uygulanan suyun bitkilere fazladan bir yarar getirmediği akıldan çıkarılmamalı, kullanılacak sulama suyu miktarının toprakta bitkinin oksijen ihtiyacını engellemeyecek miktarda olmasına dikkat edilmeli, buharlaşan kısım minimum seviyede kalarak toprak tuzlanmasına neden olmamalı, toprağı kirletmeyecek ve yapısını bozmayacak kalitede sulama suyu kullanılmalıdır. Toprak sonsuz ve bahşedilmiş bir kaynak değil, kırılgan, yenilenemez ve gıda güvenliği ve sürdürülebilir geleceğimiz 13 Köyleri Mahalle Yapan Büyükşehir Yasası Hayvancılığı Tehdit Ediyor »» Maden ocakları, küçükbaş hayvanı tehdit, meraları tahrip ediyor... Türkiye, kişi başı yıllık 13 KG kırmızı et tüketimi ile yakın çevresinde en alt sırada... ABD’de 31, AB'nde 20 kilograma kadar çıkan kişi başı yıllık kırmızı et tüketimi, Türkiye’de kişi başı yıllık 13 kilogram civarında seyrediyor. Türkiye yakın çevresindeki en düşük et tüketimine sahip ülkeler arasında bulunuyor. Yine kişi başı yıllık toplam et tüketimi ise 25,3 kilogram olarak tespit edildi. Kişi başı yıllık et tüketiminde komşularımızın dağılımı şöyle; Yunanistan 74,8 kg, Rusya 62,9 kg, Bulgaristan 53 kg, İran 36,3 kg, Azerbaycan 32 kg, Ermenistan 32 kg, Türkiye 25,3 kg, Suriye 22 kilogram. Küçükbaş hayvan varlığının desteklenmesiyle et fiyatı düşer Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı’nın beraberce düzenlediği "Batı Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı’nın sonuç raporu, kamuoyu ile paylaşıldı. Küçükbaş hayvan varlığının desteklenmesiyle et fiyatının azalacağı, et tüketiminin artacağı ifade edilen raporda, yurt dışından gelen ve kaçak çalıştırılan çobanlara dikkat çekildi. Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı (BAGEV) ve Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ali Çandır, BAGEV’in Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile Ocak ayında yaptığı Batı Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı Sonuç Raporu’ nu paylaştı. Çalıştay’da 9 masada küçükbaş hayvancılığın sorunlarına ilişkin 200 soruya yanıt arandığını belirten Çandır, Çalıştay’ın Burdur, Isparta, Antalya illerinden gelen üretici, et ticareti yapanlar, STK temsilcileri ve bilim adamlarının katılımıyla yapıldığını anlattı. Küçükbaş hayvancılığın gelişmesi için, çalışma grubu oluşturuldu Çobanlık mesleğinin sorunlarından beslemeye, mera otlak orman ilişkisinden, hayvan hastalıklarına, sürü yönetiminden kayıt sistemine, üretim planlamasından et tüketimine kadar çok sayıda sorunun Çalıştay’da gündeme geldiğini belirten Başkan Çandır, raporu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sunacaklarını, hayvancılıkla ilgili tüm kuruluşlara göndereceklerini söyledi. Çandır, raporla ilgili olarak, “Küçükbaş hayvancılığın Batı Akdeniz’de gelişmesi için yapılması gerekenleri yeni kurulacak hükümete de ileteceğiz. Konunun taraftarıyla küçükbaş hayvancılığın gelişmesi için bir çalışma grubu oluşturacağız” dedi. Mermer ocakları, küçükbaş hayvanı tehdit, meraları tahrip ediyor Mermer ocaklarının küçükbaş hayvan varlığını tehdit ettiği, Toroslar’da yer alan çok sayıda mermer ocağının, meraları tahrip ettiği, ayrıca meradaki kısıtlı su kaynaklarına ortak olduğu ve bu kaynakları tahrip ederek, su sıkıntısı oluşturdukları belirtilen raporda, “Madencilik sebebiyle bozulan alanların rehabilitasyonu garanti altına alınmalıdır. Madencilik kanunu değiştirilmelidir. Merayı tahrip etmeye cezalar caydırıcı olmalı, mera ıslahı için daha çok kaynak ayrılmalıdır. Tarım arazilerinin uygun dönemde otlatılmaya açılması için düzenleme yapılmalı, otlatılmayan, fakat otlatılmaya ihtiyacı olan alanların, otlatılması için teşvik ödemesi yapılmalıdır. Böylece orman yangınları gibi riskler de azalacaktır.” deniliyor. Köyleri mahalle yapan Büyükşehir Yasası, hayvancılığı tehdit ediyor Köylere mahalle statüsü kazandıran Büyükşehir Yasası’nın, bölgedeki hayvancılığı tehdit ettiği, küçükbaş hayvan varlığının azalmasıyla, et fiyatlarında yükseliş yaşandığı da Çalıştay Raporu’na girdi. Kıl keçisinin, özellikle de bölgenin öz evladı Honamlı gibi keçi ırklarının desteklenmesi, etçil hayvanlar kadar hızlı büyüyen, sütçül hayvanlar kadar döl verimi olan bu ırka sahip çıkılması da istenen raporla ilgili olarak BAGEV Başkanı Çandır, geçtiğimiz yıllarda keçilerin ormana girmesinin yasaklanmasıyla birlikte, bölgedeki küçükbaş hayvan varlığının yüzde 40 azıklığına dikkat çekti. Çandır, “Et fiyatlarındaki artışlar da hep bu dönemlere geliyor. Bizim Toroslar’ın avantajını değerlendirerek, doğal beslenme koşullarında, keçi üretimini artırmamız gerekiyor ki, insanımız ete daha kolay ulaşsın” diyor. Hayvancılık Çalıştayı sonuç raporunda dikkat çeken sorunlar ve öneriler • Irklar kayboluyor. Orman içi otlak sahaları yetersiz. Yetiştiriciler sattıkları hayvanları sistemden göremiyor. KKKS yavaş çalışıyor, işlemler uzun sürüyor, karmaşık veri girişi var. Bürokrasi fazla. • Islah politikalarının merkezden yönetilmesi sonucu sorunlar oluşuyor. İl Islah Komitesi kurulmalı, ıslah çalışmalarını bu komite yürütmeli. • Sürü yöneticisi (çoban) kursları yetersiz. Çobanların sağlık güvencesi yok. Gençler çobanlık yapmak istemiyor. Kimse de çobana kız vermek istemiyor. Çoban mesai saati istiyor. İyi çoban sıkıntısı var. Çoban kendini bir akademisyen gibi yetiştirmeli. Yurt dışından gelen kaçak çobanlar var. Yerel yönetimler, salgın hastalıkla mücadelede yetersiz • Hayvan sahiplerinin aşı yapmaları önlenmeli. Serbest çalışan veteriner hekimler ve İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğündeki veteriner hekimler, koordineli çalışmalı. Hastalıklarla mücadelede kurumlar arası bağlantı kopukluğu yaşanıyor. Yerel yönetimler salgın hastalıklarla mücadelede yetersiz görülüyor. • Sanayicinin büyükbaş ve tavuk etine verdiği önemin, küçükbaş hayvanlara da verilmesi sağlanmalı. • Sürdürülebilirliğin sağlanması adına bu değerli hayvanlardan elde edilen ürünler, hak ettiği değerde pazarlanabilmeli, oğlak ve keçi etinin tanıtımı yapılarak, besin değeri tüketiciye doğru bir şekilde anlatılmalı. Mera tahribine yönelik cezalar caydırıcı olmalı • Bölgedeki çok sayıdaki mermer ocağı, meraları tahrip ediyor. Madenler meradaki kısıtlı su kaynaklarına ortak olarak ve bu kaynakları tahrip ederek, su sıkıntısı oluşturuyor. Madencilik sebebiyle bozulan alanların rehabilitasyonu garanti altına alınmalı. Madencilik kanunu değiştirilmeli. Mera tahribine yönelik cezalar caydırıcı olmalı. Mera ıslahı için daha çok kaynak ayrılmalı. Tarım arazilerinin uygun dönemde otlatmaya açılması için düzenleme yapılmalı. Otlatılmayan alanların otlatılması için teşvik verilmeli. Yetiştirici birlikleri ile ilgili temel yasa oluşturulmalı • Pazara sevk edilen veya kesime gönderilen tüm hayvanlar kayıt altına alınmalı, kayıt dışı kesimler önlenmeli, büyükbaşlarda olduğu gibi küçükbaşlarda da karkas üzerinden teşvik verilmeli. • Et ve Süt Kurumu’nun üretici ve tüketiciyi koruması, kırmızı et fiyatına denge getirilmesi, et fiyatlarının belirlenmesinde tüm paydaşların katılımı ile ortak politika ve yol izlenmeli, üretici örgütleri tek bir çatı altında toplanmalı ve tüm örgütlerdeki kavram kargaşası önlenmeli. • Doğrudan yetiştirici birlikleri ile ilgili bir temel yasa oluşturulmalı. Organize hayvancılık bölgeleri ile işletmeler toplulaştırılmalı • Hayvan pazarları illerde haftada bir yerine iki gün kurulmalı, böylelikle küçük üreticinin pazara ulaşması kolaylaştırılmalı. • Haksız rekabetin önlenmesi için, reyonlarda koyun, keçi, oğlak ve kuzu eti ayrı ayrı etiketlenmeli. • Organize hayvancılık bölgeleri ile işletmelerin toplulaştırılması, üretici birliklerinin bu alanlarda söz sahibi olmasının sağlanması, çok sayıda küçük ölçekli aile işletmeleri bir araya getirilip, alt yapı eksikliklerinin giderilerek, işletmelerin ruhsatlandırılması sağlanmalı. • Köylerin mahallelere dönüştürülmesi sebebiyle, yerleşim yerleri veya mahalle içerisinde kurulacak olan yeni işletmeler, ruhsat alamıyor, buna çözüm bulunmalı. Halim Utlu 14 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber TARIM Dünyadan Kooperatif Eldere Gölü ve Pan Flütün Hikayesi Hikâyeleri Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN Değerli Kooperatifçi Dostlar, Ramazan Bayramını yaşadığımız şu günlerde sizlere bayram tadında bir Hikâye sunmak istedik. Kakaodan çikolataya, Amazonlardan ABD ve AB’ye uzayan bir başarı hikayesi. Amazonların yağmur ormanlarından gelen bu hikâye yokluktan varlığa kooperatif sayesinde nasıl dönüşülebileceğini anlatıyor. Eğer kooperatif altında birleşilirse elde edilen güç ile aracıların yüksek kazançlarının çiftçilere kalacağını ispatlıyor. Sanki bizim üreticimizin derdini anlatıyor. Bizim üreticimizin de Yerli Kichwa Halkı kadar başarılı olabileceğine inanıyoruz. Ramazan Bayramınızın size ve ailenize sağlık, bereket ve bu hikâyedeki çikolatanın tadında mutluluk getirmesini dileriz. Amazonların Beklenmeyen Çikolatıcıları Yerli Kichwa halkı Ekvator’un Amazon yağmur ormanlarında bir bölgede yaşamaktadırlar. Bu bölge, kendine has bir iklime ve jeolojik koşullara sahip olup, özellikle de çiçeği, meyvesi ve kara biber tadından dolayı ödül almış olan “Nacional” isimli kakao çeşidinin yetiştiriciliği için çok uygundur. Fakat yıllarca bu kakao çeşidinin çekirdekleri çok düşük fiyatlara yaklaşık 1 pound (453 gr) 20 cent (45 kuruş) fiyatla satılmış. Çünkü Kichwa halkı, hasat ettikleri kakao çekirdeklerini 250 mil uzaklıktaki Guyaquil Limanına kamyonlarla taşıyan ve buradan marketlere satan komisyonculara satmak zorunda kalmışlar. Ürettikleri kakao’yu düşük fiyatlara satan Kichwa çiftçileri, kakao çekirdeklerini daha iyi fiyatlara satmanın yollarını araştırmaya başlamışlar. Kichwalılar uluslararası gönüllülerle çalışıp ve hasat ettikleri kakaoyu sürdürülebilir bir şekilde direkt olarak pazarlara satmak için uluslararası yardım desteği almışlar. Hasat ettikleri kakao çekirdeklerini komisyoncuları ortadan kaldırararak sahildeki alıcılara direkt satmak için Kallari isimli kooperatifi kurmuşlar. Günümüzde Kallari Kooperatifi, İsviçre’de Felchlin ve Fransa’da Valrhona gibi isim yapmış çikolatıcılara satış yapmakta, aynı zamanda organic siyah çikolatalarını kendilerinin yaptığı ve Kallari etiketi altında Amerika’daki büyük gıda marketlerine de satmaktadır. Kallari Kooperatifi 850 tane Kichwa çiftçi ailesiyle büyümeye devam etmektedir. Kallari Kooperatifi, aynı zamanda daha sonraki yıllarda tamamlanacak olan kendi çikolata fabrikarının inşaa- tını sürdürmektedirler. Kooperatif, bölgedeki kendi üyesi olmayan 1000’den fazla çiftçinin de hasat ettikleri kakako çekirdeklerini aynı fiyata satın alarak onlara da yardımcı olmaktadır. Kallari Kooperatifinin kurulmasının faydaları hem bireysel, hem de çevresel olmuştur. Bazıları 1 hektar büyüklüğe kadarki küçük araziler üzerinde yaşıyan ve tarım yapan Kichwa aileleri, 10 yıl önce 30 sent olan gelirlerini, her saat için yaklaşık olarak 1.50 ABD Dolara ve en son 2 ABD Dolarına arttırmışlardır. Kooperatif sayesinde bu miktar, şehirlerde yaşayan ve aynı arazi büyüklüğünde kakao yetiştiren tipik bir çiftçi ailesinin yıllık gelirinden 3 kat daha fazla olmuştur. Kooperatif ortakları yetiştirdikleri kakaodan daha fazla kazanç sağlayabilmektedirler. Çünkü yıllık olarak her hektardan daha fazla ürün elde etmek için, çevreye zararlı tarımsal uygulamalardan uzak durmaktadırlar. Ayıklama, budama ve hasat faaliyetlerini de hala el ile yapmaktadırlar. Kallari Kooperatifinin başkanı olan Carlos Pozo; “Biz çiftçiler olarak, tüm tedarik zincirini kontrol ediyoruz ve böylece yağmur ormanlarımızın geleceğini garanti altına aldığımız gibi ürünlerimizin de kalitesini garanti edebiliyoruz ’’ açıklamasında bulunmuştur. Ayni zamanda Pozo diğer bir ifadesinde de; “Kakao, gelecek kuşaklar için Amazonların doğal kaynaklarının korunmasına ilham veren ve çikolata olarak işlenmiş bir üründür’’ diyerek kakaonun üretiminden çikolataya işlenmesine kadar ki her aşamada çevreye duyarlı faaliyetlerde bulunduklarını ifade etmektedir. »» Anadolu toprakları dünyanın en eski ve zengin medeniyetlerinin kurulduğu, tarihteki önemli olayların yaşandığı ve efsanelerin üretildiği seçkin bölgelerinden biridir. Dünyanın neresini giderseniz gidin bu topraklardaki efsanelerden ve tarihi hikayelerden bahsedildiğini duyarsınız. Size bu hikayeleri anlatanlara bu anlattıklarınız bizim topraklarımızda yaşanmış desenizde o yerleri gezmediğinizde kendinizi anlatmakta güçlük çekersiniz. Çünkü çoğumuz çevremizde yaşanan bu efsanelerden ve tarihi olaylasrdan bi haber yaşarız. Ta ki çevrenizi tanımaya başladığınızda ve tarihi geçmişi anlamaya çalıştığınızda sizlere mekanlar çok farklı gelir. Çünkü bu topraklarda herşeyin bir hikayesi vardır. Her medeniyet kendi kültürünü ve efsanelerini yaratmıştır. Her ne kadar bu topraklarda bugün yok olsalarda, geride bıraktıkları tarihi eserlerle ve belgelerle bu değerli hikayeleri aktarmayı başarmışlardır. Geçmişi geleceğe taşımışlardır. Eğer bir gün yolunuz Dinara’a düşerse Suçıkana’a gitmeyi ve yörenin zengin tarihini yansıtan panoları okunmayı unutmayın. Çünkü bu panoları okuduktan sonra Keçiborlu yönüne giderken çevrenizi farklı göreceksiniz. Keçiborlu’ya 10 km mesafede bulunan yol kenarında görünen, fakat çoğumuzun tarihi ve mitolojik geçmişinin hiç farkında olmadığı yerlerden biri de Dinar ilçesi Eldere köyü sınırları içindeki Eldere Gölünü farklı gözlerle göreceksiniz. Bu göl ile bütünleşen Pan Flütün Hikayesini akşam güneşi göle vurduğunda, güneşin kızıllığı gölü kapladığında, esen rüzgar kamışları bir oyana bir buyana savurduğunda bire başka yaşayacaksınız. Bugün Eldere Köyü olarak anılan köyün tarihi ve mitolojik geçmişini okuduğunuzda karşınıza Pan flütün acıklı ve çekişmelerle dolu hikayesi çıkar. Eski adı flüt çeşmesi anlamını taşıyan köy (Aulutrene) pek çok kaynağın beslediği bir Eldere gölü civarında Roma garnizonunun bulunduğu Büyük mederes çayının kaynağında eski adıyla Maeander Nehri’nin kaynağında kurulmuştur. Yazıtların belirttiğine göre balkanlar’dan gelen askerler burada konaklamışlardır. Bu askerler Asya ve Galatia eyaletleri arasındaki sınır olan, Apameia ve Apollonia şehirleri arasındaki sınırı beklemişlerdir. Efsaneye göre tanrıça Athena, bu gölde yetişen sazlardan ilk flütü icat etmiştir. Ancak tanrıca göldeki yansımasında flütü çalarken yanaklarınn şiştiğini görünce, kendini çok çirkin hisseder, flütü atar. Satyr Marsyas flütü bulur ve iyi bir flüt ustası olur. Lir ustası olan Müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve şiirin tanrısı Apollo onunla yarış- Ünal ÖRNEK Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] mak ister. Tanrı Apollo ile Marsyasarasında yapıln enstrüman çalma yarışmasında