Köy-Koop Haber Gazetesi 44. Sayı

Transkript

Köy-Koop Haber Gazetesi 44. Sayı
Türkiye’nin Tarım Gazetesi
TEMMUZ 2015
Yıl:4 Sayı:44
TÜRKİYE KÖY KALKINMA VE DİĞER TARIMSAL AMAÇLI KOOPERATİF BİRLİKLERİ MERKEZ BİRLİĞİ GAZETESİ
Buğday Fiyatları Açıklandı
»» Toprak Mahsulleri Ofisi 2015 yılı için 2 numaralı “Anadolu Kırmızı Sert” ekmeklik buğday
müdahale alım fiyatını ton başına 862 TL olarak açıkladı.
Buğdayda ton başına 50 lira prim ile gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve toprak
analizi gibi destekler de ödenecek. Diğer
desteklemelerle birlikte ton başına 127
lira prim ile fiyatın 989 liraya yükseleceği hesaplanıyor. Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira,
prim ve desteklerle birlikte 1103 lira;
arpa fiyatının ise ton başına 645 lira,
prim ve desteklerle birlikte 772 lira olacağı belirtilirken, TMO Anadolu kırmızı
sert buğdayın kasım ayı satış fiyatı da
ton başına 960 lira olarak açıklandı.
Bu yıl TMO tarafından hububat alımlarında izlenecek politikalara değinen
Bakan Eker, TMO’nın Türkiye genelinde
285 noktada alım faaliyeti göstereceğini,
Çiftçi Kayıt Sistemi’ne kayıtlı üreticilerden belgelerindeki üretim miktarının tamamı satın alınacağını söyledi.
Geçen yıl yaşanan olumsuz iklim koşullarına bağlı olarak Türkiye’nin buğday
üretiminin bir önceki yıla göre yüzde 14
azalışla 19 milyon ton, arpa üretiminin
ise yüzde 20 azalışla 6,3 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirten Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanı Mehdi Eker, bu yıl
Köyleri Mahalle Yapan
Büyükşehir Yasası
Hayvancılığı Tehdit Ediyor
»» Maden ocakları, küçükbaş hayvanı tehdit,
meraları tahrip ediyor...
iklim şartlarının hububat üretimi açısından uygun seyretmesi nedeniyle buğday
üretiminin geçen yıla göre yüzde 18 artışla 22,5 milyon ton, arpa üretiminin ise
yüzde 27 artışla 8 milyon ton olarak gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini belirtti.
Buğday Fiyatına Yapılan
Değerlendirmeler
Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden Güngör, “2015 yılında ekmeklik buğday fiyatı bir önceki
yıla göre ortalama % 2,4, gübre fiyatı ise
ortalama % 5,7 artmıştır. Sonuç olarak
2015 Uluslararası
Kooperatifler Günü’nün
Teması: Eşitlik
»» Küreselleşen dünyamızda eşitsizlik
yükselişte.
Son yıllarda gelir adaletsizliği
oldukça belirginleşti. Credit
Suisse’in son raporuna göre
en tepedeki nüfusun % 1’ini
temsil edenler dünya gelirinin yarısına sahip olurken,
en alt kademedeki % 50 nüfus ise gelirin % 1’ini paylaşıyor. Ama eşitsizlik farklı örtüler altına gizleniyor. Etnik
farklılıklar, bölgesel ya da
yerel karakteristikler ya da
cinsiyet veya yaş farklılıkları
gibi kişisel kalıpların altına
saklanıyor. » Syf 7’de
"Toprak sonsuz ve
bahşedilmiş bir kaynak
değil...”
A.Ü. Ziraat Fakültesi Öğretim
Üyesi ve aynı zamanda Türkiye
Toprak Bilimi Derneği Başkanı,
Prof. Dr. Ayten NAMLI ile
canlı yaşamında en önemli
yeri olan toprağı konuştuk.
» Syf 12’de
ekmeklik buğday fiyatındaki artış, girdi
fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmış,
çiftçi enflasyona ezdirilmiştir.” dedi.
Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Abdullah Aysu, “Açıklanan bu fiyat,
hükümet cephesinde yüksek ve iyi olarak
kamuoyuna aktarılmaktadır. Bu doğru
değil. Açıklanan buğday fiyatları geçen
yıl serbest piyasada gerçekleşen fiyatların
bile gerisinde. Açıklanan fiyatlar, bırakın önümüzdeki sezonun üretimine güç
katmasını, geçen yılın yaralarını bile
sarmaktan uzak” değerlendirmesinde
bulundu.. Tüm Detaylar » Syf 8’de
FAO’dan Açlık Raporu
»» Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü,
“dünya bölgesel açlık raporunu” 16 Haziran
2015 tarihinde, Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi’nde kamuoyuyla paylaştı.
FAO Türkiye Temsilcisi
Yuriko Shoji, FAO
Programlar Sorumlusu Sheikh Ahaduzzaman, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan
Prof. Dr. Gökhan Söylemezoğlu ve Ankara Üniversitesi eski Rektörü Cemal
Taluğ tarafından kamuoyuyla paylaşılan; FAO’nun
Avrupa ve Orta Asya’daki
Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme
Vakfı’nın beraberce düzenlediği “Batı Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı’nın
sonuç raporu, kamuoyu ile
paylaşıldı. Raporda, küçükbaş hayvan varlığının desteklenmesiyle et fiyatının azalacağı, et tüketiminin artacağı
ifade edilirken, yurt dışından
gelen ve kaçak çalıştırılan çobanlara dikkat çekildi. Köy-
lere mahalle statüsü kazandıran Büyükşehir Yasası’nın,
hayvancılığı tehdit ettiği,
küçükbaş hayvan varlığının
azalmasıyla, et fiyatlarında
yükseliş yaşandığı da Çalıştay
Raporu’na girdi. » Syf 13’te
Yaz Yağmurları Meyve ve
Sebzeyi Vurdu
»» Şeftali, ahududu, böğürtlen ve kirazda
yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var.
gıda güvencesizliği ve yetersiz beslenme üzerine ilk defa yayınladığı raporu; bölgede
beslenme haritasını
şekillendiren birden
fazla eğilim olduğunu
gösteriyor. Gıda güvencesizliğiyle ilgili sorunların
kalori ihtiyacından beslenme
düzenlerinin kalitesine doğru
kayması raporda öne çıkan
konular arasında. » Syf 10’da
Tüm yurtta etkisini gösteren yaz
yağmurlarının olumsuz yansımaları olacağını savunan Bursa Merkez Ziraat Odası Başkanı Fevzi Fırtına “Tarımda
girdilerden dolayı bir düşüş
vardı. Bir de bu yağışlardan
ve elverişsiz hava şartlarından dolayı meyve ve sebzede
müthiş gerileme var. Şeftalide yüzde 70-80’lere varan
hasat düşümü var. Ahududu,
böğürtlen ve kirazda yüzde
80’lere varan rekolte düşüklüğü var. Tabi ki; bu düşüklük
normalde soframıza yansıyacaktır.” dedi. » Syf 9’da
Hadi İlbaş
Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
Erol AKAR
Dünden Bugüne
Kooperatifçilik -43-
Tepe-Çatı Örgütü ve
Örgütsel İletişim
» Syf 2’de
Okul Kooperatifçiliğinin
Koşulları
» Syf 11’de
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ünal ÖRNEK
Koalisyon Pazarlığında Çiftçi
ve Tarım İçin Öneriler
» Syf 4’te
Kooperatifler Kapitalist
Sisteme Hizmet
Etmemeli » Syf 5’te
G20 Tarım Bakanları
Toplantısının Ardından
» Syf 19’da
Tevfik Fikret CENGİZ
Dr. Erhan EKMEN
Dr. Nezaket CÖMERT
Sanayi ve Atık Kızartma
Yağlarının Ekonomiye
Kazandırılması » Syf 20’de
Üçüncü Yılın Ardından
Tarımsal Yatırımda
FAO’nun Rolü
» Syf 16’da
» Syf 15’te
» Syf 9’da
KOOPERATİFÇİLİK
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait İstihkaktan Kesinti Suretiyle Tahsil Edilen
Damga Vergisi ile Sürekli Mükellefiyeti Bulunanlar İçin Makbuz Karşılığı
27.07.2015
Ödenmesi Gereken Damga Vergisinin Beyanı
01.07.2015 1-15 Temmuz 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı
27.07.2015 Ödemelere Ait Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Motorlu Taşıt Araçlarına İlişkin Özel Tüketim
30.07.2015 Vergisinin (Tescile Tabi Olmayanlar) Ödenmesi
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddele30.07.2015 rine Göre Yapılan Tevkifatların Ödemes
01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Tevkifatların Ödemesi (GVK 98.
Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyanname Verme Hakkından
30.07.2015
Yararlananlar İçin)
01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 67. Madde Kapsamında
30.07.2015 Yapılan Tevkifatların Ödemesi
01.07.2015
Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Ödemesi
30.07.2015
01.07.2015
2014 Yılına ilişkin Gelir Vergisi 2. Taksit Ödemesi
31.07.2015
01.07.2015
Motorlu Taşıtlar Vergisi 2. Taksit Ödemesi
31.07.2015
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Mal ve Hizmet Alımlarına ve Satışlarına İliş31.07.2015 kin Ba, Bs Bildirim Formlarının verilmesi
KÖY-KOOP MERKEZ BİRLİĞİ
1971 yılından bu yana faaliyet gösteren Türkiye Köy Kalkınma ve
Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatif Birlikleri, 1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu’nun geçiçi 2. maddesi gereği, intibak dışı kalarak tüzel
kişiliklerini korumuş ve Merkez Birliği düzeyinde KÖY-KOOP adı altında üst örgütlenmelerini tamamlamışlardır.
Köy-Koop Merkez Birliği; Tarıma ait farklı çalışma alanlarında
(Hayvancılık, Süt üretimi ve işlenmesi, seracılık, halı–kilim üretimi,
zeytin ve zeytinyağı işlenmesi, bal, çeltik üretimi ve işlenmesi,
çiçekçilik, fidan, salça, reçel, konserve üretimi v.b.) etkinlik gösterir.
YAYIN KURULU
• Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
• Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
• Prof.Dr. Ayhan ÇIKIN
• Prof.Dr. Cem ÖZKAN
• Prof.Dr. Bülent GÜLÇUBUK
• Yrd. Doç.Dr. Tuba ŞANLI
• Yrd. Doç.Dr. Hilal TUNCA
• Yrd.Doç.Dr. Levent DOĞANKAYA
• Dr. Yener ATASEVEN
• Dr. Özdal KÖKSAL
• Dr. Neşe N. TOPRAK
• Dr. Selen Deviren SAYGIN
• Yrd.Doç.Dr. Caner KOÇ
• Uzm. Dr. Esra GÜNERİ
• Ünal ÖRNEK
• Erol AKAR
• Tevfik Fikret CENGİZ
Gazetemizin Yayın Kurulu Üyeleri Fahri Olarak Görev Yapmaktadırlar.
SA
M
LA
AÇLI KOO
P
ER
BİR
LİKLERİ M
E
RK
Pabuçlu Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Yönetim Kurulu şu kişilerden
oluşuyor. Başkan: Fevzi İnkaya Üyeler:
Hüsnü Kandırmış ve Turan Güleç.
Nuriye’de zeytin ve üzümün bolca ye2009 yılında kurulmuş. O günden beri tiştiğini, kooperatifin bu konuda da
başkanlık yapan Fevzi İnkaya koopera- üreticiye yardımcı olmak için bir soğuk
tifte 56 ortağın bulunduğunu ancak bun- hava deposu kuracağı belirtilmektedir.
lardan 42’sinin faal olduğunu belirterek -Sürecek-
01.07.2015
Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
27.07.2015
F
Türkiye’de çileği ile ünlü Köprübaşı’nda
Tarımsal Kalkınma Kooperatifi Başkanı Ahmet Erdem, devletin çiftçiye
destek olmasını istiyor ve bu desteğin
sağlanması durumunda sera sistemine
geçeceklerini belirtiyor.
Kooperatif olarak üreticiye ürünlerinin
iyi fiyatla satılması için pazar araştırması yaptıklarını belirten başkan, bu
uğraşılarının çiftçinin yararına olmasına karşın halktaki kooperatif bilincin
zayıf olduğundan, bunun önlerinde
bir engel oluşturduğunu ileri sürüyor.
Oysa bir pazar araştırması yaparken
düzgün esnaf, başka bir deyimle parasını zamanında ödeyen esnaf ara-
Nuriye’de bir başka sıkıntının
hırsızlık olduğunu söyleyen
başkan, kablo hırsızlığı
sonucu yılda 20.000 – 30.000
TL zarara uğradıklarını
bu zararlara şimşeklerin
de katkıda bulunduğunu,
geçtiğimiz yılda 7 trafolarını
yandığını sözlerine ekliyor.
01.07.2015
Haziran 2015 Dönemine Ait Katma Değer Vergisinin Beyanı
27.07.2015
İ
AT
Okullara Kooperatifçilik Dersi
Konulmalı
Günde ortalama olarak 3000 saat su satılan ve bazen bu rakamın 15.000 saate
çıktığı suda önemli bir sıkıntı elektrik
paralarının yüksek olması. Nitekim Başkan Mahmut Ertan özellikle sulama kooperatiflerine ucuz elektrik verilmesi gerektiğini savunuyor ve ekliyor. 17 derin
kuyularının bulunduğunu ve göreve gelince 2 kuyu daha açtırdığını, damlama
sitemi ile sulama yaptıklarını., böylece
suda kaçağı önlediklerini vurgularken,
para tahsilatı konusunda sıkıntı yaşadıklarını Devletten tek isteklerinin ucuz
elektrik sağlaması konusunda kendilerine yardımcı olmasını talep ediyor. Bu
arada bu konuda üst birliklere önemli
görev düştüğünü belirtiyor. Çiftçilerin
durumunun çok kötü olduğunu, herkesin bankalardan kredi almak zorunda
kaldıklarını sözlerine ekliyor.
01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 67. Madde Kapsamında
27.07.2015 Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
M
Devletin Çiftyçiye Destek
Olmasını İstiyoruz
Manisa’ya ilk damlama
sistemini yerleştiren bir
kooperatif olan Nuriye’de
Başkan Mamut Ertan en çok
elektrik ücretlerinin yüksek
oluşundan şikayet etmektedir.
name Verme Hakkından Yararlananlar İçin)
RI
Yönetim Kurulu Başkanı: Ahmet Erdem Üyeler: Selçuk Yılmaz ve Mehmet
Emin Özenç
Mahmut Ertan, Abdülaziz Dündar,
Hayri Aytaçer, Ünal Tosun, Selahattin
Akkaş’tan oluşan Nuriye Sulama Kooperatifinde Mahmut Ertan Başkanlık yapmaktadır.
01.07.2015 Nisan-Mayıs-Haziran 2015 Dönemine Ait Tevkifatların Muhtasar Beayanname ile Beyanı (GVK 98. Maddesinin 3. Fıkrasına Göre Üçer Aylık Beyan27.07.2015
V E D İ Ğ E R TA
Köprübaşı İlçe Merkezi
Tarımsal Kalkınma
Kooperatifi
Bizlere Ucuz Elektrik
Verilmesi Gerekir
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait GVK 94. Madde ile KVK 15. ve 30. Maddeleri27.07.2015 ne Göre Yapılan Tevkifatların Muhtasar Beyanname ile Beyanı
MA
“Kooperatif olarak 30x4 projesi uyguladık. Parası da çıktı ama hayvan alamıyoruz. Bu Sosyal Yardımlaşmadan kabul
edilen bir proje idi. 120 hayvan almadan
para çözülmüyor. Üç veya dört seferde
alınırsa istediğimiz sonucu elde edebiliriz. Hayvan dağıtımındaki bu yanlışlık
kooperatifleri firmaların eline teslim
ediyor. Manisa Tarım İl Müdürlüğü’ne
konuyu ilettik. Bir sonuç çıkmadı. Manisa’daki birçok kooperatifin durumu
budur. Proje uygulanmasındaki bu yanlışlık kooperatifleri zora sokuyor.
Daha aktif duruma gelmeleri durumunda sadece Narıncalı-Pıtrak’ta değil, Türkiye’deki tüm kooperatiflerde ilerleme
kaydedileceğini söyleyen başkan Sarı,
“Yetkililerden bizim bu mağduriyetimize
son vermelerini istiyoruz” diyor. Yönetim Kurulu Başkanı: Selçuk Sarı Üyeler:
Mehmet Eyice ve İsmail Morgül.
Bu iddiayı ileri süren Köprübaşı Su
Ürünleri Kooperatifi şu kişilerden
oluşuyor: Başkan: Halim Kaya Yönetim
Kurulu Üyeleri: Mustafa Uysal- Osman
Doğan- İbrahim Kurul- Ali Dikilitaş
1976’da kurulan ve aynı yıl faaliyete geçen Köprübaşı Su Ürünleri ve Balıkçılık
Kooperatifinde sıkıntılı günler yaşanıyor. Balıkçılar barajda bulunan balığın
tükenmek üzere olduğunu söylüyor.
Kooperatif Başkanı Halim Kaya bu sıkıntıyı şöyle açıklarken ilgilileri göreve
davet ediyor. Balıkçıların bugünlerde
çok sıkıntılı olduğunu çünkü barajda
balıkların yok olmak üzere olduğunu
vurgularken baraj kapaklarının açılması ile balıkların dışarı kaçtığını, bu
kaçışı önlemek için gerekli tedbirlerin
alınmasının bir zorunluluk olduğunu,
ayrıca Uşak Organize Sanayi Bölgesindeki fabrikaların atıklarının Gediz Nehrine aktığını ve bu kirli suyun balıkların yaşamını etkilediğini, yine çevrede
bulunan zeytinyağı fabrikalarının atıklarını Gediz Nehrine geldiğini, böylece
balıkların yaşama sansının yok olmak
üzere olduğunu belirtirken yetkililerin
bir an önce arıtma tesisleri kurulması
konusunda ciddi davranmaları gerektiğini dile getirmektedir.
Ortaklarına parasal konularda yardımcı olduklarını söyleyen başkan, balıkçıların ağ ve benzeri ihtiyaçlarını da
karşıladıklarını belirtmektedir. Göreve
geldiğinde 74 ortağı bulunan kooperatifin şimdi ortak sayısı 84’e çıkmış bulunmaktadır.
Başkana göre, denizlerde balıkçılık yapan kışılar kooperatifle aynı ruhsatı
alıyor ve aynı parayı ödüyorlar. Ama en
önemli nokta onlar mazotu daha ucuza
aldıkları halde kooperatif daha pahalıya almak zorunda. Bu dengesizliğin
mutlaka giderilmesi gerekmektedir.
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Yangın Sigortası Vergisinin Beyanı ve Öde20.07.2015 mesi
IN
Barajda Balık Nesli Tükeniyor
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Ait Elektrik ve Havagazı Tüketim Vergisinin Be20.07.2015 yanı ve Ödemesi
K
dıklarını belirten başkan bunun için
ihale bile yaptıklarını sözlerine ekliyor.
Dünyanın en kaliteli çileğini yetiştiren
kooperatif henüz başını kaldıramamış.
2012 de havaların çok soğuk geçmesi
nedeniyle zarar etmişler ve karşılarına
320.000 TL borç çıkmış. Ne var ki, üreticinin bu zararı karşılanmış
01.07.2015
Haziran 2015 Dönemine Alt İlan ve Reklam Vergisinin Beyanı ve Ödemesi
20.07.2015
L
Köy-Koop Eski Genel Başkanı
01.07.2015 Haziran 2015 Dönemine Alt Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Kesin15.07.2015 tisi Bildirimi ve Ödemesi
KA
Hadi İLBAŞ
01.07.2015 16-30 Haziran 2015 Dönemine Ait Noterlerce Yapılan Makbuz Karşılığı
09.07.2015 Ödemelere Alt Beyannamenin Verilmesi ve Ödenmesi
Ğİ • KÖY
Manisa’da çok ilginç bir kooperatif var.
2007’de kurulan bu kooperatifin hizmet binası var, süt tankı var, süt toplama merkezi var, ahırları var ama ahırlarda hayvanları yok.
Narıncalı-Pıtrak Tarımsal Kalınma Kooperatifi Başkanı Selçuk Sarı
bu konuda şöyle diyor:
kendilerince en önemli konunun halk
arasında kooperatifçilik bilinci bulunmaması, bunu giderecek en etkili tedbirin okullarda ilköğretimden başlayarak
kooperatifçilik dersinin konması olduğunu vurgulamakta, haftada bir dersin
bile yeterli olacağını belirtmektedir.
Bulunduğu köyde kooperatifçiliğe ilk
başlayan Başkan İnkaya’nın kendisidir.
Bugün Pabuçlu’da günde 2,5 ton süt elde
edilmektedir. Köyde kooperatifin kendisine ait bir binası bulunmaktadır. Toplanan süt kooperatife getirilmektedir. Ne
var ki, köyde su yoktur. Oysa köyün sulama suyuna büyük ihtiyacı vardır.
Çalışan bir işçinin bulunduğu kooperatifte temizliğe son derece önem verilmektedir. Sütler tamamen steril bir
ortamda toplanmakta ve alıcı firmalara
verilmektedir. Bütün ortakların buna
özen gösterdiğini söyleyen Başkan İnkaya bu kurallara uyan ortaklarımızın
bu hassasiyetinin kendilerini duygulandırdığını belirtmektedir.
RLİ
Ahırlar Hazır Ama İçinde
Hayvanları Yok
Temmuz-2015 Dönemi muhasebe işleri ile
ilgili yapılması gerekenleri madde madde
aşağıda sıralamış bulunmaktayız. her zaman belirttiğimiz gibi zamanlar konusunda
çok dikkat etmemiz gerekiyor.
Bİ
»» Bu sayımızda sizlere yine Köy-Koop Manisa Birliği’ne bağlı kooperatiflerin yaptığı
çalışmaları incelemeye devam ediyoruz.
Değerli Kooperatif Ortakları,
Z
Dünden Bugüne Kooperatifçilik -43-
MUHASEBEDE BU AY
E
2
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
İmtiyaz Sahibi ve Yayınlayan:
S.S. Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı
Kooperatifler Birliği KÖY-KOOP Adına
Yakup YILDIZ
Sorumlu Yazıişleri Müdürü:
Mehmet SEVER
Genel Yayın Yönetmeni: Emel TUĞRUL
Haber Müdürü: Turgay SOLMAZ
Haber Koordinatörü: Ayhan ELMALIPINAR
Merkez Adres: Paris Cad. 24/7 Kavaklıdere-Ankara
Tel: 0312.419 63 95 Faks: 0312. 419 63 96
Web: www.koykoop.org E-posta: [email protected]
Yayın Türü: Yaygın Süreli Yayın
Temmuz 2015 ANKARA
Baskı:
Matus Basımevi Reklam ve Yayıncılık Tic. Ltd. Şti.
Matbaacılar Sitesi 1514. Sk. No:2 İvedik Organize Sanayi - ANKARA
Tel: 0312. 395 95 96
Yazıların Sorumluluğu yazarlara, ilanların sorumluluğu ilan sahiplerine aittir.
4
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Koalisyon Pazarlığında
Çiftçi ve Tarım İçin Öneriler
»» Partiler arasında koalisyon pazarlığı çoktan
başlatıldı. Bir tarım uzmanı olarak, çiftçilerin gelir
dağılımından daha yüksek düzeyde pay alması
ve buna koşut olarak Türkiye’nin tarımsal üretim
atağına kalkması için kimi önerileri, yeniden parti
kurmaylarına hatırlatmak istiyorum.
İşte bu öneriler.
Tarımsal Desteklemeler
Küçük ve Orta Ölçekli
İşletmelere verilmeli.
Türkiye’de, küçük ve orta ölçekli işletmeler, tarımsal işletmelerin hala
büyük bir çoğunluğunu oluşturuyorlar. Desteklemelerde bu işletmeler
temel alınmalı ve destekler, Milli
Gelir’in en az yüzde 2’si olmalı. Tarımsal Destekleme Kurumu kurulmalı ve Tarımsal Destekleme Çerçeve Kanunu ivedilikle çıkarılmalı.
Tarımsal Desteklemeler
Kooperatifleşmeyle Birlikte
sağlanmalı.
Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler tarımsal kooperatiflerde örgütlenmek
zorundadır. Kooperatifleşmeyi desteklemek için; Girdilerden KDV ve
ÖTV alınmamalı. Kooperatifler aracılığıyla üreticileri sanayici yapmalı.
Katma değer, ancak bu şekilde üretende kalabilir. Aksi durumda üreticilerin oligopol duruma gelmiş sanayicilerle başa çıkmaları olası olamaz.
Kooperatiflerin işledikleri malların
KDV’leri de düşürülmeli.
Tarım Kredi Kooperatifleri’nin de
çiftçinin ihtiyaçlarını karşılar duruma gelmeleri amaçlanmalı. Kooperatifler Bankası kurulmalı.
Üretici ve tüketici yararına çalışan,
aracıların dışlandığı pazarlama kanalları kurulmalı.
Tarımsal amacı kooperatiflerin mallarını en kısa şekilde tüketicilere ulaştırılması için gerekli düzenlemeler
yapılmalı ve üreticiyi korumak amacıyla Sertifikalı Depoculuk ve Depo
Makbuzu Sistemi geliştirilmeli.
Özelleştirilen Tarımsal
KİT’ler yeniden
kamulaştırılmalı.
Çiftçi lehine piyasa düzenlenmesi
için Tarımsal Kitlerin yeniden kurulması gerekmektedir. Şimdiki
Toprak Reformu Yapılmalı.
Prof.Dr. Mustafa KAYMAKÇI
İzmir Çiftçi Örgütleri
Güçbirliği Platformu
[email protected]
1.5’ine ait. Bölgenin mayınlı toprakları da topraksız köylülere dağıtılmalı.
Tarım toprakları
korunmalı.
5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi
Kullanım Kanunu’nun 13.maddesi
yürürlükten kalkmalı.
• Ülkesel Arazi Kullanım Planı yapılmalı ve meralar, ovalar, zeytinlikle,
ormanlar kanun gereğince koruma
altına alınmalı ve tarımsal SİT ilan
edilmeli.
• Toprak Koruma Kurulları, amaç
dışı tarım arazisi talanının aracı olarak kullanılmamalı, kurullar üzerindeki bürokratik ve siyasal baskılar
kaldırılmalı.1998 yılında kabul edilen 4342 sayılı Mera Yasası’nın uygulanmasına özen gösterilmeli.
Gıda Egemenliği
Korunması ve tarım
ürünleri ithalatı
engellenmeli.
Türkiye’nin gıda egemenliği, ulusal gıda pazarının adil olmayan dış
ticarete karşı gümrük vergilerinin
düzeyini yükseltme ve çiftçilerin
genetik, toprak ve su gibi kaynaklar
üzerinde haklarının tekelci şirketlere karşı korunması gibi önlemlerle alınmalı. Bunun sağlanması da,
ekonominin diğer dallarında olduğu
gibi kamunun denetimiyle olasıdır.
Bu bağlamda uluslararası finans kuruluşlarının müdahalesi önlenmeli,
iç pazara sermaye giriş ve çıkışları
denetlenmelidir.
Türkiye’de, özellikle Güneydoğu
Anadolu Bölgesi başta olmak üzere çiftçilik yapmak isteyen topraksız
ya da az topraklı çiftçilerin toprak
reformu aracılığı ile yeterince topraklandırılması zorunludur. Örneğin, Diyarbakır’da toprakların yüzde 41’inden fazlası ailelerin yüzde
3’ünün denetiminde. Şanlıurfa’da
da 10 milyon dekara yakın arazinin
yüzde 30’una yakını ailelerin yüzde
Tarım yasaları yeniden
düzenlenmeli.
Dünyada Bu Yıl
Çölleşen Toprak
Dünyada Bu Yıl
Erozyonun Yok Ettiği
Toprak
5.840.000
Hektar
Tarımla ilgili yasalarda tam bir karmaşa vardır. Örneğin köylülerin örgütlendirilmesiyle bağlantılı yasa ve
yönetmeliklerde görev alanları çatıştırılmış ve sık sık değiştirilmektedir.
Bu da çiftçilerin güçlenerek tarım
politikalarını yönlendirmesini olumsuz etkilemektedir.
3.405.000
Hektar
Köy-Koop Kastamonu Birliği Olağan
Genel Kurulu Gerçekleştirildi
»» Köy-Koop Kastamonu Birliği’nin 2014 Yılı Olağan Genel Kurul Toplantısı
13 Haziran 2015 tarihinde Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü Toplantı
Salonunda gerçekleştirildi.
Genel Kurulda tek liste halinde gidilen seçimde, Erol Akar, 2 yıllığına
tekrar başkanlığa seçildi.
Kastamonu Köy Kalkınma ve Diğer Tarımsal Amaçlı Kooperatifler
Birliği Genel Kurul toplantısına;
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği
Genel Başkanı Muammer Niksarlı, Köy-Koop Genel Başkanı Yakup
Yıldız, Or-Koop Genel Başkanı Cafer Yüksel Köy-Koop Genel Başkan
Yardımcısı M.Barış Aydın, OrKoop Merkez Birliği Genel Başkan
Yardımcıları Sabri Özgün ve İdris
Şenel, Bursa Köy-Koop Birlik Başkanı Erdoğan Yıldız, Zonguldak
Köy-Koop Birlik Başkanı Bayram
Cüra, Köy-Koop Merkez Birliği
Genel Müdürü Turgay Solmaz, OrKoop Merkez Birliği Genel Müdürü
Erdem Kaplan, Bursa Köy-Koop
Birliği Hukuk Danışmanı Kemal
Aslan, DGRV Türkiye Temsilciliği
Proje Koordinatörü İfakat Gürkan,
Kastamonu Orman Bölge Müdürü
Hüseyin Dinçer, GTH İl Müdürü
Osman Yaman, Orköy Şube Müdürlüğünden Ziya Tekşen, GTH
Taşköprü İlçe Müdürü Mesut Şallı,
SFC Yönetim Kurulu Üyesi Ömer
Gülamoğlu, Kastamonu Borsası
Yönetim Kurulu Üyesi Serdar İzbeli, İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yaşar
Aktaş, kooperatif ve sivil toplum
temsilcileri katıldı.
Türkiye Milli Kooperatifler Birliği Genel Başkanı Muammer
Niksarlı’nın Divan Başkanlığını
yaptığı Genel Kurulda; Yönetim ve
Denetim Kurulu Faaliyet Raporları
ile Bilanço, Gelir-Gider hesapları okunup ibraları gerçekleştirildi.
Daha sonra görevinde 20. yılını geride bırakan Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı Erol Akar’a ve o yıllarda üreticinin kooperatifleşmesi
ve Birliğin bugüne ulaştığı hizmet
kapasitesine gelmesinde önemli rol
oynayan kooperatif başkanlarınaTeşekkür Plaketleri verildi.
Hem kooperatif
ortaklarımıza hem de
ilimiz ekonomisine
önemli katkı sağladığımızı
düşünüyoruz.
Genel Kurulda konuşan Erol Akar,
sütün pazarlanmasında sağlıklı ve
güvenli bir pazar oluşturulmasına,
üreticinin emeğinin en iyi şekilde
değerlendirilmesine yönelik çalışmaların sürdüğünü belirterek,
“Süt pazarlama faaliyetlerine ilk
başladığımız günlerden bu tarafa
daha gelişmiş bölgelerde ve ülkelerde olduğu gibi kooperatifleşmenin sağlanması ve soğuk zincirin
oluşturulması yönünde çalışmalar
sürdürdük. Birliğimizce kooperatif köylü işbirliği ile ve değişik kuruluşlardan sağlanan desteklerle
kurulan süt toplama merkezleri ile
ilimizde 120 tonu aşkın kapasiteye
ulaşan bir soğutma zinciri ile çok
önemli bir alt yapı oluşturuldu.
Ayrıca hayvancılığın ve sütçülüğün
geliştirilmesinde örgütlü yapıların
gerekliliği kaçınılmazdır. Sütte kalitenin artırılmasında ve kayıt altına alınmasında bu yapıların ciddi
görevler yüklenmesi gerekmektedir. Nitekim bakanlıkça yayınlanan
destekleme kararnamelerinde örgütsüz üretici desteklenmemektedir. Birliğimizce yapılan çalışmalar
sonucu üreticiye ödenen desteklemeler konusunda hem kooperatif
ortaklarımıza hem de ilimiz ekonomisine önemli katkı sağladığımızı
düşünüyoruz” dedi.
Erol Akar, geçtiğimiz yıl birliğin gelir gider durumuna da dikkat çekerek, 356 bin TL kar elde ettiklerini
kaydetti.
Genel Kurul’da gerçekleşen seçimin ardından yeni Yönetim Kurulu
Erol Akar, S. Özcan Özdemir, Şevket Yerli, Celal Çetinkaya ve Nafiz
Çıkrık’tan oluşurken, Denetim Kurulu ise Sadık Söylemez, Ahmet İhtiyar ve Bayram Bakırcı’dan oluştu.
Gündemdeki diğer maddelerin görüşülmesinin ardından, iyi dilek ve
temennilerle Genel Kurul sonlandı.
Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri
Birlığı Genel Kurulunu Yaptı
»» Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri Bölge Birliği’nin 2014 Yılı Olağan Genel
Kurul Toplantısı 18 Haziran 2015 tarihinde gerçekleştirildi.
Balıkesir Hayvancılık Kooperatifleri
(Hay-Koop) Başkanı Faruk Özen
Olağan Genel Kurulda yaptığı konuşmasında “Süt desteklemelerinden kişi başı 10’ar lira kesmek sureti
ile döner sermayeye sizler adına yatıracak ve kooperatif ortaklarımıza
mesajla bildireceğiz” bilgisini verdi.
Genel Kurul’da, gelir ve gider kalemlerindeki hedeflere değinen,
2014 Yılı faaliyetleri hakkında detaylı bilgi aktaran Özen, '2015 yılı
tahmini gelir kalemlerinde Gübre
satışından 15 bin lira, Banka Mevduat ve Fon gelirinden 15 bin lira
Süt Pazarlama Gelirinden 400 bin
küpeleme 40 bin, kar payı gelirleri
5bin ve ortaklık pay gelirlerinden
20bin lira olmak üzere 495 bin lira
gelir hedefimiz var. Giderler bölümünde personel 100 bin, kira 9 bin
500, yolluk giderleri 110 bin temsil
ve ağırlama 55 bin reklam ve promosyon 35 bin lira, tescil ve noter
gideri bin 500, muhasebe gideri 6
bin, sabit gider 30 bin, bina teslim
ve açılış 50 bin olmak üzere 397 bin
lira gider, olumlu bütçe farkı olarak
da 98 bin lira artı kar hedefimiz var'
diye konuştu.
Çarşaf Liste ile gidilen Olağan Genel Kurulda Başkan Faruk Özen
131, Hüseyin Kuzgun 125, Hüseyin
Özcan 112, Ahmet Köseoğlu 110 ve
Hüseyin Uydaş 102 oy aldı. Denetim Kurulunda ise 102 oyla Kemalettin Kırca 96 oy ile Cemil İlcan
ve 76 oy ile Ömer Baydar HayKoop'un Yönetim Kurulunu oluşturan isimler oldu.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
TARIM
Arıları Böcek İlaçları Yok Ediyor
»» Arı kolonilerinin çöküşü, tüm dünyada endişe
yaratıyor. Yapılan yeni bir araştırma, arı koloni
çöküşlerinin sebebini, tek bir pestisit sınıfına değil,
pestisit ve fungisitlerden oluşan bir kimyasal çorbasına
bağlıyor. Yani, arıları kurtarmak için tek bir pestisit
sınıfını yasaklamak yeterli değil.
Doğaya ve insana zararlı tarım ilaçlarının kullanılmadığı ekolojik/organik/doğa dostu tarım yöntemleri, arı
nüfusunun, dolayısıyla gıdanın sürdürülebilirliği için en etkili, belki de
tek çözüm.
Maryland Üniversitesi ve Amerikan
Tarım Bakanlığı tarafından yapılan
ve Journal Plus One ‘da yayınlanan, türünün tek örneği araştırmaya
göre, arıların topladığı polende, pestisit (böcek ilacı) ve fungisit (mantar
ilacı) kalıntılarından oluşan bir kimyasal çorbası bulundu. Bu sonuç, koloni ölümlerinin sebebi konusunda
yeni bir çığır açıyor.
Araştırmacılar kızılcığa benzeyen
yaban mersini bitkisini tozlayan
arıların polenini topladıklarında,
arıların Nosema ceranae adında bir
parazite karşı güçsüz düştüklerini
keşfetti. Polen ortalama dokuz farklı
pestisit ve fungisit içeriyordu, hatta
bilim insanları bir polende 21 çeşit
kalıntı buldu. Bilim insanları, bu sekiz farklı tarım ilacını, parazit enfeksiyonuyla ilişkilendirdi.
