kardiyoloji

Transkript

kardiyoloji
SAYI 18 KIÚ 2011
) KARACÂÀER NAKLÂNDE
BAÄARI ARTIYOR
) CHECK-UP
SAÀLIÀA SAYGIDIR
) HAYAT HER
YAÄTA GÜZEL
) KÂREÇLENME
AÀRILARINA SON
TÜP BEBEKTE
»HASTA DOSTU¼
TEDAVÃ
EDİTÖR
MEDICANA AVCILAR
MEDICANA BAHÇELİEVLER
MEDICANA ÇAMLICA
MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA
MEDICANA DİŞ
MEDICANA SAMSUN
M
edicana Hastaneler Grubu olarak 20 yılı aşkın bir süredir;
kalp cerrahisinden, tüp bebek merkezine, ileri kanser
tedavisinden kozmetolojiye, beyin cerrahisinden organ
nakline, hemodiyalizden diz eklem hastalıklarına ve
nörolojiye, birçok alanda uluslararası standartlarda hizmet
veriyoruz.
Grubumuz; sağlık sektörünün gereksinimleri
doğrultusunda, yatırımlarına ve yüksek kalitede hizmet sunma çalışmalarına hız
kesmeden devam ediyor. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapısı
ve uzman ekipleriyle ülkemize gelişmiş standartlarda hizmet vermenin gururunu
taşıyoruz. Bu haklı gururu, JCI re-akreditasyon denetimlerinde belgelemenin
onurunu yaşıyoruz. Denetimlerde; hasta güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi,
çalışan memnuniyetini artırdığımızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam
ettirdiğimizi belgeledik.
Hastanelerimize tedavi amacıyla gelen ziyaretçilerimiz yanı sıra, içinde
bulunduğumuz toplumun sağlık bilincini yükseltmek için çalışmalarımız ilgi
çekerek devam ediyor. Uluslararası konukların katılımıyla düzenlediğimiz
‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop’, ‘Kanser
Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar Sempozyumu’, ‘Kalp Sağlığı Sempozyumu’,
‘Tüp Bebek Sempozyumu’, ‘Göğüs Hastalıkları Sempozyumu’, ‘Fizik Tedavi
Sempozyumu’, ‘Nöroloji Sempozyumu’ gibi birçok konuda, hem sağlık
profesyonellerine hem kamuoyuna sağlık konusunda değer katmaya devam
ediyoruz.
Bir yandan da ülkemizde uluslararası sağlık turizminin geliştirilmesi yönündeki
çalışmalara destek veriyor, uluslararası sağlık hizmetimizi ve yatırım çalışmalarımızı
pazarımızı genişleterek sürdürüyoruz. Bu amaçla ülkemizde düzenlenen
‘3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne ev sahipliği yaptık. Yatırım ve
işbirlikteliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması amacıyla; Almanya, Yemen,
Yunanistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri’den gelen konuklar Medicana
International İstanbul Hastanesi’nde ağırlandı ve hem grubumuz hem de sağlık
turizminde, pazar seçimindeki kriterler ve pazarlamanın önemi konularında bilgi
verildi.
Değerli okurlar; hayat standartlarındaki değişiklikler sonucu ülkemizde yaşlanan
nüfusun artması, bu yaşlarda görülen hastalıkların artması sonucunu doğuruyor.
Güzel yaşlanmak ve sağlıklı uzun bir ömür sürmek herkesin hakkı. Dergimizin
bu sayısında sağlıklı, mutlu ve aktif bir ömür sürmek için basit sağlık önerileri
sunduğumuz bir dosya hazırladık. Bu dosyadaki konuları ilgi ile okuyacağınızı
umuyor, kaliteli bir yaşam için uzmanlarımızın önerilerine kulak vermenizi
diliyoruz.
Yüzünüzdeki gülümsemeyi daim kılmak için çalışmalarımız devam ediyor.
Sağlıklı, kaliteli ve güzel bir yaşam dileğiyle
MEDICANA KONYA
KIŞ 2011 ■ 3
İÇİNDEKİLER
Hastaneler Grubu
Dergi Danışma Kurulu
PROF. DR. ALAATTİN YILDIZ NEFROLOJİ
PROF. DR. SUMRU ŞEKERCİ ANESTEZİ
PROF. DR. ALİ CEM YORGANCIOĞLU
PROF. DR. TANFER KUNT
KALP-DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. ATİLLA YALÇIN HEMATOLOJİ
PROF. DR. BARIŞ DİREN RADYOLOJİ UZMANI
PROF. DR. BÜLENT BERKARDA ONKOLOJİ
KULAK BURUN BOĞAZ
PROF. DR. TAYFUN GÜRPINAR
ÜROLOJİ
PROF. DR. ÜLKÜ SARITAŞ
PROF. DR. CEM SUNGUR NEFROLOJİ
GASTROENTEROLOJİ
PROF. DR. EMEL AKOĞLU NEFROLOJİ
PROF. DR. YÜCEL TAŞTAN
PROF. DR. FULYA TANYERİ İÇ HASTALIKLARI
PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ
KALP DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. HAYRİ ERMİŞ
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
ÇOCUK SAĞLIĞI VE HASTALIKLARI
DOÇ. DR. AHMET ERDİL
GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. ERKAN DİKMEN GÖĞÜS CERRAHİSİ
DOÇ. DR. EROL AKIN ORTODONTİ
PROF. DR. HASAN TAŞÇI GENEL CERRAHI
DOÇ. DR. FETHİ KILIÇARSLAN KARDİYOLOJİ
PROF. DR. HİDAYET AKDEMİR
DOÇ. DR. FÜSUN TOKATLI
BEYİN VE SİNİR CERRAHİSİ
RADYASYON ONKOLOJİSİ
PROF. DR. KAYA KAMBEROĞLU RADYOLOJİ
DOÇ. DR. G. FAİK HOBİKOĞLU KARDİYOLOJİ
PROF. DR. KAMİL TOPAKLARA NÖROLOJİ
DOÇ. DR. GÖKHAN ERKOL NÖROLOJI
PROF. DR. LEVENT ALIMGIL
DOÇ. DR.GÜRDAN GÜR GASTROENTOROLOJİ
GÖZ HASTALIKLARI
PROF. DR. MARİF MUTLU CİHANGİROĞLU
RADYOLOJİ
PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU
PSİKIYATRİST VE PSİKOTERAPİ UZMANI
PROF. DR. MEHMET SALİH BİLAL
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
PROF. DR. MERAL KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ
FİZİK TEDAVİ VE REHABİLİTASYON
PROF. DR. M. İRFAN SABAH
KARDİYOLOJİ
PROF. DR. MUZAFFER SARIYAR
DOÇ. DR. HAKAN ERDEM DAHİLİYE
DOÇ. DR. HASBİ ERDEM DİKER KARDİYOLOJİ
DOÇ. DR. H. GÜRDAL İNAL ÜROLOJİ
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
DOÇ. DR. H. NEDİM ARDA
KULAK BURUN BOĞAZ HASTALIKLARI
DOÇ. DR. İBRAHİM TEK MEDİKAL ONKOLOJİ
AĞIZ VE ÇENE CERRAHİ UZMANI
DOÇ. DR. MERYEM KAYA NÜKLEER TIP
DOÇ.DR. MESUT Y.ATLI GENEL CERRAHİ
DOÇ. DR. NAZİF KÜRKÇÜOĞLU DERMATOLOJİ
DOÇ. DR. NİHAT AKBAYIR
PEDİATRİK KARDİYOLOJİ
PROF. DR. NECMETTİN KUTLU
PLASTİK CERRAHİ
PROF. DR. NEYİR TUNCAY EREN
KALP DAMAR CERRAHİSİ
PROF. DR. OSMAN UĞUR ÇALPUR
ORTOPEDİ VE TRAVMATOLOJİ
PROF. DR. ÖMER IŞIK
KALP DAMAR CERRAHISI
PROF. DR. SADIK ERSÖZ
GENEL CERRAHİ UZMANI
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. SEBAHATTİN ATEŞAL
KARDİYOLOJİ
PROF. DR. SELİM AKSÖYEK
ÇOCUK CERRAHISI
PROF. DR. SİNAN ARSAN
KALP DAMAR CERRAHİ
13
DOÇ. DR. KERİM ORTAKOĞLU
(TRANSPLANTASYON)
PROF. DR. NAZLIHAN GÜNAL
3
6
10
DOÇ. DR. H. İBRAHİM UÇAR
GENEL CERRAHİ UZMANI
PROF. DR. NAZAN TOMAÇ ÇOCUK ALERJİ
17
20
GASTROENTEROLOJİ
DOÇ. DR. OĞUZHAN OKUTAN
GÖĞÜS HASTALIKLARI
DOÇ. DR. OĞUZHAN SARIYÜCE ÜROLOJİ
DOÇ. DR. SABİRE AKIN
ORTOPEDİ VE TRAVMOTOLOJİ
DOÇ. DR. TACETTİN GÜÇER
PLASTİK VE REKONSTRÜKTİF CERRAHİ
28
DOÇ. DR. YALIM YALÇIN
ÇOCUK KARDİYOLOJİSİ
Sorumlu Yazı İşleri Md.
Kurtuluş Okutan MEDICANA Kurumsal İletişim Koordinatörü
Tempo Dergisi Hürriyet Medya Towers 34212 Güneşli/İstanbul
[email protected]
Baskı: APA / Uniprint Basım Sanayi ve Ticaret A.Ş. +90 212 798 28 40 – 10 Hat
4 ■ KIŞ 2011
Çamlıca Medicana Hastanesiʼnden Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu
Özekici, fizik tedavi süreciyle kireçlenmelerin bile önlenebildiğinin
altını çiziyor.
DİYABETİN İPUÇLARI
Diyabet hastalığının oluşmasında, kişinin genetik yatkınlığının ve
yaşam şeklinin önemli rolü var. Prof. Dr. Cem Sungur, ʻbireyin
diyabet açısından risk altında olup olmadığını belirleyen ipuçlarıʼnı
anlattı.
“UNUTKANLIK” DEYİP GEÇMEYİN
Birçok türü bulunan demans hastalığı, 65 yaş üzerinde her insanın
karşılaşabileceği bir durum. Psikiyatrist Dr. Ceren Göker, “Birçok
hastalık demansa yol açabilir”
diyor.
Sağlıklı bir yaşlılık ve uzun bir ömür
herkesin hakkı. Gençlik yıllarınızda
alabileceğiniz basit önlemlerle 40
yaşınızdan sonrasını kaliteli geçirmeniz mümkün.
ERKEKLERDE DE GÖRÜLEBİLİR
DOÇ. DR. ŞADAN AY
Bu dergi Doğan Burda Dergi Yayıncılık ve Pazarlama A.Ş.ʼye ait Tempo
Dergisi tarafından Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş. için hazırlanmıştır.
Satılamaz ve dağıtılamaz. Dergide yayımlanan yazı, fotoğraf, harita,
illüstrasyon ve konuların her hakkı saklıdır. İzinsiz, kaynak gösterilerek dahi
alıntı yapılamaz.
Bahçelievler Sağlık Hizmetleri A.Ş.
Eski Londra Asfaltı No: 2 Bahçelievler/İstanbul [email protected]
FİZİK TEDAVİ İLE KİREÇLENME VE AĞRILARA SON
PROSTAT KANSERİ GENÇ
KARDİYOVASKÜLER CERRAHİ
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM
KISA KISA
25
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
DOÇ. DR. SERDAR AKGÜN
DOÇ. DR. YUSUF ÜSTÜN
ÖNSÖZ
GÜZEL YAŞLANIN
DOÇ. DR. SELMAN LAÇİN
KADIN HASTALIKLARI VE DOĞUM (IVF)
Yenilenen ve gelişen teknolojiler, organ nakli
cerrahisine de yansıyor.
23
FİZİKSEL TIP VE REHABİLİTASYON
DOÇ. DR. SÜHA SÖNMEZ
ORGAN NAKLİNDE BAŞARI ARTIYOR
31
Prostat kanseri de diğer tüm kanser
türleri gibi erken teşhis edildiğinde
rahatlıkla tedavi edilebiliyor.
HAYAT HER YAŞTA GÜZEL
Terk edilme duygusu ya da
ölüm korkusuyla gelişen yaşlılık
depresyonu, zaman zaman
fiziki hastalıkların tedavisini de
güçleştirebiliyor. Prof. Dr. Mehmet
Bekaroğlu, “Yaşlılık depresyonları
asla bir kader değildir. Bu
hastalıklar tedavi edilebilir” diyor.
Yaşlılık depresyonu
kader değil.
HER TİTREME PARKİNSON DEĞİLDİR
Parkinson hastalığı da dahil olmak üzere, bu hastalığın belirtilerinin
hemen hemen aynısının görüldüğü, ancak farklı nedenlere bağlı
olarak gelişen çok sayıda hastalık ʻParkinsonizmʼ başlığı altında
toplanır.
İÇİİNDDEKKİLLERR
MEDICANA Hastaneler
Grubu İletişim Bilgileri
MEDICANA Hospitals
Avcılar
62
33
35
38
40
EMZİREREK KİLO VERİN
Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dyt.
Serap Andaç, hamilelikte alınan kiloların etkin bir
emzirme programıyla kolayca verilebileceği görüşünde.
NEZLE SİNÜZİTİ TETİKLER
Müzminleşen baş ağrısı ve burun akıntısı sinüzitin
habercisi olabilir. Sinüzit yaşam kalitesini azaltan bir
hastalık. Oysa teşhisi de tedavisi de çok kolay.
“CHECK UP, KİŞİNİN SAĞLIĞINA SAYGISIDIR”
Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Dr.
Orçun Subaşılar, yaşam kalitenizi artırmak için yaşınız
kaç olursa olsun, yılda bir kere check up yaptırmanızı
öneriyor.
KUNDURACI GÖĞSÜ’ DÜZELEBİLİYOR
Halk arasında yaygın olarak ʻkunduracı
göğsüʼ ve ʻgüvercin göğsüʼ isimleriyle bilinen
rahatsızlıklar için yapılan ameliyatlar, yüz güldürücü.
TÜP BEBEKTE BAŞARI ARTIYOR
Tüp bebek yöntemiyle hamile kalmak gün geçtikçe
kolaylaşıyor. Daha önce uygulanan yöntemlerin
üzerine her geçen gün yeni teknolojiler ekleniyor.
44
DEPRESYONU VE PANİK ATAĞI TANIYIN!
47
GECE KRAMPLARININ NEDENİ VARİS OLABİLİR
Medicana International İstanbul Hastanesiʼnden Psikolog Pınar Önen,
depresyonu ve panik atağı anlattı.
Toplardamarların genişlemesi varislere neden olur. Varisler de istenmeyen
görüntüler ve ağrılar yaratır.
Varis ağrı yapabilir.
50
KALBİNİZ YETERSİZ
KALMASIN
54
58
Nefes darlığı, ayak bileklerinde
şişme ve yorgunluk gibi
rahatsızlıklarınız varsa, kalp
sağlığınıza dikkat etmeniz
gerekebilir.
SİNSİ DÜŞMAN
Dişeti hastalığının temel nedeni,
dişe sıkıca tutunan, ʻbakteri plağıʼ
denilen, yapışkan ve saydam
tabakadır.
SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN
Bahçelievler Medicana
Hastanesiʼnden Op. Dr. Ercan
Çakmak, saç ekimindeki
yenilikleri anlattı.
Tel: 0212 695 48 30 Fax: 0212 695 48 30
Adres: Marmara Cad.Şamlı Sokak No: 32
34310 Avcılar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
BAHÇELİEVLER
Tel: 0212 449 14 49 Fax: 0212 555 80 09
Adres: Eski Londra Asfaltı No: 2
34180 Bahçelievler / İstanbul
MEDICANA Hospitals
ÇAMLICA
Tel: 0216 521 30 30 Fax: 0216 335 86 36
Adres: Alemdağ Cad. No: 85
34764 Üsküdar / İstanbul
MEDICANA Hospitals
SAMSUN
Adres: Yeni Mahalle Şehit Mesut
1.Caddesi No:8 Canık /Samsun
MEDICANA
DİŞ
Tel: 0212 506 00 00 Fax: 0212 506 06 20
Adres: İzzettin Çalışlar Cad. Nurettin Paşa Sok.
No: 2 / 34310 Bahçelievler / İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
Tel: 0212 867 75 00 Fax: 0212 872 12 36
Adres: Beylikdüzü Cad. No: 3
Beylikdüzü / İstanbul
MEDICANA
INTERNATIONAL ANKARA
Tel: 0 312 292 92 92 Fax: 0 312 285 69 62
Söğütözü caddesi 2165 sokak, No 6
Söğütözü Ankara ( ATO yanı)
İstanbul İçi Kod Çevirmeden
444 63 34 Alo MEDICANA
Tüm hastaneleri için
e-mail: [email protected]
KIŞ 2011 ■ 5
KISA KISA
UYGULAMALI WORKSHOP’A
İLGİ YÜKSEKTİ
Ç
Uzmanlar reflüyü
tartıştı.
ağın hastalığı reflü, Türk toplumunda sıkça görülen
bağırsak hastalıkları, irritabl bağırsak sendromu ve mide
tümörü olan bir hastada tümörün endoskopik olarak
çıkartılmasının canlı uygulaması, 10-11 Aralık tarihlerinde
Medicana International Ankara Hastanesi’nde düzenlenen
‘Hepatogastroenteroloji Sempozyumu ve Endoskopi Workshop
2010’da, ele alındı.
Konusunda uzman Fransız Thierry Ponchon’un, endoskopideki
son teknolojileri uygulamalı anlattığı workshop’ta, gıda alerjisi
ve gastroentoloji alanında Alman tıp uzmanları da görüşlerini
paylaştı.
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz
Engiz açılış konuşmasında şu açıklamalarda bulundu: “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları
doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve
atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla ilerliyoruz. Uluslararası
standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle
birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin
gururunu taşıyoruz.”
KANSER TEDAVİSİNDE
GÜNCEL YAKLAŞIMLAR
M
edicana International Ankara Hastanesi, 5 Kasım 2010 tarihinde, Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Kanser Tedavisinde
Güncel Yaklaşımlar’ konulu sempozyum düzenledi. Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, özellikle son
dönemin en yaygın kanser türü olan akciğer kanserinde erken teşhis ve
etkin tedavi konusundaki son gelişmeler, yeni tedavi seçenekleri (akıllı ilaçlar,
yeni kemoterapi ajanları, radyoterapideki yenilikler) ve ender rastlanan vakalar
interaktif tartışıldı. Sempozyumda, akciğer kanseri tanılı hastaların ana hava yolları
çevresinde gelişen hastalığı tedavi ve kontrol etme amaçlı brakiterapi uygulama
yöntemi ve hasta gruplarındaki tedavi sonuçları, akciğer kanserinde yeni tedavi
olanakları, tüm tedavi alternatifleri, klinik yaklaşım, günlük radyolojik yaklaşımlar,
cerrahi ve medikal tedavi, uzmanlar tarafından değerlendirildi.
Medicana International Ankara Hastanesi Medikal Onkoloji Uzmanı Doç. Dr.
İbrahim Tek, düzenledikleri sempozyumla ilgili olarak, “Uygun hastalarda en etkili
tedavi seçeneğini belirlemek ve tedaviyi hastaya bireyselleştirmek gerekmektedir.
Bunu da yaparken deneyimli bir ekip tarafından (cerrahi, radyasyon ve medikal onkoloji) bunu gerçekleştirmek önemlidir’ dedi.
6 ■ KIŞ 2011
KISSA KISAA
KALP SAĞLIĞINIZI
ÖNEMSEYİN
M
edicana International Ankara Hastanesi ve Türk Kardiyoloji Derneği, 14 Ocak 2011 Cuma günü, Ankara Ramada
Plaza Hotel’de ‘Kalp Sağlığı’ konulu sempozyum düzenledi.
Medicana International Ankara Hastanesi uzmanları ve kardiyologlar,
ülkemizde ve dünyada en önemli ölüm nedeni olan kalp-damar hastalıklarında erken teşhis ve etkin tedavisi konusundaki son gelişmeleri, yeni tedavii
lerini
seçeneklerini ve diyetisyen gözüyle ‘kalp ve damar sağlığı için yemek’ önerilerini
değerlendirdi.
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış
ış konuşmasında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları
rı doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli
enli adımlarla
ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman
an ekibimizle birlikte
Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz.
z Dünya standartlarında son teknoloji cihazlarla donatılmış olan Medicana İnternational Ankara Hastanesi Kalp ve
Damar Cerrahisi Bölümü, dünyada ve Türkiye’de birçok ilke imza atmış akademisyen kadrosu ile
yeni başarıları gerçekleştirmeyi hedeflemektedir” dedi.
MİNİ MİNİ BİRLER
MEDICANA’DA
M
edicana Sağlık
Grubu, 21 – 22
Aralık 2010
tarihlerinde, Etiler Rotary
Kulübü, Milli Eğitim ve
İl Sağlık Müdürlüğü ile
birlikte gerçekleştirdiği
‘Mini Mini Birler Sağlıklı
Nesiller’ projesine ev sahipliği yaptı. Dezavantajlı
bölgelerde öğrenim gören,
ilkokul bir öğrencilerin
sağlık sorunlarının tespiti ve tedaviye başlanması, okul-çevre koşullarının
iyileştirilmesi ve koruyucu sağlık önlemlerinin alınarak öğrencilerin bu
imkânlardan ücretsiz yararlanmalarının sağlanması amacıyla hazırlanan
‘Mini Mini Birler Sağlıklı Nesiller’ projesi kapsamında, öğrencilere sağlık
taraması yapıldı. Hastalık teşhisi konulan 100 öğrenci Medicana Çamlıca Hastanesinde ücretsiz tedavi edildi. Etiler Rotary Kulübü Başkanı Bülent Yılmaz, ‘Mini Mini Birler’ projesine desteğinden dolayı, Medicana
Çamlıca Hastanesi Baş Hekimi Dr. Ali Rahimi’ye plaket verdi.
Dr. Ali Rahimi’ye plaket verildi.
BAHÇELİEVLER MEDICANA
HASTANESİ ÖNCÜ OLMALI
Türk Yoğun Bakım Hemşireleri
Derneği ve TKDCD’nin (Türk
Kalp Damar Cerrahisi Dergisi) ortak
hazırladığı oturum, 27-31 Ekim 2010
tarihleri arasında gerçekleşti.
Oturumda, diabetik kalp cerrahisi
geçirmiş olgularda ‘portland’ ve ‘yale
insülin infüzyon’ protokollerinin karşılaştırılması, post-op deliryum tanısında yoğun bakım hemşiresinin rolü,
kardiyovasküler cerrahi operasyonlar
sonrasında gelişen hastane enfeksiyonları insidansı ve Medicana Bahçelievler Hastanesi Hemşireleri arasındaki
tükenmişlik düzeylerinin araştırılması
konularında sunumlar yapıldı.
Sunulan konularda, oturum başkanları ve dinleyiciler tarafından Bahçelievler Medicana Hastanesi’nde yapılan
çalışmaların öncü olması gerektiği
vurgulandı ve ekip çalışması açısından
olumlu geri bildirimler alındı.
KIŞ 2011 ■ 7
KISAA KISA
MEDICANA
SPONSORLUĞUNDA
ULUSLAR ARASI KONGRE
M
Kongre için yurt
dışından gelen heyet,
çalışmaları izledi.
edicana Sağlık Grubu, 3 – 6 Aralık 2010 tarihlerinde düzenlenen, tıp turizmi ve hastanelerin iş alanlarının konu edildiği
3. Uluslararası Sağlık Turizmi Kongresi’ne sponsor oldu.
Sağlık Turizmi alanında daha somut adımların atılması hedeflenen
bu kongrede, sağlık turizminde standartlar, pazar analizi, Ortadoğu
pazarı, insan kaynakları, yabancı doktorların çalıştırılması, tıp bilişimi,
sağlık turizminde sağlık bakanlığı ve üniversitelerin rolü gibi konular
değerlendirildi. Yatırım ve işbirliğinin gerçekleşmesine katkı sağlanması
amacıyla, Almanya-Adıcoo yetkilileri, Yemen Sağlık Bakanlığı Türkiye
İlişkileri Koordinatörü, Yunanistan Healthcare Cybernetics Başkanı,
Kuveyt Universal yetkilileri, Birleşik Arap Emirlikleri Dubai Sağlık
Merkezi kurumu sağlık danışmaları, Medicana Hastanesi’nin konuğu
oldu. Ayrıca yurtdışından gelen iş dünyası temsilcileri ve sağlık uzmanları, Medicana Hastanesi yetkililerinden hastane hakkında bilgi alarak
olası iş birliği konusunda görüş alışverişinde bulundular. Medicana
Uluslararası İlişkiler Koordinatörü Banu Başaran da, kongre kapsamında, ‘Sağlık Turizminde Pazar Seçimindeki Kriterler ve Pazarlamanın
Önemi’ isimli bir sunum yaptı.
‘YÜZ YAŞINI
DEVİRMENİN SIRLARI’
S
abah Gazetesi Sağlık
Editörü Esra Tüzün
tarafından hazırlanan
‘Yüz Yaşını Devirmenin
Sırları’ konulu fotoğraf sergisi, 17 Ocak’ta, Medicana
International Beylikdüzü
Hastanesi lobi alanında
açıldı.
Tü
ki ’ i dört bir yanından toplaTürkiye’nin
nan ve gerçek hikâyelerle oluşturulan
sergide, 100 yaşına kadar sağlıklı ve
dinç olarak yaşayan kişilerin sağlık
sırları veriliyor. Yüz yaşını devirenler,
neyi asla yapmadıklarını, nelerden
vazgeçemediklerini, alışkanlıklarını, inanışlarını ve tabii ki aşklarını
anlatıyor, doğru bilinen bazı yaşam
önerilerini yalanlayarak, Türkiye’de
uzun yaşamanın sırlarını veriyorlar.
