Dev İş Gazete Sayı 3.cdr

Transkript

Dev İş Gazete Sayı 3.cdr
BEM emekçisi Hayrullah Çolak:
Dünya Sendikalar Federasyonu,
“Birlik yoksa bozgun var!”
Mücadele dolu 70 yıl.
Sayfa: 6
Sayfa: 8
Sendikalı ol!
Ağustos - 2015 - Sayı 3
özel eki ga
zetemizin iç
inde!
Sendikanın 'S'sine tahammül edemediler…
TANI BUNLARI
Ülkemizde neredeyse kölelik
koşullarında çalışmaya mahkum
edilen özel sektör emekçileri için
sendikalaşma çabalarına sermaye
kesiminden ilk tepki geldi.
Sendikalaşmanın tartışılmasına
bile tahammülü olmadığı
anlaşılan Ticaret Odası Başkanı
Fikri Toros, Sanayi Odası Başkanı
Ali Çıralı, İşadamları Derneği
Başkanı Metin Şadi, Genç
İşadamları Derneği Başkanı
Ceyhun Tunalı ve DP-UG
Milletvekili Hasan Taçoy özel
sektörde sendikalaşmaya karşı
çıktı.
Her alanda özelleştirmeyi
savunan sermayedarlar, söz
konusu özel sektörde
sendikalaşma olunca ne kadar
'demokrat' ve 'özgürlükçü”
olduklarını da gösterdiler. Yapılan
açıklamalarda patron ve sermaye
sözcülerinin 'demokrasiyi' de
'özgürlüğü' de sadece kendileri
ve sermayeleri için istedikleri, söz
konusu emeğin özgürlüğü,
örgütlülüğü ve demokrasisi
olduğunda buna tahammül dahi
edemedikleri anlaşıldı.
İşte özel sektördeki
sendikalaşmanın önündeki
patron baskısı ve engellerini
görmezden gelerek emekçilerle
alay edercesine yapılan
açıklamalar:
Hasan Felek yazı
Taşeron İşçileri II. Sınıf İnsan
Değildir.
Sayfa 3
Sanayi Odası Başkanı Ali Çıralı:
“Her ay işçiden para kesip de sendika patronuna para verilmesi
doğru değildir yasal zorunluluk yanlış olur. KKTC'de
sendikacılık zihniyeti 1960'lardan kalmadır maalesef. Bunda
ısrar edilirse ekonomi geri gider ve ağır bedeller öderiz”
Ticaret Odası Başkanı Fikri Toros:
“Serbest piyasa koşullarında sendikalaşmanın
mecburi olmasına tamamen karşıyız.”
İş Adamları Derneği (İŞAD) Başkanı Metin Şadi:
“Bu cılız ekonomide sendikalaşma olması
pek doğru olmaz.”
Genç İşadamları Derneği (GİAD) Başkanı Ceyhun Tunalı:
“Özel sektörde sendikalaşma isteğinin ülkede şu ekonomik
koşullarda imkânsızdır. Özel sektörde sendikalaşmanın önü
açılırsa ekonomik olarak kalkınma söz konusu olamaz. Biz buna
tamamen karşıyız.”
DP-UG Milletvekili Hasan Taçoy:
“Özel sektörde sendikalaşma konusunda reel sektör buna hazır
değildir. İLO sözleşmeleri bu ülkede doğru şekilde uygulanırsa
sendikalaşmaya da gerek yoktur.”
Kaynak: Dialog Gazetesi
Hasan Yıkıcı yazdı
Asgari ücret kandırmacası
Ömer Naşit yazdı
Taşeron neden tehlikelidir?
Koral Aşam yazdı
Grev!
Sayfa 5
Sayfa 4
Sayfa 5
2
DEV - İŞ’ten HABERLER
1 Eylül'de alanlardayız!
l Dünya Sendikalar Federasyonu üyesi
sendikalar, PΕΟ, DEV-İŞ, KTAMS, KTÖS,
KTOEÖS, BES, KOOP-SEN, 1 Eylül
dolayısı ile Eylem düzenleyecek.
Açıklama şöyle:
Örgütlerimiz dün gerçekleştirdikleri
toplantıda 1 Eylül'ü bu yıl da yapacakları
etkinlikle onurlandırmayı kararlaştırdılar.
Ledra Palas karşısındaki Dayanışma
Evi'nin önünde 1 Eylül akşamı
saat:18.30'da gerçekleştirilecek olan bu
etkinliğe bütün emekçileri kitlesel olarak
katılmaya çağırıyoruz. Ayrıca etkinliğin
içeriği ve ileriki günlerde destek için
imzaya açılacak olan deklerasyon ile
hemfikir olan siyasal partileri ve sivil
toplum örgütlerini de bu etkinliği
desteklemeye çağırıyoruz.
Kıbrıs'ın kuzeyinde etkinlik için saat
18.00'de Kuğulu parkta buluşularak kortej
halinde Ledra Palace'a yürünecektir.
Bu çerçevede, ortak hedefimize yönelik
olarak binlerce yurttaşımızı bir araya
getirecek kültürel içerikli yeni büyük bir
etkinliğin Eylül ayı içerisinde
gerçekleştirilmesini ve yakın zamanda
bunu duyurmayı kararlaştırdık. Bu konuya
ilişkin detaylar yakında açıklanacaktır.
Nazi Almanya'sının 1939'da insanlığa
karşı başlattığı saldırı ile Nazizm'in ve
Faşizmin katlettiği milyonlarca kurbanın
anısına, 1 Eylül Dünya Sendikalar
Federasyonu tarafından, Sendikaların
Barış için Küresel Eylem Günü olarak ilan
edilmiştir. Bu gün, her ilerici ve demokrat
insan açısından ülkemizde ve tüm
dünyada barışın hâkim olması hedefiyle
verilen mücadele günüdür.
Barış ve ülkemizin yeniden birleşmesi
için mücadele, bizim için temel ve acil
önceliktir, çünkü ülkemiz bölünmüş bir
durumda kalmaya devam ettiği sürece,
çalışanların hiç bir kazanımı kalıcı ve
istikrarlı olamaz.
Kıbrıs'ın yeniden birleşmesi ve
askersizleştirilmesi için; vasiler ve hamiler
olmaksızın, Kıbrıs'ın tüm halkı için barış,
güvenlik ve refah koşullarının yaratılması
için istikrarlı ve kararlı bir biçimde
mücadeleye devam ediyoruz.
Bu vesileyle, ülkemizde barış ve yeniden
birleşme mücadelemizin sürdürülmesinin
ve yoğunlaştırılmasının gerekliliğini
vurguluyoruz.
(PΕΟ – DEV-İŞ – KTAMS – KTÖS –
KTOEÖS – BES – KOOP-SEN) Dünya
Sendikalar Federasyonu üyesi
sendikalar (a)
DEV-İŞ
Gönyeli Belediyesi'nde Toplu İş Sözleşmesi imzalandı
“28 belediyenin 17'sinde Sosyal Sigorta ve
İhtiyat Sandığı yatırımları yapılmamaktadır,
ancak Gönyeli Belediyesi'nde böyle bir
sıkıntımız yoktur” diyen Devrimci Genel İş
Sendikası Başkanı Hasan Felek, Gönyeli
Belediyesi'nin çalışanların haklarına saygı
gösteren bir yönetime sahip olduğunu
vurguladı.
“Bizler sadece altyapıya değil, insana da
yatırımı önemsiyoruz” diyen Gönyeli Belediye
Başkanı Ahmet Yalçın Benli, “Gönyeli'ye
hizmet veren çalışanlarımızın yaşam kalitesi
yükseltmek görevimizdir” dedi
Gönyeli Belediyesi, “dünya standartlarında
bir kent yaratma” çalışmalarını sürdürürken,
çalışanların geleceğini de güvenceye
alınması yönünde, yeni dönemin toplu iş
sözleşmesine imza attı.
Gönyeli Belediyesi ile Devrimci Genel İş
Sendikası arasında 2015-2016 yılı Toplu İş
Sözleşmesi imzalandı.
Toplu sözleşmeye Gönyeli Belediye Başkanı
Ahmet Yalçın Benli ile Devrimci Genel İş
Sendikası Başkanı Hasan Felek imza koydu.
'Gönyeli Belediyesi'nde sıkıntı yoktur'
Devrimci Genel İş Sendikası Başkanı Hasan
Felek imza töreninde yaptığı konuşmada
2015-2016 yılı toplu iş sözleşmesini
imzalamış bulunmaktan duyduğu mutluluğu
dile getirdi.
Felek, yeni dönem toplu iş sözleşmesinin
sonuçlanmasındaki emeğinden dolayı
Gönyeli Belediye Başkanı Ahmet Yalçın
Benli'ye teşekkür etti.
Devrimci Genel İş Sendikası Başkanı
Hasan Felek, pek çok belediyemizde
yaşanan sıkıntıların, Gönyeli'nin gündeminde
olmadığını belirterek, bu tablonun kendilerini
mutlu ettiğini söyledi.
“28 belediyenin 17'sinde Sosyal Sigorta ve
İhtiyat Sandığı yatırımları yapılmamaktadır,
ancak Gönyeli Belediyesi'nde böyle bir
sıkıntımız yoktur” diyen Devrimci Genel İş
Sendikası Başkanı Hasan Felek, Gönyeli
Belediyesi'nin çalışanların haklarına saygı
gösteren bir yönetime sahip olduğunu
vurguladı.
Benli: Çalışanların yaşam kalitesini
yükseltmek görevimiz
Gönyeli Belediye Başkanı Ahmet Yalçın Benli
de sözlerine 2015-2016 Toplu İş
Sözleşmesi'ni imzalamaktan duyduğu
mutluluğu dile getirerek başladı.
Benli, “ülkede altyapısı projelendirilmiş tek
kent” olarak Gönyeli'yle gurur duyduklarını
anımsatarak, “Bu plan, proje ve kurumsal
anlayış içerisinde bütçe kaynaklarının doğru
yönetimi hassas olduğumuz konuların
başında gelmektedir” dedi.
Ahmet Benli, Gönyeli'nin, bütçesinden
yatırıma en fazla kaynak yaratan kent
olduğuna da dikkat çekerek, “Bizler sadece
altyapıya değil, insana da yatırımı
önemsiyoruz. Gönyeli'ye hizmet veren
çalışanlarımızın yaşam kalitesi yükseltmek
görevimizdir. Elbette bunu kurumsal yapımızı
koruyarak yapacak, halka hak ettiği hizmetin
en iyisini vermeye çalışan personelin yaşam
koşullarını iyileştireceğiz” diye konuştu.
Dikmen Belediyesi'nde toplu iş sözleşmesi imzalandı
Dikmen Belediyesi ile Devrimci Genel
İş Sendikası arasında 2015-2016
dönemini kapsayan toplu iş sözleşmesi
imzalandı…
Dikmen Belediye Başkanı Yüksel Çelebi,
toplu iş sözleşmesi imza töreninde yaptığı
açıklamada, Dikmen Belediyesinin her
geçen gün gelişen ve büyüyen bir kurum
olduğunu ve halkına en iyi şekilde hizmet
etmeye devam ettiğini, belediyenin rutin
hizmetleri ve hayata geçirdiği projelerle
birlikte, bölge halkı için her zaman yatırım
yapmayı önemsediklerini söyledi.
Dikmen Belediye Başkanı Yüksel Çelebi,
Dikmen Belediyesinde hizmet veren
çalışanlarında yaşam kalitesini yükseltmek
görevimizdir. Elbette bunu kurumsal
yapımızı koruyarak yapacak, halka hak
ettiği hizmetin en iyisini vermeye çalışan
personelin yaşam koşullarını
iyileştireceğiz” dedi.
Felek: “Çalışanların hakları ilerletildi”
DEV-İŞ Başkan Vekili, Devrimci Genel İş
Sendikası Başkanı Hasan Felek
çalışanların haklarının ilerletildiği
kaydederek, “2015-2016 yılını kapsayan
Toplu İş Sözleşmesini bugün imzalamış
bulunmaktayız, uzun emekler sonucunda
imza aşamasına gelen Toplu İş
Sözleşmesinin Dikmen halkına ve
çalışanlara hayırlı olmasını dileriz. Emeği
geçen meclis üyeleri ve çalışan
arkadaşlarımıza teşekkür ederiz. Bu
sözleşmeyle çalışanların haklarında
iyileştirmeler sağlanarak daha iyi bir
noktaya getirildi” dedi.
Felek, ülkemizde 17 belediyede yaşan
ihtiyat sandığı ve sosyal sigorta
yatırımlarının olmamasına vurgu yaparak
Dikmen Belediyesi'nde böyle bir
sorununun yaşanmamasından dolayı
duyduğu memnuniyeti ifade etti.
DEV - İŞ’ten HABERLER
3
United Medya'da tarihi gün…
Kanal Sim, Sim Fm ve Yenidüzen'de
toplu iş sözleşmesi imzalandı!
DEV-İŞ'e bağlı Devrimci Genel İş
Sendikası ile Yenidüzen gazetesi ve
Kanal Sim ile Sim Fm (Simen
Yayıncılık LTD) arasıda toplu iş
sözleşmesi imzalandı.
Yenidüzen Gazetesi ile toplu iş
sözleşmesi yenilenirken, Kanal Sim ve
Sim FM ile ilk kez toplu iş sözleşmesi
imzalandı.
