doğu akdeniz`de - Atılım Üniversitesi

Transkript

doğu akdeniz`de - Atılım Üniversitesi
DOĞU AKDENĠZ’DE ISINAN SULAR
Uzman Sema Sezer, Uzman Gökhan Ak 27.10.2011 tarihinde gerçekleştirdikleri
konferans metnidir.
Oturum Başkanı, Atılım Üniversitesi Ġşletme Fakültesi Uluslar arası Ġlişkiler Bölüm
Başkanı Doç. Dr. Ulvi Keser: İki konuşmacımız var Sayın Sema Sezer ve Sayın Gökhan
Ak. Birisi özellikle Doğu Akdeniz’in Kıbrıs boyutuyla ilgili bir uzman ondan işin Doğu Akdeniz
ve Kıbrıs boyutunu dinleyeceğiz. Sayın Gökhan Ak eski bir Silahlı Kuvvetler mensubu ve
Genel Kurmay Başkanlığı’nda Yunanistan Şube Müdürü olarak görev yapmış bir kişi
dolayısıyla onun da bize özellikle şu günlerde bölgede ne olup bittiğiyle ilgili söyleyecek
sözleri var.
Emekli Deniz Kurmay Albay Gökhan Ak: Ben Gökhan Ak Emekli Deniz Kurmay Albayım.
Bu konularla ilgili aşağı yukarı 15–20 yıldır uğraşıyorum. Harp Akademilerinde Uluslararası
İlişkiler Yüksek Lisansı yaptım. Bunu takiben üç yıl NATO’da Brüksel’de NATO’nun kalbinde
daimi delegasyonumuzda çalıştım ve oradayken de NATO Avrupa Birliği İlişkileri yine Türk
Yunan ilişkileri sorunları vardı işin içinde tabii. Brüksel’de üniversitede Uluslararası Politika
Yüksek Lisansı yaptım. Daha sonra geçen yaz emekli oldum ve o zamandan beri de
Hacettepe Üniversitesi’nde Siyaset Bilimi doktora programına devam ediyorum yani bu yaşa
geldim öğrencilik daha hala bitmedi. Oğlumun okuluna konuk veli olarak gittim. Deniz
Kuvvetlerini tanıtacağım. Fakat öğrenciler şaşırdılar. Dedim ki hala öğrenciyim 10–11
yaşındaki çocuklar ürktüler. Dedim ki korkmayın yani öğrencilik kötü bir şey değil ama hayat
boyu ölene kadar devam ediyor. Panel önemli şu yüzden; bu konu aslında devlet kurumları
Dışişleri Bakanlığı Genel Kurmay Başkanlığı özellikle olayın farkında olduğu uğraştığı ve
güzel girişimler yaptığı bir konu ama bizim bu alanların dışında kalan Akademia ve diğer sivil
toplum kuruluşları bunların biraz uzak kaldığı bir konu ilgilenmediği bir konu ama çok da
önemli bir konu çünkü direkt Türkiye’nin hayati menfaatleriyle ilgili. Dedim ki Doğu
Akdeniz’de ve üzerinde Kıbrıs’ta önemi nedir? Jeopolitik, Jeostratejik önem nedir ve bu
bölgede neler oluyor? Deniz Hukuku bağlamında da neler olabilir, neler yapabiliriz, sizleri
düşünmeye sevk etmek istedim ve bu arada da farklı bakış açıları yaratmak istedim. Sizlere
bazı değişik perspektifler yaratmak istedim onları sunum içinde göreceksiniz. Benim tek
dileğim bunları unutmamanız. Çünkü bu gözle de bakarsak ki şimdiye kadar bakmadığımız
şekilde olayları Uluslararası İlişkiler, Uluslararası Politikalar ve Disiplinler ile ilgilenen
insanların daha farklı algılayacağını düşünüyorum. Konumuz Doğu Akdeniz Kıbrıs’ın
Jeopolitik önemi Deniz Hukuku bağlamında Doğu Akdeniz’de yapılması gerekenler ben iki
başlık belirledim az önce söylediğim gibi. Kıbrıs’ın Jeostratejik Jeopolitik önemi Doğu
Akdeniz’in ve Deniz Hukuku kapsamında burada neler yapabiliriz? Şimdi az önce belirttiğim
gibi panele konu olan gelişmeler aslında Doğu Akdeniz’de oluyor ve bunun bir ön resmini
çekmemiz lazım ki rahat güzel bir şekilde yola koyulabilelim. Sizlere farklı bir pencere açmak
istiyorum. Bu pencerede böyle bir soru var vatan neresidir? Eğitimimize başladığımız 6–7
yaşından beri hepimizin bildiği ve üzerinde de pek düşünmediğimiz bir kavram, diyeceksiniz
ki kürsüde konuşan kişi bunu niye soruyor vatanı hiç bilmiyor muyuz hepimiz biliyoruz. Değil
mi hepimiz biliyoruz aslında işte vatanı yansıda gördüğünüz karasal mekanlar ama aslında
değil. Bu haritayı da bilerek koydum. Neden biliyor
musunuz?
Görsel medyada haberleri dinlerken hava durumu şu bu vs
X Kanal hep bakarsınız böyle bir Türkiye Haritası koyarlar.
Fakat Gökçe Adayla Bozca Adayı hiç koymazlar. Lütfen
bundan sonra birde bu gözle bakın. Sanki oralar Türkiye’ye
ait değil oralar ülkemizin birer litoral bir parçası değil gibi
birde ben burada şeyi de koydum Marmara Denizi’ndeki
adaları da koydum. Ben İzmirliyim, 20 yıldır Ege Adalarıyla yatıp kalkıyorum uğraşıyorum.
1
Fakat nedense Türkiye’de bir ada kültürü olayı yok o yüzden Marmara Denizi’ndeki adaları
bile kimi zaman koymuyorlar.
Dediğim gibi vatan aslında sadece karasal mekanlar
değil, vatan aynı zamanda buralar. Görüyorsunuz şu
sarı kısımlar buralar da vatan. Şu denizler de vatanımız
neden batırdınız? Uluslararası Hukuka göre bir devletin
ülkesi üç kısımdan oluşuyor bildiğiniz gibi. Kara ülkesi
suya kadar geliyor denize kadar denizden sonra
karasuları başlıyor burası devletin tam egemenliğidir
burası da vatanımız. Vatanımız ve bunun üzerinde de
hava sahası var tam karasularında burası da vatanımız. Yani burada egemenlik gösterisi
yapıyoruz o yüzden vatanımız kavramını böyle kullanıyorum. Hepimizin bildiği kara ülkesi
ama göründüğü gibi değil. Uluslararası Hukukun mekansal kurallarına göre her ne kadar
uluslararası hava sahası ve deniz sahası oluşmaktaysa da ülkeler buralarda birtakım
egemenlik hakları kullanıyorlar.
Yani nerede Kıta sahanlığında, karasularının dışında Münhasır
Ekonomik Bölgede. Bununla ne demek istiyorum? Burası Girit
Rodos Gökova Körfezi İstan Köy böyle yukarı gidiyor Sisam şu
Sakız Çeşme. Şimdi şurada bir uçak kazası olduğunda burası
açık deniz uluslararası sular bir uçak kazası denize düştü gemi
kazası deniz kazası olduğunda siz buradan helikopter, deniz
vasıtası, askeri gemi çıkarıp buraya gönderiyorsunuz. Burada
başka hangi devlet var Yunanistan ve Yunanlılardan önce
varırsanız. O arama kurtarma faaliyetlerinde müdahale
edebiliyorsunuz. Ama burada önemli olan şu burada sizin
karasularının dışında bir arama kurtarma sorumluluk bölgemiz var Türkiye Cumhuriyeti
olarak. Peki, Arama Kurtarma Sorumluluk Bölgesi nedir? Bunu da unutmayın bu Ege
Denizinin Batısında 25o derece boylam var 25o derece Doğu. 25o derece Doğu Boylamı
Türkiye’nin Arama Kurtarma faaliyetleriyle ilgili Batıda gittiği en uzak nokta ondan sonrası
Yunanistan’a bırakılmış. Çünkü tam bu 25o derecelik Doğu Türkiye Ege Denizinin ortasından
geçiyor. Zaten Ege Denizinde çözümsüz olan Kıta Sahanlığı konusu da aslında biz oraya
kadar istiyoruz. Yani kıta sahanlığı konusu Türkiye Yunanistan arasında çözülse bizim ana
istediğimiz 25o derece boylam. Halbuki Yunanistan ne yapıyor? Yunanistan diyor ki Ege’de
diyor kusura bakmayın biraz farklı konulara giriyorum. Ege’de diyor deniz sınırları vardır
diyor. Ege’de Sea Borders yoktur deniz sınırları yoktur. Onlar FIR hattı var Flying Information
Region FIR Hattını bu Yunan Adalarıyla Türk Anakarası arasından geçiriyorlar. Yukarıya
gidiyor diyorlar ki burası da iki ülke arasında deniz sınırıdır. Buradan daha Batı’da
Yunanistan’a doğru kıta sahanlığı yoktur. Zaten sınır burada sen diyorlar gelip burada
Sakız’ın ardında petrol mü arayacaksın orası senin değil ki bizde bizim diyoruz yani 25o Doğu
Boylamının önemi bu o da şuralardan falan geçiyor bayağı çok
istiyoruz yani ama değil.
Devletler, kıyı devleti olarak deniz ve hava ülkelerinde de
belirli birtakım egemen haklara sahiptir.
Kıbrıs Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin Orta Doğu’ya açılan bir
deniz kapısı adeta görüyorsunuz hançer gibi İskenderun
Körfezine saplanıyor. Aşk Tanrıçası Kibris’in adası onu da Ulvi
Hocamın makalesinden kullanıyorum. Kıbrıs adı nereden
geliyor bir yerde buradan geliyor Aşk Tanrıçası Kibris. Size
yine farklı bir konudan bahsetmek istiyorum. NATO’da
operasyonlar yapılırken özellikle Akdeniz Havzasında deniz unsurları gemiler, helikopterler,
uçan birlikler, denizaltılar harekat yapıyorlar Akdeniz’de. Fakat önemli olan bir nokta var
burada çok kuvvet diye NATO harekatının planlandığında çok önemli bu çok kuvvet noktaları
var yani boğum noktası diyebilirsiniz düğüm noktası diyebilirsiniz. Bu düğüm noktaları NATO
2
harekatının planlanmasında çok önemli. Neden? Çünkü bunlar kapı, kapıyı kapattığınız vakit
başka bir yere gidebilir misiniz? Hayır. İşte bunlar Cebelitarık Boğazı’ndan başlıyor Sicilya
Kanalı Türk Boğazları, Süveyş Kanalı fakat Prof. Dr. Fahir Armaoğlu Hoca diyor ki bu
Akdeniz’de boğazlar çok aslında önemli fakat bu boğazlar kadar önemli adalar da var. Bunlar
da Malta, Girit yine bir sabit uçak gemisi ve Kıbrıs. Bunlar da NATO’nun düğüm noktaları
harekatını etkileyen düğüm noktalarının da önemi hiç batmayacak bir uçak gemisi Kıbrıs
Doğu Akdeniz’de sabit mobil istediğiniz gibi kullanın böyle gidip deniz sahasına üstün bir
hava sahasına gayet güzel müdahale edebiliyor ve kontrol edebiliyor. Adanın stratejik önemi
tabii soğuk savaşın ertesinde uluslararası alanda ve bu bölgede meydana gelen hızlı politik
ekonomik gelişmelerle hayli artıyor. Burada politik ekonomik kelimesini bilerek seçtim.
