37. olağan büyük kongre tutanağı

Transkript

37. olağan büyük kongre tutanağı
TÜRK ECZACILARI BİRLİĞİ
37. OLAĞAN BÜYÜK KONGRE
TUTANAĞI
10-13 ARALIK 2009
ANKARA
TEB Toplantı Tutanakları Dizisi: 80
Türk Eczacıları Birliği
Willy Brandt Sokak No:9 Çankaya/ANKARA
Tel
: 0 312 409 81 00
Faks
: 0 312 409 81 09
E-mail
: [email protected]
Web adresi : www.teb.org.tr
Haziran 2010 © TEB ANKARA
(800 Adet Basılmıştır)
Yayına Hazırlayan : Ecz. Özgür Özel
Redaksiyon : Ecz. Rida Şimşekel - Ecehan Balta
Hazırlık/baskı : Fersa Matbaacılık Ltd. Şti.
Tel: 0 312 386 17 00
10 ARALIK 2009
BİRİNCİ OTURUM
TEB Yayınları
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği) : Sayın Milletvekilleri, Değerli Sivil Toplum Kuruluşları ve Meslek Örgütü Temsilcileri, Eczacılık Fakültelerimizin
Değerli Dekanları, Değerli Basın Mensupları, Değerli Delegeler, Oda Başkanları, Oda
Yöneticileri ve Üyeleri, Değerli Eczacılarımız ve Saygıdeğer Konuklar, Türk Eczacıları
Birliği’nin 37. Olağan Büyük Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz.
Gündemin ilk maddesi olan yoklamaya geçiyoruz.
(Yoklama yapıldı)
Sayın Konuklar, Değerli Delegeler, Cumhuriyetimizin kurucusu büyük önderimiz
Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ve aramızdan ayrılan eczacılarımız için sizleri 1 dakikalık saygı duruşuna ve ardından İstiklal Marşımızı okumaya davet ediyorum.
(Saygı duruşu yapıldı ve İstiklal Marşı okundu)
Değerli Konuklar, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’nin açılış konuşmasını yapmak üzere Türk Eczacıları Birliği Genel Başkanı Sayın Erdoğan Çolak’ın
kürsüyü teşriflerini arz ederim. (Alkışlar)
Ecz. Erdoğan ÇOLAK (TEB Merkez Heyeti Başkanı): Sayın Vekillerim, Siyasi Partilerimizin ve Sivil Toplum Örgütlerimizin Sayın Başkan ve Yöneticileri, Eczacılık Fakültelerimizin Değerli Dekanları, Değerli Bürokratlarımız, Değerli Basın Mensupları,
Birliğimizin can damarı Eczacı Odalarımızın Değerli Başkan ve Yöneticileri, kıymetli
delegelerimiz, sevgili meslektaşlarım, saygıdeğer konuklar; sizleri bu kürsüden elli
yılı aşkın geleneğiyle eczacılık ve ilaç sunum hizmetinin yetkinleştirilmesi ve böylelikle toplum sağlının korunması, var olan kaynakların en doğru biçimde kullanılması,
bireylerin bireysel ve psikolojik sağlıklarının güçlendirilmesi için kararlılıkla mücadele
etmiş, koşullar ne olursa olsun demokrasiye olan inancını hiçbir zaman kaybetmemiş,
Türkiye’nin en saygın ve aynı zamanda en güçlü meslek örgütlerinden biri olan Türk
Eczacıları Birliği adına selamlamaktan büyük bir mutluluk duyuyorum. Türk Eczacıları
Birliği’nin 37. Büyük Olağan Kongresi’ne hepiniz hoş geldiniz. Önümüzdeki dört gün
5
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
boyunca devam edecek olan kongremizin; öncelikle ülkemizin demokrasi kültürüne,
sivil toplum alanının zenginliğine, daha sağlıklı bir Türkiye’ye ve dünya idealine ve
asırlardır insanlığa şifa sunan mesleğimizin yarınlarımıza hizmet etmesi temennisiyle
Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ni açıyorum.
Değerli misafirlerimiz, gururla ifade etmeliyim ki 54 yıllık geçmişinde örgütümüz, gerek ülkemiz, gerekse mesleğimiz adına, hiçbir zaman toplumu koruma önceliğinden vazgeçmedi. Yaklaşan hiçbir fırtına bu yöndeki kararlı mücadeleyi engelleyemedi. Bunun mimarı, öncelikle, sözünü ettiğim değerlere sonuna kadar inanan ve
onları savunan bu örgütün gerçek sahibi olan meslektaşlarımızdır. Daha bundan altı
gün önce, 4 Aralık’ta meslek örgütümüzün ne kadar güçlü olduğunu sınamak isteyenler bir kez daha gördüler. Bundan sonrasında da aynı kararlılıkta yolumuza devam
edeceğimizden emin olabilirler.
Kıymetli misafirlerimiz, son dönemde kamuoyunun gündemine de yoğun bir şekilde taşınan eczacılık alanına radikal bir müdahale anlamı taşıyan 4 Aralık sürecine
ilişkin olarak meslektaşlarımız ile birlikte haklı bir mücadele başlattık. Bizler var olan
sorunların çözümü için uzunca bir süre diyalog kanallarını zorladık. Ancak gelinen
noktada hak arama mücadelemiz başka bir yöne çevrilmek durumunda kaldı. İlaç
gibi oldukça özel bir ürün sunan biz eczacılar, hastalarımızı hiçbir durumda mağdur
etmeyecek çözüm yolları üretilmesi için azami çaba göstermemize rağmen eczanelerimizin süreç içerisinde yok olmasının tek çözüm olarak sunulduğu noktada 4 Aralık
2009 günü bir günlük uyarı eylemi ile ilaç sunum hizmetini durdurduk. Hem de tüm
Türkiye’de aynı anda 24 bin eczacımızla birlikte. Bugün bu kalabalığı görüyorsunuz.
Biz, kongresini 1000 kişi, eylemini 24 bin kişi ile gerçekleştiren bir örgütüz. Bazı meslektaşlarımıza hizmeti aksatmadığı için teşekkür eden Sosyal Güvenlik Kurumu iki
gün sonra geçmiş tarihli reçeteleri evlerinden girdiklerini anlayınca aynı meslektaşlarımızı tehdit etti. Tehditlere boyun eğmeyeceğimizi artık onlar da anlamıştır. Sanırım
önümüzdeki dönemde bunu bir daha görmek istiyorlar. Bize bir çare bırakmıyorlar.
Değerli meslektaşlarım, bize göre 4 Aralık müdahalesinin iki cephesi bulunmaktadır. Bir yanda hem sağlık hem de ilaç sunumunda görevli eczacıları piyasa şartlarına
6
TEB Yayınları
terk ederek güçlülerin daha da güçleneceği, zayıfların ise yok olacağı bir yaklaşım
geliştirenler durmaktadır. Diğer yanda ise toplumun genelinde olduğu gibi eczacılık
alanında da toplumsal iyiyi önceleyen adaletli bir sistem kurulması için mücadele
edenler bulunmaktadır. Bizler halka ulaştırdığı ürünün üretim ve dağıtım sürecini
yönlendirmeyen, dahası fiyatı devlet tarafından belirlenen doğrudan birey ve toplum
sağlığı ile ilgili bir ürünü halka ulaştıran, sırf bu nedenle dahi fiili olarak serbest piyasa
şartlarında hareket etmeyen bir mesleğin erbabıyız. Yıllarca aldığımız bilimsel eğitim
ve mesleki eğitimimiz, sıradan bir tacir gibi davranmamızın ve bu yönde refleksler
geliştirmemizin önündeki en büyük engeldir. Ancak sağlık hizmeti sunan eczanelerimizin mali sürdürülebilirliğe ihtiyacı olduğu da açık bir gerçektir. Kamunun bugüne
kadar tüm taleplerimizi görmezden gelerek eczacılık eğitimi ve eczane açma mevzuatında herhangi bir planlama yapmadan, güçlü olan ayakta kalır noktasında bir yaklaşım geliştirmesi bizleri 4 Aralık eylemlilik sürecine götüren en önemli unsurdur.
Birçok kere ifade ettiğimiz gibi eczacılar, ne fiyat düşüşlerine ne de kamunun sağlık
alanında mali tedbirler uygulamasına karşıdır. Ancak sınırlı sermayesiyle yaşamaya ve
yaşatmaya çalışan binlerce eczanemizi kaybetmemize neden olacak bir süreç karşısında bizlerin de sessiz kalması mümkün değildir. O gün de ifade ettik; bizler için
sorunlarımıza rasyonel bir çözüm bulunmadığı müddetçe süreç bitmemiştir. Eylemlilik sona ermemiştir. Burada sorunlarımızın çözümlerini birincil muhatapların bir araya geldiği bu kongrede tartışacağımızı umuyorduk. Bundan böyle nasıl bir yol izlememiz gerektiğine de birlikte karar vereceğiz. 4 Aralık’a giden süreçte elbette ülkemizdeki krize ilişkin sorunların bir etkisi olmuştur. Ancak açıkça ifade etmek gerekir ki,
kriz etkisiyle artan gündelik sorunlar yalnızca, zaten sonuna kadar dolmuş bardağın
bir damla ile taşmasından ibarettir. Son beş yıldır uygulanan sağlık politikaları sonucunda biz eczacı örgütleri her yeni gün yepyeni bir sorunla yüz yüze kalırken, bizim
için mesleklerimiz eczacı olmak, sağlığa hizmet etmekten çıkmış, yalnızca sorun tartışmaya başlanmıştır. Eczacıların hizmet sunduğu kişi sayısı bu kadar artmışken her
yıl daha fazla eczanenin kapanması, her gün daha fazla eczanenin umutsuzluğa kapılması, işte bu ironik durum nasıl açıklanabilir? Bize göre sağlık politikaları, gündelik
teknik düzenlemelerin de ötesinde bir yeniden yapılanma sürecindedir. Sosyal devlet
sınırlarının olabildiğince daraltıldığı, sağlık çalışanlarının güvencesizleştirildiği ve yoksullaştırıldığı, tüm vatandaşlar için ise daha iyi sağlık hizmetinin gelir seviyesine ba-
7
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ğımlı kılındığı sistem içerisinde sağlık teknik bir meseleye indirgeniyor ve ekonomi
bürokratlarının masa başı çalışmalarına göre belirleniyor. Sağlık alanında iktisadın dili
daha fazla egemen olmaya başlıyor. Bu süreçten doğal olarak eczacılar da etkileniyor.
Eczacılar açısından derin erime 2004 yılı İlaç Fiyat Kararnamesiyle başladı. Kararname ile Türkiye’de daha önce serbest olan ilaç fiyat belirlenmesi işlemleri, referans fiyat, referans ülke, Avro kuru ve kademeli karlılığa bağlandı. 2005 yılında ise SSK’lıların
serbest eczanelerden ilaç almaya başlamasıyla birlikte kamu kurum ıskontoları ve
eczacı ıskontoları devreye girdi. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun da kurulmasıyla birlikte
geri ödeme listesi günlük olarak değişir hale geldi. Bütün bu önlemlerin sonucunda
ilaç harcamaları düşmedi. Hekime gitme sıklığı arttığı için kişi başı ilaç harcamaları
azalmadı. Kaldı ki mevcut harcama diğer Avrupa Birliği ve OECD ülkelerinin hala çok
altındadır. Diğer yandan yeni piyasaya çıkan ilaçlar ile ilaç fiyatlarının birim maliyeti
çok büyük oranda düşmedi. Ama büyüme yavaşlatılmış oldu. Fakat eczacılar açısından, 10 yıl önceye göre 2 katına çıkan eczacılık fakültesi sayısı, alanda herhangi bir
sınırlama olmaması, eczane işletmesinin artan maliyeti ve gittikçe karmaşıklaşan yapısı gibi etmenler sonucunda eczacı başına düşen reel gelir artışında ciddi bir azalma
ortaya çıktı. Bu eczacılık alanını genel olarak etkilemekle birlikte, özellikle zayıf sermaye yapılı eczaneler ticari olarak faaliyetlerini zorlukla sürdürür ya da hiç sürdüremez
duruma geldiler. Bütün bunların üstüne 2008’de başlayan ekonomik kriz eklenince
eczacıların önemli bir kesimi için zor olan hayat daha da zorlaştı ve eczanelerin varlığını sürdürmesi neredeyse imkânsızlaştı. Tüm bu gerçeklik karşısında eczacılar daha
fazla ve daha güçlü bir biçimde hak arama mücadelesini sürdürüyorlar. Son iki yıla
dönüp baktığımızda her günün olağanüstü denilebilecek bir gündemle yaşandığını
görüyoruz. Bu sürede bizler gerek protokol görüşmeleri süreçlerinde, gerekse ilaçların eczane dışına çıkarılması ve eczane sahipliğinin yapısının değiştirilmesi tartışmaları arasında yalnızca meslek tarihimizin değil ülkedeki herhangi bir meslek alanının
tarihi açısından da en başarılı, en görkemli mitinglerinden birini gerçekleştirdik. Binlerce meslektaşımız 21 Aralık 2008’de binlerce kilometre yolu aşarak Ankara’ya geldiler ve mesleklerinin geleceğiyle ilgili endişelerini hep birlikte haykırdılar. Aynı biçimde 2004 yılından beri yavaş yavaş rafları kamulaştırılan, ilaç fiyat değişimlerine karşı
tamamen savunmasız bırakılmak istenen eczacılar tek yürek, tek vücut olarak 4
Aralık’ta yine birlikte haykırdılar. Eczacıların çağrısı ve vermek istediği mesaj çok açık-
8
TEB Yayınları
tır. Eczacılar “Yaşamak ve yaşatmak istiyoruz.” diyor ve “Serbest piyasanın kendi hoyrat işleyişinde zayıf meslektaşımın üzerinden basarak yükselmeye direniyorum.” diyor. “Hiçbir meslektaşımı, hiçbir yol arkadaşımı feda etmeden yürümek istiyorum”
diyor. Bu çağrı ideolojik olarak başka bir noktaya işaret etmektedir. Her gün yeniden
yalnızlaştırılarak yel değirmenlerine karşı mücadele etmeye zorlanırken; eczacılar,
“Teker teker yok olmaya izin vermeyeceğiz, mücadelemizi hep birlikte sürdüreceğiz!”
diyerek 4 Aralık’a giden yolu örmüştür. Bu yükselen sesin doğru yerden yankı bulacağına eminim. Çünkü bizler sınırlı sermayesiyle şehirlerin ve kasabaların ücra bölgelerinde sağlık hizmeti sunan eczanelerimizi kaybetmek istemiyoruz. Bununla ilgili, aynı
zamanda kendi örgütlerimizde de mesleki sistematiğimizi daha adaletli kılacak projeler üretiyoruz. Bu projelerin en önemlisi meslek hakkıdır. Bu güne kadar defalarca
ifade ettik. Bundan sonra da dile getirmeye devam edeceğiz. Meslek hakkı hem eczacılığın bilimsel yanını referans alması, hem de eczacılık pratiğini ilaç ve hasta danışmalığına yönlendirmesi dolayısıyla önemlidir. Eczacı fiyat düşüşüne karşı değildir.
Ama eczacının geliri fiyatlardan bağımsız hale getirilmezse varlık ve yokluk ikilemini
daha derinden hissetmeye başlayacaktır. 4 Aralık sürecinde toplumu doğru bilgilendirmek için üst düzeyde çaba harcadık. Ancak doğru ve tarafsız bilgilendirmekle mükellef olmasına rağmen kimi medya kanallarında mücadelemiz yanlı bir biçimde çarpıtıldı ve toplum dezenformasyona bağlı bırakıldı. Bu noktada siyasi erki anlamak
yerine zıtlıklar ve çekişmeler üzerinden politika üretme tarzı da elbette etkili olmuştur. Ancak diğer yandan da, bir kısım kanaat önderleri de bu süreçte gazetecilik etiğine uygun olmadığına inandığımız bir yaklaşım sergilediler. Bizler elbette bir taraf
oluşması ve bu tarafın da zorunlu olarak bizim fikir ve eylemlerimizi desteklemesi
gerektiğini düşünmüyoruz. Böyle bir talep eleştirdiğimiz yaklaşımları yeniden üretmek olacaktır. Ancak nesnellik ve kamu yararı gözetilmeden yapılan yayınların da yanında olmamız mümkün değildir. Sonuçta 4 Aralık gecesi örgütlü gücümüzden başka
elimizde kalan nedir? İlaç sanayi ve devlet bir gece mutabakatıyla eczacıyı tamamen
dışarıda bırakarak 3,3 milyar TL’lik tasarrufu 2,5 TL’ye indirmiş aradaki 800 milyon
TL’yi sanayiciye ikram etmiştir. Eczacının stok süresi 60 gün olmasına rağmen, kısmen lehine olan 45 günlük geçiş süresiyse 5 güne indirilmiştir. Sanayi hala stok zararlarımızı karşılamamıştır. Eczacının zararı telafi edilmemiş, bununla ilgili en ufak bir
adım atılmamış, eczacı ve örgütü tehdit edilmiştir.
9
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, işte kongremiz böyle bir ortamda bir araya geldi. Bizim
bu tabloya kökten bir itirazımız var. Bu tablo değişecek; değişmek zorunda, değiştirmezlerse değiştireceğiz.
Değerli konuklar, değerli meslektaşlarım, benim bu örgütün başkanı olarak görev
aldığım bu iki yıllık süreçte dünyada ve ülkemizde birçok gelişmeler yaşandı. Zamanın
giderek hızlandığı son on yılda, bugünümüze ve geleceğimize dair umutlarımız, ne
yazıktır ki gün geçtikçe azalıyor. Öncelikle savaşın ve buna bağlı ölümlerin yaşanmadığı tek bir gün bile geçmiyor. Dünyamızın kaynakları gün be gün tükeniyor. Şiddet
ve tahammülsüzlük her geçen gün artıyor. Sivil alan ve bu alandaki hak arama mücadeleleri gün geçtikçe daha da baskılanıyor. Ülkemizde ise, tüm dünyada olduğu gibi,
küresel krizin derin etkileriyle boğuşurken bir takım öznel ve tarihsel sorunlarımız
konusunda, bırakınız çözüme yaklaşmayı, birbirimizi dinlemeyi beceremez bir toplum
olmaya doğru sürükleniyoruz. Hepimiz çok meşgulüz. Birbirimize ayıracak, birbirimizi
dinleyecek zamanımız yok. Empati yeteneğimiz gelişmediği için birbirimizi anlamakta zorlanıyoruz ve hatta anlamak istemiyoruz. Daha kötüsü birbirimize tahammülümüz ve güvenimiz yok. Bireysel olsun, toplumsal olsun, tüm ilişki sistemimiz bir güç
dengesine göre şekillendirilmeye çalışılıyor. Mağduru daha da mağdur hale getiren
bu ilişki sistemi, aynı zamanda birlikte mutlu bir gelecek adımlarının atılmasının da
sekteye uğramasına neden oluyor. Tüm bu anlaşılmazlık ve anlamamazlık ikliminde,
bu ülkedeki her yurttaşın ve topluluğun birincil ödevi ülkemize, Cumhuriyetimize,
halkımıza, insanlığa, mesleğimize ortak iyiye hizmet ederek aldıklarımızın karşılığını
vermek olmalıdır. Ortak iyinin üzerinde tikel bir çıkar dayatmaya çalışan her kim olursa olsun ona karşı çıkmamız gerekir. Aynı şekilde ve hiç kimseye kültürel, etnik ya da
dinsel homojenlik dayatmadan, başka insanların özgürlüğü pahasına kendi gücümüzü arttırmaya çalışmadan, hiç kimsenin sivil ve siyasal haklarını inkâr etmeden her
türden ayrımcılığa ve dışlamaya karşı çıkmalıyız. Bu kültürü öncelikle kendimizden
başlayarak geliştirdiğimiz ve yaygınlaştırdığımız oranda, hayır demeden önce neden
sorusunu sormaya başlayarak daha aydınlık yollara yürünen yolda bir adım atmış
olabiliriz. Toplumsal ya da ekonomik gücü ne olursa olsun her insanın değerli olduğu bilinciyle biz eczacılar sağlık çalışanıyız. Bizler için sağlık hayatın her noktasına,
her hücresine temas etmektedir. Toplumsal içinde var olan birey toplumsalın her
10
TEB Yayınları
safhasından etkilendiği ve ona göre belirlendiği müddetçe, sağlık hakkı savunucuları
da toplumsalın her düzeyine müdahil olmalıdır. Bu siyasetten hukuka, ekonomiden
kültüre sözünü ettiğimiz toplumsal alanın her katmanı için geçerlidir. Çünkü toplumsal olanın her farklı katmanı bireyin oluşunun ve gelişiminin belirleyicisidir. Daha iyi
bir gelişim için sürekli devinim halinde olan, sürekli sorgulayan ve sürekli mücadele
halinde olan birey ve kurumlara şiddetle ihtiyacımız var. Bugün biz eczacılar, tüm
dünyayı derinden etkileyen ekonomik krizden azade olduğumuzu düşünebilir miyiz?
Bunu emeği, bilgisi ve sınırlı sermayesiyle sağlık hizmeti üretme aşamasındaki meslektaşlarım ve bu kriz dolayısıyla yaşadıkları günlük sıkıntılar bağlamında söylemiyorum ki bu da önemli ve ciddi bir boyutudur konunun. Ancak diğer yandan bu öylesine
bir krizdir ki, herhangi bir coğrafi farklılık gözetmeden tüm dünyayı derinden etkilemekte, değiştirmekte ve dönüştürmektedir. Bu öylesine bir krizdir ki, bugüne kadar
kurulan, arkasına saklanılmış olunan tüm kaleleri yerle yeksan etmiştir. Bu güne kadar arkasında güvenle durulan duvarlar, hem ideolojik hem de pratik düzeylerde bir
anda tuzla buz olmuştur. Bu krizin tüm zamansal ve coğrafi özelliklerinin ötesinde,
bir başka ortak noktası daha var ki, o da, bu krizin en ağır yükü en güçlü bir biçimde
alttaki sınıfların üzerine yüklemiş olmasıdır.
Bu krizden, evet herkes, en güvendiğimiz kurumlar dahi etkilendi. Ama bu krizde yoksullar daha yoksul, toplumsal kaynaklara ulaşmada yoksun olanlar daha da
yoksun hale geldiler. Her gün ana haber bültenlerinde ya da gazetelerin üçüncü sayfa
haberlerinde daha fazla karşılaştığımız cinnet haberleri bir tesadüf olabilir mi? Yoksulluk ve yoksunluk şiddete zemin hazırlar. Onu besler ve meşrulaştırır. Çünkü adalet
ne hukuk metinlerinde, ne de kurumsal ilişkilerde aranamayacak kadar gerçek bir
şeydir. En doğrudan ifadesinde, bireyler arası ilişkilerde bulur. Bizler adaletli bir toplum kuramadıkça ne kurumlarımızda, ne ailede, ne de bireylerin kendi var oluşlarında
şiddeti ortadan kaldıramayız. İşte sözünü ettiğimiz kimi üçüncü sayfa haberlerinde,
son otuz yıldır ekilen ekonomi politikalarının sonuçlarını hep birlikte görüyoruz. Ancak
ifade ettiğimiz gibi, toplumsal, ayrıştırılamaz bir bütündür. Bu nedenle süreci böyle
bir sona yaklaştıran ekonomik sistemin ideolojik boyutu; yani bireycileştirme, yani
yalnızlaştırma, yani korku ve çaresizlik, krizin hangi sınıftan olursa olsun her bireyi ortak potada eriten toplumsal sonuçlarıdır. Piyasanın sınır tanımaz egemenliğin-
11
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
de tarihsiz ve geleceksiz bırakılmaya çalışılan bireyin buhranıdır. Tüm izlediklerimiz,
dünya topyekûn rüzgâr ekmenin bedelini fırtına ile ödemektedir. Piyasanın ihtiyaçlar
üzerinde egemenlik kurduğu, yurttaşlığın tüketicilikle eşit görüldüğü, her türden duyarsızlığın kayıtsızlığın ve konformizmin alıp başını gittiği, renkleri ne olursa olsun
siyasetçilerin aynı şeyin daha fazlasından başka bir şey vaat etmedikleri, insanların
kendilerini güvence hissetmedikleri; her görüşün, her yeni fikrin, her ihtilafın, her
türlü muhalefetin içinde ve arkasında düşmanların komplocuların arandığı, hemen
herkesin hakikat tekeline sahip olduğu iddiasında bulunduğu bir süreçten geçiyor ve
yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda değer krizinden de muzdarip bir toplumda
yaşıyoruz. Bu krizle birlikte her gün daha çok ve daha inanılmaz bir biçimde işsiz Ali,
Ahmet’i boğazlarken, işsiz Ayşe daha fazla şiddet görürken biz sağlık çalışanları bu
gerçekliği dışsallaştıramayız. Bu hepimizin krizidir. Bu krizin sonuçlarını henüz değerlendiremeyecek kadar kriz sürecinin içindeyiz. Ancak bir yandan da somut rakamlar
resmi şimdiden belirginleştirmeye başladı. Resmi rakamlara göre işsizlik oranı %13,4
yükselmiş görünüyor. Gerçek işsizliğin ise %19’ların üzerinde olduğu ifade ediliyor.
Yani Türkiye’de yaşayan yaklaşık 5 milyon insanımız işsiz durumda.
Değerli konuklar, akıntıya karşı aynı gemide birlikte ilerliyoruz. Biz eczacılar da bu
geminin içindeyiz. Hiçbir biçimde biz ayrı bir filikayla, aynı sulara ilerleyelim diye düşünmedik. Attığımız her adımın birlikte daha iyiye ulaşmaya hizmet edeceğine inandık. Biz eczacılar da bu krizden etkileniyoruz. Gelirlerimiz sabitken, giderlerimiz göreli
olarak her geçen gün yükseliyor. Sağlık hizmeti üretirken bize destek sunan eczane
çalışanlarımıza artık beraber çalışmayacağımızı söylemekten tedirgin oluyoruz. Krizin
etkisiyle katılım payını ödeyemeyen hastamıza ne cevap vereceğimizi düşünürken tedirgin oluyoruz. Yani toplumun her kesimi gibi, bizler de krizi gündelik hayatımızda
hissediyoruz.
Değerli misafirlerimiz, eczacılık mesleğinin durumu yalnızca Türkiye öznelinde
tartışılan bir mesele değil. Mesleğimiz, ilaç sanayinin gelişmesiyle paralel bir biçimde,
özellikle serbest eczacılığın kendisi ilaç üretiminde sınırlı bir rol oynamaya başladığından bu yana değişiyor. Ancak birçok gelişmiş ülke bu değişimi toplumsal bir avantaja
dönüştürüyor. İlacın tek gerçek uzmanı olan, bu konuda yıllarca bilimsel eğitim alan
12
TEB Yayınları
eczacıyı bir sağlık danışmanı olarak işlevlendiriyor. Eczaneler hem mekân hem de
işlev bakımından zenginleştiriliyor. Bundan ise, en büyük faydayı halk sağlığı görüyor. Ancak ilacı piyasada işlemeye konu alan herhangi bir başka meta, ilaç hizmeti
sunan başka eczaneleri ise bu metayı piyasaya sunan herhangi bir ticarethane olarak
değerlendiren tehlikeli bir yaklaşım mevcut. Bu yaklaşım eczane sahipliğinden tutun da, eczanenin sunduğu hizmete kadar eczacılık alanının her kademesi piyasanın
görünmez eline emanet edilmek isteniliyor. Eczacılık alanının düzenlemeleri ve bu
düzenlemeler sürecinde mesleğin erbabının istek, talep ve görüşleri ise dikkate alınmıyor, reflekse indirgeniyor. Tüm bu yaklaşımın derinden bir eleştirisi olarak, Avrupa
Adalet Divanı’nın eczane sahipliğine ilişkin verdiği karara bakmak yeterli olacaktır.
Biliyorsunuz Avrupa Adalet Divanı eczane sahipliği konusundaki kısıtlamanın sermayenin serbest dolaşımına yönelik bir engelleme olduğu, ancak böyle bir kısıtlamanın
kamuya güvenilir ve kaliteli tıbbi ürünlerin sağlanması amacıyla gerekçelendirilebileceği konusunda karar aldı. Adalet Divanı, kararında, tıbbi ürünlerin diğer ürünlerden
farklı olan özel doğasına dikkat çekti. Ve tıbbi ürünlerin gereksiz ve yanlış biçimde tüketilmesinin insan sağlığını ciddi şekilde tehdit edebilecek sonuçlar doğurabileceğini
belitti. Karar metninde toplum sağlığını korumak ve geliştirmek adına bu ülkelere verilen yetkilere dayanarak bu ülkeler, tıbbi ürünlerin tam olarak mesleki bağımsızlığa
sahip eczacılar tarafından sağlanması şartını koyabilir denildi. Bu kararı mesleğimiz
açısından bu kadar değerli kılan, yaklaşık 20 yıldır eczacılık hizmetine de egemen olan
tartışmada bir taraf olmasıdır. Bizler de bu güne kadar bu tartışmada aktif bir taraf
olduk. Bunun için yalnızca politika yapıcılarının atacağı adımların yeterli olmayacağının farkındayız. Biz eczacılar da mesleki anlamda kendimizi geliştirmek için daha
fazla çaba harcamalıyız ve bu güne kadar yaptıklarımıza baktığımda, bu çabayı üst
düzeyde gösterdiğimizi de görüyorum. Ancak bizler hep daha iyisini hedefliyoruz ve
bu meslek, bu örgüt, bu amaçla kararlı adımlar atmaya devam edecektir.
Değerli meslektaşlarım, saygı değer misafirler; biz gelecekteki meslektaşlarımıza başka türlü bir eczacılık mesleği emanet etmek istiyoruz. Bugünden başlayarak,
güzel yarınlarımızı örmek için adımlar atıyoruz. Bu ülkenin özgür koşullarının yarattığı
özgün mesleki tarihimizin üzerine başka bir gelecek kuruyoruz. Eczacıların; reçete
onay sisteminin saatlerce çalışmamasından dolayı hastasıyla karşı karşıya gelmeye-
13
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ceği, her gün değişen geri ödeme kurallarıyla boğuşmayacağı, muhtelif zamanlarda
yayınlanan geri ödeme listeleri konusunda hastasını ikna etmeye çalışmayacağı, hastalardan geçmiş dönemin katılım payını almaya zorlanmayacağı, dahası samimiyetle
halkın ilaca ulaşma hakkını savunurken karlılığı ilaç fiyatlarına bağımlı kılındığı için
içinden çıkılamaz bir ikilemde olmayacağı bir gelecek. Eczacımız basitçe, kelimenin
tam anlamıyla işini yapacak. Hastalarını ilaç etkileşimleri ve doğru ilaç kullanımı konusunda bilgilendirecek. Eczanenin geleceği, mali sürdürebilirliği üzerine halk sağlığını
korumak için ne tür danışmanlık hizmeti verebileceği konusunda kendisini geliştirecek. Örneğin; kronik hastalıkların kontrolü ve tedavisi konusunda bilgi ve hizmet
üretecek. Bir aracı olarak değil, bir danışman olarak sağlık hizmeti üretecek.
Değerli misafirlerimiz, yaptığımız her şeyin anlamı ve amacı insana hizmet olmalıdır. Bizler insana en kutsal hizmetlerden birini sunan bir mesleğin erbabıyız. Ancak
mesleğimiz için yaşamda meydana çıkarabileceğimiz daha nice gizli nimet bulunuyor.
İnsanlığa hizmet edeceğimiz daha birçok aşaması var bin yıllık mesleğimizin.
Sevgili meslektaşlarım, yaşamımızın; öğrenmekle öğretmekle geçen, gelecek
inşa etme çabasıyla geçen, arayışlarla, umutlarla, insanları ve yaşamayı tanımaya çalışmakla, kitapları okumakla geçen, her zaman elimizden gelenin en iyisini yapma
çabasıyla geçen, anlamlı ya da anlamsız olaylarla, mutlu ve mutsuz anlarla geçen, başarılarla ve başarısızlıklarla geçen, kimi zaman kendi düşünüzü yaşayarak kimi zaman
kendinize biçtiğiniz, kimi zaman da başkalarının size biçtiği rolü oynayarak geçen,
hayatta olma mucizesinin değerini bilerek hayatı kucaklayarak geçen, bütün bunları
yaparken yaşamın kimi güzelliklerini ıskalamakla, umutları beklentileri ertelemekle
geçen, eczacılık mesleğine, örgütümüze, ülkemize hizmetle toplumun sağlığına, evrensel sağlığa katkıyla geçen bir dönemi geride bıraktık. Bundan sonraki dönemlerde;
insani yanımızdan fazlasıyla etkilenecek hayal gücümüzden, ortak gücümüzden, kapasitelerimizden, vizyonumuzdan da etkilenerek birbirimizle ne kadar ortaklaşırsak,
ne kadar dayanışma içinde olursak, ne kadar kendimize değil dışarıya yönelirsek, ne
kadar mücadele edersek, ne kadar uğraş verirsek, kaybetsek bile ne kadar ayağa kalkarsak, ne kadar çok olursak o kadar birlikte, o kadar güçlü, o kadar yenilmez oluruz.
Bizim bu gücümüz de var, kendimize ve meslektaşlarımıza olan inancımız da…
14
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım; kongremizin, mesleğimizin geleceği için önemli bir eşik
olmasını umuyorum ve böyle olacağını biliyorum. Bu kongre sonucunda, yol arkadaşımız meslektaşlarımızı, zorla ayakta duran düşük sermayeli eczanelerimizi korumak
ve geleceğe onurlu bir eczacılık mesleği bırakabilmek için ne tür tedbirler almamız,
nasıl bir mücadele vermemiz gerektiğine hep birlikte karar vereceğiz. Her kongremiz
mesleğimiz açısından bir demokrasi şölenidir. Ama bu kongre elbette aynı zamanda,
bir mihenk taşı da olacaktır. Her misafirimize ve her değerli meslektaşıma katılımı
için şimdiden şükranlarımı sunuyorum. Hepinizi en derin saygı ve sevgilerimle selamlıyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği) : Sayın Erdoğan Çolak’a teşekkür ediyoruz. Sayın Konuklar, Değerli Delegeler, şimdi Türk Eczacıları Birliği Eski
Dönem Başkanlarından Sayın İbrahim Çetinkaya’nın kürsüye teşriflerini arz ediyorum.
Ecz. İbrahim ÇETİNKAYA (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Kongre başkanı
seçilmedi ama ben gene Sayın Başkan diye başlayacağım. Sayın başkan, değerli yönetim kurulu üyeleri, saygıdeğer misafirler, devlet temsilcileri, değerli meslektaşlarım,
aslında bu kongrede bizler çok daha farklı şeyler konuşmalıydık. Çok farklı konuları
ulusal anlamda, enternasyonal anlamda dile getirmeliydik. Onlara katkıda bulunmalıydık. Ama özellikle son aylarda gelişen olaylar, eczacılık üzerinde oynanan oyunlar
bizi ne yazık ki daha sınırlı bir konuya sıkıştırdı. O nedenle bu çerçevede bir konuşma
yapmaktan çok mutlu değilim ama değinmekten de vazgeçemeyeceğimizi hepiniz
takdir edersiniz.
Saygıdeğer meslektaşlarım, aslında bizim hikâyemiz sağlıkta dönüşüm programı
diye, Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla başladı. 2003 yılında, Sağlıkta Dönüşüm Programı, aslında dönüşüm programı dememek lazım ona, geçmişte nazım olarak hazırlanmış olan planların, programların uygulamaya geçilmesi demek belki daha doğru
olacak. Peki, uygulamaya geçerken esas itibarıyla Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın
büyük çapta ilkelerine karşı değiliz. Ama aceleyle, bir an evvel bu uygulamaya geçme
duygusu ne yazık ki yanlışları da bir arada getirmiştir. Örneğin, bir tek hususundan bahsedeyim. Sağlık kurumlarının tek çatı altında toplanması için getirilen ilke ve
15
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
onun hemen uygulamaya geçilmesi birçok mahsuru da beraberinde getirmiştir. Üç
tane ana kurumu, özellikle SSK’yı, sorunlarını gidermeden bir çatı altında toplamak
ve devasa bir kuruluş meydana getirmek, SGK’yı meydana getirmek doğru bir yaklaşım mı? Ama böylesine devasa bir kuruluşla sorunların daha da fazla arttığını belli
alanlarda görmeden geçemeyiz. Dünyada bir merkezileşmeden çok dağılmaya, yetkilerin dağıtılmasına yol açılmış olmasını görmeden, merkezileşmeye ve sorunları daha
fazla büyütmeye yönelmek doğru bir politika değildi. Ön hazırlıklar tamamlanmadan
geçildi.
Şimdi bir de gelir kaynaklarına bakalım SGK’nın. SGK’nın gelir kaynakları, bildiğiniz gibi, yalnız primlerden oluşmaktadır. Aslında ben Türk Eczacıları Birliği’ni temsilen Bağ-Kur yönetim kurulundayken getirdiğimiz teklifler vardı. Çünkü SGK’nın gelir
kaynakları yalnız primlere endekslenmemelidir. Onun sağlıklı gelirlere kavuşturulması
gerekiyordu. Sağlıklı bir bilânçosu yoktur. Geliri giderini karşılamamaktadır. Neden?
Yalnız primlere yöneldikleri için. Hâlbuki o zaman getirdiğimiz ilke şuydu: Bağ-Kur
yeni kurulmuştu. Para vermiyordu, yalnız para alıyordu. Bankasındaki para İstanbul
Boğaz Köprüsü’nü yapabilecek kadar vardı ve tek başına Boğaz Köprüsü’nü yapar,
Bağ–Kur’a mal edebilirdi. Dolayısıyla da, halka da yansımış olurdu o gelirler. Böylece
SGK ve o günkü sosyal kurumlar dolayısıyla sağlıklı bir gelire kavuşmuş olurlardı. Hayır, böyle bir şey yapılmadı. Onun, Bağ-Kur’un parası Vakıfbank’a yatırıldı. Bu devletin
parasıdır dendi. İstendiği gibi harcandı. Başka alanlarda harcandı. Bugün meydana
gelen sorunların da küçük bir kaynağı oldu. Peki, daha sonra ne yapıldı? Gene Yeşil Kart’lar, bildiğiniz gibi, gelirini giderini karşılamama yönünde SGK’nın durumunu
anlatmaya çalışıyor. Gelir kaynakları bir defa sağlıklı değil. Peki, bilinen gelir kaynakları acaba tahsil edilebiliyor mu? Çıkan kanunları hepiniz biliyorsunuz. Belediyelerin
SGK’ya ödemesi gereken paraların ödenmediğini ve bunun da çok büyük bir miktar
tuttuğunu hepiniz bilirsiniz. Daha sonra çıkan kanunlarda da birkaç tane af çıktı. Dolayısıyla SGK tahsil etmesi gereken primleri tahsil edemedi. Büyük bir açık doğdu. Peki,
bu açıklar doğdu. Gelir gider bazında da bugün SGK ancak, son olarak öğrendiğim
rakamlar yanlış değilse, %66’sını karşılayabiliyor. Diğerlerini bütçeden alıyor. Bütçeden alarak, etraftan yardım toplayarak SGK’nın sağlıklı bir şekilde gelişmesi, ilerleyebilmesi çok da kolay değil. Ben burada zaman zaman televizyon programlarında, SGK
16
TEB Yayınları
temsilcilerinin çok ince hesaplar yaptığını gördüm, şahit oldum. Eczacıların karlarından tutun da ilaç fiyatlarına kadar onları çok ince bir hesapla kamuoyuna sundular.
Ama ben onlardan veya bu konuda yetkili olanlardan, bir de SGK’nın tahsil etmediği
primleri neden etmediğini, ne kadarını etmediğini bir ince hesap yaparak sunmalarını beklerdim. Ama o sunulmadı. Yalnızca eczacıların hesapları, gelirleri, giderleri,
karları vs., onlar sunuldu. Bunu doğru bir yaklaşım olarak bulmuyorum. Bütün bunlardan sonra, bir taraftan sağlıklı gelir kaynakları olmayınca, diğer taraftan da tahsil
edemediği primleri toplayamayınca meydana gelen açığı kapatması gerekiyordu. İşte
Sağlıkta Dönüşüm Programı’ndan SGK’ya atlayış ve bugünkü durum budur. Peki, tasarruf tedbirleri adı altında bunu nasıl toplayacaktı? Bunu toplaması gereken yer, en
zayıf halka olarak kendileri öyle gördüler, ilaç sektörü. Bildiğim kadarıyla 15 milyar
civarındaki ilaç giderinin, önümüzdeki birkaç yıl içerisinde de 20 milyara yaklaşacağı
ön görüsüyle hareket ettiler. Bugünden bu yolun kesilmesi lazım. Peki, nasıl kesilmesi lazım? Krizi de öne çıkararak, onu da bahane ederek ilaç fiyatlarında indirime
gidildi. İlaç fiyatlarında indirime gidilmesine kimse karşı değil. Türk Eczacıları Birliği
de söylüyor. Hiçbir zaman ilaç fiyatlarının indirilmesine karşı olunmadı. Peki, ama sen
ilaç fiyatlarını indirirken ilaç sektöründeki eczane kesiminin yapılanmasını durumunu
dikkate aldın mı? Belediyelerden veyahut da toplayamadığınız, affettiğiniz primlerin
cezasını eczacılara yüklemek nereden aklınıza geldi? Daha sağlıklı bir gelir kaynağı
bulamaz mıydınız? Başka yere yönelemez miydiniz? Böyle bir politika çizildi. Peki, bu
durumda, eczane kesiminin sorunlarına yeniden bir yapılanma anlayışıyla yaklaşılması
acaba iyi sonuç vermez miydi? Yüklediğiniz, belirtilen rakama göre 800 milyon lirayı,
evet, 800 milyon lirayı bir başka şekilde Ankara Belediyesi’nden tahsil etseydin veya
diğer belediyelerden tahsil etseydin daha kolay olmayacak mıydı? Ve bunun sorununu
da, kamuoyuna eczacılık sorunu olarak vermek veya eczacı sorunu olarak vermek ne
kadar samimiyetle, iyi niyetle bağdaşır. Bu sorunun adı konulacaksa, bu eczacı sorunu değil; bu sorunun adı, belki, siyaset sorunu, yanlış politikalar sorunudur. Bunun
böyle verilmesi daha samimi, daha içten olurdu. Bu çerçevede, bizim eczane kesimimizdeki sorunlarımız, yeni bir yapılanmayla devamlı surette talepte bulunmasına
rağmen gündeme getirilmedi. Kısmen, Genel Başkan dile getirdi. Meslek hakkı, ilaç
fiyatlarının üç temel ayağı vardır; Emek, bilgi, sermaye; bu üçü birbirini destekleyen
unsurlardır. Birini diğerinden koparamazsınız. Sermaye ile ilgili, yatırım ile ilgili elbet-
17
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
te ki ticari yönü olacaktır. Bundan dolayı ilaç fiyatlarının artması, eksilmesi, elbette
ki bir biçimde ona yansıyacaktır. Kriz de bunun içindedir. Ama bilgi ve emek meslek
icrasıdır. Mesleğinin karşılığında, meslek hakkının maktu olarak bu ticari alandaki
gelişmelerden, yüzde gelişmelerinden etkilenmeden maktu olarak o kesime verilmesi
gerekirdi. Halk da bunu memnuniyetle veriyordu. O yolu kesip katkı paylarını eczacılara toplatıp onları da kendinize alıyorsunuz. Eczacıların sorunlarına da hiçbir yaklaşım
göstermiyorsunuz. Böylesine bir yaklaşımla bu düzeni götüremezsiniz. Bu durumda
eczacının kendi haklarını araması için, elbette ki; birliğe, beraberliğe, güçlü örgüte ihtiyacı vardı. Nitekim son günlerin tezahürü de zaten güçlü bir şekilde ortaya konmuştur. Dilerim, bu uyarı boykotu ilgilileri uyarır. Gerçek anlamda uyarır ve de bir daha
bu sorunlarla karşılaşmamak üzere yeni düzenlemeler yapılır ve verilmesi gereken
haklar verilmiş olur. Meslek hakkı bunlardan bir tanesi, diğer tarafta artık eczanelerin
sayısı ve eczacılık fakültelerinin vermiş olduğu mezunlar da dikkate alınarak yeniden
bir yapılanma, yeniden bir planlama, eczane planlaması nüfusa veyahutsa coğrafi
bölgeye göre eczane planlaması artık kaçınılmaz hale gelmiştir. Bunun yeniden ele
alınması ve en kısa zamanda bunun gerçekleştirilmesi lazım. Bazı ileri ülkelerde, örneğin Hollanda’da, 4 tane eczacılık fakültesi kapanırken burada hala eczacılık fakülteleri açılmaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının ön gördüğü görüşler buysa söylenecek
bir şey yok. Ama ben böyle olduğunu zannetmiyorum. Eczacı ihtiyacını bir taraftan
dikkate almazken, öbür taraftan da istihdam alanları daraltılmıştır.
Halen endüstride eczacıların sayısı kimyagerlerden çok azdır. Yarısından daha
az. İlacı bilen tek uzman eczacının, nasıl oluyor da, kimyagerlerden daha az sayıda
istihdamı sağlanıyor? Burada bir yanlışlık var. Bu yanlışlığı üniversiteler mi yapıyor?
Eksik bilgilendirmeli elemanlar mı üretiyor? Yoksa bir başka neden mi var? Bunun
ortaya çıkarılması ve eczacının bilimsel anlamda, mesleki anlamda ilaca sahip olmasının sağlanması gerekir. Bu arada, gene özellikle şu kriz günlerinde eczanelere bir
soluk aldıracak bir öneriyi de getirmek istiyorum. Bildiğiniz gibi Türkiye’de reçetelere
yazılan, ruhsatlandırılmayan, hayati öneme haiz ilaçlar Türk Eczacıları Birliği kanalıyla
veya belki de Sağlık Müdürlükleri kanalıyla kısmen de getiriliyor ve hastaya intikal
ettiriliyor. Bu halkı da, halk sağlığını da çok yakından ilgilendiriyor, meslektaşımızı da.
Şöyle açmak istiyorum; bu ilaçların getirilmesinde, Avrupa Birliği yoluna girmişken,
18
TEB Yayınları
nasıl oluyor da böyle bürokratik sisteme bağlanıyor? Hasta reçetesini alacak, o reçetesiyle Ankara’da Türk Eczacıları Birliği’ne ulaşacak, Türk Eczacıları Birliği gidecek ithal
edecek, getirecek, işlemini yapacak. Ondan sonra o hastaya verecek, aradan geçen
zaman içerisinde hasta ölecek mi, sağ mı kalacak, çok belli değil. Diğer taraftan, bu
ilacın sunumunu, inanın ki ilaç kaçakçılığı yapanlar çok daha iyi yapıyorlar ve çok daha
fazla para kazanıyorlar. O miktarın da ne kadar olduğu belli değil. Böyle bir durumda,
Türk Eczacıları Birliği meslektaşının, eczacının görevini yapmış oluyor. Hâlbuki Türk
Eczacıları Birliği’nin, meslektaşının görevini yapmamış olması gerekir. Tam aksine,
meslektaşının haklarını geliştirmesi gerekir. Önünü açın, eczaneler bu işi yapsınlar!
Basitleştirin, eczaneler bu işlemi yapsınlar, bu onların hakkıdır. Rakamları şu anda
bilmiyorum ama herhalde en azından 50 milyon doların üzerindedir. Hiç olmazsa bu
kesime küçük bir katkı olur. Aslında tahmin ediyorum burada konuşacak başka diğer
arkadaşlarımız da var. Diğer görevliler de var. Söylenmesi gereken birçok şeyin başlığını, Sayın Genel Başkan yazılı, düzgün bir çerçeve içerisinde, uygun ifadelerle attı.
Benim söylediklerim onları çiçeklendirmeden öteye geçmemektedir. Bu yönüyle, bu
çiçeklendirmeyle kifayetli bir konuşma sergilemek istiyorum. Yıllar sonra gene burada
buluşmuş olmaktan çok mutluyum. Bana bu imkânı verdiğiniz için teşekkür ediyorum. Gösterilen ilgiye teşekkür ediyorum. Biliyorum ki bundan sonraki sorunlarımız
çok daha az olacaktır. Ama lütfen kamuoyunda artık bunları eczacılık sorunu olarak
ifade etmeyiniz. Kamuoyunda geçmişte bu bakanlık sorunu diyorlardı veya ilaç sanayi
sorunu diyorlardı. Hadi ben öyle demeyim ama en azından bir siyaset sorunudur. Siyaset sorununu da eczacıların üzerine yıkmayınız. Saygılarımı sunuyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın İbrahim Çetinkaya’ya
teşekkür ediyoruz. Türk Eczacıları Birliği Eski Dönem Başkanlarından Ayhan Tütel
aramızda, eğer heyeti selamlamak isterlerse kürsüyü teşriflerini arz ederim.
Ecz. Ayhan TÜTEL (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Efendim şunu söylemek istiyorum çok teşekkür ederim. Çünkü en kıdemli eski Genel Başkanlarımızdan
Sayın İbrahim Çetinkaya biraz evvel konuştu. Teşekkür ederim.
19
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Biz teşekkür ediyoruz Sayın Tütel. Türk Eczacıları Birliği Eski Dönem Başkanlarından, Sayın Profesör Mekin
Tanker’in kürsüyü teşriflerini arz ederim.
Profesör Dr. Mekin TANKER (Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı): Sayın vekiller, sayın akademisyenler, sevgili arkadaşlarım, öğrencilerim ve çok sevgili meslektaşlarım. Ben bütün hayatımı eczacılarla beraber geçirdim ve sadece eczacılarla
geçirdim, öğrenciyken, meslektaşım olurken. Elbette böyle bir toplantıda çıkıp sizlere
sevgilerimi, selamlarımı söylemeyi büyük bir arzu ile karşıladım ve teklifi kabul ettim.
Ama bu son günlerde eczacıların bir takım şikâyetleri var ve bunun için de topyekûn
bir eylem içine girdiler. Bu eylem, eczacının, Türkiye’deki eczacıların gücünü de gösteren bir eylemdi ve bu konuşmalar arasında elbette birçok arkadaşlarım, görevde olan
arkadaşlarım ya da her hangi bir eczanede çalışmakta bulunan arkadaşlarım sorulan
sorulara cevaplar verdi. Bir tanesi beni bir hayli düşündürdü. Bir basın mensubu ya da
programcı diyordu ki eczacılar bu işi para için yapıyorlar. Şimdi fiyatlar düştü ya, işte
ona karşı çıkıyorlar, fiyatlar çıktığı zaman hiç sesleri çıkmıyordu. Ben hatırlatmak isterim. Yılar boyu eczacılar ilaç fiyatlarının yüksek oluşundan dolayı görüşmeler yaptılar,
konuşmalar yaptılar, ikazlarda bulundular, eylemlerde bulundular. Hele bir tanesinin
unutulmaması gerekirdi. Basın mensuplarının da onu görmesi gerekirdi. İstanbul’da,
İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin salonunda, eczacılar tarafında ben vardım ve sevgili
Domaç vardı ve karşı tarafta da Sayın Eczacıbaşı, rahmetli ve Turgut vardı. O seminerin ya da panelin tüm metni hem Türk Eczacıları Birliği’nin arşivinde mevcuttur,
hem İstanbul Gazeteciler Cemiyeti’nin arşivinde mevcuttur, hem de bende mevcuttur. Lütfen onu bir okusunlar ve o zaman görsünler ki. Eczacılar bu tip çalışmaları her
zaman yaptılar ve bu tip tepkileri her zaman koydular. Niye? Çünkü Türk Eczacıları
Birliği’nin kanunu eczacılara bir yasal görev veriyor. Diyor ki, eczacının menfaatini
koruyacaksın ama eczacının menfaatini korurken bu hususta işlemler yaparken kamunun menfaatini ve halkın menfaatini yok saymayacaksın. Evvela onları göz önüne
alarak yapacaksın. Eczacılar buna, yasaların çıktığı 1956 yılından bu yana harfiyen
uymuşlardır ve bu şekilde eylem koymuşlardır, çalışmalar yapmışlardır. Ben çok fazla
konuşmayacağım. Ben burada geçmiş dönem başkanıyım, eski dönem başkanı değilim canım, o kadar eski sayılmam. Ama geçmiş dönem başkanıyım ve bu kongrenin
20
TEB Yayınları
devamlı üyesiyim. Niye kongrenin devamlı üyesiyim? Çünkü benim zamanımda da
geçmiş olayları sizlere nakletmek için, onlarla da bundan sonraki çalışmalara bir ışık
tutmak için onları sizlere nakletme görevim vardır. O yüzden bu olayı anlattım. Dikkatinizi çekmek istedim. Geleceği için söyleyeceği yok mu acaba eski başkanların diyeceksiniz; var tabi, inisiyatif eczacıların elinde olmalı. Eczacılar tümüyle ve bu gücüyle,
böyle büyük meslek kongreleri gördünüz mü bu kadar çok katılımlı tüm odaların
katıldığı meslek kongreleri gördünüz mü? Bu meslek kongreleri eczacılar topyekûn
çalışmaya alışıktırlar ve bunu bilerek ilerisi için plan program kurarak onda topyekûn
çalışmalı ve gündemi kendileri yaratmalıdır. Ben bu temenniyle hepinizi tekrar selamlıyor, iyi çalışmalar diliyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mekin Tanker’e teşekkür ediyoruz. Değerli konuklar şu an protokol sırası gereği, meslek örgütü temsilcilerine söz vermemiz gerekiyor. Ancak sayın milletvekillerimizden gelen talep üzerine,
Parlamentodaki bir toplantıdan dolayı eczacı milletvekillerimizin sırasını öne aldık. Hatay Milletvekili Sayın Abdülaziz Yazar’ın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Ecz. Abdülaziz YAZAR (CHP Hatay Milletvekili): Sayın milletvekilleri, Türk Eczacıları Birliği’nin Sayın Başkanı ve değerli Merkez Heyeti üyeleri, eczacılık fakültelerinin
değerli dekanları, değerli bürokratlarımız, Sivil Toplum Örgütlerimizin değerli temsilcileri, değerli basın mensupları, sayın konuklar, değerli meslektaşlarım, hepinizi
sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. Bundan tam bir yıl önce 32 bin eczacı, eczacı
çalışanı, öğrenci, öğretim üyesi, 2008 yılının Aralık ayında meydanlara inmişti. O gün,
on binlerce eczacı ekonomik krizin bedelini eczacıların ödemeyeceğini haykırdı. Çalışmayan Provizyon Sistemi’nin düzeltilmesini istediler. Muayene ücretlerinin eczaneden
tahsiline, kurum ıskontosuna, avans ödemelerine hayır dediler. Sorunlarla boğuşan,
toplumun saygın mesleği eczacılığın halkın gözünden düşürecek tüm uygulamalara, eczacıyı büyük sermayelerin işçisi yapacak düzenlemelere karşı çıktılar. O gün o
meydanlarda seslendirilen sorunlardan hangisine çözüm üretildi? Hükümet 32 bin
eczacının hangi haykırışını duydu? Eczacının hangi derdine çare oldu? İçinde bulunduğumuz durum ortada, sorunlarımızı çözeceğini söyleyen hükümet yetkilileri sorunlara
sorun kattı; bırakın problem çözmeyi, yeni problemler çıkarttı.
21
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, Provizyon Sistemi’nde tam bir düzenleme var mıdır? Artık muayene ücretlerinin tahsilâtı eczanede değil, kaynağından değil yani, sağlık kuruluşlarında mı yapılmaktadır? Çoğu hastane eczanesinde eczacı istihdamı çoğaltıldı
mı? Kaliteli bir ilaç hizmeti açısından yatak sayısı başına eczacı istihdamı zorunlu hale
mi getirildi? Kamu kurumlarında çalışan eczacıların durumları iyileştirilip, bu alanda
çalışma daha cazip hale getirildi mi? Sosyal Güvenlik Kurumları’nın geri ödeme süreleri kısaltıldı mı? Avans uygulamalarının önüne mi geçildi? Haksız kesintilere son mu
verildi? Avrupa ülkelerinde olduğu gibi, ülkemizde eczacılarımıza reçete başına ücret
mi veriliyor?
Değerli meslektaşlarım; AKP Hükümeti artık niyetini iyiden iyiye belli etti. Uygulamaya çalıştığı plan, eczaneleri en güçsüz duruma düşürüp ekonomik alanda
çökertmek, yerlerine büyük sermayenin açacağı dev alışveriş merkezlerine, ilaçları
onların tezgâhlarına çıkarmaktır. İlaç fiyatlarındaki düşüşler, karlılığın azalması, ticari stok azalarak eczanelerde ciddi ciro kaybı oluşturmuş; her yıl 1000in üzerinde
eczane açılırken, son yılda ülke çapında sekiz yüzün üzerinde eczane kapanmıştır. 14
Şubat 2004 tarihli İlaç Fiyat Kararnamesi ile beşeri tıbbi ürünlerin sınıflandırılmasında
ilk defa referans fiyat uygulamasına geçilmiştir. AKP Hükümeti zamanında başlayan
meslekteki bu kan kaybı 14 Şubat 2004’te imzalanan Kamu İlaç Protokolü’yle devam
etmiştir. Bu protokolle kamu kurum ıskontoları meslek hayatımıza girmiştir. İlaçlarda
perakende satış fiyatı ve kamu fiyatı olmak üzere iki fiyatlı bir durum oluşturmuştur.
15 Temmuz 2005’te, İlaç Fiyat Kararnamesi hükümleri uygulanmak suretiyle ilaç fiyatlarında ortalama %8.83 oranında indirim yapılmıştır. Geride bıraktığımız 4 Aralık
günü ise hükümet daha önce yapılan yanlış uygulamalarla, zaten masrafını çıkaramaz
durumda olan eczacılara bir büyük darbe daha indirmiştir. Bu çok ağır uygulamanın neticesinde, 2010 yılının sonuna kadar yedi binin üzerinde eczanenin maalesef
kapanması beklenmektedir. İlaç fiyatlarında yapılan düzenlemenin faturası dar bütçeli eczacıya çıkarılmıştır. Biz ilaçta fiyat indirimine karşı değiliz. İlaca herkes ulaşsın.
Toplum sağlığı için bir gereklilikse ilaç fiyatları daha da düşürülsün. Biraz önce sayın
eski Genel Başkanımız şunu söyledi: “Hiçbir eczacımız ilaç fiyatlarının yükselmesinden memnun olmamıştır.” Bunu da ben tekrar belirtmek istiyorum. Fakat eczacının
burada sıkıntı yaşaması doğru değildir. Sağlık sisteminde yapılan her işin mağduru
22
TEB Yayınları
eczacı mı olacaktır? Sürekli açık veren bir Sosyal Güvenlik Sistemi’nin eksikliklerini ve
yarattığı yıkımı fiyat düşüşleriyle onarmak mümkün değildir. Açıkları kapatmak için
sağlıktan tasarruf etmek yerine, başta özel hastaneler olmak üzere sağlık alanındaki
denetimler arttırılmalı, gereksiz giderler ortadan kaldırılmalıdır. Şu unutulmamalıdır
ki; devletin birinci görevi doğuştan gelen sağlık hakkının tam ve eksiksiz kullanımını
sağlamak ve sağlık hizmetinin sürekliliğini garanti altına almak olmalıdır. İşte bunun
için, kimilerince cezai halka olarak görüldüğü için gözden çıkarılmak istenen, düşük
sermayeli eczanelerimiz mutlaka korunmalıdır. Devlet, eczacılarımızın 4 Aralık süreci
ile başlayan zararını mutlaka karşılamalı ya da bu zararın sanayiciler tarafından karşılanması için gerekli düzenlemeleri mutlaka yapmalıdır.
Değerli meslektaşlarım, Türkiye’deki ilaç pazarı, ilaç tekellerinin iştahını kabartmaktadır. Şirketler eliyle sürekli olarak, nasıl daha fazla ilaç satarız fikri üzerinden
planlar üretilmektedir. Ülkemiz insanı ilaç pazarının bir nesnesi olarak görülmektedir.
İlacı eczanelerden çıkarıp, marketlerde reyonlarda satmaya çalışan, bunun için lobiler yapanların varlığını hepimiz biliyoruz. Bu kimseler amaçlarını, niyetlerini açıkça
ortaya koymaktadır. Ama bunların planlarını suya düşürecek iradeli bir yönetimi, bir
hükümeti karşılarında göremedikleri için her geçen gün daha da cesaretlenmektedirler. 6197 sayılı yasada yapılmak istenen eczacı-eczacı ortaklığı kabul edilemez bir
öneriydi. Bu yanlıştan dönülmesi memnuniyet verici, peki, diğer yapılan yanlışlardan
neden dönülmüyor? Sağlıkta tasarrufun ilaç olarak görülmesinden vazgeçilmelidir.
Ülkemizde ilaç harcamaları, sağlık harcamalarının en başındaymış gibi görünmekte;
oysa ilaç fiyatlarında eczacı kar oranlarındaki düşüşler sonucunda, diğer ilaç dışı sağlık
harcamalarının yanında bir önceki yıla göre %10 civarında kalmıştır. Genel olarak sağlık, özel olarak ilaç ve eczacılık alanında uygulanmak istenen politikalar, Türkiye’nin
dört bir yanında kesintisiz sağlık hizmeti sunan eczacıyı gözle görülür bir dar boğaz
içine soktu. Son eczane kalana kadar, hükümet eczanelerin kapanmasını bekliyor.
Değerli meslektaşlarım, eczacının en büyük gücü örgütlü olmasıdır. Mesleğimizin bugün getirildiği bu olumsuzluktan çıkış, yine örgütsel gücün hayata geçirilmesiyle olacaktır. 4 Aralık günü yapılan kepenk kapatma eyleminde eczacılarımız daha önce
olduğu gibi birlik olmayı başarmış, Türkiye genelinde gerçekleştirilen eyleme tüm ec-
23
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
zacılarımız katılmıştır. Eczanesinin kepengini kapatan eczacılarımız nöbet tutan meslektaşlarımızın eczanelerine giderek önemli bir dayanışma örneği de göstermişlerdir.
Kamuoyu sokaklarda eylem kıran bir tek eczacının olmadığını, bir tek eczanenin açık
olmadığını görünce eczacıların haklı isteklerine daha duyarlı hale gelmiş, sorunu yakından takibe almıştır. Bu, örgütsel mücadelenin başarısı olmuştur. Bu bakımdan
tüm meslektaşlarımı gönülden kutluyorum.
Değerli meslektaşlarım konuşmamı bitirirken, şahsım adına, meslektaşlarımın
bu haklı mücadelesinin Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında takipçisi olacağım.
37. Büyük Olağan Kongre’nin tüm meslek çalışanlarına hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinize en derin saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Milletvekilimize teşekkür ediyoruz. Şimdi AKP İstanbul Milletvekili ve Türk Eczacıları Birliği Eski Başkanı
Ecz. Mehmet Domaç’ın kürsüye teşriflerini arz ediyorum.
Ecz. Mehmet DOMAÇ (AKP İstanbul Milletvekili, Türk Eczacıları Birliği Eski
Başkanı): Sayın Başkan, Merkez Heyeti’nin değerli üyeleri, değerli konuklar, sayın
milletvekillerim, 37. Büyük Kongre’nin değerli delegeleri, hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Kongre’nin ülkemize, meslektaşlarımıza ve sağlık alanına başarılar getirmesini diliyorum. Bu Kongre’den sonra eczacılık mesleğinin ve eczacı meslektaşlarımızın, eczacı örgütlerinin, bir kez daha, güçlü, dinamik, üretken bir yapıyla Kongre’yi
bitireceklerine gönülden inandığımı belirtmek istiyorum.
Değerli meslektaşlarım, sayın delegeler, eczacılık mesleği 750 küsur yıllık bir
meslek. Bu meslek böyle başlamadı, farklı bir yöntemle başladı. Ama bugün, çağdaş,
gelişmiş bilime dayalı ve insan sağlığına hizmet eden ve yaşam kalitesini arttıran,
doğuştan kazanılmış insan hakkı olan sağlıklı yaşama hakkını geliştirmek için çaba
harcayan bir meslek. Ayrıca sağlık alanının çalışanları, meslek yapanları önemli bir
mesleği yapmaktadırlar. Sağlık meslekleri yüz güldüren mesleklerdir.
24
TEB Yayınları
Değerli delegeler, Türkiye’deki ilaç bugün tartışılmıyor. İçinde bulunduğunuz durum bugün tartışılmıyor. Yaklaşık 40 yıldır, Türkiye’de ilaç ve ilaç-eczacılık hizmeti tartışılıyor. 40 yıl önce ilaç hizmeti tartışılırken Türkiye’deki ilaç tüketimi kişi başına 8 dolardı. Ben iki gün önce Özbekistan’daydım. Orada şimdi on dolar. Şimdi, ilaç tüketimi
kişi başına 180 dolar Türkiye’de. Biraz daha yüksek ama global olarak söylediğimizde
180 dolar. O zaman da eczacılık hizmeti yapılıyordu Türkiye’de, bugün de eczacılık
hizmeti yapılmaya devam ediyor. O zaman da sorunlar vardı, bugün de sorunlar var.
Ülkemizin yaşadığı sorunları, sadece ülkemiz yaşamıyor. Ülkemiz dünyadan etkileniyor. Örneğin; Almanya’daki eczacılarla bir konuşun, dertleşin. İki yıl önce Almanya’da
ne oldu? Japonya’daki eczacılarla mailleşin, bu yılın başında Japonya’da ne oldu? Bu
yılın başında Japonya’da ilaç fiyatları %65 düştü. Dublin’de, 1600-1650 eczane var.
Sosyal Güvenlik ilaç fiyatı ödememeye karar verdi ve sadece, sadece reçete başına
bir para ödeyecek. İrlanda’daki 1650 eczaneden 650 eczane Sosyal Güvenlikle yeni
anlaşma yapmamaya karar verdi. 1650 eczanenin 650’si Sosyal Güvenlikle yeni anlaşma yapmamaya karar verdi. Dünyada farlı gelişmeler, farklı trendler var. Bu trendler
Türkiye’yi de etkiliyor. Bunlardan en büyüğü de, dünyadaki ekonomik kriz bizi direkt
etkiliyor ve bu etkileşim sonunda Türkiye’de de bazı önlemler alınıyor. Bu önlemler
daha önce de alınmıştı. Yeterli olmadı. Bu önlemler ondan önce de alınmıştı yeterli
olmadı. Hepiniz bilirsiniz Cipram© diye bir ilaç var, bu piyasaya çıktığında kaç liraydı
sizce? 67 liraydı piyasaya çıktığında. Şimdi kaç lira? 14 lira mı? 9 lira mı? Piyasaya
çıktığında 64 lira olan ilaç, 67 lira olan ilaç bugün 9 lira. Şimdi, şimdi eczacılar, eczacılar ilaç fiyatlarının yüksek olmasına karşıdırlar. İstanbul Eczacı Odası Başkanıyken
ben, halkımıza ucuz ilaç, sağlıklı yaşam diye afişler astım ve kasalarımızın üstüne
takvimler yaptırdım. İlaç fiyat artışının sorumlusu eczacınız değildir diye. O zamanları hatırlayanlar bilirler. İlaç fiyatları yirmi günde bir yükseliyordu. Çünkü Türkiye’de
%166 enflasyon vardı. Çünkü Türkiye’de krizler oluyordu, bir gecede %3000 faizler
ortaya çıkıyordu. Şimdi öyle bir Türkiye yok. Şimdi öyle bir Türkiye yok. Şimdi öyle bir
Türkiye olmadığını hepimiz biliyoruz. Şimdiki Türkiye enflasyonsuz ortamda eczacılık
yapma Türkiye’sidir. Enflasyonlu ortamda eczacılık yapma devrini geçirdik. Şimdi enflasyonsuz eczacılık yapacağız hep birlikte. Buna, buna biraz zor alışacağız doğru. Zor
alışacağız doğru. Ama buna alışacağız. Süreç bizi buraya taşıyor. Biz buna alışmak
zorundayız.
25
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, değerli meslektaşlarım, bakın beni burada tanıyanlar
tanırlar. Ben bu kürsüden çok konuştum. Bu örgütte, çok eylem yapıldı. Bu eylemler
bugün yapılmadı sadece, bu eylemler 1978’den başlayan eylemlerdir. Bu devam eder,
örgütün dinamizmi bunu yapmaya uygundur. Dayanışması buna uygundur. Örgütün
dinlemeye de tahammülü olmalıdır. Demokrasiye tahammülü nasıl varsa siyasetin,
örgütün de dinlemeye tahammülü olmalıdır. Hepimiz birbirimize tahammüllü davranırsak, bu kongreyi çok rahat, çok güzel tartışarak, düşüncelerimizi geliştirerek kongreden çıkarız. Bu kongrenin, Sayın Tanker söyledi, ben daimi üyesiyim, dolayısıyla burada konuşma hakkım var, her biriniz gibi. Onun için hepimiz birbirimize tahammüllü
olacağız. Bu örgütte çok sayıda eylem yapıldı. Bu eylemler, bu örgütün dinamizmini
gösterir. Direncini gösterir. Örgütün birlikteliğini gösterir. Bunu örgütün birlikteliği
sağlayabiliyorsa, örgüt her zaman haklarını alabilir, eczacılar da her zaman haklarını
alabilir. Hak alma mücadelesi bir günlük değildir. Hak alma mücadelesi süreklilik arz
eder. Bu mücadele bugün başlamaz. Tarihten gelir ve devam eder. Dolayısıyla sizler
hak alma mücadelenizi devam ettireceksiniz.
Değerli meslektaşlarım, bu kongrede önemli olan geleceğe bir bakış çizebilmemizdir. Bu kongrenin önemli bakışlarından bir tanesi, eczacılık mesleğinin gelişen
alanlarda çalışma yapabilmesidir. Bunlardan önemli bir tanesi radyoterapidir, bir
tanesi fitoterapidir. Diğer alanda ise, sağlık alanında ise çok sayıda meslektaşımız
istihdam edilmektedir. Bunlardan beş yüz tanesine Sağlık Bakanlığı’nca geçen yıl
kadro verilmiştir. Bu yıl da yine altı yüz eczacı kadrosu gerçekleştirilecektir. Bugün
bu eylem sırasında sizden alındığını düşündüğünüz haklarınızı, mücadele sürecinizi
bırakmadan devam ettirirseniz tekrar alma şansınız olabilir. Bunu yalnız başınıza yapamazsınız. Yapamazsınız. Bunu toplumun tüm kesimleriyle birlikte yaparsınız. Bunu
toplumun tüm kesimlerini ikna ederek yaparsınız. Onun için hak arama mücadelesine
toplumun tüm kesimini yanınıza alarak devam etmelisiniz. Devam etmelisiniz. Bunun
için, bunun için her zaman heyecanlı aktivasyon içerisinde değil; düşünüp, taşınıp,
tartışarak değil, süreci geliştirerek ilerletmek gerekir. Çünkü hiçbir kurum, hiç bir
kuruluş her zaman aktivasyon içerisinde bulunamaz. Dolayısıyla kaybedildiğini düşündüğünüz hakların iki şekilde telafisi mümkün. Dinle, dinle, dinle iki şekilde telafisi
mümkün bir dinle, dinle. Bir uçurum farkı gelmiştir eczaneler arasında cirolar açısın-
26
TEB Yayınları
dan, bu uçurum farkını ortadan kaldırmak için çaba harcamak lazım. Bir; bu bugün
başlamadı, bu 18 yıl önce de vardı. Tarihe bakın. Biraz okuyun. Biraz okuyun, tarihe
bakın o kitaplarda var bunlar. Önce bir baz diyor. Bir baz diyor tespit edersiniz, bu
baz ciroluk üzerinde farklılaşmazlık meydana gelebilir. Bir baz, yani herkesin birebir
geçirebileceği bir baz diyor. Bunun üstüne farklılaşmalar konur. İki, karlılığınızı veya
reçete başına bir bedeli ortaya çıkarmak lazım; yalnız bakın dikkatinizi çekiyorum,
yalnız reçete başına bedel çıktığında ortaya, süreçte karlılıkların üstüne baskı yaparlar. Bunu unutmayın. Reçete başına bedel ortaya çıktığında karlılıkların üstüne baskı
olur. Bunu çok dengeli, çok düzenli, çok da rahat tartışacağınız ortamları yaratmaya çalışın diyorum. Biz bu süreçte meslek örgütümüzün başkanlarına yöneticilerine,
yardım etmeye çalıştık. Bunu Kongre’de nasıl diye sorarsanız anlatmak durumunda
değilim. Her zaman yardımcı olurum. Her zaman katkı sağlamaya çalışırım, bu benim görevim, kimseden bir şey beklemiyorum. Bunu görevim olarak yaparım her
zaman. Her zaman yaparım bu benim görevim. Yani herhangi bir kişi yapma dese de
yaparım ben bu benim işim. Şimdi, şimdi bu ilişkiyi devam ettirmenizde çok büyük
yarar vardır. Burası özgürlükçü bir yapıdır. Demokrat bir yapıdır. Katılımcı bir yapıdır.
Demokrasinin gelişmesi için çaba harcar, herkese demokrat davranır burası. Herkese
demokrat, ayrılıksız. Farklı olan herkese demokrat davranır. Çünkü biz farklılıklarla
beraber yaşayabiliriz. Başka türlü yaşama şansımız yok, bu ülkede farklılıklarımızla
yaşayabiliriz. Farklılıklarımızla birlikte bu mesleği geliştireceğiz, bu mesleği geliştirmek için çaba harcayacağız. Hepinize saygılar sevgiler sunuyorum. Kongre’nin başarılı
geçmesini diliyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mehmet Domaç’a teşekkür ediyoruz. Sayın konuklar, değerli delegeler; sağlıkta tasarruf tedbirlerine karşı
birlikte mücadele ettiğimiz emek meslek örgütü temsilcileri aramızda. İlk olarak Türk
Diş Hekimleri Birliği Başkanı Profesör Murat Akkaya’nın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Prof. Dr. Murat AKKAYA (Türk Diş Hekimleri Birliği Başkanı) : Sayın Milletvekillerim, Sayın Başkan, meslek örgütlerinin değerli temsilcileri, Genel Kurul’un delegeleri, değerli basın mensupları. Meslek örgütleri demokrasinin vazgeçilmez unsurlarıdır.
27
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Sağlık meslek örgütleri ise insan ile uğraşmaları, insan sağlığı ile uğraşmaları nedeni
ile daha farklı yapıya sahiptirler. İşte bu nedenle, bizler kaliteli, erişilebilir bir sağlık
hizmeti sağlanması, sosyal devlet ilkelerinin, etik kuralların uygulanması için çaba
sarf ederiz. Bu aşamada muayenehaneler ve eczaneler gibi mesleklerimizi icra ettiğimiz yerler daha da önem kazanmaktadır. Uluslararası kuruluşlar etik kaygılar nedeniyle muayenehane ve eczane gibi bireysel uygulama alanlarının kurulmasını önemsemektedirler. Bizler ne muayenehanelerimizin, ne de belirli ilkelere sahip olan meslek örgütlerimizin yok edilmesini istemiyoruz. Bizdeki tanımlamasıyla Sivil Toplum
Örgütleri diye adlandırılan, uluslararası tanımlamadan daha farklı bir özellik içeren
hükümet dışı organizasyonlar; üzerine basarak söylüyorum hükümet dışı organizasyonlar, hükümet organizasyonları haline getirilsin istemiyoruz. Birlik ve beraberliğe,
karşılıklı anlayışa, saygıya, bunların özünde demokrasiye her zamankinden daha çok
ihtiyaç olduğu bugünlerde gerçekleştirdiğiniz kongrenizin başarılı geçmesini diliyor ve
saygılar sunuyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Murat Akkaya’ya biz
de teşekkür ediyoruz. Şimdi Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri Sayın Doktor Eriş
Bilaloğlu’nun kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Dr. Eriş BİLALOĞLU (Türk Tabipleri Birliği Genel Sekreteri): Sevgili basın mensupları, sayın yönetim, sayın konuklar ve elbette bu büyük kongrenin asli unsuru olan,
bu kongreyi gerçekleştirecek olan eczacılar, delegeler hepinizi Türk Tabipleri Birliği
Merkez Konseyi adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum. Biraz önceki konuşmalardan da
anlaşıldığı kadarıyla, Türk Eczacıları Birliği Başkanının da yaptığı konuşma da dâhil olmak üzere, ortak bir sıkıntıyı paylaşıyoruz. Ya kendimizi anlatmakta başarılı olamıyoruz, ya da mevcut iktidar, mevcut gücüyle, kimi aldığı desteklerle birlikte bir konuda
başarılı oluyor. Nedir o? Son 4 Aralık süreciniz de dâhil olmak üzere, ilaç fiyatlarının
düşmesini istemeyen eczacılar ya da kendimiz için söylersek Tam Gün Yasa Tasarısı gibi, halkın da sağlık hizmetine ulaşımını çok kolaylaştıracağı vaaz edilen, iddia
edilen yasa tasarısına karşı çıkan hekimler ya da çok yakın bir gelecekte hükümetin
Meclis’ten geçirmek istek ve iddiasında olduğu “Kamu Hastanesi Birlikleri Yasası”
içine tırnak içinde düşeceğimiz durum. Kamu Hastanesi Birlikleri Yasa Tasarısı çıktığı
28
TEB Yayınları
takdirde, mevcut kamu hastanelerinin gelirleri SUT fiyatları üzerinden elde ettikleri,
sattıkları hizmete endeksli olacak düşünebiliyor musunuz? Hekimler gelirleri artsın
diye, SUT fiyatları artsın isteyen bir meslek grubu haline itilecek. Çünkü SUT fiyatları
arttığı takdirde, hastanenin gelirleri artacak, SUT fiyatları arttığı takdirde hekimlerin
de, sağlık çalışanlarının da ücretleri artacak; böyle bir post-modern, böyle bir ironik
tabloya ya da ortama itilmeye çalışılıyoruz. Oysa biliyoruz ki; eczacılar, hekimler, sağlık
çalışanları gerek bu ülkenin, bu topraklarda, bu toprakların okullarında, oradaki öğretmenlerin eğitimleri altında yetişen insanlar olarak; gerekse sonra eğitimleri, mesleki eğimleri sonrasında aldıkları bilgiler ışığında kendilerini bir şeye tırnak içinde veya
dışında adamış durumdadırlar. O da, sağlık hizmeti sunmak; onların ilaç fiyatlarının
arttırılmasından ya da SUT hizmet fiyatlarının arttırılmasından doğrudan bir yararları
ya da çıkarları olmamak durumundadır, olmamalıdır. O halde bir biçimde tartışmayı
bu düzeye indirip, kamuoyuna böyle aksettirmek, hepimizin elini kolunu bağlayan
bir duruma itmek hepimiz için bir haksızlıktır. Bu haksızlıktan çıkmanın elbette ki
kimi yol ve yöntemleri vardır. Öncelikle geçtiğimiz iki yıllık süreçte de olduğu gibi,
eczacıların gösterdiği birlik bundan bir tanesidir. Yani bir arada olma meselesi. Ama
tek başına yeterli midir? Değildir. Aynı zamanda, o bir arada olmanın hangi pusulayla
ve neye yönelik olarak aksiyon içerisine girdiği de kritiktir. Pusula da aslında bellidir.
Türkiye’de meslek örgütleri halkın yararını gözeten bir biçimde, kendi mesleklerini
var etme mücadelesi içerisindedirler. Yani hiçbir biçimde mesleğimizin ya da meslektaşlarımızın çıkarları halkın yararıyla çelişen bir noktada değildir. Zaten bu anlayışla
mesleki faaliyetimizi ve politikalarımızı oluşturmuş durumdayız. O halde, o pusulanın,
yani halkın yararıyla ilişkili olan noktayı da mutlaka gözetmemiz gerekiyor. Konuşmamı şöyle toparlamak istiyorum. Bir şairin dörtlüğüyle ve ona bağlı olarak kuracağım
bir benzetmeyle, çok bilinen bir şeydir: ‘Ömür üç gündür. Dün geldi geçti. Yarın meçhuldür. O halde ömür bir gündür. O da bu gündür.’ Siz, Büyük Kongrenizde bugünü
değerlendireceksiniz ve aklınızın, vicdanınızın ve mesleki birlikteliğinizin oluşturduğu
güç ile meçhul olan yarını, meçhul olmayan, hem halkın hem meslektaşlarınızın yararına olan bir noktada çözümleyip gerekli planları kuracaksınız. Dün geldi geçti dedik
ama dün daha çok kısa süre önce İstanbul’da hekimler, diş hekimleri, eczacılar, bütün
sağlıkçılar ve halkın kimi kitle örgütleri de dâhil temsilcileriyle birlikte sokaktaydık. Bu
bize güç verdi. O meçhul diye bahsedilen yarına, eğer bir arada olur ve yanınızda el
29
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
uzatacağınız bir başka meslek gurubunu daha ararsanız, hekimlerin eli açıktır. Hekimlerin eli; yanındaki eczacının elinde tutan, yanındaki sağlık memuru, hemşire, diş
hekimi, biyolog, psikolog, hekim, bir bütün olarak sağlıkçıların elini de tutmaya hazır
olan eczacılara ve onların birliklerine daima hazırdır. Bizler bir araya geldiğimizde, çok
açık, o el bir yumruk olacak. Ama ancak bu yumruk birilerinin kafasına inmesi için değil, masaya vurmak ve haklarımız için mücadele etmek için birlikteliğini sağlayacaktır.
Bu duygularla hepinizi saygılarla selamlıyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Eriş Bilaloğlu’na teşekkür ediyoruz. Şimdi Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı Sayın Mehmet
Soğancı’nın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Mehmet SOĞANCI (Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği Başkanı): Sayın
Başkan, yönetici arkadaşlarım, eczacı arkadaşlarım, Genel Kurul Delegeleri; hepinizi TMMOB adına, bu ülkenin mühendisleri, mimarları ve şehir plancıları adına sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. Ve hemen bir sorudur akıllardaki, sağlıkçılar arasında
mühendisin, mimarın ve şehir plancısının işi ne? Sıkıntılı, sancılı, sorunlu bir ülkede
yaşıyorsanız eğer, hakikaten vahşi o kapitalizmin o kahredici düzeni hepimiz sarsıyorsa eğer ve hakikaten çocuklarımızın ve bizlerin geleceği karartılıyorsa eğer, bu
dayanışmadan başka bir şey olamazdı. Size, örgütümüzün dayanışma duygularını ifade etmeye geldim. Cumhurbaşkanlığı, Devlet Denetleme Kurulu’na görev verir, bu,
meslek örgütlerini hizaya sokun görevidir. Rapor hazırlar Devlet Denetleme Kurulu ve
Cumhurbaşkanı, sanki Başbakan’ın bir komisyonuymuş gibi bu raporu Başbakanlık’a
iletir gereğini yapın diye. Bizleri, meslek örgütlerini, bu ülkenin aydınlık yüzlerini hizaya sokacaklarını sanıyorlar. Yok, böyle bir şey, böyle bir şey yok.
Sevgili arkadaşlar, otuz yıldır içine sokulmuş olduğumuz neo-liberal iktisat politikalarının, dünyadaki kapitalizmin kendi krizinin yarattığı karanlık bugün artık ortadadır. İşsizlik rekorlarının kırıldığı ve yarına karşı hiçbirimizin güvencesinin kalmadığı
bu ortamda, bizim bizden başka dostumuz yoktur ve bizim bizimle dayanışmadan
başka bir tarzımız olamaz. Bunun için dayanışmaya geldim. 4 Aralık’ta yarattığınız,
o hakikaten anlamlı kavganın, az önce Eriş’in söylediği emek ve meslek örgütlerinin
30
TEB Yayınları
bu kahredici düzene karşı ses çıkarmasında sürekli omuz omuza olacağımızı bir kere
daha burada belirtmeye geldim. Genel Kurulunuza ve sizlere çok başarılar diliyorum.
İyi ki varsınız arkadaşlar.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Mehmet Soğancı’ya
teşekkür ediyoruz. Şimdi Mülkiyeliler Birliği Başkanı Sayın Ali Çolak’ın kürsüyü teşriflerini arz ediyorum.
Ali ÇOLAK (Mülkiyeliler Birliği Başkanı): Gördüğünüz gibi uzun boylu olmak toplumsal yaşamda avantaj, ama her zaman avantaj olmuyor. Kürsülerde biraz problem
çıkıyor. Eczacılık mesleğinin seçkin temsilcileri, demokratik kitle örgütlerinin değerli
yöneticileri Mülkiyeliler Birliği adına hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Son yıllarda büyük bir hızla uluslararası sermayenin çıkar ve beklentileri doğrultusunda; başta
sağlık ve eğitim olmak üzere, birçok kamu hizmeti hak olmaktan çıkarılmış, toplumsal
yaşam ekonomik yaşam güvencesizleştirilmiş, tarımdan kopup kente gelen ve varoşlara yerleşen milyonlarca insan istihdam olma haklarının yokluğu nedeniyle kalıcı bir
şekilde yoksullaştırılmıştır. Toplumsal ve siyasal sorunların çok yönlü ve halk yararına
tartışılmasını engelleyerek, kamuoyunun doğru oluşmasına olanak vermeyen siyasal
iktidardan, demokratik açılımları beklemekte, beğenmediği yargı kararlarını ulemaya
sordunuz mu? Bu kararlar ideolojiktir diyen, otokrat tanımlı bir başbakandan demokrat bir adam yaratma çabası da beyhudedir. Biz ekonomik demokrasi olmadan
gerçek bir demokrasi olamayacağını biliyoruz. Bunun da ancak; içtenlikli bir şekilde
barış, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne inanan emek ve demokrasi güçlerinin,
kent ve kır yoksullarını da içine alan ortak mücadelesiyle yaratılabileceğine inanıyoruz.
Bunun bilincindeyiz. Sizler giderek artan bir biçimde cesaret ve kararlılıkla bu güçler
arasında yer aldığınız için bugün buradayım ben de, bu dayanışma bilinciyle buradayım. Bu gerçekleştirdiğiniz eylemler bunu ortaya koyuyor. Ben inanıyorum ki merkez
sağ iktidarlar toplumsal eylemlerden korkuyorlar, ürküyorlar. Bunu manipüle etmek
için, bunu yönlendirmek için, ellerinden geleni yapıyorlar. Meslek örgütleriyle toplum
kesimlerini karşı karşıya getirme çabası içine giriyorlar. Bir meslek örgütü açısından
ve genel anlamda demokratik bir kitle örgütü açısından, bir eylemin başarısının iki
kriteri vardır. Birincisi katılımdır. İkincisi basiretli davranarak toplumsal kesimlerle,
31
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
farklı kesimlerle bir araya gelmektir. Karşı karşıya gelmemektir. Eczacı örgütü son bir
yıldır gerçekleştirdiği eylemlerle her ikisini birden gerçekleştirmiştir. Kendilerini yürekten kutluyorum. Olağan kongrenizin mesleğinize ve ülkemize başarılar getirmesini
diliyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Sayın Ali Çolak’a teşekkür
ediyoruz. Sayın konuklar değerli delegeler, toplantımıza bir saat ara veriyoruz.
32
10 ARALIK 2009
İKİNCİ OTURUM
TEB Yayınları
Serkan MERCAN (Sunucu – Türk Eczacıları Birliği): Değerli delegeler, 37. Olağan Büyük Kongre’nin ikinci oturumunu açıyoruz. Kongremize gelen telgrafları arz
ediyorum:
“37. Olağan Büyük Kongrenize davetinize teşekkür ederim. Tüm katılımcıları sevgiyle selamlıyorum. Halkımızın sağlığı ve eczacılık mesleğinin gelişmesi için önemli bir
misyonu olan birliğinizin bu kongresi aracılığıyla çalışmalarında başarılar diliyorum.
Size, üyelerinize, kongreye katkı sağlayan tüm katılımcılara en iyi dileklerle sevgiler,
saygılar sunuyorum.” Deniz Baykal (CHP Genel Başkanı)
“Sayın Erdoğan Çolak, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongre’nizin açılış
törenine nazik davetiniz için teşekkür ederim. Aynı tarihte daha önceden planlanmış
başka bir programım olduğundan aranızda olamayacağım. Kongrenin iyi geçmesini
diler, şahsınıza, tüm katılımcılara saygılar ve sevgiler sunarım.” Prof. Dr. Recep Akdağ
(Sağlık Bakanı)
“Daha önceden belirlenen başka bir programım nedeniyle nazik davetinize icabet edemiyorum, üzgünüm. Düzenlemiş olduğunuz 37. Olağan Büyük Kongre’nize
katılamıyorum. Davetiyeniz için teşekkür eder, şahsınızda tüm konuklara selam ve
saygılarımı sunarım.” Faruk Nafiz Özak (Devlet Bakanı)
“Türk Ezacıları Birliğinin 37. Olağan Büyük Kongresi’ne daha önceden planlanan
programım nedeniyle katılamıyorum. Büyük Kongre’nin başarılı geçmesini diler, yeni
seçilecek üyelere görevlerinde başarılar diler, tüm kongre üyelerine ve katılımcılarına
selam ve iyi dileklerimi sunarım.” Faruk Çelik ( Devlet Bakanı)
“Önceden belirlenen programım nedeniyle, düzenlemiş olduğunuz 37. Olağan
Büyük Kongre’nize katılamıyorum. Nazik davetinize teşekkür ederim. Kongrenin başarılı geçmesi ve amacına ulaşması temennisiyle, düzenlenmesinde emeği geçen ve
tüm katılımcılara selam ve saygılar sunarım.” Selma Aliye Kavaf (Devlet Bakanı)
35
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
“Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ne programımın yoğunluğu
sebebiyle katılamıyorum. Nazik davetiniz için teşekkür eder. Kongrenin başarılı geçmesini temenni eder, katılan tüm konuklara saygılar sunarım.” Sadullah Ergin (Adalet Bakanı)
“37. Olağan Büyük Kongre’nize ait nazik davetinize teşekkür eder, kongrenizin
başarılı geçmesi dileğiyle şahsınızda bütün üyelerinize ve davetlilere selam ve saygılar
sunarım.” Mehmet Mehdi Eker (Tarım ve Köyişleri Bakanı)
“37. Olağan Büyük Kongre’nin hayırlı olmasını diler, en içten selamlarımı sunarım. Oktay Vural (MHP Grup Başkan Vekili)
“Nazik davetiniz için teşekkür ederim. Aynı tarihlerde yurt dışı programım olması nedeniyle katılamayacağımı bildirir, çalışmalarınızda başarılar dilerim.” Selahattin
Demirtaş (DTP Grup Başkan Vekili)
“Daha önceden belirlenmiş programım dolayısıyla nazik davetinize icap edemiyorum. AKP Hükümeti’nin son uygulamasıyla ilacın piyasaya sunumunu sağlayan eczacılarımızın sorunları maalesef had safhaya çıkmıştır. Eczacılarımızın sorunlarının
en kısa sürede çözülmesi ümidi ile 37. Olağan Kongre’nizin hayırlı ve uğurlu olmasını
diler, katılan tüm davetlilere selam ve saygılar sunarım.” Prof. Dr. Osman Durmuş
(MHP Kırıkkale Milletvekili)
“Hayatın her döneminde önemini koruyan sağlık hizmetleri bireyin en temel ihtiyaçlarındandır. Bu sistemin en önemli halkalarından birisi eczacılık mesleğidir. Vatandaşların en yakın sağlık danışmanı olan meslektaşlarımız insan sağlığında kilit noktadır. Misyon olarak çok büyük bir rol üstlenmektedirler. 37. Olağan Büyük Kongrenin
amacına ulaşmasını diliyor, bu vesile ile tüm meslektaşlarıma selamlarımı sunuyorum. Selam ve sevgilerimle.” Ecz. Gönül Bekin Şahkulubey (AKP Mardin Milletvekili)
Ayrıca Kongremize başarı dileklerini iletmiş olan Sayın TÜRK-İŞ Genel Başkanı
Mustafa Kumlu’ya, TÜRMOB Genel Başkanı Sayın Dr. Masum Türker’e ve Türkiye
KAMU-SEN Genel Başkanı Bircan Akyıldız’a teşekkür ediyoruz.
36
TEB Yayınları
Şimdi gündemin beşinci maddesi gereği, Kongre Başkanlık Divanı seçimi için
Tasnif Kurulu’nu belirleyeceğiz, (Kura çekildi)
Sayın Bülent Varel, Sayın Celal Erdoğan, Sayın Süha Özyazıcı.
TASNİF KURULU BAŞKANI: Sevgili Delege arkadaşlarım, Divan Heyeti’nin seçimi
için Tasnif Kurulu’nu kura ile belirlemiş olduk. Divan Başkanlığı için önerisi olanlar,
önergesi olanlar alalım lütfen. Divan Başkanlığı için başka bir önerge var mı? İlk önergeyi okuyorum.
37. Olağan Büyük Kongre Divanı’na aşağıdaki isimleri öneriyoruz, oylarınıza arz
ederiz.
Başkan Sertaç Özmen,
II. Başkan Alaaddin Işık,
Yazman Suat Yıldırım,
Yazman Mithat Aykanat,
Yazman Kadri Çalım
Yeterli sayıda imza var. Önerenleri okumama gerek yok. Eğer başka bir önerge
yoksa oy pusulalarını dağıtıp bunları yazmamız gerekiyor. Oy pusulalarını alabilir miyiz? Oy pusulalarını alıp önce bir Ana Divanı oluşturalım. Başka oy pusulası kaldı mı?
Arkadaşlar oy pusulalarını alıyorum. Saymaya başlıyoruz.
Arkadaşlar, Divan Başkanlığı için yapılan tasnif oylama sonucu kullanılan oy sayısı 20. 20 oy ile Başkanlığa Sertaç Özmen, İkinci Başkanlığa Alaaddin Işık, Yazman
Üyeliğe Suat Yıldırım, Yazman Üyeliğe Mithat Aykanat ve Yazman Üyeliğe Kadri Çalım
seçilmişlerdir. Kendilerini kürsüye davet ediyoruz. Hayırlı olsun diyoruz.
Ecz. Sertaç ÖZMEN (37.Olağan Büyük Kongre Divan Başkanı): Değerli delegeler, saygıdeğer yöneticilerimiz, sevgili meslektaşlarım, Türk Eczacıları Birliği 37. Olağan Büyük Kongresi’ne hepiniz tekrar hoş geldiniz.
37
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
1000 yıldır sağlığın yeniden tesisi için canla başla mücadele eden bu kutsal mesleğin bir üyesi olmaktan her zaman mutluluk duydum. Bugüne kadar mesleğimizin gelişmesi için çeşitli görevler aldım. Ülkemizde sağlık politikalarının uygulanışı ve
mesleğimiz açısından belki her zaman daha önemli, daha kritik Olağan Genel Kongremizde beni ve arkadaşlarımı böyle onurlu bir göreve layık gördüğünüz için hepinize
tekrar teşekkür ederim. Şüphesiz bu gurur kendi tarihimde ayrıcalıklı yerini her zaman koruyacaktır. Sizler de lütfen başkanlık şerefine nail olduğumuz 37. Olağan Büyük Kongre Divanı’nın değerli üye ve arkadaşlarının katkısı ile Kongremizin adaletli ve
sorunsuz bir biçimde işlemesi için çalışacağımıza şüphe duymayın. Divanımız bugüne
kadar olduğu gibi, bu kongrede de, bu önemli dört günde yalnızca ve yalnızca ortak
mesleki faydamızı kendisine rehber kabul edecektir.
Saygıdeğer delegeler, sevgili meslektaşlarım, detaylarına girmeye gerek olmadığına inandığım bir süreci yaşıyoruz. Eminim kongremiz süresince, içinden geçtiğimiz
süreci hep birlikte zaten detaylandıracağız. Temennim, tarihi misyonumuza layık bir
tartışma ve sorunların ötesinde çözümlerin de tartışılacağı bir kongre süreci geçirmemizdir. Hepimizin samimiyetle mesleğimize katkı sunmak için zorlu görevlerde
olduğunu biliyorum. Aynı zamanda binlerce meslektaşımızın da bizleri mesleğimizin
en iyi, en doğru ve eksiksiz bir biçimde temsil edeceklerine inandıkları için bizleri bu
önemli göreve getiriyorlar. Aslında deyim yerindeyse, binlerce meslektaşımız bizleri
sorunları doğru yöntemlerle çözmemiz, doğru projeler üretmemiz için bu görevlere
atıyorlar. Biz bu bayrak yarışında, onlardan aldığımız yetkiyi diğer meslektaşlarımıza
devredene kadar birincil önceliğimiz meslektaşlarımızı en uygun biçimde temsil etmek ve bize verdikleri görevi layıkıyla yerine getirmektir. Bu bilinçle, binlerce meslektaşımızın ortak dertlerine derman olacak bir Merkez Heyeti oluşturacağınıza şüphe
duymuyorum. Ancak yalnızca seçim süreçlerince değil, her daim; gerçek gücümüzü,
köyde, kasabada, şehrin göbeğinde, şehrin ücrasında kısacası Türkiye’nin dört bir yanında özveriyle eczacılık hizmeti sunan meslektaşlarımızdan aldığımızı hiçbir zaman
unutmamalıyız. Her meslektaşımızla daha fazla yüz yüze ilişki kurarak mesleğimizin
gerçekliğinden hiçbir biçimde korkmadan hareket etmek en büyük sorumluluktur.
Çünkü ancak bu sayede geleceğimizin garantisi eczacılık örgütlerimizi korumamız
olur. Örgütlü mücadele ve örgütlü birliktelik, açılamaz sanılan birçok kapıyı kolaylıkla
açabilecek adeta sihirli bir anahtar biçimindedir.
38
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, Divanımız, bu zorlu ancak onurlu görevi icraya açıktır.
Biliyorum ki, sizler de bir demokrasi düzenlemesi niteliğindeki kongremizin başlamasına hazırsınız. Hepinizi tekrar en içten sevgilerimle selamlayarak kongre gündemine
geçiyorum.
Evet, sevgili arkadaşlarım, gündemimiz 20 madde. Bunun ilk 6 maddesini geçtik.
7. madde; Büyük Kongre gündeminin geri kalan maddelerinin okunarak kabulü.
Bunları okumak istiyorum.
8. Büyük Kongre Komisyonları’nın seçimi.
a. Bütçe ve Hesap Komisyonu, 5 üye.
b. Mevzuat Komisyonu, 5 üye.
c. Dilek ve Temenniler Komisyonu, 5 üye.
9. Merkez Heyeti’nin Çalışma Raporu’nun okunması.
10. Merkez Heyeti Bilançosu’nun okunması.
11. Merkez Heyeti Denetleme Raporu’nun okunması.
12. Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı’nın çalışma raporunun ve bilançosunun okunması.
13. Türk Eczacıları Vakfının raporunun okunması.
14. Rapor ve bilançolar üzerinde görüşmeler.
15. Bütçe ve Hesap Raporu’nun sunulması ile,
a. Merkez Heyeti’nin açık oyla aklanması.
b. Denetleme Kurulu’nun açık oylamayla aklanması.
c. Yardımlaşma Sandığı’nın açık oylamayla aklanması.
d. Merkez Heyeti’nin tahmini bütçesinin görüşülmesi ve oylanması.
e. Yardımlaşma Sandığı’nın tahmini bütçesinin görüşülmesi ve onaylanması.
f. Türk Eczacıları Vakfı’nın tahmini bütçesinin görüşülmesi ve onaylanması.
16. Mevzuat Kurulu’nun raporunun görüşülmesi.
17. Dilek ve Öneriler Raporu’nun görüşülmesi.
18. Birlik merkez organlarının asıl ve yedeklerin belirlenmesi
19. Kapanış ve 13 Aralık 2009 günü.
20. Seçim, 9.00 ile 17:00 arasında seçimlerimiz
39
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Gündemimizi oylarınıza sunmak istiyorum arkadaşlar, gündemi kabul edenler?
Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir arkadaşlar. Gündemimiz gereği komisyonlar için öneriler istiyoruz.
Arkadaşlar her komisyon için önümde 3’er tane öneri var. Bunları sizlerle paylaşmak istiyorum.
37. Olağan Büyük Kongre huzuruna, 37. Olağan Büyük Kongre Divanı’na aşağıdaki isimleri öneriyoruz.
Dilek ve Öneri Komisyonu’na aşağıdaki delegeleri öneriyoruz. Kongrenin onaylarına arz ederiz: Barış Sönmez (Hatay), Aysu Gerenli (Kırklareli), Onur Ferhat Karacan
(Samsun), Emin Oktay Güvener (Van), Esat Erdönmez (Tokat)
Mevzuat Komisyonu’na; Canan Ataseven (Uşak), Osman Küçükçakmak (Kayseri),
Remziye Serpil Bulut (Kastamonu), Cemil Karakap (Konya), Yusuf Nebi Dolaş (Adıyaman)Bütçe ve Hesap Komisyonu’na; Serhat Salim Aktaş (Ankara), Özden Sezginsoy
(Adana), Metin Girgin (Manisa), Erhan Yılmaz (Çanakkale), Ömer Çoruh (Ordu)
Arkadaşlar, komisyonlara başka arkadaşımızı almak isteyen var mı? O zaman Dilek ve Öneriler Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum. Kabul eden arkadaşlarım? Kabul
etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Mevzuat Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum arkadaşlar. Kabul edenler? Kabul etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir.
Bütçe ve Hesap Komisyonu’nu oylarınıza sunuyorum arkadaşlar. Kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir. Çok teşekkür ediyoruz. Komisyonla ilgili dilek ve önerisi
olan arkadaşlarımızın, bu komisyonla ilgili talebi olan arkadaşlarımızın, önerisi olan
arkadaşlarımızın bugün bize iletmelerini önemle arz ediyorum. Çünkü komisyonlar
çalışmaya başlayacak. Daha sonra da gelebilir ama mümkün mertebe tasnif edip verebilirsek, gene çalışmalar açısından daha uygun olacağı düşüncesindeyim.
9. maddemiz Merkez Heyeti’nin Çalışma Raporu’nun okunması, Sayın Genel Sekreter Ecz.Özgür Özel’i, 36.Dönem Merkez Heyeti Çalışma Raporu’nu sunmak üzere
davet ediyorum.
40
TEB Yayınları
Ecz. Özgür ÖZEL (Türk Eczacıları Birliği Genel Sekreteri) (36. Dönem Çalışma Raporunun Sunumu): Sayın Divan Başkanım, Sayın İkinci Başkanım, Divanımızın
değerli üyeleri, Sayın Oda başkanlarımız, Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresi’nin
değerli delegeleri. Eczacı Odaları’nın değerli yöneticileri, kongremizi izlemeye gelmiş
değerli basın mensupları, değerli misafirler, hepinizi şahsım ve Türk Eczacıları Birliği
Merkez Heyeti adına saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Hoş geldiniz.
6 aylık dönemi yaklaşık üç saatte anlatabildiğimiz düşünüldüğünde, yirmi dört
aylık bir dönemin yaklaşık olarak 10–12 saat gibi bir süre alması ön görülüyor.
Böyle olmaması için de, kongre çantalarına kitap ve cd olarak koyduğumuz Çalışma Raporu’nun kendimizce önemli olduğunu düşündüğümüz ve altının çizilmesinde fayda gördüğümüz, kongre tarafından tartışılması, değerlendirilmesinin yerinde
olacağını düşündüğümüz maddelerini bir powerpoint sunumu eşliğinde ve mümkün
olduğunca sizleri sıkmadan ve kongrenin üretime yönelik süresine daha fazla zaman
ayırabilmek adına hızlı bir şekilde sunacağım.
Türk Eczacıları Birliği 36. Dönem Merkez Heyeti 2007 Aralık ayında yapılan seçimlerle, şu anda ekranda görülen Merkez Heyeti oluşumuyla göreve başladı. 13–16
Aralık 2007’de yaptık seçimimizi ve 36. Olağan Büyük Kongre sonucunda, Merkez Heyeti 4 Mart 2009 tarihine kadar bu yapısıyla faaliyetine devam etti. Ardından 5 değerli
Merkez Heyeti üyemizin gerekçelerini eczacı kamuoyuyla da paylaştıkları dilekçeleriyle
görevlerinden istifa etmeleri üzerine, yine 36. Büyük Kongre’de yedek listede yer alan
ve eczacı kamuoyuna duyurulmuş olan üyeler göreve çağırıldı. Ve ekranda görüldüğü şekliyle yeni Merkez Heyeti oluşumu ve hemen ardından da görev dağılımındaki
değişiklikle bugüne kadar huzurlarınıza geldim. Anlatacağım faaliyet raporu her iki
dönemde görev yapan Merkez Heyetlerinin, görev tarihleri arasında yapmış olduğu
çalışmaları kapsamaktadır. 2 yıllık bir döneme aittir.
Yüksek Haysiyet Divanımız ekranda; Muhammet Çorbacıoğlu, Baki Ersavaş ve
Serhat Salim Aktaş’ın yaptıkları yedi toplantıda, kendi içlerinde, kanunda yazıldığı
üzere yaptıkları seçim sonucunda, başkanlık ettikleri toplantılarda görev yaptılar.
41
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Türk Eczacıları Birliği’nin organizasyonu; genel olarak 37 kişi Planlama ve Koordinasyon Birimi’nde, 16 kişi Yurtdışından İlaç Temin Birimi’nde, iki kişi Eczacılık
Akademisi’nde, bir kişi Kalite Yönetim Birimi’nde, 6 kişi Muhasebe Birimi, 1 kişi Satın
Alma ve 6 kişi Yardımlaşma Sandığı olmak üzere toplam 62 personelimiz görev yapmaktadır. Bu arkadaşlarımızın 14 tanesi eczacıdır.
Türk Eczacıları Birliği’nin merkez organlarının çalışmaları: 36. Dönem Merkez
Heyeti, 25 Aralık 2007-15 Kasım 2009 tarihleri arasında toplam 53 toplantı yaptı.
Bu toplantılar 77 oturumda gerçekleşti. Yapılan görüşmeler sonucunda da 673 tane
karar alındı. Bu yaklaşık olarak her iki toplantıdan bir tanesinin, iki gün ya da daha
fazla sürdüğünü gösteriyor.
36. Büyük Kongre’de seçilen Yüksek Haysiyet Divanımız ise, 12–15 Mart’ta ilki
olmak, 6-8 Kasım 2009’da sonuncusu olmak üzere toplam 7 tane toplantı yaptı. Bu
dönemde Yüksek Haysiyet Divanımız 275 dosya inceledi ve karara bağladı. 7 dosya
ise, prosedür nedeniyle bir sonraki toplantıda görüşülmek üzere hazırda bekletilmektedir. Onaylanan disiplin cezalarının dağılımı: mıntıkada meslekten men bir dosya,
100 tane geçici olarak meslekten men, 90 tane para cezası, 27 yazılı ihtar ve 57 iade
edilen. Mıntıkada meslekten men, kendi bölgesinde üç kez üst üste meslekten men
cezası alanlara uyguladığımız ve bölge eczacı odasından dışarıya ihraç anlamına gelen
ve çok sıklıkla rastlamadığımız bir durum.
Türk Eczacıları Birliği Büro Çalışmaları: Türk Eczacıları Birliği ARGE, Tasarım ve
Geliştirme Çalışma Grubu; görevleri proje yazmak, fon sağlamak, projeleri yürütmek,
bir eczacı, bir sosyolog, bir çevirmen, bir siyaset bilimci, bir uluslar arası ilişkiler uzmanı ve bir istatistik uzmanından oluşuyor. Toplam 6 personelimiz var ARGE Biriminde. Merkez Heyeti olarak geçtiğimiz dönemde önümüze koyduğumuz hedefleri
projelendirirken güçlü bir ARGE birimiyle hareket etmeyi ön görmüştük. Bu anlamda,
yapısıyla, ortaya koyduklarıyla, biraz sonra bahsedeceğim faaliyetleriyle çok önemli bir işlev gördüklerini değerlendiriyoruz. ARGE birimimizin Avrupa Birliği destekli
projelerinden, Akıllı Çocuk Akılcı İlaç Kullanır Projesi ve Herkes İçin E-Sağlık Projesi
bu dönem sonlandırıldı. Akıllı Çocuk Akılcı İlaç Kullanır Projesi’nde, özellikle çeşitli şe-
42
TEB Yayınları
hirlerde yapılan tiyatro oyunlarıyla çocuğa yönelik olarak hem akılcı ilaç kullanımıyla
ilgili çocukların bilinçlendirilmesi, hem de Türk Eczacıları Birliği’nin, toplum nezrindeki
sosyal sorumluluk projesiyle gelen olumlu imaj çalışmasına da katkı sağladı. Herkes
İçin E-Sağlık Projesi çok önemli bir Avrupa Birliği projesi, Türkiye’de tartışılan ve konunun ilgililerinin yeterince önem vermedikleri için, Bolu’da bir türlü hayata geçemeyen
veya aksaklıklarıyla devam eden bir pilot uygulama var. Oysa bir E-Sağlık Projesi’nin
Avrupa’daki örnekleriyle, hastanın başta olmak üzere eczacının işini kolaylaştıran, kamuya fayda sağlayan ve özellikle de projenin Avrupa‘da 3 ülkede yapılan incelemeler
sonucunda ortaya çıktığı şekliyle; özellikle veri gizliliğini, hasta haklarını önceleyen
bir proje olması gerektiği, bir devlet projesi olması gerektiği sonucu üretildi. Sosyal
Güvenlik Kurumu ve Sağlık Bakanlığı tarafından da ilgililer proje kapsamında, açılış ve
kapanış sempozyumuna davet edildi. Ayrıca da yurt dışındaki ülke ziyaretlerine götürüldü. Özellikle kapanış sempozyumunda, çeşitli ülkelerden gelen konukların projenin
tamamına ilişkin değerlendirilmeleri gerçekten övgüye değer. Kamu otoritesinin de
eksik yaptığı konulara, özellikle hasta hakları meselesine bir kez daha dikkati çekilmiş
oldu ve bundan sonraki çalışmaların o kapsamda yürüyeceğini de değerlendiriyoruz.
Türk Eczacıları Birliği’nin kooperatifler konusunda bakış açısı herkesçe malum,
özellikle TEKB ve birim kooperatiflerimiz ile Merkez Heyetimiz bu dönem çok olumlu
bir çalışma yürüttüler. Ve bugün geldiğimiz süreçte yaptığımız eylemliliklerde veya
yapmamıza gerek olmayacak, eylemliliğe bile gerek olmayacak bir baskı oluşturma
ihtiyacı doğduğunda hep kooperatiflerimizin pazar payının eksikliğinden ve ulaşması
gereken %50’leri zorlayan bir pazar payı olduğu takdirde bir firma eylemini eczacının
bile yapmasına gerek olmaksızın sadece ecza kooperatiflerinin ortaya koyacakları bir
defansla çözeceğini eczacının belli hak arama mücadelelerini kooperatiflerin ortaya
koyacakları iradenin hep altını çiziyoruz. Biz 1970’lerin sonlarında EDAK ile başlayan
ve bugün çok sağlam üç kooperatifimizle yolumuza devam ettiğimiz bu süreci çok
doğru, çok stratejik ve çok sahip çıkılması gereken bir adım olarak değerlendiriyoruz.
Ve hep özlemini duyduğumuz bir şey var. Hem bunlara sahip çıkmak hem de bu sadece o gün 70’lerin sonunda eczacılık mesleğinin yaşadığı bir soruna bir çözüm üretmek
adına, “eczacılar mesleğin üretiminden hastaya ulaştırana kadar her yerinde olmalı, dağıtım alanında da etkin olmalıdırlar” yaklaşımından hareketle ortaya konulmuş
43
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
doğru bir proje, işlemiş bir proje. Böyle projeleri o günden sonra çeşitlendirmemiz ve
bunların eczacılığın önünü açacak her alanda olması gerektiğini düşünüyoruz. İçinde
bulunduğumuz günlerde; eczacılığın belirli ürünleri, kaybetmesi, belli alanları kaybetmesi söz konusu, ama baktığımızda dünyada sağlık harcamaları ülkelere göre %7 ile
25 arası, bazı ülkelerde %40’lara varıyor. Hastaların evde bakılmasıyla ilgili çok ciddi
kaynaklar ayırıyorlar. Bu, o ülkelerin ilaç harcamalarının üzerinde bile olabiliyor. Ve
evde bakım işi, Türkiye’de mevzuatı tamamlanmış olmasına rağmen, geri ödemede
olmadığı için sahipsiz ve kimlerin elinde olacağı belli değil, ama 2010 SGK planlamasının içinde evde bakımın geri ödeme kapsamına alınması var. Bu anlamda orta
vadeli bir stratejik plan olarak evde bakım hizmetlerine sahip çıkmamız gerektiğini
düşündük. Bir Avrupa Birliği projesi yaptık. Yapılabileceği iller içinden en uygunu olarak Samsun belirlendi. Yedi, sekiz ilde veya on ilde izin veriyordu bu projeyi yapmaya
ve Avrupa Birliği’ne bir başvuruda bulunduk. 19 Mayıs Üniversitesi ve Samsun Eczacı
Odası ile birlikte onaylanacağını umduğumuz bu projeyle, Samsun’da bölgedeki tüm
eczacıların ortak olduğu kooperatif yapısı oluşturmayı ve evde bakım hizmetlerinden
eczacıların oluşturduğu bu yapıyla, hem kamuya katkı sağlamayı; çünkü evde bakım,
yatan hasta maliyetlerini, önemli tedavi giderlerini düşürmekte ve bu yüzden dünyada geri ödemeye alınıyor; hem de bunun çok önü açık, Türkiye de nüfus yapısı ve şekli
açısından da bu konuda gelecek vaat ediyor. Buralara çok uluslu karteller girip de,
daha sonra evde bakım şirketleri yatalak hastalara ilacını eczanelerden mi alacaklarını yoksa başka bir kaynaktan mı temin edeceklerini bile tartışmaya başlayacağımız
kongreler yaşamamız adına, bu hamleyi Türk Eczacıları Birliği ve Samsun Eczacı Odası
birlikte yaptılar. Umuyoruz proje onaylanacak. Onaylanmadığı durumda, elbette kendi kaynaklarıyla çalışabilir ama bu örneğin başarılı olması durumunda evde bakımın
geri ödemeye geldiği noktada; bu işin nasıl yapılacağını bilen, işin ehli ve en doğru
nokta eczacı örgütünün bu işi sahiplenmesi. Ve eczacılar için yeni bir istihdam alanı
ve eczane için de kooperatif kanalıyla yeni bir gelir kapısı olacağını değerlendiriyoruz.
ARGE’nin yaptığı, teker teker saymakla zaman yitirmememiz gereken, ama her biri
birbirinden değerli raporlama faaliyetleri var. Örneğin, bir tanesini bile eczacı kamuoyu uzun uzadıya, günlerce tartışabilir. İhtiyacımız olduğu zaman da profesyonel olarak dünyaya bakmayı bilen ve Türkiye için tespitleri doğru yapan raporlarla önümüzü açtı bunlar. Meslek Hakkı Raporu, Eczacı-Eczacı Ortaklığı Raporu gibi, gerçekten
birçok tartışmanın yaşandığı sırada elimizde güçlü donelere sahip olmamızı sağladı.
44
TEB Yayınları
İletişim Birimimiz Aralık 2007-Kasım 2009 tarihleri arasında 58 farklı konu üzerinde basın açıklaması ve toplantılar yaptı. Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu etkinliklerin, basın açıklamalarının basındaki yerinin dökümü yapıldığında, ilk toplantılarda
Merkez Heyeti’nin ortaya koyduğu gerçekten çok doğru laflar söylüyor olabiliriz. Ama
bunları doğru mecralara taşıyamıyoruz ve toplumda yeteri kadar yer almıyor. Bunun
tespiti üzerinden önemli bir çalışma yürüttük hep beraber ve 98 farklı haberin 667
çeşitli dergi ve gazetede yer almış olması önemli; tabii kitap baskıya girene kadar
belki bir bu kadar ya da daha fazlasını da hep birlikte gördüğümüz eylemlilik sürecini
de yaşadık.
Bilgi-İşlem çalışmalarımız; bu dönemde Türk Eczacıları Birliği’nin bilgisayar alt
yapısı yenilendi. Geçen dönem faaliyet raporunun önerilerinin ortak taraflarından bir
tanesi web sitemizin etkinleştirilmesiydi. Özellikle web sitesi üzerinde çok önemli çalışma yaptık. Tabii burada, Türk Eczacıları Birliği EDAK Ecza Kooperatifi’nin bir kuruluşu
olan Edakom. Nerede bir eczacı iştiraki varsa EGAŞ için de aynı şey söz konusu Çağdaş
Eczacılar Kooperatifi için de aynı şeyler söz konusu. Eczacılar nerede bir söz söylediyse, nerede bir müdahalede bulundu, nerede örgütlendiyse onun desteklenmesi
gerektiğini düşünüyoruz. EDAK Ecza Kooperatifi’nin bir iştiraki biz göreve geldikten
hemen sonra Edakom’la bir anlaşma yaptık. Türk Eczacıları Birliği bünyesindeki bilgi
işlem biriminin bütün görevlerini Edakom’a devrettik. Edakom TEB bünyesinde personel bulunduruyor. Türk Eczacıları Birliği’ni temsilen olağanüstü durumlar için personel orada bulunuyor ve birlikte web sitesinden başlayarak çok önemli faaliyetlerde
bulundular. Yurtdışından İlaç Temin Birimi İlaç Takip Süreci yazılımı bunların önemli
olanlarından, özellikle geçen kongrede burada çok konuşulan. Çok iyi bir iş yapıyoruz, ilaçları getiriyoruz ama insanlar telefonlarla ulaşamıyorlar, bir başka yerden takip
edemiyorlar. Şu anda web sitesi üzerinden veya herhangi bir eczacı odamıza hastamız
başvurduğunda, yine kendi web sorgusuyla başvurunun hangi durumda olduğunu takip edebilmekte, ilacın getirilmekte mi, gümrükte mi? Geri ödemeyle ilgili provizyon
aşamasında mı, kargoda mı olduğunu? Hatta ulaştırılacağı kargo şirketinin teslim
numarasına kadar izlenmektedir. Reçete Kayıt Sistemi oluşturuldu. 3.7 maddesiyle
ilgili 19 Şubat günü yaşadığımız krize yerinde bir çözüm üretti. İade ilaç modülü TEBİM oluşturuldu. Yaşanan tüm aksiliklere rağmen, o kadar değerli ve önemli veriler
45
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
derlemeyi başardı ki, eczacılar gerçekten belki o geçen cumartesi günü tabi pazartesi
açılması gereken bir modül yapılan liste değişiklikleri yüzünden önce Sağlık Uygulama
Tebliği’nde değişiklik yapıldı. Hemen ardından tam modül yenilendi, tekrar hayata geçirirken bu sefer Resmi Gazete’de 60–60’lar, 66–66’ya çıktı. O süreçte yeniden yenilenmeye gitti ki, ardından eylem kırma noktasına gelmesin, herkes eczanesinde stok
sayarken basın bunu kullanmasın. Eczaneler uymadılar, eczanelerin içinde eczacılar
var denmesin diye kapalı tutulma mecburiyeti ve cumartesi günü yaşanan bir sıkışıklık var. Pazar günü EDAKOM’un yaptığı müdahaleler sonucunda aşıldı ve Pazartesi
günü de maille eksiklikleri giderilerek çok değerli veriler ele geçti. Onu, stok zararları
kısmında tekrar ele alacağız. Posta Etkileşim Modülü, Demirbaşlar Takip Yazılımı ve
Hukuk Takip Yazılımları’yla da kurumsallık anlamında da önemli bir katkı sağladık.
Eczacılık Akademisi, değerli hocalarımız aramızda. Ben özellikle Eczacılık
Akademisi’ne, Hüsnü Can Başer Hocamızın nezrinde tüm Akademi Yönetim Kurulu üyelerine ve Eczacılık Akademisi Danışma Kurulu’na bu dönemde yapmış olduğu
çalışmalar, Merkez Heyeti’nin ihtiyaç duyduğu her anda koşup gelmeleri ve özellikle
de üniversiteleriyle Merkez Heyeti arasında kurdukları köprü için teşekkür ediyorum.
Özellikle de dekanlar toplantısı; dekanlarımızın da her ihtiyaç duyulduğunda gelmesi ve özellikle Sağlık Bakanı’yla yaptığımız görüşmede tüm üniversite dekanlarımızın
konuya destek olmasından dolayı da hem dekanlarımıza, hem değerli hocalarımıza
teşekkür ediyorum. İki yıllık dönemde 128 tane meslek içi eğitim programı yaptık.
Bu programlarda toplam 5285 eczacı katılım belgesi almaya hak kazandı. Bu gerçekten önemli bir müdahale, özellikle 6197 sayılı yasamızın, bizim istediğimiz şartlarda yenilenmesinin ardından zorunlu olacak olan meslek içi eğitimlerde bu rakam
yeterli olmadı ama bugünlerde bunun bile umut verici olduğunu ifade etmek lazım.
Bakıldığında eczanelerle ilgili bir gerçekliği ifade ediyor. Eczacılar en önemli iki konuya vurgu yapıyorlar; benim eczane işletmeciliği, muhasebe, vergiler ve mali yönetim
konusunda eğitime ihtiyacım var diyorlar. Neredeyse her dört eğitimden bir tanesine
bu konuda katılmış eczacılar ve farmasötik yapının önemine eczacının kendi tercihiyle
yaptığı bir vurgu var; ki daha sonra süren eğitimlerin hemen hemen her biri bunların 3’te 1’i – 4’te 1’i düzeyinde. Eczanelerde çalışan destek personelin eğitimi de
önemli bir hamle. Eczanelerde çalışacak personelin, elbette ki eczacılık fakültelerinin
46
TEB Yayınları
bulunduğu üniversitelerde açılmış olan Eczacılık Meslek Yüksek Okulları tarafından
yetiştirilmesi gereken eczacı teknisyenleri olması gerektiğini düşünüyoruz. Ama mevcut emekçilerimizi bir kenara itmemiz söz konusu değil. Onlar için yapılan üçlü bir
protokol neticesinde, şimdiye kadar toplam 22 bin 223 tane eczane emekçisine, ki
burada biliyorsunuz, hedef mevcut arkadaşlara mümkün olan en iyi eğitimler verilerek bir statü kazandırılması. Ve bundan sonra yetişecek destek personelinin devreye
girmesine kadar bu arkadaşların eğitiminin tamamlanmasını hedefliyoruz. Burada
yaklaşık olarak her dört arkadaşımızdan bir tanesini eğittiğimizi söyleyebiliriz ama bu
rakamın 70–80 binler düzeyine çıkması için bir süre daha devam etmesi gerekiyor.
