İlgili dosyayı indirmek için tıklayın - İletişim Fakültesi

Transkript

İlgili dosyayı indirmek için tıklayın - İletişim Fakültesi
İletişim kuram ve araştırma dergisi
Sayı 26 Kış-Bahar 2008, s.249-272
Makale
1994 Terör ortamında
Vanspor’un Fenerbahçe
yengisinin siyasallaştırılması
Gülcan Seçkin 1
Öz: 1980’lerde ortaya çıkan ve ülkenin Doğu ve Güneydoğusu’nda tırmanan PKK
terörü ağır, sürekli bir travma hali doğurmuştur. Bölücülük, ayrımcılık, kimlik, siyasi
çözüm tartışmaları sertleşmiştir. İç istikrarın, milli birliğin, bütünlüğün, milli kimliğin
yara aldığı bu süreçte devlet farklı mücadele staratejileri araştırmıştır. Devlet futbol
sevgisini, futbol ekonomisini PKK’ya karşı bölgede bir mücadele yordamı olarak
kullanmış, Doğu ve Güneydoğu’daki futbol takımlarına destek vermiş, Van’da
Vanspor’u 1. Lig’e çıkarmıştır. Takım üç büyüklerden Fenerbahçe’yi yenmekle ülke
medyasının gündemine otur(tul)muştur: “Teröre karşı mucize” yaratmış, “milli birlik
hissedilmiş”, medyanın söylemiyle, “kansız ve barışçıl bir mücadele yolu“
gösterilmiştir. Medya, egemen politik, ideolojik söylemi abartıyla yeniden üretmiş ve
saçmıştır.
Anahtar kelimeler: Terör, devlet, futbol, medya, Fenerbahçe, Vanspor, milli birlik.
In 1994, in atmosphere of terror; the politicization of Vanspor football team’s
beating Fenerbahçe
Abstract: In 1980s, in Turkey, the PKK terrorist organization which appeared and
increased in the East and South Eastern part of the country caused a continuous
trauma. In this process of instability, both The Turkish State and the government at
the time sought different types of strategies to deal with the situation. The Turkish
state used the love for football as a way against PKK in the region, and it supported
the football teams in the east and south east of Turkey. Vanspor was promoted to
Turkish Super League. The team was popularised in the Turkish media by having
defeated Fenerbahçe football team. As a result of this, “national unity was strongly
felt” and according to the discourse of the main media, “a non-violent and peaceful
way of struggle was shown”. The media strengthened the dominant, political and
ideological discourse.
Key Words: Terror, national state, football, media, national solidarity
1
Araş. Gör. Dr. Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi; e-posta: [email protected]
250
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
GİRİŞ
17 Eylül 1994’de Olağanüstü Hal Bölgesi kapsamındaki illerden biri olan
Van’da, Vanspor kendi sahasında İstanbul’un/Türkiye’nin üç büyük
takımından biri olan Fenerbahçeyi 1-0 mağlup etmiştir. Gazeteler ve genç
özel televizyon kanalları bu sonucu iki şekilde haber yapmıştır: Bir bölümü
Fenerbahçe’nin Avrupa’da Fransa’nın Cannes’a takımına yenilmesinden
hemen sonra, 1. Lig’in en yeni, tecrübesiz, toy takımı Vanspor’a yenilmesini
ağır ve alaycı bir üslupla eleştirmiş, F.Bahçe’ye odaklandırdıkları maçın
teknik ve taktik çözümlemelerine, spor sayfalarında geniş yer vermiştir.
Televizyonların spor programlarında spor yorumcuları Fenerbahçe’nin aldığı
sonuçlara odaklanmıştır. Medyanın bir bölümü ise Vanspor’un yengisine
odaklanmış, maçın sonucunun Van’da yarattığı sevinci ve bu sonucu elde
eden Vanspor’u büyük bir “olay” haline getirmişlerdir. Televizyonların ana
haber bültenlerinde, haber programlarında, gazetelerin spor sayfaları dışında
“insan-yaşam”, “ekonomi”, “spor araştırma” sayfalarında günlerce
büyütülmüş, haber ve yazı konusu edilmiştir. Bu metinlerde “Doğu takımı”
Vanspor’un başarısı üzerinden pek çok toplumsal, siyasal, ideolojik vb.
anlamın (yeniden) üretildiği izlenmiştir. O esnada Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’nun, “bölücü PKK terörü”nün ve az gelişmişliğin mekanı olarak
indirgendiği ve bu anlam yükleriyle, genel söylemsel düzlemde yaygın
biçimde “Doğu, Güneydoğu/Öteki” olarak konumlandırıldığı izlenmiştir. Bu
bölgelerde terör ve terörle mücadele şiddetlenirken, beraberinde bölücülük,
ayrımcılık, kimlik, milli birlik, bütünlük, siyasal çözüm vb. başlıklı politik
tartışmalar sertleşme seyrindedir. Bu söylemler gündelik yaşamın ayrılmaz
popüler kültürel pratiklerinden futbol metinlerine de hızla ve sert biçimde
yansımıştır. Hükümet (askeri önlemlerin yan etkileriyle birlikte yetmeyeceği,
hükümete oy kaybettireceği süreçte) Doğu ve Güneydoğu’ya ekonomik ve
sosyal yatırımlar, spor yatırımları planını acil olarak hayata geçirmeyi
vaadetmiştir. Bu bölgelerde devlet çok sevilen futbolu, futbol takımlarını
terörün antidotu olarak desteklemeyi bir strateji olarak benimsemiş ve
uygulamıştır. Askeri, mülki erkan futbol takımlarını kalkındırma seferberliği
içindedir. Tüm bu makro koşullar ve bunlara ilişkin toplumsal, söylemsel
biçimlenmeler içerisinde medyanın Vanspor’un, F.Bahçe yengisini
“olağanüstü”, “mucize” düzeyinde ekonomik, sosyal, politik bir başarım ve
konumlanmanın vesilesi olarak sunması çözümlenmesi gereken bir olgudur.
Sıralanan makro bunalım koşullarının sarmalı içerisinde ilgili dönemde futbol
Gülcan Seçkin
251
metinlerine yansıyan toplumsal, siyasal anlamların neler olduğu, ülkede
futbola duyulan ilgi patlamasının ne anlama geldiğini, devletin, hükümetin
hangi özgül koşullar nedeniyle futbolu politik bir mecra olarak bizzat (her
daim) yokladığını, desteklediğini bağlam alarak Vanspor yengisi üzerinden
üretilen medya metinleri çözümlenmeye, anlamlandırılmaya çalışılmıştır.
Esasen hem “kitlelerin siyasal mekanizmalardan ve devlet aygıtından
dışlanması”, öte yandan “ulusal birlik, bütünlük, ulus-devlete aidiyet”
(Özkazanç, 1998:30, 39) konusunda yolaçılan sorunların çözümlenmesinde,
spora/futbola siyaset bulaştırma/bulaştırmama (Gökalp, 2005) söylemini
gülünçleştiren bir biçimde, devletin “milli birliğin sembolü olarak” ( Yarar,
1999: 59) gördüğü futbola bu çerçevede ne tür anlam ve işlevler yüklediğinin,
devletle organik bağlara eğilimli medyanın (ötekileştirme’lerinin sorunları
pahasına) futbolu milli birliği sağlayıcı, sağaltıcı bir politik, ideolojik araç
olarak söylenceleştiriminin somut bir örneği konuşulmaya ve düşünülmeye
sunulmuştur.
YÖNTEM
Bu araştırmada konu edilen çözümleme materyali İnterstar, Show TV,
Cumhuriyet, Sabah, Hürriyet ve Milliyet’te Vanspor’un 1. Lig’in üç
büyüklerinden F.Bahçeyi 1-0 yenmesini konu alan haberler ve yorumlardır.
Bu metinlerin temsil ettiği söylemin varolan egemen söylemlerin bir ürünü
olduğu ve haber metni içerisinde yeniden kurulduğu, genişletildiği,
güçlendirildiği, dolaşıma sokulduğu düşünülürse, içinde konumlanılan bu
söylemlerin kaynağı olan güç/iktidar sahibi mevki/mevzilerin rengi veren
toplumsal, siyasal özellikleri konjonktürel düzeyde örüntülenmeye
çalışılmıştır. Popüler kültürel bir pratik olarak futbola duyulan ilginin ilgili
dönemde daha da yoğunlaşmasının özellikleri çok kısa anlatılmıştır.
Ekonomik, siyasal konjonktürün makro gündemi terörün yarattığı sert
söylemler, bunların futbol metinlerine yansıması, televizyonlarda yapılan
futbol tartışmalarında öne çıkan toplumsal, siyasal anlamların, kimliklerin
neler olduğu, hangi düzlemlere bağlandığı kısa örneklerle sunulmuştur.
Hükümetin Doğu ve Güneydoğu’ya (askeri yaptırımlar ve) ekonomik
yatırımların ötesinde yaklaşma çabaları ve bu stratejilerin en başında futbola
duyulan ilgiye duyduğu ilgi üzerinde yine somut örneklerle durulmuştur. Ve
tüm bu bağlamsal durumların üzerine Vanspor yengisine ilişkin haberleriyle
medyanın olayı (egemen söylemlerin kendisini daha güçlü, daha yaygın
252
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
yeniden kurma çabasının temsili olarak) nasıl çerçevelediği, kavranmaya ve
çözümlenmeye çalışılmıştır. Araştırma materyali, gazetelerin 1-30 Eylül 1994
tarihleri arasındaki haberlerinin incelenmesine ve televizyonların ilgili
dönemdeki izlenme kayıtlarına dayandırıldı.
ANALİZ VE TARTIŞMA
Futbola ilginin konjonktürel boyutu
Türkiye’de futbolun 1980’lerle birlikte daha çok konuşulur olması,
herkesin hayatına girmesi, gündelik yaşantısının ayrıcalıklı, saygın, alkışlanası
bir parçası haline gelmesi, toplumun hayatından çıkıp giden bir başka şeye
çok tekabül eder: Siyaset. Kitlelerin talepleri için, tüm toplum için örgütlü
siyaset yapması dünyadaki çizgi ile de örtüştürülerek, zorlanarak
anlamsızlaştırılmıştır. Bu koşullar içerisinde, kendine dönüklüğe (güya) yol
veren yeni heyecanlı arayışlar içerisinde “futbol hem toplumsal, hem de
bireysel planda bünyemize yayılmış ve derinlemesine nüfuz etmiştir.