Neden?
Bakü, Tiflis, Ceyhan Boru Hattı KerkükYumurtalık bakın geliyor hepsi İskenderun’da
birleşiyor bir nevi düğüm noktası çok politik bu
da müstakbel Samsun-Ceyhan Boru Hattı.
Şimdi burada İskenderun çok önemli bu boru
hatları yüzünden bir bakın Kıbrıs’ta karşısında
bütün deniz ulaştırmasını kontrol ediyor. O
yüzden ne diyebiliriz Kıbrıs kimin elindeyse
bizim elimizdeyse ne ala bizim elimizde
değilse yabancı bir gücün elindeyse kesinlikle
bizim ulusal menfaatimize ulusal güvenliğimize aykırı. Kısa bir şey istatistiki bilgi vereyim
müsaadenizle. Burada bu iki hat tam kapasitede yılda 140 milyon ton petrol çıkaracak
buradan bu körfezden tankerlerle ve bu da devreye girdiğinde ki çok uzun bir zaman değil.
190–200 milyon ton yılda buradan Batıya Batı pazarına petrol çıkacak. Türk İsrail İlişkilerinin
de bozulması yine Kıbrıs önlerinde çok önemli bir konu bu ve Dekaron’un Güney Kıbrıs Rum
Yönetiminin İsrail’i de yanına alarak bu bölgede sözde Münhasır Ekonomik Bölgesinde tek
taraflı girişimlerle hidrokarbon aramaları yapması ve bu faaliyetleri de uluslararası hukuka
aykırı oluyor bunu tekrar söylüyorum uluslararası hukuka aykırı olarak yapması Kıbrıs’a
Doğu Akdeniz’e ayrı bir önem kazandırıyor. Neden? Nedene geçmeden önce yine bilgi
vereyim müsaadenizle. Bunlar hep insanın aslında sizin gibi konuyla ilinti arkadaşlarımızın
önüne yeni ilgi uğraşı alanları açacak konular. Bu Kıbrıs’taki Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de
Kıbrıs’a ilişkin yaşadığı eski ya da yeni deniz ve hava sorunları var bunlar hepimizin bildiği
Türk Yunan ilişkileri bağlamındaki Türk Yunan sorunlarıyla ilintili. Neden ilintili? Bunlar
Ege’den falan çok güzel bir deniz ama çok da sorunlu bir deniz. Tatile gidiyoruz ama ben hep
o gözle bakıyorum yüzüyoruz ediyoruz fakat çok sorunlu. Çünkü şuradaki sorun burada hava
sahası kıta sahanlığı şuradan geliyor. Şimdi çizgi burada nereden çıkacak Doğu Akdeniz’de
şuradan mı çıkacak, şuradan mı çıkacak, yine sorun Doğu Akdeniz’le ilintili. Ercan Tahsilli
Hava Sahası KKTC bir tek bizim tanıdığımız devlet ama başka hiçbir devletin tanımadığı bir
ulus fakat burada da hava sahası sorunları var. Yani iki taraf da birbiriyle ilintili burada bir
sorunu düşündüğünüzde burayı ilgilendiriyor buradaki de burayı. Yine küçük bir bilgi biz kıta
sahanlığımız var Doğu Akdeniz’de fakat Münhasır Ekonomik Bölgemiz yok. Benim için bu
panele konu olan gelişmeleri gazeteden açık basından izlerken belki gıcık oluyorsunuz
diyorsunuz ki biz niye Münhasır Ekonomik Bölge ilan etmiyoruz. Neden edemiyoruz biliyor
musunuz? Burada az önce Sea Borders dedim ya deniz sınırları deniz sınırının Akdeniz’e
nereden çıkacağı da belli değil. Çünkü karasularımız belli değil Ege’de karasularımız 6 mil
Akdeniz’de 12 mil. 6 mil geliyor tık dış hava eğitimine çıkıyor. Peki, bu bir yerde yazıyor mu
bir yerde yazmıyor. Böyle muğlak konuşuyorum ama bu hakikaten böyle o yüzden böyle
konuşuyorum. Yani karasularımızın tam belli olmaması yüzünden de Münhasır Ekonomik
Bölge ilan edemiyorsunuz. Belki etmeniz menfaatinize sunumun sonunda söyleyeceğim ama
işte edemiyoruz bütün sorunlar iç içe çok karmaşık.
-Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC), Kerkük-Yumurtalık ve gelecekteki
Samsun-Ceyhan boru hatları gibi Türkiye’nin deniz yetki alanlarını
geçmişe nazaran çok daha önemli kılan enerji projelerinin
hayata geçmesi,
3
Dolayısıyla Anamur’dan sadece 65 km uzaklıkta
olan ki şurada bir tepeye çıktığınızda Anamur’un
üst tarafında Kıbrıs’ın Girne’nin ışıkları görünür.
Böyle bir yerde böyle bir adada şimdi yavaş yavaş
müsaadenizle Doğu Akdeniz’deki deniz yetki
alanlarının sınırlandırılması mevzularına giriş
yapabilirim. Çünkü Kıbrıs’ı çevreleyen sular
hakikaten çok ısınmış durumda sular çok sıcak
neden çok sıcak? Burada çok büyük menfaat
ilişkileri var karmaşık ilişkiler var. Siyasi olarak
karışık bir coğrafya Türkiye var Suriye, Lübnan, İsrail diyeceksiniz ki Filistin’le yatıp
kalkıyoruz değil mi? Gazze Street Gazze Şeridi var. Hiç aklınıza geldi mi Gazze Şeridinin de
bir Münhasır Ekonomik Bölgesi Kıta Sahanlığı olabileceğini onun da var bakın aşağıda.
Burası Gazze şurası Gazze Şeridi bunun açığında buranın münhasır Ekonomik Bölgesi var
ve bunun altında gaz var, doğalgaz var, petrol var. Ama kimin? Filistinlilerin mi, İsraillilerin mi,
Filistin Devleti var mı görüyor musunuz ne kadar olaylar karmaşık. Şurada Erenköy vardır
biliyorsunuz hani Kıbrıs Barış Harekatında zıplayamamışız da birleştirememişiz şeyle o esas
KKTC’yle biliyorsunuz Erenköy’ü biliyorsunuz minnacık küçük bir yer. O minnacık küçük bir
yerin kuzeye doğru şuraya doğru başka bir çizimde var onu gösteririm. Kıta sahanlığı var
KKTC’ye kazandırdığı. Hocam ne kadar Erenköy ben tam hatırlayamadım çok küçük bir yer.
Dokuz köy var. Yani yer olarak 20–30 km diyeyim işte boyu 20–30 km kuzeye Türkiye’ye
doğru kıta sahanlığı var. Şimdi mevzuları bahsediyoruz ama birazda kavramlara girmemiz
lazım ki taşlar daha iyi yerine otursun. Bunu da Uluslararası Deniz Hukuku madem biz Doğu
Akdeniz’deki iç sorunları Deniz Hukuk bağlamında inceliyoruz. Bunlardan size bahsetmem
lazım ki müteakip slaytlarda kıta sahanlığı daha açık olabilsin. Kıta Sahanlığı bir ülkenin
deniz altında devam eden kara parçası kara uzantısı fakat diyeceksiniz ki denizin kenarına
geldik denize giriyoruz kıta sahanlığı pat adımımı attım dizime kadar girdim başlıyor mu?
Hayır başlamıyor. Kıta Sahanlığı karasularının ölçüldüğü noktadan sonra başlıyor. Tam
dalganın kıyıya vurduğu yerden değil o yüzden Rusya’nın nasıl aynı zamanda ince bir
bilgidir. Kıta Sahanlığı karasularının bittiği yerden itibaren başlar 1982 Deniz Birleşmiş
Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesine göre bu 200 deniz miline kadar gidiyor. Teamül Hukuku
olarak da kabul edilen 200 deniz mili 1 deniz mili 1.852 metre ona göre hesaplayın kaç km bir
deniz mili? Tabii diğer bir kavram kıta sahanlığı hep böyle tak diye bitmiyor. Bazen Kıta Eşliği
diyorlar devam edebiliyor aşabiliyor fakat genelde devletlerin kabul ettiği ve uyguladığı da
200 deniz mili. Münhasır Ekonomik Bölgelerarası Kıta Sahanlığı ondan çok kısaca
bahsedelim.
Kıta Sahanlığı şurası şu mavi su kütlesi var ya mavi su
kütlesi yani içinde balıkların deniz canlıların doğal
kaynakların ve yüzenlerin olduğu bir yer. İşte Münhasır
Ekonomik Bölgede bu deniz tabanının burayla birlikte
altında olan buradaki madenler aklınıza ne gelirse petrol,
hidrokarbon kaynaklar yani kıta sahanlığıyla Münhasır
Ekonomik Bölgeyle iç içe geçmiş durumda.
Fakat burada uluslararası hukuka göre şöyle bir ayrım var
Kıta Sahanlığı Ab Initio Ipso Facto Kıta Sahanlığı denen
kavramlar ile... Bu ne demek? Şu demek Kıta Sahanlığı başından beri yani ilk çıktığı Kıta
Sahanlığı kavramı aşağı yukarı 100 yıl, başından beri sizin devlet olarak hakkınız olan ve ilan
etmenize gerek olmayan bir yer o yüzden az önce söyledim Doğu Akdeniz’de bizim kıta
sahanlığımız var ilan etmedik. Ama başından beri kavramı uluslararası hukukta çıktığından
beri bizim kıta sahanlığımız Doğu Akdeniz’de var ama Münhasır Ekonomik Bölgemiz yok.
Neden? Çünkü onu ilan etmek zorundasınız.
Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)
200 Deniz Mili
MEB
Ab Initio Ipso Facto
Kıta Sahanlığı
4
Bir devlet uygulamasıyla ilan etmek zorundasınız. Bizde şu anda ilan etmiş değiliz ama kıta
sahanlığımız var çünkü onun ilan şartı yok.
Kıta Sahanlığı ve Münhasır Ekonomik Bölge (MEB)
TÜRKİYE
MISIR
396 Deniz Mili
Orta nokta 198 NM
Peki, şimdi burası Doğu Akdeniz dedik Mısır Nil Deltası
Antalya tarafları burada en yakın nokta 396 mil. Ama işin
ilginç yanı Doğu Akdeniz’de buradan daha uzun 396
deniz milinden daha uzun olan bir aralık yok. Bu da neye
tekabül ediyor biliyor musunuz az önce 200 mil dedik 400
mil, yani Türkiye’nin 200 Mısır’ın 200 desek toplam 400
mil bu bile üst üstte biniyor. Yani Türkiye’yle Mısır’ın kıta
sahanlığı şu ortada ortay hat çekiliyor paylaşımda
sınırlandırmada üst üstte biniyor ve orta noktada 198
milden 400 milden daha geniş bir yer yok. Bu da şu demek 400 milden daha geniş bir yer
olmayınca o zaman burada arkadaşlar komple ya kıta sahanlığı oluyor ya Münhasır
Ekonomik Bölge oluyor. Uluslararası Hava Sahası Deniz sahası var ama paylaşıma
girdiğinizde burada sadece kıta sahanlığı var çünkü zaten en geniş yer 400 milden az. Şimdi
bizim için en kötü olan ne biliyor musunuz?