Merkez Heyeti iki yılık döneme ait Çalışma Programı’nı oluşturmak ve değerlendirmek üzere; ilki 6–7 Şubat 2008’de, ikincisi de 3-4-5 Nisan 2009 tarihlerinde iki tane
Çalıştay yaptı. Temel hedefleri, önümüzdeki dönem devam eden, geliştirilmesi gereken mücadele alanlarını belirledik. TEB bünyesinde Merkez Heyeti, Denetleme Kurulu
üyeleriyle eczacı odası temsilcilerinin görev alacağı bir dizi komisyonun oluşturulması
kararlaştırıldı. Ve kurulan komisyonlara eczacı odalarımız katkı verdiler. İlaç Dışı Ürünler Komisyonu, Sağlık Bakanlığı tarafından yapılmakta olan reçetesiz satılabilecek ilaç
listesi çalışmalarında mücadele için, bu OTC konusundaki komisyonumuz. İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurulu yasa taslağıyla ilgili komisyon, Aile Hekimliği’yle ilgili, SSGSS uygulamalarıyla ilgili, kamu hastane birlikleriyle ilgili; yani gündemde ne varsa, eczacıların neye
hazırlanması, Türk Eczacıları Birliği’nin ve odaların neye müdahil olması gerekiyorsa
o konuda katılımcılık anlamında, odalarımızın da katkısı ile komisyon çalışmalarını
yürüttük. Bölge toplantıları yapıldı. Birinci bölge toplantısı; Samsun, Ordu, Çorum,
Tokat, Amaysa Eczacı Odalarının katılımıyla Samsunda; ikincisi Kastamonu’da, Kastamonu ve Zonguldak Eczacı Odalarımız vardı. Şanlıurfa‘da üçüncüsü yapıldı. Dördüncüsü, Edirne’de yapıldı; Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli Eczacı Odalarının katılımıyla. Çalışma toplantılarında da, bu dönem 3 tane önemli toplantı gerçekleştirdik. Bir tanesi
Saymanlar Danışma Kurulu toplantısı, 12 Haziran 2008’de Ankara’da 47 eczacı odası
saymanının katılımıyla gerçekleştirildi ve o günlerde gündemde olan, İş Bankası’yla
yapılmakta olan protokoller hakkında bilgi verildi. Saymanlarımızın görüşleri alındı; o
konuda değerli saymanımız daha sonra sunumunda detay verecek.
47
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
İki tane de Genel Sekreterler Çalışma Toplantısı yaptık. Bir tanesi 15 Temmuz 2009
günü Ankara’daydı, diğeri de 11 Kasım 2009 günü yine Ankara’da. 15 Temmuz’daki
toplantıda, özellikle Sağlık Bakanlığı tarafından yayınlanan 2009/27 Sayılı Genelge’nin
geri çekilerek 40 Sayılı Genelge’nin ortaya konması, eczacı odalarının, uzun süredir
savunduğumuz, muvazaa tespiti yapması durumunda Sağlık Müdürlüğü’nün çeşitli
sebeplerle bu tespite uymadığı durumda ruhsat düzenliyorlardı. Bu düzenlemenin
geçerli olmaması, eczacı odasının buna karşı olduğu noktada Ankara’ya çekilmesi,
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, Sağlık Bakanlığı, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü ve ilgili odanın birlikte karar vermesiyle ilgili bir gelişmeydi bu. Bu konuda eczacı
odalarımızın genel sekreterleri konuya sahip çıktılar ve o gün birlikte kararlaştırdığımız, ördüğümüz şekilde yol aldık. Birazdan o konudan bahsedeceğim ve önemli bir
başarı elde edildi. Önemli, tarihi bir fırsat yakalandı. İkinci bir gündem maddemiz de
o gün yeniden 3.7’yi, önce 19 Ocak günü protokolde bir provizyona işleme ve eczacı
odasının sadece gözetimi şartına bağlamışken daha sonra mahkemeyi kazandık. Protokole yazıldığı şekilde ve ardından yeniden protokol revizyonu yaptık. 25 Haziran’da
imzalanan protokol revizyonuyla bir kez daha, yatan hasta reçetelerinin eczacı odası
onayıyla, tüm eczanelerden eşit limitle tevzi edilmesi imkânı ortaya çıktı. Hatta ilave
maddeler geldi. Onu değerlendirdik. O konuda da önemli bir yol aldığımızı ifade etmek isterim. Çünkü daha önceki dönemlerdeki hasta şikâyetlerinden yola çıkarak bir
takım dernekler, kuruluşlar, bir takım maksatlı çıkar çevreleri hemen yazılar topladı.
Temmuz ayında ilgili bakanlıklara gittiler ve Türk Eczacıları Birliği’yle mahkemeye
müdahil olmak istediler. Türk Eczacıları Birliği’ne ihtarlar çektiler. Ama Genel Sekreterler Toplantısı’nda belirlenen prensipleri, genel sekreterlerimizin tamamı odalarında yerine getirdi. Ve Kasım ayında, bize ulaştırılan tüm şikâyet dilekçelerine, SGK’nın
yeniden bir şikâyeti olduğunu söylemesi üzerine teker teker geri döndük. Ve bu geri
dönüşün sonunda hastaların tamamı “Bu sistem eskisinden de iyi oldu, çok memnunuz ve bu sistemin devam etmesini istiyoruz” dediler. Bunu sürmekte olan mahkemelere kanıt olarak sunuyoruz,. Hem de yazıyı yazan, SGK’ya İstanbul Eczacı Odası’nı
şikâyet ediyordu, İstanbul Bölgesindeki uygulamayı bildirerek bu durumda İstanbul
Eczacı Odası’nın uyarılmasını talep etmişler. “Uyarmak değil ancak teşekkür etmek
mümkün olabilir. Ekteki teşekkür yazısını da odamıza yolladık” dedik. Gerçekten o
genel sekreterler toplantısında, iki gündem maddesi de mesleğimiz adına önemli bir
48
TEB Yayınları
yere geldi, ama eşit limitli tevzi ile ilgili başka sıkıntılarımız var, birlikte konuşacağız.
51 eczacı odamızda yapılan seçimlerin ardından 21 genel sekreterimiz değişti. İkinci
Genel Sekreterler Toplantısı’nda; örgütün birbiriyle iletişim kurmasına, her düzeyde
herkesin tanışmasına, kaynaşmasına ve bir rekabet içinde ayrılıkların konuşulduğu
değil, bir birliktelik içinde üretimin değerlendirildiği bir örgüt özlemiyle bütün yeni seçilen genel sekreterlerimizi topladık. Hatta onlara dedik ki, bundan sonra bu toplantıları sık sık yapacaksınız. Ama 52 genel sekreter oluyor, genel sekreterlerden 51’inin
genel durumu belli ama bir tanesi belli değil, onun da durumuna Yüce Heyet karar
verecek birkaç gün içinde.
Başkanlar Danışma Kurulu toplantıları: Merkez Heyeti adına şunu söyleyebilirim.
Birçok doğru iş yaptık. Birçok eksik iş yaptık. Birçok yanlış iş yaptık. Ama ne yaptıysak birlikte yaptık, dersek herhalde buna kimsenin söyleyecek bir şeyi yoktur. Örgüt
tarihinde ben şöyle bir geriye doğru baktım, hiç çift haneli rakamlara ulaşmamış. Çok
krizli bir dönemde, dört tanesi birbirinin peşi sıra, toplam 9 tane Başkanlar Danışma
Kurulu Toplantısı var. 1.14 ile ilgili de talepler oldu. Ama o konuyu ilerleyen süreçte
tartışmayı, ilerleyen süreçte açıklığa kavuşturmayı umuyoruz, elbette ki bu kongre içinde. 13 tane Başkanlar Danışma’nın detaylarını vermiyorum. Ama her biri de
gerçekten, örgütün taleplerinin ortaklaştığı söyleminin birleştirildiği ve seçilen Merkez Heyeti’ne tam ve koşulsuz destek verdiği bir toplantı olarak başladı ve devam
eden süreçte çok tartıştık. Birbirimizden farklı şeyleri söylediğimiz, birbirimizi farklı
anladığımız çok oldu. Ama üretimin olmadığı, örgütlülük gücünün örülmediği, bir
dağınıklığın yaşandığı hiçbir toplantı olmadı. Bu başkanlar danışma toplantılarında
üç kez protokol imzalanma kararı alındı. Daha doğrusu imzalanan üç protokol konuşuldu, tartışıldı. Üç kez kapatma kararı almış olan Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu
Başkanlar Danışma Toplantılarında, bir kez de sözleşme feshi yapıldı. Buraların hiçbir
tanesi, ne üyelerin ne odaların, ne istediği hissedilmeden, tamamen emin olmadan,
sırtınızı dönebileceğiniz mekanizmalar değildi. Biz buralarda ördüğümüz örgütlülük
ve bütüncül duruşla 4 Aralık Eylemi’ni hep beraber başardık ve devam edeceğiz ve
bugün devam edeceğiz diye değerlendiriyoruz.
49
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Bölgelerarası toplantılar yaptık. İlki Bursa’daydı, 2008 Temmuz’da. Bursa toplantısından akılda kalan, bir gün önce Sosyal Güvenlik Kurumu’yla bağıtlanmış ve
orada imzaları tekrar basının önünde atılmış olan ve belki de çok uzun yıllardır yapamadığımız kendi protokolümüzü imzalama süreciydi. Ama ardından gelişen süreçte,
üç bakanın atmış olduğu imzalardan geri dönmeleri ve iki aylık önemli eylemlilik sürecinde birlikte koşturmamız vardı. Ama tarihi bir toplantıydı gerçekten Bursa toplantısı. Ayrıca oluşturulan çalışma gruplanın hazırladığı raporlar ve oradan daha sonra
komisyon çalışmalarına yaptığı katkıların da altını çizmek lazım.
Şanlıurfa Bölgelerarası Toplantısı, 21 Aralık Mitingi’nin kararının alındığı ve Türk
Eczacıları Birliği’nin ve onun tarihinin en görkemli mitinginin yapılmasının fitilinin
ateşlendiği toplantıydı. Karar açıklandığı anda Türkiye gündemine bomba gibi düştü.
O karardan hepimiz alnımızın akıyla çıktık. Ve üçüncü bölgelerarası toplantı 2-3-4
Temmuz 2009’da Kayseri’de yapıldı. Ve bu bölgelerarası toplantıda da çok önemli kararlar alındı, çok önemli tespitler yapıldı. Onun ardından da Merkez Heyeti, çalışmalarını toplantıda alınan kararlar doğrultusunda şekillendirdi. Merkez Heyeti tarafından
ele alınan ve komisyonlar tarafından yürütülen çalışmalar, biraz önce komisyonlardan
da bahsettim; bunlar özellikle politika oluşturma noktasında Türk Eczacıları Birliği’ne
ve çalışanlarına, emekçilerine yön veren doğru tespitlerin yapıldığı ve özellikle, sahadaki eczacının, eczacı odasından süzülerek merkeze etki edebildiği ve bunun sözde
kalmadığı, kâğıda döküldüğü, örgüt tarihine kazındığı, Merkez Heyeti’nin de önüne
koyulduğu çalışmalardır. Katkısı olan herkese teşekkür ediyoruz ve bu konuda sistematik için devam edilmesi gerektiğini değerlendiriyoruz. 2008 yılı SGK protokol süreci, 30 Haziran 2008’den bahsettim. 3 Bakan ve TEB Başkanı tarafından, kamu kurum
ıskontoları ile ilgili düzenlemeyi ve eczacı ıskontolarını belirleyen mutabakat metni
imzalandı. 10 Temmuz günü de, Bursa’da Sosyal Güvenlik Başkanı’yla Erdoğan Çolak
arasında bu metin imzalandı. Bu metin eczacılık tarihinin önemli belgelerinden bir
tanesi olacak. Oldu hatta aslında, bu metin hala daha önemli bir yakıcı sorun olarak
bundan sonra oluşacak Merkez Heyeti’nin de önünde ivedilikle çözülmesini talep edeceği belki bu Büyük Kongre’de özellikle altının çizilerek, sanayinin kamuya yapmak zorunda olduğu, SSK reçeteleri dışarı çıkarken kamunun SSK‘dan alınan ıskontoya karşılık verilen o süreç içinde herkesin dikkatini çektiği ve bir şekilde gitgide yakıcı hale
50
TEB Yayınları
gelmiş önemli bir kamu kurum ıskontosu taşıma zararının yükünden kurtarıldığı bir
belge olarak 3 bakanın imzasıyla bu imzalandı ve protokol buna göre bağıtlandı. Ama
daha sonra, belki bir tek Türkiye’de olabilecek şekilde, bu imzalardan geri duruldu ve
geçen sene Temmuz’dan 9 Eylül’e kadarki süreç yaşandı. Ama bundan sonra Merkez
Heyeti’nin önünde, bence, Büyük Kongre’nin özellikle bundan sonraki sürece yapacağı
müdahalede altını çizmesi gereken en önemli meseledir. O gün bunu çözdüğümüz
gibi birazdan süreci tartışacağız. Bu meselenin tamamen eczacının dışında ve vermesi
gerekenlerin gerektiği yere yapması gereken bir katkı olarak kalması gerektiğini düşünüyoruz. Aynı protokolde eczane ıskonto oranları da değişti. Bu protokol sürecinde
girerken %3-3,5-4-4,5 ıskontolarımız vardı. Merkez Heyeti oluştuktan sonra benim
başkanlığını yaptığım Protokol ve SUT komisyonu oluştu. Bu komisyon 3 aylık uzun
bir çalışma yaptı. Sağlık Uygulama Tebliği’yle ilgili 240 öneride bulundu, o dönemde
yollandı. 2008 Eylül’de yayınlanan da çok sayıda öneri var ama SUT çok hızlı değişiyor.
Geçtiğimiz yıl söylediğimiz her şey yapıldı ama bir senede daha fazlasını bozdular. Bu
sefer, iki yüzün üzerinde öneriyle tekrar gittik. O komisyonun aldığı karar iki parçadan
oluşuyordu. Bir tanesi teknik komisyon, bir tanesi siyasi kanadı işin. 11 tane eczacı
odası başkanımız vardı Merkez Heyeti’nin dışında ve o komisyonun aldığı kararlardan
bir tanesi, eczane ıskonto oranlarının mutlaka revize edilmesiydi. Geçen sene Haziran
ayında yapılan görüşmeler 1 Temmuz’da bitecek olan protokole rağmen sonuçlandırılamadı. 29’unda, biraz önce baktığımız belgede, bakanların imzasıyla kamu kurum
ıskontolarının kaldırılması bir şartımızdı. Diğer ıskontoların da indirilmesi komisyonun ikinci önerisiydi, Merkez Heyeti tarafından kabul edilmiş. Önce 3,5 - 4–4,5, 1,
2, 3, 4’e indirildi 10 Temmuz günü. Ardından detaylara girmiyorum, protokolde çok
önemli şeyler var, işte, eşit dağıtıma eklenen bütün kurumlardan tutun da 6.3.24
maddesinde protokolde yaşanan sıkıntıların çözüldüğü; işte, bir deponun bir sahte
ilaçla kontamine olması sonucunda bir bölgede 100’e yakın eczacımızın aldığı fesihler.
Türkiye’deki 900 fesih diye ürettiği çarelerle ama bu protokolün yürüttüğü tümünde,
biraz önce bahsettiğim gibi, çok eşi benzeri rastlanmayacak bir şekilde engeller çıktı.
Temmuz ayı boyunca kendi imza attıkları protokolü; eczacılarımız, bazı yerlerde Çevik
Kuvvet’i aşarak, bazı yerlerde giderek, işgal eylemi yaparak, bazı yerlerde daha diplomatik yollardan ama son gün zorla teslim ettik, o protokolü Kurum’a. Ve görüşmeler
sürdü kamu kurum meselesiyle ilgili, ancak Ocak ayına kadar süre istediğini, bu sırada
51
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
da kamu kurum ıskontosu zararının telafisi noktasında ıskonto iyileştirmesi olabileceğini ve yapılan protokolle Ocak ayına kadar 1–2–3–4 olan ıskontolar ikiye bölünerek
450 milyon TL’lik iyileştirme sağlanarak 9 Eylül’de ek protokol imzalandı ve yürürlüğe
girdi. Ek protokolün önemli maddelerinden bir tanesi; Ocak ayında yapılacak olan, 1
Ocak’a kadar bir çare bulunmazsa, Türk Eczacıları Birliği’nin bu protokolü tek taraflı feshetme hakkı ve bütün alt protokollerin de iptal edilmesi hakkıydı. Görüşmeler
sürdürüldü. Yol alınamadı. Yol alınamadığıyla ilgili mesele Şanlıurfa toplantısında da
tespit edildi ve Şanlıurfa toplantısında miting kararı aldık 21 Aralık’ta, bu meseleye
dikkat çekmek ve kamuyla olan sıkıntıları aşmak adına, biraz daha netleşmek adına
çünkü boş durmadılar. O süreçte yaptıkları SUT değişikliği ile Türk Eczacıları Birliği’nin
dolayısıyla eczacı odalarının, eczacılar adına yaptıkları tip sözleşmeyi yapma yetkisinden tutun da, birinci basamak tedavi hizmetlerinde yer alması gereken eczacıların,
kaplıcalarla birlikte diğer “sınıflandırılamayan sağlık kuruluşları” noktasına getirilmesine kadar her gün bir başka müdahaleyle adım adım bizi sözleşme feshine ve ondan
önce konuya dikkat çekeceğimiz 21 Aralık Mitingi’ne doğru zorladılar. 21 Aralık’ta,
Türk Eczacıları Birliği tarihinde değil, belki Türkiye’deki meslek örgütleri, hatta katılımın şekline boyutuna bakıldığında Türkiye’deki sivil toplum hareketlerinde yapılabilecek en önemli, bir örgütün mensuplarının gelip de bir meydana damga vurup yayın
akışını değiştirebileceği bir kararlılığı gördük hep beraber.
Bu gerçekten, mitingin hazırlanmasıyla, eczacı odalarının sahip çıkışıyla, mitingin
her bir eczacı kendisini veya kalfasını veya bir yakınını şehrinden kaldırıp da miting
otobüsüne teslim ettikten, sonra, eczacı odasının kurduğu yapmış olduğu hazırlıklarıyla, Ankara’da onları bekleyenlerin, bir gece öncesinden yola her bir eczacının
çıkışını takip edişinden şehrin dışındaki organizasyonla… İlk söylediğimizde “Bu bir
ütopyadır, yaparsanız miting tarihine geçersiniz” dediler, miting tarihine her beraber
geçtik. Şehrin dışında her bir katılımcının teker teker karşılanıp, alanda kullanacağı
düdüğünden, yiyeceği kumanyasına kadar; hatta ve hatta bir takım emek meslek
örgütleri tarafından eleştirildiği şekliyle “miting alanı bir özgürlük ve çile çekme alanıdır, siz orayı görülmemiş bir organizasyonla inanılmaz bir şölen havasına çevirdiniz,
birazcık simit yeseydi eczacılar, ıslansaydı, üşüseydiler, işte tuvalet bulunmaz miting
alanda en büyük dert, bunları yapmamanız lazımdı belki de” dedikleri kadar organize
52
TEB Yayınları
işi hep beraber başardık. Bu anlamda katkı koyan herkesi anmak isteriz teker teker,
32 bin kişiyi teker teker söylemek lazım. Ama burada benim çok sevdiğim özellikle
seçtiğimiz birkaç tane kare var. Şu arkadaşımız, ARGE’de Tasarım Geliştirme Uzmanı
Serkan Mercan’dır. Her birinin böyle resmi var. ARGE’den Vildan Hanım, Genel Sekreter Yardımcımız Rida Hanım. Bu arkadaşın görevi örneğin; İngilizce’den Türkçe’ye
kitap çevirmektir, ARGE biriminin çevirmeni. Bu arkadaş avukatımız, tahmin ediyorum, o zamanki akademi koordinatörü Özge olabilir. Şu gördüğünüz yer EGAŞ; İstanbul Ecza-Koop. EGAŞ’ın çalışanları, İstanbul Ecza-Koop’un değerli çalışanları, Türk
Eczacıları Birliği’nde çalışan kim varsa… Bilgi İşlem’de mitinge.com’un duyurusunu
koyup, “bir buçuk saat vaktim var, koli yapmaya gidiyorum” diyecek kadar organize ve yürekten bu çalışmayı yapan değerli arkadaşlarımızı, Türk Eczacıları Birliği’nin
emekçilerini, bizim baş koyduğumuz bu yola, 4 Aralık sürecinde de öyle, 21 Aralık’a
da öyle, her zaman katkı koyan bu arkadaşları hep beraber bir kez alkışlamanızı istiyorum. Sağ olsunlar var olsunlar. Gerçekten çok muhteşem bir ekibimiz var ve gerçekten görevlerini hakkıyla yerine getiriyorlar, hatta olağanüstü bir gayretle. Burada
bu çok hoş bir şey eczacı odalarımızın organizasyonu. Huylu huyundan vazgeçmiyor,
Harun Kızılay imzalanmamış yeteri kadar şey varsa diye bakıyor. TEB’den bile gelse
okuyup sayıp bakmak gerekiyor diyor. Bu Hayalci Grup belki ilk kez böyle bir şey oluyor, bir meslek örgütüne kendi içinden çıkanlar bir şarkı yazdılar. Mitingin sembolü
oldu. Mitinge.com; vatandaşların ve eczacıların “ben de geliyorum” kısmıyla, miting
şarkısıyla, radyo anonsuyla ve basında yer alan haberlerin teker teker akmasıyla dört
dörtlük bir siteydi. Gerçekten EDAKOM’a ve çalışanlarına teşekkür ediyoruz. 32 bin
kişinin katılımından sonraki teşekkür ilanımız. Ve “Artık Yeter Mitingi” ne gittiğimiz
süreçte taleplerimiz ve yapılan düzenlemelerle, burada bizi 6197 ve Sağlık Uygulama Tebliği’yle sıkıştırıyorlardı. Her geçen gün sesimizi biraz daha yükseltmeye, biraz
daha eczacı örgütüyle, biraz daha eczacıyla oynamaya devam ediyorlardı. Ama yapılan
önemli müdahalelerden bir tanesi, İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün daha sonra
kendi tasarısı olmadığını söylediği şekilde, eczacı kamuoyunda eczacı-eczacı ortaklığı
gündeme getirilmiş; eczacı milletvekilleri tarafından da, bunun, meclise bu şekilde
yollanacağı söylenmişti. Eczacı-eczacı ortaklığı meselesini ARGE yaptığı çalışmalarda
önümüze döktü. Kulağa hoş geliyordu belki ama, dünyadaki örneklere bakıldığında
kanunların birbiriyle çeliştiği; yani İrlanda’da, -İrlanda değil mi Şerif bey, yanlış bir
53
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
şey söylemeyeyim-Eczacı-eczacı ortaklığı başladığında hemen ardından vefat eden bir
eczacının ve Veraset Kanunu’yla Eczacılık Kanunu’nun çeliştiğinden veya iflas eden bir
eczacı yerine tahsilât yapmak isteyen bir banka şubesinin “Ben burayı haczedersem
de borcu kurtaramıyorum, Ticaret Hukuku’nda kasaya bizim söylediğimiz halk arasında kasaya adam oturtmak gibi bu iş sürsün, ben de payımı alarak 10 sene içinde
tahsilâtımı yapayım” demesi üzerine; İrlanda’daki mahkemelerin eczacıların mülkiyetiyle ilgili maddeyle Ticaret Kanunu ve eczanenin mülkiyetiyle Veraset Kanunu’nun
çelişkisiyle bir üst mahkemeye ve meclise yollaması durumunda 1,5 yıl içinde bütün eczanelerin sermaye olduğu gerçeğini önümüze serdi bu raporla. Dünyadaki örneklerinde eczacı-eczacı ortaklığı ister istemez bir zincir eczaneye doğru gitmesiyle
de, biz bu bilgiyi örgütümüzde zaten oluşmakta olan bilinçle birleştirerek, 21 Aralık
Mitingi’nin önemli olmazsa olmazlarından bir tanesi olarak ortaya koymuştuk. Ve
Sağlık Bakanlığı İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü tasarının geri çekildiğini; bundan
sonra eczacı örgütünün, eczacı odalarının mutabakatı olmadan asla bir 6197 yasasını
meclise sevk etmeyeceklerini söylediler. Bu noktadaki bu kararlılığın, örgütümüzün
bunu 21 Aralık’ta yumruğunu vurarak almasının kıymetini bilmemiz; eğer yasamızda
bir değişiklik yapılacaksa mutlaka Türk Eczacıları Birliği’nin ve odalarının onay verdiği
ve garantisini aldığı her türlü metnin Meclis’e yollanması gerektiğini değerlendiriyoruz.
Eczacı istihdamının arttırılması söylemlerden bir tanesiydi. 501 tane eczacı alımı yapıldı. 500 eczacı alımıyla da ilgili, biliyorsunuz, gerekli ilan çıktı. İlaç Fiyat
Kararnamesi’nde iyileştirme istedik. 25-24-23’te eczacı karlılığı 16-12’ydi; 4.-5. kademede bunların 25’şer olması sağlandı. Ayrıca bu 25’er olurken, her kademede bu
karlılık sağlandığı için; örneğin, 200 milyon üzerindeki ilacın da ilk 100 milyon lirasının karlılığı 25 olmuş oldu. Bundan önce IMF’nin kooperatiflerin hesabı %19.17’ydi.
Bu yapıldığında elbette birden ortaya çıkmadı, ama ilaç fiyatlarındaki düşüşlerle 16
kademeden 25’lik kademeye geçişler de göz önünde bulundurulmalı elbet. Bundan
böyle sonuç elde edilmedi demek güç. Bugün ise ortalama 23.17’dir eczacı karlılığı
brüt olarak.
54
TEB Yayınları
Eczanelerin birinci basamak sağlık kuruluşu olduğunun kabulü meselesi; bundan
biraz önce de bahsettim. Kaplıcalarla birlikte “sınıflandırılamayan diğer sağlık kuruluşları” noktasındaydı. 21 Aralık’ta bunu Merkez Heyeti ortak ve vazgeçilemeyecek
söylemi olarak ortaya koydu. Biz protokolün imzalanmasından, SUT revizyonunun yapılmasından hemen önceki günü şöyle yaşadık. Erdoğan Çolak Merkez Heyeti’nde görev dağılımı yaptı. Birkaç gün önce de, bu konuda dekanlarımızdan talepte bulunabileceğimiz düşünülmüştü, Merkez Heyeti’nde. O gün, Merkez Heyeti üyesi Levent Bey
dekanlarla birlikte Sağlık Müdürlüğü’nde ve Sağlık Bakanlığı’nda, Sağlık Bakanlığı’nın
huzurunda eczacılık fakültesi dekanları masaya yumruklarını koyuyorlar ve diyorlar
ki “Sayın Bakanım dünyadaki mesele budur”. Bütün örnekleriyle anlatılıyor. Bu emek
yadsınamaz. Merkez Heyeti’nin bir başka ekibi Sabih Tekin Çağlar’la ben, Sağlık Uygulama Tebliği’nin parasal meselelerini konuşmak üzere Sosyal Güvenlik Kurumu’ndayız.
Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki; “Ya kardeşim geçin hamamcıları falan, gelin şu işin
teknik kısmını konuşalım zaman daralıyor.” Biz oradan “Her şeyi konuşuruz. Parayı
da konuşuruz ama bu maddeyi Sağlık Bakanlığı’nda arkadaşlar anlatıyor, siz de arkadaşlarınıza anlatacaksınız SUT değişikliği yapılmadan. Paradan fedakârlık var, bu
maddeden fedakârlık yok” diyoruz ve yolumuza devam ediyoruz. Erdoğan Çolak dört
Merkez Heyeti üyesiyle beraber, Çalışma Sosyal Güvenlik Bakanı’ndan saat 3’te randevu alıyor. İlk taleplerinizi söyleyin dediğinde bunun altını ısrarla çiziyoruz ve şu mesele,
yani eczacının birinci basamak sağlık kuruluşu olduğunun kabulü meselesi, bir örgüt
duruşu olarak 51 eczacı odasından alınan belki de eczacılık tarihinin bundan sonraki
kaderini değiştirecek. İşte meslek hakkı diyoruz. O işlerin konuşulacağı çok önemli bir
tespit olarak, orada emeği geçen herkese Merkez Heyeti adına bir serbest eczacı ve
eczacılıkla geçimini sağlayan birisi olarak da teşekkür ediyorum. Yarınlara bakmamızı
sağlayan, belki 4 Aralık, 21 Aralık, 4 Aralık kadar önemli bir kazanımdır. Masa başında
ve ikna ile elde edilmiş ama arkasında 32 bin kişilik bir güç vardı.
TEB’in sözleşme yapma yetkisi ki, önümüzdeki günlerde bunun çok tartışılacağını
biliyoruz. SGK’nın ilan etmiş olduğu 2010 yılı eylem planında da onun izleri var. Biraz
son kısımda ona değineceğiz. Günübirlik tedavinin kaldırılması, özellikle özel hastaneler bunu resmen örtülü bir şirket eczane olarak kullanıyorlardı. Kamuda hiçbir sıkıntı
yoktu. Özelde kaldırıldı. Şu anda da, SGK’da odalarımızın bildirimindeki bir hastane
55
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
dışında hiçbir kamu hastanesi günübirlik tedaviyi ilaç karşılama noktasına gitmiyor.
Muayene ücretlerinin eczaneler üzerinden tahsili, en çok üzerinde durduğumuz, bin
yıllık mesleğin tahsildarlığa indirgenmesine itiraz ettiğimiz ve sadece SSK ve Bağ-Kur
çalışanlarının üniversite ve devlet hastanelerine gitmesine kadar azaltarak, toplamın
%9’una indirdiğimiz bu işin; daha sonra emekliler de yine dâhil edilince tekrar ve tek
taraflı dava açtık biliyorsunuz. Tekrar üzerimize geliyor. Bu olmazsa olmazımız. Hala
daha masada ve hala daha ortada olan, önümüzdeki günlerin önemli konusu, yeşil
kartlı geri ödemeleri ve 19 Ocak 2008 SGK protokolü. Burada uzun uzun konuşacak
şey ama ben şuraya dikkat çekmek istiyorum. O gün Merkez Heyeti 29 Ocak 2009
protokolünü imzalarken 0,5’i sıfır ama en üst kademe için 2 olanı 2,5 yaptı. Bakıldığında 40 trilyonluk bir zarardan bile bahsedilebilir. Yukarıda eczane sayısı az ama
ciro sayısı çok. Aşağıda eczane sayısı çok ama ciro az, bunu sıfır yapmak o aşağıda
ciro yapan eczaneler için ayda 100 milyon gibi bir şey değiştiriyor. Hiçbir manası yok
aslında, ama biz hep şunu söyledik. Bugün bu iş burada bitmiştir. Eczaneler dönmüyor dediğinizde ve bir meslek hakkını talep edecekseniz, hala daha devlete ıskonto
yapıyor olamazsınız. Birilerinin ıskonto yapmıyor olması lazım. Bu sıfır, o gün Merkez
Heyeti’nin özellikle üstünde durduğu bir sonraki adımın artık bir şey vermek değil,
verecek bir şey kalmadı buradakilerinin tam bu noktaya gelinmiş olması lazımdı. Bir
şeylerin talep edilmesi noktasında, o talebin önünü açacak bir iyileştirme yapacaksa,
şuradakilere, nasıl yapılması gerek sorusunun karşılığını ikiye indirecek; ya eczacılık
karlılığını arttıracaksınız ya eczacılara kutu başına ya da reçete başına bir meslek
hakkı vereceksiniz dedirtecek noktadır. Semboliktir. Yılda 1 milyonluk bir kazanımdır.
Ama çok önemli bir adımdır, bunun altını çizmek istiyorum. Avans, örneğin, geçen
sene 2008 Temmuz’da avansın daha ilerde görüşüleceğine ilişkin bir madde yazarak
geçtiğimizde; herkes, avansın geri alındığını değerlendirmişti. Eylül’den, biliyorsunuz,
bir laf oyunuyla Ocak’a erteledik. 19 Ocak’ta da biz %100 avanstan taviz vermeyiz
noktasında, yani avansa “%100 ödemeyiz” diyenlerle “%100 almayız”, “%100 dışında bir ödeme kabul etmeyiz” diyenlerin varmış oldukları Türk Eczacıları Birliği’nin
yazdıkları; orada da hukuk birimine Gökhan Bey’e, Hüseyin Bey’e özellikle teşekkür
etmek lazım. Hukukta her şeyin mümkün olduğunu gösterdiler. Bir cümle yazdılar;
Türkiye’de şimdi 60 gün sonunda herkes parasını alıyor. Ve öyle bir itici güç var ki,
hemen hemen reçetelerin tamamı kontrol edilmiş olarak alıyor. Kontrol edilmemiş
56
TEB Yayınları
olanların da, ilerde geri dönüp de bir şey yapma şanslarını ortadan kaldıran bir madde. O gün, o sorunun o şekilde çözülmüş olmasını önemsiyorum.
Eczacı kamuoyuna o gün anlatamadık ama o gün bakıldığında %100 kesin ödemenin sağlanmamış olduğunun iddia edilmesi mümkün değil diye değerlendiriyoruz.
Reçetelerin eşit ve sıralı dağıtımı başlı başına bir kongre konusu, belki Türk Eczacıları
Birliği’nin hasta sağlığı ve kendi menfaatiyle yasayı açıp işte 2. sayfayı çevirdiğinizde önünüze şu çıkıyor: “Üyesinin menfaatiyle kamunun menfaatini birlikte telife yükümlüdür.” Bunu yapmakla sorumludur. Görevi budur Merkez Heyeti’nin. Bu madde,
tam da o maddenin kanının aktığı, şah damarının attığı noktadır. Bir de, burada
hastayla ilgili sorumluluklarımız vardır. O da tamamen 3.7 maddesinde yeni yapılan,
odalarımızdaki yeni başlatılan uygulamalarla yerine gelmektedir. Bu 3.7’ye saldırılar
var, devam ediyor. Geçenlerde Danıştay’da, daha önceden eczacı odalarımız aleyhine
açılmış bölgelerinde kimi kazanılmış kimi kaybedilmiş davaların temyiz mahkemelerinin birleştirilmesi sonucunda, Danıştayda alınan bir üst kurul kararıyla hep birlikte
yüreğimiz ağzımıza geldi. Ama 2008 yılı ve 2009 protokollerinde yer alıyor. 2009 protokolüne karşı da yeniden dava açtılar. Odalarımızdan bu konuda yeniden bilgi, belge
istedik. Belki önümüzdeki dönem Merkez Heyeti’nin en önemli meselelerinden bir
tanesi, eşit limitli dağıtıma sahip çıkmak ve hatta orada alacağı mahkeme kararından
sonra kesin bir duruşla, artık belli ayaktan tedavi reçetelerinin de bu eşitsiz işte hep
konuştuğumuz ama eczacılar arasında uçurum yaratan, adeta sınıf farkları yaratan,
topluluklarla mücadele edilmesini değerlendiriyoruz, hep beraber.
6197 sayılı kanunda gereğiyle yürütülen çalışmalar, 8 Mayıs 2009 tarihinde,
6197 sayılı eczacı milletvekillerinin katılımıyla yapılan toplantıda Sayın Bakan eczacıeczacı ortaklığının bundan sonra tartışılmamasını ifade etti. Bakan tarafından eczacı
milletvekillerine de talimatlandırıldığı, “örgütümüzün kabul etmediği bir şeyi getirmeyeceksiniz, biz kamuoyunda da söz verdik. Burada bir kez daha bunu ifade ediyoruz” dedi ve 2500 kişinin, 3500 kişiye çıkarılmasıyla ilgili Avrupa Birliği ülkelerindeki
uygulamalarla ilgili ARGE’nin yaptığı çalışmaları sunduk.
3.7 maddesinin ne manaya geldiği, üyemizin hak ve menfaatlerini korurken
kamu kaynaklarını korumakta, bir de şimdi tasarruf adına bir şeyler yaptığını söyleyenlerin hani yüzüne bir şeyleri haykırıp vurabileceğiniz bir tablo; Türkiye’nin her
57
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yerinde aynı. Ankara’nın verileri anlık olarak takip edilebiliyor. 3.7 varsa devletin aylık harcaması budur ve eczacılara dağıtırız bunu. 3.7 olmadığında bu tutara çıkmış
bu diyaliz reçeteleri için. Buradaki rant, buradaki gerçek dışı ilaç kullanımı, buradaki
hasta mağduriyeti, buradaki kamu mağduriyetini anlatmak maalesef kamuyu, kamunun çıkarlarını koruyan biz eczacıları reddetmekte, televizyonlara çıkıp da eczacılar
kamu yararına olan bir işe karşı çıkacak diye söyleme cüreti gösterenlere ait aynı
tablo, 2009 Nisan ayında faktör ve kan ürünü, ya bu akıl almaz bir şey, çoğu çocuk
olan kanamayla ortaya çıkan ilaç kullanılırsa kanamanın durduğu bir vakada; işin içinde siz varsanız, eczacı odası varsa eşit dağıtım varsa, hakkaniyet varsa 1.7, yoksa
4 trilyonluk aylık harcama. Bizim bunu birilerine çok iyi anlatmamız gerekiyor. Ek
protokoldeki madde ve fesih maddelerinde yapılan iyileştirmelerde gerçekten büyük
haksızlıklar vardı. Şu ek protokol meselesi, 23 Haziran 2009 çok önemsediğimiz bir
şey, o gece yine hukukçularımız gerekçeli karar açıklanana kadar provizyon sistemiyle
işlenir yazmışlardı. Gerekçeli yürütmeyi durdurma kararını aldık. Gönderdik ve 23 Haziran 2009’da 3.7 maddesini, tam da olması gerektiği gibi yeniden yazdık, yapıştırdık,
imzalattık. O da bugün sistemin devamını sağlıyor. Çünkü bir önceki yılda açılan davalarla ilgili sıkıntımız var. Tabi SGK hiçbir şeye rağmen boş durmayıp bir sürü saçmalığa imza atmıştı. SGK’nın içinde konuya hâkim meslektaşlarımız var. Çok iyi diyalog
içinde olduklarımız var. Onlar bile yapılan işe akıl erdiremediklerini, kendi kurumlarını
tanıyamadıklarını, verilen talimatlara rağmen bu tip işlerinin olduğunu söylüyorlar.
Özellikle kupürü kesilmiş ilaç meselesinde yapılan iyileştirmeyle çok önemli sayıda,
600–700 tane eczanenin sözleşme feshi geri alındı, çünkü arkasında isim yazılanları
da sahipsiz kabul ediyorlardı. Tarif ettik nelerin sahipli nelerin sahipsiz olabileceğini
ve geçmişe dönelik yapılan uyarıları ve fesihleri de yok sayan bir maddeye imza attık.
Özellikle burada tarif ettik farmasötik eşdeğer olmayan ilaç verilmesinde dünya kadar
fesih yaptılar. Geçmiştekileri de affettiren bir maddeye imza attık ki, hepsi mağdur
arkadaşlarımızdı.
İkinci dönem revizyon görüşmelerinde de, bu sefer maalesef oda başkanlarımızın
çokça yakındığı rapor fotokopisi meselesi var. Raporun fotokopisi eczacı tarafından
onaylandığı için fotokopide “asıl hükmündedir” diye yapılan bir sözleşme iyileştirmesi,
2007 yılında sözleşme imzalanması ve bugünlere kadar bir sorun yok. Ama bugün-
58
TEB Yayınları
lerde işte on taneye kadar olursa uyarı, 10 taneyi geçirirse fesih meselesi aylardır
üzerinde durduk. En son Erdoğan Başkanın imzaladığı, GSS Genel Müdürü’nün parafladığı, kurum başkanının önünde olan bir belgemiz var. Orada işte rakam 30’a
çıkıyor. Aynı kişiye olanlar tek sayılıyor ve özellikleri birden çok fotokopiyle, tarihi
geçmiş rapor fotokopileri sayılmıyor gibi odalarımızın, başkanlarımıza çokça sorduğu rapor fotokopileri revizyonunun olduğu Kurum Başkanının önünde durmaktadır.
İmzalanmış ve kurumun hukuk servisinde uygun görüş almış kısmı, Maliye’yle de ek
protokolü imzaladık. Maliye’yle de, daha doğrusu, protokolü imzaladık, o tarihte ek
protokolde sıkıntımız var Maliye‘de, çünkü Maliye bürokratları 15 Ocak’ta devredilecek olduğu için, bir protokol imzalamamaya, Rekabet Kurulu’nun kendilerine yazdığı
yazıda SGK’ya da var. Ama kaçtılar 15’inden sonra da devir olacak ve geçecek. Sadece
SGK ile ve Maliye’yle değil diğer kurumlarla da birçok imza attık. Adalet Bakanlığı’yla
yapılan sözleşme, bu yıllardır eczacı odası yönetimlerinin en büyük karın ağrısıdır.
Sözleşme olmadığı için, oradaki savcılar serbest olarak fiyat alabileceklerini, bir rekabet ortamı yaratacaklarını, aldıkları ihale usulü kırımla eczacıyı birbirine kırdırıp en
ucuza ilaç alacaklarını ifade ederler; eczacı odaları karşı çıkar. Sözleşme olan yerde
sıkıntı yoktur ama olmayan yerde mahkemeler işin içinde Adalet Bakanlığı olduğu için
aleyhte kararlar verirler. Rekabet Kurulu, eczacı odalarında incelemeler yapar, ağır
cezalar keser. Bu meseleyi ortadan kaldıran bir protokol imzaladık, hem de %30’lara
yakın ıskonto talepleriyle başlayan bir süreci, SGK protokolüne çok benzeyen protokole sonuçlandırdık. Burada inanılmaz emeği var Mukaddes Harmancı’nın, ben kendisine hepimiz adına bir kez daha teşekkür ediyorum, bölgelerarası toplantıda da
Merkez Heyeti üyemiz. Sağlık Bakanlığı’yla bir sözleşme imzaladık, bunu Manisa‘da
ve Adıyaman’da yapardık. Eczane olmayan yerlerde aile hekimliği uygulaması başlayınca, göze çarpan aile hekimleri bir yere giderler reçete üretmeye başlarlar. Ta aile
hekimi bunu pazarlamaya başlar veya eşi eczacıdır veya bir eczacıyla anlaşır alır getirir
götürür. O bu işe müdahale etmezse reçete sansarları türüyor. İşte ya bir dolmuşçu,
ya tamamen kendisini bu işe adamış birisi mesleğimiz üzerinde bir kurye hizmetiyle
bunu pazarlamaktadır. Aile he kimliğine ilk geçen illerden birisiydi Manisa Eczacı Odası, o yüzden de sorunu o zaman gördü. Bir proje geliştirmişti. Motorlu kuryelerle aile
hekimliğinin bulunduğu yerlerden reçeteleri alıp, sıralamaya giren eczanelere sırayla
dağıtıp, yine motorlu kuryeyle alıp reçeteleri teslim etme noktasında, aile hekimliği
59
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yaygılaştıkça sorun yaygınlaştı. Bunu anlatma yükünü de yine Mukaddes Harmancı
üzerimizden aldı. Sağlık Bakanlığı’na, Manisa ve Adıyaman’ın başarılı modelleri örnek
gösterilerek her bir odamızın yapabileceği, hem de doktorlara ait ecza dolaplarının da
fiilen varlıklarını ortadan varlıklarını kaldırabilecek çözüm olarak ortaya kondu. Biliyorsunuz Sosyal Güvenlik Kurumu zaten ecza dolaplarıyla sözleşme yapmıyor. 5510, SGK
sözleşme yapmıyor. Bunun için de, bu sefer aile hekimlerinin olmadığı yerlerde sağlık
ocağı doktorları bu işleri üstlerine alıyorlar, reçete pazarlıyorlardı. Kötü örneklerdi
ama kongre olmasına rağmen dikkat etmek gerek tabi her doktor yapmıyor tabi,
bazıları yapıyor. Ve buna da engel olan Sağlık Bakanlığı eliyle ecza dolabı işini ortadan
kaldıran ve 6197’nin yenilendiği süreçte de tamamen ecza dolaplarını ortadan kaldırmasını sağlayacak önemli bir gelişme. Odaların sahip çıkması gereken, yöneticilerin
üzerinde emek vermesi gereken çok doğru bir nokta Türkiye Büyük Millet Meclisi’yle
ve Acıbadem Sağlık Hayat Sigortaları’yla sözleşmeler yaptık. Ben söyleyeceklerimi bir
önceki slâytta, bu slâytta yaptığım için geçiyorum. Bunu da aynı o şekilde gelişmelerin
üyelerimize duyurulması ile ilgili günlük 30 bin ziyaretçi alan web sitemiz, ilk bu işler
başladığında 4000, 4200 ziyaretçiden 30 bin tane ziyaretçiye geldi. 21 Aralık eyleminin olmasından bir gün önce aldığı 160 bin ziyaretçiyle de tüm zamanların rekorunu
kırdı sitemiz.
“Dünyada Ne Var Ne Yok”, bu özellikle Türk Eczacıları Birliği’nin yeni dönem bakış
açısını yansıtan, dünyadakini Türkiye’ye, Türkiye’dekini dünyaya aktarma noktasındaki; FİP Kongresi’ne geldiğimizde onu söyleyeceğim, ama dünyada olan biteni üyelerimizle paylaştığımız bir alan. Biz bilginin bir kişiye ait olup, o bir kişi veya bir zümre
veya bir grup tarafından elinde tutulduğunda siz dünyada ne oluyor bilemezsiniz, “Siz
bundan ne anlarsınız, dünyaya bakmayı biliyor musunuz?” noktasından yaklaşmayan,
bilgiyi edindiği anda paylaşan, paylaşarak çoğaltan, tartışarak üreten bir Merkez Heyeti olmaya çalıştık. Bu iş onun bir başlangıcıdır. Mutlaka çeşitlendirilmeli aylık bültenler, belki haftalık ve günlük bilgilendirmelere çevrilmeli, çünkü gerçekten de bilgiyi
paylaştıkça örgütümüzün üretimi artıyor.
FİP kongresi yaparken bir şey fark ettik. Daha doğrusu ilk başka hep söylenen
bir şey vardı. Türk Eczacıları Birliği’nin vizyon ve misyonunun yazılı olarak olmadığı bir
60
TEB Yayınları
kalite politikası vardı. Ama vizyon ve misyonu yoktu. İki yıl önce, beş kişilik bir çalışma
grubuyla bu vizyon ve misyon işini hızlı bir şekilde göreve gelir gelmez ortaya koyduk
ve Türkçe olarak sitemizde yayınladık. Tartışmaya, katkı almaya açtık. Övgüler aldık
ve daha sonra İngilizce web sitemizin olmayışının önemli eksikliğini ortadan kaldırmak için Türk Eczacıları Birliği’nin İngilizce web sayfasını hayata geçirdik ve burada
vizyon, misyonun İngilizcesini yayınladık. FİP Kongresi’nde, FİP Başkanı ve FİP yönetim heyetindeki kişiler gidecekleri ülkenin, Türk Eczacıları Birliği’yle ilgili bilgi almak
istediklerinde okudukları vizyon ve misyonu dünya eczacılık uygulamalarıyla ilgili tarif
edilmesi gereken her şeyi ifade ettiğini, hiçbir eksiğinin olmadığını ve böylesi bir hedefi ve görevi önüne koymuş olan Türk eczacılarının dünyaya örnek olacaklarını ifade
ettiklerinde de; bu Merkez Heyeti’nin ortaya koyduğu, bir takım eksik gördüğü şeylerin telafisinin, yerine koymasının ne kadar önemli olduğunu gördük. Burada bir ufak
da olsa kendi kendimizle bir övünme içinde olmamızı mazur göreceğinizi umuyorum.
@teb.org.tr uzantılı e posta adresleri, TEB web raporlar bölümü dediğim gibi,
bilginin üretimi kadar paylaşımı, kendinde tutmak yerine örgütüyle paylaşmanın erdemine inanan Merkez Heyeti, kendisine sunulan her türlü uzman ve komisyon raporunu gerekli düzenlemeleri yaptıktan sonra üyeleriyle paylaşıyor. Ve son günlerde
özellikle Nevin Hanım tarafından çalışması yapılan İlaç Dışı Ürünler Komisyonu bir
buçuk yıl çalıştı. Önemli bir saptama, önemli bir sıkıntı, ilaç dışı ürünlerde merdiven
altı pazarından tutun Türkiye’ye bir günde bir düzine dermokozmetik ithal edenlerin
eczacılarda, eczacı kanalında yaratığı güvensizlik hatta müteselsilen sorumluluk; ama
adam bugün var, yarın kaçıp gidiyor ama sizin verdiğiniz ürün hastaya bir zarar yaptığında sıkıntı. Eczaneye ürün kabulüyle ilgili çok önemli bir yaklaşımımız var. 6643’ün
değiştirilmesini önereceğiz. Burada bir ek yapılmasını ve eczanelerde sadece Sağlık
Bakanlığı tarafından ruhsatlı ürünlerle, Sağlık Bakanlığı’ndan ruhsat almadıysa Türk
Eczacıları Birliği tarafından uygunluk ve onay belgesi verilmiş ürünlerin satılması gerektiğini koymamız lazım. Hem 6197, hem de 6643’ü, Türk Eczacıları Birliği Deontoloji Tüzüğü’nü de, bu esaslar çerçevesinde tadil etmemiz gerekiyor. Ama bunları
saptayabilmek için bir adım atmak lazım. O adımlar için de, ilaç dışı ürünler raporuyla ve kongre çantalarına sığdı mı bilmiyorum ama mutlaka dışarıda masalarda var,
ARGE birimimiz tarafından yayınlanmış olan İlaç Dışı Ürünler ve OTC Raporuna da
61
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bakmak lazım. Dünyada nasıl ve Türkiye’de nasıl? Yapılması gereken işleri, dün eksik
yazdığımızı, yazmadığını tahmin ettik. Şimdi gözüme ilişti, kitap orada mı diye bakarken, bizim emektar mavi kitap yerine -hakikaten hepimizin hayatında çok büyük
bir önemi var bu kitabın- şu kitabın baskısı yapıldı ve bugün herkesin kongre çantasında var. Mevzuatımızın güncel hali. 6197 ha değişecek ha değişecek diye o kitap
yenilenmiyordu, yeni baskısı da yapılamıyordu. 6197’nin mevcut halini çok seviyoruz.
Eğer değişecekse de, ama bizim istediğimiz gibi değişecekse de, seve seve yeniden
basarız diye düşünerek ve ilave Ürün Mevzuatı içine koyarak bastık. Yaklaşık bir yılı
aşkın bir süredir de titizlikle kontrolleri yapıldı kitabın ve bundan sonra artık eczacılık
için kutsal kitap budur. Bu değerlendirmelerinize ve çalışmalarınıza Merkez Heyeti
tarafından sunulmuştur.
TEB Akademi TV; Hüsnü Can Başer buradaysa, biz bunu geçen dönemlerde
çok ifade ettik çalışmalarını hazırladık ve işte bu “domuz gribi” sonuncusu herhalde,
“madde bağımlılığı”, “astım”, “eczanede iletişim” gibi meseleler; tabi LCD ekran projesiyle, yerinden uzaktan eğitimle çok işler yapacağımıza, bu örgütün bundan sonra
yapacağına inanıyoruz. Ama bu Akademi TV’de teknik imkânlar da elverdi, tabi çağ da
öyle. Bunu hayata geçirdiğimizde, ilk yayını yaptığımızda Akademi Başkanı Hüsnü Can
Başer hocamızın da, içeriye girip “Bu bir devrim!” deyişi, hakikaten benim yöneticilik
hayatımda önemli güzel bir anı olarak kaldı.
İlaçlarda meydana gelen fiyat düşüşleriyle ilgili yürütülen çalışmalar; bunu ne
kadar anlatsak, ne kadar üzerinde konuşsak burada saatlerimizi versek yeridir ama
kongrenin ana temalarından olacağını değerlendiriyorum. Bir tek şunu söyleyebilirim, sonda da değineceğim ama, son dönemde yapılan SUT değişikliğine de, bugün
daha doğrusu, biliyorsunuz, İdare Hukuku bir işlemin sizin açınızdan sonuç doğurduğu gün başvurabildiğiniz bir hukuk yolu. Yani Sağlık Uygulama Tebliği’ni 18 Eylülde
değiştirdiler ama önce 2 Kasım’a sonra da 4 Aralık’a ertelediler. 4 Aralık’ta bizim
açımızdan hüküm doğuracakken de, 5 günlük bir geçiş süreci belirlediler. Beşinden
itibaren 5 gün sayınca ancak bugün dava açmanız mümkün gerçi bizim kadar hukuk
tanımıyor devlet, kendisi 5 gün yazmış olmasına rağmen dördüncü günü sabahleyin uygulamaya başladı. Ama hukuk yolu açısından Merkez Heyetimiz hem Sağlık
62
TEB Yayınları
Uygulama Tebliği’nin kamu kurum ıskontosunu arttıran hükmüne, hem İlaç Fiyat
Kararnamesi’nin 60-60’a indirilmesine, sonra biz olmadan 66-66’ya çıkarılmasına;
bizimle ilgili hükmü ve sonuç doğurduğu halde, bizim haberimiz olmadan sanayiyle
eczane stoklarının karşılanmasıyla ilgili bir protokol imzalanmasına ve tüm bunların
doğurduğu sonuçlarla yürütmesinin durdurulmasına da dava açtı bugün. 4 Aralık’ı
takip eden 5 günü yasal olarak bekledik, ayrıca bu beş günü beklememelerine de
dava açılıp, suç duyurusunda bulunuldu bugün. O konuda da, önümüzdeki günlerde
üyelerimize, yürütmeyi durdurmayı aldığımız tarihte bu zararlarını tazmin etmek için
yapmaları gereken yargı sürecini tarif edeceğiz.
İlaçta durum değerlendirme çalışmalarının her biri, dediğim gibi, bir-iki günlük
kongre konusu. Hep devletin yaptıkları ve onun doğurduğu sorunları ortadan kaldırmaya çalışıyorken bir yandan 2004 yılından beri ilaç sanayi ince ince bir şeyleri
ortadan kaldırdı. Aslında o kadar kıymetli bir şeyleri ortadan kaldırdı ki, herhalde
bu tespiti yapmak ve bir özeleştiride bulunmak gerekiyor, o günden bugüne eczacı
örgütü olarak. Ben de içinde. Merkez Heyeti üyesi olarak, bir dönem oda başkanı
olarak, iki dönem varım. Kendi adıma da o eleştiriyi yapmam lazım. Herkesin bu eleştiriyi yapması lazım diye değerlendiriyorum. Osman Durmuş, Sağlık Bakanı İlaç Fiyat
Kararnamesi’ni değiştiriyor. İlaç firmalarının yaptıkları %10 düzeyinde ticari ıskontoyu gider yazmalarını ortadan kaldırıyor. İlaç firmaları hemen atılıyorlar, “Eczacılara
biz o zaman %10 ıskonto vermeyiz” diyorlar, o zaman biz bunun üzerine miting yapıyoruz. Biz bunun üzerine iki günlük eczane kapatma kararı alıyoruz. Hakkımızı geri
almak için, devrin Başbakan Yardımcısı’nın hakemliğinde sözlü anlaşma yapıyoruz.
1,5 gün sonunda eczanelerimizi açıyoruz. O gün için gitmiş olan % 10’lar, % 7 olarak
geri geliyor. Eczane ıskontosu, %5 ten 2,5’a düşerek de, 10 dan 7 ye düşüşteki 3
puan telafi ediliyor. Ve bu kadar kıymetli, eczane kapattıran, miting yaptıran böylesi
bir eylem daha sonra ilaç firmaları tarafından, tabi bir de sözün uçup yazının kaldığı
kazanımların kâğıda yazılması ilkesinin artık iyice yerleşip takip edilmesi gerçeğini de
altını çizmek lazım, ilaç firmaları tarafından adım, adım, adım ortadan kaldırılıyor.
Ve eczanelerin durumunu tespit ederken kurumla ilgili sıkıntılar ve sanayiyle ilgili
sıkıntılarını saptıyor Merkez Heyeti ve bu sene Nisan ayında, Merkez Heyeti’nin almış
olduğu bir kararla, yüzünü sanayiye dönüyor ve diyor ki, sen benim ıskontolarımı
63
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ortadan kaldırdın ve ben bu ıskontoyu geri istiyorum. Buna “ilaçta durum” diyor. Rekabet Kurumu’ndan korktuğu için bunu demesi de yetmiyor, Rekabet Kurumu gene
gelip buluyor. Ama eczacı odalarıyla ortaklaştırdığı bir talep, işte o yapılan 13 tane
başkanlar danışma toplantısının 3 ya da 2 tanesi “ilaçta durum” konuludur. Ve tek bir
noktaya hep beraber vurmaya başlıyorlar. Hoş, tek başına başka noktaya vuranlar da
oluyor ama hiç değilse vurulan noktaya hep beraber vuruyoruz ve en sonunda şöyle
bir noktaya geliyor. SGK dışarıya açılmasaydı ortaya “Servier Eylemi” ile başlayacak
bir süreç vardı. Servier’le olan eski mesele örgüt hafızasında önemli bir meseledir.
Örgütün hafızasının yerinde olması ortaya konuyor, Servier Eylemi ile başlıyoruz. 20
gün ve sonunda hep beraber davranarak bir sonuç alıyoruz. Ardından çorap söküğü
gibi ben vermem diyen 3-4 firma veriyor. Sonra Pfizer’e geliyor. Pfizer bence çok
önemli bir kale, kendisine dünya devi diyor. O dünya devine bu örgüt ve eczacılar,
eczacının bir dünya devini nasıl alt edebileceğini gösteriyorlar. Örgütlü güçleriyle ve
daha sonra adım adım işte İstanbul Eczacı Odasının bir Zentiva© eylemi var o sırada ama Türk Eczacıları Birliği müzakere masasında Zentiva© sorununu da çözerek,
odayla da mutabakat halinde onu da ortadan kaldırıyor. Aslında bilmiyorum, bu fiyat
düşüşü meseleleri olmasaydı 1 Ocak günü ne olurdu? Bence sorunun %99’unu burada çözmüş olarak başka şeyleri konuşuyor olurduk. Bundan sonra Türk Eczacıları
Birliği, Sosyal Güvenlik Kurumu ile ilgili olan meseleleri kararlı bir eylemlilik içinde
sürdürerek buradan alınacak kararı uygulayacaktır. Ama işin firmalar boyutu asla
unutulmamalıdır. Özellikle kamu kurum iskontosu konusunda üç kez ağır kusur işlemiş olan bu firmaların, önümüzdeki süreçte örülecek yeni eylemlilik biçimleriyle, karşı
duruşlarla mutlaka belli bir noktaya getirilmesi gerekmekte. Rekabet Kurumu’ndan
bahsettim. Sonlara doğru geliyorum. Burada FİB Kongresi’nde, Pfizer’in stant açmama meselesinin dünyaya, Türkiye, Türk Eczacıları Birliği’nin göstermiş olduğu bir
duruş olduğunun altının çizilmesi lazım. Pfizer’in CEO’sunun, FİP Federasyonuna “Siz
bize burada stant açtırmazsanız, Pfizer FİP’in önemli sponsorlarından bir tanesidir.
Biz burada FİP’e dünyadaki desteğimizi gözden geçiririz.” demesi Şerif Boyacı’nın ve
Erdoğan Çolak’ın FIP başkanıyla yapmış olduğu müzakerede, sonuçta bir tek şeyden
vazgeçtik. Hakikaten taviz verdik. Eğer o görüşme olmasaydı Pfizer standının olduğu
yere bir çukur kazıp, “Pfizer Türkiye’deki eczacıları küçümsemeseydi burada standı
olacaktı” yazacaktık. FIP Başkanı bari çukur açmayın dedi, o noktada bir uzlaşma
64
TEB Yayınları
sağladık. Ama gerçekten daha sonra da FIP delegasyonu Türkiye’ye gelip de Türk
Eczacıları Birliği’ni ve yaptığı işleri tanıdıktan sonra çözüme katkı koydular. Türkiye’de
eczacı örgütlülüğünün hakkını teslim ettiler ve Sağlık Bakanı’na yazdıkları mektupla
Türkiye’ye geldiklerinde Merkez Heyeti’ni ve 51 eczacı odasını 24.000 eczacının örgütlü olduklarında neler yapabileceklerini bildikleri için Çalışma Bakanlığı ve Sağlık
Bakanlığı ile yaşadığımız gerginliğinden haberdar olduklarında müdahil olma gereği
duydular. Pfizer meselesindeki örgütsel duruş ve Türkiye’yi, Türkiye’deki eczacılığı ve
bizim hala daha eczanenin mülkiyetine sahip çıkmamız, hala daha OTC’nin yasasının
düzenlemeye engel olmuş olmamız, bu ilaçların eczanede eczacı danışmanlığında satılıyor olması, hala daha 1200 sayılı yasamıza sahip çıkıyor olmamız dolayısıyla ilaçta
reklamı defalarca iptal ettiriyor olmamız. Dünyada bunların hepsinin beraber sağlandığı, böylesi tüm üyelerin katılım yaparak kepenk kapatabildiği, sözleşme feshi
yapabildiği başka örnek olmadığını Türkiye’ye gelince, Türkiye demokrasisine bir sivil
toplum kuruluşunun bölüp parçalayarak yönetmeye çalışanların yaptığı zararın fazlasını yurt dışına bizler gösterdik diye değerlendiriyorum.
YÖK denklik uygulamaları; bununla ilgili, uzun uzun anlatmayayım ama, yapılan
her sınava dava açıyoruz. Yapılan her sınavla ilgili yürütmeyi durdurma kararları alıyoruz. Ama dün duyurduk, evvelsi gün hukuk büromuz bir yürütmeyi durdurma daha
aldı. Biliyorsunuz, bir sürekli yürütmeleri durduruyoruz. Hep de bir gerekçemiz var,
çeşitli gerekçeler, örneğin; sınav çift aşama olacak, tek aşamada yapıyorlar. Buna
dava açıyoruz durduruyoruz. İşte sınavı iki aşamada yapıyorlar. Birinci aşamasını ilk
iki yıldan, ikinci aşamasını ikinci iki yıldan yapıyorlar. Bu da yasaya aykırı onun için
dava açıp yürütmeyi durduruyoruz. İşte hepimizin kendisi, eşi, dostu, arkadaşı ampul
kapayamadığı için, pomadın kıvamını tutturamadığı için, işte kakao yağından yapılmış
supozituvarlar 36 derecede erimediği için teknolojiden kalarak bir sene, iki sene sonra
eczane açıyor. Ama bunların ilmi hüviyetini ispatla bir pratik sınav yapılmıyor. Onun
için de dava açıyoruz. Bir yerlerden tutturuyoruz. Geçme notu 60, ama 50 olarak uyguluyorlar çünkü 51 almış birinin acilen denklik almış olması gerekiyor. 50 yapıyorlar
ona dava açıp durduruyoruz. Bunlar da bu sefer yönetmeliği değiştirdiler. Bunların
hepsini düzenlediler. Geçme notu 50 olacak, her bir sınavda da yürütmeyi şöyle durdurduk, seçeneklerin her biri de kocamandı, kolay kopya çekilsin diye, her şeyi usulüne uygun yaptılar. Ama seçenekleri büyük yaptılar böyle içini doldurarak boyuyorlar.
65
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Aldık, mahkeme heyeti dehşete kapıldı onu gördüğünde, yani sırf kopya çekilsin diye
YÖK’ün görevlendirildiği bir yerde böyle sınavlar yapılabiliyor. Ve sonunda yönetmeliği
değiştirdiler. Dediler ki, sınav tek aşamalı yapılabilir. Yapılan sınavda pratik sınava gerek yok. 50 ile geçilebilir. Seçenekler istediğiniz kadar büyük olabilir. Geçen gün onun
da yürütmesine durdurma aldık ve en son değerli II.Başkanımızın YÖK’te yapmış olduğu görüşme sırasında YÖK şunu dedi “Artık tamam, oturalım, konuşalım. Nasıl
bir sınav yapılıp da siz eczacılara denklik verilmesini düşünüyorsanız öyle bir sınavı
tertip edelim. Siz de artık dava açmaktan vazgeçin.” O konu da, önümüzdeki dönemde sizlerin oluşturacağı Merkez Heyeti’nin önündeki işlerden, kolay halledileceğini değerlendirdiğimiz bir tanesi. Ha şunu da ifade etmek lazım, hem kayıtlara geçsin çok
konuşulan bir konu. Bölgenizde iptal edilen, yürütmesi durdurulan denklik sınavından
denklik alarak geçip eczane açmış birisi varsa eczanesi derhal kapatılmalıdır. Bununla
ilgili Sağlık Müdürlüğü’ne başvurulmalıdır. 60 gün süresi içinde işlemi yapmıyorsa,
idari işlemleri yapması gereken bölge idari mahkemesine başvurulmalıdır. Olmadığı takdirde hep yazıyoruz, Türk Eczacıları Birliği’ne bildirimde bulundurulmalıdır ve
mutlaka o açılan eczaneler kapatılmalıdır. Çünkü yürütmeyi durdurma kararı, hukuk
sistemimiz gereği, esas karar çıkana kadar esas karar hükmündedir. Bunun müktesep hak doğmuşluğu veya müktesep haktan dolayı faaliyetine devam etmesi ile ilgili
hiç böyle bir şey yok. Tamamen farklı gerekçelerle bunu yapıyorlar. Bunu yapmak
isteyen kişiler bununla ilgili bir şüphesi olan arkadaşımız da lütfen, hukukçularımız
salondadır, üç gün boyunca bu konuda gerekli bilgiyi alabilirler.
Kayseri Eczacı Odamızın Başkanının salonu terk edecek olmasından endişelenerek birazdan söyleyeceğimiz bir şeyi öne alıyorum, çünkü kendisinin mutlaka bunun
söylendiği sırada şahitlik etmesi lazım. Türk Eczacıları Birliği Büyük Kongresi’ne bundan önceki dönemlerde sürekli yeni oda olmak isteyen sayısı 150’yi tutmuş odalarla
ilgili önergeler gelir. Gelen bu önergeler Merkez Heyeti tarafından görüşülür ve biliyorsunuz, Büyük Kongre’ye sunulurdu. Büyük Kongre’de de alkışlar arasında bunlar
kabul edilirdi. Şimdi biz üç tane yeni oda kuruluş başvurusu aldık. Bunlardan bir tanesi Nevşehir, bir tanesi Niğde, bir tanesi de Burdur. Bunlar Merkez Heyeti’ni, aslında
ilk başvuran da Aksaray Eczacı Odası da, Nevşehir için başvurdu, 1,5 ay önce diğer
odalar da aradılar, bizim de böyle taleplerimiz var. Hatta bir dördüncüsü de mümkündü. Merkez Heyeti bir karar aldı. Dedi ki, bunu tüm odaların başvuruları tamam-
66
TEB Yayınları
lanınca yapalım. Onlar geldi. En son Burdur’unki Isparta’dan geldi. Merkez Heyeti
bunları görüşeceği toplantıda, 4 Aralık eylemlilik sürecinde olduğu için o toplantıda
görüşemedi. Tek gündeme indirgedi, bir diğerini öbür toplantıya bıraktı. Geçtiğimiz
günlerdeki yapılan toplantıda inceledi. İncelemenin sonunda zaten ortaya çıkan şudur: biz bundan önceki merkez heyetleri, tahmin ediyoruz, coşkuyu Genel Kurul’a
paylaşmak için iki paragraf halinde yazılmış olan bir şey var. Bir ildeki eczacı sayısı
150’yi geçerse o bölgede eczacı odası kurulur. Bunu Türk Eczacıları Birliği Merkez
Heyeti Sağlık Bakanlığı’na bildirir ve tüzel kişilik kazanır, yapılması gereken işlem bu.
Eğer bir bölgede kurulacak olan eczacı odası için üye sayısı 150’den azsa, birden çok
oda birleştirilecekse Türk Eczacıları Birliği bunu Büyük Kongre’ye getirir. Büyük Kongre tarafından hangi ilin merkezinde ve ne şekilde olacağı karara bağlanır. Şimdi yapılan başvurular birkaç ilin birleştirilmesine yönelik olmadığı için hükmün birinci fıkrası
uygulandı ve Merkez Heyeti’ne yapılan bildirimlerle yeni oda olmasını isteyen taleple,
Merkez Heyeti kayıtları arasında uyumsuzluklar var. Ama örneğin Kayseri Eczacı Odası önceki dönem Niğde’yi kurdu. Orada da ilk başvuruda o kadar uyumsuzluklar vardı
oda olmayla ilgili veya Aksaray’ın yaptığı başvuruda oda olma durumuna engel görülmemekle beraber adetlerin birbirlerine uyumlarını sağlanması, çünkü tam bir üye
kayıt programı işliyor. Bir önceki döneme ait, bir sonraki Merkez Heyeti toplantısına
bırakıldı. Ama karar şu şekilde yazıldı. Hukuk görüşü alındı. Ayrı ayrı hukukçular maddeyi, 150’yi sağlayan tüm odalar için doğrudan uygulanacağını ve Büyük Kongre’de
bunun olmadığını, hatta geçmiş dönemlerde Büyük Kongre’ye gelmeksizin yapılmış
oda örnekleriyle de hareketle bunun olacağını söylediler. Ama Merkez Heyeti’nin bu
üç ilimizin eczacı odası olmakla ilgili talebini, onun coşkusunu diğerleri yaşamışken işi
kanuna uygun olarak yapmak. Ve bu sıkışık dönemde, bu üye kayıtları mutabakatının
sağlanmasını aramakla ilgili bir üzüntü de yaratmak istememesi üzerine biz burada
bir sonraki oluşacak olan Merkez Heyeti’nin görev dağılımından sonraki ilk toplantısında bu konuyu ele alacağını, alması gerektiğini ve üye kayıt programıyla aradaki
uyumsuzlukların ortadan kaldırıldıktan sonra, bu odaların Merkez Heyeti tarafından
kuruluşunun Sağlık Bakanlığı’na bildirilmesi gerektiğini; tam ve hukuki olanın bu olduğunu söylüyoruz. Odalarımıza da bu konuda resmi birer yazı yazdık. Genel Sekreterlik olarak onları da teslim ediyoruz ve bu önümüzdeki günlerde kurulacak olan
eczacı odalarımıza şimdiden hayırlı uğurlu olsun diyoruz efendim.
67
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Muvazaa Komisyonu 2.Başkanımız Bülent Bey hatırlatıyor, Malatya Oda Başkanımız. Sırf eczaneleri kapatmaları yetmez. Yurtdışından diplomaları iptal edilmiş,
denkliklerinin yürütmesi durdurulmuş olanların, eczacı odalarından derhal kayıtlarının silinmesi lazım.
Sorumlu müdür ücretleri ilk yıl 1400, ikinci yıl 1600 olarak belirlendi. Yeni eczacılık fakültesi açılmasına karşı yürütülen mesele; bundan yedi yıl önce yedi tane
eczacılık fakültesi vardı. 300’ü biraz geçen kontenjanları vardı. Bizim temel sorunumuz, bugün nasıl bakılıyor? İlaç eczacılık alanı %15–20 büyümüş, ilaç sanayi % 20
büyümüş. Bunlar % 20 küçüldüklerinde hepimiz perişan oluyoruz ezilen bir kutu kola
şişesi gibi. Çünkü biz % 20 büyümemişiz. Biz % 20 büyüyemeyiz. Eğer ilaç sanayi hiç
büyümezse biz her yıl % 10 küçülmeye mahkûmuz. Çünkü 17 tane eczacılık fakültesi,
toplam kontenjan 1700’e çıkmış son yıl, geçen yıl 1550; 14’ü öğrenci kabul ediyor,
3’ü daha bu sene öğrenci kabul edecek. Toplam 6800 tane, eczacılık fakültelerinde
okuyan 5 yıl sonra gelip eczane açmak üzere olan arkadaşımız var. Bu meseleye eczanelerin nüfusa göre hatta metreye göre sınırlanması gelmeden, bu mesele, eczacılık
fakülteleri kura kura bu sıkıntı o kadar derinleşecek ki kendi kendimizi imha edeceğiz.
Biz eczacılık fakültesinin birinci sınıfa kaydedilmiş her öğrenciye meslektaşımız gözüyle bakıyoruz. Müktesep hakları mutlaka korunmalı, ama bir an önce iki iş yapılmalı;
eczane sayısı nüfusa göre sınırlanmalı, eczacılık fakültelerinin kontenjanları azaltılmalı, bazı fakülteler sadece araştırma birimlerine dönüştürülmeli, bazıları birleştirilmeli
ve yeni ihtiyaç kadar mezun verir hale gelmeli. Bu olmadığı takdirde biz rakamları
önümüze döktüğümüzde şu çıkıyor. Alan büyüdü diye herkes bir sonraki sene, önceki
cirosunu tekrar etmiş. Ama bugün alınan tedbirler gibi, artık büyümeyi durduracak
veya eksi büyümeyle sonuçlanacak müdahalelerin sonunda siz 4 senede, 5 senede 7
bin - 8 bin tane eczacıyı sisteme kazandırırsanız zaten hiçbir şey yapmanıza gerek
yok. Eczanelerin tamamı batar. Hiçbir serbest eczane kalmaz. Ayakta kalanlar birilerinin ayakta kalması için birilerine gel sermayenle eczaneler kur der. Bizleri de işçi
yaparlar. Bizler de eczacı sendikaları durumuna geliriz. O yüzden önemli noktadır. Bu
konuyu da önemsiyoruz. Önümüze bir şeyler koyuyoruz. Ama yeteri kadar üzerine
düşmediğimiz, gibi bir endişemiz var.
68
TEB Yayınları
Bu konunun üzerinde çalışmamız lazım, majistral tarifeyle ilgili çalışmalar 4 yıldır majistiral tarife güncellenmiyordu. Sağlık Bakanlığı kanalıyla majistral tarifeye 4
yıllık enflasyon oranları oranın da zam yapıldı. İkinci Başkanımızın çabalarıyla, gitti ve
2004, 2005, 2006, 2007, 2008 yılları için zamların tamamı birden alındı, %45’lere
gelen. Bunlar Sağlık Bakanlığı İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü tarafından onaylandı.
Onaylandı ve Sosyal Güvenlik Kurumu’na da aynı gün bildirildi. Biz de majistral tarife
programını yeniledik. Ancak Sosyal Güvenlik Kurumu bunun ilacın kuruma maliyetini arttıran bir etken olduğu iddiasıyla, İlaç Tespit Komisyonu’nca onaylanması gerektiğini iddia etmektedir. İlaç Fiyat Tespit Komisyonu yılda iki kez toplanmaktadır.
Birinci yaptığı toplantıda da majistiral tarifeyi gündemlerine almış, ancak bu her şey
bütün ilaç fiyatları düşerken, %45’lik artışın Sağlık Bakanlığı tarafından bir sonraki
toplantıda savunulması gerektiğini söylemiştir. Bir sonraki toplantı Aralık ayı içinde
yapılacaktır. O gün majistral tarifeye onay veren İlaç Eczacılık Genel Müdür Yardımcısı
Saim Kerman bugün İlaç ve Eczacılık Genel Müdürüdür. Kendisi gelecek toplantıda
gidip bizzat savunacağını Sağlık Bakanlığı’nın onayladığı tarifenin hayata geçirilmesinin parasal değeri çok olmasa bile, yapılmış olan çok büyük yanlış olduğunu ifade
etmektedir. Durum bu merkezdedir.
İstanbul’da drug store işte, yapılan müdahalelerden ve saldırılardan bir başkası
bu meseleyle ilgili, “For You” mağazalarının isimlerinin değiştirilmesi, işte hep birlikte halk sağlığını tehdit edecek bir yaklaşım olduğuyla ilgili bir basın açıklamamız,
İstanbul‘da Eczacılık Fuarı sırasında düzenlenen ve İstiklal Caddesi’nde yapılan “For
You”ya karşı olan yürüyüş ve daha sonra da süreç içinde hem buradaki geri adım hem
de şirketin iflasıyla ilgili mesele eczacı kamuoyunun malumudur.
2009/40 sayılı genelge; 2009/27 sayılı bir genelge vardı. 27 sayılı genelge facia
bir genelgeydi. Eczacı odalarına kaydı hemen yapmaları, yapmadıkları takdirde, işte,
resen yapılacak istemler; biz bu konuda hem davamızı açtık hem İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü ile görüşmeye başladık. 40 sayılı genelge eğer uygulanabilirse, ki şu
ana kadar uygulanmıştır. Tarihi bir adım, şu açıdan tarihi bir adım, yapılacak yasa
değişikliğine temel teşkil edecek bir adım. Hepimizin özlemi, aynı barolar gibi, eczanelere düzenlenecek ruhsatlar için mutlaka ve mutlaka eczacı odalarının tek yetkili
69
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
olması lazım. Oraya gidebilmek adına bir adım atılması lazım. Bizim eczacı odalarımız muvazaayı sektirmezler. Bu konuda bir Muvazaa Komisyonu kuruldu. Bursa
bölgelerarası toplantıda önerilmişti. Tekirdağ oda başkanımız önermişti. O Muvazaa
Komisyonu çok etkin çalışmalar yapıyor. Ama çok önemli bir katkıya muhtaç, defalarca yazıştık. Çok az sayıda odamız kalmasına rağmen buradan sonra oluşacak
Merkez Heyeti’nin hızla çalıştırması gereken komisyondur Muvazaa Komisyonu. Tüm
Türkiye’nin muvazaa haritasının çıkarılması lazım. Çünkü 2009/40 sayılı genelge artık
eczacı odalarının bu konuda birbirleriyle çok iyi iletişim kurmalarını ve onların söylediği sözün Ankara’da savunulabilmesi gerektiğini ortaya koyan bir genelgedir. Eczacı
odası negatifse, Sağlık Müdürlüğü pozitif ise mutlaka dosya Ankara’ya geliyor. Şimdiye kadar 21 dosyada bunu yaptık. Gururla söylüyorum; gelen, eczacı odalarımızın
muvazaa olarak yolladığı 21 dosyanın yirmi birini İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü’nde
oturduk oda görevlisi, TEB Heyeti, TEB’den 3 kişi biri hukukçu olmak suretiyle, İlaç
Eczacılık Genel Müdürlüğü yetkilileri, yirmi birde yirmi bir muvazaa kararı çıktı oradan. 1 Temmuz 2009 gününden itibaren Türkiye’de eczacı odasının muvazaa dediği
hiçbir eczane ruhsat almamıştır. Eczacı odası muvazaa dedi de, Sağlık Müdürlüğü
evet dediyse zaten almamıştır. Hayır dediyse Ankara’ya gelmiştir. 21 dosyanın 21
tanesi de görüşülmüştür. Şurada dökümleri var. Altısı İstanbul, ikisi Ankara ve dördü
İzmir olmak üzere ekrandaki illerde ya oda başkanlarımız, ya muvazaa komisyonları
başkanları, yönetim kurulu üyeleri geldiler ve orada şunu söyledik biz. Bugüne kadar hep şunu derdi Sağlık Bakanlığı ‘Siz herkese muvazaa diyorsunuz.’ Biz de iddia
ederdik “Biz herkese muvazaa demeyiz. Bizim muvazaa dediğimiz eczane hakikaten
muvazaadır.” Yapalım, görelim dediler, yaptık gördük. Ama burada genel sekreterler
toplantısında, üzerinde uzlaştığımız ilkelere odalarımızın riayet etmesinin bir ürünü
olduğunu söylemem gerekir. Şu anda İlaç Eczacılık Genel Müdürümüz değişti. Yeni
Genel Müdür’ün de elinde 13-14 tane dosya var. Çok yoğun programı nedeniyle bakamadı. Geçen hafta çağırdılar, ona da biz gidip bakamadık. Eylemlilik süreci içerisinde
toplantı ileri bir tarihe ertelendi. Buna hepimizin sahip çıkması lazım. 2009/40 sayılı
genelgede bunun dışında bir sürü düzenleme var. 2009’a 20 sayılı genelgede yanlış
yapılanların hepsi düzeltildi. Bir tek eksiğimiz var orada, onun da düzeltileceğiyle ilgili
mutabakatımız; o da, vereseli eczanelerde nasıl muvazaa yapacak, adam bir diploma
bulursa gider muvazaayı onunla yapar. Vereseli bir eczanede muvazaa yapmak için
70
TEB Yayınları
hem varislere bir şey ödemek lazım, hem mesul müdüre bir şey ödemek mantığıyla
koymamışlar. Ama normalde de öyledir. Bir eczanenin muvazaaya dönüşmesi uç bir
örnektir. Ama biz vanayı öbür taraftan çok sıkı kapatınca, bu sefer tek açık nokta
burayı buldular. Burada bir takım çalışmalar var, mani oluyor eczacı odalarımız ama
bunun da düzeltilmesi lazım.
E-logo meselesi Bursa Eczacı Odamızın bir yazısı üzerine açık, kapalı ve nöbetçi
olduğu durumların bu yanan sönen şekilde olmasını önerdik. İlaç Eczacılık Genel Müdürlüğü de, E logonun bu şekilde olması gerektiğini, gündüz mutlaka açık olması,
gece yanıltıcı olmaması için mutlaka kapatılması ve nöbetçiyken de yanıp sönmesi
şeklinde bir kararı duyurdu. Malatya Eczacı Odamız da bunu bir eylemlilik aracı olarak
da kullandı. Tüm odalarda E logonun olmasının ve bu E logoların doğru kullanılmasının gerçekten önemi çok büyük bu konuda da hala hassasiyet göstermemiz gerekiyor. Çünkü zaman zaman şu eleştiri geliyor. “Bulvarın başında gördüm, kucağımda
çocukla iki saat boyunca gittim oraya kadar ulaştım baktım eczane kapalıymış gecenin bir yarısı” diyorlar. Bunu yaşatmamız doğru değil. Bu tip şikayetler hakikaten
üzüyor bizleri.
Aile hekimliği konusunda yürütülen çalışmalar. Burada Ali Aslan ve Mukaddes
Harmancı, Merkez Heyeti üyelerimiz yanda görülen illerle önemli çalışmalar yaptılar
ve bir aile hekimliği raporu yayınladılar. Aile hekimliği raporu, aile hekimliği uygulamasının durdurulmasıyla ilgili süreçte Sağlık Bakanlığı tarafından da ciddi bir şekilde
incelendiği hatta biraz bizim rapordaki tespitlerin de uygulayıcılara önemli eleştiri
konusu olduğunu biliyoruz.
Eşlenik liste uygulaması, bu konu yargı yoluyla durdurmak üzere olduğumuz ve
müzakere yoluyla Kurum’a, Eczacılık Akademisi’nden aldığımız katkıyla giden heyetimizin, Kurum’u da ikna ettiği; en az bir yıllığına ertelediklerini söylediği gün açıklanan
Sosyal Güvenlik Kurumu Eylem Planı’nda da, 31.12.2010 tarihinde, eşdeğerlik işinin
tekrar gündem edileceğiyle ilgili belirli gruplarda bir mesele var. Bu sorun bir yıllığına
yok ama, çok iyi hazırlanmazsak bir yıl sonra bu günlerde bu işi konuşuyor olacağız. Bu “jumbo jenerik” meselesi, dünyada ilaç alanına sekiz tane müdahale yapılıyor.
71
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Bunlardan, sağ olsunlar, yedi tanesini Türkiye’de uyguluyorlar. Pardon iki tanesini
uygulamıyorlar. 9 dan 7’si bizle ilgili; 8, bizle ilgili uygulamadıkları jumbo jenerik. Yani;
bir ilk H2 reseptör blokeriyse, kimyasal yapısına bakılmaksızın tamamı bir sepette ele
alınıyor. Yani Omeprol©’e göre fiyat belirlenip, Nexium©’a para ödeniyor. Bu jumbo
jenerik işini yapmayı planladıkları eylem planında da, o kadar önemli gruplarda niyetlenmişler ki; gelecek sene tedbir alınmazsa, alt yapısı hazırlanmazsa önemli bir sıkıntı
konusudur. Hukuk yoluyla da yürütmesini durdurmayla ilgili, davanın yürütmesini
durdurduk. Davamız sürüyor ama mesele öyle böyle değil, ikinci bizde uygulamadıkları mesele de doktor denetimidir. Bütün dünya tasarruf yapmak için, doktorun
kalemine de, etik ve tıbbi kurallar çerçevesinde müdahale eder. İzler, onu da sorumlu
tutar. Bunun da, Türkiye’de uygulanmayan iki uygulamadan birisi olarak altını çizmiş
olalım. Sosyal Güvenlik Kurumu’nun eşdeğerlik listesiyle ilgili aldığımız görüşler, ne
işler yaptık, neler oldu bunları hızla geçiyorum.
Yeşil Kart ödemelerinde; 2008’de 1.3 milyar TL, 2009’da 1.4 milyar TL’lik ödeme
var. En büyük sıkıntı Şanlıurfa’da var, Konya’da var, Adana’da var. Buralarla ilgili göreceli iyileştirmeler sağladık. Ama önemli bir iş Yeşil Kart ödeneğinin, Ali Babacan’ın
kendi ağzından bütçeye konulduğu rakamla bire bir buçuk oranında, %50 arttırılması. 2010 yılında bu inanılmaz yazışma trafiği sonucunda, 2009’daki, 2009 – 2010
Bütçesi’ndeki sıkıntının aşılacağını öngörüyoruz. Zaten şu bilgi de var; 15 Ocak 2010
günü konsolide, bütçenin tamamı SGK’ya devir oluyor. Bununla ilgili kafa karışıklığı
yaratan bir hüküm vardı. Onunla ilgili arkadaşlarımız gittiler, çalışma yaptılar ve yeni
bir duyuru yayınlandı. 15 Ocak’a kadar olanlar da zaten, şu anda ödenekler serbest
bırakıldı. 1 – 15 Ocak arası da Maliye Bakanlığı tarafından ödenecek ve o defter kapanacak. Devlet memurlarının tedavi giderleri de Sosyal Güvenlik Kurumu’na fatura
edilir hale gelecek. Yeşil kartlılar için de, bu önümüzdeki yılın sonunda olacak. Onun
dışında her ayın 15’inde yapılıyor SGK ödemeleri ama, zaman zaman bir iki günlük aksilikler oluyor. Bir de, SGK’nın bankalarla yapmış olduğu bir anlaşma sonucunda ayın
13’ünde aktarıyor ki parayı 15’inde, eczacının hesabına yatsın protokolde yazdığı gibi.
Ama hatalı bir aktarım yaptığı takdirde, bankada para iki gün bekleyince bu sefer 17,
18, 19, 20’lerini bulabiliyor. Bu konuyla ilgili tedbir almak gerekiyor. İlaç Takip Sistemi
Kayseri’de ana gündem maddemizdi. Kayseri’de Merkez Heyeti birşey söyledi. Bunu
72
TEB Yayınları
gittiği her toplantıda da söyledi ve Kayseri‘de söylediklerinin arkasında durdu. Ama
İlaç Takip Sistemi bu bizim eylemlilik sürecimizin hemen ardından tekrar gündeme
getirildi ve eylem planında da bu yılın başında yapacaklarını ifade ettiler. Ben İlaç Takip Sistemi sunumunu yeniden yapacak değilim. Ama şunu ifade etmek gerekir. İlaç
Takip Sistemi’nden beklenenlerin elbette olumlu ve sakıncalı yanları var. Bunları teker
teker, Kayseri’de uzun uzun konuşmuştuk. Ama TEB’in söylediği bir söz vardı. Biz
dedik ki İTS başlamadan önce mutlaka tek ekran olacak. Yani benim reçeteyi girdiğim
ekranla, İlaç Takip Sistemi’nden provizyon aldığım ekran tek olacak. Ben gerisine bakmayacağım. Takasa izin verecek. İadeye izin verecek. Ecza depolarını kapsamından
çıkarmayacak. TEBEOS’u, yani Türk Eczacıları Birliği’nin yazdığı ki yazıldı, şu anda
kullanıma hazır durumda, 24 bin eczanemize dağıtılacak durumda, İTS uyumu tam,
hatta tam olarak tek program durumunda ve yeni baştan yazıldı. Yeni teknolojiyle, 2
yıl önce yazıldığı halinden, dört dörtlük bir program oldu. Ve herkese bunun dağıtımını gerçekleştireceğiz, burada ve her tarafa da dağıtacağız. 1000 kişilik ilk dağıtıldı
Ankara‘da. Ankara’daki 1000 pilot eczaneye dağıttık. Yani artık pilotta değil de; 8
pilot, 20 pilot yapıldı. 1000 eczaneye dağıttık. 1000 eczaneden sonra 24 bin eczaneye
dağıtacağız. Verilerin korunması bu İTS bilgilerinin sadece Sağlık Bakanlığı tarafından
kullanılacağı mali verilerin gizliliği ilkesiyle ilgili bir güvencenin sağlanması gerektiği
ve eczacılara stok düzeltmesi verilmesi gerektiğinin altını çizdik. Bunlar olamadan, biz
İTS’ ye evet demeyiz dedik. Nedenlerini hep konuştuk. Eğer takip zincirini kırarsanız
ne sonuçlar olacağını söyledik. Bunu özetledik. Yapılan yasal düzenlemeleri paylaştık. Ve İTS ile ilgili, olmazsa olmazları koyduktan sonra Kayseri’den döndüğümüzde
dediler ki, bu işi nasıl yapacağız? Biz bunu taleplerimizi Kayseri’nin çok öncesinde
yazılı olarak zaten bildirmiştik. Bu yedi olmazsa olmazımızı bir protokolde bağıtladık.
Kendileriyle bağıtladığımız protokolde şöyle yapalım. Sağlık Bakanlığı, Sosyal Güvenlik
Kurumu ve Türk Eczacıları Birliği Başkanı, SGK Başkanı ve Sağlık Bakanlığı Müsteşarı
bir protokol imzaladılar. Protokol aynen şunu söylüyor: İTS için pilot uygulama yapılacak, TEB’in belirleyeceği bir eczanede başlayacak. Bu bir eczanedeki iş bittikten sonra
8 eczaneye veya 10 eczaneye çıkacak. 10 eczane de tamam olduktan sonra Türk Eczacıları Birliği’nin ilgide kayıtlı yazısıyla, TEB bu yedi talebinin tamamlandığını, biraz
önce bahsettiğim 7 talebin tamamlandığını yazılı olarak mutabakatını bildirse, İTS
başlayacak yoksa başlamayacak. 26.11.2009 SGK internet sitesinde bir yazı koydular.
73
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Yazıda şunun altlarını çizmişler. Biz hazırız diyor. Sağlık Bakanlığı ile Sosyal Güvenlik
Kurumu iki kurum arasındaki kavgadan bir yazı koydular ve dediler ki, biz İTS’ye hazırız başlayacağız. Biz de bir yazı koyduk. Eğer ki imzaladığımız protokolün altındaki
imzaların sahipleri, bu sözlerinden eğer dönmedilerse bu protokol yok hükmündedir
tarafımızdan dedik. Gönderdik, bomba gibi düştü bu haber. Şu anda da tamam gelin konuşalım, stok affını konuşalım, şunu konuşalım bunu konuşalım diyorlar. Ama
İTS ile ilgili endişeler, bu özellikle de hızla oldubittici tavırdan, biz, 1 Ocak gününde,
eczanelerimizde ne teknik donanım anlamında ne de fikir olarak İTS’ye geçmenin şu
an için doğru olmadığını ve önümüzdeki dönem Merkez Heyeti tarafından da tüm
yönleriyle ele alınıp yazımızın gereğinin tam olarak yerine getirilmeden başlamaması
gerektiğini değerlendiriyorum.
TEBEOS’u, uzatmayayım, kullandıkça göreceksiniz. Ama çok büyük emekler verdik. Bir kişinin hakkını teslim edelim. TEB’in eski çalışanlarından Caner arkadaşımız,
Ankara’da eczacıdır. Kıdemli pilot eczanedir. Ne uygulama yapsak kendisi pilottur.
TEBEOS’ta da pilot, İTS’de de pilot, gece gündüz bizle birlikte çalışıyor. Kendisinin
hakkını teslim edelim.
TEB Merkez Heyeti tarafından yürütülen diğer çalışmalar… Hakikaten her birisini uzun uzun anlatmak lazım ama nasılsa kitapta da var. Ve şöyle geçiyorum. İşte
Digitürk’le yapılan anlaşma, MobilVizyon’la yapılan anlaşma, hepsini ayrı ayrı duyurularla paylaştık. Maliye Bakanlığı, kitapta yazması gerekiyor, bu yıl 417 tane fesih
bildirildi. 30 tanesi, bunun, Maliye protokolünden kaynaklı, 387 tanesi de SGK protokolünden kaynaklı fesihlerdi. İllere göre dağılımı fesih adetleri bu şekilde.
Atık pil protokolü imzalandı. Aslında bu, benim, çok severek, uzun uzun ballandırarak anlatmam gereken bir konu, çok inandığımız bir iş, birçok bölge eczacı
odamızın cidden sahiplendiği bir iş; hani bazen şöyle oluyor tabi, ya Türk Eczacıları
Birliği her işi halleti de bununla mı ilgileniyor deniyor. Türk Eczacıları Birliği gerçekten
ciddi bir üretimin olduğu, her birimin ayrı ayrı çalıştığı bir birlik ve eczacı odalarımızın
çok önemli bir kısmının çok severek üstlendiği ve toplum nezrinde de, kamuoyunda
da önemli destek alan ve her bir atılan pilin yaratacağı doğadaki tahribatı, eczacıların
74
TEB Yayınları
birer çevre gönüllüsü olarak ele aldıkları mesele. Eczacı kamuoyu tartıştı, bizim internet sitelerine, forum sayfalarına cevap verme olanağımız da yok, doğru da değil.
O cevap verme yerleri buraları değil, hatta bazen bizim aleyhimize yazılan resmi oda
yazılarına da cevap vermemiz mümkün olmuyor, polemik durumuna giderse. Bu projenin reklam filmi için Türk Eczacıları Birliği bütçesinden 1 lira bile para harcanmadı.
TAP tarafından bu paraların tamamı ödendi ve hatta ve hatta iktisadi işletmelerin,
fatura TEB’e geldiği için vergisine de bir avantaj sağladı.
Filistin’e İlaç ve Maddi Yardım Kampanyası, tabi toplum hafızası veya o kadar çok
kötü haber alıyoruz ki, ben inanın faaliyet raporunu hazırlarken bunun, bir o kadar
da yoğun geçmiş ki, bu dönemde yapılan bir iş olduğuna kendim bile şaşırdım. Ama
hakikaten o Filistin’de yapılan mezalime karşı eczacı odalarımızın ve Türk Eczacıları
Birliği’nin müdahalesi ve yaptıkları katkı anlamlıydı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında düzenlenen etkinlikler, bu noktada
gerçekten Mukaddes Harmancı Merkez Heyeti üyemizin çabalarıyla, “Kadın Olmak”
başlıklı Radikal Gazetesi köşe yazarlarının bulunduğu, eczacılık fakültelerinin hocalarının bulunduğu, Milliyet gazetesi yazarımızın bulunduğu çok iyi bir panel yapıldı. Ayrıca
da Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği tarafından da başlatılan bir proje kapsamında
“İmkânsız Periler” isimli kitabı da hediye ettik, bütün kadın yöneticilerimize.
14 Mayıs, bu normalde uzun uzun üzerinde konuşulması gereken işler. Ama
14 Mayıs artık bir gün değil, bir hafta olarak kutladığımızı, her yıl bir ana temasının
olacağını, bu sene eşdeğer ilacı seçtiğimiz, daha sonra firma eylemlilikleri boyutunda
eşdeğer ilaç ile yaratılan bilinçlendirmenin kamuoyunda Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odasının kendisini ifade etmesine yardımcı olduğunu, burası ki Büyük Kongre’dir,
gelecek 14 Mayısın ana temasıyla ilgili önerilerin mutlaka oda başkan ve yöneticilerimiz tarafından ifade edilmesi gerektiğini hatırlatarak devam edelim. Eşdeğer ilaç
meselesini uzun uzun konuştuk, tartıştık. Bu özellikle “Ülkemi seviyorum eşdeğer ilaç
kullanıyorum” Kampanyası’nın getirdiği yankı ve çok beğenilen afişidir.
75
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
9.Türkiye Ulusal Eczacılık Kongresi’ni yaptık, 10–13 Kasım 2008’de İstanbul da,
daha önceki dönemlerde olmayan bir işi yaptık hep beraber. Üzüntü verici bir şeydi, iki
tane kongre yapılırdı. Bu iki ayrı kongre hatta, örgütte bir ayrışmaya doğru gidiyordu.
O günkü Merkez Heyeti önemli bir adım attı ve iki kongreyi teke indirdi. Bunu uzun
uzun konuştuk. İlkini İstanbul Eczacı Odası’nda gerçekleştirdik. Ankara Eczacı Odası
ikincisini yapmak üzere kendi organize edeceği kongreden vazgeçti. Bundan sonra da
eczacılık kongrelerini Merkez Heyeti’nin alacağı karar doğrultusunda, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde, ama mutlaka bir tane yaparak ve hakkını vererek yapmamız gerekiyor.
Farmavizyon Eczacılık Fuarı’nı gerçekleştirdik. 2008 Nisan’da ve 2009 Nisan’da
CNR Expo Center’da, Ege Eczacılık Günleri’ni düzenliyor, Ege’deki eczacı odaları,
üçüncüsü ve dördüncüsünü yaptık. Ama biz artık Eczacılık Fuarı’nın, fuarlar şehri
İzmir’e de belli dönemlerde taşınması gerektiğini mutlaka düşünüyoruz. 11-12 Aralık
2009’da yapılan İlaç Sektörünün Vizyonu Toplantısı, uluslararası toplantılara katılım,
bu PGEU toplantıları ve FİP’in geçen sene Basel’de yaptığı toplantı; Merkez Heyeti
üyeleri ve Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti üyesinin görevleriyle sevgili Şerif Boyacı
buralarda Türk Eczacıları Birliği’ni temsil ediyorlar.
Ve 2009 FİP’i Türkiye’de yaptık. Alnımızın akıyla yaptığımızı, çok başarılı bir organizasyon olduğunu; Türkiye’de yarattığından çok dünyada yankı yarattığını ve FİP
Başkanının yaptığı konuşmalarda ve Türkiye’ye ilişkin tüm ülkelerin yollamış oldukları
yazılardan ve verdikleri beyanatlardan görüyoruz. Bu konuda FİP’le ilgili çok uzun
bir süreç, Türkiye’ye getirilmesinden, dönüş yolculuğuna uğurlanmasına kadar çok
sayıda kişinin emeği var. O dönemki örgüt yöneticilerinin tamamının emeği var. Biz
hepsine, teker teker, Türkiye’deki eczacılar olarak birer teşekkür borçluyuz diye düşünüyorum. 3200 tane katılımcıdan bahsediyoruz. 2500 tanesi yurtdışından gelen
resmi katılımcı, günübirlik gelen kayıtlar dışında çeşitli ülkelerden 250 kişi ve FİP
Kongresi çok beni heyecanlandıran çok hoşuma giden bir karara imza attı. O da, Türk
Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, aynı zamanda bir FİP Türkiye delegesinin önerisiyle,
25 Eylül Dünya Eczacılık Günü olarak kutlanması oybirliğiyle kabul edildi. Bugüne kadar her ülkede ayrı, işte Türkiye’de 14 Mayıs Türkiye’de eczacılık eğitimini başlaması
nedeniyle, kutlanırken, Dünya Eczacılık Günü yoktu. Dünya Eczacılık Günü’yle ilgili,
76
TEB Yayınları
FİP’in kuruluş yıl dönümünü FİP’e önermeyi ve bütün delegasyonun oyuyla kabul edilmesini sağladık. Bu şöyle bir şey: hem çok tatsız şeyler yapıyoruz. Bundan sonra da
olacak. Bu örgütte görev yapanlar çok sıkıntı çekecekler falan ama bazen de böyle
tarihe bir iz bırakabilmek; belki de hani, iyi ki de almıyoruz maaşlardan, haklarından,
işte servetlerden, lüks konutlardan çok daha değerlidir. 2070 yılında dünyanın her
yerinde 25 Eylül 2070 günü, ülkelerinin eczacı birlik başkanları her şehrinde de eczacı
odası başkanları konuşmalarına şöyle başlayacaklar. 25 Eylül gününü 2009 yılında
İstanbul’da yapılan FİP Kongresi’nde, Türkiye delegasyonunun yanında, FİP kabul etmiş ve o günden beri bugün Dünya Eczacılık Günü olarak kutlanmaktadır. Bu onur
hepinize aittir arkadaşlar.
Ve Avrupa’da eczacılık uygulamaları, araştırma ve uygulama programları 2–7
Mayıs 2009’da ve bu programa bölge ezacı odalarımızın değerli başkanları ve yöneticileri katıldılar. Bunu bir gezi olarak göstermeye çalışanlar oldu. Örgütü yıpratmaya
çalışan bir takım odaklar sayfalarında şey demeye çalıştılar: “Oralara gittiler, örgütün
parasıyla gezdiler.” Sendikaları ziyaret ettiler diyenler oldu. Orada bir tek sendikaya
bile gidilmedi. Gidilen her yerde ülkenin resmi eczacılıkla ilgili eczacı birliği ziyaret
edildi. Toplantıya katılanlar, oralardan önemli bilgi birikimleriyle döndüler ve yazılan
toplantı raporu da, bu örgüte kendi cebinden çok para harcamış, çok fedakârlık etmiş
yöneticilere, örgütün bir kuruşuna bile tenezzül etmeyen yöneticilere, özellikle oda
başkanlarına dil uzatanların ne kadar yanlış bir iş yaptıklarını, bunun örgüt barışı için
ne kadar yanlış bir iş olduğunu gözler önüne serer boyuttaydı.
Bir de belki sadece bunu konuşmak için bir iki gün toplanmak lazım. Bu tarihi
Dünya Eczacılık Günü olarak kutlamak mümkündür, ama Avrupa Adalet Divanı’nın
kararı, eczacılık bir uzmanlık alanıdır ve ticari serbestlik bakımından değerlendirilemez. Bu mesele için, Avrupa’da herkes nefesini tutmuş bu kararı bekliyordu. Çünkü
iddia şuydu; eczacılıkla ilgili, üye ülkelerin düzenlemeleri serbest ticaretin önünü kapamaktadır. Sermayenin serbestçe dolaşımına engel taşımaktadır. Bunun engelini
kaldırın, eczanelerde eczacılar bulunmaya devam etsinler, çalışsınlar ama sermaye
eczanenin sahibinin olsun. Ve eğer bu karar uzun her biri ders niteliğinde bir karar.
Dün Ege Cansen bir yazı yazmış Hürriyet’te, örgüt ayağa kalktı, hopladı. Ege Cansen’e
77
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
cevabı Avrupa Adalet Divanı vermiş durumda; kendisinin bundan haberdar olmadığı
çok belli, kendinden çok emin olarak ahkâm kesiyor. Diyor ki, “Eczacılık serbest bir
ticaret alanıdır.” Oysa bu konuda Avrupa’nın en üst karar organı diyor ki değildir.
Ve herkes diyor ki sahibi olmalı, onlar diyor ki olamaz. Çünkü eğer böyle bir karar
alırsanız, bu, hasta haklarını ve hasta sağlığını tehdit eder. Ülkelerin bunu serbest bırakmak gibi bir zorunlulukları yoktur. Hatta diğer ülkelerin, neredeyse bunun tersini
uygulama yapmalarını tavsiye edecek şekilde bir gerekçesi olan dört dörtlük bir karar.
Hiç değilse geleceğe bakarken, sadece, endişe duymamamız, olumlu bakmamızı gerektiren meselelerden bir tanesi.
18 Eylül 2009 tarihli Resmi Gazete’de yayınladılar Tebliğleri, 2 Kasım’da bir kısmı
hayata geçecekti, 4 Aralık’ta diğer bir kısmı. 2 Kasım’da TEBİM devreye girdi. Bu yüzden 4 Aralık’a ertelediler ve biz iade edeceğimizi belirttik. Biz, bunu, tebliğ edildiğinde
eczaneler batacak diye duyurduk. Bunun üzerine, kararnamelerin eczaneler üzerinde
yaratacağı olumsuz etkileri ifade eden raporlar hazırladık. Bunları üyelerimizle paylaştık. Bunları odalarımızla paylaştık. Bununla ilgili 7 Ekim 2009 günü bir Başkanlar
Danışma Toplantısı yaptık. Ve temel olarak da şunu ifade ettik. Bir tek feda edecek
eczanemiz bile yok. Teker teker batmak yerine, teker teker kapanmak yerine hep
beraber eczanelerimizi kapatmayı göze alıyoruz.
Merkez Heyetimiz, bu süreçte ilaç sanayiyle, eczacı kooperatifleriyle görüşmeler
yaptılar. Bunun yanında Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’a, Recep
Akdağ’a Sayın Bakana, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’e, müsteşarlarına, ilgili olabilecek herkese sesimizi duyurabilmek için hem Türk Eczacıları Birliği
sitesi üzerinden biz forum açarak eczacılarımıza seslendik, hem kendi hazırladığımız raporları, bunların tamamına gönderdik. Hem de, belki tarihi bir rekor olabilecek
bir şekilde, 11 tane de bakan görüşmesi gerçekleştirdik. Bu bakan görüşmelerinde,
Sağlık Bakanı tarafından eczacının stok zararının telafisi ve eczacının kayıtları telafisi
noktasında hep olumlu görüş bildirildi.
Eczanelerin, bu sürecin sonunda, Türk Eczacıları Birliği’nin hesaplarının doğru
olması konusundaki endişeyi paylaştıklarını, 7000 – 8000 tane eczanenin ortadan
78
TEB Yayınları
kalkabileceğini, sağlık hizmetlerinin kılcallaşması noktasındaki sıkıntının politikanın
tersine olduğunu, kapanacak 3 bin tane eczanenin, ilçelerde, köylerde, beldelerde ve
büyük şehirlerin varoşlarındaki mahalle eczaneleri olduğunu iyi anlattığımızı düşünüyoruz. Bu konuda Sağlık Bakanı’ndan aldığımız destekle, konuyu ekonomi yönetimine
ve SGK’ya ilettik. Ama örneğin, yaptığımız Başkanlar Danışma Toplantısı’nda da, daha
sonra yaptığımız Genel Sekreterler Toplantısı’nda da bunu gündem ettik. Orada da
hep şunu söyledik. Sonuna kadar diyalog yolunu açık tutacağız. Çünkü bizim somuta
indirgediğimiz iki tane majör sıkıntımız var. Eczacı stoktan hiç zarar etmemeli. Eczacının ciro kaybından kaynaklanan gelir kaybı, ki çok konuştuk üzerinde, her yerde de
uzun uzun konuşuldu. 40 lira ciro yapan bir eczane bugün 2–2,5 milyar lira para kazanıyor. Bu eczane, bu uygulamadan sonra asgari ücretin bile altına düşebilir, net
karlılık olarak ve vergiden sonraki karlılık olarak Elbette mal fazlası vardır ama nerede
yazmaktadır? Elbette %4–7 ıskonto vardır ama nerede yazmaktadır? Ve alınan tedbirlerin ilaç sanayini MF’leri ortadan kaldırma ve %4–7 ıskontolardan belki, geri gitme, vadeleri kısaltma sonucunu görebilmek için de müneccim olmaya gerek yok. Bu
yüzden de dedik ki sonuna kadar masada kalacağız. Müzakere edeceğiz. Ama eğer
sonuç alamazsak gereğini yapacağız. O sırada bir Başkanlar Danışma Toplantısı; aslında biz Ekim ayının 7’sinde bu toplantıyı yaptık. Ama Genel Sekreterler Toplantısı’nı
yaptığımız sırada böyle bir talep vardı. Ama yaşadıklarımızdan edindiğimiz bir tecrübeyle yapmamız gereken işin, doğru karar verip uygulamak olduğunu değerlendirdi
Merkez Heyeti ve iki tane kritik karar aldı. Bir önceki Başkanlar Danışma Toplantısı da
18 Eylül’den sonra yapılmıştı. Kararlılık kesindi. Bu, geri püskürtülmelidir. Altına başkanlarımız imza atmıştı. Talepler de netti. Eczacı karlılığı arttırılmalı, bir meslek hakkı talebinde bulunulmalı, ikisinden biri yöntemiyle eczacılık zararı telafi edilmeli, stok
zararı da aynen. Bunun olmadığı noktada, geri durmayacağımızı biliyorduk. Ama bir
Başkanlar Danışma Toplantısı yaptığımızda geçen seneki tecrübelerle bizim başkanlarımızın her birisi gidip de bölgesinde çatır çatır bu eylemi bildiğimiz halde, bunu
söylediği halde; bizim başkanlarımız tarihi bir not düşmek, olabilecek aksilikleri dile
getirmenin tarihi bir sorumluluk olduğu bilinciyle bir takım endişelerini ifade ettiklerinde, Kurumun örgütü bölmek için bizim eylem planımızı öğrenip bunun üzerinden
yol yüründüğünü çok iyi biliyoruz geçtiğimiz süreçlerde. Dedik ki, bu sefer mademki
örgütün talepleri bu kadar nettir, başkanlarımız bu kadar kararlıdır, yol haritamızı
79
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
kendimiz belirleyelim. Genel Sekreterler Toplantısı’nda, üç genel sekreterimiz Başkanlar Danışma Toplantısı’nın hızla yapılması gerektiğini söyledi. 7, 8 genel sekreterimiz de, bu meseleye sözlü katkılar verdiler. Biz de dedik ki, bir eylem planımız var. Bu
işin siyasi sorumluluğunu bu Merkez Heyeti, üzerine alıyor. Eğer ki, bu iş hayata geçildiğinde geri adım atılmamışsa ve eczacı zararı olmamışsa, Türk Eczacıları Birliği
gerekeni yapacak. Her yönüyle de hazır. Herkes müsterih olsun. Ha birileri, birilerini
bölmeye, bir takım çelişkileri oynamaya çalışacaksa bu sefer o biz olacağız. Ve Sağlık
Bakanlığı ile Çalışma Bakanlığı arasındaki derin fikir ayrılığı “Sağlığın patronu sen misin ben mi?” veya bir iş aksi gidiyorsa “Bunun bedelini kim verecek, eczaneler kapanırsa bunun hesabını siz mi vereceksiniz?” diyen Sağlık Bakanı’na biz eczanelere biz
meslek hakkı vermeliyiz. Bugün oldu işte, 200 trilyon olsun dedi, gün oldu 250 de
sanayiden almalıyız. Zararın tamamını telafi etmeliyiz dedi. Ama bunu kabul etmeyen
iki kişi vardı; Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ve Müsteşarı. Sosyal Güvenlik
Kurumu’nun yeni yapılanmasında, eskisi gibi, ne başkanlık, ne Genel Sağlık Sigortası
Genel Müdürlüğü noktasında konuya müdahil olmuyorlar. Bakanlık’tan yürütülüyor
bu işler. Biz örgütsel anlamda bir risk olabileceğini bile bile ama çok doğru bir hamle
yaptığımızı da, bugün herkesin tespit ettiği şekilde, Sağlık Bakanı’nın tüm olumlu
yaklaşımına rağmen diyerek, bu işin sorumlularını bir gazete ilanıyla Başbakan’a şikayet ederek ve bundan önce de, bu işe başlamadan önce “Eczaneler can çekişiyor” temasıyla daha önceden hazırlattığımız afişleri, eczanelere bayram kartlarını 50 bin
tane basıp tüm odalarımıza yollamıştık. Tüm yerel ve genel Türkiye bürokrasisine ve
siyasetine bunun yanında gazete ilanı, radyo spotları ve televizyon spotlarıyla bu işi
devreye aldık ve bir uyarı yaptık. Bu yaptığımız uyarının manası, kamuoyunda bir
farkındalık yaratmak sorular sormak ve bu soruların cevaplarının, eczanelerden hastalara doğru anlatılması, doğru iletişim noktası olarak tercih ettik. Yapılan işin ilk
başlarda, böyle hani eskiden gazete ilanı verirdi eczacı odaları, TEB; binlerce laf bütün
sorunları anlatıyoruz, KEY’i bile anlatıyorduk eskiden. İşte Askeriye’den ödeme sorununun bile, ona göre birazcık farklı olduğunu, birazcık kabul edilebilir olmayacağını
biliyorduk. Dediler ki ya koskoca gazete ilanı ama bu eczaneler can çekişiyor. Bu televizyon bizi ifade etmiyor. Bu radyo bizi ifade etmiyor. Oysa profesyonel bir şirkete
hazırlatılan çalışma Türk Eczacıları Birliği tarafından İthal İlaç Birimi’ne gelen hastaların tek tek yukarıya çağrılarak, filmden önce, “Eczacının sorunlarını bize anlatır mı-
80
TEB Yayınları
sınız” diyerek not alınmasıyla ardından film izletilip, işte raconu öyle olduğu için, ışıklar kapatılıp araba kullanıyorsunuz. Sürüş saatinde bunu duyuyorsunuz, ne hissediyorsunuz? Bunlar, tek tek not edilerek onlarca hasta üzerinden, yayınlanmasından
önce ve sonraki, ne çıktılar düşünülerek, rapor edilerek kabul edilmiş bir kampanya ve
çok geliştirilmiş bir kampanyaydı. Eczacıların ilk anda bazıları, “Ya bu iyi değil” demekle beraber hastalardan gelen olumlu bildirimler ve yaratılan etkiyle ve ardından da
tabii kampanyanın hem bu haliyle, hem de kapatma afişiyle Basında Kırmızı Ödülleri
denilen, kamuoyunda en çok etki uyandıran reklamlar statüsünde Türkiye ödüllerine
aday gösterilmesiyle de gerçekten başarısını kanıtlamıştır. Hep söylerdik, Türk Eczacıları Birliği büyük bir örgüt, afişini kendi tasarlamamalı; Türk Eczacıları Birliği büyük
bir örgüt, gazete ilanı verecekse bunu bir halkla ilişkiler uzmanından geçirmeli; Türk
Eczacıları Birliği büyük bir örgüt, bir konuda bir söz söylüyorsa en iyi hukukçulardan,
en iyi rekabet hukukçularından danışmanlık almalı. Biz bunları yapmaya çalıştığımız
iki yılın sonunda böyle bir kampanya yaptık. Bu, biliyorsunuz belki de, reklam şirketinin dediği şu Türk Eczacılar Birliği’nin önerisiydi. Bayram kartı yapalım. Çok propaganda yöntemi gördük ama herhalde bunu ilk kez siz yapıyorsunuz dediler. Onlar da
bir ilke imza attılar bizim sayemizde. Bir soru olabilir, saymanlık sunumunda var mı
bilemiyorum. Soruluyor çünkü biz yanıtlıyoruz devamlı. Toplamda, bu kampanyanın
tamamına ne kadar para harcandı diye. Bu reklam şirketine 14 milyar lira para ödendi. Tüm bu tasarımların ve yapmış olduğu danışmanlıkların sonunda, onu da ifade
etmekte fayda var. Sağlık ışığımız eczaneler kapanıyor. Bu arada, eksikse Saymanım
sunumunda size tam rakamları verir. Bu Sayın Başbakan’a yazdığımız ve Sağlık
Bakanı’nın olumlu tutumuna rağmen önemli bir stratejiydi, eğer yol alınacaksa Başbakanlık düzeyinde, çözüme hangi noktadan gidileceği, çünkü biz temel bakış açısı
olarak şunu söylüyoruz. Ne iyileştirme yapılacaksa, İlaç Fiyat Kararnamesi’nde yapılmalıdır. Ne olacaksa yürütümünden Sağlık Bakanlığı’nın sorumlu olduğu yasamıza
konularak yapılmalıdır. Bu yüzden de, meslek hakkının verilmesi için, Sağlık Bakanlığı
kadroları ikna olduysa, o yoldan yürünmelidir. Bundan sonra da bir eylemlilik öreceksek ve mutlaka örmeliyiz, hakkımızı alana kadar buna devam etmeliyiz; bunu, hep
Sağlık Bakanlığı üzerinden yapmalıyız. Çünkü biz sağlığın patronunun, sağlıkçıların;
hatta İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü’nün, eczacıların, sağlığın patronunun, sağlıkçıların olmasının gerekliliğini, eczacının derdini sağlıkçıya anlatması gerektiğini düşü-
81
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
nüyoruz. Türkiye sağlık politikalarına ekonomistlerin veya bir takım hesap kitap uzmanları, maliye uzmanları değil sağlıkçılar karar vermelidir. Ama biz sağlıkçıların da,
bunun bütçeleştirilmesi noktasında üzerimize düşecek sorumluluğu yerine getirecek
projeleri üretmemiz gerektiğinin altını çiziyoruz. Sonra eczanelerin kapanmasına iki
gün kaldı dedik, bir gün kaldı dedik ve anahtar bırakma eylemi yaptık SGK önünde ve
basın açıklaması yaptık, niçin oraya bıraktık? Biz ruhsatımızı Sağlık Bakanlığı’ndan
alıyoruz. Türk Eczacıları Birliği üyesi odalar ve Sağlık Bakanlığı ruhsatta karar sahibi
etki ediyorlar ve biz eczanelerimizi çalıştırmak istiyoruz. Ama SGK bu eczaneleri batırmak istiyorsa, bu anahtarlara o kadar meraklıysa, onun doğru adresi SGK’dır. Gittik
SGK önüne anahtar bırakma eylemi yaptık ve Ankara’da Ankara Eczacı Odamızın katılımıyla, 1500 eczacımızla her ilde de bu eylemliliğe sahip çıkan çok sayıda eczacının
katılımıyla ses getiren bir eylemlilik noktasına geldi. 4 Aralık 2009’da da eczaneler
kepenk kapattı. “Bugün kapalıyız” afişi, hem gazetelerin arka sayfalarında yer aldı,
hem de Türkiye’deki 24000 eczacıdan Türk Eczacıları Birliği ve bölge eczacı odalarının
siz o gün görevlisiniz dediği 2500 eczacısı, siz bölgenizde tek eczanesiniz dediği veya
iki eczanesiniz nöbet yok orada kapatırsanız insanlar mağdur olur diyerek kapattırmadığı, kapatmaması gerektiğini söylediği eczacılar dışında gündüz vakti medya fenerle açık eczane aradı. Aradı aradı iki tane buldu. İkisi de eczacı milletvekiliydi. İkisinin de eşlerinin eczanesi kapalıydı. Bu hepimizin verdiği çok önemli bir sınav, bu bugün, bu kongreyi mesleğin geleceğiyle ilgili bir çözüm kongresi haline getiren çok
önemli bir sınav bu. Beni son gece çağırdılar, Ali Babacan ve Ömer Dinçer’in karşısına
bu örgüt çıktı. Başkan ile baş başa görüşmek istediler ve başkana dünyanın tehdidini
yaptılar. Dediler ki, “Yarın 2000 tane eczane kapar, 2000 fanatik kaparsınız, öğleye
doğru onlar da açar.” Ondan sonra, söylenebilecek, akla ne geliyorsa söylediler. Hem
kapatacak eczaneler için, hem Merkez Heyeti için, hem Başkan için bu tehditlere boyun eğip de orayı kapatmayacağımızı, kapatma eyleminden vazgeçmeyeceğimizi belirttik. Vazgeçmek için şartların ortada olduğunu ama onun da, bugün 2 değil 22
bakan tarafından ifade de edilse, artık burada imzalanan protokollere değil, Pazartesi günü Bakanlar kurulundan çıkacak kararlara, İlaç Fiyat Kararnamelerine inanacağımızı ama; 4 tane temel talebi, ikisi kamuoyuyla paylaşılan, diğer ikisi örgütümüzün
bugün de burada dile getireceği biri kamu kurum ıskontosuyla ilgili talebidir, diğeri
de tahsildar değil sağlık profesyoneli olduğumuz talebidir, bunları pazartesi günü
82
TEB Yayınları
çözmezseniz, yarın sadece uyarı eylemini göreceksiniz ama Büyük Kongre ne karar
alırsa sürekli kapatma kararı alırsa sürekli kapatma, eczacıların bir kısmının nöbetçi
kalıp üç günde bir nöbet sistemine geçmeyse o karar, ne karar alıyorsa uyacağımızı
anlattık. Yarın sabahleyin kalktığınızda 24 bin tane eczanenin sadece nöbetçilerinin
açık kalacağını göreceksiniz dedik ve oradan kalktık bu örgüte inanarak gittik. Çünkü
biz eczacı tabanının bize inandığını, bizim de eczacı tabanına inandığımızı biliyorduk.
Erkan Tan, sabahleyin Türkiye’de bütün eczaneler açılmadan beni koltuğa oturttu.
Sonra da dedi ki size sürprizlerim olabilir. Sonra dedi ki Tokat’ta eczanelerin hepsi açık
diye bir mail okudu, orada hiçbir şeyden haberim yok yayına girdiğimde cep telefonumu kapadığımda saat 8’di. Ama o gün Merkez Heyeti’nin kararlılığı ve eczacı tabanının ne kadar yakıcı olduğunu bildiğimiz için göz kırpmadan canlı yayında yalan söylüyorsunuz. Oradaki şey doğru değil. Tokat Oda başkanım ile görüşüldü, Tokat’ta bütün
eczaneler kapalıdır diyebilecek kadar bu örgütün inancını biz 4 Ekim günü Başkanlar
Danışma Toplantısında da, 13. Başkanlar Danışma Kurulu toplantısında da görüşmüştük. O gün, gün boyunca bir sürü şey anlattık bizi çok doğru anlayanlar oldu.
Türkiye’nin en önemli kalemlerinden, ki eylemlilik sürecinden önce hemen hepsini
gidip ya telefonla ya da birebir yüz yüze, işte CNN, Star, Kanal D, Haber Türk’ün haber
müdürlerini tek tek ziyaret ettik. İşte olumlu yazı yazan köşe yazarlarını tek tek ziyaret ederek kendilerine meseleyi anlattık. Ve şunu yaptık. Bu işin eczaneyle başlayacağını, medyayla yürüyeceğini, kamuoyu vicdanında da biteceğini biliyorduk.
Türkiye’de en büyük sıkıntı, dünya tartışıyor bunu gazete patronunun bir başka
ticaret yapıyor olması ve bir başka yerden hükümete bağlı olması çelişkisine rağmen
çok önemli bir mesajı verdiğimizi ve artık yarın 2 bin eczane kapar diyenlerin 24 bin
eczanenin kapayacağıyla ilgili hiçbir endişesi olmadığını biliyoruz. Ve bu yüzden de,
buranın, tarihin en önemli kongrelerinden bir tanesi olarak bundan sonra oluşacak
olan Merkez Heyeti’ni oluştururken de, hem oluşuma müdahale etmesini, hem de
önüne ayakları yere basan, doğru taleplerle ve sonuçlarını doğru şekilde öngören çok
ciddi bir eylemlilik planı koyması gerektiğini düşünüyoruz.