Bu polenle beslenen arıların parazite yakalanma ihtimali en az üç kat
artıyordu. Daha önce, mantarla mücadelede kullanılan ama pestisit gibi
böcekleri öldürmeyen fungisitlerin,
arılar üzerinde zararlı bir etkisi olmadığı düşünülüyordu.
Geçtiğimiz yıllarda, koloni çöküş-
lerine sebep olduğu belirtilen neonikotinoid sınıfındaki pestisitler,
Avrupa’da yasaklanmıştı. Ancak
Maryland Üniversitesi’nden Van
Engelsdorp, yeni araştırmanın pestisit ve fungisitlerden oluşan bir tarım ilacı çorbasının arıların sağlığını
olumsuz etkilediğini belirtiyor: “Pestisit konusu, bize söylenenden daha
karmaşık. Sorun tek bir ürün değil,
bu nedenle tek bir pestisit sınıfının
yasaklanmasıyla çözülmüyor”.
Araştırma, arılarla ilgili bir sorunu
daha ortaya çıkardı: İlaçlanmayan
yaban arazilerden polen toplayan
arıların polenlerinde de kalıntıya
rastlandı. “Bu kalıntıların nereden
geldiğinden emin olamıyoruz ama
durum gösteriyor ki, sadece ilaca değil, ilaçlama tekniklerine de dikkat
etmemiz gerekiyor” açıklaması yapıldı. www.bugday.org
5
Kooperatifler Kapitalist Sisteme Hizmet Etmemeli
»» Kooperatifler kapitalist sistemin sınırları içinde kalmayı kabul ederlerse çiftçiler
ve tüketiciler için bir kurtuluş söz konusu olmaz.
Diyelim ki köyde süt üreten bir çiftçisiniz. Köyde üye olduğunuz kooperatif; yemi fabrikalardan toptan alıyor, böylelikle piyasadan biraz daha
ucuz bir yem elde ediyorsunuz. Sütünüzü de sizden alıp soğutuyor ve
büyük süt ve süt ürünleri şirketine
satıyor. Kooperatif üyesi olmayan
bir çiftçiye göre durumunuz biraz
daha iyidir. Ancak her geçen gün
yem fiyatları artıyor. Süt şirketi de
sütü kooperatifin elinden ucuza almak için uğraşıp duruyor.
Süt alanında çalışan şirketler artık piyasada çok güçlüler. Ülkeyi
kendi aralarında paylaştılar. Fiyat
konusunda anlaşıyorlar. Kooperatif veya diğer çiftçiler bir yerde
empoze edilen fiyatı kabul etmek
zorunda. Fabrika yemi üretimde
esas olduğundan sütünüzde omega
3 ve konjige linoleik asit düşük düzeyde hatta hiç yok. Bu süt ve bundan yapılan yoğurt veya peynir sizi
kalp ve damar hastalıkları, beyin ve
sinir hastalıklarına (alzheimer ve
parkinson gibi) açık hale getiriyor.
Ayrıca sizi kanser gibi hastalıklardan yeterince korumuyor. Bu durumda sizin ürünleriniz tüketiciyi
de korumuyor. Ayrıca tüketici süt
ve ürünlerini marketlerden aldığından çiftçinin eline geçen fiyatın
epeyce üstünde bir fiyatla bu ürünleri almak zorunda.
Kooperatif sütü kendi işlerse, piyasadaki derecesi biraz daha yükseliyor, ancak gene de zincir süper marketlere muhtaç durumda.
Onlar epeyce güçlü olduklarından
kooperatif hegemonya duvarını
aşamıyor. Kısacası ortak olduğu-
Prof.Dr. Tayfun ÖZKAYA
Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
[email protected]
nuz kooperatif sistemin ağlarından
kurtulmuş değil. İktidara hâkim
olan şirketler ise çiğ sütün satışına
yasaklar getirmek, devletin verdiği
çiftçi desteklerini kendileri için yarayışlı hale getirmek gibi araçları
kullanarak hegemonyasını sürekli
pekiştiriyor. Bu durumda sistemin
kurduğu oyunun kurallarını reddedip başka bir oyun oynamaya çalışmak gerek. Sistemin içinde oyununu oynamaya çalışan kooperatifler
büyüseler, devleşseler bile ne çiftçiye ne de tüketiciye yararlı olamıyorlar. Dünyada şu anda çok uluslu
şirket gibi çalışan bazı şirketlerin
kökende kooperatif olduklarını biliyoruz. Ülkemizde de bu yönde gelişen kooperatifler var. Üretim ve
pazarlama yöntemleri ne insana ne
de doğaya dost değil.
Bu durumun farkına varan bazı kooperatifler yeni bir yol seçiyorlar.
Bu kooperatiflere ekolojik kooperatifler deniyor. Fransa’da bunlar
kendilerine biyo-kooperatif demekte. Sütü örnek almaya devam edersek bu kooperatifler yoğun yem
(fabrika yemi) yerine meraları tercih ediyorlar. Merayı güçlendirme-
ye çalışıyorlar. Böylelikle hem yem
masrafları düşüyor hem de süt veya
peynir insan sağlığına çok yarayışlı bir hale geliyor. Diğer yandan
ürünlerini tüketim kooperatifleri,
topluluk destekli tarım grupları,
çiftçi pazarları veya internet yoluyla doğrudan tüketiciye ulaştırmaya
çalışıyorlar.
Tüketicilerle ittifaklar oluşturuyorlar. Çiftçi sistem içinde bir yandan
ürünlerinden ellerine geçen fiyatların düşmesi veya yeterince artmaması, diğer yandan ise artan girdi
fiyatlarından (yem, mazot, gübre,
ilaç vb.) oluşan bir makas arasında
ezilmekte. Ekolojik kooperatifler
işte bu makasın iki kanadını açmaya
çalışıyorlar. Bunları yapmanın kolay
olduğunu kimse söylemiyor. Ancak
diğer yolun sonu çiftçilerin şirketlerin kölesi haline gelmesi olacak.
Güya modern üretim, süt üreticilerini her gün yeni bir girdiyi kullanmaya teşvik ediyor. Bu süreç onları
iflasa sürüklüyor. Burada başka bir
teknoloji mümkün diyoruz.
Örneğin küçük kooperatifler bile
artık sütleri pastörize edebilirler.
Mutlaka fabrika kurmak gerekmez.
Artık küçük pastörizasyon makineleri var. Böylelikle küçük kooperatifler çiğ süt değil pastörize süt
satabilirler. Ülkemizdeki kooperatifler büyük borçlar altına girerek yatırımlar yapıyorlar. Bunların
önemli bir kısmı iflas etti ve şimdi
şirketlerin eline geçti. Başarılı olanlar da bıçak sırtındalar ve ürünleri
ekolojik değil. Ekolojik kooperatifleri (veya biyo- kooperatifleri) merak eden kooperatifçi var mı acaba?
6
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
3. Tire Süt Sempozyumu
Düzenlendi
»» 11 Haziran 2015 tarihinde Tire Organize Sanayi
Bölgesi İşletmeleri (TOSBİ) konferans salonunda
düzenlenen ve “Süt Ürünleri Ve Teknolojilerinde
İnovasyon” konusunun işlendiği “3. Tire Süt
Sempozyumu” yoğun bir katılım ile gerçekleştirildi.
Süt sektörünün yenilikçi yaklaşımlarının ve mevcut durumunun fotoğrafını
çeken ve geleceğine ışık tutan “3. Tire
Süt Sempozyumu” sonuçlarına göre;
• Son yıllarda Türkiye süt sektöründe kayda değer gelişmeler yaşanmaktadır.
• Sektörün rekabet şansı ancak inovasyonun daha önemli kılınmasına
bağlıdır.
• Bu anlamda Türkiye süt sektörü
gelişime açık bir sektördür ve hali
hazırda birçok yenilikçi çalışmalar
yapılmaktadır.
• Süt sektörü yenilikçi yaklaşımlarla
gelişecek ve daha fazla ihracat olanakları yakalayacaktır.
• Bu durum Türkiye’nin cari açığının
azaltılmasında önemli rol oynayacaktır. Ancak yenilikçi yaklaşımların
yanı sıra sektörde temelde bazı çalışmaların yapılması gerekmektedir;
“Süt-yem paritesi dikkate
alınmalı“
• Çiğ süt de asıl sorun fiyatta değil,
yüksek maliyettedir. Örneğin AB’de
Nisan 2015 de 31.59 euro cent yani
yaklaşık 93 kuruş olan çiğ süt ile yetiştirici 1 kilo 700 gram yem alırken,
ülkemizdeki yetiştirici 1 lira 15 kuruş
ile ancak 1 kilo yem alabilmektedir.
Çiğ süt fiyatının belirlenmesinde üretim maliyetinin dikkate alınması ve
maliyetin altında bir fiyat belirlenmemesi gerekir. Dünyada standart olarak kabul edilen süt-yem paritesi dikkate alınmalı. Yani 1 litre sütle 1.5 kilo
yem alınabilmelidir. Hayvancılığın
sürdürülebilir olması için üreticinin
refah payının dikkate alınması gerekir. Hükümet eğer süt sanayicilerini
destekleyecekse o zaman maliyetle
fiyat arasındaki fark veya süt yem pa-
ritesi arasındaki fark kadar üreticiye
prim olarak vermelidir
• Süt sektöründe kayıt dışılığın
önlenmesi, gıda güvenliğinin
sağlanması, fiyat istikrarı, maliyetlerin düşürülmesi, üreticinin pazarlama sorununun
giderilmesi, üretimde planlamanın yapılabilmesi ve köyden
kente göçün önlenmesi için;
Türkiye’nin koşulları kooperatifleşmeyi önemli kılmaktadır.
bu yapılanmanın teşvik edilmesine
yönelik olarak, çiğ süt destekleri, sütünü örgütler kanalıyla pazarlayan
üreticiye verilmeli, bunun için örgütsüz çiftçilere zaman tanınmalı, yine
sütü soğuk zincir altında kontrollü
bir şekilde toplayan örgütlere de daha
yüksek teşvik primi verilmelidir.
• Büyükbaş hayvancılığın yanı sıra
küçükbaş hayvancılık da hak ettiği
yeri almalıdır.
• Süt işletmeleri; kayıt dışı çalışarak
hileli gıdalar üretenler nedeniyle
haksız rekabet ile karşı karşıyadır.
Ucuzcu market politikaları nedeniyle birçok firma ucuz mal elde etmek
için katkı maddeleri kullanmakta ve
bu durum tüketici sağlığını tehdit etmektedir.
• Süt işletmeleri yetiştiriciye süt
parasını 15-30 gün aralığında ödedikleri halde, ürünlerinin parasını
marketlerden en az 3 ayda alabilmektedir.
• Medyada çoğunlukla süt ve süt
ürünleri ile ilgili uzmanlarından
doğru bilgiler almak yerine uzman
olmayan kişilerden spekülatif bilgiler alınmakta ve bu durum da tüketiciyi yanlış yönlendirmektedir.
• Tüm paydaşların katılımı ile sektöre sürdürülebilir bir rekabet gücü
kazandıracak ve kaliteli üretimi esas
alacak «süt eylem planı» hazırlanmalı ve uygulanmalıdır.
Meclis'te Tarımı Temsil
Edecekler..
»» 25. Dönem Meclis'te yer alacak milletvekilleri
arasında 10 Ziraat Mühendisi, 1 Veteriner Hekim,
1 Ziraat Teknisyeni yer alıyor.
7 Haziran 2015 tarihinde yapılan seçimlerin ardından Meclis'te yine
hukukçular, tıp doktorları, siyaset
bilimciler ve işletmecilerin ağırlığı
olacak.
AKP'den milletvekili seçilen Hüseyin Samani, Orhan Karasayar,
Mehmet Babaoğlu, Bünyamin Özbek, CHP'den Orhan Sarıbal, Okan
Gaytancıoğlu, Kamil Okyay Sındır,
Ali Akyıldız, MHP'den Alim Işık,
Abdurrahman Başkan, HDP'den
İbrahim Ayhan ziraat mühendisi,
AKP'den Adem Tatlı da veteriner hekim olarak meclise girdi. MHP'den
İsmail Ok ise öğretmen, siyasetçi ancak Bursa Ziraat Meslek Lisesi mezunu ziraat teknisyeni.
Köy-Koop Denizli Birliği Genel Kurulunu
Gerçekleştirdi
»» Denizli’de bulunan 300 tarım ve hayvancılık kooperatifinin 136’nın üyesi olduğu
Hayvancılık Kooperatifleri Denizli Üst Birliği 10. Genel Kurulunu gerçekleştirildi.
Mehmet Varol 4. kez başkanlığa seçildi.
15 Mayıs Mahallesi’nde bulunan birlik binasında gerçekleştirilen genel
kurulda tek liste ile girilen seçimde
mevcut Başkan Mehmet Varol ve
yeni Yönetim Kurulu oy kullanan
102 üyenin tamamının oyunu alarak yeniden göreve geldi. 2004’te
kurulan ve 16 bin 700 çitçi ailesinin
üyesi olduğu Denizli’nin en büyük
birliği olan Hay-Koop’un Genel
Kuruluna Pamukkale Kaymakamı
Veysel Beyru, Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Sezgin Kutlu,
Et ve Süt Kurumu Denizli Kombina
Müdürü Mustafa Kıraç, Köy-Koop
Genel Başkanı Yakup Yıldız, Ormancılık Kooperatifleri Genel Müdürü Erdem Kaplan ve üye kooperatiflerin temsilcileri katıldı.
Köy-Koop Genel Başkanı Yakup
Yıldız’ın Divan Başkanlığına seçildiği Genel Kurulda; Birliğin 136’ı
kooperatif üyesinin bulunduğuna dikkat çeken Mehmet Varol,
"Denizli'de 16 bin 700 ailenin üye
olduğu bir birliğiz. Üreticinin sorunları dağ gibidir. En büyük sivil
toplum örgütlerinden biri olarak
sorunların çözümüne katkı koymaya devam edeceğiz. Kooperatif
ortaklarımızın, Kooperatiflerimizin denetiminde ürettiği ürünleri,
Üst Birliğimiz aracılığı ile Ulusal ve
Uluslararası pazarlarda pazarlanmaktadır. Denizli’de üretilen günlük sütün önemli bir kısmı birliğimiz aracılığı ile pazarlanmakta ve
Sanayici kuruluşlara soğuk zincirde
ulaştırılmaktadır. Biz güçlü bir aileyiz ve bu gücümüzü sonuna kadar
sürdüreceğiz” dedi.
yük bir ilçe. Bu ilçenin büyüklüğü
büyük kooperatiflerin bulunmasından. Denizli’de bütün kooperatiflerin bir çatı adlında toplandığı bir
üst birlik var. Bu Denizli için büyük
bir şans. Kooperatif demek güç demektir. Ve bilindiği gibi STK’ların
güçlü olduğu yerlerde sorunların
çözümü hızlı olur. Bu yüzden burası sizin için bir şans. Tarım hızla
gelişiyor. Bu gelişim sırasında siz
üyelerin de eğitime büyük önem
vermesi gerekiyor. Ben Pamukkale
Kaymakamı olarak sizlere söz veriyorum. Elimizden ne gelirse en iyisini yapacağız” diye konuştu.
Kooperatife Siyasi Olarak
Bakmayın
Kooperatifler sizin şansınız
Her zaman Pamukkale gibi büyük
bir ilçede görev yapmadıklarını belirten Pamukkale Kaymakamı Veysel Beyru, “Şimdiye kadar birçok
ilçede görev aldım ama Pamukkale
gibi şanslı bir ilçede hiç görev yapmamıştım. Burası çok güzel ve bü-
Denizli’nin kooperatifçilik anlamında çok şanslı bir il olduğuna
dikkat çeken Tarım İl Müdürü Sezgin Kutlu, “Siyasi sebeplerden dolayı kimilerinin bazı kooperatiflere
siyasi gözle baktığını görüyoruz.
STK’lar sizin en büyük gücünüz.
Burada güç de sizsiniz sizi denetleyenler de sizsiniz. Dolayısıyla bizim
sizin işinize karışmak gibi bir durumumuz yok ama bazı çiftçilerimiz
olaya sanki siyasi bakıyor. Biz buna
karşıyız. Bu kooperatifler sizin için
bir güç anlamına geliyor. Eğer siz
burada güçlü olursanız kimse sizin
önünüze taş koyamaz. Siz ne kadar
güçlü ve birlik içinde olursanız da
herkes sizinle birlik içinde olacaktır. Biz de kooperatiflere gereken
tüm desteği sağlamaya da devam
edeceğiz” ifadelerini kullandı.
Tarım Nüfusu Yaşlanıyor
Her zaman üreticinin yanında olacaklarını belirten Kutlu, “Tarım kesimi hızla yaşlanıyor. Gençleri tarım
sektöründe tutmamız gerekiyor. Bunun içinde etkin çalışmalar yapılmalıdır. Bu da devlet politikasıyla olur.
Devlet bu konuda teşviklerle yeni
uygulamaları hayata geçirmeli, biz
de destek olmalıyız" dedi. Konuşmaların ardından birlik yönetiminin
ibrası gerçekleştirildi. genel Kurulda
en son ise seçim gerçekleştirildi. 102
oyun geçerli sayıldığı kongrede mevcut Başkanı Mehmet Varol’un tek
listesi seçime girdi ve güven tazeledi. Varol'un başkanlığındaki yönetim kurulu listesinde Ahmet Ceray,
Ramazan Bayram, Davut Sevinç ve
Mevlüt Aksoy yer aldı. Seçimde ayrıca Köy-Koop, Hay-Koop, Or-Koop
merkez birliği delegeleri de seçildi.
Gökhan Karaıslı
Kırıkkale’de 121 Bin Dekar Ekili Alan Zarar Gördü
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Kırıkkale İl Müdürü Recep Kırbaş, Keskin, Karakeçili
ve Bahşili İlçelerinde dolu ve yağışlardan dolayı 121 bin ekili alanın zarar
gördüğünü söyledi.
İl Müdür Yardımcıları Gürsel Doğan
ve Ekrem Şener, Karakeçili İlçe
Müdürü Aydın Bütün ve teknik
elemanlar birlikte incelemelerde
bulunarak, zararının meydana geldiği alanlarda hasar tespit çalışmalarına başlanıldığını açıklayan
İl Müdürü Recep Kırbaş, “Keskin
ilçemizin Göçbeyli, Büyükceceli,
Hacıömersolaklısı, Takazlı, Çamurabatmaz, Barakobası köyleri, Karakeçili ilçemizin Sülübük köyü ve
Bahşılı ilçemizin Karaahmetli ve
Sarıkayalar köylerinde aşırı yağış
ve dolu yağışı sebebiyle hububat,
ayçiçeği, şekerpancarı, nohut, bağ
alanları ve sebze ekili alanlarda
ürünlerde yüzde 30-80 arasında
zarar görmüştür. Zarar gören alanlarda teknik elemanlardan oluşan
ekiplerimiz hasar tespit çalışmalarına başlamışlardır.” dedi.
Kırbaş, “Bu kapsamda şu ana kadar
merkez ve 8 ilçemizde 4 bin 302
çiftçimizin 121 bin dekar ekili alanında, buğday, arpa, bağ, meyve,
sebze, nohut, kuru fasulye, ayçiçeği,
mısır gibi ürünlerinde zarar meydana geldiği anlaşılmıştır. 10 Nisan
2015 tarihli Resmi Gazete´de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararına
göre mağdur çiftçilerin banka borçlarını bir yıl ertelenmesi hakkından
yararlanabilmeleri için ilçe Tarım
müdürlüğüne müracaat etmeleri
gerekmektedir.” diye konuştu.
Kırbaş, “Üreticilerimiz afetlere karşı yüzde 50 devlet destekli Tarım
Sigortasından yararlanmaları ve
ürünlerini sigortalatmaları kendi
menfaatlerine olacaktır.” dedi.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
TARIM
Sarımsak Üreticileri Dertli
»» Türkiye’deki sarımsak üreticileri, ürettikleri
sarımsağın Senenin sadece 3 ayı para ettiğini, kalan
dönemde ise doğu ve güneydoğu sınırından ülkeye
vergisiz şekilde giren sarımsak sebebiyle çok büyük
sıkıntı yaşadıklarını ortaya koyarak, yetkililerden
sorunlarına çözüm bulunmasını istiyorlar.
Türkiye’nin sarımsak üreticileri sınır ticaretinden yana dertli. Bir taraftan İran gibi ülkelerden dolaylı
yollarla vergisiz olarak Türkiye’ye
giren sarımsak, bir taraftan maliyetlerin yüksekliği, bir taraftan da
ithalat yapılması sebebiyle ürünün
elde kalması sarımsak üreticisinin
belini büküyor. Üretici, sınır ticaretine çözüm bulunarak Türkiye’ye
giren sarımsağın vergilendirilmesini isterken, soğuk hava depolarının
yetersizliği sebebiyle sarımsağın
yüzde 30-40’ının zayi olmasından
yakınıyor. Türkiye’deki sorunlardan birinin üreticinin sırtına yüklenen üretim maliyetleri. Maliyetlerin
yüksekliğinin sarımsak fiyatlarına
da yansıyor, yabancı ülkelerde sarımsak fiyatlarının Türkiye’den daha
düşük.Ülkemizde işçilik, akaryakıt,
gübrenin yüksek olması ve ihraç imkanlarının olmaması nedeniyle ürün
fazlalığı oluşmakta. Üreticiler . İran
gibi ülkelerden sınır ticaretiyle vergisiz olarak giren sarımsağın en büyük sorun olduğunu belirtiliyor.
Türkiye’de üretilen sarımsağın yüzde 30-40’ı zayi oluyor. Çin’de sarımsağın salamurası, cipsi kullanılıyor.
Kaliteli ürün kullanılırken, kalitesiz ürün doğrudan sucuk yapımına
gönderiliyor. Sucuğa gönderilmekde
olan sarımsak ise çok fazla düşük
maliyetlere gidiyor. Türkiye’de üretimi yapılan sarımsağın yüzde 3040’ı zayi olmakta.
Çay Tebliği Yayınlandı
»» "Türk Gıda Kodeksi Çay Tebliği" (TEBLİĞ NO:
2015/30) 7 Haziran 2015 tarih ve 29389 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlandı.
Tebliğe göre, Çay üreticilerine ise 2014
yılı yaş çay ürünü için kilogram başına 12 kuruş fark ödemesi yapılacak.
Tebliğle, Doğu Karadeniz, Çoruh ve
Orta Karadeniz havzalarında desteklemeye esas 2014 üretim sezonunda
üretilen ve satışı yapılan yaş çay yaprağına verilecek fark ödemesi desteğine ilişkin usul ve esaslar belirlendi.
Buna göre, ödemeler, yaş çay ürünü
destekleme ödemelerinden faydalanmak için kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuruda bulunan
ve 2014 üretim sezonunda da üreticiliği devam eden ruhsatlı üreticiler
ile ilk kez 2014 üretim sezonunda
yaş çay yaprağı üreterek satışını yapan ruhsatlı üreticilere yapılacak.
Söz konusu ruhsatlı üreticilere, 2014
yaş çay ürünü için yapılacak fark
ödemesi 12 kuruş olacak.
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 2015 mali yılı bütçesinin ilgili
harcama kaleminden, doğrudan üreticilere ödeme yapılmak üzere ÇAYKUR'a kaynak aktaracak.
Tebliğin uygulanmasıyla ilgili üstlendiği hizmetlerden dolayı üreticilere
ödenen destek tutarının yüzde 0,1'i
oranında hizmet komisyonu ÇAYKUR'a, yüzde 0,2'si oranında hizmet
komisyonu ise Ziraat Bankası'na ayrıca verilecek. Fark ödemesi desteği,
Ziraat Bankası tarafından, üreticilere ÇAY-KUR aracılığı ile ödenecek.
Ruhsatlı üretici olup, ilgili kararnameler doğrultusunda yaş çay ürünü
destekleme ödemelerinden faydalanmak için kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuruda bulunan
ve 2014 üretim sezonunda da üreticiliği devam eden ruhsatlı üreticilerin belgeleri, 2014 yılı fark ödemesi
desteği için de geçerli olacak.
Kamu ve özel sektör işletmeleri tarafından, bu üreticilere 2014 üretim
sezonunda sattıkları yaş çay miktarı
üzerinden, üretici başvurusu olmaksızın 2014 fark ödemesi desteği düzenlenecek.
Buna karşın, kamu ve/veya özel sektör işletmelerine 2014 yılı üretim sezonunda sattıkları yaş çay nedeniyle,
bu fark ödemesi desteğinden ilk kez
yararlanmak isteyenler ile bu yıl farklı özel sektör işletmelerine yaş çay
satan ruhsatlı üreticiler, 26 Aralık
2014 mesai bitimine kadar çiftçi belgesi ve ilgili başvuru dilekçesiyle T.C.
Kimlik Numarasını beyan ederek yaş
çay sattıkları kamu ve/veya özel sektör işletmelerine başvuracak.Başvuru
dilekçesi ve çiftçi belgesinin, yaş çay
satılan tüm kamu ve özel sektör işletmelerine verilmesi zorunlu olacak.
Mücbir sebepler, fark ödemesi desteğinden faydalanacak kişinin ölümü, yangın, deprem ve sel gibi tabi
afetler dışında gereken süre içerisinde istenilen belgelerle başvuruda bulunmayan üreticiler, askı listelerinde
ismi bulunmayan veya askı süresi
sonuna kadar hatalı kayıtların düzeltilmesi için yazılı başvuruda bulunmayan üreticiler, ruhsatsız üreticiler, üretim sezonundan önce ruhsatlı
üreticiliği sona erenler ile kamu kurum ve kuruluşları fark ödemesi desteğinden yararlanamayacak.
Yükümlülüklerini yerine getirmeyerek
haksız yere ödemeye neden olanlar ile
haksız yere ödemelerden yararlanmak
üzere sahte veya içeriği itibariyle gerçek dışı belge düzenleyen ve kullananlar hakkında gerekli cezai, hukuki ve
idari işlemler yapılacak.
Destekleme ödemelerinden, idari
hata sonucu düzenlenen belgelerle
yapılan ödemeler hariç, haksız yere
yararlandığı tespit edilen üreticiler,
5 yıl süreyle hiçbir destekleme programından yararlandırılmayacak.
7
2015 Uluslararası Kooperatifler Günü’nün
Teması: Eşitlik
»» Küreselleşen dünyamızda eşitsizlik yükselişte.
Son yıllarda gelir adaletsizliği oldukça
belirginleşti. Credit Suisse’in son raporuna göre en tepedeki nüfusun %
1’ini temsil edenler dünya gelirinin
yarısına sahip olurken, en alt kademedeki % 50 nüfus ise gelirin % 1’ini
paylaşıyor. Ama eşitsizlik farklı örtüler altına gizleniyor. Etnik farklılıklar,
bölgesel ya da yerel karakteristikler ya
da cinsiyet veya yaş farklılıkları gibi
kişisel kalıpların altına saklanıyor.
19’uncu yüzyılın ilk yarısında ortaya
çıkmasından itibaren kooperatifler
kadın ve erkekler arasında eşit oy
ilkesini benimseyerek cinsiyet eşitliğini temel bir hak olarak benimsemişlerdir. Kooperatiflerin basit hiyerarşisinde rekabet değil, kabiliyete
dayalı ekip çalışması teşvik edilir.
Eşitsizlik hepimizi nasıl
etkiliyor?
Eşitsizlik adalet duygusunu ve kişisel güveni olumsuz olarak etkiler.
Tüm insanların aynı saygınlığa ve
itibara sahip olmaları gerekir. Buna
karşın eşitsizlik, olumsuz sosyo-ekonomik ve güvenlik sorunları yaratır.
Eşitsizlik;
• Ekonomi için kötüdür,
• Altyapı için kötüdür,
• Güvenlik açısından kötüdür,
• Demokrasi için kötüdür.
Kooperatifler eşitsizliği gidermek
için ne yapar? “Sahipliği” yaygınlaştırır...
Kooperatifler, sahipliği yaygınlaştırarak ekonomik ve sosyal katılımcılığı güçlendirdiklerini kanıtlamışlardır. Kooperatif model
gelişmeye devam ederse eşitsizlik
daha da azalacaktır.
Herkese açık
Kooperatifler herkese açık oldukları için herhangi bir kimse, erkek
ya da kadın, yaşlı ya da genç katılabilir..
Karar alma, zenginliğe
bağlı değil
Kooperatifte sermayeye bağlı olmaksızın herkesin 1 oy hakkı bulunması, herkesin eşit karar alma
gücünün bulunduğunu gösterir.
Eşitlik aynı zamanda ihtiyaçlara da
erişimin eşit olduğu anlamına gelir
Birleşmiş Milletler önemli bir strateji olarak benimsemiştir ki küresel
düzeyde kaliteli mal ve hizmetlere
erişim, ulusal düzeyde kooperatiflerin temel amaçlarındandır.
Birleşmiş Milletler asıl önemli hedefin tipik bir şekilde dışlanmış
gruplara ulaşmak olduğunu belirtmektedir. Kooperatifler bu nedenle
mali kazanımlar sağlamak yerine
ortaklarının gereksinmelerini karşılamaya odaklanırlar.
Kooperatifler, halkı güçlendirerek
ve onlara insan onuruna yaraşır ve
sürdürülebilir bir yaşam kurmalarını sağlayarak eşitsizliği azaltmaya
çalışırlar.
8
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
GÜNDEM
Buğday Fiyatları Açıklandı
»» Toprak Mahsulleri Ofisi 2015 yılı için 2 numaralı “Anadolu Kırmızı Sert” ekmeklik
buğday müdahale alım fiyatını ton başına 862 TL olarak açıkladı.
Buğdayda ton başına 50 lira prim ile
gübre, mazot, sertifikalı tohumluk ve
toprak analizi gibi destekler de ödenecek. Diğer desteklemelerle birlikte
ton başına 127 lira prim ile fiyatın
989 liraya yükseleceği hesaplanıyor.
Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira, prim ve
desteklerle birlikte 1103 lira; arpa fiyatının ise ton başına 645 lira, prim
ve desteklerle birlikte 772 lira olacağı
belirtilirken, TMO Anadolu kırmızı
sert buğdayın kasım ayı satış fiyatı da
ton başına 960 lira olarak açıklandı.
Geçen yıl yaşanan olumsuz iklim koşullarına bağlı olarak Türkiye’nin
buğday üretiminin bir önceki yıla
göre yüzde 14 azalışla 19 milyon ton,
arpa üretiminin ise yüzde 20 azalışla
6,3 milyon ton olarak gerçekleştiğini belirten Bakan Eker, bu yıl iklim
şartlarının hububat üretimi açısından uygun seyretmesi nedeniyle
buğday üretiminin geçen yıla göre
yüzde 18 artışla 22,5 milyon ton,
arpa üretiminin ise yüzde 27 artışla
8 milyon ton olarak gerçekleşeceğinin tahmin edildiğini söyledi.
Bu yıl TMO tarafından hububat
alımlarında izlenecek politikalara
değinen Bakan Eker, TMO’nın Türkiye genelinde 285 noktada alım
faaliyeti göstereceğini, Çiftçi Kayıt
Sistemi’ne kayıtlı üreticilerden belgelerindeki üretim miktarının tamamı satın alınacağını belirtti.
Bakan Eker, 2015 yılı için 2 numaralı
Anadolu kırmızı sert (AKS) ekmeklik
buğday müdahale alım fiyatının ton
başına 862 lira olarak belirlendiğini belirterek, “Protein oranı yüksek,
süne oranı düşük olan buğdaylar
yüzde 7’ye kadar ilave fiyat almaktadır. Diğer gruplardaki ürünlerin alım
fiyatları TMO tarafından belirlenen
pariteye göre hesap edilecektir” dedi.
Pariteye göre makarnalık buğday fiyatının ton başına 976 lira, prim ve
desteklerle birlikte ton başına bin
103 lira, arpa fiyatının ise ton başına
645 lira, prim ve desteklerle birlikte
ton başına 772 lira olduğunu bildiren Eker, TMO Anadolu kırmızı sert
buğdayın kasım ayı satış fiyatının da
minimum ton başına 960 lira olarak
belirlendiğini söyledi.
Bakan Eker, TMO’nun bu yıl Polatlı
ve Ahiboz’da alımlarını lisanslı depolar üzerinden yapacağını belirterek,
şöyle devam etti: “Üreticiler, ürünlerini bu lisanslı depolara bırakmak
suretiyle alacakları elektronik ürün
senetlerini, bugün açıklanan fiyatlar
üzerinden 2016 yılı Nisan ayı sonuna kadar TMO’ya satabileceklerdir.
Ürününü lisanslı depolara bırakan
üreticiler, elektronik ürün senedi
vasıtasıyla lisanslı depoculuk şirketinin anlaşmalı olduğu bankalardan
kredi kullanabilecekler. Ürününü
TMO depolarına emanete bırakan
üreticiler ise makbuz senedini kullanarak TMO’dan yüzde 30 avans alabilecek. TMO’nun anlaşmalı olduğu
bankalardan kredi kullanabilecekler. Ürününü lisanslı depolara bırakan tüccar ve sanayiciler, elektronik
ürün senedini kullanarak lisanslı
depoculuk şirketinin anlaşmalı olduğu bankalardan, TMO depolarına
emanete bırakan tüccar ve sanayiciler ise makbuz senedini kullanarak
TMO’nun anlaşmalı olduğu bankalardan kredi kullanabilecekler.
Makbuz senedine dayalı kredi kullanan tüm kesimlerin bankalara olan
yükümlülüklerini yerine getirerek
ürünlerini TMO’ya satmamaları durumunda bankalara ödemiş oldukla-
rı faizin yüzde 25’i TMO tarafından
karşılanacak.”
Buğday Fiyatına Yapılan
Değerlendirmeler
Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Özden
Güngör, “2015 yılında ekmeklik
buğday fiyatı bir önceki yıla göre ortalama % 2,4, gübre fiyatı ise ortalama
% 5,7 artmıştır. Sonuç olarak ekmeklik buğday fiyatındaki artış, girdi fiyatlarındaki artışın gerisinde kalmış,
çiftçi enflasyona ezdirilmiştir.” dedi.
Güngör, “Buğday destekleme alım fiyatının her yıl olduğu gibi bu yıl da
Çukurova ve Güneydoğu Anadolu`da
buğday hasadının büyük ölçüde tamamlanmasından sonra açıklanmış
olması da, hasat ettiği ürününü satarak bir an önce borçlarını ödemek
isteyen bu bölgelerdeki çiftçilerimizi
mağdur etmiştir. Bu bölgelerdeki çoğu
çiftçi ürününü 0,75 TL/kg düzeyindeki
fiyatlarla tüccara satmış durumdadır.
2015 yılında girdi fiyatlarının yüksekliği nedeniyle uygun tohum, ilaç
ve yeterince gübre kullanamayan
çiftçinin ürettiği buğdayların kalitesi
dikkate alındığında en az % 80`ninin başfiyatı tutturma ihtimali yoktur. Ayrıca çiftçi tarafından TMO
ve tüccara teslim edilen ürünlerden
yapılan kesintiler de (Stopaj, Borsa tescil ücreti, Nakliye vs.) dikkate
alındığında birinci kalite buğdayın
fiyatı %3-4 aşağıya inmiş olacaktır.
2002-2015 dönemi göz önüne alındığında, 13 yıl önce kilogramı 0,23
TL olan buğday fiyatı bugün %274
artışla 0,86 TL düzeyine çıkmıştır.
Aynı dönemde mazot fiyatı %271,
gübre fiyatı da %428 oranında artmıştır. 13 yıl önce 1 kg buğdayla 1,31
kg gübre alınabilirken, bugün %31
kayıpla 1 kg bile değil, 910 gr gübre
alınabilmektedir.” dedi.
Çiftçi Sendikaları Konfedarasyonu (ÇİFÇİ-SEN) Genel
Başkanı Abdullah AYSU yaptığı açıklamada; “Buğday serin iklim
bitkisidir. Türkiye’nin önemli bölümü serin iklim özelliklerine sahiptir.
Fakat bütün dünyada yaşanan yağış
rejimindeki istikrarsızlık, Türkiye’yi
de etkilemektedir. Bilindiği üzere geçen yıl yaşanan olumsuz iklim
koşulları nedeniyle buğday üretimi
yüzde 14 azalarak 19 milyon tona,
arpa üretimi ise yüzde 20 azalışla 6,3
milyon tona geriledi. Bu olumsuzlu-
ğun yaşandığı sezonda Gıda Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı hububat fiyatı açıklamadı. Piyasayı regüle/düzenleyecek bir girişimde bulunmadı.
Çiftçiyi çaresiz bir biçimde tüccarın
egemen olduğu piyasanın belirleyiciliğine terk etti. Çiftçilerin hak
arama örgütleri olan sendikaları için
hala Meclis’te iç hukuk düzenlemesi
yapılmış değil. Çiftçi sendikalarının
çiftçiler lehine verdiği mücadelesi
bu nedenle çok etkili olamadı. Sonuç
olarak çiftçiler yalnız kaldı/bırakıldı.