1990’ların hemen başlarında akademisyeni, aydını dahil, toplumun neredeyse
tamamı tarafından içselleştirilmesi, en muteber bir tutkuya dönüşerek herkesin
kimliğinin bir parçası haline geliş süreci, bir başka deyişle daimi biçimde
tahtına oturması, öncelikle çok boyutlu bir 12 Eylül sendromunun sonucudur”
(Kıvanç, 1993:19). Genellikle örgütlenme, kendisi için toplu halde hak arama,
taleplerde bulunma geleneği bulunmayan toplumun bu alanlarda mesafe
katetmesi, çatıştırılan karşıt siyasi düşüncelerin ifade ediliş tarzıyla ve
ardından en kesin biçimde 12 Eylül’le birlikte sonuçsuz bırakılmıştır.
Dayanışma, toplu edimde bulunma eğilimleri, iktidar örüntülerine karşı siyasi
kalkışmalar, şu ya da bu düzeyde var olan, olabilecek toplu muhalefet kültürü
v.b. itirazlar öylece kavram ve kurumlarıyla birlikte (dünyanın gidişi de
saygın bir referans gösterilerek) anlamsızlaştırılmış ve ondan da önce tümden
unutulana dek korkutucu sonuçları daima hatırlatılan geçmiş, kötücül bir
ergenlik fırtınası olarak, yeri işaretlenmeden, gömülmüştür. Hobsbawm’ın
bugün için gözlemlediği şey, insanların artık siyaseti kendi yaşamlarıyla çok
bir ilgisi olmayan bir olgu olarak algılama eğilimleri (Hobsbawm, 2007: 131)
o dönemde, ‘bir an’a sığdırılacak biçimde tüm topluma ivedilikle
buyurulmuştur. Serbest piyasa ekonomisi ve tüketim toplumu dinamikleri tüm
dünyada olduğu gibi, Türkiye için de yeni ufuklar vaadeden bireysel ve
toplumsal özgürlüklerin teminatı (Mert, 2001:14) olarak toplumu doğal
mecraında uçuracak tek gerçek olarak sunulmuştur. Siyaset de mevcut
Gülcan Seçkin
253
olacaksa ( bir zaman sonra spin doctoring, vb. uzmanlıklar eşliğinde) ancak
buna hizmet edecektir.
12 Eylül sonrası “bu yeni iklimde insanın hayatta kalabilmesinin,
sorunsuz yaşabilmesinin en güvenli yolu ölüymüş gibi, hiç kimse değilmiş
gibi davranmasıdır. O artık yapan bir özne değil, yapılmışlığından ibaret bir
nesnedir. Nitekim bu suretle yürürlüğe konulan tarihsizleştirme projesi iç, dış
faktörlerin genel dünya konjontürü içerisinde, yanyana gelişi ile birlikte çeşitli
zamanlar içerisinde oluşmuştur. Öncelikle bütün vatandaşlık hakları askıya
alınmış, sonrasında anayasal düzeyde büyük ölçüde ortadan kaldırılmakla
terörize edilen insanlar, temelde çoğu kendi öznelliğine dayanmayan, içine
çekildiği, yöneltildiği cinsiyet, din, etnik köken, aşiret, cemaat, kimi zaman
tuttuğu takım, tükettiği ya da imrendiği marka v.b. şeklindeki kabuklarına
çekilmiştir” (Cangızbay,1996:55-56). Hal böyleyken, öte yandan “80’lerde iki
strateji, iki iktidar olma biçimi ya da iki farklı söylem: Devletin yasaklayıcı
söylemiyle daha modern, özgürleştirici vaadlerle dolu, daha sivil bir söylemin
adeta çakıştığı da gözlenmiştir. Kitlelerin taleplerini dile getirebilecekleri
kurumların yok edilmesi ile neredeyse ilk kez kitle kültürünün ortaya çıkması
da aynı dönemin farklı yüzeyleridir ve bu süreçte kitlelerin umut ve özlemleri
de en yoğun bir biçimde kültür endüstrisinin ilgi ve nüfuz alanına girmiştir.
Kültür daha önce görülmedik boyutlarda piyasaya tâbi olmuştur. Türkiye’de
neredeyse baskı döneminden çıkıldığı yanılsamasını doğuracak yaygınlıkta bir
söz, imge ve görüntü patlaması yaşanmıştır” (Gürbilek, 1992:8,16). İnsanların
dünyayı değiştirmek, mevcut iktidar örüntülerini eleştirmek uğraşlarının boyu
aşan bir girdap olduğu acı biçimde anlaşılmış, kendi için kaygılanma, kendi
için haz aramanın şahsi sorumluluğu merkezli arayışlara yol verilmiştir.
Mevcut ya da yeni, yenilenmiş, görece sorumluluksuz aidiyet ve haz biçimleri
tecrübe edilmiştir. Bu süreçte, belirtildiği gibi en zengin bir anlam,
anlamlandırma alanı olan popüler bir takım ve seyir oyunu futbolun (sosyal,
siyasi bakımdan görece) tehlikesiz, sorumluluksuz, sınırlı duygudaşlık,
ortaklaşma, dayanışma içerimli bir aidiyet, vb., anlamlarıyla yüklenme ve
konforlu izlenim olanakları herkesi kendisine daha da fazla çekmiştir.
1980’lerin bu karmaşık, yalnızlaştırıcı ve güvencesiz, aynı zamanda, seyre
çağırılan heyecanları, yeni açılımları bol bol tüketmeyi vaadeden ortamında
herkes basının/medyanın alkışladığı üzere kardeşlik içerisinde eğlenmeye,
konserlerde pop müzikle kendinden geçmeye, şifreli kanallara küfür edilse de
kahvehanelerde izlenen, naklenin ardından, banttan verilen futbola yönelmiş
(meclisde milletvekilleri taraftar adına şifreli yayına çözüm aramış), aydınlar
254
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
hiç olmadığı kadar futbolu, konuşmuş, yazmıştır. Siyaset ve medya figürleri
“konuşan Türkiye”den dem vurmuştur. Bastırdığı şeylerini, cinselliğini
konuşan, talk show programlarına açılıp şahsen kendinden sözeden, deli gibi
futbol konuşan Türkiye’dir artık izlenesi olan. Bu çerçeve içerisinde, 90’lı
yılların başında futbola olan (hemen bir on yılı aşkın süredir tırmanan) ilgi ,
tv’lerin de yardımıyla patlamış, ve yanı sıra sayısız “popüler kültür ve futbol”,
“futbol ve milliyetçilik”, “futbol ve kültürü” başlıklı genellikle ‘’YAŞASIN
FUTBOL!” diyen, daha çok sol gelenekten isimlerin kaleminden çıkan yazılar
birbirini izlemiştir. Günlük gazetelerin yanında, (geçen üç on yıl boyunca
denemeleri yapılmış) futbol yoğunluklu günlük spor gazeteleri, dergiler, özel
televizyon kanallarında gece yarılarına uzayan, sayısız futbol programı, özel
kanallardan, şifreli ya da banttan sayısız lig maçı yayınlanır olmuştur.
“Televizyonların maç yayınları furyası, merak uyandırıcı mevzu edişi ile de
seyircide alışkanlık ve bağımlılık yaratılmıştır”(Bora, 1993:11). Televizyonlar
maç yayın hakları için birbirleriyle, büyük kulüplerle, seyricilerle bitip
tükenmeyen gerilimlere izma atmış, hızla ticarileşmiş futbol endüstrisinin
büyük ortaklarından biri olmuştur. “Kitleyi elinde tutmak isteyen kitle iletişim
araçları futbolun kitlesel gücünün önemini, çok önemli bir gelir kaynağı
olduğunu kavramışlar ve bu yüzden bu “büyülü” oyuna ciddi oranda yatırım
yapmayı göze almışlardır” (Arık, 2004: 272, 293).
Futbol, gündelik yaşantıların neredeyse doğumdan ölüme kadar konuşulan
zengin, vaatkâr, çok zaman konumlanımları içinde kopup gelen söz’ün ipini
kopardığı sürekli bir kollektif adiyet alanı olarak yaşanır (olmuştur).
İnsanların ruh halini değiştiren, geren, gevşeten, haz veren, ortaklaştıran,
odaklanılan bu popüler pratiğin toplumsal öneminin, mertebesinin farkında
olan siyasetçiler, olanak buldukça siyaset yapmanın ve destek bulmanın
enstrümanı yapmaya çalışmışlardır. Seçim turlarına çıkan liderler gittikleri
illerin, il yapma sözü verdikleri yerlerin futbol takımlarının beklentileriyle
yakından ilgilenmeyi alışkanlık edinmişlerdir. 1990’ların başlarında da
siyasetçiler için ilkin verimkar bir siyasi rüşvet olmuştur. Bu dönemde
1980’lerin tüm tortularını taşıyarak ağırlaşa gelen ciddi toplumsal, ekonomik,
siyasi kriz ve demokratikleşme adımlarının atılamaması, Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da şiddetlenen terör gibi pek çok makro ve mikro bunalım zeminleri
ağır bir kıskaç yaratmıştır. Dahası dünyanın gündemine oturmuş olan kimlik
tartışmaları teröre bakış üzerinden dağılmış din, dil, kültür, etnik köken
farklılıklarını temsil eden kimlikler, kimliklenmeler, siyaset alanındaki katı
kimliklenmeler gerilimli tartışmalara konu olmuştur. Kimliklerin
Gülcan Seçkin
255
farklılıklarından sözederken cepheleşme, cemaatleşme, içe dönme ortamını
besleyen çizgiler belirginleşmiştir. Ulusal kimlik, etnik kimlik tartışmaları,
(yayılan teröre de işaretle) bölücülük, ayrımcılık yapıldığı yolunda eleştirileri
de beraberinde getirmiştir. “Birlik ve beraberliğe olan ihtiyaç” söylemi (12
Eylül sendromundan çok, artık “bölücü PKK terörü”ne işaretle) popüler
politik söylemden, futbol metinlerine kolayca taşınırak milliyetçi söylemin bir
parçası olarak yeniden üretilir, en şiddetli biçimlerine ulaşır, bölünmeci pratik
ve söylemlere/ötekilere (ve yakın duruşlar içinde sayılana) en sert bir biçimde
tepki gösterilir. Bu konjonktürde, “popüler futbol kültürünün (popüler kültürel
bir form olarak çokanlamlılığı ve üstbelirlenimi unutulmamalı) milliyetçi
söylemin (yeniden) üretildiği ve milli kimliğin söylemsel olarak yeniden
kurulduğu hegemonik-toplumsal pratiklerin bir alanını oluşturduğu”
(Erdoğan, 1993:32) en açık ve en endişe verici biçimde örneklenir. Yukardaki
dönemden bahisle ve devamla örnek verilirse, 1991-92 sezonundan
başlayarak tribün edebiyatında kendisini gösteren başlıca milliyetçi moment,
anti-PKK hissiyat olmuştur (Bora ve Erdoğan, 1993:239). Olağanüstü Hal
Bölgesi’nde süren terörün (asker ve sivil ölümlerinin) ve askeri uygulamalarla
bastırma politikalarının tribünlerdeki yansıması ”bölücülük” ya da
“ayrımcılığa” taraf olarak işaret edilenleri hedef alan milliyetçi söylemin
kabaran tezahürleri olurken, maçlarda taraftarların (yer yer oyuncuların)
mutlak katılması gereken bir tescilleyici girizgahı oluşturmuştur. Zaman
zaman bu söylem lig maçlarındaki sürtüşmelerde de belirmiş, hemen yüzeyde
bekleyen vurucu bir ayrıştırma aracına dönüşmüştür. Bunun örneklerine
geçmeden önce sıradan futbol taraftarının bu kültürel pratik içerisinde (hiç
tükenmeyen) hangi anlamları paylaşabileceğine, bulabileceğine, gündelik
yaşamda kimliğinin ayrılmaz bir parçası oluşuna işaret eden şu sözler, o
dönemden, not düşülesidir. Tuttuğu takımın yengi ve yenilgisini içinde duyan
taraftar için dışına itildiği siyasi ve ekonomik alanlardan, görece çok daha
fazla söz sahibi olduğu (ya da içine çekildiği) alan futboldur, takımıdır. 17
yaşında, kendisini “fanatik Beşiktaşlı“ diye tanımlayan bir genç Kanal D'nin
(6.9.1994) bir sabah programında futbolu tartışırken, kendisine yöneltilen
mikrofona şunları söylüyor:
“Biz ezgin insanlarız, sosyal hayatımız ölü, hareketsiz, kültür, gelir seviyesi
düşük, evinde ekmeği yok, işini bırakıyor, oraya geliyor, seviyor. Kendinden
fedakarlık yapıp gidiyor ve futbolcu yenilince üzülüyor. Futbolcu kazanınca,
dünyanın parasını kazanıyor. Biz fedakarlık yapıp gidiyoruz. Taraftar olarak
bizi tribünde de, dışarda da desteklesinler. Arkadaşımın ağabeyi, Beşiktaş için
kendisini jiletledi. Polis değil devlet gelse, yapamaz, tribünde bir taraftarın
256
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
tırnağını bile kesemez." Bir diger taraftar ise: " İnsanları hümanist yapan
müzik, dans okulları Batıda sokak aralarında bile varken bizde bunların
hiçbirisi yok. Geriye kalıyor futbol seyirciliği..”.
