türk yazıtı - WordPress.com

Transkript

Türk Birliğinin kurulması- Bütün Dünya Türklerinin Milli ideolojisidir.
İlkin TÜRKSOY
TÜRK YAZITI
BAKI-2015
0
Copyright© 2015 by Turksoy Pulishing, Inc.
“Türk Yazıtı”, İlkin TÜRKSOY, Bakı-2015. E-mail:
[email protected]
İçindekiler
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
Ön söz
Türk
Milli ideoloji
Türk dili
Türk Elim
Türk elinin ordusu
Türk kızı, Türk oğlu
Aile üzerine
Aile ve icma
Emlak bölgüsü
Evlenme ve evlilik
Milletçilik ve dindarlık
Türkçülük ve İslam
Batı ve Biz
Ağır hastalar, cinsel azınlıklar ve çalışmak
istemiyenler hakkında.
Cinayetkarlar
Yoldaşlık üzerine
Ortaklık üzerine
Dostluk üzerine
Gençler teşkilatı
Türk Teşkilatı (Bozkurt).
2-4
4-29
30-39
40-43
44-47
48-59
60-67
68-72
73-75
76-76
77-82
83-86
87-96
97-102
103-107
108-110
111-112
113-113
114-115
116-119
120-130
Türkiye Türkçesi: “Türk Yazıtı”
Bu kitap Türk dilinin Anadolu lehçesine derlenmiştir.
Yazar: İlkin TÜRKSOY (MUHARREMOV)
E-posta: [email protected]
English: “Turks Testament”.
This book is in the Anatolian dialect of the Turk language.
Author: Ilkin TURKSOY (MAHARRAMOV)
E-mail: [email protected]
Русский: “Тюркское Писание”
Эта книга на Анатолийском диалекте Тюркского языка.
Автор: Илькин ТЮРКСОЙ (МАГЕРРАМОВ)
Э-почта: [email protected]
Yazarın izni olmadan kitabın satışı yasaktır.
*Yazıttan alıntı getiren tüm insanlardan kaynak olarak kitabı göstermesi rica olunur.
1
[email protected]
Bütün Dünya Türkleri, BİRLEŞİN!!!
Ön söz
Türk milliyetçiliği, başka Milletlere ve halklara düşmanlığı değil, Türk Milletinin
gerçek iç yüzüne, tarihine, bütün tarafları ile varlığına olan
sevgi, bağlılık ve gururu kapsar.
Bu kitap, bütün Dünya Türklerine hitap etmektedir. Herbir Türk, ister kendiniTürk, Türkdilli halk, Türkdilli halklara akraba adlandırsın, farkı yoktur.
Azerbaycan, Kazakistanstan, Kırgızstan, Özbekistan, Türkiye, Türkmenistan,
Başgırdıstan, Bolgarıstan Türkleri, Güney Azerbaycan, Çuvaşistan, Dağıstan, Doğu
Türküstan, Afganistan, Ermenistan, Gürcüstan, İrag, İran, Kabardin-Balkar,
Karakalpak, Kıbrıs, Altay, Kırımçaklar, Kumıklar, Mari El, Nogaylar, Gagavuziya,
Garaçay-Çerkez, Garaimler, Gaşgaylar, Şorlar, Suriya, Tatarıstan, Tuva, Hakasiya,
Yakutistan, Yunanistan Türkleri, Salarlar, Dolğanlar, Yukurlar, Halaçlar (Kalaç),
Avrupa Türkleri, Macaristan, Kırım ve sayı kesin bilinmeyen çok sayıda Türkler.
Dünyada bu Millete sayı, toprakları ve karakteri bakımından eş olacak başka Millet
var mı? Hayır, yoktur!!!
Neden Milletimiz felç olmuş. Neden Arapların bile bir ligde (birlikte)
birleştiği Dünyamızda Türkler yoktur. Daha da kötüsü, her yeni günün sabahı başına
ne geleceğini, imperialist güçlerin onlar için ne felaketler planladığını kurbanlık gibi
dert edip düşünmektedir.
Allah Türklere tüm fiziki olanaklar vermiştir, bir tek birlik ruhu, birleşme
iradesi eksiktir. Onu da kimse vermiyecektir. Bu iradeni biz kendimiz kendi
özümüzde bulmalıyız.
Bu kadar insanın bir devlette, bir Elde (İlde) birleştirilmesi ne kadar ütopik
(gerçek omıyacak kadar hayal ürünü olan) ve imkansız gibi görünmektedir, değil
mi?
2
[email protected]
Ancak insanlık tarihi ütopik, hatta, ağlasığmaz ve bazen de komik görünen
ideolojiler uğurunda ne kadar fedakarlıklar yapmıştır?
Roma papası 12-13-cü asırlarda insanlara “cennet makbuzları” (lat. indulgentia)
satmadı mı?
Hırstiyanlar, Küds (yeruselim) şehrine sahip olmakçin her şeyleriniservetlerini, ailelerini, taht-taçlarını atıb yıllarca ölüme gitmediler mi? Ne onların
vatanı idi bura, ne de ki, bu şehirde onların peygamberlerine saygı ile davranılmıştı.
Araplar, Peygamberden başka kimsenin görmediği Cennet uğrunda cihad
ederek, ta Çine kadar gitmediler mi?
Leninin, bu Dünyada cennet yaratmak vadine uyarak, iki yüz elli milyon insan
yetmiş yıl boyunca, şimdi gülünç(komik) görünen idealler için yaşamadılar mı, bu
uğurda kendi büyüklerini, hatta, doğma kardeşlerini öldürmediler mi, zulüm
etmediler mi?
Çinde, Kuzey Korede yaşıyan insanlar kommunist partisinin onlar için
çalışdığına inanarak bu gün de bir birinin kanını içmir mi?
Hitler, Almanlar gibi filosof ve pragmatik bir Milleti kendi ardınca bütün
Dünyaya karşı anlamsız ve gaddar savaşa götürmedi mi?
Ermeniler “büyük ermenistan” ideolojisı uğurunda kaç asırdır anlamsız,
sonuçsuz ve şerefsiz mücadele etmirler mi?
Bu yukarıdakı örnekleri çoğaltmak da mümkündür. Bu örneklerin bir ortak
tarafı var- tamamen ideolojiye dayanmaları, hiç bir somut dayakları olmamaları, hiç
bir doğal sürecin mantıklı sonucu olmamaları. Tamamen soyut ve alt yapısız
olmaları. Onlardan önceki dönemdeki tarihte bu ideolojilerin gerçekleşmiş
olmaması.
Türk Birliği ideolojisı ise, bütün Dünya Türklerinin birleşmesi fikrini
gerçekleştirmeği esas alır. Türk Milleti büyük, hatta, en büyük bir Ailedir. Bir
Ailenin birleşme hakkı kadar, ali, yüce bir hakk var mı? Daha doğal, daha insani bir
hukuk var mı?
Bir Milletten olan insan kitlesi var, onların yaşadığı tarihi vatanları var, ortak
dilleri var, ortak adları var, bir çok devletleri var, çok sayıda kudretli tarihi
3
[email protected]
imparatorlukları var, tarih öncesinden gelen bir-kaç alfabeleri var, Dünya bilimine
hediye ettiği alimleri, bilim adamları var. Bundan artık insanlara ne verilmelidir ki,
onlar birleşib kudretlensinler.
Yeterli olmıyan yegane cihet- ortak iradedir- Milli ideolojidir, fikirde
birlikdir.
Birlikte güç(kuvvet) olmaktansa ayrılıkda kul olmak. Bu nasıl da akılsız bir
seçimdir.
Bu
seçim
bizim
seçimimiz
değildi,
ancak
bundan
sonra
edeceklerimiz(yapacaklarımız) bizim tercihimizdir (kendi seçimimizdir).
Bu kitapta, Türk Birliğinin kurulmasına, Türklerin bir yumruk olmasına
yardım edecek fikirler verilmiştir. Kitabın amacı kimeseye yol göstermek, gösteriş
vermek değildir.
Kitap, iki Türkün bir-biri ile konuşması, daha da doğrusu birinin diğerinden,
yani yazarın okucurundan birliğe gelmesi, Türk Elinde birleşmesi ricasıdır.
Yazıt, Türklerin birleşmesi, haklarının ve hukuklarının korunması, Türk
adının yüceltilmesi uğurunda çaba göstermiş, geçmişde yaşamış, bu gün yaşıyan tüm
Türklere, Türk büyüklerine ve küçüklerine adanmıştır.
Mustafa Kemal ATATÜRK demiştir: “Ne mutlu, Türküm diyene” (ne
mutludur o insan ki, o, ben-Türküm der). Çağdaş Türkçülük ideolojisinin de temeli
budur. Kimsenin kanında hangi genlerin çok olması bizi ilgilendirmez, yeterli olan,
insanın kendini Türk olarak görmesi ve bu uğurda har şeye hazır olmasıdır.
* Bu kitab, bir zevk alarak okuyacağınız, tatlı dille yazılmış hikaye veya
roman değildir. Bazen sıkıcı, bazen anlam veremediğiniz konularla karşılaça
bilirsiniz. Ama sabırla inceleyerek okumakla sonuna ulaştığınızda siz artık bir az da
olsa başka bir insan olacaksınız.
**P.S. kitabın çevirisinde sayısız hatalarla karşılaşacaksınız, beni özürlü
görün lütfen. Kitabı başka dillere(özellikle Rus diline) tercüme etmek isteyen
arkadaşlarıma,
aynı
zamanda
Türkiye
bu
Türkçesine
derlenmesini
mükemmelleştirmek istiyen arkadaşlarıma ricam budur ki, her konuda benimle
irtibata geçebilirler. Bundan yalnız memnun olurum. Kitabın satılması yasaktır.
***Büyük Türk vatanımıza ve milletimize hayırlı olsun.
4
[email protected]
Asıl ne söylendiği önemli değil, asıl nasıl anlaşıldığı önemlidir.
TÜRK
Ey Türk, senden daha kudretli, senden daha liyakatlı, senden daha ahlaklı,
senden daha yiğit Millet yaratılmadı. Sen üstün özelliklerinle insanlığı her zaman
gelişime zorladın. Sen her zaman yüce ve üstün oldun.
Türklük bir Güneştir, ne kadar ki parlayır tüm insanlık bu güneşle gelişecektir.
Güneşin karşısını bazen kara bulutlar alar ve biz onu göre bilmeyiz. Ancak, bu o
demek değil ki, Güneş sönmüştür. Bu o demek değil ki, biz göre bilmirsek onu
başkaları da görmür. Bulut ne kadar kalın olsa da, o Güneşe hiç bir şey etmez ve
edemez, sadece üstünde olduğu Yer parçasını gölgeler. Türklüğün Güneşi de
böyledir.
Bazı bölgelerde Türkçülük ideolojisinin ve Türklüğün öldüğü (öldürüldüğü)
düşünüle biler. Ancak, bu gerçeken Türkçülüğün ölmesi anlamına gelmez. Tarihte
her zaman olduğu gibi, yine de ilk rüzgarlarla birlikte bulutlar savrulacak ve o
yerlerde, yine de Türkçülüğün sönmez Güneşi parlayacaktır.
Güneş gündüzleri görünüp, geceleri görünmediği gibi, Türklük kudretinin de
çöküş ve yükseliş dönemleri birbirini evez etmektedir. Çağdaş zamanımızın
Türklüğü sabah alacakaranlığının başlanğıçı gibidir. Türk Güneşi yine de, karşıdakı
yüzyıllıklar boyunca Dünyayı ışıklandırmak için doğmaktadır.
Türkçülük ırkçılık değil.
Türkler ırki farkına göre hiç kimseye düşman değillerdir. Ancak, ırklar
arasındakı farkı, Milletler arasındakı farkı sırf ırkçılık gibi görünmesin diye
görmezden gelmek, inkar etmek, yaratılışı inkar etmek kadar yanlıştır.
Bir zenci ile, bir Amerika Yerlisi gibi, bir ermeni ile Türk gibi, bir Almanla
Rus gibi, bir Japonla Çinli gibi, yene bir Çingene ile bir Tailandlı gibi. Burada
kültür(medeniyet) farkınden ziyade, doğuşdan gelen özellikler, vasıflar da vardır ki,
bunları inkar etmek katiyyen olmaz. İtlerin, pişiklerin, meymunların bir çok değişik
karakterli cinsleri olduğu gibi, insan ırklarının ve milletlerinin de değişik kendine
5
[email protected]
özgün özellikleri vardır. Bu farklar sadece kültür, gelenek-anane ile çelişse de
genetik kod dış görünüşe etki etdiği gibi, davramışta da kendini gösterir. Bu
değişiklerin vuku bulması için milyon yıllar de gerek değil. Yaratanın organizme
yerleştirdiği bir adaptasyon aracı vardır ki, çok kısa bir zaman döneminde fiziki ve
mental mutasyonlar ederek dış alemin taleplarine göre organizmamızı tanzimleyer.
Ancak, ele özellikler de vardır ki, onlar değişmezdir. Bu özelliler ise Milleti Millet
eden özelliklerdir-milli benlikdir (özelliklerdir).
İngilisler Amerika kıtasını işğala başladılar. Orada Amerika yerlileri (Hindular)
yaşamaktaydı ve o yerlilerin gelişim seviyesi Afrika zenci kabilelerinin gelişim
seviyesinden çok da farklı değildi. Ancak, Avrupalılar ne kadar çaba sarf etdilerse
de Hindular kul olmadılar, kul hizmeti göstermediler. İlk fırsatta doğal hakları olan
özgürlük mücadekesine atıldılar. Böylece, koca Avrupa ne bir Hindunu teklikte, ne
de tüm bir halkı kul edemedi. Amerika yerlilerine karşı, özellikle İngilizler
tarafınden her seviyede soykırımı siyaseti yürütüldü.
Şimdi Grizli ayılarını korumağa çalışan Amerikalıların ecdadları, bir halkı sırf
milli mensubiyetine göre (Vatikanın fetvasına esasen “şeytanın yaratdığı ruhları
olmayan varlıklar” olduklarına göre) öz vatanındaca yok etdi. Hindulara kendi
toprakları üzerinde ABŞ vatandaşı sayılmalarına izin veren kanun ilk defa 1923
yılında çıkarıldı.
Kul gibi çalıştırılmak için, Afrika kıtasından yüzbinlerle bahtsız Zenci
gemilerle Amerikaya getirilerek çalıştırıldı. Sefere çıkan gemilerdeki kulların bazen
hiç yüzde onu gelib Amerikaya yetişmeyerek, ezabla telef olurdular. Bu bize ırklar,
milletler arasındakı farkı iyi gösteren bir insanlık faciasıdır. Zenciler Hindularla
kıyaslandıkta diye biliriz ki, çok küçük sorunları yaratır ve iyi çalışırdılar. Bu ise
doğuşdan davranış farkının bir örneği-Irk farkdır.
Dünyada büyük bir çingene kitlesi var, hiç bir millet Çingenelerle aynı kökten
olduğunu söylemek istemez. Çünki, onlar ancak dilencilik, soytarılık ve
hokkabazlıkla, hırsızlıkla yaşamağı bilirler. Bazı gelişmiş devletler hariç, diger
devletlerde yaşıyan çingeneler, bu gün de daha çok toplumun parazitidirler, neinki
6
[email protected]
insanlığın bir parçası. Çingenelersiz insanlık tarihinde hiç bir değişiklik olmazdı. Bu
da insan topluluğu gibi bu sürünün hiç bir değeri olmadığını gösterir.
Şimdiki zamanda hayat tarzını değişib, insan gibi yaşıyanları olmasına
bakmayarak, çingenelar halen de cinayet dünyasının üyeleri- insan toplumunun
hastalığıdırlar. Buna karşılık Alman toplumu Avrupanın çekici gücü, lokomatifidir.
Çingenelerde ne varsa onun tersi Almanlarda vardır. Avrupa milletleri arasında en
saf kanlı ve bununla da en kudretli millet doğal olarak Almanlardır. Türklerden farklı
olarak Almanlar orta asırlardan birleşme yolunu bulmuşlar. Odur ki, şimdi
Avrupanın mutlak hakimidirler. Otto fon Bismark gibi, Adolf Hitler (insanlık
düşmanı bir faşist olsa da) gibi tarihi şahsiyetler, Almanları Tek Millet etmeyi
başarmışlar.
Bu gün Çin Dünyanın en kudretli devletidir. Devlet, elli altı milleti Han
milletinin kazanında karıştırtmakla büyük ölçüde asimile etmiştir. Ancak, daha
İkinci Dünya savaşi zamanı Çinlilerde ne milli birlik, ne de siyasi irade, ne de herbi
kudret yoktu. Çinle kıyaslandıkta küçük Japon devleti kısa bir sürede Çini işğal etdi.
Gönderilen uluslararası yardımlarla ve Stalinin birbaşa desteği ile, Çin Mao Dze
Dung etrafında-kommunist ideolojisi etrafında birleşerek kudretlendi. Bu aynı
zamanda Han Milletinin (Hansu) milli kendine inamının uyanışı oldu. Kısa bir
zamanda Mancuriya, Uyğurustan, Tibet, Moğolistanın büyük bir hissesi (İç
Mongoliya) Çin topraklarına katılarak Çin imparatorluğu yeniden yaratıldı. Daha
sonra yönetime gelen Den Syao Pin Kommunist idareciliğinin partokrat sisteminin
idareçilik bakımından çok avantajlı olması ile eşdeğer, sosialist iktisadi
münasepetlerinin kısır olduğunu, hiç bir müsbet netice vermiyeceğini anladı. O
yüzden de,
parti yönetim sistemini tutmakla, devlet planlı Kapitalist pul-mal
münasibetli bir ekonomi kurdu. Şimdiki Çin ülkesinin kudreti Han milliyetçiliği
(şovinizmi, hatta faşizmi), kommunist idareciliği, kapitalist iktisadi münasepetleri
üzerinde kurulmuştur. Bu üç etkenden hiç birisi milliyetçilikten üstün değildir.
Milliyyetçi olmıyan devlet özgürlüğünü kaybetmelidir.
Tailandlının kızı doğanda, o bayram eder, çünki onu satıb verib para kazanacak.
Bu insanlığın ve tüm dinlerin anlam vere bilmeyeceği bir evlat-valideyn (veliler,
7
[email protected]
ana-baba) ilgisidir. Bu halde kötü özelliklerinden dolayı sövdüğümüz Çingene
ölmeyi tercih eder. Ama kendi evladını kimese ahlaksızlık etmesi için satıp para
kazanmayı düşünmez. Böyle örneklerle her Milletin ne kadar köklü farkları
olduğunu görerüz. Bu konuda yüzlerce kitaplar yazmak mümkündür. Milletlerin
özellikleri kötü olmakla birlikte, öyle üstün özellikleri de vardır ki, onları bu güne
kadar tarih sahnesinde yaşatmıştır.
Ecdadların tarihi ile ilgilenen şahıslar onlardır ki,
gerçeken onların vatana sahip olma hakkı vardır.
N.M. Karamzin
Türklerin tarihi, tahrif olunur, değiştirilir, türklükten uzaklaştırılır. Aynı
zamanda şimdi devlet olmuş bazi insan toplulukları kendilerine sahte tarih, sahte
kahramanlar ve sahte tarihi vakalar uydurmakla bir çok Türk insanlarını ve olaylarını
özelleştirerek “tarihlerine” yazırlar.
Bu süreç son asırlarda daha da hızlanmıştır. Kendi Türk kökleri ile gurur
duymak yerine, bir çok Avrupa devletleri Türk sözünü dillerine getirmekten
tamamen çekinmektedir. Halbuki, şimdiki Avrupa devletlerinin kurucuları esasen
Türk Çar(Tsar) Aileleri olmuştur.
Bu gün de kraliyet kanı denilince mavi-gök kan akla gelir. Herbir şeyi tarihten
silmek mümkündür, ancak öyle şeyler de var ki, onları silmek için hiç bin yillar da
yetmez. Bu mavi kan Göktürk kanıdır, gök kandır. Ona göre kraliyet kanı gök renkte
olmalıdır. Ben tarihçi değilim, ancak tüm bu devletlerin çokunun başlanğıcında,
nereden geldiği belli olmıyan bir Türk vardır. Onlar kendileri de devletlerinin
kurucularının Türkler olduğunu çok iyi bilirler.
Bu gün, kimlerse kırk bin yıl bundan önce yaşamış kromanyonların soyundan
olduğunu kanıtlamağa çalışa bilirdi, ancak bu komik seslenerdi. Tarih ne kadar
sahteleşdirilse de, şimdiki Fransızların eski Galiyalı, Arapların Mısırlı, Rusların
Uruslu, Amerikanların Amerikalı v.s. olmadığını biliriz. Bunlar hepsi tarihtir, biz bu
günü kabul etmeliyiz. Yoksa ki, “Yahveni (israillilerin Allahı) yıkanlar” adlanan
ülke-İsrail gibi, gelip felestinli Araplara demek ki, iki bin yıldı biz gitmiştik, şimdi
8
[email protected]
döndük, toprağımızı verin. Arkasını her kes bilir, kan, cinayet, bitmeyen facialar ve
ketliamlar. Böyle etmek omaz, ancak görünür ki, Dünya adaleti bunu kabul
etmektedir. Demek ki, Türkler de bundan gereklı ibret(ders) almalı, darbelere hazır
olmalıdırlar.
Şimdiki Hırstiyan Dünyasının sıkıca yapışıp ilahileştirdiği eşittaraflı haçın 312ci ilde Türk orduları tarafınden Avrupaya getirildiğini de biliriz. Hazreti İsanın
çarmıha çekildiği haç “T” şekilli haç idi ve onun üç tarafı vardı. Türk askerlerinin
kalkanlarını ve tuğlarını beziyen haçlar ise berabertaraflı idi ve etrafında halkası
vardı. Bu tamganın anlamı Yerin (çevre) dörd ciheti (Güney, Kuzey, Doğu, Batı)
idi. Çevrede görünen tüm ufukların Türklere ait olması analmındadır.
Her kes anlamalıdır ki, eşit taraflı haçın çarmıhla, öylece de Allahın
peygamberi Hazreti İsa ila, Hrıstiyan dini ila hiç bir ilgisi yoktur. Bu sırf Göktanrı
dininin mensupları, GökTürkler tarafından Avrupaya getirilmiş ve ilahileştirilmiştir.
GökTürklerin ibadet yerlerinin işaresi bu haç idi.
452-ci ilde büyük Türk- Atilla hakanın Avrupa istilaları zamanı Roma papasıBirinci Leon onun karşısında diz çökerek tüm üstünlüklerini ve taleplerini kabul
etdi. Bununla da haçın Hırstiyan simgesi gibi kabulü süreci sona yetti.
Eski Türklerin hırstiyanlığa kadarki Haç kanıtları, esasen Rus imperatorları
tarafından büyük hevesle yok edilmiştir. Aynı zamanda soysuz ermeniler de,
kendilerinin tarihi bir Millet olduklarını kanıtlamak için, Kafkazlardakı Haçkarlara
(Haçkar-tamamen Türk sözüdür, heyırlı haç anlamına gelir) sahip çıkmak istemiş ve
bunu da kendilerinin Hırstiyan dini mensubu oldukları ile izah etmişler. Gerçek şu
ki, o Haçkarların yapıldığı coğrafiyaya hiç bir zaman ne haçlı orduları gedib
çıkmamış, ne de bir “ermeni dığası (ermenice oğlan)” olmuştur. Bu Haçkarların
yapıldığı coğrafiya tamamen tarihi Türk topraklarıdır ve Sibir dahil olmakla, Asiya
ve Avrupanın önemli bir kesimini kapsar.
Geçmişe saygı-cahillikle kamilliği bir-birinden ayıran esas belirtidir.
A.S. Puşkin
(Tarihçiler yazdıkları her tarihi makale için tarih ve insanlık karşısında
sorumluluk taşıdığı gibi, onların kendi vicdanları karşısında da sorumluluğu vardır.
9
[email protected]
Ermeni tarihçileri ise, tarihi kanıtları o kadar vicdansızlıkla tahrif edirler ki, onları
vicdansız da adlandırmak doğru olmaz. Onlar-tarih terörçüleri, tarih haramileridir.
Özellikle, Kafkas Albaniyası tarihine, Türk tarihine ve olmıyan ermeni tarihine
o kadar tahrifler getirmişler ki, bu gün o kaynaklardan hakiketi bulmak için, tüm
“ermeni tarihçilerinin” ve tercumanlarının “eserlerini” silip kaldırmak gerekir.
Nerede bir ermeni adı varsa orada mutlaka tek taraflı yanaşma, gizli bir niyet vardır.
Özellikle, Alban tarihi tmamen yok edilmiş, onun esasında ermeni tarihi yazılmış,
Alban alfabesine bile ermeniler sahip çıkmıştır).
Sen kulsun, sen korkaksın, sen ermenisin.
A.S. Puşkin
Bellidir ki, Rusları her zaman başka Milletler, Hatta, başka dinlerden olan
Milletler yönetmiştir. Kommunist rejiminin gelişine kadar bunlar esasen
Prussiyalılar (Almanlar) olmuştur. Bu liderler Türk izlerini her yerden silmeye
çalışsalar da, bunda ancak kısmen başarılı olmuşlar. Mesela, bu gün Stalingrad
kurbanları hatırasına yapılmış en büyük anıtın yerleşdiği yer -Mamay (Türk hanı)
Kurganı (tepesi) adlanır. Altay dağları, Baykal gölü, Sibir, Saka, İtil, İrtış..... nereye
bakarsan her yer Türk adı, Türk izi ile doludur. Bu delillerin en güzeli ise halen de
dilini korumağa çalışan yerli Türkdilli nüfustur.
Bunu da dikkate almak gerekir ki, son 350 yılda Rus hükümdarları işğal
ettikleri topraklarda sistemli olarak, Türk izini tüm alanlardan silmekle yanaşı, kendi
tarihlerini de sık-sık sahteleştirerek Türk izini silmektedirler. Bu çar döneminde de,
kommunist rejimde de, şimdiki “demokrasi” döneminde de böyledir, böyle de
olacak.
Ne yazık ki, ecdadlarımızın uğurunda mücadeler verib, sürgünlerde öldüğü
“Türkçe eğitim ala bilme hakkı” gibi kutsal bir hakk, bu gün, onların torunları
tarafından bedavaya satılmaktadır.
Nitekim, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızstan, Özbekistan, Türkmenistan gibi
25 yıldır özgürlük kazanmış ülkelerde orta yaş ve genç nesilden olan aileler, yani
soyet –rus işgalinin 3 ve 4-cü kuşağından olan insanlar kendi çocuklarını ve
10
[email protected]
torunlarını rus okullarında okutturmakla “milli davayı” satmaktalar. Bu durumun
anlaşılması çok güçtür.
Bu tip insanların bilinç altına Sovyet-rus propagandası çocukluk döneminden
tam nüfus etmiş, davranışlarını, yaklaşımlarını ve yaşam kavrayışını etkileyecek,
hatta şartlandıracak konuma gelmiştir. O insanlar, bilinç altlarında bir özlem ve
özenme gereksinimi duymakla yanaşı, ruslar tarafından aşılanmış aşağılık
komplekslerini de tatmin etmekle özgürlüğün tadını bu anlaşılmaz yaklaşımla
çıkartırlar. Bazı ailenin ne dedeleri, ne de ninneleri rusça bilmediği halde çocuklar
Türkçe(kendi lehçesinde) konuşmakta zorlanır, aynı zamanda rusça da öyle bir
aksanla konuşurlar ki, ruslar gülmeden geçemiyorlar. Sonuçta Türk gençlerinin bir
nesli de, bilinçsiz veliler tarafından yok edilir.
Aynı konular Türkiyede harfleri ingilizce seslendirerek konuşan gençliğin de
psikolojik sorunlarını kapsamaktadır(eng.Degradation-Degradasyon –bu ayrı bir
konudur. Amma konudan çıkıb vurgulamak gerekiyor ki, Disney studyaları, Metro
Goldvin Mayer, 20-ci Sentyuri, Marvel gibi birçok studyoların yapımları bu amaca
hizmet etmektedirler. Nihayi amaç- belli güçlere kul olacak Tek-Dünya-Tek devletTek Başkan prensibli küresel devletin kurulmasıdır).
73. [99] Pislikler türedenlere, yalancı söylevleri(sözleri, fikirleri) yücelterek
liykatsizlik yapanlara dert vardır:
siz bu nedenden öleceksiniz ve size iyi yaşam yoktur!
Yenoh(kh)un kitabı- şiir: Yenokh 19
Devlet ilimde, terbiyede, eğitimde, ekonomide, iç politikada, dış politikada bir
boşluk bırakmışsa onu mutlaka birileri, kendi çıkarlarına hizmet eden bir şeyle
dolduracaktır.
Demek ki, yine de sorunun sorumlusu Türk devletleri ve onların yönetimidir.
Dinlere esasen Türklerin yeri: Bu gün bazı Türk düşmanı “alimler-bilim
adamları” tarihte Türk adının olmadığını, hatta, bir az da arsızlık edip Türklerin
11
[email protected]
olmadığını iddia ederler. Ey gafiller, sizin demeyinizden böyle anlaşılır ki, tarihte
hazreti İbrahime kadar Allah adı olmayıbsa (Hz. Muhammedin (s.a.v.) atasının adı
Abdallah idi-Allahın kulu demekdir) Allah da olmayıb? Siz nasıl de ahmak ve azğın
mahluklarsınız?
Bilin: Türkler daima var olup ve her zaman da var olacaklar, sadece siz bunu
göremiyecek kadar alçaktasınız.
İslam dinine göre Türkler İslamın savunucusu ve müslümanların ümid yeridir.
Dine bağlı rivayetlere göre Nuh peygamberin oğlu Yafese (İafet), Doğu
toprakları ona verildi ve o doğu topraklarına sahip oldu. Yafesin oğullarından
Turkun neslinden şimdiki Türkler yarandı (Reşideddin Fezlullah-Oğuzname kitabı).
Tüm dinlerden ve inançlardan üstün bir inanç vardır-o da gerçekdir
(gerçeklikdir).
Bu gerçek ise, Türklerin varlığıdır.
Eski Türklerde vatan anlayışı yokdu, Onlar için her yer vatandı.
*Vatan anlayışı sübjektifdir, nisbidir (görecelidir), gerçek olan bir değer
vardır- tüm birleştirici unsurlardan üstün olan- milli birlik(ulusal birlik).
Türk Milletinin değişik boyları arasında dilde, dinde, dış görünüşde, hayata
yanaşmada, tarihte bir sıra farklar vardır. Bu farklar bazen, keskin formada yüze
çıkar. Sarışın-karabuğdayı, çekik gözlü- düz gözlü, kıvrım saçlı-düz saçlı, uzun
boylu-alçak boylu ve başka gibi bir çok fiziki farklar göstermek mümkündür. Bu
farklardan yapışan düşmanlarımız, bu farkları zıtlık ve düşmanlık seviyesine kadar
derinleştirmeye çalışır.
Bir çok Türk toplulukları bu farkları, tarihi kırılmaları, dini-mezheb farklarını
esas alarak bir-birine zıt taraflar tutmuş, hatta, defalarca Türk-Türkün kanını
dökmüştür. Bu halların baş vermesinin başlıca nedeni liderlik (ilbaylar, hanlar,
yabgular, hakanlar, cumhur başkanları v.b.) eden şahıslar ve halkın ulusal bilincinin
zayıf olması olmuştur. Halk kiminse arkasından giderken, kendine ait yüce
değerlerine sahip olmadıkta, hızlı şekilde etki altına düşür, kolay şekilde yönetilir,
istenildiği zaman felakete sürüle bilir.
12
[email protected]
Ulusal bilinçin (özünüderkin) olması durumunda ise, her konu, her obje ve
subjeye uyğun minimum ve maksimum münasibet limiti Milletin bilincine işlenir.
O nerede başlamalı, hangi hadde kadar gitmeli olduğunu kendisi anlayır. Böyle bir
toplumsal sistemleşme halinda hangise bir liderin, bir grup şahsın (partinin,
cereyanın v.b.) Milleti istediği gibi yönetme olanakları kısıtlanır, bazense hiç olmur.
Türk boyları arasındakı farklara geldikte ise ne diye biliriz?
Örneğin daha etkili olması için çok çocuklu bir Aileye bakalım. Birincisi herbir
çocuk bnzersizdir, biri o birisinden mutlaka farklıdır. Onların dış görünüşleri,
tercihleri, ahlakları, konuşmaları, beden kuruluşları gibi, fiziki ve mental tüm
özellikleri az veya çok bir-birinden farklılık gösterecekdir. Nezere alırsak, burada
konu aynı babanın ve annenin evlatlarından gidiyor. O zaman yüz yıllarla
birbirinden ayrı coğrafyalarda kalmış Türk kavimlerinde bu kadar farklıkların
olmasına şaşmak ne kadar da anlamsız olurdu.
Ulusal (milli) yaklaşımda boylar, kabileler, kavimler arasında ayrılıkçılık
yapılması yol verilmezdir. Türk milliyetçiliği esas birleştirici unsurdur. Farklar
birleşmeye yardım edemez. Tam tersine, zarar vura bilir. Bu nedenden, Türk milli
ideolojisının temeli ortak yanlar üzerinde birleşmek, farklılık olan etkenleri ise
aradan kaldırmak, ya da önemini azaltmaktır.
Diyelim ki, dış görünüşde olan bariz farklar var. Türklerin bir kısmı çekik
gözlü, bir kısmı ise düz gözlüdür. Hepimiz biliriz ki, Eski Türkler hafif çekik gözlü
olmuştur. Ancak, binyıllıklarla devam eden istilalarla dolu tarihimizde Avrupanın
ve Asiyanın çok Milletleri ile akraba olmuş, hatta, onların bir çokunu da kendi
içlerinde eritmişler. Nasıl ki, bir çok Türk toplulukları da diğer Milletleri feth etseler
de, feth olunsalar da Türk gibi eriyip gitmişler. Bugün Çinde, Hindistanda,
Rusiyada, Avrupada Türk kimliğini kayb etmiş milyonlarla Türk insanı vardır ki,
onların esas kısmı geri dönüşü olmıyan kayıplardır. Ne yazık ki, bir çok Türk
imparatorluklarının varisleri bu gün Türk kimliklerini itirmişler.
13
[email protected]
Fikirde birlik, dilde birlik, işte birlik.
Gaspıralı İsmail bey
Dil farkı. Milliyetçiliğin esasını fikirde birlik teşkil etse de, esas birleştirici
unsur Türk dilidir. Eğer, ben köyümden, mahallemden, kasabamdan çıkıb Çinin
Nankin şehirinde yerli Türkle öz ana dilimde konuşup anlaşa biliyorsam veya bunu
Erdebilde, Derbendde, İstanbulda, Kırımda, Sibirde, Daşkentte, Aşgabadda,
Astanada, Bişkekte ede bilirsem, ben Dünyanın en mutlu insanıyım-ben Türküm.
Çünki Dünyada tayı beraberi olmayan bir ulusun-Türk ulusunun mensubuyum. Bu
kudretli Milleti bir lehçede birleştirmek önemlidir.
“Ve Tanrı dedi: budur, bir halk, ve hepsinın de aynı bir dili var;
ve budur onlar ne yapmaya başladılar,
ve onlar yapmak istedikleri işi bitirmeden vaz geçmiyecekler”
(İncil-Başlık:11, şiir:6)
Nasıl ki, herbir şahıs kendi köyünde, kasabasında, mahallesinde kendi
lehçesinde konuşur, ancak tribüne çıkdığında genel olarak kabul olunmuş edebi
dilde konuşur. Öylece de, ortak Türk dili olarak bir dil seçilmeli ve o dil
geliştirimelidir. Yeni bir ortak dilin yaratılması sonsuz bir süreç gibi görünmekle
yanaşı hemin dilde tüm elmi-teknik, bedii edebiyatın çevrilmesi texnik olarak
imkansızdır, çünki bu çevirmeni yapa bilecek uzman dilmançlar olmalı ve her iki
dili (lehçeni) ve çevrilen bilim dalını mükemmel bilmelidirler. Ortak dil olmadan
ise, hiç bir birlikten ve ortak devletten konuşmak mümkün değildir.
Dil meselesinin çözümü için Türk liderlerinin ortak iradesi gerekir. Özgürlik
süresi en çok olan Türk devleti- Türkiye Cümhuriyetidir. Türkiye Türkçesini bütün
dünya Türk lehçelerinden farklandıran esas ve 20-cı asır ürünü olan yapay bir fark
vardır. Bu esas yetersizlik ve onu Türk kökünden koparan, dolayısı ile diğer Türk
toplulukları tarafından kabulünü zorlaştıran konu, mentıkı belli olmıyan “yor”
ekidir. Türkiye Türkçesinden “yor” ekinin çıkarılması ve genel olarak geliştirilmesi
ile tüm Türklerin kabul ede bileceği güzel bir Türk lehçesi kazanmak mümkün ola
bilirdi. Çünki, Türkiye Cümhuriyeti kendi cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal
paşanın şahsi teşebbüsü ile “Türk Dil Kurumunu” kurmuş ve geçen bir asıra yakın
14
[email protected]
zaman sürecinde Türkçenin geliştirilmesi ve yabançı kökenli sözlerden
temizlenmesi ile uğurla uğraşmıştır.
Eger bizim saygın büyüklerimiz, ağsakallarımız Milli Birlik namına,
kendilerinin, bu halde gereksiz ve ortak işe zarar vuran gururlarından, bir az güzeşte
giderlerse, ortak Türk dili kabul edilir ve Türk Elinin yaranması yolunda belki de en
önemli, hatta, halledici adım atılmış olar. Bunun sonuçları ise dağdan yuvarladılan
kartopunun hızlı büyüyerek çığa dönüşmesi gibi hendesi silsile ile hissedilecekdir.
Bu işde bizim kayb ettiğimiz her an, gelecekte evlatlarımızın bize
bağışlamayacağı bir kabahattir, tarihi hatadır.
Tüm Türk devletleri okullarında ortak Türk dilini tedris etmeli, bu dilde
televizyon kanalları açmalı, öğretimi kademeli şekilde ümumtürkleştirmelidir. Eğer
bir iş size zarar vermirse, tam tersine ülkenizin, halkınızın ebedi mutluluğuna
götürürse, neden biz o yolu gitmiyelim. Neden, geçici olan vazifemizden, millet
vekili koltuğumuzdan, bakanlık makamımızdan sıkı tutunalım? Sonuçta bizim ya
ölümüz, ya dirimiz mutlaka bu vazifeyi devr edecektir. Ama biz halkımız için hayırlı
işler görsek, Allah da bizim neslimize ve bize karşı sehavetli olacak, insanlar bizi
saygı ile anacak, neslimize de saygı gösterecekler.
Tarih, daha kaç asırlık alçaldıcı esaret ile, işgence, şerefsiz hayat ve evlatların
can yakan zırlaması ile, toprağa diri-diri basdırılanların yalvarışı ile bize kanıt
göstermelidir ki, ey Türkler, Sizin tek kurtuluş yolunuz-birleşmektir, bir olmaktır!
Birlikten başka nicat yolu yoktur. Tanrı bizi düz yola iletsin.
Din, mezheb farkları.
Din, ruhun gıdasıdır ve herbir şahısın iç Dünyasına aittir. Din kardeşliği
sübjektiftir, hatta, mecazidir ve zayıf dayaklarda olan bir nisbilikdir.
Milli kardeşlik ise, doğrudan Aile birliğıdır. Yer gezegeni gibi, Güneş, Ay ve
yıldızlar gibi var olandır, objektivdir. Bizi birleştiren ortak kanımız, akidemiz,
tarihimiz, ecdadımız, değerlerimiz, medeniyetimiz, geleneklerimiz, töremiz ve
düşmanlarımızdır. Hangi dinden, mezhepten, tarikattan olursan ol, dindarlığın
seninle Tanrın arasındadır. Hiç öyle bir dindar iyi sayıla bilirmi ki, babasından,
anasından, ailesinden, elinden dini uğrunda yüz çevirsin?
15
[email protected]
Nasıl ki, Hezreti Muhammed Mustafanın(s.a.v.) yakın akrabalarından da kendi
kafir dininden dönmeyenler oldu, ancak peygamberimiz onlarla mücadele etmedi.
Amcalarına, dedesine, eşi Haticenin papaz akrabalarına düşman olmadı. Hatta,
amcasının, dedesinin himayesinde oldu, birinci eşi Haticenin dayısının Hırstiyan
rahibi olmasına rağmen onların da saygısını eksik etmedi. Çünki, onlar da onun hakk
işine zarar vuracak müdaheleler etmediler. Aile de öyle bunun içindir.
Çünki, evladın valideyn (veliler, ana-baba) üzerinde hakkı, bıyıkı-sakalı
çıkanaca kadar bakılıb terbiye olunmaktan başka hiç bir şey değildir. Ancak
valideyn (veliler, ana-baba) hakkı- boy, budun, el hakkı insan doğandan ölene kadar
onun üzerindedir. Onların her çağırışını o, canından geçmek pahasına olsa bile
yerine getirmelidir. Yoksa Dünyanın düzeni bozulur, insanlık ölür, düşman Elimizi
