www.gezilerimiz.com Küba Gezi Notları Havana Küba`ya daha

Transkript

www.gezilerimiz.com Küba Gezi Notları Havana Küba`ya daha
 www.gezilerimiz.com
Küba Gezi Notları
Havana
Küba'ya daha doğrusu Havana'ya vardığınızda havalimanında değil ama
şehire iner inmez buranın gerçekten farklı bir ülke olduğunu anlıyorsunuz.
Birçok şey; araçların çoğu, dükkanlar, binalar 1950'lerde kalmış gibi. Bunun
birçok sebebi var tabii ki, bunları yazımızın ilerleyen kısımlarında yavaş yavaş
vereceğiz.
Biz kapalı bir grup düzenleyerek bu ülkeyi gezdik. Size de bir acenta ile
gezmenizi öneririz. Çünkü devrimin başarısız olduğu şeylerden birisi maalesef
ulaşım. Eğer size ait bir araç yoksa Küba'da bir yerden bir yere gitmek bazen
hatta sıklıkla sorun olabiliyor. Bu da çok fazla yorulmanıza ve vakit
kaybetmenize neden olabilir.
Bizim gezimiz Havana (5 gece), Pinar del Rio ve Vinales (konaklamasız),
Cienfiegos (1 gece), Trinidad (2 gece) ve Santa Clara (konaklamasız) şeklinde
idi. Eğer ülkenin en doğusundaki eski başkent Santiago del Cuba'yı
görmeyecekseniz bu ideal bir gezi programı denilebilir.
THY'nin 2014 için Küba'ya uçuşu yok. USA ambargosu nedeni ile yakın
zamanda olması da beklenmiyor. Bu nedenle Iberair ve Airfrance seçenekleri
arasında biz Airfrance alternatifini tercih ettik. İlk uçuşumuz Ankara-İstanbul (1
saat) şeklide idi, daha sonra İstanbul-Paris (3,5 saat) ve takiben de ParisHavana (10 saat) uçuşlarını yaptık. Aralardaki aktarmaların bazılarının da 4-5
saat olduğunu düşünürseniz gerçekten uzun bir yolculuk. Ancak oraya
varışımız akşam saatine denk geldiği için o gün için program yoktu ve direkt
odalarımıza ve uykuya geçtik.
1 Havalimanında gecikmeli de olsa bagajlarımız aldıktan sonra ilk işimiz
havalimanında euro olarak götürdüğümüz paralarımızı CUC'a (kuk okunuyor)
çevirmek oldu. Genelde havalimanlarında oran iyi olmaz bu nedenle az ya da
hiç para bozdurmayız. Ancak Küba'da CaDeCa denilen bürolar yapıyor bu işi
ve oran heryerde aynı yani tüm paranızı havalimanında bozdurabilirsiniz.
Yanınızda euro götürmenizde fayda var çünkü ABD'nin uyguladığı ambargo
nedeni ile onlarda karşılık olarak dolar'ı bozarken yaklaşık %10 ceza
uyguluyorlar. Oran olarak 1 CUC = 1 $.
Paradan bahsetmişken Küba'da 2 ayrı para olduğundan bahsetmeliyiz.
Küba'da maaşların ödendiği ve halkın kullandığı Küba Pezosu (CUP) ve
dönüştürülebilir (convertible) Küba Pezosu (CUC). 1 CUC = 24 peso. Devlet
maaşları peso (CUP) olarak ödüyor ve en yüksek devlet maaşı 800 peso
(CUP) yani 35 CUC (35$) Böyle bakılınca bu maaş inanılmaz az görünüyor
çünkü 1 mojito 5 CUC yani maaşınızla 7 mojito içebilirmişsiniz gibi geliyor.
Ancak durum tam öyle değil. Bu maaşla alacağınız şeyler de karne ile veriliyor
ve bedava derecesinde ucuz. Mesela kira 2 dolar yada CUC seviyesine denk
geliyor. Makarna, un, yumurta, şeker, yağ, baklagil, et hatta rom gibi temel
ürünlerinizi karne ile maaşınızla alabiliyorsunuz ve maaşınız bu gibi ihtiyaçlar
için gayet yeterli. Ama lüks sayılabilecek birşey mesela bir deodorant bile
maaşınızın üçte biri tutabilir. Bir turist olarak gezeceğiniz her yerde göreceğiniz
rakamlar CUC'tur. Ancak kendi başınıza şehrin kalbine girer veya perifere
giderseniz orada bir meyva yada sandviç için etikette çok yüksek bir rakam
görebilirsiniz; işte bu CUC değil pesodur. Esasında burada fakirlik çok yaygın
ama tam bir sefalet yok. Mesela diğer latin ülkelerinde varoşlarda yaşayan
yiyecek ekmek bulamayan, evsiz birçok insan varken Küba'da hiçbir zaman
böyle bir fakirlik olmaz. Mesela evsiz göremezsiniz, teneke evlerden kurulu
gettolar göremezsiniz.
2 Küba Hükümeti karne karşılığı size herşeyi vermiyor. Mesela sabun hiçbir
zaman yok bu nedenle daha ilk günlerde bir eli ile kolunu ovuşturarak sizden
birşey isteyen kişilerle karşılaşıyorsunuz. Burada işaret etmeye çalıştıkları şey
sabundur. Yanınızda sabun, şekerleme, kalem gibi şeyler götürürseniz çok
makbula geçer (özellikle havana dışında) sabun hiçbir zaman yoktur ama
bazen de bazı özel şeyler eksik olur. Mesela ülkeye jilet gelmez olur ve
erkekler sakal tıraşı uzun bir süre olamazlar. Sonra o gelir başka birşey
gelmez.
Küba'lılar devrimin olumlu yönlerini de olumsuz yönlerini de yaşıyorlar. Sağlık
ve Eğitim devrimin en iyi yönleri. İlk okuldan doktoraya kadar ücretsiz ve üst
düzey bir eğitim alabiliyorsunuz. %99,9 gibi bir okuyazar oranı var ve eğitim
seviyesi üst seviyede. Diğer olumlu alan ise sağlık; her Küba'lı ücretsiz bir
şekilde tedavi olabiliyor. Tıp eğitimi ve tıp alanındaki bilim seviyesi olarak da
dünyada önemli bir yere sahipler. Eğitim ile ilgili bazı görsel detay vermek
istiyorum; Küba'da tüm öğrenciler uniforma giyer ve bu uniformalar da devlet
tarafından verilir. Tüm öğrenciler her zaman şık ve temizdir. İlk okul öğrencileri
kırmızı etek (erkekler pantalon tabii ki) giyer (1.2.3 sınıflar mavi, 4.5.6 sınıflar
kırmızı fular takar) orta okul öğrencileri (7.8.9 sınıf) sarı etek giyer, lise
öğrencileri ise (10.11.12. Sınıf) mavi etek giyer. Meslek lisesinde okuyanlar ise
kahverengi etek giyerler. Üstte hep beyaz gömlek giyilir.
Devrimin en olumsuz iki alanı ise konaklama ve ulaşım. Ev bulmak çoz zor ve
yeni evlenen kişiler devletten oturacak yeni ev alamıyorlar. Bu nedenle
ailelerinin evinde bir odada yaşamaya devam ediyorlar. Bazıları bu nedenle
evlenemiyor. Zaten Küba aile yapısı biraz rahat; cinsel ilişki deneyimi çok
erken yaşlarda yaşanıyor ve evlenmeden birlikte yaşamak oldukça yaygın.
3 Evde bir sorun olduğunda yani restorasyon gerektiğinde ev devletin olduğu için
restorasyon için uzun zaman sıra beklemek gerekiyor.
Biz orada iken burada bildiğimiz anlamda bir sosyalizm olmadığı ve Fidel
öldükten sonra bu işin çok uzamayacağı izlenimini aldık. Sözde eşitlik var ama
gerçek anlamda bir eşitlik maalesef yok. Yönetime yakın olanlar ve turizm
sektöründe çalışanlar daha farklı avantajlar elde etmiş durumdalar. Özetle
"Herkes eşit ama bazıları daha eşit" sözü burası için de geçerli.
Otelimiz şehir merkezinde Havana'nın 1 numaralı oteli olan Parque Cental idi.
Otelimiz konum, servis, temizlik, kahvaltı vs. her açıdan çok çok iyiyidi.
Küba'da otele çok önem vermelisiniz. Çünkü otelller genelde çok eskiden
yapılmıştır ve genelde restorasyon tekrar yapılmaz. Bu nedenle çok bakımsız
olurlar. 4 yada 5 yıldız olmaları bu anlamda sizi yanıltmasın. Otelimiz adını
yanında
bulunduğu
parktan
alıyordu.
"Parque
Central"
şehrin
büyük
parklarından birisi ve adını NY'daki Central Park'dan alıyor. Tabii ki o çapta bir
park değil ama yine de fena değil diyebiliriz. Bu Parkı çevreleyen 28 adet
palmiye var. Jose Marti 28 Ocak 1853'de doğduğu için Küba'nın en önemli
kişisi olan Jose Marti'ye ithafen bu parka 28 palmiye dikilmiş. Küba tarihinde
Che, Fidel Castro, Cienfuegos gibi çok önemli isimler var ama hiç şüphe yok
ki bunların arasında herkesin sevdiği ve ulusal kahraman olarak hem fikir
olduğu tek isim gazeteci Jose Marti'dir. Bu meydana yakın birçok önemli bina
bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi Washington'daki Capitol binasını örnek
alan "Capitol"dur (meclis binası). Küba'lılar kendi binalarının 10 cm daha uzun
olması ile övünüyorlar. Capitol'un hemen yanında "Opera" bulunmaktadır.
Küba Halkı sadece Salsa'da iyi değil aynı zamanda Bale ve modern danslarla
da çok ilgililer. Biz orada iken hem Capitol hem de Opera restorasyonda idi. Bu
iki güzel binanın restorasyonu bitince Havana'ya çok şey katacaklar.