Değerlendirme
Yunanistan’la Mısır’ın antlaşma yapması. Çünkü neden?
Rumlar Mısır’la antlaşma yaptılar şu koordinatları belirlediler.
Neye göre? Ortay hatta göre paylaştılar aradaki mesafeyi iki
ülke tak ortadan ikiye böldü koordinatları. Rumlar Lübnan’da
da aynı metodu uygulayarak yaptı. Bizim için kötü olan durum
ve çok dezavantajlı olan durum Yunanistan’ın bakın bu
taraftan geliyorum. Şurası var ya hayati neden biliyor
musunuz? Bakın Rumlarla Yunanlılar sınır oluyorlar. En kötü
durum Mısırlılarla birlikte karşılıklı bu da net antlaşmasını sınırlandırma antlaşmalarını
yapmaları ve ortay hattı da bölüşmeleri. Diyeceksiniz ki Türkiye’nin eli armut mu topluyor
zaten bu harita çok dezavantajlı bizim hiç lehimize değil baksanıza şurada minnacık bir yer
kalmış bu kadar nüfus var burada yakalanacak balık deniz kaynakları kimi doyurur ve şurada
Antalya Körfezinin karşısında da küçük bir üçgen. Sismik araştırmalar yapıyorlar. Petrol
Platformu geldi burayı böyle parsellediler şu antlaşmaları yaptıktan sonra. Burada
uluslararası ihaleye çıktılar. Uluslararası petrol şirketlerini çağırdılar. Ruhsat teklifi verildi
ihaleye çıktılar. Doğalgaz arıyorlar bulmak üzereler buharı çıktı 1.800 metreye indiler. 12.
parsel diyorlar orada oluyor. Bu az önce bahsettiğim Mısır’la sınırlandırma antlaşması
Lübnan’la birde 17 Aralık 2011 çok taze yeni geçen sene aralıkta İsrail’le yaptılar İsrail’le de
koltuk koltuklar kol kolalar. Biz işte bu ortay hatta karşı çıkıyoruz. Burada da bu neden böyle
biliyor musunuz? Yunan Adaları, Girit, Kerpe, Rodos rahmetli İsmet İnönü’nün Lozan Barış
Antlaşması imzalanırken sonunda Meis’i İtalyanlara bırakıyor. Daha sonra İtalyanlar II.
Dünya Savaşı’ndan sonra 1947 Paris Antlaşmasıyla da Yunanlılara veriyorlar 12 Adalar
Bölgesini. İsmet İnönü diyor ki dünya barışı için biz bu küçücük adadan vazgeçtik. Bu adanın
üzerinde pist var uçak pisti var. Sivil hava trafiği kalkıyor askeri hava trafiği askeri uçaklar inip
kalkıyor. İşte o minnacık dünya barışına hizmet etsin diye verdiğimiz Meis Adası başımıza
neler açıyor. Şunu açıyor. Yunanlılar ne yapıyorlardı Meis Yunan Toprağı şu hattan diyorlar
ki bu adaların güneyde Doğu Akdeniz’e doğru kıta sahanlığı vardır. Kıta sahanlığı varsa
Münhasır Ekonomik Bölgesi de vardır. Daha sonra Rodos’tan Meis’e çizgi çekiyorlar. Diyorlar
ki Türkiye’nin bu kadar burada kıyısı var hiç önemli değil burada minnacık bir Meis var. Bu
Meis güneyinde böyle büyük bir deniz sahasına 140 bin km2 kaybediyoruz 140 bin km2. Şu
tarafta da Dekaron yüzünden 40 bin km2 filanda burada kaybediyoruz. Diyeceksiniz ki böyle
bir şey olabilir mi minnacık bir ada var ve bunun güneyine karşı burada bu kadar uzun bir kıyı
varken büyük bir deniz sahasını kıta sahalığı yüzünden sahip oluyor. İşte Yunanlıların tezi bu
çünkü Meis Yunan Adası. Az önce dedim yabancılar aleyhimize çalışıyorlar.
3
2
1
13
4
5
6
10
7
11
9
8
12
5
Tabii Rumlarla ortaklaşa çalışıyorlar. Bizim girmeye çalıştığımız Avrupa Birliği bizim bu
konularda pek de lehimize çalışmıyor.
SEVİLLA ÜNİVERSİTESİ HARİTASI
İşte Sevilla Üniversitesi’nde yaptırdığı bir harita az
önce üçgen vardı bakın yine Dekaron’la Yunanistan
sınır ve üçgen. Bize burayı bırakmışlar burayı reva
görmüşler.
Yine Avrupa Birliği
Kurumu Regional
Advisory Councils
aynı harita bakın
yine burada üçgen
hep görüyor musunuz hep üst üstte oturuyor. Yani farklı
gören çok güzel verdik adamlara biraz az alalım ya da fazla
vermişiz az vermişiz fazla verelimde biraz insaflı bir harita
çizelim diyen yok. Bakın üst üstte tıkırt tıkırt yine Avrupa
Birliğinin European Maritime Safety Agency bir kuruluşu var bu deniz sınırlarını belirliyor.
Deniz sınırlarını belirlerken kullandığı EMSA’nın bakın web sitesinden hiç yabancı bir yerden
değil aynı haritalar şu kırmızı çizgiler benim daha iyi vurgulamak için aynı harita. Bu da
Avrupa Birliği’nin uyduları var tepemizde. Bir deniz kazası olurda petrol vs yayılır mı nerede
yayılıyor bunu biz yakalayalım da buna karşı müdahale edelim diye uyduları tepemizde
dolaşırken bölgelerin uzaydan resimlerini çekiyor. Fakat bizi ilgilendiren bu kareler değil onun
altında olan şu harita.
Bakın adam denizdeki deniz kirliliğini çekerken kıta
sahanlığının dahası Münhasır Ekonomik Bölgeyi her
ikisinin de aslında nasıl paylaştırmış. Bakın görüyor
musunuz aynı üçgen Rumlarla Yunanlılar sınırı da aynı
harita iyi olabilecek olan bu. Mısır’la Münhasır Ekonomik
Bölge Antlaşması yapabiliriz. Çünkü Doğu Akdeniz’de en
uzun kıyısı olan iki ülke biziz biri Türkiye diğeri de Mısır.
O yüzden biz Mısır’a diyoruz ki Rumlar sizi kazıkladı
AB’nin tespit ettiği deniz sınırlarının, AB uydularının
bilimsel veri tabanına yerleştirilmesi
diyoruz. Burada diyoruz bayağı bir alanı aldılar ilk
haritada öyleydi. O yüzden biz diyoruz sizinle antlaşma
yapalım ve siz o şeyi kazanın. Tabii bu uluslararası ilişkilerde güzel bir konu Mısır’ın şu
andaki durumunu düşünün rejiminin nereye gittiğini düşünün. Buradan neler çıkarabilir? Tek
amacımız şu antlaşmayı yapıp sınırlandırmayı lehimize döndürerek şurada şu kadar alanı
büyük alanı kazanabilelim ki hakkımız olan da bu zaten uluslararası hukuka göre de
hakkaniyete göre de biliyorsunuz hakkaniyet ve nispet uluslararası hukukta çok önemli
kavramlar. Hakkaniyete göre de hakkımız olan bu. Şimdi burada daha önce bahsettiğim
şeyler var, 12 numaralı o sahada parselde bir tek Amerikalılar geri çekilmediler. Diğer bütün
şirketler korktular. Neden korktular? Tabii her şey para sermaye eğer baktılar ki burada
Türkiye’yle daha fazla polemiğe girerlerse kendileri için sıkıntı olacak ve çekildiler. Fakat
Amerika’dan Amerika Şirketi çekilemedi. Bizde Amerika nezdinde girişimlerde bulunduk
dedik ki Amerikan Hükümetine kardeşim dedik biz bunlardan sıkıntılıyız bu şirketi çek
çekemediler bu konuda bize yardımcı olmadılar. Tabii bekle diyor politikasını biz şey
yapamayız katlanamayız. Aktif olmayan bir politika bakalım ne olacak bekleyelim hani bir ay
sonra üç ay sonra. Neden? Bir Yunanlı Gazetecinin bir Yunan Gazetesinde kullandığı çok
güzel bir cümle vardır. Uluslararası politikada önemli olan söylenenler değil yapılanlardır. O
yüzden proaktif olmamız lazım savunmacı defansif olmamız lazım beklememiz lazım.
6
21 Eylül’de biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’yle en sonunda bıçak kemiğe dayandığı için
bu Rumların yaptığı faaliyetler yüzünden dedik ki artık Dışişleri Bakanlığımız bu KKTC’yle
antlaşma yapmamız lazım sınırı çizmemiz lazım. Sınırın adı konmuştu da ilan edilmemişti biz
biliyoruz zaten. Bakın ama diyeceksiniz ki az önce ortay hattan bahsettiniz. Tam ortadan
geçecek hat hakkaniyete o metot ortay hat metodu en iyi metotlardan biri değil kullanılan
metotlardan bir tanesi. O yüzden devletler kendi alanındaki antlaşmaya uygun olarak hangi
metot var, farklı metotlar da var onlarda ayrıntıya gireceğim. Çünkü neden? Muhataplarımız
burada ortay hattı kullandılar Mısır’la İsrail’le. Bakın İsrail’le de aralıkta aynı ortay hatta göre
çizim yaptılar koordinatları. Bizde KKTC’yle neden böyle yaptık biliyor musunuz? Birincisi
dostuz, ikincisi dedik ki yani burada yaşayan nüfusla buradaki nüfus bir mi? Değil. Burada ne
yapıyorsunuz balık avlıyorsunuz. Buradaki nüfusu beslemek için.
ÇİZİLEN TÜRKİYE-KKTC
SINIRI (21 EYLÜL 2011)
Yani bu çizginin aşağıya daha yakın olması tam ortadan
geçmemesinin ana sebeplerinden biri bu aynı zamanda
Malta’yla Libya arasında yapılanları sınırlandırma
antlaşmasında da sınır Malta’ya daha yakındı. Libya itiraz
etti uluslararası mahkemeye Malta’nın aleyhine düzeltildi
sınır çizgisi. Fakat burada işte sıkıntı başlıyor. Neden? Bu
tarafta Rumlar var Baf var Batıda Rumlar var bizim
isteğimiz böyle olması. Türkiye’de ilginç bir şey var
menfaatimize olan bilgiye ulaşmaya çalıştığınızda
ulaşamıyorsunuz ama aleyhinize olan bilgiye çok kolay ulaşıyorsunuz. Biz Piri Reis Gemisini
Kuzey Kıbrıs’ta MEB Antlaşması yaptıktan sonra dedik ki Kuzey Kıbrıs dedi ki Türkiye’ye
antlaşmayı yaptık devlet olarak ben senden gemi kiralamak istiyorum. Burada ihale açıyorum
dedi bizde tamam dedik Türkiye Petrolleri Ortaklığı TPAO Piri Reis Gemisini haberlerde
izlemişsinizdir. Büyük bir törenle gönderdik. KKTC’ye gönderdi fakat işin ilginç yanı ne biliyor
musunuz? Az önceki bu sahaları filan çizmişim ya koordinatları hepsi internette var. Fakat
bizim sahalarımızın arama yapacağımız sahaların koordinatlarını hiçbir yerde
bulamıyorsunuz. Bende o yüzden kusura bakmayın müsaadenizle Vatan Gazetesinde
yayınlanan saha haritasını kullanıyorum. Denizcilere ilanlar vardır Notes the Marinas hava
durumu, sağda solda yapılacak tatbikat atış eğitim vs ilgilidir. Denizcilere ilanlara ilgi
duyarsanız internetten Google’dan girin. Eylül ayında Piri Reis’in bu faaliyeti başladı.
