T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin

Transkript

T.C. SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI Tüketicinin ve Rekabetin
T.C.
SANAYİ VE TİCARET BAKANLIĞI
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması
Genel Müdürlüğü
101 SORUDA
TÜKETİCİ MEVZUATI
VE
ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
Haziran 2006
ANKARA
Yayın No:158
SUNUŞ
Son 60 yıl içinde büyük bir hızla yaşanan bilimsel ve teknolojik gelişmeler bir taraftan
insan yaşamını oldukça kolaylaştırırken, diğer taraftan tüketim açısından insana bol seçenek
sunmuştur. Gümrük duvarlarının kaldırılması ve ekonomik entegrasyonların kurulması,
piyasaya sunulan mal ve hizmetlerin artışına ivme kazandırmıştır. Mal ve hizmet arzındaki
artış, etkin reklamcılığı, yeni pazarlama tekniklerini ve yeni satış yöntemlerini beraberinde
getirmiştir. Özellikle mesafeli satış, internet aracılığıyla satış, kredi kartı ile satış gibi yeni
satış yöntemlerinin geliştirilmesi, tüketicinin alım gücü olmasa bile mal ve hizmet almasını
kolaylaştırmıştır. Tüketicilerin alışveriş imkanları artarken buna paralel olarak sorunları da
artmıştır. Bu nedenle, tüketicileri koruyucu tedbirlerin alınması, gelişmiş ülkelerin
standardında yasal zeminin hazırlanması büyük önem taşımaktadır.
Bu amaç doğrultusunda, 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun
hazırlanmıştır. Kanun, ayıplı mallardan tüketici kredilerine, taksitli satışlardan satış sonrası
hizmetlere kadar birçok konuyu kapsamaktadır. Bu Kanunla birlikte, Türk Hukuk Sistemi;
tüketici mahkemeleri, tüketici sorunları hakem heyetleri, tüketici konseyi gibi yeni kurumlarla
tanışmıştır. Daha da önemlisi tüketicilerimiz haklarının ne olduğunu ve haklarını nasıl
kullanabileceklerini öğrenmiştir.
Ancak tüketicinin etkin korunmasının sağlanması için sadece yasal zeminin
hazırlanması yeterli olmamaktadır. Kanunun etkin biçimde uygulanması için, tüketicilerin
hakları konusunda bilinçlenmelerinin sağlanması, haklarını kullanmaları konusunda teşvik
edilmeleri ve Kanunla oluşturulan tüketici kurumlarının yapısının güçlendirilmesi büyük
önem arz etmektedir.
Tüketicileri,
haklarını
aramaları
konusunda
teşvik
etmek,
hak
aramalarını
kolaylaştırarak, en ucuz ve en hızlı biçimde haklarını aramalarını sağlamak amacıyla 1995
yılında il ve ilçelerde tüketici sorunları hakem heyetleri kurulmuştur. Bugün itibariyle ülke
genelinde 81 il ve 850 ilçede kurulu olan toplam 931 adet hakem heyeti faaliyet
göstermektedir.
Bilindiği üzere, 2003 yılında 4822 sayılı Kanunla yapılan Tüketicinin Korunması
Hakkında
Kanun’daki
değişiklikle,
tüketici
sorunları
hakem
heyetlerinin
yapısı
güçlendirilmiş, kararları, belli bir sınırın altındaki uyuşmazlıklar için bağlayıcı hale
1
getirilmiştir. Hakem heyeti kararı, İcra ve İflas Kanunu’nun ilamların yerine getirilmesi
hakkındaki hükümlerine göre yerine getirilmektedir. Anılan değişikliklerle, hakem heyetleri,
tüketicilerin hak aramaları konusunda başvurabilecekleri önemli bir merci haline gelmiştir.
Tüketici sorunları hakem heyetlerimizin hizmet alt yapısını güçlendirmek, çalışma
şartlarını iyileştirmek ve kurumsal kimliklerini geliştirmek amacıyla 81 sanayi ve ticaret il
müdürlükleri aracılığı ile tüm hakem heyetlerine tefrişat, standart tabela ve büro malzemeleri
ihtiyaçlarını gidermeye yönelik ödenek kullandırılmıştır. Ayrıca, yine hakem heyetlerinin
yapısını güçlendirmek amacıyla, Avrupa Birliği ile işbirliği içinde yürütülen, hakem
heyetlerinin kendi aralarında elektronik ortamda iletişimini oluşturmak, bu iletişim ağının
sürekliliğini sağlamak ve buna bağlı olarak heyetlerin hukuka uygun kararlar almasını temin
ederek etkinliğini arttırmak amacıyla, “Tüketicinin korunması mevzuatının tam uyumu,
yürütülmesi ve uygulanmasındaki çalışmalarda Türkiye’nin kapasitesinin güçlendirilmesi”
başlıklı proje kapsamında, bir taraftan hakem heyetlerinin teknik donanımı sağlanarak alt
yapısı güçlendirilmesi diğer taraftan da hakem heyeti üyelerine, tüketicinin korunması
mevzuatı ile ilgili olarak teorik ve uygulamaya yönelik eğitim verilmesi öngörülmektedir.
Diğer taraftan, tüketici sorunları hakem heyetlerinin yapısının güçlendirilmesi
amacıyla her yıl Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü tarafından hakem
heyetlerine verilen seminerler esnasında karşılaşılan sorular ile Kanunun ve ilgili mevzuatın
yorumlanması konusunda karşılaşılan sıkıntılar esas alınarak hakem heyetinin kendilerine
intikal eden uyuşmazlıkları değerlendirirken daha hızlı ve doğru karar alabilmesine katkı
sağlamak amacıyla “101 Soruda Tüketici Mevzuatı ve Örnek Yargıtay Kararları” isimli
kitap hazırlanmıştır. Ayrıca, 4077 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 1995 yılından bu yana
çıkan Yargıtay kararları, tüketici hukuku konusunda büyük bir içtihat oluşturmuştur. Bu kitap
ekinde
verilen
örnek
Yargıtay
kararları
da,
hakem
heyetlerinin
uyuşmazlıkları
değerlendirirken başvurabilecekleri önemli bir kaynak olacaktır.
Tüketicilerin haklarını aramaları konusunda önemli görev üstlenen tüketici sorunları
hakem heyetlerine, hazırlanan bu kitabın yararlı olmasını temenni ediyor, tüm hakem heyeti
üyelerine tüketiciler adına teşekkür ediyorum.
Özcan PEKTAŞ
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürü
2
101 SORUDA TÜKETİCİ MEVZUATI
Soru 1: Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna (TKHK) göre mal nedir?
TKHK’da gereğince; alış-verişe konu olan taşınır eşya, konut ve tatil amaçlı taşınmaz
mallar ve elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri
gayri maddi mallar, mal kapsamına girmektedir.
Taşınır eşya, özüne zarar vermeden bir yerden başka bir yere taşınabilen nesnelerdir.
Örneğin, tüketicinin evinde beslemek amacıyla aldığı evcil hayvan, telefon, mobilya,
bilgisayar, yiyecek, içecek, ilaç vb.
Konut ve tatil amaçlı taşınmazlar, tüketicinin konut amaçlı almış olduğu ev, tatil
amaçlı aldığı yazlık, devre mülk gibi taşınmazlardır.
Elektronik ortamda kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri
gayri maddi mallar; bilgisayar programları, kaset, CD gibi ses ya da görüntü içeren araçlardır.
Soru 2:Konut ve tatil amaçlı taşınmaz mal satımından kaynaklanan
uyuşmazlıkların TKHK kapsamında değerlendirilmesinin şartı nedir?
Konut ve tatil amaçlı taşınmaz mal satımından kaynaklanan uyuşmazlıkların TKHK
kapsamında değerlendirilebilmesi için, taşınmazı satan kişinin Kanunun 3. maddesinin (f)
bendi kapsamında kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri
kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişiler olması zorunludur. Bu kapsamda
müteahhitten taşınmaz satın alınması halinde, TKHK hükümleri uyuşmazlığa
uygulanabilecekken, oturduğu evi satan bir kişiden satın alınan taşınmaz açısından TKHK
hükümleri uyuşmazlığa uygulanamayacaktır.
Soru 3: İkinci el ürünler TKHK kapsamına girer mi?
İkinci el ürünler TKHK kapsamına girmemektedir. Bu nedenle, İkinci el ürünlere
ilişkin uyuşmazlıklar genel hükümler çerçevesinde sulh hukuk mahkemelerince çözüme
kavuşturulur (20.HD.25.04.2005, E.4338, K.5259).
Soru 4: Ayıplı mal nedir? Ayıp çeşitleri nelerdir?
TKHK’da ayıplı mal; “ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da
reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik
düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da tahsis
veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan
veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mallar” olarak
tanımlanmaktadır. Buna göre; bir maldaki ayıp, satıcının söylediği ve vaat ettiği vasıflarda
veya niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki
türde ortaya çıkabilecektir. Tanımdan da anlaşılacağı üzere 4 çeşit ayıptan bahsedilmektedir.
Bunlar; maddi, hukuki ve ekonomik ayıp ve miktar eksikliğinden kaynaklanan ayıptır.
1
Maddi ayıp: Bir mal, tüketiciler tarafından belirli bir amaç ile alınmaktadır. Bu
nedenle malın kendisinden beklenen amaçları gerçekleştirecek vasıflara sahip olması gerekir.
Bu amaca eşyanın fiziki yapısındaki bazı eksiklikler nedeniyle ulaşılamaması hallerinde
malda maddi ayıplar bulunduğu varsayılır. Maddi ayıbı “bir eşyada bulunan fiziki eksiklikler”
olarak tanımlayabiliriz. Bir malın yırtık, kırık, lekeli olması, yeni denilen bir otomobilin
kullanılmış olması veya hasarlı olması nedeniyle bazı parçalarının değiştirilmesi ya da tamir
edilmiş bulunması ve bunun söylenmemesi, fayansların çatlaması veya ufalanması gibi
ayıplar maddi ayıplara örnek verilebilir.
Hukuki ayıp: Satılan malda, maddi anlamda bir özür yoktur, mal maddi yönden
eksiksizdir. Ancak alıcının maldan yararlanmasını engelleyen, azaltan veya ortadan kaldıran
hukuki bazı yasaklama ve sınırlamalar söz konusudur. Örneğin satılan malın hukuka aykırı bir
marka taşıması, başkasına ait bir sınai veya telif hakkını ihlal etmesi, satılan bir otomobile
gümrük idaresince el konulması, satılan malın satım sırasında hacizli olması gibi durumlarda
hukuki ayıp vardır.
Ekonomik ayıp: Satılan malın verimi, elde edilecek tasarruf gibi iktisadi vasıflarının
eksik olmasıdır. Örneğin, saatte 160 km hız yaptığı söylenen aracın 110 km’nin üstüne
çıkamaması, aracın tanıtma ve kullanma kılavuzunda belirtilenden daha fazla yakıt yakması,
az miktarda elektrik tükettiği belirtilen aracın çok elektrik tüketmesi, bulaşık makinesinin
bulaşıkları yeteri kadar temizleyememesi, bilgisayarlarda programdaki fonksiyon bozukluğu,
program uyumsuzluğu, kapasite uygunsuzluğu gibi.
Miktar eksikliği: Niteliği etkileyen miktar eksiklikleri TKHK gereğince ayıp olarak
kabul edilmektedir. Miktar eksiklikleri malın ağırlık, hacim, yüzölçümü gibi hususlardaki
eksikliklerdir. Örneğin bir kumaşın veya halının santimetrekaresinde bulunması gereken
ilmek sayısının daha az olması, mutfak için alınan bir dolabın teslim edilmesi gerekenden
daha küçük ölçülerde olması gibi. Ancak, miktar eksikliği malın niteliğini etkilemiyorsa bu
durumda mal ayıplı sayılmaz. Örneğin, 3 metre aldığınız bir kumaşın 2 metre çıkması, 5 kg
aldığınız pirincin 4 kg çıkması gibi. Bu durumda, eksik ifa söz konusudur. Uyuşmazlık,
Borçlar Kanunu’nun 96 maddesi gereğince çözümlenir.
Soru 5: Satın alınan bir mal yerine başka bir malın teslim edilmesi ayıplı mal
kapsamına girer mi?
Ayıplı maldan söz edilebilmesi için, sözleşmeyle kararlaştırılan malın teslim edilmiş
olması, fakat o malda bulunduğu belirtilen vasıfların bulunmaması veya çeşidi ve niteliği
gereği malın taşıması gereken özelliklerin eksik olması gerekir. Satın alınan bir mal yerine
başka bir malın verilmesi ayıplı olarak değerlendirilemez. Bu durumda, yanlış ifa söz
konusudur. (11. HD, 5.5.1987, E.949, K.2708; 11.HD, 20.2.1990, E.9372, K.1085).
Soru 6: Satın alınan mal yerine başka bir mal teslim edilmiş ve bu mal tüketici
tarafından kabul edilmiş ise tüketici seçimlik haklardan yararlanabilir mi?
Tüketiciye almış olduğu mal yerine başka bir mal teslim edilmiş ve bu mal da tüketici
tarafından kabul edilmiş ise, malın ayıplı çıkması durumunda tüketici TKHK’da belirtilen
haklarından yararlanabilir.
2
Örneğin, altın kolye alan tüketiciye gümüş kolye verilmiş ve tüketici bu kolyeyi kabul
etmişse, gümüş kolyenin ayıplı çıkması durumunda tüketici TKHK’nun 4. maddesi gereğince
seçimlik haklarını kullanabilecektir.
Soru 7: Maldaki ayıptan sorumlu tutmanın maddi koşulları nelerdir?
Bir malın ayıplı çıkması durumunda maldaki ayıptan sorumlu tutmanın maddi
koşulların mevcut olup olmadığına bakılmalıdır. Bu koşullar; ortada ayıp sayılan eksikliğin
olması, ardından maldaki eksikliğin önemli olması ve ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya
geçtiği anda varolması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması olarak
sayılabilir.
Soru 8: Ayıplı bir mal karşısında tüketicinin hakları nelerdir? Tüketici seçimlik
hakları ile tazminat isteme hakkını kimlere karşı kullanabilir?
Almış olduğu malın ayıplı çıkması durumunda tüketici, aşağıda yer alan haklardan
birini kullanabilir.
(1)
(2)
(3)
(4)
Bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme,
Malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi,
Ücretsiz onarım isteme,
Ayıp oranında bedel indirimi.
Tüketici bu haklarının yerine getirilmesini imalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente,
ithalatçı ve Kanunun 10 uncu maddesinin beşinci fıkrasına göre kredi verenden talep edebilir.
Ancak ayıplı mal ölüm ve/veya yaralanmaya yol açtıysa ve/veya kullanımdaki diğer mallarda
zarara neden olduysa, tüketici, ayıplı malın vermiş olduğu zararların tazminini sadece
imalatçı-üreticiden isteyebilir.
Soru 9: Ayıplı malın vermiş olduğu zararlar konusunda tüketicinin ve imalatçıüretici sorumluluğu nedir?
Ayıplı bir malın, bir kişinin ölümüne veya yaralanmasına ya da başka bir malın zarar
görmesine
sebep
olması
halinde
imalatçı/üretici
doğan
zararı,
kusuru aranmaksızın tazmin etmekle yükümlüdür. Başka bir deyişle imalatçı/üretici, üretmiş
olduğu malın sebep olduğu zararı tazmin etmek zorundadır.
Zarar görenin sorumluluğu ise, malın ayıbını, uğradığı zararı ve ayıp ile zarar
arasındaki nedensellik bağını ispat etmektir. Zarar gören bunu ispat edemezse, ortaya çıkan
zarardan dolayı tazminat alamayacaktır.
Soru 10: İmalatçı/üretici ayıplı malın neden olduğu zarara ilişkin sorumluluktan
kurtulabilir mi?
İmalatçı/üretici aşağıdaki durumlardan birini ispatladığı taktirde malın sebep olduğu
zarardan sorumlu tutulamaz:
a) Malı piyasaya sürmemiş olması.
b) Malın, satılmak gayesiyle veya ticari faaliyetlerin seyri sırasında üretilmemiş
olması.
3
c) Tüm hal ve şartlar göz önünde bulundurulduğunda, zarara sebep olan ayıbın, mal
piyasaya sürüldüğünde mevcut olmaması.
d) Malın teknik düzenlemesinin ayıba neden olması.
e) Mal piyasaya sürüldüğünde mevcut bulunan bilimsel ve teknolojik bilgilerin,
ayıbın varlığının bilinmesine imkan vermemesi.
Ayrıca nihai malın tasarımı ya da bu malın imalatçı/üreticisinin talimatı sebebiyle,
bütünü oluşturan parçalardan birinin imalatçı/üreticisi, o malın ayıbından sorumlu değildir.
Soru 11: Ayıplı malın neden olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse
sorumlu ise zararı kim tarafından tazmin edilecektir?
Ayıplı malın neden olduğu zararlardan dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu
taktirde, bunlar müteselsilen sorumludurlar. Başka bir deyişle, zarar gören zararını, zarara
sebep olan kişilerin herhangi birinden talep edebilecektir. Ancak zararın, tüketicinin veya
tüketicinin sorumlu olduğu üçüncü bir kişinin kusurundan kaynaklanması halinde tüm hal ve
şartlar göz önüne alınarak, imalatçı/üreticinin sorumluluğu azaltılabilir veya kaldırılabilir.
Soru 12: Ayıplı mallarda zamanaşımı süresi ne kadardır?
Ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile sorumluluk
üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile;
a) Malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir.
b) Konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda zamanaşımı beş yıldır.
Ayıplı malın neden olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık
zamanaşımına tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden
başlayarak on yıl sonra ortadan kalkar.
Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse
zamanaşımı süresinden yararlanılamaz.
Örneğin, 11.07.1997 tarihinde alınan bir aracın, bu tarihten sonra direksiyon
sistemindeki arızanın varlığı yetkili servisçe tespit edilmiş, parça değişikliklerinden sonra da
aynı arza ortaya çıkmış, araç tekrar yetkili servise götürülmüş, yetkili servisçe parça
değişiklikleri ve yağlama gibi geçici tedbirlerle sorun giderilmeye çalışılmış ancak tüketicinin
araçtan beklediği verimi almasını önleyecek ölçüde aynı arızaların tekrarlanması üzerine,
tüketici fabrikaya başvurup, başka bir yetkili servise de aracını götürmüş ve bu serviste
arızanın hayati öneme haiz olduğunun belirtilmesi üzerine tüketici araç üzerinde Makine
Mühendisleri Odasınca belirlenen bilirkişiye yaptırdığı inceleme ve tespitle aracın üretim
arızasının bulunduğunu tespit ettirmiş, satıcıya ait yetkili serviste ücreti karşılığı yeniden
parça değişikliği yapılmış, ancak araçta aynı arıza 18.04.2002 tarihinde yeniden ortaya çıkmış
ve yine serviste tamir yoluyla giderilmeye çalışılmıştır.
Bu bağlamda; somut olay incelendiğinde ve olayın açıklanan gelişimi ve deliller
dikkate alındığında araçta üretim hatası bulunup, bunun gizli ayıp olduğuna kuşku yoktur.
Zira, tüketici üretici onarımı yetkili servis istasyonları eliyle yaptırmıştır. Bu istasyonlar
satılan araçların teknik özellikleri itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en
kısa sürede ve tam anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme
4
yanılma ile aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste
bulundurulmasının sonuçları tüketiciye mal edilemez.
Araç, 11.07.1997 tarihinde alınmıştır. Tüketici, 20.06.2001 tarihinde arabanın yenisi
ile değiştirilmesini veya değer kaybının telafisini ve 1.475.894.449 lira tamir ücreti ile
40.000.000 TL bilirkişi ücretinin faizi ile satıcıdan alınmasını istemiştir. Aracın alınış tarihine
ve dava tarihine bakıldığında iki yıllık zamanaşımı süresi dolmuştur. Ancak, üretim hatasının
varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin tüketiciyi sonuç
alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla tekrarlaması dikkate
alınmalıdır. Somut olayda hile ile gizlenmiş bir ayıp sözkonusudur. Bu nedenle, satıcı
zamanaşımı süresinden yararlanamayacaktır. Tüketici lehine karar verilmelidir. (Yargıtay
Genel Kurulu, 18.2.2004, E.2004 / 4-29, K.2004/83)
Soru 13: Ayıplı hizmet nedir? Ayıplı bir hizmet karşısında tüketicinin hakları
nelerdir?
Ayıplı hizmet; sağlayıcı tarafından bildirilen reklam ve ilânlarında veya standardında
veya teknik kuralında tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da
yararlanma amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan
veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren hizmetlerdir.
Tüketici ayıplı hizmetten dolayı aşağıda belirtilen seçimlik haklarını hizmetin ifa
edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde kullanarak sağlayıcıdan isteyebilir;
1- Sözleşmeden dönme,
2- Hizmetin yeniden görülmesi,
3- Ayıp oranında bedel indirimi.
Ancak, tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesi, durumun gereği olarak haklı görülemiyorsa, bu
takdirde sadece bedelden indirim ile yetinilir.
Ayrıca; tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı hizmetin neden olduğu,
a) Ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan,
b) Kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan
hallerde tazminat da isteyebilir. Sağlayıcı, tüketicinin seçtiği bu talebi yerine getirmekle
yükümlüdür. Sağlayıcı, bayi, acente ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına göre kredi veren,
ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin seçimlik
haklarından dolayı mütelsilen sorumludur. Başka bir deyişle tüketici zararının tazminini
tedarik zincirinde yer alan kişilerin herhangi birinden de talep edebilirler.
Örneğin, bir tüketici üniversiteye hazırlanmak amacıyla bir dershaneye kayıt olmuştur.
Dershane ücreti karşılığında bir miktar peşin ödeyip kalanı için 9 senet imzalamıştır.
Dershane 3 ay sonra kapanmıştır ve dershane sahibi bu senetleri tahsil etmek amacıyla
hizmeti tam olarak vermediği halde senetleri tahsil etmek için bankaya vermiştir. Bu
durumda; sağlayıcı vaat ettiği hizmeti vermediği için tüketici ayıplı hizmetten dolayı seçimlik
haklarını kullanabilir. ( 13.HD., 9.11.1998, E.6965, K.8859)
Başka bir örnekte, tüketici, halısını temizletmek üzere bir firmaya verir. Firma, verdiği
hizmet karşılığında düzenlemesi gereken fişi tüketiciye vermemiş, üzerinde temizlik
5
malzemesi satışı yazan bir fiş vermiştir. Firmanın verdiği hizmet sonucunda halı zarar
görmüştür. Tüketici, zararının karşılanması amacıyla dava açmıştır. Firma tüketiciye sadece
temizlik malzemesi sattığını, verdiği fişin de temizlik malzemesi satışına ilişkin olduğunu
iddia etmiştir. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından, firmanın reklam amacıyla dağıtmış
olduğu broşürlerde sadece halı temizleme hizmetine ilişkin bilgilerin yer aldığı temizlik
malzemesi satışına ilişkin hiçbir bilginin yer almadığı, temizlik malzemesi satışına ilişkin fiş
verilmesinin tüketiciyi aldatmaya yönelik bir işlem olduğunu belirerek tüketici lehine karar
vermiştir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 25.2.2004, E.2004/ 15-83, K.2004/98).
Soru 14: Haksız şart nedir? Sözleşmelerdeki haksız şart değerlendirilmesinde göz
önünde bulundurulması gereken hususlar nelerdir?
Satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere etmeden, tek taraflı olarak sözleşmeye
koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak ve yükümlülüklerinde iyi niyet kuralına aykırı
düşecek biçimde tüketici aleyhine dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır.
Bir sözleşme şartının haksız şart olup olmadığı değerlendirilirken, öncelikle sözleşme
hazırlanırken sözleşme şartlarının tüketiciyle müzakere edilip edilmediğine bakılır. Eğer bir
sözleşme şartı önceden hazırlanmışsa ve özellikle standart sözleşmede yer alması nedeniyle
tüketici içeriğine etki edememişse, o sözleşme şartının tüketiciyle müzakere edilmediği kabul
edilir. Sözleşmenin bütün olarak değerlendirilmesi sonucunda sözleşmenin standart sözleşme
olduğu sonucuna varılırsa, bu sözleşmedeki bir şartın belirli unsurlarının veya münferit bir
hükmünün müzakere edilmiş olması, sözleşmenin kalan kısmında haksız şartlara ilişkin
değerlendirme yapılmasına engel teşkil etmeyecektir. Yukarıdaki açıklamalar dikkate alınarak
sözleşmenin değerlendirilmesi sonucunda, sözleşmede tarafların hak ve yükümlülüklerde
tüketici aleyhine bir dengesizliğe neden olan bir hüküm varsa o hüküm haksız şart olarak
tespit edilir.
Sözleşme şartlarının tüketicinin anlayabileceği şekilde açık ve anlaşılır dille yazılmış
olması gerekir. Bir sözleşme şartının haksızlığı değerlendirilirken,
a- Sözleşme konusu olan mal veya hizmetin niteliği,
b- Sözleşmenin yapılmasını sağlayan şartlar,
c- Onun bağlı olduğu sözleşmelerin tüm şartları,
dikkate alınır. Şartların haksızlığının takdirinde, bu şartlar açık ve anlaşılır bir dille kaleme
alınmış olmak koşuluyla;
a- Gerek sözleşmeden doğan asli edim yükümlülükleri arasındaki,
b- Gerekse mal veya hizmetin gerçek değeri ile sözleşmede belirlenen fiyatı
arasındaki,
dengeye ilişkin bir değerlendirme yapılamaz.
Sözleşmede yer alan bir şartın ne anlama geldiği hukukun yorum yöntemleriyle
belirlenemiyorsa, tüketici lehine olan yorum tercih edilir.
Sözleşmedeki haksız şartlara ilişkin örnekler Tüketici Sözleşmelerindeki Haksız
Şartlar Hakkında Yönetmelik ekinde yer almaktadır. Yönetmelik ekinde yer alan haksız
şartlar sadece örnektir. Bunların dışında da tüketici sözleşmelerinde birçok haksız şart vardır.
6
Soru 15: Tüketici sözleşmelerindeki haksız şartlarda tüketicinin hakları nelerdir,
hukuki sonucu nedir?
Tüketicilerle imzalanan sözleşmelerdeki haksız sözleşme şartları geçersizdir. Tüketici
sözleşmedeki haksız şartın gereğini yerine getirmez. Hukuken haksız şartlar batıldır, yani
geçersizdir. Geçersiz sayılan bu hükümler olmadan da sözleşme ayakta tutulabiliyorsa
sözleşmenin geri kalanı varlığını korur, başka bir deyişle sözleşme geçerlidir. Bu durumda,
sözleşmenin kısmen veya tamamen ifa edilmiş olup olmamasına göre sözleşme tamamen
geçersiz sayılmamalı, o sözleşme hükmünün hukuk ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde
edimler ve menfaatler dengesine göre düzeltilmesi yoluna gidilmelidir. (13.HD, 23.11.2005,
E.2005/11428, K.2005/17306)
Başka bir örnekte; tüketici kredi sözleşmesindeki temerrüt faizi ile ilgili oranların
banka tarafından sonradan tek taraflı belirlenmesi halinde, sözleşme hükümleri haksız şart
olarak değerlendirilmiş, ancak tamamen geçersiz sayılmamış, bankanın sözleşme ile kendisine
tanınan faiz oranlarını tek taraflı belirleme ve arttırma yetkisini, hakkın kötüye kullanılması
niteliğinde kullanıp kullanmadığı belirlenmesi ve temerrüt tarihi itibariyle diğer bankaların
aynı türden kullandırdığı kredilerin faiz oranları araştırılarak, istenebilecek temerrüt faiz oranı
tespit edilmesinin gerektiği kararına varılmıştır. (13.HD, 23.11.2005, E.2005/11428,
K.2005/17306).
Başka bir örnekte, cep telefonu aboneliği için tüketici tarafından imzalanan bir
sözleşmede faturada belirtilen son ödeme tarihini geçen ödemeler için uygulanacak faiz
oranlarının, abonelere gönderilen faturalarda bildirileceği belirtilmiş olup, davalıya gönderilen
faturalarda bu faiz oranının aylık % 8 üzerinden günlük olarak hesaplanacağı açıklanmıştır.
Yargıtayca verilen Kararda, diğer telefon şirketlerinin uyguladığı faiz oranlarının dava konusu
olan fatura tarihindeki ortalamasının hesaplanması o dönemdeki diğer ekonomik etkenlerde
dikkate alındığında uygulanan faiz oranının haksız ve fahiş olup olmadığının bilirkişi vasıtası
ile araştırılması ve hasıl olacak sonuca göre sözleşme şartının haksız olup olmadığı
değerlendirilerek uygun bir karar verilmesinin gerektiği belirtilmiştir. (13.HD., 24.11.2005,
E.2005/11099, K.2005/17357)
Soru 16: Taksitle satış nedir? Taksitli satışlara ilişkin sözleşme yazılı
yapılmadığında sözleşme geçerlimidir?
Taksitle satış, satım bedelinin en az iki taksitle ödendiği ve malın veya hizmetin
sözleşmenin düzenlendiği anda teslim veya ifa edildiği satım türüdür. Taksitle satış
sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması ve bir nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur.
Yazılı biçimde yapılmayan sözleşmeler geçersizdir. Sözleşmenin geçersiz olması durumunda
TSHH kararında, tarafların birbirlerinden aldıklarını geri vermeleri hususuna yer vermelidir.
Soru 17: Taksitli satışlara ilişkin sözleşmelerde bulunması gereken şekil
şartlarının olmaması durumunda sözleşme geçerlimidir? Taksitli satışlardaki
“muacceliyet şartları” nelerdir?
Taksitli satış sözleşmelerinde yer alması gereken şartlar TKHK’nun 6/A maddesinin
ikinci fıkrasında belirlenmiştir. Tüketici tarafından imzalanan taksitli satış sözleşmesinde,
Kanunda belirlenen sözleşme şartlarının bir veya daha fazlasının bulunmaması durumunda,
7
Kanunun 6. maddesinin altıncı fıkrası uyarınca imzalanan sözleşme geçerli olacaktır. Ancak
sözleşmede yer alan eksikler satıcı veya sağlayıcı tarafından derhal giderilmelidir.
Satıcı veya sağlayıcı, taksitlerden birini veya birkaçının ödenmemesi halinde kalan
borcun tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak; ancak satıcının veya
sağlayıcının bütün edimlerini ifa etmiş olması durumunda ve tüketicinin birbirini izleyen en
az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi ve ödenmeyen taksit toplamının satış bedelinin en
az onda biri olması halinde kullanılabilir. Ancak satıcının veya sağlayıcının bu hakkını
kullanabilmesi için en az bir hafta süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması gerekir.
Soru 18: Devre tatil sözleşmesi hangi durumda geçersizdir?
Devre tatil sözleşmesi: En az üç yıl süre için yapılan ve bu süre zarfında yıl içinde,
belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için bir veya daha fazla
sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri ya da devri taahhüdünü içeren sözleşme ya da
sözleşmeler grubudur.
Devre tatil sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının
tüketiciye verilmesi zorunludur. Yazılı olarak yapılmayan devre tatil sözleşmeleri geçersizdir.
TSHH, devre tatil sözleşmesi yazılı olarak yapılmadığı takdirde, sözleşmenin geçersizliğine
tarafların birbirlerinden aldıklarını geri vermelerine karar vermelidir.
Soru 19: Devre tatil sözleşmelerinde cayma hakkı nasıl düzenlenmiştir?
Tüketici, sözleşmenin her iki tarafça imzalanmasından itibaren on gün içinde hiçbir
sebep göstermeksizin ve hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin cayma hakkını
kullanarak sözleşmeden dönebilir.
Sağlayıcı, on günlük cayma süresi dolmadan devre tatil sözleşmesine konu mal
ve/veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme yapmasını veya borç
altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez. Ancak, sözleşmenin devre tatil
sözleşmesine konu tesiste akdedilmesi halinde, sağlayıcı tüketiciden herhangi bir isim altında
ödeme yapmasını veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyebilir. Bu durumda
sözleşmenin devre tatile konu tesiste yapıldığını ispat külfeti sağlayıcıya aittir. Tüketicin 10
günlük cayma süresi geçerlidir.
Soru 20: Devre tatil nedir? Eski tarihli devre tatil sözleşmelerine 4822 Sayılı
Kanunla Değişik 4077 Sayılı Kanun hükümleri uygulanır mı?
Devre tatil sözleşmeleri, en az 3 yıllık süre için ve 1 haftadan az olmayacak bir dönemi
kapsayacak şekilde bir veya birden fazla taşınmazın kullanım hakkının devredildiği
sözleşmelerdir. Devre tatil sözleşmelerinin alt sınırı Kanunla tespit edilmiş ancak üst sınırı
belirlenmemiştir. Uygulamada en az 10 yıllık süreyi kapsayan devre tatil sözleşmeleri
yapılmaktadır.
Bu tür sözleşmeler süreklilik arz etmektedir. Bu nedenle 4822 Sayılı Kanunla Değişik
4077 Sayılı Kanun hükümleri devre tatil sözleşmelerine uygulanır. TSHH, devre tatil
sözleşmelerine ilişkin bir uyuşmazlık konusunda başvuru yapıldığında 4822 Sayılı Kanunla
Değişik 4077 Sayılı Kanun hükümlerine göre karar verir.
8
Örneğin eski tarihli sözleşmelerde haksız sözleşme şartı var ise haksız şart niteliğinde
olan sözleşme şartının tüketici için geçersiz olduğuna karar verir.
Soru 21: Devre mülk nedir? Devre tatil ile devre mülk arasındaki farklılıklar
nelerdir?
Devre mülke ilişkin düzenlemeler Kat Mülkiyeti Kanunu’nda yer almaktadır. Devre
mülk, mesken olarak kullanılmaya elverişli bir yapı veya bağımsız bölümün ortak
maliklerinden her biri lehine bu yapı veya bağımsız bölümden yılın belli dönemlerinde
istifade hakkı, müşterek mülkiyet payına bağlı bir irtifak hakkı olarak kurulmaktadır. Süresi
en az 15 gündür. Resmi şekilde yapılır, tapuya tescil ettirilir. Tapuya tescil ettirilmeyen devre
mülk satışları geçersizdir. Devre tatil ise, en az üç yıl süre için yapılan ve bu süre zarfında yıl
içinde, belirli veya belirlenebilecek ve bir haftadan az olmayacak bir dönem için bir veya daha
fazla sayıdaki taşınmazın kullanım hakkının devri ya da devri taahhüdünü içeren sözleşme ya
da sözleşmeler grubudur.
Devre mülk sözleşmeleri, tüketici mevzuatında yer alan devre tatil sözleşmelerine
ilişkin düzenlemelere tabi değildir. Devre mülkte her hangi bir ayıp varsa ayıplı mala, taksitle
satıldıysa taksitli satışlara, kapıdan satış yöntemiyle satıldıysa kapıdan satışlara veya
kampanyalı satışı yapıldıysa kampanyalı satışlara ilişkin düzenlemelere tabidir. Devre mülk
satışının anılan düzenlemeler çerçevesinde değerlendirilmesi yapılabilir, ancak devre tatil
sözleşmelerine ilişkin düzenlemeler çerçevesinde değerlendirmesi yapılamaz.
Soru 22: Devre mülk konusundaki uyuşmazlıklar TKHK kapsamına girer mi?
TKHK’da yer alan mal tanımı, konut ve tatil amaçlı taşınmazları da kapsamaktadır.
Buna göre, tüketicinin konut amaçlı almış olduğu ev, tatil amaçlı aldığı yazlık, deve mülk gibi
taşınmazlar Kanun kapsamına girmektedir.
Devre mülk hakkı Kat Mülkiyet Kanunu’nda düzenlenen taşınmazın müşterek
mülkiyet payına bağlı bir hak olup resmi şekilde yapılması gerekmektedir. Başka bir deyişle
devre mülk hakkı tapuya tescil ettirilmelidir. Tapuya tescil ettirilmeyen devre mülk
sözleşmeleri geçersizdir. Uyuşmazlığın TKHK kapsamında değerlendirilebilmesi için
sözleşmenin geçerli olması gerekmektedir. Geçersiz sözleşmeler TKHK kapsamında
değerlendirelemez(13.HD., 09.03.2005, E.1221, K.3812).
Devre mülke ilişkin bir uyuşmazlığa bakan TSHH öncelikle devre mülk hakkı tapuya
tescil ettirilmiş olduğuna bakmalıdır. Devre mülk hakkı tapuya tescil ettirilmiş ise o takdirde
uyuşmazlığı TKHK kapsamında değerlendirerek karara varmalıdır.
Soru 23: Devre mülk ve devre tatil sahiplerinden alınan servis bedelleri
arasındaki fark nedir?
Devre mülklere ait yıllık bakım ücretleri ile devre tatillere ait yıllık bakım ücretlerinin
hesaplanmasının farklı yapılması gerekmektedir. Yargıtay 13. Hukuk Dairesi tarafından
onanan Ankara 2. Tüketici Mahkemesi’nin 17.06.2004 tarihli, 2004/860 Esas Nolu ve
2004/375 Karar Nolu devre tatillerde aidat bedeli indirimine ilişkin Kararında, devre tatil alan
tüketicinin, devre tatil sözleşmesi ile satıcıdan devre mülk almadığı, gayrimenkullun aynına
ilişkin giderlerden kullanıcının (kiracı) sorumlu olamayacağı, bu tür giderlerden gayrimenkul
sahibinin sorumlu olacağı, devre tatillerin devre mülklerden farklılık arz ettiği ve hizmet satın
9
alan devre tatil malikinden gayrimenkul bakım-onarım-tamir-alt yapı güzelleştirme gibi
taşınmazın aynına ilişkin masrafların tüketiciden istenemeyeceği hükmüne varılmıştır.
Soru 24: Paket tur nedir? Paket tur sözleşmesi hangi durumda geçersizdir?
Paket tur sözleşmesi: ulaştırma, konaklama ve bunlara yardımcı sayılmayan diğer
turistik hizmetlerin en az ikisinin birlikte, her şeyin dahil olduğu fiyatla satılan veya satış
taahhüdü yapılan ve hizmeti 24 saatten uzun bir süreyi kapsayan veya gecelik konaklamayı
içeren sözleşmelerdir.
Paket tur sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir nüshasının
tüketiciye verilmesi zorunludur. Yazılı olarak yapılmayan devre tatil sözleşmeleri geçersizdir.
TSHH, paket tur sözleşmesi yazılı olarak yapılmadığı takdirde, sözleşmenin geçersizliğine
tarafların birbirlerinden aldıklarını geri vermelerine karar vermelidir.
Soru 25: TKHK’ya göre kampanyalı satış nedir? Bu satış türünü taksitli satıştan
ayıran en önemli farkı belirtiniz.
Kampanyalı satış;
- Gazete, radyo, televizyon ilânı ve benzeri yollarla tüketiciye duyurularak
düzenlenen kampanyalara iştirakçi kabul edilmesi,
- Malın veya hizmetin daha sonra teslim veya ifa edilmesi
suretiyle yapılan satış türüdür.
Kampanyalı satışı taksitli satışlardan ayıran en önemli özellik, malın teslimi veya
hizmetin yerine getirilmesinin taksitli satışlarda olduğu gibi sözleşmenin düzenlendiği tarihte
değil, daha sonra gerçekleştirilmesidir.
Soru 26: Kampanyalı satış sözleşmesinin geçerlilik şartları nelerdir?
Kampanyalı satış sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve yazılı sözleşmenin bir
nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. Ayrıca, yazılı sözleşmede 4077 sayılı Kanun’un
“Taksitli Satışlar” başlıklı 6/A maddesinin ikinci fıkrasında belirtilen sözleşmedeki asgari
koşullara ek olarak “kampanya bitiş tarihi” ile “mal veya hizmetin teslim veya yerine
getirilme tarih ve şekli”ne ait bilgilerin de sözleşmede yer alması gerekir.
TSHH tarafından yapılan incelemede, kampanyalı satış sözleşmesinin yazılı
yapılmadığının anlaşılması halinde, yazılı olarak yapılmayan sözleşmenin geçersizliğine,
tüketicinin borçlu olmadığının tespitine ve alınanların iadesine karar verilmelidir.
Soru 27: Kampanyalı satışlarda ilan ve taahhüt edilen mal veya hizmetin
teslimatının veya ifasının hiç ya da gereği gibi yapılmaması durumunda sorumluluk
kime aittir?
İlan ve taahhüt edilen mal veya hizmetin teslimatının veya ifasının hiç ya da gereği
gibi yapılmaması durumunda, satıcı, sağlayıcı, bayi, acente, imalatçı-üretici, ithalatçı ve 4077
sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin beşinci fıkrasına göre kredi veren müteselsilen
sorumludur.
10
Örneğin tüketici, X Bankası’nın Y A.Ş.’nin yaptığı otomobil kampanyasına iştirak
edilmesi halinde daha düşük faiz ile kredi verileceğinin belirtilmesi nedeniyle kampanyaya Y
A.Ş.’nin bayisine başvurarak katılmış fakat, kendisine sözleşme konusu otomobilin daha
düşük bir modeli teslim edilmiştir. Bu durumda, tüketiciye düşük model otomobil teslim
edilmesinden dolayı Y A.Ş. ile X Bankası müteselsilen sorumludur.
Soru 28: Kampanyalı satışlarda Bakanlık iznine tabi olan mallar hangileridir?
a) Konut ve tatil amaçlı taşınmaz,
b) Motorsiklet,
c) Otomobil,
d) Minibüs.
Yukarıda belirtilen malların dışında kalan mallar ile hizmetlerin, kampanyalı satış
yöntemi ile satılması durumunda Bakanlıktan veya Müdürlükten izin alınmasına gerek
yoktur.
Söz konusu mal gruplarına ait kampanya düzenleyenler, kampanyalarını ülke
genelinde yapacaklar ise Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’ne, yerel
düzeyde yapmak isterlerse İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğüne başvurarak “Kampanyalı Satış
İzin Belgesi” almak zorundadırlar.
TSHH’nde görülmekte olan uyuşmazlık yukarıdaki mal gruplarına ait ve kampanya
Kampanyalı Satış İzin Belgesi olmadan yapılmış ise, başka bir unsurun araştırılmasına gerek
olmadan kampanyalı satış işleminin iptaline, tüketicinin bu işlem nedeniyle satıcıya borçlu
olmadığının tespitine ve alınanların iadesine karar verilmelidir.
Soru 29: Kampanyalı satışlarda tüketicinin cayma hakkı var mıdır? Var ise
süresi ve uygulama şekli nedir?
Evet, vardır. Bu süre, Kanun’da cayma hakkı düzenlenmiş diğer satış türlerinden
farklı olarak belirli bir süre olmayıp, kampanya konusu sözleşmede belirlenmiş olan mal
veya hizmetin tüketiciye teslim veya yerine getirileceği tarihe kadardır. Tüketici sözleşmede
belirlenen bu tarihe kadar kampanyadan her zaman ayrılma, yani cayma hakkına sahiptir.
Söz gelimi, tüketici Y A.Ş.’nin düzenlediği otomobil kampanyasına iştirak etmiş ama
teslim tarihi olan 15.06.2006’den önce 10.06.2006 günü kampanyadan ayrılmak istediğini
iadeli taahhütlü mektupla Şirket’e bildirmiştir. Tüketici, bu kararını otomobilin teslim
tarihinden önce ve usulüne uygun olarak bildirdiği için, kampanyadan ayrılma, diğer bir
anlatımla cayma hakkını kullanmıştır.
Tüketicinin kampanyadan ayrılması halinde satıcı veya sağlayıcı, mal veya hizmetin
sözleşmede belirlenen teslim veya ifa tarihini geçmemek şartıyla ödemiş olduğu tüm bedeli ve
kıymetli evrakı tüketiciye iade etmekle yükümlüdür.
TSHH, cayma hakkına ilişkin bir çekişmenin varlığı halinde sözleşme ve eklerindeki
teslim tarihi ile tüketicinin cayma iradesi beyanı tarihine bakmalı ve cayma hakkının usulüne
uygun kullanıldığını tespit etmesi halinde, kararında, ayrıca söz konusu iade işleminin Medeni
Kanun’un 2 nci maddesi hükmü çerçevesinde yapılması gerektiğini belirtmelidir.
11
Soru 30: Kampanyalı satış sözleşmelerinde ön ödeme tutarı, sözleşme bedelinin
ne kadarından fazla olamaz?
Kampanyayı düzenleyen ile tüketici arasında akdedilen yazılı sözleşmede aksi
kararlaştırılmadıkça, ön ödeme tutarı, mal veya hizmetin satış bedelinin yüzde kırkından fazla
olamaz.
Örneğin, kampanyalı satış sözleşmesinde satış fiyatı 40.000 YTL olan bir otomobile
ilişkin olarak aksi belirtilmemiş ise tüketiciden bu fiyatın %40’ı oranındaki 16.000 YTL’den
daha fazla ön ödeme yapması istenemez. Fakat tüketici ile A A.Ş., sözleşmede belirterek ön
ödeme bedeli olarak %40’dan daha yüksek bir oranı kararlaştırabilirler.
Soru 31: Kampanyalı Satış İzin Belgesinin geçerlilik süresi ne kadardır?
Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü veya İl Sanayi ve Ticaret
Müdürlüğü tarafından onaylanan kampanya düzenleme yetki belgelerinin geçerlilik süresi bir
yıldır.
Yetki belgeleri onay tarihi esas alınarak belgenin onay işleminin yapıldığı yerde, her
yıl vize edilir.
Geçerlilik süresinin dolmasını takip eden üç ay içerisinde vizesi yaptırılmayan belgeler
geçersiz sayılır.
Kampanyalı satışlara ilişkin Yönetmeliğe aykırı uygulamaların tespiti ve bununla ilgili
olarak Genel Müdürlüğün veya Müdürlüğün uyarısına rağmen, bu durumun düzeltilmemesi
halinde, verilen izin iptal edilir.
İzni iptal edilen kişilerin mensubu olduğu ilgili meslek kuruluşlarına da durum
bildirilir. Ayrıca, iznin iptal edildiği, düzenleyicinin kayıtlı olduğu meslek kuruluşunca
giderleri düzenleyiciden alınmak kaydıyla, Türkiye genelinde yayımlanan ve tirajı yüzbinin
üzerinde olan en az bir gazetede ilan edilir.
Soru 32: Kampanyalı satışlarda mal ya da hizmetin teslim veya ifa süresi ne
kadardır?
Kampanyalı satışlarda malın teslim ya da hizmetin ifa süresi on iki ayı aşamaz. Konut
ve tatil amaçlı taşınmaz mallar için bu süre otuz aydır.
Tüketicinin ödemeye ilişkin tüm edimlerini yerine getirmesi durumunda, malın teslimi
ya da hizmetin ifası, ödemenin bitimini takiben en geç bir ay içinde yapılmak zorundadır.
Soru 33: Kapıdan satış sözleşmelerinin geçerlilik şekli nedir?
Kapıdan satış sözleşmelerinin yazılı olarak yapılması ve yazılı sözleşmenin bir
nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur.
TSHH tarafından yapılan incelemede, kapıdan satış sözleşmesinin yazılı
yapılmadığının anlaşılması halinde, yazılı olarak yapılmayan sözleşmenin geçersizliğine,
tüketicinin borçlu olmadığının tespitine ve alınanların iadesine karar verilmelidir.
12
Soru 34: Kapıdan satış nasıl yapılabilir?
Kapıdan satış, ilgili Yönetmeliğinde belirtilen usule uygun olarak İl Sanayi ve Ticaret
Müdürlüklerine yapılan başvuru sonucunda alınacak “Kapıdan Satış Yetki Belgesi” ile
yapılabilir.
Yazılı olarak yapılan kapıdan satış sözleşmesinin birinci sayfasında tüketicinin bu
işlemden cayma hakkını belirten:
‘Tüketicinin hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin ve hiçbir gerekçe
göstermeksizin malı teslim aldığı veya sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren yedi gün
içerisinde malı veya hizmeti reddederek sözleşmeden cayma hakkının var olduğunu ve cayma
bildiriminin satıcı veya sağlayıcıya ulaşması tarihinden itibaren malı geri almayı taahhüt
ederiz.’ ibaresi en az onaltı punto koyu siyah harflerle yazılmış olmalıdır.
Satıcı veya sağlayıcı, sözleşmeyi tüketicinin imzalamasını ve sözleşme tarihinin
tüketicinin kendi el yazısı ile yazılmasını sağlamak zorundadır.
Soru 35: Tüketici, kapıdan satışlarda cayma hakkını nasıl kullanır?
Tüketici;
a) Malın teslimi ile sözleşmenin aynı tarihte yapılması durumunda sözleşmenin
düzenlendiği tarihten itibaren,
b) Malın tüketiciye teslimi sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra ise malın teslim
tarihinden itibaren,
c) Hizmet satımında, sözleşmenin imzalandığı tarihten itibaren,
yedi günlük cayma hakkı süresinin sonuna kadar malı veya hizmeti kabul veya hiçbir
gerekçe göstermeksizin reddetmekte serbesttir.
Tüketici malı veya hizmeti reddetmeyi düşünüyor ise, yedi günlük bu süre dolmadan
ve herhangi bir şekil şartına bağlı kalmadan cayma kararını satıcı/sağlayıcıya bildirebilir.
Cayma bildiriminin süresi içinde yapılmamış olması mal veya hizmetin kabul edildiği
anlamına gelir. Bu takdirde tüketici sözleşme hükümleri çerçevesinde satıcı/sağlayıcıya bir
ödeme yapmak veya kendisini borç altına sokan bir belge vermek zorundadır.
Eğer tüketici süresi içinde kapıdan satış işleminden caymış ise satıcı, cayma
bildiriminin kendisine ulaştığı andan itibaren yirmi gün içerisinde malı geri almakla
yükümlüdür.
Soru 36: Kapıdan Satışlarda sözleşmenin düzenlendiği veya malın teslim edildiği
tarihte, tüketiciden ödeme yapması istenebilir mi?
Hayır, istenemez. Çünkü 4077 sayılı Kanun, kapıdan satışlarda peşin ödeme yasağını
kabul etmiştir. Yedi günlük cayma hakkı süresi dolmadan satıcı veya sağlayıcı, kapıdan satış
işlemine konu mal veya hizmet karşılığında tüketiciden herhangi bir isim altında ödeme
yapmasını veya borç altına sokan herhangi bir belge vermesini isteyemez.
13
Soru 37: Cayma hakkı süresi içerisinde tüketici malı nasıl kullanmalıdır?
Kapıdan satış işlemiyle kendisine mal teslim edilen tüketici, malın ambalajını açması
veya malı mutat, yani olağan biçimde kullanması nedeniyle meydana gelen değişiklik ve
bozulmalarından sorumlu değildir.
Ancak tüketici, Medeni Kanun’un 2 nci maddesinde düzenlenen dürüstlük kuralına
aykırı olarak malı mutat olmayan, yani olağan dışı biçimde kullanmış ise değişiklik ve
bozulmalardan sorumlu hale gelir.
Soru 38: Kapıdan satışlarda sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmemesi
durumunda tüketicinin hakları nelerdir?
Tüketici, sahip olduğu haklarının da yazılı bulunduğu sözleşmeyi imzalar ve kendi el
yazısı ile tarihini yazar.
Satıcı veya sağlayıcı, Kanunda emredilen bilgilerin sözleşmede yer almasını sağlamak
ve taraflar arasında akdedilen sözleşmenin bir nüshasını tüketiciye vermekle yükümlüdür.
Kanunun 9 uncu maddesine göre düzenlenmiş bir sözleşmenin ve malın tüketiciye
teslim edildiğini ispat satıcıya veya sağlayıcıya aittir. Aksi takdirde, tüketici cayma hakkını
kullanmak için yedi günlük süre ile bağlı değildir.
Soru 39: Mesafeli sözleşme nedir?
Mesafeli sözleşmeler; yazılı, görsel, telefon ve elektronik ortamda veya diğer iletişim
araçları kullanılarak ve tüketicilerle karşı karşıya gelinmeksizin yapılan ve malın veya
hizmetin tüketiciye anında veya sonradan teslimi veya ifası kararlaştırılan sözleşmelerdir.
Mesafeli satış sözleşmeleri çeşitleri aşağıdadır:

Yazılı iletişim araçları ile yapılan sözleşmeler,
Katalogdan, gazete ile dergi ilanlarından ve diğer yazılı iletişim araçlarından seçme
yoluyla yapılan satışlar mesafeli satış olarak kabul edilmektedir. Tüketici bu yöntemle ya bir
formu belirtilen adrese göndermekte ya da belirtilen bir telefon numarasını arayarak siparişini
vermektedir. Mal veya hizmet ise, daha sonra gönderilmekte ya da sağlanmaktadır.

Telefonla yapılan sözleşmeler,
Tüketicinin, herhangi bir iletişim aracında gördüğü bir mal veya hizmet ile ilgili olarak
sözleşme yapmak üzere, belirtilen telefon numarasını araması veya satıcı veya sağlayıcının
tüketiciyi araması sonucunda bir sözleşmenin imzalanmasıdır. Mal veya hizmet ise, daha
sonra gönderilmekte ya da sağlanmaktadır.

Teleshopping,
Televizyon ve bilgisayarlar aracılığıyla yapılan mesafeli satışlardır. Bu satış
yönteminde tüketici, televizyonlarda yayımlanan satış amaçlı programlarda verilen telefon
numaraları arayarak veya e-posta adreslerine mesaj göndererek sipariş vermektedir. Ödeme ya
verilen hesaba havale şeklinde ya da kredi kartı numarasının verilmesi suretiyle
14
yapılmaktadır. Sipariş edilen mal veya hizmet daha sonra gönderilmekte ya da
sağlanmaktadır.

Elektronik ticaret,
Elektronik ortamda yapılan satışlardır aşağıdaki şekillerde yapılır:
E-mail aracılığıyla yapılan sözleşmelerde; taraflar karşılıklı e-mail alışverişleriyle
sözleşme kurulmaktadır. Satışa davet ve kabul tamamen e-mail aracılığıyla iletilebileceği gibi,
yazılı belge veya faks da kullanılabilir.
Web sitesi aracılığıyla yapılan satışlarda; çoğu kez bir web sitesi operatörü satılık mal
ve hizmet önerir. Tüketici ekrana yerleştirilen sipariş formunu tamamlar ve karşı tarafa iletir.
Satıcı siparişi kabul ettiği zaman sözleşme kurulmuş olur. Daha sonra mal ve hizmetler,
gönderilmekte ya da sağlanmaktadır.
Online kitlesel pazara yönelik sözleşmeler; Elektronik sözleşmeler, online
davranışlarla da kurulabilmektedir. Örneğin bir yayımcı, yazılım veya başka dijital içerikleri,
standart sözleşmeler halinde elektronik ortamda arz edebilir. Kullanıcının bu içerikleri
bilgisayarına indirmesi (download) standart sözleşmenin kabul edildiğini gösterir.
Elektronik Data Interchange (EDI) aracılığıyla; EDI, bilgisayarla bilginin doğrudan
değişimidir. Veriler önceden belirlenmiş standartlara göre formatlanmıştır ve alıcı bilgisayar
tarafından doğrudan işleme konabilir. EDI, standart satın alma siparişlerinin, kabullerinin,
faturaların ve diğer kayıtların iletiminde kullanılır. Bu değişimlerle, geçerli sözleşmeler
kurulur.
Elektronik temsilci aracılığıyla; taraflardan birinin ya da her ikisinin elektronik
temsilci kullanarak sözleşme yapması mümkündür. Elektronik temsilci, şahısların aracılığı
olmadan bir hareket başlatan, elektronik mesajlara ya da uygulamalara cevap veren bir
yazılımdır. Bir kişiyle elektronik temsilci arasında veya iki elektronik temsilci arasında
sözleşme kurulabilir.
Elektronik ticarette iki tür işlem yapılmaktadır. Birincisi, çeşitli işletmelerin web
sitesine girmek suretiyle veya yukarıda açıklanan diğer yöntemlerle, oradaki çeşitli
basamakları tuşlara dokunmak suretiyle geçip siparişin tamamlanması ve malın veya hizmetin
daha sonra teslim edilmesi veya sağlanmasıdır. İkincisinde ise, tüketicinin satın almış olduğu
mal veya hizmetin, yine internet üzerinden teslim edilmesidir. Sözleşme konusu mal sanal bir
mal olduğu takdirde, bunun teslimi de, sözleşme yapıldığı anda internet üzerinde yapılmış
olacaktır.

Diğer iletişim araçlarıyla yapılan ticaret;
Diğer iletişim araçları ile, bilimin gelişen durumuna göre gelecekte ortaya çıkacak
yeni iletişim araçlarını ve bugün için var olup ta yasada açıkça belirtilmeyen iletişim
araçlarıyla yapılan sözleşmeleri ifade etmektedir. Diğer iletişim araçlarına aşağıda yer alan
iletişim araçları örnek olarak verilebilir:
o Açık adresli matbuat,
o Adressiz matbuat,
15
Önceden hazırlanmış basılı standart mektuplar,
Basılı reklam yazıları ve sipariş formları,
Kataloglar,
Görüşmenin muhatabı kişiyle telefonla iletişim,
Görüşmesi otomat ile kurulan telefonlu iletişim (İşitsel metin),
Radyo,
Görüntülü telefon,
Tuşa bağlantılı görüntülü metinler (mikro bilgisayarlar ve dijital TV ekranları
üzerinden) içeren video textler ya da ekran üzerinden yapılan diğer teleteksli
bağlantılar,
o Elektronik posta,
o Uzaktan kopya gönderme (Telefaks),
o TV veya benzeri araçlarla uzaktan alış-veriş (teleshopping)
o
o
o
o
o
o
o
o
Soru 40: Mesafeli sözleşmelerin geçerlilik şartları nelerdir?
Mesafeli satış sözleşmesinin akdinden önce, ayrıntıları Mesafeli Sözleşmeler
Uygulama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmeliğin 5 inci maddesinde yer alan bilgilerin
tüketiciye verilmesi zorunludur. Tüketici, bu bilgileri edindiğini yazılı olarak teyit etmedikçe
sözleşme akdedilemez. Elektronik ortamda yapılan sözleşmelerde teyit işlemi, yine elektronik
ortamda yapılır.
4077 sayılı Kanun’un 9/A maddesinde mesafeli sözleşmelerin yapılış şekline ilişkin
açık bir hüküm bulunmamaktadır. Ancak, Kanun’un 9/A maddesinin beşinci fıkrasında peşin
ödeme yasağına ilişkin hükümler dışında kapıdan satışlara ilişkin hükümlerin mesafeli
sözleşmelere de uygulanması kabul edilmiştir. Buna göre, mesafeli sözleşmelerin yazılı olarak
yapılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.
Nitekim, uygulama Yönetmeliğinin 7 nci maddesinde mesafeli sözleşmenin yazılı
olarak yapılmasının ve bu sözleşmenin bir nüshasının tüketiciye verilmesinin zorunlu olduğu
hükme bağlanmıştır.
Bu itibarla, TSHH mesafeli sözleşmelere ilişkin uyuşmazlıklarda sözleşmenin yazılı
şekilde yapılıp yapılmadığını irdelemeli ve yazılı olmayan sözleşmelerin geçersizliğine karar
vermelidir.
Soru 41: Mesafeli satış sözleşmesinin akdinden önce tüketiciye verilmesi gereken
ön bilgiler nelerdir? Önbilgilerin tüketiciye verilmemesinin sonucu nedir?
Mesafeli satış sözleşmesinin akdinden önce aşağıdaki bilgilerin tüketiciye verilmesi
zorunludur.
a) Satıcı veya sağlayıcının isim, unvan, açık adres, telefon ve varsa diğer erişim
bilgileri,
b) Sözleşme konusu mal ya da hizmetin temel özellikleri,
c) Sözleşme konusu mal ya da hizmetin tüm vergiler dahil satış fiyatı,
d) Satıcı veya sağlayıcının fiyat dahil tüm vaatlerinin geçerlilik süresi,
e) Tüketicinin ödemelerinin nasıl yapılacağına dair bilgiler,
f) Teslimat ve ifanın nasıl yapılacağına ve varsa buna ilişkin masrafların tutarı ve
kimin tarafından karşılanacağına dair bilgiler,
16
g) Cayma hakkı ve bu hakkın nasıl kullanılacağına dair bilgiler,
h) Tüketiciye bir maliyeti varsa kullanılan iletişim yollarının ücreti,
ı) Sözleşme konusu mal ya da hizmetin, teslim ve ifa tarihlerine ilişkin program,
j) Tüketicinin talep ve şikayetlerini iletebileceği satıcı veya sağlayıcının açık adres,
telefon ve varsa diğer erişim bilgileri.
Tüketici, bu bilgileri edindiğini yazılı olarak teyit etmedikçe sözleşme akdedilemez.
Elektronik ortamda yapılan sözleşmelerde teyit işlemi, yine elektronik ortamda yapılır.
TSHH bir uyuşmazlık halinde, yukarıda belirtilen önbilgilerin tüketiciye verilmediğini
tespit eder ise, yapılan işlemin iptaline, tüketicinin borçlu olmadığının tespitine ve alınanların
iadesine karar vermelidir.
Soru 42: Mesafeli satışlarda malın teslim ve ifa süresi ne kadardır?
Satıcı ve sağlayıcı, tüketicinin siparişi kendisine ulaştığı andan itibaren otuz gün
içerisinde edimini yerine getirir. Bu süre, tüketiciye daha önceden yazılı olarak bildirilmek
koşuluyla en fazla on gün uzatılabilir.
Satıcı veya sağlayıcı elektronik ortamda tüketiciye teslim edilen gayri maddî malların
veya sunulan hizmetlerin teslimatının ayıpsız olarak yapıldığını ispatla yükümlüdür.
Soru 43: Mesafeli sözleşmenin düzenlendiği tarihte, tüketiciden ödeme yapması
istenebilir mi?
Kapıdan satışlardan farklı olarak mesafeli satışlarda peşin ödeme yasağı olmayıp,
tüketicinin sözleşmenin düzenlendiği tarihte sözleşmeye konu mal veya hizmet karşılığında
ödeme yapması veya kendisini borç altına sokan bir belge vermesi istenebilir.
Soru 44: Tüketici, mesafeli satışlarda cayma hakkını nasıl kullanır?
Tüketici; mal satışına ilişkin mesafeli sözleşmelerde, teslim aldığı tarihten itibaren
yedi gün içerisinde hiçbir hukuki ve cezai sorumluluk üstlenmeksizin ve hiçbir gerekçe
göstermeksizin malı reddederek sözleşmeden cayma hakkına sahiptir.
Hizmet sunumuna ilişkin mesafeli sözleşmelerde ise, bu süre sözleşmenin imzalandığı
tarihte başlar.
Sözleşmede, hizmetin ifasının 7 günlük süre dolmadan yapılması kararlaştırılmışsa,
tüketici ifanın başlayacağı tarihe kadar cayma hakkını kullanabilir.
Cayma hakkının kullanımından kaynaklanan masraflar satıcı veya sağlayıcıya aittir.
Elektronik ortamda anında ifa edilen hizmetler ve tüketiciye anında teslim edilen
mallara ilişkin sözleşmeler cayma hakkı ve kullanımına ilişkin hükümlere tabi değildir.
Malın teslimi sözleşmeye taraf olan tüketici dışında bir kişiye yapılsa dahi tüketici
cayma hakkını kullanabilir. Bu durumda satıcı malı ilgili Yönetmeliğin 9 uncu maddesinin
dördüncü fıkrası hükmü uyarınca üçüncü kişiden teslim alır.
17
Satıcı veya sağlayıcı cayma bildiriminin kendisine ulaştığı tarihten itibaren on gün
içinde almış olduğu bedeli, kıymetli evrakı ve tüketiciyi bu hukukî işlemden dolayı borç altına
sokan her türlü belgeyi iade etmek ve yirmi gün içerisinde de malı geri almakla yükümlüdür.
Soru 45: Mesafeli sözleşmelerde cayma bildirimi ifadesi yer almalı mıdır?
Kanun’un 9/A-5 maddesinin 9 uncu maddeye göndermesiyle mesafeli sözleşmelerde
onaltı punto koyu siyah harflerle tüketicinin (kapıdan satışlarda olduğu gibi) cayma hakkını
bildiren ifadenin yer alması zorunludur.
Soru 46: Mesafeli sözleşmede sözleşmenin düzenlendiği tarihi satıcı/sağlayıcı mı
yazmalıdır?
Hayır. Kanun’un 9/A-5 maddesinin 9 uncu maddeye göndermesiyle mesafeli
sözleşmelerde de kapıdan satışlarda olduğu gibi sözleşme tarihini tüketicinin kendi el yazısı
ile yazması gerekir.
Soru 47: Mesafeli satışlarda cayma hakkı hangi hallerde kullanılamaz?
Tüketicinin özel istek ve talepleri uyarınca üretilen veya üzerinde değişiklik ya da
ilaveler yapılarak kişiye özel hale getirilen mallarda tüketici cayma hakkını kullanamaz.
Ayrıca tüketici, niteliği itibariyle iade edilemeyecek, hızla bozulma veya son kullanma
tarihi geçme ihtimali olan mallar söz konusu olduğunda cayma hakkını kullanamaz.
Soru 48: Mesafeli sözleşmelerde sözleşmede bulunması gereken koşullarda
eksiklik olmasının sonuçları nelerdir?
Koşullardan biri eksik olduğu takdirde satıcı veya sağlayıcı en geç otuz gün içerisinde
eksikliği giderir. Bu durumda 7 günlük süre, söz konusu eksikliğin giderildiğine dair bilginin
yazılı olarak tüketiciye ulaştırıldığı tarihten itibaren başlar.
Tüketicinin ödediği bedel kısmen veya tamamen satıcı veya sağlayıcı tarafından ya da
satıcı veya sağlayıcı ile kredi veren arasındaki anlaşmaya dayanılarak karşılanıyorsa, cayma
hakkının kullanılması halinde, kredi sözleşmesi de hiçbir tazminat veya cezai şart tutarını
ödeme yükümlülüğü söz konusu olmaksızın kendiliğinden sona erer. Ancak bunun için,
cayma bildiriminin kredi verene de yazılı olarak iletilmesi gerekir.
Soru 49: Tüketici kredisi nedir? Tüketici kredisi sözleşmelerinin şekil şartı ile bu
sözleşmelerde bulunması gereken unsurlar hakkında bilgi veriniz.
Tüketici kredisi, tüketicilerin bir mal veya hizmet edinmek amacıyla kredi verenden
nakit olarak aldıkları kredidir.
Tüketici kredisi sözleşmesinin yazılı olarak yapılması ve bu sözleşmenin bir
nüshasının tüketiciye verilmesi zorunludur. TSHH, görmekte olduğu uyuşmazlıkta tüketici
kredisi sözleşmesinin yazılı olarak yapılmadığını tespit ederse sözleşmenin geçersizliğine,
tüketicinin bu işlemle kredi verene borçlu olmadığının tespitine karar vermelidir.
18
Taraflar arasında akdedilen sözleşmede öngörülen kredi şartları, sözleşme süresi
içerisinde tüketici aleyhine değiştirilemez.
Tüketici kredisi sözleşmelerinde;
a) Tüketici kredisi tutarı,
b) Faiz ve diğer unsurlarla birlikte toplam borç tutarı,
c) Faizin hesaplandığı yıllık oran,
d) Ödeme tarihleri, anapara, faiz, fon ve diğer masrafların ayrı ayrı belirtildiği ödeme
planı,
e) İstenecek teminatlar,
f) Akdi faiz oranının yüzde otuz fazlasını geçmemek üzere gecikme faizi oranı,
g) Borçlunun temerrüde düşmesinin hukuki sonuçları,
h) Kredinin vadesinden önce kapatılmasına ilişkin şartlar,
ı) Kredinin yabancı para birimi cinsinden kullandırılması durumunda, geri ödemeye
ilişkin taksitlerin ve toplam kredi tutarının hesaplanmasında, hangi tarihteki kurun dikkate
alınacağına ilişkin şartlar
yer almalıdır.
Soru 50: Tüketici kredisi sözleşmelerinde “Muacceliyet Şartları” hakkında bilgi
veriniz.
Kredi veren, taksitlerden birinin veya birkaçının ödenmemesi halinde kalan borcun
tümünün ifasını talep etme hakkını saklı tutmuşsa, bu hak;
-Kredi verenin bütün edimlerini ifa etmiş olması durumunda,
-Tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede temerrüde düşmesi halinde
kullanılabilir.
Ancak, kredi verenin bu hakkını kullanabilmesi için en az bir hafta süre vererek
muacceliyet uyarısında bulunması gerekir.
Soru 51: Tüketici kredisi sözleşmelerinde kefil istenebilir mi?