4 Havana'nın önemli meydanlarından birisi de "Katedral Meydanı". 1700'lerden
kalma bu asimetrik 2 kuleli "Katedral" in önünde yer alan meydan gerçekten
çok güzel. Kulelerin asimetrik oluşu hakkında çok fazla hikaye vardır ama
esasen nedeni çok basittir. İlk önce katedral'in sağdaki kulesi yapılmış ancak
çok geniş yapıldığı için sağda yer alan sokağı bu kule kapatmış. Daha sonra
ikinci kule eklenmek istediğinde belediye "bu sokağında kapanmasına izin
vermeyiz" demiş ve bu nedenle kule sokağa geçişe izin verecek şekilde dar
yapılmış. Asimetrinin hikayesi bu kadar basitmiş. Şehirdeki önemli aktivitelere
ev sahipliği yaptığı ve son iki Papa burayı ziyaret ettiği için bu Katedral
Havana'lılar için önemli. Biliyorsunuz ki devrim zamanında tüm Küba daha
ateist bir tutum içinde idi ancak şu an biraz rahatladılar ve katolik davranış ve
hisler arttı. Colonial zamanda bu tip meydanlarda Katedral ve etrafında da en
zenginlerin evleri olurdu ancak tüm eski şehirler gibi burada şu anda
zenginlerin evleri yerine restaurant ve oteller yer alıyor. Bu meydanda
"Colonial Sanatlar Müzesi" ve bazı özel galeriler bulunuyor. Yine bu meydanda
bazı heykeller bulunuyor. Meşhur flamenko dansçısı Antonio Gadez'in heykeli
bunlardan en önemlisi. Gadez esasen İspanyol ama Küba'yı çok sevdiği için
Küba'ya gömülmek istemiş. Flamenko Küba'da çok popüler bu nedenle
kurslara gidiyor ve flamenko öğreniyorlar. Salsa öğrenmek için kursa
gitmelerine gerek yok çünkü her Küba'lı yaklaşık 1,5 yaşında kendiliğinden
Salsa yapabiliyor :)
Katedral'in olduğu meydana bakan sokaklardan birisinde (sırtınızı Katedrale
verince sağda bitişikteki) Hemingway'in Mojito'sunu içtiği bar olan "La
Bodeguita" bulunuyor. Burada siz de bizim gibi birer - hatta 2 :)
- Mojito
içmelisiniz. Bu arada konumuzla alakası yok ama şehirde gezerken hiçbir
yerde reklam panosu yada tabelası olmadığına dikkat etmelisiniz. Sadece
kamu ile ilgili bilboardlar olabiliyor o kadar.
5 Katedral'den sonra gireceğiniz bir sokakta uzun bir duvar tablosu göreceksiniz.
Bu resim orjinaldir ve restore edilmemiştir. Esasen resmin yapıldığı duvarın ve
binanın hiçbir önemi yoktur. Resim esasen 18. ve 19 yy'da Havana'da yaşamış
entellektüeller, yazarlar, sanatçılar ve aydınları betimlemektedir. Bu duvar
esasen karşıdaki bir zengin evinin simetriğidir ve oradaki hayatı o eve giren
çıkanları ve oradaki hayatı göstermektedir. Şehrin ileri gelenlerinin toplandığı
bir zengin evi olan bu binaya giren ve çıkanlar bu duvarda resmedilmiştir.
Yine yakınlardaki önemli bir yer de "Havana'nın ilk Üniversitesi" Eskiden bir
Manastır olan bina daha sonra restore edilmiş ve Üniversite binası olmuş ama
ama yapılırken modern bir bina olarak yapılmış. Havana'nın tarihi dokusu ile
uyuşmayan bu yapı birçok Havana'lı tarafından eleştiriliyor. Buradaki diğer
önemli bir yer de "Ambos Mundos Oteli". 511 nolu odasında Hemingway'in
kaldığı bu otel bu anlamda çok önemli. Burada kalmasanız bile birşeyler içmek
için uğrayabilirsiniz.
Diğer bir önemli nokta da şu an "Havana Şehir Müzesi" olarak kullanılan
"İspanyol Valisinin Sarayı" nın yer aldığı "Plaza Arma" dır. Plaza Arma her
İspanyol şehrinde bulunur ve genelde en eski meydandır. Dikkat ederseniz
önünden geçen arabaların sesinden Vali rahatsız olmasın diye ahşapla
kaplandığını görürsünüz. Burada şu anda "Sahaflar Pazarı" açılmaktadır. Bu
meydanda Jose Marti'nin heykeli vardır. Carlos Manuel Cespedes ve Che
Guevara diğer önemli karekterlerdir. Carlos Manuel Cespedes İspanyollara
karşı özgürlük hareketini ilk başlatan çok zengin bir ileri gelendir. Cespedes
"Küba'nın Babası" olarak bilinir. Bunun sebebi şu hikayedir; Özgürlük
hareketini durdurması için İspanyollar Cespedes'in oğlu Oscar'ı kaçırırlar ve
hareketi durdurmazsa oğlunu öldürmekle tehdit ederler. Ancak Cespedes bu
şantaja boyun eğmez ve "bütün Küba'lılar benim oğlumdur" der. Oscar
öldürülür ama o andan sonra Küba'lılar Cespedes'i "Küba'nın Babası" olarak
6 kabul ederler. 16 kasım 1519'da şehir ilk burada kurulmuştur ve tam burada
bunu temsil eden bir tapınakçık bulunur. Havana Küba'da kurulan 7. şehirdir.
Yine buradan sola baktığınızda Havana'nın ilk Kale'sini görürsünüz. Havana ve
Küba çok değerli bir konumda olduğu için korsanlara kaşı her zaman
korunmaya çalışılmış bu yüzden Kaleler yapılmış.
Bir sonraki durağımız; "Havana Club Rom Müzesi". Rom şeker kamışının
şeker elde edilirken çıkan ara ürünlerinden biri olan melas'tan elde ediliyor. Bu
müzede bu amaçla kullanılan fermentasyon, distilizasyon fıçılarını, bekletmeyıllandırma fıçılarını, presleri vs. tüm araç ve gereçleri görebilirsiniz. Müzenin
bitiminde satış mağazasında blanco, 3 yıllık, reserva, 7 yıllık, maxima gibi
kalite kalite romları görebilir isterseniz satın alabilirsiniz. Eğer satın alırsanız
blanco ve 3 anos (yıllık) olanların beyaz olduğu diğerlerinin kahverengi
olduğuna dikkat edin; beyaz olanlar Mojito, pinacolada gibi kokteyllerin
yapımında kullanılırken, kahverengi olanlar ya sek içilir ya da Cuba Libre
hazırlanması için kullanılır.
Malecon deniz kenarındaki 9 km uzunluğundaki sahil şeritindeki semtin adıdır.
Burası devrim öncesinde şehrin en popüler semtlerindenmiş. Esasen hala
popüler ama deniz kenarında olduğu için tuzlu su ve rüzgar evleri çok
yıpratmış. Bakım ve restorasyon da yapılamayınca şu an için biraz harap
görünüyor. Ama Küba kendini topladıkça buralar da daha güzelleşiyor.
Yine Miramar buraya yakın ve hem eski dönemde hem yeni dönemde
Havana'nın en gözde semti. 5. Cadde ise (New Yorkdan geliyor ismi)
Miramar'ın en gözde caddesi.
Ertesi günkü ilk olayımız "1 Mayıs Yürüyüşü". Küba seyahatimizi planlarken 1
Mayıs'da ve Fidel ölmeden orada olmak gibi bir amacımız vardı. Bunun için
7 erkenden yollara dökülüyoruz kahvaltı saat 06:00'da otelden çıkışımız saat
06:30'da. Küba'da 1 Mayıs bir bayram havasında kutlanıyor. Okullardan
askerlere, Sivil Toplum kuruluşlarından Halka kadar herkes yollarda oluyor ve
bir neşe içerisinde yaklaşık 3 saatlik bir yürüyüşle "Devrim Meydanı" na
varılıyor. Burada "Hürriyet Anıtı" selamlanıyor ve yürüyüş sona eriyor. Biz de
elimizde Türk ve Küba bayrakları ile yürüyüşteydik tabii ki :) yürüyüş çok uzun
sürmediği için otele geri dönüp doğru dürüst yapamadığımız kahvaltımızı
yapıyoruz çok erken kalktığımız için biraz dinlendikten sonra antika üstü açık
rengarenk amerikan arabaları ile Havana'yı dolaşmaya karar veriyoruz. Tümü
farklı renklerde 4 araç kiraladık ve 2 saat sürecek gezimize başladık. Araçlar
önemli bazı noktalarda duruyor ve fotoğraf çekmemize izin veriyor. Havana'nın
hem eski şehir kısmında hem de parklarında dolaşma fırsatı bulduğumuz bu
gezi hepimizin kalbini feth etti. Burada şu eski amerikan arabaları konusuna da
değinsek iyi olur. Küba'ya gelemeden önce neden dünyanın hiçbir yerinde
olmadığı kadar antika sayılabilecek arabanın burada ve çok bakımlı durumda
olduğunu tam anlayamıyorduk. Sebep şu; burada devrim sırasında aracınız
varsa veya o esnada size verildiyse o araç sizin, sonradan araç almak ve çok
yakın bir zamana kadar yasakmış şu anda serbest ama bir araç 250.000$
civarı. Maaşların 20-30$ olduğu bir ülkede tabiii bu imkansız. Özetle elinizde
eski arabanız varsa bu araç ne pahasına olursa olsun yürümek zorunda. Eğer
bu araç yürümez hale gelirse yeni aracı unutun. Bu nedenle Kübalılar da ne
yapıp yapıp bu araçları trafikte tutuyorlar. Bazısı çok bakımlı ve turistik amaçla
kullanılıyor bazısı değil ve taksi ya da dolmuş olarak kullanılıyor. Özel aracı
olarak kullanan çok kimse de var. Ortak nokta ise aracınıza gözünüz gibi
bakmalı trafikte tutmalısınız.
Havana'nın olmazsa olmazlarından ünlü Kabere Show'u Tropicana Show'u
kaçırmamanızı öneririz. 110 CUC gibi ciddi yüksek bir fiyata sahip olan show'a
gitmeyeni pasaport polisi ülkeden çıkartmıyor neredeyse :) Küba için ciddi bir
8 rakam ama verdiğimiz her kuruşa değdi diyebiliriz. Havana'da olacak herkese
de tavsiye ederiz. Show'u izlerken içeceğiniz rom (tümünü bitiremezsiniz
çıkarken yanınıza alın) ve girişte erkeklere verilen birer puro fiyata dahil.