Bakıyorsunuz Eylül ayında bu Rumların sondaj yaptığı platformun koordinatları var ne kadar
süreyle yapacağı var şu var bu var ama bizim yapacağımız Piri Reis’in faaliyeti yok. Kafayı
yememek elde değil yani ve bu sahalarda yok ama siz bilin. Bu sahalar A’dan başlıyor
denizci diliyle Aydın denir Aydın Burak Cemal Deniz diyebiliriz Gabriel’e kadar gidiyor G
bölgesine kadar gidiyor. G bölgesi de zaten o Noble Enerji Amerikan Şirketinin ve getirdikleri
platformun sondaj yaptığı bölge Piri Reis’in de şu anda sismik araştırma yaptığı bölge. Birde
yine ilave bilgi devletimiz bununla da sınırlı kalmadı. Norveç’ten bir gemi kiraladı. Konuyla
ilgilenenler Piri Reis’in ne kadar zar zor yola çıktığını bilirler. Yok işte makinesi gümrükte
gemi 30–40 yıllık aman battı batacak kelle koltukta gidiyorlar gibi. Norveç’ten bir araştırma
gemisi kiraladık. O da yine bu bölgede yatıyor bir tanede Faroe Adalarından kiraladık
devletimiz kiraladı. Fakat Faroe adaları nerede diyeceksiniz Danimarka’ya bağlı
Danimarka’nın kuzeyinde Allah’ın unuttuğu bir yerde. O adalarının bayrağını taşıyan gemiyi
de kiralayıp burada sismik araştırma yaptırıyoruz şu anda devam ediyor üç gemide Doğu
Akdeniz’de devletimiz adına. Fakat kötü olan ne biliyor musunuz? Gemilerde Türk Bayrağı
yok Piri Reis hariç. Bir geminin Türk Bayrağı taşıması çok önemli çünkü gemi Türk Bayrağı
taşıyorsa o gemi devlet gemisidir State Ship’tir. Bu ne demek biliyor musunuz? Gemi Türkiye
toprağıdır. O yüzden eğer sizin bayrağınızı dalgalandıran bir gemi varsa orada ve bu sismik
araştırma yapıyorsa o zaman siz orada çok güzel bir egemenlik hakkı kullanıyorsunuz. Bana
hak vereceksiniz. Neden? Gemi Norveç Bayrağı taşıyor Faroe Adaları Bayrağı taşıyor.
Nereden bileyim Türkiye’nin adına araştırma yaptığımı değil mi? O yüzden bilgilere de
ulaşamıyoruz. Az önce söyledim o iki geminin yine bilgilerine ulaşamıyorsunuz. Ben farklı
yerlerden sora sora öğrendim yani bunlar çok önemli o yüzden kendi gemimiz olması lazım.
TÜRKİYE’NİN KKTC İLE
ÇİZEBİLECEĞİ İLAVE SINIR
3
2
1
13
4
5
6
10
17 ŞUBAT 2003 GKRY-MISIR MEB
SINIRLANDIRMA ANLAŞMASI
7
11
9
8
12
12 NUMARALI SAHA;
NOBLE ENERGY- ABD
17 ARALIK 2010
GKRY-İSRAİL MEB SINIRLANDIRMA
ANLAŞMASI
32º16’18”D
17 OCAK 2007 GKRY-LÜBNAN
MEB SINIRLAN-DIRMA
ANLAŞMASI
7
Doğu Akdeniz’de durumlar böyle neler yapabiliriz? Birincisi devletimizin çok iyi gelişmiş
araştırma gemilerine sahip olması lazım ve bu bölgede kendi bayrağımızı taşıyan gemilerden
araştırma yapması lazım. Ama gemilerin hakikaten gelişmiş olması lazım yani bu gelişmişlik
Piri Reis Gemisi şeklinde değil çünkü o hakikaten eski bir gemi. Şu anda hepinizde
yapacaksınız normal karşılayacaksınız. Çok gelişmiş teknolojiler var eğer siz buraya onu
göndermezseniz. Dipte kablo dolaştırabilirsiniz ama ne var ne yok diye tam
belirleyemezsiniz. Diğer bir konu burayı çok sık kullanmamız lazım. Balıkçılık politikasını
Türkiye’nin bu bölgede gözden geçirmesi lazım desteklemesi lazım artık sponsorluk mali
destek nasıl olursa olsun. Neden biliyor musunuz? Denizi kullanmak çok önemli denize sahip
çıkma anlamında çok önemli bu bölgede orkinos balığı yakalanıyor. Duyanınız var mı
aranızda? Çok belki çok nadirdir yani orkinos balığı büyük bir orkinos balıkçılığı var ve işin
çok garip yanını söyleyeyim mi size. Fransız Askeri Gemisi Fransa’dan kalkıyor bu bölgede
dolaşıyor ve ne yapıyor biliyor musunuz? Bizim orkinos avcılığı yapan balıkçı teknesini
sorguluyor. İşte efendim orkinosun boyu ne kadarmış yakalanan uluslararası standartlara
uygun muymuş şuymuş buymuş. Ama düşünebiliyor musunuz adam Fransa’dan kalkıp
burada gelip kendi Fransız Bayrağını taşıyan gemiyle devlet uygulaması yapıyor sizin
burnunuzun dibinde Antalya Körfezinin iç suların önünde biz bunu öğrendiğimiz zaman bütün
Dışişleri Bakanlığı’nın herkesin tüyleri diken diken oldu. Yani denizi kullanmak dediğim o sırf
askeri olarak eğitim yapmak tatbikat yap atış vuruş kaçış onlar değil sivil ticaret olarak da
ulaşım olarak da kaçınız bir limandan bir limana gemiyle gidiyoruz hiçbirimiz gitmiyoruz
eminim belki işte Marmara Denizinde Mudanya’yla yeni bir kapımız olan orayı
kullanıyoruzdur. Burayı kullanmak bayrak göstermek çok önemli, diğer bir konu deniz hukuku
boyutuna geçersek olayın az öncekiler onun dışındaydı. Mısır’la Türkiye arasındaki ortay
hatta göre bu antlaşmayı muhakkak yapmamız lazım. Bu Doğu Akdeniz’deki deniz yetki
alanlarının sınırlandırılmasında hayatidir. Eğer bizden önce Yunanlılar Mısırlılarla bunu
yaparlarsa yani geçmiş olsun. Çünkü Rumlar bu konuyu 90 yıldan beri biliyorlar bu denizin
altındaki 7 trilyon dolarlık doğalgaz ve petrolü 7 trilyon dolar bunlar bunu biliyorlar ve bu olay
2000’li yılların başında 2000-2001’den itibaren hortlamaya başladı. Açık basına düşmeye
başladı biz yine uyanamadık. Uyanan akademisyenlerimiz oldu. Örneğin isim vereyim size
Ankara Siyasalda Uluslararası Hukuk Bölüm Başkanı Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sertaç
Hami Başaran Hoca gibi birkaç akademisyen uyandı ve bunlarla ilgili çalışmalar yapmaya
başladı kitap yazmaya başladı. Dediler ki biz tam Ege’yle uğraşıyoruz Karadeniz’de Kıta
Sahanlığı antlaşmamız var ilan etmişiz devlet olarak. Ukrayna Rusya Federasyonu Romen,
Bulgar, Gürcü tam hani burayı Karadeniz kabul edin tamam mı? Bulgar Sınırından başlıyor
Reze Deresinin ağzından başlıyor Ukrayna’ya doğru çıkıyor düz gidiyor aşağıya Gürcistan
sınırından iniyor. Orada kıta sahanlığımız var. Ege Denizinde Yunanlılarla tepişiyoruz yıllardır
onlarca yıldır. Ama Doğu Akdeniz’e bakan yok işte Rumlar yüzünden uyandık. Dedim böyle
çok proaktif politika izlememiz lazım yani sizin gibi genç beyinler genç arkadaşlarım
Uluslararası Deniz Hukukuna ilgi duyuyorsa burada çok malzeme var. Ben hala yazıyorum
hala uğraşıyorumdur çok malzeme var. Deniz Hukuku Türkiye için çok önemli fakat hakikaten
bu konudaki personelimizde çok az. O kadar az akademisyen var ki deniz hukukuyla uğraşan
inanılmaz bir şey üç dört tarafımız denizlerle çevrili Türkiye’de Deniz Hukukçu arasanız
sağdan bak beş soldan bak beş yani bu çok acı bir şey. Ama illa ben deniz hukukçusu
değilim hukuk fakültesi okumadım. Ama deniz hukukuna mesleki olarak ve de bir Ege
Çocuğu olarak ilgi duyuyorum ve okudum. Kendimce kendimi yetiştirmeye çalıştım
uluslararası ilişkilerle bunu örtüştürmeye çalıştım. Bunu sizde yapabilirsiniz yani burada
malzeme çok. İşte az önceye döneyim tekrar 2000 yılından sonra Rumlar uyandılar dediler ki
bunu biz sinsi sinsi alttan alttan götürelim ve burayı biz paylaşalım. Çünkü bu tarafta şurada
İsrail şey arıyor Tamar sahasında doğalgaz arıyor buluyor çıkarıyor. Rumlar da var onlara şu
bölgede işte 7 trilyon dolar 8 trilyon dolar bilmiyoruz o büyük kaynak var. Ama Rumlar bu
antlaşmalarını işte paylaşım antlaşmalarını tek taraflı ve uluslararası hukuka aykırı olarak
teker teker yaptılar. Bizde en sonunda bıçak kemiğe dayandı diye gittik Kuzey Kıbrıs’la
yaptık. Çünkü genel politikamız neydi biliyor musunuz? Diyorduk ki herkes burada bu
karmaşık siyasi coğrafyada bir araya gelsin oturalım masada insanca hakkaniyete uygun
olarak burayı paylaşalım.
8
Yok böyle bir şey mümkün değil uluslararası disipline bakıyorsunuz herkes kendi menfaatini
düşünüyor bugün yüzüne güler yarın gelir elini sıkar yanaklarını öper. Menfaat ilişkisi, bu
kadar ülkeyi bir araya toplayıp burada paylaşım yapabilir misiniz? Siz bunu savunurken
herkes bir araya gelsin hakkaniyete ne yaptınız gittiniz en sonunda Kuzey Kıbrıs’la ikili olarak
antlaşma yaptınız. Hani nerede kaldı diğer devletler? Yok. Demek ki bu işin raconu buydu
işte. Ama Rumlar Lübnan’la yaptı, İsrail’le yaptı, Mısır’la yaptı bir tek Yunanlılarla
kapatamıyorlar. Yapamıyorlar çünkü Yunanlılarla sınırları yok Yunanistan’da Mısır’la
yapmaya çalışıyorlar. Uzun lafın kısası bu sınır bizim için çok önemli ve Mısırlılarla bunu
yapmayı becerdiğimiz vakit burada çok büyük bir mavi vatan kazanacağız veya yapamazsak
kaybedeceğiz. Son bir konuya dikkatinizi çekmek istiyorum. Kıbrıs konulu Kıbrıs Sorunu
konulu konferanslarda hep ne var Kıbrıs’ta çözüm nereye gidiyor değil mi, müzakereler vs.