“Türkiye’de popüler futbol kültürü, özellikle 1980’li yıllarla birlikte,
popüler bilinçteki anlam, tema, kod, mit ve söylemlerin etrafında örgütlendiği
anlamlandırma sisteminin yoğunlaştığı bir temel “metin” haline gelmiştir.
Toplumsal anlamlarla eklemlenmesi ve toplumsal ve siyasal kimliklerin
söylemsel yeniden kuruluşunda oynadığı rolle düşünülmeye değer bir
konumdadır”(Erdoğan, 1993:26). Toplumsal ve siyasal kimliklerin yeni
vurgulayıcı, zenginleştirici motifleri yaratıcı biçimde içine örüntüleyerek,
yenilenimlerle (yeniden) kurulmasında uygun bir mecra ve etkili bir zemindir.
En sıklıkla da milliyetçi söylemlerin içlemlendiği, çatışan politik söylemlerin
karşılaşma alanlarından biri olmanın yanında futbol kimliğine en uzak
mesafede görünenleri dahi içine çeken cezbedici olanakları ile çok geniş
toplumsal anlamlandırmaların ve yarar arayışlarının taşındığı bir düzlem
olarak işlemeye devam eder. 7 Eylül 1995 akşamı oynanan A Milli Takımı Macaristan maçı öncesi Sabah’ın manşetinde "60 milyonu aşkın Türk olarak
bu gece 21:00'da Budapeşte'nin Nep stadının çimlerine çıkacak olan
millilerimiz için dua edelim ve onlardan bir galibiyet bekleyelim”, yazar.
TRT1’de İzlanda Milli Takımı ve A Millilerin karşılaşması naklen verilirken
de belediye bandosu Dağ başını duman almış marşını çalar. Stadyuma banttan
İstiklal Marşı yayılır. Tribünlerde:"Avrupa Avrupa duy sesimizi/ İşte bu
Türklerin ayak sesleri/ Türklere kimse karşı duramaz/ İzlanda İzlanda kolla
kendini", şeklindeki meydan okuma duyulur. Başbakan Çiller, 5-0'lık
galibiyetin akabinde, “Türk milletinin gurur kaynağı olan ve göğsünü
kabartan milli takım”ı ve “taraftarlarını” kutlar. Sokaklarda coşku içinde
İstiklal Marşı okunur, kurt işaretleri, “ne mutlu Türküm diyene” haykırışları,
bayraklarla süslenmiş arabalar, akar. Tüm kanallar maç esnasında yaralanan
Trabzonsporlu Büyük Orhan'ı hastaneden (tıpkı bir savaş gazisi gibi) verir.
Çenesi yarılan Hakan kameralara "burada insanlar canının veriyorlar Türkiye
için, burası milli takım, çenem yarılmış ne olacak "der. Tüm bu sözler, gol
anları, hastanede yatan Orhan, fonda Türk bayrağı ve hemen TGRT'de
Mustafa Yıldızdoğan'ın bağlama eşliğinde (sözleri Dilaver Cebeci’ye ait)
“Türkiyem” türküsü tüm bu medyatik kurgulamaya ekleniyor ve duyguları
tırmandırmak üzere sesleniyor.
İzlanda zaferi sonrası milli takımı ve teknik direktör Fatih Terim'i
eleştirdiği iddia edilen ve herkesten tepki alan Fenerbahçe divan kurulu üyesi
Gülcan Seçkin
257
Turgut Sevenler, Kanal 6’daki Stadyum programında: "En milliyetçiniz
hangisi ise ondan daha milliyetçiyim beyler, canımı cigerimi veririm Türkiye
için", diyor (15.10.1994). Öte yandan eski Fenerbahçe yöneticilerinden Ömer
Çavuşoğlu'nun UEFA Kupası’nda Galatasaray'ın rakipleri İspanyol ve İngiliz
takımlarını desteklemesi belki de ilk kez milliyetçi söylemi kıran, uygunsuz
bir tavır olarak değerlendiriliyor. Bir programda spor yazarı Engin Verel
tepkisini şöyle dile getiriyor "Kişiler camialararası ilişkileri bozmamalı.
Van'da bile İstiklal Marşı okunuyor. Türkiye kara günler yaşıyor. Galata,
Fener camiasını birbirine düşürmemek gerek, ayrımcılık ve vahşeti davet
ederse kötü olur..” Bir diğer kanal, İnterstar’da Açık Tribün programında
Ersan Çelik aynı konuya değiniyor:
Şov ve kendi çıkarları için kin ve nefret tohumları atan Fener yöneticilerinin
Türk'ü düşman gibi gören İngiliz'i desteklemesini yakıştıramıyorum. Biz
Türküz, birlik ve beraberlik içinde olmalıyız. Dışarıya karşı birleşmeliyiz.
Galata ile Neşetel'de birlik olundu ve kazanıldı... Elbette Galatalı Feneri ya da
Fenerli Galatayı desteklemek zorunda değil ama burada İngiliz'i, İspanyol'u
desteklemek olmaz... (İnterstar, 28.9.1994).
Futbol karşılaşmalarında yoğunlaşan milliyetçi tezahüratlar, tv
programlarında sertleşen futbol tartışmaları, bazı spor gazetelerinin yaptığı
kışkırtıcı yayınlar rahatsızlık yaratır. Ana medyada, bazı yazarlarca bu
olayların esasen futbolun kendisinden kaynaklanmadığı yorumları yapılırken,
futbolun yan sanayi dalları olan bir şov/gösteri niteliğiyle yaratıcı, estetik
arındırıcı olduğu kadar ülkenin mevcut koşullarında insanları birleştirici
etkilerinin daha önemli hale geldiği hatırlatılır. Futbol ve futbolun üç
büyüklerinin büyük şehirlerde artan mezhep, etnik köken, hemşehrilik ve
aşiret bağlarına dayalı kümeleşmeler içinde yaşayan, ilişkileri sınırlı,
birbirlerine çeşitli mesafelerdeki insanları “birleştirici”, “bütünleştirici”
etkilerinin önemi üzerinde durulur. “Yetersiz olan ortak amaçlarda birlikte
hareket etme pratiğinin” futbolun buluşturduğu anlarda canlandığı vurgulanır
(Sirmen, Milliyet, 4.9.1994). Türkiye’nin çeşitli düzeylerde gerilimler
yaşadığı süreçte bu sevilen popüler kültürel pratiğin imkanlarından
yararlanmak bir politik strateji olarak görülür.
Birlik, bütünlük, beraberlik, bir potada erime olanaklı futbolun bu üst
belirler niteliğinin geniş olanaklarına vurgu yapılırken aynı günlerde büyük
takımları çatışmamaya, birlik ve beraberliğe önem vermeye çağıran spor
yazarlarından bir başkasının, özel bir tv kanalında “Van da bile milli marş
okunuyor!” örneğini vermesine vesile olan maç oynanmıştır. Olağanüstü Hal
258
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
Bölgesi’nde terörün odağı olmuş illerden biri durumundaki Van’ın 1. Lig’de
oynayan/oynatılan (valiliğin finans ve idari desteğinde ilerleyen) futbol
takımının üç büyüklerden birini yenmesi (17 Eylül 1994) büyük yankı
uyandırmıştır. Medyanın bir bölümünde mevcut gerilimli koşullara ilişkin
bakış açıları, kaygılar ve yargıların deşifre edildiği, ötekileştirmeye dayalı
kimlik politikalarının dilinin yeniden üretildiği, temsil edildiği (“Öteki”nin,
ülke-si ile barışması, “oynayarak” mutlu biçimde hizaya gelmesi adına) daha
çok politik bir olaya dönüştürülmüştür. Bu yengi Türkiye’nin ilgili dönemine,
gerilimli, çelişkili makro koşullarına ilişkin toplumsal, siyasal, ideolojik
anlamlandırımların taşındığı, (yeniden) üretildiği, sergilendiği bir metin
olarak örüntülenmiştir. Yerleşik bakış açılarını, kendini ve ötekini
konumlandırmaları, niyetleri, hissiyatları söze döküş patlaması yaşanmıştır.