tapdağa çevirer (ayak altında ezer). Nasıl ki, şimdi de nice ellerimiz düşman ayakları
altındadır. Ne yazık ki, bunda düşmanlarımızın günahı yoktur, esas günah o
insanlarımızın gaddar düşmanın olmıyan merhametine teslim edilmesinin sebepkarı,
hemin devirlerdeki şerefsiz Türk liderleridir-geçici iktidarına tutunmak namına öz
halkını aldatmış, milletini kurban vermiş liderler. Allah onlara lanet eylesin.
Devletin çöküşü zamanı neyi ise güzeşte giden liderler günahkardan çok
bedbahtlardır, onlar daha çok dağılan binanın çöküntüsü altından sağ kurtulmağa
çalışan, gazazade ev sehipleri gibidirler. Ancak vazifesi uğrunda strateji hatalar,
strateji kayıplar pahasına hakimiyete tutunmağa çalışanlar gerçek günahkarlardır.
Onların cezası ağır olmalı, Millet böylelerini bir gün de hakimiyette tutmamalıdır.
Herkes anlamalıdır ki, hiç bir menfaat milli menfaatten üstün değildir.
Din azadlığı Türk Milletçiliğinin esas şartlarından biridir. Her kes ibadet ettiği
dinde serbesttir. Yalnız Türk Milletçiliğinde ateizme (dinsizliğe) yer yoktur. Herbir
şahıs Ali Yaratıcıya inanmalı ve öz dinine, akidesine uyğun ona şükür etmelidir.
Türk boyları, tarihi kırgınlıklarını tarihte burakmalıdırlar. Bu işde Avrupa
devletleri bize güzel örnekdir. Onlar anlamışlar ki, arkaya bakarak ileri gitmek
imkansızdır. Fransızlarla İngilizler yüz yıllarca dövüşmüş, bir-birine karşı sayısız
vahşilikler yapmışlar, ancak bu gün iş birliğindedirler. Almanlar yüz yıllarla
Avrupada kan dökmüşler, son asırda iki Dünya savaşı başlatmışlar, ilk fırsatta belki
16
[email protected]
üçüncüsünü de başlatacaklar. Ancak, bu gün tamamen farklı ve bir-birine tarihi
düşmanlığı olan milletlerden, mezheblerden olan Avrupa bir aheng içinde yaşamağı
başarır, müttefiklik ve ortaklık yapır. Biz neden herbir şeyi tarihte bırakmıyalım?
Belli tarihi olayları sakız gibi çiğnemekten bıkmadık mı? Bilerekten ki, bunlar bize
her bakımdan zarar yapmaktadır.
Tarih geçmiştir, ölmüştür ve tarihteki herbir şeyin sonu ölümle bitmiştir. Tarih
bize bu dünyayı anlamak, geleceği planlamak, hataları tekrar etmemek için gerekir.
Kardeşimiza el kaldırtmak, düşman olmak, dil uzatmakçin değil.
Milli birlik namına biz ortak özelliklerimizi kabartmalı, üstün taraflarımızla
gurur duymayı başarmalıyız. Tarihteki birliğimizi berkitecek, güzel örnekleri tebliğ
etmeliyiz. Daima birleştirici unsurlar öne çekilmeli, zararlı unsurlar ise aradan
kaldırılmalı, önemsileştirilmelidir.
Birkaç farklı özellikten başka Türklerin tüm sayısız özellikleri birleştirici ve
kuvvetlendiricidir.
Kandaşların senin ulusunu (Milletini) teşkil eden fertlerdir. Ulus (Millet)
kandaşlar topluluğudur. Kandaş adlanmak için Türk olmak şarttır, Türk sayılmak
içinse insan kanının en azı dördde biri Türk kanı olmalıdır. Tüm kandaşlar Törede
de, Yasada da, her tür hakk ve hukukta da eşitdir (eşit hükukludur)!
Erkekler de, kadınlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Yüksek maneviyatı olanlar da, ruhen yoksul olanlar da kandaşımızdır, çünki
onlar Türktür.
Kılıç tutanlar da, kalem tutanlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Alanlar da, satanlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Gözünden yaş çıkmayan duyğusuzlar da, ağlayanlar da kandaşımızdır, çünki
onlar Türktür.
Ters olanlar da, yüzüyola olanlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Eliaçıklar da, cimri olanlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Lütfkarlar da, gururlular da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Fakirler de, zenginler de kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
17
[email protected]
Müslümanlar, Hırstiyanlar ve tüm Yaradanı tanıyanlar da kandaşımızdır, çünki
onlar Türktür.
Eğitimliler de, eğitimsizler de kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Kalbi temiz olanlar da, kinliler de kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Barış getirenler de, savaş çıkaranlar da kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Doğru sözüne, doğru ameline göre takip edilenler de kandaşımızdır, çünki onlar
Türktür.
Türk olduğu için hakkı ayaklananlar, zulüm görenler, alçaldılanlar da,
kandaşımızdır, çünki onlar Türktür.
Dilini, tarihini, şeceresini kaybetmiş, yüreyinde Türk olanlar da, kandaşımızdır,
çünki onlar Türktür.
Türklüğünden
haberi
kandırılmışlar
olmıyan,
ve
sarkıtılmışlar
da
Eskiden Türke kıymış, düşmanlık yolunu tutmuş, bu gün Türklüğe dönenler de
Türkün düşmanları Sizi kovacak, aldatacak, yanıltacak, ezecek, bölmeğe, yok
etmeğe çalışacak, ancak bilin ki Siz yüce Türksünüz, gücünüz Türklükle
birleşmektedir.
Sevinin, gururlanın, bayram edin, onsuz da Türk galib gelecektir. Sizden önce
de defalarca Türkler takip edildi, sonra ise takip edenlerin soyu Onlara köle oldu.
Siz-insanlığın başının tacı, insanlık tarihinin yaratıcısı, Milletlerin atası,
kainatın cevheri, dinlerin temelisiniz. Ey Türkler, sizsiz bu Dünyanın ne değeri
olurdu?
Siz- Güneşsiniz. Güneşi batıracak kudrette bulut, cisim veya gezegen varmı ki;
onlar ancak belli bir hisse yerlere gölge sala bilirler, Ancak Güneşin ışıkğı bundan
ne artmaz ne de azalmaz.
Güneş, tek bir ağaca ışık salmaz, bir lamba gibi bir odayı aydınlatmaz, o tüm
kainata ışık salar. Sizin de ışığınız tüm insanlığı bin yıllardır düz yolda yürüten bir
ışıktır.
18
[email protected]
Böylece, Sizin ışığınız sayesinde insanlar doğru yola gelir, hayıra-berekete
ulaşır, vicdanlılar tüm tarihleri boyu Size minnetdarlık duyur, vicdansızlar ise bu
başarının kendi liyakatları olduğunu düşünürler. Bu zaman Siz yeniden tarih
sehnesinde ortaya çıkıp onları gerçek sebepkarlarına minnetdar olmağa mecbur
edirsiniz.
Düşünmeyin ki, biz kimleri ise kırmağa, kanunları, beşeri kuralları yıkmağa
gelirik, hayır yıkmağa yok, biz kurmağa ve ataların kanunlarını-Türkün hukukunu
berpa etmeğe gelirik.
Bilin, Yerle Göy yerini değişmedikçe, biz hiç bir kanunumuzdan
dönmeyeceğiz. Türkleri hakettikleri tahta oturtmak uğrunda herbir şeyimizden
geçeceyiz. Bilin ki, Bizim için en büyük zenginlik milli birliğimizdir. Tüm işlerimiz,
varımız, devletimiz, evlatlarımızın mutlu geleceği bu kaynaktan başlayacaktır. Bu
hedefe ulaşmak için biz hiç bir şeyimizi esirgemeyeceyiz. Bilin ki, bu işde Sizin
ödülünüz laikli ve ebedi olacaktır.
Kim Türkleri birleştirme yolunda çaba gösterer ise, o büyük insandır ve Tanrı
karşısında onun mertebesi gerçeken yüksek olacaktır. O Türk Ulularının yanında öz
saygılı yerini tutacaktır. Kim ki, yasanı pozar, özbaşınalık yaparsa ona karşı biz de
münasepetimizi pozarız, tüm pozğunçulara karşı olduğu gibi Yüce Yaradıcımız da
ondan yüz çevirer.
Sizin hakk işine inamınız düşünceden ve küçük çevrelerde söhbetten uzağa
gitmezse, o zaman boş yere yanmayın. Sizin sıcağınız onsuz da Milletimizi isitmir.
Bunun okyanusa yağan, hiç kimseye faydası olmıyan yağıştan bile daha
lüzumsuzdur. Bu yanaşma ile sizin yaptığınız, kümeste kakkıldaşan tavuklar gibi
boşboğazlık etmekten daha anlamsızdır.
Bilin ki, amele (fiili harekete) geçdiğiniz andan, Siz yine de Milletimizin en
değerli üyelerinden biri, gözümüzün nuru, Türklerin ümidi, ulusun direği
olucaksınız.
Kandaşlarına karşı merhametli ol, öldürme. Türk öldürmenin cezası çok ağırdır
ve bu cezanın icrası için ahireti beklemek yok, divan kurub hüküm (karar) çıkartmak
gerekir. Yasanın izn verdiği şahısların uyğulaya bileceği ceza nevlerinden başka,
19
[email protected]
Divan hükmü olmadan verilen herbir ceza cinayettir. Cezalandırılması vaciptir
(zorunludur).
Kim kandaşına alçaldıcı sözler derse, dedi-kodu yaparsa veya bühtan atarsa
divana
çıkarılmalı,
sözünün
doğruluğunu
divanda
kanıtlamalıdır.
Yoksa
cezalanmalıdır.
Lafını doğru söyle, birbaşa ait olduğu şahsın gözüne bakarak de, diye (söyleye)
bilmirsen sus, bir daha o konuda konuşma.
Allah için kurban kesenler, sadakalar verenler, bilin ki, Sizin hiç bir kurbanınız,
sadakanız kabul olmaz, eğer ecdadlarınla (ata-ana, baba-nene...), akrabalarınla,
kandaşlarınla aranda inciklik, küsülülük veya sana karşı her-hangi iddiaları varsa.
Git onlarla barış, onların gönlünü al, onlar da barış için önlerine gelene arka
çevirmesinler, barış yolunu tutsunlar. Bağışlanmağı dileyenleri, bağışlamak daha
hayırlıdır.
Öz kandaşlarına karşı rakip oldukda dürüst ve eliaçık ol, bırak bu rakiplik
zevkli bir karşılıklı yardımlaşmaya çevrilsin.
Sahtekarlıkla rekabetin sonucu Divanın hükmü olmalıdır, kati ve gaddar
hüküm. Bir daha hiç kim Türkü aldatmağa çalışmasın diye.
Türk başka Türke şehvetle bakmamalıdır, eğer buna hakkı yoktursa(karısı,
nişanlısı, sevgilisi... değilse).
Kim buna kendi yüreyinde bile olsa uymuyorsa, o artık zina edir ve
oğraşlık(kadınların namusunu savunmayan erkek) yolunu tutur.
Kim ki ürekte (fikirde) zina edirse, onun emeli mutlaka herbir şeyi Bilen
tarafınden bilinir ve cezası onun tarafından zamanında verilecektir. Amelde zina
edenlerin cezası ise ibret olsun diye, bu Dünyada Divanla belirlenir ve ağır olacaktır,
ahiret cezası hökmü ise ahiret Sahipine mahsustur.
Eğer bedeninin her hangi uzvu seni ahlaksızlık ve yanlışlar yoluna çekirse buna
iradenle hakim ol, alınmazsa o azanı (uzvunu) bağla, o da alınmasa gözündürse
çıkar, elindirse kes at, ancak murdarların ve alçakların yolunu tutma.
İki kişi arasında arzu ve istek varsa, hayvandan farklı olarak, onlar yasal olarak
evlenmelidirler. Bu her hangi bir nedenden imkansız ise iradelerine sahip olarak,
20
[email protected]
bir-biri ile ilişkini tam kessinler. Bilin bu en hayırlısıdır. Şehvani duygularına tabi
olanlar, alçak bir ölümle ölme yolunu-rezalet yolunu tutmuşlardır. Bu yoldan ne
kadar hızlı dönüler ise, bu alçalmanı da bir o kadar azaltar.
İnsan bu Dünyada yoktan hiç bir şey yaratmayıb. Yoktan var etme becerisi,
yalnız Yaratana mahsustur. İnsan yalnız yaratılmışların sintezi ve kopisinin
çıkarılması ile kuruculukla meşğuldur. O yüzden de, onun hiç bir şeye andiçme
hakkı yoktur. Türk bir işi edecem der ve eder. Etmiyeceğim der ve etmez. Sözü
uğrunda öler, ancak kandaşını aldatmaz. Başka devletlerle ilişkilerde ise siyasetin
gereği yerine getiriler. Çünki, kurnaz insanlarla ilişkilerde dürüstlük ve sözüne sadık
olmak, aslında insanın yönetilen ve hareketleri önceden kesin bilinen konuma
düşmesi demektir. Yani insanın kendi-kendini prangalamasıdır.
Dedi-kodu yapanlar, kanıtsız konuşanlar, kanıtları başkalarının aleyhinde
bilerek eğenler ve diğer tipli bozguncular ifşa edilmeli ve cezalandırılmalıdır. Onları
ifşa etmek herbir Türkün borcudur.
Türk ceza yasasında azaların kesilmesi ve her hangi bir şekilde ceza olsun diye
zedelenmesi gibi cezalar yoktur. Ölüm cezası ise, cinayet tam kanıtlandıktan sonra,
hüküm edenler için hiç bir tereddüt kalmadıktan sonra verilmelidir. Eğer, cinayet
milyonda bir olasılıkla doğru araştırılmayıbsa veya sonuçlarda kuşku olanağı varsa
ölüm hükmünden kaçınılmalıdır.
Türk Divanı (Yargısı) Dünyanın en adaletli Yargısıdır. Onun başkanı ancak,
yasaya tabidir, tüm kararları yasaya uyğundur. Bütün kararlarından tüm divan
üyeleri (en azı 3 kişi olmakla) başı ile sorumludur. Kararlar her birinin tam rızası ile
kabul ediler. Eğer divan (Yargı) üyeleri işlerinde kasıta olanak tanırsa, bu en büyük
ihanet olar. Bunun karşılığında bütün emlakları müsadire olunmakla, evlatları devlet
bakım kurumlarına zorunlu verilmekle, birinci dereceli akrabaları sorumlu devlet
görevlerinden
uzaklaştırılmakla,
bir
şerefsiz
harami,
hırsız
gibi
cezalandırılmalıdırlar.
Yargıçların kararı ancak kanuna esasen olmalı, duyğular burada yer
almamalıdır. Vekillik (avukatlık) sistemi ise çok sadeleştirilmeli, zanlının yazı-pozu
işleri ve anlaşılmıyan konuların anlatılması ile kısıtlanmalıdır. Ne devlet ittihamçısı
21
[email protected]
(savcı), ne de yargıç kasıtlı olmıyacağı için, bu tiyatro ile insanları yanıltmak,
duyğuları ile oynamakla olaya karşı tutumu değişmekle uğraşan vekillere şimdiki
anlamda gerek yoktur.
İnsana vurulan maddi-manevi zarara ve zarar görmüş insanın kendine verdiği
değer doğru eşdeğer olarak kısasın (öcün) şirinliği değişer. Kısas almamak insanı
kırır, kendine olan saygısıvı ve inamını kayb ettirir, etraftakıların münasipetini
değiştirir, zayıflik ve korkaklık gibi kabul edilir.
Kısas almak ise, insanı ona karşı kötü ameli türetmiş insanın seviyesine indirir,
onunla aynı tipde olduğunu, dolayısıyla bu kötülüğe laik olduğunu kanıtlayır. Kısas
almak sonuçta devletin, divanın, yasanın itibardan düşmesi gibi kabul görür, neslin
kırılması, ebedi göz yaşı, kin ve yasla, ocak sönene kadar davam eden dehşetli
faciaya çevrilir. Bu ise yolverilmezdir. İnsanlar kısas almamalı, Divana müracat
etmelidirler. Divan karar çıkardıktan sonra kısas almağa kalkanlar en ağır ceza ile
cezalandırılmalıdırlar. Çünki, onların cinayeti bütün Türklüğe ve Birliğe karşıdır.
Kandaşından kısas almak yasaktır.
Kandaşlarının hatırına değme. Onlardan sana kim bir kötülik etse, sabret,
karşılık verme, çalış iyilik yap. Bırak onun doğru yola gelme şansı olsun. Birisinin
gözü emlakına düşübse, imkan dahilinde ona ondan ver. Hatta, yarı böl veya hepsinı
ver. O, ya düz yola gelecek, ya da belasını bulacaktır. Kötüliye-kötülükle karşılık
vermek kısascılıkdır.
Günde bir kere, olmasa haftanın üç günü, hiç imkanın olmasa, haftada bir kere
çaydan(nehirden) veya denizden tutulmuş balık veya deniz ürünü ye. Koyun etinden
uzaklaş. Okyanus insanlığa verilmiş sonsuz nimetler hazinesidir.
Dilenen kandaşın olmasın, olursa ona yardım et. Çalış yardımın bir kerelik
olmasın.
Borç istiyeni eliboş çevirme, hepsine gücün yetmezse imkanların dahilinde
yardım et.
Borç alma, aldınsa vadesinde geri ver, geri ödeyemezsen önceden git borc
verenden süre iste. Vermezse, para bul borcunu tam süresinde geri öde. Yoksa onun
22
[email protected]
hakkı senin üzerindedir ve sen onun kulluğunda olmalısın (borcun meblağında onun
için bir öğünlük yemeğe çalışmalısın).
Kandaşına faizle hiç bir şey verme, faizle alma. Kandaşınla faizli borc
haramdır.
İyilik et ki, iyilik göresin. İyilik görmezsen, sen yene iyiliğinden kalma.
Kimseye hakkını yedirtme, kimsenin hakkını yeme. Sen yediğin hakkın kaç mislini
kendin ve neslin(evlatların-senden türeyenler) ödeyicektir. Allah başkasının hakkını
yiyenleri mutlaka cezalandırır. Çünki, hakkı yeyilenler çok zaman zayıf zümreye ait
olur ve hakkını savunacak durumda (imkanda) olmur, işde bu sebepten de onların
hakkı yeyilir. Hakk yemek nasıl da alçak ve şerefsiz bir davranıştır. Allahın laneti
başkalarının hakkını yiyenlerin üzerindedir.
Toplum mazlumların ezilmesine karşı hassas olmalı ve kandaşlarının hakkını
savunmalı, haksızlık edenler Divana çıkarılarak cezalandırılmalıdırlar.
Bir kandaşının hakkı taptanırsa(ayak altına atılırsa) onu savun, bu senin
Türklük borcundur. “Bana ne var?” demek, gerçek koyun davranışıdır. Yavrusu
kesilende de o otunu yer. Kurd ol, ait olduğun nesli-Kurd neslini koru. Onun her
bireyi için canını ve malını esirgeme.
Rüşvet(memurların ve toplumsal hizmet veren şahısların satkınlığı(satılıklığı),
menfaat karşılığında vazifesinden(görevinden) kanunsuz faydalanması) almak,
Milletin itimadını satmaktır. Bu, Milleti satmağa eşdeğerdir. Satkınların cezası ise
çok ağırdır.
Rüşvet vermekle her-hangi bir işini istediği biçimde düzeltmeğe çalışan birey,
rüşvet alanın rüşvet alarken yakalanmasını teşkil ederse, onun işi kanunen düzelmiş
sayılmalıdır. Yani, rüşvet verdikten sonra ne elde edecektise, tam kanuni hakkı gibi
ona laik görülmelidir.
Millet
malının
talan
edilmesi
(dağıtılması,
korlanması,
satılması,
kendininkileştirilmesi v.s.) Millete ihanettir. Bilerek veya kasten yapılmış ise cezası
çok ağırdır. Her halde tüm kararları Divan vermelidir.
Doğanı koru, kestiğin her ağacın yerine onunu dik ki, belki onlardan birisi
kestiğin ağaç kadar büyüye bilsin. Orta hesapla Şubat ayı sonundan, Ekim ayı
23
[email protected]
sonuna kadar ağaç kesme ve avlanma. Avlandığın hayvanın üreme ile yeniden ne
zaman kendi sayını tamamlıya bileceğini düşün. Bir tavşanla bir büyük hayvanın
aynı üreme ve artma gücü olmadığını unutma.
Tüm Türkleri doğma evlatlarınız, kardeşleriniz, bacılarınız gibi sevin. Nasıl ki
Allah da bizim hepimizi sevir.
Tüm yanlış yapmış kandaşlarınıza bir şans daha vermeğe çalışın, nasıl ki Tanrı
da bize şanslar verir.
Bizi bir ilahi amaç uğrunda ümid ve sevgi ile, bu güzel şekilde ve ağılda
göklerde yaratmış, bize Ata sayılan En Kutsal Varlığın evladı olmağa laik olun.
Onun yolundan- merhamet ve saflık yolundan- sapmayın. O tüm kainatı,
gezegenleri, denizleri ve nice bildiklerimizi ve bilmediklerimizi bir emri ile, “OL!!!”
demekle yaratdı. Bizi ise özel heves ve kaygı ile çamurdan ve kandan düzeltti. Bak,
o kan damarından çekilmiş damarın Sahibi olan, tüm insanların Atasına laik olun.
Çünki gerçeken o kanın Sahibi, tüm insanların gerçek ecdadıdır.
Türkleri sevdiğiniz gibi, Sizi seven diğer Milletleri de sevin. Size düşman
kesilenleri düz yola getirin, bilin bu yolda şiddet en sonuncu vasıtadır ve gerçeken
azğın ve sapkın kavimlere karşı uyğulanmalıdır. Bu sebepten de şiddetten kaçının,
ancak kaçınılmaz zaruret oldukda tam gücünüzle uyğuayın. Düşmanlarınızı yok
etmiyen tedbirler, onları daha da kuvvetlendirecektir. Şiddet tatbik edilmeli oldukda
öyle tetbirler alınmalıdır ki, düşmançılık düşüncesi ebediyen yok olsun.
Tüm canlılara, işgence etmek yasakdır. Düşmana verilen işgence bunların
başında gelir. Türk düşmanını öldürür, ancak ne dirisi ile, ne de ölüsü ile işgence
etmez, öldürmekten ve insanların (bitki veya canlıların) ağrısından, eziyetinden zevk
almaz. Türk bilir ki, her insanın ölmesi, bir faciadır. Ancak, kan düşmanlığını
kanıtlamış azğın kitleler, Milletin yaşaması namına dövüşde yok edilmelidir.
İşgençe etmek alçaklık ve korkaklık nişanesidir. İşgençe yalnız özel durumlardainsanları kurtarmak için hayati önemli bilgilerin alınması zerureti yarandığı hallarda,
istisnai bir durum gibi kanunla tayin olunmuş özel görev sahipleri tarafınden icra
ediler.
24
[email protected]
Temennasız (karşılık beklemeden) iyilik yaparken, göze sokmayın, ne kadar
gizli etseniz, Tanrı karşısında da, kendi yüreyinizde de bu daha hayırlı olacaktır.
İyilik yaparken daha da iyi olur ki, iyilik etdiğinizle yüz-yüze gelmiyesiniz. Yoksa
ki, reklam çarkları çektirerek yayımlatanlar, kendilerini reklam edenlerdir. Gerçekte
iyiliklerini de, siyasi amaçlar, şahsi ego veya her hangi bir maddi amaçlar için
yaparlar. O anda yardım olunan bir oyunun vasıtasından (oyuncağından) başka bir
şey değildir. O “yardımı” yapansa Allaha değil, kendine sitayiş edendir.
İyilik (yardım) ederken birinci yardıma muhtac olan için et, sonra kendi
vicdanın için. Bundan da Aile üyelerinden başka kimsenin bilgisi olmasın. Kimse
kendi evladını tam başsız bırakmaz, senin Atan da seni bırakmamıştır. O, kendisi
senin yüreyinin temizliğini kıymetlendirecektir. Çünki, bu güzel özellik yüce
Tanrıya özgündür, biz de ona benzemeğe çalışmalıyız.
İbadet ederken gizlinde et veya bunun için ayrılmış yerde et. Gösterişle, sokak
ortasında veya reklam gibi görünen durumlarda dua etmektense (namaz
kılmaktansa) daha uyğun makamda bunu etmek daha dindarcadır. Başkalarının
kınağı, zora düşmesi veya istehzası ile edilmiş ibadet, ibadet değil, kendini aldatmak
ve Allahı behane etmekle kendine ve kendi için ibadetdir. İkiyüzlü dindardansa, hiç
ibadet etmeyen yüreyi temiz eyyaş iyidir. İbadeti temiz ve bunun için ayrılmış
yerlerde yalnız Allaha etmek vacibdir.
Dinde, imanda senin gibi olmayanları kınama, onlara karşı tavır alma. Herbir
şahıs Allahı derk etdiği gibi kabul etmelidir. Çünki, o derrakeni ve o anlama
kabiliyetini Allah özü onların yüreyine böyle salıb. Yaratıcıya inamı olmıyan
ateistlerden, darvinistlerden v.s. uzak dur, onlar senin ve tüm yaratılanların
düşmanlarıdır. Onlar yüreklerinin derinliğinde Yaratanın olduğuna tereddüdle
inanırlar, nasıl ki bazı sahtekar “din adamları” Yaratanın olduğuna yüreklerinin
derinliğinde şübhe edirler. Böyle insanlarda insanlık, hoşgörü, merhamet, fedakarlık
ve diğer bir çok güzel özellikler olmaz. Onlar içiboş koz (ceviz) gibidirler. Dışarıdan
bakınca kimseden farkları yoktur, ancak içleri boştur ve yalnız boş kabukları vardır,
içleri ise çürüktür. Onların inamsızlıkları da sonradan kazanılmış azğınlık
özelliğidir.
25
[email protected]
Maymundan yaranmıştan Türk olmaz, Türkü Allah yaratmıştır ve biz ona
döndürüleceğiz.
Alnını döveçleyip karartarak, namaz kılan olduğunu herkese göstermek
isteyenin ibadeti de, ağlı da yumruğunu daşa-duvara döveçlemekle nasırlar
çıkartarak, ünlü dövüş sanatı ustadlarına benzemeğe çalışan çocuğunki kadardır.
Giyim, saç-sakal, üstündeki gösterişli nişanlar, berbezekli giysiler, halkdan seçilen
dış görünüş ve bin türlü hokka ile dindarlık gösterilmez. İyi dindar-iyi insandır, iyi
insan ise- ala dindardır. İnsan olmağı başaran, kendisi herbir şeyin doğrusunu
yapacaktır. Türk insanı doğuştan imanlı yaratılmıştır. Yoksa görünürde dindar,
gizlinde şeytan askeri, yürekte akidesiz, sözde ise kendisi ile aynı “akidede” olmıyan
herbir şahısı didip-parçalamağa hazır olan insanlar toplumun hastalıklarıdır. Herbir
hastalık gibi toplum tedavi olunmalıdır.
Millet içinde ayrıma götüren, insanları inançlarına göre sınıflandırmaya, Milleti
bölmeye yönelen tüm grupların ve fikirlerin karşısı alınmalı, gerekirse mahv
edilmelidir. Çeşitli sosial-siyasi ve dini-siyasi cereyanlar toplumu mahvetmeye
yönelmiş acımasız bir tehlükedir. Bu organizme düşmüş bir virus gibidir. Viruslar
kuvvetlendikçe vücut zayıfladığı gibi, bu akımlar kuvvetlendikçe de, devlet zayıflar.
Daha bu virüsler anlayamaz ki, beden öldüğü gün, onları da bedenle birlikte kurdkuş basıb yiyecek. Devleti bölünmeye, zayıf düşmeğe ve her-hangi bir şekilde milli
menfaate ters düşen duruma götüran tüm insanlara karşı amansız(acımasız)
mücadele yapılmalıdır.
Tüm amellerinde Allahı hatırlamak (yad etmek), ona şükretmek ibadetin en
iyisidir. Allah tarafınden çok peygamberler ve kitaplar gönderildi. Onların hepsi
insanlar tarafınden hükümdarların ve dini istismar edenlerin menfaatleri
doğrultusunda değiştirildi. Ancak, bir tek Kitap onlar arasında milattan sonra yedinci
asırdan bu güne kadar değişmedi, bu da İslam dininin esası- Kurani-Kerimdir.
Kurani-Kerim kendisinden önceki kutsal Kitapları tasdik edici gibi gönderildi. O
kitaplarda yazılanlar Kuranla zıtiyet teşkil etmedikçe veya o konu Kuranda
gösterilmedikte yazıldığı gibi kabul edilir. Zıttiyet oldukda ise, Kurani Kerim esas
26
[email protected]
alınmalıdır. Yine de Allah herbir şahısa şüur, mantık ve analiz etme becerisi (akıl)
vermiştir.
Herbir şeyi Gören, kendi sana arka olacaktır. Ancak, sen bunu umma, çünki sen
alver(ticaret) etmeli değil, temiz yürekle, bütün varlığınla Yüce Allaha
şükretmelisin.
Duada boşboğazlığa, yaltaklığa(dalkavukluğa) yol vermeyin. Yoksa bu sizde
alışkanlık haline gelir, toplum içinde de sizden büyüklere karşı yaltaklığı kabul
edersiniz. İnsanlara karşı yaltaklık yapmak, alçaklığa(şerefsizliğe) doğru atılmış ilk
adımdır. İbadet zamanı insan yüreyinden geleni söylemelidir, çünki yüreyindekini
dilin insanlardan saklaya biler, ancak Allah senin yüreyinide bilir.
Onsuz da Tanrı Sizin meramınızı bilir. Bilerek veya bilmeyerek yaptığınız
günahlarınız için bağışlanmağı ve arzularınızı dilemeniz kifayetdir. Allah büyükdür,
her şeye kadirdir, Onun tayı ve beraberi yoktur.
Var-devlete bağımlı olma, ilim ve öğretimden doyma. İlimli insanın var-devleti
de olacak. Gençlikten yaşlılığını düşün, kimseye muhtac olma, tetbirli ve tedarikli
ol. Ev dikerken yüksekte dik, bünyesini kuvvetli, duvarlarını kalın, çatısını kip eyle.
Evlatlarının sayı çok olsun, kız-oğlan farkı koyma, hepsine düzgün terbiye ve
yüksek öğretim ver. Evladın çoxluğu Allaha bağlılığı ve şükran hissini artırır.
İnsanları bağışlamağa çalış.
Geyim-geçime orta tabakadan daha çok para harcama, yemekte betharçlık
(lüzumsuz masraflar) etme. Harcadığın her kuruşun zerurete göre harcansın,
kudurğanlığa ve gösterişe göre değil. Eğer bir insan öz varına kıymet vermeden
harcayırsa, o Milletin varının kıymetini nasıl bilir. Para ve altın yığma, evde tutulan
para milli ekonomiye darbedir, ev sahibi için ise onu daima kaybetme tehlükesi ve
elave sinirdir. Daima paran devirde olsun, gelir getirsin ve devletimize hayır versin.
Zenginleştikçe zenginleş.
Mühakime edin, bırakın sizi de mühakime etsinler, kimin suçu var onlar
adaletin Yargısından korksunlar. Siz de adaletle hüküm edin, size karşı da adaletle
hüküm versinler.
27
[email protected]
İsteyin, size verilecek. Arayın, bulacaksınız. Çağırın, sizi işitecekler. Tüm
isteyenler alır, tüm arayanlar bulur, tüm çağıranlar işitilir. Öyle bir insan varmı ki,
onun evladı yemek isteyende vermesin, evladı çağıranda cevab vermesin, evlatı
aradığının yerini göstermesin. Ne kadar ki, evlat Atasını sayır, hiç bir Ata evladına
karşı kin tutamıyor, onu bağışlayır ve yardım edir. Öylece de Yüce Tanrımız kendi
yaratdıklarına karşı merhametlidir, ne kadar ki, onlar onu sevir, sayır, saygısını
gösterir, şükür edirler.
Başkalarının size karşı nasıl davtranmasını isterseniz, siz de insanlarla o şekilde
davranın.
Açık ve kolay yollar mahve götüren yollardır, hayatınızı yasaya ve töreye göre
yaşayın, kendinizi ve nefsinizi kısıtlamağı başarın, yoksa yitirenlerden, azanlardan
ve ezab çekenlerden olursunuz. Hakk yolunu herbir şahıs bulamaz, işin rahatına,
eylencelisine kaçmak bizi mahv eder.
Sizi yoldan çıkaranlara aldanmayın, onlara karşı şüpheci olun, ifşa edin, çünki
böyleleri kuzu şekli almış çakallardır. Bir kere hakimiyeti eline aldımı, bir daha
bırakmaz. Bu hatta, Milletin canı pahasına başa gelse de. Onları amellerinden
tanıyın. Hiç bir zaman zakkum ağacı alma çınar ağacı kavun getirmez. Her birinin
kendi meyvası vardır, meyvalarına göre biz onları ekib- becereriz. İnsanın meyveleri
ise onun amelleridir, amellerine göre de biz onlara saygı duyarız. İyi insan kötü
ameller türedemeyeceği gibi, kötü adamlar da iyi ameller yapamaz, ancak insanları
şaştırtmak(yanıltmak), itimad kazanmak, sonradan insanları felakete sürüklemek
için bazen iyilikler ederler. Bu kötü insanlar Allah tarafınden lanetlenmiştir ve 3-cü,
4-cü nesilde kökleri kesiler (nesilleri kaybolar).
Milletine karşı sözü ile emeli düz gelmeyenler, Türk değildir. Biz onlara tabı
olmayız.
28
[email protected]
Pasifistlere, kosmopolitlere ve diğer bu tip ideoloji sahiplarıne uyarsak, tüm
insanlara, öylece de, balıklara, kurbağalara, itlere akrabalığımızı da kabul etmek
zorunda oluruz, onlarla da bir insan gibi davranmalıyız. Bilmektesiniz ki, onların
da iki gözü, burnu, ağzı, eli, ayağı, beyni v.b. vardır, onlar da bizimle aynı
laboratuvarda yaratıldı, aynı genlerle kuruldu. Amma, dış benzerlik veya farklılık
hiçbir anlam ifade etmez. Herbir şeyi varlığın mensubiyet şüuru(ait olma duğusu),
hangi grupun çıkarında faaliyet göstermesi halletmektedir. İnsanlar arasında da
böyledir. Bizim bir sloganımız vardır: “Ne mutlu, Türküm diyene”. Esas olan
fikri(ideoloji) mensubiyetdir.
29
[email protected]
Bu gün, Dünyanın mutlak hakimleri fariseylerdir. Bir çok dahi insanlar bilerek
veya bilmeden onların karışık oyunlarının oyuncağıdır. Onlar,
binyıllıklarla(garinelerle) tecrübesi olan en kudretli bir kurumdur. Fariseylerin
Türklerle işbirliği imkansızdır, çünki onlar kimseyle ortaklığı düşünmeden
Dünyanın tek sahibi olmak uğrunda mücadele yapmaktadırlar.
Bir gemide iki kaptan, bir dünyada iki sahib olamaz.
MİLLİ FİKİR (MİLLİ İDEOLOJİ)
Her devletin, her toplumun veya her-hangi bir teşkilatın inkişafı için onun
hedefi olmalıdır. Hedefsiz hiç bir topluluğun terakkisi mümkün değildir. Nihayi
(son) hedefi olmayan Milletlerin gelişmesi de mümkün değildir. Milli ideolojini
benimsememiş(özümsememiş) insan kitlelerinin işğal edilmesi kolay olduğu gibi,
onları işğalden sonra istismar etmek de zorluk yaratmır.
Hedefi olmayan bir cemiyet sükansız(direksiyonsuz) bir gemi gibidir. Talih
rüzgarları onu hangi tarafa sürüklerse, o tarafa da yüzer. Sonuçta bir kayalığa
çarpılıp mahv olar. Ya da kı, lövber salıb heyetinin açlıktan ve susuzluktan ölmesini
bekleyer. Her iki halde Milletin bir Millet gibi yok olmasına, esir olmasına, telef
(ölmesine) olmasına götürer.
Şimdiki devirde Türk devletlerinin bir çoğu milli hedeflerden yoksundur. Bu
hedeflerin toplum tarafından kısmen menimsenilmesine (kabul görüp uyulmasına)
rağmen, devletler ve hükumetler seviyesinde ne yazık ki, siyasi oyunlar, vazife
düşkünlüğü, hakimiyet mücadeleleri daha üstün gelir. Bu sebeble de günlük, strateji
anlamda önemsiz hedefler, aldatıcı manevralarla kifayetlenirler. Hatta, bazı
toplumlarda Türkler kendi mili mensubiyetini gizletmeye çalışır, bazense
Türklüğünden utanırlar. Bu nasıl bir anlamsız çelişkidir(absurd paradoksdur).
Türklerin en büyük ideolojisı Türk Elinin kurulması ideolojisidir. Bu
tamamen Turan fikri esas alır. Sadece fars sözü olan Turan isminin değişmesi şartı
önemlidir. Biz eğer, Türk elini kuruyorsak onun adı neden fars dilinde olmalıdır?
Kimse der ki, bu tarihi kabul görmüş bir addır. Biz de onlara derik ki, her geçen an
bir tarihtir. Türk milli davasının fars adı taşıması, hele bir de Firdevsi gibi Türk
30
[email protected]
düşmanı fars şairlerinin tarihi kayda geçirdikleri bir adı Türk ülkesine koymak,
büyük yanlış olurdu ve milliyetçilik anlayışına düz gelmezdi.
Bütün Türk halklarının Türk adı etrafında birleşmesi ve Türk olmalarını esas
alarak bir milli devlet içerisinde birleşmeleri- milli ideolojinın esasıdır.
Bir sıra tarihçi gibi tanınmış şahıslar kendi kasıtlı veya bilgisiz mevkilerinden
çıkış yaparak Türk adının 5-ci asırda yarandığını, Türk diye bir anlayışın ve insan
grubunun olmadığını iddia etmektedirler. Bunu edenler esasen Türk düşmanları
veya savadı (ilmi bilgisi) yetmiyen, onun-bunun zurnasına oynayan insanlardır.
Onlar Türk insanının mahv olması yolunda çaba göstermekle, son Türk
çocuğumuzun da katledileceği günü sabırsızlıkla bekliyenlerdir. Onlara cevabımız
budur ki, Türk adı en azından şimdiki Dünyada mevcut olan Milletlerin adı kadar
eskidir. İkincisi de budur ki, Türk dilinin lehçelerinde veya ona benzer dillerde
konuşan tüm Milletler Türktür. Ey, soyundan habersiz yabancı, bil ki, senin atan
sana belli değil, ama Türk ise insanlık Tarihidir ve insanlığın omurğa sütunudur.
Şimdiki devirde, özellikle Rusiya imparatorluğunın bölücü siyaseti
neticesinde Türk Milleti çok ufalmış, hatta, tesirsiz bir hale gelmiştir. Öz(kendi)
kökünden kopmuş bir ağacın yaşayıb inkişaf etmesi nasıl de imkansızdır.
Bu gün küçük “Milletcikler” halinde yaşıyan kudretli Türk Milletinin bahadır
evlatları farklı
amaclı emperiyalist politikiların kurbanıdırlar. Bakmayarak ki,
geçmişde de boy-budun farkı olmuştur, ancak insanlar Türk olduklarını, Türklüğe
arka durmalı olduklarını kesin bilmişler. Nasıl ki, “Kitabi Dedem Korkutta” der:
“Gazan(Kazan) han- Oğuzun yiğiti, Türküstanın direyi”. Milletçilik bakımından ne
kadar ibret verici bir tariftir.
Türk milli ideolojisının temeli Türk devletinin yaratılmasıdır. Türk devleti
tüm Türk toplumlarının yaşadığı arazileri kapsamalıdır. Türk devletinin halkı Türk
Milletidir.
Biz tarihten ibret almalı ve doğru sonuçlar çıkarmakla kendi sabahımızı
kurmalıyız. Türkler için son yüzıllerın tarih dersleri nasıl de acı ve alçaldıcı
olmuştur. Artık, uzun yıllardırdır ki, Türk Milleti Asiyadan, Sibiryadan,
Türküstandan, Küçük Asiya ve Avrupaya kadar ezilen ve hakkı taptanan bir
31
[email protected]
Millettir. Türk olmak bizi işğal etmiş veya diğer şekilde esarette tutmağa çalışan