8 ■ KIŞ 2011
HASTALIKTA
SAĞLIKTA BİZİM
DOKTORLAR
Medicana Hastanesi sağlık grubu
hekimleri Kanal 7 ekranlarından izleyicilerle buluşuyor. Medicana’nın
deneyimli ve uzman doktor kadrosu
Ocak 2011’da yayına başlayan ‘Hastalıkta Sağlıkta Bizim Doktorlar’
programında hasta ve hasta yakınlarına çeşitli sağlık sorunları hakkında
bilgiler veriyor. Hastalıkların başlangıç evreleri, teşhis ve tedavi süreçleri
izleyiciye aktarılırken, hastalar da
kendi öykülerini paylaşabiliyor.
Dokunmatik monitörler eşliğinde
yapılan sunumlara da yer verilen
‘Hastalıkta Sağlıkta Bizim Doktorlar’ programına siz de telefonlara
katılabilir, merak ettiklerinizi danışabilirsiniz. Hafta için her gün sabah
8’den 9.30’a kadar süren yayın,
haziran ayına kadar sürecek.
KADIKÖY BELEDİYESİ
MEDICANA ÇAMLICA
SEMİNER TARİHLERİ
TÜP BEBEK
TEDAVİSİNDE
GÜNCEL
YAKLAŞIMLAR
KISSA KISAA
■ 05 ŞUBAT 2011
Kardiyoloji- KVC
Prof. Dr. Ömer Işık
Uzm. Dr. Ahmet Kırbaş
Kalp ve damar hastalıklarında tanı,
teşhis ve tedavi
■ 05 MART 2011
Kadın Hastalıkları
Doç. Dr. Ömer Faruk Vanlıoğlu
Jinekolojik onkoloji, kistler, idrar
kaçırma, tüp bebek
■ 02 NİSAN 2011
Göğüs hastalıkları
Uzm.Dr. Ertuğrul Serdar Akın
Akciğer CA, alerji,astım,
alerjik rinit, sigara bırakma
■ 01 MART 2011
Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Prof. Dr. Meral Kozakçıoğlu
■ 28 OCAK 2011
Nöroloji
Uz. Dr. Deniz Çelebi Sicimoğlu
Alziehmer
M
edicana International Ankara Hastanesi, 4 Aralık 2010 Cumartesi günü,
Ankara Ramada Plaza Hotel’de ‘Tüp Bebek Tedavisinde Güncel Yaklaşımlar’ konulu sempozyum düzenledi. Sempozyumda Medicana International
Ankara Hastanesi uzmanları tarafından, tüp bebek tedavisi kapsamında, kadın ve erkek
üreme sağlığı sorunları ve etkin tedavideki son gelişmeler, yeni yöntemler ve ender
rastlanan vakalar tartışıldı.
Sempozyumda, erkek ve kadın üreme sağlığı sorunları çevresinde gelişen hastalığın
tanısı, tedavisi ve yenilikler, kötü ovaryen yanıtlı hastalarda tedavi seçenekleri, selektif
tek embriyo transferleri, yardımcı üreme tekniklerinin kullanımı, tüp bebek uygulaması
sırasındaki aşamalar ve tüp bebekte başarıyı artıran uygulamalar; kadın doğum hastalıkları ve doğum uzmanları tarafından değerlendirildi.
Medicana International Ankara Hastanesi Genel Müdürü Oğuz Engiz açılış konuşmasında, “Medicana Hastaneler Grubu olarak; sağlık sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda, geleceğe yönelik yaptığımız yatırımlar ve atılımlarla yolumuzda güvenli adımlarla
ilerliyoruz. Uluslararası standartları benimseyen, çağdaş alt yapımız ve uzman ekibimizle
birlikte Türkiye’ye gelişmiş ülke standardında hizmet vermenin gururunu taşıyoruz”
dedi.
SAĞLIKTA, KALİTE ANLAYIŞI
M
edicana Hastaneler Grubu Kalite Koordinatörü Op. Dr.
Salih Cüneyt Aydemir, “Medicana Hastaneler Grubu olarak,
yıllarca kaliteli sağlık hizmeti adına yaptıklarımızı, uluslararası
bir organizasyon ile mühürlemek ve standardizasyonunu belgelendirmek
istedik. İlk olarak 2007’de Medicana Hospitals Çamlıca Hastanemize
JCI Akrediasyonu belgesini kazandırdık. 2010 yılında tüm hastanelerimizin JCI tarafından akreditasyonu onaylanmıştı” diyor. Başarı ve kaliteye
olan yolculukta sürekli iyileştirme ve gelişmenin amaçlandığını belirten
Aydemir devam ediyor: “2010 yılında Medicana Hospitals Çamlıca
Hastanemizde geçirdiğimiz JCI Re-Akreditasyon Denetiminde; hasta
güvenliği hedeflerimizi yükselttiğimizi, çalışan memnuniyetini arttırdığımızı, sağlıkta kalite anlayışımızı sürekli devam ettirdiğimizi gösterdik.”
Çamlıca Medicana ekibi
KIŞ 2011 ■ 9
FİZİK TEDAVİ
Prof. Dr.
Meral Kozakçıoğlu Özekici
Fizik tedavi ile
KİREÇLENME
VE AĞRILARA
SON
YENİ GELİŞTİRİLEN FİZİK TEDAVİ
SİSTEMLERİYLE AĞRILARINIZDAN
KURTULABİLİRSİNİZ. HER YAŞTAKİ
İNSANA UYGULANABİLEN FİZİK
TEDAVİDE EN ÖNEMLİ NOKTA,
DOKTORUN DOĞRU TANIYI KOYMASI
VE BUNA BAĞLI OLAN SÜRECİ
BELİRLEMESİ. ÇAMLICA MEDICANA
HASTANESİ’NDEN PROF. DR. MERAL
KOZAKÇIOĞLU ÖZEKİCİ, FİZİK TEDAVİ
SÜRECİYLE KİREÇLENMELERİN BİLE
ÖNLENEBİLDİĞİNİN ALTINI ÇİZİYOR.
İskelet sisteminin ağrılı
sendromlarını gidermek
için fizik tedavi uygulanır.
10 ■ KIŞ 2011
FİZZİKK TEDDAV
Vİ
F
İZİK TEDAVİNİN AMACI
NEDİR?
Fiziksel ajanlarla yapılan tedaviye
fizik tedavi denir. Rehabilitasyon
da, herhangi bir sebepten dolayı
engelli hale gelmiş kişiyi tekrar günlük
yaşama dönüştürmek için yapılan çalışmalara verilen isimdir. Aslında fizik
tedavi ve rehabilitasyon birbirinden
farklı iki kavramdır. Fizik tedavi ajanları, alçak ve yüksek frekanslı akımlar,
uyguladığımız cihazlar, egzersizler,
çeşitli masaj yöntemlerini içeren tedavi
yöntemleridir. Fizik tedavi ise çok
çeşitli amaçlarla uygulanıyor. Örneğin
bel, boyun, diz, dirsek ağrılarında;
tüm kas, kemik, iskelet sisteminin
ağrılı sendromların tedavisi, fizik tedavi
kapsamı içersindedir. Bel-boyun fıtıkları, kireçlenme, kemik erimesi gibi
rahatsızlıklar hep fizik tedavi kapsamı
içersinde yapılan tedavilerdir. Fizik
tedavi ve rehabilitasyonun amacı; ağrıyı, ödemi, kas spazmını azaltmak, hasar
gören dokuyu koruyarak iyileşmesini
hızlandırmak, kas kuvvetini ve hareket
açıklıklarını yeniden artırarak kişinin
yaşam kalitesini yükseltmektir.
planlayabiliyoruz. Örneğin kas-iskelet
sistemini güçlendirici tedavi programlarımız var. Hastanemizin en önemli
farklarından bir tanesi özellikle kas
sistemi üzerinde yoğun ve değişik kas
programları uyguluyor olmamız. Bu
kas programları, zayıflayan çevre kasları
güçlendirip, alttaki eklem ve kemik
dokuyu güçlendirebiliyor.
FİZİK TEDAVİ HANGİ HASTALIKLARI
İLGİLENDİRİYOR?
Fizik tedavi çok geniş bir alana yayılıyor. Bu konuda her hekim grubuyla
çalışıyoruz. Ortopedistler, nörologlar,
kadın doğum uzmanları, dâhiliyeciler
bunların hepsi fizik tedaviyle çalışmak
durumunda. Fizik tedavi, bir ekip
içerisinde olması gereken bir tedavi
yöntemidir. Çünkü aynı zamanda,
bel-boyun ağrıları, kireçlenmeler, belboyun fıtıkları, kemik erimesi, bunların
dışında rehabilitasyon programları,
felçten sonra uygulanan fizik tedavi
programları, çocuk hastalıklarına bağlı
rehabilitasyon programlarını içerir.
FİZİK TEDAVİ METOTLARI NELERDİR?
Fizik tedavide uyguladığımız çok çeşitli
Prof. Dr.
Meral Kozakçıoğlu Özekici
yöntemler var. Hastanemizde standart
fizik tedavi yöntemleri dediğimiz; yüzeğer sıcaklar, ultrason, ses dalgası, kısa
dalga vb. gibi klasik fizik tedavi programlarının dışında, değişik uyguladığımız tedavi yöntemleri de var. Mesela
lazer, manyetik alan, ozon tedavisi
gibi. Hastayı muayene ettikten sonra
tamamen bir bütün olarak ele alıp
neler gerekiyorsa onu programlıyoruz.
Tedavi yaparken, bütünde sistemik bir
program düzenliyoruz. Tüm bunlardan
dolayı da, hastanemizin fizik tedavideki
başarı oranlarını herkes anlatır.
FİZİK TEDAVİ KİMLERE UYGULANIR?
Fizik tedaviyi, insanın doğumundan
ölümüne kadar her yaşta uygulayabiliriz. Fizik tedavide uyguladığımız çok
çeşitli sistemler vardır. Her merkezde
olan sistemler de tamamen birbirinin
aynı olan sistemler değildir. Fizik
tedavide önemli olan tanıyı iyi koymak, fizik tedavi uzmanının tedaviyi
iyi planlaması, eğitimli fizyoterapistler
tarafından programın doğru uygulanması ve kullanılan cihazların yeni
ve modern olmasıdır. Bunların hepsi
beraber olduğu zaman tedavi bir
netice gösterir. Fizik tedavide yüzde
100’e yakın bir başarı elde ediyoruz.
Eskiden fizik tedaviyle ağrıya yönelik
tedavi planlanıyordu, ama artık bozulan mekanizmaya yönelik tedaviler
FİZİK TEDAVİNİN YARARINI GÖREBİLMEK İÇİN
NELER YAPMAK GEREKİR?
Hastaya tedavi sırasında düzenli gelmek görevi düşüyor. Tedaviye düzenli
bir şekilde gelmek sonuç açısından çok önemlidir. Fizik tedaviden sonra
hastayı kontrol eder, tedavi sonrası durumunu saptar, egzersizlerini
verir, hangi ilaçları kullanacağını belirtirim. Dünyada fizik tedavi ve
rehabilitasyonla ilgili ne yapılıyorsa, hastanemizde de aynısını uyguluyoruz.
Son derece gelişmiş sistemlerimiz var. Bizim farkımız çok sistemik olarak
çalışmamız. Değişik tedavi sistemlerini kullanmaktayız. Kas mekanizmasına
yönelik hareket ediyoruz. Kas, vücudumuzun doğal korsesidir ve o yüzden
çok önemlidir. Eklemleri ve kasları koruma programları dışında özellikle
hastaların şikâyeti olmasa dahi hangi kas grupları zayıfsa onları muhakkak
güçlendiriyoruz. Diğer tedavileri yaparken de güçlendiriyoruz ki daha sonra
olabilecek herhangi bir yan etkiyi engelliyoruz. Hastayı çok sistemli ve çok
dikkatli bir şekilde ele alıyoruz. Tedavi programını da hastaya düzenli olarak
uygulatmaya çalışıyoruz.
KIŞ 2011 ■ 11
FİZZİKK TEDDAVİ
Bunu sadece egzersizlerle yapmıyoruz,
kullandığımız özel kas cihazları ile
yapıyoruz. Örneğin hasta yatıyor, ama
sanki futbol oynuyor gibi bacak ve kol
kası güçleniyor. Ya da 80 yaşındaki bir
kadının kaslarını çalıştırarak, o kadını
20 yaşındaki bir insanın kas gücüne
kavuşturabiliyoruz. Hasta bazen tekerlekli sandalyeyle geliyor ve yürüyerek
çıkıp gidebiliyor.
Fizik tedavi çok geniş bir
alana yayılıyor.
BOYUN VE BEL FITIKLARINDA FİZİK
TEDAVİNİN YERİ NEDİR?
Boyun ve bel fıtıklarında fizik tedavinin çok önemli bir yeri var. Çünkü
toplumumuzda insanların yüzde
70-80’i hayatlarının belli aşamalarında boyun, sırt ve bel ağrısı çekiyor.
Yapılan araştırmalar gösteriyor ki bel
fıtığı olan 100 hastadan sadece 3’ü
ameliyat oluyor. Geri kalan yüzde
97’lik kesim fizik tedaviye gidiyor.
Boyun ve bel fıtıklarındaki sinir basılarıyla çevre kaslar zayıflıyor. Kaslar
zayıfladığı zaman da alttaki eklem,
dokuları koruyamıyor. Bel fıtığının
daha sonra ortaya çıkardığı yeni bir
olay da dizdeki kireçlenmedir. Yani
diz ekleminin, kalça ekleminin bozulmasıdır. Burada belirtmemiz gereken
önemli nokta, bel ve boyun ağrıları
olan hastaların durumlarını ciddiye alıp
ağrılarını çok uzun süre çekmemeleri
gerektiğidir. Çünkü uzun süreli ağrı,
çevre kasları zayıflatır. Kasların zayıflamaması için de mutlaka kas dolaşımını
düzenlenmesi ve çevre kasların güçlendirilmesi gerekiyor. Hastanemizde bel
ve boyun fıtıkları için cihazlarla bacak
kaslarını güçlendiriyoruz. Her kası,
istediğimiz oranda güçlendiriyoruz.
12 ■ KIŞ 2011
diz kireçlenmesi görülür. Dizler eğrilir
ve ‘O’ bacak biçimini alır. Yani, diz
ekleminde aşırı kireçlenme, iç kısımdaki eklemin kapanmasına yol açıyor
ve sonucunda diz ‘O’ şeklini alıyor.
Bunları artık fizik tedaviyle yüzde 100
engelleyebiliyoruz. Protezleri de yüzde
100 engelleyebiliyoruz. Yeter ki hasta
bize önceden müracaat etsin ve gereken
önlemleri birlikte alalım.
FİZİK TEDAVİYLE KİREÇLENMEYİ
ELLER İÇİN UYGULANAN TEDAVİLER
ENGELLEYEBİLİR MİYİZ?
VAR MI?
Kireçlenme fizik tedavinin ana konularından bir tanesidir. Kireçlenme,
eklemlerdeki kıkırdak harabiyetidir.
Aslında fizyolojik bir olaydır, herkesin
başına gelebilir. Aynı saçın beyazlaması,
cildin kırışması gibi… Kireçlenmenin
engellenmesi için çeşitli çalışmalar
yapılmaktadır. Yapılan araştırmalar
kireçlenmenin 20’li yaşlarda başladığını
söylüyor. Biz de bu yaşlarda tedbirimizi
almalıyız. Eklemlerimizi çok aşırı kullanmamız, az kullanmamız ya da çok
kötü kullanmamız kireçlenmeyi arttırıcı faktörler arasındadır. Tabi genetik
faktörler de işin içersindedir. Obezite
de kireçlenme için negatif faktörler
arasındadır. Günümüzde, kireçlenmeyi
El parmaklarına yönelik özel uyguladığım bir tedavi yöntemi var.
Parmaklardaki aktif kireçlenmenin
önüne geçebiliyorum. Ellerin eğrilmesini, ellerde kist çıkmasını engelliyorum.
Bana el kireçlenmesiyle ilgili sorunları
nedeniyle Türkiye’nin her yerinden
hatta Almanya’dan, Hollanda’dan bile
yoğun şekilde hasta geliyor.
TEDAVİLER YAKLAŞIK OLARAK NE
KADAR SÜRÜYOR?
Fizik tedavide süre ortalama 15 seanstır. Medicana Çamlıca Hastanesi
olarak sabah saat 08.00 akşam 20.00
arasında fizik tedavi yapıyoruz.
Rehabilitasyonda ise (hasta felçli hale
“Fizik tedavi sayesinde 80 yaşındaki bir kadının kaslarını
çalıştırarak, 20 yaşındaki bir insanın kas gücüne
kavuşturabiliyoruz. Hastalar bazen tekerlekli
sandalyeyle geliyor ve yürüyerek
gidebiliyor.”
hem ilaç tedavisi hem de fizik tedaviyle
yüzde 80-90 oranında engelleyebiliyoruz. Fizik tedaviyle eklemlerin üzerindeki kasları cihazlarla güçlendiriyoruz.
KAS YAŞLANMASI ÖNLENEBİLİR Mİ?
Fizik tedavide kullandığımız kaslar için
özel anti-aging programlarımız var.
Yani fizik tedaviye gelmek için illa ki
her tarafınızın dökülmesi gerekmiyor.
Hiçbir probleminiz olmadan, 30’lu
yaşlardan itibaren kontrole gelip, hangi
kaslarınız zayıflamışsa öğrenip, güçlendirmek için fizik tedavi programı içersine girebilirsiniz. Özellikle kadınlarda
gelmişse, ameliyat, kırık sonrası rehabilitasyonları gibi) hastanın durumuna
göre süre değişebiliyor. Bu bir ay da
olabilir, altı ay da. Ancak rehabilitasyonda tedavi yöntemleri çok daha
uzun sürmektedir.
FİZİK TEDAVİ UYGULAMASININ
ARDINDAN HEMEN İYİLEŞME
SAĞLANIYOR MU?
Kasları özel cihazlarla çalıştırıyoruz. Ve
kasları çalıştırdığımız için tedavi sırasında ağrıda artış olabiliyor. Bu nedenle,
hastayı her zaman fizik tedaviden bir
hafta sonra kontrole alırım.
Prof. Dr. Cem Sungur
İÇ HASTALIKLARI
DİYABETİN
İPUÇLARI
DİYABET HASTALIĞININ
OLUŞMASINDA, KİŞİNİN
GENETİK YATKINLIĞININ
VE YAŞAM ŞEKLİNİN,
ÖNEMLİ ROLÜ VAR.
MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA HASTANESİ’NDEN
PROF. DR. CEM SUNGUR,
“BİREYİN DİYABET
AÇISINDAN RİSK ALTINDA
OLUP OLMADIĞINI
BELİRLEYEN İPUÇLARI”NI
ANLATTI.
Yüksek kalorili gıdalar
tüketmek, diyabet
riskini artırıyor.
KIŞ 2011 ■ 13
İÇÇ HASSTAALIIKLLARI
İYABET NE TÜR BİR
SAĞLIK SORUNUDUR?
Diyabet vücutta insülin
adlı hormonun üretiminde veya sunumunda
bir sorun olması sonucunda ortaya çıkan ve
süreklilik gösteren bir sağlık sorunu.
Halk arasında insülin bağımlı diyabet,
bağışıklık sisteminin neden olduğu
diyabet veya çocukluk çağı diyabeti
olarak da bilinebilen Tip1 diyabet
ve yine halk arasında insülin bağımlı
olmayan diyabet veya erişkinlerin diyabeti adı verilen Tip 2 diyabet olarak
ikiye ayrılır.
TİP 1 DİYABETİ ANLATIR MISINIZ?
Tip 1 diyabet, bağışıklık sisteminin
insülin üreten hücreleri hedef alması ve
onları tahrip etmesi sonucu gelişir. Bu
sağlık sorununun neden ortaya çıktığı
çok iyi bilinmemekte. Tip 1 diyabeti
olan bireyler ya çok az miktarda insülin
üretirler ya da vücutlarında hiç insülin
olmaz. Hastalık her yaştaki bireyde
ortaya çıkmakla birlikte, daha çok
çocuklarda veya gençlerde görülür. Tip
1 diyabeti olan bireylerin, kan şeker-
95’ini oluşturur.
AİLE ÖYKÜSÜ
DİYABET AÇISINDAN RİSK
ALTINDA OLDUĞUMUZU
ANLAYABİLİR MİYİZ?
UYARI NİTELİĞİNDEKİ
İPUÇLARI NELERDİR?
Bireyin diyabet açısından
risk altında olup olmadığını belirleyen bazı ipuçları
var. Bunlardan birincisi
genetik yatkınlığı belirleyen
aile öyküsü. Bir insanın
ailesinde diyabeti olan
bireylerin varlığı ve sayısı
risk altında olduğunun bir göstergesi
olarak kabul ediliyor. İkincisi ise yaşam
biçimimiz. Bir kişi öğünlerini atlayarak
besleniyorsa, uzun açlık süreleri varsa,
daha çok yüksek kalorili gıdalar tüketiyorsa, fiziksel hareketliliği azalmışsa
ve tartıldığı zaman ibre her seferinde
daha yüksek bir sayı gösteriyorsa risk
altında olduğunu düşünmek gerekiyor.
Vücutta şekerin iyi kullanılamadığı ve
insüline karşı dokuların direnç gösterdiği ‘metabolik sendrom’ adlı durumun varlığıysa diğer bir risk göstergesi.
“Diyabet tedavisi sürecinde beslenme ve egzersiz
alışkanlıklarının değiştirilmesi, tedavinin
en önemli ama en zor bölümünü
oluşturmaktadır.”
lerini denetim altında tutabilmek için
hergün kendilerine düzenli olarak insülin enjeksiyonları yapmaları gerekir.
Tip 1 diyabeti olan bireyler, insüline
ulaşamazlarsa, yaşamlarını kaybederler.
TİP 2 DİYABETTE DURUM NEDİR?
Tip 2 diyabeti olan bireylerin, kan
şekerlerini denetim altında tutmak için
insülin enjeksiyonlarına gereksinimleri
çoğu kez yoktur. Tip 2 diyabet, bütün
dünyada en çok görülen diyabet tipidir
ve tüm diyabetiklerin yüzde 90 –
14 ■ KIŞ 2011
Metabolik sendrom zemininde ‘bozulmuş glukoz toleransı (IGT)’ gelişebiliyor. Yani vücutta insülin fazlası olsa da,
şeker dokularda kullanılamıyor ve kan
seviyesi normalin üzerine çıkıyor. Bu
durum şeker hastalığının öncüsü olarak
kabul ediliyor. Olağan bir muayene ve
kolay uygulanan laboratuar tetkikleri
ile bu önemli riski ortaya çıkarmak
mümkün.
OBEZİTE İLE DİYABET ARASINDA
İLİŞKİ VAR MI?
Prof. Dr. Cem Sungur
Obezite, özellikle de karın bölgesindeki kilo artışları, Tip 2 diyabetin,
değiştirilebilir nitelikteki en önemli
risk faktörüdür. Uluslararası Diyabet
Federasyonu obezitenin önlenmesi ile
Tip 2 diyabet sorununun yüzde 50
oranında azalacağını açıkladı. Karın
bölgesindeki ve iç organlardaki anormal yağ birikimi, insülinin dokular
üzerindeki etkisini azaltır ve şekerin
kandaki düzeylerinin artışına neden
olur. Önce dokulardaki insülin direncinin yol açtığı ‘bozulmuş glukoz toleransı (IGT)’ zamanla diyabete neden
olmaktadır. Bir anlamda obeziteyle
savaşmak demek, diyabeti önlemek
anlamını taşır. Diyabet tanısı alan
bireylerde de gereksiz kalori tüketilmemesi ve egzersiz yapılması, tedavinin
başarısını en az yüzde 70 oranında
iyileştirir.
DİYABET NE TÜR SAĞLIK
SORUNLARINA NEDEN OLUYOR?
Tip 1 ve Tip 2 diyabet benzer sağlık
sorunlarına neden olur. Sağlık sorunlarının büyük bir bölümü kalp ve damar
hastalıkları ile ilgilidir. Diyabeti olan
erişkinin, diyabeti olmayan yaşıtına
göre kalp krizi geçirme riski, felç olma
riski belirgin derecede artar. Diyabet
damar sertliğinin yaygınlığını ve ağrılık
derecesini olumsuz etkiler. Diyabeti
olmayan kadınlarda kalp damar hasta-
İÇ HAASTALIKKLARI
Karın bölgesindeki kilo
artışı Tip 2 diyabetin
önemli bir risk faktörü.
lıkları 60 yaş üzerinde artış gösterirken,
diyabeti olanlarda daha erken yaşlarda
ve daha ağır seyreder. Anjiyografi veya
koroner bypass cerrahisi gereken hastaların en az üçte birinde diyabet vardır.
Dünyada trafik kazaları ve diğer kazalara bağlı uzuv kayıplarından hemen
sonra diyabete bağlı uzuv kayıpları
gelir. Bu nedenle diyabeti olan her
bireyde, tedavi ve bakım hedeflerinin
başında kalp damar hastalıklarının
önlenmesi yer alır.
Diyabetin yol açtığı diğer sağlık sorunları ise daha küçük damarlarda neden
olduğu tıkanıklıklara bağlı olanlardır.
Bu küçük damarlar; gözün ağ tabakasında, böbreklerde ve sinirlerde
bulunur. Diyabet Afrika ülkelerindeki
bazı bulaşıcı hastalıklardan sonra en
fazla görme kaybına yol açan sağlık
sorunudur. Birçok ülkede diyalize
girmeye başlayan böbrek hastalarının
yarısında böbrek yetmezliğinin nedeni
diyabet haline gelmiştir. Ülkemizdeki
diyaliz merkezlerindeki oran da yüzde
30’ları aşmıştır. Sinir sisteminde gelişen
tahribat da, sadece yanma, hissizlik ve
karıncalanma gibi yakınmalara neden
olmamakta aynı zamanda diyabete
bağlı uzuv kayıplarına katkıda bulunur.