Biz 4 gece Havana'da kalıp sonra Cienfuegos, Trinidad ve Santa Clara'yı
görmek üzere buradan ayrıldık. İsterseniz sırası ile Pinar del Rio / Vinales,
Cienfuegos, Trinidad ve Santa Clara sayfalarını okuyun sonra buraya dönün
çünkü biz bu şehirlerin sayfalarında yazılanları yapmış olarak tekrar Havana'ya
döndük. Havana'daki son günümüzde kahvaltı sonrası otelden ayrılıyoruz ve
"San Francisco de Paula" kasabasına gidiyoruz. Burası "Ernest Hemingway" in
evinin burada oluşu ile ünlenmiş. Gerçekten güzel ve büyük bir ev. Eve giriş
yok ama evin dört bir tarafı pencereler dahil olmak üzere açık ve evi içeri
girmişcesine gezebiliyorsunuz. Evin büyük bahçesinde Hemingway'in teknesi
"Pilar"ı ve Ava Gardner'in yüzdüğü büyük havuzunu da görebilirsiniz. Buradan
Heminway'in "İhtiyar Adam ve Deniz" adlı romanına esin kaynağı olan
"Cojimar Balıkçı Köyü" ne gidiyoruz. 84 gün tek bir balık avlayamayan ancak
bir gün bir büyük kılıç balığı yakalayan balıkçının onu kıyıya kadar getirmek
için verdiği mücadeleyi anlatan roman Hemingway'e 1952'de Pulitzer'i, 1954
yılında Nobel Edebiyat ödülünü getirmiştir. Yazar yakın dostları ile bu ödülü
bizim de ziyaret ettiğimiz "La Terraza" barında kutlamıştır. Her zaman Castro
ile yakın dost olan Hemingway Devrimden hemen sonra 1960 yılında 22 yıl
yaşadığı Küba'yı terk edip Florida'ya yerleşmiş orada da ağzına dayadığı av
tüfeği ile hayatına son vermiştir.
Buradan sonra durağımız Havana'yı karşıdan gören "Morro-Cabana Kalesi"ni
görmek ve oradan Havana manzarasının keyfini çıkarmak oluyor.
9 Veeeeee gezimiz sona eriyor; Önce Paris oradan İstanbul, sonra da Ankara
için yollardayız. Bu dönüş yolları burada yazdığımız kadar kolay olmuyor
tabii...
Küba Hakkında bazı faydalı bilgiler:
• Kredi kartı pek kullanmamaya çalışın bazen siz döndükten sonra
kartınızla alıverişler devam edebilir :)
• Kişisel olarak gezmek biraz zordur bir tura katılmanızda fayda var.
• Güvenli bir ülke olmasına rağmen hiçbir yer tam güvenli değildir; tedbiri
elden bırakmayın.
• Değişik yerlerde denize girme imkanı olabilir. Mayonuzu unutmayın.
• Şapka, güneş gözlüğü ve güneş kremini yanınızdan ayırmayın.
• Sivrisinek ilacı götürmeniz yararlı olur.
• Bagaj aksilikleri sık yaşanır. Bagaj kaybolma ihtimaline karşı yanınıza
küçük bir valize birşeyler hazırlayın.
• Priz adaptörüne çoğu yerde gerek yoktur.
• Yeşil pasaporta vize yoktur ama elçilikten vizeye gerek yoktur yazısı
gerekir :) Normal pasaportun vize alması gerekir.
10 • Ülkeden çıkarken 25 CUC harç alınır. Bu parayı bir kenara koyun.
• İnternet ya yoktur yada çok yavaştır. İnternet yokmuş gibi düşünün.
• Türkiye ile telefonla görüşmek oldukça pahalıdır.
• Yanınızda dağıtmak üzere sabun, kalem, defter, oyuncak, t-shirt vs.
götürebilirsiniz.
Küba'da Müzik
Küba'da müzik günlük hayatta çok önemli bir yer kaplıyor. Bir lokantanın 3
masası olsa bile bir canlı müzik yapan sanatçısı oluyor ve genellikle çok kaliteli
müzik yapıyorlar. Sizden tek istekleri ya cd'lerini almanız ya da birkaç CUC
vermeniz. Afrika ritimleri ile İspanyol melodilerinin güzel bir karışımı olarak
nitelendirebileceğimiz bu müzik insanı hemen yakalıyor.
Devrim ve Küba
Küba denince tabii ki uzunca devrim ve komunizmden de bahsetmek gerekir.
19. yy sonuna kadar Küba İspanyol hakimiyetindedir, daha sonra ise
Amerikanın etkisindeki diktatörler tarafından yönetilir. Bunlardan sonuncusu
olan Diktatör Batista artık o kadar zulüm yapmaktadır ki özellikle gençlerin
dayanacak sabrı kalmamıştır. Yeni mezun bir avukat olan Fidel Castro'nun da
aralarında bulunduğu bir grup bu işin böyle gitmemesi gerektiğini düşünür ve
Devrim yapmaya karar verirler. Bir yapılanma sürecinin sonunda ilk saldırı
Batista'ya karşı 26 temmuz 1953'de Santiago Montago Kışlasına yapılır. Ancak
bu saldırı çok amatör bir saldırıdır ve başarısız olur. Esasen 26 temmuz bir
Karnaval günüdür ve o gün güvenlik güçlerinin meşgul olacağı düşünülerek bu
11 güne denk getirilmiştir. Fakat devrimi yapacakların bir kısmı Santiago'lu
olmadığı için yolu bulamaz bir kısmı da Karnaval nedeni ile yollar kapalı olduğu
için kışlaya ulaşamaz. Ulaşanlar heyecanla devrimi yapmaya çalışır ama çok
kısa sürede yakalanır ve eşi benzeri olmayan işkencelere maruz kalırlar. Fidel
Castro'da o gün kışlaya varamayanlardandır. Fidel o gün yakalanmaz ama
yakalananların konuşturulması sonrasında birkaç gün sonra yakalanır. Ancak
Fidel zengin bir aileden gelmektedir ve avukattır bu yüzden kendini savunma
imkanı olur. Hem iyi bir savunma yapar hem de insaflı bir hakime düşmüştür.
Ünlü "beni cezalandırın önemli değil; tarih beni aklayacaktır" cümlesi ile
bitirdiği savunması sonrası 15 yıl ceza alır. Bu mahkemede giydiği avukatlık
cübbesini Devrim Müzesinde görebilirsiniz. Ancak Batista 1955'de ortamı
yumuşatmak için Küba'da kalmamaları şartı ile bir af çıkartır ve serbest kalırlar.
İlk olarak birkaç ay Amerika'da kalır sonra Meksika'ya geçer ve Devrim
planlarını orada yaparlar. Ancak ilk denemeden çok ders alırlar ve daha iyi
hazırlanmaları gerektiğini anlarlar. Meksika'da çok iyi ve uygulanabilir bir plan
yaparlar ve herşeyi düşünürler. Che ile de orada bir araya gelirler. İdealist bir
doktor olan Che ile tanıştıkları an büyük bir uyum içinde çalışmaya başlarlar.
Bu sırada Küba karışıktır ve her yerde gösteriler olmaktadır. 30 kasım 1956'da
Meksika'dan Küba'ya gelirler ve başka bir direnişçi olan Pais'den olay çıkartıp
dikkati dağıtmasını isterler. Ancak Pais yakalanır ve konuşturular. İçlerinde
Che, Fidel, Raul de olan 82 arkadaş "Gramma" teknesi ile kıyıya ulaştığında
Batista'nın ordusu onları beklemektedir ve avlanırlar. Bazı kaynaklarda 12 kişi
olarak geçen çok az sayıda kişi sağ kalır. Bu kişiler hemen dağlara sığınırlar
ve direnişe devam ederler. Ancak bu hareket halkın desteklediği bir hareket
olduğu için hergün halktan isyancılara birileri katılır ve gitgide güçlenirler. Artık
bu orduya "İsyancılar Ordusu" denmektedir. Ufak yerlere saldırarak silah ele
geçirebilecek eylemler yaparlar. 1958 ekimine gelindiğinde Fidel artık şartların
olgunlaştığını düşünmektedir. Devrim'in liderliğini Kutsal Üçlü olarak bilinen 3
kişi yapar. Birinci tabii ki Fidel'dir. İkinci isim sanılanın aksine Che değil
12 Cienfuegos'dur. Diğeri de tabii Che. Erken öldüğü için Cienfuegos çok fazla
tanınmaz ama Küba'lılar için çok önemli bir isimdir. Bu arada Che Guevara -Çe
Gevara- olarak okunur soyadını Guevara olarak okumak ona buradan
yazılamayacak kadar büyük bir hakarettir. Neyse mücadele için Santiago
Fidel'e, orta kısım Che'ye ve batı Cienfuegos'a ait olmak üzere Küba'yı
bölümlere ayırırlar; Che, Fidel ve Cienfuegos'un liderliğini yaptığı farklı
çatışmalarla devrim devam eder ve son olarak Che'nin liderliğindeki Santa
Clara savaşı ile devrim başarılı olur ve Batista Dominik Cumhuriyetine kaçar.
Esasen Cienfuegos her zaman ön saflarda savaşan bir liderdir ama belki de
Che'nin son muharebeyi yönetmiş olması belki de Cienfuegos'un zamansız
erken ölümü nedeni ile Che daha ünlüdür. 1959 başı itibarı ile tartışmasız bir
şekilde Fidel Castro ilk Başkan olur.
Tüm bu olayların akışını, fotoğraflarını, devrim'de kullanılan araç ve gereçleri
tarih sırası ile "Devrim Müzesi"nde görebilirsiniz.
1959'da devrim'in ilk aylarında Cienfuegos bir uçak kazasında ölür. Aynı
Malezya Havayollarının bulunamayan uçağı gibi bu uçak da hiçbir zaman
bulunmaz. Che ise çok önemli görevler alır. Büyükelçilik, bakanlık yapar ancak
sonradan diğer Latin Amerika ülkelerinin özgürlüğü için ülkesini terkeder ve
dolaşmaya başlar. Ancak 1967 yılında bir ihbar sonucu Bolivya'da yakalanır ve
öldürülür. 30 yıl sonra cenazesi ülkesine getirilir ve Santa Clara'da onun için
yapılan anıtmezar'a gömülür. Hem Cienfuegos hem de Che ekim ayında
öldüğü için Küba'da okullarda onları anmak için tören ve toplantılar yapılır.
Unutulmaması gerekir ki bu devrim Amerika'ya karşı değil Batista'ya karşı
yapılmıştır. Batista döneminde çoğu büyük şirket Amerikan olduğu için Fidel bu
şirketlere çok mesafeliydi. Batista'nın devrilmesi esasen Amerikanın ilk başta
işine geldi çünkü Amerika Batista'nın mafya ile olan sıkı ilişkilerinden sıkılmıştı
13 ve Batista'dan kurtulmak istiyordu. Hatta Batista'yı Amerika'ya almadılar.