Sahipsiz kalan buğday
üreticileri zor anlar yaşadı,
banka borçlarını ödemekte
güçlükler yaşadı, zarar etti.
Açıklanan bu fiyat, hükümet cephesinde yüksek ve iyi olarak kamuoyuna aktarılmaktadır. Bu doğru değil.
Açıklanan buğday fiyatları geçen yıl
serbest piyasada gerçekleşen fiyatların
bile gerisinde. Yanlış anlaşılmasın serbest piyasa olsun, müdahale alımı yapılmasın demek istemiyorum. Tersine
müdahale alım fiyatları düşük belirlenmiş, çiftçilerin lehine yükseltilmesine dikkat çekmek için söylüyorum.
Topraktan Gelen Krediye
Gidiyor
»» Türkiye Tarım ve Kredi Kooperatifleri’nin verilerine
göre, üreticilerin son 12 yılda aldığı kredi 20 kat arttı.
Türkiye Tarım Kredi Kooperatifleri’ nin güncel verileri, üreticilerin
tarımsal faaliyetler için aldıkları
kredi miktarlarındaki artışı gözler
önüne seriyor. Bu verilere göre en
fazla üreticinin kredi kullandığı il
İzmir, en az üreticinin kredi kullandığı il ise Erzurum. Her yıl kredi miktarını arttırırken, üreticilere
daha uygun finansman sağlamak
için de çalıştıklarını belirtenTürkiye Tarım Kredi Kooperatifleri Genel Müdürü İrfan Güvendi, “2014
yılında Türkiye’de yaşanan kuraklık, sel gibi doğal afetler nedeniyle
kullandırdığımız kredilerin geri
dönüşünde bir miktar sıkıntı yaşıyoruz. Ancak Türkiye’de üreticiler
borcuna sadık” dedi.
“Kredi faizleri azaltılmalı,
borçlar ertelenmeli”
Öte yandan; Türkiye Ziraat Odaları Birliği (TZOB) Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar da tarım sektöründe kullanılan kredilerin yüksek faizli olduğuna dikkat çekiyor
ve üreticilerin yeterli finansmanla
desteklenmesi gerektiğinin altını
çiziyor. Nitekim Bakanlık tarafından yapılan desteklemelerin yeterli olmadığı durumlarda üreticiler
kredi paketlerini genişleten özel
bankalardan kredi almayı tercih
ediyor. Bayraktar bu kış yaptığı bir
açıklamasında, özellikle doğal afetlerden zarar gören üreticilerin hem
kamu, hem de özel bankalara borçları olduğuna dikkat çekmiş ve şu
ifadeleri kullanmıştı: ”Bu borçların ertelenmesi gerekiyor. SGK ve
elektrik borçları da yeniden yapılandırılmalı, sadece Ziraat Bankası
ve tarım kredi kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan sübvansiyonlu
krediler, diğer kamu bankaları tarafından da verilmelidir. Alınacak
erteleme kararı, doğal afete maruz
kalan veya ödeme güçlüğü çeken
bütün üreticilerimizin kullandıkları kredilerin tümüne uygulanmalı,
bu uygulama tarımsal kredi kullandıran diğer bankaları kapsamalıdır. Doğal afetlerden zarar gören
çiftçimize yeni kredi açılmalı, bu
yıl borcunu ödeyemeyecek çiftçimizin elektrik ve SGK ödemeleri
ertelenmelidir.”
Bayraktar’ın da değindiği gibi; üreticilerin doğal afetler yüzünden başları dertten kurtulmadığı gibi, tarım
sektöründeki yapısal sorunlar da
çözülmüş değil. Üretilen ürünlerdeki fiyat artışı, enflasyonun altında
seyrettiği için alım gücünde kayıplar meydana geliyor. Bayraktar bu
sebepler yüzünden üreticilerin uygun faizli finansmana ihtiyacı olduğunu söylerken, uygulanan yüksek
faiz oranlarının, üreticilerin altından kalkabileceği rakamlar olmadığına da dikkat çekiyor. tarlasera
Bitkisel Atık Yağların Kontrolü
Yönetmeliği Yayınlandı
»» Bitkisel Atık Yağların Kontrolü Yönetmeliği 6
Haziran 2015 tarih ve 29378 sayılı Resmi Gazete’de
yayınlandı.
Geçen yıl gerçekleşen fiyatlar, kötü
iklim koşulları nedeniyle yaraları sarmaya yetmedi. Bu yıl iklime
bağlı olarak buğdayda rekolte artışı beklenmektedir. Buğday hasadı
yapılmayana kadar çiftçi tarladaki
ürünü kendi ürünü olarak görmez,
hasadı kaygı içinde bekler. Umarım
ve dilerim çiftçiler bir afet yaşamaz.
Rekolte tahminler oranında gerçekleşir. Bu yüksek rekolte iyi bir fiyat
birleşebilseydi/ buluşturulabilseydi, çiftçiler geçen yılın yaralarını
sarabilir, gelecek sezon üretime devam etme gücüne güç katabilirdi.
Ancak açıklanan fiyatlar, bırakın
önümüzdeki sezonun üretimine güç
katmasını, geçen yılın yaralarını
bile sarmaktan uzak.”dedi.
Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı Başkanı İbrahim Yetkin ile
Un Tanıtım Grubu ve aynı zamanda
ihracatçı birlikleri başkanı olan Turgay Ünlü, fiyatı makul karşıladılar.
Yönetmelik neleri
kapsıyor:
İthalatı yasak olan bitkisel atık
yağların kaynakta azaltımı, ayrı
toplanması ve geri kazanımı esas
alınmakta. Bitkisel atık yağlar ile
bu yağların işlenmesi sonucu oluşan atıkların çevreye zarar verecek
şekilde depolanması, taşınması,
doğrudan veya dolaylı olarak yüzey
suları ile yeraltı suyuna, denize, kanalizasyona, drenaj sistemi ile toprağa verilmesi ve mevcut düzenlemelerle belirlenen sınır değerleri
aşarak hava kirliliğine neden olacak şekilde yakılması yasak.
Bitkisel atık yağlar ilgili teknik düzenlemelere uygun olarak sadece
biyodizel ve biyogaz üretiminde
kullanılabilecek.
Yemeklik bitkisel yağ üreticileri,
Bitkisel yağ ambalajlarının etiketlerinde “Bitkisel atık yağları lavaboya veya su, toprak gibi alıcı ortamlara dökmeyiniz.” ibaresine yer
vermekle yükümlü olacak.
Bitkisel atık yağ üreticileri, Bitkisel atık yağları diğer atık madde ve
çöplerden ayrı olarak biriktirmekle
yükümlü olacak.
Bitkisel atık yağlardan biyodizel ve
biyogaz üretimi yapacak tesisler,
bu Yönetmelik kapsamında geri
kazanım tesisi olarak değerlendirilecek. Bu tesisler, Enerji Piyasası
Düzenleme Kurumunun teknik düzenlemelerine uygun üretim yapacak ve piyasaya arz edilen ürünlere
ilişkin olarak dağıtıcı lisansı sahiplerinden alınacak teslimatla ilgili
belgeleri altı aylık dönemlerde Bakanlığa sunacak.
Biyodizel üretimi sonucu oluşan
yan ürünlerin kullanımı ve satışı
için ilgili kurumlardan izin alınması şart. Bu tesislere kabul edilen
bitkisel atık yağ miktarları ve geri
kazanılamayan atıkların nasıl bertaraf edildikleri yıllık olarak ilgili il
müdürlüğüne bildirilecek.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
GÜNDEM
Tepe-Çatı Örgütü ve Örgütsel İletişim
»» İnsanlık varoluşundan bu tarafa iletişim içinde olmasına rağmen, iletişimin önemi
son yıllarda daha iyi anlaşılmaya başlanılmıştır.
İletişim kurmanın daha bilinçli bir
davranış biçimi olarak ortaya konulması için, araştırmalar ve bilimsel
çalışmalar giderek yoğunlaşmıştır.
Öyleki, özellikle yöneticilerin, iletişimle ilgili belirli formasyonları
kazanmış olmaları kaçınılmaz hale
gelmiştir.
İletişim kurulabildiği süreçte, insanlar birbirlerini dinler, sorunlarını
paylaşır ve konuşarak çözüm üretirler. Sağlıklı kurulabilen
iletişimde, kişiler birbirlerini suçlamaz, yargılamaz.
Kişisel egolar ön planda
değildir, ben yoktur, biz vardır. Kişisel menfaatler veya
yararlanmalardan çok, kurumsal menfaatler ön plandadır. Çünkü karşılıklı olarak iletişim kanalları açıktır.
Örgütlerin en önemli
sorunlarından
birisi de kurumsal
iletişimdir.
Kooperatiflerde, köyden
başlayan hiyerarşik
yapılanmaları nedeniyle
iletişimin çok daha kolay
kurulabilinecek olması,
kooperatifler adına
önemli bir avantaj olarak
değerlendirilmelidir. İl
veya ilçe bazında kurulan
örgütler için aynı şeyi
söylemek ise pek mümkün
değildir.
Ancak, örgütsel yapılarda iletişimin
sağlıklı kurulabildiğini söylemek de
pek mümkün değildir. Yönetim kadrolarının yeterince iletişim bilgisine sahip olmaması ve kurumsal iletişim kanallarının yeterince oluşturulamamış
olması sorun olarak görülmektedir.
Erol AKAR
Köy-Koop Kastamonu
Birlik Başkanı
Diğer taraftan örgütlenmedeki kaotik
durum, tabanla yeterli iletişimin kurulmasındaki olumsuz etkenlerden
birisi olarak değerlendirilmelidir.
İletişimdeki sorun, dikey yapılanma
içerisinde bölge, merkez ve milli birlik düzeyinde daha da büyümekte,
örgütler sorunlara çözüm üretmekte
zorlanan, hatta çözüm üretemeyen
yapılar haline gelmektedir.
Üst örgütlerin tabanla
yeterli iletişimi
kurabildiğini söylemek
mümkün değildir. Bu
anlamda üst örgütlerin çatı
örgüt mü? Yoksa tepe örgüt
mü? Olduğu tartışmalıdır.
Sürecin böyle işlemesi tepe
örgütlerin birçoğunun
varlığını tartışılır duruma
sokacaktır. Çünkü tabanda
memnuniyetsizlik giderek
artmaktadır. Yeterince
hizmet verilememesinin
ötesinde, yapılan
hizmetlerin tabana
anlatılmasında dahi sıkıntı
yaşanmaktadır.
Özellikle bölge birliklerinin, iletişim kanallarını güçlendiren
yapılanmalara veya organizasyonlara ihtiyacı olduğu
kesindir. Çünkü tarımsal
kalkınma kooperatiflerinin
çok amaçlı faaliyet yürütmesi, ortaklarının tüm ekonomik ve sosyal faaliyetlerine
cevap verebilme zorunluluğunu getirmiştir.
Diğer taraftan tarımın ve
hayvancılığın her alanında
faaliyet yürüten her kooperatif ortağının üst düzeyde
temsilinin sağlanması, faaliyet alanları itibariyle sorunlarının daha özgün bir alanda, gerektiğinde ilgili taraflarında katılımıyla tartışılmasına
zemin hazırlayacak ortamların oluşturulması, örgütsel yapı içerisindeki
iletişimi güçlendirecektir.
Bu nedenle, kooperatiflerin ağırlıklı
faaliyet konuları ile ilgili kurulların,
faaliyet alanlarının seçilmiş temsilcilerinden oluşturulmasını sağlamak,
güven duygusunun oluşmasını, üst örgütle taban arasındaki iletişimin güçlenmesini, katılımcılığı ve her ortağın
kendini ifade edebildiği bir ortamın
oluşmasını da sağlamış olacaktır.
Yeniden yapılanma ve yasa çalışmalarında, iletişim kanallarının daha
sağlıklı oluşturulmasını sağlayacak
düzenlemelere gidilmesinin önemi
unutulmamalıdır.
Orman Ürünleri Satış İhale Koşulları Değişecek
»» Endüstriyel ormanlarda kesim işleri kolaylaşıyor, orman ürünlerinin satış
ihalesine sınırlama geliyor.
Isparta Ticaret ve Sanayi Odası (ITSO) Meclis Başkanı
Yardımcısı ve Batı Akdeniz
Keresteciler Derneği Yönetim Kurulu Üyesi Ali İhsan
Altınok, Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’nın 60 yıl aradan
sonra ‘Oduna Dayalı Orman
Ürünlerinin Satış, Usul ve
Esasları Hakkında Tebliğ
Taslağı’ hazırladığını belirtti. Altınok, yeni tebliğe
göre, artık orman ürünlerinin satış ihalesine herkesin
giremeyeceğini, endüstriyel orman
sahalarında ağaç kesimlerinin kolaylaştırılacağını söyledi.
Orman ürünleri sektörünün sorunlarını ve değişiklik konusundaki görüşlerini anlatmak amacıyla
Ankara’da Orman Genel Müdürü
İsmail Üzmez ve sektör temsilcilerinin bir araya geldiğini aktaran
Altınok, toplantıya TOBB Ormancılık Sektörü Meclis Başkanı Ahmet
Kahraman’ın da katıldığını söyledi.
Toplantıda, lif-yonga, kağıt, palet ve
kereste üreten sektör temsilcilerinin
sorunları dile getirilerek tebliğ taslağı hakkında da görüş alışverişinde
bulunulduğunu ifade eden Altınok,
Orman Kanunu’nun 1956 yılından
bu yana değişikliğe uğramadığını ve
kanunda sektör temsilcilerini sıkıntıya düşüren birçok yönetmeliğin
değişmesi gerektiğini söyledi. Sek-
tör temsilcilerinin desteklenmesini
istediklerini, toplantıda da tebliği
taslağına ilişkin görüşlerini ilettiklerini anlatan Altınok, “Tebliğ de
yapılacak değişiklik orman ürünleri
sektörünün sorunlarının çözümünü
kolaylaştıracak. Yeni tebliğ ile endüstriyel orman sahalarında ağaç
kesimleri kolaylaştırılacak. 60 yıldır böylesine geniş kapsamlı bir değişiklik yapılıyor ve ilk kez sektörün
görüşü alınıyor” dedi.
İhaleye her isteyen
giremeyecek
“Taslağa göre, ormanda kesim işlemleri ile orman ürünleri satış
ihalesinde kolaylıklar getirilecek”
diyen Altınok, sözlerini şöyle sürdürdü: “Orman ürünleri satış ihalesine herkes giremeyecek, ihaleye
orman ürünleri imalatı yapan firma-
lar katılacak ve yılda 25 bin
metreküp üzeri imalat yapanlardan kapasite belgesi
istenecek. İşletmesi büyük
olanlardan 25 bin metreküp
üzerindekilere orman tahsisi verilecek. Satış ihaleleri
daha erken yapılacak. Kızılçam orman ürünleri sadece
Batı Akdeniz bölgesinde
yer alıyor. Kızılçamların
dağda, ormanda kesilmesi
ve imalathaneye getirilmesi sürecinde bir çok sıkıntı
yaşanıyordu. Orman işletmesi ürünleri önceden kendisi kesip işleyip
satıyordu. 5-6 yıldır da orman işletmesi ağaçları dikili satıyordu. Dikili satış olduğu için de o bölgedeki
orman köylüsü ve orman kooperatifl eri ile sorun yaşanıyordu. Ağaç
kesme, yükleme ve sürtme ile doğa
koşullarında çok sıkıntılar yaşıyorduk. Yazın kesim yasak olduğu için
orman işletmesi kışın ürün veriyordu. Kış koşullarında da dağda kalan
ağaçlarda ürün kaybı oluyordu. Ağaç
kurtlanıyordu. Değişiklikle bunun
önlemi de alınacak. Ormanda kesim
daha da kolaylaştırılacak.” Önceden
3 ayda satış yapıldığını yapılacak
değişiklikle bu sürenin 10 aya kadar
süreceğini anlatan Altınok, “Ödemeler 10 aya kadar yapılabilinecek.
Orman ürünleri satış ihale koşulları
değişecek” diye konuştu.
9
Yaz Yağmurları Meyve ve
Sebzeyi Vurdu
»» Şeftali, ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde
80’lere varan rekolte düşüklüğü var.
Tarım üssü Bursa’da bahar aylarından sonra Haziran’da yağışlı geçti.
Bursa Meteoroloji Müdürlüğü’nün
‘Uzun yıllar ortalaması’ (60 yıllık)
verilerine göre Haziran’da metrekareye 32,6 kilogram yağmur
düşen kentte oran bu yıl 3 kattan
fazla arttı. Şeftali, armut, kiraz üretiminin yoğun olarak gerçekleştiği
Kestel bölgesine Haziran ayının ilk
22 günlük bölümünde metrekareye
90 kilogramın üzerinde yağış düştü. İnegöl’de ise metrekareye 111
kilogram yağmur yağdı.
Yaz yağmurlarının olumsuz yansımaları olacağını savunan Bursa
Merkez Ziraat Odası Başkanı Fevzi Fırtına “Tarımda girdilerden
dolayı bir düşüş vardı. Bir de bu
yağışlardan ve elverişsiz hava şartlarından dolayı meyve ve sebzede
müthiş gerileme var. Şeftalide yüzde 70-80’lere varan hasat düşümü
var. Ahududu, böğürtlen ve kirazda yüzde 80’lere varan rekolte düşüklüğü var. Tabi ki; bu düşüklük
normalde soframıza yansıyacaktır. Domates, salatalık olsun, sera
dışındaki tarla domatesi yapanlar
için yüzde 70-80’i yeniden ikinci
ekim yapıldı, çünkü yerlerinde çürüdü, bozuldular. Bu tür yağışları
yaz aylarında beklemiyoruz. Sulu
tarımı yapmalıyız, meyvenin ve
sebzenin istediği zaman yapmalıyız. Üzümsü bitkiler dediğimiz
bitkiler de çürümeye başladı. Yüzde 40 düşüş var. Kirazda da aynı
durumda var. Domates, şeftali sofralara pahalı girecek. Tarımda ilaç,
mazot, gübre gibi girdiler pahalıydı, çiftçimiz ekemiyordu şimdi yağışlar da eklenince bu nereye kadar
gider, bilemiyorum. Kış aylarında
da don vardı, Mayıs ve Haziran
ayındaki yağışlar toprakta da ısınma olmayınca büyüme olmuyor.”
Zeytinde rekolte
düşüklüğü olacak
Osmangazi Ziraat Odası Başkanı
Hakan Ekim de birçok üründe zayiatın kış aylarından itibaren görüldüğünü hatırlattı. Kış aylarındaki
don ve kırağılardan dolayı ürünlerde yüzde 50 zararın olduğunu
vurgulayan Ekim, şöyle devam etti:
“Zeytin de çiçek tutumunda denk
geldi yağışlar. Zeytinde büyük bir
rekolte kaybı var. Şeftalide büyük
hasar var. Büyük ihtimalle fiyatlarda artış olacak. Yüzde 50 zayiat
var. Bölgemizde sebze ekimi çok
yok, küçük fidanlıklarda yapılıyor.
HAL VE GİDİŞ
Bunlar da yağışlardan dolayı tarla
işlenemedi. Kiraz da çatlama ve çürümemiz çok. Şeftalide bazı cinslerde çatlama var. Armutlarda da
kalite kaybı. Bu sene kiraz, şeftali,
armutta ve Bursa’da üretilen tüm
ürünlerde zarar var. Çok kaliteli
ürün mevcut değil bu sene, sanırım
ihracata gidecek mal azalacak, bu
malın çoğu iç piyasaya yönelecek.
Bu da iç piyasayı çok fazla artırmayacak, geçen seneki fiyatlarda kalır
veya çok az artar. Fiyatlar ihracatla
bağlantılı. Yağış öncesi çok güzel
çiçeklenme olan zeytinler, tutum
döneminde yağışa yakalandığından döllemesini tamamlayamadı.
Bu yüzden hiç tutan zeytin yok,
bahçeler boş. Zeytinde ‘var yılı, yok
yılı’ olarak değerlendirmiyoruz.
Her zaman olması gereken bir şey;
fakat hava şartlarından dolayı zeytinde rekolte düşüklüğü olacak.”
Armut üreticisi Ersin Uğur ise yağışlardan sonra ilaçlama maliyetlerinin artmasından yakındı. Uğur,
“Bu sene havaların yağışlı gitmesinden dolayı ilaçlama maliyetlerimiz
arttı. Armutlara daha evvel 10-15
günde bir ilaçlama yaparken yağışlardan dolayı üç günde bir ilaçlama
yapmak zorunda kaldık. Mecbur
atıyoruz, atmazsak kara leke ve diğer hastalıklar oluşuyor. Bu sebeple
maliyetlerimiz yükseliyor. Bu sene
vatandaş armudu pahalı yiyebilir.
Don ve yağıştan dolayı problem
var, ihracat düşebilir. İhracata çok
armut giderse fiyatlar yüksek olur,
ihracat düşerse fiyatlar geçen seneki seviyelerde olur. Armutta yüzde
40’lar seviyesinde rekolte düşüklüğü olabilir.” diye konuştu.
Sait MUNZUR
10
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Dallarına Bahar Gelmiş
Memleketimin…
»» “Gemlik’e doğru denizi göreceksin, sakın şaşırma” der
usta şair Orhan Veli…
Vuslata beş kala gördüğüm bu satırlar
zeytinlikler arasında geçecek eğlence dolu bir yazın habercisiydi benim
için… Denizi görmek şaşırtmazdı
belki ama tarifi imkânsız bir heyecana sürüklerdi dede ocağına doğru
şehirlerarası otobüslerin bol çalkantıları arasında…
Bugünlerde dilimize yarı ingilizce
yarı türkçe yapışan fresh bir yaşam
özleminin benim için gerçek manası
ise aslında birazda o günlerde gizli.
Kalabalık, enfes ve neşeli kahvaltı sofraları, dedemin yoldan geçen
hiçbir kulu selamsız sabahsız çaysız çorbasız hatta baston tehdidiyle
evine salmaması… Hiç bitsin istenmeyen kâh mahalle aralarında kâh
zeytinliklere doğru uzayan oyunlar,
dedemle babamın kimi zaman duygusal kimi zaman neşeli bir rutine
dönüşen zeytin bahçelerindeki öğleden sonraki yürüyüşleri ve bu yürüyüşlerin kuyrukları bizler… Gün
geceye kavuşurken amcamın sazından dökülen içli bir türküye ilerleyen
yaşına ve rahatsızlıklarına rağmen
dedemle ve babaannemin müthiş bir
uyumla usulca eşlik etmeleri… Ve
coşkuyla başlayan yazın usulca bitişi
ile gözyaşlarıyla yanımızda babaannemin özenle şeçtiği ve belkide kendisinin dalından topladığı zeytinler
ile veda zamanı…
Zeytinin çiceğine bahar diyor babaannem… Bense zeytine emek diyorum… Bir düzine çocuk büyütmüş
bir kadının bir annenin emeğini hatırlatıyor bana tabaktaki zeytin taneleri… Marmarabirlikte’ki işinden
yorgun argın gelip dedemin özlem
dolu sataşmalarını sevgiyle karşılayan, ailesi için çalışmaktan usanmayan güçlü bir kadını… O yüzden zeytin denince benim aklıma ilk zeytin
gözlü babaannemin gelişi…
Ama zaman acımasızca önüne katarken hayatı ve bizleri, Âşık Veysel’in
ve Murathan Munganın mana yüklü satırları arka arkaya düşüveriyor
zihnime… Usulca mırıldanıyorum…
Dünyaya geldiğim anda, yürüdüm
aynı zamanda, iki kapılı bir handa
gidiyorken gündüz gece* ay herkese
* Aşık Veysel, Uzun İnce Bir Yoldayım.
Türkiye’de Son 10 Yılda
Tarım Yapılan Alanların
%25’i
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Toprak Bilimi ve Bitki Besleme
Anabilim Dalı
[email protected]
FAO’dan Açlık Raporu
»» FAO’nun yakın zaman önce Dünyada Gıda Güvencesizliğinin Durumu’nun
bölgesel eki olma özelliğini taşıyan raporu 16 Haziran 2015 tarihinde, Ankara
Üniversitesi Ziraat Fakültesi’nde kamuoyuyla paylaşıldı.
FAO Türkiye Temsilcisi Yuriko Shoji,
FAO Programlar Sorumlusu Sheikh
Ahaduzzaman, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekan Prof. Dr.
Gökhan Söylemezoğlu ve Ankara
Üniversitesi eski Rektörü Cemal
Taluğ tarafından kamuoyuyla paylaşılan; FAO’nun Avrupa ve Orta
Asya’daki gıda güvencesizliği ve yetersiz beslenme üzerine ilk defa yayınladığı raporu; bölgede beslenme
haritasını şekillendiren birden fazla
eğilim olduğunu gösteriyor. Gıda
güvencesizliğiyle ilgili sorunların
kalori ihtiyacından beslenme düzenlerinin kalitesine doğru kayması
raporda öne çıkan konular arasında.
Türkiye'nin de içinde
bulunduğu FAO'nun
Avrupa ve Orta Asya
bölgesi, açlığın sona
erdirilmesinde en önde
gelen yerlerden biri
olmasına rağmen bölgede
dengesiz beslenme hala
bir sorun olmaya devam
ediyor.
gülümser, mevsimler kimseyi dinlemezken, hani çocuklar gibi zaman
nedir bilmezken** birden bire büyüdük ve kirlendi dünya***…
Çocukluğumun en güzel
hatıralarının tanığı zeytin
ağaçlarının aralarında
önceden bi kaç tane
iken sonra hızla çoğalan
çirkin beton yapılar göğe
teğet geçen zeytinlikleri
kirletirken, gözlerimi
buna bile alıştırmak bu
kadar zorken, şimdi birde
Gebze-İzmir otoban yapımı
esnasında Gemlik ve
civarında kurban edilen
binlerce zeytin ağacının
ardından çaresizlikle iç
geçirir olduk…
Umarım bir gün soframda ithal zeytinlerle hatıralarımı yâd etmek zorunda kalmayacağım bir ömür diliyorum kendime…
Bu yazımı benim buğün güçlü bir
birey olarak toplumda var olmamda
emeği geçen ailemin güçlü ve iyi yürekli kadınlarına, anneme, bambaşka
bir hikâyenin cefakâr kahramanı anneannem Saime’ye ve zeytin gözlü babaannem Feride’ye ithaf ediyorum…
Sevgiyle kalın…
** Murathan Mungan, Eskidendi,
Çok Eskiden.
*** Murathan Mungan, Telli Telli
Turna (Şarkı sözü
Türkiye ise, yetersiz beslenme oranının 1990'lardan beri yüzde 5'in
altında seyrettiği ve hem Binyıl Kalkınma Hedefleri'nin açlık maddesine, hem de Dünya Gıda Zirvesi'nde
konulan hedeflere ulaşan ülkelerden
biri olma özelliğini taşıyor.
Açlık oranı yarıya düştü
Yetersiz beslenme oranının yüzde
5'in altında kaldığı Avrasya bölgesinde, açlık oranının yarıya indirilmesini hedefleyen ve uluslararası
olarak kabul edilen Binyıl Kalkınma Hedefleri'ne ulaşıldı. Rapora
göre; 1990-92'de 9.9 milyon açlık
çeken insan varken bugün bölgede 6 milyon daha az insan açlıktan
etkileniyor. Bu sonuç, daha zorlu
olan ve 2015'e kadar aç insanların
mutlak sayısında yarıya düşürülmesini amaçlayan Dünya Gıda Zirvesi Hedefi’ne bölgeyi daha fazla
yaklaştırıyor.
Eski Sovyet ülkelerinin "geçiş durgunluğu" denilen dönemden çıkması ve tüm bölgede gelirlerin istikrarlı şekilde artması, 2000'den
bu yana Lizbon'dan Vladivostok'a
kadar açlık oranının düzenli olarak azalmasına neden oldu. FAO
tahminlerine göre, bölgedeki neredeyse her ülkede nüfusun ortalama
kalori seviyesine ulaştığı gözlendi.
Bölgede, 2005-07'den beri gelişme
göstermesine rağmen açlık oranının hala yüksek olduğu sadece bir
ülke var, Tacikistan.
Rapor; yetersiz beslenme hakkında
iyi haberler yerse de, bölgede bulunan hem zengin hem de yoksul
ülkelerde mikrobesin yetersizlikleri
ve aşırı kiloyla ortaya çıkan dengesiz beslenme sorunu göze çarpıyor.
İki olgu da 5 yaş altındaki çocuklarda yaygın, mikrobesin yetersizlikleri büyüme geriliği ve kansızlık gibi
sorunlara neden oluyor. Çocuklarda aşırı kilo oranının artması, özellikle eski Sovyet ülkelerinde ve Balkan ülkelerinde sağlık sisteminde,
finansal yüke neden oluyor.
Yoksulluğu azaltarak
gıdaya erişimi sağlamak
Son 15 yılda, açlığın azaltılmasıyla
birlikte gıdaya erişim bir sorun olmaktan çıkma yolunda olduğunun
belirtildiği rapora göre, Avrupa ve
Orta Asya'da bunun nedeni kurumsal reformlar ve yüksek gelişme
oranları; fakat yine de düşük yoksulluk oranı olan ülkelerle açlık sorunu
olmayan ülkeler arasında birebir bir
eşleşme yok. İki istisna haricinde
bölgedeki tüm ülkeler yetersiz beslenme oranını yüzde 10'un altına
düşürmüş durumda olmasına rağmen yoksulluk oranları bu ülkelerin
hepsinde alt seviyelerde değil.
Belirlenmiş hedeflerle
gıda güvenliğini daha iyi
seviyelere getirmek
Gıda güvenliği ve yoksulluğun ortadan kaldırılması yıllarca en önemli öncelikler olarak kabul edildi.
Bununla bağlantılı olarak, hemen
hemen her ülkenin gıda güvenliği,
yoksulluğun bitirilmesi ya da her
ikisi üzerine düzenlenmiş ulusal
bir programı var. Gıda güvenliğinin
bölgede başarılı şekilde sağlanması
bu politikaların bir sonucu olmakla
birlikte, FAO iyi beslenmeye yeterince önem verilmediği görüşünde.
FAO Avrupa ve Orta Asya Bölgesel Ofisi kıdemli politikalar uzmanı David Sedik, "Bölgedeki ülkeler
gıda güvenliği sağlamak için farklı
stratejiler yürütüyor" dedi. Sedik,
"Bazı ülkeler gıda konusunda kendine yetebilmeye odaklanırken,
diğerleri daha serbest ticari düzenlenme biçimleri ve ihracat teşviki
gibi konuların üzerine yoğunlaşıyor." diye ekledi.
Buna rağmen bölgede gıda güvenliğinin farklı yüzleri (yetersiz kalori
alımının giderek azalması ve dengesiz beslenmenin yükselişi) ortaya
çıkarken ülkelerin sağlıksız bes-
lenme, aşırı kilo, obezite, bulaşıcı
olmayan beslenme kaynaklı hastalıkların getirdiği büyüyen sorunlarla baş etmek için yeni politikalar
geliştirmesine ihtiyaç var. FAO'nun
Gıda Güvencesizliğine Bölgesel Bakış: Avrupa ve Orta Asya raporu ülkelerin okul çocuklarına ve anneleri
beslenme eğitimi vererek daha çeşitli gıda üretimini ve beslenme düzenlerini teşvik etmesini öneriyor.
Dünyada Gıda
Güvencesizliğinin Durumu
Raporu
BM'nin her yıl çıkardığı küresel açlık raporuna göre (Dünyada Gıda
Güvencesizliğinin Durumu 2015,
SOFI 2015) dünyada aç olan insanların sayısı 795 milyona düştü.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Yatırım Fonu (IFAD) ve Dünya
Gıda Programı (WFP) tarafından
27 Mayıs'ta yayınlanan raporda, bu
sayın yaklaşık olarak her dokuz kişiden birine denk geldiği ve 1990-92
yıllarındaki açlık verilerinden 216
milyon daha az olduğu belirtildi.
Sağlıklı ve aktif bir hayat sürdürmek için yeterli gıda tüketemeyen
insanların oranını ölçen "yetersiz
beslenme oranı", 1990-92'den beri
yüzde 23.3'ten yüzde 12.9'a indi.
FAO Genel Direktörü Jose Graziano da Silva, "MDG açlık hedeflerinin büyük oranda başarılmış olması, açlığın kendi yaşam süremizde
sona erdirilebileceğini gösteriyor.
Biz Sıfır Açlık nesli olmalıyız. Bu
hedef, tüm tarımsal politikaları
iyileştirme çabalarımıza ve gelecek
sene ilan edilecek yeni sürdürülebilir kalkınma gündemine entegre
olmalı. " dedi.
2015'te gıda güvenliği hedeflerini
başarmak için kaydedilen ilerleme son yıllarda zorlu küresel ekonomik koşullar nedeniyle sekteye
uğradı. Zorlu hava koşulları, doğal
felaketler, politik istikrarsızlık ve iç
karışıklık ilerlemeyi yavaşlatan nedenler arasında gösteriliyor. Rapora göre, dünya nüfusunun 1990'dan
beri 1.9 milyar büyümesine ve zorluklara rağmen aç insanların sayısının azalması dikkat çekici olarak
değerlendiriyor.
Türkiye’de Son 10 Yılda
2,5
Milyon
Kişi Tarımdan Koptu
Sürdürülebilir toprak ve arazi yönetiminin teşviki:
üretken bir gıda sistemi sağlamak, kırsal yaşamı
geliştirmek ve sağlık bir çevre elde etmek için esastır.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
11
5 Haziran Dünya Çevre Günü
TARIM
Eğitimde Kooperatifçilik
Okul Kooperatifçiliğinin Koşulları
»» Sınıf Kooperatifinden Kooperatif Sınıfa: Kooperatif
Olarak Öğrenmek Ve Yaşamak
1. Anaokuldan Üniversiteye okul,
kişisel gelişimi ve yurttaş oluşumunu hedefler. Bu perspektif içinde,
vatandaşın reel güçleri ve kişisel
gelişimi, sadece bilginin ve becerinin doğası değil, fakat ayni zamanda
onların oluşturacağı tarza da bağımlı
olacaktır.
2. Yurttaşlık tüm boyutlarıyla kişiyi
ilgilendirir. Yurttaş hak ve ödevlerinin bilincindedir, kentin yaşamı
içinde yerini alır ve toplumun gerekli dönüşümlerinde başkaları ile
işbirliği yapar.
3. Okul, tüm yönetim ve danışma
organlarına öğrencilerin gerçek katılımını sağlayacak amaçları dikkate
almak zorundadır. Yurttaşlığın, anaokulundan itibaren, uygulama içinde kurulması gerekir.
Dinleme yeri, başkalarına saygı,
paylaşım, yardımlaşma, dayanışma,
sorumluluk, özerklik, işbirliği gibi
belirli değerlere baş vuran ve onları
etkileyen tüm kararlara ortak olmuş,
aktif partnerler olarak formasyonda
çocukları, gençleri ve yetişkinleri göz
önünde bulunduran kooperatif yaklaşım, bu yapıyı sağlar.
4. Okula ve öğrenmeye anlam ve şekil veren kooperatif projelerin gerçekleşmesi, etkileşimleri ve beceri
kazanmaları teşvik eder.
5. Değerlendirmesi olmayan bir şeyin gerçekleşmesi mümkün değildir.
Kooperatif yaklaşım sözleşmeler
üzerine dayandığı ölçüde, sürekli
gerçek bir biçimlendirici değerlendirmenin kurulmasına imkan sağlar,
metodolojik duraklar ve kavramötesi (métacognitive) yansımanın
kooperatif ağlarını kurar.
Bununla birlikte, bireysel rekabetin
tüm biçimlerini dışlayarak, herkesin
başarısını hedefler.
6. Eğitim kooperatifinin organizasyonu şunlara dayanır:
• Öğrencilerle birlikte hazırlanmış
bir ‘Kooperatif Projesi’, şu sorunun
yanıtını arar :
“Birlikte nasıl yaşayacağız, çalışacağız ve öğreneceğiz ?”
• Bir kooperatif yönetim kurulu; söz
yeri, yönetim yapısı, karar, değerlendirme ve yönetmelik .
•
Bireyselleşmeyi,
sosyalleşmeyi,
Prof.Dr. T. Ayhan ÇIKIN
[email protected]
kişisel ifade, iletişim ve projelerin
kolektif gerçekleşmesini teşvik eden
modüler grupların kurulması.
• Eğitim amaçlarının garantisi öğretmenler.