Felek: “Özel sektörde
sendikalaşmanın tartışıldığı bu
günlerde daha da önemli”
Kanal SİM ve SİM FM'de de bugün ilk
defa Toplu İş Sözleşmesi imzalamanın
mutluluk ve heyecanının yaşandığını
belirten Felek, “Arkadaşların tabiriyle,
'SİM için tarihi bir gün'. Toplu İş
Sözleşmesi'nin hem Yenidüzen'in,
hem de Kanal Sim ve Sim FM'in bütün
çalışanlarına hayırlı uğurlu olmasını
temenni ederim” şeklinde konuştu.
Özel sektörde sendikalaşmanın
tartışıldığı bu günlerde, atılan bu
adımın daha da büyük önem
kazandığına işaret eden Felek,
işverenlerin sendikaları 'öcü' algısıyla,
işyerlerini batırma aracı olarak
görmesinin yanlış olduğunun en açık
kanıtları olduğunun altını çizdi.
Başkan Felek, bütün basın
camiasındaki, tüm basın emekçilerinin
de sendikalı, toplu iş sözleşmeli,
huzurlu bir ortamda çalışması
temennisini belirtti.
Mutluyakalı: “Toplu iş sözleşmesi
örgütlülüğü taçlandırma adına çok
önemli”
Yenidüzen'de yıllardır, geleneksel
olarak Toplu İş Sözleşmesi ile
çalışıldığına işaret eden Yenidüzen
Gazetesi Genel Müdür ve Genel Yayın
Yönetmeni Cenk Mutluyakalı, “Bugün
bizim için daha heyecanlı çünkü tüm
United Medya bünyesine yayılmış
oluyor, oradaki örgütlenmenin de toplu
iş sözleşmesi aşamasına gelmesiyle,
medya grubundaki tüm çalışanlar toplu
iş sözleşmesi ile çalışıyor olacak”
şeklinde konuştu.
Örgütlülüğün United Medya'da
gelişmesi ve diğer medyada da
gelişmesinin daha ciddi bir kamuoyu
oluşturması temennisini de belirten
Mutluyakalı, “Hem Devrimci Genel İş,
hem de diğer basın örgütleri
inanıyorum ki tüm basın emekçilerinin
haklarının ilerletilmesi için siyasi
otoriteye de üzerindeki görev ve
sorumluluğu anımsatacaktır, biz de
burada üretmeye ve adil bir şekilde
paylaşmaya devam edeceğiz” dedi.
Özuslu: “Medyanın var olma- yok
olma kavgası, toplumun var oluş
kavgasını ta kendisi”
“Bizim için çok önemli bir gün, önemli
bir imza atıyoruz” diyen Kanal SİM ve
Sim FM Genel Yayın Yönetmeni Sami
Özuslu, United Medya çatısı altındaki
Kanal SİM ve Sim Radyo'nun
Yenidüzen'in bir kardeşi olduğunu
belirtti ve bu yıldan itibaren Kanal SİM
ve Sim Radyo'nun da toplu iş
sözleşmesi ile çalışmaya başladığına
işaret etti.
United Medya'da, klasik 'patronçalışan, çalışan- çalıştıran' anlayışı
olmadığının altını çizen Özuslu,
herkesin yönetici, herkesin çalışan
olduğunu ifade etti.
Hasan Felek
Taşeron İşçileri II.
Sınıf İnsan Değildir.
Neo Liberalizmin dayattığı taşeron sistemi, ülkemizde çok
fazla tartışılan bir konu olmadığının farkındayız. Çalışma
yaşamı içerisinde taşeron işçiliğe dikkat çekmek ve bu
işçilerin sorunlarını tartışıp çözüm önerileri sunmak DEVİŞ'in boynunun borcudur.
Alt işveren, tali işveren adıyla da bilinen taşeronluk, bir
sözleşme dahilinde, esas işveren tarafından kendisine
verilen bir iş veya görevi yerine getiren işletmeleri
tanımlar. Sözleşme dahilinde istihdam edilen devamlı
veya süresi belli olarak çalıştırılan işçiler de taşeron işçisi
olarak isimlendirilir. Taşeron çalıştırma yöntemi, Devlette,
Belediyelerde ve özel sektörde ucuz işgücü maliyeti
olarak görüldüğünden her geçen gün daha da
fazlalaşmaktadır. Taşeron işçilerin ana sorunlarını dört
başlık altında toplayabiliriz.
a) İş Güvencesi:
Taşeron işçilerin hiçbir iş güvencesi yoktur, ihaleye bağlı
olarak, ihale bitiminde bu işçiler durdurulur. Bize göre
sürekli işleri yapan bu işçiler, taşeron şirket değişse bile,
işe devam etmeleri teminat altına alınmalı.
b)Ücretler:
Ülkemizde taşeron işçilerin ücreti asgari ücrettir. Asgari
ücrete bağlı olarak çalışan bu işçiler günde 8 saat yerine
10-12 saat kölelik koşulları altında çalıştırılmaktadır.
Taşeron işçilerin de günde 8 saatden fazla çalıştığı süreler
ek mesaiden sayılmalıdır. Düzensiz çalışanlara İş
Yasasında var olan Düzensiz Mesai Ödeneği uygulaması
hayata geçirilmelidir.
c)Ücretlerin Zamanında Ödenmemesi:
Birçok taşeron firma işçilerini zamanında ödememektedir.
Bazı taşeron firmalar Maliye Bakanlığını bahane ederek
çalışanların aylık maaşlarını zamanında ödemeyerek
işçileri mağdur etmektedir. En temel insan hakkı olan
ücreti de işçiler talep ettiği zaman kapı dışarı edilmektedir.
d) Çalışma Koşulları:
Hiç bir güvencesi olmayan taşeron işçilerin çalışma
koşulları çok kötü şartlardır. Uygulamada İşverenlerin
keyfi davranışları, baskıları, çalışanları çileden
çıkarmakta. Çalışma huzurunu bozmaktadır. Sürekli işten
atılma tehdidi altında çalışan taşeron işçilerin psikolojisini
tahmin etmek zor olmasa gerek.
Ortaya koymaya çalıştığımız taşeron işçiliğin ana
sorunları konusunda, DEV-İŞ'in ve tüm sendikaların ortak
bir mücadele örgütlemesi acil bir gerekliliktir.
Çünkü Taşeron Demek Ucuz İşgücü Demek,
Çünkü Taşeron Demek günde 10-12 saat çalıştırmak
demek, kölelik demek,
Çünkü Taşeron Demek Sosyal Güvenlik yatırımlarının
yatmaması demek,
Çünkü Taşeron Demek İş Güvenliği önlemlerinin ihmal
edilmesi demek,
Çünkü Taşeron Demek maaşını ne zaman alacağını
bilmemek demek,
Çünkü Taşeron Demek hiçbir sosyal hakkın olmaması
demek,
Çünkü Taşeron Demek sendikasız, örgütsüz olmak
demek.
Bizler artık bu çağdışı uygulamaların son bulmasını
istiyoruz. Çalışanların sendikalı, Toplu İş Sözleşmeli,
insani koşullarda çalışmalarını talep ediyoruz. Bu uğurda
DEV-İŞ olarak mücadelemizi yükseltmek ve
örgütlülüğümüzü artırmak için üzerimize düşen bütün
görevleri ve sorumlulukları yerine getireceğimizi bir kez
daha vurgulamak isterim.
4
EMEK GÜNDEMİ
Hasan YIKICI
Asgari ücret
kandırmacası!
Ülkemizde özelliklede özel sektörde
sendikalaşmanın neredeyse hiç
olmadığı koşullarda asgari ücret
belirlenmesi de bir kandırmacadan
öteye geçmemektedir. Asgari ücret
belirlenmesi ile ilgili ve asgari ücretle
ilgili olarak kısaca şu
değerlendirmelerde bulunabiliriz.
· Asgari Ücret, çalışmaya yeni başlamış,
hiçbir vasfı olmayan işçilerin ücretidir. Bu
ücret, belli bir çalışma döneminden sonra
ayni kalmamalıdır. Halbuki ülkemizde
özellikle sendikasız işçilerin sürekli ücreti
haline gelmiştir.
· Asgari Ücreti belirlemede esas alınan
ağırlıklar/kriterler dikkate alınmamakta
yada rakamlarla oynayıp Asgari Ücreti
olması gereken miktarın altında
tutmaktadır.
· Asgari Ücret berlirleme komisyonunun
hiçbir güvenilirliği ve toplumsal karşılığı
yoktur. İşveren kesimi hükümet üzeride
baskı yaparak asgari ücreti açlık sınıtının
altında tutturarak özel sektör emekçileri
için 'daimi üçret' haline getirmeye
çalışıyor. Komisyonda temsil edilen işçi
federasyonları ise özel sektörde hiçbir
örgütlüğü olmamasına rağmen özel
sektör emekçilerinin haklarını
savunurmuş gibi yapmakta. Günün
sonunda ortaya çıkan tablo ise asgari
ücretli çalışanı daha da mağdur
etmekte.
· DEV-İŞ olarak Asgari Ücret yerine
Sektörel Toplu İş Sözleşmeleri
düzenine geçmeyi savunuyoruz.
Sektörel Toplu İş sözleşmesi düzeniyle
sadece asgari ücret değil aynı zamanda
özel sektörde sendiklaşmanın önü de
açılarak emkeçiler kölelik koşullarında
çalışmakta kurtulmuş olacak.
· Sektörel Ücret belirlenen ülkede, ayni
veya bağlantılı-benzer Üretim ve Hizmet
Çalışma biçimlerinin birbirlerinden
ayrılarak ülkede 4 veya 5 İş Koluna
ayrılıp, İş Kollları bazında Toplu İş
Sözleşmeleri yapılmasıdır
· Böylesi uygulamalarda, İşçi Sendikaları
Federasyonları ile İşveren Örgütleri ve
Hükümet Temsilcileri bir araya gelirler ve
her yıl toplu iş sözleşmeleri imzalarlar. Bu
toplu iş sözleşmesi ile yalnızca tek bir
ücret belirlenmez. İlgili sektörde aşağıdaki
uzlaşılar yapılır;
1- İşe Başlangıç, yani Deneme Devresi
Ücreti,
2- Düz İşçi Ücreti ( 3 ay dolunca olur),
3- Yarı Kalifiye Ücreti,
4- Kalifiye İşçi Ücreti,
5. Teknik Eleman Ücreti.
· Yine bu uygulamada, toplu iş sözleşmesi
ile bazı sosyal konular ve işin özelliğine
bağlı olarak bazı özel kurallar da belirlenir.
Yani Sektörel ücret belirlemesi ayni
zamanda ilgili iş kollarında çoklu ücret
belirlemesi ve sosyal haklarının
düzenlemesini de içerir. Bu uygulama
sendikalı yaşama geçmenin de önünü
pratikte açacaktır.
DEV-İŞ olarak ülkemizde son zamanlarda
yoğunluklu olarak tartışılan 'özel sektörde
sendikalaşma' noktasında da somut adım
atılmış olacak. Sektörel bazda toplu iş
sözleşmeleri ile özel sektörde
sendiklaşmanın önü açılacak, emekçiler
yasal haklarına kavuşmuş olacak ve
acımasız emek sömürüsüne karşı sınıf
mücadelesinde önemli bir mevzi
kazanılmış olunacak.
Bunun için ise sendikal hareketin
taleplerini ve önerilerini somutlaştırması
ve hükümetler üzerinde baskı yapması
gerekmektedir. Özel sektörde
örgütlenmek tek boyutlu bir mücadeleyi
değil, içerisinde yasal, siyasal, militan,
meşru ve fiili örgütlenme çalışmalarını
gerektiren çok boyutlu bir mücadeleyi
gerektirmektedir.
Bunun bilincinde olarak sendikalar özel
sektör çalışanlarına güven vermeli ve
inandırıcı olmalıdırlar.
Bu noktada DEV-İŞ olarak bugüne kadar
sürdürdüğümüz mücadeleyi daha da
yükseltip yeni mevzi ve kazanımlar elde
etmeliyiz.
Çalışırken ölmek istemiyoruz!
Özel sektöre sendika!
Pek çok örgüt, parti ve sendika
işcinayetlerine karşı özelde sendikalaşma
için ortak açıklama yayınladı. İşte ortak
metinden kesitler:
2015 yılı içerisinde iş cinayetlerinden hayatını
kaybeden emekçilerin sayısı Haziran ayı
itibariyle 7'ye yükselmişti. 2014 yılında iş
cinayetlerinden hayatını kaybedenlerin sayısı
6 iken, 2015 yılında bu iş cinayetlerinden
ölenlerin sayısı 7'ye ulaşmış durumda. Son
beş yıl içerisinde iş cinayetlerinden ölenlerin
sayısı ise geçen hafta yaşanan ölümlerle 30'a
ulaştı.
***
Son beş yılda ortaya çıkan bu tablodan hem
gelmiş geçmiş hükümetler hem de insan
yaşamını hiçe sayan, tek kaygıları daha fazla
kar elde etmek ve o karı da emekçi hayatı
üzerinden sağlayan patronlar sorumludur!
***
İş verenler üzerinde herhangi bir denetleme
yapmayan, işçi sağlığı ve güvenliği
kriterlerinin uygulanması için neredeyse
hiçbir gerçekçi emek sarf etmeyen, iş
yerlerinde sendikalaşma ve örgütlenme
girişimlerinin patronlar tarafından yasa dışı
bir şekilde bastırılmasına göz yuman
hükümet, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı ve sözde emekten yana siyasiler
bugün bu tablo karşısında halka hesap
vermelidir.