Batista ilk önce Dominik Cumhuriyetine kaçtı sonra da Avrupada öldü. Küba
her zaman Amerikanın arka bahçesi olmuştur ve Fidel'e kadar Amerika Küba
Başkanlarını her zaman kullanmış ve sıkı ilişkilerde olmuştu. Fidel Devrim
sonrası Amerika'ya sıcak baksa Amerika açısından Fidel ile ilgili bir sorun
yoktu. Ancak Fidel kişisel görüş olarak Amerika'ya soğuk ve mesafeli bir
kişiydi. Daha önce de anlattığımız gibi ilk devrim denemesinden sonra Fidel ve
ekibi yurtdışına gönderilmiş ve Meksika'dan önce bir süre Amerika'da
yaşamıştı. Bu süre içinde Fidel'in Amerika'da çok kötü günler geçirdiği çok
süründüğü ve Amerika ile ilgili önyargılarının bu zamana dayandığı da söylenir.
Amerika ile ilk gerilim başladı. Takiben Devrim'den sonra bir kısım (ağırlıklı
olarak zenginler) Miami'ye kaçar. Bir süre sonra Fidel'de "isteyen gidebilir" der
ve kapıları açar. Bu sayede özellikle Florida Miami'de ciddi bir anti-Fidel lobi
oluşur ve 1,5 yıl sonra organize olan bu topluluk Amerika'nın desteği ile 1961
yılında Fidel'e karşı ünlü "Domuzlar Körfezi" çıkarmasını yaparlar. Fidel bu
saldırıyı 3 günde püskürtür ama artık ABD düşmanıdır. ABD Domuzlar
Körfezinde parmağı olduğunu 30 sene sonra Jimmy Carter zamanında kabul
eder. Domuzlar Körfezi çıkartması sonrası Küba'nın hemen 90 mil uzağında
düşmanı olan büyük bir güç vardır. Fidel'de bu saldırıyı püskürtse de bir
sonrakini garanti edemeyeceğini bilmektedir ve bu coğrafyada kalabilmek için
arkasını dayanabileceği büyük bir güce ihtiyacı vardır. İşte bu güç Sovyetler
Birliğidir. Fidel Devrimi yaptığında "Bu Devrim Kızıl Değildir, Çayırlar Kadar
Yeşildir" demesine karşın şartlar Fidel'i zorlar ve Fidel Küba'nın Sosyalist bir
ülke olduğunu ilan eder ve herşeyi ile Sovyetler Birliğine bağlanır. Artık Küba
için güzel günler başlamıştır. Sadece Sovyetler Birliğine yılda 9 milyon ton
şeker verir bunun karşılığında ihtiyacı olan herşeyi alır. Bu nedenle kendi
sanayisini kurma ihtiyacı da duymaz. Tabii bu zamanda da memnun
olmayanlar olur ve artan gerilim nedeni ile 1981'de Fidel gitmek isteyenlere
tekrar kapıları açar ama gidenlere çok iyi davranılmaz. Arkalarından yumurta
14 vs atarak aşağılayarak gönderirler. Ancak 1990'da Sovyetler Birliğinin çöküşü
ile herşey kabusa döner. "Özel Dönem" olarak adlandırılan yıllar başlar. Aylık
gelir 1 dolara düşer. Fidel 1994'de tansiyon yine çok artınca gitmek isteyenler
için tekrar kapıları açar. Bu dönemde uyduruk sallarla veya ne bulurlarsa
onunla Miami'ye gitmeye çalışırlar. O dönemde Amerika'nın uyguladığı kanuna
göre (ıslak ayak-kuru ayak kanunu) Miami'ye bir adım bile atsanız Amerika'ya
kabul ediliyor ancak kumsala 1 metre bile uzakta yakalansanız iade
ediliyorsunuz. Küba'daki Amerikan toprağı olan Guentanama için ise kural
farklı idi; 12 mil Guentanama açığına gelenleri kabul ettiler. Bu sırada çok
sayıda Küba'lı bu şartlarla Amerika'ya sığındı çok fazla Küba'lı da yolda öldü.
Küba'ya iade edildiğinizde ise sizi kolay bir hayat beklemiyor. Eskiden çok
daha fazla eziyet ediliyormuş ama şu anda yaklaşık 1 hafta hapis yatıp sonra
çıkıyorsunuz. Ancak hayatınıza bir sürü kısıtlama geliyor; turizm sektöründe
çalışamaz, teknesi olamaz vs gibi. Bir nevi hayatınız kararıyor diyebiliriz. Bu
dönemden sonra Küba yavaş yavaş yaralarını sarar ancak hiçbir zaman
Sovyetler Birliği garantisinde olduğu yıllara kavuşamaz. Bunda Amerika'nın
uyguladığı ağır ambargo kadar kendi sanayilerinin olmayışı da etkilidir.
Amerika'lılar da Küba'ya gelemiyorlar. Ancak eğitim ya da Kültürel bir sebeple
gelebiliyorlar. Amerikalılar turistik açıdan burayı çok merak ettiği için mesela
"falanca eğitim derneğinin falanca çocuklara yardım derneği" nin eğitim gezisi
olarak gösterilerek birçok Amerikalı buraya turistik olarak geliyor.
Küba Bayrağı
Şu anda kullanılan bayrak Amerikan Bayrağı renklerindedir. Esasen
mandacıların bayrağıdır ama devrimden sonra değişmemiştir. Masonluk
inancında tek sayılar önemlidir. Bu nedenle bayrakta herşey tek sayı
üzerinedir. Mesela üç köşeli kırmızı bir üçgen içinde ise 5 köşeli beyaz yıldız
15 vardır. 3 mavi çizgi, 2 beyaz çizgi vardır. 2 beyaz çizgi bu kuralı bozuyor gibi
görünse de 2 beyaz çizgi ve 1 beyaz yıldız oluşu ile 3 adet beyaz eleman
oluşu ile açıklanır. Böylece toplam çizgi sayısı da 5 olur. Hepsini topladığınızda
yine 7 ile tek bir rakam elde edilir. Renklere gelince kırmızı yerlilerden itibaren
dökülen kanı, beyaz saflık ve idealizmi, mavi ise gök ve denizi simgeler.
Fidel Castro
Biz Küba'da iken Fidel Castro hayatta ve 87 yaşındaydı. Hem Fidel hem de
kardeşi Raul zengin bir aileden gelirler. Babaları köy ve arazi sahibidir.
Küba'nın doğu tarafından gelmedirler. 3 kız ve 3 erkek olmak üzere 6
kardeştirler ve Fidel 3. dür. 2 kız kardeş Miami'de birisi Meksika'da oturur.
Meksika'da olan ölmüştür. Fidel çapkın birisidir. İlk evlliğinden bir oğlu vardır
ve SSCB de nükleer fizik okumuştur. İkinci eşi olan Belve ile hiç evlenmemiştir
ve Alina adında bir kızı olmuştur bu kadından ve bu kız Amerika'da oturur ve
babasına en muhalefet yapan kişilerden birisidir. Birinci oğlu çok popüler ve
daima ortalıkta bir fizyoterapisttir. İkinci oğlu ise gayet mütevazi bir hayat
yaşamaktadır. Bu ilişkileri dışında birçok kayıt dışı kadınla birlikte olduğu
söylenir. Şu anda Fidel başka, Raul başka olmak üzere çok büyük araziler
içerisindeki evlerde oturuyorlar. Araziler o kadar büyük ki dışardan evleri
görmek mümkün olmuyor.
İktidar Yılları
Castro hükûmeti, ilk olarak fiyatları ve kiraları düşürdü. Ardından köklü bir
toprak reformu başlattı. 40 hektarı geçen toprak bedelleri 20 yılda ödenmek
üzere kamulaştırıldı ve halk çiftlikleri olarak işletilmeye başlandı. Önceleri
Castro'ya karşı çıkmakla beraber 1959'a doğru gerilla hareketini desteklemeye
başlayan Küba Sosyalist Halk Partisi (PSP), Castro ile ilişkilerini geliştirerek
16 etkili bir konum kazandı. Bu durumdan tedirgin olan Urrutia'nın toprak
reformunun ertelenmesi yönündeki baskıları üzerine Castro istifa etti; ama
halkın yoğun tepkisi karşısında Urrutia, görevinden çekilmek zorunda kaldı.
Yerine Osvaldo Doticos getirilirken Castro yeniden başbakan oldu.
Bu sırada toprakların kamulaştırılmasından zarar gören ABD şirketlerinin
baskısıyla ABD hükûmeti, Küba'ya karşı ekonomik ambargo uygulamaya
başladı. Ekonomisi tek ürüne dayalı bir ülke olan Küba, öteden beri ABD'ye
sattığı şekeri SSCB'ye satmaya başladı. ABD şirketlerinin elindeki rafineriler,
şeker karşılığında SSCB'den alınan ham petrolü işlemeyi reddedince Castro
bu rafinerileri devletleştirdi. Bu gelişme ABD ile Küba'nın arasını daha da açtı.
Devrimden sonra ABD'ye kaçan ve John F. Kennedy yönetiminden silah ve
mali destek sağlayan Kübalıların Nisan 1961'de giriştiği Domuzlar Körfezi
Çıkarması başarısızlıkla sonuçlandı. Castro, çıkarmanın ardından yayımladığı
Havana Bildirisi ile ilk kez Küba'nın sosyalist politikalar izleyeceğini dünyaya
duyurdu. 1962'de SSCB'nin Küba'ya balistik füzeler yerleştirmesi ve John F.
Kennedy'nin Küba'yı deniz ablukasına almasıyla dünya bir nükleer savaşın
eşiğine geldi. Bunalım; ancak ABD'nin Küba'da hükûmeti devirmek için artık
girişimde bulunmayacağına söz vermesi ve SSCB'nin Türkiye'deki Amerikan
füze rampalarının kaldırılması karşılığında nükleer silahlarını Küba'dan geri
çekmeyi kabul etmesiyle atlatılabildi. Bununla birlikte Merkezi İstihbarat Örgütü
(CIA) Castro'ya yönelik suikast plânları hazırlamayı sürdürdü.
Kruşçev'in Küba Bunalımı sırasında ödün verdiğini öne süren Castro, 1968'e
değin bağımsız sosyalist bir politika izledi. Güney ve Orta Amerika ile
Afrika'daki devrimleri destekleyici bir tutum aldı. Aynı dönemde Bağlantısızlar
Hareketi'nin önderlerinden biri durumuna geldi. 1968'den sonra SSCB ile
ilişkilerin düzelmesi doğrultusunda başlayan askeri ve ekonomik yakınlaşma
süreci içinde SSCB'ye dönük bir dış politika izledi. 1975'te Angola'daki iç savaş
17 sırasında Angola Halk Kurtuluş Cephesi'ni (MPLA) desteklemek amacıyla
Kübalı askerler gönderdi. Bunu Etiyopya ve başka ülkelere gönderilen
gönderilen Kübalı askerler izledi. 1980'lerde Küba'nın yurt dışındaki asker
sayısı 40 bine ulaştı.