7. Bir okul veya bir eğitim kurumunun kooperatif örgütlenmesi şunlar
etrafında döner :
• Tüm öğrencileri kapsayan bir okul
veya kurum projesi,
• Bir temsilciler konseyi,
• Veliler ve öteki paydaşlarla, uygun
ve tutarlı bir tarzda, kooperatif yapma yeteneği ve
• Bilgisine başvurulan, ilkeleri ve değerleri uygulamaya koyan bir öğretmenler ekibi.
Okul, Demokratik Yaşamın
Bir Yeri, Öğrenciler
İle Öğrenciler İçin
Oluşturulmalıdır,
Veya
Herkes Gelişebilmeli,
Öğrenebilmeli,
Yetişebilmeli Ve
Başarabilmelidir.
Sonuç
Albert Einstein’ın dediği gibi çoğunluk zeki değildir.
(…) partnerler arası ilişkilerin demokratik sözleşmesi… ;
düşünce çatışması, fikirler üzerinden tartışma kurmak için, “Kooperatifçilik şeklinde” çalışmak kaçınılmaz bir dinamiktir.
İşbirliği (coopération) halinde çalışmak bireyler arasında dayanışma
kurmayı araştırmaktır; saygın olan
farklı ilişkileri kurma iradesini ortaya koymaktır;
Sonuçta, birlikte yaşama arzusunu
geliştirmektir.
ICA, Kooperatif Kimliğini
Geliştirmek İçin Yeni Bir Grup
Oluşturdu
»» Yeni bir araç kutusu.
Kooperatif kimliğini geliştirmek için örgütleri teşvik amacıyla “Domains.
coop” iletişim destekleri
içinde kullanılabilecek yazılı afişler, videolar ve içerikler içeren yüklenebilir
bir araç kutusu kurdu.
Araç kurusunun
içeriğinde şunlar
var:
• İnternet siteleri ve bültenler için
mesajlar ve yazılı içerikler;
• Ortak bir kooperatif kimliği hakkında Dame Pauline Green’in eylem
çağrısı;
• Kooperatif kimliği
ile ilgili “7 iyi neden” olarak adlandırılan indirilebilir
afiş;
• “Nasıl yapmalı”
konulu öğretici videolar;
• “Identity.coop” tarafından yönetilen çok dilli afişler;
• Markalı elyapımı modeller ve sunumlar;
• COOP markalı ürünlerin satıldığı
yerler ve “icashop.coop” flaması;
• Marka yönergeleri.
»» Birleşmiş Milletler 5 Haziran Dünya Çevre Günü, 1972 yılından beri her yıl
kutlanıyor. O tarihten bugüne kamuoyunun duyarlılığı arttı ama bir yandan
doğanın başa çıkmaya çalıştığı sorunlar daha da büyüdü.
Küresel iklim değişikliği, su sorunu,
nükleer enerjinin yarattığı belirsizlik, doğal alanların tahribi, yaban
hayat üzerindeki baskı, giderek artan dünya nüfusunun ihtiyaçları ve
yarattığı yük bizi koruma anlayışımızı ve yaşam biçimlerimizi gözden
geçirmeye zorluyor. Bugünkü tüketim ve üretim modelleri aynı kaldığı taktirde nüfus 2050’de 9 milyar
600 milyona ulaşacak ve bugünkü
yaşam tarzımızı sürdürmek için üç
gezegene ihtiyacımız olacak…
"7 milyar hayal. Bir
gezegen. Sorumlu tüketim"
Birleşmiş Milletler, 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nün temasını "7
milyar hayal. Bir gezegen. Sorumlu
tüketim" olarak belirledi. Ana teması sürdürülebilir üretim ve tüketim olan Dünya Çevre Günü'nde
TEMA Vakfı, tüm üretim sürecinde
gezegenin sınırlarını bilmenin ve
yapılan her tüketimin doğurduğu
çevresel sonuçların farkında olunmasının önemine dikkat çekiyor.
Geleceğe ilişkin hayallerin hepsi,
insanlığın esenliği, doğanın sunduklarına ve doğal varlıkların sürdürülebilir yönetimine bağlı. Sürdürülebilir yönetim ilkelerinin başında
ise doğanın kendini yenileyebilme
kapasitesinin üzerinde tüketim yapılmaması gelmektedir. Oysa bugün
insanoğlu dünyadaki doğal ekosistemlerin yenilenme kapasitesinin
1,5 katını tüketmektedir. Eğer tüketim anlayışı hiç değişmeksizin
devam ederse 2030 yılında ihtiyaçların karşılanması için iki, 2050 yılında ise üç dünyaya ihtiyacımız olacak. Daha az doğal varlık kullanmayı
sağlayacak sürdürülebilir üretim ve
tüketim anlayışı yerleşmeksizin hayallarimizin gerçekleşmesi çok zor
gözüküyor.
Hayallerin gerçekleşebildiği bir gelecekten emin olmak için en umut
verici strateji; gezegenin sınırlarını
ve yeniden üretme kapasitesini bilerek yaşamaktır. Bu sebeple Dünya
Çevre Günü’nün bu yılki teması “7
milyar hayal. Bir gezegen. Sorumlu
tüketim" olarak belirlendi.
Her yıl 1,3 milyar ton gıda
boşa harcanıyor
Yapılan tahminlere göre Dünya
nüfusu 2050 yılında 9,6 milyara
ulaşacak ve bu nüfusun gıda ihtiyacını karşılamak için 100 milyon
hektar daha tarım alanına ihtiyaç
duyulacak. Oysa her yıl Costa Rica
büyüklüğünde (50.000 km2) toprak erozyonla kaybediliyor ve artan kentleşme nedeniyle sadece
Avrupa’da her bir saatte 11 hektar
tarım alanı binalarla örtülerek kullanılamaz hale getiriliyor. Giderek
artan gübre, pestisit ve herbisitlerin
kullanımı toprak ve suların kirlenmesine neden oluyor ve insan sağlığını tehdit ediyor. Tarım, küresel
sera gazı salımlarının üçte birinden
sorumlu tutuluyor. Ormanların
ve otlakların tarım alanlarına dönüştürülmesi ve iklim değişikliği
nedeniyle biyolojik çeşitlilik azalıyor. Tüm bu olumsuzluklarla üretilen gıdanın 1/3’ü israf ediliyor,
çöp oluyor. Çöpe atılan gıda miktarı Çin, Moğolistan ve Kazakistan
ülkelerinin toplam arazilerinden
yapılan üretime denk gelmektedir.
Çöp olan gıdanın çevresel maliyet-
leri üretici fiyatları ile 750 milyar
Amerikan dolarına, tüketici fiyatları ile 1 trilyon dolara, yani Türkiye
ve İsviçre’nin 2011 yılındaki gayri
safi yurtiçi hasılalarının toplamına
ulaşıyor. Üstelik buna sosyal maliyetler dâhil değil.
Gelişmiş ülkelerde gıda israfı gelişmemiş ülkelerden daha fazladır.
Tüketilen gıdanın %50’si olan 300
milyon ton gıda maddesi çöpe atılmaktadır. Çöpe atılan gıda bugün
dünya çapında yetersiz beslenen
842 milyon insana yetecek miktardadır.
Dünya'da 1 milyardan fazla
insan tatlı suya erişemiyor
Dünya'daki toplam tatlı su varlığı, toplam su kütlesinin %3’ünü
oluşturmasına rağmen %2,5’i Antartika, Kuzey Kutbu'nda (Arktik
bölgede) ve buzullarda donmuş bir
halde bulunmaktadır. İnsanların
ihtiyaçları ve tatlısu ekosistemlerin
sürekliliği için geriye sadece Dünya toplam su varlığının binde 5’i
kalmaktadır ve bunun dağılımı da
bölgeler arasında büyük farklılık
göstermektedir. Buna bağlı olarak
1 milyardan fazla insan yeterli içme
suyuna erişememekte, 2,6 milyar
insan yetersiz su nedeniyle hijyen
olmayan koşullarda yaşamakta ve
1,4 milyon çocuk yeterli temiz su ve
hijyen koşullarının olmaması nedeniyle ölmektedir.
Toprak ile beraber su, tarımsal üretim için gerekli doğal varlıkların
başında geliyor. Dünya'da kullanılabilir suyun %70’i tarım alanlarının sulanması için kullanılıyor.
Çöpe giden 1,3 milyar ton gıda için
kullanılan su, konutlarda kullanılan 125 milyon km3 suya denktir ve
bu miktarda suyun israfı anlamına
gelmektedir.
Gıda sektörü toplam enerji tüketiminin yaklaşık %30'unun ve sera
gazı salımının yaklaşık %22'sinin
sebebi olarak gösterilmektedir. Çöp
olan ve israf edilen gıdaların önlenmesi ile tarımsal kökenli sera gazı
salımında 1/3 oranında azalma sağlanabilir.
OECD ülkelerinde enerji
kullanımı diğer ülkelere
göre %35 artacak
Enerji verimliliği konusunda teknolojik gelişmeler üst seviyeye gelmesine rağmen 2020’ye kadar OECD
ülkelerinde enerji kullanımı diğer
ülkelere göre %35 artarak ilerleyecek. Küresel enerji tüketimine bakıldığında ulaşım sektörü, endüstri
ve konutlardaki enerji kullanımı ilk
sıralarda yer alıyor.
2002’de OECD ülkelerinde %75’i
kişisel otomobiller olmak üzere
toplam 550 milyon motorlu taşıt
bulunuyordu. 2020’ye kadar araç
sahipliğinde %32 artış tahmin ediliyor. Aynı zamanda motorlu taşıtların kat ettikleri kilometrenin %40
oranında yükseleceği ve hava taşımacılığının da aynı dönemde 3 kat
artacağı öne sürülüyor.
Ürün ve hizmetlere yönelik tüketim modellerimizi daha az enerji ve
malzeme yoğunluğuyla, hayat kalitesinde değişim olmaksızın değiştirebiliriz. Yenilenebilir enerji maliyetleri fosil yakıtlardan üretilen
enerji ile rekabet edilmesine olanak
sağlıyor. Nitekim 2013 yılında dünya toplam enerji tüketiminin beşte
biri yenilenebilir enerji kaynaklarından karşılanmıştır ve aynı yıl yenilenebilir enerji yatırımları toplam
enerji yatırımlarının %43,6’sını
oluşturmuştur.
Dünya ölçeğinde yaptığımız tüketim, doğanın kapasitesinden %50
daha fazladır. Bunun sonucunda
toprak varlığı kaybı, kirlenen toprak ve su, azalan orman ve otlak
alanları, kaybolan biyolojik çeşitlilik ve iklim değişikliği kaynaklı
sorunlar küresel ölçekte yaşanmaktadır. Tüketim şekillerimiz değişmezse 2050 yılında artan nüfusla
birlikte tüketim üç kat artacaktır.
Sürdürülebilir olmayan bu üretim ve tüketim anlayışını ortadan
kaldırmak için ekonomik büyüme
oranı ile doğal varlıkların kullanım
oranını birbirinden farklılaştırmak
gerekmektedir. Çözüm, daha etkili
yöntemlerle daha az doğal varlık
kullanarak toplumun ihtiyaçlarını
karşılayacak kadar üretim yapmak
ve sürdürülebilir tüketim anlayışıyla kullanılan kaynakları doğanın
sınırları içinde tutmaktan geçmektedir.
12
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
RÖPORTAJ
“Toprak sonsuz ve bahşedilmiş bir kaynak
değil, kırılgan, yenilenemez ve gıda güvenliği
ve sürdürülebilir geleceğimiz açısından
mutlaka korunması gereken bir varlıktır”
Röportaj:
Emel TUĞRUL
Toprak verimliliğini
sürdürülebilir kılmada
en önemli etken
toprağın organik
madde içeriğidir.
Toprağın organik
madde miktarı sürekli
optimum düzeyde
tutulmalı, bu amaçla
ahır gübresi, torf,
leonardit, biochar,
humik asit gibi
organik materyallerin
kullanımı
yaygınlaştırılmalıdır.
Gübresiz tarımın
düşünülemeyeceği
günümüzde gübre
mutlaka kullanılması
gereken önemli
bir girdidir, ancak
gübrelerin çevreye
yapmış olduğu
olumsuz etkileri
azaltmak/ortadan
kaldırabilmek için
gübre kullanımında
gerekli hassasiyetinin
gösterilmesi ve bazı
tedbirlerin alınması
gerektirmektedir.
Toprak analizleri
mutlaka yaptırılmalı
ve analiz sonucuna
göre gübreleme
programının
uygulanması çok
önemlidir.
»» İnsan ve pekçok canlının yaşamsal ihtiyaçlarını karşılaması açısından toprak en önemli kaynağımız. Fakat yanlış
tarım tekniklerini uygulayarak, bilinçsiz gübreleme ve tarımsal mücadele ilaçlarını kullanarak, atık ve artıkları, zehirli
ve tehlikeli maddelerle toprağın fiziksel, kimyasal, biyolojik ve jeolojik yapısının bozulmasına neden oluyoruz. Toplum
olarak, hayatımızda bunca önemli yeri olan toprağa acaba gerekli değeri verebiliyor muyuz? Ya da onu yeterince
değerlendirebiliyor muyuz? Her gün o kadar çok çevre ve doğa tahribatı haberi ile karşılaşıyoruz ki; üzülmemek,
endişe duymamak elde değil. Oysa günümüzde doğayı, çevreyi korumak; toprağı sahiplenmek ve onu doğru işleyip
değerlendirmek, bizce en yaşamsal konuların başında gelmeli... BM 2015 Uluslararası Toprak Yılı’nda Türkiye Toprak
Bilimi Derneği Başkanı, A.Ü. Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ayten NAMLI ile konuştuk.
Köy-Koop Haber- Toprak oluşumu
ve Ülkemizdeki arazi potansiyeli
hakkında bilgi verir misiniz?
Prof.Dr. Ayten Namlı- Toprak
oluşumunun başlangıcında kaya ve
taşların çözülmesi olayı gelmektedir.
Kayalar ve taşlar, dış olayların etkisi
altında zamanla değişikliğe uğrayarak
taşı oluşturan mineraller arasındaki
bağ gevşer ve taş parçalara ayrılır ve
ufalanır. Bu şekilde çözülmeye uğrayan kaya ve taşların yüzeyi zamanla,
ayrışmış mineraller, organik maddeler ve mikroorganizmalardan oluşan
bir örtüyle kaplanır. Bu örtüye toprak
denir. Yerkabuğu üzerinde yer alan
toprak tabakasının kalınlığı birkaç
cm den, 2-3 m’ye kadar olabilir. Topraklar iklim, canlılar, ana materyal,
topoğrafya ve zaman faktörlerinin etkisi altında oluşmaktadır. Bunlardan
iklim ve canlılar toprak oluşumunda
aktif rol oynarken, ana materyal, topoğrafya ve zaman pasif faktördür.
Türkiye’nin toplam tarım arazisi (işlemeli tarım ve meralar) miktarı 38 milyon 428 bin hektardır (TÜİK, 2013).
Toplam ekili ve dikili alanların yaklaşık %17’sinde sulu tarım, %83’ünde ise
kuru tarım yapılmakta, toplam ekilen
alanın yaklaşık %17’si nadasa bırakılmaktadır. İşlemeli tarıma uygun olan
yaklaşık 5 milyon hektar alan yetenek sınıfı dışında ekonomik olmayan
bir şekilde değerlendirilmekte, buna
karşılık yaklaşık 5 milyon hektar alan
işlenmeye elverişli olmadığı halde işlemeli tarımda kullanılmaktadır.
Ülkemizde 1990’lı yılların
başından itibaren tarım
arazilerinin tarım dışı
amaçlarla kullanıma tahsis
edilmesi, sektörden tasfiye
olan küçük ölçekli işletme
arazilerinin bir kısmının
tarım dışı kalması, yanlış
tarımsal uygulamalar
nedeniyle gerçekleşen
toprak bozulumu, kırsaldan
kente göç ve mülkiyet
sorunlarından dolayı
tarım arazilerinin miktarı
azalmaya başlamıştır.
Sanayileşme, nüfusun hızla artması ve köyden şehre göçün başlaması,
yeni yerleşim alanlarına olan ihtiyacı
arttırmıştır. Bunun sonucu olarak şehirlerde plansız ve kontrolsüz yapılaşmalar olmuş ve şehir çevrelerindeki
tarım arazilerine doğru yayılmalar
başlamıştır. Şehirlerin etrafındaki
bağ, bahçe ve tarla arazileri büyük bir
hızla yeni yerleşim bölgelerine dönüşmüştür. Ülkemizde 1. sınıf tarım
arazileri, sanayide kullanmanın ülke
kalkınmasını ve sanayisinin önünü
açacağını belirterek kamu yararı gerekçesiyle tarım dışı amaçla kullanı-
ma tahsis edilmektedir. Bu ve buna
benzer uygulamalar, ülkemiz topraklarının en önemli sorunu tarım arazilerimizin amaç dışı kullanımını beraberinde getirmiş, topraklarımız, hızlı
bir şekilde yerleşim yerine ve sanayinin kullanımına açılmış ve amaç dışı
kullanımında önemli artışlar yaşanmıştır. Uzun yıllar boyunca milyonlarca dekar birinci ve ikinci sınıf tarım
arazisi, konut, sanayi ve turizm yapılaşmaları yüzünden elden çıkmakta
ve araziler kabiliyetlerine uygun kullanılmamaktadır.
K.K.- K.K.- Toprak kirliliği ne
demektir, toprak kirliliğine sebep olan faktörler ve toprak kirliliğinin sonuçları nelerdir, toprak kirliliğini önlemek için neler
yapılması gerekir?
A.N.- Toprakta nitelik ve nicelik açısından uygun olmayan bileşiklerin
bulunması sonucunda Toprak Kirlenmesi meydana gelir. Bu bileşikler ağır
metaller, pestisitler, petrol atıkları
(hidrokarbonlar), hormonlar, organik
bileşikler ve radyoaktif atıklar şeklinde gruplandırılabilir. Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek
şekilde toplanıp imha edilmek yerine
herhangi bir koruma tedbiri almadan
toprak üzerine boşaltmak suretiyle de
toprak kirliliği meydana gelmektedir.
Toprak kirliliğinin çevre sağlığı açısın-
dan en önemli etkisi, topraktaki kirleticilerin bitki bünyesine geçerek ya
doğrudan ya da bu bitkilerle beslenen
hayvanların besin olarak tüketilmesi
sonucu insan bünyesine geçmesidir.
Toprağın kirlenmesine neden olan
etmenlerin başında kimyasal gübreler gelmektedir (gübrelerin etkileriyle
ilgili detaylı bilgi aşağıda verilmiştir).
Kimyasal gübrelerin yanı sıra tarımsal
mücadele ilaçları da (pestisitler) toprağın kirlenmesinde önemli etkilere
sahiptirler. Pestisitlerin devamlı kullanılması sonucunda bazı hastalık etkeni organizmalar zamanla kendilerini etkileyen kimyasal maddelere karşı
dirençli hale gelebilmekte, bazı pestisitler kolaylıkla biyo-ayrışmaya uğramayıp uygulandıkları veya taşındıkları çevrede dirençli olarak kalmakta
aynı zamanda pestisitler hedef olarak
seçildiği zararlı ve hastalık etmeni organizmaların dışındaki diğer canlıları
da etkileyebilmektedirler.
K.K.- Bilinçsizce yapılan alışkanlıklardan birisi de aşırı gübreleme. Aşırı gübrelemenin toprağa verdiği zararlar hakkında
bilgi verir misiniz?
A.N.- Gübre kullanımının çevreye etkileri, toprak asitleşmesi, toprak kirlenmesi, suların kirlenmesi ve ötrofikasyon ve sebzelerde nitrat birikimi,
hayvan gübresinin yakılması, kentsel
atıkların gübre olarak değerlendirilmesi ve arıtma çamurlarının gübre
olarak kullanılması şeklinde sıralanabilir. Toprağın verimini artırmak için
yapılan gübreleme, bazı hallerde büyük sorunlar yaratabilmektedir. Gübre uygulanacak toprağın özelliklerini
bilmeden yapılan gübreleme neticesinde ihtiyaç duyulandan fazla gübre
kullanılarak randıman düşmesine,
gereksiz para ödenmesine ve çevre kirlenmesine, ihtiyaç duyulandan
daha az gübre kullanılarak da ürünün
gübreden yeterince yararlanamamasına ve gübreye ödenen paranın dahi
karşılanamamasına, bitkilerde yanma ve kuruma, ürün kaybı ve toprak
asitleşmesine neden olmaktadır. Aşırı
azotlu gübreleme tarımsal uygulamalarda ürün kalite ve miktarı üzerine
ters etkiler yapmaktadır. Topraktan
yer altı suyuna geçen azot sağlık ve
ekolojik etkilere neden olmaktadır.
Suda nitrat azotu miktarının artması
çocuklarda methemoglobin ve siyanoza (morarma) neden olmaktadır.
Ayrıca azot ve fosforun sularda birikimi ötrofikasyona takiben de göllerin
sığlaşmasına neden olmaktadır. Toprakların fosforlu gübrelerle kirlenmesi azotlu gübrelerden daha büyük boyutlardadır. Nitratla kıyaslandığında
fosfatlar toprak profili içinde düşük
hareketliliğe sahiptirler. Bu nedenle
derin katlardaki taban suyunda fosfat
zenginleşmesi, nitrat kadar fazla değildir. Fosforlu gübrelerin bileşiminde
bulunan kadmiyum (Cd) metali tehlike oluşturmaktadır. Toprakların Cd
gibi metallerce kirlenmesinde özel bir
tehlike vardır. Çünkü bu elementlerin topraklara bulaşması ve birikmesi
geri dönüşümsüz niteliktedir. Fosforlu
gübrelerin yapısında bulunan Cd aşırı
gübre kullanımına bağlı olarak toprakta birikmektedir. Yüksek oranda Cd
içeren fosforlu gübrelerin fazla miktarlarda her yıl uygulanması zamanla
toprakta Cd miktarının yükselmesine
neden olabilmektedir. Ülkemizde kimyasal gübre yönetmeliğinde ağır metaller için sınır değer bulunmaması ise bu
metallerin gübrelerle toprağa ulaşmasında etkili olmaktadır.
K.K.- Birçok yerde anız yakarak
toprağa zarar verilmekte, bu
alışkanlığın yakana ve çevreye
verdiği zararlar nelerdir?
A.N.- Hasat sonrası üreticiler tarlada
kalan anızı, toprağı sürmeyi zorlaştırması ve yakıt tasarrufu etmek istemelerinden dolayı yakmaktadırlar. Oysa
anızın yakılması sonucunda başta içerisinde toprağı besleyen bütün besinleri içeren organik madde olmak üzere
inorganik maddeler ortadan kalkmakta, öte yandan toprakta bulunan toprak canlıları yok olmaktadır. Organik
madde ve canlıların yakılması sonucunda topraklar verimsizleşmektedir.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
RÖPORTAJ
Ayrıca anız yakılması ile oluşan duman
ve kül rüzgârın etkisiyle solunum yollarında tıkanmalara neden olabilmektedir. Toprak işlemeyi kolaylaştırdığından
anızı yakan üreticilerin bunun toprağın
ekolojisini bozduğu, toprağı verimsizleştirdiği ve toprağın eski haline gelmesinin
çok uzun zaman gerektirdiğini unutmamaları ve anızı yakmaktan mutlaka kaçınmaları gerekmektedir.
K.K.- Çölleşme nedir, Erozyon ve
çölleşmeyi önlemek için alınabilecek önlemler nelerdir? Topraklarımızın yok olmasına sebep olan
etkenlerin başında erozyon gelmekte, Ülkemizde erozyonla kaybedilen toprak ne kadardır?
A.N.- Çölleşme/arazi bozulumu dünyanın
birçok ülkesinde yaşanmakta olan ve bir
milyardan fazla nüfusu doğrudan etkileyen küresel bir olaydır. Çölleşme/Arazi
bozulumu dünyanın hemen her yerinde
farklı arazi yapılarında gerçekleşse de genelde kurak bölgelerde gerçekleştiğinde
çöllerdekine benzer şartlar oluşturur ve bu
nedenle arazi bozulumu kavramı genelde
çölleşme olarak anılmaktadır. Çölleşme/
arazi bozulumu tanımı, insanların geçimlerini sağladıkları tarım arazileri, meralar
gibi üretim sahalarındaki toprak ve vejetasyon özelliklerinin bozulumudur.
Çölleşme/Arazi bozulumu sonucunda
gıda üretiminde azalma, ekonomide zayıflama ve buna bağlı olarak insanların
göç etmek durumunda kalması söz konusudur. Benzer şekilde arazi bozulumu
nedeniyle yeryüzünün karbon tutma kapasitesi olumsuz yönde etkilenmekte bu
da iklim değişikliğinin hızlanmasına neden olmaktadır.
Türkiye, iklimi, topoğrafyası, jeolojisi,
hidrolojisi, bitki örtüsü, işlemeli tarıma
uygun olan ve olmayan arazi varlığı, mera
ve orman alanlarının özellikleri ve nüfus
etkisi bakımından çölleşme ve erozyon
riskiyle karşılaşması muhtemel bir ülkedir. Dünya Çölleşme Tehlikesi Haritasında Türkiye’nin önemli bir bölümü
çölleşmeye hassas olarak gösterilmektedir. Türkiye’de arazi kullanımının büyük
bölümünü oluşturan tarım arazilerinin
%59’u, meraların %64’ü, orman arazilerinin %54’ü çeşitli şiddette erozyona
maruz kalmaktadır. Türkiye’de toprağı
kökleri ve gövdeleriyle yerinde tutan orman, maki, fundalık, çayır ve mera arazi
örtüsünün yok edilmesi, eğimli tarım arazilerinde yanlış toprak işleme uygulamaları, eğim yönünde sürüm yapılması ve
dik eğimli ve sığ VI. ve VII. sınıf arazilerin
işlenmesi sonucunda tarım arazilerindeki
erozyon hızlanmaktadır.
Ülkemizde arazi bozulumu ve erozyon
nedeniyle üretimde gelir kayıpları yaşanmakta ve çiftçiler olumsuz etkilenmekte, bozulan gelir durumu nedeniyle
üretim alışkanlıklarını değiştirmekte ve
sürdürülebilir olmayan yöntemlere doğru kaymaktadırlar. Arazi bozulumunu
takiben yaşanan bu verim kaybını telafi
etmek için kimyasal gübre ve pestisit gibi
girdi maddelerine olan ihtiyaç artmakta
ve bu durum çiftçileri içinden çıkılmaz
durumlara sürükleyebilmektedir. Tüm
bu süreç sonucunda çölleşme/arazi bozulumunun etkileri daha da artmaktadır.
Ülkemizin de taraf olduğu Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesinden (BMÇMS) doğan yükümlülükler
kapsamında üye ülkeler kendi ulusal
strateji ve eylem planlarını hazırlamışlardır. Bu kapsamda Türkiye Orman ve
Su İşleri Bakanlığı önderliğinde 2005
yılında ulusal eylem programını hazırlamış, 2014 yılında da eylem planını revize etmiştir. BMÇMS’ne göre ülkelerin
çölleşme/arazi bozulumunu önlemek
için Sürdürülebilir Arazi Yönetimi (SAY)
teknolojilerini geliştirmesi ve uygulaması; farklı seviyelerde kapasite artırımı
ve bilinçlendirmeyi sağlaması; çölleşme/arazi bozulumu ve kuraklık ile SAY
uygulamalarının izlenmesi için altyapı
oluşturması; değerlendirme/bilimsel çalışmaları hızlandırması; bilgi yönetimi
ve karar destek sistemlerini oluşturması; politika, yasal mevzuat ve kurumsal
çerçeveleri sağlamlaştırması; finans ve
kaynaklarını harekete geçirmesi ve katılımcılık, işbirliği ve ağ oluşturma yaklaşımlarını kullanması gerekmektedir.
K.K.- Üreticilerimize önerileriniz
nelerdir?
A.N.- Toprak verimliliğini sürdürülebilir kılmada en önemli etken toprağın
organik madde içeriğidir. Toprağın organik madde miktarı sürekli optimum düzeyde tutulmalı, bu amaçla ahır gübresi,
torf, leonardit, biochar, humik asit gibi
organik materyallerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır. Gübresiz tarımın düşünülemeyeceği günümüzde gübre mutlaka
kullanılması gereken önemli bir girdidir,
ancak gübrelerin çevreye yapmış olduğu
olumsuz etkileri azaltmak/ortadan kaldırabilmek için gübre kullanımında gerekli hassasiyetinin gösterilmesi ve bazı
tedbirlerin alınması gerektirmektedir.
Toprak analizleri mutlaka yaptırılmalı ve
analiz sonucuna göre gübreleme programının uygulanması çok önemlidir. Gübrelemede dikkate alınması gereken diğer
konular ise, yağmurlu havalarda yüzeye
atılacak gübrenin meyilli tarlalarda yüzey akışlarıyla nehir ve göllere taşınacağı
unutulmamalı, N ve P’lu gübreler mutlaka toprakla karıştırılmalı, N’lu gübrenin
tamamı bir seferde vermek yerine bitkinin en fazla gereksinim duyduğu dönemlerde verilmeli, hasattan sonra nitrat yıkanmasını önlemek için sap, saman
artıkları toprağa karıştırılmalı, arazi boş
bırakmamalıdır. Üreticilerin hassas olması gereken diğer önemli konu arazi
sürümü konusudur. Geleneksel toprak
işleme teknikleri toprakta önemli miktarda organik madde kaybı ve erozyona
yol açarken, korumalı toprak işleme uygulamalarıyla organik madde miktarında önemli artışlar görülmektedir. Toprakta yanlış toprak işleme sonucunda
kök yatağının aşırı sıkışması veya toprak
işleme derinliği altında sert bir taban taşının teşekkül etmesi sonucunda sıkışma
meydana gelir. Sürümle ilgili bir diğer
önemli konu ise üreticilerin düzeç eğrilerine paralel sürüm yapmaya özen göstermeleridir. Toprağa gereğinden fazla
uygulanan suyun bitkilere fazladan bir
yarar getirmediği akıldan çıkarılmamalı, kullanılacak sulama suyu miktarının
toprakta bitkinin oksijen ihtiyacını engellemeyecek miktarda olmasına dikkat
edilmeli, buharlaşan kısım minimum
seviyede kalarak toprak tuzlanmasına
neden olmamalı, toprağı kirletmeyecek
ve yapısını bozmayacak kalitede sulama
suyu kullanılmalıdır.
Toprak sonsuz ve bahşedilmiş bir kaynak değil, kırılgan, yenilenemez ve gıda
güvenliği ve sürdürülebilir geleceğimiz
13
Köyleri Mahalle Yapan Büyükşehir Yasası
Hayvancılığı Tehdit Ediyor
»» Maden ocakları, küçükbaş hayvanı tehdit, meraları tahrip ediyor...
Türkiye, kişi başı yıllık 13 KG
kırmızı et tüketimi ile yakın
çevresinde en alt sırada...
ABD’de 31, AB'nde 20 kilograma
kadar çıkan kişi başı yıllık kırmızı et tüketimi, Türkiye’de kişi
başı yıllık 13 kilogram civarında
seyrediyor. Türkiye yakın çevresindeki en düşük et tüketimine
sahip ülkeler arasında bulunuyor. Yine kişi başı yıllık toplam et
tüketimi ise 25,3 kilogram olarak
tespit edildi.
Kişi başı yıllık et tüketiminde
komşularımızın dağılımı şöyle;
Yunanistan 74,8 kg, Rusya 62,9
kg, Bulgaristan 53 kg, İran 36,3
kg, Azerbaycan 32 kg, Ermenistan 32 kg, Türkiye 25,3 kg, Suriye 22 kilogram.
Küçükbaş hayvan varlığının
desteklenmesiyle et fiyatı düşer
Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile Batı Akdeniz Ekonomisini Geliştirme Vakfı’nın
beraberce
düzenlediği "Batı
Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık
Çalıştayı’nın sonuç raporu, kamuoyu ile paylaşıldı.
Küçükbaş hayvan varlığının desteklenmesiyle et fiyatının azalacağı, et tüketiminin artacağı ifade edilen raporda, yurt dışından
gelen ve kaçak çalıştırılan çobanlara dikkat çekildi. Batı Akdeniz
Ekonomisini Geliştirme Vakfı
(BAGEV) ve Antalya Ticaret Borsası Yönetim Kurulu Başkanı Ali
Çandır, BAGEV’in Damızlık Koyun Keçi Yetiştiricileri Birliği ile
Ocak ayında yaptığı Batı Akdeniz Küçükbaş Hayvancılık Çalıştayı Sonuç Raporu’ nu paylaştı.
Çalıştay’da 9 masada küçükbaş
hayvancılığın sorunlarına ilişkin
200 soruya yanıt arandığını belirten Çandır, Çalıştay’ın Burdur,
Isparta, Antalya illerinden gelen
üretici, et ticareti yapanlar, STK
temsilcileri ve bilim adamlarının
katılımıyla yapıldığını anlattı.
Küçükbaş hayvancılığın gelişmesi için, çalışma grubu
oluşturuldu
Çobanlık mesleğinin sorunlarından beslemeye, mera otlak orman
ilişkisinden, hayvan hastalıklarına, sürü yönetiminden kayıt sistemine, üretim planlamasından
et tüketimine kadar çok sayıda
sorunun Çalıştay’da gündeme
geldiğini belirten Başkan Çandır,
raporu Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’na sunacaklarını,
hayvancılıkla ilgili tüm kuruluşlara göndereceklerini söyledi.
Çandır, raporla ilgili olarak,
“Küçükbaş hayvancılığın Batı
Akdeniz’de gelişmesi için yapılması gerekenleri yeni kurulacak
hükümete de ileteceğiz. Konunun taraftarıyla küçükbaş hayvancılığın gelişmesi için bir çalışma grubu oluşturacağız” dedi.
Mermer ocakları, küçükbaş
hayvanı tehdit, meraları
tahrip ediyor
Mermer ocaklarının küçükbaş
hayvan varlığını tehdit ettiği,
Toroslar’da yer alan çok sayıda
mermer ocağının, meraları tahrip ettiği, ayrıca meradaki kısıtlı
su kaynaklarına ortak olduğu ve
bu kaynakları tahrip ederek, su
sıkıntısı oluşturdukları belirtilen
raporda, “Madencilik sebebiyle
bozulan alanların rehabilitasyonu garanti altına alınmalıdır.
Madencilik kanunu değiştirilmelidir. Merayı tahrip etmeye cezalar caydırıcı olmalı, mera ıslahı
için daha çok kaynak ayrılmalıdır. Tarım arazilerinin uygun
dönemde otlatılmaya açılması
için düzenleme yapılmalı, otlatılmayan, fakat otlatılmaya ihtiyacı olan alanların, otlatılması
için teşvik ödemesi yapılmalıdır.
Böylece orman yangınları gibi
riskler de azalacaktır.” deniliyor.
Köyleri mahalle yapan
Büyükşehir Yasası,
hayvancılığı tehdit ediyor
Köylere mahalle statüsü kazandıran Büyükşehir Yasası’nın,
bölgedeki hayvancılığı tehdit
ettiği, küçükbaş hayvan varlığının azalmasıyla, et fiyatlarında
yükseliş yaşandığı da Çalıştay
Raporu’na girdi.
Kıl keçisinin, özellikle de bölgenin öz evladı Honamlı gibi keçi
ırklarının desteklenmesi, etçil
hayvanlar kadar hızlı büyüyen,
sütçül hayvanlar kadar döl verimi olan bu ırka sahip çıkılması
da istenen raporla ilgili olarak
BAGEV Başkanı Çandır, geçtiğimiz yıllarda keçilerin ormana
girmesinin yasaklanmasıyla birlikte, bölgedeki küçükbaş hayvan
varlığının yüzde 40 azıklığına
dikkat çekti.
Çandır, “Et fiyatlarındaki artışlar da hep bu dönemlere geliyor.
Bizim Toroslar’ın avantajını değerlendirerek, doğal beslenme
koşullarında, keçi üretimini artırmamız gerekiyor ki, insanımız
ete daha kolay ulaşsın” diyor.
Hayvancılık Çalıştayı sonuç
raporunda dikkat çeken sorunlar ve öneriler
• Irklar kayboluyor. Orman içi
otlak sahaları yetersiz. Yetiştiriciler sattıkları hayvanları sistemden göremiyor. KKKS yavaş
çalışıyor, işlemler uzun sürüyor,
karmaşık veri girişi var. Bürokrasi fazla.
• Islah politikalarının merkezden yönetilmesi sonucu sorunlar oluşuyor. İl Islah Komitesi
kurulmalı, ıslah çalışmalarını bu
komite yürütmeli.
• Sürü yöneticisi (çoban) kursları yetersiz. Çobanların sağlık
güvencesi yok. Gençler çobanlık
yapmak istemiyor. Kimse de çobana kız vermek istemiyor. Çoban mesai saati istiyor. İyi çoban
sıkıntısı var. Çoban kendini bir
akademisyen gibi yetiştirmeli.
Yurt dışından gelen kaçak çobanlar var.