İş cinayetlerinin önüne geçilmesi için
yapılması gerekenler çok açıktır!
· Uluslararası normlarda, yasalarımızla da
belirlenmiş olan işçi sağlığı ve güvenliği
kriterlerinin, ILO düzenlemelerinin
uygulanması! Kısacası yasaların
uygulanması!
· Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı'nın
şov yapmak yerine ciddi bir şekilde Bakanlık
bünyesinde işçi sağlığı ve güvenliği ihlallerini
denetleyecek kapasiteye ulaşarak, temel
görevlerinden biri olan söz konusu
denetimleri yerine getirmesi.
· Hükümetin her hangi bir iş yeri açma izni
için işçi sağlığı ve güvenliği kriterlerinin
uygulanmasını şart haline getirmesi.
· İş yerlerinde sendikalaşmayı engelleyen
işverenlere ağır yaptırım uygulanması.
Sendikalaşmanın önünün açılması! Bunun
patronlara ekstra primler ve teşvikler
ödenerek değil, en temel insan haklarından
biri olan örgütlenme hakkını engelleyenlere
ağır yaptırımlar uygulayarak
gerçekleştirilmesi.
· Derhal iş mahkemelerinin kurulması! Gerek
sendikalaşmaya karşı çıkan iş verenlerin
gerekse de işçi güvenliği ve sağlığı kriterlerini
uygulamayan işverenlerin hem şu anki yasal
mevzuat işletilerek yargılanması hem de
kurulacak olan iş mahkemelerinde
yargılanması!
İş yerlerinde iş cinayetlerinin önlenmesinin iki
temel zemini vardır. Bunlardan biri işçi sağlığı
ve güvenliği kriterlerinin uygulanması,
denetlenmesi ve yerine getirmeyenlerin iş
mahkemelerinde cezalandırılması. Bir diğeri
ise hem iş ve çalışma huzurunun
sağlanması, emekçilerin gasp edilen
haklarının geri alınması hem de işçi
cinayetlerinin önüne geçmek için özel
sektörde sendikalaşmanın sağlanmasıdır.
Çalışma Bakanı bu yönde çalışmalar
yaptığını ifade etse de bizler için söz konusu
girişimler tatmin edici olmak şöyle dursun, en
temel haklardan biri olan örgütlenme ve
sendikalaşma hakkını sulandırmaktadır.
Bizler patronlara prim artışlar ve teşviklerle
ne sendikalaşmanın önünün açılacağını ne
de iş cinayetlerinin engelleneceğini
düşünmekteyiz! Bunun yolu emekçilerin
örgütlenme ve sendikalaşma hakkını
garantiye alacak, koruyacak ve ileriye
götürecek yasal değişikliklerle açılacaktır.
İmzalayanlar:
DEV-İŞ, TÜRK-SEN, BES, GÜÇ-SEN, KTÖS,
KTOEÖS, DAÜ-SEN, BASIN-SEN, KTAMS,
KOOP-SEN, Feminsit Atölye (FEMA),
Mağusa Gençlik Merkezi (MAGEM), Mülteci
Hakları Derneği (MHD), Kıbrıs Sosyalist
Partisi (KSP), Birleşik Kıbrıs Partisi (BKP),
Yeni Kıbrıs Partisi (YKP), Bağımsızlık Yolu,
Devrimci Komünist Birlik (DKB)
EMEĞİN HAKLARI
Ömer Naşit
Taşeron neden
tehlikelidir?
Taşeron nedir?
Taşeron, sahibince yapılacak bir işin bir
başka şirket/kurum(alt işveren) tarafından
yapılmasıdır. Tabii sadece bu kadar basit
gözüken bu tanımın esas altında yatan ise
emeğin daha ucuz hale getirilmesi ve karın
maksimize edilmesi adına neo-liberal
sistemin ürettiği durumdur. Emeğin
değerinin karşılığı bulması adına yapılan
mücadeleler sonucunda imzalanan toplu
sözleşmeler, emeğin değerini garanti altına
almaktadır. Hizmet akitleri ya da iş
güvencesi olan yerlerde emeğin maliyetini
ucuzlatmak adına başta kamu sektörü
olmak üzere taşeron sistemi yani ucuz
emek sömürüsünü yaratılmaktadır. Bu
durum çalışanların bir işyerinde başka
şirketin hizmet alımı adı altında orada
çalışmasını getirmekte ve iş güvencesi
olmadan, işçi sağlığı ve güvenliği koşulları
olmadan, esnek çalışma saatleriyle ucuz
emek yaratılarak ve onu dahi sömürerek
yürütülen bir neo-liberal uygulamadır.
Kıbrıs'ın kuzeyinde taşeronlaşma ile
ilgili durum nedir? En çok hangi
sektörlerde görülmektedir?
Bugün Hastahanelerin güvenlik, temizlik ve
mutfak alanlarında, Karayollarında ki asfalt
işlerinde, temizlik işlerinde, Orman
Dairesinde ki odun kesme işlerinde hatta
kamu da ve yerel yönetimlerde ki
Koral Aşam
GREV
Tarihte bilinen ilk grev, papirüs
yapraklarına yazılarak kaydedilen,
Firavun III. Ramses döneminde antik
Mısır'da MÖ. 1152 tarihinde zanaatkârlar
tarafından yapılmıştır. Grev 2. Dünya
Savasının sonuna kadar hukuk dışı
olarak kabul edilmiştir. Sanayi Devrimi ile
fabrikalarda ve madenlerde olan işçi
sayısındaki artış ile grev iş hayatında
önemli bir rol oynamaya başlasa da, grev
hukuk dışı bir hareket olarak görülmeye
devam etmiştir. Bu dönemde fabrika
sahiplerinin politik açıdan işçilerden daha
güçlü olmalarından dolayı, kapitalist
ülkelerde grev yasadışı bir hareket, hatta
isyan ve ayaklanma olarak kabul
edilmiştir. Grevler nedeni ile işverenler
ve/veya devletler ile işçiler arasında
büyük olaylar çıkmış ve bu olaylar
sonucu çok sayıda işçi hayatını
5
memuriyet işlerinde dahil taşeron firmalarla
çalışıldığı açıktır. Buna ilaveten İnşaat
Sektöründe de taşeronlaşma sisteminin
kamu sektöründe sonra geldiğini
söyleyebiliriz. Bugün en büyük müteahhitlik
ve inşaat şirketleri dahi yapacakları binaları
taşeron firmalarla anlaşarak
yürütmektedirler.
firmaların yaptığı iş sırasında
yaşanmaktadır. Çünkü maliyetin aşağı
çekilmesi adına hiçbir iş güvencesi ve işçi
sağlığı adına önlemler alınmamakla birlikte
çalışanlar 8 saatin üzerinde çalışmakta ve
tüm bunların sonucunda da iş kazası veya
cinayetlerinin yaşanması çok yüksek
ihtimaldir.
Taşeron neden tehlikelidir?
Taşeronlaştırılan hizmetlerde
örgütlenmek ve sendikalaşmak neden
zordur?
Bugün birçok işyerinde taşeron sistemi
uygulandığından örgütlü yaşamın
bölünmekte ve verilen mücadelelerin
başarı ihtimali kalmamaktadır. Buna
ilaveten, örgütlü olan kamu sektöründe de
taşeronlaşma hem örgütlü mücadeleyi
kırmak adına hem de örgütlü emeğin
değerini aşağı çekmek adına yapılan bir
işlemdir. Bu sebeple, ayni işyerinde ayni işi
yapan kişiler farklı bordrolarla
ayrıştırılmakta ve iş güvencesi olmayan ve
emeği ucuza maruz kalan çalışanlar, grev
kırıcısı olarak kullanılmaktadır. Dolayısıyla
taşeron sistemi emek mücadelesi adına en
büyük tehlikedir. Burada çözüm en başta
elbette ki taşeron sisteminin sona
erdirilmesidir. Fakat bu sistem içerisinde ve
bu devlet anlayışı ile bu sitemin artarak
ilerleyeceği tahmin etmek zor değildir. Bu
sebeple, kamu sektöründe taşeron
firmalarında örgütlenmesi sağlayacak
çalışmalar yapmak sendikaların bu
dönemde birincil görevi arasındadır.
Taşeron işçinin hakları var mıdır?
Taşeron işçinin hakları İş Yasasında ki
haklara tabidir. Yani taşeron işçi de İş
Yasası 21.Madde Ücret, Madde 31 Günlük
ve Haftalık Çalışma Süreleri Madde 29 A
Düzensiz Mesai Ödeneği, Madde 27 Fazla
Çalışma Koşulları ve Fazla Çalışma
Ödeneği ve Madde 43 Yıllık Ücretli İzin gibi
diğer yasa maddeleriyle birlikte temel
haklara sahiptir. Fakat taşeron işçi
olmasından ötürü buna ilaveten herhangi
bir hakları yoktur. Bununla birlikte tıpkı
diğer yasalarda olduğu gibi devlet denetimi
yine burada da olmadığından ötürü birçok
emekçi asgari ücrete çalışırmış gibi
gözükse de yapılan mesai den ötürü saat
başına vurulduğunda aslında asgari ücretin
altında çalıştırılmakta, sigorta ihtiyat
sandığı gibi güvenceleri yapılmamakta,
hatta yurtdışından gelen yabancı işgücü
kaçak çalıştırılmakta, iş sağlığı ve güvenliği
kuralları es geçilmekte, izin, hastalık izni ve
ek mesai gibi temel haklar yok
sayılmaktadır.
Taşeron şirketlerin bir takım aklama işlerini
yapacak sendikaların doğacağı önümüzde
ki günler DEV-İŞ gerçek sınıf sendikacılığı
mücadelesine tüm zor şartlara rağmen
devam edecek ve taşeron örgütlenmesinin
bu dönemde daha çok üstüne gidecektir.
Taşeronlaşma ile iş kazaları-cinayetleri
arasında nasıl bir bağ kurabiliriz?
Bugün ülkemizde yaşanan iş kazalarının
ve cinayetleri büyük bir bölümü taşeron
kaybetmiştir.
İkinci Dünya Savaşı'nın bitimi ile savaşı
kaybeden ülkelerde otoriter rejimler
dağılmış, Sistemi sorgulayan Avrupa'daki
işçi hareketleri yükselişe geçmiştir. Buna
paralel sistemin sorgulanmasını büyük
tehlike olarak gören siyasi elitler, sözde
demokrasi hareketlerini başlatmıştır.
Sözde demokratik yapının oluşması,
grevin bir hak ve özgürlük olarak kabul
edilmesini kabullenmiştir. Grevin hak ve
özgürlük olarak kabul edilmesi ve
yasalarda yer alması sonucu, grev yasal
dayanağı olan bir olgu haline gelmiştir.
Grevin hak olarak tanınmasındaki en
büyük olgu, işçilerin işverene oranla
sosyal ve ekonomik koşullar açısından
daha zayıf bir pozisyonda olmalarıdır.
Kapitalist sistem içinde “liberal
ekonomiyi” korumak ve tartıştırmamak
amacından ötürü ortaya çıkan “toplu
sözleşme” özgürlüğü ve “serbest rekabet”
ilkeleri sonucunda işverenler ve işçiler
sadece şekil olarak eşit konuma gelmiş,
ekonomik yönden güçlü olan işveren,
işçileri en düşük ücretle ve en yüksek
üretimle çalıştırma yoluna gitmiştir.
Dolaysı ile işçiler işverenden hiçbir hak
talep edemez duruma gelmişlerdir. Ve bu
şartlar altında, grev hakkı olmadan elde
edilecek “toplu pazarlıktan” söz
edilmesinin mümkün olmadığı, bu hakkın
ancak “toplu yalvarış” özgürlüğü olduğu
gerçeği sendikalar tarafından dile
getirilerek, büyük mücadeleler sonunda
yasal bir hak olarak kazanılmıştır.
Grev günümüzde işçi ve işveren
arasındaki iş ilişkisini dengelemeye
yardımcı en önemli haklardan biridir.
Bağımlı çalışan işçilerin genel olarak
işverenden haklarını almak ve iş
koşullarını düzeltmek için başvurdukları,
en büyük baskı vasıtası olan ve sosyoekonomik etkisi ile toplum içinde önemli
rol oynayan grev genel anlamda, işçilerin
büyük bir kısmının işi kesintiye
uğratmalarını ifade eder. Greve giden
işçilerin amacı, kesintiye uğrayan iş
nedeni ile ekonomik veya politik kayıplara
uğrayan işverenin bu durumdan daha
fazla zarar görmekten kurtulmak için
işçilerin taleplerini karşılamasını
sağlamaktır.
6
EMEĞİN İÇİNDEN
Birlik olunamadığı yerde bozgunculuk olur!
Sendika şart!
DEV-İŞ'in uzun yıllardır
örgütlü olduğu Boğaz
Endüstri Madencilik (BEM)'de
çalışan Hayrullah Çolak,
emek, üretim, iş yeri ve
sendika hakkındaki
düşüncelerini paylaştı.
“45 yaşındayım 25 yıldır
BEM'de çalışıyorum. Her
yerde görev yaptım.
Kırıcıdaydım, gemi
boşaltmada da çalıştım. 17
yıldır da değirmendeyim.
