Nefes Kesen Futbol - Umwelt baut Brücken

Transkript

Nefes Kesen Futbol - Umwelt baut Brücken
14 ÇEVRE
5 Nisan 2013
Cuma
CEVRE GOL
GOL, GOL!
KABATAŞ ERKEK LİSESİ
Öğrenciler: Elif Nur Bayat, Şerif Kaya Çınar, Göktürk Kadaş, Semih Tuna, Nilay Meltem Yıldırım,
Alper Ege Arslan, Bengisu Güresti, Burak Berke Su,
Gamze Çakacıaslan, Ömer Çelik, Alper Ege Arslan,
İrem Salt, Sarper Ege Güvenç.
fınVakfı (DBU) ile IZOP Enstitüsü tara
Milliyet işbirliğiyle Almanya Çevre
a”
ulan Köprüler: Türkiye ve Almany
dan gerçekleştirilen “Çevrecilikle Kur
si
Lise
ek
Erk
ş
dolu Lisesi ve Kabata
projesi kapsamında, Cağaoğlu Ana
ıya
yaptıkları çevre araştırmalarını yaz
öğrencileri Almanya ve Türkiye’de
araştırmaların sonuçları:
döktü. İşte öğrencilerin yaptıkları
Proje ortağı ve destekleyicisi: Deutsche Bundesstiftung Umwelt (DBU)
Diyalog Müzesi
Alman Çevre Vakfı - Milliyet Proje yönetimi: IZOP Institut
Futbolda Neden
Almanya?
S
on düdükle birlikte taraftarlar çıkışlara
doğru ilerliyorlar. Statta ışıklar teker teker sönüyor, taraftarların bıraktığı çöpleri
temizlemek için hummalı bir çalışma başlıyor.
Kazanan takım ve taraftarları zafer sarhoşluğundan, kaybedenler ise mağlubiyetin verdiği hüzünden bir futbol maçının çevre için nelere mâl olduğunun farkında bile değil. Peki,
kim farkında?
Birçok kültürün önemli bir parçası olan futbol, gün geçtikçe popülaritesini artırırken
önlem alınmayan her gün futbolun çevreye verdiği zarar da artıyor. Bir futbol karşılaşmasının çevreye en büyük zararı, ulaşım sırasında
salınan karbondioksit gazı... Bu salınımı azaltmak amacıyla geliştirilen çözümlerden biri, seyircileri toplu taşımaya yönlendirmek.
Petrole Bulanmış Umut
Toplu taşıma ücretsiz
Bunun en güzel örneği ise bir süredir Almanya’da uygulanıyor. Almanya’da taraftarlar maç için aldıkları biletlerle toplu taşıma
araçlarını ücretsiz kullanabiliyorlar. Böylece
trafikteki özel araç sayısı azaltılarak salınan karbondioksit oranı da düşürülüyor. Karşılaşmalarda çevreye verilen diğer bir zarar da enerji israfı. Statlardaki gereğinden fazla ısı ve ışık
kullanımı büyük bir enerji kaybına yol açıyor.
Örneğin bazı stat yönetimleri temizlik sırasında
ışıkların büyük bir bölümünü kapatıp sadece
temizlik görevlilerinin işlerini yapmasına yetecek kadar ışığı açık tutarak enerji tasarrufu
yapıyorlar. Isı sorununa ise ısıtma sistemini zamanlayıcıya bağlayarak çözüm getirilmiş. Futbol müsabakalarından önce stadyumun ısıtılması için açılan sistemlerin maç bittikten
sonra otomatik olarak kapanmasıyla gereksiz
kullanımın önüne geçiliyor. Bütün dünyanın yakındığı su israfı sorunu statlarda da baş gösteriyor. Buna önlem olarak bazı statlar
temizlik işlerinde yağmur
suyu kullanımına gidiyor.