Yerel yönetimler, salgın hastalıkla mücadelede yetersiz
• Hayvan sahiplerinin aşı yapmaları önlenmeli. Serbest çalışan veteriner hekimler ve İl Gıda
Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğündeki veteriner hekimler, koordineli çalışmalı. Hastalıklarla
mücadelede kurumlar arası bağlantı kopukluğu yaşanıyor. Yerel
yönetimler salgın hastalıklarla
mücadelede yetersiz görülüyor.
• Sanayicinin büyükbaş ve tavuk
etine verdiği önemin, küçükbaş
hayvanlara da verilmesi sağlanmalı.
• Sürdürülebilirliğin sağlanması
adına bu değerli hayvanlardan
elde edilen ürünler, hak ettiği
değerde pazarlanabilmeli, oğlak
ve keçi etinin tanıtımı yapılarak,
besin değeri tüketiciye doğru bir
şekilde anlatılmalı.
Mera tahribine yönelik cezalar caydırıcı olmalı
• Bölgedeki çok sayıdaki mermer ocağı, meraları tahrip ediyor. Madenler meradaki kısıtlı
su kaynaklarına ortak olarak ve
bu kaynakları tahrip ederek, su
sıkıntısı oluşturuyor. Madencilik
sebebiyle bozulan alanların rehabilitasyonu garanti altına alınmalı. Madencilik kanunu değiştirilmeli. Mera tahribine yönelik
cezalar caydırıcı olmalı. Mera
ıslahı için daha çok kaynak ayrılmalı. Tarım arazilerinin uygun
dönemde otlatmaya açılması için
düzenleme yapılmalı. Otlatılmayan alanların otlatılması için teşvik verilmeli.
Yetiştirici birlikleri ile ilgili
temel yasa oluşturulmalı
• Pazara sevk edilen veya kesime
gönderilen tüm hayvanlar kayıt
altına alınmalı, kayıt dışı kesimler önlenmeli, büyükbaşlarda olduğu gibi küçükbaşlarda da karkas üzerinden teşvik verilmeli.
• Et ve Süt Kurumu’nun üretici
ve tüketiciyi koruması, kırmızı
et fiyatına denge getirilmesi, et
fiyatlarının belirlenmesinde tüm
paydaşların katılımı ile ortak politika ve yol izlenmeli, üretici örgütleri tek bir çatı altında toplanmalı ve tüm örgütlerdeki kavram
kargaşası önlenmeli.
• Doğrudan yetiştirici birlikleri
ile ilgili bir temel yasa oluşturulmalı.
Organize hayvancılık bölgeleri
ile işletmeler toplulaştırılmalı
• Hayvan pazarları illerde haftada bir yerine iki gün kurulmalı,
böylelikle küçük üreticinin pazara ulaşması kolaylaştırılmalı.
• Haksız rekabetin önlenmesi
için, reyonlarda koyun, keçi, oğlak ve kuzu eti ayrı ayrı etiketlenmeli.
• Organize hayvancılık bölgeleri
ile işletmelerin toplulaştırılması,
üretici birliklerinin bu alanlarda
söz sahibi olmasının sağlanması,
çok sayıda küçük ölçekli aile işletmeleri bir araya getirilip, alt
yapı eksikliklerinin giderilerek,
işletmelerin ruhsatlandırılması
sağlanmalı.
• Köylerin mahallelere dönüştürülmesi sebebiyle, yerleşim
yerleri veya mahalle içerisinde
kurulacak olan yeni işletmeler,
ruhsat alamıyor, buna çözüm
bulunmalı. Halim Utlu
14
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Dünyadan Kooperatif Eldere Gölü ve Pan Flütün Hikayesi
Hikâyeleri
Dr. Nezaket CÖMERT / Dr. Erhan EKMEN
Değerli Kooperatifçi Dostlar,
Ramazan Bayramını yaşadığımız şu
günlerde sizlere bayram tadında bir
Hikâye sunmak istedik. Kakaodan çikolataya, Amazonlardan ABD ve AB’ye
uzayan bir başarı hikayesi. Amazonların yağmur ormanlarından gelen bu
hikâye yokluktan varlığa kooperatif sayesinde nasıl dönüşülebileceğini anlatıyor. Eğer kooperatif altında birleşilirse elde edilen güç ile aracıların yüksek
kazançlarının çiftçilere kalacağını ispatlıyor. Sanki bizim üreticimizin derdini anlatıyor. Bizim üreticimizin de
Yerli Kichwa Halkı kadar başarılı olabileceğine inanıyoruz.
Ramazan Bayramınızın size ve ailenize
sağlık, bereket ve bu hikâyedeki çikolatanın tadında mutluluk getirmesini
dileriz.
Amazonların Beklenmeyen
Çikolatıcıları
Yerli Kichwa halkı Ekvator’un Amazon
yağmur ormanlarında bir bölgede yaşamaktadırlar. Bu bölge, kendine has bir
iklime ve jeolojik koşullara sahip olup,
özellikle de çiçeği, meyvesi ve kara biber
tadından dolayı ödül almış olan “Nacional” isimli kakao çeşidinin yetiştiriciliği için çok uygundur. Fakat yıllarca bu
kakao çeşidinin çekirdekleri çok düşük
fiyatlara yaklaşık 1 pound (453 gr) 20
cent (45 kuruş) fiyatla satılmış. Çünkü
Kichwa halkı, hasat ettikleri kakao çekirdeklerini 250 mil uzaklıktaki Guyaquil Limanına kamyonlarla taşıyan ve
buradan marketlere satan komisyonculara satmak zorunda kalmışlar.
Ürettikleri kakao’yu düşük fiyatlara satan Kichwa çiftçileri, kakao çekirdeklerini daha iyi fiyatlara satmanın yollarını araştırmaya başlamışlar. Kichwalılar
uluslararası gönüllülerle çalışıp ve hasat ettikleri kakaoyu sürdürülebilir bir
şekilde direkt olarak pazarlara satmak
için uluslararası yardım desteği almışlar. Hasat ettikleri kakao çekirdeklerini
komisyoncuları ortadan kaldırararak
sahildeki alıcılara direkt satmak için
Kallari isimli kooperatifi kurmuşlar. Günümüzde Kallari Kooperatifi,
İsviçre’de Felchlin ve Fransa’da Valrhona gibi isim yapmış çikolatıcılara satış
yapmakta, aynı zamanda organic siyah
çikolatalarını kendilerinin yaptığı ve
Kallari etiketi altında Amerika’daki büyük gıda marketlerine de satmaktadır.
Kallari Kooperatifi 850 tane Kichwa
çiftçi ailesiyle büyümeye devam etmektedir. Kallari Kooperatifi, aynı zamanda daha sonraki yıllarda tamamlanacak
olan kendi çikolata fabrikarının inşaa-
tını sürdürmektedirler. Kooperatif, bölgedeki kendi üyesi olmayan 1000’den
fazla çiftçinin de hasat ettikleri kakako
çekirdeklerini aynı fiyata satın alarak
onlara da yardımcı olmaktadır.
Kallari Kooperatifinin kurulmasının
faydaları hem bireysel, hem de çevresel
olmuştur. Bazıları 1 hektar büyüklüğe
kadarki küçük araziler üzerinde yaşıyan ve tarım yapan Kichwa aileleri, 10
yıl önce 30 sent olan gelirlerini, her saat
için yaklaşık olarak 1.50 ABD Dolara ve
en son 2 ABD Dolarına arttırmışlardır.
Kooperatif sayesinde bu miktar, şehirlerde yaşayan ve aynı arazi büyüklüğünde kakao yetiştiren tipik bir çiftçi
ailesinin yıllık gelirinden 3 kat daha
fazla olmuştur. Kooperatif ortakları yetiştirdikleri kakaodan daha fazla kazanç
sağlayabilmektedirler. Çünkü yıllık olarak her hektardan daha fazla ürün elde
etmek için, çevreye zararlı tarımsal
uygulamalardan uzak durmaktadırlar.
Ayıklama, budama ve hasat faaliyetlerini de hala el ile yapmaktadırlar.
Kallari Kooperatifinin başkanı olan
Carlos Pozo; “Biz çiftçiler olarak, tüm
tedarik zincirini kontrol ediyoruz ve
böylece yağmur ormanlarımızın geleceğini garanti altına aldığımız gibi
ürünlerimizin de kalitesini garanti edebiliyoruz ’’ açıklamasında bulunmuştur. Ayni zamanda Pozo diğer bir ifadesinde de; “Kakao, gelecek kuşaklar
için Amazonların doğal kaynaklarının
korunmasına ilham veren ve çikolata
olarak işlenmiş bir üründür’’ diyerek
kakaonun üretiminden çikolataya işlenmesine kadar ki her aşamada çevreye duyarlı faaliyetlerde bulunduklarını
ifade etmektedir.
»» Anadolu toprakları dünyanın en eski ve zengin medeniyetlerinin kurulduğu,
tarihteki önemli olayların yaşandığı ve efsanelerin üretildiği seçkin bölgelerinden
biridir. Dünyanın neresini giderseniz gidin bu topraklardaki efsanelerden ve tarihi
hikayelerden bahsedildiğini duyarsınız.
Size bu hikayeleri anlatanlara bu anlattıklarınız bizim topraklarımızda yaşanmış desenizde o yerleri gezmediğinizde kendinizi anlatmakta güçlük
çekersiniz. Çünkü çoğumuz çevremizde yaşanan bu efsanelerden ve tarihi
olaylasrdan bi haber yaşarız. Ta ki
çevrenizi tanımaya başladığınızda ve
tarihi geçmişi anlamaya çalıştığınızda
sizlere mekanlar çok farklı gelir. Çünkü bu topraklarda herşeyin bir hikayesi vardır.
Her medeniyet kendi kültürünü
ve efsanelerini yaratmıştır. Her ne
kadar bu topraklarda bugün yok
olsalarda, geride bıraktıkları tarihi
eserlerle ve belgelerle bu değerli hikayeleri aktarmayı başarmışlardır.
Geçmişi geleceğe taşımışlardır. Eğer
bir gün yolunuz Dinara’a düşerse
Suçıkana’a gitmeyi ve yörenin zengin tarihini yansıtan panoları okunmayı unutmayın. Çünkü bu panoları
okuduktan sonra Keçiborlu yönüne
giderken çevrenizi farklı göreceksiniz. Keçiborlu’ya 10 km mesafede
bulunan yol kenarında görünen, fakat çoğumuzun tarihi ve mitolojik
geçmişinin hiç farkında olmadığı
yerlerden biri de Dinar ilçesi Eldere
köyü sınırları içindeki Eldere Gölünü farklı gözlerle göreceksiniz. Bu
göl ile bütünleşen Pan Flütün Hikayesini akşam güneşi göle vurduğunda, güneşin kızıllığı gölü kapladığında, esen rüzgar kamışları bir oyana
bir buyana savurduğunda bire başka
yaşayacaksınız.
Bugün Eldere Köyü olarak anılan
köyün tarihi ve mitolojik geçmişini
okuduğunuzda karşınıza Pan flütün
acıklı ve çekişmelerle dolu hikayesi
çıkar. Eski adı flüt çeşmesi anlamını taşıyan köy (Aulutrene) pek çok
kaynağın beslediği bir Eldere gölü
civarında Roma garnizonunun bulunduğu Büyük mederes çayının
kaynağında eski adıyla Maeander
Nehri’nin kaynağında kurulmuştur. Yazıtların belirttiğine göre
balkanlar’dan gelen askerler burada
konaklamışlardır. Bu askerler Asya
ve Galatia eyaletleri arasındaki sınır
olan, Apameia ve Apollonia şehirleri
arasındaki sınırı beklemişlerdir.
Efsaneye göre tanrıça Athena, bu
gölde yetişen sazlardan ilk flütü
icat etmiştir. Ancak tanrıca göldeki yansımasında flütü çalarken
yanaklarınn şiştiğini görünce, kendini çok çirkin hisseder, flütü atar.
Satyr Marsyas flütü bulur ve iyi bir
flüt ustası olur. Lir ustası olan Müziğin, sanatların, güneşin, ateşin ve
şiirin tanrısı Apollo onunla yarış-
Ünal ÖRNEK
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
mak ister. Tanrı Apollo ile Marsyasarasında yapıln enstrüman çalma
yarışmasında Kral Midas hakemlerden biri olarak seçilir. Marsyas’ın
flütüTanrı Apollon’un lirinden daha
başarılı görünür. Hakemlerden dağ
tanrısı Tmolos oyunu Apollon’a yönelik kullamış. Ancak Kral Midas
oyunu Pan’a vermiştir. Çünkü sonuç
Tanrı Apollo’yu kızdırır kendisinin
üstün sayılmaması onun için büyük
bir prestij kaybıdır. Apollo bu durum karşısında benim güzel müziğimi anlamayan kulak insan kulağı
olamaz, sana eşek kulağı yakışır” diyerek Kral Midas’ın kulaklarını eşek
kulağına çevirir.
Kral Midas bir süre kulaklarını koca
bir külah içinde saklar, Midası sırrını öğrenen berberi onun sırrını
taşımada dayanamaz. Kralın sırrını
bir kuyuya söylemeye karar vermiş.
Kuyuya Midas’ın kulakları eşek kulakları diye bağırmış ve kendini rahatlatmış. Ama kuyudan yankılanan
ses sazlara yansımış ve rüzgarla tüm
ülkeye yayılmıştır.
Bu durum karşısında büyük bir kızgınlıkla suçsuz Marsyas’ı cezalandırır ve derisini yüzdürür, Dinar’daki
Suçıkan kayalıklarına astırır. Bu
haksızlık karşısında Marsyas’ın acımasız şekilde ölümüne kayalar bile
üzülür ve ağlar. Dinar’daki Suçıkan
şelalesibu şekilde oluşturur. Tabii Kral Midas da Tanrı Apollo’nun
gazabından kurtulamaz. Apollo,
Midas’a “Sen benim lirimin nağmelerini değerlendirmekten acizsin. O
kulakların eşek kulağı gibi uzasın,
kıllarla dolsun!” der. Efsaneye göre
Midas’ın kulakları uzar ve kıllarla
kaplanır. Kral durumu bir süre giz-
lediyse de traş olması gerektiğinde
berberi kulaklarını görür. Bu sırrı
uzun bir süre saklayan berber sonunda dayanamayıp Suçıkan’da bir
çukur açar, içine “Midas’ın kulakları
eşek kulakları” diye seslenir ve çukuru kapatır.
Yöredeki diğer bir efsanede Pan Efsanesidir. Bu efsaeye göre de çobanları
tanrısı olan dağların keçi ayaklı ve
boynuzlu tanrısı Pan bir gün Eldere
Gölünde yaşayan su perisi Syrinx’i
çırılçıplak yıkanırken görür. Onu çok
beğenir ve sarılmak ister. Su perisi
Syrinx kaçar ve gölden yardım ister.
Göl Su Perisi Syrinx’e yardım eder.
Ama tanrılar onu kamışa dönüştürür.
Sebep olduğu bu durma çok üzülen
Tanrı Pan kamışlardan değişik uzunluklarda parça kesip onları bal mumu
ile bibbirine yapıştırır ve tarihi ilk flüdünü yapar. Flüdü her çaldığında Su
Perisi Syrinx’i öptüğünü hayal eder
ve flüdün sesinin onun sesi olduğunu
düşünür ve ağlar. Tabii bu ilk fülüt
Efeste bir mağraya bırakılır. Mağaraya bakirler girdiğinide fülütten güzel hoş namelerle çalar. Kız başında
çiçeklerle mağaradan çıkar. Bakire
olmayan mağaraya girerse flütte kötü
sesler çıkar ve kız yok olur. Bu efsaneile Efes ile Apemeia arasında bir ilişki
kurulur.
Çoğu kez Afyondan Ispartaya giderken ana karayolu kenarıda bulunan
Eldere Gölünün çevresinden kıvrıla
kıvrıla yol alırken efsanelerin yaşandığı yerden geçersiniz. Mitolojinin en
tanınmış bölgesinde farkında olmasanızda tarihle iç içe seyahat edersiniz. Akşamüstü sizi göl kızıl elbisesi
ile karşılar. Gölün çevresini dolanan
yolda sudan yansıyan kızıl ışık altında
çevrenin güzelliğini farkedersiniz.
Yolunuz bir gün bu yöreye düşerse,
hele birde bu yol üzerinden geçerseniz. Tarihte olduğu gibi günümüzde
de mola yeri olan Eldere Gölü kıyısına bir akşamüstü uğramayı ihmal etmeyin. Göle karşı bir masada oturup,
yorgunluk çayınızı yudumlarken batan güneşin kızıllığıda gölün seslerini
dinleyin. Su perisi Syrinx’in kamışa
dönüşmüş bedenini ve ona flütü ile
ağlayan Pan’ın nağmelerini hissedin.
Midasın Eşek Kulakları diye bağıran
Berberinin sırrını sazlıkların savrulma sesleri içinde duyun. Pan Flütün
yüzyıllar ötesinden günümüze ulaşan
efsanelerini sizde yerinde yaşayın.
Çekeceğiniz her fotoğraf karesinde
Pan Flütün hüzünlü nağmeleri içinde
saçları rüzgarda dalgalanan Su Perisinin de yer alacağını unutmayın.
Bursa’da Üreticilere Hastalık Uyarısı
»» Bursa İl Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdürlüğü, domates, soğan ve patates
üreticilerine mildiyö hastalığı uyarısı yaptı.
Kurum’dan yapılan açıklamada, sebze ekim alanlarında mildiyö hastalığına karşı ilaçlama yapılması
gerektiği belirtildi. Hastalığın dal,
yaprak ve meyvelerde zarar oluşturduğuna dikkat çekilen açıklamada, şu bilgiler verildi: “Hastalığın
sebze alanlarında yayılması 19-22
derece sıcaklık ve orantılı nemindir. Yüzde 80’nin üstünde olduğu,
yağışlı dönemlerden sonra artış
göstermektedir. Hastalık gövde
veya yapraklarda başlar ve şiddeti
ilerledikçe meyve dahil tüm organlara yayılır. Hastalık meyvelerin
ticari değerini düşürür ve ilerleyen
aşamada meyvelerde yüzde 100’e
varan oranlarda zarar verebilir.
Hastalık başta domates, soğan ve
patates olmak üzere patlıcangiller,
solanaceae familyasındaki tüm kültür bitkilerinde etkili olmaktadır.”
Mildiyö hastalığının yaprağın altında olduğu ve ilaçlamanın yaprak
alt düzeyinde yapılması gerektiğine dikkat çekilen açıklama, şöyle
devam etti: “İlaçlamadan sonraki
24 saat içinde ilacı yıkayacak yağış
olması halinde ilaçlama tekrarlanmalıdır. İlaçlama hastalığın şiddeti, iklim koşulları ve ilacın etkinlik
süresi dikkate alınarak tekrar edilmelidir. Bölgemizde özellikle domates, soğan ve patates ekiminin
yoğun yapıldığı üretim alanlarında
özellikle Karacabey, Mustafakemalpaşa, İnegöl, Yenişehir ve Mudanya ilçelerinde Mildiyö hastalığının başlangıç döneminde ve yoğun
yağışların etkisiyle de yer yer ileri
dönemde seyrettiği gözlenmiştir.
Sebze ekim alanlarında üreticilerin
ilaçlama yapması gerekmektedir.”
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
TARIM
Tarımsal Yatırımda FAO’nun Rolü
»» Günümüzde dünya, tarım sektörünü bir stratejik sektör olarak görmekte olup,
bunu sadece üretime dayalı ve gıda güvenliğini sağlayacak bir alan olarak
sınırlandırmıyor. Çünkü tüm uluslararası kuruluşlar, 21. yüzyılın eşiğinde ve küresel
ekonomi koşullarında insanlığın gıda ihtiyacının karşılanmasında sadece üretim
yapmanın yeterli olmadığının farkındadırlar.
Bu nedenle, küresel rekabet koşullarına dayanabilecek ve uygulanabilir
tarımsal yatırımlarla gerçekleştirilecek üretimle birlikte, uygun tarımsal
üretim stratejilerinin de geliştirilmesi ilkesini savunmaktadırlar. Bu ilkenin ışığında yapılacak olan tarımsal
yatırımlar, dünyanın geri kalmış
bölgelerindeki açlık ve yoksulluğa en
önemli çare olarak görülmektedir.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO), Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu (IFAD) ve Dünya
Gıda Programı (WFP) tarafından
her yıl ortaklaşa yayınlanan açlık raporuna göre, dünyada aç olan insanların sayısı 795 milyona düşmüştür
(Dünyada Gıda Güvencesizliğinin
Durumu 2015, SOFI 2015). Bu raporda, bu sayının yaklaşık olarak her
dokuz kişiden birine denk geldiği ve
1990-92 yıllarındaki açlık verilerinden 216 milyon daha az olduğu belirtildi ( http://www.fao.org/publications/sofi/2014/en/).
Açlık ve yetersiz beslenmeyle ilgili FAO tarafından gözlemlenen 129
ülkeden 72’si, kronik olarak yetersiz
beslenme oranının 2015 yılı itibariyle yarıya indirilmesini amaçlayan
Binyıl Kalkınma Hedefleri’ne (MDG)
ulaşmayı başardı. Gelişmekte olan
bölgeler ise, bütün olarak hedefe
ulaşmayı küçük bir farkla kaçırdılar.
Buna ek olarak, 1996 yılında Dünya
Gıda Zirvesi’nin gerçekleştirilmesinden bu yana geçen 5 yıldan fazla
süre içerisinde, söz konusu Zirvenin
“2015 yılına kadar dünyadaki aç ve
yoksul insan sayısının yarıya indirilmesi” olarak belirlenmiş olan ana
hedefine de 29 ülke ulaşabildi. Bu
hedeflere ulaşmada, gelişmekte olan
ülkelerin kırsal alanlarında yapılan
tarımsal yatırımlar etkili olmuştur.
Uluslararası Tarımsal
Kalkınma Fonu (IFAD)
Başkanı Kanayo F.
Nwanze, “Gerçekten açlık
ve yoksulluğun olmadığı
bir dünya yaratmak
istiyorsak dünyanın en aç
ve yoksul bölgelerini içinde
bulunduran gelişmekte
olan ülkelerin kırsal
alanlarına yatırım yapmayı
öncelik haline getirmeliyiz”
diyerek kırsal kalkınmada
tarımsal yatırımın önemini
vurgulamıştır.
Ayrıca Nwanze, tarımsal yatırımlarla kısal alanlarda istihdam da
oluşturulabileceğini de şu sözleriyle
ifade etmiştir: “Kırsal topluluklarda
bir dönüşüm yaratmak için çalışmalıyız ki insana yakışır iş, koşullar
ve fırsatlar oluşsun. Kırsal alanlara
yatırım yapmalıyız ki ülkeler dengeli olarak gelişsin ve kırsal alanlarda
yaşayan 3 milyar insanın potansiyeli
açığa çıksın.”
Tarıma yapılan yatırım, özellikle kırsal alanlarda açlık ve yoksulluğun
azaltılmasında ve ekonomik büyüme
için de en etkili yollardan bir tanesidir. Birçok ülke küresel ve ulusal
ölçekte, Birleşmiş Milletlerin İlk Bin
Yıl Kalkınma Hedefleri arasında bulunan dünyadaki açlık oranını yarıya
düşürmede başarılı olmak için sürekli tarıma yatırım yapmaktadırlar.
Dr. Nezaket CÖMERT
Ziraat Yüksek Mühendisi
[email protected]
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO), tarım ve kırsal kalkınma alanındaki yatırımların etkinliğini ve hacmini arttırmak için
hükümetler ve özel sektörle, ulusal
ve uluslararası düzeydeki organizasyonlarla ve finans kurumları ile ortaklıklar yaparak çalışmalarını sürdürmektedir.
Tarımda gayrisafi yurtiçi hâsıla
(GSYİH), yoksulluğun azaltılmasında, büyümede rol oynayan diğer sektörlere göre en az iki kat daha fazla etkiye sahip olmuştur (Dünya Bankası,
Dünya Kalkınma Raporu 2008. Kalkınma İçin Tarım). Tarımın ekonomideki bu olumlu etkisine rağmen,
günümüzde son 30 yıldır dünyanın
açlığın ve yoksulluğun çok yaygın olduğu bölgelerinde tarımsal yatırımların oranın düştüğü ya da durgunlaştığı gözlemlenmektedir. Bu bölgelerde
açlığın ortadan kaldırılması ve gıda
üretiminin arttırılabilmesi için hükümetlerin, tarım sektöründe kendi yatırım kalitelerinde ve düzeyinde ciddi
gelişmelerin de dâhil olduğu önemli
artışları gerektiren faaliyetlerde bulunmaları gerekir.
FAO dünyada açlığın ve yoksulluğun
fazla olduğu kırsal alanlarda tarımsal
yatırımlara oldukça önem vermektedir. FAO tarafından yapılan tespitlere
göre, bu kırsal alanlarda tarıma yapılan yıllık yatırımların % 50 oranında
arttırılmaya ihtiyacı vardır.
Tarım ve kırsal kalkınmada
yapılacak olan yatırımları
teşvik etmek amacıyla
FAO tarafından yapılan
aktivitelerin başlıcaları
şunlardır:
• Kamu ve özel sektörü etkileyen
kanun ve politikalar üzerinde hükümetlere teknik ve ekonomik tavsiyeler vermek,
• Hükümetlerin kendi öncelikleri ile
uyumlu, çok sektörlü ve çok ortaklı
yatırım stratejilerini tasarlayabilecekleri ve yürütebilecekleri kapasite
gelişimini sağlamak,
• Ülkelere yatırımlarını tasarlamak,
uygulamak ve değerlendirmek için
yardım etmek, sadece kırsal kalkınma ve tarım için değil, aynı zamanda
ülkede yaşayanların gıda ve beslenme ihtiyaçlarını karşılamak için faa-
liyetlerde bulunmak,
• Gelişmekte olan ülkelerde, yabancı
tarımsal yatırımların eğilimlerini ve
etkilerini analiz etmek,
• Sorumlu tarımsal yatırım için
prensipler geliştirmeye yönelik olan
uluslararası istişareleri desteklemek
• Tarımda yatırım yapan 27 tane
Uluslararası Finans kuruluşları ile
anlaşmalar yapmak,
• 1964 yılından bu yana, tarım ve kırsal kalkınmada 105 milyar dolardan
fazla yatırım seferberliğini gerçekleştirmek,
• Tarımsal yatırımın en büyük payı
çiftçilerden gelmekte olup, 1/3 oranındaki kısım ise hükümetler ve yerli şirketler tarafından gerçekleştirilmektedir. (FAO tarafından yapılan
yönlendirmeler ve desteklerle)
• Düşük ve orta gelirli ülkelerdeki
çiftçiler kendi çiftliklerinde yılda 170
milyar dolardan daha fazla bir tarımsal yatırım yapmaktadırlar (Her
çiftçi başına yaklaşık 150 dolar).
Dünyada tarımsal yatırımların önemi üzerinde duran ve bu konularda
özellikle gelişmekte olan ülkelerde
çalışmalarını sürdüren sadece FAO
değil, aynı zamanda diğer uluslararası kuruluşlarında faaliyetleri vardır.
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım
Örgütü (FAO), Birleşmiş Milletler
Ticaret ve Kalkınma Örgütü (UNCTAD) ve Birleşmiş Milletler Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonunun
(IFAD) bir araya gelerek oluşturdukları Kurumlar arası Çalışma Grubu
(IAWG) tarafından insan haklarına,
çevreye ve doğal kaynaklara saygılı
Sorumlu Tarımsal Yatırım ilkeleri geliştirilmiştir. Bu ilkeler, kırsal alanda
yaşayan halkın yaşam koşulları ile
haklarına, sosyal ve çevresel açıdan
sürdürülebilir tarımsal yatırımlara
dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak, özellikle gelişmekte
olan ülkelerin kırsal alanlarında yaşayan nüfusun en temel ihtiyacı olan
gıda ihtiyacının karşılanmasında,
açlık ve yoksulluk ile mücadelede
en etkili yol tarımsal yatırımlardır.
Artık dünyada stratejik bir sektör
olarak görülen tarım, gelişmekte
olan ülkelerin ve hatta gelişmiş ülkelerin kırsal alanlarında kalkınmayı
sağlamak için gerek ulusal, gerekse
uluslararası kuruluşların sağlamış
olduğu fonları yönlendirdikleri bir
alandır. Kırsal alanların ihtiyaçlarına ve bölge koşullarına uygun, çevreye dost, tüm paydaşlarının mutlu
olduğu, çiftçinin gelir düzeyini arttıracak, uygulanabilir ve istihdam
oluşturacak sürdürülebilir tarımsal
yatırımların sayıları arttırılmalıdır.
Yapılacak bu tarımsal yatırımlarda;
Ar-Ge, inovasyon (yenilikçilik), pazarlama stratejileri, ileri teknoloji,
markalaşma ve katma değerli tarım
yapmak gibi en önemli rekabetçi
faktörlerin ön planda tutulması gerekir. Bu faktörlerin hayata geçirilmesi gıda güvenliğinin sağlanması
ve yatırımcının sürdürülebilir gelir
düzeyinin arttırılmasında önemli rol
oynayacaktır.
KAYNAKLAR
1. http://www.fao.org/publications/
sofi/2014/en/
2. http://www.fao.org/investmentin-agriculture/en/
3. Dünyada Gıda Güvencesizliğinin
Durumu 2015, SOFI 2015.
15
Yeni Oluşacak Hükümetin
Tarım ve Çiftçiler İle İlgili
Bakanına Açık Mektup
»» Sayın T.C. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanına;
Bizler ülkemizin çiftçileriyiz. Hem
kendimizin hem de insanlarımız
ve hayvanlarımızın beslenmesi için
gerekli olan üretimi yapıyoruz. Sadece beslenme yetmiyor doğru ve
sağlıklı beslenmekte gerekiyor.
Bu kadar önemli bir uğraşı içinde
olmamıza rağmen bir türlü yüzümüz gülmüyor. Birçok sorunumuz
var. Siz bu göreve getirildiyseniz
bunları bildiğinizi düşünüyoruz. Bu
sorunların çözümünü bekliyoruz.
Bu güne kadar
sorunlarımız çözülemedi.
Bu durumun en net
kanıtları:
1) Tarım alanları küçülüyor, hayvan sayısı azalıyor.
2) Çiftçilerimizin borçları artıyor. Genç nüfus zorunlu tarımdan
uzaklaşıyor. İşsizlik artıyor. Ucuz
emek gücü ve onun getirdiği diğer
sorunlar artıyor.
3) Üretim azalırken tüketim artıyor. Buna bağlı ithalat artıyor, dışa
bağımlılığımız daha da artıyor.
4) Sosyal ve ekonomik koşulları
olumsuz yönde etkilenen geniş kitleler çalkantı ve arayış içindeler.
Sadece ana hatlarını
paylaştığımız sorunların
çözüm sorumlusu
herkesten ve her şeyden
önce sizsiniz. Geçmişte
çözülemeyen sorunlar
bu günden itibaren
çözülebilir. Geçmişi
yeniden yaşamak mümkün
değil. Ancak bu günümüze
ve geleceğimize yön
vermek elimizde.
Her şeyden önce çözüme yönelik
bir irade gerekiyor. Siz bu iradeyi
gösterirseniz bizler özellikle de küçük ve orta ölçekli üreticilerin örgütü olan kooperatifler üst birliği
Köy-Koop olarak üzerimize düşeni
yapmaya hazırız.
“Kitlelerin Öğretmeni
Olmadan Önce Öğrencisi
Olun”
Ülkesinin kurucusu ve önderlerinden bir lider, “Kitlelerin öğretmeni
olmadan önce öğrencisi olun” der.
Kendi ülkesinin devrim mücadelesini başarıya ulaştırırken bu ilkeyi
uyguladığını da açıkça ifade eder.
Sizin de bu ilke doğrultusun da
bizlerin görüşlerini alırsanız başarılı olacağınıza inanıyoruz.
Durursan sen de tok, ben
de tok. Durmazsan sen de
aç ben de aç.
Bizim görevimiz de yol üstü bir
şeyler yenilip içilecek bir yer var.
Çınar ağaçlarının gölgesi altında
çok güzel bir yer. Yol kenarında bir
de çeşme var; Olukboğazı.
Bu güzel yerin işletmesini yapan
aile ara başlıkta yazdığımız yazıyı
bir panoya yazmış ve yol kenarına
yerleştirmiş.
Size bu mektubu yazarken gözümün önüne geldi. Oldukça doğru
değil mi?
Saygılarımızla.
NOT: Yazı yayınlandığı sırada
yeni hükümet kurulmamıştı. Bakanın kim ve hangi görüşte olduğunu bilmiyoruz.
Dünyayı Döndüren Küçük Canlılar
Danaburnu
[Bilimsel Adı: (Gryllotalpa gryllotalpa (L.) (Orthoptera
takımı: Gryllotalpidae familyası)]
Boyları 3,5-4 cm, kahve renkli, birinci çift bacakları kazıcı tiptedir.
Gündüzleri toprak altında galeriler
açarak yaşar, geceleri ise toprak üstüne çıkar. Yumurta, nimf ve ergin
olmak üzere üç biyolojik dönemi
vardır. Nimfler, ergin döneme çok
benzer. Danaburnu toprak altında
yaşadığı için gözleri körelmiştir.
Başta sebze, meyve fidanları ve çim
alanlarındaki birçok bitkiye kök
bölgesinden zarar vermektedir.
Tarım alanlarına genellikle yanmamış çiftlik gübresi ile bulaşır. Mücadelesi zordur. Organik alanlarda
uygun tuzakların kullanımıyla bu
zararı ile etkili bir mücadele yapılabilmektedir.
Metin: Prof.Dr. Cem ÖZKAN
16
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
KOOPERATİFÇİLİK
NBŞ Tehlikesi Yine
Kapımızda!
»» Şeker açığı Nişasta Bazlı Şeker lobilerini yine harekete
geçirdi!..
TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası
Genel Başkanı Özden Güngör, 3 Haziran 2015 tarihli Resmi Gazete‘de
yayınlanan Bakanlar Kurulu kararı
ile Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ) üretimi
için 250.000 ton olarak belirlenen
kotanın % 30 oranında artırılması
ile ilgili bir basın açıklaması yaptı.
Göngör, yaptığı açıklamasında şu
bilgileri kaydetti:
“Dünyanın en büyük şeker üreticisi Brezilya olup, dünya üretimindeki payı %22`nin üzerindedir. Bu
ülkeyi %16`lık payla Hindistan ve
%8`lik payla Çin takip etmektedir.
Türkiye %1,3`lük payla 15. sırada
yer almaktadır.
Türkiye tarımı ve ekonomisi açısından şekerpancarı tarımı ve
şeker üretimi milyonlarca ailenin ve bireyin geçimi, geleceği,
geliri ve istihdamı demektir. Şeker sanayi, hayvancılık ve yem
girdisi başta olmak üzere şekerpancarı birçok konuda ülkemizin stratejik ürünlerindendir.
Tüm güçleri ile şekerpancarından yapılan şekerin yerini glikoz, izoglikoz ve
fruktoz şurubuna bıraktırmak isteyen
lobiler var güçleriyle çalışmaktadırlar. Amaç ülkemizin, çiftçimizin çıkarı
değil, şekerpancarının sürdürülebilir
üretimi değil, topluma sağlıklı, doğal
şeker yedirmek ise hiç değildir.
Pancar şekerine alternatif bir ürüne
ayrıcalık tanınarak kota artırımının tarım sektörünü ve pancar sanayinin desteklediği yan sektörleri
olumsuz etkilemesi kaçınılmazdır.
Mevcut kanunda bile AB ortalamalarının çok üzerinde üretim kotası
verilen NBŞ`lerin kotasının daha
da artırılması pancar şekeri sanayi ve pancar üreticilerini olumsuz
yönde etkileyecektir.
Türkiye`de 300.000 hektar alanda
şekerpancarı ekilmektedir. 1998 yılında 22 milyon ton olan şeker pancarı üretimi 2014 yılında 17 milyon
tona gerilerken, çiftçi sayısı da 450
binden 130 binlere düşmüştür.
Burada amaç, şeker fabrikalarının
özelleştirilmesidir. Şeker pancarında
Üçüncü Yılın Ardından
»» Sevgili Kooperatifçi Dostlar, KooperatifCE köşesinde sizlerle birlikte 3 yılı
birkaç sayı önce geride bıraktık. Geçtiğimiz 3 yıl boyunca bu köşede yayımlanan
40 yazı ile Avrupa Birliği’nde Ortak Tarım ve Balıkçılık Politikaları altında Ortak
Piyasa Düzenlerini Üretici Örgütlerinin nasıl yönettiğini ve kooperatiflerin bu
sistem içindeki yerlerini sizler ile paylaştım.
son 10-12 yıl içerisinde yaşanan 2,5
milyon tonluk üretim daralmasının
hayvancılığa yansıması, 6,5 milyon
ton yaş pancar küspesi ve 900 bin ton
melasın kullanılamaması şeklinde
olmuştur. NBŞ kota oranlarının ülkemizde AB ülkelerine oranla yaklaşık
3 katı oranında fazla uygulanmasının
sadece et üretimine olumsuz yansıması yaklaşık 250 bin tondur.