Bu nedenle diyabete bağlı tedavi ve
bakım hedeflerinin başında bu önemli
sağlık sorunlarının önlenmesi gelir.
Diyabet tanısı alan her hastaya yılda bir
kez göz muayenesi yapılması, kan ve
idrar tetkikleri ile böbrek hastalığının
araştırılması
ve duyu
ş
y sinirlerine yönelik
y
muayene ve ayak muayenesi uluslararası bakım standartı olarak kabul edilir.
KOLESTEROL DÜZEYLERİ
DÜŞÜRÜLMELİ
DİYABETİN NEDEN OLDUĞU BU
SAĞLIK SORUNLARI ÖNLENEBİLİR
NİTELİKTE Mİ?
Hem büyük damar hem de küçük
damar tıkanıklıklarına bağlı bu ölümcül sağlık sorunlarının önlenebilmesi
için standart yaklaşımlar geliştirilmiştir.
Öncelikle yeterli kan şekeri kontrolü
sağlanması gerekir. Her üç aylık dönemin ortalama kan şekeri değerini gösteren HbA1C değeri belirli sınırlar içinde
tutulursa, yani kan şekerindeki zarar
verici yükselmeler önlenirse, bu sorunlar önlenebilir. Kan basıncı yüksekliği
de sorunları ağırlaştıran bir sorundur.
Diyabeti olan
o bireylerde hipertansiyon
tedavisi, een etkili tedavi yöntemlerindendir. D
Diğer bir hedef ise kan yağlarındaki yüksekliklerin denetim altına
alnmasıdır. Günümüzde kan
alnm
kolesterol düzeyleri yüksek olan
ko
ddiyabetik olan hastalarda standdart yaklaşım ilaçlarla kolestterol düzeylerinin düşürülmessidir. Özellikle ülkemiz açısından önemli bir yaklaşım da
sı
sig
sigara içen diyabet hastalarında
Diyabet hastasının tatlılardan
uzak durması gerekiyor.
“Diyabeti olan bireylerde
hipertansiyon
tedavisi, en
etkili tedavi
yöntemlerinden
biridir. ”
sigara tüketiminin sonlandırılması için
hastaya yardımcı olunmasıdır. Bütün
bu önlemlerin merkezinde de yaşam
biçimi değişiklikleri yer alır. Beslenme
ve egzersiz alışkanlıklarının değiştirilmesi tedavinin en önemli ama en zor
bölümünü oluşturmaktadır. Diyabet
tedavi ve bakımı ile ilgili süreçler ve
programlar değişmiştir. Klasik doktor
hasta ilişkisinin dışında, takımlar halinde sunulan, içeriği önceden tasarlanmış
standart yaklaşımlar sunan ve hasta ve
yakınlarının bilgilendirilmesi, yetkilendirilmesi ve desteklenmesine dayalı
yaklaşımlar haline gelmiştir.
BİR ERİŞKİN KENDİSİNDE HANGİ
BELİRTİLERİ FARK EDERSE DİYABETTEN
ŞÜPHELENMELİDİR?
Kan şekeri çok yükseldiği zaman ortaya
çıkan belirtiler aşırı su tüketimi, çok sık
KIŞ 2011 ■ 15
İÇÇ NASSTAALIIKLLARI
Kan şekeri
ölçümü çok
basittir.
ve bol miktarda idrar yapmak ve kilo
kaybıdır. Görmede bulanıklık da ortaya çıkabilir. Stafilokok adlı bakterilerin
yaptığı cilt enfeksiyonları da belirtiler
arasında yer alır. Öte yandan bunlar
Tip 2 diyabetin çok ileri aşamalarında
ortaya çıkan belirtilerdir. Bu nedenle
diyabet tanısı uygun laboratuar tetkikleri ile henüz aşikar belirtiler gelişmeden önce konulmaktadır. Bu testler
özellikle risk altında olan bireylerde
diyabetin erken aşamalarında tanısının
konulması açısından çok yararlı olur.
A1C TESTİ
AÇLIK KAN ŞEKERİNİN
ÖLÇÜMLENMESİ GÖRECELİ OLARAK
KOLAY BİR TETKİK. OYSA ŞEKER
YÜKLEME TESTİ DAHA ZAHMETLİ
BİR TEST. NEDEN AÇLIK KAN ŞEKERİ
ÖLÇÜMÜ İLE YETİNİLMİYOR?
Sadece açlık kan şekeri ölçümü yapıldığında, aslında diyabeti olan bireylerin
yüzde 30’unda tanı konulamamakta
ve neredeyse her üç diyabetik hastadan
birisi bu önemli sağlık sorununun farkında olamamakta. Ayrıca bozulmuş
glukoz toleransı ile diyabeti birbirinden
ayırdedebilen tek test glukoz tolerans
testidir. Bu nedenle açlık kan şekeri
110 ile 126 mg/dL arasında yer alan
bütün bireylere glukoz tolerans testi
uygulanmalı. Bu tanı yöntemlerinin
titizlikle yapılması önemlidir.
BİR DE SON ZAMANLARDA ADI
16 ■ KIŞ 2011
DAHA ÇOK DUYULAN A1C TESTİ
VAR. BU TEST NİÇİN KULLANILIYOR?
Kandaki şeker miktarı sınırları aştığı
zaman, şeker vücuttaki değişik proteinlere bağlanmaktadır. Bu proteinlerden
birisi de alyuvarların içindeki hemoglobin. Alyuvarların yaşam süreleri
yaklaşık üç ay olduğundan, üç ayda bir
hemoglobine bağlanan şeker seviyesinin ölçümlenmesi kan şekerinin ortalama yüksekliği hakkında bilgi verir.
Kısaca A1C testi olarak anılan bu tetkik, diyabet bakım ve tedavisinde yeni
bir çığır açmıştır. A1C düzeyleri hem
tedavinin başarısını göstermekte hem
de bireyin diyabete bağlı olarak gelişen
sağlık sorunlarına olan yatkınlığını göstermektedir. 2010 yılında A1C testinin
diyabet tanısında da yararlanılabilecek
bir test olduğu da kanıtlanmıştır. Bu
nedenle diyabeti olan bireylerin üç
ayda bir A1C testi yaptırmaları önerilir.
DİYABETİ OLAN BİREYLERİN
YAPTIRMASI GEREKEN BAŞKA
TETKİKLER VAR MI? VARSA
HANGİLERİ?
Diyabeti olan bireylerin yaptırması
gereken diğer bir önemli test grubu
ise, diyabete bağlı olarak gelişen sağlık
sorunlarının tanısında kullanılan tetkikler. Diyabeti olan bireylerin
kan yağlarının ölçümlenmesi
son derece gerekli bir tetkik
sürecidir. Kalp ve damar
hastalıklarının engellenmesi açısından kolesterol düzeyleri yüksek olan
diyabetik bireylere statin adı verilen
ilaçların reçete edilmesi hayat kurtarıcı
niteliktedir. Ayrıca diyabete bağlı böbrek hastalığının, henüz böbrek yetmezliği gelişmemişken teşhis edilebilmesi
için, her diyabetik hastada yılda bir kez
yapılması gereken önemli bir tetkik
geliştirilmiştir. İdrarda çok az miktarlardaki albumini saptayan ve oldukça
kolay uygulanan bu tetkik sayesinde
diyabete bağlı böbrek hasarını erkenden saptamak ve önlem almak olasıdır.
Diyabete bağlı ve gözün ağ tabakasında
gelişen hasarın erken dönemde teşhis
edilmesi için de gözlerin ağ tabakasının incelenmesi gereklidir. Bu tetkik
de yılda bir kez yapılmalıdır. Sorun
saptandığında, göz içine kanama ve
görme kaybına yol açabilecek küçük
damar bozuklukları genellikle lazerle
düzeltilmekte ve görme kaybı büyük
ölçüde engellenebilmektedir. Diyabeti
olan bireylerin bu tetkiklerin yapılmasını sağlamak için doktorlarına zamanı
geldiğinde anımsatmaları tedavinin
başarısı açısından yardımcı
olmaktadır.
İnsülin iğnesi
Prof. Dr. Sadık Ersöz
TRANSPLANTASYON
ORGAN NAKLİNDE
BAŞARI ARTIYOR
YENİLENEN VE GEL
GELİŞEN
LİŞEN TEKNOLOJİLER
TEKNOLOJİLER, ORGAN NAKLİ CERRAHİSİNE DE YANSIYOR
YANSIYOR.
MEDICANA INTERNATIONAL ANKARA HASTANESİ’NDEN PROF. DR. SADIK ERSÖZ,
“ÖZELLİKLE KADAVRA VERİCİLERDEN ÇIKARILAN ORGANLARIN DAHA UZUN SÜRE
SAKLANMASINA YARDIMCI OLAN TEKNOLOJİLER GELİŞMEYE DEVAM EDİYOR” DİYOR.
KIŞ 2011 ■ 17
TRAN
NSPPLAANTAASYYON
G
ÜNÜMÜZDE ORGAN
NAKİLLERİNDE
UYGULANMAYA
BAŞLANAN YENİ
TEKNİKLER NELER?
Tıpta ve cerrahi yöntemlerde gelişen
tüm yenilikler ve teknolojiler organ
nakillerinde de kullanılıyor. Organ
naklinin aşamalarına ve diğer cerrahi
işlemlerden farklılıklarına bakarak bu
yenilikleri değerlendirebiliriz. Özellikle
kadavra vericilerden çıkarılan organların daha uzun süre saklanmasına
yardımcı olan teknolojiler gelişmeye
devam ediyor. Çıkarılan organın,
insan vücudu fizyolojisini taklit eden
ortamlarda saklanması, araştırma
konusu olmaktadır. Sadece soğutulmuş
özel sıvılar içinde organ saklanmayıp
kalbin atımının oluşturduğu basıncı
taklit eden sistemler deneniyor. Organ
saklama sıvıları gelişmeye devam ediyor
ve çıkarılan organın en az hasarla en
uzun şekilde saklanması sağlanabiliyor.
Özellikle karaciğer nakillerinde, daha
az kan kullanılarak yapılmasına olanak
kılan elektronik neşterlerin kullanılması
önemli bir teknik kolaylık sağlamakta.
Bu sayede daha kansız bir ameliyatı
daha kısa sürede yapmak mümkün.
Mikrocerrahi tekniklerde kaydedilen
‘Özellikle karaciğer nakillerinde, ameliyatları daha az kan
kullanılarak gerçekleştirmeyi sağlayan elektronik
neşterlerin kullanılması önemli bir
teknik kolaylık sağlıyor.’
gelişmeler de organ nakli cerrahisine
yansıyor ve kullanım alanı buluyor.
Çocuk alıcılara yapılan nakillerde
ve özellikle karaciğer naklinde çok
küçük damarlar gelişen teknikler ile
ağızlaştırılmakta. Laparoskopik cerrahi
yöntemlerinin özellikle böbrek nakli
vericilerinde kullanılması yaygınlaştı.
Daha kozmetik sonuçları olan verici
ameliyatlarının yapılması organ bağış
oranını artırabilir. Bağışıklık baskılayıcı
ilaçlarda yaşanan gelişmeler de önemli.
Genetik mühendisliğinin bir ürünü
olan monoklonal antikorlar daha uzun
süreli organ fonksiyonu korunmasına
ve sağ kalıma aracılık ediyor.
LAPORASKOPİK CERRAHİNİN ORGAN
NAKLİNDEKİ YERİ NEDİR? HANGİ
Özellikle canlı akraba vericilerden
böbrek alınması aşamasında kullanımı
yaygınlaşmakta.
LAPORASKOPİK YÖNTEMİN ARTILARI
VE ÜSTÜNLÜKLERİ NELERDİR?
HASTAYA NELER KAZANDIRIYOR?
Laparoskopik yöntemin hasta açısından bakıldığında en önemli avantajı
ameliyat izinin daha az rahatsız edici
olmasıdır. Böbrek alınmasında kullanılan gövdenin yan kısmında açılan ameliyat kesisi yerine sezaryen işleminde
oluşana benzer ve göze daha az çarpan
bir kesi ile böbrek çıkarılıyor. Vericinin
daha az ağrısı olur ve günlük yaşama
daha kolay döner. Hastanede yatış
süresi kısalır. Birçok hasta ameliyatın
ertesi gününde taburcu olabiliyor.
NAKİLLERDE NASIL UYGULANIYOR?
Laparoskopik ameliyatlar karın duvarında büyük kesiler yapılmadan 0,5
ile 12 milim çapında deliklerden
cerrahi işlemlerin gerçekleştirilmesidir.
HANGİ HASTALAR BU YÖNTEM
İÇİN ADAYDIR?
Tüm canlı vericiler laparoskopik ameliyat için değerlendirilebilir. Çok özel
bazı anatomik problemler ameliyatın
yapılmasını güvensiz hale getirebilir.
Örnek olarak böbreği besleyen atar
damarın her iki tarafta fazla sayıda ve
küçük çaplı olması gösterilebilir. Temel
prensip vericinin güvenliğinin riske
atılmamasıdır. Ameliyat izi ya da konfor elde etmek hayati bir riski almak
için gerekçe gösterilemez.
BU YÖNTEMLE TAKILAN ORGANIN
YAŞAM SÜRESİNE BİR ETKİSİ
OLABİLİR Mİ?
Laparoskopik yöntem ile çıkarılan
böbreklerin uzun süreli fonksiyon
görme yetenekleri açık yöntem ile
18 ■ KIŞ 2011
TRAN
NSPLAANTAASYYON
“EN ÖNEMLİ SORUNUMUZ
KADAVRA SAYISINDAKİ AZLIK”
KARACİĞER NAKLİNDE DURUM NE?
Prof. Dr. Sadık Ersöz
kıyaslandığında, benzer sonuçlar elde
edilmektedir. Tüm cerrahi işlemlerde
işlem ve cerrah açısından bir öğrenme
süreci söz konusu. Bu süreç cerrahi tekniğin gelişimi açısından tamamlandı ve
ameliyat şu an için güvenli ve standart
bir hale geldi. Bu tekniği uygulayacak
cerrahların kişisel deneyimlerini artırmaları başarılarına olumlu bir şekilde
yansıyacaktır.
KAPALI YÖNTEMİ UYGULAMA
KARARINI CERRAHLAR MI YOKSA
HASTA MI VERİYOR?
Hangi yöntemin kullanılacağına, vericinin özelliklerine göre, birlikte karar
verilmeli. Hastanın teknik ayrıntılarını
ve sonuçlarını bilmediği bir konuda
karar vermesi zaten etik olarak kabul
edilemez bir durum. Sonuç olarak
açık ya da kapalı ameliyat ile yapılan
işlem aynı. Vericiden bir
böbrek alınmaktadır. İki
yöntem arasındaki fark
böbreğin hazırlanması ve
karın dışına çıkarılması
için kullanılan kesinin
farklılığı. Merkezin
ve cerrahın deneyimi
önemli. Türkiye de ve
dünyada laparoskopik
yöntemi kullanmayan
çok sayıda merkez olduğu da bir gerçek. Böbrek
nakli karmaşık ve cerrahi
yönü kadar tıbbi yönü
de önem arz eden bir
işlem. İşlemin bir bütünlük içinde ve iyi sonuçlar
elde edecek şekilde organize edilmesi esas önemli
olan nokta.
Karaciğer nakli tüm tıbbi işlemler arasında en karmaşık ve en pahalı olma özelliklerini devam ettiriyor.
Böbrek yetmezliğinin aksine karaciğer hastalarının
diyaliz alternatifi yok, bu nedenle başka seçeneği
olmayan bir girişim. Türkiye nüfusu düşünüldüğünde yılda 3 binden fazla karaciğer nakli ameliyatı
gerçekleştirilmesi ihtiyacı bulunmakta. Ülkemizde
özellikle hepatit B ve bunun sonucunda gelişen kronik karaciğer hastalığı ve siroz, önümüzdeki yıllarda
yapılması gereken karaciğer nakli sayısında azalma
olmayacağını bize hatırlatıyor. Son 15 yılda Türkiye
karaciğer nakli ihtiyacı bulunan hastalarını yurt dışına
gönderen bir ülke olmaktan çıktı ve bölgesinin organ
nakli ihtiyacına cevap veren ve en karmaşık işlemlerin gerçekleştirildiği hastanelere sahip bir merkez
haline geldi. Canlı vericilerin kullanılmasının yaygınlaşması ile daha kısa sürelerde hazırlık aşamalarının
gerçekleşmesi mümkün oluyor. Acil durumlarda 24
saati geçmeyen sürelerde verici ve alıcı hazırlanabilmekte ve organ nakli yapılabilmekte. Tıbbi teknoloji
açısından eksiksiz hastaneler ve teknoloji ile gerçekleştirilebilen bir ameliyat olması önemli bir özelliğidir.
Bu nedenle hastanelerin kalite kontrolünü yapan bir
mekanizma gibi de görülebilir. Çok iyi yoğun bakım
hizmetleri, gelişmiş bir kan bankası, eksiksiz görüntüleme ve laboratuar alt yapısı olmazsa olmazlar. T.C.
Sağlık Bakanlığı organ nakli merkezlerinin açılmasını
özel bir şekilde ruhsatlandırmaktadır. Bu ruhsatlandırma sürecinde hem hastane hem de tıbbi personelin
yeterliliği denetlenmektedir. Halen sosyal güvenlik sistemimiz organ nakli işlemlerine büyük önem vermektedir. Bu amaçla tedavi merkezlerine geri ödemelerin
yeterli düzeyde olmasına özen gösterilmektedir.
Her ülkenin sağlık hizmet koşulları farklılık gösterir.
Karaciğer naklinin Türkiye de en sık nedeni olan
Hepatit B hastalığı açısından bakıldığında, karaciğer
nakli sonrasında hastalığın nüksü yüzde 95 oranında
engellenmekte. Batı ülkelerinde daha büyük bir problem olan Hepatit C ülkemizin yaşam tarzı nedeniyle
beklenildiği gibi bir sorun haline gelmemiştir. Halen
en önemli sorunumuz kadavra sayısındaki azlık.
Kadavra kullanmadığımız her olgu, bir canlı ve sağlıklı akrabanın karaciğerini kullanacağımız anlamını
taşımakta. Ancak kadavra organ sayısının artırılması
zor ve zaman gerektiren bir süreç. Yıllık yüzde 10
artış ile önümüzdeki 10 yıl içerisinde daha iyi sayılara ulaşmamız bekleniyor. Türkiye yıllarca en yetenekli ve çalışkan öğrencilerini tıp fakültelerine almış
bir ülke olarak, artık dünyanın ve özellikle bölgesinin
en büyük tıbbi hizmet sağlayıcısı olma rolünün bir
numaralı adayı.
KIŞ 2011 ■ 19
PSİKİYATRİ
Dr. Ceren Göker
“UNUTKANLIK”
DEYİP GEÇMEYİN
BİRÇOK TÜRÜ BULUNAN DEMANS HASTALIĞI, 65 YAŞ ÜZERİNDE HER
İNSANIN KARŞILAŞABİLECEĞİ BİR DURUM. HENÜZ KESİN BİR TEDAVİ
SEÇENEĞİ BULUNMAYAN DEMANS, HASTALIĞI YAŞAYAN KİŞİNİN
HAYAT KALİTESİNİ DE DÜŞÜRÜYOR. MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA HASTANESİ’NDEN PSİKİYATRİST DR. CEREN GÖKER,
“BİRÇOK HASTALIK DEMANSA YOL AÇABİLİR” DİYOR.
20 ■ KIŞ 2011
PSSİKİYYATRİ
Demans genellikle
65 yaş üzerinde
belirti verir.
KIŞ 2011 ■ 21
PSİKİİYAATRİ
EMANS NEDİR?
Demans, bilişsel ve
entelektüel işlevlerde
azalma sonucu bellek,
konuşma, algılama, hesaplama, yargılama, soyut düşünme ve
problem çözme gibi işlevlerden en az
ikisinde kişinin günlük yaşam aktivitelerini etkileyecek düzeyde bozukluk
olmasıdır.
HANGİ SIKLIKTA GÖRÜLÜR?
Demans, dünyada yaşlanan nüfusun
ve beklenen yaşam süresinin artmasına
paralel şekilde, giderek yaygınlaşmakta olan bir hastalık grubudur.
Sadece Amerika’da beş milyon kişinin
demanslı olduğu bilinirken, 2025
“Demans çoğunlukla sessizce
ilerler. Hasta isimleri unutur,
kişisel eşyalarını yanlış yerlere
koyar ve bulamaz. Yakın
hastalıklar, normal basınçlı hidrosefali,
kafa içi yer kaplayan lezyonlar, bazı
otoimmün hastalıklar (MS, Behçet,
SLE) ve nutrisyonel/metabolik/toksik
tablolar olarak sayılabilir.
TANI YÖNTEMLERİ NELERDİR?
Tanıda ayrıntılı bir öykü ve mental
durum değerlendirmesini de kapsayan nörolojik ve sistemik inceleme
esastır. Her hastaya sfilis için serolojik
testler, B12 ve folat düzeyleri, tiroid
fonksiyon testleri uygulanmalıdır.
Beyindeki lezyonların aranması için
bilgisayarlı beyin tomografisi veya
manyetik rezonans görüntüleme
yapılmalıdır. Lüzumu halinde EEG,
lomber ponksiyon, SPECT, PET,
EMG, karaciğer fonksiyon testleri,
HIV, antifosfolipid, antinükleer
veya paraneoplastik antikorlar, ağır
metal düzeyleri gibi ek incelemeler
de yapılabilir.
geçmişi hatırlaması
da giderek zorlaşır.”
yılında dünyadaki 34 milyon kişinin
demans hastalığından etkileneceği
hesaplanmakta. 65 yaş üstü kişilerin
yüzde 5’inde demans belirtileri izlenir
ve bu oran yaşla artarak 80 yaş civarında yüzde 20’ye ulaşır. Demans riski
65–85 yaşları arasında her beş yılda bir
iki katına çıkar.
SEBEPLERİ NELERDİR?
Birçok hastalık demansa yol açabilir.
En sık görülen sebep olan Alzheimer
hastalığı, tüm demansların yüzde
50-60’ını oluşturur. Bunu yüzde
10–20 ile ‘vasküler demans’ izler.
Üçüncü sıklıkta ‘Lewy cisimcikli
demans’, dördüncü sıklıkta ise ‘frontotemporal demans’ görülür. Daha nadir
görülen demans nedenleri ise bazı
nörolojik hastalıklar bazı enfeksiyon
hastalıkları, bazı konjenital metabolik
22 ■ KIŞ 2011
RİSK FAKTÖRLERİ NELERDİR?
İleri yaş, ailede demans öyküsü,
kafa travması, düşük sosyoekonomik düzey, düşük eğitim düzeyi,
Down sendromu, ağır depresyon
öyküsü, vasküler olaylar, tiroid hastalıkları, bazı toksik maddelere maruz
kalma demans için risk faktörleridir.
NASIL SEYREDER?
Demans çoğunlukla sinsi bir seyir izler.
Genellikle 65 yaş üzerinde belirti verir.
İlerleyici bir hastalıktır. Alzheimer
demansı bellek bozukluğu ile başlar.
Hasta isimleri unutur, kişisel eşyalarını
yanlış yerlere koyar ve bulamaz. Yakın
geçmişi hatırlamak giderek zorlaşır.
Zamanla dil, yargılama ve oryantasyon
bozulur. Yemek pişirme, basit ev işlerini yapma, faturaları ödeme, araba kullanma gibi beceriler aşamalı olarak kaybedilir. Uyku düzensizlikleri, hijyende
bozulma, hallusinasyonlar ve sanrılar,
ajitasyon görülebilir. Son evrede hastada idrarını tutamama, aile bireylerini
tanıyamama, hareket etmede ve beslen-
Dr. Ceren Göker
mede güçlük gelişir. ‘Frontotemporal
demans’larda ise bellekten ziyade
davranışlarda ve konuşmada bozulma
gözlenir.
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Demansa en sık neden olan Alzheimer
hastalığı ve ‘vasküler demans’ın henüz
kesin bir tedavisi yok. Alzheimer hastalığında belirtileri yatıştırmak ve hastalık
seyrini yavaşlatmak amacıyla kullanılan
en uygun tedavi seçeneği kolinesteraz
inhibitörü ilaçlar. Vasküler demansta
tedavi serebrovasküler hastalığın önlenmesi ile sınırlıdır. Tüm demanslar için
ortak tedavi seçeneği ise destekleyici
yaklaşımlarla hastanın yaşam kalitesinin artırılmasıdır.
Alzhemir demansı
bellek bozukluğu
ile başlar.
Prof. Dr. Sebahattin Ateşal
KARDİYOLOJİ
GÜZEL YAŞLANIN
SAĞLIKLI
Ğ
BİR
İ YAŞLILIK VE UZUN BİR
İ ÖÖMÜR
Ü HERKESİN
İ
HAKKI. GENÇLİK YILLARINIZDA ALABİLECEĞİNİZ
BASİT ÖNLEMLERLE 40 YAŞINIZDAN SONRASINI
KALİTELİ GEÇİRMENİZ MÜMKÜN. MEDICANA
INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF.
DR. SEBAHATTİN ATEŞAL, YAŞLILIK DÖNEMİNDE
GÖRÜLEBİLECEK HASTALIKLARI VE ERKEN YAŞTA
ALINABİLECEK ÖNLEMLERİ SIRALIYOR.
KIŞ 2011 ■ 23
KARDDİYYOLLOJİ
Y
AŞLA BERABER ARTAN KALP
HASTALIKLARI NELER?