Şimdi ben şunu sizin dikkatinize sunmak istiyorum. Ben Rum olsam aşağıda da 7 trilyon
dolar var. Kıbrıs’ta çözüm ister miyim? Kıbrıslı Türklerle bir arada yaşamak ister mi? İstemem
bu kadar basit. Bizde diyoruz ki Dışişleri Bakanlığımız diyor ki dünya aleme diğer uluslararası
arenaya siz diyor hep çözüm çözüm diyorsunuz 500 bin hektarlı Avrupa Birliği’nin de her
yerde Kıbrıs Sorununu çözelim diyor. Rumlarla Türkleri bir birleştirebilsek Allah’ın izniyle
dünyada herkes ayrılıyor ama biz de ikisini birleştirmeye çalışıyoruz o da işin ayrı bir yönü
çalışılabilecek bir yönü. Dünyada bu kadar Mikro Milliyetçilik ayrışma varken bizde Kıbrıs’ı
birleştirmeye çalışıyoruz bu ne yaman çelişki bu nasıl politika ben vallahi yıllardır
anlayamadım. Yunanistan Şube Müdürlüğü yaptım karşımda Kıbrıs Şube Müdürlüğü vardı.
Diyordum ki yani niye birleştirmeye çalışıyorsunuz doğru dürüst cevap veremiyorlardı. Yani
çelişki, ben Rum olsam aşağıda 7 trilyon varken Türk’le birleşmek ister miyim? Hristofyas ne
dedi? En son sıkıştığında Amerika dedi ki sen dedi oradan bir şeyler çıkacak ama böyle
Türkleri göz ardı etme dedi. Çünkü orada çözüm de olacak. Hristofyas’ta dedi ki bizde onlara
bazı şeyler vereceğiz merak etmesinler dedi. Yani orada gaz çıktığında hepsini biz
kullanmayacağız. Tabii bu tamamen yanılsama yanlış bir ifade. Uzun lafın kısası bu Kıbrıs
Sorunun çözümüne olumsuz etki yapabilecek bir şey ve bizim de dünyada üçüncü taraflara
söylediğimiz Rumları bu kadar desteklemeyin Avrupa Birliği’ne aldınız bakın şimdi burada
para olayı çıktı olay siyasiden ekonomiye döndü. Bu Rumlarla siz hayatta çözüm
yapamazsınız. O yüzden biraz adil davranın demeye çalışıyoruz.
Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezinden (ASAM), Yunanistan ve Kıbrıs Konusunda
Uzman Sema Sezer: İsmim Sema Sezer Mülkiyeliyim. Devlette Kıbrıs Yunanistan
konularında hizmet ettim. Emekli oldum. Arkasından bilirsiniz Avrasya Stratejik Araştırmalar
Merkezi ASAM diye bir kuruluş vardı taa ki kapatılıncaya kadar orada gene Kıbrıs
Yunanistan benzer konularda da görev yaptım. Şimdi ise aslında son 2 yıldır hemen hemen
Kıbrıs konusuyla hiç ilgilenmiyorum kırgınım. Sadece Ulvi Bey’in hatırına böyle Atılım
Üniversitesi’ndeki sunumlara katılmaya çalışıyorum. Ben size çok bilimsel akademik bir
sunum yapmayayım. Eğer bu konuda ilginiz varsa her ne kadar son güncel gelişmeleri
içermiyorsa da hem hukuki hem siyasi boyutuyla konuyu inceleyen benim internetten
bulabilirsiniz Doğu Akdeniz’de Rum Petrol Arama Ruhsatları ve Ekonomik Bölge
Antlaşmaları diye 20 küsur sayfalık tüm tablolar haritaları da içeren bir çalışmam var onu
açıp bakarsanız. Bu sorun nasıl ortaya çıkmış bu konuda kimler neyi savunuyor olayın
gelişimi 2007 sonuna kadar ki sanıyorum gelişmeleri alabilirsiniz. Ondan sonra günceli zaten
sunumumuzda biraz daha açmaya çalışalım. Şimdi olayın hikayesi ne? Aslında 1980’lerin
başından itibaren Rumlar bu Kıbrıs etrafındaki sularda kendi ifadelerine göre dünya doğalgaz
ve petrol rezervlerinin %5’ne eşit olan bir miktarda ve 400–500 milyar dolar civarında bir
doğalgaz ve petrol olduğunu fark etmişler ve bu konuda arama yapmak istemişler. Ancak o
dönemin Dışişleri Bakanı Rolandis’in söylediğine göre bu konu Birleşmiş Milletler Genel
Sekreterine açılmış. O da aman Türkiye’yle savaşa yol açar bu konuyu bekletin demiş.
Rumlar kendi aralarında anlaşmışlar evet bekletelim bu konuyu ne zamana kadar taa ki
2000’lerin başlarına kadar. 2000’lerin başından itibaren bölge ülkeleriyle temaslara
başlamışlar ve Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşmaları imzalamak bu Doğu Akdeniz’deki
deniz yetki alanlarını belirlemek sınırlandırmak için temaslarda bulunmuşlar. Ne olmuş bu
temasların sonucunda?
9
2003 yılında Mısır’la Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşması imzalamışlar 2007’de Lübnan’la.
Lübnan’la yalnızca imzalandı parlamentosundan henüz geçmedi diye biliyorum son durum
nedir onu bilmiyorum ve son olarak da 2010 Aralık’ın da İsrail’le bu antlaşmayı imzalamışlar.
Ayrıca 2007 yılının başında kendi parlamentolarından Rumlar bir yasa çıkardılar. Petrol
Yasası çıkartarak Kıbrıs etrafındaki suları 13 Parsel Ruhsat Alanına bölen bir yasaya kabul
etmişler ve bu alanda arama ruhsatları vermek için de çalışmalara başlamış ihale açmışlar
ve bu alanlardan 13 ruhsat alanından 5 tanesi Türkiye’nin deniz yetki alanlarıyla çakışmakta.
Doğu Akdeniz dediğimiz yer neresi hangi bölgeden bahsediyoruz? Doğu Akdeniz Türkiye’nin,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin, İsrail’in, Filistin’in,
Suriye’nin, Lübnan’ın, Mısır’ın kıyılarının çevirdiği bir denizalanı ve Uluslararası Deniz
Hukuku Sözleşmesine göre de yarı kapalı bir deniz özelliği gösteriyor. Peki, bu tür denizlerde
nasıl belirlenir bu antlaşmalar? Tüm tarafların tüm kıyıdaş ülkelerin rızası alınarak peki Rum
Yönetimi böyle yapmış mı hayır birebir ülkelerle temas sağlayarak onlarla antlaşma yoluna
gitmiş. Şimdi eğer Rumların istediği doğrultuda bu deniz yetki alanlarının belirlemesi
gerçekleşirse bunu dünya kabul ederse buna ilişkin siyasi hukuki sonuçlar doğarsa Türkiye
deniz yetki alanlarının bu Doğu Akdeniz’de üçte birini kaybediyor. Nasıl mı? Birkaç rakamla
dilerseniz ve Rumlar Yunanistan ne kazanıyor birkaç rakamla bunu size açıklayalım. Kıbrıs
Adası’nın tüm yüzölçümü 9.282 km2 Rum Yönetiminin alanı ise bunun %59.56’sına denk
gelen 5.509 km2 yani Rumlar 5.509 km2’lik alanda egemenler. Gelelim şimdi deniz yetki
alanlarıyla egemenliklerini genişletecekleri alana adanın güneyinde ilan ettiği 13 Ruhsat
Bölgesinin yüzölçümü ise yaklaşık 70 bin km2 yani 5 bine 70 bin km2 ekleyin. Tabii bu
Münhasır Ekonomik Bölgeler kara ülkesinde olduğu gibi egemenlik size getirmez ya da
karasularında olduğu gibi çünkü sizin karasularınızda da kara toprağınız üzerinde kara
ülkeniz üzerinde ne gibi egemenlik alanlarınız varsa o geçerlidir karasularınızda. Ama
Münhasır Ekonomik Bölge kıta sahanlığına bunlar sadece deniz yatakları deniz yataklarının
altı orayı arama ve bu tür faaliyetler yapma ekonomik faaliyetler yapma ya da işletme
şeklinde bir egemenlik alanı verir sadece size. Demek ki bu 13 Ruhsat Bölgesinin yüzölçümü
70 bin km2 Türkiye’ninse Doğu Akdeniz’deki muhtemel kıta sahanlığı alanının 145 bin km 2
civarında olduğu hesaplanıyor. Yunanistan ve Rum Yönetimi ki Yunanistan Meis Adası’nı
ölçüt alıyor bunu hesaplarken. Yunanistan ve Rum Yönetiminin istekleri doğrultusuna bir
sınırlandırma olursa Türkiye bölgedeki bu 145 bin km2’yi kıta sahanlığı alanının 71 bin
km2’sini Yunanistan’a, 33 bin km2’sini Rum Yönetimine kaptırıyor ve kendisine sadece 41 bin
km2’lik bir alan kalıyor. Dolayısıyla üç tarafı denizlerle çevrili olan Türkiye Doğu Akdeniz’de
denize kıyısı olan ancak denizi bulunmayan bir ülke bu da Prof. Sertaç Başaran Hocamızın
tanımlamasıdır böyle bir hale geliyor. Türkiye olarak biz neden karşı çıkıyoruz Rumların bu
Doğu Akdeniz’deki deniz yetki alanları antlaşmaları imzalamalarına, ruhsat vermelerine,
arama yapmalarına bu tür faaliyetlere biz neden karşı çıkıyoruz? Bunun temelde iki tane
nedeni var birincisi uluslararası hukuka aykırıdır diyoruz. Bu uluslararası antlaşmalar
hilafınadır bu diğer ülkelerle yaptığı antlaşmalar ve bu ilan edilen deniz yetki alanları ikinci
olarak da Türkiye ve KKTC’nin deniz yetki alanlarında çakışıyor bu iki nedenle. Rumlar Türk
Kıbrıs Cumhuriyeti adına çünkü bu antlaşmalara imza atıyorlar. Tüm Kıbrıs’ı temsil ettikleri
iddiasıyla bu antlaşmayı yapıyorlar. Demek ki biz Rumlara tüm Kıbrıs’ı temsil etmiyor
gerekçesiyle bir karşıyız. İkincisi de az önce söylediğim gibi mademki Doğu Akdeniz yarı
kapalı bir denizdir ve bu bölgede Münhasır Ekonomik Bölge antlaşmaları tüm kıyıdaş
ülkelerin rızası alınarak yapılmalıdır ki Rumlar böyle yapmamıştır. Öyleyse bu Deniz
Hukukuna da aykırıdır ve biz bunu tanımıyoruz diyoruz. Ayrıca az önce söylediğim gibi 13
Ruhsat Alanına 5 tanesi Türkiye ve KKTC’nin Deniz Yetki Alanlarıyla çakışıyorsa biz bu
konuya karşı çıkmak durumundayız diye. Biz bunu baştan itibaren söylemişiz hatta Dışişleri
Bakanlığımızın 2007 yılında yaptığı açıklamada da bunlar benzer şekilde yer alıyor. Peki, biz
uygulamada ne yapmışız? Evet, 2000’li yılların ortalarında bayağı bir gövde gösterisi yaptık
ama sorun giderek hangi hale dönüşüyor birazcık isterseniz buna da bakalım. Son
dönemlerde gündeme gelen şey nedir işte şu kadar milyar dolarlık şu kadar trilyon dolarlık
petrol ve doğalgaz olduğu söyleniyor. Bu araştırmalarda işte emareleri ortaya çıkıyor deniyor.
