3-) temmuz-ağustos-eylül sayısı

Transkript

3-) temmuz-ağustos-eylül sayısı
İ Çİ ND EK İ L ER
Yıl: 50 • Sayı: 7-8-9 • Temmuz/Ağustos/Eylül 2013
TMMOB Orman Mühendisleri Odası
Adına Sahibi
Ali KÜÇÜKAYDIN
2
BAŞYAZI
Yayın Sorumlusu
Prof. Dr. Devlet TOKSOY
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Okan ÇANÇİN
Yayın Kurulu
Sevda ERGİZ
Prof. Dr. Ender MAKİNACI
Orman Mühendisi
İstanbul Üniv. Orm. Fak.
Hüseyin AYTAÇ
Prof. Dr. Erol BURDURLU
Orman Mühendisi
Gazi Üniv. Tek. Eğt. Fak.
Serkan ERİKGENOĞLU
Prof. Dr. Mustafa AVCI
Orman Mühendisi
Süleyman Demirel Üniv. Orm. Fak.
Ali İzzet BAŞER
Prof. Dr. Özden GÖRÜCÜ
Orman Mühendisi
Sütçü İmam Üniv. Orm. Fak.
Fatih SARAÇ
Prof. Dr. Selman KARAYILMAZLAR
Ağaç İşleri End. Yük. Mühendisi
Bartın Üniv. Orm. Fak.
Emre TOPBAŞ
Prof. Dr. Semra ÇOLAK
Orman End. Mühendisi
Karadeniz Teknik Üniv. Orm. Fak.
Prof. Dr. Sezgin AYAN
Kastamonu Üniv. Orm. Fak.
Yayın Koşulları
Dergimizde yayınlanması istenilen yazılar bilgisayarda yazılmalı, daha önce başka bir yerde basılıp,
yayınlanmamış olmalıdır. İmzalı bir dilekçe ekinde kağıda yazılı olarak, ayrıca elektronik ortamda
dergimizin yönetim yerine posta ile gönderilmelidir. Yazılar 7 sayfayı (A4) geçmemelidir. 7 sayfayı
aşan yazıların birbirini izleyen sayılarda yayınlanabileceği düşünülerek bölümlere ayrılmalıdır.
Fotoğraf net ve temiz olmalı, slayt dışında sayısal gönderilecek fotoğrafların çözünürlüğü yüksek
olmalıdır. Yazılarda Türkçe kelimeler kullanılmalı ve Türkçe dil kurallarına uyulmalıdır. Yayınlanacak
yazı ve çevirilerdeki düşünsel ve teknik sorumluluk yazarına ait olup,oda yönetimini ve Dergi
Yayın Kurulunu sorumlu tutmaz. Dergide yayınlanan yazılardan kaynak göstermek koşulu ile alıntı
yapılabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın ya da yayınlanmasın geri verilmez. Yazılar Yayın
Kurulu tarafından incelenir. Yayın Kurul yayınlanacak yazılarda gerekli düzenlemeleri yapabilir ve
uygun görülen yazıları yayınlar.
Yönetim Yeri
Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3
Beştepe-Yenimahalle/ANKARA
Tel: (0312) 215 00 33 pbx
Belgegeçer: (0312) 215 01 81
e-posta: [email protected]
www.ormuh.org.tr
TMMOB Orman Mühendisleri Odası
Garanti Bankası Meşrutiyet Caddesi Şubesi
TR70 0006 2000 5280 0006 2981 35
Tasarım-Baskı
MRK Baskı ve Tanıtım Hiz. Tic. Ltd. Şti.
Uzayçağı Cad. 355. Sok. No: 2
Ostim/ANKARA
Tel: (0312) 354 54 57
ISSN 1301-3572
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
ORMAN ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ
AĞAÇ İŞLERİ ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ
4
ODAMIZDAN
• DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN DARBE YASASI
UYGULAMAYA KONULDU !
• ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİNİN
ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME ESASLARINA İLİŞKİN
YÖNETMELİĞİN İRDELENİP DEĞERLENDİRİLMESİNE
DAİR RAPOR
• ARTVİN İLİ CERATTEPE VE GENYA DAĞI
ORMANLARINDA PLANLANAN MADENCİLİK
FAALİYETLERİNİN DOĞAL KAYNAKLAR ÜZERİNE
ETKİLERİ HAKKINDA RAPOR
• “2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK
SEMPOZYUMU” SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIMLANARAK
SONA ERDİ
• 2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK
SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRİSİ
YAYIN KURULUNDAN
29
FORMICA RUFA L.
(HYMENOPTERA:
FORMICIDAE)’NIN
BIYOLOJISI MORFOLOJISI,
TRANSPLANTASYONU VE
BIYOLOJIK MÜCADELEDEKI
ÖNEMI
Yaşar AKSU
Berna ÇELİK GÖKTÜRK
35
BİYOTEKNOLOJİNİN
ORMANCILIKTA
KULLANIMI
Alihan AKIN
37
‘SEL VE SU BASKINI’ FELAKETİ
SORUNUNA KALICI ÇÖZÜM
“KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ”
Faruk ÇEBİ
MEŞEBEYİ TÜRKÜSÜ
(KEF ÜSTÜNDE KEFIMIZE)
VE ORMANCI TÜRKÜSÜ:
İKİSİ DE BİZDEN...
Dr. Said DAĞDAŞ
Dr. Ruşen ABBASOĞLU
42
HABERLER
39
41 YILLIK SERÜVEN
Okan ÇANÇİN
44
Değerli okurlarımız,
Temel kaygısı ülkesi, ormanlar ve meslektaşları olan bağımsız ve onurlu mücadeleyi kendine
amaç edinen orman mühendisleri odası, daha çok
demokrasi daha çok özgürlük gibi güzel sözlerin
siyasilerimizin dilinden düşmediği bir dönemde 12
Eylül Darbe Anayasasını hazırlayanları bile hayrete
düşüren bir uygulama ile karşı karşıyadır.
Zaman zaman ormancılık politikalarını eleştirdiğimiz, ormanlarımızı ve meslektaşlarımızı olumsuz etkileyen icraatlarını yargıya taşıdığımız Orman
ve Su İşleri Bakanlığının, 7 Kasım 2013’de Bakanlar
Kurulu kararı ile odamızı idari ve mali yönden denetleme imkanına kavuşması tam bir vesayet anlamı taşımaktadır. Maalesef 12 Eylül darbecilerinin
çıkardığı ve 30 yıllık sürede darbeciler de dahil hiçbir bakanın ve hükümetin uygulamadığı bir yasal
dayanağı tehdit amaçlı karşımıza çıkaranları odamız ve meslektaşlarımız unutmayacaktır. Ormancılık tarihine kara bir leke olarak geçen bu uygulama
nedeni ile dergimizin kapağını karartmak gereğini
hissettik.
Sevgili okurlarımız bu sayımızda Orman Mühendisleri Odasının hazırladığı ormanlarımızı ve
meslektaşlarımızı yakından ilgilendiren iki raporu
ilgi ile okuyacağınızı biliyoruz. Bunlardan ilki daha
önce benzeri yönetmelikleri yargıya taşıdığımız ancak OGM’nin anlayamadığımız tutumunun sonucu
öncekilere benzer şekilde yeniden hazırlanan “Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve Yer
Değiştirme Esaslarına İlişkin” yönetmeliğin irdelendiği rapor ikincisi ise “Artvin İli Cerattepe ve Genya
Dağı Ormanlarında Planlanan Madencilik Faaliyetlerinin Doğal Kaynaklar Üzerine Etkileri” raporudur.
Yine bu sayımızda Antalya’da düzenlediğimiz 2023’e
Doğru 2. Doğa ve Ormancılık Sempozyumu’nun sonuç bildirgesinin uygulamacılara yol göstereceği
gerekçesi ile sizlerle paylaşıyoruz.
Dergimizin yayına hazırlandığı dönemde Zafer Bayramını ve Cumhuriyet Bayramı kutladık. 10
Kasım günü ulu önder Atatürk’ü rahmet minnet ve
şükranla andık.
2013 yılının son sayısında birlikte olmak dileğiyle…
Orman Mühendisliği Dergisi
Yayın Kurulu
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
1
B AŞ YAZI
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Odamızın idari ve mali denetimi, 7 Kasım 2013 tarih ve 28814 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan
2013/5484 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile Orman ve Su İşleri Bakanlığına verildi. Böylece gelinen
noktada, 12 Eylül Darbe Komitesince çıkarılan, ancak Darbe Komitesinin dahi uygulamaya
utandığı, 1983 tarihinde 6235 sayılı TMMOB Kanununa eklenen 3.madde, bu kararname ile 30 yıl
sonra devreye sokuldu ve ileri demokraside zirveye ulaşılmış oldu.!
Anayasamızın 135. Maddesine göre kurulmuş, tüzel kişiliğe haiz, devletten 5 kuruş katkı almayan,
seçimlerle işbaşına gelen, hem kendi genel kurullarında, hem de üst birlik TMMOB’nin denetim
organlarınca denetlenen meslek odamızın, idari ve mali denetimi Orman ve Su İşleri Bakanlığına
verilerek vesayet altına alınmak isteniyor.
Vesayeti isteyen Orman ve Su İşleri Bakanı; Ülkemizin en eski kuruluşlarından olan ormancılık
kurumunun kurumsal hafızasını yok edip mensuplarını yersiz yurtsuz bırakmıştır. Devletin gücünü
kullanarak müdahil olduğu, her türlü baskı ve zulme rağmen ele geçiremediği Orman Mühendisleri
Odasını, Bakanlar Kuruluna gönderdiği 26/09/2013 tarih ve 14788 sayılı yazı ile kendilerine bağımlı
hale getirmek istemiştir. Her fırsatta ifade ettikleri, seçimle gelen seçimle gider kuralı bir kenara
bırakılmış, hukukun ve adaletin bir gün kendilerine de lazım olacağını unutmuşlardır.
Orman Mühendisleri Odası seçimlerinin yaklaştığı şu günlerde önceki dönemlerde olduğu gibi,
bazı üst yöneticilerde ciddi hareketlenmeler başlamıştır. Fedakar Türk ormancısının sırtına basarak,
iradesini teslim almak isteyen bu yöneticiler, konumlarını almışlardır. Oda seçimlerinde gösterilecek
gayret ödülsüz kalmayacaktır. Bu yöneticilerimiz, teşkilatı teslim alan sendika yöneticileriyle birlikte
aldıkları işaret çerçevesinde, orman bölge ve işletme müdürlüklerinde yaptıkları toplantılarla terör
estirmekte, seçim stratejilerini çizmektedirler.
Onlar nezdinde; ormancılığımızın içinin boşaltılmasının, ormanlarımızın tahrip edilmesinin,
meslektaşlarının yersiz yurtsuz kalmasının, ülkenin batmasının, bu tahribatı yapanların karşısında
bağımsız kalabilen bir meslek örgütünün hiçbir ehemmiyeti yoktur. Varsa yoksa makamı korumak
ve bir yukarıya sıçramak tek hedeftir.
Saygıdeğer Meslektaşlarımız,
Bu ikbal peşindeki bazı yöneticiler, sırtını dayadıkları sendika yöneticileri ile alınan hukuksuz
talimatlar doğrultusunda, orman teşkilatını kontrol altında tutabilmek için hiçbir kritere
dayanmayan personel yönetmelikleri çıkarıyorlar. Hukuksuz atamalarla çalışanları baskı altına
alıyorlar. Daha önce üç defa yürütmesini durdurduğumuz personel yönetmeliklerinin ardından
13/Ekim/2013 tarihli ve 28794 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Orman Genel Müdürlüğü
Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmeliği uygulamaya koydular. Tepkiler
gelmeye başlayınca da “Yönetmeliğin iskeletini Orman Mühendisleri Odasının görüşleriyle
hazırladık” aymazlığıyla, propaganda dahi yapmaya başladılar. Odamızın taslak yönetmelik
hakkında Orman Genel Müdürlüğüne gönderdiği görüşleri, www.ormuh.org internet adresimize
25/02/2013 günü saat:15.46 da yüklenmiş olup halen haberler arşivinde yayımlanmaktadır. Bu
aymazlığa karşı meslektaşlarımız arzu ederler ise o sayfamıza bakabilirler. Diğer taraftan, OGM
resmi internet sayfasında Disiplin Amirleri Yönetmeliği, Ağaçlandırma Yönetmeliğinde Değişiklik
Yapan Yönetmelik yayımlanırken, despotik bir anlayışla hazırlanan, kazanılmış hakları yok sayan,
personeli huzursuz eden bu atama yönetmeliği, alınan tepkiler nedeniyle resmi internet sayfasına
konulamamıştır.
2
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
Yönetmelikle; görev yaptıkları yerde belirli süre çalışan (Daire Başkanları, Bölge Müdürleri ve
Yardımcıları hariç) teknik personele rotasyon geliyor. Rotasyon, intibak maddesiyle geriye doğru
çalıştırılıyor. Uzmanlık hiçe sayılıyor. Örneğin 7 yıl silvikültürde çalışan bir şube müdürü, başka
bir daireye gidebiliyor ve yeniden başlıyor. Bir çok madde, yoruma açık. Bu yönetmelik adeta
çalışanları huzursuz etmek için çıkarılmıştır. Bu konuda hazırlamış olduğumuz raporu bu sayımızda
ve Odamız internet sayfasında görebilirsiniz. Raporumuzda belirtilen hususların düzeltilmesini
yetkililere aktaracağız. Sonuç alamazsak, elbette süresi içerisinde yönetmeliği yargıya taşıyacağız.
Odamızca 31 Ekim-03 Kasım 2013 tarihleri arasında Antalya’da “2023’E DOĞRU 2. DOĞA VE
ORMANCILIK SEMPOZYUMU” yapıldı ve sonuç bildirgesi yayınlandı. Sempozyumda ormancılık
sektörü, fakültelerimiz, meslek camiamız bir araya geldi ve 5531 sayılı Yasa, yetişme muhiti
envanteri ve haritacılığı, odun dışı ürünler, av ve yaban hayatı konularında çok önemli tebliğler
sunuldu, tartışmalar yapıldı. Uygulayıcılara yol gösterecek çok önemli çıktılar elde edildi.
Sempozyum 3-4 aylık bir çalışmanın sonucunda hazırlandı. Resmi yazışmalar yapıldı. Ormancılık
kurumlarının (OGM, DKMP, ÇEM) resmi tebliğleri vardı. Ayrıca bu kurumlarımızda çalışanların
tebliğleri vardı. Bunlar yazışmalarla sabit. Son iki günde düğmeye basıldı. Alınan talimatlar
doğrultusunda, ikbal peşindeki bazı üst yöneticilerimiz tebliğ sahiplerine katılmayacaksınız
talimatını verdi. Tebliğ sahipleri sempozyuma katılamadı. Bir idare düşünün ki; çıktıları en çok
kendisine lazım olan bir bilimsel toplantıyı aklınca sabote etmeye kalkacak kadar seviyeyi
düşürüyor. Fazla söze gerek yok, ormancılığımızın ve ormancılarımızın içine düşürüldüğü durum,
bu vizyonsuzluğun sonucudur.
Son olarak, 28/02/2012 tarihinde OGM Gazi Yerleşkesi için, TC Başbakanlık, OGM ve TOKİ Başkanlığı
arasında yapılan Protokolün 3. Maddesi; “OGM mülkiyetindeki Ankara ili, Yenimahalle İlçesi, Orman
Çiftliği Mahallesinde bulunan 13585 ada, 1,2,3,4,5,6,7,8,9,10 ve 11 parsellerde toplam 151 723m2
yüzölçümlü taşınmazlar ve bu taşınmazlar üzerindeki muhdesatların TOKİ’ye ekspertiz bedeli üzerinden
devrine karşılık, OGM’nin talep edeceği idare binaları, hizmet evleri ve diğer sosyal tesislerin mülkiyeti
OGM’ye ait, Ankara İli ,Yenimahalle ilçesi, Ormançiftliği Mahallesi, 7638 ada 13,14 ve 15 nolu parseller
ve/veya OGM’ce belirlenecek taşınmazlar üzerinde TOKİ tarafından OGM adına inşa edilerek teslim
edilmesi” şeklindedir. Yani protokole göre inşaatların eşzamanlı yapılması esas idi. Ancak yaklaşık
bir yıl kadar önce idare binaları boşaltıldı, Başbakanlık inşaatı için teslim edildi. Lojman bölgesinin
teslimi ise, OGM’nin idare binası, lojman ve sosyal tesisleri yapılarak teslim edilmesinin ardından
gerçekleşecekti. Şu anda Başbakanlık bina inşaatına yakın olan lojman bölgesinde yaklaşık 50 adet
lojmanın 10/ Ocak/2014 tarihine kadar boşaltılması için, lojman sakinlerine tebligatlar yapıldı.
Kış ortasında insanların aileleri ile okula giden çocukları ile içerisine düşürüldüğü durumu siz
düşünün. Çünkü Böyle bir protokole rağmen üst yöneticilerin personelini ve ailelerini düşünecek
hali yok. Çünkü önlerinde odaklanmaları ve organize olmaları gereken Orman Mühendisleri Odası
seçimleri ve bir de koltukları var. Ancak onları bu vebalden koltukları kurtarabilir mi bilemeyiz.
Orman Mühendisleri Odası olarak konunun takipçisi olacağımızın ve protokole uygun olarak
hareket edilmesi noktasında, hukuki mücadeleden vazgeçmeyeceğimizin bilinmesini isteriz.
Ayrıca bu protokolün 6.5 maddesinde, 30/01/2008 tarihinde yapılan ve meslek kamuoyundan
titizlikle gizlenen protokole atıf yapıldığı meslek kamuoyuna bir kez daha duyurulur.
Saygılarımızla
Orman Mühendisleri Odası
Yönetim Kurulu
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
3
ODAMI ZDAN
DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN
DARBE YASASI UYGULAMAYA KONULDU !
TMMOB Orman Mühendisleri Odasının idari ve mali denetimi, 7 Kasım 2013 tarihli ve 28814
sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 2013/5484 sayılı Bakanlar Kurulu kararı ile Orman ve Su İşleri
Bakanlığı’na verildi.
Bakanlar Kurulu Kararına; 12 Eylül Darbe Komitesince çıkarılan ancak bu Komitenin dahi uygulamaktan hicap duyduğu, son on bir yılı bu hükümet dönemi olmak üzere, aradan geçen 30 yılda
Devleti idare eden hükümetlerin uygulamadıkları, 19/04/1983 tarihli ve 66 sayılı KHK ile 6235 Sayılı
Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Kanunu’na eklenen Darbe yasasının EK-3 üncü maddesi
dayanak gösterildi.
GÜNÜMÜZDE DARBE ANAYASASI SORGULANIRKEN, DARBE YASASI DEVREYE SOKULDU.
• Meslek Odalarını vesayet altına almak, ileri demokrasinin olmazsa olmazı mıdır?
• Atatürk’ün mirası Atatürk Orman Çiftliği başta olmak üzere, ülkemizin tahrip edilen yeşil dokusuna sahip çıkan, TMMOB Orman Mühendisleri Odasının idari ve mali denetimi, neden Bakanlar Kurulu kararıyla Orman ve Su İşleri Bakanlığı’na verilmiştir?
Sayın Bakan;
Türkiye’nin en eski kurumlarından olan Orman Genel Müdürlüğü’nün kurumsal hafızasını yok
edip, mensuplarını yersiz ve yurtsuz bıraktığınız gibi, seçimlerine dahi müdahale ederek, her türlü baskı ve zulme rağmen ele geçiremediğiniz Orman Mühendisleri Odasını, Bakanlar Kuruluna
gönderdiğiniz 26/9/2013 tarihli ve 14788 sayılı yazınız ile kendinize bağımlı hale mi getirmek istiyorsunuz?
Hani seçimle gelen seçimle giderdi ya !
Meslek Odalarının yönetimlerinin de seçimle geldiğini, genel kurullarında üyelerine hesap verdiğini, hem genel kurullarında seçilen denetim organlarınca, hem de üst birlikleri TMMOB’nin denetim organlarınca denetlendiğini bilmiyor musunuz?
Darbe hükümeti dahil bu güne kadar hiç gündeme getirilmeyen, anti demokratik bir uygulamayı Bakanlar Kuruluna getirmeyi nasıl içinize sindirebiliyorsunuz?
Hukukun ve adaletin bir gün size de lazım olacağını düşünmüyor musunuz?
Yönetim Kurulu adına
Ali KÜÇÜKAYDIN
Genel Başkan
4
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
ORMAN GENEL MÜDÜRLÜĞÜ PERSONELİNİN
ATAMA VE YER DEĞİŞTİRME ESASLARINA
İLİŞKİN YÖNETMELİĞİN İRDELENİP
DEĞERLENDİRİLMESİNE
DAİR RAPOR
I- AMAÇ VE KONU:
Bu rapor; “Orman Genel Müdürlüğü Personeli’nin Atama ve
Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” (13 Ekim 2013
tarih ve 28794 sayılı Resmi Gazete) maddelerinin, Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliği’nin
6 ıncı maddesinde belirtilen “…
üyelerin hak ve yetki, meslek şeref ve haysiyetlerinin korunması
ile ilgili her türlü tedbiri almak,”
ifadesi bağlamında irdelenmesi,
değerlendirilmesi ve gerektiğinde hukuki sürecin başlatılması
amacıyla hazırlanmıştır.
II- YÖNETMELİĞİN
İRDELENMESİ
Bu Yönetmelik; Orman Genel
Müdürlüğünde görevli Orman
Mühendisleri Odası üyeleri Orman Mühendisi, Orman Endüstri
Mühendisi ve Ağaç İşleri Endüstri
Mühendislerinin, özlük haklarını
doğrudan ilgilendirmektedir. Oda
Ana Yönetmeliğinin 6 ıncı maddesi 1 inci fıkrası (e) bendi hükmü
gereği olarak irdelenip raporlanması gerektiği için, meslek kamuoyuyla paylaşılması ve gerektiğinde hukuki sürecin başlatılması
için bu çalışma yapılmıştır.
1) Bu Yönetmelikte; OGM
çalışanlarını huzursuz eden, uzmanlaşmayı dikkate almayan,
mesleki hafızayı yok sayan ve
kazanılmış hakları ihlal eden,
657 sayılı Kanun ile naklen yer
değiştirmelere ilişkin genel çerçeve yönetmeliğe aykırı düzenlemelere yer verilmiştir.
Orman Genel Müdürlüğü
Personelinin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik; 657 sayılı Devlet Memurları
Kanununun 72 nci maddesinin
1 inci fıkrasında; “Kurumlarda
yer değiştirme suretiyle atanmalar; hizmetlerin gereklerine,
özelliklerine, Türkiye’nin ekonomik, sosyal, kültürel ve ulaşım
şartları yönünden benzerlik ve
yakınlık gösteren iller gruplandırılarak tespit edilen bölgeler
arasında ADİL VE DENGELİ bir
sistem içinde yapılır.” hükmü
ile son fıkrasındaki “Memurların
atanamayacakları yerler ve bu
yerlerdeki görevler ile kurumların özellik arz eden görevlerine
atanabilmeleri için hangi kademelerde ne kadar hizmet etmeleri gerektiği ve yer değiştirme
ile ilgili atama esasları Devlet
Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir. Kurumlar atamaya tabi olacak personeli için bu yönetmelik
esaslarına göre Devlet Personel
Başkanlığının görüşünü almak
suretiyle bir personel ve atama
planı hazırlar.” hükmü ve
19/4/1983 tarih ve 83/6525
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe giren Devlet Memurlarının Yer değiştirme Suretiyle
Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin
28 inci maddesindeki “Kurumlar
bu Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 6 ay içinde
halen görevde bulunan memurların geçmiş hizmetlerinin bu
yönetmelik çerçevesinde nasıl
değerlendirileceğini ve bu Yönetmeliğin çeşitli maddelerinde
kurumlarca tespiti öngörülen
diğer hususları kapsayan özel
Yönetmeliklerini Devlet Personel Dairesinden olumlu görüş
alınmak sureti ile çıkarırlar. Özel
Yönetmeliklerde bu Yönetmeliğe
aykırı hükümler yer alamaz.…”
hükmüne dayanarak hazırlandığı
anlaşılmakla birlikte,
Bu Yönetmelikte; OGM çalışanlarını huzursuz eden, uzmanlaşmayı dikkate almayan,
mesleki birikimi yok sayan ve
kazanılmış hakları ihlal eden
hükümlere yer verilmiş, 657
sayılı Kanun ile 83/6525 sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe
konulan Devlet Memurlarının Yer
değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğe aykırı düzenlemeler yapılmıştır.
a) Yönetmeliğin, 657 sayılı Kanunun 72 inci maddesine
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
5
ODAMI ZDAN
göre değerlendirilmesi:
Kanununun 72 inci maddesine göre kurumlarda yer değiştirme suretiyle yapılacak atamalarda; Türkiye’nin ekonomik, sosyal,
kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık gösteren
illerinin bölgeler halinde gruplandırılması, naklen atamaların
tespit edilen bu bölgeler arasında yapılabilmesini öngörmekte
olup, bu amaçla 4 adet hizmet
bölgesinin belirlenmesi olumlu
bir düzenlemedir. Ancak yönetmelikte, Orman Bölge Müdürü ve
Orman Bölge Müdür Yardımcılarının bu bölgelere dahil edilmemesi, Kanuna göre yapılacak naklen
atamaların adil ve dengeli bir
sistem içinde yapılır hükmüne
aykırı olduğu görülmektedir.
Kanunun 72 inci maddesinde,
“memurların
atanamayacakları yerler ve bu yerlerdeki görevler
ile kurumların özellik arz eden
görevlerine atanabilmeleri için
hangi kademelerde ne kadar
hizmet etmeleri gerektiği ve yer
değiştirme ile ilgili atama esasları
Devlet Personel Başkanlığınca hazırlanacak bir yönetmelikle belirlenir.” hükmüne rağmen, Yönetmelikte memurların hangi kademede ne kadar hizmet etmeleri gerektiğine dair bir düzenlemeye
yer verilmemiştir.
b) Yönetmeliğin, Devlet
Memurlarının Yer değiştirme
Suretiyle Atanmalarına İlişkin
Yönetmeliğe göre değerlendirilmesi:
Kanunun 72 inci maddesine
göre, 19/4/1983 tarih ve 83/6525
sayılı Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe giren “Devlet Memurlarının Yer Değiştirmelerine İlişkin
Yönetmelik” yürürlüğe konulmuş
ve bu Yönetmeliğin 28 inci mad-
6
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
desine dayanarak “Orman Genel
Müdürlüğü Personelinin Atama
ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik” çıkarılmıştır.
Bakanlar Kurulu kararıyla
yürürlüğe konulan ve yer değiştirmeler konusunda kurumların özel yönetmeliklerinde
dikkate almaları gereken hususlar, “Temel ilkeler” başlığında 4 üncü, “Hizmet Bölgeleri ve
Bölgelerdeki Zorunlu Çalışma
Süreleri” başlığında 5 inci ve “Yer
Değiştirme Suretiyle Atanmalarda Gözönünde Bulundurulacak
Hususlar” başlığında 9 uncu
maddelerinde düzenlenmiştir.
Bu maddelerde düzenlenen konular şu şekilde özetlenebilir.
Buna göre;
• Yer değiştirme suretiyle atamalarda kadro imkânları göz
önünde bulundurulur.
• Yer değiştirme suretiyle atamalar, ekonomik, sosyal,
kültürel ve ulaşım şartları yönünden benzerlik ve yakınlık
gösteren iller gruplandırılmak
suretiyle oluşturulan bölgeler
arasında yapılır.
• Bu atamalarda, memurların
bölgeler arasında adil ve dengeli dağılmasını sağlamak
esastır.
• Devlet Memurlarının dengeli
bir şekilde dağılımını sağlamak için öğrenimi, uzmanlığı,
iş tecrübesi, mesleki bilgisi
gibi özellikleri ile boş kadro
durumu göz önünde bulundurulur.
• Yapılacak atamalarda; aile birimini muhafaza etmek bakımından, eş ve sağlık durumları
ilgili kurumlar arasında gerekli
koordinasyon sağlanarak dikkate alınır.
• Zorunlu yer değiştirmeye tabi
personel tespit edilir.
Yönetmeliğin, “Zorunlu yer
değiştirmeye tabi personel” başlıklı 6 ıncı maddesinde uzmanlık, mesleki birikim ve adillik
prensiplerine; “Hizmet bölgelerinde en fazla çalışılabilecek süreler” başlıklı 10 uncu Maddesinde adaletsiz, çelişkili ve farklı
yorumlamaya müsait ifadelere;
“Boş veya boşalacak kadroların
ilanı ve personelin başvuru şekilleri” başlıklı 17 inci Maddesinde
3234 sayılı Kanun ve 657 sayılı
Kanuna aykırı, “İntibak” başlıklı Geçici Madde-1’de 657 sayılı
Devlet Memurları Kanunu ile
“Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik”
hükümlerine aykırı, kazanılmış
hakları yok sayan düzenlemeler
yapılmıştır.
III- YÖNETMELİK
MADDELERİNDE
YAPILAN
İRDELEMELERİN İLGİLİ
MEVZUAT VE GENEL
HUKUK BAĞLAMINDA
DEĞERLENDİRİLMESİ
OGM’ce yürürlüğe konulan Yönetmelikte; 657 sayılı Kanun, 3234
sayılı Kanun ve Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine İlişkin
Yönetmelik hükümlerine aykırı,
çalışanları huzursuz edici, çalışma
barışını bozucu ve çalışma verimliliğini düşürücü nitelikte düzenlemeler yapılmıştır.
Bu hususlar, Orman Genel Müdürlüğü Personelinin Atama ve
Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin
Yönetmeliğin ilgili maddeleri esas
alınarak, mevzuat hükümleri bağlamında değerlendirilmiştir.
a) Yönetmeliğin “Zorunlu yer
değiştirmeye tabi personel” başlıklı 6 ıncı maddesi, uzmanlık,
mesleki birikim ve adillik pren-
siplerine aykırı olarak düzenlenmiştir.
Bu Yönetmelik yürürlüğe girinceye kadar OGM’ce çıkarılan atama ve yer değiştirme yönetmeliklerinde, uzmanlaşma ve teknik
birikim dikkate alınarak, zorunlu
yer değiştirmeye yalnızca taşrada
yönetim kademesinde görevlendirilecek Orman Bölge Müdürü ve
Bölge Müdür Yardımcısı, Orman
İşletme Müdürü ve İşletme Müdür
yardımcısı, Orman Fidanlık Müdürü ve Fidanlık Müdür yardımcısı,
Orman İşletme Şefi, Ağaçlandırma şefi, Fidanlık Şefi vb. görevlere
yer verilmiş iken; bu düzenleme
ile halkla doğrudan teması olan
ve yıpranma ihtimali çok olan
Orman Bölge Müdürü ve Bölge Müdür Yardımcısı kapsam
dışında bırakılmış, teknik ormancılık işlerini yapmakla görevlendirilen, mesleki uzmanlık
alanlarında görevli Ormancılık
Araştırma Enstitüsü Müdür ve
mühendisleri, Başmühendis ve
Mühendisler kapsama alınmıştır.