1961'de Küba Sosyalist Halk Partisi ile birleşme sonucu ortaya çıkan Birleşmiş
Sosyalist Devrim Partisi'nin (1965'ten sonra Küba Komünist Partisi) genel
sekreterliğini üstlenen Castro, ülke içinde çok yönlü ve kapsamlı politikalar
uygulamaya başladı. Okuma yazma seferberliği sonunda okuryazarlık oranı
%90'ın üzerine çıktı. Yeni okullar açılarak eğitim olanakları yaygınlaştırıldı.
Zenginlik kaynaklarının, ulusal gelirin ve sağlık hizmetlerinin dağılımında köklü
değişiklikler gerçekleştirildi. İşsizlik büyük ölçüde ortadan kaldırılırken herkese
çalışma yükümlülüğü getirildi. Bütün bunlara karşın tek ürüne dayalı (şeker)
Küba
ekonomisini
dönüştürme
yönündeki
çabalar
başarılı
sonuçlar
vermediğinden 1970'lerin ortasından başlayarak önemli sıkıntılar yaşanmaya
başladı. Bu nedenle SSCB'nin mali desteği büyük önem kazandı. SSCB'nin
Küba üzerindeki kuvvetli etkisinin bir başka sonucu da Ernesto Che
Guavera'nın SSCB'nin uluslararası çıkarlarına aykırı bir şekilde giriştiği bir
takım eylemlerinin engellenmesi olmuştur. SSCB'nin yoğun baskılarından
bunalan Che, Küba'da daha fazla kalmayı gereksiz görerek çeşitli uluslararası
eylemlere girişmiş ve bu süreç onun Bolivya'da öldürülmesiyle son bulmuştur.
Küba'da 1959'dan sonra ilk kez yerel seçimlerin yapıldığı ve devlet yapısında
yeni düzenlemelerin geliştirildiği 1976'da Devlet Konseyi ve Bakanlar Kurulu
başkanlığını üstlenen Castro, güçlü ve merkezi bürokrasiye dayanarak
toplumsal ve ekonomik yaşamdaki yönlendirici rolünü sürdürdü. Devlet ve parti
organlarında eski mücadele arkadaşlarına ağırlık verdi. Silahlı kuvvetlerden
sorumlu devlet bakanı olan kardeşi Raul Castro, giderek ikinci adam konumu
kazandı. SSCB ve Doğu Avrupa'nın sosyalist ülkelerinde 1980'lerin sonlarında
18 ortaya çıkan demokratikleşme ve piyasa ekonomisine yönelme süreci
karşısında Küba yönetimi, sosyalizmin Marksist-Leninist yorumuna bağlılığını
sürdürdü. 1989'da Fidel Castro'nun yakın çevresindeki ordu komutanlarının
karıştığı yolsuzlukların ortaya çıkarılması yönetimi ciddi biçimde sarstı. Öte
yandan SSCB'yle ticaret hacminin gitgide küçülmesi ve Sovyet yardımlarının
ortadan kalkması kısa sürede Küba ekonomisi üzerindeki etkilerini göstermeye
başladı.
Fidel Castro 31 Temmuz 2006 tarihinde sağlık problemleri nedeniyle yetkilerini
geçici olarak başkan yardımcısı ve kardeşi Raúl Castro'ya devretti. 19 Şubat
2008'de de, bir açıklama yaparak, 1976 yılından beri yürütmekte olduğu
Küba'nın en yüksek yönetim organı olan Devlet Konseyi Başkanlığı görevini
bıraktığını açıklamıştır. Görevden ayrıldıktan sonra Yoldaş Fidel'in düşünceleri
adıyla yazdığı makalelerde gündemdeki önemli olayları yorumlamıştır.
Che Guevara
İrlanda ve Bask asıllı Arjantinli devrimci, lider ve doktor. Gerçek adı Ernesto
Guevara de la Serna'dır. İnsanlık tarihine adını altın harflerle yazdırmış, hayatı
boyunca sömürü, adaletsizlik, eşitsizlik ve yoksullukla mücadele etmiş ve
devrimleriyle tüm dünyayı derinden etkilemiştir. Fidel Castro'yla birlikte
bugünün Küba'sını kurmuş, insani değerleriyle dünya barışını taçlandırmıştır.
Cesareti, bilgeliği, geniş vizyonuyla her zaman örnek alınmış, kapitalizm ve
sömürü düzeniyle verdiği savaşta büyük başarı kazanmış olan Guevara, hiç
kuşkusuz dünya tarihinin en önemli kişilerinden biridir. "Gerçekçi Ol İmkansızı
İste" sözüyle de kült olan liderin dünya görüşünün oluştuğu Latin Amerika
gezisi sırasında yaşadıkları Motorcycle Diaries adıyla film olmuş, ünlü lideri
oyuncu Gael Garcia Bernal canlandırmıştır. Ünlü yazar ve 1968 hareketlerinin
19 önde gelen isimlerinden Jean-Paul Sartre, Guevara’yı "Çağımızın en olgun
insanı" olarak tanımlamıştır.
14 Haziran 1928'de Rosario, Arjantin'de dünyaya geldi. Doğum tarihi bazı
kaynaklarda 14 Mayıs şeklinde geçmekteydi. Yüksek mühendis olan babası
Ernesto Guevara Lynch, İrlanda asıllıydı, annesi Clia dela Serna'nın ailesi ise
İrlanda ve İspanya kökenliydi. Henüz iki yaşındayken astım krizi geçiren Che,
hayatı boyunca bu hastalıkla yaşayacaktı. Guevara ailesi, Che 3 yaşındayken,
Buenos Aires'e yerleşmişler, ancak astım krizlerinden dolayı Che'nin durumu
daha da kötüleşince doktorların tavsiyesiyle Cordoba'ya taşınmaya karar
vermişlerdi. Çünkü tedavisi güç olan hastalığının iklim koşullarıyla yakın ilişkisi
vardı. Politik eğilimleri itibariyle sola açık liberal olarak tanınan Guevara'nın
ailesi,
İspanya
iç
savaşında
açıkça
Cumhuriyetçileri
desteklemişlerdi.
Ekonomik anlamda durumu iyi olan aile zaman içinde maddi sıkıntılar
yaşamaya başladı.
Eğitim bakanlığına bağlı Dean Funes Lisesi'ne devam eden Guevara,
hastalığına rağmen hareketli bir çocukluk geçirdi. Zira oldukça başarılı bir atlet
ve dinamik bir rughby oyuncusuydu. Agresif bir oyun tarzı olduğu için azgın
anlamına gelen "El Furibundo" sözcüğüyle annesinin soyadından oluşan
"Fuser" lakabıyla anılan Che, o dönem babasından satranç oynamayı da
öğrendi. 12 yaşından itibaren yerel turnuvalara katılmaya başlayan Che,
ergenlik yıllarında da şiir ve edebiyatla ilgilendi. Özellikle Pablo Neruda’nın
şiirlerini çok seven Che'nin kelimelerle ilişkisi hayatı boyunca iyi olacak, kendisi
de şiirler yazacaktı. Kendini geliştirmek için Jack London'dan Jules Verne'e,
Sigismund Schlomo Freud 'dan Bertrand Russell’e kadar kendi alanında
başarılı birçok önemli ismin eserlerini okuyan Che, fotoğrafçılıkla da
ilgileniyordu. Kamerasını yanından ayırmıyor, insanları, gördüğü yerleri ve
arkeolojik
alanları
fotoğraflıyordu.
Okulda
İngilizce
eğitim
yapılırken,
20 annesinden de Fransızca öğrenen Che, Neruda kadar Baudelaire'i de çok
seviyordu.
1944 yılında yeniden Buenos Aieres'e taşınan Guevara ailesinin maddi
durumu iyice bozulmuş, Che çalışmaya başlamıştı. 1948’de Buenos Aieres
Üniversitesi Tıp Fakültesi'ndeki eğitimine başlayan Che, öğrenciliği boyunca
Latin Amerika’da uzun yolculuklara çıktı. Fakültedeki ilk yıllarında Arjantin'in
kuzey ve batı bölgelerini dolaşıp, buralardaki orman köylerinde cüzzam ve bazı
hastalıklar üzerine çalışmalar yaptı. 1951'de eski arkadaşı biyokimyager
Alberto Granado, yıllardır konuştukları Güney Amerika seyahati için tıp
eğitimine bir yıl ara vermesini önerince, ikili kısa süre sonra, "La Poderosa II’’
(Güçlü II) adını verdikleri 500 cc.lik 1939 model Norton marka motosikletle Alta
Gracia’dan yola çıktı. Peru’da Amazon Nehri kıyısındaki San Pablo cüzzam
kolonisinde gönüllü olarak birkaç hafta geçirmeyi düşünen Granado ve
Guevara, tur boyunca Latin Amerika'nın sömürülen köylülerini yakından
tanıma fırsatı bulmuşlardı. Bu yolculuk Che Guevara üzerinde oldukça etkili
olmuştu. Zira, kitlelerin yoksulluğunu, baskıyı ve güçsüzlükleri yakından
gözlemlemiş ve Marksizm’den etkilenmişti. Politik görüşünün oluşmasında
oldukça önemli olan bu unsurlar nedeniyle Guevara, Latin Amerika’daki
ekonomik ve sosyal eşitsizliklerin tek çözümünün devrim olduğu sonucuna
vardı. Guevara'ya göre, Latin Amerika’nın ayrı uluslardan oluşan bir karma
yapı olması, ülkeler arasındaki eşitsizliği arttırıyor, gücün bölünmesine neden
oluyordu, bu yüzden kıta çapında gerçekleştirilecek bir stratejiyle Latin
Amerika tek vücut olmalıydı. Sınırları olmayan ve tek bir kültürle bağlanmış
birleşik
İber-Amerika'nın
hayalini
kurmaya
başlayan
Guevara'nın
bu
düşünceleri sonraki devrimleri için çıkış noktası olacaktı. Arjantin'e döner
dönmez hayallerini gerçekleştirmek için tıp fakültesindeki eğitimini bir an önce
bitirmeye çalışan Che, 1953 yılının mart ayında mezun oldu ve 12 Haziran'da
diplomasını aldı.