Kral Midas hakemlerden biri olarak seçilir. Marsyas’ın flütüTanrı Apollon’un lirinden daha başarılı görünür. Hakemlerden dağ tanrısı Tmolos oyunu Apollon’a yönelik kullamış. Ancak Kral Midas oyunu Pan’a vermiştir. Çünkü sonuç Tanrı Apollo’yu kızdırır kendisinin üstün sayılmaması onun için büyük bir prestij kaybıdır. Apollo bu durum karşısında benim güzel müziğimi anlamayan kulak insan kulağı olamaz, sana eşek kulağı yakışır” diyerek Kral Midas’ın kulaklarını eşek kulağına çevirir. Kral Midas bir süre kulaklarını koca bir külah içinde saklar, Midası sırrını öğrenen berberi onun sırrını taşımada dayanamaz. Kralın sırrını bir kuyuya söylemeye karar vermiş. Kuyuya Midas’ın kulakları eşek kulakları diye bağırmış ve kendini rahatlatmış. Ama kuyudan yankılanan ses sazlara yansımış ve rüzgarla tüm ülkeye yayılmıştır. Bu durum karşısında büyük bir kızgınlıkla suçsuz Marsyas’ı cezalandırır ve derisini yüzdürür, Dinar’daki Suçıkan kayalıklarına astırır. Bu haksızlık karşısında Marsyas’ın acımasız şekilde ölümüne kayalar bile üzülür ve ağlar. Dinar’daki Suçıkan şelalesibu şekilde oluşturur. Tabii Kral Midas da Tanrı Apollo’nun gazabından kurtulamaz. Apollo, Midas’a “Sen benim lirimin nağmelerini değerlendirmekten acizsin. O kulakların eşek kulağı gibi uzasın, kıllarla dolsun!” der. Efsaneye göre Midas’ın kulakları uzar ve kıllarla kaplanır. Kral durumu bir süre giz- lediyse de traş olması gerektiğinde berberi kulaklarını görür. Bu sırrı uzun bir süre saklayan berber sonunda dayanamayıp Suçıkan’da bir çukur açar, içine “Midas’ın kulakları eşek kulakları” diye seslenir ve çukuru kapatır. Yöredeki diğer bir efsanede Pan Efsanesidir. Bu efsaeye göre de çobanları tanrısı olan dağların keçi ayaklı ve boynuzlu tanrısı Pan bir gün Eldere Gölünde yaşayan su perisi Syrinx’i çırılçıplak yıkanırken görür. Onu çok beğenir ve sarılmak ister. Su perisi Syrinx kaçar ve gölden yardım ister. Göl Su Perisi Syrinx’e yardım eder. Ama tanrılar onu kamışa dönüştürür. Sebep olduğu bu durma çok üzülen Tanrı Pan kamışlardan değişik uzunluklarda parça kesip onları bal mumu ile bibbirine yapıştırır ve tarihi ilk flüdünü yapar. Flüdü her çaldığında Su Perisi Syrinx’i öptüğünü hayal eder ve flüdün sesinin onun sesi olduğunu düşünür ve ağlar. Tabii bu ilk fülüt Efeste bir mağraya bırakılır. Mağaraya bakirler girdiğinide fülütten güzel hoş namelerle çalar. Kız başında çiçeklerle mağaradan çıkar. Bakire olmayan mağaraya girerse flütte kötü sesler çıkar ve kız yok olur. Bu efsaneile Efes ile Apemeia arasında bir ilişki kurulur. Çoğu kez Afyondan Ispartaya giderken ana karayolu kenarıda bulunan Eldere Gölünün çevresinden kıvrıla kıvrıla yol alırken efsanelerin yaşandığı yerden geçersiniz. Mitolojinin en tanınmış bölgesinde farkında olmasanızda tarihle iç içe seyahat edersiniz. Akşamüstü sizi göl kızıl elbisesi ile karşılar. Gölün çevresini dolanan yolda sudan yansıyan kızıl ışık altında çevrenin güzelliğini farkedersiniz. Yolunuz bir gün bu yöreye düşerse, hele birde bu yol üzerinden geçerseniz. Tarihte olduğu gibi günümüzde de mola yeri olan Eldere Gölü kıyısına bir akşamüstü uğramayı ihmal etmeyin. Göle karşı bir masada oturup, yorgunluk çayınızı yudumlarken batan güneşin kızıllığıda gölün seslerini dinleyin. Su perisi Syrinx’in kamışa dönüşmüş bedenini ve ona flütü ile ağlayan Pan’ın nağmelerini hissedin. Midasın Eşek Kulakları diye bağıran Berberinin sırrını sazlıkların savrulma sesleri içinde duyun. Pan Flütün yüzyıllar ötesinden günümüze ulaşan efsanelerini sizde yerinde yaşayın. Çekeceğiniz her fotoğraf karesinde Pan Flütün hüzünlü nağmeleri içinde saçları rüzgarda dalgalanan Su Perisinin de yer alacağını unutmayın. Bursa’da Üreticilere Hastalık Uyarısı »» Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, domates, soğan ve patates üreticilerine mildiyö hastalığı uyarısı yaptı. Kurum’dan yapılan açıklamada, sebze ekim alanlarında mildiyö hastalığına karşı ilaçlama yapılması gerektiği belirtildi. Hastalığın dal, yaprak ve meyvelerde zarar oluşturduğuna dikkat çekilen açıklamada, şu bilgiler verildi: “Hastalığın sebze alanlarında yayılması 19-22 derece sıcaklık ve orantılı nemindir. Yüzde 80’nin üstünde olduğu, yağışlı dönemlerden sonra artış göstermektedir. Hastalık gövde veya yapraklarda başlar ve şiddeti ilerledikçe meyve dahil tüm organlara yayılır. Hastalık meyvelerin ticari değerini düşürür ve ilerleyen aşamada meyvelerde yüzde 100’e varan oranlarda zarar verebilir. Hastalık başta domates, soğan ve patates olmak üzere patlıcangiller, solanaceae familyasındaki tüm kültür bitkilerinde etkili olmaktadır.” Mildiyö hastalığının yaprağın altında olduğu ve ilaçlamanın yaprak alt düzeyinde yapılması gerektiğine dikkat çekilen açıklama, şöyle devam etti: “İlaçlamadan sonraki 24 saat içinde ilacı yıkayacak yağış olması halinde ilaçlama tekrarlanmalıdır. İlaçlama hastalığın şiddeti, iklim koşulları ve ilacın etkinlik süresi dikkate alınarak tekrar edilmelidir. Bölgemizde özellikle domates, soğan ve patates ekiminin yoğun yapıldığı üretim alanlarında özellikle Karacabey, Mustafakemalpaşa, İnegöl, Yenişehir ve Mudanya ilçelerinde Mildiyö hastalığının başlangıç döneminde ve yoğun yağışların etkisiyle de yer yer ileri dönemde seyrettiği gözlenmiştir. Sebze ekim alanlarında üreticilerin ilaçlama yapması gerekmektedir.” Köy-Koop Haber Temmuz 2015 TARIM Tarımsal Yatırımda FAO’nun Rolü »» Günümüzde dünya, tarım sektörünü bir stratejik sektör olarak görmekte olup, bunu sadece üretime dayalı ve gıda güvenliğini sağlayacak bir alan olarak sınırlandırmıyor. Çünkü tüm uluslararası kuruluşlar, 21. yüzyılın eşiğinde ve küresel ekonomi koşullarında insanlığın gıda ihtiyacının karşılanmasında sadece üretim yapmanın yeterli olmadığının farkındadırlar. Bu nedenle, küresel rekabet koşullarına dayanabilecek ve uygulanabilir tarımsal yatırımlarla gerçekleştirilecek üretimle birlikte, uygun tarımsal üretim stratejilerinin de geliştirilmesi ilkesini savunmaktadırlar. Bu ilkenin ışığında yapılacak olan tarımsal yatırımlar, dünyanın geri kalmış bölgelerindeki açlık ve yoksulluğa en önemli çare olarak görülmektedir. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya Gıda Programı (WFP) tarafından her yıl ortaklaşa yayınlanan açlık raporuna göre, dünyada aç olan insanların sayısı 795 milyona düşmüştür (Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu 2015, SOFI 2015). Bu raporda, bu sayının yaklaşık olarak her dokuz kişiden birine denk geldiği ve 1990-92 yıllarındaki açlık verilerinden 216 milyon daha az olduğu belirtildi ( http://www.fao.org/publications/sofi/2014/en/). Açlık ve yetersiz beslenmeyle ilgili FAO tarafından gözlemlenen 129 ülkeden 72’si, kronik olarak yetersiz beslenme oranının 2015 yılı itibariyle yarıya indirilmesini amaçlayan Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne (MDG) ulaşmayı başardı. Gelişmekte olan bölgeler ise, bütün olarak hedefe ulaşmayı küçük bir farkla kaçırdılar. Buna ek olarak, 1996 yılında Dünya Gıda Zirvesi’nin gerçekleştirilmesinden bu yana geçen 5 yıldan fazla süre içerisinde, söz konusu Zirvenin “2015 yılına kadar dünyadaki aç ve yoksul insan sayısının yarıya indirilmesi” olarak belirlenmiş olan ana hedefine de 29 ülke ulaşabildi. Bu hedeflere ulaşmada, gelişmekte olan ülkelerin kırsal alanlarında yapılan tarımsal yatırımlar etkili olmuştur. Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) Başkanı Kanayo F. Nwanze, “Gerçekten açlık ve yoksulluğun olmadığı bir dünya yaratmak istiyorsak dünyanın en aç ve yoksul bölgelerini içinde bulunduran gelişmekte olan ülkelerin kırsal alanlarına yatırım yapmayı öncelik haline getirmeliyiz” diyerek kırsal kalkınmada tarımsal yatırımın önemini vurgulamıştır. Ayrıca Nwanze, tarımsal yatırımlarla kısal alanlarda istihdam da oluşturulabileceğini de şu sözleriyle ifade etmiştir: “Kırsal topluluklarda bir dönüşüm yaratmak için çalışmalıyız ki insana yakışır iş, koşullar ve fırsatlar oluşsun. Kırsal alanlara yatırım yapmalıyız ki ülkeler dengeli olarak gelişsin ve kırsal alanlarda yaşayan 3 milyar insanın potansiyeli açığa çıksın.” Tarıma yapılan yatırım, özellikle kırsal alanlarda açlık ve yoksulluğun azaltılmasında ve ekonomik büyüme için de en etkili yollardan bir tanesidir. Birçok ülke küresel ve ulusal ölçekte, Birleşmiş Milletlerin İlk Bin Yıl Kalkınma Hedefleri arasında bulunan dünyadaki açlık oranını yarıya düşürmede başarılı olmak için sürekli tarıma yatırım yapmaktadırlar. Dr. Nezaket CÖMERT Ziraat Yüksek Mühendisi [email protected] Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), tarım ve kırsal kalkınma alanındaki yatırımların etkinliğini ve hacmini arttırmak için hükümetler ve özel sektörle, ulusal ve uluslararası düzeydeki organizasyonlarla ve finans kurumları ile ortaklıklar yaparak çalışmalarını sürdürmektedir. Tarımda gayrisafi yurtiçi hâsıla (GSYİH), yoksulluğun azaltılmasında, büyümede rol oynayan diğer sektörlere göre en az iki kat daha fazla etkiye sahip olmuştur (Dünya Bankası, Dünya Kalkınma Raporu 2008. Kalkınma İçin Tarım). Tarımın ekonomideki bu olumlu etkisine rağmen, günümüzde son 30 yıldır dünyanın açlığın ve yoksulluğun çok yaygın olduğu bölgelerinde tarımsal yatırımların oranın düştüğü ya da durgunlaştığı gözlemlenmektedir. Bu bölgelerde açlığın ortadan kaldırılması ve gıda üretiminin arttırılabilmesi için hükümetlerin, tarım sektöründe kendi yatırım kalitelerinde ve düzeyinde ciddi gelişmelerin de dâhil olduğu önemli artışları gerektiren faaliyetlerde bulunmaları gerekir. FAO dünyada açlığın ve yoksulluğun fazla olduğu kırsal alanlarda tarımsal yatırımlara oldukça önem vermektedir. FAO tarafından yapılan tespitlere göre, bu kırsal alanlarda tarıma yapılan yıllık yatırımların % 50 oranında arttırılmaya ihtiyacı vardır. Tarım ve kırsal kalkınmada yapılacak olan yatırımları teşvik etmek amacıyla FAO tarafından yapılan aktivitelerin başlıcaları şunlardır: • Kamu ve özel sektörü etkileyen kanun ve politikalar üzerinde hükümetlere teknik ve ekonomik tavsiyeler vermek, • Hükümetlerin kendi öncelikleri ile uyumlu, çok sektörlü ve çok ortaklı yatırım stratejilerini tasarlayabilecekleri ve yürütebilecekleri kapasite gelişimini sağlamak, • Ülkelere yatırımlarını tasarlamak, uygulamak ve değerlendirmek için yardım etmek, sadece kırsal kalkınma ve tarım için değil, aynı zamanda ülkede yaşayanların gıda ve beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için faa- liyetlerde bulunmak, • Gelişmekte olan ülkelerde, yabancı tarımsal yatırımların eğilimlerini ve etkilerini analiz etmek, • Sorumlu tarımsal yatırım için prensipler geliştirmeye yönelik olan uluslararası istişareleri desteklemek • Tarımda yatırım yapan 27 tane Uluslararası Finans kuruluşları ile anlaşmalar yapmak, • 1964 yılından bu yana, tarım ve kırsal kalkınmada 105 milyar dolardan fazla yatırım seferberliğini gerçekleştirmek, • Tarımsal yatırımın en büyük payı çiftçilerden gelmekte olup, 1/3 oranındaki kısım ise hükümetler ve yerli şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. (FAO tarafından yapılan yönlendirmeler ve desteklerle) • Düşük ve orta gelirli ülkelerdeki çiftçiler kendi çiftliklerinde yılda 170 milyar dolardan daha fazla bir tarımsal yatırım yapmaktadırlar (Her çiftçi başına yaklaşık 150 dolar). Dünyada tarımsal yatırımların önemi üzerinde duran ve bu konularda özellikle gelişmekte olan ülkelerde çalışmalarını sürdüren sadece FAO değil, aynı zamanda diğer uluslararası kuruluşlarında faaliyetleri vardır. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonunun (IFAD) bir araya gelerek oluşturdukları Kurumlar arası Çalışma Grubu (IAWG) tarafından insan haklarına, çevreye ve doğal kaynaklara saygılı Sorumlu Tarımsal Yatırım ilkeleri geliştirilmiştir. Bu ilkeler, kırsal alanda yaşayan halkın yaşam koşulları ile haklarına, sosyal ve çevresel açıdan sürdürülebilir tarımsal yatırımlara dikkat çekmektedir. Sonuç olarak, özellikle gelişmekte olan ülkelerin kırsal alanlarında yaşayan nüfusun en temel ihtiyacı olan gıda ihtiyacının karşılanmasında, açlık ve yoksulluk ile mücadelede en etkili yol tarımsal yatırımlardır. Artık dünyada stratejik bir sektör olarak görülen tarım, gelişmekte olan ülkelerin ve hatta gelişmiş ülkelerin kırsal alanlarında kalkınmayı sağlamak için gerek ulusal, gerekse uluslararası kuruluşların sağlamış olduğu fonları yönlendirdikleri bir alandır. Kırsal alanların ihtiyaçlarına ve bölge koşullarına uygun, çevreye dost, tüm paydaşlarının mutlu olduğu, çiftçinin gelir düzeyini arttıracak, uygulanabilir ve istihdam oluşturacak sürdürülebilir tarımsal yatırımların sayıları arttırılmalıdır. Yapılacak bu tarımsal yatırımlarda; Ar-Ge, inovasyon (yenilikçilik), pazarlama stratejileri, ileri teknoloji, markalaşma ve katma değerli tarım yapmak gibi en önemli rekabetçi faktörlerin ön planda tutulması gerekir. Bu faktörlerin hayata geçirilmesi gıda güvenliğinin sağlanması ve yatırımcının sürdürülebilir gelir düzeyinin arttırılmasında önemli rol oynayacaktır. KAYNAKLAR 1. http://www.fao.org/publications/ sofi/2014/en/ 2. http://www.fao.org/investmentin-agriculture/en/ 3. Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu 2015, SOFI 2015. 15 Yeni Oluşacak Hükümetin Tarım ve Çiftçiler İle İlgili Bakanına Açık Mektup »» Sayın T.C. Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanına; Bizler ülkemizin çiftçileriyiz. Hem kendimizin hem de insanlarımız ve hayvanlarımızın beslenmesi için gerekli olan üretimi yapıyoruz. Sadece beslenme yetmiyor doğru ve sağlıklı beslenmekte gerekiyor. Bu kadar önemli bir uğraşı içinde olmamıza rağmen bir türlü yüzümüz gülmüyor. Birçok sorunumuz var. Siz bu göreve getirildiyseniz bunları bildiğinizi düşünüyoruz. Bu sorunların çözümünü bekliyoruz. Bu güne kadar sorunlarımız çözülemedi. Bu durumun en net kanıtları: 1) Tarım alanları küçülüyor, hayvan sayısı azalıyor. 2) Çiftçilerimizin borçları artıyor. Genç nüfus zorunlu tarımdan uzaklaşıyor. İşsizlik artıyor. Ucuz emek gücü ve onun getirdiği diğer sorunlar artıyor. 3) Üretim azalırken tüketim artıyor. Buna bağlı ithalat artıyor, dışa bağımlılığımız daha da artıyor. 