Bir yandan şekerpancarı üretimine
kotalar getirilmesi; öte yandan çiftçinin üretimini sürdürememesi sonucu ortaya çıkacak olası şeker açığı,
ihracat geri ödemeleri ile desteklendiği için "daha ucuz"a şeker üreten
ülkelerden ve özellikle AB`den ithal
edilerek kapatılacaktır.
Bu süreçte ucuz üretim yaptığı bahanesiyle nişasta kökenli şekerlere tanınan ayrıcalıklar sürdürülecek; ayrıca
sanayide kullanılan şekerler tamamen mısırdan elde edilen şekerlere
dayandırılacaktır. Ülkemizde pancar çiftçisinden esirgenen kaynaklar
AB`nin pancar, ABD ve Arjantin`in
mısır üreticilerine ve çokuluslu agrosanayi tekellerine aktarılacaktır.
Sonuç olarak, Türkiye`de NBŞ kotalarının sürekli olarak artırılmasına bir
son verilmeli ve AB kota seviyelerine
uygun olarak yeniden düzenlenme
yapılmalıdır. Şeker üretim maliyetlerini düşürmek için şeker pancarı
tarımı desteklenmelidir. Kamuya ait
şeker fabrikalarının özelleştirilmesinden vazgeçilmeli; pancarın yetiştirilmesinden şeker üretim ve pazarlanmasına değin tüm süreçte üreticilerin
söz ve karar sahibi olacakları örgütlenmeler egemen olmalıdır.”
Bütün bu yazıları hazırlarken tek
amacım vardı. Sizlere AB’de ve
Dünya’da kooperatifçilik ile ilgili
neler olduğunu aktarmak ve belki de daha da önemlisi sektörde
bir farkındalık yaratmak. Yalnız
bu yaratmaya çalıştığım farkındalık sadece kooperatifçiliğin önemi
ile ilgili değildi. Çünkü zaten bunu
herkes biliyordu ve neredeyse sektörün tamamı birkaç kez örgütlenmiş durumdaydı. Niçin örgütlenmemiz gerektiği biliyor ama henüz
nasıl örgütlenmemiz gerektiği bulanamıyordu. Bu tespit üzerine yoğunlaşarak sizlerin sektördeki öneminizi size ve sektöre fark ettirmeyi
amaçladım.
Bunun nedenle KooperatifCE
başlığı altında bazen teknik detay,
bazen kitabi bilgi paylaşıldı. Hem
AB, hem de Türk mevzuatındaki
gelişmeleri anında sizlere aktarıldı. Bizdeki durum AB’den anlattıklarımız ile karşılaştırıldı. Neler
yapabiliriz diye birlikte tartışıldı.
İyi uygulama örnekleri paylaşıldı. Her gittiğimiz yerde sizlerden
bahsettik. Emsallerinizden sizlere
selam getirdik. Örneğin; Dünya Kooperatifler Teşkilatı (ICA) Başkanı
Pauline Green’in, Avrupa Kooperatifler ve Çiftçi Örgütlerinin çatı
teşkilatı olan Copa-Cogeca Başkan
Yardımcısının ve Kıdemli Danışmanının, Almanya Kooperatifler
Bankası Başkanının, İspanya, Hollanda, Fransa ve İsveç’teki Kooperatif - Üretici Örgütü başkanlarının
selamlarını ve aynı zamanda mesajlarını ilettik. Bu arada bir AB Eşleştirme Projesine başladık ve bitirdik.
Bu süreçte öğrendiklerimizi sizler
ile paylaşıldı. Doğru sanılan yanlışlardan bahsedildi. Yapılması gerekenler anlatıldı. Modeller önerildi.
Bazen ürün bazında gelişmelerden,
bazen de gençler ve kadınlar açısın-
Dr. Erhan EKMEN
Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü
Teşkilatlanma Daire Başkanlığı
Projeler ve Dış İlişkiler Çalışma
Grubu Sorumlusu
dan yapılabilecekleri anlatıldı. Kırsal kalkınma ile ilgili konulardaki
birinci öncelikli yerinize değinildi.
AB fon kaynaklarından faydalanabilmeniz için açıklamalar yapıldı.
Bütün bu çalışmalara ilaveten sizlere örnek oluşturabilmesi amacıyla
Gazetemizde “Dünyadan Kooperatif Hikâyeleri” başlığı altında yeni
bir köşe daha açtık. Burada Dünya
Kooperatifçilik Teşkilatının (ICA),
2012 Dünya Kooperatifçilik Yılı
kutlamaları sırasında kendi resmi
web sitesinde başarılı kooperatifler ile ilgili başlattığı Kooperatif
Hikâyeleri (Coopstories) adlı köşeyi sizlere aktardık. İngilizce yayınlanan hikâyeleri Bakanlıktan meslektaşım Dr. Nezaket CÖMERT ile
aynen tercüme edip, üzerine biraz
yorum ekleyip sizlerle paylaştık. Bu
köşedeki yazılarımız da ikinci yılını
geride bıraktı. Sizlere kimi gelişmiş,
kimi geri kalmış 30’a yakın farklı
ülkeden örnek alınacak hikâyeler
aktardık.
Sizlerle birlikte geçen bu 3 yılın
ardından genel bir değerlendirme
yapınca, kooperatifçiliğimizin her
şeye rağmen iyi yolda gittiğini, her
geçen gün geliştiğini söylemenin
mümkün olduğunu düşünüyorum.
Özellikle Devlet idaresinde artık
atılan her adımda, alınan her kararda kooperatif merkez birliklerinin görüşlerinin alınması ve politikaların uygulanmasında en önemli
ortak olarak görülmeye başlaması
bunun en güzel göstergesi olduğuna inanıyorum.
Fakat bunun yeterli olmadığını
hepimiz biliyoruz. Artık kooperatifçi dostlarımızın da yeni bir şeyler yapmasının zamanı gelmiştir.
Sadece kooperatif kurup, malını
kooperatife teslim etmek yeterli değildir. Ortakların Kooperatifin faaliyetlerini ve yönetimini yakından
takip edip, aktif olarak katılmaları
yani kooperatiflerine sahip çıkmaları gerekmektedir. Bir kooperatif
ancak ortağının katkısı kadar güçlü olabilir. Kooperatif güçlü olursa;
piyasada ortağının emeğini hak ettiği değeri almasını sağlayacak rekabet gücüne ulaşabilir.
Dünyada önemli bir güç olan ülkemizde kooperatifler ile ilgili hukuki, idari ve mali yönünden gelişmiş
ülkelere göre büyük bir farklılığımızın olduğu söylenemez. Uluslararası standartlarda temel bir altyapıya
ve ciddi bir tecrübeye sahip olduğumuzu iddia edebiliriz. Buna rağmen hala bir şeyler istediğimiz gibi
değilse çözüme önce hepimiz kendi içimizden başlamalıyız. Bunun
farkına vararak; Kooperatifimize sahip çıkalım. Yeni hedefimizi,
AB’deki emsallerimiz gibi piyasada
büyük görevler üstlenebilmek olarak belirleyelim.
Eğer siz değerli kooperatifçiler gücünüzün farkına varırsanız ve kooperatiflerinize sahip çıkarsınız önce
siz ve sizinle birlikte ülkemiz çok
şey kazanır. Lütfen kooperatifiniz
ile gücünüze güç katın. Ramazan
Bayramınızı kutlar, size ve ailenize
sağlık, mutluluk ve bereket getirmesini dilerim.
Düzce Üniversitesi Sokmayan Arı Yetiştirildi
»» Düzce Üniversitesi Arıcılık Araştırma, Geliştirme ve Uygulama Merkezinde 1
yıllık çalışma sonucu suni tohumlama yöntemiyle sokmayan arı yetiştirildi.
DAGEM Müdürü Yrd. Doç. Dr. Meral
Kekeçoğlu, yaptığı açıklamada, çalışmaya iyi huylu arıların tespitiyle
başladıklarını söyledi.
Yaptıkları deneyler kapsamında
kovanlara siyah deri kaplı bir top
sallandırdıklarını anlatan Kekeçoğlu, "Çok fazla sokma davranışı
olan hırçın arılar, saldırıp iğnesini
topa bıraktı. Bir kovanda 10 iğne
bırakıldıysa diğer kovanda 1-2 iğne
bırakıldığını belirledik. En az iğne
bırakan kolonilerden kraliçeleri ve
erkekleri alıp suni tohumlama yaptık" diye konuştu.
Kekeçoğlu, kovanlardaki en uysal
ana arıyla erkek arıların üremesini
sağladıklarını anlatarak;"Araştırma
sırasındaki gözlem sürecimizde
bazı arıların kendilerine zarar veren 'arı biti' diye adlandırdığımız
'varroa'yı kendi imkanlarıyla temizlediğini belirledik. Bu hijyenik davranış bizi şaşırttı ve suni tohumla-
mada bu davranışı gösteren arılara
yöneldik. İkinci davranış özelliğimiz de günümüzde çok önemsenen
konulardan birisi olan daha sakin
arılardır. Çünkü arıcılar kolonilerle
daha rahat çalışabilmek istiyor. Biz
de bunun üzerinde durmaya çalıştık. Sonuçta suni tohumlama yöntemiyle sokmayan iyi huylu ve hijyenik arı elde ettik. Doğan yavrular,
hem hijyenik davranış hem de hırçınlık davranışı bakımından en iyi
bireyler oldu." bilgisini aktardı.
"Bir Nevi Tüp Bebek"
Projeye çok ciddi emek verdiklerini vurgulayan Kekeçoğlu, "Bir nevi
tüp bebek yöntemindeki gibi arı
üretiyoruz. Uysal arılardan oluşan
kovanlarımız artık gün yüzüne çıkmaya başladı. Daha sonraki işlemimiz ise patent almak. Ardından da
sakin kolonileri aracılık sektörüne
kazandıracağız" dedi.
Kekeçoğlu, aracılığa ilgi duyan birçok insanın çeşitli korkular nedeniyle bu işe yanaşamadıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
"Örneğin İstanbul'da çok sayıda
kişi arıcılık yapmak istiyor ancak
şehir merkezinde olduğundan çekiniyor. Artık bu sokmayan arı ırkından temin edip rahatlıkla evlerinin
bahçesine kovanlarını koyabilecekler. Arıcılarımız ilerki zamanlarda suni tohumlamayla ürettiğimiz
arıları bizden talep ederek gönül
rahatlığıyla endişe duymadan bu işi
yapabilecekler. Artık 'arı sokar mı'
korkusu kalmayacak."
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
DOĞA
Avcı Böcekleri Tanıyor Muyuz?
»» Çiftçilerimizin sorunlarından biri olan
zararlı böcekler tarımsal üretimde büyük sorun
oluşturmaktadır.
Bu zararlı böcekler ürün kaybına, bazı
hastalık etmenlerinin taşınmasına
ve hatta bitkinin tamamen ölmesine bile neden olabilirler.
Tarımsal ürünlerde bu zararlı böceklerden korunmak için kullandığımız bazı mücadele yöntemleri
bulunmaktadır. Bu mücadele yöntemleri arasında kültürel önlemler, mekanik mücadele, biyoteknik
savaşım, biyolojik mücadele ve
kimyasal mücadele bulunmaktadır. Bilinen bu yöntemlerden ilk
dördü çevre ile uyumlu mücadele
yöntemleri olup çevre ve insan sağlığına herhangi bir olumsuz etkisi
bulunmamaktadır. Son mücadele
yöntemi olan kimyasal mücadele
ise çevre ve insan sağlığını olumsuz etkilemekte, ayrıca ürünlerde
kalıntı, zararlı böceklerde direnç
gibi istenmeyen etkilerde oluşturabilmektedir. Ayrıca kimyasal
mücadelede kullanılan pestisitlerin
faydalı fauna (parazitoit, predatör,
bal arıları, toprak solucanları vb)
üzerinde de biyolojik ve davranışsal olumsuz etkileri olabilmektedir.
Bu nedenle doğaya zarar vermeyen
mücadele yöntemlerinin önemi
günden güne artmaktadır. İşte bu
mücadele yöntemlerinden biri olan
Biyolojik Mücadele’de üç farklı
etmen kullanılmaktadır. Bunlar
parazitoitler, predatörler (avcı böcekler) ve entomopatojenlerdir. Bu
faydalı etmenler içerisinde yer alan
predatör(avcı böcek) zararlı böceklerle beslenerek onları baskı altına
alır. Avcı böcekler ömürleri boyunca birden fazla av(zararlı) tüketim
kapasitesine sahiptir ve hem dişileri hem de erkekleri zararlı böceklerle beslenirler.
Ülkemizde de farklı zararlıları baskı altında tutan farklı avcı böcek
türleri bulunmaktadır. Bilinen en
tanınmış avcı böcekler gelin böcekleridir. Hem erginleri hem de
larvaları önemli birer yaprak biti
Merve OKTAY
Ziraat Mühendisi
avcısıdır. Ülkemiz faunasında bulunan bir diğer tür çiçek sinekleridir. Zararlı böceklerden yaprak
bitleri, bazı kabuklu bitlerin ve diğer bazı yumuşak vücutlu böcekler
ile beslenirler. Anthocoris nemoralis ise önemli bir armut pisillidi avcısıdır. Son yıllarda domates
güvesi mücadelesinde kullanılan
Nesidiochorus tenuis bir diğer avcı
böcektir. Kışı toprak içinde geçiren Calosoma sycophanta erginleri ormanların önemli bir zararlısı
olan çamkese böceğinin larvalarıyla beslenmektedir. Bu avcı böcekte
ülkemizde doğal olarak bulunan
türler arasındadır.
Avcı böcekler aynı
zamanda örtü altı
yetiştiriciliğinde de
kullanılmaktadır. Örtü
altı yetiştiriciliğinde bu
zararlılar ile mücadelede
uygun dönemde ve
zamanında kullanıldığında
kimyasal ilaçlamaya
bile gerek duyulmadan
zararlılar baskı altında
tutulabilmektedir.
Bu kadar önemli bir göreve sahip
olan avcı böceklerin üreticilerimiz
tarafından tanınarak korunması
çok önemlidir. Bu faydalıların doğada popülasyonlarının korunmasında önemli bir konu bitki zararlı
ve hastalıklarına karşı kullanılacak
tarım ilaçlarıdır. Özellikle böcek
öldürücülerden (insektisitlerden)
olumsuz etkilenirler. Entegre mücadele stratejisi içerisinde faydalılar üzerine yan etkisi az olan ilaçlar
tercih edilmelidir. Biz ziraat mühendislerine düşen görev ise çalıştığımız yerlerde üreticilerimize
biyolojik mücadelenin önemini ve
uygulanabilirliğini anlatmaktır.
17
İpek Böceği Mucizesi...
»» İpekböceği ilk defa İsa’dan 2600 yıl önce Çin’de beslemeye alınmıştır. Çinliler
ipekböceği yetiştirme ve ipekli kumaş yapmanın sırrını uzun yıllar ülkelerinde
saklamışlardır.
Yurdumuzda ise ipekböcekçiliği 1500
yıllık bir geçmişe sahiptir. Genellikle
yardımcı bir tarım koludur. Büyük
bir yatırımı gerektirmez. Ailede yaşlı, genç herkesin emeği değerlendirilir. 35-40 günlük bir uğraş sonunda
oldukça iyi bir gelir getirir. İpekböceği yetiştiriciliği, dut ağacının yetiştiği her yerde yapılabilir.
Bir çeşit kelebeğin tırtılı olan İpek böceği kanatları pullu böcekler sınıfındandır. İpekböceklerinin yeryüzünde birçok farklı türü bulunmaktadır.
Bazı farklılıklar dışında hepsinde ortak olan dönemler; yumurta dönemi,
larva dönemi, koza örme devresi ve
ergin-kelebek dönemidir.
Koza Örme Devresi Başlıyor
Yumurtadan çıkan ipek böceği tırtılı;
önce büyük bir titizlikle seçtiği “askı”
olarak kullanacağı dallardan birine
çıkarak kendini aynı iplikle oraya
bağlar. İpek böceği, ipliğini çıkardığı
sürece, başını 8 çizer gibi sürekli oynatır, kozanın bir bölümünden diğer
İpek böceği yeryüzünde bilinen en
sağlam ipliği üretir. Bu mucizevi
canlılar, ilginç bir şekilde yalnızca
dut yaprağı yerler. İpek böceği kelebeklerinin dişisi, yaz başlarında
500 kadar yumurta yapar. Baharda
beyaz dut ağaçlarının yapraklarında
ilk yapraklar görünmeye başlarken,
yetiştirici, yumurtaları sakladığı
yerden çıkararak, özel kuluçka makinelerine koyar. Yumurtalardan
küçücük kurtçuklar çıkar. Bunların
kalınlığı hemen hemen saç kılı kadardır, uzunlukları da yarım santimden küçük olur. Yumurtadan çıktıktan 5 hafta sonra tırtılların kalınlığı
yarım santimi geçer, uzunlukları da
7,5 cm’yi bulur
İpek böceğinin vücudundaki iki bez
yapışkan bir sıvı meydana getirir.
Zamk gibi bir şey olan bu sıvı hayvanın üst dudağındaki delikten iplik halinde dışarı çıkar, havayla karşılaşır
karşılaşmaz donar. İşte ipek budur.
İpekböceği yumurtaları kış
boyunca 10°C sıcaklıkta,
kuru ve havadar bir yerde
muhafaza edilir. İlkbahar
gelince, sıcaklığı kademeli
olarak 23°C’ye çıkarılan
bir odaya yerleştirilirler.
İpekböceği larvası 10 gün
içinde yumurtadan çıkar.
Bundan sonraki 25-35
günlük larva döneminde
4 defa deri değiştirir.
Her deri değiştirirken
24 saatlik uykuya yatar.
Dut yaprakları ile
beslenen ipekböcekleri,
deri değiştirmelerini
tamamladıktan sonra artık
bir şey yemezler ve koza
örerler.
Deri değiştirme sürecini yaşayan bir
ipek böceği hemen hemen yumurtadan çıkış ağırlığının 10.000 katına
ulaşmıştır. Üstelik bu gelişme, 20–
25 gün gibi kısa bir süre içerisinde
oluşmuştur. Bu mucizevi gelişmeyi
anlamak için gözünüzde yeni doğmuş bir bebeği canlandırın. Yaklaşık 3 kg ağırlığında doğan bebek,
20–25 gün sonra devasa bir boyuta
ulaşarak 30.000 kg ağırlığına ulaşsa
bu mucize karşısında büyük hayrete
düşerdik. Ancak milyonlarca yıldır
bu dönemleri geçiren ipek böceği
larvaları bu mucizenin canlı birer
örneğidirler. Böcek erginleştiğinde
genellikle 7.-9. günlerde yem yemeyi
keser, başını yukarı kaldırarak sallamaya ve oldukça nemli bir sıvı salgılamaya başlar. Göğüs ve karın bölgesinin yarı şeffaf olması nedeniyle
vücudunun hemen hemen %40’ını
kaplayacak şekilde genişlemiş olan
ipek bezleri deri altında fark edilebilir. Sindirim kanalının boşaldığı ve
larvanın kehribar rengini aldığı bu
aşamada ipek böcekleri artık koza
örmeye hazırdır ve askıya alınmaları
için toplanmaları gerekir.
bölümüne geçerek örme işlemine
devam eder. Başı dönmeden ve dengesini hiç kaybetmeden yaptığı bu
hareketi, 3–4 gün süresince yaklaşık
130.000 kez tekrarlamaktadır. Bu
rutin hareketi yapan tırtılın boynunun ya tutulması, ya da işlevini yitirmesi gerekirken, o büyük bir çaba ile
üretimine devam eder. İpek üretimi
sona erdiğinde ve bezler boşaldığı
zaman artık çok zayıflamış olan tırtılın ya ölmesi, ya da hastalanması gerekir ancak tırtıl başkalaşıma uğrayarak, bir iki gün içinde daha güçlü
bir yapıda olan “krizalit”e dönüşür.
İpek Böceği Krizalitten
Kelebeğe Dönüşüyor
Koza örmenin 4. veya 5. gününde
krizalit haline dönüşen ipek böceği,
8–14 gün süren krizalit devresinde
metamorfoza uğrayarak kelebek haline dönüşür. Burada ise yine başka
bir mucize gerçekleşmiştir. Bir tırtıl
kendi salgıladığı maddeyle kendini sarmalayarak gözden kaybolur,
saklanmadan önce yerde yürüyerek
ilerleyen bu böcek, iki hafta içinde
ise uçabilen bir kelebek olarak dışarı
çıkar. Kelebek alkali yapıdaki salyası
yardımıyla kozayı delerek dışarı çıkar. Yani kelebek haline gelen tırtıl,
bir kozada olduğunu, buradan çıkma
vaktinin geldiğini, buradan çıkmak
için özel bir sıvıya ihtiyacı olacağını,
kozayı delmek için bu sıvının sahip
olması gereken formülü ve bunu vücudunda nasıl üreteceğini de adeta
“bilmektedir”.
İpek Nasıl Üretiliyor?
Araştırmalara göre; ipek üretiminin
sırrı, ipek böceklerinin salgı bezlerindeki ipek proteinlerinin, suda
çözünebilirliğini nasıl kontrol ettiklerinde yatmaktadır. Tüm süreç, su
miktarıyla kontrol altında tutulur.
Organizma ipek bezine protein gönderir, ancak bunu yaparken oraya
ne kadar su bıraktığını denetler. Bu
hassas ölçüler de ipeğin sağlamlığında rol oynar.
Bir kozadan 450 ile 900 metre arasında kesiksiz iplik çıkabilir. Bu iplikler tezgâhlarda dokunarak kumaş
yapılır. 500-600 adet koza bir kilo
gelir. Yaklaşık olarak 10 kg kozadan
bir kilogram ipek elde edilir.
18
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
TARIM
Planlı Otlatmayla Toprağa Hızla Karbon
Gömülebilir
»» Georgia Üniversitesi ve Florida Üniversitesi’nden bir grup araştırmacıya göre, iyi
yönetilen otlaklar erozyonu önlediği, suyu koruduğu gibi, görünen o ki daha önce
düşünülenden çok daha hızlı biçimde topraktaki organik maddeyi de arttırıyor.
Toprak, karadaki en büyük karbon rezervini içeriri. Mahsul ekmek için
her yıl tarlaları sürmek, topraktaki
karbonun atmosfere salınmasına yol
açar. Yıllık ekim yapılan tarlaların,
besi hayvanlarının otladığı otlaklara
dönüşümünün topraktaki karbonu
arttırdığı uzun süredir bilinmekteydi,
fakat yapılan araştırma, bu sürecin
biliminsanlarının düşündüğünden
daha hızlı olabileceğini gösterdi.
Ekolojik toprak kimyası doçent doktoru ve çalışmada uzman yazar olan
Aaron Thompson, “Asıl çarpıcı olan,
bu çiftliklerin toprağındaki organik
madde miktarının çok hızlı artması,”
dedi. “Otlatma yönetimi sayesinde
on yıldan kısa süre içerisinde bu topraklar, üzerlerinde doğal ormanlar
bulunurken sahip oldukları organik
madde seviyesine ulaştılar. Burada
gerçekleşen karbon gömümü (sequestration, ed.) küresel çapta gerçekleştiğinizi bildiğimiz en hızlı oranlara tekabül ediyor.”
İlk altı yıl karbon artışının oranı o
kadar yüksekti ki karbonu toprağa
hapsetmek gezegendeki atmosferik
karbondioksit artışının dengelenmesini de sağlayabilirdi. Yönetimli
otlatma prensipleri kullanarak yönetilen otlakları dönüştürmek, yılda
hektar başına 8 metreküp organik
maddeyi toprağa gömebilir. Bu, toprakların besin değerini de yükseltir,
daha fazla su tutmalarını sağlar.
Ulusal Gıda ve Tarım Enstitüsü tarafından finanse edilen ve Nature Communications dergisinin Mayıs sayısında basılan çalışma, Georgia’da
bulunan ve son altı yılda tarla ekiminden otla beslenen (grass-fed) süt
üretimine geçiş yapan çiftliklerde
toprağın organik madde oranındaki
değişikliklerin izini sürdü.
Çoğu Kuzey Amerika mandırasında,
saman ve silaj mahsulleri ineklerin
otlağından “çalınan” tarlalarda üretilip işlenir ve sonra ihtiyaç oldukça
sürüye verilir. Fakat yoğun otlatma
yönetiminde inekler zamanlarının
%90’ınını merada geçirir.
Şimdi Colorado Devlet Üniversitesi’
nde doktora sonrası akademi üyesi
olan, çalışmanın başyazarı, UGA’nın
Odum School of Ecology’sinde doktora öğrencisi olarak üç yıllık projede çalışan Megan Machmuller, “Tarlayı, dönüşümlü otlama sistemlerine
dönüştürmenin toprağın organik
madde miktarını artırabileceğini ve
toprak kalitesini gıda üretimini sürdüren bir sistemde mümkün olduğu
sanılandan çok daha hızlı oranlarda
geliştirebileceğini bulduk.”
ABD’nin güneydoğusundaki süt
üreticileri ve otlak-temelli sığırcılık
yapan çiftçiler arasında popülaritesi artan bir uygulama olan yoğun
otlatma yönetimi üreticilerin otlaklarında sağlanan besini verimli biçimde kullanmalarını sağlar. Otlağın
kalite ve veriminin artmasının yanısıra topraktaki biyolojik aktiviteyi de
besler. Bu da diğer türlü atmosfere
salınacak karbondioksitin karbon
formunda kalıp organik maddeyi
arttırmasını sağlar.
“Yıl boyunca otlatmaya imkan tanıyan
tropik-altı bölgelerde bu sistem hızla yayılıyor ve karlılığı da arttırıyor”
diyor çalışmanın ortak yazarı, doçent
doktor ve UGA‘da ekin fizyolojisi uzmanı olan Denis Hancock. Arazi yönetiminde nadiren karşılaştığımız bir
“kazan-kazan” durumundan bahsediyoruz, karlı bir gıda üretimiyle hızlı
toprak onarımı ve kısa vadede iklim
değişikliğiyle mücadele mümkün”.
“2005’den beri Georgia’da otlak-temelli mandıraların sayısı hızla artıyor.
Bu çiftçilerin birçoğu bir zamanlar sıra
mahsullerine ayırdıkları arazileri artık
otlak olarak kullanıyorlar.” dedi. “Otlağa dayalı işletmeleri hayata geçtiğinden beri, gübre ve sulamaya daha az
ihtiyaç duyduklarını belirtiyorlar.”
“Georgia’da otlağa dayalı mandıra
üretimi altında topraktaki karbon
gömülümün Kuzey Amerika’nın güneydoğusuna yansıttığı önemli çıkarımlar var. Bu mandıra sistemlerinin
“karbon ayakizlerinin” düşünülenden çok daha iyi olduğu görülüyor.”
Ekip, çiftçilerin anekdotsal kanıtlarını duyduktan sonra fazladan toprak
kalite ölçümleri yaptı. Ayrıca, altı
yıllık yoğun otlatma yönetiminden
sonra toprağın yüzde 95 daha fazla
besin ve yüzde 34 daha az su tutabileceğini keşfettiler. Bu sistemin toprak verimliliğine ve kalitesine etkisi,
ciddi ölçüde aşınmış topraklarda,
güneydoğuda olduğu gibi, en fazla
olduğu düşünülüyor.
Hancock’a göre, ABD’nin güneydoğusunda kıyı ovasında olduğu gibi kumlu
toprakları ekip biçen süt üreticileri, bu
toprak özellikleri nedeniyle her türlü
yardıma muhtaçlar. Topraklarında iyi
oranda organik maddeye sahip olmak
ve bunun getireceği faydalar, para kazanmak ile kaybetmek arasındaki farka tekabül edebilir.
Çalışmanın ortak yazarı Marc Kramer, Florida Üniversitesi’nde toprak
ve su bilimi bölümünde doçent doktor, gelecekteki arazi kullanım değişikliklerinin çoğunun varolan zirai
ve kırsal alanlarda gerçekleşmesi
bekleniyor, dedi.
“Yoğun otlatma gibi ortaya çıkan
toprak kullanımı faaliyetleri temiz
karbon döngüsü ve toprak verimliliği faydalarıyla karlı çiftçilik açısından neyin erişilebilir olduğunu gösteriyor.” dedi. “Bu daha buzdağının
görünen ucu.” Yeşil Gazete
Uluslararası Şeker Fiyatları %2, Bitkisel Yağ
Fiyatları İse %2,6 Arttı
»» Et, tahıl, süt ürünleri, bitkisel yağ ve şekerden oluşan BM FAO Gıda Fiyatları
Endeksi, Mayıs’da %1,4 geriledi ve 6 yılın en düşük seviyesine indi.
Tahıl fiyatları önemli ölçüde
düşüşte
Küresel Gıda Fiyatları Endeksi, azalış trendini Mayıs ayında da sürdürerek, yaklaşık 6 yılın en düşüğüne
geriledi. Mayıs’ta, bir önceki aya
göre %1,4 azalarak 166,8 puana gerileyen endeksteki düşüş, bir önceki
yılın aynı ayına göre ise %20,7 oldu.
FAO’nun resmi internet sitesindeki
bilgiye göre;“Fiyatların neredeyse 6
yılın en düşüğüne gerilemesinde, bu
yılki rekoltenin olumlu görünümüyle birlikte, tahıl fiyatlarının önemli
ölçüde düşmesi etkili oldu.” denildi.
Dünyada süt ve et fiyatları
düşüşte
Düşüş, tahıl fiyatlarının yanı sıra, süt
ürünleri ile et fiyatlarındaki düşüşten kaynaklanırken,
Tahıl Fiyat Endeksi, Mayıs'da bir
önceki aya göre %3,8 oranında azalarak, 160,8 puana geriledi.FAO,
dünya tahıl üretimi tahminini,2 milyar 524 milyon tona, dünya buğday
üretimi tahminini de, 723 milyon
tona yükseltti.
Şeker Fiyat Endeksi, %2
oranında arttı
Et Fiyat Endeksi,yine Mayıs ayında, bir önceki aya göre %1 oranında
gerileyerek, 171 puan oldu.Mayıs'da
artan gruplardan Şeker Fiyat Endeksi, %2 oranında artarak, 189,3 puan
seviyesinde oluştu. FAO Süt Ürünleri Fiyat Endeksi de, %2,9’luk düşüşle, Mayıs ayını 167,5 puanla kapattı.
Bitkisel Yağ Endeksi ise %2,6’lık artışla 154,1 puana ulaştı.
DSYMB Kuzey Afrika’da
»» Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği Heyeti,
Kuzey Afrika’nın yükselen yıldızı Tunus’ta temaslarda
bulundu.
Merkez Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Cemalettin ÖZDEN, Başkan
Yardımcısı İlhan KÖTEN, Yönetim
Kurulu Üyesi Nurhan DAYAN, Genel Sekreter Dr. Hüseyin VELİOĞLU ve Ziraat Mühendisi İbrahim
KARAKOYUNLU’ nun katılım sağladığı ziyaret kapsamında Tunus
Tarım, Su Kaynakları ve Balıkçılık
Bakanlığı Bakan Yardımcısı, Hayvancılık ve Mera Genel Müdürlüğü
Genel Müdürü, Ulusal Kırmızı Et
ve Süt Meslek Odası Yönetim Kurulu ile görüşmeler gerçekleştirerek
Tunus Tarım Birliği ile Merkez Birliği arasında işbirliğinin artırılması
amacıyla bir protokol imzaladı.
İmzalanan işbirliği protokolü, hayvancılığın ve hayvancılık ıslah ve
takip programlarının geliştirilmesi, karşılıklı tecrübe ve teknoloji
alışverişi gibi konuları kapsıyor.
Tahin ve Tahin Helvası Tebliği
Yayınlandı
»» Türk Gıda Kodeksi Tahin ve Tahin Helvası tebliği
13.06.2015 tarih ve 29385 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girdi.
Tebliğ ile, tahin helvasının tekniğine
uygun ve hijyenik şekilde üretimi,
hazırlanması, işlenmesi, muhafazası, depolanması, taşınması ve
pazarlanması aşamalarında taşıması gereken özelliklerini belirlendi. Buna göre, tahin kendine has
renk, tat ve kokuda olacak. Tahinde yabancı madde bulunamayacak
ancak üretim teknolojisi gereği
kullanılan nişasta yabancı madde
olarak değerlendirilmeyecek. Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerde
kullanılan katkı maddeleri, Türk
Gıda Kodeksi Gıda Katkı Maddeleri Yönetmeliğinde yer alan hükümlere uygun olacak. Ayrıca tebliğ kapsamında yer alan ürünlerde
renklendirici ve tatlandırıcı kullanılamayacak.
Ürünlerde aroma vericiler ve aroma verme özelliği taşıyan gıda bileşenleri kullanılamayacak.
Tebliğ kapsamında yer alan ürünlerdeki bulaşanların miktarları da
Türk Gıda Kodeksi Bulaşanlar Yönetmeliğinde yer alan hükümlere
uygun olacak. Bu hükümlere ek
olarak; arsenik, kurşun, bakır ve
demir miktarları da yeniden belirlenen tebliğe göre, tahinin bileşen-
lerinin oranları da düzenlendi.
Buna göre, tahinde kütlece en az
yüzde 50 susam yağı, en çok yüzde
1,5 rutubet, en az yüzde 20 protein,
en çok yüzde 3,2 kül, en çok yüzde 2,4 asitlik (oleik asit cinsinden)
oluşacak. Önceki tebliğde susam
yağı en az yüzde 55, protein en az
yüzde 22, kül en çok yüzde 3 olarak, ham selüloz en çok yüzde 2,4
olarak belirlenmişti. Tahinde acılaşma olmayacak.
Tebliğe aykırı davrananlar hakkında Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanununun ilgili
maddelerine göre idari yaptırım
uygulanacak.
Tahin Helvasının Özellikleri
Türk Gıda Kodeksi Tahin Helvası Tebliğine göre de tahin helvası
kendine has renk, tat ve kokuda
olacak, yabancı tat ve koku içermeyecek. Tahin helvasında yabancı
madde bulunamayacak. Tahin helvası kendine has homojen ince lifli
yapıda olacak ve tahin helvasında
şeker kristalleşmesi olmayacak.
Söz konusu tebliğlerin yayımından
önce faaliyet gösteren gıda işletmecileri, 1 Ocak 2016 tarihine kadar bu
hükümlere uymak zorunda olacak.
Etiketleme Yönetmeliğinde
Değişiklik Yapıldı
29/12/2011 tarihli ve 28157 3 üncü
mükerrer sayılı Resmî Gazete’de
yayımlanan Türk Gıda Kodeksi
Etiketleme Yönetmeliğinin geçici 1
inci maddesinin üçüncü fıkrasının
(a) ve (ç) bentleri aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
“a) 5996 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 13/12/2010 tarihinden
önce faaliyet gösteren ve halen işletmesinin faaliyeti devam eden
gıda işletmecileri, üretim izni belgesi bulunan gıdalar için, “Tarım
ve Köyişleri Bakanlığının …. tarih
ve… sayılı izni ile üretilmiştir.” ifadesinin yer aldığı etiketleri, bu bilginin yer aldığı bölümün uygun şe-
kilde kapatılması ve bunun yerine
tanımlama işaretine yer verilmesi
suretiyle 31/12/2015 tarihine kadar kullanabilir. Gıda İşletmelerinin Kayıt ve Onay İşlemlerine Dair
Yönetmeliğe uygun olarak işletme
onay numarasını henüz almamış
olan gıda işletmecileri, “tanımlama
işareti” yerine (b) bendine göre uygun olan bilgiye yer verir.”
“ç) (a), (b) ve (c) bentlerine göre
31/12/2015 tarihinden önce piyasaya arz edilen gıdalar, 31/12/2016 tarihine kadar piyasada bulunabilir.”
Söz konusu yönetmelik 1 Ocak
2015 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere yürürlüğe girdi.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
19
Organik Tarımda Kullanılan Gübreler ve Gübreleme
ORGANİK TARIM
»» İnsanoğlu, sentetik kökenli tarım ilacı ve gübrelerinin yoğun olarak kullanıldığı konvansiyonel tarımla, yaşadığı canlı ve cansız çevreye verdiği
zararların farkına varmıştır.