Böylece, zorunlu yer değiştirmeye tabi olacak personel
belirlenirken; dikkate alınması
gereken mesleki uzmanlaşma,
teknik bilgi birikimi, mesleki
hafıza dikkate alınmamış ve
adillik ilkesi ihlal edilmiştir.
b) Yönetmeliğin “Hizmet
Bölgelerinde zorunlu çalışma
süreleri” başlıklı 9 uncu maddesinde Orman Bölge Müdürlüğü
lehine pozitif ayrımcılık yapılmış ve 657 sayılı Kanununun
atamalarda adillik ilkesine aykırı olarak düzenlenmiştir.
Yönetmeliğin “Hizmet bölgeleri” başlıklı 8 inci maddesinde,
“MADDE 8 – (1) Atamalara esas
olmak üzere TAŞRA TEŞKİLATI,
7 nci maddede belirtilen kriterler dikkate alınmak suretiyle, dört
hizmet bölgesine ayrılmıştır.” taşra
teşkilatı esas alınarak 7 inci maddede belirtilen kriterler dikkate
alınarak 4 hizmet bölgesine ayrılmış ve bu bölgelerde zorunlu
olarak çalışacak unvanlı personel
9 uncu maddede Orman Bölge
Müdürü ile Orman Bölge Müdür
yardımcıları dışarıda bırakılmak
üzere adillik ilkesi dikkate alınmamış yani bu makamlar lehine
pozitif ayrımcılık yapılarak düzenlenmiştir.
Halbuki
Orman
genel
Müdürlüğü’nün “Taşra teşkilatı”
başlıklı 3234 sayılı Kanunun 24
üncü maddesinde, “Madde 24 Genel Müdürlük taşra teşkilatı;
ormancılık hizmetlerinin özelliği ve
tekniğinin gereği olarak bölge seviyesinde kurulacak Orman Bölge
Müdürlükleri ile müdürlükler ve
şefliklerden teşekkül eder.” belirtildiği üzere, taşra teşkilatı Orman
Bölge Müdürlükleri, müdürlük ve
şefliklerden oluşmaktadır.
Yönetmeliğin 8 inci maddesinde hizmet bölgelerinin OGM nin
taşra teşkilatı dikkate alınarak düzenlendiği belirtilmiş, bu hizmet
bölgelerinde zorunlu görev yapacak Orman Bölge Müdüründen
başlayarak aşağıya doğru tüm
kademelerdeki unvanları kapsaması gerekirken 9 uncu maddede
dikkate alınmamış, Orman Bölge
Müdürü ve Yardımcısı dışarıda bırakılarak, mevzuata göre uyulması zorunlu olan adillik ilkesi ihlal
edilmiştir.
c) Yönetmeliğin “Hizmet bölgelerinde en fazla çalışılabilecek
süreler” başlıklı 10 uncu Maddesi, adil olmayan, çelişkili ve
farklı yorumlanacak şekilde düzenlenmiştir.
Bu madde; Yönetmeliğin 8 inci
maddesinde belirtilen esaslara
uygun olarak, 9 uncu maddeye
göre belirlenen hizmet bölgelerinde yapılacak zorunlu çalışma
sürelerine ait olup, Yönetmelikte
“Hizmet bölgelerinde en fazla
çalışılabilecek süreler” şeklinde
düzenlenmiştir.
Ancak, maddenin başlığı ile
içeriği örtüşmüyor. Şöyle ki; 10
uncu maddenin 2 inci fıkrasında yalnızca merkezdeki birimler
arasında yer değişikliği yapılacak
olan Orman Genel Müdürlüğü
merkez şube müdürleri ve mühendisler ile birinci fıkraya göre
taşradaki bölge müdürlükleri
arasında zorunlu yer değişikliği
yapılarak görevlendirilecek olan
müdür ve şefler birlikte düzenlenmiştir. Bu düzenleme, yer değiştirme mevzuatına göre yapılacak naklen atamalarda uyulması gereken adillik ilkesi kuralına
aykırıdır. Diğer taraftan konularında uzmanlaşmış merkezdeki
mühendislerin uzmanlık alanları dışındaki dairelerde görevlendirilmesi mesleki birikim ve
hafızayı yok edici niteliktedir.
Yönetmeliğin 4 üncü maddesi 1 inci fıkrası (g) bendindeki “g)
Müdür: Enstitü Müdürünü, Orman
İşletme Müdürünü, Orman Fidanlık
Müdürünü, Eğitim Merkezi Müdürünü ve Yedek parça Müdürünü,”
tanımlamasında, şube müdürü
bulunmadığı halde, zorunlu çalışmayı tanımlayan hizmet bölgelerinde çalışmaya ilişkin 10 uncu
maddesi 1 inci fıkrası (c) bendinde
düzenlenmiş olması, benzer şekilde (ç) bendinde yer alan ve zorunlu çalışmaya tabi olmayan Orman
Bölge Müdürü ile Orman Bölge
Müdür Yardımcılarının hizmet
bölgelerinde çalışmalarının düzenlenmiş olması, madde içeriği
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
7
ODAMI ZDAN
ile başlığının örtüşmediğini ve çelişkili olduğunu göstermektedir.
Yönetmeliğin 8 inci maddesinde; OGM taşra teşkilatı 7 inci maddede belirtilen kriterlere göre 4
adet hizmet bölgesine ayrılmıştır.
Bu hizmet bölgelerinde, 10 uncu
maddede belirtilen sürelerde hizmet bölgelerinde en fazla çalışma
yapılacak süreler düzenlenmiş ise
de; 10 uncu maddesinin 1 inci fıkrası (a) bendinde şeflerin aynı şeflikte, müdür yardımcıları ile müdürlerin aynı müdürlükte 5 yıldan
fazla; (b) bendinde başmühendisler ve mühendisler aynı bölge
müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 10 yıldan fazla; (c) bendinde şube müdürleri aynı bölge
müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 7 yıldan fazla; (ç) bendinde
bölge müdür yardımcıları ile bölge müdürleri aynı bölge müdürlüğü bünyesinde aynı görevde 5
yıldan fazla; (d) bendinde enstitü müdür ve müdür yardımcıları aynı müdürlükte 10 yıldan fazla
aynı unvanda görev yapamazlar
düzenlemelerinin,
memurların
çalıştıkları bölgelerin dışına çıkmadan yapacakları hizmetleri ifade ettiği ve hizmet bölgelerinden
amaçlanan zorunlu çalışma karşılığını kapsamadığı görülmektedir.
Böylece, 10 uncu maddenin içeriği ile madde başlığının örtüşmediği, çelişkili olduğu ve farklı
biçimlerde yorumlanmaya açık
olduğu görülmektedir.
ç) Yönetmeliğin “Boş veya
boşalacak kadroların ilanı ve
personelin başvuru şekilleri”
başlıklı 17 inci maddesi 4 üncü
fıkrası, 3234 sayılı Kanun ve
657 sayılı Kanuna aykırıdır.
Yönetmeliğin 17 inci maddesi
(4) üncü fıkrasında ki “(4) Zorunlu
olarak atamaya tabii olduğu halde
8
ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
belirlenen takvimde atanma talebinde bulunmayan veya atanma
talebinde bulunduğu halde yapılan değerlendirmeye göre tercihine
yerleşemeyen personelin atamaları, KURULCA kurumun ihtiyaçları göz önüne alınarak yapılır.”
düzenlemesi, 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu ile 3234 sayılı
Orman Genel Müdürlüğü Teşkilât
ve Görevleri Hakkındaki Kanun’un
31 inci maddesine aykırıdır.
Bu fıkradaki kuruldan, Yönetmeliğin 4 üncü madde 1 inci fıkra
(ı) bendinde tanımlanan yer değiştirme kurulu anlaşılmaktadır.
Bu kurulun, 4 üncü fıkrada belirtildiği gibi despotik bir anlayışla
personeli huzursuz eden zorunlu
atamaları yapması hukuk kurallarına aykırı ve hukuken sakattır.
Zira Orman Genel Müdürlüğü
personelinin atamasındaki yetki;
3234 sayılı Kanunun “Atama” başlıklı 31 inci maddesindeki “Madde
31 - 23/4/1981 tarih ve 2451 sayılı
Kanun kapsamı dışında kalan görevlerden 1 - 4 dereceli kadrolara
Genel Müdürün teklifi üzerine
Bakan, diğer bütün görevlilerin
atanmaları ise Genel Müdür tarafından yapılır. Ancak, Bakan ve
Genel Müdür bu yetkilerini gerekli
gördüğü alt kademelere devredebilir.” hükmü uyarınca Bakan ve
Orman Genel Müdürüne aittir.
Bu yasal yetkiye rağmen, 3234
sayılı Kanuna aykırı olarak, bu
Yönetmelikte yetki gaspı yapılarak, OGM personelinin zorunlu atamalarında yer değiştirme
kurulu yetkilendirilmiştir.
Kaldı ki, 657 sayılı Kanun,
Atama ve Yer değiştirme Genel
Yönetmeliği ile bu Yönetmelikte
hizmet gereği dışında zorunlu
atamaya ilişkin herhangi bir düzenleme yoktur.
d) Yönetmeliğin “İntibak”
başlıklı Geçici Madde-1’sinde,
657 sayılı Devlet Memurları Kanunu ile “Devlet Memurlarının
Yer değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik” hükümlerine aykırı,
kazanılmış hakları yok sayan
evrensel hukuk ilkelerine aykırı
düzenlemeler yapılmıştır.
Yönetmeliğin “İntibak” başlıklı Geçici Madde-1’in 1 inci ve 2
inci fıkralarındaki “GEÇİCİ MADDE 1 – (1) Yer değiştirme suretiyle
atamaya tabi görevlerde bulunanların bu Yönetmeliğin yürürlüğe
girdiği tarihten önce görev yaptıkları bölgelerde aynı unvanda geçen
süreleri, bu Yönetmelikteki hizmet
bölgelerine intibak ettirilir.
(2) İntibak sonucunda bulunduğu bölgede çalışma süresi dolan
personel ile ilgili olarak bir yıl içerisinde unvanlarına uygun görevlere
atamaları yapılır.” düzenlemeleri, yerleşik ulusal ve uluslar arası
hukuk kurallarına ve kazanılmış
hakların korunmasının gerektiği
ilkesine aykırıdır.
Türk hukuk siteminde yürürlükte bulunan mevzuat hükümleri uyarınca kesin surette kazanılmış hakların, sonradan yürürlüğe
giren mevzuat ve sair idari işlemler karşısında korunması veya en
azından bu haklara zarar verebilecek türden düzenlemeler yapılmaması hukuk güvenliği ve geçmişe yürüme yasağı ve nihayet
Hukuk Devlet ilkesinin bir gereği
olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kazanılmış haklara saygı ilkesi uluslararası hukukun kabul
ettiği hukukun evrensel prensiplerindendir. Her ne kadar Türk
Hukukunda pozitif bir dayanağı
bulunmasa da Anayasa Mahkemesi kararları kazanılmış hakka
saygı ilkesine uygun davranmanın zorunlu olduğunu ve bu tür-
lü bir davranışın Anayasa’nın 2.
maddesinde yer alan Hukuk
Devleti ilkesinin özünde bulunduğuna karar vermiştir. (Anayasa Mahkemesinin 11.11.1963 tarih,
E:1963/106 ve K:1963/270 sayılı
kararı)
İdarenin gerek ileriye dönük
işlemleri ve gerekse geçmişe
yönelik sonuçlar doğuran geri
alma işlemlerini tesis ederken
kazanılmış haklara saygı göstermesi zorunludur. Çünkü kazanılmış hak sıklıkla, düzenlemelerin zaman bakımından geçmişe
dönük olarak uygulanması ile
ve bireysel hakka dayanak olan
idari işlemin yargı kararı geçmişe
dönük olarak tesis edildiği andan
itibaren iptal edilmesi durumlarında ortaya çıkmaktadır. Bu durumlarda bireylerin kazanılmış
haklarına saygı göstermek, hukuka güvenerek hak kazanan bireylerin haklarının gözetilmesi ve bu
haklara saygı gösterilmesinin istenmesi bireyler açısından bir hak
olup, gerçek anlamda hukuki idare ve hukuk devleti olmanın yolu
açılmış olacaktır.
Bireylerin kazanılmış haklarına saygı göstermek ve bu
hakların ihlali halinde meydana
gelecek olumsuzlukların giderilmesi hukuk devletine yüklenen bir ödev niteliğindedir.
Kazanılmış haklara saygı gösterilmesi ödevi bireyler için devlete karşı öne sürülen bir hak
niteliğindedir.
Hal böyle iken; Yönetmeliğin
Geçici-1 inci maddesi 1’inci fıkrasıyla, OGM bünyesinde görevli
mevcut personelin, zamanında
yürürlükte bulunan düzenlemelere uygun olarak atandıkları yerlerdeki hizmetleri, oluşturulan
zorunlu çalışma bölgelerinde çalışılması gereken sürelerin tespiti
ve kontrolü amacıyla “Devlet Memurlarının Yer değiştirmelerine
İlişkin Yönetmelik” nin yürürlüğe
girdiği 25/6/1983 tarihinden de
geriye doğru sorgulanarak intibak yapılarak bu yeni Yönetmelik
kapsamında
değerlendirmeye
alınmakta; Geçici 1’inci madde si 2
inci fıkrasıyla, hizmet bölgelerinde çalışma süreleri dolan personelin en geç bir yıl içinde unvanlarına uygun yerlere atamalarının
yapılacağı düzenlenmiştir.
Genel hukuk ilkelerine göre,
yeni düzenlemelerde kazanılmış
haklar korunarak, yapılan düzenleme Resmi Gazete’de yayımlandığı tarihten itibaren yürürlüğe
girer. Bu geçici madde ile tüm
hukuk kuralları altüst edilmekte,
birçok keyfi uygulamalara gidecek süreç başlatılmakta, Anayasa
ile koruma altına alınan başta aile
birliğinin korunmasının ihlali olmak üzere, kazanılmış haklar göz
ardı edilmekte, mesleki huzursuzlukların artacağı, bilgi birikiminin
kaybına ve sair olumsuzlukların
yaşanacağı bir sürecin önü açılmış
olacaktır.
IV- SONUÇ VE
ÖNERİLER
Orman Genel Müdürlüğü
Personeli’nin Atama ve Yer Değiştirme Esaslarına İlişkin Yönetmelik
13 Ekim 2013 tarih ve 28794 sayılı
Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe girmiştir. Bu Yönetmelik, Orman Genel Müdürlüğünde
görevli üyelerimizi doğrudan ilgilendirdiği için, Orman Mühendisleri Odası Ana Yönetmeliği’nin
6 ıncı maddesinde belirtilen “…
üyelerin hak ve yetki, meslek şeref ve haysiyetlerinin korunması
ile ilgili her türlü tedbiri almak,”
ifadesi bağlamında irdelenmiş,
değerlendirilmiştir.
Raporun Yönetmelik maddelerinin irdelenmesi ve değerlendirilmesi bölümlerinde, Yönetmeliğin
maddeleri 657 sayılı Kanun, 3234
sayılı Kanun Devlet Memurlarının
Yer Değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik bağlamında incelenmiş ve
sonuçları ortaya konulmuştur.
Buna göre;
1- Yönetmeliğin 9 uncu ve 10
uncu maddeleri rapordaki tespitler dikkate alınarak, atama ve yer
değiştirmelerinde adillik ilkesinin göz önünde bulundurulması,
kazanılmış hakların korunması,
mesleki birikimin korunması, net
ve açık olmayan ifadelerin yerine
yoruma gerek kalmayacak biçimde yeniden düzenlemelidir.
2- Yönetmeliğin 17 inci maddesi 1 inci fıkrası 4 üncü bendi,
Geçici Madde-1 nin 1 inci ve 2 inci
fıkraları yürürlükten kaldırılmalıdır.
3- Yapılacak yeni düzenlemede, Odamızın OGM ye gönderdiği
personel atama yönetmeliğine
ilişkin görüşleri mutlaka dikkate
alınmalıdır.
4- Raporda belirtilen 657 sayılı
Kanun, 3234 sayılı Kanun ve Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe
konulan Devlet Memurlarının Yer
değiştirmelerine İlişkin Yönetmelik hükümlerine aykırı yapılan
düzenlemeler düzeltilmez ise, yürütmesinin durdurulup iptali için
süresi içinde yargıya başvurulmalıdır.
Odamız Araştırma ve Geliştirme Merkezince hazırlanmış olan
iş bu rapor, Yönetim Kurulumuzca
değerlendirilmiş ve benimsenmiştir.
11 Kasım 2013
ODA YÖNETİM KURULU
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ
9
ODAMI ZDAN
ARTVİN İLİ CERATTEPE VE GENYA DAĞI
ORMANLARINDA PLANLANAN MADENCİLİK
FAALİYETLERİNİN DOĞAL KAYNAKLAR
ÜZERİNE ETKİLERİ HAKKINDA RAPOR
GİRİŞ
İnsanoğlunun Dünya üzerindeki varlığını sürdürebilmesi yenilenebilen ve yenilenemeyen şeklinde genel olarak ikiye ayrılan doğal
kaynaklara bağlıdır. Ancak, özellikle yenilenemeyen (tükenebilen)
kaynaklar, insanoğlunun özellikle
son 200 yılda yarattığı inanılmaz
baskı ile hem kalite hem de miktar
açısından ciddi olumsuzluklar ve
değişimlerle karşı karşıyadır.
Kullanımı durumunda tükenen
ve yenilenemeyen kaynaklardan
olan demir, kömür, altın, bakır,
petrol gibi madenlerin işletilmesi;
ormanlar, otlaklar, toprak, su kaynakları ve yaban hayatı gibi kendini yenileyebilen doğal kaynaklar
üzerinde doğrudan zararlı etkiler
yaratmaktadır. Bu durumun, doğal
kaynaklara bağımlı olan insanlar ve
diğer canlılar açısından da doğrudan olumsuz sonuçlar doğurduğu
dünyada ve Türkiye’deki örnekleri
ile kanıtlanmış bir gerçektir.
Madencilik faaliyetleri sonucunda insanlar ve diğer canlılar
için olumsuzluk oluşturan faaliyetlerden bazıları şunlardır:
• işletme yapılacak alandaki bitki
örtüsünün temizlenmesi (örn:
ormanların tıraşlanması),
• açık veya kapalı işletme şekline
bağlı olarak ortaya çıkacak olan
atıkların tam olarak bertaraf
edilememesi
• madenlerin yeryüzüne çıkarılması sırasında oluşan hava
kirliliği ve asit yağmurlarının
zararları,
• zehirli ağır metallerden oluşan
10 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
asidik maden drenajının yüzey
ve yeraltı su kaynakları ile toprakları kirletmesi,
• kilometrelerce yeni yol ağı
oluşturulması ile doğal alanların parçalanması
• yapılan patlatmalar ile tetiklenen heyelan olayları.
Gerekli tedbirlerin alınması
durumunda bile madencilik; bulunduğu coğrafyanın özelliklerine
bağlı olmak üzere, ciddi zararlar
ortaya çıkarmakta ve sağladığı
ekonomik katkılar bu açıdan bakıldığında oldukça tartışmalı hale
gelmektedir.
Madencilik faaliyetlerinin sebep olduğu olumsuzlukların en yoğun şekilde görüldüğü ve çevresel
sorunların en acımasızca yaşandığı
yerlerden biri Artvin’in Murgul ilçesidir. Murgul örneğinden yola çıkarak Artvin’de planlanan madencilik
faaliyetlerinin bu defa kent merkezi için çok önemli bir tehdit oluşturacağı söylenebilir. Artvin, bilindiği
üzere özel doğal ve jeolojik yapıya
sahip olan bir bölgededir ve dolayısıyla il sınırları içerisinde madencilik faaliyetlerinin yapılmasının kalıcı çevresel ve sosyal kayıplara yol
açması kaçınılmazdır.
Bu raporda, Artvin’in Cerattepe
ve Genya Dağı mevkilerinde yaklaşık 25 yıldır başlatılmak istenen
maden işletmeciliği girişimlerinin
öncelikle alandaki genel ekolojik yapı olmak üzere orman, su ve
toprak kaynakları ile insan yaşamı
ve yaban hayatı üzerindeki etkileri
irdelenmiş ve alt başlıklar halinde
sunulmuştur.
1. ALANIN KONUMU VE
ÖNEMİ
Maden sahaları; Artvin-Merkez
ilçeye bağlı Cerattepe mevkii ile
şehrin üst mahallerinden başlayarak Deriner Barajı’nın üzerinden
geçerek tüm Genya Dağını ve ardındaki Zeytinlik ve Oruçlu Köyleri
ile yaylalarını da içerisine alan dağ
silsilesidir.
Maden sahalarının genel sınırları Artvin şehrinin çatısı sayılan
alanları kapsamaktadır.
Kent merkezini kuzeydoğu ve
güneybatı yönlerinden çevreleyen Cerattepe ve Genya Dağının
denizden yükseklikleri 1800 ile
2000 m arasında değişmekte ve bu
nedenle alanlar konum itibariyle
kentin en yüksek noktalarını oluşturmaktadır. Jeolojik yapı itibariyle
heyelan oluşumuna müsait olan
bu alanlarda yapılacak her türlü
faaliyet aşağıda bulunan yerleşim
alanları ve dolayısı ile insanlar üzerinde olumsuz sonuçlar doğurabilecektir.
Maden sahaları (kırmızı çizgilerle belirlenmiş), Artvin şehir
merkezinin üst mahallelerinden
başlayan ve şehri çevreleyen yüksek dağların önemli bir kısmını da
içerisine alan çok geniş bir alandır.
Şekilden de anlaşılacağı üzere bu
alandaki her türlü madencilik faaliyeti, sadece toprak, su, hava gibi
doğal kaynakları değil, doğrudan
insanları da olumsuz etkileyecektir.
Her iki maden sahasının etki
alanında öncelikle kent merkezi
olmak üzere çok önemli koruma
Foto 1: Cerattepe ve Genya Dağı
alanları ve turizm merkezleri bulunmaktadır. Bunlardan en önemlisi ruhsat alanlarının içerisinde yer
alan ve Hatila Vadisi Milli Parkı’na
bitişik olan 20.01.2013 tarihli Bakanlar Kurulu kararıyla ilan edilen
Turizmi Geliştirme ve Koruma Alanıdır.
Bununla beraber, bir yanı Atabarı Kayak Merkezi, bir yanı da
Kent Ormanı olan ruhsat sahaları
ekolojik olarak uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış bitki
ve hayvan türlerini barındıran çok
önemli bir bölgedir.
Flora
Artvin, 200’ü endemik olan
305’i nadir yaklaşık 1900 bitki türü
ile Antalya ve İstanbul’dan sonra,
ülkemizin en zengin üçüncü ilidir.
Floristik açıdan çok zengin olan
Artvin’de uluslararası sözleşmelere göre risk altında olan ve korunması gereken çok sayıda bitki türü
ve habitatları da mevcuttur. Bu
nedenle de, Artvin ilini ve maden
sahasını kapsayan bölge, Dünya
Doğa Koruma Örgütü (Consevation International-CI), Dünya Bankası (World Bank-WB) ve Küresel
Çevre Fonu (Global Environment
Facility-GEF) tarafından Kafkasya
Sıcak Noktası (Caucasus Hotspot)
olarak tanımlanmış ve dünyanın
biyolojik çeşitlilik açısından en zengin ve aynı zamanda tehlike altındaki en önemli “34 Karasal Biyoçeşitlilik Sıcak Noktası”ndan biri
olarak kabul edilmiştir.
Maden sahası, aynı zamanda,
Batı Avrasya’daki Üçüncü Zaman’a
ait ormanların en önemli sığınak
ve relikt (kalıntı) alanıdır. Dünya
üzerinde ılıman yaprak döken ormanların Üçüncü Zaman’dan bu
yana kesintiye uğramadan varlığını
sürdürdüğü nadir bölgelerdendir.
Avrupa ile Orta Asya’yı içine alan
geniş coğrafyadaki en büyük “doğal yaşlı orman” ekosistemlerine
burada rastlanmaktadır. Doğal
yaşlı orman ekosistemi; insan müdahaleleri ile değişime uğratılmamış, biyolojik çeşitlilik zenginliği ve
değişik türde yaban hayvanlarına
barınak sağlaması açısından özel
önemde olan korunan ormanlar-
Foto 3: Maden sahalarının Cerattepe
bölümünün genel bir görünümü ve
doğal yapısı.
Foto 4: Maden sahasının Genya Dağı
bölümü ve doğal yapısı.
Foto 2: Cerattepe ve Genya Dağı
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 11
ODAMI ZDAN
dır. Bundan dolayıdır ki, bölgenin
koruma açısından önemini kabul
eden Dünya Doğayı Koruma Vakfı
(WWF), bu kesimin ılıman kuşak
ve doğal yaşlı ormanlarını Dünya
üzerinde korumada öncelikli “200
Ekolojik Bölge”den biri olarak ilan
etmiştir.
Türkiye’de tanımlanan 144
“Önemli Bitki Alanı”ndan 4’ü
(Karçal Dağları-Çoruh Vadisi-Doğu
Karadeniz Dağları ve Yalnızçam
Dağları) Artvin il sınırları içerisinde kalmaktadır. Maden sahası da
taşıdığı bitkisel zenginlik ile Çoruh
Vadisi ve Doğu Karadeniz Dağları
Önemli Bitki Alanları içerisinde kalmaktadır. Çoruh Vadisi Önemli Bitki Alanı bünyesinde yer alan Fıstıklı
Köyü civarındaki yaklaşık 100 ha’lık
Pinus pinea (Fıstık Çamı) ormanı
ile birçok Akdeniz kökenli kalıntı
bitki de Artvin’in, bitkisel tür zenginliği açısından oldukça büyük bir
öneme sahip olduğunu gösteren
kanıtlardır. Bu alan aynı zamanda
Gen Koruma Ormanı olarak ilan
edilmiştir ve öncelikli korunması
gereken alanlar arasındadır.
Son olarak, Uluslararası Doğa
Koruma Birliği (International Union
for Conservation of Nature-IUCN)
ve WWF tarafından desteklenen ve
dünya üzerinde endemik ve nadir
bitkilerin çok sayıda bulunduğu
koruma değeri yüksek alanların
tespiti amacıyla yapılan çalışmalar
neticesinde dünya üzerinde 234
“Bitkisel Çeşitlilik Merkezi” tespit edilmiştir. Ülkemizden 5 alan
bu kapsamdadır. Artvin ilindeki
maden sahası “Kuzeydoğu Anadolu Bitkisel Çeşitlilik Merkezi
(SWA.19)” olarak tanımlanan kesim
içerisinde yer almaktadır.
Ayrıca bahse konu maden alanında 60 kadar ağaç ve çalı türü ile
100 kadar otsu bitki çeşidi tespit
edilmiştir. Bunlar arasında Doğu
Karadeniz Göknarı (Abies nordmanniana), Papaz külahı (Euonymus latifolius), hanımeli (Lonicera
caucasica) ve çınar yapraklı akçaağaç (Acer platanoides), Acer cap-
12 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
padocicum subsp. Cappadocicum
(beş parmak akçaağacı), Acer divergens (üç loblu akçaağaç) Alchemilla tiryalensis (aslan pençesi) gibi
türler endemiktir. Rhodothamnus
sessilifolius (dağ gülü), Epigea gaultheroides, Rhamnus imeritinus
ve Quercus pontica (Doğu Karadeniz meşesi) ise alanda bulunan en
önemli relik türlerdir.
Fauna
Zengin orman kaynaklarına ve
yaban hayatına sahip olan Artvin
biyolojik çeşitlilik bakımından ülkemizde nadir bulunan yerlerdendir. Planlanan maden sahasının
hemen sınırında olan Hatila Vadisi
Milli Parkı’nda yapılan çalışmalarda
35 memeli, 68 kuş ile 6 çift yaşamlı
(amfibia) ve 14 sürüngen (reptilia)
türlerinin varlığı tespit edilmiştir. Maden alanı olarak belirlenen
Cerattepe ve Genya Dağı bu milli
parkın sınırını ve devamındaki aynı
ekolojik birimi temsil etmektedir.
Bu özelliği ile alan, adı geçen yaban hayvanları tarafından ortak yaşam alanı olarak kullanılmaktadır.
Bu yöre ayı, çakal, domuz, karaca,
yaban keçisi, yaban kedisi ve yaban tavşanı gibi memelilerin yanı
sıra özellikle atmaca, şahin, doğan
gibi nesli tehlike altındaki gündüz
yırtıcı kuşlarına ve çok sayıda ötücü
kuşa ev sahipliği yapmaktadır. Alanın kuş göç yollarının üzerinde olması yaklaşık 20 farklı yırtıcı kuşun
gözlenmesine olanak vermektedir
ki bu kuşlar ulusal yasalar ve taraf
olduğumuz uluslararası sözleşmelerle koruma altındadır.
Rekreasyonel Özellikler
Doğal güzellikleri ile tanınmış
olan Artvin’de yaşayan insanların
en önemli sosyal faaliyetlerinden
biri özellikle ormanlık alanlarda
rekreasyonel amaçlı vakit geçirmeleridir. Bu açıdan bakıldığında, söz
konusu maden sahalarının yaklaşık
1/3’nü de kapsayan bir bölge olan
Artvin-Kafkasör Turizm Merke-
zi, Artvin ilinin en eski, en yoğun
kullanılan ve halkın tek seçeneği
olan rekreasyon sahasıdır. Bu alan,
28-30 Haziran 2013 tarihlerinde
33. defa yapılan ve uluslararası
boyutlara ulaşmış meşhur boğa
güreşlerinin de yapıldığı Kafkasör
Festivaline ev sahipliği yapmakta
ve her yıl on binlerce kişiyi konuk
etmektedir. Kafkasör, yıl boyu Artvin ve yakın çevre halkının her yıl
artan rekreasyonel taleplerini karşılamaya devam etmektedir. Bu
talebin büyüklüğü ve devamlılığı
sonucu, alanın önemli bir bölümü Başbakan Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın talimatları ile zamanın
Çevre ve Orman Bakanlığı tarafından “Kent Ormanı” olarak ilan edilmiş ve rekreasyon kapasitesi arttırılmıştır. Ayrıca, Hatila Milli Parkı’na
bitişik olan madencilik ruhsat alanı,
20.01.2013 tarihli Bakanlar Kurulu
kararıyla Turizmi Geliştirme ve Koruma Alanı ilan edilmiştir. Bununla beraber, bir yanı Atabarı Kayak
Merkezi, bir yanı da Kent Ormanı
olan ruhsat sahası, ekolojik olarak
da uluslararası sözleşmelerle koruma altına alınmış bitki ve hayvan
türlerini barındıran çok önemli bir
bölgedir.