Bu olaylaştırmayı ve çarpıcı haber(leştirme)leri çözümlemeye geçmeden önce
dönemin ağır ekonomik, siyasi koşulları içerisinde hükümetin Doğu ve
Güneydoğu’ya yaklaşımlarını yeni çabalarla ortaya koyma girişimlerine ait
hemen bir kaç örnek verilecektir.
“Olağanüstü Hal Bölgesi”ne yönelik ekonomik ve sosyal stratejiler
20 Ekim 1991 genel seçimlerinin ardından (ANAP başarısız olmuştur) 20
Kasım 1991’de iktidara gelen DYP-SHP koalisyonu hükümet programında
demokratikleşmeye, sivilleşmeye öncelik verileceği sözü verilmiştir:
demokratik değerlere göre yeni bir anayasa oluşturma anlayışı ile 12 Eylül
rejiminin yasaları gözden geçirilip, değiştirilecek, işkence önlenecek, yargı
güvencesi, olaganüstü hal mevzuatı ve uygulaması düzeltilecek, üniversite
özerkliği, sendikal haklar konusu ele alınacaktır. Ancak programın
gerçekleştirilmesi çok sınırlı atılan adımlardan ibaret kalmıştır (Tanör,
2002:89). Diğer yandan terörü bitirme sözü veren hükümet Doğu ve
Güneydoğu Anadolu’da PKK ile mücadelede askeri karşılık vermenin yanı
sıra bu bölgelere yönelik çeşitli yatırımlar yapma, terörü besleyebilecek
koşulları ortadan kaldırma stratejilerinin arayışına da girmiştir (o esnada
“bölücülük”, “ayrımcılık” eleştirileri sertleşmekte, futbol tartışmalarında test
edici bir söylem olarak her an belirmekte ve kimlik tartışmaları sıkıntılı bir
zeminde sürmektedir). Başbakanlık Toplu Konut İdaresi 1992’de PKK
baskını yaşayan Şırnak’ta, ayrıca Diyarbakır ve Hakkari’de evler yapmak
üzere ihale açar, “üç inek peşinle ev” sloganıyla satışı başlatılır. Turizm
Bakanı akan kanın durması ve barış ortamının sağlanması için turizme de
görev düştüğünü belirterek, Güneydoğu’da yaşayan vatandaşlara Güney
Gülcan Seçkin
259
sahillerinde devlet kampları ve özel turistik tesislerde tatil yaptırma planını
“Türkiye’yi, kaynaştıracak” bir proje olarak sunar (Hürriyet, 1.9.1994).
Kültür Bakanı Güneydoğu ve Doğu bölgelerini kapsayan bir sanat şöleni
düzenleneceğini açıklar. Sanat barış güvercini olacak, sanatın
kaynaştırıcılığını bölgeye taşıyarak toplumda bir yumuşama yaratılmakla
sorunların uzlaşmayla çözülebileceği gösterilecektir. Kültür zenginliği ve
çeşitliliği, etnik, mezhepsel zenginlikler, ulusal birlik ve bütünlüğü
kaynaştıracak bir harç olarak yerleştirilecektir (Cumhuriyet, 3.9.1994). Aynı
günlerde TRT1 “Kokteyl” programını Doğu’da terörün yoğunlaştığı illerden
birinde Van’da yapar: “Sevgi, dostluk mesajı vermek, Doğu’ya çekilen
köprünün bir ayağını oluşturmak” amaçlanmıştır (Cumhuriyet, 1.9.1994).
Kamu televizyonu TRT’nin yayınlarında özenle çeşitliliklerin zenginlik olarak
kabul edildiği bir Türkiye vurgulanır. 1995 yayın dönemi için TRT tüm
kanallarında uygulanacak yayın politikasını temsil eden ‘Genel Yayın Planı’
taslağında Güneydoğu ve Doğu bölgelerine yönelik yayınlar üzerinde ayrıntılı
biçimde ve titizlikle durulur. Bölgeye yönelik porgramlarda insanlar arasında
ırk, dil, din, mezhep ayrımcılığı yapılmadığı işlenecektir. Devletin milli
dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, demokatik, laik
ve sosyal hukuk devleti imajı vurgulanacaktır (Cumhuriyet, 19. 9. 1994). Aynı
günlerde RTÜK başkanı da sayılarında patlama yaşanan radyoları, televizyon
kanallarını ülke bütünlüğü ilkesine uymaları konusunda uyarır.
Tüm bu gerilimli koşulların içerisinde gündelik yaşamın rahatlama,
eğlenme, (siyaseten) siyasetten uzak yeni hazlar vaadeden piyasalara açılımı
yaşantılanırken özel televizyon kanalları bu gereksinimi konu edinme,
belirleme rekabetindedir. Arabesk-fantazi müzik sanatçılarının programları,
eğlence programları, talk şovlar, reality şovlar, yarışmalar yayınlanır. Özel
televizyonlarda arabeskten çok pop müzik patlaması, yanı sıra bir başka
büyük keyif daha futbol yayınları, futbol programları patlaması yaşanır. TV
kanallarında saatler süren futbol programları, futbol haberleri gece yarılarına
uzar. Futbolla yatıp futbolla kalkılan bir dönem olarak da eleştirilir (Özdemir,
Cumhuriyet, 8.9.1994). Bu döneme ilişkin olarak Hürriyet köşe yazarı Rauf
Tamer Türkiye’nin yarısının Türk popuyla oynadığını, liderlerin gezilerinde,
mitinglerde, konserlerde, televizyon şovlarında ülkenin insanının herşeye
rağmen fıkır fıkır olduğunu memnuniyetle yazar. Burak Kut konseri için
Hürriyet büyük fotoğraflarla “Gençler barıştı” manşetini atar:
260
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
Yıllarca değişik kamplara itilerek kavga etmeye zorlanan gençlerimiz
artık, türbanlısıyla mini eteklisiyle aynı şeylere seviniyor, aynı
şeylere üzülüyor. Genç şarkıcıların konserleri binlerce kişiyi çekiyor,
Kulüplerimizdeki genç futbolcular da başarılı maçlarında binlerce
gencin alkışlarıyla coşuyor, gençler parti kongrelerinde konser varmış
gibi eğlenerek izliyor (Hürriyet, 8.9.1994).
Gazetenin Genel Yayın Yönetmeni E.Özkök 1980’li yıllarda siyasi yasaklara
karşı S. Demirel’in “Konuşan Türkiye” sloganına gönderme ile tv’lerde gece
yarısı muhabbetlerini ve telefonla katılımları göstererek “Türkiye asıl şimdi
konuşmaya başlıyor” yorumunu yapar (Özkök, Hürriyet, 11.9.1994). Ancak
bu (oldukça ironili) konuşma koşullarına katılma konusunda ülkenin Doğu ve
Güneydoğu’sunda kalıcı bir istikrar, sükunet düzeyi henüz kurulamamıştır.
Terör ve OHAL devam etmektedir. Erken seçim beklentilerinin konuşulduğu
da bir atmosferde, Başbakan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesi için “Acil
yardım genelgesi” yayımlar. Öncelikle 20 il için ödenek ayrılması
kararlaştrılmıştır: “Karayolları, sağlık, eğitim, köy hizmetleri, Tarım, Gençlik
ve Spor, Gap için köy toplulaştırmaları için, atıl tesislerin kazanılması,
besicilik, dokuma için de ödenek planlaması”nı içerir (Hürriyet, 20.9.1994).
Ancak derinleşmekte olan 5 Nisan ekonomik krizi askeri harcamlara ve
Güneydoğu’ya yapılması planlanan yatırımlar için ödenek bulma zorluğu
çıkaracaktır. Bu stratejilerin ana hedefi bölgenin daha çok ekonomik, sosyal
sorunlarından beslendiği düşünülen terörü desteksiz bırakma, ilgi odağı
olmaktan çıkarmak ve ayrıca seçmen desteği sağlamaktadır. Başbakan bu
planlamaların yanı sıra gezilerinde il vaatlerinde bulunurken ayrıca futbol
takımlarını da 1.Lig’e çıkarma yolunda destekleme sözleri de vermektedir. Bu
boşuna değildir. Esasen yatırım planları yanında devlet bir süredir hemen en
pratik bir stratejiyi uygulamaya koymuş kitleleri cezbeden, ateşini düşüren,
boşalım sağlayan, aidiyet, dayanışma, birliktelik duygusu yaşatan ve ülkenin
her yerinde çok sevilen futbolun herkesi kuşatabilen, zevkinde birleşilen
çekiciliğinden istifade edebilmek için harekete geçilmiştir. Başbakan’ın futbol
takımlarını destekleme sözü Doğu ve Güneydoğu illerinde bir strateji olarak
hayata geçirilmiş, belli süre uygulanmıştır. Amaç öncelikle terörün ve
karşılığında olağanüstü hal uygulamalarının bölge insanının yaşantısı
üzerindeki sert kuşatmasını dağıtmak, gündelik hayatına futbolun kapıp
götüren seyir zevkini, toplumsal hissiyatların ifadelerine mevki/mevzi sunan
çekiciliğini katarak canlılık kazandırmak, terör örgütünün söylem ve
pratiklerinden uzaklaştırmaktır. Ekonomik ve sosyal hayatın canlanmasına
görece katkılar sağlayabilecektir. Popüler kültürel bir pratik olarak futbol
Gülcan Seçkin
261
gençleri terör olaylarından uzak tutabilecek, sertleşen ötekileştirme
söylemlerini kırabilecek, devletin hegemonya mücadelesinde farklı, nisbeten
yumuşak bir kanal aralayabilecektir. Bütün bu konjonktürel zorunlulukların
ivedileştirmesiyle de “devlet baba Doğu takımlarını finanse ederek halkın bu
takımlar etrafında birleşmesini sağlamaya çalışmıştır. Bu takımlardan biri de
Vanspor’dur”(www.medyavan.com/haber). Devlet, “Doğu takımlarını finanse
ederek bölge halkının spora yönelmesini ve meşin yuvarlak etrafında
bütünleşmesini istemiştir. Bu anlamda Doğu’nun sembol takımı Vanspor’du.
Devlet, OHAL bölgesindeki tüm takımları desteklemiştir, ancak Vanspor’a
verilen destek daha fazla olmuştur”(Kola, 2003, 2002). Bu bölgelerde valiler,
garnizon komutanları, belediye başkanları, emniyet genel müdürleri
tarafından futbol takımlarına kaynak, teknik, organizasyon, yönetim
anlamında düzenli destek sağlanmış, bizzat takım yöneticisi, başkanı vb.
olarak da görev yapmış, bu sürecin hedeflendiği gibi yürütülmesini
sağlamışlardır. Milletvekilliği ve belediye başkanlığı beklentisi olanlar için oy
sağlayıcı bir uğraşa da dönüşmüştür. Bu politikanın en başarılı, en çok ses
getiren, Doğu, Güneydoğu takımları arasında medyanın günler süren ilgisine
en fazla mazhar olan örneği ‘Vanspor mucizesi’dir.