Milletlere göre korkulu bir düşmandır. Bu nedendendir ki, bizim Türk kimliğimiz
bu düşmanlar göre bizim mahv edilmemiz için esas nedendir.
Bu gün Rusiya, Çin, İran gibi devletler Türkleri işğal altında saklayır. Bu
işğalin sebepkarı gibi, biz onları günahlandıra biliriz. Türk Milletine karşı geçirilen
planlı asimilasiyon ve soykırımı siyasetlerini tam haklı olarak kınıya biliriz. Hatta,
Avrupa devletleri ve Amerika Birleşmiş Devletlerini de kınıya biliriz. Çünki
bunların hepsinın elleri en azı dirseğe kadar Türk kanına batmıştır. Ancak, bunda
bizim suçumuz hiç yokmudur? Kudretli Türk imperatorluklarımız nerededir, onları
kim dağıtdı? Kendimiz. Kim günahkardır? Kendimiz. Bir Millet olarak, kendimiz.
Daha bundan yüz yıl önce ABD ve Büyük Britaniyanın başbilenleri (söz sahibi
yönetici beyinleri) tüm Türklerin Amerika yelileri gibi mahvedilmeli olduğu tezini
ileri sürmüşler. Bu teklifle Küçük Asiyadan başlayarak Orta Asiyaya kadar, Türkler
sırf Türk oldukları için fiziken yok edilmeli idiler. Bunun ne demek olduğunu
düşünmek bile insanda ifrat derecede bir üzgünlük ve nefret hissi uyandırır.
Türkler, bu gün de bir sıra ülkelerin terkibinde, kendi dede-baba topraklarında
sonuncu sınıf vatandaş gibi yaşıyırlar. Ağa olmalı halde “kul” olarak zalimlerin
zulmüne dayanırlar. Hatta, bazı Türk toplulukları kendi Milletlerinden yüz çevirerek
işğalçı halkın adlarını, dilini, okullarını ve medeniyetini özelleştirerek Türklüğünü
tam kaybetmiştir. Ancak, onlar bilmelidirler ki, it sürüsünde kurt yaşamaz. O ne
kadar kaynayıb karışdığını düşünse de, etrafındakılar farkı iç güdüsel olarak hiss
ederler. Bizim nasıl kahraman Türk boylarımız vardır ki, düşman imparatorluklarla
müttefik olarak, Türk hakanlığına karşı savaşmışlar. Ancak, bugün o imparatorluklar
kendi itlerini kollayıp-koruyur, bu zavallı ve aldanmış Türk insanlarını ise sinek gibi
kırıyor. Bütün Dünya onların kanlı göz yaşları karşısında sussa da, defalarca Türk
Aşina (Asena) nesline ihanet etseler de bu gün, yalnız Türkler onların derdini çekir,
yalnız Türkler onların iniltisini işitir, yine de Türkler onlara yardıma çaba gösterir
Bu zavallılarsa öz ecdadlarının dönüklüğünün cezasını arka durduklarından çekirler.
Türk kardeşlerine karşı düşmana arka durmasaydılar, ardım etmeseydiler şimdi ne o
imparatorluk, ne de onun kurucuları bir devlet gibi olamazdı. Bugünse Türkler Türk
32
[email protected]
oldukları için ezilir, alçaltılır ve öldürülür. Hatta, onlar kendi Türklüklerinden
“habersiz” olsalar bile.
Bu onu gösterir ki, halen de bazi Türk toplulukları kendilerini mühtelif adlarla
çağırsalar da Dünyanın gözünde Türk olduklarını bilmirler. Daha yüz yıl bundan
önce Dünyanın Hırstiyan güç merkezleri Türk adını silmek için seferber olmuştu.
Bunu nasıl unutmak olurdu. Unutkanlık Türkün ölümüdür.
Ali duyğularla yaşıyan Türk Milleti temiz yürekli bir kahraman gibidir. Koca
Dünyanın hiylelerinden (kurnazlığından) ve gaddarlığından baş çıkartmaz (bir şey
anlamaz). Ancak, Küçük Asiya-Anadolu Türklerinin kahramanlıkları sayesinde
Türklere düşman olanların bu planı baş tutmadı. Türk Milleti tarih sahnesinden
çekilmedi. Türkiye Cumhuriyyeti devleti kurulub, yaşatılmasaydı Türk adı da
onunla birlite yok olucaktı. İtiraz etmek mümkündür, amma aksini kanıtlamak
imkansız. Aynı zamanda, bu o anlama gelmez ki, Türkleri mahvetme siyaseti
bununla son buldu. Hayır. Tam tersine daha kurnaz, daha köklü bir planla Türkler
bu gün de mahv edilmeye hazırlanır. Biz ise halen de kimleri ise kendi
ilişkilerimizde günahlandırırız. Veya biz halen de kimlerdense adalet ve merhamet
bekleyiriz.
Ey Türk oğlu, haklı davanda adalet bekleme, çünki bu Dünyada adalet yoktur.
Adalet senin hükmranlığınla bir günde öldü. Ey Türk oğlu, başkalarından merhamet
bekleme. Düşmandan merhamet beklemek kadar alçak bir durum yoktur.
Düşmandan merhamet beklemek Şeytandan rahmet beklemek kadar abestir.
Kendi uğursuzluklarında ve mahkumiyetinde başkalarını suçlama. Bunun tek
nedeni sen kendinsin. Bir Millet gibi, bir padişah-sultan gibi, bir vatandaş gibi herbir
Türktür. Seni neden işğal edirler, seni neden öldürmek, kökünü kesmek isteyirler?
Neden karşında baş eyib, sene kulluk etmek istemirler, neden sene hakk ettiğin
saygıyı
göstermirler,
neden
sınıf
birinci
vatandaş
olamıyorsun,
neden
düşmanlığınden korkub dostun olmağa çalışmırlar. Çünki, sen Türklüğünden
uzaklaşmışsın. Çünki, sen Türklüğünü kaybetmişsin. Çünki, sen Türk bayrağının
altından çıkmışsın. Çünki, sen soyundan dönüb atanın adını kendine soy adı
seçmişsin. Nasıl ola bilir ki, tüm Dünya seni Türk olarak tanıdığı halde, sen kendini
33
[email protected]
tayfa adın ile Millet ilan edesin. Nasıl ola bilir ki, sen Dünyanın en kudretli Milleti
olan Türk Milletinden dönüb İosif Stalinin (Cugaşvili) koyduğu adı kendine Millet
adı gibi seçesin. Stalin senin babandan, soyundan, kanından ve Tanrından sana daha
mı yakındır?
Şimdiki Azerbaycan arazisinde yaşamış büyük Türk şairi Nizami Gencevi
(M.S. 1141-1209) demiştir:
“Peder mer peder mera Tork bud,
Der niru her yek yeki gorg bud(*farsça).”
(Benim atalarım, dedelerim hepsi Türktü,
Her biri güçte sanki bir kurttu)
Şimdiki Özbekistan arazisinde yaşamış büyük Türk şairi Alişir Nevai (M.S.
1441-1501) demiştir:
“Türk nazımında çü tartıpmın alem,
Eyledim ol memleketni bir kalem”
Ey kudretli Türk, hakka gel, Milletine dön! Ecdadına, babana, damarındakı
kana, tarihine, Tanrına dön. Hiç bir zaman Türklüğünden yüz çevirme. Hiç bir
zaman Türklüğünü ilan etmekte tereddüt etme. Türklüğünle gurur duy. Bu Allahın
sana- şahsen sene bir lütufudur. Sen Türksün. Milletlerin efendisi, Dünyanın
hakimisin.
Devletler arası ilişkilerde kurallar hiç bir zaman değişmez: “güçlü olanlar
zayıf olanları yutar.” Bu hiç bir zaman da değişmeyecek. Ne kadar ki, devletler var,
onların menfaatleri olacak, artan ihtiyaçları olacak. Bu menfaatlerin kesişmesinden
de darılmalar yaranacaktır. Şimdiki devirde Türk devletlerinin farklı adlarda ve
Türklüğe farklı mevzilerden münasepette olmalarının da temelinde menfaatler
yatmaktadır. Bu, bezen büyük devletlerin, bezense o Türk ülkelerinin büyüklerinin
menfaatleridir. Bu nedenle Türk devletleri büyüklerinin üzerine büyük bir seçim
etme yükü düşür. Ya hakimiyetten sıkı tutunarak kendi var-devletlerini artırtmak, ya
34
[email protected]
da kendi hakimiyetlerini Türk birliğinin yaratılması yolunda tam kullanmak. Birinci
yolu seçenler doğal olarak kendi halklarını mahv olma yolunda götüran “liderlerdir”.
Milletin onlara olan inançlarını çeşitli yalanlar ve siyasi manevralarla kendi
hakimiyetleri yararına kullanarlar. Çünki, Türk Birliği uğrunda mücadeleye kalkan
bir lider, gerçek Türk oğlu Türk olmalıdır. Türklerde olan tüm üstün özellikleri
özünde birleştirmelidir. Hakimiyette kalmak için, sıcak koltuğuna yayılmak için,
akrabaları ve tanışları arasında şişib gururlanmak için, kolay para, yüksek emekli
maaşı gibi satılık işler için görevde olmamalı, halkını ışıklı sabaha çıkartmak için,
tüm varlığı ile mücadele etmek için görevde olmalıdır.
Halkını zorluklardan kurtaran lider iyi bir liderdir.
Halkını zorluklara sokmayan lider gerçek dahidir.
Halkının zor gününde liderliği ele alıp, mutlu geleceğe çıkaranlar ise,
ebediyen minnettar olacağımız milli kahramanlardır.
Türk Birliği uğrunda mücadeleye başlayan herbir lider anlayır ki, onu
imperialist devletlerin sert mukavemeti bekleyir. Gerçek kahramanlık da ondadır ki,
vazifeni halkın uğrunda kurban vermekten korkmıyasan. İmperialist güçlerin diktesi
altında varlığını sürdüren devletler, aynı güçler tarafınden her an tam yok edile bilir.
Ne kadar ki, hayır getirir, ahali imperialistlerin kölesidir, tüm doğal servetler ise
onların şahsi malı gibidir, nisbi sabitlik(stabillik) devam eder. Onların
hükmüranlığına küçük bile olsa tehlike olasılığı yaranmağa başlarsa, bir anda her
şey alt-üst olar. Ancak, baksak ki bu sabitliğin amacı nedir, ne zamana kadar devam
edecek? Biz görürüz ki, bu sabitlik bizim halkımıza değil, imperialist güçlerin
iktisadi, buna bağlı olarak da askeri gücünün gelişmesine hizmet edir. Aynı ülkelerin
nüfusunun gelirlerinin esas hissesini, Türk evlatlarının ağır zahmetinden ve
dayanılmaz hayatından gelen bedava gelirler teşkil edir. Türk ülkelerindeki siyasi
vaziyete bakarsak görürüz ki, sabitlik olması veya karışıklık yaranması tamamen
imperialistlerin elindedir. Türk devletleri ölümle-yaşam sınırında tutulur. Belli
kademede devlet yönetim sisteminde olan insanlar çok güzel bilir ki, bir “yanlış
adım” atarlarsa, derhal karışıklık baş verecektir.
35
[email protected]
Artık üç asırdır ki, Türk ili (eli) yağmalanır. Türk Milleti farklı
imparatorlukların yoketme siyasetinin esas zararçekenidir(kazazedesidir). Allahın
verdiği sonsuz kudret, yeraltı ve yerüstü zenginlikler Türklere hizmet etmir. Farklı
Türk illerinin, topluluklarının tarihine bakarsak ne kadar ölüm, ne kadar kıyım,
adaletsizlik ve haksızlıklar olduğunu, mecburi göçlerde, sürgünlerde ve yapay etnik
münakaşalarda ne kadar Türk erkeğinin, kadınının, körpesinin katledildiğini
görürüz. Parçalanmış Türk elinin öyle bir topluluğu yoktur ki, onun tarihi kan ve
kayıplarla (itkilerle) zengin olmasın. Türk Eli ölmüş bir fil gibi yerde uzanıb,
arslanlar, kaplanlar, kaftarlar, çakallar ve böcekler onu didib, parçalayıb
yemektedirler. Her biri başardığı gibi onu didir. Bazı, ermeniler gibi mundar
topluluklar ise, peyin(gübre) sineğinin sıçratması(kurdu) gibi onu içden yeyir.
Benim ilim yağmalanır, hem de bir neçe yüz yıldır. Bu çok acı verici ve alçaltıcıdır.
Acı verici olması nedenlerini yukarıda anladık, alçaltıcılık nedenleri ise daha da
hazin, daha da üzücüdür. Çünki Türk Milleti birleşmekle öz elini kurtara biler,
düşmanlarıni mahv edib, devletini kurtara biler. İmperialistler Türklüğün yalnız
Elden ibaret olmadığını, Milletten ibaret olduğunu bilmirler. Türk Milletinin
Eli tüm Yer yüzüdür. Bu ne demektir?
Milli birlikle biz tüm düşmanlarımızı ve rakiblerimizi mağlub ederiz(yeneriz).
Toprak kayıpları önemli değildir, biz teşkilatlanıb ondan da fazlasını ala biliriz. Esas
korku Milletin milli benliğini(kimliğini) yitirmesi (asimile olması) veya fiziken
mahv olmasıdır.
Bu yolda liderlerimiz esas rol oynamalıdırlar. Herbir hakimiyette olan veya
hagibiyete gelen şahıs Türk Birliği için açık şekilde ve dönmez mücadele etmelidir.
Kimseyi anası padişah(cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, millet vekili v.b.)
doğurmadı, ancak büyük vazifede olmak uğrunda insanlığından, töresinden,
anasından ve Milletinden dönmek en alçak yoldur. Bu yolu gidenlere Allahın laneti
olsun. Bizim saygı edib arkasından gideceğimiz liderler Türklük uğrunda canını bile
esirgemiyecek insanlardır. Bunun dışında biz hiç kime saygı duymaz, hiç kimseyi
büyüyümüz olarak saymayız. Milli ideolojini kavrayıb onun uğrunda savaşan
liderlerimiz bizim için babamız kadar değerlidir. Onların sözü ile biz canımızdan ve
36
[email protected]
malımızdan geçmeğe hazırız. Böyle insanlar Türkleri ışıklı sabahlara, mutlu
geleceğe çıkaracaklar. Türk olmanın ayrıcalığını anlamış insan nasıl de mesuttur.
Türkleri yalnız Türkler yönetmelidir. Tüm liderler Türk olmalıdır. Türkün
başka Milletin altında çalışması alçaldıcı bir haldir ve kabul edilmezdir. Türkü kul
etmek, kulluğa götürmek, maaş karşılığında çalıştırmak yalnız Türklere verilmiş bir
müstesna hakdır. Zorunlu koşullar altında oldukta, ilk fırsatta yeniden uyulması şartı
ile, bu kural (töre) kısa süre için bozula bilir. Dışarıda (yabancı toplumlarda) olsa
bile, Türkler bir araya gelib kendi şirketlerini kurmalı, bir-birilerine çalışmalıdırlar.
Aksini yapanlar Türk olma şerefinin ne olduğunu anlamayanlardır.
Türk canından vaz geçer, inancından vaz geçmez.
Milli ideolojiyi kavramış insan, tüm hayatı boyu Türk Milletinin ve Bir Türk
devletinin
kudretlenmesi
için
çalışmalıdır.
Hiç
bir
şeraitte
fikrinden
dönmemelidir(vaz geçmemelidir). Genç nesli de bu fikirle(düşünce ile) terbiye
etmelidir, eğitmelidir. Eğer toplumda Türklük aeyhine veya Türklüğe zararı olacak
her hangi bir hal sezerse, tehlikeyi aşkar etmeli ve buna karşı mücadele etmelidir.
Türklüğün düşmanlarına karşı mücadelede tüm üsul ve vasıtalar geçerlidir.
Düşmanlar dışarıda olduğu gibi, dahilde de ola bilir. Birinci düşman- iç düşmandir.
Korkulu düşman- iç düşmandir. Yok edilecek birinci düşman- iç düşmandir. İç
düşmanlar yaranarsa, onlara aman verilmemeli, tam şekilde yok edilmelidirler.
Dahili düşmanlara karşı mücadelede merhamete yer yoktur. Dahildeki hainlere
merhamet göstermek, onları tam yok etmemek, gelecek nesillere ve Türklüğün
istikbaline karşı yapılmış bir ihanettir.
Türkler, milli ideoloji uğrunda mücadelesinde kenardan veya yukarıdan her
hangi bir yardımın, mucizenin– çözümün kendiliğinden geleceğini beklememeli,
hemen harekete geçmelidir. Hapisler, idamlar, mahrumiyetler bizi korkutmaz.
Çünki, Millet beladan kurtulmazsa, kayıplar defalarca çok olacaktır. Bin yıllık ağac
için hiç bir doğal felaket korkulu değildir. Ne rüzgar, ne yağış, ne deprem, ne
yıldırım. O zedelense de yine de yaşamağa, gelişmeğe devam eder. Ancak, içine bir
ağac kurdu yumurtası düşerse onu içinden yiyib mahv eder. Bir gün, binlerle baltanın
kese bilmediği ağac kurd yemesi ile aşıb ayaklar altına seriler. İç düşmanlar da,
37
[email protected]
böyledir. Bu nedenle de iç düşmanlara karşı daha duyarlı ve daha gaddar mücadele
yapılmalıdır. Hainler afv edilmemelidir.
Türküm, sana canım feda olsun.
Türk satkınları bağışlamaz. Milli ideolojiye dönük çıkanları bağışlamak
olmaz. Bilerek Millete ihanet edenler ciddi cezalandırılmalıdırlar. Türklüğe karşı
faaliyet gösteren tüm şahıs ve teşkilatlar ister dahilde, isterse de haricde olsun, yok
edilmelidir. Düşmanlarımızın düşmanlarıni desteklemek gerek olduğu gibi,
Türklüğe düşmanlık edilenler ferd seviyesinde mahv edilmelidirler. Milli ideolojiye
dönük çıkanlar hakkında ait oldukları teşkilat tarafınden karar çıkartılarak tasdik
etdirilmeli, ihanet kanıtlanırsa, Dünyanın neresinde olursa olsun, bulunarak
cezalandırılmalıdır. Bu işde yaş ve zaman aşımı yoktur. Yüz yaşında ve hasta
yatağında komada olsa bile ihanetkarlar Türkün intikam kılıçını tatmalıdırlar.
Bir düha demiştir: “Devlet korkunc bir ağac gibidir, bu ağacın büyüyüb
çiçeklenmesi için kan ve göz yaşları akmalıdır.” Ancak, hatalı anlaşılmış doğru fikir
kadar, zararlı yalan yoktur. Türkler her gün kan ve göz yaşı akıtmaktadır. Bir
çokunun hiç özgür veya özerk devletciyi de yoktur. Çünki vahid Türk devleti
kurulmayıb, çünki Türk devleti kurulmadan Türkler daha çok kan ve göz yaşı
akıtacaklar. Türk devletinin çiçeklenmesi için ise kan ve göz yaşına yok birliğe
ihtiyacı vardır.
Kayıplar ve acılar genel planın bir hissesi (parçası) değilse, boşuna gitmiştir
demektir.
Kanıtlara rağmen fikrinden dönmeyen insanlar doğru fikirden çok kendilerine
aşık olmuş, zararlı unsurlardır. Herbir insan kendine ait yanlış düşüncesinin
savunmasını devam etdire biler, yalnız etrafdakılar böyle birisinin ahmak olduğunu
hemen anlayarlar.
Bu gün adalet Yargısı nedir? Daha kudretlilerin kurduğu ve onların
menfaatine uyğun kararlar çıkartan bir kurumdur. Ondan adalet beklemek
sadelevhliktir.
Türk teslim olmaz. Türk esir olmaz. Sabahkı gün, geçen yıldan önemlidir.
Sabahkı gün geçmiş yüzyıldan da önemlidir. Hareket etmek, galib gelmek gerekir.
38
[email protected]
Hareket olmadan güç de yoktur. Plan olmadan hareket de olmaz. Kaya dağın başında
durdukça onun ne kadar büyük olduğuna teeccüb etmek olur, ancak onun gerçek
gücünü, kudretini anlamak için, o mutlaka hareket etmelidir. Türk Milletinin sonsuz
potensial enerjisi vardır, ancak hareket olmadan o kinetik enerjiye çevrilmez ve hiç
bir iş göre bilmez.
Durma, bekleme yoldaşım, kandaşım, kimse gelmiyecek, yardım olmıyacak,
hareket et, teşkilatı kur. Sen tek değilsen, sen kıpırda, herkes kıpırdayacak. Bırak
laikliler laikli yerde olsunlar. Türk Milletini kurtar, daha çocuklarımız ölmesin,
analar alçalmasın, erkekler sınmasın, kırılmasın. Daha düşmanın şerefsiz sevinci
görülmesin. Gaddar düşman ilimize sokulmasın.
39
[email protected]
TÜRK DİLİ
Türk dili Dünyanın en güzel dilidir (lisanıdır). Türk dili komutan ve dövüşçü
(savaşçı) dilidir. Türk dilindeki vurğulama ve sesler, verdiği anlamlar ve seslenmesi
bakımından komut vermek ve emretmek dilidir. Kısa ve kesin olan Türk dilinde
Türkün dövüşçü ruhu yaşayır. “Vur”, “Tut”, “At”, “As”, “Kes”, “Dur”, “Al”, “Ver”,
“Öl”, “Kal”, “Yat”, “Bin”, “İn” v.b. gibi kelimeler bu tür kati seslenme ile, bu
dakiklik ile hiç bir başka dilde seslenmir.
Bazı Türk düşünürleri sözün sadece sembol olduğunu ve kökünde hiç bir
anlamının olması şartı olmadığını iddia ederler. Bu düşünürlerimize olan büyük
saygımla bir, onu da bildirmek gerekir ki, bu yaklaşma Türk dili için yanlıştır. Türk
dilinde gerçek Türk sözlerinin anlamı onun kökünde yerleşir. Sonradan birçok
Milletlerle temas sonucunda Türk dilinde vuku bulmuş büyük değişiklikler
sonucundadır ki, dil şimdiki Türkçeye yad kelimelerle zenginleşmiş, öz(kendi)
benliğini yitirme yolunu tutmuştur.
Mesela “Aç”- açar, “Od”-odun, “Ad”-adıktı (ünlü), adlı, “al(reng)” “ev”Alev, “Kalkan”-kalkan(kaldırılan), “Ar” “salan”-arslan (korku salan), “cana varan”Canavar, “Ata”-ataman(büyük, başçı), “Bil”-bilge, bilik, “Öl”-ölük, ölü v.s. Bu konu
dilcilik uzmanları tarafından daha da incelenmelidir.
Türk dilinin sözleri okunduğu gibi yazılmalı, yazıldığı gibi de okunmalıdır.
Kendileri için olmayan yerden problemler düşünüb, sonra bu problemi çözmekle
ilmi dereceler (kıdemler) alan alimlere(ilim adamlarına) sözümüz budur: “Dilimiz
bize anamız kadar azizdir. Türk Milletinden olan insanlar, hiç bir zaman Türk dilini
saptırma yolunu tutmaz. Çünki bu öz anasını alçaltmak gibi şerefsiz bir ameldir.”
Bunu yapan yarasız alimler, gerçek Türk düşmanı olan hain toplulukların üyeleridir
veya şahsi menfaat uğrunda bu güçlere hizmet eden hainlerdir. Sadece islami ad ve
soyadla milli kimliklerini saklamışlardır. Yoksa Türk diline abuk-subuk
“transkripsiyalar” (transcriptions), bir çok yabancı kelimeler sokmakla, farklı
devletlerde yaşıyan büyük Türk Milletini, dil bakımından bir-birinden uzaklaştırma
siyasetini yürütmezdiler. Onlar veya varisleri mutlaka bir gün divana cevab
vereceklerdir.
40
[email protected]
Türk dilinde Arap, Fars, Rus, Çin ve Avrupa dillerinden bir çok alınma
kelimeler vardır. Ne yazık ki, Türkler Almanlar gibi, Çinliler gibi bir devlet altında
birleşmeyi başarmadan yaşayırlar. Bu şekilde geçen her gün onları bir-birinden daha
da uzaklaştırır. Dil, bir Milleti Millet gibi birleştiren esas unsurdur. Bizler ilmiekonomik gelişmesimız ileriledikçe bir-birimizden uzaklaşmaktayız. Bir ilde(elde),
bir devlette birleşmeyen Türk devletleri, hazin bir sona-Türk gibi yok olma sonuna
taraf eminlikle ilerileyirler. Sen Türk gibi yüz milyonlardan birisin, ancak, uzun
yıllar (fiziki vey manevi) işğali altında yaşadığın yadelli (başka devletten olan)
düşmanlarının sena koyduğu tayfa, kabile adlarını Millet adı gibi kabul ederken,
doğal olarak sana ağalık iddiası olan düşman Milletlerin amacına yardımcı
olmaktasın. Bu bilinçli veya bilinçsiz olsun, sonuçta Türk kudretinin sarsılmasına,
Türk düşmanlarınin kudretlenmesine hizmet edir. Her tayfaya, her devlete adlar
koymakla biz parçalanır (parsellenir), parçalandıkca küçülür, küçüldikce muhtaç
oluruz. Parmaklarımızı sıkıb yumruk olmak varken, neden biz halen de barmak olub
herkese eğilmeliğiz?
Türkler Kurdun evlatlarıdır. Kurt gibi toplum halinda yaşar, kendine bir lider
seçer, tüm kararları lider verer, Türk ise korkusuz bir asker gibi seçdiği liderinin
komutlarını yerine getirer. Türk doğuştan askerdir. Bu sebeple de, Türklerin tarihteki
tüm esas uğursuzluklarının en esas nedeni, düzgün liderin arkasından gitmemeleri
veya yanlış yolda olan liderlerinden ihanet yapmış olmasınlar diye, vaz geçmemeleri
olmuştur.
Ey, Türk evlatı, senin bir bayrak altında birleşmeni farklı nedenlere göre
istemiyen bazı liderlerin ve büyüklerin ola bilir. Kendi yetkilerinin kısıtlanmasından,
hükmüranlığının zayıflamasından korkarak bu birliğin yaranmamasına için çaba
göstere bilirler. Korkmayın, sayın Büyüklerim, sizin hakimiyetinize hiç bir şey
olmaz, çünki Federativ devlet kuruluşu da var, hakimiyet de ebedi değildir. Ebedi
olan Milletimizdir.
Türk dilinin tüm müasır Türk devletleri tarafınden ortak lehçede
konuşulmasını temin etmek önemlidir. Bu Örneğinin çözümü belki de Türklük
bakımından en önemli konudur. Biz dedik ki, Türk gururludur, liderdir. Buna göre
41
[email protected]
de hiç kimseye, hiç bir şeyi güzeşte gitmek istemir. Bu bizim en üstün
özelliklerimizden biridir. Bu yüksek bağışıklığı olan organizma gibi bir şeydir.
Yüksek bağışıklık ancak tam sağlam organizmada olur ve tüm hallarda üstün özellik
sayılır. Ancak, bir hal haricinde. Öyle haller olur ki, insan organizmasının her hangi
bir hayati önemli organı görevini (fonksiyonunu) yapamaz hale gelir. Bu halde organ
nakli tek çözüm olursa, yüksek vücud direnci (immunitet) aynı organın
bedene(vücuda) birleşmesine olanak vermez, onu çürütüb sıradan çıkartır, sonuçta
tüm organizmayı mahv eder. Bu olmasın diye hekimler vücut direncini çok aşağı
salır ve yeni organın birleşmesini temin ederler.
Buradan, biz bu sonucu çıkarta biliriz ki, Milletimizin geleceği namına (adına)
Türk büyükleri tüm dirençlerini sıfıra salmalı, Türklük namına güzeşte gitmeği
başarmalıdırlar. Bu gün bizim güzeşte gitdiğimiz bir unsur yarın bizim devletimizin
yücelmesinda onu yüz basamak ileri götürecektir.
Karşılıklı güzeşt talep eden konulardan biri de (belke de en önemlisi) ortak
Türk dili konusudur. Her devlet kendine uyğun, kendi lehçesine uyğun, tesir
çemberinde olduğu imparatorlukların diline uyğun bir ilmi dil geliştirmiştir. Şimdi
bu lehçelerin ortak bir dilde birleştirilmesi problemi vardır.
İki yol var, ya hangise bir Türk devletinin lehçesinin tüm diğer devletler
tarafından kabul edilmesi, ya da kı, eski kelimeler, has Türk kelimeleri esas
alınmakla Saftürkçenin yaratılmasıdır. Doğal olarak, diğer milletlere ait kelimelerin
dilimizden temizlenerek Saf Türkçe yaratılırsa bu bizi minyıllıklara götüre bilir.
Ancak, bir dilin- hem de Türkçe gibi sayısız kelimeye sahip, tüm Avrasiyaya
yayılmış bir dilin temizlenib (arındırılıb) ortaya çıkarılması, öğrenilib uyğulanması
uzun yıllar talep eder. Bizim bu kadar zamanımız yoktur. Değişen tarihi şartlar,
yakında birçok Türk devletlerinin kara (düşman) güçler tarafından yok edileceğini
gösterir. Kurtuluş birleşmektedir. Kenarda kalanlar kara güç imparatorlukları
tarafından mahv edilecekler.
Nasıl ki, yüz yıllar devam eden işğaller ve asimilasyon neticesinde bir çok
Batı Sibir ve Güney Sibir Türkleri ve işğalde olan milyonlarla Türk insanı kendi
dilini, Milletini ve kültürünü tam yitirmiştir. Yaşadıkları devlette kendi
42
[email protected]
topraklarında alçalmış ve farklı adlar koyularak(çukça, çurka, mongol, mankurt v.s.
gibi) yok olmaya-bir Türk gibi mahv olmağa mecbur edilmektedirler.
Dilde birlik milli birliğin emeli hissesinin esas şartıdır. Dil birliği, Türk
Birliğinin esasıdır.
Herbir ıztırab çeken Türkün ıztırabında, herbir Türkün payı vardır, bu payın
en büyüğü ise Türk büyüklürine aittir. Bir insan grubu olarak bizim en büyük
suçumuz Türk Birliği konusunda hareketsizliğimizdir.
43
[email protected]
Türk, sen Milletlere adaletli yönetici yaratıldın!!!
İnsanlığa adalet seninle gelecektir.
TÜRK ELİM
Dünyadakı tüm ordulardan daha kudretli bir şey vardır:
o da zamanı yetişmiş fikirdir(ideolojidir).
Viktor Hügo
Türk Milleti tarih yazılmadan önce de vardı, şimdi de var, daim var olacaktır.
Türk Milleti Dünya tarihinin büyük kesimini kendi kılıçı ve bahadırlığı
(batırlığı) ile yaratmışdır. Bir çok cılız tayfalar gibi tarihin akarına kapılıb
sürünmemiştir.
Başka Milletlerin ulaşılmaz yiğitlik örneği sayarak, hakkında efsaneler
yarattığı kahramanlık destanları- Türklerde gündelik yaşam normu olmuştur.
Birçok imperialist devletleri kendi ülamaları vasıtasi ile Türkleri boylara,
tayfalara, gruplara, kavimlere ayırmakla onu bölmek ve küçültmeğe çalışmışlar.
Çünki parçalanmış ve soyundan kopmuş topluluklar artık millet değildir,
maneviyatsızlaştırılması ve asimilyon edilmesi daha kolaydır.
Bunu, karşısına amaç olarak koymuş farklı akideli imperialist güçler, uzun
yıllardir ki, Türk Milletini küçültmeğe ve bu daha küçük gruplar arasında farklar
bulmağa, edavetler(kavgalar) çıkartmağa çalışırlar.
Ancak, gerçek daima kendi sözünü demiştir. Yüz yıllardır ki, Türke bir Millet
gibi bu Dünyada rakib olmamıştır. Türkler yanmış, kül olmuş, Gaf(Kafkaz)
dağlarında yaşayan efsanevi Simurg (Phoinix) kuşu gibi külünden yeniden doğar,
öncekinden daha da kudretli olarak.
Şimdiki zamanda, Allahın izni ile, tarihi gelişmeler Türklere bir şans daha
vermiştir. Geçen yıllar içinde bir sıra Türk teşkilatları milli ideolojinın şekillenmesi
ve kavranılması için büyük işler görmüşler. Bazı Türk devletleri bu süreçlerden
kenarda kalmağa çalışsa da, diğerleri kendi çabalarını esirgememişler. Biz onların
her birine minnetdarız.
44
[email protected]
Türk uyanmıştır. Ancak, İlbaylarımızın (ülke büyüklerimizin) çabalarına kendi
ülke halklarının ihtiyacı olduğu gibi, bu çabalara esarette olan veya özgür olan herbir
Türkün ihtiyacı vardır. Sayın İlbaylarımız, Soyumuzu kurtarmak ve yüceltmek şansı
Sizin bahtınıza düşmüştür. Bu yolda hiç bir çabayı esirgemeyin. Küçük ve muhtaç
bir devlette hükümdar olmaktansa, sonsuz kudreti olan bir devleti kurmak ve
yaşatmak işi gibi en büyük tarihi görev Size muhtaçtır. Nasıl olursa olsun, eski
farsların “Turan” adlandırdığı ideoloji gerçek olacak, Türk ili birleşecektir. Hakanlık
daha büyük, daha kudretli olarak yeniden kurulacaktır. Bu süreci hızlandırmak veya
geciktirmek ise İlbaylarımızın (ülke büyüklerimizin) elindedir.
"Tanrı’nın devlet güneşini Türk burçlarında doğurduğunu ve onların
üzerine göklerin tüm ışıklarını döndürmüş olduğunu gördüm.
Tanrı onlara Türk adını verdi ve onları yeryüzüne ilbay kıldı."
Kaşgarlı Mahmud
Türk Eli (Türk İli) devletinin kurulması üç kademeli olucaktır. Birinci
kademede “Türk devletleri birliği (ligi)” yaratılmalı, ikinci kademede “Türk
Federasyonu (Birliği)”, üçüncü kademede ise “Türk Eli” kurulmalıdır.
“Türk devletleri birliği (ligi)” daha çok ikinci kademeye yasal bazın yaratılması
ve uzlaşma kriterlerinin kesinleştirilmesi için olan bir hazırlık kademesidir. Türk
devletleri bu Lige hiç-bir tarihi iddiasız (talepsiz) girmelidirler. Yani hiç bir devlet
geçmişte olmuş hangise olay için ne üstünlük, ne zayıflık olmadan tam denkhukuklu
girmelidir. Bir-birine karşı inciklik ve iddia göstermemelidirler. Ligin birinci
vazifesi “Ortak politik tutum”, ikinci vazifesi ise “Ortak dil”, olmalıdır. Üçüncü
vazifesi- Türk Federasyonunun yaratılması için yasal bazın hazırlanmasıdır.
Türk devletleri birliği daha çok milli meclis özellilərdə olduğu halde, TÜRK
Birliği federativ bir devletdir. Çağdaş federasyonların yönetilmesinden farklı olarak
ülke başçısı(Hakan), ancak bir müddete seçilmeli sonra istifaya gitmelidir. Ancak
istefaya çıkdıktan sonra, öleceği güne kadar veya akli emek kabiliyetini kaybedene
kadar “Devlet Şurasına” tam hukuklu üye olmalıdır. Bu şura devletin bütün
45
[email protected]
kurumlarına, aynı zamanda Hakana da tavsiye edecek ve devlet siyasetinin ana
hatyını korumağa yönelik faaliyet gösterecekdir. Ancak, kadro atama stratejisine
karışmayacaktır. Türk teşkilatları, türklere ait diğer yasal ve yasal olmıyan
uluslararası kurumları kuvvetlendirecek ve yönetecek, Milli ideolojini teorik
(nezeri) ve praktik olarak berkitecektir. Hakanlar(Yagbular) şurası devlet başkanının
stratejik öneme sahip kararlarını tartışmalı, uyğun oldukda onaylamalıdırlar.
Onaylanmayan kararlar değiştirilmelidir.
Diğer devlet organları çağdaş federativ devletlerde olduğu gibi olmalıdır.
Türk Eli devlet olarak ne demokratik, ne partokratik, ne monarşik ne de başka
kuruluşta olacaktır. Türk devleti “milli diktatura” devleti olmakla -ideala maksimum
yakın olan kanunlar devleti- olacaktır. Kanunların diktesi olan, bir Yasa devleti.
Kanunun aliliği prensibi devletin esas dayağı olacaktır. Biz, kendi ecdadlarımızın
devletçilik prensiblerini yeniden dirilteceğiz. Bununla yanaşı çağdaş ve gelişmiş
devletlerin sistemlerinden de etkili biçimde yararlanılmalıdır.
Türkçülük hiç bir zaman gericilik olmamalıdır. Türkçülük gelişimin lokomotifi
olmalıdır.
Türk Birliği yeterince yetiştikten sonra, tüm nüfusun ortak kararı ile Türk Eli
kurulmalıdır. Türk Eli Türklerin kurduğu son devlettir, o sonsuza kadar
yaşayacaktır.
İnsanlar yenilikleri fikir olarak anlamadan, onlara bu yenilikleri kabul
etdirmek zordur. Bu nedenden reformlar(ıslahatlar)- yenilikler önce fikirlerde baş
vermelıdır. Aksi halde, toplum için hayati önemi olan tek bir kurtuluş yolu olsa bile,
yeni fikir toplum tarafından direncle karşılanarlar.
Tek birleşik Türk devletinin yaranması, hiç bir millete ve devlete karşı
yönelmemiştir.
Türk devleti- Türk Milletinin karşılıklı dayanışması ile kudretlenmesini, barış
ve güvəncə içində yaşamasını amaçlamaktadır. Türk Eli topraklarında yaşıyan tüm
diğer etnik gruplar devletin eşit hukuklu vatandaşlarıdır. Devlet yönetimi işlerinden
başka tüm işlerde, görevlerde çalışmaları tam serbesttir. Bu gruplar arasında,
46
[email protected]
kendileri tarafından kitlevi düşmançılık ve ayrımcılık objektiv şekilde ortaya
çıkmadıkça, milli mensubiyetine göre hiç bir vatandaşın hukuku bozulamaz. Türk
Eli, bir milli devletdir. Onun içinde yaşıyan herbir milli grup, Türkleşmeği
karşısında esas hedef olarak koymalıdır.
Devletin yönetilmesi pambık eldiven(elcek) giymiş çelik elle olmalıdır. Yani
halka karşı şefkat ve sevgi göstermelidir. Ancak hiç bir halde, hiç bir güç onun
yönünü değiştirme, onu sarsıtma kudretinde olmamalıdır; devletin rifahı ve
gelişmesi amacı ile seçilmiş esas çizgiden saptıramamalıdır.
Devlette yüksek ahlaki normlar ve devlet yasalarının aliliği (yüceliği) esastır.
Bunları bozanlar sosial statüsüne bakılmaksızın ciddi cezalandırılmalıdır. Kanun
karşısında herbir şahıs aynıdır. Türk Eli kanunları yazılırken uluslararası veya dini
kanunlar değil, Türk Töresi esas alınmalıdır.
Vatandaşların karşılıklı münasepetinde esas “büyüklere saygı, küçüklere sevgi”
olmalıdır.
TÜRK ELİ ona düşman olanları her vasıta ile yok edecektir.
Türk ülkesinde yaşıyanları ebedi saadet ve kudret beklemektedir. Onlar
Dünyanın en mutlu vatandaşları olacaklar. Ne mutludur Türk olanlar, ne mutludur
Türke dost olanlar. Türk, dostlarına karşı sehavetli, düşmanlarına karşı amansızdır.
Türk devletinin kanunları, doğal ve mantıki kanunauyğunluklardan
doğmalıdır. Yüksek ve dikenli setlerle duvarlanmış, sert dönüşlü dönemeç yollar
gibi değil, hedefe en kısa yoldan götüren cığırlar gibi, sade, aydın ve rahat
olmalıdır.
47
[email protected]
Bir devletin yaranıb kudretlenmesi için bazen bin yıl de, yeterli olmur.
Ancak, bir saat yeterlidir ki, aynı devlet kül gibi savrulsun.
Corc Bayron.
TÜRK ELİNİN ORDUSU
Ülkenin ordusu- onun tüm halkıdır. Halk-ordudur, ordu-halktır. Türk vatanina
düşmanlar hücum ederse, o düşmalar def edilmekle kalmıyacak. Türk devletine
tecavüz girişimi yapan herbir devlet, herbir millet tam yok edilene kadar takip
edilecektir. Devletin arazisine, halkına veya malına kast etmek isteyenler tam yok
edilecektir. Devletse devlet, milletse millet. Kimseye her hangi bir siyaset uğrunda
güzeşt edilmiyecektir.