2. MADENCİLİĞİN
OLUŞTURACAĞI
OLUMSUZ ETKİLER
Daha önceleri Cerattepe’de
yaklaşık 250 ha büyüklüğünde tek
bir alanda planlanan madencilik
sahasının, 17 Şubat 2012 tarihinde
yapılan ihale ile yaklaşık 18 kat arttırılarak 4,406 ha’lık bir alana (Genya Dağı Maden Sahası dahil) yayıldığı görülmektedir. Bu alanlarda altın, bakır, gümüş ve çinko madenlerinin işletilmesi için arama ve işletme izinleri verilmiştir ki özellikle
altın ve bakır madenciliğine açılmış
olması bu alanda atık havuzlarının
ve siyanür kullanımının kaçınılmaz
olduğunu göstermektedir.
2.1 Orman Ekosistemi ve
Flora Üzerine Etkileri
Artvin’in sahip olduğu iklimsel
koşullar, jeolojik ve jeomorfolojik
çeşitlilik, doğa koruma açısından
olağanüstü öneme sahip bir bitki
örtüsünün ortaya çıkmasına neden
olmuştur. Çok sayıda endemik bitki
türüne ev sahipliği yapan Artvin
ve şehri kuşatan dağlar, özellikle
madencilik faaliyetinin yürütüleceği alan; aynı zamanda Kardelen,
Elma, Armut, Kiraz cinsleri için
“Mikro-Gen Merkezi” olarak kabul
edilmektedir.
Floristik açıdan zengin olan
Artvin ilinde “uluslararası sözleşmelere” göre risk altında olan ve
korunması gereken çok sayıda
bitki türü ve habitatları mevcuttur.
Artvin ilinde; Bern (Avrupa'nın Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamlarını
Koruma Sözleşmesi) kapsamına
giren türlerden 3 tanesi (Cyclamen
coum, Orchis punctulata ve Vaccinium arctostaphyllos) madencilik faaliyetinin yapılacağı alanda
yayılış göstermektedir. Maden
sahası ormanları Bern Sözleşmesi
kapsamında koruma altına alınması gereken habitatlar (Doğu
Kayını-Doğu Ladini Ormanları,
Anadolu-Kafkasya Doğu Gürgeni
Ormanları, Doğu Karadeniz karışık
meşe-gürgen ormanları, Karadeniz
Bölgesi göknar (Abies nordmanniana) ormanları, doğu ladini (Picea
orientalis) ormanları ve KaradenizKafkasya dağlık kızılağaç (Alnus
glutinosa) galeri ormanları) listesinde yer almaktadır.
Artvin ilinde doğal yayılışa sahip olup, CITES (Nesli Tehlikede
Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine İlişkin
Sözleşme) sözleşmesine tabi olan
çok sayıda tür (Galanthus krasnovii, G. woronowii, Cephalanthera rubra, Dactylorhiza osmanica
var. osmanica, D. romana, Orchis
punctulata, O. purpurea, Cyclamen
coum subsp caucasicum, C. coum
subsp. coum, C. parviflorum var.
parviflorum ve C. parviflorum var.
subalpinum) maden sahasının içinde yayılış göstermektedir.
Artvin-Cerattepe ve yakın çevresinde bulunan endemik (26 takson) ve nadir (24 takson) bitkilerin
sayısı 50 olup, alanda bulunan toplam tür sayısı ise 600 civarındadır.
Söz konusu bitki türlerinin büyük
bir çoğunluğu ülkemizde yalnızca
Artvin’de yayılış göstermekte olup
ülkemizin bitkisel zenginliği açısından endemikler kadar önemlidirler. Maden sahasında ve çevresinde bulunan bu bitkiler madencilik
Foto 5: Artvin Cerattepe’de bir kaç yıl önce madencilik faaliyetlerine başlanmadan önce yapılan tıraşlama ile tahrip edilen doğal yaşlı ormanların
bir bölümü.
faaliyetinden olumsuz yönde etkilenecektir.
2.2 Yüzey ve Yeraltı Suları
ve Kalitesine Etkileri
Artvin’deki Maden işletmesi
için hazırlanan ve adeta bir yapılabilirlik bildirgesi olarak ortaya
konan ÇED raporunda “Artvin Şehri içme ve kullanma suyu ihtiyacı
Genya Dağı yüzey sularından elde
edilmektedir” denilmektedir. İçme
ve kullanma suyu bakımından çok
zengin olmayan, yaz kuraklıklarında su sıkıntısı çeken bir yöre olduğu da dikkate alınarak denilebilir
ki Artvin Şehri için Genya Dağı su
kaynağı en hayati varlık durumundadır. Dünya üzerinde özellikle kurak-yarıkurak iklim mıntıkalarında
dağlar, suların % 65-90 gibi önemli
oranını sağlayan ve bu yüzden koruma altında olan ekosistemlerdir.
Madencilik faaliyetlerinde genellikle akla gelen ilk ciddi olumsuzluk içme ve kullanma sularını
meydana getiren yüzey ve yeraltı
sularının kirlenmesinin nerede ise
kaçınılmaz olması gerçeğidir. Çünkü yaşamın kaynağı olan su kaynaklarının kirlenmesi, insanlar başta olmak üzere tüm canlıların ya
yaşam alanlarını terk etmeleri (zorunlu göç) ya da sağlık açısından
tehlikeli olacak bu alanlarda yaşamlarına devam etmeleri anlamına gelmektedir. Örneğin alandaki
madencilik için hazırlanan ÇED raporunda bile “madencilik faaliyeti
madenin rezervi ile sınırlı geçici bir
endüstriyel faaliyet olmasına karşılık, çevre üzerine etkisi uzun süreli
ve zaman zaman insan ve hayvan
sağlığı üzerinde risk yaratan bir
çevresel unsurdur” denilmektedir.
Su kaynaklarının, söz konusu
maden sahalarının işletilmesi durumunda nasıl etkilenebileceği
aşağıda maddeler halinde sunulmuştur:
• Yüzey ve yeraltı su kaynakları
madencilik faaliyetlerinde kirlenmeye karşı en hassas kaynakların başında gösterilebilir.
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 13
ODAMI ZDAN
İnsanlar ve diğer canlıların temiz içme suyu ve kullanma suyuna duydukları zaruri ihtiyaç
göz önünde bulundurulduğunda su kaynaklarının kirlenmesi
oldukça ciddi sağlık sorunlarına neden olabilecektir. Bilindiği
üzere, yağmur ve kar yağışları
ile başlayan su döngüsünde
yüksek kesimlere düşen yağış,
eğimin etkisi ile hem yüzeysel
(dere, nehir, pınar vb.) hem de
yeraltı suları olarak daha aşağıdaki akarsuların ana kollarına
veya göllere ve denizlere ulaşan bir süreç izler. Doğal ortamlarda yağışla beraber oluşan suları toplayan ve irili-ufaklı akarsu yatakları ile dağıtan coğrafik
sınırlar “su havzaları” olarak
tanımlanırlar. Diğer bir ifade ile
yeryüzüne düşen yağış doğal
bir süzgeç görevi gören bitki
örtüsü (özellikle ormanlar) ve
kayaçlar tarafından tüm canlılar için temiz ve kullanılabilir su
haline getirilir. Bu süreçte söz
konusu bu doğal yapıya yapılacak müdahaleler –bu durumda
maden işletmeciliği- bu doğal
sürece telafisi mümkün olmayan olumsuz etkilerde bulunur.
• Artvin’de planlanan madencilik
işletmeciliğinde de özellikle re-
zervin çıkarılması ve zenginleştirilmesi faaliyetleri ile ortaya
çıkacak olan sıvı veya katı atıkların bölgedeki yağış ve eğimin
de etkisi ile yüzey ve yüzey altı
su kaynaklarına ulaşarak hem
içme hem de kullanma sularını
kirletmesi kaçınılmazdır. Bunun
en büyük nedeni de Artvin’deki
maden sahalarının şehir merkezinin en üst kısımlarında yer
alıyor olmasıdır. Şekil 5’te de
açıkça görüldüğü gibi şehrin
mevcut içme suyu kaynaklarının var olduğu noktalar madencilik sınırları içerisindedir ve
madencilik işletmeciliği yapıldığı takdirde oluşacak ağır metallerin ve diğer zehirli atıkların
yüzeyden veya yeraltından bu
kaynaklara karışabileceği rahatlıkla görülebilmektedir.
• Şirketin hazırladığı proje ve
ÇED raporundan anlaşıldığı
üzere söz konusu iki ruhsat alanı (Cerattepe ve Genya Dağı)
birleştirilmiş ve alanın tümü
altın, bakır, çinko ve gümüş
madenciliğine açılmıştır. Burada özellikle altın madeninin
işletilmesi ile su kaynaklarının
yüzyıllarca sürebilecek bir kirlenme olasılığı ile zararların çok
daha şiddetli ve ciddi boyutlara
taşınacağı açıktır. Çünkü “altın”
Şekil 6: Cerattepe ve Genya Dağı Maden Sahaları, Artvin şehir merkezinin
büyük bir kesimine içme suyu sağlayan doğal su kaynaklarını da sınırları
içerisine almaktadır.
14 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
madeninin Dünya’daki üretiminin %90’a yakını sadece siyanür
çözeltisi ile yapılmaktadır. Söz
konusu maden sahalarını da
içeren bölgenin %80’lik kısmının %60’ın üzerinde ortalama
eğime ve sarp arazi yapısına
sahip olması, işletilmek istenen madenlerin çıkarılması ve
işlenmesi sırasında tüm su kaynaklarının kirlenmesi anlamına
gelecektir. Ülkemizin en etkin
doğa ve çevre örgütlerinden
biri olan WWF-Türkiye’nin bildirdiğine göre; uzun yıllardır,
doğa korumacıların en büyük kâbuslarından biri olan
siyanürle madencilik, Avrupa
Parlamentosu’nun 5 Mayıs
2010 tarihli gerekçeli kararıyla,
Avrupa Birliği'nde 2011 yılının
sonuna kadar tamamen yasaklanmıştır. Henüz çok yakın bir
kaza olarak aklımızda kalan Kütahya’daki ETİ Gümüş A.Ş.’ye ait
gümüş madeni tesisindeki atık
barajının çökmesi ve havuzda
bulunan siyanürlü suyun bölgedeki yer altı ve yerüstü sularından, tarım alanlarına kadar
tüm yaşamı, çevre ve halk sağlığını tehdit ettiği ve etmekte
olduğu bilinmektedir.
• Bunlara ilaveten, hem su kaynakları hem de diğer doğal
kaynakları ve dolayısı ile insan
ve diğer canlıların yaşam koşullarını olumsuz etkileyecek
diğer bir durum ise maden sahasında kurulması planlanan
su havuzları ve atık havuzlarının yapılmasıdır. Şirketin ilk
projesinde yer alan dört adet
atık havuzunun daha sonra revize edilen ikinci projesinde yer
almamasına rağmen, Artvin’in
tam çatısında projelendirilecek
havuz benzeri yapıların yüksek
eğimli, sarp ve engebeli bir arazi yapısına sahip olan şehrin,
su kaynakları kirlenecek, şehir
merkezinde yaşayanlar insanlar
için ciddi tehlikeler oluşacaktır.
• Artvin şehrinin üzerinde henüz
hazırlık aşamasındaki madencilik çalışmaları sırasında yapılan sondaj faaliyetleri ve küçük
patlatmalar bile bazı yüzey ve
yeraltı sularının yer değiştirmesine, pınar veya gözelerin
kaybolması gibi değişimlere
neden olduğu konusunda yerel halkın resmi makamlara
çok sayıda şikayeti olmuştur.
Artvin’deki maden sahalarının
etki alanında bulunan su kaynaklarının da benzer şekilde
değişmesi ve kaybolması olasılığı oldukça yüksektir. Hem bu
olasılığı arttıracak ve hem de
genel anlamda bölgedeki su
kaynaklarını olumsuz yönde etkileyecek bir gerçek de Maden
Tetkik Arama (MTA) tarafından
hazırlanan heyelan risk raporudur. Bu raporda, en üst nokta
olan Kafkasör-Cerattepe’den
Çoruh Nehri kıyılarına kadar
olan tüm şehrin önemli bir bölümünün yüksek heyelan riski
taşıdığı belirtilmektedir. Maden
sahalarının da içinde olduğu bu
alanlarda, madenin çıkarılması
esnasında yapılacak patlatmaların, hem su kaynaklarının tahribi hem de büyük heyelanlara
yol açabilme potansiyellerinin
varlığı, Kent için en büyük tehdit unsurlarının başında değerlendirilmektedir.
• Bölgede yapılması planlanan
madenciliğin açık işletme olarak yapılması ve çıkarılan rezervin aynı yerde zenginleştirilmesi durumunda kurulacak
olan tesislerden açığa zehirli
bazı gazlar (örn: sülfür dioksit (SO2) ve azot oksitler (NOx))
çıkacaktır. Bu gazların havaya
karışması ve yağışla beraber
yeryüzüne inerek sülfürik asit
(H2SO4) ve nitrik asite (HNO3)
dönüşmesi ile “asit yağmurları”
olarak bilinen olgu oluşur. Hem
su ve toprak kaynaklarını hem
de bölgedeki bitki örtüsünü
olumsuz etkileyen bu durum,
su kaynaklarının, sadece içme/
kullanma amaçlı yararlanılmasını tehlikeye atmayacak aynı
zamanda başta balıklar olmak
üzere bütün sucul canlıların zarar görmesine neden olacaktır.
Asit yağmurlarının bu bölgedeki en ciddi zararı ise maden
sahalarının şehir merkezine çok
yakın olmasından dolayı insanlar üzerinde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilecek etkileridir.
Bu sorunları birebir yaşamış ve
hala yaşayan bir örnek olarak
Artvin’in Murgul ilçesi gösterilebilir.
Foto 7: Murgul’da bulunan büyük
maden çukurlarından birinin görüntüsü.
Foto 8: Murgul’da terk edilen asit
fabrikası, madenciliğin sadece işletme sırasında değil sonrasında da
ağır olumsuz etkileri olduğunu gösteren çok açık bir örnek olarak gösterilmektedir.
• Bu ilçede 1951 yılından beri yürütülen bakır madeni işletmeciliği ile oluşan başta asit yağmurlarının ve hiçbir arıtmaya
tabi tutulmadan doğruca Murgul Çayına verilen ve oradan
da Çoruh Nehrine (2005’ten
bu yana Borçka Baraj Gölüne)
giden ağır metal yüklü atıkların, doğal kaynaklar ve insanlar üzerinde yaptığı olumsuz
etkileri, yapılan bilimsel çalışmalarla da kanıtlanmıştır. Bu
durumda, eğer Artvin’de yapıl-
ması planlanan madencilik faaliyetlerine izin verilirse, benzer
sonucun Artvin şehir merkezi
için de oluşması çok yüksek
bir olasılık olarak karşımıza çıkmaktadır.
• Üzerinde durulması gereken
bir diğer konu ise Artvin’de
Çoruh Nehri üzerinde yapılan
çok sayıda barajdan biri olan
Borçka Barajı’nın rezervuarında bulunan suyun kalitesinde meydana gelebilecek
değişimlerdir. Bir diğer ifade
ile yukarıda kısaca açıklanan
tüm kirlilik etmenlerinin başta
Fabrika Dere ile Hatila Dereleri
Havzaları boyunca doğrudan
Çoruh Nehri’ne ve dolayısı ile
de Borçka Barajının taşıdığı su
kütlesine ulaşması gerçeğidir.
Söz konusu kirlilik unsurlarının
yaklaşık 1800-2000 metrelerden Çoruh Nehri’ne ve Borçka
Barajına taşınmasının iki önemli olumsuz sonucu olacaktır.
Bunlardan ilki Artvin şehir merkezinin alt bölümlerine önceki
yıllarda içme suyu sağlayan ve
Çoruh Nehri boyunca bazı noktalarda bulunan yer altı su depolarının (akifer) kirlenmesidir.
İkincisi ise Borçka Baraj gölünde yapılması planlanan ekonomik (balıkçılık, taşımacılık vb.)
ve rekreasyonel (başta su sporları gibi) etkinliklerin sekteye
uğraması olacaktır.
• Hem şirketin hazırladığı proje ve ÇED raporunda hem de
Maden Tetkik Arama (MTA)
tarafından Artvin’deki maden
sahaları hakkında hazırlanan
raporda bölgedeki cevherin
sülfürlü minerallerden oluştuğu belirtilmektedir. Bilimsel çalışmalar, işletilme sırasında bu
minerallerin açığa çıktığında
ve özellikle nem ve oksijen ile
karşılaştığında çözünerek sülfürik aside dönüştüğünü ortaya koymaktadır. Dolayısı ile Artvin’deki maden sahalarında da
benzer kimyasal dönüşümlerin
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 15
ODAMI ZDAN
meydana gelmesi ve bölgedeki su havzalarında “asit maden
drenajı” oluşması kaçınılmazdır.
Foto 9: Artvin’in Cerattepe mevkiinde yapılan sondaj çalışmalarında açığa çıkan bazı ağır metallerin
su ve hava ile temasından sonra oluşan asit maden sularının yarattığı
kirlilikten bir görünüm.
Ayrıca unutulmamalıdır ki, su
kaynaklarının bu tür asit oluşumları ile kirlenmesi madencilik faaliyetleri tamamlandıktan sonra da
yüzlerce yıl devam edebilecektir.
Her şeyi toz pembe gösteren ÇED
Raporundaki
değerlendirmede
bile “buradaki en önemli sorunlardan biri Asit Maden Derenajı ve
Asit Kaya Derenajıdır” denmektedir. ÇED raporu ve teknik dokümanlarda madencilik faaliyeti süresince bu suların atık havuzlarında
depo edileceği belirtilmektedir fakat işletme faaliyeti bittikten sonra devam edecek olan asit maden
16 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
sularının nasıl bertaraf edileceği
konusunda herhangi bir önlemden
söz edilmemektedir. Bu durumda,
maden şirketi faaliyetini tamamladıktan sonra oluşacak asit maden
suları problemi ile ne yazık ki, yerel
yönetimler ilgilenecek ve kirliliğin
önlenmesinin parasal yükü devlete
ve dolayısı ile halka yüklenecektir.
• Tüm bunlara ilaveten, söz konusu asit maden sularının sahip olduğu yüksek asitlik derecesi nedeni ile hem çıkarılan
rezervlerdeki ve hem de yeraltındaki ağır metal iyonları da
çözünecek ve bu ağır metaller
bölgedeki yüzey ve yeraltı sularına karışacaktır. Bunun sonucu
olarak başta insan sağlığı açısından büyük riskler oluşturacak ve buna ek olarak doğadaki
diğer canlıların da olumsuz
etkilenmelerine neden olacaktır. Oysaki başta “Anayasamız”
olmak üzere ama özellikle de
“Çevre Kanunu”, “Su Kirliliği
Kontrol Yönetmeliği” ve “Yeraltı
Sularının Kirlenmeye ve Bozulmaya Karşı Korunması Hakkında Yönetmelik” gibi düzenlemelerle su kaynaklarımız yasal
olarak aslında iyi bir korunmaya
sahiptir. Ancak ne yazık ki uygulamaya gelindiğinde söz konusu düzenlemeler ya göz ardı
edilmekte veya çıkarılan başka
kanun veya yönetmeliklerle etkisiz hale getirilmektedirler. Bu
açıdan bakıldığında, mevcut
yasaların ve yönetmeliklerin
ilgili bakanlıklar ve kurumlar,
yerel yönetimler ve özellikle de
yargı kurumlarınca “su kaynaklarının korunması önceliktir”
düşüncesi ile göz önünde bulundurulmalı ve bu ilke temel
alınarak kararlar verilmelidir.
2.3 Heyelan (ve Diğer
Kütle Hareketleri) Üzerine
Etkileri
Daha önce de belirtildiği üzere
Artvin il genelinin önemli bir kısmı
oldukça sarp ve engebeli bir arazi
yapısına sahiptir. Bu nedenle de yılın önemli bir bölümünde (özellikle yağmurların ve kar erimelerinin
arttığı bahar aylarında) heyelan,
kaya yuvarlanmaları, çamur akması
ve sel/taşkın oluşması gibi normalde doğal olarak meydana gelen
ancak son yıllarda çeşitli nedenlerle (özellikle yanlış insan faaliyetleri)
daha da sıkça rastlandığı bir bölgedir. Bu durum, Maden Tetkik Arama
(MTA) tarafından hazırlanan heyelan risk raporunda ve oluşturulan
haritada da kanıtlanmış ve söz konusu maden sahalarını da içeren
Artvin’in önemli bir bölümünün
yüksek heyelan riski taşıdığı belirtilmiştir. Bu tür kütle hareketlerinin artış
göstermesindeki en önemli nedenler arasında yağışların fazla olması, eğim ve engebeliğin yüksek
olması, arazi kullanım değişimleri
(orman alanlarının tarıma veya otlak alanlarına dönüştürülmesi),
tekniğine uygun olmayan orman
yolu veya karayolu yapımları ile
mevcut bitki örtüsünün tıraşlanmasını gerektiren müdahaleler
(örn: madencilik) sayılabilir. Artvin
genelinde heyelanları veya can ve
mal kaybına neden olan benzer
olayları doğal olarak tetikleyen
çok sayıda faktörün zaten mevcut
olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda, bu faktörlere bir de yapılması
planlanan madencilik faaliyetlerinin neden olacağı bölgedeki değişimlerde eklenince heyelan gibi
tehlikeli olayların artış göstermesi
yüksek olasılıktır.
Madencilik çalışmalarında heyelan benzeri olayları tetikleyebilecek faaliyetler şu şekilde özetlenebilir:
Ormanların ve diğer bitki örtüsünün temizlenmesi: madencilikte yol inşası, şantiyelerin kurulması, galerilerin açılması, çıkarılacak rezervin depo edileceği pasa
sahası, atık havuzlarının yapımı
gibi faaliyetler için oldukça geniş
alanlara ihtiyaç duyulmaktadır. Bu
Foto 10: Maden şirketinin Cerattepe mevkiinde kendi şantiyesi için döktüğü beton platformun yaklaşık 2 yıl gibi bir süre içerisinde heyelanla tahrip
olması.
amaçla da on binlerce ağacın kesilmesi, diğer bir deyişle yüzlerce
hektarlık ormanlık alanların tıraşlanması zorunlu olacaktır. Alanın
bitki örtüsünden temizlenmesi,
yüzeysel akışı attırarak yamaçlardaki malzemenin eğimle beraber
hareket ederek heyelanları tetiklemesi anlamına gelmektedir.
Yol yapım çalışmaları: maden
sahalarına ulaşımın sağlanması ve
çıkarılacak olan pasanın taşınması
amacı ile onlarca kilometrelik yol
yapımı şirketin de projesinde ve
ÇED raporunda yer almaktadır. Söz
konusu maden sahasının neredeyse tamamen ormanlık olduğu bu
bölgede yapılacak olan uzun yol
ağının hepsi mevcut orman ekosistemini parçalayan, sarp arazideki eğimli yamaçların arasındaki
bağlantıyı koparan ve dolayısı ile
bölgedeki olası heyelan olaylarını
tetikleyecek en tehlikeli müdahaledir. Özellikle yolların inşa edilmesi sırasında yol şevlerinin belli
bir eğimle yapılmaması veya yağış
sularını düzenli bir şekilde uzaklaştırmak amaçlı drenaj su hendeklerinin yapılmaması gibi yanlış
teknikler, yağış sularının yollardan
içeri sızarak yamacı ağırlaştırılması
ile bölgenin heyelanlar açısından
daha da riskli olmasına neden olacaktır.
Maden çalışmalarındaki patlatmalar: madencilik faaliyetlerinde birçok olumsuzluğa neden
olan aşamalardan biri de dinamit
patlatmalarıdır. Galer açılması ve
rezervin ufalanması sırasında kullanılan dinamitlerin patlatılması ile
heyelan riski zaten yüksek olan bu
coğrafyada kütlesel hareketlerin
oluşumunda tehlikeler ciddi boyutlara varabilecektir.
SONUÇ
Yukarıda konumu, sadece ulusal değil uluslararası kuruluşlarca
bilimsel olarak kabul edilmiş önemi ve planlanan madenciliğin olası
zararları ve riskleri verilen maden
sahalarında işletme izni verildiği
takdirde;
ØCerattepe ve Genya dağındaki
çayırlıkların binlerce ton kazı
materyali deposu haline getirilmesinin, sondajlar ve tünellerle
yer altı su sistemlerinin bozul-
ması ve devasa çukurlar oluşmasının, suyun pH’sının neredeyse asit düzeyine gelmesinin
ve zaten yetersiz Artvin-Rize
karayolunun her gün onlarca
dev kamyonla işgal edilip sürüş ve yol güvenliğinin ortadan
kaldırılmasının ve en önemlisi
Artvin Şehrinin tam üzerinde
devasa bir çukur oluşmasının
ciddi olumsuz sonuçlarının olması kaçınılmazdır.
ØArtvin kentine karşıdan bakıldığında doğu, güney ve güneybatıdan Kafkasör-Cerattepe ve
Genya; kuzeyden Saçinka dağları ve tüm bu dağların yoğun
ormanları ile sarmalandığı, diğer bir deyişle adeta korunduğu görülmektedir. Artvin’in tam
üzerinde bulunan ve yamaçları
Artvin şehir merkezini oluşturan bu alan üzerindeki hafriyat, depolama, taşıma, kırma,
eleme gibi faaliyetlerin oluşturacağı yoğun toz doğrudan
kent merkezi üzerine yağacaktır. Merkeze 4-5 km uzaklıktaki
Deriner Barajındaki faaliyetlerden gelen tozların bile Artvin’i
adeta toza buladığı düşünüldüğünde, madencilik faaliyetinden oluşacak olan zararlı hatta
zehirli tozların daha yoğun
olarak kent üzerine yağması
kaçınılmazdır. Bu yönüyle kent
merkezinde yaşayan halkın
madencilik faaliyetlerinden doğacak ağır çevresel sorunların
etkisi altında olacağı aşikârdır.
Çoruh Vadisi üzerinde onlarca
yıldır süren baraj çalışmaları sırasında başta toz olmak üzere
birçok çevresel sorunu göğüslemiş olan Artvin İlinin yeni ve
onarılması olanaksız sorunlarla
tekrar karşı karşıya kalacağı çok
açıktır.
ØÜlkemizin de taraf olduğu “Biyolojik Çeşitliliğin Korunması”
ile ilgili Rio Sözleşmesi ve gene
taraf olduğumuz “Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşama Ortamla-
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 17
ODAMI ZDAN
rını Koruma” (Bern) Sözleşmesi
doğanın korunması yönünde
uluslararası platformlarda verdiğimiz ulusal taahhütlerimizden bazılarıdır. Bu sözleşmelerde “her akit taraf, planlama
ve kalkınma politikalarını
saptarken yabani flora ve faunanın muhafazasına özen
göstermeyi taahhüt eder”
açıklamaları çok nettir. Sadece
bu sözleşmelerin bazı hükümleri bile sahip olduğumuz doğal kaynakların aslında herkesi
ilgilendiren bir dünya mirası
olduğunu açıklamaya yetmektedir.
ØÖte yandan kendi madencilik
teknolojilerini oluşturamamış
hiç bir ülkenin bu alışverişte
kazanma şansları yoktur çünkü tüm çok uluslu madencilik
şirketleri, gelirlerin neredeyse
tamamını -yasal olarak- dışarı götürmektedir. Son yıllarda
Ülkemizde yapılan yeni yasal
düzenlemelerle yabancı sermaye girişini desteklemek için
oluşturulan büyük teşvikler,
madencilik sektörü için inanılmaz boyutlara vardırılmıştır.
Bu fotoğrafa bakılınca kamu
payı düşük istihdam yaratma
ve katma değeri topluca değerlendirildiğinde; tatmin edici bir
kamu yararından bahsetmek
mümkün değildir.
ØBizlerin koruyarak çok özel faydalar için kullanmamız gereken
ve sahip olmakla övünç duyacağımız kaynakları talan etmek
gibi bir tasarrufun gelecekte en
başta bizleri olumsuz etkileyeceği açıktır. Çevreye verilen zarar aslında tüm canlılara ve insanlığa verilen zarardır. Bozulmamış ekosistemlerin içindeki
genetik, tıbbi ve ekonomik hazinelerin gelecekte insanlığın
umudu olacağı hatırdan çıkarılmamalıdır.
ØArtvin için sürdürülebilir kalkınma çabaları, ekolojik turizm,
ekolojik tarım ve eğitim üzerine
18 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
odaklanmalıdır. Bu sektörlere
hizmet edecek onlarca alt sektör vardır ve bu sektörlerin gelişmesini sağlayacak önlemler
üzerinde durulmalıdır. Artvin
tüm yöreleriyle bozulmamış
doğal kaynaklara ve yüzlerce
yıllık geçmişi olan kültürel mirasa ev sahipliği yapmaktadır.
Kırsal alandaki istihdam ve
gelir için en uzun erimli işkolunun ekoturizm olduğu su götürmez bir gerçek olarak kabul
edilmektedir. Bu açıdan değerlendirildiğinde Artvin İli, doğa
temelli turizmin son yıllardaki
yükselen yıldızı konumundadır.
Son yıllardaki turist artışı bu
görüşü teyit etmektedir (20012012 yılları arasında toplam
turist sayısı 174 binden 450
bine ulaşmıştır. Bu sayılara kırsal alandaki pansiyon ve diğer
tesislerdeki konaklamalar dahil
değildir. Turizm ayrıca iş ve gelir
olanakları yönünden stratejik
önemde bir sektör olarak iyi yönetilirse hem gelir adaleti hem
de koruma yönünden etkili olabilmektedir. Şöyle ki; ekoturizm
faaliyetleri yerel halkın üretimi
ve hizmeti ile yaygın olarak
katılabileceği, uzun süreli ve
güvenilir gelir sağlayabileceği
bir iş kolu iken; madencilik çok
daha az sayıda insana kısa süreli gelir sağlayan, öte yandan
yaşam alanlarını tamamen tahrip eden bir sektör durumundadır. Kaldı ki ÇED raporunda
üretim aşamasında farklı mesleklerden toplam 183 kişinin
çalışacağı açıklanmaktadır. Bu
alanda yapılması planlanan çalışmalar için 10-12 yıllık bir süre
öngörülmektedir ki bu süreler
rezervin “karlı bölümü” bitmesine bağlı olarak daha da kısalmaktadır.