Ben konuyla çok fazla ilgilenmiyorum. Bu Deniz Yetki Alanları ve Petrol Arama Ruhsatları
verilmesi arama yapılması konusunun iki tane boyutu var birisi petrol bir tanesi egemenlik ve
10
bu konunun ortaya çıkmasıyla dünyada coğrafyaları kana bulayan petrol konusu şimdiye
kadar zaten bir sürü boyutu olan Kıbrıs Sorununa yeni bir boyut olarak eklenmiştir.
Egemenlik boyutunun son dönemlerde giderek göz ardı edildiğini tamamen maddi boyutuyla
konunun değerlendirmeye başlamasıyla üzüntü duyuyorum. Bu aslında Rumlarında
gündeme getirdiği bir şeydir. Sonuçta buraya bağlanmasından da endişe ediyorum. Nedir?
Az önce sözünü ettiğim Eski Rum Dışişleri Bakanı Rolandis’in bir önerisi diyor ki Kıbrıs
Sorunu sürüyor çözemiyoruz bunu. Öyleyse bir ara antlaşma yapmak lazım. Nasıl bir ara
antlaşma? Bu asla bir barış antlaşması anlamında olmayacak ya da Kıbrıs Türklerini onların
devletlerini tanımak anlamında olmayacak. Ama onların da buradaki deniz alanlarında
hakları vardır. Tamam biz ararız çıkartırız ve onlara da belli bir yüzdesini hesaplarına
saklamak üzere ne zamana kadar taa ki Kıbrıs Sorunu çözülsün ondan sonra Kıbrıs
Türklerinin de hesabını yapmak üzere bir banka hesabında biz biriktiririz. Böyle bir çözüm
mümkün mü ve bunu aslında şimdi ölmüş olan Rum başkanı vardır hatırlarsınız ismini
Tassos Papadopulos o bu öneriye karşı çıkmış. O, o kadar katı bir hayırcıydı ki yani maddi
bir pay almalarına dahi karşı çıkıyordu. Ancak o dönemde Cumhurbaşkanı olan Sayın
Talat’ın bu konuya sıcak yaklaştığı ve kapalı görüşmelerde siz bunu Türkiye’yle görüşün
şeklinde gündeme getirdiğine ilişkin bilgiler var. Evet, şimdi Rumlar neden böyle yaptılar
biraz açıklamaya çalıştık ve konuya tabii sadece Rumlar girmedi sadece Türkiye ve KKTC
girmedi ya da Rumların Münhasır Ekonomik Bölge Antlaşması imzaladığı ülkeler girmedi
Avrupa Birliği de ABD’de de oldu. Nasıl mı? Bu Noble Enerji Şirketi bu konuda ruhsat arama
yapmak için başvurduğunda daha konunun ilk ortaya çıktığı zamanlarda Amerika’nın bir
açıklaması dediler ki bunlar Kıbrıs Cumhuriyetinin doğal egemenlik hakkıdır ve Amerikan
şirketleri de arama yapmak için bizden izin almaya Amerikan Hükümetinden izin alma
ihtiyacında değildirler yani serbest bıraktılar. 2007 Avrupa Birliği ilerleme raporu ve onun
arkasından hala şu son 2011 yılında çıkan ilerleme raporu da dahil olmak üzere Rumların
egemenlik hakkı olduğunu istediği gibi uluslararası hukuka uygun antlaşmalar yapabileceğini
ve bu konuda Türkiye’yi dolayısıyla haksız gösteren bir yaklaşım içerisinde olduğunu ortaya
koyuyor. Demek ki Rumlar burada kurnaz bir şey daha yaptılar. Türkiye etrafında bir cephe
oluşturarak bu ister ihaleye giren ülkelerle ister petrol araması yapacak olan şirketlerin bağlı
oldukları ülkelerle ve Avrupa Birliği ile ABD’yle karşı karşıya getirmeyi amaçlayan yani
sorunu uluslararasılaştırmayı ve Avrupa Birliği’nin gündemine sokmayı amaçlayan bir çaba
içerisinde oldular ve bunda da doğrusu çok başarılı oldular. Çünkü artık Avrupa Birliği’nin
gündemine girmiş bir konudur bu petrol arama konusunda Doğu Akdeniz’de. Peki, sadece
son Kıbrıs Sorunun yıllardır devam ediyor biliyorsunuz. Son 9 yılında Türkiye’de Adalet ve
Kalkınma Partisi Hükümeti başlar. Bunu siyasi bir eleştiri amacıyla söylemiyorum ama.
Hükümet programlarında seçim beyannamelerinde ifade ettikleri bir şey var Sıfır Sorun
Politikası artı dış politikada hemen her konuda proaktif olma vurgusu bütün konularda
yapılıyor. Birkaç yıl öncesine kadar bakın dost olarak gözüktüğümüz çevremizde komşu olan
ülkelerin hangisiyle şimdi dostuz bu soruyu sorun kendinize. İkinci olarak proaktif olacaktık
hani biz önceden emareleri görüp o duruma göre vaziyet alacaktık önlemler geliştirecektik
politikamızı ona göre belirleyecektik. Bakarsanız Doğu Akdeniz’de bunların yapılacağı kaç
yıldır ilan ediliyor o halde nerede proaktifliğimiz. Demek ki ben bu iki konuda hükümetin
açıkladığı politikasının dışında bir çizgide seyrettiğini düşünüyorum. Buna ilaveten bakıyoruz
petrol bu konu gündemde bu kadar hayati üstelik bizim 70’li yıllarımız neredeyse
Yunanistan’la Ege’de sıcak çatışma eşiğine geleceğimiz olaylarla dolu geçmişimize
baktığımızda ve üç tarafımızda denizlerle çevrili az önce beyefendinin de ifade ettiği gibi biz
bir tane söyleyeyim size hatta ölçülerini de. Piri Reis isimli boyu 36 m, eni 8 m 10 cm
boyutlarında 10 tane mürettebatı, 11 tane akademik personeli olan 1978 yılında Batı
Almanya’da yapılmış bir araştırma gemisi ki bu Türkiye’nin bilimsel deniz araştırmaları için
sahip olduğu ilk ve tek gemi onun daha öncesinde hatırlarsanız Hora sonradan Sismik–1
adını alan bu Ege’deki krizlerle hep gündeme gelen bir gemimiz vardı. Birazcık onun da
hikayesinden ülkece üzüntü duymamız için bahsedeyim. Bu gemi II. Dünya Savaşı yıllarında
Almanya’da yapılmış 1970’li yıllarda Almanya tarafından Türkiye’ye verilmiş 1940’larda
yapılan bir gemi 1970’li yıllarda Türkiye’ye veriliyor. Ondan sonra bu gemi 35 yıl falan bu
araştırmalarda vs kullanılıyor sonra bir üniversitemize devrediliyor.
11
İşte biz büyük Türkiye’yiz 70 küsur milyonuz etrafımız denizlerle çevrili demekle olmaz
arkadaşlar. Sizi sıcak çatışma eşiğine getirecek gelişmelerin yaşandığı bir konuda bir
araştırma geminiz dahi yoksa siz 8 m eninde bir gemiyle Doğu Akdeniz’e açılıyorsanız bu
sizin prestijiniz açısından da büyük ülke olduğunuz iddialarına başkalarının gülmesine yol
açar sadece. Gemi kiralayacakmışız Norveç’ten hep yapıyoruz bunu. Arkadaşlar biliyor
musunuz Norveç’ten gemi kiraladığınızda sizin yaptığınız o araştırmaların vs.lerin bütün
bilgilerin bunlar aynı zamanda istihbarat kaynaklarıdır. Bunlar o ülkelerin de eline geçiyor.
Gemi kiralamakla böyle bir konuda yola mı çıkılır? Birazcık bölgesel boyutundan dilerseniz
söz edeyim tabii bunlar sadece benim kendi düşüncem. Sizler komple teorileri de
diyebilirsiniz. Ama teoriler ve kompleler maalesef mevcut şöyle ki İsrail bu Münhasır
Ekonomik Bölge Antlaşması imzalamayı Rumlarla yıllar boyunca reddetti. Yoksa 2000’lerin
başlarından itibaren Rumlar İsrail’le temastalardı aynı şekilde Suriye’yle de ve görüyoruz ki
yıllarca direnen İsrail bu One Minute olayında Davos olayı artı Mavi Marmara olayından
sonra temaslara yeniden başladılar ve 2000 Aralık’ında da daha önce imzalamayı reddettiği
bu antlaşmayı imzaladı. Tesadüf mü bu? Suriye daha birkaç ay öncesine kadar mı diyelim bir
yıl öncesine kadar mı diyelim Suriye artık o Öcalan olayının ateşinin düşmesinden sonra dost
bir ülke haline gelmiştir ve aniden şimdi kanlı bıçaklı olduk bu ülkeyle. Rumlar Suriye’nin
peşinde dolaşıyorlardı bu antlaşmayı imzala diye. Sizce şimdi imzalar mı imzalamaz mı diye
yine bu soruyu sormak lazım ve o halde Rumlar bütün Doğu Akdeniz’i çevreleyen ülkelerle
bu antlaşmayı imzalıyorsa siz Türkiye olarak dünyanın tanımadığı ve tanıtmak için çaba
göstermediğiniz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetiyle kıta sahanlığı sınırlandırması antlaşması
imzalasanız ne çıkar, kaldı ki kıta sahanlığınızın olduğunu belirtmek için sizin bir antlaşma
yapmaya ihtiyacınız da yok. Çünkü bu doğal haktır devletin hukuku sözleşmesine göre
antlaşma yaparsınız yapmazsınız kıta sahanlığı vardı zaten bu ülkelerin. Üçüncü bir ülke
Mısır bu ülkelerde şeyini ilk başta imzalayan 2003 yılında Rumlarla antlaşmayı imzalayan bu
ülke. Şimdi birazcık hayal gücünüzü çalıştırın artı biraz geçmişe giderek bilgilerinizi
tazeleyerek çalıştırın. Bu bahsettiğim ülkeler hangi konunun içinde adı geçiyor? Tabii biz ne
dedik Büyük Orta Doğu Projesi sonradan genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi
adını aldı. Biz ülke olarak bunun eş başkanıyız dedik. Bu Arap Baharı dediğiniz olay Tunus’ta
hani bir satıcının kendisini yakmasıyla başlayan hangi ülkelerde meydana geldi? Tunus,
Mısır, Libya şimdi hangi ülkeler sirayet etmesi bekleniyor ve bu ülkelere gerçekten ilkbahar
mı geldi sonbahar mı geldi? Bu yıkılan rejimlerin baştan alınan liderlerin yerine demokratik
yönetimler mi geldi yoksa aynen Libya’da son örneğini yaşadığımız gibi eski liderini birkaç ay
önce önünde el pençe divan durduğu diktatör olarak adlandırabilirsiniz ona bir şey
demiyorum. Ancak şunu da hemen parantez içerisinde belirtelim Kıbrıs Harekatı sırasında
dünyada bize en önemli desteği sağlayan lider Kaddafi’dir. Bunu da bir dipnotla birlikte
hatırlarınıza getireyim. Artı Libya’da liderlerini linç eden bir şey dini yönetim adayı ve bu
linçten sonra çıkıp birkaç eşle evlenmeyi serbest bırakacak ilk şeyleri icraatları olarak böyle
bir şeriat düzeni getirmeyi amaçladıklarını söyleyen bir yönetim düzeni. Şimdi size o zaman
masum geliyor mu bu ülkelerde yaşanan Arap Baharının gerçekten demokratikleşmeye
yönelik olduğunu mu düşünüyorsunuz ve biz Türkiye olarak bu Arap Baharı denilen bu
şeylere o halkın isyanına yönetimlerin değiştirilmesine bu şekilde değiştirilmesini destekleyen
hatta el altından ya da açık olarak muhalif hareketlere yüz milyonlarca dolar para aktaran bir
ülke olduk. Peki, neye yaradı bu? Şunu soruyorum sizde sorun hükümette bunun cevabını
versin. Madem biz Mısır’da Arap Baharını destekledik. 2003 yılında bu insanlar antlaşma
imzalamışlar. Gittiniz yeni yönetimi görüştünüz kaç kez daha olayların ilk olduğu andan
itibaren bu antlaşmanın gözden geçirilmesinde vs. bu konuyu gündeme getirdiniz mi biz
dostumuzu düşmanımızı şaşırmış durumda mıyız yoksa? İsrail: İsrail antlaşmayı imzalamayı
reddeden ülke birden bire imzalamaya başladı ve aniden ilişkilerimiz kangren olmuş gibi
gözüküyor. Gerçekten öyle mi? Siz bu BOP projesini hazırlayanı sunanı birlikte eş başkanı
olduğumuz ülke olan Amerika Birleşik Devletleri ile İsrail’in farklı bir tavır tutum içerisinde
olabileceğini düşünüyor musunuz? Son olarak bu Kürecik’te Füze Kalkanı Projesi
gerçekleşmesinde elde edilen bilgilerin İsrail’de verileceğini açık açık söylemedi mi Amerika?