Tüketici kredilerinde şahsi teminat yani kefil istenebilir. Bu durumda; kredi veren, asıl
borçluya başvurmadan, kefilden borcun ifasını isteyemez. Tüketici kredilerindeki kefalet,
Borçlar Kanununda belirtilen “adi kefalet” hükümlerine tabidir.
Tüketici kredisinde kefil söz konusu ise, kredi verenin, öncelikle asıl borçluya gitmesi
ve borcun tahsili için tüm yollara başvurması gerekmektedir. Fakat buna rağmen, asıl
borçludan borcun tahsili mümkün değilse kefile başvurulabilir.
Soru 52: Tüketici kredisi sözleşmelerinde taksitlerin önceden ödenmesinde kredi
verenin sorumluluğu nelerdir?
Tüketici, kredi verene borçlandığı toplam miktarı önceden ödeyebileceği gibi aynı
zamanda vadesi gelmemiş bir ya da birden çok taksit ödemesinde de bulunabilir. Her iki
durumda da kredi veren, ödenen miktara göre gerekli faiz ve komisyon indirimini yapmakla
yükümlüdür.
19
Erken ödemelerde yapılacak faiz ve komisyon indirimleri, 01.08.2003 tarih ve 25186
sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Tüketici Kredisinde Erken Ödenme İndirimi ve Kredinin
Yıllık Maliyet Oranını Hesaplama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik” hükümleri
doğrultusunda yapılmalıdır.
Soru 53: Bağlı kredi nedir, bağlı kredilerde kredi veren hangi durumlarda
sorumludur?
Kredi verenin, belirli marka bir mal veya hizmetin satın alınması ya da belirli bir satıcı
veya sağlayıcı ile yapılacak satış sözleşmesi şartı ile verdiği kredi, bağlı kredidir. Bu
durumda; satılan malın veya hizmetin hiç ya da zamanında teslim veya ifa edilmemesi
halinde, kredi veren tüketiciye karşı satıcı veya sağlayıcı ile birlikte müteselsilen sorumlu
olur.
Soru 54: Tüketici kredisi sözleşmelerinde, tüketiciden kıymetli evrak istenir mi?
Kredi verenin ödemeleri bir kıymetli evraka bağlaması ya da krediyi kıymetli evrak
kabul etmek suretiyle teminat altına alması yasaktır.
Bu yasağa rağmen tüketiciden bir kıymetli evrak alınacak olursa, tüketici bu kıymetli
evrakı kredi verenden geri istemek hakkına sahiptir. Ayrıca, kredi veren kıymetli evrakın ciro
edilmesi sebebiyle tüketicinin uğradığı zararı tazmin etmekle yükümlüdür.
Soru 55: Kredi kartı sözleşmelerine ilişkin usul ve esaslar nelerdir?
Banka kartları ve kredi kartlarının çıkarılmasına, kullanımına, takas ve mahsup
işlemlerine ilişkin usul ve esasları düzenlemek, kartlı ödeme sisteminin etkin çalışmasını
sağlamak amacıyla, banka kartları ve kredi kartlarına özel 5464 sayılı Kanun, 01.03.2006
tarih ve 26095 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun kredi kartlarına ilişkin 10/A
maddesi, uygulanacak gecikme faizi hükmü dışında geçerli olmakla birlikte, 5464 sayılı
Kanun ile, kredi kartı uygulamalarına daha kapsamlı düzenlemeler getirilmiştir. Buna göre;
-Kart çıkaran kuruluşlar ile kart hamilleri arasındaki ilişkiler, bu Kanun ve ilgili diğer
mevzuat çerçevesinde en az oniki punto ve koyu siyah harflerle hazırlanacak yazılı sözleşme
ile düzenlenir.
-Sözleşmenin bir örneği, kart hamiline ve varsa kefile verilir. Sözleşme hükümleri ve
kartın kullanımı hakkında kart hamiline ayrıntılı bilgi verilmesi zorunludur.
-Sözleşmede belirtilen asgari tutar, dönem borcunun yüzde yirmisinden aşağı olamaz.
-Hesap özetinde yer alan asgari ödeme tutarı son ödeme tarihinde ödenmediği takdirde
kart hamili ödenmeyen tutar için sözleşmede öngörülen gecikme faizi dışında bir yükümlülük
altına sokulamaz.
-Kart hamilinin yaptığı işlemler nedeniyle, sözleşmede yer almayan faiz, komisyon veya
masraf gibi adlar altında hiçbir şekil ve surette ödeme talep edilemez ve kart hamilinin
hesabından kesinti yapılamaz.
-Sözleşmede kart hamilinin haklarını zedeleyici ve kart çıkaran kuruluş lehine tek taraflı
haksız şartlar sağlayan hükümlere yer verilemez.
20
-Kart hamilinin borcu kefile bildirilmedikçe, kefil için temerrüt durumunun oluşmayacağı
sözleşmede gösterilir.
-Sözleşme hükümlerinde kefilin sorumluluğunu artırıcı nitelikteki değişikliklere ve kartın
kullanım limitinin yükseltilmesine ilişkin olarak kefilin ilave şartlara dair sorumluluğunun
başlaması için kefilin yazılı onayının alınması şarttır.
-Kredi kartı kullanımlarındaki kefalet, Borçlar Kanununda belirtilen adi kefalet
hükümlerine tabidir. Asıl borçluya başvurulup borcun tahsili için tüm yollar denenmeden
kefilden borcun ifası istenemez.
-Kredi kartı sözleşmelerinde yer alması gereken asgari hususlar Kurulca (Bankacılık
Düzenleme ve Denetleme Kurulu) ayrıca belirlenir.
Soru 56: Kredi kartı sözleşmelerinde faiz hesaplaması ve sözleşme değişiklikleri
nasıl olmalıdır?
Faiz hesaplaması aşağıda belirtilen şartlara göre yapılır:
-Kredi kartı uygulamalarında işletilecek tüm faizler (akdi faiz, gecikme faizi), hesap
özetinde belirtilen hesap kesim tarihinden itibaren işletilir.
-Nakit kullanımına ilişkin borçlar hakkında işlem tarihi esas alınabilir.
-Tüm faizler kalan hesap bakiyesine işletilir.
-Asgari tutar ve üzerinde ödeme yapılması durumunda kalan hesap bakiyesine akdi faiz
uygulanır.
-Asgari tutarın altında ödeme yapılması durumunda ise kalan hesap bakiyesine gecikme
faizi uygulanır.
-Temerrüt hali de dahil olmak üzere, kart uygulamasından doğan borçlarda bileşik faiz
uygulanmaz.
-Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası, azami akdi ve gecikme faiz oranlarını tespit
etmeye yetkilidir ve belirlediği bu oranları 3 ayda bir açıklar.
-Hesap kesim tarihi ile son ödeme tarihi arasında on günden az bir süre olamaz.
-4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 10 uncu maddesinin ikinci
fıkrasının (f) bendi kredi kartları için uygulanmaz.
Sözleşme değişikliklerinde uyulması gereken hususlar şunlardır:
-Sözleşmede yapılacak değişiklikler kart hamiline bildirilir. Bu değişiklikler bildirimin
yapıldığı döneme ilişkin son ödeme tarihinden itibaren hüküm ifade eder.
-Bildirimin ait olduğu döneme ilişkin son ödeme tarihinden sonra kartın kullanılmaya
devam olunması halinde, sözleşmede meydana gelen değişikliklerin kabul edildiği addolunur.
-Faiz oranının artırılması durumunda ise bu değişikliğin hüküm ifade edebilmesi için otuz
gün önceden kart hamiline bildirilmesi zorunludur. Kart hamili faiz artırımına ilişkin bildirim
tarihinden itibaren en geç altmış gün içinde tüm borcunu ödeyip kredi kartını kullanmaya son
verdiği takdirde faiz artışından etkilenmez.
-Kart hamili, talep etmek suretiyle kartı iptal ettirmek ve sözleşmeyi feshetmek hakkına
sahiptir.
Soru 57: Kredi kartı ile yapılan alışverişlerde komisyon alınır mı?
Mal veya hizmetin kredi kartı ile satın alındığı durumlarda, satıcı veya sağlayıcı,
tüketiciden komisyon veya benzeri bir isim altında ilave ödemede bulunmasını isteyemez.
21
Soru 58: Süreli yayın kuruluşları promosyon olarak hangi ürünleri verebilirler?
Süreli yayın kuruluşlarınca her ne amaç ve şekilde olursa olsun, bilet, kupon, iştirak
numarası, oyun, çekiliş ve benzeri yollarla süreli yayın dışında ikinci bir ürün ve/veya
hizmetin verilmesinin taahhüt edildiği durumlarda; kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak,
poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına
aykırı olmayan kültürel ürünler dışında hiçbir mal ya da hizmetin taahhüdü ve dağıtımı
yapılamaz.
Soru 59: Süreli yayın kuruluşlarının kültürel amaçlarla kampanya düzenlemesi
halinde, kampanya süresi ne kadardır?
Kitap, dergi, ansiklopedi, afiş, bayrak, poster, sözlü veya görüntülü manyetik bant
veya optik disk gibi süreli yayıncılık amaçlarına aykırı olmayan kültürel ürünler gibi kültürel
amaçlarla kampanya düzenlenmesi halinde, kampanya süresi altmış günü geçemez.
Kampanya konusu mal veya hizmet bedelinin bir bölümünün tüketici tarafından karşılanması
istenemez.
Soru 60: Süreli yayın kuruluşlarının kampanyaya ilişkin yükümlülükleri
nelerdir? Süreli yayın kuruluşu kampanya süresince süreli yayının satış fiyatını
artırılabilir mi?
Kampanyaya ait reklam ve ilânlarında, kampanya konusu mal veya hizmetin Türkiye
genelinde teslim ve ifa tarihlerine ilişkin programını ilân etmek ve kampanya konusu mal
veya hizmetin teslim ve ifasını, kampanyanın bitiminden itibaren otuz gün içinde yerine
getirmek zorundadır.
Kampanya süresince, süreli yayının satış fiyatı, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt
edilen mal veya hizmetin yol açtığı maliyet artışı nedeniyle artırılamaz.
Soru 61: Süreli yayın kuruluşunun düzenlediği kampanyanın kapsamı ve içeriği
hakkında bilgi veriniz?
Kampanya konusu mal veya hizmet taahhüdü ve dağıtımı bölünerek yapılamayacağı
gibi, bu mal veya hizmetin ayrılmaz ya da tamamlayıcı parçaları da ayrı bir kampanya konusu
haline getirilemez.
Bu Kanunun uygulamasında, ikinci ürün olarak verilmesi taahhüt edilen her bir mal
veya hizmete ilişkin işlemler bağımsız bir kampanya olarak kabul edilir.
Süreli yayın kuruluşları tarafından düzenlenmeyen, ancak süreli yayınla doğrudan
veya dolaylı irtibatlandırılan kampanyalar da bu hükümlere tabidir.
Soru 62: TKHK’da abonelik sözleşmelerine son verilmesi ve yükümlülükler nasıl
düzenlenmiştir?
Her türlü abonelik sözleşmelerine taraf olan tüketiciler, isteklerini satıcıya yazılı
olarak bildirmek kaydıyla aboneliklerine tek taraflı son verebilirler.
22
Satıcı tüketicinin aboneliğe son verme isteğini, yazılı bildirimin kendisine ulaştığı
tarihten itibaren en geç yedi gün içinde yerine getirmekle yükümlüdür.
Süreli yayın aboneliğine son verme isteği yazılı bildirimin satıcıya ulaştığı tarihten
itibaren
a. Günlük yayınlarda on beş gün sonra yürürlüğe girer.
b. Haftalık yayınlarda bir ay sonra yürürlüğe girer.
c. Aylık yayınlarda üç ay sonra yürürlüğe girer.
d. Daha uzun süreli yayınlarda ise, bildirimden sonraki ilk yayını müteakiben
yürürlüğe konulur.
Satıcı, abone ücretinin geri kalan kısmını hiçbir kesinti yapmaksızın on beş gün içinde
iade etmekle yükümlüdür.
Soru 63: Etiket, fiyat ve tarife listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında
fark olması durumunda hangi fiyat geçerli olacaktır.
Etiket, fiyat ve tarife listelerinde belirtilen fiyat ile kasa fiyatı arasında fark olması
durumunda tüketici lehine olan fiyat üzerinden satış yapılır.
Örneğin, raf etiketinde 110 YTL olduğu ifade edilen bir malın, kasadaki barkod
cihazında okunan fiyatının 130 YTL olması halinde, tüketicinin ödemesi gereken ücret 110
YTL olacaktır. Tüketiciden 130 YTL talep edilmesi mevzuata aykırıdır.
Tüketicinin fiyat farkını daha sonra tespit etmesi halinde, konuyu satıcıya bildirmesi
ve ödediği fazla ücretin iade edilmesini talep etme hakkı vardır.
Ancak, satıcının bu teklifi kabul etmemesi sonucunda oluşacak ihtilafın Tüketici
Sorunları Hakem Heyetince değerlendirilmesi gerekir.
Somut olayda tüketicinin mağduriyetinin belirlenmesi halinde, ödenen fazla ücretin
tüketiciye iade edilmesi yönünde karar verilmelidir.
Soru 64: Kamunun fiyatını belirlediği mal ve hizmetler daha yüksek bir fiyatla
satılabilir mi?
Fiyatı; Bakanlar Kurulu, kamu kurum ve kuruluşları veya kamu kurumu niteliğinde
meslek kuruluşları tarafından belirlenen mal veya hizmetlerin, belirlenen bu fiyatın üzerinde
bir fiyatla satışa sunulması yasaktır.
Örneğin, aşağıda belirtilen mal veya hizmetlerin fiyatları, kamu kurum ve kuruluşları
tarafından belirlenmektedir.
 14.05.1928 tarih ve 1262 sayılı İspençiyari ve Tıbbi Müstahzarlar
Kanununda, ispençiyari ve tıbbi müstahzarların uygunluğu konusunda
Sağlık Bakanlığına yetki verilmiştir. Ayrıca, 04.12.1984 tarih ve 84/8845
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı vasıtasıyla, ilaç imalatçılarının kâr oranları
belirlenebilmektedir.
 Turizm Teşvik Kanununu gereğince, turizm işletmelerinin fiyat
tarifelerinin ilgili Bakanlıkça onaylanması gerekmektedir.
23
 20.02.2001 tarih ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 13 üncü
maddesi gereğince, hazırlanan elektrik satış tarifelerinin EPDK
tarafından onaylanması gerekmektedir.
 Özel hastanelerde uygulanan gündelik yatak ücretlerine ait alt ve üst
sınırlarının, 27.03.2002 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanan Özel
Hastaneler Yönetmeliği gereğince, Sağlık Bakanlığı tarafından her yıl
ilanı gerekmektedir.
 04.12.2003 tarih ve 5015 sayılı Petrol Piyasası Kanunu rafineciler ve
akaryakıt dağıtıcı lisansı kapsamında yapılan piyasa faaliyetlerine ilişkin
fiyatların, en yakın erişilebilen dünya serbest piyasa oluşumu dikkate
alınarak, lisans sahipleri tarafından hazırlancağı ve tavan fiyatlar olarak
EPDK’ya bildirilmesini öngörmüştür. Ancak, rekabetin bozulması
halinde Kurum iki ayı aşmamak üzere taban veya tavan fiyatın tespiti
hususunda yetkilendirilmiştir.
Yukarıda belirtilen örneklere konu olan mal ve hizmetlerin, ilgili Kamu kurum ve
kuruluşlarınca belirlenen ücretin üzerinde piyasaya sunulması yasaktır.
Soru 65: Etiket, tarife ve fiyat listelerine ilişkin mevzuatın uygulanmasında
kimler yetkilidir?
Bakanlık ve belediyeler, 4077 sayılı Kanunun 12 nci maddesi ve ilgili Yönetmelik
hükümlerinin uygulanması ve izlenmesine ilişkin işleri yürütmekle ayrı ayrı görevlidirler.
Soru 66: Garanti Belgesi TKHK’da nasıl tanımlanmıştır? Kimler Garanti Belgesi
düzenlemek ve tüketiciye vermek zorundadır?
Garanti Belgesi, imalatçı – üretici veya ithalatçıların, sattıkları, ürettikleri ve/veya ithal
ettikleri mallar için düzenlenen ve malın garanti süresi içerisinde meydana gelebilecek
arızalarının en az iki yıl süreyle veya özelliği nedeniyle belirlendiği ölçü birimi içerisinde,
ücretsiz olarak yenisi ile değiştirilmesinin, tamirinin, bedel iadesinin veya bedel indiriminin
taahhüt edildiğini ve satıcı ile tüketicinin yükümlülüklerini gösteren belgeyi ifade eder.
Garanti Belgesi, malın kaliteli olduğunu gösteren bir belge değildir. Bu belge,
yukarıdaki tanımdan da anlaşılacağı üzere, tüketiciye ilgili Kanun ve diğer mevzuattan
kaynaklanan haklarını belirten ve onu bu konuda bilgilendiren bir belgedir.
İmalatçı-üretici veya ithalatçı firmalar, imal veya ithal ettikleri, ilgili yönetmeliğin
ekinde yer alan listedeki mallar için; Bakanlığa başvurarak garanti belgelerini onaylatmak
zorundadırlar.
Örneğin, imal veya ithal edilerek piyasaya arz edilecek bir saç kurutma makinasına ait
garanti belgesinin, bu malın imalatçısı veya ithalatçısı tarafından Bakanlığımıza başvuruda
bulunularak onaylatılması gerekmektedir. Kanun koyucu, belgelendirme faaliyeti ile ilgili
sorumluluğu imalatçı ve/veya ithalatçıya yüklemiştir.
Bakanlığımızdan belge onay tarih ve sayısı verilerek onaylanan garanti belgesi, her
malla birlikte satış noktalarına sunulmak üzere imalatçı ve/veya ithalatçı tarafından çoğaltılır.
24
Hazırlanan garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu
satıcı, bayii, acente ya da temsilcilikler yükümlü ve sorumludurlar.
Bir büyük marketten satın alınan saç kurutma makinasına ait garanti belgesi satıcı
tarafından tekemmül ettirilmelidir. Tekemmül ettirilme işlemi ile ürüne, satıcıya, faturaya ve
seri numarasına ilişkin bilgilerin yazıldığı garanti belgesinin, satıcı tarafından kaşelenerek
imzalanmasını ve tüketiciye teslim edilmesini anlamak gerekmektedir.
Soru 67: Yetkili serviste yapılan bakım işlemleri sırasında değişen her parça için
ayrı garanti belgesi düzenlenmeli midir?
Servis istasyonlarında yapılan onarım ve parça değişimi işlemleri sonucunda verilen
fatura, ilgili Yönetmeliğin öngördüğü garanti şartlarını içermesi kaydıyla, garanti belgesi
yerine geçer.
Örneğin, bir otomobilin garanti kapsamı dışında servis istasyonlarında yapılan tamir
ve bakım işlemleri sırasında, aracın far takımı, egzoz ve susturucu borusu, rot, rotil ile marş
motorunun değiştirilmesi gerektiğinde, her ürün için ayrı ayrı garanti belgesi düzenlenmesi
yerine, garanti ile ilgili hükümleri içeren faturanın verilmesi yeterlidir.
Soru 68: TKHK’da garanti ve tamir süresi nasıl düzenlenmiştir?
Garanti süresi; malın tüketiciye teslim tarihinden itibaren başlar ve en az iki yıl
ve/veya ilgili Yönetmeliğin ekli listesinde yer alan ölçü birimi ile tespit edilen değer kadardır.
Garanti süresinin başka bir ölçü birimi ile belirlenmiş olması halinde, malın üzerinde
bu ölçü biriminin tespitine yönelik bir düzeneğin bulunması veya yapısının bu değerin
tespitine uygun olması gerekir. Aksi halde garanti süresinin 2 yıl olduğu kabul edilir.
Malın arızalanması durumunda, tamirde geçen süre garanti süresine eklenir.
Malın tamir süresi en fazla 30 iş günüdür. Bu süre mala ilişkin arızanın servis
istasyonuna, servis istasyonunun olmaması durumunda, malın satıcısı, bayii, acentesi,
temsilciliği, ithalatçısı veya imalatçısı- üreticisinden birine bildirim tarihinden itibaren başlar.
Malın arızasının 15 iş günü içerisinde giderilememesi halinde, imalatçı–üretici veya
ithalatçı; malın tamiri tamamlanıncaya kadar, benzer özelliklere sahip başka bir malı
tüketicinin kullanımına tahsis etmek zorundadır.
Örneğin, tüketicinin satın aldığı bir otomobilin garanti süresi, Garanti Belgesi
Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin eki “Garanti Belgesi İle Satılmak Zorunda Olan
Mallar ve Bunlara Ait Garanti Süreleri” listesine göre, 2 yıl veya 60.000 km’dir.
Bunlardan hangisi önce dolarsa, garanti süresinin de sona erdiği kabul edilecektir.
Yani, otomobil 2 yıl içinde sadece 40.000 km kullanılsa da, 2 yıllık süre dolduğundan, garanti
süresinin bittiği kabul edilecektir.
Örneğimizdeki otomobilin arızalanması durumunda bu arızanın 30 iş günü içinde
giderilmesi gerekmektedir. Bu süre, herhangi bir şekil şartına bağlı kalmaksızın tüketicinin
25
arızayı bildirimi ile başlar. Tamirin 10 gün içinde yapıldığını düşünürsek, bu 10 günün garanti
süresine ilave edilmesi gerekmektedir. Yani, garanti süresi 10 gün daha uzamış olacaktır.
Ancak otomobilin 15 iş gününde tamir edilememesi durumunda, imalatçı ve/veya
ithalatçı firmanın tüketiciye benzer özelliklere sahip bir otomobil tahsis etmesi gerekmektedir.
Bu işlem sırasında tahsis edilen otomobilin hiç kullanılmamış veya aynı marka olmasına
gerek bulunmamaktadır. Ancak, tahsis edilen otomobilin, arızalı otomobille benzer özellikleri
içermesi gerekir.
Soru 69: Tüketiciye verilen garanti belgesinde Sanayi ve Ticaret Bakanlığının izin
tarihi ve sayısının olmaması halinde tüketicinin herhangi bir hak kaybı olur mu?
Tüketicinin, garanti belgesi mevzuatından kaynaklanan hakları, söz konusu belgenin
verilip verilmediğinden veya verilen belgenin geçerli olup olmadığından bağımsızdır. 4077 sayılı
Kanunla tüketiciye verilen haklar her zaman geçerli olacaktır.
Ancak, ilgili mevzuatına aykırı garanti belgesinin piyasaya sunulması idari yaptırıma
konu olacaktır. Bu nedenle, hakem heyetlerine intikal eden bu ve benzeri konuların,
Bakanlığımıza veya İl Sanayi ve Ticaret Müdürlüğüne intikal ettirilmesi gerekir.
Soru 70: Garanti belgesi kapsamındaki uyuşmazlıklarda tüketicinin garanti
belgesi ibraz etmesi yeterli midir. Yoksa, faturanın da bulunması gerekir mi?
4077 sayılı Kanun'un 13 üncü maddesinde yer alan "İmalatçı veya ithalatçılar ithal
ettikleri veya ürettikleri sanayi mallan için Bakanlıkça onaylı garanti belgesi düzenlemek
zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını içeren garanti belgesinin tekemmül
ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı, bayi veya acenteye aittir..." hüküm gereği
Garanti Belgelerinde mala ilişkin faturanın tarih ve sayısının yazılması satıcı, bayi veya acenteye
verilmiş bir zorunluluktur.
Kaldı ki, Vergi Usul Kanununun Defter ve Vesikaları Muhafaza ile ilgili 253 üncü
maddesinde; “Bu kanuna göre defter tutmak mecburiyetinde olanlar, tuttukları defterlerle
üçüncü kısımda yazılı vesikaları, ilgili bulundukları yılı takibeden takvim yılından başlıyarak
beş yıl süre ile muhafaza etmeye mecburdurlar.” denilerek, fatura, fiş veya serbest meslek
makbuzunu saklama mecburiyetinin serbest meslek erbabına yüklendiği anlaşılmaktadır.
Tüketicilerin garanti belgesine dayalı uyuşmazlıklarda mala ilişkin faturanın tarih ve
sayısının yer aldığı Garanti Belgesini ibraz etmeleri yeterlidir.
Ancak, garanti belgesinin ibraz edilememesi halinde sözleşme ilişkisinin fatura veya fiş ile
kanıtlanabileceği, bunun da bulunmamamsı halinde Genel Hükümler çerçevesinde kanıtlanması
mümkün olduğu unutulmamalıdır.
Vergi Usul Kanunu hükümleri gereği alınması zorunlu fiş, fatura vb. belgelerin ibraz
edilmesinin, tüketicilerin ispat kabiliyetlerini arttırdığı dikkate alındığında;
1) Faturasız veya fişsiz bir ürünün satın alınmaması,
2) Ürüne ait belgelerin birer örneğinin saklanması gerekir.
26
Soru 71: Garanti süresi içerisinde arızalanan bir malın tamir edilmesi için ücret
istenebilir mi?
Satıcı, malın garanti süresi içinde, gerek malzeme ve işçilik gerekse montaj
hatalarından dolayı arızalanması halinde işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka
herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamirini yapmak veya yaptırmakla
yükümlüdür.
Arızalarda kullanım hatasının bulunup bulunmadığı servis istasyonları, servis
istasyonunun mevcut olmaması halinde sırasıyla; bu malın satıcısı, bayii, acentesi,
temsilciliği, ithalatçısı veya imalatçı-üreticisinden birisi tarafından düzenlenen raporla
belirlenir.
Tüketiciler, yukarıda belirtilen rapora ilişkin olarak bilirkişi tarafından tespit yapılması
talebiyle ilgili Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurabilir.
Örneğin tüketici, satın aldığı LCD monitörün bir bölümünün karardığını ifade ederek
söz konusu arızanın giderilmesini talep etmiştir. Bu durumda servis istasyonu, ürünü
incelemeli ve garanti kapsamındaki arızalarda derhal tüketicinin talebini ücretsiz olarak yerine
getirmelidir.
Ancak servis yetkilisi monitörü incelediğinde, üründeki arızanın tüketicinin kullanma
kılavuzunda belirtilen hususlara aykırı kullanımından kaynaklandığını tespit ederse, tamiri
gerçekleştirmeden durumu hazırlayacağı bir raporla tüketiciye bildirmelidir.
Tüketici, monitördeki arızanın kendi kullanımından kaynaklanmadığını düşünüyorsa,
söz konusu raporla ilgili olarak Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuruda bulunmalı,
bilirkişi vasıtasıyla durumun tespitini talep etmelidir.
Soru 72: Tüketiciler malın garanti süresi içinde arızalanması halinde hangi
durumlarda Kanunun 4 üncü maddesindeki seçimlik haklarını kullanabilir?
Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;
a) Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak
kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların
dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde farklı arızaların
toplamının altıdan fazla olması unsurlarının yanı sıra, bu arızaların maldan yararlanamamayı
sürekli kılması,
b) Tamiri için gereken azami sürenin aşılması,
c) Firmanın servis istasyonunun, servis istasyonunun mevcut olmaması halinde
sırasıyla satıcısı, bayii, acentesi, temsilciliği, ithalatçısı veya imalatçı-üreticisinden birisinin
düzenleyeceği raporla arızanın tamirinin mümkün bulunmadığının belirlenmesi,
durumlarında, tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında bedel
indirimi talep edebilir.
Yukarıda (c) bendinde belirtilen raporun, tüketicinin başvuru tarihinden itibaren yedi
gün içerisinde düzenlenmesi zorunludur. Tüketici, raporun belirtilen süre içerisinde
düzenlenmemesi veya raporu kabul etmemesi hallerinde, ilgili tüketici sorunları hakem
heyetine başvurarak mevcut durumun tespit edilmesini isteyebilir.
27
Satıcı, tüketicinin yukarıda belirtilen taleplerini reddedemez. Tüketicinin bu
taleplerine karşı satıcı, bayii, acente, imalatçı- üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludurlar.
Örneğin, tüketicinin satın aldığı monitörün;
o
İlk ay içinde açma/kapama tuşundan,
o
İkinci ay içinde yine açma/kapama tuşundan,
o
Beşinci ay içinde USB portundaki arıza sebebiyle veri transferi
yapılamamasından,
o
Teslim tarihinden itibaren sekizinci ay içinde yine açma/kapama tuşundan
arızalanması ve her arızada monitörün serviste iki veya üç gün tutulduğu
varsayıldığında, aynı arızanın bir yıl içinde ikiden fazla oluşması söz konusu olacak ve
tüketici malın ücretsiz değiştirilmesini, bedel iadesini veya ayıp oranında bedel
indirimini talep edebilecektir.
Ancak, buradaki en önemli unsur, maldan yararlanamama halinin süreklilik arz edip
etmediğinin tespit edilmesi konusudur. Yukarıdaki örnekte değişikliğe sebep olan arızanın ilk
bakışta küçük bir düğmeden kaynaklandığını düşünmek mümkündür. Ancak, bu düğmenin
neden olduğu her arızada, malın servise gittiği ve tamiri için iki veya üç gün serviste kaldığı
düşünüldüğünde, maldan beklenilen faydanın temin edilememesine ve Kanunun 13 üncü
maddesinde belirtilen “sık sık arızalanma nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz
etmesi” halinin ortaya çıkmasına sebep olduğu anlaşılmaktadır.
Soru 73: Değiştirilen ürünün garanti süresi ne kadardır? Kullanım hatasından
kaynaklanan arızalarda tüketiciler garanti hükümlerinden faydalanabilir mi?
Garanti uygulaması sırasında değiştirilen malın garanti süresi, satın alınan malın kalan
garanti süresi ile sınırlıdır.
Tüketicinin malı kullanma kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından
kaynaklanan arızalar hakkında ilgili Yönetmeliğin 13 ve 14 üncü madde hükümleri
uygulanmaz.
Örneğin, yukarıda verilen örnekte tüketicinin satın aldığı monitörün iki yıl garantili
olduğu ve sekizinci ay içinde değiştirildiğini düşünelim.
Bu durumda, tüketiciye verilen yeni ürünün garanti süresi; 24-8= 16 ay ile sınırlı
olacaktır.
Diğer taraftan, 4077 sayılı Kanunun 14’üncü maddesi imal ve/veya ithal edilen
ürünlerin Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzu ile piyasaya sunulmasını zorunlu kılmıştır.
Ancak Kanun koyucu, tüketicilere de önemli bir yükümlülük vermiştir. Tüketiciler, satın
aldıkları ürünlere ait kullanma kılavuzlarını okumak ve ürünlerini bu kılavuzlarda belirtilen
hususlar çerçevesinde kullanmak zorundadırlar.
Aksi halde oluşacak arızaların
değerlendirilmesi mümkün olmayacaktır.
garanti
belgesi
uygulaması
kapsamında
28
Soru 74: Bir malda kullanım hatasının olup olmadığının tespiti aşamasında,
tüketicinin ürünün arızasına yönelik beyanları ile servisin arıza tespit raporlarının
birbirinden farklı olması halinde, tüketici nereye başvurmalıdır?
Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmelik'in Ücretsiz Tamir Yükümlülüğü
başlıklı 13 üncü maddesinde "Satıcı, malın; garanti süresi içinde, gerek malzeme ve işçilik
gerekse montaj hatalarından dolayı arızalanması halinde işçilik masrafı, değiştirilen parça
bedeli ya da başka herhangi bir ad altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamirini yapmak veya
yaptırmakla yükümlüdür.
Arızalarda kullanım hatasının bulunup bulunmadığı servis istasyonları, servis
istasyonunun mevcut olmaması halinde sırasıyla; bu malın satıcısı, bayii, acentesi,
temsilciliği, ithalatçısı veya imalatçı-üreticisinden birisi tarafından düzenlenen raporla
belirlenir.
Tüketiciler, bu maddenin ikinci fıkrasında belirtilen rapora ilişkin olarak bilirkişi
tarafından tespit yapılması talebiyle ilgili Tüketici Sorunları Hakem Heyetine
başvurabilir." hükmü yer almaktadır.
Bu hüküm gereği tüketiciler, servisin düzenlediği raporlara karşı Tüketici Sorunları
Hakem Heyetlerine başvurabilir. Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri bilirkişilerin
düzenleyeceği rapor doğrultusunda bir karar vermelidir.
Soru 75: Türkçe Tanıtma ve Kullanma Kılavuzlarının basılı evrak halinde
verilmesi zorunlumudur?
Tanıtma ve kullanma kılavuzu, mal ile birlikte ayrıca verilir. Ancak, malın özelliğine
ve tüketiciye sunuluş şekline göre ambalajının üzerine yazılabilir veya eklenebilir. Ayrıca,
tüketicinin tercihine göre, CD veya disket gibi elektronik ortamda da hazırlanabilir.
Örneğin, bilişim sektörüne konu olan, bilgisayar, modem, PCI kart vb. mallara ait
Türkçe tanıtma ve kullanma kılavuzlarının, CD vb. manyetik ortamlar vasıtasıyla tüketicilere
ulaştırılmasında herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
Soru 76: Kullanma kılavuzlarındaki yer alan bilgiler neden önemlidir?
Tüketici, kullanım hatası yapmamak için bu kılavuzda yer alan bilgileri okumak,
anlamak ve uygulamak zorundadır. Aksi halde, Kanundan kaynaklanan haklarının bir kısmını
kullanamayacaktır.
Örneğin, kılavuzlarda bulunan en önemli unsurlardan biri de periyodik bakım
işlemleridir. Tüketici, periyodik bakımları yapmak veya yaptırmak zorundadır. Üründe oluşan
herhangi bir arızanın, bu periyodik bakımın yapılmamış olmasından dolayı meydana gelmesi
halinde, ürünün tamamının veya bir kısmının garanti kapsamından çıkması söz konusu
olabilecektir.
Soru 77: Servis fişleri hangi bilgileri içermelidir ? Önemi nedir?
29
Servis istasyonları, kendilerine intikal eden arızalı mallarla ilgili olarak, servisin
unvanı, adres, telefon, faks ve diğer erişim bilgilerini, malın servis istasyonuna, teslim veya
arızanın bildirim tarihini, tamir – bakım ücretini, tüketiciye teslim tarihini, malın arızası ve
yapılan işlemleri (açık olarak yazılacaktır), servis istasyonunun Yönetmelikte yer alan
sorumluluklarını içeren servis fişini düzenlemeli, kaşeleyerek imzaladıkları fişin bir örneğini
tüketiciye vermelidir.
Servis fişlerindeki bu bilgiler, tüketicinin seçimlik haklarını kullanabilmesi
bakımından çok önemlidir.
Örneğin, bir malda meydana gelen arızanın niteliği, kaç kez tekrarlandığı veya azami
tamir süresinin aşılıp aşılmadığının tespiti bu fişler vasıtasıyla anlaşılabilmekte ve dolayısıyla
tüketicinin seçimlik haklarını kullanmasına esas teşkil etmektedir.
Soru 78: Mevzuatı gereğince, bir adet servis istasyonu ile hizmet verilmesi yeterli
sayılan bir ürünün arızalanması halinde, bu ürünün servise ulaştırılmasına ilişkin ücret
kimin tarafından ödenecektir ?
İmalatçı – üretici veya ithalatçı firmalar, Yönetmeliğin eki listede belirtilen sayıda
servis organizasyonunu kurmalarına rağmen servis istasyonları sayısını her coğrafi bölgede en
az 1 adet, toplam 7 adet seviyesine çıkarıncaya kadar, tüketiciden, nakliye, posta, kargo veya
servis elemanlarının ulaşım gideri gibi herhangi bir ilave ücret talep edemezler.
Örneğin, tüketiciler tarafından kullanılabilen tansiyon ölçüm aletleri ile işitme
cihazları ve benzerleri için ayrı coğrafi bölgede toplam 3 adet servis istasyonu ile satış sonrası
hizmet verilmesi yeterlidir. Ancak, tüketicinin satın aldığı ürünün garanti kapsamı içinde veya
dışında arızalanması halinde, firma servis sayısını her coğrafi bölgemizde en az 7 adet
seviyesine çıkarmamışsa, tüketiciden yukarıda belirtilen kargo, yol vb. ad altında herhangi bir
ücret talep edemeyeceklerdir.
Soru 79: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri’nin (TSHH) görev alanı nedir?
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’un (TKHK) 25. maddesinde
cezai yaptırıma bağlanmış hususlar dışındaki tüm uyuşmazlıklar, TSHH’nin görev alanına
girmektedir. Tüketiciler ile satıcılar veya sağlayıcılar arasında çıkacak tüketici hukuku
kaynaklı her türlü uyuşmazlığa TSHH tarafından bakılır.
Uyuşmazlık konusunun değeri ne olursa olsun TSHH tarafından görüşülerek karara
bağlanır. Değeri her yıl Sanayi ve Ticaret Bakanlığınca belirlenen sınır altında kalan
uyuşmazlıklarda TSHH’ne başvuru zorunludur ve bu uyuşmazlıklarda heyetin olduğu kararlar
taraflar için bağlayıcıdır. Bu sınırın üzerinde olan uyuşmazlıklar konusunda alınan kararlar ise
delil niteliğinde olup, tüketici mahkemelerinde ileri sürülebilir.
Büyükşehir statüsündeki illerde kurulan il hakem heyetleri, mal ve hizmet bedeli
Bakanlıkça her yıl Aralık ayı içinde tespit ve ilan edilecek tutarın (2006 yılında 1.892,63
YTL) üzerindeki uyuşmazlıklara bakmakla görevli ve yetkilidir. Bu bedelin altındaki
uyuşmazlıklara büyükşehirdeki ilçe hakem heyetlerince bakılır.
Soru 80: TSHH ne tür uyuşmazlıklara bakarlar?
30
TSHH, mal veya hizmet piyasalarında tüketici ile satıcı/sağlayıcı arasında yapılan her
türlü hukuki işlemden kaynaklanan uyuşmazlıklara bakar. Başka bir deyişle, TSHH’nin
bakacağı uyuşmazlıklarda bir tarafın tüketici diğer tarafın da satıcı/sağlayıcı olması
gerekmektedir. Tüketiciden tüketiciye veya satıcı/sağlayıcıdan satıcı/sağlayıcıya olan
uyuşmazlılara TSHH tarafından değerlendirmeye alınmaz.
Örneğin, bir araba pazarında bir tüketicinin bir başka tüketiciye araba satması
sunucunda ortaya çıkan uyuşmazlığa TSHH bakamaz. Ancak eğer arabayı satan taraf bir
galeri sahibi veya Türk Ticaret Kanunu kapsamında satıcı durumunda ise bu takdirde TSHH
uyuşmazlığa bakabilir.
Soru 81: TSHH’nin görev alanına girmeyen hususlar nelerdir?
Aşağıda yer alan hususlar TSHH’nin görev alanına girmemektedir.
1. Cezai yaptırımlar (TKHK, madde 25),
2. İdari yargı alanına giren uyuşmazlıklar (TKHK, madde 26 / II),
3. İhtiyati tedbirler (TKHK, madde 23 / V, 24 / II, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Hakkında Kanun (HUMK), madde 101),
4. İhtiyati haciz (İcra ve İflas Kanunu, madde 257 vd.),
5. Delil tespiti (HUMK, madde 368 vd.),
6. Aldatıcı reklam ve ilanlar (TKHK, madde 16)
7. Bir seri ayıplı malın toplatılmasına ilişkin karar (TKHK, madde 24/II),
TSHH, tüketicinin korunması mevzuatı uyarınca idari para cezası veremez. İdari para
cezaları sadece Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve mülki amirler tarafından verilmektedir. 1 ve 2.
maddelerde yer alan hususlarda tüketici mahkemelerinin de karar verme yetkileri yoktur.
İhtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delil tespiti konusunda mahkemeler yetkilidir (Yargıtay
Ticaret Dairesi 08.11.1960 – 1745/2938).
Tüketici mevzuatından kaynaklanan her türlü uyuşmazlıkla ilgili ihtiyati tedbir,
ihtiyati haciz ve delil tespiti talepleri, parasal değerine bakılmaksızın, tüketici
mahkemelerince bakılır ve bu mahkemelerce karara bağlanır.
Soru 82: Tüketici ile satıcı arasında çıkan uyuşmazlıkla ilgili TKHK’da
düzenleme bulunmaz ise TSHH’leri hangi hükümlere göre karar vermelidir?
TKHK’da, tüketici ile satıcı arasında çıkan uyuşmazlıkla ilgili herhangi bir düzenleme
bulunmaz ise bu durumda genel hükümlere göre uyuşmazlık çözüme kavuşturulur. Burada
genel hükümlerden kasıt, Borçlar Kanunu, Medeni Kanun ve Türk Ticaret Kanunu’dur.
Örneğin, ayıplı mal satımı ile TKHK’da hüküm bulunmayan hallerde Borçlar
Kanunu’nun 194-207. maddeleri hükümleri; taksitli satışlara ilişkin hüküm bulunmayan
hallerde Borçlar Kanunu’nun 222-224.maddeleri hükümleri, kapıdan satışlara ilişkin hüküm
bulunmayan hallerde, Borçlar Kanunu’nun 219-221. maddelerindeki hükümler
uygulanacaktır. Tüketici sözleşmelerinde eylem ehliyeti ile ilgili sorunlara Medeni
Kanunu’nun 9-16. maddeleri hükümleri, sözleşmenin geçerlilik koşulları ile ilgili Borçlar
Kanunu’nun 19-20. maddeleri hükümleri, iradeyi sakatlayan yanılma, aldatma, korkutma
durumlarında Borçlar Kanunu’nun 23-31. maddeleri hükümleri, satılan mal veya hizmet ile
ödenen bedel arasında aşırı oransızlık bulunması durumunda Borçlar Kanunu’nun 21.
31
maddesi hükümleri, tarafların borçlarını yerine getirmemesi durumunda, bundan çıkan
sonuçlara Borçlar Kanunu’nun 96-108. maddeleri hükümleri uygulanacaktır. Mal satımının
her çeşidi yönünden genel hüküm niteliğinde bulunan Borçlar Kanunu’nun 182-193 ile 208212. maddelerindeki hükümler uygulanır.
Soru 83: TSHH’ne kimler başvurabilir?
TSHH’ne tüketiciler, satıcılar ve sağlayıcılar başvurabilmektedirler. Tüketicinin
korunması mevzuatı gereğince tüketici; bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan
amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişilerdir.
Bir malı olduğu gibi ya da işleyerek bir başkasına satmak veya çıkar karşılığı
devretmek üzere satın alan, yani kendisi de satıcı konumuna girecek olan kişiler tüketici
sayılmazlar. Örneğin, başkasına satma amacıyla ağaç fidesi alan bir kişi tüketici değil satıcı
sıfatıyla hareket ettiğinden, tüketici olarak değerlendirilemez.
Bir işletme ya da ticarethane sahibinin, bir mal veya hizmeti, mesleğinde,
işletmesinde, ticarethanesinde kullanmamak koşuluyla, yalnızca kendi özel kullanımı için
satın alması durumunda tüketici sayılabilecektir. Ancak, fatura ticari şirket adına alınmışsa
tüketici sayılmayacaktır. Örneğin, bir işletme sahibinin kendi kullanımı için bilgisayar alması
durumunda, işletme sahibi tüketici konumundadır. Ancak, fatura işletme adına kesilmiş ise bu
durumda, faturada alıcı taraf işletme olarak yer alacağı için tüketici sayılmayacaktır.
Bir işletme ya da ticarethane sahibi ya da meslek icra eden kişinin bir mal veya
hizmeti hem işletmesi hem de aynı zamanda kişisel kullanımı için alması halinde, bu kişiler
tüketici sayılmayacaklardır. Böyle bir durumda tüketiciden bahsedilemeyeceğinden, TSHH bu
tür uyuşmazlıklara bakmayacaktır. Örneğin, bir işletmeyi işleten kişinin hem işyerinin hem de
kendisinin hizmetinde kullanmak üzere bir otomobil satın alması durumunda, işletmeyi işleten
kişi tüketici olmayacaktır.
TSHH’ne, kar amacı gütmeyen, yardım amaçlı dernekler, vakıflar v.b. tüzel kişiler
başvurabilir. Örneğin, Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu, Mehmetçik Vakfı gibi tüzel kişiliğe
haiz kuruluşlar yardım amacı ile almış oldukları ayakkabı, elbise, oyuncak gibi malların ayıplı
çıkması durumunda TSHH’ne tüketici sıfatıyla başvurabileceklerdir.
Tüketici ile satıcı/sağlayıcı arasında çıkan uyuşmazlıkların Bakanlıkça belirlenen
parasal sınırın altında kalması durumunda satıcılar ve sağlayıcılar da TSHH’ne başvurmak
zorundadır. Satıcı/sağlayıcı, sattığı malın veya sağladığı hizmetin bedelini tahsili ve icra
takibatına itirazın iptali için öncelikle TSHH’ne başvurmalıdır (13.HD., E.2004, K.13486;
13.HD., 08.02.2005, E.13486, K.1775).
Soru 84: Uyuşmazlık konusu miktarının tespit edilmesinde dikkat edilecek
hususlar nelerdir?
Uyuşmazlık konusu miktarın tespit edilmesinde sadece alacak aslının dikkate alınması
gerekir. Faiz, icra tazminatı ve giderler parasal sınırın tespitinde dikkate alınmaz. (HUMK
1/II; 13.HD., 06.12.1999, E.9208, K.9198; 13.HD., 14.06.1999, E.4424, K.4817).
Örneğin, uyuşmazlık konusu 700 YTL değerinde 2006 yılında alınan bir
televizyondur. Ancak tüketici, televizyonu taşıma ücreti olarak 50 YTL verdiğini dilekçesinde
32
belirterek, satıcıdan 750 YTL ve bu miktarın yasal faizini talep etmektedir. Uyuşmazlık
konusu miktarın tespit edilmesinde dikkate alınması gereken alacak aslı olması nedeniyle,
uyuşmazlık konusu için miktar 700 YTL olarak tespit edilir. Uyuşmazlık konusu 2006 yılı
için belirlenen parasal sınırın (724.99 YTL) altında olduğu için TSHH’ne başvuru zorunludur.
Soru 85: Uyuşmazlık konusunun
düzenlemeler dikkate alınmalıdır?
değerlendirilmesinde
hangi
tarih
ve
TSHH, bir uyuşmazlığı değerlendirirken, mal veya hizmetin alımının hangi tarihte
alındığına ve teslim veya ifa edildiğine bakmalıdır. Buna göre uyuşmazlık konusu miktarda
göz önünde bulundurularak Bakanlıkça belirlenen parasal sınır miktarını ve uygulanacak
Kanun hükümlerini tespit etmelidir. TSHH’ne başvuru açısından zorunlu olan parasal sınır
değerlendirilirken mal veya hizmetin satın alındığı tarihteki parasal sınıra ilişkin değerler
değil, uyuşmazlığın çıktığı tarihteki parasal sınır dikkate alınmalıdır.
Ancak, tüketici kredisi, kredi kartları, devre tatil sözleşmeleri gibi süreklilik arz eden
sözleşmelere ilişkin uyuşmazlıklara 15.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4822 Sayılı Kanunla
Değişik 4077 Sayılı Kanun hükümleri uygulanır.
Örneğin, tüketici bir bilgisayar almak için bağlı kredi alarak, 17.11.1998 tarihinde
bankayla bireysel kredi sözleşmesi imzalamıştır. Tüketici, sözleşmenin 7. maddesinde
“kredinin veriliş tarihinden sonra kendisi ile mal ve hizmet sunan kişi ve kuruluşlar arasında
çıkacak uyuşmazlıklardan veya malın ayıplı olması... vb. hallerde bankanın hiçbir
sorumluluğu olmayacağı ve bunların da kredi borcunun geri ödenmesi hususuna hiçbir etkisi
olmayacağını kabul ve taahhüt eder” denmektedir. Yargıtayca alınan Kararda, bu maddenin
4077 sayılı Kanun'un 6/1. maddesi uyarınca tüketici aleyhine haksız şart teşkil ettiği, 6/2-3
maddeleri uyarınca tüketici için bağlayıcı olmayacağı, bankanın Kanun'un 4/3. maddesi
gereği "sağlayıcı bayi acente" ve 10. maddesinin 5. fıkrasına göre "kredi veren ayıplı
hizmetten ve ayıplı hizmetin neden olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin bu maddede yer
alan seçimlik haklarından müteselsilen sorumludur" hükmü gereğince kredi veren olarak
ayıptan sorumlu olacağı hükmüne varılmıştır. (13.HD., 19.2.2004, E.2003/13819,
K.2004/1888)
Soru 86: TSHH’nin yetki alanı nedir?
İl tüketici sorunları hakem heyetleri il merkezi sınırları içinde, ilçe tüketici sorunları
hakem heyetleri ise ilçe sınırları içinde görevli ve yetkilidir. Başvurular, tüketicinin mal veya
hizmeti satın aldığı veya tüketicinin ikametgahının bulunduğu yerdeki hakem heyetine yapılır.
TSHH, yetkileri dışında kalan başvuruları doğrudan ilgili kuruluşlara veya hakem
heyetlerine intikal ettirir. TSHH, yetkileri dışında kalan başvuruları görüşür ve karara
bağlarsa, kararın bir geçerliliği olmayacaktır.
Örneğin, tüketici paket turu Çankaya İlçesi’nde aldıysa ve Sincan İlçesinde
oturuyorsa, almış olduğu paket tur ile ilgili bir uyuşmazlık çıkması durumunda ya Çankaya
Hakem Heyetine veya Sincan Hakem Heyetine başvurmalıdır. Tüketici, bu hakem
heyetlerinden farklı bir hakem heyetine başvurursa, başvurulan hakem heyeti başvuruyu
Çankaya veya Sincan ilçelerinde bulunan hakem heyetlerine intikal ettirir.
Soru 87: TSHH tanık dinleyebilir mi?
33
Tanıklığa ilişkin düzenlemeler Hukuk Usulü Muhakemeleri Hakkında Kanun’un
(HUMK) 245-274 maddeleri arasında düzenlenmektedir. Yargısal sistemde tanıklık
mecburidir, yerine getirilmemesi durumunda disiplin cezaları, para cezası uygulanır hatta
tanıklığı yerine getirmeyen kişi savcılığa sevk edilir. Tanık uzaktaysa tanığın masrafları
karşılanır, yevmiyesi verilir. Gelmeyen tanık polis veya Jandarma marifetiyle getirilir. Tanık
dinlenmesini iki tarafın da kabul etmesi gerekir.
Bazı konularda mahkemelerce tanık dinlenmez. Örneğin, HUMK 288 inci maddesi
uyarınca bir hakkın doğumu, düşürülmesi, devri, değiştirilmesi, yenilenmesi, ertelenmesi,
ikrarı ve itfası amacıyla yapılan hukuki işlemlerin, yapıldıkları zamanki miktar veya değerleri
on milyon lirayı ( 2005 yılı için 400 YTL) geçtiği takdirde senetle ispatlamak gerekir, Bu
durumda 290. madde uyarınca tanık dinlenemez.
TKHK ve Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nde yer alan düzenlemeler
dikkate alındığında TSHH’nin tarafları dinleyebilmesi ve bilirkişi atayabilmesi
öngörülmektedir. Tanık dinlemesi ise öngörülmemiştir. TSHH’nin işlevi ve çalışma usul ve
yöntemleri ve yargısal sistemdeki tanıklık müessesesinin koşulları dikkate alındığında
TSHH’nin tanık dinleyemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede
dinleyemeyecektir.
TSHH,
uyuşmazlık
konusunun
çözümlenmesinde
tanık
Soru 88: Tüketici Sorunları Hakem Heyeti kararları tarafları bağlayıcı mıdır?
4077 sayılı Kanuna göre, değeri beşyüz milyon TL nin (Söz konusu parasal sınır her
yılın Ekim ayı sonunda Devlet İstatistik Enstitüsünün Toptan Eşya Fiyatları Endeksinde
meydana gelen yıllık ortalama fiyat artışı oranında artar ve Resmi Gazetede ilan edilir. Buna
göre, 2006 yılı için bu değer 724,99 YTL dir) altında bulunan uyuşmazlıklarda tüketici
sorunları hakem heyetlerine başvuru zorunludur.
1. Bu uyuşmazlıklarda heyetin vereceği kararlar tarafları bağlar.
2. Bu kararlar İcra ve İflas Kanununun ilamların yerine getirilmesi hakkındaki
hükümlerine göre yerine getirilir.
3. Taraflar bu kararlara karşı onbeş gün içinde tüketici mahkemesine itiraz
edebilirler.
4. İtiraz, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını durdurmaz. Ancak,
talep edilmesi şartıyla hakim, tüketici sorunları hakem heyeti kararının icrasını
tedbir yoluyla durdurabilir.
5. Tüketici sorunları hakem heyeti kararlarına karşı yapılan itiraz üzerine tüketici
mahkemesinin vereceği karar kesindir.
Değeri Beşyüz Milyon (724,99 YTL)Liranın Üzerinde Bulunan Uyuşmazlıklar
Değeri beşyüz milyon lira ve üstündeki uyuşmazlıklarda tüketici sorunları hakem
heyetlerinin verecekleri kararlar, tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebilir.
Örneğin, tüketici 780 YTL’ye aldığı cep telefonunun arızalanması üzerine, talebini
öncelikle satıcıya bildirmiş, sonuç alamaması sebebiyle konuyu Tüketici Sorunları Hakem
Heyetine intikal ettirmiş ve telefonun ayıpsız misli ile değiştirilmesini talep etmiştir. Konunun
34
Hakem Heyetinde incelenmesi sonucunda malın ayıpsız misli ile değiştirilmesine karar
verilmiştir. Satıcı-sağlayıcının bu karara uymaması halinde hakem heyetince alınan karar,
tüketici mehkemelerinde delil olarak ileri sürülebilecektir. Diğer taraftan, örnekteki telefonun
değeri 250 YTL olsaydı, Hakem Heyetince alınan karar bağlayıcı olacak ve satıcı-sağlayıcı
tarafından uygulanmayan karar icra marifetiyle yerine getirilecekti.
Örneğin tüketici, 950 YTL’ye satın aldığı malın ayıplı olduğunu belirliyor ve 500
YTL bedel indirimi talep ediyor. Satıcı firmanın bu talebi kabul etmemesi halinde tüketici,
parasal sınırlar dikkate alındığında nereye başvurmalıdır?
Hakem Heyetlerinin 2006 senesi için bağlayıcı karar alabilecekleri parasal üst sınır
724,99 liradır. Malın değerinin 950 YTL olmasına karşın uyuşmazlığın değeri 500 YTL dir.
Bu nedenle tüketici, Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuruda bulunmalıdır.
Soru 89: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri tazminat kararı verebilir mi?
4822 Sayılı Kanun ile Değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun' un
ayıplı mallarla ilgili hususların düzenlendiği 4’üncü maddesinde, tüketicinin bu seçimlik
haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan
ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat
isteme hakkına da sahip olduğu ifade edilmiştir.
Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi halinde, tüketiciler ile imalatçı üreticiler
arasında bir uyuşmazlık olacağı açıktır.
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliğinin hakem heyetlerinin kuruluş ve görev
alanı ile ilgili hususlarını belirleyen 5’inci maddesinde ise tüketiciler ile satıcı ve sağlayıcılar
arasında çıkan uyuşmazlıkları çözümlemek amacıyla veya tüketici mahkemelerinde delil olarak
ileri sürülebilecek kararları almak üzere il ve ilçe merkezlerinde hakem heyetleri kurulacağı
belirtilmiştir.
Bu cümleden hareketle, Yönetmelikte uyuşmazlıkla ilgili herhangi bir içerik ve/veya
ayırt edici özellik belirtilmediği ve tazminata ilişkin uyuşmazlıklarında parasal sınırlar dikkate
alınarak hakem heyetlerinde de çözülebileceğinin anlaşılması gerekmektedir.
Tazminatın belirlenmesine ilişkin hususlar
4077 sayılı Kanun vasıtasıyla
belirlenmemekle beraber, bu taleplerin değerlendirilmesi sırasında, Kanunun 30 uncu maddesi
gereğince genel hükümlere bakılmasında fayda bulunmaktadır.
Maddi tazminata ilişkin hususlar, Borçlar Kanunun 41-46 maddeleri hükümleri
çerçevesinde belirlenmiştir. anılan Kanunun 43. maddesinde “Hakim, hal ve mevkiin icabına
ve hatanın ağırlığına göre tazminatın suretini ve şumulünün derecesini tayin eyler.” hükmü
yer almaktadır.
Tüketici sorunları hakem heyetleri, tazminat talepleriyle ilgili uyuşmazlıkları,
bilirkişilerin görüşlerini dikkate alarak karara bağlamalıdır.
Örneğin, arızalanan halı yıkama maddesinin zarar verdiği makine halısının değeri 280
YTL dir. Somut olayda tüketici, 400 YTL tutarındaki Halı Yıkama Makinasının ayıpsız misli
ile değiştirilmesini ve zarar gören halısının tazmin edilmesini talep etmiştir.
35
4077 sayılı Kanunun ilgili maddesinde tüketicinin, malın teslimi tarihinden itibaren otuz
gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle yükümlü olduğu, tüketicinin bu durumda, bedel iadesini
de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel
indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahip olduğu ve satıcının, tüketicinin tercih ettiği
bu talebi yerine getirmekle yükümlü olduğu ifade edilmektedir.
Aynı maddede tüketicinin bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın neden
olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden
olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da sahip olduğu ifade edilmiştir.
Bu durumda tüketici iki farklı tüzel kişilikle uyuşmazlık yaşamaktadır. Ürünün
değiştirilmesine ilişkin talebi satıcıyadır. Ancak, satıcıdan tazminat talep edemez. Öncelikle
imalatçı-üreticiye başvurmalıdır.
Somut olayda, her iki malın bedeli dikkate alındığında, uyuşmazlığın parasal sınırlarının
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri tarafından değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmaktadır.
Soru 90: TSHH, manevi tazminat taleplerine bakabilir mi?
Bakanlıkça belirlenen parasal sınırın altında kalan manevi tazminat talepleri için
TSHH’ne başvuru zorunludur. Maddi ve manevi tazminat talepleri birlikte istenmiş ve her
ikisinin toplamı parasal sınırı aşar ise, TSHH’ne başvuru zorunluluğu ortadan kalkar. Bu
durumda tüketici doğrudan tüketici mahkemesine başvurabilir (13.HD., 27.12.2004, E.15255,
K.18969).
Ancak, buradaki tazminat talebi alınan mal veya hizmetin neden olduğu ölüm ve/veya
yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer mallarda zarara neden olan haller ile sınırlıdır.
TSHH, kişilik haklarına haksız olarak tecavüze uğrayanın manevi zararını tazmine yönelik
tazminat kararı alamaz. Borçlar Kanunu’nun 49. maddesine göre manevi tazminata
hükmedilebilmesi için aşağıda yer alan hususların olması gerekmektedeir.
o
o
o
o
o
Şahsiyet hakları saldırıya uğramış olmalı,
Saldırı haksız olmalı,
Manevi zarara uğranmış olmalı,
Kusurlu olunmalı,
İlliyet bağı olmalı.
Borçlar Kanunu’nun 47. maddesinde ise, bedensel zarar ve ölüm halinde manevi
tazminata hükmedilebileceği düzenlemiştir. Bu madde kapsamında, TSHH, ayıplı mal ve
hizmetin neden olduğu zararlar bağlamında maddi tazminata hükmedebilir, ancak, sadece
ayıplı malın veya hizmetin neden olduğu bedensel zararlar açısından manevi tazminata ilişkin
düzenlemeler uygulanabilir, bunun dışında manevi tazminata ilişkin bir karar alamaz.
Soru 91: Hediye edilen bir cep telefonunun kullanıcısı söz konusu telefonun
arızalanması halinde Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvurabilir mi?
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3.Maddesi’ ne göre; Tüketici:
Bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya yararlanan
gerçek ya da tüzel kişiyi ifade etmektedir
36
Bu nedenle, kullanıcı ile satıcı / sağlayıcı arasındaki uyuşmazlıkların Hakem
Heyetince değerlendirilmesi gerekmektedir.
Soru 92: Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine vekil marifetiyle yapılan
başvurularda lehine karar çıkan taraf vekalet ücretini karşı taraftan talep edebilir mi?
1136 sayılı Avukatlık Kanunu’na göre avukatlık ücretine sadece mahkemelerce karar
verilebilmektedir. Bu nedenle, TSHH tarafından vekalet ücreti belirlenemez ve lehine karar
çıkan taraf vekalet ücretini karşı taraftan talep edemez.
Soru 93: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri faizi ile birlikte para iadesine
karar verebilir mi?
Malın veya hizmetin ayıplı çıkması durumunda tüketici, 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunun 4. Maddesi uyarınca 30 gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmek
zorundadır.
Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız
misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme
haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
Eğer tüketicinin paranın zaman değerinden kaynaklanan bir kaybı varsa ödemiş
olduğu bedeli yasal faiziyle beraber isteme hakkına sahiptir.
Dolayısıyla, Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri bu yönde bir karar verebilir.
Soru 94: Bilirkişi tespitinde aranacak kriterler nelerdir?
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliği'nin inceleme şeklini düzenleyen
19’uncu maddesinde, bağlayıcı olmayan hakem heyeti kararları için bir, bağlayıcı hakem heyeti
kararları için birden fazla bilirkişi görevlendirilebileceği ifade edilmiştir.
Bilirkişi tespitinde aranacak kriterler Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 275’inci
maddesinde belirlenmiştir. Bu maddeye göre, mahkeme (ki burada Hekem Heyetidir.) çözümü
özel veya teknik bir bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınmasına karar
vermesi gerektiği ifade edilmiştir. Ancak, aynı maddede hakimlik mesleğinin gerektirdiği genel
ve hukuki bilgi ile çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişi dinlenemeyeceği ifade
edilmektedir. Buna göre, Hakem Heyetlerinin Kararlarına ilişkin genel hususlarda bilirkişi
dinlenemeyeceği açıktır.
Yine aynı Kanunun 276. maddesinde ise "Ehlivukuf, iki taraf ittifak edemedikleri halde
tahkikat hakimi tarafından intihap olunur. Mesaili mahsusada rey ve mütalaalarını beyan etmek
için Hükümet tarafından müntahap ehlivukuf varsa ehlivukufun bunlar arasından intihabı
lazımdır. Yalnız bir kişi ehlivukuf intihap edilebilir. Üçten ziyade intihap olunamaz." 278.
maddesinde "Malûmatına müracaat edilecek hususu bilmeksizin sanatını icra etmesi kabil
olmayan ve alenen icrayı sanat eden kimseler o husus hakkında ehlivukufluğu kabule
mecburdurlar." şeklinde belirlenmiştir.
37
Hakem Heyetleri bilirkişi tayin ederken yukarıdaki kriterler ışığında konusunda uzman
olan ve uyuşmazlık konusunun tarafları ile herhangi bir bağlantısı olmayan kişileri
görevlendirmelidir.
Yetkili servis istasyonlarına ait usul ve esaslar TSE Başkanlığı tarafından hazırlanarak
yürürlüğe konulan ilgili Hizmet Yeri Standardları ile belirlenmektedir. Servislerde bulunması
gereken teknik personelin özellikleri de bu standardlar vasıtasıyla ifade edilmektedir. Bu nedenle,
herhangi bir ürünle ilgili uyuşmazlık için bilirkişi atanması halinde, ürüne ait servis standardında
belirtilen özelliklere sahip kişilerin seçilmesinin daha uygun olacağı açıktır.
Soru 95: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri kararların da kanıt ve ispat ile
ilgili hangi hususlara dikkat edilmelidir.
Bir olgunun varlığı veya yokluğu hususunda karar merciinin ikna edilmesine ispat
denir.
İspata ilişkin genel hüküm Medeni Kanunun 6’ncı maddesinde belirtilmiştir. Buna
göre, Kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça taraflardan her biri hakkını dayandırdığı
olguların varlığını ispatla yükümlüdür.
İspat külfeti ile ilgili olarak bazı özel olgular vardır.
a) Hakim önünde ikrar edilen (taraflardan birinin diğerinin sözlerini doğrulaması)
olguların ispatı gerekmez.
b) Hayatın normal akışına uygun olguların da ispatı gerekmez.
Örneğin, genel temayüllere göre ve anlaşılarak bir satış yapılmış ve anlaşmaya göre
önce tüketicinin parayı vermesi ürünün ise daha sonra teslimi gerekmesine rağmen satıcı
parayı almadan malı verdiğini iddia ediyorsa, parayı almadan malı tüketiciye verdiğinin ispatı
satıcıya aittir.
c) Herkes tarafından bilinen olguların da ispatı gerekmez.
d) İddiasını resmi sicil, belge ve senetlerle kanıtlayan, yükümlülüğünü yerine getirmiş
sayılır.
e) Eğer Kanun ispat yükünü özel olarak bir tarafa yüklemişse buna uyulur.
Örneğin, 4077 sayılı Kanunda yapılan ispat yüküne dair özel düzenlemeler dışında
kalan hususlarda ispat yükü Kanunun 30’uncu maddesi gereğince, genel hükümlere tabiidir.
Kanunumuzda ispat külfetini satıcı/sağlayıcıya yüklediği bazı özel hükümler vardır.
» 6 ncı maddenin V bendinde, bir satıcı veya sağlayıcı bir şartın (genel
işlem şartının) münferiden tartışıldığını ileri sürüyorsa bunu ispatla
yükümlüdür.
» Kapıdan satış hükümlerine göre düzenlenmiş bir sözleşmenin ve malın
tüketiciye teslim edildiğinin ispatı satıcıya aittir.
» Mesafeli satış hükümlerinde de bu yükümlülük geçerlidir.
» Yine mesafeli satışlarda satıcı – sağlayıcı elektronik ortamda tüketiciye
teslim edilen gayri maddi malların veya sunulan hizmetlerin teslimatının
ayıpsız olarak yapıldığını ispatla yükümlüdür. Madde 9 /A - IV
38
» Ayrıca 16/V maddesine göre reklam veren reklam veya ilanda yer alan
somut iddiaları ispatla yükümlüdür.
Soru 96:
isteyebilir mi?
Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri taraflardan yemin etmesini
1086 Sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun 511. maddesinde, basit usulü
muhakemeye tabi olan hallerde bu kanunun mevaddı sabıka ahkamına muhalif olmayan
alelade usulü muhakeme kaideleri de tatbik olunur, denilmektedir.
Genel anlamıyla yemin, bir vakıanın doğruluğunu mahkeme önünde kanunun tayin
ettiği şekilde beyan ve tasdik etmektir. Başka bir deyişle, yemin sadece mahkemede hakim
tarafından istenir. .
TKHK ve Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri Yönetmeliği’nde yer alan düzenlemeler
dikkate alındığında TSHH’nin tarafları dinleyebilmesi ve bilirkişi atayabilmesi
öngörülmektedir. TSHH’nin işlevi ve çalışma usul ve yöntemleri ve yargısal sistemdeki
yemin edilmesine ilişkin düzenlemeler dikkate alındığında TSHH’nin yemin edilmesini
isteyemeyeceği anlaşılmaktadır.
Bu çerçevede TSHH, uyuşmazlık konusunun çözümlenmesinde taraflardan yemin
edilmesini isteyemez.
Soru 97: Tüketici Sorunları Hakem Heyetine yapılan başvuru zamanaşımını keser
mi?
Borçlar Kanunu’nun 133 üncü maddesinde
katedilmiş olur:
“Aşağıdaki hallerde müruru zaman
1 - Borçlu borcu ikrar ettiği, hususiyle faiz veya mahsuben bir miktar para veya
rehin yahut kefil verdiği takdirde.
2 - Alacaklı dava veya defi zımnında mahkemeye veya hakeme müracaatla veya
icrai takibat yahut iflas masasına müdahale ile hakkını talep eylediği halde.”
hükmü yer almaktadır.
Diğer yandan Yargıtay içtihatlarına göre, hakeme başvurmak zaman aşımını kesen
sebeplerden birisidir.
Bu nedenle, Tüketici Sorunları Hakem Heyetlerine yapılan başvurular zamanaşımını
keseceğinin kabulü gerekir.
(13 üncü Hukuk Dairesinin 06.05.2002 tarih, E:2002/2803 esas nolu, K:2002/5178
nolu kararı ile 11.04.2002 tarih, E:2002/2063 esas nolu, K:2002/3990 nolu kararı ve
15.04.2002 tarih, E:2002/1534 esas nolu, K:2002/4099 sayılı kararları)
Soru 98: Tüketici Sorunları Hakem Heyetleri kararlarında dikkat edilmesi
gereken hususlar nelerdir?
39
Hakem Heyetleri Öncelikle Medeni Kanunun 2 nci maddesi “Herkes haklarını
kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bu hakkın
açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” hükmüne dikkat etmeli ve tüm
faaliyetlerinde bu hükme uygun işlem yapmalıdır.