Biraz önce bahsettim. Yargıya başvuruyoruz. Bugündür, yargıya vurulacak süre
ve Türk Eczacıları Birliği olarak da her türlü mücadeleyi üyelerimizle birlikte yeni olu-
83
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
şacak Merkez Heyeti’nin sürdüreceğine inanıyoruz. O kadar hızlı gelişmeler oluyor
ki, slaytlar hazırlanırken bile, eksik kalan bir şeyler olabiliyor. O da şudur: ben bunu
bir bilgilendirme olarak buradan paylaşmak istiyorum. Çünkü görüş belirtecek olan
herkesin bundan haberdar olması lazım. Mutlaka haberdar olunacak ama kongrede
de bir kez daha ifade etmek gerekiyor. SGK 4 Aralık günü Genel Kurulu’nu toplandı.
Orada tabi önemli bir gösterge var. SGK Genel Kurulu’na; Türk Eczacıları Birliği, Türk
Tabipleri Birliği, Mühendis Mimarlar Odası, sendikalar hiç kimse katılmadı. 4 yıllık bir
kurum, kendisini 4 yılda nasıl yalnızlaştırdığının imzasını attı. Bütün misafir koltukları
boştu. Bakan boş bir salona konuştu. Biz de bunu televizyondan ifade ettik ve Bakan’a
da şunu söyledik, söylemeye de devam etmemiz lazım: “Otoyolda herkes karşı şeritten geliyorsa siz belki yanlış yoldasınız.” Bunu açık olarak bakana ifade etmemiz
lazım. Çünkü herkes karşılarından gidiyor. Kendileri doğru yolda gittikleriyle ilgili bir
iddiaya sahipler. Bunu hep beraber anlatmamız lazım. SGK’nın yayınladığı eylem planı
31 Aralık’a kadar sürecek, bunları ilaçta karekod uygulamasına geçeceğini söylüyor
SGK. Medula Provizyon Sistemi’ni hayata geçireceğini söylüyor. Global bütçeyle ilgili
geniş döneme ilişkin protokolleri imzalayacağını ve mevzuatı tamamlayacağını söylüyor. Kamu ıskontolarını yeniden değerlendireceğini söylüyor.
30 Haziran 2010’a kadar kurum ile sağlık hizmet sunucuları arasında yapılan
sözleşme ve protokollerin yılsonunda ve gerekirse yılbaşında revize edilmesi gerektiğini söylüyor. Yılsonu ile yılbaşı arasındaki o bir gecede bir şeyler değişeceğini düşünüyor tekrar. Planlı eczane denetimlerine imkân sağlayacak bir sistem kurulmasını, Sağlık Uygulama Tebliği’nde yer alan hükümlerin uygulanmasında birliktelik sağlayacak
mevzuat değişiklikleri sağlamasını değerlendiriyor. Bunun yanı sıra, 31.12.2010’da
terapötik eşdeğerlik uygulamasının yani jumbo jeneriğe geçişin, antihipertansifler,
osteoporoz ilaçları, antidepresanlar, antipsikotikler, antibiyotikler, akne preparatları
gibi gruplardan başlanarak değerlendirileceğini söylüyor. İlaç katılım payının kademelendirilmesi uygulamasına giderek ucuz tedavilerden katılım payı alınmayacağı, daha
doğrusu, katılım payı ödeyemeyecek güçte olanlara ucuz, ikinci kalitede tedavi hizmeti sunulacağını, Sağlık Uygulamaları Tebliği’nde ucuz tedavi seçeneklerinin kolaylaştırılacağını, eşdeğer ilaçlarda % 15’e indirilmiş olan bandın daha da geri çekileceğini
kendi eylem planı olarak açıklamıştır. Bu, “Bugün 4 Aralık eczane kapatmasından
84
TEB Yayınları
sonuç alamazsak, Büyük Kongre’de eylem planını kararlaştıracağız ve Merkez Heyeti
onu uygulayacak” diyen Büyük Kongre’ye karşı eylem planıyla çıkmaktır. Bu meseleyi;
bir devlet, bir kamu, bir kurum ciddiyetinden uzakta alan yöneticilerin, bir heyecan ve
telaşla ele aldıkları, ama gelecekte yapacaklarını, beyinlerinin arkasında sakladıklarını
dilleriyle dışarı çıkardıkları, ağızdaki baklaların ortaya döküldüğü bir belgedir. Bunu
da Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti olarak Büyük Kongre’nin değerlendirmelerine
sunuyoruz.
Çok aşamalardan geçtik. Çok zor günler geçirdik hep beraber. Ben örgütün haddinden fazla değer verdiği, gereğinden fazla yüreklendirdiği, arkasında her gencin
bulamayacağı bir desteği bulmuş olarak karşımda Nükhet Hanım oturuyor, beni bu
işlere getiren. Ya şöyle de bir anım var aslında, hepinizi çok sıktım. Böyle bu kadar
sıkmanın ardından, basit küçük bir anekdot anlatıp bırakmanın doğru olacağını düşünüyorum. Herkesten çok destek aldık.
Bu işlere başlangıcım da şöyledir. 1996’da mezun oldum, 1999’da eczanemi açtım. 3 yıl boyunca çok direndim eczane eczacılığı yapmamak için. FİFA 99 diye çok
sevdiğim bir oyun var, bilgisayarda onu oynuyorum. Çünkü eczaneye 2 tane müşteri
gelmiş öğlen üçe kadar. Eczanenin açıldığın on ikinci günü, bir tane Kumtel telefon var kablolu bir telefon, yerde duruyor. Cayır cayır çalmaya başladı. Dakika 83,
Arjantin-Brezilya, yeni 3–3 yapmışım, maçı çok da severim bırakamıyorum. O kadar
ısrarla çalıyor ki telefon, o anı hiç unutmuyorum, yani demek ki o kadar yer etmiş.
Herhalde bırakmam lazım bu oyunu dedim. Bir düğmeye bastım, oyunu durdurdum,
dakika 84, gittim telefonu açtım. Nükhet Tartan, o zamanki Oda Başkanı, çığlık atarak “Canım!” der telefonlarda, herkes bilir, “Canım” dedi. “Buyurun Başkanım” dedim. “Ne yapıyorsun, dedi, bir çayımı içmeye gelir misin Eczacı Odasına?”. Eczanede
kalfa vardı ama günde 2 müşteri geliyor diye eşimin eczanesindeydi, onu çağırdım.
Bir çay içmeye gittim 10 dakikalığına eczacı odasına. 12 yıldır eczacı odalarında ya da
buralarda çay içiyorum. O gün inanılmaz bir gün, üç tane iz bıraktı. Genç başkan Yücel
orada, Eskişehir, ona da hep söylüyorum. Eczacı odaları, tırnak içinde söylüyorum, içine çekme anlamında, çok keyifli bir yer anlamında, ama bataklık gibidir. Elini verdiğin
anda seni içine çeker, bir daha bırakmaz. Girdim. 10 yıldır olan iş şudur: Dakika 84.
85 inci dakikasını bir daha oynayamadım FİFA 99’un, sene 2009 oldu! İkincisi, eczacı
85
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
odası dışında bir yerde çay içmek nasip olmadı ve üçüncüsü; o günden beri hala telefonda konuşmaya devam ediyorum.
Ben o günden bugüne, meslek örgütünde bizim gibi genç yöneticilere imkân
tanımış, önünü açmış, hatasıyla sevabıyla, bir katkı sağlamasına izin vermiş herkese,
özellikle de bunu gençleştirme operasyonlarına yol açan erdemli ve deneyimli yöneticilere, bütün Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti ve genç yöneticiler adına çok teşekkür ediyorum. Saygılar sevgiler sunuyorum. Sağ olun var olun.
Divan Başkanı: Değerli konuklarımız, Sevgili Genel Sekreterimiz Özgür Özel’e teşekkür ediyoruz. 10. madde Merkez Heyeti Bilançosu’nu, Saymanımız Ali Aslan bize
okuyacaklar.
Ecz.Ali ASLAN (Türk Eczacıları Birliği Saymanı) (Mali Raporların Sunumu): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliği’nin Değerli Başkanı ve yöneticileri, eczacı odalarımızın
değerli başkan ve yöneticileri, Büyük Kongre’nin saygıdeğer delegeleri, sayın meslektaşlarım ve çok kıymetli çalışma arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili Özgür kardeşimizin çok güzel sunumundan sonra, sizi hesap ve para işleriyle çok bunaltmak istemiyorum ama üzerinden geçilmesi gereken yerler var. Onu
hep beraber göreceğiz. Yaklaşık iki yıllık dönem içerisinde, ciddi ve hassasiyetle hakikaten büyük katkı koyan öncelikle Muhasebe Birimi’ne ve Türk Eczacıları Birliği’nin
tüm kademelerinde çalışan arkadaşlarıma ben de teşekkürler ediyorum.
Bu tabloda, 2008 başı ve sonu arasında aktif varlıklar ve diğer tabloda pasif kaynakları görüyoruz. Faaliyet karı ve zararı olarak 2008 yılı, 31.12.2008 yılı olarak da 2
milyon 170 bin lira gibi bir rakam görmekteyiz. Bu anlamda dönem karı ve zararı olarak da 4 bin 4 milyon 388 bin küsur lira; ben rakamları yuvarlayarak gideyim, sizleri
sıkmamak için. Bu da 2009 yılı ile ilgili mizanımız. Aktif toplamı her iki tarafta görüyoruz. Ve burada da gelir gider farkını görüyoruz arkadaşlar. Şimdi bu tablo önemli,
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin banka ve kasada bulunan mevcutlarını görmekteyiz. Toplam olarak 33 milyon 574 bin 551 TL, bunun biliyorsunuz, büyük bir
86
TEB Yayınları
kısmını fon ve vadeli hesaplarda değerlendirmekteyiz. Bu tabloda mevcut binalarımız
ve mülkiyetlerimiz var. 2009 yılında görüldüğü gibi herhangi bir, bina anlamında, demirbaşımız yok. Ancak sadece burada bir takım teknik anlamda bilgisayar ve tesisat
giderlerimiz var. Bir de son dönem, Eskişehir Ecza Koop.’a ait olan binanın 3’te 1’lik
kısmını Eskişehir Eczacı Odamıza sattık ve geçtiğimiz haftalarda onun çok güzel açılışına, ardından da Kütahya’ya gitmiştik hatırlıyorsunuz. Bu tabloda sözleşmelerimiz
var arkadaşlar. Biliyorsunuz SGK ve Maliye sözleşmelerimizi kademeli olarak sattık ve
eczacı odalarımızın aldığı payları da arttırmıştık. Bunlar üzerinde çok durmuyorum.
Hakikaten kitaplarımızda var. Burada 500 bin liraya sattığımız sözleşmenin 350 lirası
Türk Eczacıları Birliği’ne, 150 bin lirası da eczacı odalarımıza kaynak olarak aktarıldı
biliyorsunuz.
Bu tablo çok önemli; biliyorsunuz, geçtiğimiz yıl Türk Eczacıları Birliği İş
Bankası’yla bir protokol imzaladı. Bu protokolün bir ayağında da Sosyal Güvenlik Kurumu ve bağlı kuruluşlardan İş Bankası aracılığı ile parasını tahsil eden arkadaşlarımızın
bireysel emeklilik hesabına ve buradan doğan % 0.5 gibi bir oranın da eczacı hesabına
aktarılacağını gördük. Toplam rakamlara baktığımız anda, bu meselenin üzerinde
ciddiyetle durmamız gerektiği, bu profili arttırmamız gerektiği ortadadır. Toplamda
eczacılarımızın bireysel emeklilik hesabına 3 milyon 423 bin küsur lira TL olarak para
aktarılmış, aynı zamanda eczacı odalarımıza da 1 milyon 240 bin küsur lira para aktarılmıştır. Bizce çok anlamlı ve değerlidir ve bu rakamın arttırılması konusunda siz değerli yöneticilerim hakikaten çok çaba sarf ettiniz ama bundan sonra bu çabanın artarak devam edeceği beklentisi içerisindeyiz. Taslak bütçemizi görüyorsunuz, 2011 yılı
tahmini rakamları, bunları hızlıca geçiyorum. O da var tabi ki sevgili Barış kardeşim,
Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı olarak, az önce bahsettiğim gibi, biz bunu
İş Bankası protokolü üzerinden sağlıyoruz. Ve İş Bankası protokolünde sağlamamızın
ciddi anlamda faydası var. Faydaları şu; geriye dönen evrak ya da icraya verdiğimiz
eczacı arkadaşımız sayısında hakikaten bir azalma oldu ve daha fazla meslektaşımıza,
daha uzun vadeyle kredi verme imkânı bulduk. Gönül ister ki, bu rakamı daha da
arttıralım. Ancak şu anda imkânlarımız buna el vermemekte. Bu bir dönem daha
böyle gidecek gibi, yaptığımız hesaplarla görülüyor arkadaşlar. Şimdi burada aidat
toplamakla ilgili, biliyorsunuz, Türk Eczacıları Birliği, üyelerinden aidat toplayarak da
87
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
aynı zamanda kaynaklarını oluşturmakta ve bu yönde odalarımız çalışma yapmakta.
2009’un 15 Kasım’ına kadar yaklaşık %82.73’lük bir aidat toplama başarısını odalarımız gösterdi. Tüm odalarımıza, aynı zamanda saymanlarımıza da teşekkür ediyorum.
Burada tablo halinde aidat durumu görülmekte, bu da bunun TL’ye dönüştürülmüş
formu arkadaşlar. 2009 yılının yine Kasım ayına, son beş yılın verileriyle bir göz atarsak, yine dengeli bir biçimde gittiğini izlemekteyiz. 2008 yılı sonu itibariyle, aidat
toplamada Konya, Tekirdağ, Edirne, Tokat, Karaman Eczacı Odalarımız ilk beş olma
başarısını göstermişken; 2009 yılında Afyonkarahisar, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli,
Tokat Eczacı Odalarımız bu anlamda başarı göstermişler. Ben kendilerine buradan
çok teşekkür ediyorum. Bir de eski yıllarda olan aidatlarımız var. Bunların da toplanması konusunda hassasiyetimiz devam etmektedir. Yatan aidat durumunun yüzdesel
bazda, bana göre en solda olan kısmında görüyorsunuz yine, hakikaten birkaç küçük
geride kalmanın dışında, aslında bize göre başarılı ve olumlu bir noktada olduğunu
izlemekteyiz. Bu 2008, 2009’u da buradan görebiliyoruz arkadaşlar. Yardımlaşma
Sandığı konusunda çabalarımız var demiştik, İş Bankası’yla sürdürüyoruz bunu. Bir
de, biliyorsunuz, bizim üyelerimize sadece kredi sağlamak gibi bir yükümlülüğümüz
yok. Hakikaten zor durumda olan meslektaşlarımıza ve ayrıyeten vefat eden meslektaşlarımıza da ölüm yardımı yapıyoruz. Ölüm yardımı 2005’ten itibaren 6000 lira
olarak gerçekleşmekte. 2009 yılının 15 Kasım’ına kadar bu yıl 39 meslektaşımıza
ölüm yardımı yapmış bulunmaktayız. Bu tablo, TL olarak bir ifadesi onun. Muhtaçlık
yardımı dediğimiz bir olgu var. Biliyorsunuz, 5 büyük hastalık diye tabir ettiğimiz, kişisel anlamda meslektaşlarımızın hakikaten tıkandığı, gücünün yetmediği durumlarda;
eczacı odalarımız vasıtasıyla bu evraklar bize geldiği anda, bu meslektaşlarımıza da
Merkez Heyeti’nin kararı doğrultusunda, 6 bin liraya kadar yardım yapabiliyoruz ve
bu yıl da bunu yapmaya gayret ettik. Burada muhtaçlık yardımını görüyorsunuz. 15
Kasım’a kadar, 26 meslektaşımıza bu anlamda katkıda bulunmaya gayret ettik diyorum, gücümüzün ölçüsünde. Burada da yine TL bazında muhtaçlık yardımıyla ilgili
ifade var. Biliyorsunuz afet yardımıyla ilgili çalışmalarımız var. Türkiye’de, son yıllarda
ciddi anlamda sel felaketleri de yaşanıyor. Bu anlamda işte deprem, sel, yangın, yer
kayması gibi afet yardım ilkelerinin yönetmeliğine uygun olarak da meslektaşlarımıza
afet yardımı yapmaktayız. Burada kredi tipleri görüyorsunuz arkadaşlar, bunlar web
sayfalarımızda da var. Az önce de belirttiğimiz gibi, İş Bankası protokolü gereği, hem
88
TEB Yayınları
bu rakamları yukarı çıkarabildik, hem de vadelerini arttırabildik bir anlamda, meslektaşlarımıza sıkıntılarında katkı sağlamak görevindeyiz. Bu kredilerin bir kısmını, ikisi
bir arada alınabilir nitelikte birlikte kullanılan kredileri, bu tabloda görebiliyoruz. Kredi
kullanmada genel durumu şu ileriki tabloda göstereyim. Şimdi, 2009’un 15 Kasım’ına
kadar 2888 meslektaşımız bir önceki yıla göre az gibi görünüyor ama az önce belirttiğim sebepten dolayı geçmiş dönemde 12 ayda, biliyorsunuz, Özgür kardeşimizin
sayman olarak başlattığımız protokolle bu süreyi 18 aya çıkarınca az gibi görünse de,
daha önceden gelen birikimlerle devam etmekte.
Yıllara göre kredi kullanan eczacılarımızı bu tabloda görebiliyoruz. Kredi tutarını bu tabloda TL olarak görebiliriz. Bunların hepsi kitaplarda ayrıntılı var arkadaşlar
onun için hızlı geçiyorum sizi bunaltmamak adına. Burada da yine TL olarak ve ortak
verilen kredileri de görebiliriz. Bu önemli; 2008 yılı içerisinde, en fazla kredi kullandırılan odalarımız içerisinde Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Antalya gibi, üye sayısı
anlamında çok sayıda eczacı odalarımız görünmekte. Burada kredinin adedi; eczane
açma kredisi, işletme kredisi daha çok meslektaşlarımız işletme kredisi anlamında,
çünkü hakikaten ifade ettiğimiz gibi bizim 8000 küsur eczanemizde, ayda 30 bin
TL’nin altında ciro yapınca. Bu da 2009 yılının 5 eczacı odası yine Ankara İstanbul,
İzmir başta olmak üzere devam ediyor. Eczane açma kredisini burada tabloyla renklendirdik. Evet, bu önemli daha önce Türk Eczacıları Birliği tarafından verdiğimiz kredilerle yasal takibe alınan meslektaşlarımızın sayısı yüksekken; 2008 yılındaki o 91
rakamı o geçmişten gelen bir rakamdır, ama 2009’a baktığınız anda İş Bankası protokolü ile, çünkü İş Bankası’nın başta kriterleri var biliyorsunuz. Yasal takibe uğrayan
meslektaşımızın sayısı 28’e gelmiştir. Burada da, yine tablo olarak, yüzdesel anlamda
kullandırılan krediler, ve yasal takibe alınan krediler diyoruz, gördüğünüz gibi yılda
%0. 72 gibi bir yasal takip oranımız mevcut. Dosyalarımızın eczacı odalarımıza göre
dağılımları var. İstanbul, Ankara, Eskişehir diye devam ediyor. Biliyorsunuz, nema
işlemleri var meslektaşlarımıza her yıl Mayıs ayının sonunda, kesin bilançonun çıkmasıyla beraber kar payı aktarıyoruz. Bu rakamda da dağıtılan tutar 2009’da 6016
küsur lira, meslektaşlarımızın hesaplarına kar payı olarak. Bu tabloda kar payını grafik
olarak görebiliyoruz. Emekli maaşına yönelik, daha önce biliyorsunuz 70 yaşında kimsesi olmayan, geliri, durumu iyi olmayan meslektaşlarımız demiştik ama 2007 yılında
89
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Merkez Heyeti’nin almış olduğu kararla, bu 65 yaşında ve net asgari ücret tutarında
maaş bağlanmasıyla karara bağlandı. Yardımlaşma Sandığı’nın gelir gider tablosunu
burada detaylı bir biçimde görebiliriz, bunları hızlı geçiyorum.
Taslak bütçe var. Evet, bu da Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı’nın;
yani bizim daha önce Yardımlaşma Sandığı üzerinden verdiğimiz para üyelerimizde
dururken, biliyorsunuz, şimdi Türkiye İş Bankası’nın parasını kullandığımız için, banka
ve fonlarda yaklaşık 42 milyon 104 bin küsur lira Türk Eczacıları Birliği’nin hesabında
para vardır. Bu da, bizim için hakikaten anlamlı ve yılardan beri yaptığımız birikimlerin anlamlı bir neması olarak değerlendiriyoruz arkadaşlar. Burada sevgili ağabeyim
Hüseyin Olan ve Yönetim Kurulumuzdaki diğer arkadaşlarımıza çok teşekkür ederek
EGAŞ’tan bahsetmek istiyorum. Hakikaten EGAŞ %99 hissesi bizim olan kendi kuruluşumuz ve sevgili arkadaşlarımızın çok değerli çabalarıyla hızlı bir büyüme sürecine
girdi. Ve sizlerin katkısıyla da, bu, artarak devam edecek diyorum. Bu anlamda dışarıda da bununla ilgili sohbetlerimizi sürdürebilir ve EGAŞ’a nasıl katkı verebileceğimiz
konusunda detaylı paylaşabiliriz. Ben sizleri çok fazla sıkmadan hepinize çok teşekkür
ediyorum ve başarılı bir kongreyi hep birlikte geçirmemiz dileğiyle saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Sevgili Ali Aslan’a teşekkür ediyoruz. Kongrenin en sıkıntı bölümüdür mali tablolar. Denetleme Kurulu Raporu’nu okunmak üzere Sayın Şerif
Boyacı’yı davet ediyorum.
Ecz. M.Şerif BOYACI (Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu Başkanı) (Denetleme Kurulu Raporu Sunumu): Sayın Divan, 37. Büyük Kongre’nin, bu saatte beni
dinleme nezaketi gösteren sabırlı delegeleri, oda başkanları ve yöneticileri hepinizi
Denetleme Kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum.
25.12.2007 ve 04.11.2009 tarihleri arasında Merkez Heyeti 53 toplantı ve 77
oturum gerçekleştirip, yapılan görüşmeler sonucunda 673 karar almıştır. Denetleme
Kurulu üyeleri olarak, toplantılara katılma ve fikirlerimizi açıklama konusunda gereken hassasiyetimizi tüm dönem boyunca sürdürdük. Bazı kararlarda herhangi bir
şerh bulunmamasına rağmen, üyelerin bazılarının aralıklı olarak kararları zamanında
90
TEB Yayınları
imzalamayı ihmal ettikleri görüldü ve bu konuda ilgililerin dikkati çekildi. 4 Mart 2009
tarihinde Merkez Heyetimizin 5 üyesinin istifa etmesiyle boşalan üyelikler için, yedek
üyeler sırasına göre göreve davet edildi. Belirsiz aralıklarda yaptığımız Merkez Heyeti
iktisadi işletme ve yardımlaşma kasa sayımlarında, kasadaki tutar ve belgelerin kayıtlara uygun ve eksiksiz olduğu görüldü. Bordro incelemelerinde, çalışanların ücretlerinin SSK ve diğer kesintilerinin ilgili hesaplara zamanında ve tamamen yatırıldığı görüldü. Bu anlamda muhasebe evrak ve kayıtlarında yapılan incelemelerde de kayıtların,
genel olarak kabul görmüş muhasebe ilkelerine uygun olduğu ve harcamaların alınan
kararlara dayanarak, yetki verilmiş kişilerin sorumluluğu altında, sözleşmelere bağlı
olarak olabildiğince hızlı sonuçlandığı görüldü. Bursa, Şanlıurfa ve Kayseri Eczacı Odalarımızın ev sahipliği ile 3 bölgelerarası toplantısı gerçekleştirildiğini biliyoruz. Kasım
2008de gerçekleşen Şanlıurfa Bölgelerarası Toplantısı’nda, 21 Aralık 2008 mitingiyle
ilgili alınan karar, mesleğimize dönük yapılan zayıflatma ve yok etme anlayışına karşı
örgütümüzün kararlılığını, direngenliğini, örgütsel dayanışmamızın gücünü gösterdi. Bu mitingin mesleğimize yakışır biçimde etkili, düzenli, olgun geçmesinde katkısı
olanları ve ülkenin dört bir yanından gelen katılımcıları gösterdikleri fedakâr ve örgütlü dayanışma anlayışı nedeniyle Denetleme Kurulu olarak gönülden kutluyoruz. Bu
dönemde örgüt içi demokrasinin işletilmesi ve gerektiğinde fikir alışverişinde bulunma anlamında yararı olan başkanlar danışma toplantıları 13 kez yapıldı. Ancak, bazı
katılımcıların toplantının sonucunu beklemeden ayrılma alışkanlıklarını sürdürdükleri
gözlendi. Bu konuya, bir defa daha Denetleme Kurulu olarak dikkat çekmek istiyoruz.
Üye takip sisteminin bu dönemde tüm odalarımız tarafından kullanılmaya başlaması nedeniyle ülke çapında ortaklaşa yararlanacağımız veri tabanını birlikte yaratmış
olduk. Yıllardır süren anlaşılmaz direncin, genel sekreterliğin etkin çabasıyla, bu süreçte giderilmesi tarafımızdan takdirle karşılanmıştır. Eczane açılışlarında muvazaa
ile mücadelede örgütümüzün daha etkin rol oynamasının yolunu açan, 2009/40 sayılı
genelge Sağlık Bakanlığı’yla ortaklaşa çalışan bir komisyonun kurulmasını sağladı. Bu
tarihten sonra muvazaalı eczane açılabilmesinin önü tamamen kapandı diyebiliriz.
Bu dönemin en önemli faaliyetlerinden birisi de serbest eczanelerimizde daha kaliteli
ve düzenli hizmet sunabilmek için eczane çalışmalarımıza Milli Eğitim Bakanlığı ve
Sağlık Bakanlığı çalışanları ile Birliğimiz aracılığıyla yapılan protokol gereğince eğitim
verilmeye başlanması oldu. Teorik eğitimlerini tamamlayan ve bu yıllarda bir yıllık
91
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
pratik uygulama sürecini sürdüren katılımcılara sertifikaları verilerek eczanelerimizde
daha nitelikli hizmet üretilmesine ve ülkemizin istihdam sorununun giderilmesine
katkı sağlanacaktır. Uzun zamandır beklediğimiz ve ticari amaç taşımayan TEB’e ait
eczane yazılım programı TEBEOS’un artık bitirilerek meslektaşlarımıza dağıtılabilir
duruma gelmesini önemsiyoruz. Denetleme Kurulu olarak incelemelerimizde, pilot
uygulamanın kapsamının gittikçe genişletilerek olası sorunların başlangıçta saptanması ve saptanan sorunların giderilerek 2010 yılı başında yaygın biçimde hizmete
sunulabilmesinin hedeflerini gördük. Bilişim Komisyonu’nun gayretli çalışmaları ve
Genel Sekreterliğin kararlı duruşu bu sonuca ulaşmayı kolaylaştırmıştır. Emeği geçenlere teşekkür ederiz. Bir diğer önemli çalışma etik olmayan sorunları önlemede
yardımcı olacak; cezaevi, hükümlü reçeteleri ile eczane bulunmayan yerlerde aile hekimliği tarafından yazılan reçetelerinin karşılanması için Adalet ve Sağlık Bakanlıkları
ile Merkez Heyeti üyelerinin ısrarlı takipleri sonucu iki protokolün imzalanması oldu.
Bu dönemde SGK ile sürekli görüşme ve tartışma ortamı yaşandı. Yoğun bir şekilde
emek ve zaman harcanan bu dönemin sonunda, 2009 yılı başında üç yıllık bir protokol
imzalandı. Bu protokolün bizce önemli kazanımlarından birisi kamuya ıskontosuz da
ilaç verebilmemiz olmuştur. Dileğimiz odur ki, bunu, reçete başına meslek hakkı alınması da takip edebilsin. Dünya Eczacılık Federasyonu FİP’in 69. kongresi, 3–8 Eylül
2009’da, İstanbul’da ev sahipliğimiz ile gerçekleştirildi. 2500 yabancı meslektaşımızın
yanı sıra, yaklaşık 500 yerli meslektaşımız kongreye katıldı.
Bu vesileyle ülkemiz, örgütümüz, uluslararası eczacılık camiasında ciddi bir sınavdan başarıyla geçerek önemli bir prestij kazandı. Ayrıca kongrenin, katılan meslektaşlarımıza uluslararası bir tecrübe kazandırdığına inanıyoruz. Mesleğimizdeki
değişimler ve diğer ülkelerin çalışmaları hakkında en yetkili kimselerden bilgilenme
fırsatı bulduklarını düşünüyoruz. Kongrede gerçekleşen genel kurul toplantısında,
Türk Eczacıları Birliği olarak yaptığımız Dünya Eczacılık Günü saptanması önerimiz
görüşülmüş ve kimi ülkelerce benimsenmiş ve oy birliğiyle, FİP yönetim kuruluna
tarih tespit etmesi konusunda yetki verilmiştir. Bu vesile ile, 69. FİP Kongresi’nin, FİP
tarihinde ayrı bir konumda hatırlanması sağlanmış oldu. Biraz önce, Genel Sekreter’in
sunumunda 25 Eylül tarihi telaffuz edildi. Biz önergemizde FİP’in kuruluş günü olması nedeniyle 25 Eylül’ü teklif ettik. Ancak bütün dünyada geçerli olacak bir gün
92
TEB Yayınları
tespit edileceği için, diğer ülkelerdeki günlerin de ortak zeminde olabilmesini sağlamak anlamında, FİP Yönetim Kurulu belki bu tarih olur, belki her ülkeye uygun bir
şey bulabiliriz diye o konuyu muallâkta bıraktılar. Şimdi Yönetim Kurulu’nun kararını
bekliyoruz o tarih konusunda.
Yardımlaşma Sandığımızın faaliyetlerine gelince biraz önce de arz edildi ama
2008 yılında 3842 kişiye 72 milyon 841 bin, 2009’da 15 Kasım itibari ile 2098 kişiye
55 milyon 81 bin TL Sandığımızdan kredi kullandırıldı. 16 Kasım 2007 ile 15 Kasım
2009 tarihleri arasında ise 7078 üyemiz kredi kullanmış. Geri dönüşü olamayan kredilerin, yasal takibe alınan üye sayısı 2008’de 91 iken, 2009’da bu sayı 43 üyeye düştü.
Yardımlaşma Sandığı kredilerinin, İş Bankası aracılığı ile verilmeye başlanması, meslektaşlarımızın geri ödeme konusunda daha hassas davranmaları sonucunu doğurdu.
Bu ise daha çok meslektaşımızın, daha fazla imkânda kredi kullanmasını sağladı. Yardımlaşma Sandığımız kanalıyla 2008 ve 2009 döneminde toplam 47 meslektaşımıza
266 bin 565 TL muhtaçlık ve 75 meslektaşımıza da 375 bin TL ölüm yardımı yapıldı.
Bu dönemde Türkiye İş Bankası’yla iki farklı protokol imzalandı. Kredilerin banka kanalıyla verilmesi uygulaması, daha fazla üyemizin, daha fazla miktarda kredi
kullanması kazanımı yanında, Birliğimiz açısından iş yükü azalması, üye açısından da
kredi faizlerinin gider gösterilmesi gibi kazanımları da sağladı. Bunu, biliyorsunuz,
uzun yıllar hep tartışmalı bir biçimde sürdürüyorduk. Nadiren karşılaşılan olumsuzluklarda da Saymanlık’ın dinamik müdahaleleri ile sorunlar aşıldı. Münferit olayların
abartılarak, yürüyen sistemin tümden tartışılmaya açılmasının en hafif şekliyle, hem
TEB’e hem de İş Bankası’na ve emeği geçenlere büyük haksızlık olacağı kanısındayız.
2. protokole ilgili bankanın, Sosyal Güvenlik Kurumu ödemesinin söz konusu bankaya
taşıyan meslektaşlarımıza yaptığı katkı; Ağustos 2008’den Eylül 2009’a kadar geçen
14 aylık sürede 3 milyon 423 bin 848 TL, odalarımıza yaptığı katkı 1 milyon 387 bin
511 TL olmak üzere toplam 4 milyon 811 bin 363 TL oldu. Ancak meslektaşlarımızın
yeterince bilgilendirilmemeleri nedeniyle, sisteme katılanların sayısı beklenen düzeye
halen ulaşamadı. Kişilere ve örgütümüze olumlu maddi katkı sağlama potansiyeli çok
yüksek olan bu sistemin sürdürülmesi ve meslektaşlarımızın katılım konusunda ikna
edilmeleri için, özellikle yöneticilerimize büyük görev düşmektedir. Eğer bu fırsatı
93
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
elimizden kaçırırsak ciddi bir tarihi sorumluluk yükleneceğimizi bilmenizi istiyorum.
Üye aidatlarının tahsili konusunda ise, önceki dönemlerdeki oranda tahsilâtın gerçekleştirildiğini gördük. Genel tahsilât ortalamamız % 82-84’lerde olmasına rağmen, 7
odamız %98 oranında tahsilât gerçekleştirdi. Bu odalarımız Afyonkarahisar, Çanakkale, Tekirdağ, Kırklareli, Tokat, Kütahya ve Konya odaları; kendilerine bu yaklaşımdan
teşekkür eder, diğer odaların da onların yanına gelmesini beklediğimizi ifade etmek
isteriz. Birliğimize ait gayrimenkullerin kiralanması ve kiraların tahsilâtları düzenli
olarak takip edilmektedir. Ancak, TEB Otel’in kiracısıyla yaşanan sorun hukuki olarak
çözümlenerek kiracının tahliyesi sağlandı. Alacaklarımız yasal takibe alındı ve yeni kiracıyla sözleşme yapılması aşamasına gelindi. Atıl durumda bulunan gayrimenkullerin
de, rasyonel biçimde kullanılması yönünde Merkez Heyetimize, tarafımızca gerekli
uyarılar yapıldı. Önceden olduğu gibi bu dönemde de oda ve diğer çalışmalarına ve
gereksinimlerine katkı yapıldığı görüldü. Bu katkıların sürdürülebilir olması, büyük ölçüde geri ödemelerin düzenli yapılmasına bağlı olduğundan odalarımızın bu noktadan
bakıldığında duyarlı davranmaları gerektiği açıktır.
Merkez Heyetimizin bütçe uygulamalarına baktığımızda, gerçekleşmenin aşağıdaki şekilde olduğu saymanlığın ve Merkez Heyeti’nin dikkatli ve tutarlı davranması
neticesinde giderlerin tahmini bütçe rakamlarını aşmadığı yönetimin bu çalışmasının
giderlere de olumlu yandığını saptandı. Gelirler de görülen anlamlı artışın temelinde
birliğimiz varlıklarının değerlendirilemesin de saymanlık ve yönetimin karalı ve tutarlı
davranmasının önemli payı vardır. Bu rakamlar raporda var ancak kısaca bahsedeyim.
2008 yılındaki tahmini bütçedeki gelir rakamımız 9 milyon 176 bin 500 lira iken, 11
milyon 366 bin 310 lira olarak gerçekleşmiştir. Ancak 2008 yılı giderleri tahmini bütçe
de 6 milyon 238 bin lira iken, 6 milyon 977 bin lira olarak gerçekleşmiştir. Gelirlerde
artış %123 giderlerdeki karşılanma oranı %110’dur. 2009 yılı tahmini bütçemizde ise
gelir hedefi 9 milyon 492 bin 500 lira iken, gerçekleşen gelir 14 milyon 551 bin 364
lira ile %1153 oranında gerçekleşmiş. Giderlerimiz ise tahmini bütçede 5 milyon 690
bin lira iken gerçekleşen 5 milyon 588 bin 459 lira olmuştur.
İktisadi işletmemiz hakkındaki raporumuz şöyledir. İşletmemizde yürütülen çalışmalar düzenli ve etkin biçimde sürdürülmektedir. Doğrudan hastaya hizmet ver-
94
TEB Yayınları
me bilinciyle, SGK ve üretimden kaynaklanan sorunlar dışında, nerdeyse sıfır hatayla
hizmet amacına ulaşıldığı tespit edildi. 2008’de toplam 55 bin 970 reçete karşılayan
işletmemiz, 2009’da sürümü çok olan bazı ürünlerin ruhsat almaları sonucunda 35
bin 630 reçete karşılamıştır. Bu 2008’de günlük 180 reçete iken, 2009 yılında 120
reçeteye düşmüştür, günlük karşılama adedi. Ancak 2008 cirosu 41 milyon 156 bin
277 Euro iken, 2009 cirosu 53milyon 58 bin 89 lira olarak gerçekleşmiştir. Kamu kaynaklarını temel hedef alan işletmemiz, karlılığı minimum düzeyde tutmasına rağmen
dünya piyasasından alışları denetleyerek, en uygun fiyatı araştırarak kamu kaynaklarına katkı sağlarken, 3 milyon 185 bin 686 Euro’luk afet fonundan aktarılan kaynağa
da tümüyle iade ederek kendi öz kaynaklarıyla hizmet verir hale gelmiştir.
Akademi çalışmalarımız da 128 meslek içi eğitim programı gerçekleştirilmiş, bu
programlara 5285 meslektaşımız katılarak katılım belgesi almıştır. Merkez Heyetimizin bu konuda gösterdiği çabaların üyelerimize daha iyi aktarılması ve meslektaşlarımızın eğitimlere daha fazla sayıda katılmalarının sağlanması oda yönetimlerimizin
öncelikli görevi olmalıdır diye düşünmekteyiz. Avrupa Birliği tarafından onaylanan ve
desteklenen ”Akıllı çocuk akılcı ilaç kullanır” ve “Herkes için e-sağlık” projeleri başarıyla tamamlandı. Birliğimiz tarafından finanse edilen “Evsel atıkların biriktirilmesi,
imhası” ve “Evinizde bakıyoruz” gibi projeler sürdürülmektedir. Bu projelerde amacın,
eczacıların sosyal projelerle toplumun gündemine daha fazla girmesi olduğunu düşünerek meslektaşlarımızın katkısı yoğun bir biçimde gerçekleşmelidir.
TEB Merkez Heyeti 36. Çalışma Dönemi’ni birçok yönden çalkantılı, değişken,
hareketli, yoğun çalışma ve yüksek tempoyla birçok ilkleri yaşayarak geride bıraktı.
Bu noktadan bakıldığında dayanışma, birliktelik ve tek ses olmanın örgütlü yapıda ne
kadar önemli olduğunu, sonuç alma yönünden katkısının yadsınamaz şekilde ortaya
çıktığını gözlemledik. Ancak, hiçbir kazanımın kendiliğinden ortaya çıkmayacağı bilinci
içinde, örgütlü yapıya emek verenlerin değeri bu dönemde bir kez daha anlaşılmıştır.
Emek verenlere, katkı sunanlara Denetleme Kurulu olarak şükranlarımızı sunuyoruz.
Yasayla kurulmuş birliğimizin alternatifi gibi gösterilmeye çalışılan yapılar ortaya çıkarmanın, iletişim çağının olanaklarından yararlanarak hiçbir yetkisi ve sorumluluğu
olmadan, rastgele ve şeffaflık adına yapıldığı söylenerek yayın yapmanın, mesleği-
95
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
mizin ve örgütsel yapımızın taraflı ya da tarafsız tüm kesimlerce önce tartışılması,
sonrasında yargılanması sonucunu yarattığını görmek gerekir. Bu konularda herkesin üzerine düşeni yapacağına inanıyoruz. Bu düşünceler içinde 36. Dönem Merkez
Heyetimize yürütmüş oldukları çalışmalar için teşekkür ediyor ve raporumuzu büyük
kongrenin takdirlerine arz ediyoruz. Saygılarımızla. Denetleme Kurulu üyeleri Ahmet
Cemal Toplu, Hüseyin Olan ve ben Şerif Boyacı. Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Değerli delegeler, sevgili konuklar 12. maddemiz Türk Eczacıları
Birliği’nin Yardımlaşma Sandığı’nın çalışma raporları ve bilançosunun okunması, 13.
maddemiz Türk Eczacıları Vakfı’nın raporunun okunması. Sanıyorum biraz evvel Ali
Aslan, Saymanım, bunları okudu. Bilmiyorum tekrar okumaya gerek var mı? O zaman
bunları da sırada okundu olarak kaydediyorum. Raporlar ve bilançolar üzerinde görüşmeleri başlatacağım. Yalnız bize isim yazdıran tüm arkadaşlarımız yarın sabahtan
dediler; bugün herkes yoldan da geldi, bugün yorgunluğu göz önüne alarak bugünkü
gündemi toplantıyı kapatıyorum. Yarın saat 9.30da tekrar burada olmak ümidiyle
hepinize iyi günler, iyi akşamlar diliyorum.
96
11 ARALIK 2009
BİRİNCİ OTURUM
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Sevgili Delegeler, değerli misafirler 37. Büyük Olağan Kongremizin ikinci gününde, dün kaldığımız 14. maddeden devam etmek istiyoruz. En son
Türk Eczacıları Vakfı’nın raporunun okunmasını görmüştük. Raporlar ve bilançolar
üzerinde görüşmeler olan 14. maddeyi uygulamak üzere gündeme açıyorum. Şu
anda divanımıza dokuz konuşma talebi geldi. Ben bunları sırayla saymak istiyorum.
Arkadaşlarım hazır bulunurlarsa sırayla bunları davet edeceğim. Görüşlerini alacağım
ve mümkünse süreyi de 10 dakika gibi düşünüyoruz. Tüm konuşmacılarımıza; konuşmak isteyen arkadaşlardan özür dilerim, imkân sağlayabilmek açısından ve herkesin
düşüncesini ifade edebilmesi açısından sevgili konuşmacılarımız bu süreye riayet edip
arkadaşların hakkına da gasp etmezlerse çok mutlu olurum.
Birinci sırada; Cihan Dinç, ikinci sırada Zeki Özgen, üçüncü sırada Bülent Köse,
dördüncü sırada İrfan Demirci, beşinci sırada Ali Yücel Seçki, altıncı sırada Muhammet Ali Durmaz, yedinci sırada Mehmet Gönenç, sekizinci sırada Sabih Tekin Çağlar,
dokuzuncu sırada Yavuz Tatar olarak bizdeki müracaatlar bu şekilde. Ben konuşmasını yapmak üzere Cihan Dinç arkadaşımızı buraya davet ediyorum.
Ecz. Cihan DİNÇ (Antalya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanım, divan
heyetinin değerli üyeleri, oda başkanları, sayın delegeler, değerli meslektaşlarım hepinizi Antalya Eczacı Odası adına sevgi ve saygıyla selamlarım.
Biz oda başkanları, büyük kongrelerde konuşma yapmak için sizlerin huzuruna gelmeden evvel bir takım çalışmalar yaparız. Konuşmamıza katabilmek için bir
takım araştırmalar yaparız. Ben de merak ettim, geçen büyük kongrede neler konuşmuşuz, neler olmuş, bugünkü sorunlarımız neler? Ufak bir araştırma yaparken
bence ilginç olan bir şey yakaladım. Sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir önceki Olağan
Büyük Kongrede Antalya Eczacı Odası Başkanı Cihan Dinç’in konuşmasını okuyacağım
sizlere. Yani bir önceki kongre de yapmış olduğum konuşmayı okuyacağım. Buraya
gelmeden evvel bir konuşma hazırlamıştım. Fakat buraya hareket ederken bir eczacı
meslektaşımdan mektup aldım. Onun için bu konuşmamı yapmayacağım, bu mektubu okuyacağım. Son derece kısa bir mektup, size de yardımcı olacağım demiştim
Sayın Başkan’a. Mektup şöyle başlıyor:
99
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
“Sayın Başkanım, size bu mektubu yazmaktansa yüz yüze görüşmeyi çok isterdim. Ancak yıllardır süre gelen samimi arkadaşlığımdan dolayı bunları konuşmaya
utandığım için size durumu mektupla anlatmayı yeğledim. Başkanım ben 18 yıllık bir
eczacıyım. Ancak son üç dört senedir bir eczacı olarak çekmediğim kalmadı, maddi ve
manevi açıdan çok yoruldum. Artık günden güne zorluklarla mücadele etme isteğim
azalıyor. Bu da beni çok korkutuyor. Yaklaşık dört sene önce başladı her şey. Önceleri
herkesin hayatında olabilecek ödeme güçlüklerinden birisi zannediyordum. Ne yazık
ki bu durum gittikçe ağırlaşmakta ve dayanılmaz bir hal almakta. İnanın ki her sabah
5’de kalkıp eczane açılana kadar uykusuz ve umutsuz gözlerle beklemekten ruhen
bittim. Zavallı eşim, ben biterken o da benimle bitti. Önceleri ilaç satabilmek için
çeşitli cambazlık yapan depoların müdürüyle görüşebilmek için şimdilerde saatlerce
kapısında bekliyorum. Görüştüğüm zaman insanca muameleyle karşılaşsam neyse,
iyice ezildim artık gün be gün bitiyorum. Üzüntüm ben ve ailem biterken diğer insanların bırakın yardımcı olmayı kayıtsız kalmaları insanı mahvediyor. Ama onlar da
haklı; hangi meslektaşımla konuşsam depoların elinde oyuncak olmuş durumda, nasıl çıkacağım bu durumdan? Nasıl kurtulacağım? Bilemiyorum. İnanın bilemiyorum.
Depo banka sarmalı beni içine sonsuzluklara doğru alıyor, boğuluyorum. Beni daha
da kahreden Türk Eczacıları Birliği’nin gündeminde eczacının ekonomik durumunun
olmaması. Olmadığını, hiçbir çözüm üretmediği için biliyorum. En ufak bir haykırış bir
ses yok. Oysaki İstanbul‘daki mitingde göğsüm yırtılırcasına bağırdım. Bağırmıştık.
Türk Eczacıları Birliği’nden ne bir ses ne bir nefes. Herhalde ben ve benim gibiler ya
unuttular ya da bizler ihmal edilecek kadar azız. Biliyorum ki 13-14-15-16 Aralık’ta
Ankara’da büyük kongremiz var. Tüm oda başkanları, siz de dahil; hak, hukuk, adalet, özgürlük diye nutuklar atacaksınız. Ve yine bu kongrelere katılmış bir kişi olarak
biliyorum ki; depo karşısında görüşme sırası bekleyen, ekranı kapatıldığı için ilaç alamayan, kamu alacaklarına haciz kararı konan, hacizli olduğu için bankalardan kredi
alamayan, çocuğu masraflı oluyor diye özel okuldan alan, eczacı olduğuna bin pişman
olan ben ve benim gibiler için hiçbir şey ifade etmeyeceksiniz. Ama unutmayın ki,
tabanı günden güne biten, ekonomik açıdan biten bir örgüt yöneticileri dahil, sizler
dahil biz gün biteceksiniz. Çünkü ben ve bizler olmayacağız.”
100
TEB Yayınları
Bu mektup iki sene önce yazılmış, eczacı mektubu iki sene evvel Eczacılar Birliği
Büyük Kongresi’nde kürsüden okuduğum bir mektup. Şimdi siz değerli meslektaşlarıma soruyorum. Siz değerli delegelere soruyorum. Siz değerli oda başkalarına soruyorum. Siz değerli Merkez Heyetine soruyorum. Oturduğunuz koltukta rahat mısınız?
Ben rahat değilim. İyi günler dilerim.
Divan Başkanı : Sevgili Cihan Dinç arkadaşıma teşekkür diyorum. Zamanı da
çok ekonomik kullandı. Sağ olsun. Sevgili Zeki Özgen, Osmaniye Oda Başkanımı davet
ediyorum.
Ecz. Zeki ÖZGEN (Osmaniye Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Değerli TEB
Başkanım, Merkez Heyeti’nin kıymetli yöneticileri, değerli oda başkanlarım, genel kurul delegelerim, her ilimizden gelerek bizi onurlandıran sevgili meslektaşlarım; Osmaniye Eczacı Odası olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Cihan Başkanın eczacı sıkıntılarıyla ilgili, bir meslektaşımdan gelen mektuba yürekten katılıyorum. Bize de buna benzer çok mektuplar geliyor. Gerçekten sıkıntılı bir
süreç yaşıyoruz. Ama son iki yıldır hiçbir şey yapılmadı diye bir görüşe de katılmıyorum. 37. Genel Kurulumuza ilk defa katılıyoruz. Katkılarınız, yapıcı öz eleştirileriniz de
ve son gün yapacağınız seçimle örgütümüze yakışır bir süreç yaratacağınıza yürekten
inanıyorum. Osmaniye Eczacı Odası olarak, oda oluşumuzdan bu yana katıldığımız bu
ilk kongreye, iki yıl önce Osmaniye Eczacı Odası olma kararının genel kurulda onaylanmasının heyecanını hala yaşıyoruz. Yeni oda olacak eczacı odalarıyla bu meslek örgütünün daha büyük heyecan yaşatacağını ve bizlere de yaşatacaklarına yürekten inanıyorum. Şu an iki yıl gibi kısa bir sürede yepyeni bir oda olmamıza rağmen yaşanılan
süreçteki engeller, olumsuzluklar bizi yeterince olgunlaştırdı. Osmaniye Eczacı Odası,
Türk Eczacıları Birliği çatısının altında farklı değerlere sahip eczacı odalarının arasında
yeni ve dinamik bir oluşumdur. Bu farklılık bizi mesleğimize bağlılığa motive etmekte, mesleki anlayış ve etiğine yapılan faaliyetlerimizin Türk Eczacıları Birliği Merkez
Heyeti’ne güç verdiğine inanıyoruz. Son iki yılda mesleğimizle ilgili kaybettiklerimizin
yanında kazandıklarımıza sahip çıkabilmek, tekrar kaybetmeye fırsat vermememiz
gerekmektedir. Temmuz 2008’de yapılan SGK sözleşmesi ile düşük cirolu eczaneleri
101
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
rahatlatan kademeli ıskonto mesleğimize yeni bir kazanım getirmiştir. SGK’nın tek
çatı altında toplanması, eczacının kuruma kestiği tek fatura bankaların ilgi odağı olmuştur. Türk Eczacıları Birliği’nin, İş Bankası’yla yapılan protokolde eczacıya yıllardır
özlemini çektiği ikinci bir emeklilik fırsatı kazandırmıştır. Eczacının bankaya yatan
SGK ödemesinin üzerinden bankanın verdiği %0.25 oranındaki bedelin, Türk Eczacıları Birliği hesabına aktarılması eczacının çok düşük bedel ödeyerek gelecekte iyi bir
emeklilik elde etmesi çok iyi bir kazanımdır. Eczacılarımızın bu protokole sahip çıkıp
desteklemeleriyle ilerde bankaların bizlere daha iyi taleplerle geleceğini ümit ediyorum. Yurt dışından mezun eczacı fakültesi mezunları denkliğine bakanlığın yanlış verdiği siyasi kararlar doğrultusunda Merkez Heyeti’nin zamanında ve yığılmadan verdiği
hukuki mücadelenin lehine sonuçlanması bizi mutlu etmiştir. 2008–2009 protokolünün 3.7 maddesini içeren, diyaliz ve kan ürünü vs. reçetelerinin kontrolü ve limitli
dağıtılmasının karşısında çok güçlü ve kararlı duran Rekabet Kurulu’nun mücadelesine rağmen Danıştay’dan lehimize karar çıkması, hayati önemi olan maliyeti fazla
suiistimale açık ilaçların kontrol altına alınması eczacı odalarına ayrı bir sorumluluk,
otorite kazandırmıştır.
21 Aralık mitinginde gördüğümüz tablo eczacının çatışma ve tepki karşısında
cesaretlenerek birbirine nasıl kenetlendiğini bir kez daha göstermiştir. Bu süreç sorunların üst üste geldiği ani ve cesur kararların verilmesi gereken bir süreçtir. Merkez
Heyeti’nin verdiği kararlar karşısında aldığı sorumluluğun ne kadar büyük olduğunun
farkındayız. Bu kararların artı ve eksisine karşı çıkmak yerine öz eleştirilerinizi yaparak Türk Eczacıları Birliği’nin kararına uymak, sorumluluğunu paylaşmak odamızın
prensibi olmuştur. 2009 protokolünün bize kazandırdığı kar oranlarının yükseltilmesi, düşük cirolu eczanelerin ıskontosunun düşürülmesinin yanında, eczaneler SUT’ta
birinci basamak sağlık hizmeti sunucusu olarak yer almıştır. Türk Eczacıları Birliğinin
6643 sayılı yasasına göre sözleşme yapma yetkisi tekrar SUT’ta yer almıştır. Böylelikle
SGK’nın birebir sözleşme yaparak eczaneyi bölme tehlikesi ortadan kalkmış, örgütlülüğümüz bir kez daha tescillenmiştir. Bu kazanımlar mesleğimizin geleceğinin korunması açısından çok önemlidir. Eşdeğer ilaç politikasının desteklenmesinin arkasından
gelen firma eylemlerinde, Türk Eczacıları Birliğinin web sitesinde eczacıyı görsel olarak bilinçlendirme, eczacıyı motive etmesi, referans ilaçla ne kadar farklı olduğunu
102
TEB Yayınları
vurgulayan listeleri tek tek bize sunmasıyla odamız kendi motivasyonuyla eylemde 81
ilde 8 ve 11. sırayı almıştır. 18 Eylül 2009’da yayınlanan genelge ile ilaç fiyatlarının düşürülmesi, kamu kurum ıskontolarının artmasıyla mesleki kaygıya düştük. Bu kaygı
bize değişim için yeni bir cesaret verdi. Meslek hakkını konuşmaya başladık. Meslek
hakkını almak, kar oranının yükseltilmesi ve stok zararlarının karşılanabilmesi için 4
Aralık’ta bir gün süreyle eczanelerimizi kapattık, bu eylemde halkı aydınlatabildik mi?
Ama çeşitli görsel yayın organlarıyla iyi anlatamadığımızı anladık. Medya farklı anlattı.
Ama 24 bin eczanenin eyleme tek ve yürekten tam destek vermesi Türk Eczacıları
Birliğinin öncülüğünde 24 bin eczanenin son derece haklı bir eylemi gerçekleştirdiğini,
eczacıların isteklerini yapabileceğinin mesajını vermiştir. Eylemi son derece verimli ve
başarılı buluyoruz. Devamında vereceğimiz ortak karar ve birlikte hareketle hedeflerimize ulaşacağımıza inanıyoruz. Mesleğimizin geleceğini tehdit eden sorunlar haricinde güncel sıkıntılara değinecek olursak; eczacı sağlık hizmeti sunuculuğunu yaparken
bir yandan provizyon sisteminin aksaması, diğer yandan SUT’taki takibi muayene ücreti, bürokrasisi ile uğraşmaktan eczacı ilaç ve hasta takibi hasta bilgilendirmesi yapamamaktadır. Yaşadığımız bu sıkıntılı süreçte hastalarımıza ilaçları anlatmanın yanı
sıra sıkıntılarımızı hastalara anlatmanın ve aydınlatmanın örgütümüze artı getireceğine inanıyorum. Türk Eczacıları Birliğindeki web sitesindeki “Dünyada ne var ve yok?”
Bülteninden gördüğümüz gibi eczacılığın sağlık danışmanlığı yapabildiğinde hem ilaç
tasarrufuna, hem insan sağlığına ne kadar katkı verebildiğini görüyoruz. Osmaniye
Eczacı Odası olarak aksamayan provizyon sistemi, az bürokrasi, birebir hastaya odaklı
sağlık danışmanlığı yapabildiğimiz bir eczacılık istiyoruz. Ayrıca, SGK’ya verdiğimiz reçetelerin de örneklenerek incelenmesini de istemiyoruz. İlaç fiyat düşüşlerinde sanayinin, deponun stok zararının anında karşılandığını biliyoruz. Bu ayrıcalığın karşısında
olup, zincirin son halkası olarak ezilmek istemiyoruz. Biz de vade tanınmadan stok
zararımızın olduğu gibi karşılanmasını istiyoruz. Eczacılığın geleceğini kurtarmak için
bir adım olan; nüfusa göre eczane, eczacılıkta yaş sınırlamasını içeren 6197 sayılı yasanın bir an önce bizim istediğimiz şekilde tekrar rafa kaldırılmadan çıkmasını yürekten istiyoruz. İlaç pazarının büyümesiyle bizim büyümediğimiz ortada, aksine mesleğimize yönelen tehditler vasıtasıyla sürekli büyüyen pazarda kaybolan bizler oluyoruz.
103
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sayın başkanım toparlayabilirseniz.
Ecz.Zeki ÖZGEN (Devamla): Bir, iki dakika. “Sadece eczanelerde” ibaresiyle eczacının dermokozmetik pazarı genişletilmeli. Ayrıca fitoterapi ilaçları, diğer ilaç dışı
ürünlerin “sadece eczanelerde” ibaresiyle eczanelerimizin pazarına girmesi eczacı
meslektaşlarımın yararına olacaktır. Ve bu fırsatı değerlendirmek zorunda olduğumuza inanıyorum. Eczacı meslektaşlarımın geleceğimiz adına mesleğine sahip çıkması, mesleğini genişletebilmesi birlik ve beraberlik içinde her zamanki gibi örgütüne
sahip çıkmasını istiyoruz. Aramızdan ayrılan tüm meslektaşlarıma, yakınlarıma ve
şehitlerimize Tanrı’dan rahmet diliyorum. İki yıl Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinde bizlere hizmet veren başkan ve değerli yöneticilerine, çalışanlarına çok teşekkür
ediyorum. Yeni seçilecek Merkez Heyetine ve yöneticilerine Osmaniye Eczacı Odası
olarak başarılar diliyor hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Divan Başkanı: Sevgili başkanıma teşekkür ediyorum. Sevgili Bülent Köse Malatya Eczacı Odası Başkanı, sevgili delegeler bu arada komisyonlara dilekçe vermek
isteyen arkadaşlarım da teslim ederlerse komisyonlarımız çalışıyor. Bülent arkadaşım
yok sanırım. Göremiyorum. Sevgili İrfan Demirci Gaziantep
Ecz. İrfan DEMİRCİ (Gaziantep Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli Merkez Heyetimiz, Denetleme Kurulunun değerli başkan ve üyeleri, Yüksek Haysiyet Divanının değerli başkan ve üyeleri, değerli meslektaşlarım.
Bugün burada 37. Büyük Kongremizle görev süresini dolduran Merkez Heyetiyle
beraber son iki yılımızı tartışmaktayız. Son iki yıla baktığımız zaman inanılmaz yoğunlukla geçen ve inişlerle çıkışlarla dolu bir mücadele sürecini hep beraber yaşadık.
Bizim dışımızda, insanımıza ve ülkemize baktığımız zaman ülkemiz ve insanımızla
bizden çok farklı olmayan, biz eczacılar gibi ekonomik çalkantı ve krizlerin sıcaklığıyla
bir süreci yaşadığımıza hep beraber tanıklık ettik. Bir taraftan dünyadaki küresel kriz
ve bunun olabildiğince olumsuz yansıması diğer tarafta ülkemizde yılardır var olan,
kronik bir hale gelen ekonomik krizin insanımız üzerinde yarattığı işsizliği, yoksulluğu, gelir dağılımındaki adaletsiz uçurumu ve tabi ki katlanarak artan borçlarımızı,
104
TEB Yayınları
üstüne üstlük bir de ülkenin kaynaklarına sahip olma oranı giderek artan yabancı
hâkimiyetini ülkemizin üzerinde görmekteyiz. Bu olumsuz ekonomik tabloyla beraber gerek siyasal alanda, gerekse toplumsal alanda keskinleşerek artan farklılaşmayı,
birbirimizi anlamamayı ve ötekileştirmeyi ülkemizin önünde başkaca giderek artan
bir toplumsal ve siyasal sorun olarak gelmektedir. Bu gidişle kutuplaşmaya doğru
giden toplumumuz son aylarda insanlara korku vermeye, paranoyalara sürüklemeye
başlayan, gerçek çıkış amacı olan mafya ve derin devletle mücadeleden uzaklaşarak
gericilikle mücadelenin rövanşını almaya ve orduyu yıpratmaya dönüşen Ergenekon
süreciyle derin endişelere sürüklenmektedir. Diğer taraftan Kürt açılımı ve demokratik açılım diye söz edilen ve hayata geçirilmek istenen düzenlemelerin ne kadar bizim,
Türkiye’nin, insanımızın açılımı olduğu tartışmalıdır şüphelidir. Bu açılım Doğu’nun
geri kalmışlığına, Urfa’nın töre cinayetlerine, bu açılımın Batman’ın intihar eden kadınlarına, Ağrı’nın Muş’un gelir dağılımında en geri oluşuna, bu açılımın Hakkâri ve
Ardahan’ın ÖSS deki en dipte oluşuna kısaca demin de söylediğim gibi Doğu’nun geri
kalmışlığına çözüm olma amacında olduğu şüphelidir. Bu açılımın hala Sevr’i unutmayıp, Lozan’ı geçersiz kılmak isteyenlerin yani AB’nin ve Amerika’nın açılımı olabildiğini enerji yataklarına hâkimiyet ile ilgili olabileceği Doğu’nun geri kalmışlığıyla
ilgisi olabileceğini kuşkuları ve inancı toplumumuzda önemli bir destek bulmaktadır.
Kısacası bizim dışımızda, biz eczacılar gibi ülkemizde, insanımızda ciddi olarak hem
ekonomik alanda var olma savaşı hem de bağımsızlık ve bütünlük alanında var olma
savaşı vermektedir.
Değerli meslektaşlarım, ülkemizde eczacılık ve sağlık alanı ülkedeki % 6,5’luk
ekonomik küçülmeye rağmen bankacılıkla birlikte büyüyen bir sektör olarak devam
etmektedir. Her zaman dile getirdiğimiz gibi bu büyüme, artan harcamalar, sağlığın
tüm alanlarına iyi bir kar olarak bakan yabancıların uluslararası sermaye tekellerinin ilgi ve iştahlarını kabartmaktadır. İlaç sektörüne ve sağlık sektörüne baktığımız
zaman bugün ilaç sanayinin %70’i yabancıların elindedir. Yine dağıtım kanallarının
önemli bir bölümü artık yabancıların eline geçmektedir. Özel hastanecilik sektörüne
baktığımız zamansa yabancı evlilik yaşayan yeni zincir hastaneler ortaya çıkmaktadır.
Sağlıkta dönüşümle birlikte artan sağlık harcamalarından yabancı sermayenin aldığı
payın ne denli önemli olduğu ortadadır. Yalnız sağlıkta dönüşümümüz ekonomik ola-
105
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
rak büyüyüp küreselleşirken bu dönüşüme bakanlığın deyimiyle birlikte katkı koyan
eczacılar yoksullaşmaktadır. Bu çelişki içerisinde dikkat edilmesi gereken iki temel
konuya bakmak lazım: birincisi yeni dünya düzeniyle birlikte, uluslar arası sermayenin
70 milyonluk ülkemizin sağlık ve ilaç harcamalarına gösterdiği ilgi ve bu aldığı paylara
dikkat edilirken öbür taraftan da bu alanda hala yatırım yapmayı düşünenler için,
hala bakir kalmayı başaran özgür ve bağımsız sermayeyle duran eczane yapılarımız
vardır. Sermayenin saldırılarının diğer tarafında ise, devletçi anlayıştan daha liberal
anlayışa gidiş olan sağlıkta dönüşümde, devlet sağlıkta kendini yönetici, yönlendirici
ve denetleyici rolde tutarak sağlık harcamalarının arttığı ve bu artan harcamaların
karşılanamaz boyuta geldiği noktada bunu baskılama boyutuna gitmektedir. Dün genel sekreterimizin sunumunun sonunda söylediği gibi Sosyal Güvenlik Kurumu bir
eylem planı yayınlamıştır. Bu eylem planının içerisinde, Genel Sağlık Sigortası Genel
Müdürünün eylem planlarında 15–20 madde vardı. Bu maddelerden 5 tanesi de kısa
erimde, yaklaşık 6 aylık erimde uygulamak istediği yeni pozitif liste, yeni kamu kurum
ıskontosu, sözleşmelerin gözden geçirilmesi, terapötik eşdeğer, yeni ilaç katkı payları
ve %15’in makasın altına çekilmesi olarak önümüzde durmaktadır. İşte biz eczacılar,
hem bu küresel sermaye baskıları hem de artan sağlık harcamalarının baskılama
eğilimlerinin arasında sıkışıp kaldık. Bunların sonucunda önümüzde, üyelikle artan
ciroya göre daha azalan karlarımızla birlikte iki tane sorun da ön plana çıkmaktadır. Aralarında gittikçe artan aralarında ciro uçurumları olan, 1500 tanesi 50 ve altı
ciro yapan eczanelerimiz, diğer taraftan da artık kabul etmemiz gereken karşımıza
gerçek olarak çıkan eczacının istihdam sorunu. Bizim oturup bu sorunumuzla ilgili
olarak çözüm önerilerimizi çalışıp, olgunlaştırıp ortaya koymamız lazım. İşte bir tarafta iddia ettiğimiz gibi sağlık sunuculuğu, ilaç danışmanlığı eczacının vazgeçilmezliği
gibi doğru İddialarımız toplum önünde olan bizler, diğer tarafta ise reçetesini alırken
yoğunluktan eczacıya ulaşma şansı bulamayan hastalar, yani eczacılık ilaç danışmanlığı verilmeyen, verilemeyen bir yapıyla taleplerimizi sıkıntılarımızı kamuya devlete
ve halka anlatmaya çalışıyoruz. Ve bunu da anlatmakta zorlanıyoruz. Eczacılık ve ilaç
danışmanlık hizmetinin eczanelerde bir takım standartları olmalıdır. Bu standartları
belirleyip uygulamalıyız. Bunun yolu da belli cirolarda ikinci üçüncü eczacı çalıştırmaktan geçmektedir. Hem paylaşım, hem kalite, hem de istihdam sorununa önemli bir
çözüm olacaktır.
106
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım; bugün geldiğimiz noktada, tarihimizde çok az yaptığımız bir eylemi geçen hafta başarıyla uyguladık yaptık. Bir olma bütün olma, dayanışma noktasında topluma yine örnek olduk. Ancak kendimizi anlatabildik mi? Bu
konuda başarılı olabildik mi? Ben de çok başarılı olabildiğimizi, kendimizi anlatabilme noktasında başarılı olabildiğimizi zannetmiyorum. Çünkü “kar ediyorlar, karları için mücadele ediyorlar” görüntüsünü, karalama noktasını ortadan kaldıramadık.
Öncelikle böylesi önemli bir eylem için, tarihimizde birkaç defa yaptığımız eylem için
başkanlar danışma toplantısı dahi toplanmadı. Hatta daha ötesinde Merkez Heyeti
toplantısını bile yüz yüze yapamadık. Yani paylaşmadık. Paylaşmayınca anlatmadık.
Üyelerimiz maç sonucu bekler gibi Cuma günü akşam ne olduğunu bizden sordular.
“Dün akşam kim galip geldi? Bir sıfır biz mi galibiz, onlar mı galip? Maç berabere mi
bitti?” diye sordular. Biz de bu sorulara oda başkanları olarak cevap veremedik. Üyelere, Türk Eczacıları Birliği haberciler dergisinde yazdığı gibi hayallerinizi geniş tutun
ya da hayal kurun diyemezdik. Çünkü biz sahadayız. Yine her zamanki gibi bir eylemi
çok iyi yönettik ama süreci yönetemedik. Bugün hala burada bu süreçle ilgili ne yapacağımızı bilmiyoruz çünkü bir programımız yok. Çünkü Merkez Heyeti planlamayı,
programlamayı, farklı oluşacak ikincil, üçüncül ya da farklı durumlar için ne yapacağı
konusunda bir hesabı ortaya koymadı. Bize yalnızca eczanelerinizi kapatın denildi. Sanayiye değnek olduk. Yaptığımız sayesinde zararlarından 800 trilyon kar ettiler. O sanayiyse, bizden bize ise, zaten ilaç almadığımız bir dönem için geriye dönük yöntemle
ne zaman nasıl olduğunu bilmediğimiz stok zararlarını karşılayacağımız sürede henüz
ortada bir şey yok. Şu an eczanelerimizi dolaşıp raflarımızı saymaya çalışan firmalar
var. Süreçte en çok 11+13 olmasın da, 11+6 olsun; yüzde 60-60 olmasın da, yüzde
75-75 olsunla ilgilendik. Ve onlara, yani sanayiye sevdanın yolları, bize de kurşunları
kaldı. Ne oldu; yapılması gerekenleri yanlış zamanda yaptığımız için, eksik söylemde bulunduğumuz için, kendimizi anlatamadığımız için, her zamanki gibi, planlayıp
programlayamadığımız için koltuk değneği olduk. Kendi içimizde paylaşamadığımız
için bir ileri iki geri değil, bir ileri beş geri olduk. Dün burada gördük ki, açılışta muhataplarımızdan hiç kimse yoktu. Hatta muhalefetten bile hiç kimse yoktu. Burada
sesimizi kimseye dinletemedik.
107
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, bu meslekte mücadele ve savaş hiç bitmeyecektir. Onlar
saldıracaklar, biz karşı duracağız. Yılmadan, usanmadan, yine kol kola karşı duracağız. Bizler buralardan gideceğiz, yerimize genç arkadaşlar gelecek. Onlar da aynı mücadeleyi yürütecekler. Ama burayı yönetirken yapıyı birlikte oluşturacağız. Yan yana
oturacağız birlikte karar vereceğiz. Bu yapıyı oluştururken katılımcılık, birlikte karar
verme, kalite, kucaklama isteniyorsa, dışlamadan katarak yapılmalıdır. Hem kalite,
birlikte yönetme, kucaklama denilecek; hem de hesaplar, kitaplar, coğrafi durumlar,
geçmiş alacak verecek borçlar, ahbap çavuş ilişkileri içerisinde olacağız. Böyle bir şey
olmaz. Kalite istiyoruz. Üç beş kişinin üzerine yıkıyoruz onları, sonra kahraman yapıyoruz. Biz kaliteli bir takım istiyoruz. Nitelikli bir takım istiyoruz. Birlikte yönetecek,
geleceğe yönelik projeler birlikte oluşturacak güçlü bir yapı istiyoruz. Gaziantep Eczacı
Odası adına hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkürler ediyorum.
Divan Başkanı: Sevgili Bülent Köse başkanım, isminiz okunduğunda yoktunuz.
Süremiz 10 dakika, aşmamaya dikkat ederseniz mutlu olurum.
Uzm. Ecz. Bülent KÖSE (Malatya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanım,
değerli divan üyeleri, Merkez Heyetinin değerli başkan ve üyeleri, değerli Denetleme
Kurulu üyeleri, saygıdeğer oda başkanlarım, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım
Malatya Eczacı Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce iki yıl boyunca özveriyle Türk Eczacıları Birliğinin
çalışmalarına emek veren Merkez Heyetine, Denetleme Kuruluna, Türk Eczacıları Birliğinin değerli çalışanlarına Malatya Eczacı Odası adına teşekkür ediyorum. Çalışma,
mali ve denetleme kurulu raporlarıyla ilgili birkaç konuya dikkat çekmek istiyorum.
Burada dikkat çekilecek konuların altındaki amaç eleştirmek değil, gelecek dönemlerde bu tür şeyleri biraz daha dikkat edilmesini sağlamaktır. Çalışma raporunun mali
raporun 523. sayfasında, Türk Eczacıları Birliği’nin FİP kongresiyle ilgili bir gider raporu var. Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Gider rakamı, zarar olarak, gider olarak 1
trilyon 123 milyar lira; gelir tablosunun gelirler kısmında FİP Kongresiyle ilgili alınan,
üye gelirleriyle ilgili bir başlığa rastlamadım. Muhtemelen diğer gelirler için de atılmış
olduğu için FİP Kongresinin, Türk Eczacıları Birliği’nin maliyeti konusunda bilgi sahibi
108
TEB Yayınları
değilim. Yine aynı sayfada Türk Eczacıları Birliği’nin gider kalemleri içerisinde İstanbul
ofis giderleri diye bir tablo var. Bu Sayın Domaç zamanında alınan bir ofis galiba ve
orası için de sadece elektrik, su, temizlik gideri olarak da 36 bin lira bir bedel ödenmiş, Türk Eczacıları Birliği bütçesinden. Ve yine konu ile ilgili hemen bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin hazırladığı taslak bütçenin 2010 tahmini giderler içerisinde İstanbul ofisinin yanına, Adana ofis giderleri diye
tahmini bir gider ilave edilmiş. Anlaşılan o ki, İstanbul ofisinin yanı sıra 2010 dönemi
içerisinde Adana’da da bir ofisimiz olacak. Yine Türk Eczacıları Birliği’nin mali ve çalışma raporu içerisinde iktisadi işletmesinin ithal ilaçla ilgili biriminin bütçesi bilançosu
içerisinde dikkatinizi çekmek istediğim iki şey var. 2008 yılı içerisin de ithal ilaç birimi
5 trilyon, eski parayla 86 milyar lira kambiyo gider zararı yazmış. 2009 yılı içerisinde
de 1 trilyon 189 milyar lira kambiyo gider zararı yazmış. Bu kambiyo gider zararı kur
farklarından oluşan bir zarar olsa gerek ama oldukça yüksek olması da dikkat çekici.
Yine aynı bilançonun içerisinde 2008 yılında 124 milyar lira, 2009 yılı içerisinde de
yaklaşık 370 milyar lira Sosyal Güvenlik Kurumu, Türk Eczacıları Birliğinin her türlü
denetimden geçirerek kuruma gönderdiği faturalardan para kesmiş. Yardımlaşma
Sandığı tarafından eczacı üyelere verilen kredilerle ilgili Türk Eczacıları Birliğinin İş
Bankasına ne kadar katkıda bulunduğuna, varsa öyle bir katkı ne kadar bulunduğuna rastlayamadım. Yine çalışma raporunun 501. sayfasında binalarla ilgili, Türk
Eczacıları Birliğinin duran varlıklarıyla ilgili kalemler sayılırken hepimizin bildiği TEB
Otelden hiç mevzu bahis edilmemiş ve TEB Otelle ilgili gelirler kaleminde de herhangi
bir gelir ya da şüpheli alacakla ilgili bir şeye de rastlayamadım. Sadece Denetleme
Kurulu raporunun TEB Otelle ilgili bir paragrafında, kiracının tahliyesinin sağlandığını,
gayrimenkulün de rasyonel bir biçimde değerlendirilmeye çalışıldığına dair bir not
var. Yine çalışma raporunun 577. sayfasında Türk Eczacıları Birliği iktisadi işletmeleri
başlığı adı altındaki fasılda, iktisadi işletmelerinin çalışmalarından bahsedilirken ben
oda başkanı olarak şimdiye kadar bilmiyordum. Bilen değerli meslektaşlarım mutlaka
vardır. TEB afet fonuna eczacılardan topladığımız para, anlaşılan o ki, Türk Eczacıları
Birliğinin İktisadi İşletme Vakfına aktarılmış ve bu paranın İktisadi İşletme Vakfına
ne zaman hangi kararla aktarıldığını merak ediyorum. Ve İktisadi İşletme Vakfının
başarılı çalışmalarından dolayı afet fonundan aktarılan bu para 577. sayfada 3 milyon
185 bin 686 Euro olarak afet fonuna yeniden devredildiğinden bahsedilmekte, afet
109
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
fonunun parasının bu şekilde değerlendirilmesi neye dayandırılmış? Afet fonundan
İktisadi İşletmeye aktarılan para avro olarak mı aktarılmış? Karşılığında orada değerlendirilen bu para için, afet fonunda biriken rakam üzerine bir şey ifade edilmiş
mi? Bunlar ve bunun gibi birçok şey var. Ama bunlara dikkat çekmek istedim. Çünkü
çalışma raporları bizlere çantalar içerisinde veriliyor. Bazı fasıllar gözden kaçabiliyor ve
dikkatimi çeken, bir de yazışmayla ilgili bir usulü paylaşmak istiyorum sizinle. Çalışma
raporunun 846. sayfasında Türk Eczacıları Birliği dönemin Sosyal Güvenlik Kurumu
başkan vekiline bir yazı göndermiş. Yazıdan anlaşılan o ki Türk Eczacıları Birliği değerli çalışanları gitmişler, Fatih Beyle protokol üzerinde bir görüşme yapmışlar. O
protokole ilgili yapılan görüşmeden sonra aynen şu ifade kullanılarak Sosyal Güvenlik
Kurumuna bir yazı gönderilmiş.
Makamınızı ziyaretimizle 2008 SUT hakkında Birliğimizce yapılan çalışmanın hem
şahsımıza hem de tekrardan kurumunuza gönderilmesi konusundaki talimatınız üzerine hazırladığımız rapor ekte bilgilerinize sunulmaktadır. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti başlığıyla yazılan bir yazıda Sosyal Güvenlik Kurumu başkan vekiline hitap
da başkan vekili talimat vermiş, o talimata istinaden de hem şahıslarına hem de
kuruma belgeler yeniden gönderilmiş Sosyal Güvenlik Kurumuyla ya da diğer kamu
kurumlarıyla aramızdaki iletişimin ya da bunların bize bakış açısının bu hallere geldiğinin küçük bir örneği.
Değerli meslektaşlarım, Türk Eczacıları Birliğinin ve Eczacı odalarının Türkiye’deki
eczacı kamuoyunun bir başarıyla yürütmüş olduğu 4 Aralık kapama süreciyle ilgili birkaç konuya değinmek istiyorum. Öncelikle 4 Aralık kapama sürecinin zamanlamasının
çok uygun olmadığını düşünenlerdenim. Bu düşüncemi, kapama süreciyle ilgili eylemlilik tarafımıza iletildiğinde de, bizimle konuşan Merkez Heyetinin değerli üyelerine de
fikirlerimi söyledim. Ama Türk Eczacıları Birliğinin almış olduğu bir kararın dışında
hareket etmeyeceğimizi de açıkça ifade ettik. Büyük bir katılımla da bölgemizde bunu
gerçekleştirdik. Ama bence 4 Aralık kapama sürecinin kamuoyu bilinçlendirmesi inanılmaz derecede yanlış oldu. Sanki Türk eczacısı, Eczacılar Birliği, eczacı odaları, ilaç
fiyatlarındaki düşüş tek hedefleriymiş, karlılık tek hedefleriymiş gibi bir alt duygu
oluşturdu, kamuoyunda. Bu alt duygunun nasıl olduğuna, kamuoyuna yansımasının
110
TEB Yayınları
nasıl olduğuna dair; birkaç tane kapama kararımız, kapamayla ilgili geçirdiğimiz günlerde okuyucuların yorumlarından birkaç tane örnek vermek istiyorum sizlere, eczacı
odalarının internet sayfalarından alınma:
Mustafa diye bir vatandaş demiş ki, “Eğer kazanamıyorlarsa kapatsınlar.” Mehmet diye bir vatandaş demiş ki, “Acaba bunlar niye kapatıyor? Rahatlıktan mı? Yoksa
eskisi gibi nemalanamıyorlar ondan mı? Rahatları bozuldu adamların, eskisi gibi değil
tabi.” Elif diye bir bayan demiş ki “Yukarıdaki arkadaşım haklı eczanelerin kazandığını
kimse kazanamıyor artık. Artık fedakârlık zamanı kimse kaçmasın Sağlık Bakanlığını
vatandaş olarak destekliyorum, alkışlıyorum.” Bir başka yerde bir başka vatandaş
demiş ki, Hıdır diye bir vatandaş; “Reformlardan önce aynı ilaç kutusunda 6, 7 hatta
8 etiketi üst üste vurup millete satıyorlardı. Şimdi bu imkânları yok. Üstelik elektronik
ortamda yakın takip var. Eczacının işine gelmez. Alsak da gidesiniz değil mi? Sağlık
Bakanlığı çalışanlarına şükran, düzgün çalışan eczacıya şükran ama rantçılara eyvallah yok.” Bu vatandaşın bize bakış açısı. Bu kamuoyunda 4 Aralık sürecine kadar geldiğimiz de o insanların beyninde yarattığımız, alt beyinlerde ya da back groundlarda
yer alan bakış açısı. Peki, durum bu mu?
Divan Başkanı: Sayın başkanım toparlayabilirseniz.
Uzm.Ecz.Bülent KÖSE (Devamla): Toparlayacağım. Başkasına geliyor sıra değil
mi? Toparlayacağım, biraz hızlanayım.
Durum bu mu? Bu değil. Kamu kurum ıskontolarında o şeyi bulabildik mi, sunumda var mı? Kamu kurum ıskontolarından bu eczacının zararı yoktu. Hep böyle
ifade ediliyordu. Alıyoruz, veriyoruz. Alıyoruz, veriyoruz. 4 Aralık süreciyle ilgili eczacı
zararları diye bir çalışma vardı. Yok, daha önceden odalara gönderdiğiniz 4 Aralık üye
bilgilendirme bütün odalara geldi. Çok değerli bir çalışma, çok önemli bir çalışma. Hazırlayanları o noktaya getirenleri gerek Merkez Heyeti bünyesinde, gerek teknik ekip
noktasında kutluyorum. Orada hafızamda kaldığı kadarıyla söyleyeyim. Özgür de orada, teyit etsin. 2009 yılı için verdiğimiz kamu kurum ıskontosu 2 trilyon. 2 katrilyon,
800 küsur trilyon kurumlardan aldığımız 2.141, aynı tablonun altında Türk Eczacıları
111
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Birliği Merkez Heyeti eczacının kamu kurum ıskontosu taşımasından dolayı zararının
70 trilyon olduğunu söylüyor. Ezberim umarım beni rakamlardan dolayı yanıltmıyordur. Değerli Başkanım beni tasdik ettiğine göre rakamları doğru söylüyorum. Evet,
bu kar kaybıyla ilgili kısım şimdi biz 4 Aralık sürecinde kamu kurum ıskontosundaki
eczacının kaybını dillendirebildik mi? Dillendiremedik. Bakın burada bir yazı var. Sağlık
Bakanlığı Tedavi Hizmetleri Genel Müdürlüğü Malatya İl Sağlık Müdürlüğü yazmış.
2008 11. aydan bu yazının yazıldığı tarihe ve şu ana kadar Malatya eczacısı devlet
hastanelerinin, ilçeler dahil hiç birinden bir tek kuruş para alamamış. Eczacı bu şartlarda sağlık hizmetini sürdürürken buradaki rakama göre Malatya eczacısının devlet
hastanelerinden 9 aylık alacağı 4,5 trilyon lira. 60 tane eczane anlaşmalı, yaklaşık her
eczanenin 70 milyar lira alacağı var. Eczacı bu şartlar altında bu hizmeti sürdürüyor.
Biz ne yaptık? 4 Aralık tarihi 18 Eylül’den belliydi. 18 Eylül’de yayınlanan iki kararname, bir bakanlar kurulu kararıyla 4 Aralık sürecini 2 Kasım ve 3 Aralık’ta yaşayacağımızı biliyorduk. Ne yaptık? Mutlaka ki yapmamız gerekiyor. Türk Eczacıları Birliğinin
organizasyonuyla 2 tane eczanemizin yeni hizmet binasının açılışını yaptık. Bu açılışa
Türk Eczacıları Birliği organizasyonlar yaptı. 4 Aralık sürecinin geleceği çok da gayri
bilinmeyen bir süreç değildi ki, 4 Aralık sürecini hep beraber yaşayacaktık.
Divan Başkanı: Sayın başkanım şu an 15. dakikayı kullanıyorsunuz.
Uzm.Ecz.Bülent KÖSE (Devamla): 5 dakikada bitiriyorum o zaman.
7 Ekim tarihinde Türk Eczacıları Birliği Başkanlar Danışma Kurulu topladı. Sürecin boşa geçirildiğini şu anlamda söylüyorum. Değerli Genel Sekreter E-logolarla ilgili
kısmı söylerken, Malatya Eczacı Odası E-logolarla ilgili bir eylemlilik başlatıldı dendi.
51 eczacı odasıyla paylaştık bunu. 18 Eylül kararnamesinin hemen ardından, 6 gün
sonra Malatya eczacı odası bayramın bittiği gün bir ay boyunca eczaneler artık batıyor
yangın yeri diye e logo yakıp söndürmeye başladı. Bunun bize ne faydası oldu? Bir ay
boyunca yapılan bu eylemin bize ne faydası oldu? Bakın 4 Aralık kapama sürecinden
sonra bu Malatya’daki bir gazete kamuoyu nasıl değişmiş, basın nasıl değişmiş? “28
bin eczacı haksız, Çalık haklı” diye bir başlık. Değerli eczacı milletvekilimiz Öznur Çalık
eczanesini kapatmadı. Malatya eczacı odası da tutanak tuttu eczacı hakkında. Bir
112
TEB Yayınları
eczanemiz kapanmadı, karara uymayan. Ama bu bir kamuoyu desteği bir eczanemiz
kapanmadı kararlara uymayan ama bu bir kamuoyu desteği, halkın desteği. 28 bin
eczacı haksız Çalık haklı. Bir başka gazetede “Vekilin eczanesine tutanak” ama en
önemlisi değiştiren kamuoyu, değiştirilen basından dolayı, o bir aylık eylemlilikten
dolayı yine bir başlık “Meslek aşkı bahane, siyaset şahane” bunlar birbirlerinden farklı
gazeteler ve Malatya’da Malatya internet sayfalarının çok büyük bir bölümünde vatandaşın, bunları da divan kuruluşumuza vereyim, tutanaklarda olsun, bakış açısı çok
farklı. Türk Eczacıları Birliği refleksini ne zaman ortaya koydu? Arife günü, tıpkı SGK
gibi, SGK da bütün uygulamaları arife günü yapıyor, son üç bayramdan önce. Eczane
kapama kararı alındı. İlaç iadeleri yapacaktık. TEBİM çalışacaktı. Önce 4-5 Aralık için
karar alındı. Sonra 5 Aralık günü ilaç iadesi yapacağız diye kapamamızın doğru olmayacağına karar verildi. 4 Aralık için kapama kararı alındı. Biz de üyelerimizi kısa mesaj
bombardımanına tuttuk. Onlar da umutlandılar. Ne dersek de yaptılar. Çünkü onlar
için mücadele eden biz yöneticileri var. Yürüyeceğiz SGK’ya dedik. Yürüdüler bizlerle.
Atın anahtarları dedik. Attılar. Hatta o kadar ileri gittiler ki benim bir meslektaşım
arabasının anahtarına kadar atmış. Sonra arabasına anahtar bulmak için uğraştı.
Kapatın dedik. 4 Aralık’ta kapattılar. Stokları TEBİM’e girin dedik. Sabahlara kadar,
çalışmayan TEBİM’e stok girmeye çalıştılar. Peki, girdiğimiz stoklar ne oldu? Elimizde
kaldı. İlaç zararlarımız, stok zararlarımız karşılandı mı? Karşılanacak, merak etmeyin.
5 Aralık sabahı eylemimiz bize ne kazandırdı? Bitiriyorum başkan. Takdirlerinize sunuyorum. Çok kısa, affınıza sığınarak Başkanım, birkaç önermede bulunacağım. İlaç
fiyat düşüşlerinde 45 günlük geçiş sürelerinde eczacı zararları başından beri ödenmiyor. Çalışma raporunda bir tek bir ilaç için ilgili firmayla ilgili bir yazışma gördüm.
Rapor fotokopileriyle ilgili eczanelerde inanılmaz aptalca tutanaklar tutuluyor. Protokolün arkasındaki raporlarla aslına 10 adet rapor kelimesi konulduğu için orada çalışan bürokratlar, memurlar diyorlar ki; bir adamın bir raporunun 10 tane fotokopisi
varsa 10 rapor işlemi yapıyorlar. Bir adamın 20 tane rapor fotokopisi varsa da 20 ayrı
rapor işlemi yapıyorlar. Ayrıca raporlar kelimesi içerisinde kullanılabilirlik kelimesi geçmediği için miadı geçmiş bir yıl, iki yıl, üç yıl öncesine ait raporlardan dolayı da varsa
fesihler uygulanıyor. Özel hastanelerde eczacı istihdamını sağlamak zorundayız. Eczacı batacak, eczaneler kapanacak diyoruz. Kaçıncı defadır söylüyorum, bilmiyorum.
Ama eczacı özel hastanelerde istihdamını sağlayamazsa, kamu hastanelerinde eczacı
113
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
istihdamını sağlayamazsak bu meslektaşlarımızı açlıktan, eczanelerini kapanmaktan
koruyamayız. Bunun, Türk Eczacıları Birliğinin bu dönemdeki en önemli görevlerinden
bir tanesi olması lazım ve 8 saat mesai yapacak eczacı şeklinde dönüştürmek lazım.
Eczacısız ilaç fatura eden kurumların tamamının da savcılığa ve o kuruma para ödeyen yetkililerinin de yine savcılığa şikâyet edilmeleri lazım. Mesul müdür eczacı maaşları 1400-1600 lira bunların hiç olmazsa SGK ya da kamu çalışanları mesul müdür
maaş seviyelerine getirilmeleri gerektiğini düşünüyorum. Reçete dağıtım sisteminin
işlevinin devamlılığı için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum. Daha bir sürü
düşündüğüm şey var. Ama başkan haklı, Malatya Eczacı Odası adına hepinize saygılar
sunuyorum.
Divan Başkanı: Ben de teşekkür ediyorum. Ali Yücel Seçki, Adana. Değerli meslektaşım, sevgili arkadaşım zamanı ekonomik kullanırsak çok mutlu olurum. Teşekkür ederim.
Ecz. Ali Yücel SEÇKİ (Adana Eczacı Odası Genel Sekreteri): Ekonomik olmaya
çalışacağım başkanım. Başkanın açığını ben kapatayım. Değerli Divan, Sayın Merkez
Heyeti Üyeleri, değerli Başkan, denetleme kurulu üyeleri, değerli misafirler, sevgili
meslektaşlarım hepinizi Adana Eczacı Odası adına sevgiyle saygıyla selamlıyorum.
Doğaldır, bugün burada kürsü alan her meslektaşım söze başlarken ne kadar
hareketli günler geçirdiğimizi ifade edecek. Gerçekten sadece mesleğimizde değil,
tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye’de de diğer sektörlerde olduğu gibi bizim meslekte
de, bizim sektörde de hareketli günler yaşanıyor. Ve bir gerçek ortaya çıkıyor, değişmeyen tek gerçek değişim. Peki, bizler ne yapıyoruz. Dün burada da ifade edildi. SGK
önümüzdeki günlerde yapacağı şeyleri net bir şekilde açıkladı ve imza altına da aldı.
Bence burası tabii ki bir parça dert yanma yeri ama geleceği de planlama yeri. Dolayısıyla burada daha çok tartışmamız gereken şeyler bu noktada, Türk Eczacıları Birliği
Büyük Kongresinin bulunduğu bu noktada geleceği nasıl planlamamız gerektiğini tartışmaktan geçtiğini düşünüyorum. Evet, hepimiz akıllı insanlarız, hepimiz toplumun
%3’lük elit kesimini oluşturuyoruz. Hepimiz bu güne kadar; 4 Aralıklarla, 21 Aralıklarla, 14-15 Ocak hareketleriyle rüştümüzü ispat ettik. Mesleğimize sahip çıktığımızı
114
TEB Yayınları
tüm kamuoyuna deklare ettik ve bunu gösterdik. Biz bu ortak aklı ve ortak iradeyi
kullanarak bundan sonraki süreci de, bundan sonra da bize ifade edilen, 2011’leri,
2012’leri zorlu geçeceği ifade edilen o süreci de ortak aklı kullanarak çok olgun bir
şekilde geçireceğimize ve yine amacımıza uygun bir noktaya ulaşacağımıza kalpten
inanıyorum. Bu noktada hiçbir çelişkim yok. Bütün arkadaşlarımın da aynı iradeyi göstererek, aynı şeylere inanması gerektiğini düşünüyorum. Ege Cansen’in bir yazısı vardı, biliyorsunuz. Eczanecileri ve eczaneleri eleştiriyordu. Kendi mantığı açısından baktığınızda aslında haklı çünkü liberal bir anlayıştan geliyordu, o. O anlayışa göre ilacın
fiyatını Sağlık Bakanlığı devlet belirlememeli bile, serbest piyasa koşullarında belirlemeli, belirlenmeli. Şöyle bir bakıyorum ortalamaya yani hepimiz 40 yaşın üzerindeyiz,
ortalamamız 40 yaşın civarında. Bakın bende İsordil© var. Hepiniz biliyorsunuz. Fiyatı
1 lira, 1 lira peki serbest piyasa mantığına göre bunun fiyatı kaç lira olmalı? Bence
dünyanın en önemli ilaçlarından bir tanesi Bunun cevabını bu anlayışa sahip olan
insanların vermesi gerektiğini düşünüyorum. Doğaldır. Onlar liberal düşünüyorlar ve
sağlık sektörünün, eczacılığın da vahşi kapitalizmin kollarına bırakılması gerektiğini
düşünüyorlar. Oysa bizler devletin sosyal olması gerektiğini, ilacın sosyal bir ürün olduğunu ve arz talep çerçevesinde değerlendirilmemesi gerektiğini iddia ediyoruz ve
bu iddiamız sürecek. Bu kavgamız sürecek. Ta ki aklıselim ortak noktayı buluncaya
kadar. Liberal bir ekonomiden geldiğimizi ifade ettik. Şu anda söylemeye çalışacağım
liberal anlayışa uygun olmayabilir ama ben yine de bunun doğru olduğunu düşünüyorum. Hatırlarsınız 3.7 maddesiyle ilgili, Türk Eczacıları Birliğinin bu konuda çok yoğun
çalışmaları var. Gelgitler, mahkemeler, Danıştay’ın kararları, Rekabet Kurulu kararları
devam ediyor ve bizi canımızı çok yakıyor. Adana Eczacı Odası, bu noktada çok fazla etkilendi, çok fazla canı yandı. Bakın şu metni, bilmiyorum, hatırlıyor musunuz?
15.02.2004 tarihinde, 2004 mali bütçe uygulama talimatı tedavi yardımı tebliği sıra
no 4. Burada diyor ki; 13.12 maddesi, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, sağlık kurum ve kuruluşlarınca ayakta tedavi için gerekli görülen ilaçlara ait reçetelerin, reçete
sayısı veya parasal limitli olarak hasta mağduriyetine meydan vermeksizin eczaneler
arasında dönüşümlü verilmesi hususunda, ilgili bölge eczacı odalarıyla iş birliği halinde uygulama yaptırmaya yetkilidir. Tam bu uygulanacaktı; Osmaniye, Adana’ya bağlıydı o sıralar, tam uygulanacaktı bir hafta kalmıştı. Tebliğ Maliye Bakanlığınca iptal
edildi. Çünkü bizim düşüncelerimiz var olan açık kapitalizmin kurallarına uymuyor.
115
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Ama bizlerin bu düşünceye devam etmesi gerektiğini düşünüyorum. Somut bir öneri
anlamında söylüyorum. Tabi ki, burada Türk Eczacıları Birliğinin önümüzdeki dönemde hedeflerini, yapması gerekenleri, nelerle ilgilenmesi gerektiğini tartışacağız. Ama
bence tartışılması gereken en önemli konulardan bir tanesinin de bunun olması gerekiyor. 2004’e geri dönmemiz gerekiyor. Yine hatırlayın. Yine dünyadan etkilenerek
vahşi kapitalizm bir yılda 12 milyar lira ciro yapan bir eczane de var, memleketimizde,
bu bizim gerçeğimiz. Ama 12 trilyon lira ciro da yapan var. Bu bizim anlayışımıza uygun bir şey değil ki. Aynı hizmeti veriyorlar. Aynı şartlarda, aynı hizmeti veriyorlar. O
da 4 yıllık fakülte mezunu, öbürü de öyle, bu noktada adil bir dağıtım sistemini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Bakın eşit demiyorum. Adil bir dağıtım sistemini,
esnek bir dağıtım sistemini tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Öbür türlü Türk
Eczacıları Birliği Başkanının ifadesiyle hani bir tek eczaneyi bile feda edemeyecektik.
Bunun söz olarak kalmaması için, bu uygulama için mücadele verilmesi gerektiğini
düşünüyorum. 3.7’nin devamı anlamında öbür türlü biz istesek de istemesek de liberal ekonomi kendi çerçevesinde uygulamaya devam edecek zaten. 4 Aralık sürecinde
bu arkadaşlarımız, özellikle 30 bin lira altında ciro yapan arkadaşlarımız, yakın bir gelecekte istesek de istemesek de kendiliğinden yok olup gidecek. Geleceği planlarken,
geleceği tartışırken, hedeflerimizi belirlerken, bu noktanın olmazsa olmaz olduğunu
ifade etmeye çalışıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Teşekkür ediyoruz. Muhammet Ali Durmaz Tokat Oda Başkanımız.
Ecz. Muhammet Ali DURMAZ (Tokat Eczacı Odası Başkanı): Efendim kongrelerin en güzel yönlerinden birisi de biraz önce, değerli arkadaşım Ali Yücel Seçki’nin
konuştuğu gibi, eski arkadaşlarımızı görmemiz. Sayın Ali Yücel Seçki kardeşim 1980
yılından arkadaşımdı, çok memnun oldum.
Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı ve değerli yöneticileri, Yüksek
Haysiyet Divanı ve Denetleme Kurulu Üyeleri, sevgili meslektaşlarım hepinizi 41. Bölge Tokat Eczacı Odası adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
116
TEB Yayınları
Değerli arkadaşlarım; kongreler, mesleğimizi yönetecek ve yönlendirecek kişilerin seçildiği, sorunlarımızın tartışıldığı ve çözümlerin üretildiği toplantılardır. Ben 37.
Büyük Kongremizin mesleğimize katkıda bulunmasını, başarılı geçmesini diliyorum.
Değerli meslektaşlarım; biz mitinglerden, eczane kapatma eylemlerinden, firmalarla mücadelelerden çelikleşerek çıkmış bir örgütüz. Önümüzde halen pek çok kavgalar, mücadeleler var. Ben Büyük Atatürk’ün “Hayat demek mücadele, müsademe
demektir. Hayatta muvaffakiyet, mücadelede muvaffakiyettir.” sözüne uygun olarak örgütlü mücadelemizi vereceğimize ve kazanacağımıza inanıyorum. 29.01.2009
tarihli ve 27125 sayılı Resmi Gazetede yer alan eczanelerin birinci basamak sağlık
kuruluşu sayılmasını ve Türk Eczacıları Birliği’nin tüm Türkiye’deki eczaneler adına
sözleşme yapma hakkının SUT’ta yer almasını çok önemsediğimi belirtmek istiyorum.
Yine SGK ödemelerinin %100 yapılmasının eczacının çok önemli bir kazanımı olarak
görmekteyim. İlaç alım koşulları için firmalara karşı verilen mücadelemiz de takdire
şayandır. Bu aynı zamanda Türk Eczacıları Birliğinin, Sosyal Güvenlik Kurumunun sözleşmelerdeki baskı ve uyumsuzluğundan kurtulduğu anda da neler yapabileceğinin
bir göstergesidir.
Değerli arkadaşlarım, günü birlik sorunlarla mutlaka uğraşmalıyız. Ama ağaçlara
bakarken ormanı gözden kaçırmamalıyız. Bizim yıllardır önümüzde olan 6197 sayılı
bir yasamız var. Bu yasanın çıkmaması hem eczacıların kafasını devamlı meşgul etmekte, hem de Türk Eczacıları Birliğinin uzun vadeli bir plan yapmasını engellemektedir. Bu kanun kısa sürede çıkmazsa eczane enflasyonu dolayısıyla birçok eczanemiz
kapanmak zorunda kalacaktır. Mesafe sınırlaması olmadan nüfusa göre düzenleme
getirecek bu kanunun çıkması yeni seçilecek Merkez Heyetinin en öncelikli görevi
olmalıdır. Bu kanunda “serbest eczaneler eczacılık yapma hakkına sahip bir eczacının
sahip ve müdürlüğünde…” ibaresi mutlaka yer almalıdır. Bu kanun zincir eczanelerin gelmesini önlediği gibi eczanelerin kendilerine çeki düzen vermesini sağlayacak,
mekân ve hizmet seviyesini de yükseltecektir. Ayrıca eczane sayısının çoğalması vatandaşa sunulan ilacın maliyetini de arttırmaktadır. Her yıl 1200 eczacının sektöre
katıldığı, birinci sınıfta 1700 öğrencinin okuduğu bu sistem mutlaka tıkanacaktır. Yan
yana tespih tanesi gibi eczaneler, her eczanede bir eczacı, üç kalfa, bir çıraklı sistem
117
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
nereye kadar gidecektir? Artık eczanelerde yalnızca eczacılar çalışmalıdır. Artık 35
metrekarelik dar yerlerden çıkıp daha geniş alanlarda, daha fazla eczacı, daha fazla
ürün çeşidi daha nitelikli hizmete geçmeliyiz. Bu konuda devletin devamlı şikâyet ettiği medikal pazarına mutlaka eczaneler girmelidirler. Yine dermokozmetik ve bitkisel
ilaçların satışını eczacılarımıza mutlaka öğretmeliyiz. Bu konuda devamlı eğitim vermeli bu pazarın bilinçli bir şekilde satış yapacak eczacıların denetimi altına girmesine
gayret etmeliyiz. Eczanelerin bir şekilde genel giderlerinin azaltılması sağlanmalıdır.
Türk Eczacıları Birliği geleceğe yönelik radikal çözümler üretmeli; bunları halkımızla,
eczacılarımızla ve ilgili bakanlıklarla paylaşmalı, bunları sunmalıdır.
Değerli arkadaşlarım; 4 Aralık eylemimizde, merkez ilçemizde açmış olduğumuz
% 15 oranındaki nöbetçi eczanemiz tüm Tokat’ta ilaç vermiştir. Biz o gün vatandaşlarımızın yarısının da ilaç almaya gelmediğini düşünsek dahi, bizim %30 oranındaki
eczanelerimiz tüm Tokat iline hizmet vermeye yeterli görünmektedir. Bu da eczacılarımızın yaklaşık %70’inin şu anda bile gizli işsiz olduğunun kanıtıdır.
Değerli meslektaşlarım, son yıllarda artık kronikleşmeye başlayan bir mesleğimiz var. Tahsilâtçılık, özellikle küçük şehirlerde muayene ücretleri fazla çıktığında bu
parayı almakta çok zorlanmaktayız. Yine küçük şehirlerde, az da olsa veresiye olayı
vardır. Dolayısıyla hem vatandaştan para alma zahmeti, ayrıca hem paranın da tüm
alınamaması bizler için büyük sorun oluşturmaktadır. Yine vatandaşlarla yapılan gereksiz tartışmalar eczacının psikolojisini bozmaktadır. Ayrıca bu muayene ücretinin
fişi yok, faturası yok. Pos cihazından geçirmezsen parayı alamıyorsun. Geçirsen bunun
faturası ne olacak. Eczanelerden muayene ücreti tahsilâtı mutlaka kaldırılmalıdır.
Sevgili meslektaşlarım, bu yıl Tokat ve ilçelerinde son iki yılı kapsayan vergi denetimleri yapıldı. Defterlerimiz incelendi. Faturalarındaki %10, %20 katılım payı kadar
fiş kesmeyen arkadaşlarımıza tutarlar için çok yüksek oranda vergi ve cezalar uygulandı. Ayrıca tüm arkadaşlarımıza envanter cezalar çıkarıldı. Tokat Eczacı Odası olarak bu olaya tüm arkadaşlarımızın dikkatini çekiyor, fiyat düşüşlerinden kaynaklanan
envanter açıkları için Merkez Heyetimizin yeni dönemde çalışmalar yapmasını istiyoruz. Eczanelerimize reçete başına meslek hakkı verilmesi, eczanelerin nefes alması
118
TEB Yayınları
sağlanmalıdır. Bu konuda çeşitli alternatifleri Türk Eczacıları Birliği ve muhatapları
görüşerek düzenleyebilirler. Bu meslek hakkı vergi ve haklardan muaf olmalıdır. Yalnız bu kadar prosedürün olduğu bir meslekte hastaya eczacı nasıl danışmanlık yapacak, bu vakti nereden bulacak onu merak etmekteyim. Eczacı ekonomik ve moral
olarak çöküntü halindeyken kendisini nasıl yenileyecek? Yine tüm eczacılarımıza Türk
Eczacıları Birliği tarafından psikolojik destek verilmeli eczacının kendisine güvenmesi
sağlanmalıdır. 18.09.2009 tarih 27353 sayılı Resmi Gazete ile 2009 yılı ilaç alım protokolü ile 5510 sayılı yasaya aykırı olarak çıkartılan muayene ücretleri Sosyal Güvenlik
Kurumunun doktorlara verdiği parayı hastalardan alması anlamına gelmiştir. Sosyal
Güvenlik Kurumu muayene ücretleri ile bırakın harcama yapmayı, kara geçmektedir.
Yine bu uygulama ile ilaca ve eczaneye erişim zorlaşmaktadır.
Değerli meslektaşlarım, kamu ıskontoları eczacı için maddi ve manevi bir yük, bir
işkencedir. Bir kişi bu sağlık hizmet sunucusu da olsa bir metayı kaça alıp sattığını
bilmelidir. Devlet buradan ek ıskonto aldığını bilmektedir. Kamu kurum ıskontosunun
birçok ilaçta 11+12 olması eczacılara %3,5 daha taşıma zararı getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım tabi ki olmasını istemiyoruz. Ama gerekirse bunu devlete
ıskonto olarak verelim. Yeter ki eczacı artık sattığı ilacını kaça aldığını bilsin. Devletin
yaptığı bu olaya bizim memlekette “Müslüman’a gâvur işkencesi” derler. Artık bu
işkenceyi bitirelim. Kamu ıskontosunun arttırılması ile hastalar bundan sonra 4. ve
5. kademedeki ilaçların temininde zorlanacaklardır. Çünkü eczacı Maliyeye %25 kar
marjı göstererek ilaç başına ortalama en az %20 vergi vermektedir. Genel giderimiz
ortalama yüzde %10 civarındadır. Devlete yaptığı ıskontoyu da saydığı zaman 4. ve
5.basamak ilaçlarından ortalama %7 oranında zarar etmektedir. İlaç fiyat kararnamesi yeniden düzenlenmeli, eczacının karlılığı kanunen mutlaka arttırılmalı, firmaların
mal fazlası vererek eczacılarla oynamasına izin verilmemelidir. Faturalarda kurumlar
bize fatura altını net ödemeli ve %10 ve %20 katılım paylarını kurumlar daha sonra
emekli ve çalışanlarından tahsil etmelidir. Eczacılar bu %10 ve %20 katılım paylarını
takip edememektedir. Provizyon sisteminin düzgün çalışmaması eczacıyı çok zor durumda bırakmaktadır. Mümkünse provizyon sistemindeki değişiklikler Cumartesi ve
Pazar günleri saat 24:00 ile 08:00 arasında yapılmalıdır. İlimizde yeşil kart ödemeleri
4 ay geriden gelmekte, bu da eczacılarımızı sıkıntıya sokmaktadır.
119
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, özel hastanelerin devletten aldığı pay ve ilaç tutarlarının
incelenmesini istiyoruz. Devlet sağlıkta sanki eczanelere para ödüyormuş pozisyonundadır şu anda. Kalem kalem tüm sağlık ve ilaç giderlerinin incelenip halkla paylaşılması gerekir. Ayrıca, önleyici sağlık hizmetlerinin verilmesini meslek grubu olarak
önermeliyiz. İlaçta reklama karşıtlığımız halkımızın parasını ve sağlığını kaybedeceği
ve niteliksiz kişiler tarafından konunun istismar edileceği düşüncesiyle devam etmektedir.
Değerli meslektaşlarım, Tokat’ta diyaliz hastalarına daha iyi hizmet verebilmek,
onların eczacı odalarına tepkilerini hafifletebilmek için odamız öncülüğünde böbrek
ve diyaliz hastalarını koruma derneği kurduk. Bu şekilde hastalarla daha yakından
ilgilenme şansı bulmaktayız. Ben size daha önce eczacı odasını Sosyal Güvenlik Kurumuna şikâyet etmiş bir arkadaşımızın dilekçesini getirdim. Tokat Böbrek ve Diyaliz
Hastaları Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Başkanlığından aldığımız bir yazı.
“Türk Eczacıları Birliği 41. bölge Tokat Eczacı Odası Başkanlığına
Tokat
Derneğimiz üyeleriyle yaptığımız görüşmelerde diyaliz solüsyonu dağıtım sisteminde bir aksaklık olmamaktadır. Tokat Eczacılar Odası hastalarımıza gerekli yardımı
göstermekte olup bu sistemin devam etmesi dileğiyle odanız nezrinde tüm eczacılara teşekkür ederim” diye. Bunu avukatımızla da görüştüm. Mahkemede delil olarak
sunacaktır.
Değerli arkadaşlarım, son cümle olarak, biz Sayın Domaç’ın aday olduğu kongrelerde Sayın Domaç’a hiç oy vermemiş bir odayız. Yalnız Sayın Domaç’ın mutlaka hataları da olsa o bizim önceki genel başkanımızdır ve mutlaka mesleğimize katkılarda da
bulunmuştur. Biz demokratik halk olarak protestoyu normal görüyoruz. Ama bunların da yeterli ve dozunda yapılması gerektiği düşüncesindeyiz. Tokat Eczacı Odası olarak gelecek günlerin mesleğimiz ve ülkemiz açısından daha güzel olacağını umuyoruz.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
120
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Sayın Başkanıma teşekkür ediyorum. Sayın Mehmet Gönenç, Hatay Başkanımı davet ediyorum.
Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Hatay Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli başkan ve yöneticileri, Denetleme Kurulunun değerli üyeleri, değerli
Yüksek Haysiyet Divanı üyeleri, değerli oda başkanları ve yöneticileri, sevgili meslektaşlarım, hepinizi Hatay Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum.
Kongremizin bu çok önemli süreçte mesleğimiz adına olumlu kararlarla sonuçlanacağını umuyorum. Sayın meslektaşlarım; mesleğimizin özellikle son beş yıl içinde
geçirdiği hızlı dönüşüm sonucu, birçok eczanemiz kendi özel sermayesiyle kendi yaşamını sürdüremez hale gelmiştir. Bu dönüşüm ve son beş yıllık sürecin bizleri etkileyen
ana unsurlarını iyi bilmek ve irdelemek durumundayız. 2004 yılında değişen ilaç fiyat
kararnamesiyle mesleğimizde başlayan dönüşüm 2005 yılının başında SSK ve yeşil
kart hastalarının serbest eczanelerden ilaç almaya başlaması, kamu kurum ıskontosu, ucuz eşdeğer uygulamasıyla devam etmiştir. Bunların en önemlisi Sağlık Uygulama Tebliği değişiklikleri ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası ile ilaç politikalarının belirlenmesinde inisiyatifin Sağlık Bakanlığından, Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanlığı ve Maliye Bakanlığına geçmiş olmasıdır. İnsan sağlığından
çok tasarrufun öne geçtiği bu süreç eczaneler için dönüşümden çok bir yıkım süreci
olmuştur. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından eczacı ve vatandaş aleyhine yapılan
tek yanlı değişiklikler 2008 Haziran ayında meslektaşlarımızı eczane kapatma eylemi
noktasına getirmiştir. Mutabakat metninin 3 sayın Bakanımız tarafından imzalanması üzerine eylem kararı ertelenmiş, ancak uygulanmayan mutabakat yüzünden
sorunlar devam etmiştir. Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından geçiştirilmeye çalışılan
eczane sözleşmeleri 2006 Aralık, 2008 özür dilerim yanlış söyledim. 21 Aralık 2008
Artık Yeter mitingimiz, sözleşme feshimiz ve en sonunda bir yıl dolmadan 4 Aralık
2009’da yeniden eczane kapatma süreci yaşanmak zorunda kalınmıştır. Henüz de
bitmiş değildir. Eczacıların devletle olan ilişkisinde gerilimli dönemlerin yaşanma sıklığı artmıştır. Görünen odur ki, bundan sonra da tansiyon artarak devam edecektir.
121
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, sosyal güvenlik politikasının iflası eczanelerimizi de iflasa sürüklemektedir. Şöyle ki; artan kamu kurum ıskontoları, ucuz eşdeğer bandının
%30’dan %22’ye, %22’den %15’e daraltılması, ilaç fiyat kararnamesindeki referans
ülke değişiminin kolaylaştırılması ve buna bağlı olarak her Cuma günü yapılan ilaç
fiyat düşüşleri referans fiyatın %86’dan %60’a düşürülmesi, 10 kat arttırılarak 80
kuruştan 8 liraya çıkan muayene ücretleri ve yeni açılan eczacılık fakülteleri, sağlık uygulama tebliğinde yapılan bilimsellikten uzak olup sadece tasarrufu amaçlayan değişiklikler devam ettiği sürece eczane sayılarımız azalmaya devam edecek. Ancak pazar
büyümesi olmayacak, eczane ciroları yaşanmaz değerlerle düşmeye devam edecektir.
Yapılan hesaplamalarda 2004 yılında 21 TL ciro yapan bir eczanenin, 2008 yılında aynı
parayı kazanması için 50 TL ciro yapması gerektiği görülmektedir. Artan personel
istihdamı, gerekli teknik ekipman, artan kiralar ve sağlık uygulama tebliğinin uygulamalarından kaynaklanan keyfi ve standardı olamayan kesintiler SSK ve yeşil kart
hastalarının serbest eczanelere sağladığı ciro artışının üzerine çıkmıştır. Bu tespitten
yola çıkarak, 6197 sayılı yasa Türkiye Büyük Milet Meclisinden çıkartılarak eczane
sayısı sınırlandırılmalıdır. Eczacı karlılığının arttırılması amacıyla meslek hakkı uygulanmalıdır. Kamu kurum ıskontosu taşıma zararımızın önlenmesi mutlaka sağlanmalıdır. Üst limitli ciro sınırlandırılması yaşama geçirilmelidir. Zorunludur ve acildir.
Değerli meslektaşlarım, bizler halk sağlığı konusunda kamu hizmeti veren kuruluşlarız. Devletin eczanelerimize bu gözle bakması, bizleri sorun değil, suçlu değil,
çözümün bir parçası olarak görmesini sağlamak durumundayız. Biz yaşamazsak yaşatamayız. Bu yüzden meslek hakkı bizler için çok önemlidir. Ama geldiğimiz noktada
kamu, Sosyal Güvenlik Kurumu, devletimiz, hem bizleri hem de hak sahibi vatandaşı
sorumlusu olmadığı bir krizin mağduru yapmıştır. Devlet kolayı seçmiştir. Kurunun
yanında yaşı yakmıştır. Etik çalışanı cezalandırmıştır. Oysa yapılması gereken ilaç
harcamalarında artışa neden olan etik uygulamalara yolsuzluklara önlem almaktı ve
bunlara neden olanları da cezalandırmaktı. Sosyal Güvenlik Kurumu vatandaşın sağlık
hakkına ulaşmasını zorlaştırmayı seçmiştir. Muayene ücretini arttırmış, vatandaşın
daha çok cebinden ilaç fiyat farkı ödemesine neden olmuş, vatandaşın hakları bir anlamda gasp edilmiştir. 4 Aralık’tan sonra eczanelerimizin düşeceği durumu söylemeye
gerçekten dilimiz varmıyor. Devlet sağlık harcamalarında tasarruf yapmak istediğin-
122
TEB Yayınları
de her zaman eczanelerin ve hastaların cebine el atmaktadır. 10 kat artan muayene
ücretleri sonucunda, hastalar 2004 yılına göre %46 daha düşük fiyatlı ilaç almasına
karşın sağlığı için daha fazla para ödemek zorunda bırakılmaktadır. Yalnızca bu bile
sağlıkta dönüşümün faturasının kime ödetildiğinin açık bir göstergesidir. Çok çarpıcı
bir örnek 2004 yılında 30 lira tutarındaki bir uzman hekim reçetesinde ortalama o
zamanlar eczacı karı %20 olduğu düşünüldüğünde eczacı buradan 6 lira kar etmekte,
hasta da bu bedelin %20’si olarak 6 TL para ödemekteydi. 2009 yılına geldiğimizde,
aynı reçetenin ilaç fiyat düşüşlerinden kaynaklanan 20 TL’ye düşmesi, ortalama eczacı karının %10’a düşmesi sonucunda eczacı bugün günümüzde bu reçeteden 2 TL
kar elde etmekte, hasta da katılım payı ücreti olarak 12 lira para ödemektedir. Bu bile
bizim ve hastaların açısından geldiği noktayı çok güzel özetlemektedir. Yeşil kartın
denetimsiz bir şekilde neredeyse her isteyene verilmesi, 18 yaş altının ve işsizlerin
Sosyal Güvenlik Kurumu ödeme kapsamına alınması, yaratılan yasal boşluk nedeniyle
muvazaalı eczanelerin çoğalması, bu eczanelerin denetiminin yapılamaması da Sosyal Güvenlik Kurumunun bütçe açığında önemli rol oynamıştır. Dün Genel Sekreterimiz bahsetti. 2010 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu web sitesinde yeni yayınlanan ve
sağlık giderlerinin disipline etmek amacıyla hazırladığı ifade edilen Sosyal Güvenlik
Kurumu eylem takviminde, 31.12.2009 tarihinde kamu kurum ıskontosu oranının
yeniden düzenleneceği, 31.12.2010 tarihinde eşlenik ilaç uygulamasına geçileceği,
en tehlikeli maddelerden birisi, 31.12.2010 tarihinde eşdeğer ilaçlardaki %15’lik ilaç
bandının daha da aşağılara çekileceği, 31.10.2010 tarihinde sağlık uygulama tebliği
eki bedeli ödenecek ilaçlar listesinin yeniden düzenleneceği, 31.12.2010 tarihinde ilaç
katkı payının kademelendirileceği yayınlanmıştır. Bütün bunlardan anlaşılacağı gibi
devlet bir gecede tebliğ, genelge, kararname yayınlayarak yeni kurallar koymakta
ve mesleğimiz açısından yaşamsal tehdit oluşturabilmektedir. 18 Eylül’de yayınlanan
ilaç fiyat kararnamesi ve sağlık uygulama tebliğinde yapılan kamu kurum ıskontosu
değişikliği bunun en çarpıcı bir örneğidir. Bu uygulama eczacıları 4 Aralık 2009 günü
eczane kapatma eylemine götürmüştür. Eczaneler kamu hizmeti vermektedir. Bu
nedenle, eczanelerin de kamunun koruması altında olması gerekmektedir. İlaç fiyatlarının belirlenmesinde referans uygulama yapan yetkilileri eczacının meslek hakkı
konusunda da batılı ülkeleri referans almaya ve ilaç fiyatlarından bağımsız bir uygulamayla eczanelerin yaşamasını sağlamaya çağırıyoruz. Gelinen noktada 24 bin eczane-
123
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
nin ayakta kalması için etik dışı kazancın önlenmesi ve eczanelerimizin kendi öz sermayeleri ile geleceğe taşınması için 6197 sayılı yasa ile eczane sayısının nüfusa göre
sınırlandırılması yürürlüğe girmelidir. Eczacıların; hastanede, ilaç sanayinde ve sosyal
güvenlik kurumlarında daha fazla istihdamı için para harcanmalıdır. Kamu kurum
ıskontosunun eczacıyla bir ilgisi yoktur. Devletin bu ıskontoyu doğrudan sanayiden
almasını sağlayacak bir yöntem bulunmalıdır. Üst limitli ciro uygulamasına geçilerek,
eczacılar arasındaki gelir dağılımı, az cirolu eczanelerin hayatta kalmasını sağlayacak
şekilde düzenlenmelidir. İlaç fiyat kararnamesinde, eczacı karı mutlaka arttırılmalıdır.
Hak sahiplerinin doktora ve ilaca ulaşımını engelleyecek uygulamaların düzeltilmesi
gerekmektedir. Muayene ücretleri birinci basamaktan kaldırılmalı, diğerlerinde ise
ödenebilir seviyelere çekilmelidir. TC kimlik numarası ile reçete yazımında hastanın
bilgisi dışında adına reçete yazılmasını önleyecek bir yöntem geliştirilmelidir. Tekrar
otokopili karneye dönülmesi olabilir veya hak sahiplerine bir şifre verilmesi gibi karşılaşılabilecek bir yöntem olabilir. MEDULA sisteminden alınacak bilgilerle hastane, eczane, doktor, hasta ve ilaç bazında ayrıntılı analiz yapılarak yolsuzluklar engellenmeli,
denetimlerin buradaki bilgiler ışığında etkinleştirilmesi sağlanmalıdır. Karekod uygulamasına geçilmesi durumunda eczanelerin sırtına ağır bir yük yüklenecektir. Eczacılar, karekod uygulamasıyla, nedeni olmadıkları sahte ilaç ve ambalaj yolsuzluğunun
önlenmesinde tek sorumlu konumuna getirilmektedir. Karekod uygulaması ileri bir
tarihe ertelenmeli ve Birliğimizin önerileri doğrultusunda mutlaka iyileştirilmelidir.
Bu haliyle karekod uygulaması yolsuzlukla mücadelede anlamlı bir sonuç yaratmayacaktır. 4 Aralık 2009 eczane kapatma eyleminde, tüm eczacı odalarının eksiksiz
katılımı Türk Eczacıları Birliğinin gücünü bir kez daha göstermiştir. Eczacı, örgütünün
arkasındadır. Bundan sonra yaşanacak olumsuz gelişmelerde de örgütlü gücümüzü
göstermeye devam edeceğiz. Mesleğimizi daha da sıkıntılı günlerin beklediği kesin;
peki, çözüm ne? Çözüm, 4 Aralık 2009 eczane kapatma eylemindeki tek vücut tek
yürek olan eczacının örgütlü gücünü tekrar etkin kılmaktır. Bunun için 4 Aralık ruhu
içerisinde herkesin oyunu alacak bir Merkez Heyeti belirlenmelidir. Bu genel kuruldan, siz değerli meslektaşlarımızdan beklentilerimiz, önümüzdeki günleri bir ateşten
gömlek olarak değerlendirdiğimizde bu sorunların bertaraf edilmesi için etkin, yetkin,
bilgili, pratikten kopmamış kişilerden oluşacak bir Merkez Heyetinin şekillenmesidir.