4) Sosyal ve ekonomik koşulları olumsuz yönde etkilenen geniş kitleler çalkantı ve arayış içindeler. Sadece ana hatlarını paylaştığımız sorunların çözüm sorumlusu herkesten ve her şeyden önce sizsiniz. Geçmişte çözülemeyen sorunlar bu günden itibaren çözülebilir. Geçmişi yeniden yaşamak mümkün değil. Ancak bu günümüze ve geleceğimize yön vermek elimizde. Her şeyden önce çözüme yönelik bir irade gerekiyor. Siz bu iradeyi gösterirseniz bizler özellikle de küçük ve orta ölçekli üreticilerin örgütü olan kooperatifler üst birliği Köy-Koop olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız. “Kitlelerin Öğretmeni Olmadan Önce Öğrencisi Olun” Ülkesinin kurucusu ve önderlerinden bir lider, “Kitlelerin öğretmeni olmadan önce öğrencisi olun” der. Kendi ülkesinin devrim mücadelesini başarıya ulaştırırken bu ilkeyi uyguladığını da açıkça ifade eder. Sizin de bu ilke doğrultusun da bizlerin görüşlerini alırsanız başarılı olacağınıza inanıyoruz. Durursan sen de tok, ben de tok. Durmazsan sen de aç ben de aç. Bizim görevimiz de yol üstü bir şeyler yenilip içilecek bir yer var. Çınar ağaçlarının gölgesi altında çok güzel bir yer. Yol kenarında bir de çeşme var; Olukboğazı. Bu güzel yerin işletmesini yapan aile ara başlıkta yazdığımız yazıyı bir panoya yazmış ve yol kenarına yerleştirmiş. Size bu mektubu yazarken gözümün önüne geldi. Oldukça doğru değil mi? Saygılarımızla. NOT: Yazı yayınlandığı sırada yeni hükümet kurulmamıştı. Bakanın kim ve hangi görüşte olduğunu bilmiyoruz. Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar Danaburnu [Bilimsel Adı: (Gryllotalpa gryllotalpa (L.) (Orthoptera takımı: Gryllotalpidae familyası)] Boyları 3,5-4 cm, kahve renkli, birinci çift bacakları kazıcı tiptedir. Gündüzleri toprak altında galeriler açarak yaşar, geceleri ise toprak üstüne çıkar. Yumurta, nimf ve ergin olmak üzere üç biyolojik dönemi vardır. Nimfler, ergin döneme çok benzer. Danaburnu toprak altında yaşadığı için gözleri körelmiştir. Başta sebze, meyve fidanları ve çim alanlarındaki birçok bitkiye kök bölgesinden zarar vermektedir. Tarım alanlarına genellikle yanmamış çiftlik gübresi ile bulaşır. Mücadelesi zordur. Organik alanlarda uygun tuzakların kullanımıyla bu zararı ile etkili bir mücadele yapılabilmektedir. Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN 16 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber KOOPERATİFÇİLİK NBŞ Tehlikesi Yine Kapımızda! »» Şeker açığı Nişasta Bazlı Şeker lobilerini yine harekete geçirdi!.. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Genel Başkanı Özden Güngör, 3 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete‘de yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı ile Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) üretimi için 250.000 ton olarak belirlenen kotanın % 30 oranında artırılması ile ilgili bir basın açıklaması yaptı. Göngör, yaptığı açıklamasında şu bilgileri kaydetti: “Dünyanın en büyük şeker üreticisi Brezilya olup, dünya üretimindeki payı %22`nin üzerindedir. Bu ülkeyi %16`lık payla Hindistan ve %8`lik payla Çin takip etmektedir. Türkiye %1,3`lük payla 15. sırada yer almaktadır. Türkiye tarımı ve ekonomisi açısından şekerpancarı tarımı ve şeker üretimi milyonlarca ailenin ve bireyin geçimi, geleceği, geliri ve istihdamı demektir. Şeker sanayi, hayvancılık ve yem girdisi başta olmak üzere şekerpancarı birçok konuda ülkemizin stratejik ürünlerindendir. Tüm güçleri ile şekerpancarından yapılan şekerin yerini glikoz, izoglikoz ve fruktoz şurubuna bıraktırmak isteyen lobiler var güçleriyle çalışmaktadırlar. Amaç ülkemizin, çiftçimizin çıkarı değil, şekerpancarının sürdürülebilir üretimi değil, topluma sağlıklı, doğal şeker yedirmek ise hiç değildir. Pancar şekerine alternatif bir ürüne ayrıcalık tanınarak kota artırımının tarım sektörünü ve pancar sanayinin desteklediği yan sektörleri olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır. Mevcut kanunda bile AB ortalamalarının çok üzerinde üretim kotası verilen NBŞ`lerin kotasının daha da artırılması pancar şekeri sanayi ve pancar üreticilerini olumsuz yönde etkileyecektir. Türkiye`de 300.000 hektar alanda şekerpancarı ekilmektedir. 1998 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi 2014 yılında 17 milyon tona gerilerken, çiftçi sayısı da 450 binden 130 binlere düşmüştür. Burada amaç, şeker fabrikalarının özelleştirilmesidir. Şeker pancarında Üçüncü Yılın Ardından »» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, KooperatifCE köşesinde sizlerle birlikte 3 yılı birkaç sayı önce geride bıraktık. Geçtiğimiz 3 yıl boyunca bu köşede yayımlanan 40 yazı ile Avrupa Birliği’nde Ortak Tarım ve Balıkçılık Politikaları altında Ortak Piyasa Düzenlerini Üretici Örgütlerinin nasıl yönettiğini ve kooperatiflerin bu sistem içindeki yerlerini sizler ile paylaştım. son 10-12 yıl içerisinde yaşanan 2,5 milyon tonluk üretim daralmasının hayvancılığa yansıması, 6,5 milyon ton yaş pancar küspesi ve 900 bin ton melasın kullanılamaması şeklinde olmuştur. NBŞ kota oranlarının ülkemizde AB ülkelerine oranla yaklaşık 3 katı oranında fazla uygulanmasının sadece et üretimine olumsuz yansıması yaklaşık 250 bin tondur. Bir yandan şekerpancarı üretimine kotalar getirilmesi; öte yandan çiftçinin üretimini sürdürememesi sonucu ortaya çıkacak olası şeker açığı, ihracat geri ödemeleri ile desteklendiği için "daha ucuz"a şeker üreten ülkelerden ve özellikle AB`den ithal edilerek kapatılacaktır. Bu süreçte ucuz üretim yaptığı bahanesiyle nişasta kökenli şekerlere tanınan ayrıcalıklar sürdürülecek; ayrıca sanayide kullanılan şekerler tamamen mısırdan elde edilen şekerlere dayandırılacaktır. Ülkemizde pancar çiftçisinden esirgenen kaynaklar AB`nin pancar, ABD ve Arjantin`in mısır üreticilerine ve çokuluslu agrosanayi tekellerine aktarılacaktır. Sonuç olarak, Türkiye`de NBŞ kotalarının sürekli olarak artırılmasına bir son verilmeli ve AB kota seviyelerine uygun olarak yeniden düzenlenme yapılmalıdır. Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı tarımı desteklenmelidir. Kamuya ait şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli; pancarın yetiştirilmesinden şeker üretim ve pazarlanmasına değin tüm süreçte üreticilerin söz ve karar sahibi olacakları örgütlenmeler egemen olmalıdır.” Bütün bu yazıları hazırlarken tek amacım vardı. Sizlere AB’de ve Dünya’da kooperatifçilik ile ilgili neler olduğunu aktarmak ve belki de daha da önemlisi sektörde bir farkındalık yaratmak. Yalnız bu yaratmaya çalıştığım farkındalık sadece kooperatifçiliğin önemi ile ilgili değildi. Çünkü zaten bunu herkes biliyordu ve neredeyse sektörün tamamı birkaç kez örgütlenmiş durumdaydı. Niçin örgütlenmemiz gerektiği biliyor ama henüz nasıl örgütlenmemiz gerektiği bulanamıyordu. Bu tespit üzerine yoğunlaşarak sizlerin sektördeki öneminizi size ve sektöre fark ettirmeyi amaçladım. Bunun nedenle KooperatifCE başlığı altında bazen teknik detay, bazen kitabi bilgi paylaşıldı. Hem AB, hem de Türk mevzuatındaki gelişmeleri anında sizlere aktarıldı. Bizdeki durum AB’den anlattıklarımız ile karşılaştırıldı. Neler yapabiliriz diye birlikte tartışıldı. İyi uygulama örnekleri paylaşıldı. Her gittiğimiz yerde sizlerden bahsettik. Emsallerinizden sizlere selam getirdik. Örneğin; Dünya Kooperatifler Teşkilatı (ICA) Başkanı Pauline Green’in, Avrupa Kooperatifler ve Çiftçi Örgütlerinin çatı teşkilatı olan Copa-Cogeca Başkan Yardımcısının ve Kıdemli Danışmanının, Almanya Kooperatifler Bankası Başkanının, İspanya, Hollanda, Fransa ve İsveç’teki Kooperatif - Üretici Örgütü başkanlarının selamlarını ve aynı zamanda mesajlarını ilettik. Bu arada bir AB Eşleştirme Projesine başladık ve bitirdik. Bu süreçte öğrendiklerimizi sizler ile paylaşıldı. Doğru sanılan yanlışlardan bahsedildi. Yapılması gerekenler anlatıldı. Modeller önerildi. Bazen ürün bazında gelişmelerden, bazen de gençler ve kadınlar açısın- Dr. Erhan EKMEN Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü Teşkilatlanma Daire Başkanlığı Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma Grubu Sorumlusu dan yapılabilecekleri anlatıldı. Kırsal kalkınma ile ilgili konulardaki birinci öncelikli yerinize değinildi. AB fon kaynaklarından faydalanabilmeniz için açıklamalar yapıldı. Bütün bu çalışmalara ilaveten sizlere örnek oluşturabilmesi amacıyla Gazetemizde “Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri” başlığı altında yeni bir köşe daha açtık. Burada Dünya Kooperatifçilik Teşkilatının (ICA), 2012 Dünya Kooperatifçilik Yılı kutlamaları sırasında kendi resmi web sitesinde başarılı kooperatifler ile ilgili başlattığı Kooperatif Hikâyeleri (Coopstories) adlı köşeyi sizlere aktardık. İngilizce yayınlanan hikâyeleri Bakanlıktan meslektaşım Dr. Nezaket CÖMERT ile aynen tercüme edip, üzerine biraz yorum ekleyip sizlerle paylaştık. Bu köşedeki yazılarımız da ikinci yılını geride bıraktı. Sizlere kimi gelişmiş, kimi geri kalmış 30’a yakın farklı ülkeden örnek alınacak hikâyeler aktardık. Sizlerle birlikte geçen bu 3 yılın ardından genel bir değerlendirme yapınca, kooperatifçiliğimizin her şeye rağmen iyi yolda gittiğini, her geçen gün geliştiğini söylemenin mümkün olduğunu düşünüyorum. Özellikle Devlet idaresinde artık atılan her adımda, alınan her kararda kooperatif merkez birliklerinin görüşlerinin alınması ve politikaların uygulanmasında en önemli ortak olarak görülmeye başlaması bunun en güzel göstergesi olduğuna inanıyorum. Fakat bunun yeterli olmadığını hepimiz biliyoruz. Artık kooperatifçi dostlarımızın da yeni bir şeyler yapmasının zamanı gelmiştir. Sadece kooperatif kurup, malını kooperatife teslim etmek yeterli değildir. Ortakların Kooperatifin faaliyetlerini ve yönetimini yakından takip edip, aktif olarak katılmaları yani kooperatiflerine sahip çıkmaları gerekmektedir. Bir kooperatif ancak ortağının katkısı kadar güçlü olabilir. Kooperatif güçlü olursa; piyasada ortağının emeğini hak ettiği değeri almasını sağlayacak rekabet gücüne ulaşabilir. Dünyada önemli bir güç olan ülkemizde kooperatifler ile ilgili hukuki, idari ve mali yönünden gelişmiş ülkelere göre büyük bir farklılığımızın olduğu söylenemez. Uluslararası standartlarda temel bir altyapıya ve ciddi bir tecrübeye sahip olduğumuzu iddia edebiliriz. Buna rağmen hala bir şeyler istediğimiz gibi değilse çözüme önce hepimiz kendi içimizden başlamalıyız. Bunun farkına vararak; Kooperatifimize sahip çıkalım. Yeni hedefimizi, AB’deki emsallerimiz gibi piyasada büyük görevler üstlenebilmek olarak belirleyelim. Eğer siz değerli kooperatifçiler gücünüzün farkına varırsanız ve kooperatiflerinize sahip çıkarsınız önce siz ve sizinle birlikte ülkemiz çok şey kazanır. Lütfen kooperatifiniz ile gücünüze güç katın. Ramazan Bayramınızı kutlar, size ve ailenize sağlık, mutluluk ve bereket getirmesini dilerim. Düzce Üniversitesi Sokmayan Arı Yetiştirildi »» Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezinde 1 yıllık çalışma sonucu suni tohumlama yöntemiyle sokmayan arı yetiştirildi. DAGEM Müdürü Yrd. Doç. Dr. Meral Kekeçoğlu, yaptığı açıklamada, çalışmaya iyi huylu arıların tespitiyle başladıklarını söyledi. Yaptıkları deneyler kapsamında kovanlara siyah deri kaplı bir top sallandırdıklarını anlatan Kekeçoğlu, "Çok fazla sokma davranışı olan hırçın arılar, saldırıp iğnesini topa bıraktı. Bir kovanda 10 iğne bırakıldıysa diğer kovanda 1-2 iğne bırakıldığını belirledik. En az iğne bırakan kolonilerden kraliçeleri ve erkekleri alıp suni tohumlama yaptık" diye konuştu. Kekeçoğlu, kovanlardaki en uysal ana arıyla erkek arıların üremesini sağladıklarını anlatarak;"Araştırma sırasındaki gözlem sürecimizde bazı arıların kendilerine zarar veren 'arı biti' diye adlandırdığımız 'varroa'yı kendi imkanlarıyla temizlediğini belirledik. Bu hijyenik davranış bizi şaşırttı ve suni tohumla- mada bu davranışı gösteren arılara yöneldik. İkinci davranış özelliğimiz de günümüzde çok önemsenen konulardan birisi olan daha sakin arılardır. Çünkü arıcılar kolonilerle daha rahat çalışabilmek istiyor. Biz de bunun üzerinde durmaya çalıştık. Sonuçta suni tohumlama yöntemiyle sokmayan iyi huylu ve hijyenik arı elde ettik. Doğan yavrular, hem hijyenik davranış hem de hırçınlık davranışı bakımından en iyi bireyler oldu." bilgisini aktardı. "Bir Nevi Tüp Bebek" Projeye çok ciddi emek verdiklerini vurgulayan Kekeçoğlu, "Bir nevi tüp bebek yöntemindeki gibi arı üretiyoruz. Uysal arılardan oluşan kovanlarımız artık gün yüzüne çıkmaya başladı. Daha sonraki işlemimiz ise patent almak. Ardından da sakin kolonileri aracılık sektörüne kazandıracağız" dedi. Kekeçoğlu, aracılığa ilgi duyan birçok insanın çeşitli korkular nedeniyle bu işe yanaşamadıklarını ifade ederek, şöyle konuştu: "Örneğin İstanbul'da çok sayıda kişi arıcılık yapmak istiyor ancak şehir merkezinde olduğundan çekiniyor. Artık bu sokmayan arı ırkından temin edip rahatlıkla evlerinin bahçesine kovanlarını koyabilecekler. Arıcılarımız ilerki zamanlarda suni tohumlamayla ürettiğimiz arıları bizden talep ederek gönül rahatlığıyla endişe duymadan bu işi yapabilecekler. Artık 'arı sokar mı' korkusu kalmayacak." Köy-Koop Haber Temmuz 2015 DOĞA Avcı Böcekleri Tanıyor Muyuz? »» Çiftçilerimizin sorunlarından biri olan zararlı böcekler tarımsal üretimde büyük sorun oluşturmaktadır. Bu zararlı böcekler ürün kaybına, bazı hastalık etmenlerinin taşınmasına ve hatta bitkinin tamamen ölmesine bile neden olabilirler. Tarımsal ürünlerde bu zararlı böceklerden korunmak için kullandığımız bazı mücadele yöntemleri bulunmaktadır. Bu mücadele yöntemleri arasında kültürel önlemler, mekanik mücadele, biyoteknik savaşım, biyolojik mücadele ve kimyasal mücadele bulunmaktadır. Bilinen bu yöntemlerden ilk dördü çevre ile uyumlu mücadele yöntemleri olup çevre ve insan sağlığına herhangi bir olumsuz etkisi bulunmamaktadır. Son mücadele yöntemi olan kimyasal mücadele ise çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemekte, ayrıca ürünlerde kalıntı, zararlı böceklerde direnç gibi istenmeyen etkilerde oluşturabilmektedir. Ayrıca kimyasal mücadelede kullanılan pestisitlerin faydalı fauna (parazitoit, predatör, bal arıları, toprak solucanları vb) üzerinde de biyolojik ve davranışsal olumsuz etkileri olabilmektedir. Bu nedenle doğaya zarar vermeyen mücadele yöntemlerinin önemi günden güne artmaktadır. İşte bu mücadele yöntemlerinden biri olan Biyolojik Mücadele’de üç farklı etmen kullanılmaktadır. Bunlar parazitoitler, predatörler (avcı böcekler) ve entomopatojenlerdir. Bu faydalı etmenler içerisinde yer alan predatör(avcı böcek) zararlı böceklerle beslenerek onları baskı altına alır. Avcı böcekler ömürleri boyunca birden fazla av(zararlı) tüketim kapasitesine sahiptir ve hem dişileri hem de erkekleri zararlı böceklerle beslenirler. Ülkemizde de farklı zararlıları baskı altında tutan farklı avcı böcek türleri bulunmaktadır. Bilinen en tanınmış avcı böcekler gelin böcekleridir. Hem erginleri hem de larvaları önemli birer yaprak biti Merve OKTAY Ziraat Mühendisi avcısıdır. Ülkemiz faunasında bulunan bir diğer tür çiçek sinekleridir. Zararlı böceklerden yaprak bitleri, bazı kabuklu bitlerin ve diğer bazı yumuşak vücutlu böcekler ile beslenirler. Anthocoris nemoralis ise önemli bir armut pisillidi avcısıdır. Son yıllarda domates güvesi mücadelesinde kullanılan Nesidiochorus tenuis bir diğer avcı böcektir. Kışı toprak içinde geçiren Calosoma sycophanta erginleri ormanların önemli bir zararlısı olan çamkese böceğinin larvalarıyla beslenmektedir. Bu avcı böcekte ülkemizde doğal olarak bulunan türler arasındadır. Avcı böcekler aynı zamanda örtü altı yetiştiriciliğinde de kullanılmaktadır. Örtü altı yetiştiriciliğinde bu zararlılar ile mücadelede uygun dönemde ve zamanında kullanıldığında kimyasal ilaçlamaya bile gerek duyulmadan zararlılar baskı altında tutulabilmektedir. Bu kadar önemli bir göreve sahip olan avcı böceklerin üreticilerimiz tarafından tanınarak korunması çok önemlidir. Bu faydalıların doğada popülasyonlarının korunmasında önemli bir konu bitki zararlı ve hastalıklarına karşı kullanılacak tarım ilaçlarıdır. Özellikle böcek öldürücülerden (insektisitlerden) olumsuz etkilenirler. Entegre mücadele stratejisi içerisinde faydalılar üzerine yan etkisi az olan ilaçlar tercih edilmelidir. Biz ziraat mühendislerine düşen görev ise çalıştığımız yerlerde üreticilerimize biyolojik mücadelenin önemini ve uygulanabilirliğini anlatmaktır. 