Öyleyse siz İsrail’le Türkiye’nin arasındaki ilişkiler gerçekten büyük sıkıntıda ya da Doğu
Akdeniz’de çok büyük bir petrol doğalgaz yatağı var maddi değeri çok büyük o yüzden
12
İsrail’le Türkiye birbirine düştü diye mi düşünüyorsunuz? Doğrusu ben çok da böyle
düşünemiyorum. Başta eleştirebilirsiniz beni dedim söylediklerim belki komple teorisidir. Ama
bilimsel akademik bir sunum dışında konuşacağımı da söylemiştim. Ben bunun danışıklı
dövüş olduğunu ve birtakım taşlar yerine oturduktan sonra bu ilişkilerin bir şekilde özür
dileme olur vs olur düzeltileceğini düşünüyorum. Ama ne olacaktır? O zamana kadar
Türkiye’nin kırmızıçizgisi hep deriz işte biz egemenliğine biz karşı çıktık. Neden? Çünkü
egemenlik sorunudur diye bu antlaşmaların imzalanması biz bu konuda taviz vereceğiz. Bir
proaktif denilen politikalarımıza bakıyoruz ki hatta buna bir örnek vereyim bu proaktifliğe.
Dışişleri Bakanımız Davutoğlu’nun basında şöyle bir açıklaması yer almış. Diyor ki bu
Rumların yaptıkları bu gelişmelere Kıbrıs Müzakereleri sabote etme niyetiyle bağlantılıdır ve
Rumlar buralara arka bahçem derse Türk tarafına da adım atma hakkının doğacağını
söylüyor. Peki, Türk tarafı Akdeniz’deki haklarını niçin ve hangi anlamda Rum tarafının
atabileceği adımlara bağlı kılıyor ki senin hakkın varsa sen ülke olarak bunları önceden
belirlemez misin Rumlar şöyle adım atarsa böyle adım atarız. Peki, buna da amenna o
zaman bir anlamda hükümet programında biz proaktif politikalar izleyeceğiz dersin bu
çelişkilerinde giderilmesi lazım. Bu bölgesel durum olarak doğrusu ben planlı programlı
sistemli bir politikanın son 20 yılda diyelim ortaya koyulan bir politikanın yavaş yavaş
meyvelerini Orta Doğu Kuzey Afrika ülkeleri ve Doğu Akdeniz’de göstermeye başladığını
düşünüyorum ve Türkiye’nin de son kullanım tarihi bazı ülkeler tarafından dolana kadar idare
edilmeye çalışan bir görüntü içine sokulmak istendiğini düşünüyorum. Neden derseniz? Buna
önce hemen Kıbrıs konusuyla bir örnek verelim ve Avrupa Birliği’yle bağlantılı olarak. Bakın
Avrupa Birliği’yle biz müzakereleri yürütüyoruz. 33 başlık ne durumda biliyor musunuz
müzakerelerimiz? 33 başlıktan sadece bugüne kadar bir tanesi kapatılmış. O da geçici olarak
kapatılmış ve üstelik bütün başlıklar açılıp katılmadan hiçbir başlığın kapatılmış
sayılmayacağı ilkesine bağlanarak kapatılmış bu bir başlıkta. Yani demek ki biz bunca yıl
gide gide henüz hiçbir yol alamamışız üstelikte bunun karşılığında yani 3 Ekim 2005’te
müzakerelerin başlatılması karşılığında biz baskı hükümlülüklerine bağlı kılmışız bunları ne
gibi limanlarının ve havaalanlarının açılması Ek Protokolün imzalanması uygulanması ki
imzaladık vurgulanıp meclisinden geçirilmesi havaalanın açılması vs vs bunlara bağlamışız.
Peki, bu noktada karlı çıkan Türkler mi Rumlar mı olmuş? Üstelikte müzakerelerimiz bu
noktadayken Temmuz 2012’de Rumlar Avrupa Birliği Dönem Başkanlığını üstlenecekler
bunu da yeni öğrenmedik çoktan beridir biliyorduk. Tanımadığınız bir ülkenin başında olduğu
bir kuruluşla siz müzakere yapan konumunda olmayı mı kabul edeceksiniz. Sayın
Başbakanımız geçen 20 Temmuz dönemlerinde de askıya alınır dedi. Şimdi askıya alınır
demek aslında bizim bir tavrımız değildi bu zaten müzakerelerin ve Rumların tanımadığımız
bir ülkenin dönem başkanı olmasının getirdiği doğal bir sonuç ama halk tabii bu tanımak
nedir nasıldır ne olur bunu bilmediği için başbakan açıklayınca çok milliyetçi bir söylem bu
yaşasın bizimde hislerimize tercüman olduğu düşüncesi insanlarda yaygın oluyor. Peki,
Avrupa Birliği’nde durumumuz bu Kıbrıs konusunda hiçbir gelişme sağlanamamış diyeyim.
Çünkü çözüme yönelik bunca zaman geçti bir adım yok. Biz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini
biz tanıyor muyuz? Doğrusu Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesine baktıktan sonra bu
konuda endişelerim olmuştu. Neden biliyor musunuz? Arkadaşlar sizde bakın gidince
bilgisayarınızın başına. Açın bakalım orada bölgesel gelişmeler vs vs yazar Kıbrıs konusu
ayrı bir başlık olarak yer alır. Kıbrıs başlığı altında Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyetini tanıdığına ilişkin bir tek ifade bulabilecek misiniz? Bir yabancı gözüyle o siteye
girdiğinizde bir yabancı KKTC diye bir devlet var evet 83’te ilan edilmiş bunu yazıyor. Ama
Türkiye’nin onu tanıyıp tanımadığı bir yabancı bir internet sitesine girdiğinde nereden
anlayacak? Sonra Kıbrıs Sorunu bakıyorsunuz yahut 2008 yılı içerisinde Kıbrıs Sorunuyla
ilgili gelişmeler bırakılmış ondan sonra hiçbir gelişme yok. Peki, neden kamuoyuna bu
konuda bilgi verilmiyor? Neden kamuoyunun görüşmelerde neler oldu ne olup bitiyor onu
öğrenme hakkı engelleniyor? Ama bir yandan da bakıyorsunuz ki olayların başından beri
biliyorsunuz Mısır, Tunus, Libya ne olursa anında biz açıklamalar yaptık. Tabii insan burada
durup bir düşünmeli Türkiye’nin bu çifte standartlı tutumunun KKTC’ye ve bu Arap Baharının
olduğu ülkelere karşı çifte standartlı tutumunun sebebi gerçekte nedir? Belki bu sebebi
düşündüğümüzde ayrıca Türkiye Ekonomisinin geldiği son noktada korkunç bir cari açık var.
13
Financial Times’ın verilerini de gördünüz Merkez Bankası verileri zaten cari açığın ne kadar
korkunç boyutta olduğunu ortaya koyuyor. Türk Lirasının düştüğünü değerinin giderek
düştüğünü ve G–20 Ülkeleri arasında bir krizin yaşanma olasılığının en yüksek olduğu
ülkenin Türkiye olduğunu bunlar belirtiliyor. Çevrenizdeki o Sıfır Sorun dediğiniz ülkelerle
ilişkileriniz kangren olmuş. Ekonominiz bu yola girmiş gerçekten Allah göstermesin böyle bir
mali kriz demesi bulunsa biz onların isteklerine daha açık bir hale gelmez miyiz? Kaldı ki
Doğu Güneydoğu’daki durumu biliyorsunuz. Ben doğrusu bu konuda belki biraz karamsar bir
tablo koydum ortaya dediğim gibi komplo teorilerine açık bir tablo ortaya koydum katılmaya
bilirsiniz sadece üzerinde düşünmenizi sağlamak için bunları söylemek istedim.
Soru: Bu Mısırla imzalansa iyi olur denilen antlaşmanın herhangi bir resmi hükmü var mıdır?
Çünkü KKTC’yle imzalanan F ve G Bölgesi o haritaya göre Rumların egemenlik alanında şu
anda bir gemimiz orada araştırma yapıyor galiba. Orada sıkıntıya yol açabilir mi?
Gökhan Ak: Evet yani sahalarla Münhasır Ekonomik Bölgenin ilanının ilan edilen sahalarla
Aydın’dan Gabriel’e kadar.
Soru: Yok hayır şöyle Mısırla imzalanması iyi olur diye düşündüğümüz herkese göre daha
adil görünen bir şey var. O haritaya göre Rumların petrol arayabileceği bir bölgede şu an
sondaj yapıyor ülkemiz. Şu anki F Bölgesi tam Rum kesiminin daha da güneyine geliyor
çünkü. O bizi sıkıntıya sokmaz mı?