Tarihteki Türk İmperatorluklarına bakdığımızda ne görürüz? Görürüz ki,
imperatorlukların kurulması kademesinde düşmanlarıne karşı acımasız olan
hükümdarlarımızın devamçıları daha sonradan daha çok gelir götürmek namına,
önce düşman olmuş halklara bir çok haklar ve hukuklar vermişler. Hatta, daha ileri
giderek bu halkların medeni (kültürel) etkisi altına düşmekle, yavaş-yavaş Töreden
dönmüşler. Töreden dönen, geç-tez Türklükten de döner. Bele de olmuştur. Bu
İmperatorlukların bir çoğunda Türk medeniyetinin gelişmesi yerine feth
olunmuşların gelişmesine zemin yaratılmıştır. Bununla da ecdadların kanı ve canı
pahasına yaratdığı kudretli devletler yok olup gitmiştir.
İlbay olucak şahıs kendisi de, eşi de tam Türk olmalıdır.
Son
Türk
devletinin
seferberlik(mobilizasyon)
sistemi
herbir
şahısı
kapsayacak. Kurtun dişisi de, erkeği de dövüşçüdür. Türkün kadını da, erkeği de
dövüşçüdür.
Ülke içnde herbir eli silah tutan vatandaşa silah tahkim olunacaktır
(zimmetlenecektir).
Dünya tarihinde bilinen bir çok büyük Türk İmparatorluğu olmuştur. Bunlar
hepsi parçalanarak çökmüştür. Diye bilirz ki, tüm imperatorlukların yok olma
nedenleri aynıdır. Bu nedenleri iyi araştırıb düzgün sonuçlar çıkartmak gerekir.
48
[email protected]
Hiç bir Türk imparatorluğu sırf Türklere aid olduğunu devlet siyaseti gibi ilan
etmemiştir. Türkler ve Türk töresinin verdiği kudrete dayanarak kurulmasına
rağmen, Türklük üzerinden devlet siyaseti yürütmemişler.
Ancak bu esas neden değildir.
İnsanlığın sosial gelişmesi iki esas koldan olmuştur. Bunun birisi ve birincisi
göçebe hayat tarzıdır. İkincisi ise oturak dediğimiz hayat terzıdır. Esasen göçebe
tayfalardan(boylardan) ibaret olan Türk toplumu, bu ilk baharda kurduğunu, son
baharda sökmüş, son baharda kurduğunu ise ilk baharda. Yani göçebe hayatın
hayvan otarılması ve avlanma ile birbaşa bağlı olması, Türklerin kışla ve yaylalar
arasında gidib-gelmesi ile bin yıllarla hiç değişmeden devam etmiştir. Bazı istisna
hallerde şehir ve kasabalar kuruldukta, bunlar da genel olarak, Türkler için yaşayış
bakımından büyük öneme sahip olmamış, esasen sanayi (demirçilik, dulusçuluk v.s.)
ve ticaret merkezleri gibi faaliyet göstermişler. Ancak, aynı devir için eski devir
devletlerin Avrupa ve Asiyada şehirleştiğini görürüz. Özellikle Çin, İran ve Roma
gibi devletlerde şehirler artık bu günkü prensibler esasında kurulup yönetilmekte idi.
Hatta, dahi (düha) Bilge Hakan şehirler salmak ideolojisını ileri sürdükte, veziri
Tonyukuk Türklerin kudretinin göçebelikte olduğunu söylemiştir. Onlar istedikleri
şehiri tutub, yağmalaya bildikleri halde düşmanları ordu yığıb onları yene bilmirdi.
Çünki, Türkler gerektiğinde tüm El (il) ile birlikte yüzlerce kilometreyi def ede
bilerdiler. Ne ekonomilerine, ne de insanların hayat tarzıne bir zarar gelmezdi.
Bunda da ne halk için, ne de Hakan için büyük problem yok idi. Bundan ilave bu
hayat tarzı daha bin yıllarla doğayae ve Yer gezegenine hiç bir zarar vurmadan
doğayla ahenkte devam ede bilirdi (bu artık başka bir önemli konudur).
Ancak, oturak yaşamın kendi üstünlükleri vardı. Siyasi, medeni ve ilmi
gelişmin belli bir kademesine vardıktan sonra, göçebe hayat tarzı oturak hayat tarzı
karşısında aciz duruma düşmektedir. Kitlelerin ilimlenmesi, keşiflerin kitaplara
işlenmesi, göçebelerden farklı olarak bu yıl kurulanın gelecek yıl daha da
geliştirilmesi, oturak hayat tarzı olan toplumları üstün kılmakta idi.
Büyük kitleleri ve kendi dönemine göre yüksek medeniyete sahip olan halkları
Türkler kolaylıkla fethedirdiler. Çünki oturak hayata alışmış, rahat yaşamın
49
[email protected]
şirinliğinin esiri olmuş toplulukdan farklı olarak, Türkler için her gün çetin(zor)
başlayıb çetin(zor) bitirdi. Başkaları için dayanılmaz, hatta, ölümcül olan hayat tarzı
onlar için günlük yaşamın bir parçası idi. Ancak, oturak halklar feth edildikçe onların
sahip olduğu güzellikler Türk büyüklerinin her birini bir konuda kendine çekti. İnsan
değer verdiği şeyin esirine çevrilir. Fetihlerden dinlenmeye karar veren Hakanlar
oturak yaşamın cazibesine kapılırdılar. Yüksek medeniyetler (kültürler) alçak (daha
aşağı olan) medeniyetleri (kültürleri) eritirler. Daha aşağı sosial gelişmi olan halklar,
daha yüksek sosial gelişmi olan halklar tarafınden yutulurlar. Bu nedendendir ki, bir
çok Türk devletleri Çin, Fars, Arap, Yunan-Roma medeniyetlerinin etkisi altında
neinki kendi medeniyetini kaybetmiştir, hatta, Türk kimliğini, dilini ve dinini
değiştirmiş, eriyip gitmiştir.
İslamın kabulundan sonrakı devirde ise, yaşayıb yaratmış bir çok Türk bilim
adamları ve şairleri Arap ve Fars dillerinde yazmışlar. Bununla da, o devrin
insanlarına demek olar ki, Türk gibi hiç bir hayırları olmamıştır. Ben neden o şaire
Türk şairi deemek zorundayım ki, eğer o Türk dilinde bir şey yazmayıb. Ben ona
Türk diye bilirim, anası-atası Türk olduğuna göre, ancak Türk şairi asla demem. Bir
insanın bir milletin dühası sayılması için, onun yarattıklarının öncelikle kendi
milletine hizmet etmesi önemlidir. Yoksa ki, şan-şuhret ve var-devlet arkasından
koşub, kendi Milletini unutanlar bizden değiller. Başka devletin(milletin)
hizmetindeki Türklüğünü unutmuş Türk bilim adamındansa, sade Türk vatandaşı
bizim için daha kıymetli olmalıdır.
Hiç şüphe yoktur ki, oturak hayat tarzı yüksek ilmi, bununla beraber sosialiktisadi ve askeri gelişmeye yol açmaktadır. Bu ise kendi beraberinde uyğarlığa ait
tüm diğer meyvaları getirmektedir.
Hiç şübhe yoktur ki, göçebe hayat insanlarda dürüstlük, ahlak ve yiğitliği
terbiye edir.
Kendine özgün gelişim yolu geçmiş bir milletin, başka bir medeniyeti
kavramaya çalışması aynı halkın tümlükte bir ruh hastalığı geçirmesi gibidir. Zayıf
ve üstün tarafları ile, bir hayat tarzı terk ediler ve diğer yabancı bir hayat tarzı
kabullenmeye çalışılar. Başka uyğarlıkların bin yıla geçtiği yolu biz on yıla
50
[email protected]
geçemeyiz. Uyğarlığın bin yıllık gelişimini belki hazır reçetelerle daha az sürede
geçmek olur, ancak insanların zihniyetinin ve genetik yaddaşının değişmesi doğal
olarak, zaman talep etmektedir.
Uzun yıllar süresinde günlük yaşam, hastalıklar, felaketler, yadelli (yabancı
ülke) işğalleri zamanı göçebelerden bir kategori sağ kalıb artmışsa, emin olun ki
oturaklarda başka bir kategori sağ kalıb saygı görmüş ve artmıştır. Bir bankacı,
tüccar, vereseçi tipli adamın göçebe toplumunda ne saygısı ola bilirdi, eger, o yiğit,
iyi at çapan, avcı ve savaşçı değildise. Veya özgürlüğünü her şeyden üstün bilen, her
an kendisi karar kabul edib, hemen icra eden göçebe yiğiti şehir ahlaksızlığı,
entrikaları ve kurallarına kaç saat dayana bilirdi?
Bunun en güzel simulyasyonunu biz zağdaş zamanda da görürüz. Mesela
gelişmekte olan ülkelerden, gelişmiş ülkelere göç eden aileler veya kırsaldan büyük
şehirlere göçen aileler, genel olarak (istisnalar dışında) kısa süre içerisinde nasıl bir
manevi dağılmaya maruz kalır, akidesizleşir ve ahlaksızlaşırlar. Çünki mevcut
normlar beyinlerde yıkılır, yenisi ise şekillenmesi için zaman talep edir, zaman ise
yoktur, hayat beklemir, devam edir.
Çağdaş zamanda Türkler çok şanslıdır. Çünki, artık geçit devrinin son yılları
yaşanmaktadır. Oturak hayat tarzının verdiği üstünlükler Türk ilimini Dünya ilimi
düzeyine
çıkartmaktadır,
şehirlerimiz
planlı
olarak
kurulmaya
başlamış,
sokaklarımız genişlenmiş ve düzleşmiş, fenni hizmetler ve altyapı sistemlerine önem
verilmeğe başlanmış, insanlarımız dünyevi ilimlere önem vermeğe başlamışlar.
Bakmayarak ki, sosial kuruluşta ve insanların kanunları anlayıb kabul etmesinde
halen de insan faktörü ön plandadır. Halen de, bazı Türk toplumları bir insanı
ideallaştırma, kendi hakk ve hukukunu aramama yoluyla gitmektedir, bu gösterir ki,
biz halen de zihnen çöl döneminden tam kurtulmamışız.
Biz eğer suyun altında yüzmek istiyorsak, yüzme takımını tam götürmeliyiz,
eğer biz açık uzayda çalışmak istiyorsak yine de, skafandr takımını tam giymeliyiz.
Her hangi kısmını giymezsek, bu hemen olmasa da, mutlaka bizim mahv olmamıza
neden olacaktır. O yüzden de, eğer, biz çağdaş Dünya ile ayaklaşmak isteyirsek,
51
[email protected]
onun sosial sistemini, ilimini (texnolojisini) bütünlükle- tam olarak benimsemeliyiz.
Kurallarını, sistemlerini tam olarak götürmeliyiz.
Hanlık ve padişahlık devri çokdan geçib gitmiştir. Bizim Töremizden,
Dinimizden, Milletimizden dönmemiz konu bile olamaz. Buna paralel olarak ise,
insanın fikir sahibi olması, hiç bır Ailenin o birinden üstün hakkı olmaması, kanunun
aliliği prensiblerini benimsemeliyiz.
Başbuğlar(fikir ataları) devlet başkanı olmamalıdır. Devleti siyasetçiler
yönetmelidir. Başbuğlar halkın yüreyinin padişahı olmalıdır.
Halk istediği zaman büyüklerini(yöneticilerini) değiştirme hakkını kendinde
tutmalı ve gerektiğinde bu hakkı kullanmalıdır. Bak, tüm Türk devletlerinin halkları
bu hakkı kazanıb kendilerinde tuttuğu zaman, bizim oturak hayata geçid kadememiz
göçebe hayatda ulaştığımız tarihi siyasi gelişme seviyesine çıkacaktır. Türkler
göçebe devirlerinde kendi siyasi liderlerini kendileri teyin edirdiler ve liderin
vazifesi halkına hizmetten ibaret idi. Onlar büyük saraylar yerine halkı ile aynı
çadırlarda göç ederdiler. Ne yüzlerle cariyeleri olardı, ne de açgözlükle kendi halkını
talan ederdiler.
Halkın başçısı derken ancak, Milletin yücelmesi ve kudretlenmesi için
çalışacak en uyğun adam ağla gelirdi. Bu Roma demokrasisinden çok önce yaranmış
bir yönetim usulü idi. Şimdi ise, biz sistem değiştirmenin büyük kayıplarını-alçalma
ve esareti- yaşayıb bitirdikten sonra, yalnız birleşib kudretlenmeği, gelişmeği
düşünmeliyiz. Biz artık oturak hayata karar vermiş ve bu yolda bazen yavaş, bazense
süratle gelişmişiz.
Milyonlarla Türkler şimdi de Çin, Rusiya, İran gibi devletlerin terkibinde ikinci
sınıf insanlar gibi yaşamaktadır. Bakmayarak ki, bizim ecdadlarımız bu devletlerin
hiç birinin sınırını tanımadan göçlerini sürerdiler ve bu devletlerden haraç alardılar.
Her üç devlet bizden çok önce oturaklaşmışlar. Bu gün biz-Türkler olarak
çoğunlukla onların kölesiyiz ve ne yazık ki, aynı devletlerin ne halkında, ne
liderlerinde ben bir suç görmürem. Kimleri ise sövmek ve kötülemekle kendimizi
tatmin ede biliriz. Ama günahkar biz kendimiziz. Günahkar esaret yaşamış tüm
Türklerin esareti kabul etmiş ecdadlarıdır. Bizim ecdadlarımız sonuncu
52
[email protected]
imparatorluğunı kurarken daha Rus devleti hekese vergi vermeye hazır olan küçük
şehirciklerden oluşmuştu. Ancak, son iki asırda Türklerin esas kısmı Rus esaretinde
veya Rus tesir dairesinde yaşamıştır. Bu nasıl da alçak bir vaziyetdir.
Son İran-Sefevi devletinin kurucusu Türkler olmasına rağmen, aynı devlette
Türkler ikinci dereceli vatandaşlardır. Kommunist Çin gibi kudretli bir devlet
yaranarken, çok zayıf ve ac olmasına bakmayarak, birlik ve beraberlik olmayan
Uyğurstan zorla Çinin terkibine katıla bildi. Çünki, tüm hallerde bizim büyüklerimiz
iç çekişmeler ve bir-biri ile kanlı mücadelelerle meşğul idiler. Halkın itimad edib
arkasından gittikleri şahıslar Türklük ve Türk birliği ideolojisinden yoksun idiler.
Küçük menfaatler (Hatta, bazen, şahsi liyakat meselesi etdikleri anlamsız nedenler)
uğrunda mücadele ederken onların dişi koyun üstünde kelleleşen koçlardan farkı
yok idi. Kelleleşmeye başları karışarken yırtıcı hayvanların avına çevrilen koyun
sürüsü gibi tüm Eli yadlara armağan ettiler. Halbuki, çok tarihi şanslar vardı. Şimdi
de var. Gelecekte olacağını ise söylemek olanaksızdır.
Biz tarihi incelemeyeceyiz. Çünki her an bir tarihi şanstır. Her boşuna geçen
gün biz milli davamızı kısmen kayb etmekteyiz. Yine de, Türk büyükleri ecdadların
hatalarını tekrar ederler. Yine de, Türk evlatları Aile farkı, boy-budun, tayfa, kabile
farkı arayırlar.
Yine Türkü defalarca mahv etmiş “büyüklük sendromu” iş başındadır. Siyasi
bakımdan halka dayanan liderler Türklük konusunda daha yapıcı olduğu halde,
siyasi bakımdan sağlam dayakları olmayanlar, dış imperialist güçlerin ağzına
bakmakla kendi halkına karşı, kendi evlatlarının geleceğine karşı şiddetle mücadele
yapmakla, gelecek nesillerin kollarına geçirilecek prangaları hazırlamaktadırlar.
Halbuki, kurtuluş yolu bellidir ve tektir. Tek kurtuluş- Türk devletlerinin birliğine
götüran yoldur. Başka kurtuluş yolu olduğunu kanıtlamağa çalışanlar ya divanedir,
ya da sifarişle oynayan ayıdan farkları yoktur. Hiç ola bilirmi ki, parmak yumruktan
güçlü olsun? Hiç ola bilirmi ki, yalkuzak Kurd sürüsünden güçlü olsun? Hiç ola
bilirmi ki, bir tek damla selden, tek kar tanesi “kar uçkunundan” daha kudretli olsun?
Hayır, bin kes hayır. En zayıf düşünceli hayvanlar da bunun farkını anlamak
iktidarındadır.
53
[email protected]
Bu gün Türklerin eli sakat, ağlı birlik barede düşünmeyen olmuştur. Çünki,
toplumsal yaşamın kısıtlaıldığı veya yok seviyesine getirildiği toplumlarda- halkın
manevi kuvveti de yok seviyesinde olur.
Gözümüzü iyi açıb bakmalıyız. Hiç bu günkü kadar kolay (uyğun) bir şansımız
oldu mu? Türklerde ne var-ne yok?
Kuzey denizinden Hindistana, Yunanistandan Bering boğazına kadar uçsuz
bucaksız Türk Eli, yüz milyonlarla eğitimli Türk, sonsuz enerji yatakları, sonsuz
doğal servetler, sonsuz sayıda Türk aydınları(ziyalıları). Bunun yanında VatanaMillete bağlılık, Yiğitlik ve Türk ahlakı(Türk Töresi).
Türke Türk olduğunu kanıtlamak işin en zor kısmıdır. Uzun yıllar
imparatorluklar Türk boylarını bir-bir Türk yumruğundan ayırmışlar. Demişler:
“senin adın “Yumruk -Türk” değil, senin adın “Baş bartmakdır”, senin adın
“Yumruk -Türk” değil, senin adın “şehadet parmağıdır”..... bakın sizin nereniz
“Yumruğa” benzer? Benzer taraflarınız ola bilir, öyle baksan ayak barmakları ile de
benzer taraflarınız çoktur. Siz ayrısınız, siz farklısınız”.
Bu gün ise bizim Milletimizin esas kısmı bu ayrılığı kabul etmiş. Hatta, milli
davanın ne olduğunu bile bilmez. Genel olarak burada yazılanların bile ona ait
olduğu ağlına da gelmez.
Açlık arslanı da elebakım eder.
Es Semergendi
Milletin özgürlüğü ve menfaatleri tehlike altına düşdükte veya düşme olasılığı
yarandıkta, tüm beşeri değerler kendi önemini tam kaybeder. Böyle tehlike anında
tüm uluslararası andlaşmalar, normativler ve kabul olunmuş kurallar, yalnız
menfaatimizle üst-üste düşerse yerine getirilmelidir. Hiç bir uluslararası veya insani
değer, milli menfaatten daha üstün değildir. Milletin özgürlüğüne, arazisine, rifahına
(iktisadiyatına) karşı yaranan veya yarana bilecek tüm tehlikelere anında ve tam
şiddeti ile karşılık verilmelidir. Bu konuda yapılan herbir güzeşt ihanettir.
İyiyi kötüden ayırmayan devletler mahv olur.
(Antisfen)
54
[email protected]
Sen istediğin şartlarla barış için, savaşmalısın!!!
Türk ordusu. Genç yaşda öldürülmüş insanların defninde iştirak etmek, ne
kadar da çelişkili bir duyğudur. Bir tarafta yaşanmamış ömrün sönmüş ışığı, diğer
taraftan bu genç, körpe bedenin toprak altına çürümeye terk edilmesi borcu.
Türkler kendi ordu kudretini kaybettikleri için her gün zulüm ile öldürülür ve
öldürülecekler de. Bütün Millet bir ordu olmadıkça bir gün sıra sana da gelicektir.
Türk ordusu Dünyanın en kudretli ordusu olacaktır. Çünki: onun askerleri
Dünyanın en kudretli askerleri, komutanları en dahi liderlerdir; Türk halkı Dünyanın
en savaşçı halkıdır; Türk Milleti, yalnız yenmek için yaranmıştır.
Türk ordusu Dünyanın en çağdaş silahları ile silahlanmalı, derhal karşılık
verecek yönetim sistemine ve yüksek seviyeli harp ilmine sahip olmalıdır. Ordunun
esas silahı kitlevi yoketme (NBC v.b.) silahlarıdır. Bunların başında yeni fizikibioloji-kimyevi prensibli silahlar, nüve (atom-radioaktiv) silahları ve yüksek
dakiklikli silahlar gelmektedir. Bundan ilave bioloji, seysmik, meteo, şüa (ışın),
gravitasiyon ve dalğa prensibli silahlardan geniş istifade edilecektir. Texnolojinin,
yazılımın(programlamanın), diğer ilim alanlarının uğurları harp işinde tam hacimde
uyğulanacaktır.
Türk yurduna, Türk eline(iline) tecavüz etmeğe cehd eden, herbir düşman öyle
mahv edilmelidir ki, bir daha hiçbir zaman önceki kudreti ve cesareti kazanamasın.
Türk ordusunun kudreti hiç bir devlete karşı yöneldilmemiştir. Ancak, Türk
elinin menfaatlerini ayaklayan, Türk yurduna tecavüze hazırlaşan herbir güç tam
şekilde mahv edilmelidir.
Türk Milleti-Türk ordusudur. Bu slogan Türk ordusunun esasını teşkil edir.
Ordunun kuruluşu seferberlik hallarına göre farklı olacaktır: Nizamlı ordu ve
Halk ordusu. Nizamlı ordu çağdaş ordu kuruculuğu taleplerine uyğun teşkil
olunacaktır. Halk ordusu ise hem münferit, hem de nizami ordu terkibinde faaliyet
göstere bilecekdir. Türk Eli arzu olunan kudretine ulaşancaya kadar, halk ordusu
esas savunma unsurlarından biri olsa da, bu kademeden sonra da, Türkleri dövüşçü
(asker) ruhunda yetiştirmek için aktiv olarak kalacaktır.
Halk ordusu nedir?
55
[email protected]
Halk ordusu yaşayış yerine göre insanların dövüş faaliyetine celb edilmesi
esasında faaliyet gösterir. Her köyde, kasabada, bölgede ve ilde(cumhuriyyette v.b.)
kendi komutanlığı olacak. Bunların bir-biri ile ve nizami ordu ile irtibatı kesin
şartlarla yürütülecek. İnisiatif nizami ordudadır.
Biz, en küçük hücreden başlarsak bu onlukları, kırklıkları ve köy(şehirlerde
mahalla) nüfusunu kapsayacak. Nüfusun gruplara ayrılması: manevr kısmı, destek
kısmı ve dokunulmaz kısım olacaktır.
Manevr kısmının esasını tüm 14-15 yaşından yukarı oğlan ve kızlardan
başlıyarak 65 yaşına kadar kadın ve erkekler teşkil edecektir. Buradakı esas şart bu
şahısların sağlamlığıdır. Bu şahıslar kuvvetlendirilmiş (nizami ordu kadrosundan
daha büyük terkipte) mangalar, takımlar, bölükler ve taburlar terkibinde
birleştirilecekler. Birliklere bölünme de, yaşayış yerinin yakınlığı esas alınmakla
yapılacaktır. Bu kategoriye uyğun olan herbir şahısa silah zimmetlenmelidir. Aynı
silahlar en küçük inzibati arazi vahidinin polis organı tarafından muhafiza
olunmalıdır. Silahların korunması işi hiç bir halde merkezleştirilmemelidir. Bir defa
kışta, bir defa yazda olmakla altı ayda bir tüm devlet seviyesinde Halk ordusunun
tatbikatları yapılmalıdır. Tatbikatlara liderlik yerli icra organlarına ve önceden
seçilmiş komuta heyetine, nezaret ise aynı yerlerin yakınlığında yerleşen askeri
birlik (garnizon) komutanlarına ve nizami ordunun diğer üst karargahlarına havale
olunmalıdır. Bu tatbikatlar zamanı Halk ordusunun herbir dövüşçüsü kendi
silahından ateş açmalı, silahların sıfırlanması yapılmalıdır. Tatbikat on iki saat
sürmelidir.
Destek kısmı tüm yaş kategorilerini kapsayır. Esas vazifesi erzak, sursat, tıbbi
teminat ve diğer hizmet-desteği ile meşğul olmaktır. Buraya esasen manevr kısmıne
dahil olması amaça uyğun olmayan şahıslar, tıbb işçileri ve talep olan diğer uzmanlar
dahil olmalıdırlar. Muharebe hizmet desteği için gerek olan dokunulmaz ihtiyatın
saklanılması için önceden gizli saklançlar(anbarlar) hazırlanmalıdır. Savaş tehlikesi
yarandıkta bu saklançlar doldurulmalı ve bağlanmalıdır ki, savaş olursa muharebehizmet desteği problemi yaranmasın. Tatbikatlar zamanı destek kısmı tarafından
56
[email protected]
faaliyetler aynı saklançlara uyğun hazırlanmış tatbikat için özel saklançlarından
yapılmalıdır. Savaş saklançlarına dokunulmamalıdır.
Dokunulmaz kısma yaşlılar, sakatler, hastalar, hamileler, çocuklar ve onlara
bakmak için görevlendirilmiş minimum sayda şahıslar dahil olmalıdır. Bu kısmın
tahliyesi ve arazi imkan verdiği arazilerde gizli sığınacaklarda(esasen yeraltı
olmakla) yerleştirilmesi için önceden tedbirler görülmelidir. Tatbikat süresinde bu
kısım sığınacakta yerleşmelidir.
Tüm nüfus kitlevi kırgın silahlarından (NBC v.b.) korunma vasıtaları ile temin
edilmelidir.
Tatbikatlar şarti düşmanın kitlevi kırgın silahı tatbik etmesi ile başlamalıdır.
Herbir şahıs tayin olunmuş zamanda kendi yerini tutmalı, genel yerleşme planına
uyğun dövüşte iştirak etmeğe hazır olmalıdır. Bu müddet süresinde aynı zamanda
mevzilerin ve diğer savaş alanı objelerinin berpa ve geliştirilmesi işleri yapılmalıdır.
Baş karargahdan mangaya kadar, tüm seviyeler arasında dayanıklı muhabere
imkanı yaratılmalı ve irtibata geçilmelidir. Öğle yemeği hizmet ve destek kısmı
tarafından sıcak şekilde mevzilerde dağıtılmalıdır. Bundan sonrakı esas faaliyet
manga ve takım seviyesinde savaş düzenlerinin provası, kadro silahlarından
sıfırlama ve dövüş atışlarının yapılmasıdır. Tatbikatlar tüm seviyelerde törenle
(paradla) ve el bayramı ile yekunlaşmalıdır.
Halk ordusunun tüm maddi teminatı yukarıdan aşağıdır.
Halk ordusunun bu seviyede faaliyet göstere bilmesi için nizami ordu ve halk
ordusu arasında sıkı temas olmalı, kusurlar kısa zamanda aradan kaldırılmalıdır.
Türk eline tecavüz eden, herbir düşman bütün seviyelerde tam mahv
edilmelidir. Millet-ordu, ordu-Millet anlayışı benimsenilmelidir. Herbir vatandaş bir
asker olduğunu, tehlike anında nerede ve kimin komutası altında, hangi silahla
savaşacağını bilmelidir.
Bu kuruluş ülkemize ani hücumların karşısını almağa, nüfusun aktiv savunma
imkanlarını artırmağa, gerek olursa uzun süreli gerilla savaşi yapmağa imkan
verecektir. Bundan ilave, gerek oldukta, nizami ordunu askerle temin etmek için
sonsuz bir kaynak – seferberlik ihtiyatları rolünü oynayacaktır.
57
[email protected]
Türk oğlu, Türk kızı artık bir daha düşmana baş eğmemelidir. Kendi Ailesini,
çocuğunu yağı (düşman) ayağı altına vermemelidir. Milletimize savaşmak ve
yenmek şansını vermek bütün liderlerin kutsal borcudur. Yaşasın Türk ordusu,
yaşasın Türk Milleti.
Savaşanların yenilme olasılığı olduğu gibi yenme olasılığı da var,
savaşmayanlarsa artık yeniktir (yenilmiştir).
Ressamlar, şairler, heykeltaraşlar gibi güzel sanat sanatkarı insanlar, Allahın
üstün vergiler verdiği güzel varlıklardır. Onların vergileri (onlara verilmiş
üstünlükler) yarattıkları eserlerde yansınır.
Bir de, öyle insanlar vardır ki, Allah onlara da tükenmez yaratıcılık, kuruculuk
enerjisi vermiştir. Bu enerjinin karşısı alınmağa çalışıldıkta veya kendini
gerçekleştirme olanağı bulmadıkta, onların enerjisi negatif enerji olarak tesir
gösterecekdir. Bu insanlar kurucu insanlardır. Onlar düzgün yönlendirilib, pozitif
stimul verildikte, hatta, kurtarıcı insanlar olurlar. Böyleleri Milletleri, devletleri, ilmi
ve tüm alanlardakı gelişimi kendi omuzlarında yükselterler. Bunlar dahi siyasetçiler,
askerler, iş adamları ve alimlerdir(bilim adamlarıdır).
Onlar, bir işi görmüş olmak için yerine getirmezler. Onlar, o anda üzerlerine
götürdükleri işi sırf yapmış olmak için yapmazlar. O işi hayatlarının en kıymetli
hazinesi bilib, tüm varlıklarını bu işe vererek, sona yetirmeden teslim olmazlar.
Böyle olağanüstü yetenekli insanlar, Türk Milletinin ümitleridir. Biz onların
kaygısına kalmalı, tüm teşebbüslerinin karşısını açmalı, gerek oldukça milli
menfaate uyğun yönlendirmeliyiz.
Devlet, bir bütün organizma gibidir. Her organı hayati önemlidir.
Organizmanın diğer fonksiyonlarını uğurla yerine getirmesi için ise, her şeyden önce
güçlü bağışıklığı olmalıdır. Devlette ise bu bağışıklık kuvvet kurumlarıdır.
Devletimiz tüm kuvvet kurumlarının kaygısını çekmeli, bu büyük önemli
mekanizmaları teşkil eden bireyleri özel kaygı ile çevrelemelidir. Bu insanlar,
vatanımızın mutlu yaşaması için canlarını kurban demiş, fedakar vatandaşlarımızdır.
Onların Aile üyeleri her zaman bu kaygı ile ahate olunmalı, kendi asker(kuvvet
kurumları mensubu) yakınları ile gurur duymalıdırlar. Hiç bir zaman azizlerinin
58
[email protected]
vatan askeri olması ile bağlı zorluk görmemeli, hatta, onlara belli alanlarda
üstünlükler tanınmalıdır.
Ordu Milletin terbiyeçisidir (eğitmeni ve öğretmenidir).
59
[email protected]
TÜRK KIZI, TÜRK OĞLU
Geçmişe hasretle bakma, o dönmeyecek.
Bu günü olğunlukla kullan, o senindir.
İleri git, dumanlı(sisli) geleceğe doğru, korkusuz, yiğit yüreği ile.
Henri Longfellou
Ey Türk evladı, Bahadırların (bagatırların, batırların) en kudretlisi sensin. Sen
çeliksin-eğilmezsin. Sen elmassın-ezilmezsen. Sen Türksün-yenilmezsin. Seni eken
Ata nasıl da bahtiyar Atadır, seni doğan Ana nasıl da bahtiyar Anadır. Senin
kıymetin tüm insanlığın kıymetidir, senin sevincin tüm kainatın sevincidir, senin göz
yaşların yağıların yas tutmağa aman bulmadan yok olmasıdır. Dünyanın sahibi,
insanların en temizi, insanlığın nicatı sensin. Dünya senden başladı, senle devam
etti, senin hakimiyetinde de son bulacaktır. Sen bir oldukça düşmanların kapının
kandarını(aşağı tahtasını) öpecekler. Sen ise onlara ikinci şansı vermiyeceksin. Ey
Türk, bütün Türkler senin öz kardeşindir, kandaşındır. Türkleri sırf Türk olduğuna
göre sev. Türkleri sırf Türk olduğuna göre destekle. Kitabındakı tek söz Birlik olsun.
Türk Eli bir olursa, tüm kudretli düşmanların, her şeye razı, sahte gülüşlü, sahte
dostlara çevriler.
Daha, Türk çocuğu Türk olduğuna göre öldürülmesin, daha Türk analar Türk
olduğuna göre yavrusundan ayrılmasın, sürgün edilmesin, diri-diri toprağa
gömülmesin, sırf Türk olduğuna göre insanımız sokak ortasında dövülüb
öldürülmesin, derisi soyulmasın, kemikleri kırılıb işgence yapılmasın. Bilmelisin,
onların yerinde bir gün sen de ola bilirsin, bilmelisin bir olmazsak bu akibet(durum)
senin evlatların için de olacak, o zulme uğrayanlar senin kendi Ailendendirler.
Tek nicatımız vardır-ULUSAL (milli) birlik. Kudretli ve sonsuz Türk Elinin
yaranması! Bu tek nicat yoludur, bu yolda yılmadan, yorulmadan savaş ve kimseye,
hiç bir şeyi güzeşte gitme!
Globallaşan(Küreselleşen) Dünyada küçük devlet yoktur. Yalnız ağalar ve
mahvine hüküm verilmiş kullar vardır. Bu vahşi Dünyanın bir kanunu vardır, o da:
60
[email protected]
“güçlü olan haklıdır”. Kısa süre sonra Dünyada 1-2 mutlak hükmüran kalacaktır,
kalan kısmı onların vassalı yok, mutlak itaatli kulları olacaktır.
Tarihte sayısız miktarda büyük-küçük hükmüdarlar(devlet sahibi diktatörler)
oldu. Onlar ebediyen hüküm edeceklerini, hakimiyetlerinin nesilleri tarafından
devam etdirileceğini düşünürdüler. Ailelerinin sonsuzadek artarak, daima hükmüran
olacaklarını zann edirdiler. Ancak, şimdi onların soyundan kimi tanıyoruz? Tarihle
birlikte hükmüranlığa başlamış Türk hakimiyyetinin 13 bin illik varisleri eriyib
gitmişler. Bu da bize bir daha kanıttır ki, devletin ölmesi (dağılması, işğal olması),
aynı zamanda hükümdar Ailesinin ölmesi demek olmuştur. Ancak, Türk Eli milli
ideoloji esasında kurulacağı için, Dünya durdukça yaşıyacak, kendi insanlarını da
yaşatacaktır. Bundan sonuç çıkararak, bu gün hakimiyette olan büyüklerimiz
bilmelidir ki, yüzlerce Türk imperatorlarının hiç birinden onlar daha kudretli
değiller, bir gün onların da nesli yok olub gidecektir. Devletlerinin işğal olunması
ile kökleri kesilecek, adları(isimleri) tüm iyi listelerden çıkarılacaktır. Belki de
hainler sırasına yazılacaktır.
Ey büyüklerimiz, Türk Elini kurun. Emin olun ki, sizin nesliniz ebediyen bu
Elde yaşıyacak. El sizi unutmaycak, kabriniz gençliğin and yerine çevrilecektir. Bu
sizin Türk milletine hediyye ede bileceğiniz en büyük eseriniz olacaktır.
İster kız olsun, ister oğlan, ister varlı olsun, ister fakir her kes bir gün ölecektir.
Bazılarının ölümü ağaçtan düşen bir son bahar yaprağı gibi etkisiz olduğu halde,
bazılarının ölümü ise bin yıllık palamud ağacının aşması gibi olacaktır. Çalışın ki,
sizin de ölümünüz Türkler için palamud ağacının aşması gibi hiss olunan olsun,
yoksa ki, milyonlarla son bahar yarpağından birisi gibi yok.
Türk kızı
Arslanın erkeği, dişisi olmaz
Türk ata sözü
Türk kızı yiğitler anasıdır. Türk kadını vatandır, gayretdir, namustur. Herbir
Türk anası, tüm Türklerin anasıdır.
61
[email protected]
Türk kızı babaya ve anaya, Millete, tarihe öylece de tüm büyüklerine saygı
esasında yetiştirilmelidir. Türk kızı anasından görmedikçe hiç bir öğütü kabul etmez.
Buna göre de, Anası her konuda kızına örnek olmalıdır. Aciz kaldığı konuları
sezdirmemeli, kocası ile çocuk yanında tartışmamalı, çıkılmaz durum yarandıkta ne
gizlinde, ne aşikarda saygısızlık etmemelidir.
Kız çocuğunun terbiyesi(eğitim, öğretim) daha çok dikkat ve sabır talep eder.
Çünki, Türk toplumunda kadının rolü ve önemi de çok büyüktür. Yiğitliği çocuk
babasından öğrense de, yiğit amellerini sırf kızlar için, kadınlar için yapmaktadır.
İster bu ana olsun, ister sevgili, isterse de bacı(kız kardeş). Bu nedenle kız terbiye
eden valideynler (veliler, ana-baba) çocuklarını geleceğin Türk anası gibi
yetiştirmelidirler.
Kızlara Aile sevgisi, Millet sevgisi her harekette aşılanmalıdır. Gayretli ve
yiğit insanların kiymetli olduğu, onların bilinçlerine yeritilmelidir. Namusun
bakirelikten, Ailesine, erkeğine sadakatten başlanıb, ahlaklı hayat sürmekle devam
ettiği öğretilmelidir. Bunun için her hangi yaş haddi beklemeğe gerek yoktur. Onsuz
da her yaşta o kendine gerek olanı bu terbiyeden alacaktır. Öyle kadın yetiştirmek
gerekir ki, erkeklerde boşboğazlığı, ikiyüzlüğü, yalancılığı anlaya bilecek ağılda ve
bilgide olsunlar. Yalnız yiğitlerden ve kahramanlardan kendilerine eş seçsinler.
Kendilerinden emin, eğitimli, güçlü beden yapılı ve güçlü karakterli olsunlar.
Türk toplumunun güç kaynağı Türk Ailesidir. Ailenin temeli kadındır. Demek
ki, Türk toplumunun kuvvet kaynağı Türk kadınlarıdır. Onlara gereken kaygıyı ve
saygıyı göstermek herbir Türkün borcudur.
On beş yaşına gelmiş kız çocuğu yetişkin sayılır. O bu yaşda kadına havale
olunan(görev olarak yapılması beklenen) ev işlerinin uhdesinden gelecek(yapa
bilecek) seviyede olmalıdır. Unutmamak gerekir ki, Aile kurmak adına Türk
toplumunin
çürümesine,
anaların
savatsızlaşmasına(bilgisizleşmesine
ve
bilinçsizleşmesine) yol vermek olmaz. Bunun için de, kızların öğretimine özellikle
dikkat yetirmek, kızlara yüksek öğrenim vermek gerekir. Yalnız özel durumlarda
(Ailenin ve toplumun tam imkansızlığı halinde veya insanların kitlevi tükenmesi
62
[email protected]
halinde) on beş yaşını tamamlamış kızlar kendilerinin ve velilerinin rızası ile
evlendirile biler.
Türk kızı çocukluğu ait olduğu Milletin büyüklüğünü hiss etmeli, bir Türk
olarak doğulduğu için gurur duymalıdır. Türke yasak olanı kendine yasak, uyğun
olanı uyğun bilmelidir. Türk olmanın üstünlüğünü kabul eden çocuk, Türklük
hamurunda yoğurulmuş olacak ve daha iyi olmak için karşısında her zaman hedefler
göre bilecektir.
Türk kızı çocuk zamanından düşmanlarını tanımalıdır. Anası ona süt veren
günden tüm terbiyesi devrinde Türkün tarihi dost, düşmanlarını tanıtmalı və milli
ideolojini farklı araç ve biçimlerle çocuğuna yedirtmelidir.
Kızın esas terbiyeçisi Anadır. Eğer, Baba terbiye işlerine müdahele etmeğe
mecbur olursa, demek ki neredeyse Anne tarafınden hata burakılmış, yetersizlik
gösterilmiştir. Kızın terbiyesi ile doğrudan Babanın uğraşması Ananın kendi
vazifesinin uhdesinden gelmediği anlamını verir. Bu nedenle Analar kızlarının
terbiyesi ile kendileri uğraşmalı, babanın karışmasına şerait yaratmamalıdırlar. Kız
Babasını sevmeli, arada bir perde olduğunu hiss etmelidir. Bununla birge Anne
tarafından Babanın yukarıda gösterilen yüksek manevi özellikleri kabartılarak
çocuğa sunulmalıdır. Ananın bağırması ve bazen dövmesi de çocuklar tarafından bir
tatlı sözden sonra derhal unutulub gider. Ancak Babanın kızması veya vurması hiç
bir zaman unutulmur. O yüzden de, iyi Anne çocuk terbiyesi ile öyle uğraşmalıdır
ki, Baba çocukların davranışına müdahele etmek zorunda kalmasın.
Kız anasından herbir şeyi öğrenmelidir. Çocukluktan Anne kızını dikkatle
dinleyib, danışdığı konulara ilgi göstermeği başarmalıdır. Çocuk büyüyünceye kadar
herbir şeyi anası ile öğütleşmesi bir alışkanlık halina gelmelidir.