Statlarda gözlemlenen
üçüncü sorun ise atıklar. Taraftarların bıraktığı çöplerin
geri dönüşümünü kolaylaştırmak için son birkaç yıldır
Dünya Kupası maçlarının oynandığı statlarda içecekler
için depozito sistemi uygulanıyor. Bazı kulüpler de tarım
ilaçlarının kullanımını azaltmak için yemeklerinde sadece
organik gıdaları kullanan catering firmalarıyla anlaşıyorlar.
Amaç çevreyi korumak
Bu farkındalık nasıl mı yaratılıyor? Bir çevre yönetim enstitüsü olan “Ökoprofit”in amacı işletme kaynaklı karbondioksit salınımını
azaltmak, doğal kaynakları korumak ve işletme giderlerini düşürmek. Ökoprofit, çevreye
duyarlı olan ve çevre için bir şeyler yapmaya
gönüllü olan şirketlerle ortaklık kuruyor ve çevre kirliliğini en aza indirgeyerek enerji tasarrufunu maksimuma ulaştırmaya çalışıyor.
Beş workshop ve üç keşif çalışmasından sonra şirketleri sertifikalandırma yetkisi de olan
Ökoprofit, şu ana kadar bu belgeyi Almanya’da sekiz stadyuma verdi ve bu stadyumla-
rı çevreye duyarlı hale getirerek 334 bin 556
Euro tasarruf etti. Toplam maliyetin yüzde 21’i
bir sene içinde kendini amorti etti. Uzmanlara
göre üç yıl içinde sistem kendini tamamen
amorti edecek.
Kültürler bir arada
Farklı kültürleri tek bir çatı altında toplamak kolay olmasa da ortak bir paydada buluşan insanlar bunu kolaylıkla başarabiliyor.
Geçmişten günümüze spor her zaman değişik kültürleri birleştiren bir köprü oldu. Futbol da bu sporların önde gelenlerinden...
Okulda veya herhangi bir eğitim kurumunda farklı kültürlerden gelen gençlerin beraber yaşamayı öğrenmesi ve
tecrübe etmesi fikri kulağa
fazla teorik gelebilir ancak
bunları belirli bir sportif aktivite çerçevesinde yapmak, insanın daha çok eğlenerek daha çabuk öğrenmesini sağlar.
Futbol, bu yolda çok yararlı
bir araç. Bu durumun farkına varan yetkililer, Alman
Futbol Federasyonu (DFB)
çatısı altında 1960’lı yıllardan
günümüze önemli çalışmalar
gerçekleştiriyor.
Örneğin Alman Milli
Futbol Takımı’nda yabancı
kökenli birçok futbolcu bulunmakta. Bu futbolcuların
neden kendi ülkelerinde
değil de Almanya’da oynadığını siz de merak etmiyor musunuz?
Almanya’da DFB tarafından öyle bir sistem kurulmuş ki futbol oynamanız için kökeniniz, maddi durumunuz, yaşınız veya Almanca bilip bilmemeniz hiç önemli değil. Çünkü futbolun evrensel bir dili var.
Alman Futbol Federasyonu’nun sağlamış
olduğu olanaklar genç yaşta futbola başlayan
çocuklar için kaçınılmaz bir fırsat haline geliyor. Bu nedenle de kendilerine sunulan
olanakların karşılıksız kalmasını istemeyen
genç yetenekler, tercihlerini genellikle Almanya’dan yana kullanıyor. Mesut Özil, Lukas Podolski, Sami Khedira, Gerald Asamoah ve Miroslav Klose gibi Alman Milli Takımı’nda oynayan daha birçok yıldız da aslında
köken olarak Alman değil.
Nefes Kesen Futbol
Bir milyarı aşkın insanın hayatında
yer eden bir spor futbol. Büyük bir
sermaye, pek çok iş alanını buluşturan bir
köprü... Bütün dünyanın ilgisini üzerine
çeken gelenekselleşmiş futbol
şampiyonaları nefes yalnızca izleyenlerin
değil, doğanın da nefesini kesmeye
devam ediyor. Bu şampiyonalar sebebiyle
doğaya verilen zarar,
küçümsenemeyecek
büyüklükte ve FIFA
bu zararı en aza
indirgemeye çalışıyor.