Kepçe sürerim genel olarak.
Değirmen işçisiyim.”
Sendika ile tanışma
“Biz bir grup arkadaş Türkiye'de
görevdeydik. Döndüğümüzde
bize formları verdiler sendikaya
üye olmamız için. 1993 yılıydı. O
dönem sendikanın yönetimindeki
Hüseyin Gamar arkadaş bize
sendikayı anlatmıştı. Bizler de
heyecanlı ve gençtik. Sendika
ismini duyunca, sosyalist
düşünceyi de
sahiplendiğimizden hiç
düşünmeden tamam dedik.”
Grev yaptık, arkadaşlarımızı
geri aldık
“Tabii her zamanki gibi iş
verenler tarafından tehditlerle
karşılaştık. Fakat işçiler birlik
olduklarından bu yöntem
sökmedi. 50 kişi idiysek firesiz
herkes birlikti. Çok büyük sorun
yaşamadık ilk başlarda. Fakat
ilerde iki üç kişiyi durdurtmaya
kalıktılar. Biz grev yaptık ve geri
aldık arkadaşlarımızı. 90'ların
sonunda da büyük bir grev
yaşadık. Sosyal haklarımız için.
Orada da hiç fire yaşamadık. 20
güne yakın sürdü ve esas olarak
orada kazandık. Bugüne kadar
ne kazanım elde ettiysek ve
sendikada burada kalıcı olduysa
o grev sayesindedir.”
“İş veren o dönem bir vinç
operatörünü arabaya yatırarak
içeri koydular. Biz adamı tehdit
ettik ve grev kırıcılığı engelledik.”
Her dönemin bir kahramanı
vardır
“Ben siyasete güvenmiyorum.
Kıbrıs'ta hepsi çorba oldu ve sol
sermayenin uşağı oldu. Kıbrıs'ta
benim tek güvendiğim kurum
DEV-İŞ'tir. Özellikle Mehmet
Seyis'ten çok şey öğrendik. Her
dönemin bir kahramanı vardır.
Bana göre benim kahramanım
da Mehmet abidir.”
BEM'in işçi sağlığı politikası
örnek alınmalıdır
“Sendikasız işçilerin durumunu
görüyoruz. Emek uğruna ailesini
geçindirmek uğruna adam
canının veriyor. Ama hak sahibi
olamıyorlar. Bizim BEM'in işçi
sağlığı politikası örnek
alınmalıdır. Devlet dahi örnek
almalıdır. Yolda bir çatlak olsa
hemen önlem alınır, düzeltilir. Bu
çok saygı duyulacak bir
hassasiyettir. KKTC'nin
genelinde örnek alınması
gereken bir şeydir bu.
Sendikanın varlığı da bunu
etkiliyor tabii.”
İşçinin iş yerini de düşünmesi
lazım
“İşçinin iş yerini de düşünmesi
lazım. Haklarını alacaksın ama
haklarını aldığın kadar o iş
yerinin bekasını da düşünmek
zorundasın. Umursamazlık
olmaz. Sonuçta oradan ekmeğini
yiyorsun. Bugün ben bir işçi
olarak çimento fabrikasındaki
satışlar düştüğü anda benim
moralim bozuluyor. Çünkü ben
'bana ne yahu' düşüncesinde
değişim. Üretim yapıyorum ben
ve bir insanın ürettiği şeyin
satılmamasından morali bozulur.
Ne mutlu ki BEM gibi bir özel
sektörde çalışıyoruz. Devlette
olmayan haklarımız dahi var.”
Üretimin bize kattığı özgüven
var!
“Üretimin bize kattığı özgüven
fakat bunun da yanında gurur
var. Çünkü ben üretiyorum
burada. Üretimin az olduğu bir
ülkede üretim yapıyorum.
Devletten kaynaklı, piyasadan
kaynaklı sorunlar yaşıyoruz. Çok
yaşadık, hiç satmadığımız günü
biliriz. Ama yine ona rağmen
bizler maaşlarımızı aldık. Ama
gün geldi biz 5 günden taviz
verdik, iş yerimiz zarar görmesin
diye 4 gün işe gittiğimiz, daha az
maaş aldığımız oldu. Sendika ile
iş veren anlaşmıştı ve o dönemi
karşılıklı fedakarlık yaparak
atlattık.
Devlet üretime karşı!
Devlet burada üretimi
korumuyor. Sanayi Holding'te bir
sürü fabrika vardı. Ne oldu?
Birilerine peşkeş çekildi.
Dışarıdan getirmeye başlandı.
Buradaki halk da üretimden
kopartıldı. Daha sonra da
Türkiye Cumhuriyeti yöneticileri
tarafından bu halk hakaret
gördü. Ama bunu yaratan
buradaki sistemsizlik.”
Birlik olmadığı yerde
bozgunculuk olur!
“İki yıl sonar emekli olacağım
ama sendikadan
ayrılmayacağım. Ailemden,
eşimden önce tanıdım
sendikayı. Ailem gibi bir şey
sendika. Çok insanlar tanıdım.
Bütün işçiler sendikalı olmalıdır.
Her yerde birlik ve örgütlülük
önemlidir. Birlik olmadığı yerde
bozgunculuk olur!”
Bugün bir işçiye bir şey olsa
kimse hesabını soramıyor
“KKTC'de özel sektörün bir an
önce sendikalaşması lazım.
İnşaatta, taş ocaklarında çok
ölümler oluyor. Bu insanların
haklarının koruyacak
sendikaların orada olması lazım.
Bugün bir işçiye bir şey olsa
kimse hesabını soramıyor. Daha
bir iş verenin de hapse girdiğini
görmedik. Ölümlerin yaşandığı
inşaatların kime ait olduğu,
şirketlerin ismi hiç açıklanmıyor.
Sendika şart!”
Asla unutamam!
“Emekçileri savunurmuş gibi
gözükenler emekçileri
savunmuyor. Herkes kendi
cebini düşünüyor. Biz üç dört
arkadaş limandan gelen çimento
konusunda Başbakan'ın odasına
girdik. Biri de bendim. Başbakan
Ferdi beydi. Biz dedik ki
dışarıdan gelen çimentoya fon,
yaptırım uygulayın dedik. Çünkü
bizi engelliyor. Ama öte yandan
diğerleri Türkiye'den ihracat
teşviği alıyor. Bize teşvik veren
yok tam tersi zorluk çıkaran var.
Biz de bunu gündeme getirdik.
Ferdi bey ise 'ben yapamam'
dedi. “Yanlış anlaşılırım” dedi.
Bir başbakan bunu nasıl söyler.
Yanlış anlaşılırım yapamam.
Ben bunu asla unutmayacağım!
Neden yanlış anlaşılacak ki. Sen
bir başbakansın!”
Haber: Hasan YIKICI
DEV - İŞ’ten HABERLER
7
Öngörülen Birleşik Kıbrıs'ı tartışmaya devam ediyoruz!
toplumlu olarak birlikte yazılması
gerektiğini belirtti, Billuroğlu ortak okulların
oluşması gerektiğini, Yunanistan ve
Türkiye'nin boyunduruğundan eğitimin
kurtarılması gerektiğini söyledi.
Öngörülen birleşik Kıbrıs'ta Eğitim ve
Sağlık hizmetlerine erişim isimli
konferans 26 Haziran 2015 günü
Oelmek Tesislerinde gerçekleştirildi.
“Öngörülen Birleşik Kıbrıs'ta Maaşların
Şekillendirilmesi ve Korunması
Mekanizması” konulu konferans ise 10
Temmuz'da gerçekleşerek, konferansta
çözüm sonrası ekonomi konusu ele
alındı.
“Kıbrıs'ta eğitim bütünsel olarak
düşünülmeli!”
Açılış sunumu olan Eğitimin Erişiminin
Geliştirilmesi ETUCE eğitim politikası
koordinatörü Agnes Roman yaptı.
ETUCE' nin faaliyetleri hakkında geniş
bilgi veren Roman, Avrupa'da gençler
arasındaki işsizliğin arttığını belirtti. 25
milyon işsizin 7 milyonunun 25 yaş altında
olduğunu söyledi. En çok işsizliğin
Akdeniz ülkelerinde olduğunu söyleyen
Roman, bu sayının daha çok olabileceğini
söyledi. İyi bir mesleki eğitimi olan
ülkelerde işsizlik oranının daha düşük
olduğunu söyleyen Roman, bunun nitelikli
eğitimle doğru orantılı olduğunu söyledi.
Okul öncesi eğitime erişim eşitsizlik ve
öğretmen maaşlarında eşitsizlik olduğunu
söyledi. Öğretmenlerin % 80'nin kadın
olduğunu ve maaşlarının da düşük
olduğunu belirtti. AB yasalarına göre okul
öncesi eğitime erişimin %95 olması ve
ücretsiz olmasını Önemli olduğunu ama
ücretli eğitimin yaygınlaştığını söyledi.
Roman, Çıraklık eğitimi ile ilgili bilgi
verirken, mesleki eğitime yönlendirmenin
bazı ülkelerde olumsuz sonuçlar verdiğini
ifade etti. Yüksek öğrenimde öğretmenin
niteliğini artırmak için hizmet içi eğitimler
teşvik edilirken, adil ve eşit bir şekilde
devlet tarafından desteklenmelidir.
Kıbrıs'ta ekonomik programın
uygulanması ile birlikte öğretmenlerin
azaltılması, ek ödeneklerin kaldırılması,
birden fazla okulda çalıştırılması gibi
önerilerin olduğunu ve bunun olumsuz
sonuçlar doğuracağını söyledi.
Romer: “Yoksulluk oranını 27,8”
Açılış sunumunun ikinci konuşmasını
ETUCE direktörü Martin Romer yaptı.
Romer, birleşik bir Kıbrıs için umutların
gerçeğe dönüşebileceğini düşünüyoruz
şeklinde duygularını ifade etti. Romer,
Kıbrıs'ın gelecek perspektifine bakarken,
Kıbrıs'ta geçmişte yaşanan olayların zor
bir süreç olduğunu, doğal kaynakların,
stratejik konumunun güçlü bir ekonomi
yaratabileceğini söyledi.
Eğitime ayrılan bütçenin AB
ortalamasının üstünde olduğunu ifade
eden Romer, önümüzdeki yıllarda bunun
biraz düşeceğini ama büyük oranlar
olmadığını söyledi. Kıbrısta işsizliğin
2014'de 16,2, genç nüfus arasında 35,5'e
ulaştı. Yoksulluk oranının 27,8 olduğunu
ve bunun çok yüksek olduğunu söyledi.
AB istihdam hedefinin % 75 kıbrıs
%67,6. Ab %68'9
AB'nin gelecekteki yatırımlarından
bahseden Romer, eğitim yatırımları için üç
farklı projeden bahsetti. Eğitime
yatırımların adanın her iki tarafından
doğru orantılı olması gerektiğini söyleyen
Romer, bunun dengeli bir gelişmeyi
tetikleyeceğini söyledi. Eğitime yatırımı
muhafaza edip, geliştirmek ana hedefin
olması gerektiğini söyleyen Romer,
birleşik bir Kıbrıs'ta eğitimin nasıl
olacağını da tartışmamız gerektiğini
söyledi.
Billuroğlu: “Ders kitapları iki toplumlu
yazılmalı!”
KTOEÖS'den Ahmet Billuroğlu Kıbrısta'ki
eğitimin politik tarihsel süreci ile ilgili bilgi
verirken, iki toplumun eğitim üzerinden
ayrıştırıldığını belirtti.. Eğitimin toplumları
birbirine yakınlaştırmadığını, hoşgörü ve
barış kültürü aşılamadığını aksine
milliyetçi ırkçı söylemlerle ötekileştirdiğini
söyleyen Billuroğlu, 2004 yılında kuzeyde
özellikle tarih kitapları ile ilgili olumlu
adımlar atıldığını fakat devlet arkasının
politik nedenlerle getirilemediğini söyledi.
Özel okulların ve kamusal okullara bütçe
ayrılmamasının eşitsizlik yarattığını, göç
yasası ile kamusal alandaki öğretmenlerin
yoksulluğa terkedildiğini, özel sektörde ise
eğitim emekçilerinin emeklerinin
sömürüldüğü tespitini paylaştı. Çözüm
önerilerimde sunan Billuroğlu, eğitimin
bütünsel olarak ele alınması gerektiğini,
eğitim programların, ders kitaplarının iki
Herkesin ulaşabilceği sağlık sistemi!
Konferansın ikinci bölümünde sağlığa
erişim tartışıldı. Koordinatörlüğünü Devİş'ten Hasan Yıkıcı ve PEO'dan Soterula
Charalambus oturumda, WHO'dan İan
Pett, KTAMS'dan Ülfet Kral ve Sağlık
Sigortası Uzmanı Thomas Antoniou
sunum gerçekleştirdi.
Ian Pett: “Hiçbir ülke yaşanan sorunları
tek başına çözemez!”
Dünya Sağlık Örgütü'nün kıdemli strateji
danışmanı Ian Pett, sağlık ve mutluluğun
iki önemli değer olduğunu kaydederek,
sağlıklı olmanın yanında artık mutlu
olmanın da temel bir olgu olduğunu ifade
etti. Orta gelirli ülkelerde ve Asya ile
Afrika'da daha sağlıkla ilgili ciddi sıkıntılar
yaşandığına dikkat çeken Pett, “Hiçbir
ülke yaşanan sorunları tek başına
çözmez. Artık dünya böyle bir duruma
geldi” diyerek buna örnek olarak da
Lefkoşa'nın kanalizasyon sorununun iki
kesim tarafından çözüldüğünü gösterdi.