Teröre karşı devlet destekli futbol: Vanspor’un F.B. yengisine bakış
Kitlelere futbol tutkusu üzerinden, içinden seslenmeyi arzu eden siyaset
bu çok olanaklı popüler pratiğe yer yer hep ihtiyaç duymuştur. Devlet bir
strateji olarak, 90’ların başlarından itibaren Doğu ve Güneydoğu’da da çok
sevilen, ilgi gören futbolun, seyircinin (bölge halkının/ ötekileştirilenin/
ayrılıkçılığa meyil ortamındaki Kürtlerin) arzu edilen yüksek kollektif
aidiyete (Devlet, ulusal bütünlük, milli birliğe) eklemlenmesinin mecraı, aracı
olarak işlev görmesine çok özel bir önem verilmiştir. Milli kimlik her anlamda
yara almış, “belirli ortak anlam, kod, simge ritüel, mit vb. temelinde kurulan
bir (eşitlik)biz ve (farklılık) ötekiler ilişkisinin ürünü” (Erdoğan, 1993:28)
iken içinden sarsılmış, ya da ortaya çıkan ayrışmalar kolayca aşılabilecek gibi
görünmemiştir. Milli kimliğin kurucu unsurlarını gözden geçirme ve
inceltmeler, üst ulusal kimlik/Türklük’ün keskin kuşatmasını öne çıkarmadan
hemen bir milli kimlikten değil, milli birlikten sözedilmesi kendisini devlet
destekli futbolun hassas başarısını takdirde, yer yer belirgin, göstermiştir.
“Genelde popüler spor kültürü ve özelde de popüler futbol kültürü, milli
kimliklerin (yeniden) kuruluşuna çeşitli biçimlerde katkıda bulunur.
“Varolabilecek ‘küçük’ iç bölünmeleri aşarak ve yerinden ederek, milletin
262
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
‘biz’ olarak kurulmasını sağlayan bir alandır” (akt. Erdoğan, Clarke ve
Clarke, 1982: 65-6). Bu kültürel pratik zemininde “biz”in söylemsel
kurulması ve yeniden üretilmesi her zaman kolay ya da çelişkisiz ya da her
zaman aynı yordamlarla varılan sıkıntısız bir süreç değildir. Toplumsal
anlamların yeniden üretilmesinde, çeşitli gerilimlerin form arayışında, boyun
eğme/karşı koyma mücadelesinde cezbedici bir zemin olarak işlev görürken
bizzat belirli popüler politikaların uygun bir stratejik mecraına da
dönüştürülür.
Bu mecranın/futbolun Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da PKK’nın
“devlete”, “milli birliğe”, “toplumsal yaşama” yönelik ağırlaşan tehditlerine
karşılık bölge insanlarının yaşantısındaki daralmaları, artan gerilimleri kıracak
bir dünya sunması umulmuş, özellikle gençlerin ülkenin batısındakiler gibi
futbol taraftarlığında, izleyiciliğinde kollektif bir aidiyet aramaları arzu
edilmiştir. Futbol eğlencenin, hazzın olduğu kadar barışçıl mücadelenin de tek
zemini olacak, siyasi, toplumsal kutuplaşmaların yumuşadığı, yer yer aşıldığı,
milli birlik ve bütünlüğün yeniden kurulduğu bir ortaklaşma alanı olacaktır.
Bu ve buna benzer beklentilerle Doğu ve Güneydoğu’da OHAL illerinde
futbol takımları devletin ilgi odağı olmuştur. Askeri ve siyasi stratejinin
gereği olarak takımları liglerde yükselterek, küme düşmesini engelleyerek,
yöneticilik ve finansörlüğünü üstlenerek çalışılmıştır. Pek çok ilde görece
başarılı olunup, verilen destekler ölçüsünde ve süresinde takımlar
bölgelerinde nisbeten görünür olmuştur. Futbol gibi “kollektif sporlar,
özellikle de kitlesel seyirci desteğiyle ulusal kimliğin ön plana çıkmasını
sağlayabilmekte, hatta siyasal gösterilere müsait zemin hazırlayabilmektedir”.
Buna göre, Rağıp Duran ilgili dönemlerde de “stadyumlarda, spor
salonlarında biraraya gelen kitlenin polis ve askerlere karşı kendilerini daha
güçlü, daha birlikte hissettiğini“ söyler (Duran, 1993: 259). Ancak devlet
yönetim ve desteğindeki futbol takımı ve seyirciliğinde bunun çok açık
tezahürleri ne denli yoğun olabilmiştir, burada bilinmemektedir.
İlgili dönemde terörle birlikte Doğu, Ğüneydoğu denildiğinde "terör",
"PKK", "bölücülük" “ PKK destekçisi Kürtler”, bu sözcükler kulanıldığında
da Doğu, Güneydoğu ile ana anlam, ana yan anlam düzeyinde
eşanlamlandırılmıştır. İnsanların terörle ve buna karşılık veren devleti,
hükümeti temsil eden askerle, silahla, olağanüstü hal yönetiminin beraberinde
taşıdığı sert ya da temkinli bakış açısı ve uygulamaları ile içiçe olduğu
tehlikeli, ulusal bütünlüğe yönelik tehditlerin yer yer kaynağı ya da üssü
durumuna gelmiş, geniş bir coğrafya olarak konumlanmıştır. Bu bölgelerde en
Gülcan Seçkin
263
üst düzey mülki idare amirleri devletin desteği ve sağladığı olanaklarla futbol
takımlarının alt yapısını desteklemiş, yöneticiliğini, finansörlüğünü üstlenmiş,
reklamını yapmış, illerin ileri gelenlerinden, işadamlarından yardım toplamış,
futbol üzerinden (kendilerine ilerde oy da getirebilecek) bir halkla ilişkiler
faaliyeti sürdürmüşlerdir. Bu takımlar arasında en büyük başarıyı (en son
3.Lig’deki son maçına kadar) “Doğu’nun Fenerbahçesi” olarak adlandırılan
Vanspor yakalamıştır. Devlet desteği ile 1994’de 1.Lig’e yükseltilen Vanspor
15 bin kişilik, gece maçlarına, naklen yayın imkanlarına sahip modern bir
stadyuma kavuşturulmuştur. 1993’de Van valisi olan Mahmut Yılbaş,
Vanspor kulüp ve şirketinin (o dönem Malatyaspor’un ardından şirket kuran
ikinci kulüptür) yönetimini de eline almış, şirkete ait bir tekstil fabrikası
açmıştır. Ayrıca İran’la yapılan ticaretin yüzde 1’lik geliri kulübe düzenli
gelir olarak aktarılmıştır (Kola, 2003). Uzun zamandır atıl haldeki KİT’ler
Van Et, Van Yün İplik, Van Süt ve Van Bes’in yeniden üretime
geçirilmesinden sonra Van Et’in yüzde 51’i özel idare tarafından satın
alınmış, Valilik tarafından işletilen Van Et, bir yandan da takımın
sponsorluğunu üstlenmiştir (Milliyet, 21.9.194). Sezona girerken bir Anadolu
takımı için oldukça yüklü bir meblağ olan 80 milyarlık transfer harcaması
yapan takıma destek, çok önemli ölçüde devletten gelmektedir. Takım
transferlerle güçlendirilmektedir. Bu arada “Van Şehir Stadyumu”na adı 28
Ocak 1994 tarihinde ilgili devlet bakanlığının kararı ile valinin adı verilmiş,
“Mahmut Yılbaş Stadyumu” olarak değiştirilmiştir. 1993-94 sezonunda 2.
Lig"de şampiyon olan Vanspor, 1. Lig’deki ilk sezonunda oldukça başarılı
maçlar çıkartır. Önceki dönemlerde asker ve polislerden ibaret olan seyirciden
hariç, takıma destek vermek, futbol izlemek üzere seyirci, taraftar kitlesi
stadyuma akın eder. Üç sezon 1. Lig"de başarıyla mücadele eden Vanspor o
dönemler pahalı transferler yapan ve 350 kişiye iş imkanı sağlayan bir kulüp
durumuna getirilmiştir. Kentin reklamı Vanspor’la yapılır olmuştur. Lig’lerde
kaldığı sürece, gazetelerin spor sayfalarında takımın küçük haberleri yer
almıştır. Devlet desteğinde güçlenen, diğer takımlardan transferlerle adımları
hızlandırılan Vanspor 1.Lig’de kendinde bekleneni yapmış, üç büyüklerin en
gözdesi Fenerbahçe’yi yenerek bir bakıma devlete bunun karşılığını vermiş,
Van’da/Doğu’da arzulanan zevkli atmosferden sözedebilme olanağı bir
düzeyde, bir süre sağlanmıştır.
17 Eylül 1994’de Vanspor kendi sahasında konuk rakip takım
Fenerbahçe’yi 1-0 yenmiş ve şehir merkezi (terörün olmadığı kısım) medya
kuruluşlarının akınına uğramış, spor sayfalarının, spor programlarının dışında
264
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
özel yazı ve yorumlara, programlara, ana haber bültenlerine bütün hafta konu
edilmiş, bu zaferin üzerine adeta takım ve kent üzerine bir söylence (efsâne)
yazılmıştır. Devletin futbol yatırımlarını dönemsel de olsa stratejik olarak
desteklemesinin abartılı yansımalarını izlemek olanağı verdiği gibi, esasen
ülkenin batısında yerleşik, zengin, devletçi İstanbul medyasının bu yengiyi
metne dönüştürürken hangi politik, popüler, ideolojik vb..anlamları taşıyarak,
eklemleyerek, yeniden üreterek nerelere vardığını görmek son derece çarpıcı
sonuçlar vermektedir. Tüm kanalların yoğun ilgi gösterdiği olayı atlayan, tek
kanal henüz birinci yılını kutlamaya hazırlanan atv olmuştur. Show TV
yengiyi “büyük olay” haline getirmiş, haber dizisi olarak sunmuştur. Show TV
muhabiri ve sunucusu Pınar Türenç “uzayan kol(umuz) bizden yana”
anlamına yaslanarak Vanspor’un başarısını şu sözlerle yorumlar: "Van, Doğu
takımı, Feneri 1-0 yendi. Doğu illerinde pek çok insan Van'a yığıldı. İkinci
kurtuluş bayramı gibi” (Pınar Türenç, Show TV, 17.9.1994). Ertesi gün de
aynı kanalda yine Pınar Türenç Van’ı, el birliği ile yaratılan Vanspor
efsanesini, çok zengin bir zihinsel dışa vurumla karışık ötekileştirdiğini,
bağrına basarak kurmaya devam eder:
Doğu'da futbol ve Vanspor'un başarısı konuşuluyor. Bölgede kalpler
Vanspor için atıyor. Doğu insanı birinci sınıf olmanın keyfini yaşadı. Doğu
terör ve PKK ile anılırken Vanspor bunu kırdı.Vanspor sadece futbol değil,
Doğu'nun kabuk değişimi ve Batı'ya meydan okuması. Doğu insanı Doğulu
olmak istemiyor artık. Vanspor Van 'ın sesini Türkiye'ye duyurdu. Vanlı
İstiklal Marşı’nı okudu. Doğunun gururu Van. Adeta Van'ın ikinci
kurtuluşu, Doğu'nun Batı'ya isyanıydı (Show TV, 18.9.94).