ØDiğer yandan Artvin ilinde yürütülen bitkisel ve hayvansal
üretim faaliyetleri önem arz
etmektedir. Son yıllarda bölgesel gelişim planlarında organik
tarım üretimi önemli bir yer
tutmaktadır ve bu konuda çok
sayıda yeni yasal düzenlemeler yapılmıştır ki bunlara göre
üretim alanlarının ağır metal
riskinden dolayı kara yoluna
mesafesi bile son derece önemliyken, hemen bitişiğinde başlatılacak madencilik faaliyeti
ne yazık ki bu alanların organik
tarımsal üretim potansiyelini
olumsuz etkileyecektir. Halen
Artvin ilinde organik tarım sertifikası ile üretim yapan bal işletmeleri mevcuttur, bu küçük
işletmelerin önemli bir kısmı ise
maden sahasına oldukça yakın
olan Hatila Vadisi Milli Parkı sınırları içerisinde yer almaktadır.
Yöre halkı için önemli bir geçim
kaynağı olan organik bal üretimi de madencilik faaliyetleri
sonucunda doğaya bırakılacak
olan ağır metaller nedeniyle zarar görecektir.
ØÖte yandan araştırmalar göstermiştir ki ekonomik eşitsizlikler/sıkıntılar ile biyoçeşitlilik
kaybı arasında dikkat çekici bir
ilişki vardır. Bu açıdan bakıldığında madencilik, yoğun biyoçeşitlilik kaybına neden olan
unsurların başında gelmektedir. Benzer durum Artvin için
de kaçınılmaz olacaktır. Çünkü
yalnızca 10 yıl gibi kısa bir süre
yapılacak olan maden işletme
faaliyeti, Artvin merkezini, yanı
başında bulunan terkedilmiş
kasaba görünümündeki ilçesi
Murgul’a benzer bir duruma
dönüştürecektir. Ayrıca turizmde oluşan hızlı artışın da kısa
sürede tersine döneceği ve nihayetinde tamamen biteceği
açıktır. ÇED raporunda bile belirtildiği gibi “bazı kesimlerde
meydana gelecek dönüşümün
geriye dönme şansı bulunmamaktadır. Bu nedenle “yörede
doğal yaşamın korunması çalışmalarına destek verilmesi
gibi noktalara dikkat edilmesi
gerekmektedir” gibi önerileri
hiç de mesnetsiz değildir. Amerika, Avustralya, Papua Yeni
Gine, Kıbrıs-Lefke, Endonezya,
Türkiye gibi ülkelerde madenciliğin şiddetli tahribatı, çevresel sorun oluşturmaya devam
etmektedir. Hatta bu olumsuzlukları betimlemek üzere
“Amerika’daki terkedilmiş madenlerin geri dönülemez çevre
felaketlerinin rehabilitasyonu
için ABD bütçesinin bile yeterli
olamayacağı” söylenegelmektedir.
ØÖte yandan Anayasamızın 169.
Maddesine göre ormanların korunması ve geliştirilmesi devlete verilen temel bir görevdir.
Ormanlar, topluma sağladıkları
özellikle su üretimi, erozyonu
önleme, biyoçeşitliliğe ortam
oluşturma, toprağı koruma,
toplum sağlığına katkıda bulunma, karbon depolayarak
küresel ısınmanın önlenmesine katkı gibi bir çok toplumsal
(kamu) yarar için korunmaktadır. Anayasamızın bu madde-
sine göre ormanlarda sadece
kamu yararı söz konusu olduğunda irtifak hakkı verilmektedir. Madencilik de kamu yararı
taşıyan sektörlerden biridir.
Bununla birlikte orman alanlarında madencilik faaliyetlerine
izin verilebilmesi için bu etkinliklerin taşıdığı kamu yararının;
ormanların var olduğu gibi korunması ile elde edilecek kamu
yararından daha üstün olması
gerekmektedir.
ØÖzetle madencilik için yapılacak olan ağaç kesimi, yol yapımı, oluşacak toz bulutları, pasa
yığınları, cevher stokları, zenginleştirme tesisinde kullanılacak kimyasallar, kirlenen yüzey
ve yeraltı suyu, atık barajı, asit
maden drenajı, patlatma ve
heyelanlar, yaşam destek sistemlerini bozan, sağlıklı bir yaşama dair ne varsa yok edecek
unsurlardır.
ØArtvin İlinin hemen üzerinde
yer alan bu ormanlar sürdürülebilir yönetildiğinde, Artvin
Şehir Merkezinin ve Artvin Halkının toplumsal ihtiyaçlarına
daha asırlar boyunca hizmet
edecektir. Bu alanın taşıdığı diğer çevresel yararlar bir tarafa,
Artvin Kent merkezinin üzerinde ve Artvin Halkının gözü
önünde olan bu alanların, sadece görsel kalitesi açısından
bile hiçbir ekonomik girdiye
feda edilemeyeceği değerlendirilmektedir.
ØBu nedenlerle söz konusu orman alanları ve sağladığı sayılamaz/ölçülemez çevresel hizmetler, hiç bir kısa süreli ekonomik faaliyet uğruna gözden çıkarılmamalı, ARTVİN CERATTEPE VE GENYA ORMANLARINDA
MADENCİLİK YAPILMAMALIDIR.
İş bu rapor, Orman Mühendisleri Odasının Yönetim Kuruluna
sunulmak üzere heyetimizce 17
sayfa olarak hazırlanıp 13.09.2013
tarihinde Oda Genel Merkezine sunulmuştur.
Prof. Dr. Cantürk GÜMÜŞ (Başkan)
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Orman Fakültesi
Prof. Dr. Devlet TOKSOY
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Orman Fakültesi
Doç. Dr. Özgür EMİNAĞAOĞLU
Artvin Çoruh Üniversitesi
Orman Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Oğuz KURDOĞLU
Karadeniz Teknik Üniversitesi
Orman Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Mehmet ÖZALP
Artvin Çoruh Üniversitesi
Orman Fakültesi
Yrd. Doç. Dr. Bülent TURGUT
Artvin Çoruh Üniversitesi
Orman Fakültesi
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 19
ODAMI ZDAN
ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI GENEL MERKEZİNCE,
31 EKİM-03/KASIM/2013 TARİHLERİ ARASINDA ANTALYA’DA DÜZENLENEN
“2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK SEMPOZYUMU”
SONUÇ BİLDİRİSİ YAYIMLANARAK SONA ERDİ
Orman Mühendisleri Odasınca düzenlenen “2023’e Doğru 2.
Doğa ve Ormancılık Sempozyumu”; bilim adamları, bildiri sahipleri, kamu kurum ve kuruluş
temsilcileri, özel sektör temsilcileri ve katılımcılardan müteşekkil
350 kişinin iştirakiyle 31 Ekim-03/
Kasım/2013 tarihleri arasında
Antalya’da gerçekleştirildi.
Sempozyum; saygı duruşu ve
istiklal marşını müteakiben, Oda
Genel Başkanı Ali KÜÇÜKAYDIN’ın
açış konuşmasıyla başlamıştır.
Ali Küçükaydın özetle: Bu
sempozyum, 3-4 aylık bir sürecin,
emeğin ve çalışmanın sonucunda
hazırlanmış olup, bu platformda
tüm ormancılık sektörü, fakültelerimiz, meslek camiamız bir araya
getirilerek çok ciddi konuların ele
alınacak, uygulayıcılara ve idarecilere yol gösterici ve ışık tutucu
çıktılar elde edilecektir.
Orman ve Su İşleri Bakanlığı
ile TOBB arasında, Ocak-2013’de
Bolu Abant’ta yapılan ve Odamızın da davet edildiği “Ormancılığın Geleceği Konulu Arama
Konferansı”nda, birinci öncelikli
çıktının odun dışı ürünler olduğuna dikkat çekerek, diğer konunun ise av ve yaban hayatı oldu-
20 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
ğunu vurgulamıştır. Bu çıktıların
yanında, ormancılığımızın temel
konularından olan Yetişme Ortamı Analizi ve Haritacılığının,
sempozyumun konuları olarak seçildiğini belirtmiştir. Sempozyum
sonuncunda ortaya çıkan mesleki
çıktıların, uygulamaya ışık tutması
açısından ilgili yerlere iletileceğini
söylemiştir.
Bu sempozyumun en çok Orman İdaresi uygulayıcılarına katkı
sağlayacağını belirtip, idare temsilcileri ile idareden bildiri hazırlayanların sempozyuma katılmamalarını eleştirerek sözlerine şu
şekilde devam etmiştir.
“Üç aydır resmi yazışmalarımız var kurumlarımıza. Kurumlarımızın tebliğleri var. Bakanlığımız
ve Genel Müdürlüğümüz, Genel
Müdürlükleri ve Bakanlık adına
tebliğler yaptı. Bunlar yazışmalarla sabit. Ancak sok iki günde
bir şey oldu. Bir merkez bir düğmeye bastı ve sempozyuma katılacaklar tebliğ sunacaklar arkadaşlar buraya gelemedi. Bazıları
gerçekten çok üzülerek gelemedi.
Ama kurum, buraya, davete katılamayabilirsiniz. Ama böyle bir
mesleki organizasyona ve en çok
ta uygulamaya gerekli olan mesleki organizasyona, katılmamak
anlaşılabilir bir şey değil.
Dediğim gibi sözlerime gerçekten bu şekilde başlamak istemiyorum. Ama bir idare düşünün ki;
ormancılık politikalarını yürütecek, yönetecek ve burada çok
temel konular konuşuluyor ve
katılma kararı almışsınız son
anda geri çekiliyorsunuz. Neyi
sabote ediyorsunuz. Yani bizi
sabote etme şansınız yok. Bakın
herkes burada. Bu size lazım,
size yol gösterecek çalışmalar
bunlar. Bunu sitemin ötesinde, bu
mantığı izah etmek anlatmak, bir
noktada deşifre etmek zorundayım
arkadaşlar. Bu söylemlerimizi hiç
birilerini rahatsız etme ve bir şeyler
yapma mantığı ile olmadığını sizler
gayet iyi biliyorsunuz. Ama bunun
izahı yok.” Ormancılığın stratejik
bir meslek olduğunu, idareyi yönetenlerin vakar içinde bu görevlerini yapmaları gerektiğini belirterek;
“Biliyorsunuz
ormanlarımız
anayasal güvence altında, anayasal koruma altında. Bunu geçmişteki yöneticilerimiz, hem Devletimizi
yönetenler, hem teşkilatımızı yönetenler gerçekten bunları boş yere
yapmamışlar. Bu doğal kaynaklarımız ülkemizin en önemli ve stratejik
varlıkları. Onun için Anayasal korumaya almışlar. Bununla yetinmemişler. Öyle bir teşkilat kurmuşlar
ki, özel bütçeli, özel kanunu olan,
herkese, gerekirse Devlete dahi, orman adına dava açma yetkisi olan
Bugün sempozyumu yaptığımız bölge meslektaş ağabeylerimizin yaptığı Belek kumul ağaçlaması neticesinde oluşmuştur.
Burada bugün turizm var ise, ormancıların yaptığı çalışmanın bir
sonucudur. Strateji derken, bu da
bir strateji. İstanbul’un suyunun
%50-60 nı karşılayan Terkos gölü
kumul ağaçlandırmalarıyla güvenceye alınmıştır. Şimdi, böyle
bir yapı var iken, biz ne yapıyoruz.
Anayasaya aykırı bir takım kanunlar çıkararak ormancılığımızı
yürütmeye çalışıyoruz. Örneğin;
2/B, Oda olarak kesinlikle çözümlenmesini istediğimiz bir konudur. Anayasaya aykırı çıkarılan bir
Kanun ile çözdüğümüzü sandık
ancak sıkıntılarımız devam ediyor.
Yaylacılık ile ilgili düzenlemeyi
alelacele yaptık, işgalleri şimdi
kiralama yöntemleri ile çözüm arıyoruz. Yani çözüm adına çözümsüzlük.
Biyolojik çeşitliliği korumayla
ilgili bir kanun tasarısı hala TBMM
de yasalaşmayı bekliyor. Bu Ka-
kuvvetli yaygın bir teşkilat. Yani kolay, kolay vurduğunuzda yıkılacak
bir teşkilat değil arkadaşlar. Bunların sebepleri var. Geçmişte çok
iyi düşünülmüş, mevzuatlar çok iyi
oluşturulmuş.”
nunun yasalaşması halinde Milli
Parklar Kanunu kalkıyor. Koruma
kullanma dengesi gibi bazı ifadelerle, mutlak koruma zonlarına
dahi müdahale edilebilecek, ciddi
tehlikeler oluşturabilecek bir yasa
çıkarılmaya çalışılıyor. Sanırım
toplum baskısı hissedildiği için bir
buçuk yıldır mecliste bekliyor ama
bir punduna getirilip çıkartılacak.
Aynı şekilde rapor hazırlayıp
sizlerle paylaştığımız İmar Kanunu ve bazı kanunlarda değişiklik
yapacak tasarı meclise geldi. İmar
Kanunu altında Orman Kanununda yapılacak değişiklikte; 2-B’lere
filan dua okutturacak bir düzenlemeyle, 6306 sayılı afet riski altındaki alanlar için konut yapılmak
üzere , bozuk orman alanlarından
orman dışına çıkarmalar yapılıyor. Hani ormanlar daraltılamazdı. Anayasal güvence altındaydı.
Afet riski altında deyip Türkiye’nin
muhtelif yerlerinden bir milyon,
iki milyon hektar alanı orman dışına çıkarabilirsiniz. Bize bu tip yasa
tasarıları güven vermiyor. Çevre
adına orman adına bizi endişelendiriyor.
Bakın ormanlarımız delik deşik, Anayasa mahkemesi kararlarına göre kamu yararı ve zorunluluk
hallerinde ormanlardan izin verilmesi gerekirken, çöp alanları dahil her şeye ormandan izin verilir
hale gelmiştir.
İstanbul’un su kaynaklarının
bulunduğu Kuzey ormanları içinden, 280 metre alan tıraşlanarak
üçüncü köprüden, yeni yapılacak
olan hava alanına yol yapılıyor. Bu
yol İstanbul Büyükşehir çevre düzeni planında yoktur. İstanbul Sarıgazi ve Ümraniye’nin ikinci köprü yapıldıktan sonra ortaya çıkan
yerleşmeler dikkate alındığında,
yakın bir gelecekte üçüncü köprünün de güzergâhında aynı şekilde
yapılaşacağını belirterek, “Biz gelişmeye karşı değiliz arkadaşlar. Biz
yola falan karşı değiliz. Yol yapılması gereken yerden yapılır. Ancak
siz bir bölgenin, bir şehrin gelişim
planlarını, çevre düzeni planlarını
yapanları bir tarafa bırakıp, ben şuraya havaalanı yapacağım, şuraya
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 21
ODAMI ZDAN
köprü yapacağım derseniz orda bir
sorun vardır. Bakın İstanbul’un 6-7
yıl önce gelişim planlarının hiçbirinde bunlar yok. Büyükşehir Belediyesinin yaptığı planlardan bahsediyorum.” ifadelerini söylemiştir.
Ankara’da zor şartlarda tesis edilen orman alanlarıyla ilgili
olarak da şu sözlerle konuşmasını sürdürmüştür. “Bakın Atatürk
Orman Çiftliği, iki tane orman var,
üçüncüyü arasanız bulamazsınız.
Birisi Atatürk Orman Çiftliğiydi,
diğeri ODTÜ ormanıydı. Atatürk
Orman Çiftliğini parçaladık. Gazi
Yerleşkesini hallettik. Başbakanlığımız bu ülkede en güzel yere gelsin
otursun. Ama bakınız açtığımız
davaların keşfine daha bir ay olmadı gittik. O yerleşkeyi bilenler
bilir. İnanın nerdeyse bir tane ağaç
kalmadı. Bütün o alan olduğu gibi
beton yığını. En son geçen gün
yürüyüş yapıyorum orada. Bizim
bildirilerimizde kullandığımız dev
Sedir ağaçları en son onlarda gitti.
Ankara şartlarında bunu yetiştiremezsiniz. İsterseniz yüz bin ağaç
dikin. Ağaç dikmekle bunu geri getiremezsiniz. Burada yarım asır var.
Burada 60-70 yılı getiremezsiniz bir
anda böyle bir şey yok. Öyle bir şey
yok. ODTÜ ormanı, 60 larda kurul-
22 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
muş, 3 bin hektara yakın bir orman,
hani tünellerle geçiyorsunuz her
yeri, niye geçmiyorsunuz. Yazık Ankara şartlarında iki adet ormanımız
var. Bunu niye anlatıyorum, bu bir
bakış, bu bir mantık. Şimdi bunu,
işte ağaç dikiyoruz 10 bin, 20 binle
bunu izah edemezsiniz. Ama bunu
kim izah edecek. Şimdi asıl geleceğim nokta burası arkadaşlar. Bunu
biz söylüyoruz. Bir meslek örgütüyüz. Söyleriz. Böyle platformlarda
söyleriz. Olmadı başka platformlarda duyururuz. Ama bunu siyasete
anlatacak olan benim buraya
gelmeyen bürokrat arkadaşım.”
Genel Başkan konuşmalarında; Orman Genel Müdürlüğü Personeli Atama ve yer Değiştirme
Yönetmeliğine değinerek, tüm
meslektaşlarımızın hislerine tercüman olan önemli tespitlerde
değinerek şu uyarılarda bulunmuştur.
“Şimdi bakınız bizim personel
yönetmeliğimizden sürekli bahsediyoruz. Adaletli, liyakatli çalışacak
personel diye diye dilimizde tüy bitti. Bu niye önemli, eğer bunu sağlıklı yapmazsanız, kriterlere uygun insanların çalışma şartlarını
oluşturmazsanız, kurşun askerler yetiştirirsiniz. Ondan sonra
idare de, bilmem kaç göstergeye
gelmek için o kurşun askerler,
sizin emirlerinizin dışında hiçbir şeye kulak vermeden devam
ederler. Bu yönetmeliklerin üç defa
yürütmesini durdurduk arkadaşlar.
Ne olursunuz katkı sağlayalım. Gelin bu çalışanlarınızı huzursuz etmeyin. İnsan kalitesi, insanı verimli
bir şekilde çalıştıramadıktan sonra,
istediğiniz kadar politikalar oluşturun sonuca gidemezsiniz. Ne oldu
kaç defa görüş alışverişinde bulunduk. Yine yönetmelik çıktı teşkilat
ayakta. Teşkilatın sesi çıkmıyor
ama içerden kaynıyor. Yönetmelik çıkartıyorsunuz atama yer değiştirme, 10 yılı dolduran herkesi
geriye dönük olarak rotasyona
tabi olacak şekilde, makamlar bilmem neler anlaşılabilir. Şube müdürüne, mühendise uzmanlık gerektiren şeylere, Dünya uzmanlığa
gidiyor, 7 yılda burada çalıştıysanız
sizi değiştireceğim, yani silvikültürde çalıştıysanız sizi koruma ya vereceğim sıfırdan başlayınız. Bu temel
ilkelere aykırı bir hadisedir. Şimdi
bunu niye söylüyorum. Niye böyle
muallak, insanları sıkıntıya sokabilecek, istediğiniz gibi kullanacak
şeyleri yapıyorsunuz. Yani insanlarımız, çalışanlarımız, aileleri ile
beraber sosyal bir bütün. Herkesin
çoluğu çocuğu var. Huzuru sağlayamazsanız. O insandan verim alamazsınız. İki yıl önce bir ağabeyimiz, daha taze, daha iki yıl olmadı.
Sami KILIÇ, bu mesleğe şerefiyle 30
yılın üzerinde emek vermiş bir insan. Tek kişi aleyhinde konuşamaz,
Devletin tek kuruşunu zayi etti diye.
Toprağa verdik. Bölgemüdür yardımcısı, tayinini çıkarıyorsunuz, iyi,
gidiyor mahkemeye Başmühendis
geriye döndürüyorsunuz. Mahkeme iade-i itibar yapıyor. Dönüyor
iade ediyor gibi yapıyorsunuz, etmeye kalkıyorsunuz, bir süre sonra
yeniden Artvin’e tayinini çıkarıyorsunuz ve tebliğini yapıyorsunuz.
Tebliğden bir saat sonra beyin kanaması geçiriyor. Bakın biz bunları
o dönemlerde de sorumlu davranarak hiç istismar etmedik. Ama ne
oldu bir süre belli şeyler beklemeye
alındı. Yeniden başladı.”
Orman idaresi; ormancılık ile
ilgili asıl görevlerini yapmanın ve
perişan olmuş yerleşkeyi yeniden
kurmanın yerine, meslek örgütünün seçimlerine müdahale etmek
ve kontrol altına almak için her
türlü yola başvurarak toplantılar
yaptığına işaret ederek konuşmasında şu hususlara yer vermiştir.
“Meslek örgütlerimizin seçimlerine varıncaya kadar müdahale edeceksiniz. Bakın bazılarının kararnamesi çıkıyor, teşkilatta bazılarının çıkmıyor. Her
halde yeterince tabi olacağı, olmayacağı mı düşünülüyor bilmiyorum. Ama kararnamesi çıkan
personelden sorumlu arkadaşlarımız, yani şöyle güzide bir toplulukta bunlar çok fazla girilecek
şeyler değil, ama üç beş gündür
İstanbul ve başka illerimizde Oda
seçimleriyle uğraşıyor. Bu işlerle
meşgul olacak arkadaşlarımız,
seçimler geliyor Oda seçimleriyle ilgilenmeye başladılar. Yani sizin işiniz bu mu? Allah rızası için
işiniz bu mu?
Teşkilatın geldiği nokta belli,
şuan oturacak yeriniz yok. Gazi
Yerleşkesi, bakın çıktınız. Kiralık binalarda geziniyorsunuz.
Oturacak yeriniz yok. Orman
Genel Müdürlüğü gibi kuvvetli bir
teşkilat, gayrimenkul zengini bir
teşkilat, her teşkilata yer yapması
için bir yerler veren teşkilat, kendi
binasını yapamıyor, kendi yerini yapamıyor. Sen otur önce bir
siteni yap. İyi bir personel rejimi
ile teşkilatını bir huzura kavuştur. Oda seçimleri senin işin mi?
Mübarek adam, yani başka şeyler
farklı şeyler bırakın birileri söylesin hazmedin bunu gelin bakın siz
de söyleyin faydalanın.”
Ormancılık mesleğini icra
eden orman mühendisi, orman
endüstri mühendisi ve ağaç işleri
endüstri mühendisi arkadaşlarımızın, mesleki faaliyet konularıyla, mesleki hak ve yetkilerini
yasal güvenceye alan, 5531 sayılı
Kanunu serbest piyasa koşullarında uygulayan, Serbest Ormancılık
Büro ve Şirketleri ile ilgili olarak şu
hususlara değinmiştir.
“Üzülerek ifade ediyorum. Bakın 5531 sayılı yasa 2006 da çıktı.
Şu ana kadar 10 bin kadar mühendisin sektörde çatır çatır çalışması
lazım arkadaşlar. Bunun vebali or-
mancıların, siyaset değil, siyasilere
biz söyleyeceğimizi söylüyoruz. Bizim bu teşkilatın sırtına basa basa
yürüyen istikbal peşinde koşan
arkadaşlarımız, bu teşkilatın ekseriyeti fedakâr insanlar. Ama teşkilatın sırtına basarak bu yasanın
gereği Ormancılık Büro ve Şirketleri
Kamu İhale Kanunu çerçevesinde,
ihale mevzuatı çerçevesinde yapılacak şeffaf ihalelerle, hem OGM,
orman teşkilatı hizmetlerini çok rahat standartlara uygun yaptıracak,
hem sektör harekete geçecek. Daha
onda birinde değiliz. Sebep biziz.
Bir ihale yapmayı beceremiyoruz.
Bilgi eksiğimiz var. Art niyetli
olanlarımız var. İstiyoruz ki teşkilatı nasıl yönetmeliklerle baskı
altına alıyorsak, özel sektör büro
ve şirketleri de bana yakın olanları iş ile baskı altına alayım.”
Orman Endüstri Mühendisleri
ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisleri ile ilgili olarak da, sektörün
en üst meslek örgütü TOBB ile
temaslar ve toplantıların yapıldığını, kamu kurumlarında gerekli girişimlerde bulunulduğunu,
özel sektörün istediği niteliklerde
mühendislerin yetiştirilmesi için
gayretlerin olduğunu, özel sektörde mühendis istihdamına yönelik
yasal hakların takip edildiğini ve
bu bağlamda empati yapmak gerektiğini belirterek konuşmalarını
bitirmiştir.
Sempozyumun birinci günü
01/11/2013 Cuma günü, 5531
sayılı Yasada güvenceye alınan
mesleki faaliyet konularıyla ilgili
olarak yapılacak ihracat işlerinde
“Orman Bitkisi Bitkisel Ürünleri
ve Endüstriyel Ahşap Eşya Üretiminin İhracatı ile Bu Alanlardaki
Mühendislik Hizmetleri” konulu
panel düzenlenmiştir.
Sempozyum haberileri için
www.ormuh.org.tr
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 23
ODAMI ZDAN
2023’e DOĞRU 2. DOĞA VE ORMANCILIK
SEMPOZYUMU SONUÇ BİLDİRİSİ
I) GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERİN
5531 SAYILI KANUNA
YÖNELİK HİZMET ALIMLARI VE
İRDELENMESİ
1- Orman idaresi ile Orman
Mühendisleri Odası; 5531 sayılı
Kanunda belirtilen orman mühendisliği mesleki hizmetlerinin, 4734
sayılı Kanun kapsamında uygulanmasına yönelik olarak, Orman
İdaresinin merkez ve taşra kuruluşlarında bilgilendirme amaçlı ortaklaşa eğitimler ve çalıştaylar düzenlemelidir.
2- Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularındaki hak ve
yetkileri kullanabilmek için, orman
mühendislerinin Odaya kayıtlı olmaları ve ruhsat belgesiyle yetkilendirilmeleri yasal zorunluluk olduğundan, danışmanlık hizmet alımı ihalelerine ait ihale dokümanlarında orman mühendisi ifadesi
yerine, mutlaka orman mühendisi
unvanlı yetkili meslek mensubu
ifadesi yazılmalıdır.
3- Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularından özel uzmanlığı gerektiren alanlar, Orman
İdaresi, Üniversiteler ve Orman
Mühendisleri Odasının yapacakları ortak çalışmada belirlenmeli, bu
konularda Orman idaresi ve üniversitelerin katkılarıyla Oda tarafından sertifikalı eğitimler yapılarak
uzmanlık sertifikası verilmeli, bu
hizmetlerin satın alınmasına dair
ihale dokümanlarında sertifikalı
uzmanlar aranmalıdır.
4- Sempozyuma konu edilen
odun dışı bitkisel ürünlerin teşhis,
tespit, envanter ve yönetim planları; av hayvanlarının teşhis, tespit,
envanter ve yönetim planları; yetişme muhiti analizi, envanteri, planlaması ve haritacılığı gibi konular-
24 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
da, Orman Mühendisleri Odasının
koordinasyonunda, orman idaresi
ve üniversitelerin katılımlarıyla
sertifikalı uygulamalı uzmanlık eğitimlerine en kısa zamanda başlanmalı, orman idaresince bu hizmetlerin serbest ormancılık büroları
ve şirketlerinden satın alınmasına
yönelik çalışmalar başlatılmalıdır.
5- Orman idaresi başta olmak
üzere, tüm kamu kurum ve kuruluşları; 5531 sayılı Kanuna ilişkin
mesleki faaliyet konularında yapacakları hizmet alımlarında, mesleki
denetimlerin sağlanmasına yönelik olarak, üretilen mesleki çıktılarda Orman Mühendisleri Odası
vizesinin yapılıp yapılmadığı mutlaka aranmalıdır.
6- Yapım hizmeti ihalelerinde
mühendislik diplomalarının benzer iş olarak değerlendirmesi uygulamasının, tüm mühendislik hizmetlerine tanınacak şekilde 4734
sayılı Kanunun 62 inci maddesinde
değişiklik yapılmalıdır.
7- Kamu İhale Kanununun 48
inci maddesi 2 inci fıkrasına göre,
Kamu İhale Kurumunca belirlenecek limit dahilindeki 5531 sayılı
Kanuna giren danışmanlık hizmet
alımlarında iş deneyim belgesi aranmaması için, Danışmanlık
Hizmet Alımları Uygulama Yönetmeliğinde değişiklik yapılmalı, bu
değişikliğin gerçekleştirilmesi için,
KİK nezdinde Orman Mühendisleri
Odası ile Orman İdaresi birlikte girişimlerde bulunmalıdır.
8- Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü; 5531 sayılı
Kanun kapsamındaki Orman Mühendisliği mesleki faaliyet konularına ilişkin danışmanlık hizmet
alımlarını Serbest Ormancılık Büro
ve Şirketlerinden yapacak biçimde
ihale dokümanlarında gerekli düzenlemeler yapmalı, bu Genel Müdürlüğün faaliyet alanlarına giren
konularda meslek mensuplarının
uzmanlaşmaları için OMO tarafından gerekli tedbirler alınmalıdır.
9- Orman idaresinin, 5531 sayılı
Kanun kapsamına giren ormancılık
mühendisliği konularında, 4734
sayılı Kamu İhale Kanununa göre
yapacakları hizmet alımlarının;
Serbest Ormancılık Büro ve Şirketlerinden yapılması, hizmet alımlara
iştirak edecek Serbest Büro ve Şirketlerdeki meslek mensuplarının
yetkili ve ruhsatlı olup olmadıklarına dikkat edilmesi, satın alınacak
mesleki hizmetlerde Oda vizesinin
bulunması, ihale değerlendirmesinde 5531 sayılı Kanunun 13 üncü
maddesine göz önüne alınması gerektiği hususlarına ihale dokümanlarında yer verilmelidir.
10- 5531 sayılı Kanuna göre
kurulması ön görülen ve işleyişleri
24/7/2009 tarihli Resmi Gazete’de
yayımlanan ”Orman Mühendisliği,
Orman Endüstri Mühendisliği ve
Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği
Serbest Yeminli Meslek Mensupları
Tüzüğü” de belirlenen, Serbest Yeminli Ormancılık ve Orman Ürünleri Bürolarının kuruluşlarının hayata
geçirilmesi için, OMO tarafından
yeminli meslek mensupluğu sınavları yapılmalı, Orman İdaresince
Serbest Yeminli Ormancılık Bürolarının çalışma alanlarına yönelik olarak, OMO’nun katkılarıyla ormancılığa ilişkin mevcut ikincil mevzuat
üzerinde gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
11- Orman ürünleri sanayinin
istediği nitelikte Orman Endüstri
Mühendisi ile Ağaç İşleri Endüstri Mühendisi yetiştirilmesi için;
23–24 Kasım 2012 tarihlerinde
Kastamonu’da yapılan “5531 Sayılı
Orman Mühendisliği, Orman Endüstri Mühendisliği ve Ağaç İşleri Endüstri Mühendisliği Hakkında Kanunun Yüksek Öğretim ve Eğitime Yansımalarının İrdelenmesi ve Hedefler”
konulu kongre sonuç bildirisinde
yer alan öneriler de dikkate alınarak; Orman Mühendisleri Odasının
koordinasyonunda, TOBB, üniversiteler ve orman idaresinin katılımlarıyla yapılacak arama toplantılarıyla, uzmanlaşma ve ders içerikleri konusunda alternatif öneriler
geliştirilmeli, yabancı dil hazırlık
okutulmalı, analitik düşünebilen
mühendisler yetiştirilmeli ve yıl
içinde yapılacak sürekli eğitimlerle
güncel bilgiler mühendislere aktarılmalıdır.