Koroner arter hastalığı, hipertansiyon, aort ve periferik damar
hastalıkları, artan kalp hastalıklarıdır.
Koroner arter hastalıkları 40 yaş öncesi
nadir görünürken, 40 yaş sonrasında
artmaya başlar. Bu hastalıkların menopoz yaşına kadar kadın-erkek oranı
1/7 iken, menopoz sonrası kadınlarda
görülme riski artarak 60 yaşında eşitlenir. Özellikle izole sistolik hipertansiyonun (büyük kan basıncı), 40 yaşından
önce oluşma ihtimali yüzde 20 iken,
Prof. Dr. Sebahattin Ateşal
“Genetik yatkınlık, yaşın ilerlemesi gibi değiştirilemez
sebeplerin yanında, şeker hastalığı, kan basıncının yüksekliği,
kan yağlarında yükselme, şişmanlık, hareketsiz yaşam gibi
kontrol altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler
kalp hastalığına neden olmaktadır.”
40 yaşından sonra yüzde 40; 60 yaşın
üzerinde ise yüzde 60 olarak saptanmıştır. Yine yaşın artışıyla birlikte özellikle büyük kan basıncının (sistolik kan
basıncı – maksimal basınç) artması ile
aort ve damar dallarında genişleme ve
yırtılma olabilir.
BU HASTALIKLARIN SEBEPLERİ
NELERDİR?
Bu hastalıklara sebep olan değiştirilebilir ve değiştirilemez risk faktörleri
mevcuttur. Genetik yatkınlık, yaşın
ilerlemesi gibi değiştirilemez sebeplerin
yanında, sigara ve aşırı alkol tüketimi,
şeker hastalığı, kan basıncının yüksekliği, kan yağlarında yükselme, şişmanlık,
inaktif (hareketsiz) yaşam gibi kontrol
altına alınabilir, değiştirilebilir nedenler
kalp hastalığına neden olmaktadır.
BU HASTALIKLARIN TEŞHİSİNDE
NASIL BİR YOL İZLENİYOR?
Günde bir saat hafif tempolu
yürüyüş yapılmalı.
24 ■ KIŞ 2011
Tüm hastalıklarda olduğu gibi, kardiovasküler hastalıklarda da hastanın
şikâyetlerinin dinlenmesi, hastanın
muayene edilmesi ve laboratuar tetkiklerinin yapılması gerekir. Ayrıca kalp
elektrokardiogramı, ekokardiogramı
(kalp ultrasonu), eforlu elektrokardi-
ogram ve eforlu ekokardiogram gibi
tetkikler yapılabilir.
YAŞLA BERABER ARTAN
HASTALIKLARIN OLUŞMAMASI İÇİN
NASIL ÖNLEMLER ALINABİLİR?
Hareketli bir yaşam tarzı önerilir.
Günde ortalama bir saat, beş kilometrelik hafif tempolu yürüyüş yapılmalı.
Diyetle kırmızı et ve katı yağ tüketimi
azaltılmalı. Sebze ve meyveye ağırlık
verilmeli. Tuzsuz yeme alışkanlığı
kazanılmalı ve daha az karbonhidrat
tüketilmeli.
BU HASTALIKLARIN TEDAVİSİNDE
NELER YAPILIYOR?
Hiper tansiyon tedavisinde, ikinci
sebep biliniyorsa tedavisi mümkündür. Nedeni bilinmeyen hipertansif
hastalıklarda ise elimizdeki etkili ilaçlarla kombinasyon yapılarak tedavisi
yapılır. Koroner arter hastalıklarında
ise koruyucu tedavi ile kolesterol, şeker
ve hipertansiyon kontrol altına alınır.
Tıkanan kalp damarları, anjiyo ile tespit edilerek balon ve damara yerleştirilen açıcı tel kafeslerle ( stent ) darlıklar
giderilir. Ya da by pass ameliyatları ile
yeni damar eklenmesi yapılarak tedavi
edilebilir. Aort ve perifer damarlar için
de benzer yöntemler ile tedavi yapılır.
Op. Dr. Can Arat
ÜROLOJİ
GENÇ
ERKEKLERDE DE
GÖRÜLEBİLİR
prostat kanseri
Genetik faktör,
prostat kanserinde
önemli bir etken.
PROSTAT KANSERİ DE DİĞER TÜM KANSER TÜRLERİ GİBİ ERKEN
TEŞHİS EDİLDİĞİNDE RAHATLIKLA TEDAVİ EDİLEBİLİYOR.
MEDICANA BEYLİKDÜZÜ HASTANESİ’NDEN OP. DR. CAN ARAT,
50 YAŞ ÜSTÜ HER ERKEĞİN SENEDE BİR KERE MUTLAKA
KONTROLDEN GEÇMESİ GEREKTİĞİNİN ÖNEMİNİ VURGULUYOR.
KIŞ 2011 ■ 25
ÜROLLOJİ
P
ROSTAT KANSERİ NEDİR?
Prostat kanseri belirti
vermeden gelişen bir hastalıktır. Akciğer kanserinden
sonra en sık rastlanılan kanser
türü. Beş erkekten birinde prostat
kanseri teşhisi konulsa da sadece
33 kişiden biri hayata veda ediyor.
Çünkü prostat kanseri ileri yaşlardaki
erkeklerde daha sık rastlanılır ve vücutta çok yavaş ilerler. Fakat bazı durumlarda genç erkeklerde de görülebilir.
Genetik faktör bu hastalıkta önemli
bir etkendir. Eğer kişinin ailesinde bu
hastalığı geçiren varsa, rutin olarak 50
yaşından itibaren yaptırılması gereken
prostat kontrollerini 45 yaşından itibaren yaptırması gerekir. Şu an da artık
ülkemizde birçok insan 50 yaşından
sonra prostat kontrollerini aksatmadan
yaptırması gerektiğini biliyor.
PROSTAT BÜYÜMESİ PROSTAT
KANSERİNE Mİ İŞARET EDER?
Her zaman değil. Erkeklerde genellikle
50 yaşından sonra iyi huylu prostat
büyümesi sorunuyla karşılaşılıyor. Bu
durum kişilerin idrara çıkmasını zorlaştırdığından, kişide kanser teşhisi yoksa
bile yine de prostat ameliyatı olunmasına karar verilebiliyor.
PROSTAT KANSERİ SIK METASTAZ
YAPAN BİR KANSER TÜRÜ MÜ?
Prostat kanseri çok masum değildir ve
çok türü vardır. Daha iyi huyluları ya
da daha kötü huyluları vardır. Gleason
skorlaması vardır. Burada 1’den 10 a
kadar bir sıralama vardır. Genelde karşımıza 5-6 ya da 7 numarada seyreden
hastalar geliyor. Bunlarda da erken teşhisle çok rahat tedavileri mümkün.
Op. Dr. Can Arat
HASTALIĞIN TEŞHİSİ NASIL
YAPILIYOR?
Teşhisin birden çok yöntemi var.
Birincisi makattan elle yapılan muayene. Bunu aslında 50 yaşından sonra
her erkeğin yaptırması önemli. Halk
arasında insanlar bundan çekinebiliyor,
ama aslında acı veren bir girişim değil.
Prostat tümörlerinin çoğu prostatın
dış tarafında, kalın bağırsak tarafında
olduğu için ancak parmakla bakıldığında kesin tanı konulabiliyor. Şu an için,
eğer bir sertlik oluşmuşsa bu sertliği
görüntüleyebilen her hangi bir görüntüleme yöntemi yok.
TEŞHİS NASIL YAPILIYOR?
Teşhisin ikinci yöntemi kanda bulunan
PSA(Prostat Spesifik Antijen) denilen
bir maddenin, salgılanıp salgılanmadığına bakılmasıdır. Bu madde, kişide
prostat varsa; salgılanıyor ancak bu
durum sadece prostat kanserine de özel
değil. Prostat da ya da idrar yolunda
iltihap olduğu zaman da bu madde
kanda yükselebiliyor. Böyle zamanlarda
insanların kafaları karışabiliyor. Ama
bu PSA tarama testi olarak kullanılıyor.
Yani teşhis aşamalarında parmakla
“Prostat kanserinde görüntüleme yöntemleri henüz son
derece sınırlı. Bu nedenle makattan elle
yapılan muayene hâlâ en belirleyici
tanı yöntemi.”
26 ■ KIŞ 2011
muayene ve PSA testi bir arada yapılıyor. Bu rutin olarak yapılması gereken
bir tarama şeklidir. PSA seviyeleri
bizim için 4 ng/ml’a kadar normaldir.
4-10 ng/ml arası şüphelidir. 10 ng/
ml’dan sonrası için de kanser yüzdesi
artar diyebiliriz. Teşhis yöntemlerinin
ardından, biyopsi yapılmasına karar
verirsek, hastaya rektal ultrason yoluyla
bakılıyor. Bu da makata giren bir ultrason cihazı yardımıyla ve bir iğneyle
parça alınması işlemidir. Bu işlem biraz
acı verebilir, ancak tanı aşamasında
yapılması büyük önem taşır. Hastaya
işlem sırasında lokal anestezi uygulanır
ancak çok nadir durumlarda hastaya
genel anestezi uygulanabilir. Biyopsi
sonrasında hasta 1-2 saat istirahat edip
evine geçebilir. Alınan parçanın patalojiye gitmesi sonrasında kanserli olup
olmadığı anlaşılır. Prostat kanserinde
görüntüleme yöntemleri maalesef
henüz son derece sınırlı.
PSA SADECE KANSERİN TEŞHİSİ
İÇİN Mİ ÖLÇÜLÜR?
PSA sadece teşhis etme aşamasında
kullanılmaz. Bu ölçüm aynı zamanda
kanser tedavisi gören hastaların kanser
durumlarını takip etmek içinde kullanılır. Vücutta kanser ortadan kalkmışsa
bu seviye 0’a düşmelidir. Eğer 0 a
düşüp tekrar yükselirse o zaman kanserin geri gelmiş olduğunu anlayabiliriz.
TEDAVİ İÇİN KARAR AŞAMASINDA
NELERE DİKKAT ETMEK GEREKİR?
Karar verirken birkaç şey önemli.
Çünkü burada genelde yaşlı ve genel
medikal kondisyonları iyi seyretmeyen
hastalardan bahsediyoruz. Örneğin
hastanın yaşı 75’i geçmemeli. Yapılan
Gleason Skorlaması testi 9-10 puanda
olmamalı ve de hastanın yaşına bağlı
yaşam beklentisi 10-15 yıl kadar olmalı. Küratif tedavi yani hastalığın aktif
yöntemlerle tedavi edilişi, hastanın
tamamen şifa bulması için yapılır. Bu
durum da cerrahi girişim yapılabilir.
Prostatın tamamını alan ve geri kalan
ÜRROLO
OJİ
kısmını birbirine bitiştiren büyük bir
ameliyat da yapılabilir. Buna radikal
prostetoktami adı verilir. Bu yöntem
de birkaç şekilde yapılabilir. Açık
normal yöntemle, çok tutulmasa da
laparoskopik yöntemle ve çok yaygınlaşmamış olan robotik yöntemle
yapılabilir. Radikal prostetoktaminin
de kendine has yan etkileri olabiliyor.
Eğer bu ameliyat şekli hastaya her
hangi bir nedenle uygulanamıyorsa, o
zaman hastaya radyoterapi yapılabilir.
Biz şartları da uygunsa cerrahi ameliyatı öneriyoruz. Hastalık tekrar ederse ya
da ameliyat başarısız geçmişse, bunun
arkasından hormon tedavisi yapılabilir.
Radyoterapistler de radyoterapi tedavisini hep hormon tedavisiyle birlikte
yürütüyorlar ve başarısızlık olunca yine
hormon tedavisi uyguluyorlar. Eğer
prostat içinde sınırlı kalan bir tümör
mevcutsa bunun cerrahiyle ya da radyoterapiyle tedavisi yapılabiliyor. Ama
hastalık prostat dışına taşmışsa hormonal tedavi uygulanıyor ve yine çok
başarılı bir şekilde tümör geriletiyor.
HASTANIN AMELİYAT SONRASI
DURUMU NEDİR?
Hasta ameliyatın üzerinden 3-4 hafta
geçtikten sonra normal yaşamına geri
dönebiliyor. İşlem sonrasında hastanede beş gün geçirmesi gerekir. Bu süre
sonrasında hasta, evine geçebilir ancak
sondasını çıkartamaz. İki hafta kadar
sondalı kalması gerektiği için işe gitmesi de uygun olmayacaktır. Sonrasında
vücudu eski haline dönüyor. Ancak bu
tür cerrahi girişimlerin en büyük yan
etkisi idrar kaçırma meselesidir. Ama
hastaların asıl dertleri yaşayabilecekleri iktidar kaybıdır. Sinirler ameliyat
edilen bölgeye çok yakın bir bölgeden
geçtiği için, yapılan ameliyatların
sonrasında, hastalar zaman zaman
iktidar kaybı durumuyla karşı karşıya
kalabiliyor. Eğer doktorlar “O sinirleri
korumayacağım” diye yola çıkarsa, ki
hastalık yayılmışsa genelde öyle yapılması gerekir, bu durumda iktidarsızlık
Erkeklik hormonu
baskılandığında, libido
kaybı yaşanabilir.
yüzde 100 olur. Ama çoğunlukla, bu
korunmaya çabalanılır. Hastaların
yüzde 60-70’i ameliyat sonrasında da
iktidar sağlayabilir. Ancak yüzde 30-35
iktidarını kaybeder. Elbette bu oranlar
tedavi uygulamalarında hastada, kemoterapide görülen yan etkiler görülmez.
Ama erkeklik hormonu baskılandığı
için libido kaybı yaşanır ve buna bağlı
olarak ereksiyon kaybı da vardır. Bu
“Hormonal tedavi, prostat kanseri tedavisinde oldukça
etkilidir. Hatta hastalık kemiğe geçmişse
bile, yayılım tamamen ortadan
kaybolur.”
ve yüzdeler yaş arttıkça ilerler. Bu oranlar radyoterapi tedavisi gören hastalar
için de geçerli ancak radyoterapi uygulamasında kayıp hemen değil, daha
sonra zamanla gelişir.
HORMONAL TEDAVİ NE ZAMAN
DEVREYE GİRER?
Hormonal tedavi adını verdiğimiz bu
tedavi şeklinde erkeklik hormonunu
yok etmek için çaba gösterilir. Bu hormonun ortadan kalkması için testisler
çıkarılabilir ya da cerrahi hadım etme
yöntemine de gidilebilir. Hormonal
durum da erkeklerde, tıpkı kadınların
yaşadıkları menapoz sürecinin etkilerini
yaşatır. Örneğin kişide sıcak basması,
ani terlemeler görülebilir. Bu tedaviyle
birlikte kardiyovasküler hastalıkların
riskleri de artabilir. Ama hormonal
tedavi, prostat kanseri tedavisinde
oldukça etkilidir. Hatta hastalık kemiğe
geçmişse bile, yayılım tamamen ortadan kaybolur. Yaklaşık 18-24 ay kadar
da tümör bu hormona cevap verir.
Ondan sonra da dağılır gider. Hormon
tedavisi yaşamı uzatabilen ve hayat
standardını artıran bir uygulamadır.
KIŞ 2011 ■ 27
PSİKİYATRİ
Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu
HAYAT
HER YAŞTA GÜZEL
GELİŞMESİNDE TERK EDİLME DUYGUSU VE ÖLÜM KORKUSUNUN DA ROL OYNADIĞI YAŞLILIK
DEPRESYONU, ZAMAN ZAMAN FİZİKİ HASTALIKLARIN TEDAVİSİNİ DE GÜÇLEŞTİREBİLİYOR. MEDICANA
ÇAMLICA HASTANESİ DOKTORLARINDAN PROF. DR. MEHMET BEKAROĞLU, “YAŞLILIK DEPRESYONLARI ASLA
BİR KADER DEĞİLDİR. BU HASTALIKLAR TEDAVİ EDİLEBİLİR” DİYOR.
İnsanın kendisiyle
barışık olması
çok önemli.
PSSİKİYYATRİ
Y
AŞLILARDA DEPRESYON NEDİR?
Yaşlılık döneminde ortaya çıkan
depresyon tabloları hem klinik olarak hem de tedavi açısından farklı
özellikler gösterir. İlgi ve istek azalması,
elemli duygudurumun artması, enerji
azalması, halsizlik, karamsarlık ve uyku
bozukları gibi klasik depresyon belirtilerinin yanı sıra, dikkat ve konsantrasyon bozukluğu ile muhakeme kusurları
da yoğun olarak kendini gösterir. Bu
nedenle halk arasında yaygın bilinen
hastalık, ‘bunama’yla karıştırılabilir.
desteği öne çıkaran terapiler uygulanır.
Terapi programlarında hastanın yakınları ve bakıcılarının aktif rol almalarına
özen gösterilir.
YAYGIN BİR DURUM MUDUR?
Evet, yaşlılık depresyonları yaygındır.
Hatta beş yaşlıdan birinde tedavi
gerektirecek şekilde depresyona rastlandığını söyleyebilirim. Kronik şekilde
bedensel hastalıkları olan yaşlılarda ise,
depresyonun çok daha yaygın görüldüğünü vurgulamak gerekir.
NEDEN OLUŞUR?
HASTALIK BAŞLAMADAN ÖNCE
Çok farklı olaylardan söz edilebilir.
Ancak yaşlılık depresyonlarının hemen
hepsinin temelinde ‘yolun sonuna
gelinmiş olduğu’ hissinin yattığını
söylemek mümkün. Ölüm korkusu,
hastalanma ve bakımsız kalma, yalnız
kalma gibi endişeler yaşlılık depresyonlarında önemli rol oynar.
ENGELLEMENİN YOLLARI VAR MIDIR?
TETİKLEYİCİ UNSURLAR VAR MIDIR?
Fiziksel hastalıklar, yoksunluklar,
çocukların evden ayrılması, bakım
evine bırakılmak gibi durumlar tetikleyici unsurlar olarak sayılabilir. Özellikle
kronik hastalıklar sonrasında yeti kaybı
ortaya çıkan yaşlılarda, depresyon daha
da sıklıkla görülür.
Yaşlılık depresyonları asla kader değildir. Kişi bununla yaşamak zorunda
değil. Bu hastalıklar tedavi edilebilir.
Hatta yaşlanan kişiye dikkat edilirse
ve ortada tetikleyici faktörler gözlemlenirse; hastalık oluşmadan da
engellenebilir. Her şeyden önce, yaşlılıktan önceki yılların iyi geçirilmesi
gereklidir. İnsanın kendisiyle barışık
yaşaması ve kendini gerçekleştirdiğine
inanması önemlidir. Bu şekilde yaşayan
bir insanın yaşlılığa adım attığında da
depresyondan kendini koruyabileceğini
NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Çoğu zaman ilaç tedavisi gerekir ve
uygulanır. Yaşlılık depresyonlarının
ilaçla tedavisinde ilaç dozlarının
erişkinlere göre daha az olduğunu
bilmeliyiz. Yaşlı ve depresif hastalarda
ilaç seçerken özellikle özen göstermek
gerekir. Çünkü depresyon ilaçlarının
bazıları yönelim bozukluğuna da yol
açabiliyor. Bu durum da var olan
tabloyu daha da karmaşık bir hale
sokabiliyor. Ayrıca, ilaç tedavisinin yanı
sıra hem aileye hem de hastaya yönelik,
Prof. Dr. Mehmet Bekaroğlu
KIŞ 2011 ■ 29
PSİKİİYAATRİ
Yaşlılık
depresyonu
Alzheimer ile
karıştırılmamalı.
düşünebiliriz. Önceden yaşanan dolu
dolu ve keyifli bir hayat, sonraki yıllarda da yaşlılık depresyonları için koruyucu bir bariyer görevini görebilecektir.
Bu hastalıklarda tetikleyici unsurların
azaltılması çok önemlidir.
YAŞLILIK DÖNEMİ DEPRESYONLARI
toplumsal değerler ve aile bağlarının
zayıflaması yaşlılarda depresyonu artıran önemli bir faktördür. O nedenle
bu noktada devletin alacağı tedbirler
önem kazanmaktadır. Türkiye’nin
artık yaşlıların bakımı ile ilgili ciddi
politikalar geliştirmek zorunda olduğunu düşünüyorum.
BAŞKA RAHATSIZLIKLARA SEBEP
OLUR MU?
YAŞLILAR İÇİN HAZIRLANAN
Depresyonların direkt olarak başka
hastalıklara sebep olduğunu söyleyemem. Ancak fiziki hastalıkları bulunan
hastaların bakımını zorlaştırarak hastalığın ilerlemesine sebep olabilir. Ayrıca
yaşlılardaki depresyon durumlarında
her zaman Alzheimer hastalığını akıllara getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı
tanısını yapmak gerekir.
HUZUR EVLERİ, BU HASTALIKLARI
TETİKLİYOR MU?
Yaşlıların toplu olarak kaldığı bakım ya
da huzur evlerinin arttırılmasının artık
iyi bir politika olmadığı hepimizce biliniyor. Huzur evlerinde kalan insanlar
için “En azından yalnız değiller” deniliyor. Ama yapılan araştırmalar huzur
evlerinde kalmak zorunda olan yaşlıla-
rın, yoğun şekilde terk edilmişlik ve işe
yaramazlık duygusu yaşadığını ortaya
koymuştur. Günümüzde artık ne yazık
ki, ‘büyük aile’ kavramı ortada yok.
Ama yine de aile bağlarının korunması
ve yaşlı insanların kendi ortamlarında,
kendi evlerinde kalmaları sağlanmalıdır. Bu, yaşlılık dönemlerini mutlu ve
huzurlu geçirebilmeleri için en doğru
yoldur. Zaten son yıllarda bu nedenle,
yaşlılara yönelik ‘kendi evlerinde yaşarken ihtiyaçları olan yardımın sağlanması’ şeklinde projeler geliştirmektedir.
Anne ve babalarımızla ilişkilerimizde
bir gün yaşlanacağımızı ve onlar gibi
olacağımızı aklımızdan çıkarmamamız
gerekir. “Ben de onun gibi olacağım,
acaba ben ne isterdim?” sorusunu kendimize sorabilmemiz çok önemli.
BU RAHATSIZLIKLARA SON YILLARDA
DAHA MI SIK RASTLIYORUZ?
Giderek yaşlanan bir toplum olduğumuzu dikkate alacak olursak önümüzdeki yıllarda diğer yaşlılık sorunları
gibi depresyon vakalarına da daha çok
rastlayacağımızı bilmeliyiz. Geleneksel
30 ■ KIŞ 2011
“İleri yaşlardaki depresyon durumlarında, her zaman
Alzheimer hastalığını akıllara
getirmek ve bu hastalığın da ayrıcı
tanısını yapmak önemlidir.’”
Dr. Nilgül Yardımcı
HER TİTREME
PARKİNSON
DEĞİLDİR
NÖROLOJİ
PARKİNSON HASTALIĞI DA DAHİL OLMAK
ÜZERE, BU HASTALIĞIN BELİRTİLERİNİN
HEMEN HEMEN AYNISININ GÖRÜLDÜĞÜ,
ANCAK FARKLI NEDENLERE BAĞLI
OLARAK GELİŞEN ÇOK SAYIDA HASTALIK
‘PARKİNSONİZM’ BAŞLIĞI ALTINDA
TOPLANIR. MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA HASTANESİ’NDEN DR. NİLGÜL
YARDIMCI, “PARKİNSONİZMLİ BİR
HASTA GÖRÜLDÜĞÜNDE AYIRICI
TANININ DOĞRU YAPILMASI VE BİREYSEL
TEDAVİNİN UYGULANMASI GEREKLİDİR”
DİYOR.
Parkinson,
sıklıkla 60 yaş
sonrası başlar.
KIŞ 2011 ■ 31
P
NÖROLLOJİ
ARKİNSONİZM NEDİR?
Öncelikle ‘Parkinson Hastalığı’
ile ‘Parkinsonizm’ tablosunun
birbirinden ayırt edilmesi gerekir.
Çünkü bu hastalıkların nedenleri farklı
olduğu için tedavileri de farklıdır.
Bazıları tamamen iyileşme gösterirken,
bazıları hızlı bir seyirle ağırlaşabilmektedir.
Parkinsonizmde, Parkinson hastalığının belirtilerinin yanı sıra beynin
başka bölümlerinin de etkilenmesi
sonucu çok sayıda ek belirti mevcuttur.
Çeşitli ilaçlar, beyin damar hastalıkları ve tümörler, karbon monoksit
zehirlenmeleri, travmalar, enfeksiyonlar bu tabloyu yaratabilir. Kalıtsal
nörodejeneratif hastalıklara eşlik eden
Parkinsonizmlerin yanı sıra ‘Parkinsonartı sendromlar’ başlığı altında incelenen ve başka nörolojik belirtilerin de
eklendiği hastalıklar grubu, Parkinson
hastalığının ayırıcı tanısında önemlidir.
PARKİNSON HASTALIĞI NEDİR?
İlk kez James Parkinson tarafından
1817 yılında tanımlanan Parkinson
hastalığı sıklıkla 60 yaş üzerinde başlar.
Tüm Parkinson hastalarının yüzde 5
ila 10’unda başlangıç yaşı 20 ila 40
yaşları arasındadır. Erkeklerde kadınlara oranla biraz daha sık görülür.
Dünyanın çeşitli bölgelerinde görülme
sıklığı farklı olup 50 yaş üzeri toplumda oran 100 binde 15–170 arasında
değişmektedir. 65 yaş üzerinde ise her
100 kişiden 1’inin Parkinson hastası
olduğu kabul edilmektedir.
PARKİNSON HASTALIĞI NEDEN
OLUŞUR?