Ülfet Kral: “Kamusal sağlık özele teşvik
edilmektedir”
KTAMS'tan uzman hemşire Ülfet Kral
Kıbrıs'ın kuzeyinde sağlığın tarihsel
gelişimini anlattığı sunumunda,
“Ülkemizde uygulanan neoliberal
politikalar sonucu kamusal alanalar
sermaye kesimine pazarlanmaktadır.
Kamusal alanlarımızdan olan sağlığa
gerekli kaynak ve altyapı
yapılmadığından bu alanlar özele teşvik
edilmektedir” dedi.
Lefkoşa'da IŞİD'e lanet okundu!
Türkiye'de Suruç'ta İŞİD tarafından
gerçekleştirilen katliam Kıbrıs'ın
kuzeyinde DEV-İŞ'in de katılımıyla
protesto edildi.
Devrimci Komünist Birlik, Kıbrıs Pir
Sultan Abdal Derneği, Çağ-Sen, KTÖS,
KTOEÖS, Bağımsızlık Yolu, Baraka,
Yeni Kıbrıs Partisi, Toplumcu Demokrasi
Partisi Gençlik, Üretim Merkezi, BASINSEN, Bağımsızlık Cephesi, Birleşik
Kıbrıs Partisi, Doğu Güneydoğu Kültür
Derneği, DEV-İŞ, KTAMS, BES, GÜÇSEN, TDP, FEMA, KKTC Alevi Kültür
Derneği ortak düzenlediği eylem Lefkoşa
Kuğulu Park'ta başlayarak TC Elçiliği
önünde son buldu.
Eylemde sık sık IŞİD'I lanetleyen
sloganlar atıldı.
Okunan ortak açıklamada Suruç'ta
katliamın boyutlarına dikkat çekilerek,
“Reyhanlı, Roboski, Maraş ve Sivas'ta
benzer katliamları yapanlar, bugün de
Suruç'ta yeni katliamlara imza atıyorlar!
Bizler Kıbrıs'ta yaşayan ilerici, devrimci,
sosyalist güçler olarak, tüm dünya
halklarının ve hemen yanı başımızdaki
Ortadoğu halklarının yanındayız!
Emperyalist güçlerin ve onların
güdümündeki gerici güçlerin saldırılarına
karşı omuz omuza birlikteyiz! Gerici
barbar güçler; onlar kaybedecek...
Dünya hakları ve aydınlık güçler; bizler
kazanacağız!” denildi.
Dünya İşçi Sendikaları Federasyonu:
Eylem ve mücadelede 70 yıl
Bugün mücadeleleri ve eylemleri ile
kuruluşundan bu yana sınıf sendikacılığı ,
dayanışma değerleri ve 120 ülkede 82
milyon üyesi ile WFTU 70. Yılında sınıf
temelli sendikal hareketin ve çalışan
insanların çıkarlarının gerçek savunucusu
ve sesi olmaya devam ediyor.
Hazırlayan: Resa Göçkün
Bu yıl Dünya Sendikalar Federasyonu
(WFTU)'nun kuruluşunun 70. Yıldönümü.
Dünya Sendikalar Federasyonunun kuruluşu
için konferans 56 ülkeden 346 delegenin
katılımı ile 25 Eylül - 8 Ekim 1945 tarihlerinde
Paris'te gerçekleştirildi.
3 Ekim günü konferans WFTU kurucu
Kongresine dönüştü . Yeni kurulan
federasyonun ilk yürütme kurulu açağıdaki gibi
oluştu: Walter Citrine (Büyük Britanya) Yönetim
Kurulu Başkan, Louis Sayan (Fransa) Genel
Sekreter, Başkan yardımcıları Kuznetsov
(SSCB), Hillman (ABD), Jouhaux (Fransa),
Lombardo Toledano (Latin Amerika), Xu (Çin),
Di Vittorio (İtalya) ve Coopers (Hollanda).
WFTU Paris'te Kongresindeki kuruluşundan
beri tüm kıtalarda çalışan insanların haklarını
savunan mücadelelerle dolu bir yolda yürüdü.
WFTU nun kuruluşundan kısa birsüre sonra
tüm dünyada korkunç yıkımlara ve milyonlarca
insanın hayatına mal olan sadece
konvansiyonel değil nükleer silahların da
kullanıldığı savaşta insanlık Faşizmi ve
Nazizmi yenmeyi başarır.
Yeni kurulan WFTU buna kayıtsız kalmaz ve ilk
bildirgesinde faşizmin ortadan kaldırılması için
verilecek mücadelenin öncelikli olduğunu
açıklar. WFTU İkinci Dünya Savaşı'ndan
itibaren dünyanın birçok yerinde gelişen geniş
anti-kapitalist ve anti-emperyalist hareketin
önemli bir bileşeni olmuştur.
Soğuk Savaş'ın başlangıcı ABD, İngiltere,
Fransa, Japonya ve diğer kapitalist devletlerin
hükümetleri tarafından yürütülen faaliyetlerin
sonucu WFTU saflarında bölünmeler oluşur.
1950 yılların başında diğer ülkelerdeki bazı
Konfederasyonlarla birlikte WFTU saflarınıdan
ayrılan Amerikalı sendikaların AFL-CIO başını
çektiği birtakım girişimler sonucu sonradan
adını Uluslararası Sendikalar
konfederasyonuna (ITUC) dönüşecek Serbest
Ticaret Birlikleri Uluslararası Konfederasyonu
(ICFTU) kurdu .
1945'ten 1990 yılına kadar, Dünya İşçi
Sendikaları Federasyonu'nun eylemlerinde
uluslararası dayanışma ve enternasyonalizm
ilkeleri rehberlik etmiştir, kitle örgütlerini
yönlendirme ve prestiji ile işçi sınıfının kitle
hareketlerinin öncü kuvvet olarak kendini kabul
ettirdi.
DSF Uluslararası Çalışma Örgütü içinde
emekçilerin yararına olan önemli sözleşmelerin
ve kararların kabul edilmesinde önemli bir rol
oynadı ve değerli katkılarda bulundu. Toplu
sözleşmeler, sosyal sigorta, kadın hakları,
çocuk işçiliği, çalışma saatleri, işçilerin eğitimi
ve işçi sınıfının kazanımlarını yansıtan
Sendikal ve demokratik özgürlükler ile ilgili tüm
önemli Uluslararası sözleşmeler ve kararlar
DSF nin izini taşır.
DSF ayni zamanda işçi sınıfının ve genel
olarak ınsanlığın kitlesel mücadelelerine büyük
ve çok yönlü katkı koymuştur. DSF tüzüğünde
dünyada barış öncelikli bir yere sahiptir.
Dünyanın her köşesinde bağımsızlık,
demokrasi, ulusal kurtuluş hareketlerine,
halkların ve işçi sınıfının faşist ve askeri
diktatörlüklere karşı verdiği mücadeleye aktif
destek sağladı.
Çöküş ve yeniden kuruluş!
Sovyetler Birliği'nin ve sosyalist kampın
dağılması ile birlikte ortaya çıkan değişiklikler,
özellikle de DSFyi etkili bir şekilde etkiledi ve
uluslararası sendikal hareket içindeki dramatik
değişikliklere yol açtı.
Bu kritik dönemde iki konu ön saflardadır. Sınıf
yaklaşımı ile öncelikli olarak WFTU yeniden
inşası ve bunun nasıl olacağı.
2005 yılında Havana'da düzenlenen 15.
Kongre WFTUiçin yeni bir başlangıç noktası
oldu. Katılan delegeler WFTU yeni kurşunun
temellerini attı.
2011 yılında Atina'da yapılan 16. WFTU
Kongresi, uluslararası işçi hareketi ve insan
haklarına saldırıların yoğunlaştığı kapitalist
krizin yeni sorunlar yarattığı bir ortamda
önemli bir dönüm noktası olur. Zorluk ve
sorunlara rağmen, Kongre WFTU sınıf temelli
yönelimini ve militan eylemlerini geliştirilmiştir .
16. WFTU Kongresi kararları ve sınıf
dayanışması ilkelerine dayanan WFTU Avrupa
Bölge Ofisi, zorluklara rağmen sınıf ilkelerine
ve 16.WFTU kongre kararlarına bağlı kalarak
Avrupa işçi sınıfının birliği mücadelesi ve
koordinasyonu için mücadele etmeye devam
ediyor.
Mevcut koşullarda WFTU hareketi için
çalışanlar yeni sorumluluklar ve yeni sorunlarla
karşı karşıyadır Çalışanların karşı karşıya
kaldığı büyük zorluklar ve saldırılara rağmen i
WFTU her zaman neoliberal anti-sosyal
politikalara karşı direnişin merkezi olmuştur.
Bugün mücadeleleri ve eylemleri ile
kuruluşundan bu yana sınıf sendikacılığı ,
dayanışma değerleri ve 120 ülkede 82 milyon
üyesi ile WFTU 70. Yılında sınıf temelli
sendikal hareketin ve çalışan insanların
çıkarlarının gerçek savunucusu ve sesi olmaya
devam ediyor.
Kapitalizmin derin krizi farklı bir yolu
savunmak, neoliberalizmin saldırına karşı
direnmeye, sosyal adalete dayalı bir toplum
inşası ve insanın insan tarafından
sömürüsünün ortadan kaldırılması
mücadelesine vesile olmalıdır.
Ağustos - 2015 - Sayı 3
Sahibi: Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu adına Hasan Felek Editör: Hasan Yıkıcı
Adres: Şerabioğlu Sok. No:6 L/şa PK:748 Tel: 0392 227 26 40 Fax: 0392 228 64 63
e-mail: [email protected] Web: www.dev-is.org Kıbrıs Devrimci İşçi Sendikaları Federasyonu (DEV-İŞ)
@Dev_İs_Kibris Grafik Tasarım ve Baskı: Dörtrenk Matbaacılık Tel: 0392 225 82 11
SEKTÖREL
TOPLU İŞ
SÖZLEŞMESİ
Ağustos - 2015 - Ek 1
Mutlu günler için SENDİKALI OL
EMEĞİN GASPINA SON!
İŞ MAHKEMELERİ KURULSUN!
TEŞVİK DEĞİL SEKTÖREL SENDİKAL ÖRGÜTLENME!
Özel sektörde örgütlenme tartışmaları,
hükümetin programını etkileyecek
kadar yankı uyandırdığı bir dönemde
DEV-İŞ konuya somut öneri ve
argümanlarla yaklaşmaktadır.
Bunun gereği olarak ise çalışma
yaşamında sektörel bazda toplu iş
sözleşmesi düzenine geçilmesi
gerekmektedir.
DEV-İŞ olarak bizler gerek emeğin en
temel yasal haklarının sağlanması
gerekse de işçi cinayetleri ve
kazalarının önüne geçilmesi için
şu temel noktaları savunuyoruz:
Çalışma Bakanlığı ve hükümet programında yer
alan patronlara yönelik teşviklerle
sendikalaşmanın sağlanması imkansızdır. Bizler
patronlara prim artışlar ve teşviklerle ne
sendikalaşmanın önünün açılacağını ne de iş
cinayetlerinin engelleneceğini düşünmekteyiz!
Bunun yolu emekçilerin örgütlenme ve
sendikalaşma hakkını garantiye alacak, koruyacak
ve ileriye götürecek yasal değişikliklerle
açılacaktır.
3. Bunun yanında ise sektörlerin
belirlenmesi ve sektörel bazda
sendikal örgütlenme ve Toplu İş
Sözleşmesi düzenine
geçilmelidir.
1.Derhal iş mahkemeleri
kurularak hak ihlali yapan,
yasalara uymayan
işverenlerin yargılanması
sağlanmalıdır.
DEV-İŞ olarak bu yöndeki
gerek yasal gerekse de
meşru militan
mücadelemizi yeni
girişimlerle
sürdüreceğiz.
2. Özel sekörde iş
güvencesinin
sağlanması gerekmektir.
Bugün güvencesiz bir
şekilde çalışan
emekçiler
sendikalaşmaya veya
yasal haklarını aramaya
giriştikleri anda, tüm
yaşamları patronun iki
dudağı arasında olmakta,
işlerine son verilmektedir.
Sendikalaşma zemini için iş
güvencesi garanti altına
alınmalıdır.
Hasan Felek ile röportaj
Sayfa 2
DEV-İŞ'in Sesi
gazetesinin elinizde
tutmakta olduğunuz EK
sayısında Yenidüzen ve
Havadis gazetesinin
dergisi POLİ'de
yayınlanan DEV-İŞ
Başkanı Hasan Felek,
DEV-İŞ eski başkanları Ali
Gülle ve Hasan Sarıca'nın
röportajları derledik.
Röportajların günümüzün
sendikal hareketine ve özel
sektörde örgütlenme
tartışmalarına ışık tuttuğunu
düşünmekteyiz.