124
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Başkanım toparlarsanız.
Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Devamla): 4 Aralık’ta eczacı, örgütlü gücünü sınayanlara
çok güzel bir ders vermiştir. Emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Şimdi 4 Aralık‘ta
oluşan stok zararlarımızın karşılanması ve yarı yarıya düşen eczane karlılıklarımızı
telafi edecek yöntemleri konuşma zamanıdır. Bu kazanımlarımızı daha ileriye taşıyacağımız, yarının bugünü aratmayacağı bir çözümü bulma zamanıdır. Basın açıklamalarıyla gazete, radyo, televizyon ilanlarımızla istemlerimizi dile getirip sorunlarımızı
halkın ve devlet yetkililerinin iyi anlayabileceği bir ortam yaratmak durumundayız. Bu
eylem biçimlerinin yeterli olmadığı durumlarda, vatandaşı ilaçsız bırakmadan devletle
pazarlık yaparken, elimizi kuvvetlendirecek gücü giderek artan eylemliliklerimizle en
azından kaybettiklerimizi geri almanın yollarını bulmak zorundayız. Bizler 24 bin eczanenin koşulsuz destek verdiği yöneticileriz. Bu mevkilere koltuk için değil ülkemizin
ve meslektaşlarımızın sorunlarını çözmek için geldik. O zaman gereğini yapacağız. Bu
gerekleri yaparken eczacımızın ve eczanelerimizin imajını sürekli karları için eylem yapan bir meslek grubuymuş gibi değil; bu ülkenin kaynaklarını, bu ülkenin insanını ve
sağlığını ama aynı zamanda meslektaşlarını da, haklarını da doğru zeminde savunan
imajı halkın vicdanında ve kamuoyunda sağlamak durumundayız. Bunlar ancak ortak
akılla, dayanışmayla, katılımcı demokrasi ile uzun soluklu kullanılan sağduyu ile olur.
Eylemlerimizde eksiklerimiz de şüphesiz olacaktır. Bunları da en yapıcı şekilde telafi
etmek yine bizlere düşmektedir. İlaç sanayinden eczacının hakkı olan 20’den sonra
7 ve 4 ıskontolarımız ve asgari 90 gün vade, bu dönemde dayanışmayla, söke söke
alınmıştır. Kooperatiflerimizin bu konuda destekleri çok anlamlı ve önemlidir. Buradan kooperatiflerimize de teşekkür etmek istiyorum. Merkez Heyetimiz kamu kurum
ıskontoları konusunda bütün meslektaşların zararlarını hem meslektaşlarına hem
de devletin bakanlarına doğru anlatabilmiş ve sorunu çözme yolunda somut adımlar
atmıştır. Ancak ilaç sanayinin manipülasyonu sonucu 3 Bakanın imzaladığı kararlar
uygulanamamıştır. Bunun uygulanmasını mutlaka sağlamak zorundayız. 2010 Sosyal
Güvenlik Kurumu eylem planında belirtilen ve 31.12.2010 tarihinde yapılması planlanan ucuz eşdeğer bandının %15’ten aşağı indirilmesi gerçekleştiğinde, eczacının
parasını ödeyerek rafına koyduğu ilacın bedelsiz kamulaştırılmasını maalesef tekrar
yaşayacağız. Orijinal ilaçlar bantta kalabilmek için daha fazla kamu kurum ıskontosu
125
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yapmak zorunda kalacaklardır. Bunu ucuz eşdeğer bandı 1 Temmuz 2009’da, %22
den %15’ e düşürüldüğünde yaşadık. Örgüt olarak sessiz kaldık. Bu nedenle kamu
kurum ıskontosu eczane üzerinden geçtiği sürece ucuz eşdeğer bandının daralmasına ve referans fiyatın düşmesine sessiz kalamayız. Kabul edemeyiz.
Divan Başkanı: Başkanım 15. dakikayı kullanıyorsunuz, lütfen.
Ecz. Mehmet GÖNENÇ (Devamla): Başkanım bitirmek üzereyim. Bugün orijinal
ilaçların çoğu %40’ın üzerinde kamu kurum ıskontosu yapıyorsa bu referans fiyat düşüşü ve ucuz eşdeğer bandının aşağı çekilmeleri uygulamaları ile zorunlu kullanıldığı
içindir. Bu uygulamadan çıkan sonuç devletin tek taraflı tebliğ, genelge ve kararnameleri ile değiştirebildiği oranlar ve fiyatlar yüzünden stok zararları oluşmakta ve
eczacı karından zarar etmektedirler. Bunları engelleyecek önlemleri almalıyız. Somut
olarak ilaç fiyatı düştüğünde veya kamu kurum ıskontoları arttığında, 45 günlük geçiş
sürecinde ucuza alıp pahalıya satabileceğimiz genelge çıkartılmalıdır ki stok zararlarımız minimize edilebilsin. Ciromuzdan bağımsız bir şekilde verdiğimiz reçete sayısı
veya ilaç kalem sayısına endeksli sabit ve düşmeyen bir meslek hakkımız olmalıdır. Bu
hakkı almalıyız ki evimize götürecek ekmeğimiz olsun. Bunlar olmazsa olmazlarımız
olmalıdır. Devletin bugüne kadar olan uygulamaları koyduğu kurala uyan eczacının ve
vatandaşın cezalandırılması şeklindedir. Bir ilacın tüketimi artınca ya uzman doktor
tarafından reçetelendirme şansı getirilmekte ya da ilaç kullanım raporu istenmektedir. Yolsuzluk giderilmeden herkesi potansiyel suçlu gören SSK zihniyeti ile alınan
önlemler ile sorunlara çözüm aranmıştır. Artık bir şeyler değişmeli, devlet kendi koyduğu kurala uyanları cezalandırmaktan vazgeçmelidir.
Değerli meslektaşlarım, artık yeter. Eczacılık artık karlılık tartışmaları ile eczane
kapatmayla eylemle değil, bu ülkeye kattığı katma değerlerle ve projeleriyle konuşulsun. Bir yıla yakın süredir yürüttüğümüz “Ülkemi seviyorum eşdeğer ilaç kullanıyorum” kampanyasındaki yıllık 865 bin TL’lik tasarruf konuşulsun. Bizler biyoeşdeğerlik
çalışmalarının yurt içinde yapılmasına olanak sağladığımız Novagenix ile gündeme
gelelim. Bu ülkenin kronik hastalıkları ile mücadelede başarı sağlayacak bilimsel yaklaşımlarla gündeme gelelim. Eczanelerimizi genişletelim, güzelleştirelim. Farkındalık
126
TEB Yayınları
yaratalım. Tüm Türkiye’de tek tip eczane dış dizaynlarımız ve önlüklerimiz olsun. Artık yeter, eczacılık yapmak istiyoruz. Tahsildarlık değil. Kırtasiye işleri değil, muayene ücretlerinin nereden kaynaklandığı ile uğraşmak değil. Reçetelerdeki ilacın sağlık
uygulama tebliğine uygunluğunu araştırmak değil. Hastaya doğru ilacı, doğru dozda,
uygun şartlarda reçete edilip edilmediğini kontrolle uğraşalım. Artık yeter, yeni eczacılık fakülteleri açılmamasını, var olan fakültelerin kontenjanlarının azaltılmasını,
eczane sayısının sınırlandırılmasını, kamu kurum ıskontosu yükünün üzerimizden
alınmasını, meslek hakkımızın verilmesini, muayene ücretlerinin kaldırılmasını, üst
limitli ciro uygulamasının bir an önce yaşama geçirilmesini istiyoruz.
Sayın meslektaşlarım son olarak eylemimize katkısını ve desteğini esirgemeyen
sivil toplum kuruluşlarına, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine, eczacı odası yöneticilerimize ve tek tek tüm eczacı meslektaşlarımıza tekrar teşekkür ediyor ve başarılarınızın sürmesini diliyorum. Saygılarımla teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Teşekkürler sayın başkanım, şimdi sırada Sabih Tekin Çağlar
Trabzon Eczacı Odası Başkanı, sayın başkanım mümkün olabildiğince hızlı hareket
edebilirsek.
Ecz. Sabih Tekin ÇAĞLAR (Trabzon Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez
Heyetim ve Denetleme Kurulum, Yüksek Haysiyet Divanı Sayın Başkan ve yöneticilerim, sayın oda başkanlarım, değerli oda yöneticilerim, sayın delegeler, sayın konuklar,
eczacı örgütünün değerli çalışanları, hanımefendiler, beyefendiler, Trabzon, Rize, Artvin, Gümüşhaneli eczacılar adına en içten sevgi ve saygılarımla hepinize hoş geldiniz
diyorum.
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’ne, Denetleme Kurulu’na, Yüksek Haysiyet
Divanı’na, 51 eczacı odasının tüm kurullarına ve Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odası
çalışanlarımıza mesleğimize, örgütümüze, ülkemiz adına yaptığı çalışmalardan ötürü
teşekkür ediyorum. 37. Büyük Kongre’nin bir ilki başararak seçimi değil çözümü gerçekleştirmesi talebimizle sözlerime başlamak istiyorum. Trabzon Eczacı Odası olarak
bu kongrede gerçeklerin söylenmesini engelleyecek her türlü karmaşık seçim formü-
127
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
lüne karşı olduğumuzu açıkça belirtmek istiyorum. Eleştirilerimizde objektif olurken,
üslubumuzun da insanları kırmamasına önem göstereceğiz. Ancak teşekkürlerimizin
de, olumsuz eleştirilerimizin de doğru algılanmasını istiyoruz. Bizler herkesin hesap
ve kitap yapmadan burada olduğuna inanıyoruz. Bizim kimseye bir diyet borcumuz,
kimseyle de bir hesabımız yoktur. Olumlu ve olumsuz eleştiride bulunma hakkımız
da demokrasiye dâhildir. Bunun böyle görülmesi de demokratik olgunluğun işareti
olacaktır.
Değerli meslektaşlarım; hayata çifte standartla bakma eğilimi, olan biteni istediği kalıba dökme ihtiyacının bir sonucudur. Bir işe vesayetle başlarsanız ve o kuruma vesayeti yerleştirirseniz, bir vesayetten diğerine savrulur gidersiniz. Bu örgütün
kendisini iktidar hırsına kaptırmış insanlarca değil; yöneticiliği birlikte çalışmak olarak
algılayan, olumlu ya da olumsuz tüm gelişmelere herkesi ortak edebilen insanlar tarafından yönetilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Bugün karşımıza çıkan matematik tablo
da, delege sistemi ve yasal oy hesabını öne çıkarmaktadır. Bu örgüt, bu hesaplardan
kurtulamadığı sürece hiçbir zaman kendisine layık olan yöneticileri seçme şansına layık olamayacaktır. Eczacıların ve örgüt yöneticilerinin siyaset yapmasına, bu ülkeye ve
mesleğimize siyaset yoluyla hizmet etmesine itirazımız yoktur. İtirazımız Türk Eczacıları Birliği makamlarının siyasete atlama tahtası olarak kullanılmasınadır. 36. Büyük
Kongre konuşmamda, bu kongre bir şey yapmak isteyenlerle bir şey olmak isteyenler arasında bir kongre olacak demiştim. Kongreden sonra önümüze yerel seçimler
gündeme geldi. Adaylıklar düştü gündemimize önce belediye başkan aday adaylıklarım, olmadı il başkan aday adaylıklarım, onlar da olmadı artık mahalle muhtarlığı,
apartman yöneticiliği… Devamını biz bilemiyoruz. Türk Eczacıları Birliği örgütünün
adı bu kadar ucuzlatılmamalıdır. Siyaset her insanın en doğal hakkıdır. İnsan siyasal
bir varlıktır ama siyaset yaparken, bir girişimde bulunurken bu hareketin sizi oraya
getiren topluluğa ne kazandırıp ne kaybettirdiğine bakmak durumundasınız. Siyaset
yapmak için her biriniz başka bir siyasi partiye gittiğinizde bunun güç mü güçsüzlük
mü olacağı tartışılmalıdır. Bu duruma geldiğinde TÜRK-İŞ kendi partisini kurmaya
karar vermiştir. Belki biz de bir eczacı partisi kurmalıyız. Ama Türk Eczacıları Birliği’ni
eczacı partisi haline getirmemeliyiz. Siyasilerin dikkatini çekecek bir makam haline
getirmemeliyiz.
128
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, 36. Büyük Kongre’de göreve gelen bizler 3 Mart tarihinde istifa ettik, 5 arkadaşımızla beraber. Neden istifa ettiğimiz konusunda çok konuşuldu. Çok yazıldı. Çok çizildi. Bugüne kadar, bu konuda bu kürsülerden bir tek kelime
etmedim. Ama bugün bu kongrede birkaç kelime etmek, birkaç haksızlığa cevap
vermek istiyorum. Amacım asla polemik yaratarak gündemi değiştirmek ve Büyük
Kongre’ye saygısızlık yapmak değildir. Ama yapılan haksızlıklara ve çifte standartlara
da değinmezsem kendime saygısızlık etmiş olurum. İstifalara şöyle bir pencereden de
bakabilirsiniz. Gidenler aslında sizlerden eksilen bir değerdir. Gidenlerin arkasından
ıslık çalıp, el ovuşturmak değil, neden bu noktaya geldik diye aklıselim olarak düşünmek gerekir. Çünkü sağlıklı toplumlar ayıbından kir çıkarmaz. İnsanları da birbirine
düşman edecek bir bellek tazelemesine zorlamaz. Ama bu, ayıpların da unutulması
anlamına gelmemektedir. Burada bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bazı insanlar ilkeleri ve doğruları adına, kimilerini siyasete atlama tahtası olarak algıladığı
makamları terk ederek onurlu bir duruş sergilemektedirler. Evet, biz istifa ettik. Ama
başarısızlık durumunda istifa edildiği sözünü verenler de oldu bu kongrede, bu kürsülerde, oturaklarda. Sayın Şevket Kaya 36. Büyük Kongrede 8 ana başlık adı altında
hedeflerini sıralamış: “Sorunları çözemiyorsak Bakanlığın önünde yatarak bu sorunu
çözmek için ne gerekiyorsa yapmalıyız. Ben ve arkadaşlarım adına bu sözü sonuna kadar veriyorum. Eğer bir yılsonunda bunlardan bir tanesini yapamıyorsak istifa etmeye
hazırım.” demiş ve konuşması alkışlarla kesilmiş. Bu sorunların sekiz tanesi çözüldü
de mi hala orada oturuyorsunuz? Bakanlıkların önünde yattığınız doğru, ama Türk
Eczacıları Birliği sorunları için değil kendi adaylıklarınız için orada yattınız. 27 Haziran
2009 tarihli Ankara Eczacı Odası gazetesi yayını Bizim Gazete sayı 22, dönemin TEB
II.Başkanı Sayın Eczacı Hilmi Şener, geçtiğimiz döneme göre çok iyi bir protokol süreci
gerçekleştirdiklerini söyleyerek özellikle beş arkadaşımızın ayrılmasından sonra daha
verimli, daha somut işler başarıldığına inanıyorum diye açıklama yaptı. Sayın Şener,
siz o protokol müzakerelerinde neredeydiniz? Protokol müzakereleri iki ay sürdü.
50’ye yakın toplantı yapıldı. Sayın Şener bir tek toplantıya katıldı. O da İstanbul, Konya, Adana oda başkanlarımızın katıldığı sabahladığımız nafile bir toplantıydı. Sadece
bir toplantıya katılacaksınız, sonra iyi ki gitti dediklerinizin aktif görev aldıkları süreç
için başarılı bir protokol süreci yaşandı diyeceksiniz. Sonra da onlar gittiği için iyi işler
yaptık diyeceksiniz. Lütfen haksızlık etmeyiniz. Siz bu örgüt bu mitinge hazırlanırken
129
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
neredeydiniz? Her akşam saat 18 civarı çantanızı alıp iyi geceler dilerken, iyi ki gitti
dediğiniz adamlar bu örgütte haftalarca uykusuz çalıştılar. Siz sıcak yatağınızda uyurken, iyi ki gitti dedikleriniz Ali Aslan’la, Hüseyin Olan’la kamyonlara yağmur altında
koli yüklüyorlardı. Hamallık yapıyorlardı bu örgütte. İstifalar konusunda son sözüm
Arif Yılmaz’a; Kayseri’de bizlerin ayrılmasının iyi olduğunu, Merkez Heyeti üyesi arkadaşlarımı göstererek artık insanların yüzünün güldüğünü söyledi.
Değerli kongre üyeleri, değerli meslektaşlarım; eğer Merkez Heyeti üyeleri eczacının yaşadığı bu süreçte kan ağlamıyor diye, beş arızalı adam gitti diye yüzleri
gülüyorsa, bu bizler için gurur kaynağı değil üzüntü sebebi olmalıdır. Ama bu konuda
arkadaşlarımın hakkını vermem lazım. O arkadaşlarımın öyle mesut, bahtiyar, güle
oynaya bir halleri yoktu.
Değerli meslektaşlarım, biz de ülkemize, ülkemiz insanına bakalım. Eskiden aç
mezarı yok derdi büyüklerimiz. Yani açlıktan ölen insanımız yok anlamına gelirdi. Bugüne bakın. Artık Türkiye’de, gazetede, internette aç mezarları olduğunu, açlıktan
insanların öldüğünü görüyoruz. Hükümet sağlık alanını artık gözden çıkarmış, yoksular, sağlığa ulaşamayanlar, ilaca, eczacıya ulaşamayanlar, ekmeğe, yağa, kömüre
ulaşamayanlar, sadaka kültürüne muhtaç ediliyor. İlaç da sadaka gibi veriliyor. Hekime ulaşmak bir lütuf, o da artık parayla, bir de kömür dağıttınız mı yoksullarla işiniz
bitiyor. Sosyal devlet mi, işte size sosyal devlet. Bu devlet, ne devlet, ne de sosyal. Bu
devlette, nereye kafanızı çevirirseniz bürokrasiyle, olmazsa polisiyle karşı karşıya geliyorsunuz. Bu ülkede bu devlet kendi imzaladığı sözleşmeleri almamak için üzerimize
polis salmadı mı? Bugün, kim ne derse desin, sağlık ve ilaç harcamamızı kısacağız
diyorlar. Zaten kimsenin de bir şey dediği yok. Vatandaşın nefesi boğazında düğümlenmiş durumda. Uluslararası sermaye, ilaçtan tasarruf edilecek parayla kendilerine
olan borçların ödeneceği beklentisinde bu politikalara destek vermiş durumdadır.
Vatandaşımızın yaşadığı ve yaşayacağı sıkıntılar onların ilgi alanına girmiyor. Çünkü
onlar hasta olmuyor çünkü onlar ilaç kullanmıyor. Onlar sabahları greyfurt suyuyla,
ekinezya çayıyla beraber hayatlarını idame ettiriyorlar. İlaca ihtiyacı olan insanımız ise
katılım payını, muayene ücretini ödeyemiyor. Hekime ulaşamıyor ve sağlıksız kalıyor.
Buyurun size adalet, buyurun size kalkınma.
130
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, görünen o ki ilaç alanında radikal müdahaleler bundan
sonra hız kesmeden devam edecektir. Bizleri bekleyen tehlike sadece kamu kurum
ıskontosu ve fiyat kararnamesi kayıpları değildir. Bu sürecin devamında yaşanacak
ekonomik kriz ve kamunun bunu fırsat bilerek mesleğimize müdahale etme planları
gelecekteki problemlerimizden sadece birkaçıdır. Eczanelerimiz küresel sermaye ve
aktörlerine kurban edilmiş hastalarımız özel hastanelerin insafına terk edilmiş durumdadır. Bizim bu tabloyu tersine çevirmek için tüm sağlık çalışanlarını, tüm hastalarımızı bir araya getirmemiz gerekir. Eczacıların böyle bir ortamda yaşamayacağını
bu neşter operasyonla durmazsa sistemin kangren olacağını herkese anlatmak birinci
önceliğimiz olmalıdır. Biz ne diyoruz? İlaç eczacı danışmanlığı olmadan kullanılamaz.
Eczacının geliri ilaç gelirlerinden farklı olmalıdır. Eczacı sağlık alanının vazgeçilmezidir. Eczacı bu ülkede sağlık hizmetinin bel kemiğidir. Eczacı bu ülkede sağlık hizmetinin tüm boşluklarını doldurmaktadır. Ama bizim de bir politikamız olmalıdır. Bitkisel
ilaçta, dermokozmetikte, alternatif tıp ürünleriyle, ancak metropol eczanelerini şekillendirebilirsiniz, çeşitlendirebilirsiniz. Ama taşra, köy ve belde eczanelerini ne yapacaksınız?
Değerli meslektaşlarım, iyi bir müzakere, dik bir eylem, kararlı bir örgüt duruşuyla zor da olsa Sağlık Bakanlığıyla ilaç kar oranını yükseltebiliriz. SGK’ya kamu kurum ıskontosunu indirttirebiliriz. Sanayiciden ekstra vade, peşin ıskonto bile alabiliriz.
Tüm bunları yaparsak eczacının sorunları çözülecek midir? Düze çıkabilecek miyiz? Oy
hesabıyla, listelerle, dengelerle uğraşacağımıza gelin geleceği planlamak üzere kafa
yoralım. Biz ilaç ve eczacılık alanının sahibiyiz. Hasta sağlığını ilgilendiren her şey bizi
de ilgilendirmektedir. Bu bilinçle davranacaksak birincisi eczanelerimize sahip çıkacağız. Bir de mesleğimize sahip çıkacağız. Mesleğe sahip çıkmak da, ilke sahibi olmayı
gerektirir. Bu ilkelerin gerçek hayatta karşılığını bulması ve ilkelerden vazgeçilmemesi için kaç kişinin ölmesi, kaç eczanenin kapanması, kaç eczacının iflas etmesi, kaç
kişinin ilaca ulaşamaması gerekir? Bizim eczacı olarak buna izin vermemiz mümkün
değildir. Hastalarımız bizim için üzerlerine titrenmesi gereken, bize ihtiyacı olan varlıklardır. Biz hastaya bizim ihtiyacımız var diye bakmayız. Hastanın bize ihtiyacı var
diye bakarız. O yüzden de popülizm yapmayız. Yapılmasına da izin vermeyiz. Sağlık
hakkına erişimde kısıtlamaları kaldırın diye yalan söylemeyiz. Söylenmesine de izin
131
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
vermeyiz. Ama bizim vergimiz ilaç harcaması değil, faiz ödemesi yapan, petrol füzeleri alan devlet sıra ilaca gelince bütün maliyeti hasta ve eczacı üzerine çıkarmaktadır.
Divan Başkanı: Başkanım toparlarsak,13. dakikadayız.
Ecz.Sabih Tekin ÇAĞLAR (Devamla): Tüm bunlar yetmezmiş gibi Türkiye’de
başka sorun kalmamış gibi Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığıyla
örgütümüzün ekonomisine de el atılmaya çalışılmaktadır. Sivil toplumu meslek örgütlerine kısaca kendilerine yandaş görmedikleri herkese sindirmek peşindeler. Bu
tür uygulamaların tekrarını yaşamamak için örgütlü bir direniş göstermek zorundayız. Mesleki sorunlarımızın haricindeki konulara da duyarsız kalmamalıyız. Kamu
tarafından tek taraflı uygulamanın yok olmasının temelinde demokrasi yoksunluğu
temeli yatmaktadır. Bu anlamda çağdaş sivil bir anayasa yapılması; seçim yasasının,
partiler yasasının değişmesi, seçim barajının kaldırılması konularında söyleyeceğimiz
sözümüz olması gerekmektedir.
Değerli meslektaşlarım, mevcut Merkez Heyeti şanslı bir yönetimdir. Örgüte danışmadan hatta Merkez Heyetini bile toplamadan eczane kapatma gibi radikal bir karar alıp üyelerine tebliğ etmiş ve tek kelime dahi itiraz almadan % 100 başarılı bir eyleme imza atmıştır. Hiç kimse B planınız var mı diye sorgulamamaktadır. Ama eylem
sonucunda masa başında alınan sıfırdır. Dün açılış konuşmasında Sayın Başkanım,
4 Aralık sürecinde sonra elimizde örgütlü gücümüzden başka ne kaldı demektedir.
Değerli başkanım, siz muhalefet lideri değilsiniz. Türk Eczacıları Birliği Başkanısınız. Örgüt eylem yapacak, bu hakları siz alacaksınız. Ne olacak sorusunun cevabı ise
kongreyi bekleyelim olmuştur. Bu sefer de insanların aklından başka sorular geçiyor:
Neden eylem için kongreyi beklemedik? Dedim ya şanslı bir yönetimimiz var. Çok da
sorgulamayan bir örgütümüz.
Değerli meslektaşlarım iş yapmak, yol almak için kararlı adımlar atmalıyız. Bu
kararlara adımlar atacak yöneticiler seçmeliyiz. Bundan sonraki süreçte bir adım ileri,
iki adım ileri gitme şansımız yok. Her adımda üç adım ileri atlamak zorundayız. Bugün
132
TEB Yayınları
itibariyle geleceğimizle ilgili sağlam ve sonuç alabileceğimiz hamlelerde bulunmalıyız.
Bunu ancak hep beraber ve güçlerimizi birleştirerek gerçekleştirebiliriz. İşte bugün
burada sadece bunu yapmaya gücü olanlar, sadece bunu yapmaya hazır olanlar aday
olarak ortaya çıkmalıdır. Başka şeyler yapmak isteyenler başka alanlarda güçlerini
sürdürmektedirler. Bu anlamda diyaloga açık, dayatmacı olmayan, hesap gözetmeyen, dengeleri değil, liyakati önceleyecek bir Türk Eczacıları Birliği oluşturmak için
çaba göstermeye, göreve, özveriye ve mücadeleye hazırız.
Sözlerime son vermeden önce, bu kongreye ait de, seçim sürecine ait bilgileri de
sizlerle paylaşmak istiyorum. Sayın Erdoğan Çolak, Türk Eczacıları Birliği Başkanım,
uzun yıllar dostluğumuz olan çok sevdiğimiz saydığımız bir arkadaşımızdır. Sayın Başkanla seçime yönelik üç kez telefon konuşması yaptık. Birincisinde kendisi beni aradı;
Trabzon Eczacı Odası Başkanı ve çok sevdiği arkadaşı olarak, benimle sürece ilişkin
görüşlerini paylaşmak istedi. Ben de çok memnun olacağımı, saygın bir davranış olduğunu kendisine bildirdim, nezaket görüşmesiydi o. Daha sonra iki kez daha telefon
görüşmesi yaptık. Telefon görüşmelerinde, Sayın Başkana aktardıklarımı; tutanaklara
geçmesi, tarihe şerh düşmesi ve sizlerin de bilgisi için bir kez daha aktaracağım. Sayın Başkanım bu bir kriz dönemidir. Bu koltuk kavgası dönemi değildir. Bu nedenle
örgütün bu kongreden seçim hesabı yaparak değil, geleceğe yönelik kararlar alarak
çıkması gerekir. Bu nedenle en büyük görev size düşmektedir. Türk Eczacıları Birliği
Başkanısınız dönem kriz dönemi hesap dönemi değil. “Buyurun sayın oda başkanları,
bu listeyi beraber yapacağız” çağrısı yapmanız gerekmektedir. Eğer bu çağrıyı yaparsanız Trabzon Eczacı Odası hiçbir pazarlık, hiçbir dayatma, hiçbir koşul olmadan bu
masanın etrafına toplanacaktır dedim. Bu masada da olurlarımızı ve olmazlarımızı
konuşalım, ortak bir paydada, ortak bir listede; asla bir dayatma olmadan, asla bir ön
koşul olmadan, beraberce bir liste yaparsak biz bunun altına imza atarız dedik. Ama
sayın Başkan eğer “Yürüyen bir yapımız var. Bugüne kadar birlikte yürüdüğümüz
arkadaşlarımız var. Onlarla ilgili genel bir çatımız oluşmuştur. O çatının altına birkaç
kişi verelim. Böylece tek liste olsun, tek bir listeyle çıkalım öneriniz varsa, lütfen bu
öneriyi bizlere getirmeyin. Çünkü bu birlik listesi değil bir iltihak listesi olur. Bir biat
listesi olur. Biz biatı reddediyoruz. Kabul etmemiz mümkün değildir. Biz biatı reddediyoruz. Çünkü bizler 10–18 yaşları arasında yatılı okuldan, sonrasında ise tüm
133
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
hayatımız boyunca süre gelen omuz omuzalık kültüründen geliyoruz. Dayanışma kültürümüzün temelini de bağımsızlık kültürü oluşturmaktadır. Biat etmek hayatımızın
hiçbir döneminde kabul etmediğimiz bir olgudur. Bizler sayımızın azlığına çokluğuna
bakmadan, boyun eğdirmek isteyen kim olursa olsun, ister iktidarıyla, ister silahıyla,
ister parasıyla, boyun eğmemeyi insanlığın özü sayan bir anlayışı temsil ediyoruz.
Bugünden tezi yok neoliberalizme, gericiliğe ve ırkçılığa karşı eşitlikten, özgürlükten, demokrasiden emekten ve halktan yana olanlar; emperyalizme karşı, tam bağımsızlıktan yana yurtta ve dünyada artık aynı safta olmalıdırlar. Barıştan yana tavır
alanlar artık aynı safta olmalıdırlar. Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum efendim.
Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, Ecz.Yavuz Tatar Elazığ Oda Başkanımı
konuşmasını yapmak üzere davet ediyorum. Yavuz Tatar arkadaşımız sanırım yok.
Eczacı Atilla Erbudak Gaziantep
Ecz. Atilla ERBUDAK (Gaziantep Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli
Divan Başkanım, Divan Üyeleri, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti Başkanı, üyeleri, Denetleme Kurulu’nun Başkanı ve üyeleri, Onur Kurulu Başkanı ve üyeleri, sevgili
meslektaşlarım, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.
Gaziantep Eczacı Odası’nın hazırladığı bir kitapçık var. Dışarıda dağıtılıyor. Bu
Türk Eczacıları Birliğinin, eczacı örgütünün yapmış olduğu bir eylemi anlatan kitapçık.
Küçücük bir kitapçık, edinip okursanız, geçmişimizde yaşanan başka bir eylemliliği de
herhalde paylaşmış olursunuz.
Değerli meslektaşlarım, açılış konuşmasında Sayın Domaç, “Yalnız kalmayın paylaşın. Bütünleşin çoğalın.” dedi. Oysaki Türk Eczacıları Birliği’nin geçmişten bu yana
emek örgütleriyle bir arada olduğu grubun içinden Domaç’ın zamanında getirildi. O
dönemde birlikte olunan emek grubundan ayrılış bugünse bunlarla yan yana durun
deyişi bir çalkantının sonucu olsa gerek. Türk Eczacıları Birliği söylediğim bu dönemden bu yana, yol arkadaşlarından, birlikte yürüdüğü emek ve sendikal yoldaşlarından
ayrılmış durumda; bizim 4 Aralık kapatma eyleminden bir hafta önce, Türkiye gene-
134
TEB Yayınları
linde sendikalarının ve memur örgütlerinin bir eylemliliği vardı. Ben bir eczacı olarak
Türk Eczacıları Birliği örgütünün ve meslek örgütümüzün tümünün, yalnızca bilgisayarlarımızda bu eylemin destekçisiyiz yanındayız söyleminden çıkıp eylemde, alanda
onlarla yan yana olmasını beklerdim.
Değerli meslektaşlarım, ülkemizin sorunları yalnızca SGK’nın genel sağlık sigortası kapsamında yaşananlar değildir. Eczacı örgütü bu saptamayı doğru yapmalı ve
ülkede yaşanan adeta cadı kazanına dönen, haksız hukuksuz yargılamalara, tutuklamalara sessiz kalmamalı. Ülkede yaşanan işsizliğe, ekonomik krize, demokratik olmayan yöntemlere direnç göstermeli, çözüme ortak olmalı, bu çözümün yol haritasını
çizenlerden biri olmalı. 50 yıllık geçmişi olan örgütümüzün elbette henüz sayılabilecek
denli eylemleri var. 5 Haziran Ankara eylemi sonra, Ocaktaki miting, daha sonraki 21
Aralık Artık Yeter mitingi ve 4 Aralık’taki kapatma eylemimiz. Oysa bu süreç 50 yıllık
süreç meslek örgütümüzün yaşı henüz çok genç, bu anlamda gelecekte bizi tarih
sayfalarına yazacak başka birçok başarılı eylemlerin olacağını ben düşünüyorum. Yaşadığımız süreç de bunları gerektiriyor.
Değerli meslektaşlarım, klasik eczacılık yapma dönemi bitmiştir. Öyleyse klasik
yöneticilik yapma dönemi de bitmelidir. Daha donanımlı, daha başka yol haritalarının
olduğu projeler üretmeliyiz. Bununla donanımlı bilgisayarlı bir yöneticilikten söz etmiyorum. Bir farklılık yaratmak zorundayız. Çünkü üstümüze gelen güçler bizi teker
teker yok etme noktasında kararlılar. İlaç takip sistemine ilişkin, “Bu bizim için yok
hükmünde bir karardır” biçiminde sayfalara yazı yazıp beklendiğinde göreceğiz ki biz
yok olacağız. Yok hükmünde saydığımız o karar bizi yok edecek.
Değerli meslektaşlarım; bilinmelidir ki, eczacıların canı yanmakta ve doğru bir
önderlikle mücadele etmek için beklemekte. Böyle olmasaydı 21 Aralık Artık Yeter
mitinginde Kolej Meydanı’nda kardelenler açtırmazdı. Böyle olmasaydı 4 Aralık’taki
kapatma eylemimizde, nöbetçi eczanelerin dışında tüm eczaneler kapanmazdı. İlaç
firmalarının, SSK eczanelerine ilaç verirkenki dönemde yaptıkları, kamuya yaptıkları
indirimi bugün neden bizim üstümüzden yapıyorlar? Bunu sorgulamalıyız. Ben meslek yaşamımda ilacın ucuz, bulunabilir, herkese kolayca ulaşmasından yana ilkeleri
135
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
hep savunagelmişimdir. Bugün de bunu söylüyorum. Ama bu ülkede benzin ucuzladı.
Dünyanın en pahalı benzini ülkemizde satılıyor. Bu ülkede tuz mu ucuzladı? Şeker mi
ucuzladı? Mesleğimiz ucuzladı arkadaşlar, ucuzlayan yalnız ilaç fiyatları değil bizim
mesleğimiz, mesleğimiz noktasındaki sürdürdüğümüz eczanelerimizin halka tarafından görünüşü değişti. Ucuz bakıyorlar. Bizim mesleğimiz bir yanıyla, büyük bir yanıyla
insan yaşamını savunmaya, insan yaşamını iyileştirmeye doğru çabalar harcayan bir
meslek. Oysaki bizi beş yıldır ringlere çekiyorlar. Ringlerde bizlere boks yaptırıyorlar.
Ve biz sürekli darbeler alıyoruz. Kavga istemiyoruz. Ama bizi çektikleri nokta bu.
Değerli meslektaşlarım, eczanelerimize hırsız giriyor, hırsız! Belli, geleceği gün
belli, saat belli, nasıl geleceği belli ve biz oturmuş bekliyoruz. Olabilir mi bu? Adi hırsızlara karşı edindiğimiz bir alarm sisteminden bile edinmeden bekleyebilir miyiz bu
hırsızları? Hayallerimizi öldürüyorlardı. Bunu söylüyorduk geçmişte kürsülerde. Şimdi
tek tek bizleri öldürüyorlar. Susacak mıyız? Susmayacağınızı bilmenin sevinciyle hepinize saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Teşekkürler, Yavuz Tatar? Tekrar soruyorum, sanıyorum yok.
Besim Gökalp Amasya Oda Başkanı.
Ecz. Besim GÖKALP (Amasya Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, sevgili Merkez
Heyeti yöneticilerim, değerli meslektaşlarım;
36. dönemden günümüze geldiğimizde 2007’deki Türk Eczacıları Birliği yönetimince yapılan tespitlerin bugün maalesef tümüyle hatta fazlasıyla aynen kaldığını görüyoruz ve yaşıyoruz. 2007’de yaptığımız tespitler nelerdi arkadaşlar? Karlılıklarımızın
azalması, kamu kurum ıskontosunun ağırlığı, keyfi kesintiler, kamu tahsildarlığının
dayanılmaz yükü, yapılacaklar için de kongrede tüm oda başkanlarının katıldığı ön
toplantılarda önerilen şuydu: şeffaf paylaşım, 11 tane has oyunculu bir takım oluşturmak ve bu 11 has oyuncunun da Ankara’da yerleşik olması şartları önerildi. Ve
36. kongreyi tamamladık. Delege teveccühüyle oluşan 11 oyuncumuz yapabildiklerini
yaptı. Bir süre sonra birlikte üretim yapılamadığını, yol almada farklı anlayışları olduğunu söyleyerek oluşan yapı bozuldu ve şu anda karşımızda bizi bu güne getiren yeni
136
TEB Yayınları
11 arkadaşımız var. Bu arada şu notu da düşmek lazım; Kayseri’deki toplantıda denk
düşen sayısında, Ankara Eczacı Odası eski başkanı Hilmi ağabeyimizin yeni yapının
çok büyük işler gerçekleştirdiğini ve eski oluşan yapının zaten çok da ciddi kazanımlar
elde etmediğini, iyi ki ayrıldıklarını söyleyen bir söyleşisi yayınlandı. Tabi ki Kayseri
toplantısının bir acı yönü daha vardı, arkadaşlar. Sayın eski başkanımız Mehmet Domaç önce TEB yönetimini, sonra bizi çok aşağıladı. Siz ne yaparsanız yapın ben yasa
yaparım, bu iş burada biter dedi. Ve maalesef onu dünkü yaptığımız protestonun
neredeyse onda birini yaparak, hatta tam tersi teveccühle, alkışlayarak göndermiştik,
Kayseri’de. Bunu da şimdi burada belirteyim. Ankara Eczacı Odasının yazısındaki üslubun tanıdığım Hilmi ağabeye ait olmadığına adım gibi eminim. Hilmi ağabeyim insanları incitmez, birlikte çalıştığı insanlarda da onların emeğini ve eğitimini gören bir
ağabeyimizdir. Bunun niye yapıldığını, Hilmi Ağabeyimize nasıl yaptırıldığını bilemiyorum. Merak da ediyorum. Peki, geldiğimiz bugün, 2007 Aralığındaki kırmızı çizgilerimiz paspas olmadı mı arkadaşlar? O günkü sorunlarımız ağırlaşmadı mı? 2007-2009
dönemini biz kendi hanemize eksi bilanço olarak yazmıyor muyuz? Bunu söylediğimiz
zaman abartmış mı oluruz? Bence az bile söylemiş oluruz. Bu noktada, dün açılıştaki salonumuzu, misafirlerimizi görünce sanırım benim gibi sizler de kaygılandınız.
Sektör paylaşanlarımızdan, birlikte iş yaptığımız yapılardan sadece kooperatiflerimiz
vardı. Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, SGK bürokratları ve siyasi ağırlığı olan iktidar olsun muhalefet olsun hatta diğer dağıtım kanallarından hiç kimse yoktu. Bu
muhatap alınmadığımızın acaba bir işareti mi arkadaşlar? 36. Dönem seçilen yönetim
kurulu tabii ki mesai yaptı, tabii ki güzel emekler verdi. Ama bu tablonun karşısında
ben arkadaşlarımdan samimi öz eleştiri beklerdim. Ve yarın için yol göstericilik ve
rehberlik yapmalarını beklerdim. Tüm odaların bu seçim öncesi ortak aklıyla bu zor
günlerde yeniden yapılanmalarına katkı vermelerini istemelerini beklerdim. Ama maalesef 2007’deki aynı oyunu oynamayı tercih ediyorlar. Her seçim öncesi yapılmasın
denilen delege pazarlığı, yönetim kurulu paylaşımı, yine malumunuz, yapılıyor.
Sevgili meslektaşlarım, bu oyunu bozalım. Yaptığıyla düşüncesi arasında şeffaflık
taşımayan, sürekli bensiz olmaz düşüncesini dikte eden bu söylemlerle gelecek iki
yılımızı daha heba etmeyelim. Kaybımız, hepimiz de iyi biliyoruz ki, sadece iki yıl olmayacaktır. Mesleğimiz olacaktır. Mesleğimi, geleceğimi değil kaybetmek, kaybettikleri-
137
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
mizi almayı düşünürken böylesine bencil ve ucuz hesaplarla oluşacak yönetimlerimiz;
bu diyalogsuzlukla her kesimle kavga eden, uzlaşmak için karşı öneri veremeyen,
karşı önerileri uzlaşma önerilerini değerlendirmeyen bir örgüt görüntüsü vermektedir. Haklarımızı yitirmemek için, hatta kazanmak için yaptığımız eylemler, en büyük
silahımız olan kepenk kapatmayı neredeyse sakız çiğnemek kadar kolay bir iş haline
getirmiştir. Bu silahı, benzetme yerindeyse, kuşa da kullandık, ayıya da kullandık arkadaşlar. Hele hele 37. kongreyi söylemlerimizle öyle bir doldurduk ki medya ve iktidar haklı olarak sonucu bekler diye düşündük. Açılıştaki ilgisizlik artık söylemlerimizin
muhataplarımızda da bir heyecan uyandırmadığını gösterdi. Bu noktadan hareketle
aramızdaki sinerjiyi yaratacak tek formül olacak mesleki kaygımızı öne çıkartalım.
İçimizdeki, yönetim kurulu üyeliği, hatta milletvekilliğine atlama hasretliğini erteleyelim. Mesleğimizi ve geleceğimizi kurtaralım. Burada Sayın Erdoğan Başkanımın bir
ben patentini ona hükmediyorum. Öncesini bilmiyorum çünkü lafın. Değişik toplantılarımızda hep bahseder. Atomu parçalamak ön yargıları parçalamaktan daha kolay diye, ben burada sayın başkanıma bu düşüncesini, bu vecizesini kendisinde de
gerçekleştirilmesini istiyorum. Ön yargılarından kurtulmasını istiyorum. Kongremizin
mesleğimize ve geleceğimize güzellikler katmasını bekliyorum. Sizleri bölgem Amasya Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum.
Divan Başkanı: Besim Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Oral Dünyaoğulları İzmir.
Sayın meslektaşım sanıyorum salonda değil İzmir, Oral Dünyaoğulları. Ramazan Tamer Özdenboyacı, Gaziantep
Ecz.Ramazan Tamer ÖZDENBOYACI (Gaziantep Eczacı Odası Büyük Kongre
Delegesi): Sayın Divan Başkanı, sayın üyeler, TEB’in değerli başkan ve üyeleri, oda
başkanlarım, sayın kongre delegelerim, değerli meslektaşlarım ve sayın misafirler.
Kongremizin eczacılık mesleğine ve mesleğimizin geleceğine hayırlı ve verimli olmasını diliyorum. 8. Bölge Gaziantep Eczacı Odası üyeleri adına hepinizi saygı ve sevgiyle
kucaklıyorum.
SGK verilerine göre 2009 yılı ilaç harcamalarının toplamı; 15,6 milyar TL civarında gerçekleşecektir. Eczane cirolarımız açısından bakıldığında bu harcamanın oluşu-
138
TEB Yayınları
munda KDV’nin %8 gibi önemli bir yer tuttuğu açıkça görülmektedir. Kamu kurum
ıskontosunun ve ayrıca eczacı ıskontosunun KDV dahil ilacın perakende satış fiyatına
uygulanması eczacının kamu kurum ıskontosunu taşımaktan kaynaklanan zararını
arttırmakta ve ayrıca kamuya yaptığı eczacı ıskontosunu da arttırmaktadır. Ben diyorum ki KDV’nin kamu kurum ıskontosu olmaz. KDV’nin eczacı ıskontosu da olmaz.
Yıllardır KDV’ye sanki ilacın kendisi gibi kamu kurum ıskontosu vermişiz. Eczacı ıskontosu yapmışız. Bu mali açıdan büyük bir hatadır ve bu hatadan artık dönülmelidir. Ancak kamu kurum ıskontosunu taşımaktan doğan zararımızın asıl sebebi KDV
değildir. Eczacı karlarını belirleyen 17 Ocak 2009 tarihli ve 2009/14577 sayılı ilaç fiyat
kararnamesi bakanlar kurulu kararı ile 1 Nisan 2009’da yeni haliyle yürürlüğe girmiştir. Bu kararnamede yasal eczacı karları bellidir, sabittir arkadaşlar. Ama değerli meslektaşlarım maalesef bu yasal meslek hakkımız gasp edilmiş, ne kadar gasp edilmiş?
Sadece 2009 yılında 700 milyon TL’den fazla, yani eski parayla 700 trilyon neden?
Kamu kurum ıskontosu yüzünden kim gasp etmiş arkadaşlar? İlaç sanayicileri. Kim
izin vermiş? Yasal düzenlemeleri yapanlar. Nasıl gasp etmişler? Uygulamadaki bir
hata yüzünden. Nerede bu hata? Dağıtım kanallarının faturalarında, arkadaşlar. Ama
biz hep başka yerde aradık. Faturaların neresinde peki? Kamu kurum ıskontosunun
KDV hariç depocu satış fiyatına uygulanmasında; ne yapmak lazım? En iyisi bu yükü
eczacının sırtından tamamen kaldırmak, ama olmuyor. Öyleyse çözelim, çözüm ne?
Alış faturalarında kamu kurum ıskontosunu depocu satış fiyatı yerine KDV hariç perakende satış fiyatına uygulamaktır. Ancak böylece gasp edilmiş yasal karımızı, yani
kararnamede sabitlenen hakkımızı tam olarak geri alabiliriz. Nasıl, bunu bir örnekle
açıklayalım. Örneğimizde, KDV dahil 108 TL olan ve kamu kurum ıskontosu da 23 olan
ilaç alınmıştır. Onu okuyamıyorum. Ama şunu okuyabilirim. Evet, şu olursa daha iyi
olacak. Şimdi arkadaşlar bu örnek alış faturasında KDV dahil 108 lira olan ilacı dağıtım
kanallarının hepsi bize fatura keserken şu mantıkla kesiyor. Önce KDV’yi düşüyorlar
kalan 100 lira kolay anlaşılsın diye 108 liralık bir örnek aldık. Şu kalan 100 lira KDV
hariç perakende satış fiyatıdır. Sonra biz alıştan %25 anlamında olan eczacı karı 100
liranın 20 lirasına denk gelir. Satıştan %20’dir. Bu mantıkla bu kendi karımız olan 20
lirayı düştüğümüz zaman kalan 80 liranın bizim karşılığında anlamı KDV hariç depocu
satış fiyatıdır. Şimdi burada 80 liradan sonra depolar ve dağıtım kanalları bize %23
kamu kurum ıskontosunu düştüğü zaman 18 lira 40 kuruş yapıyor bu örnekte, 61 lira
139
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
60 kuruş KDV hariç depoya ödenecek rakamdır. Bakın arkadaşlar, şuradaki 80 bizim
için niye önemli? Bu KDV hariç depocu satış fiyatı olması sebebiyle sonra da KDV ilave
ediyoruz üzerine ve böylece depoya toplam ödeyeceğimiz rakam 66 lira 53 kuruş
olarak karşımıza geliyor. Eczane bu ilacı aldı. Sattık tekrar provizyon sisteminden çıktı
alıyoruz şimdi. Şu sarı kısım provizyon sisteminde görülüyor. Ama şu beyaz kısımlar
çıktılarımız da yok. Niye yok? Burada perakende satış fiyatından %20 kamu kurum
ıskontosu düştükten sonra olan kamu fiyatı ekrana getiriliyor. Yazıcıdan bastırılıyor.
Biz buna eczacı ıskontosu yapıyoruz. Katılım payının da olmadığını düşünelim. Kalan
tutar kurumun KDV dahil eczaneye ödeyeceği rakamdır. Şimdi hemen buradan zarar
görülüyor. Bakın biz 18 lira 40 kuruş aldık. Faturamızda ne verdik 24 lira 84 kuruş.
Nasıl bir fiyattı? KDV dahil bir fiyattı. KDV’nin % 8 fazla olması sebebiyle yaptığımız
kamu kurum ıskontosu da burada fazla. Ama tekrar burada bunu ayrıştırabiliriz. Muhasebe sistemimize 81,08 lira olarak elimizde kesmiş olduğumuz fatura ya da provizyon çıktısının 6 lirası KDV, 75 lirası da bizim elimize geçen paradır. Şimdi bizim burada
yasal karımız neydi arkadaşlar? 20 YTL, 20 YTL bunu kararname ile bunu hükümet
bize vermiş. 20 liranın bu nereye gittiğine bir bakalım. Şimdi KDV hariç SGK bize ne
ödedi arkadaşlar? 75 lira, biz KDV hariç depoya ne ödedik? 61,60 lira kaç lira paramız
kalmış burada? Elimize geçen 13,40 lira. 20 liranın 13,40 lira ve KDV hariç 1,93 lira
denk gelen kamuya yaptığımız eczacı ıskontosunu düştüğümüzde 4,60 lira paramız
kayıp arkadaşlar 4,60 lira. Bakın bir daha söylüyorum. 21 lira meslek hakkımız vardı
burada. Bu alışverişe göre fatura ve bizim kestiğimiz fatura ve aldığımız fatura arasında 13,47 lira elimizde gözüküyor. Bir de buna ne yaptık, 1,93 lira eczacı ıskontosu
yaptık. Bunları 20 liradan yaptığımız da 4,60 lira kayıp arkadaşlar. Nerede bu 4,60
lira onu görelim.
Örnek 2: Evet, 4,60 lira kamu kurum ıskontosunu dağıtım kanallarını KDV hariç
depocu satış fiyatına uyguladıkları için, hâlbuki ne yapmaları lazım? Olması gereken
alış faturamız nasıl olmalıydı? Şimdi 108 lira KDV dahil ilacımızdan, 8 lira KDV’yi düşüp, 100 lira KDV hariç perakende satış fiyatından sonra yasal eczacı karı bu fiyattaki
ilaç için 21 TL’dir. Alıştan %25, satıştan %20 manasında bu 100 liralık rakama hangi rakamı KDV hariç perakende satış fiyatına hem eczacı karı uygulanmalıdır. Hem
de kamu kurum ıskontosu uygulanmalıdır. 100 liranın 20 lirası ve 23 lirası şeklinde
140
TEB Yayınları
düşüldüğü zaman depoya ödenecek rakam 57 lira artı KDV geldik biz tekrar bunu
SGK’ya satıyoruz arkadaşlar. Aynı provizyon çıktısı bakın 81,48 lira ödeyecek yine SGK
bize 108 liradan kamu kurum ıskontosu düştükten sonra olan rakam çıktımıza geliyor. Eczacı ıskontosu ve katılım payından sonra bizim burada ödeyeceğimiz rakam
veya tahsil edeceğimiz rakam. Şimdi bakalım zararımız nerede? 20 lira meslek hakkımız vardı arkadaşlar. Bu provizyon çıktısıyla bu fatura arasındaki fark 75 lira 07
kuruş, eksi 57, burada 18,07 lira bizim hanemize girdi. Kar olarak. 20 liradan 18,07
lira düştüğü zaman ne kadar kaldı geriye 1,93 lira, biz 1,93 lirayı ne yaptık? Sosyal
Güvenlik Kurumuna ya da diğer kurumlara ıskonto olarak verdik. Var mı arkadaşlar
kayıp? 0 lira bakın. Meslek hakkımı tam olarak alıyorum. İşte hata budur. Hata budur.
Bundan sadece 2009 yılında eczacı arkadaşlarımızın kaybı 700 milyon TL’dir.
Değerli meslektaşlarım; kamu kurum ıskontosunu düzenleyen 2008 yılına ait
sağlık uygulama tebliğinin 14.1 maddesinde ve bu maddenin henüz daha yeni olan
18 Eylül 2009 tarihinde yayınlanan tebliğle yeni yapılan düzenlemesinde, bu kamu
kurum ıskontosunun hangi ilaçlara % kaç oranında verileceği yazıyor. Ama bunun nasıl uygulanacağı hakkında hiçbir tebliğde hiçbir şey yok. Neden o zaman kamu kurum
ıskontosunu eczacılar perakende satış fiyatından, depocular depo satış fiyatından,
imalatçılar imalat fiyatından veriyor? Yok arkadaşlar tebliğde böyle bir şey. Sadece
sağlık uygulama tebliğinin 14.1 maddesinde ilaçla ilgili bir açıklama var. Fiyatı 3,56
lira olan ilaçlarla, daha az olan ilaçlarla. Bunu aman fiyatla bağdaştırmayalım arkadaşlar. Burada diyor ki; fiyatı 3,56 lira olan veya daha az olan ilaçlara, perakende satış
fiyatı KDV dahil üzerinden %4 kamu ıskontosu uygulanır. Demek ki, sağlık uygulama
tebliğinde kamu ıskontosunun uygulama fiyatı perakende fiyatıdır hem de KDV dahil.
Biz de öyle veriyoruz bakın kaybımız olmaz. Yok, başka bir yerde açıklama. Bu nedenle
bu yanlış uygulamanın takipçisi olunması dileğimle, kamu kurum ıskontosunun uygulanmasında doğan zararın giderilmesinde öncelikle 4 Aralık 2009 sürecinde eczacının
800 milyon TL’sini gasp eden ilaç sanayi ve dağıtım kanalları ve gerekirse yine her
türlü hukuksal mücadele ile eczacının hakkının korunması için çaba göstereceğine
inandığım mevcut TEB Merkez Heyetine hizmetlerinden dolayı teşekkür eder yeni ve
yeniden seçilecek meslektaşlarıma da başarılar dilerim.
141
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Teşekkür ediyoruz. Oral Dünyaoğulları, İzmir, buyurun.
Ecz. Oral DÜNYAOĞULLARI (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): 3. Bölge İzmir Eczacı Odası delegesi olarak Türk Eczacıları Birliği Genel Kurulunda söz almış
bulunuyorum. Divan Başkanına, Divan Heyetine, Türk Eczacıları Birliği tüm üye ve
yöneticilerine ve tüm oda başkanlarına hoş geldiniz diyorum.
Öncelikle, biz İzmir’den ilk defa böyle bir Genel Kurula Levent Kamacık’sız ve
Ahmet Reha Karaca’sız geldik. Onları saygıyla anıyorum.
Şimdi biz, İzmir Eczacı Odası olarak bir proje oluşturduk. Atık İlaç Bertaraf Projesi, Türk Eczacıları Birliği finansör, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürlüğü iştirakçi, Ege
Üniversitesi Eczacılık Fakültesi ve EDAKOM hepsine teşekkür ediyoruz. Bu projeyi biz
hayata geçirdik, İzmir Kalkınma Ajansı sayesinde. Biz vatandaşın elinde miadı geçmiş ilaçların çöpe atılmaması, bu sayede toprağa suya karışmaması, zehirlememesi
için böyle bir proje oluşturduk. Bu proje çok güzel ses getirdi. Çünkü biz bu projeyi
oluştururken Çevre Bakanlığından gerekli desteği göremedik. Çünkü ilaç, tıbbi atık
kavramı içerisinde yer alıyor. Ama aslında vatandaşın elindeki ilaç tıbbi atık değil. Ve
bunu lavaboya ya da çöpe atıyoruz. Sizler nereye atıyordunuz? Ya lavaboya ya çöpe
biz bunu İzmir Eczacı Odası olarak projede alıp, bunu bilgisayarlara döküyoruz. Bununla ilgili çok güzel doneler çıkacak. Ve Çevre Bakanlığı bunu bu projeyi çok beğendi
ve 81 ile bunu yayması için yönetmelik hazırlama çalışması içerisine girdi. Bu ay içerisinde bununla ilgili toplantılar olacak. Peki, dün Özgür arkadaş anlatırken çok hızlı
anlattı. Anlattığını söyledi ve bunun içerisinde ben bu projeyle ilgili herhangi bir şey
göremedim. Çünkü çok kısa bir dönem var. Siz 51 eczacı odası hazır mısınız, böyle
bir şeyi biliyor musunuz, bilginiz var mı, böyle bir projenin yakında hayata geçeceğini
biliyor musunuz? Geçmeli diye düşünürken ve tüm eczaneler 22 bin eczane atık ilaç
depolama tesisi oluşacak bölgelerde, buna belki atık merkezleri oluşacak böyle bir
projeye hazır mısınız? Yoksa “Ay aniden bizim eczanelerin başına geldi” diyerekten
bir olayla mı karşılaşacaksınız? Ben bunu buradan sizlere dillendiriyorum. Ben bunu
bir eleştiri olarak sunuyorum aslında, bunu Türk Eczacıları Birliği kendi sitesinde bile
koymadı. Hem finansör ama nasıl olur böyle bir şey. Kimse sahiplenmiyor, böyle bir
142
TEB Yayınları
projeye finans veriyorsunuz. Ama sizin sitenizde böyle bir şey yok. Bugünkü, dünkü
çalışma raporu içerisinde yok. Nedir bu iş, onu anlamak istiyorum? İkincisi, bence en
önemlisi, ben eczane eczacısı değilim. Sanayiden geldim, emekliyim. Şimdi İzmir’de
2003 yılında bölgelerarası toplantı oldu. Mehmet Domaç başkan, ben SSK’nın kapatılıp reçetelerin halka gelmesiyle alakalı huzursuzluğumu dile getirdim. Çünkü 11 tane
delegenin 10 tanesinin hiçbir şeyden haberi yok. Tek başına kendisi SGK ile bu işlere
cebelleşirken veya biz satılırken, biz habersizdik. Ben bunu bölgelerarası toplantıda
sordum. İki, dedim ki siz kendi bölgenizden seçim kazanamayıp başka bölgeye gidip
ille de başkan oldunuz. Bunu nasıl karşılarsınız, ben bunu kendime yediremiyorum.
Üç, çift kapılı eczane için siz yasa değiştirdiniz. Dedim, bunu ben kendi içime sindiremiyorum. Başka sorular da oldu. Bana şu vaziyette dedi ki, senin eczanen var mı?
Kendisinin eczanesi var mıydı arkadaşlar? Dün yine eli cebindeydi, dün, dikkat ettiniz
mi? Eli cebinde bize konuştu. Takmıyor bizi arkadaşlar. Ama bence o günkü ruh hali
adamın, dedi ki, ben halen arıyorum, elim onların omzunda, bundan sonra da olacak
dedi. Ya arkadaşlar, biz kendi kordonumuzu kesmedik mi artık? Biz ondan uzaklaşmadık mı? Biz destek istersek sorarız. Ama eğer yoksa da ben bir organik bağı kabul
etmiyorum.
4 Aralık süreci, bence geç kalınmış bir hareket ve biz bunu duyuruyoruz. Diyoruz
ki bugün kapalıyız, yarını bilmiyoruz. Gerçekten bilmiyoruz. Ve diyoruz ki genel kurulu
da bir beklenti içine sokuyoruz, vatandaşı da, eczacımızı da. Diyoruz ki, biz 4 Aralık’ta,
Ankara’da genel kurul yapacağız. Oradan bir karar çıkacak. Ondan sonra da biz yolumuzu göreceğiz. Biz kapatma kozumuzu kullandık. Başka bir kozumuz daha var mı?
Sözleşme iptaline mi gideceğiz? Kapatma kozunu konuşmamız lazımdı, daha önceden. Daha sonra biz sözleşmelerle ilgili şey yapardık. Ve bu 4 Aralık’ta bakın başka bir
şey anlatacağım. Ben eczacı odasında eczacı denetlemesine çıkarken, taksi şoförüne
biz niye bu eylemi yaptık biliyor musun diye soru sordum. Dedi ki hayır, bilmiyorum.
Açıkladım. Yol uzundu. Ağabey dedi haklıymışsınız dedi. Peki, siz dedi bizim taksi
eylemlerimizde, taksi şoförleri öldüğünde biz eylem yaptığımızda neredeydiniz dedi?
Siz dedi kendinizi nerede tutuyorsunuz? Bir elit tabakasınız. Yani birazcık vatandaşla,
halkla, iç içe olsanız belki daha iyi anlatırdınız bize dedi. Şimdi basına açıklama yapmak, yerel basınlarda yer almak, çeşitli çeşitli ufak yerde basın istediğini aldırır haber
olarak bize sunar. Biz, bırakın basını, vatandaşla beraber olamıyorsak. Vatandaşın
143
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sorunlarını anlayamıyorsak, Biz sonra vatandaşa kendimizi anlatamayız. Bir bileşik
kaplar usulü gibi; hepimiz fizik, kimya, biyoloji okuduk. Bileşik kapların ne olduğunu
biliyoruz. Sanki biz şu anda Türk Eczacıları Birliği ve eczacılık hareketini eleştirirken
diğer kurumlar çok mu güzel? Türk Tabipleri Birliği, Türk Diş Hekimleri Birliği, Türk
Mimar ve Mühendisler Odalarının durumları çok mu iç açıcı? Hayır değil. Bu bir küresel olay, bu tamamen bir görüş, kurumsal bir olay. Biz küçük hedeflerle değil büyük
hedeflerle savaşıyoruz aslında. Biz gelecek olan OECD raporlarında biz nelerin yazıldığını biliyoruz. OECD raporlarına göre bizi yönetmek isteyenlerin nasıl yönetimler içerisinde olduklarını görüyoruz. Ama biz halen küçük hedefler içerisinde devam ediyoruz.
Divan Başkanı: Sayın delegem toparlayabilirsek.
Ecz. Oral DÜNYAOĞULLARI (Devamla): Son, 60 defa Sağlık Bakanlığına gitmek,
başarısızlıkla dönmek, ya birazcık da arkadaşlar, radikal tavırlar içerisine girmemiz lazım. Yani belli bir makul gidişat olur. Ondan sonra da eylem planına geçersiniz. Birazcık yani gelecek için söylediklerimden kim gelir? Kim gider? Yerine 11 tane arkadaşımız gelecektir. Ama sonuç itibariyle şunu söylüyorum. Belli bir yere kadar görüşmeye
evet, ama ondan sonrasına da radikal kararlar almamız lazım. Belli bir şekilde devletin
kurumlarıyla iyi ilişkiler içerisinde olmak için yaltaklanmayıp, sözcüğümü biraz daha
yumuşatayım. Onların kapılarında yatmayıp, birazcık da bizlerin sözlerini dinlemeniz
lazım. Kapatma kararını bilmem bundan iki sene önce almamız gerekirken şimdi
alırsak, birazcık da Ali Tezel gibi, tribünlere oynuyoruz lafını yeriz.
Son sözüm, mücadele edenler hep kazanamamıştır. Ama kazananlar hep mücadele edenlerdir diyorum. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Teşekkür ediyorum arkadaşıma, Hüseyin Şimşek, Mersin Eczacı
Odası Başkanı.
Ecz. Hüseyin ŞİMŞEK (Mersin Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli oda
yöneticilerim, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım, hepinizi Mersin Eczacı Odası
adına saygıyla selamlıyorum.
144
TEB Yayınları
Yine bir genel kuruldayız ve yine bu genel kurulda, tüm dünyayı kasıp kavuran
çok ciddi bir ekonomik krizin de tam ortasındayız. Tüm dünya ülkelerindeki kurumlar, çalışanlar, kendilerini bu kriz ortamına hazırlamak için çok büyük emek ve çaba
harcıyorlar. Herkes ortak politikalar geliştirmek ve kriz ortamında ayakta kalmak ve
kendini geleceğe taşımak derdinde, bu nedenle artık günümüzde de ilaç pazarına
inanılmaz bir baskı var, tüm dünyada bu baskı artarak devam ediyor. Sosyal Güvenlik
Kurumu da, ülkemizde, 2009–2011 eylem planını web sayfasında yayınlayarak hayata
geçirme projesinde. Genel Sekreterimiz ve diğer konuşmacı arkadaşlarımız bahsettiler. Ben de kısa kısa bazı kısımların üzerinde durmak istiyorum. 307 maddeden oluşan kapsamlı bir plan, 28 maddesi bizi çok yakından ilgilendiriyormuş gibi görünüyor.
14 maddesi direkt tasarruf politikalarıyla ilgili terapötik eşdeğerlilik gibi kamu kurum
ıskontosunun arttırılması gibi eşdeğer ilaç bandının yeniden değerlendirilesi gibi maddeler var. Kademeli katılım paylarından bahsediliyor. Dokuz tane madde inceleme ve
denetleme usul ve esaslarını anlatıyor. Kalanların yurtdışı SSK ile ilgili maddeleri var.
Değişik konularda da pek çok madde yer alıyor. Fakat sevindirici tarafları da var, tabi
ki. 53 ve 54. maddelere dikkat ederseniz, sağlık hizmet sunucularıyla politikalarını
yeniden belirlemek ve onlarla ilgili politikaları iyileştirmek için eğitimler vermeyi de
kurum hedefleri arasına koymuştur. Yani kurum öyle ya da böyle önüne bir hedef bir
plan koymuş, adım adım bu planı uygulamaya çalışıyor ve bugüne kadar, bu uygulamalarda, bu çalışmalarda çok da başarısız olduğunu kurum adına baktığımızda söylemek mümkün değil diye düşünüyorum. Peki, bizler ne yapıyoruz? Geleceğimizi yeteri
kadar planlayabiliyor muyuz? Tüm dünyada, eczacılık alanında artan baskılara karşı
mesleğimizin geleceğe taşınması için acil eylem planlarını ortaya koyabiliyor muyuz?
Eczacılığın sağlık danışmanlığı rolünü ön plana çıkarabiliyor muyuz? Bir adım öne
alabiliyor muyuz? Ülkemizde yıllardır, 10–15 yıldır, iyi eczacılık uygulamalarından, eczacılığın sağlık alanındaki etkinliğinin arttırılmasından bahsedilir ve hocalarımız, örgüt
yöneticilerimiz sürekli olarak geç kalındığından bahseder. Aradan 15 yıl geçmiş. Bugün hala, daha da geç kaldığımızı hep beraber görüyoruz, farklı farklı sorunlarla uğraşıyoruz. Eğer biz geleceğimizi doğru planlayamazsak bizim üzerimize çok daha fazla
angaryalar, çok daha fazla işler yükleyeceklerdir, muhakkak. İlaç üzerinden kar elde
etme süreci yavaş yavaş sona eriyor. Bizler bu süreçte, eczacılığın sağlık danışmanlığını ön plana çıkarmaktan, vazgeçilmez olduğunu kanıtlamaktan başka bir seçeneğimiz
145
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
kalmamış gibi. Acı olabilir ama hatalarımızı görmek ve bu hatalarımızdan ders alarak
doğru planlamalar yapmak zorundayız. Yeni seçilecek Merkez Heyetinin meslek hakkı
için mücadele etmesi gerektiğine inanıyorum. İnanıyorum. Ama öncelikle bu meslek
hakkını hak edecek bir eczacılık alanı oluşturmak için projeler üretmesi gerektiğine
inanıyorum. Eğer bunu koymazsak geleceğimizi kurtarma şansımız yok, arkadaşlar.
İlaçta fiyat düşüşlerinin devam edeceği açıkça ortada, bu acı bir gerçek. Bu nedenle
çatışma kültürü yerine, doğru tasarruf politikalarını üreten bir meslek örgütü olmak
zorundayız. Doğru tasarruf politikalarını üretirken söz sahibi olmak zorundayız ve çeşitli raporlar hazırlayıp bu raporları resmi bir şekilde kurumlara sunmak bu kurumları
ve basına da bunları servis etmek zorundayız. Ancak bu sayede eczacının para ile ilgili
değil, sağlıkla ilgili duyduğu endişelerden dolayı kendi mesleğini geleceğe taşımakla
ilgili duyduğu endişelerden dolayı eylem yaptığını halka daha doğru anlatabiliriz diye
düşünüyorum.
Yeni oluşacak TEB Merkez Heyeti yapısı bu çalışmaları yapmak, bunun yanı sıra
dinamik bir yapıda olmak zorundadır ve herkesi kucaklayan bir Merkez Heyeti yapısı
olmalı, bunu aylardır çeşitli basın yayın organlarında dile getiriyoruz. Çeşitli ortamlarda dile getiriyoruz. Bu nedenle Merkez Heyeti üyeliği için Pazar günü yapacağımız
seçimler çok önemli bir hal alıyor. Bu seçimlerle ilgili olarak daha önce arkadaşlar
da bu kürsüden bahsettiler. Hedef eczacılığı geleceğe taşımak olmalı, liyakati olan
kişileri oraya seçmek delegelerin görevi, Merkez Heyeti ve Merkez Heyeti Başkanlık
Divanı siyaset sahnesine atlamak için bir basamak olarak kullanılmamalı ve buna alet
edilmemelidir. Bu konuda artık genel kurulun net bir karar alması gerekiyor. Etik
bir karar alması gerekiyor. Bu genel kurulda siyaset sahnesine giren Merkez Heyeti
üyelerimizin yapacağı işlemleri, nasıl bir uygulama içinde olacağını net bir şekilde belirlenmesi gerekiyor. Bununla ilgili bir önerge vereceğiz ve bunun tartışılıp kabul edilmesinin doğru olacağını düşünüyorum. Her insanın siyaset yapmaya hakkı var. Mutlaka siyaset yapacak. Her insanın siyasi düşüncesi var. Zaten siyasi düşüncesi olmayan
bir insanın, sosyal bir insan olduğunu düşünmek de doğru değil. Ama bu adresler,
siyaseti taşıma adresleri değildir. O nedenle bizler Merkez Heyetinin de doğru meslek
siyasetini yapacak insanların, mesleğimize taşımakla ilgili endişesi olan insanların var
olmasını ve emek harcamalarını istiyoruz. Siyaset sahnesine geçmek isteyebilir ar-
146
TEB Yayınları
kadaşlarımız. İstifa ederler, siyaset sahnesine geçerler. Bu hakların elinden alınması
anlamına da gelmez. Bir sonraki seçimde tekrar aday olabilirler. Tekrar genel kurulun
kararıyla, teveccühüyle yeniden Merkez Heyeti üyeliğine seçilirler. Bu nedenle genel
kurula etik bir karar almakla ilgili önemli bir görev düştüğü düşüncesindeyim. Geçen
dönem bununla ilgili bir önerge vermiştik. Fakat genel kurulda reddedilmiştir. Bu
dönem, bunun yeniden gözden geçirilmesi gerekiyor. Çünkü geçtiğimiz iki yıl içerisinde konu hakkında yaşananlar örgütü bölünme noktasına getirmiştir. Hiç kimsenin
böyle bir lüksü yoktur. Bu dönem bunu yaşamak zorunda bırakılmamalıyız. Evet, bir
eylem yaptık arkadaşlar 4 Aralık’ta bütün yurtta, nöbetçi eczaneler dışındaki tüm
eczaneler kepenklerini kapattı. 24 bin eczane, 24 bin eczacı bu eylemliliğe istisnasız
destek verdi. Katkı koydu. Herkese emeği için sonsuz teşekkür ediyorum. Ne oldu?
Güç kazandık. Ne oldu? Kendimizi biraz daha iyi hissettik. Birlik ve beraberlik içinde olduğumuzu biraz daha gördük. Ama ne kazandık? Gerçekten, bunu kendime
de soruyorum. Çok da net bir cevap bulamıyorum. Eylem sürecini gözden geçirmek
gerektiğine inanıyorum. 18 Eylül’de bir genelge ve bir kararname yayınlanıyor. İlaç
eczacılık alanında devasa sorunların bizleri beklediği çok aşikâr, fakat kötü tesadüf ki
oda seçimleri var ve bizler Ekim ayının ilk haftasının sonuna kadar başkanlar danışma toplantısı yapamıyoruz. Yaptığımız başkanlar danışma kurulu toplantısı çok da iyi
yönetilememiş ve oradan da net bir karar çıkarılamamış olabilir. Fakat süreç 2 Kasım
ve arkasından 4 Aralık’a ertelenmiş çok uzun bir süreç. Bizim bu süreci çok iyi kullanmakla ilgili bir zorunluluğumuz var ve maalesef ki, yeteri kadar iyi kullanılamadığı da
hepiniz tarafından çok net biliniyor.
Divan Başkanı: Başkanım toparlayabilirsek
Ecz. Hüseyin ŞİMŞEK (Devamla): Tabi az kaldı başkanım. 4 Aralık sürecine geldik arkadaşlar, 4 Aralık sürecini de sayın Genel Sekreterimiz süreci uzun uzun bize
anlattı. O nedenle tekrar bu detaylara girmek istemiyorum. Fakat burada bazı açık
kalan belirsiz noktalar var. Neden tekrar bir başkanlar danışma toplantısı yapılmadı?
Genel sekreterler toplantısında, bunu pek çok genel sekreterimiz dile getirmiş olduğu halde, oda seçimleri bitmiş olduğu halde neden bir başkanlar danışma toplantısı
yapıp, süreç halinde eylemlilik planı hakkında yeniden bir karar alınmadı? Gerçi bu,
kendi kendime sorduğum ve cevap bulamadığım önemli bir soru. Kepenk kapatma
147
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
eylemi daha önce Merkez Heyetimiz tarafından son silahımız, bu her an kullanılmamalı diye reddedilmişti. Reddediliyordu. Doğruydu belki de, çünkü bütün detaylarıyla
tartışılması gerekiyordu. Bizler bunu bütün detaylarıyla tartışamadık. Bu denli önemli
bir kararı başkanlar danışma kuruluna sunmadan, web sayfasında görerek karara
bağladık. Bizler web sayfasında okuduğumuz haberi, biraz sonra Merkez Heyetinden
yetkilendirilen üyelerin bizi aramasıyla bir daha detaylı öğrendik. Endişelerimizi dile
getirdik. Ne oldu peki? Çıkış yazısı dahi çok net olmayan bir eylemlilik planında tüm
ülkedeki eczacılar kayıtsız şartsız net bir şekilde katıldılar eyleme. Ama bu tür eylemlilikler bu denli kolay kararlarla mı alınmalı? Örgüt kendi iç mekanizmasında bunu
yeteri kadar tartışmalı mı tartışmamalı mı? Çünkü bizler bunu üyelerimize anlatırken, kitleye bu eyleme katılacaksınız dedik. Bu eyleme katılacaksınız. Herkes kepenk
kapatacak. Tartışmayacaksınız. Tartışma yok. Alınmış bir karar. Bitmiştir. Ama bu
süreç hep böyle mi gerçekleşir? Kimin bu şansı var. Bundan sonraki eylemliliklerde
hiç tartışmadan, kitleye tartıştırmadan insanları eylemlilik sürecine geçirmek ne kadar mümkün olabilir? Bu nedenle Merkez Heyetine yeni seçilecek 11 değerli Merkez
Heyeti üyesinin, kimlerse onlar, onu siz değerli delegeler kararlaştıracaksınız Pazar
günü vereceğiniz oylarla, bundan sonraki süreçleri daha iyi yönetmeleri gerektiği kanaatindeyim. En azından kitleye doğru tartıştırmaları gerektirdiği kanaatindeyim.
Önümüzdeki iki yılın çok zor bir iki yıl olduğunu biliyorum. Bunu sizler de biliyorsunuz.
Belki de eczacılık alanındaki tüm cephelerle kavga eden bir yapının, kavgalı pozisyona
gelmiş, tüm şuna, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ve devletin diğer kurumlarıyla ilişkileri
nerdeyse sıfır noktasına inmiş bir meslek örgütünün, mesleği geleceğe taşımakla
ilgili çok da önemli bir görevinin olduğu, önemli bir iki yıl. Bu iki yılı doğru kullanmak
zorundayız. Doğru yönetecek kişileri, riayet sahibi kişileri, muhakkak ki bütün arkadaşlarımız değerli insanlardır, ama riayet sahibi kişileri buraya seçmek zorundayız.
Burada gelecekle ilgili endişe duyan, eczacılıkla ilgili endişe duyan insanları buralara
almak zorundayız. Burayı siyaset atlama taşı olarak görmeyen yöneticilere oy vermek
ve onlardan görev beklemek, sorgulamak, eylemliliklerde de destek vermek, arkalarında durmak zorundayız. Önümüzdeki iki yılın çok zor olduğunu, bu nedenle bu genel
kurula çok görev düştüğünü düşünüyor ve hepinize saygı ve selamlarımı sunuyorum.
Divan Başkanı: Ben de teşekkür ediyorum başkanıma, Üzeyir Korkmaz, Kocaeli
iki dakikalık bir konuşması var.
148
TEB Yayınları
Ecz. Üzeyir KORKMAZ (Kocaeli Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanı,
Merkez Heyeti üyeleri, sevgili oda başkanlarım ve değerli meslektaşlarım, Kocaeli Eczacı Odası başkanı olarak Kocaeli’nden sizlere selam getirdim.
Eczacılık mesleği bakımından tarihi bir süreçten geçiyoruz. Mesleğin geleceğini
ipotek altına alacak bir kriz süreci yaşanıyor. Bu süreçte daha fazla zarar görmeden
çıkabilmek için bir iradenin ortaya çıkarılabilmesi gerekiyor. 37. Büyük Kongre açısından bu tarihi bir görevdir. Tüm hesapların mesleğin geleceği üzerine kurulması
gereken bu süreçte, her türlü bireysel hesapların bir kenara bırakılması da bir o kadar
önemlidir. Dinamik, kararlı, kriz sürecini yönetebilen, üretken, meslek tabanının güvenine sahip bir yönetim tabanını ortaya çıkarmak 37. Kongre delegelerinin tarihi bir
sorumluluğudur. Önemli olan, bu yapılanmanın nasıl kurulacağıdır. Tüm delegelerin,
tüm soruların cevabını arıyor olması gerekiyor olması gerekir. Mevcut TEB yönetiminin süreci nasıl yönettiği tüm katılımcılar tarafından malumdur. Yeni ve güçlü bir TEB
yapılanmasına ihtiyaç vardır. Kriz üretmemek adına mevcut TEB Başkanı ve birlikte
yürüyeceği bir çalışma arkadaşının yanında olacağı, geri kalan 9 üyeliğin ise İstanbul,
Ankara, İzmir Eczacı Odalarının eşit paylaşımıyla oluşturulacağı bir Merkez Heyeti
yaşayacağımız sürece uygun düşecek en doğru ve en sağlıklı yol olacaktır. 37. Büyük
Kongrenin inisiyatif alıp bu tarihi sorumluluğu yerine getirmesini arz ediyorum. Saygılarımla.
Divan Başkanı: Üzeyir Başkanıma teşekkür ediyorum. Bu arada bir bilgilendirme yapmak istiyorum. “Türk Milleti adına” diye başlayan Danıştay 10. Dairenin
“26.08.2009 tarih ve 27331 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu reklam yönetmeliğinin, ilaçlarla ilgili reklam yasağının reçeteli olanları
5-F maddesiyle sınırlayan, “reçete ile” ibaresinin davalı idarenin savunması alınıp yeni
karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına; ona karşılık “satışına izin verilir”
ibaresine yönelik olarak durdurulmasının isteminin, davalı idarenin ikinci savunması
alındıktan sonra veya yasal savunma verme süresi geçtikten sonra incelenmesine”
diye oy birliğiyle diye bir kararı var. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Şu anda öğlen arası veriyorum. Konuşmacılarımız bitti, saat 14.00’de öğleden
sonraki gündemimizi açacağız, teşekkür ediyorum.
149
11 ARALIK 2009
İKİNCİ OTURUM
Divan Başkanı: Değerli delegelerimiz, bugünün ikinci oturumunu açıyorum. 11
konuşmacımız var şu an bizde kayıtlı. Melih Köken, Yavuz Tatar, Levent Üstünes,
Hasan Buminhan Yavuz, Arif Yılmaz, Sedat Güçlü, Ufuk Ersöz, Osman Ünsal, Levent
Budak, Cenk Kes, Mustafa Aslan olarak 11 kayıtlı konuşmacımız var. Ben Melih Köken
arkadaşımı davet ediyorum buralardaysa. Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanımız.
Ecz. Melih KÖKEN (Afyonkarahisar Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, değerli
Başkan, 36. Dönem Merkez Heyetinin değerli üyeleri kıymetli meslektaşlarım. 33.
Bölge Afyonkarahisar Eczacı Odası adına sizleri saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Öğlen yemeği sonrasında, insanların birazcık da böyle yemek ağırlığıyla katılımda
az olduğunu gördüğüm bir topluluğa hitap etmek zorunda kaldığım için de biraz
üzüntülüyüm. Ama bunlar mutlaka tutanaklara geçecektir. Söylediklerimiz ve ifade
ettiklerimiz de anlaşılacaktır diye düşünüyorum.
Öncelikle 2 aylık bir oda başkanı olarak, ama meslekte 20 yıl emek vermiş bir
meslektaşınız olarak benden önce konuşulan konuşan ve durumu ifade eden değerli
konuşmacılar, saygıdeğer başkanların konuştuğu tarzda ve konuştuğu şekilde konuşmayacağımı ifade etmek istiyorum. 4 Aralık öncesinden bugüne kadar geldiğimiz
süreç fazlasıyla ve yeteri miktarda ifade edildi diye düşünüyorum. Geldiğimiz noktada
sorunlarımızı iyi tespit edemezsek ileriye dönük de çözümler üretemeyiz arkadaşlar.
Onun için geldiğimiz noktayı, ben, başka bir boyutu ile sizinle tespit etmek ve bunu
sizlerle paylaşmak düşüncesindeyim. 2001 yılında Türkiye Cumhuriyetinde, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu ve Bankacılık Krizi ile ortaya çıkan bir süreç sonunda; nasıl bankacılıkta, mali piyasalarda yeniden kanunlar yazıldı, yeniden bir dönem
başladıysa, maalesef bugün geldiğimiz süreçte de sağlıkta, sadece ilaç eczacılık anlamında değil bir bütün anlamda sağlıkta da yeni bir yapılanma, yeni bir kanun, yeni bir
milat olarak kabul edilecek kararlar alınmaktadır. Bu kararlar neticesinde de ilaç ve
eczacılığın, mesleğimizin çok sıkıntılarla karşılaştığı ve bundan sonra da karşılaşacağı
bir dönem içine girmekteyiz. Bunları kısaca özetlersek de 7 Aralık günü SGK sitesinde
eylem planımız diye açıklanan planın mutlaka iyi incelenmesi ve önümüzdeki süreçte
başımıza nelerin geleceğinin oradan tespit edilerek bugünkü kongrede seçilecek yeni,
TEB Yayınları
37. Dönem Merkez Heyetindeki arkadaşlarımızın bu bilinçle ve çözümler üreterek
girmesi adına doğru tespitler olacağını düşünmekteyim. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de tasarruf hep ilaçta yapıldı. Hep ilaç üzerinden bir
şeyler yapılmaya çalışıldı. Bir gecede, şimdiye kadar gelen süreçte, sanayi istediğini
aldı, biz istediğimizi alamadık. Bu anlamda tasarruf tedbirlerinin devam etmesi sürecine, klasik ilaç üretiminde kaynaklanan ve yeni bir takım farmasötik şekillerin bulunmadığı ve farmasötik eşdeğerlilik anlamının, terapötik eşdeğerlilik kısmına gittiği
bir dönemde de bu ilaç fiyatlarının düşmesi ve yine bizim bu sorunları tartışmamızın
artık hiç bitmeyeceğini düşünmekteyim. Sonuç olarak; eczacı bu tespitleri yaparak,
bunlar üzerinden hareketle bir takım süreçler ve çözümler üretmelidir diye düşünüyorum. Bizim geçmişte de bunun çok örneklerinin olduğunu ifade edebilirim, ama
17 Eylül 2009 günü hiçbir meselemiz yoktu, aslında. Ne zaman eczacının önüne bir
sorun, bir , bir mesele konuluyor, o zaman bu sorun, problem bizim meselemiz oluyor
ve sadece onun üzerinde yoğunlaşarak bunları çözmek adına bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bu süreci de, yaparken maalesef farklı nedenlerle vatandaşa anlatamıyoruz,
eczacının saygınlığını kaybettiriyoruz, arkadaşlar. Biz 4 Aralık eylemindeki aldığımız
tek başarı, 24 bin eczacının gerektiğinde eczanesini kapatabilirliğini test ettik. Ama
bir netice alamadık. Karşımızda bizi halka şikâyet eden devlet yöneticileri vardı. Ve biz
kendimizi halkımıza ifade edemedik. Bizler belki büyük şehirlerde değil ama küçük
şehirlerde göz önünde olan insanlarız. Toplumun içinde onlara yol gösteren onların
en küçük dertlerini en büyük dertlerini paylaşan, aileleri ile paylaşamadıkları noktada bunlara hizmet veren bunlarla paylaşan bir noktada hizmet veren insanlarız.
Eczacılar küçük yerlerde çok göz önünde oldukları için, arkadaşlar, onların yaşantıları,
hayat standartları da göz önünde. Bunlar takip ediliyorlar, görülüyorlar. Bindiğiniz
araba, eşinizin, çocuğunuzun yaşantısı, sosyal durumunuz, bunların hepsini görüyor
insanlar. Onun için “Eczaneler Can Çekişiyor”u biz anlatamadık değerli arkadaşlarım.
Halk bizi “Dün sürşarj yaparken, fiyat artışları varken bunlara çok güzel, hiç ses etmiyordunuz; şimdi paranız, karlılığınız, gelirleriniz azaldığında mı bunları yapıyorsunuz”
noktasına getirdi. Eylemde biz sadece eylem yapabilirliğimizi test ettik, arkadaşlar.
Gördüğümüz gibi de bir netice alamadık.
153
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Eczacının saygınlığının kazanılması anlamında, benim, dün yapılan bazı hataları
yeni seçilecek yönetimin yapmaması konusunda özel bir ricam olarak bilinmesini istediğim bir husus da şudur ki; biz maalesef 21 Aralık 2008 sürecinde, canlı yayınlarda;
eczacının mahremini, karını, birim fiyatını, rakamını kaybettiğini vatandaşların önünde mahremimizi açarak tartıştık. Bizim bundan sonra seçilecek yönetimlerin, değerli
oda başkanlarının hiçbir şekilde, kamuoyu önünde, kesinlikle rakamları, karları, birim
maliyetleri, birim rakamları konuşmamasını rica ediyorum. Çünkü biz ilacı normal
bir ticari madde, meta gibi gösterdiğimizde; birim fiyat rakamlarını, toplu satışları, bizden çok daha iyi yapacak, birim karlarını çok daha iyi görüşecek, anlatacak ve
bu pazara girecek çok büyük ulusal ve uluslararası perakende zincirleri vardır. Bunu
unutmamanızı rica ediyorum.
Bu dönem yeni seçilecek Merkez Heyetine bir tavsiye niteliğinde şunu ifade etmek istiyorum. 2009 yılında SGK’nın 24.000, işte 22.800 civarında anlaşmalı eczacıya ödediği paranın kabaca rakamı 15,6 milyar TL’dir arkadaşlar. Bu zincirin biz en
son noktasında ve 15,6 milyar TL’lik bir pazarın en büyük oyuncusu eczacılarız; Türk
Eczacıları Birliği, 51 eczacı odası ve 24.000 eczacı meslektaşımızla. Bu pazarda büyük oyuncu olan bizim sanki kendi haklarımızı ve menfaatlerimizi korurken o büyük
oyuncu olmanın verdiği gücü veya imkânı veya piyasanın oyun kuralları ile oynanmadığını düşünüyorum ben arkadaşlar. Bu anlamda belki liberal bulabilirsiniz bu yaklaşımlarımı ama ben Türk Eczacıları Birliğinin bundan sonraki süreçte mutlak surette
ilişkilerimizi götürecek profesyonel yöneticilerle çalışmasının zorunlu olduğunu ifade
ediyorum. Şimdiki, bundan önceki ve bundan sonraki seçilecek tüm Merkez Heyeti
ve tüm oda başkanlarımız kesinlikle çok amatör duygularla, son derece iyi niyetli çalışmalarına rağmen hepsinin bir gelecek endişesi, çoluk çocuk telaşı, eczanesi, bir de
yaşam kavgası var arkadaşlar. Birbirimizden de çok farklı insanlar değiliz biz. Hepimiz
4’er yıllık eczacılık fakültesini bitirmiş, Ankara’da, İstanbul’da, Adana’da, Türkiye’nin
çok farklı yerlerinde mesleki işleri yapıyoruz. Buraya gelen değerli yöneticilerimiz belki
usta çırak ilişkileri ile daha önce odada çalışmakla, birilerinin yanında çalışmakla, yaşayarak, hata yaparak, tecrübe ile bu noktalara geliyorlar. O anlamda ben kimseyi suçlamak adına bunu söylemiyorum ama ortadaki durum budur, bunun yönetimini biz,
şeklini ve sürdürülmesini mutlak suretle, değerli arkadaşlarım, profesyonel yardımlar
154
TEB Yayınları
da almak durumundayız. Bu profesyonel yardımlar, tabi ki Merkez Heyetinin üzerinde
etkin olacak anlamında demiyorum; Merkez Heyetinin belirlediği bir vizyon, bir çerçeve, bir yol haritası içerisinde mutlak suretle aşağıda yapılacak, mutfakta pişirilecek
ve servis edileceği noktaya getirilecek süreçte çok ciddi anlamda katkı sağlayacaktır.
Bunun, bu kongrede değerlendirilmesi seçilecek Merkez Heyeti üyesi arkadaşlarımıza
da güç katacaktır diye düşünüyorum. Bu duygularla 37. Dönem Merkez Heyetine,
318 delege, 51 oda başkanı ile mevcut bu genel kurulun en iyi insanları oraya yerleştireceği inancım tam olmak suretiyle sizlere ben çok teşekkür ediyorum. Saygılarımı
sunuyorum çok sağ olun.
Divan Başkanı: Sayın Başkanım çok teşekkür ediyoruz. Yavuz Tatar, Elazığ Eczacı Odası Başkanı, buyurun.
Ecz. Yavuz TATAR (Elazığ Eczacı Odası Başkanı): Değerli Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetim, değerli Divan, değerli oda başkanlarım, sevgili meslektaşlarım.
Hepiniz saygı ile selamlıyorum. Sevgili meslektaşlarım benden önceki ve benden sonraki konuşmacı arkadaşlarımız Türk Eczacıları Birliğinin nasıl yapılanması gerektiğini, bundan sonraki süreçte fiyat kararnamesi ile ilgili yapılacak şeyleri, ilaçta ıskonto
kayıtları ve fiyat farklarının alınması ile ilgili konularda konuştular ve konuşacaklar.
Ben de bu yönde bir konuşma hazırlamıştım. Fakat 19.12.2009, Çarşamba gecesi,
gece saat 12’de 24 haberlerini izlerken bir şey dikkatimi çekti. Orada altyazıda şöyle
yazıyordu. “Eczacılar hükümeti uyardı”, ben de basın açıklamasını dinlemek için biraz
daha bekledim. Ve bundan sonra, konuşmayı dinledikten sonra konuşmamı değiştirmeye karar verdim. Çünkü Başkan orada çok manidar bir açıklama yaparak mesleğimizi töhmet altında bıraktı arkadaşlar. Sayın Başkan açıklamasında şunu söylüyordu:
“Bunun sorumlusu SGK’dır. Bu kayıplarımızı SGK’nın karşılaması ve ilgililerle görüşmesi gerekmektedir.” diyordu. Evet, belki haklıdır, ki öyle olmalıdır. Fakat tasarruf
yapmak için ilaç fiyatlarını düşürmek yerine, sağlık sektörünün daha sık denetlenmesi
gerektiğini iki defa vurguladı. Arkadaşlar, sağlık sektörü kimdir? Dün yanımızda olan
Tabipler Birliği, şu an salonu dolduran eczacılardır. Biz bu denetimi öneriyorsak eğer
doktorlar mı yolsuzluk yapıyor, eczacılar mı? Soruyorum sizlere. Ben şuna inanıyorum arkadaşlar; salonu dolduran meslektaşlarım ve şu anda eczanelerinde mesleğini
155
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
icra eden bütün arkadaşlarım, değil yolsuzluk yapmaya, kurumdan gelebilecek tek
kuruş haksız kazanca bile razı değillerdir. Bence Türk Eczacıları Birliği, kurumlarla
ilgili diyaloglarını daha geniş daha radikal çözümler üzerine kurmalı ve ona göre yol
gitmelidir. Kendi meslektaşlarını hedef konumuna koymamalıdır. Bugün denetimi
öneren değerli Merkez Heyeti üyelerim sonuçta başkanın yaptığı açıklamanın altında hepinizin imzası vardır. Bu denetimlerde eczacılarımızı ne kadar koruyabilmişiz,
arkadaşlar? Ben protokolün arka tarafını dün bir daha çevirdim baktım, orada bir
tek cezai müeyyideler vardı. Eczacılar bir tek suç işleyip, ceza almayı mı hak ediyor,
arkadaşlar? Yapılan haksızlıklara karşı kendi meslek örgütü ve protokolle korunacak
bir hale getirilmediği sürece, eczacıyı denetlemeyi önermek ve sağlık sektörünü denetlemeyi önermek ne kadar doğrudur? Bugün hepimiz eczanelerimizde TC kimlik
numarasıyla yazılmış reçetelere ilaçlar veriyoruz. TC kimlik numarası ile yazılmış ve
çıkarılmış raporlara ilaçlar veriyoruz. Bunların ne kadarının gerçek, ne kadarının sahte, ne kadarının hayal olduğunu bizler bilebiliyor muyuz? Şimdi, sorgulama hakkınız
var mı, arkadaşlar? Ben kimlik sorgulama ile ilgili hakkımız olduğunu herhangi bir
belgede görmedim, rastlamadım. Farz edelim, size kin güden biri ya da sizi sevmeyen
biri ya da sizi ticari olarak, mesleki olarak bitirmek isteyen biri; herhangi bir kişinin
TC kimlik numarası ile bir rapor çıkarıp ve bununla bir reçete yazdırırsa; bu Türk
Eczacıları Birliği Başkanı için de geçerlidir, değerli Merkez Heyeti üyelerimiz için de
geçerlidir, salondaki bütün eczacılar için de geçerlidir; gelip adına reçete yazdırdığı
ve rapor çıkardığı hastanın adı soyadını, herhangi bir telefon numarası yazarak o reçeteyi alıp çıktıktan sonra ve hayali bir imza attıktan bir ay sonra yapılacak şikâyette
eczacı derdini nereye anlatacak, arkadaşlar? Çözüm önerilerimiz de onlar da var. Sayın meslektaşım şimdi biz denetim diyoruz, tabi ki denetlenmeli. Tabi ki, içimizdeki
çürükler ayıklanmalı. Her meslekte vardır bu çürükler, fakat bunlar her ilde bir elin
parmak sayısını geçmez. Arkadaşlar bu denetimleri öneriyorsak, eğer denetimlerde
eczacıya yapılacak haksızlıklar da önlenmeli. Buna göre oturup kurumlar, denetimler
yapılmalı şu şekilde yapılmalı, bu şekilde yapılmalı, benim meslektaşlarım şu konuda
sıkıntıya düşüyor diye konuşulmalı ve ona göre bir denetleme yönergesi hazırlanmalı.
Değerli oda başkanlarım, SGK’nın denetleme yönergesinin kaç defa değiştiğini
biliyor musunuz? Son halini biliyor musunuz? Birçoğumuz bilmiyoruz. Evet, sahte
156
TEB Yayınları
rapor ve sahte reçete ile eczanemizden alınan ilaçlardan sonra yapılacak şikâyette
sonuç ne olacaktır, arkadaşlar? Eczacının, öncelikle sözleşmesi dondurulacak. Müfettiş çağrılacak. Müfettiş soruşturmasından sonra adli sorgulama başlayacak ve eczacının bitişi adım adım gerçekleştirilecek arkadaşlar. Ben bunu şu anda kendi ilimde
birkaç eczanede yaşıyorum. Sektörde başka çalışanların kendi kotalarını doldurmak
için çıkarttıkları raporlarla değişik eczanelerden ilaç alımına şahit oluyoruz ve bunu
eczacılarımız bir türlü anlatamıyor. Ben suçsuzum diyemiyor. Çünkü eskisi gibi elinde
otokopili reçete yok. Hastanın aldığını gösterecek herhangi bir belge yok imza hariç.
Hastanın imza sirküsüyle mi ilaç veriyoruz, arkadaşlar? Sorarım sizlere ya. İmza sirküsü ile ilaç veren arkadaşımız var mı? Bir isteğin bakalım hastadan imza sirküsü
ya da bir dakika raporunu sorgulayın hastaneden diyebilecek yürekli bir arkadaşımız
var mı? Hiçbirimiz soramayız. Arkadaşlar bir an önce bunların önlemleri alınmalıdır.
TC kimlik numarası ile, bizce, ilaç verilmesinin önüne geçilmelidir. Ya tekrar karneye
dönülmeli ya da akıllı kart deyip bizi 4 yıldır oyaladıkları sisteme bir an önce geçmeleri
sağlanmalı. En kötü ihtimalle parmak izi ile ilaç verilmeli. En kötü ihtimalle. Bunun
ayıbı yok arkadaşım. Ben senin imzanı sorgulayamıyorum. Arkadaşlar; bir de bize noterlik görevi, değerli Merkez Heyetimiz tekrar aldı bu yıl
ve onu çalışma raporunda belirtiyor. Tekrar onaylama hakkı eczacıya diye. Arkadaşlar
neyi onaylıyoruz? Raporu. Ya, biz noter miyiz? Biz raporu çıkaran kurum muyuz? Hastamız elinde raporun fotokopisi ile geldiğinde, arkadaşım git bunun aslını getir ondan
sonra mı sana ilaç vereceğim diyoruz. Farz edelim, hasta, etken maddesi eksikti gitti
kendisi ekletti. Ya da günümüzün teknolojisi çok iyi başka bir rapordan “x” şahıs o
ilaçları alıyor, kendi imkânı yok. Photoshop ile çoğaltıyor, isimler farklı gelip alıyor.
Bunu izah edebilir miyiz? Ve biz de onaylıyoruz, evet bu rapor doğrudur. Arkadaşım,
yanlış rapor. Ben neyi onaylıyorum? Arkadaşlar raporların onaylanması ile ilgili bence
tekrar düzeltilme yapılmalıdır ve eczacının buradaki yasal yükümlülüğü bir an önce
kaldırılmalıdır. Tabii ki denetimleri önereceğiz, tabi ki denetleyeceğiz. Biz kendimiz de
eczanelerimizi denetliyoruz. Kendimiz de eczanelerimizi arıyoruz. Fakat kurum gibi
ya da adli kurumlar gibi acımasızca değil. Bir potansiyel suçlu gözüyle bakarak değil.
Çünkü kurumun ve adli kurumların gözünde hepimiz birer potansiyel suçluyuz. Öyle
bakıyorlar, öyle değerlendiriyorlar ve öyle yol alıyorlar. O yüzden denetimler ile ilgili
157
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ve belgelerimizdeki yasal eksikliklerimizi ve açıklarımızı kapatmak için, Türk Eczacıları
Birliğinin denetimleri önermeden önce, denetimlerle ilgili ciddi bir yönerge hazırlatarak ya da genelge hazırlatarak yol almasını istiyoruz ve yeni kurulacak Merkez Heyetini bu yönde çalışma yapmaya davet ediyoruz.
Divan Başkanı: Toparlayabilirsek başkanım.
Ecz. Yavuz TATAR (Devamla): Arkadaşlar, 17 yıllık eczacılık hayatımda 2 defa kapatma olayı yaşadım. Eczane kapatma olayı. Biri Sayın Domaç’ın başkanlığındaydı, biri
de sayın başkanımız Erdoğan Çolak’ın başkanlığında. Dönüp bakıyorum 2 yıllık Merkez
Heyetinin çalışması süresi içerisinde 15 defa başkanlar tanışma kurulu toplandı, arkadaşlar. 17 yılda kaç defa toplanmıştır. Onla çarpsak 170 defa. Yani her durumda
başkanlar toplandı. Ama 17 yıllık meslek hayatımda yapılan ikinci kapatma kararında,
başkanlar kurulu toplanmadı, bir arife günü oda başkanlarına tebliğ edildi. Buradaki
iyi niyeti salondaki genel kurul üyelerinin takdirine bırakıyoruz. Arkadaşlar bir süredir
sivil toplum örgütleri bir değişim dönüşüm süreci yaşıyor. İzledikleri yollar aldıkları
kararlar duruştaki çizgileri ve siyasi partilerle olan ilişkileri kendilerinin ve en önemlisi
üyelerinin geleceğini belirlenmesi anlamında çok çok önemlidir. Bizce meslek örgütü
özgün düşünen tarafsız bir çizgide ülkemizin ve mesleğimizin çağdaş gelişmiş ülkeler
seviyesine çıkarılmasına katkı koyacak şekilde yapılanmalıdır. Hiç kimsenin bir meslek
örgütünü siyasi partilerin arka bahçesine dönüştürmeye hakkı yoktur.
Son olarak da üzülerek izlediğim dünkü olaydan bahsetmek istiyorum. Arkadaşlar dün Türk Eczacıları Birliği eski başkanı Sayın Domaç, belki siyasi kişiliği vardır.
Ben onu siyasi kişiliği ile tanımıyorum. Burada bir meslektaşımız olarak kürsü aldı
arkadaşlar. Bu meslektaşımız 10 yıl burada Türk Eczacıları Birliği başkanlığı yaptı.
Konuşması sırasında meslektaşlarımız yaklaşık 15 dakika alkışlayarak protesto etti.
Eğer Sayın Domaç bu kadar mesleğe zarar veren, bu kadar lanetlenmesi gereken, bu
kadar dışlanması gereken biriydi ise, arkadaşlar, 10 yıl neden başkan seçtiniz? Niye
seçtiniz arkadaşlar? Bizce demokratik toplumlarda, arkadaşlar, faşistçe duygulardan
vazgeçmek lazım. Demokratik davranmak lazım. Demokratik toplumlarda herkes
kendi görüşünü söylemeli ve sevgili arkadaşlarım saygıyla da dinlemesini bilmeliyiz.
Saygılarımla.
158
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Levent Üstünes Hocamı davet ediyorum. Bir sunumu olacak sanırım.
Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli
Büyük Kongre, Divan Başkanım ve değerli üyeleri, Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti kurumsal kimliği ve siz değerli meslektaşlarımız saygı ve sevgi ile selamlıyorum.
Ben çok özür dileyerek, arkadaş biraz heyecanlandı, ben daha çok heyecanlıyım ondan. Ben bugün sizlere olabildiğince yol gösterecek kendi tabi benim aklımın erdiğince, bilebildiğimce bir sunum yapmaya çalışacağım ve o sunumu da zamanım içersinde bitirmeye gayret edeceğim. Şimdiden sabrınız için teşekkür ediyorum. Önce
eczacılığın evriminden söz etmek istiyorum. Çok kısa 8 slaytım var. 1950’lere kadar
eczanelerin laboratuarında biz üretici durumundaydık. Üretiyorduk ve üretici olarak
hizmet veriyorduk. Derken 1960’larda bir ilaç ve bilgi patlaması çağı yaşadık. Benim
çocukluk ve gençlik yıllarımdı o yıllar ve ilaç, ileri teknoloji ürününe dönüştü bir anda.
Gerek eczacılık fakülteleri tüm dünyada, gerek ülkemizde, aslında, başlarda buna
ayak uydurmakta güçlük çektiler. Eczacılık mesleği bir anda hizmet sektörüne kaymıştı. Biz artık üretmiyorduk. İleri teknoloji olan ürünü alıp bir şekilde bir perakendeci gibi hastaya intikal ettiriyorduk. Bu bizim hazır olduğumuz bir durum değildi,
eczacılık mesleği olarak. İşte bu hizmet sektörüne kayış hala bütün dünyada devam
ediyor. Ve meslek bu yeni değişime ve toplumun bununla ilgili olarak ortaya çıkan yeni
gereksinimlerine yanıt vermek üzere sürekli bir gelişim içerisin bir devinim içerisinde
bir evrim yaşıyor. Şimdi bizim de varlık sebebimiz olan şu söze dikkat edelim: “Sağlıklı
bir toplum çok daha üretken bir toplumdur ve refaha daha fazla katkıda bulunur.”,
bunu daha çok çalışarak daha çok tüketerek yapar. Eczacılık mesleği ise, topluma
mevcut kaynakları olabildiğince iyi kullanarak ve sağlık için ayrılan payı, parayı en
etkin ve en verimli şekilde kullanarak ilaç tedavi hizmetini sağlamaya çalışır. Bunu
yapmak zorundadır. Bugünün dünyasının eczacıdan beklediği bu. Bunu söylüyorum
çünkü farmasötik bakımlar, şunlar bunlar bile konuşulmadı şu ana kadar, bilebildiğim
kadarıyla; yani hep bizim toplantılarımızda, kongrelerimizde benim üzüldüğüm bir
konu, hasta sağlığımız mesleğimizi daha ileriye nasıl getirebiliriz, bu konular hep arka
planda kalıyor. Tabi canımız yanıyor, varlığımızla uğraşıyoruz. Buna da belli ölçüde
159
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
hak vermemek elde değil. Peki, sağlık için ödeme yapanlar bu ödedikleri paranın karşılığını ne yaparlar, alıp almayacaklarına bakarlar, bunu görmek isterler. İşte ilaç ve
eczacılık hizmeti sunanlar da, ödeme yapanlara, örneğin bizde SGK ve benzeri ulusal
kurumlar bunun maliyetlerini ve faydalarını alarak bizlerden, bizim kurumsal temsilcilerimizden ne yapmak durumundadır? İkna olmak durumundadır. Biz kanıtlamak
durumundayız ki, biz yararlı bir hizmet sunuyoruz. Paranın karşılığı demek, aman
sakın hoca ders vermeye geldi demeyin, konuyla alakası var onun için bu girizgâhı
yapmak durumundayım, haddim değil sizlere ders vermek. Paranın, karşı ödeme
yapanın parasını bu tedaviye yatırmasının doğru olup olmadığını saptamak anlamına gelir. Ancak şöyle de bir gerçek var, sağlık ekonomisinde daha iyi sağlık hizmeti
demek her zaman en ucuz hizmet demek değildir. Bazen ucuz hizmet çok daha pahalıya patlar. Bu da bir gerçektir. Şimdi ben Kayseri’de bir konuşma yaptım, hayatım
değişti. Bu konuşmanın sunumu, “Türkiye’de temel sağlık politikası hedefleri çerçevesinde eczacılık bugün ve yarın”. Bir anda Levent Hocalıktan Levent Beyliğe terfi mi
ettim, bilemedim ama önemli bir toplantıydı. O toplantıda birkaç şeyden bahsettim.
Dedim ki yönetim pozisyonunda olan insanların çok ciddi okuma ve takip etme görevleri vardır. Çok büyük bir tsunami geliyor, bakın, bunun raporu 2009’un Mart’ında
bizim istifamızdan sonra yayınlandı. Bu rapor, göreceksiniz hatırlatmak için bunları
geçiyorum, eğer ekonomik büyüme hızında bir zayıflama olursa bu sağlıkta dönüşüm
projesi durur. Ve bunu en acı olarak hissedecek olanlar da bizler oluruz. Lütfen tedbir
alın diye bir uyarı konuşması yaptım orada. Ve sizler, eczane kapatmaya esas teşkil
eden bu eylemi, o uyarılar kaale alınmadığı için yaşamak durumunda kaldınız. Çünkü
bunun geleceği belliydi. Ve bunun gereğini yapmak da o günkü yöneticilerin göreviydi.
Bu tsunami dalgasının yola çıktığını görüp ilgililere gidip “Aman ha! Benim mesleğim
zaten sınırda, 7000–8000 eczane kapanmak riskiyle karşı karşıya lütfen bununla ilgili
kararlarınızı alırken eczacılık karlılığında mı, yoksa eczacıya reçete başına bir ödeme
mi bunu lütfen biran evvel yapınız, bizim buradan doğabilecek zararlarımızı önleyiniz”
demesi gerekirdi. Çünkü bu tsunami uyarısı yapılmıştı kendilerine. Ne diyordu orada
ilaç fiyatlarında daha fazla indirim yapılması diyordu. Sağlık Bakanlığının ve SGK’nın
birebir uyguladığı konular bunlar. Takip ediyorlar politikayı. Ve fırsatlar ve riskler bir
arada demiştik bakın bir fırsat da var. Akılcı ilaç kullanımı. Akılcı ilaç kullanımıyla biz
çok daha üretken, çok daha verimli, çok daha etkin hale geliyoruz. Yani, konuşmamın
160
TEB Yayınları
başında söylediğim o etkinliği karşılıyoruz. Bu fırsat da bizim elimizde, bunu bizden
başka yapacak kimse yok. Bunu da orada ifade etmeye çalışmıştım. Dikkate getirmeye çalışmıştım. Bu böyle geçti. Çok benim için çok acı hele bir öğrencimin katıldığı,
hatta bir başka öğrencimin de parçası olduğu çok acı bir olay yaşadım. Çok acıydı
benim için. Hiç hak etmediğim sıfatlarla, nitelemelerle karşılaştım. Hukuk yönünde hakkımı arıyorum şu anda. Hukuken hakkımı arıyorum. Ama bunlar bu kıymetli
dakikalar için önemli değil. Çünkü bunlar bireysel şeyler. Burada Türk toplumunun,
Türk eczacılığının çıkarlarını konuşuyoruz. Onun için ben bunlara hiç değinmiyorum.
Ben çözüm konusunda size önerilerimi sıralamak istiyorum. Şimdi bir kere çözüm
çok basit ve tek bana göre. Bunun düşünülmesi gerekir tüm eczacılık kamuoyunca.
Eczacılığın sağlık hizmet sisteminin vazgeçilmez bir bileşeni olduğu, ilgili tüm otoritelere, Sağlık Bakanlığı, SGK, Başbakanlık, kabul ettirilmeli ve topluma da anlatılmalıdır.
Toplum kazanılmadan bu konuda başarı kazanılamaz. Ana hedef bu olmalıdır. Bunu
yapmak için ne yapmalıyız. Somut. Nasıl yapacağız biz bu işi. Ben hedefleri çok kısa
vadeli hedefler, hemen yapılması gereken hedefler ve orta ve uzun vadeli hedefler
olarak sıraladım. Dediğim gibi zamanı aşmadan bunları anlatmaya çalışacağım kendimce. Bir kere hızla yapmamız gereken şey, hani bu iş eczacının dışında cereyan
ediyor eczacıyı direkt olarak ilgilendiriyor. Böyle bir şey yok. Bu özellikle zor durumdaki
eczaneleri, yeni açılan eczaneleri, genç çocukları, genç meslektaşlarımızı yakından
etkiliyor, eski eczacılar daha az etkileniyorlar bundan. Bir kere kar haddinin derhal
arttırılması lazım. Hangi yolla yapılacaksa. İki reçete başına mı olacak, başka bir şekil
de meslek hakkı, bu aradaki farkın derhal karşılanması gerekiyor. Kim gelirse gelsin
Merkez Heyetine, bunu başarması gerekiyor. Bu olmazsa olmaz. Ve SUT komisyonunda, bu da derhal yapılması gereken bir şey, SUT komisyonunda mutlaka TEB tarafından görevlendirilecek bir grubun, kişinin değil bir grubun, mutlaka resmi olarak yer
alması sağlanmalı. Bunlar serbest eczacılar olmalı, piyasada deneyimli. Eczacı kökenli
alanında iyi öğretim üyeleri ve TEB’in belirleyeceği, onu temsil edecek diğer uzmanlar
olmalı, ekonomistler, farmokoekonomistler. Eğer bunu hızlı yaparsak bu yaşadığımız
eczane kapatmaya da konu olan ve bizi halk indinde kendimizi anlatamaz duruma düşüren soruları yaşamamış oluruz arkadaşlar. Bir silahı gereksiz yere sık kullanırsanız
sündürürsünüz. Ben birçok eczacı meslektaşımla görüştüm bana dediler ki “Biz niye
kapattığımızı bilmiyoruz., birlikteliği bozmamak adına kapattık fakat niye kapattığı-
161
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
mızı tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bundan sonra ne olacağını da bilmiyoruz. Onu da
anlayabilmişiz değiliz.” dediler.
Orta vadeli hedefler de, özür diliyorum şu kar haddi son ana kadar hazırladım gözümden kaçmış bir şey, yeni bir serbest eczane modelinin oluşturulması, bakın bunu
buraya yazmadım, özellikle. Buraya konması gereken, bu yeni eczane modelinde ilk
hareket noktamız şu olmalı. Bunun hemen hayata geçirilmeyeceğini biliyorum. Bu kademeli olmak durumunda, ama mutlaka olmak durumunda. Biz ilacı üretiyor muyuz
arkadaşlar? Hayır. Birkaç majistiral haricinde ne yazık ki, keşke üretseydik. Ama elimizde değil. O halde biz ilaç satışından sağlamamalıyız ekmeğimizi. Biz ekmeğimizi ilacı satarken, ilacı verirken sunduğumuz hizmetten sağlamalıyız. Doktor bir şey satıyor
mu? Hayır. Hizmetini satıyor. Biz de o duruma gelmeliyiz. Bu hemen olmaz. Bu aşamalı bir şey Ama buraya doğru geçmek durumundayız. Yoksa biz burada sürekli olarak
ilaç fiyatlarını, kamu indirimlerini; bunlar bizim konumuz olmamalı, değerli arkadaşlar.
İşte bunu buraya yazmadım, çünkü bizi daha sonra zor durumda bırakacak, erken bir
takım şeylerin yansıyıp gitmesini istemiyorum. Ama bu benim temel görüşümdür. Bu
yeni modelde olmazsa olmazlar; mülkiyeti eczacıda olan sermaye yapısı güçlü, birden
çok eczacı çalıştıran, bu hizmeti verebilmek için gereği gibi ortaklığı kesinlikle dışlayan,
çağdaş nitelikte eczacılık hizmeti sunan, sağlık sistemine tedarikçi olarak değil, gerçek
bir sağlık hizmet sunucusu olarak entegre olan ve toplumun, biraz evvel söylemeye
çalıştığım, güvenini kazanmış bir eczacı profili sunmak mecburiyetindeyiz. Yeni model
bu olmalıdır. Bu hemen olmayacak ama bu olurlara da yayılmayacak. Bu orta-uzun
vadede, kademe kademe, hep birlikte yaşama geçirmek durumunda olduğumuz bir
gerçekliktir ve kaçınılmaz bir şeydir, bana göre, arkadaşlar.
Bugün burada çok yeni olduğuna inandığım bir şey daha söyleyeceğim. Şimdi
sıra ona geliyor yavaş yavaş. Ondan evvel İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü meselesine
gelmek istiyorum, arkadaşlar; biz 24000 eczanesi, olan 30000’i aşkın eczacı yetiştirmiş bir ülkenin insanı olarak, bizim genel müdürlüğümüzü yapacak bir meslektaşımız
yok mu, arkadaşlar, eczacı kökenli? Bu bizim dikkatimizden uzak durması gereken bir
konu olabilir mi? Bizim içeride milletvekillerimiz var. Biz o milletvekillerimize hani kendimizden diyoruz, falan filan. Bu arkadaşlar bizi korumuyor mu, bizim haklarımızı?
162
TEB Yayınları
Peki, biz niye bunun için baskı kurmuyoruz? Eczacılığın halinden en çok eczacı anlar,
hatta oraya gelen eczacının da bence çoğunluğu oluşturan serbest eczacılar içinden
gelmesi lazım. Buna dikkatinizi çekiyorum, bu çok önemli. Bunu için çaba gösterilmesi lazım; diyeceksiniz ki, biz hükümet miyiz? Hayır, hükümet değilsiniz. Ama siz bir
sivil toplum örgütüsünüz. Sizin baskı gücünüz var ve bu da en doğal hakkınız. En kolay sarılacağınız bir şey. Bunu neden savunuyoruz? Biz hekim meslektaşlarımıza karşı
değiliz. Ama hekimler kabul ederler mi, bir eczacı meslektaşımızın gidip hekimlerle
ilgili bir işi yönetmesini? Dönüyorum bu da, çözümün bir parçasıdır.
Sosyal Güvenlik Kurumu üst yönetiminde çalışan kamu eczacılarıyla, arkadaşlar,
toplum ve meslek yararına işte bu laf yeni, eczacılık meslek standartlarına uygun,
şeffaf bir iletişim kurulması gerekir. Biz SGK’yı Malazgirt Meydan Muharebesi gibi,
sürekli meydan muharebesi olarak görüyoruz. Bu yanlış. İngiltere’de benzer durumdaki ulusal sağlık hizmet sistemi ne zaman eczacılarla çok iyi duruma gelmiş, biliyor
musunuz? Orada, yönetimde, eczacılar üst düzey karar mekanizmalarına geldikleri
zaman. Şu anda farmasötik bakımın ve eczacılık haklarının, en iyi düzeyde temsil edilebildiği ülkelerden bir tanesi İngiltere’dir, NHS’nin içerisinde. Biz SGK‘ya biraz sonra
anlatacağım projeler yapıp eczacının sağlık hizmet sistemi içerisinde, sağlık ekonomisinde ne kadar etkili ve yararlı olduğunu, akılcı ilaç kullanımıyla ne kadar ekonomik
ve insani yararlar sağladığını kanıtlamak mecburiyetindeyiz. Bunları beraber yapmak
durumundayız. Benim hasbelkader içinde bulunduğum süreçte biz, SGK’yla sadece
meydan muharebesi yapmak için ilişkide bulunduk. Bu yanlış. Ha burada suç bizde
demiyorum. Karşı tarafta suç daha fazla. Bizim yaptıklarımızı, bizim sağlamak istediğimiz gelişmeleri onların da sağlamaları lazım. Sizler bu ulusun yetiştirdiği değerlersiniz. Devlet bize yatırım yapıyor bu diplomaları alıncaya kadar. Ne oluyor sonra? İlacı
almayla mı bitecek bu iş? Öyle olduğu için bugün böyleyiz. Şimdi o zaman çözümün
içende yer aldığı için biraz eczacılık meslek standartlarından bahsetmek istiyorum.
Bunun örneklerini de vermek istiyorum ki, içselleştirelim burada. Biz, derhal eczacılık
meslek standartlarının hazırlığına başlamalı ve tüm eczacılarımızın bunlara uymasını sağlamalıyız. Bu bugün önerdiğim çözümün olmazsa olmaz bir parçasıdır. Nedir
meslek standardı? Bir mesleğin gereklerinin kabul edilebilir standartlarda yerine getirilebilmesi için ihtiyaç duyulan asgari bilgi, beceri, tutum ve davranışları gösteren
163
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
asgari normlardır. En azı gösterir. Peki, tamamen iş analizine dayanır. Nedir iş analizi? Sabah ilk kepengi kim açardan, telefonlara kim cevap verire; ilaç bilgisini kim
verir, gelen ilaçları kim, depodan gelen ilaçları kim kontrol eder, rafa yerleştirire kadar
hepsinin tanımlandığı bir manzumedir. Bütün bunları tanımlar. Hastaya vereceğiniz
danışmanlık hizmeti, her şeyi tanımlar. Meslek standartları başta çalışanlar bakın bu
çok önemli bu slayt çok önemli başta çalışanlar, iki biz eğitimciler, üç iş birliği yapılan
diğer meslek mensupları tabipler, diş hekimleri, hemşireler, başta olmak üzere işverenler de dahil çok önemli, ilgili bütün kesimlere bir mesleğin başarı ile yürütülebilmesi için gerekli olan nitelikler ve o meslekte yeterlilik belgesi alabilmek için yapılacak
sınavlarda aranacak ölçme ve değerlendirme kriterleri hakkında fikir verir. Yani hep
arkadaşlarım şikâyet ederler derler ki, öğrencilerim derler ki “Hekimler bizim ilaç
danışmanı olduğumuzu kabul etmiyor.” Biraz sonra dünya eczacılık standardını getireceğim önünüze. Eğer bizim bir standardımız olsa o zaman hekime şunu söyleme
hakkımız var. Değerli meslektaşım bakın eczacılık meslek standardına benim görev
tanımım burada yapılmış. Eczacının temel görevlerinden bir tanesi; sizin yazdığınız
reçetenin, hasta üzerinde bir sorun yaratıp yaratmadığının kontrolüdür. Bana bu görev verilmiştir. Ben bunu yapmazsam ben bu görevi yerine getiremem, bu nedenle
siz benimle bu konuda hastamızın ortak çıkarı için iş birliği yapmaya mecbursunuz.
Döner gelir. Öğrenci sorar veya çapı dar bir öğretim üyesi der ki “Ne demek farmasötik bakım, yeni mi bu?” diyen öğretim üyeleri var. Ben karşılaştım. Yeni mi, bu da
nerden çıktı dendiği zaman, o zaman dönersiniz o öğretim üyesine dersiniz ki bakın
dünyada eczacılık eğitim standardı burasıdır. Siz bu standartları karşılayacak eczacı
meslektaşlar yetiştirmeye mecbursunuz. Bundan kaçınırsanız görevinizi yapmamış
olursunuz.
Divan Başkanı: Hocam toparlama şansımız var mı? 20. dakikayı kullanıyoruz.
Biraz daha hızlı geçelim.
Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (Devamla): Peki, standartlar böyle önemli. Dünya Çalışma Örgütü’nün yeni kabul edilen eczacılık standardı.
Bakınız, üst taraf geleneksel, bu 2009 yeni. Bakın ne diyor? Üst taraf geleneksel
164
TEB Yayınları
eczacılık hizmetlerini tanımlıyor. Depo, majistral preparat hazırlamak, test etmek,
dağıtım; ama aşağıya baktığınızda, kırmızı ile işaretlemeye çalıştığım doktorlar ve
diğer sağlık profesörleri tarafından reçete edilen ilaç ve tıbbi müstahzarların doğru
kullanımları ve yan etkileri hakkında danışmanlık yapar eczacı diyor. İnsan sağlığını
en iyi düzeye getirmek için araştırma, ilaç hazırlama, reçeteleme ve ilaç tedavilerinin
izlenmelerine katkıda bulunur. Bu dünya standardı, bu meslek böyle bir meslek olması gerekir diyor. Geçiyorum hızla. Birleşik Krallık’taki standartların adları, bazılarının
görüntüleri, İngiltere’de yani bizim bildiğimiz. Avustralya meslek standartları, bakın,
Avustralya meslek standartları 2006 yılında 3. versiyonunu yapmış adamlar, 3 defa
daha standartlarını yenilemişler. Meslek sürekli değiştiği için, örneğin bir internet
yoktu eskiden. İnternet geldi internet ile ilgili eczacılık hizmetleri başladı. Bunun standardı ne olacak. Bizde olduğu gibi keşmekeş olmaması için bir bölge eczacı odamızın
verdiği internet ile ilgili karar diğerinde farklı olmasın diye standartlar belirlenmiş.