Kanal D’de "Mavi Gözlük" adlı proğramda Van ordu evinden "Vanlıyam
şanlıyam" türküleri eşliğinde yapılan kutlamalar verilir. Abartılı
içeriklendirmelere de bayılan özel televizyon kanalları takımın başarısı
üzerinden bir birlik, bütünlük, dirlik, devletle barışma, Doğulunun, ötekinin
(Kürtlerin) silkinip kendine gelme, terörü unutup hayatın hazlarına ülkenin
görece zengin batısına imrenme yolculuğu şeklinde çok geniş ve konjonktürel
açıdan yerine oturan bildik, egemen bir söylemi iştahla genişletirler.
Yazılı basın olaya spor sayfaları yerine ön sayfalardan yer verir: "VAN'’DA
BAYRAM", "VAN ESNAFINDAN F.BAHÇE UCUZLUĞU".”Vanspor'un Feneri
yenmesi kentte onbinleri bütünleştirerek, kardeşlik ve iç barışı gündeme
getirdi, terörü unutturdu “(Milliyet, 19,9,1994). "TERÖR YOK VANSPOR VAR"
(Milliyet, 21.9.1994). "TÜRKİYE' VAN'I KEŞFETİ", " 7'DEN 70'E VAN" (Milliyet,
22.9.1994). İlerleyen zamanda Milliyet'te “Ekonomi” köşesinde Meral Tamer,
Gülcan Seçkin
265
İstanbul'a kentin ürünleri ile gelen Vanspor'u kazanmış/kazanılmış bir barış
mecraı/mevzii olarak yazar:
Futbol çimento olmuş, spor faaliyeti olmanın ötesine geçerek
kutuplaşmış insanları birbiriyle kaynaştırmış, Vanlılar arası iletişimi
ve dayanışmayı güçlendirmiş.. Daha önemlisi devletle halk arasındaki
soğukluğun giderilmesini sağlamıştır (Milliyet,19.2.1995).
Daha önce lig haftasında Beşiktaş-Van maçı için Van’a giden Hürriyet
yazarı Vedat Okyar Vanlıların sıcaklığını, takımlarına olan sevgilerini,
kendilerine gösterilen “hürmetkârlığı” yazarken, futbolun sevgi, hoşgörü barış
taşıdığına vurgu yapar (Hürriyet, 3.9.1994). Vanspor-Fenerbahçe maçının
sonucu medyada da iki şekilde konu edilir: Büyük gazetelerin bir bölümü spor
sayfalarının manşetlerinden Fenerbahçe’yi hedef alır ve Avrupa’da Cannes’e
yenildikten hemen sonra cılız, amatör küme devşirmeliğinden yeni sıyrılmış
bir Doğu takımına da yenilmiş olması ile alay eder, şiddetle eleştirir.
Vanspor’un yengisine özel bir anlam yüklenmez, en çok kent halkının bundan
büyük sevinç duyduğu haber detaylarında kısa ve yüzeysel geçer. Cumhuriyet,
Sabah ve Hürriyet Vanspor yengisinin taraftarlara tarihi bir gün yaşattığını,
çok geniş anlamlandırmalara girişmeden kısa bir kaç haberle konu etmişlerdir.
Cumhuriyet sonucun sevindirici ama maç hasılatının düşük kaldığını, esnafın
Cumartesi işyerlerini kapatamadığından, memur kesiminin de bilet pahalı diye
gelmediğini yazar. Güvenlik için sahaya gelen jandarmanın seyirciden büyük
alkış aldığını not düşer. Golün yarattığı sevinci bir kaç cümle ile özetlerken
daha çok maçın teknik tartışımına yer ayrılır. İzleyen günlerde Cumhuriyet’in
bir başka haberinde “Terör nedeniyle turistin uğramadığı belirtilerek tarihi,
turistik zenginliğine işaret edilen Van’a ve çevresine Vanspor’un farklı bir
hava getirdiğinden bir kaç cümle ile sözedilerek tekrar maçın geniş analizine
geçilir (20.9.1994). Hürriyet Vanspor’un galibiyetini birinci sayfasının altında
küçük bir başlık olarak verir: “Fener zaferi, Van’da büyük sevinç yarattı”.
Devamı spor sayfasında gelir: “F.Bahçe Van’da maskara oldu. Fener Kan
Revan. Van’da zafer gecesi. Kırmızı siyahlı taraftarlar, Fenerbahçe
galibiyetini çılgınca kutladı”(18.9.1994). Takım bayrakları ellerinde halkın
tüm gece kutlama yapması, “Doğu’nun Türkiye 1.Ligi’ndeki tek takımı”nın
galibiyetinin yarattığı bayram havası özetlenir ve vali’nin takımı kutlayan
sözlerine bir kaç cümle ile yer verilir. Sabah iki gün, iki kısa haberle
F.Bahçe’nin Cannes yenilgisinin hemen ardından Van’a yenilmesini eleştiren
bir başlıkla haber yapar. Vanspor’un galibiyetini “Van’da hayat durdu, Van’ın
kurtuluş yıldönümü gibi, geç saatlere dek eğlendiler” şeklinde özetlerken
266
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
maçın teknik analizine ağırlık verir. Ertesi gün de çok kısa bir haberle takımın
Fener galibiyeti bayramını kutlamayı sürdürdüğünü ve oyuncuların alacakları
primleri haber verir (Sabah, 18-19,9,1994).
Gazeteler arasında Milliyet özel kanallar gibi yengiyi büyük bir olaya
dönüştürerek, uzun süre gündeminde tutar. Show TV’nin çizgisinden giden
Milliyet Van’a, Vanspor’un başarısının yorumlanmasına özel yer ayırmış,
alınan sonuç abartılı bir heyecan ve kurulu üslupla “devlet, futbol, Doğu
insanının futbolla ulaştığı, hatırladığı, bulduğu aidiyet duygusu ve esas
PKK’ya atılan gol” olarak, “ milli birlik ve bütünlüğün yeniden sağlanması”
olarak söylenceleştiren bir dille sunmuştur. “Yaşam ve İnsan’” sayfasında
“Van Esnafından Fenerbahçe Ucuzluğu” başlığı ile verilen haberde
“Vanspor’un başarısının terörü unutturduğu” ve “insanları bütünleştirdiği,
kardeşlik ve iç barışı gündeme getirdiği” yorumları yapılırken, takım
taraftarlarının sevincine ve OHAL bölge valisi Ü.Erkan’ın sözlerine yer
verilir. OHAL valisi yörede spora yoğun ilgi ve sevgi duyulduğunu, spor
tesisi yapımı için çaba harcandığını, gençlerin futbol tutkusunu, Vanspor’un iç
turizmi canlandırdığını, esnafa kazanç sağladığını, üç büyüklerin gelmesinin
yarattığı havayı anlatırken Güneydoğu’da gençliğin spora yönlendirilmesinin
gerekliliğine vurgu yapar (19.91994). İzleyen günlerde Milliyet’in ‘ekonomianaliz’ sayfasınde devletin Vanspor’a destek oluşunun finansman ve idari
boyutları, “Devlet, Vanspor’un Arkasında” başlığı ile hemen tam sayfa haber
yapılır (21.9.1994). “KİT’ler Vanspor’a çalışıyor”, “Vali takıma yardım
topluyor” başlıkları altında takımın finansman koşullarının nasıl sağlandığı
geniş biçimde anlatılır. Takımın asbaşkanlığını vali yardımcısının yürütmesi
ilgi ve desteğin ifadesi olarak yorulurken, yönetim kurulunda partilerden,
esnaf-ticaret odalarından, sanayi sitelerinden temsilcilerin olması Van’ın
birlik ve bütünlüğünün Vanspor çatısı altında sağlanması, hiçbir kesimin
küstürülmemesi olarak değerlendirilir. Takım yöneticilerinin sözleriyle şehir
merkezinde terörün olmaması futbola ve Vanspor’a bağlanır: “Her yerde en
çok futbol konuşulmaktadır.” Gazete, Van’ı devletin terörü önlemede Doğu
Anadolu’da pilot bölgesi olarak tanımlar. Doğu’nun futbol piyasasının son iki
yılda Van’da oluştuğu, çevre illerden gençlerin futbol takım seçmelerine akın
ettiği belirtilir. Maç 17 Eylül’de yapılmıştır, Milliyet Vanspor’un futbolunun
sihirli değneğe dönüş(türül)mesine tüm katkısıyla, aşırı heyecan ve abartılı
üslübuyla devam eder. Spor yazarlarından Ercan Güven’in kaleminden hikâye
yeni detaylarla yeniden kurulur. Milliyet Spor sayfası tümüyle bu “olay”a
ayırılır, büyük puntolarla “Tükiye Van’ı Keşfetti” başlığı atılır. Tüm sayfa Van
Gülcan Seçkin
267
valisi, golü atan Fenerbahçe hayranı genç futbolcu, takımın teknik direktörü,
resmi amigoları, kutlamalara katıldıkları belirtilenlerden yaşlı köylü, ticari
taksi sürücüsü, davul zurna ekibi ve takımın fotoğrafları ile
hareketlendirilmiş, röportajlardan alıntılar bunların arasına serpiştirilerek
heyecan yeniden kurulmak istenmiştir. Şehire medyanın akın ettiğini
“Vanspor mucizesinin halka etkilerinin tüm boyutlarıyla çözümlenmeye
çalışıldığı” abartılı, olağanüstüleştiren, patlatan bir üslupla vurgulanır
durmadan. “Vanlı, Vanlı olmaktan gururludur, türküsünü daha içten ve daha
güvenle ama dikkatli söyler.." Yazarın izlenimlerine göre ”Yürekler deden
toruna futbolla atmakta, Van’da herkes futbolla yatıp futbolla kalkmaktadır.”