Bu amaçla çevre ile uyumlu, doğal kaynakları doğru ve sürdürülebilir olarak
kullanmayı hedefleyen ve insan sağlığını gözeten yeni tarımsal yaklaşımlar
geliştirmiştir. Bu yaklaşımlardan bir
tanesi de Organik Tarımdır. Organik
tarım (Ekolojik tarım veya Biyolojik tarım); tarımsal ilaç, suni gübre,
hormon, antibiyotik ve zararlı gıda
katkı maddeleri gibi uygulamaları
yasaklayan, üretimden tüketime her
aşaması kontrollü, doğal kaynakları
en iyi şekilde kullanarak sağlıklı tarımsal ürünler üretilmesini sağlayan
bir tarım sistemidir. Organik tarımın
felsefesi içerisinde, doğal kaynakların
korunması ve insan sağlığı göz önünde
bulundurularak güvenilir gıda üretmek bulunmaktadır.
Çok hızlı bir şekilde artan dünya nüfusuna yeterli miktarda gıda üretimi
için insanoğlu, ilk yıllardan bu yana
hayvan dışkılarını gözleme dayanarak
verim artışına sebep olduğunu gördüğü için gübre olarak kullanmıştır. İhtiyaç duyulan tarımsal ürün bununla da
karşılanmadığı için, 200 yıl önce ürün
artışı temin eden kimyasalların kullanılmasına da başlanmıştır. Genelde
asit ve bazların kimyasal reaksiyonları
sonucu oluşan yapay = ticari = kimyasal gübrelerin kullanımı ile birim
alandan alınan ürün hızlı bir şekilde
artmıştır (İTO yayınları.2009).
Ülke den ülkeye, yöreden yöreye değişmekle birlikte kimyasal gübre ve
ilaç kullanımları duyulan ihtiyacın
çok üzerine çıkmıştır. Gereğinden fazla kimyasal gübre ve ilaç kullanımının olumsuz etkileri çok belirgin olarak toprak, su ve havanın kirlenmesi
şeklinde görülmüştür. Yetiştiriciliği
yapılan çeşitli ürünlerin renk, koku,
doku, şekil ve tatları ile bu parametrelerin oluşturduğu aroma ve lezzet
giderek azalmıştır. Kısaca ürün miktarı artarken, ürünler doğal özelliklerini yitirmiş, kaliteleri bozulmuştur.
Ürünlerin renk, koku, aroma, lezzet
vb. özelliklerinin dışında tarımsal mücadelede kullanılan ilaçların uygulama
usul ve yöntemlerine gereken özen
gösterilmediği için ürünler üzerinde
ve içeriğinde ciddi anlamda kalıntılar
nematosit, akarisit, herbisit vb. ilaçların çevrede oluşturdukları zararlar yanında, kanserojen özellikleri nedeniyle
insan ve hayvan sağlığındaki etkileri
daha sık ve daha yaygın bir şekilde görülmüştür. Toplumda çevre bilincinin
giderek artması nedeniyle gözlenen
sorunlar üzerinde durulmasını ve çözüm sürecini hızlandırmıştır
Tarımda kullanılan organik kaynaklı gübreler denildiğinde ahır gübresi,
yeşil gübre ve her türlü organik artık
ve atıkların usulüne uygun fermente
edilerek olgunlaştırılması ile elde edilen kompost akla gelmektedir. Ayrıca
toprağın hem canlılığını devam ettiren
ve hem de doğal yollardan toprağa bitki besin maddelerinin, köklerle ortak
yaşam a sonucunda tespit edilmesini
sağlayan mikroorganizmaları da organik gübre kaynağı olarak kabul etmek
gerekmektedir (TKB, 2003).
Organik tarım yapılacak tarla toprağının mutlaka her ekim ve dikimden
önce toprak analizi yapılmalı, biyolojik
yapısı korunmalı, biyolojik yapısı bozulmuşsa iyileştirici gerekli tedbirler
alınmalıdır. Tek yıllık bitkilerde çok
yıllık ekim nöbeti programı uygulanır
ve rotasyonda yemeklik baklagil veya
baklagil yem bitkilerine, derin köklü
bitkilere ve çapa bitkilerine yer verilmelidir (TKB, 2003).
Ahır Gübresi:
Çiftlik hayvanlarını katı ve sıvı dışkıları ile yataklık olarak kullanılan bitkisel materyallerden oluşmaktadır.
Güneş’ e göre ahır gübresi organik tarımın vazgeçilmezi olan çok değerli bir
gübredir. Zerresinin kaybedilmeden
tarımda kullanılması gerekmektedir.
Temel prensip olarak organik tarım
yapılan işletmelerde hem bitkisel ve
hem de hayvansal üretimin belli bir
bütünlük içerisinde yapılması gerekmektedir. Bu şekilde bitkisel organik
üretim için işletmenin ihtiyacı olan
ahır gübresi işletmeden karşılanmış
olur. Eğer bitkisel tarım ve hayvansal
tarım bir bütünlük içerisinde değil
veya işletmeden elde edilen gübre ihtiyacı karşılanmıyorsa, o zaman organik
tarım uygulama ve ekstantif tarım yapılan hayvancılık işletmelerinden ahır
gübresi temin edilmelidir. Güneş’e
göre ahır gübresinin hangi hayvan cinsine ait olduğu veya hangi ırklarından
elde edildiğinin, kullanılan altlığın ne
olduğunun bilinmesi gereklidir. Hatta
ahır gübresinin kullanılmadan önce,
analiz edilerek tespit edilmesi uygundur (Güneş, 2004).
Yeşil Gübre:
Yeşil aksamı, özellikle yaprağı bol olan
tek yıllık otsu bitkilerin gelişme dönemlerinin belirli bir zamanında ve
yeşil aksamının bol olduğu devrede
toprakla karıştırılmasına yeşil gübreleme denilir. Ve bu amaçla kullanılan
bitkilere yeşil gübre bitkisi denir. Bu
bitkiler toprağa karıştırıldıktan sonra
çürüyerek iyice toprak organik maddesi haline gelir. Yeşil gübreleme uygulaması yapmada ki amaç toprağın
organik madde içeriğini zenginleştirerek tekstür özelliklerini iyileştirmektir.
Zira Yeşil gübre bitkisi olarak baklagiller kullanılmışsa, bu bitkiler yeşil aksamın toprağı düzeltici etkisi yanında
aynı zaman da kökleri vasıtasıyla atmosferin serbest azotunu bağladıkları
için toprağa azot da kazandırırlar. Ayrıca bu bitkilerin kökleri geniş toprak
kitlesiyle temas halindedir. Bu nedenle
yeşil gübre olarak değerlendirilen bitkiler, toprak derinliklerindeki mikro
elementleri de alır, dolayısıyla toprağa
karıştırıldıkları zaman bu elementleri
toprak yüzeyine de taşırlar. Yeşil gübre olarak hızlı gelişen, bol yeşil aksamı
olan ve fakir topraklarda bile yetişebilen bitkiler tercih edilmelidir. Bol yeşil
aksam, torağa fazla miktarda bitkinin
karışmasını sağlar. Ayrıca yeşil aksamların su içeriği fazladır. Su içeriğinin
fazla olması yeşil gübre olarak kullanılan bitkinin toprakta çürüyüp organik
madde haline dönüşümünü hızlandırır. Yeşil gübre olarak tercih edilen bitkilerin toprağa karıştırılmalarının kolay, çimleneme yeteneklerinin yüksek,
ısı ve ışık değişikliklerine, hastalık ve
Zararlılara karşı dirençli olmaları gerekir. Baklagil bitkileri toprağa ayrıca
azot kazandırdıkları için tercih edilirler
(Zengin, 2008).
Tablo1: Önemli Bazı Yeşil Gübre
Bitkileri:
Baklagil Bitkileri
Yonca
Çayır Yoncası
Taş Yoncası
Soya Fasülyesi
Kanada Yem Bezelyesi
Yem Börülcesi
Kırmızı Üçgül
Japon Üçgülü
Yalancı Tüylü Fiğ
Avusturya Bezelyesi
Baklagil Olmayan Bitkiler
Çavdarlar
Yulaf
Arpa
Darı
Karabuğday
Çim
Sudan Otu
Hardal
Kolza
Kışlık Yulaf Ve Arpa
Güneş’e göre yeşil gübre bitkileri en
uygun zamanda toprakla karıştırılmalıdır. Bunu belirlemede ki en önemli
nokta, bitkinin C:N oranıdır. C:N oranı yüksek olan bitkilerin, toprakta çok
uzun süre sonunda çürürler. Sürenin
uzun olması sürdürülebilirlik açısından sıkıntılar oluşturabilmektedir.
Yine Güneş’e göre yağışı az olan yörelerde, yeşil gübrelemenin yapılması
çok daha fazla dikkati gerektirir. Çünkü
toprakta sınırlı düzeyde bulunan suyun,
Arş. Görv. Ali KADİROĞLU
A.Ü. Ziraat Fakültesi
yeşil gübre bitkisi tarafından da kullanılacağı için yetiştirilen kültür bitkisinin
su sıkıntısı çekmesine neden olacaktır.
Ayrıca toprakta suyun kısıtlı olması nedeniyle, yeşil gübre bitkisinin çürümesi
de bir sorun olur (Güneş, 2004).
Yeşil gübreler, örtü bitkileri ve bitki artıklarının (malç) kullanımı birbirleriyle
ilişkilidir. Bitki artıkları ve örtü bitkisi
toprağı erozyona ve aşırı güneş ışınlarına karşı korumakta, yeşil gübreler ise
kendilerini takiben yetiştirilecek bitkiler için toprağa nem ve bitki besin maddesi sağlanmaktadır (Güneş, 2004).
Yeşil Gübreleme
uygulamanın faydaları;
• Asıl bitkinin ekiminden önce, yeşil
gübre bitkisinin kökleri toprağa girerek, toprağı gevşetir, toprağın havalanmasına yardım eder, su tutmasını
kolaylaştırır ve bitki besin elementlerinin dengeli dağılımını sağlar.
• Tarlada bitki hâkimiyeti oluşturarak
yabancı otların gelişmesini baskı altında tutar, toprağı erozyondan ve aşırı
güneş ışınlarından korur.
• Toprağa karıştırılan taze bitki ayrışması sonucunda toprağa nem ve hazır
bitki besin maddesi sağlar.
• Toprağa eklenen organik madde toprak mikroorganizmalarının faaliyetini
arttırarak kültür bitkisi için canlı bir
toprak ortamı hazırlar.
• Toprak organik maddesinin artışı ile
toprak yapısı gelişir ve toprağın su tutma kapasitesi artar.
Yeşil gübrelemenin etkisi başlangıçta tam olarak görülmeyebilir. Yeterli
etkinin görülebilmesi için uygulamaların devamlılığı gerekmektedir.
Kimyasal gübreler çok hızlı bir şekilde
etkisini gösterir fakat yeşil gübrelerin
parçalanması ve toprağın yapısına
iyice karışıp etkisini göstermesi uzun
sürmektedir. Bu yüzden toprağın hem
tekstür olarak iyileşmesi açısından
hem de verimin devamlılığı açısından
yeşil gübre tercih etmek gerekir.
Kompost Gübre:
Organik tarımdaki çok önemli bir diğer organik gübre kaynağı organik
artık veya atıkların değerlendirilerek
kompost yapılması ve olgunlaşmış
kompostun organik gübre olarak toprağa uygulanmasıdır.
Bitkisel ve hayvansal artık veya atıkların, havalı ortamda, yığın hallinde veya
uygun bir çukurda, belirli bir nemlilikte karıştırılarak mikrobiyolojik yolla
ayrıştırılması işlemine kompostlama,
meydana gelen ürüne de kompost olarak adlandırılmaktadır. Kompostlama
uygulamasının oluşum aşamasında üç
önemli gelişme dönemi vardır;
Isınma dönemi: Bu dönem mikrobiyolojik faaliyetlerin yoğunluğu ile
ilgilidir. Ortamda yeteri kadar mikroorganizma, bu mikroorganizmaların
ihtiyaç duyduğu organik ve mineral
besin maddeleri, uygun oksijen ve nem
mevcut olduğundan mikroorganizma
faaliyeti giderek artar, organik maddelerin ayrışması sonucunda ortama
aşırı miktarda ısı yayılır, ısı yayılımının sonucu olarak da organik madde yığını içersinde ki sıcaklık, ilk üç
günde 60-70 dereceye kadar ulaşabilmektedir. Yığın içi sıcaklığı 2-3 hafta
boyunca 60-70 derece sıcaklıkta sabit
kalır. Organik maddelerin çok büyük
bir bölümünün ayrışması bu ısınma geçirimsiz düz bir zemin üzerinde yıdöneminde gerçekleşir. Bu yüksek sı- ğınların ayrıştırılması, ikincisi ise yine
caklıkta ve doygun nem ortamında geçirimsiz hale getirilmiş çukurlarda
hastalık etmenleri, yabancı ve zararlı ayrıştırma işlemidir. Ayrıca kompost
otlara ait kökler ve tohumları ölür. Bu gübrelerin oluşum sürecinde yabancı
süreç devam ederken ortama yeterince otların tohumları ve zararlı böceklerin
oksijen (hava) girmemesi sonucunda yumurta ve larvaları da yok olduğunkötü koku oluşmaya başlar. Aerobik dan gübre tarlaya dağıtıldığında yabanortamda faaliyet gösteren mikroor- cı ot veya zararlı böcek taşıma riski de
ganizmaların faaliyetleri azalır. Buna azaltılmış olur.
ilaveten, ortam ısısının fazla olması Kompos un özellikleri ve kalitesi komnedeniyle yığın önemli miktarda nem postlamada kullanılan organik madkaybeder, uygulamanın devamlılığı delerin özellikleri ile yakından ilgilidir.
için buharlaşma yoluyla kaybolan ne- Ancak, genel olarak hayvansal veya
min ıslatılarak karşılanması gerekir. bitkisel atık ve artıkların kullanıldığı
Kompostlama uygulamasının bu süre- kompostlama da, kompost bitkiler için
cinde ortamın asitliği azalır ve ph artar. hemen kullanılabilecek bitki besin eleSoğuma Dönemi: Kompostlama mentleri ile birlikte toprağın fiziksel
uygulamasının bu döneminde organik özelliklerini iyileştirici organik madmaddenin büyük bir kısmının azalma- denin ayrışma ürünlerine sahiptir.
sından dolayı mikrobiyolojik faaliyetin Bununla beraber, ayrışmış organik
azalması sonucu meydana gelir. Yığının maddeye bağlı durumda olan besin
sıcaklığı 25-45 oC ‘ye kadar iner. Fakat elementleri de toprakta devam edecek
ayrışma devam eder. Bu süreçte bak- ayrışmaya bağlı olarak zamanla toprak
teriler yerine mantarlar aktif duruma çözeltisine geçebilecek durumdadır.
gelir. Karbon miktarı daha fazla olan Kompostlamanın ısınma sürecinde
sap, saman, lifli ve odunsu maddeler bu içerdeki sıcaklık 60-70 dereceye yüksüreçte mantarlar tarafından ayrıştırı- seldiği için kompostlama materyali
lır. Bu ayrışma süreci yavaştır. Ortamın içerisindeki zararlılar, hastalık etmenısısı artmaz. Isınma döneminin aksine leri, yabancı otlara ait kök ve tohumlar
sıcaklık düşer, asitlik artar pH azalır.
canlılıklarını yitirmiştir. Ayrıca, mikroOlgunlaşma Dönemi: Kompost- biyolojik faaliyetler sonucu Kompost
lama uygulamasının bu dönemi or- içerisinde oluşan doğal antibiyotikganik maddenin tamamına yakınının ler toprak ve kök sağlığını korumada
ayrıştığı, mineral bitki besin element- önemli katkılar sağlayabilmektedir.
lerinin açığa çıktığı humik asit ve an- Kompost gübre bitkisel üretimde, toptibiyotiklerin oluştuğu, kırmızı kom- rak hazırlığından gelişme döneminin
post-toprak solucanlarının ve toprak sonuna kadar her aşamada kullanımikroorganizmalarının yığın içerisin- labilir. Kompost gübre yalnızca bitki
de yoğunlaştığı dönemdir. Bu döne- besin maddesi olarak değil aynı zaman
min sonunda, başlangıçtaki organik da toprak düzeltici olarak da toprağa
madde yığınının hacmi yarı yarıya uygulanabilir (Güneş, 2004).
iner. Kompostun rengi koyulaşır, koyu
kahverengi siyahımsı bir renk alır. Ol- Sonuç
dukça hafiftir. Avuç içine alındığında
kendisinin oluşturan organik artıklar Artan dünya nüfusu ve buna bağlı
teşhis edilemez durumdadır. Kompost olarak gereksinim duyulan gıda mikartık hazır durumdadır. Bu olgunlaş- tarının karşılanabilmesi için tarım
ma sürecinden sonra çok fazla bekle- teknolojilerindeki gelişimin faydalarıtilmeden tarlaya ya da bahçeye götü- nın yanında arkasında bıraktığı çevre
rülerek toprağa uygulanması gerekir. kirliliği tarımın sürdürülebilirliğini
Bekletilme süresi ne kadar çok artarsa kısıtlamaktadır. Ayrıca elde edilen
kompost bitki besin maddesi değerini besinin sağlıklı olduğu da tartışılır
o kadar kaybeder. Özellikle azotun bü- bir konudur. Organik tarımda da kulyük bir bölümü gaz halinde atmosfer lanılan organik kökenli gübreler hem
üründe olumlu sonuçlar vermekte
havasına karışır (Güneş, 2004).
hem de çevre sağlığını gözetmektedir.
Kompostlamanın esas maksadı organik Sentetik kökenli gübrelerin tarım araatık veya artıkların bitkiler için faydalı zilerinde kullanımının azaltılması ve
hale getirilmesi ve toprak verimliliğinin tarım teknolojilerinin organik gübre
sağlanmasıdır. Bu maksada uygun ola- ve kullanımına yönelik gelişiminin olrak hayvansal ve bitkisel atıkların ayrış- ması tarımsal üretimde olumlu sonuç
tırılmasında değişik yöntemler vardır. verecektir.
Kompostlamanın diğer yöntemlerden
Kaynaklar
ayıran en önemli farkı sürecin oksijen• İTO Yayınları, Organik tarım bakımından
li ortamda olmasıdır. Organik tarımda Türkiye’nin potansiyeli. İSTANBUL • TKB 2003
uygulanabilecek en uygun kompostla- Organik Tarımın Temel İlkeleri, Ankara ÜniversiKütüphanesi ANKARA.• Güneş, A. 2004. Bitki
ma yöntemi, organik artıkların yığınlar tesi
Besleme Ve Gübreleme. Organik gübreler sayfa 203.
halince parti parti ayrıştırılmasıdır. Bu Ankara Üniversitesi Yayınları, Yayın No:1581, Ders
da iki şekilde olabilmektedir. Birincisi Kitabı:533 • Zengin, M. 2008. Organik tarım. Hasat
yayıncılık sayfa 18. Baskı:1
Tablo 2: Bazı Organik Atıkların C:N Oranları
Yüksek Karbonlar
Organik Madde
Mısır sapı
Mısır silajı
Mısır koçanı
Saman
Sap
C:N
70:1
38-43:1
60-120:1
200-500:1
80-120:1
Daha Az Karbonlar
Organik Madde
Hayvan cesedi
Sığır, koyun gübresi
Kümes gübresi
At gübresi
Taze ot
C:N
4:1
15-20:1
6:1
30:1
15:1
20
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
KIRSAL KALKINMA
2015 Uluslarası Toprak Yılı ve
Toprağı Anlayabilmek…
Sanayi ve Atık Kızartma Yağlarının
Ekonomiye Kazandırılması
»» Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, 1945 yılından beri kutlanan
Toprak Bayramı için, Birleşmiş Milletler tarafından 2015 yılının
uluslararası toprak yılı ilan edilmesi sebebiyle bu sene daha kapsamlı
bir organizasyona ev sahipliği yaptı.
»» Son yıllarda Dünyada ve Avrupa’da çevre dostu yakıtlar ve
yağlar, gün geçtikçe mineral bazlı yakıtlar ve yağların yerini
almaktadır. Daha ucuz ve çok daha vasıflı ve çevre dostu ürünün
üretimini artırmak için batılı ülkeler ciddi çaba gösteriyorlar.
Bu bağlamda, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi,
Birleşmiş Milletler Gıda
ve Tarım Örgütü (FAO)
(Uluslar arası toprak yılını,
Küresel Toprak Ortaklığı
çerçevesinde ve üye devletler ve Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi ile işbirliği
halinde uygulamakla görevli), Ziraat Mühendisleri Odası (ZMO), TEMA
ve Türkiye Toprak Bilimi
Derneği ile birlikte 12-16
Haziran 2015 tarihleri arasında "2015 Uluslararası Toprak Yılı" ve "11-17
Haziran Toprak Bayramı” etkinlikleri şeklinde sempozyum, panel ve
diğer etkinliklerle vazgeçilmez doğal kaynağımız toprak için farkındalık yaratmaya çalışıldı.
Sempozyum ve panellerde söz alan
çeşitli kamu kurum ve kuruluş
yetkilileri toprağın gıda güvenliği,
iklim değişikliği, sosyo ekonomik
yapı ile olan etkileşimleri,
tarımdaki önemi üzerine
bilgilendirici kısa sunumlar
ile mevcut durum analizleri
gerçekleştirdiler.
FAO yetkilisi, dünya’da açlık, temiz su kaynaklarına erişim problemleri, çölleşme tehdidinin
boyutları üzerine güncel bilgilendirmeler yaparken, Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı
Tarım Reformu Genel Müdürlüğü ile Orman
ve Su İşleri Bakanlığı Çölleşme ve Erozyonla
Mücadele Daire başkanlıklarından yetkililer
toprak ve arazi veri tabanların güncellenmesi
ile ilgili ülke genelinde yapılan çalışmalardan
ve yürütülen projeler hakkında bilgiler verdi. Ziraat Mühendisleri Odası adına konuşma yapan aynı zamanda Birleşmiş Milletler
IPBES’de görevli Ankara Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Toprak Bilimi ve Bitki Besleme Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Günay Erpul,
yürütülen çok uluslu projelerin getirileri, Birleşmiş Milletlerde toprakla ilgili olarak yapılan değerlendirmelerin kapsamları ve gereklilikleri üzerinde dururken, Türkiye Toprak
Bilimi Derneği Başkanı Prof. Dr. Ayten Namlı
5403 sayılı Toprak Koruma yasasında bulunan “kamu yararı” ibaresi için bir çerçevenin
çizilmesinin gerekliliğini ve bu durumun arazilerin kolaylıkla uygun olmayan kullanımlara
tahsis edilebilmesine yol açtığını, Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesini temsilen konuşma yapan Prof. Dr. İlhami Bayramin nitelikli
toprakçıların yetişmesinin gerekliliğini, çok
sayıda ziraat fakültesinin bulunduğunu ancak
önemli olanın tam donanımlı fakültelerden
mezun nitelikli öğrencilerin yetiştirilmesinin
gerekliliğini vurguladı.
Bugün bir parçası olmaktan gurur duyduğum
Ankara Üniversitesi adım attığım günden buğüne yaklaşık on yedi yıl geçirmiş çaylak bir
toprak bilimci olarak bende panel ve sempozyumlarda konuşma yapan değerli hocalarımın
görüşlerine katılmakla birlikte, toprağı biraz
daha anlayabilmek adına aktarmak istediğim
bazı görüşlerimi paylaşmak istedim bu yazımda siz değerli okuyucularımızla...
Toprağı gelecek kuşaklar için koruyarak yönetebilmenin temel şartıdır onu anlayabilmek.
En temel doğal kaynaklarımızın başında gelen
toprak ve toprağa dair herkesin söyleyeceği birkaç cümlesi vardır elbette. Metropolde
doğup büyümüş bir birey için başkadır ifade
ettiği, kırsalda yaşayan için bambaşka. Farklı
pencerelerden de baksak ona hepimizin ortak
fikridir vazgeçilmez olduğu.
Olması gereken de bu aslında, ona farklı pence-
relerden bakabilmek O zaman
daha iyi anlayabiliriz belkide
başlıca varlık ve güç dayanağımızın bize söylemek istediklerini. Bu açıdan bakmak gerek,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 68. Döneminde 2015’i
uluslararası toprak yılı ilan etmesine.
Daha ilköğretimin ilk yıllarında kulağımıza giren bir kavramdır Toprak ana. Özünü
sunarak besler, büyütür bizi,
en sonunda sonsuz uykumuzda kucağını açar ki döngü devam edebilsin diye. Uğruna
kanlar dökülür, bir avuç toprağa binlerce kurban veririz
kimi zaman köklerimizi saldığımız vatanımız için. Nasıl ki, toprağından
koparılmış bir fidan yeniden can bulamazsa
ait olmadığı bir coğrafyada, o toprağın insanlarıda kolay kolay yeşeremez başka topraklarda. Özellikle son dönemde sokak başlarında,
trafik ışıklarında, kuytularda, parklarda bu
çaresizliğin örnekleri birebir görmekte ve yaşamaktayız. Şüphesiz, savaşlar, kıyımlar, diğer sosyo ekonomik sebepler öncelikli nedenleridir bu amansız göçlerin. Ama altında yatan
sebeplere baktığımızda bu durumun ülkelerin
gelişmiş seviyeleri ile yakından bağlantılı olduğunu görmekteyiz. Gelişmekte olan bir ülke
olarak bunları yaşama ihtimalimiz içinse maalesef hiç yok diyemeyiz.
Gelişmişlik yolunda attığımız ve atmayı planladığımız her türlü adımın başarıya ulaşması
bu açıdan son derece önemli. Ancak önemli
olan bir diğer husus da halkın buna katılımın
ve desteğinin tam olmasının gerektiği. Tabiki doğru politika ve planlamalar ile atılacak
adımlar söylemek istediğim. Bir tarım ülkesinde, çifçi milletin efendisidir kavramını yok
sayacak şekilde davranmadan, ithalle tehdit
etmeden!!! kendine yeter ve toplumdaki arzı
karşılayacak düzeyde üretimin teşviki ile kırsal kalkınmada istenilen hedeflere ulaşmak
mümkün olacaktır şüphesiz.
Gelişebilmenin olmazsa olmazı ne peki diye
düşündüğümüzde aklımıza pek çok şey gelecektir şüphesiz. Siyasi, hukuki, ekonomik ya
da eğitimle alakalı iyileştirmelerle gelişimin
sağlanabileceği yönünde… Bizler gibi hayatını ekosistemi ve onun sorunlarını anlamaya
adamışlar içinse gelişebilmenin olmazsa olmazı sürdürülebilir kaynak kullanımıdır. Bu
kavramı diğer sorun ya da çözümlerden ayrı
düşünmekte doğru değil tabikide. Toprağını,
suyunu ve diğer ekosistem öğelerini başarılı,
etkin ve sürdürülebilir bir biçimde yönetebilen toplumlar şüphesiz kendilerinide doğru
bir şekilde yönetip geliştirebileceklerdir.
Bu noktada ise, gelecek nesillere su ve toprak
gibi temel doğal kaynaklarımızı temiz ve sağlıklı
bir şekilde bırakabilmek için, koruyucu önlem
ve tedbirlerin alınması, detaylı incelemeler ile
mevcut durum analizlerinin yapılması ve sürdürülebilir kalkınma için sürdürülebilir kaynak
yönetimlerinin elzem olduğu gerçeğinin topluma benimsetilmesi son derece önemlidir.
Bu sebeple, atılacak her adımın, elde edilecek
her bilginin arazi kullanıcılarıyla paylaşımı,
veri tabanlarındaki eksikliklerin giderilmesi,
verilerin güncelliğinin korunması, kapsamlı ve
sistematik bir şekilde ekosistem servislerindeki değişimlerin sürekli olarak izlenebilir olması
son derece önemlidir. Gerek Avrupa Birliğine
uyum süreclerinin getirileri, gerekse Birleşmiş
Milletlerin yaptırımları ile gelişmişlik düzeyimizin çok daha ivmeli bir şekilde artması toprak adına en büyük temennimizdir.
Ulu önderimizin de dediği gibi başlıca güç ve varlık dayanağımız olan toprağımızı daha iyi anlayabilmek dileğiyle…
Dr. Selen Deviren SAYGIN
Piyasada kullandığımız Euro dililiğinin % 25 oranında kaynağını,
zel içinde % 3 oranında bitkisel
atık bitkisel ve hayvansal yağlar
esaslı karışım vardır. Bitkisel
oluşturur. Arıtılmayan atık suların
yağ ve yakıtlar ya evsel atıklariçindeki bitkisel ve hayvansal atık
dan ya da kanola (Rape Seed,
yağlar; denizlere, göllere ve akarKolza), hurma, aspir, pamuk,
sulara döküldüğü zaman suyun
palmiye ve keten tohumu,
kirlenmesi ve sudaki oksijenin
soya, hindistan cevizi, fındık,
azalması sonucu; ortamdaki başta
muz, Hint (Bezir) yağları gibi Tevfik Fikret CENGİZ balıklar olmak üzere diğer canlılar
yemeklik olmayan yağ üreti- Köy-Koop Merkez Birliği üzerinde büyük tahribata yol açar.
Proje Koordinatörü
len sanayi bitkilerinden elde
Küçük fırınlarda yakılması ise,
[email protected]
edilmektedir. İthal edildiği
içindeki ağır metal ve klor bileşimtaktirde yüksek maliyet getiren
leri atık hava ile birlikte atmosfebitkisel sanayi yağlarının yerli üretimi ile mo- re salınarak havayı kirletir ve insan sağlığına
torine göre daha ucuz, çevre dostu alternatif zarar verir. Bu nedenle işlem yasaklanmıştır.
olan biyodizel maliyetlerini büyük oranda dü- Kullanılmış yağlar lavaboya döküldüğü zaşürecektir. Diğer taraftan yağ elde etmek için man sisteme sıvanır, kanalizasyon borusu
gerekli tohum ezme ve tasfiye tesisleri yay- içindeki atıkların yapışmasına ve zamanla bogınlaştırılarak yeni ve büyük bir istihdam sa- runun daralmasına neden olur. Kanalizasyohası da oluşturulabilir. Yemeklik yağlar olan, na dökülen atık yağlar diğer atıkları tutar ve
zeytinyağları, ay çiçek ve mısırözü yağları, kanalizasyon sisteminin kullanılmaz hale geltereyağları, iç yağları kesinlikle bu amaçla mesine sebep olurlar. Böylece atık su arıtma
kullanılmamalıdır. Çünkü bu yağlar insanla- tesislerine zarar verir ve işletme maliyetini
rın tüketimi için hayati öneme sahiptir. Zaten artırır. ABD ’de yapılan bir araştırmaya göre
Dünya Sağlık Teşkilatı tarafından yetersiz lavaboya dökülen atık yağların şehir kanaliolduğu beyan edilen beslenme kaynaklarını zasyon sistemlerinde % 40 oranında tıkanma
daha da yok etmek anlamına gelmektedir. yaptığı kesin olarak kanıtlanmıştır. Yağ ve
Ancak yıllardır ihmal edilen, hatalı ve yeter- gresler anaerobik parçalanmaya karşı direnç
siz teşkilatlanmalardan dolayı toplanama- gösterirler. Çamur içerisinde bulundukları
yan kullanılmış kızartma yağlarının etkin ve zaman çürütücülerde aşırı köpüklenme olmayeterli bir şekilde toplaması çok önemlidir. sına neden olabilirler, filtrenin gözeneklerini
TAN(Toplam Asit No) değeri 2’nin üzerine tıkayabilir ve çamurun arazide gübre olarak
çıkmış olan ve kızartma sıcaklığı ve süresine kullanılmasına mani olabilirler.
bağlı olarak çeşitli oranlarda zehirli dioksin
maddesi vs. ihtiva eden kızartma yağları çok
önemli ve ucuz biyodizel üretimi girdisi olarak sanayi tipi bitkisel yağlara alternatif olur.
Maliyetleri düşürerek İthalden temin edilen
motorine göre daha ucuz yakıt üretimi sağlar.
Atık Bitkisel Yağlar Nelerdir
Gıda maddelerinin kızartılması, çok uzun zamandan beri yoğun olarak kullanılan başlıca
amacı özel bir renk, tat, doku ve kabuk oluşturarak gıdanın hızlı pişmesini sağlayan bir
yöntemdir. Kızartma esnasında gıda maddesi
ile kızartma yağı arasında aynı anda gerçekleşen ısı ve kütle iletimleri neticesinde hem
gıda hem de yağda önemli fiziksel ve kimyasal
değişimler meydana gelir.
Kızartma Yağlarının Reaksiyonları
Kızartma koşullarına göre farklı derecede ve
farklı mekanizmalar üzerinden gerçekleşen
çeşitli reaksiyonlar sonunda kızartma yağında yüzlerce farklı yapıda, ancak hepsi polar
karakterli bozunma ürünleri oluşmaktadır.
Örneğin gıdanın içerdiği suyun neden olduğu yağ hidrolizi sonunda mono gliseridler ve
digliseridler, serbest yağ asitleri oluştururken, havanın ve gıdanın içerdiği oksijen,
doymamış yağ asitlerinden, önce hidroperoksitlerin oluşmasına ve bu ara ürünlerin
de derhal bozunarak çeşitli ikincil oksidasyon ürünleri ile bunların polimer ürünlerinin oluşmasına neden olur. Polar madde oranı %25’i geçtiğinde kanserojen etki başlar,%
75’lik biyodizel yapımına uygun trigliserit
miktarı azalır. Kızartmalık yağların zamanında gıda zincirinden çekilmesi hem insan
sağlığının hem de biyodizel yapmaya uygun
hammadde kaynağının korunması sonucunu
sağlayacaktır. Gelişmiş ülkelerde belirli olan
gıdada kullanılan kızartmalık yağların kriterlerinin ülkemizde yayınlanıyor olması sevindirici bir gelişmedir.
Atık Bitkisel Yağların Çevreye
zararları
Bilindiği gibi 1 lt atık yağ 1 milyon litre içme
suyunu kirletebilmektedir. Kullanılmış bitkisel atık yağlar evsel atık su kirliliğinin %25’ ini
oluşturmaktadır. Atık yağlar ekotoksik özelliğe sahiptir; bulunduğu ortamı kirletir ortamda yaşayan canlılara zarar verir. Atık su kir-
Dünyada Biyodizel Üretiminin
Hızla Artmasının Nedenleri
• Fosil yakıtların tükeniyor olması ve bu nedenle petrol fiyatlarının giderek yükselmesi
• Fosil yakıtların kullanımından doğan büyük
çevre zararları ve bunların telafisi için
yapılan harcamalar
• Ülkelerin enerji kaynaklarını çeşitlendirme
ve enerjide dışa bağımlılıktan kurtulabilme
strateji ve çabaları
• Savaş ve zorunlu hallerde stratejik yakıt
olma özelliği
• Tarım ürünlerinin sanayiye entegrasyonunu
sağlayarak ülkelerin tarımsal kalkınmasını
çok önemli avantajları ve tarım alanlarının
buğdaydan sonraki ikinci dikimler(soya dikimi) ve kırsal alanlarının da -kanola gibi uygun tohumluklar için kullanılması
• Motorine göre Setan Numarasının yüksek
olması ve kükürt ihtiva etmediği için motor
egzozundan duman ve asit buharı çıkışı olmayacağından, daha temiz bir çevre, atmosfer,
ortamı oluşacaktır. Bu nedenle Avrupa’da ve
bütün dünyada en az % 3 olmak üzere % 40
oranlarında kullanıldığı bilinmektedir. Nitekim ülkemizde kullanım seviyesi % 1 seviyesinde tutulurken, çevre dostu olduğu için
ithalden temin edilen Eurodieselde %3dür.
• İnsan sağlığı ve çevreye zararlı olan Atık
Kızartma yağları etkin bir şekilde toplanarak
stok edilip uygun yöntemlerle biyodizel üretilmesi çevreye zararlı olan bir ürünü ekonomiye kazandırmak çift avantajlı bir işlemdir.
Not: Bu yazıyı yıllarca çalıştığım petrol sektöründeki arkadaşlarımın neden biyodizel
konusunda bir yazı yazmadığımı ısrarla sormaları nedeniyle yazdım. Bir yandan evsel
atıklar diğer yandan sanayi bitkileri üretimi
konusuna dikkat çekmek istedim.
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
SAĞLIK
21
Düzenli Bisiklet Kullanımı Omega 3 Göz Kuruluğuna İyi Geliyor
»» Omega 3 yağ asidinin özellikle aşırı bilgisayar kullanmaya bağlı göz
Ömrü Uzatıyor
kuruluğunun etkilerini azaltabileceği belirlendi.
»» Hollanda’da yapılan bir araştırmaya göre, düzenli
bisiklet kullananlar, kullanmayanlara göre 6 ay daha
uzun yaşıyor.
Hindistan’da bilim adamlarının 478
kişinin katılımıyla yaptığı 3 ay süren araştırma, omega 3 yağ asidinin göz kuruluğunun yol açtığı iltihaplanmayı azaltabileceğini ortaya
koydu. Bilim adamları, katılımcılardan bazılarına günde 2 omega
3 hapı, bazılarına zeytinyağı içeren
hap verdi.