Avustralya’da üçüncüsü 2006’da. Bütün yaptığımız işler. Reçete hazırlamadan ilaç
danışmanlığına kadar bunların alt ölçütleri var kriterleri var. Kanada’nın standartları. Bütün bunları bu şekilde dikkatinize sunduktan sonra, sabrınızı fazla zorlamadan, Türkiye’de meslek standartlarının sorumlusu kimdir sorusunu kendi kendime
ve sizlere sormak istiyorum. Var mı bilenimiz? Kimdir? Merkez Heyeti’nin bu konuda
şu anda vereceği bir cevap var mıdır? Evet. Arkadaşlar, ülkemizde eczacılık meslek
uygulama standartlarının belirlenmesi görevi Şubat 2006‘da yürürlüğe giren 5450
sayılı kanuna göre Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğünündür. Diğer mesleklerden ayrıyız
biz. Diğer meslekler apayrı bir kuruma bağlılar ama biz insan sağlığıyla ve insanla
çok yakın olduğumuz için diğer birkaç branş ile birlikte bizim yönümüz ayrı. Devam
ediyorum. Bu kanun uyarınca Sağlık Eğitimi Genel Müdürlüğüne bağlı, Sağlık Meslek
Standartları Daire Başkanlığı ilgili kuruluşlarla işbirliği yaparak sağlık mesleklerinin
standartlarını belirlemekle yükümlüdür. Şimdi Sayın Başkanım, biraz bana tahammül
göstersinler, bunun içinde bulunduğumuz durumla olan ilişkisini hızla kurmak istiyorum, içinde yaşadığımız problem ne SGK yönünden? Bakın Sağlık Meslek Standartları
Daire Başkanlığının görevleri bunlar: Sağlık mesleklerini belirlemek ve tanımlamasını yapmak; sağlık meslek standartlarını belirlemek ve geliştirmek; sağlık meslek
mensuplarının görev analizlerinin yapılmasını sağlamak, ulusal meslek standartları ile
diğer ülke meslek standartlarının karşılıklı değerlendirilmesini yapmak ve diploma-
165
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
larımızın dışarıda kabul edilmesi. Yoksa, diplomalarımız bunun için kabul edilmiyor
dışarıda. Devam ediyorum. Bakın bunun da bir şube müdürlüğü var. Ne bu? Hekim,
Diş Hekimi ve Eczacılık Meslek Standartları Şube Müdürlüğü; hekim, diş hekimi ve eczacılık mesleklerinin tanımını yapar, standartlarını belirler ve geliştirir. Hekim, diş hekimi ve eczacıların görev analizlerinin yapılmasını sağlar. Yani sizin sabahtan akşama
kadar yaptığınız her şeyi bu arkadaşlar belirleyecekler. Şimdi ilişkiyi fazla uzatmadan
kurmak istiyorum. Bu standartlar hükümet tarafından belirleniyor mu, yerine getiriliyor mu? Merkez Heyetimiz bu konuda bir analiz bir çalışma içerisinde mi? Hayır.
Şimdi bakın eğer olmuş olsaydı ne olurdu? Eğer olmuş olsaydı, biraz evvel dünya standardını izlediniz. Dünya standardında ne vardı? Eczacının, hekimin yazdığı reçeteyi
kontrol ve hastaya danışmanlık görevi vardı, konuda değil mi? Siz bu görevi yapmak
durumundasınız, SGK da bunu kabul edip, buna karşı para ödemek mecburiyetinde.
Bakın iş standarda niye geliyor, dayanıyor? Yazılı olmayan bir standarda göre siz hiç
bir şey talep edemezsiniz arkadaşlar. Biz birbirimize farmasötik bakımı anlatmaya
devam ederiz. Standart bunun için önemli. Onun için her şeyin çıkış noktası standart.
Orta vadeli hedefler, TEB’in yeniden yapılandırılması gerekiyor. Ben TEB’in içerisindeki yapıyı gördüm biraz evvel bir meslektaşım anlattı, kesinlikle profesyonel yöneticilik kurumunun getirilmesi lazım. Merkez Heyetine girdik, görev paylaşımı yapıldı,
dedikleri gibi bunlar sahadan gelen insanlar. Yönetici olarak tabii ki olacaklar bütün
yetkileri ile. Ama onlara çalışıp raporları getirecek, raporlar hakkında ortaklaşa, ortak
akılla karar vermelerini sağlayacak profesyonellere ihtiyaç var. Biz oturduk kendimiz
bunları çalıştık. Çok değerli arkadaşlarımız var TEB’de çalışan. Hepsini saygı ile sevgi
ile selamlıyorum. TEB’in şu anda çalışan profesyonelleri mükemmel, onlar bir kenara
ama yetmiyorlar. TEB’in gerçek bir profesyonel kadrosuna kavuşması lazım. Başkan
gider, İkinci Başkan gider ama oradaki profesyonel kadro yedekli olarak kalır. Daima
Avrupa’dan gelen bir profesyonel gelir karşınıza. Sizin çok övündüğünüz FİP Kongresi,
eğer Allah korusun Şerif Boyacı’ya bir şey olsaydı, baş aşağı gelme riski ile karşı karşıyaydık. Çünkü bütün temaslar Şerif Boyacı tarafından yürütüldü. Bu olacak iş midir,
böyle kurumsal bir yapı için? Yeni çalışma birimlerinin kurulması, farmakoekonomi,
farmakoepidemiyoloji ve istatistik, sağlık ilaç ve eczacılık hukuku, uluslararası ilişkiler
mutlaka ve mutlaka yedekli olarak buralarda kurumsal kimlikte insanlara ihtiyacımız
166
TEB Yayınları
var. Peki, bunları nasıl temin edeceğiz? İnsan alt yapısını geliştirerek. TEB mutlaka
çok şeffaf olarak öğrenciler alıp, bunları yurtdışına doktor, eczacı olarak, klinik eczacı
olarak ve döndüklerinde kendilerine en az 10 yıl süreyle TEB’e, eğitim için göndermeli. Varsa yetişmiş olanlar onları Türkiye‘ye çağırmalı. Görev vermeli.
Divan Başkanı: Arkadaşlar unutmayın ki, sırada bir sürü arkadaşımız var devam
güzel hocam güzel konuşuyor ben de farkındayım. Ancak diğer arkadaşların vakitlerine de saygı duymak gerekiyor; bu da siz eczacı arkadaşlarımın da, bunu sizin vaktini
bol olabilir, arkadaşım. Siz kendinizi bütün genel kurulla özleştirmeyin lütfen. Hocam
lütfen polemiğe mahal vermeyin.
Prof.Dr. Levent ÜSTÜNES (Devamla): Arkadaşlar, Divanı çok zor durumda bıraktığım için çok özür diliyorum. Benim hatam. Toparlamama izin verin verdiğiniz zaman
için de teşekkür ediyorum, teşekkür ediyorum salona da.
TEB Eczacılık Akademisinin geliştirilmesi ve etkinleştirilmesi gerekiyor. Her şeyimiz oraya dayanacak. Akademinin, güncel mesleki gereksinimlere yönelik somut
ve dinamik hedefler belirlemesi gerekiyor. Akademinin daha geniş ve daha kapsamlı bilimsel etkinliği daha güçlü bir kurumsal yapıya kavuşturulması gerekiyor. Mali
kaynaklarının güçlendirilmesi, çeşitlendirilmesi ve sürekliliğinin sağlanması gerekiyor.
Akademi bünyesinde belirlenen bu hedeflere yönelik bilimsel uzmanlık çalışma komisyonlarının sürekli hizmet verecek dönüşümlü olarak öğretim üyelerinden oluşan
kurulması gerekiyor. Akademinin en önemli görevi bence bu ulusal eczacılık standartlarının hazırlanmasında bakanlıkla çat çat mücadele etmek. Çünkü ben TEB’in,
burada öneriyorum, bu ulusal sağlık standartları için bir ayrı toplantı düzenlemesi
lazım. Çok geniş bir konu. Ben elimden gelen katkıda bulunmaya hazırım. Akademide
yurtdışı deneyim ve ilişkileri olan genç öğretim üyelerine, eczacılığı ileriye taşıyacak,
mutlaka ihtiyacımız var.
Orta vadeli hedeflere geliyorum. Artık bitiyor. Meslek standartlarının tamamlanması, eczacılık yasa tasarı taslağının bu standartlar oluşturulduktan sonra bu standartları kapsayacak şekilde hazırlanması. Yeteri kadar eskimiş, sakın ola arkadaşla-
167
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
rım, bu yasa tasarı taslağı ile gitmeyin mutlaka standartları değerlendirelim bunun
için ben başladım, Avustralya standartlarını ele alarak, bunları çevirelim ülkelerin
standartlarını ona göre kendimize özgü eczacılık meslek standartlarını yapalım ve
yasamızı da buna göre yapalım. Burada Akademinin çok önemli görevi var. Eczacılık
eğitiminin standartlaştırılması ve akreditasyonu çok önemli, Eczacılık fakültelerindeki
kontenjanlar günün gereksinimlerine göre ayarlanmalı. Sınırlama demiyorum bakın,
özellikle demiyorum. Neden demiyorum biliyor musunuz? Yarın eğer standartları uygulamaya başlarsanız, yanınızda 3-4 tane eczacı çalışacak belki siz onlara meslektaşınız olarak görev vereceksiniz, belki eczacı ihtiyacı artacak o dönemde. Amerika’da
böyle oldu. Bu yaşandı.
Uzun vadeli hedeflere geliyorum. SGK’nın üst yönetiminde, karar verici düzeyde etkin ve yetkin uzman eczacı kadrolarının sağlanması. Var gücümüzle buna çalışmalıyız. Ve mevcutlarla da mesleki kurumsal ilişkilerin güçlendirilmesini mutlaka
sağlamalıyız. Mutlaka. Bu kadroların baskılarını o insanların üzerine hissettirmeliyiz,
onlar bizim memurlarımız. Bu ülkenin, hepimizin memurları; biz nasıl toplumun
hizmetkârıysak, onlar da hem bize, hem topluma hizmet etmek mecburiyetindeler.
Onun için bizimle işbirliği yapmak mecburiyetindeler. Ama bu iyi ilişkilerle olur. TEB
profesyonel kadroları içerisinde; Türk sağlık sistemine, sadece SGK’ya değil, Sağlık
Bakanlığına da yön verecek, nitelikli, sözü dinlenir vizyonerleri sağlamak durumundayız. TEB bunları istikbal vaat eden, ortaöğretimden çok yüksek puanlarla gelen
öğrencileri yurt dışına gönderip yetiştirmekle yapabilir. Bunlar eczacı kökenli çocuklar
olacaklar. Ve böylece biz Sağlık Bakanlığına ve ilgili kurumlara danışman kadrolarının
girmelerini sağlamalıyız. Bunlar orta, uzun vadeli hedefler.
Diğer bir görevimiz de ileri ülkelerde ne oluyor, ne bitiyor, bu ay ne oldu falan
gibi basit magazin, aktüel, yarı bilimsel, bilim aktüel konular değil. Bunları raporlarla
takip etmemiz lazım. Yüzlerce rapor yayınlanıyor. Bunlardan birkaçını satın alıp Türk
Eczacıları Birliğine sunmuştum, üyeliğim sırasında. Bunların takibi gerekiyor. Bunlara
ayrı bir komisyon gerekiyor. Ben sabrınızı olağanüstü zorladığımın farkındayım ama
şunu bilmenizi isterim. Ben sizin Levent Hocanızım. Benim Merkez Heyetinde olmamın veya olmamamın hiçbir önemi yok. Ve hiç kimse içinde olmamalı zaten. Ben bu
168
TEB Yayınları
kıymetli mesleğin mensuplarının ve bu toplumun hizmetine her zaman hazır olan bir
insanım her düzeyde. Basit bir nefer olarak bile bunun bilinmesini isterim. Ama söylemek istediğim tek bir şey var. Bir özür bekliyorum ilgililerden, yaptıkları haksızlıklar
için Kayseri’ye. Çok teşekkür ediyorum. Saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Hocamıza teşekkür ediyoruz. Aksaray Eczacı Odası Başkanı, Hasan Buminhan Yavuz.
Ecz. Hasan Buminhan YAVUZ (Aksaray Eczacı Odası Başkanı): Değerli meslektaşlarım; Levent Hocadan sonra konuşmak da tabiî ki biraz daha zor. Oldukça detaylı
ve güzel bilgiler verdi bize. Kendisine teşekkür ediyorum.
Şimdi; kongreye gelirken, 4 Aralık eyleminden sonra ne yapacağımızı tartışacağız
diye geldik. Buradan bir kongre kararı vereceğiz diye geldik ama ben henüz bununla
ilgili bir öneri, süreci nasıl yöneteceğimizle ilgili bir şey görmedim. Tabi, konuşmaların bir kısmını dinleyemedim. Orada bu tarz önerileri olan arkadaşlar olduysa onları
tenzih ediyorum ama. Biz 4 Aralık’ta eczanelerimizi kapattık. Çok da güzel bir eylem
yaptık. Yüzde yüze yakın, sadece birkaç milletvekilinin açtığını duyduğumuz eylemle
kapatma eylemiyle bu işi götürdük. Ama şimdi ne yapacağız? Şimdi ben tabi Merkez
Heyetinde açıkçası bu konuda bir önümüzü, ufkumuzu açmasını beklerdim. Yani bir
önerileri var mı? 4 Aralık’ta kapatma eyleminden sonra ne yapacağız? Sözleşmemi
feshedeceğiz. Haklarımızı alana kadar sınırsız kapatma eylemimi yapacağız. Veyahut
da kongre sürecinden sonra tekrar bakanlarla hükümetle süreci görüşmeye devam
edip, ondan sonra mı tekrar bir eylem sürecine gireceğiz? Bu konuda, açıkçası, bir
açılım beklerdim. Hani gündem hep açılımlardan gittiği için son dönemlerde, Merkez
Heyeti de bir açılım yapsın isterdim. Ama ben kendi adıma düşüncelerimi, odam adına düşünceleri aktarayım.
Biz 4 Aralık’ta belki de en son vurulması gereken yumruğu ilk başta ama güçlü
bir şekilde vurduk. Ne elde ettik? Şu anda sadece her eylemden sonra olduğu gibi,
çeşitli kuruluşların, çeşitli meslek örgütlerinin yahu siz ne kadar iyi eylem yapıyorsunuz gazından başka hiç bir şey elde etmedik. Dolayısıyla bunu daha ileriye taşımamız
169
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
gerekiyor. Yani ben şu durumdan rahatsızım. Tabip Odasının, atıyorum, Diş Hekimleri
Odasının çok iyi işler yapıyorsunuz övgüsünden gurur duyuyorum, onur duyuyorum
ama geriye döndüğümde, her seferinde bir şeyleri daha kaybettiğimi görüyorum. Ya
bu durumdan rahatsızım. Bu arkadaşlar bu tarz eylemler yapmıyorlar, bu kadar birlik
içinde değiller ama sürekli de bir şeyler kazanıyorlar. Bir de işin bu boyutu var. Yani
mücadele yöntemimizi değiştirmeliyiz. Anlayışımızı değiştirmeliyiz. Ben bilmiyorum
açıkçası. Şimdi son genelge ile verilere göre ilk aşamada 3000, sene sonuna kadar da
7000 eczane kapanacağını öngörüyoruz, 2010 sonunda kadar. Hatta böyle giderse,
2011 yılında da 12000 eczanenin kapanacağı göz önüne alınıyor. Bu durumda ne
yapacağız? Ne gibi önerilerle geleceğiz? Levent Hocam çok güzel şeyler anlattı. Tabi
onlar uzun vadede çözüm getirecek şeyler, kısa vadede çok verimli sonuçlar olacağını
çok düşünmüyorum ama ülkemizde sağlıkta dönüşümle beraber başlayan bir proje
var biliyorsunuz. Aile hekimliği projesi, aile hekimliği ile hastalar hekimlere bölüştürülecek ve hekimler, ki başlayan yerlerde görüyoruz, belli kazanımlar elde edecekler.
Hastalar daha rahat edecekler. Ama eczacıyı düşünen bir tarafı yok bu işin. Avrupa
ülkelerinin bazılarında aile eczacılığı da var biliyorsunuz. Biz eğer ki düşük cirolu eczaneleri koruyacaksak, yüksek cirolu eczaneleri biraz daha azaltıp genele yayacaksak,
yani adaleti sağlayacaksak, bu konuda aile eczacılığı kavramını da artık tartışmak
zorundayız. Sadece aile hekimliği değil aile eczacılığı kavramını da tartışmak zorundayız. Ondan sonra danışmanlık hizmetini de daha iyi verebiliriz. Levent Hocamın
bahsettiği iyi eczacılık hizmetini de daha iyi verebiliriz. Kalitemizi de daha da yükseltebiliriz. Bence en önemli tartışmamız gereken şeylerden biri bu. Şimdi lafı çok fazla
uzatmak istemiyorum ama bir de söyleyeceğim birşey var. Buraya geldik, tamam,
tabii ki geçmişi tartışalım, geçmişte olan şeyleri değerlendirelim, ama bunu biraz
daha az tutup önümüze neler gelecek, neler yapacağız bunu tartışmamız gerektiğini düşünüyorum. Yani kongrenin bizim ufkumuzu açması gerektiğini düşünüyorum;
ama yani sen buna ne dedin, bu sana ne dedi, bunları tartışıyoruz. Bunun da bizi
açıkçası, bizim mesleğimizdeki insanlara çok yakıştığını düşünmüyorum. Kongrenin,
umarım ki benim konuşmamdan sonraki sürecinde gelen oda başkanlarımın, gelen
delegelerimin daha seviyeli, daha düzeyli ve işi daha ileriye götürecek tarzda ve 4
Aralık’tan sonra mesleğimizi nasıl kurtaracağımıza yönelik önerilerle gelirlerse çok
daha memnun olacağımı ifade ediyorum. Çok da fazla vaktinizi almak istemiyorum,
hepinize teşekkür ediyorum.
170
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Hasan Yavuz arkadaşımıza teşekkür ediyoruz. Arif Yılmaz, Muğla. Buyurun.
Ecz. M. Arif YILMAZ (Muğla Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli üyeleri sevgili oda başkanlarım değerli meslektaşlarım.
Konuşmama başlamadan önce Güneydoğudaki, Tokat’taki 7 asker kardeşimiz
ve Bursa’da göçük altında kalan vatandaşlarımız için başsağlığı diliyorum. Ailelerine
sabır diliyorum.
Konuşmacı arkadaşların şu ana kadar sayın hocamın dışında ve birkaç arkadaşımın değindikleri kadarıyla hep geçmişle uğraşıyoruz. Ben, yıllardır delegelik kongrelerine girip, oda başkanlığı yapıyorum ve sürekli yaşadığım olay. Her kongrede geçmiş
kongrelerin hesabıyla uğraşıyoruz. Bugün gördüğüm manzara da aynı bu şekilde.
Kayserideki yapmış olduğum konuşmayla ilgili bir atıfta bulundu değerli oda başkanım. Ben orada istifa eden arkadaşlarımızın istifasından sonra, Merkez Heyetinin yüzlerine gülmesini farklı şekilde söylemiştim. Ama arkadaşlarımızın siyasi kariyerlerine
değil de bunları farklı değerlendirdiklerini görüyorum. Huzurlu ortamda çalışmaktan
bahsetmiştik. Anlatmak istediğim buydu. Onun için arkadaşların yüzü gülüyor, yoksa
eczacılık mesleğinin çok iyiye gittiğiyle ilgili memnuniyetlerinden yüzleri gülmüyor.
Onu vurgulamak istiyorum öncelikle. Mazur görsünler sayın Hocam, geçen seçimlerde oy kullanan birçok delege arkadaşlarım yine delege burada gördüğüm kadarıyla.
Hatta yüzde 90’ı aynen buraya gelmiş durumdalar. O zamanki 6-5’lik rakamsal değer, o günkü ve hala bugün içinde bulunduğumuz arkadaşlarımızın Türk Eczacıları
Birliğine yapacakları katkılardan dolayı o şekilde bir rakamsal değer çıktı. Ve o insanları delegeler birer birer değerlendirdiler. Liste bazında değerlendirmediler. Ben öyle
değerlendiriyorum belki. Ama inanıyorum ki bütün delegeler kişisel değerlendirilen
adayları 11 kişilik kadroyu oluşturdular. Ne yazık ki beklentilerimizi bulamadık. Bireysel seçildiklerinin farkına varmayarak, toplu hareketle kendilerine destek veren
delegelere danışılmadan o gün yaşanılan manzarayı gördük. Yoksa Sayın Hocamın
bu mesleğe katkı koymayacağı, bu mesleğin geleceği ile ilgili akademik çalışmalar
yapmadığı ve yapmayacağı anlamında hiçbir ifadede, kimse bulunamaz. Mesleği ve
171
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
mesleğiyle ilgili teorileri olan, planları programları olan bunları uygulamak için de Türk
Eczacıları Birliği bünyesi içerisinde bir komisyon başkanlığı, bu işin bir akademisyen
başkanlığını yapabilecek seviyenin üzerinde donanımlı bir hocamız. Sıfatını ismen telaffuz etmiş olabilir arkadaşlarımız bilemiyorum ama yaş ve tecrübe ne olursa olsun
bir akademisyendir. Bugün birçok arkadaşımızın da meslek bilgilerinde katkısı vardır.
Bunun için kendilerine teşekkür ediyorum. Mesleğimizdeki bu gibi sorunları konuşmacı arkadaşlar gibi ben de tekrarlamak istemiyorum çünkü bu sorunlar yıllardır
biliniyor ve tartışılıyor. Ama maalesef hiçbir arkadaşım bunun nasıl çözüleceğine dair
somut bir belge, bir program sunamıyorlar. Hocamı tenzih ediyorum. İşi siyasete
getiriyoruz. Bu mevki makamların siyasete basamak merdiven olduğundan bahsediyoruz. Ben soruyorum, birçok arkadaşımız kendi illerinde kendi ilçelerinde bir siyasi
partinin ve bir yerel yönetimin organlarının içerisinde görev almış durumdalar. Ve
kendi bölgelerinde meslek örgütü başkanı olması sıfatıyla da oradaki siyasi yapı kendisinin o görevlerin yerel görevlerin içerisinde görmek ondan güç almak amacıyla o
arkadaşlarımızı oralarda görevlendirirler? O siyaset değil mi arkadaşlar? Orada o ildeki, o ilçedeki makamınız, oranın en üst seviyesini teşkil ediyorsunuz. Orada siyasetin
elit tabakasısınız. Buradaki de aynı pozisyonda. Burayı kullanan arkadaşımızın milletvekili olması aday adayı olması, ildeki bir arkadaşımızın belediye başkan adayı olması,
bir partini il başkanı, ilçe başkanı adayı olması ve oradan milletvekili adayı olmasının
önünü kesemezsiniz. Onun için burada genel kurulda böyle bir etik karar alınması gibi
gülünç çok özür dilerim bana göre öyle, öyle bir sınırlama, böyle bir çerçeve çizilemez.
Siyaset herkesin hakkıdır. Ve bunun yeri, zamanı, tabii ki bu mevkiler bu makamlar
değil ama gerektiği zaman bunu yapabileceklerine de inanıyorum. Sorun bu değil tabi
ki. Bizde bir laf vardır, hepiniz bilirsiniz. Dere geçilirken at değiştirilmez. İyisiyle kötüsüyle bugün bir süreci beraber taşıdık. Ve bir noktaya geldik. Bu noktanın da geriye
dönüşü veya buradan gidişi hakkında da çok net bir görüntü görmüyorum. Yıllardır
oda başkanlarımız, başkanlar danışma kurulu toplantılarında örgütün eylemleri ile
ilgili fikirler beyan ettiler. Hep uç noktada fikir beyan ettik. Yani en son yapacağımız
hamleyi oluşturduk. Bugün eczanemizi kapattık bir gün, ondan sonraki periyotta ne
yapacağımız tartışılıyor. Şimdi bir uçurumun ucundayız. Ya ileri adım atacağız, aşağı
gideceğiz. Yahut da geri döneceğiz. Bunu tartışmamız gerekirken, biz hala geçmiş
dönemlerdeki kimin kime ne söylediği, kimin kiminle ilgili ne entrikalar içinde oldu-
172
TEB Yayınları
ğunun tartışmasını yapıyoruz. Arkadaşlar bunlar bize yakışmıyor. Sayın Domaç’a dün
yoktum burada. Burada yapılanı, Sayın Domaç değil, her kim olursa olsun, çok münasebetsiz bulduğumu ifade etmek istiyorum. Buraya gelen bir konuşmacı size mesleki
ve siyasi bilgilerini aktarıyorsa paylaşmak ve ona soruyla zorlayarak doğru veyahut da
yanlış yaptırmak gerekirken; biz kendisini konuşturmadan protesto ederek, fikrini
almadan, onu eleştirme şansımızı elimizden kendi kendimize alarak, salonda televizyonlarda bize yakışmayan görüntülerle karşı karşıya kaldık. Televizyonda izlerken,
inanın ki, bu seviyedeki bir meslek örgütü üyelerinin bu davranışını şık karşılamadım.
Ve yanımdaki insanlar da, izlerken birlikte olduğum insanlar da maalesef hoş karşılamadılar. Artık Türkiye’de belli bir yere gelmiş ve her seferinde 44000-45000 kişiyiz,
yer yerinden oynatır güçleri olan bir meslek örgütü olarak bizim bu şekilde değil, daha
seviyeli daha kaliteli protestolarla eylemlerle haklarımız aramak lazım. Fazla vaktinizi
aldığım içinde Sayın Divan Başkanımdan özür diliyorum. Bu duygu ve düşüncelerle,
bugüne kadar iyisiyle, kötüsüyle, eksiğiyle, fazlasıyla koydukları katkılardan dolayı tek
tek hepsine; o süreci hatırlıyorum çok uzak değil, 1 hafta-10 gün önceki süreci hatırlıyorum, kendilerini çok çok kutluyorum, başarılarından dolayı kutluyorum. Bundan
sonra yapılacak, Pazar günü yapılacak seçimlerde görev alacak tüm arkadaşlarıma
sevgi ve saygılarımla başarılar diliyorum. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Arif Yılmaz arkadaşımıza teşekkür ediyorum. Sedat Güçlü, İstanbul.
Ecz. Sedat GÜÇLÜ (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın divan,
değerli Merkez Heyeti üyelerim, değerli eski TEB başkanı ve yöneticilerim, sayın meslektaşlarım değerli konuklar. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. Ayrıca Türk Eczacıları
Birliği çalışanlarını da emeklerinden dolayı kutluyorum. Başarıların devamını diliyorum.
Değerli arkadaşlar; konuşmama başlamadan önce, bir konuyu karıştırılmaması
için açıklamak istiyorum. Gündemimizin maddesi yönetim kurulu faaliyetlerinin eleştirisidir. Şimdi buraya çıkan arkadaşlarımın, elbette ki, özgürce fikirlerini açıklamak
gibi bir misyonu vardır. Burada geçmişten, geçmiş tarihinden ders almayan, oradaki
uygulamaları bilmeyen insanların gelecekte çok sağlıklı kararlar alabileceğini düşün-
173
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
müyorum. Kişisellik başka bir şeydir. Geçmişte yaşananları, icraatları eleştirmek çok
farklı şeydir.
Değerli arkadaşlar, bu eczacılık camiasının aşağı yukarı 80’li yıllardan beri, küreselleşme hareketinin başlamasından beri kan kaybettiğini ve sağlıkta özelleştirmeyle
de bu hareketin artık doruk noktasına geldiğini görüyoruz. Bunun en son uygulamasını hep beraber yaşadık, gördük. Neydi, Eylül ayında alınan son fiyat kararnamesi ile
bir takım yeni değişikler daha hayata geçti. Bunu hepiniz biliyorsunuz. Ana başlıkları ile bunlar neydi? Hastalardan daha fazla para almak, muayene veya katkı parası
anlamında onların ellerini daha çok cebine atmaları ve kamu kurum ıskontolarının
eczacılar üzerinden daha fazla alınmasına yönelik operasyonlar ve bunun yanında da,
bence en önemli tartışılması gereken maddesi şuydu; Türkiye’de 2004 İlaç Fiyat Kararnamesi eczacılık alanında bir yıkımın başlangıcıdır, arkadaşlar. 2004 Kararnamesi
sağlıkta dönüşümün Türkiye’deki eczacılık ayağı üzerindeki en büyük operasyonudur
arkadaşlar. Ve burada çok önemli bir madde vardı. Bu madde de nedir? Orijinal ilaçların fiyatı Avro ile tespit edilir. Ama jenerik ilaçların fiyatları Türkiye’de imal edilmelerine rağmen, hiçbir maliyet unsuruna bakılmadan doğrudan %80 fiyat verilmesi.
Türkiye’nin burada çok önemli bir yeri vardır, arkadaşlar. Dünyada bu jenerik ilaç
fiyatlarını takip eden arkadaşlar bilirler, %20 ile %80 arasında bir fiyat aralığındadır. Ortalama %50’ye tekabül eder ki o ülkelerin çoğunda da ilaç üretimi yoktur.
Türkiye’de orijinal olsun, jenerik olsun ilaç üretimi var ve eskiden çok daha fazlaydı.
Şimdi böyle bir ülkede ilacı imal ediyorsunuz, kutu parası belli bunun, hammaddesi
belli, işçiliği belli, her şeyi belli. Siz bunu maliyet üzerinden hesaplamıyorsunuz. Tabi
bu süreç uzundur arkadaşlar. Bunu burada anlatmak ile şey yapamayız. Ama şimdi
burada elde edilen %30’luk açıktan haksız bir kazanç söz konusudur. Şimdi kurum
ıskontolarındaki şu noktayı söylemeden geçemeyeceğim arkadaşlar. Biliyorsunuz, bizim ilk protokolü imzaladığımız Haziran 2009’da, üç Bakanın imzaladığı protokolde
bizim isteklerimizden bir tanesi, üç bakanın da onayladığı. Bizim kamu kurum ıskontoları eczacılar üzerinden geçiyor. Ve eczacılar, 2.8 anlamında bir artı ıskonto daha
yapma durumunda kalıyorlardı. Bunun da totali yanılmıyorsam 400 milyon civarında
paraydı. Ve üç Bakan da bunu taahhüt ettiler dediler ki, “Bu miktarı biz taahhüt altına alıyoruz, firmalardan tahsil edip biz size aktaracağız.” Firmalar diyor ki, hayır diyor.
174
TEB Yayınları
Bizim böyle bir taahhüdümüz yok. Vermediler. Zaten imkânımız yok dediler. Biz çok
kazanamıyoruz. Veremeyiz dediler. Ama ne oldu görüşmeler sonunda. Bize 400 milyonluk bir kaynağı aktarmayan firmalar kendileri için belirlenen total 2,6 miktarındaki
bir kaynakta anlaştılar ve oraya veriyorlar. Yani bize çok gördükleri o 400 milyonluk
kaynağı veremediklerini söylüyorlar. Ama hükümetle oturup masada 2,6 miktarı veriyor. Ben burada tabi şunu söylemek zorundayım. Demek ki eczacı örgütlerinin gücü
firmalarca çok ciddiye alınmıyor. Yani biz güçlüyüz diyoruz. Biz birlik içindeyiz diyoruz. Ama bu güçlülüğümüz, firmalar tarafından yeteri kadar ciddiye alınmıyor. Neden alınmıyor düşünüyorum kendi kendime. Şimdi hepimiz hatırlarız arkadaşlar 7-8
tane ilaçta kamu kurum ıskontosu almadığımız halde sigortaya ıskonto yapıyorduk.
O dönemde ben ve bazı arkadaşlar işte buyurun bunları da almayalım, satmayalım,
firmalara vermeyelim dedik. Ama hiçbir eylemcilik olmadı. Bunu gören firmalar da bu
ıskontoları arttırdılar. Bu oran gittikçe büyüdü. Benim bunları söylemem çok önemli
değil ama önemli olan bir şey var. Bizim devletimizin bakanı, yeni Bakan Sayın Ömer
Dinçer bu son uygulamaları halka anlatma açısından basın önüne geçiyor. Neler söylüyor? Şimdi ne diyor Sayın Bakan? Bu değişikliklerle, bu tasarruflarla ilgili; biz diyor,
en büyük alıcıyız diyor. Pazarlık yapıyoruz, devletin gücünü ortaya koymuyoruz diyor.
Yani bir despot devlet tarzında değiliz. Pazarlık yapıyoruz diyor. Yapılan pazarlık ne
arkadaşlar? Halkın sağlığı pazarlık yapılıyor orada. Ne diyor Bakan? Biz sağlıkta bir piyasa fiyatı belirliyoruz diyor. Bir fiyat belirliyoruz, bunun bir bedelini koyuyoruz diyor.
Bunun altında maliyet yaratanlar yaşayacaklar. Üstünde olanlar batacaklar diyor arkadaşlar. Yani öyle bir ayarlayın ki maliyeti, bunun üstünde bir maliyet ortaya çıkarsa
kusura bakmayın biz veremiyoruz, ne kadar da halka sağlığını ilgilendirse, bunu yapamıyoruz diyor. Sağlıkta diyor hastaneler birleşecek, büyük dev kuruluşlar olacaklar
diyor. Tekelleşmeyi öngörüyor. Biz böyle yapacağız diyor. Değerli arkadaşlar; bu sözler, anayasamızda var, açıkça anayasada anayasal hak
olan sağlıklı yaşama hakkının paran kadar sağlığa dönüştüğünün resmi ağızdan ilanıdır arkadaşlar. Artık sağlık ve ilaç bir piyasa ürünü olarak resmen devletin ağzından
söylenmektedir. Ne söylüyor bakan, diyor ki; dünyada, ülkemizde kriz var diyor. Elbette ki tedbirler alıyor, herkes alıyor, dünya alıyor diyor. Amerika Birleşik Devletlerini
biliyorsunuz. Devlet şirketlere milyarlarca dolar verdi. Ama inceledik, ilaç sanayinde
175
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
böyle bir şey yok diyor. İlaç sanayi büyüyor ve kar ediyor diyor. Şimdi bir hükümet
var, bir kararname çıkarmış, 2004 fiyat kararnamesini. Ve bu fiyat kararnamesi ile
ilaçlara fiyat veriyor. Ama bir bakanı çıkıyor diyor ki bunlar çok kazanıyor diyor. Neyle
kazanıyor, bu fiyat kararnamesi ile kazanıyor. Tabi bizim için üzüleceğimiz ya da kendi kendimize eleştiri yapacağımız nokta şu: Bu ilaç fiyat kararnamesi çıktığı zaman,
o zamanki Türk Eczacıları Birliği Başkanı, “devrim” dedi. Bu ilaç fiyat kararnamesi devrimdir dedi. Ve yönetim olarak bunu desteklediler. Hatta hatırlarım tebeşirle
tahtalara yazılıp, şuradan 3 geliyor şuradan 5 geliyor, burada büyük kazançlar var
deniyor. Öyle şekilde baktık. İlaç endüstrisi işverenleri sendikası yerlisi yabancısı sayfalarla ilanlar verdiler. Çok teşekkür ettiler bu fiyatlar için. Değerli arkadaşlar, takip
edenler bilirler. Bizler İstanbul‘da, Nisan 2007 Havan dergisinde, jenerik ilaçlar el
değiştiriyor diye bir yazımız vardır. Orada Türkiye’deki ilaçların artık %70’inin yabancıların eline nasıl geçtiğinin, bunların sadece ilaçla ilgilenmediğinin bunların finans
kuruluşları olduklarını söyledik. Bizler bununla da yetinmedik, Aralık 2007 Havan dergisinde, jenerik ilaçlar gerçek maliyetlerle hesaplanmalıdır diye söyledik. Arkasında
durduk. Hatta tüm kuruluşları gelin ilaçları maliyet üzerinden yapalım, jenerik ile ilgili
kampanyaları ondan sonra yapalım. Artık jeneriğiyle, yerlisiyle, orijinaliyle hepsi belli
kesimin kontrolü altına girmiştir. Bunları bilelim. Jenerik ilaçların fiyatları pahalıdır.
Pahalı bir fiyatlandırma vardır. Şimdi, toparlıyorum. Şimdi şunu söylüyorum bu fiyat
kararnamesi 2004 yılında çıktı arkadaşlar. Sene 2009, 5 yıldır biz bu pahalı fiyatlardan
ilaçları devlete çoğunluğunu yüzde 90 olmak üzere sattık. Şimdi ben soruyorum. Bize
söyleyenlere soruyorum. Bu 5 yıl içerisinde halkın vergileri ile, sigorta primleri ile, borç
alınan paralarla karşılanan, verilen bu geçmişe dönük paraların hesabını kim soracak
arkadaşlar? Böyle bir hesap yok mudur? Hep ileriye konuşalım diyoruz. Geriye doğru
bir hesap yok mudur? Şimdi şunu da söylemek zorundayım. Türkiye’de bu sıkıntılar
1970li yılların sonunda da yaşanmıştır. Bilen, yaşayan büyüklerim de var, yöneticilerim de var. O dönemde Türkiye’de aynı bu şekilde ilaç üzerinde oyunlar oynanıyordu.
Aynı şekilde pahalı ilaçlar Türkiye’ye satılıyordu. Eczacılar sıkıntı içindeydiler. Ama eczacılar birleşerek, örgütlenerek kooperatiflerini kurdu arkadaşlar. Hani çözüm, çözüm
diyorlar ya, işte 1978’de eczacı örgütleri toplanarak kooperatiflerini kurdular. Ben
buradan, her yerde de söylüyorum. Bunu kuran sevgili Manisa Kooperatif Başkanım
Neşe Gülersoy’u ve kooperatifçilik hareketini kurumsal hale getiren, hayatını bu yolda
176
TEB Yayınları
kaybeden Işık Boyacıgil arkadaşımı saygı ile anıyorum. Türkiye ecza kooperatifçiliği
hareketi zaman içinde belki sıkıntılar yaşamıştır. Belki çok iyi yöneticiler tarafından
idare edilmemiş olabilir ama bugün hala ecza kooperatifleri ve ecza kooperatifçiliği
mesleğimizin geleceği ve kurtuluşundan sonra önemli bir örgütlenmedir. Son olarak
şunu söylemek istiyorum. Değerli arkadaşlar, biz bir ülkede yaşıyoruz. Bizim, ülkemizdeki geminin güvertesinde olmamız, batan bir geminin içinde boğulmamızı önlemez.
Eczacılık sorunlarını, ülke sorunlarından ayrı çözmek gibi bir düşünce içinde olmamız
mümkün değildir. Ülke sorunlarıyla birlikte düşündüğümüz takdirde bu sorunlara
daha sağlıklı çözümler buluruz. Beni dinlediğiniz için hepinize çok teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Biz de Sayın Sedat Güçlü’ye teşekkür ediyoruz. Ufuk Ersöz, Tekirdağ.
Ecz. Ufuk ERSÖZ (Tekirdağ Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyetinin değerli başkan ve yöneticileri, eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri,
değerli meslektaşlarım, değerli delegeler ve bizi yetiştiren değerli hocalarımız, değerli
akademisyenler. Hepinizi Tekirdağ Eczacı Odası adına sevgi ve saygı ile selamlıyorum.
Öncelikle zor geçen bir iki senenin ardından başta Merkez Heyeti olmak üzere Türk Eczacıları Birliği’nin tüm kurullarına, çalışanlarına, tüm oda başkanlarına,
yöneticilerine ve ailelerine de teşekkür etmek istiyorum. Hepimiz ailelerimizi, eczanelerimizi, çocuklarımızı, yakınlarımızı ihmal ediyoruz. Emek veriyoruz. Mesleğimiz
için çalışıyoruz. Buradaki herkesin amacı aynı. Hepimiz mesleğimiz için, mesleğimizi
gelecekte de sürdürülebilir yapılabilir anlamda geliştirmek için uğraşıyoruz. Zaman
zaman birbirimizle çelişiyoruz. Ama birbirimizi anlamak, dinlemek, empati kurmak
çok önemli. Bu anlamda kongremizin mesleki anlamda katkı vermesi ve mesleğimiz
meslektaşlarımız adına olumlu sonuçlar vereceği umuduyla sözlerime başlamak istiyorum.
Kongre salonunda gördüğüm tablo hepimizin çok gergin olduğunu gösteriyor.
Bu gerginliğimiz 4 Aralık sonrası nasıl bir yol çizmemiz gerektiği ile ilgili ve bunu
belirleyene kadar da sürecek gibi. Biraz daha sakin olmamız, düşünmemiz gerekiyor.
177
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Acele verilecek popülist kararların mesleğimize hiçbir yarar sağlamayacağını da hatırlatmak istiyorum. Eczaneler can çekişiyor. Doğru. Ama biz meslek örgütü yöneticileri
bizim görevimiz çözüm üretmek, projeler üretmek ve projeleri hayata geçirmek. Bizi
bu umutlar ve bu beklentilerle seçtiler. Bunu meslektaşlarımıza hatırlatmak istiyorum. Bu ortamda en kötü şeyin de diyalogsuzluk olduğunu söyleyebilirim. Diyalog, iletişim koptuysa birbirimiz anlayamayız. Birbirimizi anlamanın, ifade etmenin en basit
yoludur iletişim. Bunu kaybetmeyelim.
Değerli meslektaşlarım, bugünü iyi analiz etmek için geçmişe bakmak gerekiyor.
Ve bazı şeyleri hatırlamamız gerekiyor. 2002 yılında iktidara gelen parti sağlıkta dönüşüm ve değişim projesiyle işe başladı. SGK’yı kurdu. Ardından raporlu reçetelerin
olmadığı, sadece ayaktan tedavi reçeteleri ile işe başladı. Ve gelen tepkiler üzerine
raporlu reçeteleri de sisteme dahil etti. Ardından yeşil kart reçeteleri de gelince eczanelerimiz dolup taşmaya başladı. Ve bizler eczanelerimizi yeniledik. Personel sayımızı
artırdık. 2005, 2006, biraz da 2007 yılında belki de bir daha yapamayacağımız ciroları yapmaya başladık. 2007’den itibaren başlayan fiyat düşüşleri ile buralara geldik.
2008-2009 cirolarımız sabit kalmaya başladı. Muhtemelen 2010’dan itibaren bu cirolarımız düşüşe geçecek. Bugün neler oluyor düşünelim. Devletin parası sınırlı ama
politik olarak insanların ilacını karşılamak zorunda. İlaç sanayi ülkemizde dünyadan
6 kat daha fazla büyüyor. 2010 yılında dünyanın en büyük pazarlarından biri olacak
Türkiye. Ülkemiz de dolayısıyla ilaç sanayi pazarını kaybetmek istemiyor. Taviz üstüne
taviz veriyor. Biz % 4 ve 7’lerle uğraşırken bin dereden su getiren sanayi, devlete bir
çırpıda %12 ıskonto yapabiliyor. Biz eczacılar ciro kaybediyoruz, kutu başı satış artıyor. Her sene başı açılan yaklaşık 1200 civarı eczacı ile bu sübvanse ediliyor. Dolayısıyla
kazandığımız para azalıyor. Devlet özetle diyor ki, “Bende para kalmadı. İlaca bu kadar
para ayırabiliyorum. Bu seneki bütçeyi aştım ilaç fiyatlarını düşürüyorum. İşine gelirse, diyor. Gelmezse sen bilirsin.” Bir sürü olumsuz uygulama. Muayene ücreti tahsilâtı
gibi sevimsiz üstümüze vazife olmayan bir iş fiyat farkları. Geçmişe dönük muayene
ücretleri ve bunun gibi anlamsız şeylerle uğraşıyoruz. Kim uğraşıyor halkın en yakın
sağlık danışmanı eczacılar. Genel sekreterimiz söyledi. SGK Genel Kurul yapıyor. Protokol bölümünde olması gerek konuklar davetliler yokmuş. Yani devletin kurduğu bir
kurum herkesle kavgalı, ortak çalışıp beraber üretmesi gereken kesimlerin hepsiyle
178
TEB Yayınları
kavgalı. Protokol sürecinde ve daha sonra ilaç fiyat düşüşleri ve kamu ıskontolarının
artmasında kurumun tavrını çok iyi gördük. Bu kurum, dediğim dedik bir kurum.
Kavga etmeyi seven bir kurum. Hem de bunu tüm kamuoyunun önünde yanlış rakamlar vererek söyleyen bir kurum. Gerekirse sözleşmeyi feshederiz diye bizi tehdit
eden bir kurum. Provizyon sisteminden eczacılara mesaj yollayan, geçen protokol döneminde e-sözleşmeyi öne çıkaran. Bu dönemde 4 Aralık günü reçete girmediniz
diye mesaj gönderip eylem kırıcılığı yapmaya çalışan. Bizim birlik ve beraberliğimizi
gerekirse bozabileceğini söyleyen bir kurum. Bu kurumla ilişkilerimiz iyi değil. Hatta
çok soğuk. Ama biz bu ülkenin ilaç hizmeti veren meslek grubuyuz. Bu kurum da,
hizmet bedelini ödeyen kurum. Bu iki gerçeği kimse değiştiremez. Bu kuruma ve bizi
yöneten siyasetçilere bizim anlatmamız gereken şey şudur: Sağlık ekip işidir, sadece
hekimin işi değil; sadece eczacının da işi değil. Bu çok boyutlu bir olay. Bir ucunda
eczacı var, bir ucunda hekim var, bir ucunda hemşireler ve sağlık alanında çalışan
değişik meslek gruplarından eğitimli insanlar var. Bir ekip işi bu. Herkes çok iyi sağlık
hizmeti almak ister. Kişi başına düşen sağlık harcamaları bir ülkenin gelişmişlikle ilgili
kriterlerindendir. Bakın az gelişmiş ülkelerin ekonomilerine. Sağlığa ayrılan pay çok
azdır. Biliyorum ki her ülke yurttaşına sağlık hizmetini en iyi koşullarda iletmek ister.
Önünde ciddi bir tek engel vardır. O da para. Para bulursanız tamam, para bulamazsanız sistemi yürütecek kaynakları bulamazsanız bütün bunlar aksıyor. Bu nedenle
parayı çok iyi kullanmak gerekiyor. Yerinde ve zamanında kullanmak gerekiyor. Eğer
bunları yapmazsanız; kulis politikalar yapıp sistemde ciddi savurganlıklara yol açarsanız, bizlerden yardım almadan, görüş almadan, bir konsensüs oluşturmadan tasarruf
yapamazsınız. 2005 yılında bu dönüşümü yaparken bunları hesap edecektiniz. Şimdi
insanlara para bitti diyemezsiniz. Bunun kaynağını bulmak zorundasınız. En kolayıdır,
ekonomi zora girdiğinde vergilere zam yapmak, vergileri artırmak, temel tüketim
maddelerine zam yapmak. En kolayıdır ilaç harcamaları açık verdiğinde eczacının
emeğiyle ekmeğiyle oynamak. Nasıl bir sosyal devlet anlayışıdır bu? Biz eczacılar da
bu ülkenin vatandaşlarıyız. Biz eczacılar da bu ülkede SGK’ya mensup insanlarız. Bu
nasıl mantıktır?
Değerli meslektaşlarım, 10 Şubat 2005’te, SSK’lı hastalara serbest eczanelerde
ilaç hizmetinin verilebilmesi, ülkenin sağlık hizmetlerinde önemli bir dönüm nokta-
179
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sıdır. Ve siyaset olarak sizler bu dönüşümün size oy olarak döndüğünü kabul etmek
zorundasınız. Sosyal Güvenlik Kurumuna ve bizi yöneten siyasetçilere şunu da hatırlatmak istiyorum. Bu ülkede sosyal güvenlik reformunun mimarları eczacılardır. Bu
ülkenin teknik imkânsızlıklarına rağmen, ilaç hizmetini her şartta sürdürmüşlerdir ve
sürdüreceklerdir. Kamunun sunduğu sağlık hizmetleri kar zarar hesabına dayandırılamaz. Dünyanın hiçbir ülkesinde sağlık hizmetlerine talebin artması zarar yaklaşımıyla,
bütçe açığıyla değerlendirilemez. Aksine kişilerin tedavi olması sağlıklı bir toplumun
göstergesidir. Ancak sağlıklı toplumlar üretimlerini artırabilirler. 4 Aralık sürecinde
biz örgüt yöneticileri olarak hep söyledik. Bizler ilacın fiyatının düşürülmesine karşı
değiliz. Düşüşten doğan stok zararlarımız ve ciromuzdan doğan zararımızın, ilaç fiyat
kararnamesi ve meslek hakkı ile iyileştirilmesini istiyoruz. İlaç fiyat kararnamesi çıkartıyorsunuz. Avro’ya göre belirliyorsunuz. Avro düşerken ilaç fiyatlarını düşürüyorsunuz. Avro artarken ilaç fiyatlarını yükseltmiyorsunuz. İlacın fiyatını siz belirliyorsunuz.
İlacın alım fiyatını da siz belirliyorsunuz. Nasıl bir serbest piyasa ekonomisidir bu?
Nasıl bir sosyal devlet anlayışıdır bu? Daha sonra baktınız çok ayıp oluyor, kararnameyi değiştirip Avro artarken ilaç fiyatlarının artmasını da zorlaştırdınız. 2005’ten
beri ilaç fiyatları düşüyor. Hangi firma, hangi oranda zararlarımızı karşıladı? 2005’ten
beri seyrediyorsunuz. Müdahale etmiyorsunuz. Hep eczacıları suçluyorsunuz. Bunları
anlatmamız lazım.
Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık sürecinde ufak bir eleştirim olacak. O da şu.
Zamanlama açısından 18 Eylül’de ilk kararname ve genelge değişikliği ile yapsak çok
daha etkili olurdu. Hatırlayın halkın o dönem muayene ücretleri ile ilgili tepkisini. İşte
o dönem uyarı mahiyetinde kapatabilseydik eczanelerimizi, halkı da medyayı da daha
fazla etkileyebilirdik. Daha fazla baskı unsuru yaratabilirdik. Daha inandırıcı olabilirdik
diye düşünüyorum. Bu kadar durum tespiti yaptıktan sonra şimdi ne yapmalıyız, Tekirdağ Eczacı Odası olarak fikirlerimizi paylaşmak istiyorum. 4 Aralık bitti. Hayat devam ediyor. Ama sorunlar da aynen duruyor. Ne yapmalıyız? Bıkmadan, usanmadan
kamuya derdimizi anlatmaya devam etmeliyiz. Bu aşamada yapılacak bir sözleşme
feshi bizi parçalanmaya, yok oluşa doğru sürükler. Kongre açılışında gördüğümüz
kadarıyla devlet yetkililerinin gelmediği, kurumsal olarak hiçbir kamu görevlisinin katılmadığı ilk kongreyi yaşıyoruz belki de. Demek ki devlet bize küsmüş. Eski dönemi
180
TEB Yayınları
kapatıyoruz, yeni bir dönemi açıyoruz. Biz bu ülkenin eczacılarıyız. Biz bu ülkenin ilaç
hizmetini karşılıyoruz. Mevcut hükümet de bu ülkeyi yönetiyor. Ülke yönetimlerinde
küslük olmaz. Yöneticilerde küslük olmaz. Siyasette küslük olmaz. Kurumlar arasında
da küslük olmaz. Bu bir hak arama mücadelesidir. Bu mücadeleyi elbette sürdüreceğiz. Sürdürmeliyiz, ama iletişimi koparmadan. Bizim en büyük korkumuz nedir?
“Bu hükümet bizi zor duruma düşürerek zincir eczanelerin yolunu mu açmak istiyor?
Bizim işimizi, alanımızı sermayeye mi açmak istiyor?” Önce bu korkumuzu yenmeliyiz.
Bunun için de 6197’yi hemen hiç vakit geçirmeden çıkarmak için uğraşmalıyız. Birincil
görevimiz bu olmalıdır. İçeriğini görmeden, bilmeden reddettiğimiz 6197 sayılı yasa
taslağının kanunlaşması için çaba sarf etmeliyiz. Ne vardı bu taslakta bir hatırlatmak
istiyorum. Eczanenin sahip ve mesul müdürü eczacıdır kavramı vardı. Ortaklık yoktu. Eczacının tanımı vardı ki bu çok önemli. Geniş ve güzel bir tanımdı. Ülkemizdeki
eczacılık hizmetini kimin vereceğini veren bir tanımdı bu. Sınırlama vardı 2500 kişiye
bir eczane. İlçe merkezlerindeki bu nüfus dikkate alınarak bu sınırlama. Yardımcı
eczacılık hizmeti var. İkinci eczacılık var. Ciroya dayalı eczacılık hizmeti var. İlaç niteliğindeki bitkisel drog ve tıbbi ürünler var. Tıbbi amaçlı bebek mamaları münhasıran
bu son söylediklerim “sadece eczanelerde satılır” ibaresi var. Dermokozmetik, ıtriyat,
medikal, zirai ilaçlar, parfümeri, tanı ve tedavi amaçlı kullanılan ürünlerin satışı var.
Bu yasa bu haliyle bile birçok ihtiyacımızı karşılıyor. Korkularımızı ortadan kaldırıyor.
Mesela hep aynı eleştiriler var. Masum gibi görülen bu yasa tasarısının altında zincir
eczaneler hedefi var. Bunu bize söyleyemiyorlar. Bir gece yarısı operasyonu ile bunu
yapabilirler korkusu var. Bu gerçek mi sizce? Bence değil. Öyle ya da böyle severiz,
sevmeyiz. Karşımızda çok güçlü bir iktidar var. Çok güçlü bir Başbakan var. Çok güçlü
bir hükümet var. İsteseler gece yarısı operasyonuna gerek kalmadan istedikleri gibi
bu yasayı çıkartabilirler. Şimdi aksine biz bu yasayı geciktirirsek bir süre sonra zaten
bu yasa değişik bir şekilde o günün şartlarına uygun zincirli bir şekilde gelebilir. O
yüzden mesleğimizi geleceğe bu günkü halini koruyarak taşımak için yasamızı hemen
çıkartmamız gerekiyor. Mecburuz, bunu yapmalıyız. Mesleğimizin en büyük karar organı büyük kongrelerdir. Sizlere sesleniyorum. Bu kongrenin değerli delegeleri, mesleğimiz için hayati öneme sahip bu yasa teklifi ile tepkili genel kurul kararı çıkartabiliriz. Çıkarmalıyız da böylece bizde bir adım atmış oluruz. Diyalog kapısını iletişimin
yolunu açmış oluruz. Korkularımızdan sıyrılmış oluruz. Zorda olan on bin meslekta-
181
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
şımızı kurtarmak, mesleğimizi geleceğe taşımak adına bir adım atar, bu kongreden
tarihi bir karar çıkartabiliriz, bu bizlerin elinde. Gücümüz var ve bu gücümüzü kullanmalıyız. Benim meslektaşlarımdan ricam, konuşma yapacak meslektaşlarımın da
bu konuyla ilgili görüş bildirmeleri. 6197 sayılı kanun en önemli olmazsa olmazımız.
Geçen dönem çıkartılan fırsatı da yakaladık. Ama örgütün bu konudaki kararsızlığı kanun çıkmasını engelledi. Bunun devamında ilaç fiyat kararnamesi ile ilgili değişiklikleri
gündeme getirmemiz gerekiyor. Tasarruf ile ilgili kamu ile ortak çalışmalar yaparak
akılcı tasarruf tedbirleri üretebiliriz. Bununla ilgili bizim daha önceki toplantılarda ve
bir önceki kongrede anlattığımız projelerimiz var. Ve bu projeleri geliştirebiliriz. Son
olarak biraz da rakamlarla ilgili konuşmak istiyorum. 2008 ve 2009 kamu verilerine
baktığımızda. IMS değil, kamu verilerine baktığımızda, en çarpıcı olan görüntü yıllık
0 ila 250.000 TL ciro yapan eczanelerimizin sayısının 2962’den 3656 sayısına yükselmiş olması. Aynı dönem yıllık 0 ile 50.000 TL arası ciro yapan eczanelerimizin sayısı
410’dan 1082’ye yükselmiş. Yani 0-250.000’de esas ciro kaybına uğrayan yıllık, evet,
yanlış duymuyorsunuz, yıllık 50.000’e kadar ciro yapan eczanelerimiz. Diğer kademelerde dikkati çeken değişiklikler yok. Genelde kademelerde rakamlar aynı. 2010’da bu
rakamların daha da geriye geleceğini hepimiz biliyoruz. Yani sıkıntı bu sene artarak
devam edecek. 1.000.000 TL üstü 3207 tane eczane var. Ve 0-250.000’de de, 3656
tane eczane var. Bu rakamlara baktığımızda en büyük problemin meslektaşlarımız
arasındaki ciro uçurumu olduğunu görüyoruz. Bunun için en iyi çözümün de bu pastayı daha adil dağıtmak olduğunu söylemek istiyorum. Ayrıca geçen kongrede bahsettiğimiz, nitelikli ciroya dayalı eczacılık hizmeti projesinin çok önemli olduğu gerçeği
ortaya çıkıyor. Yeni seçilecek Merkez Heyetinin bu konuya önem vermesini istiyorum
ve bekliyorum. Bir de yeşil kart gerçeği var. Bu ülkenin bu sene yaklaşık 1.400.000 TL
yeşil kart ilaç gideri var. Hiç prim üretmeyen bir kesim. Ama sosyal devlet ilkesi gereği
bunu da yapmak gerekiyor. Doğru. Ama bunu yapacak kaynağı bulacak olan devlettir.
SGK yeşil kart ve konsolide bütçede 2009 yılında, 2008 yılına göre reçete miktarı %13
artmış ama devletin ilaca ödediği para %24 artmış. Devlet aslında tasarruf yapayım
derken tüketimi körüklemiş. Bizim devlete şunu da anlatmamız lazım. Tasarrufu ancak doktor ve eczacı ile birlikte yapabilirsin. Her iki meslek grubundan bağımsız tedbir
almaya kalkarsan tasarruf yapamazsın. Değerli meslektaşlarım, 2 tane son sözüm
var. Hemen bitiriyorum. Bu son sözden biri, önceki pazar günü seçimlere yönelik;
182
TEB Yayınları
mesleki hedeflerini bilen, koşulları doğru ölçebilen, toplumsal güçlerini ve sınırını iyi
bilen, sabırlı, ani karar vermekten kaçınan, iç ve dış dostlarını tanıyan, iç ve dış düşmanlarını bilen, popülist politikalardan uzak, mücadele gücüne, azmine sahip; her
an, her koşulda, her alanda bıkmadan, yorulmadan çalışmayı göze alacak Merkez
Heyetimizin oluşması dileğiyle. Yolunuz, yolumuz açık olsun. Son söz; kontrolsüz güç,
güç değildir. Hepinize tekrar teşekkür ederim, saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Ufuk Ersöz arkadaşımıza teşekkür ediyoruz. Burhanettin Bulut,
Adana.
Ecz. Burhanettin BULUT (Adana Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli Başkanı, değerli yönetim kurulu üyeleri, Denetleme Kurulu,
Haysiyet Divanı, saygıdeğer oda başkanlarım. Türkiye’nin dört bir yanında eczacı odası
yöneticileri meslektaşlarım hepinizi Adana Eczacı Odası adına saygıyla selamlıyorum.
Aslında benim konuşmam yarındı. Ancak konuşmaları dinledikçe şiştiğimi hissettim. Konuşmacı arkadaşlardan dolayı değil. Hani derler ya çok da severim o sözü.
Olağanüstü dönemlerde olağan davranışlarla o süreci atlatamazsınız, diye. Bugün
gerçekten de olağandışı bir durum var. İnanılmaz rahat bir kongre. Sanki 2 gün önce
eczaneleri kapatan bizler değiliz. Veya yarın kongre var. Ya bu kongreye ilişkin, bir
iki söz, hani muhalefetin o kadar ajite bir şekilde laf söylemesini de beklemiyoruz
ama en azından bir iki cümle işte elimde bizim yaptığımız, odalarla birlikte çalışarak
hazırladığımız meslek içi dayanışma programı var. Çalışma programı. Bununla ilgili
bir arkadaşım söz söyleseydi. Ha geçen dönemden farklı. Geçen dönem bu çalışma
programın kapağına ve tutarına laf söylemiştik. Hemen hemen çıkan her arkadaşım
çalışma programından söz etmişti; ama kapağından ve o çalışma programının parasını kim ödedi, o tartışma vardı. Bugün de herhalde dikkat çekmedi. Gelecek sene, 2
yıl sonra, daha doğrusu gelecek dönem yine biz bunun kapağını renkli yapacağız en
azından daha çok dikkat çekiyor herhalde, en azından bakıyor arkadaşlarımız.
Değerli meslektaşlarım, bizler eleştirmeyi çok seviyoruz. Hatta çok büyük de laflar söylüyoruz ki, onun ağırlığı altında ezildiğimizin bile farkında değiliz. Çok kıymetli
183
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
kitaplarda girişe yazılacak sözcükleri söylerken, maalesef onu kendi kişiliğimizden,
kendimizi koyduğumuz o merkez çemberi dışından söylemiyoruz. Her söylediğimiz
sözün içerisinde biz varız. Kişiselliğimiz var. Biraz önceki konuşmacı arkadaşlarımızdan dem vurarak bunu söylüyorum, sevgili hocam konuşma yaptı, hepimiz de ayakta
alkışladık. Bir kısım arkadaşlarımız ayakta alkışladı. Kayseri’deki konuşmasından dem
vurdu. Güzel, hoş. Ama yani daha 6 ay önce istifa ettiniz. Size sormazlar mı? 6 ay önce
hani o meslek standartları dediğiniz şey var ya, onlarla ilgili bir şeyler yapsaydınız. Ya
bu kadar tsunami var da, ya niye bıraktın o zaman? Niye bizi kendinden soyutladın?
Niye bizi uzak tuttun? Bir başka anlamadığım konu da sürekli karşıyı anlatıyoruz,
sürekli. Deminki konuşmacı, Tekirdağ Oda Başkanım, çok büyük bir hükümet var,
Başbakan şu söyle karizmatik falan; tabi o kadar demedi, ben de abartıyorum da, ya
biz 4 Aralık günü % 100 katılımla eczane kapattık. Farkında değil miyiz? Gücümüzün
farkında değil miyiz? Sosyal Güvenlik Kurumu bizle dalga geçti. İlaç fiyat farklarına
ilişkin dördüncü mü, beşinci mi genelgeyi yayınlıyor, Özgür? Hepsinde 45 gün alacaksınız. Kimden? Sanayiden. Sanayi nerede? Dağa gitti. Dağ nerede, belli değil. Siz
diyorsunuz ki biz bu farkları karşılamak üzere, hükümet anlamında söylüyorum. Güvenceyiz, sanayiden bunu alacağız diyorsunuz. Akşama bir yazı çıkartıyorsunuz. Eskisinden hiçbir farkı yok. Her bayram 2005 yılındaki divan kongre tutanaklarına baktık,
2007‘dekine baktık. Biz son 4 yıldır, 5 yıldır arifeyi SGK genelgesi ile karşılaşıyoruz.
Yılbaşında öyle uzun süreli bir tatil olduğunda, cuma günü akşam Resmi Gazete’de
bir şey çıkıyor, bu önemsiz bir şey mi? Bu size, görülen duruma ilişkin reaksiyonlarınızı
göstermeye yetmiyor mu? Bırakın işin maddi boyutunu sonra, değerli arkadaşlarım;
hepiniz yöneticisiniz, hepiniz hesap kitap işini biliyorsunuz, sürekli yayınlar alıyoruz,
bilimsel yayınlar da alıyoruz. Şimdi biraz önce dışarıda MİSED dergisini gördüm. Çok
güzel, çok birikimli bilimsel kimliğiyle, her yönüyle dolu dolu dergiler. Ama bizim eczacılara bir takım şeyler anlatırken konuşurken buradan söylediklerimizden bakınca
şahsen çok üzülüyorum. Biz 4 Aralık’ta fiyat farkından dolayı eczanemizi kapatmadık,
3 kuruş için eczanemizi kapatmadık, stok farkını alırız biz sanayiden, öyle ya da böyle
bir miktar da olsa alırız. Hepsini alamasak bile alırız, ama bizim derdimiz bu cirolarla,
22 bin-23 bin eczane ayakta kalamaz. Ciro problemimiz var, dün nasıl Sayın Domaç
“Arkadaşlarım, SSK’lı reçetelerini eczanelere almamız lazım, süreç içerisinde bunu
düzeltiriz biz” dediyse ve biz o gün kürsülerden Çağatay’la birlikte “Eczacılar, bizim
184
TEB Yayınları
ciroya ihtiyacımız var o yüzden SSK’yı her türlü almamız gerekiyor” dediysek, böyle bir
zorunluluk varsa o tarihte; bugün de bu cirolarla, bu eczanelerin ayakta kalma şansı
yok. Biz 100 trilyon-120 trilyonluk bir çaba adına eczane kapatmadık. Hani diyor ya
vatandaşlarımız, bu yapılan propagandadan çok da anlamadığı veya hep ilaç fiyat düşüşlerini algıladı; e biz de öyleyiz, biz ona inanırsak vatandaşı nasıl ikna edeceğiz? Biz
olayların değerini yakalayamazsak, farkına varamazsak insanları nasıl ikna edeceğiz?
Bizim buradaki eylemimizin temel esprisinin, bir varlık mücadelesi olduğunu unutmamamız gerekiyor, en önemli yanı da bu.
Evet, bir başka yine kongreye ilişkin burada notu görünce aklıma geldi, tabi herkese dokundurmak gerekiyor, kendimi de içine alarak. Muhalefet bir dinamizm getirmedi ama iktidar da ciddi bir hedef koymadı. Ciddi bir hedef koysa belki de burası
daha hareketlenir. Alınan kararlarda Türk Eczacıları Birliği, odaları içine alsın bunu
söylüyoruz. Buradan Tekin Çağlar’a da lafım olacak o anlamda, iki sene önce en önemli anlayışımız, en önemli anlatmaya çalıştığımız vurgu neydi? Eczacı odalarıyla biz bu
işleri yapalım. Eczacı odaları işin içerisinde yok demiyorum, aslında bu tartışıldı, yine
oda başkanlarım konuştu sözlerini söyledi. Türk Eczacıları Birliği bu oda başkanlarını
tanıyor, biz de onları tanıyoruz doğal olarak; buradan çıkacak sonucu bildikleri için o
kararı aldılar, ama o kararın hemen arkasına eczacı odalarını dahil etmediler, eleştirim o. Eleştirim 4 Aralık’ta kapatma değildir, eleştirim 4 Aralık sürecinde veya tüm
süreçlerin içerisinde, bu kritik dönemde, bu kritik eşikte mutlaka eczacı odalarını
almak lazım. Çünkü biz sürekli şu lafı ediyoruz, bir geçiş dönemindeyiz. Ya bitsin artık
şu geçiş dönemi, madem geçiş dönemindeyiz hep birlikte olağanüstü dönemin özelliklerine uygun, herkesi içine alan bir yapılanmayla bu süreci götürmemiz gerekiyor.
Evet, bir de devlet anlayışı var, biz niye sorunu çözemiyoruz? Bizim sorunu çözememe gerekçemiz ta Osmanlı’dan geliyor çünkü Sosyal Güvenlik Kurumu dediğiniz
daha 6 aylık-7 aylık, pardon 1 yıllık-2 yıllık kurum, ta Osmanlı döneminin devlet geleneğini bir anda alıverdi. Biz kamuyuz! Biz neyiz? Biz sivil toplum örgütü müyüz, kamu
muyuz, o da ayrı bir tartışma. Bize yasada diyor ki, kamu özelliği olan meslek örgütü,
yani siz devlet adına iş yapacaksınız diyor. Devletin birimi hayır seni hiçbir yere almam
diyor, sen serbest piyasasın, sen bizim dışımızdasın, diyor ama diğer bir taraftan da
185
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sivil toplum örgütüne, demokrasinin en önemli işlevi sivil toplum örgütlerine bakmak
iken SGK yetkilileri, hükümet, devlet, adına ne derseniz deyin bizim sahip olduğumuz şeyi, sadece kendisi sahipmiş gibi, bizden korumaya çalışıyor. Bizden çalarak,
bizim karımızdan alarak Sosyal Güvenlik Kurumunu ayakta tutacağını düşünüyor.
Orası sana ait bir yer değil, orası hepimize ait bir yer, orada sen sadece bir organizasyon yapabilirsin. Senin orayı koruman kadar, ben de orayı koruyorum. Geçen seneki
kongrede, bir önceki kongrede, bırakın uzağı; ilaç fiyatları düşsün düşsün diye bas
bas bağırmış bu örgüt, hepsi, tüm eczacıları, Mehmet Domaç’ı da dahil olmak üzere, ama Sosyal Güvenlik Kurumu bu kafa yapısıyla, bu anlayışıyla seni rakip gördüğü
müddetçe dönecek diyecek ki 7 bin eczane açıktı. Sana ne, açıktı! O da yalan olduğu
çıktı, sonra döndü sen açıktın ama daha önceki reçeteleri yaptın, niye açıksın? O da
yetmedi, Sağlık Müdürlüğü arayıcılığıyla, Sağlık Bakanlığı aracılığıyla hangi eczaneler
açıktı hangisi açık değildi? Ne yapıyorsun grev kırıcısın, grev kırmaya çalışıyorsun, e
bu yakışır mı? Koskoca hükümete, Sosyal Güvenlik Kurumuna yakışır mı? Bir bizi anlamaya çalış bir derdiğimizi anlamaya çalış. 9 eczane kapanacakmış. Niye burada bunun lafını etmiyoruz? Sosyal Güvenlik Kurumu diyor ki, Bakanı “Abartıyorlar 9 eczane
kapanacak”, doğru mu 9 eczane mi kapanacak niye o zaman 22 bin eczane kapattı?
Hepimizin 14 milyar TL ortalama gelirimiz varmış, ya biz manyak mıyız? 14 milyar;
geçen sene, ben daha bu senenin hesabını almadım, e biz bu kadar para kazanıyoruz
da daha ne istiyoruz “yat”, ”kat” falan mı? Şimdi size bunları söyleyen bir kesime, bir
yapıya döneceğiz, ya biz “Siz güçlüsünüz biliyoruz biz de çok gücümüzü bilmiyoruz
o yüzden ya şimdi kapatacağız bir oyun oynuyoruz ondan sonra bakarız” bir oyun
yok 4 Aralık boşa gitmedi. 15-16 Ocak nasıl gitmediyse, Aralık yürüyüşü nasıl gitmediyse bu da boşa gitmedi, gitmez de bu sürekli yaşam içerisinde, özellikle eczacılık
mesleğini sürdürdüğümüz müddetçe karşımıza çıkacak mücadelelerden bir tanesi,
yarın da olacak. Çünkü bu süreç bitmediği müddetçe, bu karşıdaki anlayış bitmediği
müddetçe bu çatışma potansiyeli sürekli karşımızda olacak. İki sene önceki çalışma
raporunda vardı, bu yılki çalışma raporunda da var, bu çatışma kaçınılmazdır. Hangi
siyasi görüşte olursanız olun, hükümetin hangi partiden olduğu da önemli değil. Bu
sermaye yapısı, bu kapitalizm, bu dünyadaki küreselleşme olgusu olduğu müddetçe
böyle bir pazarı size yedirmemek adına uğraş verirler. Bakın sürekli hesap yapılıyor
‘kişi başına tüketilen ilaç tutarı’ diye, Avrupa’dan daha düşük deniliyor. Kamunun
186
TEB Yayınları
ödediği pay itibariyle bizde konuşuluyor. Kamu bu alandan çıktığı anda herkes biliyor
ki ilaca harcanan pay en az üç katına çıkacak. Bunun önündeki engel kim? Sizsiniz,
eğer siz bu engel olmaya devam ederseniz, bu çatışma devam edecek ama gelin şöyle
bir şey yapalım; reklâma karşı çıkmayalım, odamızı işadamları derneğine çevirelim,
o zaman hiçbir problem yok, hatta eczanelerimizi değişik isimlerde markalaştıra da
biliriz. O zaman bu mücadele olmaz, o zaman bir çaba da olmaz, nereye kadar devam
edersiniz, Türkiye’deki yerli ilaç sanayi gibi olursunuz, iyi bir paraya verirsiniz eczaneleri, ondan sonra sen sağ ben selamet.
Değerli arkadaşlar; çok notlarım var, ancak buradan birkaç notla sizlere seslenip
konuşmamı bitireceğim. Krizde tüm pazarlar, tüm kesimler düşerken ilaçta %20
artmış, e doğru arttı, siz arttırdınız. Arttırmadınız mı? Yani kürsülere çıktınız, seçim
mitinglerinde bas bas bağırdınız “Ey vatandaşım, ister özele gidin, ister devlete gidin
tüm eczaneler sizde, hekiminiz evinize gelecek” dediler. Hekim evine gelecek, özel
hastaneye gideceksin, reçeteleme sayım 10 katına çıkacak, ilaca harcanan pay artmayacak. Yani ben oylarımı alayım ama az para vereyim, yok böyle bir şey, böyle bir
şey olmaz. Şimdi siyasetçi yapmış Demirel gibi, 3 anahtarı sunmuş Çiller gibi, bir başka
şey sunmuş, bu da aynı gelenekten gelen bir kafayla vermiş, vermiş, vermiş sonra
da suçluyu arıyor. Suçlu kim? Eczacı, 14 milyar aylık alıyor. Suçlu kim? Vatandaş. Ne
yapalım global bütçeye geçelim; e global bütçe dünyada uygulanıyor, global bütçede
ilaca harcanan pay, sağlığa harcanan pay, para azalmaz. Kamununki azalır hatta o
da azalmamıştır, durur o da yok örneklerde, diğer ülkelerde o da yok, sadece durdurmayı engellemişsin. Sen “Sosyal devletim ben, benden daha demokrat kimse yok
ben sosyal demokratlardan bile sosyal demokratım” diyorsun, vatandaşa da her türlü
alanı açıyorsun; sonra da dönüp global bütçeyle bunun parasını vatandaşa ödetiyorsun. Aradaki koparabildiğini de eczacıdan koparıyorsun. İşte hatayı eczacı odası verdi.
2004 yılındaki 20 milyon reçeteye ödenen 10 liraysa, işte bu tarihte %50’lere falan
vatandaş para öder hale geldi; ister ilaç fiyat farkı ister muayene ücreti değişmiyor,
vatandaşın ödediği bedel anlamında böyle bir durum var. Bu durumda, e mutlaka bir
sonuç çıkacak, e mutlaka anlatacağız.
187
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sayın Başkan toplarlar mısınız?
Ecz. Burhanettin BULUT (Devamla): Geçen başkanlar toplantısında önerim buydu, eczanelerimizi seçim bürosuna çevirelim. Neden? E bizim elimiz ayağımız bağlı
değil, biz diyoruz ki kamu hizmeti veren bir meslek odasıyız, bu arada da çağdaş ülkelerde biz sivil toplum örgütüyüz, kamu hizmetimiz olmaz onun için de halka yönelik
yapılması gerekenleri yaparız diyoruz. Ama Sayın Sosyal Güvenlik Kurumu, Sayın Devlet ne yapıyor? Seni tehdit ediyor, e-sözleşme getiririm diyor Sosyal Güvenlik Kurumu
ne yayınladı, Özgür? Acil eylem planı, 1 Ocak’ta e-sözleşmeye geçiyorum diyor. E sen
benle 3 yıllık sözleşme imzaladın. Yeniden kamu kurum ıskontolarını belirleyeceğim
diyor. Ya biz her sözleşmeyi o günün şartlarında imzalıyoruz. Kamu kurum ıskontosu arttığında % 1 zarar ediyorsak eczacı ıskontosunu 0.5 yükselterek oradaki zararı
azaltmaya çalışıyoruz, e sen şimdi niye böyle bir şey yapıyorsun? Madem sen kural
tanımıyorsun, madem sen benim alanıma giriyorsun, madem senin aklın fikrin oy
başka bir şey yok, o zaman benim eczanelerim de senin karşında bir seçim merkezine
haline döner. Bunu sana yedirtmez. Değerli arkadaşlarım bu süre işinden de çok hoşlaştığımı da söyleyemeyeceğim.
Birine 10 dakika, birine 20 dakika, bence en az bir 15-20 dakika olması gerekiyordu.
Bu geçen 2 yıl uhde durumuyla ilgili laf söylemeden bu kürsüden inmem, çünkü iki
yıldır bekliyorum bu kongreyi. Biz geçen yıl, geçen dönem odalarla bir yapı kurmaya
çalıştık, yani demokrasiyi yapabildiğimiz kadar. Önce küçük bir grup rahatsız olanlar,
konuyla ilgili ya bu iş nasıl düzelir diyen arkadaşlarımızla 3-5 bir araya geldik; sonra
çember büyüdü, büyüdü ta ki, kongre aşamasına kadar 30 küsur oda olduk. Çalışma
raporunda her odanın imzası var, her odanın da emeği var, katkısı var küçük büyük
veya en azından 1 ay önce bu odalara bu mailler atıldı, oradan da cevaplar geldi. Şimdi
biz böyle bir süreçten, genel başkanını ön seçimle belirlemiş bir süreçten kongreye
geldiğimizde ne oldu? Ey delege, dediler, sizin adınıza bunlar karar veriyor dediler,
delege buna müdahale eder dediler, birine dediler Kürt, birine dediler bu Orta Anadolu, aman ha ön seçimde bu bana oy vermedi dedi gitti bir başka bölgeyi yazmadı.
Pazar günü sabah her şey darmadağın oldu, toz bulutuna döndü. Neydi o sebep,
sonra mutlu mu olduk ertesinde? Ya bir adımdı o, demokrasi dediğiniz şey hani her-
188
TEB Yayınları
kes konuşuyor ya, büyük söz söylüyoruz diye konuşalım ama biraz pratiğini yapmaya
çalışalım, en azından yapabildiğimiz ölçekte. Ön seçimden daha demokratik ne var?
Ama şimdi sayın genel başkanıma, başkanı sen belirle diyorlar. Başkan da diyor ki
ya ben yapmayayım arkadaşlar bir yapı falan. Yok yok sen belirle diyorlar. Bunun adı
nedir? Burada siz de varsınız, sizler konuşuyorsunuz, sizler söylüyorsunuz. Pazarlık,
ya bu pazarlıkları yapan sizsiniz, başka biri gelip yapmıyor ki benim de, yani ben sizden ayrı değilim, ama bugün bu kürsüden şunu söylemeyelim, biz biat etmeyiz. Kim
senden biat istiyor? Hani meslek, ne biatı, kim kime biat etmiş, daha önce? Domaç
bu işleri yaparken hepiniz biat mı ediyordunuz? E ediyordunuz da, bilmiyorum yani o
sizin İstanbul’da son döneminizi.
Arkadaşlar kendimize gelelim. Yapmaya çalıştığımız şu, tekrar çalışma raporunu
çıkartıyorum. Meslek içi dayanışma çok söz söylüyoruz, çok laf söylüyoruz ama birbirimizi kırmayalım, kırmama gerekçemiz de şu; sana göre senin fikrin çok kıymetli olabilir, ama bir başka arkadaşımın da fikri çok kıymetli, sana göre A eczacı odasının ekibi
kadrosu çok iyi ama diğer arkadaşım da bu Türkiye’nin mozaiği, o da var, o da bu işin
içerisinde sağcısı solcusuyla bu işin içerisinde. Bizim ne yapmamız lazım; hepimizi,
24 bini kucaklamamız lazım. O zaman 24 bini kucaklıyorsak doğudan Hakkâri’den de
eczacı alacağız, İstanbul’dan da eczacı alacağız, Van’dan da eczacı alacağız. Biz buna
tahammül edeceğiz, tahammülümüzün ukalalığa dönmemesi gerekiyor. İnsanları beğenmememiz, o turnusol kağıdıyla tutarsın rengini çıkartır ya böyle bir geleneği gelin
buradan çıkartalım.
Son bir söz bir yere not etmiştim, onu da söyleyerek bitireceğim Sayın Başkan.
Bu arada Domaç’la da ilgili bir şey vardı da bulabilirsem bence güzel bir espriydi. Evet,
Domaç 2005 yılında veya daha önceki dönemlerde hep şöyle diyormuş “İçindeyken
düzeltiriz, biz önce bu işin içerisine girmemiz gerekiyor, fiyat düşebilir edebilir ama
biz mutlaka içindeyken düzeltiriz” diyor Domaç. Şimdi karşı tarafta içindeyken bizi
düzlemeye çalışıyor. O gün kongrede burada yaptığı konuşmalar özellikle kasıtlıydı.
Kayseri’den başlayan bir çalışmaydı o, bakın Türk Eczacıları Birliği delegesi olarak
eski genel başkanı olarak burada konuşma yapmadı, milletvekili sıfatıyla konuşma
yaptı, milletvekili sıfatıyla konuşma yapan birine cevap ne zaman vereceksin? Kürsü-
189
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yü bırakıp gidecek, söyledim. E biz nerede cevap vereceğiz, burada cevap vereceğiz.
Domaç’ın istediği yerine getirildi eczacı arkadaşlarım belki tepkilerinde çok abarttılar
ancak o gün dün müydü o? Dün hak etti Domaç ve bunu da bilerek yaptı. Bu onun
kurtuluşu olmayacak. Sayın genel başkanımın çok güzel bir lafı var ‘Mezarında Eczacı
Mehmet DOMAÇ’ yazılacak, lütfen o eczacı kimliğimizi unutmayalım. Evet, FİP 2007,
Pekin sloganı ‘hepimizin sağlığı’; bunu bir yazımda da kullanmıştım, her birimizin
sağlıklı olmasına bağlıdır, şiarımız bu söz olmalıdır, değerli meslektaşlarım. Hepimizin
sağlığı, her birimizin sağlıklı olmasına bağlıdır, hepinize kimsenin birbirini soyutlamadığı, ayırmadığı özgür bir ülke, onurlu bir meslek ve sağlıklı bir yaşam diliyorum.
Meslek için dayanışma diyorum, teşekkürler.
Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ediyoruz, bu arada diğer konuşmacılar
kadar konuştuğunu da söyleyeyim en çok konuşanlar kadar, evet Osman Ünsal, Karaman.
Ecz. Osman ÜNSAL (Karaman Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan, Sayın Merkez Heyetinin değerli üyeleri, saygıdeğer meslektaşlarım. Karaman
Eczacı Odası olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben şimdi biraz önce konuşuldu iktidar muhalefet şunu söyledi, bunu söyledi.
Ben o konuda size bir cafe break sağlayacağım, ikisini de o kadar çok söylemeyeceğim, sadece kişisel biraz özeleştiri yapmak istiyorum. Bizler Karaman Eczacı Odası ve
Karaman eczacıları olarak, sektörün periferi denilen, kılcal damarları denilen yerde
hizmet veriyoruz. Hep beraber gerçekleştirdiğimiz 4 Aralık eyleminden sonra 37. Olağan Büyük Kongremizde buluştuk. Elbette bu kongrede de seçimimiz olacak, elbette
burada da tartışacağız, elbette burada da atışmalar olacak ama öyle bir tarihi kongre
ki bu öyle bir noktaya geldik ki 4 Aralık kararlarıyla, artık hepimiz de biliyoruz, 10.000
eczane bir sene içinde ya batacak ya da çok zor duruma gelecek. Yani çok büyük
bir kongre, burada alınacak kararlarla eczacılık mesleğimizin geleceği şekillenecek.
Öncelikle 4 Aralık eylemi ile ilgili görüşlerimizi sizlerle paylaşmak istiyorum. Nöbetçi
eczaneler dışında bütün eczaneleri kapattık. Gücümüzü, birliğimizi gösterdik. Ama
akşam gidip televizyonlara baktığımız zaman, internet sitelerine baktığımız zaman
190
TEB Yayınları
şunu gördük. Karı düşen eczacı, eylem yapıyor. Yani bunda SGK’nın anlatım tarzı
vardı. Bizim de kendimize biraz dönüp bakmamızda fayda olduğunu düşünüyorum.
4 Aralık’taki eylemin süreciyle alakalı ben şunu söylemek istiyorum. 4 Aralık’taki eylemin zamanıyla alakalı çok bir sıkıntı olduğunu düşünmüyorum. Bu görüş yani. Eczacının karı düştü diye yapılan eleştiri bir sene önce 21 Aralık’ta yürüyüş yaptığımızda
da vardı. Burada anlatmak istediğimiz eczacının karı düştüğü için değil. Bu kadar
eczacı işsiz kalacak. Bu kadar ıskonto oranı var. Onlardan ziyade halkın bize bakış açısı
çok önemli. Halk ne diye baktı? Bunları bizim tedavi etmemiz gerekiyor. Nasıl tedavi
edeceğiz? Biraz özeleştiri yaparak söylüyorum. Meslek içi eğitimimizi artırarak bunları
tedavi edeceğiz. Eczacı halkın eczaneye gelirken sadece ilaç alması için gelmesi değil,
eczacıya bir sağlık konusunda bilgi almak için, danışmak için gelmesi gerekiyor. Hepimiz söylüyoruz. En büyük sloganımız bu belki. “En yakın sağlık danışmanınız eczacı.”
Bu konuda bu söylemimizin gerçek olması için, bu söylemimizi gerçekleştirebilmek
için hepimizin özellikle meslek içi eğitimlerimizde özellikle kongrelerde, görüşlerimizi
bildirip artırmamız gerekiyor. Değerli meslektaşlarım; referans ilaç, biraz önce herkes anlattı şu kadar ıskontomuz oluyor, şu kadar kaybımız oluyor, şu kadar referans ilaç. Evet, hepsine katılıyoruz. Hepsi de doğrudur. Referans ilaç konusunda da sadece birkaç cümle söylemek
istiyorum. Bu ülkede ilaçta referans fiyat diye bir şey varsa neden petrolde referans
fiyat olmasın? Seçin en ucuz 5 ülkenin fiyatından, biz de ucuz petrol alalım. Bunları
sadece bunu ve hükümet yetkililerine sormak için söylüyoruz.
Eczacının sırtına muayene ücretinin ıskonto oranlarını fiyat düşüşlerini yüklerseniz o eczacı her zaman söylediğimiz ‘eczacı en yakın sağlık danışmanınızdır’ görevini
yerine getiremez. Bu kısır döngü yani hastaya muayene ücreti, ilaç farkı anlatma işi
devam ettiği sürece eczacının ilaç danışmanı olma görevi sağlıklı bir şekilde yerine
getirilmez. Eczane ve ilaç sektörüne sadece maliyet hesabı açısından bakan SGK’ya, 4
yıllık geçmişi ile sadece 9 eczanenin kapanma riski altında olduğunu söyleyen SGK’ya
ve anlayışa karşıyız. Maliyet mi, hasta sağlığı mı diye sormamız gerekiyor. İlaç ve
sağlıkla ilgili bu bölümlerin, elbette bunu bugün olacak değil ve Türkiye’de veya dünyada olan bir şey değil, Sağlık Bakanlığına devredilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Her
191
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sene SGK tarafından hazırlanan protokol hükümleri, bizce o senenin eczane kapatma
planına göre hazırlanan protokol hükümleri haline gelmiştir. Aynı rapora ait Malatya
Başkanımız da söyledi, aynı rapora ait 10 fotokopinin sonunda eczane kapatma feshi, eczane feshi kararı alan SGK o hükümlere ‘eğer kurum zarara uğratılıyorsa’ diye
bir cümle koymuyor, mesela. Bu tür SGK’nın artık kimi düşündüğü; o gün hepimiz,
maalesef şunu da söyleyeyim SGK Başkanımız, Karamanlı ama biz de söz geçiremedik. Bizce en önemli olaylardan biri yeni seçilecek Merkez Heyetinin ve bizlere düşen
görevin mesleğimizin geleceğinin, 5 yılının, 10 yılının planlanması gerektiğine inanıyoruz. Basının yerel ve ulusal bazlı etkin kullanılması, meslek içi eğitimlerle eczacılarımızın unuttuğu danışmanlık görevinin hatırlatılması. Iskonto yükünün üzerimizden
kaldırılması. Yeni mezun eczacılarımızın istihdam edilmesi ve SGK’nın ilaç ve sağlıkla
ilgili birimlerin Sağlık Bakanlığına verilmesiyle; artık geleceğe güvenle bakan, yarın
ne olacağını düşünmeyen eczacının gerçek görevini, ilaç danışmanlığı görevini yerine
getiren meslek hayatına ulaşmamızı dilek ve temennilerimle hepinizi Karaman Eczacı
Odası adına saygılarımla selamlıyorum.
Divan Başkanı: Sayın Osman Ünsal’a teşekkür ediyorum. Şimdi arkadaşlar, konuşma sırasını söylüyorum arkadaşlar dışarı çıkıyorlar. Levent Budak - İzmir, Cenk
Kes - Edirne, Mustafa Aslan - Ankara, Rafet Şahin - İstanbul, Mustafa Turunç - İstanbul. Yarına 14-15 arkadaş konuşma sırası yazdırdı. Yarın öğlene bu konuşmaların
tamamını bitirmek zorundayız. Çünkü komisyonlardan gelecek belgeler konuşulacak,
ne yapmamız gerektiği, esas önemli konular konuşulacak. Onun için, kusura bakmayın, konuşmacılarımızın konuşmalarını biraz daha kısa tutmalarında yarar var. Evet,
Sayın Levent Budak, İzmir.
Ecz. Levent BUDAK (İzmir Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan,
değerli Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti, sevgili meslektaşlarım hepinizi İzmirli
meslektaşlarım adına saygı ile selamlıyorum. İyi bir genel kurul diliyorum.
Bir söz vardı “günler mi eskidi yoksa bizler mi yaşlandık”, güzel bir şarkı sözüdür
bu. Şu geçen 30 yıllık meslek hayatıma baktığımda ve Türk Eczacıları Birliği’nin kurultaylarını 30 yıldır izleyen bir meslektaşınız olarak bu geçen 30 yıllık süreçte hem
192
TEB Yayınları
mesleğimizdeki erozyonu, hem de ülkemizin içine düşürüldüğü bunalımlı sonucu hüzünle izliyorum. 1978’lerde bir eczacılık hareketi başlamıştı. O gün bazı arkadaşlarımızın, kapitalist araçlarla mesleğimize yönelik hücumlar ve mesleğimizin hakkını alan
açılımlar süreciydi. Ve o genç jenerasyon, genç meslektaşlarımız oturdu Ankara’sıyla,
İzmir’iyle, İstanbul’uyla ve Türkiye’nin çeşitli vilayetlerindeki genç meslektaşlarımızla
bir çağdaş eczacılık hareketi oluşturdular. Bu çağdaş eczacılık hareketinin sonucu
oluşan programdır ki 1978’den, 79’dan itibaren Türkiye’de kooperatifçilik hareketinin önünü açtı ve o dönemde eczacının hem perakendeci dağıtım alanı, artı üretim
alanında da bulunması ile ilgili ciddi girişimlerde bulundu. Hatta o dönemde İzmir’de,
Çağdaş Eczacılar Laboratuarı diye bir laboratuar da kurarak, 13-15 tane ürünün ruhsatını da alarak üretime geçti. Ama dönem öyle bir geldi ki ve Türk eczacılığı o konuda
o kadar yalnız bırakıldı ki, üretimde eczacının söz sahibi olma hareketi o dönemde
kayboldu. Ama o hareket sonucu oluşturulan program, Sayın Mekin Tanker hocamın
öncülüğünde, 1984’ten itibaren oluşan Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin çalışma programı oldu. O program doğrultusundadır ki, o genç arkadaşlarımızın emeği
sonucudur o gün çok önemsediğimiz sürşarj hakkının eczacılara kazandırılması. Eşdeğer ilaç verme hakkının eczacılara kazandırılmasıyla ilgili bizi bu günlere kadar taşıyan
çok önemli kazanımlar o süreç sonunda elde edilmiştir. Ve bu sonuç bize şunu göstermiştir ki, programlı örgütlü ve gündemin önünde olan bir Türk Eczacıları Birliği,
hem ülkesi için, hem halkının sağlığı için, hem eczacılık için mesleği için çok yararlı
ve can alıcı sonuçlar alabilir. Bu 30 yıl sonucunda şunu da dehşetle izledik ki, özellikle
1980’lerden itibaren Türkiye’ye empoze edilen neoliberal politikalar, küreselleşme,
globalleşme salvoları altında ülkemizin yalnızlaşması, ulus bilincinden uzaklaştırılması, cumhuriyet değerlerinden arındırılması ve örgütsüz, dinamik olmayan, bireysel,
kendine yalnızlaşan, kendine yabancılaşan bir insan faktörünün ortaya çıkartılması
sonucunda ve bu emperyalist tuzağın Türkiye’deki uygulayıcıları vasıtasıyla ve tamamen örgütsüz demokrasiden uzak, tarikat-cemaat örgütlenmelerine dönen bir sonuç
doğurmuştur. Bugün ülkemizin içinde bulunduğu kaos, mesleğimizin içinde bulunduğu kaos esas bu açılımların sonucunda oluşmuştur.
Değerli dostlar, biz bugün eczacı olarak çok önemli bir görev üstlenmiş bulunuyoruz. Bu Cumhuriyetin insanları, bu Cumhuriyetin evlatları, bu Cumhuriyetten ya-
193
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
rarlanan, bu Cumhuriyet sayesinde okuyan, bu Cumhuriyet sayesinde köylerimizden
çıkıp eczacılık tahsili yapan bireyler olarak bu ülkemize ve Cumhuriyetimize borcumuzun olduğunu hiçbir zaman unutmadan ve geçmişten, bundan sonra da oluşacak
bütün kazanımlarımızın bu değere bağlı olduğunu unutmadan meslek yaşamımızı
ve hayatımızı sürdürmek zorundayız. Ve bu oluşumun da öncülüğünü yapmak durumundayız. Eczacılık mesleği Türkiye’de her bölgeye yayılan ve her bölgede halkına
hizmet veren bir meslek örgütüdür. Ve bu meslek örgütü her mahallede, her köşede
halkıyla iç içedir. Bizim halkımızla bütünleşmiş bir yapımız vardır. Bu Türkiye‘de hiçbir
meslek örgütün için pek olanaklı olmayan bir durumdur. Eczacılar ve eczacı örgütleri
bu olanağı kendi yararlarına ve ülke yararına halk sağlığına kullanmak durumundadırlar. Öncelikle halkın sağlığını ve halkımızı öne alan plan ve politikaları halkımızla
paylaşmalı, halkımızla bütünleşmeli ve bunun Türkiye’nin bir mücadele zemini haline
taşınmasına olanak hazırlamalıdırlar.
Değerli dostlar, Türkiye’de bu kriz ortamında, özellikle de küresel kriz ortamında
tüm sektörler bu krizden etkilenirken, tüm milli değerler yakılırken ülkemizin cumhuriyet değerleri tek tek özelleştirilip yabancı sermayelere peşkeş çekilirken bu salonda
geleceği iyi olan olacak bir eczacıdan, bir meslekten bir örgütten bahsetmenin olanağı
yoktur. Türkiye’de bütün meslekler yıkılırken fakirleşirken Türk halkı, Türk üreticisi
üretiminden tamamen kopartılırken ve tamamen yabancı sermaye egemenliğine bir
halk yığını oluşmuşken Türkiye’de eczacılığı ayağa kaldıracak, onu ekonomik anlamda
güçlendirecek kazanımlar elde edilmesi ütopyadır. Eczacının görevi bu konumda Türk
halkıyla bütünleşirken kendisine yol verilmeye çalışılan bu alanı kapatarak gerçekten
geleceği açık alnı açık, başı dik, onurlu insanca yaşama kriterleri edinen ve bütün
meslek örgütleri ile ortak bir zeminde, bu mücadelenin öncülüğünü yapacak bireyler
ve örgütler hazırlamak zorundadır. Ancak bu süreç sonunda biz bugün konuştuğumuz, dünden beri konuştuğumuz pek çok sorunumuzun düzene girdiğini ve Türk
halkı ile birlikte onurunca yaşayan bir alanın açıldığını gözleyebilirsek bu saydığımız
maddelerin tek tek kazanılmasına zemin hazırlayabiliriz. Değerli dostlar, bir dönem önce bir seçim yaptık. Ve iki tane liste girdi, bu seçime. 2005 seçimleri. Ve Türkiye delegesi şöyle bir sağduyu ortaya çıkardı bu seçim
194
TEB Yayınları
sonucunda. Belki bazı bölge ayrışmaları oldu bazı hatalı kararlar oldu ama şöyle bir
tablo, şöyle bir güzellikte çıktı. Her iki listeden de Türk Eczacıları Birliğine layık olan
orayı yönetmede basireti olan meslektaşlarımıza yönelik 6 bir listeden, 5 bir listeden
bir karma Merkez Heyeti oluşturuldu. Bu esasında delegenin sağduyusuydu. Böyle
bir oluşum sonucunda Merkez Heyeti ilk toplantısında neyi becerebilmeli neyi yapabilmeli, gerçekten bu delegeye inanıyorsa, gerçekten bu delegenin sağduyusuna önem
veriyorsa daha önce farklı listelerden girmiş dahi olsalar, her listeden arkadaşımız
olduğu için öncelikle orada bütünleşmeyi sağlayan bir girişimde bulunulmalıydı. Ben
şunu arzu ederdim, listede olan 6 kişi olan ve çoğunluğu oluşturan heyetteki arkadaşlarımız ilk idari heyet seçimlerinde diğer 5 arkadaşımızı da onurlandırmalı ve onlara
idari heyetinde görev alma sorumluluğu ricasında bulunmalıydı. Maalesef böyle bir
oluşum yapılmamıştır. Ve bu 5 arkadaşımız istifa edene değin hem karar organlarından uzak kalmış, hem de bu karar oluşumlarında görüşlerini tam net olarak ifade
edememişlerdir. Yani şu andaki mevcut başkanımızın oluşturduğu Merkez Heyeti bütünleşmeyi değil ayrışmayı, o arkadaşlarımızı sürekli görev bilincinden uzakta olmayı
ve onların birikimlerinden yararlanmamayı hedeflemiştir. Bu geçen dönem kongrede
bulunan delegelere ayıp olarak yansımıştır. Ben böyle bir yanlışlığın bundan sonra bir
kez daha tekrarlanmamasını diliyorum. Değerli dostum Adana Eczacı Odası Başkanı güzel şeyler söylüyor da, ciro kaybı diyor. Ciro kaybı terimi yanlıştır, değerli dostlar. Eczacı, biz hep söylüyoruz, kar
güden sürekli ilaç satan ve sürekli ciro düşünen bir meslek değildir. Burada bizim
düşünmemiz gereken esas sorun karlılığımızdır. Ciro kaybı tehlikeli bir sözcüktür.
Ve etik dışı uygulamaları körükleyen bir anlayış getirir. Biz ülkemizde bütünleşmeyi
ve halkımıza önderlik etmeyi ve halkımızla beraber olmayı söylerken bu tip yanlış
terimlerden, yanlış terminolojilerden de kendimizi arındırmak durumundayız.
Değerli dostlar, ülkemiz bölünmüş durumda. Cumhuriyetimiz paylaşılma aşamasında. Sevr hortlatılmak döneminde. Ülkemizin bu karanlık döneminde önce halkımıza
ve ülkemize aydınlık olabilecek, öncü olabilecek güçlerden en önemlisi eczacı meslek
örgütleridir. Ve eczacıların birey olarak kendileridir. Adana’daki arkadaşımızın o terimi
çok doğrudur. Bizler, eczanelerimiz çok önemli merkezlerdir. Halkımızın aydınlatılmasında, halkımıza olumsuz sağlık hizmetlerinin küresel güçler tarafından dayatılmasında ve halkımıza aydınlığın açılmasında meslek olarak hepimize ortak sorumluluklar
195
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
düşmektedir. Biz bu sorumluluğun bilinci ile hareket edersek, biz bu düşüncelerimizi
halkımızla paylaşırsak ve ortak sorunlarımızda halkın sağlığını öne çıkartan meslek
politikalarıyla beraber yürürsek bizim elde edemeyeceğimiz hiçbir sonuç olamaz. Şu
süreç göstermiştir ki Türkiye’de bu kadar depolitizasyona, Türkiye’de bu kadar ayrımcılığa, Türkiye’de bu kadar yalnızlaşma ve yabancılaşma politikalarına rağmen,
Türkiye’de Türk eczacısı hala bir bütün olarak hala meslek haklarını savunan ve bunu
halkın sağlığı ile paylaşan insanlar olarak ve bunların oluşturduğu meslek örgütleri
olarak bugünkü iktidarın en büyük rakibidir. Küresel yapıda ulus devletlerinin asla yeri
yoktur. Küresel yapı ulus devletlerle asla geçilemez. Örgütlü güçlerle asla geçilemez.
Onun için bu örgütlü gücümüzü imrenen, kıskanan pek çok meslek örgütü pek çok
demokratik kitle örgütü vardır. Biz bu bilincimizi ve bütünleşmemizi hiçbir şeye mahal vermeden ve kendi düşüncelerimizle arkadaşlarımızın düşüncelerini paylaşarak ve
aydınlığın önünü açarak yürümek durumundayız. Türk Eczacıları Birliği ve Türk eczacısı Atatürk olmak durumundadır. Atatürk’ü aramak değil, Atatürk olmalıyız arkadaşlar. Atatürk devrimci olmasaydı, Atatürk ulusunu bilmeseydi, Atatürk Türk milletine
güvenmeseydi o gün Samsun’a çıkıp Cumhuriyet hareketini başlatamaz ve Türkiye
Cumhuriyeti oluşamaz, Türkiye bir manda ülkesi olarak yürümeye; Türk eczacısı da,
Amerikan eczacısı olarak Türk milletine hizmet vermeye devam ederdi. Bu düşüncelerle hepinizi Atatürk olmaya ve devrimci olmaya davet ediyorum saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Levent Budak’a teşekkür ediyoruz. Cenk Kes, Edirne.
Ecz. Cenk KES (Edirne Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Başkanı ve üyeleri,
Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin, Denetleme Kurulunun, Haysiyet Divanının
değerli başkan ve üyeleri, değerli oda başkan ve yöneticileri, saygıdeğer delegeler sevgili meslektaşlarım. Sizleri Edirne Eczacı Odası adına sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Kısa insan ömrü içinde sevdikleriyle birlikte olmak yerine, meslek ve meslektaşları adına mesai yapan bu süreçte çocuklarının büyüdüğüne tanıklık edemeyen yönetici
olsun, olmasın tüm eczacı meslektaşlarıma odam adına şükranlarımı sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, 4 Aralık’a nasıl geldik? 4 Aralık’a, Haziranda başlayan süreçle gelmedik. Sizleri biraz daha gerilere götürmek istiyorum, daha ortada sağlıkta
196
TEB Yayınları
dönüşüm projesi yokken SSK’lı vatandaşların serbest eczanelerden ilaç alması ile ilgili yapılan görüşmelerde sektörden %32 ıskonto istenmişti. Bu öneri reddedilmişti.
Daha sonra Şubat 2004, bu defa sektöre %22 talebiyle gelinmiş ancak bu da kabul
edilmemişti. Bu noktada sonlanan görüşmeler Başbakanın açıklamalarıyla tekrar hareketlenmiş ve SSK ile bir protokol imzalanmıştı. Ve literatürümüze yeni bir kavram
girmiştir: ‘Kamu kurum ıskontosu’. Belirlenen ıskonto oranı % 4 ve 11’di. Yani uzun
uğraşlardan sonra %32 talebinden, % 4 ve 11’e getirilen bir ıskonto oranı. Göreceli
baktığımız zaman büyük bir başarı. Burada bir parantez açmak istiyorum. Dönemin
Türk Eczacıları Birliği Başkanı Abant’ta, bölgelerarası toplantıda bir yıl boyunca SSK’ya
zararına ilaç vermeye razı olduğunu çünkü bu sürenin sonunda yeni protokol görüşmelerine masada eczacının her türlü hakkının alınabileceğini ifade etmişti. Şimdi tekrar bu güne geliyorum. 11+12 kamu kurum ıskontosu bizi 2004 Şubatında masadan
kalkılan duruma götürmekle kalmamış ilaç fiyat kararnamesi ile daha öncesinde talep
edilen %32’lik daralmaya kadar götürmüştür. Arkadaşlar, biz bir senede SSK’yı dize
getireceğimize onlar bizi 6-7 senelik bir süreçte istediğine getirmiştir. Eğer gerçekten kararlı bir duruş sergilemezsek daha da yüksek ıskontolarla karşı karşıya kalacağımız aşikardır. Söz kamu kurum ıskontolarından açılmışken hala zararın sanal mı
gerçek mi olduğu tartışmalarına şahsen inanamıyorum.
Sevgili meslektaşlarım, kar oranı ve kar iki farklı kavramdır. Oran hiç değişmeden
siz çok daha az kar edebilirsiniz. Şu anda yaşadığımız durum bundan ibarettir. Kamu
kurum ıskontolarının literatürümüzdeki karşılığı ciro azalmasıdır. Ciro azalması da
reel karlılığı etkileyen bir durumdur. O yüzden kamu kurum ıskontoları sanal değil
gerçek bir zarardır. 18 Eylül 2009 kararname ve tebliğ değişiklikleriyle ilgili olarak bir
TV kanalında sunucu, bir bakanımıza muayene katkı paylarının 2 veya 3 TL’lik kısmının niçin eczanelerden tahsil edildiğini sorunca; sayın bakan, aynen şu cevabı verdi:
“Hasta hekim tarafından yazılan tedaviye esas reçetesini alıp eczaneye gittiğinde ilacını ücreti mukabilinde alırsa hastayı ödüllendirmek için 2 ya da 3 liralık muayene katkı
payını almayacağız”.
Değerli arkadaşlarım ödül yönteminin olduğu yerde bir de ceza yöntemi vardır.
Bu durumda ceza, eczaneden sosyal güvenlik şemsiyesi kanalıyla reçete karşılığı ilacı-
197
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
nı almaktır. Cezanın verilebilmesi için de mutlaka bir suç işlenmiş olmalıdır, buradaki
suç ise hasta olmaktır, işte karşı karşıya olduğumuz zihniyet budur. Muayene katkı
paylarının eczanelerden tahsilinin tek ve gerçek nedeni hükümetin hastanelerden
ücretsiz hizmet verilmesi yönündeki açıklamalarıdır. Siyasi otorite bu ücreti hastanelerde tahsil etmeye kalkarsa, buralarda yaşanılacak olan kaos ve medyaya yansımalarını göğüsleme noktasında büyük bir sıkıntıya düşebileceğini bildiğinden tüm yükü
eczanelere yıkmıştır. Değerli arkadaşlarım; bugün biz devletin yapamadığını yapıyoruz, hastalarımıza
parası olmasa dahi ilacını veriyoruz, veresiye yazıyoruz çünkü biz halkın ta kendisiyiz.
Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık sürecinde sanayi, maalesef bizimle birlikte hareket etmemiştir, Haziran-Eylül arasında yapılan görüşmelerde bugünün geleceğini
bilerek, Eylül ayında masadan kalkmış ve bu da eczacının idam fermanının tebliğ
edildiği sürece yol açmıştır. İlaç sanayi Haziran-Aralık döneminde stoklarını azaltarak
tedbirini almıştır, hal böyleyken büyük bir pişkinlikle 4 Aralık sürecinde eczanelerin
nasıl olup da stoklarını eritemediklerini, kendilerinin 10 gün içinde stoklarını bitirdiklerini söylemişlerdir. Arkadaşlar bu stoklar nerede erimiştir? Migros’ta mı? Kipa’da
mı? Tabi ki eczanelerde; işte sanayinin yaklaşımı budur, bu yaklaşımın bir yansıması
da şöyle gelişmiştir, şöyle vücut bulmuştur; biz 4 Aralık eylemi sırasında bile halkımızın ilaca ulaşmasını sağlayabilmek için ülke genelinde 2400 nöbetçi eczanede, 24
bin eczacı ile ilaç hizmetini yerine getirirken sanayi ıskontoda anlaşamadığı ilaçların
satışını durdurarak halkın ilaca ulaşmasını engellemiştir. Değerli arkadaşlarım, bir eczacı olarak stok zararlarının karşılanması yöntemlerinden büyük bir hicap duymaktayım, geriye dönük gün kısıtlaması ve bunun karşılığında sanayiden para talep edilmesi mesleki onurumu zedeliyor. Eczaneye aldığım
ürün artık benimdir, imalat aşamasındaki sorumluluk üreticiye aittir ama ilaç eczaneye girdikten sonra artık benim malımdır. Çözüm, ilacı 45 gün süreyle yüksek
ıskontoyla alıp kurumlara düşük ıskontoyla sunmaktan geçer, bunun dışındaki hiçbir
çözüm bizi maddi ve manevi anlamda tatmin edemez. Gündemimizdeki bir başka
konu olan meslek hakkı ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum, meslek hakkının ge-
198
TEB Yayınları
rekliliğini tartışmaya gerek yok ancak meslek hakkı sadece reçete başına verilecek bir
ücret olarak görülmemeli. Meslekçe eğitim seminerlerine katılma, mesleki kariyer
yapma, oda haysiyet divanından ceza almamış olma gibi birçok parametreyi içeren
ve bu tür parametrelerle değerlendirilen bir olgu olmalıdır. O zaman meslek hakkı
ifadesi gerçekten hak ettiği anlamı kazanacaktır. Arkadaşlar biz 4 Aralık eylemini niye yaptık? Biz 4 Aralık eylemini ailemiz için
yaptık, biz 4 Aralık eylemini mesleğimizi sevdiğimiz için yaptık, biz 4 Aralık eylemini
ekmeğimiz için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini halkımız için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini
7 bin meslektaşımız için yaptık. Biz 4 Aralık eylemini 7 bin meslektaşımızdan kalan
ekmeği çocuklarımızın boğazından geçiremeyeceğimiz için yaptık bitti mi? Hayır bitmedi. Gücümüzü biliyoruz, eczacının hak ettiğini aldığını görene kadar da mücadelemiz sürecek, 37. Olağan Büyük Kongre için temennim esen rüzgârların kişisel ikbal
beklentilerinin konjonktürün düşünce iklimlerimizi etkilememesi, fikirlerimizi şekillendiren yegâne unsurun mesleki ideallerimiz ve ilkelerimiz olmasıdır. İdeallerimizin
fikirlerimizin duruşumuzun mesleğimizi daha iyi günlere götürmesi dileğiyle 39. Bölge Edirne Eczacı Odası adına sizleri saygı ile selamlıyor ve teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Evet, biz de teşekkür ediyoruz, herkese. Şimdi sırada Mustafa
Aslan, Rafet Şahin ve Mustafa Turunç var, başka konuşmacı varsa bugün için yazalım.
Doç. Dr. Mustafa ASLAN (Ankara Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın
Divan, Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı ve çok değerli yöneticileri, çok değerli
oda başkanları ve sayın delegeler hepinizi şahsım ve Ankara Eczacı Odası adına saygı
ile selamlıyorum.
Müsaade buyurursanız beni tanımayanlar için kendimi tanıtan birkaç cümle kurmak istiyorum, mutlaka tanıyanlarınız vardır ama efendim her şeyden önce ben bir
üniversite hocasıyım, farmakognozi hocasıyım. Fırsat buldukça deontoloji derslerine
giriyorum, öğrencilerime bu anlamda deontoloji kurallarını anlatıyorum meslekle ilgili
ve 2001 yılından bu tarafa Ankara Eczacı Odası’nın farklı kademelerinde görev alıyorum ve almaya devam ediyorum.
199
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Buraya çıkan konuşmacılar hep doğru şeyler söylediler ya kendi doğrularını söylediler ya da başkalarının yanlışlarını söylediler ki, onlar da doğrudur, dolayısıyla buraya
çıkan herkes haklı konumda özellikle Levent hocamın meslek adına tespitlerini son
derece doğru buluyorum ve sonuna kadar destekliyorum, icraatlarını değerlendirmek
benim sadece bir delege olarak görevim; Genel Kurul Levent hocamın icraatları hakkında, zaten inisiyatifini kullanarak gerekli kararı verecektir ama meslek adına orta
vadede ve uzun vadede yaptığı tespitler son derece doğrudur.
Ben bugün burada daha kısa vadede, özellikle devlet ve ilaç sanayi arasında sıkışmış serbest eczanelerin, kısa vadede çok hızlı bir şekilde bu ortamdan nasıl çıkacağı
ile ilgili görüşlerimi belirtmek için karşınızdayım. Birçoğunuz, biliyorum, Anadolu’nun
farklı yerlerinden geldiniz eczanelerinizi bıraktınız, kalfalarınız size haber verdi mi bilmiyorum, ama bugün öğlen ben eşimin eczanesine gittim ve provizyon sistemine
girdiğimde birçoğunuzun belki hayretle karşılayacağı bir meslek hakkının provizyon
sistemine ilave edildiğini gördüm desem, inanın hepiniz çok sevinirsiniz. Fakat bu
benim sadece yarım saatlik bir bilgisayar çalışmasıyla ortaya koyduğum ve hepimizin hayali olan, belki bir istek umarım ileride çok çalışarak, omuz omuza vererek bu
tabloyu ekranlarımızda göreceğiz, ben buna gönülden inanıyorum. Burada herkes
sızlanıyor, ağlıyor meslek örgütü olarak buraya çıkan herkes bir şeylerden şikâyet
ediyor; fakat bu şikayetleri dile getirirken bence doğru tespiti koymak lazım, ilaç sektörünün aktörlerine baktığımız zaman ve bu aktörlerin aldıkları rolleri incelediğimiz
zaman, ne kadar kötü durumda olduğumuzu inanın çok daha rahat göreceksiniz. İlaç
sektörü, biliyorsunuz, bir üçlü saç ayağı gibidir; ilacı üreten, ilacı sunan eczacılar veya
bizim meslek örgütümüz ve ilacı alan bir devlet ayağı vardır. Eğer bu sistem doğru
işliyor ise, şekilde gördüğünüz dişlilerde olduğu gibi çok doğru işliyor ise hiçbir sorun
yok, hiçbir sıkıntı yok ama bu her zaman böyle değil çünkü aktörler farklı roller üstleniyorlar.
Burada biraz sonra vereceğim örneklerde göreceksiniz. İlaç sanayi ile devlet kol
kola girmiş bir takım kararlar alıyor. Meslek örgütü ve eczacılar, çok argo bir kelime
olacak özür diliyorum genel kuruldan, resmen şamar oğlanına dönmüş bir durumda,
hiçbir şey yapamaz durumda kalmış durumda. Bunun gerekçelerini sizinle tartışmak
istiyorum. Şimdi Cumhuriyetin 100. yılında yani 2023’te Türkiye’nin teknoloji alanın-
200
TEB Yayınları
da, ilaç alanında ve diğer birçok konuda olması gereken noktayı belirlemek için 2003
yılında bir çalışma yapılmış. Kaç kişinin haberi var bilmiyorum ve bu çalışmada biraz
sonra çalışmanın raporunu da vereceğim. İlaç ile ilaç sanayisiyle devlet bir takım kararlar almış. Bu kararlardan maalesef bizim meslek örgütü olarak haberimiz yok, biz
çalışmanın içinde de değiliz. Diğer taraftan Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğince, ilaç
sanayi sektör raporu yayınlanıyor, her yıl ya da iki yıla bir veya TOBB başkanının uygun
göreceği bir zamanda yayınlanıyor, ve mesleğimizin geleceği ile ilgili burada da bir
takım kararlar alınıyor ve burada da biz yokuz. Devlet Planlama Teşkilatının ilaç ve
sağlıkla ilgili 5’er yıllık veya 7’şer yıllık dönemlerde ortaya çıkardığı bir takım raporlar
var. Burada da bir takım kararlar alınıyor. Meslek örgütü olarak temsil ediliyorum
ama raporları sizlere göstereceğim raporlarda meslek örgütünün adı, adını vazgeçin
eczacı kelimesi bile geçmiyor arkadaşlar. Bu kadar dışarıda kaldığımız, bu kadar dışarıda olduğumuz bir sistem içerisinde ortaya çıkan bu kadar yanlışı düzeltmek için 51
oda bir araya geliyoruz. Genel kurullar topluyoruz, eczane kapatıyoruz, fakat yine de
bir sonuç alamıyoruz. Çok alınacakmış gibi de görünmüyor. Şimdi Vizyon 2003’e bir
bakalım, teknoloji öngörü projesi, burada sağlık ve ilaç paneli sonuç raporunu bir inceleyelim. Bu panelde gördüğünüz gibi üniversite öğretim üyeleri, özel sektörün temsilcileri, kamu kuruluşlarının konuyla ilgili görevleri ve uzmanları var. 64 sayfalık bir
rapor, 2023’te ilaç ve sağlık nerede olacak bunu okuduğunuz zaman görüyorsunuz.
Hatta okuyunuz, meslekteki hızlı değişimin tarihlerine göre nasıl olacağını da görüyorsunuz. 2015’de meslek nerede olacak ona da bir projeksiyon tutuyor. Bu rapor
içerisinde Eczacılar Birliği kelimesi geçmiyor arkadaşlar ve bu rapor içerinde eczacı
kelimesi bile bir kere geçiyor. Biraz önce bahsettiğim dokuzuncu kalkınma planına
bakarsanız ilaç sanayiyle ilgili 2007–2013 burada meslek örgütü temsil edilmiş, Sayın
Mehmet Domaç tarafından temsil edilmiş. Fakat raporu okuduğumuz zaman, incelediğiniz zaman meslek örgütü adına, eczacı lehine herhangi bir kazanımın veya bir
ibarenin olmadığını çok rahatlıkla görüyorsunuz. Yine biraz önce değindiğim Türkiye
ilaç sanayi sektörü, bunu biliyorsunuz, Odalar ve Borsalar Birliği bir takım sektör meclisleri oluşturdu, 2005 yılından itibaren. Bu sektör mecliste dönem dönem toplanarak
sektörün geleceğiyle ilgili projeksiyonlar yapar. Burada madde 9/b bendinden gördüğünüz kısmı okumak istiyorum. “Sektör raporları hazırlama görevleri arasında bu geleceğe yönelik projeksiyonlar yapmak ve sektör el politika ve stratejiler oluşturmak.”
201
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Bunlara Levent Hocam değindi. Standartlarla ilgili insanlar bir takım kararlar alıyor
dedi, bizimle ilgili. Ben standartlardan vazgeçtim. Mesleğin politikalarla ilgili, geleceğiyle ilgili bir takım kararlar alınıyor ve meslek örgütü olarak biz buralarda maalesef
yokuz. Bu hepimizin suçu, meslek örgütü yöneticilerine suç atmak istemiyorum. Çünkü burada karar verici devlet ve ilaç sanayi. Meslek örgütü bu arada ne yapıyor? Sadece bu bozulanları düzeltmekle meşgul, geleceğe projeksiyon tutamaz durumda
bırakılıyor, maalesef devlet ve ilaç sanayi tarafından. Şimdi bu üçgen içerisine sıkışmış, özellikle ilaç sanayi ve devlet politikaları arasına sıkışmış eczacıya acil bir çözüm
lazım. Bu slaytta bakıp acil çözümün Arabistan’dan falan geleceğini düşünmeyin. Hemen akla para geliyor fakat benim size göstereceğim bir şey var burada. İster ilaç
sanayi, ister devlet tarafından zarara uğratılmış, yaralanmış veya sakatlanmış birisini
düşünün ve buna gelecek acil yardımın devlet ya da ilaç sanayi tarafından olduğunu.
Tıklayalım, şimdi bakın eczacı sakat yerde yatıyor. Acil yardım geliyor. Geldi ve bir kez
daha sakatlandı. Yani kaş yapalım derken göz çıkardı. Maalesef eczacı, biraz daha
oynatabilir miyiz belki dikkat edemeyenler olmuştur, eczacı ilgi bekliyor. Yardım bekliyor. Geldi veya gerekli yardımı fazlasıyla yaptı gördüğünüz gibi. Efendim kıskaçta
sıkışmış eczane nasıl çıkacak bu ortamdan? Şimdi hepimiz can suyu olarak KOSGEB
Kredisine sarıldık. Geçen gün eczacı odasındaydım. Toplantıda 28-29 kişiydik. Yarısından fazlası bu krediye başvurmayı konuşuyordu ve belge toplamaya çalışıyordu. Birçoğumuzun durumu da aynı. Diğer taraftan tabi TEB de krediler veriyor. Eczacının
ayakta kalabilmesi için bunlar, sadece ve sadece herkesin değindiği gibi iflasımızı biraz daha geciktiriyor. Özellikle serbest eczanelerin içinde bulunduğu çıkmazdan dolayı herkes meslek hakkı diyor. Ben üç başlık altında çok acil olarak bir eylem planı,
2010 içerisinde hayata geçirilecek bir eylem planı tasarlanması taraftarıyım. Bunların
içinde meslek hakkına biraz değineceğim nasıl olmasıyla ilgili, ama yeni eczane açılmasının belirli kriterlere bağlı olarak yavaşlatılması, bunun için yasanın bir an önce
çıkması gerekiyor, arkadaşlar. Herkes kimi tanıyorsa, lobisini kim kullanıyor ise lütfen
bu yönde çalışma geliştirsin, yeni seçilecek Merkez Heyetine yardımcı olsun. Bizim bu
yasayı 2010 içerisinde mutlaka çıkarmamız lazım. Eczanelerin çağın gereklerine göre
geliştirilmesi, ürün çeşitlerinin arttırılması, herkesçe bilinen acil tedbirler. Meslek
hakkı istiyoruz ama meslek hakkı için acaba ortam ve zemin hazır mı? Biz bir Almanya değiliz, Avrupa Birliği ülkesi değiliz biliyorsunuz. Konuşmacının birisi çok güzel bir
202
TEB Yayınları
söz söyledi. Meslek sorunlarını ülke sorunlarından soyutlayamazsınız. Eğer ülkenin
ekonomik durumu kötü ise Bakanlığın karşısına bize meslek hakkı ver diye çıkarsanız
size kapıyı gösterirler. Bizim her şeyden önce meslek hakkı isterken çok akılcı metodolojiler geliştirmemiz lazım arkadaşlar. Bakanlığın önüne öyle bir kararla çıkacağız ki
bunu reddedemeyecek. Bunun haklı gerekçelerini iyi savunacağız ve belki de devletten bir şey istemeyeceğiz. Bunun kaynağını kendimiz yaratacağız. Nasıl yaratılacağını
da biraz sonra söyleyeceğim. Eczacıların ya da meslek örgütünün hep savunma noktasında kalması ve bir türlü mesleki arayışlara girip bir türlü isteyen taraf olamaması
yani lobi faaliyetlerini yaratamaması en büyük eksikliğimizden birisi, konuşmamın
başında da söyledim. Üç tane rapor gösterdim. Ülkenin 2023 yılına kadar ilaç ve sağlık
politikaları belirlenmiş durumda ama eczacının ve meslek örgütünün burada rolü maalesef yok, en büyük eksiklerimizden birisi. Herkes meslek hakkı diyor. İşte ben de
inceledim, Avrupa’daki örneklerini, dünyadaki örneklerini inceledim. Reçete sayısına
göre, kutu sayısına göre, kutu fiyatına göre olabilir veya bizim Türkiye olarak kendimize özgü geliştireceğimiz bir metotla biz bunu hayata geçirebiliriz. Bunun için tabi
belki bu kongrenin ana temasının bu olması gerekirdi. Yani bunu Bakanlık da dile
getirmiş. Biz burada; o oda bunu yaptı, şu oda buna oy vermedi, Kayseri’de istifa etti
diyeceğimize burada akılcı olarak meslek hakkının nasıl olması gerektiği ile ilgili çok
teknik bir çalışma yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu genel kurulun görevi bu, bir devrim belki bizim mesleğimizde ki sürşarj hakkını nasıl kazandıysak,
Mekin Hocama bakınca onu hatırladım. Onun kadar önemli bir konu ama burada yine
kısır çekişmelerle vakit öldürüyoruz gibi geliyor. Neden kutu başına meslek hakkı?