21 Güney ve Orta Amerika’da kaldığı yerden gezilerine devam edebilmek için 7
Temmuz 1953'te yola çıkan Guevara, Venezuella'daki cüzzam kolonisinde
çalışacaktı. Önce Peru'ya uğrayan Che, orada yerliler hakkında daha önce
yayınlanmış bir incelemesi yüzünden tutuklanarak cezaevine gönderildi. Ceza
süresi dolduktan sonra Ekvator'da bir kaç gün kalan Guevara, burada
hayatının dönüm noktalarından biri olacak tarihi bir tanışma yaşadı. Ricardo
Rojo adındaki avukatla karşılaştıktan sonra, Venezulla'ya gitmekten vazgeçip,
Rojo ile birlikte Guetamala'nın yolunu tuttu. O sıralarda hükümetin başındaki
Başkan Jacobo Arbenz Guzmán özellikle toprak reformu ile ilgili bir toplumsal
devrim yapmaya çalışıyordu, ancak Arbenz sağcı bir darbe ile devrildi. Bunun
üzerine Arjantin büyük elçiliğine sığınan Guevara halası Beatriz'e yazdığı bir
mektupta orda bulunuşunun sebebini şu şekilde açıklıyordu:
Guatemala’da gerçek bir devrimci olabilmek için gerekli ne varsa
yapacağım ve kendimi mükemmelleştireceğim.
İhtilalcilerin safhına katılan Guevara bir süre sonra tutuklanarak elçilik
binasından çıkarıldı. Guatemala'da bir çok Kübalı sürgün ve Fidel Castro'nun
kardeşi Raul Castro ile tanışan Che, Guetamala'da kalması tehlikeli bir durum
alınca Meksika'ya gitti. Arbenz hükümetinin CIA destekli bir darbeyle
devrilmesi, Guevara’nın Amerika Birleşik Devletleri’nin emperyalist bir güç
olduğuna dair görüşlerini güçlendirdi. ABD; Latin Amerika ve diğer gelişmekte
olan ülkelerdeki sosyoekonomik eşitsizlikleri düzeltmeye çalışan hükümetlere
karşıydı ve Guevara, sosyalizmin ancak silahlı mücadele sonunda elde
edilebileceğini düşünmeye başlamıştı. Bu da ancak silahlanmış bir halkla
mümkün olabilirdi.
Bu arada Küba’daki mahkumiyeti sona erdikten sonra serbest bırakılan Fidel
Castro da Meksika’ya gelmişti ve Raul, Guevara'yı 8 Temmuz 1955’te Fidel
22 Castro ile tanıştırdı. Castro ile aynı düşünceleri paylaşan Guevara, onun
gerçek bir devrim lideri olduğuna kanaat getirerek Küba diktatörü Fulgencio
Batista’yı devirmek için kurulan "26 Temmuz Hareketi’’ne katıldı. Grupta doktor
olarak görev yapmasına karar verildiyse de hareketin diğer üyeleriyle askerî
eğitime katıldı. Eğitmeni olan Albay Alberto Bayo tarafından en göze çarpan
öğrenci olarak nitelendirilen Guevara, 18 Ağustos 1955’te Guetamala'dan
gelen sevgilisi Gadea ile evlendi ve bir yıl sonra 15 Şubat'ta kızları Hilda
Beatriz dünyaya geldi.
25 Kasım 1956’da Tuxpan, Veracruz’dan yola çıkan Granma gemisine
Küba'ya gitmek üzere binen Guevara, karaya çıkar çıkmaz Batista'nın
askerlerinin saldırısına uğradı. Guevara, bu çatışmada kaçan bir askerin
düşürdüğü cephaneyi almak için tıbbî malzeme çantasını bırakmak zorunda
kalmıştı ve o ân doktordan savaşçıya dönüştüğü an olarak Guevara'nın
hafızasına kazındı. Bu olaydan sonra Sierra Maestra dağlarına saklanan Che,
Batista rejimine karşı giriştiği gerilla savaşlarında gösterdiği cesaretle
isyancılar arasında lider olarak görülmeye başladı ve Comandante olarak
adlandırıldı.
1958 aralığında devrimin en önemli olaylarından olan Santa Clara’ya saldıran
"İntihar timi"ni yöneten Guevara, 7 Şubat 1959’da zafer kazanan hükümet
tarafından “Doğuştan Küba vatandaşı’’ ilan edildi. Bu arada Gadea ile evliliğini
resmen sona erdirmek için boşanma işlemlerine başlayan Che, 2 Haziran
1959’da, kendisi gibi 26 Temmuz Hareketi’nin üyesi olan Aleida March ile
evlendi.
6 ay boyunca La Cabaña hapishanesinin komutanlığına atanan ve görevi
esnasında Batista rejiminin memurlarının, BRAC gizli servis mensuplarının,
savaş suçlusu olduğu iddia edilenlerin ve siyasî muhaliflerin yargılanması ve
23 infazından sorumlu olan Guevara, Time dergisine göre yargılamalarında adil
değildi. Sonrasında Ulusal Toprak Reformu Enstitüsü’nde önemli bir göreve
gelen ardından Küba Merkez Bankası’nın başkanlığına atanan Che, Küba'dan
diğer ülkelerdeki devrimci hareketlere yardım etti ama bunların tümü
başarısızlıkla sonuçlandı. 1960 yılında "La Coubre’’ isimli silah gemisinin
patlamasında yaralanan kurbanlara yardım eden Guevara, bir süre sonra
Sanayi Bakanı oldu. Küba sosyalizminin gelişmesinde büyük önemi olan
Guevara, ülkenin önde gelen kişilerinden biriydi.
1961 yılında gerçekleşen Domuzlar Körfezi İşgali’nde Castro'nun emriyle
Küba’nın en batısındaki Pinar del Rio eyaletindeki bir kuvvetin başına geçen
Guevara burada sahte çıkarma kuvvetini püskürttü. Bir yıl sonra ortaya çıkan
Küba Füze Krizi’nde kilit rol oynayan Guevara, 1964'te Birleşmiş Milletler'in
davetlisi olarak Küba'yı temsilen New York'a gitti. CBS televizyonunda
yayınlanan Face the Nation isimli programa çıkan, ABD Senatörü Eugene
McCarthy'nin yanı sıra Malcolm X'in çalışma arkadaşları ve Kanadalı radikal
Michelle Duclos'la görüşen Guevara, 17 Aralık'ta Paris'e uçarak üç aylık
uluslararası bir tura çıktı. Bu gezi sırasında Çin Halk Cumhuriyeti, Birleşik Arap
Cumhuriyeti, Mısır, Cezayir, Gana, Gine, Mali, Dahomey, Kongo-Brazzaville ve
Tanzanya'yı dolaşan lider, 24 Şubat 1965'te Cezayir'de, uluslararası sahnede
son
görünüşü
olacak
olan
"İkinci
Afrika-Asya
Ekonomik
Dayanışma
Semineri"ndeki konuşmasını yaptı. Konuşmada şunları söyledi:
Ölümüne olan bu mücadelede hiçbir sınır yoktur. Dünyanın hiçbir yerinde
meydana gelen olaylara kayıtsız kalamayız. Bir ülkenin emperyalizme
karşı
zaferi
bizim
zaferimizdir,
aynı
şekilde
yenilgisi
de
bizim
yenilgimizdir. Sosyalist ülkelerin, Batı'nın sömürgeci ülkeleriyle üstü
kapalı işbirliğini tasfiye etmeleri ahlakî görevleridir.
24 Guevara, 14 Mart'ta Küba'ya döndüğünde Havana havaalanında Fidel ve Raúl
Castro, Osvaldo Dorticós ve Carlos Rafael Rodríguez tarafından sade bir
törenle karşılandı.Ancak iki hafta sonra kamu hayatından çekilen lider, bir anda
tamamen ortadan kaybolmuştu. Castro'nun sağ kolu olan Guevara'nın, bu
gizemli kayboluşuna uzun süre anlam verilememekle birlikte farklı sebepler de
öne sürüldü. Zira sanayi bakanıyken savunduğu sanayileşme projesinin
görece başarısızlığı, ekonomik konularda Castro ile arasındaki görüş ayrılıkları
ve Castro'nun Guevara'nın gücünden rahatsız olması bunlardan birkaçıydı.
Guevara'nın Castro'ya gidiş nedenini açıklamadığı ve oldukça basit bir üslupla
yazmış olduğu mektup da çoğu kişinin şaşırtıcı bulduğu bir durumdu .
Guevara'nın görüşleri Çin Komünist Partisi tarafından açıklanan görüşlerle
benzeşiyordu ve bu durum ekonomisi gittikçe Sovyetler Birliği'ne daha da
bağımlılaşmakta olan Küba için büyüyen bir sorun olmuştu. Küba'nın batılı
gözlemcileri, Guevara'nın Sovyet koşullarına ve önerilerine karşı çıkmasına
rağmen Castro'nun kabul etmek zorunda kalmasını ortadan kaybolmasına
neden olarak gösteriyorlardı. Oysa ki Guevara ve Castro, Sovyetler Birliği ve
Çin'in de bulunduğu birleşik cepheyi destekliyorlardı. Sovyet lideri Kruşçev'in
Castro'ya danışmadan Küba'dan füzeleri çekmeyi onaylamasını ihanet olarak
gören Guevara, Kuzey Yarımküre'yi, batıda ABD ve doğuda SSCB liderliğinde,
Güney Yarımküre'nin sömürücüsü olarak gördüğünü belirmişti. Guevara,
Vietnam Savaşı sırasında komünist Kuzey Vietnam'ı desteklemişti ve
gelişmekte olan ülkelerin halklarını silahlanmaları konusunda teşvik etmişti.
Guevara'nın kayboluşuyla ilgili olarak soru işaretleri ve yapılan spekülasyonlar
artmıştı. Tüm bunların baskısıyla Castro, 16 Haziran 1965'te yaptığı
açıklamada Guevara'nın bilgisi dışında nerede olduğu konusunda yorum
yapılamayacağını söyledi. Aynı yılın 3 Ekim'inde Castro, Guevara'nın
kendisine yazdığı tarihsiz mektubu açıkladı. Mektupta Guevara, Küba
devrimine bağlı olduğunu ancak yabancı topraklarda savaşmak için Küba'dan
25 ayrılma niyetini bildiriyordu. Dünyadaki diğer ulusların kendisini devrim için
savaşmak üzere çağırdıklarını belirten Guevara, ayrıca hükümet, parti ve ordu
içindeki tüm görevlerinden istifa ettiğini ve Küba vatandaşlığından vazgeçtiğini
de mektubuna eklemişti.