Toplantıda görüşülen konular ve alınan kararlar en az iki nüsha olarak, toplantı
sırasında tutanakla tespit edilir. Tutanak, başkan ve toplantıya katılan üyeler tarafından
imzalanır. Bu nüshalardan biri dosyasında muhafaza edilir, diğeri ise sayfaları müteselsil sıra
numaralı karar defterine yapıştırılarak il müdürlüğü veya kaymakamlık mührü ile
köşelerinden mühürlenir.
Karar tutanağında olması gereken hususlar:
a) İstemin özeti,
b) Yapılan inceleme,
c) Alınan karar ile dayandırıldığı mevzuat hükümleri ve deliller.
Kararlar, alındığı tarihten itibaren beş gün içinde taraflara yazılı olarak bildirilir.
Hakem heyetlerince alınan kararların taraf ve sonuçlarını gösterir listeler, illerde il
müdürlüklerinde, ilçelerde kaymakamlıklarda duyuru panolarında aylık olarak ilan edilir.
Raportörün önemli görevlerinden biri de uyuşmazlığa ilişkin raporun hazırlanmasıdır.
Bu nedenle raportör heyetin karar vermesine yönelik bir üslup ve tarafsızlıkla raporu
hazırlamalıdır.
Kararda satıcı firma unvanı açık olmalıdır. Aksi halde aktif dava ehliyeti olmayan
yani davaya taraf olmayan birine dava açılmış gibi olur.
Tüketicinin dilekçesinde neyi talep ettiği belirtilmelidir. Örneğin malın bedelinin
iadesi, değiştirilmesi vb.
Kararlar tam ve açık olmalıdır. “tüketicinin talebinin kabulüne” vb. ifadeler uygun
değildir. Tüketici ne istemiştir. Heyet neye hükmetmiştir. Açıkça belirtilmelidir.
Bilirkişi raporlarının gereken özende hazırlanması lazımdır. Örneğin, uyuşmazlığa
konu olan bir ayakkabı için hazırlanan raporda, ayakkabının kısa süreli kullanım sonucunda
bollaştığının ifade edilmesi uygun değildir. Bilirkişi raporunda, görülen aksaklığın yanı sıra
bu aksaklığın sebebinin de açıklıkla belirtilmesi gerekir.
Raporda bilirkişinin unvanı ve vasfı yazılmalıdır.
Raporlarda karar unsurları açıkça yazılmalıdır.
Tebligatların posta marifeti ile yapılması halinde, adi posta yerine iadeli taahhütlü
mektup yöntemi kullanılmalıdır.
Taraflar vekil vasıtasıyla temsil edilmişse tebligatların da vekile yapılması gerekir.Bu
durumda tebligat asile yapılmamalıdır.
40
Tüketici şikayetinde, onarım hakkını kullanmayı talep ederek başvuruda bulunmuşsa
ve hakem heyeti de malın onarılarak tüketiciye iadesine karar verilmişse, tamir süresi
belirtilmelidir. Örneğin 10 gün içinde tamir edilerek tüketiciye teslim edilmesi, arızanın
giderilememesi halinde malın iade edilmesine, şeklinde karar verilmelidir.
Tüketici ile satıcı sulh olduklarını bildirdiklerinde “sulh’un kabulüne” gibi bir ifade
kullanılmamalıdır. Eğer satıcı/sağlayıcı daha sonra gereğini yapacaklarını ifade ederlerse
makul bir süre verilmeli ve sulh un yerine gelip gelmediği kontrol edilmelidir.
Eğer Hakem heyetine sulhun gereklerinin yerine geldiğine dair bir yazı sunulursa
hakem heyeti “bu konuda karar verilmesi gerek bulunmadığına” dair karar verilmelidir. Aksi
halde heyet elindeki bilgilerle bir karar vermelidir.
Hakem heyeti gerek gördüğünde tarafları dinlemeli ve taraflara kendini ifade etme
hakkı vermeli, heyet gerek gördüğünde bağlayıcı olmayan kararlar için bir, bağlayıcı olan
kararları için ise birden fazla bilirkişiye başvurmalıdır.
Kararlara itiraz halinde kararın taraflara tebliğ edilme tarihi önem taşır. Bu nedenle,
Tebliğ tarihinin karara işlenmesi gerekir.
Hakem heyeti ve raportör iptali istenen sözleşmeyi öncelikle usul yönünden incelemeli
sözleşmede usule bir eksiklik yoksa esasa geçmelidir. Yani şikayete konu ayıbın satış anında
var olup olmadığı veya kullanım sonucu oluşup oluşmadığını tespit etmelidir.
Hakem heyetleri görevlerine girmeyen konularda karar veremez. Hakem heyetleri
görevli olmadıkları bir konuda karar verir ise kararın ifa kabiliyeti yoktur.
Soru 99: Tüketicilerin, tüketici örgütlerinin ve Bakanlığın Tüketici Mahkemesi
nezdinde açacakları davalarda resim ve harç adı altında bir ödeme yapılması istenebilir
mi? Bilirkişi ücretleri kim tarafından karşılanır?
1- Tüketici mahkemeleri nezdinde tüketiciler, tüketici örgütleri ve Bakanlıkça açılacak
davalar her türlü resim ve harçtan muaftır.
2- Tüketici örgütlerince açılacak davalarda bilirkişi ücretleri, 29 uncu maddeye göre
bütçede öngörülen ödenekten Bakanlıkça karşılanır.
3- Davanın, davalı aleyhine sonuçlanması durumunda, bilirkişi ücreti 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre davalıdan tahsil
olunarak 29 uncu maddede düzenlenen esaslara göre bütçeye gelir kaydedilir.
Bakanlık ve tüketici örgütleri münferit tüketici sorunu olmayan ve genel olarak
tüketicileri ilgilendiren hallerde bu Kanunun ihlali nedeniyle kanuna aykırı durumun ortadan
kaldırılması amacıyla tüketici mahkemelerinde dava açabilirler.
Örneğin Bakanlık, bir bankanın tüketicilerine sunduğu kredi kartı sözleşmesinde yer
alan ve uygulanması halinde tüketicileri mağdur etmesi muhtemel bir takım şartların
kaldırılması, sözleşme hükümlerinin uygulanmasının durdurulması için dava açabilir.
Soru 100: Ayıplı bir seri malın üretiminin ve satışının durdurulması ile malın
toplatılması süreci nasıl işlemektedir?
41
Ayıplı Malda Dava
Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması durumunda Bakanlık, tüketiciler ve
tüketici örgütleri dava açmaya yetkilidir.
Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olması durumunda şu talepler dava edilebilir:
1- Ayıplı seri malın üretiminin durdurulması için dava açabilir.
2- Satışının durdurulması için dava açabilir.
3- Satış amacıyla elinde bulunduranlardan toplatılması için dava açabilir.
Malın Satışının Durdurulması ve Malın Toplatılması
a- Satışa sunulan bir seri malın ayıplı olduğunun mahkeme kararı ile tespit
edilmesi halinde, malın satışı geçici olarak durdurulur.
b- Mahkeme kararının tebliğ tarihinden itibaren en geç üç ay içinde malın
ayıbının ortadan kaldırılması için üretici-imalatçı ve/veya ithalatçı firma
uyarılır.
c- Malın ayıbının ortadan kalkmasının imkânsız olması halinde mal, üreticiimalatçı ve/veya ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır.
d- Toplatılan mallar taşıdıkları risklere göre kısmen veya tamamen imha edilir
veya ettirilir.
Ayıplı malları satın alan tüketicilerin uğradıkları maddî ve manevî zararlar nedeniyle
dava açma hakları saklıdır.
Örneğin, aynı cins, marka ve model araçları satın alan tüketicilerden gelen
şikayetlerin, bu bir seri aracın fren sisteminde arıza yaşandığını göstermesi halinde, Bakanlık,
tüketiciler veya tüketici örgütlerinden biri Tüketici Mahkemesine başvuruda bulunarak, bu
araçların üretiminin ve satışının durdurulmasını ve satış amacıyla elinde bulunduran, bayi,
acente veya yetkili satıcıların elinden toplatılmasını talep ederler.
Mahkeme bu bir seri aracın ayıplı olduğuna karar verirse,
»
Başvuruya konu olan cins, marka ve model araçlardan aynı seriden
olanlarının satışı geçici olarak durdurulur.
»
Mahkeme kararının tebliği tarihinden itibaren 3 ay içinde ayıbın
giderilmesi için imalatçı ve/veya ithalatçı firma uyarılır.
»
Araçlardaki arıza giderilemiyorsa, söz konusu araçlar, imalatçı veya
ithalatçı tarafından toplanır veya toplattırılır.
»
Toplanan araçlar risklerine göre kısmen veya tamamen imha edilir
veya ettirilir.
Soru 101: Olduklarından Farklı Görünen Malların üretilmesi ve satılması ile
durumunda tüketicilerin hakları nelerdir?
Gıda ürünü olmamalarına rağmen, sahip oldukları şekil, koku, görünüm, ambalaj,
etiket, hacim veya boyutları nedeniyle olduklarından farklı görünen ve bu sebeple de
42
tüketiciler tarafından gıda ürünleriyle karıştırılarak tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini
tehlikeye atan malların üretilmesi, pazarlanması, ithalatı ve ihracatı yasaktır.
Mal piyasaya sürülmüşse, 4703 sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması
ve Uygulanmasına Dair Kanun hükümleri uygulanır.
Olduğundan farklı görünen malı satın alan tüketicilerin uğradıkları maddi ve manevi
zararlar nedeniyle dava açma hakları saklıdır.
Örneğin, tüketicinin satın aldığı mum; şekil, koku, ebat ve renk itibariyle elmaya
benzemektedir. Tüketicinin, diğer meyvelerin yanına koyduğu elma şeklindeki mumu, evin
küçük çocuğunun elma sanarak yemesi sonucunda çocuğun rahatsızlandığını ve tedavi
edilmek üzere hastaneye kaldırıldığını düşünelim.
Bu mağduriyete konu olan ürün, olduklarından farklı görünen ve bu sebeple de
tüketiciler tarafından gıda ürünleriyle karıştırılarak tüketicilerin sağlığını ve güvenliğini
tehlikeye atan bir ürün olarak değerlendirilmelidir.
Tüketici, çocuğunun rahatsızlanması sebebiyle uğradığı tüm maddi ve manevi zararı
tazmin etmek üzere dava açabilir.
43
4077 SAYILI KANUNLA İLGİLİ ÖRNEK YARGITAY KARARLARI
1................
2................
3................
4................
5................
6................
7................
8................
9................
10..............
11..............
12..............
13..............
14..............
15..............
16..............
17..............
18..............
19..............
20..............
21..............
22..............
23..............
24..............
25..............
26..............
27..............
28..............
29..............
30..............
31..............
32..............
33..............
34..............
35..............
36..............
37..............
38 .............
39..............
40..............
41..............
42..............
43..............
44..............
45..............
46..............
47..............
48..............
49..............
50..............
51 .............
52.............
KONUSU
KARAR TARİHİ VE NO
Ayıplı mal ve hizmet...............................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
Sözleşmelerdeki Haksız Şartlar...............
“...............................................................
Devre Tatil Sözleşmeleri.........................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
Paket Tur.................................................
Kampanyalı Satışlar................................
Kapıdan Satışlar......................................
Tüketici Kredisi.......................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
06.05.2003 - 2003/1121
04.07.2003 - 2003/9167
19.09.2003 - 2003/5663
24.09.2003 - 2003/493
18.02.2004 - 2004/83
25.02.2004 - 2004/98
25.02.2004 - 2004/99
29.06.2004 - 2004/10239
01.07.2004 - 2004/10498
07.07.2004 - 2005/11731
12.10.2004 - 2004/5022
23.12.2004 - 2004/18815
31.12.2004 - 2004/19327
27.01.2005 - 2005/319
01.02.2005 - 2005/1188
16.02.2005 - 2005/2264
22.02.2005 - 2005/928
07.03.2005 - 2005/1583
08.03.2005 - 205/3692
17.03.2005 - 2005/2830
05.04.2005 - 2005/5695
09.05.2005 - 2005/7996
15.06.2005-2005/10096
22.06.2005 - 2005/391
23.06.2005 - 2005/6290
18.07.2005 -2005/4339
21.07.2005 - 2005/4452
07.10.2005 - 2005/14674
20.10.2005 - 2005/15588
19.02.2004 - 2004/1888
14.12.2004 - 2004/18207
12.05.2003 - 2003/5860
20.01.2004 - 2004/376
29.03.2004 - 2004/4302
31.05.2004 - 2004/8276
18.10.2004 - 2004/14707
01.12.2004 - 2004/17485
02.02.2005 - 205/10
07.02.2005 - 2005/1658
02.03.2005 - 2005/120
04.04.2005 - 2005/5351
11.07.2005 - 2005/11842
05.01.2005 - 2005/37
12.07.2004 - 2004/11101
05.062003 - 2003/7356
16.06.2003 - 2003/6435
16.06.2003 - 2003/4611
15.09.2003 - 2003/7848
07.10.2004 - 2004/9462
29.11.2004 - 2004/11644
20.06.2005 - 2005/10375
29.09.2005 - 2005/14124
SAYFA
NO
53.............
54.............
55.............
56.............
57.............
58.............
59.............
60.............
61.............
62.............
63.............
64.............
65.............
66.............
67.............
68.............
69.............
70.............
71.............
72.............
73.............
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
Kredi Kartı..............................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
“...............................................................
Abonelik Sözleşmeleri............................
“...............................................................
“...............................................................
11.10.2005 - 2005/14972
23.11.2005 - 2005/17306
28.12.2005 - 2005/26262
03.04.2003 - 2003/3257
29.05.2003 - 2003/7037
17.06.2003 - 2003/14471
23.06.2003 - 2003/6730
24.06.2003 - 2003/6815
24.06.2003 - 2003/6817
10.07.2003 - 2003/7642
16.07.2003 - 2003/7888
15.09.2003 - 2003/7794
04.10.2004 - 2004/10283
10.01.2005 - 2005/532
28.01.2005 - 2005/1031
01.03.2005 - 2005/4001
25.05.2005 - 2005/343
19.10.2005 - 2005/15549
11.02.2005 - 2005/2040
14.06.2005 - 2005/1956
24.11.2005 - 2005/17357
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1121
K. 2003/5671
T. 6.5.2003
• AYIPLI MALIN YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ ( Davalı Bankadan Kullandığı Araç
Kredisiyle Diğer Davalı Şirketten Satın Alınan Aracın Sürekli Arızalanması
Nedeniyle )
• AYNI ARIZANIN İKİDEN FAZLA OLMASI ( Aracın Aynısı ile Değiştirilmesine
Karar Verilmesi )
• GARANTİ SÜRESİ ( Bu Süre İçinde Aynı Arızanın İkiden Fazla Farklı Arızanın
Dörtten Fazla Meydana Gelmesi Durumunda Aracın Yenisi ile Değiştirilebilmesi
)
4077/m.10,13
ÖZET : Mahkemece aynı arızanın ikiden fazla, farklı arızanın dörtten fazla meydana
gelmesi gerekçe gösterilerek aracın aynı ile değiştirilmesine karar verilmiştir. Garanti
süresi içinde kalmak kaydıyla 1 yıl içinde farklı arızaya dörtten fazla, aynı arızayı
ikiden fazla tekrarı halinde maldan yararlanamama da süreklilik arzetmesi halinde
tüketici ücretsiz olarak yenisi ile değiştirilmesini talep etme hakkına sahiptir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı 25.4.1998 tarihinde davalı Vakıflar Bankasının sağladığı araç
kredisi ile diğer davalı şirketten satın ve teslim aldığı araçta aldığı günden beri sürekli
arıza şikayeti ile servise başvurduğunu bildirerek aracın yenisi ile değiştirilmesini ve
1.000.000.000TL. maddi ve manevi tazminatın reeskont faiziyle tahsilini talep
etmiştir.
Davalılardan Vakıflar Bankası sözleşmede yer alan özel hüküm gereği araçtaki teknik
sorundan dolayı sorumlu olmadığını, davalı satıcı şirket ise, davacının araç ile ilgili
tüm sorunlarının garanti kapsamı içinde ve ücretsiz olarak giderildiğini, aracın halen
davacı elinde kullanıldığını savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece davanın kısmen kabulü ile aracın aynı model ve nitelikte olan yeni bir
araç ile değiştirilmesine, davalıların 4077 SK./10. maddesi uyarınca müştereken ve
müteselsilen sorumlu tutulmalarına, manevi tazminat talebinin reddine, maddi
tazminat talebinin kısmen kabulü ile belge ile ispatlanan masraflardan
369.137.500TL.nin davalı satıcı şirketten tahsiline karar verilmiş; hüküm davalılar
tarafından temyiz edilmiştir.
1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı Vakıflar
Bankasının ve davalı Mais Motorlu Araçlar Anonim Şirketinin aşağıdaki bendin
kapsamı dışındaki sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2-Davacı 25.4.1998 de satın ve teslim aldığı araçta 11.5.1998-10.9.1998 arasında
aşırı yağ yakma, amörtisörlerden ses gelmesi, lastiklerin sallanması, 1.2. ve 4.
vitesten atma, radyonun sarsıntıdan açılıp kapanması, kaset çalarken alter notar sesi
gelmesi, hopörlerin cızırdaması, ses yetersizliği, difaransiyelden ses gelmesi, belli bir
KM.den sonra aşırı direksiyon sarsıntısı ön amblemin eğri takılması, sol taraftan
ayaklara aşırı sıcaklık gelmesi, pedallere kadar kabloların sarkması şikayeti ile
servise başvurduğunu, her başvuruda iş emri açılarak parça değiştirildiğini 10.9.1998
tarihinde arızanın sebebi anlaşılamadığı için komple motorun değiştirildiğini böylelikle
aynı nitelikle arızanın ikiden fazla, farklı nitelikte arızanın dörtten fazla meydana
gelerek aracın değişim koşullarının oluştuğunu bildirerek aracın aynı cins ve marka
yenisi ile değiştirilmesini talep etmiştir. Mahkemece yaptırılan bilirkişi incelemesi
sonucu verilen rapor ve ek rapor sonucunda, davacının araca ilişkin şikayetlerinden
dolayı 25.5.1998-26.6.1998-11.7.1998-16.9.1998 tarihlerinde iş emri açılarak bir yıllık
garanti süresi içinde motor arızasının giderildiği, amortisör, difarensiyelden ses
gelmediği, sarsıntıdan radyonun açılıp kapanmadığı, vites atma olaylarının
gerçekleşmediğini, halen tüm şikayetler garanti kapsamı içinde ücretsiz olarak
değiştirilerek davacıya teslim edildiğini, süreklilik arzeden bir arızasının
bulunmadığını bildirmişlerdir. Hükme esas alınan bilirkişi raporunda bu arızaların
gerçekleştiği ve davalı servisi tarafından giderildiği hususu mahkemenin kabulünde
olmakla birlikte aynı arızanın ikiden fazla, farklı arızanın dörtten fazla meydana
gelmesi gerekçe gösterilerek aracın aynı ile değiştirilmesine karar vermiştir. 4077
sayılı yasanın 13. maddesine ve dairenin yerleşik içtihatlarına göre Garanti süresi
içinde kalmak kaydıyla 1 yıl içinde farklı arızaya dörtten fazla, aynı arızayı ikiden fazla
tekrarı halinde maldan yararlanamama da süreklilik arzetmesi halinde tüketicinin
ücretsiz olarak yenisi ile değiştirilmesini talep etme hakkı olduğu belirtilmiştir. Somut
olayda tercih hakkını onarım yönünde kullanan alcının, mevcut arızaların garanti
kapsamında ücretsiz olarak giderilmesi ile araçtan faydalanamamanın süreklilik
arzetmediği bilirkişi raporu ile belirlenmesine rağmen yasa hükmü yanlış
yorumlanarak yazılı şekilde yenisi ile değişimine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bentte yazılı gerekçe ile davalı bankanın ve davalı Mais
Motorlu Araçlar A.Ş.nin sair temyiz itirazlarının reddine, 2. bentte yazılı gerekçelerle
kararın her iki davalı lehine BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine,
6.5.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi
T.C.
YARGITAY
4. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/7048
K. 2003/9167
T. 4.7.2003
• AYIPLI MALIN DEĞİŞTİRİLMESİ DAVASI ( Davanın Ayıplı Otomobilin Yenisiyle
Değiştirilmesi İstemine İlişkin Olması )
• AYIBIN GİZLENMESİ ( Aracın Birden Fazla Tamire Götürülmesi Nedeniyle
Servislerin
Aynı
Arızanın
Tamirle
Giderilemeyeceğini
Üretimden
Kaynaklandığını Bilmeleri ve Davacıya Söylenmemesi )
• ZAMANAŞIMININ İŞLEMEMESİ ( Aracın Birden Fazla Tamire Götürülmesi
Nedeniyle Servislerin Aynı Arızanın Tamirle Giderilemeyeceğini Üretimden
Kaynaklandığını Bilmeleri ve Davacıya Söylenmemesi )
• SERVİSİN AYIBI GİZLEMESİ ( Aracın Birden Fazla Tamire Götürülmesi
Nedeniyle Servislerin Aynı Arızanın Tamirle Giderilemeyeceğini Üretimden
Kaynaklandığını Bilmeleri ve Davacıya Söylenmemesi )
4077/m.4
ÖZET : Davalının ürettiği aracın bakımı ve tamiri yine davalının yetkili kıldığı
servislere aittir. Bundan çıkan sonuç davalı üreten ile servisler arasında bir hukuki
ilişkinin varlığıdır. Servisler konularında uzmandırlar. Olayda, davacının aracı birden
fazla tamire götürmesi nedeniyle servislerin aynı arazının tamirle giderilemeyeceğini,
üretimden kaynaklandığını bilmeleri gerekir. Bunun davacıya söylenmemesi arazının
gizlenmesi ve davacıyı oyalama sonucunu da doğurur. Bu gibi durumlarda
zamanaşımı işlemez.
DAVA : Davacı Erdoğan Y. tarafından, davalı ... aleyhine 4.11.2002 gününde verilen
dilekçe ile ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesinin istenmesi üzerine mahkemece
yapılan yargılama sonunda; davanın zamanaşımı nedeniyle reddine dair verilen
17.12.2002 günlü kararın Yargıtayca incelenmesi davacı Erdoğan Y. tarafından
süresi içinde istenilmekle temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra tetkik
hakimi tarafından hazırlanan rapor ile dosya içerisindeki kağıtlar incelenerek gereği
görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı otomobilin yenisiyle değiştirilmesi istemine ilişkindir.
Mahkemece 4077 sayılı kanunun 4/4. maddesi uyarınca fatura tarihinden itibaren iki
yıl geçtiğinden ve davacının araçtaki ayıpların hile ile gizlendiği hususunda herhangi
bir iddiası olmadığı gibi bu yönde belge de ibraz edilmediğinden davanın zamanaşımı
nedeniyle reddine karar verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı tarafından 5.7.2000 tarihinde satın alınan Fiat Siena
1.2 tipi araç arıza göstermesi üzerine 2.7.2001, 18.7.2001, 23.3.2002, 13.6.2002 ve
13.8.2002 tarihlerinde beş defa arızanın giderilmesi için davalı şirketin yetkili
servisine götürülmüştür. Serviste her defasında fren ön diskleri ve balatalar
değiştirilmiş, aynı işlem defalarca tekrarlanmış, ancak araç belli bir süre sonra aynı
arızayı göstermiştir. Davalının ürettiği aracın bakımı ve tamiri yine davalının yetkili
kıldığı servislere aittir. Bundan çıkan sonuç davalı üreten ile servisler arasında bir
hukuki ilişkinin varlığıdır. Servisler konularında uzmandırlar. Olayda, davacının aracı
birden fazla tamire götürmesi nedeniyle servislerin aynı arazının tamirle
giderilemeyeceğini, üretimden kaynaklandığını bilmeleri gerekir. Bunun davacıya
söylenmemesi arazının gizlenmesi ve davacıyı oyalama sonucunu da doğurur. Bu
gibi durumlarda zamanaşımı işlemez. Şu durumda, işin esasının irdelenip varılacak
sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Anılan yön gözetilmeden yazılı şekilde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Temyiz olunan kararın gösterilen nedenle BOZULMASINA ve peşin alınan
harcın istek halinde geri verilmesine 4.7.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
20. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/1599
K. 2003/5663
T. 19.9.2003
• ESER SÖZLEŞMESİ ( Taraflara Borç Yükleyen Mutfak Dolapları Yapımı/Menfi
Tesbit ve İstirdat İstemi - Uyuşmazlığın Çözümünde Asliye Ticaret
Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Taraflara Borç Yükleyen Mutfak Dolapları Yapımı İle
İlgili Eser Sözleşmesi - Menfi Tesbit ve İstirdat İstemi )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİ ( Taraflara Borç Yükleyen Mutfak Dolapları Yapımı
İle İlgili Eser Sözleşmesi/Menfi Tesbit ve İstirdat İstemi - Görevli Olmadığı )
1086/m. 25
4077/m. 23
ÖZET : Davaya konu sözleşme taraflara borç yükleyen bir eser sözleşmesi olup,
uyuşmazlığın çözümünde Asliye Ticaret Mahkemesi görevlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tesbit istemine ilişkin davada İzmir 2. Asliye Ticaret
ile İzmir Tüketici Mahkemelerince ayrı ayrı görevsizlik kararı verilmesi nedeni ile yargı
yerinin belli edilmesi için gönderilen dosya içindeki tüm belgeler incelendi, gereği
düşünüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesine dayalı menfi tesbit ve istirdat istemine ilişkindir.
Asliye Ticaret Mahkemesi, uyuşmazlığın eser sözleşmesine dayalı olup, davacı
vekilinin 4077 sayılı Yasa hükümlerinin uygulanmasını istediğinden söz ederek,
Tüketici mahkemesi de; eser sözleşmesinden kaynaklanan davanın genel
mahkemelerde görüleceğine ilişkin içtihatlar bulunduğunu gerekçe göstererek;
görevsizlik kararları vermişlerdir.
Dosya kapsamından, tarafların 27.09.2000 tarihli sözleşme ile mutfak dolaplarının
yapımı konusunda anlaştıkları, sözleşme uyarınca imalatlar yapılmadığından
davacının borçlu olmadığının tesbiti, başlangıçta verilen paranın iadesi istenmektedir.
Davaya konu sözleşme taraflara borç yükleyen bir eser sözleşmesi olup,
uyuşmazlığın çözümünde asliye ticaret mahkemesi görevlidir.
SONUÇ : Yukarıda belirtilen nedenlerle; H.U.M.Y. nın 25. ve 26. maddeleri gereğince
İzmir 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin merci tayinine 19.09.2003 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2003/15-458
K. 2003/493
T. 24.9.2003
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Binaya Güneş Enerjisi Sisteminin Kurulmasından
Kaynaklanan Uyuşmazlık/Taraflar Arasında Eser Sözleşmesi İlişkisi Tüketicinin Korunması Kanununun Kapsamında Değerlendirilemeyeceği )
• GÜNEŞ ENERJİSİ SİSTEMİNİN KURULMASINDAN KAYNAKLANAN
UYUŞMAZLIK ( Taraflar Arasındaki Hukuki İlişki Eser Sözleşmesi Olduğu Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı/Çözümün Genel Hükümler
Çerçevesinde Yapılması Gereği )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVİ ( 4077 S.K.'nın Uygulanmasıyla İlgili
Çıkacak Her Türlü İhtilaflar - Binaya Güneş Enerjisi Sisteminin Kurulmasından
Kaynaklanan Uyuşmazlığın Görevi Olmadığı/Taraflar Arasında Eser Sözleşmesi
İlişkisi )
• ESER SÖZLEŞMESİ ( Binaya Güneş Enerjisi Sisteminin Kurulmasından
Kaynaklanan Uyuşmazlık - Tüketicinin Korunması Kanununun Kapsamında
Değerlendirilemeyeceği )
818/m.355
4077/m.3,4,23
ÖZET : 4077 sayılı yasanın 4. maddesi kapsamında da sıklıkla satın alma tabiri
kullanılmaktadır. Bu maddede mal ve hizmetler açısından bir ayrım yapılmaksızın
""satış"", ""satıcı"", ""satın alınan"" ifadeleri ile nihai tüketici olarak satın alanın ayıplı
mal ve hizmet alımına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
4077 Sayılı Yasanın 23. maddesi, ""Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak
her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır"" hükmünü taşımaktadır.
Somut olayda ise, uyuşmazlık; davalıya ait binaya güneş enerjisi ile çalışan su ısıtma
sisteminin kurulmasından kaynaklanmıştır. Bu haliyle taraflar arasındaki hukuki ilişki,
istisna ( eser ) sözleşmesi olup, 4077 Sayılı Yasanın, istisna sözleşmesinin konusunu
oluşturan ilişkilerde uygulanması hukuken ve fiilen mümkün değildir.
Eser sözleşmesinden kaynaklanan eldeki davada 4077 sayılı Yasanın uygulanması
söz konusu olmadığından, olayın çözümünün genel hükümler çerçevesinde
yapılması gerekir.
DAVA : Taraftalar arasındaki ""alacak"" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara 1. Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
22.01.2002 gün ve 2001/1606-2002/51 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 04.06. 2002 gün ve
1423-3005 sayılı ilamı ile; ( ...Tüketici, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında
Kanunun 3/f maddesinde ""Bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai
olarak kullanan veya tüketen gerçek veya tüzel kişi"" olarak tanımlanmıştır.
Bu tanımlamadan da anlaşılacağı üzere; yasa, hazır bir mal veya hizmeti ""satın""
alarak, onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi korumaktadır. Başka bir
anlatımla, satım akdinin konusunu oluşturan "tüketime yönelik" dar kapsamlı mal ve
hizmet ilişkileri, yasa kapsamına alınmıştır. Aksi halde, bir baraj, bir liman, bir otoyol,
bir santral ve bir bina yapımı gibi üst düzeyde teknoloji gerektiren ve istisna ( eser )
akdinin konusunu oluşturan süreye yayılı işlerin de yasa kapsamında kaldığının ve
bunlarla ilgili uyuşmazlıklara da tüketici mahkemelerinde bakılması icabettiğinin
kabulü gerekir.
Somut olayda ise, uyuşmazlık; davalıya ait binaya güneş enerjisi ile çalışan su ısıtma
sisteminin kurulmasından kaynaklanmıştır. Bu haliyle taraflar arasındaki hukuki ilişki,
istisna ( eser ) sözleşmesi olup, anılan yasanın, istisna sözleşmesinin konusunu
oluşturan ilişkilerde uygulanması hukuken ve fiilen mümkün değildir. Dairemizin
istikrar kazanmaya çalışan görüşü, bu doğrultudadır.
Bu itibarla, davaya genel hükümlere ( BK md. 355 vd. ) göre ve genel mahkemede
bakılması yerine, tüketici mahkemesi olarak özel hükümlere göre bakılıp sonuca
bağlanması doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle görev yönünden bozulması
gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan
yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, istenen vasıfta teslim edilmeyen ürünün iadesi ve bedelinin istirdadı
istemine ilişkindir.
Davacı 11.05.2001 tarihli dava dilekçesinde özetle; Davalı ile 01 Mayıs 2000
tarihinde aralarında yaptıkları sözlü anlaşma ile dairesine U.S.B. marka güneş enerji
sisteminin satımı, montajı ve çalışır durumda teslimi için anlaştıklarını, sözleşme
bedeli olan 1400 USD ödediğini, cihazın monte edildiğini, ancak sistemin tam
kurulmayıp çalışır vaziyette de teslim edilmediğini, tüm müracaatlarının sonuçsuz
kaldığını, Tüketici Derneği, Sanayi Ticaret İl Müdürlüğü hakem heyetine
başvurduğunu, hakem heyetince lehine karar verilmesine rağmen davalının işi
tamamlamadığını ödediği 1400 USD ve yaptığı 100 USD masrafın davalıdan
alınmasını, tesisin sökülerek eski hale getirilmesini veya bedelinin ödenmesini,
sökülme sırasında apartmana verilecek zarar ziyanın tazmin edilmesini istemiştir.
Davacı 02.10.2001 tarihli celsede dayalı tarafa 1200 Dolar ödediğini, 100 Dolar da
masraf yaptığını , ancak belgesi olmadığını, peşin ödeme yaptığını bildirmiştir.
Davalı şirkete usulüne uygun davetiye tebliğine karşın duruşmaya temsilen gelen
olmamış, delil de bildirilmemiştir. Mahkemece ödeme yönünden çıkarılan isticvap
davetiyesi üzerine davalı şirket vekili dilekçesinde; ""Dava dilekçelerinde ödendiği
iddia edilen 1400- ABD Doları müvekkil şirkete ödenmemiştir. Müvekkilce söz konusu
malın bedeli sistem test edilip çalıştırıldıktan sonra alınacaktır. Aradaki anlaşma
gereği adrese gidilerek cihazın montesi yapılmış, ancak o tarihte elektrik ve su
olmaması nedeniyle test işlemleri yapılamamış ve sistem işler hale getirilememiştir.
Davacı elektrik ve su geldiği zaman müvekkilimi arayacak ve müvekkil şirket test için
davacının adresine tekrar gideceği ve sistemin test yapıldıktan sonra çalıştırılacağı
konusunda anlaşmışlardır. Müvekkil şirket, duruşma gününün ve bilirkişi raporunun
tebliğ olunduğu isticvap davetiyesini tebellüğ ettikten sonra davadan haberdar
olmuşlardır. Daha önce davadan haberleri olmamıştır. Müvekkil şirket karşı tarafın
""elektrik ve su geldi. Denemenizi yapabilirsiniz, sistemi çalıştırın"" demesini
beklerken davacı dava yoluna gitmiştir. Müvekkil şirket davacıdan bu konuda bir bilgi
geldikten sonra karşı taraftan parasını alacak ve işini bitirecektir. Geri alınması
istenen malzemeleri zaten bedeli ödenmediği için müvekkil şirket almaya hazırdır.
Yokluğumuzda yapılan ve tarafımızca kabul edilmesi mümkün olmayan bilirkişi
raporundaki hususların tamamına itiraz ediyoruz. Davacının cihazın apartmandan
monte edildiği yerden alınması dışındaki tüm taleplerinin reddine, yargılama giderleri
ile ücreti vekaletin karşı tarafa tahmiline karar verilmesi"" şeklinde beyanda
bulunmuştur. Şirket Müdürü İ.K. 22.01.2002 tarihli celsedeki imzalı beyanında; yemin
etmesine gerek kalmadığını davacıdan 1400 dolar aldığını kabul etmiştir.
Taraflar arasında akdi ilişki bulunduğunda uyuşmazlık yoktur. Sözleşme sözlü olup,
yapılacak işin niteliği taraflarca açıklanan yönleri ile bellidir. Dosya kapsamından;
Davacıya ait Ankara-Çankaya, adresindeki taşınmaza mevcut kombi tesisatına
bağlanmak üzere, davalı şirket tarafından binanın çatısına üç adet kolektörün
montesi ile çatı arasına Boiler kazanı, ayarlı kolektör şasesi, pompa ve otomatik
kontrol paneli, genleşme tankı ve folyolu tesisat borularının montajının yapıldığı,
dairedeki mevcut kombiye bağlantının ise yapılmadığı, boilere elektrikli ısıtıcının
monte edilmediği ve sistemin hiç çalıştırılmadığı anlaşılmaktadır. Davalı şirket
temsilcisinin açık kabulü ile yapılacak işe karşılık 1400 Doların davacı yanca davalı
şirkete ödendiği hususu uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Tüketici Mahkemesince; Dava, 4077 sayılı Kanunun 4. maddesi kapsamında ayıplı
ve eksik hizmet nedeniyle akdin feshi, ödemenin iadesi olarak nitelendirilmiş, işin
esasına girilerek davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karar davalı vekilince
temyiz edilmiş, Özel Dairece taraflar arasında eser sözleşmesinin varlığına işaretle,
davaya Tüketici Mahkemesinde bakılamayacağı, uyuşmazlığın genel hükümlere göre
genel mahkemelerde çözümü gerektiği belirtilerek hükmün görev noktasından
bozulmasına karar verilmiştir.
Yerel Mahkeme ise, taraflar arasında eser sözleşmesi bulunmadığı, 4077 sayılı
yasanın 4. maddesi kapsamında ayıplı mal ve hizmet alımının söz konusu olduğu,
daha büyük işlerde eser sözleşmesinin söz konusu olacağı gerekçesiyle önceki
kararında direnmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki
sözleşmenin hukuksal niteliğinin eser mi, montajı da içeren satım mı olduğu, tüketici
sözleşmesi kapsamına girip girmediği, yapılacak nitelemeye göre de eldeki davaya
genel hükümlere göre genel mahkemelerde mi yoksa 4077 sayılı Yasa hükümlerine
göre Tüketici Mahkemesinde mi bakılması gerektiği noktasındadır.
Öncelikle Tüketici sözleşmesi"" ve ""Tüketici"" kavramları üzerinde durmakta yarar
vardır.
""Tüketici Sözleşmesi"" modern çağın ihtiyaçlarından doğan kendine özgü bir
sözleşme türü olup, Almanya, İsviçre, Fransa ve Belçika gibi ülkelerde genel
kanunlarda yapılan değişikliklerle düzenlendiği halde, ülkemizde Anayasa'nın emri
gereği ( Anayasa md. 172 ) 8.3.1995 tarihinde çıkarılan 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkındaki özel Kanunla düzenlenmiştir. Tüketici sözleşmeleri, Roma
Sözleşmesinin 5/1 maddesinde ""Tüketicinin mesleki veya ticari bir faaliyetine dahil
sayılmayacak bir amaçla bir menkul malın teslim edilmesine veya bir işin görülmesine
ilişkin olan veya böyle bir muameleyi finanse etmeyi hedefleyen sözleşmeler"" olarak
tanımlanmış: İsviçre Devletler Özel Hukuku Kanununun 120. maddesinde de,
""Tüketicinin kendisinin yada ailesinin kullanımına ilişkin olmakla birlikte, onun
mesleki yada ticari faaliyetleri ile ilişkili olmayan, olağan tüketime yönelik edimler
hakkındaki sözleşmeler tüketici sözleşmeleridir"" şeklinde daha açık ve net bir tanım
yapılmıştır. Tüketici ise, 1993-1995 yıllarını kapsayan A.T. Komisyonunun İkinci
Eylem Planında, ""Mal yada hizmet edimlerini mesleki amaçlar dışında kullanım
amacıyla devir alan, alım gücü az yada çok gerçek veya tüzel kişiler"" olarak tarif
edilmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/f bendinde, bu tanımlara
uygun olarak, tüketici, ""Bir mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak
kullanan veya tüketen gerçek ve tüzel kişiler"" şeklinde tarif edilmiştir. ( Bak.
Mukayeseli Hukuk Işığında Tüketiciyi Koruyan Geri Alma Hakkı Yrd. Doç. Dr. Çağlar
Özel, 1998 sh.30 vd. )
Burada hemen belirtilmelidir ki, taraflar arasındaki sözleşmenin hukuksal niteliğinin
belirlenmesi; bu sözleşmenin tüketici sözleşmesi olup olmadığı ve davacının tüketici
sıfatını taşıyıp taşımadığı konusundaki değerlendirmenin daha sağlıklı yapılmasında
yararlı olacaktır.
Yukarıda da açıklandığı üzere davalı şirketçe güneş enerjisi sisteminin çalışmasını
sağlayacak tesisatlarla birlikte davacıya ait çatıya kurulması üstlenilmiştir.
Borçlar Kanununun 355. maddesinin incelenmesinde istisna bir akittir ki onunla bir
taraf ( müteahhit ) diğer tarafın ( iş sahibi ) vermeyi taahhüt eylediği semen
mukabilinde bir şey imalini iltizam eder hükmünü getirmektedir. Bu maddeden sonra
gelen maddede ise müteahhidin mesuliyeti ile malzeme ve ihtimamlı iş yapmayı ve
yapılacak işin zamanlaması, kusur gibi bölümler mevcuttur.
Eser sözleşmesinin bu tanımı ile somut olay karşılaştırıldığında davalı firmanın güneş
enerjisi kurma işini üstlenmesi, bir tarafın vermeyi taahhüt eylediği semen
mukabilinde bir şey imalini üstlenmesi olup, eser sözleşmesinin unsurlarını
taşımaktadır. Satım sözleşmesinden ayıran en önemli yan satımdaki montaj işleminin
imalatı içermemesine karşın, güneş enerjisi sisteminin kurulmasının aynı zamanda
imali de bünyesinde barındırıyor olmasıdır. Ayrıca satım da sözleşme anında satılanalınan şey mevcut ve kullanılabilir iken, eser sözleşmesinde sözleşme anında eser
ortada olmayıp, sözleşmeden sonra imali söz konusudur. Güneş enerjisi sistemi
sadece montajı yapılarak işleyecek halde satışa sunulmuş değildir. İşler hale
gelebilmesi ve amacını gerçekleştirmesi imalatı gerektirmekte, sistemi oluşturan
parçaların ve ayrı ayrı işleve sahip bölümlerin bir araya getirilmesi ve imali ile
oluşmaktadır. Açıklanan bu nitelikleri ile taraflar arasında eser sözleşmesi olduğunda
kuşku bulunmamaktadır. Mahkemenin aksine kabul tarzı yerinde değildir.
Sözleşmenin hukuksal niteliğine ilişkin bu saptamadan sonra, şimdi sıra, davanın
hangi mahkemede görülmesi gerektiğinin belirlenmesine gelmiştir:
4077 sayılı yasanın 4. maddesi kapsamında da sıklıkla satın alma tabiri
kullanılmaktadır. Bu maddede mal ve hizmetler açısından bir ayrım yapılmaksızın
""satış"", ""satıcı"", ""satın alınan"" ifadeleri ile nihai tüketici olarak satın alanın ayıplı
mal ve hizmet alımına ilişkin düzenlemeler getirilmiştir.
4077 Sayılı Yasanın 23. maddesi, ""Bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak
her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır"" hükmünü taşımaktadır.
Yukarıda ayrıntılı olarak açıklandığı üzere, somut olayda taraflar arasında eser
sözleşmesi bulunmasına göre bu kanunun uygulanmasıyla ilgili bir uyuşmazlık söz
konusu değildir. Yasanın 23. maddesi hükmü, Yasanın uygulanmasıyla ilgili olarak
çıkabilecek tüm uyuşmazlıklara ilişkin davalara tüketici mahkemelerinde bakılmasını
öngörmüştür. Başka bir ifadeyle, 4077 sayılı Yasa, bir uyuşmazlığa tüketici
mahkemesince bakılmasının tek koşulu olarak, uyuşmazlığın kendisinin
uygulanmasıyla ilgili olarak çıkmış olmasını aramıştır.
Oysa eser sözleşmesinden kaynaklanan eldeki davada 4077 sayılı Yasanın
uygulanması söz konusu olmadığından, olayın çözümünün genel hükümler
çerçevesinde yapılması gerekir.
Yerel Mahkemece, aynı yöne işaret eden özel daire bozma kararına uyulması
gerekirken, uyuşmazlığın hukuksal nitelendirilmesinde ve Yasanın yorumunda
yanılgıya düşülerek direnme kararı verilmesi yasaya aykırıdır. Direnme kararı bu
nedenle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının yukarıda
ve Özel Daire bozma kararında açıklanan nedenlerle HUMK.NUN 429.maddesi
gereğince BOZULMASINA, 24.09.2003 günü karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/4-29
K. 2004/83
T. 18.2.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Davanın Ayıplı Araç İmal Edilmesinden ve
Tamirinden Kaynaklanan Malın Aynıyla Değiştirilmesi Veya Değer Kaybının
Telafisi ve Tazminat İstemine İlişkin Olması )
• ZAMANAŞIMI DEF'İ ( Satıcının Ayıba Karşı Sorumlu Tutulanların Daha Uzun
Bir Garanti Süresi Vermemesi Halinde Ayıplı Maldan Doğan Sorumluluğun
Malın Tesliminden İtibaren 2 Yıl Olması )
• AYIPLI MAL ( Ambalajında-Etiketinde-Tanıtma ve Kullanma Kılavuzunda Yer
Alan veya Satıcı Tarafından Vaat Edilen veya Standardında Tespit Edilen Nitelik
veya Nicelikte Olmaması )
• AYIPLI MALDAN SORUMLULUK ( Ortada Ayıp Sayılan Bir Eksikliğin OlmasıMaldaki Eksikliğin Önemli Olması-Ayıbın Malın Yarar ve Zararının Alıcıya
Geçtiği Anda Varolması ve Bilmeden Satın Alması )
• BORÇLAR KANUNUNDA AYIPLI MAL ( Bir Maldaki Ayıp Satıcının Zikr ve Vaat
Ettiği Vasıflarda veya Niteliği Gereği Malda Bulunması Gereken Lüzumlu
Vasıflarda Eksiklik Olması )
• GARANTİ SÜRESİ ( Satılan Malın Ayıbı Tüketiciden Satıcının Hilesi İle Ağır
Kusuru veya Hile ile Gizlenmişse İki Yıllık Zamanaşımı Süresinden
Yararlanamaması )
• SATICININ AYIPLI MALDA KUSURU ( İki Yıllık Zamanaşımı Süresinden Satılan
Malın Ayıbı Tüketiciden Satıcının Hilesi İle Ağır Kusuru veya Hile ile
Gizlenmişse Yararlanamaması )
4077/m.4
ÖZET : Tüketici yasası ile Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda
yer alan veya satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik
ve/veya niceliğine aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini
veya tüketicinin ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi,
hukuki veya ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı
hizmet olarak kabul edilir.
Satıcının ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi
vermemesi/daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan
doğan davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın
tüketiciye teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan
malın ayıbı tüketiciden satıcının hile ile/ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık
zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
DAVA : Taraflar arasındaki "tüketiciyi koruma" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara Birinci Tüketici Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle
reddine dair verilen 16.05.2002 gün ve 2001/1790-2002/742 sayılı kararın
incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin
18.02.2003 gün ve 2002/14811-2003/1502 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, davacıların
11.07.1997 tarihinde "0" km olarak satın aldıkları Opel marka aracın direksiyonundan
sesler ve gıcırtılar gelmesi üzerine çeşitli defalar imalatçı davalı firmanın yetkili
servislerine götürüldüğü halde ayıbının gizlendiği iddiasına dayalı arabanın yenisi ile
değiştirilmesi olmadığı takdirde değer kaybının tazmini istemine ilişkindir.
Mahkemece istem zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş, karar davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Davacılar aracı satın aldıktan sonra ilk defa 28.12.1998 tarihinde yetkili Opel
servisine götürmüşler, aracın direksiyon kutusu ve pompası değiştirilmiştir.
Şikayetlerin devam etmesi üzerine 23.11.1999, 06.02.2001, 22.05.2001 ve
14.06.2001 tarihlerinde aracın Opel yetkili servislerine götürüldüğü ve zararın devam
ettiği dosyada bulunan iş emirlerinden anlaşılmıştır. Yine dosya kapsamına göre söz
konusu ayıbın gizli olup imalat hatasından kaynaklandığı en son 14.06.2001 tarihinde
yapılan parça değişimi ile anlaşılmıştır. Bu tarih gözetildiğinde ve dava 20.06.2001
tarihinde açıldığından iki yıllık zamanaşımı süresi dolmamıştır. Şu durumda işin esası
incelenip varılacak sonuca göre karar verilmelidir... ) gerekçesiyle bozularak dosya
yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki
kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı asil Süleyman kendi adına asaleten diğer davacı adına vekaleten
20.06.2001 tarihli dava dilekçesinde: davalı şirket tarafından imal edilen 1997 model
Opel Vectra Marka arabayı 11.07.1997 tarihinde satın aldıklarını; 28.12.1998
tarihinde 14500 KM de iken direksiyondan sesler geldiğinden yetkili serviste
direksiyon kutusunun değiştirildiğini; ancak, arızanın devam ettiğini; her gidişlerinde
servisin "yağladık geçer" diyerek kendilerini oyaladığını; 23.11.1999 tarihinde gittikleri
aynı servisin gıcırtı olmadığını söyleyip, aracın sabah denenmesi gerektiğini
belirttiğini; 06.02.2000 tarihinde tekrar şikayetlerini anlattıklarında serviste daha önce
de bu şikayetlerin olduğu, direksiyon pompası ve kutusunun değiştiğini,
yapabilecekleri bir şey olmadığını, fabrika ile görüşmesi gerektiğinin söylendiğini;
imalatçı firmaya ait fabrikadan görüştükleri bir müdürün bu şikayetin garanti kapsamı
dışında olduğunu ifade ettiğini; direksiyondaki gıcırtı ve kırt kırt seslerinin artması ve
direksiyonun ağırlaşması üzerine iyice muzdarip olduklarını, 22.05.2001 tarihinde bu
kez aracı Opel'in diğer servisi olan Opis'e götürdüklerini, aracı bırakmalarını
istediklerini ve aynı akşam telefonla "sakın arabayı böyle kullanmayın, tehlike yaratır
direksiyon kutusu ve powerin değişmesi gerekir. Bu da 1.500.000.000 TL tutar"
dediklerini, bunun üzerine arabayı serviste bıraktıklarını; satın aldıklarından beri aynı
şikayetlerinin sürmesi karşısında duydukları şüphe üzerine TMMOB Ankara Makine
Mühendisleri Odasına 24.05.2001 tarihinde başvurarak araç üzerinde yaptırdıkları
bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen 30.05.2001 tarihli rapor kapsamından
aracın imalat hatasının olduğunun anlaşıldığını; 14.06.2001 tarihinde direksiyon
kutusu ve diğer ilgili aksamın değiştirilip, bedelinin kendilerinden alındığını; imalat
hatasının imalatçı firmanın yetkili servislerince hile ile gizlendiğini, ifadeyle, arabanın
yenisi ile değiştirilmesini veya değer kaybının telafisini ve 1.475.894.449 lira tamir
ücreti ile 40.000.000 TL bilirkişi ücretinin faizi ile davalı taraftan alınmasını istemiştir.
Davalı imalatçı firma vekili cevap dilekçesinde: Davacının dayanağı 4077 sayılı
Kanunun 4. maddesinde zamanaşımı süresinin malın tüketiciye teslim tarihinden
itibaren 2 yıl olup, zamanaşımı nedeniyle davanın reddini; ayrıca davanın davalının
ikametgahı mahkemesi olan Torbalı'da açılması gerektiğini, bu nedenle de yetki
itirazında bulunduklarını; değiştirme şartlarının oluşmadığını; bu güne kadar
kullanılmasının haksız zenginleşme olacağını; sürekli kullanıma engel bulunmadığını;
ellerinde 1997 model araç bulunmadığından fiili imkansızlık olduğunu; taleplerin iyi
niyet kurallarına uymadığını; bir yıllık garanti süresi içinde ikiden fazla arıza şikayeti
olmadığını; araçtan yararlanmaya devam olunduğunu; BK.202 ve 205 maddelerinin
nazara alınmasını; servise ödenen ücretin iadesinin istenemeyeceğini, davacı delili
olan raporu da kabul etmediklerini, ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme; "Gerek aracın satın alınma gerekse arızanın ortaya çıktığı tarih ile dava
tarihi arasında geçen süre nazara alındığında, 4077 sk. 4/4 maddesinde belirlenen 2
yıllık dava zamanaşımı süresinin geçirildiği; davacının dayandığı hile iddiası
yönünden herhangi bir açıklama ve kanıt ileri süremediği; servisin tutumunu hile
olduğu yönündeki davacı iddiasına itibar olunmadığı; davacı tarafın dört yıla yakın bir
zaman hileye inanması ve davayı açmasının hileye bağlanamayacağı, gerekçesiyle
davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davacı tarafın temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; dosya kapsamına göre söz konusu
ayıbın gizli olup imalat hatasından kaynaklandığının en son 14.6.2001 tarihinde
yapılan parça değişimi ile anlaşıldığı, bu tarih gözetildiğinde 20.6.2001 tarihinde
açılan davanın iki yıllık zamanaşımı süresi içinde olduğu gerekçesiyle kararın
bozulmasına karar vermiş; mahkemece önceki kararda direnilmiştir. Hükmü davacı
ve davacı vekili temyiz etmiştir.
Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak açılmış,
ayıplı araç imal edilmesinden ve tamirinden kaynaklanan malın aynıyla değiştirilmesi
veya değer kaybının telafisi ve tazminat istemine ilişkindir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; araçta bulunan ayıbın
hile ile gizlenmiş "gizli ayıp" niteliğinde ve buna göre davalı yanın "zamanaşımı
definin" yerinde olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
İlkin, uyuşmazlığın temelinde yatan ayıp kavramı üzerinde durmakta yarar vardır;
"Tüketici yasası ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme" 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 4. maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci
fıkrasında; "Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya
satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine
aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin
ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya
ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak
kabul edilir."denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar
sayılmaktadır.
Görüldüğü üzere; Borçlar Kanunundaki ayıp kavramı ile yukarıda açıklanan 4077
sayılı Kanununun 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiri ile örtüşmektedir.
Borçlar Kanuna göre; bir maldaki ayıp; satıcının zikr ve vaat ettiği vasıflarda veya
niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki
türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik
şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Ayıp,
maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Bunlardan yola
çıkılarak ;satıcı ve dolayısıyla teselsül ilişkisi nedeniyle ithalatçıyı maldaki ayıptan
sorumlu tutmanın maddi koşulları; ortada ayıp sayılan bir eksikliğin olması, ardından
maldaki eksikliğin önemli olması ve ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya geçtiği
anda varolması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması, olarak
sayılabilir.
Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun'un 4. maddesinin gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan
/gerekse 4822 sayılı kanunla değişerek 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren şeklinde
satıcının /ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi vermemesi
/daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan doğan
davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye
teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan malın
ayıbı tüketiciden satıcının hile ile /ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık
zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
Hemen burada somut olaya baktığımızda; davacıların satın aldığı ve davalı
tarafından üretilerek satışa sunulan aracın satın alma tarihi olan 11.07.1997'den
sonra direksiyon sisteminde arızanın varlığının davalının yetkili servisince tespit
edilip, parça değişikliklerinden sonra da aynı arızanın ortaya çıktığı, davacı tarafın
aracı götürdüğü yetkili servisçe parça değişiklikleri ve yağlama gibi geçici tedbirlerle
sorunun giderilmeye çalışıldığı ancak davacıların araçtan beklediği verimi almasını
önleyecek ölçüde aynı arızaların tekrarladığı, davacıların bu kez fabrikaya başvurup,
başka bir yetkili servise de aracını götürmesi ve bu serviste arızanın hayati öneme
haiz olduğunun belirtilmesi karşısında araç üzerinde Makine Mühendisleri Odasınca
belirlenen bilirkişiye yaptırdığı inceleme ve tespitle aracın üretim arızasının
bulunduğunun belirlendiği, davalıya ait yetkili serviste ücreti karşılığı yeniden parça
değişikliği yapıldığı, mahkemece yapılan incelemede de bilirkişilerin üretim hatası
tespit ettikleri, hatta dava devam ederken araçta aynı arızanın 18.04.2002 tarihinde
yeniden ortaya çıktığı ve yine serviste tamir yoluyla giderilmeye çalışıldığı
anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda; olayın açıklanan gelişimi ve deliller karşısında araçta üretim hatası
bulunup, bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Zira, Davalı üretici onarımı yetkili
servis istasyonları eliyle yapmaktadır. Bu istasyonlar satılan araçların teknik özellikleri
itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam
anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile
aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste
bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mal edilmesi düşünülemez. Kaldı ki, üretim
hatasının varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin
tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla
tekrarlaması karşısında davada zamanaşımının varlığından da söz edilemez.
Şu durumda mahkemece işin esası incelenip varılacak sonuca göre karar verilmesi
gerekirken aksine gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi bozmayı
gerektirmiştir. Direnme kararı açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire
bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.Maddesi
gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,
18.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/15-83
K. 2004/98
T. 25.2.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Ayıplı Hizmet Nedeniyle Tazminat İstemi - Halı
Temizletilmesi Karşılığı Temizlik Malzemesi Satışına İlişkin Kasa Fişi
Verilmesi/Tüketicinin Aldatılması )
• AYIPLI HİZMET NEDENİYLE TAZMİNAT İSTEMİ ( Halı Temizletilmesi Karşılığı
Temizlik Malzemesi Satışına İlişkin Kasa Fişi Verilmesi/Tüketicinin Aldatılması Akdi İlişkinin Varlığınının Kabul Edileceği )
• TAZMİNAT DAVASI ( Ayıplı Hizmet Nedeniyle/Halı Temizletilmesi Karşılığı
Temizlik Malzemesi Satışına İlişkin Kasa Fişi Verilmesi - Tüketicinin
Aldatılması/Akdi İlişkinin Varlığınının Kabul Edileceği )
• TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETİ KARARLARI ( Tüketici
Mahkemelerinde Delil Olarak İleri Sürülebileceği - Tarafları Bağlayıcı Olduğu )
• AKDİ İLİŞKİNİN VARLIĞI ( Tüketicinin Korunması - Ayıplı Hizmet Nedeniyle
Tazminat İstemi/Halı Temizletilmesi Karşılığı Temizlik Malzemesi Satışına İlişkin
Kasa Fişi Verilmesi )
• TÜKETİCİNİN ALDATILMASI ( Halı Temizletilmesi Karşılığı Temizlik Malzemesi
Satışına İlişkin Kasa Fişi Verilmesi/Ayıplı Hizmet Nedeniyle Tazminat İstemi Akdi İlişkinin Varlığınının Kabul Edileceği )
4077/m. 4, 22
1086/m. 288, 290
ÖZET :Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak
açılmış, ayıplı hizmet nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı halısının davalının hatalı yıkaması nedeniyle bozulduğunu iddia eden iş
sahibi, davalı ise halı yıkama işini gerçekleştirdiği iddia edilen firma yetkilisidir.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun amacı ve kapsamı düşünüldüğünde
uyuşmazlığın bu yasa kapsamında çözümü yerinde olacaktır. Davalı yan bastırdığı
broşürle reklamını yapmış mevcut delillerden anlaşıldığına göre davacı da halısını
davalı firmaya temizletmiştir. Firmanın bu işlem karşılığı temizlik malzemesi satışına
ilişkin kasa fişi vermesi tüketicinin aldatılmasına yönelik bir davranış olup, sırf buna
dayanarak akdi ilişki olmadığını reddetmek de iyi niyetle bağdaşmaz. Nitekim tanık
beyanları ve celbedilen kayıtlar bu durumu desteklemektedir.
Diğer taraftan, Tüketici Sorunları hakem heyeti tarafından verilen kararların 4077
sayılı yasanın 22. maddesinde tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri
sürülebileceği hükme bağlanmış ve hatta 4822 sayılı yasayla yapılan değişiklikle de
bu kararlara değer ölçütü getirilerek tarafları bağlayıcı olduğu ifade edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle taraflar arasındaki akdi ilişkinin varlığını kabul eden direnme
kararı yerindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "tüketici koruma" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara 1.Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen 18.04.2002
gün ve 2001/1736 E- 2002/591 K. sayılı kararın incelenmesi davalı tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 15.Hukuk Dairesinin 22.04.2003 gün ve 2003/20732156 sayılı ilamı ile; ( ...1-Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya
uygun gerektirici nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik
bulunmamasına göre davalı vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair
temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2-Taraflar arasında halı temizliği konusunda yapılmış yazılı bir sözleşme yoktur.
Davalı yüklenici halının temizliğini yapmadığını, sadece davacıya temizlik malzemesi
sattığını beyan etmiştir. Somut olayda halının temizlik için davalı yükleniciye teslim
edildiğinin davacı tarafça yazılı belgeyle ispatlanması gerekir. Davacı tarafından
halının temizlik için davalıya teslim edildiği ispatlanamamıştır. Davacı dava
dilekçesinde "her türlü yasal deliller" demek suretiyle yemin deliline de dayanmıştır.
Bu durumda mahkemece iddia edilen akdi ilişkinin varlığının ispatlanması yönünden
davalı tarafa yemin teklif etme hakkı olduğu davacıya hatırlatılmalı, yeminin teklif
edilip edilmemesi ve teklif edilmesi durumunda yerine getirilip getirilmemesine göre
akdi ilişkinin varlığı değerlendirilmeli ve sonucuna göre hüküm kurulmalıdır. Davacı
tarafça halının teslimi ve dolayısıyla akdi ilişkinin varlığı ispatlanmadan davanın
esasının incelenmesi ve kabulüne karar verilmesi doğru olmamıştır.
Kabule göre de; davacı tarafından gönderilen ihtarnamedeki 15 günlük ödeme süresi
sonunda davalının temerrüde düşeceği düşünülmeden faizin ihtarın tebliğ tarihinden
itibaren başlatılması da yanlış olmuştur.
Kararın bu nedenlerle bozulması gerekmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine
geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda
direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak
açılmış, ayıplı hizmet nedeniyle tazminat istemine ilişkindir.
Davacı halısının davalının hatalı yıkaması nedeniyle bozulduğunu iddia eden iş
sahibi, davalı ise halı yıkama işini gerçekleştirdiği iddia edilen firma yetkilisidir.
Davacı vekili 4.6.2001 tarihli dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 24.07.2000
tarihinde 6 m2 büyüklüğündeki Balıkesir İmalatı Kars modeli Yörük halısını davalı
şirkete yıkanması için teslim ettiğini, bu olay sebebiyle toplam 11.250.000-TL hizmet
bedeli ödediğini ancak karşılığında hizmet bedeli faturası yerine temizlik maddesi
satışına ilişkin yazar kasa fişi verildiğini, halı temizlendikten sonra renginin solduğu
ve davalıya teslim edildiği tarihteki orijinal halini kaybettiğini, halının üzerinde hasarın
giderilebilmesi için müteaddit işlem yapmalarına rağmen başarılı olamayan firmanın
müvekkili kabul etmemesine rağmen 03.12.2000 tarihinde elemanları marifetiyle
halıyı kapının önüne bırakarak terk ettiğini, olay sebebiyle müvekkili ve eşi tarafından
firma elemanlarının imzadan imtina ettiği iki adet tutanak tutulduğunu, istenildiğinde
bilirkişi incelemesi yaptırılmak amacıyla halının müvekkili tarafından muhafaza
edildiğini, müvekkilinin müteaddit müracaatlarına rağmen halının eski haline
getirilemediği gibi zararı da giderilmediğini bunun üzerine müvekkilinin konu ile ilgili
olarak Çankaya Kaymakamlığı Tüketici Sorunları Hakem Heyetine başvuruda
bulunduğunu, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 15.01.2001 tarih ve 27 sayılı kararı
ile 4007 sayılı yasa gereğince davalı firmanın halının piyasa değeri üzerinden
parasının ödenmesine karar verdiğini, hakem heyetinin bu kararının 21.04.2001
tarihinde davalıya tebliğ edilerek m2'si 90.000.000.-TL olan halının piyasa değeri olan
540.000.000.-TL'nin 15 gün içerisinde ödenmesi istendiğini aksi takdirde aleyhine
dava açılacağının ihtar edildiğini, davalı firmanın kendilerine tanınan süre içerisinde
ihtarnamelerine bir cevap vermediği gibi ödemede de bulunmadığını, ifadeyle, ayıplı
hizmet nedeniyle hasar gören 6 m2 büyüklüğünde Balıkesir imalatı Kars Modeli
Yörük halısının yerine yenisinin alınarak taraflarına teslimini hasarlı halının yerine
yenisinin verilemediği takdirde fazlaya ilişkin haklarının saklı kalmak kaydı ile halının
ihtarname tarihindeki rayiç bedeli olan 540.000.000.-TL'nin ihtarın yapıldığı
21.04.2001 tarihinden itibaren işleyecek %70 faizi ile birlikte taraflarına ödenmesine
karar verilmesini istemiştir.
Davalı vekili 11.01.2002 tarihli cevap dilekçesinde özetle; davanın öncelikle
husumetten olmazsa da esas yönünden reddi gerektiğini, halının müvekkiline teslim
edilmediğini, davacının müvekkilinin çalıştığı işyerinden bir takım temizlik
malzemeleri aldığını, bunun haricinde davacı ile müvekkili arasında herhangi bir alımsatım veya hizmet akdi oluşmadığını, halının müvekkiline teslim edildiğine veya
teslim alındığına dair hiçbir belge sunulmadığı gibi, bu yönde hiçbir kanıt ta
getirilmediğini, bilirkişi görüşünü kabul etmediklerini, davanın kanıtlanamadığını,
reddini savunmuştur.
Yerel Mahkeme; "Dava, 4077 S.Y.nın 4. madde kapsamında ayıplı hizmet nedeniyle
açılmış tazminat davasıdır. Davacı tarafından ibraz edilen 03.12.2000 tarihli tutanak,
Hakem Heyeti kararı, 20.04.2001 tarihli davalıya gönderilen ve 21.04.2001 tarihinde
davalıya tebliğ edilen ihtarname ( iade kartı ), tanık Cemile Baykal'ın yeminli ve
görgüye dayalı beyanı, davalının el ilanı ve davacıya verilen fişler ( aslında halı
yıkama nedeniyle tek fiş verilmesi gerekirken ) tümden değerlendirildiğinde olayın
davacılar ile davalı arasında geçtiği tartışmasız anlaşılmaktadır.Nitekim, davalının
vergi kayıtlarından yapılan yazışmalardan davalının devamlı adres değiştirdiği veya
birkaç yerde işyeri bulunduğu ( Mutlu Mahallesi, General Zeki Doğan Mah.-Öveçler
Narlı sokak gibi ) ve müşterileri ile ilişkilerinde doğru beyanda bulunmadığı, halıyı
kapıya bırakanların geldiği aracın başka bir şirkete ait olduğu, el ilanında halı yıkama
da olduğu halde vekili tarafından verilen cevapta inkar yoluna gidebildiği, basiretli ve
güvenli bir tacir gibi hareket etmediği tespit olunmuştur. Tüm bu durumlar
değerlendirildiğinde halının bilirkişi raporuyla da anlaşıldığı üzere yıkanması neticesi
zarara uğradığı anlaşıldığından halının yenisinin alınması işleminin bu şartlarda
yerine getirilmeyeceği, kanaatine varıldığından bilirkişinin de belirlediği bedel
üzerinden davanın kabulü gerekmiştir. Davacının 20.04.2001 tarihli ihtarı, davalıya
21.04.2001 tarihinde tebliğ edilmiş olup, 15 gün içinde davalı yerine getirmediğinden
temerrüt tarihi tebliğ tarihi olarak belirlenmiştir." gerekçesiyle davanın kabulü ile
davalının davacıya ait halıya ayıplı hizmet nedeniyle zarar verdiği anlaşıldığından
halı bedeli 540.000.000 TL'nin 21.04.2001 tarihinden itibaren %70 avans faiziyle
birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, ayıplı halının davalı tarafından geri
alınmasına, karar vermiştir.
Kararın davalı vekilince temyizi üzerine Özel Dairece hüküm taraflar arasındaki akdi
ilişkinin ispatlanamadığı noktasından yukarıda başlıkta belirtilen gerekçe ile
bozulmuştur. Mahkeme önceki kararında direnmiş, hükmü davalı vekili temyiz
etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; taraflar arasındaki
akdi ilişkinin varlığının ispatlanıp ispatlanmadığı noktasında toplanmaktadır.
Bilindiği üzere, bazı özel yasalardaki düzenlemeler hariç eser sözleşmesinin
geçerliliği için bir şart öngörülmemiştir.
Ne var ki HUMK.288 ve 290 ncı maddeleri uyarınca aradaki akdi ilişkinin varlığının ve
teslim olgusunun ispatında ispat hukuku yönünden yazılı delil aranmaktadır. Kural bu
olmakla birlikte eldeki davada olduğu gibi eser sözleşmesine ilişkin hükümler ile
tüketici hukukunun birlikte uygulanması gereken hallerde tüketici hukukuna ilişkin
özelliklerin göz ardı edilmemesi gerekir.