Ben ve Ankara Eczacı Odasının yapmış olduğu çok kısa vadeli çalışmada biz meslek
hakkının Türkiye’de mutlaka ve mutlaka şu anda kutu başına olması gerektiğini düşünüyoruz. Kaynak olarak biz devletten bir şey istemeyeceğiz. Hazırlayacağımız projede ve Merkez Heyetine sunacağımız projede devletten bir şey istemeyeceğiz. Çünkü
meslek hakkının ana çıkış teması şu; değerli meslektaşlarım…
Divan Başkanı: Lütfen toparlarsanız.
Doç.Dr.Mustafa ASLAN (Devamla): Hemen bitiriyorum. Ana çıkış teması şu; biz
sattığımız ilaçtan danışmanlık ücreti, hastaya anlattığımız ilaçtan danışmanlık ücreti
almak istiyoruz. Ve hangi firmanın ilacına danışmanlık yapıyor isek, meslek hakkımı-
203
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
zı firma versin diyoruz. Her firma kendi ilacı için meslek hakkı ödeyecek. Depodan
çıktığı anda faturaya yansıyacak bir bedel olabilir diye ön fikrimiz. Devletin katkısı
yasal düzenleme ile bunu bir güvence altına alacak, burada yasal düzenleme çıkaracak. Kısa bir örnek veriyorum. 2007 verisi vardı elimde 1,3 milyar kutu ilaç satılmıştı
Türkiye’de bir yılda. Asgari 10 kuruş olduğunu düşünürseniz ben bunun hesabını
yaptım makineyle asgari 10 kuruş olduğunu düşünürseniz kutu başına her eczaneye
aylık şu günün rakamıyla 520 lira gibi bir katkı sağlayacak minimum. Burada firmaları belki serbest bırakmak gerekecek belki rekabet ortamı yaratmak gerekecek. Her
firma kendi ilacının eczacı tarafından satılmasını sağlayacak. 10 kuruş, 20 kuruş, 50
kuruş, belki bir liraya kadar çıkacak bedelleri verebilir diye düşünüyorum. Bugüne
kadar mesleğimize meslek örgütümüze yönelik kararlar arkadaşlar hep kısa vadeli hesaplarla verilmiştir. Şimdi alışkanlıklarımızı değiştirmek uzun vadeli bir strateji
oluşturmak zorundayız. Bizim bir stratejimiz olsun ki mesleğimiz dalgalı sularda bir
dümensiz gemi gibi savrulmasın ve eczacılığın dümeni bizim elimizde olsun, başkalarının değil. Size burada bir fotoğraf göstermek istiyorum. Bu fotoğrafa baktığımız
zaman herkes farklı şeyler düşünebilir veya kafanızdan geyiğin ne işi var ağaçta diye
düşünebilirsiniz. Çünkü aykırı bir fotoğraf çok alışılagelmiş bir şey değil. Bence bu
fotoğrafı en iyi açıklayan söz ünlü alman fizikçi Ver Heisenberg vardır. Fırsat bulanlarınız varsa okusunlar. Heisenberg diyor ki; “Doğada gördüğümüz hiçbir şey aslında
kendiliğinden oluşmaz. Doğa sadece bizim sorgulama şeklimizi açığa vurur”. Her şey
elimizde, her şey bize bağlı demek istiyor.
Değerli meslektaşlarım, bugünlerde meslek adına, serbest eczacılık adına, meslek örgütü adına ve insanlık adına atacağımız tüm adımlar aslında gelecekte bizim
nerede olacağımızı vurguluyor ve gösteriyor. Ben hepinizi saygıyla selamlıyorum. Beni
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Mustafa Aslan’a teşekkür ediyoruz. Saygıdeğer arkadaşlar yarına
çok kişi söz sırası aldı. 18 kişi sıra aldı. Bugün ise bir konuşmacı kaldı. Rafet Şahinİstanbul. Ama biz istiyoruz ki bu toplantı biraz daha sürsün çünkü yeterli kalabalığımız da var. Yarın konuşmak isteyen arkadaşlar belki bu kalabalığı da bulamayacaklar.
Onun için ben yarın konuşma sırası alan arkadaşları okuyorum. Bugüne konuşmasını
204
TEB Yayınları
almak isteyen varsa gerçekten iyi bir kalabalık var. Daha iyi olur. Yarın bir de kısıtlama yapacağız. Çünkü, 18 konuşmacı var. 10’ar dakikayı geçirmeyeceğiz. 3 saat
eder. Sayın Başkan da eleştirilere cevap verecek. 1–1,5 saat de o sürer. Gerisinden
de komisyondan gelen önerileri, bizim ciddi konularımızı, pazartesi günü yönetimin
ne yapması gerektiğini tartışamayacağız. Onun için konuşmacılardan ricam yarın için
yazdıran konuşmacılar bugüne alırsa memnun oluruz.
Konuşmacıları okuyorum. Rafet Bey, söz hakkı vereceğim,listeyi bir okuyayım
da. Ramazan Ziya Örmeci - Isparta, Yücel Yenilmez - Eskişehir, Emin Beyaz - Batman, Ekrem Eşkinat - Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu - Ankara, Burçin Kurtuluş - Manisa,
Tuncay Sayılkan - İzmir, Nejat Vardar - Bursa, Sinan Özçelik - Diyarbakır, Hasan Basri
Kale - Kütahya, Nejdet Bayık - Şanlıurfa, Sema Karagülle - Zonguldak, Semih Güngör
- İstanbul, Harun Kızılay - Konya, Nurettin Abacıoğlu - Ankara, Cengiz Bingül - Mardin, Mustafa Turunç - İstanbul, Üzeyir Korkmaz – Kocaeli. Bu arkadaşların bir kısmı
konuşmasını bu saate alırsa çok memnun olacağız. Yeterli kalabalık da var bunun için.
Buyurun, Rafet Şahin
Ecz.Rafet ŞAHİN (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan,
değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım.
37. Büyük Kongre ama üzerine ölü toprağı serilmiş bir kongre süreci yaşıyoruz. Uzunca bir dönemdir kongrelere geliyorum. İlk defa böylesine dinamik yapısını yeterince yansıtamayan bir kongre sürecini izliyoruz, birlikte. Oysaki 4 Aralık gibi
bir süreçten geldik. Bütün Türkiye’yi sarsan bir eylem gerçekleştirdik. Türkiye’nin
gündemine oturduk. O eylemi başarmış bir meslek kitlesinin bu kongreden büyük
beklentileri var. O beklentileri karşılayacak dinamik, canlı, geleceğe umut verecek bir
kongrenin yaşanmasıydı beklenti. O beklentiyi yansıtmayan bir kongrenin yaşanması
doğrusu üzdü beni. İktidarıyla muhalefetiyle o umudu taşıyacak bir kongreyi üretmek durumundaydık. Maalesef bunu henüz bu saate kadar üretemedik. Belki de en
dinamik yapısı kongrenin alabildiğine demokratik meşru bir hakkı kullanması ama
gecikmiş olarak kullanmasıydı. Mehmet Domaç’ın protestosu bu anlamda demokratiktir ve meşrudur. Ama velhasıl gecikmiş bir tepkidir. Neden mi? Nedeni beş yıl ön-
205
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
cesine döndüğümüzde arayabiliriz. Beş yıl öncesinde de Mehmet Domaç sadece AKP
milletvekili olduğu için tepki almadı. Katılmıyorum Adana Oda Başkanına. Eczacılık
sürecinde yaşanılan sürecin getirdiği ve o sürece kelime seçemiyorum ama bir ihanet
gibi algılıyor. Meslektaşların ağırlıklı olarak eğilimi budur. Bunun karşılığıdır bu tepki.
Eczacının yaşanan ve eczacıyı getirdiği bu sürecin itirazıdır Mehmet Domaç’a olan
tepkisi oysaki Diyarbakır’daki bölgelerarası toplantıda Mehmet Domaç’ın AKP milletvekili olacağını herkes biliyordu. Var mıydı o ölçüde bir tepki buna? Elbette ki, siyaset
değiştirmesi o arkadaşın kendi iradesidir. Bir yerden başka bir yere savrulması itiraz
noktalarından biridir. Özellikle ona yol arkadaşlığı yapmış birisi olarak söylüyorum. O
kendi iradesiyle verdiği bir karardır. Tarihi sorumluluğu ona aittir. Ama bir başka şey
vardır ki eczacık mesleğine ilişkin ciddi söylemleri olan ve geleceğe dönük projeksiyonu olan bir arkadaşımızın 10 yıllık yönetim sonucunda eczacılığın geldiği bu noktadaki
tarihi sorumluluğuna olan itirazıdır eczacının ve benim de itirazım bu noktadadır.
Türkiye, dünya çok önemli kırılma noktaları yaşadı. Mesleğimiz de bir kırılma
noktası yaşadı, yaşıyor. 1980’li yıllar o kırılma noktalarının önemli bir mihenk taşıdır.
Çünkü dünyada yeni bir politik kuşatma ortaya çıktı. Neoliberal politikalar kuşatma
olarak tüm dünyayı sardı. Ülkemizi de sardı ve özelleştirme rüzgârıyla yaşanan bir
süreç toplumsal yaşamımızı derinden etkiledi. Toplumsal bir mağduriyet süreci devam etti. İşte o mağduriyet süreci için için bizim de içimize işledi meslek olarak. Adım
adım o rüzgâr kuşattı ve giderek Türkiye’de yaşanan gelir dağılımı adaletsizliğinin bir
benzeri olarak meslek alanımıza yaşamaya başladı. Onun ne zaman farkına vardık?
2005 yılında bir araştırma yaptığımda gördüm ki ilk yapılan araştırmayı o yapılan
meslek alanında eczacı kendi içerisinde ciddi olarak farklılaşıyor. Türkiye’deki insanların, yoksul insanların, emekçilerin, işçilerin yaşadığı gelir dağılımının adaletsizliğinin
bir benzerini meslek alanımızda yaşamaya başladık ve o tablo içerisinde gördüğümde
hayretler içerisinde kaldım. Dilim dilimdi eczaneler yukarıdan başlayarak, aşağı doğru
sayıları artan ama gelir dilimindeki şeyleri azalan bir meslek tabanıyla karşılaştığımda
hayretler içerisinde kalmıştım. Sonra o tablonun ne kadar gerçekçi olduğu ortaya
çıktığında bir süre sonra herkes aynı söylemi söylemeye başladı. Farklılaşıyoruz diye,
bugün artık o farklılık çok derin. Ve dikkat edin bir eylem yaptığımızda o farklılığın en
tepedeki uçlarını karşımıza çıkarıp diyorlar ki eczacı 1,6 trilyon iş yapıyor diye söylü-
206
TEB Yayınları
yor. Ali Tezel onu söylüyor. Bu kürsüden cevap veriyorum ona, en yukarıdaki eczacıyı
örnek göstererek tablonun bir elin parmağı kadar eczacıyı, bu gelir tablosunu doğru
yansıtamazsın, dibinde 12 bin eczacı var. Bir oraya bak gelir tablosunda ne var. Yangın yeri orası, yangın yeri, orada ciddi bir adaletsizlik var. O gelir dağılımında artık
eczacının insanca yaşama hakkına doğru bir müdahale var. İnsanca yaşayamıyor eczacı üç milyar, iki milyar aylık gelirle, belki altında aylıkla yaşayan binlerce eczane var.
Aslında adaletsizlik burada, gelir pastasındaki aylık dilimini eşit olarak paylaşmıyoruz.
O dilimin yukarısında çok küçük bir azınlık var. Dilim aşağıya doğru indikçe aşağısı
gerçekten bir yangın yeri.
Şimdi ikinci önemli kırılma noktası 2004 ilaç fiyat kararnamesi, meslekte yaşanan kırılma noktası o; ilaç fiyat kararnamesi yayınlandığında Mehmet Domaç’ın içinde
bulunduğu Merkez Heyeti, o kararnameyi devrim diye yayınladı, doğru mu? Adana
Oda Başkanım konuşuyor iktidar muhalefet ilişkisini, evet, o dönemde muhalefette
olanlar da “bu kararname mesleğin geleceğine dönük ciddi yaptırımları olan, tehditler
içeren kararnamedir, karşı çıkmalıyız” dediğimizde bu heyetin başındaki Domaç onu
devrim diye tanımlamıştı ve buradaki arkadaşlarımızın bir kısmı da o heyetin içerisindeydi. Onun tarihi sorumlulukları omuzlarında var açık söylüyorum. O kararnamede
kamu kurum ıskontosu gündeme geldi. Geldi mi? Geldi. Bugün çok bağırıyoruz kamu
kurum ıskontosu diye ama kamu kurum ıskontosu vardı o kararnamenin içinde. Eczacı meslek hakkını kademelendirdi mi kararnameyle, kademelendirildi. İlk defa bir ilaç
fiyat kararnamesi ile eczacı meslek hakkına doğru bir müdahale yaşandı. Biz bütün
bu müdahalelere baktık. Döndük bunu devrim diye yayınladık. Şimdi o ilaç fiyat kararnamesinden bütün toplum olarak şikâyetçiyiz. Şimdi o tarihi sorumluluğu taşıyan
arkadaşlarımız en azından bu kürsüye çıkıp o sorumlulukların geriye dönük olan öz
eleştirilerini yapmalarını bekliyorum ondan. Başta yeni TEB başkanından, çünkü o tarihi sorumluluğun altında onun da imzası var. Bütün bu yaşanan süreçler sonucunda,
o süreçler bizi toplumsal mağduriyete benzer bir şekilde eczacıları da mağdur etti. Bir
de bu mağduriyeti anlamada problemimiz var. Bir dil sorunu yaşıyoruz. Kamuoyuna
yansıtmada ciddi problemler yaşıyoruz. Adana Oda Başkanım benzer şekilde onu ifade etti. İfadesi doğru değildi. Oradan itiraz da geldi. Bizim ciroya ihtiyacımız var diye,
işte basına böyle anlatırsanız; döner, eczacı sadece cebini düşünür diye anlatır. Oysaki
207
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bu ülkede toplumsal bir mağduriyet yaşanıyor uygulanan politikalarla. Biz eczacı olarak o mağduriyeti yaşıyoruz. Bu ülke insanının insanca bir yaşama ihtiyacı var. Bu ülke
eczacısının da insanca yaşamaya ihtiyacı var. Siyasi iktidarlar bu insanca yaşamı karşılayacak iradeyi, çözümü göstermek zorundalar. AKP iktidarı iktidar olduğunda herkese güvenli ve sağlıklı bir gelecek vaat etmişti. İşte biz o sağlıklı ve güvenli geleceği
arıyoruz. 4 Aralık’ta da onu arıyorduk. Yarın da onu arayacağız. Bütün bu yaşadığımız
mağduriyetler bizi 4 Aralık sürecine taşıdı. Birçok eylem yaptık. Kapatma eylemleri yaptık. 16 Ocak’ta 8 bin eczacı Kadıköy Meydanını doldurduk. Sonra 21 Aralık’ta,
Ankara’da 30 bin eczacı Kolej Meydanını doldurduk. Sonra 4 Aralık sürecine geldik. 24
bin eczacıyı kapattık. Bu süreç eczacının bu toplumsal mağduriyete itirazının en büyük en anlamlı cevabıydı. Hem kitlesel cevabıydı. Ama daha doğrusu eylemlerin altını
dolduramıyoruz. Doğru değil. Bu eylemler eczacıya güç veriyor ve sonunda da güç verdiği eylemlerden güç bekliyor. Ama ortaya koyduğumuz altını doldurduğumuz öneriler yeterince dolu değil. Stok zararları ve SGK’dan istenecek meslek hakkı değildir,
onun hakkı hizmet hakkıdır o. Meslek hakkı başka bir şey, arkadaşlarım da kürsüden
ifade etti. Mesleki bir enformasyonun hakkıdır meslek hakkı. O da öyle SGK ile anlaşmayla olmaz. Kararnameyle nasıl değişiyorsa, o kararnameyle güvence altına alınır.
Adı da meslek hakkı olur. Adı da kutup aşısı olur. Eczacının verdiği bütün hizmetin adı
olur, meslek hakkı. SGK ile yapılan reçete başına yapılan hizmet hakkı değildir, onun
da altını çizeyim. Taleplerimizin bu anlamda çok daha net olması lazım ne istediğimizi
bilmeliyiz. Bu taleplerde eczacının iki önemli şeye ihtiyacı var. Bu gelir dağılımı tablosunun değişmesiyle ortaya çıkan eşitsizliği çözecek bir çözüm önerisine ihtiyaç var.
Onun araştırmasını yaptık ve umarım ki hepinize ulaşmıştır. Artık adil bir reçete paylaşım sistemine ihtiyaç var. Bu adaletsizliği bu meslek daha fazla kaldıramaz. Mutlaka
adil bir reçete paylaşım sisteminin eczacının gündemine oturması lazım bu da örgütlerin işi Eczacının geleceğini güvencede hissetmesi için, geleceğine güvenle bakması
için mutlaka bir alt limite ihtiyacı var. O da, en azından yaptığımız araştırmaya göre,
ayda 1500 reçete ya da 60 milyarlık bir ciro, o güvenceyi sağlayabiliyor ki en alttaki
limittir bu. Bu anlamda yapılan çalışmaların TEB Merkez Heyeti tarafından, yeni seçilecek, mutlaka değerlendirmesi gündemin bu şekilde doldurulması gerekiyor. İkinci
önemli, atılması gereken adım ilaç fiyat kararnamesidir. Taleplerimizin mutlaka o kararnameye dönük olarak değerlendirilmesi lazım. SGK bürokratlarını gündeme alarak
208
TEB Yayınları
bu taleplere, belki eczacının günlük taleplerine eczacının yanıt verebilirsiniz ama eczacının geleceğini yeniden kurmak ve sağlıklı kurmanız için geleceğe dönük taleplerin
mutlaka gündem edilmesi lazım. Onun yeri de ilaç fiyat kararnamesidir. Bu eczacı kar
marjıyla insanca yaşamın devam etme şansı yoktur. Bunun için de o kararname nasıl
sanayicilerle oturulup pazarlıkla değiştiriliyorsa, eczacılarla da mutabakat yapılarak
değiştirilmelidir. Eczacı bunu talep ediyor. Talep ediyor muyuz?
Divan Başkanı: Sayın Şahin toplarsak.
Ecz.Rafet ŞAHİN (Devamla): Başkan daha 5 dakika toplamam, toplayacağım
çünkü buradaki arkadaşların bir kısmı da o sürenin üzerine 5 dakika mı olur üzerine
mi çıkar konuşuyorum, göreceğiz.
Evet, ilaç, ilaç fiyat kararnamesi değişmeli ve eczacının kar marjı asgari %30’lara
kademelerce çıkartılmalıdır. Bu eczacı için olmazsa olmaz bir şeydir. Dolayısıyla iktidarla mücadele edilecekse, doğru talepler etrafında mücadele edilmelidir. Bakın hayat bizi nasıl doğru noktalara getiriyor? Bu söylemlerimiz TEB Merkez Heyeti tarafından da 4 Aralık sürecinde gündem edildi. Ama sonrasında eylem yapıp bittiğimizde 4
Aralık sürecinin yönü ilaç sanayine döndü. Oysaki orada ilaç fiyat kararnamesi diyordu.
İlaç fiyat kararnamesi değişmeli, eczacı meslek hakkıyla ilaç fiyat kararnamesinde yer
almalı diyorduk. Sonra ne oldu? Sonra döndük sanayiyle 15-30-45 günün pazarlığını
yapmaya, hani ilaç fiyat kararnamesiydi? Sanayiyle ne işin var? Eğer sorun sanayi
değil ise bu eyleme ne gerek vardı? Bir şekilde sanayiyle kavgayla 4 ile 7’yi aldım. Gördüğünüz gibi kavga edip alabilirdik. Oysaki siz dediniz ki yasal güvenceye alınmalı. İlaç
fiyat düşüşleri bundan sonra da yaşanacak. Bakan açıkladı zaten bu tasarruf burada
bitmez 60’dı paket 66’ya çıktı. Yarın 60’a düşecek. Açıp söylüyorlar tasarruf paketinin
toplamda değişeceğini, yine mi aynı kavgayı yaşayacağız? O kavgayı yaşamamak için
ilaç fiyat kararnamesinin güvencesine alınması lazım, eczacının zararının. O kararnameyi yazdığında “Ey sanayici, böyle bir adım attığında, bu eczacının hakkıdır, bu da
karşılanacak” dediğinde artık eczacı her seferinde bu kavganın içerisinde olmaktan
bıktık ve bir de eylem yorgunu olduk. Eylem diyoruz, dolduruyoruz arkasını, dönüp
geliyoruz, “E biz ne almıştık.” diyoruz. TEB Başkanı da açılış konuşmasında aynısını
söyledi. 4 Aralık’ı yaptık ama elde bir şey yok. Bütün eczacılar da aynı şeyi söylüyor.
209
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Eylem diyorsunuz eylem yapıyorum, yürüyüş diyorsunuz yürüyüş yapıyorum. Kapat
diyorsunuz kapatıyorum. Elde bir şey yok. Artık elde bir şey olacak, süreci hep birlikte
olgunlaştırmak zorundayız. İktidarıyla ve muhalefetiyle artık yeni bir söylemin sahibi
olmalıyız. Evet, buradan herkes güçlü, sürece müdahale eden, demokratik, kararlı, iktidarıyla ne zaman kavga edeceğini bilen, meslektaşlarını ne zaman harekete geçireceğini bilen ve ne söylediğini bilen bir TEB yönetimi bekliyor. Türkiye’nin beklentisi bu,
bu beklentinin anahtarı delegelerde. Siz delegelerde bu beklenti karşılığını bulur mu?
Umarım ki bulur. Bulmazsa ne olur? İşte 4 yıldır yaşıyoruz. Bu sürecin devamından
memnunsanız bir itirazım yok. Atarsınız oyunuzu devam eder. Ama bu yapılanmanın
bu süreci yönetmediği çok açık ve net görünüyor. Kulislerde hepiniz birbirinize söylüyorsunuz. Bu heyet bu süreci bu yapılanma ile götüremiyorsa, onun yerine yeni bir yapılanma kurmaya ihtiyacı varsa, bu delege bu iradeyi gösterecek, o yeni yapılanmayı
ortaya çıkaracak doğru olan bu. Çünkü önümüzde çok daha kırılgan, çok daha zor bir
süreç var. Bu sürecin üzerine hep birlikte, dayanışmayla, kararlıca yürüdüğümüzde
bunu meslek yararına değiştirebiliriz. Yoksa çok daha büyük sıkıntılar bizi bekliyor.
Evet, sevgili meslektaşlarım söylenecek çok söz var. Ama zaman dar, Divanı da
çok fazla zorlamak istemiyorum. Ben bu süreci doğru algılayıp ortak aklı üretmenizi
bekliyorum ve tüm Türkiye’ye, tüm eczacı meslektaşlarımıza herkese sağlıklı ve güvenli bir gelecek dileğiyle saygılarımı sunuyorum.
Divan Başkanı: Teşekkürler Sayın Şahin. Nurettin Abacıoğlu, Ankara
Prof. Dr. Nurettin ABACIOĞLU (Doğal Delege): Divanın değerli Başkanı, Divan
Üyeleri, Merkez Heyetinin değerli Başkanı, Merkez Heyeti üyeleri, değerli meslektaşlarım. Başkan uyardı. Başka üst sıralardaydım yarınki konuşmayla ilgili, doğal olarak,
doğal delege olmamdan dolayı aşağı kaymışım ama fırsat şu andaymış. Sizlere hitap
etmekten dolayı 37. Genel Kurula katılmış olmaktan dolayı hem kendimi bahtiyar
addediyorum, hem de sizleri saygıyla sevgiyle selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, 17. Kongreden bu yana kongrelere gelip gidiyorum. Bir dönem de, bu heyetin genel sekreteri olarak çok içinde çalıştım. Dolayısıyla bu kongrenin havasını da iyi biliyorum. Rafet arkadaşım dedi ki, kongre biraz cansız devam
210
TEB Yayınları
ediyor. Kongrenin bu akşamı var. Yarın saat üçten sonra da kongre iyice hareketlenir.
Yalnız sorunumuz bir liste çatmak ve yeniden sandalyeleri korumak meselesi değildir.
Ülkemin zemini ayağımızın altından kaymıştır. Türkiye’nin sağlık meseleleri zemin
olarak ayağımızın altından kaymıştır. Eczacılık mesleği de bu arada yuvarlanıp telef
olmaya doğru gitmektedir. Dolayısıyla bu kongre liste çatmaktan ziyade önce vaziyete
hakim olabilecek ve kendisini ileriye taşıyacak, Türkiye’nin toplumsal mücadelesini
ileriye taşıyacak bir vaziyet almak durumundadır. Bu delegelerin bu kongre itibariyle
esas görevi budur.
Arkadaşlar Mehmet Domaç’tan bahsedeceğim. Rafet konuşmasında dedi ki yol
arkadaşıydık. Evet, bu salonda onunla yol arkadaşlığı etmiş çok insan var. Ben de
onlardan birisiydim. Mehmet’in savrulma süreci esasen bu kongrede onay bulmuş bir
süreçtir. Bunu önce tespit etmemiz lazım. Mehmet, İstanbul Odası delegesi olmayı
kongreden sağlayamayınca muvazaa yapıp, başka odadan delege olarak bu kongreye
gelmiştir. Ve bu kongrenin onayı ile o yaptığı muvazaa aklanmış ve onu bu süreçte yol
yürümeye itmiştir. Dolayısıyla önce bu kongre kendi öz eleştirisini yapmak durumundadır. Mehmet çalıştığı dönem içerisinde kafasıyla, varlığıyla, gücüyle ve birikimiyle
kimi işleri yapmaya çalışırken kimi siyaset savrulmasının içerisinde de zemin değiştirmiştir. Bu zemin değişikliklerini bu kongrelerle beraber sağlamıştır. Bu kongrelerle
beraber onaylatmıştır. Bu kongrelerde alkışlarla bunları kabul ettirmiştir. Dolayısıyla
bu kongre yine kendi öz eleştirisini yapmak durumundadır. Eczacılık mesleği bugün
gelip bir yere oturduysa, eczacılık mesleği tasfiye edilen bir emek hareketi haline
dönüştürüldü ise bu kongreler o sürece vaziyet edememiş olmaktan dolayı kendi öz
eleştirisini burada vermek durumundadır. Yoksa dün Mehmet’e gösterilen tepki,
şimdi algılamak derecesinde kısıtlı bir alanın içerisine hapsedilirse o zaman yazık olur,
bu demokratik tepkiye. Mehmet’e tepki göstermek doğaldır. Mehmet’in bu mesleği
sürüklediği süreç bir kongrelerin ve Türk Eczacıları Birliği’nin üstünde taşıyarak kendisini bir siyasete tahvil etmesi süreci anlamında protesto edilmek durumundadır.
Ben bu süreci böyle anlıyorum. Mehmet açısından böyle anlıyorum. Dün kongrenin
vermiş olduğu tepkiyi de bu anlamda hem olumluyorum. Hem de bu kongreyi kendi
kendine düşünmesini ve öz eleştirisini vermeye davet ediyorum.
211
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Arkadaşlar eylemler meselesine gelince, bu mitinglerimiz önce İstanbul’da başlayan. Ankara’da pik yapan ve geçtiğimiz 4 Aralık’ta da eczane kapama kepenk kapama
eylemine dönüşen eylemlilik halimiz Türkiye siyaset tarihinin ve Türkiye toplum tarihinin son 10 yıllık dönemi içerisinde gerek nicelik olarak, gerekse nitelik olarak azımsanmaması gereken hareketlerdir. Türkiye 12 Eylül faşizminden sonra muazzam bir
depolitizasyon yaşamaktadır. Türkiye’nin neoliberal, iktisadi politikalar çerçevesinde
çekildiği yeni nokta Türkiye’nin çivilerini yerinden çıkarmış vaziyettedir. Esasen eczacıların çıkan çivileri de Türkiye’nin çivileriyle beraber dökülüp ortaya saçılmaktadır.
Dolayısıyla meseleye müdahale etmenin esas noktalarından bir tanesi Türkiye’nin bu
gidişatına eczacılar olarak, eczacı sağlık emekçileri olarak müdahale etmemiz gerekliliğini gündeme taşımaktadır. Gerek mitingler gerekse eczane kapama eylemi eczacının ve eczacı örgütlerinin yetersiz altını doldurma gayretlerine rağmen toplum
tarafından ve halk tarafından daha iyi anlaşılmıştır. Bunun altını da çizmek istiyorum.
Nedenine gelince, var olan krizin ne olduğunun tespiti eczacının sadece geçim sıkıntısı
içinde olduğunun haykırılmasıyla ifade edilemez, edilememek durumundadır. Çünkü
sağlık sisteminin yoldan çıkış nedeni sistemin esasen dayattığı ve sistemin sizi tasfiye
sürecine doğru girdiği bir süreçtir. Birkaç rakama değinmek istiyorum. Türkiye’nin
ilaç sektörünün ne olduğuna ilişkin uluslararası pazar araştırmaları yapan firmalar,
Türkiye’nin 2020 yılına kadar dünyanın en gelişmekte olan büyük ilaç sektörlerinden
birine sahip olduğuna vurgu yapmaktadır. G7’ler ülkesi olarak anılan grubun içerisinde Çin, Hindistan, Brezilya, Endonezya, Malezya gibi Rusya gibi 3. dünya diye sayılabilen ülkelerin yanı sıra Türkiye ifade edilmektedir. IMS istatistiklerine göre 2005 projeksiyonu bakımından dünyada gelişmekte olan büyük ülkelerden birisi olarak ifade
edilen Türkiye’nin 2010‘da 12 milyar dolarlık bir ilaç sektör sermaye düzeyine ulaşması öngörülürken 2009‘da Türkiye‘de sirküle etmekte olan ilaç pazarının büyüklüğü 18
milyar dolara yükselmiş vaziyettedir. 18 milyar dolarlık pazarın 14.4 milyar doları sizin
eczanelerinizden geçmektedir, değerli meslektaşlar. 14 milyarlık, 15 milyarlık bir pazarın 23 bin eczacıya bırakılmayacak kadar kıymetli olduğunu sermayeler çok daha iyi
anlamakta ve algılamaktadır. Dolayısıyla gelinmiş olan süreç eczacıya, eczalık mesleğinin tasfiyesi noktasında düğümlenmiş vaziyettedir. Bu tespitleri doğru yapıp doğru
yerine koymadığımız taktirde yaptığımız eylemliliklerin altını bu anlamıyla doldurmadığımız bu taktirde yapacağımız bundan sonra yapacağımız ve atacağımız adımlarda
212
TEB Yayınları
gerek iktidarlar hükümetler karşısında gerekse sağlık sisteminin içerisinde eczacının
gündelik kar marjıyla ilgili kaygıları olarak anlaşılmaya ve size ancak o değerde ve o
düzeyde değer verilmesine yol açacaktır. SGK’nın önüne gidip eczane kepenklerinizin
ve eczane kapılarınızın anahtarınızın atılması yanlıştır. Çünkü muhatap olan kurum
SGK değil, Türkiye’nin sağlık sistemidir. O anahtarları gidip Sağlık Bakanının kafasına
çarpmalıydınız. Hâlbuki yapılmış olan iş bir genel müdürlük. Sağlık Bakanlığından Genel Müdürlük hükümetin, icraatlarından bağımsız olan kurum mudur? Orada oturan
genel müdür kendi tasarruflarıyla mı bu işi yapmaktadır? Tam tersine iktidar hangi
noktayı işaret ediyorsa onun sorumlusu olarak, teknokratı olarak bu işi yapmaktadır.
Hâlbuki hedef bu anlamda şaşmıştır. Dolayısıyla bu örgütün bundan sonraki eylemliliklerinde doğru rotayı bulabilecek işlemler yapmak gerek Türkiye coğrafyasını gerekse Türkiye siyasetini doğru okuyarak, doğru siyasi kararlar alarak hareket etmek
durumundadır. Yoksa elimizde bundan sonra kullanabileceğimiz mücadele araçları
giderek kısıtlanmış ve yok noktasına gelmiştir. Yarın bir gün Türk Eczacıları Birliğinin
alın teriyle 1984’ten bu yana kazanılmış olan devletle protokol yapma işlemi eğer bir
şekilde devlet tarafından ortadan kaldırılırsa ne bu örgütlülük kalır, ne de eczaneler
eğer bilgisayar ekranından tıklama ile sözleşme noktasına çekilirlerse bir örgüt tesanütü ortada kalır. Bütün bunlarla ilgili hem doğru kararlar vermek hem de doğru
adımlar atmak gerekmektedir.
Değerli arkadaşlarım, Türkiye’de yapılmakta olan iş geçmiş Merkez Heyeti Başkanının ifade ettiği gibi sağlıkta devrim falan değildir. Kapitalizm kendi sermaye küreselleşmesinin Türkiye ölçekli gereklerini burada yerine getirmektedir. Burada daha
önce konuşan ve çıkan arkadaşlar kimi yapılan işleri kurumlara yakıştıramama noktasında ifadeler kullanmışlardır. Doğru ifadeler değildir bunlar. Kuruma falanı yakıştıramadım, eczacının haysiyetiyle oynamasını ayıpladım vs. ile gibi laflar doğru laflar
değildir. Nedeni şudur; sermaye ve kapitalizm esasen kendi doğrularını ve o sermaye
birikim rejimlerini sapına kadar ve kararlılıkla uygulamaktadır. Yoksa onlardan bağımsız işler değildir o siyasi kararlar. Türkiye bugün inanılmayacak ölçüde gericileştirme
sürecine sokulmuştur. Türkiye inanılmayacak bir ölçüde yoksullaşma sürecinin içerisinde girmiştir. Türkiye bugün kapitalist emperyalist hegemonyanın sembolü olan
Amerikancılaştırma sürecinin içine sokulmaktadır. Sokulmuştur. Türkiye’nin bugün
213
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bağımsızlık iradesi ve ulusal iradesini kırabilecek her türlü uluslararası tahakküm
Türkiye’ye dayatılmaktadır. Türkiye’nin bugün öncelediği sağlık reformu sizin sağlık
reformunuz ve Sağlık Bakanlığının sağlık reformu değildir. Dünya ticaret örgütünün
uluslararası atfedilmiş anlaşmalarının içerisinde ne yapılmasına ilişkin Türkiye’nin imzaladığı siyasi kararlar aynen bugün Türkiye’nin sağlık sektöründe ve eczacılık sektöründe sürüp gitmektedir ve bu roller oynanmaktadır.
Sevgili arkadaşlar kapitalizmin bir retoriği var. Serbest rekabetçi fiyatlar altında
bir serbest piyasa düzeninden bahsedilir. Bu piyasa düzeninin içerisinde 60 trilyon doları aşan bir dünya katma değer skalasının içinde ticaret katma değeri 12 trilyon dolar
civarındadır. 12 trilyon dolarlık hacmin üçte ikisini dünyada 200 büyük şirket elinde
tutmaktadır. Bu 200 büyük şirketin içerisinde de 10 ila 15 senelere göre değişiklik
gösteren ilaç firması bulunmaktadır. Bu ilaç firmaları bugün Türkiye’de de hareket
eden Türkiye piyasası içinde ilaç üreten firmalardır. Dolayısıyla kapitalizmin söylediği
gibi bir serbest eczane piyasası değil tam tersine tekelci bir piyasa bulunmaktadır.
Merkez Heyeti ve onun komisyonları ilaç meselesini doğru okumak durumundadır.
İlaç meselesi doğru okunduğunda eczacının geleceğinin ne olacağı da o anlamda belli
olacaktır. Eczacının eylemlilik planı da ona göre çizilecek ve ona göre sürüklenecek,
ona göre yürütülecektir. Bunlarla ilgili eksiklikler olup olmadığı meselesi bir doğal
delege olarak benim yeterli bilgim içerisinde değil ama görüyorum ve anlıyorum ki
bunlarla ilgili çok ciddi sıkıntılar var.
Değerli arkadaşlar, öyleyse bu kongre yeni baştan düşünmek durumundadır. Düşündüğü mesele, kendi öz eleştirisini yapmak meselesini bu kongre göstermelidir.
Kendisinden ve aymazlıklarıyla açtığı bu mecradan çıkışın yolunu yeni eylemlilik ve
kararlılık sürecine döndürmek ve dökmek mecburiyetindedir. Bunun iradesini de, 11
tane koltuğa kimi oturtalım, 3 tane denetleme koltuğunu kimi oturtalım pazarlıklarının ötesine taşımak durumundadır. Çünkü yarın bir gün önümüzde başlayacak iki
yılık dönem içerisinde oturabileceğimiz koltuk da altımızda kalmayabilir ve altımızdan
çekilme noktasına gelebilir. Türkiye bugünkü süreçten çıkışı bir tek iradeyle gerçekleştirebilir. O süreç toplumsal kurtuluştur. Eczacının bir meslek olarak kendi başına
bir kurtuluşu yoktur. Eczacı bir sağlık emekçisi olarak Türkiye emekçilerinin kurtuluşu
214
TEB Yayınları
ile bu sürecin içinden çıkacaktır. Kuşkusuz Türkiye’nin eczane yapısına baktığımızda
esasen ne tüccar ne de zengin bir meslek grubuyla karşı karşıya olmadığımızı çok iyi
biliyoruz. Orta ve düşük gelirli, dar gelirli eczanelerden oluşan büyük bir eczane ağı
bulunmaktadır. Bu sistemin içinde, direnç, kendi geleceğimize sahip çıkmak ancak
toplumcu politikalarca gerçekleşecektir. Bu anlamda bu sürece yani Merkez Heyetinin güçlü bir yapı olarak doğru, mesleki ve siyasi kararlar alabilecek ve onu yönetebilecek, yönlendirebilecek bir yapıya kavuşturulması için kongre doğrudan müdahale
etmek durumundadır. Yoksa odalarda yapılan ve temsilcilerden oluşan delegeler vasıtasıyla bir liste çatma meselesinin ötesine kendinizi taşımanız gerekiyor. Hepinize
ve Türkiye’nin emekçi halkına kurtuluşu için kolay gelsin diyorum. Saygılar sunarım.
Divan Başkanı: Sayın Nurettin Abacıoğlu’na teşekkür ediyoruz. Arkadaşlar saat
19.00’a kadar sürdüreceğiz bu işi, onun için konuşmak isteyen yarına söz almış arkadaşları davet ediyorum. Var mı? Yarın söz alıp da bugün konuşmak isteyen? Çünkü
yarın kısıtlama yapacağız. Çok konuşmacı var. Genel Başkan cevap verecek konuşmalara, öğleden sonra komisyondan gelen raporları konuşacağız ve çok ciddi kararlar
alacağız yarın. Onun için bugün konuşmak isteyen varsa bekliyoruz. Yoksa yarın saat
9 buçukta kesin başlıyoruz arkadaşlar. Yeni konuşmacı almıyoruz. Değilse bitiremeyiz
kongreyi, ben konuşmacıları okuyorum tekrar. Yarın burada bulunsunlar 9 buçukta
kesin açıyoruz kongreyi, biraz kahvaltılarımızı erken yapalım.
Ramazan Ziya Örmeci Isparta, Yücel Yenilmez Eskişehir, Emin Beyaz Batman,
Erken Eşkinat Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu Ankara, Burçin Kurtuluş Manisa, Tuncay
Sayılkan İzmir, Nejat Vardar Bursa, Sinan Özçelik Diyarbakır, Hasan Basri Kale Kütahya, Nejdet Bayık Urfa, Sema Karagülle Zonguldak, Semih Güngör İstanbul, Harun Kızılay Konya, Cengiz Bingül Mardin, Mustafa Turunç İstanbul, Üzeyir Korkmaz Kocaeli.
Kongrenin bugünkü çalışmalarını kapatıyoruz. İyi akşamlar hepinize.
215
12 ARALIK 2009
BİRİNCİ OTURUM
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım bugünkü oturumu açıyorum. Şu anda 19 konuşmacımız var. Yeni konuşmacı alma şansımız da maalesef
yok, gündemi yetiştirebilmemiz açısından. Benim özel bir de ricam olacak, lütfen konuşmalarımızda cevap hakkı doğuracak cümleler kullanmaktan kaçınalım zamanımız
yok çünkü cevap hakkı vermeye de. Ben ilk konuşmacımız Eskişehir Oda Başkanımız
Sayın Yücel Yenilmez’i davet ediyorum.
Ecz. Yücel YENİLMEZ (Eskişehir Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez
Heyeti’nin değerli II.Başkanı, değerli delegeler, sevgili oda başkanları, oda yöneticileri,
değerli meslektaşlarım Eskişehir Bilecik Eczacı Odası adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İlk konuşmacı olunca tabi salon biraz boş ama konuşurken salonun boşalmasından daha iyidir. Bir ara biraz dışarı çıkıp bekleyim dedim ama bu Sertaç Abiye
ciddi ayıp olacaktı. Mikrofondan çok hoşlaşmam, konuşurken hata yapabilirim. Sevgili
Genel Sekreterimiz ilk günkü sunumunda genç yöneticiler arasında benim adımı da
söylemişti, ben de onunla ilgili, mikrofonla ilgili kısaca anımı anlatmak istiyorum. Ben
ilk 2005 yılında oda yöneticisi oldum, Denizli’ye bir Ege Eczacı Odaları toplantısına
gittik. Tüm arkadaşlar bir mikrofon alsınlar da isimlerini söylesinler tanışalım hepsiyle
demişti. O gün yaşadığım stresi ömrüm boyunca unutamam. Elime mikrofonu alacaktım, Yücel Yenilmez diyecektim ama hani deprem dahi olsa da bu mikrofon elime
gelmese demiştim. Bugün ne yazık ki, ne yazık ki değil de, bize genç yaşımızda yol
açtı büyüklerimiz, ilerliyoruz ama bu örgütün bize kattığı ciddi şeyler var. Şimdi bu
örgütün en üst organında bir oda başkanı olarak konuşma fırsatı geldi bana, onun
için de ne yazık ki lafı çok doğru değil. Tüm dünyada ciddi bir ekonomik kriz yaşıyoruz, bu ülkemizde de ciddi oranda,
fazlası ile hissediliyor. Her ne kadar moral vermek için teğet geçtiği söylense bile böyle
bir durumun olmadığı her gün ortaya çıkıyor. Tüm dünyada, ülkemizde sağlığa olan
giderlerini özellikle ilaca olan giderlerini azaltmak için yeni önlemler peşindeler ki; ülkemizdeki ilaç fiyatlarının son 5 yılda geldiği durum, aslında devletlerin bu konuda ne
kadar doğru bir politika izlediğinin göstergesi. 2005 yılından bu yana %46 düşen bir
219
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ilaç fiyatı, 4 Aralık itibari ile %30 daha düştü. % 75–80’lere yakın bir ilaç fiyat düşüşü
var. Ama bunu ülkemiz mi yapıyor, dünya mı yapıyor bir irdelemek lazım. Bu şöyle bir
de gerçeği ortaya çıkartıyor. Tüm dünyada çok uluslu ilaç şirketleri, özellikle ülkemizde devletimiz, üstünden ne kadar büyük vurgunlar yapmış, neler götürmüş hepimiz
görüyoruz. Eylem süresince de 69 liralık ilaçların 9 lira olması gibi söylemler oldu ki,
biz bunu yıllardır söylüyoruz. Ama ilaç fiyat düşüşlerinden kar edelim derken eczacıyı
yok etmeye çalışmak hiçbir vicdana sığmasa gerek. Siyasi iktidar sosyal devletten tamamen vazgeçtiğini bugüne kadar yaptığı uygulamalarla hepimize gösteriyor. Hem
bugüne kadarki uygulamaları, muayene ücretlerini koyması, iki gün önce özel hastanelerin katılımları %30’dan %70’e çıkarıldı ve de son olarak SGK’nın yayınladığı eylem
planı bu süreçte artık devletin sağlıktan elini çekmek istediğini, sosyal devlet olmak
istemediğini bize çok net olarak gösteriyor. Anayasal hak olan sağlığı artık parasal hak
haline getirmeye başladılar. Biz tabii ki hem insani olarak, hem örgüt olarak bunun
sürekli karşısında olmayı ve hareketlenmemizi sürdürmeye devam etmeliyiz. Ama
şöyle de bir gerçek var; bu süreç işliyor ve bunun sonucunda da sağlığın vazgeçilmez
bir parçasıysak, bu süreçten hepimiz etkileneceğiz, örgüt olarak, eczacılar olarak.
Devletin sosyal devletten vazgeçmesine karşı dururken, eczanelerimizi de ne yazık ki
buna hazırlamak zorundayız.
4 Aralık’ta iki temel istekle yola çıkmıştık. Birincisi stok zararımızın karşılanması,
ikincisi meslek hakkı. Ben Eskişehir’deki konuşmalarımda da meslektaşlarıma söylüyorum; Türk Eczacıları Birliği ve Eczacı Odaları, bizim siyasi örgütlerimiz meslek siyasetini geliştirmek ile ilgili, yönetmek ile ilgili meslektaşlarımızın bize verdiği görevler
var. Ancak son yıllarda yaptığımız tüm eylemler, haklı olarak, ticari kaygılarımızdan
kaynaklanıyor ve bugün kooperatiflerimizin ne kadar önemli olduğunu çok daha iyi
anlıyoruz. Bölgemizde Bursa Ecza-Koop. hizmet veriyor. Onunla ilgili benim çok hoşuma
giden bir örneği vermek istiyorum. Yeni başlattığı bir programla 2010 yılında eczanelerdeki tüm stok düşüşlerini karşılamayı taahhüt etti, aktif üyelerine ve bizim de yola
çıkışımızın sebebi stoklarımızın sürekli karşılanması idi. Bursa Ecza-Koop yöneticileri
bununla ilgili çalışmalarını yapmışlardı ve bir yılda ortalama bir eczanedeki stok kaybı
220
TEB Yayınları
10.000 TL. Bu ciddi bir rakam ama eylemlik sürecine girdiğimiz yerde kooperatiflerimiz çok güçlü olsa demek ki hem sanayiye yaptığımız eylemler, hem stok düşüşlerimiz çok daha adımızı yıpratmadan, kendimizi yıpratmadan kooperatiflerimizde
çözülebilecek bir süreç, hem bize bu konuda çok ciddi görevler düşüyor. Genel sekreterimizin bu konuda çok hassas olduğunu biliyorum; hep beraber daha fazla çalışarak
kooperatifleri daha fazla yaygınlaştırmak, daha sağlam zeminlere oturtmak gibi bir
görevimiz var. İkinci talebimiz meslek hakkıydı ama orada, ben en azından yanlış
bir ifade olduğunu düşünüyorum. Biz meslek hakkı talep etmiyoruz, reçete başına
hizmet bedeli talep etmiyoruz. Çünkü bazen kendimize de dönüp bakmamız lazım.
Ülkemizdeki birçok eczanede bilimsel bir eczacılık mesleği icra etmiyoruz, ne yazık
ki. Bunun birçok nedeni olabilir, bürokrasinin içine çok gömüldük, eczanelerimizin
alanları çok küçük, meslek içi eğitimlerimiz çok fazla değil, çok yaygın değil vs. Onun
için, “Karşınıza çıkanlara siz bilimsel eczacılık hizmeti mi veriyorsunuz?” dememeleri
için önce bunun adını reçete başına hizmet bedeli olarak koymak gerektiğini düşünüyorum. Ama biz sonuçta bilimsel bir mesleğin uzmanıyız, bu nedenle de işimizi önümüzdeki sorunlar ne olursa olsun bilimsel yapma yönünde çalışmalarımızı arttırmak
zorundayız. Eczanelerimizi mi büyütürüz, eğitimlerimizi mi arttırırız. Eczacının bilimsel yapısında en önemli kriteri anlaşılmadı. Bunu sabah konuşmayı düşünürken TEB ile beraber gittiğimiz Avrupa inceleme gezisindeki notlarımda da baktım hepsi dolaştığımız
tüm ülkeler farmasötik bakıma ciddi önem vermeye başlamışlar. Tüm sorunlarımızın
yanında mutlaka bir farmasötik bakım standardı oluşturup eczanelerimizde yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyorum.
Hep söylüyoruz eczanelerimizdeki ürün skalasını geliştirmemiz lazım ama dermokozmetikleri desek, eczane yeri önemli; birçok üründe yer önemli ama yerin çok
önemli olmadığı iki tane ürün var elimizde birincisi mamalar, ikincisi bitkisel ürünler.
Mamalar ile ilgili marketler ile rekabet etme şansımız yok. TEB üstünden mi olur,
kooperatiflerden mi olur mamaların fiyat rekabeti konusunda bir çözüm üretmemiz
lazım, evet eczaneler çok güvenilir yerler, ama ülke halkı o kadar yoksullaştı ki ilk
önce paraya bakmak zorunda ve ucuz mama neredeyse onu almak zorunda. Bitkisel
221
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ürünlerde tamamen başıboşluk var, aktarlar almış başını yürümüş eczanelerimizde
bitkisel ürün satıyoruz sözde içinde ne olduğunu bilmiyoruz, ne yapıldığını bilmiyoruz
hastalarımıza tavsiye ederken doğru biliyor muyuz, bilmiyor muyuz o da belli değil buraya gelmeden önce Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Dekanımızla bunu uzun
süre tartışmıştık. Fakültemizin şöyle bir önerisi var. Kooperatifler ya da içinde eczacının olduğu şirketler, kurumlar, neyse onun adı bunun üzerinde çalışmalar yaparsa
Anadolu Üniversitesi Eczacılık Fakültesi bu konuda tüm analiz desteğini vermeye hazır. Buna da hızla eğilmemiz lazım hepimizin internet sayfasında ilaç bilgi kaynakları
var biliyorsunuz. TEB ve Akademi ile, onun bitkisel formunu da, bitkilere uyarlanmış
şeklini de uyarlayabiliriz diye düşünüyorum. Çünkü bunun eğitimini alan tek meslek
kuruluşuyuz, tek meslek erbabıyız. Bunu sağa sola bırakmak yerine bunun hızla elimizi uzatıp çalışmaları yapmamız gerektiğini düşünüyorum. Ciro uçurumları, hepimizin
malumu, artık bunu tartışmak zorundayız. Aile eczacılığı mı, yoksa reçete dağılımı
mıdır? Bunu hep beraber örgüt içinde adam akıllı tartışıp sonra artık önümüze bir yol
haritası çıkartmak zorundayız. Aklıma gelmişken ciro, para vergi ve eylem sürecinde
belirlenecek bir süre şeyler çıktı, haber, kirli bilgiler çıktı lütfen odalarınıza çıkarken
kaldığımız otelin vergi levhası asılı, asansörlerin yanında ne kadar vergi ödediğine
bakın çok ciddi bir ironi olduğunu göreceksiniz. Yarın seçimlerimizi yapacağız. Yeni Merkez Heyetimizi belirleyeceğiz. Bu kürsüden birkaç meslektaşımız örgütün siyasete atlamada basamak olarak kullanılmamasını söyledi. Evet, amaç sadece siyasete atlamak ise kullanılmasın. Ama gece gündüz
buralarda örgüt için meslek için emek harcayan insanlar yeri geldiğinde bize siyasette faydalı olacaksa örgüt arkasında ve bu örgütün hafızası çok iyidir. Bu kürsüden
siyasete atlanmasın diyenlerin bu örgütte ilk siyasete atlama taşı yaptığını herkes
hatırlar. 2 yıllık süreçte biliyorsunuz örgütümüz üç defa ciddi anlamda sınandığını düşünüyorum. Bir SGK’nın ek sözleşmesi sırasında biz bir dilekçe götürdük teslim ettik,
sahte dilekçe dediler. Miting yaptık 32.000 kişi gittik. 32.000 kişiye toplama dediler.
Ama 4 Aralık’ta bunların hepsinin gerçek olduğunu herkese gösterdik. 24.000 eczane
kapattık. Bir iki menfaatleşme olayı gerçekleşti. Bizim bölgemizde de bir iki gerçekleşti. İktidar partisinin aktif yöneticileri partilerine göz kırpmak için açma girişiminde
bulundular. Ama ben bu iktidar partisinin akıllı insanlardan oluştuğunu tahmin ediyo-
222
TEB Yayınları
rum. Bugün mesleğini satanların, yarın da partiyi satacaklarını herkes biliyordur oralarda da. Buradan eczanesinde oturan eczacı aşama bekliyor. İki gündür böyle bir şey
yapmadık, söylenmedi. Benim de devam etmesi ile ilgili söyleyecek bir şeyim yok ama
yeni oluşacak Merkez Heyeti gerçekten artık görünen 24.000 kişilik bir güçle masaya oturacak. Sorunları çözebilirlerse çözerler, çözemezlerse de biz bugünkünden çok
daha fazlasını göstermeye hazırız. Çok kısa sürede organize olduğumuz bir eylemde
neler yapabildiğimizi gördük. Yarın seçime gidiyoruz. Hepimizin temennisi iş yapacak,
mesleği geleceğe taşıyacak bir meslek heyeti oluşması. Dün Burhan Başkan da söyledi meslek için dayanışma kitabı, biz de naçizane bu kitabın hazırlanmasına katkıda
bulunduk. Taraflı tarafsız tüm oda yöneticilerimizin delegelerimizin bunu okumasını
istiyoruz. Burada bazı eksiklikler olabilir. Ama bu eksiklikleri daha da doldurmak istiyoruz. Onun için meslek için dayanışma dedik. Sabahın bu saatinde beni dinlediğiniz
için hepinize çok teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Yücel Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Emin Beyaz, Batman Eczacı Odası Başkanı sanıyorum Başkanımız salonda yok. Sema Karagülle, Zonguldak
Eczacı Odası Başkanı. Tuncay Sayılkan, Ramazan Ziya Örmeci.
Ecz. Ramazan Ziya ÖRMECİ (Isparta Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez Heyeti, Denetleme Kurulu, Yüksek Haysiyet Kurulları, Oda Başkanlarım, yönetim
kurulları, sevgili delegelerim, meslektaşlarım 15. Bölge Isparta-Burdur Eczacı Odası
olarak hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Kongreler mesleki anlamda sorunların tartışılıp masaya yatırıldığı, önerileri sonuca endeksli yürütülen meslek seferberlik anlarıdır. Ancak hiç de öyle değilmiş havasındayız. Sanki hiçbir sıkıntımız yok, sadece küçük sorunları görüşüyor konumundayız. Üstümüzdeki ağırlığı atamadık, günü geçirme sorunları öteleme ile geçmişte
bir yere varılmadı. Ama bugün de varılmaz. Toparlanıp silkinip el birliği ile kararlara
imza atmalıyız. Yeni seçilen heyete bir yol haritası çıkarmalıyız. Söylenecek sözümüz
varsa bunu burada, bugün söylemeliyiz. Dün dünde kalmalı, yarınımız belirsiz, o halde
bugünümüzü doğru yaşamalı ve yaşatmalıyız. Mesleğin geleceği, yarınları olabilsin.
Ecza kooperatifleri için de sahip çıkma politikamız olmalı. Yücel kardeşim çok güzel
223
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
anlattı gerçekten, meslek varsa kooperatifler de el ele yan yana olabilmeli. Çünkü
onlar bizim temel taşlarımız onları da bizimle beraber ileriye taşımalıyız. Sorunlarımız ortada, dünden beri oda başkanlarım ve delegeler sunmakta. Burhan Başkanım
gösterdi, çalışma raporu gerçekten hazırlanmış, içi dolu. Katkılarımız muhakkak olacak devamını diğer başkanlardan da bekliyoruz. Çalışma raporunda açıkça belirtilmiş
çözüm önerilerimiz elbette var. Sadece uygulamada kararlılık gerekmekte, uzlaşı gerekmekte. Bunun için güçlü bir Merkez Heyeti, çalışan bir Merkez Heyeti oluşturmalıyız, oluşturmak da zorundayız. Hepimiz de arkasında olup güç katıp meslek hayatını
sağlamalıyız. Ancak o zaman 15–16 Ocak, 21 Aralık, 4 Aralık gibi mesleğin kilometre
taşlarına yenilerini ekleyebiliriz. Karşımızda güçlü örgüt yapısını istemeyen bürokrasi
ve siyasi bir yapı var. Bizler birlik ve bütünlüğümüzü koruduğumuz süreçte hem bürokrasiye, hem de halkımıza daha bilinçli tavır ve duruşumuzla mesleki saygınlığımızı
arttırıp, mesleki süreci yeniden yazıp saygınlığımızı arttırmak zorundayız. Acil eylem
planlarımız, B planlarımız ki bu B planı cümlesi genel sekreterimize aittir, bu nedenle
kullanıyorum, hep olmalı süreç içerisinde, Meslek hakkı talep etmekte ısrarcı olunmalı, kesinlikle alınmalı. TL’si ne olursa olsun. Ama gerekirse Yücel Başkanımın dediği
gibi reçete bedeli olmalı. Ama meslek hakkı olursa kalıcı olur düşüncesindeyim. Sabit
kar marjı veya fiyata göre kar marjı yükseltilmeli. Eczanelerde ilaç verme şartlarında
bürokratik engelleri en minimum düzeye indirgemeli. Eşit reçete dağıtımı ciroya göre
yaygınlaştırılmalı, paylaşım sağlanmalı. Bu ve bunun gibi çözümler öncelikli olmalı,
böylece düşük cirolu eczaneleri koruma altına almalıyız. 6197 sayılı kanunun biz uygun koşulları hızla sağlanmalı burada yer alacak maddelerde uzlaşı olmalı. Nüfusa
göre eczane, ciroya göre eczacı, çalıştırma eczacılara reçete bazında hizmet bedeli,
meslek içi eğitim zorunluluğu ve olmazsa olmazımız ‘eczanenin sahibi ve mesul müdürü eczacıdır’ ibaresinin yer alması.
Diğer başkanlarım da söyledi. Eczacılık fakülteleri gerçekten fazla, bunları da
değerlendirmeli, 6197 sayılı kanunun doğru düzgün çıkması halinde mesleğimizin
toparlanıp ayağa kalkacağına inanıyorum. Bu nedenle öncelikli bir çalışma yapmalıyız. Bu konuda bütünlük sağlayıp biz gündeme taşımalıyız. Ötelemek sorunlarımızı
çözmez, çözememiştir de. Korkunun acele faydası yoktur. Bunun için yüzleşmeliyiz.
Birbirimizi doğru yönlendirip akil davranıp ortak akılla sonuca gitmeliyiz. Geleceği ön
224
TEB Yayınları
görmek zorundayız. Bazı meslektaşlarımız adına endişeliyim. Düşük ciro nedeniyle kapanmayla yüz yüze eczacılar. Biliyorum ki birçok meslektaşımızın dayanacak gücü kalmadı. Onlardan biraz daha dişini sıkmalarını isteyeceğiz ve mesleki anlamda kol kola
olmalarını, yanındaki eczacıyla el ele tutunarak, bizi bu sıkıntıya sokanlara karşı dik
durmaları gerektiğini bir kez daha söyleyeceğiz. Ümitlerimiz bitmedi. Yolun sonunda
da değiliz. Belki de yolun başındayız. Birlikte örgütsel gücümüze güç katarsanız mesleğimizi onurlu bir şekilde yarınlara taşırız. Bunu yapacak gücün örgütümüzde var
olduğuna inanıyorum. Geçtiğimiz iki yıllık süreç de çok kolay geçmedi. Dünyadaki global kriz bizleri de etkiledi. Bu günlere mesleki anlamda her yeni gün sorunlarla geldi.
4 Aralık süreci halen eczacıları zarar ettirir durumda, halen önümüz belirsizlik içermekte, kaosa sürüklenir durumdayız. Ama inanıyorum ki sizler de benim gibi ümitsiz
değilsiniz. Gelecek bizlere doğru işler yaptıracaktır, yapmalıyız da. Bence kaosu ülke
bütünlüğünde de görmekteyiz. Bu filmi daha önce seyretmişiz hissi var içimizde, adı
Sevr. Bizler demokrasiyi sindirip benimseyerek, özümseyerek yaşamalı, yaşatmalıyız.
Etnik ve siyasi emeller uğruna bin yılı aşkın kardeşliğimiz unutturulmakta, birbirine
düşman edilmekte ve bu ısrarla devam etmekte. Bu güzel ülkemizin güneyi, kuzeyi,
doğusu, batısı demeyip nerede burnu kanayan varsa benim kardeşimdir. Neredekinin sorunu varsa, çözümü demokrasi içindedir. Biz bize çözülmelidir. Emperyalist dış
güçlere eleman dersek biz bize olmaktan çıkar, siz biz oluruz. Burada tüm ülkemin
insanına hangi etnik kökeni varsa taşıyabilir. Ama ülke bütünlüğünde kol kola olacağımız inancındayım. Akan kanlar durmalı, gelecek hepimizin olmalı, bu ülke hepimize
yeter.
Değerli meslektaşlarım, sözün özü ülkemize, demokratik cumhuriyetimize ve
onurlu mesleğimize sahip çıkalım. Gelecek bizlerin, çocuklarımızın ve gençlerimizin
olsun. 36. Dönem Merkez Heyetinde görev alan tüm meslektaşlarıma başarılı çalışmalarından dolayı bir kez daha teşekkür ediyorum. Yeni seçileceklere de başarılar
diliyorum. Burada son bir cümlede Isparta’ya bağlı Burdur ilimizde oda kurulmasında
önümüzdeki süreç içerisinde katkı sağlayacak olan yeni seçilecek Merkez Heyetine ve
bu konudaki çalışmalarından dolayı da Genel Sekreterim Özgür Özel’e özellikle teşekkür ediyorum. Hepinizi saygı sevgiyle selamlıyorum. Allah’a emanet olun. Hoşça kalın
diyorum.
225
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sevgili Başkanıma teşekkür ediyoruz. Emin Beyaz geldi mi acaba? Ekrem Eşkinat – Tekirdağ, Oğuz Ekincioğlu - Ankara, Burçin Kurtuluş - Manisa.
Ecz. Burçin KURTULUŞ (Manisa Eczacı Odası Genel Sekreteri): Merkez Heyetimizin Başkan ve yöneticileri, değerli meslektaşlarım, hepinizi Manisa Eczacı Odası
adına selamlıyorum.
Akşam yazımı yazmak için oturdum. Baktım ki o söylendi, bu söylendi, şu söylendi. Bana hiç bir şey kalmamış. Tekrardan başka bir şey olmayacak. O yüzden ben
formatı değişik bir yazı hazırladım. Bilmiyorum herkesi gevşetmek adına inşallah beğenirsiniz. Başlıyorum. Film başlamıştı. Sağlık ışığımız sönmesin derken ‘Sağlıktaki dönüşüm muhteşem
olacak’ adlı film başladı ve ışıklar söndü. Ben taze bir yönetim kurulu üyesiydim. Yer
Manisa ve tüm Türkiye’de film vizyona girmek üzere. Esas oyuncular çok tatlı masum
yüzleri ile aile hekimliği diyorlar. O da ne diyorum. Gece hastalanınca evine gelecek,
seni muayene edecek diyorlar. Ama ben her gece bekliyorum kimse gelmiyor. Bunlar
çok çalışacağı için 6000 TL alacaklarmış. O da çok güzel maşallah. Ben filmlerde görüyorum. Doktor elinde çanta ile geliyor eve, hastayı muayene ediyor. Öyle mi olacak
diyorum; heyecanla evet, evet diyorlar, hep bir ağızdan esas oğlanlar. Kendimi flimin
içinde buluveriyorum. Yeşil kart diyorlar o ne diyorum green card mı hayır, hayır kesinlikle hayır. Herkese verilmeyen, güvencesi olmayana verilecek bir karne diyorlar,
süper, biz zaten bunu istiyorduk. 18 yaş altı diyorlar, bu filmde acaba yaş sınırı mı
var ben bu konuyu pek anlamadım diyorum. Pes doğrusu böyle sosyallik ilkesi olmaz
diyorum. Adalet ve kalkınma buna denir diyorum. Özel hastanelere herkes gidecekmiş üstelik para mara yok diyorlar. Sadece hizmet sağlıkta dönüşümün muhteşem
olacağı çok belli şimdiden, iyi ki bu flime gelmişim diyerek seviniyorum. Bu sistemde,
aynı zamanda tasarruf da yapılacakmış. İnanamadık. O zaman odamızın başkanı olan
Sayın Özgür Özel, esas oğlanlar bu filmin tehlikeli olduğunu tabip odası ile beraber anlatmaya çalışıyorlar. Esas oğlanlar sizleri anlamakta zorlanıyoruz, reçete artacak, ilaç
çıkışı artacak, satışımız artacak, doktorlar iyi maaş alacak; daha ne istiyorsunuz, siz
keyfinize bakın diyorlar. Lütfen siyaset yapmayın diyorlar arkasından. Sağlıkta siyaset
226
TEB Yayınları
olmaz diyorlar tasarruf olur, tasarruf diyorlar. Siyaset değil hepimiz aynı gemideyiz
diyoruz; bu gemi batar, batmayacak bir tek gemi var, gemicik var, ekrandan yüzerek
geçiyor zaten maşallah. Arkasından tatsız bir fon müziği gibi bir şarkı duyuyorum:
Gemi gelir yanaşır içi dolu be recebim, recebim hani benim mesleki geleceğim…
Müzik moralimi bozuyor. Elimdeki mısırı kese kâğıdı ile yiyesim geliyor. Bu arada
gemicikten yeşil kart karneleri halka atılıyor. Kapış kapış, inanılmaz izdiham. Herkes
alıyor herkes. 18 yaş altı şampanyaları patlıyor. Özel hastane sahipleri birbirlerine
güneş yağı sürüyorlar, güneşleniyorlar. Gemicik yola devam, tam yol ileri. Derken
gemicikten esas oğlanlar bana bir kola uzatıyorlar. Al, al mısırla iyi gider diyorlar.
İçiyorum kana kana, yana yana. Eczanelerimiz her gün dolup taşıyor. Ben yine kola ve
mısıra devam. Ta ki kolama bir şeyler katıldığını SGK olunca fark ediyorum. Ama artık
çok geçti. Ben bağımlı hale getirilmiştim. Film olanca acımasızlığıyla devam ediyor.
Fiyat kararnameleri ‘inleyen nağmeler’ gibi eczacının göğsüne saplanıyor. Ne kararnameye, ne protokole uyan yok. Muayene ücretleri toplayın diyorlar. Sepeti kolumuza takıyorlar. Yumurtaları toplayın sonra biz bu yumurtaları sizden alacağız diyorlar.
Kafam allak bullak ne yumurtası ve tavuğu diyorum. Boş ver bak sen eczanene dolup
taştı. İç kolanı, ye mısırını diyorlar. Yumurta var, tavuk var, kola var, mısır var. Ben
bu işten pek bir şey anlamadım. Çekler geri döndükten sonra bir şeyler anlamaya
başlıyorum. Kredi peşinde koşuyorum. Kolamın içine atılan SGK maddesini alabilmek
için çırpınıyorum. Çok zor oluyor, çok zor. Bu arada gemicik tabi ki yola devam ediyor.
Geçiyor ekranın önünden büyük bir heybetiyle. Bu arada film birden bozulmaya başlıyor. Artık elem, keder insanlar istediği gibi, dilediği gibi hastaneye gidemez oluyorlar.
%70 diyorlar. Ne anlasın hasta teyzem %70’ten. Reçete arkasına imza at deyince,
kaleye şut çek denmiş gibi gerilen teyzem. %70’i ancak muayene olduktan sonra vezneye gidince anlıyor. Ben tabii ki kolaya mısıra devam, Gemicikler yola devam derken
tasarruf tedbirleri. %60 diyorlar. O da ne diyorum. Hani çok inandırıcı bir cümleyle,
eczanenizin içinden bizim gemicik geçecek ama zarar vermeyecek. Verse bile biz bu
zararları karşılayacağız diyorlar. Biz de buna inanmıyoruz tabii ki. Ağlamaktan gözlerim şişiyor. Kendi kendime teselli veriyorum. Diyorum ki bu sadece bir film, sadece
bir film, üzülme. Bu film bitecek. Birden gemiciğin kulaklarımın zarını patlatırcasına
çaldığı sireniyle sıçrıyorum. Işıklar yanıyor. Kendimi eczanemde buluyorum. Raflarım
dolaplarım bomboş. Adamın biri buzdolabımı tutmuş gemiciğe yüklemeye çalışıyor.
227
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Gemiciklerin sahibi duvardan diplomamı ruhsatımı alıyor. Onu bari bırakın diyorum.
Asıl bu bize lazım diyor. İtiraz etme bak sana SGK’lı kola vermem diyor kapıyı üzerime
kapatıyor. Kapının altından da yazılı bir kâğıt atıyor. Yazılı kâğıdı alıyorum, okuyorum
film bitti, koca harflerle son yazıyor. Kim seçilirse seçilsin, senden olsun, benden olsun, çalışkan olsun, dürüst olsun fedakâr olsun. Birliğimizin bizlere bu sonu yaşatmamak için elinden gelenden fazlasını yapacağı inancıyla sizlere güveniyor, odam adına
hepinize başarılar dileyerek saygılar sunuyorum.
Son bir sözüm daha var. Biz Manisalı eczacılar olarak yerel seçimlerde Özgür’ün
adaylığı konusunda yapılan spekülasyonlardan çok rahatsızlık duyduk. Özgür’ün hangi
koşullarda adaylık teklifini kabul ettiği ve Merkez Heyeti nezrinde gereği için ne yaptığı herkesçe malumdur. Örgütü siyasete basamak yapmaktan söz edeceksek bunun
adresinin Özgür olmadığını düşünüyoruz. Belediye başkanı olsaydı belki Manisa kazanacaktı ama Manisa’nın kaybının eczacılığın kazancı olduğunu düşünüyor ve onunla
gurur duyuyoruz. Saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Sevgili Burçin’e teşekkür ediyoruz. Tuncay Sayılkan, Nejat Vardar,
Sinan Özçelik, Hasan Basri Kale, Nejdet Bayık, Sema Karagülle, Semih Güngör. Sevgili
Nejat Vardar için ikinci anons.
Ecz. Nejat VARDAR (Bursa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divan,
Türk Eczacı Birliğinin değerli başkan ve üyeleri, sevgili meslektaşlarım. Hepinizi Bursa
Eczacı Odası ve Çağdaş Eczacılar Derneği Bursa Şubesi adına saygı ile selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar; ben, sanıyorum, 76 yılından bu yana genel kurullara katılan
meslektaşınızım. Birkaç tane kaçırdığım olabilir, arada. Ben ciddi olarak Türk Eczacılarının sosyolojik anlamda araştırılması gereken bir topluluk olduğunu düşünüyorum.
Hatta sosyolojiden öte fiziksel anlamda da bizim araştırılmamızın ciddi oranda yarar
olduğu kanaatindeyim. Hani Newton’un etki-tepki mekanizması vardır ya onda da bir
sorun yaşadığımız kanaatindeyim. İki gün önce sevgili Domaç’ı alkışladık. Ben de o
münasebetsizlerden biriyim. Ama o güne kadar yaşadıklarımız, o alkışlama sırasında
gözümün önünden şöyle bir sinema şeridi gibi geçtiğinde biz nerden nereye geldik
228
TEB Yayınları
dedim. Biz sevgili Domaç’ın ne zaman bizi satmaya başladığını, nasıl sattığını, satışın
en son aşamasında hangi pazarlıkları yaptığını bu kürsülerden çoğu kez sizlerle paylaştık. Sadece ben değil, bir sürü arkadaşım bunu anlattı size. Örneğin ben diyordum
ki, bu iki kapılı eczane yönetmeliği çıktığında sevgili meslektaşlarım der ki bak işte bu
bizi kullanıyor. Demedik daha nelere demedik. Örneğin o kadar olayın içinde benim
çok ilgimi çeken, hatta hah işte yakalandığı dediğim bir olay vardır iki genel kurul
öncesinde. Sayın Bakan benim yerimde konuşuyordu, Sayın Domaç da önde oturuyor.
SGK yine gündeme gelmiş. Bakan dedi ki, sevgili eczacılar 3 ay kadar siz SGK ile sorun
yaşadınız ama artık herhalde daha az yaşıyorsunuz falan, Domaç can havliyle fırladı,
hayır 3 gün Sayın Bakan dedi. Ben de o ara dedim, hah dedim yakalandı. Refleks
olarak. Domaç diyor ki; bu kadar eczaneler yangın yeriyken, eczacılar bu kadar bas
bas bağırırken yanıyoruz, diye eczacıların SGK ile sorunu yoktur. İşte eczacı bu işi
Domaç’ın nasıl yaptığını anladı. Diyordum ki akşam çiftetelli oynadığını gördüm yine
Domaç’ın, yine seçilecek dedim ve nitekim seçildi. Dolayısıyla bizim Domaç’ı veya Domaç gibi düşünenleri anlamamız için bilmiyorum daha nasıl bazı olayları yaşamamız
gerekir. Sosyolojik anlamda araştırılması gereken dediğim budur. Sanıyorum bunun
araştırılmasında ciddi fayda vardır. En azından dünkü konuşmasından veyahut da
sosyalistlikten başlayıp sosyalistliğe giden dönüşüm döneminden hepimiz haberdarız
hepimiz görüyoruz ve bunu çok doğal karşılıyoruz. Bu çok enteresan bir yaklaşım,
Oturup bir özeleştiri mi yapmalı, bilmiyorum ne yapmalı, bunu birlikte oturalım bir
konuşalım diye düşünüyorum. İşin kötü tarafı şöyle bir şeyle devam ediyoruz. Biz
Domaç’ı günah keçisi yaptık. Tamam, hakikaten de çok günahı var. Artık ne yapmamız gerekir? Domaç’ın günahlarını taşımayacak Domaç gibi günah işlemeyecek yeni
insanlar bulup bunları göreve getirmemiz gerekir. Biz bulduk. Domaç’ın çalışma arkadaşları. Domaç’ın birlikte çalıştığı Domaç’ın yaptığı işlerin birçoğunda imzaları olan arkadaşları Domaç’a alternatif olarak getirdik göreve. Fevkalade güzel. Hepimiz için de
hayırlı olduğunu düşünüyorum. Ama en azından sanıyorum ki hukukta şöyle bir şey
vardır. Tamam, hepsini Domaç yaptı ama hani yardım ve yataklık etmekte bir insanları sürekli içeri attıkları veya yargıladıkları suçlar. En azından bu yardım ve yataklığa
girer mi acaba Domaç zamanında işlenen suçlarda, diye düşünüyorum. Ama genel
kurulumuz bunun girmediğine karar verdiğine göre de saygı ile karşılamaktan başka
yapacağım bir şey yok. Bizde enteresan bir karar alma ve uygulama mekanizması
229
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
var. Özellikle uzun bir süredir görev yapan Merkez Heyetimizde araba ile atın yeri
değişik. Şimdi ben hep şöyle düşünürüm. Yöneticiler önder olmak konumundadırlar.
Yani tabandaki insandan daha önce düşünen, daha önce hesaplayan, ileriyi daha fazla
gören ve onlara yol gösteren, uygulama yapan insanlar. Bizde nedense hep bir ters
uygulama var. Yöneticiler duruyor. Taban bastırıyor bastırıyor, bir yere geldiğinde
basınç dayanılmaz bir hale geldiğinde hadi şunu da yapalım deniyor. Yaşadıklarımız,
Şanlıurfa’yı hatırlıyorsunuz, miting kararını nasıl aldığımızı, gündüz o toplantıda ben
de vardım. Tabanın böyle bir isteği yok dendi, miting ile ilgili. Sonra bir yemeğe gidildi. Yemekte birden dendi ki, işte, aslanlar, kaplanlar, eczacılar kurtuluyoruz miting
yapacağız falan… Allah, Allah dedim, ne oldu yani bir saat önce hiçbir şey yokken
bir saat sonra birden işte. Daha sonra kepenk kapatma eylemi yaptık biliyorsunuz,
çok yakında. Bazı odalar 4 saatlik bir uyarı eylemi yapmaya karar verdiler. Kendi bölgelerinde. Bir baktık bir gün sonra Türk Eczacıları Birliği miting kararı verdi. Bu da
hayli enteresan geldi bana. Aslında belki şöyle bir uygulama yapmak lazım. Benim
misyonum var, vizyonum var diyen odalar, hangi oda olursa olsun toplanmalı, bir
platform oluşturmalı ve kararlar almalı. Uygulamalar yapmalı kendi bölgelerinde ve
bu bir şekilde Merkez Heyetine yol gösterici bir kurul olarak çalışmalı. Yoksa Merkez
Heyeti’nin geçen gün Sayın Levent Hoca söyledi, tsunami gelmeden önce görmek gibi
bir alışkanlığı yok. Biz ancak boğulma aşamasına geldiğimizde tsunami geliyormuş
diyen bir afet işleri konumunda.
Yine Domaç’ın bize bıraktığı, örgütlerimize bıraktığı kötü bir alışkanlık var: korku.
Bize yıllarca ölümü gösterip sıtmaya razı etti. İşte eczane kapayalım, miting yapalım
bir başka direnişte bulunalım dediğimizde; sen öyle diyorsun ama bak öbür oda çok
fena onlar yapmam diyor, bu işi biz işte arayı idare ediyoruz. SGK’ya bir direniş yapmaya kalktığımızda yapıyorsun, adamlar elektronik sözleşmeyi bir getirirse yandık,
biz idare ediyoruz. Dolayısıyla, bu tampon görevi yapan Merkez Heyeti alışkanlığı genlerimize işledi. Merkez Heyetinde bu alışkanlık var, bizde bu korku var. Oysa insanlar korkularından sıyrıldıkları ölçüde özgürleşir. Biz daha o özgürlüğü kazanamadık.
Dilerim, yakında bu handikabın da hakkından gelebiliriz. Yine bu kürsülerden çok
söylediğim bir şey var. Bizim ne hikmetse A planımız, B planımız, C planımız çok yok.
Olmadı. Şu anda da yok. Şu anda kepenk kapadık, ne yapacağımızı bilmiyoruz. Bu
230
TEB Yayınları
kürsülerden hakikaten yani bu tutanaklar bir çıkarılsa da okunsa Merkez Heyetimizin
bütün örgütler gibi, biz atıyorum elektronik sözleşme geldiğinde ne yapacağız. Bunu
bilmemiz lazım. Biliyor musunuz, hayır. Merkez Heyeti bilmiyorum. Kepenk kapattık.
Kepenk kapattığımızda ne diyeceğiz. Eğer şu şu şu isteklerimizi, şu kadar sürede
kabul etmezseniz şunu yapacağız diyebilecek miyiz? Demeyeceğiz, bilmiyoruz çünkü. Sudan çıkmış balık gibiyiz. Ve de bu kadar sudan çıkmış balık gibi bir örgüt belki
dünyaya örnek gösterilebilecek kepenk kapatma eylemini büyük bir başarı ile uyguluyor. Taban bu kadar hazır, taban bu kadar isyan halinde, ama biz bu planı yapacak
insanlardan yoksunuz. En büyük talihsizliğimiz bu, ama bu talihsizlik mi? Yoksa kendi
kaderimizi kendimiz oylarımızla çizdiğimiz için layık olduğumuz yönetimler mi? Bunu
artık herkes kendi içinde değerlendirecek. Aslında en azından bir şeyi anlamamız
gerektiğini düşünüyorum. Edison ampulü bulmadan önce uzun süre çalışmalarından
hiçbir sonuç alamamış ve insanlar sormuşlar demişler bu kadar çalıştın sevgili Edison
ama hiçbir şey elde edemedin yazık değil mi bu çalışmalarına? Yok demiş, hayır. Ben
çok şey elde ettim. Neyin işe yaradığını henüz bulamadım. Ama neyin işe yaramadığını çok iyi biliyorum artık.
Ben sözü uzatmak istemiyorum. Biliyorum vaktimiz çok az onun için başarı dileklerimle konuşmamı bitireceğim. Bitirirken de küçük bir notla bitireyim. Çin’de bir
kanun varmış. Bir insanın evine hırsız girdiğinde, hırsızı cezalandırırlarmış, hırsızı içeri atarlarmış. Bir daha hırsız girdiğinde, yine hırsızı cezalandırırlarmış, hırsızı içeri
atarlarmış. Üçüncü defa hırsız girdiğinde, ev sahibini cezalandırır, içeri atarlarmış.
Hepinize saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Sevgili Nejat Vardar’a teşekkür ediyoruz. Şimdi konuşmalarını
yapmak üzere Ekrem Eşkinat, Tekirdağ delegesi arkadaşımı davet ediyorum.
Ecz. Ekrem EŞKİNAT (Tekirdağ Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın
Başkan, Sayın Divan, değerli Merkez Heyeti üyelerimiz, değerli meslektaşlarım, çok
keyifli bir konuşmacıyı dinledikten sonra bende kendi tespitlerimi sizlerle paylaşmak
istiyorum.
231
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Önce iyi bir şeyle başlayalım ki günümüz pozitif gitsin. Bu yıl bana göre yaşanan eczacılık alanında en önemli pozitif olay Avrupa Topluluğu Adalet Divanının Mayıs
2009 tarihinde duyurduğu; eczanelerin sahiplik ve işletmecilerin sadece eczacılar ile
sınırlandırılabileceğini, üye ülkelerin sermaye şirketlerinin, eczane sahibi olmalarını
yasaklayabileceğini ve bu tür ulusal kısıtlamalarının müşterek hukuka aykırı olmadığı
kararı doğrultusunda ilacı ve eczacıyı koruyan, tüm kazanılmış haklarımıza, yasal haklarımıza sahip çıkabileceğimiz bir içtihat çıkardı. Nereden geldi bu? İtalya’da belediye
eczanelerinin satışı, buna İtalyan Eczacıları Birliğinin koyduğu tavır. Arkadan İspanyol
hükümetinin defalarca direnci; Avrupa Birliğinin, birlik üyesi İspanya’yı mahkemeye
götürmesi ve mahkemenin sonucu. Elbette bu Türkiye’de zincir eczane gelmeyecek
anlamına gelmiyor. Ama en azından, en azından ulusal hukukla eczane sahipliğinin,
eczacıda kalabileceğine dair önemli bir argüman olduğunu düşünüyorum.
Gene bir önemli konumuz eczacını karlılığı şimdi yarın oylarımızı vereceğiz. Pazartesi günü eczanelerimize gideceğiz. Çekler bizi bekliyor. Vade farkları bizi bekliyor. Ay sonu geliyor. Dönem sonu faizleri bizi bekliyor. O bakımdan, bir parça daha
sanaldan reele doğru geçmekte fayda olduğunu düşünüyorum. Günümüzün sosyoekonomik koşullarında ilaçta eczacı karlılığının yetmediği eczane, işletme giderlerini
bile karşılayamaz hale geldiği görülüyor. Akademik eğitim gereği işlev gören diğer
meslek grupları da düşünülürse, eczacı karlılığında olması gereken düzeye getirilmesi
hepimizin olmazsa olmazıdır. Yani bu giderlerimiz; bu sabit karlılıklarla, bu artmayan
cirolarımızla, hatta bir miktar azalan cirolarımızla, sürekli yaşadığımız kamulaştırmalarla artık dönebilir halde olmaktan çıktı. Bu konuda hepimiz mutabıkız. Karlılığın
ivedilikle değiştirilmesi gerekiyor. Karlılıkla birlikte meslek hakkı da gündemimizde,
yalnız dikkatli olmamız gerektiği bir konu olduğunu düşünüyorum. Biz eczacılar sağlık alanının temel bileşeniyiz. Eczacısız ilaç ve eczacılık hizmeti verilemez. Aldığımız
eğitim verdiğimiz ilaç ve eczacılık hizmetiyle biçimlenen sağlık sunumunun karşılığı
olacak yasal düzenlemelerle güvence ve kayıt altına alınmış yasal bir meslek hakkı da
istiyoruz. Ama bu talepte bulunurken çok yakın geçmişte İrlanda Cumhuriyetinde
yaşanan bir olayı da gözeden kaçırmamak lazım.
232
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, İrlanda’da hepimizin imrendiği %50’lik bir eczacı karı
vardı, %50. Yaşanan ekonomik krizle beraber, bundan nasibini çokça alan İrlanda
Cumhuriyeti bir tasarruf tedbiri alma yoluna gitti. Eczacılara bunun yansıyan kısmı
da artık oransal karlılıktan vazgeçilip ilaç başına ve azalan miktarlarda verilen bir sabit
meslek hakkına dönüştü. Meslektaşlarımız defalarca ilgili otoritelerle görüştüler. Ancak aldıkları yanıt şu oldu; eğer bu bir ya da iki yıllık bir önlem olsa size direnin deriz.
Ama bu beş altı yıl süreceği benziyor. Dostlarım, İrlanda’da 1060 eczaneden 600’ü bu
koşullar altında sosyal güvenlik sistemiyle sözleşmelerini yenilemediler. Yenileyemediler. Çünkü bu karlılıklarla, bu cirolarla yaşamaları mümkün değildi. Kalanlar büyük
sermayeli eczaneler ve şirket eczaneleriydi. Bu bakımdan meslek hakkı oransal karlılığı planlarken her türlü geçmişte yaşanan olumlu ve olumsuz süreçleri de ben iyi
değerlendirmek gerektiğini düşünüyorum.
Meslek hakkının bir diğer boyutunu da şöyle bir yöntemle kazanabiliriz.
İngiltere’de uzun zamandır yaşanan bir süreç var, sayıları da gittikçe artıyor. Başka
ülkelerde de bu yaygınlaşmaya başladı. Prescriber pharmacist, yani reçete yazan eczacı; belli bir eğitim aldıktan sonra bu hakkı kazanan eczacılar, bu aldıkları eğitimin
karşılığını verip, sosyal güvenlik sisteminde sağladıkları ekonomi karşılığı belli bir bedel alıyorlar sistemden. Bu da bana göre bir meslek hakkı boyutu olarak değerlendirilebilir diye düşünüyorum.
Önemli bir konumuz 23 bin küsur eczanemizin cirolarındaki farklılık, aramızdaki
uçurum. Birbirine benzemeyen, birbirinden farklı, birbirinden her geçen gün uçurumlarla ayrılan kişileri örgütlü olarak tumanın ne kadar zor olduğunu ya da olabileceğini dikkatlerinize getirmek istiyorum. Baktığımız zaman Sosyal Güvenlik Kurumunun
verilerine çünkü iki veri kaynağımız var. Biri IMS’ler, bir tanesi Sosyal Güvenlik Kurumunun verileri, her iki veride de şöyle bir çelişki var. Aşağı yukarı 3 milyar dolarlık bir
fark var. Bu farkın bir kısmı firmaların IMS’leri şaşırtma amacıyla yaptığı veya IMS’leri
yükseltme amacıyla yaptığı mükerrer satışlar, diğerleri de spot pazara kayan ürünler.
Spot pazarı da ikiye ayırmak lazım; bunun bir kısmı Türkiye içinde dolaşmaya devam
ediyor, bir kısmı da yurt dışına gidiyor. Ne için? Gittiği ülkelerden daha ucuz olduğu
için. Şimdi son kararnameyle daha da ucuz hale geldikten sonra bu pazarın ne kadar
233
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
büyüyeceğini de açıkçası ben çok merak ediyorum. Ve bunun bize getireceği yansımalar pazara getireceği değişimin ne olduğunu da merakla bekliyorum. Bizim bu
aramızdaki çelişkiyi gidermemiz lazım. Bu ne devletle, ne sanayiyle olan çelişkimizle
alakalı bir konu, bu tamamen bizim kendi içimizde bizim yapmamız gereken bir konu.
Bunu yıllardır, Fransa başarıyla götürüyor. Aşağı yukarı demografik olarak da sayıları
ve ölçütleri bize benzeyen bir ülkede nitelikli ciroya bağlı eczacılık hizmeti veriliyor.
Yani eczacıyı hastaya, ilacı ulaştırması gereken; eczacının da belli bir kapasitesi varsa
o zaman o işletmenin de günümüzün rekabet hukukundan kaynaklanan sınırlanamaz
gerekçesi varsa o zaman bu hizmeti o eczanenin, o işletmenin potansiyeli büyüklüğünde ve oranında eczaneyle sürdürmesine dayalı bir sistem. Bunu yürütmek çok da
zor değil. Geçmişte Merkez Heyetinde buna benzer bir, bu konuyla ilgili bir raporu
heyete sunmuştum. ARGE’ye gönderilmişti. Akıbeti konusunda fikrim yok ama bu
yürütülebilir bir sistem. Bu çok adil bir sistem bu, paylaşımcı bir sistem; bizi daha
örgütlü, birbirimize daha yakın, birbirine daha benzer, sorunları birlikte çözebilmeye
yöneltebilecek bir sistem.
Ancak bizim başka sıkıntılarımız da var. Her ne kadar unutsak da, bir senedir
bize uğramasalar da Maliye Bakanlığıyla da bir sıkıntımız var. Çünkü bu süreçteki ilaç
giriş çıkışlarını, kamu kurum ıskontolarını, ilaç fiyat düşüşlerini doğru muhasebeleştiremediğimiz için fiili ve kaydı envanterlerimiz arasında ciddi bir farklılık var. Ve bu
kaygıyla bazen de kararnameden doğan haklarımızı kullanamama yoluna gidiyoruz.
Bu envanter stok düzenlemesinin ivedilikle çözüleceği bir modeli de sunmamız gerekir diye düşünüyorum.
Elbette her konuşmacının söylediği gibi 6197 sayının sayılı yasanın bir an önce
gündeme gelmesi, bir an önce yasalaşması, diğer maddeleriyle birlikle eczanelerin
sınırlanması lazım. Bu konu çok fazla konuşulduğu için ben de çok aydınlandığım için
daha fazla vaktinizi almak istemiyorum. Çok önemli bir konu yaşamsal bir konu, bu
yasayı da çıkaracak mercinin neresi olduğunu da hepiniz çok iyi biliyorsunuz. 6197
sayılı yasa, dün hocamın konuşmasından da faydalandım. Ancak bir konuyu da paylaşmam lazım meslek standardı lazım, evet doğru, meslek standardı lazım. Bundan
üç yıl önce veyahut dört yıl önce meslek standardıyla ilgili Türk Eczacıları Birliğine
234
TEB Yayınları
bir talep geldi. Meslek standardı oluşturmak üzere toplantıya davetti bu. Bu konuda
bilgisine ve otoritesine güvendiğimiz Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu başkanlığı yapmış, mevzuata hakim Prof. Dr. Sayın Okan Atay’ı davet ettik, rica ettik.
Kendisi de bir komisyonun başkanı olarak bizim heyetimizi temsilen bu görüşmeleri
yaptı. Bu görüşmelerin sonucunda Sayın Atay’ın bize de, diğer tarafa da verdiği bilgi
şudur; Türkiye’de eczane ve eczacılık kendine ait bir yasaya sahip olduğu için, bu yasa
da yönetmeliklerle desteklendiği için bu standartları zaten içinde barındırmaktadır.
Standartlar gibi kolay değişken değil, kalıcı önemli bir standarttır. Yani yasa ve yönetmelikler standardın bizatihi kendisidir. Bunu sadece bir bilgi olarak verdim. Yoksa
ayrıca bir standart olmalı mı, olmamalı mı, bu bir ayrı değerlendirme konusudur.
6197 çok önemli ama ancak bu mesleği sadece 6197 ile koruyamayız. Bir yasa var.
Bir şemsiye var. Oh ne güzel yasa da çıktı. Artık bizim bir şey yapmamıza gerek yok.
Divan Başkanı: Sayın Eşkinat, toparlayabilirsek lütfen.
Ecz.Ekrem EŞKİNAT (Devamla): Hızlanayım Sayın Başkanım, Yüksek Sağlık Şurası diye bir organ var. Geçmişte Türk Eczacıları Birliği bu organın bileşenlerinden
biriydi. En azından temsil ediliyordu. Bir süredir Yüksek Sağlık Şurasında Türk Eczacıları Birliği yok. Sağlık politikalarının oluşturulduğu yerlerden birisi, Yüksek Sağlık
Şurasıyla ilgili bir gelişme olup olmadığı konusunda Sayın Merkez Heyetinden bizi bilgilendirmesini istiyorum. Yoksa Yüksek Sağlık Şurasına tekrar üye vermek için gerekli
girişimlerin ivedilikle yapılmasını düşünüyorum.
İTS, e-reçete, e-eczane, internetten ilaç satışı, 7–24 ilaç hizmeti bu teknolojinin
bize getirdiği bonuslar, bunların da gazabından korunmak için gerekli önlemlerin ivedilikle alınması lazım. Dediğim gibi banka faizleri, vade farkları, bizim olmazsa olmazlarımız. Gece rüyalarımıza giren olgular. Geri ödeme sisteminin öne çekilmesi ve ödemelerin ileriye atılması yöntemi ile iki trilyonluk bir sanal paranın bu alana girmesi halinde bu banka faizleri ve vade farklarından kurtulabileceğimizi düşünüyorum. Sanayinin geri ödemede güvence olarak görebileceği bir kart sistemi üzerinden çalışan bir
ödeme modeli ve Yardımlaşma Sandığı kaynaklarının kooperatiflerle birlikte yapılacak
bir ortak projeyle beraber ilaç olarak eczacıya sunulması bu süreçte katkı verecektir
235
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
diye düşünüyorum. Pazarı, alanı yeniden planlamak gerektiğini düşünüyorum. Hastane, sanayi, idari konularda meslektaşlarımızı yönlendirmek durumundayız. Gözümüzden kaçırdığımız yerler de var. Mesela ilaç pazarlaması konusunda bir yönetmelikle
bu hizmeti eczacıların yapması konusunda bir gereklilik ya da zorunluluk getirilebilir
diye düşünüyorum. Eczacılık eğitimi mutlaka gözden geçirilmeli, efektif güncel bir
boyuta taşınmalı. Akreditasyon günümüz global dünyasında olmazsa olmaz, yaşama
geçirilmeli. Kendi içimizde yapabileceğimiz başka şeyler var. Bizim EGAŞ’ımız var.
EGAŞ’ın depo ruhsatı var. Beşinci kademeli düşük kârlılıklı ilaçlar var. EGAŞ’ı kanal
olarak kullanıp mail order üzerinden %4 karlılıkla bu beşinci kademeye kimseye avuç
açmadan sağlamak mümkündür diye düşünüyorum. Toplu alım toplu pazarlık noktalarında artık örgütün ekonomik boyuta da el atması gerekliliği düşüncesindeyim.
Artık Birliğin ve odaların işlevlerinin tekrar gözden geçirilmesinin gerekli olduğunu
düşünüyorum. Sanayi boyutunda jenerik ve orijinal kavramının yanında orijinal ve tek
olan ilaçları da ayrı bir boyut olarak değerlendirmeliyiz. Bu şu andaki sosyal güvenlik
sisteminin ya da devletin gözden kaçırdığı ve bedelini ciddi rakamlarla ödeyeceği ilacın
yoka girmeye başladığı bu sürecin devam edeceği, daha önce Başbakana Avrupa ve
ilaç üreticilerinin yazdığı mektubun gereklerinin nasıl yerine geldiğinin görüleceği bir
sürece doğru gidiyoruz. Bu bakımdan sanayiye bir boyut olarak değil firma firma hatta, ilaç ilaç ayrı bir dünya olarak bakmak ve değerlendirmek durumundayız. Dağıtım
kanalları ve kooperatifler konusuna hiç girmiyorum ama bu da önemli bir konu bir
de devlet ayağı var. Devlet SGK, Sağlık Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, şöyle bir bakışımız
var. Bir şey sormamız lazım kendimize bizim siyasete karşı duruşumuz nedir? Devlete
karşı duruşumuz ne?
Divan Başkanı: Sayın Eşkinat süreyi biraz aştık. Arkadaşlar var yetiştiremeyeceğiz. Toparlarsak
Ecz.Ekrem EŞKİNAT (Devamla): Sanayiye karşı duruşumuz ne? Birim ilaca karşı
duruşumuz ne? Sonuçta söyle bir noktaya gelmemiz lazım ki bu çark yürüyebilsin.
“Devlet alabilir, sanayi satabilir, eczacı yaşayabilir” olan bir zemini bulup formüle edip
diğer muhataplarımıza götürmek durumundayız. Yasasıyla birlikte TEB ve odalar da
işlevlerini yeniden gözden geçirmelidir. Diğer bir kısım daha vardı. Başkalarının söz
236
TEB Yayınları
hakkına tecavüz etmemek için o tarafını kullanmıyorum. Ben hepinize beni sabırla
dinlediğiniz için teşekkür ediyorum. Sadece düşündüklerimi sizinle paylaşmak istedim.
Divan Başkanı: Teşekkürler Sayın Eşkinat. Oğuz Ekincioğlu, Ankara Eczacı Odası
Başkanımız.
Ecz. Oğuz EKİNCİOĞLU (Ankara Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez
Heyeti’nin değerli başkan ve yöneticileri, Denetleme Kurulunun değerli başkan ve
yöneticileri, değerli Büyük Kongre delegeleri, değerli oda başkanları ve yöneticileri,
değerli meslektaşlarım hepinizi Ankara Eczacı Odası adına saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
Gerçekten de çok yorucu ve mücadeleyle dolu iki yılı hep beraber geride bıraktık.
Ben bu süreçten konuşmamın başında kısaca size bahsetmek istiyorum. Ve Ankara
Eczacı Odasının bu süreçte takındığı tavırla ilgili size kendimizi çok anlatmaya çalıştık ama bir kez daha kısaca bunu ifade etmek istiyorum. Şimdi Ankara Eczacı Odası
bu süreçte Türk Eczacıları Birliği ve meslek örgütünün mümkün olduğunca yanında
olmaya, gerektiğinde eleştirmesine rağmen, bunu özellikle belirteyim eleştirdiğimiz
noktalar olduğunu da söyleyeyim ama meslek örgütümüzün aldığı kararların arkasında sonuna kadar durmaya çalıştık. Fakat bu süreçte belki de bir dezavantajdı. Belki de
demeyeyim, gerçekten dezavantajdı. İki yıl boyunca bir 6-5 hikâyesi yaşadık hepiniz
biliyorsunuz. Geçtiğimiz genel kurulda, 2007 genel kurulunda sandıktan çıkan sonuçlarda birçok arkadaşımız evet milli takımı seçti. Delegelerin on biri işte çok uyumlu çalışır gibi öngörülerde bulundu. Aslında bunlar öngörülü değildi. Belki bir temenniydi,
çünkü çok doğru sonuçlar doğurmadı. Protokol sürecinde, 21 Aralık sürecinde yapılan
çalışmaların içinde aktif olan, aktif olarak rol alan biri olarak o dönemde gerçekten
11 kişinin 11’ininde elinden gelen tüm gayreti gösterdiğine ben de gözlerimle şahit
oldum. Bunlar şahsi fikirlerimdir, onları paylaşıyorum sizle. Bu süreç kimi zaman çekişmelerle kimi zaman birlikte yürüyüşlerle, ama sonuçta örgütü ve eczacıları bir yere
taşıma kaygısıyla devam ettirildi. Ama bir yere kadar devam ettirildi. Gönül isterdi ki,
o gün delegelerin iradesiyle sandıktan çıkan Merkez Heyeti bugün burada on bir kişi
237
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
olarak oturuyor olsalardı. Benim bu genel kuruldan bir istirhamım var. Delegelerin
oylarını isteyip buraya talip olup bunu başarabilen mutlaka çok değerli arkadaşlarımız
vardır. Ama bundan bu niyetlerinden bir süre içinde vazgeçeceklerse baştan bunu
bize söylesinler, biz de ona göre irade gösterelim. Çalışma şartlarının uygun olmadığı
gerekçesiyle istifa etmek, hiçbir delegeyi ve tabanımızdaki hiçbir eczacıyı ikna etmeye
yeterli bir malzeme değildir. İyi bir, hep bana diyorlar ki benden büyük oda başkanı
ağabeylerim, hep iyi bir liste oluşturalım, Türkiye’yi kavrayan tek bir liste oluşturalım.
Gerçekten de kâğıt üzerinde değerlendirdiğimiz zaman bu çok ideal ve güzel bir şey.
Ama bir türlü mümkün olmuyor. O nedenle en azından Türk Eczacıları Birliğine, bu
seçimlerden sonra oluşacak Türk Eczacıları Birliğine, Türk Eczacıları Birliği fotoğrafında önceliğini meslek olan ve önceliği meslek adına bu örgütü bir yere götürmek
olan kişilerin geleceğine dair inancım tam. Şimdi protokol sürecinden bahsettim. Biliyorsunuz bir, bir buçuk yıla yakın bir protokol süreci yaşadık. İmzalar atıldı. Bakanlar
imzaları reddetti. Birçok başkanlar danışma kurulu arka arkaya yapıldı, o dönemde
bir yere gelindi miting yapıldı vs… ile gerçekten de çok dinamik, aslında bizim için
çok da yorucu olan, çok dinamik süreç yaşadık. Ben o dönemde başkanlar danışma
kurulunda yaptığım konuşmalarda e-sözleşme tehdidinden korkulmaması gerektiğini, çünkü bizim bununla bir gün yüzleşmek zorunda olduğumuzu ve kapatma eyleminin o dönemde biliyorsunuz iki kere kapatma kararı alındı. Sonra atılan imzalardan
sonra bundan geri adım atıldı. Kapatma eyleminin o dönemde bulunmasının doğru
olduğunu halen düşünüyorum. 21 Aralık mitingine gelince, gerçekten de, belki de
Ankara Eczacı Odasının en şanslı başkanıyım. Çünkü böyle bir organizasyonda başkan
olduğum için gurur duyduğumu ifade ediyorum. 21 Aralık’ta 32 bin kişiyle Ankara
Kolej Meydanında büyük bir miting yapıldı. Ve bu mitingde Merkez Heyetimizin tümü,
o dönemde istifa eden beş arkadaşımız da görevdeydi. Merkez Heyeti üyelerimizin
tümü ve Ankara Eczacı Odası üyelerimizin tamamı, ayrıca Ankara’dan 300 kadar
meslektaşımla, sizleri Ankara’da ağırlayıp, karşılayıp, uğurlamak şeklinde elimizden
geldiğince yapmaya çalıştık. Ve 21 Aralık mitinginden sonra da birçok oda başkanı arkadaşımın meslektaşımın bu organizasyonu çok iyi yürüttüğümüzle ilgili olumlu düşünceleri, hiç bir sıkıntı olmadı çünkü, biliyorsunuz, düşünceleri bize en büyük
ödül oldu. Ancak dün yapılan konuşmalarda Sayın Trabzon Eczacı Odası Başkanı 21
Aralık’ta işte bizim paket yaptırdı kendilerine geceyarılarına kadar doğrudur. Kişiler
238
TEB Yayınları
üzerinden siyaset yapmak Sayın Tekin Çağlar’ın ilk kez gösterdiği bir tavır değildir ve
doğrusu şaşırtmadı. Ama burada Ankara Eczacı Odası Başkanı olarak şunu söylemek
zorundayım. Yöneticilerim, meslektaşlarım 300 tane meslektaşım adına her fırsatta
emeği öne çıkaran emeği Sayın Tekin Çağlar’a hakkımızı helal etmiyoruz.
Hayır, ben buradan açıkça söylüyorum. Açıkça söylüyorum hakkımızı helal etmiyoruz. Bu organizasyonu yürütürken çok ciddi emekler sarf edilmiştir ve kişiler
üzerinden de siyaset yapılmasını kabul etmiyoruz. Hayır, hiç öyle bir şey yapmıyorum.
Şimdi arkadaşlar, Sayın Başkan bakın, ben kişiler üzerinden karşılıklı polemiğe girmek
istemiyorum. Ama kişiler üzerinden siyaset yapacak olursanız benim buradan çok
söyleyeceğim şey var.
Evet, sevgili arkadaşlar devam ediyorum. Firma boykotlarıyla ilgili çok başarılı bir
süreç geçirdik yine hep beraber ve bu nokta da-Divan Başkanı: Lütfen oturduğumuz yerden müdahale etmeyelim arkadaşlar
konuşmacılara, lütfen de cevap hakkı doğuracak cümleler sarf etmeyelim. Genel kurulun huzuru için ve lütfen tüm arkadaşlarımdan rica diyorum.
Ecz.Oğuz EKİNCİOĞLU (Devamla): …ve bu noktada firma boykotlarıyla ilgili olarak Ankara Eczacı Odası her iki boykotta da Yozgat’la çok eşit oranda her iki boykotta
bir sonuç aldık. Meslektaşlarımıza Ankaralı üyelere buradan sizin huzurunuzda, sizin
nezrinizde bir kez daha teşekkür ediyoruz. Gerçekten de iki boykotta, Ankara Eczacı
Odasının birinci noktada bu boykotları bitirmesi bizi tekrar gururlandırdı. Ama bu
döneme baktığımızda başkanlar danışma kurulu yapıldı. Ankara gibi bir ilde Ankaralı
eczacılar boykot edilen firmayı %47, %50’lerde bir düşüş sağlamışken %8–9 gibi bir
düşüş sağlayan ve bu eyleme boykota bu oranda destek veren arkadaşlarımızın şimdi
ben bu kürsüden konuşurken bana da müdahale etmeleri size de lütfen çok şaşırtıcı
gelmesin.
4 Aralık süreciyle ilgili olarak, sevgili arkadaşlar, 4 Aralık, salonun ahengini siz
bozuyorsunuz. Üçünüz konuşuyorsunuz başka bir tane konuşan var mı Allah aşkına?
239
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Lütfen karşılıklı konuşmayalım Sayın Başkanım, arkadaşlar lütfen
konuşmacıya laf atmayalım. Başkanım siz de lütfen kişilere yönelik cevap vermeyin.
Lütfen başkanım. Arkadaşlar lütfen karşılıklı konuşmayalım.
Ecz.Oğuz EKİNCİOĞLU (Devamla): Arkadaşlar, 4 Aralık süreciyle ilgili olarak da
demin konuşmamın başında söyledim. Bu kapatma eylemi aslında, geç kalınmış bir
eylemdir. Bu noktada Merkez Heyeti, kendilerine de söyledim, protokol süreci zamanında bunun yapılması gerekirdi. Fakat bunu şöyle değerlendirmek lazım, bu bir uyarı
kapatmasıdır. Ve kamuoyuna da o şekilde lanse edilmiştir. Bugün buradan yapılacak
bir takvimle alınacak kararlarla bunun hem kamuoyuna hem basına hem de eczacı
kamuoyuna aktarılması gerekmektedir. Bu sürecin devam ettiğine ve iyi yönetilirse sonuç alınabileceğine dair inancımız tamdır. En büyük yararlarından biri şudur:
Ankara’da sürekli Sosyal Güvenlik Kurumunun ve diğer kurumların bürokratlarıyla ilişki halindeyiz, görüşüyoruz. İnanın, bizim blöf yaptığımız ve bunu asla başaramayacağımız, eczacı tabanının buna destek vermeyeceği gibi bir sanıları vardı. Eylem kararı
alındıktan sonra büründükleri sessizliğin de asıl nedeni buydu. O nedenle Türkiye’deki
eczacılık örgütünün, Türk Eczacıları Birliğinin, bu örgütün; ne kadar dinamik ve ne
kadar üyeleri tarafından desteklenen, aldığı kararları üyelerinin ne oranda uyguladığını görmeleri açısından son derece yararlı olmuştur. Bu sürecin bundan sonraki
döneminde bu 4 Aralık her zaman zihinlerinde olacak şekilde adım atacak ve karar
vereceklerdir. Bir başka yararı da; protokol sürecinde iki yıl, iki kere kapatma eyleminden geri adım atmamız nedeniyle, üye tabanında bunu yapar mıyız, yapamaz mıyız
gibi hiç oluşmaması gereken soru işaretleri oluştu. Bunları tamamen ortadan kaldırdığımızı ve üyelerimizin nezrinde örgüt anlamında, bunu kişisel ya da odalar olarak
söylemiyorum, örgüt anlamında bunu tazelediğimizi, bu soru işaretlerinin kalktığını
düşünüyorum. Bu anlamda da faydalı bir eylem olduğunu düşünüyorum. Bu sürecin
çok iyi yönetilmesi gerekir. Ne yapılması gerekir? Ankara Eczacı Odasının bu süreçte
ne yapılması gerektiğine dair düşünceleri şunlar; bir kere basına çok iyi anlatılmalı.
Ben bu noktada da bir eleştirimi dillendirmek zorundayım. Türk Eczacıları Birliğinin
yaptığı basın açıklamaları son derece yetersiz demeyim fazla yeterli ama anlaşılmaz.
Basın açıklamalarını mutlaka eczacı arkadaşlarımıza meslek yöneticilerinin hepsi anlıyordur. Ama onun basın kamuoyuna yapılıyor açıklaması. O nedenle çok daha salt
240
TEB Yayınları
çok daha anlaşılabilir, çok fazla küresel sermayeden bahsetmeyen, insanların ilaca
ulaşımının kolaylaştırıldığı noktada adım atılmasıyla ilgili cümleler içeren daha sade
basın açıklamalarının yapılması bizi daha doğru sonuçlara ulaştırır diye düşünüyorum.
Sevgili arkadaşlarım, değerli meslektaşlarım buradan mutlaka bir eylem takvimi
çıkmalı ve Pazartesi ya da Salı buna bu önümüzdeki hafta bu eylem takvimi ve bu kararlılık mutlaka basına ve kamuoyuna açıklanmalı ve bu takvim başlatılmadır. Ayrıca
bu takvimin içinde mutlaka buradan çıkacak tüm delegelerin imzasıyla tüm örgütün
imzasıyla çıkacak bir sonuç bildirgesi mutlaka kamuoyuyla paylaşılmalıdır diye düşünüyorum. E-sözleşme tehdidiyle ilgili olarak bazı başkanlarımız, demin Nejat Ağabey
de bahsetti, bir takım düşüncelerini ifade ettiler. Biz hala Ankara Eczacı Odası olarak
bu noktadayız. E-sözleşmeyle bir gün yüzleşmek zorundayız. En güçlü olduğumuz an,
o andır. Ve bununla yüzleşmemiz gerekiyorsa bundan asla geri adım atılmamalıdır.
E-sözleşmeyi bu noktada, Türkiye’de başarabileceklerini henüz asla düşünmüyoruz.
Eğer bunu başarabilecek olsalardı 4 Aralık’ta 24 bin eczaneyi kapatmamızı engellerlerdi. Bu nedenle e-sözleşmeden hiç çekinmeden, kesin sözleşme feshinin de bu
takvimin içinde yer almasını doğru buluyoruz.
Değerli arkadaşlarım, 4 Aralık süreciyle ve bu iki yıllık görüşmelerle ilgili düşüncelerimi sizlerle paylaştım. Genel kurulda, Ankara Eczacı Odasının duruşuyla ilgili
birçok oda arkadaşım dışarıda benden fikir beyan etmemi istediler. Ankara Eczacı Odasının duruşunda, şimdiye kadarki duruşuyla hiçbir fark yoktur Hiçbir pazarlık
yapmıyoruz. Çünkü pazarlıklarla oluşturulan asansör listelerinde oluşturulan listelerin
doğru sonuçlar doğurmadığını düşünüyoruz. Duruşumuzda hiçbir değişiklik yok. Hiçbir pazarlık, asla yapmıyoruz. Sorumluluk almaya, örgütün hangi noktasında olursa
olsun, sorumluluk almaya, görev almaya devam edeceğimizi hepinizin huzurunda arz
ediyoruz, ilan ediyoruz. Ankara Eczacı Odasının tavrı, katkıları, sizlerin değerlendirmesindedir. Burası bizim söz söylemeye en yetkili organımız sonuçta örgütümüzün
organı ve Ankara Eczacı Odasının meslek için salt meslek için, sağlıklı bir gelecek için
yapmaya çalıştıklarını aynı ölçüde, aynı şekilde elinden gelenin azamisiyle yapmaya
devam edecektir. Bunun da farkında olacağını değerlendireceğini sizler tarafından
düşünüyoruz. Ben genel kurulumuzun mesleğimiz için daha doğru sonuçlar daha iyi
sonuçlar doğurması ümidiyle hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
241
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sevgili konuklar komisyonlarımız son toplantılarına başlamıştır.
Bu saatten sonra yeni dilekçe alamayacağız onları bildireyim. Emin Beyaz, Batman
Eczacı Odası Başkanı.
Ecz. Emin BEYAZ (Batman Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Sayın Başkan,
Merkez Heyetinin Denetleme Kurulunun Haysiyet Divanının değerli üyeleri, değerli
meslektaşlarım, sizleri Batman, Muş, Siirt Eczacı Odasının değerli meslektaşlarım
adına hürmetlerimle selamlıyorum.
Biraz geciktim, özür diliyorum. Özellikle Divanın anlayışına da teşekkür ediyorum.
Gecikme nedenim her ne kadar insanlar reddetse de gece üç dörtlere kadar süren
kulislerden dolayıdır. Uykusuz kaldım. Gece iki buçukta tekrar yatağımdan kalktım.
Telefon geldi şöyle, şöyle olsun böyle olsun. Ben bunu ilkeli bulmadığımı huzurunuzda
ifade etmek istiyorum.
Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık eylemini beraber gerçekleştirdik. Biz de, yöremizde %100 eczanelerimizi kapattık. Belirlediğimiz nöbetçi eczaneler dışında hiçbir
eczane hizmet vermedi. SGK nasıl karşıladı gördünüz. Kapatıyorsanız kapatın dediler.
Batman’da, ulusal televizyonlara da rastladı, izleyeniniz olmuştur, bir yürüyüş gerçekleştirdik. Kilitler almıştık. Tabi eczaneler gerçek anlamda kilidini vermek istemedi
anahtarlarını. Biz de toptan pazarlık ederek bir torba kilit aldık gittik SGK’ya. Bildiriyi
okuduk. SGK yetkililerinin değerlendirmeleri nasıl olur diye beklerken SGK Müdürü bu
şaka değil, telefon açtı. Dedi ki; Sayın Başkan, getirdiğiniz kilitlerin hepsi Çin malıymış
ya!
Değerli meslektaşlarım biz eczacıların morali, dengesi, ruh hali hakikaten bozulmuş durumda eczanelerimizde halka nasıl hitap edeceğimizi, nasıl ikna edeceğimizi,
hakikaten şaşırmış durumdayız. İlaç yazdırıyor, geliyor hasta, bu ilacı veremiyoruz diyoruz. Böyle bir ihtiyar teyzemiz bir eczaneye uğramış. Eczacı yazan ilacı veremeyeceğini, 5 ilaçtan 4’ünün karşılanamayacağını; üçünün elinde mevcut olduğunu, birini ise
ödenemeyeceğini muadil eşdeğer kavramından izah ederken bir türlü bunu anlamayan ihtiyar teyzemiz özellikle almak istediği tansiyon ilacının elinizde mevcuttur türde
242
TEB Yayınları
yazmasından sonra elini cebine atar, ilacını çıkarır, son tableti ağzına atar, elimde kalmadı hadi ver. Biz şimdi bu hallerdeyiz. Biz eylemlilik yaptık. Kongrede bunun gereğini yapacağımızı, düşüneceğimizi, kararını alacağımızı seslendirdik. Dünden beri de
değerli, siz değerli oda başkanlarını, siz değerli delegeleri dinliyorum. Sabah kaçırdım
özür dilerim kendilerinden. Fakat ne yapacağız? Bunun şaşkınlığı içindeyiz. Belli değil.
Bir sözleşme feshi dillendiriliyor. Sözleşme feshinde ne derece başarılı olacağımızı az
önce benden önceki değerli Başkan da yüzleşeceksek, yüzleşelim dedi. Ama tamam
yüzleşelim. Ama burada ciddi manada tıkanmanın olacağı, ciddi manada eczacının
anlaşma yapacağı aşikârdır.
Bunu bir iyi değerlendirmemiz lazım değerli meslektaşlarım. Kepenkleri kapattık. Ama bugün Türk Eczacıları Birliği’nin, Batman, Muş, Siirt Eczacılar Odasının bir
kararı olmadığı halde eczanelerimizin çoğunun kepengi kapalı. Niye kapalı derseniz,
biliyorsunuz dün bir parti kapatıldı. Buna tepki olarak dıştan gelen, içten gelen, baskılar sonucu veyahut da gönüllü katılım sonucu kepenkler esnaf %100’e yakın kepenk
kapatırken halkın sağlığını kendisine baş kaygı olarak telakki eden eczacı da bu baskılara dayanamayıp şu anda eczanenin önünde, kepengi kapalı bir şekilde beklemektedir. Bir partinin kapatılması bize göre demokrasiye ve Cumhuriyete bir darbedir.
Anlaşılan o ki ülkemizde evrensel hukuk ilkelerine uygun hukukun üstünlüğüne ve
yargıç bağımsızlığına dayalı çoğulcu ve katılımcı bir demokrasinin gerçekleşmesi uzun
zaman alacağa benzemektedir. Düşünceyi açıklama ve bu yönde örgütlenme özgürlüğü kısıtlanmış olduğu gibi siyasi partilerin dahi bazı konularda çözüm önermeleri
olanaklı değildir. Burada neden yasalar düzenlenmedi söylemine katılmıyorum. Ancak
kanımca sorun salt çağdaş anayasa ve çağdaş yasalar yapmama sorunu değildir. Aslında sorun demokrasinin alt yapısını oluşturacak donanımda, anlayışta ve duyguda
birey, yurttaş yetiştirememe sorunudur. Demokrasi eğitimi alamamış kuşaklardan
hukukun üstünlüğüne dayalı özgürlükçü bir demokrasinin yollarını açmayı beklemek
aşırı iyimserlik olur. Ülkemizdeki siyasi kadrolar ortadadır. Bu kadroların değil ülkeye,
kendi partilerine demokrasiyi getirmeleri ham hayaldir.
Bazı değerli meslektaşlarım salonu terk ediyorlar anlayışla karşılıyorum. Ben burada DTP’yi, savunduğu ilkeleri savunmuyorum. Bir partinin kapatılmasının demok-
243
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
rasiye ve Cumhuriyete olan darbesinden söz ediyorum. Cumhuriyetin demokratikleşmesi uzun bir süreçte olacaktır. Siyasetçimizin de, bürokratlarımızın da, hakimlerimizin de, öğretici ve eğitimcilerimizin de birey yurttaş modeline uygun, araştırıcı,
yaratıcı, hukuk bilincine sahip, erdemli, düşüncelere ve özgürlüklere saygılı, kamuya
ve çevreye duyarlı barışçı, ufuklu, donanımlı, sanatı ve kültürü yaşamın ve kişiliğin bir
boyutu olarak kavrayan insanların olmasıyla ve çoğalmasıyla mümkündür. Sorunun
salt çağdaş kanunlar yapma sorunu olmadığı açıktır. Biliyorsunuz anayasa mahkemesi dedi ki biz mecburuz, yani anayasa önümüzde duruyor. Değiştirseydiniz. Evet, bir
sene gibi bir uzun süreci bekleyip de, değiştireceğine söz veren iktidar bunu yerine
getirememesinden de sorumludur. Ama belirttiğim gibi sorunun, salt çağdaş kanunlar yapma sorunu olmadığı da açıktır. Tam da burada Mahatma Gandhi’nin sözlerine
aynen katılıyorum. Mahatma Gandhi der ki ‘Çağdaş kanunların var olduğu, ama uygulayıcılarının anlayışlı olmadığı bir ülkede yaşamaktansa; kanunları çağdışı olan, ama
uygulayıcıları anlayışlı olan bir ülkede yaşamayı yeğlerim.’
Değerli meslektaşlarım, ülkemizin içinde bulunduğu sorun kronikleşmiş, tarihten
gelmiş, dedelerimizin yapmış olduğu yanlışlardan dolayı biz torunların çekmiş olduğu
sorunlardır. Cumhuriyetin uygulama alanı demokrasiden farklı olmaz. Demokrasinin
laboratuarı ve uygulama alanı cumhuriyettir. Ama Cumhuriyetin kuruluşundan bu
yana yapılan hatalar maalesef bizleri bu noktalara getirmiştir. Ben sizlere tarihi anlatacak değilim, yalnız tarihte üç önemli şahsiyetin söylemiş olduğu bazı sözleri yorumsuz bir şekilde sizlere okumak istiyorum. Sene 1925 Başbakan İsmet Paşa diyor ki; “
Biz açıkça milliyetçiyiz. Milliyetçilik bizi birleştiren tek nedendir. Türk çoğunluğunun
yanında diğer unsurların hiçbir etkinliği yoktur. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, Türklere ve Türklüğe karşı çıkanları yok edeceğiz.
Vatana hizmet etmek isteyenlerin her şeyden önce Türk ve Türkçü olmalarını istiyoruz. 17 Eylül 1930’da Adalet Bakanı sıfatıyla Mahmut Esat Bozkurt hiç görmediği halde Siirt milletvekilidir Mahmur Esat Bozkurt. Tıpkı şair ve yazar kimlikleriyle bildiğimiz
Yahya Kemal Beyatlı’nın Urfa’dan, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Mardin’den vekil
seçilmesi gibi, bu da Siirt’ten milletvekili olmuş. Adalet Bakanlığı yapmış bir adam ne
diyor; okuyayım size: ‘Benim fikrim ve kanaatim şudur ki, dost düşman da bilsin ki,
bu memleketin efendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı var-
244
TEB Yayınları
dır. O da hizmetçi olmaktır, köle olmaktır. Dost ve düşman hatta dağlar bu hakikati
böyle bilsin.’ Yine dönemin Dışişleri bakanı Tekin Rüştü Eraslan daha ileri gidiyor. Bu
son dönemde söylenen geç git söylemi söylenmiyor. Gitmeniz gerektiğini söylüyor.