2006’da ortaya konmuş,
birlikte çalışılan idarelerin
bilinçsizliğinden ötürü hedeflenen
başarıya ulaşamamış olan Green Goal
Projesi; 2011 Kadınlar Dünya Kupası’nda
hedeflendiği şekliyle hayata geçirilerek
doğaya rahat bir nefes alma imkanı
sundu. Çalışmalarını “enerji, su, atık,
ulaşım, catering” başlıkları altında
sürdüren Green Goal; toplumu
bilinçlendirme ve çevrecilik ilkeleriyle
hareket ediyor. Gana, Honduras ve
Hindistan gibi pek çok ülkede yaptığı
tüketim tasarrufuyla doğadaki
karbondioksit dengesini korumaya
çalışan proje; Almanya’da 8 statta yaptığı
çalışmalarla inorganik madde kullanımını
en aza indirgemenin yanı sıra büyük
maddi tasarruf sağlıyor.
Commerzbank Arena, bu sekiz
stattan biri. Stadyum; çimleri, 60 bin
euroya mal olan LED ışıklarla besleyerek
diğer stadyumların yılda
iki kere yapmak zorunda
kaldıkları, her bir
seferinde 100 bin Euro
tutan çim değişikliğinden
kurtulmuş oluyor. Aynı
zamanda, garaj ışıklarının yerini fotoselli
lambaların almasıyla 35 ton; hızı kişi
sayısına göre artan hava pompalarından
da 85 ton karbondioksit tasarruf ediliyor.
İçeceklerin daha az sıklıkla soğutulması
da Green Goal’un Commerzbank
Arena’da yaptığı tasarruf çalışmalarından
biri... Commerzbank Arena gibi çevre
dostu stadyumlar yaygınlaşabilirse bütün
dünyaya rahat bir nefes alma olanağı
sağlayacaktır.
Eşi benzeri olmayan, doyumsuz bir
manzara: İstanbul Boğazı
İnsana huzur veren bir güzellik, ciğerlere
işleyen muhteşem deniz havası... Her gün
yüzlerce geminin selamladığı iki köprü, bu
köprülerin altından akan masmavi bir su... Bu
güzelliğin arkasında kalan, kimsenin görmediği
ve belki de binlerce yıldır ayakta olan bu şehri
yıkıma sürükleyebilecek, gün geçtikçe büyüyen
bir felaketle karşı karşıya İstanbul.
Independenta (1979), Nassia (1994),
Volgoneft 248 (1999)... Sadece adı geçtiğinde
bile insanın tüylerini ürperten bu üç büyük
tanker kazasının etkileri günümüzde de devam
ediyor. Kazalarda Boğaz’a dökülen petrol
binlerce yaşamı sonlandırdı. Su yüzeyindeki
petrol kalıntıları, güneş ışığının yüzde 90’ının
su altına geçmesini önledi. Bu durum,
denizdeki algler gibi bazı canlıların fotosentez
işlevlerini yitirmesine ve sudaki oksijen
miktarının azalmasına sebep oldu. Bununla
birlikte ekosistemdeki oksijen dengesi bozuldu.
Çevre Yüksek Mühendisi Esra Billur
Balcıoğlu, kazaların etkilerinin bununla sınırlı
kalmadığını belirtiyor. Suya karışan petrol,
balıkların koku alma kabiliyetlerini engellediği
için balıkların besin bulamadıklarını sözlerine
ekleyen Balcıoğlu, duyu kaybının balıkların
avcılara daha kolay yakalanmasına yol açtığını
da söylüyor. Ayrıca birbirlerini bulamayan dişi
ve erkek balıklar üreyemedikleri için nesilleri
tehlike altına giriyor.