Kız çocuğu küçük yaşlarından oğlanlarla farklarını anlamalı, neyin uyğun
olup-olmadığını bilmelidir. Yaşı ileriledikçe kısıtlamaları kavramalıdır.
Özellikle on yaşından sonra kız çocukları kendini tasdik etmeğe can atmağa
başladıkça ona statüsü ve kadının toplumdakı önemli yeri anlatılmalıdır. Bu yaşlarda
öğretilmeyen özelliklerin, yetkinlik döneminde kızın karşısına bazen aşılmaz engel
63
[email protected]
olarak davranış problemi gibi çıkacağı valideyn (veliler, ana-baba)ler tarafından
derk edilmelidir. Çocuğunu çok seviyorsan ona iyi terbiye vermelisin.
Türk toplumunda kadının üzerine düşen sorumluluklar erkeklerden çok daha
yüksektir. Ancak, Türk erkeğinin eğilmez karakteri, erkeği Türk toplumunda
dominant edir. Bu özellik, Türkü yiğit eden esas başlıca özelliktir. Kadınlar da bu
özelliği teşfik(stimule) etmelidirler. Kendi terbiye işlerini de buna uyğun
kurmalıdırlar.
Yetkinlik yaşına(15) gelmiş Türk kızı yerebakar olmalıdır. Bu o demek değil
ki, ağıldan kemler gibi bir noktaya dikilib hareket etsin. Bu o demektir ki, harekette,
davranışta, konuşmada daha temkinli olmalı, yüz ölçüb bir biçmelidir. Kendi kızınızı
nasıl görmek isterdiniz? Gelenin-gidenin gözüne diklenen, her ıstıka bakan, sokakta
ve mecliste bağırıb hay-küy salan, açık-saçık giysiler giyib etrafdakılarda şehvet
yaratan? Cevabınız He olduysa, siz Türk değilsiniz. Özellikle yetkinlik yaşına
varmış kızlar, kendilerini daha ağır (seviyyeli) davranışlarla sergilemelidirler. Doğal
olarak, toyda-düğünde oynamalı, yoldaşları ile sohbet etmeli, idmanda
meşk(antrenman yapmalı) etmeli, denizde yüzmelidirler, ancak bu emelleri ederken
daha çok analarına uyğun tarz seçmeli, çocukluğun bitmekte olduğunu
unutmamalıdırlar. Davranışta kısıtlamasız özgürlük soyuzusluğun en esas etkenidir.
Cinsi seçim bir çok hayvanları kudretli nevlere çevirmiştir. Bazı kuşların
erkeklerini ise o kadar güzelleştirmiştir ki, hiç aynı dişi ile erkeğin aynı nevden
olduğunu anlamak bile mümkün değildir. Bu da cinsi seçimin tekamülde nasıl
önemli olduğunu gösterir. Ey Türk kadını, sen Türk erkeğini nasıl görmek isteyirsen
o da öyle olacak. Ne kadar ki, yiğitliği ve ferasetine göre erkekler eş olarak seçilirdi,
bu Dünyada yiğitlik ve kahramanlık kiymette idi. Öyle ki, puluna-parasına ve tatlı
diline göre erkekler seçilmeğe başlandı, yaltaklar, yalancılar ve dolandırıcıların sayı
artdı.
Ey Türk kadını, Türk Milletinin geleceği senin seçimine bağlıdır. Erkekleri
ağlına, dürüstlüğüne ve yiğitliğine göre seç. Seç ki, neslimiz saflaşsın. Koy
mundarlar ve korkaklar artmasınlar, türemesinler.
64
[email protected]
Türk kızı evlilikte
Evlenene kadar kadın bir Ailenin namusunu temsil edirdise, evlendikten sonra
bu sorumluluk üç katına artar. Hem babasının Ailesi, hem yeni kurduğu kendi Ailesi,
hem de ere geldiği(gelin geldiği) erkeğin Ailesinin namusunu yüceltmek veya
ayaklar altına atmak onun vicdanına havale olunmuştur. O bir amel tutarken(iş
yaparken) her üç Aileye karşı sorumlu olduğunu bilmelidir. Gelinlik Türk kızının
gerçek yaşamının başlanğıcıdır. Gelinlik çocukluğun öldüğü gündür. Gelinlik Türk
kadının doğulduğu gündür. Dünyada Türk anası kadar yiğit yetiştiren başka Anne
yoktur.
Ey Türk kızı, sen insanlığın en kiymetli hazinesinin en güzel cevahirisin. Sen
Milletimi yaşatan ölmez kudrete sahip en değerli varlıksın. Sen Türk yiğitinin
başının tacı, Allahın Milletimize en büyük lütfüsün. Sen Türksün. Seni yaratana
şükürler olsun.
Türk oğlu
Yiğit odur- attan düşe, atlana.
Yiğit odur- her azaba katlana(dayana).
Türk ata sözü
Türk oğlu doğulandan Millete kurban deyilmiş bir askerdir. Türk oğlu öler,
ancak Eli(ili), obanı yağıya burakmaz. Türk esir olmaz. Türk teslim olmaz.
Yaşamak isteyen mücadele etmelidir. Kim ki, bu ebedi kırgında iştirak etmek
istemir, onun yaşamağa da hakkı yoktur. Çünki, o seçimini uğursuzların yolundan
yapmıştır, bu kırgın bizim irademizden asılı olmayarak daima devam eder.
Dövüşmek veya dövüşmemek, budur seçim hakkımız. Dövüşmeyi seçenlerin
yenmek şansı vardır. Dövüşmemeyi tercih edenler artık mahv olmuşlardır.
Her Anne doğurduğu oğulun vatana kurban olduğunu bilmeli ve iftihar
etmelidir. Çok evladınız olsun.
Vatan, ancak manevi değere sahip bir arazi parçasıdır. Vatan dedikte biz bu
arazini, ata-babamızın kabirleri, tarihimiz olan bir yer gibi kabul ede bilirdik. Ancak,
her şey bu kadar basit değildir. Vatan bizim Milletimizin tüm arazileridir. Vatan
65
[email protected]
bizim Milletimizi kudretli eden erazidir(strateji önemli kritik arazilerdir). Oradakı
tarihi ve iktisadi önemli yerler, yeraltı ve yerüstü zenginlikleri, geostrateji önemi ve
diğer bu gibi faktörler bizim vatanımızı çok önemli eder. Ancak, bunlardan da en
önemlisi Milletimizdir. Vatan –Milletimizin evidir. Vatana gelen her tehlike
Milletimize yönelmiş bir sui-kasttir. Bu sebepten de biz vatanın genişlenmesi ve
kudretlenmesi meselesinde kurbanlardan kaçınmamalıyız.
Örneği basitleştirmekle vatanın, yoksa kı Milletin daha önemli olduğuna
bakalım. Bir Aile-Millet, bir ev-Milletin vatanı olarak kabul edilsin. Bir Aile daha
iyi şartları olan, daha iyi yerde yerleşen veya daha güzel ev ala bildikte kendi evini
satıb, gidib yeni evi alarak, yeni eve taşına bilir. Evi yanarsa, zabt olunarsa, dağılarsa
yine de başka yere taşına bilir. Öncelikle Aile üyelerinin iyi durumda yaşamasını
veya kurtulmasını düşünür, evimi ne pahasına olursa olsun kurtaracam diyerek
Ailesini feda etmez.
Türklerin yaşadıkları ülkeler ve araziler de böyledir. Biz bu arazilerden göçe
biliriz, yer değiştire biliriz. Burada önemli olan nisbi vatan anlayışından daha çok,
gelecek hücuma(atağa) hazırlaşarak birleşmek için, Milletin korunması ve kati
yenilgiden kurtulmasıdır. İnsanları kesin kırgına(kıyıma) ve yenilgiye kurban
vermemektir.
Ama, Türk insanının Ata evini-Ata yurdunu satmamak için, terk etmemek için
sonunacan direndiğini de Türk töresinden biliriz. Bu, böyle de olmalıdır. Türk
vatanının da öyle kutsal köşeleri vardır ki, biz onlar uğrunda son damla kanımıza
kadar mücadele etmeliyiz. Bu bir çelişki değil, bu bir önem sırasıdır.
Vatanın küçülmesi veya büyümesi yol verilendir. Milletin küçülmesi ise yol
verilmezdir. Savaş son çıkış yoludur. Bu kacınılmaz oldukda ise, düşman kavimden
hiç kimse sağ bırakılmamalıdır.
Ey Ana, eğer sen görüyorsun ki, bir komşun azğınlaşıb, bir-bir diğer
komşuların evlerini yakıp, erkeklerini öldürüp, mallarını ve Ailelerini yağmalıyor,
sen ne edersin? Üç seçim var: ya evini atıb kaçarsın-sefil olursan, ya oturub
beklersin-rezil olursun, ya da kı sağ kalmış komşularla birleşip veya birleşmeyip
kendi evlatların ve eşinle birlikte ani taarruzla o komşunu mahvedersin. Bu zaman
66
[email protected]
ölmeği-kalmağı değil, ancak yenmeği düşünürsün. Çünki düşman acımasız katildir,
Çünki yağı şerefsiz ve vicdansızdır. Çıkılmaz duruma düşerken teslim olursan, daha
iyi olmayacak. Kendini düşmanin merhametine burakmak, kendisi de bir
şerefsizliktir.
Ölüm korkuludur, hiç bir zaman ölmeden, ama ebedi yaşıyacak insan da
yoktur. Yalnız, Milletimiz uğurunda canından geçenler manevi olarak ebedi
yaşayarlar.
O yüzden de oğlun doğulduğunda sevin ki, yiğit kadınlara iş düşmeden yiğit
erkekler vatanı koruyacak ve sen de onların sırasına kendi askerini göndereceksin.
Ne mutlu sana, ey Türk Anam.
İgid Türk oğlunun yetiştirilmesi işinin ağırlığı yine de ananın üzerine düşür.
67
[email protected]
AİLE ÜZERİNE
Sevgi- bizim varlığımızın başlanğıcı ve sonudur. Sevgisiz hayat yoktur.
Bununçün de olgun(müdrik) insanlar sevgi karşısında baş eğerler.
Konfitsius
Aile(ocak)-bir hanede yaşıyan yakın akrabalardır.
Ey Türk, Aile seninçün her şeydir. Ailen yoktursa sen de yoksun, vatan da
Millet de yok olmak tehlikesindedir. Aile(ocak) bütün kanunlardan ve bütün
hükumetlerden üstündür. Aile(ocak) kanunda Töreye (gelenek ananeye), kiymette
Ele güzeşte gider. Diğer her şeyden kıymetli olan- Ailedir.
Töreden çıkmadıkça Aileye kimse-hiç bir devlet, hiç bir teşkilat müdahele
yapamaz.
Ailenin büyüğü Babadır. Aile bireylerinin bütün amellerine (ahlakına,
sağlığına, eğitimine v.d.) sorumlu da odur. Ailenin sözünü de toplumda o der, o
temsil eder.
Aile büyüğüne kendisi istemedikçe Aile üyeleri hakkında gösterişler vermek,
öğüt etmek kendi büyüklerinden başka, hiç bir devlet kurumunun veya şahsın
yetkisinde değildir. Aile dokunulmazdır.
Ailede ahlaksızlık olursa veya Aile üyelerinden biri ahlaksızlık ve başka kötü
yollara düşerse, Aile büyüğü da habersizlikten veya diğer nedenden tetbir almazsa,
töreye göre Ağsakallar müdahele yaparlar. Aile üyelerinden birisinin ölümü,
sakatlığı gibi geri dönüşü olmayan olaylar olursa veya olma tehlikesi sezilirse
Ağsakallar müzakere eder ve öğüt vererler. Aile büyüklerinden veya Ailenin
yetkinlik yaşına varmış üyelerinden her-hangi bir şikayetle gelen olursa, Ağsakallar
müdahele ederler. Ağsakalların öğütü sayılmayan Aileler toplumdan kenar sayılıb,
elden kovulmalıdırlar. Böyle Aileler Töreden ve Milletten çıkmış sayılarlar. Bir
Türk gibi hiç bir hukukları kalmaz. Eğer Ailenin bir üyesi bu yolu tutarsa, Aileden
ve icmadan(Elden) kovular.
Ey Kurtun evladı, Kurtun güçü onun Ailesindendir. Ailenin birliğidir ki, bin
yıllardır Milleti, eli birleştirib yağını(düşmanı) dize getirib.
68
[email protected]
Aile-Türk toplumunun en sıkı, en esas bünye taşıdır. Türk toplumunun güç
kaynağı-temel yiğitlik okuludur. Ailenin büyüğü büyük Erkektir. Ona saygı
göstermek ve itaat etmek Ailenin herbir üyesinin borcudur. Babaya (Büyük Babaya)
Ailenin diğer fertleri tarafından yeteri kadar saygı gösterilmeyen Ailelerde sonrakı
yıllarda çocuklar arasında bir-birine karşı ve öylece de büyüklerine karşı saygısızlık
olduğu doğal sonuç olarak ortaya çıkmaktadır. Bu da toplumun manevi çöküşüne
götüren zararlı bir yoldur.
Hatta, erkek karısından savadsız(bilgisiz, eğitimsiz) ve her bakımdan daha
zayıf da olsa, Anne çocukları yanında Babanı ideallaştırmalı, ona her fırsatta
saygısını göstermelidir. Böyle oldukta, çocuklar da yıllar sonra anaya bu saygıyı
defalarca yüksek seviyede geri verecekler. Eğer Ailede Anne tarafından ister yüzüne
karşı, isterse de arkasından Babaya karşı negatif münasebet, gözden salan
konuşmalar varsa, aynı Ailede hiç bir zaman huzur, sevgi ve saygı olmıyacaktır. Bu
bin yıllarla kanıtlanmış, Türk ailesine özgün bir doğa kanunudur.
Türk Ailesinde Ananın rolu en azı Baba kadardır. Kadın “Evdeş”, “Eş”, “Ev
hanımı” adı ile anılsa da bunlardan en güzeli Anadır. Ana Ailede söz sahibi ve karar
verme yetkili bir şahıstır. Şimdiki devlet kuruluşu ile kıyaslarsak, Baba cumhur
başkanı ise, Anne da başbakandır.
Türk Babanın işi dövüşmek ve Aile için rızık kazanmaktır. Türk Ananın işi
çocuk doğurmak ve yiğit evlatlar yetiştirmektir. Türk kadınındakı yiğitlik ve
mücadele azmi, bir çok Milletlerin hiç erkeklerinde bile yoktur. Ne mutlu Türk
doğulana. Ne mutlu Türk doğurana.
Ailede çocukların terbiyesi müşterek olmakla eşdeğer esas sorumluluk yine
de Ananındır. Baba çocukların katı çerçeveden çıkmaması için bir nezaret(kontrol)
mekanizması olsa da, esas terbiyeni veren anadır. Özellikle oğlanlara (erkek
çocuklara) yiğitlik ve kahraman ruhlu olmak veya korkak ve şerefsiz olmak
terbiyesini atadan çok Anne verir. Eğer, Anne çocuğundakı (ister kız olsun, isterse
de oğlan) belli özellikleri teşvik ederse, çocuk da (özellikle oğlanlar) ananın
dikkatini çekmek için, daha çok aynı haraketin benzerlerini etmeğe(yapmağa)
çalışırlar. Hem kızlar, hem oğlanlar anadan Töreni öğrenirler. İyi kadının eşi eve
69
[email protected]
gelerken ev ehli ayağa kalkıb onu salamlarsa bu terbiyeni çocuklara anası vermiştir
demektir. Çünki Baba bunu talep etmek seviyesine gelmemelidir. Gelmişse, demek
Anne kendi vazifesinin uhdesinden gelmeyib.
Türk Ailesi yüksek ahlaki değerlere dayanmıştır. Türk erkeği tek eşe sahip
olur. Türk kadını da tek eşe sahip olur. Bazı hayvanlar gibi harem yaratmaz. Türk
kadını bir hayvan türü değil, mahlukatın en yücesi ve alisidir. Kurtun sürüsünde de
bir esas (alfa) erkek ve bir esas (alfa) dişi olur, ailenin diğer üyeleri onlara tabidir.
Bellidir ki, erkeğin aynı zamanda birkaç kadınla evli olması, nesil artımına
göre faydalıdır. Ancak kadının aynı zamanda birkaç erkek ile evli olmasını
düşünsek, bu yalnız ahlaksızlık ve şehvetten başka hiç bir amacz hizmet etmez.
Çokeşlilik müstesna(olağanüstü) durumlarda erkeğe verilmiş müstesna bir
haktır. Bu haktan o karısının tam rızası ve Ağsakalların izni(tavsiyesi*) ile istifade
ede bilir(etmelidir*).
Bu ancak aşağıdakı durumlarda mümkündür:
- erkeğin eşi çocuk doğuramadıkta;
- erkeğin eşi hastalık(ağlını kaybetmek, sakatlık gibi v.s.) sebebinden Aileiçi
görevlerinin (esasen de çocuk terbiyesi ve bakımı) uhdesinden gelemedikte;
- kardeşlerden veya diğer yakın akrabalardan biri öldükte onun Ailesine
sahiplenmek için;
-
bulaşıcı
ve
diğer
hastalıklar
veya
savaşlar
sonucunda
erkek
kıtlığı(yetersizliği) yarandıkta Elin berpası (yeniden kurulması) için.
Aile içi üstünlükler yaş farkına göredir. Yani, küçükler büyüklerin sözüne
bakmalıdır. Büyük bacı(kız kardeş) veya kardeş küçük bacı veya kardeşin
büyüğüdür. Büyüklerin küçüklere irad (noksan) tutmak, yol göstermek, yasak etmek
hukuku vardır. Küçükler bunun karşılığında büyük bacı ve kardeşlerine karşı saygılı
davranmalıdırlar. Onların seçtikleri hayat yoldaşları (eşleri) da Aileiçi ilişkilerde
uyğun saygı görmelidir. Ancak, Aileye nigah yolu ile akraba olmuş yeni üyelerin
Ailedeki diğer üyelere irad tutmak, yol göstermek, yasak etmek hukukları yoktur.
Onlar ancak, kendi doğma ve üvey evlatlarının büyükleridir. Geldikleri Aile
70
[email protected]
içerisinde yaranan ilişki problemlerini onlar kendi hayat yoldaşlarına söylemekle,
eşlerinin aracılığı ile çözmelidirler.
Ey Türk, eşinı dövme! O, sana annen-baban aziz olduğu kadar senin
çocuklarına azizdir, senin çocukların sane aziz olduğu kadar kendi valideyn (veliler,
ana-baba)lerine azizdir. Sen Tanrıya aziz olduğun kadar, Tanrıya azizdir. O senin ve
tüm Türklüğün ümidi olan- Türk evlatlarının büyüğü ve terbiyeçisidir.
Ey Türk, eşini sövme onun da dili var, onun da yüreyinde sövme olanağı var.
Sen her sövdüğünün en az iki katını kendine söversen. Ey Türk, Aile üyelerini tahkir
(aşağılayıcı laflar) etme, çünki onlar Türktür ve her tahkirden üstündür, yücedir.
Her hangi şekilde alçaltma Aile bağlarının zayıflamasına, Aile üyeleri
arasında sevgi ve saygının kaybolmasına götürür. Sen, zayıf Aile mi istersin?
Sevginin bitdiği yerde dayanılmaz huzursuzluk ve dayanılmazlık başlar. Ailede ise
sevgi ve saygıdan başka hiç bir ilişkiye yer yoktur. Ailen senin her şeyindir.
Dünyada aç da olsanız, tok da olsanız Ailenizde huzur varsa, siz Dünyanın en
bahtiyar insanısınız. Bunu unutmayın.
Valideyn(veliler, ana-baba)ler her fırsatta çocuklarının büyüklere saygısını
teşvik(motive) etmelidirler. Her fırsatta kendisi de büyüklere saygı göstermelidir.
Bunu da çocuklarından talep etmelidir. Oğul torundan(kendi oğlundan) babaya
saygıyı talep etmezse veya onların yanında kendi validaynine saygı göstermezse
kesinlikle emin olsun ki, o ne kadar düzgün terbiye verdiğini hesab etse de, zamanı
geldikte kendi evlatları da ona daha büyük saygısızlıklar yapacaklar.
Evlatlarınıza sevginizi ve inamınızı gösterin. Onların konuşmalarına büyük
insanla konşurmuş gibi ciddiyetle dinleyin. Sözleri ezib-büzüb konuşmadan, normal
nitkinizle cevab verin. Ancak, sevgi ve nevazişinizi eksik etmeyin. Sevgi görmeden
geçen çocukluğun ürünü, sevmeği başaramayan büyüklerdir.
Zinadan başka nedenle Ailesini dağıtanlar ahlaksızlığa fetva verenlerdir. Eğer
belli nedenden kadının çocuğu olamazsa, o kadını boşamak olmaz, ona ömrünün
sonuna kadar kocalık etmek erkeğin erkeklik borcudur. Zinadan başka nedenle
kadınını boşayan erkek (kadın), kendisi Koca(Karı) gibi kabahetlidir, yüreğinin
derinliğinde bu hatanı bilse de boynuna almaz, ancak kendisi çok güzel biler, belki
71
[email protected]
de onunla Aile kurmasaydı ikisi de daha bahtiyar olardı, evlatları da bedbaht
olmazdı. Aile dağılması insanlıkin faciasıdır. Kadını terbiye eden, ram eden erkektir,
öylece de erkeği kadın. İstenilen durumde eğer üç ay içinde taraflar bir-birinden
ayrılmak fikirlerini değişmezlerse divan onları ayırar.
Türk toplumunda boşanmak toplumun yüz karası, Ailelerin lekesidir. Anne
kalbi sonsuz kuyu olsa da, mutlaka bir tarafında bir az merhamet vardır, kocalar da
küçük bir çocuk gibi bu merhamete muhtaçtır. Yalnız, insanlıktan çıkmış azğınlar
kanıtlanmış zina dışındakı nedenle kendi Ailesini dağıta bilerler.
Aile içi ilişkilerde erkek ve karı denge kurmağı başarmalıdırlar. Kendi
büyükleri tarafınden onlara veya hayat yoldaşlarına(eşlerine) tutulmuş iradları
değerlendirib, düzgün karar vermelidirler. Her küçük bir sorundan sözsöhbet(sorun) yaratmamalıdırlar.
Buna karşılık da, büyükler genç Ailelere müdahele etmekten, karı- koca
arasını soğutacak konulardan uzak durmalıdırlar. Özellikle analar(kaynanalar) kendi
duyğularını kontrolde tutmağa daha çok çaba göstermelidirler.
72
[email protected]
AİLE VE İCMA
Türk Aileleri Onluk icmalarda birleşmelidir. Her beşden on dörde kadar
ocaktan(Aileden) bir Ağsakal seçilmelidir. Seçilmiş Ağsakalın eşi aday statusu
kazanmakla icmanın Ağbirçeyi adına laik görülür. Eğer bu mümkün değil ise başka
bir hanım Ağbirçek seçile bilir. Dörd Onluk bir Kırklıkta birleşmelidir. Kırklıkta
her Onluktan 2 büyük olmakla 8 nümayende(delege) olmalıdır. Bunlardan 4-ü kadın,
4-ü erkek olmalıdır. Yani nümayende seçilen Aileden hem koca, hem karı icma
büyüğü gibi kırklıkta iştirak etmelidirler. Her toplantıdan önce toplantıya başkan
olmak için bir erkek seçilmelidir. Başkan oylamanın adaletli olmasına ve alınan
karara göre sorumluluk taşır. Başkanın oylama hukuku yoktur. Oylama yapanların
tarafsız kalma hakkı yoktur, ya “evet” demeli, ya da “yok” demelidirler. Bunun adı
“Ağsakallar şurasıdır”. Onluğun büyüğü öğüt verme ve problemi Kırklığa çıkartma
yetkisindedir. Buna karşılık Kırkların verdiği kararlar mutlak icra edilmelidir.
Kırkların faaliyetleri ve kararları senedleştirilmelidir (yazılı dökümanlara
işlenmelidir).
Kırkların
kararlarının
icrasında
sorumsuzluğa
yol
verenler
ciddi
cezalandırılmalıdır. Hatta, kendi emellerinde islah olmayanlar Elden kovulmalıdır.
Onların hayır ve şerrinde kimse iştirak etmemeli, alış-veriş kesilmelidir. Toplumdan
tam tecrid edilmelidirler. Özür ve suçunu temizlemekle onlar affedile biler. Afv
kararını tüm icma vermelidir. Herbir Ailenin icma kitapçası olmalı, Ailenin iyi ve
kötü emelleri orada aksolunmalıdır. Aile yaşayış yeri değiştirmek veya başka
nedenle icma değiştirmeli olursa, ona bu kitapçanın kopyası (çıkarış) verilmelidir.
Geçersiz nedenlerden kitapça takdim etmiyen Aileler(şahıslar), yasadışı sayılır ve
yeni icmaya kabul olunamazlar. Kurt için en büyük ceza sürüden kovulmak olduğu
gibi, Türk için de en büyük ceza icmadan kovulmaktır.
Kırklar inzibati bölgü üzere köy ve kasaba şuralarına, her kırk Aileyeden azı
bir aday olmakla kendi adaylarını gönderir. Bu icmalar yaşayış yeri ve Ailelerin birbirine mesafe bakımından yakınlığı esas alınmakla tertib edilir. Yeter sayı olmayan
icmalar yaranmaması için köy(kasaba) icmaları yeni yaranan onlukları yarımlarla
birleştirmek yolu ile, her yılın kışında icmaların sayını tamamlamalıdır. Bir
73
[email protected]
köyde(kasabada) yalnız bir tamamlanmamış kırklık ola bilir ki, o da köy(kasaba)
şurasına iki aday gönderme yetkisindedir.
Kırkların ve köy(kasaba) şurasının üye sayısı sekizden az olamaz. Aile
azlığına göre sayı düz gelmezse, gönderilen vekillerin sayı genel seçim ile artırılıb
sayı sekize tamamlanmalıdır. Bundan elave şuraların işinde herbir Aile
nümayendesinin izleyici kısmında iştirak etme yetkisi var. Ancak, oylama,
sorulmadıkça fikir söyleme, konuşma, ses çıkarma, el kaldırma hukuku yoktur.
Bununla da her onlukta bir erkek, bir kadın; her kırklıkta dörd erkek, dörd kadın; her
köy(kasaba) icmasında ise cinsiyet farkıne bakılmaksızın sekiz vekil olmalıdır.
Şehirlerde her kırklık bir aday göndermekle şehir şuralarında birleşe bilerler. Bu
öyle teşkil olunmalıdır ki, inzibati arazi biriminin tam kapsasın. Türk Elinin
büyüklüğüne bağlı olmayarak, alan büyüklüyü ve nüfus sayı esas alınmakla onluklar
Millet meclisi seçimlerinin, bununla da tüm seçimli devlet görevlerinin aday
seçiminin esasını teşkil etmelidir.
Kırklardan yukarı seviyelerde icmalar mevcut yerli yerel yönetim kurumları
(belediyeler, şuralar v.s.) ile bütünleşmelidir.
İcmaların terkibi Türk Ailelerden teşkil olunmalıdır. Her Aile maddi imkanına
uyğun icmaya bağışlar etmelidir. İcmanın esas omurğa sütunu ve işin ağırlığını
çeken halkası kırklar şurasıdır. Kırklar toplantıları üyelerden birinin evinde veya bu
amaçla hazırlanmış özel binada yapıla bilir. Bu toplantılar, haftada bir kereden az
olmayarak, Cüma günleri, diğer durumlarda ise acil sorunların çözülmesi için hemen
yapıla bilir. Köy ve daha yukarı icmalara (yerel yönetim kurumları organlarına)
yapılacak yardımlar hakkında kararı da bu şura verir. İcmada liderlik veya vekillik
eden şahıslara hiçbir ödeniş olmamalıdır. İcmanın vesaiti(emlakı ve parası) ancak
icmanın rifahı ve üyelerinin problerinin çözülmesi için şura kararı ile
kullanılmalıdır.
Bu icmaların esas amacı insanların Töreye uyğun yönetilmesi ve karşılıklı
yardımlaşmanı temin etmektir. İnsanlar arasında yaranan çelişkili konularda Büyük
Aile yaklaşımı ile Büyükler tarafınden çözülmesi, genel tetbirlerde elin birliği ile
iştirak edib-etmemek kararı, bir-birinin derdine, çetinliğine, işine dayak olmaktır.
74
[email protected]
Ahlaksızlığa, manevi parçalanmaya, saygısızlığa, eline-obasına arka çevirmeğe yol
vermemektir. Yerli yönetim organlarının işine nezaret (kontrol) etmektir.
Bilgili olub öğrenimini devam ettirmek imkanı olmayan çocukları okutmak,
tarlası olub beceremeyen Ailelere yardım etmek, hastalanmış ve takattan düşmüş
veya Aile büyüğünü kaybetmiş Ailelerin dağılmamasına Elin dayağıdır. Bu gibi
hayırsever işler görmekle El güçünü artırmaktır.
Ey Türk, sen tek olarak bir düşmana, hatta, on düşmana galib gelmek
iktidarındasın. Elinle bir oldukta ise sana galib gele bilecek düşman yoktur.
75
[email protected]
EMLAK BÖLGÜSÜ
İyi evladın, Baba malında gözü olmaz.
Türk ata sözü
Evladların Baba emlakında hakkı eşittir. Ancak, onlara emlakı bölerken
valideyn (veliler, ana-baba) kime ne vereceği konusunda tam iktidar sahibidir. Bu
işe kimse karışamaz (müdahele edemez). Çünki, kimse o evlatlarçün valideyni kadar
eziyet çekmeyib, kimse valideyni kadar o çocukları seve bilmez ve kimse vaildaynı
kadar çocukları tanıya bilmez. Emlak valideynin, evlat valideynin.
Ancak evlatların aynı derecede validaynine laik olduğu ve sevgisini kazandığı
şartı olsaydı emlak bölgüsü böyle olurdu:
Daşınan ve daşınmaz emlakın piyasa fiyatı Ailenin esas üyelerinin sayına
bölünmelidir. Baba, Anne ve evladlarının. Yani iki kızı ve iki oğlu olan Ailenin malı
altı yere bölünmeli ve bu hesapla evladlara verilmelidir. Verilme doğrudan mal
şeklinde veya hisse senedi formasında(makbuz) da ola bilir. Baba evi bölgüye
sayılmır ve onlara son güne kadar kulluk eden ve şükran kazanmış evladın veya
evlatlığındır. İnsanın kendi evladı varsa, diğer akrabaları(bacı, kardeş, hala, amca,
dayı, bibi v.s.) o Aileye varis sayilmırlar.
Mal bölgüsü bu hesabla yapılmalıdır. Emlakın bölgüsü için valideynin ölmesi
beklenilmemelidir. Kızını göçüren(evlendiren) her valideyn (veliler, ana-baba) kızı
dördüncü evladını Dünyaya getirdikten(doğurduktan) sonra onun payını vermelidir.
Evlenmiş oğlunun dördüncü evladı Dünyaya geldikten sonra da oğlunun payını para
veya mal ile ödemelidir. Ödeme, birinci emlak verilen evlada verilenden az
olmamalıdır. Evladı olmayan çocuklara emlaktan pay(hissə) vermek uyğun değil.
Dörtten az evladı olan varis kendi payını almak isterse, valideyn (veliler, ana-baba)
ona düşen payı dörde bölüb çocukların sayına vurtmakla gerçek meblağı belirlerler.
Yani, vereselik evladlara değil, torunlaradır.
Gayri-meşru doğulmuş ve evlatlığını tıbbi yönden kanıtlamış çocuklara
emlaktan pay vermek uyğun değildir. Ancak, onlar Babanın tecavüzü (aldatması
v.s.) sonucunda doğulmuşlarsa Baba evi ve babanın emlak payı onlara verilmelidir.
76
[email protected]
EVLENME VE EVLİLİK
İnsanın liyakatının ölçüsü sevdiği insanın seviyesi kadardır. Eş olarak, kimi ise
seçmeden önce çok ciddi düşünmek gerekir. Biokimyevi süreçlere tabi olmamak,
yüz ölçüp, bir biçmek şarttır. İnsan yaşamının en önemli anları eş ve sanat(iş)
seçmektir. İş değiştirme şansların olur. Ancak ortada bir kanıtlı ahlaksızlık
olmadıkça, Ailesini dağıtmak, kendiliğinden en büyük şerefsizliktir. Bu nedenden
de, eş seçimi insan ömründe en ciddi konudur.
Evlenme teklifini oğlanlar(erkekler) gibi kızlar da ede bilerler. Burada bir
kabahet yoktur.
Öyle yiğit oğlanlar vardır ki, karşı cinse söz söylerken heyecandan az kalsın
ölürler. Bakmayarak ki, onlar gerçeken yiğit ve kahraman insanlardır. Belli
nedenden toplumda kadının hukukları ve kıymeti kısıtlanıldığı için, kızın teşebbüs
(inisiatif) göstermesi bu güne kadar ayıb sayılırdı.
Türklerde erkek ve kadın eş seçiminde eşit hukukludur. Oğlan kızı seçdiği gibi,
kız da oğlanı seçe biler. Bahtiyar olma şansı her kese eşit verilir. Bilin, Türk bir kere
Aile kurmalıdır. Bu kızıl kuralı bozmayın.
Oğlan evlenmek için gönlünden geçen kız hakkında valideyn (veliler, anababa)lerine söz açmalıdır. Büyüklerinin rızasını almalıdır. Sırası ile oğlan büyükleri
kendi büyüklerinin de fikrini almalıdırlar. Rıza aldıktan sonra, kızdan gönlünde
başka birinin olup-olmadığını sorulmalıdır. Başka birisi olmadığı konusunda cevab
alındıktan sonra evlenme niyetini bildirmelidir. Evlenme niyetini başdan bildirirse,
kızın yüreyi başkasında kalmakla evlenmek için de rıza vere bilir. Bu ise uyğun
değildir.
Kızın
rızasını
aldıktan
sonra bunu valideyn(veliler, ana-baba)lerine
bildirmelidir.
Kız oğlandan evlilik teklifi aldıkta ya hayır demelıdır(!), ya da düşünm süresi
istemelidir.
Bu
konuda
valideyn(veliler,
ana-baba)lerine
söz
açmalıdır(danışmalıdır). Valideyn(veliler, ana-baba)leri müsbet(pozitif) cevab
verdikten sonra, oğlana kendi rızasını bildirmelidir. Bundan sonra oğlanın elçileri
küçük terkipte ve esasen baba-anası ve bir-iki yakın akrabası veya anası ve 1-2 kadın
77
[email protected]
elçilik etmelidir. Elçilik zamanı cevabın ne olacağı kesinleştirir. Cevap müsbet ise,
“He kesme”-yani elçiliğin resmileştirilmesi merasiminin zamanı, terkibi belirlenir.
Oğlanın kızdan rızasını alması, hem kızın, hem oğlanın kendi valideynlerinin
rızasını alması bu işin esas nuktesidir. Sonrakı Aile yaşamında bir çok yanlış
yaklaşımların ve söz-sohbetin karşısını alır.
“He kesme” töreninde başda Aile büyükleri, ninneler-dedeler olmakla iki Aile
arasında geniş terkipte elçilik tedbiri yapılır. Bu tedbirde çocuklar iştirak etmez.
Çünki bu meclis daha çok harcamalar, tarihler v.s. gibi ciddi konuların belirlenmesi
için yapılan bir tedbirdir ve kız evinde yapılır. Kız büyükleri ile tüm meselelerde
razılığa gelindikten sonra “gelecek gelin” birinci, misafir büyükleri olmakla
büyükten küçüğe oturma sırasına göre sofradakı herbir şahısa tatlı ve sıcak içecek
(çay v.b.) dağıtır. Çayların şekerini “gelecek gelin” kendisi koyub önceden
karıştırmalıdır.
“He kesme” töreninde “nişan”-nişan yüzüyü de takıla bilir.
“Nişan” meclisi “He kesme” meclisi ile birleştirile de bilir, ayrı da yapıla bilir.
“Nişanda” Aileler “He kesmede” belirledikleri sayıya uyğun büyüklü-küçüklü
yığılıb toy-bayram ederler. Ayrıca “Nişan” merasiminin uzun süreli ayrılık öncesi
yapılması daha uyğundur. Eğer “He kesmeden” sonra birbaşa evlenmek için engel
yoktursa, “He kesme” meclisinde birbaşa “Nişan ” taxılması daha uyğundur.
“Nişan” merasimine kız da, oğlan da kusülünü almış olarak gelmelidir.
Tören başlayarken ortaya Kutsal Kitap getirilmeli, oğlan ve kız sırası ile Kutsal
Kitaba, Milletine ve kendi kanına and içerek(yemin ederek) nişanlı kalacağı süre
içinde evlilik ahdine sadık olacağına, karşı taraftan açık şekilde imtina, saygısızlık
ve ahlaksızlık görmedikçe nişana sadık olacağına, arada yaranan inciklikleri
konuşarak çözeceklerine and içmelidir. Çocuklardan sonra babalar da (onları evez
eden şahıslar) aynı andı içmelidirler. Valideyn(veliler, ana-baba)lerin çocuklardan
sonra andı tekrarlamalarının amacı, gelecekte kimsenin zorunlu and içtiğini iddia
etmemesi içindir.
Bundan sonra oğlan kızın parmağına, kız da oğlanın parmağına kendi
valideynlerinin şahitliğinde yüzük takmalıdırlar. Nişanlı kız artık özge(başka
78
[email protected]
birisinin) emanetidir, bütün davranışlarında örnek olmalı, mümkün kadar
meclislerden ve kalabalıktan uzak durmalı, geyim-geçimine dikkat etmelidir. Aynı
şekilde de, nişanlı oğlan.
“Nişanın” “He kesme” ile bir günde geçirilmesi ve kısa sürde (kırk günden
sonra) düğünün çalınması daha iyi olardı. Nişan devri bu durumda tarafların birbirine uyuşması, özellikle de gençlerin fikirlerinin-düşüncelerinin tam kesinleşmesi
için verilen bir sınav süresidir. Nişanlı devr süresinde kızın bütün harcamaları ve
harcları istisnasız oğlan tarafının üzerine düşür. Unutmamak gerekir ki, nişan kebin
değil, daha kolay bozula bilir. Bu bir sınav devridir.
““başlık parası”” (harac) oğlan tarafından kız tarafına ödenilmeli olan bir
ödenektir. Bu meblağ kati “he” cevabı verilmeden, tatlı çaydan önce kesinleştirilir.
Bu ödeneğin meblağı oğlan Ailesinin bir yıllık temiz gelirinin yarısı kadardır. Bu
oğlanın ana-babasının(veya onları evez eden şahısların) ve oğlanın yıllık geliri
toplanmakla yarıya bölünür ve “başlık parası”nı teşkil eder. Eğer bu gelir kızın bir
yıllık saf gelirinden(veya maaşından) azdırsa, kızın bir yıllık maaşı meblağında
hesablanır. ““başlık parası”” (harac) kızın satış fiyatı veya valideynin zehmet hakkı
değildir. Valideyn hakkınının parayla ölçülmeyeceğini bütün valideynler güzel
anlamaktadır. Bu meblağ onsuz da Aile üyelerinden birini başka Aileye gönderen,
evezinde hiç bir şey almayan Ailenin düğün harçlarını (masraflarını) azaltmak ve
ceyizin alınmasına olan bir yardımdır. Ancak, kız büyüklerinin “başlık parası”nı
nasıl harcayacakları onların kendi işleridir ve o parada oğlan tarafının hiç bir hakkı
yoktur. Bundan ilave “başlık parası” oğlan üzerinde bir az daha maddi sorumluluk
yaratarak, düşünülmemiş adımlardan çekindirmedir.
“Başlık parası” yalnız kız tarafının ahlaksızlığı ve suçu sebebinden evlilik baş
tutmazsa, öylece de kızın ahlaksızlığı (bakire olmaması v.b.) sebebinden düğün
gecesinden kırk gün sonrakı süre içerisinde bozulursa geri ödenilir.
Düğünden önce oğlan ve kız tarafi “Meslahata (Öğüte)” yığılır. Öğütte “başlık
parasının” ödenmesi zamanı, düğünün yeri, zamanı ve diğer konular kendi
çözümünü bulur. Düğün günü veya düğünden birkaç gün önce oğlan tarafı tantanalı
surette “Harac” getirir. Bu zamanı oğlan dedesi(babası) tarafınden “başlık parası”
79
[email protected]
ve diğer hediyeler kız tarafına sunulur. Bunlara aynı zamanda ev bezemek, alış-veriş
v.s. gibi bir çok kadın işleri icra olunur ki, biz bunların üzerinde durmayacağız.
Harac töreninden sonra kızın ceyizi oğlan evine tantanalı şekilde taşınır.
Düğün günü eski Türklerde andiçme töreni olmasına rağmen şimdiki zamanda
İslam dininin getirdiği bazı şartlarla, hatta, oğlanın kızı toy gecesi birinci kere
görmesi gibi, bir vaziyet yarandığı zamanlar olmuştur. Beyle-gelin(genç karı-koca)
düğün başlamadan, kebin kesilmeden önce bir-birine sadakat andı içmelidir. Önce