“Maç’a ilgi öyle yoğun olmuştur ki, ayakta izlenmiştir, zira Vanlıya uzun
yıllardan sonra belki ilk kez ait olma duygusunun hazzını” takım ve futbol
tattırmıştır yorumuyla, okuru özdeşleşmeye çağırırken, daha farklı ilgili
anlamlara bağlanmaya da açılınır. “Resmi amigolar” Vanspor’la özdeşleşmeyi
temsil eden figürler olarak sunulurken Vanspor’un başarısı, futbolda 1.Lig’de
olmak, birinci sınıf vatandaş olmakla eşdeğer sunulur. Resmi amigoların bu
hissiyatı ve ayrıca üç büyükler medyasının Vanspor’u küçümsemesi de
kırgınlıkla, sitemle yansıtılır.
“Teröre karşı Vanspor mucizesi” olarak değerlendirilen yengiyi Hürriyet
köşe yazarlarından E. Çölaşan çok boyutlu, çok büyük bir olay olarak,
olağanüstü heyecanlı karşılamıştır. Show TV’den Pınar Türenç’in Vanspor’un
başarısını Güneydoğu’nun ekonomik, sosyal hayatı, gündelik yaşamı, terörle
mesafesi, milli birlik, bütünlüğe katkıları açısından değerlendirmesini
hükümete ve medyaya ders çıkarılacak bir yaklaşım olarak sunar. Üzerinden
pek çok anlam üretilmeye devam edilen Vanspor’un bölgeye katkılarının
takdir edilmesi gerektiğini, diğer şehirlerin stadlarda seyircinin yaptığı gibi
burada da futbol seyircisinin “İstiklal Marşı” ile açılış yaptığını, askerlerin
takıma verdikleri açık desteği (“21’nci J. Sınır Tug. K.lığı Vanspor’a 1’nci
Ligde Başarılar Diler”), valinin takıma sahip çıktığını, halkın destekleyici
tavrını, takımın bölgeye canlılık getirdiğini, futbol keyfinin yanında
ekonomisine, küçük esnafa da büyük katkılarının olduğunu, Güneydoğu
insanının PKK’nın yarattığı terörden bıktığını huzur, haz duyarak yaşamak
istediğini, Van’ın terörü yendiğini, futbolun hazzıyla dolu olduğunu öne sürer.
Vanspor’un en büyük rakibinin PKK olduğunu belirterek, takımın
Güneydoğu’da yarattığı havanın bunu bastırdığını iddia eder. Hemen kısa süre
önce Güneydoğu’ya yatırım yapma sözü veren ve kitapçık halinde yayınlayan
DYP-SHP hükümeti gençlere yönelik spor yatırımlarını, “sahalar, stadyumlar,
268
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
kapalı spor salonları” gibi çok sayıda spor yatırımı yapma sözü vermiştir.
Bunların çok önemli olduğunu vurgulayarak hükümeti ivedilikle bu türlü
sosyal projelere ağırlık vermeye çağırır (Çölaşan, Hürriyet, 25.9.1994).
Futbol ve devlet desteğinde yükselen takımın zaferine dair kurulan ortak
metinde, medyanın söyleminde karşıtların buluşması, ötekinin/Vanlının
kazanarak içe gerektiği gibi dahil olması, zevke tâbî olurken hayatı, normali,
normal koşulları, hazları arzulaması, bunları temsil eden güçlere ilişkin
egemen anlam ve söylemlerle kesişme, bütünleşme, boyun eğmesi ve de
futbolun tattırdığı aidiyet duygusuna gark olmuş bunun etrafında, buna uzanan
yaşam tarzlarına yüzünü dönmesi gibi anlamlar (esas anlamlara bağlanmak
üzere) üretilmiştir. Medya, siyasetçilerin ağzındaki popüler politik söylemin
yeniden üretimine (ötekileştirmeye dayanan çelişkileri de açık ederek) katkıda
bulunmuştur. Devletin desteklediği Vanspor’a, Vanlıya, imrenilen ve
üzerinden pek çok anlam üretilen Fenerbahçe’yi (bir yerde serzenişlerin odağı
baba devleti) yenme olanağı sağlanmıştır. Futbolun hazzında, cezbediciliğinde
ve tüm diğer maddi, söylemsel yararlarında buluşan Van halkı milli marşımız
“İstiklal Marşını okumuştur”. İletişim/iktidar sağlanmış/sağlamlaştırılmış,
birlik, bütünlük yolunda pürüzler azaltılmıştır. Stadyuma gelen jandarmayı
alkışlamıştır, asker saha kenarlarına, tribünlere destek yazıları asmıştır.
Devletin başaramadığı bütünleşmeyi devletin desteğiyle de olsa futbol
başarmış, ”ait olma duygusunun hazzı”nı tattırmış, daha önemlisi “çağdaş,
kansız bir mücadele” yolu göstermiştir. “Vanspor PKK terör örgütünün en
büyük rakibi “ olmuştur. “Terör yok, Vanspor var”dır. Vanspor/futbol herkesi
buluşmaya çağırmıştır. Çok açımlanmadan zikredilip geçildiği gibi
“kutuplaşmış insanları kaynaştırmış”, dahası “devlet-halk soğukluğuna son
vermiştir”. Futbol kimliğinin, “futbolun zenginliğinin, açılımlarının Vanlıların
kendi içlerinde iletişim ve dayanışmalarını da güçlendiren” esasen bir aidiyet
duygusu ile buluşturduğu da satır arasında eklenir. Gerilimleri çözümleme
düzeylerinden biri somutlaştırılmıştır. Mücadele futbolda olmalı, risksiz,
tehlikesiz futbol taraftarlığının zevk ve kederiyle sınırlı kalmalıdır. Haber
metinlerinde “Kürt” kimliğine ancak örtülü bir gönderme vardır, açık biçimde
(Kürt, Kürtler, Kürtlük) hiç ifade edilmemiştir. “Ulusal kimlik”, “Türklük”,
“Kürtlük” gibi çatışmalı düzeyler yaratan yüklü söylemlerden kaçınılmış
görünmektedir. Egemen milliyetçi söylem “birlik, “bütünlük, milli marşımız”
gibi kavramların içerisinde örtülü olarak yeniden üretilmiştir. Medyanın
millici söylemi olayı başından beri olması hedeflenen yere oturtmuştur.
Gülcan Seçkin
269
SONUÇ
Vanspor efsanesinin koşullarını hazırlayan egemen gücün, figürlerinin,
onu en güzel biçimde vitrine taşıyan ana medyanın ürettikleri egemen
ilişkilere, anlamlara dair son değerlendirmelere geçmeden önce vurgulanması
gereken şudur: “Örgütlü popüler sporu (burada futbolu) ideolojisiz bir
toplumsal oluşum ve etkinlik olarak açıklayanlara, siyasetle ilgisi olmadığı”
(Erdoğan ve Alemdar, 2005: 178-9) izlenimini içinde olanlara çarpıcı bir olgu
örneği sunulmuştur. Bu olguya rağmen aksini düşünmeye çabalamak
“gerçekte egemen olan güç ilişkilerini ve bu egemen biçimin egemen
görüşlerini yeniden üreterek sürdürmektir”. Ayrıca siyaseti biçimsellikleriyle
sınırlamak da aynı şekilde “bu biçimselliğin ötesinde toplumda egemenlik ve
boyunsama, güç biçimi ve ilişkilerinin korunması ve sürdürülmesi ve buna
karşı mücadeleyi içeren geniş alanı saklama ve geri plana itmedir. Bu alan
ideolojilerin her gün toplumun bütünü içinde sürekli çatıştığı alandır. Bu
alanlardan biri de kendi başına birşeymiş gibi sunulan spordur“ (Erdoğan ve
Alemdar, 2005:178-9). Sporun, burada futbolun hiçte öyle zevk
almaklığımızla tümden saflaşan bir alan olmadığını yukarda sunulmaya
çalışılmış örnek, açıklıkla anlatmaktadır/temsil etmektedir.
Devlet, 1987’de başlatılan olağanüstü hal uygulamasının ciddi sıkıntıları
da beraberinde getirerek sürdüğü o yıllarda, en gözde popüler kültürel
pratiğin, en başta gençleri çekebilecek özelliklerini keşfetmiş ve ayrıca onun
üzerinden de bir süre bir istikrarı sağlama politikası aranmıştır. Başbakan
Çiller Kasım 1994’de ‘Ulusa Sesleniş’ konuşmasında üzerinde durur:"Doğu
ve Güneydoğu Anadolu'da yarım kalan yatırımlar devam etmektedir, spor
stadyumları gençlerle dolmaktadır”. Devlet bunun için hem futbol
takım(lar)ını gerekli ve olanaklı bulunduğu sürece güçlendirmiş, maç
koşullarını oluşturmuş, gol atılmasının zeminini hazırlamış, takım(lar) gol
atmış ve medya en güzel golü görmüş, “Vanspor mucizesini” farketmiş,
mutluluğa hasret Van’ı, Vanlıları (bizdensin bizden, onlar da zaten bizden
alkışlarıyla) kucaklamıştır. F.Bahçe’ye golü atan genç oyuncu Kurthan o
sezon Mersin’den transfer edilmiştir. Genç golcü doğma büyüme Fener
hayranıdır, transfer mevsiminde her ne kadar önce Van dese de hayranı
olduğu takıma/camiaya gol atmaktan hüzünlü ve gururlu Fenerbahçe’de
olmayı dilemektedir. Futbol hazzının ve davet ettiği tüm diğer hazların
hazırlayıcısı görünümündeki asker yüzlü devlet, gücünün başka olanaklarını
cömertlikle göstermiştir. Hikâyeyi yazan medyanın kurgusu kaydırılarak
270
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
söylenirse, babanın iktidarına karşı gelen ve bunu, ağır bir şiddeti doğuran
şiddete dönüştürerek yol almaya çalışan tekinsiz küçük oğul ve tutulmuş
çetesi, ailenin geri kalanı gibi kurallara uyumluluk içinde yol almayı, böylece
daha çok sevilmeyi ve hayatın zevklerinden pay almayı öğrenme sürecinden
geçmektedir. Tüm sorunlar aşılmamıştır, ancak ortak ve zevkli paylaşımların
önemi hatırlanmıştır. Birlikte paylaşılmış ve paylaşılan ortak şey fazlasıyla
mevcuttur ve eser miktardaki ayrılıklardan daha güçlüdür. Nitekim
ayrımlanmalara şu ya da bu biçimde yakın duran, kayabilecek olanların
sonunda kötülerle arasına mesafe koymaya başlaması da görece sağlanmıştır.