Parkinson hastalığı, üst beyin sapı
bölgesinde yer alan substansiya nigra
hücrelerinin azalmasından ileri gelir.
Bu hücreler dopamin yapıp depolayamazlar ve beynin derinliğindeki ‘striatum’ denilen yapının sinir hücrelerinde
de dopamin eksilir. Bu hücre hasarı
yüzde 80 gibi ciddi boyutta olduğunda
32 ■ KIŞ 2011
Dr. Nilgül Yardımcı
Parkinson hastalığı belirtileri ortaya
çıkmaya başlar. Bu hücrelerin hasara
uğramalarının nedeni bugün için bilinmemektedir. Nadir olarak kalıtsal geçiş
Parkinson hastalarının yüzde 5’inde
gözlenir. Hastalığın bulaşıcı olmadığı
bilinmektedir.
HASTALIĞIN BELİRTİLERİ NELERDİR
Parkinson hastalığı çok sinsi ve yavaş
bir şekilde başlar. Hastalığın titreme, kas sertliği ve hareket azlığı ile
şekillenen üç temel belirtisinden en
belirgini olan titreme, hastaların yüzde
80 inde doktora ilk başvurma nedenidir. Titreme sıklıkla bir taraftaki
elde ve bazen ayakta ortaya çıkar, ileri
dönemlerde vücudun diğer yarısında
da görülür. Dinlenme esnasında gözlenir, düzenli ve saniyede 5-6 vuruşluk
hızdadır. Sinirlilik, yürüme ve stres
titremeyi arttırdığı için hastalar toplum
içinde olmaktan vazgeçebilirler. Ancak
her titremesi olan hastanın Parkinson
hastası olmadığını vurgulamak gerekir.
Bazı ilaçların aşırı kullanımı, tiroid
hastalıkları, beyincik lezyonları ya da
esansiyel tremor adı verilen iyi huylu,
ailevi hastalık akılda tutulmalıdır.
Parkinson hastalığının belki de özürlülük yaratan en önemli belirtisi hareketlerde yavaşlamadır (bradikinezi).
Hastanın günlük işlerini yapma sırasında, örneğin düğme ilikleme, kravat
ve ayakkabı bağlama, yazı yazma gibi
incelik isteyen hareketlerinde hissettiği
güçlük giderek artar. Rijidite denilen
kasların dinlenme esnasında bile gergin
ve muayene ile eklemlerde hissedilen
pasif harekete karşı sürekli bir direnç
olması Parkinson hastalığının ana
bulgularındandır. Parkinson hastaları
öne doğru hafif eğik durma eğilimindedirler. Yürürken kısa adımlarla ve
yavaş yavaş yürürler. İleri dönemlerde
yürürken donmalar gözlenir. Kollarını
sallamaları azalmıştır. Mimik hareketleri donuk, ses tonu monotonlaşmıştır.
El yazıları bozulur, imzaları değişir.
Kabızlık, cinsel fonksiyon bozuklukları,
ağrılar, duyusal yakınmalar, depresyon
ve demans görülür. Hastalığın ileri
dönemlerinde hasta bağımlı hale gelebilir.
PARKİNSON HASTALIĞI’NIN
TEDAVİSİ NASIL YAPILIR?
Parkinson hastalığında tedavi prensibi,
eksilmiş olan dopamin maddesinin
dışarıdan telafi edilmesine dayanır.
Hastanın önde gelen bulgularına göre
destekleyici tedaviler eklenir. Tedavi
seçiminde hastanın yaşı, hastalık evresi,
önde gelen belirtiler ve hastanın yaşam
kalitesini etkileyen bulgular göz önünde bulundurularak tedavi planlanır.
Parkinson hastalığı’nın uzun süreli,
yavaş ilerleyici bir hastalık olması nedeniyle tedavisinde hastanın ve ailesinin
hekimle uzun yıllar iş birliği yapması
gereklidir. Her hasta bireysel olarak ele
alınarak öncelikle parkinsonizm ayırıcı
tanısının doğru yapılması ve bireysel
tedavi programının düzenlenmesi
gereklidir.
“Parkinson hastalığında tedavi prensibi, eksilmiş olan
dopamin maddesinin dışarıdan telafi edilmesine dayanır.
Hastanın önde gelen bulgularına göre
destekleyici tedaviler eklenir.”
Prof. Dr. Tanfer Kunt
KBB
NEZLE SİNÜZİTİ
TETİKLER
MÜZMİNLEŞEN
Ü
BAŞ AĞRISI VE BURUN AKINT
AKINTISI SİNÜZİTİN
HABERCİSİ OLABİLİR. SİNÜZİT YAŞAM KALİTE
KALİTESİNİ AZALTAN BİR
HASTALIK. OYSA TEŞHİSİ DE TEDAVİSİ DE ÇOK KOLAY. MEDICANA
INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. TANFER
KUNT SİNÜZİT TEDAVİ EDİLMEZSE, ÇEVREDEKİ ORGANLARDA,
BEYİNDE, GÖZLERDE BAZI KOMPLİKASYONLARA YOL AÇABİLİR.
O YÜZDEN SİNÜZİTİ CİDDİYE ALMAK LAZIM” DİYOR.
KIŞ 2011 ■ 33
KBB
İNÜZİT NEDİR?
Burun çevresindeki kemik boşluklarına ‘sinüs’ adı veriliyor.
Sinüslerdeki mukozanın enfeksiyonuna da ‘sinüzit’ deniliyor.
Sinüzit, akut (yeni oluşmuş)
veya müzminleşmiş (kronik)
olarak sınıflandırılabilir. Farklı
sinüslerde oluşabileceği için de farklı
isimler alabilir.
SİNÜZİTİN NEDENLERİ NELER?
Mukozanın enfeksiyonu, burun içindeki mikroorganizmaların sinüslerin içine
taşınması ve sinüslerin içinde enfeksiyon oluşturmasıdır. Sinüs mukozasındaki bazı değişiklikler de, sinüzite yol
açabilir. Sinüslerin burun içine açıldığı
açıklıklardaki bazı hastalıklar da, sebep
olabilir. Alerjik burun hastalıkları ve
burun kemiğinin eğriliği de sinüzitin
nedenleri arasındadır.
BELİRTİLERİ NELER?
Prof. Dr. Tanfer Kunt
Genellikle en sık rastlanan, en büyük
şikâyet baş ağrısıdır. Sinüzitten kaynaklanan basınç hissi ve öne eğilince
artan bir ağrı olur. Ağrı gün boyunca
devam edebilir. Sinüzit yeni oluşmuşsa
ve şiddetliyse, yüzde şişliklere ve ağrıya
“Genellikle en sık rastlanan, en büyük şikâyet baş ağrısıdır.
Sinüzitten kaynaklanan basınç hissi ve
öne eğilince artan bir ağrı olur.”
yol açabilir. İltihabi burun veya geniz
akıntısı, burun tıkanıklığı ve burun
etlerinde şişme görülebilir. Geniz akıntılarından kaynaklanan boğaz ağrısı
ve ses kısıklığı da olabilir. Sinüzit,
çocuklarda alerjik hastalıkları ve astımı
tetikleyebilir.
TEŞHİSİ NASIL KONULUYOR?
Sinüzitin teşhisinde burun muayenesi
yapılıyor. Endoskopik yöntemlerle
burun içi ve burun içine boşalan sinüslerin ağızları incelenir. Sinüslerdeki
olayın detayını görebilmek için tomografi de çekilebilir. Hangi sinüste, ne
derece problem olduğunu tomografi ile
34 ■ KIŞ 2011
anlayabiliyoruz. Bu yöntemlerle sinüzit
tanısı konulabiliyor.
TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?
Medikal tedavi uygulanıyor, antibiyotikler kullanılıyor. Burun mukozası
üzerinde etkili olabilecek yan ilaçlar da
kullanılabiliyor. Ağrı için ağrıkesiciler
veriliyor. Burun içine, hastayı rahatlatmaya yönelik sprey tedavisi uygulanıyor. Medikal tedavi sonrası, kontrol
muayeneleri yapılır. Tedaviden ne
kadar yarar sağlandığını anlamak için
tomografi çekilir. Medikal tedavi ile
problem çoğu zaman geçer. Ama ilaç
tedavisi ile sinüzit iyileşmezse, cerrahi
yöntemler devreye girebilir. Cerrahi
yöntemler, sinüslerin içindeki enfeksiyonun temizlenmesi için kullanılır.
Minimal ameliyat sahası sağlayarak
maksimum yararı elde etmek için
‘fonksiyonel endoskopik sinüs cerrahisi’
uygulanır. Fonksiyonel endoskopik
sinüs cerrahisi, sinüslere burun içinden
endoskoplarla yapılan minimal bir cerrahi yöntemdir. Eğer sinüsler birtakım
pencerelerle burun içine açılıyorsa,
bu pencerelerin olduğu bölgeler, bu
yöntemle temizlenir. Böylece sinüsler
rahatlatılır ve boşalması sağlanır. Bu
yöntemlerin haricinde, dışarıdan konvensiyonel (eski tür cerrahi) ameliyatlar
yapılabilir.
TEDAVİ EDİLMEZSE NE OLUR?
Hastaların baş ağrısı müzminleşir.
Bütün gün süren ve kişiyi bezdiren baş
ağrılarına yol açar. Nadiren çevredeki
organlarda, beyinde, gözlerde bazı
komplikasyonlar oluşabilir. O yüzden
sinüziti ciddiye almak lazım.
TETİKLEYİCİLERİ NELER?
Nezle, grip gibi viral hastalıklar tetikleyebilir. Özellikle saçların kurutulmaması, sebep olabilir. Saçlar ıslakken
dışarı çıkıldığında, sinüzit hemen baş
ağrısına yol açar. Bu durumlardan
kaçınmakla, bağışıklık sistemini güçlendirmekle ve viral hastalıklardan
korunmakla sinüzitin tetiklenmesini
engelleyebiliriz.
Dr. Orçun Subaşılar
CHECK-UP
“CHECK-UP, KİŞİNİN
SAĞLIĞINA SAYGISIDIR”
SAĞLIĞINIZLA İLGİLİ
HİÇBİR ŞİKÂYETİNİZ
OLMASA DA CHECKUP YAPTIRARAK,
GİZLİCE OLUŞMAYA
BAŞLAYAN
HASTALIKLARI,
ERKEN EVREDE
YAKALAYABİLİRSİNİZ.
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
HASTANESİ’NDEN DR.
ORÇUN SUBAŞILAR
YAŞAM KALİTENİZİ
ARTIRMAK İÇİN
YAŞINIZ KAÇ OLURSA
OLSUN, YILDA BİR
KERE CHECK-UP
YAPTIRMANIZI
ÖNERİYOR.
KIŞ 2011 ■ 35
C
CHECKK-UP
HECK-UP NEDİR?
Check up, sağlıklı bireylerin sağlık
durumlarının genel değerlendirilmesi ve henüz şikayete yol
açmamış olası bir hastalığın tarama ile erken tanısıdır.
Check up yaptırmak kişinin kendine
ve sağlığına özen göstermesidir. Bazı
hastalıklar ve özellikle kanser de erken
teşhis son derece önemlidir. Bu nedenle check-up taramaları sonucunda bu
tür hastalıkların erken teşhisi, tedavinin
başarısını da artırmaktadır. Çağımızın
hastalıkları olan koroner arterhastalıkları, kanser, hipertansiyon, kolestrol
yüksekliği ve pek çok diğer hastalıkta
erken ve doğru tanı, hem yaşam süresi,
hem de yaşam kalitesi açısından son
derece büyük önem taşır.
FAYDALARI NELER?
Erken tanı sağlar. Bazı hastalıkları
henüz oluşmadan önlememizi sağlar.
Özellikle kalp damar hastalıklarında bu
çok önemli. Şeker hastalığı , hipertansiyon ve yüksek kolestrol başlangıcında
yakalanırsa, hastalık oluşmadan müdahale etmiş oluruz. Özellikle şeker hastalığı tüm damar yollarını tahrip edebilir.
Bu hastalıklar vücuda zarar vermeden
müdahale edilirse, ileride oluşabilecek
kalp damar hastalıklarının önüne
kişiyi
veya
ggeçebilir,
ç
ş y hipertansiyondan
p
y
y
Dr. Orçun Subaşılar
“Akciğer, prostat, meme kanserleri, kalp-damar sistemi
hastalıkları, hiper tansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları
ve kolestrol yüksekliği check-up
sayesinde erken evrede yakalanıp
düzeltilebiliyor.”
oluşabilecek böbrek hastalıklarından
korumuş oluruz. Burada check-up’ta
yapılan, kişinin 24 saatini özetlemek,
yaşam döngüsünü çıkarmaktır. Kişinin
yaşam döngüsünde yaptığı yanlışlıkları
düzeltiyoruz. “Doğru beslenme programı ve yaşam standardı nasıl olmalı?”
Mevcut yaşam döngüsü içinde yaptığı
hatalardan dolayı oluşabilecek hastalıkları kişin
kişinin önüne seriyoruz ve bunları
düzeltme yoluna gidiyoruz.
atrik denilen yaşlılara özel check-up
programımız var. Çünkü Alzheimer
gibi hastalıkların önceden teşhisi çok
önemli. Kişinin Alzheimer’a yakalanma
olasılığı varsa eğer işte burada erken
teşhis çok önemli. Erken teşhis edip
hemen tedaviye başlanırsa şikayetlerin
oluşmasını öteleyebiliyoruz.
ÇOCUKLUK DÖNEMİNDEKİ CHECKUP’TA NELER YAPILIYOR? ÇOCUKLAR
NEDEN CHECK-UP YAPTIRSIN?
HANGİ T
TETKİKLER YAPILIYOR?
“Check-up yaşa göre
yapılır. O yüzden
de
çocukluk, gençlik,
erişkin ve yaşlılık
dönemlerinde
farklıdır.”
Standart check-up’ta tam kan sayımı ,
Elektro kardiyografi (EKG) , Akciğer
grafi
grafisi, lipid düzeyleri, karaciğer
ve böbrek testleri yapılır. Tahlil
so
sonuçları değerlendirilir ve
yo
yorumlanır. Ama aslında checkup yaşa göre yapılır. O yüzden
de çocukluk, gençlik, erişkin ve
yaşlılı
yaşlılık dönemlerinde farklıdır.
DÖRDE A
AYRILIYOR DİYEBİLİR MİYİZ?
Denilebi 40 yaş üstü ve altı, çocuk
Denilebilir.
ve genç oolarak ayrılır. Özellikle geri36 ■ KIŞ 2011
Bu okul çağı öncesi yapılıyor. Çünkü
okul çağında çocuklarda görme ve
işitme problemleriyle çok sık karşılaşıyoruz. Ve bu durumdan dolayı
çocuklar okulda sosyal problemlerle
karşılaşabiliyorlar. Bu paketimizde göz
muayenesi, işitme testi, idrar ve kan
tahlilleri mevcut.
YETİŞKİNLER İÇİN NELER YAPILIYOR?
40 yaşını geçmiş herkesin standart yaptırması gereken testlere ek olarak, göz
muayenesi, kardiyolojik incelemeleri
ve kanser taraması için ek tetkiklerini
CHHECCK--UPP
ailesel riski olsun olmasın yaptırması
önerilmektedir. Ailesel riski olanlar
ise bu testleri yaptırmak için 40 yaşını
beklememelidir. Risk grubunda olanlar
30’lu yaşlarından itibaren taşıdıkları
risklerle ilgili ek testlerini yaptırmalıdır.
Ailesinde kanser öyküsü olan kadınlar
yılda bir; PAP smear alınması, meme
ultrasonografisi, mamografi ve akciğer
filmi çektirmelidir. Ailesinde kanser
öyküsü bulunan erkeklerin de yılda bir
kez; prostat spesifik antijen, solunum
fonksiyon testi ve akciğer filmi çektirmelidir.
YAŞLILAR İÇİN YAPILAN CHECKUP’TA NELER VAR?
Yaşlılar için olan check-up’ta alzheimer açısından nörolojik muayene
(Beyin MR) , istemsiz idrar kaçırma
Kişide yüksek tansiyon
varsa, check-up periyodu
altı aya inebilir.
sebebiyle kadın doğum muayenesi,
kalp damar sistemi kontrolu ( EKO,
EKG, EFOR) , diyabet ve kanser riski
açısından dahiliye muayenesi , katarakt
açısından göz muayenesi ve meme
hastalıkları açısından da genel cerrahisi
( Mamografi, meme USG) muayenelerimiz var.
CHECK-UP SÜRECİ NASIL?
Sabah aç karnına gelen hasta ilk olarak
kan tahlilleri ve radyolojik işlemleri
yapılıyor sonrasında Check-Up için
gelen kişiye, yaklaşık 10 - 12 saattir aç
olduğu için, merkezimizde bir kahvaltı
ikram ediliyor.Daha sonra Check-Up
muayenesine geçilir.Kişinin şikayetleri
ve diğer bilgiler detaylı bir şekilde
kaydediliyor.Ve daha sonra tepeden
tırnağa tam bir fizik muayeneden geçirilir.24 saatlık yaşam döngüsü çıkartılır.
Burada yapılan daha çok kişinin kendi
doktoru olmasını sağlamak. Tahlillerin
tek tek, neden istendiği anlatılıyor.
Tahlil sonuçları yorumlanıyor. Kişiye
ileride yakalanabileceği hastalıklar hakkında bilgi veriliyor.
SPESİFİK OLARAK KİMLER KESİNLİKLE
CHECK-UP YAPTIRMALI?
Herkes check-up yaptırmalı. Kişi, sağlığına özen gösteriyorsa check-up yaptırmalı. Çünkü tüm hastalıkların erken
tanısı check-up ile konulabiliyor.
CHECK-UP SAYESİNDE HANGİ
HASTALIKLARIN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR?
Akciğer, prostat, meme kanserleri,
kalp-damar sistemi hastalıkları, hipertansiyon, şeker, karaciğer rahatsızlıkları
ve kolestrol yüksekliği yakalanıp düzeltilebiliyor.
CHECK-UP’IN PERİYOTLARI NASIL?
Her sağlıklı bireyin yılda bir kez checkup yaptırması son derece önemlidir.
Kendinize önem verin, check-up
yaptırın, sağlık durumunuzun farkında
olun.
KIŞ 2011 ■ 37
GÖĞÜS
CERRAHİSİ
Prof. Dr. Mustafa Yüksel
Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir
‘KUNDURACI
GÖĞSÜ’
DÜZELEBİLİYOR
P
EKTUS DEFORMİTELERİNİN KAÇ
ŞEKLİ VARDIR? NEDEN OLUŞUR?
Henüz tam nedeni bilinmemekle
birlikte, iki şekli var. Kunduracı
göğsü ve güvercin göğsü (pektus karinatum). Kunduracı göğsü, göğüs duvarının içeri doğru çökük şekil bozukluklarına verilen ad. Bu rahatsızlık için
önceden daha zorlu ameliyat süreçleri
gerekirken, artık daha konforlu ameliyatlar yapılabiliyor.
RAHATSIZLIĞIN YAŞANMA
ORANLARI NEDİR?
Kunduracı göğsünün görülme sıklığı
300 doğumda birdir. Güvercin göğsünün görülme sıklığı ise 1000 doğumda
1’dir. Kunduracı göğsü 3/1 oranında
erkekte daha fazlayken; güvercin göğsü
6/1 oranında yine erkekte daha sık
görülüyor.
BU HASTALIĞIN ÖZELLİKLERİ NEDİR?
GENETİK OLARAK GEÇİŞİ VAR MIDIR?
Genetik geçiş özelliği taşır. Genellikle
bu hastaların ailesinde, akrabalarında
da bu rahatsızlık mevcuttur. Bazı hastalarda çöküklük ileri noktada olunca
38 ■ KIŞ 2011
GÖĞÜS DUVARINDA OLUŞAN ŞEKİL BOZUKLUKLARI, DOĞUŞTAN
KAYNAKLANIR. ÇAMLICA MEDICANA HASTANESİ’NDEN, MARMARA
ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ GÖĞÜS CERRAHİSİ ANABİLİM DALI
BAŞKANI PROF. DR MUSTAFA YÜKSEL VE DR. CÜNEYT AYDEMİR,
HALK ARASINDA YAYGIN OLARAK ‘KUNDURACI GÖĞSÜ’ VE
‘GÜVERCİN GÖĞSÜ’ İSİMLERİYLE BİLİNEN RAHATSIZLIKLAR İÇİN
YAPILAN AMELİYATLARIN, YÜZ GÜLDÜRÜCÜ OLDUĞUNU SÖYLÜYOR.
bazen kalp bile yer değiştirebiliyor.
Ancak bu rahatsızlığı yaşayanlara
engelli sıfatı verilmiyor, çünkü yapılan
araştırmalarda her hangi bir genetik
aksaklık saptanmamıştır. Bu bir hastalık değil de kepçe kulak gibi bir şekil
bozukluğu olarak kabul ediliyor. Bu
rahatsızlığa sahip olan kişilerin performansları düşük olabilir.
NEDEN KUNDURACI GÖĞSÜ ADI
VERİLİYOR?
Kunduracılar, çalışırken ayakkabıyı
halk arasında bilinen ismiyle iman
tahtalarına dayayarak çalışıyorlar. Yine
halk arasında, bu kişiler çalışırken
dayadıkları ayakkabılar nedeniyle
göğüs bölgelerinde çökme yaşadıkları
varsayılmış. O nedenle de bu isim
verilmiş. Güvercin göğsü ise, güvercinlerin göğsü öne doğru çıkık olduğu
için, çıkıklık yaşayan hastalara güvercin
göğsü rahatsızlığı yaşıyor denilmiş.
PEKTUS DEFORMİTELERİ İÇİN
UYGULANAN BU YENİ AMELİYAT
YÖNTEM NASIL ORTAYA ÇIKTI?
Bu yeni ameliyat türü 1987 yılında
Dr. Donald Nuss adında bir çocuk
cerrahı tarafından ortaya atıldı. Prensip
olarak çocuk göğüs kafesi yumuşaktır
ve rahatlıkla esneyebilir. Buradan yola
çıkarak, göğüs kafesindeki şekil bozukluklarını düzeltebilecek yeni bir sistem
geliştirildi. Dr. Nuss 1997’de hasta
üzerinde yaptığı çalışmaları yayımladı.
Yöntem ilk olarak kunduracı göğsü
ameliyatları için kullanılırken, 2000’li
yılların başında Arjantinli göğüs cerrahı
Horacio Abramson tarafından güvercin
göğsü ameliyatları için de uygulanmaya
başlandı.
GÖ
ÖĞÜSS
CERRRAHHİSSİ
BU AMELİYATLAR TÜRKİYE’DE NE
ZAMAN UYGULANMAYA BAŞLANDI?
Gelişmeleri her zaman takip ediyordum. Yeni yöntemden etkilenerek
çalışmalara başlamıştım. 2005 yılında
ciddi bir hazırlık sürecinin ardından
Türkiye’deki ilk ameliyatımı gerçekleştirdim. O günden bugüne gelinceye
dek de ameliyatı başarıyla geçen 220
hastam oldu.
NE KADAR SÜRÜYOR?
Eski yöntemle yapılan ameliyatlar altı
saat kadar sürerken, artık yarım saat
içinde ameliyat bitiyor.
Prof. Dr. Mustafa Yüksel
Op. Dr. Salih Cüneyt Aydemir
Bu ameliyat için 10-16 yaş aralığındaki
hasta grubu daha uygun. Bunun nedeni göğüs kafesinin bu yaşlarda kolay
forma girdiği için bu yaşlar tercih ediliyor. Ancak ameliyatı başarılı geçen 36
yaşında bir hastam da oldu.
Genellikle bu çocuklar estetik açıdan
rahatsızlık duyuyor ve ameliyat olmak
istiyor. Ailelerin bu konuda çok baskısı
olmuyor. Çünkü bu ölümcül bir rahatsızlık değil, hasta bu rahatsızlığıyla da
yaşayabilir. Ancak dediğim gibi koşma
türü aktivitelerde performansı düşük
olabilir. İleri yaşlarda kalple ilgili büyük
problemler de yaratmaz.
KAÇ YAŞINDAKİ HASTALAR İÇİN
DAHA UYGUNDUR?
BU AMELİYATLARIN RİSKLERİ
BU DEFORMİTELER DOĞUMDA
VAR MI?
FARK EDİLEBİLİR Mİ?
Evet, riskleri var ve biz bu riskleri
en başında hastaya söylüyoruz. Kalp
delinebilir, kalbin zarı derinebiliyor,
koyduğumuz barlar kayarsa çeşitli
problemler oluşturabiliyor. Yani
ölümcül riskler her zaman var. Burada
önemli olan bu ameliyatların deneyimli
ellerde ve deneyimli merkezlerde uygulanıyor olmasıdır. Tecrübe kesinlikle
çok önemlidir. Ancak eski yöntemle
kıyaslandığında kesinlikle çok daha
konforlu olduğunu söyleyebiliriz.
Genelde fark edilmemektedir. Çünkü
çocuk göğsü oldukça yumuşaktır.
HASTA AMELİYATA NASIL
KARAR VERİYOR?
takip edilerek, kalbin arkasından içeriye
yerleştiriyoruz. Çelik bar yerine, alerji
yapmayan titanyumdan yapılan barlar
da mevcut fakat Türkiye’de henüz
kullanılmıyor. Kunduracı göğsü için
yaptığımız ameliyatlarda bu çelik bar
içeriye, şişkin olan tarafı hastaya doğru
olacak biçimde takılıyor. Bar yerine
oturduğu zaman olduğu yerde ters
çevrilerek çökük olan göğüs duvarının
öne çıkması sağlanıyor. 20 dakikalık
ameliyat sonrası hasta 5 gün hastanede
kalarak taburcu ediliyor.
AMELİYAT SONRASI YAŞANAN
OPERASYONUN YÖNTEMİ NASILDIR?