Taraflar arasındaki ilişki temelinde eser sözleşmesi olmakla birlikte, dava, hukuksal
nitelikçe 4077 S.Y.nın 4.madde kapsamında ayıplı hizmet nedeniyle açılmış tazminat
davasıdır. Davacı yan halısını davalı firmaya temizlettiğini, ücretini de ödediğini, buna
ilişkin kendilerine kasa fişi verildiğini, halının temizlik işlemi sonucunda bozulması
üzerine firmanın halıyı terk ederek gittiğini ve Tüketici Sorunları Hakem Heyetine
yaptıkları başvuruya ve halının tazminine karar verilmesine ve bu durum davalıya
bildirmesine karşın tazmine yanaşmadığı iddiasıyla eldeki davayı açmıştır. Davacının
ispata ilişkin yazılı tek delili kasa fişleri ve davalının dağıttığı ve karşı çıkmadığı
broşürlerdir. "Temizlikte yeni bir anlayış Hakan Temizlik" başlıklı broşürde yapılan
işler temizliğe yönelik olarak açıklanmış, temizlik malzemesi satışından söz
edilmemiş, adres ve telefon numarası bildirilmiştir. Telefon numarası kasa fişlerinde
bulunan numara ile aynıdır. Kasa fişlerinde 29.07.2000 ve 31.07.2000 tarihleri
bulunmaktadır. Altı adet bu kasa fişleri taraflar arasında bir akdi ilişki bulunduğunu
göstermekte ancak davacı bunun halı yıkama ilişkisi olduğunu iddia ederken davalı
taraf ise temizlik malzemesi satışı olduğunu iddia etmektedir. Fişlerde "muhtelif m."
açıklaması yanında "tmz mad" Açıklaması da bulunmaktadır. Bu delillere dayanarak
Tüketici Sorunları Hakem heyetine yaptığı başvuru kabul edilmiş ve eski hale getirme
veya tazmine karar verilmiştir. Bu hususun davalıya bildirilmesine karşın davalı bu
ilişkiye karşı çıkmamıştır.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun amacı ve kapsamı düşünüldüğünde
uyuşmazlığın bu yasa kapsamında çözümü yerinde olacaktır. Davalı yan bastırdığı
broşürle reklamını yapmış mevcut delillerden anlaşıldığına göre davacı da halısını
davalı firmaya temizletmiştir. Firmanın bu işlem karşılığı temizlik malzemesi satışına
ilişkin kasa fişi vermesi tüketicinin aldatılmasına yönelik bir davranış olup, sırf buna
dayanarak akdi ilişki olmadığını reddetmek de iyi niyetle bağdaşmaz. Nitekim tanık
beyanları ve celbedilen kayıtlar bu durumu desteklemektedir.
Diğer taraftan, Tüketici Sorunları hakem heyeti tarafından verilen kararların 4077
sayılı yasanın 22. maddesinde tüketici mahkemelerinde delil olarak ileri
sürülebileceği hükme bağlanmış ve hatta 4822 sayılı yasayla yapılan değişiklikle de
bu kararlara değer ölçütü getirilerek tarafları bağlayıcı olduğu ifade edilmiştir.
Açıklanan nedenlerle taraflar arasındaki akdi ilişkinin varlığını kabul eden direnme
kararı yerindedir. Ne var ki, işin esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesi için
dosyanın Özel dairesine gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle yerel mahkemenin direnme kararı yerinde
ise de davalı vekilinin esasa ilişkin temyiz itirazlarının değerlendirilmesi için dosyanın
15.Hukuk Dairesine gönderilmesine, 25.02.2004 gününde oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/4-84
K. 2004/99
T. 25.2.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( 4077 Sayılı Yasa Gereğince Ayıptan Dolayı
Aracın Yenisi ile Değiştirilmesini Yapılan ve Yapılacak Tüm Masrafların
İstenilmesi )
• AYIPLI MAL VEYA HİZMET ( Ambalajında-Etiketinde-Tanıtma ve Kullanma
Kılavuzunda Yer Alan veya Satıcı Tarafından Vaat Edilen veya Standırdında
Tespit Edilen Nitelikte Olmayan Maddi-Hukuki veya Ekonomik Eksiklikler İçeren
Mal veya Hizmet Olması )
• BORÇLAR KANUNU GÖRE AYIPLI MAL ( Bir Maldaki Ayıp Satıcının Zikr ve
Vaat Ettiği Vasıflarda veya Niteliği Gereği Malda Bulunması Gereken Lüzumlu
Vasıflarda Eksiklik Olması )
• SATICININ SORUMLULUĞU ( Ortada Ayıp Sayılan Bir Eksikliğin Olması
Ardından Maldaki Eksikliğin Önemli Olması ve Ayıbın Malın Yarar ve Zararının
Alıcıya Geçtiği Anda Var Olması Tüketicinin Ayıbın Varlığını Bilmeden Malı
Satın Almış Olması )
• ZAMANAŞIMI ( Satıcının Ayıba Karşı Sorumlu Tutulanların Daha Uzun Bir
Garanti Süresi Vermemesi Daha Uzun Bir Süre Sorumluluk Üstlenmemeleri
Halinde Ayıplı Maldan Doğan Davalarda Malın Tüketiciye Tesliminden İtibaren
İki Yıllık Zamanaşımı Olması )
• ARAÇTA ÜRETİM HATASI ( Davacı Aracı Birçok Kez Servise Götürmesine
Rağmen Hata Gidirelememasinde Gizli Ayıp Olması Zira Üreticinin Onarımı
Yetkili Servis İstasyonları Eliyle Yapması )
• ÜRETİCİNİN EKSİKLİĞİ ( Deneme Yanılma ile Aracı Tamire Çalışan ve Parça
Değişikliği Yoluna Giden Servis Çalışanlarının Serviste Bulundurulmasının
Sonuçlarının Tüketiciye Mal Edilmesinin Düşünülememesi )
4077/m.4,13
ÖZET : Tüketici yasası ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkında Kanunun 4.maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci
fıkrasında; "Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya
satıcı tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine
aykırı olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin
ondan beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya
ekonomik eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak
kabul edilir."denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar
sayılmaktadır.
Görüldüğü üzere; Borçlar Kanunundaki ayıp kavramı ile yukarıda açıklanan 4077
sayılı Kanununun 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiri ile örtüşmektedir.
Borçlar Kanuna göre; bir maldaki ayıp; satıcının zikr ve vaat ettiği vasıflarda veya
niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki
türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik
şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Ayıp,
maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Bunlardan yola
çıkılarak ;satıcı ve dolayısıyla teselsül ilişkisi nedeniyle ithalatçıyı maldaki ayıptan
sorumlu tutmanın maddi koşulları; ortada ayıp sayılan bir eksikliğin olması, ardından
maldaki eksikliğin önemli olması ve ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya geçtiği
anda varolması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması, olarak
sayılabilir.
Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun'un 4. maddesinin gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan
gerekse 4822 sayılı kanunla değişerek 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren şeklinde
satıcının ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi vermemesi
daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan doğan
davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye
teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan malın
ayıbı tüketiciden satıcının hile ile ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık
zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
Bu bağlamda; olayın açıklanan gelişimi ve deliller karşısında araçta üretim hatası
bulunup, bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Zira, Davalı üretici onarımı yetkili
servis istasyonları eliyle yapmaktadır. Bu istasyonlar satılan araçların teknik özellikleri
itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam
anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile
aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste
bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mal edilmesi düşünülemez. Kaldı ki, üretim
hatasının varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin
tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla
tekrarlaması karşısında davada zamanaşımının varlığından da söz edilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki "tüketiciyi koruma " davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara Birinci Tüketici Mahkemesince davanın zamanaşımı nedeniyle
reddine dair verilen 17.12.2002 gün ve 2002/452-2002/1852 sayılı kararın
incelenmesi davacı tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4.Hukuk Dairesinin
10.07.2003 gün ve 2003/7048-9167 sayılı ilamı ile; ( ...Dava, ayıplı otomobilin
yenisiyle değiştirilmesi istemine ilişkindir. Mahkemece 4077 sayılı kanunun 4/4.
maddesi uyarınca fatura tarihinden itibaren iki yıl geçtiğinden ve davacının araçtaki
ayıpların hile ile gizlendiği hususunda herhangi bir iddiası olmadığı gibi bu yönde
belge de ibraz edilmediğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar
verilmiştir. Karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya kapsamına göre davacı tarafından 5.7.2000 tarihinde satın alınan Fiat Siena
1.2 tipi araç arıza göstermesi üzerine 2.7.2001, 18.7.2001, 23.3.2002, 13.6.2002 ve
13.8.2002 tarihlerinde beş defa arızanın giderilmesi için davalı şirketin yetkili
servisine götürülmüştür. Serviste her defasında fren ön diskleri ve balatalar
değiştirilmiş, aynı işlem defalarca tekrarlanmış, ancak araç belli bir süre sonra aynı
arızayı göstermiştir. Davalının ürettiği aracın bakımı ve tamiri yine davalının yetkili
kıldığı servislere aittir. Bundan çıkan sonuç davalı üreten ile servisler arasında bir
hukuki ilişkinin varlığıdır. Servisler konularında uzmandırlar. Olayda, davacının aracı
birden fazla tamire götürmesi nedeniyle servislerin aynı arazının tamirle
giderilemeyeceğini, üretimden kaynaklandığını bilmeleri gerekir. Bunun davacıya
söylenmemesi arızanın gizlenmesi ve davacıyı oyalama sonucunu da doğurur. Bu
gibi durumlarda zamanaşımı işlemez. Şu durumda, işin esasının incelenip varılacak
sonucuna göre karar verilmesi gerekir.
Anılan yön gözetilmeden yazılı şekilde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirmiştir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Davacı 04.11.2002 tarihli dava dilekçesinde özetle; 04.07.2000 tarihinde
almış olduğu Siena 1.2 S tipi aracı adına tescil ettirdiğini, 9000 km.ye geldiğinde fren
tertibatında titremeler oluşmaya başladığını, 14835 km.ye geldiğinde bunun iyice
rahatsız edecek boyuta ulaştığını, 02.07.2001 tarihinde fabrika yetkili servisinde
garanti kapsamında fren disklerinin torna edilerek, balatalarının da değiştirildiğini,
ancak arıza devam ettiğinden 18.07.2001 tarihinde yine aynı serviste garanti
kapsamında fren ön diskleri ile balataların değiştirildiğini, ancak sorunun devam
ettiğini, yine aynı servise 13.06.2002 tarihinde 30365 km iken aracın garanti
kapsamında fren ön diskleri ve balatalarının değiştirildiğini, 13.08.2002 tarihinde aynı
arıza tekrarlayınca bu kez fabrikaya dilekçe fakslayarak otomobilinin yenisi ile
değiştirilmesini istediğini, iki buçuk aydır cevap verilmediğinden ve aracını da verimli
bir şekilde kullanılmadığından, 4077 sayılı Kanunun 4. maddesi gereği ayıptan dolayı
aracın yenisi ile değiştirilmesini, yaptığı ve yapacağı tüm masrafların davalıdan
alınmasını istemiştir.
Davalı şirket vekili 17.12.2002 günlü ilk celsede vermiş olduğu cevap dilekçesinde;
davalı gösterilen Tofaş Oto AŞ.nin Tofaş Türk Otomobil fabrikası tarafından devir
alınarak isminin bu şekilde değiştiğini belirterek aracın 30.06.2000 tarihli fatura ile
müvekkili şirketin bayii Birmot A.Ş.'nin eski yetkili satıcısı Ceyhan
Mot.Ar.Tic.San.A.Ş. den satın ve teslim aldığını, garanti süresinin Fiyat-Siena 1.2 S
yönünden bir yıl olduğunu ,4077 sy 4/4 fıkrası gereği malın tüketiciye teslim
tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımı süresinin dava tarihinde dolmuş olduğunu,
davanın zamanaşımı nedeniyle reddini, garanti süresini arıza yapmadan dolduran
araçta sonradan ortaya çıkan şikayetlere dayanılarak değişim talep edilemeyeceğini,
4077 s.y. m.13 ve TRKGM-2001/6 s.Tebliğ m.14 deki şartların oluşmadığını, davanın
esastan da reddini, savunmuştur.
Yerel Mahkeme; "Dava 4077 sy 4 ve 13.maddenin kapsamındadır.Dava konusu araç
Ankara Trafik Tescil Müdürlüğünde 05.07.2001 tarihinde davacı adına tescil edildiği
ruhsatnameden anlaşılmıştır.Yine dosyaya ibraz edilen servis fişlerinde normal
bakımının yapıldığı gibi şikayet üzerine fren disk ve balatalarının muhtelif tarihlerde
değiştirildiği ve bunların garanti kapsamında yapıldığı görülmektedir.4077 sy nın 4/4
madde ve fıkrasında belirtilen 2 yıllık zaman aşımı fatura tarihi ve tescil tarihi
05.07.2000 tarihi olması nedeni ile 06.07.2002 tarihinde sona erdiği ve davacının
davasını 04.11.2002 tarihinde açmakla zaman aşımı itirazının yerinde olduğu ve
davacı tarafından da araçtaki ayıpların hile ile gizlendiği hususunda herhangi bir iddia
olmadığı gibi bu yönde herhangi bir belgenin de ibraz edilmediği ve yine araçtaki
arızalar itibariyle hilenin şartlarının da oluşmadığı bu itibarla yasanın öngördüğü 2
yıllık zaman aşımı itirazının kabul edilmesi gerektiği" gerekçesiyle davanın
zamanaşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davacı tarafın temyizi üzerine Yüksek Özel Daire; "Dosya kapsamına göre davacı
tarafından 5.7.2000 tarihinde satın alınan Fiat Siena 1.2 tipi araç arıza göstermesi
üzerine 2.7.2001, 18.7.2001, 23.3.2002, 13.6.2002 ve 13.8.2002 tarihlerinde beş
defa arızanın giderilmesi için davalı şirketin yetkili servisine götürülmüştür. Serviste
her defasında fren ön diskleri ve balatalar değiştirilmiş, aynı işlem defalarca
tekrarlanmış, ancak araç belli bir süre sonra aynı arızayı göstermiştir. Davalının
ürettiği aracın bakımı ve tamiri yine davalının yetkili kıldığı servislere aittir. Bundan
çıkan sonuç davalı üreten ile servisler arasında bir hukuki ilişkinin varlığıdır. Servisler
konularında uzmandırlar. Olayda, davacının aracı birden fazla tamire götürmesi
nedeniyle servislerin aynı arazının tamirle giderilemeyeceğini, üretimden
kaynaklandığını bilmeleri gerekir. Bunun davacıya söylenmemesi arızanın gizlenmesi
ve davacıyı oyalama sonucunu da doğurur. Bu gibi durumlarda zamanaşımı işlemez.
Şu durumda, işin esasının incelenip varılacak sonucuna göre karar verilmesi
gerekir."gerekçesiyle kararın bozulmasına karar vermiş; mahkemece önceki kararda
direnilmiştir. Hükmü davacı temyiz etmiştir.
Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanuna dayanılarak açılmış,
ayıplı araç imal edilmesinden ve tamirinden kaynaklanan malın aynıyla değiştirilmesi
istemine ilişkindir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; araçta bulunan ayıbın
hile ile gizlenmiş "gizli ayıp" niteliğinde ve buna göre davalı yanın "zamanaşımı
definin" yerinde olup olmadığı, noktasında toplanmaktadır.
İlkin, uyuşmazlığın temelinde yatan ayıp kavramı üzerinde durmakta yarar vardır;
"Tüketici yasası ile ilgili ayıba ilişkin düzenleme 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 4.maddesinde yer almaktadır. Anılan maddenin birinci fıkrasında;
"Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda yer alan veya satıcı
tarafından vaat edilen veya standardında tespit edilen nitelik ve/veya niceliğine aykırı
olan ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan
beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik
eksiklikler içeren mal veya hizmetler, ayıplı mal veya ayıplı hizmet olarak kabul
edilir."denilmekte, devam eden fıkralarda ise buna ilişkin biçimsel koşullar
sayılmaktadır.
Görüldüğü üzere; Borçlar Kanunundaki ayıp kavramı ile yukarıda açıklanan 4077
sayılı Kanununun 4.maddesinde yer alan ayıp kavramları birbiri ile örtüşmektedir.
Borçlar Kanuna göre; bir maldaki ayıp; satıcının zikr ve vaat ettiği vasıflarda veya
niteliği gereği malda bulunması gereken lüzumlu vasıflarda eksiklik olmak üzere iki
türde ortaya çıkabilecektir. Bunlardan ikinci tür olan yani lüzumlu vasıflarda eksiklik
şeklinde ortaya çıkan ayıptan bunun varlığını bilmese dahi satıcı sorumludur. Ayıp,
maddi, hukuki ya da ekonomik eksiklik şeklinde ortaya çıkabilir. Bunlardan yola
çıkılarak ;satıcı ve dolayısıyla teselsül ilişkisi nedeniyle ithalatçıyı maldaki ayıptan
sorumlu tutmanın maddi koşulları; ortada ayıp sayılan bir eksikliğin olması, ardından
maldaki eksikliğin önemli olması ve ayıbın malın yarar ve zararının alıcıya geçtiği
anda varolması, tüketicinin ayıbın varlığını bilmeden malı satın almış olması, olarak
sayılabilir.
Yeri gelmişken belirtmekte yarar vardır ki, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanun'un 4. maddesinin gerek davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan
gerekse 4822 sayılı kanunla değişerek 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren şeklinde
satıcının ayıba karşı sorumlu tutulanların daha uzun bir garanti süresi vermemesi
daha uzun bir süre sorumluluk üstlenmemeleri halinde ayıplı maldan doğan
davaların/sorumluluğun ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye
teslimi tarihinden itibaren 2 yıllık zamanaşımına tabi olduğu, ancak, satılan malın
ayıbı tüketiciden satıcının hile ile ağır kusuru veya hile ile gizlenmişse 2 yıllık
zamanaşımı süresinden yararlanamayacağı, hükmü yer almaktadır.
Hemen burada somut olaya baktığımızda; davacının satın aldığı ve davalı tarafından
üretilerek satışa sunulan aracın satın alma tarihi olan 05.07.2000'den sonra fren
sisteminde arızanın varlığının davalının yetkili servisince tespit edilip, parça
değişikliklerinden sonra da aynı arızanın ortaya çıktığı, davacı tarafın aracı götürdüğü
yetkili servisçe parça değişiklikleri ve yağlama gibi geçici tedbirlerle sorunun
giderilmeye çalışıldığı ancak davacının araçtan beklediği verimi almasını önleyecek
ölçüde aynı arızaların toplam beş kere tekrarladığı, davacının fabrikaya
başvurusundan da sonuç alamadığı, anlaşılmaktadır.
Bu bağlamda; olayın açıklanan gelişimi ve deliller karşısında araçta üretim hatası
bulunup, bunun gizli ayıp olduğunda kuşku yoktur. Zira, Davalı üretici onarımı yetkili
servis istasyonları eliyle yapmaktadır. Bu istasyonlar satılan araçların teknik özellikleri
itibariyle arıza ve ayıbı doğru ve tam teşhis edebilecek, en kısa sürede ve tam
anlamıyla giderebilecek elemanlar bulundurmak zorundadır. Deneme yanılma ile
aracı tamire çalışan ve parça değişikliği yoluna giden servis çalışanlarının serviste
bulundurulmasının sonuçlarının tüketiciye mal edilmesi düşünülemez. Kaldı ki, üretim
hatasının varlığını rahatlıkla tespit edebilecek nitelikte olması gereken servisin
tüketiciyi sonuç alınamayan tamirlerle oyalaması ve arızanın belli periyotlarla
tekrarlaması karşısında davada zamanaşımının varlığından da söz edilemez.
Şu durumda mahkemece işin esası incelenip varılacak sonuca göre karar verilmesi
gerekirken aksine gerekçelerle davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmesi bozmayı
gerektirmiştir. Direnme kararı açıklanan nedenlerle bozulmalıdır.
SONUÇ : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire
bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429.Maddesi
gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine,
25.02.2004 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/8617
K. 2004/10239
T. 29.6.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Ayıplı Malın Yenisi İle Değişimi Olmadığı
Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi - Bilirkişi Raporuna Göre Onarılıp Orjinali İle
Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu
Bulunmadığı )
• AYIPLI MALIN İADESİ ( Seçimlik Hak/Yenisi İle Değişimi Olmadığı Takdirde
Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte Çalıştığı Tesbit
Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı - Tüketici Hakları )
• TÜKETİCİ HAKLARI ( Ayıplı Malın İadesi/Seçimlik Hak - Yenisi İle Değişimi
Olmadığı Takdirde Bedelinin Talep Edilmesi/Onarılıp Orjinali İle Aynı Nitelikte
Çalıştığı Tesbit Edilen Televizyonu Teslim Alma Zorunluluğu Bulunmadığı )
• BOZUCU NİTELİKTE İNŞAİ HAK ( Bedel İadesini de İçeren Sözleşmeden
Dönme Malın Ayıpsız Misliyle Değiştirilmesi Hakları - Kullanılmakla Son
Bulduğundan Bundan Rücu Edilemeyeceği )
4077/m. 4/1
ÖZET : Yasanın davacı tüketiciye tanıdığı seçimlik haklar inşai nitelikte olup ikinci
fıkrada izah edilen bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız
misliyle değiştirilmesi hakları bozucu nitelikli inşai haklardan olup kullanılmakla son
bulduğundan bundan rücu edilemez.
DAVA : Taraflar arasındaki tüketici davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği
konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan 4.4.2000 tarihinde satın aldığı televizyonunun 16.3.2001
tarihinde arızalanması sonucu tüketici hakem heyetine başvurduğunu, üretim
hatasının tesbit edildiğini ileri sürerek öncelikle ayıpsız yenisi ile değişimini, olmadığı
takdirde bedelini talep etmiştir.
Davalı, dava sırasında kendilerine teslim edilen televizyondaki üretim hatasının
giderdiklerini ve teslime hazır olduklarını savunmuşlardır.
Mahkemece, dava açıldıktan sonra davalı tarafından tamir edilen ve bilirkişi raporuna
göre orjinali ile aynı nitelikte çalıştığı tesbit edilen televizyonu teslim almayacağını
bildirmesi üzerine davacının davasının reddine karar verilmiş; hüküm, davacı
tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalılardan satın aldığı televizyonda meydana gelen arıza nedeniyle,
ayıpsız yenisi ile değişimini, olmadığı takdirde rayiç bedelinin tahsilini talep ettiği
halde mahkemece arızanın davalı tarafından giderildiği ve orijinali ile aynı kalitede
çalışabileceğine ilişkin bilirkişi raporu esas alınarak, teslimi kabul etmeyen davacının
davasının reddine karar verilmiştir. Dosya da aldırılan bilirkişi raporu ve davalının
kabulü ile dava konusu televizyonda imalat hatası olduğu hususu tartışmasızdır.
4077 sayılı Kanunun 4. maddesi ilk fıkrasında ayıplı malın tanımı yapılmış, ikinci
fıkrasında tüketicinin ayıplı mal konusundaki tercih haklarını düzenlemiş, üçüncü
fıkrasında tüketicinin seçimlik haklarından dolayı kimlerin sorumlu tutulacağı
belirtilmiştir. Öğretide ve uygulamada yasanın davacı tüketiciye tanıdığı seçimlik
haklar inşai nitelikte olup ikinci fıkrada izah edilen bedel iadesini de içeren
sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi hakları bozucu nitelikli inşai
haklardan olup kullanılmakla son bulduğundan bundan rücu edilemez. Davacı
haklarını, ayıpsız yenisi ile değişim, olmadığı takdirde bedelin iadesi şeklinde
kullandığından ve dava konusu televizyonun onarım bedeline ilişkin fatura dikkate
alındığında, arızanın da önemli olduğu anlaşılmakla, davacının talepleri dikkate
alınarak sonucuna göre karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi usul
ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle kararın davacı yararına BOZULMASINA,
29.6.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/2920
K. 2004/10498
T. 1.7.2004
• AYBA KARŞI TEKEFFÜL SORUMLULUĞU ( Malın Ayıplı Çıkması Halinde
Tüketicinin 30 Gün İçinde Sözleşmeden Dönerek Bedelin İadesini İsteyebilmesi
)
• TÜKETİCİNİN AYIPLI MALI İADE EDİP BEDELİNİ İSTEYEBİLMESİ ( Davacı
Tüketicinin Bilgisayarın Vasıfları Bakımından Yanıltılmış Olması )
•
SATIM
SÖZLEŞMESİNDE
SATICININ
AYBA
KARŞI
TEKEFFÜL
SORUMLULUĞU ( Malın Vasıfları Hakkında Yanıltılan Tüketicinin 30 Gün İçinde
Sözleşmeden Dönerek Bedelin İadesini İsteyebilmesi )
4077/m.4
ÖZET : Davacının, davalıdan V. Optimum marka bilgisayar satın aldığı halde,
kendisine teslim edilen bilgisayarın kasasının orijinal olmadığı, bir alt model olan V.
A'nın kasasının kullanılmış olduğu ve üzerindeki "A." yazısının "V." yazısıyla
kapatılmış olduğu dosya kapsamı ve bilirkişi raporu ile sabit olduğu gibi, taraflar
arasında da çekişmesizdir. Eş deyişle, davacı satın aldığı malın vasıf ve nitelikleri
hakkında yanıltılmış, kendisine bir bakıma ayıplı mal teslim edilmiştir. 4077 Sayılı
Yasanın 4. maddesi ayıplı çıkan mallar hakkında tüketicinin 30 gün içerisinde ihbarda
bulunup, sözleşmeden vazgeçerek ödediği bedelin iadesini talep etme hakkı
tanıdığına ve davacı da iradesini bu yolda kullandığına göre, satıcı tarafından
davacının bu talebi doğrultusunda işlem yapılması gerekir. Bu nedenle davacı,
davayı açmakta haklıdır. Dava konusu bilgisayarın satıcıya iadesi ile davacının
ödediği bedelin istirdadına karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede
yanılgıya düşülerek yazılı şekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirketten V. Optimum marka bir bilgisayarı 08.02.2002
tarihinde satın aldığını, bir süre sonra bilgisayar üzerindeki "V." yazılı plaketin
düştüğünü ve altından "A." yazısının çıktığını, kendisine teslim edilen bilgisayarın
satın aldığı marka ve model olmayıp, demode ve toplama bir cihaz olduğunu,
aldatıldığını anlayarak, malın geri alınmasını istediğini, ancak bir sonuç alamadığını
ileri sürerek, ayıplı malın satıcı firma tarafından geri alınarak bedeli olan 978.22
Doların yasal faizi ile tahsiline, 250.000.000.- TL yaptığı masrafların da ödetilmesini
istemiştir.
Davalı V. Bilişim A.Ş. "A." markasının da şirket tarafından üretilen tescilli bir marka
olduğunu bildirerek davanın reddini savunmuş, diğer davalı da; davacıya bilgisayarı
beğendiği şekilde teslim ettiğini bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece davacının ileri sürdüğü hususun ayıp niteliğinde olmadığı kabul edilerek
davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
Davacının, davalıdan V. Optimum marka bilgisayar satın aldığı halde, kendisine
teslim edilen bilgisayarın kasasının orijinal olmadığı, bir alt model olan V. A'nın
kasasının kullanılmış olduğu ve üzerindeki "A." yazısının "V." yazısıyla kapatılmış
olduğu dosya kapsamı ve bilirkişi raporu ile sabit olduğu gibi, taraflar arasında da
çekişmesizdir. Eş deyişle, davacı satın aldığı malın vasıf ve nitelikleri hakkında
yanıltılmış, kendisine bir bakıma ayıplı mal teslim edilmiştir. 4077 Sayılı Yasanın 4.
maddesi ayıplı çıkan mallar hakkında tüketicinin 30 gün içerisinde ihbarda bulunup,
sözleşmeden vazgeçerek ödediği bedelin iadesini talep etme hakkı tanıdığına ve
davacı da iradesini bu yolda kullandığına göre, satıcı tarafından davacının bu talebi
doğrultusunda işlem yapılması gerekir. Bu nedenle davacı, davayı açmakta haklıdır.
Dava konusu bilgisayarın satıcıya iadesi ile davacının ödediği bedelin istirdadına
karar verilmesi gerekirken, hukuki nitelendirmede yanılgıya düşülerek yazılı şekilde
hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına
BOZULMASINA, 01.07.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/6884
K. 2005/11731
T. 7.7.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Tüketicinin Teslim Aldığı Malların Ayıbını 30 Gün
İçerisinde Satıcıya İhbarla Yükümlü Olduğu - Ayıp İhbarında Bulunulmazsa
Malları Bulunduğu Hal İle Benimsediğinin Kabulü Gereği )
• AYIPLI MAL ( Tüketicinin Teslim Aldığı Malların Ayıbını 30 Gün İçerisinde
Satıcıya İhbarla Yükümlü Olduğu/Ayıp İhbarında Bulunulmazsa Malları
Bulunduğu Hal İle Benimsediğinin Kabulü Gereği - Tüketicinin Korunması )
• AYIP İHBARI ( Bulunulmazsa Tüketicinin Malları Bulunduğu Hal İle
Benimsediğinin Kabulü Gereği - Teslim Aldığı Malların Ayıbını 30 Gün
İçerisinde Satıcıya İhbarla Yükümlü Olduğu )
4077/m. 4
ÖZET : Davacının davalıdan satın aldığı mobilyalardan bir kısmının teslim
edilmediğini, teslim edildiği anlaşılan yatak odası, salon takımı ve çocuk odasının
ayıplı olarak kendisine teslim edildiğini ileri sürerek aleyhine yapılan takipten borçlu
olmadığının tesbitini istemiştir. Mobilyaların davacıya satım tarihi olan 13.1.2003
tarihinde teslim edildiği anlaşılmaktadır. Davacı bu malların ayıplı olarak teslim
edildiği iddiası ile 26.4.2004 tarihinde bu davayı açmıştır. 4077 sayılı kanunun 4.
maddesine göre satın alan tüketici teslim aldığı malların ayıbını 30 gün içerisinde
satıcıya ihbar etmekle yükümlüdür. Davacı dava açılmadan önce ayıp ihbarında
bulunduğunu yasal delillerle kanıtlayamamıştır. Öyle olunca davacının teslim edilen
malları bulunduğu hal ile benimsediğinin kabulü gerekir.
DAVA : Davacı, davalıya 1 yatak odası, 1 yemek odası ve salon takımı ile 1 çocuk
odası takımının sipariş edildiğini, 5.300.000.000 TL'ye anlaştıklarını, 1.650.000.000
TL ödediğini, 4.650.000.000 TL.lik tek bono yapıldığını, salon ve yemek odası
takımının teslim edilmediğini, edilenlerin de kalitesiz ve ayıplı olduğunu, bakiye
3.000.000.000 TL borcu kaldığını, ancak davalının senedi faizleri ile 6.030.000.000
TL üzerinden takibe koyduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Davalı, davacının 13.1.2003 tarihinde 5.650.000.000 TL.lik yatak odası takımı,yemek
odası, kapalı koltuk ve üçlü gardrop alımı için 1.000.000.000 TL verdiğini,
4.650.000.000 TRL için bono verildiğini, bononun malen düzenlendiğini, malın teslim
edildiğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, eksik teslime ve mobilyaların kısmen ayıplı olduğuna dayanılarak
davanın kısmen kabulüne, 1.725.000.000 TL' den borçlu olduğunun tespitine karar
verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici
nedenlere ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre
davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacının davalıdan satın aldığı mobilyalardan bir kısmının teslim edilmediğini,
teslim edildiği anlaşılan yatak odası, salon takımı ve çocuk odasının ayıplı olarak
kendisine teslim edildiğini ileri sürerek aleyhine yapılan takipten borçlu olmadığının
tesbitini istemiştir. Mobilyaların davacıya satım tarihi olan 13.1.2003 tarihinde teslim
edildiği anlaşılmaktadır. Davacı bu malların ayıplı olarak teslim edildiği iddiası ile
26.4.2004 tarihinde bu davayı açmıştır. 4077 sayılı kanunun 4. maddesine göre satın
alan tüketici teslim aldığı malların ayıbını 30 gün içerisinde satıcıya ihbar etmekle
yükümlüdür. Davacı dava açılmadan önce ayıp ihbarında bulunduğunu yasal
delillerle kanıtlayamamıştır. Öyle olunca davacının teslim edilen malları bulunduğu
hal ile benimsediğinin kabulü gerekir. Mahkemece teslim edilmediği anlaşılan yemek
odası takımının bedelinin belirlenerek bundan dolayı borçlu olmadığının kabulüne
karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup,
bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davalı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 07.07.2004 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/967
K. 2004/5022
T. 12.10.2004
• GÖREVLİ MAHKEME ( Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Ayıplı Mal
Nedeniyle Tazminat Davasında )
• AYBA KARŞI TEKEFFÜLE DAYANARAK YÜKLENİCİ ALEYHİNE AÇILAN
TAZMİNAT DAVASI ( Görevli Mahkeme )
• ESER SÖZLEŞMESİNDE YÜKLENİCİNİN AYIP NEDENİYLE SORUMLULUĞU (
Tazminat Davasında Görevli Mahkeme )
• YÜKLENİCİNİN AYBA KARŞI TEKEFFÜLÜ ( Eser Sözleşmesinde Yüklenicinin
- Tazminat Davasında Görevli Mahkeme )
4077/m.4,23
818/m.360
1086/m.7
ÖZET : Uyuşmazlık, eser sözleşmesi uyarınca yapılan PVC kaplama işindeki
ayıpların tazmini istemine ilişkindir. Bu hali ile taraflar arasındaki hukuki ilişki eser
sözleşmesi olup davaya genel hükümlere göre ve genel mahkemelerde bakılması
yerine, tüketici mahkemesi sıfatı ile, özel hükümlere göre bakılıp sonuca bağlanması
doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle görev yönünden bozulması gerekmiştir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili
tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla
dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Satım akdinin konusunu oluşturan -tüketime yönelik- dar kapsamlı mal ve
hizmet ilişkileri 4077 sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki Kanun kapsamında
kalmaktadır. Oysa somut olayımızda uyuşmazlık, eser sözleşmesi uyarınca yapılan
PVC kaplama işindeki ayıpların tazmini istemine ilişkindir. Bu hali ile taraflar
arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesi olup davaya genel hükümlere ( B.K.m.355 vd
) göre ve genel mahkemelerde bakılması yerine, tüketici mahkemesi sıfatı ile, özel
hükümlere göre bakılıp sonuca bağlanması doğru olmamış, kararın açıklanan
nedenlerle görev yönünden bozulması gerekmiştir ( HGK.26.2.2003 gün ve 2003/15127 E. 2003/102 Karar sayılı kararı ).
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, 12.10.2004
gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10229
K. 2004/18815
T. 23.12.2004
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Konut Alım Satımı Sözleşmesi/Toplu Konut
İdaresince Yaptırılarak Kat Maliklerine Teslim Edilen Bağımsız Bölümler ve
Ortak Alanlarda Eksik Hatalı ve Gizli Ayıplar - Alacak Davasına Tüketici
Mahkemesinde Bakılacağı )
• KONUT ALIM SATIMI SÖZLEŞMESİ ( Toplu Konut İdaresince Yaptırılarak Kat
Maliklerine Teslim Edilen Bağımsız Bölümler ve Ortak Alanlarda Eksik Hatalı ve
Gizli Ayıplar - Alacak Davası/Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• TOPLU KONUT İDARESİNCE YAPTIRILAN KONUTLAR ( Kat Maliklerine
Teslim Edilen Bağımsız Bölümler ve Ortak Alanlarda Eksik Hatalı ve Gizli
Ayıplar - Alacak Davasına Tüketici Mahkemesinde Bakılacağı )
• AYIPLI KONUT ( Toplu Konut İdaresince Yaptırılarak Kat Maliklerine Teslim
Edilen Bağımsız Bölümler ve Ortak Alanlarda Eksik Hatalı ve Gizli Ayıplar Alacak Davası/Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVİ ( Toplu Konut İdaresince Yaptırılarak Kat
Maliklerine Teslim Edilen Bağımsız Bölümler ve Ortak Alanlarda Eksik Hatalı ve
Gizli Ayıplar - Alacak Davası )
4077/m.1,2,3,23
ÖZET : Bir hukuki işlemin 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
kapsamında kaldığının kabul edilebilmesi için, Kanunun 3. maddesinde tanımı
yapılan mal ve hizmetin yine aynı maddede tanımı yapılan taraflar arasında satışına
ilişkin olması gerekir.
Somut olayda, davacı ( alıcı ), davalı ( satıcı ) olup aralarında 4077 sayılı yasa
kapsamında konut alım satımına ilişkin sözleşme ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
4077 sayılı Kanunun 23. maddesi, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
Tüketici Mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık,
tüketicinin korunması hakkındaki kanun kapsamında kaldığına göre, davaya
bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler, kamu düzenine
ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi, yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda,
mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı Toplu Konut İdaresince yaptırılarak kat malikleri ve ada
yönetimine teslim edilen 6 Blok 92 Bağımsız bölüm ve ortak kullanım alanlarından
oluşan 17321 ada ( site ) nin tapu siciline kayıtlı olduğunu, bağımsız bölümler ve
ortak kullanım alanlarında eksik, hatalı ve gizli ayıplı imalatların ortaya çıktığını, bu
durumun tespitle belirlendiğini ileri sürerek, 50.000.000.000 TL nin temerrüt
tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsilini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
1- 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
Amaç Başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra Kapsam başlıklı 2.
maddesinde ""Bu kanun, 1. maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini
kapsar"" hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan
taşınır eşyayı, konut ve tahsil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda
kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü benzeri gayri maddi malları ifade
eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri
kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise, bir
mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya
yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bu hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın
amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına
ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uzlaşmazlıkta davacı ( alıcı ), davalı (
satıcı ) olup aralarında 4077 sayılı yasa kapsamında konut alım satımına ilişkin
sözleşme ilişkisi bulunduğu anlaşılmaktadır.
4077 sayılı yasanın 23. maddesi, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
Tüketici Mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık,
tüketicinin korunması hakkındaki kanun kapsamında kaldığına göre, davaya
bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler, kamu düzenine
ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi, yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda,
mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve
yasaya aykırıdır.
2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı tarafça temyiz olunan kararın ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle
BOZULMASINA, 2 no'lu bentte gösterilen nedenle diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine gerek olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 23.12.2004
gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/8635
K. 2004/19327
T. 31.12.2004
• AYIPLI OTOMOBİL NEDENİYLE ALACAK DAVASI ( Bu Tarihten İtibaren
Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı - 4 Sene Sonra
Açılan Faiz Alacağı Davasının Red Edilemeyeceği/Faiz Alacağının Esas
Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4
Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı Davasının Red Edilemeyeceği - Faiz Alacağının
Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )
• FAİZ ALACAĞI ( Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra Açılan Faiz Alacağı
Davası/Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak Kazandığı )
• ZAMANAŞIMI ( Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına
Tabi Olduğu - Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra
Açılan Faiz Alacağı Davası/Davalının Temerrüde Düştüğü Davacının Faize Hak
Kazandığı )
• AYIPLI MAL ( Ayıplı Otomobil Nedeniyle Alacak Davasından 4 Sene Sonra
Açılan Faiz Alacağı Davası - Bu Tarihten İtibaren Davalının Temerrüde Düştüğü
Davacının Faize Hak Kazandığı/Faiz Alacağının Esas Alacağın Tabi Olduğu
Zamanaşımına Tabi Olduğu )
• AYIBA KARŞI SORUMLU TUTULANLAR ( Ayıba Karşı Uzun Bir Süre İle
Sorumluluk Üstlenmemişlerse Ayıp Daha Sonra Ortaya Çıkmış Olsa Bile Malın
Tüketiciye Teslim Tarihinden İtibaren İki Yıllık Zamanaşımına Tabi Oldukları )
• TÜKETİCİYE TESLİM EDİLEN MAL ( Sorumluluk Daha Sonra Ortaya Çıkmış
Olsa Bile İki Yıllık Zamanaşımına Tabi Olunduğu - Faiz Alacağının Esas
Alacağın Tabi Olduğu Zamanaşımına Tabi Olduğu )
818/m.131,133
4077/m.4/4
ÖZET : 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/4 maddesi ""ayıba
karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse
ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye
teslim tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına tabidir."" düzenlemesini getirmiştir.
Öte yandan, BK. 131. maddesi gereği faiz alacağı esas alacağın tabi olduğu
zamanaşımına tabi olur. BK.nun 133/2 maddesince alacaklının dava açmasıyla
zamanaşımı kesilir. Ancak zamanaşımının kesilmesi sadece dava konusu alacak için
söz konusudur. Bu durumda davacının talebine konu faiz alacağının iki yıllık
zamanaşımına tabi olduğu ve faiz alacağının zaman geçtikçe doğan bir alacak
olduğunun kabulü gerekir.
Somut olayda, davacıya araç 01.09.1997 tarihinde teslim edilmiş, faize ilişkin dava
ise 21.11.2003 de açılmıştır. 4077 sayılı yasanın 4. maddesinde kabul edilen 2 yıllık
zaman aşımı süresi geçmiştir. Ne var ki davacı 27.08.1999 da alacağa ilişkin davayı
açmakla zaman aşımını kesmiştir. Bu tarihten itibaren davalı temerrüde düşmüş ve
davacı bu tarihten itibaren faize hak kazanmıştır. Davacı faiz alacağına ilişkin bu
davayı 21.11.2003 de açmak ile iki yıllık zamanaşımı süresini kestiğinden dava
tarihinden geriye doğru iki yıllık süre için faiz alacağını talep edebileceği kabul
edilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirketten 01.09.1997 tarihinde 4.700.000.000 TL bedelle
satın aldığı otomobilin ayıplı çıkması üzerine 27.08.1999 tarihinde açtığı davada
29.11.2001 tarihli kararla araçtaki ayıp nedeniyle 897.272.727 TL nin davalıdan
tahsiline karar verildiğini, ancak talebi olmadığı için faize hükmedilmediğini belirterek
897.272.727 TL.nin ilk davanın açıldığı 27.08.1999 tarihi ile karar tarihi olan
29.11.2001 arasında geçen dönem için 1.183.403.022 TL işlemiş faiz ile 897.272.727
TL.nin 29.11.2001 karar tarihinden sonraki faizlerinin tahsiline karar verilmesini
istemiştir.
Davalı, davacının açtığı ilk davada faiz talep etmediği gibi faiz hakkını saklı
tutmadığını aracın 01.09.2001 de teslim edilmesi nedeniyle talebin 01.09.2001 de
zaman aşımına uğradığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, faiz talebinin asıl alacağa bağlı fer'i bir hak olduğu, davacının
01.09.1997 aracı teslim almasına rağmen 21.11.2003 de bu davayı açtığı, zaman
aşımının gerçekleştiği, ilk karara icraya koymayan davacının hakkını kötüye
kullandığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı tarafça temyiz
edilmiştir.
2- 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4/4 maddesi ""ayıba karşı
sorumlu tutulanlar, ayıba karşı uzun bir süre ile sorumluluk üstlenmemişlerse ayıplı
maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslim
tarihinden itibaren iki yıllık zaman aşımına tabidir."" düzenlemesi getirmiştir. BK.nun
131. maddesi gereğince asıl alacak zamanaşımına uğradığında faiz ve diğer ek
haklarda zaman aşımına, uğrar. Diğer bir değişle faiz alacağı esas alacağın tabi
olduğu zaman aşımına tabi olur. BK.nun 133/2 maddesince alacaklının dava
açmasıyla zaman aşımı kesilir. Ancak zaman aşımının kesilmesi sadece dava
konusu alacak için söz konusudur. Bu durumda davacının talebine konu faiz
alacağının iki yıllık zamanaşımına tabi olduğu ve faiz alacağının zaman geçtikçe
doğan bir alacak olduğunun kabulü gerekir.
Somut olayda davacıya araç 01.09.1997 de teslim edilmiş, faiz alacağına dair bu
dava 21.11.2003 de açılmıştır. 4077 sayılı yasanın 4. maddesinde kabul edilen 2
yıllık zaman aşımı süresi geçmiştir. Ne var ki davacı 27.08.1999 da alacağa ilişkin
davayı açmakla zaman aşımını kesmiştir. Bu tarihten itibaren davalı temerrüde
düşmüş ve davacı bu tarihten itibaren faize hak kazanmıştır. Yukarıda açıkladığı
üzere faiz alacağı zaman geçtikçe doğan bir alacak olup kural olarak davacı faiz
alacağının doğduğu tarihten asıl alacağın ödendiği tarihe kadar faiz isteyebilirse de
davalı zaman aşımı def'inde bulunmuştur. Davacı faiz alacağına ilişkin bu davayı
21.11.2003 de açmak ile iki yıllık zamanaşımı süresini kesmiştir. Bu durumda
davacının 21.11.2003 tarihinden geriye doğru iki yıllık süre için faiz alacağını talep
edebileceği gözetilmeden davanın tümüyle reddine karar verilmesi usul ve yasaya
aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle davacının sair temyiz itirazlarının
reddine, ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle hükmün davacı lehine BOZULMASINA,
31.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/3202
K. 2005/319
T. 27.1.2005
• AYIPLI İŞ NEDENİYLE ALACAK DAVASI ( Davalı ile Anlaşılan İşlerin Eksik ve
Kusurlu Yapılması Ayıp ve Eksikliklerin Davalı Tarafından Giderilmesini veya
Ödenen Paranın Tahsilini İstemesi )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( İstisna Sözleşmesinden Doğan Davalara Genel
Hükümlere Göre ve Genel Mahkemelerde Bakılmasının Gerekmesi )
• 4077 SAYILI YASA UYGULAMASI ( İstisna-Eser Sözleşmesinden Doğan
İlişkilerde Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun Hükümlerinin
Uygulanmasının Hukuken Olanaklı Olmaması )
4077/m.3
ÖZET : İstisna ( eser ) sözleşmesinden doğan ilişkilerde 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir.
Açıklanan bütün bu nedenlerle davaya genel hükümlere göre ve genel
mahkemelerde bakılması yerine özel hükümler uyarınca Tüketici Mahkemesinde
bakılması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki taraf vekillerince
istenmiş ve temyiz dilekçelerinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki
kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, evine dolap, lambri kaplama ve merdiven yapımı için davalı ile
anlaştığını, işlerin eksik ve kusurlu yapıldığını, ayıp ve eksiklerin davalı tarafından
giderilmesine ya da ödenen 1.900.000.000 TL'nin tahsiline karar verilmesi talebi ile
Tüketici Mahkemesinde dava açmış, dava kısmen kabul edilmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/f maddesinde "Tüketici; bir
mal veya hizmeti özel amaçlarla satın alarak nihai olarak kullanan veya tüketen
gerçek veya tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa, hazır bir
malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen kişiyi
korumaktadır. Aksinin düşünülmesi halinde üst düzey teknolojiyle gerçekleştirilen
eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi yasa kapsamında kaldığını ve bunlardan
kaynaklanan
uyuşmazlıkların
da
-yasanın
amacına
rağmenTüketici
Mahkemelerinde bakılması gerekeceğinin kabulü icap eder. Bundan dolayı somut
olayda olduğu gibi istisna ( eser ) sözleşmesinden doğan ilişkilerde 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken
olanaklı değildir.
Açıklanan bütün bu nedenlerle davaya genel hükümlere göre ve genel
mahkemelerde bakılması yerine özel hükümler uyarınca Tüketici Mahkemesinde
bakılması doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir ( Yargıtay Hukuk Genel
Kurulu'da 26.2.2003 gün 2003/15-127 E., 2003/102 K. sayılı ilamı ile aynı görüştedir
).
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre sair temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz
peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri verilmesine, 27.1.2005
gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/12508
K. 2005/1188
T. 1.2.2005
• AYIPLI MALLARIN SATICIYA İADESİ ( Sözleşmeden Dönme Ve Sözleşmenin
Feshi Talebi - Satıcı Tüketicinin Tercih Ettiği Bu Talebi Yerine Getirmekle
Yükümlü Olduğu )
• SÖZLEŞMEDEN DÖNME VE FESİH ( Tüketici Ayıplı Mal Teslimi Halinde Bedel
İadesini De İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misli İle Değiştirilmesi
Veya Ayıp Oranında Bedel İndirimi Ya Da Ücretsiz Onarım İsteme Haklarına
Sahip Olduğu )
• MALIN AYIPSIZ MİSLİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ VEYA AYIP ORANINDA BEDEL
İNDİRİMİ YA DA ÜCRETSİZ ONARIM İSTEME HAKKI ( Tüketicinin Ayıplı Mal
Teslimi Halindeki Hakları )
• TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKLARI ( Ayıplı Mal Teslimi Halinde Bedel İadesini
De İçeren Sözleşmeden Dönme Malın Ayıpsız Misli İle Değiştirilmesi Veya Ayıp
Oranında Bedel İndirimi Ya Da Ücretsiz Onarım İsteme Hakkına Sahip Olduğu )
4077/m.4
ÖZET : Davacı dava dilekçesinde ayıplı malların satıcıya iadesi ile ödediği bedelin
istirdadını istemiştir. Bu durumda davacının açıkça sözleşmeden döndüğü ve
sözleşmenin feshini talep ettiği kuşkusuzdur. 4077 sayılı yasanın 4. maddesine göre
tüketici, ayıplı mal teslimi halinde bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme,
malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz
onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine
getirmekle yükümlüdür.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal satmak davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan gümüşlük, yemek masası, ayakkabılık, salon sehpası,
5'li sehpa satın alarak bedeli olan 1.350.000.000 TL'yi ödediğini, 3 ay geçmeden
mobilyaların kabarmaya başlaması üzerine davalıya başvurarak, malları iade alıp
parasını geri vermesini istediği ve Hakem Heyetinin de lehine karar vermesine
rağmen sonuç alamadığını ileri sürerek ayıplı malların davalı satıcı tarafından geri
alınarak ödemiş bulunduğu 1.350.000.000 TL'nin iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, dava konusu malları 750.000.000 TL karşılığında davacıya sattığını, satım
esnasında mobilyalarda önemsiz kusurların bulunduğunu davacının bilerek satın
aldığını, teslimden sonra oluşan ayıpların ücretsiz onarılmasını davacıya teklif ettiğini
ancak davacının önceden var olan kusurların da giderilmesini istediği için
anlaşamadıklarını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, satıma konu mobilyalarda çekme ve kabarma şeklinde üretim hatası
bulunduğu ancak eşyalardaki kusurun boyutunun aktin feshini haklı göstermediği
anlaşıldığından kusurlar nedeniyle oluşan değer kaybı olarak belirlenen 100.000.000
TL'nin davalıdan tahsiline karar vermiş; hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında mobilya alım satımı gerçekleştirildiği, satıma konu mobilyalarda
kaplama kısmında pres hatasından kaynaklanan kabarma ve çekme kusurlarının
bulunduğu, üretim sırasında ahşabın nemli olması nedeniyle sonradan kuruması
sonucu çekme oluştuğu, kaplama yapılırken tutkalın eksik veya hatalı sürülmesi ya
da kuruduktan sonra kaplamanın yapıştırılması sonucu ayıbın ortaya çıktığı, ayıpların
imalat hatası ve gizli ayıp niteliğinde bulunduğu yapılan bilirkişi incelemesi sonucu
hazırlanan raporlardan anlaşılmaktadır. Davacı dava dilekçesinde ayıplı malların
satıcıya iadesi ile ödediği bedelin istirdadını istemiştir. Bu durumda davacının açıkça
sözleşmeden döndüğü ve sözleşmenin feshini talep ettiği kuşkusuzdur. 4077 sayılı
yasanın 4. maddesine göre tüketici, ayıplı mal teslimi halinde bedel iadesini de içeren
sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel
indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı tüketicinin tercih ettiği
bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
Her ne kadar yasada "Tüketicinin sözleşmeyi sona erdirmesi, durumun gereği olarak
haklı görülemiyorsa, bedelden indirim ile yetinilir." Hükmü mevcut ise de somut
olayda dava konusu edilen satıma konu eşya mobilya olup her zaman göz önünde
bulunan ve umulan faydadan ziyade estetik amaçlı olarak kullanılması hedeflenen bir
mal olduğundan tüketicinin ayıplı eşyanın görüntüsüne katlanmasını beklemek doğru
değildir. Davacı talebini eşyaların bedeli olarak belirlediğine göre mahkemece
tarafların bu yöne ilişkin iddia ve savunmaları doğrultusunda gösterecekleri delilleri
değerlendirilmek suretiyle hasıl olacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken
açıklanan yönün gözden kaçırılarak yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan gerekçelere göre temyiz olunan kararın davacı
yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 1.2.2005 gününde oy
birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/14507
K. 2005/2264
T. 16.2.2005
• AYIPLI MALIN YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Davalının Sattığı
Koltuklarda Gizli Ayıp Olduğu ve Davacının Davalıya Değiştirilmesi Talebi ile
Başvurduğunun Anlaşılması )
• KUSUR ( Davalının Savunmasında Bildirdiği Gibi Koltukların Kumaşında
Davacının Kusurundan Kaynaklanan Yanma Olduğuna Dair Raporda Bir
Arızadan Bahsedilmemiş Olması )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNE BAŞVURMA ( Davacının Ayıpların Giderilmesini
Davalıdan İstediği Giderilmemesi Üzerine Tüketici Sorunları Hakemi Heyetine
Başvurması Heyetin Değiştirilmesine Karar Vermesine Rağmen Eşyaların
Değiştirilmemiş Olması )
4077/m.4
ÖZET : Davalının savunmasında bildirdiği gibi koltukların kumaşında davacının
kusUrundan kaynaklanan yanma olduğuna dair raporda bir arızadan
bahsedilmemiştir. Aksine davalının sattığı koltuklarda gizli ayıp olduğu ve davacının
davalıya değiştirilmesi talebi ile başvurduğu anlaşılmaktadır. 4077 sayılı kanunun 4/2.
maddesinde malın ayıplı çıkması halinde tüketiciye tanınan haklardan davacı ayıpsız
misli ile değiştirme hakkını kullandığı ve değiştirme şartları gerçekleştiğinden satıma
konu malların ayıpsız misli ile değiştirilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan Yataş Marka koltuk takımını 14.07.2003 tarihinde satın
aldığını, Koltuk takımının kumaş dikişlerinde sökülmelerin ve metal ayaklarında
paslanmalar olduğunu, bu ayıpların giderilmesi için davalıya başvurduğunu, ayıpların
giderilmediğini, koltuk takımının değiştirilmesi için Tüketici Sorunları Hakem Heyetine
başvurduğunu, lehine karar verildiğini, davalının değiştirmediğini bildirip satın aldığı
koltuk takımının ayıpsız yenisi ile değiştirilmesini istemiştir.
Davalı, koltuk takımının metal ayaklarındaki paslanmalarının düzeltildiğini, kumaştaki
yanıkların davacının kusuru ile oluştuğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, koltuk takımının metal ayaklarındaki paslanmaların davalı tarafından
düzeltilmiş olması sebebiyle bu konuda karar verilmesine yer olmadığına, koltuk
takımının kenar dikişlerinin sökülmesi nedeniyle takımın yenilenmesi talebinin, basit
bir onarımla düzeltilebileceği gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş;
hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacının, davalıdan 14.07.2003 tarihinde satın aldığı koltuk takımının ayaklarındaki
metallerin paslandığı ve kumaş dikişlerinin de sökülmesi üzerine ayıpların
giderilmesini davalıdan istediği, giderilmemesi üzerinde 17.09.2003 tarihinde Tüketici
sorunları Hakem Heyetine başvurarak satın aldığı eşyaların ayıpsız yenisi ile
değiştirilmesini istemiş, Tüketici Sorunları Hakem Heyetinin 20.10.2003 tarihli kararı
ile tüketici haklı görülerek eşyaların değiştirilmesine karar verilmiş, davalı tarafından
eşyaların değiştirilmemesi üzerine davacının bu davayı açtığı anlaşılmıştır.
Mahkemece keşif sonucu düzenlenen bilirkişi raporunda her ne kadar metal ayakların
değiştirildiği ve bunlarla ilgili sorunun giderildiği, ancak tüm koltuk takımının kenar
fitillerinin dikiş bölümlerinin açılmış olduğu ve orijinal halinin bozulduğu belirtilmiştir.
Davalının savunmasında bildirdiği gibi koltukların kumaşında davacının kusUrundan
kaynaklanan yanma olduğuna dair raporda bir arızadan bahsedilmemiştir. Aksine
davalının sattığı koltuklarda gizli ayıp olduğu ve davacının davalıya değiştirilmesi
talebi ile başvurduğu anlaşılmaktadır. 4077 sayılı kanunun 4/2. maddesinde malın
ayıplı çıkması halinde tüketiciye tanınan haklardan davacı ayıpsız misli ile değiştirme
hakkını kullandığı ve değiştirme şartları gerçekleştiğinden satıma konu malların
ayıpsız misli ile değiştirilmesi gerekir. Mahkemece davanın kabulüne karar verilmesi
gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 16.02.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/4218
K. 2005/928
T. 22.2.2005
• TAZMİNAT TALEBİ ( Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Tazminat Davasında
Görevli Mahkeme - Araca LPG Cihazının Ayıplı Monte Edilmesi Nedeniyle
Uğranılan Zarar )
• ESER SÖZLEŞMESİNDE YÜKLENİCİNİN AYBA KARŞI TEKEFFÜL
SORUMLULUĞU ( Araca LPG Cihazının Ayıplı Monte Edilmesi Nedeniyle
Uğranılan Zarardan Dolayı Tazminat Talebi - Görevli Mahkeme )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Araca LPG Cihazının Ayıplı Montajından Kaynaklanan
Tazminat Davasında - Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklara
Genel Mahkemelerde Bakılacağı/Tüketici Mahkemesi'nin Görevli Olmaması )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ'NİN GÖREVLİ OLMAMASI ( Eser Sözleşmesinden
Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda - Araca LPG Cihazının Ayıplı Monte
Edilmesinden Kaynaklanan Tazminat Talebi )
4077/m.3/e,23
818/m.355
ÖZET : Uyuşmazlık, eser sözleşmesi uyarınca otomobile LPG cihazının ayıplı monte
edilmesi nedeni ile meydana gelen zararların tazmini istemine ilişkindir. Taraflar
arasındaki hukuki ilişki eser sözleşmesi olup, davanın, genel hükümlere göre ve
genel mahkemeler yerine, tüketici mahkemesinde ve özel hükümlere göre sonuca
bağlanması doğru olmamıştır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davacı vekili
tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla
dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Satım akdinin konusunu oluşturan -tüketime yönelik- dar kapsamlı mal ve
hizmet ilişkileri 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 3/e maddesi
kapsamında kalmaktadır. Oysa somut olayımızda uyuşmazlık, eser sözleşmesi
uyarınca otomobile LPG cihazının ayıplı monte edilmesi nedeni ile meydana gelen
zararların tazmini istemine ilişkindir. Bu hali ile taraflar arasındaki hukuki ilişki eser
sözleşmesi olup davaya genel hükümlere ( B.K. m. 355 vd. ) göre ve genel
mahkemelerde bakılması yerine, tüketici mahkemesi sıfatıyla özel hükümlere göre
bakılıp sonuca bağlanması doğru olmamış, kararın açıklanan nedenlerle görev
yönünden bozulması gerekmiştir ( Hukuk Genel Kurulu'nun 26.2.2003 gün ve
2003/15-127 E. 2003/102 Karar sayılı kararı ).
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün temyiz eden davalı yararına
BOZULMASINA, bozma nedenine göre davalının diğer temyiz itirazlarının şimdilik
incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz
eden davacıya geri verilmesine, 22.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/7853
K. 2005/1583
T. 7.3.2005
• KONUT NİTELİĞİNDEKİ TAŞINMAZ SATIMINDAN KAYNAKLANAN
UYUŞMAZLIK ( Tapu İptali ve Tescil Davasında Görevli Mahkeme )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Yapsatçı Konumunda Bulunan Şirketten Konut
Niteliğinde Taşınmaz Satın Alan Kişinin Açtığı Tapu İptali ve Tescil Davasında )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVLİ OLMASI ( Yapsatçı Konumunda Bulunan
Şirketten Konut Niteliğinde Taşınmaz Satın Alan Kişinin Açtığı Tapu İptali ve
Tescil Davasında )
• KONUT VE TATİL AMAÇLI TAŞINMAZ MAL SATIMINDAN KAYNAKLANAN
DAVALARDA GÖREVLİ MAHKEME ( Yapsatçı Konumunda Bulunan Şirketten
Konut Niteliğinde Taşınmaz Satın Alan Kişinin Açtığı Tapu İptali ve Tescil
Davası )
• TAPU İPTALİ VE TESCİL TALEBİ ( Yapsatçı Niteliğindeki Şirketten Konut
Maksadıyla Bağımsız Bölüm Satın Alan Davacının Tüketici Sayılacağı ve
Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olacağı )
4077/m.3/c,23
ÖZET : Davacı; dilekçesinde, davalı B. İnşaat Ticaret Kolektif Şirketinin yaptığı
binadan konut amaçlı daire satın aldığını, bu nedenle satın alınan dairenin tapusunun
iptali ile adına tescilini istemiştir. Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlığa tüketici mahkemelerinde
bakılır. Kanunun uygulanmasında ""mal"" kavramı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz
malları da ifade eder. Bina yapımını üstlenen ve yapsatçı konumunda bulunan şirket
tarafından yapılan taşınmaz satımı sözleşmesine ilişkin davaya tüketici
mahkemesinde bakılması gerekir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalı aleyhine 13.8.2001 gününde verilen dilekçe
ile tapu iptali ve tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın reddine
dair verilen 12.5.2004 günlü hükmün Yargıtay'ca incelenmesi davacı vekili tarafından
istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten
sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı; dilekçesinde, davalı B. İnşaat Ticaret Kolektif Şirketinin yaptığı
binadan konut amaçlı daire satın aldığını, bu nedenle satın alınan dairenin tapusunun
iptali ile adına tescilini istemiştir. Davaya konu inşaatın yapıldığı taşınmaz, 14816
parsel numarası ile davalı şirketin de paydaşı olduğu arsa olup davalı şirket arsada
pay sahibi olduğu gibi, somut olayda aynı zamanda binanın yapımını da üstlenmiş
olup olayda yapsatçı durumundadır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasada değişiklik yapan 4822 Sayılı
Yasanın 3/c maddesindeki ""konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar"" da Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Yasa kapsamına alındığından aynı yasanın 23. maddesine
göre, anılan yasanın uygulanması ile ilgili olarak çıkacak her türlü uyuşmazlıkların
Tüketici Mahkemesinde görüleceği açık hükmü karşısında, somut olayda
uyuşmazlığın çözümü için Asliye Hukuk Mahkemesinde dava açılamayacağı
nedeniyle görevsizlik kararı verilecek yerde göreve ilişkin kural gözden uzak tutularak
davaya bakılması yasaya aykırı bulunduğundan hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda yazılı nedenlerle temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün
BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer hususların incelenmesine yer
olmadığına, temyiz harcının istek halinde yatırana iadesine, 7.3.2005 gününde
oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/17378
K. 2005/3692
T. 8.3.2005
• ARACIN KAZA SIRASINDA HAVA YASTIĞININ AÇILMAMASI ( Ayıplı Çıkan
Otomobil Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini Talepli Davada Tüketici
Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• AYIPLI ÇIKAN OTOMOBİL ( Kaza Sırasında Açılmayan Hava Yastıkları
Nedeniyle Uğradığı Zararın Tazminini Talebi - Tüketici Mahkemesinin Görevli
Olduğu )
• GÖREV ( Ayıplı Çıkan Otomobil Nedeniyle Uğranılan Zararın Tazmini Talepli
Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Bir Hukuki İlişkinin Tüketici Kanunu Kapsamında
Kaldığının Kabulü İçin Yasada Tanımı Yapılan Satıcı İle Tüketici Arasında Mal
Veya Hizmet Satışına İlişkin Bir İlişkinin Bulunması Gereği )
4077/m. 2, 3, 10,23
1086/m. 7, 27
ÖZET : Davacı, satın aldığı araçla yaptığı kaza sırasında açılmayan hava yastıkları
nedeniyle uğradığı zararın tazminini ve aracın ayıplı değeri ile ayıpsız değeri
arasındaki farkın tahsilini talep etmiştir. Bir hukuki ilişkinin 4077 S.K. kapsamında
kaldığının kabulü için yasada tanımı yapılan satıcı ile tüketici arasında mal veya
hizmet satışına ilişkin bir ilişkinin bulunması gerekir. Eldeki davada, taraflar
arasındaki ilişki anılan yasa kapsamındadır. Bu durumda ise görevli mahkeme
tüketici mahkemesidir.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın zamanaşımı nedeniyle reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan satın aldığı araçla yaptığı kaza sırasında açılmayan
hava yastıkları nedeniyle ayıplı çıkan araçtan dolayı uğradığı zararın tahsilini talep
etmiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Davacı, davalılardan satın aldığı ve kullandığı araçla yaptığı kaza neticesinde hava
yastıklarının açılmaması nedeniyle maddi ve manevi tazminat ve aracın ayıplı değeri
ile ayıpsız değeri arasındaki farkın tahsilini talep etmiştir.
1- 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un
Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.
maddesinde "Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini
kapsar" hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan
taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda
kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları
ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki
faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar.
Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen
kullanan veya yararlanan gerçek ya da tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 Sayılı Yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için
yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet
satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta taraflar
arasındaki ilişkinin 4077 Sayılı Yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
4077 Sayılı Yasanın 23. maddesi, bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya
bakmaya tüketici mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine
ilişkin olup, taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece
ayrı bir tüketici mahkemesi veya tüketici davalarına bakmaya yetkili mahkeme varsa
dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmesi, tersi durumda davaya
tüketici mahkemesi niteliği ile bakılması gerekir. Bu yönlerin gözden kaçırılması
bozma nedenidir.
2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle kararın davacı yararına
BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenle davacının diğer temyiz
itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine,
08.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/2350
K. 2005/2830
T. 17.3.2005
• GİZLİ AYIP NEDENİYLE TAZMİNAT TALEBİ ( Ticari İşletme İçin Alınan Araç Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• TİCARİ İŞLETME İÇİN ALINAN ARAÇ ( Gizli Ayıp Nedeniyle Tazminat Talebi Davada Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• GÖREV ( Ticari İşletme İçin Alınan Araçtaki Gizli Ayıp Nedeniyle Tazminat
Davasında Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• TÜKETİCİ ( Bir Mal Veya Hizmeti Ticari Veya Mesleki Olmayan Amaçlarla
Edinen Veya Yararlanan Gerçek Ya Da Tüzel Kişi Olduğu - Görev )
4077/m. 3,10.23
1086/m. 7
ÖZET : Dava, satın alınan araçtaki gizli ayıp nedeniyle tazminat talebine ilişkindir.
Tüketici, bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen veya
yararlanan gerçek ya da tüzel kişidir. Ticari işletme için alınan araçtaki ayıp nedeniyle
açılan tazminat davasında tüketici mahkemeleri görevli değildir. Yerel mahkemece
aksi kanaat ile görevsizlik kararı verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki İtirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda,
ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR : 1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere,
delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davalı vekilinin aşağıdaki
bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddi gerekmiştir.
2- Dava, tacir olan davalıdan satın alınan araçtaki gizli ayıp nedeniyle uğranılan
zararın tazmini istemine ilişkindir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 3/e bendinde tüketici, bir mal
veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen veya yararlanan gerçek
ya da tüzel kişi olarak tanımlanmıştır.
Somut olayda, davacı ve davalı tacir olduğundan, dava konusu alacak da ticari
işletmeye alınan araçtaki zararın tazmini ile ilgili bulunduğundan 4077 Sayılı
Kanunun uygulanmasına imkan yoktur.
Bu nedenle mahkemece işin esası incelenerek bir karar verilmek gerekirken yazılı
gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle davalı vekilinin diğer temyiz
itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA,
peşin harcın istek halinde iadesine, 17.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/17737
K. 2005/5695
T. 5.4.2005
• KONUT AMAÇLI TAŞINMAZ SATIM SÖZLEŞMESİ ( Alacak Davası - Tüketici
Mahkemesinin Görevli Olması )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN ( Mal ve Hizmet Piyasalarında
Tüketicinin Taraflardan Birini Oluşturduğu Her Türlü Tüketici İşlemini
Kapsadığı - Konut Amaçlı Taşınmaz Satımı Sözleşmesinin Bu Kanun
Kapsamında Kalması )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVİ ( Konut Amaçlı Taşınmaz Satımı
Sözleşmesinin Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun Kapsamında Kalması
Nedeniyle Görevli Olması )
• KAZANILMIŞ HAK ( Görevle İlgili Düzenlemeler Kamu Düzenine İlişkin Olması
Nedeniyle Burada Kazanılmış Hakkın Sözkonusu Olmadığı )
4077/m.1,2,3,23
ÖZET : Olayda, davalı satıcının davacı alıcıya konut amaçlı taşınmaz sattığından
taraflar arasındaki uyuşmazlık Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında
kaldığına göre davaya bakmaya 4077 sayılı yasanın 23. maddesi gereği Tüketici
Mahkemesi görevlidir.
Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi
yargılamanın her aşamasında resen gözetilir. Görevle ilgili hususlarda, kazanılmış
hak söz konusu olmaz.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıların murisi olan müteahhit Ali A'nın dava dışı arsa sahipleri
ile yaptığı kat karşılığı inşaat sözleşmesi gereği inşa ettiği binadan müteahhide
düşecek olan 11 nolu mesken nitelikli bağımsız bölümü satın aldığını, satış bedeline
mahsuben 10.000.000.000 TL ödediğini, eksik işler bulunması nedeniyle
5.850.000.000 TL harcadığını ancak tapunun verilmediğini ileri sürerek, bu
miktarların faiziyle tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 13.155.920.000 TL'nin tahsiline karar verilmiş; hüküm davacı tarafından
temyiz edilmiştir.
1- 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.
maddesinde ""Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini
kapsar"" hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan
taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda
kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları,
hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü
faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki
faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar.
Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen
kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın
amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına
ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalı ( satıcı )'nın
davacıya ( alıcı ) konut amaçlı taşınmaz ( mesken ) sattığı ve taraflar arasındaki
ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya
bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine
ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda, kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda
mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve
yasaya aykırıdır.
2- Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı tarafça temyiz olunan kararın ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle
BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 5.4.2005 gününde
oy birliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1862
K. 2005/7996
T. 9.5.2005
• KOOPERATİF HİSSESİNİN HARİCEN DEVRİ ( Davalı Dava Dışı Kooperatifin
İnşa Ettiği Kooperatif Dairelerinin Cam Takma İşini Üstlenmesine Karşılık
Kooperatif Tarafından Verilen Daireyi Davacıya Satması - Alacak Davasının
Genel Mahkemelerde Görüleceği )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI HAKKINDA KANUN ( Kamu Tüzel Kişileri de Dahil
Olmak Üzere Ticari veya Mesleki Faaliyetleri Kapsamında Tüketiciye Mal Sunan
Gerçek veya Tüzel Kişileri Kapsaması - Kooperatif Hissesinin Haricen Devri )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Kooperatif Hissesinin Haricen Devrine İlişkin
Sözleşmeden
Doğan
Alacak
Davasının
Tüketici
Mahkemesinde
Görülemeyeceği - Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
4077/m.3,23
ÖZET : 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Yasanın 4822 sayılı yasa ile
değişik 3. maddesinde satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya
mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar
şeklinde tanımlanmıştır.
Olayda, davalı dava dışı kooperatifin inşa ettiği kooperatif dairelerinin cam takma işini
üstlenmesine karşılık kooperatif tarafından verilen daireyi davacıya satmıştır. Taraflar
arasındaki ilişkinin niteliği ve kapsamı değerlendirildiğinde ihtilaf 4077 sayılı Yasa
kapsamında olmayıp genel mahkemenin görevli olduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın görevsizlik yönünden reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davalılar avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, dava dışı kooperatifteki davalı Muharrem Özgen'e ait hisseyi
1.8.2002 tarihli harici sözleşme ile satın alıp bedelini ödediğini, diğer davalıların da
garantör olduklarını, ancak dava konusu hissenin kendisine devir edilmediğini ileri
sürerek 110.000.000.000 TL satış bedeli, 50.000 dolar cezai şart ve 2004 yılı Şubat
ayından itibaren aylık 450.000.000 TL kira bedelinin tahsilini istemiştir.
Davalılar, sözleşmenin geçersiz olduğunu savunarak davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, davacının davalıdan mal alan tüketici konumunda olduğu, görevli
mahkemenin Tüketici Mahkemesi olduğu gerekçesiyle görevsizlik kararı verilmiş;
hüküm, davalılar tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davalı Muharrem'in dava dışı kooperatifteki hissesini satın aldığını bildirmiş
ve bu davayı açmış olup, davanın tarafları arasında imzalanan 1.8.2002 tarihli adi
yazılı sözleşmede, davalı Özgen Cam Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti'nin dava dışı
kooperatifin inşa ettiği kooperatif dairelerinin cam takma işini üstlenmesine karşılık
kooperatif tarafından verilen daireyi davalı Muharrem'in davacıya sattığı
anlaşılmaktadır. 4077 sayılı yasanın 4822 sayılı yasa ile değişik 3. maddesinde
satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri
kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar şeklinde
tanımlanmıştır.
Taraflar arasındaki ilişkinin niteliği ve kapsamı değerlendirildiğinde davalının yasanın
öngördüğü satıcı kapsamına girmediği anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca taraflar
arasındaki ihtilafın 4077 sayılı Yasa kapsamında bulunmadığının kabulü zorunludur.
Mahkemece değinilen bu yönler gözetilmeksizin ve genel mahkemenin görevli olduğu
gözardı edilerek yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bozmayı
gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan hükmün davalılar yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 9.5.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5197
K. 2005/10096
T. 15.6.2005
• HİZMET SATIMINDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIK ( Davaya Bakmaya
Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• HİZMET SATIMI ( Satıcı İle Davalı Tüketici Arasında Hizmet Satımı - Davaya
Bakmaya Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ DAVASI ( Satıcı İle Davalı Tüketici Arasında Hizmet Satımı - Davaya
Bakmaya Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu
4077/m.1,3,23
ÖZET : Davacı satıcı ile davalı tüketici arasında hizmet satımından kaynaklanan bir
uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca, davaya bakmaya tüketici
mahkemesi görevlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı Vakıf, kendi bünyesinde faaliyet gösteren özel Yeni Dünya Koleji
öğrencilerinden birinin velisi olan davalın, eğitim ücreti sebebiyle kendisine borçlu
olduğunu, hakkında yapılan icra takibine de itiraz ettiğini öne sürerek, itirazın iptaline
karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş; hüküm, her iki tarafça temyiz
edilmiştir.
4822 sayılı kanun ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 3.
maddesinde kanunun uygulanmasıyla ilgili tanımlar yapılıp, bu arada "Bir ücret veya
menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü faaliyet" hizmet, "Bir mal
veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya yararlanan
gerçek yada tüzel kişiyi" tüketici, "Kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya
mesleki faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri" satıcı
olarak tanımlamıştır. Aynı yasanın 23. maddesinin 1. fıkrasında ise "Bu kanunun
uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara tüketici mahkemelerinde
bakılır" hükmüyle, kanunun uygulanmasından doğacak ihtilaflara bakacak görevli
mahkeme belirtilmiştir.
Somut olay değerlendirildiğinde, davacı satıcı ile davalı tüketici arasında hizmet
satımından kaynaklanan bir uyuşmazlık bulunduğu anlaşılmaktadır. Hal böyle olunca,
sözü edilen yasanın 23. maddesi hükmü gereğince davaya bakmaya tüketici
mahkemesi görevlidir. Mahkemece görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, davanın
esasına girilerek hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın her iki taraf yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 15.06.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/4-309
K. 2005/391
T. 22.6.2005
• AYIPLI MAL DAVASI ( İmalat Hatası Olduğu Saptanan Araç/Yenisi İle
Değiştirilmesi Talebi - Aracın Modelinin Eski Olması Yasal Seçimlik
Haklarından Birini Kullanan Davacının Bu İsteminin Karşılanmamasına Neden
Olarak Gösterilemeyeceği )
• İMALAT HATASI OLAN ARAÇ ( Ayıplı Mal/Yenisi İle Değiştirilmesi Talebi Aracın Modelinin Eski Olması Yasal Seçimlik Haklarından Birini Kullanan
Davacının Bu İsteminin Karşılanmamasına Neden Olarak Gösterilemeyeceği )
• ARADAN UZUN ZAMAN GEÇEN AYIPLI ARACIN YENİSİ İLE DEĞİŞTİRİLMESİ
TALEBİ ( Kanun Ve Yönetmeliğin Tüketici Tercihini Ön Planda Tuttuğu/Bu
Hakkın Yerine Getirilmesini Sınırlayan Herhangi Bir Hüküm Olmadığı - Aracın
Modelinin Eskimesi Neticeyi Değiştirmediği )
• TÜKETİCİNİN SEÇİMLİK HAKKI ( İmalat Hatası Olduğu Saptanan Araç/Yenisi
İle Değiştirilmesi Talebi - Aracın Modelinin Eski Olması Davacının Bu İsteminin
Karşılanmamasına Neden Olarak Gösterilemeyeceği )
4077/m.4,13
2004/m.24
1086/m.381,388
ÖZET : Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı
Kanunla değişik 4. ve 13. maddelerine dayalı, ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi,
istemine ilişkindir. Somut olayda; aracın imalat hatalı olduğu, çok sayıda tamir
işlemine karşın arızanın giderilemediği bilirkişi raporları ile tespit edilmiş; mahkeme
bu olguyu kabul etmiş; özel dairece de bu olgu bozmaya konu edilmemiştir.
Dolayısıyla açıklanan yasal şartların varlığında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sorun
imalat hatalı 1997 model araçla ilgili olarak davacı yanın isteminin ne şekilde hükme
bağlanması gerektiği üzerinde düğümlenmiştir.
Tüketici dava dilekçesinde, malın yenisi ile değiştirilmesi olmazsa bedelinin tahsilini
istemişse de sonraki celselerde sadece malın yenisi ile değiştirilmesi isteminde
bulunmuştur. Mahkemece bu istem nazara alınarak, aracın "0" km. aynı nitelikte
yenisi ile değiştirilmesine karar verilmiştir. Bu karar, yukarıda ayrıntısı açıklanan yasal
düzenlemelere uygundur. Aracın modelinin eski olması, yasal seçimlik haklarından
birini kullanan davacının bu isteminin karşılanmamasına neden olarak gösterilemez.
Kanun ve yönetmelik tüketici tercihini ön planda tutmakta; değiştirme hakkının
kullanılması durumunda bu hakkın yerine getirilmesini sınırlayan herhangi bir hüküm
getirmemektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki "ayıplı mal" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; İstanbul 1.Tüketici Mahkemesince davanın kabulüne dair verilen
25.06.2002 gün ve 2001/231-2002/677 sayılı kararın incelenmesi Davalılar vekili
tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 4. Hukuk Dairesinin 15.09.2003 gün ve
2003/9405-10034 sayılı ilamı ile ;
( ...1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlarla yasaya uygun gerektirici
nedenlere, özellikle delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik görülmemesine
göre aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz itirazları reddedilmelidir.
2- Diğer temyiz itirazlarına gelince; dava, ayıplı çıkan aracın yenisi ile değiştirilmesi,
olmazsa değerinin tahsili istemine ilişkindir. Mahkemece, aracın aynı model ve
nitelikte "0" km. yeni bir araçla değiştirilmesine karar verilmiş, karar davalılarca
temyiz edilmiştir.
Davacı, dava dilekçesinde; imalat hatası bulunan 1997 model Porche marka aracının
yerine yenisinin verilmesini, bu mümkün olmadığı takdirde değerini istemiştir.
Mahkeme ise aracın "0" km. aynı nitelikte yenisi ile değiştirilmesine hükmetmiştir. Bu
hükmün infazı HUMK.nun 388. maddesi karşısında güçlükler yaratır. 1997 model bir
aracın aradan 4-5 yıl geçtikten sonra "0" km. yenisinin bulunması olanaklı değildir. Şu
durumda, davacının seçenekli istemleri arasında aracın değeri de bulunduğuna göre
davacının aracı kullanmakla edindiği yarar da gözetilerek aracın bedeline
hükmedilmelidir.
Anılan yön gözetilmeden yazılı şekilde verilen karar usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirmiştir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi istemine ilişkindir.
A- Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili dava dilekçesinde; dava dışı Süleyman K.'ın davalılardan Doğuş
Otomotiv Holding A.Ş.'den satın aldığı 1997 model 911 Porshe markalı aracı, trafiğe
çıkışından 15 gün sonra henüz 47 km.'de iken müvekkilinin satın aldığını, dava
konusu araçta ilk olarak 1998 yılının ikinci ayında meydana gelen bir arıza nedeniyle
"V" kayışının koptuğunu ve aracın bu nedenle Doğuş Motor'da servise girdiğini,
aracın tamir edilerek müvekkiline teslim edildiğini, ancak daha sonra dava konusu
olan aracın aynı arızayı sürekli olarak tekrarlamasından dolayı 1998 yılı 9.ayında,
01.07.1999, 29.10.1999, 29.11.1999, 15.05.2000 tarihlerinde servise girip çıktığını,
en son 28.1.2001 tarihinden itibaren aracın aynı şikayet nedeniyle servise
bırakıldığını ve halen aracın serviste kaldığını, bu nedenle araçtan
yararlanamamanın süreklilik kazandığını ve araçtaki arızanın da tamir yolu ile
giderilmesinin artık mümkün olmadığının ortaya çıktığını, aracın 10.000 km.de
bulunduğunu, bunun da araçtaki arızanın imalat hatasından kaynaklandığını
gösterdiğini, araçtaki arızanın davalılarca uzmanı oldukları konuda tamirle
düzeleceğini belirterek verilen güvenle müvekkilinden hile ile gizlendiğini, aldatılıp
oyalandığını, ayrıca aracın Almanya'daki üretici firmasının bu model araçlarda
karşılaşılan bu arıza nedeniyle aynı model araçları piyasadan topladığını, davalı
tarafın bunu bilerek müvekkilinden gizlediğini, ayıplı mal ve hizmetlerin ifasının
tüketicilerin sağlık ve can güvenliğini ciddi olarak tehdit ettiğini ve Anayasanın 17.
maddesine de aykırı olduğunu ifadeyle; 4077 Sayılı Yasanın 4. maddesinin 2.fıkrası
gereğince ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesini, değiştirmenin mümkün olmadığı
takdirde araç bedelinin 4.7.1997 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile birlikte
davalılardan alınarak müvekkiline verilmesini; aşamalarda ve özellikle de 25.6.2002
ve 28.12.2004 tarihli oturumlarda ise sadece aracın yenisi ile değiştirilmesini
istemiştir.
B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti:
Davalılar vekili cevap dilekçesinde ve aşamalardaki beyanlarında özetle; Doğuş
Otomotiv San. ve Tic. A.Ş. unvanlı şirketin unvan değiştirerek Doğuş Otomotiv
Holding A.Ş. olduğunu ve şirketin faaliyet konusunun da değiştirildiğini, Doğuş
Otomotiv Holding AŞ.'nın de Porshe marka araçların veya her hangi bir marka aracın
satıcısı, bayii, acentesi yada distribütörü olmadığı gibi, Doğuş Motor Servis ve Ticaret
A.Ş.'nin de Doğuş Holding A.Ş.'nin yetkili servisi olmadığını, iş emirlerinde
müvekkilinin isminin bulunmadığını belirterek müvekkili Doğuş Otomotiv Holding A.Ş.
yönünden davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesini; Doğuş Motor Servis
ve Tic. A.Ş. yönünden ise; dava konusu aracın garanti süresi içerisinde yalnızca bir
defa arıza şikayeti nedeniyle servise getirildiğini ve garanti kapsamı içerisinde aracın
tamir edilerek davacıya teslim edildiğini, bu nedenle davacının 4077 Sayılı Yasanın
4. Maddesine göre seçimlik hakkını tamir yönünde kullandığını, artık davacının aracın
yenisi ile değiştirilmesi veya bedelinin iadesini talep edemeyeceğini, aracın garanti
kapsamı dışında da aynı şikayetlerle gelindiğinde tamir edilerek davacıya aracın
teslim edildiğini, araçtaki problemin "V" kayışının ve "A-C" kayışının kopmasından
kaynaklandığını, bu problemlerin de hayati önem taşımadığını, aracın en son
30.1.2001 tarihinde "V" kayışı kopması şikayeti ile müvekkili şirkete getirilerek
tamirinin talep edildiğini, aracın tamir edilerek tamamen kusursuz şekilde teslime
hazır olduğunu ve davacının aracını teslim alması konusunda defalarca uyarıldığı
halde davacının aracını teslim almadığını, araçta üretim hatasının bulunmadığını,
aracın değişen aralıklarla kayışlarının kopmasının davacı tarafından gerektiği gibi
kullanılmamasından kaynaklandığını, dava konusu aracın 20.7.1997 tarihinde
satıldığını ve bu nedenle 4077 Sayılı Yasanın 4/4. maddesine göre davanın zaman
aşımına uğradığını, garanti süresinin de 3 yıl önce dolduğunu, aracın garanti süresi
içerisinde yalnızca bir defa arızalandığını, belirterek davanın reddini savunmuştur.
C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti:
Yerel Mahkeme; "...Somut olayda araçta meydana gelen V kayışı kopuşları
onarılmıştır. Ama V kayışı kopuşları sürekli olarak tekrarlamıştır. O halde bilirkişi
raporunda da belirtildiği şekilde araç motoru elemanlarında ya üretim hatası
mevcuttur ya da verilen servis hizmetinde ayıplı hizmet söz konusudur. Yani yapılan
onarımlar temelden yapılmış onarım olarak kabul edilemez. Davalıların yükümlülüğü
yeterli donanıma ve bilgiye sahip servis istasyonları açmak ve bu servis
istasyonlarında ayıp var ise iyi teşhis ile bu ayıbı tanımak ve onarımı da doğru bir
şekilde gerçekleştirmek ve aracı ayıptan an olarak tüketiciye teslim etmektir. Davalı
taraf servis istasyonlarının, arızayı iyi teşhis ederek onarımı buna göre
gerçekleştirdiklerinin kabulü mümkün değildir. V kayışı kopmalarında kullanım
hatasının olmadığı bilirkişi raporu ile tespit edildiğine göre davalıların servis
istasyonları ile yapılan onarım teşhis ve tedavi olarak yeterli nitelikte değildir.
Görünüşte onarım söz konusudur. Bu durum, tüketicinin yanıltılması ve ayıbın hile ile
gizlenmesidir. Zira, gerçekte ayıp teşhisi ve onun gereği olan tamiratı yapılmış
değildir. Aksi halde V kayış kopmalarının tekrarlanmaması gerekirdi. Bu nedenle
davalı tarafın zaman aşımından yararlanması söz konusu değildir. Açıklandığı şekilde
ayıbın hile ile gizlenmesi söz konusu olduğundan davalı tarafın iki yıllık zaman
aşımından yararlanması söz konusu değildir. 4077 Sayılı Yasanın 4 ve 13. maddeleri
ile 2001/6 sayılı tebliğin 14 ve 6. maddelerindeki koşullar oluşmuştur." Gerekçesiyle,
davanın kabulü ile dava konusu olan 1997 model Porche marka 911 turbo tipindeki
aracın aynı model ve nitelikte "0" km. yeni bir araç ile değiştirilmesine, davacıda
bulunan aracın davalı tarafından geri alınmasına, karar vermiştir.
D- Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme:
Hüküm davalılar vekilince temyiz edilmiştir. Özel Daire; sair temyiz itirazlarını
reddedip; "...Davacı, dava dilekçesinde; imalat hatası bulunan 1997 model Porche
marka aracının yerine yenisinin verilmesini, bu mümkün olmadığı takdirde değerini
istemiştir. Mahkeme ise aracın "0" km. aynı nitelikte yenisi ile değiştirilmesine
hükmetmiştir. Bu hükmün infazı HUMK.nun 388. maddesi karşısında güçlükler
yaratır. 1997 model bir aracın aradan 4-5 yıl geçtikten sonra "0" km. yenisinin
bulunması olanaklı değildir. Şu durumda, davacının seçenekli istemleri arasında
aracın değeri de bulunduğuna göre davacının aracı kullanmakla edindiği yarar da
gözetilerek aracın bedeline hükmedilmelidir. Anılan yön gözetilmeden yazılı şekilde
verilen karar usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirmiştir." gerekçesiyle hükmü
bozmuştur.
Davacı vekilinin karar düzeltme istemi de reddedilmiştir.
Davacı taraf, Yargıtay bozma ilamından sonra ise bozma ilamına karşı direnilmesini
isteyerek aracın değiştirilmesine karar verilmesini; davalı taraf ise, davalı Doğuş
Otomotiv Holding A.Ş. ve Doğuş Motor Servis ve Tic. A.Ş.nin birleştiğini belirterek,
Türkiye Ticaret Sicil Gazetesi örneğini dosyaya sunmuş ve Doğuş Otomotiv Servis
Ticaret A.Ş. Adına bozma kararına uyulmasını, aracın kullanım bedeli düşülerek
bedelinin tahsiline karar verilmesini istemiştir.
Yerel Mahkeme; "Aracın ayıplı olduğu yönündeki karar Yargıtay 4. Hukuk Dairesi'nin
incelemesi sırasında yerinde görülmüştür. Davacı vekili 25.6.2002 tarihli oturumda ve
bozma ilamının görüşüldüğü 28.12.2004 tarihli oturumda tercih talebini değişim
yönünde olduğunu ifade etmiştir. Yasa ve yönetmelik gereği tüketicinin bu tercihine
göre hüküm verilmesi zorunludur. Aksi halde davanın açılması ve karar aşamasına
kadar malın modelinin geçmiş olması muhtemeldir ve bu durumda malın
değiştirilmesinin zorluk yaratacağından bahisle değiştirme talebi reddedildiği takdirde
yasadaki "değiştirme" yönündeki kural uygulanamaz hale gelir.
Unutulmamalıdır ki; çağın gelişen teknolojisi değişim sürecini çok hızlı yaşamakta ve
1. gün piyasaya çıkan bir mal rekabet ortamındaki üretici tarafından 2. gün revize
edilmiş ( geliştirilip, değiştirilmiş ) olarak piyasaya sürülebilmektedir. Hızla değişen
rekabet ortamındaki bu koşullar göz önünde tutulmalı ve bu durumun tüketiciyi
koruyan yasaların uygulanmasına engel teşkil etmesine izin verilmemelidir. Kaldı ki,
öngörülen malın bulunamaması halinde İİK.nun 24. maddesinin uygulanma imkanı
vardır. İİK.nun 24/4. maddesinde yedinde bulunmazsa ilamda yazılı değeri alınır.
Menkul malın değeri ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde İcra
Müdürü tarafından haczin yapıldığı tarihteki ( 17.7.2003 tarihli İİK.daki değişiklikle )
rayice göre takdir olunur" denilmektedir. Dava konusu olan 1997 model Porche araç
infaz sırasında temin edilemez ise İİK.nun 24. maddesine göre işlem yapılması
mümkündür. Bu nedenle kararın infazının güçlük yaratmasından söz edilemez.
Bu bilgiler ışığında; dava konusu olan araç infaz sırasında bulunmasa da; İİK.nun
24/4. maddesinin uygulama imkanı vardır. O halde kararın infazının güçlüğünden
bahsedilemez. Tüketicinin talebine saygı gösterilmeli ve yasanın tüketiciye tanıdığı
seçimlik hakların kullanılmasına engel olunmamalıdır. Bu nedenle dava konusu olan
aracın yenisi ile değiştirilmesine karar vermek gerekmiştir. Dava konusu olan araç;
20.6.1997 tarihinde satın alınmıştır. Bozma ilamında, davacının aracı kullanmakta
edindiği yararın da gözetilmesi gerektiği belirtilmektedir. 4822 sayılı Yasa ile değişik
4077 Sayılı Yasada kullanım bedelinin düşüleceğine dair her hangi bir hüküm yoktur.
Kaldı ki aracı satın alan kişi de bu araç nedeniyle bedel ödemiştir, davacı aracı
kullanmış, karşı taraf da ödenen bedeli kullanmıştır. Bu nedenlerle aracın kullanım
bedelinin mahsubu yasanın özü ve ruhuna aykırı olur." Gerekçesiyle önceki
kararında direnerek davanın kabulü ile dava konusu olan 1997 model Porche marka
911 turbo tipindeki aracın aynı model ve nitelikte "0" km. yeni bir araç ile
değiştirilmesine, davacıda bulunan aracın davalı tarafından geri alınmasına, .. karar
vermiştir.
Hükmü, davalı vekili temyize getirmektedir.
E- Gerekçe:
Dava, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla
değişik 4. ve 13. maddelerine dayalı, ayıplı malın yenisi ile değiştirilmesi, istemine
ilişkindir.
Dava konusu olan araç; 1997 model Porche marka 911 Turbo tipinde olup, 20.6.1997
tarihinde dava dışı Süleyman K. tarafından satın alınmış, 4.7.1997 tarihinde ise aracı
davacı Yalçın S. satın almıştır. Dava 5.4.2001 tarihinde açılmıştır. Aracın satın
alındığından itibaren tamirine karşın tekrarlanan üretim hatasının bulunduğu yapılan
bilirkişi incelemesi ve dosyadaki belgelerle tespit edilmiş; mahkemenin davaya konu
aracın hatalı üretim nedeniyle ayıplı olduğu ve davalıların bu ayıptan sorumlu
oldukları yönündeki kabulü Özel Dairece de uygun bulunup, bozma kapsamı dışında
tutularak uyuşmazlık konusu olmaktan çıkmıştır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 1997 model ayıplı
aracın "0' km. aynı nitelikte yenisi ile değiştirilmesine ilişkin hükmün infazının
HUMK.nun 388. maddesi karşısında olanaklı ve yasaya uygun olup olmadığı; açıkça
ayıplı malın yenisiyle değiştirilmesi talebi olmasına karşın bedeline hükmedilip,
hükmedilemeyeceği ve davacının kullanımdan kaynaklanan yararının, araç
bedelinden düşülmesine yasal olanak bulunup bulunmadığı, noktalarında
toplanmaktadır.
Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik
"Ayıplı mal" başlıklı 4. maddesinde;
"Ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da reklam ve
ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya teknik
düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan ya da
tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan beklediği
faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik eksiklikler
içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir.
Tüketici, malın teslimi tarihinden itibaren otuz gün içerisinde ayıbı satıcıya bildirmekle
yükümlüdür. Tüketici bu durumda, bedel iadesini de içeren sözleşmeden dönme,
malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz
onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı, tüketicinin tercih ettiği bu talebi yerine
getirmekle yükümlüdür. Tüketici bu seçimlik haklarından biri ile birlikte ayıplı malın
neden olduğu ölüm ve/veya yaralanmaya yol açan ve/veya kullanımdaki diğer
mallarda zarara neden olan hallerde imalatçı-üreticiden tazminat isteme hakkına da
sahiptir.
İmalatçı-üretici, satıcı, bayi, acente, ithalatçı ve 10 uncu maddenin beşinci fıkrasına
göre kredi veren ayıplı maldan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik
haklarından dolayı müteselsilen sorumludur. Ayıplı malın neden olduğu zarardan
dolayı birden fazla kimse sorumlu olduğu takdirde bunlar müteselsilen sorumludurlar.
Satılan malın ayıplı olduğunun bilinmemesi bu sorumluluğu ortadan kaldırmaz.
Bu madde ile ayıba karşı sorumlu tutulanlar, ayıba karşı daha uzun bir süre ile
sorumluluk üstlenmemişlerse, ayıplı maldan sorumluluk, ayıp daha sonra ortaya
çıkmış olsa bile malın tüketiciye teslimi tarihinden itibaren iki yıllık zamanaşımına
tabidir. Bu süre konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallarda beş yıldır. Ayıplı malın neden
olduğu her türlü zararlardan dolayı yapılacak talepler ise üç yıllık zamanaşımına
tabidir. Bu talepler zarara sebep olan malın piyasaya sürüldüğü günden başlayarak
on yıl sonra ortadan kalkar. Ancak, satılan malın ayıbı, tüketiciden satıcının ağır
kusuru veya hile ile gizlenmişse zamanaşımı süresinden yararlanılamaz."
Denilmekte;
Aynı Kanunun 4822 sayılı Kanunla değişik "Garanti Belgesi" başlıklı 13. maddesinde
ise;
"İmalatçı veya ithalatçılar ithal ettikleri veya ürettikleri sanayi malları için Bakanlıkça
onaylı garanti belgesi düzenlemek zorundadır. Mala ilişkin faturanın tarih ve sayısını
içeren garanti belgesinin tekemmül ettirilerek tüketiciye verilmesi sorumluluğu satıcı,
bayi veya acenteye aittir. Garanti süresi malın teslim tarihinden itibaren başlar ve
asgari iki yıldır. Ancak, özelliği nedeniyle bazı malların garanti şartları, Bakanlıkça
başka bir ölçü birimi ile belirlenebilir.
Satıcı; garanti belgesi kapsamındaki malların, garanti süresi içerisinde arızalanması
halinde malı işçilik masrafı, değiştirilen parça bedeli ya da başka herhangi bir ad
altında hiçbir ücret talep etmeksizin tamir ile yükümlüdür.
Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması
nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken
azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması
hallerinde, 4 üncü maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu
talebi reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı,
bayi, acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.
Tüketicinin malı kullanım kılavuzunda yer alan hususlara aykırı kullanmasından
kaynaklanan arızalar, iki ve üçüncü fıkra hükümleri kapsamı dışındadır.
Bakanlık, hangi sanayi mallarının garanti belgesi ile satılmak zorunda bulunduğunu
ve bu malların arızalarının tamiri için gereken azami süreleri Türk Standartları
Enstitüsünün görüşünü alarak tespit ve ilanla görevlidir."
Hükmü yer almaktadır.
Görüldüğü üzere; ambalajında, etiketinde, tanıtma ve kullanma kılavuzunda ya da
reklam ve ilanlarında yer alan veya satıcı tarafından bildirilen veya standardında veya
teknik düzenlemesinde tespit edilen nitelik veya niteliği etkileyen niceliğine aykırı olan
ya da tahsis veya kullanım amacı bakımından değerini veya tüketicinin ondan
beklediği faydaları azaltan veya ortadan kaldıran maddi, hukuki veya ekonomik
eksiklikler içeren mallar, ayıplı mal olarak kabul edilir. Tüketici bu durumda bedel
iadesini de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misli ile değiştirilmesi veya
ayıp oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme haklarına sahiptir. Satıcı,
tüketicinin tercihine konu bu talebi yerine getirmekle yükümlüdür.
Tüketici onarım hakkını kullanmışsa, garanti süresi içerisinde sık arızalanması
nedeniyle maldan yararlanamamanın süreklilik arz etmesi veya tamiri için gereken
azami sürenin aşılması veya tamirinin mümkün bulunmadığının anlaşılması
hallerinde 4. maddede yer alan diğer seçimlik haklarını kullanabilir. Satıcı bu talebi
reddedemez. Tüketicinin bu talebinin yerine getirilmemesi durumunda satıcı, bayii,
acente, imalatçı-üretici ve ithalatçı müteselsilen sorumludur.
Ayrıca 14.06.2003 gün ve 25138 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Garanti Belgesi
Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14/a maddesine göre;
"Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen malın;
a- Tüketiciye teslim edildiği tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak
kaydıyla, bir yıl içerisinde; aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı
arızaların dörtten fazla meydana gelmesi veya belirlenen garanti süresi içerisinde
farklı arızaların toplamının altıdan fazla olması unsurlarının yanı sıra, bu arızaların
maldan yararlanmamayı sürekli kılması durumlarında tüketici malın ücretsiz
değiştirilmesini, bedel iadesi veya ayıp oranında bedel indirimi talep edebilir.
Satıcı, tüketicinin bu Yönetmeliğin 13 ve 14. maddelerinde belirlenen taleplerini
reddedemez. Tüketicinin bu taleplerine karşı satıcı, bayii, acente, imalatçı-üretici ve
ithalatçı müteselsilen sorumludur."
Bu hükümlerden çıkarılacak sonuca gelince:
Tüketici onarım hakkını kullanmasına karşın, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkında Kanunun 13. maddesi ve Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair
Yönetmeliğin 14. maddesinde belirtilen şartların oluşması halinde, aynı Kanunun 4.
maddesinde sayılan diğer seçimlik haklarından birini kullanabilecektir.
Şu halde tüketici, doğrudan ücretsiz değiştirme hakkını kullanabilir. Zira, burada
seçimlik hakkın kullanılmasından sonra değiştirilemeyeceği kuralının yasal bir
istisnası söz konusudur.
Somut olayda; aracın imalat hatalı olduğu, çok sayıda tamir işlemine karşın arızanın
giderilemediği bilirkişi raporları ile tespit edilmiş; mahkeme bu olguyu kabul etmiş;
özel dairece de bu olgu bozmaya konu edilmemiştir. Dolayısıyla açıklanan yasal
şartların varlığında uyuşmazlık bulunmamaktadır. Sorun imalat hatalı 1997 model
araçla ilgili olarak davacı yanın isteminin ne şekilde hükme bağlanması gerektiği
üzerinde düğümlenmiştir.
Tüketici dava dilekçesinde, malın yenisi ile değiştirilmesi olmazsa bedelinin tahsilini
istemişse de sonraki celselerde sadece malın yenisi ile değiştirilmesi isteminde
bulunmuştur. Mahkemece bu istem nazara alınarak, aracın "0" km. aynı nitelikte
yenisi ile değiştirilmesine karar verilmiştir. Bu karar, yukarıda ayrıntısı açıklanan yasal
düzenlemelere uygundur. 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu'nun 381388 maddelerine aykırı bir hükmün varlığından da söz etmek olanaklı değildir. Aracın
modelinin eski olması, yasal seçimlik haklarından birini kullanan davacının bu
isteminin karşılanmamasına neden olarak gösterilemez. Kanun ve yönetmelik tüketici
tercihini ön planda tutmakta; değiştirme hakkının kullanılması durumunda bu hakkın
yerine getirilmesini sınırlayan herhangi bir hüküm getirmemektedir.
Diğer taraftan, infaz aşamasında hükme konu malın bulunamaması halinde, İcra ve
İflas Kanunu'nun 24. maddesinin uygulanma olanağının varlığı da unutulmamalıdır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun 4949 sayılı yasayla değişik 24/4. maddesinde;
"... Menkul malın değeri ilamda yazılı olmadığı veya ihtilaflı bulunduğu takdirde İcra
Müdürü tarafından haczin yapıldığı tarihteki rayice göre takdir olunur" hükmü yer
almaktadır.
Bu açık hükmün varlığı karşısında, kararın infazının güçlüğünden de söz edilemez.
Ayrıca, gerek 4077 sayılı Kanunun ilk şeklinde gerekse 4822 sayılı Kanunla değişik
halinde kullanım bedelinin düşülmesine yönelik bir hükme de yer verilmemiştir.
Sonuçta; yukarıda ayrıntısı açıklanan tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına,
dosyadaki tutanak ve kanıtlara, mahkeme kararında açıklanan gerektirici nedenlere,
delillerin değerlendirilmesinde bir isabetsizlik bulunmamasına ve özellikle belirlenen
olgular ile içerikleri irdelenen yasal düzenlemelere göre, usul ve yasaya uygun
bulunan direnme kararının onanması gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile, direnme kararının yukarıda
açıklanan nedenlerle ONANMASINA ve aşağıda dökümü yazılı 1.012.50 YTL. lira
bakiye temyiz ilam harcının temyiz edenden alınmasına, 22.06.2005 gününde
oyçokluğu ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
14. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/5809
K. 2005/6290
T. 23.6.2005
• TAPU İPTALİ VE TESCİL ( Arsa Payı Karşılığı İnşaatta Yükleniciye Bırakılan
Bağımsız Bölümün Yükleniciden Satın Alındığı İddiasıyla - Konut Amaçlı
Taşınmaz Mal Satışı/Uyuşmazlığın Tüketici Mahkemesinde Görülmesi Gereği )
• KONUT VE TATİL AMAÇLI TAŞINMAZ MALLAR ( Tüketicinin Korunması
Hakkındaki Yasa Kapsamına Alındığı - Uyuşmazlıkların Tüketici Mahkemesinde
Görülmesi Gereği/Yükleniciden Konut Satın Alındığı İddiasıyla Tapu İptali ve
Tescil Davası )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Arsa Payı Karşılığı İnşaatta Yükleniciden Konut Satın
Alındığı İddiasıyla Tapu İptali ve Tescil Davası - Uyuşmazlığın Tüketici
Mahkemesinde Görülmesi Gereği )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Konut ve Tatil Amaçlı Taşınmaz Malların
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Yasa Kapsamına Alındığı - Uyuşmazlıkların
Tüketici Mahkemesinde Görülmesi Gereği/Yükleniciden Konut Satın Alındığı
İddiasıyla Tapu İptali ve Tescil Davası )
4077/m. 3/c, 23
ÖZET : Tüketicinin korunması hakkındaki yasa uygulamasından kaynaklanan her
türlü uyuşmazlıkların Tüketici Mahkemesi'nde görülmesi gerekir.
DAVA : Davacı vekili tarafından, davalılar aleyhine 10.9.2003 gününde verilen
dilekçe ile tapu iptali tescil istenmesi üzerine yapılan duruşma sonunda; davanın
reddine dair verilen 2.12.2004 günlü hükmün Yargıtayca incelenmesi davacı vekili
tarafından istenilmekle süresinde olduğu anlaşılan temyiz dilekçesinin kabulüne karar
verildikten sonra dosya ve içerisindeki bütün kağıtlar incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Davada, davalılar arasındaki arsa payı devri karşılığı inşaat yapım
sözleşmesi uyarınca davalı yükleniciye bırakılan bağımsız bölümün yükleniciden
satın alındığı iddiasıyla tescili istenmiştir.
İddia şekline göre; davacının konut olan bu yeri oturmak amacıyla satın aldığı
anlaşılmaktadır.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması hakkındaki yasada değişiklik yapan 4822 Sayılı
Yasanın 3/c maddesi ile "konut ve tatil amaçlı taşınmaz mallar" da tüketicinin
korunması hakkındaki yasa kapsamına alınmıştır. Aynı yasanın 23. maddesi
uyarınca tüketicinin korunması hakkındaki yasa uygulamasından kaynaklanan her
türlü uyuşmazlıkların Tüketici Mahkemesinde görülmesi gerekir.
Açıklanan bu olgu karşısında, davanın tüketici mahkemesi yerine Asliye Hukuk
Mahkemesinde görülüp sonuçlandırılması bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer hususların incelenmesine yer olmadığına peşin harcın istek halende
yatırana iadesine, 23.6.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/4425
K. 2005/4339
T. 18.7.2005
• İSTİRDAT DAVASI ( Koltuk Takımının Sipariş Edilenden Farklı Nitelik ve
Desende İmal Edildiği İddiasından Kaynaklanan - Eser Sözleşmesi/Tüketici
Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMAMASI ( Eser Sözleşmesinden
Kaynaklanan Uyuşmazlıklar - Koltuk Takımının Sipariş Edilenden Farklı Nitelik
ve Desende İmal Edildiği İddiasından Kaynaklanan İstirdat Davası )
• ESER SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIKLAR ( Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanun Hükümlerinin Uygulanmasının Hukuken Mümkün
Olmadığı - Görevli Mahkeme )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Koltuk Takımının Sipariş Edilenden Farklı Nitelik ve
Desende İmal Edildiği İddiasından Kaynaklanan İstirdat Davası - Eser
Sözleşmesi/Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı )
4077/m. 1, 3/e
818/m. 355
ÖZET : Uyuşmazlık, koltuk takımının sipariş edilenden farklı nitelik ve desende imal
edildiği iddiasından kaynaklanmıştır. Taraflar arasındaki hukuki ilişki eser
sözleşmesine dayanmaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin
eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda uygulanması hukuken mümkün
değildir. Daire'mizin yerleşik kararları bu doğrultuda olduğu gibi, Hukuk Genel Kurulu
da 26.2.2003 tarih 2003/15-127 E. 2003/102 K. sayılı kararında aynı görüşü
benimsemiştir.
Bu durumda tüketici mahkemesince görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine
karar vermesi yerine işin esasının incelenerek karar verilmesi doğru olmamıştır.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı hükmün temyizen tetkiki davalı vekili
tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla
dosyadaki kağıtlar okundu gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, istirdat istemiyle 4077 sayılı Kanuna dayanılarak, tüketici
mahkemesi sıfatıyla Adana 1. Asliye Ticaret Mahkemesine açılmış, mahkemece
22.9.2004 tarih 2002/477 E. 2004/900 K. sayılı kararıyla, Adana'da Tüketici
Mahkemesinin faaliyete geçtiğinden bahisle görevsizlik kararı verilmiş, tüketici
mahkemesince davanın kabulüne dair verilen karar davalı vekilince temyiz edilmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 3/e maddesinde tüketici "bir
mal ve hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya
yararlanan gerçek ya da tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Kanunun amacı da 1.
maddesinde açıklanmıştır. Söz konusu Kanun, hazır bir mal veya hizmeti satın
alarak, onu günlük yaşamında kullanan veya ondan yararlanan kişiyi korumak için
çıkarılmıştır. Başka bir anlatımla, satım aktine konu oluşturan, tüketime yönelik dar
kapsamlı mal ve hizmet ilişkileri kanun kapsamına alınmıştır. Aksinin düşünülmesi
durumunda üst düzey teknoloji ile gerçekleştirilen, eser sözleşmesi ilişkisinden
kaynaklanan uyuşmazlıklar sonucu açılan davaların da tüketici mahkemesinde
görülmesi gerekir. Bu durum Kanunun amacına uygun düşmez.
Somut olayda uyuşmazlık, koltuk takımının sipariş edilenden farklı nitelik ve desende
imal edildiği iddiasından kaynaklanmıştır. Taraflar arasındaki hukuki ilişki eser
sözleşmesine dayanmaktadır. Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin
eser sözleşmesinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda uygulanması hukuken mümkün
değildir. Daire'mizin yerleşik kararları bu doğrultuda olduğu gibi, Hukuk Genel Kurulu
da 26.2.2003 tarih 2003/15-127 E. 2003/102 K. sayılı kararında aynı görüşü
benimsemiştir.
Bu durumda tüketici mahkemesince görevsizlik nedeniyle dava dilekçesinin reddine
karar vermesi yerine işin esasının incelenerek karar verilmesi doğru olmamış kararın
bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine
göre davalı tarafın diğer temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer
olmadığına, ödediği temyiz peşin harcının istek halinde temyiz eden davalıya geri
verilmesine, 18.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
15. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/7041
K. 2005/4452
T. 21.7.2005
• ESER SÖZLEŞMESİ ( Doğan Uyuşmazlıklar Tüketici Mahkemelerinin Görev
Alanında Olmadığı )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİ ( Eser Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıklar Görev
Alanında Olmadığı )
• GÖREV ( Eser Sözleşmesinden Doğan Uyuşmazlıklar Tüketici Mahkemelerinin
Görev Alanında Olmadığı )
4077/m. 3, 10, 23
1086/m. 7, 27
ÖZET : 4077 Sayılı Kanun hazır bir malı veya hizmeti satın alarak günlük yaşamında
kullanan tüketiciyi korumaktadır. Başka bir anlatımla, dar kapsamlı mal ve hizmet
ilişkileri anılan yasa kapsamındadır. Eser sözleşmesinden kaynaklanan
uyuşmazlıklarda tüketici mahkemeleri görevli değildir. Tüketici mahkemesince
görevsizlik kararı verilmesi gerekirken esasa girilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Hükmün temyizen tetkiki davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz
dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla dosyadaki kağıtlar okundu,
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava, eser sözleşmesinden dolayı oluşan alacağın tahsiline ilişkindir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 3/e maddesinde tüketici, "bir
mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen, kullanan veya
yararlanan gerçek ya da tüzel kişi" olarak tanımlanmıştır. Bu tanımlamaya göre yasa,
hazır bir malı veya hizmeti satın alarak onu günlük yaşamında kullanan veya tüketen
kişiyi korumaktadır. Bir başka deyişle yasa kapsamına, dar kapsamlı mal ve hizmet
ilişkileri olağan tüketim işleri alınmıştır. Aksi bir yorumun kabulü, üst düzey teknoloji
ile gerçekleştirilen eser sözleşmesi ilişkilerinin dahi 4077 Sayılı Yasa kapsamında
kalmasını ve bunlardan kaynaklanan uyuşmazlıkları da tüketici mahkemelerinde
bakılmasını gerektirir ki, bunun yasanın amacına aykırı olduğu açıktır.
Buna göre istisna sözleşmesinden doğan ilişkilerde 4077 sayılı Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanun hükümlerinin uygulanması hukuken olanaklı değildir.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun 26.02.2003 gün ve 2003/15-127 E.,
2003/102 K. sayılı kararında bu husus belirtilmiştir. Somut olayda taraflar arasındaki
hukuki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından, davada asliye hukuk
mahkemesinin görevli olması nedeniyle yerel mahkemece görevsizlik kararı yerine
esas hakkında karar verilmesi yerinde görülmemiş, kararın bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle kararın BOZULMASINA, bozma nedenine
göre davacının temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz
peşin harcının istek halinde temyiz eden davacıya geri verilmesine, 21.07.2005
gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7787
K. 2005/14674
T. 7.10.2005
• AYIPLI MALIN YENİSİYLE DEĞİŞTİRİLMESİ TALEBİ ( Satın Alınan Arabada
Aynı Arızanın Garanti Süresi İçinde İkiden Fazla Kez Tekrarlaması Nedeniyle
Maldan Yararlanamamanın Süreklilik Arzetmesi )
• SATICININ VE ÜRETİCİNİN AYBA KARŞI TEKEFFÜL SORUMLULUĞU ( Satın
Alınan Arabada Aynı Arızanın Garanti Süresi İçinde İkiden Fazla Kez
Tekrarlaması )
• ÜCRETSİZ DEĞİŞTİRME TALEBİ ( Ayıplı Otomobil İçin - Garanti Süresi İçinde
İkiden Fazla Kez Aynı Arızanın Tekrarlaması Nedeniyle Maldan
Yararlanamamanın Süreklilik Kazanması )
• OTOMOBİLİN GARANTİ SÜRESİ İÇİNDE İKİDEN FAZLA KEZ ARIZALANMASI (
Maldan Yararlanamamanın Süreklilik Kazanması Nedeniyle Ücretsiz Misliyle
Değiştirilmesinin İstenebileceği )
4077/m.4,13
ÖZET : Davacı, davalıların üreticisi ve satıcısı olduğu 2003 model otomobili
30.9.2002 tarihinde satın ve teslim aldığını, motor çalışırken metal sesleri gelmesi
nedeniyle 27.1.2003 tarihinde servise müracaat ettiğini, gerekli bakımın yapılarak
arızanın giderildiğinin söylendiğini, aynı arızanın 30.7.2003 ve 9.8.2003 tarihlerinde
tekrarlaması üzerine, aracı servise götürdüğünü, arızanın giderildiğinin belirtildiğini,
garanti süresi içinde aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması ve maldan
yararlanamamasının süreklilik arzetmesi nedeniyle aracın yenisi ile değiştirilmesine
karar verilmesini talep etmiştir. Somut olayda aracın teslim edildiği 30.9.2002
tarihinden sonra 2 yıllık garanti süresi içinde motor çalışırken metal sesi gelmesi
arızasının garanti süresi içinde ikiden fazla tekrarladığına göre maldan
yararlanamama süreklilik kazanmıştır. Bu durumda davanın kabulü gerekirken, yazılı
gerekçe ile reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı mal davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalılardan F. Oto San. A.Ş.nin ürettiği 2003 model otomobili
diğer davalı O.K. A.Ş.den 30.9.2002 tarihinde satın ve teslim aldığını, motor
çalışırken metal sesleri gelmesi nedeniyle 27.1.2003 tarihinde servise müracaat
ettiğini, gerekli bakımın yapılarak arızanın giderildiğinin söylendiğini, aynı arızanın
30.7.2003 ve 9.8.2003 tarihlerinde tekrarlaması üzerine, aracı servise götürdüğünü,
arızanın giderildiğinin belirtildiğini, garanti süresi içinde aynı arızanın ikiden fazla
tekrarlanması ve maldan yararlanamamasının süreklilik arzetmesi nedeniyle aracın
yenisi ile değiştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar, araçta meydana gelen arızanın ücretsiz giderildiğini aracın kullanımını
ortadan kaldıran durumun söz konusu olmadığını, davacının yasadan doğan seçimlik
hakkını tamir olarak kullandığından değiştirme talep edilemeyeceğini savunarak
davanın reddini istemişlerdir.
Mahkemece, aynı arızanın ikiden fazla tekrarlanması nedeniyle aracın yenisi ile
değiştirilmesi koşullarının oluştuğu, ancak tüketicinin onarım hakkını kullandığı,
araçtaki arızanın giderildiği, sürekli faydalanamama durumunun ortadan kalktığı
gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafça temyiz edilmiştir.
4077 sayılı yasanın 4. maddesi gereğince ayıplı bir malın teslimi halinde tüketici
bedel iadesi de içeren sözleşmeden dönme, malın ayıpsız misliyle değiştirilmesi veya
oranında bedel indirimi ya da ücretsiz onarım isteme hakkına sahiptir. Aynı yasanın
13. maddesi tüketici onarım hakkını kullanmışsa garanti süresi içinde sık sık
arızalanma nedeniyle maldan yararlanamama süreklilik arzetmesi halinde 4.
maddede yer alan diğer seçimlik hakların kullanılabileceği düzenlemesini getirmiştir.
Garanti Belgesi Uygulama Esaslarına Dair Yönetmeliğin 14. maddesine göre de
Tüketicinin onarım hakkını kullanmasına rağmen; malın, tüketiciye teslim edildiği
tarihten itibaren, belirlenen garanti süresi içinde kalmak kaydıyla, bir yıl içinde, aynı
arızanın ikiden fazla tekrarlanması veya farklı arızaların dörtten fazla meydana
gelmesi veya belirlenen garanti süresi içinde farklı arızların toplamının altıdan fazla
olması unsurlarının yanı sıra bu arızların maldan yararlanamamayı sürekli kalması
durumlarında tüketici malın ücretsiz değiştirilmesi, bedelin iadesi veya ayıp oranında
bedel indirimi talep edebilir.
Somut olayda aracın teslim edildiği 30.9.2002 tarihinden sonra 2 yıllık garanti süresi
içinde motor çalışırken metal sesi gelmesi arızasının 27.1.2003, 30.7.2003, 9.9.2003
tarihlerinde tekerrür ettiği ve aracın yenisi ile değiştirilmesi koşullarının oluştuğu
toplanan delilerle anlaşıldığı gibi, bu husus mahkemenin de kabulündedir. Aynı arıza
garanti süresi içinde ikiden fazla tekrarladığına göre maldan yararlanamama süreklilik
kazanmıştır. Bu durum da davanın kabulü gerekirken yazılı gerekçe ile reddine karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın temyiz eden davacı
yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 7.10.2005 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/8180
K. 2005/15588
T. 20.10.2005
• TAŞINMAZIN HARİCEN SATIŞI ( Geçersiz Olduğundan Geçersiz Sözleşmeye
Dayanılarak Yapılan Satışın İptali Ve Bedelin İadesi Davasında Genel
Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• GÖREVSİZLİK KARARI ( Taşınmazların Haricen Satışı Geçersiz Olduğundan
Geçersiz Sözleşmeye Dayanılarak Yapılan Satışın İptali Ve Bedelin İadesi
Davasının Tüketici Mahkemesinde Görülemeyeceği )
• GEÇERSİZ SÖZLEŞME ( Dayalı Satışın İptali Ve Bedelin İadesi Davasında
Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• SATIŞIN İADESİ VE BEDELİN İADESİ ( Haricen Satışı Geçersiz Olduğundan
Geçersiz Sözleşmeye Dayalı Talep - Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
4077/m. 2, 3
ÖZET : Taşınmazların haricen satışı geçersiz olduğundan geçersiz sözleşmeye
dayanılarak yapılan satışın iptali ve bedelin iadesi için Tüketici Mahkemesinde dava
açılması mümkün değildir. Bu duruma göre uyuşmazlığın çözümü genel
mahkemelerin görevi içerisindedir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi,
gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı ,davalıdan haricen satın aldığı dairenin teslim edilmesine ve 1 yılı
aşkın süre geçmesine rağmen tapuda devrinin yapılamadığını ileri sürerek ödenen
100000 DMın tahsilini istemiştir.
Davalı, tapu işlemi tamamlandığında devrin yapılacağını savunarak davanın reddini
dilemiştir.
Mahkemece, Mahkemenin görevsizliğine, talep halinde dosyanın görevli 1. Tüketici
Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; Hüküm davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.
maddesinde "Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini
kapsar" hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan
taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda
kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları,
hizmet; bir ücret veya menfaat karşılığında yapılan mal sağlama dışındaki her türlü
faaliyeti ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki
faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar.
Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen,
kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın
amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına
ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Somut olayda davacı davalıdan haricen satın aldığı dairenin devrinin yapılmaması
nedeniyle ödediği bedelin iadesini istemekte olup,taşınmazların haricen satışı
geçersiz olduğundan geçersiz sözleşmeye dayanılarak yapılan satışın iptali ve
bedelin iadesi için Tüketici Mahkemesinde dava açılması mümkün değildir. Bu
duruma göre uyuşmazlığın çözümü genel mahkemelerin görevi içerisindedir. Görevle
ilgili düzenlemeler kamu düzenine ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın
her aşamasında resen gözetilir. Bu durumda mahkemece işin esasının incelenmesi
gerekirken tüketici mahkemesinin görevli olduğundan bahisle görevsizlik kararı
verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın talep halinde iadesine, 20.10.2005 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/13819
K. 2004/1888
T. 19.2.2004
• TÜKETİCİ ALEYHİNE HAKSIZ ŞART ( Bireysel Kredi Sözleşmesi - Tüketici İle
Mal Sunan Arasındaki Uyuşmazlık ve Malın Ayıplı Olmasından Bankanın Hiçbir
Sorumluluğu Olmayacağı Maddesi )
• AYIPLI MAL ( Bankanın Dava Dışı Şirketle Yaptığı Kredili Bilgisayar
Kampanyası - Kredi Veren Bankanın Her Türlü Zarardan Sorumlu Olacağı )
• BİREYSEL KREDİ SÖZLEŞMESİ ( Tüketici Aleyhine Haksız Şart - Tüketici İle
Mal Sunan Arasındaki Uyuşmazlık ve Malın Ayıplı Olmasından Bankanın Hiçbir
Sorumluluğu Olmayacağı Maddesi )
4077/m.4/3, 6, 10/5
ÖZET : Taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinin 7. maddesinde "kredinin
veriliş tarihinden sonra kendisi ile mal ve hizmet sunan kişi ve kuruluşlar arasında
çıkacak uyuşmazlıklardan veya malın ayıplı olması ... vb. hallerde bankanın hiçbir
sorumluluğu olmayacağını ve bunların da kredi borcunun geri ödenmesi hususuna
hiçbir etkisinin olmayacağını kabul ve taahhüt eder" denmesine rağmen bu maddenin
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca tüketici aleyhine haksız şart teşkil
etmesi yanında davalının kredi veren olarak ayıptan sorumlu olacağının
gözetilmemesi kanuna aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tüketici davanın yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
DAVA : Davacı, davalının dava dışı şirketle yaptığı kredili kampanyasından satın
aldığı iki adet bilgisayarın ayıplı çıktığını, arızalarının giderilmediğini, 14.3.2000
tarihinde sözleşmeyi fesh ettiğini bildirdiği ve bilgisayarları satıcı firmaya iade ettiği
halde ödediği kredi bedellerinin iade edilmediğini yaptığı icra takibine de itiraz
edildiğini ileri sürerek itirazın iptali ile inkar tazminatını dilemiştir.
Davalı, davacının kullandığı kredi nedeni ile kendilerinin alacaklı olduğunu, ayrıca
kredi sözleşmesinin 7. maddesi gereğince kendilerinden talepte bulunamayacağını
savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, aradaki sözleşmenin tüketici sözleşmesi olup belirli bir mal veya hizmet
alımı için kredi verilmediğinden davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı
tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 17.11.1998 tarihli bireysel kredi sözleşmesinin 7.
maddesi kredinin veriliş tarihinden sonra kendisi ile mal ve hizmet sunan kişi ve
kuruluşlar arasında çıkacak uyuşmazlıklardan veya malın ayıplı olması... vb. hallerde
bankanın hiçbir sorumluluğu olmayacağı ve bunların da kredi borcunun geri
ödenmesi hususuna hiçbir etkisi olmayacağını kabul ve taahhüt eder" denmektedir.
Ancak bu madde 4077 sayılı Kanun'un 6/1. maddesi uyarınca tüketici aleyhine haksız
şart teşkil etmekte olup, 6/2-3 maddeleri uyarınca tüketici için bağlayıcı değildir.
Davalı 4077 sayılı Kanun'un 4/3. maddesi gereği "sağlayıcı bayi acente" ve 10.
maddesinin 5. fıkrasına göre "kredi veren ayıplı hizmetten ve ayıplı hizmetin neden
olduğu her türlü zarardan ve tüketicinin bu maddede yer alan seçimlik haklarından
müteselsilen sorumludur" denmektedir. Bu durumda davalının kredi veren olarak
ayıptan sorumlu olacağı gözetilerek mahkemece işin esasına girilip delillerin
değerlendirilmesi suretiyle hasıl olacak sonuca göre hüküm kurulması gerekirken
yazılı gerekçe ile davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün davacı
yararına BOZULMASINA, 19.2.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/9747
K. 2004/18207
T. 14.12.2004
• TÜKETİCİ SÖZLEŞMELERİNDEKİ HAKSIZ ŞARTLAR ( Batıl Olduğu - Yok
Sayılan Batıl Hükümleri Olmadan da Sözleşme Ayakta Tutulabiliyorsa Diğer
Hükümlerin Varlığını Koruyacağı )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Araç Satın Almak İçin İmzalanan Sözleşme ve
Verilen Peşinat - Davacının Uzun Bir Süre Geçtikten Sonra Sözleşmenin Haksız
Şartlar İçerdiğinden Bahisle Talepte Bulunması/Reddi Gereği )
• ARAÇ SATIN ALMAK İÇİN İMZALANAN SÖZLEŞME VE VERİLEN PEŞİNAT (
Davacının Uzun Bir Süre Geçtikten Sonra Sözleşmenin Haksız Şartlar
İçerdiğinden Bahisle Talepte Bulunması - Tüketici Sözleşmelerinde Haksız
Şartlar Hakkındaki Yönetmeliğin Uygulanamayacağı/Reddi Gereği )
• SÖZLEŞMENİN FESHİ ( Araç Satın Almak İçin İmzalanan Sözleşme ve Verilen
Peşinat - Davadışı Şahıslardan Alacaklarını Tahsil Edemediği İçin Feshettiğini
Beyan/Tüketici Sözleşmelerinde Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmeliğin
Uygulanamayacağı )
4077/m.6
Tüketici Sözleşmelerinde Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmeli/m. 7
ÖZET : Tüketici Sözleşmelerinde Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmeliğin 7.
maddesinde sözleşmede bulunan haksız şartların batıl olduğu, yok sayılan batıl
hükümleri olmadan da sözleşme ayakta tutulabiliyorsa sözleşmenin diğer hükümlerin
varlığını koruyacağı hükme bağlanmıştır.
Davalı sözleşmeyi, sözleşme hükümlerinin 4077 sayılı yasa ve yönetmelik
hükümlerine aykırı olması nedeniyle değil, davadışı şahıslardan alacaklarını tahsil
edemediği için feshettiğini beyan ettiğine göre sözleşmenin düzenlenmesinin
üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra bu sözleşmenin haksız şartlar içerdiğinden
bahisle talepte bulunması davanın reddini gerektirir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup
düşünüldü:
KARAR : Davacı, BMW marka bir araç satın almak amacıyla davalı ile aralarında
29.8.2003 tarihinde bir sözleşme imzalandığını, davalıya peşinat olarak 5000 EURO
ödediğini, dava dışı şahıslardan alacaklarını tahsil edemediği için sözleşmeden
dönmek istediğini iki ayrı tarihte telefonla bildirdiğini, daha sonra da 16.10.2003 günlü
faks mesajı ve 21.10.2003 günlü ihtarnamesiyle talebini yenilediğini, davalının aldığı
peşinatı iade etmediğini, bu arada davalının kendisine sözleşmenin ön yüzünün
fotokopisini verdiği için arka yüzündeki şartlardan haberinin bulunmadığını, arka
yüzündeki şartların tüketici aleyhine haksız şartlar içerdiği ve sözleşmenin geçersiz
olduğunu ileri sürerek aktin feshini ödediği 5000 EURO'nun tahsilini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davada dayanılan sözleşmenin 4077 sayılı yasanın 6. maddesine ve
yönetmelik hükümlerine aykırı biçimde tüketici aleyhine haksız şartlar içerdiği,
sözleşmede aracın hangi tarihte teslim edileceğinin belirtilmediği gerekçe gösterilerek
davanın kabulüne karar verilmiş, hüküm davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davacı, davada dayandığı 29.8.2003 tarihli ve altında imzası bulunan ""Araç Sipariş
Formu"" başlıklı belgenin alt kısmında ""yukarıdaki araç sipariş formu ve arka
taraftaki yeni araç satış şartlarının tamamının her maddesini dikkatle okudum ve
imzaladım"" şeklinde beyanda bulunmuş olup, bu formun arka sayfasındaki sözleşme
kısmının altında da imzası mevcuttur. Davalıya sonradan gönderdiğini iddia ettiği faks
mesajı ve ihtarnamesinde de sözleşme hükümlerinin 4077 sayılı yasa ve yönetmelik
hükümlerine aykırı olması nedeniyle değil, davadışı şahıslardan alacaklarını tahsil
edemediği için satıştan döndüğünü beyan etmiştir. Bu durumda sözleşmenin
düzenlenmesinin üzerinden uzun bir süre geçtikten sonra bu sözleşmenin haksız
şartlar içerdiğinden bahisle talepte bulunamaz. Kaldı ki, 13.6.2003 tarihinde yürürlüğe
giren Tüketici Sözleşmelerinde Haksız Şartlar Hakkındaki Yönetmeliğin 7.
maddesinde sözleşmede bulunan haksız şartların batıl olduğu, yok sayılan batıl
hükümleri olmadan da sözleşme ayakta tutulabiliyorsa sözleşmenin diğer hükümlerin
varlığını koruyacağı hükme bağlanmıştır. Hal böyle olunca davanın reddine karar
verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile kabulü usul ve yasaya aykırı olup, bozmayı
gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına
BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, 14.12.2004 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/2749
K. 2003/5860
T. 12.5.2003
• SÖZLEŞMENİN İPTALİ ( Devre Tatil Sözleşmesi - Sözleşmenin Feshi Davası )
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Ödenilen Bedel İle Düzenlenen Senetlerin
İadesinin İstenmesi )
• ÖDENEN BEDELİN İADESİ ( Tüketicinin Ayıplı Hizmetten Faydalanması )
• AYIPLI HİZMETTEN FAYDALANMA ( Bedel İadesinde Hizmetten Faydalanma
Kadar İndirim Yapılması )
• BEDEL İADESİNDE
İmkansızlaşması )
İNDİRİM
(
Hizmetin
Yeniden
Görülmesinin
4077/m. 4, 16
ÖZET : Davacıların sözleşmeyi feshetmeleri haklıdır. Bu durumda davacılar
ödedikleri bedelin ve henüz ödenmemiş senetlerle mükerrer olarak düzenlenen
senetlerin iadesini isteyebilirler. Ne var ki 4077 sayılı yasanın 4/5 maddesi gereğince
ayıplı hizmetin yeniden görülmesi imkansızlaşmışsa veya amaca aykırı sonuçlar
doğuracak nitelikte ise, bedel iadesinde, tüketicinin ayıplı hizmetten sağladığı fayda
kadar indirim yapılır.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşme iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün
davacılar avukatınca duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı
gönderilmişti. Belli günde davacılar vekili avukat Şenol Alaattin Işık geldi diğer
taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır
bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne
bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak, dosya incelendi
gereği düşünüldü:
KARAR : Davacılar, davalı ile 5.8.1999 tarihli devre tatil sözleşmesi yaptıklarını,
devre tatil hakkını 2001 yılında kullandıklarını, ancak davalının tanıtım broşüründe
vaad ettiği bir çok unsurun dava konusu tesiste bulunmadığını öne sürerek ayıplı
hizmet nedeniyle sözleşmenin geçersizliğine ödedikleri 3300 dolar ile 210.000.000
liranın ve henüz ödenmemiş senetlerle, mükerrer düzenlenen senetlerin iadesine
karar verilmesini istemişlerdir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm davacılar tarafından temyiz
edilmiştir.
Davacılar, davalıyla yaptıkları devre tatil sözleşmesi gereğince devre tatil hakkını
kullandıklarını belirtmişler ancak ayıplı hizmet nedeniyle sözleşmenin geçersizliğine
karar verilmesi için bu davayı açmışlardır. Davacılar 11 Ağustos- 18 Ağustos 2001
tarihleri arasında devre tatil hakkını kullandıktan sonra tatilden dönüşte durumu
davalı şirkete bildirmişler, daha sonra da 3.9.2001 tarihli ihtarnameyi göndererek,
ödedikleri paranın ve verdikleri senetlerin iadesini istemişlerdir. Yargılama sırasında,
davacıların tatil yaptıkları davalıya ait tesislerde keşif yapılmış olup bilirkişi
raporunda, tanıtım broşüründe vaad edildiği halde tesiste bulunmayan özellikler
sayılmıştır. Tanıtım broşüründe davalıya ait tesiste 12 km.ye varan kayak pistlerinin
evlerin içinde şöminenin, kapalı yüzme havuzunun, beş yıldızlı bir otelin bulunduğu
belirtildiği halde bunların dava konusu tesiste bulunmadığı anlaşılmıştır. Keza tanıtım
broşüründe resimleri basılı olan futbol-voleybol-basketbol sahalarının, dava konusu
tesiste aynı kalitede olmadığı da yine bilirkişi raporunda açıklanmıştır. Şu halde
davalının verdiği hizmet 4077 sayılı yasanın 4/1 maddesinde tanımlanan ayıplı
hizmettir. Ayrıca 4077 sayılı yasanın 16. maddesi gereğince tüketiciyi aldatıcı,
yanıltıcı veya onun tecrübe ve bilgi noksanlıklarını istismar edici reklam ve ilamlar
yapılması da yasaktır. Davacıların sözleşmeyi feshetmeleri haklıdır. Bu durumda
davacılar ödedikleri bedelin ve henüz ödenmemiş senetlerle mükerrer olarak
düzenlenen senetlerin iadesini isteyebilirler. Ne var ki 4077 sayılı yasanın 4/5
maddesi gereğince ayıplı hizmetin yeniden görülmesi imkansızlaşmışsa veya amaca
aykırı sonuçlar doğuracak nitelikte ise, bedel iadesinde, tüketicinin ayıplı hizmetten
sağladığı fayda kadar indirim yapılır. Mahkemece davacıların tatil yaptıkları bir
haftalık süreye ilişkin bedel konusunda uzman bilirkişi aracılığı ile saptanarak, bu
miktarın iade edilecek satış bedelinden tenzili gerekir. Yazılı şekilde davanın reddi,
usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davacılar yararına
BOZULMASINA, 275.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak
davacılara ödenmesine, 12.5.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/11144
K. 2004/376
T. 20.1.2004
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNİN FESHİ ( Sözleşmede Satıcı Alıcıya Hizmet
Satmayı Üstlendiği İçin Taraflar Arasında Meydana Gelecek Uyuşmazlıklarda
Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması )
• CAYMA BELGESİ ( Devre Tatil Sözleşmesinden Kaynaklanan Uyuşmazlıklarda
Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Devre Tatil Sözleşmesinden
Uyuşmazlıklarda Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olması )
Kaynaklanan
4077/m.6, 8, 23
ÖZET : 4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü
ihtilafa tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki
uyuşmazlık devre tatil sözleşmesinden doğmuştur. Satıcı, alıcıya hizmet satmayı
üstlendiği için taraflar arasında meydana gelecek uyuşmazlıkların çözüm yeri Tüketici
Mahkemeleri'dir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, 19.1.1999 tarihinde davalı şirketin tesislerinde katıldığı toplantıda
psikolojik baskı sonucu 10278 nolu üyelik sözleşmesi imzaladığını, tanıtımda 22 km
uzunluğunda kayak pisti ve açık havuz yapılacağının taahhüt edildiğini, ayrıca RCI
denilen tatil değişim programına da üye olduğunun bildirildiğini 1999 yılı Ekim ayında
RCI programında Antalya S. apart evlerde 1 hafta tatil yaptığını, ancak davalının
tesisleri ile ilgili bir gelişme olmadığı gibi kendisine cayma belgesi de verilmediğini,
davalının edimini yerine getirmediğini, cayma belgesi verilmediği için 7 günlük cayma
süresinin başlamadığını ileri sürerek, sözleşmenin feshi ile ödemiş olduğu 3740 dolar
bedel ile 150 dolar yıllık bakım ücretleri toplamı 3890 doların tahsilini istemiştir.
Davalı, tüketici mahkemesinin görevli olduğunu, sözleşme tarihinden itibaren 3 yıl
geçtiğini, 1999 ve 2000 yılı tatil haklarını kullandıktan sonra davacının sözleşmeden
dönemeyeceğini savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, 4077 sayılı kanunun 8. maddesi gereğince kapıdan satış sayılan
sözleşmenin tecrübe ve muayene koşullu olduğu, cayma belgesi verilmediği için
sözleşmeden her zaman dönülebileceğini, ancak davacının tüm borçlarını ödedikten
ve tesiste tatil hakkını kullandıktan sonra cayma hakkını kullanmasının mümkün
olmadığı gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından
temyiz edilmiştir.