17 İpek Böceği Mucizesi... »» İpekböceği ilk defa İsa’dan 2600 yıl önce Çin’de beslemeye alınmıştır. Çinliler ipekböceği yetiştirme ve ipekli kumaş yapmanın sırrını uzun yıllar ülkelerinde saklamışlardır. Yurdumuzda ise ipekböcekçiliği 1500 yıllık bir geçmişe sahiptir. Genellikle yardımcı bir tarım koludur. Büyük bir yatırımı gerektirmez. Ailede yaşlı, genç herkesin emeği değerlendirilir. 35-40 günlük bir uğraş sonunda oldukça iyi bir gelir getirir. İpekböceği yetiştiriciliği, dut ağacının yetiştiği her yerde yapılabilir. Bir çeşit kelebeğin tırtılı olan İpek böceği kanatları pullu böcekler sınıfındandır. İpekböceklerinin yeryüzünde birçok farklı türü bulunmaktadır. Bazı farklılıklar dışında hepsinde ortak olan dönemler; yumurta dönemi, larva dönemi, koza örme devresi ve ergin-kelebek dönemidir. Koza Örme Devresi Başlıyor Yumurtadan çıkan ipek böceği tırtılı; önce büyük bir titizlikle seçtiği “askı” olarak kullanacağı dallardan birine çıkarak kendini aynı iplikle oraya bağlar. İpek böceği, ipliğini çıkardığı sürece, başını 8 çizer gibi sürekli oynatır, kozanın bir bölümünden diğer İpek böceği yeryüzünde bilinen en sağlam ipliği üretir. Bu mucizevi canlılar, ilginç bir şekilde yalnızca dut yaprağı yerler. İpek böceği kelebeklerinin dişisi, yaz başlarında 500 kadar yumurta yapar. Baharda beyaz dut ağaçlarının yapraklarında ilk yapraklar görünmeye başlarken, yetiştirici, yumurtaları sakladığı yerden çıkararak, özel kuluçka makinelerine koyar. Yumurtalardan küçücük kurtçuklar çıkar. Bunların kalınlığı hemen hemen saç kılı kadardır, uzunlukları da yarım santimden küçük olur. Yumurtadan çıktıktan 5 hafta sonra tırtılların kalınlığı yarım santimi geçer, uzunlukları da 7,5 cm’yi bulur İpek böceğinin vücudundaki iki bez yapışkan bir sıvı meydana getirir. Zamk gibi bir şey olan bu sıvı hayvanın üst dudağındaki delikten iplik halinde dışarı çıkar, havayla karşılaşır karşılaşmaz donar. İşte ipek budur. İpekböceği yumurtaları kış boyunca 10°C sıcaklıkta, kuru ve havadar bir yerde muhafaza edilir. İlkbahar gelince, sıcaklığı kademeli olarak 23°C’ye çıkarılan bir odaya yerleştirilirler. İpekböceği larvası 10 gün içinde yumurtadan çıkar. Bundan sonraki 25-35 günlük larva döneminde 4 defa deri değiştirir. Her deri değiştirirken 24 saatlik uykuya yatar. Dut yaprakları ile beslenen ipekböcekleri, deri değiştirmelerini tamamladıktan sonra artık bir şey yemezler ve koza örerler. Deri değiştirme sürecini yaşayan bir ipek böceği hemen hemen yumurtadan çıkış ağırlığının 10.000 katına ulaşmıştır. Üstelik bu gelişme, 20– 25 gün gibi kısa bir süre içerisinde oluşmuştur. Bu mucizevi gelişmeyi anlamak için gözünüzde yeni doğmuş bir bebeği canlandırın. Yaklaşık 3 kg ağırlığında doğan bebek, 20–25 gün sonra devasa bir boyuta ulaşarak 30.000 kg ağırlığına ulaşsa bu mucize karşısında büyük hayrete düşerdik. Ancak milyonlarca yıldır bu dönemleri geçiren ipek böceği larvaları bu mucizenin canlı birer örneğidirler. Böcek erginleştiğinde genellikle 7.-9. günlerde yem yemeyi keser, başını yukarı kaldırarak sallamaya ve oldukça nemli bir sıvı salgılamaya başlar. Göğüs ve karın bölgesinin yarı şeffaf olması nedeniyle vücudunun hemen hemen %40’ını kaplayacak şekilde genişlemiş olan ipek bezleri deri altında fark edilebilir. Sindirim kanalının boşaldığı ve larvanın kehribar rengini aldığı bu aşamada ipek böcekleri artık koza örmeye hazırdır ve askıya alınmaları için toplanmaları gerekir. bölümüne geçerek örme işlemine devam eder. Başı dönmeden ve dengesini hiç kaybetmeden yaptığı bu hareketi, 3–4 gün süresince yaklaşık 130.000 kez tekrarlamaktadır. Bu rutin hareketi yapan tırtılın boynunun ya tutulması, ya da işlevini yitirmesi gerekirken, o büyük bir çaba ile üretimine devam eder. İpek üretimi sona erdiğinde ve bezler boşaldığı zaman artık çok zayıflamış olan tırtılın ya ölmesi, ya da hastalanması gerekir ancak tırtıl başkalaşıma uğrayarak, bir iki gün içinde daha güçlü bir yapıda olan “krizalit”e dönüşür. İpek Böceği Krizalitten Kelebeğe Dönüşüyor Koza örmenin 4. veya 5. gününde krizalit haline dönüşen ipek böceği, 8–14 gün süren krizalit devresinde metamorfoza uğrayarak kelebek haline dönüşür. Burada ise yine başka bir mucize gerçekleşmiştir. Bir tırtıl kendi salgıladığı maddeyle kendini sarmalayarak gözden kaybolur, saklanmadan önce yerde yürüyerek ilerleyen bu böcek, iki hafta içinde ise uçabilen bir kelebek olarak dışarı çıkar. Kelebek alkali yapıdaki salyası yardımıyla kozayı delerek dışarı çıkar. Yani kelebek haline gelen tırtıl, bir kozada olduğunu, buradan çıkma vaktinin geldiğini, buradan çıkmak için özel bir sıvıya ihtiyacı olacağını, kozayı delmek için bu sıvının sahip olması gereken formülü ve bunu vücudunda nasıl üreteceğini de adeta “bilmektedir”. İpek Nasıl Üretiliyor? Araştırmalara göre; ipek üretiminin sırrı, ipek böceklerinin salgı bezlerindeki ipek proteinlerinin, suda çözünebilirliğini nasıl kontrol ettiklerinde yatmaktadır. Tüm süreç, su miktarıyla kontrol altında tutulur. Organizma ipek bezine protein gönderir, ancak bunu yaparken oraya ne kadar su bıraktığını denetler. Bu hassas ölçüler de ipeğin sağlamlığında rol oynar. Bir kozadan 450 ile 900 metre arasında kesiksiz iplik çıkabilir. Bu iplikler tezgâhlarda dokunarak kumaş yapılır. 500-600 adet koza bir kilo gelir. Yaklaşık olarak 10 kg kozadan bir kilogram ipek elde edilir. 18 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber TARIM Planlı Otlatmayla Toprağa Hızla Karbon Gömülebilir »» Georgia Üniversitesi ve Florida Üniversitesi’nden bir grup araştırmacıya göre, iyi yönetilen otlaklar erozyonu önlediği, suyu koruduğu gibi, görünen o ki daha önce düşünülenden çok daha hızlı biçimde topraktaki organik maddeyi de arttırıyor. Toprak, karadaki en büyük karbon rezervini içeriri. Mahsul ekmek için her yıl tarlaları sürmek, topraktaki karbonun atmosfere salınmasına yol açar. Yıllık ekim yapılan tarlaların, besi hayvanlarının otladığı otlaklara dönüşümünün topraktaki karbonu arttırdığı uzun süredir bilinmekteydi, fakat yapılan araştırma, bu sürecin biliminsanlarının düşündüğünden daha hızlı olabileceğini gösterdi. Ekolojik toprak kimyası doçent doktoru ve çalışmada uzman yazar olan Aaron Thompson, “Asıl çarpıcı olan, bu çiftliklerin toprağındaki organik madde miktarının çok hızlı artması,” dedi. “Otlatma yönetimi sayesinde on yıldan kısa süre içerisinde bu topraklar, üzerlerinde doğal ormanlar bulunurken sahip oldukları organik madde seviyesine ulaştılar. Burada gerçekleşen karbon gömümü (sequestration, ed.) küresel çapta gerçekleştiğinizi bildiğimiz en hızlı oranlara tekabül ediyor.” İlk altı yıl karbon artışının oranı o kadar yüksekti ki karbonu toprağa hapsetmek gezegendeki atmosferik karbondioksit artışının dengelenmesini de sağlayabilirdi. Yönetimli otlatma prensipleri kullanarak yönetilen otlakları dönüştürmek, yılda hektar başına 8 metreküp organik maddeyi toprağa gömebilir. Bu, toprakların besin değerini de yükseltir, daha fazla su tutmalarını sağlar. Ulusal Gıda ve Tarım Enstitüsü tarafından finanse edilen ve Nature Communications dergisinin Mayıs sayısında basılan çalışma, Georgia’da bulunan ve son altı yılda tarla ekiminden otla beslenen (grass-fed) süt üretimine geçiş yapan çiftliklerde toprağın organik madde oranındaki değişikliklerin izini sürdü. Çoğu Kuzey Amerika mandırasında, saman ve silaj mahsulleri ineklerin otlağından “çalınan” tarlalarda üretilip işlenir ve sonra ihtiyaç oldukça sürüye verilir. Fakat yoğun otlatma yönetiminde inekler zamanlarının %90’ınını merada geçirir. Şimdi Colorado Devlet Üniversitesi’ nde doktora sonrası akademi üyesi olan, çalışmanın başyazarı, UGA’nın Odum School of Ecology’sinde doktora öğrencisi olarak üç yıllık projede çalışan Megan Machmuller, “Tarlayı, dönüşümlü otlama sistemlerine dönüştürmenin toprağın organik madde miktarını artırabileceğini ve toprak kalitesini gıda üretimini sürdüren bir sistemde mümkün olduğu sanılandan çok daha hızlı oranlarda geliştirebileceğini bulduk.” ABD’nin güneydoğusundaki süt üreticileri ve otlak-temelli sığırcılık yapan çiftçiler arasında popülaritesi artan bir uygulama olan yoğun otlatma yönetimi üreticilerin otlaklarında sağlanan besini verimli biçimde kullanmalarını sağlar. Otlağın kalite ve veriminin artmasının yanısıra topraktaki biyolojik aktiviteyi de besler. Bu da diğer türlü atmosfere salınacak karbondioksitin karbon formunda kalıp organik maddeyi arttırmasını sağlar. “Yıl boyunca otlatmaya imkan tanıyan tropik-altı bölgelerde bu sistem hızla yayılıyor ve karlılığı da arttırıyor” diyor çalışmanın ortak yazarı, doçent doktor ve UGA‘da ekin fizyolojisi uzmanı olan Denis Hancock. Arazi yönetiminde nadiren karşılaştığımız bir “kazan-kazan” durumundan bahsediyoruz, karlı bir gıda üretimiyle hızlı toprak onarımı ve kısa vadede iklim değişikliğiyle mücadele mümkün”. “2005’den beri Georgia’da otlak-temelli mandıraların sayısı hızla artıyor. Bu çiftçilerin birçoğu bir zamanlar sıra mahsullerine ayırdıkları arazileri artık otlak olarak kullanıyorlar.” dedi. “Otlağa dayalı işletmeleri hayata geçtiğinden beri, gübre ve sulamaya daha az ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar.” “Georgia’da otlağa dayalı mandıra üretimi altında topraktaki karbon gömülümün Kuzey Amerika’nın güneydoğusuna yansıttığı önemli çıkarımlar var. Bu mandıra sistemlerinin “karbon ayakizlerinin” düşünülenden çok daha iyi olduğu görülüyor.” Ekip, çiftçilerin anekdotsal kanıtlarını duyduktan sonra fazladan toprak kalite ölçümleri yaptı. Ayrıca, altı yıllık yoğun otlatma yönetiminden sonra toprağın yüzde 95 daha fazla besin ve yüzde 34 daha az su tutabileceğini keşfettiler. Bu sistemin toprak verimliliğine ve kalitesine etkisi, ciddi ölçüde aşınmış topraklarda, güneydoğuda olduğu gibi, en fazla olduğu düşünülüyor. Hancock’a göre, ABD’nin güneydoğusunda kıyı ovasında olduğu gibi kumlu toprakları ekip biçen süt üreticileri, bu toprak özellikleri nedeniyle her türlü yardıma muhtaçlar. Topraklarında iyi oranda organik maddeye sahip olmak ve bunun getireceği faydalar, para kazanmak ile kaybetmek arasındaki farka tekabül edebilir. Çalışmanın ortak yazarı Marc Kramer, Florida Üniversitesi’nde toprak ve su bilimi bölümünde doçent doktor, gelecekteki arazi kullanım değişikliklerinin çoğunun varolan zirai ve kırsal alanlarda gerçekleşmesi bekleniyor, dedi. “Yoğun otlatma gibi ortaya çıkan toprak kullanımı faaliyetleri temiz karbon döngüsü ve toprak verimliliği faydalarıyla karlı çiftçilik açısından neyin erişilebilir olduğunu gösteriyor.” dedi. “Bu daha buzdağının görünen ucu.” Yeşil Gazete Uluslararası Şeker Fiyatları %2, Bitkisel Yağ Fiyatları İse %2,6 Arttı »» Et, tahıl, süt ürünleri, bitkisel yağ ve şekerden oluşan BM FAO Gıda Fiyatları Endeksi, Mayıs’da %1,4 geriledi ve 6 yılın en düşük seviyesine indi. Tahıl fiyatları önemli ölçüde düşüşte Küresel Gıda Fiyatları Endeksi, azalış trendini Mayıs ayında da sürdürerek, yaklaşık 6 yılın en düşüğüne geriledi. Mayıs’ta, bir önceki aya göre %1,4 azalarak 166,8 puana gerileyen endeksteki düşüş, bir önceki yılın aynı ayına göre ise %20,7 oldu. FAO’nun resmi internet sitesindeki bilgiye göre;“Fiyatların neredeyse 6 yılın en düşüğüne gerilemesinde, bu yılki rekoltenin olumlu görünümüyle birlikte, tahıl fiyatlarının önemli ölçüde düşmesi etkili oldu.” denildi. Dünyada süt ve et fiyatları düşüşte Düşüş, tahıl fiyatlarının yanı sıra, süt ürünleri ile et fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanırken, Tahıl Fiyat Endeksi, Mayıs'da bir önceki aya göre %3,8 oranında azalarak, 160,8 puana geriledi.FAO, dünya tahıl üretimi tahminini,2 milyar 524 milyon tona, dünya buğday üretimi tahminini de, 723 milyon tona yükseltti. Şeker Fiyat Endeksi, %2 oranında arttı Et Fiyat Endeksi,yine Mayıs ayında, bir önceki aya göre %1 oranında gerileyerek, 171 puan oldu.Mayıs'da artan gruplardan Şeker Fiyat Endeksi, %2 oranında artarak, 189,3 puan seviyesinde oluştu. FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi de, %2,9’luk düşüşle, Mayıs ayını 167,5 puanla kapattı. Bitkisel Yağ Endeksi ise %2,6’lık artışla 154,1 puana ulaştı. DSYMB Kuzey Afrika’da »» Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Heyeti, Kuzey Afrika’nın yükselen yıldızı Tunus’ta temaslarda bulundu. Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin ÖZDEN, Başkan Yardımcısı İlhan KÖTEN, Yönetim Kurulu Üyesi Nurhan DAYAN, Genel Sekreter Dr. Hüseyin VELİOĞLU ve Ziraat Mühendisi İbrahim KARAKOYUNLU’ nun katılım sağladığı ziyaret kapsamında Tunus Tarım, Su Kaynakları ve Balıkçılık Bakanlığı Bakan Yardımcısı, Hayvancılık ve Mera Genel Müdürlüğü Genel Müdürü, Ulusal Kırmızı Et ve Süt Meslek Odası Yönetim Kurulu ile görüşmeler gerçekleştirerek Tunus Tarım Birliği ile Merkez Birliği arasında işbirliğinin artırılması amacıyla bir protokol imzaladı. İmzalanan işbirliği protokolü, hayvancılığın ve hayvancılık ıslah ve takip programlarının geliştirilmesi, karşılıklı tecrübe ve teknoloji alışverişi gibi konuları kapsıyor. Tahin ve Tahin Helvası Tebliği Yayınlandı »» Türk Gıda Kodeksi Tahin ve Tahin Helvası tebliği 13.06.2015 tarih ve 29385 sayılı Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi. Tebliğ ile, tahin helvasının tekniğine uygun ve hijyenik şekilde üretimi, hazırlanması, işlenmesi, muhafazası, depolanması, taşınması ve pazarlanması aşamalarında taşıması gereken özelliklerini belirlendi. Buna göre, tahin kendine has renk, tat ve kokuda olacak. Tahinde yabancı madde bulunamayacak ancak üretim teknolojisi gereği kullanılan nişasta yabancı madde olarak değerlendirilmeyecek. Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerde kullanılan katkı maddeleri, Türk Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde yer alan hükümlere uygun olacak. Ayrıca tebliğ kapsamında yer alan ürünlerde renklendirici ve tatlandırıcı kullanılamayacak. Ürünlerde aroma vericiler ve aroma verme özelliği taşıyan gıda bileşenleri kullanılamayacak. Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerdeki bulaşanların miktarları da Türk Gıda Kodeksi Bulaşanlar Yönetmeliğinde yer alan hükümlere uygun olacak. Bu hükümlere ek olarak; arsenik, kurşun, bakır ve demir miktarları da yeniden belirlenen tebliğe göre, tahinin bileşen- lerinin oranları da düzenlendi. Buna göre, tahinde kütlece en az yüzde 50 susam yağı, en çok yüzde 1,5 rutubet, en az yüzde 20 protein, en çok yüzde 3,2 kül, en çok yüzde 2,4 asitlik (oleik asit cinsinden) oluşacak. Önceki tebliğde susam yağı en az yüzde 55, protein en az yüzde 22, kül en çok yüzde 3 olarak, ham selüloz en çok yüzde 2,4 olarak belirlenmişti. Tahinde acılaşma olmayacak. Tebliğe aykırı davrananlar hakkında Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun ilgili maddelerine göre idari yaptırım uygulanacak. Tahin Helvasının Özellikleri Türk Gıda Kodeksi Tahin Helvası Tebliğine göre de tahin helvası kendine has renk, tat ve kokuda olacak, yabancı tat ve koku içermeyecek. Tahin helvasında yabancı madde bulunamayacak. Tahin helvası kendine has homojen ince lifli yapıda olacak ve tahin helvasında şeker kristalleşmesi olmayacak. Söz konusu tebliğlerin yayımından önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri, 1 Ocak 2016 tarihine kadar bu hükümlere uymak zorunda olacak. Etiketleme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapıldı 29/12/2011 tarihli ve 28157 3 üncü mükerrer sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğinin geçici 1 inci maddesinin üçüncü fıkrasının (a) ve (ç) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “a) 5996 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13/12/2010 tarihinden önce faaliyet gösteren ve halen işletmesinin faaliyeti devam eden gıda işletmecileri, üretim izni belgesi bulunan gıdalar için, “Tarım ve Köyişleri Bakanlığının …. tarih ve… sayılı izni ile üretilmiştir.” ifadesinin yer aldığı etiketleri, bu bilginin yer aldığı bölümün uygun şe- kilde kapatılması ve bunun yerine tanımlama işaretine yer verilmesi suretiyle 31/12/2015 tarihine kadar kullanabilir. Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair Yönetmeliğe uygun olarak işletme onay numarasını henüz almamış olan gıda işletmecileri, “tanımlama işareti” yerine (b) bendine göre uygun olan bilgiye yer verir.” “ç) (a), (b) ve (c) bentlerine göre 31/12/2015 tarihinden önce piyasaya arz edilen gıdalar, 31/12/2016 tarihine kadar piyasada bulunabilir.” Söz konusu yönetmelik 1 Ocak 2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 19 Organik Tarımda Kullanılan Gübreler ve Gübreleme ORGANİK TARIM »» İnsanoğlu, sentetik kökenli tarım ilacı ve gübrelerinin yoğun olarak kullanıldığı konvansiyonel tarımla, yaşadığı canlı ve cansız çevreye verdiği zararların farkına varmıştır. Bu amaçla çevre ile uyumlu, doğal kaynakları doğru ve sürdürülebilir olarak kullanmayı hedefleyen ve insan sağlığını gözeten yeni tarımsal yaklaşımlar geliştirmiştir. Bu yaklaşımlardan bir tanesi de Organik Tarımdır. Organik tarım (Ekolojik tarım veya Biyolojik tarım); tarımsal ilaç, suni gübre, hormon, antibiyotik ve zararlı gıda katkı maddeleri gibi uygulamaları yasaklayan, üretimden tüketime her aşaması kontrollü, doğal kaynakları en iyi şekilde kullanarak sağlıklı tarımsal ürünler üretilmesini sağlayan bir tarım sistemidir. Organik tarımın felsefesi içerisinde, doğal kaynakların korunması ve insan sağlığı göz önünde bulundurularak güvenilir gıda üretmek bulunmaktadır. Çok hızlı bir şekilde artan dünya nüfusuna yeterli miktarda gıda üretimi için insanoğlu, ilk yıllardan bu yana hayvan dışkılarını gözleme dayanarak verim artışına sebep olduğunu gördüğü için gübre olarak kullanmıştır. İhtiyaç duyulan tarımsal ürün bununla da karşılanmadığı için, 200 yıl önce ürün artışı temin eden kimyasalların kullanılmasına da başlanmıştır. Genelde asit ve bazların kimyasal reaksiyonları sonucu oluşan yapay = ticari = kimyasal gübrelerin kullanımı ile birim alandan alınan ürün hızlı bir şekilde artmıştır (İTO yayınları.2009). Ülke den ülkeye, yöreden yöreye değişmekle birlikte kimyasal gübre ve ilaç kullanımları duyulan ihtiyacın çok üzerine çıkmıştır. Gereğinden fazla kimyasal gübre ve ilaç kullanımının olumsuz etkileri çok belirgin olarak toprak, su ve havanın kirlenmesi şeklinde görülmüştür. Yetiştiriciliği yapılan çeşitli ürünlerin renk, koku, doku, şekil ve tatları ile bu parametrelerin oluşturduğu aroma ve lezzet giderek azalmıştır. Kısaca ürün miktarı artarken, ürünler doğal özelliklerini yitirmiş, kaliteleri bozulmuştur. Ürünlerin renk, koku, aroma, lezzet vb. özelliklerinin dışında tarımsal mücadelede kullanılan ilaçların uygulama usul ve yöntemlerine gereken özen gösterilmediği için ürünler üzerinde ve içeriğinde ciddi anlamda kalıntılar nematosit, akarisit, herbisit vb. ilaçların çevrede oluşturdukları zararlar yanında, kanserojen özellikleri nedeniyle insan ve hayvan sağlığındaki etkileri daha sık ve daha yaygın bir şekilde görülmüştür. Toplumda çevre bilincinin giderek artması nedeniyle gözlenen sorunlar üzerinde durulmasını ve çözüm sürecini hızlandırmıştır Tarımda kullanılan organik kaynaklı gübreler denildiğinde ahır gübresi, yeşil gübre ve her türlü organik artık ve atıkların usulüne uygun fermente edilerek olgunlaştırılması ile elde edilen kompost akla gelmektedir. Ayrıca toprağın hem canlılığını devam ettiren ve hem de doğal yollardan toprağa bitki besin maddelerinin, köklerle ortak yaşam a sonucunda tespit edilmesini sağlayan mikroorganizmaları da organik gübre kaynağı olarak kabul etmek gerekmektedir (TKB, 2003). Organik tarım yapılacak tarla toprağının mutlaka her ekim ve dikimden önce toprak analizi yapılmalı, biyolojik yapısı korunmalı, biyolojik yapısı bozulmuşsa iyileştirici gerekli tedbirler alınmalıdır. Tek yıllık bitkilerde çok yıllık ekim nöbeti programı uygulanır ve rotasyonda yemeklik baklagil veya baklagil yem bitkilerine, derin köklü bitkilere ve çapa bitkilerine yer verilmelidir (TKB, 2003). Ahır Gübresi: Çiftlik hayvanlarını katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak kullanılan bitkisel materyallerden oluşmaktadır. Güneş’ e göre ahır gübresi organik tarımın vazgeçilmezi olan çok değerli bir gübredir. Zerresinin kaybedilmeden tarımda kullanılması gerekmektedir. Temel prensip olarak organik tarım yapılan işletmelerde hem bitkisel ve hem de hayvansal üretimin belli bir bütünlük içerisinde yapılması gerekmektedir. Bu şekilde bitkisel organik üretim için işletmenin ihtiyacı olan ahır gübresi işletmeden karşılanmış olur. Eğer bitkisel tarım ve hayvansal tarım bir bütünlük içerisinde değil veya işletmeden elde edilen gübre ihtiyacı karşılanmıyorsa, o zaman organik tarım uygulama ve ekstantif tarım yapılan hayvancılık işletmelerinden ahır gübresi temin edilmelidir. Güneş’e göre ahır gübresinin hangi hayvan cinsine ait olduğu veya hangi ırklarından elde edildiğinin, kullanılan altlığın ne olduğunun bilinmesi gereklidir. Hatta ahır gübresinin kullanılmadan önce, analiz edilerek tespit edilmesi uygundur (Güneş, 2004). Yeşil Gübre: Yeşil aksamı, özellikle yaprağı bol olan tek yıllık otsu bitkilerin gelişme dönemlerinin belirli bir zamanında ve yeşil aksamının bol olduğu devrede toprakla karıştırılmasına yeşil gübreleme denilir. Ve bu amaçla kullanılan bitkilere yeşil gübre bitkisi denir. Bu bitkiler toprağa karıştırıldıktan sonra çürüyerek iyice toprak organik maddesi haline gelir. Yeşil gübreleme uygulaması yapmada ki amaç toprağın organik madde içeriğini zenginleştirerek tekstür özelliklerini iyileştirmektir. Zira Yeşil gübre bitkisi olarak baklagiller kullanılmışsa, bu bitkiler yeşil aksamın toprağı düzeltici etkisi yanında aynı zaman da kökleri vasıtasıyla atmosferin serbest azotunu bağladıkları için toprağa azot da kazandırırlar. Ayrıca bu bitkilerin kökleri geniş toprak kitlesiyle temas halindedir. Bu nedenle yeşil gübre olarak değerlendirilen bitkiler, toprak derinliklerindeki mikro elementleri de alır, dolayısıyla toprağa karıştırıldıkları zaman bu elementleri toprak yüzeyine de taşırlar. Yeşil gübre olarak hızlı gelişen, bol yeşil aksamı olan ve fakir topraklarda bile yetişebilen bitkiler tercih edilmelidir. Bol yeşil aksam, torağa fazla miktarda bitkinin karışmasını sağlar. Ayrıca yeşil aksamların su içeriği fazladır. Su içeriğinin fazla olması yeşil gübre olarak kullanılan bitkinin toprakta çürüyüp organik madde haline dönüşümünü hızlandırır. Yeşil gübre olarak tercih edilen bitkilerin toprağa karıştırılmalarının kolay, çimleneme yeteneklerinin yüksek, ısı ve ışık değişikliklerine, hastalık ve Zararlılara karşı dirençli olmaları gerekir. Baklagil bitkileri toprağa ayrıca azot kazandırdıkları için tercih edilirler (Zengin, 2008). Tablo1: Önemli Bazı Yeşil Gübre Bitkileri: Baklagil Bitkileri Yonca Çayır Yoncası Taş Yoncası Soya Fasülyesi Kanada Yem Bezelyesi Yem Börülcesi Kırmızı Üçgül Japon Üçgülü Yalancı Tüylü Fiğ Avusturya Bezelyesi Baklagil Olmayan Bitkiler Çavdarlar Yulaf Arpa Darı Karabuğday Çim Sudan Otu Hardal Kolza Kışlık Yulaf Ve Arpa Güneş’e göre yeşil gübre bitkileri en uygun zamanda toprakla karıştırılmalıdır. Bunu belirlemede ki en önemli nokta, bitkinin C:N oranıdır. C:N oranı yüksek olan bitkilerin, toprakta çok uzun süre sonunda çürürler. Sürenin uzun olması sürdürülebilirlik açısından sıkıntılar oluşturabilmektedir. Yine Güneş’e göre yağışı az olan yörelerde, yeşil gübrelemenin yapılması çok daha fazla dikkati gerektirir. Çünkü toprakta sınırlı düzeyde bulunan suyun, Arş. Görv. Ali KADİROĞLU A.Ü. Ziraat Fakültesi yeşil gübre bitkisi tarafından da kullanılacağı için yetiştirilen kültür bitkisinin su sıkıntısı çekmesine neden olacaktır. Ayrıca toprakta suyun kısıtlı olması nedeniyle, yeşil gübre bitkisinin çürümesi de bir sorun olur (Güneş, 2004). Yeşil gübreler, örtü bitkileri ve bitki artıklarının (malç) kullanımı birbirleriyle ilişkilidir. Bitki artıkları ve örtü bitkisi toprağı erozyona ve aşırı güneş ışınlarına karşı korumakta, yeşil gübreler ise kendilerini takiben yetiştirilecek bitkiler için toprağa nem ve bitki besin maddesi sağlanmaktadır (Güneş, 2004). Yeşil Gübreleme uygulamanın faydaları; • Asıl bitkinin ekiminden önce, yeşil gübre bitkisinin kökleri toprağa girerek, toprağı gevşetir, toprağın havalanmasına yardım eder, su tutmasını kolaylaştırır ve bitki besin elementlerinin dengeli dağılımını sağlar. • Tarlada bitki hâkimiyeti oluşturarak yabancı otların gelişmesini baskı altında tutar, toprağı erozyondan ve aşırı güneş ışınlarından korur. • Toprağa karıştırılan taze bitki ayrışması sonucunda toprağa nem ve hazır bitki besin maddesi sağlar. • Toprağa eklenen organik madde toprak mikroorganizmalarının faaliyetini arttırarak kültür bitkisi için canlı bir toprak ortamı hazırlar. • Toprak organik maddesinin artışı ile toprak yapısı gelişir ve toprağın su tutma kapasitesi artar. Yeşil gübrelemenin etkisi başlangıçta tam olarak görülmeyebilir. Yeterli etkinin görülebilmesi için uygulamaların devamlılığı gerekmektedir. Kimyasal gübreler çok hızlı bir şekilde etkisini gösterir fakat yeşil gübrelerin parçalanması ve toprağın yapısına iyice karışıp etkisini göstermesi uzun sürmektedir. Bu yüzden toprağın hem tekstür olarak iyileşmesi açısından hem de verimin devamlılığı açısından yeşil gübre tercih etmek gerekir. Kompost Gübre: Organik tarımdaki çok önemli bir diğer organik gübre kaynağı organik artık veya atıkların değerlendirilerek kompost yapılması ve olgunlaşmış kompostun organik gübre olarak toprağa uygulanmasıdır. Bitkisel ve hayvansal artık veya atıkların, havalı ortamda, yığın hallinde veya uygun bir çukurda, belirli bir nemlilikte karıştırılarak mikrobiyolojik yolla ayrıştırılması işlemine kompostlama, meydana gelen ürüne de kompost olarak adlandırılmaktadır. Kompostlama uygulamasının oluşum aşamasında üç önemli gelişme dönemi vardır; Isınma dönemi: Bu dönem mikrobiyolojik faaliyetlerin yoğunluğu ile ilgilidir. Ortamda yeteri kadar mikroorganizma, bu mikroorganizmaların ihtiyaç duyduğu organik ve mineral besin maddeleri, uygun oksijen ve nem mevcut olduğundan mikroorganizma faaliyeti giderek artar, organik maddelerin ayrışması sonucunda ortama aşırı miktarda ısı yayılır, ısı yayılımının sonucu olarak da organik madde yığını içersinde ki sıcaklık, ilk üç günde 60-70 dereceye kadar ulaşabilmektedir. Yığın içi sıcaklığı 2-3 hafta boyunca 60-70 derece sıcaklıkta sabit kalır. Organik maddelerin çok büyük bir bölümünün ayrışması bu ısınma geçirimsiz düz bir zemin üzerinde yıdöneminde gerçekleşir. Bu yüksek sı- ğınların ayrıştırılması, ikincisi ise yine caklıkta ve doygun nem ortamında geçirimsiz hale getirilmiş çukurlarda hastalık etmenleri, yabancı ve zararlı ayrıştırma işlemidir. Ayrıca kompost otlara ait kökler ve tohumları ölür. Bu gübrelerin oluşum sürecinde yabancı süreç devam ederken ortama yeterince otların tohumları ve zararlı böceklerin oksijen (hava) girmemesi sonucunda yumurta ve larvaları da yok olduğunkötü koku oluşmaya başlar. Aerobik dan gübre tarlaya dağıtıldığında yabanortamda faaliyet gösteren mikroor- cı ot veya zararlı böcek taşıma riski de ganizmaların faaliyetleri azalır. Buna azaltılmış olur. ilaveten, ortam ısısının fazla olması Kompos un özellikleri ve kalitesi komnedeniyle yığın önemli miktarda nem postlamada kullanılan organik madkaybeder, uygulamanın devamlılığı delerin özellikleri ile yakından ilgilidir. için buharlaşma yoluyla kaybolan ne- Ancak, genel olarak hayvansal veya min ıslatılarak karşılanması gerekir. bitkisel atık ve artıkların kullanıldığı Kompostlama uygulamasının bu süre- kompostlama da, kompost bitkiler için cinde ortamın asitliği azalır ve ph artar. hemen kullanılabilecek bitki besin eleSoğuma Dönemi: Kompostlama mentleri ile birlikte toprağın fiziksel uygulamasının bu döneminde organik özelliklerini iyileştirici organik madmaddenin büyük bir kısmının azalma- denin ayrışma ürünlerine sahiptir. sından dolayı mikrobiyolojik faaliyetin Bununla beraber, ayrışmış organik azalması sonucu meydana gelir. Yığının maddeye bağlı durumda olan besin sıcaklığı 25-45 oC ‘ye kadar iner. Fakat elementleri de toprakta devam edecek ayrışma devam eder. Bu süreçte bak- ayrışmaya bağlı olarak zamanla toprak teriler yerine mantarlar aktif duruma çözeltisine geçebilecek durumdadır. gelir. Karbon miktarı daha fazla olan Kompostlamanın ısınma sürecinde sap, saman, lifli ve odunsu maddeler bu