SÜREÇ NASILDIR?
VÜCUTTA BELİRGİN BİR İZ
Ameliyatların sonrasında ilk 5 gün hastanede kalınıyor. Sonra da eve geçilebilir rahatlıkla ancak düzenli ağrı kesici
kullanımı gerekiyor. Taburcu olunduktan sonra da hastalarımızı düzenli olarak kontrol ediyoruz. 3 ay sonra hasta
barları hissetmemeye başlıyor. 6 aydan
sonra ise vücut kendinden bir şey olarak kabul ediyor. Nefes alış verişlerinde
her hangi bir ağrı olmuyor. 3 yıl geçince de yerleştirdiğimiz barları çıkartabiliyoruz. Çalışan insanlar 1 ay içerisinde
işine dönebilmekteler. İlk 3-4 ay spor
önermemekteyiz. Sonrasında spora
devam edebilir hastalar ancak boks gibi
göğüs kafesine darbe gelebilecek dövüş
sporlarından kaçınılması gerekiyor
elbette.
KALIYOR MU?
Sadece kenarlarda barın girdiği yerlerde
ufak bir iz kalıyor. Zaten estetik dikiş
uygulamaktayız. Kullandığımız minimal invaziv bir yöntem, yani herkesin
anlayacağı şekliyle kapalı ameliyat.
Hastanın göğüs kafesinin sağ ve sol
tarafından iki delik açıyoruz. Daha
önce ölçüsü alınıp uygun şekle getirilmiş çelik bir barı, kameralarla ekrandan
“Rahatsızlık küçük çocuklarda fark edildiğinde ameliyatlar
da daha rahat ve kolay yapılıyor. Bu nedenle eğer
çocuğunuzda bu tür bir durum fark
ederseniz geçiştirmemenizde fayda var.”
KIŞ 2011 ■ 39
KADIN DOĞUM
Doç. Dr. Süha Sönmez
TÜP BEBEKTE
BAŞARI ARTIYOR
TÜP
Ü BEBEK YÖNTEMİYLE
Ö
İ
HAMİLE KALMAK GÜN GEÇTİKÇE
KOLAYLAŞIYOR. DAHA ÖNCE
UYGULANAN YÖNTEMLERİN
ÜZERİNE HER GEÇEN GÜN YENİ
TEKNOLOJİLER EKLENİYOR.
MEDICANA BAHÇELİEVLER
HASTANESİ’NDEN DOÇ. DR.
SÜHA SÖNMEZ’E GÖRE SON
YILLARIN EN ÖNEMLİ GELİŞMESİ
TEK EMBRİYO TRANSFERİ.
40 ■ KIŞ 2011
T
KAADIIN DO
OĞUM
M
ÜP BEBEKTE SON YILLARDAKİ
TRANSFER EDİLECEK EMBRİYO
GELİŞMELER NELERDİR?
SEÇİMİNDE YENİ YÖNTEMLER
Tüp bebek uygulamalarında başarıyı artırma çalışmalarımız sürüyor.
Bu yöntemlerin daha ucuz ve daha
güvenli olması bizim için önemli.
Tüp bebek alanındaki ‘hasta dostu’
tedavilerimizde daha az ilaç kullanmayı
tercih ediyoruz. Böylelikle daha az
yumurta sahibi olunsa bile, daha fazla
klinik gebelik elde etmeyi hedefliyoruz.
Bu, maliyeti de düşüren bir çalışma
olmasının yanı sıra, aynı zamanda
daha az hormon verildiği için hastanın
yaşayabileceği yan etkileri de azaltabiliyor. Bulunduğumuz yıl içinde yurt
dışında piyasaya sürülen, ancak ülkemizde halen ruhsatlandırma çalışmaları
devam eden, uzun etkili enjeksiyonlar
kullanılmaya başlandı. Bu sayede
enjeksiyonlar her gün değil de, haftalık
yapılabiliyor. Yumurtalık uyarılması
için ağızdan kullanılan ilaçlarla ilgili
çalışmalar da devam ediyor.
TEK EMBRİYO TRANSFERİ NEDİR?
Çoğul gebeliklerin bir başarı değil de,
bir komplikasyon olarak kabul edildiği
günümüz şartlarında; tek embriyo
transferi, gerçekten önemli bir yere
sahip. Bu yöntem sayesinde yumurtalıkların daha az ilaçla uyarılması
sağlanıyor. Dünya üzerinde İskandinav
ülkeleri ve Belçika’da uygulanan bu
sistem, ülkemizde de uygulanmaya
başlandı. Bu konuda önemli bir adım
atmış olduğumuzu düşünüyorum.
Çünkü tek embriyo transferi son yılların en önemli gelişmesidir. Tüp bebek
uygulamalarının ucuzlaması
nedeniyle ameliyat gerektiren tüp cerrahisi ve
başarısı yüzde 15 civarında olan ve hafif erkek
kısırlığı ve nedeni açıklanamamış kısırlıkta
uygulanan aşılama
tedavileri artık
daha az uygulanır
hale geldi.
NELERDİR?
Transfer edilecek embriyonun en kaliteli olanını seçmek için dış görünümü
esas alınır. Ancak artık bu yöntem de
yetersiz kalabiliyor. Bu nedenle son yıllarda hangi embriyoların rahme tutunma şansının daha fazla olduğunu tespit
edebilmek için, embriyoların metabolik
aktiviteleri inceleniyor. Dölyatağındaki
değişmeler de incelenerek embriyonun
gebeliğe ulaşmak için rahim içinin
uygun olup olmadığı araştırılıyor.
Gelecekte, kısırlık çalışmaları için kök
hücreler son derece önemli bir kaynak
olarak karşımıza çıkıyor. Fonksiyonel
hücre ve dokulara dönüşüm potansiyelleriyle kök hücreler bizim için son
derece umut vaat edici.
Doç. Dr. Süha Sönmez
büyük yardımcımız olabilecek. Kök
hücreler aynı zamanda doğurganlığın
korunması amacıyla, işlevsel döl hüc-
“Kök hücreler, doğurganlığın korunması amacıyla işlevsel
döl hücresi üretimi ve kısırlığın
tedavisinde önemli olacak.”
NEDEN KÖK HÜCRE?
‘Kök hücre’nin kendini yenileme özelliği vardır. Sürekli bölünme özelliği
sayesinde mevcut sayısını koruyarak
gelişim sürecinde kendisinden sonra
gelen; öncü hücreleri oluşturan; uygun
ortam ve şartlar sağlandığında da
istenilen vücut
hücre tipine
göre farklılaşabildiği
için kısırlık
tedavisinde
resi üretimi ve kısırlığın tedavisinde
de önemli olacak. Embriyonik kök
hücreler, kemik iliği veya kordon kanı
kaynaklı hücreler de üreme tıbbı uygulamalarında kullanılabilecek.
TÜP BEBEKTE BAŞARIYI ARTIRAN
YÖNTEMLERDEN BAHSEDER MİSİNİZ?
Tüp bebekte başarı gün geçtikçe artıyor. Preimplantasyon genetik tanı
(PGT), Mikro-TESE yöntemi, embriyo dondurma, tek seçilmiş blastokist
transferi gibi yeni uygulamalarla, gebe
kalmak ve gebeliğin sağlıklı devam
etmesi yolunda önemli aşamalar kaydedildi.
PREİMPLANTASYON GENETİK TANI
(PGT) NEDİR?
Bu yöntem ile her embriyodan bir
hücre alınır, genetik olarak incelenir ve
sağlıklı olan embriyolar anne adayına
transfer edilir. Tekrarlayan düşükleri
KIŞ 2011 ■ 41
KAADIN
N DO
OĞUM
olan veya tekrarlayan tüp bebek başarısızlığı olan infertil çiftlerin tüp bebek
yöntemi kullanılarak sağlıklı bebeğe
kavuşmalarını sağlayan tanı yöntemidir. Kromozom bozukluğu önemli
düşük nedenlerinden biridir ve bu
hastalar, canlı çocuğa sahip olamadıklarından, tüp bebek üniteleri arasında
mekik dokurlar. Bu nedene bağlı
oluşan düşükler, başarısızlığın önemli
da taşıyıcı olan ebeveynlerin sağlıklı
bebekleri olabilmektedir. Bu durumda PGT sadece çiftlerin çocuk sahibi
olmasını sağlamakla kalmayıp aynı
zamanda sağlıklı bireylerin dünyaya
gelmesine de olanak tanır.
MİKRO-TESE NEDİR? KİMLERE
UYGULANABİLİR?
Menide hiç sperm olmayan olgulara
uygulanır. Cerrahi sperm elde etme
yöntemi de denen bu uygulamada testis dokusuna mikroskop altında ulaşılır
EMBRİYO DONDURMA NEDİR?
Bu yöntem sayesinde son zamanlarda
uygulanan yeni teknikler ile hem başarı
şansı artmış hem de maaliyetler ciddi
olarak azalmıştır. Fazla embriyoların
dondurulması hastaya hem ekonomik hem de psikolojik destek sağlar.
Özellikle ‘vitrifikasyon’ denilen hızlı
dondurma tekniği kullanılırsa; yeniden
transfer edilmek üzere çözülen embriyolarda canlılık ve kalite oranlarında
hiç bir azalma yaşanmaz. Bu yöntem
ülkemizde bu yıl mart ayında çıkarılan
“Embriyo dondurma yöntemi sayesinde, son zamanlarda
uygulanan yeni teknikler ile hem başarı
şansı arttı hem de maaliyetler ciddi
olarak azaldı.”
Kadınların anne olma
şansı artık daha yüksek.
nedenlerinden biri. Bu durumda ve
tekrarlayan tüp bebek başarısızlıklarında ve özellikle ileri yaş tüp bebek
hastalarındaki yumurtalarda görülen
kromozom anomalileri sebebiyle PGT
önerilmektedir.
BU YÖNTEME BAŞKA HANGİ
DURUMLARDA BAŞVURULUYOR?
Yine PGT, genetik geçişli olduğu
bilinen hastalıkların gebelik öncesi
tanısının konulması için de başarı ile
uygulanabilmektedir. Böylece hasta ya
42 ■ KIŞ 2011
ve spermlerin yoğunlaştığı düşünülen yerlerden örnekler alınır. Bunlar
hemen ameliyathanenin yanındaki
embriyoloji laboratuvarında incelenir ve içinde sperm olup olmadığına
bakılır. Bulunan spermler ya hemen
yumurtalara enjekte edilir ya da dondurularak daha sonra eşten alınacak
olan yumurtalar için saklanır. Bu yöntemle eğer menide sperm bulunmamasının sebebi taşıyıcı kanallardaki tıkanıklık ise olguların tamamında sperm
bulunur, ancak sebep tıkanıklığa bağlı
olmayıp üretim bozukluğuna bağlı
ise o zaman olgularının sadece yüzde
50’sinde sperm bulunabilmektedir.
BU YÖNTEMLE BAŞARISIZ OLUNURSA
TEKRAR UYGULAMA YAPILABİLİR Mİ?
Bu işlem değişik zamanlarda tekrarlanabilir ve daha önce sperm bulunmuş
olgularda tekrar sperm bulunabilir.
Hatta ilk seferinde sperm bulunmayan
olgularda daha sonraki denemelerde
sperm bulunduğu da olabilmektedir.
Bu yöntemden önce menide sperm
bulunmayan olgularda çareler tükenmiş oluyordu, oysa günümüzde bu
hastalarda mikro-TESE yöntemi ile
ciddi başarılar elde edilebiliyor.
yönetmelik sayesinde transfer edilecek
embriyo sayısının 35 yaş altında ilk
iki denemede sadece bir embriyo ile
kısıtlanmasından sonra daha da önem
kazandı. Zira tek embriyo transferi
sonrası elde kalan embriyoların daha
güvenli ve daha kısa sürede dondurularak saklanması sonraki denemelerde
başarıyı önemli ölçüde etkilemektedir.
Ayrıca dondurulmuş çözülmüş embriyo transfer edileceği zaman hastaya
ilk denemede olduğu gibi
enjeksiyonlar yapılmasına gerek
olmamaktadır.
KAADIIN DO
OĞUM
M
DONDURULAN EMBRİYOLAR NE
KADAR SÜRE SAKLANILABİLİYOR?
Ülkemizde mevcut yönetmelikle
çiftlerden onam alınarak dondurulan
embriyolar, her yıl sözleşme yenilemek
kaydıyla, beş yıl süreyle saklanabilmekte. İstenmeyen embriyolar ise hastanın
yazılı izni alınarak sağlık müdürlüklerine bildirim yapılarak imha edilmektedir.
EMBRİYO GELİŞSE DE GEBELİK
OLUŞMADIĞI DURUMLAR VAR MI?
Evet olabiliyor. Doğal gebelikte
embriyo rahim içine ulaştıktan sonra
bölünmeye ve büyümeye devam eder
ve belirli bir büyüklüğe ulaştığında
kendisini çevreleyen zarı yırtarak
endometrium denen rahim duvarına
gömülür. Zaten ‘tüp bebek’ uygulanan
çiftlerin önemli bir kısmında embriyo
gelişmesine rağmen gebelik oluşmaz.
Yani döllenme olduğu halde gebelik
oluşmaması muhtemelen embriyonun
rahim duvarına yerleşememesidir.
Bunun sebeplerinden biri de embriyonun kendisini çevreleyen zarı yırtarak
dışarıya çıkamamasıdır.
BU DURUMDA NE YAPMAK GEREKİR?
Bu sorunu aşmak için transfer öncesinde kimyasal, mekanik veya lazer yöntemleri ile bu zarda ya küçük bir delik
açılarak ya da zar inceltilerek embriyonun dışarı çıkmasına yardımcı olunur.
Bilimsel çalışmalar bu yöntemle gebelik
oranlarında anlamlı bir artış olduğunu
gösteriyor.
TEK SEÇİLMİŞ ‘BLASTOKİST’
TRANSFERİ NEDİR?
Ülkemizde 35 yaş altı hastalarda ilk
iki denemede tek embriyo transferinin
zorunlu olmasından sonra son derece
önem kazanan bu uygulama ile tek
embriyo transferine bağlı azalmış başarı
oranları yeniden artırılabilmiştir. Bu
yöntemle beşinci ya da altıncı güne
kadar laboratuvar ortamında kalabilen gelişme potansiyeli daha iyi olan
“Ülkemizde mevcut yönetmelikle çiftlerden onam alınarak
dondurulan embriyolar, her yıl
sözleşme yenilemek kaydıyla, beş yıl
süreyle saklanabilmekte.”
kaliteli embriyolar seçilerek hem başarı
artırılmakta hem de çoğul gebeliklerin
önüne geçilmektedir. Blastokist dönemi embriyonun rahim duvarına yapışmadan hemen önceki hali olduğundan,
bu dönemde yapılan transfer de doğala
en yakın hal olmaktadır.
TÜPLERİN ALINMASI YA DA
BAĞLANMASI HANGİ
DURUMLARDA GEREKİR?
Tüplerin rahme yakın olan taraftan
değil de uçlardan tıkanması halinde
içlerinde biriken salgı bir süre sonra
embriyolar için toksik hale gelmektedir
ve tüp bebek başarısını yaklaşık yüzde
50 oranında azaltmaktadır. Bu durum
HSG denilen rahim filminde tespit
edilebilir.
Eğer ultrason muayenesinde de tüplerin içindeki bu sıvı birikimi görülürse
o zaman bu tüplerin alınması ya da
bağlanması gerekir. Bunun için laparoskopi denilen ve göbekten karın
içine sokulan bir kamera yardımıyla ya
tüpler alınır ya da çeşitli nedenlerle bu
imkânsız ise tüpler bağlanarak rahim
ile ilişkisi kesilir. Bu işlemin yapılması
ile tüp bebekte başarının arttığı çeşitli
çalışmalarda kanıtlanmıştır.
KIŞ 2011 ■ 43
RUH SAĞLIĞI
Klinik Psikolog Pınar Önen
ARTIK GÜNLER SİZİN İÇİN
HEP AYNI MI GEÇİYOR?
YAŞAMAKTAN DAHA AZ MI
KEYİF ALMAYA BAŞLADINIZ?
BAŞINIZA KÖTÜ BİR ŞEYLER
GELECEĞİ HİSSİ, İÇİNİZİ Mİ
KEMİRİYOR? MEDICANA
INTERNATIONAL İSTANBUL
HASTANESİ’NDEN KLİNİK
PSİKOLOG PINAR ÖNEN,
DEPRESYONU VE PANİK
ATAĞI ANLATIYOR.
DEPRESYONU
VE PANİK ATAĞI
TANIYIN!
44 ■ KIŞ 2011
D
EPRESYON NEDİR?
TÜRLERİ NELER?
Majör depresyon en
az bir ay devam eden
yoğun üzüntü, keyif
alamama, karamsarlık,
halsizlik, iştahsızlık, uyku
bozukluğu gibi belirtilerle
giden bir hastalıktır. Genetik yapı,
kişilik özellikleri gibi faktörler depresyon için risk oluştururken, tetikleyici
bir olay hastalığın ortaya çıkmasına
yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve aile
hayatını etkiler, kişi öz bakımını bile
yapamaz hale gelebilir. Örneğin duş
almak istemez ve bir hafta boyunca duş
almaz. Majör depresyon daha görünür
bir tablo oluşturduğu için daha kolay
fark edilir. Bir de ‘distimi’ denilen
başka türü vardır.
DİSTİMİ NEDİR?
Şiddeti daha az, ama kronik kalan bir
depresif bozukluk. Aralarda majör depresif ataklarla seyredebilir. Şiddeti daha
az olduğu için, durum yapısal olarak
görülür, “Çok neşeli değil, durgun ve
karamsar bir tip” diye düşünülür. Oysa
bu da, bir duygu durumu bozuklu-
RUUH SAAĞLIĞ
ĞI
ğudur. Psikopatolojide şiddet, sıklık
ve süreden oluşan üç temel kriterimiz
var. Belirtilerin şiddetine, sıklığına
ve süresine bakılır. Herkesin kendini
kötü veya isteksiz hissettiği günler olur
elbette, yaşam stresi, gündelik duygusal
gel-gitler olabiliyor. Ancak bu süre 3-4
haftaya uzadığında ve şiddeti yoğun
olduğunda, ve çok sık olmaya başladığında bir bozukluğun varlığından
bahsedebiliriz.
ya da korku
nöbetleri olarak
tanımlanabilir.”
kalitesinin düşük olması demek. Bu bir
hastalık ve niye böyle yaşayalım ki?
TEDAVİDE NELER YAPILIYOR?
DİSTİMİNİN FARKINA
VARILMAMA İHTİMALİ VAR. HASTA
İÇİNDE BULUNDUĞU DURUMU
NASIL ANLAYACAK?
Çok ağır semptomları olmadığı için,
hasta günlük hayatını yaşayabilir
ve işlevlerini yerine getirebilir. Ama
aslında distimi kronik olduğu için
daha ciddi bir durum, yaşam kalitesini düşürür. Sürekli baş ağrısı ile
yaşadığınızı düşünün. Belki hayatınızı
devam ettirebilirsiniz, ama o baş ağrısı
ile yaşamak can sıkıcıdır. Kendimize
şu soruları dönem dönem sormalıyız
aslında; “Hayattan keyif alıyor muyum,
ne sıklıkla gülümsüyorum? Hayallerim,
umutlarım, geleceğe dair planlarım var
mı? Hayatı yaşamaya değer buluyor
muyum, yoksa acılarla sıkıntılarla dolu
gibi mi geliyor”.
DEPRESYON NELERE SEBEP OLABİLİR?
Klinik Psikolog Pınar Önen
“Panik atak, aniden
başlayan, insanı dehşet içinde
bırakan yoğun sıkıntı
Öncelikle çeşitli fiziksel hastalıklara
sebep olabilir. Çünkü ruh ve beden
sağlığı birbirini etkiler. Özellikle dışa
vurma konusunda sıkıntıları olanlarda
psikosomatik rahatsızlıklar (psikolojik
kökenli fiziksel hastalıklar) görülebilir.
Cilt bozukluğu, bağırsak problemleri,
migren, mide hastalıkları ortaya çıkabilir. Depresyon gündelik yaşantımızı
etkiler. İş yaşamında performans kaybı
oluşabilir, ilişkilerde problemlere sebep
olabilir. Depresif insanlar kendilerini
izole edebilirler, aile ve arkadaş ilişkileri
bozulabilir. Çok ağır majör depresyonda, alkol, madde kullanımı veya intihar
girişimleri olabilir. Depresyon cinsel
işlev bozukluklarına da yol açabilir.
Tabii en önemlisi depresyon kişinin
kendini mutsuz hissetmesi, yaşam
İlaç tedavisi ve psikoterapi yapılıyor.
Psikoterapi, uzun vadede kişinin aynı
sorunu yaşama ihtimalini azaltan bir
yöntem. Kişinin kendi duygu ve davranışlarına ilişkin farkındalık geliştirerek, kendisini depresyona sürükleyen
yaşam olaylarını (şiddet görüyor olmak
örneğin), sağlıksız düşünce ve davranış
kalıplarını tanıyarak değiştirmesidir
amaç. Örneğin mükemmeliyetçi bir
yapınız varsa, daha zor tatmin olabilirsiniz ve daha kolay hayal kırıklığı
yaşayabilirsiniz. Veya yaşamınızdaki
problemlerle baş etme yöntemleriniz
sağlıksız ve sonuç getirmeyen yöntemler olabilir. Majör depresyon tedavi
edilirken, majör depresyona zemin
hazırlayan yapısal özellikleri de ele
almaya çalışıyoruz. Danışanın bu tip
yatkınlıkları azaltıldığında, majör depresyon yaşama ihtimali de azaltılmış
oluyor.
MAJÖR DEPRESYONUN TEDAVİSİ
MÜMKÜN MÜ?
Tabii ki. Ama distimi, tedavisi daha
KIŞ 2011 ■ 45
RUUH SAAĞLIĞ
ĞI
Hayattan keyif alamama,
distimi belirtisi.
uzun zaman alan bir hastalık, kronik
bir tablo olduğu için.
atak geçirmiş kişide, tekrar
panik atak geçireceği endişesi ve
ortaya çıkan fiziksel belirtiler,
yeni atakları tetikleyebiliyor.
Örneğin, kişi bedeninde yaşadığı herhangi bir fiziksel değişikliği yanlış yorumlayıp anksiyete
yaşamaya başlar. Örneğin tansiyon düşüklüğünü veya baş dönmesini farklı yorumlar. “Kalp
krizi geçireceğim, öleceğim”
diye düşünür. Bu psikolojik
yorumun yarattığı kaygı, fiziksel
belirtilerin artmasına yol açar ve
kişi panik atak geçirir. Yani bir
nevi kısırdöngü. Atak fiziksel
semptomlara yol açar, endişe
yaratan bu semptomlar atağın
şiddetini arttırır. Bir süre sonra,
kişi panik atak yaşayacağım
endişesiyle kaçınma davranışları göstermeye başlar. Ataklar
sürekli tekrarlanmaya başladığında, artık “panik bozukluk”
dediğimiz bir hastalıktan bahsetmeye başlamışızdır.
BAŞLANGICI NASIL?
İlk atağın neden ortaya çıktığına dair
kesin bir şey söylemek güç. Bir fiziksel
durum, bir gerginlik hissi ile başlayabiliyor. Ancak bir süre sonra, panik
46 ■ KIŞ 2011
Ataklar kısa sürdüğü için, genellikle
çok ciddi işlev bozukluklarına sebep
olmaz. Yani kişi işine gücüne devam
edebilir. Ancak kişinin yaşam kalitesi
azalır, kişi sürekli atak geçireceğim
duygusuyla tedirgin, tetikte yaşamaya başlayabilir, sürekli bir şeylerden
kaçınmaya başlar. Kişinin yaşamdan
aldığı keyfi azaltır, çok yorucu olabilir.
Elbette, hastalığın ciddi işlev kayıplarına yol açtığı durumlar da var, panik
atak geçireceğim korkusuyla evden
çıkamayan hastalar da var.
TEDAVİSİ NASIL?
Yine ilaç ve psikoterapi gerekiyor.
Kaygı bozuklukları görece tedavisi
daha kolay rahatsızlıklar arasında. Ama
altta yatan kişilik yapısını da incelemek gerekiyor. Çünkü ataklara zemin
hazırlayan bu yapı. Bu yapı genellikle,
mükemmeliyetçi, kontrolcü bir yapıdır. Yaşamda bir şeyler üzerinde kontrolümüz olmadığı gerçeğini daha zor
kabullenen ve her şeyi kontrol etmeye
çalışan bir yapıdır.
NASIL KAÇINMALAR YAŞANIR?
Kalabalık ve kapalı yerlere girmek istememe gibi kaçınmalar görülebilir.
PANİK ATAK NEDİR?
Panik atak bir kaygı (anksiyete) bozukluğudur. Aniden başlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da
korku nöbetleri olarak tanımlanabilir.
Kişi, çok yoğun bir kaygı ve kaygıdan
kaynaklanan fiziksel semptomlar (kalp
çarpıntısı, baş dönmesi, terleme, halsizlik) yaşar ve bir sağlık problemi olduğunu, örneğin kalp krizi geçirdiğini
düşünerek acil servise başvurur. Oysa
bu psikolojik bir durumdur. Elbette
bunun netleşmesi için bir hekim muayenesi şart, fiziksel bir hastalık bulunamazsa, hekimler bunun psikolojik bir
durum olduğunu, kişinin panik atak
geçirdiğini saptarlar.
NELERE YOL AÇABİLİR?
NE ZAMAN UZMANA BAŞVURMAK
GEREKİR?
Tek bir kere atak yaşansa bile
uzmana başvurulmasında fayda var.