1-Taraflar arasında düzenlenen 19.1.1999 tarihli Ilgaz M.R. Üyelik Sözleşmesi 4822
sayılı kanunla değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un 6/B
maddesinde tanımı yapılan devre tatil sözleşmesi olup, somut olayda davalı (
satıcının ), davacı alıcıya hizmet satmayı üstlendiği ve taraflar arasındaki ilişkinin
4077 sayılı yasa kapsamında kaldığı anlaşılmaktadır.
4077 sayılı yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya
bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine
ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak sözkonusu olmaz. Bu durumda mahkemece
görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya
aykırıdır.
2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı tarafça temyiz olunan kararın ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle
BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte gösterilen nedenle diğer temyiz itirazlarının
incelenmesine gerek olmadığına, 20.1.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/14387
K. 2004/4302
T. 29.3.2004
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Davacıya 4+1 Odalı Suit Odanın Tahsis Edildiği
Kabul Edildiğinden Davacının Eşi ve İki Çocuğunun Konaklama ve Oda Ücreti
Dışındaki Ekstra Harcamalardan Sorumlu Olacağı - Sözleşmeye Göre Davacının
Yıllık Gider Payı Olarak Bakım ve Onarım Giderlerinden Sorumlu Olacağı )
• KAPIDAN SATIŞ ( Sözlemelerinde Satıcının Cayma Bildirim Belgesini Verme
Zorunluluğu Bulunduğu - Satıcı Tarafından Cayma Belgesi Verilmemişse de
Alıcı Fesih Talebinde Bulunmadığı İhtarda Bulunmadığı ve Devre Tatil Hakkını
İki Yıl Süreyle Kullandığına Göre Sözleşmenin Feshinde Haklı Olmadığının
Kabulü )
• CAYMA BİLDİRİM BELGESİ ( Kapıdan Satış Sözleşmelerinde Verilmesinin
Zorunlu Olduğu - Devre Tatil Sözleşmesine Göre Davacının Eşi ve Çocuklarının
Konaklama ve Oda Ücreti Dışındaki Ekstra Harcamaları ve Gider Payı Olan
Bakım Onarım Giderlerinden Sorumlu Olması Gereği )
4077/m.8, 9, 30
ÖZET : Taraflar arasında imzalanan 30.7.1999 tarihli belgede davacıya 4+1 odalı suit
odanın tahsis edildiği kabul edildiğine göre davacının eşi ve 2 çocuğu ile beraber
yapmış olduğu tatilden dolayı davacı eşi ve çocuklarının konaklama oda ücreti
dışındaki ekstra harcamalarından davacı sorumludur. Öte yandan sözleşmede
alıcının bakım, onarım ve diğer hizmetlerle ilgili yıllık gider payını ödeyeceği
kararlaştırılmıştır. Bu itibarla 2 yıllık bakım ve onarım giderlerinden de davacının
sorumlu olduğunun kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı esas ve karşı davanın kısmen kabulüne,
kısmen reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde taraflar avukatınca temyiz
edilmesi üzerine dosya incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirketle 30.7.1999 tarihinde 20 yıl süreli devre tatil
sözleşmesi akdettiklerini, 277 dolar peşin ödediğini, ödenen 20.8.1999 vadeli senetle
birlikte ödemenin 1177 dolar olduğunu, 3+4=7 gün promosyon tatil hediyesi
verildiğini, 28.8.2000 tarihinde 4 günlük hediye tatil hakkını kullanmak için tesislere
gittiğinde sözleşmede belirlenen oda yerine 2 kişilik odanın tahsis edildiğini
öğrendiğini, aynıca 2 çocuğunun devre tatil sisteminin dışında gösterilip 4 gün için
ekstra fatura çıkartıldığını, böylece davalının sözleşmeye aykırı davranıp
yükümlülüğünü yerine getirmediğini ileri sürerek ödediği 1177 doların faizi ile tahsilini,
ayrıca 475 dolar cezai şartın tahsilini 1200 dolar bedelli 20.9.1999 vadeli bononun
iadesini istemiştir.
Davalı, davacının 1999 ve 2000 yıllarında sözleşme haklarından yararlandığını,
sözleşmede belirlenen odanın tahsis edildiğini savunarak davanın reddini dilemiş,
karşı dava olarak da 2000 yılındaki konaklama ücreti 495 dolar karşılığı 220.773.465
TL, 1999-2000 yıllarına ait KDV tutarı 17.295.052 TL, iki yıllık bakım onarım gideri
66.701.050 TL, 28.8.2000-2.9.2000 arası ekstra harcama tutarı 529.422.240 TL,
2000 yılı konaklama bedeli 675.767.506 TL, 623 numaralı folyo bedeli 97.699.200 TL
ve 1200 dolar bedelli ödenmeyen senetin %10 gecikme faiziyle birlikte 739.422.240
TL olmak üzere toplam 2.347.521.825 TL.nın davacı-karşı davalıdan tahsilini
istemiştir.
Mahkemece, davalı şirketin cayma bildirim belgesi vermediği gerekçesiyle asıl
davanın kabulü ile sözleşmenin feshine, 1177 doların davalı-karşı davacı şirketten
tahsiline, 20.9.1999 vadeli bononun davacı-karşı davalıya iadesine, faiz isteminin
reddine, karşı dava yönünden ise 820.119.583 TL.nın davacı-karşı davalıdan
tahsiline karar verilmiş; hüküm, taraflarca temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı-karşı
davalı ve davalı-karşı davacının aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan temyiz
itirazlarının reddi gerekir.
2- Davalı-karşı davacının temyiz itirazlarının incelenmesinde; asıl davada davacıkarşı davalının iddiası, davalı-karşı davacı şirketin sözleşmede kararlaştırılan odanın
yerine başka bir odanın verilmesi, 2 çocuğu için ekstra fatura tanzim edilmesi ve
böylece davalı-karşı davacının sözleşmeye aykırı davrandığı yönündedir.
Mahkemece, davacının ileri sürmediği cayma bildirim belgesinin verilmemesi
dayanak yapılarak sözleşmenin feshine karar verilmiştir. 4077 sayılı yasanın 8 ve 9.
maddelerinde kapıdan satışlar düzenlenmiş ve satıcının yükümlülükleri açıklanmıştır.
4077 sayılı yasanın 8/1. maddesinde düzenlenen satışlara ilişkin olarak cayma
bildirim belgesinin verilmesi zorunlu ise de davacı bu davada kapıdan satış olduğunu
ileri sürerek fesih talebinde bulunmuş değildir. Hal böylece olunca, araflar arasındaki
uyuşmazlığın tam karşılıklı taahhütleri havi sözleşmedeki yan edim yükümlülüğünün
yerine getirilmemesinden kaynaklandığı açık ve belirgindir. 4077 sayılı yasanın 30.
maddesinde, anılan yasada hüküm bulunmayan hallerde BK.nun hükümlerinin
uygulanacağı hükme bağlanmıştır.
Davacı, sözleşme aşamasında davalının edim yükümlülüğünü yerine getirmediğinden
bahisle davalıya herhangi bir ihtarda çekmemiştir. Sadece 14.11.2000 tarihli ihtarıyla
ödemelerin istirdadını istemiştir. Kaldı ki davacının 1999 ve 2000 yıllarında devre tatil
hakkını kullandığı da uyuşmazlık konusu değildir. Bu durumda davada sözleşmenin
feshini veya iptalini gerektiren bir durumun olmadığının kabulü zorunludur. Bu itibarla,
mahkemece davacının sözleşme feshine ve ödenmeyen senedin iadesine ilişkin
talebinin reddine karar verilmesi gerekir. Taraflar arasında imzalanan 30.7.1999
tarihli belgede davacıya 4+1 odalı suit odanın tahsis edildiği kabul edildiğine göre
davacının eşi ve 2 çocuğu ile beraber yapmış olduğu tatilden dolayı davacı eşi ve
çocuklarının konaklama oda ücreti dışındaki ekstra harcamalarından davacı
sorumludur. Öte yandan sözleşmede alıcının bakım, onarım ve diğer hizmetlerle ilgili
yıllık gider payını ödeyeceği kararlaştırılmıştır. Bu itibarla 2 yıllık bakım ve onarım
giderlerinden de davacının sorumlu olduğunun kabulü gerekir. Mahkemece değinilen
bu yönler gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırıdır.
Bozmayı gerektirir.
3- Davacı-karşı davalının temyiz itirazlarının incelenmesinde; az yukarıda 2 numaralı
bentte açıklanan gerekçeler uyarınca sözleşmenin iptali bu bağlamda sözkonusu
olmadığına göre, davalı-karşı davacı, davacı-karşı davalıdan ancak eşi ve
çocuklarının tatil yapması nedeniyle tanzim edilen 529.422.240 TL bedelli faturadan
dolayı konaklama oda ücreti dışında kalan bedel ile iki yıllık bakım ve onarım gideri
talep edebilir. Bunun dışında kalan davalı-karşı davacı taleplerinin reddi gerekir.
Mahkemenin değinilen bu yönü gözardı ederek yazılı şekilde hüküm tesis etmiş
olmasıda usul ve yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenlerle tarafların diğer temyiz
itirazlarının reddine, temyiz olunan hükmün ( 2 ) numaralı bent uyarınca davalı-karşı
davacı, ( 3 ) numaralı bent gereğince davacı-karşı davalı yararına BOZULMASINA,
peşin harcın istek halinde davalıya iadesine, 29.3.2004 gününde oybirliğiyle karar
verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/844
K. 2004/8276
T. 31.5.2004
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNDE CAYMA HAKKININ BAŞLANGICI ( Kapıdan
Satış Suretiyle Yapılan Satışta - Cayma Hakkının Teslimle Başlayacağı/Tesisin
Bitirilerek Faaliyete Girip Girmediğinin ve Davacının Tatil Hakkını Kullanıp
Kullanmadığının Tesbiti Gereği )
• KAPIDAN SATIŞ NİTELİĞİNDEKİ DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Alıcının Cayma
Hakkının Başlangıcı - Tesisin Bitirilerek Davacının Tatil Hakkını Kullanıp
Kullanmadığının Araştırılması Gereği )
• CAYMA HAKKININ BAŞLANGICI ( Kapıdan Satış Niteliğindeki Devre Tatil
Sözleşmesinde - Tecrübe ve Muayene Şartıyla Satış Niteliği ve Sürenin
Kullanımla Başlaması )
• TECRÜBE VE MUAYENE ŞARTLI SATIŞ NİTELİĞİ ( Kapıdan Satış Suretiyle
Yapılan Devre Tatil Sözleşmesinde Cayma Hakkının Başlangıcı )
818/m.19/1
4077/m.6/B,8,9
ÖZET : 4077 sayılı Tüketici Kanununda yer alan hükümler buyurucu nitelikte
hükümler olup, tarafların sözleşme serbestisi ilkeleri çerçevesinde imzalayacakları
sözleşmelerin yasanın bu buyurucu hükümlerine aykırı olmaması gerekir. Taraflar
arasında yapılan devre tatil sözleşmesi kapıdan satış niteliğindedir. Bu tür satışlarda
tüketici 7 günlük tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir
gerekçe göstermeden reddetmekte serbesttir. Uyuşmazlık, bu tür satışlarda cayma
hakkının ne zaman başlayacağı hususundadır. Taraflar arasındaki devre tatil
kullanım başlangıcı sözleşme tarihinden ileri bir tarihtir. Dosya kapsamından
tesislerin tamamlanarak faaliyete geçip geçmediği, davacının tatil hakkını kullanıp
kullanmadığı anlaşılamadığından, mahkemece bu konuda araştırma ve inceleme
yapılarak tesislerin tamamlanıp davacının tatil hakkını kullanıp kullanmadığı
belirlenmeli, cayma hakkının mal ve hizmetin tecrübe ve muayene edilmesinden
sonra başlayacağı göz önünde tutularak sonucuna göre karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı ile 24.12.1998 tarihinde 600 dolar peşin kalan 5900 dolar
için 26 adet bono vermek suretiyle devre tatil sözleşmesi imzaladığını, gerek üyelik
başlangıç tarihi olan 25.1.2001 tarihinde gerekse dava tarihinde sözleşmeye konu
olan tatil köyü mevcut olmadığından mal ve hizmetten bu güne kadar
yararlanamadığını, 29.11.2001 dönemde göndermiş olduğu ihtar ile de sözleşmeyi
feshettiğini ileri sürerek, ödemiş olduğu 2320 doların ödeme tarihinden itibaren yasal
faizi ile birlikte tahsiline, henüz ödenmeyen 4180 dolar bedelli 19 adet bononun ise
iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davacının süresinde cayma hakkını kullanmadığını öne sürerek, davanın
reddini savunmuştur.
Mahkemece, davacının süresinde cayma hakkını kullanmadığı, sözleşme tarihinden
25.6.1999 tarihine kadar olan bonoları ödemek suretiyle sözleşmeyi benimsediği,
davalının edimlerini yerine getirmediği konusunda da bir iddianın bulunmadığı
gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Devre tatil sözleşmeleri BK'nın 19/1 maddesine dayanılarak sözleşme özgürlüğü
prensibi içerisinde yapılan sözleşmelerdir. Bu sözleşme BK'nın da düzenlenen
sözleşme tiplerinden biri olmadığından atipik sözleşmelerdir. Atipik sözleşmelerin
devre tatil sözleşmeleriyle ilgili olanları ise yasanın tanımladığı değişik akit tiplerini
kapsadığından ( hizmet, kira, vekalet, satış gibi ) karma sözleşmeler olarak
tanımlanmaktadır. Taraflar arasında yukarıda açıklanan tanıma uygun olarak
24.12.1998 tarihinde sözleşme yapıldığı, tarafların iddia ve savunmaları ile ibraz
edilen belgeler gözetildiğinde bu sözleşmenin kapıdan satış niteliğinde olduğu ve
kullanım başlangıcının ise 25.1.2001 tarihli olarak kararlaştırıldığı dosyada yer alan
sözleşmeden anlaşılmaktadır. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanunun 1. maddesinde kanunun amacının ekonominin gereklerine ve kamu
yararına uygun olarak tüketicinin ekonominin gereklerine ve ekonomik çıkarlarını
koruyucu, aydınlatıcı, eğitici zararlarını tazmin edici, çevresel tehlikelerden
korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini koruyucu
girişimlerini özendirmek olduğu anlaşılmaktadır. Şu haliyle tüketici kanunun da yer
alan hükümler buyurucu nitelikte hükümler olup, tarafların sözleşme serbestisi ilkeleri
çerçevesinde imzalayacakları sözleşmelerin yasanın bu buyurucu hükümlerine aykırı
olmaması gerekir. Taraflar arasında yapılan devre tatil sözleşmesi yasanın tanımını
yaptığı 8. ve 9. maddelerinde belirlenen kapıdan satış niteliğinde olduğu
kuşkusuzdur. Kapıdan satışlar işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları dışında
önceden mütabakat olmaksızın yapılan tecrübe ve muayene koşullu satışlar olarak
tanımlandıktan sonra, aynı yasa maddesinde bu tür satışlarda tüketicinin 7 günlük
tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir gerekçe
göstermeden reddetmekte serbest olduğu vurgulanmıştır. Yasanın 9. maddesinde ise
satıcının hazırladığı sözleşme, fatura veya tesellüm makbuzu ile birlikte, en az 12
punda siyah koyu harflerle yazılmış ve içeriği yasada açıklanan cayma belgesini
vermeyi satıcıya yükümlülük olarak getirmiştir. Somut olayda satıcının davacıya
cayma bildirim belgesini verdiği dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Burada
üzerinde durulması gereken konu bu tür satışlarda yasanın 8/2. maddesinde
kararlaştırılan cayma hakkının ne zaman başlayacağı yönü üzerinde durmak gerekir.
Az yukarıda açıklandığı gibi satışın tecrübe ve muayene koşullu olduğu açık ve
belirgin bulunduğuna göre, cayma süresinin malın teslimi ile sözleşmenin aynı tarihte
yapılması durumunda sözleşmenin düzenlendiği tarihten, malın tüketiciye teslimi
sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra ise, malın teslim tarihinden, mesafeli satışlar
da malın tüketiciye ulaştığı tarihten, hizmet edimlerinde ise hizmet ediminin tüketiciye
ifa edildiği anda işlemeye başlayacağının kabulü gerekir. BK'nın 219-221
maddelerinde tecrübe ve muayene şartlı satım alıcının malı tecrübe ve malı muayene
edip tasvip etmesi irade şartına bağlı olarak yapılan satım olarak tanımlanmıştır.
4077 sayılı kanunun 8. maddesinde düzenlenen satışlar ise BK'nın anlamında
tecrübe ve muayene şartıyla satışlardan olup burada sözleşmeden dönme hiçbir
objektif koşula bağlanmamış, tamamen tüketicinin iradesine bırakılmıştır.
Sözleşmenin taraflarca imzalanması ile cayılıp cayılmayacağının bildirilmesi
arasındaki süre de sözleşme henüz hükümlerini doğurmaz. Sözleşmenin hükümleri
bu aşamada askıda olup, tüketici bu süre içinde caymazsa sözleşme başladığından
itibaren hükümlerini doğurur, cayması halinde başlangıcından itibaren hüküm
doğurmaz.
Somut olayda taraflar arasındaki devre tatil satış sözleşmesi 24.12.1998 tarihli
olmakla beraber kullanım başlangıcı 25.1.2001 tarihidir. Ne var ki davacı gerek dava
gerekse temyiz dilekçesinde sözleşmede yapılması öngörülen tatil köyünün mevcut
olmadığını, bu güne kadar da hizmetten yararlanmadığını, mal ve hizmeti tecrübe ve
muayene imkanı olmadığını savunmuştur. Dosya kapsamından tesislerin
tamamlanarak faaliyete geçip geçmediği, davacının tatil hakkını kullanıp kullanmadığı
da anlaşılamamaktadır. O halde mahkemece bu konuda araştırma ve inceleme
yapılarak tesislerin tamamlanıp davacının tatil hakkını kullanıp kullanmadığı
belirlenmeli, cayma hakkının mal ve hizmetin tecrübe ve muayene edilmesinden
sonra başlayacağı gözönünde tutularak sonucuna göre karar verilmelidir. Eksik
inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulmuş olması usul ve yasaya aykırı olup
bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün temyiz eden davacı
yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 31.5.2004 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/5531
K. 2004/14707
T. 18.10.2004
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Kapıdan Satış Niteliğinde Olduğu - Cayma
Hakkı/7 Günlük Tecrübe ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım Başlangıcı
Tarihi Olacağı )
• KAPIDAN SATIŞ ( Devre Tatil Sözleşmelerinin Bu Nitelikte Olduğu - Kullanım
Başlangıcının İleri Bir Tarih Olup Cayma Süresinin Ancak Bu Tarihte
Başlayacağı )
• TÜKETİCİNİN KORUNMASI ( Devre Tatil Sözleşmelerinin Tüketicinin
Korunması Hakkındaki Kanun'da Düzenlendiği - Kapıdan Satış Niteliğinde
Olduğu/Cayma Süresinin Başlangıcı )
• SÖZLEŞMEDEN CAYMA HAKKI ( Devre Tatil Sözleşmesi - 7 Günlük Tecrübe
ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım Başlangıcı Tarihi Olacağı/Kapıdan
Satış Niteliğinde Olduğu )
• SÜRE ( Devre Tatil Sözleşmesi/Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'da
Düzenlendiği - 7 Günlük Tecrübe ve Muayene Süresi Başlangıcının Kullanım
Başlangıcı Tarihi Olacağı )
818/m.19
4077/m.1,6/B,8/2,9
ÖZET : Devre Tatil Sözleşmeleri, atipik sözleşmeler olup, Tüketicinin Korunması
Hakkındaki Kanun'da düzenlenmektedir. Tarafların sözleşme serbestisi ilkeleri
içerisinde imzalayacakları sözleşmelerin, yasanın buyurucu hükümlerine aykırı
olmaması gerekir.
Taraflar arasında yapılan devre tatil sözleşmesi kapıdan satış niteliğindedir. Kapıdan
satışlar, satış mekanları dışında önceden mutabakat olmaksızın yapılan tecrübe ve
muayene koşullu satışlar olup bu tür satışlarda tüketicinin 7 günlük tecrübe ve
muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir gerekçe göstermeden reddetme
hakkı vardır.
Bu tür satışlarda 4077 sayılı Yasanın 8/2. maddesinde kararlaştırılan cayma hakkının
ne zaman başlayacağı önemlidir. Sözleşmenin taraflarca imzalanması ile cayılıp
cayılmayacağının bildirilmesi arasında süresinde sözleşme henüz hükümlerini
doğurmaz. Sözleşmenin hükümleri bu aşamada askıda olup, tüketici bu süre içinde
caymazsa sözleşme başladığından itibaren hükümlerini doğurur, cayması halinde
başlangıcından itibaren hüküm doğurmaz.
Olayda, taraflar arasında devre satış sözleşmesi imzalanmakla birlikte, kullanım
başlangıcı ileri bir tarih olup dönem tarihinin ise 10. hafta olarak kararlaştırılması
karşısında cayma süresinin ancak bu tarihte başlayacağının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı ile kapıdan satış niteliğinde olan devre tatil sözleşmesini
imzaladığını, sözleşmenin 4822 sayılı Yasa ile değişik 4077 sayılı TKHK'ya uygun
şekilde düzenlenmediğini, ayrıca cayma bildirimi belgesi de verilmediğini öne
sürerek, sözleşmenin feshi ile 35 adet senedin iptali ve ödenen 1200 doların iadesine
karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Taraflar arasında, kapıdan satış niteliğinde 5.3.2003 tarihli devre tatil sözleşmesi
yapılmıştır. Davacı, sözleşmenin geçersiz olduğunu, ayrıca usulüne uygun cayma
bildirimi belgesi verilmediğini belirterek, iş bu davayı açmıştır. Davalı ise, davacıya
sözleşme yapılırken verdiği cayma bildirimi belgesini ibraz etmiştir. Bu belge,
TKHK'nın 9. maddesine uygun olarak düzenlenmiş olup, davacının imzasını
taşımaktadır. Davacı daha sonra 13.5.2003 tarihli ihtarnameyi davalıya göndererek,
sözleşmeyi feshettiğini bildirmiştir.
Devre Tatil Sözleşmeleri BK'nın 19/1 maddesine dayanılarak sözleşme özgürlüğü
prensibi içerisinde yapılan sözleşmelerdir. Bu sözleşme BK'nın da düzenlenen
sözleşme tiplerinden biri olmadığından atipik sözleşmelerdir. Atipik sözleşmelerin
devre tatil sözleşmeleriyle ilgili olanları ise yasanın tanımladığı değişik akit tiplerini
kapsadığını ( hizmet, kira, vekalet, satış gibi ) karma sözleşmeler olarak
tanımlanmaktadır. Taraflar arasında yukarıda açıklanan tanıma uygun olarak
5.3.2003 tarihinde sözleşme yapıldığı, tarafların iddia ve savunmaları ile ibraz edilen
belgeler gözetildiğinde bu sözleşmenin kapıdan satış niteliğinde olduğu ve kullanım
başlangıcının ise 5.3.2003 tarihli olup tahsis edilen dönemin ise 10 hafta olarak
kararlaştırıldığı dosyada yer alan sözleşmeden anlaşılmaktadır. 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 1. maddesinde kanunun amacının
ekonominin gereklerine ve kamu yararına uygun olarak tüketicinin sağlık ve güvenliği
ile ekonomik çıkarlarını koruyucu, aydınlatıcı, eğitici zararlarını tazmin edici, çevresel
tehlikelerden korunmasını sağlayıcı önlemleri almak ve tüketicilerin kendilerini
koruyucu girişimlerini özendirmek olduğu anlaşılmaktadır. Şu haliyle tüketici
kanununda yer alan hükümler buyurucu nitelikte hükümler olup, tarafların sözleşme
serbestisi ilkeleri çerçevesinde imzalayacakları sözleşmelerin yasanın bu buyurucu
hükümlerine aykırı olmaması gerekir. Taraflar arasında yapılan devre tatil sözleşmesi
yasanın tanımını yaptığı 8. ve 9. maddelerinde belirlenen kapıdan satış niteliğinde
olduğu kuşkusuzdur. Kapıdan satışlar işyeri, fuar, panayır gibi satış mekanları
dışında önceden mutabakat olmaksızın yapılan tecrübe ve muayene koşullu satışlar
olarak tanımlandıktan sonra, aynı yasa maddesinde bu tür satışlarda tüketicinin 7
günlük tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı kabul veya hiçbir gerekçe
göstermeden reddetmekte serbest olduğu vurgulanmıştır. Yasanın 9. maddesinde ise
satıcının hazırladığı sözleşme, fatura veya tesellüm makbuzu ile birlikte, en az 12
punda siyah koyu harflerle yazılmış ve içeriği yasada açıklanan cayma belgesini
vermeyi satıcıya yükümlülük olarak getirmiştir. Somut olayda satıcının davacıya
cayma bildirim belgesini verdiği dosyadaki belgelerden anlaşılmaktadır. Burada
üzerinde durulması gereken konu bu tür satışlarda yasanın 8/2. maddesinde
kararlaştırılan cayma hakkının ne zaman başlayacağı yönü üzerinde durmak gerekir.
Az yukarıda açıklandığı gibi satışın tecrübe ve muayene koşullu olduğu açık ve
belirgin bulunduğuna göre, cayma süresinin malın teslimi ile sözleşmenin aynı tarihte
yapılması durumunda sözleşmenin düzenlendiği tarihten, malın tüketiciye teslimi
sözleşmenin imzalandığı tarihten sonra ise, malın teslim tarihinden, mesafeli satışlar
da malın tüketiciye ulaştığı tarihten, hizmet edimlerinde ise hizmet ediminin tüketiciye
ifa edildiği anda işlemeye başlayacağının kabulü gerekir. BK'nın 219-221.
maddelerinde tecrübe ve muayene şartlı satım alıcının malı tecrübe ve malı muayene
edip tasvip etmesi irade şartına bağlı olarak yapılan satım olarak tanımlanmıştır.
4077 sayılı Kanunun 8. maddesinde düzenlenen satışlar ise BK'nın anlamında
tecrübe ve muayene şartıyla satışlardan olup burada sözleşmeden dönme hiçbir
objektif koşula bağlanmamış, tamamen tüketicinin iradesine bırakılmıştır.
Sözleşmenin taraflarca imzalanması ile cayılıp cayılmayacağının bildirilmesi arasında
süresinde sözleşme henüz hükümlerini doğurmaz. Sözleşmenin hükümleri bu
aşamada askıda olup, tüketici bu süre içinde caymazsa sözleşme başladığından
itibaren hükümlerini doğurur, cayması halinde başlangıcından itibaren hüküm
doğurmaz. Taraflar arasında devre satış sözleşmesi imzalamakla birlikte, kullanım
başlangıcının 5.3.2003 tarihi olup dönem tarihinin ise 10. hafta olarak
kararlaştırılması karşısında cayma süresinin ancak bu tarihte başlayacağının kabulü
gerekir.
Kaldı ki sözleşmenin 2. maddesinde, devre tatil sahibi üyenin 15 Şubat tarihine kadar
P... A.Ş. rezervasyon bölümüne ön rezervasyon yaptırmak için başvuracağı
kararlaştırılmıştır. Bu kararlaştırmada, devre tatil hizmetinin 2004 yılının 10.
haftasında davacıya teslim edileceğini göstermektedir. Ayrıca sözleşme
düzenlenirken, devre tatilin kullanılacağı dönem olarak 10. hafta şeklinde açık ve net
olmayan bir ifade kullanılmamalı, tatilin kullanılacağı dönem belli bir tarih olmalıdır.
Bu durumda, dava açıldığı tarihte ve ihtarnamenin gönderildiği tarihte, sözleşme
askıda olup, henüz davacının cayma hakkını kullanma süresi başlamamıştır.
Mahkemece davanın kabulü gerekirken, cayma hakkının süresinde kullanılmadığı
gerekçesiyle davanın reddi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına (
BOZULMASINA ), 375.000.000 lira duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak
davacıya ödenmesine, 18.10.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10485
K. 2004/17485
T. 1.12.2004
• DEVRE MÜLK SATIŞ SÖZLEŞMESİ
Mahkemesinin Görevli Olduğu )
(
Uyarlama
Davası
-
Tüketici
• UYARLAMA DAVASI ( Devre Mülk Satış Sözleşmesinin Şubat 2001 Ekonomik
Krizi Nedeniyle Dolardaki Yükselme Sebebiyle Talebi - Tüketici Mahkemesinin
Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Devre Mülk Satış Sözleşmesinin Şubat 2001
Ekonomik Krizi Nedeniyle Dolardaki Yükselme Sebebiyle Uyarlanması
Talebinde Görevli Olduğu )
4077/m.2,3,23
ÖZET : Davacı, devre mülk satış sözleşmesi imzalayarak dolar üzerinden
borçlandığını Şubat 2001 ekonomik krizi nedeniyle dolardaki yükselme sonucu
edinimler arasındaki dengenin bozulduğunu beyanla senetlerin ödenmesinin
uyarlanarak Şubat 2001 tarihli kurdan sabitlenmesini istediğine göre bu dava 4077
sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un kapsamına girdiğinden davaya
Tüketici Mahkemesinde bakılmak gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki uyarlama davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı, 20.9.2000 ve 31.12.2000 tarihli İhlas Armutlu Tatil Köyü devre
mülk satış sözleşmesi imzalayarak, Dolar olarak borçlandığını. Şubat 2001 ekonomik
krizi nedeniyle dolardaki yükselme sonucu edimler arası dengenin bozulduğunu,
borcuna karşılık dolar olarak düzenlenen senetlerin ödemesinin uyarlanarak Şubat
2001 tarihli kurdan sabitlenmesini istemiştir.
Davalı, sözleşmenin uyarlanması şartlarının oluşmadığını belirterek davanın reddini
dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
1- 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanunun Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam
başlıklı 2. maddesinde "Bu kanun birinci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflarda birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini kapsar'
hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan taşınır
eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda kullanılmak üzere
hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları ifade eder. Satıcı;
kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki faaliyetleri kapsamında
tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar. Tüketici ise bir mal veya
hizmet ticari mesleki olmayan amaçlarla edinen kullanan veya - gerçek ya da tüzel
kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 Sayılı Yasa kapsamında kabul edilmesi için yasanın amacı
içerisinde tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki
işlemin olması gerekir. Somut uyuşmazlıkta davalının ( satıcı ) davacıya ( alıcı ) 4077
Sayılı Kanunun 3. maddesi kapsamında konut ve tatil amaçlı taşınmaz mal sattığı ve
taraflar arasındaki ilişkinin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldıgt anlaşılmaktadır.
4077 Sayılı Yasanın 23. maddesi bu kanunun uygulanması ile ilgili her türlü ihtilafa
tüketici mahkemelerinde bakılacağını öngörmüştür. Taraflar arasındaki uyuşmazlık
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun kapsamında kaldığına göre davaya
bakmaya Tüketici Mahkemesi görevlidir. Görevle ilgili düzenlemeler kamu düzenine
ilişkin olup taraflar ileri sürmese dahi yargılamanın her aşamasında resen gözetilir.
Görevle ilgili hususlarda kazanılmış hak söz konusu olmaz. Bu durumda mahkemece
görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya
aykırı olup, bozmayı gerektirir.
2-Bozma nedenine göre davacının sair temyiz itirazlarının incelenmesine gerek
görülmemiştir.
SONUÇ : Davacı, tarafından temyiz olunan kararın 1 nolu bentte açıklanan
nedenlerle BOZULMASINA. 2.nolu bentte açıklanan nedenlerle diğer temyiz
itirazlarının incelenmesine gerek olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine.
1.12.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2004/13-762
K. 2005/10
T. 2.2.2005
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİNDEN KAYNAKLANAN TATİL HAKLARININ
KULLANDIRILMADIĞI İDDİASI ( Kullanılmayan Yıllara Ait Tatil Hakkının RCI'ya
Devri Talebi - Davacının Daha Önce de Aynı Hususta Dava Açmış ve Davasının
Reddedilmiş Olması )
• KESİN HÜKÜM ETKİSİ ( Devre Tatil Sözleşmesinden Kaynaklanan Tatil
Haklarının Kullandırılmadığı İddiasıyla Kullanılmayan Tatil Hakkının RCI'ya
Devri Talebi - Daha Önce Aynı Konuda Açılan Davanın Reddedilmiş Olması )
• RCI'YA DEVİR TALEBİ ( Devre Tatil Sözleşmesinden Kaynaklanan Tatil
Haklarının Kullandırılmadığı İddiasıyla - Daha Önce Aynı Konuda Açılan
Davanın Reddedilmiş Olması/Kesin Hüküm Etkisi )
4077/m.6/B
1086/m.237
ÖZET :Davacı, davalıya bağlı otelde 5 yıl süre için her yıl bir hafta tatil yapmak üzere
davalı şirketle 14.10.1998 tarihinde devre tatil sözleşmesi yaptığını 2002 ve 2003
yılları kullanması gereken tatil hakkını davalının engellemesi nedeniyle
kullanamadığını, sözleşme gereği bu yıllara ait tatil hakkının üyesi olduğu RCI
sistemine, havuza yatırması gerektiğini, 2002 ve 2003 yıllarına ait tatil hakkını RCI
kanalıyla değişim yaparak kullanmak istediğini bildirmiştir. Yapılan yargılama
sonunda, "davacının 5 yıllık tüm tatil hakkı için davalıdan RCI üyeliği talep ettiği,
davalının böyle bir sorumluluğunun bulunmadığı, tüketicinin tek başına da RCI'ya üye
olabileceği" gerekçesiyle davacının 218.606.507 TL. borçlu olmadığının tespitine,
2002-2003 yıllarına ait devre tatil hakkının RCI'ya devri isteminin reddine karar
verildiği ve hükmün temyiz edilmeyerek 10.12.2002 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmıştır. Davacı her iki davada da 2002 ve 2003 yıllarına ait tatil hakkının davalı
tarafından RCI'ya devredilmesini talep ve dava etmiştir. Az yukarıda anılan dava
dosyasında davacının bu talebi reddedilip hüküm de kesinleştiğine göre, o davadaki
bu taleplerin reddine dair hüküm kesin hüküm oluşturur.
DAVA : Taraflar arasındaki "muarazanın meni" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara 2. Tüketici Mahkemesince davanın kısmen kabulüne dair verilen
15.4.2003 gün ve 2003/60-165 sayılı kararın incelenmesi davalı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 01.12.2003 gün ve 2003/914214089 sayılı ilamı ile;
( ...Davacı, davalıya bağlı otelde 5 yıl süre için her yıl bir hafta tatil yapmak üzere
davalı şirketle 14.10.1998 tarihinde devre tatil sözleşmesi yaptığını 2002 ve 2003
yılları kullanması gereken tatil hakkını davalının engellemesi nedeniyle
kullanamadığını, sözleşme gereği bu yıllara ait tatil hakkının üyesi olduğu RCI
sistemine, havuza yatırması gerektiğini, 2002 ve 2003 yıllarına ait tatil hakkını RCI
kanalıyla değişim yaparak kullanmak istediğini, ayrıca 1999 yılına ait tatil hakkının da
kendisine kullandırılmadığını ileri sürerek 2002 ve 2003 yılları ve ayrıca 1999 yılı tatil
hakkını 3 hafta olarak kullanmak istediğini, bu tatil hakkının RCI'ya ödemesini yaptığı
3 yıllık üye yenilemesinden dolayı davalının bu tatil haklarının RCI havuzuna,
değişime aktarılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı, davacının tüm istemlerinin daha önce görülen davada hükme bağlandığını ve
bu nedenle kesin hüküm bulunduğunu, davacının sözleşmede belirlenen tatil hakkını
kullandığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, görülmekte olan davada, satıcı davalının davacının tatil hakkını
kullanmasına engel olarak muarazaa yarattığı ve bu nedenle önceki davanın kesin
hüküm oluşturmayacağı gerekçesiyle 1999 yılı tatil hakkına ilişkin istemin reddine,
2003 yılı ile 2002 yılı yerine kaim olmak üzere 2004 yılına ait devre tatil hakkını
davacının dilediği gibi kullanmasına ( RCI'ya devrine ) hak tanınmasına,
muarazaanın menine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Dosya arasında bulunan Ankara 2. Tüketici Mahkemesi'nin 2002/245 sayılı dava
dosyasının incelenmesinden, eldeki davanın davacısı olan K.Tuğtekin Ok'un davalı
şirket aleyhine açtığı davada, 218.606.570 TL. vergi borcunun olmadığının tespiti ile
2002 ve 2003 yıllarına ait birer haftalık tatil hakkının RCI'ya devredilmesini istediği,
yargılama sonunda, "davacının 5 yıllık tüm tatil hakkı için davalıdan RCI üyeliği talep
ettiği, davalının böyle bir sorumluluğunun bulunmadığı, tüketicinin tek başına da
RCI'ya üye olabileceği" gerekçesiyle davacının 218.606.507 TL. borçlu olmadığının
tespitine, 2002-2003 yıllarına ait devre tatil hakkının RCI'ya devri isteminin reddine
karar verildiği ve hükmün temyiz edilmeyerek 10.12.2002 tarihinde kesinleştiği
anlaşılmıştır. Davacı her iki davada da 2002 ve 2003 yıllarına ait tatil hakkının davalı
tarafından RCI'ya devredilmesini talep ve dava etmiştir. Az yukarıda anılan dava
dosyasında davacının bu talebi reddedilip hüküm de kesinleştiğine göre, o davadaki
bu taleplerin reddine dair hüküm kesin hüküm oluşturur. Mahkemece, değinilen bu
yön gözardı edilerek yazılı şekilde hüküm tesis edilmiş olması usul ve yasaya aykırı
olup bozmayı gerektirir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,
yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara,
bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da
benimsenen Özel Daire Bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire
bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı HUMK.nun 429. Maddesi gereğince
BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri verilmesine, 02.02.2005
gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/10609
K. 2005/1658
T. 7.2.2005
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Kullanılan Tatillerden Geri Kalan Sözleşme
Bedeli Olan Paranın İadesi Ve Tazminat - Davacıların Haklı Nedenlerle
Sözleşmeyi Feshetmeleri Nedeniyle Taleplerinin Değerlendirmesi Gereği )
• SÖZLEŞME BEDELİ OLAN PARANIN İADESİ VE TAZMİNAT ( Devre Tatil
Sözleşmesi - Davacıların Haklı Nedenlerle Sözleşmeyi Feshetmeleri Nedeniyle
Taleplerinin Değerlendirmesi Gereği )
• KUSURLU DAVRANIŞ NEDENİYLE TATİL YAPILAMAMASI ( Kullanılan
Tatillerden Geri Kalan Sözleşme Bedeli Olan Paranın İadesi Ve Tazminat Davacıların Haklı Nedenlerle Sözleşmeyi Feshetmeleri Nedeniyle Taleplerinin
Değerlendirmesi Gereği )
4077/m.6/B
ÖZET : Davacılar, davalı ile devre tatil sözleşmesi imzaladıklarını, 2003 yılında
davalının kusuru nedeniyle tatil yapamadıklarını öne sürerek, kullanılan tatillerden
geri kalan sözleşme bedeli olan paranın iadesi ve tazminat talep edilmiştir. Davacı
iddiaları dosyadaki delillerle kanıtlanmış olup, davacılar haklı nedenlerle sözleşmeyi
feshetmişlerdir. Mahkemenin buna göre davacıların taleplerini değerlendirmesi
gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün davacı avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere
çağrı kağıdı gönderilmişti. Belli günde davacı vekili avukat Hakan Yıldırım geldi,
davalı taraftan gelen olmadığından onun yokluğunda duruşmaya başlanılmış ve hazır
bulunan avukatın sözlü açıklaması dinlenildikten sonra karar için başka güne
bırakılmıştı. Bu kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi,
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılar, davalı ile devre tatil sözleşmesi imzaladıklarını, 2003 yılında
davalının kusuru nedeniyle tatil yapamadıklarını öne sürerek, kullanılan tatillerden
geri kalan sözleşme bedeli olan 8360 doların, 500 Dolar bakım parasının iadesi ile,
sözleşmenin 9. maddesi gereğince %20 tazminatın tahsiline karar verilmesini
istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacılar tarafından temyiz
edilmiştir.
Davacılar, davalı şirketle 31.01.1999 tarihli devre tatil sözleşmesi yapmışlardır.
Davacı taraf, 2003 yılında tatil hakkını kullanmak için Rezervasyon yaptırdığı halde,
davalı şirketin "herşey dahil" sistemine geçtiğini bildirerek, ek ücretler talep ettiğini,
kendilerinin bunları kabul etmemesi üzerine Rezervasyonun iptal edildiğini, ayrıca
davalının kendilerini RCI'ya kayıt ettirme ve üç yıllık üyelik bedelini ödeme
yükümlülüğünü de yerine getirmediğini belirterek bu davayı açmıştır. Davacı iddiaları
dosyadaki delillerle kanıtlanmış olup, davacılar haklı nedenlerle sözleşmeyi
feshetmişlerdir. Mahkemenin buna göre davacıların taleplerini değerlendirmesi
gerekirken, yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi, usul ve yasaya aykırı olup,
bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen kararın davacılar yararına
BOZULMASINA, 400 YTL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya
ödenmesine, 07.02.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/13-165
K. 2005/120
T. 2.3.2005
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Devre Mülk Satışından Doğan Uyuşmazlığın
Taşınmaz Satımına İlişkin Olması - Genel Mahkemelerin Görevli Olması )
• DEVRE MÜLK SATIŞINDAN KAYNAKLANAN DAVA ( Taşınmaz Satımına İlişkin
Uyuşmazlık Niteliği - Tüketici Mahkemesinin Görevli Olmadığı/Genel
Mahkemelerin Görevli Olması )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Devre Mülk Satışından Kaynaklanan Davada - Devre
Mülk Satışının Taşınmaz Satışı Niteliği ve Tüketici Mahkemelerinin Görevli
Olmaması )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVLİ OLMAMASI ( Devre Mülk Satışının
Taşınmaz Satışı Niteliği - Devre Mülk Satışından Doğan Davalarda Genel
Mahkemelerin Görevli Olması )
4077/m.2,3,23/1
ÖZET : Davacı, davalı ile aralarında 22.7.1999 tarihli devre mülk satış sözleşmesi
yapıldığını, ancak sonradan dava konusu devre mülkü almaktan vazgeçtiğini ve
sözleşmenin 10. maddesine göre ödediği paranın tahsili için davalı hakkında icra
takibinde bulunduğunu, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek
itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Devre mülk satışı, taşınmaz satışı olup,
4077 sayılı kanunun kapsamı dışındadır. O nedenle de taşınmaz satımına ilişkin
uyuşmazlıklarda genel mahkemeler görevlidir. Mahkemece işin esası incelenmeli ve
ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Aksine düşüncelerle ve yazılı
şekilde görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki "itirazın iptali" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; İstanbul Asliye 9. Ticaret Mahkemesince görevsizliğe dair verilen
19.09.2002 gün ve 2002/188-885 sayılı kararın incelenmesi Davalı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesinin 15.10.2003 gün ve 12494-12046
sayılı ilamı ile ;
(... Davacı, davalı ile aralarında 22.7.1999 tarihli devre mülk satış sözleşmesi
yapıldığını, ancak sonradan dava konusu devre mülkü almaktan vazgeçtiğini ve
sözleşmenin 10. maddesine göre ödediği paranın tahsili için davalı hakkında icra
takibinde bulunduğunu, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu ileri sürerek
itirazın iptaline, takibin devamına ve % 40 icra inkar tazminatına karar verilmesini
istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, mahkemenin görevsizliğine, talep halinde dosyanın İstanbul Tüketici
mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz
edilmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun kapsam başlıklı 2.
maddesinde "bu kanun, birinci maddede belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü hukuki işlemi kapsar"
yazılıdır. 3. maddesinde ise kanunun uygulanması ile ilgili tanımlar yapılıp, bu arada
"ticaret konusu taşınır eşya" mal olarak tanımlanmıştır. Tüketici mahkemeleri başlıklı
23. maddesinin 1. fıkrasında ise "bu kanunun uygulanmasıyla ilgili çıkacak her türlü
ihtilaflara tüketici mahkemelerinde bakılır" hükmüne yer verilmiştir.
Somut olayda devre mülk satışı taşınmaz satışı olup 4077 sayılı kanunun kapsamı
dışındadır. O nedenle de taşınmaz satımına ilişkin uyuşmazlıklarda genel
mahkemeler görevlidir. Öyle ise mahkemece işin esası incelemeli ve ortaya çıkacak
sonuca uygun bir karar verilmelidir. Aksine düşüncelerle ve yazılı şekilde görevsizlik
kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara,
bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da
benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda
direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Ayrıca ilk karar görevsizliğe ilişkin olup, direnme kararında yer alan gerekçe ve
açıklamalar da göreve ilişkin olmasına karşın; gerek kısa, gerekse gerekçeli kararın
hüküm sonucunda "yetkisizlik" ifadesinin kullanılmış olması da usul ve yasaya uygun
bulunmamıştır. Bu nedenlerle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ : Davalılar vekillerinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının
yukarıda ve Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun
429. maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine, 02.03.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/14904
K. 2005/5351
T. 4.4.2005
• USULDEN RED ( Sebeplerinin Varlığı Halinde Davanın Sadece Usulden Reddi
Kararı Verileceği/ Esastan Reddine Karar Verilemeyeceği - Alacak Davası )
• ESASTAN RED KARARI ( Bir Davada Usul Yönünden Red Sebepleri Varsa
Hem Usulden Hem de Esastan Reddine Karar Verilemeyeceği - Sadece Usulden
Red Kararı Verileceği )
• ALACAK DAVASI ( Usul Yönünden Davanın Red Sebeplerinin Olması Davanın Hem Usulden Hem de Esastan Reddine Karar Verilemeyeceği )
4077/m.8,9
ÖZET : Bir davada usul yönünden red sebepleri var ise, davanın usulden reddine
karar verilmekle yetinilmesi gerekir. Davanın hem usulden hem de esastan reddine
karar verilmesi mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı
avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine ilgililere çağrı kağıdı
gönderilmişti. Belli günde taraflardan gelen olmadığından incelemenin evraklar
üzerinde yapılmasına karar verildikten sonra karar için başka güne bırakılmıştı. Bu
kez temyiz dilekçesinin süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıların şirkete ait konaklama tesisinde tatil yaptıklarını ve
beğenerek 5.7.2000 tarihinde 50 yıl süreli devre tatil sözleşmesi imzaladıklarını ve
karşılığında toplam 3640 dolar bedelli 30 adet bono verdiklerini ancak bakiye 2440
doların ödenmediğini ileri sürerek, faizi ile ödetilmesini istemiştir.
Davalı davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Mahkemece, sözleşmede tatil hakkı veren Primary Holiday'in tüzel kişiliğe sahip
olmayan bir isim olduğu, davacı Abdullah'ın sözleşmede herhangi bir sıfatının
bulunmadığı, satıcının tüzel kişiliği bulunmadığından sözleşmenin tanzim edildiği
tarihten itibaren yok hükmünde olduğu açıklanmış, ayrıca da sözleşmenin 4077 sayılı
kanun kapsamında kapıdan satış niteliğinde bulunduğu ve cayma belgesinin
verilmediği gibi tebliğlerde belirtilen şekil şartlarına da uyulmadığı açıklanmış ve
davanın bu nedenlerle reddine karar verilmiştir. Mahkemece, bu şekilde kararın
gerekçe bölümünde davanın hem esastan hem de usulden red sebepleri açıklanmış,
hüküm kısmında ise, sadece davanın reddi denilmiştir. Bir davada usul yönünden red
sebepleri var ise, davanın usulden reddine karar verilmekle yetinilmesi gerekir.
Davanın hem usulden hem de esastan reddine karar verilmesi mümkün değildir.
Açıklanan nedenlerle, verilen karar usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın temyiz eden davacı
yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 4.4.2005 gününde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3624
K. 2005/11842
T. 11.7.2005
• HUSUMET ( Devre Tatil Sözleşmesine Konu Tesislere Tadilat Gerekçesiyle
Alınmayan Kişinin Açtığı Davada Tesisi Satın Aldıktan Sonra Davacıdan Yıllık
Bakım Ücreti Talep Etmek Suretiyle Sözleşmeyi Benimseyen Yeni Malikin )
• DEVRE TATİL SÖZLEŞMESİ ( Tadilat Gerekçesiyle Tesislere Alınmayan
Kişinin Açtığı Tazminat Davasında Tesisleri Devraldıktan Sonra Davacıdan
Yıllık Bakım Bedeli İstemek Suretiyle Sözleşmeyi Benimseyen Yeni Malikin
Pasif Husumet Ehliyetinin Bulunduğunun Kabulü Gereği )
• YILLIK BAKIM BEDELİ TALEP EDEN YENİ MALİK ( Devre Tatil Sözleşmesini
Benimsediğinin Kabulü Gereği - Tadilat Nedeniyle Tesislere Alınmayan Kişinin
Açtığı Tazminat Davasında Pasif Husumet Ehliyetinin Bulunduğu )
• TAZMİNAT TALEBİ ( Yıllık Bakım Bedeli Talep Eden Yeni Malikin Önceki
Malikle Yapılmış Olan Devre Tatil Sözleşmesini Benimsemiş Sayılacağı - Tadilat
Gerekçesiyle Tesislere Alınmayan Davacının )
4077/m.6/B
818/m.19
1086/m.38,57
ÖZET : Dava dışı üçüncü kişiden devraldığı tesislere ait devre tatil sözleşmesi
sahiplerinden, yıllık bakım ücretini istemesi, devreden üçüncü şahsın yaptığı devre
tatil sözleşmesini davalı şirketin benimsediği ve kabul ettiği anlamına gelir. Bu
nedenle söz konusu devre tatil sözleşmesi davalıyı da bağlayacağından, davalıya
husumet yöneltilerek dava açılması doğrudur.
DAVA : Taraflar arasındaki tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün davacı
avukatı tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine temyiz dilekçesinin
süresinde olduğu saptanarak dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirket ile devre tatil sözleşmesi yaptıklarını, 2004 yılında
tadilat nedeniyle tesise alınmadıklarını öne sürerek, 750.000.000 lira manevi,
5.000.000.000 lira maddi tazminatın tahsiline ve 30.12.2020 tarihine kadar
sözleşmenin aynen ifa edilmesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Davacının, dava dışı T... A.Ş. ile 20.1.1994 tarihli ve 2020 yılına kadar geçerli olmak
üzere devre tatil sözleşmesi yaptıkları, ancak daha sonra davalı şirketin 1.9.1999
tarihinde kiracı olarak daha sonrada üst hakkını almak suretiyle tesisi işletmeye
devam ettiği, dosyadan anlaşılmaktadır. Davalının bu yeri devraldıktan sonra
dosyada örneği bulunan ""C... V... "" başlıklı yazıyla davacıdan 2002 yılına ait bakım
ücretini istediği ve davacının da bu bakım ücretini ödediği hususu yine dosyadaki
belgelerle sabit ve taraflar arasında da çekişmesizdir. Dava dışı T... 'den devraldığı
tesislere ait devre tatil sözleşmesi sahiplerinden yıllık bakım ücretini istemeleri
devreden T... 'in yaptığı devre tatil sözleşmesini davalı şirketin benimsediği ve kabul
ettiği anlamına gelir. Şu halde devre tatil sözleşmesi davalıyı da bağlar. Bu nedenle
davalıya husumet yöneltilerek dava açılması doğrudur. Mahkemece işin esasına
girilip sonucuna uygun bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde davanın reddine
karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına (
BOZULMASINA ), 400 YTL duruşma avukatlık parasının davalıdan alınarak davacıya
ödenmesine, 11.7.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/9939
K. 2005/37
T. 5.1.2005
• TUR ORGANİZASYONUNDA VERİLEN HİZMET ( Kusurlu Ve Ayıplı Olması
Nedeniyle Hizmet Bedelinden İndirim Yapılması İsteği - Tüketici Davalarının
Tüketicinin İkametgahı Mahkemesinde De Açılabileceği )
• KUSUR VE AYIP ( Tur Organizasyonunda Verilen Hizmet Nedeniyle Hizmet
Bedelinden İndirim Yapılması İsteği - Tüketici Davalarının Tüketicinin
İkametgahı Mahkemesinde De Açılabileceği )
• HİZMET BEDELİNDEN İNDİRİM TALEBİ ( Tur Organizasyonunda Verilen
Hizmetin Kusurlu Ve Ayıplı Olması Nedeniyle - Tüketici Davalarının Tüketicinin
İkametgahı Mahkemesinde De Açılabileceği )
• TÜKETİCİNİN İKAMETGAHI MAHKEMESİ ( Tüketici Davalarında Açılabileceği Hizmet Bedelinden İndirim Talebi )
• YETKİ ( Tüketici Davalarının Tüketicinin İkametgahı Mahkemesinde De
Açılabileceği - Hizmet Bedelinden İndirim Talebi )
• DAVALININ İKAMETGAHI MAHKEMESİNİN YETKİSİ ( Genel Kural Olmakla
Birlikte Tüketici Davalarının Tüketicinin İkametgahı Mahkemesinde De
Açılabileceği - Hizmet Bedelinden İndirim Talebi )
4077/m.23
1086/m.9
ÖZET : Dava, davalının düzenlediği tur organizasyonunda verilen hizmetin kusurlu ve
ayıplı olması nedeniyle hizmet bedelinden indirim yapılması isteğine ilişkin olup
davacı tüketicidir. Her ne kadar HUMK'daki genel kurala göre davanın davalının
ikametgahı mahkemesinde açılacağı kabul edilmiş ise de, 4077 sayılı kanunun 23.
maddesinin üçüncü fıkrasında Tüketici davalarının tüketicinin ikametgahı
mahkemesinde de açılabileceği kabul edilmiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki ayıplı hizmet indirimi davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı mahkemenin görevsizliğine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalının bayram tatilinde düzenlediği tur programına katılarak
Dubai'ye gittiğini, ancak verilen hizmetlerin yetersiz ve ayıplı olduğunu ileri sürerek
hizmet bedelinden 760 Euro indirim yapılmasına karar verilmesini istemiştir.
Davalı, şirket merkezinin bulunduğu yer mahkemesi olan İzmir
Mahkemesinin yetkili olduğunu beyanla yetki itirazında bulunmuştur.
Tüketici
Mahkemece, Mahkemenin yetkisizliğine, Dava dilekçesinin yetki yönünden reddine,
karar kesinleştiğinde dosyanın yetkili ve görevli İzmir Tüketici mahkemesine
gönderilmesine karar verilmiş ; Hüküm, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, davalının düzenlediği tur organizasyonunda verilen hizmetin kusurlu ve ayıplı
olması nedeniyle hizmet bedelinden indirim yapılması isteğine ilişkin olup davacı
tüketicidir. Her ne kadar HUMK'daki genel kurala göre davanın davalının ikametgahı
mahkemesinde açılacağı kabul edilmiş ise de, 4077 sayılı kanunun 23. maddesinin
üçüncü fıkrasında Tüketici davalarının tüketicinin ikametgahı mahkemesinde de
açılabileceği kabul edilmiştir. Bu durumda mahkemece yetki itirazının reddi ile işin
esası incelenmeli ve ortaya çıkacak sonuca uygun bir karar verilmelidir. Mahkemenin
yazılı şekilde dava dilekçesinin yetki yönünden reddine karar vermiş olması usul ve
yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün BOZULMASINA,
peşin harcın istek halinde iadesine, 5.1.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/3108
K. 2004/11101
T. 12.7.2004
• KAMPANYALI SATIŞTA SATICININ TEMERRÜDÜ ( Sözleşmeye Aykırılık
Nedeniyle Müspet Zarar Talep Edilmesi Halinde Kalan Borç Tazminat
Alacağından Düşülerek Hesap Yapılacağı )
• SATICININ TEMERRÜDÜ NEDENİYLE MÜSBET ZARAR TALEBİ ( Kalan Borç
Tazminat Alacağından Düşülerek Hesaplama Yapılacağı )
• MÜSPET ZARARIN HESAPLANMASI USULÜ ( Satıcının Aracı Zamanında
Teslim Etmemesi Nedeniyle Rayiç Bedelinin Tahsili Talebi )
818/m.106
4077/m.7,30
ÖZET : Dava, kampanyalı satış esasına dayalı olarak satın alınan aracın
kararlaştırılan sürede teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan zararın tazmini talebine
ilişkindir. Bu nevi uyuşmazlıkların genel hükümlere göre çözümlenmesi gerekir.
Teslim edilmeyen aracın rayiç bedeli istendiğine göre müspet zararın istendiği açıktır.
Sözleşmeye aykırılık nedeniyle müspet zarar talep edildiğinde, kalan borç tazminat
alacağından düşülerek hesaplama yapılması gerekir. Açıklanan hususlar nazara
alınmadan yazılı gerekçe ile ödenen bedelin tahsiline karar verilmesi hatalıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin feshi davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine
yönelik olarak verilen hükmü n süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi
üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, taraflar arasında düzenlenen 28.12.1998 tarihli sözleşme ile P.
marka 2 OTD HB model aracın satımı hususunda anlaştıklarını, 2.192.465.000.-TL
peşin ödendiğini, kalan bedelin 60 ayda ve 62. 1 26.000.-TL'lık taksitler halinde
ödeneceğini, otomobilin Ocak 2000'de teslim edilmesi gerekirken teslim edilmediğini,
aracın rayiç değeri olan 12.000.000.000.-TL'nın tahsili için girişilen İcra takibine
haksız olarak İtiraz edildiğini ileri sürerek, aracın teslimi, mümkün olmadığı taktirde
alacağın % 40 inkar tazminatı ile tahsilini istemiş, yargılama sırasında talebinin aracın
rayiç değerinin tahsili yönünde olduğunu açıklamıştır.
Davalılar, davaya cevap vermemişlerdir.
Mahkemece, taraflar arasındaki sözleşme gereğince otomobilin Ocak 2000 tarihinde
teslimi gerekirken davalının edimini yerine getirmediği, bu nedenle davacının taksit
ödemelerini 28.05.2000 tarihinde durdurduğu, son senet tarihinin 28.12.2003 tarihi
olup, ödemeler tamamlanmadığından davacının aracın rayiç değerini değil, ancak
ödediklerini geri isteyebileceği, davalının 27.07.2000 tarihinde temerrüde düştüğü
gerekçesi ile sözleşmenin feshine, 3.968.607.000.-TL asıl alacak ve
2.579.594.550.TL'nın davalıdan tahsiline ilişkin verilen karar davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
1- Davacı vekilinin 05.06.2003 tarihli celsede davanın itirazın iptali davası olmadığını
açıklaması karşısında davacının sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, kampanyalı satış esasına dayalı olarak satın alınan aracın kararlaştırılan
sürede teslim edilmemesi nedeniyle doğan zararın tazminine ilişkindir. 4077 Sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'un kampanyalı satışları düzenleyen 7.
maddesinde satılanın geç teslim veya hiç teslim edilmemesi nedeniyle uğranılan
zararlara ilişkin açık bir düzenleme bulunmadığından, anılan yasanın 30. maddesi
gereğince bu tür uyuşmazlıkların genel hükümlere göre çözümleneceği kabul
edilmelidir.
Taraflar arasında düzenlenen 28.12.1998 tarihli "Sabit Fiyat Garantili P. Otomobil
Sözleşmesi"nde peşinat olarak 2.192.465.000.-TL, taksit miktarları 62.126.000.TL
olmak üzere toplam bedelin 5.920.000.000.-TL ve araç tesliminin Ocak 2000 alacağı
kararlaştırılmıştır. Teslim tarihinin Ocak 2000 olmasına ve bu sürede araç teslim
edilmemesine rağmen davacı, Mayıs 2000 tarihine kadar taksitlerini düzenli olarak
ödemiş olup, 13 Temmuz 2000 tarihli ihtarnamesi ile aracın 7 gün içinde teslimini ya
da anahtar teslim fiyatı olan 12.000.000.000.-TL'nın ödenmesini istemiş, verilen
sürede aracın teslim edilmemesi üzerine de bu davada aracın rayiç bedeli olarak
12.000.000.000.-TL'nın tazmin edilmesini talep etmiştir. Satım sözleşmesi tam iki
taraflı sözleşme olup, satıcının temerrüde düşmesi halinde alıcı, BK'nun 106.
maddesindeki seçimlik haklarını kullanabilir. Dava konusu olayda davacı alıcı, teslim
edilmeyen aracın rayiç değerini istediğine göre sözleşmeye aykırılık nedeni ile olumlu
( müspet ) zararını istediği açık ve belirgindir. Olumlu ( müspet ) zarar ise
sözleşmenin yerine getirilmemesi nedeniyle uğranılan zarar olup, alacaklının mal
varlığının, borcun yerine getirilmesi sonucu ulaşacağı durum ile borcun yerine
getirilmemesinden dolayı göstereceği durum arasındaki fark olarak açıklanabilir.
Alıcının ifadaki menfaatinin zedelenmesi nedeniyle doğan zarardan satıcı
sorumludur. Davacı, davalının sözleşmeye aykırı davranması nedeniyle olumlu zarar
istediğine göre, sözleşmeyi halen ayakta tutmaktadır. Bu durumda, sözleşme ilişkisi
ayakta kalır; ne var ki, asıl edimin yerini tazminat borcu alır ( Prof. Dr. Selahattin Sulhi
Tekinay, Borçların İfası, İhlali, Sona Erme Sebepleri ve Nevileri, 1967, sh. 166 ).
Böyle olunca zarar giderilmesi konusu ifadaki menfaat olduğundan ödenen miktar
geri istenemeyeceğinden bu miktara hükmedilemez.
Bu açıklamalardan sonra, alacaklı sözleşmeyi ayakta tutmak suretiyle olumlu zararını
istediği taktirde, öncelikle kendi edimini yerine getirip getirmeyeceği meselesi
üzerinde durmak gerekir. Doktrinde müspet zararın hesabı ile ilgili, mübadele teorisi
ve fark teorisi olmak üzere iki teori vardır ( Prof. Dr. Fikret Eren, Borçlar Hukuk Genel
Hükümler, Cilt 2, 5. Bası, sh. 1 106 ). Mübadele teorisinde mütemerrit borçlu kendi
edimi yerine tazminat ödemek zorunda kalırken, alacaklı kendi edimini aynen yerine
getirmek zorundadır. Doktrin ve uygulamada daha fazla benimsenen fark teorisine
göre ise alacaklı mütemerrit borçluya karşı borçlandığı kendi edimini aynen ifa etmek
zorunda değildir. Bu durumda alacaklı, tazminat alacağından kendi borcunu düşürür
ve geri kalan kısmı ister. Özellikle somut dava konusu olayda olduğu gibi, edimini
yerine getirmede temerrüde düşen, hatta mali bakımdan acz içerisinde olduğu bilinen
borçluya, bakiye satım bedelinin peşinen ödenmesini istemek hakkaniyet ilkeleri ile
de bağdaşmaz. Böyle olunca mahkemece, davacının sözleşmeye aykırılık nedeniyle
olumlu ( müspet ) zararını talep edebileceği kabul edilerek, satışa konu edilen aracın,
ihtar tarihindeki ( 13 Temmuz 2000 ) rayiç değerinin uzman bilirkişi vasıtası ile tespiti
ile bundan davacının kalan taksitlerinin mahsup edilmesi ve bakiye zarardan
davalıların sorumlu tutulması gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya
aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davacının sair temyiz
itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün
davacı yararına BOZULMASINA, 12.07.2004 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/3227
K. 2003/7356
T. 5.6.2003
• SÖZLEŞMENİN İPTALİ ( Tüketici Hakem Heyetine Yasal Sürede Başvurmak Vereceği Kararların Tüketici Mahkemelerinde Delil Olarak İleri Sürülebileceği )
• KAPIDAN SATIŞ ( Alınan Mutfak Robotu/Malın Kalitesiz Ve Standartlara Uygun
Olmaması - Tüketici Hakem Heyetine Yasal Sürede Başvurmak )
• TÜKETİCİ SORUNLARI HAKEM HEYETİ KARARI ( Hakem Heyetine Başvuru
Nedeniyle Davanın Süresinde Açıldığının Kabulü Gereği )
• TÜKETİCİNİN MALI İADESİ ( Sözleşmede 7 Gün İçerisinde Hiç Bir Sebep
Göstermeden İade Etme Hakkı Bulunması )
• HAKEM HEYETİNE YASAL SÜREDE BAŞVURU ( Davanın Süresinde
Açıldığının Kabulü - İşin Esasına Girilerek Karar Verilmesi Gerektiği )
4077/m. 22/4
ÖZET : Davacı, malı satın aldığı 1.6.2001 tarihinden üç gün sonra Tüketici Hakem
Heyetine yasal sürede başvurmakla, sözleşmeyi fesih iradesini açıkça bildirmiştir.
4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 22/4 fıkrası "Tüketici
sorunları Hakem Heyetlerinin vereceği kararlar, tüketici mahkemelerinde delil olarak
ileri sürülebileceğine göre tüketici sorunları hakem heyetine başvurusu nedeniyle
davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki sözleşmenin iptali davasının yapılan yargılaması
sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen
hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi
gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı şirketin pazarlama görevlisinin 1.6.2001 günü evine gelerek
kapıda mutfak malzemesi olan robotu taksitle satmak istediğini, satışa ilişkin
sözleşmeyi imzaladığını, ancak mutfak robotunun kalitesiz ve standardına uygun
olmadığını, Hakem Heyetinin kararına rağmen davalının sattığı malzemeyi iade
almayarak temerrüde düştüğünü ileri sürerek sözleşmenin geçersiz ve davalıya
borçlu olmadığının tesbitine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın süresinde açılmadığından reddine karar verilmiş; hüküm,
davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında yapılan satışın kapıdan satış olduğu uyuşmazlık konusu değildir.
4077 sayılı kanunun 8/2. maddesine göre bu tür satışlarda, tüketici yedi günlük
tecrübe ve muayene süresi sonuna kadar malı, kabul veya hiçbir gerekçe
göstermeden reddedilmekte serbesttir. Davacı, malı satın aldığı 1.6.2001 tarihinden
üç gün sonra Tüketici Hakem Heyetine yasal sürede başvurmakla, sözleşmeyi fesih
iradesini açıkça bildirmiştir. 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun
22/4 fıkrası "Tüketici sorunları Hakem Heyetlerinin vereceği kararlar, tüketici
mahkemelerinde delil olarak ileri sürülebileceğine göre tüketici sorunları hakem
heyetine başvurusu nedeniyle davanın süresinde açıldığının kabulü gerekir. Hal
böyle olunca işin esasına girilerek hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi
gerekirken, aksine düşüncelerle yazılı şeklide davanın reddine karar verilmesi usul ve
yasaya aykırıdır. Bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenle temyiz olunan kararın davacı yararına
BOZULMASINA, 5.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/786
K. 2003/6435
T. 16.6.2003
• GENEL KREDİ SÖZLEŞMESİ ( Faiz Oranının Artırılması Nedeniyle
Uyarlanması Talebi - Sözleşmede Hüküm Bulunması Ve Ticari Nitelikli Olduğu
İçin Reddi Gereği )
• FAİZİN TEK TARAFLI OLARAK ARTIRILMASI ( Kredi Sözleşmesinde Hüküm
Bulunması Nedeniyle - Günün Koşullarının Gerektirmesi Ve Ticari Nitelikli
Olması )
• UYARLAMA DAVASI ( Kredi Sözleşmesinde Öngörülen Faizin Artırılması
Nedeniyle - Sözleşmede Hüküm Bulunması Ve Ahde Vefa İlkesi/Reddi gereği )
• AHDE VEFA İLKESİ ( Kredi Sözleşmesinde Faizin Artılması - Hüküm
Bulunması/Uyarlama Davasının Reddi Gereği )
6762/m. 20
4721/m.2
4077/m.10
ÖZET :Davacı, davalı banka tarafından faiz oranı yükseltilen kredi sözleşmesinin
uyarlanmasını istemiştir. Kullanılan kredi davacı şirkete ticari araç alımına ilişkin olup,
düzenlenen sözleşmede ticari nitelikli Genel Kredi Sözleşmesi olduğundan taraflar
arasındaki Genel Kredi Sözleşmesi davalı bankaya faiz oranlarını tek taraflı olarak
artırma ve ödeme planını değiştirme yetkisi verdiği, davacının tacir olduğu, sözleşme
yaparken basiretli bir işadamı gibi hareket etmesi gerektiği, sözleşme koşullarını
serbest iradesiyle kabul ettiği, ülkede yaşanan ekonomik gelişmelerin ve kaynak
maliyeti artışının faiz oranları artışını zorunlu kıldığı, öngörülen artışın hak ve nesafet
kurallarına göre fahiş sayılamayacağı ve sözleşmeye hakimin müdahalesini
gerektiren bir durum bulunmadığı, ahde vefa prensibinin de bunu gerektirdiğinin
kabulü gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Eskişehir Asliye 3. Hukuk Mahkemesi'nce
verilen 13.11.2002 tarih ve 2001/492-2002/882 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi
davalı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla, dosya içerisindeki dilekçe, layihalar, duruşma tutanakları ve tüm
belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin taraflar arasında imzalanan 6.6.2000 tarihli kredi
sözleşmesi ile 17.000.000.000 TL. kredi kullandığını, davalının ekonomik kriz sonrası
kredi faiz oranını tek taraflı olarak %6'ya çıkardığını ileri sürerek sözleşmenin
uyarlanmasını istemiştir.