içerdeki sıcaklık 60-70 dereceye yüksüreçte mantarlar tarafından ayrıştırı- seldiği için kompostlama materyali lır. Bu ayrışma süreci yavaştır. Ortamın içerisindeki zararlılar, hastalık etmenısısı artmaz. Isınma döneminin aksine leri, yabancı otlara ait kök ve tohumlar sıcaklık düşer, asitlik artar pH azalır. canlılıklarını yitirmiştir. Ayrıca, mikroOlgunlaşma Dönemi: Kompost- biyolojik faaliyetler sonucu Kompost lama uygulamasının bu dönemi or- içerisinde oluşan doğal antibiyotikganik maddenin tamamına yakınının ler toprak ve kök sağlığını korumada ayrıştığı, mineral bitki besin element- önemli katkılar sağlayabilmektedir. lerinin açığa çıktığı humik asit ve an- Kompost gübre bitkisel üretimde, toptibiyotiklerin oluştuğu, kırmızı kom- rak hazırlığından gelişme döneminin post-toprak solucanlarının ve toprak sonuna kadar her aşamada kullanımikroorganizmalarının yığın içerisin- labilir. Kompost gübre yalnızca bitki de yoğunlaştığı dönemdir. Bu döne- besin maddesi olarak değil aynı zaman min sonunda, başlangıçtaki organik da toprak düzeltici olarak da toprağa madde yığınının hacmi yarı yarıya uygulanabilir (Güneş, 2004). iner. Kompostun rengi koyulaşır, koyu kahverengi siyahımsı bir renk alır. Ol- Sonuç dukça hafiftir. Avuç içine alındığında kendisinin oluşturan organik artıklar Artan dünya nüfusu ve buna bağlı teşhis edilemez durumdadır. Kompost olarak gereksinim duyulan gıda mikartık hazır durumdadır. Bu olgunlaş- tarının karşılanabilmesi için tarım ma sürecinden sonra çok fazla bekle- teknolojilerindeki gelişimin faydalarıtilmeden tarlaya ya da bahçeye götü- nın yanında arkasında bıraktığı çevre rülerek toprağa uygulanması gerekir. kirliliği tarımın sürdürülebilirliğini Bekletilme süresi ne kadar çok artarsa kısıtlamaktadır. Ayrıca elde edilen kompost bitki besin maddesi değerini besinin sağlıklı olduğu da tartışılır o kadar kaybeder. Özellikle azotun bü- bir konudur. Organik tarımda da kulyük bir bölümü gaz halinde atmosfer lanılan organik kökenli gübreler hem üründe olumlu sonuçlar vermekte havasına karışır (Güneş, 2004). hem de çevre sağlığını gözetmektedir. Kompostlamanın esas maksadı organik Sentetik kökenli gübrelerin tarım araatık veya artıkların bitkiler için faydalı zilerinde kullanımının azaltılması ve hale getirilmesi ve toprak verimliliğinin tarım teknolojilerinin organik gübre sağlanmasıdır. Bu maksada uygun ola- ve kullanımına yönelik gelişiminin olrak hayvansal ve bitkisel atıkların ayrış- ması tarımsal üretimde olumlu sonuç tırılmasında değişik yöntemler vardır. verecektir. Kompostlamanın diğer yöntemlerden Kaynaklar ayıran en önemli farkı sürecin oksijen• İTO Yayınları, Organik tarım bakımından li ortamda olmasıdır. Organik tarımda Türkiye’nin potansiyeli. İSTANBUL • TKB 2003 uygulanabilecek en uygun kompostla- Organik Tarımın Temel İlkeleri, Ankara ÜniversiKütüphanesi ANKARA.• Güneş, A. 2004. Bitki ma yöntemi, organik artıkların yığınlar tesi Besleme Ve Gübreleme. Organik gübreler sayfa 203. halince parti parti ayrıştırılmasıdır. Bu Ankara Üniversitesi Yayınları, Yayın No:1581, Ders da iki şekilde olabilmektedir. Birincisi Kitabı:533 • Zengin, M. 2008. Organik tarım. Hasat yayıncılık sayfa 18. Baskı:1 Tablo 2: Bazı Organik Atıkların C:N Oranları Yüksek Karbonlar Organik Madde Mısır sapı Mısır silajı Mısır koçanı Saman Sap C:N 70:1 38-43:1 60-120:1 200-500:1 80-120:1 Daha Az Karbonlar Organik Madde Hayvan cesedi Sığır, koyun gübresi Kümes gübresi At gübresi Taze ot C:N 4:1 15-20:1 6:1 30:1 15:1 20 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber KIRSAL KALKINMA 2015 Uluslarası Toprak Yılı ve Toprağı Anlayabilmek… Sanayi ve Atık Kızartma Yağlarının Ekonomiye Kazandırılması »» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 1945 yılından beri kutlanan Toprak Bayramı için, Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılının uluslararası toprak yılı ilan edilmesi sebebiyle bu sene daha kapsamlı bir organizasyona ev sahipliği yaptı. »» Son yıllarda Dünyada ve Avrupa’da çevre dostu yakıtlar ve yağlar, gün geçtikçe mineral bazlı yakıtlar ve yağların yerini almaktadır. Daha ucuz ve çok daha vasıflı ve çevre dostu ürünün üretimini artırmak için batılı ülkeler ciddi çaba gösteriyorlar. Bu bağlamda, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) (Uluslar arası toprak yılını, Küresel Toprak Ortaklığı çerçevesinde ve üye devletler ve Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ile işbirliği halinde uygulamakla görevli), Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), TEMA ve Türkiye Toprak Bilimi Derneği ile birlikte 12-16 Haziran 2015 tarihleri arasında "2015 Uluslararası Toprak Yılı" ve "11-17 Haziran Toprak Bayramı” etkinlikleri şeklinde sempozyum, panel ve diğer etkinliklerle vazgeçilmez doğal kaynağımız toprak için farkındalık yaratmaya çalışıldı. Sempozyum ve panellerde söz alan çeşitli kamu kurum ve kuruluş yetkilileri toprağın gıda güvenliği, iklim değişikliği, sosyo ekonomik yapı ile olan etkileşimleri, tarımdaki önemi üzerine bilgilendirici kısa sunumlar ile mevcut durum analizleri gerçekleştirdiler. FAO yetkilisi, dünya’da açlık, temiz su kaynaklarına erişim problemleri, çölleşme tehdidinin boyutları üzerine güncel bilgilendirmeler yaparken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ile Orman ve Su İşleri Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Daire başkanlıklarından yetkililer toprak ve arazi veri tabanların güncellenmesi ile ilgili ülke genelinde yapılan çalışmalardan ve yürütülen projeler hakkında bilgiler verdi. Ziraat Mühendisleri Odası adına konuşma yapan aynı zamanda Birleşmiş Milletler IPBES’de görevli Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Günay Erpul, yürütülen çok uluslu projelerin getirileri, Birleşmiş Milletlerde toprakla ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin kapsamları ve gereklilikleri üzerinde dururken, Türkiye Toprak Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayten Namlı 5403 sayılı Toprak Koruma yasasında bulunan “kamu yararı” ibaresi için bir çerçevenin çizilmesinin gerekliliğini ve bu durumun arazilerin kolaylıkla uygun olmayan kullanımlara tahsis edilebilmesine yol açtığını, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesini temsilen konuşma yapan Prof. Dr. İlhami Bayramin nitelikli toprakçıların yetişmesinin gerekliliğini, çok sayıda ziraat fakültesinin bulunduğunu ancak önemli olanın tam donanımlı fakültelerden mezun nitelikli öğrencilerin yetiştirilmesinin gerekliliğini vurguladı. Bugün bir parçası olmaktan gurur duyduğum Ankara Üniversitesi adım attığım günden buğüne yaklaşık on yedi yıl geçirmiş çaylak bir toprak bilimci olarak bende panel ve sempozyumlarda konuşma yapan değerli hocalarımın görüşlerine katılmakla birlikte, toprağı biraz daha anlayabilmek adına aktarmak istediğim bazı görüşlerimi paylaşmak istedim bu yazımda siz değerli okuyucularımızla... Toprağı gelecek kuşaklar için koruyarak yönetebilmenin temel şartıdır onu anlayabilmek. En temel doğal kaynaklarımızın başında gelen toprak ve toprağa dair herkesin söyleyeceği birkaç cümlesi vardır elbette. Metropolde doğup büyümüş bir birey için başkadır ifade ettiği, kırsalda yaşayan için bambaşka. Farklı pencerelerden de baksak ona hepimizin ortak fikridir vazgeçilmez olduğu. Olması gereken de bu aslında, ona farklı pence- relerden bakabilmek O zaman daha iyi anlayabiliriz belkide başlıca varlık ve güç dayanağımızın bize söylemek istediklerini. Bu açıdan bakmak gerek, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 68. Döneminde 2015’i uluslararası toprak yılı ilan etmesine. Daha ilköğretimin ilk yıllarında kulağımıza giren bir kavramdır Toprak ana. Özünü sunarak besler, büyütür bizi, en sonunda sonsuz uykumuzda kucağını açar ki döngü devam edebilsin diye. Uğruna kanlar dökülür, bir avuç toprağa binlerce kurban veririz kimi zaman köklerimizi saldığımız vatanımız için. Nasıl ki, toprağından koparılmış bir fidan yeniden can bulamazsa ait olmadığı bir coğrafyada, o toprağın insanlarıda kolay kolay yeşeremez başka topraklarda. Özellikle son dönemde sokak başlarında, trafik ışıklarında, kuytularda, parklarda bu çaresizliğin örnekleri birebir görmekte ve yaşamaktayız. Şüphesiz, savaşlar, kıyımlar, diğer sosyo ekonomik sebepler öncelikli nedenleridir bu amansız göçlerin. Ama altında yatan sebeplere baktığımızda bu durumun ülkelerin gelişmiş seviyeleri ile yakından bağlantılı olduğunu görmekteyiz. Gelişmekte olan bir ülke olarak bunları yaşama ihtimalimiz içinse maalesef hiç yok diyemeyiz. Gelişmişlik yolunda attığımız ve atmayı planladığımız her türlü adımın başarıya ulaşması bu açıdan son derece önemli. Ancak önemli olan bir diğer husus da halkın buna katılımın ve desteğinin tam olmasının gerektiği. Tabiki doğru politika ve planlamalar ile atılacak adımlar söylemek istediğim. Bir tarım ülkesinde, çifçi milletin efendisidir kavramını yok sayacak şekilde davranmadan, ithalle tehdit etmeden!!! kendine yeter ve toplumdaki arzı karşılayacak düzeyde üretimin teşviki ile kırsal kalkınmada istenilen hedeflere ulaşmak mümkün olacaktır şüphesiz. Gelişebilmenin olmazsa olmazı ne peki diye düşündüğümüzde aklımıza pek çok şey gelecektir şüphesiz. Siyasi, hukuki, ekonomik ya da eğitimle alakalı iyileştirmelerle gelişimin sağlanabileceği yönünde… Bizler gibi hayatını ekosistemi ve onun sorunlarını anlamaya adamışlar içinse gelişebilmenin olmazsa olmazı sürdürülebilir kaynak kullanımıdır. Bu kavramı diğer sorun ya da çözümlerden ayrı düşünmekte doğru değil tabikide. Toprağını, suyunu ve diğer ekosistem öğelerini başarılı, etkin ve sürdürülebilir bir biçimde yönetebilen toplumlar şüphesiz kendilerinide doğru bir şekilde yönetip geliştirebileceklerdir. Bu noktada ise, gelecek nesillere su ve toprak gibi temel doğal kaynaklarımızı temiz ve sağlıklı bir şekilde bırakabilmek için, koruyucu önlem ve tedbirlerin alınması, detaylı incelemeler ile mevcut durum analizlerinin yapılması ve sürdürülebilir kalkınma için sürdürülebilir kaynak yönetimlerinin elzem olduğu gerçeğinin topluma benimsetilmesi son derece önemlidir. Bu sebeple, atılacak her adımın, elde edilecek her bilginin arazi kullanıcılarıyla paylaşımı, veri tabanlarındaki eksikliklerin giderilmesi, verilerin güncelliğinin korunması, kapsamlı ve sistematik bir şekilde ekosistem servislerindeki değişimlerin sürekli olarak izlenebilir olması son derece önemlidir. Gerek Avrupa Birliğine uyum süreclerinin getirileri, gerekse Birleşmiş Milletlerin yaptırımları ile gelişmişlik düzeyimizin çok daha ivmeli bir şekilde artması toprak adına en büyük temennimizdir. Ulu önderimizin de dediği gibi başlıca güç ve varlık dayanağımız olan toprağımızı daha iyi anlayabilmek dileğiyle… Dr. Selen Deviren SAYGIN Piyasada kullandığımız Euro dililiğinin % 25 oranında kaynağını, zel içinde % 3 oranında bitkisel atık bitkisel ve hayvansal yağlar esaslı karışım vardır. Bitkisel oluşturur. Arıtılmayan atık suların yağ ve yakıtlar ya evsel atıklariçindeki bitkisel ve hayvansal atık dan ya da kanola (Rape Seed, yağlar; denizlere, göllere ve akarKolza), hurma, aspir, pamuk, sulara döküldüğü zaman suyun palmiye ve keten tohumu, kirlenmesi ve sudaki oksijenin soya, hindistan cevizi, fındık, azalması sonucu; ortamdaki başta muz, Hint (Bezir) yağları gibi Tevfik Fikret CENGİZ balıklar olmak üzere diğer canlılar yemeklik olmayan yağ üreti- Köy-Koop Merkez Birliği üzerinde büyük tahribata yol açar. Proje Koordinatörü len sanayi bitkilerinden elde Küçük fırınlarda yakılması ise, [email protected] edilmektedir. İthal edildiği içindeki ağır metal ve klor bileşimtaktirde yüksek maliyet getiren leri atık hava ile birlikte atmosfebitkisel sanayi yağlarının yerli üretimi ile mo- re salınarak havayı kirletir ve insan sağlığına torine göre daha ucuz, çevre dostu alternatif zarar verir. Bu nedenle işlem yasaklanmıştır. olan biyodizel maliyetlerini büyük oranda dü- Kullanılmış yağlar lavaboya döküldüğü zaşürecektir. Diğer taraftan yağ elde etmek için man sisteme sıvanır, kanalizasyon borusu gerekli tohum ezme ve tasfiye tesisleri yay- içindeki atıkların yapışmasına ve zamanla bogınlaştırılarak yeni ve büyük bir istihdam sa- runun daralmasına neden olur. Kanalizasyohası da oluşturulabilir. Yemeklik yağlar olan, na dökülen atık yağlar diğer atıkları tutar ve zeytinyağları, ay çiçek ve mısırözü yağları, kanalizasyon sisteminin kullanılmaz hale geltereyağları, iç yağları kesinlikle bu amaçla mesine sebep olurlar. Böylece atık su arıtma kullanılmamalıdır. Çünkü bu yağlar insanla- tesislerine zarar verir ve işletme maliyetini rın tüketimi için hayati öneme sahiptir. Zaten artırır. ABD ’de yapılan bir araştırmaya göre Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yetersiz lavaboya dökülen atık yağların şehir kanaliolduğu beyan edilen beslenme kaynaklarını zasyon sistemlerinde % 40 oranında tıkanma daha da yok etmek anlamına gelmektedir. yaptığı kesin olarak kanıtlanmıştır. Yağ ve Ancak yıllardır ihmal edilen, hatalı ve yeter- gresler anaerobik parçalanmaya karşı direnç siz teşkilatlanmalardan dolayı toplanama- gösterirler. Çamur içerisinde bulundukları yan kullanılmış kızartma yağlarının etkin ve zaman çürütücülerde aşırı köpüklenme olmayeterli bir şekilde toplaması çok önemlidir. sına neden olabilirler, filtrenin gözeneklerini TAN(Toplam Asit No) değeri 2’nin üzerine tıkayabilir ve çamurun arazide gübre olarak çıkmış olan ve kızartma sıcaklığı ve süresine kullanılmasına mani olabilirler. bağlı olarak çeşitli oranlarda zehirli dioksin maddesi vs. ihtiva eden kızartma yağları çok önemli ve ucuz biyodizel üretimi girdisi olarak sanayi tipi bitkisel yağlara alternatif olur. Maliyetleri düşürerek İthalden temin edilen motorine göre daha ucuz yakıt üretimi sağlar. Atık Bitkisel Yağlar Nelerdir Gıda maddelerinin kızartılması, çok uzun zamandan beri yoğun olarak kullanılan başlıca amacı özel bir renk, tat, doku ve kabuk oluşturarak gıdanın hızlı pişmesini sağlayan bir yöntemdir. Kızartma esnasında gıda maddesi ile kızartma yağı arasında aynı anda gerçekleşen ısı ve kütle iletimleri neticesinde hem gıda hem de yağda önemli fiziksel ve kimyasal değişimler meydana gelir. Kızartma Yağlarının Reaksiyonları Kızartma koşullarına göre farklı derecede ve farklı mekanizmalar üzerinden gerçekleşen çeşitli reaksiyonlar sonunda kızartma yağında yüzlerce farklı yapıda, ancak hepsi polar karakterli bozunma ürünleri oluşmaktadır. Örneğin gıdanın içerdiği suyun neden olduğu yağ hidrolizi sonunda mono gliseridler ve digliseridler, serbest yağ asitleri oluştururken, havanın ve gıdanın içerdiği oksijen, doymamış yağ asitlerinden, önce hidroperoksitlerin oluşmasına ve bu ara ürünlerin de derhal bozunarak çeşitli ikincil