kebini kesecek ağsakal kimin bu izdivac aleyhinde sözü ve itirazı olduğunu üç kere
ara vererek sormalıdır. Eğer kimse bir şey demezse, ilan etmelidir: “Bundan sonra,
kiminse bu yeni koca ve karı hakkında, bu evliliğe zarar getirecek, söylemek istediği
bir şey olursa, ahirete kadar ağzını açmasın! Bu hükmü bozan, el düşmanıdır,
cezalandırılacaktır!”
Bu ilandan sonra ağsakal kızla oğlanın parmağından nişan yüzüklerini çıkartıb
onların kendilerine vermelidir. Bu nişanın pozulması anlamını verir.
Bundan sonra hiç bir zorlayıcı koşul kalmadan ve olmadan evlenenler and
içmelidir. İyi günde-kötü günde, güzel oldukları zaman- çirkinleştikleri zaman, genç
oldukları zaman-ihtiyarladıkları zaman, sağlam oldukları zaman-hasta oldukları
zaman, varlıklı oldukları zaman-fakir oldukları zaman, evladı olsa da-olmasa da
Ailesini Dünyada her şeyden kıymetli bilib eşini samimi yürekle seveceğine, ona
sadık olacağına, ona saygı göstereceğine, eşinin Ailesinin büyüklerini kendi
büyükleri bilib saygı göstereceğine, Ele ve Ulusa laikli evlatlar yetiştireceğine Din
ve Millet karşısında Allaha ve canına and içmelidirler.
Anddan sonra Evlilik yüzükleri oğlan tarafınden kızın parmağına, kız
tarafından oğlanın parmağına takılmalıdır.
Ailenin sıkı bağlarla başlanması için bu gösterilen unsurlar çok önemlidir.
Ancak, en önemli unsur gelin dul kadın değil, kızdırsa gelinin bakileriğidir. Kendi
ahlaksızlığı yüzünden bakire olmayan kıza evlenmek en büyük şerefsizliklerden
biridir. Bilerek bu yolla giden insanlar Elden kovularlar. Düğün günü kızın bakire
olmadığının aşkar olunması, kızın Ailesi için en büyük aşağılanmalardan biridir.
80
[email protected]
Unutmayalım ki, Kadın cinsinden doğulmak, daha kadın adını taşımaka laik olmak
anlamına gelmez.
Bazı insanlar bakilerik konusunun geçmişte kaldığını ve hiç de önemli
olmadığını düşüne bilerler. Bu onların kendi düşünceleridir. Bu akide, esasen bazı
imperialist güçlerin ahlaki intervensiyasının sonucunda degradasiya olmuş
“aristokrat Türk toplumlarının” -özellikle şehir nüfusu tarafından kabul görmüş bir
yanaşmadır.
Ancak biz -Türkler için gelinin en önemli özelliyi dış görünüşü, güzel
konuşması değil, onun bakireliğidir. Kendi bakireliğine sahip çıka bilmeyen kadın,
hiç bir zaman Ailesine sadık olamaz. Kendisinin en kıymetli hazinesine-namusuna
kiymet vermeyen kız ne Anne olmağa, ne de eş olmağa laik değildir. Çünki, kendini
bir kere şehfani hislerine bırakan kadın, bu hakkı kendisinde bir kere görmüştür.
Kırılmış şişe (cam), bir daha önceki gibi olamayacağı gibi, bakire olmayan kız da
hiç bir zaman bakire kadar ne kadın ola bilir, ne de ana. İnsanı hayvandan
farklandıran en başlıca özellik onun hayvani hislerine tabi olmamasıdır,
uymamasıdır. Hatta, bir çok başka canlılar vardır ki, eşlerini ömürlük seçerler.
Bakileriği olmayan kız ise fahişeden de liyakatsizdir. Fahişe en azından yalan
satmaz ve fahişeliğini boynuna alar. Bu nedenle bakileriği bozulduğu durumde kız
adı ile, eşe varmak isteyen kız, fahişeden bir kaç basamak aşağıdır.
Bele olmaması için, kız da oğlan da düğünden önce mutlaka hem oğlanın, hem
de kızın belirlediği hekimlerde tıbbi muayeneden geçmelidirler. Tıbbi muayene tek
bakileriği değil, irsi hastalıkları, bulaşıcı hastalıkları ve nesil artırma imkanlarını
kapsamalıdır. Eğer taraflardan biri bu durumden rahatsız olursa, imtina ve inciklik
için esas görürse demek ki, kendisinden emin değildir. Bu durumda ilişkilerin
bozulması, daha hayırlıdır. Atalar demiştir: “zararın yarısından dönmek de,
hayırdır”.
Burada dokunulan konuların hepsi Aile bağlılığını kuvvetlendirmek için
önemli konulardır. Tüm düğün geleneğinin esas amacı- Ailenin kuvvetli temel
üzerinde kurulmasıdır.
81
[email protected]
Bu veya diğer insan olmak bizim kendimize bağlıdır. Ne kadar büyük sevgi ile
kurulmuş Aile olursa olsun ihtiraslar söndükten sonra geriye reallık kalır. Reallık ise
budur ki, herbir insan bir bahçedir, bahçıvanı ise ailesi, toplum ve kendisidir. Alak
veya gül-çiçek gibi nesnelerin bitmesine vaya kuruyub kor kalmasına bu faktörler
etki eder. Krizli anlarda veya krizli dönemlerde Ailenizin yaşaması için güzeşte
gitmeği başarın. Aileni dağıtmak Türklüğü dağıtmağa eşdeğerdir.
Yine de başlıca etki kaynağı eştir. Eşinizi sevin ve sayın. O zaman ne kadar
bahtiyar olacağınızı göreceksiniz.
Allahım, Türkleri birleştir, ya Rabbim.
82
[email protected]
MİLLETÇİLİK VE DİNDARLIK
Kilseye sık-sık gitmek sizi ne kadar hırstiyan yapıyorsa,
garaja gitmek de bir o kadar avtomobil yapıyor.
Lavrens Piter
Allah insanları yaratarken herbir Milletin özüne (egosuna) belirli özellikler
koymuştur. Nasıl ki, bu hayvanlarda da böyledir. Örneğin, Kurtla “Kurt köpeğinin”
arasında diye bilirz ki, fiziki bakımdan hiç bir fark yoktur. Ancak Tanrı kurt köpeğini
kul egolu yaratdığı için o tam ehilleşir (evcilleşir), ama Kurdu özgür yaşayıb özgür
ölmek için yaratdığına göre, o evcilleşmir.
Böylece de insan milli grupları. Bu özelliklerin toplum terbiyesinden
yaranmasının lafı bile olamaz. Bakmayarak ki, yaşadığı toplumun insanın manevi
ve fiziki gelişmesinda büyük etkisi vardır. Ancak, seçim yine de insanın yaratanı
tarafından yapılmıştır. İki hayvanı aynı şartlarda yetiştire bilirsin, ancak Atın dönüb
Eşek olmayacağı gibi Eşeyin de dönüb At olacağını beklemek olmaz. Herkes kesin
hatırlamalıdır ki, itin oğlu it olacak, Kurdun oğlu ise Kurd.
Odur ki, eski Milletlerin bazıları ihanetkarlık, ahlaksızlık, kinlilik, pahıllık,
mundarçılık(kirlilik-iğrençlik) özellikleri ile tanınırken, diğerleri para düşkünlüğü,
korkaklık, gaddarlık, hiylegerlik v.s. gibi kötü ve iyi özellikleri kendisinde
birleştirmiştir.
Türk Milleti yaratılıştan İgid, Dürüst, Dindardır. Türkler için hangi dinde
olmaları fark etmeden onlar her zaman yüce Yaratanın kudretini derk etmiş ve
Tanrıya itaat etmişler. Nitekim bu nedendendir ki, bazı Türk kavimlerinin büyükleri
İslam dinini de inceledikten sonra büyük direnc göstermeden kabul etdiler. Zaten
Türkler kendi liderlerlerinin arkasından her yola gidecek kadar sıkı askerdirler.
Türkerin İslamlaşmasından sonra İslam orduları misli görülmemiş zaferler
elde etdi. Babek gibi, Hülakü han gibi büyük Türk yiğitlerinin İslam ordularına karşı
isyanları, İslamın kendisinden daha çok İslam bayrağı altındakı Hilafetin ve Arap
milletçiliğinin haydutluğuna karşı itiraz harekatı olmuştur. Zamanında Arap-İslam
büyükleri o kadar azğınlaşmışlar ki, Türk kızlarını cariye kısmında kendi
83
[email protected]
emirlerinin, helifelerinin, serdarlarının saraylarına götürma hakkını kendilerinde
görmekle yanaşı, ermeni gibi şerefsiz Milletlere Türkler üzerinde üstünlük
tanımakta idiler. Hatta, arapların azğınılığı bazen o hadde kalkıyordu ki, onlar hiç
bir neden olmadan sırf Türk olduklarına nedeni ile bizi katl etmeğe fetvalar
verirdiler. Doğal olarak, onların hepsi Türk kılıçını kendi boyunlarında hiss etmeli
idiler, hiss etdiler de.
Ne ad altında olursa olsun, Türkün kul edilmesi yol verilmezdir. Hatta, söz
konusu din olursa bile.
Harekete gelmesi için Türkü cehennemle korkutmak, cennetteki hurilerle
ağzını sulandırmak nasıl da anlamsızdır. Türkün hizmeti de, kulluğu da kendi isteği
ve sevgisiyiledir. Türk Allahını sevir, Allahı karşısında kötü amel etmekten korkur.
Çünki Tanrının hoş görmediği amelle, o Allahına ihanet etmiş olacaktır. Türk
ihanetkar olmaktan, hem de Allahına karşı ihanetkar olmaktan korkur, daha cennete
düşmeyeceği için değil. Türk Dünya malına düşkün olmadığı gibi, hiç canına da
düşkün değildir. Türk milletine ve liderine düşkündür.
Milletçilik, dincilikten önce vardı. Din anlayışı olmadığı zamanda da
Milletçilik mevcut idi. Türk Milleti şimdi itikat ettiği dinlere yetincieyedek bir çok
itikat formlarından geçti, ancak Türklüğünden dönmedi, hiç bir zaman dönmeyecek
de...
Nasıl ola bilir ki aynı Ailenin evlatları aynı ecdadlarını veya damarlarındakı
kan birliğini bir tarafa bırakıb, itikad birliği arasınlar.
Bu bir ideoloji mücadelesidir ve fikir farklılığına göre kardeşlerin bir-birine
düşman kesilmesi nasıl de ahmak (aptal) bir durumdur. İnsanın yaratılışına zıttır.
Çünki düşünceyi kabul etdirme yolu sözdür. Sen sözle(lafla) kendi kandaşlarını razı
sala bilmedinse, ya senin dediğin söz yanlıştır, ya da bu fikir şimdiki zamanda onlara
gerekli değildir. Her halde bu senin hatandır.
Ancak, ideoloji(din, parti, mezheb v.s.) kendi kandaşlarına zorla kabul
etdirilirse, bu en alçak davranıştır. Çünki fikrin sözle kabul etdirilmesi prensibi
bozulur, yerine liyakatsizlik, sahtekarlık ve ihanetkarlık gelir. Kendi kandaşlarına
84
[email protected]
her hangi bir akideni, fikri zorla kabul etdirilmeğe çalışılması, Türkün kendi
Milletine en büyük ihanetidir. Kendi ulusuna karşı yapılmış terördür.
Vatandaş savaşında yenme ve yenilme ters eksenlidir.
Lukian
Ne yazık ki, tarihte böyle durumlar olmuş ve Türkün kılıçı kendi başına
enmiştir. Böyle savaşlar Türk Milletinin bir Millet gibi parçalanması ve tarih
sahnesinde zayıflaması, yüz yıllarla başka Milletlerden asılılık durumuna düşmesi
ile sonuçlanmıştır.
Türkler dini şekli bakımdan yok, daha çok bir yaşam tarzı olarak yürekten
yaşarlar. Onlar yüzde abırlı görünüb, gizlinde ahlakta ve amelde bin tür hokkadan
çıkan bir çok Milletten farklı olarak, doğuştan ahlaklı ve vicdanlıdırlar.
Dünyada farklı dinler ve itikat formları vardır. Türklerin de bir kısmı farklı
dinlere bölünmüştür. Bu farklı dinlere kulluk etmeleri Türklük bakımından hiç bir
önem taşımaz. Yani insan istenilen dinin mensubu ola bilir ki, kendini Türk ilan etsin
ve Türklüğe hizmet etsin.
Yalnız ateistlere(dinsizlere) Türkler arasında yer yoktur. Biz dedik ki,
doğuştan herbir Türkün yüreyinde yüce Yaratana inam vardır. Çünki yaratanını
tanımayan, Ona şükür etmeyen, hiç kendi ana-babasına da, Milletine de minnetdar
olmayacaktır. Kalsın ki, biz böyle insanlardan milli dava uğrunda mallarından ve
canlarından geçmeği bekleyelim. Ateist insan yoktur. Sen ya Allaha kulluk edersin,
ya da Şeytana, başka seçim yoktur. Böyle insanlar ancak insanlığın düşmanlarıdırlar,
onların Milleti, Ailesi, benliği olmaz. Dümeni kırık gemi gibi nereye geldi yüzerler
ve hayattan huzusuzluk içinde göçüb giderler. Tüm canlılar bakımından balıklar,
çakkallar ve deniz anaları bile Ateist insanlardan daha kiymetlidir. Çünki bu
hayvanlar en azından Tanrı tarafınden onlara havale edilmiş vazifelerini laikince
yerine getirirler.
İnsanın tüm amelleri niyetten başlayıb sonuçta biter.
Herbir amel ya Allaha, ya da Şeytana yakınlaştırır. Amelimizin niyeti ile
sonucunun üst-üste düşmesinin sorumluluğu bizim kendimizdedir. Herbir amelin ya
Allah, ya da Şeytana kulluk olduğunu unutmamalıyız.
85
[email protected]
Ateizm ideolojisini benimsemiş insanların hiç domuz kadar da kıymeti
olmayan ahlaksızlar listesına salmak olardı. Çünki onlar hiç Şeytan kadar da
Yaratanı tanımazlar.
Ya Allaha kulluk etmelisin, ya da Şeytana. Üçüncüsü verilmeyib.
David oğlu Avessalom.
Dini inançlarına göre hangise Türkü düşman ilan etmek, Türkçülük anlayışına
zıttır. Türkün Türke Yargısiz kastetmesi bağışlanmaz cinayettir. Türkün en büyük
cinayeti kendi Milletine etdiği ihanettir. Bu ihanet, ancak eline silah alıb kendi
Milletini kırmak değil, bu ihanet Türklüğe, Türk devletinin gelişmesine, Türk
Milletinin yücelmesine karşı olan tüm amellerdir. Türklüğe ihanet edenlerin cinayeti
resmi Divan (Yargı) olmadığı koşullarda ise, mevcut grup tarafından seçilmiş yedi
kişilik şurada kanıtlanmalıdır. Cinayeti kanıtlananların cezalandırılması, artık
toplumun esas vazifesidir. Vazifesinden, milliyetinden, cinsinden asılı olmıyarak,
Dünyanın neresinde olursa olsun, Türk düşmanı imha edilmelidir.
Türklüğün bütün düşmanları görevli teşkilatlar tarafından bulunmalı ve tam
mahv edilmelidirler. Eğer, böyle şahısların Aileleri de bu işde aktivlik göstermişse
onlar da bireysel olarak tam cezalandırılmalıdırlar.
Türklüğün menfaatleri için düşmanlarına karşı tüm vasıta ve üsulları
kullanması, nefsi müdafaa bakımından tam uyğundur.
Biz kendi düşmanlarımızı-özellikle de ihanetkarlarımızı hiç bir zaman
bağışlamayacağız. Cezalandırma gecikmesiz olmalıdır. Hasım ve düşmanlarımıza
ihanet edenleri ise koruyub, teşfik etmeliyiz, onların arkasında durmalıyız. Onlar
bizim yetiştire bileceğimiz bir kaç casustan daha etkili hizmetler ede bilerler.
Ancak, kendi sırlarımıza ve işlerimize yakın bırakmamalıyız. Kendi sahibini
ısırıb senin yanına kaçan köpek, bir gün seni de ısırıb kaçmağa çalışacaktır.
Dinin, mezhebin ne olsa da Türk olman bize yeter. Türklüğünü bulan, dinini
de bulur.
Damla taşı gücü ile değil, sık-sık düşmesi ile deşer.
Cordano Bruno
86
[email protected]
TÜRKÇÜLÜK VE İSLAM
Sürenin uzunluğu bizim keyfimize bağlıdır.
Mekanın ölçüleri ise, bizim anlama olanaklarımızla kısıtlanmıştır.
Hun Tsiçen
Türklerin hangi dinden olması bizim için önemli değildir. Yeter ki, TanrınıYüce yaratanı tanısınlar, ona saygı göstersinler.
Türklerin dini hangi dindir diye soran olursa, cevabımız İslamdır. Bunun
nedeni ise, Dünya Türklerinin büyük kısmının müslüman olmasıdır. Bunun bir çok
nedenleri olmakla eşdeğer başlıca nedenleri sadalaya birliriz. Bunların en başlıcası
İslam dininin kendisidir. Çünki İslam dini Allahın insanlığa gönderdiği en son ve en
yetişkin dindir. Tüm semavi dinler Allahdan gelmiştir. Belki, 124 bin peygemberden
bir kaçı zamanında Gök Tengri dinini de bizim ecdadlarımıza getirmişti.
Küren(kırmızımtrak) peygamber Geser üç bin yıl önce Altayda peygamberlik etmiş,
Tengri dinini yaymıştır. Eski Latin kaynaklarında Göktanrı kitapları “recepuaga”
ismi ile anılır ve şimdi de büyük bir kısmı Vatikan kütüphanesinde olmakla, Avrupa
ve Çin kütüphanelerinde ve şahsi kolleksiyonlarda saklanılır.
Bazı alimler Türk dinlerinde insan kurban vermeğin olduğunu esas getirerek
bu dinleri alçaltmağa çalışırlar. Evet, insan kurban verilmesi iyi amel değildir.
Ancak, unutmayın, ey Dünya dindarları, Hz. İbrahim kendi oğlunu kurban kesmeğe
götürerken ona Allah kurbanlık koyun gönderdi. Çünki, Hz. İbrahime kadar
kurbanlar insandan olurdu.
Allahın lütfü ile daima yaradanına saygı gösteren Türkler İslamla tanışan
günden, bu dini kabul etmişler. Türklerin İslam ordularıyla olan dövüşleri birbaşa
din eleyhine değil, Arap istilasına ve halife köleliğine karşı olmuştur. Türkün üstüne
her kim silahla gelmişse, Türk de ona silahla cevap vermiştir ve verecektir.
Sonrakı devirde dini yöneticiliğin zayıflaması, hilafetin bir dini istismar
imparatorluğuna çevrilmesi, yine de Türkün kılıçı ile son bulmuştur. İnsanların
manevi temizlenmesine ve yücelmesina hizmet etmeli olan hilafet memurları, saray
87
[email protected]
devrimleri, eski halifelerin iyi durumda kör edilerek camilerde dilendirilmesi,
ayyaşlık, özbaşınalık ve ahlaksızlıklar Türkleri halifeliği kendi ellerine almağa
mecbur etmiştir. Sonuçta, İslam dininin insanlara ulaştırılması Arap dilinde
(Dünyanın en ahenkli, nağmekar ve zengin dillerinden belke de en başlıcası) olsa
da, kudretlenmesi ve gelişmesi Türklerin eli ile olmuştur.
Türklerin İslamı hızlı kabul etmesinin diğer bir nedeni görünmeyen Tek
Tanrıya olan inançları olmuştur. İslam dini esasen Gök Tengri dinini tasdikleyicisi
olduğu için, Türkler İslamın da gerçeken Allahtan geldiğine inanarak İslam
olmuşlardır.
Hatta, Şumerlere (belke de eski Türklere) aid, beş bin yıl bundan önce (m.ö.
27-26-cı asırlar) hazırlanmış ilk yazılı kaynaklardan okunan, orjinal adı “BilgeMes” (kahraman-ecdad) olan Gilgameş destanı da, sonradan gelmiş Tövrat, İncil ve
Kuranın bir çok esas olaylarını kapsayarak, onların doğruluğunu tarihi bakımdan da
kısmen kanıtlamaktadır. Buna karşılık onlarda adı çekilmeyen kil levhalar üzerine
yazılmış en eski ilahi bir kitaptır.
Bu günkü Dünyamızda biz İslam dinimizin üstünlüğünden eminiz. Ancak
gerçek-reallık öyle bir şeydir ki, onu görmezden gelmek, yok saymak için ahmak
olmak gerekir.
Gerçekse budur ki, İslami devletler derken gelişimden kalmış, gerici,
dünyevi ilimleri gelişmemiş, bir grup manyak mollanın(hocanın) etkisinden
çıkamayan, iç çekişmeleri olan, siyaha bürünmüş, sosyal ilimleri kızların evlenme
yaşı, kadınların örtünme kuralları, evlenilecek kadınların sayı, helal-haram, siğe gibi
anlamsız konuların dışına çıkamayan, tozlu paslı, bir-birini çarşıda-camide
öldürmeğe hazır, zayıf, çoğu durumlarda kukla devletler gözümüzün karşısına gelir.
Bazı manyaklar bunun aksini iddia ede bilir. Ancak, şimdiki zamanda İslamı
yaşayarak Dünya liderliğinde olan hiç bir devlet yoktur. Bu gerçeği inkar etmek
imkansızdır.
İslam dini dinlerin en sonuncusu, tam tekmili, en kudretlisi olduğu halde,
neden müslüman halk bu kadar ezgin ve zayıf durumdadır? Hata nerededir?
88
[email protected]
Hırstiyan dini çok farklı kollara ayrıldığı, İncil çok büyük tahriflere maruz
kaldığı halde Hırstiyan devletlerinin dünyanı ve uzayı kapsayan kudreti neredendır?
Diyelim ki, Hırstiyanlar da Allahın yoluyla gitmekteler, bakmıyarak ki,
İslama göre bir çok hataları var. Diyelim ki, bunu da (doğru olmasa da) kabul ettik.
Pekiyi, İslamın kafir ilan etdiği, görüldüğü yerde öldürülmesini emrettiği
pütçü devletlerin yüksek gelişmesinı ne esasla açıklaya biliriz? Bu nasıl olur ki en
kamil din bizde olduğu durumda İslam topluluğu gelişmesin en alt seviyelerindedir.
Nerede bir baş kesen-kafa yüzen,
terrörcu, kendini partladan-intiharcı, körpe
kızlarla evlenen, okullarda çocukları katleden, savadsız(eğitimve öğrenimsiz),
sadist, uğursuz gruplar görürsek, bakıyoruz ki, bunlar da kendilerini İslam
adlandırır. (Onların itikadı doğal olarak, yalnız Şeytanadır).
Dersiniz ki, Hırstiyanlar bizi kendilerine rakib görür, gelişmemize olanak
vermirler. Hayır, Avrupanın ve Amerikanın korktuğu tek unsur Çindir. Çünki
günümüz Dünyasında real rakibleri kudretli Çin devletidir. Kendi Milletine, dinine,
gelenek ve göreneklerine bağlılığı ile Çinliler tüm büyük Hırstiyan şehirlerinde
kendi mahallelerini çoktan kurmuşlar bile. Ne kimsenin dilini, ne kültürünü, ne
dilini, ne de ki dinini benimsemek niyetleri de yoktur. Dünyanın en milliyyetçi
milleti Han milletidir(Çinin esas milleti). Bu sebebledir ki, Çin devleti dünyanın en
eski ve en uzunömürlü devletidir.
Böyle bir çok bahaneler bulmak, uydurmak mümkündür. Ancak, onların hiç
birisi gerçeği inkar etmeğe yeterli olmayacaktır. Gerçekse budur ki, müslümanlar bu
gün ezilen ve hakkı ayaklanandır. Gerçek budur ki, Dünyada müslümanlar, sırf
müslüman olduğuna göre en çok öldürülen ve bir-birini öldüren mezlum bir dini
topluluktur.
Hırstiyan dininde üç ungnum Ata, Oğul ve Kutsal ruh dinin esasıdır.
(Bakmayarak ki, ilk geldiğinde böyle olmadığı söylenir). Hırstiyan dininin esas
yayıcıları
ve
savunmaçıları
din
hizmetkarları
ve
dini
tebliğ
eden
dervişlerdir(missioner rahipler). Araplar vasıtası ile tüm insanlığa gelmiş İslam
dininden farklı olarak, Hz. İsa yahudi idi, ancak ona gelen din yahudilere ait olarak
gelmemişti. Yahudilerin o dini ve pegamberi özelleştirmesine olanak tanımırdı.
89
[email protected]
İslam dinin esasında da üçlük vardır Allah (c.c.), Pegamber (s.a.v.) ve Kurani
Kerim. Saf İslamı yaşamak isteyenler için bu yeterlidir. Ancak, bunun yanında birbirine düşman kesilmiş, tarikatlar, mezhebler ve sonsuz sayda kollar ve gruplar
vardır ki, bu da Müslümanların parçalanmasına ve kardeşlik dininden çıkmasına,
birbirine düşman kesilmesine getirb çıkarmıştır. Allah Kurani Kerimi insanlara
Muhammed (s.a.v.) vasıtasi ile göndermiş, tüm ortaya çıkan soruları Peygamberimiz
aracılığı ile yanıtlamıştır. Ancak İnsanların en saygını olan Muhammed (s.a.v.) bu
Dünyanı terk ettikten sonra, Müslümanlar parçalanmağa başlamışlar. Bu
parçalanmaya liderlik edenler çoğu zaman İslamın getirdiklerini bir kenara atarak,
şahsi menfaatleri uğrunda farklı cereyanlar yaratmış, avam halkı kendi taraflarına ya
hoşlukla, ya da zorla, ya da yalanlarla çekmişler.
Babası öldürülerek anası zorla bir dine girenin evladı o dinde yetişdiği için
neyise değiştirmeği ağlına bile getirmemiştir.
Ama öyle zamanlar olmuşdu ki, İslam Dünyası ilimin ve terakkinin
merkezine çevrilmişti.
Müslümanların parçalanması ise, İslam devletlerinin zayıflaması, hakim
durumundan mahkum durumuna düşmesi ile sonuçlanmıştır. Günümüz dünyasında
bile öyle islami mahalleler vardır ki, oraya başka dinden olan girib-çıka bilir, başka
mezhebden olan Müslüman birisi girerse, çıkmaya da bilir. Çünki bir manyak sağ
olan insanlardan kimsenin görmediği yere düşmek sevdası ile, imperialistlerin
hizmetinde olan bir mollanın fetvasını esas tutarak, 1500 yıl önce hakimiyet
kavgasında öldürülmüş birisinin kısasını sizden almağa kalkışa bilir.
Ağlın yolu birdir. Her şey Kurani Kerimde yazıldığı halde, her şey Hazreti
Muhammed tarafından insanlara ulaştırıldıktan sonra, dini tekrar-tekrar farklı
formlarda insanlara ulaştırmağın ne anlamı, ne amacı ola bilirdi ki?
Allah(c.c.) kendi pegamberini seçib, dini insanlara ulaştırıb. Nedir? O din
“alimleri” kendilerini dini Gönderenden veya Ulaştırandan daha mı ağıllı sayırlar ki,
düzelişler yapırlar. Yoksa, Pegamber (s.a.v.) döneminde yaşamış müslümanların
ibadetlerinden ve müslümanlıklarından şübheleri mi vardı ki, farklı, yeni İslam
90
[email protected]
esaslı cereyanlar, bir-birine zıtt düşünceler esasında farklı tarikatlar kurarak bazen
tümlükte İslam dinin taleplerini inkar ettiler.
Kuranı inkar etmek İslamı inkar etmektir. Demek ki, bu inkarcıların ancak
adı Müslümandır, kendileri ise başka bir dine mensupturlar.
Ne kadar ki, insanlar İslamı olduğu gibi yaşayırdılar İslam dini hızla yayılır,
Müslüman olmuş halklar ise tarihte misli görülmemiş bir biçimde ilmi, iktisadi ve
manevi bakımdan geliştiler.
Ne kadar ki, ilim ve akla dayalı mantık dinden üstün idi, gelişme vardı. Ne
kadar ki, Kuranın amacına hizmet edilirdi her şey iyiye doğru gitmekteydi.
Harflere ve cümlelere, söz birleşmelerine ve “gizli anlamlı kodlara”
uyulmağa, hakimiyyet, dini vereselik, kazanç mücadeleleri başlandığı günden, ali
amaç unutulmağa Müslüman Müslümana düşman olmağa başladı.
Bu gün Türkler kesin olarak kabul etmelidirler ki, din birey içindir. Birey ve
Allah arasındadır. Diğer toplumlaştırmalar, dünyevi işlere karışmalar yol
verilmezdir. Hele ki, din esaslı devletin kurulması, din alimlerinin devlet liderliği
gibi konulara hiç bakılmamalıdır. Çünki, herbir şahıs kendi işi ile meşğul olmalıdır.
Dindarların işi ise insanları Yaradana yakınlaştırtmaktır. İnsanlara hizmetdir.
Ancak, tarikatçılar, mezhebçiler, geriçiler sarsılmaz kudreti olan İslam
Dünyasını içinden yiyerek dağıttılar. Buna kenardan yardımlar çok oldu ancak,
içteki vurduymazlıklar ve ikibaşlı politikalar İslam Dünyasının mahkum olmasının
esas nedenidir. Bu gün İslam dünyası hiç bir kuvvete ve birliğe dayanmayan soyut
bir anlayıştır. Zaten, Hz. Peygamberimizin (s.a.v.) birliğini uzun süreli yapamadığı
arapların birliği bundan sonra da hiç mümkün değildir. Onlarla bir ittifakta başarılı
sonucu olacak bir işin yapılması, samimi işbirliğinin olması çok zordur. Herkesin,
herkese karşı olduğu bir psikoloji bazı Arap topluluklarının esas davranış biçimidir.
Büyük anlamda, Dünya çaplı işlerde bütün Arap devletlerinin ortak konular
üzerinde-hatta bu konu İslam dini olsa bile, tam biriğe gelmesi mümkün değildir.
Buna rağmen bazı Arap devletleri gerçek gelişim yolunu tutmuş ve bireysel olarak
ilerilemekteler.
91
[email protected]
Dine kazanç kaynağı gibi bakan herbir şahıs dinin düşmanıdır. Bu ister bir
molla olsun, ister siyasetçi, isterse de dellal. Dini kendi siyasi oyunlarına alet
edenler Şeytanın sadık kullarıdır.
Din Allahla insan arasında bir vasıtadır. Bu ilahi etkileşimde araya
üçüncünün girmesi yolverilmezdir.
Kimse garanti veremez ki, hangisa şeyhülislam(molla, şeyh demedim),
hangise bir çobandan Allah(c.c.) yanında daha saygılıdır. Bunu demek için muşrik
olmak gerekir, çünki bu ancak Allahın bildiği bir şeydir. Belki, o çobanın saygısı,
bunun gibi on şeyhülislamdan da daha çoktur. Çünki insanların gizlinini ve aşikarını,
dilindekini ve yüreyindekini (hayalindekini) bilen Tek Allahtır.
İslam dini insanlığa gönderilmiş bir dindir. Onun insanlara insan dilinde
ulaştırılması için, Peygamberimiz Muhammed eleyhisselam gönderilmiştir. Bu
yeterli olmuştur ki, İslam dinini bedevi ve medeni Araplar öğrensinler. Ancak,
sonralar menfaatler uğrunda şeyhler, hocalar çıkmış dini öğrenmek için insanların
bir büyüğe-yolgösterene ihtiyacı olduğunu ilan etmiştir. Halbuki, benim bir Türk
gibi
İslamı
kavramağa
iyi
bir
tercümeçiye
ihtiyaçım
olmuştur.
Yolgösterenimi(Kılavuzumu) ise, yüce Allahım seçmiştir ve ben eminim ki, sizin
şeyhleriniz bana yol gösteren Hz. Muhammedden (s.a.v.) daha ferasetli değiller.
Onsuz da Allah (c.c.) beni yürekten imanlı yaratmıştır. Onsuz da bir Türk
olarak yaratılıştan benim Yüce yaratana sonsuz imanım, sevgim ve bağlılığım
vardır. Tercümeçi gerekir ki, Allahın Arap dilinde karşımıza koyduğu talepleri biz
Türk dilinde okuyalım. On dörd asır önce yaşamış ilk müslümanların anlayıb,
uğurunda şehit oldukları yüce dinimizi bana Kurandan daha iyi kim öğrete bilir?
Yoksa şimdiki insanlar eski asırlarda yaşamış insanlardan daha mı bilgisiz,
eğitimsiz, daha mı cahildirler?
Ancak mollalar ne yapmışlar? Demişler ki, Kuranı tercüme etmek(çevirmek)
olmaz, Allah sözünün anlamı karışır, günahtır. Siz biz söyleyeni yapın, biz doğruyu
bilenleriz. Bu da, bir çok durumlarda “din adamlarının (İslamda din adamı sınfı
yoktur, tüm müslümanlar din adamıdır)” ilahileştirilmesine, dedikleri her fikrin92
[email protected]
kökten yanlış olsa bile, kabul görmesine yol açmıştır. Döğru söz söyleyen ağıllıları
ise, İslamda nifak çıkarıyor diye idam etmişler.
Dini ve ilmi bakımdan cahil insanları yönetmekten daha kolay ne var ki.
Çünki Kuranı okuyub anlayacak şekilde Arap dilini öğrenmek için, en azı yüksek
kaliteli İlahiyet Universitesinden mezun olmak gerekir. Ancak yüzyıllarla molla
sınfı insanları dini istismar etmek için, Kurani Kerimin halk diline çevirisini
engellemişler.
Kuran okunuşunu dinliyen bir müslüman çok durumda ne konudan
konuşulduğunu bile, öldüğü güne kadar hiç anlamamışdır da. Bundan daha büyük
günahı, bundan büyük dehşetli cinayeti kim yapa bilir ki.
Tam çeviri mümkün olmasa da, en azından insanlar konuyu anlayardılar.
Bu konu üzerinde çok durmayacağız. Çünki bunu delillerle kanıtlamak için
bir çok kitaplar yazılıb, yayınlanmıştır.
İslam dini saf şeklinde Allah (c.c.), Pegamber(s.a.v.) ve Kurani Kerim
üçlüyü ile kabul edilib yaşanmalıdır. Tüm sorular Kurani Kerim ve bazı Hadisi
Şeriflerde yanıtlanmıştır. Akıl, mantık ve dünyevi ilimler de Allahın bize verdiği en
üstün özelliklerdir. (Yoksa biz elimize kılıç alıp tüm bütçüleri Çin, Japon, Hindistan
v.b. öldürmek zorunda olurduk).
Hangi ise bilim adamı kendi ilmini Kurana esaslandırıb onun Ayetlerinin
doğruluğunun kanıtlanmasına çalışırsa, biz buna karşı olmalıyız. Çünki biz böyle
yaklaşımı kabul edersek, bir başka gün de başka bilim adamı kendi ilmi ile Kuran
ayetlerinin eleyhinde kanıtlar getirdikte biz onu da kabul etmeliyiz. Bu da dinde yine
de şaşkınlığa ve fikir ayrılığına yol açar.
İslamı olduğu gibi kabul etmek gerekir. Domuz etini ne için yemek olmaz?
Diye biliriz: “zarardır, ziyandır, mundardır... ve başka. Ancak, bir müslüman gibi
demeliyiz: Çünki Allah (c.c.) haram buyurmuştur. Neden beş vakit namaz
kılınmalıdır? Çünki Allah (c.c.) bele buyurmuştur. Bize ne kanıt, ne de inkar gerek
değil. Bırakın herbir müslüman İslamı okuduğu Kuranda ve Hadisi Şerifde anladığı
gibi yaşasın. Biz ne biliriz ki, kim doğrudur, kim yanlıştır. Allah(c.c.) karşısında
herbir şahıs kendisi cevap verecektir. Bende ile Allah(c.c.) arasına girmeğe kimsenin
93
[email protected]
hakkı yoktur. Bu konuda hükmetmeğe yetki sahibi bir tek Allahdır(c.c.). Ona
şükürler olsun. Bende ile Allah arasına girilmez.
Dinin görevi insanları hatalarına göre cezalandırmak değil,
insanlara öğüt vermek ve onları doğru yola yöneltmektir.
Türklerde İslamın yaşanması. Mollaların (dini kullukla geçinen
adamların-şeyh, hoca, şeyhulislam, rahib, mukaddes Baba ve bütün işçileri) evleri,
Pegamberin(s.a.v.) evinden iyi olmamalıdır.
Malları yılda bir kere 21 Mart günü yağmalanmalıdır (fakirlere, yetimlere,
kimsesizlere v.b. arasında dağıtılmalıdır. Böyleleri yoktursa cami onarım ve
yapımına, veya kamu işlerine sarf olunmalıdır).
Yağma bölgüsünü kategorisine uyğun inzibati liderlik-yaşayış mıntıkasının
Şurası(Divanı), mahalli önemli şahıslarınkini ise kırkların ağsakalları yapmalıdır.
Hiç bir mal-devletleri ve binik araçları olmamalıdır. Onlar gerçekten saygı
sahibi olsalar, halk onları istedikleri yerlere ulaştıracaktır. Günlük geçimlerini yerli
halkın gönüllü ianelerinden sağlamalıdırlar. Başka işde çalışmamalı, ancak
isteklilere dini eğitim vermek zorundadırlar. Eğitim almak isteyen bir kişi bile olsa,
ücretsiz olarak ders vermelidirler.
Bu kuralların uyğulanmasından sonra gerçek din adamları ile, dini gelirkazanç aracı gibi kullananlar ayrılacaktır. Dini maddi gelir ve hakimiyet aracı gibi
kullananlara Allahın laneti olsun!!!
Mollalar (din adamları) ancak, kuran okumağı, namaz kılmağı ve bu gibi
önemli İslami faaliyetleri öğrete bilirler. Tüm Ali dini öğretimler ise, yalnız İlahiyet
universitelerinde verile bilir.
Molların tayini halkın seçimi esasında yapılmalı, faaliyetlerine nezaret ise
devlet tarafınden teşkil olunmalıdır.
Din dersleri okulda, ali tahsilli ilahiyatçı öğretmenler tarafından verilmelidir.
94
[email protected]
Tüm yazılı ve şifahi kanunlar, kurallar, gelenekler, töreler Türk
insasnına hizmet etmek, onu kudretlendirmek, mutlu etmek içindir. Halkı suçlu,
kul, esir, mazlum ve umutsuz etmek için değil.
Biz, bu şartlara uyğun olmayan hiç bir hükmü kabul etmeyiz.
Din ancak insan ve Allah(c.c.) arasında bir araçtır. Kelimeyi Şehadeti kabul
eden herbir şahıs dinde dindaşımızdır. Dini konularda kimse, kimseyi zorlayamaz.
Çünki, gerçek Müslüman Allaha(c.c.) ve Ahirete inanmalıdır. Ahirete ve Allahın
sonsuz kudretine inanmayan müslüman değildir.
Dini kuralları bozduğu için bu Dünyada kimseyi cezalandırtmak olmaz.
Eğer, cezalandırırsak, demek
ki, biz Ahirete
ve
Allahın
günahkarları
cezalandıracağına inanmıyoruz. Bununla birlikte kendimizin haklı olduğumuza tam
eminiz.
Allahın kıyamet günü vereceği bir kararı, biz nasıl bu gün vere biliriz? Bu
hakkı bize Allah(c.c.)mı verdi. Hayır. Bu hakkı kendinde görmek müşrikliktir, çünki
Kıyamet gününün Hakimi tektir, onun velisi ve vekili yoktur onun adı-Allahtır. Bir
kimse İslami talepleri bozursa, onun cezasını veya ödülünü Allah(c.c.) verecektir,
tam kudret, hakk ve ihtiyar sahibi olan O-dur. Sen değilsin.
Onsuz da insanlık tarihi zulümkarların telef olması, neslinin kuruması
örnekleri ile doludur. Müslümanlığı terk etmiş bir nesil yoktur ki, onun adını yaşatan
bir erkek sağ kalsın. Allahın(c.c.) cezası da, ödülü kadar beklenilmez ve sonsuz
kudretledir.
Dini kuralları düzgün yaşamayan insanları biz ancak kınaya bileriz. Bu kınak
tahkire, fiziki tazyike ve tecride yol açırsa demek ki, biz artık Allahın(c.c.) yerine
karar vererecek kudreti kendimizde görmekteyiz.
İnsanlar toplumun sağlam gelişmesi için dünyevi konularda hüküm vererler.
Bir kimse senin dini duyğularını tahkir etmişse, divana git. Bir kimse sana veya
topluma zarar vermişse, divana git. Ancak, sen kabul etdiğin yaşam tarzı seninçin
doğru olsa bile, başkası Töreye zıtt olmadıkça kendisi istediği gibi yaşamakta
özgürdür. Töreye karşı ameller Milletin birliği ve beraberliği namına mutlaka
95
[email protected]
düzeltilmeli, gerekirse cezalandırılmalıdır. Töre Dinden üstün görülmemiş, nitekim