Hasan Sarıca ile röportaj
Sayfa 3
Ali Gulle ile röportaj
Sayfa 4
2
DEV - İŞ EK - 1
Hasan Felek: “'Sendikalar gelip batıracak' anlayışı tamamen yanlıştır”
Havadis gazetesinin Pazar eki olan Poli
Dergisi'nde DEV-İŞ Başkan Vekili Hasan Felek ile
yapılan söyleşiden kesitler:
Poli: Sayın Felek, KKTC'de özel sektör genelinde
çalışanların çoğunluğu, iş yasalarından
kaynaklanan haklardan yoksun çalışıyorlar.
Hatta bu nedenle sosyal güvenlik sistemi çökmek
üzere. Bizde özel sektörde sendikalaşma
geleneği mi yok? Neden bu durumdayız?
Hasan Felek: 1974'ten sonra Kıbrıs'ın kuzeyinde
kurulan düzen, ganimet ekonomisine
dayandırıldığı için süreç her bakımdan çarpık
gelişmiştir.
Bu durumdan nasıl ki ekonomi, gelir dağılımı,
siyaset ve kültür nasibini olumsuz yönde almışsa,
sendikacılık ve sendikalara bakış
açısı da bu bozuk yapıdan nasibini almıştır.
Oysa ki toplum, 1963-74 arasında dar alanlarda
gettolarda, kendi içine kapanmış dünyadan kopuk
olarak yaşıyordu. Yönetim, askeri nitelikte baskıcı
bir yönetimdi ve toplumun temel ihtiyaçları, iaşe
gıda yardımları veya düşük düzeyde sabit
ödemelerle karşılanıyordu. Bu şartlarda bile
sendikal faaliyetlerin toplumda kabul gördüğünü,
iş yaşamının doğal bir parçası sayıldığını ve var
olan sınırlı sayıdaki
özel sektör işletmelerinde, irili ufaklı kooperatif
işletmelerde sendikaların faaliyetlerinin olduğunu
hatırlatmak isterim.
Kıbrıs'ta sendikacılığın kökeni, çok eskilere,
1920'lere kadar geriye götürülebilir. Sendikacılık,
Kıbrıs'ta üretim ilişkilerinin kapitalistleşmeye
başladığı ve yeni bir sınıfın ortaya çıkması ile
birlikte gündeme gelmiş ve sömürge şartlarında
bile hayat bulmuştu. Üretim sektörlerine göre ve
Türk-Rum ayrımı yapılmaksızın çok yoğun bir
sendikal hayat vardı.
Poli: Peki 1974'ten sonraki süreci nasıl
değerlendirirsiniz?
Hasan Felek: Savaştan sonra karşımızda, yeni
oluşturulan pek çok kurumu ile koskoca bir devlet
bulduk. Ve Rumlardan kalan fabrikalar, iş yerleri
ve hotellerle organize edilmiş eskiye göre daha
büyük ölçekli bir ekonomi ile karşı karşıya kaldık.
Sanayi Holding, Kıbrıs Türk Turizm İşletmeleri,
Kıbrıs Türk Petrolleri, Kıbrıs Türk Hava Yolları gibi
kamu odaklı pek çok işletme oluşturuldu.
Federasyonumuz Dev-İş de bu koşullarda 1976
yılında kuruldu.
Dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in mentalitesi
gereği devlet ağırlıklı bir ekonomi süreci
yaşanacağı beklenirken, 1980 askeri darbesinden
sonra politikalar değişti ve 1986-87 yıllarında
Türkiye'den ilk ekonomik paket gelerek her şey
ters yüz olmaya başladı. Bu kamu işletmelerinde
ve özellikle Sanayi Holding'te sendikamız çok
ciddi bir örgütlenme yapmıştı. Özel sektörde de
örgütlenme gerçekleştirmiştik.
Ancak Türkiye'deki yöneticilerin ekonomide rota
değişikliğine gitmeleri ve bizdeki yöneticilerin
sorgulamadan kabul etmeleri sonucu Rumlardan
kalan fabrikaların hemen hemen tümü kapatıldı ve
çürümeye terk edildi. Özelleştirme bile yapılmadı
çoğu işyeri peşkeş çekildi.
Bir anda ekonominin en büyük kapasitesi ortadan
kalkmış oldu. Geriye devletin kendi organları
kaldı. Dönemin politikacıları “bizim partiye gelin,
oy verin biz de sizin çocuklarınızı devlette işe
alalım” demeye başladılar. Devlet kadroları
şişirildi ve sendikacılığın merkezi de devlet
kurumlarına kaydı. Bu gün yaşadığımız sendikal
çıkmazın kaynağı işte oradadır.
Poli: Her şeye rağmen bu gün gelişmiş bir özel
sektöre sahibiz. Eğitim, turizm, finans, sağlık
inşaat ve daha başka hizmet sektörlerinde özel
sektör yatırımları var. Bu günkü sorun ne? Ciddi
düzeyde bir gelir dağılımı bozukluğu olmasına
rağmen özel sektör sendikal yapılardan henüz
çok uzak. Neden? Hükümetlerle veya işveren
örgütleri ile bu sorun tartışılamıyor mu?
Hasan Felek: Personel sayıları 5-6 bine ulaşmış
ve yüksek karlılık sonucu durmaksızın yatırım
yapan özel üniversiteler sendika sözünü duymak
bile istemiyorlar. Lefkoşa'da bir üniversitedeki
girişimimiz, çalışanların işten çıkarılması ile
sonuçlandı. Yurtdışından getirilip çalıştırılan
personel silah olarak kullanılıyor. Bu üniversitede
çalışma izni ile çalışan ve sendikal gereksinime
inanan personelin iş akitleri feshedildi. Bu
durumdaki insanların bir ay içinde ülkeyi terk
etmeleri lazım. Böylesi bir sonuç çalışanlar için
korkutucu oluyor.
Nitekim örgütlenmeye çalıştığımız bu
üniversitemizde başarılı olamadık.
Benzer bir durum turizm sektöründe daha da
yoğun olarak yaşanmaktadır.
Sözünü ettiğimiz şey aslında bir demokrasi
sorunudur. Ülkemizde şu ya da bu seviyede
demokrasi olduğu söylenmektedir ama iş
çıkarlara dokunacak bir noktaya gelince, zümresel
çıkarlar demokrasinin önüne geçebilmektedir.
İşveren örgütleri ile en küçük bir temas dahi
yapamaz durumdayız.
Poli: Peki bütün bunlar isteğe bağlı olarak mı
gelişiyor? Ülkemizde yasal standartlar yok mu?
Dünya Çalışma Örgütü'nün kriterleri bizde
geçersiz mi? Veya Güney Kıbrıs'taki durumu
soralım. Farklı süreçler yaşıyor olsak da, ayni
adada ve yaklaşık benzer bir kültür etkisi altında
yaşıyoruz. Oradaki durum ne?
Hasan Felek: Güney Kıbrıs'ta çalışanların
sendika üyesi olmalarına yönelik özel bir yasa
yoktur. Ancak her iş sektörünün işveren örgütleri
ile sendikaların çok güçlü bir diyalogları vardır. Bu
sosyal diyaloğun sonucunda sendikasız işçi
çalıştırmak ahlaksızlık ve ayıpla eş değerde
tutulmuştur. Bu kültür, 1940'lı yıllardan beridir
geliştirilmektedir. Ve 1974'teki büyük felaketten
sonra daha da
kurumsallaşmıştır. Düşünün ki 1974'te Rum
toplumunun nüfusunun üçte biri kadar olan 200
bin kişi göçmen durumuna düşmüş, topraklarının
dörtte birini, sanayisi ve kıyılarının yarısını
kaybetmişti. Bu şartlarda bile işveren ve çalışan
örgütleri arasında güçlü bir diyalog başlatılmış ve
ülkenin geleceği üzerine eylem planları
çıkarılmıştır.
Bu diyaloglarda hem üretim artışı, hem de
çalışma koşulları eş değerde konular olarak ele
alınmıştır.
Poli: Siz özel sektörde örgütlenme perspektifi
olan bir federasyonsunuz. Örgütlenmenin
önündeki en önemli sorunlar olarak neyi
görüyorsunuz?
Hasan Felek: Her şeyden önce zihinlerin
değişmesi lazım. İşverenler şu mentaliteden artık
kurtulmaları lazım; “ben bir işyeri kuracam ve
sendikalar gelip batıracak.” Bu anlayış tamamen
yanlıştır.
Poli: İşverenler, eğer sendikalı bir üretime
geçerlerse ortaya çıkacak maliyetler sonucu
bölgesel ve uluslar arası düzeyde rekabet
şartlarını kaybedeceklerini düşünüyorlar. Bu iddia
doğru mu? Sendikalı olmanın maliyeti çok mu
yüksektir?
Hasan Felek: Eğer böyle düşünülüyorsa en az bir
yüz yıl geride kalmış bir tartışmayı tekrar açmak
istiyorlar demektir. Günümüzde burjuva
demokrasisi ile yaratılan toplum modeline bile
aykırı bir düşünce. Zaten bu bir korku değil, olsa
olsa daha çok kar hırsının başka bir şekilde ifade
edilmesidir. Doğrudan doğruya, “sendika
istemiyorum” demenin başka bir ifadesidir.
Az önce Güney Kıbrıs'taki şartları konuştuk.
Orada işverenlerin aklına böyle bir düşünce
gelmiyor. Mesela vergi listelerinde en çok vergi
verdikleri anlaşılan finans kuruluşlarının
personellerini iş yasalarında belirtilen süre içinde
çalıştırmaları, daha uzun süre çalıştıracaklarsa
karşılığını ödemeleri iflaslarına sebep olabilir mi?
Devletten teşvik gördükleri için vergi vermeyen ve
bünyelerinde yüzlerce binlerce kişi çalıştıran
eğitim ve turizm kuruluşlarının en az asgari ücret
ödemeleri veya sosyal sigorta, ihtiyat sandığı
yatırımı yapmaya zorlanmaları iflaslarına neden
olabilir mi?
Üniversitelerin eğitim dışında her türlü alana
yatırım yaptıklarını görüyoruz. Yabancı sermayeli
büyük hotellerin müşterilerine bir akşamlık konser
için 100 bin lira ödediklerini biliyoruz.
Personellerini köle gibi çalıştırmazlarsa iflas
edeceklerine inanır mısınız? Güneyde sendikalı
personel çalıştıran ve iflas etmeyen Vodafon'un
Kuzey'de iflas edebileceği inandırıcı olur mu?
Gündelik hayatımızda birbirimize sorular
soruyoruz. “Seçimlere katılım neden bu kadar
düşük? Neden toplum bu kadar sinirli ve
tahammülsüz oldu? Trafik neden bu kadar
bozuldu? Neden hastanelerimiz bu kadar tıka
basa doldular ve artık hizmet veremiyorlar?
Neden mahkemelerimizde 90 bin tane alacak
verecek davası var?” Bütün bu soruların
kökeninde gelir dağılımındaki bozukluklar vardır.
Toplumumuz, orta sınıfın çoğunlukta olduğu bir
toplum olmaktan çıkıp yoksulluğun
yaygınlaşmaya başladığı bir topluma dönüşüyor.
Bu düzeydeki bir sosyal gerileme, genel olarak
demokrasinin sınırlarının daha da daralmasına
neden olmaktadır. Halbuki yaşam insan odaklı
olmalıdır. İnsana değer verilmeyen bir ortamda
sonuçta işverenler de zarar görecektir.
Sendikaların varlığı ve iş yaşamının yasal bir
düzene kavuşması, toplumun en önemli
sigortalarındandır.
Poli: Sayın Felek, bir işçi federasyonunun
başkanı olarak çok ciddi şeyler ileri sürüyorsunuz.
Ve biliyoruz ki sınırlı da olsa, özel sektörde en
yaygın örgütlenmeye sahipsiniz. Örgütlü
olduğunuz işyerlerinde işçi işveren ilişkilerine
özen gösterdiğinizi ve karşılıklı yarar ilkesi ile
hareket ettiğinizi söyleyebilir misiniz?
Hasan Felek: Mesela bu anlamda Boğaz
Endüstri ve Madencilik Şirketi bizim yıllardan
beridir gururla örnek gösterdiğimiz bir işyeridir. Bu
işyerinde, inşaat sektörünün iyi gittiği dönemde
hem işveren hem de biz işçiler olumlu sonuçlar
elde ediyorduk. İnşaat sektöründe işler geriye
gitmeye başlayınca üretimde gerilemeler oldu.
İşveren bize 10-15 civarında personeli işten
durdurmak zorunda kaldıklarını iletti. Sendika
olarak biz, bütün çalışanları bir araya topladık ve
bunun değerlendirmesini yaptık. Dedik ki; “Bu 15
arkadaşımızın korunması ve kimsenin işsiz
kalmaması için bir şeyler yapmamız lazım. Ya
herkes eş düzeyde bir fedakarlık yaparak bu kötü
günleri atlatmaya çalışacağız ya da grev yapıp bu
arkadaşlarımızın işsiz kalmalarının önüne
geçmeye çalışacağız.” Uzun tartışmalardan sonra
şöyle bir karar aldık: “var olan toplu iş
sözleşmesini işler düzelene kadar askıya
alacağız. Hiç kimsenin işten çıkarılmasına razı
olmayacağız ve herkes işler düzelene kadar
haftada dört gün çalışmaya razı olacak” Bu karar
pratikte ücretlerin yüzde 20 kadar gerilemesi
anlamındaydı. İşveren bu teklifimizi kabul etti, kriz
dönemi bir buçuk yıl devam etti, piyasa düzelip
üretim olağan düzeye çıkınca herkes tekrardan
tam kapasite çalışmaya başladı ve toplu
sözleşme düzenimiz tekrardan hayata geçti. Şu
anda bu işyerimizde hiçbir sıkıntımız yoktur.