12- Orman ve ağaç endüstrisine yönelik başta ahşap mobilya
üretimi olmak üzere diğer ahşap
eşya üretimlerinde özgün tasarımlar ve markalaşmaya önem verilmelidir.
II) TÜRKİYE ORMAN EKOSİSTEMİ
VE YETİŞME ORTAMI ANALİZİ,
ENVANTERİ, PLANLAMASI VE
HARİTACILIĞI
1- T.C. Çölleşme ve Erozyonla
Mücadele Genel Müdürlüğü’nce
(ÇEM); 4125 sayılı Tamime dayalı olarak hazırlanan, Türkiye’deki
mevcut ağaçlandırma ve tür değişikliği projelerindeki toprak etütleri ile toprak analizleri kullanılarak
Türkiye toprak haritalarının üretilmesi amacıyla başlatılan çalışmalarda, toprak özelliklerinin değerlendirilmesi, toprak numunesi
alımları ve laboratuar analizlerindeki belirsizlikler nedeniyle bunların kullanılamaz olduğu gözlemlenmiştir. Arazi etütleri ve toprak
numuneleri uzmanlar tarafından
alınmalı, laboratuar analizlerindeki farklı yöntemlere son verilmeli,
yetişme ortamı/toprak etüdü ve
haritalarının yapımı için öncelikle
toprak ve vejetasyon örneklemelerine yönelik uluslararası standartları temel alan kılavuzlar mutlaka
hazırlanmalıdır. Ayrıca toprak analizleri ve etütleri yapılan alanların
envanter ve kalıcı kayıt işlemleri
sağlıklı bir şekilde başlatılmalıdır.
2- Türkiye yetişme ortamı/toprak etüdü ve haritalarının yapımına
yönelik kılavuzların hazırlanmasında; Avrupa Komisyonu Avrupa
Toprak Bürosu (ESBN, 2013) ya da
Avrupa Birliği Orman Sağlığı İzleme Programı (ICP Forests) tarafından hazırlanmış olan toprak örneklerinin alınması, analizi ve toprak
veri bankası oluşturulması kılavuzları temel alınmalıdır.
3- Orman topraklarının sınıflandırılmasında; Ülkemizin Avrupa
Birliği ve Avrupa Komisyonunca
yürütülen çalışmalara katıldığı ve
bilgi sağladığı dikkate alınarak,
Ziraat Mühendisleri tarafından
kullanılan ABD toprak taksonomisi değil, Orman Mühendislerinin
kullandıkları Orta Avrupa Toprak
Sınıflandırma sistemi kullanılmalı,
toprakların sistematik sınıflandırmasında FAO tarafından geliştirilmiş olan Avrupa Birliği ve Avrupa
Komisyonu tarafından kabul edilen “Toprak Kaynakları için Dünya
Referans Temeli (FAO/DRT)” (World
Reference Base for Soil Resources
(FAO/WRB)) sistemine uygun standartlarda veriler üretilmelidir.
4- Orman yetişme ortamlarının
ayrılmasında iklim özelliklerinin
önemi dikkate alınarak, ormanlardaki meteoroloji istasyonlarının
sayısı arttırılmalı ve bunun için Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü ile
işbirliğine gidilmeli, laboratuvar
analizleri uluslararası analiz yöntemleri ve standartlarına uygun
olarak yapılmalı, kalite kontrol sisteminin yerleştirilmesi için, Ormancılık Araştırma Enstitüsü ile Orman
Fakülteleri laboratuvarları arasında
ring testler uygulanmalıdır.
5- Ülke çapında yetişme ortamı
etüt ve haritalama çalışmalarına
başlanması halinde; mevcut laboratuvarların kapasiteleri geliştirilmeli, 2003 yılında Çevre ve Orman
Bakanlığının kurulması sırasında
kaldırılan toprak laboratuvarları
tekrar kurulmalı, özel referanslı
orman toprak laboratuvarlarının
kurulması teşvik edilmeli, haritalama çalışmaları için gereksinim duyulan coğrafi bilgi sistemleri (CBS)
merkezleri kurulmalı, topraklar ve
yetişme ortamlarında iklim değişikliği vb. nedenlerle ortaya çıkabilecek değişimlerin izlenmesi için
bir izleme ağı kurulmalı, bu amaçla
Orman Ekosistemlerinin İzlenmesi
Programı kapsamında her yıl tepe
tacı durumunun değerlendirilmelerinin yapıldığı mevcut seviye-1
noktalarından yararlanılmalıdır.
6- Yetişme ortamı etüdü ve haritalanması için yukarıda önerilen
hususlarının tamamlanmasından
sonra; eğitim programları hazırlanarak birisi toprak diğeri vejetasyon konusunda uzman en az iki
orman mühendisinden oluşacak
arazi ekipleri kurularak eğitilmeli,
arazi, laboratuvar ve haritalama
çalışmaları Orman ve Su İşleri Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak
ekiplerle yapılabileceği gibi, 5531
sayılı Kanuna göre kurulan Serbest
Ormancılık Büro ve Şirketlerinden
hizmet alımı suretiyle yapılabilmeli, bunun için Orman Mühendisleri Odası ile işbirliğine gidilmeli,
bu çalışmalardan sağlıklı sonuçlar
elde edilmesi için denetim mekanizması oluşturulmalıdır.
7- Orman Amenajman Planlarında Fonksiyonların (toprak koruma, su üretimi gibi) ayrılması, idare
sürelerinin belirlenmesi, ağaçlandırma çalışmalarında artımın en
fazla olduğu alanlardan başlanmasında, kullanılacak ağaç türlerinden ekonomik bakımdan daha
değerli olanının seçilebilmesinde,
silvikültürel planlamalarda gerekli
olan yetişme ortamı koşulları ile
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 25
ODAMI ZDAN
ormanların üretim güçleri, yapay
ve doğal gençleştirme yöntemlerinin belirlenmesinde, ormanlar için
söz konusu olabilecek muhtemel
tehlikelere yönelik gerekli bilgilerin sunulmasında, baraj havzaları
ve yeşil kuşak ağaçlandırmaları,
erozyonla mücadele, yukarı havza
sel kontrolü ve çölleşme ile mücadele kapsamında çalışma yapılacak
alanlara ilişkin fizyografik, edafik,
klimatik ve biyotik verilerin belirlenmesinde gerekli olan yetişme
ortamı etüdü ve haritaları yapılmalı, orman amenajman planlarının
10 yıl içinde bitirilmesi için 1963
yılında alınan tedbirlere benzer
şekilde, bu çalışmaların Cumhuriyetimizin 100.yılı olan 2023 yılı
hedef alınarak 10 yıl içinde bitirilmesine yönelik olarak Orman ve
Su İşleri Bakanlığı ile Orman Genel Müdürlüğü’nce gerekli teknik
ve idari tüm önlemler alınmalı ve
zaman geçirilmeden uygulamaya
konulmalıdır.
8- Orman ekosistemlerinin sürdürülebilirliği için, ihtiyaç duyulan temel ekolojik veri altlıklarının
sağlanmasında dağılım modelleri
yaygın olarak kullanılmaktadır.
Canlı organizmalar ile cansız ortam
faktörlerini, potansiyel değer veya
kaynak rezervini, aktüel durumu
ortaya koymayı amaçlayan yetişme ortamı haritaları ile hedef türler
için iklim değişimini hesaba alan
dağılım haritaları üretilirken; kişisel
değerlendirmelere dayalı geleneksel yöntemlerin yerine, bilgi teknolojilerinin ürünü olan, üretimi hızlı,
objektif değerlendirme sunan, denetimi kolay bağlantı yöntemli dağılım modelleri kullanılmalıdır.
9- Başarılı eylem planlarının ortaya konması için, ekolojik değerler ile toplum gerçeklerinin aynı
eksende oturduğu ve süreklilik
prensibi temelinde, ekosistemlerin
coğrafi planlamaları yapılmalıdır.
Bunun için ekolojik bilgi altlıklarının oluşturulması, paydaşlardan
26 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
alınan bildirimler ile toplum çıkarlarının makul düzeyde gözetildiği
yönetim planlarının şekillendirilmesi, ekosistemlere yönelik olarak
hazırlanacak yönetim planlama süreçlerinin bu şekilde tamamlanması, bu planların uygulamaya daha
kolay aktarılması, gelecekte olası
sosyal rahatsızlıklardan kaynaklanacak problemlerin büyük oranda
önüne geçilmesi, ucuz, hızlı, etkin
bir yönetim ve geliştirme planının
yapılması için; Serbest Ormancılık
Büro ve Şirketlerinden yapılacak
hizmet alımlarına ilişkin hazırlanacak ihale şartnamelerinde, verilerin üzerinde işlendiği, üzerinde
değişikliklerin yapılabileceği ve iş
bitiş takviminden daha kısa sürede
elde edilebilecek, bağlantı yöntemli ve model tabanlı haritaların
üretilmesine yönelik düzenlemeler
yapılmalıdır.
10- Orman İşletme Şefliği temelinde yapılan orman amenajman planlarında, ormancılığımızda
daha entansif ve verimli çalışabilmek için, yapılacak işler olarak yetişme ortamı analizi ve haritası da
eklenmelidir.
11- Orman ekosistemlerin sağlıklarının izlenmesinde, rehabilitasyon çalışmaları ile ağaçlandırma
sahalarının başarılarının tespitinde
ve doğal orman şartlarına benzerliklerinin
değerlendirilmesinde,
orman biyolojik çeşitliliğinin bir
parçası olan toprak mikro eklembacaklıları gibi toprak faunasından
da yararlanılabilir.
III) ORMAN EKOSİSTEMİ
TEMELİNDE TÜRKİYE
ORMANLARINA YÖNELİK ODUN
DIŞI BİTKİSEL ÜRÜNLER
1- Odun dışı orman ürünlerinin
envanter ve planlama çalışmaları,
Serbest Ormancılık Bürolarından
hizmet alımı da yapılarak en kısa
zamanda tamamlanmalı, Orman
İdaresi, Üniversiteler ve Oda işbir-
liğinde uzmanlık eğitimleri yapılıp
teknik kapasite artırılmalı, odun
dışı üretimler planlara dayalı olarak
yapılmalı, doğal ortamında yayılışını artırıcı tedbirler geliştirilmeli,
ağaçlandırılacak alanlarda odun
dışı bitkisel ürün tesisi uygulamalarına yer verilmelidir.
2- Odun dışı bitkisel ürünlerin
tekniğine uygun toplatılması için,
orman idaresi ile kooperatiflerin
işbirliğinde Orman Köylüleri eğitilmeli, bu ürünleri işleyen ve ihracatını yapan sektör kuruluşlarının
talep, sorun ve önerileri dikkate
alınmalı, bu ürünlere ihracat öncesi
yurt içinde daha fazla katma değer
kazandırıcı tedbir ve teşvikler uygulanmalıdır.
3- Odun dışı orman ürünlerinin,
etkili kırsal kalkınma aracı olarak
kullanabilmesi için, “coğrafi işaretler” korumasına alınmalı, coğrafi işaretler korumasına alınacak
ODOÜ nin belirlenmesi amacıyla,
başta Orman İşletme Müdürlükleri
olmak üzere, gerçek ve tüzel kişilerce gerekli çalışmalar yapılmalı
ve belirlenen ürünlere coğrafi işaret alınması süreci başlatılmalıdır.
4- Odundışı orman ürünü veren türlerin envanter ve planlama
çalışmalarında, türlere göre gereksinim duyulan uzman teknik
personel eksikliğinin giderilmesi
amacıyla, kamuda ve özel sektörde çalışan mühendislerin sertifikalı
eğitimlerine önem verilmeli, ruhsatlı serbest orman mühendislerinin eğitimlerinde Orman İdaresi
ile Orman Mühendisleri Odası işbirliği yapmalı, “Odun Dışı Orman
Ürünlerinin Envanter ve Planlaması
ile Üretim ve Satış Esasları” na ilişkin
297 sayılı tebliğin izahnamesinde,
envanter, yönetim planı ve hasat
planı yapımlarına dair yapılacak
danışmanlık hizmet alımı esasları
belirlenirken, 5531 sayılı Kanun ve
ikincil mevzuat hükümleri dikkate alınmalı ve Serbest Ormancılık
Büro ve Şirketlerinin uyacakları
esaslar belirlenmelidir.
5- Bölgelere göre odun dışı orman ürünü desenleri belirlenmeli,
kırsal kalkınma dikkate alınarak kooperatifçilik teşvik edilmeli ve bu
yolla hammadde yerine işlenmiş
ürünlerin dış ticareti başta olmak
üzere pazarlanması hedef alınmalıdır.
6- Bozuk olarak nitelenen orman alanlarımızın çok önemli bir
kısmı, odun dışı ürünler açısından
zengin türlere sahip doğal nitelikli potansiyel alanlar olduğundan,
bu yerler ekosistem dengesi gözetilerek korunmalı, bu alanlardaki
odundışı bitkisel ürünlerin hasat
planları yapılarak orman köylüsüne
öncelik verilmeli ve teknik destek
sağlanarak değerlendirilmelidir.
7- Odundışı orman ürünleri
ekosisteminin sürdürülebilirliğinin
sağlanması için, alıcılar tarafından
organize edilen ve profesyonel olmayan toplayıcılar düzenli olarak
eğitilmeli, yerel halk ve profesyonel toplayıcılara kaliteli hammadde elde etmek için iyi toplama ve
üretim uygulamaları konularında
güncel bilgiler verilmeli, tıbbi ve
aromatik bitkilerin yabani hasadı
konusunda mesleki bilgiye dayalı
hasat projeksiyonlarını içeren ve
bitkilerin üretkenlik biyolojisi konusunda bilimsel bilgilere dayalı
etkili yönetim bilgi sistemleri oluşturulmalıdır.
8- Odundışı orman ürünleri veren ağaç ve ağaççıklardan oluşan
meşcerelerde, orman idaresi, üniversite ve araştırma kurumlarının
işbirliğiyle seleksiyonlar yapılmalı,
belirlenen üstün özellikli genotipler korumaya alınmalı, üretim
sırasında kontrol ve denetim faaliyetleri periyodik olarak yapılmalı,
planlara dayalı bakım ve budama
teknikleri gibi silvikültürel çalışmalar yapılarak ürün verimliliği artırılmalıdır.
9- ODOÜ sağlayan kaynakların
sürdürülebilirliğinin sağlanması
için, ülke koşullarına uygun yönetim sistemi ile idare edilmeli, ülkemizin sosyo-kültürel ve geleneksel
kullanım şekillerine uyacak biçimde sürdürülebilirlik göstergeleri
belirlenmelidir.
10- Odundışı orman ürünlerine
konu bitkiler ile bu bitkilerin ekonomik getirileri hakkında farkındalığın oluşturulması yönünde, bölgeler itibariyle halk bilgilendirilerek eğitilmeli, bölge halkınca bitkilerin doğal tarımlarının yapılmasına yönelik uygulamalı araştırmalar
yapılmalı, ürün satın alma garantisi
ve kredi desteği gibi özendirici tedbirlerle üretim artırılmalıdır.
11- Odundışı orman ürünlerinin ticaret hacmini arttırmak için,
Devlet, yerel yönetimler ve ticaret
odalarının işbirliği ile markalaşma
yapılmalı, yurt dışına açılım için gerekli alt yapı oluşturulmalı ve işletmeler bu yönde desteklenmelidir.
12- Ülkemizin, uçucu yağlar
üretilen odundışı bitkiler yönünden zenginliği dikkate alınarak;
bu alanda prodüktif üretim yapabilmek için, uçucu yağ üretiminde
lider ülkelerin teknikleri ile kullandıkları araç ve gereçler yakından
takip edilmeli, Dünya pazarları
izlenmeli, konuyla ilgili talep eğilimleri sürekli güncellenmeli ve
üreticiler belli hedeflere yönlendirilmelidir.
13- Odundışı orman ürünlerinden karayosunların ve mantarların
biyolojisi, üretimi, kullanım alanları, ihracata yönelik pazarlama konularında araştırmalar yapılmalı,
bilinçli bir şekilde orman köylülerine toplatılarak pazarlanması sağlanmalıdır.
14- Baltalık ormanlardan yapılan fiili yaprak faydalanmasının
disipline alınması ve bu ormanların
yapı ve kuruluşlarının tahrip edilmemesi için, amenajman planla-
rında katılımcılığın gereği olarak
tetar işletmeciliğine yer verilmesinin önü açılmalıdır.
IV) ORMAN EKOSİSTEMİ
TEMELİNDE TÜRKİYE’NİN AV VE
YABAN HAYATI
1- Türkiye ormanlarında, biyolojik çeşitlilik değeri ve zenginliğine haiz olan alanlar katılımcı anlayışla bir an önce belirlenip korunan
alanlar statüsüne alınmalı, mevcut
korunan alanların Uzun Devreli Gelişme Planları ile Yönetim ve Gelişme Planları, Serbest Ormancılık Bürolarından da hizmet satın alınarak
en kısa zamanda tamamlanmalıdır.
2- Türkiye Ormanlarında av turizmi kapasitesinin artırılması için;
Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel
Müdürlüğünce gerekli envanter ve
amenajman çalışmaları yapılmalı,
uzman orman mühendisleri istihdam edilerek nesli azalan veya
azalmayan yaban hayvanlarının
üretim çalışmaları artırılmalı, av turizmi yapan seyahat acentelerinin
etkinliği artırılmalı, yurt dışındaki
av turizmi uygulamaları izlenmeli,
ormanlarda yapılacak silvikültürel
müdahalelerde, yaban hayvanlarının istekleri gözönünde bulundurulmalı, Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün kurumsal
kapasitesi gözden geçirilmeli ve
güçlendirilmelidir.
3- Koruma statüsündeki tabiat
parkı ayrımlarında korumadan ziyade, rekreasyonel olanaklar sağlamak amacı öne çıkarılmaktadır.
Tabiat parklarının ayrılmasında
tüm ilgi grupları tarafından kabul
edilebilecek bilimsel kriterler oluşturulmalıdır.
4- Korunan alanların yönetiminden sorumlu Doğa Koruma ve
Milli parklar Genel Müdürlüğü’nün,
bu alanlara yönelik birçok yetkilerinin başka kurumlara devredilmesi
nedeniyle, alan yönetimindeki aza-
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 27
ODAMI ZDAN
lan etkinliği ve sorumluluğu yapılacak yasal düzenleme ile mutlaka
artırılmalıdır.
5- Ekosistem tabanlı sürdürülebilir ormancılık bağlamında,
ekolojik dengenin sağlanması için;
hektarda bir iki adet ölü ağaç bırakılmalı şeklindeki genel kabulün
yerine, literatürde yer aldığı biçimiyle, serin ve ılıman kuşak ormanlarda toplamda en az 5-10 m3/ha,
optimumda ise 15-30 m3/ha, ya da
birim alandaki toplam ağaç hacminin %3-8’i oranında ölü ağacın
alanda bırakılması hususu OGM’ce
değerlendirilmelidir.
6- Av ve yaban hayatı neslinin
tehlikeye sokulmaması için, av ve
yaban hayvanlarının yaşam, beslenme, yumurtlama, üreme ve yavrulama alanlarında, bu yerleri çıkardığı atıklarıyla kirleten tesislerin
yapımına izin verilmemelidir.
7- Avcılık, doğal yaşama doğrudan müdahale eden bir faaliyet
olduğundan; avcılar çok iyi bir şekilde eğitilmeli, avcılarda aranan
eğitim seviyesinin de daha yükseğe çekilmesi çalışmaları yapılmalı,
avcıların MAK toplantıları dışında
da sorunlarını dile getirebilecekleri
bilgilendirme toplantıları yapılmalıdır.
8- Kamu yararını yakından ilgilendiren doğa ekosisteminin korunmasına yönelik olarak, İdari Yargılama Usulü Hakkında Kanun’da
bireylerin de dava açmasını sağlayacak biçimde değişiklik yapılmalıdır.
9- Av ve yaban hayatı koruma
ve geliştirme alanlarında, büyük
memeli türlerinin yavrulama için
tercih ettiği alanlar fotokapan
yöntemiyle belirlenmeli, çiftleşme
ve yavrulama dönemlerinde söz
konusu alanlarda orman emvali
üretim çalışmaları gibi hayvanları
rahatsız edici insan faaliyetleri yapılmamalı, mutlak koruma zonları
28 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
oluşturulurken yavrulu bireylerin
tespit edildiği bölgeler göz önünde bulundurulmalı ve bu alanlarda
insan faaliyetleri kısıtlanarak kaçak
avcılık gibi yaban hayatını büyük
ölçüde olumsuz etkileyen faaliyetler kontrol altına alınmalıdır.
10- Av kaynaklarının sürdürülebilir yönetimi için; ülkemizdeki avlanmaya açık orman alanları ve diğer alanlarda 4915 sayılı Kanunda
tanımlanan avlak sistemleri tesis
edilmeli, yıllık avlanma kotaları avlaklar bazında belirlenerek av potansiyeli kontrol altına alınmalıdır.
11- Yaban hayatına yönelik
Uzun Devreli Yönetim Planları
yapımında, türlerin envanterleri,
populasyon büyüklükleri, sağlık
durumları ile biyolojik özelliklerinin belirlenmesinde, tüm dünyada yapıldığı biçimde, güvenilir ve
hızlı veri elde edilmesini sağlayan
fotokapan yöntemi kullanılmalı,
yönetim planı yapımlarına dair
danışmanlık hizmet alımı teknik
şartnamelerde yer verilmeli, av turizmine açık alanlarda bu yöntem
av kotalarının belirlenmesinde değerlendirilmelidir.
12- Doğa turizmine (ekoturizm)
konu olacak alanlar önceden belirlenmeli, ekosistemi koruyucu tedbirler alınarak katılımcı yaklaşımla
planlanmalı ve planlara ilin valisi
ile kentin dinamikleri sahiplenmeli,
daha sonra kullanıma açılmalı ve
uygulamalar periyodik olarak denetlenmelidir.
13- Av ve yaban hayvanlarının
sürdürülebilirliğini sağlamak için;
öncelikle ülkemizin av sahaları
Kara Avcılığı Kanunu’na uygun olarak Devlet Avlağı ve Genel Avlak
statülerine kavuşturulmalı, envanterleri yapılmalı, taşıma kapasitesi
üzerinde olan türler için kotalar belirlenerek avlanmaya izin verilmeli,
sistemin sağlıklı yürütülüp işletilmesi için, gerektiğinde yasal dü-
zenleme yapılarak avlakların belde
belediyeleri, köy tüzel kişilikleri,
avcı kuruluşları ve derneklerince
işletilmesinin sağlanması için yasal
düzenlemeye gidilmelidir.
14- Avcılık eğitimi eğitmenleri
seçilirken; avcılığı bilmeleri, alanında uzman ve konularına hâkim
olmaları, bilgiyi aktarırken kitaptan
okuyarak değil okumadan vermeleri, dersi ciddiye almaları, imkânlar
ölçüsünde akademisyenlerden olmalarına özen gösterilmeli, gece
avcılığının zararları ve tahribatları
konusu avcı eğitim programına
alınmalıdır.
15- Halen avcı eğitimleri Halk
Eğitim Merkezleri odaklı yapıldığından, bu merkezlerin bulunmadığı ilçelerinde avcıların eğitimlere
katılmaları yönündeki sıkıntılarına
çözüm bulmak için, avcı eğitimlerinin avcı derneklerinin bulunduğu
yerlerde yapılması konusu Doğa
Koruma ve Milli parklar Genel
Müdürlüğü’nce değerlendirilmelidir.
16- Orman içi sularımızdaki
alabalık neslinin korunması ve yok
olmasının önüne geçilebilmesi
için, su kaynaklarının etüt, tespit
ve planlama çalışmalarına önem
verilmeli, ekolojisine uygun olarak
üretilen yavru balıklar, anaçlarının
alındığı ormaniçi sulara bırakılmalıdır.
Yukarıda belirtilen sempozyum
çıktıları, bildiri sahipleri ve katılımcıların ortak görüşleri doğrultusunda oluşturulmuş ve sempozyum
genel kurulunca kamuoyuna duyurulması kararlaştırılmıştır.
03 Kasım 2013
SEMPOZYUM YÜRÜTME KURULU
UZMAN S AH AS I
Formica rufa L. (Hymenoptera: Formicidae)’nın
Biyolojisi Morfolojisi, Transplantasyonu ve Biyolojik
mücadeledeki önemi
Yaşar AKSU
Biyolog
Artvin Orman Bölge Müdürlüğü
Berna ÇELİK GÖKTÜRK
Orman Mühendisi
Artvin Orman Bölge Müdürlüğü
Özet
Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ladin ve sarıçam ormanlarında, kitle üremesi yaparak ormanların
doğal yapılarında bozulmalara neden olan Ips typographus, Ips sexdentatus, Dendroctonus micans, Ips
acuminatus, Pristiphora abietina, Oligonychus ununguis ile doğal dengeyi yeniden kurmak için Formica rufa
nakilleri yapılmaktadır. Formica rufa genellikle Ladin (Picea orientalis) ve Sarıçam (Pinus sylvestris) olmak
üzere ibreli ormanlarda, 1450-1950 metre yükseklikte yayılış göstermektedir. Formica rufa transplantasyonu,
Nisan ayı içinde kapalılığı kırılmış meşcerelere tesis edilmektedir. Büyük ve yaşlı yuvalar tercih edilmektedir.
Bir Formica rufa yuvası ortalama 80-100 metre mesafelik bir alan içinde faaliyet göstermekte, sahada
bölünerek çoğalmaktadır. İbreli ormanlarda koloniler halinde yaşamaktadırlar.
İşçi karıncalar, yuvanın bakımından ve koloninin bütün yıl besininin temin edilmesinden sorumludurlar.
Erkek karıncaların yuvadaki sayıları çok azdır, kraliçe ile çiftleştikten sonra ölmektedirler. Kraliçe karıncanın
20 yıllık ömrü vardır. Hayatı boyunca bir kez çiftleşir, fakat her yıl yumurtlayıp koloninin devamlılığını
sağlamaktadır. Koloni içinde hiyerarşik bir düzen mevcuttur. Tamamen yuva içinde yaşar, her kolonide 1-20
adet kraliçe bulunur. Ana yuvadan ayrılan Formica rufa kolonisi, çürümeye yüz tutmuş ama özü sağlam
ve reçineli dip kütüklerde yuvalanırlar. İşçi karıncalar böceklerin erginlerini, tırtılları, böceklerin yumurta ve
pupalarını, bitki bitlerini avlarlar.
Anahtar kelimeler: Formica rufa, P. abietina, O. ununguis, D. micans, I.typographus
Giriş
Kırmızı orman karıncası Hymenoptera takımı formicidae familyasındandır. Sekiz türü mevcut
olup ülkemizde sadece Formica
rufa (Linneaus 1761) ve Formica
pratensis (Retz.) mevcuttur, diğer
türlerin varlığı tespit edilememiştir. Ormanlarımızı zararlı böceklere karşı koruyan ve biyolojik
mücadelede önemli bir yere sahip olan formica rufa’nın besinleri
arasında çeşitli tırtıllar, coleoptera
türleri, bazı böceklerin erginleri,
kelebekler, yaprak arılarının larvaları, akarlar, akar yumurtaları,
bitki bitleri ve böceklerin pupaları
sayılabilir. Doğada en güçlü predatörlerden biri olan formica rufa,
kendi ağırlığının 1/20’si oranında
zararlı böcek yemektedir. Bir koloni yılda ortalama 24 kilo besin
tüketmektedir.
Ladin ormanlarımıza, 1966
yılında Dendroctonus micans,
1980’li yıllarda ise Ips typographus
giriş yaparak, ladin ormanlarımızın büyük bir bölümünde zarar
yaparak, 1 milyon metre küpten
fazla ladin ağacının ölümüne neden olan bu iki kabuk böceği, ladin ormanlarımızı zayıf düşürerek
her türlü kabuk böceğinin üreyebileceği ideal ortamlar haline getirmişlerdir. Bu iki ladin zararlısına
karşı kimyasal, mekanik, biyolojik
ve biyoteknik mücadele çalışmaları sonucunda, doğal denge
sağlanmıştır. D.micans’a karşı laboratuar şartlarında Rhizophagus
grandis, Ips typographus’a karşı
Thanasimus formicarius üretilerek
böceklerin zarar yaptığı sahalara
verilerek, zararlı böcekler kontrol
altına alınmıştır. Bu zayıf düşen
ladin ormanlarımıza, 1999 yılında
Oligonychus ununguis adlı ladin
örücü akarı ve 2007 yılında ise
Pristiphora abietina adlı küçük ladin yaprak arısı gelerek zarar yapmaya başlamışlardır. Ladin örücü
akarının ve ladin küçük yaprak
arısının birlikte yoğun olarak zarar
yaptıkları, 1000 hektarlık alandaki
zararını kontrol altına almak ve
bozulan doğal dengenin yeniden
tesis edilebilmesi için, sahaya For-
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 29
UZMAN S AH AS I
mica rufa nakilleri yapılmaktadır.
Formica rufa adlı karıncaların Kraliçeleri 11-12 mm boyunda olup,
20 yıl yaşarlar, ömürleri boyunca
bir kere çiftleşirler ve ölene kadar
yumurta koyarlar. İşçi karıncalar 8-10 mm boyunda olup 6-10
yıl yaşarlar. Erkek karıncaların
görevleri kraliçeyi döllemektir,
ömürleri oldukça kısadır. Kraliçe
ile çiftleştikten sora ölürler. Erkek
karıncalar ise 9,5-11 mm boyundadır. Bir karınca kolonisinde ortalama 300.000 adet karınca bulunur. Artvin’de 1450 m ile 1950
m yükseklikleri arasında ladin
ve sarıçam ormanlarında yayılış
göstermektedir. Yayılış gösterdiği
alanlarda hektarda genellikle 1015 adet yuva bulunmaktadır.