Çünkü ne kadar erken müdahale edilirse, o kadar iyi. Atak çok tekrarlandığında, atağın tekrarlanma olasılığı
da artar. Kişide oluşan “Atak geçireceğim” korkusunun, hastalığın oluşumundaki etkisinden bahsetmiştik. O
sebeple bu korkunun yerleşmemesi
için, bir danışmanlık alınması faydalı
olacaktır.
DEPRESYON VE PANİK ATAK
NEDEN YAYGIN?
Aslında daha görünür ve kolay saptanan hastalıklar bunlar. Kişilik bozuklukları veya sosyal problemler yapısal
olarak yorumlanabilir. Ama panik atak
çok kolay fark edilir. Karşınızda birinin
fiziksel semptomlar yaşadığını anlayabilirsiniz.
MODERN DÖNEMİN
HASTALIKLARI MI?
Modern çağın getirdiği pek çok faktör
olduğunu kesinlikle söyleyebiliriz. Ama
bu başka bir söyleşinin konusu olabilecek uzun bir konu.
“Genetik yapı, kişilik özellikleri gibi faktörler depresyon
için risk oluştururken, tetikleyici bir olay hastalığın ortaya
çıkmasına yol açabilir. Kişinin gündelik, iş ve
aile hayatını etkiler, kişi öz bakımını
bile yapamaz hale gelebilir.”
Prof. Dr. Güven Erdoğ
DAMAR CERRAHİSİ
GECE KRAMPLARININ
NEDENİ
VARİS OLABİLİR
TOPLARDAMARLARIN GENİŞLEMESİ VARİSLERE NEDEN OLUR. VARİSLER DE İSTENMEYEN GÖRÜNTÜLER VE
AĞRILAR YARATIR. MEDICANA INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN PROF. DR. GÜVEN ERDOĞ, VARİS
TEDAVİSİNDE UYGULANAN YÖNTEMLERİ SIRALIYOR.
KIŞ 2011 ■ 47
DAM
MAR CEERRRAHHİSSİ
ARİS NASIL ORTAYA ÇIKIYOR?
Her organın kullandığı, kanı
kalbe taşıyan toplardamarı var.
Bu damarların içindeki kapakçıklar ve çevrelerini saran kas
dokusunun hareketi ile bu kan,
kalbe doğru yöneltilir. Kapakçıkların
çeşitli nedenlerle bozulması, damar
çevresindeki kasların yetersiz kalması,
varislerin oluşmasına neden olan başlıca faktörlerdir.
VARİSİN İLK BELİRTİSİ NEDİR?
Varisin ilk ortaya çıkan belirtisi ayak
sırtında görülen ödemdir. Uzun süren
ayakta kalmalarda veya yolculuklarda
ortaya çıkar, ağrısızdır.
KİMLER RİSK ALTINDA? KADINLARDA
NEDEN DAHA SIK GÖRÜLÜYOR?
İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak
zorunda olanlar, fazla kilolular ve
ailesinde varis olanlar, bacaklarından
travma geçirenler ve hamileliğin son
üç ayındaki kadınlar risk altında.
Kadınlarda daha sık görülme sebebi ise
hormonlara bağlı.
VARİS ÇEŞİTLERİ NELER?
‘Telanjiektazik varisler yıldız şeklinde,
örümcek ağı gibi veya ipliksi olarak
görülürler. Adacıklar gibi görünebilir veya bütün bacağı da sarabilirler.
Genelde bir milimetreden küçük
çaptadırlar. ‘Retiküler varisler’in
çapları dört milimetrenin altındadır.
Ciltten hafif kabarık olarak görülürler.
‘Toplardamar varisleri’ ise cilt altında
kabarık olarak görülürler. Çapları dört
milimetreden fazladır ve içindeki kanın
rengi nedeniyle renkleri mavi-moryeşilimsidir.
VARİS TEDAVİSİNDE NASIL BİR
“Varisin ilk ortaya çıkan
belirtisi ayak sırtında
görülen ödemdir. Uzun
süren ayakta
kalmalarda veya
yolculuklarda
ortaya çıkar,
ağrısızdır.”
Uygulamanın ardından bacak elastik
sargı ile sarılır veya ince bir varis çorabı
giydirilerek hasta evine gönderilir.
Varislerin yaygınlığına göre 1-4 seans
tedavi yeterli olur.
YAN ETKİLERİ VAR MI?
Vakaların yüzde 50’sinde, koyu renkte
bir iz kalma riski vardır. Türkiye’de
genellikle hastalar tedavilerini yaptırınca hemen günlük hayatlarına dönmeyi
isterler. Ancak bu tedavi sonrası birkaç
saat hastanede kalmak gerekir. Daha
sonra hasta evine gider ve istirahatına
evinde de devam eder. Tam manasıyla
bu maddenin o bölgeyi iyice kapaması
beklenmelidir.
YOL İZLENİYOR?
Prof. Dr. Güven Erdoğ
DAHA SONRA ORTAYA ÇIKAN
BELİRTİLERİ NELER?
Ayaklardaki ağrı hissi, gece krampları,
sürekli veya zaman zaman beliren
şişlikler hastaların en sık dile getirdiği
şikâyetler. Varisler, sıklıkla kaşıntıya
neden olur. Daha sonra bacaklarda,
ciltten rahatça görülebilen mavi-mor
renkteki şişlikler ile kendini belli eder.
Örümcek ağı ve biraz daha büyük
olarak ortaya çıkan yumak şeklindeki
varisler de sıkça görülür. Hastalığın
ilerlemesi ile bacağın alt bölgesinde
renk koyulaşmaları olur. İleri aşamada
yaraların açılması da varis komplikasyonları arasında yer alır.
48 ■ KIŞ 2011
Koruyucu tedavi ilk adımdır. Daha
varis oluşmadan ortaya çıkmasına
neden olabilen etkenlerden korunmak
esastır. Uzun süre ayakta sabit kalmamak gerekir. Sabit kalmaktan kaçınılamadığı durumlarda ayak değiştirmek,
ayak parmakları üzerinde hafifçe yaylanmak, hafifçe çömelir gibi yapmak
veya birkaç adım atmak kişileri varis
oluşumundan korur. Başlangıç halindeki varislere tıbbi tedavi, istirahat ve
varis çorapları uygulanabilir. İlerlemiş
varislerin tedavisinde ise ‘skleroterapi’,
köpük tedavisi, mikro cerrahi yöntem,
lazer tedavisi ve cerrahi girişim uygulanabilir.
BAŞARI ORANI NEDİR VE KAÇ
AŞIRI GÜNEŞ VARİSİ
TETİKLER
■ Uzun süre ayakta durmak zorunda kalırsanız sıkça ayak değiştirin.
■ Fazla kilolar bacakların yükünü
artırarak varis oluşumunu kolaylaştırır.
■ Dar pantolonlar kan dolaşımını
zorlaştırarak varislere neden olabilir.
■ Kronik kabızlık da ıkınma sürecince toplardamar içi basıncını artırarak varise neden olabilir.
SKLEROTERAPİ NASIL BİR
■ Yüksek topuklu ayakkabılar baldır kaslarının sürekli gerginliği ile
toplardamar akımını bozarlar.
TEDAVİ YÖNTEMİ?
■ Aşırı güneşte kalmak varis oluşu-
Varislerin içerisine damarları dondurup kapatıcı bir ilaç verilir. Bu ilaç
damarların kapanmasına ve 3-6 aylık
bir zamanda yok olmasına neden olur.
munu tetiklediği için güneşlenirken
bacaklarınızı bir havlu ile örterek
koruyunuz.
DAAMARR CERRRAHİSİİ
Varis hormonlara
bağlı olarak,
kadınlarda daha
sık görülüyor.
GÜNDE TEDAVİSİ BİTİRİLİR?
Hasta ne kadar erken başvurmuş ise o
kadar yüksek başarı oranı elde edilir.
Kılcal damarlardaki varis miktarına
bağlı olarak, kişinin tüm bacak varislerinin bir günde tedavisi mümkün
değildir. Aşırı miktarda kullanılırsa
damarları kapatıcı kimyasal maddenin
yan etkileri ortaya çıkabilir, karaciğeri
yorabilir. Bu nedenle hekim kullanılacak madde dozunu ayarlar.
KÖPÜK TEDAVİSİ NASIL
UYGULANIYOR?
‘Skleroterapi’de kullanılan ilacın köpük
haline getirilerek daha geniş çaplı
damarlara uygulanmasıdır
MİKRO CERRAHİ YÖNTEMİ
NASIL UYGULANIYOR?
Genelde bölgesel uyuşturma ile yapılır. Cerrahi girişimden sonra, hasta
kısa süre dinlenip evine gidebilir.
Toplardamarlarda gruplaşmaların
olduğu yani paketlerin olduğu yerlerin
çevresi lokal anestezik enjeksiyonla
uyuşturulur. Daha sonra 1-2 milimetrelik kesilerden tığa benzer aletlerlerle,
özel yöntemler kullanılarak çıkartılır.
Çoğunlukla kesi hiç dikmeden hatta
sadece yapıştırarak tedavi bitirilir.
Genelde bu yöntemde iz kalmamaktadır.
DIŞTAN LAZERLE KAPATILMA
YÖNTEMİ NASIL UYGULANIYOR?
Dıştan uygulanıyor. Hasta yatırıldıktan
sonra, cilde ağrı hissini azaltıcı krem
sürülür. Böylece ağrı duyma oranı
azaltılır. Damarın çapına, derinliğine,
yapısına göre lazer ışığı ile atış yapılır.
Saniyede bir atıştan 4-5 atışa kadar
zaman aralığında, hastanın dayanabile-
ceği çok hafif bir acı ile yapılır. Hasta
bu acıyı küçük bir cimdik atılıyor veya
iğne ucu batırılıyor şeklinde ifade eder.
Toplardamarların renginin kırmızı
- morumsu olması, ışığın enerjisinin
damar içerisinde birikmesine neden
olur. Aşırı ısınan damar bir şekilde
kurur. Bu kuruyan damarlar, ortalama
3-6 aylık bir sürede vücut tarafından
emilerek yok edilir.
İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR?
Ortalama varisin yoğunluğuna göre 15
dakika ila 1 saat devam eder.
TEDAVİDEN SONRA NELERE
DİKKAT EDİLMELİ?
Kaplıca gibi sıcak bir ortama gitmemeye dikkat edilmeli. Bacak bacak
üstüne atmaktan kaçınılmalı. Soba
yakınında fazla bulunulmamalı.
Güneşlenilmemeli.
bir kateter gönderilir. Lazer atışları sırasında kateterin ucu 950 dereceye kadar
ısınır. Bu şekilde damarın içi kurutularak kapatılmış olur.
AÇIK CERRAHİDEN FARKI NEDİR?
Dokuları daha az travmatize etmesi
temel fark. Açık cerrahide damarın
içinden geçirilen bisiklet tellerine benzeyen bir tel yardımıyla damar çekilip
çıkartılır. Damar çekilirken etrafındaki
dokularda yırtılmalar, parçalanmalar
söz konusu olur. Lazerin kullanıldığı
cerrahi uygulamada böyle bir yırtılma
ya da parçalanma olmaz. Açık cerrahide hasta ortalama bir hafta süre yatağa
bağlı kalmaktadır. Lazer kullanılan
durumlarda hasta ertesi gün hatta o
gün ayağa kalkıp yürüyerek işine gidebilmektedir. Bir kaç saatlik hastane
istirahati yeterli olmaktadır.
PEKİ, İŞLEM NE KADAR SÜRÜYOR?
LAZER DAMAR İÇİNE NASIL
UYGULANIYOR?
Hasta yine lokal anestezi altında, ameliyathane şartlarında hazırlanır. Lazer
ve doppler cihazı birlikte kullanılır.
Toplardamarın içine doppler eşliğinde,
“İşi nedeniyle sürekli ayakta durmak zorunda olanlar, fazla
kilolular ve ailesinde varis olanlar, bacaklarından
travma geçirenler ve hamileliğin son
üç ayındaki kadınlar risk altında.”
İşlem ortalama bir saat sürüyor.
Tekrarlamak gerekmiyor. Herkese
uygulanabiliyor. Ancak bunun için
bazı şartlar var. Damar içinde lazer
uygulaması yapılacak hastalarda damarın çapının çok büyük olmaması ve
fazla kıvrımlı olmaması aranan iki
şart. Varisin birden fazla yerde olması
işleme mani değil. Yan etki olarak ciltte
morarmalar görülebilir. Ancak bu açık
cerrahi yöntemden daha fazla değildir.
Hemen hemen hiçbir yan etkisinin
olmadığını söyleyebiliriz.
KIŞ 2011 ■ 49
KARDİYOLOJİ
Uzm. Dr. Alper Canbay
Kalp yetmezliğini
önlemenin en etkin yolu risk
faktörlerini kontrol etmek.
50 ■ KIŞ 2011
KAARDDİYYOLO
OJİİ
KALBİNİZ
YETERSİZ KALMASIN
NEFES DARLIĞI, AYAK BİLEKLERİNDE ŞİŞME VE YORGUNLUK GİBİ RAHATSIZLIKLARINIZ
VARSA, KALP SAĞLIĞINIZA DİKKAT ETMENİZ GEREKEBİLİR. MEDICANA INTERNATIONAL
ANKARA HASTANESİ’NDEN UZM. DR. ALPER CANBAY, HASTALIĞI ÖNLEYEBİLMEK İÇİN
DİKKAT EDİLEBİLECEK BAZI NOKTALAR OLDUĞUNUN ALTINI ÇİZİYOR.
K
ALP YETMEZLİĞİ NEDİR?
Türk Kardiyoloji Derneği
bu hastalığa, yetersiz kalma
durumunu daha iyi ifade
ettiği için, ‘kalp yetersizliği’ denmesini öneriyor.
Kalbimiz vücudumuza
gerekli oksijen ve enerjiyi
taşıyan kanı, tüm dokulara ulaştıran pompadır. Kas dokusundan oluşan bu pompada birçok
sebepten dolayı gelişebilecek güç kaybı,
kalp yetersizliğine neden olur.
NEDENLERİ NEDİR?
Nedenleri arasında en sık kalp damar
hastalıkları, hipertansiyon, kalp kapak
hastalıkları yer alır. Daha nadir olarak,
kalp kasının başka bir mekanik sebebe
maruz kalmadan zayıflamasıyla da
gelişebilir. ‘İdiopatik kardiyomiyopati’
diye adlandırdığımız bu durum, kalp
nakli gerçekleştirilen birçok hastanın
altta yatan hastalığıdır. Kalp yetersizliği, düşük yaşam kalitesi, sık hastaneye
yatış ve yüksek ölüm oranı nedeniyle
önemli bir toplum sağlık sorunu-
dur. Genel olarak, erişkin nüfusta kalp
yetersizliği görülme sıklığı yüzde 1–2
iken, 70–80 yaş grubunda bu oran
yüzde 10–20’ye kadar çıkmaktadır.
NE TÜR ŞİKAYETLER GÖRÜLÜR?
Nefes darlığı, ayak bileklerinde şişme
ve yorgunluk, kalp yetersiliğinin karakteristik yakınmaları ve bulguları. Fakat
özellikle yaşlı hastalarda, obezlerde ve
kadınlarda bu bulguların yorumlanması güçtür. Nefes darlığı, hastalar
tarafından ilk olarak sıklıkla efor sarfı
esnasında fark edilir ve kalp yetersizliği ilerledikçe, daha hafif eforla hatta
bazen istirahat ederken bile yaşanır.
Nefes darlığı ile uykudan uyanan ve
rahat uyumak için daha fazla sayıda
yastığa ihtiyaç duyan hastaları çok sık
görüyoruz. Hastalarda özellikle geceleri
sık idrara çıkma, öksürük, su ve tuz
tutulumuna bağlı kilo artışı, sersemlik,
çarpıntı gibi çok çeşitli yakınmalar
görülebilir.
Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine
neden olan hastalıların varlığını ve kalp
yetersizliğinin derecesini belirlemede
yardımcı olur. Böbrek, karaciğer, tiroid
bezlerinin fonksiyonlarını göstermek,
kolesterol seviyesi ve kansızlık (anemi)
araştırmak için temel biokimyasal tetkikler yapılır. Elektrokardiyografi, idrar
tahlili akciğer röntgen grafisi önerilen
en temel tanısal testlerdir.
TANIDA ALTIN STANDART
TANISAL TESTLERİ DAHA AYRINTILI
OLARAK ANLATABİLİR MİSİNİZ?
Bunların ilki, en basit tanımı ile kalbin
ultrasonografisi olan ekokardiyografidir. Ekokardiyografi ile kalbin tüm
TANI NASIL KOYULUR?
Tanının konulması, hastanın ayrıntılı
medikal özgeçmişini sorgulamak, muayene ile kalp
yetersizliği bulgularını araştırmak
ve bir takım kan
testleri ve görüntüleme yöntemlerinin kullanılması
ile gerçekleşir.
Uzm. Dr. Alper Canbay
KIŞ 2011 ■ 51
KARDDİYYOLLOJİ
boşlukları, kapakları, kalp zarı, kalp
kasının durumu ve fonksiyonları değerlendirilir. Kalp yetersizliği tanısında
altın standart, ayrıca çabuk uygulanabilen pratik bir yöntemdir. Girişim
gerektirmeden hızlıca ve ağrısız bir
şekilde gerçekleştirilebilir. Diğer test
ise kalp yetersizliği tanısında giderek
önemi artan, BNP testidir. Bu test
kanda natriüretik hormonların düzeyine bakılmasıdır. BNP düzeyleri düşüknormal bulunursa, kalp yetersizliğinin
yakınmaların nedeni olma olasılığı
düşüktür.
mı hastalığın ilerlemesini yavaşlatmak,
yakınmaları azaltmak, yaşam kalitesini
arttırmak ve yaşam süresini uzatmaya
yöneliktir. Kilo takibi, kalp yetersizliği
olan birisi için günlük aktivitelerin
bir parçası haline gelmelidir. Üç gün
içerisinde iki kilogramdan fazla ve beklenmeyen bir kilo artışı tespit edilirse,
hasta hemen doktoruna haber vermelidir. Ya da idrar söktürücü ilaç dozlarını
arttırarak yeniden ayarlamaları önerilir.
İleri derecede kalp yetersizliğinde,
günlük sıvı alımı 1,5–2 L/gün ile
kısıtlanmalıdır. Ancak bu durumdaki
“Rutin kan testleri, kalp yetersizliğine neden olan
hastalıların varlığını ve kalp yetersizliğinin derecesini
belirlemede yardımcı olur. Bu nedenle sağlık
kontrollerinizi aksatmamalısınız.”
KALP YETERSİZLİĞİ ÖNLENEBİLİR Mİ?
Evet, hatta en etkili ve ucuz yöntem,
kalp yetersizliği risk faktörlerinin
kontrolü ile kalp yetersizliği gelişiminin azaltılmasına yönelik koruyucu
önlemlerin alınmasıdır. Hipertansiyon,
diyabet, obezite, sigara, hiperlipidemi,
sedanter yaşam gibi kontrol edilebilir
risk faktörlerinin kontrolü önemlidir.
Böylece klinik tablo ortaya çıkmadan
önce hastalığı durdurma şansı doğar.
Bu da hastalık ortaya çıktıktan sonraki
yaklaşımlara göre daha başarılı olacaktır.
TEDAVİ NASIL YAPILIR?
Tanı konulduktan sonra tedavi yaklaşı-
hastaların şikayet düzeyleri ileri olduğundan zaten çoğunlukla hastaneye
yatırılmaktadırlar.
BU HASTALARA NELERE DİKKAT
ETMELERİNİ ÖNERİRSİNİZ?
Obez hastaların kilo vermeleri gerekir. Kesinlikle sigara kullanılmamalı.
Gereksiz ağrı kesici kullanımından
kaçınılmalıdır. Tuz kısıtlaması yapılmalıdır. Günlük sodyum alımı iki
gram altına düşürülmeli. İlaç tedavisi,
doktorun düzenlediği biçimde, aksatılmadan uygulanmalı. İlaç tedavisinde
beta blokerler, ACE inhibitörleri,
AT II reseptör blokerleri, diüretikler
ve kalp glikozidleri önerilir. Kalp
yetersizliği tedavisinde kaydedilen ilerlemelere karşın ciddi kalp yetersizliği
hastalarında yıllık ölüm oranı yüzde 20
civarındadır.
KALP YETERSİZLİĞİ PİLİ
UYGULAMASI
NEDİR?
Son yıllarda,
yakınmaları
ilaç tedavisi
ile kontrol
52 ■ KIŞ 2011
Erişkin nüfusta kalp
yetmezliği görülme
sıklığı yüzde 1-2.
edilemeyen, EKG ve ekokardiyografi
ile bir takım kriterlerin varlığı tespit
edilen seçilmiş olgularda, kalp yetersizliği pili uygulaması yaygınlaşmakta.
Kliniğimizde de yaygın biçimde
uygulanan bu tedavide prensip, kalbin
pil yardımı ile senkronize bir biçimde
çalışması sağlanmak. Kardiyak resenkronizasyon tedavisi olarak adlandırılan
bu yöntemde kullanılan cihazlarla, ani
ölüm riskini de azaltan şok özelliğinin
varlığı ile hastalarda yaşam kalitesinde
artma sağlanmaktadır. Yakınmalarda,
hastaneye yatışlarda ve ölüm oranlarında da belirgin azalma görülmektedir.
KALP TRANSPLANTASYONU İÇİN
NELER SÖYLEYECEKSİNİZ?
Kalp transplantasyonu, son dönem
kalp yetersizliğinde kabul edilmiş bir
tedavi şekli. Kontrollü çalışmalar yapılmamış olmasına rağmen, uygun seçim
kriterlerinin kullanılması koşuluyla,
geleneksel tedaviyle karşılaştırıldığında
sağ kalımı, egzersiz kapasitesini ve
yaşam kalitesini anlamlı derecede arttırdığı kabul edilmektedir.
HASTALIKTA VE
SAĞLIKTA
SİNSİ DÜŞMAN
Bakteri plağına dikkat
SAÇLARINIZI GERİ KAZANIN
Saç ekiminde yenilikler
EMZİREREK KİLO VERİN
Fazlalıklarınızdan kurtulabilirsiniz
KIŞ 2011 ■ 53
DİŞ HASTALIKLARI
Dişleri korumak için
günlük ağız bakımını
doğru yapmalıyız.
54 ■ KIŞ 2011
DİŞŞ HASTTALLIKKLAARI
SİNSİ
DÜŞMAN
DİŞETİ HASTALIĞININ TEMEL NEDENİ, DİŞE SIKICA TUTUNAN,
‘BAKTERİ PLAĞI’ DENİLEN, YAPIŞKAN VE SAYDAM TABAKADIR.
TIRNAĞINIZLA DİŞİNİZİN ÜZERİNİ KAZIYARAK PLAĞI FARK
EDEBİLİRSİNİZ. PLAĞIN BİR MİLİGRAMINDA 200 İLA 500 MİLYON
ARASINDA BAKTERİ BULUNUR. GÜNLÜK FIRÇALAMA VE DİŞ İPİ
KULLANIMIYLA PLAKLAR UZAKLAŞTIRILABİLİR.
B
AKTERİ PLAĞI NELERE
SEBEP OLUR?
Bakteri plağı kaldırılmazsa,
yani etkin bir şekilde fırçalama yapılmazsa, sertleşir ve diş taşı ya da
tartar olarak isimlendirilen birikintiler
oluşur. Plaktaki bakteriler dişetlerine
zarar verir, dişetini dişe sıkıca bağlayan lifler yıkıma uğrar, dişeti dişten
uzaklaşır ve ‘periodontal cep’ oluşur.
Böylece bakterilerin daha derin dokulara ilerlemesi kolaylaşır. Hastalık ilerledikçe cep derinleşir, bakteriler daha
derine, kemiğe kadar ilerler ve dişlerin
kemik desteği yok olur. Böylece hiç
çürük olmadığı halde dişte oynamalar
başlayabilir ve tedavi edilmeyen dişler
sallanmaya başlar ve sonunda çekilir.
Dişeti iltihabının neden olduğu diş
kayıpları, çürüklerin neden olduğu diş
kayıplarından çok daha fazla. Oysa
dişeti hastalıkları, erken dönemde teş-
his edildiklerinde kolay ve başarılı bir
şekilde tedavi edilebilirler.
DİŞ ETİ HASTALIKLARININ
DİĞER SEBEPLERİ NELER?
Dişeti hastalıklarının ana nedeni
bakteri plağı. Ama lösemi, AIDS gibi
vücudun savunma sistemini etkileyen hastalıklar ya da sigara, stres, ilaç
kullanımı, hormonal değişiklikler, diş
gıcırdatmak veya diş sıkmak, beslenme
biçimi ve genetik faktörler de dişeti
hastalıklarına sebep olabilir. Hatta kötü
yapılmış kron, köprü ve dolgular da bir
etken olabilir.
DİŞETİ HASTALIĞININ
BELİRTİLERİ NELER?
Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir.
Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup,
portakal kabuğuna benzer parlak pütürlü bir görünümü vardır. Sağlıklı
KIŞ 2011 ■ 55
DİŞŞ HASSTAALIIKLLARI
Diş eti hastalıklarıyla başa çıkabilmek için
plakların ve tartarların
uzaklaştırılması gerekir.
56 ■ KIŞ 2011
DİŞŞ HASTTALLIKKLAARI
DİŞETİ HASTALIĞINI NASIL
FARK EDEBİLİRİM?
■ Diş etlerinde şişmeler, kızarmalar
■ Diş etlerinde çekilmeler ve açığa
çıkan kök yüzeylerinde hassasiyet
■ Ağızda sürekli bir kötü koku ve
kötü tat hissi
■ Dişeti kenarlarında veya dişler
arasında, diş taşlarına bağlı olarak
oluşan siyah alanlar
■ Diş ile dişeti arasında iltihap
oluşumu
■ Dişlerde sallanmalar, uzamalar ve
dişler arasında açılmalar
dişeti kanamaz. Dişeti
hastalığının
hastal
ilk ve en
önemli bbelirtisi dişetindeki ka
kanamalardır.