Bu örnekle size bu ülkede sorumlu sendikacılık
yapılabileceğini anlatmaya çalıştım. Eğer biz daha
en baştan “ben anlamam nereden bulursan bul
bana paramı ver” deseydik, ya o işyeri bu gün
orada olmayacaktı ya da biz. Kısaca, biz evet
sınıfsal sendikacılıktan yanayız ancak işçilerin ve
bizim varlığımızı sürdürebilmemiz için işyerlerinin
de korunması gerektiğine inanırız ve öyle
davranırız.
DEV - İŞ EK - 1
3
Hasan Sarıca: “Sektörel örgütlenme modeli uygulanmalı”
DEV-İŞ'in kurucularından ve ilk Genel Başkanı
Hasan Sarıca ile Yenidüzen gazetesinin özel
sektörde sendikalaşma ile ilgili yaptığı
röportaj:
YENiDÜZEN: Özel sektörde sendikalaşma
bugüne kadar neden başarılamadı nedir
faktörleri?
Hasan SARICA: Bunu birkaç başlık altında
toplayabiliriz. Birincisi; fiziki koşullar. 50 ve üzeri
işçi çalıştıran özel sektör işyeri sayımız çok çok
sınırlı otellerin dışında. Niye 50 rakamı? Çünkü
küçük işyerlerinde örneğin 10 kişi çalışırsa bunun
1'i kendi, muhtemelen 2 kişisi kızı, oğlu, damadı…
Dolayısıyla işverene rağmen örgütlenebilecek olan
insan sayısı 3-5'i aşmayınca pratik olarak
işyerlerinde örgütlenmenin fiziki alt yapısı
oluşmuyor.
Özel sektörde iş yerlerini analiz ettiğimiz zaman
karşımıza böyle bir sorun çıkıyor. Çünkü en
azından 30-40 ama en iyi 50 civarında bir çalışanı
olması lazım işyerinin ki hısım akraba ilişkilerinden
uzak örgütlenmenin fiziki alt yapısı oluşsun.
İkinci faktör; yürütmenin ve yargının örgütlenme
hakkı konusunda bilerek veya bilmeyerek yeterli
bilgi ve saygı anlayışına sahip olmaması. Yani bir
işverenin örgütlenmeye karşı çıkması karşısında
yürütme veya yargının vardıkları kararlar,
uygulamalar birbiriyle ilişkilidir. Biz hiç bugüne
kadar sırf sendikalaştı diye işçi atan bir işverenin
mahkemelerde mahkûm edildiğine şahit olduk
mu? Ben olmadım.
3'ncü neden ise sendikaların kendinden
kaynaklanmaktadır. Devrimci Genel İş'in özel
sektörde Toplu Sözleşme, Grev ve Referandum
Yasası'ndan önce Harson Deterjan Fabrikası'nda
ve Arplast Fabrikası'nda yaşadığı acı tecrübeler
var. Çalışanların kimi sendikaya üye olmuştu.
Hepsi de işveren tarafından işten atıldı ve başka
işçiler alındı. Bu konu bizim tarafımızdan yargıya
taşındı. Verilen karar Anayasa Mahkemesi'ne
götürüldü. O dönemde sendikalaşma nedeniyle
işten atılan işçilerin yerine yeni işçi istihdam
edilmesinin anayasaya aykırı olmadığına dair bir
karar üretildi. Bunlar 1977-78 yılında
yaşananlardır. Kıbrıs Türk Federe Devleti Yasası
yürürlükteydi. Daha sonra 1994-96 CTP-DP
koalisyon hükümeti döneminde ben de o dönem
Çalışma Bakanlığı'nda müsteşardım. Toplu İş
Sözleşmesi, Grev ve Referandum Yasası
çıkartılırken, bütün bu açıkların ortadan kaldıracak
düzenlemeler yapıldı. Bu yasayı Başsavcılık daha
önce bahsettiğim Anayasa Mahkemesi kararı
nedeni ile de ismi ve bir iki madde dışında
Anayasa'ya aykırı buldu. Anayasa Mahkemesi
oturdu ve Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve
Referandum Yasası'nın anayasaya aykırı
olmadığına karar verdi. 1977-78'deki tehdit
böylece ortadan kalktı.
Biraz pratik düşünelim; küçük küçük bir sürü
restoran var. Bunları örgütlediniz peki muhatabınız
kim olacak? Burada bizim toplu sözleşme, pazarlık
veya örgütlenme üzerinde hiçbir fonksiyonu
olmayan Kıbrıs Türk İşverenler Sendikası var. Bu
sendika her hangi bir zeminde toplu iş sözleşmesi
bağlamında işverenlerini üyelerini temsil
etmemektedir. Şimdi onlarca restoran var. Diyelim
ki çalışanlar üye oldu ve işverenler de bunu hoş
gördü nasıl bir toplu iş sözleşme oluşturulabilir?
Muhatap yok, ya da yüzlerce var. Şimdi böyle bir
ortamda sendikalaşma oldukça zordur. Demek ki
işverenlerin de sendikaların da ya bir tek işveren
sendikasında veyahut iş kolu bağlamında
örgütlenmeleri ve dünyadaki klasik örgütlenmelere
bakılacağı gibi örneğin inşaat sektöründe inşaat
işçileri sendikası ile inşaat işverenleri sendikasının
oturup toplu iş sözleşmesi yapması lazım. Bizde
böyle bir zemin şuan da yoktur. Bu olmadığında
benim kanaatime göre örgütlenmenin pratik alanı
uygulanabilirlik alanı yoktur.
Sektörel bazda işverenlerin de örgütlü olması ve
sendikaların muhatabı olması gerekir. Çünkü
mevcut Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Referandum
Yasamız 'işveren ve işverenleri temsilen sendika'
demektedir. Belki onu kaldırıp İşverenler
sendikalarının artık muhatap alınmasını bir şekilde
zorlayacak bir düzenlemeye gidilmeli. Hem yasal
olarak hem de pratikteki kültür olarak.
'Zorunlu sendikacılığa inanlardan değilim'
YENiDÜZEN: Sendikalaşma zorunlu olmalı mı?
Hasan SARICA: Sendikalaşmanın zorunlu hale
getirilmesine inanlardan değilim ve bu ILO'nun
sözleşmelerine de aykırıdır. Zorla siz hiç kimseyi
herhangi bir sendikaya üye yaptırtamazsınız. Ama
sendikalaşma hakkını kullananların
cezalandırılmasına karşı önlemler alabilirsiniz.
Diyelim ki; sendikaların bir kısmının talebi zorunlu
sendikalaşma. Peki, muhatap kim? Adamın
yanında bir sekreter var, belki de kardeşidir,
kızıdır… bu tür sorunları çözmek özel sektörde
sendikalaşma zorunlu olsun demekle olmuyor.
Hatta daha da kaotik bir ortam oluşabilir ve ister
istemez sarı sendikacılık gündeme daha ağırlıkla
yasa zoruyla getirilmiş olabilir.
Bunun yanında endüstriyel ilişkiler de bir diğer
ayaktır. Turizm sektörünü ve otelleri ele alacak
olursak; turizm sektöründe belirli bir yüzdelikte
vatandaş istihdamı zorunludur. Peki, bunu kim
denetleyecek? Çalışma Bakanlığı… Çalışma
Bakanlığı vazifesini yapıyor mu? Sorunu bile değil.
Peki, özellikle otellerde öğrenci veya stajyer olarak
gösterilen dünya kadar insan var. Bunların takibi
yapılıyor mu? Hayır, yapılmıyor. Kimse bize boş laf
konuşmasın. Ben Çalışma Bakanlığı'nda müsteşar
iken yapılıyor muydu? Hayır, bizde yapamıyorduk.
Ama o dönemde özel sektörde çalışanların aktif
Turizm Emekçileri Sendikası vardı ve özel
sektördeki ciddi otellerde örgütlüydü.
YENiDÜZEN: Peki ne yapılmalı bu sorun böyle
sürüp gidecek mi?
Hasan SARICA: Şimdi devletin, kamunun, polisin,
savcının ve Çalışma Bakanlığı'nın bu bağlamda
bu işyerlerini ciddi şekilde denetlemesi lazım.
Aykırı hareket edenlere mevcut yasalar
çerçevesinde ne gerekirse yapılmalıdır.
DAÜ'de sendikalar var. Profesör gelir, asgari
ücretten primi yatırılır. Çalışma Bakanlığı Sosyal
Sigorta, İhtiyat Sandığı Dairesi bunları ciddi olarak
denetliyor mu? Bunların ciddi ciddi denetlenmesi
ve denetime tabi tutulması gerekmektedir. Orda
çalışanların gerçek maaşlarından sosyal sigorta ve
ihtiyat sandığı yatırımlarının yatırılıp yatırılmadığı
takip edilmelidir.
Çünkü işveren çalışanların bu haklarını fiilen
öderse işverenin, sendikalaşmayı kabullenmesi de
nispeten daha rahat olabilir.
Üniversite ve otellerde örgütlenmenin önünü
açmak pratik olarak Çalışma Bakanlığı'nın görevini
layığıyla yapıp yapmaması ile de bağlantılıdır.
YENiDÜZEN: Bir işçinin sırf örgütlenmesinden
dolayı işten atılması ne kadar yasal, etiktir. İşçi
neden korunamıyor?
Hasan SARICA: Suçtur. Sendikalar Yasası'na,
Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Referandum
Yasası'na, İş Yasası'na göre de KKTC Meclisi'nce
de onaylanan 87 sayılı ve 98 sayılı ILO
sözleşmelerine de aykırıdır. Yani yasal alt yapı
bence var. Ama o kültür yok.
Yasal anlamda örgütlenmeyi öngören
düzenlemeler var ve bir işçinin sendikaya üye olup
olmamasından işten atılmasına sebep olanlara
ceza öngören düzenlemeler de var. Yasal bir
eksiklik olduğu kanaatinde değilim.
YENiDÜZEN: Bu pratikte olmadı mı?
Hasan SARICA: Ben duymadım, siz duydunuz
mu? Varsa açıklansın. Bu denetimler sıkı bir
şekilde yapılabilse sendikaların özel sektörde
örgütlenmesinin fiziki koşullarının olduğu yerlerde
önü rahatlayıp açılır.
YENİDÜZEN: Devlet eliyle sendikalaşmanın
önü tıkanıyor mu?
Hasan SARICA: Tıkanmıyor. Örgütlenmenin önü
açılmıyor. Bir kastı yok Çalışma Bakanlığı görevini
layıki ile yapmıyor bu Maliye Bakanlığı için de
geçerlidir çünkü çalışanların maaşlarından Maliye
vergi alamıyor. Demek ki buradaki müfettişlerde
gereğini yapmıyor.
Ana unsur 50 ve üzeri işçi çalıştıran iş yerlerinde
bile bunlar yapılamıyor. Demek ki Çalışma, Maliye
ve diğer bakanlıkları görevini yapmamıştır.
YENiDÜZEN: Peki özel sektörde sendikalaşma
nasıl başarılacak?
Hasan SARICA: Fiziki ortam oluşması lazım,
kültür olarak bunun yerleşmesi lazım. Çalışanların
örgütlenme hakkının bir şekilde olduğu gibi
muhatapların da belirli olması lazım.
YENiDÜZEN: İşverenler özel sektörde
sendikalaşma için teşvik edilebilir mi?
Hasan SARICA: İşverenleri teşvik edemezsiniz.
İşverenleri sadece zorlayabilirsiniz. Sigortasından
vergisinden kaçırırken işveren neden gönüllü
olarak bunu istesin ki? Özellikle küçük işyerlerinde
Ali'yi atar Veli'yi alır. Dolayısıyla Ali'nin hiçbir hakkı
oluşmaz.
YENiDÜZEN: Güney Kıbrıs'ta sendikalaşmada
nedir durum?
Hasan SARICA: Güneyde fiziki ortam oluşmuştur.
Nasıl oluşmuştur? İnşaat İşverenleri Sendikası var.
Restoran veya küçük işyerlerinde çalışanların
sendikası var. Dolayısıyla muhatabı işçi örgütleri
de bu işverenler ile bu sektörde çalışanların
minimum haklarını düzenleyen toplu iş
sözleşmeler yapmaktadırlar. Ayrıca sözleşme
yapmak isterlerse onu da yapabilmektedirler.
'Savcının gözünden bakılırsa suçlu işçi ve
sendikadır'
YENiDÜZEN: Özel sektörde sendikalaşma
üniversitelerde başlanabilir mi?
Hasan SARICA: Dev-İş'in UKÜ'de bir zaman
örgütlenme girişimi oldu, grevler oldu ama sonuç
hüsran oldu. Çünkü suçlu işçidir ve sendikadır.
Savcının gözünden bakılırsa suçlu işçi ve
sendikadır. Kültür budur. Güneydeki kültür bu
değildir. Orda daha objektiftir.
YENiDÜZEN: Esnaf ve Zanaatkârlar Odası
Koordinatörü Hürrem Tulga 25 bini aşkın iş
yeri olduğu ifade etti ve çok az sayıdaki iş
yerinde örgütlülük var. Bunu nasıl
yorumlarsınız?