Materyal ve Yöntem
Bu çalışma, 2006-2011 yılları
arasında, Artvin Orman Bölge Müdürlüğü, Şavşat Orman İşletme
Müdürlüğü ladin ormanlarında,
16.582 hektarda münferit ve 1000
hektarlık alanda ise yoğun olarak
zarar yapan, Pristiphora abietina
adlı küçük ladin yaprak arısı ile,
Oligonychus ununguis adındaki
ladin örücü akarını, biyolojik mücadele yöntemleri ile baskı altına
alarak, bozulan ekolojik dengenin yeniden kurulması amacıyla,
Formica rufa gurubu karıncaların
transplantasyonu yapılmıştır.
300.000 adet karıncadan oluşan bir karınca kolonisinde, kraliçe karınca, erkek ve işçi karıncalar
bulunmaktadır. Kraliçe karınca
diğer karıncalara oranla büyüktür
ve üremeyi ve çoğalmayı sağlar,
bir karınca kolonisinde 1-20 adet
kraliçe karınca bulunur. Kraliçelerin hepsi ayrı galerilerde kendi
ekipleri ile birlikte çalışırlar. Erkek
karıncaların görevleri kraliçeyi döllemektir. Erkek karıncalar
çiftleşmeden hemen sonra yani,
30 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
erkekler bütün spermlerini kraliçe karıncaya aktardıktan sonra
ölmektedirler, sayıları azdır. Vücutları koyu siyah, bacaklar ve
genital organları daha açık ve
soluk renklidir. Baharın gelmesiyle kraliçe karınca uçarak erkek ile
havada çiftleşir ve çiftleştikten
sonra kanatları dökülür, kanatları
dökülen kraliçe tamamen yuvaya bağımlıdır. 20 yıl yaşar, ömrü
boyunca bir kere çiftleşir, görevi
20 yıl boyunca yalnızca yumurta
koymaktır. Kraliçe erkeklerden
aldığı spermleri bir kese içinde
saklar ve bu spermleri ömrü boyunca yumurtlama zamanlarında
yumurtaları döllemek için kullanır. Toprak yüzeyinden 1-2 m
derinlikteki odacıklarda, işçiler
tarafından temin edilen besinlerle yaşar. Kraliçe karıncanın görevi
neslini devam ettirmek suretiyle
koloninin devamlılığını sağlamaktır. Kraliçe dışındaki kanatlı erkek
ve dişi karıncalar, kraliçe karıncadan sonra üreme yeteneğine
sahip karıncalardır. Bu karıncalar
yuva içinde özel bir bölmede tutulurlar ve diğer işçi karıncalar tarafından beslenirler. Bu karıncalar
yeni yuvalar için kullanılmaktadır.
Kraliçe karınca koloninin birliğini ve düzenini sağlar. Bir yuvada
kraliçe karınca ölürse yuva dağılır.
Yuvadaki karınca kolonisi kraliçe
karınca olmadan yaşayamazlar,
yuva kuramazlar ve hayatiyetlerini devam ettiremezler.
Büyük yuva içinde her kraliçe karıncanın bir ekibi vardır,
ana yuva etrafında besin azalırsa
veya kraliçe karıncalar arasında
anlaşmazlık çıkınca, anlaşamayan
kraliçe ekibini alarak ana yuvadan
80-100 metre uzakta yeni bir kolonisini kurarak, yuvayı büyütmeye ve koloniyi çoğaltmaya başlar.
İşçi karıncalar canlarının pahasına
da olsa hayatlarının sonuna kadar
kraliçe karıncayı korurlar. Besinin
bol olduğu ormanlık alanlarda
yuvalar arasındaki mesafenin 2-510-20 metreye kadar düştüğü
gözlendi
İşçi karıncaların tamamı kısır
karıncalardan oluşmaktadır, Kraliçe karıncaya ve yavrulara bakarlar,
yuvanın bozuk ve tahrip olan yerlerini onarırlar, yuvayı temizlerler,
erzak taşırlar, düşmanları ile savaşırlar, saldırı ve savunma halinde
formik asit salgılarlar, bu sayede
kendilerinden 10 kat daha büyük
böcekleri bayıltıp parçaladıktan
sonra yuvaya taşırlar. Koloninin
bütün işleri bu karıncaların görevleri arasında yer alır. Sürekli olarak
yeni yuva bulur ve kurarlar, toprak
ve kütük içinde koridorlar açarlar,
önemli olan koloninin devamıdır.
İşçi karıncalar 6-10 yıl yaşarlar.
Formica rufa’nın erginlerinin abdomenleri beş segmentten oluşmuştur ve parlak siyah renktedir.
Asker karıncalar koloninin korunması, avlanma ve yeni yaşam
alanlarının araştırılarak bulunması
gibi görevleri üstlenmişlerdir. Karıncalarda koloniler arası savaşlar
da olmaktadır. Bu savaşlar koloni
sınırlarının aşılması ve besinlerin
koloniler arasında paylaşılamamasından kaynaklanmaktadır.
Artvin’de 1450 m ile 1950 m
arasında ladin ve sarıçam ormanlarında yayılış göstermektedirler.
Çam sahalarında hektarda 10-15
adet yuva bulunmaktadır. Ladin
sahalarında 4-5 adet bulunmaktadır. Yuvalar arasında 80-100 metrelik mesafe mevcuttur. Toprak altında galeriler açar, kışı 1-2 metre
derinlikte geçirirler.
Bir karınca yuvasında kurulu
bir düzen ve işbirliği vardır, hiçbir
fert kendi başına hareket etmez,
her fert kurulu olan düzene ayak
uydurmak zorundadır, bunun aksini düşünen olmaz. Karıncalar
yiyecek bulmak için aralarından
öncü bir karınca gurubunu tayin
ederler, bu karıncalar yiyecek aramaya giderler ve geçtiği yerlere
koku bırakarak yön tayin ederler.
Yiyecek bulduklarında geri dönüp
kolonideki bu işle görevli guruba
haber verirler. Önceden bırakılan
koku sayesinde guruptaki diğer
karıncalar bulunan besinlere kolayca ulaşırlar. Karıncalar iletişimlerini cins içinde kullandıkları ve
salgı bezlerinden ürettikleri bir tür
kimyasal olan feromonlar sayesinde sağlamaktadırlar. Her koloninin özel bir feromonu olduğu için
yabancı karıncalar koloni içine
giremezler. Dünyanın en çalışkan
varlıklarından biri olan (formica
rufa) kırmızı orman karıncaları,
ormanlarımızı zararlı böceklere
karşı koruyan ve orman ekosistemine önemli katkısı olan biyolojik
mücadelenin vazgeçilmez unsurlarıdır. Kırmızı Orman karıncaları
orman ağaçlarına zarar veren böceklerle beslenmektedir. Bu nedenlerden dolayı ormanlarımızın
sağlıklı kalmalarının sigortasıdır.
Karıncalar yuvalarının 80 metre etrafındaki alanda avlanırlar.
Etoburdurlar, püskürttüğü formik
asitle önce avını etkisiz hale getirir
ve daha sonra av büyük ise parçalara ayırdıktan sonra yuvalarına
taşırlar. Karıncalar obur temizleyicidirler. Formica rufa topluluğundaki işçi karıncalar, çevredeki
ağaçlarda zarar yapan yaprak bitlerini ve akarları toplarlar. Formica
rufa’lar ormancılıkta zararlıları yönetmekte kullanılmaktadır. Yılda
200 gün faaliyette bulunmaktadırlar. Bir kolonideki karıncaların
yıllık besin ihtiyacı ise ortalama
24 kilogram’dır. Bir işçi karıncanın ortalama ağırlığı 8 mg’dır. Bir
karınca günde kendi ağırlığının
1/20 si oranında besin tüketmektedir. Bir karınca kolonisi bir yılda
ortalama 14 kg. zararlı orman böceği toplamaktadır. Bir işçi karınca
kendi ağırlığının yaklaşık 60 kat
daha ağır bir yükü kolayca taşıyabilmektedir.
Kırmızı orman karıncaları çam
ve ladin sahalarında yuvalarını,
kapalılığın tam olmadığı, seyrek
meşcere’lerdeki orman içi açıklıkların kenarlarını ve direk güneş
ışığı almayan yerleri tercih ederler.
Meşcere kenarlarında kesilmiş ve
çürümeye yüz tutmuş, ancak özü
oldukça sağlam ağaçların dip kütüklerinin etrafına yerleşerek, yer
altında karmaşık bir tünel sistemi
ile yer üstünde ise küçük dal parçaları, yaprak kırıntıları, reçine,
ladin ve çam ibrelerinden oluşturdukları tepe şeklindeki yuvalarını
muhteşem bir şekilde inşa ederler.
Yuva yüzeyde sıcak, nemli hava
şartlarına dayanıklı ve yuvanın içi
ise oldukça korunaklı bir şekilde
tesis edilmiştir. Yuvanın gün ışığına ve dış ortama açılan, birkaç korunan giriş deliği vardır. Kütüğün
toprak altındaki çürümüş kök sistemi yuvalanmak ve yer altı yolları
yapmak için idealdir. Yuva içerisinde karıncaların giriş çıkış galerileri
vardır, bu galeriler toprağın ve
ağaç köklerinin derinliklerine kadar uzanmaktadır. Yuvanın içinde
özel odacıklar inşa edilmiştir. Karınca yuvalarının içerisinde irtibat
yolları mevcuttur. Bu yollar besin,
larva ve kraliçe alış verişi içindir.
Formica rufa’lar son derece
sosyal böceklerdir. Onların bütün sosyal hayatları kraliçe karınca etrafındadır. Bütün karıncalar
kraliçe etrafında birleşirler, kraliçe
karınca kış bitiminden sonra yumurta koyar ve 2 ile 6 hafta sonra
yumurtadan beyaz larvalar, genç
kraliçeler, dişi ve erkek karıncalar
çıkar. Her işçi karıncanın hassas
bir görevi vardır. İşçiler yuvanın
yenilenmesi, büyütülmesi, bakı-
mı, yumurtaların bakımı, kraliçenin beslenmesi, kışın yenen gıdaların yuvadan dışarıya atılması ve
yiyecek getirme gibi ağır görevleri
vardır.
Kışın gelmesi ile birlikte işçi karıncalar yuvanın içini ve koloninin
güvenliğini sağlamak için yuvanın
havalandırma kapaklarını kapatırlar ve böylece kış uykusu için yuva
koloninin güvenliği için hazır hale
getirilir. Kışı toprak altında geçirirler. Genellikle yuva içinde üretilen
ısıdan dolayı, kışın yuvanın üstünde don görülmemektedir. Yaz
boyunca yuvanın içindeki sıcaklığı korumak için havalandırma kapakları gece kapatılmakta ve gündüz açılmaktadır. Bahar gelmesi
ile birlikte karıncalar, Nisan ayında
güneşlenmek için topluca yuvanın üstünde toplanmaktadırlar.
Karıncalar yaprakları çiğneyerek depolarlar ve bu yapraklar
üstünde mantar üretirler. Mantarların tomurcuklarını besin olarak
tüketirler. En eski karınca fosilinden anlaşıldığı gibi, 80 milyon yıldır var oldukları tespit edilmiştir.
Karıncalar arasında işbirliği vardır.
Karıncalar koku ve vücut lisanına
göre hareket ederler.
Karınca yuvalarına insanlar sırf
meraktan dolayı zarar vermektedirler, ayrıca yuvalara ayı, sansar,
tilki, domuz ve farelerde zarar
vermektedir. Kırmızı orman karıncaları insanlar veya diğer canlılar
kendilerini rahatsız ettiklerinde,
kendilerini korumak ve savunmak
için formik asit atarlar. Bu asit insanlar için tahrişe neden olurken,
diğer canlılar için zehirlidir. Ağaçkakan türleri karıncalarla beslenirler, yavrularını da beslerler. Ağaçkakanların dilleri uzun olduğu için
karıncaları kolayca yakalarlar. Porsuklarda karıncalara zarar verirler.
Ayılar ilkbaharda ve kış uykusuna
yatmadan önce karınca yuvalarını
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 31
UZMAN S AH AS I
tahrip ederek onlarla beslenirler.
Formica rufa transplantasyonu, yuvanın alındığı yerden tesis
edilene kadar yapılan masraftan
başka hiç bir bakım masrafı olmayan maliyeti son derece düşük ve
ekonomik olan bir biyolojik mücadele yöntemidir.
Formica rufa’nın transplantasyon çalışmalarına başlamadan
önce, Formica rufa yuvasının bulunduğu yerin ve transplantasyon
yapılacak yerin özelliklerinin bilinmesi gerekir. Sahada nakli yapılacak yuvalarda yeteli materyalin
olup olmadığı tespit edilir. Yeterli
büyüklükteki yuvaların koordinatları alınarak yerleri belirlenir. Nakledilecek yuvalar orta büyüklükte,
yani yüksekliği 50-70 cm arasında
ve 200-400 litre materyalin olması gerekir. Yüksekliği 50 cm olan
küçük yuvalara kesinlikle dokunulmamalıdır.
Transplantasyonu yapılacak yuvanın yüksekliği,
yola yakınlığı, materyal açısından
uygunluğu, bakısı, kraliçe karıncanın yuvanın üst yüzeyine yakın
ve kolayca bulunacağı zamanın
iyi bilinmesi v.s gibi bilgilerin bilinmesi gerekir. Transplantasyon
yapılacak sahanın rakımı, bakısı,
su durumu, enkaz durumu, zararlı böcek türleri, ağaç boyları,
meşcerenin durumu, yol durumu
v.s gibi bilgilerin bilinmesi gerekmektedir. Yuvaların nakledileceği
yerlerdeki dip kütüklerinin böcekler tarafından tahrip edilmiş ve
kütüklerin iç kısımlarının sağlam
olmasına dikkat edilmelidir. Eğer
nakledilecek sahada kütük yok ise
kütük götürülmelidir. Her şeyden
önce nakledilecek yuvalardaki
karıncaların, orijin yerindeki şartlara uygun olmaması durumunda
adapte olmaları güçleşmektedir.
Formica rufa yuvası en fazla 350400 metre daha düşük rakıma
nakledilebilir. Daha fazla düşük
32 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
rakımlara nakledilemez. Daha
düşük rakımlara indirilen yuvalar,
yeni yerlerine adapte olamadıkları için ölmektedirler.
Bir karınca yuvasını nakletmek
için; 3 adet, 50 cm eninde 50 cm
boyunda ve 80 cm derinliğinde
200 litrelik, taşıma kolaylığı olması için hafif bir malzemeden
yapılmış sandık, sandığın üst kapağında nakil esnasında karıncaların hava almalarını sağlamak
için 15 cm x 15 cm ebadında ve
karıncaların çıkamayacağı sıklıktaki paslanmaz bir maddeden yapılmış galvanizli elek teli, eldiven,
çizme, dip kütüklerini sökmek için
balta, kazma, kürek, ve toz şekeri
yanımızda bulundurmalıyız. Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ormanlarında karınca nakillerine en
uygun zaman Nisan ayıdır. Nisan
ayından sonra havalar ısınmakta
ve işçi karıncalar yuvadan çıkarak
besin bulmak için araziye dağılmakta ve kraliçe karıncalar toprağın derinliklerine doğru inmektedirler, toprağın derinliklerine inen
kraliçe karıncaları bulmak güçleşmektedir, ayrıca kraliçe karınca
yumurta koymaya başlamaktadır.
Artvin Orman Bölge Müdürlüğü ladin ve çam ormanlarında
yayılış gösteren Formica rufa’nın
bulunduğu yerlerden alınarak,
böceklerin zararının fazla olduğu, Formica rufa’nın bulunmadığı
sahalara nakilleri yapılmaktadır.
Karıncanın bulunduğu yer ile nakledildiği yerin uzak olması nedeniyle, nakil işine sabah saat 0230’da
yola çıkılarak başlanmaktadır.
Güneş doğmadan önce, tespit
edilen yuvalar taşıma sandığına
konulmaktadır. Taşıma sandıklarına 1’den 3’e kadar numara verilir. 10.04.2008 yılında sabah saat
0230’da Şavşat Veliköy Şefliğinden
karınca nakli yapmak için hareket
edildi. Sabah saat 0440de 1 no’lu
sandığa nakli yapılacak yuvadan
az karıncalı materyali almadan
önce, sandığın altına kuru dal kırıntıları ve bir avuç toz şeker koyulduktan sonra, sandığı yuvanın
bir kenarına yatırarak, az karıncalı
materyal dolduruldu. Sandığın
üstünde karıncaların hava alması
için 5-10 santimetrelik bir kısmı
boş bırakarak bir avuç toz şeker
ilave ettikten sonra sandığın kapağı kapatıldı. 2 no’lu sandığın
altına yine kuru dal parçacıkları
ve bir avuç toz şeker konulduktan
sonra, sandığa karıncalı materyal
dolduruldu ve yine sandığın üstüne bir avuç toz şeker attıktan sonra kapağı sıkıca kapatıldı. Sandığa
karıncalı materyali doldururken,
yuvanın üst kısmına çıkan kraliçe
karıncayı da aramaktayız. Bu çalışmada 2 adet kraliçe karıncayı
yuvanın üst kısmında, 1 adedini
de kütüğün etrafında bulduk, Kraliçe karıncalardan 2 adedini 2 ayrı
film kutusuna koyarak korumaya
aldık. Diğer karıncayı da 2 no’lu
sandığa koyduk. 3 no’lu sandığa
yine dal parçaları ve bir avuç toz
şeker konulduktan sonra, nakli
yapılan yuvanın dip kütüğünden
bir miktar parça alınarak sandığa
konuldu ve sandığa karıncalı materyal dolduruldu ve bir avuç toz
şeker konulduktan sonra sandığın
kapağı sıkıca kapatıldı. Sandıkların kapakları üste gelecek şekilde
arabaya yerleştirildi. Sabahın ilk
ışıkları ile birlikte sandıklara konulan karıncalar tesis edilecekleri
meşcereye götürüldü. Mümkünse yuvaların nakillerinin aynı gün
içinde yapılması gerekir. Önceden tespit edilen, yani karıncaları
aldığımız yerin bakı, su, kapalılık
v.s gibi özelliklerini taşıyan sahaya nakledilir. Karıncaların yeni
yerlerine nakli yapılmadan önce,
sandıklar işçiler vasıtası ile dikkatli bir şekilde taşınır, yuvanın tesis
edileceği yerde uygun dip kütüğü
varsa bu kütüğün etrafı kazma ile
açılmaktadır. Eğer dip kütüğü yok
ise oraya 25-35 cm çapında 25-35
cm derinliğinde bir çukur açılmaktadır. Açılan bu çukura bir miktar
kuru ibre konulmaktadır, bu ibreler karıncaları rutubetli ortama
temas etmemelerini sağlar, açılan
bu çukura önceden getirdiğimiz
kütüğü yerleştirmekteyiz. Ancak
biz genellikle sahada dip kütüğü
olan yerleri seçmekteyiz. Açılan
dip kütüğünün etrafına kuru ibre
ve bir avuç toz şeker konulduktan sonra, numaralı sandıklardan
en son doldurduğumuz 3 no’lu
sandık açılarak, sandık içindeki
ana yuvadaki dip kütükten alınan
parçalar dip kütüğün yanına dikine konularak sandıktaki karıncalı
materyal dökülür. Ayrıca bir avuç
toz şeker serpildikten sonra film
kutusuna konulan 2 adet kraliçe
karınca dip kütüğünün etrafına
bırakılır. Sırası ile 2 no’lu sandık
açılarak kütüğün üstüne dökülür
ve yine bir avuç toz şeker serpilir
ve nihayet 1 no’lu sandıktaki az
karıncalı materyal dökülür. Sandıklar içinde karınca kalmamasına
dikkat edilmelidir. Yuvanın üstüne
bir miktar toz şeker ilave edildikten sonra, tesis edilen yuvanın etrafı dikenli telle çevrilerek koruma
altına alınmaktadır. Tesis edilen
yuvaların içindeki karıncaların
çevreye adapte olana kadar, 7-15
günde bir kontrol edilerek toz şeker takviye edilir. Doğada da zayıf
yuvalara toz şeker takviyesi de yapılmaktadır.
Bulgular ve Tartışma
Yapılan arazi tespitlerine göre
Pristiphora abietina adlı yaprak
arısı, Şavşat İşletme Müdürlüğü,
Şavşat ve Veliköy Orman İşletme
Şeflikleri ladin ormanlarının 1000
hektarlık bir bölümünde yoğun
olmak üzere, yaklaşık 16.582 hektarda münferit olarak zarar yapmaktadır. Yaprak arısı, yaklaşık
1.000 hektarda yıl içinde çıkan
tepe ve yan dalların taze sürgünlerini yiyerek ağaçları zayıf düşürmekte ve kabuk böceklerinin
üreyebileceği ideal ortamlar haline getirmektedir. Aynı sahalarda
Oligonychus ununguis adındaki
ladin örücü akarı da bir yıl önceki sürgünlerde zarar yapmaktadır.
Pristiphora abietina ve Oligonychus ununguis giderek ladin sahalarımızın tamamına yayılma
eğiliminde olduğu tespit edildi.
Bu iki zararlının, Ardanuç Orman
İşletme Müdürlüğü ladin ormanlarına kadar münferit olarak yayıldığı tespit edildi. Bu zararlıların
biyolojik mücadele yöntemleriyle
baskı altına alınması için sahaya
deneme amaçlı Formica rufa nakilleri yapılması planlanmıştır.
Formica rufa’nın kraliçe ve erkek karıncaları, Nisan ayının son
haftası ile Mayıs ayının ilk haftasında çiftleşmek için uçarak
yuvayı terk ederler. Dişi karınca
bir sonraki yıllarda ve hayatının
sonuna kadar koyacağı yumurtaların döllenmesi için gerekli olan
spermleri erkeklerden almaktadır.
Çiftleşen kraliçe ya eski yuvasına
geri döner ya da yeni kurulan koloni ile yeni yuvaya gider. Yuvaya
girdikten sonra kanatları dökülür.
Erkekler ise kraliçe ile çiftleştikten
sonra ölmektedirler.
Formica rufa’lar ormanlarımızda zarar yapan kabuk ve yaprak
böceklerine karşı yürütülen biyolojik mücadele çerçevesi içerisinde, kabuk böceklerinin erginlerini, yaprak böceklerinin yumurta,
pupa ve larvalarını, çeşitli tırtılları,
bitki bitlerini ve akarları toplayarak bozulan doğal dengenin yeniden tesis edilmesine yardımcı
olmaktadırlar.
2007 yılında, Yusufeli Orman
İşletme Müdürlüğü, Kılıçkaya
Orman İşletme Şefliği, Morkaya
mevkii 254 no’lu bölmenin Doğu
bakısı, 1650-1720 metre yükseklikteki yuvalardan bölünerek
alınan ve Artvin Orman İşletme
Müdürlüğü, Atıla Orman İşletme
Şefliği, Hatıla Vadisi Milli Park sahası, Arıpınar mevkii 1410 metre
yükseklikteki, 262 no’lu bölmenin
Doğu bakısındaki ladin ve sarıçam
karışımı olan meşcereye tesis edilen yuvanın, diri örtünün yoğun
olması nedeniyle, 2 kere yer değiştirdikten sonra öldüğü tespit
edildi. Koloninin arazi yapısına ve
doğal şartlara uyum sağlayamadığı için sürekli yer değiştirdiği, 15
günde bir şeker takviyesi yapılmasına rağmen kışı geçiremediği
görüldü. Sahaya tesis edilen ikinci
yuvanın ise 03.06.2007 tarihinde
yapılan kontrolde ayı tarafından
tahrip edildiği tespit edildi. Üçüncü yuva ise 02.05.2007 tarihinde
yapılan kontrolde domuz tarafından tahrip edilmesine rağmen
karıncaların çalıştığı tespit edildi.
Üçüncü yuvanın etrafı tel örgüyle çevrilerek koruma altına alındı,
ancak ladin sahasına adapte olamayan karıncaların 10.09.2007 tarihinde yapılan kontrolde öldükleri tespit edildi.
25.04.2009 tarihinde, Yusufeli
Orman İşletme Müdürlüğü Kılıçkaya Orman İşletme Şefliği, 1650
metre yükseklikteki Sarıçam sahasından alınan karıncaların, hiç
bulunmadığı Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü, Şavşat Orman
İşletme Şefliği ve Veliköy Orman
İşletme Şefliğindeki 1150-1650
metre yükseklikteki ladin ormanlarına tekniğine uygun olarak nakilleri yapıldı. Kolonide bulunan
kraliçe karıncalardan 3’er adet
alınarak her koloni ikiye bölündü
ve bu iki şeflikteki 5 uygun yere
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 33
UZMAN S AH AS I
nakledildiler. Ayda iki kere yapılan
kontrollerde şeker tozu takviyesi
yapılmasına rağmen, karıncaların
sürekli yer değiştirdikleri gözlendi. 12.09.2009 tarihinde yapılan
kontrolde ise kolonideki karıncaların ladin sahalarına adapte
olamadıkları görüldü. Bunun üzerine Sarıçam ormanlarından ladin
sahalarına karınca nakillerine son
verildi. Ayrıca, Şavşat Orman İşletme Müdürlüğü, Veliköy Orman
İşletme Şefliği 1920 metre yükseklikteki Karaköy Mevkiinden alınan karınca kolonilerinin, 770-570
metre aşağıya, 1150 metreye ve
1350 metreye indirilerek tesis edilen yuvaların sahada yeteri kadar
böcek olmasına rağmen, 1 yıldan
fazla yaşayamadıkları ve adapte
olamadıkları gözlendi. 24.04.2010
tarihinde 1900 metre yükseklikteki Ladin sahalarından 1250
metredeki ladin sahasına indirilen
karınca yuvalarının adaptasyon
sorunu yaşamalarına rağmen,
hayatiyetlerini devam ettirmekle
birlikte, kolonideki fert sayısının
azaldığı görüldü.
20.04.2008 tarihinde, Veliköy
Orman İşletme Şefliği Karaköy
mevkii 1920 metre yükseklikteki
ladin sahasından bölünerek getirilen 2 adet yuva, 1650 metre
yükseklikteki Karagöl mevkiine
80 metre aralıklarla tesis edildi.
Ancak bu iki kardeş yuvadaki karıncaların tek yuvada birleştikleri gözlendi, bu yuva büyüyerek
hayatiyetini devam ettirmektedir. 21.04.2011 tarihinde Veliköy
İşletme Şefliği Karaköy mevkii
1906 metre yükseklikteki ladin
sahasından bölünerek getirilen 1
adet yuva, 1200 metre yükseklikteki Şavşat İşletme Şefliği Elmalı
mevkiine tesis edildi. 17.10.2011
tarihinde yapılan kontrolde yuvanın çok iyi durumda olduğu tespit
edildi.
34 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
Sonuç ve Öneriler
Formica rufa gurubu karıncaların biyolojik mücadelede önemli
bir yere sahip olmaları nedeniyle,
doğal olarak bulunduğu sahalardan alınarak, bulunmadıkları yerlere naklederken, yeni yerin bulundukları sahanın özellikleri ile
aynı olmasına dikkat edilmelidir.
Sarıçam ormanlarından getirilerek ladin sahalarına tesis edilen
yuvaların, ladin sahalarına adapte
olamadıkları ve tesis edilen yerleri terk ederek çevredeki yeni
kütüklere taşındıkları gözlendi,
ancak bu yuvalara toz şeker takviye etmemize rağmen kışı geçiremedikleri tespit edildi. Karınca
kolonileri diri örtünün yoğun
olduğu sahalara nakledilmemelidir. Transplantasyon yapılacak
karıncalar bulundukları yüksekliklerden en fazla 300-350 metre
aşağıya indirilebilir. Örneğin 1920
metreden 1100 metreye indirilen
karınca kolonisinin yaşayamadığı,
ayrıca sarıçam sahasından ladin
sahasına nakledilen karıncalarında yaşayamadığı tespit edildi.
Ladin sahasından alınan karınca
yuvaları yine ladin sahasına, çam
sahasından alınan yuvalar çam
sahasına ve 300-350 metre daha
aşağı tesis edilebilir. Yuvalar, orman içi açıklıkların kenarlarına,
kapalılığı kırılmış genç ve seyrek,
bolca dip kütüğünün bulunduğu
meşcerelere, nakledilmelidir.
Yapılacak çalışmalarda yuvaların doğal olarak bulunduğu
ekosistemi zorlamamak gerekir.
Taşınacak her yuva için taşıma
sandığına en az 2 kraliçe karınca
ve dip kütükten parça konulması gerekir. Nakledilecek uygun
yuvaların en az orta büyüklükte
olmasına dikkat edilmelidir. Küçük yuvalara kesinlikle dokunulmamalıdır. Çok büyük yuvalar ise
koruma altına alınmalıdır.
Kaynaklar
Aksu,Y. ve Göktürk, Çelik, B.; 2008.
Picea orientalis Ormanlarında Zarar
Yapan Pristiphora abietina (Chrıst)
(Hymenoptera : Tenthredınıdae)’nin Biyolojisi, Morfolojisi ve Mücadelesi Üzerine Yapılan Araştırma, Orman Mühendisleri Dergisi yıl: 45, sayı: 110,11,12,
Sayfa: 35-39
Aksu,Y.; Göktürk, Çelik ,B.; Morkan, L.; ve Subaşı,E.; 2011. Picea orientalis’lerde zarar yapan Pristiphora abietina (Chrıst) (Hymenoptera :
Tenthredinidae)’nin zararı ve yapılan
mücadele çalışmaları. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi, Türkiye I. Orman Entomolojisi ve Patolojisi
Sempozyumu Bildiriler Kitabı Sayfa
298-300 Antalya
Aksu,Y., Göktürk,Çelik, B.; Morkan,
L., Çakır,Y,C.; ve Subaşı,E.; 2011. Picea
orientalis ormanlarında yayılış gösteren Oligonychus ununguis (Jacobi)
(Acari: Tetranychidae)’in biyolojisi,
morfolojisi, zararı ve mücadelesi. Süleyman Demirel Üniversitesi Orman Fakültesi, Türkiye 1. Orman Entomolojisi ve
Patolojisi Sempozyumu Bildiriler Kitabı
Sayfa 301-303 Antalya
Aktaç, N. (1987): Kırmızı Orman
Karıncalarının (Formica rufa group,
Hymenoptera Formicidae) Türkiye’deki
yayılışları ve taksonomisi üzerine araştırmalar . Türkiye I. Entomoloji Kongresi
Bildirileri. Entom. Der. Yay. No.3, 501509, 13-16 Ekim 1987, İzmir.
www.biriz.biz/cay/zararlilar/kırmızı orman karıncası ve nakil esasları.pdf
web.ogm.gov.tr/ Formica rufa grubu karıncaların yayılışları, biyolojik
mücadeledeki önemi ve transplantasyon esasları
Çanakçioğlu, H.; 1983. Orman Entomolojisi Özel Bölümü, İ.Ü.Orman
Fakültesi Yayınları: No:349, S:495-498,
İstanbul.