Davalı vekili, taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesinin müvekkiline faiz oranının
artırılması yetkisi verdiğini savunarak ahde vefa ilkesi gereğince davanın reddini
istemiştir.
Mahkemece, toplanan deliller ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, sözleşmenin
4077 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, anılan yasanın 10.
maddesine göre davalı bankanın tüketici aleyhine tek taraflı karar alamayacağı
gerekçesiyle aylık faiz oranının 2,8 olarak belirlenmesine karar verilmiştir.
Kararı, davalı vekili temyiz etmiştir.
Dava, davalı banka tarafından faiz oranı yükseltilen kredi sözleşmesinin uyarlanması
istemine ilişkindir. Mahkemece, 4077 sayılı yasa kapsamında değerlendirilmesi
gereken sözleşmeye ilişkin olarak aynı yasanın 10. maddesine göre bankanın tüketici
aleyhine tek taraflı olarak karar alamayacağı gerekçesiyle dava kabul edilmiştir.
Kullanılan kredi davacı şirkete ticari araç alımına ilişkin olup, düzenlenen sözleşmede
ticari nitelikli Genel Kredi Sözleşmesi olduğundan somut olayda 4077 sayılı Kanun
hükümleri uygulanamaz. Taraflar arasındaki Genel Kredi Sözleşmesi'nin 4. ve Ek
Hükümlerinin Ek 2. maddesinin ( 6. paragraf ) davalı bankaya faiz oranlarını tek
taraflı olarak artırma ve ödeme planını değiştirme yetkisi verdiği, davacının tacir
olduğu ve TTK.nun 20. maddesine göre sözleşme yaparken basiretli bir işadamı gibi
hareket etmesi gerektiği, sözleşme koşullarını serbest iradesiyle kabul ettiği, ülkede
yaşanan ekonomik gelişmelerin ve kaynak maliyeti artışının faiz oranları artışını
zorunlu kıldığı, öngörülen artışın hak ve nesafet kurallarına göre fahiş
sayılamayacağı ve sözleşmeye hakimin müdahalesini gerektiren bir durum
bulunmadığı ahde vefa prensibinin de bunu gerektirdiği gözetilmeden mahkemece
yetersiz rapora dayanılarak davanın reddi yerine kabulüne karar verilmesi doğru
görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulüyle
hükmün BOZULMASINA, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene
iadesine, 16.06.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/8638
K. 2003/4611
T. 16.6.2003
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREVİ ( Tüketici Tarafından Açılan Davalarda
Görevli Olması - Bankanın Tüketici Kredisinden Dolayı Açtığı Davada Görevli
Olmaması )
• BANKANIN TÜKETİCİ KREDİSİNDEN DOLAYI AÇTIĞI DAVA ( Görevli
Mahkeme - Tüketici Mahkemesinin Görevli Olduğu Dava ve İşler )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Bankanın Tüketici Kredisinden Dolayı Açtığı Davanın
Tüketici Mahkemesinin Görevine Girmemesi )
4077/m.10,23
ÖZET : Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun amacı kanunun adından da
anlaşılacağı gibi tüketiciyi korumaktır. Başka bir deyimle bu kanunun
uygulanmasından
kaynaklanan
uyuşmazlıkların
Tüketici
Mahkemesinde
görülebilmesi davanın tüketici tarafından açılması halinde mümkündür. Somut olayda
ise, dava tüketici tarafından değil tüketici kredisini vermiş olan banka tarafından
açılmıştır. Bu durumda Tüketici Mahkemeleri'nin görevli olduğu gerekçesiyle verilen
görevsizlik kararı doğru değildir.
DAVA : Dava, tüketici kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için
girişilen icra takibine yönelik itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddine, dosyanın talep halinde
Tüketici Mahkemesine gönderilmesine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından
temyiz edilmiştir.
KARAR : Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanununun amacı kanunun adından da
anlaşılacağı gibi tüketiciyi korumaktır. Başka bir deyimle bu kanunun
uygulanmasından
kaynaklanan
uyuşmazlıkların
Tüketici
Mahkemesinde
görülebilmesi davanın tüketici tarafından açılması halinde mümkündür. Somut olayda
ise, dava tüketici tarafından değil tüketici kredisini vermiş olan banka tarafından
açılmıştır.
SONUÇ : Bu durumda işin esasına girilerek uyuşmazlığın toplanacak deliller
çerçevesinde oluşacak duruma göre çözümlenmesi gerekirken, dava dilekçesinin
görev yönünden reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir.
KARŞI OY YAZISI :
Dava konusu uyuşmazlık, tüketici kredisinden kaynaklanmaktadır.
4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'un 10. maddesinde ""tüketici
kredisi"" düzenlenmiş olup, aynı yasanın 23. maddesinde ise bu kanunun
uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara Tüketici Mahkemesinde
bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Açıklanan nedenle, mahkemece tüketici kredisinden kaynaklanan uyuşmazlığın
Tüketici Mahkemesinde görülmesi gerektiği gerekçesiyle dava dilekçesinin görev
yönünden reddine karar verilmesi usul ve yasaya uygun olup, hükmün onanması
gerektiğinden sayın çoğunluğun bozma şeklinde oluşan görüşüne katılamıyorum.
Başkan
Coşkun KOÇAK
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/7732
K. 2003/7848
T. 15.9.2003
• UYARLAMA DAVASI ( Taşıt Kredi Sözleşmesi Uyarınca Kararlaştırılan Aylık
Taksitlerin Olumsuz Ekonomik Koşullar Nedeniyle Ödenmesinin İmkansız Hale
Gelmesi Üzerine Açılmış Dava Olması )
• GÖREV ( Dava Konusu Taşıt Kredi Sözleşmesinin Tüketici Kredisi Niteliğinde
Olduğu ve Bu Nedenle Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olduğunun
Gözetilmesinin Gerekmesi )
• TÜKETİCİ KREDİSİ ( Dava Konusu Taşıt Kredi Sözleşmesinin Tüketici Kredisi
Niteliğinde Olduğu ve Bu Nedenle Tüketici Mahkemelerinin Görevli Olduğunun
Gözetilmesinin Gerekmesi )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİ ( Dava Konusu Taşıt Kredi Sözleşmesinin Tüketici
Kredisi Niteliğinde Olduğu ve Bu Nedenle Tüketici Mahkemelerinin Görevli
Olduğunun Gözetilmesinin Gerekmesi )
4077/m.10
ÖZET : Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden kullanılan kredinin ticari
araç alımına ilişkin olmayıp, düzenlenen sözleşmenin de tüketici kredisi niteliğinde
olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında mahkemece, davacının aldığı kredinin
4077 sayılı kanunun 10. maddesinde düzenlenen tüketici kredisi olarak kabul
edilmesi ve işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Tüketici Mahkemesi'nce verilen
07.03.2002 tarih ve 2001/1181-2002/249 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi
davacı vekili ve davalı B....dırbank A.Ş. vekili tarafından istenmiş ve temyiz
dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi
Ata Durak tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki
dilekçe layihalar, duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra
işin gereği görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı D....bank A.Ş. arasında imzalanan dövize
endeksli taşıt kredi sözleşmesi uyarınca kararlaştırılan aylık taksitlerin, olumsuz
ekonomik gelişmeler sonucunda, müvekkili açısından, ödenmesi imkansız hale
geldiğini ileri sürerek, sözleşmenin değişen şartlara uyarlanmasını talep ve dava
etmiştir.
Davalı banka vekili, davanın reddini savunmuştur.
Davalı S.... Pazarlama A.Ş. vekili savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece, toplanan kanıtlara dayanılarak, davanın döviz karşılığı ödeme yapılmak
üzere imzalanan sözleşmenin uyarlanması ile ilgili olduğu, bu konunun genel
hükümler çerçevesinde incelemesi gerektiği gerekçesiyle mahkemenin görevsizliğine,
karar kesinleştiğinde ve talep halinde dosyanın görevli İstanbul Asliye Hukuk
Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili ile davalılardan B....bank A.Ş. vekili temyiz etmiştir.
1-Dava, dövize endeksli taşıt kredi sözleşmesinin, değişen şartlara uyarlanması
istemine ilişkindir. Dosyada bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesinden kullanılan
kredinin ticari araç alımına ilişkin olmayıp, düzenlenen sözleşmenin de tüketici kredisi
niteliğinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu durum karşısında mahkemece, davacının
aldığı kredinin 4077 sayılı kanunun 10. maddesinde düzenlenen tüketici kredisi
olarak kabul edilmesi ve işin esası incelenerek sonucuna göre bir karar verilmesi
gerekirken, yazılı şekilde hüküm kurulması doğru olmamış, davacı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulü ile kararın bozulması gerekmiştir.
2- Davalı vekilinin temyiz itirazlarının gelince, bozma neden ve şekline göre, davalı
vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle, davacı vekilinin temyiz
itirazlarının kabulü ile kararın davacı yararına BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bentte
açıklanan nedenlerle davalı vekilinin temyiz itirazlarına incelenmesine şimdilik yer
olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz edene iadesine,
15.09.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/93
K. 2004/9462
T. 7.10.2004
• TÜKETİCİ KREDİ SÖZLEŞMESİNDEN DOLAYI KEFİLDEN YAPILAN FAZLA
TAHSİLAT NEDENİYLE İSTİRDAT TALEBİ ( Görevli Mahkeme - Ticaret
Mahkemesi ile Tüketici Mahkemesi Arasındaki İlişkinin Görev İlişkisi Olması )
• KEFİLDEN YAPILAN FAZLA TAHSİLATIN İSTİRDADI TALEBİ ( Tüketici Kredi
Sözleşmesinden Kaynaklanan Alacak Nedeniyle - Görevli Mahkeme )
• İSTİRDAT TALEBİ ( Tüketici Kredi Sözleşmesine Kefil Olan Davacıdan Yapılan
Fazla Tahsilat İçin - Görevli Mahkeme )
• GÖREVLİ MAHKEME ( Tüketici Kredi Sözleşmesine Kefil olan Davacıdan
Yapılan Fazla Tahsilat Nedeniyle Açılan İstirdat Davasında )
4077/m.3, 10, 23/1
1086/m.1
ÖZET :Dava, Tüketici Kredisi Sözleşmesine kefalet nedeniyle ödenen fazla bedelin
istirdatı istemine ilişkindir. Davacı, kefili olduğu tüketici kredisinden dolayı davalının
Tüketici yasasına da aykırı davranarak fazladan tahsilat yaptığını ileri sürmüş
olmasına göre; tarafların sıfatına, uyuşmazlığın niteliğine ve uygulanması istenilen
yasal hükümlere göre, bu davaya bakmak 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması
Hakkındaki Kanun'un 3, 10 ve 23/1 nci maddesi hükümleri karşısında, Tüketici
Mahkemelerinin görevine girmektedir. Ticaret Mahkemesi ile Tüketici Mahkemesi
arasındaki ilişki görev ilişkisidir. Bu nedenle, mahkemece dosyanın o yerdeki Tüketici
Mahkemesinde görülebilmesi için görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı
şekilde işin esasına girilerek karar verilmesi doğru görülmemiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada Mersin Asliye Ticaret Mahkemesi'nce
verilen 11.7.2003 tarih ve 2002/749-2003/426 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi
davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği
anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi M.Pınar Şengel tarafından
düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma
tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,
düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin esas borçlusu Ali Osman H olduğu Tüketici
Kredi Sözleşmesinde dava dışı Mithat K ile birlikte kefil olduğunu, davalı bankanın
yaptığı icra takibi sırasında asıl borçlunun borcunu kabul etmesine rağmen, bankanın
alacağını asıl borçlu yerine kefillerden tahsil ettiğini, kefil olunan 1.380.416.000
TL.sının yarısından müvekkilinin sorumlu olmasına rağmen davacının alacağının
tamamını tahsil ettiğini ileri sürerek, fazladan tahsil edilmiş olan 1.000.000.000 TL
sının faiziyle birlikte tahsilini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, benimsenen bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına
göre, sabit görülmeyen davanın reddine karar verilmiştir.
Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, Tüketici Kredisi Sözleşmesine kefalet nedeniyle ödenen fazla bedelin
istirdatı istemine ilişkindir. Davacı, kefili olduğu tüketici kredisinden dolayı davalının
Tüketici yasasına da aykırı davranarak fazladan tahsilat yaptığını ileri sürmüş
olmasına göre; tarafların sıfatına, uyuşmazlığın niteliğine ve uygulanması istenilen
yasal hükümlere göre, bu davaya bakmak 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması
Hakkındaki Kanun'un 3, 10 ve 23/1 nci maddesi hükümleri karşısında, Tüketici
Mahkemelerinin görevine girmektedir.
Mahkemelerin görevi, dava şartlarından olup, yargılamanın her aşamasında re'sen
dikkate alınması gerekmektedir. HUMK.'nun 1. maddesi uyarınca mahkemelerin
görevi kanunla belirlenir. Buna göre, Ticaret Mahkemesi ile Tüketici Mahkemesi
arasındaki ilişki görev ilişkisidir. Bu nedenle, mahkemece dosyanın o yerdeki Tüketici
yasasından kaynaklanan davalara bakmakla görevlendirilen mahkemede
görülebilmesi için görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, yazılı şekilde işin esasına
girilerek karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davacı vekilinin esasa yönelik temyiz itirazlarının
şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenle kararın BOZULMASINA, (
2 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle davacı vekilinin esasa ilişen temyiz
itirazlarının incelenmesine şimdilik yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği
halinde temyiz edene iadesine, 7.10.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/2500
K. 2004/11644
T. 29.11.2004
• FERDİ KREDİ SÖZLEŞMESİNİN İPTALİ DAVASI ( Kredi Sözleşmesinin Hata ve
Hileye Müsteniden İmzalattırılması Nedeniyle )
• GÖREV ( Ferdi Kredi Sözleşmesinin İptaline İlişkin Davanın Tüketici
Mahkemelerinde Açılmasının Gerekmesi-Görevin Kamu Düzenine İlişkin Olması
Nedeniyle Yargılamanın Her Aşamasında Re'sen Gözetilmesi )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİNİN GÖREV ALANI ( Ferdi Kredi Sözleşmelerinin
İptaline İlişkin Davaların Görüm Yerinin Tüketici Mahkemeleri Olması )
• RESEN GÖZETME ( Mahkemelerin Görevinin Kamu Düzenine İlişkin Olması
Nedeniyle Yargılamanın Her Aşamasında Resen Gözetilmesinin Gerekmesi )
• GÖNDERME KARARI ( Ferdi Kredi Sözleşmesinin İptali Davası Tüketici
Mahkemelerinin Görev Alanına Girdiğinden Dosya Hakkında Görevsizlik ve
Gönderme Kararı Verilmesinin Gerekmesi )
4077/m.3,10,23
818/m.61
1086/m.7
ÖZET : Ferdi kredi sözleşmesinin iptaline ilşkin davaya bakmak Tüketici
Mahkemelerinin görevine girmektedir. Mahkemelerin görevi, kamu düzenine ilişkin
olup, yargılamanın her aşamasında re'sen dikkate alınması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İstanbul Asliye 7.Ticaret Mahkemesi'nce
verilen 27.05.2003 tarih ve 1994/541-2003/513 sayılı kararın Yargıtay'ca incelenmesi
davalı Müflis Bankası vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde
verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Berkant Şengel
tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar,
duruşma tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği
görüşülüp, düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin davalı A Otomotiv Ltd.Şti.nden otomobil
alınması hususunda bu şirketin temsilcisi davalı Recep S ile anlaşma sağladıklarını,
anılan bu davalının vasıtasıyla davalı bankadan 36 ay vadeli 25.554 USD kredi
kullanıldığını, işlemleri ise bankanın görevlisi davalı Ümit B'nin yaptığını, ferdi kredi
sözleşmesinin 7 nci maddesinin boş olarak imzalattırıldığını, aracın süresinde ve
sonrasında teslim edilmediğini, davalıların eylemleriyle bahse konu kredi tutarının
davalı Recep S hesabına geçirildiğini, boş olarak imzalattırılan talimatların sonradan
doldurulduğunu, davalı Recep S hakkında dolandırıcılık suçundan dolayı şikayette
bulunulduğunu iddia ederek, hata ve hileye müsteniden imzalattırılan ferdi kredi
sözleşmesinin iptaline, talebin reddi halinde davalı banka dışındaki davalılardan
25.554 USD.nin tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı Ümit B vekili, müvekkilinin davalı bankanın memuru olduğunu, kredi
sözleşmesinde imzalanması gerekli yerleri gösterdiğini, iddiaların yersiz bulunduğunu
bildirerek, davanın reddini istemiştir.
Davalı M Bankası A.Ş. vekili, davada müvekkilinin sıfatının bulunmadığını, kredi
temin eden olarak sözleşmenin gereğinin yapıldığını, davacının talimatıyla kredi
bedelinin, davalı A Otomotiv Tic.Ltd.Şti. hesabına ödendiğini savunmuştur.
Diğer davalılar, davaya yanıt vermemiştir.
Mahkemece, iddia, savunma, toplanan kanıtlar ve benimsenen bilirkişi raporuna
göre, davacı ile davalı banka arasında ferdi kredi taahhütnamesi imzalandığı,
bankanın sözleşmenin gereklerine uymadığı, kredi kullanımına neden olan otomobille
ilgili rehin sözleşmesine uyulmadan, kredi bedelini davalı diğer şirkete teslim etmekle
ağır kusurlu olduğu, davalı Ümit B'nin davacıyı hata ve hileye sevk eden
davranışlarda bulunduğu hususunun ispat edilemediği, diğer davalıların ise, taahhüt
ettikleri otomobili davacıya teslim etmedikleri gerekçesiyle, davalı Ümit B hakkındaki
davanın pasif husumet nedeniyle reddine, diğer davalılar bakımından davanın
kabulüne, 24.12.1993 tarihli ferdi kredi sözleşmesinin iptaline karar verilmiştir.
Kararı, davalı Müflis M Bankası İflas İdaresi vekili temyiz etmiştir.
1- Dava, ferdi kredi sözleşmesinin iptali, talebin kabul edilmemesi halinde kredi
sözleşmesi uyarınca sebepsiz zenginleştiği iddia edilen davalılardan 22.554 Doların
tahsili istemine ilişkindir.
06.03.2003 tarihinde kabul edilen, 14.03.2003 tarih 25048 sayılı Resmi Gazetede
yayınlanan 4822 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda değişiklik
Yapılmasına Dair Kanunu'nun 38 nci maddesi hükmü uyarınca dava konusu olaya
uygulanacak hükümlerin yayınlanmasından 3 ay sonra yürürlüğe gireceği
belirtilmekle, 4077 sayılı Tüketicilerin Korunması Hakkındaki Kanun'un 3/c, 10 ve
23/1 nci maddesi hükümleri karşısında, bu davaya bakmak Tüketici Mahkemelerinin
görevine girmektedir.
Mahkemelerin görevi, kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında
re'sen dikkate alınması gerekmektedir. Bu nedenle, mahkemece, görevsizlik kararı
verilerek dosyanın İstanbul Tüketici Mahkemesi'ne gönderilmesine karar verilmesi
için hükmün bozulması gerekmiştir.
2- Bozma sebep ve şekline göre, davalı Müflis M Bankası İflas İdaresi vekilinin diğer
temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) numaralı bentte açıklanan nedenle davalı Müflis M Bankası
İflas idaresi vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile kararın BOZULMASINA, ( 2 )
numaralı bentte açıklanan nedenlerle mümeyyiz davalı vekilinin diğer temyiz
itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, ödediği temyiz peşin harcın isteği
halinde temyiz edene iadesine, 29.11.2004 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/3948
K. 2005/10375
T. 20.6.2005
• HUKUKİ İŞLEMİN 4077 SAYILI YASA KAPSAMINDA KALIP KALMADIĞI (
Taraflar Arasında Mal Ve Hizmet Satışına İlişkin Bir Hukuki İşlemin Olması
Gereği - Görevli Mahkeme )
• TAŞIT KREDİSİ SÖZLEŞMESİ ( Alınan Kredinin Davalı Şirket İçin Kullanılacağı
Anlaşılmasına Göre Kredinin 4077 Sayılı Yasanın 10.Maddesinde Açıklanan
Tüketici Kredisi Olarak Kabulüne Olanak Olmadığı - Genel Mahkemelerin
Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ KREDİSİ ( Taşıt Kredisi Sözleşmesi/Alınan Kredinin Davalı Şirket
İçin Kullanılacağı Anlaşılmasına Göre Kredinin 4077 Sayılı Yasanın
10.Maddesinde Açıklanan Tüketici Kredisi Olarak Kabulüne Olanak Olmadığı Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Taşıt Kredisi Sözleşmesi/Alınan Kredinin Davalı Şirket İçin
Kullanılacağı Anlaşılmasına Göre Kredinin 4077 Sayılı Yasanın 10.Maddesinde
Açıklanan Tüketici Kredisi Olarak Kabulüne Olanak Olmadığı - Genel
Mahkemelerin Görevli Olduğu )
4077/m.1,2,3,10
ÖZET : Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için
taraflar arasında mal ve hizmet satışına ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davanın konusunu oluşturan temel ilişkinin davalı Özcan şirketi
tarafından alınan taşıt kredisi sözleşmesinden kaynaklandığı, alınan kredinin davalı
şirket için kullanılacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda, kullanılan kredinin 4077 sayılı
yasanın 10.maddesinde açıklanan tüketici kredisi olarak kabulüne olanak yoktur.
Açıklanan nedenle, bu davanın tüketici mahkemesinde değil genel mahkemelerde
görülmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde taraflarca avukatı tarafından temyiz edilmesi
üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı Özcan Ltd.Şt.nin diğer davalı İsmail’in kefaleti ile dava dışı
İş bankasından taşıt kredisi aldığını, bankanın alacağını dava dışı Anar şirketine
temlik ettiğini bu şirketten de alacağı kendisinin temlik aldığını, ve davalılarca ödeme
yapılmadığından takip yaptığını ileri sürerek, itirazın iptali ile % 40 icra-inkar
tazminatına karar verilmesini istemiştir.
Davalılar, davanın reddini dilemişlerdir.
Mahkemece, kısmen itirazın iptaline karar verilmiş; hüküm, davacı ve davalı
tarafından temyiz edilmiştir.
4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunun
Amaç başlıklı 1. maddesinde yasanın amacı açıklandıktan sonra kapsam başlıklı 2.
maddesinde "Bu kanun, birinci maddesinde belirtilen amaçlarla mal ve hizmet
piyasalarında tüketicinin taraflardan birini oluşturduğu her türlü tüketici işlemini
kapsar." hükmüne yer verilmiştir. Yasanın 3. maddesinde mal; alışverişe konu olan
taşınır eşyayı, konut ve tatil amaçlı taşınmaz malları ve elektronik ortamda
kullanılmak üzere hazırlanan yazılım, ses, görüntü ve benzeri gayri maddi malları
ifade eder. Satıcı; kamu tüzel kişileri de dahil olmak üzere ticari veya mesleki
faaliyetleri kapsamında tüketiciye mal sunan gerçek veya tüzel kişileri kapsar.
Tüketici ise bir mal veya hizmeti ticari veya mesleki olmayan amaçlarla edinen
kullanan veya yararlanan gerçek yada tüzel kişiyi ifade eder şeklinde tanımlanmıştır.
Bir hukuki işlemin 4077 sayılı yasa kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın
amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen taraflar arasında mal ve hizmet satışına
ilişkin bir hukuki işlemin olması gerekir.
Somut uyuşmazlıkta, davanın konusunu oluşturan temel ilişkinin davalı Özcan şirketi
tarafından alınan taşıt kredisi sözleşmesinden kaynaklandığı, alınan kredinin davalı
şirket için kullanılacağı anlaşılmaktadır. Bu durumda, kullanılan kredinin 4077 sayılı
yasanın 10.maddesinde açıklanan tüketici kredisi olarak kabulüne olanak yoktur.
Açıklanan nedenle, bu davanın tüketici mahkemesinde değil genel mahkemelerde
görülmesi
gerekir.
Mahkemece
tüketici
mahkemesi
sıfatıyla
davanın
sonuçlandırılması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2-Bozma nedenine göre, diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan ( 1 ) nolu bent gereğince, temyiz olunan kararın
BOZULMASINA, ( 2 ) nolu bent gereğince diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer
olmadığına, peşin harcın istek halinde iadesine, 20.06.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/7861
K. 2005/14124
T. 29.9.2005
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( İncelemenin Takip Tarihindeki Hukuki Duruma
Göre Yapılması Gereği - Kredi Sözleşmesinden Doğan Davada İcra Takibinden
Sonraki Kanun Değişikliğinin Gözönünde Bulundurulamaması )
• KREDİ SÖZLEŞMESİNDEN DOĞAN ALACAK İÇİN YAPILAN İCRA TAKİBİNE
VAKİ İTİRAZIN İPTALİ TALEBİ ( Takip Tarihinden Sonraki Kanun Değişikliğinin
Gözönünde Bulundurulamayacağı )
•
TÜKETİCİNİN
KORUNMASI
HAKKINDAKİ
KANUNDA
DEĞİŞİKLİK
YAPILMADAN ÖNCE DÜZENLENEN VE TAKİBE KONAN KREDİ SÖZLEŞMESİ (
İtirazın İptali Davasında Takip Tarihindeki Duruma Göre Değerlendirme
Yapılacağı )
• TAKİP TARİHİNDEN SONRAKİ KANUN DEĞİŞİKLİĞİNİN GÖZÖNÜNDE
BULUNDURULAMAYACAĞI ( Kredi Sözleşmesinin Tüketiciyi Koruma
Kanunu'ndaki Emredici Hükümlere Aykırı Olduğu İddiası )
4077/m.6/A,10
ÖZET : Her davanın açıldığı tarihte hukuki durum ve koşullara göre
sonuçlandırılması ilkesinin istisnası itirazın iptali davalarıdır. Bu davalarda, itirazın
haklılığı takip tarihindeki hukuki duruma göre incelenip sonuçlandırılır. Olayda,
davacı, davalının kredi sözleşmesine istinaden kullandığı kredi taksitlerini süresinde
ödememesi nedeniyle yaptığı icra takibine yapılan itirazın iptalini talep etmektedir.
4077 sayılı Yasanın taksitle satışları düzenleyen maddesindeki değişiklik icra
takibinden sonra yapıldığından bu değişiklik önceden kurulmuş ve icra edilmiş
sözleşmelere şamil edilemez. Buna göre, uyuşmazlığın şekli bakımından yapıldığı
tarih itibariyle hukuki düzenlemeye aykırı olmayan sözleşme hükümlerine göre
çözümlenmesi gerekir.
DAVA : Taraflar arasında itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine yönelik olarak
verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalının 25.08.1997 tarihli kredi sözleşmesine istinaden kullandığı
kredi taksitlerini süresinde ödemediği gibi girişilen icra takibine de haksız olarak itiraz
ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, borcun dava dışı eşi tarafından üstlenilip ödendiğini savunarak davanın
reddini dilemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinde 4077 sayılı Yasanın
10. maddesinde belirtilen emredici koşullara uyulmadığından geçersiz olduğu, yine
anılan yasanın 6. maddesinde belirtilen muacceliyet koşuluna da yer verilmediği ve
davalının usulüne uygun temerrüde düşürülmediği, bu durumda sadece vadesinde
ödenmeyen taksitlerin yasal faizi ile istenebileceği sonucuna varılarak davanın
kısmen kabulüne ilişkin verilen karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 25.08.1997 tarihli kredi sözleşmesi uyarınca davalının
1.800.000.000 lira tutarında kredi kullandığı, aylık 246.640.834 liralık taksitler halinde
ve on ayda geri ödenmesinin kararlaştırıldığı ihtilafsızdır. Yine anılan sözleşmenin 8.
maddesinde temerrüt faiz oranının %165 olarak belirtildiği gibi, herhangi iki taksitin
vadesinde ödenmemesi durumunda ihtara gerek kalmaksızın bakiye taksitlerin
muaccel hale geleceği belirtilmiştir. İlk taksit dışında ödeme yapılmaması karşısında,
davacı 11.5.1998 tarihinde icra takibine girişmiş olup 16.1.2001 tarihli dilekçe ile
davalının tüm borca itiraz etmesi üzerine de, 27.12.2001 tarihinde iş bu itirazın iptali
davası açılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, her davanın açıldığı tarihteki hukuki durum ve koşullara
göre sonuçlandırılması gerektiği genel ilke ise de, itirazın iptali davaları bu ilkenin
istisnalarındandır. İtirazın iptali davaları ispat kuralları bakımından genel ilkelere göre
görülüp incelenen dava türlerinden ise de itirazın haklılığı, takip tarihindeki hukuki
duruma göre incelenip sonuçlandırılır. Somut olayda, davalı borçlunun temerrüdü
üzerine 11.5.1998 tarihinde icra takibine girişildiğine göre, bu tarihteki hukuki duruma
göre uyuşmazlık çözümlenmelidir. 4077 sayılı Yasanın taksitle satışları düzenleyen
6/A maddesindeki değişiklik 6.3.2003 tarih ve 4822 sayılı kanun ile getirilmiş
olduğundan maddi hukuk ile ilgili yasada yapılan değişikliklerin önceden kurulmuş ve
icra edilmiş sözleşmelere de şamil edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, sonradan
tüketici lehine yapılan bir takım düzenlemeler nedeniyle önceden kurulmuş ve bir
tarafın kendi edimlerini tamamen yerine getirdiği bir sözleşmenin tüm hükümlerini
geçersiz kılmasına olanak yoktur. Sözleşmede kararlaştırılan temerrüt faizi oranı
%165 olduğu halde davacı banka %125 temerrüt faizi talep etmiş olup davalı bu
oranın dahi afaki iyiniyet kurallarına aykırı fahiş olduğunu ileri sürmemiştir. Böyle
olunca, taraflar arasındaki sözleşme, 4077 sayılı yasada yapılan değişiklikten önce
olduğundan uyuşmazlığın şekli bakımından yapıldığı tarih itibariyle hukuki
düzenlemeye aykırı olmayan sözleşme hükümlerine göre çözümlenmesi zorunludur.
Mahkemece bu ilkeler çerçevesinde inceleme yapmak gerekirken, sözleşme geçersiz
kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün davacı yararına
BOZULMASINA, 29.9.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/9220
K. 2005/14972
T. 11.10.2005
• ERKEN ÖDEME İNDİRİMİ ( Sözleşmede Borcun Erken Ödenmesi Halinde
Davacıların Erken Ödeme İndiriminden Yararlanacaklarına İlişkin Herhangi Bir
Şart Bulunmamasına Göre Kapatma Ücreti Alınacağı Kararlaştırıldığından Bu
Şart Tarafları Bağlayacağı )
• KREDİNİN ERKEN ÖDENMESİ ( Sözleşmede Davacıların Erken Ödeme
İndiriminden Yararlanacaklarına İlişkin Herhangi Bir Şart Bulunmamasına Göre
Kapatma Ücreti Alınacağı Kararlaştırıldığından Bu Şart Tarafları Bağlayacağı )
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Sözleşme Tarafların Serbest İradeleriyle
Düzenlenmiş Olup Aksine Bir İddia Da İleri Sürülmemiş Olduğundan
Sözleşmede Haksız Şartların Varlığından Söz Edilemeyeceği - Erken Ödeme
İndirimi )
• SÖZLEŞMEDE HAKSIZ ŞART ( Sözleşme Tarafların Serbest İradeleriyle
Düzenlenmiş Olup Aksine Bir İddia Da İleri Sürülmemiş Olduğundan
Sözleşmede Haksız Şartların Varlığından Söz Edilemeyeceği - Erken Ödeme
İndirimi )
• TAVZİH AÇIKLAMA ( Talep Edilmesine Rağmen Karar İle Hüküm Altına
Alınmayan Bir Husus Tavzih Kararı İle Sonradan Hüküm Altına Alınamayacağı )
1086/m.455
4077/m.6
ÖZET : Davaya konu sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle henüz 4077 sayılı
Yasayı değiştiren 4822 sayılı Yasa yürürlüğe girmemiş olduğundan ve sözleşme
mevcut yasalara ve Bankalar Yasası ile Borçlar Kanunu hükümlerine aykırı
olmadığından, sözleşme tarafların serbest iradeleriyle düzenlenmiş olup, aksine bir
iddia da ileri sürülmemiş olduğundan, sözleşmede haksız şartların varlığından söz
edilemez. Anılan sözleşmede borcun erken ödenmesi halinde davacıların erken
ödeme indiriminden yararlanacaklarına ilişkin herhangi bir şart bulunmamaktadır.
Sözleşmede kredinin erken ödenmesi halinde kapatma ücreti alınacağı
kararlaştırıldığından bu şart tarafları bağlar.
Öte yandan, hükmün anlaşılamayacak biçimde bulunması, veya açıklıkla anlaşılamaz
ve çelişik fıkralar içermesi halinde bu usuli eksikler tavzih yoluyla düzeltilir. Ancak,
talep edilmesine rağmen karar ile hüküm altına alınmayan bir husus tavzih kararı ile
sonradan hüküm altına alınamaz.
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davalı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacılardan A. U'nun davalı bankadan 10.500.000.000.TL konut kredisi
kullandığını, diğer davacının da sözleşmeyi kefil olarak imzaladığını, kredinin 72 ayda
taksitler halinde geri ödenmesinin kararlaştırıldığını, davalının bu krediye karşılık
olarak hem ipotek aldığını hem de 26.023.000.000 TL tutarında teminat senedi
aldığını, kredi borcunu erkenden ödeyip borcu kapattıklarını, erken ödeme sırasında
davalı bankanın kendilerinden 558.997.677 TL erken kapatma ücreti ve %5 BSMV
istediğini, sözleşmede bulunan tüm bu şartların haksız şart niteliğinde bulunduğunu,
erken ödeme indiriminden yararlanmaları gerekirken davalının sözleşmeye
dayanarak erken ödeme bedeli istediğini, tüm bu hususların 4077 sayılı Yasa
kapsamına aykırı bulunduğunu ileri sürerek istenen 558.997.677 TL'den borçlu
olmadıklarının tespitine, erken ödeme indiriminden yararlanmalarının sağlanmasına,
bu nedenle fazladan ödenen paradan şimdilik 500.000.000 TL'nin tahsiline, ipoteğin
fekkine, teminat senedinin iadesine karar verilmesini istemiştir.
Davalı, aralarındaki sözleşmenin 1.6.2000 tarihinde düzenlendiğini, bu tarih itibariyle
4822 sayılı yasanın henüz yürürlükte bulunmadığını ve sözleşmenin Bankalar
Kanuna aykırı bir yanının bulunmadığını savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen 1.6.2000 tarihli sözleşmenin haksız şartlar
içerdiği ve 4077 sayılı Yasanın 6. maddesine aykırı bulunduğu, anılan kredinin 49 ay
geri ödemeli olması halinde davacıların 2.838.196.924 TL daha az ödemede
bulunmalarının gerektiği gerekçe gösterilerek davacıların 2.838.196.924 TL fazla
ödediklerinin tespitiyle şimdilik bunun 500.000.000 TL'sinin tahsiline, ipoteğin fekkine,
teminat senedinin iadesine karar verilmiş; davacıların talebi üzerine de tavzih kararı
ile de davacıların erken ödeme nedeniyle davalıya 558.997.677 TL borçlu
olmadıklarının tespitine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
Davada dayanılan 1.6.2000 tarihli sözleşmenin düzenlendiği tarih itibariyle henüz
4077 sayılı Yasayı değiştiren 4822 sayılı Yasa yürürlüğe girmemiş olup davada
dayanılan sözleşmenin yürürlükteki mevcut yasalara ve Bankalar Yasası ile BK
hükümlerine aykırı herhangi bir yönü bulunmamaktadır. Sözleşme tarafların serbest
iradeleriyle düzenlenmiş olup, aksine bir iddia da ileri sürülmemiştir.
O nedenle, sözleşmede haksız şartların varlığından söz edilemez. Anılan
sözleşmede borcun erken ödenmesi halinde davacıların erken ödeme indiriminden
yararlanacaklarına ilişkin herhangi bir şart bulunmadığı gibi o tarih itibariyle bu
konuda mevcut bir yasal düzenleme de yoktur. O nedenle sözleşme hükümleri
tarafları bağlar. Mevcut sözleşmenin 10. maddesi ve özellikle bu sözleşmenin eki
mahiyetinde olduğu belirtilen ödeme planı altındaki ( 3 ) maddesinde açıkça "iş bu
kredinin vadesinden önce kapatılması durumunda bankaca kalan bakiye üzerinden
%9 oranında kapatma ücreti uygulanacağı" hükme bağlanmıştır. Bu nedenle
davacılar %9 oranında kapatma ücretinden sorumlu oldukları gibi herhangi bir ihtirazi
kayıt dermeyan etmeksizin 1.7.2004 günü bakiye borçlarını ödediklerinden fazladan
ödemede bulunduklarını ileri sürerek, talepte bulunamazlar.
Hal böyle olunca davacıların diğer taleplerinin reddine, davalı bankaca istenen erken
ödeme bedelinin yatırılması şartıyla teminat senedinin iadesine ve ipoteğin fekkine
karar verilmesi gerekir. Öte yandan, HUMK'nın 455. maddesi hükmünce hükmün
müphem, gayrivazıh olması veya mütenakız fıkralar içermesi halinde bu usuli eksikler
tavzih yoluyla düzeltilir. Talep edilmesine rağmen karar ile hüküm altına alınmayan
bir husus tavzih kararı ile sonradan hüküm altına alınamaz. Mahkemenin bu hususu
da gözardı ederek sonradan hükmün değiştirilmesine yol açacak şekilde davacıların
davalıya 558.997.677 TL borçlu olmadıklarının tespitine karar verilmiş olması da
kabul şekli bakımından usul ve yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle temyiz olunan kararın davalı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 11.10.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11428
K. 2005/17306
T. 23.11.2005
• TÜKETİCİ KREDİSİ SÖZLEŞMESİ ( Sözleşmede Yer Alan Şartlardan Birinin
Tüketici Aleyhine Haksız Şart Olduğu Anlaşıldığı Takdirde Sözleşmenin Kısmen
Veya Tamamen İfa Edilmiş Olup Olmamasına Göre Sözleşme Tamamen
Geçersiz Sayılmaması Gereği )
• TEMERRÜT FAİZİ ( Oranların Banka Tarafından Sonradan Tek Taraflı
Belirlenmesi Halinde Sözleşme Hükümleri Tamamen Geçersiz Sayılmamalı
Bankanın Sözleşme İle Kendisine Tanınan Faiz Oranlarını Tek Taraflı Belirleme
Ve Arttırma Yetkisini Hakkın Kötüye Kullanılması Niteliğinde Kullanıp
Kullanmadığı Belirlenmesi Gereği )
• TÜKETİCİ KREDİ SÖZLEŞMELERİNDEKİ HAKSIZ ŞARTLAR ( Sözleşmenin
Kısmen Veya Tamamen İfa Edilmiş Olup Olmamasına Göre Sözleşme Tamamen
Geçersiz Sayılmaması Gereği )
2004/m.67
4077/m.10,6
ÖZET : Tüketici Kredi Sözleşmelerinde yer alan şartlardan birinin tüketici aleyhine
haksız şart olduğu anlaşıldığı takdirde, sözleşmenin kısmen veya tamamen ifa
edilmiş olup olmamasına göre sözleşme tamamen geçersiz sayılmamalı, o sözleşme
hükmünün hukuk ve hakkaniyet ilkeleri çerçevesinde edimler ve menfaatler
dengesine göre düzeltilmesi yoluna gidilmelidir.
Sözleşmedeki temerrüt faizi ile ilgili oranların banka tarafından sonradan tek taraflı
belirlenmesi halinde, sözleşme hükümleri tamamen geçersiz sayılmamalı, bankanın
sözleşme ile kendisine tanınan faiz oranlarını tek taraflı belirleme ve arttırma
yetkisini, hakkın kötüye kullanılması niteliğinde kullanıp kullanmadığı belirlenmeli ve
temerrüt tarihi itibariyle diğer bankaların aynı türden kullandırdığı kredilerin faiz
oranları araştırılmalı, istenebilecek temerrüt faiz oranı tespit edilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalının kredi kartı borçlarını ödemediği gibi, aleyhine girişilen
icra takibine haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini
istemiştir.
Davalılar, davaya cevap vermemiş, icra takibine itirazlarında; faiz oranının fahiş
olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, geçersiz sözleşme hükümlerine göre ceza ve faiz istenemeyeceği,
ancak yasal faiz istenebileceği gerekçesi ile davanın kısmen kabulüne ilişkin verilen
karar, davacı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacının
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, İİK'nın 67. maddesine dayalı itirazın iptaline ilişkin olup taraflar arasındaki
uyuşmazlık, süresinde ödenmeyen kredi kartı borçlarına uygulanacak temerrüt
faizinden kaynaklanmaktadır. Taraflar arasında düzenlenen 21.01.1998 tarihli kredi
kartı sözleşmesi uyarınca, davalıya verilen kredi kartı harcamaları nedeniyle doğan
borçların ödenmesi 06.02.2002 tarihli ihtarname ile talep edilmiş, davalı tarafından
ödenmemesi üzerine de 27.08.2002 tarihinde icra takibine girişilmiştir.
14.03.2003 tarihinde yayınlanarak 15.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4822 sayılı
Yasa ile değişik 4077 sayılı Yasanın 6. ve 10. maddeleri ile Tüketici Kredi
Sözleşmelerinin kurulması ile ilgili bazı şekli şartların getirildiği açık ve belirgindir. Ne
var ki, maddi hukuka ilişkin bu değişiklikler nedeniyle önceden kurulmuş ve ifa edilmiş
tüm sözleşmelerin geçersiz hale geldiğini söylemek hukuken mümkün değildir.
Sözleşmenin öncelikle ayakta tutulması, genel ilke olduğu gibi, şayet sözleşme
şartlarından birinin tüketici aleyhine haksız şart olduğu sonucuna varılırsa,
sözleşmenin kısmen veya tamamen ifa edilmiş olup olmamasına göre sözleşmenin
tamamen geçersiz sayılması yerine, o sözleşme hükmünün hukuk ve hakkaniyet
ilkeleri çerçevesinde edimler ve menfaatler dengesi içerisinde düzeltilmesi cihetine
gidilmelidir.
Bu açıklamalardan sonra somut olaya dönecek olursak, sözleşmedeki temerrüt faizi
ile ilgili oranların banka tarafından sonradan tek taraflı belirlendiği kabul edildiğine
göre, bu nedenle sözleşme hükümleri tamamen geçersiz sayılmamalı, banka veya
kredi kuruluşlarının ilgili yasa hükümleri içerisinde faaliyet gösterip para alıp satan
kurumlar olduğu da gözetilerek, bankanın sözleşme ile kendisine tanınan faiz
oranlarını tek taraflı belirleme ve arttırma ile ilgili yetkisini, hakkın kötüye kullanılması
mahiyetinde kullanıp kullanmadığının belirlenmesi ve isteyebileceği temerrüt faiz
oranlarının tespiti yoluna gidilmelidir. Böyle olunca, mahkemece, davalının temerrüde
düştüğü tarih itibariyle diğer bankaların aynı neviden kullandırdığı kredilerin faiz
oranları araştırılmalı, diğer ekonomik etkenler de nazara alınmak suretiyle menfaatler
dengesine uygun faiz oranı saptanarak hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi
gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup
bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda ( 1 ) nolu bentte yazılı nedenlerle davacının sair temyiz
itirazlarının reddine, ( 2 ) nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz edilen hükmün
davacı yararına BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 23.11.2005
gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/23478
K. 2005/26262
T. 28.12.2005
• KREDİ SÖZLEŞMESİ ( Borçlunun İtirazı Üzerine İstenebilecek Asıl Borç ve
Faizi - İhtarname İrdelenerek Muacceliyet Koşulunun Yerine Getirilip
Getirilmediği 4822 Sayılı Kanun Koşullarında Denetlenerek Oluşacak Sonuca
Göre Bir Karar Vermek Gereği )
• MUACCELİYET İHTARI ( Kredi Sözleşmesine Dayalı Takip - İhtarname
İrdelenerek Muacceliyet Koşulunun Yerine Getirilip Getirilmediği 4822 Sayılı
Kanun Koşullarında Denetlenerek Oluşacak Sonuca Göre Bir Karar Vermek
Gereği )
• GECİKME FAİZİ ( Bankanın Tek Taraflı Belirttiği % 97.5 Oranındaki Faiz Oranı
Esas Alınarak Eksik İncelemeye Dayalı Bilirkişi Raporu İle Yazılı Şekilde
Sonuca Gidilmesi İsabetsiz Olduğu - Kredi Sözleşmesine Dayalı Takip )
4077/m.10/A
4822/m.16
ÖZET : Kredi sözleşmesine dayanılarak yapılan takipte genel haciz yolu ile borçlunun
itirazı üzerine istenebilecek asıl borç ve faizinin, talebe bağlı olmaksızın mahkemece
resen yukarıda açıklanan yasa maddeleri ve özellikle 10. maddeye göre ihtarname
irdelenerek muacceliyet koşulunun yerine getirilip getirilmediği 4822 Sayılı Kanun
koşullarında denetlenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermek gerekirken, neye
dayandığı açık olmayan bankanın tek taraflı belirttiği % 97.5 oranındaki faiz oranı
esas alınarak eksik incelemeye dayalı bilirkişi raporu ile yazılı şekilde sonuca
gidilmesi isabetsiz olup mahkeme kararının bozulması gerekmiştir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde
temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya
mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 14.06.2003 tarihinde yürürlüğe giren 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması
hakkındaki kanunda değişiklik yapan 4822 Sayılı Kanunun 10 ve 10/A maddeleri
içeriği ve getirdiği hükümler birlikte değerlendirildiğinde borcun hesaplanmasında ve
takibin denetlenmesinde mahkemelerce resen dikkate alınması gerekir.
10.maddenin 1.fıkrası gereğince tüketicinin birbirini izleyen en az iki taksidi ödemede
temerrüde düşmesi halinde, kredi verenin borcun tümünün ifasını isteme hakkını
kullanabilmesi için en az bir hafta süre vererek muacceliyet uyarısında bulunması
gerekli görülmüştür. Ayrıca, IO.maddenin 1. fıkra son cümlesi; "taraflar arasında
akdedilen sözleşmede öngörülen kredi şartları, sözleşme süresi içerisinde tüketici
aleyhine değiştirilemez" hükmünü de getirmiştir.
Öte yandan 4822 Sayılı Kanunun 16.maddesiyle 4077 Sayılı Kanunun
10.maddesinden sonra eklenen 10/A maddesi kredi kartı ile mal veya hizmet alımı
sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle kullanılan
kredilerinde ( a-b-h-I bentleri dışında ) IO.madde hükümlerine tabi olacağı
açıklanmıştır.
Aynı madde ikinci fıkrasında ise kredi veren tarafından tüketiciye gönderilen
dönemsel hesap özetlerinin 10.maddenin 2.fıkrası d bendinde öngörülen ödeme
planı hükmünde olduğunu vurgulayarak ( d- ödeme tarihleri, ana para, faiz, faiz fon
ve diğer masrafların ayrı ayrı belirtildiği ödeme planı ) devamla dönemsel hesap
özetinde yer alan asgari ödeme tutarının vadesinde ödenmemesi halinde tüketici
10.maddenin f bendinde yer alan ( f:akdi faiz oranının %30 fazlasını geçmemek
üzere gecikme faiz oranı ) gecikme faizi dışında her hangi bir isim altında yükümlülük
altına sokulamayacağı açıklanmıştır. Anılan yasanın 10/A maddesi 3.fıkrasında "kredi
verenin faiz artırımını otuz gün önceden tüketiciye bildirmekle zorunlu olduğundan
başka artırılan bu faiz oranının da geriye dönük olarak uygulanamayacağı ve
tüketicinin bildirim tarihinden itibaren en geç 60 gün içinde tüm borcu ödeyip kredi
kullanmaya son verdiği takdirde ise faiz artışından etkilenmeyeceği" açıklanmıştır.
Bu durumda 31.12.2002 tarihli kredi sözleşmesine dayanılarak yapılan takipte genel
haciz yolu ile borçlunun itirazı üzerine istenebilecek asıl borç ve faizinin, talebe bağlı
olmaksızın Mahkemece resen yukarıda açıklanan yasa maddeleri ve özellikle
10.maddeye göre 11.03.2004 tarihli ihtarname irdelenerek muacceliyet koşulunun
yerine getirilip getirilmediği 4822 Sayılı Kanun koşullarında denetlenerek oluşacak
sonuca göre bir karar vermek gerekirken, neye dayandığı açık olmayan bankanın tek
taraflı belirttiği %97.5 oranındaki faiz oranı esas alınarak eksik incelemeye dayalı
bilirkişi raporu ile yazılı şekilde sonuca gidilmesi isabetsiz olup mahkeme kararının
bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda
yazılı nedenlerle İİK. 366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ),
28.12.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2002/4713
K. 2003/3257
T. 3.4.2003
• KREDİ KARTI BORCU NEDENİYLE TAKİP ( Temyiz Aşamasında Yürürlüğe
Giren Yasa - Temerrüt Tarihindeki Ana Paraya Yıllık %50'yi Geçmemek Üzere
Gecikme Ffaizi Uygulanmak Suretiyle 12 Taksitte Ödeneceği )
• TAKİP ( Kredi Kartı Borcu/Temyiz Aşamasında Yürürlüğe Giren Yasa Temerrüt Tarihindeki Ana Paraya Yıllık %50'yi Geçmemek Üzere Gecikme Ffaizi
Uygulanmak Suretiyle 12 Taksitte Ödeneceği )
• TÜKETİCİ HAKLARI ( Kredi Kartı Borcu Nedeniyle Takip - Temyiz Aşamasında
Yürürlüğe Giren Yasa/Temerrüt Tarihindeki Ana Paraya Yıllık %50'yi Geçmemek
Üzere Gecikme Ffaizi Uygulanmak Suretiyle 12 Taksitte Ödeneceği )
4077/m. 10/A
4822/m.Geç.1
ÖZET : 4822 sayılı Kanun, banka kredi kartı borcundan kaynaklanan davanın temyiz
aşamasında yürürlüğe girmiş olmakla, borçlunun temerrüdünün, kanunun
yayımından önce gerçekleştiği dikkate alınarak, bu yasa gereğince tüketicinin ( borçlu
) kredi verene ( banka ) yazılı müracaatı bulunup bulunmadığı araştırılarak sonucuna
göre bir karar verilmelidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında 14.03.2003 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren
""Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair 4822 sayılı
Kanun""un geçici 1. maddesinde; "Bu Kanunun yayımından önce borçlunun
temerrüdü nedeniyle ödenmeyerek icra takibi aşamasına gelen veya icra takibine
konu edilen kredi kartı borçlarının, temerrüt tarihindeki ana paraya, yıllık yüzde elliyi
geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle on iki eşit taksitte ödeneceği,
kredi kartı borçları nedeniyle gerçekleştirilen her türlü takibin, yukarıda yer alan
hükme göre ilk taksidin ödenmesiyle duracağı ve son taksidin ödenmesiyle birlikte
tüm sonuçlarıyla ortadan kalkacağı, bu madde hükümlerinin, tüketicinin kredi verene,
Kanunun yayımı tarihinden itibaren otuz gün içinde yazılı müracaat etmesi halinde
uygulanacağı" öngörülmüştür.
Somut olayda Kanunun yayımından önce borçlunun temerrüdü gerçekleşmiş
olduğundan, anılan yasa hükmü gereğince otuz günlük süre içinde tüketicinin (
borçlunun ) kredi verene ( bankaya ) yazılı müracaatı bulunup bulunmadığı, varsa
bankaca yapılan işlemlerin neler olduğu hususları araştırılarak sonucuna göre bir
karar verilmek üzere hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; hükmün ( BOZULMASINA ), bozma
nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına, peşin
harcın istek halinde iadesine, 03.04.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/3453
K. 2003/7037
T. 29.5.2003
• TAZMİNAT ( Kredi Kartı İle Yapılan Alış Veriş - Ayıplı Mal )
• AYIPLI MAL ( Kredi Kartı İle Alınan Malın Geri İade Edilmesi )
• KREDİ KARTI İLE HARCAMA ( Taksitlendirmesinin İptal Edilmemesi - Borcun
Kaldırılması Davası )
• KREDİ KARTININ BAŞKASINA KULLANDIRILMASI ( Borcun Üstlenilmiş
Sayılması - Tüketici Sözleşmesi )
• TÜKETİCİ SÖZLEŞMESİ ( Asıl Borçlunun Sözleşmenin Tarafı Olmadığı Görevsizlik Kararı )
• GÖREVSİZLİK KARARI ( Tüketici Sözleşmesinin Tarafı Kabul Edilmeli Davanın Esastan İncelenmesi )
4077/m. 4, 10/A
ÖZET : Davacı kendi kartını kullandırmakla onun borcunu üstlenmiş konumdadır. Bu
nedenle asıl borçlu olan davacının tüketici sözleşmesinin tarafı olmadığından söz
edilerek hakkında görevsizlik kararı verilmiş olması usul ve yasaya aykırı olup bozma
nedenidir. Mahkemece işin esasına girilip deliller değerlendirildikten sonra sonucuna
göre hüküm kurulması gerekmektedir.
DAVA : Taraflar arasındaki alacak - tazminat davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine ve mahkemenin görevsizliğine
yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacılar avukatı tarafından temyiz
edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacılardan Meltem N. diğer davacı Aysel'in kredi kartı ile davalıdan satın
aldığı giysinin ayıplı çıkması nedeniyle iade edildiğini, ancak davalının ısrarı sonucu
peşin ödenen 53.130.000TL. üzerine 5.300.000TL.de peşinat koymak suretiyle 2
etek aldıklarını, davalı tarafından BONUS karta geçme nedeniyle kalan borcun
kayıtlarda görüneceği ancak talimatla her ay taksitlerin iptal edileceğinin bildirilmesine
rağmen almadıkları mal bedelinin taksit olarak göründüğü ve ödenmesi istendiği gibi
faiz işletildiğini ileri sürerek davalıya borçlu olmadığının tesbiti ile peşin ödenen
5.300.000TL.nın faiziyle tahsilini ve Bonus Card hesabında borç görünen paranın
davalı tarafından ödetilmesine karar verilmesini dilemiştir.
Davalı, savunmada bulunmamıştır.
Mahkemece, Meltem için satışa konu ürünün ayıplı olmadığı gerekçesiyle davanın
reddine,davacı Aysel için Tüketici sözleşmesinin tarafı olmadığına dayanılarak
mahkemenin görevsizliğine karar verilmişti; hüküm, davacılar tarafından temyiz
edilmiştir.
Somut olayda mağaza kredi kartı ve sonrasından BONUS CARD sahibi olan kişi
davacı Ayseldir. Davacı Aysel kendi kartını davacı Meltem'e kullandırmakla onun
borcunu üstlenmiş konumdadır. Bu nedenle asıl borçlu olan davacı Aysel'in tüketici
sözleşmesinin tarafı olmadığından söz edilerek hakkında görevsizlik kararı verilmiş
olması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. Mahkemece işin esasına girilip
deliller değerlendirildikten sonra sonucuna göre hüküm kurulması gerekmektedir.
2-Bozma nedenine göre davacı Meltem'in temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik
yer olmadığına karar verilmiştir.
SONUÇ : Yukarıda 1. bendde açıklanan nedenlerden dolayı temyiz edilen hükmün
davacı Aysel yararına BOZULMASINA, 2. bend gereği temyiz itirazlarının
incelenmesine şimdilik yer olmadığına, 29.5.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/11579
K. 2003/14471
T. 17.6.2003
• KREDİ KARTI BORCUNUN TAKSİTLENDİRİLMESİ VE DÜŞÜK FAİZLE
TAHSİLİNE İLİŞKİN KANUNDAN FAYDALANMA ( Tüm Taksitler Bitmeden
Haczin Kaldırılmasına Karar Verilememesi )
• HACZİN KALDIRILMASINA KARAR VERİLEMEMESİ ( Kredi Kartı Borcunun
Taksitlendirilmesi ve Düşük Faizle Tahsiline İlişkin Kanundan Faydalanan
Borçlunun Ödemelerinin Bitmemiş Olması )
4077/m.10/A
4822/m.Geç.1
ÖZET : Borçlu, 4822 sayılı Kanun geçici 1. maddesinde öngörülen süre içerisinde
kredi veren kuruluşa başvurmuş, anapara ve faizleri belirlenerek taksitlendirme
yapılmış ve borçlu, taksitleri ödemede bir gecikmeye yer vermemiştir. Bu durumda,
geçici maddenin 2. bendi gereğince sadece takip duracak ve son taksitin ödenmesi
halinde tüm sonuçları ile birlikte ortadan kalkacaktır. Henüz son taksit ödenmediğine
göre, hacizlerin kaldırılması mümkün değildir. O halde Merciice takibin durdurulması
ile yetinilmesi gerekirken hacizlerin de kaldırılması isabetsizdir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mercii kararının müddeti içinde temyizen
tetkikinin alacaklı vekilince istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye
gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun'da değişiklik
yapılmasına ilişkin 4822 Sayılı Kanun'un geçici 1. maddesine göre; "Bu Kanunun
yayımından önce borçlunun temerrüdü nedeni ile ödenmeyerek icra takibi aşamasına
gelen veya icra takibine konu edilen kredi kartı borçları, temerrüt tarihindeki ana
paraya, yıllık yüzde elliyi geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle oniki
eşit taksitte ödenir. Kredi kartı borçları nedeniyle gerçekleştirilen her türlü takip,
yukarıda yeralan hükme göre ilk taksitin ödenmesiyle durur ve son taksitin
ödenmesiyle birlikte 'tüm sonuçlarıyla' ortadan kalkar. Bu madde hükümleri,
tüketicinin kredi verene, Kanunun yayımı tarihinden itibaren otuz gün içinde yazılı
müracaat etmesi halinde uygulanır".
Mercii Hakimliğinin gerekçesinde de vurgulandığı üzere borçlu, maddede öngörülen
süre içerisinde kredi veren kuruluşa başvurmuş, anapara ve faizleri belirlenerek
taksitlendirme yapılmış ve borçlu, taksitleri ödemede bir gecikmeye yer vermemiştir.
Bu durumda, geçici maddenin 2. bendi gereğince sadece takip duracak ve son
taksitin ödenmesi halinde tüm sonuçları ile birlikte ortadan kalkacaktır. Henüz son
taksit ödenmediğine göre, hacizlerin kaldırılması mümkün değildir. O halde Merciice
takibin durdurulması ile yetinilmesi gerekirken hacizlerin de kaldırılması isabetsizdir.
SONUÇ : Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mercii kararının yukarıda
yazılı nedenlerle İ.İ.K. 366 ve H.U.M.K.'nun 428. maddeleri uyarınca
BOZULMASINA, 17.06.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4960
K. 2003/6730
T. 23.6.2003
• İTİRAZIN İPTALİ ( Davalının Banka Kredi Kartı Borcunu Ödememesi Üzerine
Başlatılan İcra Takibine Vaki İtirazı )
• BANKA KREDİ BORCUNDAN DOĞAN UYUŞMAZLIK ( Tüketici Kredisinden
Kaynaklanan Uyuşmazlıklara Tüketici Mahkemelerinde Bakılmasının Gerekmesi
)
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİ ( Tüketici Kredisinden Kaynaklanan Her Türlü
Uyuşmazlıklarda Gröevli Mahkeme Olması )
• GÖREV KURALLARI ( Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Görev Konusunda
Taraflar İçin Müktesep Hakkın Doğmaması )
4077/m.10/A,23
ÖZET : Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev konusunda taraflar
için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir kanunla kabul edilen
görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın açıldığı andaki kurallara
göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale gelmişse görevsizlik kararı
verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 Sayılı Yasaya 4822 Sayılı Yasa ile eklenen
10/A ve aynı Yasa ile değişik 23.maddesi gereğince davaya bakmakla Tüketici
Mahkemesi görevlidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya
incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanuna 4822 Sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet
alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle
kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı yasayla değişik
23.maddede ise; bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara
TÜKETİCİ MAHKEMELERİNDE bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23.maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek
halinde iadesine, 23.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4242
K. 2003/6815
T. 24.6.2003
• KREDİ KARTINDAN DOĞAN BORÇ ( Görev - Temyiz Aşmasında Yürürlüğe
Giren Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanuna 4822 Sayılı Kanunla Eklenen
10/A Maddesi Gereğince Davanın Tüketici Mahkemesinde Görüleceği )
• GÖREV ( Yargılamanın Her Aşamasında Resen Dikkate Alınacağı Gibi Taraflar
İçin Müktesep Hak Doğurmayacağı - Davanın Açıldığı Andaki Kurallara Göre
Görevli Olan Mahkeme Yeni Bir Kanunla Görevsiz Hale Gelmişse Görevsizlik
Kararı Vermesi Gereği/Kredi Kartından Doğan Borç )
• GÖREVSİZLİK KARARI ( Sonradan Çıkan Bir Kanunla Kabul Edilen Görev
Kuralı Geçmişe Etkili Biçimde Uygulanacağı/Davanın Açıldığı Andaki Kurallara
Göre Görevli Olan Mahkeme Yeni Bir Kanunla Görevsiz Hale Gelmişse
Görevsizlik Kararı Vermesi Gereği - Kredi Kartından Doğan Borç )
4077/m.10/A,23
ÖZET : Görev kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alındığı gibi taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan
bir kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince hernekadar duruşmalı olarak
temyiz edilmiş ise de, takdiren bu isteğin reddiyle incelemenin dosya üzerinde
yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanuna 4822 Sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet
alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle
kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı yasayla değişik
23.maddede ise; bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara
TÜKETİCİ MAHKEMELERİNDE bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23.maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek
halinde iadesine, 24.6.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/4484
K. 2003/6817
T. 24.6.2003
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Tüketici Kanununun Uygulanmasıyla İlgili Çıkacak
Her Türlü İhtilaflara Tüketici Mahkemelerinde Bakılması )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİNİN GÖREVİ ( Tüketici Kanununun Uygulanmasıyla
İlgili Çıkacak Her Türlü İhtilaflara Bu Mahkemelerde Bakılması )
• GÖREV ( Görev Kurallarının Kamu Düzenine İlişkin Olması ve Yargılamanın
Her Aşamasında Resen Dikkate Alınmasının Gerekmesi )
• MÜKTESEP HAK ( Görev Kuralları Kamu Düzenine İlişkin Olduğundan Görev
Konusunda Taraflar için Müktesep Hak Doğmaması )
• GÖREVLİ MAHKEMENİN SONRAKİ KANUNLA DEĞİŞMESİ ( Sonradan Çıkan
Bir Kanunla Kabul Edilen Görev Kuralının Geçmişe Etkili Bir Biçimde
Uygulanması ve Mevcut Mahkemenin Görevsizlik Kararı Vermesi )
1086/m.8
4077/m.10/A,23
ÖZET : Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında
resen dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan
görev konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23. maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davalı vekilince her ne kadar duruşmalı olarak
temyiz edilmiş ise de, takdiren bu isteğin reddiyle incelemenin evrak üzerinde
yapılmasına karar verildikten sonra dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanuna 4822 sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet
alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle
kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı yasayla değişik 23.
maddede ise; bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara
TÜKETİCİ MAHKEMELERİNDE bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusundâ taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23. maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek
halinde iadesine 24.6.2003 gününde oybirliğiyle
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/6059
K. 2003/7642
T. 10.7.2003
• GÖREV ( Davanın Açıldığı Andaki Kurallara Göre Görevli Olan Mahkeme Yeni
Kanunla Görevsiz Hale Gelmişse Görevsizlik Kararı Verilmesi Zorunluluğu )
• GÖREV KONUSUNDA TARAFLAR İÇİN MÜKTESEP HAK DOĞMAYACAĞI (
Sonradan Çıkarılan Kanunla Kabul Edilen Görev Kuralının Geçmişe Etkili
Biçimde Uygulanacağı )
• KREDİ KARTINDAN KAYNAKLANAN UYUŞMAZLIK ( Tüketici Mahkemelerinde
Bakılacağı - Yeni Kanunla Kabul Edilen Görev Kuralının Geçmişe Etkili Biçimde
Uygulanacağı )
1086/m. 7
4077/m. 10/A
ÖZET : Görev kuralları kamu düzeninden olduğundan, yargılamanın her aşamasında
re'sen dikkate alınır. Bu nedenle görev konusunda taraflar için müktesep hak
doğmaz. Sonradan çıkarılan kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili biçimde
uygulanır. Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni kanunla
görevsiz hale gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur.
DAVA : Taraflar arasındaki menfi tespit davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davalı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği
konuşulup düşünüldü:
KARAR : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanuna 4822 Sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet
alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle
kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı yasayla değişik 23.
maddede ise; bu kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara
Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında re'sen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda 4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı yasa ile değişik 23. maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle; hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek
halinde iadesine, 10.7.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
19. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/6690
K. 2003/7888
T. 16.7.2003
• KREDİ KARTI BORCU ( Kredi Kartı İle Mal Ve Hizmet Alımı Sonucu Nakdi
Krediye Dönüşen Veya Kredi Kartı İle Nakit Çekim Suretiyle Kullanılan Krediler
Tüketici Kredisi Hükümlerine Tabi Olduğundan Olayda Tüketici Mahkemesi
Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Kredi Kartı İle Mal Ve Hizmet Alımı Sonucu Nakdi
Krediye Dönüşen Veya Kredi Kartı İle Nakit Çekim Suretiyle Kullanılan Krediler
Tüketici Kredisi Hükümlerine Tabi Olduğundan Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ KREDİSİ ( Kredi Kartı İle Mal Ve Hizmet Alımı Sonucu Nakdi Krediye
Dönüşen Veya Kredi Kartı İle Nakit Çekim Suretiyle Kullanılan Krediler Tüketici Mahkemesi Görevli Olduğu/Kredi Kartı Borcu )
• GÖREV ( Sonradan Çıkan Bir Yasayla Devreye Giren Görev Kuralı Geçmişe
Etkili Olarak Uygulanacağı - Tüketici Mahkemesi Görevli Olduğu/Kredi Kartı
Borcu )
• GÖREVE İLİŞKİN YENİ YASAL DÜZENLEMENİN ETKİSİ ( Davanın Açıldığı
Andaki Kurallara Göre Görevli Olan Mahkeme Yeni Yasayla Görevsiz Hale
Gelmişse Görevsizlik Kararı Vermek Zorunda Olduğu )
4077/m.10/A,23
ÖZET : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Sonradan çıkan bir yasayla devreye giren görev kuralı geçmişe etkili olarak
uygulanır. Davanın açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme, yeni yasayla
görevsiz hale gelmişse, görevsizlik kararı vermek zorundadır.
Kredi kartı ile mal ve hizmet alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile
nakit çekim suretiyle kullanılan krediler tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğundan
ve Tüketici Kanununun uygulanmasından doğacak her türlü ihtilafa da Tüketici
Mahkemelerinde bakılacağından olayda Tüketici Mahkemesi görevlidir.