Hasan SARICA: Hürrem Tulga'ya sormak gerek
Oda'ya bağlı işyerlerinde çalışanların
sendikalaşması konusunda kendileri acaba ne gibi
katkı yapma düşüncesindedirler. Bunu işverenlerin
tolere edeceğine kendisi samimiyetle inanır mı?
Ben söyleyeyim kendi ne isterse söylesin, hayır.
Çünkü esnaf ve zanaatkârların kendileri bile zaten
zor durumdadır. Dolayısıyla sendikalaşma ve
sendika kanalıyla çalışanların daha fazla haklar
elde etmeye çalışmasının ben esnaf ve
zanaatkârlar tarafından tolere edileceğine
inanlardan değilim.
YENiDÜZEN: CTP emekten yana ve birçok kez
hükümette bulundu neden özel sektörde
sendikalaşmanın önü açılamadı?
Hasan SARICA: Emekçi halkın partisi olma
iddiası başka bir şeydir. Emekçi halkın partisi olma
başka bir şeydir. Maalesef şuanda neo-liberal
akımların etkisi altında kalan bir CTP'den
bahsediyoruz. Ama en azından olaylar olduğunda
CTP işçiden yana tavır koyan partidir. Bunun tam
tersi de vardır UBP gibi, bunlar hiç tolere etmez.
CTP'nin zaten kamu önünde, emekçinin önünde
büyümesi ve küçülmesinin temeli de burada
yatmaktadır. Emekçi halktan yana mısınız
patronlardan yana mısınız? Patronlardan yana
olursanız zor duruma düşersiniz çünkü onların
haklarını daha iyi savunan partiler var. Siz sadece
kopya olabilirsiniz. Bu taraftan da emekçileri
kaybediyorsunuz. Üstelik bir de neo liberal
politikaları takdim etmeye çalışıyorsunuz.
Röportaj: Fayka Arseven Kişi, 29 Haziran 2015,
Yenidüzen gazetesi.
4
DEV - İŞ EK - 1
Ali Gulle: “Sendikacılar yamyam değildir”
“Sorunları demokrasiyi de geliştirerek,
sadece bu tedbiri, o tedbiri alarak değil, bu
ülkede işçisiyle işvereniyle demokrasiyi
bir yaşam biçimi haline getirerek
çözebiliriz. Nasıl ki suya ihtiyacımız vardır
demokrasiye de bu kadar ihtiyacımız var.
Demokrasiyi geliştirerek, işyerlerindeki
anlayışı değiştirebiliriz.”
“Örneğin güneyde sektörel bazda
örgütlenme var ve herkes bir sendikaya
üyedir. Bizim ülkemizde de sektörel bazda
sendikacılık olabilir. İnşaat sektörü, enerji,
metal, gıda gibi oturup işverenler,
sendikalar ve devlet bunu kollara
ayırırsınız ve o çerçevede ülkede hem
sendikal hareketi hem demokrasiyi
geliştirirsiniz.”
“İş yerleri sendikalaşmadan korkmasınlar.
Sendikacılar yamyam değildir. Sendikalar,
çalışanların itilip kakılmaması, gelişi güzel
sömürülmemesine karşı mücadele
veriyor.”
“Emekçiler de örgütlenip sendikalaşırlarsa
bilecekler ki hem kendileri, hem
demokrasi hem o iş yeri kazanacak.
Örgütlü mücadele kazandırır, iş yerinde
cinayet olmasını engeller, sendika yoksa
cinayet var.”
DEV-İŞ eski Genel Başkanı Ali Gülle ile
Yenidüzen gazetesinin özel sektörde
sendikalaşma ile ilgili yaptığı röportaj:
YENiDÜZEN: Neden özel sektörde
sendikalaşma istenilen düzeyde olamadı?
Ali GULLE: Öncelikle bu konuyu gündeme
getirdiğiniz için sizi tebrik ediyorum. Bu konu
ülkemizde kanayan yaradır. Biraz geçmişe
gitmekte fayda vardır. Çok geri tarihlerde
teknolojinin çok gelişmediği koşullarda emek
ve fizik gücü ağırlıklı yoğun işyerlerinde
sömürünün katmerlisi yaşanıyordu. Gün
doğarken ve gün batarken o şekilde
çalışılıyordu. İş güvencesi, iş sağlığı, sigorta
da yok her şey iki dudak arasında…
Çalışırken sakatlandınız, hasta oldunuz
sokaktasınız. Böylesi bir süreçte
sendikalaşma ihtiyacı ortaya çıktı ve
sendikalar oldu.
Sendikalar, çalışanların işçi sınıfının
çıkarlarını koruyan ve geliştiren örgütlerdir.
İhtiyaçtan ortaya çıkmış ve doğmuştur. Ta o
günlerden bugünlere sendika mücadele çok
önemli mesafeler kat etmiştir. Ülkemizde
1974 öncesi sadece PEO vardı güneyde…
PEO, Kıbrıslı Türkleri de içine alan bir
yapıydı. Bu yapıya bile tahammül edemeyen
ve PEO'ya üye olan Kıbrıslı Türkleri tehdit
eden, vuran, öldüren milliyetçilik, ırkçık
yapanlar vardı. Bu yapıyı bozmak için
insanlar öldürüldü, tehdit edildi ve Türk
tarafında etnik temele dayalı sendikalar
oluşturuldu. TÜRK-SEN'de Türkler
örgütlenmeye başladı. Daha sonrada 1976'da
da DEV-İŞ'te… Tarihsel süreci anlatmak
istedim ki burada yaşanan süreç bilinsin.
Kıbrıslı Türklerin, emekçilerin, işçi sınıfının
binlerce çalıştıran iş yeri olmadığından o
dönem sadece Sanayi Holding vardı. Bu
yapıyı da Dev-İş örgütledi. Çalışanların
haklarını, işçi ve kitle sendikacılığı
doğrultusunda hem çalışanlara iş güvencesi,
hem birtakım ekonomik, sosyal, demokratik
hakları kazandıran ilk sendika oldu. TürkSen'e alternatif olarak emekçiler Dev-İş'te
örgütlenmeye başladı. 13'ncü maaşı bu
ülkeye ilk Dev-İş kazandırmıştır. İşçinin işten
atılma meselesini iki dudak arasından çıkarıp
disiplin kurullarını oluşturdu. İşçiler gelişi
güzel işten atılamadı. Ta ki Sanayi Holding
Özal'ın politikaları doğrultusunda 'gerek
yoktur, kapatılsın' yani neo liberal siyasetler
ülkemize girdiği gün bu örgütlü bulunan
işyerlerimiz dağıtılmıştır. Süreç derinleşerek
de devam etmektedir. Bütün bu yapıyı
yaşayan işverenler, işçilerin, çalışanların bir
sendikada örgütlenmeyi düşündüğünde
zanneder ki o ilkel dönemlerdeki şu
sendikalar yoktu üretim araçlarına zarar
verilecek. Çalışan bir öcü olarak görülür. Bu
yapıyı düşündüklerinde geri duruyorlar. Tabi
temelde en önemlisi çalışanların disipline
edilmesi. 8 saat çalışması, yasalara uygun
olarak asgari ücretin ödenmesi, teknik
elemansa bunun üzerinde maaş alması…
Halbuki bizdeki işverenler tam anlamıyla hem
işveren olamamıştır. Demokrasiyi tam
anlamıyla içlerine sindiremediler ve sendika
denildiği zaman bir öcüymüş gibi korkuyorlar.
Sendikalar sadece sendika mücadele
vererek, bir yere kadar gelebilir, sömürüyü
engelleyebilir ama sömürüyü durdurmaz.
Kendine yakın işçi sınıfına, emeğe değer
veren bir partiyi desteklemen lazım.Ya da bir
partiyle istişare içinde olman lazım. Neden?
çünkü senin kazandığın kazanımları onu
iktidara taşıyarak emeğe saygı duyan bu
partileri bu kazanımlarını koruması ve
geliştirmesi adına desteklenmesi gerekir.
Bizde bu tür ilişki biçimi de bozulmuştur
aslında. Sendikalar yaşanan kötü
deneyimlerden dolayı bozulmuştur.
“Emekçilerin emeğe değer veren partilere
giderek güveni azalmaktadır
YENiDÜZEN: Bu ilişkiler ne zaman
bozuldu?
Ali GULLE: Emeğe değer veren partiler
hükümetlere, iktidarlara gelince tam
anlamıyla emekçilerin, alın teriyle geçinen
insanların, sorunlarına katkı koyamadı.
Aksine düzen içerisinde emekçilerin
kazanımlarının giderek kısıtlanması,
haklarının geriletilmesi gözlemlenmektedir.
Dolayısıyla emekçilerin emeğe değer veren
partilere giderek güveni azalmaktadır.
YENİDÜZEN: Sendikaların özeleştirisi
nedir?
Ali GULLE: Bu ülkede toplumsal bir yara
vardır. Sendikalar sadece sendikacılık
yapmaz, hem ekonomik mücadele hem
politik, hem de ideolojik mücadele aynı anda
yürütülür. Bu ülkede kayıtsız kalınabilinir mi
emekçilerin sömürülmesine, örgütsüz
kalmasına, ülkenin ekonomik yapısının
bozulmasına, dışarıdan yabancı işçilerin
getirilip kayıtsız bir şekilde 14 saat
çalıştırılmasına, emekçilerin, dili, dini, ırkı,
rengi ayırmaksızın çalıştırılmasına, bu ülkede
bunlar yaşanmaya başlandı. Türkiye'den,
Pakistan'dan, Özbekistan, Bulgaristan,
Rusya'dan gelen emekçiler 3-5 kuruş
kazanmak için buranın ekonomisini daha iyi
gördüğünü düşündüğü için geldi. 3-5 kuruş
emek parası kazanmak için ama buradaki
emekçilerle çatışır bir vaziyete düşmesi
emekçiler açısından kötü bir durumdur. Bütün
bunlara sendikalar duyarsız kalabilir mi?
Kalamaz.
Bütün KİT'lerin özele veya yandaşlara
devredilmesine ben sendikacıyım diye bu
ülkenin vatandaşı olarak sessiz kalabilir
miyim? Kalmamam lazım. Emeğe değer
veren partimin de kalmaması lazım. Kaldı ki
en önemlisi bu ülkede Kıbrıs sorunu gibi
halen çözümlenmemiş bir sorun var. Şimdi
sen bütün bunları da göz ardı ederek, neoliberal çerçevede ekonomiyi kurtaracağını,
faturasını da emekçilere ödeterek
kurtaracağını zannediyorsun. Bütün bu
çerçevede ele alırsanız sendikalı bir iş yerinin
olmasını iş adamları, işverenler arzu etmez.
Çimento Fabrikası'nı örgütleyen Dev-İş bugün
orayı örnek iş yeri olarak gösteriyor. İşveren
de iş sağlığı, iş güvenliği ile ilgili önlemleri
tamamen kendisi 'bu benim görevimdir'
diyerek yapıyor. Orada işveren de işçi de
memnun alın size işte özel sektör. Başka iş
yerleri de sendikalaşmadan korkmasınlar.
Sendikacılar yamyam değildir. Sendikalar,
çalışanların itilip kakılmaması, gelişi güzel
sömürülmemesine karşı mücadele veriyor.
YENiDÜZEN: Bu sorunlar nasıl aşılacak?
Ali GULLE: Bu sorunlar demokrasiyi de
geliştirerek, sadece bu tedbiri o tedbiri alarak
değil, bu ülkede işçisiyle işvereniyle
demokrasiyi bir yaşam biçimi haline getirerek,
nasıl ki nefes alıp verirken, nasıl ki suya
ihtiyacımız vardır demokrasiye de bu kadar
ihtiyacımız var. Demokrasiyi geliştirerek,
işyerlerindeki anlayışı değiştirebiliriz.
Örgütleyebiliriz tabi ki yasaları da değiştirerek
de… Örneğin güneyde sektörel bazda
örgütlenmedir ve herkes bir sendikaya üyedir.
Bizim ülkemizde de sektörel bazda
sendikacılık olabilir. İnşaat sektörü, enerji,
metal, gıda gibi oturup işverenler, sendikalar
ve devlet bunu kollara ayırırsa ve bu yönde
bir sendikalaşma sağlanırsa hem sendikal
hareketi hem demokrasiyi geliştirebiliriz.
Dev-İş'in şimdi yeni bir ekibi var. Mehmet
Seyis arkadaş da ben de diğer arkadaşlar da
özel sektörde sendikalaşma konusunda çok
girişim yaptık. Ancak yeni ekipteki arkadaşlar
iletişimle ile de ilgilidir. Gördüğüm kadarıyla
gündeme de cuk diye oturdu, 'sendikasız
çalışma cinayettir' diye. Son zamanlarda
gördüğüm en güzel manşettir. Ülkenin de
gündemi oldu. Diğer sendikalarda bu konuya
ilgilidir. Dolayısıyla hep birlikte hareket
ederler ve sendikalar yasasını güncellerlerse
çok iyi bir iş yaparlar.
Emekçiler de örgütlenip sendikalaşırlarsa
bilecekler ki hem kendileri, hem demokrasi
hem o iş yeri kazanacak. Örgütlü mücadele
kazandırır, iş yerinde cinayet olmasını
engeller, sendika yoksa cinayet var.
Röportaj: Fayka ARSEVEN KİŞİ,
Yenidüzen

Benzer belgeler