1 Kasım 1965'de Castro'yla yapılan röportajda, Küba lideri, Guevara'nın
öldüğüne dair söylentileri reddedip, nerede olduğunu bildiğini açıkladı.
Castro ve Guevara'nın planları vardı. Zira 14 Mart 1965'te ikili Sahara Çölü
altındaki bölgede Küba'nın ilk askerî operasyonunu Guevara'nın yönetmesi
konusunda anlaşmışlardı. Daha sonra Castro'nun da doğrulayacağı bir görüşe
göre, Latin Amerika ülkelerindeki koşulların focos gerilla çekirdeklerinin
kurulması için henüz uygun olmadığını düşündüğü için Castro, bu eyleme
girmesi için Guevara'yı ikna etmişti. Dönemin Cezayir devlet başkanı Ahmed
Bin Bella ise Afrika'da hüküm süren durumun büyük devrim potansiyeline
sahip görünmesinin Che'de Afrika'nın emperyalizmin zayıf halkası olduğu
düşüncesini oluşturduğunu ve bu yüzden Afrika için çaba harcamak istediğini
belirtmişti.
Kongo-Kinşasa'daki Patrice Lumumba yanlısı Marksist Simba hareketinin
desteklenmesi ile sürdürülecek olan Küba operasyonunda Guevara bir süre
gerilla lideri Laurent-Désiré Kabila ile çalıştı. Daha sonra Kabila'ya yeterince
inanmadığı için ittifakları bozuldu. O dönemde 37 yaşında olan Guevara, resmi
askeri eğitimden geçmemesine rağmen oldukça deneyimli bir savaşçıydı.
Astım hastalığı da Guevara'yı fazla zorluyor görünmüyordu.
Amacı Küba Devrimi'ni ihraç etmek olan Guevara, yerel Simba savaşaçılarına
komünist ideolojiyi ve gerilla savaşını öğretiyordu. Ancak Güney Afrikalı paralı
askerler ve Kübalı sürgünler Kongo ordusuyla birlikte Guevara için sıkıntı
26 yaratan
bir
ittifak
içindeydiler.
Bu
yüzden
Kongo'daki
devrim
planı
gerçekleştirilemedi. Guevara buna sebep olarak yerli Kongo kuvvetlerinin
yeteneksizliğini ve kendi aralarındaki sürtüşmeyi göstermişti. Kongo'da kalıp
tek başına savaşmayı düşünen Guevara, silah arkadaşları ve Castro'nun
gönderdiği iki memurun ikna etmesi sonucu Kongo'dan ayrılmayı kabul etti.
Ancak dünyanın diğer bölgelerindeki devrimlere kendini adamak için Küba ile
olan tüm bağlantılarını kopardığını yazdığı mektubun Castro tarafından
kamuoyuna
açıklanması
yüzünden
Küba'ya
geri
dönmeyi
gururuna
yediremeyen Guevara, altı ay boyunca Darüsselam, Prag ve Alman
Demokratik Cumhuriyeti'nde saklandı. Bu süreç içinde Kongo deneyimiyle ilgili
anılarını kaleme aldı, ayrıca biri felsefe diğeri ekonomi üzerine olan 2 kitabının
taslaklarını yazdı. Castro Che'yi Küba'ya geri dönmesi konusunda zorlasa da,
Guevara, dönüşünün geçici olacağı ve adadaki varlığının sır olarak kalacağı
koşuluyla bunu kabul etti. Zira Latin Amerika'da yeni bir devrim hazırlığındaydı.
Tüm hazırlıklarını büyük bir gizlilik içinde yürüten Guevara'yla ilgili olarak 1
Mayıs 1967'de Silahlı Kuvvetler Bakan vekili Bnb. Juan Almeida, Latin
Amerika'da devrime hizmet etmekte olduğunu duyurmuştu. Zira Guevara,
Bolivya'da gerillaların başındaydı. Castro, Guevara tarafından eğitim alanı
olarak kullanılması için, yerli Bolivya Komünistleri tarafından Ñancahuazú
bölgesindeki arazinin satın alınmasını istemişti. Ancak kamptaki eğitim,
çarpışmadan daha tehlikeli olmuş ve bir gerilla ordusu oluşturma yolunda pek
başarılı olunamamıştı. Guevara'nın ana ajanı olarak çalışan Haydée Tamara
Bunke Bider'in daha sonra Bolivyalı yetkilileri Guevara'nın izini bulmaya
yönlendirdiği için bilmeden Sovyet çıkarlarına hizmet ettiği ortaya çıkacaktı.
Guevara ve askerleri Bolivya Ordusu'yla 1967'de ilk kez çatıştıklarında geriye
bıraktıkları fotoğraflar Che'nin Bolivya'da olduğunu kanıtlar nitelikte olmuştu.
Fotoğrafları gören Bolivya Devlet Başkanı René Barrientos, Che'nin bir an
27 önce yakalanması için emir vermişti. Yaklaşık elli kişiden oluşan ve ELN
(Ejército de Liberación Nacional de Bolivia) adı verilen ordusuyla Bolivya
güçlerine karşı başarı elde eden Guevara, liderlerden birini de öldürmüştü.
Savaşın ortasında bile insancıl özelliklerinden vazgeçmeyen Guevara,
yakaladıkları yaralı Bolivyalı askerlere tıbbi yardımda bulunmayı talep etmiş
ancak bu önerisi sorumlu Bolivyalı subay tarafından geri çevrilmişti.
Guevara'nın Bolivya'da devrim başlatma planlarından, yanlış anlaşılmalar,
uzlaşma yanlısı olmayan muhalif kişiliği ve Kongo'da olduğu gibi Bolivya'da da
yerel liderlerle başarılı işbirliği geliştirememesi yüzünden istenen sonuçlar
alınamamıştı.
Guevara'nın gerilla kampının yeri bir muhbir tarafından Bolivya Özel Harekât
Birliği'ne bildirilince 8 Ekim'de kamp kuşatıldı. Quebrada del Yuro kanyonunda
Simeón Cuba Sarabia ile birlikte devriye gezerken yakalanan Guevara,
ayaklarından yaralandıktan ve silahı bir mermiyle harap edildikten sonra teslim
olmak zorunda kaldı. Barrientos Guevara'nın yakalandığını öğrenir öğrenmez
öldürülmesini emretmiş, Guevara yakın bir köy olan La Higuera'daki bir okula
götürülmüş ve geceyi orada geçirdikten sonra, ertesi gün öğleden sonra
öldürülmüştü. Bazı kaynaklara göre Che'nin infazından sorumlu çavuş Mario
Terán aşırı derecede heyecanlandığı için bilinçli bir şekilde ateş edememiş,
Che'yi öldüren merminin kim tarafından ateşlendiği asla bilinenemiştir.
Çarpışmada öldüğü izlenimi vermek, yüzünün tanınır durumda olduğunu
sağlamak için ayaklarına defalarca ateş edilerek öldüren Che Guevara'nın
cesedi bir helikopterin iniş takımlarına sıkıca bağlanmış ve yakınlardaki
Vallegrande'ye götürülmüştü. Cesedi bir küvetin içinde basına gösterildikten
sonra, askeri bir doktor tarafından elleri kesilen Che'nin cesedinin akıbeti
bilinememekteydi. Zira gömüldüğünü söyleyen görüşlerin yanı sıra yakılmış
olduğuna dair de spekülasyonlar vardı. Che'nin ölmeden önceki son sözleri ise
şöyle olmuştu:
28 Buraya beni öldürmeye geldiğini biliyorum. Vur beni korkak, yalnızca bir
adam öldürmüş olacaksın.
Guevara'yı ve Bolivya'daki faaliyetlerini yakın takibe alan kişi Félix Rodríguez
adındaki CIA ajanıydı. Rodríguez Guevara'nın saatini ve diğer kişisel
eşyalarını almıştı ve sonraki yıllarda bunları röportaj yaptığı gazetecilere
gösterdi. Bu eşyaların bir kısmı halen CIA'de sergilenmektedir.
Guevara'nın öldüğünü 15 Ekim'de tüm Küba'ya duyuran Fidel Castro,
ülkesinde üç günlük yas ilan etti.1997 yılında Guevara'nın elleri olmayan
cesedinden kalan kemikler bir uçak pistinin altından kazılarak çıkarıldı, DNA
testiyle kimliği tespit edilerek Küba'ya geri getirildi. 17 Ekim 1997'de
cesedinden kalanlar, Bolivya'daki harekatta birlikte savaştığı 6 askerle birlikte,
Küba Devrimi'ni gerçekleştirdiği Santa Clara'da özel olarak hazırlanmış anıt
mezara askerî törenle gömüldü.
Che'nin italic olarak yazılan biyografi bilgileri www.biografi.info'dan alınmıştır.
Pinar del Rio ve Vinales
Havana'dan sonra günübirlik Pinar del Rio ve Vinales gezisi yaptık. Burası
iklimi nedeni ile kaliteli tütün yetişen bu nedenle tütün çiftliklerinin ve puro
fabrikalarının olduğu bir bölge. Burada bir tütün çiftliğini ziyaret edip tütünün
nasıl kurutulduğunu ve puro yapımına nasıl hazır hale geldiğini gördük.
İsterseniz çiftlikte puro da satılıyor buradan puro alabiliyorsunuz ama bu
purolar kaliteli olmasına rağmen markasız oluyor. Eğer Cohiba, Monte Cristo,
Romeo & Juliet gibi marka bir puro almak isrerseniz ya puro fabrikalarına ya
da puro satan mağazalara gitmeniz gerekiyor. Küba'da birçok kişi yanınıza
29 gelip "puro lazım mı?" diye soruyor. Bunların bir kısmı sahte bir kısmı ise
işçilere pay olarak verilen purolar; çünkü puro fabrikalarında çalışanlara belli
bir oranda puro her ay pay olarak veriliyor ve onlar da bunu satıyorlar.