oksidasyon ürünleri ile bunların polimer ürünlerinin oluşmasına neden olur. Polar madde oranı %25’i geçtiğinde kanserojen etki başlar,% 75’lik biyodizel yapımına uygun trigliserit miktarı azalır. Kızartmalık yağların zamanında gıda zincirinden çekilmesi hem insan sağlığının hem de biyodizel yapmaya uygun hammadde kaynağının korunması sonucunu sağlayacaktır. Gelişmiş ülkelerde belirli olan gıdada kullanılan kızartmalık yağların kriterlerinin ülkemizde yayınlanıyor olması sevindirici bir gelişmedir. Atık Bitkisel Yağların Çevreye zararları Bilindiği gibi 1 lt atık yağ 1 milyon litre içme suyunu kirletebilmektedir. Kullanılmış bitkisel atık yağlar evsel atık su kirliliğinin %25’ ini oluşturmaktadır. Atık yağlar ekotoksik özelliğe sahiptir; bulunduğu ortamı kirletir ortamda yaşayan canlılara zarar verir. Atık su kir- Dünyada Biyodizel Üretiminin Hızla Artmasının Nedenleri • Fosil yakıtların tükeniyor olması ve bu nedenle petrol fiyatlarının giderek yükselmesi • Fosil yakıtların kullanımından doğan büyük çevre zararları ve bunların telafisi için yapılan harcamalar • Ülkelerin enerji kaynaklarını çeşitlendirme ve enerjide dışa bağımlılıktan kurtulabilme strateji ve çabaları • Savaş ve zorunlu hallerde stratejik yakıt olma özelliği • Tarım ürünlerinin sanayiye entegrasyonunu sağlayarak ülkelerin tarımsal kalkınmasını çok önemli avantajları ve tarım alanlarının buğdaydan sonraki ikinci dikimler(soya dikimi) ve kırsal alanlarının da -kanola gibi uygun tohumluklar için kullanılması • Motorine göre Setan Numarasının yüksek olması ve kükürt ihtiva etmediği için motor egzozundan duman ve asit buharı çıkışı olmayacağından, daha temiz bir çevre, atmosfer, ortamı oluşacaktır. Bu nedenle Avrupa’da ve bütün dünyada en az % 3 olmak üzere % 40 oranlarında kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim ülkemizde kullanım seviyesi % 1 seviyesinde tutulurken, çevre dostu olduğu için ithalden temin edilen Eurodieselde %3dür. • İnsan sağlığı ve çevreye zararlı olan Atık Kızartma yağları etkin bir şekilde toplanarak stok edilip uygun yöntemlerle biyodizel üretilmesi çevreye zararlı olan bir ürünü ekonomiye kazandırmak çift avantajlı bir işlemdir. Not: Bu yazıyı yıllarca çalıştığım petrol sektöründeki arkadaşlarımın neden biyodizel konusunda bir yazı yazmadığımı ısrarla sormaları nedeniyle yazdım. Bir yandan evsel atıklar diğer yandan sanayi bitkileri üretimi konusuna dikkat çekmek istedim. Köy-Koop Haber Temmuz 2015 SAĞLIK 21 Düzenli Bisiklet Kullanımı Omega 3 Göz Kuruluğuna İyi Geliyor »» Omega 3 yağ asidinin özellikle aşırı bilgisayar kullanmaya bağlı göz Ömrü Uzatıyor kuruluğunun etkilerini azaltabileceği belirlendi. »» Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre, düzenli bisiklet kullananlar, kullanmayanlara göre 6 ay daha uzun yaşıyor. Hindistan’da bilim adamlarının 478 kişinin katılımıyla yaptığı 3 ay süren araştırma, omega 3 yağ asidinin göz kuruluğunun yol açtığı iltihaplanmayı azaltabileceğini ortaya koydu. Bilim adamları, katılımcılardan bazılarına günde 2 omega 3 hapı, bazılarına zeytinyağı içeren hap verdi. Gözün Nemlenmesini Sağlayan Hücreler Artıyor Omega 3 alanlarda göz kuruluğunun belirtilerinin azaldığı saptandı. Ayrıca bu kişilerde gözün nemlenmesine rol oynayan goblet hücrelerinin daha fazla olduğu tespit edil- Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nde konuyla ilgili yapılan bir araştırma, düzenli olarak bisiklet kullananların bisiklete binmeyenlere oranla daha fazla yaşama şansına sahip olduklarını ortaya koydu. İstatistiklere göre Hollandalıların haftada ortalama 75 dakika bisiklete bindiklerine yer verilen araştırmada, ülkedeki yaşam süresi göz önüne alındığında bunun insanların ömrünü bisiklete binmeyenlere oranla toplamda yaklaşık 6 ay kadar uzattığı kaydedildi. Dünya Sağlık Örgütü ve Hollanda Merkezi İstatistik Bürosu verilerinin yanı sıra 50 bin kişiyle yapılan anket sonucuna dayandırılan araştırmada, ülkede yılda yaklaşık 11 bin kişi bisiklet kullanımından dolayı daha uzun yaşama şansı yakalıyor. Bisiklet kullanmanın sağlığa katkısının bilindiğini ama bunun sayısal olarak ilk kez tespit edildiğini belirten araştırmacılar, elde edilen verilerden sonra bisiklet kullanımının teşvik edilmesi ve alt yapının geliştirilmesi konularına daha çok ağırlık verilmesi gerektiği düşüncesini dile getirdi. Dünyada bisikletin en fazla kullanıldığı ülkeler arasında yer alan 16 milyon nüfuslu Hollanda’da yaklaşık 18 milyon bisiklet bulunuyor. Egzersiz veya Yol Bisikletiyle Kilo Kaybedin Bisiklete binmek kalori yakıp kilo kaybetme hızınızı artırmak için çok faydalıdır. Büyük kaslar kullanıldığı için 65 kiloluk bir bayan bir saat boyunca orta hızda bisiklete binerse yaklaşık 500 kalori yakmış olur. Ayrıca bisiklete binmek eklemlere aşırı yük bindirmediğinden dolayı her yaştaki insanlar için ideal bir egzersizdir. Kalp Sağlığınızı Koruyun Egzersiz yapmak sadece kilo vermek için değil aynı zamanda sağlıklı ve formda kalmak için de önemlidir. Düzenli olarak kardiyovasküler egzersiz yapan insanlar daha uzun yaşarlar. Sağlıklı akciğerlere sahip olmak demek astım gibi solunum hastalıklarına daha dirençli olmak demektir. Vücudunuzda kan pompalamak kalbiniz için bir egzersiz iken yüksek tansiyona da iyi gelir. Orta veya yüksek hızda bisiklete binmek kalp atış hızınızı arttırır ve formda kalmanıza yardımcı olur. Kaslarınızı Geliştirin Bisiklete binmek hareketli veya sabit bir bisiklet üzerinde yapılan bir direnç egzersizidir. Bacaklarınızla pedalları çevirirken hem ana kaslarınızı hem de diğer kaslarınızı geliştirirsiniz. Kuadrisepler ve diz kaslarınız gibi büyük kaslarınızı geliştirirken metabolizma hızınızı artırırsınız. Kaslar hareket edebilmek için kaloriye ihtiyaç duyarlar ve bu yüzden ne kadar çok kasınız varsa o kadar çok kalori yakarsınız. Bisiklete binmek aynı zamanda diz ve ayak bileği kaslarınız gibi kolay sakatlayabileceğiniz küçük kaslarınızı da güçlendirir. Diz ağrısı çokça rastlanan bir rahatsızlıktır ve bu eklemin etrafındaki kasları geliştirmek burkulma ve zorlamalara karşı dizinizi korur. Güçlenen bacak kasları ile tırmanma ve yürüme gibi diğer aktiviteler de yapması daha kolay hale gelir. Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırsanız yakıt olarak vücudunuzdaki kalorileri yakarsınız. Bu da benzin ve park masraflarının (bisiklet kilidi almayı unutmayın) sıfıra inmesi demek. Ayrıca arabanızı sürmek yerine bisikletinizi kullanarak arabanızı daha az kullanmış olursunuz ve arabanızın değeri de daha az düşer. Çevrenizi Koruyun Bütün bu avantajların yanında bisiklete binerek sera gazı salınımlarını ve trafik yoğunluğunu da azaltmış olursunuz. Bisiklete binmek enerji verimliliği bakımından en iyi ulaşım araçlarından olup dünyadaki bir çok insanın da en sevdiği ulaşım şeklidir. Dt. Coşkan ARAS CESARET - Dişi kaça çekiyorsunuz? - Uyuşturmadan olursa 50TL, uyuşturarak olursa 150 TL. - Uyuşturmadan olsun. - Beyefendi, bravo. Cesaretinize hayran kaldım. - Yok, benim değil, hanımın dişi çekilecek!!! di. Araştırmanın sonuçları “Contact Lens & Anterior Eye” dergisinde yayımlandı. Bilgisayar başında uzun süre oturmak göz sağlığını tehdit edebilecek pek çok etkenin bir araya gelmesine ve kalıcı rahatsızlıklara yol açabiliyor. Somon, Ton Balığı, Semizotunda Omega 3 Var Aşırı bilgisayar kullanımı göz yorgunluğu, gözlerde ve göz çevrelerinde ağrı, yanma, batma, kuruluk hissi, kaşıntı, kızarıklık, sulanma, bulanık görme, odaklama zorluğu, gözleri kısarak bakma, ışığa karşı duyarlılık, göz kapaklarında iltihap, baş ağrısı gibi sorunlara neden olabiliyor. Omega 3, ton, somon gibi balıkların yanı sıra keten tohumu, semizotu, karanfil, ıspanak, soya fasulyesi gibi besinlerde de bolca bulunuyor. Mide Kanserine Dikkat »» Dünya genelinde akciğer kanserinden sonra en sık görülen Mide kanseri ikinci kanser türü. Ülkemizde erkeklerde görülen kanserlerin yüzde 7.4’ünü, kadınlarda ise yüzde 6’lık bir oranı oluşturan mide kanseri son yıllarda giderek artış göstermektedir. Erkeklerde, A kan grubundaki kişilerde, sigara içenlerde ve şişmanlarda mide kanseri görülme riski daha fazlayken; hastalık farklı nedenlerle de gelişebilmektedir. Bu sebeplerden bazıları şöyle sıralanabilir: Midede hazımsızlık, şişkinlik ve ülsere neden olan ‘helicobacter pylori’ adı verilen bakteri türü tedavisinin ihmal edilmesi, geçmişte mide sinirleri kesildiği için uzun yıllar midede asit salgılanmamış olması, tütsülenmiş yiyecekler, genetik yatkınlık, kişide gastrit ve b12 vitamini eksikliği olması ve mide polipleridir. Mide Kanseri Hiçbir Belirti Vermeden İlerleyebilir tedavi şansını azaltmaktadır. Böyle durumlarda, ameliyat öncesinde kemoterapi uygulanır ve kanserdeki gerileme izlenir. konusunda gecikmelere yol açabilir. Hastalığın erken tanısı cerrahi girişimler bakımından avantaj sağlar. Kanser ileri dönemlerde teşhis edildiğinde, çevre organlara yayılmış olma riski hastalığın kesin Mide kanseri bazen hiçbir belirti vermeden, sinsice ilerleyebilir. Belirtiler geç dönemlerde görüldüğünde, hasta cerrahi müdahale şansını kaybetmiş olabilir. Karnın üst kısmında şişkinlik, ağrı, çabuk doyma, iştahsızlık, bulantı, kusma, beraberinde hızlı kilo kaybı, kansızlık (anemi), dışkıda gizli kan testinin pozitif çıkması hastalığın başlıca belirtileri arasındadır. Ancak tüm bu bulguların günlük yaşantıda sık rastlanan, sıradan şikayetler olması, doktora başvurma Hastanın tedavisi için cerrahi yöntemler kullanıldığında, midenin büyük bir kısmı veya tamamının alınırken, böyle bir operasyon sonrası hastanın sık aralıklarla, küçük porsiyonlarla beslenmesi ve besinleri çok iyi çiğneyerek yutması öneriliyor. Mide kanseri ameliyatı ve tedavisi sonrası hasta, ‘ameliyat oldum kurtuldum’ düşüncesine kapılmamalı, düzenli kontrollerine devam etmelidir. Mide kanserinde tedavinin başarısı; kanserin yakalanma süresine, yakalanma evresine, hastanın yaşına, beraberinde görülen hastalıklara, lenf bezleri ile çevre ve uzak organların tutulumuna bağlıdır. Erken evrede teşhis ve tedavi ile 5 yıllık yaşam şansı yüzde 90-100 iken, ileri evre tümörlerde bu oran yüzde 15-25’e kadar düşmektedir. Aşırı tuzlu, salamuralı yiyecekleri her gün yemekten kaçınmak, közde pişirilen gıdalardan uzak durmak, bol taze sebze yemek, sporu ihmal etmeden, ideal kiloyu korumak hastalığın tedavi başarısını yükselten önemli faktörlerdendir. Bebeklerde Kalp Hastalıkları Oranı Artıyor »» Norveç ve Finlandiya'da yaklaşık 40 yıl süren ve 20 bin doğum üzerinde gerçekleştirilen bir araştırma, bebeklerde kalp hastalıkları görülme oranının arttığını ortaya koydu. Cleveland Clinic Türkiye Ofisi'nden yapılan açıklamada, "yeni doğumlarda kalp hastalıkları görülme oranına" ilişkin yaklaşık 40 yıl süren ve 20 bin doğum üzerinde gerçekleştirilen araştırmanın sonuçları paylaşıldı. Açıklamada, bebeklerde kalp hastalıklı doğum oranının artmasıyla daha fazla bebeğin küçük yaşlarda kalp ameliyatı olduğu belirtilerek, tıp dünyasındaki gelişmeler sayesinde bu bebeklerin erken dönemde tedaviyle normal bir hayat sürebilmesinin mümkün olduğu kaydedildi. Kalp hastalıklarıyla doğan bebeklerin 50 yıl önce yüzde 15'i hayatta kalırken, tıp dünyasında elde edilen gelişmelerle geçmiş döneme göre daha karmaşık işlemlerin gerçekleştirilebildiği aktarılan açıklamada, bu sayede önemli sorunlarla riskle ameliyatla tedavi edilebilmektedir" ifadeleri kullanıldı. hayata başlayan bebeklerin normal bir hayat sürmelerine olanak sağlandığını vurgulandı. Açıklamada, "Başarı oranlarının yükselmesindeki sebepler; gelişmiş teknolojiler ve prosedürler sayesinde doğuştan kalp sorunlarının erken tespit edilmesi, anesteziyoloji dahil yeni ameliyat teknikleri ve daha iyi ameliyat sonrası yoğun bakım. Neredeyse tüm doğuştan kalp sorunları, şu anda kabul edilebilir Bu konudaki gelişmelerin "cesaret verici" olarak nitelendirildiği açıklamada, kalp sorunlarıyla doğan hastaların tipik olarak yaşam boyu kalp muayenelerine ihtiyaç duyduğu, yaşlanmayla menopoz, iktidarsızlık ve çeşitli kardiyovasküler sorunların doğuştan kalp hastalığı geçirenlerde daha karmaşık olabildiği bildirildi. Açıklamada, "Bu hastaların popülasyonu arttıkça ve yaşlandıkça, pediatrik bakımdan yetişkin bakımına geçişi optimize etmeye çalışmalıyız. Doğuştan kalp sorunları, ameliyatla tedavi edildiklerinde dahi, genellikle uzun süreli tıbbi özen gerektiren koşulları beraberinde getirmektedir" uyarısında bulunuldu. 22 Temmuz 2015 Köy-Koop Haber ETKİNLİKLER TEMMUZ AYI TARIM TAKVİMİ TEMMUZ-EYLÜL 2015 TARIM FUARLARI TAKVİMİ 22.07.2015 – 26.07.2015 Edirne Gıda, Tarım, Hayvancılık, Sanayi Fuarı Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve Hayvancılık Teknolojileri, İşlenmiş Gıda Ürünleri TARLA ZİRAATI a) Hasadı yapılan hububat tarlalarında anız bozulur. Nadasa bırakılmış tarlalarda ot mücadelesi ve yeşil gübre ihtiyacı nedeniyle ikileme, üçleme yapılır. b) İkinci mahsul olan bitkilerin ekimi yapılır. c) Çapalama, sulama, boğaz doldurma, seyreltme, sırıklara bağlama gibi bakım işleri devam eder. d) Her türlü hastalık ve zararlılara karşı mücadele yapılır. e) Hasat ve harman işleri çeşitli bölgelerde ay boyunca yürütülür. Ambarlanır, saklanır, değerlendirilir. Renkli Fuarcılık pılır. c) Sebzeler sık sık sulanır. Çapalama ay boyunca devam eder. Gübreler şerbet halinde verilir. Sebzelerde seyreltme ve dip doldurma işleri yapılır. d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına karşı mücadele yapılır. e) Her çeşit sebzenin hasadı, ambalajı, pazara sevki devam eder. BAĞCILIK lundurulmalı ve dezenfeksiyon yapılmalıdır. a) Bağlarda toprak işlemesi durmuştur. b) Dikim işleri görülmez. c) Bağlarda uç alma, filiz alma, yaprak seyreltme, sülük ve bilezik alma, koltuk alma ve hereklere bağlama işleri devam eder. Sulama, çapalama gibi bakım işleri yürütülür. d) Her türlü bağ hastalık ve zararlıları ile mücadele edilir. 05.08.2015 – 09.08.2015 e) Bağlarda üzüm hasadı başlar. Ambalaj ve pazara sevki yanında değerlendirme usullerine de başvurulur. Özellikle kurutmacılık ay sonunda başlar. Çorlu Tarımtech 8. Çorlu Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama Teknolojileri Fuarı Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları, Depolama Sistemleri,Soğutma, Havalandırma Renkli Fuarcılık MEYVECİLİK a) Toprak işlemesi bazı bölgelerde görülebilir. 