karşılıklı destek ve tamamlayıcı durumundadır. Törenin destekçisi ise dünyevi
devlet yasalarıdır.
Yekun olarak, kısaca gördük ki, İslamın düzgün yaşanmaması, İslam dinini
insanların birleştirici unsuru olmaktan çıkartıb, ayırıcı (bölücü) bir unsur durumuna
getirmiştir. Hatta, bazı adı İslami olan mezhebler(tarikatlar) her nev kafirle
işbirliğine hazır olduğu durumda, diğer bir Müslüman tarikatin (mezhebin)
devamçılarına düşman kesilmişler.
Hatta, bazı islami tarikatlar diğerlerinin malını ve canını da kendilerine helal
bilerler. Bunun da temelinde dini cahillik ve gelir(kazanç) aracı, siyasi yetki aracı
vasıtasi gibi kullanılması durur.
Meğer İslamın tek ve son Pegamberi Muhammed Mustafa Aleyhisselam size
böyle bir din getirdi ki, şimdi bir-birinizin etini yiyesiniz?
Odur ki, Allahın(c.c.) cezasıdır ki, biz-Müslümanlar ayaklar altında inliyiriz.
Ne kadar geç değil, en azından Türk Eli kapsamında dini ayırımlara son verilmelidir.
İslam Pegamberinin getirdiği gibi, herbir Kelimeyi Şehadeti kabul edib
seslendiren şahıs Müslüman olarak kabul edilmelidir. Tüm ayrılıklara, tarihi
kırgınlığa son verilmeli, kardeşlik namına birleşilmelidir. Türk Elinde dini ayırım
yoktur. Ne dinden olursan ol yeter ki Tanrını tanı. Tüm bölünmelere YOK.
Allahım, Türkleri birleştir, ya Rabbim...
96
[email protected]
BATI VE BİZ
Kudretli ve büyük devletin sağlam temeli romantiklik değil,
devlet bencilliğidir (egoizmdir).
Büyük devlet kendi çıkarlarına uyğun olmayan işler uğurunda mücadele
yapmamalıdır.
(Otto Fon Bismark)
En ideal gerçeğin(objenin) bile, en azı altı esas taraftan (profilden) altı farklı
görünüşü vardır.
Batı devletleri rönesans (15-ci asır) döneminden sonra bilimin aliliğini
anlayarak, büyük uğurlar elde etmişler. Bu uğurlarla eşdeğer bir-birine karşı ve
insanlığa karşı büyük savaşlar çıkarmalarına rağmen bilimin verdiği kudret
sayesinde ali medeniyet(uyğarlık) haddine kalkmışlar.
Şimdi, Amerika ve Avrupalılar kendilerinde bizi öğretmek hakkını
görmekteler. Bu haktan da bir çok durumda bizim isteğimizin aksine olarak zor
kullanmakla istifade ederler.
Batı Dünyası bilimin tüm değerlerden üstün olduğunu, hiç bir dinin, akidenin
ve yaşam tarzının bilimden kudretli olmadığını anlamışlar.
Bilim (ilim) Tanrının insanlara verdiği en büyük kudretdir. Bunun
sayesindedir ki, insanlar yüzlerce ton ağırlığındakı demir yığınını tüm canlılardan
daha hızlı olarak yıldızlara kadar uçura bilir. Bilim sayesindedir ki, okyanuslarda
kudretli donanmalar (filolar) yüzmektedir, ölümcül hastalıklar bir iğne (şırınga) ile
sağalır, verimsiz topraklar iki yüz yıl bundan önce hiç ağla gelmiyecek kadar mahsul
verir.
Araçlar (makineler) insan beyninden defalarca hızlı analiz(tahlil) yapıb sonuç
çıkartır. Bu gün insanlık bin yıllarla bünyesi yapılmış sistemleşmiş bilimin
meyvalarını toplayır. Önceler yüz yılda bir olan bilimsel buluşlar şimdi bazen ikisi
bir günde olmaktadır. Tarihsel doğu biliminin, çağdaş bilimin esasında olmasına
rağmen, biz yine de bilimin bu günkü seviyesine ve sistemleşmesine göre batıya
97
[email protected]
minnetdarız. Bilime ve bilim adamlarına önem vermeyen topluluklar mahve
mahkumdur. Bu gün ilmi potensial bir kudret göstergesidir.
İlim yolunda batı bizim için bir deniz feneridir, biz bu feneri takip edeceğiz.
Eğer toplum zenginse, insanların el emeğine o kadar de ihtiyacı olmur,
onlar kendilerini manevi uğraşılara adarlar.
Milan Kundera
Batı ahlakı. Batı devletlerinin her biri, kendinin farklı ve bir çok durumda
genel tarih anlayışlarına zıtt tarihlere sahipdirler. Bu devletler Yunan ve Roma
medeniyetine sahiplenmek, bununla da ne kadar tutarlı ve eski tarihe sahip
olduklarını göstermek isteyirler. Ancak, doğrusu budur ki, Roma işğalına kadar
şimdiki Avrupa arazilerinde esasen bir-birine düşmanlık yapan yarımvahşi tayfalar
yaşamıştır.
Romanın zorulu kültürel reformları sonucunda aynı halklar medenileşmiş,
gelişme için teşebbüs(impuls) almıştır.
Bu günkü batı ahlakının temelinde Hırstiyan ahlakı durmalı olduğu halde,
çağdaş zamanda Roma ahlakından vaz geçilemediğini görmekteyiz.
Bizim ecdadlarımız xoruz dövüştürüb, köpek boğuşturub iddia oyunları
oynadığı, eylendiği zaman, Romalılar insanları ölümüne dövüştürüb aynı hazzi
(zevki) alırdılar. Tüm ülke üzere insanlar mantıksız ve amaçsız olarak vahşicesine
katledilerek, bundan Türkün anlamayacağı zevk alınırdı.
Burada hangi insaniyet söz konusu ola bilir. Hiç bir Türkü iki günahsız insanın
birbirini öldürmesinden zevk almağa mecbur edemezsin. Çünki, Türkün kalbini
Tanrı imanla, merhametle doldurmuştur. İnsancıllık Türkün iliklerindedir. Ona nasıl
terbiye versen de, o yine de Tanrı sevgisiyle alışıb-yanan kudretli bir dövüşçü
olacaktır.
Kana doymayan Batı kültürü, gladiator dövüşlerini geçse de, “kuralsız
dövüş”, “boks” gibi mantıksız idman nevleri ile kendi kan ihtiyacını tatmin
etmektedir. Bunun yanında “Güreş” gibi, “Jü-do” gibi, “Karate-do” gibi idman
98
[email protected]
nevlerini gözden salmak için, o kadar kısıtlamalar ve kural değişiklikleri getitirlmiş
ki, tam manasız ve eğlencesiz duruma gelsin. İnsanlar onlardan yüz dönderib, ekib
oyunlarına, ya da “gladiator dövüşlerine baksınlar ”. Avrupa medeniyetinin zararları
konusunda kitaplar yazmak olardı. Kısaca bunu diyelim: Avrupa medeniyeti hiç bir
zaman Türk medeniyetine tay(eş ve eşit) olmayıb.
Avrupa ahlakı ise, bizim ahlaktan bin yıllar geride kalır. Medeniyet
konusunda Avrupadan bizim ala bileceğimiz hiç bir şey yoktur.
Ahlaki bakımdan ise, genellikle konuşmak yersizdir. Yunan- Roma
medeniyetinin cinsi ahlakı bizim anlayışla tam ahlaksızlık ve sapkınlık üzerinde
kurulmuştur. Aynı ahlaki değerleri kabul etmek, bizim Türklükten ve Dinden
çıkmamız pahasına mümkündür. Yani mümkün değildir (imkansızdır).
Avrupa tarihi, Batı medeniyeti Türk olarak bizlere ancak negativ örnekler,
kötülük ve karanlık dolu sayfalar göstere bilir.
Batının Türklere karşı çağdaş yaklaşımında da bir çok pozitiv taraflar olmakla
yanaşı, yakın tarihimizde bize çok acı dersler verilmiştir. Geçmişin Haçlı
yürüşlerini, istilacı saldırılarını görmezden gelersek bile, son yüz yılda Batının
desteği veya doğrudan iştirakı ile Türklere çok darbeler vurulduğunu görmekteyiz.
Avam(herşeye inanan) Türkler beşeri adalete inanarak Batıya sığınsalar da,
bunun karşılığında ancak, Batının çıkarlarına hizmet eden çözümlerle karşılaşmışlar.
Köpeğe kemik atmak, tam olarak merhameti göstermez; merhamet o zaman olur ki,
sen de köpek kadar aç olasın ve yemeğinin yarısını ona vere bilesin.
Cek London.
Bu gün Adolf Hitleri lanetleyenlerin o devirki liderleri, Türkler bakımından
hiç de daha insancıl olmamışlar, tam tersi bize karşı daha gaddar düşmanlar
olmuşlar. Tarih bunun acı örnekleri ile doludur.
Daha iyirminci asrın başlarında İngilis lordları ve ABŞ senatörleri arasında
“Türklerin de Amerika yerlileri gibi “vahşi” bir topluluk oldukları ve onlar gibi tam
yok edilmeleri icab ettiği” fikirleri sık-sık seslenirdi. Bununçün hristiyan birliği
99
[email protected]
Anadoluda, Gürcüstanda, İrevan hanlığında, Kırımda, Azerbaycanda, Doğu
Avrupada ve Türküstanda (Orta Asya) büyük soykırımları yapmışlar. Bu konuda en
iyi maşa veya prezervatif nitelikte ermeniler kullanılmıştır. Çünki masum çocukları,
kızları-kadınları, silahsız insanları öldürmek normal insanın kendi gururuna kabul
ettirmesi imkansız bir konudur. Ama ermenilerde ne haysiyet, ne insanlık, ne benlik,
ne şeref olmadığı için onlar, amerikalılar, avrupalılar ve ruslar tarafından
silahlandırılarak, teşkilatlandırılarak tüm Türk kıyımlarında aktif iştirak etmişler.
Evet, bu gün Batı bilimlileri(bilim adamları) Amerika yerlilerinin yüzde
doksan beşinin “su çiçeği” xastalığından öldüklerini eminlikle iddia ederler ve genç
nesil de buna inanır. Ancak, gerçek budur ki, Amerika yerlileri Türklerle aynı geni
taşıyan bir kavim olmakla birlikte kimseye baş eğmediler, bununçün de onlar
batılılar tarafınden soykırıma maruz koyuldular.
Ancak, bu başbilenler bilmeliydi ki, Avrupanın göbeğinden Çin settine kadar
bütün Türkleri yok edebilecek bir kuvvet vardır, o da Allahın(c.c.) kendisidir. Başka
hiç bir toplumda, başka hiç bir varlıkta bu kudret olmayıb ve olmayacaktır. Türkler
tek devlette birleşecektir ve Dünyada hakk-adaleti temin edecektir. Sizin
masallarınızda gördüğünüz kahramanlarınız, işte bu-Türklerdir.
Batının Türklere münasebeti korkudan yaranan kendinisavunma hissidir.
Türkler için Avrupa ahlakı anlaşılmaz olduğu gibi, Türklerin etrafında
birleştiği birçok değerler de, Avrupa için anlaşılmazdır. Biz Türk olarak, tüm
insanlığın barış ve güven içerisinde yaşamasını istiyoruz. Talih böyle getirmiş ki,
Türkler şimdiki zamanda kendi laikli devletlerini (Türk adına uyğun kudrette)
kuramamışlar. Bu nedenden de hakk-adaleti Hırstiyan-Batı Dünyasından
beklemektedirler. Ancak, bu hakk-adalet bize dikenli kızılgül gibi bile değil, tam bir
“eşek kangalı” otu gibi ulaşıyor. Faydasız, yüksek maliyetli(masraflı) ve acı verici.
Böyle adaleti ummaktansa, erkek gibi adaleti elde etmek gerekir. Gidib
dilenib, haklı olduğumuzu kanıtlamak gerekli değil. Onsuz da onların liderleri tüm
davalarda bizim haklı olduğumuzu çokta iyi bilir. Batının strateji amaçları hiç bir
zaman Türklerin rahat yaşamasını temin etmeğe imkan vermiyecektir. İster bu iş için
Yunanlar, ister Dünyanın çakalı olan ermeniler kullanılsın, isterse de yüz yıllarla
100
[email protected]
Türklere kardeşlik etmiş(Kürdler, Farslar, Araplar v.s. gibi) Milletler olsun,
imperialist güçler bunları her zaman Türklere karşı oyunlarda kullanmıştır ve
kullanacaktır. Burada bizim hangi dinden olmamızın önemi son sıralardadır. Esas
problem, esas korku Türk olmamızdır. Biz kendi milletimizden dönmeyeceğimiz
için, Batı-Hırstyan dünyası bu anlamsız savaştan vazgeçmelidir.
Batı bize adalet değil, parçalanma, ufalma ve yokolmanı getirmektedir. Bu
nasıl akıl ve mantıktır ki, biz bize zulüm edene şikayet edib, adalet bekleyiriz. Elin
vurduğuna göre gidip başa(kafaya) şikayet etmeğin analmı varmı ki? Zaten Türke
bir haksızlık varsa, bu büyük bir planın içinden çıkmıştır. Bu zaman bizim
şikayetimizin amacı ve mantıkı var mı?
Hırstiyan Batıda milyonlarla insancıl, ahlaklı ve adaletli insanlar yaşayır.
Onların arasında diye biliriz ki, her meslekten iyi insanlar vardır. Zaten onlar olmasa,
Batı bizimle çoktan Armageddon savaşını yapardı. Bahis etdiğimiz bir çok ahlaki
değerleri benimsemiş, günlük yaşamları ile uğraşarlar. Bazıları hatta, tükenmekte
olan hayvan türlerinin derdini çeker-maddi ve fiziki yardımlar yapar, diğerleri sefil
devletlere insani yardıma acele eder. Ancak, devlet politikaları bu insanların bir
kısmını, çok zaman bir oyuncak gibi yönlendirir, kendileri de bilmeden onların ali
hisleri çirkin siyasetlere alet olar. Bir de görürsün ki, her hangi bir kaplumbağanın
okeanda öldüğünü görüb ağlayan bu insanlar, Azerbaycanda, İrakta, Afganistanda,
Suriyada 10 000-lerle masum insanın ölmesini soğukkanlılıkla müşahede ederler.
Bak bunu anlamak mümkün değildir.
Bazı kısım vatandaşlar ise, kendi ülkelerinin uçakları yanlışlıkla veya başka
bir nedenle yaşayış mıntıkalarını bombalayıb yüzlerce insanı öldürer, buna
sevinerler veya soğukkanlılıkla başlarını sallayarlar.
Bombaladıkları aileden birisi gelib, onların kendi ülkelerinde bir kişiyi
öldürdüğü anda, bunu milli facia ilan ederler. Bak bunu anlamak mümkün değil.
Kendi coğrafiyalarından, sınırlarından kenarda hangise ülkeye ordu
yürüterler, yandırıb yakar, namuslarına tecavüz ederler, yerli halk kendini
savunma(nefsi-müdafaa) hakkını kullanar. Yakalayıb terrörçu tamgası vurarak
mahvederler. Bak bunu anlamak mümkün değil.
101
[email protected]
Çok derine gitmeden bu meseleler bize kanıtlayır ki, Türk devletçiliğinde
bizim dostumuz Batıde değil. Belki, Britaniya, Almaniya veya ABŞ gibi kudretli
devletler kendi milli menfaatlerini bakımından bizim müttefikimiz olacaklar. Ancak
Birleşik Türk devletin kurulması kademesinde hakk-adaleti başka kapılarda aramak
mantıksız olacaktır.
Batının-Avrupa ve Amerikanın- hiç bir devlet veya gayri- hükumet(sivil)
teşkilatı bize gerekli değildir. Siyasette, iktisatta (ekonomide), orduda ve ilimde
işbirliğine varız. Batının ilimini öğrenmek için çok güzeştlere hazırız. Bu güzeştler
ancak material(maddi) ola bilir. Ahlakımızdan, Milletimizden ve medeniyetimizden
pay isteyenleri biz tecavüzkar hesab eder ve onlara karşı mücadele ederiz.
Bizi yok etmek isteyenler bizim güçlü olduğumuz tarafımızı zayıflatmakla
buna ulaşabilerler. Bu ise Aile ve ahlakımızdır. Türk vatandaşı hiç bir zaman
kozmopolit, pasifist ve milli meselelerde tolerant(hoşgörülü) olmamalıdır ve
olmıyacaktır.
102
[email protected]
AĞIR HASTALAR, CİNSİ AZLINLIKLAR VE ÇALIŞMAK
İSTEMEYENLER HAKKINDA
Özgelerin(başkalarının) zayıflığı, ister gerçek, ister yalancı olsun, etrafdakıların
keyfini yükseltir.
Sanki, bu anda onlar kendilerini daha üstün hissederler.
Maks Fray
Ağır genetik, sebebi belli olmayan sakatlık, sağalmayan bulaşıcı hastalık
taşıyıcısı olan insanlarımız. Ağır genetik, sebebi belli olmayan sakatlık, ağır
bulaşıcı hastalık taşıyıcısı olan insanlar bahtsız insanlardır. Türk toplumu her zaman
onların arkasında durmalı, her bakımdan destek olmalıdır. Böyle sakat veya
sağalmayan
çocukların
doğması
daha
Anne
betninde
oldukları
zaman
engellenmelidir. Hiçbir nedenle doğmalarına yol verilmemelidir. Böyle doğumlara
yol veren hekimler cezalandırılmalı, bu kategori körpeler doğum evinde ebedi
yatırılmalıdır.
Ağır genetik, sağalmayan bulaşıcı hastalık taşıyıcısı olan insanlar toplum
karşısında kendilerine bağlı olmayan nedenlerden sorumluluk taşımaktalar. Devlet
tarafından böyle şahıslara ömürboyu olmakla aylık ödenişler verilmelidir. Onların
yaşlılıkta ve hastalıkta bakımları garantilenmelidir. Aynı şahısların hastalığının
yayılmaması için, onlar sterilleştirilmelidir(kısırlaştırılmalıdır). Bulaşıcı hastalık
taşıyıcılarının toplumla teması kısıtlanlmalıdır. Herhalde hastalığın bulaşma
olasılığını sıfıra indirecek maksimum tetbirler alınmalıdır.
Aynı şahıslar karşısında Türk toplumu özür diler. Ne zamansa ilimin böyle
hastaların tedavisine imkan vereceğine ümid eder ve bu konuda çalışmalar yapar.
Cinsel azınlıklar. Batı öz gelişmesini kısmen cinsel azınlık üyelerine
borcludur: antik Yunan ve Roma filozofları, alimleri, makedoniyalı Aleksandr da
dahil olmakla yüzlerle kralları, imperatorları ve bir çok hükümdarları.
Türk toplumunda ise cinsel azınlıklara yer yoktur. Cinsel azınlıklar gerçeğinde
azğın mahluklar ve Şeytanın yolunu tutan mikroplardır. Onların en büyük
103
[email protected]
hastalıkları azğınlıklarıdır. Cinsel azınlık adlandırılan bir grup sapık insan Türk
toplumuna ihrac olan, edepsiz yaşam tarzının meyvalarıdır.
Demokrasinin yöndemsiz (eni-uzunu belli olmayan) bayrağının gölgesine
yığışan bu negativ insanların Türk Elinden kovulması, alınmadıkta ise tecrid
edilmesi önemlidir. Her şeyden önce ise bu sapık gruba ait olanlar
sterilleştirilmelidir. Çünki, böyle pisliklerin artması Türk kanının, ahlakının
bozulmasına neden olacaktır. Onların bu gibi isteklerini türeden hissiyat
organları(erogen zonları) duygusuzlaştırılmalıdır.
Bundan elave davranış bilimi alimleri kanıtlamıştır ki, toplumun düzgün
terbiyesi ve yüksek toplumsal değerler böyle ahlaksızlık yoluna düşenlerin sayını
defalarca azaltmaktadır.
Ahlaksızlığa teşvik eden tüm tebliğat nevleri ve onların liderleri, öylece de bu
gibi faaliyetlere arka çıkan teşkilatlar ve insanlar tutuklanarak cezalandırılmalıdır.
Bunu tebliğ eden insanlar, toplumu içinden çürütmek için düşman unsurların
gönderdiği hainlerdir. Eğer onların ülke dışınden her hangi bir destek aldıkları
kanıtlanarsa, hain ilan edilmelidirler. Türke ve Türklüğe hainlik edenin cezası
idamdır.
Bu gün, yüksek gelişmim düzeyine ulaşmış ülkelerde aynıcinsli aileciklerin
kurulması, o toplumların çökmesine götürmektedir. Bu hal, yayğınlaşdıktan sonra,
çok geçmez ki, insanların hayvanlarla, öz anaları, babaları ile v.s. ailecik kurması
tecrübesi de yaranar.
Aynı “ahlakın” ihracı ise bellidir ki, düşman güçler tarafından medya ve gayrihükumet (sivil) teşkilatları aracılığı ile mümkün olmuştur. Aynıcinsli, insest
(incestum), zoofil ve pedofil münasibetler yasaktır. Türkün töresi ile de, İslam dini
ile de, dünyevi kanunu ile de cezalandırılması vaciptir.
Burada insan hak ve özgürlüğünden konuşulması, konunun insan özgürlüğü ile
paralelleştirilmesi çok mantıksızdır. Şehvet hissi gibi hayvani hislere kapılan
mahlukları, biz insan özgürlüğü diyerek hoş görersek, manyakları, hırsızları, katilleri
neden xoş görmeyelim. Geleneksel olmayan cinsi semtleşme kendisi de
manyaklığın-sapıklığın bir nevidir. Böyle ahlaksızlıklara karşı güzeştsiz mevkiden
104
[email protected]
çıkış yapmak gerekir. Kimin ne sapık arzusu varsa, bırakın kalbinde saklasın
(kendisi bilir, Tanrısı bilir), insanı hayvandan farklandıran da budur. İnsan
özgürlüğü konu olursa, o zaman tualeti gelen bir yetişkin marketin ortasına tualetini
yapardı, ahlaksızlığın karşısını almak da böyledir. O çocuk olarken bunu yapardı,
toplumdan kenar büyüseydi de yapardı, ancak toplum insanda en doğal ihtiyaçlarını
bile kontrollu icra etmeyi terbiye ede bilirse, neden bu gün insanlık ahlaksızlığamanevi kollapsa sürüklenir, bunu doğal bir hakk gibi kabul etmeğe çalışır?
Tüm dinler de bunu yasaklayır. Hatta, çokyüzlü Roma papasının suskun rızası,
Hırstiyanların bu ahlaksızlık ve azğınlığı tebliğ etmesi, Yehudilerin farklı teşkilatlar
vasıtasi ile senaryolarını hazırlayıb, maliyeleştirilmesi karşılığında “Ehdi-etig”(ing.The Old Testament, ivrit-‫( הישנה הברית‬Tanax), yunan- Παλαιὰ Διαθήκη) aynıcinsli
cinsi ilişkiye, hayvanla olan cinsi ilişkiye ölüm cezası hükmünü verir. Bakmayarak
ki, “ehdi-etig” Hırstiyan ve İudaizm dinlerinin doğrudan lider kitabıdır, İslam dini
ise aynı kitapları tasdik edir ve ayrıca da aynıcinsli ilişkini yasak edir (Hud-77-81,
Ankebut-28, Maide-43, 44, 46, 51-60, Ali İmran-3, 93 v.s.)
Rabbinin sözü, doğruluk ve adalet bakımından tamamlanmıştır. Onun sözlerini
değiştirecek kimse yoktur. O işitendir, bilendir.
Enam-115.
Bazı insanlar Avrupa değerleri, Batı medeniyeti gibi mantıksız adlar altında
üstü bezek, altı tezek olan nimetleri Türk Milletine yedizdirmeğe çalışmaktalar.
Avrupa ve Batı bize medeniyet haric, her şey öğrete bilir ve biz onlardan bunları
öğrenmeliyiz.
Söz konusu medeniyet oldukta Türk Milletinin her ferdi bir medeniyet
abidesidir. Son üçyüz yılda bezekli elbiseler giyib, bale oynayıb, opera okumakla
bize medeniyet dersi vermeğe kalkışan milletler bilsin ki, biz beşer medeniyetinin
özülü, insanlığın temeliyiz.
Biz Türklerin ecdadları insanlığa alfabe, sayma (sayılar), devlet kuruculuğu,
devlet yönetimi, metal eritme ve işleme, harb mahareti, dokuma-eğirme sanatı, tüm
105
[email protected]
tarih öncesi ve tarihi silahları, tüm milletlerden daha fazla ise kendi genlerini
(genomunu) vermiştir.
Yunan-Roma medeniyetine sahip çıkan, Latın alfabesını, dilini ve tarihini
özümseyen şimdiki bir çok milletler aynı dönemin sonuncu seviyeli sahipsiz
toplulukları olmuştur. Bazıları ise topluluk gibi bile yoktu. Onlar aynı devrin
hakimlerinin gözünde hayvanla insan arasında olan vahşi bir varlık mahiyetinde
idiler. Şimdi sahip çıkmağa çalışdıkları tarihi değerlerin diye biliriz ki, hiç birisi
şimdiki Avrupa milletlerine aid değildir.
Batının kendininki gibi göstermeğe çalışdığı Roma imparatorluğunun mirası,
her alanda insanlık tarihi için çok önemlidir. Roma medeniyetinin uğurlarından tüm
insanlık menfi veya müsbet sonuç görmüştür. Ancak, bir konu vardır ki, onun
üzerinde az durulur-Ahlak-Roma ahlakı.
Yunan ve Roma ahlakını bir sözle ifade etmek istersek, bu günkü ve o günkü
Türk değerleri ile bunun adı- ahlaksızlıktır.
Avrupa medeniyetinin esas aldığı Yunan- Roma ahlakı “cüce şempanze”
(karlik şempanze) ahlakından hiç de farklanmır. Bu gün, bir çok kurumların insanlığı
sürüklemek istediği bu ahlak uçurumu da “Karlik Şempanze” ahlakıdır.
(* Karlik
şempanze- ana, baba, yavru, erkek, dişi farkı koymadan tüm sürünün tüm üyelerinin bir-biri ile kısıtlamasız cinsel ilişkide olduğu
maymun türü)
Hele ki, Batıda Vatikan dışında da dindarlar var. Onlar arasında Allahın dinine,
doğru yollarla ibadet eden Hırstiyanlar, İudaistler ve Müslümanlar çoktur. Bu ahlaklı
dindarların verdiği terbiye neticesinde toplumda tam ahlaksızlaşma olmamış- “cüce
şempanze ” ahlakı tam hakim olmamıştır.
İnsan hakları, çocuk hakları, kadın hakları, azınlık hakları ve başka adlar altında
toplumumuza ayak açan böyle teşkilatların tamamının bir amacı var: Türk Milletini
yok etmek. Aileden ve fertten başlamakla ahlakını, dinini, sonuçta töresini elinden
almakla Milletimizi parçalamak ve eritmek.
Kimse benim Milletimi, Ailemi, ilimi ve evimi benden çok sevemez. Böyle
teşkilatlar ise toplum için narkotikten ve alkolden da defalarca tehlikelidirler.
106
[email protected]
Eğer, benim dost bildiğim düşmanimla yoldaşlık yapıyorsa, ondan uzak
durmalıyım. Bu zehir damlatılmış şeker gibi, ölü yılana konmuş sinek gibi tehlikeli
bir dosttur.
Ebu Eli Hüseyn İbn Sina
Çalışmak istemiyen kategori. Çalışmak istemiyen kategoriden olan bir grup
insan vardır ki, bunların başında Çingenelar gelir. Çingeneler insan toplumuna
entegre olmakta zorlanan didergin bir topluluktur. Ancak, bundan başka bir sıra
insanlar da vardır ki, kimseyle uzlaşmaz, çalışmak istemez, gününü çöp kablarından
yemek toplayıb, bir az para dilenib, yiyib-içmekle geçirir.
Böyle insanlar özel tecrid edilmiş kamplarda toplanmalı ve zorunlu emekle
meşğul olmalıdırlar. Eğer direnerlerse, aç kalmakla cezalandırılmalıdırlar.
Gördükleri iş karşılığında ekmekleri verilmelidir. “İş var- aş var, iş yok –aş yok”
prensibi ile terbiye olunmalıdırlar. Bu kamplara düşenler en azı iki yıl orada
kalmalıdırlar.
Bu tip insanlar dış ülkelere sürgün edilmemelidir, çünki onlar orada Türkleri
nüfustan salmakla beraber, teşkilata ilaveten yük olacaklar.
Soyuk, susuzluk ve Açlık kötü şeydir. Bunlar arasında en kötüsü Açlıktır. O
insanı alçaldır, önceler hiç ağlına getirmediği amelleri türetmeğe, ahlaksızlığa,
yalakalığa, itaete, intizama (disipline), sonuçta bir parça yemek için koyulmuş
istenilen talebe amel etmeğe zorlayır. Açlık en kudretli üstaddır. Açlık tüm
öğütlerden ve terbiyelerden üstündür. Aclığını geçirmekçin bir kere eğilen insan,
artık sınmıştır(kırılmıştır). Açlık insanların düşe bileceyi en büyük felakettir. Açlık
bu Dünyada cehennemden bir andır. Açlık karşısında sınmayan insanlar, gerçekten
ali varlıklardır.
107
[email protected]
CİNAYETKARLAR
(suç işlemekle kazananlar)
Belli koşullar altında aynı hareketi etmiş şahıs bir durumda suçlu(cani), diğer
durumda kahraman sayıla bilir. Her şey düzgün tarafta olmaktan, düzgün
zamandan ve o zamanki toplumsal yanaşmadan asılıdır.
Milliyetçilik bakımından Türk milletinden dörd tür suçlu vardır:
1. tür: Hastalığından suç işleyenler, yani hastalar. Bunlar zevk için öldüren,
işgence veren, tecavüz eden, özbaşınalıklar yapan, kanunsuzluklar türeten aklidengesi bozuk, manyak şahıslardır.
2. tür: Türklüğe karşı suç işleyenler. Bunlar mevcut Türk devletinin
sarsılması, zayıflaması veya dağılması, Türklerin alçalması, mahv olması veya bir
şekilde Türklere zarar vurmak için bilerek faaliyet gösteren veya faaliyetsizlik yapan
şahıslardır.
3. tür: Tartışma sonucunda birilerine hasar yetirmiş, ani kızğınlıkla,
sarhoşlukla suç işlemiş şahıslar.
4. tür: Dolandırıcılar, yankesiciler, kap-kaççılar, hırsızlarlar, çalışarak helal
zahmetle yaşamak istemiyenler, kimseye tabi olmadan suç (kriminal) amellerle
kazanç elde edenler. Toplumdakı yasakları bozmakla gelir elde edenler v.s.
Bu kabilden olan insanlar da, Türk adını taşıyırlar. Bunların toplum karşısında
sorumluluğu olduğu gibi, Türk toplumu da bu insanlar karşısında sorumludur.
1-ci tür Suçlular genellikle suç işlemiş olmalarına rağmen, ağılları yetmeyen
şahıslardır. Bu şahısları suçunun topluma vurduğu zararın oranına bağlı olarak, idam
etmek veya tedavi etmek gerekir.
2-ci tür Suçlular kaybedilmiş insanlardır. Suç derecesine bağlı olarak ya idam
edilerler, ya da islah olunmaları için yıllarca hapishanelerde tutularlar. Aynı
108
[email protected]
zamanda kendilerinin emlakları ve maddi yardımları olmuş yakınlarının emlakları
müsadere ediler. Yetkinlik yaşına ulaşmamış evladları Türk listesinden çıkarılar, birbirinden ayrılmakla özel okullara verilerek, haram kanlarından ve canlarından
çıkmakla topluma yeniden kazandırılarlar. Eşleri ve diğer yakın olduğu akrabaları,
dostları, yoldaşları da suçta iştirak derecesine göre cezalandırılar. Eğer suç
amelinden bilgileri olduğu halde suçu gizletmişlerse, Suçlu ila aynı ceza veriler.
Ailelerinin ve yakınlarının kısmen afv olunması, Ailesine ve yakınlarına karşı
güzeştlerin olması, öz adının temize çıkarılması, Ailesinin Türk soyunda kalması
için bu şahıslara fedai görevleri verile biler. Yani Türklüğün kudretlenmesi
uğurunda bu şahıslar ölümle sonuçlanma olasılığı büyük olan, çok riskli görevlere
gönderilerler. Afv için göreve gitmek değil, görevin uğurla sonuçlanması esas
koşuldur.
3-cü tür Suçlular yanlış yapmış bahtsızlardır. eğer onlar Türk öldürmüşlerse,
yalnız kan sahibinin izni ile ölüm cezasından kurtularlar. Ancak, daha hafif suç
işlemişlerse onlara hepis cezası verilir. Kendi arzuları olursa aynı ceza ikiye
katlanarak ülkeden sürgün edilerler. Ancak, bu sürgün döneminde, gönderildikleri
ülkedeki Türk teşkilatının tam tabeliğinde olarlar. Eğer teşkilatla aralarında
gerginlik yaranarsa, Türk Elinde yeniden haklarında hüküm çıkarılar. Haksız
oldukları taktirde sürgün için tayin edilmiş süreyi ülkemizin ceza evlerinde
geçirerler.
4-cü tür Suçlular ise Türk toplumunun askerleridir. Böyle şahısların islah
olunması olasılığı az oldukta, onlar süresiz olarak ülkeden sürgün edilerler. Sürgün
için tayin olundukları ülkelerde Türk teşkilatının da birbaşa desteği ile, Türklüğe
hizmet ederler.
Türk teşkilatı bu unsurların teşkilatçısı ve yöneticisidir. Aynı şahıslar
akidelerinden ve Türklüğe sevgilerinden asılı olarak zamanla Teşkilatın
yöneticilerinden olarlar. 3 ve 4-cü kategoriden olan Suçlular bizim için vatandaş ve
109
[email protected]
kandaşımız gibi azizdirler. Türk toplumu daima onların arkasında olar ve Türklüğün
kudretlenmesi için olan faaliyetlerini destekleyer.
Herbir şahısta liyakatli özellikler var, aynı zamanda herbir şahısta alçak
özellikler de mevcuttur. Bazı insanlarda bunların bir kısmı çok olduğu gibi,
diğerlerinde o biri kısmı çokluk teşkil eder.
Tam kötü insan olmadığı gibi, tam iyi insan da yoktur. Nasıl ki Dünya ağ ve
karadan(siyahtan) ibaret değil, insanlar da çok farklıdır.
Öyle alçak ameller de vardır ki, onları türeten insanda hiç bir manevi sınır
kalmamışdır. Böyle insanlara hiç bir durumda itibar etmek olmaz. Unutmayalım ki,
çakalla Kurd gibi davransan da, o yine ortaklık sofrasından yemeği çalıb, karanlık
ve gözden uzak bir yerde yemeğe çalışacaktır. Böylelerine aramızda yer yoktur.
110
[email protected]
YOLDAŞLIK ÜZERİNE
Yoldaş-bir Yolu beraber yürüdüğümüz insana denir. Yoldaşın cinsi ve yaşı,
sosial statüsü yoktur. Ancak, beraber(eş) yeridiğin adamla yol-yoldaşı sayılmazsın.
Yoldaş başlanğıçtan hedefe kadar veya yolun hangise kısmından bize katılan veya
bizden ayrılan şahıslardır.
Biz bir insanla uzun bir yolu beraber geçe biliriz, ancak yoldaş sayılmayız.
Pekiyi, bu yoldaşlığı bu kadar önemli eden unsur-o sihirli terkib hissesi nedir?
İster yolculuk zamanı yoldaşlık olsun, isterse hangisa fikri gerçekleştirmek,
hangisa amaca ulaşmak için atılan adım olsun, insanların bir-birine yoldaş sayılması
için karşılıklı dayanışmadan eminlik olmalıdır. Yoldaşlık süresinde yazılmamış
mukavele ile ağrı-acını, sevinç ve kederi, çetinlikleri paylaşarak bir-birinin canına
ve başarısına zamin(garanti) durmalıdırlar. Yoldaşları uğurunda düşünmeden
canından bile geçmeğe hazır olmalıdırlar. Yoldaşlıkta satkınlığa, bencilliğe ve
ikiyüzlülüğe yer yoktur. Böyle hareketlerin cezası çok ağırdır, bunun nedeni
anlaşılandır.
Yoldaşlık- insanları hedef uğrunda birleştiren en yüksek Dostluk ilişkisidir.
Bu ne demektir? Bu o demektir ki, bir-birine aks(zıtt), hatta, bir-birinden
hoşlanmayan (zehlesi giden) insanlar, ortak hedef uğrunda yoldaş ola, bir-biri
uğrunda canlarını da vere bilerler. Böyle fedakarlık bir-birine muhebbetten(şehvani
sevgiden) değil, ortak işin hayırı uğrundadır. Yoldaşlığın mucizesi de budur,
bundadır. Demek ki, ancak akideli, yüksek maneviyatlı ve ağıllı insanlarla yoldaşlık
etmek gerekir.
Kommunist propogandası Türkler için “yoldaş” sözünün yüksek anlamını
kavrayarak, kendi ideolojilerinin uyğulanmasında kullanmaya çalıştılar.
Rus kommunist terminolojisindeki müraciet forması “tovariş” sözü “mal
ortağı”, “maldaş”, “ortak” gibi tercüme olunmasına rağmen, onlar kutsal “Yoldaş”
sözünü esas kommunist termini gibi uzun yıllar boyunca kıllandılar. Bununla da
Türklerin yoldaşa ve yoldaşlığa verdikleri sonsuz değerden bir eylec(arac kolu) gibi
istifade ettiler. Halbuki “Yoldaş” sözünün rusca karşılığı “tovariş (товарищ-mal
111
[email protected]
ortağı, ortak, ortağım)” kelimesi değil,
ruslar için önem sırasına göre vodka
sözünden binlerce pille aşağıda yer alan “sputnik” sözüdür.
Müasır zamanda bir çok Türk büyükleri “Yoldaş” hitap formasını öz
konuşmalarından çıkarmıştır. Bununla da, “Yoldaş” sözünün ona vereceği
üstünlüklerden ve hitap ettiği şahıslarda yaratacağı şifahi karşılıklı sadakat andından
kendini mahrum etmektedir.
“Yoldaşlarım”, deye seslenerdi ulu ecdadlarımız, bir amele çağırışa
başlarken. Çünki, bir sözle hitap etdikleri ile kendisi de dahil olmakla aynı hakta
olduğunu ve onlara sadık olduğunu bildirirdi.
Bir insanla yoldaşlık etmeden insanlar hiç öz kardeşlerinin de yiğitlik
özelliklerini değerlendirmezdiler. Ata sözü der: “Kardeşin nasıl adamdır? –Bilmem,
yoldaş olmamışım.”
Yoldaşlarım, Türklerin inden (bundan) böyle de bir-birine yoldaş olacağına
inamla, “Yoldaş” anlayışının önceki saygısını kazanmasını Tanrıdan dilerim.
112
[email protected]
ORTAKLIK ÜZERİNE
Eğer neredeyse, ne ise azalmışsa, demek ki, neredeyse, ne ise mutlaka artmıştır.
Mihail Lomonosov
Ey Türk oğlu, eğer Milletimize hayırlı olacaksa, ta Şeytanın kendisi ile de
ortak ol! Ortaklık menfaat uğuruna olan yoldaşlıktır.
Ey Türk, ortaklıkta kandaşlarına karşı dürüst ol, gerçek yoldaş ol!
Kandaşlarına karşı seni ayarlayan, yasalar ve töre vardır. Türklerle ortaklığında
karşılıklı destek ve hedefe ikinizin de varması, ekonomik amaçlarından daha üstün
olsun.
Diğer ortakların ise geç-tez sana kulluk etmelidirler. Bu gün ortak olduğun
Türk olmayanın ortaklık payı, kısa sürede senin olmalıdır. Bu da milli mücadelenin
bir nevidir, hem de çok önemli bir nevi. Bu uğurda tüm vasıtaları kullan. Yoksa
ortağın seni yutacaktır. İş dünyasında ortaklık yoktur, menfaatler
vardır.
Menfaatlerimiz çelişenlerle rakib, üst-üste düşenlerle ortak oluruz. İş hayatında
ebedi ortaklık anlayışı ebedi yaşamak kadar anlamsızdır. Tüm ortaklar, geç-tez birbirini suçlayarak ayrılırlar.
Türkün, Türkten başka dostu yoktur!!!
M. K. ATATÜRK
113
[email protected]
DOSTLUK ÜZERİNE
Dostlarının tartışmasını çözmektense düşmanların tartışmasını çözmek daha
iyidir. Çünki bundan sonra düşmanlarından biri sana daha yakın olar, aksi
durumda dostlarından birini kayb edebilirdir.
Biant
Dostluk-ebedi
yoldaşlıktir.
Dostluk
üzerine
dahilerin
dediklerini
genelleştirersek karara geleriz ki: Dostluk-her şeydir.