Gökhan Ak: Şöyle sokmaz. Bizim Piri Reis’i oraya göndermemizin sebebi Rumların
Münhasır Ekonomik Bölgesini tanımadığımızı göstermektir uluslararası hukuka aykırı olduğu
orta noktası. Diğeri de ben tabii bir gazeteye resmini koydum Gabriel Sahası tam bilmiyorum
elimizde koordinatlar olur alamadık. Bizim temel amacımız haritadaki Mısırla olan ortay hatta
göre Münhasır Ekonomik Bölgeyi paylaşmayı bilmek. Uluslararası İlişkiler öğrencilerimiz var
aramızda Diplomatic Correspondence diye bir ders var. 15 yıl Dışişleri Bakanlığıyla çok yakın
çalıştım.
Soru: Gökhan Bey’e benim bir sorum olacak. Şimdi 21 Eylül 2001’de KKTC’yle Türkiye
arasında bir antlaşmanın imzalandığını söylediniz. Evet, 2011’de bu antlaşmanın KKTC’yi
tanıyan tek ülke Türkiye olduğu için uluslararası hukuktaki karşılığı ve meşruiyeti nedir? Bu
bize ilerde bir sorun çıkartabilir mi Güney Kıbrıs tanınmıyoruz ya da Amerika’da İsrail böyle
bir şey söyleyebilir mi?
Gökhan Ak: Pek çıkarmaz çünkü biz Repuplic of Cyprus’ı da tanımıyoruz. Yani az önceki
Sema Hocam’ın da belirttiği gibi aslında sahte bir reaksiyon fakat bir tepki de gösterilmesi
lazımdı bazı basınçların alınması için. Subap görevi gördü bir yerde bu antlaşma. Tabii bu da
ileride bizi zor duruma sokar mı sokmaz mı uluslararası hukuk bağlamında, bu güzel
araştırma konusu olabilecek bir konu. Ama şu anda zaten sokmuş durumda benim görüşüme
göre.
Sema Sezer: Ben bunun uluslararasında bir hüküm ifade etmesinden ziyade iç kamuoyunu
bir anlamda yatıştırmaya yönelik bir boyutu olduğunu daha ziyade düşünüyorum. O yüzden
hiçbir şey getirmez. Eğer samimi olsaydı Türkiye bu konuda atacağı adımlarda. Neden sizin
orada 40 bin askeriniz bulunuyor neden onun varlığını güvence altına alacak Türkiye ve
KKTC arasında bir askeri savunma güvenlik işbirliği antlaşması şimdiye kadar imzalamadınız
ya da Gümrük Birliği konusunda ileri adımlar atmadınız? Ondan sonra böyle dünya üzerinde
bir hüküm ifade etmeyen bir şey kaldı ki az öncede söylediğim gibi kıta sahanlığının
sınırlandırılması ilanı o kıta sahanlığınızın olması ilan edilmesine bağlı bir gelişme değildir iç
kamuoyuna yöneliktir diye düşünüyorum.
Atılım Üniversitesi Ġşletme Fakültesi Uluslararası Ġlişkiler Bölümü Öğretim Görevlisi
Yrd. Doç. Dr. Cenk Aygül: Kıbrıs Sorunu dediğimiz sorunu çok karmaşık bir sorun, birkaç
14
tane aklıma gelen şey var onları biraz sesli düşünme gibi aslında sorayım istedim.
Sunumunuzda haritalarda baktığımızda Kıbrıs Sorunu kadar önemli bir sorun da Meis değil
mi orası bana biraz şey geldi yani Kıbrıs Sorunu ve onun arkasında söylediğimiz şeyler fakat
o haritalarda asıl sorunu çıkartan Meis gibi görünüyor aslında değil mi bunu sonra bir şekilde
bağlıyoruz Kıbrıs Meselesine. Burada hiç Meis Sorunu gibi bir şey tartışmıyoruz aslında değil
mi? Birde şöyle bir şey sormak istedim. Şimdi benim daha önceden okuduğum şeyler çok
bildiğimi iddia etmeyeceğim ama mesela bizim Kıbrıs’ı tanımamız değil mi, daha doğrusu
bizim limanları açmamız gibi burada ciddi sorunlar var. Aslında sadece Kıbrıs’la yapılmış bir
şey değildi. Kıbrıs’a yönelik bir güç gösterisi değildi. Aynı zamanda Avrupa Birliği’nde de belli
bir ölçüde bir kazık atmış olduk aslında. Yani baktığımızda hep Avrupa bize bir şey yapıyor
gibi değil sanki, yanılıyor muyum bilmiyorum. Çünkü Kıbrıs’taki gemilerin önemli bir kısmı
Kıbrıs Bandıralı gemilerinin önemli bir kesimi aslında Rum kesimiydi ve o ticaretten aslında o
bölgeye de sadece Kıbrıslılara değil de ciddi bir milli müzakere olarak çok ortada
konuşmasak bile böyle bir şekilde kullanıldık. Bu süreçlerle bu konuda bir değişiklik oldu mu
yani Meis’i bu anlattığınız sunumlarda buna bağlantılı bir şeyi var mı bunda bir değişiklik var
mı biraz konuyu değiştirdik. Şunları hep şey diye anlatıyoruz Rumlar aslında bizi kazanıyor.
Ama bir taraftan aslında güçlü duran da bir Türkiye var mı acaba bilemiyorum.
Sema Sezer: Bu limanlar ve havaalanlarının açılması konusuyla da aslında bu Doğu
Akdeniz’deki deniz yetki alanları ilan edilmesi yakından bağlantılı diye düşünüyorum hem de
Avrupa Birliği Müzakere sürecinde bazı başlıkların ona bağlanması konusuyla da karşımıza
çıkabilecek bir boyutta aynen enerji başlığında olduğu gibi. Şimdi neden önemli? Biliyorsunuz
ki Rumlarla ve Yunanlılar biz her ne kadar üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke olsak da ne
dünya tanker taşımacılığında ne deniz taşımacılığında adı geçen bir ülke değiliz. Oysa son
yıllarda dünya sıralamasındaki yeri düşmüş olmakla birlikte Yunanistan ve Rum Yönetimi
hem tanker taşımacılığını hem de diğer deniz taşımacılığı konusunda dünyanın ileri gelen ve
bu konudan büyük gelir elde eden ülkelerinden bir tanesi. Tabii bu diyelim ki uzun vadeli bir
şey ama bu petrol doğalgaz çıktı ve bunun diğer ülkelere batı ülkelerine vs.ye nakli
gerekecek. Nasıl gerekecek? Bizim Ceyhan limanımız var biz onu açmıyoruz Rumlara
açmadıkça bunlar bayrak değiştirecekler Rumlar zarara uğrayacaklar vs. bu açıdan da oysa
bunu asıl paralel götürecekleri bir süreç özellikle Avrupa Birliği Müzakere Sürecine hala
getireceklerini düşünmüyorum.
Gökhan Ak: Ben şöyle düşünüyorum. Rumların gemilerinin bizim limanlarımıza girmesi
siyasi bir konu ekonomik bir konu değil. Çünkü zaten Rumlar büyük bir sivil bahriyeye
sahipler ve kazançları da çok fazla yani Türk Limanları girmeyip geriliyorlar diye
kaybedecekleri çok ekonomik bir gelir yok. Ama Bakü Ceyhan’da diğer bütün diğer limanlar
ve o yüzden de konu tamamen siyasi çünkü bir yerde tanımaya başlıyorsunuz aldığınız
zaman o bayraklı gemileri limanlarınızda işlem yaptığınız kabotaj yaptığınız vs. şey
yaptığınız zaman tabi tuttuğunuz zaman ve o yüzden Rumların çok fazla kaybı olduğunu ben
düşünmüyorum. Yinede büyük gelir hakikaten iştah kabartıcı orada su derinliği 1.650 m
1.800 m’ye inmişlerdi buharlar çıktı. Hristofyas iki gün önce gidip diyordu ki doğalgazı
tutuşturacağım diyordu. Ama bilmiyorum yani hani haber almak istihbaratı mı yaptı? Ben
gitmediğini daha tutulmadığını biliyorum. Ama yinede orada bir şeyler var çıkacak. Bu da
iştah kabartıyor herhalde. Diğer konuya gelelim Meis; hemen size şunu sorayım
müsaadenizle, Meis nerede Ege’de mi Akdeniz’de mi? Çok damar bir soru değil mi. Hiç
düşündünüz mü? Meis’te tatil yapan mavi turla oradan geçen arkadaşlarım sormuştur ben
her geçtiğimde üzülüyorum. Meis Akdeniz’de biz Akdeniz’de diyoruz Türkiye olarak.
Yunanlılar diyorlar ki Ege’de diyorlar. Zaten olay buradan kaynaklanıyor. Bir diğer hukuk
konusu Meis’in nerede olduğuna bağlı olarak. Uluslararası Deniz Hukukunda uluslararası
mahkemelerin daha önce bazı baktığı davalar mahkeme içtihatları kararlar var, sonuçlar var.
Burada bakıyoruz bu tür küçük adalara kıta sahanlığı vermiyorlar. Minnacık bir ada büyük bir
kıta devleti kara devleti gibi bunun kıta sahanlığı Münhasır Ekonomik Bölgesi koordinatlar
vardır tabii toprak onun. Ama bizde diyoruz ki hayır bakın uluslararası hukukun kararları var
mahkemelerin kararları var o yüzden o adaya bu kadar büyük bir denizalanı veremezsiniz
15
kıta sahanlığı veremezsiniz ve orada çok değişik şeyler var. Örneğin Yunanlılar bunu derken
Meis’in güneyindeki sular bizimdir kilometrelerce kare. 1974 yılında bizi TPAO orada bir saha
ilan etti. Rodos’un Rodos’la Meis arasında Yunanlılarda buna itiraz ederdi değil mi Meis’in
güneyindeki sular bizim. Etmediler. Bu bence Yunanlılara 74’te atılmış bir gol. Bu devlet
uygulaması yaptınız ve bunda da kazançlı çıktınız başta itiraz etmedi. Bu şeye benziyor
Ege’de antlaşmalarda Yunanistan’a devretmediğiniz adalar var. Yunan Adası ama biz
bunlara diyoruz ki biz size bunları antlaşmalarda devretmedik. Bu adalardan bir tanesi
Nergisçik Adası Sisam’ın güneyinde bu ada 1943 yılında Almanlar tarafından işgal ediliyor.
İngiliz Devlet Arşivlerinde bunun belgeleri var gidip açıp çalışmak isteyen görebilir. Devlet
olarak bu ada benimdi sen Almanya gelip bunu işgal edemesin dediğinizde işte 1996 Kardak
Krizi var yaşadığımız. O krizin 96 43’e çekilmiş olur. Çünkü o ada üzerinde egemen bir devlet
uygulaması yapmışız bir nota vermişiz başta Almanya’ya. Ama vermemişiz. 96’dan sonra
uyanmışız bu da az önceki de böyle bir olay. Yunanlılar orada bir gol yediler ve biz sürekli
onların gözüne sokuyoruz çünkü kazançlıyız. Meis’le ilgili konu böyle Meis Akdeniz Adası
Ege Adası değil. Çünkü Ege Denizi Ekincik-Sarıgerme Dalaman Çayının ağzında bitiyor.
Yukarı taraf Ege Denizi Dalaman Çayının aşağısı da Akdeniz diye kabul ediyoruz zaten Meis
de onun güneyinde daha aşağıda o zaman Akdeniz’de diyoruz.
16

Benzer belgeler