5. ULUSLARARASI HALI FUARI c) Genel olarak durgun göz aşısı başlar. Meyve seyreltme, su buharlaşmasını önleme amacıyla filiz alma, yaprak yolma ve bazı dalların kesilmesi şeklinde budama yapılır. Sık sık sulama yapılır. Gübre şerbetleri de verilir. Ot alma ve çapalama işleri devam eder. Antalya Fuar Merkezi Marka Fuarcılık 13.08.2015 – 16.08.2015 DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji Uygulamalı Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tohumlar, Gübreler, Zirai İlaçlar, Tarım Makineleri, Fidanlar Sulama Ekipmanları Sera Teknolojileri, Fideler, Hayvancılık, Gıda DLG Fuarcılık c) İlkbaharda erken yavru almak amacıyla ılık bölgelerde koç katımı yapılır. d) Çayırlar, yem bitkilerini hasadına devam edilir. Otlar kurutulur, balyalanır, toplanır ve muhafaza edilir. e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlıları ile mücadele edilir. TAVUKÇULUK a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri deva) Kümeslerde havalandırma, temizlik ve dezenfeksiyon işleri yürütülür. 30.07.2015 – 12.08.2015 Ev Tekstili, Halı, Yan Sanayi Ürünleri b) Hayvanlar her ne kadar meralarda besleniyorsa da yem yetersizliği bakımından takviye yemleme yapılır. Özellikle buzağılar ve kuzular için özel besleme yapılmalıdır. İlkbaharda doğan kuzularda kırkım başlar. b) Tavuklara bol yeşillikle birlikte çeşitli yemler verilir. Uygun anızlara tavuklar salıverilir. Civciv ve piliç beslemesine önem verilmelidir. b) Dikim yoktur. SEBZECİLİK a) Sonbahar turfandası için sebze bahçeleri hazırlanır. b) Sonbahar turfandası sebzeler ile ikinci mahsul sebzelerin ekimleri ve dikimleri ya- c) Çeşitli tavuk hastalıkları ile zararlılarına karşı mücadele edilir. ARICILIK a) Kovanların temiz ve kullanışlı olmasına dikkat edilir. Kovanlar sarsılmadan çiçeği bol yerlere nakledilir. HAYVANCILIK b) Zayıf kovanların birleştirilmelidir. a) Hayvanların çoğunlukla dışarıda ve merada bulunması dolayısıyla ahır işleri azdır. Ahır besisi yapılan bölgelerde ahırlar temiz, havalı bu- c) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilir. KONGRE & SEMPOZYUM d) Bal hasadına devam edilir. c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır. Mevzuat 03.09.2015 – 06.09.2015 ▶▶ 3 Haziran 2015 Tarihli ve 29375 Sayılı Resmî Gazete, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı Kapsamında Tarıma Dayalı Ekonomik Yatırımların Desteklenmesi Hakkında Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2015/26) IPACK 2015 30.Uluslararası Ambalaj, Paketleme ve Gıda İşleme Sistemleri Fuarı Ambalaj ve Makineleri, Paketleme, Etiketleme, Kolileme, Dolum, Streç Ambalaj, Paketleme Makineleri, Cam Ambalajlar, Plastik Çemberler Ve Makineleri E Uluslararası Fuarcılık ▶▶ 3 Haziran 2015 Tarihli ve 29375 Sayılı Resmî Gazete, 2015/7530 2014-2015 Pazarlama Yılında Nişasta Kökenli Şekerler İçin Şeker Kurulu Tarafından Belirlenen Kotanın Artırılması Hakkında Karar 03.09.2015 – 06.09.2015 Agro Sivas 2. Agro Sivas Gıda Tarım ve Hayvancılık Fuarı Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon, Hayvancılık, Yem, Tohum, Fidancılık, Sulama, Gıda ve Gıda Endüstrisi, Seracılık, Zirai Mücadele, Arıcılık ▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli ve 29377 Sayılı Resmî Gazete, Bitkisel Üretimde Biyolojik ve/veya Biyoteknik Mücadele Destekleme Ödemesi Uygulama Tebliği (No: 2015/22) Shov Fuarcılık 03.09.2015 – 06.09.2015 ▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli ve 29377 Sayılı Resmî Gazete, Yem Bitkileri ve Yemeklik Tane Baklagil Tohumluğu Yönetmeliği Worldfood İstanbul 2015 23.Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı Süt, Et, Şekerleme, Konserve, Çay Ve Kahve, Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar, Bakliyat, Baharat, İçecekler, Doğal Ürünler, Kuru Yemişler ▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli ve 29377 Sayılı Resmî Gazete, 20152016 Av Dönemi Merkez Av Komisyonu Kararı E Uluslararası Fuarcılık Türkiye’de 24 saat esasıyla hizmet veren tek Merkez olan Ulusal Zehir Danışma Merkezi, zehirlenmeler hakkında size bilgi verir... Temmuz 2015 Tarım Bulmacası Çözümü Soldan-Sağa: 1- Kamkat... Defne 2- İlmi... İmar 3- Ma... Rant... İlan 4- Yy... İl... Akmeşe 5- Alaz... Rey... 6- Nan... Çıta 7- Rasat... Laik... 8- Kadem... Smaç 9- Ekol... Sapa 10- Kalamar... Leva 11- Umar... Palet 12- Ki... İran... Katı Yukarıdan Aşağıya: 1- Kimyan... Kekik 2- Alay... Araka 3- Mm... Anadolu 4- Kiril... Selami 5- Alaçam... Mar 6- Tin... Zıt... Sara 7- Mta... Tar 8- Da... Kral 9- Erime... Asalak 10- Leylim... Ela 11- Naaş... Kasvet 12- Neon... Ati ▶▶ 7 Haziran 2015 Tarihli ve 29379 Sayılı Resmî Gazete, Çiftlik Muhasebe Veri Ağı Sistemine Dâhil Olan Tarımsal İşletmelere Katılım Desteği Ödemesi Yapılmasına Dair Tebliğ (No: 2015/24) ▶▶ 9 Haziran 2015 Tarihli ve 29381 Sayılı Resmî Gazete, Su Ürünleri Genetik Kaynaklarının Araştırma Amaçlı Kullanılması ve Yurt İçine Girişi ile Yurt Dışına Çıkarılması Hakkında Yönetmelik ▶▶ 13 Haziran 2015 Tarihli ve 29385 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Etiketleme Yönetmeliğinde Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmelik ▶▶ 14 Haziran 2015 Tarihli ve 29386 Sayılı Resmî Gazete, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Kontrolüne Tabi Belirli Ürünlerin Girişine Yetkili Gümrük İdareleri ile Resmi Kontrollerini Yapmaya Yetkili İl Gıda, Tarım ve Hayvancılık Müdürlüklerinin Belirlenmesine Dair Tebliğde Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ ▶▶ 17 Haziran 2015 Tarihli ve 29389 Sayılı Resmî Gazete, Türk Gıda Kodeksi Çay Tebliği (No: 2015/30) ▶▶ 20 Haziran 2015 Tarihli ve 29392 Sayılı Resmî Gazete, 2015/7725 Haşhaş Kapsülü ve Tohumu Alımı ve Satımı Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı ▶▶ 23 Haziran 2015 Tarihli ve 29395 Sayılı Resmî Gazete, 2015/7706 Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının Doğrudan Merkeze Bağlı Taşra Teşkilatında Yer Alan Birimlerinden Bazılarının İsimlerinin Değiştirilmesi Hakkında Karar Köy-Koop Haber Temmuz 2015 SPOR-TARIM BULMACA 23 Zor Tercih! Karpuz Kabuğu Denize mi, Havuza mı Düşsün? »» Her yaz geldiğinde ki, yaz gelmesi demek sıcak demek, artan su ihtiyacı demek. Ve en önemlisi deniz demek, havuz demektir. Okulların kapanmasıyla, ellerinden tuttukları çocukları ile birlikte havuz kapılarına yığılan ebeveynler, plajları silme dolduran insan kalabalıkları, sık rastladığımız görüntüdür. Bu görüntü ile birlikte en çok sorulan soruların başında, havuz hijyenik mi? denize mi gitsek? Gibi sorular gelir. Tabi ki değişik nedenlerle, herkesin denize gitmesi mümkün olamadığından, havuz tercihi, serinlemek ya da yüzme öğrenmek isteyenler için tek çözüm oluyor. Mecburiyet karşısında tercihimiz olan havuzlar gerçekten sağlıklı mı? Ya da nelere dikkat etmek gerekiyor? Havuz için dikkat edilmesi gereken konular: • Bu bölümlerden havuza gidilen yolun temizliğine de dikkat edilmelidir. • Havuzun kenarındaki taş kısmın yapışkan ve kaygan olmamasına dikkat etmek gerekir. • Havuzlar için ilk önceliğiniz, güvenilirlik olmalıdır. • Bakımının nasıl yapıldığını öğrenmelisiniz. Havuzların tamamına yakını klorla ilaçlanarak temizlenir. Daha sağlıklı olan ozonla yapılan temizleme çeşidi çok yaygınlaşmamıştır. • Havuz içinde su yutmamaya özen göstermelisiniz. • Havuzun suyunun sürekli olarak değiştiğini görmelisiniz. • Çocuklarınız havuzdaysa sık aralıklarla tuvalet ihtiyaçlarını kontrol etmelisiniz. • Ve can alıcı konu “cankurtaran”. Her havuzda mutlaka tehlike halinde anında müdahale edecek cankurtaran olmalıdır. • Soyunma giyinme bölümleri, tuvaletler, duşlar temiz olmalıdır. • Hastaysanız ya da açık yaranız varsa havuza girmemelisiniz. • Havuzdan gelen kötü koku sizi şüphelendirmelidir. • Havuz suyu ph ve klor değerlerinin güncel olarak ölçülüp, bir ilan tahtasında sergilenmesi gerekir. Bunu sormanız da gerekir. Unutmayın havuz suyunda ideal ph değeri 7,2-7,6 ve klor seviyesi 0,6-1,5 mg/lt olmalıdır. • Havuzun suyuna baktığınızda kesinlikle, berrak bir görüntüyle havuzun dibini görmeniz gerekmektedir. sorunlarının yaşanması olasıdır.(Astım, göz yanması, bulantı, baş dönmesi vb. gibi) u uyarıları dikkate alıp havuz B tercihi yaptığınızda da her şey bitmiyor. Havuzu kullanırken de dikkat etmeniz gerekenler var: • Havuza girmeden önce kesinlikle duş almalısınız. Bu vücudunuzdaki ter, parfüm, sabun kalıntısı gibi artıkların temizlenmesini sağlar. • Bone denilen başlıktan kullanmalısınız. Bu hem kulağınıza su kaçmasını engellediği gibi, saçlarınızın kimyasallardan daha az etkilenmesini sağlar. • Havuz gözlüğü de kullanmak sağ- • Öncelikli tercihiniz, açık bir yüzme havuzu olmasıdır. Çünkü açık havuz sağlık açısından daha yararlıdır. Kapalı havuzlarda ortamda biriken kimyasal gazlar yüzünden, sağlık TARIM BULMACA 1 2 3 4 5 6 7 8 Y. İzzettin BAŞER 9 10 11 12 Soldan Sağa 1- Portakal, mandalina, bergamot, limon gibi turunçgiller ailesinin küçük meyvesi... Yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan bir ağaç, develik 2- Bilimsel... Mamur, bayındır 3- Su... Avantadan kazanılan para... Duyuru 4- Yüzyıl... Vilayet... Kocaeli iline bağlı bir yerleşim birimi 5- Alev... Oy 6- Ekmek... Bir tarafı çapa, bir tarafı tırmık olarak tarlada kullanılan bir araç 7- Gözlem... Dini devlet işinden ayıran 8- Kadın ve Demokrasi Derneği... Voleybolda küt... 9- Yöntem, akım... Dolambaçlı, engelli yol 10- Mürekkep balığının bir türü... Kayıkta içeriye dolan suyu akıtmaya yarayan delik 11- Çare... Hızlı yüzmek için ayağa geçirilen araç 12- Bir bağlaç... Komşu ülke... Kesin Yukarıdan Aşağıya 1- Maydanozgillerden baharat olarak kullanılan toz... Ballıbabagillerden, güzel kokulu kır bitkisi 2- Küçümseme... Bir çeşit bezelye 3- Milimetre... Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağı 4- Slav alfabesi... Muska peynir böreği 5- Samsun’un bir ilçesi... Çeşme 6Ruh... Aksi, ters... Epilepsi 7- Maden Teknik Arama Kurumu... Ağzı geniş, büyük toprak küp 8- Ruscada evet.. Hükümdar 9- Katının sıvı hale dönmesi... Başkalarının sırtından geçinen 10- Tatlı limon, portakal... Bir göz rengi 11- Ceset... İç sıkıntısı 12- Işıklandırmada kullanılan bir gaz, element... Gelecek lıklıdır. Sudaki kimyasalların kalitesiz olması ya da miktarı, gözlerinizde kaşıntı, kızarıklık gibi sıkıntılara yol açabilir. • Üstünüzde suya girdiğiniz kıyafetin çabuk kuruyan bir malzemeden yapılmış olmasına dikkat edin. • Havuz kenarında ıslak ayakla zeminde kayıp düşme riskine karşı, terlik kullanmak da yarar vardır. • Havuz çıkışı mutlaka duş almalısınız. Bu sizin havuz kimyasallarından arınmanızı sağlar. Başta, ne kadar kolay geliyordu değil mi havuza girmek? Göründüğü kadar masum olmayan havuz yerine, en önemli tercihiniz belki de her zaman deniz olmalıdır. Çünkü deniz, sesi, kokusu, rengi vs. ile en doğaldır. Deniz suyunun tedavi edici birçok Hep Denileni mi Yapıyoruz ? Okula yeni başlayan çocuğa bir sabah öğretmeni demiş ki; “Bugün resim yapacağız.” “Ne güzel! “demiş çocuk. Resim yapmasını pek severmiş. Her türlüsünü de yaparmış. Aslanlar, kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler ... Mum boyasını çıkarmış ve çizmeye başlamış. Ama öğretmen “Durun!” demiş. “Henüz başlamayın.” Ve çocuk herkes hazır olana kadar beklemiş. “Şimdi” demiş öğretmen, “Çiçek çizmesini öğreneceğiz.” “İyi demiş” çocuk. Çiçek ç i z mesini çok severmiş ve pek güzellerini yapmaya başlamış pembe, mavi, turuncu mum boyalarıyla.. Ama öğretmen, “durun” demiş, “size nasıl yapacağınızı göstereceğim.” Yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. “İşte” demiş öğretmen, “Böyle çizeceksiniz. Şimdi başlayabilirsiniz.” Küçük çocuk bir öğretmenin resmine bakmış, bir de kendininkine... Kendininkini daha bir sevmiş ama bunu söyleyememiş. Kağıdı çevirip öğretmeninki gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek çizmiş. Bir başka gün öğretmeni ”Bu gün çamurdan bir şey yapacağız. “İyi” demiş çocuk. Çamurla oynamayı pek severmiş. Her şeyi yapabilirmiş onunla. Yılanlar, kardan adamlar, filler, fareler, arabalar... Başlamış çamuru yoğurup sıkıştırmaya.. Ama öğretmen “Durun, daha başlamayın!” ve beklemiş hazır olmasını herkesin. “Şimdi” demiş öğretmen, “Bir çanak yapacağız.” “Güzel” demiş çocuk. Çanak yapmasını da pek severmiş ve başlamış yapmaya boy boy, şekil şekil çanakları. Ama öğretmen “Durun!” demiş, “Size nasıl yapılacağını göstereceğim.” Ve de göstermiş herkese bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. “İşte” demiş öğretmen “Artık başlayabilirsiz.” Küçük çocuk bir öğretmenin çanağına bakmış, bir de kendininkine. Kendininkini daha çok sevmiş, ama bunu söyleyememiş. Toprağını yuvarlayıp yeniden yapmış öğretmeninki gibi derin bir çanak. Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi, izlemeyi ve her şeyi öğretmen gibi yapmayı. Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbir şey yapmamaya. Ama birdenbire küçük çocuk ve ailesi taşınıvermiş başka bir eve, başka bir şehire ve çocuk gitmiş başka bir okula... Bu okul daha da büyükmüş öbüründen. Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan. Büyük basamakları çıkmak ve uzun koridorları geçmek gerekiyormuş sınıfa kadar. . Ve daha ilk gün demiş ki öğretmen: “Şimdi resim yapacağız!” “Güzel” demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ne yapacağını söylemesini. Ancak öğretmen bir şey söylemeden başlamış dolaşmaya. Küçük çocuğun yanına gelince sormuş:” Resim yapmak istemiyor musun?” “İstiyorum” demiş çocuk. “Ne yapacağız?” “Ne istersen” demiş öğretmen. “Herke aynı resmi yaparsa ve aynı renkleri kullanırsa, kimin ne kabiliyeti olduğunu ve neye yöneldiğini nasıl anlarım ben?” “Bilmem” demiş çocuk ve başlamış “Yeşil Saplı Kırmızı Çiçeği” çizmeye... Helen Buckley özelliği artık bilimsel olarak da ispatlanmıştır. Saçların kepek sorunu, sivilcelerin kurutulması, derinin yenilenmesi, ayak kokusu, diş sağlığı ve kan dolaşımı gibi, birçok sağlıkla ilgili konuda deniz suyu tedavi edici maksatla kullanılmaktadır. Tüm bunların yanında denizdeki dalga hareketleri ve akıntıların ritmik etkisinin de, enerji sisteminizi yenilemenize faydası olduğu bilinmektedir. Anlattıklarımızın ışığında esas olan, insanoğlunun “SU” ihtiyacıdır. İster havuz, ister deniz kenarı olsun, anne karnında su dolu bir haznenin içinde başlayan hayatımız kaynaklı, bedenimiz suyu çok seviyor ve istiyor. Siz, siz olun karpuz kabuğunu ister denize, ister havuza düşürün; düşürdüğünüz yer, yeter ki “TEMİZ” olsun. Spor dolu günlerin sizinle olması dileğiyle… Kooperatifçilik Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya kooperatifçiliğindeki en son durum ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik, Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı ve birçok konu ele alınmış. Kooperatifçilik Prof.Dr. Erkan Rehber • Kooperatifçiliğin Tarihçesi • Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması • Kooperatifçilik Değer ve İlkeleri • Kooperatif Teorisi • Dünya ve Türkiye'de Kooperatifçilik • Kooperatiflerin Geleceği www.ekinyayinevi.com Küreselleş(tir)me Karşısı Bilim Politik Yazılar Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.