Ne diyor? Ağzında hepsinin kaynakları var arkadaşlar. ‘Kürtlerin durumuna gelince
kültürel düzeyleri o kadar düşük, zihniyetleri o kadar geridir ki, Türk ulusal yapısı
içinde barınamazlar. Ekonomik yönden uygun olmadıkları için daha ileri ve kültürlü
olan öz Türklere girişmiş olan yaşam mücadelesini kaybedeceklerdir. Çoğu İran ve
Irak’a göçebilir. Kalanlar ise yaşam mücadelesinde zayıfların yok olması sürecine tabi
olacaklardır.’ 1950’lerde Başbakanlık yapmış ve Fenerbahçe stadına ismini de vermiş
Şükrü Saraçoğlu’nun da bir lafını da sizlere hatırlatmak istiyorum. Demiş ki ‘Bu ülkede
Allah’tan ve peygamberden bahsetmek yasaktır.’
Şimdi arkadaşlar, ben siz değerli meslektaşlarımı, düşüncelerini yargılamıyorum.
Tarihten bunları sizlere paylaşmak istiyorum. Çünkü sorun buradan gelmekteydi. Bugün otobüste kucağına yanarak düşen bir babanın evlat acısını, bugün genç yaşta o
kınalı kuzuların şehit düşürülmesini, bu ülkenin yarasına nasıl merhem edileceğinin
ve sıkıntının nereden geleceğini sizlerle bu pasajlarla paylaşmak istedim.
Geçen dönem bir süreç geçirdik. Bir demokrasi hakkı da burada çiğneniyor sevgili meslektaşlarım. Biz listeler yapacağız. Bu listelerde kim nasıl alacaksa sağduyulu
davranacağınıza inanıyorum. İstemiyorsanız görmek istemediklerinizi ilgili kişilere iletin. Ama biz birlikte varız. Birlikte güçlü oluruz.
Merkez Heyetine de bu noktada birkaç sözüm olacak. Sevgili Başkanım ve Sevgili
Genel Sekreterim, hakikaten diğer arkadaşlarımızla beraber olağanüstü bir çabayla,
çalışma performansı göstermektedirler. Ama onlara tavsiyem, bu pazarlık sürecinin
bu şekilde yürütülmesine mani olsunlar. İnsanların iradesine saygı duyulsun. Kimin
çizilip çizilemeyeceğini kendileri beyan etmesin. Kimin hangi listede, çoğunluk bulduğunuz yerde kendinizi güçlü hissedip, çoğunluğu geride kaldığını varsayaraktan
hesaplar içerisine lütfen girilmesin. Çünkü kime ne olacağı belli değildir. Çünkü siz
değerli delegenin iradesinin bugün nasıl teşekkül edeceği belli değil, yarın nasıl teşekkül edeceği de hiç belli değil. Sayın Domaç’ın örneğini unutmayalım.
245
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sayın Başkanım toparlarsanız.
Ecz.Emin Beyaz (Devamla): Bitiriyorum. Sayın Genel Başkanımızın, 10 sene genel başkanlık yapmış bir değerli büyüğümüzün protestosunu dinleyip haklı haksız
hepimiz gördük, bütün Türkiye izledi. Bu noktada kendini güçlü hissedenlere, SGK’ya
aslında yazmış olduğum son metini de bağladığım bir Afrika atasözünü söyleyerek
bağlamak istiyorum. “Sular yükselince balıklar sinekleri yerler. Sular alçalınca sinekler
balıkları yerler. Kimin kimi yiyeceğini güçlülük değil suyun akışı belirler”. Hepinize
teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Sayın Emin Başkanıma teşekkür ediyorum. Tuncay Sayılkan, İzmir Eczacı Odası Başkanı.
Ecz. Tuncay SAYILKAN (İzmir Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Merkez
Heyeti’nin, Denetleme Kurulunun Yüksek Haysiyet Divanının değerli yöneticileri, değerli oda başkanları, değerli yöneticiler, sevgili delegeler, hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Öncelikle sekiz ay önce istifa eden ve bu örgüte önemli katkıları olduğunu düşündüğüm beş arkadaşım da dahil olmak üzere Merkez Heyetinin, Denetleme Kurulunun, Yüksek Haysiyet Divanının, tüm yöneticilerine iki yıllık çalışmaları için yine Türk
Eczacıları Birliğinin sevgili emekçilerine teşekkür ederek başlamak istiyorum.
Klasik sorunların sayıldığı yaklaşık iki gündür problemler anlatılıyor. Bir takım
çok ayrıntılı hesaplar kitaplar yapılıyor o konulara girmeyeceğim. Çünkü süre çok uygun değil Sertaç Ağabeyimi de, Alaaddin Ağabeyimi de, Divanı da sıkıntıya sokmak
istemiyorum. Ama bazı şeyleri de paylaşmamız gerekiyor. Klasik oldu artık her genel
kurulda, her bölgelerarası toplantıda söylüyoruz. Her yıl bir öncekinden zor olacak.
Evet, arkadaşlar, her yıl bir öncekinden daha zor olacak ve oluyor. Mesleğimizle ilgili,
ülkemizle ilgili ciddi sıkıntılı süreçten geçiyoruz. Sağlıkta dönüşüm adı verilen, hatta
kimilerine göre de devrim diye nitelendirilen; adım adım sağlık hizmetlerinin paralı
hale dönüştüğü, herkesin parası kadar sağlık hizmeti aldığı ve sağlık çalışanlarının
246
TEB Yayınları
ezildiği bir programın kayıplarını en ağır yaşayan meslek gruplarından biriyiz. Sürekli
özveride bulunmamız isteniyor. En son eylem sürecinde de, bu 4 Aralık kararının
uygulama sürecinde de eczacılar biraz daha özveride bulunsun diye gazeteci arkadaşlar bunu ilettiler. Hepsine şunu ilettim, eczacı arkadaşların bir adım dahi gidecek
yeri yoktur. Bundan daha fazla öz veride bulunma şansı yoktur. Bu aşamada çok
bilinmeyenli bir denklem değil, çok acil dün Levent Hocam çok kısa uzun orta vadeli
bir program açıkladı. Ama sıkıntıyı acilen rahatlatıp çözüme doğru gidebilmek için
hepinizin bildiği şeyler var. Bir tanesi stok zararlarının giderilmesi, nedir bu? Nasıl
giderilebilir? 2005 yılında o zamanki Merkez Heyetine ve Sağlık Bakanına bir öneride
bulunmuş İzmir Eczacı Odası, demiş ki; 45 günlük bir geçiş süresi konsun, 45 günlük
geçiş süresini de şöyle tarif etmiş. 45 gün önce belirlensin ama eczanelere düşük fiyat
gelsin bu böyle uygulanmıyor. Peki, nasıl değiştirilebilir? Sosyal Güvenlik Kurumu 45
gün sonra uygulayabilir veya geçen bir internet sitesinde gördüm. Akıl akıldan üstün
yeni barkottan bahsediliyor. Kamu kurum ıskontosuyla ilgili bir taşıma zararımız var.
Dün Cenk çok güzel anlattı, Edirne Oda Başkanımız. Evet, kimileri sanal diyor. Ama
çok açıkça bir kaybımız var. Ama temel sorunumuz. Yani hep parayla bitiştiriyoruz
falan diyoruz ama ayakta kalabilmek adına da, kar oranımızın değişmediği ama cironun sürekli düştüğü bir ülkede, artan işletme giderleriyle bu işi taşımaya çalışıyoruz.
Şunu doğru bulmuyorum. Yeri gelmişken söyleyeyim Merkez Heyetimizin açıklamalarında yedi bin eczane batacak, sekiz bin eczane batacak, kehanetlerini çok
doğru bulmadığımı da söyleyeyim. Çok sayıda meslektaşımın canı yanacak, çok sayıda meslektaşım bunu sürdüremeyecek söylemi doğru, ama yedi bin-sekiz bin toto
loto benzetmesi o rakamlar tutmadığında sıkıntı olacak. İnşallah da öyle bir rakam
tutmaz. Bizlerin öncelikle ekonomik anlamda eczanelere nefes aldıracak, bu gelişmelerden sonra eczanelerin geleceğini planlayan, hizmet kalitesini yükselterek dün
Levent Hocamın hem burada, hem Kayseri’de altını çizdiği gibi vazgeçilmez bir meslek grubu olarak bu sağlık sektöründe aktör olarak devamlı yer almamız gerekiyor.
Peki, bununla ilgili dün Levent Hocam yine bir şey söyledi. Dedi ki bir emek vermeden,
bir hizmet almadan size bu parayı verirler mi? Vermezler arkadaşlar. Bizim de bununla ilgili yeni bir eczane modeli ile birlikte bununla ilgili bir mücadeleden, düşünen,
yeni programlar projeler üreten kadrolara ihtiyacımız var. Sorunun temel nedeni 7
247
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Ekim’deki başkanlar toplantısında söylendi, Burhan arkadaşımın söylediği gibi siyasi
iktidardır arkadaşlar. Şimdi herkesin değişik siyasi partilerde siyaset yapma hakkı var.
Bu salonda da muhtemelen iktidar partisine mensup arkadaşlarım vardır ama bana
sorarsanız siyasi görüşünüz ne olursa olsun, siyaset yaptığınız parti hangisi olursa olsun; eğer o parti iktidardaysa ve sizin meslek grubunuza bir tehdit varsa, sizin siyasi
kimliğiniz ikinci planda kalmak zorundadır arkadaşlar. Hükümetin sağlık politikaları,
sağlık hizmetlerine, ilaca ve eczacıya bakışı ortadayken hala çözümü diyalogla bulmak
politikaları net olan bir siyasi otoritenin karşısına pazarlık ederek bir şeyler yapmaya
kazanmak hayalcilikten öte bir şey değildir. Çok net söyleyeyim, ilacı sadece ticari bir
meta gören eczacıyı da, onu satan esnaf gören, perakendeci gören bir zihniyetle biz
bir hizmet sektörüyüz. Eğitimini aldığımız işi yapıyoruz. Bunun karşısında da ‘eczacısız sağlık hizmeti olmaz’ söylemlerimizi çok ciddiye almayan bu zihniyet değişmedikçe
kalıcı çözüm bulma şansımız yoktur arkadaşlar.
Bu nedenle, özellikle bu dönemde yaşadığım anıyı sizinle paylaşayım. Millet
olumsuzlukları yaşadığımız da acıdır. Tamamı değil ama bazı arkadaşlarımızın iktidar
partisinin üyesi oldukları parti için uygulamaları savunur ya da savunmak zorunda
görüyorum. Ciddi bir hatadır arkadaşlar. Siyasi partiye üye olmak başka bir şeydir.
Ekmek paranızı kazandığınız, ailenizin geçimini sağladığınız işin doğru yapılmasıyla
ilgili saf tutmak başka bir şeydir. Siyaset demişken, şimdi şunu da paylaşmam lazım.
Çok etik bulmadığım, doğru bulmadığım ve örgütte böyle bir gelenek oluşmaması
için çok özen gösterdiğim bir iki kararın oluşması gerekiyor ki, hepimizin örgütte
görev almak isteyen herkesin herhangi bir adaylık sürecinde tabiri caizse koltuğa
ceketi asıp ben iki ay sonra döneceğim zihniyeti açık söyleyeyim bize yakışan bir tavır
değil. Önümüzde yine seçimler var. Daha sonra olacak, hayat devam ettikçe herkesin
de siyasi tercihleri olacaktır. Ama örgüt yöneticiliği başka bir şeydir. Siyaset başka
bir şeydir. Ben bir ara gideyim şuradan aday olayım, geleyim yaklaşımı, bizim doğru bulduğumuz bir tavır değildir. Her toplantıda ya da değişik ortamlarda bir birlik
beraberlik sohbeti gidiyor. Bir birlik beraberlik çağrısı gidiyor. Güçlü yönetimlerden,
iyi kadro oluşturulmaktan bahsediliyor. Ancak sıra uygulamaya geldiğinde, pratiğe
geldiğinde, bu büyük kongre salonlarına gelindiğinde bu iki buçuk-üç günlük sürede
bir takım odalarda yine bir yönetim, denetim yok. Bir haysiyet divanı, bilmem ne bir
248
TEB Yayınları
pazarlıktır gidiyor. O burada gelip büyük, büyük laflar eden arkadaşlarımız, belli talepler yerine gelmeyince küskün olarak odadan ayrılıp dışarıda kalıyorlar ya da farklı
tercihlerde bulunuyorlar. Ama bu örgüt bütünleşme şansını iki defa kaçırdı arkadaşlar. Bir tanesini zaten kaçırmıştı. Bugün bu saatte bir tanesini daha kaçırıyor. 2007
yılı Aralık öncesi eski genel başkanım milletvekili adaylığından sonra örgüte tarihi bir
fırsat verdi. Bütün örgütü bir araya getirip, bölünmenin nedeni olan Mehmet Domaç
ortadan kalkmışken, insanları bir araya getirip, gerçek anlamda, geniş tabanlı bir yapı
oluşturma şansı varken bazı arkadaşlar “Biz otuz küsur odayız seçimi de kazanacak
yeterli delegemiz var. Bizim sizinle işimiz olmaz.” dediler. Sonra o tablonun nasıl bittiğini hepiniz biliyorsunuz. Şimdi de bu büyük kongre öncesi sorumluluk sahibi olan,
aslında bu işi çözmek noktasında olan insanlar sadece bununla ilgili belli görüşmeler
yaptılar. Bu misyonu üstlenmekle ilgili kalıcı, samimi adımları atmadılar arkadaşlar.
Bu samimiyetten uzak tavır bu birlik beraberlikle ilgili yaklaşımın sadece söylemlerde
kalması çok üzücüdür. Bu örgütün, bu salondaki insanların olduğu kadar, bütün ülkemize hizmet veren eczaneler de hizmetlerde sıkıntı yaşayan ve buradan çözüm bekleyen insanlarla ilgili Merkez Heyetimizin herkesin sorumluluğunda düşünüyorum.
Ancak bir sayın genel başkanla bir oda seçimlerinin sonunda konuştuk, tebrik etmek
için aradı, eksik olmasın. Kendisine o zaman da söyledim. Söyledim, dedim ki, bakın
sayın genel başkanım, ki çok sevdiğim çok eski bir dostumdu, birçoğunuzu da belki
aynı zamanlara rastladı, yeni arkadaşlara göre 10 yılın üzerinde tanıdığım biri, üzerine kardeşimiz ağabeyimiz çok tehlikeli bir süreç ama çok da önemli bir noktadasınız.
Çok iyi bir kadro, çok iyi bir birliktelikle bir mücadele gücü yakalamasıdır. Bu sağlıkta dönüşüm programı ve önümüzdeki süreçte 15 Ocak’ta, Maliyeye bağlı kurumları
2011 sonrasında Yeşil Kartı da içine alarak gerçek anlamda tek alıcı ve patron olan
Sosyal Güvenlik Kurumunun böylesine bir zihniyetin karşısında işimizin zor olduğunu
anlattım. Kendisi de bununla ilgili değerlendirmeler yapacağını söyledi. Ondan sonraki
görüşmemiz arife günü, 27 Kasım, yani iki aylık süreçte kendisiyle hiç görüşmedik.
Diğer arkadaşlar görüşmüşler, üçer beşer görüşenler olmuş. Varyasyonlar olmuş. Arife günü görüştüğümüzde de bir gün önce Sosyal Güvenlik Kurumunda iyi bitmediği,
yani bununla ilgili de sıkıntıda olduğunu söyledi. Fakat bu arada genel başkan Pazar
günleri, özellikle herhalde hepimizin Pazar günleri özel zevkleri var. Herkes ailesiyle
birlikte oluyor. Herkes belki daha çok gazete okuyor ya da televizyon seyrediyor. Belki
249
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
dışarıya çıkıp kafasını dinlendiriyor. Sayın Genel Başkan da delege arıyor. İzmir Eczacı
Odasının delegelerini Sayın Genel Başkanım bizi arayıp, kime oy verirler ya da yapının
içindeki kimler, kaç kişi oy verir şeklinde. Çok ilginç bir o kadar da şık bulmadığım bir
tavır sergilemiştir. Bunu herkes söyledi ama bir cümle de ben söyleyeyim. Kayıtlara geçsin. Bu koltuk hesabıyla, delege hesabıyla yapılan listeler yaklaşık on yıldır bu
örgütteyim. Bu yapıların bir hayırlı sonuç doğurduğunu, doğru bir yapı çıkardığını
henüz görmedim. Bundan sonra da görebileceğime inanmıyorum. Tüm bu yanlışlara
rağmen, bütün bu yönetici hatalarına, kişisel hatalara rağmen, gururla söylemeliyim
ki, ülkemizde örnek bir örgütlü meslek grubu olarak tanınıyoruz. Ha yaptığımız eylemlerden sonra sivil toplum örgütleriyle ilgili sorgulamalarda ne kadar ne kazandığımız sorulduğunda açıklamakta zorlanıyorum açıkçası ama birlikte olabilmek, birlikte
hareket edebilmek, çok hızlı organize olabilmek adına çok takdir edilen bir meslek
örgütüyüz ve sağlıklı üye tabanımız var. Ama açık söyleyeyim, iyi yönetilmiyoruz arkadaşlar. Çok kısa geriye dönelim. Herkes çok değişik kesitler verdi ben de vereyim.
Bir 2008 protokolü imzalandı. Hatta o protokol o kadar çok takdir gördü ki, Merkez
Heyetimiz o protokole o imza şovunu yapmak üzere yetkililerini çağırıp orada bir kez
daha o imzayı attırdı. Fakat çok kısa bir süre sonra Kasım ayında bir ek protokol o
beş arkadaşın şerhine rağmen, alındığı söylenen bazı şeylerin tekrar belli karşılığında
ıskonto kazanımları sağlanan bir hayal kırıklığı.
21 Aralık mitingini hatırlatıyorum hepinize, coşkulu bir katılım, kışta kıyamette
herkes üzerine düşeni yaptı. Muhakkak Ankara Eczacı Odası da bizi burada karşılamak ve lojistik destekle ilgili gerçekten emek verdi, bunu iyi biliyorum. Ama odaların
da o kışta kıyamete herkesi buraya toplayıp getirmekle, herkes çok emek verdi. Tüm
yönetici arkadaşlarımın katkısını saygıyla karşılıyorum. Orada şöyle bir gerçekle karşılaştık yüz yüze geldik. Eylemden sonraki beklenti yüksekken, 19 Ocak günü öğlen
saatlerinde Genel Başkanımız aslanlar gibi kükredi, “Böyle bir şey olamaz bize bunu
imzalatamazlar bize bunu kabul ettiremezler” diye, biz de bölge toplantılarına devam ediyorduk. Narlıdere bölge toplantısında, yaklaşık 250 meslektaşımızla coşkulu
toplantımızı yapıp dönerken bir telefon geldi. Dediler ki sizinkiler imzayı atmış. Tabi
ayrıntıyı bilmiyoruz. Geri dönüp öğrendiğimizde öğlen imzalamam denen protokolün
imzalandığını gördük, arkadaşlar. Devamında üç yıllık olduğunu öğrendik. 4 Aralık
250
TEB Yayınları
gününe geliyorum hızlı bir şekilde. Gündüz saatlerinde Sayın Genel Başkanla öğlen
saatlerinde yaptığımız görüşmedeki mutsuz tavrından bahsetmiştim. 16.30’da sayın
İkinci Başkanımız Hilmi Şener arayıp eylem planını dikte ettirdi. Şimdi tabi örgütün
tepesinde böyle bir karar alınmış sonradan öğrendik nasıl atandığını, Merkez Heyetinde kaç kişinin olduğunu nasıl programlandığını ama açıkçası arife günü odalara bunu
tebliğ edip, özellikle oda sayısı fazla olan odalardan bahsediyorum, 4 günlük bayram
tatilinde kalan üç günlük sürede işi organize ettirmeyle ilgili odalara ciddi bir görev
yüklendi. Ama inanılmaz da bir başarı çıktı ortaya. Buradaki başarının altında yatan
odaların bu işteki başarısı kadar üyelerin yoğun beklentisi ve desteğidir. Bu başarı
varsa, başarının gerçek sahipleri bunlardır. Ancak 2002’deki kapatma eylemine göre
bu eylemin başarılı olmasının bir tek nedeni vardır. Bunu açık konuşmak lazım, şartların, eczanelerdeki yangının bugün çok daha büyük bir noktada olduğunu işaretidir.
Aslında şöyle bir değerlendirme yapmamız lazım. 18 Eylül’de bu kararlar alındı. Hepimiz duyduk. Bir sabah kalktık, kararlar alındı. Bir şok sonrasında, hangi kurum ıskontosunda kamu kurum ıskontosu düşecek? Fiyat düşüşleri ne kadar olacak? Falan bir
dalgalanmanın devamında oda seçimlerinin olduğu gerekçesiyle 18 Eylül’den bu güne
kadar bir tek 7 Ekim’de başkanlar danışma toplantısı yapıldı. Bence tarihin en büyük
yıkımının yaşandığı süreçtir, 4 Aralık süreci ve meslek örgütümüz odaları sadece bir
kere 7 Ekim’de çağırıp ön bir görüşme yapmış ki benim gördüğüm izlenim de oydu
ki eylem yapmayla ilgili de, çok da sıcak bakılmayan, daha çok diyalogla çözmekten
yana olan bir anlayış vardı.
Divan Başkanı: Sevgili Başkanım toparlayabilirsek.
Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Vallaha biraz zor toparlarım. Bir beş dakikaya
daha ihtiyacım var. O zaman şöyle bazı yerleri atlayarak geçeyim. Merkez Heyetinin
odalarımıza yolladığı ve eczanelere astığımız afişlerle ilgili takıldığım bir şey var ki,
birçok insan da sordu bunu. Aslında bu Merkez Heyetinin eyleme bakışını da açıklıyor.
Şöyle yazıyor: “Bugün kapalıyız. Yarını bilmiyoruz.” Gerçekten bilmiyorlar. Bugün kime
atıldı top, bugün büyük kongreye gelinecek böyle bir adres verildi. Bu büyük kongreye tarihi bir misyon yüklendi. E, 4 Aralık’ta bir uyarı yaptık. Arkası bakacağız büyük
kongrede şimdi, bu büyük kongreden eylem kararıyla ilgili Merkez Heyetinin o 4 Aralık
251
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ile ilgili planlaması, sorumluluğu üstlenmesi gereken o süreç büyük kongrenin üstüne
bırakıldı. Umuyorum ve diliyorum ki olabileceğine inanıyorum. Üyelerimizin beklentisine yönelik gerçek anlamda çözüm içeren bir eylem planı da buradan çıkar.
Başka bir sıkıntım daha var. Eylem sürecinde odalara gönderilen basın açıklamaları var. Basın açıklama taslağı gönderildi. Hayretler içinde okuduk arkadaşlarımızla,
arkadaşlar basın açıklaması taslağında hükümetten söz edilmiyor. Sağlık Bakanlığından söz edilmiyor. Sosyal Güvenlik Kurumundan söz edilmiyor. Sağlıkta dönüşümün
adı geçmiyor. Bazı bürokratların adı geçiyor. Bizim hükümetle ilgili kurumlarla hiçbir
sorunumuz yok. Bir tek bazı bürokratlar var. Ne yapıyorsa bunlar yapıyor. Onun dışında sıkıntı yok. Daha kötüsü hani bunu bir tek biz gördük. Bir de gazete ilanları var. Gazete ilanlarını çok dikkatli inceledik. Yine bahsettiğim gibi Sağlık Bakanlığı
kararnameyi çıkaran Sağlık Bakanlığı Sosyal Güvenlik Kurumunun tebliğleri ortada,
genelgeler ortada. Onlarla ilgili gene bir cümle yok ve işin içinde daha garip Sağlık
Bakanlığımızın olumlu yaklaşımına rağmen diye hafif böyle günah çıkartan bir deyim.
Esas facia da en son paragrafta; Sayın Başbakanım çözseniz, çözseniz bunu siz çözersiniz diyen ricacı bir tavır.
Arkadaşlar, bir örgüt üyelerinin tabanının talebi üzerine; eczaneler yangın yerine
döndüğü için, %25’lik bir küçülme bir buharlaşma yaşadığı için, bedelsiz kamulaştırma yaşadığı için ayağa kalkıyor eyleme gidiyor. Fakat siz ricacı bir tavırla hareket
ediyorsunuz. O zaman soruyorum. Bu eylemi kime karşı yapıyorsunuz? Bu tavır kime
karşı alınıyor? Bu gazete ilanları, basın açıklamaları eylemin aslında ruhunu özetliyor.
İçinde bulunduğumuz psikolojiyi özetliyor.
Evet, bu tarihi kongrede olması gereken, tabi artık çok geç olduğunu düşünüyorum, ama geleceği planlayabilecek koltuk hesaplarına uzak bir yapının oluşmasıydı.
Geniş tabanlı bir yapının oluşmasıydı. Bu da yetmez. Bu kadroların doğru bir yok
haritasıyla ve geniş bir taban desteğiyle bu zorlu önümüzdeki herkes çok iyi biliyor
ki daha zorlu bir iki yıl var, o mücadeleyi vermesiydi. Açılıştaki tabloya da dikkatinizi
çekmek istiyorum. Sektör ve kurumlarla ilgili temsilcilerimizin bulunmaması, sadece
kooperatiflerimizin burada olması, ki onlara da teşekkür borcumuz var. Çok entere-
252
TEB Yayınları
san bir işaret yalnızlığımızın işareti, zaten eylemden bir gün önce; ilaç sanayiyle Sosyal
Güvenlik Kurumunun bir gece önce anlaşıvermesi, yalnızlığımızı daha da artıran yanlış
bir gelişmeydi.
Sayın eski genel başkanla ilgili de bir iki şey söylemem lazım. Çünkü farklı görüşler var. Bazı arkadaşlarımız hoş değil, bu kadar emek vermiş birisine bu kadarı yapılmazdı diyor. Bazı arkadaşlarımız da aslında bizi o çok ezmeye çalıştı diyor Kayseri’den
beri, evet Kayseri’de başta örgüt yöneticilerimiz olmak üzere o ders verir, küçümser
tavır rahatsız ediciydi. Ama atladık. Aynı gene eski genel başkanımız Bursa’da o imza
şovdan sonra da beni çağırdılar gece, gittiğimde dedi. Eczacılar burada oturuyor. Bürokratlar burada, buraya mı oturayım, şuraya mı oturayım; şaşırdım, ben de ortaya
oturayım dedim. Zaten yönünü meslekle ilgili yol haritasını yeniden belirlemiş bir eski
genel başkanımıza saygılı olacağız ama ben en azından bu büyük kongreye buraya
katılan insanlara da aynı saygının gösterilmesini beklerdim. O yüzden sayın eski genel
başkanın o gün buradaki karşılaştığı tavır bana hiç sürpriz değil hatta geç kalınmış bir
tavır diye düşünüyorum. Ha başka bir şey daha söyledi sayın genel başkan buradan-Divan Başkanı: Başkanım ikinci beş dakikayı doldurdunuz.
Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Dedi ki, “Merkez Heyetinin her çalışmasında
ben vardım.” dedi. Her aşamasında buna dikkat çekmek istiyorum. Bu söylem aslında arkadaşlarımızı da zan altında bırakan bir söylem, yani hala örgütün kontrolünü
elinde tutan hala olayların içinde bir eski genel başkan, ama soruyorum size, hangi
konuda çözüme katkısı oldu? Ben hiçbir tane hatırlamıyorum. Bazen çok güçlü ve
vazgeçilmez olduğunuzu sandığınızda, aslında kaybetmişsinizdir. Doğruları görmeyip
ilkeleri bir kenara bırakıp, kişisel hesaplar içine girenler örgüte, üyelerine ve mesleğe
en büyük ihaneti yapanlardır. Açılışta da görüldüğü gibi, eski genel başkan örneğinde;
görev almak, seçim kazanmak, görev süresi değil, görevi bıraktıktan sonra burada
göreviniz saygı ve sevgidir arkadaşlar.
Adana Oda Başkanımız dün güzel bir şey söyledi. Dedi ki; “Sorun siyasi iktidardadır. Eczaneler seçim bürosu olmalıdır.” Evet, doğrusu budur. Hangi iktidar olursa
253
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
olsun, sağlık hizmetlerine, bu ülke insanını aldığı sağlık hizmetine bu sıkıntıyı yaşatan,
sağlık çalışanlarına bu eziyeti yapan hangi iktidar olursa olsun hep birlikte bu mücadeleyi vermek zorundayız, bu doğru. Ama Burhan güzel olmayan bir şey daha söyledi.
Özellikle birçoğumuzun hocasıdır, benim de hocamdır Levent Üstünes, Sayın Mekin
Tanker de burada, kendisini saygıyla selamlıyorum. O da şu anda İzmir’de ikamet
ediyor, üyemiz. Mekin Hocamdan sonra örgüte kendi isteğiyle olmasa da bizim ısrarımızla girmiş, katkı sunmaya çalışan, birçok insan gibi akşam beşten sonra mesaisi
bitip eve gittikten sonra sadece kendi yaşamını sürdürmek yerine geçen akşamki
toplantıda gördüm, birçok internet sitesinden, birçok sağlık sistemiyle ilgili acaba
bir şey bulunabilir mi, bizim ülkemize katkısı olacak model var mı, diye gecenin yarılarına kadar çalışan bir tane insan. Hepsinin ötesinde bir akademisyen düşünün ki
Sayın Hocamdan yıllar sonra örgüte girip katkı sunmaya çalışıyor. Bütün bunların sizin
için anlamı olmayabilir, ki Burhanettin de öğrencisidir, Hocamın. Geçtiğimiz günlerde
Aslı Özer Hocamızın emeklilik törenine katıldım. 44 yıl insanların, özellikle çalışma
arkadaşlarının ve öğrencilerinin o saygıyı, sevgiyi nasıl gösterdiklerini gördüm. Hani
bunu göstermiyorsanız, bu saygıyı sevgiyi gösteremiyorsanız bile saygısızlık yapmayın
sadece diyorum arkadaşlar.
Divan Başkanı: Başkanım bitirirseniz. Tuncay başkanım.
Ecz.Tuncay SAYILKAN (Devamla): Bu aslında konuşma değil, cevap hakkı. Sevgili
Oğuz biraz önce kimi kastetti bilmiyorum ama %47’lik eylemdeki başarıdan %8’lik,
%10’luk başarıdan sonra bahsetti. Aslında Merkez Heyetinin yaptığı yanlışlardan bir
tanesi de bu, ilaç firma eylemlerinde değişik renkli haritalar çıkarıp eylemde başarılı
olanlar, daha az başarılı olanlar yerel seçim haritası gibiydi o. Keşke burada olsa gösterebilsek, oda başkanlarını bir araya toplayıp işte şu odada acayip iyi gidiyor eylem,
bu odada çok iyi değil diye eylem enteresan. Ben şuna bakarım; her oda üzerine düşeni yapmıştır. Ve odaların yaptığı eylem sonrasında bir zafer kazanılmıştır, ortada bir
zafer varsa. Burada kim daha çok yaptı, kim daha az yaptı, derseniz yanılırsınız? Niye
yanılırsınız? Belli odalarda, belli depoları ürünleri tevzi verdirirseniz, satışlar sıfıra yakın gider. Gerçek eylem yapılan yerlerde daha farklı olur. Ama ben somut bir şey söyleyeyim size, kimse kimseyi savunmak ya da kimse kimseyi kandırmak zorunda değil.
254
TEB Yayınları
Pfizer’in Genel Müdürü, ki kendisi hayattadır, Melih Memecan, Ekim ayının ortalarında İzmir’deyken Odamızı ziyaret etti. Seçim sonrası kutlamak için; Türkiye’de
dedi, kotayı tutturamadığımız üç il kaldı dedi arkadaşlar. Ben bu spekülasyonlardan
bu IMS’lerden falan anlamam. Çok somut bir şey söylüyorum. Adana, Konya, İzmir
hariç her yerde kotayı Ekim ayı itibariyle kotayı her yerde tutturduk dedi. Şimdi orada
bir tablo var. Burada da bir grafik var. Hangisi doğru size bırakıyorum. Şimdi bitiriyorum. Şimdi sadece bir şey söyleyim. Bir şey daha söylendi Levent Hocamla ilgili, benim
delegemdir, benim hocamdır. Ayrıca haksızlığa tahammül olmayacak burada birçok
insandan bir tanesi var. Onun da birisini söylemem lazım. Tsunami geliyor diye hoca
uyardı. Hoca, Kayseri’de, madem dedi böyle bir şey vardı, niye istifa ettin dedi? Hocamın istifasıyla tsunami uyarısı arasındaki 4–5 aylık farkı görmeyen, göremeyen, ya da
bilinçli olarak görmek istemeyen arkadaşların iyi niyetli olmadıklarını düşünüyorum.
Sayın Divanı daha fazla sıkıntıya sokmadan şunu söyleyerek bitirmek istiyorum.
2-3 günlük süreçte şunu gördüm, zor iş, hatta bir arkadaşımız buradan söyledi. Çocuğunun büyüdüğünü göremeden geçen yıllardan bahsetti. Doğrudur. Eczanenizde
yaşanan zaman, orada olmamanızdan dolayı yaşanan kayıplar doğrudur. Ailelerinizden bu işe ayırdığınız zaman doğrudur. Ama işin güzel bir yanı var. Çok samimi söylüyorum, iki üç gündür burada Türkiye’nin her yerinden arkadaşlarla beraber olmak ve
sizlerle beraber olup, sizlerle tanışmamıza vesile olan bu işe emek veriyor olmak her
şeye değer. Bu duygularla tüm meslektaşlarıma, çağdaş, demokratik, özgürlüklerin
yaşanabildiği bir ülke ve hepinize aydınlık yarınlar diliyorum arkadaşlar.
Divan Başkanı: Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Sinan Özçelik, Diyarbakır
Eczacı Odası Başkanı.
Ecz. Sinan ÖZÇELİK (Diyarbakır Eczacı Odası Başkanı): Saygıdeğer Divan Başkanı ve üyeleri, protokol, katılımcılar ve meslektaşlarım, hepinizi Diyarbakır Eczacı Odası
adına saygıyla, sevgiyle ve muhabbetle kucaklıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün şirinlik yapmaya niyetim yok. Umarım ki konuşmam
bittiğinde hiç kimse alkışlamayacaktır. İsa’ya da, Musa’ya da yaranma niyetinde deği-
255
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
liz. Çünkü ortada ne İsa var, ne de Musa; ne iktidar gibi iktidar, ne de muhalefet gibi
muhalefet, daha önceki konuşmacıların söylediklerini tekrar etmeyeceğim. Hemen
hemen hepimizin mesleki doğruları, mesleki teşhisleri, önerileri, beklentileri, aynıdır.
Ama farklı olan bazı arkadaşlarımızın özellikle aynı arkadaşların beklentileri ve o mücadeledir. Bu kongreye Diyarbakır’dan yaklaşık 50 eczacı arkadaşımla geldim.
Değerli meslektaşlarım, paramız çok olduğu için böyle kalabalık gelmedik. Eğlenmeye de gelmedik. Sadece bu kongrenin her zamankinden daha fazla önem arz
ettiğini biliyoruz. Diyarbakır Eczacı Odası sorgulayan ve sorgulamaya devam eden bir
eczacı odası olma yolundadır. Herkes dertli ve şikâyetçi; ben Diyarbakır Eczacı Odası
Başkanı olarak daha çok dertliyim, daha çok şikâyetçiyim. Mesela muvazaa hepinizin
sorunu değil mi? Ama benim sorunum farklı çünkü benim başkanlığını yaptığım ilde
muvazaayı eczacıların kendileri yapıyor. Çok garip değil mi arkadaşlar? Daha garip
olanı; bu eczacıların, sıradan eczacılar olmadığıdır. Yıllardır bu kongrelerde, kongrenin
gidişatına yöne vermiş insanlar olmasıdır. Daha da ve daha da garip olan nedir biliyor
musunuz arkadaşlar? Bu kişiler varlıklarını Türkiye eczacılığına yön veren çok değerli
eczacılara dayandırmıştır. Evet, benim memleketimde uzun yıllardır muvazaalı eczane kuranları bazılarınız Kürt aydını olarak lanse ettiniz. Asla herkesi kastetmiyorum.
İktidar olmuş ya da olmamış, o pozisyonda ya da şu pozisyonda, tefçi ya da popçu hiç
fark etmez. Birçoğunuzun bunda parmağı var arkadaşlar. Sonra da muvazaa sayımız
çoktur diye içimizde konuşamıyoruz. Bu ayıp Türkiye eczacılığına yön veren eczacıların
ayıbıdır, Sinan Özçelik ve arkadaşlarının değil. Meslek bitti, bitiyormuş arkadaşlar.
Nasıl bitmeyecektir ki? Anlattığımda yaşanmakta olan hadise sadece Diyarbakır’daki
muvazaa durumunu anlatmıyor ki. Anlatmaya çalıştığım şey yıllar yılı eczacılık mesleğine yöne vermiş olan zihniyettir. Bu zihniyet bizi nasıl başarıya götürecekti? Bu günlere geldiğimizde niye şaşırıyorsunuz? Evvelki gün alkışlı bir protesto vardı. O alkışlı
protestoyu yapan arkadaşlarımın hepsi değil ama bir kısmı bu kişilerin yanında değil
miydi? Ve benim sonradan değişti diyorlar. Ve anlattıklarımı bazılarınız o zaman da
bilmiyor muydunuz? Neden konuşmadınız? Neden? Evet, neden sesinizi çıkarmıyorsunuz? Neden çıkarmadınız? Ve tabii ki yine herkesi kast etmiyorum. Ve siz, siz Merkez Heyetini yönetenler bunların devamı değil misiniz? Asla şahısları kastetmiyorum.
Sadece son 10 yıldır, 15 yıldır mesleğimiz aynı gelenekle yönetiliyor. Yoksa buradaki
değerli arkadaşlarımın şahsına değil eleştirim.
256
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım; pozitif ayrımcılık, negatif ayrımcılık, Doğu, Güneydoğu
orası, bakın Türkiye’de 31 tane SGK İl Müdürlüğü var. Sadece ve sadece Diyarbakır SGK İl Müdürlüğüne teslim edilen reçeteler Ankara’ya taşınıyor. Siteleri sevenler,
yazı yazmayı sevenler, bugüne kadar hanginiz sesinizi çıkardınız? Ben umuyorum ki
SGK İl Müdürlüğü ve bürokratlarımız bu yanlışlarından dönerler. Evet, çoğunluğunuz
mesleğimizin bu kadar kötü bir süreçten geçtiğine şaşırıyorsunuz. Değil mi? Ya ben?
Ben böyle düşünenlere şaşırıyorum. Çünkü bu günlere geleceğimiz çoktan aşikârdı.
Eleştirildikleriniz ve mesleği iyi yönetmiyor. Dediklerimizi tekrar, tekrar seçenler bir
de buradaki delegelerin bir kısmı değil mi? Nasıl oluyor da; ben kongrelere gelip
gidiyordum, nasıl oluyor da eczacıların %70’i tarafından eleştirilenlerin ertesi gün
%30 değil %70 oyla seçildiklerini ben de gördüm. Bunu kim yaptı? Bugün ağlayanlar
yaptı. Bizler yaptık. Soruyorum sizlere yıllardır kullandığınız oyların kriterleri neydi?
Sayın değerli delegeler neydi oylarınızın kriteri? Ben hiç delege olmadım. Üzerime
almıyorum. Yarın hangi kriterlerle oy kullanacaksınız. Liyakat miydi? Yoksa hatır gönül ilişkileri, mesleğini iyi yöneteceklerine inandıklarınızdan mı, yoksa sizi eczacı odası
yapanlara mı oy verdiniz? Evrensel mi düşündünüz? Türkiye’yi bir bütün olarak mı
düşündünüz? Yoksa beraber aynı fakültede okuduğunuz arkadaşınız diye mi oy verdiniz? Birikimli ve çalışkan eczacıları mı, yoksa dayatmayı önerenlerimi aday gösterdiniz? Dürüst ve ağırbaşlı olduğu için olgunlukla izleyenleri mi, yoksa farfara tipleri mi
ön plana çıkardınız? Arkadaşlar gidişatı değiştiremiyorsak kendimizi değiştiremediğimiz içindir. Buyurun, gelin ve önce mantıklarımızı bir değiştirelim.
Değerli meslektaşlarım, her seferinde sayımızın çokluğuyla övündük. Güçlü bir
meslek örgütü olduğumuzu tekrarladık. Bu nasıl bir güçtür ki, siyasi hedefi olanlara
dur diyemedik. Bizler nasıl, evet, bizler nasıl da o şerefli koltukları siyaset basamakları
yapmaya müsaade ettik? Haydi diyelim ki yaptık. Haydi diyelim oldular. Ne yapmaktadırlar? Utanmıyorlar mı? Evet, mesleklerinin yok oluşuna sessiz kalmaktan utanmıyorlar mı? Ana temel sorunumuz nedir, biliyor musunuz? Salonlarda, kafelerde,
eczanelerde, kulislerde konuştuklarımızı buraya geldiğimiz zaman üslup değiştirerek
söylemeye çalışmak, ben kendi üslubumla konuşuyorum arkadaşlar. Bakınız derin
derin düşünelim. Hem hükümetle çatışıyoruz, hem de onlardan nefret bekliyoruz. Var
mı böyle bir mantık arkadaşlar? Farkında mısınız? Farkında mısınız ki mesleğinizin
257
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
cellatlarına aşık olmuşsunuz. Mesleğinizin cellatlarına aşık olmuşsunuz. Cevabınız ne?
Ya sen bilmezsin ki onlar ne tahtadandır. Belki de bir kısmınız öyle diyor, değil mi?
Peki yarın oy kullandığınızda yine öyle diyeceksiniz, değil mi? Onlar olmadan olmaz.
Onlar olmadan olmaz diyen bir sivil toplum kuruluşu örgütü olamaz. Sivil toplum
örgütünün başka yerlerdeki yansıması hükümet dışı organizasyonlar olduğunu geçenlerde bir arkadaşımız burada söyledi.
Divan Başkanı: Başkanım toparlarsanız
Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Hükümet dışı organizasyonlar hükümetin bir
parçası olabilir. Ya da politikası olabilir mi? Ben bazı arkadaşların konuşmasını takip
ettim 32 dakika konuştular. Ama ben o kadar konuşmayacağım.
Sevgili, değerli ve muhterem eczacılar, yıllardır kendimizi toplumdan ve toplumsal meselelerden soyutladık. Susma sustukça sıra sana gelecek diyenlerle alay etmedik mi? Cahil insanlar olarak gördük, hatta yazıktır, ülkenin parası dağa taşa değil
harcamasın diyen insanlara insanları cezaevine gönderdik. Kitap okumayanlar, kitap
yazan insanları cezaevine gönderdi. Kendimizi yalnızlaştırdık. Aslında tarih bizden
hesap soruyor. Hatırlayın geçen yıl otuz bini aşkın eczacı ve çalışanı Ankara’daydık.
Belli meslek örgütlerinin temsilcilerinin dışında kimler vardı yanımızda? Kazayla yolda
görenler ne diyordu? Yine hırsızlar yürüyor ve oradan geçen trenlerin çıkardığı siren
sesinden başka hiçbir şey duymamıştım ben. Bizleri ehlileştirme politikalarına hep
sessiz kaldık. Sadece sessiz kalmadık. Fazla yumuşak insanlar olduk. İtiraz etmemeyi ve susmayı, uyanıklık sandık. Toplumun farklı katmanları yok edilirken kafamızı
kuma gömdük. Televizyonlarımızda durumuna itiraz eden başka meslek örgütünün
eylemlerini gördüğünüzde kanal değiştirdik. Olan oldu. Ve sonuç bu, sıra nihayet bizlere gelmişti ve geldi. Unutmayınız, unutmayınız konuşulması gereken yerde susmak,
susulması gereken yerde konuşmak kadar çirkindir. Biz bunu yaptık. Biz bu suçu
işledik. Konuşun artık. Konuşalım arkadaşlar, korkmayalım, sorunlarımız cesaretimizi
yitirmekle başladı. Çözüm yine cesaretli olmaktan geçer. Korkakların sonu hüsrandır.
Bugün bizi yıldırıyorlar. Tehlike, tehlikeler göze alınmadan yok edilemezdi ve unutmayalım kader; hak arayışında, hukuk arayışında hep isyan edenlerin elinde tutmuştur.
258
TEB Yayınları
Korkakları ise yüz üstü bırakmıştır. Bizler yüz üstü bırakılanlardanız. Sorunlarımız
sadece kendimizle ilgili meseleleri anlatmakla çözülmez. Bilmemiz gerekenlerde bu,
demokrasi yolunda ilerlemiş her insanımızın anayasamızdaki tanımlaması aynı olan
bir ülkeye ihtiyacımız var. Ne alaka demeyin. Yıllardır bu ülkenin paraları dağa taşa
harcanıyor. Diyarbakır Eczacı Odası ülke coğrafyasının; çok özür dilerim, adettendir
ben de su içeyim gelmişken. Diyarbakır Eczacı Odası ülke coğrafyasında yaşayan herkesi aynı haklara sahip görmek istiyor.
Divan Başkanı: Sayın Başkan toparlarsanız, lütfen.
Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Toparlıyorum ve bitiriyorum. Geçenlerde annemi
aradım. Değerli arkadaşlar geçenlerde annemi aradım, ağlıyordu. Hüngür hüngür ağlıyordu. Tek kelime Türkçe bilmez benim annem, tek kelime Türkçe bilmez. Ağlıyordu. Niye ağlıyorsun dedim. Tokat’ta yapılan saldırının televizyon görüntülerini izlemiş.
Değerli arkadaşlar, değerli arkadaşlar şimdi bu annem gelse burada bağırsa,
haykırsa dese ki, ben Türk değilim, ona kızacak mısınız? Benim annem Türkiyelidir.
Türk değildir.
Değerli meslektaşlarım, ben 12 yaşında Türkçeyi öğrendim. İlkokula giderken
tek kelime Türkçe bilmiyordum. Kürtçe konuşmak da yasaktı. Türkçe bilmiyorum.
Kürtçe konuşmak da yasak, insanlar okula öğrenmek için konuşmak için giderler. Biz
susmayı öğrenmek için gittik. Onun için bu kürsüye çıktığımda avazım çıktığı kadar
bağırmak istiyorum.
Divan Başkanı: Sayın Başkan bugün süremiz çok kısıtlı, dün konuşma almadınız
salonu boşaltmak zorunda kaldık.
Ecz.Sinan ÖZÇELİK (Devamla): Bitiriyorum. Evet, bitiriyorum arkadaşlar, en fazla iki dakika ve ben Anadolu Eczacılık Fakültesini bitirdim Sayın Dekanım burada. Varlığımı, mutluluğumu, oluşumu tabii ki bu ülkeye borçluyum. Tabii ki bu ülke benim
ülkemdir. Hepimizindir. Ama ben Türk değilim. Değilim arkadaşlar. Eczacıyım. Ama
259
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Türk değilim. Türk Eczacıları Birliği, arkadaşlar, bizler, hayatı seyreden değil hayata
yöne veren insanlar olmalıyız. Ülkemizin demokratikleşmesi hepimizin faydasınadır.
Türk Eczacıları Birliğine de aktif görev almak düşüyor.
Değerli meslektaşlarım, Diyarbakır Eczacı Odası olarak, buradaki tablo ne olursa
olsun mesleğimizi düşünmekteyiz. Dengelere bakmıyoruz. Zaten o denge, bu denge
derken mesleğin de dengesi kalmadı. Tercihimiz mesleki kriterlerdir. Mesleki kriterler dikkate alınmadan oluşturulacak listelere tepkili olacağız. Biz hiç kimsenin değil, mesleğimizin adamlarıyız. Hiçbir şahsa ve hiçbir ekibe maddi manevi borcumuz
yoktur. Dayatmacı ve hazırlıkçı bir zihniyete sahip değiliz. Bizler için asaletli duruş
önemlidir. Ben ve delegelerim Diyarbakır’da oturup teslim olmadık. Güçlünün yanında
olalım da işlerimiz görülsün mantığındaki basit ve korkak insanlardan olmayacağız.
Kim seçilirse seçilsin, oy vermiş olalım olmayalım bize karşı sorumlusunuz. Herkesi
böyle düşünmeye davet ediyorum. Şu anki görüntü siyasi iradenin seçime müdahalesini gösteriyor. Bir şeyler duydum. Buraya gelmeden evinde kararını vermiş olanlar
ile burada kararını verecek olanlar bir tutulmayacakmış. Bu ne demek? Bu ne cüret?
Bu ne kendini bilmezlik? Bu ne tehdit? Kendinizi ne sanıyorsunuz? Ben istersem oy
veririm, istersem oy vermem. Buraya gelen kim olursa olsun, bana karşı sorumludur.
Sorumluluğunu diğer üyeler de yerine getirmek zorundadır. Muhalif görünenler şu
ana kadar…Evet, bitiriyorum. Bitiriyorum, 30 saniye bitiriyorum. Hangi muhalefet şu
an itibariyle, hangi muhalefet hem meslek bitti diyeceksiniz, hem de muhalefet olmayı beceremeyeceksiniz. Susun ve bana anlatmayın. Ya şimdi siyasi irade ve bürokratlarına sesleniyorum. Eczacılara yaptıklarınız zulümdür. Eczacıya yaptığınız zulümdür.
Zulüm günahtır. Günah cehenneme götürür sizleri.
Değerli meslektaşlarım, güçlü bir Türk Eczacıları Birliği yapısı, güçlü eczacı odalarının varlığıyla mümkündür. Diyarbakır Eczacı Odasının amacı sadece sorunlarıyla
değil mesleğe olan katkısıyla gündemde olmaktır. Son sözümüz ve ilkemiz; Diyarbakır
Eczacı Odası hiç kimsenin değil, doğrunun yanında ve hiç kimsenin değil, yanlışın karşısında olacaktır. Saygılar sunarım.
260
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, öncelikle şunu belirtmek istiyorum. Burası Türk Eczacıları Birliği ve şu anda bütçe ve çalışmaları tartışıyoruz. Bu konunun
dışına çıkarak gündemi lütfen saptırmayın. Çok yanlış oluyor. Hepimiz yapılanları
tasvip etmiyoruz. Ettiğimiz yerler var. Ancak Türk Eczacıları Birliğinin çalışmalarını
görüşüyoruz, başka bir şey değil. Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi de değil; eczacı
örgütünün geleceğini tayin edeceği, mesleki konuları tartışacağı, bir önceki çalışmalarını tartıştığı bir mekân. Lütfen, düşüncelerinize saygı duyuyoruz ama burası yeri
değil. Biz hepimiz bu ülkenin vatandaşıyız. Kimsenin kimseden farkı yok. Yanlış yapılan uygulamaları tartışacağımız yer burası değil. Nejdet Bayık, Urfa
Ecz. Nejdet BAYIK (Şanlıurfa Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Sayın Merkez
Heyeti üyeleri ve Başkanım, Sayın Denetleme Kurulu Üyeleri, değerli meslektaşlarım,
öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli meslektaşlarım, 24 bin eczacının en üst düzeyde temsil edildiği kongrede
sizlere hitap edebildiğim için kendimi bahtiyar addediyorum.
Değerli meslektaşlarım, inanıyorum ki herkesin kafasında “4 Aralık eylemi sonrasında ne olacak.” sorusu var ve cevabını arıyor. Şimdi sizlere üç-dört başlıkla durum
tespiti, yapılması gerekenler ve çözüm önerilerimi sunmaya çalışacağım. 3 Aralık’ta
Şanlıurfa’da anahtar bırakma eylemi yapmıştık. Bu anahtar bırakma eylemine kadar
o gün televizyonlarda bunlar soruluyordu. Eczacılar ne istiyor? Ne istemiyor diye? Ben
de Şanlıurfa’da çıktığım televizyonlarda hep bu soruya muhatap olmuştum. Onun
üzerine ne istediğimizi, ne istemediğimizi özellikle SGK İl Müdürlüğünde yaptığımız
anahtar bırakma eyleminde ifade etmiştim. Bizim web sayfamızda da ben bunu yayınladım. Fakat kısaca sorunlarımızı ifade ettiği için-Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, kapıları bir kapatır mısınız? Kapı yanında
olanlar, kapıları kapatır mısınız?
Ecz.Nejdet BAYIK (Devamla): Teşekkür ederim Başkan, yoksa bağırmak zorunda kalacağız. Bağırmanın da sonu iyi gelmiyor. Şimdi ben SGK İl Müdürlüğünde basın
261
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
açıklamasında, sorunlarımızla ilgili özetlemiştim, kısaca birkaç tanesini okuyum. Zaten yeterince süre ihlalleri var. Başkanım uyaracak. Fakat burada mikrofonu ayarlamaktan nasıl konuşacağımı da bilemiyorum doğrusu. Şimdi sorunlarımızı dile getirmek adına söylediğim şeyleri burada tekrarlamış olacağım. Biz eczacılar ilaçların
ucuzlatılmasını istiyoruz. Mesleğimizin ucuzlatılmasını istemiyoruz.
Fiyatların düşmesini istiyoruz, eczane sayımızın düşmesini istemiyoruz. Eczacılık
meslek hakkı istiyoruz, haksız bir kazanç istemiyoruz. Devletin tasarruf yapmasını istiyoruz; promosyonlarla, denetimsizliklerle, pahalı reçete ve artan ilaç harcamaları istemiyoruz. Demokratik olduğumuzu ve haklı taleplerimizi istiyoruz. İdeolojik değiliz ve
öyle görünmek ve yanlış anlaşılmak da istemiyoruz. Sektörümüzdeki rakamların çarpıtılmamasını istiyoruz. Başkalarının hataları ile cezaya çarpılmak istemiyoruz. Halkımızın cebinden fazla para çıkmamasını istiyoruz, 5 yıldan beri ilaçlar ucuzladığı halde
ceplerden hala niçin fazla para çıktığını halkımızın yanlış anlamasını istemiyoruz. Kar
hadlerimizin düzeltilmesini istiyoruz. Batmak ve iflas ettirilmek istemiyoruz. Onurlu,
itibarlı, halkın sağlığını düşünen eczacılık yapmak istiyoruz; sıkıntılı, huzursuz, borçlu,
problemli eczacılık yapmak istemiyoruz. İlaç takdim, sunum hizmeti vermek istiyoruz; veznedarlık tahsildarlık yapmak istemiyoruz. Sonuç olarak yetkililerin bu haklı
taleplerimize kulak vermesini istiyoruz demiştim. Burada sorunlarımızı taleplerimizi
kısaca dile getirmek adına bu basın açıklamasını sizlere okumak ihtiyacı hissettim.
Şimdi bu bizim haklı taleplerimizin yerine gelmesi için çalışacak olan Merkez Heyetini oluşturacak kongre üyelerinden isteklerimi müsaadenizle sıralamak istiyorum.
Oluşturulacak bu Merkez Heyeti yönetiminin, kuvvetli bir yönetim olmasını istiyoruz.
Parçalı olmasını istemiyoruz. Çalışacak, zaman ayıracak, koşturacak bir yönetim istiyoruz. Ben Şanlıurfa Eczacı Odası olarak, eczacı odası adına bu taleplerimizi, bu talep
ve isteklerimizi siz değerli üyelerimize arz etmek durumundayım. Tüm ekip olarak
çalışacak bir yönetim olmasını istiyoruz. Arkadaşlar, biz eczacı odasında 7 kişi olduğumuz halde; Şanlıurfa ilinde 7 kişiyiz inanır mısınız, sorunlarımızı çözmeye yetişemiyoruz arkadaşlar. Yani dolayısıyla sadece 2-3 kişinin veya 4 kişinin, 5 kişinin çalışmasıyla bu sorunların çözülemeyeceğini bilmek gerekiyor. Sorunları meydanlarda değil,
masada müzakere ederek çözecek yönetim istiyoruz. Siyasi, ideolojik davranmayacak
262
TEB Yayınları
ve görünmeyecek yönetim istiyoruz. Mesleğimize yeni bir vizyon çizecek ve kazandıracak bir yönetim istiyoruz. Her bölgenin sorunları farklı olabildiğinden, her bölgeden
arkadaşlarımızın oluşturduğu bir yönetim istiyoruz. Bırakıp kaçacak değil, sonuna
kadar götürecek bir yönetim istiyoruz. Bütün meslektaşlarımızı kıymet ve değerlerimizi üniversitede olsun mecliste olsun toplayıp mesleğimize katkılar kazandıran bir
yönetim istiyoruz. Son olarak bu sıkıntılı süreçten nasıl çıkabiliriz, çözüm önerilerimizi
kendimize göre sıralamak istiyoruz. Arkadaşlar sıkıntılı durumlarda, ki şimdi öyle bir
kriz sıkıntı ortamımız var. Sıkıntılı durumlarda kriz komisyonlarının kurulmasını istiyoruz. Kriz komisyonları olması gerekiyor. Merkez Heyeti, arkadaşlar, üniversitelerden
hocalarımız ve oda başkanlarının bulunabileceği. Yani olağanüstü hal gibi kriz komisyonu olup bu meseleyi gündemde tutacak, sorunu çözene kadar üzerine gidecek kriz
komisyonu olması gerekiyor. Sorunları çözmek adına her oda kendi milletvekili ile,- 51
eczacı odası var, gerekirse 51 eczacı odası, ayrı ayrı kendi illerindeki milletvekillerini
alsın - Bakanlıklara gitsin. Gerekirse de biz eczacı odaları, oda yönetimleri gerekirse
de bir ay Ankara’da kalalım. Ta ki bu sorunlar çözülene kadar.
Üçüncü olarak tabloların net olarak anlatılması, izah edilmesi gerekiyor. Arkadaşlarımız, 2 gün önce birkaç arkadaş ile SGK’ya gittik. Genel Müdür ile, oradaki bazı yetkililer ile görüştük. Adamların ilk sözü ne istiyoruz, gelin müzakere edelim. Arkadaşlar
müzakere etmek çok önemli. Yani size çarpıcı bir örnek vermek istiyorum bundan
8–10 sene önce biz Suriye ile savaşacaktık arkadaşlar. Türkiye savaş ilan edecekti,
Suriye’ye. Müzakere ile, görüşme ile, ortak menfaatlerle buluşma ile şu an Suriye ile
olan vizelerimiz kalktı arkadaşlar. Dolayısıyla müzakereyle de birçok sorunun çözüleceğine ben inanıyorum.
Dördüncü madde olarak devletin hantallığını, bürokrasinin zorluğunu ve dağınıklığını göz önünde bulundurarak, arkadaşlar, SGK’da kaç tane genel müdür var, bilen
var mı? Fiyatlandırma Genel Müdürü, Sağlık İşleri Genel Müdürü, bilmem ne genel
müdür, bilmem ne genel müdür… Onlarca genel müdür var. Devletin hantallığını,
bürokrasinin zorluğunu ve dağınıklığını göz önünde bulundurarak mücadele etmeli,
zorlamalı, yıpratarak bir şeyler koparmalıyız.
263
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Arkadaşlar, yani muhakkak ki Merkez Heyetinden çok beklentilerimiz var. Yapması da gerekiyor. Fakat hakikaten ben yeni oda başkanıyım. Fakat 4 yıldır Urfa’da
2. Başkanım. 5 yıldır oda yönetimi ile uğraşıyorum. Yani devlet ile, devlet kurumları
ile uğraşmak çok zor arkadaşlar. Bizim şu an Urfa Muhasebe Müdürlüğünde bir tane
maaşlı elemanımız var. SGK İl Müdürlüğünde, eczacı odasından bir tane maaşlı müdürümüz var. Ve Sağlık Müdürlüğünde bir şekilde maaşlı elemanlarımız var. Yoksa
arkadaşlar iş yürümüyor. Derdimizi anlatamıyoruz. Sorunlarımızı çözemiyoruz. Yani
her gün giderek, sıkıştırarak, uğraşarak, koşturarak yani devletin yapısında bu var
ne yazık ki.
Son olarak, dünya gerçeklerine kulak tıkayamayız. 5 yıllık yani sorunların uzun
vadede çözümü daha ileride büyük sıkıntılar olmasın diye söyleyeceğim. Dünya gerçeklerine kulak tıkamayıp; 5 yıllık, 10 yıllık uzun vadeli planlar, programlar yapmamız
ve devreye sokmamız gerekiyor.
Arkadaşlar, bazı konuşmacı arkadaşlar arada bir iki dikkatimi çeken nokta söylediler. Şahsi görüşümü söylemek istiyorum. Aynı zamanda Şanlıurfa Eczacı Odası
adına bundan sonraki belki eylemlere yön vermek noktasında arkadaşlar hakikaten
de camiamız bazı şeylere hazırdı. Gerçi Merkez Heyeti her ne kadar başkanları toplayamasa bile telefonla biz başkanlar görüştük de ve zaten Ekimden bu yana başkanlar toplantısı oldu, genel sekreterler toplantısı oldu. Bir şekilde biz üyelerimize kaç
defa topladık, ondan sonra süreç bir noktaya kadar gelmişti ve sonunda kapatma
dediğimiz anda hiç kimseden itiraz gelmedi. Arkadaşlar yani biz eczaneleri kapatacağız, bazı arkadaşlar da gerekirse seçim bürosuna çevireceğiz falan; bu şekilde bir
yaklaşımı, ben tamamen, kesinlikle yanlış buluyorum. Yani biz bu kadar, tamam,
meslek hakkımızı, mesleğimizi savunacağız fakat açıkça seçim bürosuna götüreceğiz
noktasına gitmek yanlış olur. Yani bu bize bir şey kazandırmaz. Böyle de düşünürsek,
böyle de lanse edilirse, özür dilerim ama mesleğimizin sonu olur. Nasıl, çünkü kimse
eylemlere katılmaz.
Diğer bir konu ilgimi çeken, bunu da söyleyip bitiriyorum. Misafir sivil toplum
örgütlerinden temsilci arkadaşlar gelmişlerdi. Katıldıkları için teşekkür ediyorum, bu-
264
TEB Yayınları
rada. Fakat onları ben çok rahat gördüm. Biraz da onların söylemleri, özür dilerim
ama bize de bulaşıyor galiba arkadaşlar. Güzel yani. Biraz çatıyorlar, söylüyorlar mevcut iktidara. Bunu söylerken de, hayatında siyaset ile, parti ile uğraşmamış ve üye
olmamış bir insanım. 21 yıllık bir eczacıyım hiçbir partiye kayıtlı değilim. Üye değilim.
O arkadaşlar çok rahat söylüyorlar. Bulunduğumuz ortamda söylüyor. Televizyonlarda
dinliyoruz. Mevcut iktidara yüklensinler de. Fakat arkadaşlar bizim onlardan bir farkımız var. Biz devlete fatura kesiyoruz arkadaşlar. Yani o arkadaşların devlet ile işi yok
yani. Hükümet ile işi yok arkadaşlar. Yani bizim ödememiz, mesela geçen ay muhasebe sisteminde SGK’da bir değişiklik yapıldı ödemeler gecikti. Halen de devam ediyor.
Peyderpey hala alamayan arkadaşlar var. Arkadaşlar biz hemen bitiyoruz. Keşke biz
diğer sivil toplum örgütleri kadar rahat olabilsek, onun için yani haklarımızı sonuna
kadar savunalım. Fakat neticede köprüleri atacak, ondan sonra devlet ile sözleşmeler feshedilecek, ilaçlar vermeyecek noktaya da götüremeyiz. Bunu bazı ortamlarda
savunan arkadaşlar var. Bunu da söyleyeyim arkadaşlar cevabı olsun. Denilebilir ki,
işte sözleşme olmayabilir. Arkadaşlar bizim bölge İstanbul değil. Özür diliyorum halk
çok fakir. Yani bizde 500.000 – 600.000 tane yeşil kartlı insan var. Sözleşmeyi feshettiğimiz anda bütün eczaneler kapanma noktasına gelir. Yani SGK sözleşmesini
yenilemeyelim, yaptırmasak da olur; keşke batıdaki gibi halkımız zengin olsa, biz bu
maddeyi aktif hale getirebilsek. Beni dinlediğiniz için arkadaşlar, teşekkür ederim.
Hepinizi saygı ile selamlıyorum.
Divan Başkanı: Sevgili Başkana teşekkür ediyorum. Sema Karagülle, Zonguldak
Eczacı Odası Başkanı, buyurun.
Ecz. Sema KARAGÜLLE (Zonguldak Eczacı Odası Başkanı): Sayın Başkan, Sayın Divan, Sayın Merkez Heyeti Başkanım ve üyeleri, Sayın Eczacı Odası Başkanlarım
ve yönetim kurulu üyeleri, çok değerli delegeler ve sevgili eczacı dostlar. Zonguldak
Eczacı Odası üyeleri yönetim kurulu ve şahsım adına hepinizi sevgi ve saygı ile selamlıyor, 37. Dönem Olağan Seçimli Genel Kurulumuzun mesleğimiz adına başarılı
geçmesini diliyorum. 265
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım, mesleğimizin gerçekten bir dönüm noktasından geçtiği
tarihi günler yaşıyoruz. Bu mesleğin ve bu örgütün bundan sonra ayakta kalabilmesi
burada alınacak kararlara bağlı. Karşımızda eczacılık mesleğini yok sayan bir zihniyet
mevcut. Bu noktaya nasıl geldiğimizi tekrar etmeye hiç gerek yok. Bunları bizler defalarca kürsülerde söyledik ve sonuçta yaşayarak da gördük. Bundan sonra önemli olan
ne yapacağımız, nasıl yapacağımız. Bizlerin bundan sonra en büyük görevlerinden
biri bu mesleğin halk sağlığını korumada vazgeçilmez elemanlardan biri olduğunu
kanıtlamak. Dün konuşan hocalarım bizlere çok güzel açılımlar yaptılar. Özellikle Levent Hocama bunun için tüm meslektaşlarım adına teşekkür ediyorum. Eczacının
diğer sağlık hizmet sunucularından değil, gerçek sağlık hizmet sunucusu olduğunu
ifade ettiği ve farmasötik bakımı Türk Eczacıları Birliğinin gündemine soktuğu için
ve bu konuda yol almamızı sağladığı için. Dün de yeni bir kavram soktu hayatımıza.
Eczacılık mesleğinin standardizasyonu, Hocamızın bu konudaki araştırmalarının mesleğimize yeni açılımlar ve kazanımlar getireceğini biliyor ve sonucunu da sabırsızlıkla
bekliyorum. Hocalarımız bizler için çok önemli ve ayakta alkışlanmayı hak ediyorlar.
Değerli meslektaşlarım, 2004 yılından bu yana yaşadıklarımız, kayıplarımız bizlere ders olmalı. 5 yıldır bağırıyoruz, meslek elden gidiyor diye. Ancak sadece bağırıyoruz. Vazgeçilmezliğimizi kanıtlamak için ne yaptık bugüne kadar? Kocaman bir hiç;
sadece bilmem kaç defa, bilmem ne bakanı ile görüşmemiz, sorunlarımızın çözülmeyeceğini anladık, nihayet. Ancak biraz geç oldu. En azından bir kısım yöneticilerimiz
bu görüşmeleri yaparken, bir kısmımız da B planı üzerinde çalışmalıydık. Ancak 30
yıllık meslek hayatımda bu örgütün hiçbir zaman bir B planı olduğunu görmedim
maalesef. Bizler sadece kısır çekişmeler ve seçim kaygısı ile yapılan çalışmalar gördük
bugüne kadar. Bugün geldiğimiz noktada hepimizin aynı kanıyı taşıyor olması gerek
mesleği ayakta tutabilmek, büyük sermaye gruplarına bu mesleği yem etmemek.
Bundan sonraki tek amacımız ve ortak hedefimiz bu olmalı. Bunun için de bu kongre
çok önemli ve tarihi bir değer taşıyor. Böyle bir kongrede liste kaygısı ve çalışması
olmadan herkesin hepimizin tek hedefi mesleği kurtarmak olmalıydı, ancak maalesef
öyle olmuyor. Liste çalışmaları, kulisler, toplantılar hala devam ediyor; meslek elden
gidiyor, kimin umurunda. Önemli olan listeye girebilmek, amaç oda yöneticiliğini bir
dönem de Merkez Heyeti üyesi olarak taçlandırabilmek. Erki elinde tutanlar, karşı
266
TEB Yayınları
liste oluşmasını engellemek için yaptıkları taktiklerin tutmadığını gördüklerinden bu
yana yeni arayışlar içindeler. Hâlbuki tarihi bir fırsatı kaçırıyorlar farkında değiller.
Gerçekten önümüzdeki süreci akılcı, mantıklı yürütecek bir Merkez Heyetine ihtiyacımız var. Üç büyük odanın mesleğimizle ilgili önemli alanlarda uzmanlaşmış, fikri, öngörüsü olan eczacıların içinde bulunacağı bir Merkez Heyeti, hala fırsat kaçmış değil,
ben bu anlamda Sayın Başkanı 24 bin eczacı adına sağduyuya davet ediyorum ve ben
inanıyorum ki, biz hepimiz bir arada olduktan sonra hiçbir güç bizi yıkmaya yetmez,
yeter ki biz birbirimize inanalım ve güvenelim.
Değerli delegeler, tüm eczacılık camiasının gözü bu kongrede, herkes buradan
çıkacak eylemlilikle ilgili kararları bekliyor; özellikle cirosu düşük olan, topun ağzındaki
eczaneler bir can suyu, bir umut bir ışık bekliyorlar. Ama biz ne yapıyoruz? Dünden
beri konuşmaları izliyorum, hiç öyle tarihi, çok önemli bir kongre gibi davranmıyor,
birkaç kişi haricinde kürsüye çıkan arkadaşlar. Kim ne demiş, ne yapmış, süreci nasıl
geçirmiş hala onlar konuşuluyor. Hâlbuki böyle giderse üzerinde konuşacak bir mesleğimiz kalmayacak, farkında değiller.
Değerli arkadaşlarım içimden ne geliyor, biliyor musunuz? Hepinizin omuzlarından tutup sarsmak geliyor, kendinize gelin, meslek elden gidiyor, siz hala ne konuşuyorsunuz, hangi koltuğun pazarlığını yapıyorsunuz diye. Bu kongrede kürsüye
çıkan herkesin somut bir önerisi olmalıydı, sonra da bu önerileri derleyip toparlayıp
ortak bir yol bulmalıydık. Tüm oda başkanları bu kürsüye çıkıp önerilerini, düşüncelerini söylemeliydi; ancak maalesef ilk defa bir kongrenin Cuma akşamı 18.30’da
bittiğini gördüm. Konuşmaların geri kalanları da bugün bitecek; ya sonra ne karar
alacağız, illerimize döndüğümüzde eczacılarımıza ne diyeceğiz? Siz, söz almayan oda
başkanlarım; eczacınızın yangınını, sıkıntısını dile getirmeyen oda başkanlarım, ilinize
döndüğünüzde eczacınıza ne cevap vereceksiniz? Neler yapılabilir düşünmemiz lazım,
bir eylem planı oluşturmalıyız. Öncellikle amacımız bizlerin ve verdiğimizin hizmetin
vazgeçilmez olduğunu göstermek olmalı, bunu da ancak verdiğimiz hizmeti keserek
gösterebiliriz, bence. Çünkü insanlar bir şeyin değerini ancak onu kaybedince anlarlar, bunun da çeşitli yolları var. Eczanelerimiz süresiz kapatmak, bir diğer yol da sözleşmeleri feshetmek; ancak tabii ki bu da yeni sözleşmeyi gündeme getireceğinden
267
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bölünmelere yol açabilir, bu tehlikeyi de göz ardı etmememiz lazım. Bence daha agresif yöntemler de var, tüm oda yöneticileri ve TEB Merkez Heyetiyle birlikte Meclisin,
SGK’nın ve Sağlık Bakanlığının önünde eylem yapmak, oturma eylemi olabilir, açlık eylemi olabilir, açlık grevi olabilir, anahtarlarımızı gerçek adresi olan Sağlık Bakanlığına
teslim etmek, tabi bu arada ilaç sanayini de unutmamalıyız, onlara karşı da eylemler
planlamalıyız. Mesela, ilaç mahsullerini eczanelerimize sokmamak, eczanelerimizin
kapısına “Eczacının hakkını gasp eden ilaç sanayinin temsilcilerini eczanelerimize kabul etmiyoruz” gibi afişler asabiliriz, kampanyalarına itibar etmeyerek ilacı günlük alıp
kotalarını tutturmalarını engelleyebiliriz... Ancak şunu da bilmeliyiz ki, artık bundan
sonra faks eylemi, miting veya bir günlük uyarı amaçlı kapatma eylemi bir sonuç
getirmez; bundan sonra daha radikal eylemler yapmalıyız, bu eylemleri yaparken de
halkı ve basını yanımıza almalıyız. Yandaş medyanın dezenformasyonları moralimizi
bozmamalı ama onlara karşı da önlem almalıyız. Meslek hakkımızı ve karlılığımızı ilaç
fiyat kararnamesi ile tanımlanıncaya kadar da eylemliliğimizi sürdürmeliyiz.
Burada bir noktaya dikkat çekmek istiyorum sadece. 4 Aralık eyleminde hepimiz,
ilaç fiyatlarının düşmesini, biz eczacılar olarak da istiyoruz dedik. Ancak burada bir
yanlış var, bence. Ülkede her şeyin fiyatı yükselirken sadece ilacın fiyatının düşmesinin
doğru olmadığını da anlatmalıyız. Biz de bu ülkenin vatandaşlarıyız. Bu ülkede yaşıyoruz. Kimse elektriğin, suyun, doğalgazın, ekmeğin ücreti yükselirken aylık gelirinin
azalmasını kabul edemez. Bunu da doğru bir dille anlatmalıyız. Bu kongrede de bir
deklarasyonla eylemliliğimizi ve kararlılığımızı tüm kamuoyuna açıklamamız gerekir.
Bu arada esas görevimizi unutmayalım. Vazgeçilmezliğimizi kanıtlamamız lazım. Bunun için de farmasötik bakım konusuna ciddi olarak eğilmeli ve tüm eczacılarımızı en
kısa zamanda bu konuda eğitmeliyiz. Ve son söz olarak başarmalıyız. Başarısızlık gibi
bir şansımızın olmadığını da bilmeliyiz. Hepimize bu mücadele de başarılar ve kolaylıklar diliyor, saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Teşekkürler ediyoruz. Murat Keçecioğlu, Van Eczacı Odası Başkanı.
Ecz. Murat KEÇECİOĞLU (Van Eczacı Odası Başkanı): Sayın Başkan, Sayın Merkez Heyeti Başkanı ve yöneticileri, Denetleme Kurulu Başkanı ve yöneticileri, Haysiyet
268
TEB Yayınları
Kurulu Başkan ve yöneticileri, değerli oda başkanlarım, oda yöneticilerim, sevgili meslektaşlarım. Hepinizi Van, Bitlis, Hakkâri eczacıları adına saygı ile selamlıyorum. Değerli arkadaşlar, 2005 yılından beri eczanelerimiz sürekli kan kaybediyor. 2005
yılına geldiğimizde SSK hastanelerinin kapanıp, serbest eczanelerin SSK’lı hastalara
açılması ve yine aynı tarihlere denk gelen hiçbir sosyal güvencesi olmayan vatandaşların yeşil kart ile yine eczanelerimizden ilaç almasına başlamasıyla; deyim yerindeyse,
eczaneler bayram yerine dönecek diye düşünmüştük. Ancak süreç içerisinde olayın
böyle olmadığını, 2005 yılından günümüze kadar eczanelerin sürekli kan kaybettiğini,
raflarımızdaki ilaçların sürekli bedelsiz kamulaştırıldığını, üzerimizden alınan kamu
kurum ıskontoları ve yine bizi devletin tahsildarı, ücretsiz tahsildarı olarak görüp reçete hasta muayene ücretlerinin bizlerden alınması, sürekli ilaç fiyatlarının düşmesi,
reçetelerde farkların çıkması mesleğimizde çok büyük kayıplara neden oldu. Tüm
bunların üzerine hepinizin bildiği gibi 4 Aralık’ta uygulamaya giren kamu kurum ıskontosunun artması ve yine ilaç fiyatlarının ortalama %25’lere kadar düşmesi ile artık
deyim yerindeyse bıçak kemiğe dayandı. Dünden beri, benden önce konuşan değerli
konuşmacıların bir kısmının değindiği gibi artık eczanelerimiz, serbest eczanelerimiz
bu yükü taşıyamaz duruma geldi. Özellikle benim bölgemde yeşil kartlı hastaların nüfusa göre oranlandığı zaman da, Türkiye’de en fazla yeşil kartın olduğu il Van’dır. Vatandaş eczaneye geliyor. Eczacılarımızla vatandaş karşı karşıya geliyor. Eczacılarımız
vicdanı ile cüzdanı arasında sıkışıyor. 8 lira muayene ücreti. 3–4 lira katılım payı. En
az 1–2 lira da fiyat farkı çıkıyor. Hasta ezile büzüle cüzdanından anca 5 lira para çıkarabiliyor. Eczacım verirse, zaten zararda, tamamen zarar edecek. Eczacım ilacını vermezse vatandaş mağdur olacak. Öyle bir sosyal devlet, öyle bir sağlık sistemi olmaz
arkadaşlar. Öncelikle süreç dersinde de hep gündem olmuştu. Biz devletin tahsildarı
değiliz. Muayene ücretlerinin üzerimizden kaldırılması için sürekli tepkilerimiz, taleplerimiz olmuştu. Bunu kaldırır gibi yaptılar; bu defa tam tersine, özel hastanelerdeki
fiyat farkını da üzerimize koyarak 15 lira, 25 lira, 75 liraya kadar muayene ücretleri
çıkarmaya başladılar. Biz buna kesinlikle karşıyız. Biz hastalarımıza danışmanlık hizmeti yapmak istiyoruz. Bunun yanında çalışmayan provizyon sistemi, bunun yanında
her gün değişen ilaç geri ödeme sistemleri artık eczacılarımızı çıkmaza getirmiştir.
4 Aralık eylemine geldiğimizde eczacılarımız zaten yıllardan beri mağduriyetinde; bu
269
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
eylemi seve seve, hiçbir tepki göstermeden, gönüllü olarak yaptılar. İzlediğim kadarıyla Türkiye’nin her tarafında olduğu gibi, benim bölgemde de %100 katılımla 4 Aralık
eylemini yaptık. Taban artık bizlerin bir şeyler yapmasını bekliyor. Benden önce konuşan Zonguldak Oda Başkanının söylediği gibi, buradan bir eylem takvimi ile dönmemiz lazım. Tabandaki eczacılarımız bizlerden somut adımlar bekliyor. Bunları burada
çözümleyip Pazartesi günü illerimize döndüğümüz zaman bizden haber bekleyen 24
bin eczacımıza müjdelememiz gerekiyor. Bana göre sözleşme feshi bir takım sıkıntılar
getirebilir. Ama hastalarımızı da mağdur etmeyecek şekilde eczane kapatma eylemi
olabilir. Yine Zonguldak Oda Başkanının dediği gibi, sanayinin elemanlarını eczanemize almamak şeklinde olabilir, stoklu ilaç almamak şeklinde olabilir. Ama ne yapmamız
gerekse, bir an önce bunları yapmamız gerekiyor. Bu genel kurulun mesleğimize ve
ülkenin insanlarına hayırlı olmasını diliyor hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Divan Başkanı: Murat Başkanıma çok teşekkür ediyorum. Değerli delegeler
sıradaki isimleri okuyacağım; yemek arası verecektim ama zamanı daha ekonomik
kullanabilmek adına, burada konuşmacı olan arkadaşlarımdan ve konuşmak isteyen
arkadaşlarımdan olursa listedeki isimlerden Semih Başkanım burada mı acaba? Öğleden sonraya kaldığını düşünerek olmayabilir. Cengiz Bingül, Üzeyir Korkmaz, Mustafa
Turunç, Harun Kızılay, Sait Yücel arkadaşlarımdan burada olup konuşmasını yapmak
isteyen varsa kürsüye alayım. Üzeyir arkadaşımız geliyor.
Ecz. Üzeyir KORKMAZ (Kocaeli Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan Sayın delegeler, oda yöneticileri ve sayın konuklar. Buraya gelirken…
Divan Başkanı: Sayın Başkanım bir açıklama yapmama müsaade ederseniz. Arkadaşlar Üzeyir arkadaşımız bir duyuru yapmak üzere çıkmıştı, daha önce. Konuşma
yapmak üzere değil. Onun için konuşma yapmak üzere davet ettik şimdi. Bir duyuru
için çıkmıştı dün.
Ecz.Üzeyir KORKMAZ (Devamla): Bir çağrı yapmak için çıkmıştım dün ve 1 dakika sürmüştü. Esas konuşma bir 68’linin, sıradan bir 68’linin veda konuşması şeklinde
olacaktı. Buradaki gelişmeler farklı yerlere götürdü. Dünkü çağrım da bunun içindi.
270
TEB Yayınları
Son yıllarda kişisel ikbal için, listeye girebilmek için hiçbir şey aranmaksızın, hiçbir nitelik aranmaksızın sadece listede olmak için listeler yapıldı. Bunun böyle gitmediğini
artık hepimizin görmüş olması lazım. Ben detaylardan size bahsetmeyeceğim. Dünkü
çağrım üç büyük oda, tüm Türkiye’deki eczacıların yarısından fazlasını barındırıyor.
Ona destek veren odalar da var. Herhangi bir sözcükten 10 tane, 20 tane liste üretebilen bizim diplomasi uzmanı arkadaşlarımız, bizim üç büyük oda ile ilgili verdiğimiz
teklifte 1 tane liste üretemediler. Orada şu anda mevcut başkanımızın, başkanlığını
peşinen kabul etmiş, yanında çalışmak istediği bir de, ki bu genel sekreteridir, elinde
bulundurmak şartıyla üç odadan bir liste çıkarmasını, o liste odalar arasında üçer
üçer anlamında, bunu düz mantık ile kavrayabiliyor arkadaşlarımız. Ama kendilerine
herhangi bir söz söylediğinizde 100 tane liste üretebiliyor. Burada üç odanın elini
parmağını taşın altına koyma şartı; biz İstanbul olsun, Ankara olsun, İzmir olsun gelin
üçer tane üye verin anlamında söylemedim. Çünkü burada çok büyük diplomatlar var,
ben biliyorum onları. Bu odalar kendileri yanında yöresinde beraber hareket edebileceği beraber çalışabileceği farklı odalardan o üç kontenjanı kullanabilirdi. Bunu benim
söylememe gerek yok. Ama verilen sözler, 2 saat sonra tutulmayacağını bile bile sözler veriliyor. Biz de, mevcut yönetimin de bundan sonraki çok zor süreçte insanların
önünü tıkamamak ve iyi çalışacak bir liste oluşması için verdik bu teklifi. Ben bir
68’liyim. Benim kuşağım, karşılığında hiçbir şey beklemeden Zap Suyuna köprü yapanlardır. Arkadaşına verdiği sözü yerine getirebilmek için gözünü kırpmadan ölüme
gidenlerin kuşağındandım. Ben kaldım şu anda ve ben sıradan bir 68’liyim arkadaşlar.
Söylediğim gibi bu büyük kongrede en son konuşmam olacaktır. Onu hissediyorum ve
bunu sizinle paylaşmak istedim. Öyle bir noktaya geldik ki, sözün bittiği yer diyorum.
Söz kelimesinin içinin boşalmış olduğu yer diyorum. Çünkü hiçbir sözün hiçbir itibarı
kalmamıştır. Kocaeli Eczacı Odası ve ben Üzeyir Korkmaz bu güne kadar bireysel hiçbir çıkar
için hiçbir adım atmadım. Ülkemi, sadece ülkemi sevdim. Ama çok süt veren ineğini
sever gibi değil. Mesleğimi de aynı şekilde seviyorum. Çok kazandığı için değil, daha
çok kazansın diye değil. Mesleğimi seviyorum, ülkemi seviyorum, sizleri seviyorum.
Hoşça kalın…
271
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Değerli meslektaşlarım, tekrar sormak istiyorum konuşmacı arkadaşlardan burada olup konuşmasını yapmak isteyen var mı diye. Semih arkadaşım,
Semih Güngör İstanbul Oda Başkanım; Mustafa Turunç, Harun Kızılay, Sait Yücel.
Mustafa Turunç arkadaşımız konuşmasını yapacak.
Ecz. Mustafa TURUNÇ (İstanbul Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın
Divan, Merkez Heyetimizin değerli kurul üyeleri, değerli delegeler ve sevgili meslektaşlarım. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum, efendim.
Efendim, bendeniz 68’i kıl payı kaçırmış ama 78’de olmayan bir ara jenerasyonum ama sevgili başkanımın görüşlerine aynen katılıyorum ve kendisini de kutluyorum.
Sevgili Başkan bir veda konuşması yaptı; hayır, bu değerleri kolay kolay tüketmemek lazım, kendisini aramızda her zaman görmek istiyoruz, bunu ifade etmek
istiyorum sözlerimin başında. Evet, emeğe saygılı bir meslektaşınız olarak Merkez Heyetimizin 2 yıllık süreçteki verdiği mesaiye teşekkür ediyorum. Ancak bu verilen mesainin amaca ulaşıp
ulaşmadığı noktasında bir değerlendirme yaptığımızda, meslektaşlarımızın var olan
sorunları bu 2 yıllık süreçte katlanarak devam ettiğine göre, bu mesaiyi biraz boşu
boşuna tüketilmiş bir mesai olarak da algıladığımı hemen söylemek istiyorum. Evet,
Merkez Heyetimizin çalışmalarından çok detaylı söz eden arkadaşlarımız oldu, oda
başkanlarımız oldu. Ben çok genel ifadelerle geçmek istiyorum.
Merkez Heyetimizin, en azından şunu söylemem lazım sözlerimin başında, 36.
Büyük Kongrede yüce kurulumuzun verdiği görevi çok algılayamadığını söylemek isterim. Yüce Kurul her 2 listeden de belli yönetici arkadaşlarımızla beraber homojen
bir şekilde çalışması noktasında bir görev verdi Merkez Heyetimize. Ancak görüldü
ki 6’ya 5’lik bir sayısal üstünlükle Başkanlık Divanı kendi listelerinin içinden oluşturuldu. Ha söz gelimi bu 5 arkadaşımız mutfakta çok güzel çalıştırıldı. Ciddi emekler
de verdirildi. Bu çalışmalar sonucunda belli haklar varsa buna tümü ile sahip çıkıldı.
272
TEB Yayınları
Ancak karar süreçlerinde diğer listeden gelen arkadaşlarımızla beraber bu süreçler
tartışılmadı. Ortak kararlar alınmadı ve süreç onları maalesef ayrılığa taşıdı. Bu konuda mevcut Merkez Heyetimiz 36. Büyük Kongrenin verdiğini çok okuyamadı ve bu
tekrarlar devam ederse artık farklı bir anlayışın önümüzdeki süreçlerde gelişmesini
ben diliyorum açıkçası. Tabi Merkez Heyetimizin çalışmaları sırasında kurumsal saygınlığımıza da bir bakmak lazım, ilaç ve eczacılık alanındaki bileşenlere baktığımızda;
bir tarafta doğaldır devlet, siyasi iktidar, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı ve SGK;
diğer yanda bakıyorsunuz ilaç üreticileri ve diğer yanda da işte eczacıların örgütü
Türk Eczacıları Birliği. Bu anlamda baktığınızda, ilişkilere bakıyorsunuz, ilaç sanayiyle
başlayayım. İlaç sanayi eskiden duyduğu muhataplık noktasında Türk Eczacıları Birliğini artık görmezden gelebilme cesaretini gösteriyor. Randevu dileklerini, taleplerini
görmezden geliyor. Çok yan yana gelmeyi de istemiyor açıkçası. Böyle bir yaklaşımı
var mevcut Türk Eczacıları Birliği yapısına. E devlete bakıyorsunuz, siyasi iktidara
bakıyorsunuz; Sağlık Bakanlığı iyi polisi, SGK kötü polisi oynuyor. Dünkü konuşmasında Sayın Abacıoğlu’na tamamen katılıyorum. Böyle bir ayırmazlık olabilir mi; sevgili
delegeler, sevgili meslektaşlarım. Bir siyasi iktidar düşünün ki, tek başına iktidar ve
iktidarın bir bakanlığı size karşı farklı bir tavır içerisinde; e diğer bakanlığın, bir genel müdürlüğü, bürokratlarını sizler suçluyorsunuz, böyle bir şey olabilir mi? Sağlıkta
dönüşüm programının mimarları zaten bu iktidarı bu şekilde bir uygulamaları yapsın
diye iktidara getirdi. Bu çok açık, çok net bunu görmemiz gerekir. O anlamda da şimdi şeye geleceğim. 4 Aralık sürecini de değerlendirmek istiyorum ama baktığınızda
siyasi iktidarla da samimi, içten bir birlikteliğimiz yok. Ve en sonunda sizin beklediğiniz talepler konusunda da Sağlık Bakanlığı dahil hepsi hadi oradan dedi. E peki, bir
meslek örgütü olarak taraflarla uzlaşamayabilirsiniz, karşıt durursunuz, hatta kavgalı
olursunuz. Ama bunu niçin yaparsınız? Tabanınızın, tabanınızda oluşan meslektaşlarınızın haklarını korumak için bunu yaparsınız. E tabana baktığınızda, tabanda da
bu örgütün saygınlığı, güvenilirliği en alt seviyelere düşmeye başladı. Bırakın mevcut
heyetin kişisel anlamda eleştirilmesini, artık eczacı tabanında kurumsal kimlik sorgulanmaya başladı. E bakıyorsunuz kendi tabanınızda güvenilirliği yitirilen, umudu yok
edilmiş bir taban var. İlaç sanayiyle aranız iyi değil. Öyle olmak zorunda da değiliz.
ayrıca farklı yönlere lütfen çekilmesin ancak muhataplık ve saygınlık konusunda ciddi
erozyon var. Devlet sizi muhatap kabul etmiyor. Bu noktada bu örgütün saygınlığının
yeniden oluşturulmasıyla ilgili önümüzdeki dönem görev alacak arkadaşlara çok ciddi
273
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
görevler, çok ciddi sorumluluklar düşüyor.
Şimdi biraz 4 Aralık sürecine de gelmek istiyorum. Sürece bakıldığında sevgili
arkadaşlarımız Sağlık Bakanlığından belli taleplerde bulundular. Talepler neydi? Raf
zararlarının karşılanması noktasında bir çözüm oluşturulması, ayrıca siyasi bir rüşvet
niteliğinde de belli bir miktar reçete başına bir pay; 50 kuruş mu olur, 1 lira mı olur, o
da belli değil. Son güne kadar bu anlayışın devlet kanadından çıkması beklendi. Benden önceki konuşmacılar da ifade ettiler, arife günü eylem kararı alıyorsunuz. Atacağımız en önemli cephanelerimizden biri, en önemli kozlarımızdan birini bu kadar
kolayca harcayabilecek bir Merkez Heyeti ben düşünemezdim, sevgili meslektaşlarım.
Odalara dönüyorsunuz, arife günü diyorsunuz ki siyasi sorumluluğu bizdedir. Biz
böyle bir karar aldık, eczanelerimizi kapatıyoruz. Bir defa yani karşı taraftaki muhataplarınız, çok affedersiniz, o kadar enayi mi? Sizin attığınız adımı, sizin ruh halinizi
sizden daha iyi gözlemliyorlar ve takip ediyorlar. Gerçekten eylemleştiren bir Merkez
Heyeti olsa; bu çalışma en az bir ay evvelde başlamalı, eczanelerinize ulaştırdığımız
afişlerimiz eylemden 2 gün evvel eczanelere ulaştı. Bu mudur bu eylemlik sürecinde
önemli kozumuz, bu kadar kolayca mı harcanmalıdır? Yani o kadar belli ediyorsunuz
ki yaptığınız işin ne olduğunu. Bir eylem kararı alıyorsunuz ertesi günün gazetesi
çarşaf çarşaf bir deklarasyon yayınlıyorsunuz. Sağlık Bakanlığına övgüler, Başbakana
yalvarma. Ya o zaman bunu bir 15 gün evvel yapacaksınız. 15 gün evvel yapın ki,
işin ciddiyeti olsun kamuoyuna da dönün deyin ki ben bunları bunları yaptım, arkadaş; Sağlık Bakanlığını da uyardım, Çalışma Bakanlığını da uyardım, Başbakana da bu
konunun önemini arz ettim. Bunlar olmadı ben artık kapatıyorum diyebilirsiniz. Siz
eylem kararı aldığınız günün ertesi günü gazetelerde olmaz böyle şey, inandırıcılığınızı
kaybedersiniz. O nedenle de sevgili Başbakan sorulduğunda, evet, eczaneler kapanıyormuş, kapansın bakalım der. Yani nereden bakarsanız bakın tel tel dökülen, süreci
okuyamayan bir Merkez Heyeti yapısıyla karşı karşıyayız. Evet, tabi Sağlık Bakanlığından raf zararlarımızın karşılanması yönünde bir yasa
değişikliği ve bir reçete başına bir şey elde edilemeyince, maalesef, Türk Eczacıları
Birliği çok açık yüreklilik ile söylüyorum kongreye bu şekilde gitmemek için bu kararı
274
TEB Yayınları
almıştır. Yani bugüne kadar oda başkanlarının taleplerini görmezden geleceksiniz,
başkanlar toplantısı yapalım taleplerini görmezden geleceksiniz, son anda bakacaksınız ki beklediğiniz gelişmeler de yok, e önümüzde de kongre var. E, kongrede ne
cevap vereceksiniz? Çok açık yüreklilikle söylüyorum, popülizmdir yaptıkları. Bu kongreden kendilerinin selametle çıkmalarını sağlamak için yapılmış bir eylemdir. Bunu
siyasi iktidar da bildiği için ciddiye almamıştır. İlaç sanayi de ciddiye almamaktadır.
Değerli meslektaşlarım son sözlerimi söyleyeceğim, Sayın Divanı da çok fazla
zorlamamak adına. Siz değerli delegelere seslenmek istiyorum. Gerçekten zorlu bir
süreç, sorunlarımız katlanarak devam etmekte bu anlayış da böyle bir Merkez Heyeti
önümüzdeki süreçte gerçekten sorunlarımızın katlayarak devam etmesini sağlayacaktır. Değerli delegeler, sevgili meslektaşlarım; bakın sürece baktığınızda, 1980’lerden
itibaren sabırla gelen bir sağlıkta dönüşüm programı, AKP iktidarıyla beraber ete
kemiğe bürünmüştür. Bu uygulamaların ne olduğunu, ideolojisini çok net görmemiz lazım. Önce mevcut sistemi çökerttiler. Mevcut sistemin yerine piyasa düzeniyle
beraber kamuoyunda da ilgi duyulan önemli bir açılımı sağladılar. Ama üçüncü merhalesi nedir biliyor musunuz? Hani Domaç “Okuyun, okuyun” diyor ya, evet bizim
kitlemiz okuyor ve bunları da görüyor. Üçüncü merhalede bu açtığınız serbest piyasa
düzenindeki, bu rahatlıkla kamuoyunu bu sağlıklı dönüşüm programında ete kemiğe
büründüreceksiniz, ondan sonra ne diyor biliyor musunuz? İdeologların alanını daraltacaksın, alanı daralt ki tekelleşme süresi başlasın, mevcutları yok edeceksin ve global
sermaye bu alanın içine oturacak. İşte bunun sonucudur ki eczacıya bunlar uygulanıyor. Bunları da hepimizin bilmesi gerekiyor. O itibar ile önümüzdeki dönemler çok
tarihi dönemleri geçireceğiz. Son sözlerim şu önümüzdeki dönemde listemizin şeffaf,
katılımcı, güvenilir, müzakere yeteneği olan, liyakatli yöneticilerden seçmemiz lazım. Bunu siz değerli delegelerin değerlendireceğine inanıyorum, sağduyunuza inanıyorum. Hepinizi saygı ve hürmetle selamlıyorum efendim. Teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Sayın Turunç’a teşekkür ediyoruz. Bir arkadaşımız uyarmış 4
Aralık günü Hürriyet Gazetesinde yayınlanan Yılmaz Özdil’in yazısına bir teşekkür
275
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
göremedik diyor. Biz yalnız Yılmaz Özdil’e değil, o gün eczacıları destekleyen, bizi
destekleyen, başta Yılmaz Özdil olarak tüm yazar arkadaşlarımıza, köşe yazarlarına
teşekkür ediyoruz. Şimdi de İstanbul Oda Başkanımız Sayın Semih Güngör konuşacaklar. Buyurun.
Ecz. Semih GÜNGÖR (İstanbul Eczacı Odası Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları Birliğinin değerli yönetim kurulu üyeleri, sayın oda yöneticilerim, değerli delegeler,
sevgili meslektaşlarım hepinizi odam ve üyelerim adına saygı ile selamlıyorum.
Bugün Türkiye’de önemli gelişmeler yaşanıyor. Bir yanda paran kadar sağlık anlayışı giderek vatandaşı etkiler, eczaneleri ekonomik olarak yıkım noktasına getirirken
diğer yanda da toplumda yeni travmalar yaratan olaylar birbiri ardına geliyor. İki gün
önce sağlıklarını kaybetme pahasına, hiçbir güvenlik önleminin alınmamasına rağmen
bu ülkeye hizmet adına maden ocaklarında çalışan işçilerimiz, o kardeşlerimiz bir patlama ile hayatlarını kaybettiler. Bu bizim yüreğimizi yakıyor. Dün de DTP’nin Anayasa
Mahkemesinde oy birliği ile kapatılması, bu ülkede yaygın ve değişik bir demokrasi
anlayışı mücadelesi veren bizleri derinden yaraladı. Parti kapatma anlayışını çözüm
olarak görenleri şiddetle burada eleştiriyor ve bu anlayışı reddediyoruz. Bu ülkenin
kültür mozaiğini oluşturan insanların farklılıklarını ve taleplerini yok etme adına alınan
bu karar, sonuçları itibariyle ülke insanlarına ağır bir bedel ödetecek sürecin başlamasına neden olacaktır. Bu anlayışa karşı örgütümüzü demokratik tepkisini göstermeye çağırıyorum. 37. Türk Eczacıları Birliği Kongresi, yani bugün gerçekleştirdiğimiz
kongre, tarihimizin en önemli kongresi; bunu hem Türk Eczacıları Birliğinin değerli
yöneticileri defalarca dile getirdiler, hem oda başkanlarımız, hem bizler bu kongrenin
bir dönüm noktası olduğunu hep söyledik. Bugün de aynı şeyleri söylüyoruz. Ama
ne yazık ki başladığı ilk günden bugüne kadar kongre bir coşkuyu, bir beklentiyi,
bir kararlılığı henüz ortaya koyamadı. Oysa daha açılış günü, açılış konuşmalarının
yapıldığı misafirlerin burada olduğu gün, Türk Eczacıları Birliği Sayın Başkanımız Erdoğan Çolak; 20’ye yakın televizyon kamerasının bir kısmının haberi hemen vermeye
hazır olduğu bir ortamda buradan çıkıp, eczacının kararlılığını eylemlilik sürecini nasıl
yapacağını, bu kongrenin nasıl kararlar alacağını açık ve net ortaya koysaydı, bugün
bu kongre bu havada devam etmezdi. Ama ne yazık ki yine bu kongre için buraya
276
TEB Yayınları
gelirken yolda bir radyo kanalında Sayın Başkanın açıklamaları dile getiriliyor. Ve Sayın
Başkan özellikle kapatmayla ilgili olarak kapattık ama bir şey elde edemedik diyor.
Kapatmayı biz bir şeyler elde etmek için yapmadık, bir uyarı için yaptık. Taleplerimiz,
beklentilerimiz ve kararlılığımız işte bundan sonradır. Sayın Başkanın o gün de, o kanala kongre gününde, o televizyon kameralarının önünde bu kararlılığı ortaya koyması
gerekiyordu. Sayın Başkan bu kararlılığı ortaya koymadı. Ama ne yazık ki oda başkanlarımız da bugüne kadar bu kararlılık ile ilgili, bu süreç ile ilgili neler yapacaklarını,
nelerin onlar için beklenti olduğunu şu ana kadar ben kendi adıma henüz duymadım,
bilmiyorum.
Türk Eczacıları Birliği 18 Eylül’den itibaren bir eylemlilik sürecini başlattı. Sürece
baktığınızda, daha başlangıçta Türk Eczacıları Birliğinin biraz elinden uçmuş bir süreçti. Çünkü niye bir tarafta ilaç sanayisi, hükümet ve onlara eşlik eden Türk Eczacıları
Birliği bir görüşme sürecinde; diğer yanda da dağıtım kanallarımız ki, Türk Eczacıları
Birliği tarafından görevlendirilmiş, bu konuda yetki verilmiş özellikle raf zararlarımızın
ortadan kaldırılması konusunda ticari dağıtım kanallarının profesyonelleri yanında bizim Kooperatifler Birliğimizin Sayın Başkanı konuya bir çözüm oluşturmak için görüşme trafiğini sürdürüyorlar. Tabi Türk Eczacıları Birliğinin içinde bulunduğu görüşme
sürecinde görünen tablo şudur, biz o görüşme sürecinin takipçisi olduk; o görüşme
sürecinde alınacak, ortaya konulacak bir mutabakatın arkasından bize ne verilebileceğinin takipçisi olduk ve bu arada, özellikle altını çizmek isterim ki ilaç sanayi eczacının örgütlü gücünü sonuna kadar kullandı. Bizimle ilgili hiçbir adım atmadı, o diğer
görüşme sürecini de tıkadı ama ne zaman 800 milyon TL’yi cebine indirdi, o arada
eczacı sokaklara çıktı, yürüyüşler yaptı, SGK önüne gitti, eczane kapattı. 800 milyon
TL cebe girdikten sonra döndüler, Türk Eczacıları Birliği ile de değil, o görüşmeyi
yürütenlerle kendilerince bir mutabakata vardılar. Ama o mutabakatın da altında bir
imza yok, neyi nasıl uygulayacakları belli değil, ilaç sanayinin ne kadarının bu mutabakatın altında yer aldığı da belli değil. Oysa öyle mi olmalıydı? Türk Eczacıları Birliğidir
görüşmeleri sürdüren. Türk Eczacıları Birliğidir her konuda belirleyici olan. O görüşme
sürecinin sonunda çıkan mutabakat ne ise onu ilaç sanayi Türk Eczacıları Birliği ile
karşılıklı oturarak yapmalıydı. Birilerinin aracılığıyla bir sonuç çıkmamalıydı. Ve hala
o sonuç üzerinden tartışmalar devam ediyor. Ve eczacının raf zararlarının ne şekilde
277
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
karşılanacağı belli değil. Tabi Türk Eczacıları Birliği bu görüşme sürecinde bir başka
önemli hata daha yaptı. Birkaç oda başkanım daha dile getirdi. Seçtiği hedef yanlıştı.
Bugün bu ülkede eczacılara yaşadıkları her türlü ekonomik sıkıntıyı, bunun yanında
farklı diğer sıkıntıları yaratan, yaşatan bugün iktidarda olan AKP iktidarı. Bunun bir
gerçek olduğunu ortaya koymak gerekiyor. Siz bu iktidarın ayaklarından birini Sağlık
Bakanlığını bir kenara koyacaksınız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığından hiç söz
etmeyeceksiniz faturayı SGK’nın bürokratına yükleyeceksiniz. Oysa o Sağlık Bakanımız, bir geriye dönelim, bizler için ne yaptı? Bizlere bu güne kadar ne güvence verdi
ki Türk Eczacıları Birliği Sayın Sağlık Bakanına, diğer devletin yöneticilerinden başka
bir misyon biçmiş bir kenara koymuş. O Sağlık Bakanı değil mi; 2008 yılının Haziran
ayında, hani o kapatma sürecine girdiğimizde, hani o dönem kamu kurum ıskontoları
bizim üstümüzden kalkacak diye imza koyan 3 büyük Bakandan biri değil miydi? O zaman, o imzanın arkasında durmayan bakanlardan biri değil miydi, Sayın Sağlık Bakanı? O Sağlık Bakanı bizleri 30 bin kişiyi sokağa düşüren 6197 sayılı yasa ile ilgili ortaklık
maddesini getiren o iradenin başındaki makam değil miydi? O Sağlık Bakanı; sizlere
Eylül sürecinde ben ilaç fiyat kararnamesini sizin mutabakatınız olmadan, sizinle ilgili
orada bir şey koymadan asla çıkartmam deyip, ertesi gün yayınlayan o değil miydi?
Daha da ileriye gidelim, İzmir Eczacı Odasının açılışı sırasında Sayın Genel Sekreterim,
hala aynı Bakanlığın genel müdür ile eczacıyı güvence altına alacak bir kararnamenin
çalışmasını yapıp oradan da eli boş dönmedi mi? Bütün bunların içerisinde Sağlık Bakanı yoktu da kim vardı? Hedefi yalnız koyarsanız, hedefi küçültürseniz başarı şansınız
yoktur. Bir başka şeyi daha yapmalısınız hedefi açık, net göstereceksiniz; yapacağınız
şeyi açık, net ortaya koyacaksınız, arkasında da net duracaksınız, o zaman bu örgüt
sürekli sizin arkanızda olur. Bunu yapmak için çok geç kaldınız. Türk Eczacıları Birliği
Büyük Kongresine yönelik çalışmalarda ne yazık ki, bu eylem süreci ile hep iç içe geçti.
Birini, birinden ayırt etmek pek mümkün olmadı. Hani bir gün herkesin tartıştığı, niye
daha evvel bir takım adımları atamadığının arkasında yatan gerçek budur. Eylem ile
uğraşan odalar, geleceğin ne olacağı ile ilgili çalışma yürüten odalar, Türk Eczacıları
Birliği Genel Kuruluna yönelik her dönem yapılan çalışmalarda geri kaldılar. Bugün
kongre süreci ile sıkışmış, içinde hem eylem sürecini hem de seçimi barındıran bir
kongre ile cumartesi gününe geldik. Akşama kadar biz hem eylem kararını alacağız,
hem de buradan bizi sağlıklı bir yarına çıkartacak yönetimi çıkartacağız. Bunu başarabilir miyiz? Göreceğiz.
278
TEB Yayınları
Türk Eczacıları Birliğinin sürece yönelik davranışları ile ilgili İstanbul Eczacı Odası
olarak elimizi taşın altına koyalım, eylem sürecine katkı verelim dedik. Bu süreçte,
onlara hiç değinmiyorum işte afişlerle ilgili, yapılan eylemlerle ilgili bir takım farklı
düşüncelerimiz olabilir. Yahut da sizin düşüncelerinize zenginlik katabiliriz. Bizi de
alın aranıza dedik, başkanlar danışma kurulunu toplayın dedik, bunu yapmıyorsanız.
Gerek yok dediler. Sayın Genel Sekreter, biz büyük sorumluluğu aldık, yürüyoruz, gidiyoruz dediler. Ben de kendilerine uğurlar olsun dedim. Gidin. Geldikleri nokta bugündür. Ama bu örgütün geleneklerinde yok mu arkadaşlar? Bu tür eylem süreçlerinde,
bu tür kritik süreçlerde, bu örgütlerin başkanları bir araya gelmeyecek de ne zaman
gelecek? Bu yapılmadı. Bunun yanında bir başka sürecin de devam ettiğini bildiğimiz
için Türk Eczacıları Birliğinin özellikle oda açılım süreçlerinde, biliyorsunuz, arka arkaya 3 odamız açıldı ve oda açılışlarına gittiğimizde genelde konuşulan tartışılan hep
önümüzdeki sürecin ne olacağıydı. Eskişehir’deki oda açılışı sırasında da Sayın Başkan
ile bir araya gelme fırsatı bulduk yemekte, teşekkür ediyorum, sağ olsun, masamıza
geldi ve bizle bugün yaşanan ve geleceğe yönelik karşılıklı görüşme fırsatını bulduk.
Kocaeli Oda Başkanım da aynı masadaydı. Diyarbakır Oda Başkanım da vardı, sonra
kalktı. Orada şunu dedik, “Süreç bir bilinmeze gidiyor, bugünkü Türk Eczacıları Birliğinin yapısının bu sürecin altında kalacağı kesin. Bu süreci daha sağlıklı daha doğru
yönetmek daha doğru bir yönetim anlayışını oluşturmak için ne düşünüyorsunuz?
Burada görev size düşüyor. Sizin yapmanız gereken bu adımı atmak, odaları bir araya
getirmek yahut da danışmak, Bu yolu aştığınız da çözüm oluşacaktır” dedik. Sağ olsun, ertesi gün Kütahya Eczacı Odasının açılışında bizi Ankara’ya davet ederek, gelin
birlikte değerlendirelim dedi. Gittik; Üzeyir Başkanım burada, demin çok duygusal bir
konuşma yaptı, onunla birlikte gittik. Orada amacımızı açık, net ortaya koyduk. Paylaşacak, birlikte üretecek, karar mekanizmasında da irade sahibi olacak bir yapı gerekiyor. Çünkü bugüne kadar ne yazık ki o 6-5, 5–6 süreçlerindeki yaşanan buydu. Siz gücünüzü kendi seçim sürecinizde elde ettiğiniz orana bakarak, o oranda pay
etmeyi ilke edinip; genel anlamda, Türkiye’nin geneline yayılıp bir birleşmeyi, ortaklaşmayı gerçekleştiremezseniz başarılı olma şansınız yoktur. İşte o 6-5, 5-6 neyse o
başkanlık divanını o dönemde bir şekilde paylaşabilseydi, bir şekilde karar noktasında
onlar da söz sahibi olabilselerdi biz bugünün sıkıntılarını çok fazla yaşayamazdık. Ne
279
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yazık ki, bugünkü seçim sürecine yönelik de aynı mantık işliyor. İşte Sayın Domaç’ın,
birisi söyledi, bugüne kadar sürdürdüğü o geleneğin bir devamı ama o işi bıraktı,
daha profesyonel yapıyordu, biz biraz daha amatörce götürüyoruz. Bu süreçte yapılması gereken 51 eczacı odasını bir araya toplayacaktı Sayın Başkan. Diyecekti ki olağan üstü bir süreçten geçiyoruz. Bu süreci kaldıracak bir yönetim yapısına ihtiyacımız
var. Eğer bu konuda elini taşın altına koyacaklar varsa gelsin, çıksın ortaya. Yoksa sen
ne istiyorsun o gün görüşmede olduğu gibi ötekini istiyor. Ben ne istediğimi biliyorum
siz isteyin ben-Divan Başkanı: Sayın Başkan biraz daha toparlayabilir misiniz? 20 dakikaya yaklaştı.
Ecz.Semih GÜNGÖR (Devamla): Toparlayamam, ben bir şeyler daha söylemem
gerekiyor. Teşekkür ediyorum.
Bunu yapmadı. Bugün, o gün yapılmayan, ne yazık ki salonun dışında yapılıyor.
Ve süreç bizi geçen dönemi aratacak bir yönetim yapısına götürüyor. O açıdan Türk
Eczacıları Birliği Büyük Kongresinde, Türk Eczacıları Birliğine hala görev düşüyor. Hala
vakit var. Bugün yarına yönelik bu yapıyı taşıyacak bir yönetimi oluşturabiliriz.
Önemli diğer konu, onunla bitireceğim. Türk Eczacıları Birliğinin bugünkü kongresinin ikinci büyük amacı, önümüzdeki sürece yönelik ne yapacağımız. Bugün onu ortaya koymak zorundayız. Bugün bu kongrede alınacak kongre kararlarını Türkiyedeki
24 bin eczacı bekliyor. Buradan kaçamayız. Buradan ne olduğu belirsiz, ileriye yönelik
ucu açık kararlar alamayız. İstanbul Eczacı Odası olarak bugünkü sürece yönelik neyi
talep edip, bunu hayata geçirmek için ne yapmamız gerektiğini sizlerle paylaşmak
istiyorum. Taleplerimiz ne olmalı;
1- İlaç fiyat kararnamesinin değiştirilerek, eczacı karlılığının arttırılması temel
talebimiz olmalı. Sağlık Bakanından onu istemek zorundayız. Bugün eczacı yaşam
savaşı veriyor. Kalıcı çözümler almak durumundayız.
2- Kamu kurum ıskontoları bu dönem artık sırtımızdan kalkmak zorunda. Bu
280
TEB Yayınları
örgüt, bu kamburu, bu dönem kaldırmalıdır. Demin bahsettiğim raf zararlarımızla
ilgili de, ilaç fiyat kararnamesi de yeniden değerlendirilerek değiştirilmeli ama orada
ilaç sanayicilerinin, eczacının zararlarını karşılayış şekli ve karşılamadıklarında da neyle
karşılaşacakları da açıkça yer almalıdır. Öyle sözlerle bu iş yürümüyor.
6197 sayılı yasanın değişmesi gündemde. Bir meslek hakkını istemek zorundayız. Bu bizim hakkımız ama o meslek hakkından benim algıladığım değerli Türk Eczacıları Birliğinin o görüşme sürecinde Sağlık Bakanlığından vermesini beklediği reçete
hizmet bedeli değil. Yani ben yaptığım işe karşılık bahşiş istemiyorum. Emeğimin
karşılığını isteyeceğim. Türk Eczacıları Birliği 6197 sayılı yasanın içine kutu başına
belirlenecek bir meslek hakkını koydurmak zorundadır. Ama tek başına bu yetmez.
Bugün bir başka sorunumuz var. Türkiye’de önemli ölçüde, gelir dağılımında büyük
bir sıkıntı yaşıyoruz. Bir arkadaşım dün size genel çerçeveyi çizdi. Bugün bir eczanenin
ayakta kalabilmesi için asgari 60.000 TL’lik bir reçete yapması gerekiyor ayda. İşte
bunu sağlayacak adaletli bir reçete dağılımı da bu meslek hakkının ardında yer almak
durumundadır. Yoksa bunu sağlayamadığınızda o meslek hakkı yine adaletli dağılmayacaktır. Bunu istemek zorundayız.
Son olarak da taleplerimiz arasında, halkı yakından ilgilendiren muayene katılım
paylarının kaldırılması kesinlikle talep edilmelidir. Peki, bunları nasıl hayata geçireceğiz? Neler yapmalıyız? Bir, herkesin dilinde var, Sosyal Güvenlik Kurumu ile yaptığımız
sözleşme yeni seçilecek yönetim tarafından derhal feshedilmelidir. Neden? Çünkü 45
günlük bildiğim kadarıyla bir geçiş süreci olacak. Türkiye’de eczacılar 45 günde bu
ülkeyi ayağa kaldırmalıdır. Öyle ki, o görüşme süreci, bir pazarlık sürecidir. Gerekçesi
de açıktır. Bugün itibari ile artık eczacılar bir sene önceki gelir durumunda değildirler. Bir sene önce yapılan protokolün, o dönemki eczane kazancı ile bugünkü kazancı
arasında dağlar kadar fark vardır. Artık Türk Eczacıları Birliği o dengeyi o protokolle
sağlamak zorundadırlar. Ne isteyebiliriz orada? Bir, kamu kurum ıskontolarının sırtımızdan kalkmasını iki Bakanlıktan talep edeceğiz. Biri o. Diğeri de 60.000 TL’nin altındaki eczanelere 0 ıskonto, üstüne verilecek ıskontoları da düşüreceksiniz diyeceğiz.
281
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Peki, başka ne yapacağız? O 45 gün süre içinde Türkiyedeki 24 bin eczanenin vitrinleri siyah bantlarla kapanacak. 45 günlük süre içinde ülkedeki tüm eczacılar siyah
önlük giyecek. Sloganımız da, “Sağlımızı karartmaya ve eczacının mesleğinin yok edilmesine izin vermeyeceğiz” sloganıyla 45 gün bu eylemi bu şekilde destekleyeceğiz.
Ayrıca 51 eczacı odasının yönetim kurulları yanına alacakları arkadaşları ile birlikte belirlenen sürece odalarından Ankara’ya yürüyüşe geçecek, arkadaşlar. Türk Eczacıları
Birliğini yürüyüşe geçireceğiz. 51 eczacı odası ama nasıl yürüyeceğiz? Geçtiğimiz her
ile uğrayarak, o ilin eczacıları ile sevgi zinciri oluşturarak. Sağlık müdürlüklerinin kapısına dayanarak Ankara’ya kadar geleceğiz. Ankara’ya geldikten sonra bir basın açıklaması ile Türk Eczacıları Birliği ya da Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde kurulacak
bir eylem çadırında taleplerimiz karşılanıncaya kadar bu oda başkanları dönüşümlü
olarak açlık grevi yapmak zorundadır. Bu sürece eczacıyı da katmak zorundasınız.
Hastayı da katacaksınız, yalnız eczacı ile olmaz. Geçmişte bir eylem vardı. Çok tuttu.
Eylem neydi? Sürekli aydınlık için 1 dakika karanlık. İşte o 45 günlük sürede eczaneler
belli bir saatte 1 dakika karanlığa kavuştu. Kapanacak elektrikler ama bunu halka da
anlatacaksınız. Sağlık sorunları olduğunu, bu sorunların çözülemeyeceğini dile getireceksiniz. Ve Türkiye’de 45 gün süre ile tüm evlerin, eczanelerin ışıkları 1 dakika sönecek. Eğer siz eczacılar hastalarınıza doğru anlatabiliyorsanız, bu konuda saygınlığınız
varsa, ki var olduğuna inanıyorum, böyle bir eylemlilik Türkiye’ye yayılır. Bunlar, sonuç
olarak bir netice alınır veya alınamaz. Ondan sonra yapılacak tek şey kalır arkadaşlar.
Kapatırsınız eczaneleri, bir daha da sonuç elde edinceye kadar açmazsınız. Bunları
yapmazsanız, varacağınız her nokta size takdir edilenle yetinmek olacaktır. Tabi bir
önemli nokta da bunları hayata geçirecek bunların arkasında duracak kararlı iradeyi
oluşturmaktır. Sizler böyle bir Türk Eczacıları Birliği yapısını bugün oluşturursanız
yarın 24 bin eczacı ayağa kalkar. Ama oluşturamazsanız, onun cevabını ben de bilmiyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, Sayın Semih Güngör’e teşekkür ediyoruz.
Öğleden sonra 3 konuşmacı kaldı. Şimdi yemek molası veriyoruz 45 dakika. 14.15’te
hepimiz burada oluyoruz.
282
12 ARALIK 2009
İKİNCİ OTURUM
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Saygıdeğer arkadaşlar, dışarıdaki arkadaşlarımız lütfen içeri girerlerse toplantıyı başlatacağız. Çağatay Çakar, Harun Kızılay ve Sait Yücel’in de burada olmasını istiyoruz. Dışarıda çay kahve içen arkadaşlarımız!
Sayın Çağatay Çakar, Sayın Kıvanç Atmaca burada mı? Çağatay Çakar, Sait Yücel,
Kıvanç Atmaca, Harun Kızılay. Sayın Kıvanç Atmaca buyurun, Bursa Eczacı Odası.
Uzm. Ecz. Kıvanç ATMACA (Bursa Eczacı Odası Başkanı): Yemek molasından
sonra kimse konuşmak istemiyor sanırım. Bütün ismini zikrettiğiniz konuşmacılar dışarıda. Ben hazırım daha fazla bekletmemek adına eksik de olsa salon söz alıyorum. Sayın Divan, eczacı fakültelerimizin değerli dekanları, değerli akademisyenlerimiz, eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, değerli delegeler, değerli meslektaşlarım hepinizi Bursa Eczacı Odası adına saygı ile selamlıyorum. Öncelikle benim de doğduğum ve hayatımın gençlik yıllarını geçirdiğim Bursa’nın
Mustafakemalpaşa ilçesindeki maden faciasında hayatı kaybeden maden işçilerimize,
hani ekmeğini o güne kadar gerçekten taştan çıkaran tam anlamıyla, emekçilerin
hayatlarını kaybetmiş oldukları o emekçilerin, başları sağ olsun diyorum. Kendilerine
Allah’tan rahmet diliyorum. Yakınlarına sabırlar diliyorum.
Bizler insanın sağlığının en temel vazgeçilmezimiz olarak belirleyen sağlık meslek
mensupları olarak insan hayatının bu denli ucuz olduğu bu coğrafyada sesimizi yükseltmedikçe korkarım ki bu faciaları daha çok yaşamak zorunda kalacağız. Bu insan
hayatına verilmeyen değerin bir somut başka göstergesini de Tuzla Tersanelerinde
yaşıyoruz değerli meslektaşlarım. Oradan neredeyse her ay bir ölüm haberi gelmekte.
Bu sorunu çözmek için yüce Meclisimizde oluşturulan bir de komisyon var. Bu komisyonumuzun Değerli Başkanı Sayın Milletvekili kongremizin açılış konuşmasında aramızda idi ve konuşması sırasında da bir takım protestolara maruz kaldı. Bazı konuşmacılarımız da bu protestoları bu kürsülerde eleştirdi. Tabi her görüşe saygı duymak
gerekiyor. Demokratlığın baş kuralı bu. Ancak bu Sayın Milletvekilimizin örgütümüz
önündeki ilk konuşması değildi. Ve tahminim odur ki o yüksek tepkinin tam da bu
285
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sebeple olduğunu düşünmekteyim. Peki, ne demişti bu Sayın Milletvekili daha önceki
konuşmalarında? Bir defa 21 Aralık mitinginden önce Merkez Heyeti üyelerimizle görüşüp adeta tehdit eder bir halde “3000–5000 kişi ile miting yaparsanız siyasi iktidar
size farklı gözle bakar, muhatap dahi bulamazsınız ondan sonra.” demişti. Peki, o
32 bin kişilik muhteşem mitingde neredeydi kendisi? Sadece bu mu? Aynı tavırlarla
geldiği, aynı davranış modeli ile geldiği Kayseri Bölgelerarası Toplantısında, kürsüden Sağlık Bakanı ile yenilen akşam yemeğinde Merkez Heyeti yöneticilerinin farklı
konuştuğunu, başka şeyler üzerinde uzlaşıldığını ancak o toplantılarda yöneticilerin
farklı konuştuğunu ifade edip bu kürsülerde doğruları konuşun diyerek töhmet altında bırakmadı mı yöneticilerimizi? Dahası da var. Aynı konuşmasında “Eczacı-eczacı
ortaklığı hususunda bir yasa yapacağız. Siz istediğinizi yapın. İsterseniz meclisin önüne çadır kurun. Biz içeride yasayı çıkartırız.” Bunu diyecek kadar ileriye gidip adeta
tüm bir örgütü tehdit eder bir tavır takınan da yine aynı değerli milletvekilimiz değil
miydi, arkadaşlar? Siz bütün bunları yapacaksınız, 12 yıl başkanlığını yaptığınız eczacı
örgütünü ve onun yöneticilerini hakarete varan sözlerle itham ve tehdit edeceksiniz,
bu ülkenin en önde gelen meslek örgütlerinden birini yok sayacaksınız. Ondan sonra
da buraya gelip yine istediğinizi söyleyip çekip gitmek isteyeceksiniz. Yok, böyle bir
şey! Karşılaşırsınız o tepkilerle.