Tekinsizlik sürse de futbol gibi barışçıl hesaplaşma kanalları üzerinde
hemfikir olunabileceği gösterilmiştir. Şiddeti benimsemiş bir (Doğulu, Kürt)
öteki yoktur bu kurgulu süreçte. Olanlar terörist örgütün mensubudurlar. Bu
söylenceleştirme içerisinde Vanspor olgusunu çevreleyen koşullar konu
edilmemiş, medya konumlandığı egemen söylemler içerisinden en abartılı ve
en yüzeysel düzeyde futbolun, Vanspor’un mucize yarattığından sözetmiştir.
Söylendiği an “mucize” de yaratılmış gibi olmuştur. Ancak takımın kısa bir
istikrar sürecinden sonra dağılıp gitmesi, bu mucizeye ve gerçekleştirdiği
söylenen şeylere ne olduğu sorusunu yanıtsız bırakmıştır. Bu soru zaten hiç
sorulmamıştır. Öte yandan belirtmek gerekir ki, bu çözümlemede İnal’ın
hatırlattığı gibi çözümlemecinin “kendisi de toplumsal ve söylemsel
formasyon içinde konumlanmıştır”. Dolayısıyla (bu üstbelirlenim içindeki
çözümlemecinin) metin çözümlemelerinin bu söylemsel formasyon içine
eklemlenmesi sürecine” de (İnal, 1996:96) tanıklık edilmektedir.
Vanspor olay(laştırım)ının ardından başka bağlantılı yaklaşımların
yansımaları da devamla gelmiştir. Vanspor’un başarısının yankılandırıldığı
günlerde Milli Güvenlik Kurulu (MGK) daha önceki toplantılarında da konu
edilmiş Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terörle mücadele ve güvenlik
önlemleri dışında bölgeye dönük yeni stratejiler ve politikaların belirlenmesi
için çalışmaların başlatılmasını kararlaştırmıştır: “Askeri ve sivil yöneticiler
yanında özellikle üniversitelerle, bilim adamlarıyla, yerel yönetimler
yetkilileri, iş adamı ve yöresel ekonomik örgütlenmeleri de içerecek geniş
tabanlı bir “çalışma grubunun” oluşturulması” benimsenir. Bu grubun
“güvenlik önlemleri dışında, yöreye yönelik insani, yerleşim, ekonomik
örgütlenmesi, yöre insanının yakıcı sorunlarına çözüm önerileri, bölge
insanının kavranması ve benzeri alanlarda strateji ve politikalar
üretmesi”öngörülür (Milliyet, 25.9.1994). Bu projenin hayata geçirilip
geçirilemediği bilinmemektedir. Öte yandan bir süre çok üretken, büyük bir
Gülcan Seçkin
271
olay haline getirilmiş Vanspor 1.Lig’de ancak dört sezon mücadele
edebilmiştir. “Asansör takım olmayacağız” iddiasında olsalarda sonra 2.Lig’e
düşmüş, yeni atanan Van valisinin desteği ile yeniden toparlandırılan,
güçlendirilen takım bir süre yeniden 1.Lig’e yüksel(til)miştir. Ancak futbolun
şirkete gelir getiren yanları (naklen yayın havuzu, vs. gibi) bir süre sonra
çeşitli gerilimler yaratmıştır. Bu süreçte şirketin özelleştirilmesi ile birlikte
ciddi finans sorunları yaşamaya başlayan ve borçlanan takım, eski
görünmezlik günlerine geri dönmüştür. Ard arda alınan kötü sonuçların
ardından seyirci desteğini de kaybetmiş, en son amatör kümeye kadar
düşmüştür. Hakkarispor, Ağrıspor gibi tüm diğer Doğu takımları devletin,
ilgili askeri ve mülki erkanının maddi destek sağlayıcı girişimlerini bırakması
ile birlikte aynı akıbeti paylaşmıştır. Hakkarispor’un eski bir yöneticisinin
sözleri manidardır:“Valinin olmadığı hiçbir yemeğe Hakkariliyi toplayamadık.
Vali gelecek ki, zengin gelsin. Vali bey olunca farklı oluyordu” (Doğan,
2005). Bu sözlerin yaşandığı bölgeleri medya daha sonra yeniden izlemeye
almamıştır. “Doğu’nun gülü, incisi Van”ı, Vanspor’u mevzu etmemiştir.
Ancak haber dergilerinde az sayıdaki yazıda Doğu’da devletin sosyal canlılık
için ve politik, ideolojik bir araç olarak ilgi duyduğu futbolun akıbeti konu
edilmiş, Doğu, Güneydoğu futbolunun yeniden ilgi ve yardım beklediği
hatırlatılmıştır.
KAYNAKÇA
Arık, M. B. (2004). Medya çağında futbol ve televizyon arasındaki kaçınılmaz ilişki:
Top ekranda. İstanbul:Salyangoz.
Boratav, K. (2005). Türkiye iktisat tarihi, 1908-2002. Ankara: İmge.
Bora, T, & Erdoğan, N. ( 1993). Dur tarih, vur Türkiye. Türk milletinin milli sporu
olarak futbol. İçinde: R. Horak, & W. Reiter, & T. Bora (der.) Futbol ve kültürü.
(s. 221-240). İstanbul: İletişim.
Bora, T. ( 1993). Sunuş. İçinde: R. Horak, & W. Reiter, & T. Bora (der.) Futbol ve
kültürü. (s. 11-18). İstanbul: İletişim.
Cangızbay, K. (1996). Hiç kimseleşen Türk insanı. Birikim Aylık Sosyalist Kültür
Dergisi, 83: 55-68. Mart 1996. İstanbul:Birikim.
Çölaşan, E. (1994, 25 Eylül). Doğu’da spor. Hürriyet.
Devlet, Vanspor’un arkasında. ( 1994, 21 Eylül). Milliyet.
Doğan, İ. (2005, 14 Mayıs). Terör gitti, maç bitti. Aksiyon, 523.
Doğu takımları golleri yine devletin atmasını bekliyor.(2002, 5 Kasım) Zaman spor
servisi.
Duran, R. (1993). Futbolukürdî, Kürtler ve futbol. İçinde: R. Horak, & W. Reiter, &
T. Bora (der.) Futbol ve kültürü. (s. 251-260). İstanbul: İletişim.
Erdoğan, İ., & Alemdar, K. (2005). Popüler kültür ve iletişim. Ankara:Erk.
272
Vanspor’un Fenerbahçe yengisinin siyasallaştırılması
Erdoğan, N. (1993). Popüler futbol kültürü ve milliyetçilik. Birikim Aylık Sosyalist
Kültür Dergisi, 49: 26-33. Mayıs 1993. İstanbul:Birikim.
Erdoğan, N. (1994). Popüler kültür ve futbol, kültürel popülizm (mi?). Bir eleştirinin
düşündürdükleri. Birikim Aylık Sosyalist Kültür Dergisi, 57-58:148-154. OcakŞubat 1994. İstanbul: Birikim.
Gökalp, E. (2005), Medya ve spor ya da spor/futbol medyası. Toplum ve Bilim, 103:
121-137. İstanbul.
Güneydoğu için çalışma grubu. ( 1994, 25 Eylül). Milliyet.
Hobsbawm, E. (2007). Yeni yüzyılın eşiğinde. Söyleşi: Antonio Politi (çev: İ.Yıldız).
İstanbul:Yordam.
İnal, M. A. (1996). Haberi okumak. İstanbul:Temuçin.
Kıvanç, Ü. (1993). Futbolun yeniden anlamlandırılması çağrıları üzerine, aşka bahane
aramasak..? Birikim Aylık Sosyalist kültür dergisi, 56: 19-32. İstanbul: Birikim.
Kıvanç, Ü. (1993). Halı saha: seyircinin sahaya inişi. İçinde: R. Horak, & W. Reiter,
& T. Bora (der.) Futbol ve kültürü. (s. 385-400). İstanbul:İletişim.
Kola, N. (1995, 20 Mayıs). Anadolu’nun umuda yolculuğu. Aksiyon Haftalık Haber
Dergisi, 24.
Kola, N. (1997, 29 Kasım). Belediyeler futbol ligi. Aksiyon, 156.
Kola, N. (1997, 22 Mart). Sporu siyasete alet etmeyin. Aksiyon, 120.
Kola, N. (2002, 4 Kasım). Doğu golü yine devletten bekliyor. Aksiyon, 413.
Kola, N.(2003, 12 Mayıs). Bir zamanlar Doğu futbolunun number Van’ıydı. Aksiyon,
440.
Mert, N. (2001). Hep muhalif olmak. İstanbul: İletişim.
Medyavan.com/haber_yorumla.php?haber_no=458&kat=8.
Okyar, V. Hem Van, hem OHAL. ( 1994, 3 Eylül). Hürriyet.
Özdemir, C. Futbola övgü. ( 1994, 8 Eylül). Cumhuriyet.
Önce Cannes, sonra Van. ( 1994, 18 Eylül). Cumhuriyet.
Özkazanç, A. (1998). Türkiye’de siyasi iktidar tarzının dönüşümü. Mürekkep, 10/11:
14-48. Ankara.
Salı günü Kan sillesi 0-1, ve dün de Van tokadı. Fenerde çöküş devri. ( 1994, 19
Eylül). Sabah.
Sirmen, A. Futbol üzerine. (1994, 4 Eylül). Milliyet.
Talimciler, A. (2005). Bir meşrulaştırma aracı olarak futbolun Türkiye’de son yirmi
beş yılı. Toplum ve Bilim,103: 147-162. İstanbul.
Tamer, R. Görüntüler. ( 1994, 5 Eylül). Hürriyet.
Tanör, B, & Boratav, K, & Akşin, S. (2002). Türkiye tarihi 5, bugünkü Türkiye 19801995. İstanbul:Cem.
Tekser’in Şırnak cesareti. ( 1994, 1 Eylül). Hürriyet.
Turizm Bakanı’ndan Kürtlere sahil turu. (1994, 1 Eylül). Hürriyet.
Türkiye Van’ı keşfetti. (1994, 22 Eylül). Milliyet.
TRT 1995’de planlı yayın yapacak.(1994, 19 Eylül). Cumhuriyet.
Van’a yeni hava geldi. (1994, 20 Eylül). Cumhuriyet.
Van’da zafer gecesi. (1994, 18 Eylül). Hürriyet.
Van esnafından Fenerbahçe ucuzluğu. (1994, 19 Eylül). Milliyet.
Yarar, B. (1999). Popüler kültür ve siyaset: Türkiye’de 1980’lerde yeni sağ ve futbol.
Mürekkep, 13: 40-62. Ankara.

Benzer belgeler