UZMAN S AH AS I
BİYOTEKNOLOJİNİN ORMANCILIKTA KULLANIMI
Alihan AKIN
Moleküler Biyoloji Uzmanı
Ormancılıkta Biyoteknoloji
Ülkemizde Uygulanmakta
mıdır?
Biyoteknoloji biyolojik sistemlerin bilim ve mühendislik ilkelerine
dayalı olarak hijyenik kurallara uygun biçimde mal ve hizmet üretiminde kullanılması şeklinde tanımlanmıştır. Modern biyoteknolojik uygulamaların müthiş gelişimiyle gerçekleşen “Biyoteknoloji devrimiyle”
hastalıklara, böceklere, virüslere, ot
öldürücülere, kuraklığa, dona, toprak tuzluluğu ve asitliğine dayanıklı,
genetik olarak değiştirilmiş (GDO)
bitkiler elde edildiği gibi aynı zamanda bu yöntemler sayesinde bitkilerin
verimleri, beslenme değerleri artırılabilmekte ve depolama süreleri de
uzatılabilmektedir. Modern biyoteknoloji teknikleri mikroorganizmaların, bitkilerin ve hayvanların dizinsel
ve işlevsel özelliklerinin araştırılmasında kolaylıklar sağlamıştır. Bununla
birlikte biyoteknoloji deyince yalnızca GDO uygulamalarını düşünmemek gerekir.
Ormancılıkta Biyoteknolojinin
uygulamaları aslında çok eskidir ve
hala önemli bir kullanıma sahiptir.
Örneğin bir biyolojik savaş uygulaması olup biyoteknoloji konusunun
içine giren Çam kese böceğine karşı
Basillus thuringiensis bakterisinden
elde edilen delta-endotoksin proteinlerinin kullanılması ülkemiz ormancılığında araştırılmış ve önemli
bir uygulama alanı bularak pozitif
sonuçlar alınmıştır. Ormancılıkta bir
diğer uygulama ise bitki biyotenolojisinin uygulaması olan Bitki doku
kültürü olup odun dışı orman ürünü
olan defne den tutun, kestane ve
karağacın doku kültürü araştırılmış
ve Türkiye de ilk defa Ova karaağacı
Akın, A., ve Gökdemir, Ş tarafından
köklendirilip doğal ortama adapte
edilmiştir. Bilindiği üzere bitki doku
kültürü yurt dışında önemli bir kul-
lanıma sahiptir. Bitki biyoteknolojisinin yurt dışında kullanım olanağı
bulmasının nedenleri ; endemik türlerin yok olmaması için klonal şekilde
vejetatif üretime izin vermesi, hastalığa uğramış bitki türlerinden hastalıksız ve dirençli türlerin elde edilebilmesi, buna ilaveten ilaç vb faydalı
hammadde edilebilecek materyali
üreten bitki organını illa kök, gövde
ve yaprak gibi tam bir bitki üretmeden normal üretim süresinden çok
daha kısa süre de üretebilmesidir.
Türkiye bir çok orman bitkisi için gen
merkezi durumunda olduğundan bu
tür bitkilerin gen havuzları , modern
tekniklerle (RAPD) çalışılmakta ve
ıslah çalışmaları için önemli veriler
üretilmektedir. Özellikle kızılağaç ile
yapılan bu çalışmalar ormancılıkta
yayınlanmıştır.
Genetik marker ( genetik işaretleyici) bir kromozom üzerinde yerleşimi bilinen ve kalıtımı takip edilebilen bir DNA segmentidir. Bu marker
bir gen olabileceği gibi, fonksiyonu
bilinmeyen bir DNA parçası da olabilir. Bir kromozom üzerinde birbirine
komşu olan DNA parçaları birlikte
kalıtımla eğiliminde olduklarından,
markerler henüz tanımlanmamış ancak kromozomal yerleşimi yaklaşık
olarak bilinen bir genin paternini dolaylı olarak belirleme de kullanılırlar.
Genetik markerler Ormancılıkta özellikle DNA nın kodlanan ya da kodlanmayan bölgelerini referans alarak ;
genetik çeşitliliğin saptanmasında,
genetik parmak izi analizinde, markör yardımıyla seleksiyon, genlerin
klonlanması, kantitatif karekter lokuslarının bulunması ve gen haritalarının çıkarılmasında kullanılmaktadır.
Biyoteknolojinin Ülkemiz
Ormancılığına Getireceği
Faydalar Neler Olabilir?
Ormancılıkta geleneksel ıslah
yöntemleri kullanılarak istenilen
karakteri taşıyan elit ağaçların seçilimi alışıla gelmiş ve iyi bilinen bir
uygulamadır. Bunla beraber orman
ağaçları uzun yaşam süreleri, yavaş
yaşam döngüleri ve evcilleşme derecelerinin düşük olması nedeniyle
ıslahta daha yavaş yol alınmasına sebep olmaktadır. Bu bahsi geçen ağaç
ıslahını yavaşlatan sınırlayıcı etkiler ;
biyoteknolojik yöntemlerin gelişmesi ile aşılabilir.
Orman hammaddesi üretiminde
artış, çevre kirliliğinin azaltılmasının
sağlanması, farmakutikalların üretimi, orman flora ve vejetasyonun da
yeni türlerin teşhisinde ve patentlenmesinde kolaylıklar sağlaması,
orman bitki ürünlerinin kalite standartının konulmasında, orman bitki
ürünlerinin ithalat ve ihracatlarında
biyogüvenlik açısından kontaminasyonlu ve gdo lu ürünlerin tesbitinde
biyoteknolojinin ormancılıkta kullanılmasının önemli faydalarından yalnızca bir kaçıdır.
Orman ağaçlarında biyoteknoloji
yardımı ile değişebilecek özellikler
de en az üç temel konu dikkatimizi çekecektir 1. Silvikültürel açıdan
fayda( büyüme hızı, besin alışı, çiçek
kontrolü, herbisit), 2. Adaptasyon
açısından fayda(Kuraklığa dayanıklılık, soğuğa ve kuraklığa dayanıklılık,
böcek direnci, böcek direnci, fungus
direnci) 3. Odun kalitesi açısından
fayda (odun yoğunluğu, lignin miktarının azaltılması, lignin ekstraksiyonu, genç odun lifi, dallanma) .
Farklı konularda olduğu gibi ormancılıkta da modern biyoteknolojinin bilinçsiz ve kontrolsuz uygulanması durumunda çevrenin korunması ve biyolojik çeşitlilik açılarından
bazı riskler taşımaktadır. İnsan ve
çevre sağlığı açısından uzun ve kısa
süreli bu risklere karşı önlemleri içeren biyogüvenlik kavramı, bugün
için bütün dünyanın üstünde çalıştığı ve araştırmalar yaptığı gerekti2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 35
UZMAN S AH AS I
ğinde kanunlarla önlemler almaya
çalıştığı en geniş uğraş alanı olarak
karşımıza çıkmaktadır.
Doğal olarak taşımadıkları yeni
diğer bir organizma orijinli gen
taşıyan organizmalar transgenik
olarak adlandırılmaktadır. Transgenik bitkilerin ilk uygulama alanları
önemli ürün kayıplarına neden olan
biyotik ( hastalıklar, böcek zararı,
nematodlar ve yabancı otlar gibi),
abiyotik(tuzluluk, kuraklık, soğuk
gibi) stres faktörleri üzerinde yoğunlaşmakta, ve bu faktörlere direnç sağlayabilecek , tercihen tek
bir genin veya genlerin hedef bitkiye transferi ve transgenik bitkilerin
geliştirilmesi yönündedir. Transgenik bitkilerin, son belki en ilginç uygulama alanı ise, bu bitkilerin canlı
bir biyoreaktör olarak kullanılması
yönündedir. Bu uygulamalarda endüstriyel ve/veya farmasötik önemi
olan moleküller (örneğin, enzimler,
antikorlar, polimerler gibi) bitkilere
ürettirilmektedir.
Transgenik ağaçların ticari kullanımı ya da üretimi Asya ( özellikle
Çin) ve Latin Amerika ülkelerinde oldukça yaygındır ancak çevreye olan
etkileri henüz yeterli düzeyde çalışılmamıştır.
Transgenik ağaçlardan yabani
akrabalarına gen kaçışı olma ihtimali en belirgin etkileşimlerdendir.
Ülkemizin ormanlarının büyük çoğunluğunun doğal orman olduğu da
düşünülürse ; doğal türlerin yakınına
dikilen transgenik ağaçlar genetik
kirlenmeye sebep olacaktır. Yapılan
çalışmalar rüzgarla tozlaştığı bilinen
çam türlerinde polenlerin yaklaşık
600 km uçabileceği yönündedir. Bunun anlamı aynı türler arasında 600
km içinde tozlaşma olabileceğidir.
Genetik değişikliklerin yanlışlıkla
çevreye yayılması yalnızca rüzgar ile
değil böcek ve kuş taşıması yolu ile
de olduğu düşünülürse bu konuda
kontrolün kolay sağlanamayacağı
aşikardır. Genetiği değiştirilmiş bitkiler polen üretince , genetik olarak tahıllar ve yabani akrabaları ile
tozlaşma yapabilir. Bütün orman
bitkileri , ister genetiği değiştirilmiş
olarak geliştirilmiş çeşitler olsun ister
geleneksel ıslah yöntemleri ile geliş-
36 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
tirilenler olsun , çeşitlerin tozlaşma
yoluyla zamanla genetik özelliklerini
yitirmesi veya kültür bitkilerinden
onun yabani akrabalarına gen kaçışı
kaçınılmazdır.
Doğaları gereği , virusler konukçularının genetik materyalini ele geçirir ve genetik yapıyı kesme – tekrar
birleştirme yolu ile yeni virüsler oluşturur. Eğer bu olay genetik olarak
değiştirilmiş bitki ve hayvanlarla laboratuar dışında gerçekleşirse , değiştirilmiş olan genetik materyali taşıyan yeni virusler ortaya çıkacaktır.
Bu viruslere karşı korunma mekanizması gelişmediği içinde geniş çaplı
hayvan ölümlerine neden olabilirler.
Ormancılık açısından transgenik
türlerin yoğun olarak kullanılmasının
önemli bir etkisi de genetik tabanı
daraltıyor olmasıdır. Bununla beraber ileride orman ağaçları türlerimiz farklı amaçlar için ıslah edilmek
istendiğinde genetik tabanı geniş
populasyonlara ihtiyaç duyulacaktır.
Laboratuvar şartlarında yapılan çalışmalar transfer ile elde edilen genlerin toprak bakterilerine geçmesinin
çok düşükte olsa mümkün olduğunu
göstermektedir. Bu da toprak ekosisteminde ciddi değişiklikler yapabilecektir.
Sonuç olarak biyoteknolojik uygulamasının faydalarına karşı riskleri
de değerlendirilmelidir. Gen transferi
ormancılıkta yeni bir teknoloji olması sebebi ile bu çalışmaların iyi veya
kanaatine varmak için çok erkendir.
Türkiye, Avrupa ve Orta Doğu’
nun en zengin biyolojik çeşitliliğine
sahip ülkesidir. Ülke, iki önemli vavilovyan( Akdeniz ve yakın Doğu) gen
merkezinin kesiştiği nokta da yer almaktadır. Türkiye’de beş ayrı mikro
gen merkezi bulunmaktadır. Ülkenin
coğrafi yapısının farklılığı yüksek endemizm ve genetik çeşitliliği sağlamaktadır. Böyle büyük bir biyolojik
ve genetiksel çeşitliliğe sahip olup
bu çeşitliliği korumak ve bu konuda
sürekliliği sağlayabilmek için modern biyoteknoloji teknolojilerinden
yalnızca biyoteknolojik ürünler üretmek için değil know how( bilginin ve
teknolojinin transferi) için yararlanmalıyız. Kuşkusuz ormancılıkla ilgili
gerek fauna gerekse flora açısından
Orman ve Su İşleri Bakanlığında bir
gen bankasına sahip olunmasında
biyoteknolojiyle ilgili moleküler biyolog, orman mühendisi, ziraat mühendisi, kimyager vb meslek disiplinlerinden kişileri uygun laboratuar
şartlarında konu ile ilgili olarak eğitmek ve uzmanlaştırmak gereklidir.
Ülkemizde bütün orman canlılarının
gen kaynaklarını stoklayacak Orman
ve Su Bakanlığından başka bir kuruluş veya bu misyonu üstlenebilecek
bir kuruluşun varlığı uzun yıllar ufukta görünmemektedir. Bu bir taraftan
yurt dışından ithal edilen veya yurt
dışına ihraç edilen ormansal bitkisel
orman ürünlerinin laboratuar şartlarında belli bir karantina süresi ve
analizinden sonra belli kalite ve hijyen standartlarında onay verilmesi
imkanı doğuracağı gibi Ormancılıkta
Biyogüvenlik önlemlerinin daha iyi
alınmasına olanak sağlayacaktır. Günümüzde orman ağaçları hastalıklarında yaşanan sıkıntıların sebeplerinden biri geçmişte böyle bir biyogüvenlik önlemlerinin alınmamasıdır.
• * Proje Liderliğini Alihan AKIN’ın
ve yürütücülüğünü Şükran
GÖKDEMİR’in yaptığı Ova Karağacı ( Ulmus minor mill.) nın
sürgün ucu tekniği ile üretilmesi
isimli proje İç Anadolu Ormancılık Araştırma kuruluşu projesi
olup 2013 yılında tamamlanmış
ve teknik bülten olarak basılımına karar verilmiştir.
Kaynaklar
Eren, G., 2004, Ormancılıkta Biyoteknoloji ve Biyogüvenlik, FAO Gıda Güvencesi
İçin Biyolojik Çeşitlilik Çalıştayı. S.1-3
Kaya, Z. ., Önde , S., Güray, T., Kandemir, G. (2004). GDO’lar ve çevre güvenliği.
Gıda, Sayı7, s 81-84
Kekillioğlu, A., 2003., GDO’ların Çevresel Etkileri ve Biyolojik Çeşitlilik, Biyoteknoloji Biyoçeşitlilik Biyogüvenlik ve Türkiye,
(A.Ü Yüksek Lisans Tezi), s105-106.
Kolonkoya., N. ve Ünal., A.,Transgenik
Tarım, Biyogüvenlik ve Çevre., 1. Çevre ve
Ormancılık şurası, Tebliğler, 16-78-1680.
Sedjo, R. A. ( 2001a). Biotechnology in
forestry, considering the cost and benefits.
Resources , issues 145,p 10-12.
‘SEL VE SU BASKINI’ FELAKETİ SORUNUNA
KALICI ÇÖZÜM “KIRSAL DÖNÜŞÜM PROJESİ”
Faruk ÇEBİ
Orman Mühendisi
GİRİŞ:
“ D e p r e m d e n - y a n g ı n l a r a ”,
“kasırgadan-sel ve su baskınlarına” kadar yaşanmış felaketlerin çoğu unutulmayacak büyük acılara neden olmuştur.
Özellikle son yıllarda “Küresel Isınmanın” da etkisiyle başta Endonezya, Malezya, Çin, Amerika ve Japonya olmak
üzere birçok ülkede yaşanan “sel ve su
baskını” felaketleri karşısında büyük ölçüde çaresiz kalınmıştır. Japonya’daki
devasa deniz dalgaları, Çin’deki kitlesel toprak kaymaları ve Amerika’daki bir yerleşim yerini denize çeviren
yağmur sularının yarattığı olağanüstü
facialar insanlığın hafızasına kazınmış,
söz konusu faciaların neden olduğu
can kayıpları da vicdanları acıtmıştır.
Dünya’nın birçok yerindeki felaketleri
televizyonlarda ya da gazetelerde izleyenlerin birçoğu benzer felaketlerin
tehdidi altında yaşadıklarından çoğu
zaman bihaber kalmışlardır. Ülkemizde de olduğu gibi yaşamı tehdit eden
doğal felaketlerin varlığı ne yazıktır ki
yaşamları yok eden büyük facialardan
sonra fark edilebilmiştir.
Tıpkı tüm Dünya’da olduğu gibi
başta “Doğu Karadeniz Bölgesi” olmak
üzere Ülkemizin değişik bölgelerinde
can ve mal kayıplarına neden olan “sel
ve su baskını felaketleri” son yıllarda
hem çok daha sık hem de çok daha
şiddetli yaşanır olmuştur. 2010 yılında Rize-Gündoğduda olduğu gibi bu
güne kadar yaşanmış ve muhtemelen
gelecekte de yaşanabilecek olan bu
nevi felaketlere başta özel mülkiyete
ait ormanlar olmak üzere doğal kaynakların hoyratça tahrip edilmesi sonucunda bozulan “doğal dengenin”
neden olduğu tartışılmaz bir gerçektir.
Ülkemizdeki doğal özel ormanların yok
olmasında ülkemiz gerçekleriyle uyum
sağlamayan “orman yasasının” etkisi
göz ardı edilemeyecek kadar çok büyük
olmuştur.
Ormanların tamamını devlete ait
olduğunu şart koşan yürürlükteki “
6831 sayılı orman yasası” ülkemiz gerçekleriyle büyük ölçüde ters düşmüştür. Sadece ağaç ve ormandan dolayı
tapulu olup olmamasına bakılmaksızın
özel mülkiyet hakkı uzun süreden beri
devlet adına gasp edilmiştir. T.C. Devleti
tarafından verilen tapu belgeleri yürürlükteki orman kanunuyla yok hükmünde sayılarak binlerce dönüm büyüklüğündeki vatandaşa ait arazi devletleştirilmiştir. Bu durum, ormanla vatandaş
arasında yıllardır süregelen uyumlu bir
“hısımlığı” ne yazıktır ki ateşli bir “hasımlığa”, söz konusu hasımlık ta “özel
mülkiyete ait ormanları tarım arazisine
dönüştürmüştür.
Söz konusu dönüşümden dolayı
bitki durumu, arazi yapısı ve iklim şartları itibarıyla diğer bölgelerden farklılıklar gösteren “Doğu Karadeniz Bölgesi”
çok daha fazla zarar görmüştür. Yıllardan beri yaşanan bu dönüşümden dolayı tabiatın doğal dengesi olağanüstü
bozularak sel ve su baskını felaketine
açıktan davetiye çıkarılmıştır.
Başta Doğu Karadeniz Bölgesi olmak üzere özellikle kırsal alandaki yerleşim yerleri genellikle dağınık ve geniş
alanlara yayılmıştır. Arazının yüksek eğiminden dolayı özellikle köy ve orman
yolu inşaatının hafriyatıyla bir taraftan
doğal bitki örtüsü büyük ölçüde yok
edilmiş diğer taraftan da arazı bütünlüğü derin yarlarla parçalanmış, dere
yataklarının doldurulmasıyla da suyun
doğal akış mecrası olabildiğince daraltılmıştır. Derin vadilerin kesişme noktalarındaki yol güzergâhını oluşturan hafriyat bentleri, aşırı yağmurların oluşturacağı yapay göletlere uygun bir zemin
hazırlamıştır. Tıpkı Karadeniz otoyol
’unda olduğu gibi deniz kenar çizgisine
paralel yapılan otoyollar da yüzeysel
suların “dere yatakları” ve “menfezler”
dışında denize akışını tamamen engel-
lemiştir. Ayrıca dere yataklarındaki yapılaşmalar ile başta İstanbul olmak üzere birçok ilimizdeki ranta dayalı hafriyat
dökümleri de sel ve su baskınlarının en
büyük nedeni olmuştur.
Yukarıda anlatıldığı gibi yıllardan
beri uygulanan “ormancılık politikalarıyla ” başta Doğu Karadeniz Bölgesi
olmak üzere ülkemizin değişik yerlerindeki sahipli ormanlar büyük ölçüde yok
edilirken “ulaşım politikalarıyla” da
doğal yapı olağanüstü tahrip edilmiştir.
Kaçak yapılaşma ve hafriyat dökümü
gibi ranta dayalı projeler de yaşanan
olumsuzluğu daha da artırmıştır. Bu
durum, sel ve su baskınlarının oluşmasına uygun bir zemin hazırlamıştır.
Bundan dolayıdır ki ülkemizin birçok
bölgesi havza bazında “sel ve su baskını
felaketi” karşısında ciddi boyutta tehdit
altındadır. Bu sorun terör sorunundan
sonra ülkemizin en önemli sorunudur
ve yaşam adına ivedilikle çözümü kaçınılmazdır. Söz konusu sorunun kalıcı
tek çözümü de “KIRSAL DÖNÜŞÜM
PROJESİDİR”.
SORUNUN AÇIKLANMASI: Başta
“Doğu Karadeniz Bölgesi” olmak üzere
ülkemizin birçok bölgesindeki sahipli
ormanlar yıllardan beri uygulanan ormancılık politikalarından dolayı büyük
zarar görmüştür. Ekonomik gerekçeler
ve yaşam şartlarından dolayı düşük
rakım ve yerleşim yerlerinin yakınlarındaki sahipli ormanlar tarım arazilerine,
yüksek rakım ve yerleşimden uzaktaki
tarım arazileri de yer yer ormana dönüşmüştür. Bu dönüşüm süreci, yasaklara rağmen ve yasalara aykırı olarak
yaşanmıştır. Özellikle son yıllarda ülkemizin gerçekleri ile bağdaşmayan
orman yasası ile yapılmaya zorlanan
“orman kadastro çalışmaları”, geçmişte
ekonomik ve yaşam şartlarının etkisi ile
sonradan oluşan ormanların da hızlı bir
şekilde tahrip edilmesine yol açmıştır.
Ülkemiz insani yıllardan beri uygulanan
2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 37
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
devletçi ağırlıklı ormancılık politikalarından o kadar ürkmüştür ki, heyelana
maruz kalmış arazisindeki ağaçları bile
devlet arazisine el koyar korkusuyla
çoğu zaman kesmek zorunda kalmıştır.
31.12.1981 tarihine kadar tarım
arazisine dönüştürülen devlete ait ormanlık alanların orman sayılmaması
amacıyla yürürlükteki orman yasasının
birçok maddesi sıkça değiştirilmiş olmasına rağmen, özel mülkiyet adına
tapulu olup orman olarak korunan
araziler ile işlenmediğinden dolayı ormana dönüşen eski tarım arazilerinin
tamamını devlet adına orman olarak
tescil edilmesini zorunlu kılan yasakçı maddelerine de bu güne kadar hiç
dokunulmamıştır. Ne yazıktır ki yıllardan beri özellikle arazi rantının yüksek
olduğu şehirlerde kaçak binalarla işgal
edilmiş hazine ve orman arazilerine işgal eden adına tapu dağıtılırken, ağaç
ve ormanın işgal ettiği sahipli tarım
arazilerine de tapulu olsa bile devlet
adına el konulmuştur. Ormanını koruyanın cezalandırıldığı, tahrip edenin de
mükâfatlandırıldığı algısına neden olan
ormancılık politikaları sahipli ormanların tahribine kamuoyu vicdanında da
karşılık bulmasına neden olmuştur.
T.C. Devletinin bir kuruluşu olan
“Orman Genel Müdürlüğü” tarafından
ormandan açma gerekçesiyle yargıya
taşınan ve yargı tarafından da devlet
ormanı olduğuna karar verilen binlerce
dönüm çay bahçesinden elde edilen
milyonlarca ton çay mahsulü T.C. Devletinin başka bir kuruluşu olan “Çay Kur
Genel Müdürlüğü” tarafından parası
ödenerek vatandaştan satın alınmıştır.
Ormandan açma olduğu gerekçesiyle
Orman Genel Müdürlüğünce yargıya taşınan ve yargı kararıyla da devlet
ormanı olduğu tescil edilen birçok
yerleşim yerine Devletin diğer tüm
kuruluşları tarafından her türlü kamu
hizmeti eksiksiz yerine getirilmiştir. Söz
konusu örneklerden de görüldüğü gibi
ormancılık politikaları ile devletin diğer
kurumları arasında yıllardan beri yaşanan eşgüdüm eksikliği ve özel mülkiyet
anlayışındaki farklılık bir taraftan özellikle sahipli ormanların tahribine katkı
sağlarken, diğer taraftan da ormana
karşı müthiş bir husumetin oluşmasına
neden olmuştur.
Ormanların artırılması amacı ile gü-
38 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013
nümüze kadar çok önemli ağaçlandırma çalışmaları yapılmış, zaman zaman
da kapsamlı ağaçlandırma kampanyaları düzenlemiştir. Orman yasasından
kaynaklanan ve yıllardan beri uygulanan devletçi politikalar ile daha da
kronikleşen mülkiyet sorunları çözülmeden ne yapılırsa yapılsın ormanlık
alanların istenilen düzeyde artırılabilmesinin mümkün olamayacağı gerçeği
ne yazıktır ki hep göz ardı edilmiştir.
Bundan dolayıdır ki bütün iyi niyetli
gayretlere rağmen tamamı devlete ait
olan ormanlık alan oranı belli düzeyleri
aşamamıştır.
Özellikle sahipli ormanların yok
olmasına neden olan yanlış ormancılık
politikaları dışında bilimsel gerçeklerle
bağdaşmayan tarım ve ulaşım politikaları ile rant paylaşımına dayalı yatırım
projeleriyle de ülkemizin birçok yöresindeki ana havzaların doğal yapısı olabildiğince bozularak “sel ve su baskını
felaketine” çok uygun bir zemin oluşturulmuştur. Bu durum, ülkemizdeki
birçok yerleşim birimlerini tıpkı tsunamiye benzer büyük bir sel ve su baskını
tehdidiyle karşı karşıya bırakmıştır. Ülkemizdeki tsunamının denizden değil
karadan yaşanacağı gerçeği hiçbir zaman unutulmamalıdır ve bilinmelidir ki
ülkemizde bu güne kadar yaşanan irili
ufaklı sel ve su baskını felaketleri gelecekte yaşanabilecek büyük faciaların
ayak seslerini yansıtmıştır.
ÇÖZÜM ÖNERİSİ: Nasıl ki depremle mücadelenin kesin ve kalıcı çözümü
“kentsel dönüşüm projesi” ise sel ve su
baskınlarıyla mücadelenin de kesin ve
kalıcı çözümü de “kırsal dönüşüm projesi” olacaktır.
“Sel ve Su Baskını Felaketine”
maruz kalmış havzaların başta orman
varlığı olmak üzere tahrip edilmiş tüm
doğal değerlerinin tekrar havzaya kazandırılması amacıyla yapılan çalışmaların karşılığı olan “Kırsal Dönüşüm
Projesinin” derhal uygulamaya konulması kaçınılmazdır. Bu amaçla başta
orman yasası olmak üzere diğer birçok
yasada radikal değişikliğe gidilmelidir.
Yeni yasalarla devlet adına gasp edilmiş bütün tapulu araziler ön koşulsuz,
tapusuz sahipli araziler de orman yetiştirme koşuluyla sahibine ya da verasetlerine iade edilmelidir. Heyelan riskine
maruz kalmış havzalardaki ormandan
dönüşme tarım arazileri derhal vatandaş adına tesis edilecek ağaçlandırma
projeleriyle ormanlaştırılmalıdır. Nasıl
ki depreme karşı kentsel dönüşüm projesiyle çürük binaların yerine depreme
dayanıklı sağlam binaların oluşturulması hedeflenmişse kırsal dönüşüm
projesiyle de heyelana müsait tarım ya
da çorak arazilerin tamamı heyelana
dayanıklı orman alanlarına dönüştürülmesi hedeflenmelidir. Eşgüdüm ve
yetki karmaşasına meydan vermemek
için tüzel kişiliğe sahip ve etkili icraatları
gerçekleştirebilecek güçlü taşra teşkilatıyla “Kırsal Dönüşüm Genel Müdürlüğü” adında yeni bir genel müdürlüğün
kurulması gerekmektedir.
SONUÇ: 24.08.2010 tarihinde Rize
Gündoğdu’da yaşanan ve can kayıplarına neden olan sel ve su baskını felaketi nedeniyle kaleme alarak Çevre
ve Orman Bakanlığı ile Orman Genel
Müdürlüğü’ne göndermiş olduğum
“Doğu Karadeniz Bölgesindeki Heyelanların Nedeni ve Çözüm Önerileri”
başlığındaki raporumda da dile getirdiğim gibi söz konusu felaketle ilgili T.C. Başbakanı Sayın Recep Tayyip
Erdoğan’ın olay yerinde kamuoyuna
deklere ettiği (Trabzon veya Rize`de
bunun tek nedeni var. Ormanlar hakkını alır, dere yatağında akar. Ben çocukluğumuzdan biliyorum. Biz orman
olan yerleri ormandan çıkardık çaylığa
dönüştürdük.) beyanıyla da yaşanan
sorunun nedenini alenen teyit etmiştir.
Ülkemizde yaşanan sel ve su baskını sorunu kesinlikle sıradan bir doğal
felaket olayı olmadığından çözümü de
asla sıradan olmayacaktır. Kalıcı ve radikal tedbirler alınmadıkça bu felaketlerin
önüne geçilebilmesi de asla mümkün
değildir. Yukarıda özetlediğim kalıcı
tedbirlerin alınmaması halinde; Küresel
ısınmamın etkisi ile ülkemizdeki yaşam
riski zamanla daha da artacak, bu gün
ki felaketlerden çok daha büyük toplu
ölümlere ve coğrafik değişimlere yol
açabilecek ‘kitlesel toprak kaymaları’
ile tsunamiye benzer büyük ‘su baskınları’ kaçınılmaz olacaktır. Sel ve su baskını felaketlerinin önüne geçilmesinin
tek ve en etkili yolu ormanlık alanların
artmasına da önemli katkı sağlayacak
“Kırsal Dönüşüm Projesi” tır.
MEŞEBEYİ TÜRKÜSÜ
(Kef Üstünde Kefimize) ve ORMANCI TÜRKÜSÜ:
İKİSİ DE BİZDEN...
Dr. Said DAĞDAŞ
Dr. Ruşen ABBASOĞLU
Orman Genel Müdürlüğü
Hazar Üniversitesi, Bakü
Azerbaycan
Türkçesinde,
Türkiye Türkçesinde orman denince akla gelen tanımlamanın
karşılığı “meşe” kelimesidir. Orman Muhafaza Memuru için kullanılan tanımlamanın adı da bu
nedenle, MEŞEBEYİ olarak Azerbaycan Türkçesine yerleşmiştir.
Türkiye’nin çoğu yöresinde olduğu gibi “PALID” kelimesi ise, bizdeki “pelit” kelimesi gibi doğrudan
meşe türlerini tanımlamak için
kullanılır.
Ülkemizde orman muhafaza
memurlarımızın halk arasındaki
yaygın adı ise, “ormancı” kelimesidir. Bizdeki “Ormancı” türküsünün
kahramanı da adı üstünde, orman
muhafaza memuru (Anonim,
2013c) unvanı ile görev yapan arkadaşlarımızdır.