Hastalarımız
Hastalarımızda en çok
rastladığımız sorunlardan
biri olan dişeti kanamaları,
çoğunlukla diş fırçalama
eksikliğinden kkaynaklanıyor.
Başlangıçta sad
sadece diş fırçalagörülen kanama,
ma sırasında gö
hastalığın ilerlemesiyle elma gibi sert
yiyeceklerin ısırılmasıyla bile oluşabilir
ve daha ileri aşamalarda kendiliğinden
kanamaya dönüşebilir. Dişeti kanamasının ağrıya yol açacağı ve fırçalamanın
kanamayı daha da artıracağı endişesiyle
fırçalamanın durdurulması yaygın
rastladığımız bir yanlıştır. Kanama olsa
dahi fırçalanmanın sürdürülmesi gerekir. Kanama kontrol altına alınmazsa,
iltihabi bir reaksiyona yol açarak, dişi
tutan kemik dokusunu eritir ve sağlam
diş kayıpları yaşanabilmektedir.
DİŞETİ HASTALIKLARININ
TEDAVİSİ NEDİR?
Dişeti hastalığının erken dönemdeki
tedavisi, dişler üzerinde bulunan eklentilerin (plak ve diş taşı) uzaklaştırılması
Sağlıklı dişeti açık pembe renktedir. Dişe
ve
kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal
kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir
görünümü vardır.
(diş taşı temizliği) ve düzgün bir kök
yüzeyinin sağlanmasını takiben günlük etkin ağız bakımını kapsar. Erken
tedavi edilmeyen dişetleri ve ilerlemiş
vakalar cerrahi tedavi gerektirebilir.
bir şekilde yeniden diş taşı oluştuğu
düşünülüyorsa, fırçalama şekli gözden
geçirilmeli. Temizlenen yerin yeniden
kirlenmesi, iyi bakılmadığı anlamına
gelir.
DİŞ TAŞLARINI TEMİZLETMEK
ZARARLI MI?
Tabii ki zararlı değildir. Diş eti hastalıklarıyla başa çıkabilmek için plakların
ve tartarların uzaklaştırılması gerekir.
Ultrasonik cihazlarla ya da uygun el
aletleriyle yapılan müdahaleler sonucunda bu zararlı oluşumlar çıkarılır.
Bu aletler diş minesine kesinlikle zarar
vermezler çünkü diş hekimlerince
kullanılan profesyonel aletlerdir. Diş
taşlarını temizlerken hava, su ve püskürtülen özel bir temizleme tozundan
da faydalanılır. Diş temizliğinden sonra
yeniden diş taşı oluşumunu engellemek
hastaların elinde. Diş hekiminin gösterdiği şekilde fırçalayarak ve ara yüz
bakımını yaparak istenen ağız sağlığına
kavuşmak mümkün.
DİŞETİ HASTALIKLARI NASIL
ÖNLENİR?
Öncelikli görev kişinin kendisine
düşüyor. Kişi dişlerini korumak için
günlük ağız bakımını doğru ve düzenli
yapmalı. Yani dişler düzenli olarak
fırçalanmalı ve diş ipi kullanılmalı. Diş
hekimine düzenli aralıklarla gidilmeli,
kontrol ve tedavi uyarıları dikkate alınmalı. Dişler temizletildikten sonra hızlı
Dişler, hekimin
gösterdiği şekilde
fırçalanmalı.
KIŞ 2011 ■ 57
ESTETİK
Op. Dr. Ercan Çakmak
SAÇLARINIZI
GERİ KAZANIN
ZAMAN GEÇİYOR VE SAÇLARINIZ ESKİSİ GİBİ GÜR GÖRÜNMÜYOR MU? GÜNÜMÜZDE SAÇ
EKTİRMEK KOLAYLIKLA UYGULANABİLEN BİR İŞLEM. BAHÇELİEVLER MEDICANA HASTANESİ’NDEN
OP. DR. ERCAN ÇAKMAK, SAÇ EKİMİNDEKİ YENİLİKLERİ ANLATTI.
58 ■ KIŞ 2011
ESTETTİKK
AÇ EKİMİ ESKİYE ORANLA
DAHA MI POPÜLER?
Evet, saç ekimi erkekler
arasında artık daha rahat
konuşulan, popüler bir
konu. Kadın hastalar da saç
ekimi yaptırıyor, ama erkek hastalar
daha fazla diyebilirim. Zaman geçtikçe
insanlar artık, kendilerine daha fazla
bakmaya başladı.
SAÇ EKİMİ KOLAY BİR İŞLEM Mİ?
Erkeklere de kadınlara da uyguladığımız saç ekimi operasyonlarında hastanın kendine en azından 10 gün ayırması gerektiğini söyleyebiliriz. Doktor
tarafından hastanın kel olan bölgesi
belirlenerek, nereden kıl kökü alınabileceği tespit ediliyor. Erkeklerdeki
saç dökülmesinin en yaygın nedeni
erkeklik hormonudur, ancak ense
ve yanlarındaki kıl kökleri erkeklik
hormonuna dirençli olduğu için, bu
bölgede saç kaybını pek görmüyoruz.
Bu nedenle bu alandaki kıl köklerini
alıp kel bölgeye ekim yapıyoruz. Bunu
da yeni yöntem olan FUE yöntemiyle
yapıyoruz.
alındığı için işlem eskisine oranla daha
uzun sürüyor. Yani eskiden 3-4 saatte
halledilebilen saç ekimi uygulaması,
yeni yöntemle 7-8 saatte halledilebiliyor. Ancak bu işlem sonrasında kesinlikle yara izi kalmıyor. Bu gerçekten
avantajlı bir durum. Saç ekim operasyonu lokal anestezi altında yapılıyor.
Yalnız bazı durumlarda hasta kendini
huzursuz hissediyorsa, uygun olabilecek bir sakinleştirici ilaç yardımıyla da
işlemi gerçekleştirebiliyoruz.
AĞRISIZ İŞLEM
SAÇ EKİMİ ACI VEREN BİR İŞLEM Mİ?
Lokal anestezi kullanıldığı için hasta
işlem sırasında hiçbir ağrı duymuyor.
Çünkü saç derisi uyuşturuluyor. Ekim,
çok rahat koşullarda gerçekleşiyor.
Hasta rahat bir koltukta, televizyon
izlerken işlem gerçekleştiriliyor. Hatta
aralarda kalkıp çayını içebiliyor, yemeğini yiyebiliyor. Kişi 7-8 saat boyunca
sürekli yatmadığı için de sıkılmıyor.
Saç ekiminde öncelikle arka taraftaki
kıl köklerini alıyoruz, özel kutularda
biriktiriyoruz, sonra kel bölgedeki sahaya neşter yardımıyla alıcı kanallar açıyoruz. Sonra tek tek ekim yapıyoruz.
FUE YÖNTEMİNİN GETİRDİĞİ
Erkeklik
hormonu, saç
dökülmesinin en
yaygın nedeni.
YENİLİKLER NEDİR?
EN ÖNEMLİ NOKTA NEDİR?
Eskiden başın arka tarafından 15x2,5
santimlik bir şerit çıkartıyorduk. Yani
dikiş yapılması gereken bir teknikle
çalışıyorduk. Alınan şeritteki kıl kökleri, dışarıdaki bir ortamda tek tek ayrılıyordu. Sonrasındaysa hazırlanan kel
sahaya, tek tek ekim gerçekleştiriliyordu. Ancak bu uygulamanın dezavantajı
vardı, hastanın şerit alınan bölgesinde
yara izi kalıyordu. Özellikle saçlarını
kısa kestiren erkek ve kadın hastalarda
izin görünmesi sorun yaratıyordu.
Geliştirilen FUE yöntemiyle bu durum
ortadan kalktı. Bu yöntemde bir mikromotor kullanıyoruz. Çok ince, 0,8
ya da1 milimetre kalındığında bir ucu
olan bir mikro motor yardımıyla kafanın arka tarafında bulunan kıl kökleri
tek tek alınıyor. Burada kökler tek tek
Bu işlemdeki en önemli nokta, öndeki
saç hattını düzgün oluşturmaktır. Bu
Op. Dr. Ercan Çakmak
KIŞ 2011 ■ 59
ESSTEETİK
“Hasta rahat bir koltukta,
televizyon izlerken işlem
gerçekleştiriliyor. Kişi,
aralarda kalkıp çayını
içebiliyor, yemeğini
yiyebiliyor. 7-8 saat
boyunca sürekli
yatmadığı için de
sıkılmıyor.”
hat doğal olmazsa saç ekimi de doğal
görünmez. Doktorun tecrübeli olması
burada önem taşıyor. Çünkü hem ön
taraftaki saç hattında, hem de kafanın her alanında saç çıkım yönü her
zaman farklıdır. İşlem sonrasında özen
gösterilmezse, dikkat edilmezse, yanlış
60 ■ KIŞ 2011
yönlerde çıkan saçlar elde edilir. Zaten
buna dikkat edilmediğinde hastanın
memnuniyeti de düşük olur.
KIL KÖKÜ ALINAN BÖLGELERDE
ce estetik amaçlı olarak da kafadan kıl
kökü alınıp göğse ya da kaşlara ekim
yapılan hastalarımız olabiliyor. FUE
yöntemi bu alanlarda da rahatlıkla
uygulanabiliyor.
İZ KALIYOR MU?
Hayır, kesinlikle belli olmuyor. Zaten
zamanla o bölge, aradan tek tek kök
alındığı için kendini toparlıyor. Hatta
bazen sıklaştırma seansı gerekebiliyor.
Hastanın kel sahası çok büyükse,
tek bir aşamada tüm sahaya ekim
yapamayabiliyoruz. Bunun nedeni
de arka sahadan çok fazla ‘greft’ (kıl
kökü) aldığımız zaman, o bölgenin
dolaşımını bozabilme ihtimalimiz. Bu
gibi durumlarda araya altı aylık bir
adaptasyon, yani uyum süreci koymayı
uygun görüyoruz. Sonrasında ise saç
sıklaştırma seansı uygulamayı tercih
ediyoruz. Kimi durumlarda saç ekimi
için göğüsten de kıl kökü alınabiliyor.
Yanık durumlarında ya da bazen sade-
ÖZELLİKLE NELERE DİKKAT EDİLMELİ?
Doktorun tecrübeli olması dediğim
gibi önemli, bu özellikle kafanın ön
bölgesinin estetik görünümü için
Saç ekimi sonrası ilk banyo
hastanede yapılıyor.
ESTETTİKK
Aşırı saç dökülmesinin
nedeni araştırılmalı.
kalp damar cerrahisinde 20-25 yıldır
uygulanan bir yöntem, ama estetik
cerrahide kullanımı daha çok yeni.
Oradaki damarlanmayı artırarak bizim
ektiğimiz kıl köklerinin kalıcılığını
artırıyor. Özellikle mevcut saçların
da dökülmesini azalttığı saptanan bir
yöntem. Bunu aynı zamanda yanakları
çökük olan hastaya yağ dolgusu yaptığımız zaman, bu dokunun kalıcılığını
artırmak için de uyguluyoruz. PRP bir
mezoterapi yöntemidir. Tek başına yüz
mezoterapisi olarak da kullanılabilir.
Saç mezoterapisinde de kullanılabilir
ve saç ekimini desteklemek için yararlanılabilir.
İşlem sonrası yara
izi kalmıyor.
ÇALIŞAN İNSAN BU İŞ İÇİN NE
gerekli. Her bir greft’in o alandaki
çıkış yönüne göre ekilmesine de dikkat
etmek gerekiyor. Bununla birlikte,
kıl kanallarının da çıkış yönüne göre
açılmasına özen gösterilmeli. Son
zamanlarda bu konuda PRP teknolojisi
ön plana çıktı.
MEZOTERAPİ YÖNTEMİ
PRP YÖNTEMİNDEN BAHSEDER
MİSİNİZ?
PRP yöntemi ektiğimiz kıl köklerinin
kalıcılığını daha da artırmak için kullanılan bir teknik. Kök hücreye dayanan
yeni bir yöntem. Hastadan aldığımız
kanı santrifüjden geçiriyoruz. İçinde de
normal kanda bulunan trombosit denilen pıhtılaşma hücreleri var. Bunun
en önemli özelliği uygulandığı alana
büyüme faktörlerini çağırması, kök
hücreleri çağırması. Oradaki damarlanmayı artırarak iyileşmeyi hızlandırması.
Bu yöntem iyileşmeyen yaralarda ve
İŞLEM SONRASI SAÇLAR HEMEN
KADAR ZAMANINI AYIRMALI?
ÇIKIYOR MU?
Biz en az bir haftasını ayırmasını
uygun görüyoruz. Zaten ilk bir haftayı geçirdikten sonra rahatça iş başı
yapabilir. Saç ekimi işleminin yapıldığı
hafta boyunca kıl köklerinde kan pıhtıları olacağı için, hastanın daha hassas
davranması önemlidir. O hafta zaten
ektiğimiz kıl köklerinin tutması açısından da önemli bir süredir. Operasyonu
geçiren kişi, hareketsiz kalmaya özen
gösterilmeli, başını çok eğmemeli,
yatarken kafasını yüksekte tutarak
yatmalı. Hasta bu dönemde kesinlikle
yüzüstü yatmamalı, sadece sırtüstü
yatmalı, çünkü ön bölgedeki greft’lerin
oynamaması gerçekten önem taşıyor.
Başını yüksekte tutarsa da ödemi daha
rahat çözülür. Ayrıca kafasına şapka
vb. şeyleri takmaması gerekir. Bütün
bunlara dikkat ettiği kısa süreci atlattığında, kişi çok rahat şekilde yeni görünümüyle sosyal çevresine çıkabilir.
İşlem sonrasında yeni ektiğimiz köklerden çıkan saçlar 1–1,5 ay sonrasında
dökülürler. Sonra 2’inci, 3’üncü aydan
itibaren yeni saçlar çıkmaya başlar ve
bu yeni çıkan saçlar kalıcıdır artık.
İşlem günü hastaya bir pansuman yapıyoruz. Çünkü saçlı deriye lokal anestezi
uyguladığımız için, nadiren de olsa kaş
bölgesine inen bir ödem, bir şişlik olabiliyor. Bunu engellemek için, hastaya
alnından geçen sıkı bir bandaj uyguluyoruz. Bandajı işlemden bir gün sonra
hastamızı çağırarak çıkartıyoruz. Sonra
işlemin üzerinden üç gün geçince, hastamızı tekrar çağırıyoruz. Hastamızın
ilk saç banyosunu biz yaptırıyoruz.
Yapması gerekenleri göstererek öğretiyoruz. Bunu takip eden iki hafta
boyunca da kendisi evde uyguluyor.
Banyolar özel bir şampuan ve solüsyon
eşliğinde gerçekleşiyor.
“İşlemdeki en önemli nokta, öndeki saç hattını düzgün
oluşturmaktır. Bu hat doğal olmazsa saç
ekimi de doğal görünmez. Doktorun
tecrübeli olması burada önem taşıyor.”
KIŞ 2011 ■ 61
DİYET
Düzenli emziren anne
günde yaklaşık 500700 kalori harcar.
62 ■ KIŞ 2011
Dyt. Serap Andaç Öztürk
DİYYET
EMZİREREK
KİLO VERİN
O MUTLU GÜN GELDİ. BEBEĞİNİZİ KUCAĞINIZA ALDINIZ. ŞİMDİ KÜÇÜK YARAMAZI
EMZİRME VE HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLARDAN KURTULMA VAKTİ. MEDICANA
INTERNATIONAL İSTANBUL HASTANESİ’NDEN DYT. SERAP ANDAÇ, HAMİLELİKTE ALINAN
KİLOLARIN ETKİN BİR EMZİRME PROGRAMIYLA KOLAYCA VERİLEBİLECEĞİ GÖRÜŞÜNDE.
DİİYET
Emziren
annenin
düşük kalorili
diyet yapması
önerilmiyor.
Dyt. Serap Andaç Öztürk
HAMİLELİKTE ALINACAK KİLO
MİKTARI NEYE BAĞLI?
Annenin hamilelik süresince alması
istenilen kiloyu belirleyen unsur, gebeliğe başlangıcındaki ağırlığı. Eğer anne
adayı hamile kalmadan önce zayıfsa,
15 kilogram kadar kilo alması normal.
Gebelik öncesi kilosu normal olanlar
8-12 kilogram kadar alabilir. Ama anne
adayı obez ise, yani vücut kitle endeksi
30’un üzerindeyse, 7 kilogramdan fazlasını almamalı.
KADINLAR DOĞUMDAN SONRA NE
KADAR KİLO KAYBEDEBİLİYOR?
Kaybedilecek kilo miktarı, doğuma
veya annenin ödemine göre değişiyor.
Genellikle 4-7 kilogram civarı bir kayıp
söz konusu
DOĞUM SONRASI ANNELER NEDEN
KİLOLARINI KOLAY VEREMİYOR?
İlk altı aylık dönemde annelere zayıf-
“Normal doğum
yapan anneler daha
rahat kilo verebiliyor.
Doğumdan
sonra kalan kilo
miktarı, annenin
yaşına da bağlı.”
64 ■ KIŞ 2011
lama programı önerilmez. O sürede,
etkin ve düzenli emzirme programı
uygulanmalı. Vücut süt salınımı için
ciddi enerji sarf eder; bir mililitre süt
salınımı için yedi kalori harcanıyor.
Dolayısıyla düzenli emzirme olduğunda, anneler günde yaklaşık olarak 500700 kaloriye kadar harcıyor. Aslında
kadınlar, etkin bir emzirme programıyla, altı aylık sürede, hamile kaldığı kiloya dönebiliyor. Ancak toplumumuzda
her zaman bu durum mümkün olmu-
yor. Çünkü doğum yapan annenin
çevresindekiler, anneye “Şunları şunları
yemelisin ki sütün artsın” şeklinde çok
fazla öneride bulunuyor.
ANNENİN VERECEĞİ KİLO, DOĞUM
ŞEKLİNE GÖRE DEĞİŞİYOR MU?
Matematiksel olarak sezaryen veya normal doğum yapan anneler, zayıflarken
eşit şansa sahip. Ama genellikle normal
doğum yapan anneler daha rahat kilo
verebiliyor. Çünkü normal doğum-
DİYYET
da, anne daha çabuk toparlanıyor
ve günlük hayatına geri dönebiliyor.
Doğumdan sonra annede kalan kilo
miktarı, annenin daha önce doğum
yapmasına iki gebelik arasındaki süreye
ve annenin yaşı gibi birçok etkene
bağlı.
DOĞUMDAN SONRA KİLO VERMEYİ
ZORLAŞTIRAN YAYGIN YANLIŞLAR
NELER?
“Bulgurlu ürünler, sütlü ve şerbetli
tatlılar anne sütünü artırır” gibi inanışlar var. Fakat bilimsel açıdan, anne
sütünü artırdığı kanıtlanmış bir besin
yok. Rezenenin anne sütünü artırdığını öngören bazı çalışmalar var. Anne
sütünün çok veya az salgılanması tamamen psikolojik. Anne eğer emzirmeyi
çok isterse, sütünün miktarı konusunda kaygı yaşamazsa, bebeği istekli ve
huzurlu emzirirse, annenin sütü zaten
artar. Dolayısıyla annenin ekstradan
kalori almasına gerek yok. Anneler,
anne sütünün bebekteki olumlu etkilerini çok iyi biliyor. Biraz da içgüdüsel
olarak “Sütüm artsın kiloyu sonra
veririm” diye düşünerek, bebeklerini
emzirirken çok fazla tatlı tüketiyorlar.
O dönemde o kadar çok kalori alıyorlar ki emzirmeyle bir kısmını harcasalar
da, eski kilolarına kavuşamıyorlar.
Doğumdan sonra kilo verseler bile,
emzirme sürecinde daha fazlasını almış
olabiliyorlar.
DOĞUM YAPTIKTAN SONRA,
ANNEDE KAÇ KİLO KALIRSA
TEHLİKELİ KABUL EDİLİYOR?
Kadınlar, hamileliklerinde 9-12 kilo
aldıklarında, bu kiloları daha rahat
verebiliyor. Bazen 25-30 kilo alıyorlar.
Bu kadar çok kilo aldılarsa, kilo verme
süreci de uzuyor. “Kaç kilo kalması
tehlikeli?” sorusuna beden kitle endek-
sine bakarak cevap verebiliriz. Spesifik
bir rakam veremeyiz.
HAMİLELİKTE ALINAN KİLOLAR
DOĞUMDAN SONRA NASIL VERİLİR?
Öncelikle etkin emzirme, sonra yavaş
yavaş fiziksel aktiviteye başlanmalı. Altı
ay dolduktan sonra, annede fazla kilo
varsa, bir diyetisyenden yardım almalı.
Uygun beslenme programıyla anneler,
süt salınımı engellemeden fazla kilolarını verebilir. Ancak emziren annelerin
düşük kalorili diyetler yapmalarını
önermiyoruz.
KADINLAR DOĞUMDA ALDIKLARI
KİLOLARDAN KURTULMAK İÇİN
NASIL BESLENSİNLER?
Kızartma ve kavurmalardan uzak
dursunlar. Çok fazla şerbetli tatlı
tüketmesinler. Tatlı ihtiyaçları fazlaysa
sütlü tatlı tüketmelerinde fayda var.
Kompostoları kuru meyve ağırlıklı ve
şekersiz yapabilirler. Hamur işi, pasta
ve börek yememeliler. Kadınların
doğumdan sonra, düzenli olarak protein tüketmesi gerekiyor. Kalsiyum almaları da önemli; bu yüzden her öğünde
yoğurt yemelerini öneriyoruz. Kadınlar
diyet yaparken, kolay kilo vermek
için ekmek yememeye çalışırlar. Ama
doğumdan sonraki bu özel dönemde,
ekmeği sıfırlamamak lazım. Her öğünde en az 1-1.5 dilim ekmek yemelerini
tavsiye ediyoruz. Çünkü ekmek enerji
veren bir besin. Diyetin enerji veren
temel besinleri, ekmek, bulgur, pirinç
ve makarna grubu. Bu grubu tamamen
çıkardığınızda, düşük kalorili diyet oluyor. Düşük kalorili diyet de, vücudun
kendini yıkmasına yol açar. Alınan
proteinin vücutta düzenli kullanılabilmesi, enerji olarak tüketilmemesi için
mutlaka karbonhidrat da alınmalı. Ara
öğünler atlanmamalı. Meyve, grisini, az
“İlk altı aylık dönemde
annelere zayıflama programı
önerilmez. O sürede,
etkin ve düzenli
emzirme programı
uygulanmalı.”
şekerle yapılmış sütlü tatlılar ara öğünlerde tüketilebilir.
EGZERSİZİN ROLÜ NE?
Egzersiz kilo verirken büyük avantaj
sağlıyor. Çünkü kilo kontrolü, aldığınız enerjiyi harcayıp harcayamadığınızla doğru orantılı. Doğumdan sonra,
kişiye özel hareketler belirlenmeli.
Fizyoterapist veya spor hocasından destek alınarak egzersiz yapılabilir.
ANNELER, SÜTÜNÜN ARTMASINI
NASIL SAĞLAYABİLİR?
Annelerin günde iki, üç litre su içmesi,
sütü artırmaya yardımcı. Çünkü anne
sütünün yüzde 87’si sudan oluşuyor.
Emzirirken stres yapmamalı. Çünkü
stres yüzünden anne sütü baskılanıyor.
KIŞ 2011 ■ 65
MEDICANA HASTALIKTA SAĞLIKTA DERGİSİ
ABONE FORMU VE OKUR ANKETİ
Aşağıdaki bilgileri doldurun, ‘Hastalıkta Sağlıkta’ Dergisine ÜCRETSİZ abone olun.
Dergimiz hiçbir ücret ödemeden adresinize ulaştırılsın.
www.medicana.com.tr
■ ADI SOYADI: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DOĞUM TARİHİ:. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DOĞUM YERİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ MESLEĞİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DERGİ TESLİM ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
...........................
■ SEMT: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ POSTA KODU: . . . . . . . . . . . . . . .
■ ŞEHİR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ TEL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ GSM: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ E MAİL: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ İŞ/EV ADRESİ: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
.....................................................................
■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ HASTANEMİZ
ÇAMLICA
BAHÇELİEVLER
MEDICANA
INTERNATIONAL
ANKARA
AVCILAR
BAHÇELİEVLER
DİŞ
MEDICANA
INTERNATIONAL
İSTANBUL
■ HASTANEMİZİ İLK NEREDEN DUYDUNUZ:
....................................................................
■ EN SIK HİZMET ALDIĞINIZ BÖLÜM VEYA BÖLÜMLER: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
....................................................................
■ DERGİMİZDE GÖRMEK İSTEDİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
■ DERGİMİZDE EKSİK BULDUĞUNUZ VE EKLENMESİNİ ARZU ETTİĞİNİZ KONULAR: . . . . . . . .
....................................................................
66 ■ KIŞ 2011
✂
....................................................................

Benzer belgeler

Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı

Medicana International Ankara Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Birçok türü bulunan demans hastalığı, 65 yaş üzerinde her insanın karşılaşabileceği bir durum. Psikiyatrist Dr. Ceren Göker, “Birçok hastalık demansa yol açabilir” diyor. Sağlıklı bir yaşlılık ve u...

Detaylı

CyberKnife Yöntemi - Medicana Sağlık Grubu

CyberKnife Yöntemi - Medicana Sağlık Grubu yaşınızdan sonrasını kaliteli geçirmeniz mümkün. ERKEKLERDE DE GÖRÜLEBİLİR

Detaylı