DAVA : Dava konusu uyuşmazlık, banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
KARAR : Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 sayılı Tüketicinin Korunması
Hakkındaki Kanuna 4822 sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal
ve hizmet alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim
suretiyle kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı Yasayla
değişik 23. maddede ise bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili olarak çıkacak her türlü
ihtilaflara TÜKETİCİ MAHKEMELERİNDE bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olup yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları, kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda, 4077 sayılı Yasaya
4822 sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23. maddesi gereğince
davaya bakmakla tüketici mahkemesi görevli olduğundan mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine
göre diğer temyiz itirazlarının incelenmesine yer olmadığına, peşin harcın istek
halinde iadesine 16.7.2003 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
11. HUKUK DAİRESİ
E. 2003/7736
K. 2003/7794
T. 15.9.2003
• İSTİRDAT DAVASI ( Davalı Bankanın Fazla İstemde Bulunduğunu İddia Eden
Davacının Fazla Ödediği Pararının İstirdatını Talep Etmesi )
• GÖREV ( Mahkemenin Görevli Olup Olmadığını Yargılamanın Her Safhasında
İncelemesinin Mümkün Olması-Mahkemenin Görevli Olup Olmadığının Kamu
Düzenine İlişkin Olması )
• KAMU DÜZENİ ( Mahkemenin Görevli Olup Olmadığını Yargılamanın Her
Safhasında İncelemesinin Mümkün Olması-Mahkemenin Görevli Olup
Olmadığının Kamu Düzenine İlişkin Olması )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİ ( Dava Konusu Olayda Tüketici Mahkemelerinin
Görevli Olduğunun Yerel Mahkemece Dikkate Alınmasının Gerekmesi )
• MÜKTESEP HAK ( Kamu Düzenini İlgilendiren Görev Sorununun Taraflara
Müktesep Hak Vermeyeceğinin Kabul Edilmesinin Gerekmesi )
4077/m.10/A,23
ÖZET : Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında
resen dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan
görev konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda,4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23.maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan, mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
DAVA : Taraflar arasında görülen davada İzmir Asliye 4.Ticaret Mahkemesi'nce
verilen 30.05.2002 tarih ve 2002/134 - 2002/172 sayılı kararın Yargıtay'ca
incelenmesi davacı vekili tarafından istenmiş ve temyiz dilekçesinin süresi içinde
verildiği anlaşılmış olmakla, dava dosyası için Tetkik Hakimi Ahmet Susoy tarafından
düzenlenen rapor dinlendikten ve yine dosya içerisindeki dilekçe layihalar, duruşma
tutanakları ve tüm belgeler okunup, incelendikten sonra işin gereği görüşülüp,
düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkili ile davalı banka arasında akdedilen kredi kartı
üyelik sözleşmesinden doğan müvekkili borcuna davalı tarafından icra takibi
esnasında %210 oranında temerrüt faizi uygulandığını, uygulanan bu faiz oranının
B.K'nun 19 ve 20.maddelerine aykırı olduğu gibi, M.K'nun 2.ve 3.maddeleri ile de
bağdaşmadığını, bankanın B.K'nun 104.maddesine aykırı biçimde faize faiz işlettiğini
ileri sürerek, haksız olarak uygulanan faiz oranının % 96 olarak tatbiki ile fazla
istemden borçlu olmadıklarının tespiti ve fazla ödenen paranın istirdatına, % 40
tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili,davcı hakkında girişilen takibin kesinleşmiş olması nedeniyle faiz
oranının uyarlanmasını isteyemeyeceği gerekçesiyle,davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece,iddia,savunma ve dosyadaki kanıtlara nazaran,taraflar arasındaki
sözleşmenin 11.maddesinde faiz oranının serbestçe kararlaştırıldığı,taraflarca
belirlenen bu faiz oranının mahkemece değiştirilemeyeceği,kaldı ki,davacının
davadan önce temerrütte düşüp uyarlama davası açma hakkını kaybettiği
gerekçesiyle,davanın reddine karar verilmiştir.
Karar,davacı vekilince temyiz edilmiştir.
1-Dava konusu uyuşmazlık banka kredi kartı borcundan kaynaklanmaktadır.
Temyiz aşamasında yürürlüğe giren 4077 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki
Kanuna 4822 Sayılı Kanunla eklenen 10/A maddesinde, kredi kartı ile mal ve hizmet
alımı sonucu nakdi krediye dönüşen veya kredi kartı ile nakit çekim suretiyle
kullanılan kredilerin tüketici kredisi hükümlerine tabi olduğu, aynı yasa ile değişik
23.maddede ise; bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak çıkacak her türlü ihtilaflara
Tüketici Mahkemelerinde bakılacağı hükme bağlanmıştır.
Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, yargılamanın her aşamasında resen
dikkate alınması gerekir. Görev kuralları kamu düzenine ilişkin olduğundan görev
konusunda taraflar için müktesep hak doğmaz. Bu nedenle sonradan çıkan bir
kanunla kabul edilen görev kuralı geçmişe etkili bir biçimde uygulanır ve davanın
açıldığı andaki kurallara göre görevli olan mahkeme yeni bir kanunla görevsiz hale
gelmişse görevsizlik kararı verilmesi zorunludur. Bu durumda,4077 Sayılı Yasaya
4822 Sayılı Yasa ile eklenen 10/A ve aynı Yasa ile değişik 23.maddesi gereğince
davaya bakmakla Tüketici Mahkemesi görevli olduğundan, mahkemenin görevsiz
olması nedeniyle hükmün bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre,davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine
gerek görülmemiştir.
SONUÇ : Yukarda ( 1 )numaralı bentte açıklanan nedenlerle kararın
BOZULMASINA, ( 2 )nolu bentte açıklanan nedenlerle temyiz itirazlarının
incelenmesine yer olmadığına,ödediği temyiz peşin harcın isteği halinde temyiz
edene iadesine, 15.09.2003 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
3. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/8496
K. 2004/10283
T. 4.10.2004
• GÖREVLİ MAHKEME ( Kredi Kartının Haksız Ele Geçirilip Kullanılması
Nedenine Dayalı Menfi Tespit ve İstirdat Davasında )
• ÇALINTI KREDİ KARTIYLA DAVALI ÜYE İŞYERİNDE YAPILAN HARCAMA (
Bankaya Yapılan Ödeme Nedeniyle Menfi Tesbit ve İstirdat Talebi )
• MENFİ TESBİT VE İSTİRDAT TALEBİ ( Çalıntı Kredi Kartıyla Davalı Üye
İşyerinde Yapılan Harcama Nedeniyle Bankaya Yapılan Ödeme İçin - Görevli
Mahkeme )
• İSTİRDAT TALEBİ ( Çalıntı Kredi Kartıyla Davalı Üye İşyerinde Yapılan
Harcama Nedeniyle Bankaya Yapılan Ödeme İçin - Görevli Mahkeme )
• KREDİ KARTINI ÇALAN KİŞİLERİN ÜYE İŞYERİNDEN YAPTIKLARI
HARCAMALAR ( Kart Sahibinin İşyerine Karşı Açtığı Menfi Tesbit ve İstirdat
Davasında Görevli Mahkeme )
4077/m.6,10/A,23
ÖZET : Kredi kartı hamili ile kredi kartı veren arasındaki tüketici işlemleri 4077 Sayılı
Yasa kapsamında değerlendirilebilir ise de, kredi kartı hamilinin haksız kullanım
nedeniyle 3'üncü kişi ile olan ihtilafında genişletici yorum yoluyla bu madde
kapsamında değerlendirilerek Tüketici Mahkemesinin görevli kabul edilmesi doğru
görülmemiştir.
DAVA : Dava dilekçesinde kredi kartı borcu olarak ödediği 370.000.000.- Lira
yönünden borçlu olmadığının tesbiti, istirdaden faiz ve masraflarla birlikte davalı
taraftan tahsili istenilmiştir. Mahkemece dava dilekçesinin görev yönünden reddi
cihetine gidilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Temyiz isteminin süresi içinde olduğu anlaşıldıktan sonra dosyadaki bütün kağıtlar
okunup gereği düşünüldü:
KARAR : Davacı vekili, müvekkilinin hamili bulunduğu kredi kartını çalan dava dışı 3.
kişilerin davalı işyerinden yaptıkları alışveriş nedeniyle ihtirazi kayıtla kartı aldığı
bankaya ödemek zorunda ka1dığı 370.000.000.- Lira için borçlu olmadığının tesbiti
ile davalıdan istirdaden tahsilini, ihbar edilen olarak ilgili bankanın davaya dahil
edilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece, 4077 Sayılı Kanunun 10/A ve 23. maddeleri uyarınca davaya bakmaya
tüketici mahkemeleri görevli olduğundan görevsizlik kararı verilmiştir.
4077 Sayılı Yasa kapsamında kalan tüketici işlemleri belirlenirken 6. maddesinde
10/A maddesinde düzenlenmesi öngörülen tüketici sözleşmesinin yazılı olacağı ve
şartları belirtilmiştir.
O nedenle kredi kartı hamili ile kredi kartı veren arasındaki tüketici işlemleri 4077
Sayılı Yasa kapsamında değerlendirilebilir ise de, kredi kartı hamilinin haksız
kullanım nedeniyle 3'üncü kişi ile olan ihtilafında genişletici yorum yoluyla bu madde
kapsamında değerlendirilerek tüketici mahkemesi'nin görevli kabul edilmesi doğru
görülmemiştir.
SONUÇ : Bu itibarla yukarıda açıklanan esaslar göz önünde tutulmaksızın yazılı
şekilde hüküm tesisi isabetsiz, temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde olduğundan
kabulü ile hükmün HUMK'nun 428. maddesi gereğince BOZULMASINA ve peşin
alınan temyiz harcının istek halinde temyiz edene iadesine, 04.10.2004 tarihinde
oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/16253
K. 2005/532
T. 10.1.2005
• KREDİ KARTI BORCUNUN TAHSİLİ TALEBİ ( Gecikme Faizinin Akdi Faiz
Oranının % 30 Fazlasını Geçemeyeceği - Borca Mahsuben Ödeme Yaptığını
İddia Eden Borçlunun İddialarının Araştırılması Gereği )
• GECİKME FAİZİNİN AKDİ FAİZ ORANININ % 30 FAZLASINI GEÇEMEMESİ (
Kredi Kartı Alacağının Tahsilinde )
• FAİZ ORANI ( Kredi Kartı Alacağının Tahsilinde - Gecikme Faizinin Akdi Faiz
Oranının % 30 Fazlasını Geçememesi )
• ÖDEME İDDİASININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( Kredi Kartı Alacağı İçin
Yapılan Takipte Borçlunun Ödeme İtirazında Bulunması ve Buna İlişkin
Dekontlar İbraz Etmesi )
4077/m.10/f,10/A
818/m.68
ÖZET : Davacı banka, kredi kartı borcunun ödenmemesi nedeniyle yapılan icra
takibine vaki itirazın iptalini talep etmiştir. 4077 Sayılı Yasanın 10/A maddesi
yollamasıyla kredi kartlarında da uygulanması gereken aynı yasanın 10/f maddesi
gereğince kredi kartı borçlarında gecikme faizi akdi faiz oranının % 30 fazlasını
geçemez. Akdi faiz aylık % 9.45 olmasına göre yukarda belirtilen yasal düzenlemeye
aykırı olarak aylık temerrut faizini % 16.6. olarak hesaplayan bilirkişi raporu esas
alınarak hüküm kurulması usul ve yasaya aykırıdır. Öte yandan, davalı, icra takibine
itiraz dilekçesine ve temyiz dilekçesine eklediği dekontlarla davacıya borca
mahsuben ödemeler yaptığını ileri sürmüştür. Bu ödemelerin yapıldığı sabit olduğu
taktirde borcu söndüren ödemeler olması nedeniyle yargılamanın her aşamasında
gözetilmesi gerektiği halde bu konunun araştırılmaması da usul ve yasaya aykırı olup
bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün
süresi içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi,
gereği konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, kredi kartı kullanımından doğan borcunu ödemeyen davalı
aleyhine icra takibine geçtiklerini, ancak davalının haksız olarak itirazda
bulunduğundan itirazın iptali ile % 40 inkar tazminatının tahsilini istemiştir.
Davalı, davacıya yaptığı ödemelerin dikkate alınmadığını, istenen faizin fahiş
olduğunu savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, davanın kabulüne, itirazın iptaline, takibin 2. 144.215.850.-TL üzerinden
devamına, asıl alacağa % 195 temerrüt faizi yürütülmesine ve % 40 inkar tazminatın
davalıdan tahsiline karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça temyiz edilmiştir.
1- 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da değişiklik yapılmasına dair
4822 Sayılı Yasanın geçici 1. maddesi "Bu kanunun yayımından önce borçlunun
temerrüdü nedeniyle ödenmeyerek icra takibi aşamasına gelen veya İcra takibine
konu edilen kredi kartı borçları, temerrüt tarihindeki ana paraya, yıllık yüzde elliyi
geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle oniki eşit taksitle ödenir"
düzenlemesini getirmiştir. Davalı temyiz dilekçesine eklediği ve Polatlı 3.
Noterliği'nden keşide ettiği 25 Mart 2003 tarihli ihbarname ile 4822 Sayılı Yasanın
geçici 1. maddesinden faydalanma talebinde bulunmuştur. Mahkemece davalının bu
yasa hükümlerinden faydalanma talebi hakkında herhangi bir inceleme ve araştırma
yapılmaksızın karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
2- 4077 Sayılı Yasanın 10/A maddesi yollamasıyla kredi kartlarında da uygulanması
gereken aynı yasanın 10/f maddesi gereğince kredi kartı borçlarında gecikme faizi
akdi faiz oranının % 30 fazlasını geçemez. Akdi faiz aylık % 9.45 olmasına göre
yukarda belirtilen yasal düzenlemeye aykırı olarak aylık temerrut faizini % 16.6.
olarak hesaplayan bilirkişi raporu esas alınarak hüküm kurulması usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir.
3- İtirazın iptali davasında inkar tazminatına asıl alacak miktarı üzerinden
hükmedilmesi gerekirken bu hususun gözetilmeden karar verilmesi usul ve yasaya
aykırı olup bozma nedenidir.
4- Davalı, icra takibine itiraz dilekçesine ve temyiz dilekçesine eklediği dekontlarla
davacıya borca mahsuben ödemeler yaptığını ileri sürmüştür. Bu ödemelerin
yapıldığı sabit olduğu taktirde borcu söndüren ödemeler olması nedeniyle
yargılamanın her aşamasında gözetilmesi gerektiği halde bu konunun
araştırılmaması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Davalının temyiz itirazlarının kabulü ile 1., 2., 3., 4 nolu bentlerde gösterilen
nedenlerle kararın davalı lehine BOZULMASINA, 10.01.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2004/16245
K. 2005/1031
T. 28.1.2005
• KREDİ KARTI BORÇLUSUNUN TEMERRÜT TARİHİ ( Hesap Kat İhtarının
Borçluya Tebliğ Edildiği Tarihte veya İhtarnamede Süre Verilmişse Sürenin
Bitiminde Temerrüt Oluşacağı - Hesap Ekstresinin Temerrüt Oluşturmayacağı )
• HESAP KAT İHTARININ TEBLİĞ TARİHİ VEYA İHTARNAMEDE VERİLEN
SÜRENİN BİTİMİNDE TEMERRÜT OLUŞMASI ( Kredi Kartı Borçlusunun
Temerrüt Tarihinin Tesbiti )
• TEMERRÜT TARİHİ ( Kredi Kartı Borçlusuna Hesap Kat İhtarının Tebliği Şartı Hesap Ekstresi Borcun Bir Kısmı İçin Son Ödeme Tarihi Belirlediğinden Bu
Tarihte Temerrüt Oluşmayacağı )
818/m.101/2
4077/m.10/A-F-d
ÖZET : Davacı, davalıdan aldığı kredi kartı borçlarını ödeyemediğini, kredi kartı
hesabının 2002 yılı sonlarından itibaren işlemediğini, davalı bankanın kötüniyetli
olarak uzun süre bekledikten sonra 17.6.2003 tarihli ihtarname ile borcun ödenmesini
istediğini, bankaca talep edilen alacağın hesabında 4077 sayılı yasanın 10/A, 10/F-d
maddelerinin gözetilmeyerek yüksek oranda temerrüt faizi istenildiği gibi, yapmış
olduğu 5.580.000.000 TL. ödemenin mahsup edilmediğini belirterek, kredi kartı
borcunun 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı yasa hükümleri doğrultusunda
tesbitini istemiştir. Kredi kartı borçlusunun temerrüdü banka tarafından akdi ilişkinin
sona erdirilip hesap kat edildikten sonra borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinde
veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise bu sürenin bitiminde oluşur. Somut
olayda davalı bankaca hesap 17.6.2003 tarihli ihtarname ile kat edilip davacıya
bildirilmiştir. Bu ihtarname davacıya 24.6.2003 tarihinde tebliğ edilmiş ve verilen 7
günlük ödeme süresi gözetildiğinde davacı 2.7.2003 tarihinde temerrüde düşmüştür.
Mahkemece davacının 2.7.2003 tarihinde temerrüde düştüğü gözetilmeden 6.3.2003
tarihini temerrüt tarihi olarak kabul eden bilirkişi raporu benimsenerek karar verilmesi
usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki tesbit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda
yazılı nedenlerden dolayı davanın kabulüne yönelik olarak verilen hükmün süresi
içinde davalı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği
konuşuldu düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalıdan aldığı kredi kartı borçlarını ödeyemediğini, kredi kartı
hesabının 2002 yılı sonlarından itibaren işlemediğini, davalı bankanın kötüniyetli
olarak uzun süre bekledikten sonra 17.6.2003 tarihli ihtarname ile borcun ödenmesini
istediğini, bankaca talep edilen alacağın hesabında 4077 sayılı yasanın 10/A, 10/F-d
maddelerinin gözetilmeyerek yüksek oranda temerrüt faizi istenildiği gibi, yapmış
olduğu 5.580.000.000 TL. ödemenin mahsup edilmediğini belirterek, kredi kartı
borcunun 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı yasa hükümleri doğrultusunda
tesbitini istemiştir.
Davalı, davacının 4822 sayılı yasa hükümlerinden faydalanamayacağını davacının
17.6.2003 tarihli ihtarnamenin tebliği ile 24.6.2003 tarihinde temerrüde düştüğünü,
davacıdan 4077 sayılı yasa hükümleri doğrultusunda talepte bulunduklarını
savunarak davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu doğrultusunda davacının dava tarihi itibariyle
11.182.105.577 TL. borçlu olduğunun tesbitine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafça
temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Davacı kredi kartı borcu nedeniyle bankaca talep edilen miktar kadar borçlu
olmadığının tesbitini istemiştir. Mahkemece bilirkişi raporu doğrultusunda davanın
kabulüne karar verilmiştir.
Mahkemece davacının temerrüt tarihi 25.2.2003 tarihli hesap ekstresindeki son
ödeme tarihi olan 6.3.2003 tarihi kabul edilmiştir. Kural olarak BK.101. maddesine
göre, kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihi sözleşmede belirtilen günün hitamı
ile gerçekleşir. Banka tarafından gönderilen hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte
ise de bu ödeme gününde borcun tamamı değil belli bir kısmının ödenmesi gerektiği
bildirildiğinden, diğer bir değişle borcun tamamının ödenmesi gerektiği
bildirilmediğinden kredi kartı borçları BK. 101/2 maddesinde öngörülen miktarı
önceden belli olan kesin vadeli borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı
borçlarında temerrüt tarihi bakımından anılan maddenin uygulanması mümkün
değildir. Kredi kartının bu özelliği nedeniyle borçlunun temerrüdü banka tarafından
akdi ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra borçluya gönderilen
ihtarnamenin tebliğinde veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise bu sürenin
bitiminde oluşur. Somut olayda davalı bankaca hesap 17.6.2003 tarihli ihtarname ile
kat edilip davacıya bildirilmiştir. Bu ihtarname davacıya 24.6.2003 tarihinde tebliğ
edilmiş ve verilen 7 günlük ödeme süresi gözetildiğinde davacı 2.7.2003 tarihinde
temerrüde düşmüştür. Mahkemece davacının 2.7.2003 tarihinde temerrüde düştüğü
gözetilmeden 6.3.2003 tarihini temerrüt tarihi olarak kabul eden bilirkişi raporu
benimsenerek karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
3- Mahkemece, hükme esas bilirkişi raporu da banka alacağı 12.182.105.577 TL.
olması gerekirken maddi hataya dayalı olarak 11.182.105.577 TL. olarak hesap
edilmesi ve mahkemece de bu şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup
bozma nedenidir.
SONUÇ : ( 1 ) nolu bentte gösterilen nedenle davalının sair temyiz itirazlarının
reddine ( 2 ) ve ( 3 ) nolu bentlerde gösterilen nedenlerle hükmün davalı lehine
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine, 28.1.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
12. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/326
K. 2005/4001
T. 1.3.2005
• ŞİKAYET ( Borçlunun Hamili Bulunduğu Kartın Bankadan Mevcut Mevduatı
Çekme İşleminin Yanısıra Kredi Çekme İşlevini Birlikte Görmesi )
• KREDİ KARTI ( Kartın Bankadan Mevcut Mevduatı Çekme İşleminin Yanısıra
Kredi Çekme İşlevini Birlikte Görmesi Nedeniyle 4077 Sayılı Yasadan
Yararlanmasının Gerekmesi )
4077/m.10,Geç.1
ÖZET : Borçlunun hamili bulunduğu kartın bankadan mevcut mevduatı çekme
işleminin yanısıra kredi çekme işlevini birlikte gördüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda
işbu kart 4077 Sayılı Kanunun 4822 Sayılı Kanunla değişik 10/a maddesi
kapsamında bulunduğundan borçlunun 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 Sayılı
Kanunun geçici 1. maddesinden yararlanabilecek konumda bulunduğundan
mahkemece şikayetin incelenmesi gerekir.
DAVA : Yukarıda tarih ve numarası yazılı mahkeme kararının müddeti içinde
temyizen tetkiki borçlu vekili tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya
mahallinden daireye gönderilmiş olmakla okundu ve gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Alacaklı bankadaki borçlunun, hesabının kredili mevduattan
kaynaklandığından bahisle mahkemece 4822 Sayılı Yasadan yararlanamayacağı
görüşü ile borçlunun isteminin reddine karar verildiği görülmektedir.
Borçlunun hamili bulunduğu kartın bankadan mevcut mevduatı çekme işleminin
yanısıra kredi çekme işlevini birlikte gördüğü anlaşılmaktadır. Bu durumda işbu kart
4077 Sayılı Kanunun 4822 Sayılı Kanunla değişik 10/a maddesi kapsamında
bulunduğundan borçlunun 4822 Sayılı Yasa ile değişik 4077 Sayılı Kanunun geçici 1.
maddesinde yararlanabilecek konumda bulunduğundan mahkemece şikayetin
incelenerek oluşacak sonuca göre bir karar vermesi gerekirken bu kanundan
faydalanamayacağından bahisle yazılı şekilde istemin reddi yönünde hüküm
kurulması isabetsizdir.
SONUÇ : Borçlu vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda
yazılı nedenlerle İİK.366. ve HUMK.428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA,
01.03.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
HUKUK GENEL KURULU
E. 2005/13-350
K. 2005/343
T. 25.5.2005
• MENFİ TESPİT DAVASI ( Kredi Kartı Borcu Nedeniyle Gerçek Borcun Tespiti
Talebi - Hesap Kat İhtarının Tebliğ Edildiği Tarih Tespit Edilmeden Karar
Verilmesinin Hatalı Olduğu )
• GERÇEK BORCUN TESPİTİ TALEBİ ( Kredi Kartı Borcu Nedeniyle - Hesap Kat
İhtarının Tebliğ Edildiği Tarih Tespit Edilmeden Karar Verilmesinin Hatalı
Olduğu )
• KREDİ KARTI BORCU ( Gerçek Borcun Tespiti Talebi/Menfi Tepsi Talebi Hesap Kat İhtarının Tebliğ Edildiği Tarih Tespit Edilmeden Karar Verilmesinin
Hatalı Olduğu )
• HESAP KAT İHTARININ TEBLİĞİ ( Borçlunun Banka Tarafından Akdi İlişkisi
Sona Erdirilip Gönderilen Hesap Kat İhtarının Tebliği İle Temerrüde Düştüğü Menfi Tepsi Talebi )
• İHTARNEMEDE VERİLEN SÜRE ( Hesap Kat Edildikten Sonra Gönderilen
Hesap Kat İhtarının Tebliğinde Verilmişse Borçlu Bu Sürenin Bitiminden
İtibaren Temerrüde Düştüğü )
• BORÇLUNUN TEMERRÜDÜ ( Borçlunun Banka Tarafından Akdi İlişkisi Sona
Erdirilip Gönderilen Hesap Kat İhtarının Tebliği İle Düştüğü - Menfi Tepsi Talebi
)
2004/m. 72, 150/ı
818/m. 101
4077/m. 10
ÖZET : Davacı, kredi kartı borcunu ödeyemediğini, aleyhinde icra takibi başlatıldığım,
4822 SK'dan yararlanmak için başvurduğunu, çıkarılan borç miktarının fazla
olduğunu iddia ederek gerçek borcunun tespitini talep etmiştir. Kredi kartı borçlarında
borçlu, banka tarafından akdi ilişki sona erdirilip hesap kat edildikten sonra
gönderilen hesap kat ihtarının tebliği ile; ihtarnamede süre verilmişse bu sürenin
bitiminden itibaren temerrüde düşer. Yerel mahkemece hesap kat ihtarının tebliğ
edildiği tarih tespit edilmeden eksik inceleme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi
usul ve yasaya aykırıdır.
DAVA : Taraflar arasındaki "menfi tespit" davasından dolayı yapılan yargılama
sonunda; Ankara İkinci Tüketici Mahkemesi'nce davanın kabulüne dair verilen
06.11.2003 gün ve 2003/196-371 sayılı kararın İncelenmesi davalı vekili tarafından
istenilmesi üzerine, Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin 21.06.2004 gün ve 2003/172549530 sayılı ilamı ile;
( ... Davacı, davalı bankadan aldığı kredi kartlarının kullanımı sonucu bankaya oluşan
borcunu ödeyemediğini, hakkında icra takibi başlatıldığını, 4822 Sayılı Yasadan
faydalanmak için 04.04.2003 tarihinde davalıya başvurduğunu, çıkarılan borç
miktarının yasaya uygun olmadığını ileri sürerek, davalıya olan gerçek borcunun
tesbitini istemiştir.
Davalı, kendileri tarafından yapılan borç hesabının doğru olduğunu savunarak
davanın reddini dilemiştir.
Mahkemece, iki adet kredi kartından dolayı davacının 697.372.400.-TL borçlu
olduğunun tesbitine, borcun hüküm kısmında gösterilen tarih ve miktarlarda ödenmek
suretiyle tasfiyesine karar verilmiş; hüküm, davalı tarafından temyiz edilmiştir.
1- Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı delillerle yasaya uygun gerektirici nedenlere
ve özellikle delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalının
aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddi gerekir.
2- Dava, davacının davalı bankadan aldığı kredi kartının kullanımından doğan
borçlarını ödeyememesi nedeniyle, 4077 Sayılı Yasada değişiklik yapılmasına dair
4822 Sayılı Yasanın geçici 1. maddesinden faydalanması için açılmıştır. 4822 Sayılı
Yasanın geçici 1. maddesinden faydalanabilmek için, her şeyden önce borcun kredi
veren ile kredi kullanan tüketici arasında kredi kartı sözleşmesinin düzenlenmesi ve
bu sözleşmeye dayanılarak verilen kredi kartı ile kredi müşterisinin alışveriş yapması
ve nakit para çekmesinden kaynaklanmalıdır. Ayrıca kredi kartını kullanan tüketicinin,
bu yasanın yayınlanmasından önce temerrüde düşmesi, ödenmeyen kredi kartı borcu
nedeniyle hakkında icra takibi aşamasına gelinmesi veya İcra takibi yapılması ve
yasanın yayınlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde kredi kartı veren kuruluşa yazılı
başvurusunun bulunması gerekir. Yasanın uygulamasında öncelikle temerrüt tarihinin
belirlenmesi önemlidir.
Kural olarak Borçlar Kanunu'nun 101. maddesine göre, kesin vadeli sözleşmelerde
temerrüt tarihi sözleşmede belirtilen günün hitamı ile gerçekleşir. Banka tarafından
gönderilen son hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte ise de, bu ödeme gününde
borcun tamamı değil belli bir kısmının ödenmesi gerektiği bildirildiğinden, borcun
tamamının ödenmesi gerektiği bildirilmediğinden, kredi kartı borçları, Borçlar
Kanunu'nun 10112. maddesinde öngörülen, miktarı önceden belli olan kesin vadeli
borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi
bakımından, anılan maddenin uygulanması mümkün değildir. Kredi kartının bu
özelliği nedeniyle, borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi ilişkinin sona erdirilip
hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen ihtarnamenin tebliğinden veya
ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise, bu sürenin bitiminden itibaren oluşur.
Banka tarafından kredi borçlusuna ihtarname gönderilmemiş ise, kredi borçlusunun
gönderilen son hesap ekstresinde belirtilen tarihte istenen asgari miktarı ödememesi
nedeniyle, bu tarih itibariyle ödenmeyen kredi kartı borcu İcra takibi aşamasına
geldiğinden, bankaca hesabın kat edildiği tarih, şayet hesap kat edilmemiş ise,
gönderilen son hesap ekstresindeki belirtilen ödeme tarihinin temerrüt tarihi olarak
kabulü gerekir.
Bu şekilde belirlenecek temerrüt tarihindeki, asıl alacak+akdi faizden oluşan ana
alacağa, temerrüt tarihinden bankaya başvuru tarihine kadar yıllık % 50 faiz
uygulanacaktır. Bu biçimde oluşan toplam alacağa 4822 Sayılı Yasanın geçici 1.
maddesi, İcra takibi varsa tahsil harcı, icra masrafları, faizin vergisi ve avukatlık
ücretini ortadan kaldırmadığından, asıl alacak ve akdi faizden oluşan ana para
alacağına yıllık % 50 gecikme faizi uygulandıktan sonra, Banka Sigorta Mevduatı
Vergisi uygulanmak, varsa icra takibinde istenen miktarı geçmemek üzere tahsil
harcı, İcra masrafları, avukatlık ücreti ve faizin Banka Sigorta Mevduatı vergisini
borca ilave etmek, bankaya başvuru tarihine kadar borçlu tarafından yapılan
ödemelerin de, Borçlar Kanunu'nun 84. maddesi nazara alınarak ödeme tarihi
itibariyle borçtan ( temerrüt tarihindeki ana paradan ) mahsup edilmeli ve kalan
toplam alacak tutan 12 eşit takside bölünmelidir.
Somut olayda davalının gönderdiği 21.10.2002 tarihli ihtarın davacı ya tebliğine ilişkin
şerh mevcut olmadığından davacının, İcra takip tarihi olan 30.10.2002 tarihinde
temerrüde düştüğü, 14.03.2003 tarihinde yayımlanan 4822 Sayılı Yasadan
faydalanmak için yasada öngörülen 30 günlük sürede 04.04.2003 tarihinde davalı
bankaya başvurduğu anlaşılmaktadır. Davacının 30.10.2002 tarihinde temerrüde
düştüğü kabul edilerek bu tarihten davacının davalı bankaya başvurduğu 04.04.2003
tarihine kadar % 50 yasal faiz yürütülmesi ile ödenecek miktarın hesaplanması
gerekirken, 22.10.2002 tarihini temerrüt tarihi olarak kabul eden bilirkişi raporunun
hükme esas alınması doğru değildir. Mahkemece 30.10.2002 tarihi itibariyle
hesaplama yapılmak üzere bilirkişiden ek rapor alınarak sonucuna uygun karar
verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi usul ve yasaya aykırı olup bozmayı
gerektirir.
3- Davacının başvurusu üzerine davalı banka tarafından davacının 820.000.000.-TL
borcu olduğu bildirilmiştir. Davacı açtığı dava ile bankanın istediği kadar borçlu
olmadığını ileri sürdüğüne göre, mahkemece müddeabihin tesbiti için davacıdan
borcunun olması gerektiği miktar sorulmalı; bankanın bildirdiği miktar ile mahkemece
hükmedilen miktar arasındaki fark üzerinden davacı lehine, mahkemece hükmedilen
miktar ile davacının borcunun olması gerektiğini bildirdiği miktar arasındaki fark
üzerinden de davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesi, masrafların da buna göre
paylaştırılması gerekirken, sadece davacı vekili lehine ve hüküm altına alınan miktar
üzerinden vekalet ücretine hükmedilip, davalı lehine vekalet ücretine
hükmedilmemesi ve masrafların tamamının da davalıya yükletilmesi usul ve yasaya
aykırı olup, bozmayı gerektirir... )
Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama
sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Hukuk Genel Kurulu'nca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği
anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
KARAR : Dava, kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanan borç ilişkisinde, 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da değişiklik yapan 4822 Sayılı Kanunun
geçici 1. maddesine dayalı "borç tespiti" istemine ilişkindir.
A. Davacı isteminin özeti:
Davacı vekili 20.05.2003 tarihli dava dilekçesinde özetle: Davalı banka ile yapılan
sözleşme gereğince, 5754...7373 nolu kredi kartı sahibi olduğunu ve bu kartları
kullandığını, ödemesi gereken bedelleri gününde ödemediği için temerrüde
düştüğünü, hakkında İcra takibine geçildiğini, kısmi ödeme yaptığını, 14.03.2001
tarihinde yürürlüğe giren 4822 Sayılı Kanunun geçici 1. maddesi gereğince, borcunun
belirlenmesini ve taksitlendirilmesini, ayrıca yargılama giderinin davalı üzerinde
bırakılmasını istemiştir.
B. Davalı cevabının özeti:
Davalı banka vekili cevap dilekçesinde özetle: Davacı borçlunun sahibi olduğu banka
kartından dolayı oluşan borcunu belirtilen günde ödemediğinden temerrüde
düştüğünü, noter marifeti ile gönderilen kat ihtarnamesinden sonuç alınamadığı için
icra takibine geçildiğini, davacı borçlunun yazılı başvurusu üzerine borç miktarının
Türkiye Bankalar Birliği'nin 04.04.2003 günlü kararnamesine göre 12 eşit taksitte
ödenmesi hususundaki önerinin davacı tarafından kabul görmediğini, davacının
imzaladığı sözleşmeye aykırı davrandığını ifadeyle, davanın reddini savunmuştur.
C. Yerel mahkeme kararının özeti:
Yerel Mahkeme; "Dosyaya sunulan belgelere göre, davacı borçlunun her iki karttan
dolayı 8.024.439.963.-TL tutarındaki bedeli ödeyemediği için temerrüde düştüğü,
davacı borçlunun bu tarihten sonra kısmen ödeme yaptığı, dosyaya sunulan
belgelerden anlaşılmıştır. Mahkememizce kabul gören bilirkişi heyetinin denetime
elverişli ( 2003/2-3 nolu tebliğleri ışığında ) gerekçeli raporlarında davacı borçlunun
yaptığı ödemeler sonucu 14.03.2003 tarihi itibariyle toplam borcunun 697.372.4oo.TL olduğu saptanmış olmakla davacının borcu 12 eşit taksitte ödemesi gerektiği
nedeniyle, aşağıdaki hüküm cihetine gidilmiştir" gerekçesiyle; "Davacının davasının
kabulüne, tarihsiz sözleşmeye istinaden ...5753...7373 nolu kartlarından dolayı
oluşan borcun netice olarak 697.372.4oo.-TL olduğu, belirtilen ödeme planına göre
borcun tasfiyesine" karar vermiştir.
D. Temyiz evresi, bozma ve direnme:
Davalı banka vekilinin temyizi üzerine özel daire, yukarıda başlık bölümünde ayrıntısı
açıklandığı üzere, bozma ilamının ikinci bendinde ana borcun belirlenmesinde kat
ihtarında tebliğ şerhi bulunmadığından borcun hesabında icra takip tarihinin temerrüt
tarihi olarak esas alınması gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulmasına karar vermiş;
mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
Bozma ilamının vekalet ücreti ve masraflara ilişkin üçüncü bendine ise mahkemece
uyulmuştur.
Karan davalı banka vekili her iki yönden de temyiz etmektedir.
E. Gerekçe:
1. Hükmün direnmeye ilişkin kısmı yönünden;
Davacının, kredi kartından doğan borcunu süresinde ödemeyerek temerrüde düştüğü
ihtilafsızdır.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; 4822 Sayılı Kanunun
geçici 1. maddesine dayalı borcun tespiti istemlerinde tespit yönteminin ne olduğu, eş
söyleyişle, ana borç miktarının tespitinde hangi tarihin esas alınması gerektiği
noktasında toplanmaktadır.
Daha açık ifadeyle; Borçlar Kanunu'nun 101. maddesi de gözetilerek, kat ihtarının
tebliği tarihinin veya alacaklı tarafça ödeme için süre verilmişse bu sürenin tebliğ
tarihine eklenerek belirlenen tarihin mi, yoksa son ödemeyi içeren hesap
ekstresindeki son ödeme tarihinin mi esas alınmasının yasanın amacına uygun
olacağı; kat ihtarının esas alınması halinde de, eldeki dava dosyasında, kat ihtarında
tebliğ şerhinin bulunmaması karşısında, hangi tarihin temerrüt tarihi olarak kabulü
gerektiği, noktasında toplanmaktadır.
Davacı borçlu ile davalı banka arasında akdedilen kredi kartı üyelik sözleşmeleri
gereğince davacı iki adet kredi kartı kullanmış; borcunu zamanında ödememiştir.
Bu hesaplar 15.10.2002 tarihi itibariyle kat edilerek bankaca sözleşme feshedilmiş ve
Beyoğlu 19. Noterliğinden 21.10.2002 tarihinde gönderilen 13223 yevmiye numaralı
ihtarname ile "bildirilen toplam 8.024.439.963.-TL borç miktarının 1 gün içinde
bankaya ödenmesi" istenmiştir.
Ne var ki, icra dosyası içinde örneği bulunan 21. 10.2002 tarihli bu kat ihtarının
tebliğe çıkarıldığı belirginse de davacı/borçluya tebliğine ilişkin şerh
bulunmamaktadır.
Hesap ekstrelerinden 15.10.2002 hesap kesim tarihli olanlar takibe eklenmiştir. Bu
ekstrelerden ...1187 nolu olanda ödeme vardır. 1.298.146.509.- TL borç içermektedir.
...5754 nolu olanda ise tüketici işlemi bulunmamaktadır. 6.584.829.087.-TL borç
içermektedir.
İstanbu1 2. İcra Müdürlüğü'nün 2002/18179 Esas sayılı dosyasında davacı borçlu
aleyhine 30.10.2002 tarihinde ilamsız takibe girişilmiş; "8.024.439.963 TL asıl alacak,
667.917.416.-TL işlemiş faiz, 64.546.360.-TL ihtarname gideri, 33.395.870.TL gider
vergisi olmak üzere toplam 8.790.299.609.-TL'nin tahsili" istenmiştir.
Davacı, takip sürerken davalı alacaklı bankayı muhatap alan Ankara 30. Noterliğinin
04.04.2003 gün ve 6840 yevmiye nolu ihtarı ile; "4822 Sayılı Yasanın geçici 1.
maddesinden yararlanmak istediğini" bildirmiştir.
Borçlu, toplam 9.000.000.000.-TL ödemesi bulunduğu iddiasındadır.
İcra takibi kesinleşmiş, borçlu ödemede de bulunmuştur. Bu yönler uyuşmazlık
konusu değildir.
Öncelikle belirtmekte yarar vardır ki, eldeki borçlu olunmadığının tespiti davasının
yasal dayanağı, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun'da değişiklik
yapılmasına dair 4822 Sayılı Kanunun geçici 1. maddesi olup, 14.03.2003 tarihinde
yürürlüğe girmiştir.
Anılan madde de;
"Bu kanunun yayımından önce borçlunun temerrüdü nedeniyle ödenmeyerek icra
takibi aşamasına gelen veya icra takibine konu edilen kredi kartı borçları, temerrüt
tarihindeki ana paraya, yıllık yüzde elliyi geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak
suretiyle oniki eşit taksitte ödenir.
Kredi kartı borçları nedeniyle gerçekleştirilen her türlü takip, yukarıda yer alan hükme
göre ilk taksidin ödenmesiyle durur ve son taksidin ödenmesiyle birlikte tüm
sonuçlarıyla ortadan kalkar.
Bu madde hükümleri, tüketicinin kredi verene, kanunun yayımı tarihinden itibaren
otuz gün içinde yazılı müracaat etmesi halinde uygulanır..." denilmektedir.
Davacı/borçlu tüketicinin, bu madde hükümlerinden yararlanmak üzere, kredi veren
alacaklı bankaya yasal süre içinde başvurduğunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Yeri gelmişken, bu kanun hükmünden yararlanılabilmenin koşullarının neler olduğu
üzerinde durulmalıdır.
Her şeyden önce borç, kredi veren ile kredi kullanan tüketici arasında düzenlenmiş
olan kredi kartı sözleşmesinden kaynaklanmalıdır. Bunun yanında, kredi müşterisi
tüketici, aldığı kredi kartı ile alışveriş yaparak veya nakit para çekerek borçlandığı
miktarları kredi verene ödemeyip, bu kanunun yayınlanmasından önce temerrüde
düşmeli, ödenmeyen kredi kartı borcu nedeniyle hakkında İcra takibi aşamasına
gelinmeli veya İcra takibi yapılmalıdır. Ardından da kanunun yayınlandığı tarihten
itibaren 30 gün içinde kredi kartı veren kuruluşa yazılı başvuruda bulunmuş olmalıdır.
Hemen burada, kanun metnindeki "kredi kartı borçları, temerrüt tarihindeki ana
paraya, yıllık yüzde elliyi geçmemek üzere gecikme faizi uygulanmak suretiyle oniki
eşit taksitte ödenir" ifadesinde yeralan önemli bir unsur niteliğindeki "temerrüt tarihi"
irdelenmelidir.
Konuyla ilgili olarak 818 sayılı Borçlar Kanunu'nun "Borçlunun temerrüdü" başlıklı
101. maddesinde aynen;
"Muaccel bir borcun borçlusu, alacaklının ihtariyle, mütemerrit olur.
Borcun ifa edileceği gün müttefikan tayin edilmiş veya muhafaza edilen bir hakka
istinaden iki taraftan birisi bunu usulen bir ihbarda bulunmak suretiyle tesbit etmiş ise,
mücerret bugünün hitamı ile borçlu mütemerrit olur."
Hükmü yer almaktadır.
Bu hükme göre kural olarak, kesin vadeli sözleşmelerde temerrüt tarihi sözleşmede
belirtilen günün hitamı ile gerçekleşir.
Banka tarafından gönderilen son hesap özetinde ödeme günü belirtilmekte ise de, bu
ödeme gününde borcun belli bir kısmının ödenmesi gerektiği bildirilip, borcun
tamamının ödenmesi gerektiği bildirilmediğinden, kredi kartı borçları, Borçlar
Kanunu'nun 101/2. maddesinde öngörülen, miktarı önceden belli olan kesin vadeli
borç niteliğinde değildir. Bu nedenle kredi kartı borçlarında temerrüt tarihi
bakımından, anılan maddenin uygulanması olanaklı değildir.
Kredi kartının bu özelliği nedeniyle, borçlunun temerrüdü, banka tarafından akdi
ilişkinin sona erdirilip hesap kat edildikten sonra, borçluya gönderilen kat
ihtarnamesinin tebliğinden veya ihtarnamede ödeme için süre verilmiş ise, bu sürenin
bitiminden itibaren oluşur.
Bu şekilde belirlenecek temerrüt tarihindeki, asıl alacak+akdi faizden oluşan ana
alacağa, temerrüt tarihinden bankaya başvuru tarihine kadar yıllık % 50 faiz
uygulanacaktır. 4822 Sayılı Kanunun geçici i. maddesi, İcra takibi varsa tahsil harcı,
icra masrafları, faizin vergisi ve avukatlık ücretini ortadan kaldırmadığından;
açıklanan biçimde hesaplanan toplam alacağa, Banka Sigorta Mevduatı Vergisi
uygulanmak, varsa icra takibinde istenen miktarı geçmemek üzere tahsil harcı, icra
masrafları, avukatlık ücreti ve faizin banka sigorta mevduatı vergisini borca ilave
etmek gerekecektir.
Ayrıca, bankaya başvuru tarihine kadar borçlu tarafından yapılan ödemeler de,
Borçlar Kanunu'nun 84. maddesi nazara alınarak ödeme tarihi itibariyle borçtan (
temerrüt tarihindeki ana paradan ) mahsup edilerek kalan toplam alacak tutan 12 eşit
takside bölünecektir.
Somut olayda; borç, taraflar arasında düzenlenmiş olan kredi kartı sözleşmesinden
kaynaklanmış ve davacı/borçlu/tüketici kredi kartını kullanarak borçlandığı miktarları
ödemediği için hakkında icra takibine girişilmiştir. Ardından da davacı/borçlu/tüketici
4822 Sayılı Kanunun Geçici Madde 1 'in yayımlandığı tarihten itibaren 30 gün içinde
04.04.2003 tarihinde, kredi kartı veren kuruluşa yazılı başvuruda bulunmuştur.
Ne var ki, borcun hesabında esas alınacak temerrüt tarihinin tespitine yönelik
bilgilerin dosya kapsamı ile belirlenmesi mümkün olmamıştır.
Zira, dosyada bulunan ve kredi veren alacaklı/davalının, davacı/borçluya gönderdiği
21.10.2002 tarihli kat ihtarnamesinin suretlerinde, ihtarın davacıya tebliğine ilişkin
şerh bulunmamaktadır.
Eş söyleyişle, kat ihtarının tebliğ tarihi araştırılmış ve açıklanmış değildir.
Şu durumda, mahkemece yapılacak iş; öncelikle kat ihtarının tebliğ tarihinin
araştırılması ve ihtarda süre de tanındığı gözetilerek temerrüt tarihinin tereddüde yer
vermeyecek biçimde belirlenmesi; ardından da, belirlenen temerrüt tarihinden
davacının davalı bankaya başvurduğu 04.04.2003 tarihine kadar % 50 yasal faiz
yürütülmesi ile ödenecek miktarın hesaplanması için bilirkişiden rapor alınarak
sonucuna uygun bir karar verilmesi olmalıdır.
Bu nedenledir ki, mahkemece kat ihtarının tebliğ edilip edilemediği tam olarak
belirlenmeden alınan bilirkişi raporuna dayanılarak sonuca varılmış olması eksik
inceleme ve araştırmaya dayalı olup, usul ve yasaya uygun bulunmamış; direnme
kararının bu değişik nedenle bozulması gerekmiştir.
2. Hükmün bozmaya uyularak oluşturulan kısmı yönünden;
Mahkemece, bozma ilamının vekalet ücreti ve masrafın hesabına yönelik 3. bendine
uyularak karar verilmiştir. Bu nedenle, bozmaya uyularak verilen bu yeni hükme
yönelik temyiz itirazlarının özel dairesince incelenmesi için dosyanın 13. Hukuk
Dairesi'ne gönderilmesi gerekir.
SONUÇ : Davalı vekilinin;
1. Yukarıda ( 1. ) bentte irdelenen direnmeye ilişkin temyiz itirazlarının kabulü ile,
direnme kararının yukarıda gösterilen değişik nedenlerden dolayı H.U.M.K.'nun 429.
maddesi gereğince BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının geri
verilmesine,
2. ( 2. ) Bentte açıklanan yeni hükme yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için
dosyanın YARGITAY 13. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, 25.05.2005
gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/10241
K. 2005/15549
T. 19.10.2005
• KREDİ KARTI BORCUNUN İCRA YOLUYLA TAKİBİ ( Tüketici Lehine Yapılan
Birtakım Düzenlemelerin De Önceden Kurulmuş Ve Bir Tarafın Kendi Edimlerini
Tamamıyla Yerine Getirdiği Bir Sözleşmenin Tüm Hükümlerini Geçersiz Kılması
Mümkün Olmadığı )
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Her Davanın Açıldığı Tarihteki Hukuki Durum Ve
Koşullara Göre Sonuçlandırılması Gerektiği Yolundaki Genel İlkenin İstisnası
Olduğu - İtirazın Haklılığı Takip Tarihindeki Hukuki Duruma Göre İncelenip
Sonuçlandırılacağı )
• İTİRAZIN HAKLILIĞI ( Takip Tarihindeki Hukuki Duruma Göre İncelenip
Sonuçlandırılacağı )
•
TÜKETİCİNİN
KORUNMASI
HAKKINDA
KANUNUNDA
YAPILAN
DEĞİŞİKLİKLER ( Önceden Yapılmış Ve İcra Edilmiş Sözleşmeleri
Etkilemeyeceği - İtirazın İptali Davası )
2004/m.67
4077/m.10,6/A
ÖZET : İtirazın iptali davaları, her davanın açıldığı tarihteki hukuki durum ve koşullara
göre sonuçlandırılması gerektiği yolundaki genel ilkenin istisnası olup ispat kuralları
bakımından genel ilkelere göre görülüp incelenen dava türlerinden olduğu halde,
itirazın haklılığı takip tarihindeki hukuki duruma göre incelenip sonuçlandırılır.
Tüketicinin Korunması Hakkında Kanunda yapılan değişiklikler, önceden yapılmış ve
icra edilmiş sözleşmeleri etkilemeyeceğinden tüketici lehine yapılan birtakım
düzenlemelerin de önceden kurulmuş ve bir tarafın kendi edimlerini tamamıyla yerine
getirdiği bir sözleşmenin tüm hükümlerini geçersiz kılması mümkün değildir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine yönelik
olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatı tarafından temyiz edilmesi üzerine
dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, davalı ile imzalanan sözleşmeye istinaden verilen kredi kartı ile
yaptığı harcama bedellerini süresinde ödemediği gibi, girişilen icra takibine de haksız
olarak kısmen itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir.
Davalı, duruşmalara katılmadığı gibi, cevap da vermemiştir.
Mahkemece, taraflar arasında düzenlenen kredi sözleşmesinde 4077 sayılı Yasanın
10. maddesinde belirtilen emredici koşullara uyulmadığından geçersiz olduğu, yine
anılan Yasanın 6. maddesinde belirtilen muacceliyet koşuluna da yer verilmediği ve
davalının usulüne uygun temerrüde düşürülmediği, bu durumda, sadece vadesinde
ödenmeyen borcunu yasal faizi ile isteyebileceği sonucuna varılarak davanın kısmen
kabulüne ilişkin verilen karar davacı tarafından temyiz edilmiştir.
Taraflar arasında düzenlenen 2.7.1998 tarihli kredi kartı üyelik sözleşmesi uyarınca,
davalıya kredi kartı verildiği, davalının kredi kartının kullanılmasından doğan borcunu
ödemediği, taraflar arasında ihtilafsızdır. Yine, anılan sözleşmenin 17. maddesinde
temerrüt faiz oranının ekstrede gösterilen faiz oranının 50 puan ilave edilmek üzere
bulunacağı belirtildiği gibi, hesabın katı halinde ihtarnamenin tebliğ tarihinde
temerrüdün oluşacağı belirtilmiştir. Hesabın kat edilip ihtar çekilmesine rağmen
ödeme yapılmaması karşısında, davacı, 24.7.2003 tarihinde icra takibine girişmiş
olup 17.10.2003 tarihli dilekçe ile davalının asıl alacak dışında kalan faiz ve ferilerine
itiraz etmesi üzerine de, 13.1.2004 tarihinde işbu itirazın iptali davası açılmıştır.
Hemen belirtmek gerekir ki, her davanın açıldığı tarihteki hukuki durum ve koşullara
göre sonuçlandırılması gerektiği genel ilke ise de itirazın iptali davaları bu ilkenin
istisnalarındandır. İtirazın iptali davaları, ispat kuralları bakımından genel ilkelere göre
görülüp incelenen dava türlerinden ise de itirazın haklılığı takip tarihindeki hukuki
duruma göre incelenip sonuçlandırılır. Somut olayda, davalı borçlunun temerrüdü
üzerine 24.7.2003 tarihinde icra takibine girişildiğine göre, bu tarihteki hukuki duruma
göre uyuşmazlık çözümlenmelidir. 4077 sayılı Yasanın taksitle satışları düzenleyen
6/A maddesindeki değişiklik 6.3.2003 tarih ve 4822 sayılı Kanun ile getirilmiş
olduğundan, maddi hukuk ile ilgili yasada yapılan değişikliklerin önceden kurulmuş ve
icra edilmiş sözleşmelere de şamil edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki, sonradan
tüketici lehine yapılan birtakım düzenlemeler nedeniyle önceden kurulmuş ve bir
tarafın kendi edimlerini tamamen yerine getirdiği bir sözleşmenin tüm hükümlerini
geçersiz kılmasına olanak yoktur.
Sözleşmede kararlaştırılan temerrüt faiz oranı ekstrede belirtilen faiz oranına 50 puan
ilavesi ile belirleneceği halde, davacı banka bundan daha az olan %43 temerrüt faizi
talep etmiştir. Böyle olunca, taraflar arasındaki sözleşme, 4077 sayılı Yasada yapılan
6.3.2003 tarihli değişiklikten önce olduğundan uyuşmazlığın şekli bakımından
yapıldığı tarih itibariyle hukuki düzenlemeye aykırı olmayan sözleşme hükümlerine
göre çözümlenmesi zorunludur. Mahkemece, bu ilkeler çerçevesinde inceleme
yapmak gerekirken, sözleşme geçersiz kabul edilerek yazılı şekilde hüküm tesisi usul
ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle, temyiz edilen hükmün davacı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde iadesine 19.10.2005 gününde oybirliğiyle
karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1212
K. 2005/2040
T. 11.2.2005
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ NEZDİNDE YAPILAN İTİRAZ ( Dava Dilekçesinin
Mahkeme Memuru Aracılığı İle Aleyhine İtiraz Edilen Tüketiciye Tebliği Tarafların Delil Sunma ve Savunma Haklarının Kısıtlandığı/Usul Kurallarına
Aykırılık )
• TÜKETİCİ MAHKEMELERİNDE GÖRÜLECEK DAVALAR ( Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı Dördüncü Faslı Hükümlerine Göre
Yürütüleceği - Dosya Üzerinde Karar Vermek Hususunda Taktir Hakkı
Tanınmadığı )
• DOSYA ÜZERİNDE KARAR VERİLMESİ ( Tüketici Mahkemelerine Taktir Hakkı
Tanınmadığı - Dava Dilekçesinin Mahkeme Memuru Aracılığı İle Aleyhine İtiraz
Edilen Tüketiciye Tebliği/Tarafların Delil Sunma ve Savunma Haklarının
Kısıtlandığı )
• DELİL SUNMA VE SAVUNMA HAKLARININ KISITLANMASI ( Dava Dilekçesinin
Mahkeme Memuru Aracılığı İle Aleyhine İtiraz Edilen Tüketiciye Tebliği/Usul
Kurallarına Aykırılığı - Tüketici Mahkemelerine Dosya Üzerinde Karar Vermek
Hususunda Taktir Hakkı Tanınmadığı )
1086/m.73, 195, 375
4077/m.22, 23
ÖZET : HUMK.nun 73. maddesinde, kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakimin
her iki tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere
tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremeyeceği kabul edilmiştir. Dava, 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 22. maddesine dayalı olarak Tüketici
Sorunları Hakem Heyeti tarafından verilen karar Tüketici Mahkemesi nezdinde
yapılan itiraza ilişkin olup, anılan yasanın 23. maddesinde Tüketici Mahkemelerinde
görülecek davaların Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü
Faslı hükümlerine göre yürütüleceği belirtilmiş ve dosya üzerinde karar vermek
hususunda mahkemeye taktir hakkı tanınmamıştır.
Gerçekte mahkemeye sunulan bir dava dilekçesi üzerine oturum günü belirlendikten
sonra dava dilekçesi ve oturum günü taraflara tebliğ edilir. Ancak, mahkemece, işin
aciliyeti olduğu kanaatine varılırsa, dava dilekçesi davalıya en seri şekilde
ulaştırılırken, davaya karşı tüm delillerini sunması da istenmelidir. Somut olayda dava
dilekçesinin mahkeme memuru aracılığı ile aleyhine itiraz edilen tüketiciye tebliğine
karar verilmiş olup, bu ara kararının yerine getirildiği anlaşılmakta ise de, tarafların
delil sunma ve savunma hakları kısıtlandığı için yukarıda anılan usul kurallarına
uyulduğunun söylenmesi mümkün değildir. Dava açılması ile usul yasasındaki yerine
getirilmesi zorunlu usul kurallarına uyulmadan evrak üzerinde karar verilmesi usul ve
yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
DAVA : Davacı Türk Telekomünikasyon A.Ş. ile davalı Hulusi Tahir İlgenli arasındaki
davada Tüketici Mahkemesi sıfatı ile Midyat Asliye Hukuk Mahkemesince verilen ve
Yargıtay'ca incelenmeksizin kesinleşen kararın yürürlükteki hukuka aykırı olduğu
savıyla Cumhuriyet Başsavcılığının 01.02.2005 gün ve Hukuk 1155 sayılı yazısı ile
kanun yararına temyiz edilerek bozulması istenilmiş olmakla, dosyadaki tüm kağıtlar
okunup gereği görüşülüp düşünüldü:
KARAR : Şikayetçi Hulusi Tahir İlgenli Midyat Tüketici Sorunları Hakem Heyeti
Başkanlığına verdiği dilekçesinde; 2003 yılı Ağustos dönemine ait telefon faturasında
şehiriçi görüşmeleri kalemi ile ilgili olarak gösterilen 45,640,000.- Lira ile çeşitli
borçlar kalemi ile ilgili olarak talep edilen 1,800,000.- Liranın haksız ve yersiz
olduğunu ileri sürerek, mecburen ödenen bu bedellerin iadesini istemiştir.
Mardin İl Telekom Müdürlüğü cevabında, 1,800,000.- Lira ile ilgili tahakkukun maddi
hataya dayalı olduğunu, şehir içi görüşme bedeline yönelik itirazın ise yersiz
olduğunu savunmuştur.
Tüketici Sorunları Hakem Heyetince, şehir içi görüşme bedeline yönelik itiraz ve
talebin kabulüne ilişkin verilen karara karşı Türk Telekomünikasyon A.Ş. tarafından
Tüketici Mahkemesinde itiraz edilmiştir. İtiraz dilekçesini Değişik İşler esasına
kaydeden mahkemece dosya üzerinden yapılan inceleme ile itiraz ve dava
sonuçlandırılmıştır.
23.5.1956 gün ve 8/9 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında da benimsendiği gibi,
HUMK.nun 73. maddesinde, kanunun gösterdiği istisnalar haricinde hakimin her iki
tarafı istima veyahut iddia ve müdafaalarını beyan etmeleri için kanuni şekillere
tevfikan davet etmedikçe hükmünü veremeyeceği kabul edilmiştir. Dava, 4077 sayılı
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunun 22. maddesine dayalı olarak Tüketici
Sorunları Hakem Heyeti tarafından verilen karar Tüketici Mahkemesi nezdinde
yapılan itiraza ilişkin olup, anılan yasanın 23. maddesinde Tüketici Mahkemelerinde
görülecek davaların Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununun Yedinci Babı, Dördüncü
Faslı hükümlerine göre yürütüleceği belirtilmiş ve dosya üzerinde karar vermek
hususunda mahkemeye taktir hakkı tanınmamıştır.
Gerçekte mahkemeye sunulan bir dava dilekçesi üzerine oturum günü belirlendikten
sonra dava dilekçesi ve oturum günü taraflara tebliğ edilir. ( HUMK.m.195 ve 375. )
Bu işlemlerin yerine getirilmesi sırasında HUMK.nun 195, 207, 208, 210 maddeleri
hükümlerine uygun davranmaya özen gösterilir. Ancak, mahkemece, işin aciliyeti
olduğu kanaatine varılırsa, dava dilekçesi davalıya en seri şekilde ulaştırılırken,
davaya karşı tüm delillerini sunması da istenmelidir. Somut olayda dava dilekçesinin
mahkeme memuru aracılığı ile aleyhine itiraz edilen tüketiciye tebliğine karar verilmiş
olup, bu ara kararının yerine getirildiği anlaşılmakta ise de, tarafların delil sunma ve
savunma hakları kısıtlandığı için yukarıda anılan usul kurallarına uyulduğunun
söylenmesi mümkün değildir. Dava açılması ile usul yasasındaki yerine getirilmesi
zorunlu usul kurallarına uyulmadan evrak üzerinde karar verilmesi usul ve yasaya
aykırı olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle Cumhuriyet Başsavcılığının temyiz
itirazlarının kabulü ile, temyiz edilen hükmün HUMK.nun 427. maddesi gereğince
sonuca etkili olmamak kaydıyla kararın kanun yararına BOZULMASINA ve gereği
yapılmak üzere kararın bir örneği ile dosyanın Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmesine, 11.2.2005 gününde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY
7. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/1987
K. 2005/1956
T. 14.6.2005
• KAÇAK SU KULLANIMI ( Haksız Eylem Niteliğinde Olması Nedeniyle Tüketici
Mahkemesi Değil Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• TÜKETİCİ MAHKEMESİ ( Kaçak Su Kullanımından Doğan Davada Görevli
Olmadığı - Genel Mahkemelerin Görevli Olduğu )
• GÖREV ( Kaçak Su Kullanımından Doğan Davada Genel Mahkemelerin Görevli
Olduğu - Haksız Eylem )
4077/m. 23
1086/m. 7
ÖZET : 4077 Sayılı Yasa taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi esas almaktadır. Dava
konusu olay ise kaçak su kullanımından kaynaklanan haksız eyleme ilişkindir. Bu
nevi davalarda ise tüketici mahkemeleri değil, genel mahkemeler görevlidir.
Açıklanan hususlar nazara alınmadan yazılı gerekçe ile görevsizlik kararı verilmesi
isabetsizdir.
DAVA : Taraflar arasında görülen dava sonucunda verilen hükmün, Yargıtay'ca
incelenmesi davacı vekili tarafından istenilmekle, temyiz isteğinin süresinde olduğu
anlaşılmakla, dosya incelendi. Dosyadaki belgeler okundu. Tetkik hakiminin
açıklamaları dinlendi, gereği görüşüldü:
KARAR : Mahkemece taraflar arasında sözleşme ilişkisi bulunduğu gerekçe
gösterilerek uyuşmazlığın 4077 Sayılı Yasa kapsamında olduğu, bu nitelikteki
uyuşmazlıkların tüketici mahkemelerinde çözümlenmesi gerektiği gerekçe
gösterilerek dava dilekçesinin görev yönünden reddine karar verilmiş ise de yerel
mahkemenin vardığı sonuç dosya içeriğine uygun düşmemektedir. 4077 Sayılı Yasa
taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi esas almaktadır.
Somut olay 09.01.2001 tarihinde düzenlenen tutanağın içeriğine göre kaçak su
kullanımından kaynaklanan haksız eyleme ilişkindir. Bu olgular dikkate alındığında
uyuşmazlığın tüketici mahkemelerinde çözümlenmesi olanaksız, genel mahkemede
çözümleneceği tartışmasızdır. Görev kamu düzenine ilişin olup istek olmasa bile
yargılamanın her aşamasında mahkemece resen gözetilmesi zorunludur. O halde
tarafların iddia ve savunmaları doğrultusunda gösterdikleri ve gösterecekleri deliller
toplanmalı, bundan sonra toplanan ve toplanacak tüm deliller birlikte
değerlendirilerek sonucuna göre bir karar verilmelidir.
SONUÇ : Mahkemece bu olgular göz ardı edilerek yazılı şekilde hüküm kurulması
isabetsiz, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden
kabulü ile hükmün BOZULMASINA peşin alınan harcın istek halinde ilgilisine
iadesine, 14.06.2005 gününde oybirliği ile karar verildi.
T.C.
YARGITAY
13. HUKUK DAİRESİ
E. 2005/11099
K. 2005/17357
T. 24.11.2005
• İTİRAZIN İPTALİ DAVASI ( Cep Telefonu Abonelik Sözleşmesinde Faiz
Oranının Aboneye Gönderilecek Faturada Belirleneceğinin Öngörülmüş Olması
- Faturada Belirlenen Faiz Oranının Fahiş Olduğu İddiasının Araştırılması
Gereği )
• FAHİŞ FAİZ UYGULANDIĞI İDDİASININ ARAŞTIRILMASI GEREĞİ ( Cep
Telefonu Abonelik Sözleşmesinde Faiz Oranının Aboneye Gönderilecek
Faturada Belirleneceğinin Öngörülmüş Olması - Tek Taraflı Olarak Sözleşmeye
Tüketici Aleyhine Hükümler Konulamaması )
•
TELEFON
ŞİRKETLERİNİN
UYGULADIĞI
FAİZ
ORANLARININ
KARŞILAŞTIRILMASI GEREĞİ ( Cep Telefonu Kullanım Bedelinin Tahsili
Davasında Abonelik Sözleşmesinde Belirlenen Faiz Oranının Fahiş Olduğu
İddiasıyla Faize İtiraz Edilmesi )
4077/m.6
ÖZET : Davacı, cep telefonu abonesi olan davalının borcunu ödemediğini, bu
nedenle hakkında yapılan icra takibinde asıl alacağı kabul etmesine rağmen, faize
itiraz ettiğini öne sürerek, itirazın iptaline karar verilmesini istemiştir. Taraflar
arasındaki abone sözleşmesinde, faturada belirtilen son ödeme tarihini geçen
ödemeler için uygulanacak faiz oranlarının, abonelere gönderilen faturalarda
bildirileceği belirtilmiş olup, davalıya gönderilen faturalarda bu faiz oranının aylık % 8
üzerinden günlük olarak hesaplanacağı açıklanmıştır. Mahkemece, diğer telefon
şirketlerinin uyguladığı faiz oranlarının dava konusu olan fatura tarihindeki
ortalamasının hesaplanması, o dönemdeki diğer ekonomik etkenlerde dikkate
alındığında uygulanan faiz oranının haksız ve fahiş olup olmadığının bilirkişi vasıtası
ile araştırılması ve hasıl olacak sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik
inceleme sözleşmedeki şartın geçersiz olduğu açıklanıp işlemiş faiz talebinin tümden
reddi ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren reeskont faizi yürütülmesine karar
verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, bozma nedenidir.
DAVA : Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının yapılan yargılaması sonunda
ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın kısmen kabulüne ve kısmen reddine
yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı avukatınca duruşmalı olarak
temyiz edilmiş ise de miktar itibariyle red edilmesi üzerine edilmesi üzerine dosya
incelendi gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Davacı, cep telefonu abonesi olan davalının borcunu ödemediğini, bu
nedenle hakkında yapılan icra takibinde asıl alacağı kabul etmesine rağmen
1.078.113.193 TL' lik kısma itiraz ettiğini öne sürerek, itirazın iptaline karar
verilmesini istemiştir.
Davalı, davaya cevap vermemiştir.
Mahkemece, davanın kabulü ile asıl alacağa takip tarihinden itibaren Merkez
Bankasınca belirlenen değişen oranda reeskont faizi yürütülmesi kaydıyla takibin
devamına, fazla talebin reddine, karar verilmiş; hüküm, davacı tarafından temyiz
edilmiştir.
Taraflar arasındaki abone sözleşmesinin 5.1.6. maddesinde, faturada belirtilen son
ödeme tarihini geçen ödemeler için uygulanacak faiz oranlarının, abonelere
gönderilen faturalarda bildirileceği belirtilmiş olup, davalıya gönderilen faturalarda bu
faiz oranının aylık % 8 üzerinden günlük olarak hesaplanacağı açıklanmıştır.
Mahkemece de kabul edildiği gibi, 4822 sayılı yasa ile değişik 4077 sayılı
T.K.H.K.nun 6. maddesi gereğince "satıcı veya sağlayıcının tüketiciyle müzakere
etmeden tek taraflı olarak sözleşmeye koyduğu, tarafların sözleşmeden doğan hak
ve yükümlülüklerinde iyiniyet kuralına aykırı düşecek biçimde tüketici aleyhine
dengesizliğe neden olan sözleşme koşulları haksız şarttır. Taraflardan birini
tüketicinin oluşturduğu her türlü sözleşmede yer alan haksız şartlar, tüketici için
bağlayıcı değildir." Bu durumda mahkemece diğer telefon şirketlerinin uyguladığı faiz
oranlarının dava konusu olan fatura tarihindeki ortalamasının hesaplanması o
dönemdeki diğer ekonomik etkenlerde dikkate alındığında uygulanan faiz oranının
haksız ve fahiş olup olmadığının bilirkişi vasıtası ile araştırılması ve hasıl olacak
sonuca uygun bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sözleşmedeki şartın
geçersiz olduğu açıklanıp işlemiş faiz talebinin tümden reddi ile asıl alacağa takip
tarihinden itibaren reeskont faizi yürütülmesine karar verilmesi usul ve yasaya aykırı
olup, bozma nedenidir.
SONUÇ : Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz edilen kararın davacı yararına
BOZULMASINA, peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 24.11.2005
gününde oybirliğiyle karar verildi.

Benzer belgeler