“Ormancılar”; ormanları koruyan, orman köylüsü ve halk nezdinde mesleğin itibarını omuzlarında taşıyan, orman işletme
şefinin bilhassa arazide-ormanda
en yakın yardımcısı olan, hem görevini yapan ve hem de halk ile iç
içe hayatını sürdüren, yeşil renkli
resmi elbiseleriyle bilinen, işinin
ehli-uzmanı memurlarımızdır.
Doğal olarak, “ormancı”ların
çözüm bekleyen sorunları mevcuttur. Görev ve sorumluluklarının fazla olduğu, orman köylüsü
ile sürekli çatışma yaşadığı, vb.
bilinen sorun başlıkları ve çözüm
yolları bir araştırmada ele alınmış
(Öztürk, 2013, s. 6-8) ve araştırmada ulaşılan öneriler ilgili birimlerle
paylaşılmıştır.
Hepimizin malumu, “Ormancı” türküsünün doğduğu topraklar, orman varlığımızın en yoğun
olduğu illerimizden birisi olan
Muğla’dır. Bilhassa dünyada en
fazla ve yaygın yayılışını yaptığı
ülkemizin Türk kızılçamı (Pinus
brutia Ten.) orman ekosistemleri
başta olmak üzere farklı türlerin
(Anadolu Karaçamı, Toros Sediri, Fıstık Çamı, Sığla, vb.) optimal
yetişme ortamlarının bulunduğu
Ege, Akdeniz ve Marmara Bölgelerinde istihdam edilen muhafaza memuru sayısı da çok fazladır.
Bu ve benzeri nedenlerle Türkiye’mizde “ormancı” türküsünün
Ege’de, zeybekler diyarında doğması da son derece tabiidir.
Her ne kadar hikayesi ve sözleri acıklı - ölüm muhtevalı olsa da
(Anonim 2013c), Muğla, Denizli,
Aydın, Manisa, vb. Ege illerindeki
düğün-derneklerde, güreşlerde,
vb. toplu etkinliklerde son yıllarda
“Ormancı” türküsünü söylemek ve
birlikte zeybek oynamak gençlerin vazgeçilmezleri arasındadır.
Hatta ülke genelindeki mesleki
eğitimlerde ve toplantılarda da
meslekdaşlarımızın - muhafaza
memurlarımızın “Ormancı” Türküsünü söylemeleri veya sanatçılardan bu türküyü söylemelerini
istemeleri gelenek haline gelmiştir. Aynen bizdeki gibi ilginçtir,
Azerbaycan Türkiyesi’nde de Meşebeyi Türküsünü söylemek çok
yaygın bir gelenektir… Meşebeyi
Türküsünde (Meshebeyi Mahnisi)
ise, adı üstünde “Bir günlük beylik,
beyliktir!” atasözüne uygun olarak
acı değil, beye-beyliğe yakışan
tarzda, dostlarıyla birlikte günün
keyfini çıkarma öne çıkarılmıştır.
Meşebeyi (Meshebeyi) türküsünün banttan yazılarak yapılan
derleme çalışmasında kaynak kişi
olarak İslam Rızaev’in adı verilmiştir. Türkiye’de notaya döken
ise Işık Başel’dir (Anonim, 2013a;
Anonim, 2013b; Anonim, 2013c).
Türkünün sözleri Azerbaycan’da
çok tanınan halk şairi Hüseyin Arif
(Hüseyn Arif ) adlı yazarımızdır
(Ruşen Abbasoğlu’nun araştırarak sunduğu bilgi, 24 Eylül 2013).
Ki türkünün bir dörtlüğünde
de yazar, “Hüseynile Ahıra Deh
(Hüseyin’le Ahire Dek)” mısrasında adını kullanmıştır.
Türkü, TRT Repertuarına girmiştir. TRT Repertuar Numarası:
02843’tür (Anonim, 2013d). An-
2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 39
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
cak türkünün Türkiye’de bilinirliği henüz yüksek değildir. Bu nedenle türkünün, TRT başta olmak
üzere kanallarımızdaki Türk Halk
Müziği (THM) Programlarında
bilhassa “Ormancı” türküsü ile birlikte icra edilmesi uygun olacaktır
görüşündeyiz. Aynı zamanda; Orman Genel Müdürlüğü, Kalkınma
Bakanlığı, vb. THM Korolarında da
icra edilmeli ve bilinirliği artırılmalıdır.
Türkünün sözleri aşağıda takdim edilmiştir. Youtube’da, fizy.
org’da, vb. sitelerde de türküyü
farklı sanatçıların dilinden dinlemek ve izlemek mümkündür.
Erzurum’a gitmişken aktarmamak olmaz! Tebriz’li Şehriyar’ın,
Erzurum’u anlatan türküsünden
aşağıdaki dörtlüğü keyifle okurken çayınızı yudumlayabilirsiniz.
• Erzurum’un gediğine varanda,
• Onda gördüm, lapa - lapa kar
gelir.
• Dedim hocam gel bu yoldan
kayıdak,
• Dedi kayıdamam, mana ar
gelir!..
(Bakü’lü, 1969’lu Ruşen
Abbasoğlu’ndan naklen dinleyen
Said Dağdaş, 23 Eylül 2013).
Azerbaycan Türkçesinde Kef Üstünde Kefimize
(MEŞE BEYİ)
Türkiye Türkçesinde
“Keyif Keyif Üstüne!”
Kef üstünde kefimize
Gelip çıktı meşe beyi
Buyur dedim attan düştü
Bardaş kurdu meşe beyi
Keyf üstünde keyfimize
Gelip çıktı meşe beyi
Buyur dedim attan indi
Bağdaş kurdu meşe beyi
Yamçısını attı yana
Çantasını astı dala
Yavaş yavaş bala bala
Biznen vurdu meşe beyi
Kamçısını attı yana
Çantasını astı dala
Yavaş yavaş yudum yudum
Biznen içti meşe beyi
İssi kebab issi fetir
Doymağ olmur gene getir
Bıyığlarını arada bir
Eşip burdu meşe beyi
Altmış ili verip yele
Düşmeyipdir ruhdan hele
Karşılığda bir gözele
Gözde vurdu meşe beyi
Sıcak (isıcak) kebab sıcak ekmek
Doymak olmaz gene getir
Bığlarını (bıyıklarını) arada bir
Burub durdu meşe beyi
Yahasını açtı küleh
Sinesinde coştu yüreh
Hüseynile ahıra deh
Öldü galdı meyşe beyi balam…
Yakasını açtı yele
Sinesinde coştu yüreği
Hüseyin’le ahire dek (ilelebed)
Öldü galdı meşe beyi (balam)…
Yaşı altmışı geçmiş amma
Ruhu hala kalmış genç.
Karşıdaki hoş güzele
Bir göz attı meşe beyi
Kaynak: http://www.turkuler.com/sozler/turku_kef_ustunde_kefimize_mese_beyi.html (Anonim 2013a)
İlgili Ortak Lügatçe
Örnekleri:
Bala bala: Azar azar, yavaş
yavaş. “Bala-bala az-az demek. Ya-
40 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013
vaş-yavaş, bala-bala…” (Bakü’lü,
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen Said Dağdaş, 23 Eylül
2013). Yudum-yudum.
Bığ: Bıyık. “Bığlarını Arada Bir,
Eşip Burdu Meşe Beyi…” – “Azerice
bu söz Bığ kimi kullanır. Bizde heç
zaman bıyik deyilmez!” (Bakü’lü,
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen Said Dağdaş, 23 Eylül
2013).
El sanatçısı:Halk ozanı. “Hüseyin Arif büyük bir Azeri şairi (yazarı).
El sanatçısı olmuş, yazıları halk
arasında daim dolaşmış!” (Bakü’lü,
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen Said Dağdaş, 23 Eylül
2013).
Issı : Sıcak, ısıcak. “İssi kebab
issi fetir”. “Aslinde isti kabab isti fetir
demek. Yani sıcak kebab, sıcak ekmek.”
İl: Yıl. “Altmış İli Verip Yele”. Başqa deyimle, yaşı altmışı geçmiş,
amma ruhdan düşmemiş, genc
kalmış.
Kayıtmak: Geri dönmek,
vazgeçmek. “Dedim hocam gel
bu yoldan qayıdaq, Dedi qayıdamam, mana ar gelir!..” (Tebriz’li
Şehriyar’ın türküsünden nakleden
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen S. Dağdaş, 20.9.2013).
Külek: Yel, rüzgar. “Yakasını
açdı külek!” - “Külek ruzgar demek Azeri Turkcesinde.” (Bakü’lü,
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen Said Dağdaş, 23 Eylül
2013). Türkiye’de İç Anadolu’yu
Akdeniz’e (Pozantı’yı Tarsus’a)
bağlayan geçitlerden - boğazlardan olan ve rüzgarın bol olduğu GÜLEK BOĞAZI da, adını yine
çoğumuzun önceden anlamını
bilmediği Türkçe bir kelime olan
rüzgardan aldığı anlaşılıyor.
Meşe: Orman. Azerbaycan’da
da az da olsa “orman” kelimesi de
kullanılır, ancak bilhassa halk dilinde yaygın kullanım “meşe” şeklindedir (Azerbaycan Türkçesinde).
“Orman sözü bizdü de var, amma
çok az kullanır. Daha çok yazıda
olur. Biz meşe deyeriz.” (Bakü’lü,
1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan
naklen Said Dağdaş, 18 Eylül
2013, Erzurum).
Meşebeyi: Orman Muhafaza
Memuru - Ormancı (Azerbaycan
Türkçesinde). (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen Said
Dağdaş, 18 Eylül 2013, Erzurum).
Palıd:
Meşe
türlerine
Azerbaycan’da verilen ad. Pelit.
“Palıt deyil, bizlerde Palıd yazılır.”
Terek: Kırgız ve Kazak Türkçesinde “kavak”. Kavak düzdür. Bu
nedenle, dümdüz-dosdoğru anlamında kullanılan “direk” kelimesi
de, terek kelimesi ile aynı kökten
akraba olabilir.
Togoy: Kırgız ve Kazak Türkçesinde “orman”. Özbek Türkçesinde
ise Türkiye Türkçesinde olduğu
gibi “orman” kelimesinin karşılığı
yine “orman”dır.
Tukay: Dere içlerinde, ırmak boylarında doğal ya da yapay olarak yetişen/yetiştirilen
suya göbekten bağlı ormanlara
Azerbaycan Türkçesinde verilen ad (Bakü’lü, 1969’lu Ruşen
Abbasoğlu’ndan naklen Said
Dağdaş, 18 Eylül 2013, Erzurum).
Türkiye ormancılığında ise tugay
kelimesi, “galeri kavakçılığı, “galeri
ormancılığı”, vb. tanımlamalarla
karşılanmaktadır.
Ürek
: Yürek. “Sinesinde coşdu urek!” (Bakü’lü, 1969’lu
Ruşen Abbasoğlu’ndan naklen
Said Dağdaş, 23 Eylül 2013).
Teşekkür: 4. Küresel Dağ Ortaklığı Toplantısı, 17-20 Eylül 2013
tarihleri arasında Erzurum’da gerçekleştirilmiştir. Küresel ölçekte
yapılan bu toplantıya katılmak gayesi ile Erzurum’a 50’den fazla ülkeden 130’u aşkın sayıda temsilci
gelmiştir. Türkçe konuşan ülkelerden bilim insanları ve STK temsilcileri de toplantıya iştirak etmişler,
ilmi tartışmalara ve etkinliklere
katılmışlardır. Son gün ise; Tortum
ve Uzundere ilçelerine (Tortum
Şelalesi ve Ulubağ Köyü-Kardeşler
Mezrasındaki Çoruh Nehri Havzası
Rehabilitasyon Projesi kapsamında
yürütülen erozyonla mücadele proje faaliyetleri) yapılan teknik geziye katılmışlardır. Azerbaycan - Hazar Üniversitesinden katılan Çevre
Mühendisi Dr. Ruşen Abbasoğlu
ile yaptığımız görüşme ve sohbetlerde kendisinden soru-cevap
şeklinde alınan bilgiler güncel
kültürel içerikli yazımıza kaynak
kişi olarak yansıtılmıştır.
KAYNAKÇA
1- Anonim, 2013a: http://www.
turkuler.com/sozler/turku_
kef_ustunde_kefimize_mese_
beyi.html
2- Anonim, 2013b: KEF
ÜSTÜNDE KEFİMİZE (MEŞE
BEYİ). http://www.turkuler.
com/nota/ezgi_kef_ustunde_
kefimize_mese_beyi.html
3- Anonim, 2013c: Ormancı
Türküsü. http://tr.wikipedia.
org/wiki/Ormanc%C4%B1_t%
C3%BCrk%C3%BCs%C3%BC
4- Anonim, 2013d: Türkü
Sitesi.http://www.turkuler.
com/nota/tumyoreler.
asp?yoresi=A&s=22
5- Öztürk, A., 2013: Orman
Muhafaza Memurlarının
Sorunlarına İlişkin Araştırma
Ön Değerlendirme Raporu.
Defne Dergisi, Yıl: 43, Sayı:
375, Temmuz-Ağustos, s. 6-8,
32 s.
2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 41
ÜYEL ER İ Mİ ZD EN
41 YILLIK SERÜVEN
Okan ÇANÇİN
Orman Mühendisi
Fakülte yıllarından başlayan
bir düşünce alışkanlığı ile orman
mühendisliği ile orman işletme
şefliği hep bir tutulmuştur. Üstelik öğrenim gördüğümüz yıllarda
hocalarımızın amenajman bilimini
sürekli öne çıkarmalarına karşın.
Öğrencilik yıllarında bu düşünce
üzerimize öylesine yapışır ki, stajların ardından belleğimizde artık
orman fakültesi orman işletme şefi
okulu olmuştur.
Mesleğe başladıktan sonra
ise; ağaçlandırmacılar, fidanlıkçılar, araştırmacılar, orköycüler, milli
parkçılar yada amenajmancılar gibi
kavramların meslek kültüründe nasıl belirginleştiğine tanıklık ederiz.
Yakın geçmişimizde 1982de
kapanan Orman Bakanlığının 1993
de yeniden kuruluşunu, son altı
yıl içinde ise; ormancılığın iki ayrı
bakanlıkla yeniden şekillenmesini
yaşıyoruz.
Otuz yıl öncesinde tüm meslek
disiplinlerini sekiz daire başkanlığında yürüten bir Orman Genel
Müdürlüğü bugün ekonomik, teknolojik, bilişimdeki gelişmelere
rağmen yirmi bir daire başkanlığı
ile görev yapıyor. Böylesine bir kargaşa galiba bu disiplinleri de yok
ediyor.
Hızla değişen yapılanmada Orman İdaresi ve Planlama Dairesi
Başkanlığında kültürünü kaybetmemek adına sanki verilen bir uğraş var. Daire Başkanlığına girdiğinizde kuruma yeni katılanları amenajmanda çalışmak üzere davet
eden bir afiş karşılıyor sizi. Meslek
Büyüğüm Y. Sami Ölçer’in Dergimizin önceki sayılarında bizlerle paylaştığı yazılarda okuduğumuz gibi
amenajmandan emeklilerin anılarını hep birlikte yaşatan sevgili Başkan Rüstem Kırış, unutulmaya yüz
tutmuş gelenekleri canlı tutmaya
42 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ NİSAN/MAYIS/HAZİRAN 2013
çalışıyor dairesinde. Düzenlenen
uluslararası sempozyum da bunlardan biri olsa gerek.
Bir amenajmancı yaşamının bir
hayatla nasıl bütünleştiğini göstermek, genç mühendislerin amenajman planlarını içselleştirmesi adına; emekli olan meslektaşlarının
yaptığı planları bir makale şeklinde yayınlamayı, özellikle de heyet
başkanı A.Yılmaz Kahraman için
yapmayı zamansızlıktan olamayınca bunu daha sonra meslektaşımız
Şakir Bayhan için deneyen Rüstem
Kırış, bu çalışmayı bir rekor kırdığına inandığı İbrahim Üsküdar’ı
anlatarak gerçekleştirmek istemiş.
Teşekkür ediyoruz.
Ibrahim Üsküdar’ın meslek yaşamına bakınca amenajmancılık
kültürünün diğer meslek disiplinlerinden ne denli farklı olduğunu
bir kez daha görebiliyoruz.
Üsküdar, Tekirdağlı. 1968 yılında İ.Ü. Orman Fakültesi Orman
Mühendisliği Bölümünden Orman
Yüksek Mühendisi olarak mezun
oldu. Kısa bir süre Dursunbey Orman İşletme Müdürlüğü’nde Orman Bölge Şefliği yaptı. Askerlik
dönüşü 1970 yılında 4 Nolu Orman
Amenajman Heyetinde Mühendis
olarak göreve başladı. Başlayış o
başlayış.
Bir amenajmancının yaşamında yeri olan enlerin başında arazi
anıları gelir. İbrahim Üsküdar’ın
arazi çalışmalarında kendi anlatımıyla işte birkaçı;
1980 yılında Toros Dağları’ndayız. Anamur da kampımızda
Ankara’dan gelen konuklarımızla
birlikte tabldot yemeğimizden sonra
soğuk ayran hazırladık. Yanında da
kuruyemiş ikram etmeyi düşündük.
Aşçıyı, leblebi, çekirdek, fındık ve fıstık gibi kuruyemiş alması için çarşıya
gönderdik. Aşçı bize kuruyemiş yeri-
ne kuru incir getirdi. Neden kuruyemiş almadığını sorunca; aşçıda bize
aldım, dedi. Meğer orada kuru incire
kuruyemiş deniliyormuş.
1982 yılında Bigadiç Orman İşletmesinde Dağarcık mevkii Karaçam Ormanlarında deneme alanları
aldığımız bir gün, bizi izlemekte olan
bir keçi çobanı gördüm. Yanıma
çağırdım. “Bizi uzaktan izleyip niye
kaçıyorsun” dedim. “Beyim, ben sizi
günlerdir izliyorum. Ağaçlara niye
numara veriyorsunuz. Bu ne işe yarıyor, ne yapıyorsunuz” diye sordu.
Bende yapılan işleri kısaca anlattıktan sonra ormandaki ağaçları saydığımızı söyledim. Keçi çobanı “Ne
meslekler varmış. Keşke sizinde iki
keçiniz, bir evlek toprağınız olsaydı
da kendi işinizde çalışsaydınız. Allah
insana kendi işini versin. Bu şekilde
de ağaç sayarak çalışıp ta el kapılarında ekmek parası kazanmak zor”
dedi ve gitti.
Karaçamlardan bir yıl sonra 1983 yılında Orman Gülünün içinde İkizdere Orman İşletme Şefliğindeyiz. Ekibimizle orman gülü üzerinde güçlükle çalışıyoruz. Öğlen yemeği kumanyamızı da orman gülü üstünde toprağa basmadan yediğimiz
sırada işçilerden biri “Siz nasıl orman
mühendisisiniz? Mühendis böylemi
çalışır? Arabasına biner, ormanda
gezer. Hacan siz Orman İşletme Şefliği imtihanını kaybettiniz de ondan
mıdır? Sizi bu işe sürdüler…”
Bir yıl sonra yeniden Karadeniz’deyiz. 1984 yılı Yusufeli Orman
İşletme Müdürlüğü. Yusufeli mıntıkası kayalıktır. Bavut Yaylasındaki iş
programı için Başmühendislik otosuyla Bahçeli Köyüne kadar vardık.
Oradan sonra yol olmadığından
yaya devam edeceğiz. Bahçeli Köylülerinin bir ayı yavrusu yakaladıklarını ve ahırda beslediklerini söylediler.
Ayı yavrusunu ahırda gördük ve Ba-
vut Yaylasına tırmanmaya başladık.
Arazi kayalık ve de sarptı. Devamlı
rampa yukarı tırmanarak dört buçuk saatte Bavut Yaylasına vardık.
Ağustos’un son günleriydi. Yayla terk
edilmişti. Beyaz kar çiçekleri çıkmıştı.
Köylüler yayladaki evlerinin açılan
kapı ve pervazlarını kapatmamızı
söylemişlerdi. Onları kapattık. Sonra
arazi çalışmalarına başladık. Arazi
çalışmalarının devam ettiği sırada
yukarıdan aşağıya büyük taşların
yuvarlandığını gördük. Telaşlandığımızı gören köylüler “sabah ahırda
gördüğümüz yavrunun annesinin
bu taşları bize yuvarladığını” söylediler. Karanlık basana kadar çalıştık.
Taşlar aralıklarla hep yuvarlanmaya
devam etti.
Amenajmanda Gidemediğin
Yer Senin Değildir
Yine aynı yıl Yusufeli Orman İşletme Şefliği’nin Erzurum Orman Bölge
Müdürlüğü’ne sınır olan yerlerinde
çalışacağımız ormanlık mıntıkada
yol olmadığından işçilere, araziye
erken çıkılacağı ve de geç gelineceği
söylendi. Heyet otosu yol olmadığı
için ana yola yakın bir mahallede bırakıldı. Gideceğimiz sarıçam ormanlarına dere yatağından yürümeye
başladık. Devamlı dere yatağından
yukarı yürüyerek beş saatte ölçeceğimiz ormana vardık. Yorgunluktan
yarım saat hiç kimse konuşamadı.
Ölçmeler bittikten sonra karanlık
basmakta iken Heyet otosunun yanına ulaştık. Köylüler o gün araziden
dönemeyeceğimizi zannederek şoföre yatması için yatak hazırlamışlardı. Bu mıntıkaya Orman İşletme
Şefliğinden hiçbir teknik elemanın
gidemediğini köylülerden öğrendik.
Ertesi gün Yusufeli Orman İşletme
Müdürlüğü yetkilileri de bu mıntıkaya kendilerinin gitmediklerini söylediler. Hocamız Rahmetli Prof. Dr.
İsmail ERASLAN; “Ormanda gidemediğin yerler senin değildir”, derdi.
İbrahim Üsküdar 1970 ile 1975
yılları arasında 6 Orman İşletme
Müdürlüğünde tam 39 Orman Serisinde planlamasına Mühendis
olarak katıldı.
Üsküdar 2 Nolu Orman Amenajman Heyet Başkanlığına tayin
edildi. 1998 yılına kadar kesintisiz
22 yıl arazi çalışması yaparak Orman Amenajman Heyet Başkanlığında (Başmühendisliğinde) bir rekora imza attı. Bu sürede 25 Orman
İşletmesinde 55 Şefliğin planları
sorumluluğunu üstlendi.
Yayımlanan Eserleri
Amenajmanda çalıştığı toplam
40 yıl ile bir rekora imza atan meslektaşımız eserleri denince tabi ilk
akla gelen Orman Amenajman
Planlarıdır. Bir doktora tezinden az
görmediğimiz Orman amenajman
planları. Onun için yayınlanmış
eserler olarak kabul edebiliriz.
Meslek yaşamının %15’ini
mühendislikte, %55’ini Başmühendislikte ve 12 yılını (%30’unu)
Denetim ve Kontrol Başmühendisliğinde çalışarak tamamlayan arkadaşımızın çalıştığı, yaptığı toplam
Orman Amenjman Planı 201 dir.
Yaşamına sığdırdığı planları üst
üste koyarsak kabaca 4-5 katlı bir
binayı geçer diyebiliriz. Meslektaşımızı fotoğrafta eserleriyle görüyoruz.
İbrahim Üsküdar amenajmanda senenin yarısı arazi yarısını büro
çalışmaları ile geçirirken arkadaşlarının görevlerinde yükselişlerini de
keyifle izliyordu.
Daha önce birlikte çalıştığım
mühendis arkadaşımla Ulusal Ormancılık Kongresindeyiz. Yanımızdan Orman Genel Müdürü geçti,
selamlaştık. Heyetlerde beraber
çalıştığımız üst düzey bürokratlar
geçti onlarla da selamlaştık. Hemen
ardından müsteşar yardımcısı geldi, sohbet ettik. Bunun üzerine mühendis sordu? “Ağabey! senin döneminden birçok arkadaşın üst düzey
görevlere gelmiş, sense Denetim ve
Kontrol Başmühendisisin.” Bunun
üzerine mühendis arkadaşa şu cevabı verdim. “Onlar yüksek görevlere
geldiyse beni az mı görüyorsun, bende arazi müsteşarıyım.” Bu konuşma
uzun yıllar şakalaşmalara neden
oldu. Arkadaşlardan gelen tebrikleri
kabul ettik. Arazi müsteşarlığımız da
tescillendi.
Arazi Müsteşarımız 1998
yılında Denetim ve Kontrol Başmühendisliğine atandı. Bu görevde ise
24 Orman İşletme Müdürlüğünde
107 plan tamamladı. 2010 yılında
yaş haddinden aynı görevinden
emekli oldu.
Güzel Ülkemizin tüm ormanlarını gezdin. Ormanlarda bulduğun
mutluluğu emekliliğin boyunca
yaşaman dileğiyle…
2013 NİSAN/MAYIS/HAZİRAN ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 43
H AB ER L ER
ATANAMAYAN ORMAN MÜHENDİSLERİ
Orman yangınları ile orman
varlığımız ciddi zararlar görmesi,
5500 işsiz orman mühendisini derinden yaralamıştır. Ormanlarımızın en büyük koruyucuları olan
şef, orman muhafaza memurları
ve orman işçi sayısı beklentinin
çok altındadır. 2012 de KPSS’ye giren Orman Mühendisi sayısı 4000,
2014 sınavına girecek Orman
Mühendisi sayısı yaklaşık 6000 ve
Orman Fakültelerinde yılda 795
Orman Mühendisi mezunu olmasına karşın, atananların sayısı yok
denecek kadar azdır.
Bakanlar Kurulu ile KHK’nin
onaylanmasına rağmen ihdas
edilen 900 Orman Mühendisinden 2012 yılında 298 kadro
alınmış ancak 602 kadro verilmemiştir. 2013 yılında Orman Genel
Müdürlüğü’nün ek kadro talebi
de Maliye Bakanlığı tarafından
kabul edilmemiş ve 2013 Haziran
ayında OGM’ye 246, Bakanlığa
ise 10 kişilik Orman Mühendisi
kadrosu tahsis edilmiştir. Orman
Uzman Yardımcılığı için alınacak
53 kadrodan orman fakültelerine
toplamda 10 kişilik kadro ayrılmıştır.
Son iki atama dönemine girmiş bulunmaktayız. Sosyal medya üzerinden Orman ve Su İşleri
Bakanımıza, Maliye Bakanına ve
Çalışma, Sosyal ve Güvenlik Bakanına kadro isteklerimizi bildirmemize rağmen herhangi bir cevap
alamamaktayız. Milli Servette çok
büyük bir yeri olan Ormanlarımız
için binlerce şef ihtiyacı bulunurken 2013 yılı için 1.000 kadro talebi Maliye Bakanlığınca neden
kabul edilmemiştir.
Ataması yapılmayan Orman
Mühendislerine Kasım ayı için
500, 2014 KPSS den önce ise
1000 kadro açılmasını arzu ediyoruz. Ormanlarımızı korumak,
geliştirmek ve bakımını yapmak
için 5500 orman mühendisi hazır beklemektedir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na alınacak CBS
uzmanlığı için Harita, Jeofizik,
Jeoloji, İnşaat Mühendisliği, Şehir Planlama, Peyzaj Mimarlığı,
Coğrafya bölümleri haricinde Orman Mühendisi bölümü mezunu
arkadaşlarında dahil edilmesini
beklemekteyiz. Bizim bakanlık
bütün bakanlıklara ait birçok bölüme atama yaptığı halde Çevre
ve Şehircilik Bakanlığı, Tarım, Gıda
ve Hayvancılık Bakanlığı vs diğer
bakanlıklarımız aynı duyarlılığı
göstermesini bekliyoruz. Sayın
Başbakanımızın gerekli adımların
atılması için bizlere yardım edeceğini düşüyoruz. İnşallah bundan
sonra somut adımlar atılır, Bakanlarımız orman mühendislerinin
sesini duyarlar artık. Herkese teşekkür ederiz.
VEFAT
Süleyman Sırrı KÖKSOY 25/05/2013, M. Kemal AŞK 29/05/2013,
Esat Remzi TAŞTAN 23/07/2103, Nevzat KAPTAN 23/07/2013,
Hasan Sıtkı YİĞİT 31/07/2013, Mehmet Ali ÇELİK 14/08/2013,
Mehmet ALTINTAŞ 17/08/2013, Ayhan SAVAŞ 20/09/2013,
Zübeyir AKYILDIZ 22/08/2013, Engin ATEŞ 24/09/2013,
Hıdır KOLAY 25/10/2013, Halis TALU 26/10/2013,
Ahmet TARHAN 30/10/2013, Ali Rıza UZUNBİR 30/10/2013
Halil UZUN 09/11/2013
tarihlerinde aramızdan ayrılmışlardır.
Kendilerine rahmet, ailelerine ve meslektaşlarımıza başsağlığı dileriz.
TMMOB Orman Mühendisleri Odası Genel Merkez Yönetimi
44 ORMAN MÜHENDİSLİĞİ TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL 2013
GÖKKUŞAĞI MERDİVENLERİ…
İstanbul Beyoğlu’ndaki Salı Pazarı Yokuşu’nun
merdivenleri, Emekli Orman Mühendisi Hüseyin Çetinel(64) tarafından gökkuşağı renklerine boyandı. Çetinel, “İnsanlar gülümsesinler diye yaptım, bütün doğa
renkli, kediler renkli, kuşlar renkli, çiçekler, dağlar renkliyken merdivenler niye gri renk olsun, merdivenleri
güzelleştirmek istedim dedi.”
Ancak merdivenler, izinsiz boyandığı gerekçesiyle
eski rengine döndürüldü. Vatandaşların isteği üzerine
alınan bir karar ile merdivenler tekrar gökkuşağı renklerine kavuştu. Yetkililer, bu projenin Beyoğlu’ndaki
başka merdivenlerine de uygulanabileceğini ifade
ettiler. Merdivenlerin gökkuşağı renklerini görenler,
beğenilerini belirterek fotoğraf çekimi yaptılar. Birçok
şehirde, dalga dalga yayılan merdivenleri boyama vatandaşlar tarafından büyük ilgi ve destek gördü. Meslektaşımızı, böyle beğenilen ve güzel bir projeye örnek
olduğu, hayata farklı renkler kattığı için kutluyoruz.
ÜYELERİMİZİN YAYINLARI
2013 TEMMUZ/AĞUSTOS/EYLÜL ORMAN MÜHENDİSLİĞİ 45
TMMOB
ORMAN MÜHENDİSLERİ ODASI
Beştepeler Mah. 31. Sok. No: 3 • Beştepe-Yenimahalle/ANKARA
Tel: (0312) 215 00 33 pbx • Belgegeçer: (0312) 215 01 81
e-posta: [email protected]
www.ormuh.org.tr