Biz burada bir puro fabrikasını da gezme imkanı bulduk. Fabrika denilen yerler
bir fabrikadan daha çok 20-30 kadının çalıştığı atolyeler gibi. Öncelikle burada
kızların
dizlerinde
puro
sardığını
düşünüyorsanız
ciddi
bir
şekilde
yanılıyorsunuz; bu bir fanteziden başka birşey değil. Güzel bir puro sarmanın
ilk şartı dümdüz bir yüzey ve bir kızın bacağı bu işe pek uygun değil. Neyse
gelelim ciddi konulara; bir puroyu baştan sona bir kadın bitiriyor. Yani iç
kısmını birisi, bitimini birisi yapmıyor; başlayıp bitiriyorlar. Tabii ki bunu kendi
sistemlerine göre yapıyorlar mesela önce içlerini sarıyor, sonra dışına geçiyor,
sonra bitiriyorlar, ama tek puro tek kişinin elinden çıkıyor ve kalite kontrolünden
geçerken o puroyu kimin yaptığı biliniyor. Bir kadın 1 günde ortalama 100 puro
sarabiliyor. Her markanın ayrı bir fabrikası yok. Tüm markalar devlete ait ve
tütün kalitesine göre aynı fabrikada bir kadın Cohiba sararken diğeri Romeo &
Juliet sarıyor olabiliyor. Fabrikaya girerken kamera, çanta vs herşey yasaktır.
Pinar del Rio bölgesindeki Vinales Vadisi UNESCO Dünya Mirası listesinde
yer alan önemli bir doğal bölge. Burası aynı zamanda göbeli palmiyeleri ile
meşhur. Bu bölgedeki Prehistorik Duvar Resimleri 1961 yılında Kübalı ressam
Leovigildo Gonzales Morillo tarafından yapılmıştır. Bu çalışma Meksikalı duvar
ressamı Diego Rivera'nın izlerini taşımaktadır. Bu bölgede iken Vinales
kasabasında da dolaşmaya vakit ayırmanızı tavsiye ederiz. Yine bu yöredeki
mağaraları ve içlerindeki doğal yapıları kaçırmamalısınız.
30 Cienfuegos
Bugün Havana'dan ayrılıyoruz ve "Domuzlar Körfezi" üzerinden Cienfuegos'a
gidiyoruz. Cienfuegos'dan önce ilk durağımız Zapata yarımadasındaki Aldea
Taino Kızılderili Köyü oluyor. Buraya sürat motorları ile ulaşılıyor. Kazıklar
üzerindeki evleri ve sanat eserleri ile gerçekten ilgi çekici bir köy. Sanat
eserleri ünlü Küba'lı heykeltraş Rita Longa'ya ait ve köye çok hoş bir hava
katıyorlar.
Cienfuegos; Luisianna ve Haiti'den gelen Fransızlar tarafından kurulmuş bir
şehirdir. Gerçi hiçbir zaman fransızca konuşulan bir şehir olmamış ama yine
de ispanyolların kurduğu şehirlerden daha farklı bir dokuya sahip. En önemli
yapı ismini Venezuella'lı bir şeker tüccarından alan Tomas Terry Tiyatrosudur
ve hala faliyettedir. Ahşap ve kat kat sıraları, balkonları ve tavan freskleri ile ilgi
çekicidir. Belki de en çarpıcı olan 1890 yılında yapılan tiyatronun hala orjinal
halde olması ve kullanılmasıdır. En önemli meydanın adı Jose Marti
meydanıdır. Asimetrik kuleli "Kutsal Üçlü Kilisesi" (Catedral de la Purisima
Concepcion) diğer önemli bir yapıdır. Meydandaki mavi bina Ferre Ailesinin
evidir ve kültür merkezi olarak kullanılmaktadır. Gri bir yapı olan Belediye
binası yine önemli bir yapıdır. Meydana açılan 2 km uzunluktaki "Prado
Caddesi" Cienfuegos'un mağaza, restaurant ve
cafelerle dolu en önemli
caddesidir.
Trinidad
Bugün Cienfuegos'dan Trinidad'a gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yol yaklaşık 1,5
saat olduğu için acelemiz yok. Yolda dünyaca ünlü "Botanik Bahçesi"ni oranın
yerel rehberi eşliğinde geziyoruz. 1-2 saati burada geçirdikten sonra artık
Trinidad'dayız. Trinidad belki de Küba'da en sevdiğimiz şehir oldu diyebiliriz. 2
31 kattan daha yüksek olmayan rengarenk evlerle dolu arnavut kaldırımlı bu güzel
şehir insanın kalbini fethediyor hemen. Bu güzellik keşfedilmekte geç
kalınmamış; Trinidad 1988 yılından beri UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer
alıyor. Küba'nın eskiden beri neredeyse tek gelir kaynağı şeker kamışı olmuş,
Trinidad ise bu açıdan daha ileriymiş ve bu nedenle daha zengin bir şehir
olmuş. Bu nedenle de evler Küba geleline göre daha güzeller. Devrimden önce
daha çok zengin aileler ve sanatçıların yaşadığı bir nevi Küba'nın Floransa'sı
iken devrimden sonra bu yapı tabii ki bozulmuş ama bu dönemde yapılan
evlerin güzelliği kalmış.
Küçüçük bu şehirin butik dükkanları ve cafelerini dolaşırken ara sokaklarda
kayboluyorsunuz, ama korkmayın çünkü şehir gerçekten kaybolunamayacak
kadar küçük :) Sokaklarda gezerken evlerin pencerelerinde cam olmayışı
sadece demir oluşu dikkatinizi çekecektir. Bu sayede ev devamlı havalanır ve
sıcakla en kolay bu şekilde mücadele edilir.
Trinidad'ın içinde büyük otel bulunmamakta, bunun yerine yaklaşık 300 ev
odasını turistlere kiralıyor. Oteller şehrin çok az uzağında ama onlarında sayısı
çok fazla değil. Burada da birçok İspanyol kökenli şehirde olduğu gibi ana
meydanın adı "Plaza Mayor". Plaza Mayordan yokuş aşağı inerken ara
sokaklarda hediyelik eşya pazarı kuruluyor.
Şehrin en yüksek binası bir kuleye sahip olan "Palacio Brunet". Buranın sahibi
olan zengin esasen Plaza Mayor'da ev almak istemiş ama buraya bakan ev
bulamayınca evinin üstüne Plaza Mayor'u görecek bir kule yaptırmış. Ancak bu
nedenle evi şehrin en zenginine ait olan Plaza Mayor'daki evin yüksekliğini
geçince Plaza Mayor'daki zengin onun üstüne çıkabilmek için evine 1 kat
eklemiş (kilisenin hemen yanındaki ev) isterseniz 2 CUC verip bu kuleye
çıkabilirsiniz. Ancak unutmayın San Francisco de Asis Manastırında bir kule
32 daha var ikisinden birisine çıkmanız yeterli bizce. San Francisco de Asis
Manastırı Museo National de la Lucha Contra Bandidos Müzesine ev sahipliği
yapıyor.
Diğer bir zengin evi de meydana yakın bir yerdeki Palacio Cantero'dur. Bu evin
içerisinde çok fazla orjinal mobilyayı görebilirsiniz. Bunların bir kısmı satılıktır.
Trinidad'da Canchanchara barda bar ile aynı ismi taşıyan içkiyi içmeyi
kaçırmayın.
Trinidad'a gelenler için önerilen aktivitelerden birisi bölgenin en iyi plajı olan
şehire 10 dk uzaklıkta olan "Playa Ancon" yani Ancon Plajına gidilmesidir.
Bizim otelimiz olan Brisas del Mar zaten bu plajda yer aldığı için biz
Trinidad'da bir günümüzü bu plaja ayırdık.
Santa Clara
Bugün sabah erken ayrılıyoruz; Santa Clara üzerinden Havana'ya geri
döneceğiz. Yol üzerindeki ilk durağımız şeker kamışı tarlalarında çalışan
köleleri gözlemek için yapılan "Köle Kulesi"ni görmek oluyor. Tahtadan oldukça
dik merdivenleri çıkarsanız mükavatınızı güzel bir manzara olarak alıyorsunuz.
Kulenin altında ise Küba'da çoğu yerde olduğu gibi hediyelik eşya satıcıları
tezgahlarını açıyorlar. Beyaz iş adı verilen masa örtüsü vs. burada he çok
çeşitli hem de biraz daha ucuz. Santa Clara devrim açısından çok önemli bir
şehir çünkü Batista tarafından yollanan içi silah dolu trenin (Tren Blindado)
patlatılarak ele geçirildiği yer burası. Burada verilen mücadele son çatışma
olmuş ve devrim burada başarıya ulaşmış. Tren vagonlarının içinde matara,
kıyafet gibi bazı orjinal parçalar ve özellikle Che hakkında fotoğraf ve
dökümanlar bulunuyor. Bu nedenle vagonları içerisini kaçırmayın. Vagonların
olduğu alanda bir greyder bulunur; bu greyder trenin raylarını sökerek yoldan
33 çıkmasını sağlayan greyderdir. Bir de ortada beyaz beton bloklardan bir anıt
bulunur. Bu anıtın adı "Kaos" dur ve o andaki ortamı betimler.
Trenlerin olduğu yerde değil ama Santa Clara'da Che Guevara'nın anıtmezarı
bulunur. 1997 yılında, öldürülüşnden 30 yıl sonra Guevara'nın elleri olmayan
cesedinden kalan kemikler Bolivya'da bir uçak pistinin altından kazılarak
çıkarıldı, DNA testiyle kimliği tespit edilerek Küba'ya geri getirildi. 17 Ekim
1997'de cesedinden kalanlar, Bolivya'daki harekatta birlikte savaştığı 6 askerle
birlikte, Küba Devrimi'ni gerçekleştirdiği Santa Clara'da özel olarak hazırlanmış
anıt mezara askerî törenle gömüldü. Büyük ve yüksek bir konumda yer alan
Che'nin yanında 12 arkadaşında resmedildiği bir rölyef vardır.
Yine Santa Clara'da Sosyalist Parti'nin bahçesinde çok güzel bir Che heykeli
daha bulunur. Bu Che heykelinin üzerinde minik minik bir sürü heykel daha
bulunur ve herbirinin bir anlamı vardır. Bu heykelden çok etkilendiğimizi
belirtmeliyim.
[email protected]
www.gezilerimiz.com
34 

Benzer belgeler

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın.

Kitaptan bir bölüm okumak için tıklayın. Siem Rieap’a, Napoli’den kendi memleketi Arjantin-Rosario’ya kadar her yerdeki çarşılarda satılan ucuz tişörtlere basılmış milyonlarca kopyasına kadar Che yeryüzündeki her dilde bilinen bir isim. B...

Detaylı

Küba Gezisi - Patika Travel

Küba Gezisi - Patika Travel çıkarken yanınıza alın) ve girişte erkeklere verilen birer puro fiyata dahil. Biz 4 gece Havana'da kalıp sonra Cienfuegos, Trinidad ve Santa Clara'yı görmek üzere buradan ayrıldık. İsterseniz sıras...

Detaylı