Tehlike Yanıbaşımızda
Yatağınızda uyurken bir gemi kazası
sonucu ölebileceğiniz tek şehir İstanbul,
aynı 1963’teki Nassia kazasında olduğu
gibi... Bunun nedenleri İstanbul
Boğazı’nın dünyanın en dar geçitlerinden
biri olması, akıntının yoğunluğu ve Boğaz
üzerindeki çok keskin dönüşler. En dar
yeri 698 metre olan Boğaz’dan,
uzunlukları bunun neredeyse yarısı kadar
olan dev tankerler geçiyor.
Durma lüksü yok
Binlerce metrik ton yük taşıyan bu
gemilerin manevra kabiliyetleri de çok
kısıtlı. Bir tehlike anında gemilerin,
arabalar gibi el frenlerini çekip durabilme
lüksleri yok, durabilmek için kendi
boyutlarının yaklaşık on katı mesafe kat
etmeleri gerekiyor, Ayrıca Boğaz 12 tane
keskin viraja sahip. Bütün bu koşullar
büyük çaplı gemi kazalarını kaçınılmaz
hale getiriyor. Kazalar ekolojik yaşamı ve
ekonomiyi olumsuz etkiliyor. Kazalar,
devlete büyük bir ekonomik yük getiriyor.
Denizlerin Kalbi: MEKE-Marine
Green Goal projesi, Almanya’daki 8 statta çevrecilik ilkesiyle çalışmalarını
yürütüyor. Doğadaki karbondioksit dengesini korumaya çalışan projenin çalışmalar yürüttüğü statlar arasında Commerzbank Arena da bulunuyor.
MEKE Marine, petrol tankerlerinin kazası durumunda
müdahalede bulunan, Türkiye’deki en büyük özel kurum.
İstanbul Boğazı, sürekli bir tehlike altında olduğu için çok
büyük bir sorumluluğu da beraberinde getiriyor. Bir
felakette acil müdahale faaliyetleri, kazanın gerçekleştiği
yerden gelen aramayla başlıyor. MEKE, haberi aldıktan
sonra gerekli mercilerle iletişime geçip müdahale planının
çerçevesini çizmeye başlıyor. Elde edilen bilgiler, eş zamanlı
akıntı ve rüzgar verileriyle birlikte, hassas bölge haritası ve
petrol yayılım modellemesi en önemli materyaller arasında
yer alıyor. Daha sonraki adım yönetim merkezindeki ekip,
bariyer ve çalışma alanlarının nereye kurulması gerektiğinin
belirlenmesi; zira ekibin istediği son şey “kaçan petrolün
arkasından koşmak”. Burada amaç, petrolün nasıl
yayılacağını belirleyip hızlı davranmak ve petrolü
karşılamak. Planlamanın sonunda ekip, felaketin
büyüklüğüne göre ekipman ve personel sayısını belirliyor.
Son olarak da kaza yerinde müdahale başlıyor. MEKE,
Türkiye’de desteklenmesi gereken bir kuruluş olmakla
birlikte, çalışmaları gerçekten ümit verici. 35 yılını dolduran
kuruluş, 19 yıldır petrol sızıntıları ve gemi kazalarıyla
mücadele ediyor. Adını balıkçıl bir kuştan alan MEKE;
300’den fazla çalışanı, 25 acil müdahale gemisi, 7 tane de
acil müdahale merkeziyle İstanbul Boğazı’nın yanı sıra
Doğu Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi’nin temizliğini;
İngiltere, ABD, Yunanistan, Hollanda ve Finlandiyalı
teknik partnerleri ile üstleniyor.
Büyük kazalarda bir kurum yetmediği gibi petrolün
temizlenmesinde de tek bir araç yeterli olmuyor.
MEKE’nin kendi ürettiği Faraş ve Süpürge adlı
temizlik-arıtma gemileri, bu isimleri aralarındaki
dayanışmaya borçlu. MEKE Genel Müdürü Kerem
Kemerli, “Ekipman kolay, zor olan bu işe gönül veren
insanlar bulmak” diyor.