Dostluk tüm kanunlardan ve hükumetlerden üstündür. Dostluk kıymeti
bakımından ancak Aile ve geleneklerden (töreden) bir az aşağıdır. Dostluk
Türklüğün verdiği bir üstünlük, bazen de zayıflıktır. Dostluğun verdiği sadakati hiç
bir and, hiç bir kanun veremez.
Dostluk insanın-insana karşı şehvet duyğusu olmadan sonsuz sevgisi, sadıklığı
ve fedakarlığıdır. Bu bir kardeş(bacı) sevgisidir, ancak çoğu zaman ondan da öte. Bu
karşılık beklenmeyen fedakarlıktır, bu bir-birine eminliktir. Bu ancak kamil
insanların anladığı ve algıladığı bir duyğudur.
Kiminse dostu olmak demek, aynı insanı olduğu gibi kabul etmek demektir.
Tüm üstün ve zayıf tarafları ile birlikte. Hiç de onun tüm amellerini anlamak,
düzelişler yapmak, onun yerine hayatı yaşamak, onun gibi hareket etmek, ona
kısıtlamalar getirmek önemli değil.
Eğer dostun sana gerçekten azizdirse, onu değiştirmeğe çalışmayacaksın, tam
tersi ona destek olacaksın, çünki sırf böyle olduğuna göre sen onu kendine dost
olarak kabul etmişsin. Kendine dost arayan, dost bulmağa laiktir. Kimin ki, dostu
yoktur, demek ki, hiç aramayıb da. Türk Dostlukta sadakatlıdır ve dost bildiği
tarafından ihanete uğramadıkça hiç bir zaman dostluğunu bozmaz, kalsı ki ihanet
etsin. Türkün dostluğu insanlar arası ilişkilerde de, devletler, Milletler arası
ilişkilerde de sadakate dayanmıştır. O, hiç bir zaman dostuna ihanet etmez, Hatta,
canı pahasına olsa bile.
Dostlukta ihanet nedir? Dostunu aldatmak, haberdar etmeden şahsi menfaatleri
için kullanmak, zor günde yardımsız bırakmak, dostu tarafından yapılmış iyi ameller
114
[email protected]
karşılığında ona imkanı kapsamında karşılık vermemek, dostunu darda bırakıb
kaçmak, dostun “karnı aç” iken kendi “karnını doyurmak” gibi bir çok ameller
dostluğa ihanettir. Çünki dostluk çok hassastır. Bu da gösterir ki, Dostluk bir
karşılıklı andlaşma, bir yazılmamış mukaveledir. Dostlukta dürüst ve fedakar olmak
bizim en güzel özelliyimizdir. Evlilik, vazife, zenginlik v.b. farkları, gıpte(pahıllık,
kıskanma) hissi dostluğu öldürür. Pas demiri yediği gibi, pahıllık (kıskanma) da
insanın maneviyatını karartır.
Bu nedenle de atalar der ki, “dost-dosta ten gerek, ten olmazsa gen gerek”.
Farkler artdıkça dostluğun korunması zorlaşır ve daha çok geçmiş hatıralara dayanır.
Önceki gibi haraketli olmur. Ancak, hakiki dost olan insanlar ölen güne kadar birbirine ihtiyaç duyar, bir-birinin yardımına acele eder, dostlarının uğurları ile
ferehlenir, onlara daha da çok saygı gösterirler.
Türk başka Milletle dost olmaz. Türkün başka Milletle yoldaşlığı, ortaklığı ola
bilir, ancak asla dostluğu olmamalıdır. Hele bir de ermeni gibi Türk düşmanı
milletlerle ise, ancak sahip-kul ilişkisi kabuldür(yine de ermeni bir gün seni arkadan
bıçaklayana kadar). Başka tür hareket edenler Türklüğe karşı geler, milli akideden
ve ecdadlarından dönük olarlar. Bu insanlar şehid ecdadlarının cesedine
tükürenlerdir.
Birisi senin ayaklarını yalayırsa, ısırmağa başlamadan kafasını ez!
Pol Valeri
115
[email protected]
GENÇLER TEŞKİLATI
Yalnız ağılsızlık(delilik) gibi görünen atılımlar(ataklar) yapan şahıslar
imkansızı başararlar.
(Albert Aynştayn)
Ey, Türk genci, senin gücün teşkilattadır. Ey, Kurdun evladı, sürüsüz Kurd
çakallara ve köpeklere yem olar. Ey, Türk bahadırı(batırı), tekbaşına sana 5-6
namerd galib geler. Sen fiziken ve kalben sonsuz kudretlisin, düşmanin ise ilimi,
hiylesi(hilimi) var. Güç birliktedir, birleşin.
Tüm Türk gençleri Teşkilatın Gençler kolunda birleşmelidirler. İster Türk
devletinin içnde yaşasınlar, isterse de Türk olmayan dış devlette.
Bu teşkilatın vazifesi Türk gençlerini milli ideoloji çerçevesinde yetiştirmektir.
Milli ideolojinın taleplerine uyğun olarak, gençlere fedakarlık, bilimsellik, Millet
sevgisi ve yiğitlik aşılanmalıdır. İlaveten, teşkilat üyeleri kendilerini teşkilatın
himayesi, desteği ve nezareti altında hissetmelidirler. Türk Teşkilatının Gençler kolu
yasaklayıcı değil yönlendirici ve destekleyici nitelikte olmalıdır.
Türk gençler teşkilatı devletin yıllık gelirlerinin belirli
yüzdesi ve Türk
Teşkilatının maliyeleştirmesi hesabına faaliyet göstermelidir. Yeteneklei gençlere
daha kaliteli öğretim vermek, tüm gençlerin fiziki imkanları çerçevesinde idmanlaözellikle de dövüş idman dalları ile uğraşmasını temin etmek. Çeşitli kültürel
tedbirlerle gençlerin milli duyğularının, yiğitlik ve fedakarlık hislerinin artmasını,
gelişmesini temin etmektir.
Türk Teşkilatının Gençler kolu, tedris müessiseleri(okullar, liseler v.b.) ve iş
yerleri üzre faaliyet göstermelidir. Teşkilatın yerleştiği alan üzere çalışmayan,
okumayan, bedensel kusurlu v.b. olan gençler de teşkilata celb edilmelidirler.
Gençlerden para toplanması uyğun değildir. Ancak, teşkilatın tüm üyeleri tam
terkibde olmakla, herhangi tedbir için para toplanmasını gizli oylama ile onarlarsa, bu
durumda para toplana bilir.
116
[email protected]
Gençler tedristen ve işten boş zamanlarını teşkilatla geçirmelidirler. Onlar idman
etmeli (spor yapmalı), tarihi yerleri gezmeli, okumalı, icadlar etmeli, hastalar ve
imkansızlara yardım etmeli, aralıksız olarak bilgi ve idman yarışmalarına
hazırlanmalıdırlar. Sistem öyle kurulmalıdır ki, her ay idman ve bilik yarışmaları
olsun. Celb olunan gençler para, mal ve vazife bağlılığını Millet sevgisi ve yiğitliğe
kurban vermeği kavramalıdırlar. Yarışmalarda elde edilen tüm kıymetli ödüllerin
yarısı teşkilata aittir. Diğer yarısı ise galiblerin kararına uyğun bildikleri gibi sarf
ediler.
Türk Teşkilatının Gençler kolu gençlere bu özellikleri vermelidir:
- Türk çocuklarını-Türk olmaktan gurur duyan, Türk Eli için tüm
fedakarlıklara hazır olan, Ulusunu, Töreni, Yasanı, Aileni bilen ve tüm varlığı
ile seven bir vatandaş olarak yetişmek;
- üzme başarısı; en az bir dövüş idman dalında derece; atış beceriği; farklı
silahlarla davranma beceriği;
- çetin koşullarda hayatda kalabilme(beka) kabiliyeti;
- tıbbi yardım becerisi;
- çağdaş kurguların fiziki iş prensiplerinin, kimyevi terkiblerinin ve program
teminatının kavranılması üzre farklı derneklerde aktiv iştirak;
- yüksek öğretim kurumuna (universite v.b.) kabul olacak seviyede bilgili
olmak;
- milli dans ve oyunları benimsemek;
- sağlam gıdalanma ve milli mutfak üzere praktik hazırlık;
- Türk tarihinin öğrenilmesi; v.b...
Bu
etkinlikler
boz
renkte
olmamalı.
Gençleri
heveslendirmeli
ve
eğlendirmelidir.
Teşkilat çocukların gençliğini ellerinden almamalı, tam tersine unutulmaz
etmekle beraber, en sıkı temel üzerinde geleceğe götürecek artan tempolu ivme ve
yaşam enerjisi vermelidir. Çocuklar teşkilatsız yaşamı anlamsız bulacak kadar
kendilerini teşkilatta bulmalı, bütünleşmelidirler. Bu sadece kommunistlerde olduğu
gibi propaganda ile değil, psikoloji, sosioloji ve diğer önemli bilim dalı uzmanlarının
117
[email protected]
birge ve aralıksız emeği sonucunda etkin ve esnek bir bütün-kompleks tetbirler ile
olmalıdır.
Devlet gençler teşkilatını yönlendirmeli ve desteklemelidir. Özellikle sigara,
sarhoş edici içecek, uyuşturucu, ahlaksızlık, suçluluk v.b. durumlara düşmemeleri
için gençler idmançı ve dövüşçü ruhunda yetiştirilmeli, onlarda güçlü irade ve genel
kültür terbiye olunmalıdır.
Üyelik birkaç kademeli olmalıdır. Örneğin: aday, üye, yetkili üye, fahri üye veya
kırlangıç, doğan, şahin, kartal gibi. Herbir seviyeli üyelik için uyğun nişanlar ve
giysiler tayin olunmalıdır. Gençlerde yukarı üyelük derecelerine geçmek için
motivasyon yaratılmalıdır. Bu, motivasyon aracı hiç bir durumda para olmamalıdır.
Ancak, oturma yerinden elbisesine, söz hakkından yetkiye kadar bir-sıra farklı
üstünlükler verilmelidir.
Türk Teşkilatının Gençler Kolunun her seviyeli başkanları her yıl gençlerin
genel oylaması yolu ile seçilmelidir. Burada onluklar sistemine riayet edilmesi o
kadar maksadauyğun değildir. Seçilmek isteyen adaylar kendilerinin bir yıllık, beş
yıllık ve uzak hedefler planlarını sunmakla adaylıklarını ileri sürmelidirler. Plan ne
amaçla, nasıl, hangi vesaitlerle(para, vasıta v.b.), gençlerin zamanının yüzde kaçını
kapsamakla ve yüzde kaçını aktiv celb etmekle ne yapılacak sorularını yanıtlamalıdır.
Herbir genç mutlaka teşkilatta olmalıdır. Türk Teşkilatının Gençler koluna üye
olmak zorunludur. Teşkilatın tedbirlerinde iştirak ve üyeliğin aktivliği konusunda
ilgili notlar ilgili dökümanlarda yapılmalıdır. Geçersiz nedenden 1 aydan artık
teşkilatın aktivitelerinde iştirak etmeyen veya teşkilatın taleplerine uyğun faaliyet
göstermeyen gençler hakkında önce toplumsal, daha sonra inzibati tedbirler
görülmelidir. Hatta, gerek olursa valideyni (velisi) bu işe celb edilmelidir.
Gençler teşkilatı Türk devletinin gençlere bahşetdiği bir özgürlükler Dünyasıdır.
Onlar burada şirketler, farklı küçük müessiseler yarada biler, ilmi icadlar yapa biler,
akıllarına gelen tüm büyük ve küçük işlerle uğraşa bilirler. Devletin bir kısıtlaması
vardır -herbir genç büyüyüb iyi vatandaş olmalıdır. Eğer, o eğrilik ve tembellik
yolunu seçerse, böyle vatandaş bize gerek değil. Bu durumda devlet tüm güçü ile
gençlerine sahip çıkacaktır. Gençlik bir cennet bağçasıdır ve burada alağa yer yoktur.
118
[email protected]
Bu günün sorumsuz, saygısız, özgüvensiz, aptal, v.b. karakterli çocuğu(genci)
geleceğin narkomanı, ayyaşı, ahlaksızı, haini, v.b., budalasıdır.
Teşkilat kurumlarının herbiri için idman yapma yerleri, yüzme havuzları,
toplantı ve okuma salonları devletin ilgili icra kurulumları tarafından gereksinimler
ölçüsünde temin edilmelidir. Bu tesisler bezek değil, işlek olmalıdır.
Hiçbir bürokratik engel gençlerin yaratıcı dühasının karşısını almamalıdır.
Ecdadların tüm çabaları gençlerin başarısı içindir.
Herbir genç Türk olmanın yüceliğini, aynı zamanda sorumluluğunu da derk
(anlayıb kabul) etmelidir.
Akınla yüzenler hiç bir zaman kaynağa ulaşmayacaklar.
(Peter Tille)
119
[email protected]
TÜRK TEŞKİLATI (BOZKURT)
Türk teşkilatı iki ayrı strateji ile çalışır. Türk devletlerinde olan teşkilatların
startejisi, diğer devletlerde olan teşkilatların startejisi. Ancak, her iki türden olan
teşkilatın amacı aynıdır- Türklerin Dünya üzerinde mutlak hakimiyeti.
Türk devletlerinde yerleşen teşkilat, daha çok devletin kudretlenmesine,
halkın güvenliğine çalıştığı halde, hariç teşkilatlar yalnız Türklerin güvenliğini esas
almakla, hakimiyet uğrunda tüm araçlarla mücadele yaparlar.
Türk nerede yaşarsa yaşasın, o teşkilatın üyesi olmalıdır. Hatta, bir şehirde on
kişilik Türk olsa bile, onlar örgütlenmelidir. Teşkilat(örgüt) gizli ve açık faaliyet
göstermelidir. Herbir şahıs kime tabi olduğunu, hangi durumda nasıl hareket
edeceğini kesin bilmelidir.
Dış Türk teşkilatları açıkta sık medeni ve iktisadi ilişkiler üzerinde kurulmalı,
gizlinde ise tam askeri bir komite gibi faaliyet göstermelidir. Gizli teşkilatın
kuruluşu komuta sisteminde olmalı, gruplara liderlik komutanlara verilmelidir.
Komitenin askeri kanadında komutan, onun yüzbaşıları ve askerleri olmalıdır.
Askerler kendi uzmanlık alanlarına göre küçük timleri de kapsaya bilir (örneğin.
programcılar timi, atıcılar timi, bombacılar timi v.b.). Ancak kirli işler için
başkalarından (kiralık- gayri Türklerden) yararlanmak daha uyğundur. Nasıl ki, eski
zamanlardan böyle edilir, bu gün de böyledir.
Burada amaç ondan ibarettir ki, iyi ekonomi becerisi olan Türk, teşkilatın
ekonomi kanadını yönetsin, medeni becerisi olan medeni-hukuki kanadını, askeri
becerisi olan ise askeri kanadını yönetmelidir. Gösterilen konularda herbir şahıs
kanadın büyüğüne(başkanına) tam tabi olmalıdır. İkiden çok kanadın bir şahsın
elinde birleştirilmesi yasaktır.
Dünyanın istenilen ülkesinde yaşıyan herbir Türk tam şekilde teşkilat üyesi
olmalıdır. Kanad büyükleri bir-birine tabi değiller, yönetim kurulunun üyeleridirler.
Teşkilatın amacı ise birinci dereceden kendi üyesi olan Türklerin medenihukuki ve ekonomik gelişimini temin etmektir. Özellikle, dış Türk teşkilatlarında
olan yetkili şahıslar tüm gelir getiren işlere, iktisadi ve siyasi bakımdan etkili
görevlere, hakimiyet kurumlarına ve diğer faydalı mevkilere, ancak Türkleri
120
[email protected]
getirmelidirler. Türkün bir kimseyi işe, öğretime kabul için seçme hukuku varsa,
demek ki, bu seçim ancak, Türkler arasından olmalıdır. Böyle olmadığı taktirde aynı
şahıs teşkilata şikayet edilmeli ve konusunda gerekli önlem alınmalıdır. Gerekli
görevlerin elde edilmesi(tutulması) için haric (dış) teşkilat tüm çabalarını
birleştirmeli ve tüm yasal ve yasalal olmayan usül ve araçlardan yararlanmalıdır.
Teşkilat karnını doydurmak ve stabil gelir ardınca koşan, sonuçsuz uğraşı
veren insan yığnağına çevrilmemelidir. Bura, ali amaca kulluk eden, dünya görüşlü
ve onlara havale edilen işi kusursuz icra etme yeteneğinde olan kendini kanıtlamış
insanlar tarafından yönetilmelidir. Diğerleri ise sabit üyelük haklarını ödemeli ve
verilen görevleri icra etmelidirler. Nasıl ki, karınca yuvasında, arı kovanında herbir
şahıs işin nevine bağlı olmayarak sistemdeki görevlerini kusursuz icra etmelidir.
Çünki en önemsiz görünen işin sorumlusu bile kendi işinde kusurlara yol vererse,
bu tüm Ailenin, ulusun helakına neden ola bilir.
Bazı insanlar üyelük haklarını ödemekten imtina edecekler. Onlar benimseme
olduğunu, paraların amaclna uyğun harcanmadığını bildirecekler veya sadece olarak
gelirlerinin bir kısmını kaybetmek istemedikleri için farklı bahaneler uyduracaklar.
Teşkilatın itibarı her şeyden kiymetlidir. Tüm faaliyetlerde teşkilatın itibarının
dokunulmaz yüksek olması esas alınacaktır. Şüphesi olanlara gizli olmayan
harcamalar konusunda ayrıntılı bilgi verilecek. Teşkilat konusunda dedi-kodu
yapanların “dilleri boğazlarından çıkarılacak” (yani, buhtan için koyulmuş yasal
ceza ile cezalandırılacaklar), nedense şüphesi olanlardan sadece iddialarını birbaşa
teşkilat liderlerine seslendirmesi talep olunacak. Dedi-kodu cezalandırılmalıdır.
Hariçte(dış ülkelerde) yaşıyan Türkler, teşkilatı kendi devletleri gibi kabul
etmeli ve onu koruyub kudretlendirmelidirler. Teşkilatsa kendi sırasında üyelerine
tüm imkanları ile destek olmalıdır. Bu başlıca olarak can güvenliği, evlatların kaliteli
eğitimi-öğretimi, saygın iş yeridir.
İhtiyaç oldukta ise, Türk nüfusun çıkarlarını savunmak için silahlı savunma
veya mücadele yapıla bilmelidir. Tarihi tecrübe gösterir ki, uzun yıllar ihtiyaç
olmasa bile, küçük sayıdakı iyi teşkilatlanmış gruplar bile, ihtiyaç yarandıkta kısa
süre geçmeden teşebbüsü(inisiatifi) ele ala bilirler. İlaveten kendi-defalarca
121
[email protected]
tekrarlanan- acı tarihimizden, veya Dünya tarihinden sayısız örnekler göstermek
mümkündür ki, belirli buhranlar(krizler) ve savaşlar döneminde hiç beklemediğimiz
yerden, hazırlıklı küçük bir grup yaranmış, yüzlerce, binlerce barışçıl, suçsız ve
savunmasız insanımızı vahşicesine katletmiştir. Bu beklenilmezlikten kendini
yitiren halkımız, hiç bir laikli direnç de gösterememiş. İster şehirlerde mahallemahalle olsun, isterse kırsalda köybeköy olsun 50-60 kişilik iyi silahlanmış ve
hazırlıklı grup (esasen de Anadolu ve Kafkasda ermeniler, Türküstanda ruskazakları, Doğu Türküstanda-çin kommunist isyancıları olmakla), Milletimize karşı
ne kıyımlar ve kırgınlar türetmiştir(yapmıştır). Bu dersin en acısını bize şerefsiz ve
şansız ermeni komiteleri vermişler. On yıllarla evimize konak(misafir) gelmiş,
bahçemizde kölelik etmiş, yüzümüze gülüp yalakalık yapmış, teşkilatlarından komut
alınca ise eli silahlı canavara çevrilmişler.
Hiç bir şey bir anda baş vermir, ne yıldırım, ne de deprem bile aniden olmaz.
Herbir olayın hazırlık devri vardır. Bizim bundan haberimizin olmaması veya
gereklı önemi vermememiz, aynı hazırlık girişimlerinin olmaması anlamına gelmez.
Bu nedenle de, tarihten ders almalı, hiç bir zaman, hiç bir Türkün sade ve kolay
kurban olmasına yol verilmemelidir. İster haricde, isterse de dahilde tam ciddiyeti
ile Teşkilat faaliyet göstermelidir. İç teşkilatların tüm faaliyetleri açık olmakla
yanaşı, dış teşkilatların askeri-ideoloji kanadı tam gizli faaliyet gösterilmelidir.
İhanet edenlerın, teşkilatın sırrını açmağa çalışanların işi hemen üçlük divanına
çıkartılıb haklarında karar verilmelidir. Teşkilat Türklüğün omurğası, Türklüğün
özüdür, ona ihanet herbir Türke ayrılıkta ve yüce Türk milletine bütünlükte
ihanettir.Teşkilata ihanetin bir cezası var, o da ölümdür.
Bozkurt teşkilatı nedir?
Kapsamı- tüm birden ona kadar benzer sözlerle sayan veya saymayan, kendini
Türk olarak gören ve bunu ilan eden, Türk olduğu halde Türklükten uzaklaşmış ve
uzaklaşmamış tüm Dünya Türkleri, hatta, doğma dilini unutmuşlar da.
Kurulma yeri- ikiden çok Türkün yaşadığı tüm devletler.
Girme yaşı ve şekli – çocuklıktan ve zorunlu.
122
[email protected]
Kuruluşu- gençler kolu, askeri kolu (gizli), medeni-hukuki, iktisadi, v.b.
Amacı- kurulduğu devlette mutlak hakimiyeti elde etmek, Türklerin Dünya
hakimiyetine ulaşmak.
Usülleri- iktisadi(ekonomik) ve siyasi (politik), (*açık şekilde nefsi-müdafaa
gereksinimi yarandıkta askeri).
Maliye kaynağı- başlanğıçta Türk devleti ve kendi imkanları, ikinci kademede
ise kendi imkanları hesabına, hedefe ulaştıktan sonra Türk devletine ödenişler
yapmak.
Tabiliği- Türk devletine mutlak (kayıtsız, şartsız) itaat.
Teşkilat içnde tayfalara, yerlere göre gruplaşma yolverilmezdir(olanaksızdır,
imkansızdır). Teşkilatın kontrolden çıkması şahıslara veya bir grup şahıslara hizmet
etmesi yolverilmezdir. Buna benze diğer durumların vukubulması olasılığında Türk
devleti ameli müdahele eder. Tüm ayrılıklar, bölünmeler Türklerin milli menfaatine
zıttır. Dolayısıyla bu işe olanak verenler ihanetçilerdir.
Bu gün Dünyanın çok yerinde Türkler Türk olduklarına göre öldürülür, takip
edilir, işgence görürler. Türk devletleri ise suskunluka seyircilik yapmaktalar.
Düşman tetbirlerinde, yalancı soykırım abideleri önlerinde türklerin aleyhinde
kadehler kaldırırlar. Bazıları hatta, kendilerini devlet seviyesinde Türk saymıyor. Bu
gerçekten de, yavrusunu köpekler parçalayan koyunun manalı(anlamlı) gözlerle
otlamasına benzeyir.
Ey Türkler, koyunları yemeyin, o sizi passivleştirir. Hiç gördünüzmü koç
canavarla kelleleşsin(kafalaşsın)? Hayır, ben de görmedim. Koyun yalnız koyunla
kelleleşir, başkası ile işi yoktur. Başkası onun yavrusunı şişe çekib yiyen sahibi olsa
da, o otlayar, kin tutmaz, yas tutmaz, incinmez, darılmaz, kısas almaz, kısa sürede
unutar.
Allahtan gelen felaketlere sabredin, insanlardan gelen kötüliklere ise
sabretmeyin! Allah sabrınızı kessin. Türk koyun evladı değil, Türk Kurt evladıdır.
Sabretmek sizin düşmanınızdır, zayıflığınız ve teslimiyetçiliğinizdir, acizliğinizi
123
[email protected]
savunmak için bahanedir. Hakkınızı taptayanın(ayaklayanın) başını(kafasını) derhal
ezin!!! Bu konuda başkasından hiçbir şey beklemeyin.
Türk teşkilatı, hiçbir Türkün burnunun kanamasına imkan vermeyecek bir
kurtuluş kurumudur. Bu bir lobidir, kolonidir, ordudur, sonsuz maliye imkanları,
fiziki-manevi-siyasi tazyik aracı, insani yardımdır, Türkerin kurtuluşu ve
güvencesidir.
İstanbullu emekli ninne, Dünyanın o biri ucunda bir Türkün haksızlığa
uğradığını gördükte, emekli maaşı ile ona yardım edebileceği, hatta, o haksızlık
yapanların cezalanmasında iştirak edebileceği bir kurumdur. Daha ağlayarak,
inleyerek sınmayacağı, tam tersine düşman bildiklerine karşı kulana bileceği bir etki
aracıdır.
Biz, yüz yıllardır uğursuzluğa ve ezilmeğe tabiyiz. Saysız kandaşlarımız
ezilmekte ve öldürülmektedir. Biz ise halen de bakıyoruz, çünki teşkilatımız yoktur.
Teşkilat olsa, biz ora maddi yardım da yaparız, gerek olan yerde dövüşeriz,
savaşarız, faaliyet göstereriz.
Daha Türkler ezilmesin. Ey, duyğusuz kandaşım, gel bize yoldaş ol! Olmazsan
bil ki, senin evladın veya onun evladı mutlaka bir gün düşmanın süngüsünde göklere
kalkacaktır.
Uyan ey, Türk. Benliğine gel, tarihine gel, kanına gel, ATANA, ANANA,
ULUSUNA, budununa, özüne gel!!! Bugün seninçün, senin neslinçün,
evladlarınçün geç değil. Siz şanslısınız. Son üç yüz yılda milyonlarca Türk sizin
kadar şanslı olamadı. Kuzey denizinden Hindistana, Macaristandan Japon denizine
kadar kırılıb(yok olub) gittiler. Şimdi de kırılçaktalar. Hiç olmamış gibi. Şimdi başka
Milletler aynı yerleri kendi tarihi toprakları gibi adlandırmaktalar.
Bir gün senin de evinin yerini, babanın –dedenin mezarı olan yeri başka Millet
kendi tarihi toprağı adlandıracaktır.
Ne kadar gec değil, bulunduğun ülkede Bozkurt teşkilatını kur. Türklerin bir
devlette birleşmesinde iştirak et. Unutma, bir Türk Dünyaya bedeldir... Bu davada
herbir Türk tüm Dünyadan daha kiymetlidir, belki de sen halen daha kendi değerini
bilmirsen.
124
[email protected]
Yakın bildiğin insanlarla, hatta, bir kişi ile de olsa hemfikir ol. Hemen,
teşkilatın bütçesini yarat. Parası olmayan kurum, kendisi de yoktur. (Bil ki, teşkilatın
parası insana anası gibidir, ona kötü gözle bakmak nasıl da şerefsiz bir iştir).
Daha sonra diğer hemfikir(ortak düşüncede birleşen) insanları celbet.
Siyasi(politik), iktisadi(ekonomik) ve askeri kanadı kur. Siyasi kanad siyasi
faaliyetleri planlayan lokomotiv kanattır. Diğer kanatlar bu kanadın faaliyetlerini
desteklemelidir. İktisadi kanad teşkilatın varlanmasına(zenginleşmesine) hizmet
eder, maliye kaynaklarını belirler ve ele geçirir(kendinkileştirir). Engel ile
karşılaştığında önce siyasi kanad yardım etmelidir. Bu da alınmazsa, askeri kanad
müdahele eder.
Teşkilatın maliye imkanları durmadan artmalıdır.
Artan imkanlarla yeni insanlar celb edilmeli, edebiyat(kitaplar) neşrolunmalı,
dernekler ve okullar kurulmalıdır.
Ağların yaygınlaşmasında kritik bir sayı vardır. Bu sayı çevrenin ilgisine ve
insanların kültürel seviyesine bağlı olarak her faaliyet için değişir. Yani belirli
sayıda üye geldikten sonra üyelerin sayısı büyük hızla kendi-kendiliğinden artar.
Önemli olan doğru stratejinin belirlenmesidir. Aynı zamanda buna kurumun
aktivliği ve kendini reklam etmesi, öylece de yerel hakimiyet organlarının
münasebeti de etki gösterir.
Konuşma zamanı geçmiştir, şimdi sözü söyleyib, icra etmek-icra zamanıdır.
İlk yıllarında haksızlıklar, günahsız kayıplar de olacak, belki. Belki, mafiya
tipli bir kuruma benziyecek. Türkler katılmak istemiyecek. Ancak, birkaç yıldan
sonra, yeni nesil bunun meyvalarını görecektir.
Dış ülkelere insan ihracı daimi(aralıksız) karakterli olmalıdır. İhrac olunan
şahıslar kesin tayin olunmuş ülkedeki, kesin gösterilmiş teşkilatın ihtiyacına uyğun
gönderilmelidir. Yani, “A” ülkesindeki teşkilata bir emekli subay lazımsa, o
kriterlerdeki şahıs o teşkilataa temin olunmalıdır.
Teşkilat çocuktan ahıla(karta, gart), sakattan şampiona herkesi kapsamalı,
herbir şahısı kanadları altına almalı ve herbir şahısa Türklük uğurunda faaliyet
gösterme şansı vermelidir.
125
[email protected]
Kolonileştirilen ülkedeki kriminal(yasadışı) unsurlar da, faaliyetini Teşkilatın
direktivlerine(genelgelerine)
esasen
planlamalıdır.
Teşkilatın
taleplerini
karşılamalıdır. Bu nedenden gereksinim olan ülkelerde teşkilatın askeri kanadına
kriminal(cinayetkar) geçmişli şahıslar da celbedilmelidir. Her şey Türklük için.
İki kişi de Türk olsa, tüm nüfusu da Türk olsa herbir ülkede, şehirde, kasabada,
köyde teşkilat kurulmalıdır.
Devletler Türk Birliğine katldıkça, Türk devleti dahilindeki teşkilat esasen
gençler teşkilatı şeklinde faaliyet göstermelidir. Teşkilatın baş karargahı ise Dünya
çapında ekspansiyon faaliyetlerini sürdürmelidir. Bu faaliyetler her zaman artan
tempo ile devam etmelidir.
Türk Birliğinde Türk teşkilatı, devlete tam tabi, dünyevi bir kurumdur. Bu
teşkilat Dünya çapında kendi faaliyetlerinin gerçek niyetini gizletmeği başarmalı,
ateşi maşa ile götürmeli, hiç bir zaman başka devlette Türklere karşı genel kızgınlığa
ve sevgisizliğe neden olmamalıdır. Tam tersine, Türklerin toplumun her tabakasında
sayılıb seçilen vatandaşlar olmasına çalışmalıdır.
Türk milliyetçiliği diğer şovinist, faşist, hannibal cereyanlardan onunla seçilir
ki, o diğer Milletlerin neinki öldürülmesi, sıkıştırılması, tecrid olunması gibi alçak
esaslara dayanmır. Türk ulusunun yüceltilmesine, başka Milletlerin alçaltılması ile
değil, Türk ulusunun yükseltilmesi ile ulaşılacaktır.
Büyükten küçüğe, her birimiz anlamalıyız ki, Türk birliğinin geciktiği her gün
canımızın bir parçası olan azizlerimizi kaybediyoruz. Bir dili konuşan, aynı Atadan
türemiş bir Milletiz, ancak birleşemiyoruz.
Kesilmesini bekleyen koyunla bizim ne farkımız oldu o zaman? Bizim Kurd
ecdadımız on bin yıllardır ki, bize yol gösterdi. Dedelerimizin kendi dönemlerinde
çocuklık masallarının kahramanı olarak, onları yiğitliğe(batırlığa) sesledi. Pekiyi,
bize ne oldu?
Ey, Kurdun oğlu, özüne gel. Damarındakı Kurd kanını coştur. Sana kimse galib
gelemez. (Seni kimse yenemez). Tanrı seni Dünyaya sahip tayin etdi. Tahtına kendin
oturmalısın. Bu şahlık için sana ne gerekirse verdi.
126
[email protected]
Şimdi ileri git, teşkilatı kur, bu yolda hiç bir şeyden korkma. Sana karşı gelenler
anlat (başa sal), ihanet edenleri, anladıkları durumda sana karşı mücadele edenleri
hesapla ve hepsinı bir anda yok et. Çünki, ancak Türk düşmanları böyle davrana
bilir. Bırak Türkün düşmanları azalsın.
Biz mutlaka galib geleceğiz. Türk Teşkilatı-Bozkurt ise Türklerin tam Dünya
hakimiyetine kadar yaşayacaktır.
Türk teşkilatının (Bozkurt) esas özellikleri olmalıdır:
-
Türkçülük ideolojisi, genel değerler ve kurallar (Töre) sistemi;
-
Türklerin teşkilatta gönüllü(genel olarak) esaslarda, ebedi olarak
birleşmesi;
-
Siyasi hakimiyete ulaşılması ve icra edilmesi;
-
İç ve dış siyasette(politikada) Türklerin ve onlarla birleşmekte olan
insan gruplarının çıkarlarının ifade edilmesi ve savunulması;
-
Son amacımıza ulaşmak için her yıl geliştirilen faaliyet programının
olması;
-
Özel sosial statü;
-
Devletin siyasi yaşamına birbaşa etki gösterme imkanlarına ulaşılması
ve bu imkanlardan maksimum istifade;
-
Seçimlere hazırlık kademesinde adaylarin düzgün seçilib hazırlanması
ve seçimlerin yapılmasında esas rolün olması;
-
Devlette kendine özgün yerinin olması, o cümleden devlet yönetimi
kuruluşları ile ilişkiler, hükumet araçlarının(kurumlarının) kurulması ve faaliyetinde
iştirak;
-
Teşkilatın kesin ve güzeştsiz nizamnamesinin(yönergesinin) v.s. yasal
dökümanlarnın olması, genel anayasa ve devlet kanunları ile zıtlık teşkil etmemesi;
-
Teşkilatın sosial(toplumsal) bazının olması ve bu bazın büyümesi.
Teşkilatın büyümesi prensiblerinin yumşatılması veya güzeştler hesabına
değil, öğretme ve tebliğat hesabına olmalı, aralıksız devam etmelidir.
127
[email protected]
İnsanlar teşkilatta birleşdikçe, seçib itimad gösterdikleri şahısların arkasından
gitmeli, boşboğazlık ve çürükçülük yapmamalıdırlar. Seçdikleri liderin faaliyetini
kiymetlendirmek yerine, gelecek seçime kadar bir zombi gibi onun emirlerini icra
etmelidirler, faaliyetlerine her tür destek olmalıdırlar. Şikayetlerini ve fikir
ayrılıklarını teşkilatın divanına veya Türk devletinin Yargısına yapmalıdırlar.
Teşkilatın faaliyetleri düzensiz ve amaçsız olmamalıdır. Her tedbir belirli bir
ardıcıllığın bir basamağı, hedefe götüran yolun ileri atılmış bir adımı olmalıdır. Yani
kompanya karakterli, yapılmış olmakçin yapılan, reklam karakterli olmamalıdır.
Teşkilat ise kendi sırasında bütün Türkleri kapsamı altına almalıdır. Öyle
insanlar vardır ki, büyük fiziki ve manevi potensialları(güçleri, imkanları) var, ancak
siyasi bakımdan passivdirler. Böyle insanlar sınmış ve kendine güvenini kaybetmiş
insanlardır. Onlar artık bu hayatda çok şeye karşı inamlarını kaybetmekle bir nevi
antisosiallaşmışlar. Kendileri ise, kendilerini böyle görmezler, toplumun kötülüğüne
bulaşmamak için, hiç bir şeye karışmadıklarını, olanlara ilgi duymadıklarını,
anlamsız işlerlerle uğraşmak istemedilerini bildirerler. Böyle insanlar da, kendine
inanarak teşkilata gelmelidirler, çünki teşkilat tüm sahtekarlıkların, yalanların,
ihanetlerin ve eğriliklerin karşısını alacak kudrette ve kararda olan sonsuz bir
kuvvettir.
Teşkilatın ister hariçte, isterse de dahilde kudretlenib hakimiyeti
Türklere vermesi ve elde tutması için dikkate alınması önemli özellikler:
- Teşkilatın esas amacı ümumbeşeri(bütün insanlığı kapsayan) kurallara ve
değerlere dayanan usüllerle siyasi hakimiyete sahip olmak;
- Kendi faaliyetinde bilimsel esaslara dayanarak, yeni ortaya çıkmakta olan
reallıkları dikkate alması ve faaliyetinde uyğulama becerisi;
- Kendi programlarının kitleler tarafından desteklenmesini temin etmek
becerisi;
- Kitlelerin teşkil olunmasının yeni, daha etkili metod ve formlarının
kullanılması;
- Mevcut siyasi tecrübe aralıksız olarak yeniden değerlendirilmeli ve
zenginleştirilmeli;
128
[email protected]
- Sosial bazı genişlendirilmeli(her kategoriden insanları kapsamalı) ve
Türklerin bir bayrak altında birleştirilmesi için güzeştlere, ittifaklara, bloklara hazır
olmalı;
- Kitlelerle kırılmaz ilişkide olmalı, onlarla nefesalmalı;
- Siyasi faaliyet için gerçek Türkçü ve liderlerin yetiştirilmesi üzere sonuca
hesaplanmış iş yapmalı;
- Sıradan üyelerinin ortak fikri mevkide olmasını, teşkilatlığını, disiplinliğini
ve aktivliğini temin etmeli;
- Hiç bir durumda insanları aldatmamalı, saygısızlık yapmamalı, sözü ile
faaliyeti üst-üste düşmeli, dakik olmalı;
- İnsanların derin duyğularla ve yürekten inandığı şahıslardan oluşan siyasi
elitasını(kaymağını) oluşturmalı ve aynı şahısların faaliyetlerini dikkatte tutmalı,
devlet için önemli vazifelere onları atamalı veya seçmelidir.
YOLADAŞLARIM, Türklük uğurundakı fedakarlıklarınız ve uğurlarınız
karşılığında minnettarlık ve saygı beklemeyin. Alkışlar politikacıların, artistlerin ve
soytarıların ödülüdür, sense bir Kurd evladısın, ulusunun selameti senin için en
büyük ödüldür.
Bu gün hariçte yaşıyan ve öğretim alan çok Türklerimiz vardır. Onların büyük
bir kısmı oldukları ortamın etkisi altında milli benliklerini yitirmektedirler. Daimi
yaşıyanlar kendi sosial problemleri ile uğraşırken, öğrencilerin bir kısmı Türk Elinin
ona olan ihtiyacını unutarak, farklı-farklı dini, siyasi faaliyetlerle uğraşmaktalar.
Bunu böyle bilin, herbir Türk insanı kiymetine göre, bizim için tüm varlıklardan
daha kiymetlıdır.
Bütün Türklerin aynı amaca kulluk etmesi, bir birine destek olması ve
faaliyetlerinin koordine edilmesi için, en kısa zamanda bütün Dünya Türkleri
teşkilatta birleştirilmelidir.
Türk teşkilatı-Türk Elinin(İlinin) kurulması ve Türklerin tüm Dünyada
korunması mekanizmasıdır.
Ey aziz Türk, kimseden yardım veya teşebbüs beklemeden, Türklerin birliği
uğurunda tüm varlığınla mücadele et. Senin kuvvet alacağın sonsuz kudret kaynaği,
129
[email protected]
damarlarındakı Türk kanı, sinendeki Türk yüreğidir. Milletini mezlumluktan
kurtartmak, bu gün senin elindedir. Yarın geç ola bilir. Sen yatsan da, düşman
uyumaz.
Liderlerinizi düzgün seçin, onların çevresinde sık birleşin. Gösterdikleri
yoldan dönmeyin, milli menfaati canınız ve malınızla koruyun.
Türklük yolundan-Türk Birliği yolundan dönmeyin.
Yoldaşlar, yolunuz açık olsun. Bütün insanların mutlu olcağı bir Dünya
uğurunda, İleri!!!
130
[email protected]

türk yazıtı - WordPress.com

Transkript

Benzer belgeler

romantik devrimciliğin kökeni ve hazin sonu

ALATOO ACADEMIC STUDIES. 2016. № 3 378 Политология УДК

Central Asian Studies

Moğolistandaki Eski Türk Anıt ve Yazıtları Üzerine Takashi Ösawa

PDF İndir - Tehlikedeki Diller Dergisi

“Uzman Bilimci”nin Gafleti, Dalâleti, ve Hatta

Türklerde Bilim Sanat Mimarlık ve Madencilik

PDF (40-18)

Devlet Nasıl Kurtulur

türk dünyasının ses bayrakları,türksoy dergisi,sayı