Gözün Nemlenmesini
Sağlayan Hücreler Artıyor
Omega 3 alanlarda göz kuruluğunun belirtilerinin azaldığı saptandı.
Ayrıca bu kişilerde gözün nemlenmesine rol oynayan goblet hücrelerinin daha fazla olduğu tespit edil-
Hollanda’nın Utrecht Üniversitesi’nde
konuyla ilgili yapılan bir araştırma,
düzenli olarak bisiklet kullananların
bisiklete binmeyenlere oranla daha
fazla yaşama şansına sahip olduklarını ortaya koydu.
İstatistiklere göre Hollandalıların
haftada ortalama 75 dakika bisiklete
bindiklerine yer verilen araştırmada, ülkedeki yaşam süresi göz önüne
alındığında bunun insanların ömrünü bisiklete binmeyenlere oranla
toplamda yaklaşık 6 ay kadar uzattığı kaydedildi.
Dünya Sağlık Örgütü ve Hollanda
Merkezi İstatistik Bürosu verilerinin
yanı sıra 50 bin kişiyle yapılan anket
sonucuna dayandırılan araştırmada, ülkede yılda yaklaşık 11 bin kişi
bisiklet kullanımından dolayı daha
uzun yaşama şansı yakalıyor.
Bisiklet kullanmanın sağlığa katkısının bilindiğini ama bunun sayısal
olarak ilk kez tespit edildiğini belirten
araştırmacılar, elde edilen verilerden
sonra bisiklet kullanımının teşvik
edilmesi ve alt yapının geliştirilmesi
konularına daha çok ağırlık verilmesi
gerektiği düşüncesini dile getirdi.
Dünyada bisikletin en fazla kullanıldığı ülkeler arasında yer alan 16 milyon nüfuslu Hollanda’da yaklaşık 18
milyon bisiklet bulunuyor.
Egzersiz veya Yol
Bisikletiyle Kilo Kaybedin
Bisiklete binmek kalori yakıp kilo
kaybetme hızınızı artırmak için çok
faydalıdır. Büyük kaslar kullanıldığı için 65 kiloluk bir bayan bir saat
boyunca orta hızda bisiklete binerse yaklaşık 500 kalori yakmış olur.
Ayrıca bisiklete binmek eklemlere
aşırı yük bindirmediğinden dolayı
her yaştaki insanlar için ideal bir egzersizdir.
Kalp Sağlığınızı Koruyun
Egzersiz yapmak sadece kilo vermek için değil aynı zamanda sağlıklı
ve formda kalmak için de önemlidir. Düzenli olarak kardiyovasküler
egzersiz yapan insanlar daha uzun
yaşarlar. Sağlıklı akciğerlere sahip
olmak demek astım gibi solunum
hastalıklarına daha dirençli olmak
demektir. Vücudunuzda kan pompalamak kalbiniz için bir egzersiz iken
yüksek tansiyona da iyi gelir. Orta
veya yüksek hızda bisiklete binmek
kalp atış hızınızı arttırır ve formda
kalmanıza yardımcı olur.
Kaslarınızı Geliştirin
Bisiklete binmek hareketli veya sabit bir bisiklet üzerinde yapılan bir
direnç egzersizidir. Bacaklarınızla
pedalları çevirirken hem ana kaslarınızı hem de diğer kaslarınızı
geliştirirsiniz. Kuadrisepler ve diz
kaslarınız gibi büyük kaslarınızı geliştirirken metabolizma hızınızı artırırsınız. Kaslar hareket edebilmek
için kaloriye ihtiyaç duyarlar ve bu
yüzden ne kadar çok kasınız varsa o
kadar çok kalori yakarsınız. Bisiklete binmek aynı zamanda diz ve ayak
bileği kaslarınız gibi kolay sakatlayabileceğiniz küçük kaslarınızı da güçlendirir. Diz ağrısı çokça rastlanan
bir rahatsızlıktır ve bu eklemin etrafındaki kasları geliştirmek burkulma
ve zorlamalara karşı dizinizi korur.
Güçlenen bacak kasları ile tırmanma
ve yürüme gibi diğer aktiviteler de
yapması daha kolay hale gelir.
Bisikleti ulaşım aracı olarak kullanırsanız yakıt olarak vücudunuzdaki
kalorileri yakarsınız. Bu da benzin
ve park masraflarının (bisiklet kilidi
almayı unutmayın) sıfıra inmesi demek. Ayrıca arabanızı sürmek yerine bisikletinizi kullanarak arabanızı
daha az kullanmış olursunuz ve arabanızın değeri de daha az düşer.
Çevrenizi Koruyun
Bütün bu avantajların yanında bisiklete binerek sera gazı salınımlarını ve trafik yoğunluğunu da azaltmış
olursunuz. Bisiklete binmek enerji
verimliliği bakımından en iyi ulaşım
araçlarından olup dünyadaki bir çok
insanın da en sevdiği ulaşım şeklidir.
Dt. Coşkan ARAS
CESARET
- Dişi kaça çekiyorsunuz?
- Uyuşturmadan olursa 50TL,
uyuşturarak olursa 150 TL.
- Uyuşturmadan olsun.
- Beyefendi, bravo. Cesaretinize
hayran kaldım.
- Yok, benim değil, hanımın dişi
çekilecek!!!
di. Araştırmanın sonuçları “Contact
Lens & Anterior Eye” dergisinde
yayımlandı. Bilgisayar başında
uzun süre oturmak göz sağlığını
tehdit edebilecek pek çok etkenin
bir araya gelmesine ve kalıcı rahatsızlıklara yol açabiliyor.
Somon, Ton Balığı,
Semizotunda Omega 3 Var
Aşırı bilgisayar kullanımı göz yorgunluğu, gözlerde ve göz çevrelerinde ağrı, yanma, batma, kuruluk hissi,
kaşıntı, kızarıklık, sulanma, bulanık
görme, odaklama zorluğu, gözleri
kısarak bakma, ışığa karşı duyarlılık,
göz kapaklarında iltihap, baş ağrısı
gibi sorunlara neden olabiliyor.
Omega 3, ton, somon gibi balıkların yanı sıra keten tohumu, semizotu, karanfil, ıspanak, soya fasulyesi
gibi besinlerde de bolca bulunuyor.
Mide Kanserine Dikkat
»» Dünya genelinde akciğer kanserinden sonra en sık görülen Mide kanseri ikinci
kanser türü. Ülkemizde erkeklerde görülen kanserlerin yüzde 7.4’ünü, kadınlarda ise
yüzde 6’lık bir oranı oluşturan mide kanseri son yıllarda giderek artış göstermektedir.
Erkeklerde, A kan grubundaki kişilerde, sigara içenlerde ve şişmanlarda mide kanseri görülme riski daha
fazlayken; hastalık farklı nedenlerle
de gelişebilmektedir. Bu sebeplerden bazıları şöyle sıralanabilir:
Midede hazımsızlık, şişkinlik ve ülsere neden olan ‘helicobacter pylori’
adı verilen bakteri türü tedavisinin
ihmal edilmesi, geçmişte mide sinirleri kesildiği için uzun yıllar midede
asit salgılanmamış olması, tütsülenmiş yiyecekler, genetik yatkınlık, kişide gastrit ve b12 vitamini eksikliği
olması ve mide polipleridir.
Mide Kanseri Hiçbir Belirti
Vermeden İlerleyebilir
tedavi şansını azaltmaktadır. Böyle durumlarda, ameliyat öncesinde
kemoterapi uygulanır ve kanserdeki gerileme izlenir.
konusunda gecikmelere yol açabilir. Hastalığın erken tanısı cerrahi girişimler bakımından avantaj
sağlar. Kanser ileri dönemlerde
teşhis edildiğinde, çevre organlara
yayılmış olma riski hastalığın kesin
Mide kanseri bazen hiçbir belirti vermeden, sinsice ilerleyebilir.
Belirtiler geç dönemlerde görüldüğünde, hasta cerrahi müdahale şansını kaybetmiş olabilir.
Karnın üst kısmında şişkinlik, ağrı,
çabuk doyma, iştahsızlık, bulantı,
kusma, beraberinde hızlı kilo kaybı, kansızlık (anemi), dışkıda gizli
kan testinin pozitif çıkması hastalığın başlıca belirtileri arasındadır.
Ancak tüm bu bulguların günlük
yaşantıda sık rastlanan, sıradan şikayetler olması, doktora başvurma
Hastanın tedavisi için cerrahi yöntemler kullanıldığında, midenin
büyük bir kısmı veya tamamının alınırken, böyle bir operasyon sonrası
hastanın sık aralıklarla, küçük porsiyonlarla beslenmesi ve besinleri çok
iyi çiğneyerek yutması öneriliyor.
Mide kanseri ameliyatı ve tedavisi
sonrası hasta, ‘ameliyat oldum kurtuldum’ düşüncesine kapılmamalı,
düzenli kontrollerine devam etmelidir. Mide kanserinde tedavinin
başarısı; kanserin yakalanma süresine, yakalanma evresine, hastanın
yaşına, beraberinde görülen hastalıklara, lenf bezleri ile çevre ve uzak
organların tutulumuna bağlıdır.
Erken evrede teşhis ve tedavi ile
5 yıllık yaşam şansı yüzde 90-100
iken, ileri evre tümörlerde bu oran
yüzde 15-25’e kadar düşmektedir.
Aşırı tuzlu, salamuralı yiyecekleri
her gün yemekten kaçınmak, közde
pişirilen gıdalardan uzak durmak,
bol taze sebze yemek, sporu ihmal
etmeden, ideal kiloyu korumak
hastalığın tedavi başarısını yükselten önemli faktörlerdendir.
Bebeklerde Kalp Hastalıkları Oranı Artıyor
»» Norveç ve Finlandiya'da yaklaşık 40 yıl süren ve 20 bin doğum üzerinde
gerçekleştirilen bir araştırma, bebeklerde kalp hastalıkları görülme oranının
arttığını ortaya koydu.
Cleveland Clinic Türkiye Ofisi'nden yapılan açıklamada, "yeni doğumlarda
kalp hastalıkları görülme oranına"
ilişkin yaklaşık 40 yıl süren ve 20
bin doğum üzerinde gerçekleştirilen
araştırmanın sonuçları paylaşıldı.
Açıklamada, bebeklerde kalp hastalıklı doğum oranının artmasıyla
daha fazla bebeğin küçük yaşlarda
kalp ameliyatı olduğu belirtilerek,
tıp dünyasındaki gelişmeler sayesinde bu bebeklerin erken dönemde tedaviyle normal bir hayat sürebilmesinin mümkün olduğu kaydedildi.
Kalp hastalıklarıyla doğan bebeklerin 50 yıl önce yüzde 15'i hayatta
kalırken, tıp dünyasında elde edilen
gelişmelerle geçmiş döneme göre
daha karmaşık işlemlerin gerçekleştirilebildiği aktarılan açıklamada, bu sayede önemli sorunlarla
riskle ameliyatla tedavi edilebilmektedir" ifadeleri kullanıldı.
hayata başlayan bebeklerin normal
bir hayat sürmelerine olanak sağlandığını vurgulandı.
Açıklamada, "Başarı oranlarının
yükselmesindeki sebepler; gelişmiş
teknolojiler ve prosedürler sayesinde doğuştan kalp sorunlarının
erken tespit edilmesi, anesteziyoloji dahil yeni ameliyat teknikleri ve
daha iyi ameliyat sonrası yoğun bakım. Neredeyse tüm doğuştan kalp
sorunları, şu anda kabul edilebilir
Bu konudaki gelişmelerin "cesaret
verici" olarak nitelendirildiği açıklamada, kalp sorunlarıyla doğan
hastaların tipik olarak yaşam boyu
kalp muayenelerine ihtiyaç duyduğu, yaşlanmayla menopoz, iktidarsızlık ve çeşitli kardiyovasküler
sorunların doğuştan kalp hastalığı
geçirenlerde daha karmaşık olabildiği bildirildi.
Açıklamada, "Bu hastaların popülasyonu arttıkça ve yaşlandıkça, pediatrik bakımdan yetişkin bakımına
geçişi optimize etmeye çalışmalıyız.
Doğuştan kalp sorunları, ameliyatla
tedavi edildiklerinde dahi, genellikle uzun süreli tıbbi özen gerektiren
koşulları beraberinde getirmektedir" uyarısında bulunuldu.
22
Temmuz 2015 Köy-Koop Haber
ETKİNLİKLER
TEMMUZ AYI TARIM TAKVİMİ
TEMMUZ-EYLÜL 2015
TARIM FUARLARI TAKVİMİ
22.07.2015 – 26.07.2015
Edirne Gıda, Tarım, Hayvancılık, Sanayi
Fuarı
Traktör ve Tarım Ekipmanları, Otomobil, Beyaz
ve Kahverengi Eşya, Elektronik Aletler, Tarım ve
Hayvancılık Teknolojileri, İşlenmiş Gıda Ürünleri
TARLA ZİRAATI
a) Hasadı yapılan hububat tarlalarında anız
bozulur. Nadasa bırakılmış tarlalarda ot mücadelesi ve yeşil gübre ihtiyacı nedeniyle ikileme, üçleme yapılır.
b) İkinci mahsul olan bitkilerin ekimi yapılır.
c) Çapalama, sulama, boğaz doldurma, seyreltme, sırıklara bağlama gibi bakım işleri
devam eder.
d) Her türlü hastalık ve zararlılara karşı mücadele yapılır.
e) Hasat ve harman işleri çeşitli bölgelerde
ay boyunca yürütülür. Ambarlanır, saklanır,
değerlendirilir.
Renkli Fuarcılık
pılır. c) Sebzeler sık sık sulanır. Çapalama ay
boyunca devam eder. Gübreler şerbet halinde verilir. Sebzelerde seyreltme ve dip doldurma işleri yapılır.
d) Her türlü sebze hastalık ve zararlılarına
karşı mücadele yapılır.
e) Her çeşit sebzenin hasadı, ambalajı, pazara sevki devam eder.
BAĞCILIK
lundurulmalı ve dezenfeksiyon yapılmalıdır.
a) Bağlarda toprak işlemesi durmuştur.
b) Dikim işleri görülmez.
c) Bağlarda uç alma, filiz alma, yaprak seyreltme, sülük ve bilezik alma, koltuk alma ve
hereklere bağlama işleri devam eder. Sulama, çapalama gibi bakım işleri yürütülür.
d) Her türlü bağ hastalık ve zararlıları ile
mücadele edilir.
05.08.2015 – 09.08.2015
e) Bağlarda üzüm hasadı başlar. Ambalaj ve
pazara sevki yanında değerlendirme usullerine de başvurulur. Özellikle kurutmacılık ay
sonunda başlar.
Çorlu Tarımtech
8. Çorlu Tarım Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama Teknolojileri Fuarı
Tarım, Hayvancılık, Tohum, Meyvecilik, Sulama
ve Seracılık Teknolojiler,Traktör ve Ekipmanları,
Depolama Sistemleri,Soğutma, Havalandırma
Renkli Fuarcılık
MEYVECİLİK
a) Toprak işlemesi bazı bölgelerde görülebilir.
5. ULUSLARARASI HALI FUARI
c) Genel olarak durgun göz aşısı başlar.
Meyve seyreltme, su buharlaşmasını önleme amacıyla filiz alma, yaprak yolma ve bazı
dalların kesilmesi şeklinde budama yapılır.
Sık sık sulama yapılır. Gübre şerbetleri de
verilir. Ot alma ve çapalama işleri devam
eder.
Antalya Fuar Merkezi
Marka Fuarcılık
13.08.2015 – 16.08.2015
DLG-ÖÇP Tarım ve Teknoloji
Uygulamalı Tarım ve Hayvancılık Fuarı
Tohumlar, Gübreler, Zirai İlaçlar, Tarım Makineleri, Fidanlar Sulama Ekipmanları Sera Teknolojileri, Fideler, Hayvancılık, Gıda
DLG Fuarcılık
c) İlkbaharda erken yavru almak amacıyla
ılık bölgelerde koç katımı yapılır.
d) Çayırlar, yem bitkilerini hasadına devam
edilir. Otlar kurutulur, balyalanır, toplanır
ve muhafaza edilir.
e) Her türlü hayvan hastalık ve zararlıları ile
mücadele edilir.
TAVUKÇULUK
a) Kümeslerde bakım ve temizlik işleri deva)
Kümeslerde havalandırma, temizlik ve dezenfeksiyon işleri yürütülür.
30.07.2015 – 12.08.2015
Ev Tekstili, Halı, Yan Sanayi Ürünleri
b) Hayvanlar her ne kadar meralarda besleniyorsa da yem yetersizliği bakımından takviye yemleme yapılır. Özellikle buzağılar ve
kuzular için özel besleme yapılmalıdır. İlkbaharda doğan kuzularda kırkım başlar.
b) Tavuklara bol yeşillikle birlikte çeşitli
yemler verilir. Uygun anızlara tavuklar salıverilir. Civciv ve piliç beslemesine önem verilmelidir.
b) Dikim yoktur.
SEBZECİLİK
a) Sonbahar turfandası için sebze bahçeleri
hazırlanır.
b) Sonbahar turfandası sebzeler ile ikinci
mahsul sebzelerin ekimleri ve dikimleri ya-
c) Çeşitli tavuk hastalıkları ile zararlılarına
karşı mücadele edilir.
ARICILIK
a) Kovanların temiz ve kullanışlı olmasına
dikkat edilir. Kovanlar sarsılmadan çiçeği
bol yerlere nakledilir.
HAYVANCILIK
b) Zayıf kovanların birleştirilmelidir.
a) Hayvanların çoğunlukla dışarıda ve merada
bulunması dolayısıyla ahır işleri azdır. Ahır besisi yapılan bölgelerde ahırlar temiz, havalı bu-
c) Hastalık ve zararlılarla mücadele edilir.
KONGRE & SEMPOZYUM
d) Bal hasadına devam edilir.
c) Bazı bölgelerde bal hasadı başlamıştır.
Mevzuat
03.09.2015 – 06.09.2015
▶▶ 3 Haziran 2015 Tarihli
ve 29375 Sayılı Resmî Gazete,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı
Kapsamında Tarıma Dayalı
Ekonomik Yatırımların
Desteklenmesi Hakkında
Tebliğ’de Değişiklik Yapılmasına
Dair Tebliğ (No: 2015/26)
IPACK 2015
30.Uluslararası Ambalaj, Paketleme ve
Gıda İşleme Sistemleri Fuarı
Ambalaj ve Makineleri, Paketleme, Etiketleme,
Kolileme, Dolum, Streç Ambalaj, Paketleme Makineleri, Cam Ambalajlar, Plastik Çemberler Ve
Makineleri
E Uluslararası Fuarcılık
▶▶ 3 Haziran 2015 Tarihli
ve 29375 Sayılı Resmî Gazete,
2015/7530 2014-2015 Pazarlama
Yılında Nişasta Kökenli Şekerler
İçin Şeker Kurulu Tarafından
Belirlenen Kotanın Artırılması
Hakkında Karar
03.09.2015 – 06.09.2015
Agro Sivas
2. Agro Sivas Gıda Tarım ve Hayvancılık
Fuarı
Tarım Teknolojileri, Tarımsal Mekanizasyon,
Hayvancılık, Yem, Tohum, Fidancılık, Sulama,
Gıda ve Gıda Endüstrisi, Seracılık, Zirai Mücadele, Arıcılık
▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli
ve 29377 Sayılı Resmî Gazete,
Bitkisel Üretimde Biyolojik
ve/veya Biyoteknik Mücadele
Destekleme Ödemesi Uygulama
Tebliği (No: 2015/22)
Shov Fuarcılık
03.09.2015 – 06.09.2015
▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli
ve 29377 Sayılı Resmî Gazete,
Yem Bitkileri ve Yemeklik Tane
Baklagil Tohumluğu Yönetmeliği
Worldfood İstanbul 2015
23.Uluslararası Gıda Ürünleri ve Teknolojileri Fuarı
Süt, Et, Şekerleme, Konserve, Çay Ve Kahve,
Organik, Deniz Ürünleri, Dondurulmuş ve Hazır Gıda, Gıda Katkı Maddeleri, İçecekler, Yağlar, Bakliyat, Baharat, İçecekler, Doğal Ürünler,
Kuru Yemişler
▶▶ 5 Haziran 2015 Tarihli ve
29377 Sayılı Resmî Gazete, 20152016 Av Dönemi Merkez Av
Komisyonu Kararı
E Uluslararası Fuarcılık
Türkiye’de 24 saat
esasıyla hizmet veren
tek Merkez olan Ulusal
Zehir Danışma Merkezi,
zehirlenmeler hakkında
size bilgi verir...
Temmuz 2015 Tarım Bulmacası Çözümü
Soldan-Sağa: 1- Kamkat... Defne 2- İlmi... İmar 3- Ma... Rant... İlan 4- Yy...
İl... Akmeşe 5- Alaz... Rey... 6- Nan... Çıta 7- Rasat... Laik... 8- Kadem... Smaç
9- Ekol... Sapa 10- Kalamar... Leva 11- Umar... Palet 12- Ki... İran... Katı
Yukarıdan Aşağıya: 1- Kimyan... Kekik 2- Alay... Araka 3- Mm... Anadolu 4- Kiril... Selami 5- Alaçam... Mar 6- Tin... Zıt... Sara 7- Mta... Tar 8- Da... Kral 9- Erime...
Asalak 10- Leylim... Ela 11- Naaş... Kasvet 12- Neon... Ati
▶▶ 7 Haziran 2015 Tarihli ve
29379 Sayılı Resmî Gazete, Çiftlik
Muhasebe Veri Ağı Sistemine
Dâhil Olan Tarımsal İşletmelere
Katılım Desteği Ödemesi
Yapılmasına Dair Tebliğ (No:
2015/24)
▶▶ 9 Haziran 2015 Tarihli ve
29381 Sayılı Resmî Gazete, Su
Ürünleri Genetik Kaynaklarının
Araştırma Amaçlı Kullanılması ve
Yurt İçine Girişi ile Yurt Dışına
Çıkarılması Hakkında Yönetmelik
▶▶ 13 Haziran 2015 Tarihli
ve 29385 Sayılı Resmî Gazete,
Türk Gıda Kodeksi Etiketleme
Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik
▶▶ 14 Haziran 2015 Tarihli
ve 29386 Sayılı Resmî Gazete,
Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı Kontrolüne Tabi Belirli
Ürünlerin Girişine Yetkili Gümrük
İdareleri ile Resmi Kontrollerini
Yapmaya Yetkili İl Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Müdürlüklerinin
Belirlenmesine Dair Tebliğde
Değişiklik Yapılmasına Dair Tebliğ
▶▶ 17 Haziran 2015 Tarihli ve
29389 Sayılı Resmî Gazete, Türk
Gıda Kodeksi Çay Tebliği (No:
2015/30)
▶▶ 20 Haziran 2015 Tarihli
ve 29392 Sayılı Resmî Gazete,
2015/7725 Haşhaş Kapsülü
ve Tohumu Alımı ve Satımı
Hakkında Bakanlar Kurulu Kararı
▶▶ 23 Haziran 2015 Tarihli
ve 29395 Sayılı Resmî Gazete,
2015/7706 Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının
Doğrudan Merkeze Bağlı
Taşra Teşkilatında Yer Alan
Birimlerinden Bazılarının
İsimlerinin Değiştirilmesi
Hakkında Karar
Köy-Koop Haber Temmuz 2015
SPOR-TARIM BULMACA
23
Zor Tercih! Karpuz Kabuğu Denize mi, Havuza mı Düşsün?
»» Her yaz geldiğinde ki, yaz gelmesi demek sıcak demek, artan su ihtiyacı demek. Ve en önemlisi deniz demek, havuz demektir.
Okulların kapanmasıyla, ellerinden
tuttukları çocukları ile birlikte havuz
kapılarına yığılan ebeveynler, plajları silme dolduran insan kalabalıkları,
sık rastladığımız görüntüdür. Bu görüntü ile birlikte en çok sorulan soruların başında, havuz hijyenik mi?
denize mi gitsek? Gibi sorular gelir.
Tabi ki değişik nedenlerle, herkesin
denize gitmesi mümkün olamadığından, havuz tercihi, serinlemek
ya da yüzme öğrenmek isteyenler
için tek çözüm oluyor. Mecburiyet
karşısında tercihimiz olan havuzlar
gerçekten sağlıklı mı? Ya da nelere
dikkat etmek gerekiyor? Havuz için
dikkat edilmesi gereken konular:
• Bu bölümlerden havuza gidilen
yolun temizliğine de dikkat edilmelidir.
• Havuzun kenarındaki taş kısmın
yapışkan ve kaygan olmamasına dikkat etmek gerekir.
• Havuzlar için ilk önceliğiniz, güvenilirlik olmalıdır.
• Bakımının nasıl yapıldığını öğrenmelisiniz. Havuzların tamamına yakını klorla ilaçlanarak temizlenir. Daha
sağlıklı olan ozonla yapılan temizleme
çeşidi çok yaygınlaşmamıştır.
• Havuz içinde su yutmamaya özen
göstermelisiniz.
• Havuzun suyunun sürekli olarak
değiştiğini görmelisiniz.
• Çocuklarınız havuzdaysa sık aralıklarla tuvalet ihtiyaçlarını kontrol
etmelisiniz.
• Ve can alıcı konu “cankurtaran”.
Her havuzda mutlaka tehlike halinde anında müdahale edecek cankurtaran olmalıdır.
• Soyunma giyinme bölümleri, tuvaletler, duşlar temiz olmalıdır.
• Hastaysanız ya da açık yaranız varsa havuza girmemelisiniz.
• Havuzdan gelen kötü koku sizi şüphelendirmelidir.
• Havuz suyu ph ve klor değerlerinin
güncel olarak ölçülüp, bir ilan tahtasında sergilenmesi gerekir. Bunu sormanız da gerekir. Unutmayın havuz
suyunda ideal ph değeri 7,2-7,6 ve
klor seviyesi 0,6-1,5 mg/lt olmalıdır.
• Havuzun suyuna baktığınızda kesinlikle, berrak bir görüntüyle havuzun dibini görmeniz gerekmektedir.
sorunlarının yaşanması olasıdır.(Astım, göz yanması, bulantı, baş dönmesi vb. gibi)
u uyarıları dikkate alıp havuz
B
tercihi yaptığınızda da her şey bitmiyor. Havuzu kullanırken de dikkat
etmeniz gerekenler var:
• Havuza girmeden önce kesinlikle
duş almalısınız. Bu vücudunuzdaki
ter, parfüm, sabun kalıntısı gibi artıkların temizlenmesini sağlar.
• Bone denilen başlıktan kullanmalısınız. Bu hem kulağınıza su kaçmasını engellediği gibi, saçlarınızın
kimyasallardan daha az etkilenmesini sağlar.
• Havuz gözlüğü de kullanmak sağ-
• Öncelikli tercihiniz, açık bir yüzme
havuzu olmasıdır. Çünkü açık havuz sağlık açısından daha yararlıdır.
Kapalı havuzlarda ortamda biriken
kimyasal gazlar yüzünden, sağlık
TARIM BULMACA
1
2
3
4
5
6
7
8
Y. İzzettin BAŞER
9
10
11
12
Soldan Sağa
1- Portakal, mandalina, bergamot, limon gibi turunçgiller ailesinin küçük meyvesi... Yaprakları güzel kokulu ve yaz kış yeşil olan
bir ağaç, develik 2- Bilimsel... Mamur, bayındır 3- Su... Avantadan
kazanılan para... Duyuru 4- Yüzyıl... Vilayet... Kocaeli iline bağlı
bir yerleşim birimi 5- Alev... Oy 6- Ekmek... Bir tarafı çapa, bir
tarafı tırmık olarak tarlada kullanılan bir araç 7- Gözlem... Dini
devlet işinden ayıran 8- Kadın ve Demokrasi Derneği... Voleybolda küt... 9- Yöntem, akım... Dolambaçlı, engelli yol 10- Mürekkep
balığının bir türü... Kayıkta içeriye dolan suyu akıtmaya yarayan
delik 11- Çare... Hızlı yüzmek için ayağa geçirilen araç 12- Bir bağlaç... Komşu ülke... Kesin
Yukarıdan Aşağıya
1- Maydanozgillerden baharat olarak kullanılan toz... Ballıbabagillerden, güzel kokulu kır bitkisi 2- Küçümseme... Bir çeşit bezelye
3- Milimetre... Türkiye’nin Asya kıtasında bulunan toprağı 4- Slav
alfabesi... Muska peynir böreği 5- Samsun’un bir ilçesi... Çeşme 6Ruh... Aksi, ters... Epilepsi 7- Maden Teknik Arama Kurumu... Ağzı
geniş, büyük toprak küp 8- Ruscada evet.. Hükümdar 9- Katının
sıvı hale dönmesi... Başkalarının sırtından geçinen 10- Tatlı limon,
portakal... Bir göz rengi 11- Ceset... İç sıkıntısı 12- Işıklandırmada
kullanılan bir gaz, element... Gelecek
lıklıdır. Sudaki kimyasalların kalitesiz olması ya da miktarı, gözlerinizde
kaşıntı, kızarıklık gibi sıkıntılara yol
açabilir.
• Üstünüzde suya girdiğiniz kıyafetin
çabuk kuruyan bir malzemeden yapılmış olmasına dikkat edin.
• Havuz kenarında ıslak ayakla zeminde kayıp düşme riskine karşı,
terlik kullanmak da yarar vardır.
• Havuz çıkışı mutlaka duş almalısınız. Bu sizin havuz kimyasallarından
arınmanızı sağlar.
Başta, ne kadar kolay geliyordu değil
mi havuza girmek?
Göründüğü kadar masum olmayan
havuz yerine, en önemli tercihiniz
belki de her zaman deniz olmalıdır.
Çünkü deniz, sesi, kokusu, rengi vs.
ile en doğaldır.
Deniz suyunun tedavi edici birçok
Hep Denileni mi Yapıyoruz ?
Okula yeni başlayan çocuğa bir
sabah öğretmeni demiş ki; “Bugün resim yapacağız.”
“Ne güzel! “demiş çocuk. Resim
yapmasını pek severmiş. Her
türlüsünü de yaparmış. Aslanlar,
kaplanlar, tavuklar, inekler, trenler, gemiler ...
Mum boyasını çıkarmış ve çizmeye başlamış. Ama öğretmen
“Durun!” demiş.
“Henüz başlamayın.” Ve çocuk
herkes hazır olana kadar beklemiş. “Şimdi” demiş öğretmen,
“Çiçek çizmesini öğreneceğiz.”
“İyi demiş” çocuk. Çiçek ç i z mesini çok severmiş ve
pek güzellerini yapmaya başlamış pembe,
mavi, turuncu mum
boyalarıyla..
Ama öğretmen, “durun”
demiş, “size nasıl yapacağınızı göstereceğim.” Yeşil
saplı kırmızı bir çiçek çizmiş.
“İşte” demiş öğretmen, “Böyle çizeceksiniz. Şimdi başlayabilirsiniz.”
Küçük çocuk bir öğretmenin
resmine bakmış, bir de kendininkine... Kendininkini daha
bir sevmiş ama bunu söyleyememiş. Kağıdı çevirip öğretmeninki
gibi yeşil saplı kırmızı bir çiçek
çizmiş.
Bir başka gün öğretmeni ”Bu gün
çamurdan bir şey yapacağız. “İyi”
demiş çocuk. Çamurla oynamayı
pek severmiş. Her şeyi yapabilirmiş onunla. Yılanlar, kardan
adamlar, filler, fareler, arabalar...
Başlamış çamuru yoğurup sıkıştırmaya..
Ama öğretmen “Durun, daha
başlamayın!” ve beklemiş hazır
olmasını herkesin.
“Şimdi” demiş öğretmen, “Bir
çanak yapacağız.” “Güzel” demiş
çocuk.
Çanak yapmasını da pek severmiş ve başlamış yapmaya boy
boy, şekil şekil çanakları.
Ama öğretmen “Durun!” demiş,
“Size nasıl yapılacağını göstereceğim.” Ve de göstermiş herkese
bir büyük çanağın nasıl yapılacağını. “İşte” demiş öğretmen “Artık başlayabilirsiz.”
Küçük çocuk bir öğretmenin
çanağına bakmış, bir de kendininkine. Kendininkini daha çok
sevmiş, ama bunu söyleyememiş.
Toprağını yuvarlayıp yeniden
yapmış öğretmeninki gibi derin
bir çanak. Ve çok geçmeden küçük çocuk öğrenmiş beklemeyi,
izlemeyi ve her şeyi öğretmen
gibi yapmayı.
Ve çok geçmeden başlamış kendiliğinden hiçbir
şey yapmamaya.
Ama
birdenbire
küçük çocuk ve ailesi
taşınıvermiş başka bir
eve, başka bir şehire ve
çocuk gitmiş başka bir
okula... Bu okul daha da
büyükmüş öbüründen.
Kestirme yolu da yokmuş dışarıdan. Büyük
basamakları çıkmak ve
uzun koridorları geçmek
gerekiyormuş sınıfa kadar.
. Ve daha ilk gün demiş ki öğretmen:
“Şimdi resim yapacağız!” “Güzel”
demiş çocuk ve beklemiş öğretmenin ne yapacağını söylemesini. Ancak öğretmen bir şey söylemeden başlamış dolaşmaya.
Küçük çocuğun yanına gelince
sormuş:” Resim yapmak istemiyor musun?”
“İstiyorum” demiş çocuk. “Ne
yapacağız?” “Ne istersen” demiş
öğretmen.
“Herke aynı resmi yaparsa ve
aynı renkleri kullanırsa, kimin
ne kabiliyeti olduğunu ve neye
yöneldiğini nasıl anlarım ben?”
“Bilmem” demiş çocuk ve başlamış “Yeşil Saplı Kırmızı Çiçeği” çizmeye... Helen Buckley
özelliği artık bilimsel olarak da ispatlanmıştır. Saçların kepek sorunu,
sivilcelerin kurutulması, derinin yenilenmesi, ayak kokusu, diş sağlığı
ve kan dolaşımı gibi, birçok sağlıkla
ilgili konuda deniz suyu tedavi edici maksatla kullanılmaktadır. Tüm
bunların yanında denizdeki dalga
hareketleri ve akıntıların ritmik etkisinin de, enerji sisteminizi yenilemenize faydası olduğu bilinmektedir.
Anlattıklarımızın
ışığında
esas
olan, insanoğlunun “SU” ihtiyacıdır.
İster havuz, ister deniz kenarı olsun,
anne karnında su dolu bir haznenin
içinde başlayan hayatımız kaynaklı,
bedenimiz suyu çok seviyor ve istiyor.
Siz, siz olun karpuz kabuğunu ister
denize, ister havuza düşürün; düşürdüğünüz yer, yeter ki “TEMİZ” olsun.
Spor dolu günlerin sizinle
olması dileğiyle…
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Ziya Gökalp Mülâyim
Yayınevi: Yetkin Yayınları, Ankara
Kooperatifçilik kitabının 7. Baskısında okurlarına ülkemiz ve dünya
kooperatifçiliğindeki en son durum
ve gelişmeler güncelleştirilerk verilmiş. Kitapta; Genel Kooperatifçilik,
Kooperatifin Tanımı, İlkeleri, Kooperatifle Sermaya Şirketleri Arasındaki Farklar, Özel Sektör Karşısında
Kooperatiflerin Durumu, Devlet ve
Kooperatif, Kooperatifçilik Mevzuatı
ve birçok konu ele alınmış.
Kooperatifçilik
Prof.Dr. Erkan Rehber
• Kooperatifçiliğin Tarihçesi
• Kooperatif Tanımı, Sınıflandırılması
• Kooperatifçilik
Değer ve İlkeleri
• Kooperatif Teorisi
• Dünya ve Türkiye'de
Kooperatifçilik
• Kooperatiflerin Geleceği
www.ekinyayinevi.com
Küreselleş(tir)me Karşısı
Bilim Politik Yazılar
Prof.Dr. Mustafa Kaymakçı
Yayınevi: İlkim Ozan Yayınları
Kitapta öncelikle günümüzde dünya ve
Türkiye’de bilimin durumu ele alınmış
ve akademik kapitalizm irdelenmiştir. Bu
yazıları, Batı’da bilimin gelişmesi, buna
karşılık İslam Dünyası ve Osmanlı’da bilimin gerilemesinin nedenlerini sorgulayan
metinler izlemiştir. Bilimin ve onun yarattığı uygarlığın salt Batı’ya ait bir olgu olduğunu ve Doğu’nun gelişen Dünya tarihi
içinde edilgen bir izleyici olarak kaldığını
varsayan Oryantalizm/Avrupa merkezci
görüşler ise birbirini izleyen yazılarla sorgulanmış ve bu görüşün dayanıksız olduğuna ilişkin bilgiler derlenmiştir.

Benzer belgeler