Değerli meslektaşlarım Türk Eczacıları Birliğinin 36. Döneminde görev almış tüm
yöneticilerimize teşekkürü bir borç bilmekteyim, kendi adıma. Gerçekten çok zor bir
dönemi hep birlikte geri bıraktık. Bu zor dönemin kendimce önemli kilometre taşlarını hatırlatmak istiyorum sizlere. Yanlış bir yola çıkışla başlayan Türk Eczacıları Birliği
36. Dönem Yönetimi, Olağan Kongresi seçimleri sonucunda 2 listenin 6 ya 5’lik bir
koalisyonu ile oluşmuştur. Daha divanın adaletli paylaşılamaması sonucu ortaya çıkan
krize rağmen, o Merkez Heyeti hepimizi heyecanlandıran ve desteğimizi sağlayan
bir çalışma programı ortaya koydu. Orada sağlanan irade sonucunda imzalanan çok
başarılı bir 30 Haziran 2008 protokolü hepimize moral verdi. Ancak hemen akabinde
sanayinin vermediği, hükümetin sanayiden alamadığı o kamu kurum ıskontoları neticesinde tıpkı seçimde oluşan ve başkanlık divanının paylaşılmasıyla vücut bulan 6,
5’ten büyüktür mantığının bir sonucu olarak; 6 kişinin imzası, 5 kişinin şerhi ile kabul
edilen, hatta bazı yöneticilerimizin Sevr Anlaşmasıdır ya da Damat Ferit hüküme-
286
TEB Yayınları
ti uygulamasıdır söylemleriyle ancak 24 bin meslektaşımızın tamamen eleştirileriyle
karşılaşılan 9 Eylül ek protokol sürecini yaşadık. Sonrasında Şanlıurfa Bölgelerarası
Toplantısı geldi. Kapanış konuşmasına kadar birtakım şeyleri tartıştık. Kapanış konuşmasının ardından, tabandan gelen çok ciddi baskı sonucu alınmak durumunda
olduğu çok açık belli olan ve bizlere tüm salona ancak ve ancak gala yemeği esnasında
açıklanabilen bir miting kararı. Eczacı örgütünün ve tabanın müthiş sahiplenmesi
ve bilinci ile geçekleştirilen 32 bin kişilik muazzam bir katılımla başlatılan 21 Aralık
mitingi sonrası imzalanan, talepleri karşılamaktan gerçekten çok uzak bir 19 Ocak
protokolünü de yaşadık, hep birlikte. Hani bazen eleştiriyorlar bizleri, diyorlar ki hep
kötü tarafını görüyorsunuz, hep eleştirel bakıyorsunuz. Bu imzalanmış olan 19 Ocak
protokolü ile ilgili Sayın Genel Başkanımızın da hakkını verelim, değerli meslektaşlarım. Kendisi de beğenmemiş bu imzalan protokolü TV’lere çıkıp bize ölümü gösterip,
sıtmaya razı ediyorlar diyor. Oysa eczanesinin başındaki, hani o can çekişen eczanesinin başındaki eczacı haykırıyor. “Sıtmaya razı olma!” diyor değerli meslektaşlarımız
hepimize. “Benden ne yapmamı istersen yaparım. Yeter ki benim için doğru şeylerin
kararını al. Sonuna kadar mücadeleye varım.” diyor eczacı. Üstelik bunu sadece söylemekle kalmıyor. Gösteriyordu hepimizin gözüne soka, soka. 4 Aralık günü inanılmaz
bir bütünlük içerisinde davranıp 24 bin eczanenin kapanmasını sağlıyor tüm yurtta.
Bunun bir uyarı eylemi olduğunun 4 Aralık günü siyasilerden hiçbir beklentisinin olmadığının da farkında. Tüm 24 bin meslektaşımız farkında bunun bir uyarı eylemi
olduğunun, bir kişi farkında değilmiş değerli meslektaşlarım. Sayın Genel Başkanımız
9 Aralık günü TV’lere çıkıp basına demeçlerini verip, 4 Aralık kapatma eylemi bize bir
şey kazandırmadı diyor. Ne bekliyordun Sayın Genel Başkanım? Yoksa o 3 Aralık gecesi davet edildiğiniz Sayın Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın makamında bizlere teklif
edecek 3 kuruşluk reçete başına meslek hakkı teklif edilseydi, bu teklifler gelseydi,
yine mi sona mı erdirecektik biz bu eylemleri? Yine sıtmaya razı mı olduk diyecektik,
değerli meslektaşlarım? Evet, 4 Aralık kapatma eylemi bir uyarı eylemiydi. Çözüm
adresi olarak da 37. Olağan Genel Kurul, yani burası gösterilmişti. Yani bu kongre
bir seçim kongresi değil, bir geçim kongresiydi, değerli meslektaşlarım. Can çekişen
meslektaşlarımız burada alınacak kararlarla hayata döndürülecekti. Üstelik bunun
gerçekleştirilebilmesi için, yani buranın gerçekten bir çözüm kongresi olması için çok
önemli imkânlar da sunuldu, yöneticilerimize. Herkesin taşın altına elini sokacağı,
tam bir bütünlük içerisinde hareket edecek, akılcı, tutarlı ve kararlı bir yönetimin
287
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
oluşması adına çok önemli önerilerde bulunuldu. Bu atılan adımların değerlendirilerek, mesleğin bu çok zor günlerinde henüz daha kongrenin açılış konuşmasında
mutabakat da sağlanmış bir tek liste açıklanabilir ve bu kongre gerçekten mesleğin
sorunları ve çözüm önerilerimizle, dolu dolu yaşanabilirdi. Tarihi bir kongre diyoruz.
Tarihi bir fırsatın da kaçmış olduğunu vurgulamamız da gerekiyor. Tabi bu noktadan sonra ne olur, bütün bunlar yaşanmışlıklar, Bursa Eczacı Odasının muhakkak ki
çözüme yönelik somut önerileri var bu noktada. Ancak burada sırf söylemiş olmak
için bu görüşlerin zikredilmesini doğru bulmuyoruz, açıkçası. Çünkü şu anda herkes
hazırlanmış olan listelerde veya hazırlanması devam eden listelerde nerede yer bulacağının kaygısı ile meşgul. Ancak bu koltuk paylaşımları sona erip Pazartesi günü
tüm yöneticilerimiz, tüm delegelerimiz bölgelerine döndükleri anda meslektaşlarımdan gelecek soru hiçbir şekilde o can çekişen eczanelerin ne olduğunun sorusuna
verilecek yanıtlarla dolu olmayacak. Bu koltukları kimlerin işgal edildiğine dair sorular
olmayacak. Yanıtlanması gereken sorular bu olmayacak. Bizim için ne yaptınız diye
soracak meslektaşlarımız. Ne kararlar aldınız, bizim o can çekişen kapanacak eczanelerin kapanmaması için hangi kararlılıkla hareket ettiniz diye soracak, değerli meslektaşlarım, hepimize. Hepimiz bu soruların muhatabı olacağız. O koltukların kimin tarafından paylaşıldığı önemli değil, bu noktadan sonra o eczanelerin kapanmaması için
ne yapacağız, hangi kararları alacağız bunlar önemli burada. Ve asıl endişem odur ki,
değerli meslektaşlarım bu soruya verilecek en sağlıklı yanıtı bulamadan sonra erecek
olan bu kongrenin ardından içinde bulunduğu yangınların türü bir çiğ gibi büyüyen
eczacının tepkisi, maalesef ki kendi örgüt yöneticilerine yönelik olabilecektir. Tüm
bu düşüncelerin ardından Bursa Eczacı Odası adına hepinize saygılarımı sunarken
kongrenin mesleğimiz ve ülkemiz insanın geleceği adına oldun katkılar getirmesini
diliyorum. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Sayın Çağatay Çakar 5 dakikalık bir konuşma talep etti.
Ecz. Çağatay ÇAKAR (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Divana teşekkür ediyorum. Aslında ben bir konuşma metni hazırlamadım. Yalnız Ankara
Eczacı Odası Başkanım bir konuşma yapınca konuşma yapma ihtiyacı duydum. Öncelikle Divanı selamlıyorum ve teşekkür ediyorum. Uzatmayacağım. 288
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, aslında bu kongreler helalleşme yerleri ama birbirimizi
acıtarak yürüttüğümüz bu politikaların en çok da ön plana çıktığı yerlerden biri. Ben
35. Dönem yine Merkez Heyeti üyesiydim. Yine karşı liste denen ya da başka bir listeden o yapının içine girmiştim. Ve istifa etmedim. Tekin Çağlar’la birlikte hem Sayın
Mehmet Domaç’ın, daha sonra Mehmet Domaç’ın milletvekili olarak istifa ettiği süreç
içerisinde içinde yer aldığım yapıda, daha sonraki genel kurulda, kongrede delegelerimiz şöyle bir karar verdi. Dedi ki; “Kapı arkasında yapılan işleri biz kabul etmiyoruz, bu
işi gerçekten yapabilecek insanları bir araya getiriyoruz.” Bunda ne bölge, ne kimlik,
ne bir başka hedef vardı. Burada sadece bir tek şey vardı. Bu mesleği geleceğe taşıyabileceği düşündüğü kadroları bir araya getirdi ve gidin beraber çalışın dedi. Peki,
biz ne yaptık? İlk başkanlık divanı oluşurken bu mesajı algıladığımız için iki tane aday
gösterdik. İki koltuğa aday gösterdik, Başkanlık Divanına. Başkan ve Sayman mıydı, ya
da Genel Sekreter bu aslında o tartışmayı açmak için yaptığımız bir şeydi. Bizler tartışılsın diye yaptık. Sayın Divan Başkanımız Bülent Köse aramızda mı, bilmiyorum. Altını
çizerek kongrenin böyle bir karar aldığını bu yaklaşımında iyi bir yaklaşım olduğunu,
bunun içeride geçilip, bir bölümde tartışılıp, bir çözüm getirilmesi gerektiğini söyledi.
Maalesef orada o birliktelik gerçekleşemedi. 5 arkadaşla bir toplantı yaptık. Ne yapacaktık? Orada kalarak muhalefet mi yapacaktık? Çünkü karar mekanizması içerisinde
yer almamız istenmemişti. Yoksa yapılan bütün işlerin içerisinde mi olacaktık? Şu kararı aldık. Evet, biz kongrenin bize verdiği bu görevi yerine getirelim. Arkadaşlarımız
bunu yapmış bile olsalar biz bunu görmeyelim devam edelim. Arkadaşlar, o 6 ya 5
birbirine muhalefet yapmadı. Bir liste gibi çalıştı. O karar defterinde ya bir ya 2 tane
şerh vardır. Yani biz orada gerçekten muhalefet gibi davranmış olsaydık 3 ay sonra
bu büyük kongre yine toplanırdı. Yani biz her toplantıyı tıkayabilirdik, her karara şerh
koyabilirdik. O Merkez Heyeti’ni çalıştırmazdık. Ama bunun doğru olmadığı bildiğimiz
için biz o görev sürecinin hepsinde yer aldık. Hepimiz ayrı ayrı görevler aldık. Hepimiz
bütün sorumlulukların altına imza attık ve herhangi bir beklenti içerisinde olmadan
yaptık bunları. Urfa’da toplantıyı kapatırken başkanın duygu halini hepimiz biliyoruz.
Bunu daha sonra değerlendiririz gibi şeyle kapattı normal toplantıyı. Derhal Merkez
Heyeti üyeleri, başkanımızı çağırdık. Diğer tüm arkadaşlarımızla birlikte sadece biz
5 üye değil tamamı Başkanı motive ettik. Kararlı bir şekilde buna karşı durmamız
gerektiğini söyledik ve oy birliğiyle miting kararını aldık. Bunların bütün sorumluluk-
289
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
larını elimizi taşın altına koyduk. Sözleşme görüşmelerinde günlerce ağırlıklı olarak
Özgür ve Tekin ara ara benim de içinde olduğum yapılarla günlerce gittik geldik. Çoluğumuzdan çocuğumuzdan zamanımızı ayırdık. 40–45 gün süreç içerisinde, özellikle
Tekin ve Özgür arkadaşımız belki eve bile çok az günler gitmişleridir. Sonuçta birlikte
birçok şey yaptık. Ancak tabi altının Divanda 4 üyesi vardı ve İkinci Başkanımız siyasete atılacağını söyledi. Allah var hiç saklamadı, Genel Kurulda da biliyorduk, hatta
birçok şeyi 1 yıl içerisinde çözebileceğini iddia etmişti. 2. Başkanımız görevini, Şevket
Kaya bu arada ismini de söyleyelim de, o arada çünkü ikinci başkanlar değişti karışmasın. Görevini aksatıyordu, aksatma nedeni de siyasete çok meyilliydi. Ankara’ya
geldiği zamanların önemli bir kısmını partide işte geçiriyordu. Biz bu durumun değiştirilmesini talep ettik. Bu arada apar topar Özgür arkadaşımıza partiden aday ol teklifi
yapıldı. Onun talebi değil de, bu doğrudur kendi talebi olmamıştır. CHP onu oradaki
seçilen bir adayın rahatsızlığından dolayı apar topar atamıştır. Özgür arkadaşımız
da siyasete gidince işler iyice şey olmaya başladı. Biz başkanlık divanının değişmesi
gerektiğini, bu şekilde bu işlerin yürümeyeceğiniz ifade ettik. Ben oylama istedim.
Antalya’daki oylamaya Özgür arkadaşımız parti çalışması yaptığı için gelememişti
ama saymanlık görevinden istifa etmişti ve böylelikle başkanlık divanının yeniden belirlenmesinin yolunu açmıştı. Şevket arkadaşımız da o kadar uzun süreli çalışmış, aday
adaylığını bir başkasına kaptırmış, üzüntüsünden Amerika’ya gitmişti. 5’e 4‘lük bir
oylamaydı orası. O gün orada biz 5 kişiydik, diğer arkadaşlarımız da 4 kişiydiler. Sait
Yücel bu oylamayı kabul etmedi, diğer arkadaşlarımız gelsinler birlikte karar verelim
dedi. Oysa o gün o başkanlık divanı orada indirilmiş olsaydı, o başkanlık divanını geri
toplayamazlardı. Biz bir sonraki toplantıya gittik. Bir sonraki toplantıda Özgür arkadaşımız da izin alıp gelmişti. Şevket Bey de Amerika’dan dönmüştü. Kader, iki ayrı
siyasi partiden seçime giren, iki insan sonuçta aynı şey için bir araya gelmişti. Aslında
güzel, örgütün de mozaiği bu. Biz bu önergemizi tekrar verdik. Dedik ki, arkadaşlar
bir kısmınız siyasetin içindesiniz. Bakın, bugüne kadar birlikte geldik. Biz kongrenin
öngördüğü gibi her işin içinde olduk. Size destek vermekten hiç kaçınmadık. Size muhalefet yapmadık. Sizin önünüzü tıkamadık. Ama bu geldiğimiz noktada artık Merkez
Heyeti bu çatı ile gitmiyor. Genel Sekreterimiz Hilmi Bey başkanlıktan gelmişti, teknik
olarak henüz o konulara hakim değildi. Yani emek veriyordu ama teknik olarak hakim
değildi. Başkanımız temsil görevindeydi. Sayman o zaman da yine hiperaktif sayman
290
TEB Yayınları
olarak her işe koşturuyordu. Bu böyle gitmiyordu. Yani olayın organizasyonunda bir
sorun vardı. Bunu gelin düzeltelim aslında orada önerilen şey tek liste olmanın yoluydu. Yani bugün bu kongreye biz tek liste gelecektik. Aslında önerilen şey buydu.
Tamam, özür diliyorum hemen bitiriyorum Sayın Başkanım. Ve o toplantıda çok
da sevdiğim Sayın Başkanımız Erdoğan Çolak bir laf etti. Beni de aslında bu süreçten
koparan o laftır. Birçok arkadaşımızın kalbini de kıran o laftır. Biz size izin verdiğimiz
için siz çalıştınız diyor. Bu kadar görev aldınız ve çalıştınız. Belki doğru bir yerden baktığınız zaman ama o güne kadar verilen o emeğe, verilen o desteğe, sadece eczacılığın
geleceği ile ilgili verilmiş o kadar emeğe edilecek bir laf değildi. O gün, o salondan, o 5
arkadaşımız çıktı, onurları ve gururları kırılmıştı. O salonu terk ettiler. Ve bir daha da
o salona geri dönülmedi. Şimdi öncelikle geçen genel kurulda delege olan insanlardan
burada özür diliyorum. Yani bize oy verip de o göreve gönderen insanlardan. Bunu
açıklamak istedim. Çünkü hepimiz yani bir tek ben değil diğer arkadaşlarım da bunu
yaşadı. Şunu bilmenizi istiyoruz. Biz 5 arkadaş, orada asla muhalefet olmadık. Sizin
verdiğiniz görevi sonunda kadar yerine getirdik. Bugün bu kürsülerde bazı arkadaşlar
bizlere hakkını helal etmiyorsa, ben şuradan ifade ediyorum. İşinden, eşinden, çocuğundan, çoluğundan zaman ayırarak evimize ekmek götürmemizi sağlayan Türk Eczacıları Birliğimize, oda başkanlarımıza, yönetim kurulu üyelerimize bu mesleğe emek
veren herkese ben hakkımı helal ediyorum arkadaşlar. Hakkım helal olsun. Ama, ama
aydınlardan kendine koltuk çıkartanlar işte onlara ben hakkımı helal etmiyorum. Teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Çağatay Çakar’a teşekkür ediyoruz. Arkadaşlar lütfen. Neyse aranızda konuşun. Sayın Harun Kızılay, Konya Oda Başkanı.
Uzm. Ecz. Harun KIZILAY (Konya Eczacı Odası Başkanı): Türk Eczacıları Birliğinin Sayın Başkanı, Merkez Heyetimizin sayın üyeleri, çok değerli oda başkanlarım,
sayın delegeler, çok kıymetli cefakâr oda yöneticilerimiz, değerli meslektaşlarım.
Bugün büyük kongremizin 3. ve son gününü gerçekleştiriyoruz. Ben bugün size,
bugün ve bundan önceki günlerde de tartışılan seçimler, 6–5, şu, bu, bunları ko-
291
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
nuşmak istemiyorum. Ben size müsaade ederseniz, önümüzde duran tehlikeler ve
bunlara ilişkin neler yapılması gerektiği konusunda, çok da uzun olmayan bir şeyler
söylemek istiyorum. Ve hepinizi Konya Eczacı Odası adına saygıyla ve sevgiyle selamlıyorum. Değerli meslektaşlarım Türkiye’deki 24 bin eczacı, bugün, bu salonda alınacak
kararları dikkatle izliyor ve bekliyor. Bu kongremizde çıkacak sonuçlar bizler için önümüzde ışık tutmalı. Bizleri geleceğe taşıyacak kararlar bizlere yol göstermeli. Çünkü
bizim böyle bir sorumluluğumuz var. Son 5 yıl içerisinde, özellikle ilaç fiyatlarıyla ilgili
ve genelde de sağlıkla ilgili devlet, hükümet çok önemli değişikliklere gitti. Ancak
bunların hepsinin yükü eczacıların sırtında kaldı. Şunu söyleyebiliriz ki geçirdiğimiz bu
dönem eczacıları asosyalleştirdi. Eczacılar, artık son 5 yıldır evlerine iş götürür hale
geldiler. Eczacılar en yakın tanıdıklarına, akrabalarına akşam oturmasına gidemez
hala geldiler. Bir hengâmenin içerisinde eczacı arkadaşlarımız, meslektaşlarımız acaba ay sonralarında nasıl evrakları yetiştirebilirim kaygısı içerisinde kaldılar. Eczacılar
akşamleyin eve yorgun argın düşer hale geldiler. Eczacıların bu iş yoğunluğundan;
ne oluyor, sağlıkta ne oluyor, sosyal güvenlikte ne oluyor, ilaçta ve eczacılıkta, velhasıl ülke gündeminde ne oluyor, doğrusunu söylemek gerekiyorsa, bunları düşünecek
vakti kalmadı. Bugün eczacılar artık sürdürebilir bir eczacılık hizmeti verir bir halde
değiller. Bu tespiti baştan yapmamız gerekiyor. Bu süreçte ne oldu, Türk Eczacıları
Birliğinin bu süreçteki ana gündem maddesi eczane ekonomileri haline geldi.
Peki, bugün sizce en büyük sorunumuz nedir bizim? Bana göre en büyük sorunumuz eczacılar arasındaki gelir dağılımı adaletsizliğidir. Gelir dağılımı adaletsizliğinden
mütevellit birçok etik, sosyal, ticari sorunlar ortaya çıkmaktadır. Eczacılar arasındaki
vahşi rekabet, etik bozulma aslına bakarsanız bir bakıma eczaneler arasındaki gelir
dağılımı eşitsizliği sonucu meydana gelmiştir. Peki, gelinen bu tabloda benden önceki
çok değerli konuşmacılar, delegeler, oda başkanlarımız, açılış konuşmasında Sayın
Genel Başkan birçok tespitler verdi. Ne olmalı? Bundan sonra gidişe nasıl bir yön
vermeliyiz? Bizim önümüzdeki dönemde fiilen, pratik anlamda yapmamız gereken en
önemli şeyler bu düşük cirolu eczanelerimiz kurtarmak için bir çare aramaktır. Bugün
Türkiye’de 6 tane eczane 1.000.000 TL’nin üzerinde aylık ciro yapmaktadır. 49 tane
292
TEB Yayınları
eczane 500.000.000 – 1.000.000.000 arasında ciro yapmaktadır. Yaklaşık 2000 tane
eczane 200 milyar ile 500 milyar arasında ciro yapmaktadır. 844 tane eczanemizde
30 bin TL’nin altında ciro yapmaktadır. 50 bin TL’nin altında da 6000 tane eczanemiz
vardır. Onun için en öncelikli iş bizim 4 Aralık sürecinde söylediğimiz ilk elden 3000,
sene sonuna kadar da 7000 tane eczane ile ilgili düşüncemiz bizim en öncelikli konularımızdan bir tanesi olmalı. Başka ne olmalı, eczacılık mesleği ekonomik güvenceye
kavuşmalı. Eczacının çekten, senetten, geri ödemeden, kesintiden başını kaldırıp da
kendi mesleği ile ilgili düşünecek, veyahut da çalışacak bir imkân bırakılmadı çünkü.
Başka ne olmalı? Mesleki saygınlık artırılmalı. Biz raftan ilacı alıp hastaya veren bir
topluluk değiliz. İşte mesleki saygınlığımızın burada önemi çokça fazla gündeme geliyor. Ve eczaneler bürokrasiden kurtarılmalı. Bunu nasıl yapacağız? Elbette ki eczanelerimizin karlılığını artırmamız gerekiyor.
Bakın değerli meslektaşlarım. Bu 2 yıllık süreç içerisinde Türk Eczacıları Birliği
Merkez Heyeti’nin yapmış olduğu çalışmalarda, 2 yıl önce eczacıların brüt karlılığı
%18,8’di. Bugün yapılan Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapılan düzenlemeler çalışmalar,
sanayi ile yapılan görüşmeler %23.17 ye kadar getirilebilmiştir. Ama sadece 18 Eylül
kararları ile birlikte bizim kaybımız o kadar fazla olmuştur ki bunu telafi etmek için
eczacıların bugün ortalama karlılığının %29,4’e getirilmesi gerekmektedir. Yani 18
Eylül kararları eczacılara değerde %6 kar marjın da bir azalma meydana getirmiştir.
Biz ancak 18 Eylüle dönebilmemiz için, 17 Eylül gününe dönebilmemiz için şu anda
eczacı karlılığının %29,4 e gelmesi lazım. Elbette meslek hakkı, belki de bu kongrede en fazla konuştuğumuz konulardan bir tanesi. Meslek hakkı nasıl olacak, reçete
başı mı olacak, kutu başı mı olacak; kutunun içerisindeki fiyata göre kademeli mi
olacak, eczane başı mı olacak? Bunlar büyük tartışma konusu. Aslına bakarsanız çok
da önemli konular. Çünkü sizin yapacağınız bir çalışma sonuçta birkaç yıl sonra acaba
biz eczacılar arasındaki bu gelir dağılımı adaletsizliğini ortadan kaldıralım derken yeni
bir adaletsiz durum mu ortaya koyuyoruz noktasına belki gelebileceğiz. Ama ben
şunu görüyorum, reçete başına da olsa bir meslek hakkının şu anda alınabilmesi bile
bundan sonraki kapıları açacaktır. Bundan sonraki çalışmalara büyük yön verecektir.
Ancak değerli meslektaşlarım bunların hepsinin yasal bir güvenceye alınması lazım.
Bugün biz bir Sosyal Güvenlik Kurumu yetkilisinin iki dudağının ucundan çıkan kararla
293
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
veya bir bakanın, bir geceden sabaha kadar verdiği bir kararla ilaç fiyat kararnamesinde yapılan düzenlemeyle, bir gecede çok büyük hak kayıplarına uğruyoruz. Onun
için de, Türk Eczacıları Birliği’nin bu konuda bir yasal düzenleme çalışması yapıp, bu
konuda mesafe alması gerekmektedir.
Ayrıca bizim 6197 sayılı yasamızla ilgili tekrar gözden geçirmemiz gerekiyor. Biz
yasayı şimdiye kadar doğrusunu söylemek gerekirse 6197 sayılı yasa meclis gündemine gelmesin dedik. Ama öyle bir durum var ki, değerli meslektaşlarım, her yıl 1000
tane eczane açıyoruz. Her yıl sahaya 1000 tane yeni arkadaşımız geliyor. Ama bu
arada eczanelerimiz de kapanıyor. Türkiye’de dışarıdan bakıldığında eczacılık sektöründe bir sorun gözükmüyor. Neden? Türkiye’de çünkü her yıl yeni 1000 tane eczane açılıyor, hastadan onlar da pay kapmaya çalışıyor. Ve ödeme döngüsündeki bir
devamlılıktan dolayı çok büyük bir sorun yokmuş gibi gözüküyor, kamuoyunda. Ama
gerçekten çok büyük bir sorun var. Onun için bizim 6197 sayılı yasayı çıkartmamız
gerekiyor. 6197 sayılı yasa da eczacının, bir eczanenin sahibinin eczacı ve sahibi ve
mesul müdürünün eczacı olduğundan başlayarak 3500 kişiye bir eczane ve çok daha
önemli bir konu 6197 sayılı yasanın 28. Maddesini mutlaka değiştirmemiz gerekiyor.
Yani eczanede satılacak ilaçların ve ürünlerin hangilerinin münhasıran eczanelerde
satılacağının mutlaka belirlenmesi gerekiyor. Bu açıdan 6197 sayılı yasayla ilgili çalışma yapmamız gerekiyor. Tabi ki ciroya göre de bir eczacı istihdamının bu yasada
belirlenmesi lazım, daha başka bir sürü teknik detay. Peki, 17 tane eczacılık fakültemiz var. Her yıl 1000 küsur tane eczacı kardeşimiz aramıza katılıyor. Bunların yaklaşık
%90‘ı eczane açıyor. Böyle bir sistem gidebilir mi? Ne kadar daha dayanabiliriz? Biz
Fransa’yı geçmişiz. Avrupa’da en fazla eczanesi olan Fransa’yı geçmiş olan bir Türkiye,
bu sistemde, bu modelde, hele hele Sosyal Güvenlik Kurumu harcamalarının bu kadar
arttığı bir ortamda nasıl eczacılık hizmetinin sürdürülebilir bir hale getirecek? Onun
için eczacıların yeni istihdam alanlarına doğru yönlendirilmesi lazım. Bunun için Türk
Eczacıları Birliğinin çalışma yapması gerekiyor.
Bunun dışında bizim temel yasamızda da küçük bir tadilat yapmamız gerekiyor.
Ne yapıyoruz biz? Sözleşmelerin yenilenmesi dönemlerinde Türkiye ayağa kalkıyor.
Hatta bu konu eczacıların dışına taşıyor. Sosyal Güvenlik Kurumunun kendi sitesinden
294
TEB Yayınları
yayınladığını yazılara konu oluyor. Sözleşme paralarıyla ilgili. Bizim buna biz çözüm
getirmemiz gerekiyor. 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği kanunun bu maddesi ile ilgili
yeniden bir değerlendirme yapmamız lazım. Bu konuda bir çalışma yapmamız lazım.
Ne yapmamız lazım? Türk Eczacıları Birliği ve eczacı odalarının gelirlerinin neredeyse
çok önemli bir kısmını teşkil eden bu kalemle ilgili, yerine ikame edilecek yeni bir
düzen koymamız lazım. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği yasasında muazzam aidat
vardır. Bu konuyu bizim de gündemimize taşıyarak eczacılarımıza yüksek fiyatlı sözleşme bedellerinden gelir elde edilmesini artık ortadan kaldırmamız lazım.
Başka ne yapmamız lazım? Disiplin mekanizmamızı rehabilite etmemiz lazım.
Bizim çok önemli değişikliklere ihtiyacımız var bu açıdan. Başka ne yapmamız lazım?
Sağlık Bakanlığı tarafından ruhsatı olmayan ürünlerin eczanelerde satılması için uygunluk belgesini Türk Eczacıları Birliğinin vermesi lazım. Bu son derece önemli bir
konu.
Peki başka ne yapılması lazım? Değerli meslektaşlarım şimdiye kadar biz hep
kamu ile karşı karşıya geldik. Sağlık Bakanlığıyla, Sosyal Güvenlik Kurumuyla ve diğer
kamunun Maliye Bakanlığı ve… Biz hiç sanayiye dönmemiştik. İlk kez Ocak ayının
başında yapmış olduğumuz başkanlar kurulu toplantısından sonra sanayiye dönmeye
karar verdik. Çünkü 2002’de ticari ıskontolarımız %10’du. Kaldırıldı. 15–16 Ocak eylemini yaptık %7’si geldi. Eczacıların devlete yaptığı ıskonto %5’den %2.5’e indi ama
o % 7 zaman içerisinde maalesef ilaç firmaları tarafından birer birer azaltılarak sıfıra
kadar getirildi. Ve görüldü ki biz kamu ile uğraşırken eczacıya firmadan intikal eden
ilaçların fiyatlarında ciddi anlamda sıkıntılar olduğu ortaya çıktı, karlılıklarında. Onun
için bizim bu dönemden itibaren yönümüzü sadece Sağlık Bakanlığına, sadece Sosyal
Güvenlik Kurumuna değil; elbette, oradan hiçbir şekilde geri durulmaması gerekiyor.
Çünkü biraz sonra anlatacağım çok önemli konular var, Sosyal Güvenlik Kurumu ve
Sağlık Bakanlığının yapmaya çalıştığı. Ama bizim ilaç alım koşullarını yeniden düzenleyecek bir sisteme girmemiz lazım. Onun için Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti’nin
son derece büyük bir görev üstlenmesi gerekiyor. Nedir o? Bizim ilaç alım koşullarıyla
ilgili bir takip kurmamız lazım. İlaç firmalarından eczaneye gelinceye kadar koşulların
ne olduğunun izleneceği bir teknik birimin mutlaka Türk Eczacıları Birliğinde kurul-
295
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ması lazım. Ve bunun sıkıca denetlenmesi lazım. Neden lazım bu? Eğer burayı ihmal
edersek, zaten şu anda çok ciddi anlamda ekonomik olarak sıkıntıya girmiş eczacıları
biz çok da fazla ayakta tutamayacağız. Bunun için de veriye ihtiyacımız lazım değerli
meslektaşlarım. Artık bilgiye ulaşan kişi güçlüdür. Bilgi şu anda en önemli güç haline
gelmiştir. Dolayısıyla bizim 24.119 eczanenin bütün verilerine ihtiyacımız vardır ki
buna ilişkin yeni bir çalışma düzenlemesi yapabilelim. Eğer biz bugün Türk Eczacıları
Birliği olarak bu verilere sahip olabilseydik, Türk Eczacıları Birliği’nin genel başkanı bir
bilgisayar tuşuna basarak 4 Aralık günü ne kadar stok zararı olacağını söyleyecekti.
Ama maalesef bu altyapıyı kuramadık. İşte bundan sonra yapılması gereken iş veriye
ulaşabilecek yolları açmamız lazım. Dolayısıyla bu konuda Türk Eczacıları Birliğine çok
görev düşüyor. Ama bu görev sadece onlara düşmüyor. Bize de düşüyor. Bizim de
bütün eczacı arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza, bölgelerimizde faaliyet gösterenlere bunu anlatmamız gerekiyor. Çünkü bilgi olmazsa, veri olmazsa ne ıskontoyla ilgili
bir şey yapabilirsiniz ve karlılıkla ilgili bir analiz yapabilirsiniz; ne kamu ıskontolarının
bize getirdiği yükü hesaplayabilirsiniz. Sadece devletin size verdiği verilerle hareket
ederek, veyahut da ecza depolarının size verdiği verilerle hareket etmek durumunda
kalırsınız. Gerçekten sıkıntının sorunun ne kadar olduğunu hesaplamakta güçlük çekersiniz.
Değerli delegelerimiz, yarın yeni Merkez Heyetini ve diğer organları seçeceksiniz.
Bu seçim bizi 2011’e kadar taşıyacak. Ve önümüzde çok zor sıkıntılı bir 2 yıl var. Peki,
bu dönemde devletin ajandasında ne var, acaba? Birkaç tane sayayım size, müsaade ederseniz. Bu süreçte referans ülke sayısı arttırılacak, Polonya ve Macaristan
referans ülkeler arasına sokulacak. Bu ne demek? Ta başlangıçta fiyatların alacağı
mekanizma değişiyor. Başka ne olacak? İlaç fiyatlarını yeniden revize edecekler, hani
3 Aralık gecesi revize ettikleri vardı ya, mükerrer sayılı Resmi Gazetede, saat gece
12’de yayınladıkları %60’tan, 66’ya çıkaran referans fiyatlarla ilgili kararname, bunu
revize edecekler. Başka ne yapacaklar? Eşdeğer ilaçların ürün bandını biliyorsunuz,
ağustos ayında %22’den %15‘e çekmişlerdi. Bunu %15’ten 0’a kadar çekecekler.
Başka ne yapacaklar? Hasta katılım payını %10’dan %15’e, %20’den de %25’e çıkarmayı planlıyorlar. Başka ne yapacaklar? Türkiye’deki bütün doktorlar ulusal bilgi
bankasına kayıtlı olmuştur. 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren doktor monitörizasyonu
296
TEB Yayınları
yapacaklar. Başka ne yapacaklar? İlaç monitörizasyonu yapacaklar. Yani ilaç takip sistemi yapacaklar. Başka ne yapacaklar? Kamu kurum ıskontolarını arttıracaklar. Yani
önceleri %4’le, 11’le başlayan 14 Aralık 2004 tarihinde imzalanan protokolle başlayan
süreç içerisinde bunların büyük bir kısmının %11’e döndüğü ve nihayet 18 Eylül’deki
Sağlık Uygulama Tebliğinde değişikliklerle birlikte de %24’e çıkarılan ve 3 Aralık gecesi yayınlanan bir kararnamenin ekinindeki Sağlık Uygulama Tebliğindeki değişikliğiyle
%23’e indirilen kamu kurum ıskontosunu yeniden artıracaklar. Değerli meslektaşlarım; %11’le bizim reel kaybımız 2,8 civarındaydı, %23’le neredeyse 6’lara kadar geliyor. Şu anda eğer bu %24 olmasaydı, %23 olmasaydı kamu
ıskontolarının gerçek oranı %13,7 idi. 4, 11’lerin gerçek ortalaması parçalı %13,7
idi. Muhtemelen bu %25’lere çıkmış vaziyette. Ama bizi bekleyen en büyük tehlike
bununla ilgili yeniden bir düzenleme yapmalarıdır.
Terapötik eşdeğerliğe geçecekler yani bu Sosyal Güvenlik Kurumunun yeni keşfettiği eşlenik var ya, şu anda çaktırmadan yaptıkları ama 2010’un sonuna kadar
başta proton pompası inhibitörleri olmak üzere terapötik eşleniğe geçecekler. Başka
ne yapacaklar? İlaç yazım koşullarını zorlaştıracaklar. Çünkü Türkiye’de aile hekimliğinin uygulamaya başlamasıyla birlikte reçete başına düşen ilaç sayısı artmıştır. Reçete
başına düşen ilaçların fiyatları artmıştır. Dünyada son 5 yıl içerisinde yazılan reçetelerin içindeki ilaçların %70’in ruhsat yaşı 5 yaşın altındadır. Bu ne demek? İlaç sanayi
yeni ilaçları yazdırmak için uğraşıyor demek. İşte bunun içinde daha önceden açmış
oldukları, aile hekimi dedikleri, 10 gün içerisinde eğitim verip aile hekimi yaptıkları bu
hekimlere her türlü yetkiyi verdikleri ve sonunda da battıkları durumu geri almak için
reçetedeki ilaçların yazım koşullarını değiştirecekler.
Velhasıl değerli meslektaşlarım, en sonunda da şunu diyecekler size. Yahu arkadaş bu sizin Türkiye’deki bütün eczanelerin raflarında duran ilaçların hepsi benim.
Öyle değil mi? Hepsi şu anda Sosyal Güvenlik Kurumunun değil mi, değerli meslektaşlarım? Bakın Türkiye’de 100 birimlik ilacın 94,8 birimi kamuya satılmaktadır. Bu
şu demektir. Benim eczanemin rafındaki ilacın %94,8 kamuya satılıyor. Dolayısıyla
aslında kamunun, kamu onu henüz almamış. Hasta gelince alacak. Bizde duruyor. Ve
297
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
en sonunda bize şunu diyecek; “Eğer öyleyse bu ilaçları ben alayım. Eczanenin rafına
koyayım. Yahu sen bağırmıyor musun ilaçların alım koşullarıyla ilgili sorunlarla karşılaşıyoruz, işte karlılıkla ilgili sorunlarımız var, çekler senetler, ödeme sorunları; sen
demiyor musun ki Sosyal Güvenlik Kurumuyla ilgili sorunlarım var, kesintiler var, geri
ödemeyle ilgili sıkıntılar var, bunların hepsinden kurtaracağım seni.” diyecek. “Ben
ilaçları koyayım. İşte sen gerçek ilaç danışmanlığı hizmetini gör.” diyecek. “Bundan da
sana bir bedel ödeyeyim.” diyecek. İşte en sonunda bunu söyleyecek ve devletin yetkili
insanları şu anda bunu dillendirmiyor ama çaktırmadan bunu söylüyorlar. İşte bizim
önümüzdeki tablo bu. Böyle bir zorlu dönem var ve yeni seçilecek Merkez Heyetinin
önünde de bu tablo var. Geçtiğimiz seçimlerde parçalı bir yapı oluşturuldu. Biraz evvel
Çağatay kardeşim konuştu. Daha önceden de çok değerli başkanlar ve konuşmacılar
buradan konuştular. Biz uzunca bir süredir 6-5’i konuştuk, gene 6–5 konuştuk. Ve bu
böyle sürüp gitti. Bu dönem çok değerli delegelerimiz bu dönem hangi listeyi tercih
ediyorsa lütfen bu listedeki isimlerin hepsine oy vermemiz gerekiyor. Çünkü bizim
delegelerimiz oylarını kullandıktan sonra dönüyorlar, oluşan Merkez Heyeti artık bundan sonraki 2 yılı idare edecekler. İki yılı idare etmek çok kolay değil. Dolayısıyla biz
delegelerin şöyle bir görevi var. Biz sadece kendi duygularımızla, düşüncelerimizle
hareket etmenin yanında 24.119 eczacının bize yüklemiş olduğu bizi seçerek buraya
gönderip yüklemiş olduğu bu görevi düşünerek hareket etmek durumundayız. Önümüzde dikenli, zahmetli, uzun ve yorucu bir yol var. Şüphesiz ki, her zorluğun da bir
kolaylık vardır. Bu dönemde çok çalışacağız. Ümitsizliğe kesinlikle kaplamayacağız. Bir
ve beraber olacağız. Ve inşallah aydınlığa kavuşacağız. Ben bu duygu ve düşüncelerle
hepinize saygılar sunuyorum selamlar. Sağ olun, var olun.
Divan Başkanı: Sayın Harun Kızılay’a teşekkür ediyoruz. Çalışma raporu üzerine
son konuşmayı İstanbul’dan Sayın Sait Yücel yapacaklar. Buyurun Sait Bey.
Ecz. Sait YÜCEL (İstanbul Ecza Koop Başkanı, İstanbul Eczacı Odası Büyük
Kongre Delegesi): Sayın Divan, Sayın Türk Eczacıları Birliği Denetleme Kurulu, Yüksek
Haysiyet Divanı üyelerimiz, sayın oda başkanlarımız, değerli delegeler.
Hemen hemen söylenecek birçok şey söylendi. Özellikle de Harun arkadaşımız
298
TEB Yayınları
önümüzdeki süreçte bizleri bekleyen konuları arka arkaya sıraladı. Tabi sorun ortaya
çıkacak sorunları tek tek sıralamak değil. Sıkıntı burada yatıyor. Eğer bizim bu sorunları çözecek olan bir planımız yoksa o zaman mitingde yaşadığımız, o zaman 4
Aralık’ta yaşadığımız eylemlilikleri sürekli yapmak zorunda kalırız. Çünkü kendi planları olmayan yapılar başkalarının planlarının parçası olurlar. Biz bugüne kadar hep
bu parça olduk. Şimdi bunu niye söylüyorum. Türk Eczacıları Birliği’nin 21 Aralık mitinginin arkasından Türk Eczacıları Birliği epey bir maddeli taleple yola çıktı. Tabi 19
Ocak’ta imza attığında, o imza gelecek açısından bakıldığında belki birçok eczacımızı,
belki birçok yöneticimizi çok tatmin etmedi. Ama orada o imzaya evet diyenlerden
biri olarak önemli olan 2 tane nokta vardı. Bir tanesi Türk Eczacıları Birliği ve eczacı
odalarını geleceğe taşıyacak örgütsel birlik adına yetkisinin alınması ki bu önemliydi,
ki önümüzdeki sürece baktığımızda belki SGK’nın eylem planıyla beraber oradaki hakkın gaspıyla değişimi söz konusu olabilecek bir süreci yaşayacağız. Önemli bir nokta
da bugün burada tartışılan, Türk Eczacıları Birliği tarafından da 4 Aralık süreci öncesi
sürekli dile getirilen bir meslek hakkı kavramının orada yazılmasıdır. Tabi o konuyla
ilgi yapılan çalışmalar sırasında, özellikle tabi Levent Hocamıza teşekkür etmek zorundayız. Bütün dekanlarımızı toplayarak, tabi Türk Eczacıları Birliği’nin verdiği karar
ve destekle bunu atlamayalım ama bütün dekanlarımız gelip oraya eczacının birinci
basamak sağlık hizmet sunucusu olması yazıldı, yazılırken de o toplantı da olan oda
başkanlarımız ve Türk Eczacıları Birliği yöneticilerim hatırlarlar, Sağlık Bakanı’nın şöyle bir sorusu oldu. Çünkü Sağlık Uygulama Tebliği içerisinde sağlık hizmet sunucularına bir ücret ödenme durumu söz konusu. Sağlık Bakanı şunu sordu. Dedi ki, siz
bunu buraya yazdırırken bunun arkasından bir talebiniz de olacak mı? Orada o cevabı
verdik. Türk Eczacıları Birliği olarak verdik o cevabı. Dedik ki, evet, olacak. Eczacının
mesleki formasyonuyla ilgili Türk Eczacıları Birliğinin çalışmalarında bu programlar
var ve biz bu çalışmaların önüne geçeceğiz ve biz eczacıya meslek hakkı vermenizi
isteyeceğiz dedik ama bugün için, şu anda bunun için erken ama süreçte bu önünüze gelecek diye söyledik. Şimdi tarih 19 Ocak, tarih 4 Aralık. 19 Ocak’tan 4 Aralık’a
geldiğimizde Türk Eczacıları Birliğinin görüşmeler sırasında sunduğu meslek hakkı
kavramıyla ilgili dışarıya yansıyan, verdiği bilgilere yansıyan meslek hakkı kavramı reçete başı bir bedel. Yani biz 9 ay içinde meslek örgütü olarak; meslek hakkıyla ilgili,
ne bir başkanlar kurulu yapmışız, ne yaptığımız bir çalışmayı oraya getirmişsiz. Yani
299
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bugün TEB bizi dinlendirdiği konuyu, tartıştığımız konuyu işte bugünkü toplantıda
bir kısım oda başkanlarımız, konuşmacılarımız meslek hakkının ne olabileceği ile ilgili
kavramları, bu konuda bizim odanın da bir çalışması var, ama sonucunda eğer Türk
Eczacıları Birliği 18 Eylül’de yayınlanan ilaç fiyat kararnamesinin arkasından gündemine Sağlık Bakanlığının meslek hakkını koyuyorsa; işte o 9 ay önce, 19 Ocak’taki
söylem, bugün Türk Eczacıları Birliği’nin elinde bir rapor olarak istenen talep ve tüm
oda başkanlarının da bu konudaki onayını almış bir raporun sunulması gerekiyor. İşte
nedir, planın parçası olduk.
Gene devam ediyoruz oradaki söylemsel, bir başka konuya protokol görüşmeleri
sırasında eczacının verdiği ıskonto ve kamu kurum ıskontolarının kalkması tartışmaları sırasında Sayın Çalışma Bakanı ile tartışırken Sayın Çalışma Bakanı o rakamlarla
çok oynayacağımızı hep söylüyordu. Neden IMF ile görüşüyoruz ve IMF bizden, sağlık
harcamalarında 1 milyar dolarlık bir tasarruf istiyor? Bugün bu imzayı atsak bile,
süreçte bu anlamdaki farklı tasarruflarla sizle karşı karşıya kalacaksınız söylüyordu.
Tarih 19 Ocak. Bunun arkasından birkaç ay sonra ilaç sanayinde referans fiyat olayının %62’lerde olacağı ile ilgili sanayi ile devletin görüştüğü lafları ortaya çıktı. Biz ne
zaman refleks verdik. 8 Ekim oda başkanları toplantısının arkasından. Çünkü devletin
tüm dünyada ve bizde de ilaçta bir tasarruf yapacağı, bu tasarrufun da bizi ekonomik
olarak eczanelerimizden bir şeyleri götüreceği. Çünkü sonucunda ilacın fiyatı %62’ye
iniyorsa bu reel anlamda en son çıkan ilaç fiyat kararnamesi ve en son kamu kurum
ıskontosu yükseltmesinin şu anki ilk maliyeti eczane cirolarında yaklaşık %11,5’luk bir
azalmayı getiriyor, günde.
İkinci adım, o da geliyor. 1 Ocak günü, o 700 tane yirmi yıllık ilacın fiyatları referans ülke fiyatına düşüyor. O da cirolardaki kaybı %15’e çıkartıyor. 1 Ocak’ta onlar
da düşecek. Yani şu anda henüz daha olay bitmiş değil. 1 Ocak’ta 700 kalem ilacın
fiyatının, dış ülkelerdeki 20 yıllıklar referans fiyata düşecek, orada da yeni bir kayıp
ortaya çıkacak.
Şimdi bunların hiçbiri gizli değil. Bunların hepsi devlet ile sanayi, devlet ile Türk
Eczacıları Birliği, Sağlık Bakanı ile sanayi, Sağlık Bakanı ile Türk Eczacıları Birliği, on-
300
TEB Yayınları
larla yapılan tüm toplantılarda konuşulan konular. Biz ne zaman refleks veriyoruz?
Verdiğimiz refleks 4 Aralık. Refleksin arkasından gelecek olan süreçle ilgili koyacağımız refleks bugün. Şimdi eğer sorunları burada her çıkan arkadaşımız iyi kötü sıradan
bir eczacı arkadaşımız da geçse o da sıralayabilir. Arttırabilir de belki. Kendi güncel
sorunlarını da koyabilir. Ama sorun, bu sorunların çözümüyle ilgili planlamaları zamanında yapabiliyor muyuz? Yaptığımız planlamaya da herkesi katabiliyor muyuz? Şimdi
burada bir sıkıntı var. Yani örgütün, Türk Eczacıları Birliğinin, eczacı odalarımızın,
hepimizin geleceğe bakışı ile ilgili olarak tüm bunları alt alta sıralayıp planlamalarını
yapması ve gelebilecek olan sıkıntıların, atılabilecek adımların hepsinin belli olduğu
biçimde karşı anlamda çözümü olması lazım. Ama çözümü yaparken de bizim ülkedeki, ülkemizi ve bu ülkenin insanı olduğu bilinciyle, tasarrufu da hangi anlamlarda
serbest eczane isteminin en sağlıklı bir şekilde yürüyebileceği, halk sağlığı hizmetini
verebileceği bir anlamdaki çözümlerini de koyarak yapmak lazım. Yani ne olmalıyız?
Biz masada taraf olmalıyız. Kimden yana taraf ? Halkın sağlığından yana, doğru bir
sağlık sisteminden yana taraf olmalıyız. Bu anlamda da elimizde doneler olmalı ve o
donelerle biz masaya oturmalıyız. Oturduğumuzda, eğer siz devletin yapması gereken tasarrufu nerden yapacağını ve burada eczacının sağlık hizmetindeki ona verdiği
katkıyı doğru anlatabildiğimiz ölçüde bir şeyler almak mümkün.
Şimdi bir genel kurul süreci, bir eylem süreci eylemi yaşadık. Eyleme refleksler,
eylemin arkasından gelecekler, bütün bunlara baktığımızda bir kere her şeyden önce
yaptığımız bir eylem biçimi eylemi bir emir komuta içinde yapıyorsanız yaptığımız eylemin arkasındaki yaşanacak sıkıntıları da göğüslemek zorundayız. 4 Aralık’ta eylem
bitmiş, 4 Aralık’tan sonraki süre içinde eczacı ilaç stoklarınız TEB sistemine giremiyor,
ki eylem kararı 26 ya da 27 Kasım günü alınmış. Arada 10 günlük bir süre var. Ve
bugün hala tabandaki eczacı şunu soruyor. Biz bu eylemi niye yaptık? Ve buradan
dışarıdaki herkes, Sağlık Bakanlığı, Çalışma Bakanlığı, tabandaki eczacı, hepsi bizden
gelecek ile ilgili çıkacak doğru sonuçları ve buradan da geleceğe gidebilecek olan bir
yapıyı bekliyor. Şimdiye kadar bu alanda birçok öneri oldu ama bu önerilerle önümüzdeki süreci götürmekle ilgili kendi adıma kaygılarım var. Şimdi bu süreci önümüzdeki sürece baktığımızda, bir de şunu düşünmek gerekiyor. Burada şimdiye kadar
yapılan tüm eylemliliklerde taban görevini yapmıştır, yani eczacıya “Ankara’ya gel”
301
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
denmiştir. Karda kışta 30.000 eczacı gelmiştir. Eczane kepengini indir denmiştir,
eczacı kepengini indirmiştir. Şimdi o taban, bugüne kadar her aldığı eylem kararı, her
attığı adımın arkasından çoğunlukla kendi adına düşeni yapmasına karşın; birçok şeyi
alınmadığını, kendi geleceği adına hala bir kurgunun olmadığı sıkıntısında ve bugün
bir moral bozukluğu içerisindedir. Şimdi biz bir mitingi yaparken burada hakların helal mi, helal olmaması buradan konuşuyoruz. Burada önemli olan bize, bizi buralara
seçen eczacı hakkını helal ediyor mu? Önemli olan nokta o. Yoksa benim Ankara’ya,
Ankara’nın bana hakkını helal etmesi çok önemli değil. Eğer illerimize döndüğümüzde
tabandaki eczacının karşısına çıktığımızda; evet arkadaş sen gittin, bizim hakkımızı
yeterince temsil ettin ve bizim geleceğimizle ilgili doğru karar alabildin diyebiliyorsa,
o bizim için helal olan boyuttur. Yoksa öteki tarafta; burada o çalıştı, bu çalışmadı bir
eylem yapılıyorsa, bu eylemin içinde başkanından TEB’in altındaki arkadaşa kadar
herkes çalışmıştır. Herkes bir emek vermiştir. Kimi fazla kimi az. Herkesin emeğine
saygı duymak lazım. Herkesin emeğine teşekkür etmek lazım. Bunu yaparken de
kimse, bir başka eczacı odası ya da bir başka kişinin takdiri için değil, kendine görev
addettiği için onu yapmıştır. Onun için şimdi buradan biraz sonra Başkanımız çıkacak bize cevaplar verecek. Ondan sonra da belki oturacağız gelecek ile ilgili eylem
planlarını oluşturacağız. Şimdi toplantının başlangıç sürecinden başlayarak burada
daha güçlü liste; daha güçlü değil, daha etkin bir liste söylemi daha doğru oturuyor.
Yani güçlü dediğimiz oy potansiyeli olan bir listedir. Ama etkin dediğimiz yönetim
kurulu içindeki insanların belli birikime sahip; buradan çıktığımızda, buradan kendilerine verilecek mesajları doğru algılayıp, bunlarla ilgili görüşmelere gittiğimde doğru mesajları verip gerektiğinde masadan kalkıp gerektiğinde masada sonuna kadar
oturabileceği o kararlılıkta, o dirayette olabilecek bir ekibin ortaya çıkmasıdır. Şimdi
tabi bu ekibi, sonucunda oluşturacak kimdir? Burada oy kullanacak olan 300’ü aşkın
delege arkadaşımız oy kullanacaktır. Şimdi bu 300’ü aşkın delege arkadaşımız geçen
dönem girdiler sandığa bir farklı yapı oluşturdular. Bu fark içinde de bir 6’ya 5 yapısı
oluşturuldu. Oralara da, çok fazla girmek istemiyorum. Çünkü oradaki işler süreçler
artık buranın çok fazla konusu değil. Burayı da işgal etmek çok doğru değil. Yarın da
kendi iradelerini kullanacaklar. Tabi bu irade kullanılırken muhakkak ki herkes her
liste çıkartan arkadaşımız, kendi listesinin bir 11 ile oradan çıkmasını arzu etmekte.
Ama buradaki delege arkadaşımız da, orada bu işi yapabilecek kifayette, dirayette,
302
TEB Yayınları
bilgili olan insanları seçmek istiyor. Şimdi burada karar onların, nasıl oy kullanırlar,
kime atarlar, kimi seçerler; blok mu atarlar, karşı mı atarlar bu ayrı bir konu. Ama son
2 seçimdir yaşadığımız ve Türkiye’nin de hakikaten sonra dönemde yaşadığımız olaylara baktığımızda burada özellikle liste çalışması içinde listelere oy kullanırken kişilerin
kökenlerine bakmadan, yapabilecekleri işlere bakarak oy kullanma zorunluluğumuz
var. Bunu yapmak zorunluluğumuz var. Biz hepimiz Türkiyeliyiz. Ve bu ülke içerisinde
de beraber yaşamak durumundayız. Oy kullanırken de buna özen göstermeliyiz. Ama
buradan çıkan kişinin öncelikli olarak yapabilme kabiliyetine, iş görme kabiliyetine bakarak işi yürütmek zorundayız. Ben geçen genel kurulda yaşadım. Daha önceki genel
kurulların da çoğunda oldum. Ben buradaki delege arkadaşlarımızın hepsinin burada
3 gündür çok dikkatli bir şekilde konuşmalarını izlediğimi, bu akşam da listeler eğer
oluşup önlerine geldiğinde, listelerin içeriğine çok dikkatli bakacağını. Sonunda da
yarın kendi iradesiyle doğru bir ekip oluşturacağına inanıyorum. Çıkacak ekip de hepimizin ekibi. Ama çıkacak ekiplerin içerisinde tüm insanların seçildikten sonra grupsal tavır anlamındaki anlayışlarından çıkıp hakikaten liyakatli ve hakkı olan insanları
da hak ettiği yere getirmesi gerekmektedir. O olmadığı sürece, sonucunda bu işin
gelecek açısından da bakıldığında genel kurul öncesi birçok arkadaş anlattı. Yapılan
görüşmeler etkinmiş bu olsun, beraber olsun, beraber yürüyelim. Bunlar doğrudur,
çünkü Pazartesiden Salıdan itibaren önümüzdeki süreç seçilecek olan Türk Eczacıları
Birliği ve bölge eczacı odası yöneticilerimizi ve eczacılarımız açısından sıkıntılı bir süreci göstermektedir. Yani bu sıkıntılı sürecin arkasında da hakikaten yapılabilecekler ve
gerginlikler de çok daha fazla olacaktır. Bunun için tüm arkadaşlarımızın seçen, daha
sonra seçilen arkadaşlarımızın; geleceğe bakarken bir grubun yönetimi, bir grubun
seçtiği insan olarak değil. Tüm eczacılar adına seçilmiş, tüm eczacıların kendilerine
verdiği işareti doğru algılayabilen, mesajı doğru algılayıp, tüm herkes ile paylaşarak
geleceğe bakabilen bir anlayışta olması lazım ki biz eczacıları geleceği doğru kucaklayalım. Bu düşüncelerle tüm delege arkadaşlarımızın en doğruyu yapacağına inanıyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Divan Başkanı: Evet Sait Beye teşekkür ederiz. Ve son konuşmacı olduğu için
hiç uyarmadan bitirdik. Saygıdeğer arkadaşlar 47 arkadaşımız söz aldı ve bu 47 arkadaşımız da özgürce burada düşüncelerini dile getirdiler. Hepsine de yeteri kadar
303
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
zaman verdiğimize inanıyoruz. Teşekkür ediyoruz. Bu eleştirilere cevap vermek üzere
Saymanımız Ecz.Ali Aslan, buyurun.
Ecz. Ali ASLAN (TEB Saymanı): Sayın Divan, çok saygıdeğer Genel Kurulun değerli üyeleri, eczacı meslektaşlarım, birkaç oda başkanımızın çok değerli eleştirileri
oldu. Ben onlara kısa, kısa açıklamalarla cevap vermeye gayret edeceğim.
Taslak bütçede İstanbul ve Adana büro giderleri olarak bir fasıl var, doğrudur.
Biliyorsunuz İstanbul’da bir ofisimiz mevcut, binanın müşterek giderlerine bizim
payımıza düşen metrekare üzerinden bir giderimiz var. Onu ifade etmek istedik.
Adana’daki büro gideri olarak görülen kısım ise, bizim orada kütüphane olarak kullandığımız yerin ofis giderleridir. Elektrik, su, kırtasiye gibi giderleri vardır. Merkez
Heyetimizin 2 yıllık süre içerisinde Adana’da herhangi yeni bir bina alımı gibi bir görüşü, önerisi, fikri oluşmamıştır. Kaldı ki böyle bir fikir olsa bile, bu fikir siz değerli
oda başkanlarımız ve yöneticilerimizle paylaşılmadan da hayatiliğe geçmek, böyle bir
imkân da yok zaten. Bu konuda herkesin müsterih olması gerekiyor.
Biliyorsunuz, çok önemli bir uluslararası organizasyona ev sahipliği yaptık. FİP’te
gider ve gelir kalemlerimiz var. Gider kalemlerimiz bir fasılla belirtilir. Diğer gelirlerimiz ise, çok fazla kalem olduğu için onu biz toplam gelirlerimiz içerisinde belirlemeyi
uygun gördük. Ama çok değerli meslektaşlarım, yine bu konuda tatmin olmazlarsa
biz onlara gerekli açıklamayı, ben vaktinizi çok almadan daha sonra yapabiliriz ama
bunun da yeterli olduğu kanaatindeyim. Neden, çünkü tek tek yazmak hem katılımcıları, hem siz meslektaşlarımızın zamanını alıp, bir zorluk yaratır diye de düşünmüştük.
Şimdi biliyorsunuz, İthal İlaç birimimiz var. Son dönemde meslektaşlarımızın da,
orada çalışanlarımızın da yoğun gayreti ile çok da iyi bir noktaya geldi. Hastalarımız
hızlı ve güvenli bir şekilde ilaçlarına ulaşıyorlar. Tabi ki SGK’nın agresif tutumları orada
da var. Daha önce çok yüksek olan kesintiler değerli yöneticilerimizin gayretleri ile aza
indirildi ama 2008 yılında 124.000, 2009 yılında da 370.000 TL gibi bir kesinti var.
Gerekçesi şudur arkadaşlar; ciro artışına bağlı olarak hakikaten bir önceki seneye göre
304
TEB Yayınları
2 misli ciromuz arttığı için, bu kesintiyi de son damlasına kadar almaya gayret ettik
ama biliyorsunuz ki elbette karşınızda SGK gibi bir kurum var.
Bir diğer konu TEB Otel. Evet, sıkıntılı bir süreç yaşandı orada. Neden kira tahakkuku yok, neden kira verilmedi gibi bir soru var. Evet, şu anda bir kiracısı yok, ancak
Merkez Heyetimiz bu konuda bir komisyon oluşturdu. Bu komisyonda da Saymanlık
müessesesi olarak ben de varım. Ve komisyon çalışmalarına devam ediyor. Sanıyorum
bir hafta, on güne kadar buranın kiraya verilme işlemi de tamamlanmış olacak. Ve hakikaten anlamlı ve başarılı bir çalışma oldu bu. İyi de kiraya verileceğini düşünüyoruz.
Şimdi, yine İthal İlaç işletmemize afet fonundan bir para aktarılması, bu da doğrudur. 2007 yılı Merkez Heyeti kararı aynen şöyle yazıyor: öz kaynağı olmayan bir
kurum burası. Bu kuruma afet fonundan fasıllar arası para aktarılması meselesi var.
Ve 2008 yılının sonunda 6 milyon TL olarak alınıp TL olarak buraya aktarılmıştır. Aynı
zamanda burası öz sermayeli bir kuruluş haline getirilmiştir.
Bir diğer doğru iş yine 10. ayda, SGK’nın bir ödeme gecikmesini biz bazı firmalarla peşin alışveriş yaparaktan, %5 gibi ıskonto, anlamlı bir ıskontodur bu Avro
bazında, bunu aldık, 10. ayda bir küçük ödeme gecikmesi olup bu %5’ten olmayalım
diye yine fasıllar arası bir aktarma yaptık. Ve 11. ayda geri ödedik. Bu paranın hesabı
da burada var.
Bir de değerli başkanlarımdan yine bir tanesi kambiyo gelirleri gider farkı ile bir
açıklamada bulunmamızı istemiş. 2008 yılı ile 2009 yılı arasında bir kambiyo gelir –
gider farkı var. Doğrudur. 2008 yılında dövizden kaynaklı olan bu kambiyo gelir-gider
için, gelirler ve giderler arasında her bir işlem için ayrı ayrı yapıldığında dönem sonu
çıkan rakamlar büyük görünüyor. Ancak 2009 yılında, muhasebe tekniği anlamında
dış denetim firmamızın da onay verdiği bir nokta ile geçici vergi dönemleri içerisinde
bu fasıllar değerlendirilip tek bir rakam olarak algılanmıştır. Bu da 695.000 TL gibi bir
şey vardır. Yine burada hatırlatılması gereken önemli bir husus var. Ciro artışına bağlı
olarak kambiyo gelir – gider farkının yüksek olduğu gibi bir nokta var. Bir de takdir
edersiniz ki, 2009 yılının özellikle son 3–4 ayında Avro döviz hareketlerinde anlamlı
iniş çıkışlar olması da bu faslı hareketli kılmaktadır. Ben hepinize teşekkür ediyorum.
İyi kongreler diliyorum, efendim.
305
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Divan Başkanı: Sayın Genel Sekreterim konuşmadan önce bir duyurum olacak
arkadaşlar. 18. Madde Birlik merkez organları için asıl ve yedek üyelerin belirlenmesi
maddesi zaman ile sınırlı olduğu için görüşmelerin devamı sırasında öne geçebilecek
bir madde. Bu nedenle saat 18.00 itibariyle adayların Divana bildirilmiş olması gerekiyor. Bunu tüm hazuruna bildiriliyorum. Saat 18.00’de Divanda olması yönünde tavır
sergileyelim. Divanı sıkıntıya sokmayalım. Tüm üyelerimize duyurulur. Sayın Genel
Sekreter buyurun.
Ecz. Özgür ÖZEL (TEB Genel Sekreteri): Sayın Divan, Sayın Başkan, değerli oda
yöneticilerimiz, oda başkanlarımız ve delegelerimiz çok kısa sürecek ve uzun zamanınızı almadan çalışma programına ilişkin yanıtların büyük bir kısmını Sayın Başkan
konuşmasında verecek.
Ancak teknik anlamda yanıtlamamız gereken birkaç konu var. 24 bin eczacı adına görevlendirilerek, Türk Eczacıları Birliği’nin değerli çalışanlarının hem idari amirliği, hem sicil amirliği görevini üstlenmiş bir kişi olarak ortaya çıkabilecek bir yanlış
anlaşılmayı düzeltmek ve emeklerine saygı noktasında da belki de sizler adına bir
görev yapmak üzere buraya çıkmış bulunuyorum. Onun dışında da çok ufak tefek
şahsımla ve Merkez Heyetiyle ilgili benim cevaplanmasını istenen konulara değinerek
geçeceğim.
Dün Sayın Hocamın, Levent Üstünes hocamın, ki tam olarak da hocamdır; diplomamı onun onayı ile almış ve onun standartlarına göre eczacı olarak tescillenmiş
bir kişi olarak sunumunu dikkatle, ilgiyle izledim. Sunumunda itirazım olan iki nokta
var. Bir tanesi tamamen teknik. Onu hem hocamla, hem de burası en yüksek karar
organımızdır, sizlerle paylaşmak istiyorum. Bir de 10–12 yıl önce hocamız ikinci veya
üçüncü sunumunu Manisa’da, farmasötik bakım konusunda yaptığında; o sunumun
bütün Türkiye’ye taşınmasını, kooperatiflerle ilgili, odalarla ilgili ve bu konunun Türkiye gündemine almasını gerektiğini düşünmüş, savunmuş, ve bu konuya da, hocam
da takdir eder, bütün yöneticilik hayatım boyunca katkı koymuş birisiyim. Bu sunumun, dünkü sunumun aslında ilgi uyandırıcı, hepimizin baktığı zaman ya bu doğru bir
iş bunun üzerinden gitmeliyiz noktasına yaklaştığı ama teknik olarak içinde bir takım
306
TEB Yayınları
karşılıklı bilgilendirmelerle yürümesi gereken, ama buradaki kişiler bunu dinlemediği
takdirde de belki de bunu onarma imkânı bulamayacağımız için kongrenin bu aşamasında bir cevap verme ihtiyacı var. Ama ondan önce bir başka şey var. Hocam gerçi
tam orada, çok güzel belki de ortaya çıkmakta olan fahiş bir hatayı engelledi. Tabii ki
Türk Eczacı Birliği Merkez Heyeti’nin olduğu gibi, hepimizin olduğu gibi profesyonel
kadrolarımızın da sayısal anlamda takviye edilmesi günün şartlarına göre belli uzmanların katılması doğru. Ama biz Merkez Heyeti olarak hep şunu gördük. Kadrolarımız
var, imkanlar dahilinde genişletmeye çalışıyoruz. Ama mevcut kadrolarımız ellerinden
gelenin en iyisini yapan, kendi uzmanlık alanlarında yetişmiş ve sürekli öğrenen, bizim
7 yıldızlı eczacı meselesinde öngördüğümüz gibi “ömür boyu öğrenen ve öğreten”
vizyonunu yakalamış bir çalışma kadromuz var. Biz Merkez Heyeti olarak eksikleri
tespit ediyoruz. Ama onların yapması gereken işleri bizim yaptığımız, onların yetersiz
kaldığı bir durum yok. O anlamda Genel Sekreter olarak tüylerim diken diken oldu.
Karşıya bakıyordum hepsinin yüzü düştü, sonra hocam “aslında” diye devam ederek
onu telafi etti. Ama hocamın sunumu sırasında konunun uzmanları, ister istemez çok
üzerinde tartıştığımız bir konu olduğu için mutakabatsızlıklarını belirten bir konum
içindeydi. Hemen kendilerine gittim. “Ben böyle biliyorum öyle mi?” Onlar da dediler
ki; “bu işe bir teknik sunumla cevap vermemiz çok doğru”. Hocamın emeğine ve konuyu tartışmaya açmasına teşekkür ederek konuya başlıyorum. Türkiye’de standartları kim hazırlar? Biz daha önceki çalışma programımızda
benzer bir göndermemiz olduğu için titizlikle üzerinde durduk ve bu konu üzerinde
çalıştık. Şunu gördük. Mesleki Yeterlilik Kurumu Kanunu var. Bu kanunda ekrandaki
maddeyi aynen okumayacağım ama bununla ilgili kurumun Mesleki Yeterlilik Kurumu
olduğu söylüyor. Hocam da bahsetti. Ancak tabiplik, diş hekimliği, hemşirelik, ebelik,
eczacılık, veterinerlik, mühendislik ve mimarlık meslekleri en az lisans düzeyinde öğrenim gerektiren ve mesleğe giriş şartları da kanun ile düzenlenmiş olan meslekler
olarak bu kanun kapsamının tamamen dışında. Neden? Çünkü Avrupa Birliğinin direktifleri, Mesleki Niteliklerin Karşılıklı Tanınması Direktifi var. Ve Türkiye uyum yasaları
çerçevesinde bu konuda bir taahhütte bulunmuş durumda. Hem Avrupa Birliği’nin
burada hepimizi sevinçle karşıladığı kararında da olduğu gibi, belli mesleklerin kendine özel durumlarından dolayı Avrupa Birliği bu meslekler ile ilgili şöyle bir yaklaşımda
307
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
bulunuyor. Bunları genel standartlar ile ilgili mesleği içine koymuyor. Mesleki yeterliliğin düzenlenmesi ve tanınması konusunda aday ülkelerin kanunlarında belli düzenlemeler yapmalarını ve bu yapılacak düzenlemelerle karşılıklı bu diplomaların bütün Avrupa Birliğinde serbest dolaşım içerisinde olmasını ve bunu sağlamış ülkelerin, daha
doğrusu ülkelerin aday olmadan sağlamaları gerektiğini, sağlamamışların adaylıktan
tam üyeliğe geçmemesi konusunda da bir kararlılığı var. Bunun üzerine de; hekimler,
diş hekimleri, eczacı, veteriner, mühendis ve mimarlar için bir çalışma yapılıyor. Taslağın 7 mesleği düzenleyen özel bölümleri dışındaki genel hükümleri kapsadığı tüm
meslek disiplinleri için uygulamayı belirleyecek ve bu taslak uyum yasası statüsünde
olduğundan da taslak ile çelişen diğer yasalardaki tüm hükümler geçersiz sayılacak.
Bunun getirdiği ve bizim mesleğimiz açısında da bir tehlikeyi gördüğümüz için bunun
mutlaka altını çizmemiz gerekiyor. Bu hekim, diş hekimi, eczacı meslek standartları
şube müdürlüğü görevlendirilmiş kanun kapsamında detaylarına girmiyorum ama
görevleri burada ve bu şubelerin kurulmasının nedeni de direktifin tam adaptasyonu.
4 yıldır mesleki standartların karşılıklı tanınması direktifinin Türkiye’ye adaptasyonu
konusunda Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ile çalışmaları yaptılar ve Nisan ayında
da bu çalışmalar tamamlandı. 7. ayrım eczacılara ait burada. Örneğin en az 5 yıllık
eğitim meselesi, Türkiye’de bu 5 yıllık eğitimi biz de yıllarca savunduk ama tam olarak
nereden kök aldığını görüyorsunuz burada. Nisan ayında da bunları tamamladıktan
sonra bu fasılı kapattılar. Ve 7. ayrımda eczacılar var. Eczacıların bilgi ve becerileri
ile ilgili hiç birimizin itiraz etmeyeceği, hepimizin izlediği, birazdan da bahsedeceğim
özellikleri var. Türkiye hazırladı bu fasılı ama biliyorsunuz, birçok konuda yaptığı gibi
bunu uygulamıyor. Biz uygulanmaması gerektiğini de şiddetle savunuyoruz. Avrupa
Birliği tam adaylığı sürecinde de karşımızdaki tehlikenin altını çiziyoruz. O da şudur.
Bu standartları tamamlayıp, her şeyi bitirip uygulamaya geçtiğinizde Avrupa Birliği
müktesebatına göre bu artık bir hukuki sonuç doğurur. Aday adayı ülkelerin de kabul
etmesi gereken, üye ülkelere de aynen uygulanan bir uygulama vardır. O da mesleki
hareketlilik. Yani diplomaların serbest dolaşımı. Buradaki sıkıntı şu; siz bunu yaptınız,
bitirdiniz, uyguluyoruz derseniz. Avrupa Birliği üyelerinin bu standartları zaten sağlamışlar, tam üye olmuşlar, kendi içlerinde diplomalar döner. Ama aday ülkeden diğer
tarafa geçirgenlik yoktur. Eğer Avrupa Birliği adayı olarak statünüzü kabul ediyorsanız bu tek taraflı geçirgenliğe onay vermiş olmanız gerekir. Ve eğer biz şu andaki tek
308
TEB Yayınları
aday ülke olarak bu hazırlanmış ve bu standartların derhal uygulanması ve hukuki
sonuç doğurmasını savunursak, ister istemez yeni bir Azerbaycan vakası ile karşılaşacağız. Çünkü aday ülke olarak bir tek biz varız. Ama üyelerin içinde Polonya var,
Bulgaristan var. Diğer tarafta da Şanlıurfa Eczacı Odasının bir gün sabah 7.30‘da apar
topar bütün Şanlıurfa’daki otobüs duraklarından koparıp bize yolladığı kâğıtlar var.
Birliğimizde her tarafa gerekli başvuruları yaptık dikkatle izliyoruz. 2000 Euro karşılığı devam zorunluluğu olmaksızın 5 yıllık eczacılık diploması Bulgaristan’daki seçkin
üniversitelerden alın ilanları, altta cep telefonları. Şimdi mesleki yeterlilik meselesinin
sonuçta özüne hiç itiraz yok. Amaç doğru hatta orada yazılmış standartlarda da bizim
itiraz ettiğimiz hiçbir şey yok. Eczacının o noktada olmasını çok istiyoruz. Ama biz
bunu kabul ettiğimizde, bundan sonra hiç Azerbaycan diplomalarıyla mücadele edemezsiniz. Hiç gerek yok. Artık giderler Bulgaristan’dan o 2000 Euro’luk diplomaları
alırlar, getirirler Türkiye’de çatır çatır. Bunlara denklik koyamazsınız. Denklik koymak
için adaylıktan vazgeçeceksiniz. Bunlara ayrı bir sınav yapamazsınız, hatta bunlara
diplomanızı tanımıyoruz diyemezsiniz. Bu konuda 6-7 ay önce, Türk Eczacıları Birliği
çok o durumun ciddiyetini, Nisan ayında çıktıktan sonra tespit etti. Ve direktifin hayata geçmemesini, kararın uygulanmamasını da şiddetle savunuyor. Ayrıca standart
konusunda başvurulacak bir mevki yok. Çünkü uyum yasaları çerçevesinde anlaşma
ile bağıtlı. Standart hazırlamak tek başına bir işleve sahip değil, doğurduğu sonuçlar
açısından mutlaka değerlendirmeli. Biz ne yapıyoruz, bu kuruma gidelim, bundan
sonraki vizyonumuz olsun eczacılıkla ilgili, demiyoruz, hatta bu direktifin uygulanmamasını talep ediyoruz. Ama diğer yandan Mesleki Yeterlilik Kurumu’nu tanıdık.
Bir de bizim şöyle bir yaklaşımımız var. Benim hocalarımdan öğrendiğim, burada
değerli dekanlarımız da var; eczacının bir standardı olmaz. Daha doğrusu eczacılıkta
bir standardizasyon olmaz. Eczacı dediğiniz kişi sadece tek ve en iyi standartta yetiştirilmesi ve mezun edilmesi gereken kişidir. Bu sebepten dolayı sadece ve sadece
eczacının da değil, diş hekiminin de, sağlık hizmetleri ile uğraşan hiçbir şeyin ikinci bir
kalitesi olmaz. Standart dışı olmaz. Belli standartla donatmadan mezun edemezsiniz.
Ben o konuda Türkiye’de üniversitelerin üstüne düşeni yaptığını, hatta fazlası için de
gayret içinde olduklarını da biliyorum. Ona da inanıyorum. Ama eczanenin standardı olur. İşte bu meslek içi dayanışma adı altında öyle bir imza taşıyarak ama geçen
309
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
dönemde, oradan da biraz bahsedeceğim. Bir çalışma programı ile yol almanın öneminde, bu kitabın içinde bizlerin geleceğe yönelik yaklaşımlarında bir şey var: Eczanelerin standart hale getirilmesi. Buna ilk adım olarak eczanelerin minimum standarda
kavuşturulması noktasından yaklaşarak orada belli bir açılımda bulunduk. Bunun için
de, örneğin işte buzdolabınıza soğuk zincir koyuyorsunuz, belki dünyanın en iyi soğuk
zinciri ile geliyor da eczaneyi kapatıp gidiyorsunuz veya gündüz elektrikler kesiliyor.
Buzdolabındaki soğuk zincir konusunda söyleyecek bir sözü var mı Türkiye’deki eczacıların? Veya klimatizasyon meselesi. Veya eczanede çalışan kişilerin eğitimi meselesi.
Bu meselelerle ilgili bir bütüncül olarak minimum eczane standartları oluşturmalıyız,
belki iki yılda bir kademe yukarıya taşıyarak. Ama bunu yapmamız lazım. Onun için
de bir çalışan olacak. Çalışanlarla ilgili biliyorsunuz, mevcut emekçileri yok saymamak
için odalarımızla birlikte şu ana kadar 22000 kişiyi eğittik. 80000’lere doğru gidiyor,
gitmek mecburiyetinde. Ama en önemlisi eczacılık fakültelerinin bulunduğu yerlerde,
eczacılık fakültelerine bağlı eczacı teknisyenliği yüksek okulları açılmalı, bizim hocalarımızın gözetiminde yetiştirilmeliler. Biz standart kapsamı içinde değiliz. Ama kapsam içinde kim olabilir? Bizim çalışanlarımız olabilir. Onların mesleki standartlarının
belirlenmesi meselesi var. Bu konuda da bu çalışmaları yaparken gördük ki eczacı kalfalarının standartlarını Türk Eczacıları Birliği iradesi dışında birileri belirlerse, ki böyle çabalar vardı. Bir takım kendi mesleki örgütlenmeleri ve özel dershaneciler. Özel
dershaneciler buna çalışıyordu arkadaşlar. Çünkü belirleyecekleri basit standartları
sonucunda, bu kurumdan hemen gidip kendilerini bunların birde eğitimden tamamlanan kısımları ile akredite ediyorlar, TÜRKAK’a başvurup. Sonra da özel dershaneler
şu kursları açacaktı. Eczacı kalfalığı, diplomalı eczacı kalfalığı sertifikası veren birkaç
aylık kurslar. O yüzden bu standartlar içinde olmalıydık ve bir anlaşma imzaladık.
Anlaşma metni şunu der: “Türk Eczacıları Birliği ve kurum karşılıklı yapacak. 6 ay
içinde bunları tamamlayacak. TEB istediği her yerden yardım edebilir, dahil edebilir.
TEB’in onay vermediği bir şey olmayacak.” Biz bu işi, bundan sonraki öncelikli işimiz
olarak akademisyenlerimizle beraber eczane çalışanlarının standartlarını o bahsedilen
kurumla birlikte yazma noktasından gidiyoruz. Dediğim gibi hocamızın sunumu ön
açıcı, sunum içeriğindeki özlenen standartlar noktasına gelmiş olarak mezun olmamız lazım. Değilse, meslek içi eğitimle takviye etmemiz lazım.
310
TEB Yayınları
Eczane standartları konusu ise bence bundan sonra ekonomik sorunlarını çözme
noktasında bir hücum içinde olması gereken bir eczacıya yapmamız gereken önemli,
ön açıcı, birim eczane vizyonunu o konuda geliştirmemiz gerekiyor. Bunu yapmak için
de çok doğru projelerle yol almamız gerekiyor. Bunları özellikle ifade etmek istedim.
Küçücük bir iki noktam daha var. Onlar şu. Biz geçen sefer kürsüden indiğimde,
delegemizin teveccühü tabi, o günden belli değildi ama eğer olursa şöyle bir fotoğraf verdiğimi hatırlıyorum. Bizim bir kitabımız var diye. Ve dedim ki o kitap için öyle
şeyler yazmıştı ki, o kitap o kadar beğenildi ki, Burhan Başkan dedi ki; kitabın bir tek
maliyetli bir şey olduğu, ki odalar kendi arasında biliyorsunuz 200TL vererek kitabın
maliyetini 38 oda karşılamıştık, o konuşuldu. Ama kitabın içeriğine herkes şunu dedi.
Bunun %10’unu yaparsanız çok büyük bir başarı olur. Sonra bir kitap daha vardı ama.
Delegenin teveccühünden sonra bir kitap daha çıktı, daha doğrusu oradaki bir kitabı
daha alıp bunun ayrılmaz parçası yapmıştık. Kusura bakmayın, burada onu şu an bulamadığım için. O kitap da 6’ya 5 deyip de, diğer 5’lik gruptan değerli Merkez Heyeti
üyelerimizin aday oldukları süreçte biraz daha ince biraz daha mütevazi bir kitapları
vardı. Biz o iki kitabı hemen bütünleştirdik ve bir başkanlar danışma yaptık. Örgütümüzün ortak talepleri ve ortak yol haritamız olarak da belirledik. Bütün başkanlar o
gün şunu dediler ki; -o bu kitabın yarısıydı. Öbür kitabın belki daha azıydı-: Bunların
yarısını bile yaparsa bu Merkez Heyeti, son derece başarılıdır. Ama hiç umudumuz
yoktu. Ben o kitap elimde, geçen kongrede merdivenlerden tık tık tık inerken dedim
ki, umuyorum 2 sene sonra biz buralarda otururken birileri bu kitabı alıp da “kardeşim sen bu kitapda bunu demişsin ama…” diye başlamaz da bizim de yüzümüz
öne düşmez. Arkadaşlar; bu kitap bugün böyle bir tartışmanın konusu olmadı. Ben
muhalefette olsam o kitaptan yola çıkarak bir bakarım; ne dediniz de, ne yaptınız
kardeşim diye. Elimde bir dökümü var. Şöyle çok kısaca söyleyeyim kitapta yazılan
her şeyin %85’inin ya tamamlanmış ya da tamamlanma sürecinde olduğunu. Bu,
ortaklaştırdığımız hedeflere ulaşmada ne kadar başarılı olduğumuzu gösteriyor. Bu kitap 11 Merkez Heyeti üyesinin ilk başladığında ve bütün odalardan aldığı
destekle de, istifalardan sonra da burada da yapılan çalışmalarla kimsenin yüzünü
öne düşürmeyecek bir şekilde yerine gelmiştir. Peki, neden o zaman bu durumdayız?
311
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Çünkü mesele şu; birçok tespit yapıldı yani küresel ekonomiyle ilgili birçoğuna, tamamına yakınına katılıyorum. Niçin bu duruma geldiğimizi, sorunların fotoğrafını çekip
bunu çözeceğiz diye bir yol haritasıyla yola çıkarsanız ki yapmanız gereken budur. O
iş bittiğinde neredeyse o kadar ve daha büyük sorunlarla karşılaşıyorsunuz. Mesleğimizin dinamik, birlikte çalışan, birbirine güvenen, birbirine sırtını dönen, birbirine bir
dostlukla bağlı. Bir arkadaşını tanımak için; Sabih Tekin Çağlar bahsetti; ben en iyi
arkadaşları yatılı okulda tanıdım-yemek yemeniz, yola gitmeniz, birlikte yatmanız
veya bir birlikte yol yürümeniz lazım. Örgütsel olarak birlikte yol yürüdüğünüz arkadaşlarınızla birlikte daha verimli, daha attığını vuran, daha dinamik kadroları oluşturmak mümkün. Ben geçen kongrede 6’ya 5 yapıyı çıkaran delegenin bize verdiği görevi
sevgili Çağatay Başkanım söyledi. Onlar ilk toplantıda geldiler ve dediler ki; bunu paylaşalım, biz başkanlıkla genel sekreterlik istiyoruz. Biz de o toplantının devamında yol
alırken dedik ki; böyle bir şey yok ama biz paylaşmayı reddetmiyoruz.
Sonuçta da bir birlikte davranma oldu, buna eleştiriler de geldi, yol yürüdük. Kim
delegenin dediğini yaptı, kim bir yere kadar yaptı ona yine bu delege karar verecek.
Ama şunu söylemek istiyorum, kimsenin vereceği karara bir ipotek koymak adına
söylemiyorum bunu ama bir yol haritanız varsa bizim yine var. Meslek ile ilgili bir
tespitleriniz varsa bizim yine var. Bir şeyleri başarmayla ilgili bir iddianız varsa bizim
yine var. Bunları bir listede ortaklaştırdıysanız biz ortaklaştırdığımızı düşünüyoruz.
Kendi listenizin arkasında durmayı bilmelisiniz arkadaşlar. Biz listemizin arkasında
duruyoruz ve yarın karar verecek sevgili delegelerimize bizim listemize aynen ve tam
olarak destek vermeye çağırıyoruz. Bunun dışında çok ufak tefek bir şeyler söyleyerek
kapatayım.
Oral Bey, İzmir delegesi, çok hassas olduğum bir konudan bahsetti. Bu atık pil
işini Manisa Eczacı Odasında ilk yaptığımda ilk tebrik telefonunu açanlardandır. Hemen EDAK’a taşıdık, ardından Türkiye’ye yaydık. Atık ilaç meselesi, hepimizin konuştuğu bu, bir kimyasal atıktır kardeşim bu, tıbbi bir atık değildir. Bu ülkeye bunu
yapamazsınıza bir çözüm için ARGE Birimimiz günlerce çalıştı. Oral Bey şöyle dedi
çünkü atık ilaç projesinde TEB finansör, hiç ilgilenmiyor. Aslında biz atık ilaç işini çok
inanarak sunuma koymuştuk şundan dolayı çıkarttık; bir odamızın; biraz da güç de
312
TEB Yayınları
olsa ikna ettiğimiz bir odamızın, gayret ve kuvvetine haksızlık etmemek, bir emek
çalmamak için. Özellikle de o işte, o odada koşturan yönetim dışındaki birkaç kişinin
de hevesini kırmamak için, hani bizim projemizdi diye. Ama madem TEB niye sahip
çıkmıyor, 180 milyar para verdi dedi kısaca açıklayalım. Projeyi TEB olgunlaştırmıştır,
ancak bu projenin hayata geçirilebilmesi için bir kalkınma ajansı olan bir yerde olması
gerekmektedir. Bir de bunun, bir bu ortaya çıkarılacak yapının eczacı odası gibi bir
yapı olması gerekmektedir, Türk Eczacıları Birliği gibi bir yapıyla olmaz ve iktisadi bir
yanı olmaması gerekmektedir. EDAK’la yapacaktık o yüzden, yapmadık.
İzmir Ec-
zacı Odası, İzmir Kalkınma Ajansı bütün her şey uygundu. Götürdük teklifi, birazcık
endişeleri oldu, çünkü büyük bir mali yükün altına giriyorlardı ama söz verdiğimiz gibi
bunu da burada Oral Bey açıklansın dedi diye açıklıyoruz yoksa biz slâytları çıkarttık
İzmir’in projesi olarak kalsın diye. Anahtar teslim projeyi İzmir Eczacı Odası sahiplendi. Çok memnunuz. Orada gayret gösteriyorlar. Proje bence Türkiye’nin en önemli
çevre projelerinden bir tanesi olacak. TEB de, o gün değerli İzmir Saymanımızın söz
istediği gibi, İzmir Kalkınma Ajansının karşıladığı kısmın üstünde kalanının tamamını,
180 milyarlık kısmını bu proje için ayırmıştır, göndermiştir. Üstüne düşeni yapmıştır.
Projeye sahip çıkma meselesi bir odanıza bu projeyi sen al götür, biz de sana her
desteği verelim demek iş görülmesine ilişkin bir taleptir. Bu birileri de o işi çok iyi
görüyorlar. Yani oradan hem Oral Beyi, hem eşini, hem değerli Şule İlkkurşunlu’yu bir
kere de burada kayıtlara geçsin takdir ediyoruz. İzmir Eczacı Odası da üstüne düşen
noktada bir zaafiyet yaratmış durumda da değil. Ellerinize sağlık, ellerimize sağlık!
Bunun da bir kez daha burada altını çizmek istiyorum.
Bunun üzerine son söz, bu siyaset meselesiyle ilgili çok şey söylendi. Siyaset meselesiyle ilgili burada çıkıp cevap verilebilir. Uzun uzun tartışmalara girilebilir. Bu işi
ilk yapanlardan bir tanesi sensin denebilir. Yatılı okullarda neler öğrendiğimizi tartışmaya girdiğimizde, mesela yatılı okulda şunu öğrenirsiniz; koşulsuz güven ve lafının
arkasında durmak. Ben siyaset meselesinde, Çağatay Beyin bahsettiği gibi işte, aday
adaylığı falan olmadan, hiç düşünmeden sadece o gün bana gelen teklifin gerçekten
bir örgütlülük bilinci içinde başka sorumluluklarım da var buranın dışında ama buraya
hiç karıştırmadığımı herkes çok iyi bilir. Yani bir 45 gün boyunca sadece işi durdurup,
daha sonra da gelip buradan kendi işimize devam etmişizdir, ama bunun kararını
313
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
kendim vermemişimdir. Ben Merkez Heyetine, Başkana hemen iki görevden de istifa ettiğimle ilgili talebimi ilettim. Bu konuda Başkan dedi ki; “Merkez Heyeti böyle
düşünmüyor. Bir arkadaşımız hariç hepsi Özgür devam etmelidir, Bu seçimi zaten
kazanmakla ilgili bir iddialı noktada olunmayan bir seçimdi o. O bir duruştu hakikaten.
Onunla ilgili Özgür buraya mutlaka dönmelidir, Özgür’ü kaybetmeyelim.” Ya böyle bir
şey olmaz dedim. Ben istifa etmek istiyorum dedim. Oda Başkanı Meliha Hanım dedi
ki; 20’ye yakın oda başkanı beni aradı, Uşak Başkanı Halime Hanım da buradaysa
kendisi mutlaka doğrulayacaktır. Bu konuda iki buçuk saate varan telefon görüşmesiyle beni “İstifa etmemelisin, bizim sana ihtiyacımız var” noktasına getirdi. Ben
kararımı orada vermedim, ben kararımı Merkez Heyeti toplantısında verdim. Burada
o gün birlikte karar verdiğimiz arkadaşlar, geldim dedim ki Saymanlıktan aceleyle
istifa ettim ama Merkez Heyeti üyeliğini bırakmam konusunda ne düşünüyorsunuz?
Bu gelenekselleşecek bir durum olur da, sonradan da örgüt doğru bulmazsa ben
bunu kaldıramam, doğru bulmam. Merkez Heyeti’nin, Sait Yücel hariç onun hakkını
ayrıca... O dedi ki, istifa etmelisin arkadaş. Tekin Çağlar bir ayrı. Şunu dedi; kişisel
bir karardır, kişinin kendisiyle ve ailesiyle vereceği bir karardır istifa mekanizması ve
istifa mekanizmasında kişinin ailesine bir de kendisini oraya seçenlere karşı sorumluluğu vardır, dedi Tekin Çağlar. İstifa ederken bunları göz önünde bulundur, dedi.
Onun dışında benim kararım nötrdür. Hangi kararı verirsen seni desteklerim dedi.
Onun dışında Deniz, Hocam ve sevgili Çağatay da burada kalman lazım; hatta Hocam
dedi ki, “Oğlum senin daha bu mesleğe yapacak çok katkın var. Keşke kazansan ama
burada devam edeceksiniz.” Burada yüz yüze Çağatay arkadaşımdan sonra bunları
söylüyorum ama daha sonra bu konu o kadar çok speküle de edildi ki internet sitelerinde, deklarasyonlarda, her kürsüde buna, Burçin kardeşim böyle bana hep Başkan
der, Özgür diyerek böyle sahiplenip benim de artık gırtlağımı düğümleyecek kadar
onların da üzüldüğünü görünce burada çıkıp bu gerçekleri bir kere daha söyleyelim
dedik. Biz yatılı okuldan çok şey öğrendik. Yatılı okulda ağabeylere sormayı, ablalara
sormayı, onlar ne derse ondan bir bilgi alarak davranmayı öğrendik; ama sorduğumuz ağabeylerin de gün gelip bir daha sorulduğunda da, bu sözün aynen arkasında
durduğunu da öğrendik.
314
TEB Yayınları
İneceğim şimdi buradan, gerçekten zor benim için böyle kişisel bir tartışma. Ben
buraya 10 yıl önce bu ilk çıktığımda biraz da kooperatif ağırlıklı bir konuşma yapmıştım. Hala daha da bilirler kooperatif konusuna yaklaşımımızı, burada kooperatiften
büyüklerimiz var. O zaman heyecanlıydım ama 10 yıl sonra burada bir Genel Sekreter
olarak, bir listenin önemli ve önemsenen ve arkasında durulan ve yüreklendirilen ve
istifa ettiği takdirde mutlaka geri dönmesi için telefonlar açılan, son Merkez Heyeti
toplantısında da kendi ailesel sıkıntılarım, kızımla ilgili taleplerim yüzünden yine aday
olmak istemediğimde şu 4 günlük süreci yaşadık. Bunu bu salonun belki yarısı biliyor.
Bu şartlar altında biz göreve devam edeceğiz. Ha bir de şunu söyleyeyim, bugüne kadar bana ve arkadaşlarıma sahip çıktınız ama yarın gerçekten artık psikolojik desteklerle; “Aman ağabeyciğim sen biraz daha dayan dişini sık” diyerek veya siz yedekten
geldiniz ama bütün bu Türkiye’deki baskılara rağmen şöyle durmalısınız diyerek değil.
Hakikaten yarın vereceğiniz kararla, vereceğiniz oylarla ve iki sene boyunca arkasında
durabileceğiniz, yüzünüzü güldürecek, başınızı dik tutacak bir listeye onay vermenizi
bekliyorum. Buradan 2 yıl boyunca yol yürüdüğüm Hilmi ağabeyimin daha önce yaptığı gibi, görevini bir genç meslektaşına bırakarak kendi isteğiyle aday olmadığını bugün öğrenmiş bulunuyorum. Kendisine 2 yıl boyunca yaptığımız çalışmalarda özellikle
nezaket ve içtenlik noktasında kendisinden çok şey öğrendim.
Çok teşekkür ediyorum hepinize saygılar sevgiler sunuyorum sağ olun.
Divan Başkanı: Merkez Heyeti adına soruları yanıtlamak üzere açıklamaları yapmak üzere TEB Başkanımız Sayın Erdoğan Çolak’ı davet ediyorum.
Ecz. Erdoğan ÇOLAK (TEB Merkez Heyeti Başkanı): Sayın Divan, Türk Eczacıları
Birliği’nin değerli yöneticileri, Türkiye’nin dört bir yanından buraya gelen değerli meslektaşlarım, bölge eczacı odalarımızın değerli başkan ve yöneticileri, değerli delegeler,
Türk Eczacıları Birliği’nin değerli çalışanları hepinizi Türk Eczacıları Birliği adına saygı
ve sevgi ile selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar; burada 3 gündür Türk Eczacıları Birliği’nin Olağan Genel
Kurulu’nu yapıyoruz. Elbette kongrelerde, kongrelerimizde iki yılın değerlendirilmesi
315
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
yapılacak. Kongreler bunun için var. Bu 2 yıllık değerlendirmeyi yapan, bizleri eleştiren, katkı koyan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum. Çünkü eleştiriler insanları
geliştirir. Eleştiriler insanların yolunu aydınlatır. Eleştiriler insanların geleceğe daha
kolay tutunmasını sağlar. Eleştiri bir katkıdır, o yüzden bu katkıyı yapan tüm meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlar; Ancak bu iki günlük kongre konuşmalarının bir özetini de
yapmak gerekiyor. Özet şu; burada beceriksiz bir Merkez Heyeti, geleceği öngöremeyen, gelecekle ilgili tasarımı olmayan, hasbelkader yolunu çizmeye çalışan bir Merkez
Heyeti, eleştiri bu. Yaptığınız tüm eylemlerin ne olduğunu bilmediğiniz, sonuçlarını
tasavvur edemediğiniz, geleceğe ait öngörülerinizin olmadığı bir Merkez Heyeti yapılanması. Öyle baktılar arkadaşlar bize. Ancak bizim söylediklerimizden de hiç farklı
bir şey söylemediler. Bizim önerilerimizden farklı hiç bir şey söylemediler. Aynı şeyleri söylediler. Dünyada bilenen bütün eylem biçimlerini burada sıralayarak, bizim de
söylediğimiz şeyleri söylemeye çalıştılar. Bu neydi, biliyor musunuz arkadaşlar? Bu
dünyaya kendinden bakmaktır, kendi durduğu yerden bakmaktır. Siz yaptığınız şeyleri öveceksiniz, onu başkaları yaptığı zaman bu yanlış diyeceksiniz. “Tarihsel hata”,
“gittiğiniz yer yanlış”, “bulunduğunuz nokta kötü”… Ama o eylemin içeriğiyle aldığınız
sonuçtan da memnun olacaksınız. Yok, böyle bir şey arkadaşlar, böyle bir şey yok. Şimdi biz şöyle söylüyoruz arkadaşlar, iki yıla dönüp baktığımızda ben ve tüm yol
arkadaşlarım şöyle söylüyoruz; tüm sorunları çözdük mü? Elbette hayır. Yaptıklarımız
yeterli mi? Elbette hayır. Ama neler yaptık bir hatırlatmakta yarar var.
23 Ocak 2008 - Diploma Denklik Sınav şartlarının kaldırılması uygulamasının iptal
ettirdik. 17 Temmuz 2008 - İş Bankası ile sözleşme imzalayarak banka üzerinden kredi kullanımının başlaması ile kredilerin kullanımının kolaylaşmasını ve yaygınlaşmasını
sağladık.
21 Aralık 2008 – 32 bin eczacı, eczane çalışanı, öğrenciler, meslektaşlarımız,
vatandaş Ankara Kolej Meydanını doldurduk, 32 bin eczacı. Türkiye tarihine geçti, eczacılık tarihine geçti, toplumsal tarihimize geçti ama bazılarımızın hafızalarında hala
316
TEB Yayınları
küçük bir eylem olarak kaldı. Çünkü onu bu Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti yaptı.
Çünkü onu, Türkiye’deki 24 bin eczacı yaptı o eylemi. Ve o eylem meslektaşlarımızın
meslek örgütüne daha çok sahip çıkmasını sağladı ve o eylem eczacının 1. basamak
sağlık çalışanı olduğunu kabul ettirdi.
26 Aralık 2008 - Sosyal Güvenlik Kurumunun eşit dağıtım maddesinin tek taraflı
iptali işlemine karşı açtığımız davada Danıştay 10. Daire yürütmeyi durdurma kararı
aldı.
25 Aralık 2008 - yoğun çabalarımız sonucu, adeta bir serbest rekabet haline
dönüşen yılların yarası Adalet Bakanlığı Ceza Ve Tevkif Evleri protokolü imzalandı.
02 Ocak 2009 - Sosyal Güvenlik Kurumu ile Maliye Bakanlığı arasındaki sözleşmeleri feshettik.
06 Ocak 2009 - Aşıların eczane dışında satılmasıyla ilgili başvurumuz üzerine
Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi.
17 Ocak 2009 - ilaç fiyat kararnamesi değiştirilerek 100 TL ye kadar olan ilaçlarda karlılık %25 e çıkartıldı.
19 Ocak 2009 – 2009 SGK ilaç alım protokolünü imzaladık. Eczacı ıskontoları
0’dan başlayarak kademelendirildi. İlk defa klinik eczacı kadrosu açıldı. SUT’ta taraf
olarak tanındık. 600 yeni eczacı kadrosu açıldı. Günübirlik tedavi kapsamından özel
hastaneler çıkarıldı. Özel hastane muayene ücretlerinin eczacılarca alınması kaldırıldı.
Reçete dağıtım sistemimizi geri kazandık. Avans değil, %100 ödeme hakkımızı koruduk.
18 Haziran 2009 – Birliğimizin yürüttüğü eşdeğer ilaç kampanyasına paralel
olarak, eşdeğer ilaç kullanımının yaygınlaştırılması ve eczacının eşdeğer ilaç verme
yetkisine sahip olduğunu bir kez daha vurgulaması açısından, mesleğimiz açısından
önemli ve anlamlı Eşdeğer İlaç Genelgesi yayınlandı.
317
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
18 Haziran 2009 – Aktar, baharatçı vb. dükkânlarda ilaç niteliği olan bitki ve
droglar anorganik, organik madde bitkisel çay ve karışımların eğitimi olmayan kişiler
tarafından hiçbir denetime tabi olmaksızın satılması konusunda yaptığımız sayısız
başvuru sonucunda aktarlarda bu ürünlerin satılması sınırlandırıldı.
19 Haziran 2009 – Gerçek meslek hakkımız majistral tarife Sağlık Bakanlığı tarafından onaylandı. Majistral tarife programı web sitemiz üzerinden kullanılabiliyor.
01 Temmuz 2009 – Muvazaa ile mücadelede yeni bir dönem başladı. Birliğimizin katılımıyla da hazırlanan 2009/27 sayılı genelgeyi ortadan kaldıran 2009/40 sayılı
genelge yayınlandı. Artık birliğimizin uygun göreceği temsilcilerin de yer alacağı bir
komisyon tarafından muvazaa değerlendirmesi yapılarak muvazaaya ilişkin kanaat İl
Sağlık Müdürlüğüne bildiriliyor.
25 Eylül 2009 – Birliğimiz tarafından Sağlık Hizmeti Sunumunu yaygınlaştırmak,
meslektaşlarımız arasında etik bozulmayı engellemek ve kamu yararı gözetilerek halk
sağlığına hizmet etmek amacıyla oluşturulan sıralı dağıtım sistemlerine bir yenisi
daha eklendi. Eczane bulunmayan yerleşim bölgelerinde yaşayan halka yerinde ilaç
teminine ilişkin protokol imzalandı. Ve sözün bittiği yer örgütlü gücümüzü cümle
aleme bir kez daha sergilediğimiz 4 Aralık süreci ve Türkiye’nin dört bir yanında eczacıların % 100 uyduğu eylem.
Şimdi neydi bizi bu eyleme götüren? 18 Eylül’de başlayan süreç. Peki, 18 Eylül’de
başlayan süreci 18 Eylül günü mü tıkamalıydık? Biz 17 Eylül’de Sağlık Bakanı ile
İstanbul’da uluslararası bir toplantının arifesinde bir otelde görüşme yaptık, 1,5 saate
yakın sürdü. Orada Sağlık Bakanı şunu anlattı, dedi ki, “biz 5 Bakan bir araya geldik.
Türkiye’de sağlık ve ilaç harcamalarını karşılayacak bütçemiz yok. Bütçe açık veriyor,
onun için sanayicilerle 9 toplantı yaptık. 5 Bakan ile birlikte global bütçeyi konuştuk.
Global bütçe üzerinde sanayiciler, bu bütçeyi kabul edemeyeceklerini söylediler ve
toplantıyı terk ettiler. Biz şimdi yeni bir karar arifesindeyiz. İlaç fiyatlarını düşüreceğiz, ıskontoları arttıracağız ancak şu anda kararname yazılıyor, bilginiz olsun.” Zaten
bilgimiz vardı onun için gitmiştik. Ancak bir gün sonra, 18 Eylül’de bu kararname ya-
318
TEB Yayınları
yınlandı. Burada finans bürokratları, ekonomiden sorumlu bürokratlar, sağlık alanını
bilmeyen sağlığı piyasalaştırmaya çalışan ve kendi yükünü üzerinden atmak isteyen
bürokratlar karar almışlardı. İşte o süreç Türk Eczacıları Birliği’nin kendi savunma
stratejileri içerisinde 7 bin eczanenin kapanma sürecinin bir başka ifadesiydi. İşte
kırılma noktalarından birisi odur. 7 bin eczaneyi telaffuz etmeyin diyorlar. 7 bin eczaneyi telaffuz ediyoruz çünkü bu işi hesapladığımızda; Rafet Şahin söyledi ya bir
çalışma yapmıştık diye, o çalışma, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerinden elde edilerek
yapılan o çalışma eczacıları kategorize eden bir çalışma zaten. Orada 7 bin eczanenin
yaşama şansı yok işte onun için süreç eczaneleri kapatacak sürecin başlangıcıydı. Belki tarihsel olarak bir başlangıç değildi ama o gün bir kırılma noktasıydı o. Biz burada
yola çıktık arkadaşlar burada yola çıktık bu işi tersine dönüştürmek ile ilgili defalarca
toplantı yaptık. 11 kez Sağlık Bakanını ziyaret ettik, 11 kez. Sağlık Bakanlığına eczacıların bu şartlar içerisinde dönemeyeceğini anlattık, bunun zor olduğunu anlattık,
alınan kararın çok radikal olduğunu anlattık, bunu taşıyamayacağımızı anlattık. Buna
karşın eczacıların mutlaka bir meslek hakkı ile donatılması gerektiğini söyledik, çünkü bu var, bunu yeniden keşfetmeye gerek yok. Bu farmasötik bakıma ilişkin var,
kutu başına olarak var herkes ayrı şeyler söylüyor. Ama buna bir başlangıç yapmak
lazımdı. Bu bir başlangıç olabilirdi. Biz bu konuda Sağlık Bakanlığının ikna olduğunu
gördük ve o günden sonra da Sağlık Bakanıyla da o ilişkileri sürdürdük. Ama ne oldu
biliyor musunuz arkadaşlar? Adres, Hazine, adres Çalışma Bakanlığı oldu ve onların
bürokratları. Çünkü alan el değiştirdi arkadaşlar; artık sağlıktan sorumlu olan Sağlık
Bakanlığı değil, onu finanse eden kurumlar, onu finanse eden kurum da Sosyal Güvenlik Kurumu bir yanıyla. Hani sağlıkta dönüşüm, 2003 yılından itibaren hayatımıza giren sağlıkta dönüşümün evrelerini anlatırken ne diyoruz biz onları 3 basamağa
oturtturmuyor muyuz?
1 – Sosyal Güvenlik Kurumunun teşekkülü
2 – Aile Hekimliği
3- Kamu Hastanelerinin özelleştirilmesi
Bu 3 basamak, 3 basamaktan birisi Sosyal Güvenlik Kurumu alan, el değiştirmiş.
Bir başka merkeze doğru yönelmiş onun için o merkezi iyi tespit etmek gerekiyor.
319
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli arkadaşlar; Sokrates’in “Sorgulanmamış bir hayat yaşanmaya değmez.”
diye bir sözü vardır. Bunun aksi de doğrudur. Sorgulanmış bir hayat daha iyi bir
hayattır. Hayatı sorgulamak içinse işe kendimizi, kendi hayatımızı sorgulamak ile
başlamalıyız. Bizler bu sorgulamaya, eleştiriye hiçbir zaman kapalı olmadık, hiçbir
zaman. Eleştirinin insanları geliştiren yegâne unsur olduğunu düşünüyorum. Eleştiri
ve özeleştiri mekanizmalarını işletmeyen bir örgüt zaten yaşamıyor demektir. Ya da
bir ölü gibi yaşıyordur. Bu bağlamda hiçbir sözü kişisel olarak üstüme almıyorum ve
hiçbir sözüm de kişiye yönelik değildir. Ama biz de kişiler toplamından ibaretiz. O
bakımdan kişilerin kendisine değilse de; akıl yürütmelerine, algılama tarzlarına ve düşüncelerine ilişkin bir iki kelam etmek istiyorum. Fakat bugün önce asıl konuşmamız
gereken şeyleri konuşmalıyız. Biz Merkez Heyeti olarak buraya bu kongreye 4 Aralık
sürecinin bir devamı olarak bakıyoruz ve bu devamlılık iradesinin de kongre delegelerimizin göstermesini bekliyoruz. Biz 4 Aralık’ta bir günlük uyarı eylemi yaptık kapatarak. Bunun bir uyarı eylemi olduğunu asıl kararı kongrenin alacağını da defalarca
vurguladık. Ve kongrenin açılışında da basının önünde geri dönülmez bir biçimde beni
eylem takvimi yapmak üzere sıkıştırmaya başladılar. Siyasi sorumluluğunu aldık biz
bu eylemin ve bu örgütü eyleme taşıdığımız için eleştirenlerin aynı kişiler olmasını anlamak mümkün değil. O zaman biz bu kongreyi niye yapıyoruz, arkadaşlar? Bu kongre
başkanlar danışma kurulu toplantısı değil ki, başkanların düşüncelerini, duygularını
alalım sonrada Merkez Heyeti olarak oturup onlara karar verelim. Biz kongrenin iradesine ipotek koyabilir miyiz? Üstelik de birkaç saat sonra buradan aklanacağız ya
da aklanmayacağız, görev süresi bitecek. Yarın yeni bir Merkez Heyeti oluşacak ve o
Merkez Heyeti bu kongre delegelerinin söylediği düşünceleri hayata geçirmek üzere
yol alacak. Böyle bir kongre iradesine bugün burada oturanlar, yarın burada oturup
oturamayacakları meçhul olanlar karar verebilirler mi? Böyle bir şey olabilir mi, bu
demokrasiye uygun bir şey midir?
Tam bu noktada bize başkanlar danışma kurulu toplantısı yapmadık diye demokrasi eleştirisi yapan arkadaşlara süreci bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bu sürece
nasıl geldik arkadaşlar? Mevzuat değişikliğinin olacağını öğrendiğimiz gün Sağlık Bakanlığına gittik, biraz önce anlattım. Görüşme ayrıntılarını da anlattım, daha sonra
bu kararname çıktı ve biz bu süreçte oda başkanlarını çağırdık o arada Çalışma Ba-
320
TEB Yayınları
kanlığına gittik mesela bu süreçte 5 defa da Çalışma Bakanlığını ziyaret ettik. Sosyal
Güvenlik Kurumu Başkanına gittik, Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğüne gittik,
Çalışma Bakanlığı Müsteşarlığına gittik, Hazine Müsteşarlığına gittik. Bütün kapıları
açtık. Sağlık Bakanlığı Müsteşarı, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürleri o toplantının birisinde Sağlık Bakanı şunu söyledi “Evet, özellikle altta 10 bin eczanenin sıkıntıda olduğunu ben de görüyorum, bunlara bir şey yapmak gerektiğini düşünüyorum; ancak
özelleştiremeyiz bu arkadaşlarımızı, genel bir şey yapmamız da gerekiyor. Siz meslek
hakkı diyorsunuz, ben reçete hizmet bedeli diyorum, bir şey yapalım, bu teknik çalışmayı da İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü ile yapın”. Biz de çalıştık arkadaşlarla, ARGE
Birimimizle ve İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü ile 4 toplantı yaptık. Avrupa’daki meslek
hakkı olgularını tek tek masaya yatırdık, sonuçta bir noktaya geldik ve bunu Sağlık
Bakanına götürdük. O arada 7 Ekim’de Başkanlar Danışma Toplantısı yaptık 42-43
oda başkanımız toplantıya geldi, 21-22 oda başkanımız toplantıda söz almadı zannediyorum, Yavuz da yoktu o toplantıda. Yavuz toplantılara bazen gelir bazen gelmez,
bazen dinler bazen dinlemez ama buradan kıyasıya eleştirir. O toplantıda bütün ihtimalleri konuştuk arkadaşlar ve o toplantıdan bir sonuç deklarasyonu çıkarttık o sonuç
deklarasyonunda da taleplerimizi netleştirdik neydi bizim taleplerimiz;
1. Kamu ile ilaç şirketi arasında yapılan bir alışverişe zorla araç edilmemizden
doğan kamu kurum ıskontolarının yükünün eczane üzerinden alınması,
2. İlaç şirketlerinin taahhütlerine tam olarak uyması, ilaç fiyat düşüşlerinde eczane stok zararlarının karşılanması için mutlak suretle düşük fiyattan 45 gün süre ile
ilaç temininin sağlanması,
3. Muayene ücreti uygulamasına da, kamuya veya özel kurumlara ait tüm bedellerin eczaneler aracılığı ile tahsil edilmesine, son verilmesine diğer yandan eczanelerin ilaç alım koşullarının sadeleşmesi ve ilaç fiyat kararnamesinin değiştirilerek
eczacıların kar oranlarının yükseltilmesi şarttır ve öncelikli talebimizdir.
Bunları söyledik ve 51 oda başkanımızın da imzasına açtık, biraz önce Semih
Başkan da bunları bir kez daha hatırlattı.
321
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli meslektaşlarım; bu meslek hakkı konusunu da biraz daha açmak gerekiyor, bu kongreye kimi meslektaşlarımız meslek hakkı önerisi sundular. Kendilerine teşekkür ediyorum ama sormadan da edemiyorum, arkadaşlar çalışmalarımızın,
üretimimizin, iddiamızın hiç mi farkında değiller ya da en basit haliyle en az iki yıllık
süre boyunca bu örgüt yönetimine talip bir anlayışın ne tür bir zeminde kendini konumlandırdığını hiç mi sorgulamazlar? Bu kürsülerden daha önceden de ifade edildi,
bu örgütün somut projelere beğenirsiniz ya da beğenmezsiniz, üzerinde emek harcanmış, çalışılmış bir programa ihtiyacı vardır. Biz geçen dönem otuzun üstünde oda
ile bir çalışma programı ile bu hazirunun önüne geldik. Bugün de geldik, ‘Mesleki
Dayanışma Grubu’ adı altında bir çalışma programını yeniden getirdik. O programın
içerisinde bütün bu kürsülerden söylenenler var.
Değerli arkadaşlar, iddia sahipleri vizyonlarını kongrelere taşımalıdırlar. Bu program önerileri de bizim bulduğumuz bir şey değil, Amerika’yı yeniden keşfetmeye
gerek yok, hepimizin içinde yaşadığı sıkıntılarımızın ortaklaştırıldığı ve buna çözüm
yollarını birlikte günlerce aylarca konuştuğumuz şeyler; yani şu; şu gökkubbede, bu
çatının altında bugüne kadar konuşmadık hiçbir şey kalmadı arkadaşlar. Hepsini konuştuk, konuşmaya devam edeceğiz.
Bizler eczacılık mesleğinin bugün içine sokulduğu ikilem için bir çözüm yolu olarak 3 farklı modeli tartışmaya açmak istiyoruz. Ayaktan reçetelerin eşit dağılımı da
dahil. Çalışma programımızda da var. Meslek hakkı ile anlatmak istediğimiz de son
derece basit arkadaşlar, eczacının böylesine kurgulanmış bir sağlık politikası alanında ihtiyacı olan şey kar oranı ve ilaç fiyatlarından bağımsız bir gelir sahibi olmasıdır
dedik. İlaç fiyatlarından bağımsız, bizler karlılıktan bağımsız eczacının sabit bir geliri
olması gerektiğini, reçete karşılığı hizmet bedeli olması gerektiğini söylüyoruz. Bu
gelir eczacının bilimsel yanını referans alması dolayısıyla önemlidir, çünkü serbest
eczacının dahil olamadığı ilaç üretim süreci karşısında eczacının en önemli toplumsal
görevlerinden olan ilaç ve sağlık danışmanlığını referans alır ve geleceğin eczacılığının
bugünden kurulması için zemin oluşturur. Yani biz ne dedik, ilaç karlılığı yanında
karlılıktan bağımsız bir ücret istedik. Yalnızca karlılık üzerinden politika üretme devrinde değiliz, bunun yöntemleri elbette tartışılmalıdır ama hiç kimse kusura bakma-
322
TEB Yayınları
sın, bunu yepyeni bir buluş, kendine ait bir buluş gibi lanse etmek de doğru bir şey
değil. Meslek hakkı farmasötik bakımla ilişkilendiriliyor; bir yanıyla doğru ama bizim,
farmakolojik bakım yaptığımız için de bir meslek hakkı almamız kadar doğal bir şey
olabilir mi arkadaşlar? Bu konuda örgütümüzde bir kafa karışıklığı var, biz meslek
hakkı derken sabit kar marjını kastediyoruz, dolayısıyla eczacı karının yükseltilmesiyle
aynı şeyi söylüyoruz. 4 Aralık’taki talebimiz de buydu.
Biz son süreçte niye Başkanlar Danışma Kurulu yapmadık? 7 Ekim’de yaptık,
katılanlar oldu, katılmayanlar oldu, söz alanlar oldu, almayanlar oldu, alanların bir
kısmı iki öneri getirdiler, arkadaşlar; eczane kapatma ve sözleşmelerin feshi, başka
bir öneri yoktu. 7 Ekim’de yaptığımız toplantıda bir grup arkadaşımız sözleşme feshi
ve eczane kapatmayı telaffuz etti. Ben de şunu söyledim; süreç ağır, süreç yetim.
Kasım ayında Urfa’da yaptığımız bölgelerarasında da aynı şeyi söyledim, hala anlamamışlar. Orada, eylemi ben tarif ettim, kürsüden söylediğim şey şuydu, arkadaşlar;
Türkiye’den herkes şikâyet eder ama eylem bir reflekstir, refleks ise düşüncelerde
yoksa eylem olmaz, sadece şikâyet olur, şikayete de bakarsanız da Türkiye’de herkes
her gün her şeyden şikayet eder, onun için biz şikayetleri değil kararlılığı örmeliyiz
kendi meslektaşlarımızla. Onun için odalar var, onun için bu örgütler var, onun için
iletişimlerinizi kuvvetlendirin önümüzdeki sürece kendi meslektaşlarınız hazırlayın;
bir miting yapacaksak da, Pazartesi günü Merkez Heyeti toplanır, karar verir dedim.
Dediler ki; arkadaşlar, yönetim kurulundaki arkadaşlar şimdi toplanalım, sıcağı sıcağına ve karar verelim. Yarım saat sonra biz bu kararı açıkladık ama inatla anlamak
istemiyorlar, tıpkı medyanın bizi anlamadığı gibi.
Değerli arkadaşlar onun için biz başkanlar danışmada görüşleri aldık, süreci
de takip ettik, görüşmeler yaptık, biraz önce anlattım o görüşmelerin sonuncusu
bayramdan iki gün önce yaptığımız görüşmedir. Çünkü adres Çalışma Bakanlığının
Müsteşarı Birol Aydemir’dir. Bir bürokrattır ve o bürokrat bu işin tamamından sorumlu bir noktadadır, tam yetkili. Biz o arkadaşla görüştük, bize aynen şunu söyledi
arkadaşlar dedi ki “Ya iyi güzel söylüyorsunuz, 8–10 bin eczane kapanacak, bunu
zaten görüyoruz ama kardeşim bu piyasa dediğimiz şey bunu regüle eder”. Yani siz
ne yaparsanız yapın, biz ne yaparsak yapalım bu 8–10 bin eczaneyi bizim kurtarma
323
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
şansımız yok, bunu piyasa regüle edecek. Yani şunu söylüyor; siz boşuna ağlamayın,
siz gidin oturun, biz bu eczanelerin kapanmasına seyirci kalacağız ve bu eczaneler kapanmalı. Öyle diyor. Bunu 2001’de de biri söyledi, farklı bir biçimde ve 15–16 Ocak’ta
onlar gerekli dersi aldılar. Birol Aydemir de söyledi, onun için biz onun ön hazırlığını da
yaptık arkadaşlar. 7 Ekim’den sonra, televizyonlarda bu eczaneler can çekişiyor diye
günlerce bu işin yayınını yapmadık mı? O neydi arkadaşlar, o kime anlatılan bir şeydi?
O kamuoyuna, o duymayanlara, o görmeyenlere anlatılan bir şeydi. O reklamların
çıktığı gün Çalışma Bakanı beni aradı, aynı sabah “Sayın Başkan nedir bu televizyonlardaki reklamlar?” Dedim ki, biz kendi sorunumuzu Sayın Sağlık Bakanına anlatmaya
çalıştık, o bizi anlayışla karşıladı ama size anlatamadık Sayın Bakan, sizin bürokratınızı da aşamadık. Bana aynen şunu söyledi, siz bir şeye soyunuyorsunuz ama benim
baltamı topraktan çıkarmayın şimdi. Aynı gün Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti
toplantı yaptı ve Müsteşarın da söyledikleriyle örtüşen, Bakanın tavrına karşılık bir
eylem kararı aldı ve siyasi sorumluluğunu da üstlendi. Onu bu genel kurula da bırakabilirdi ama bugün bizi burada eleştirenler o gün şunu söyleyecekti; “Arkadaşlar, niye
genel kurula elinizi kolunuzu sallayarak geldiniz? Niye 4 Aralık’ta bu geçiş sürecinin
bu kırılma sürecinin olduğu gün bir tavır koymadınız?” İşte biz onun tersine çevirecek
bir şey yaptık, ancak o eylem eğer Türkiye’de tutmasaydı, yani yüzümüze gözümüze
bulaşsaydı bugün tarihin sayfasına başka bir şey yazılacaktı ve biz bugün burada farklı
bir noktada olacaktık ama o gün o başarı bu hazirunun başarısıdır. Türkiye’nin 32 bin
eczacısının, 24 bin eczanesinin başarısıdır, çalışanların başarısıdır, o başarı hepimizindir, hepimizin yürekten alkışlıyorum.
Bir eleştiri de şu arkadaşlar, niye son silahı kullandınız. Ya bir taraftan diyalog
kapılarını kapatın diyorsunuz, bir taraftan açın diyorsunuz, bir taraftan son silahı niye
kullandınız diyorsunuz. Sorunu tarif ederken küreselleşmeden, küresel ekonomiden,
sağlığın piyasalaştırıldığından, ekonomi bürokratlarına bırakıldığından, Sosyal Güvenlik Kurumunun bir sağlık kurumu değil, bir finans kurulu olduğundan bahsediyorsunuz. Yani karşıdakini büyütüyorsunuz ki doğrudur, hepimiz aynı şeyi söylüyoruz.
Sonra da diyorsunuz ki niye son silahı kullandınız, yani 7 bin eczaneyi kapatacak bir
projeye karşı neyi kullanacaktık arkadaşlar? Yani eczane kapatmayı kullanmayacaktık da, neyi kullanacaktık? Diyalogu kullandık, televizyon reklamları yaptık, derdimizi
324
TEB Yayınları
anlattık, teknik olarak çalıştık, öneriler götürdük… E beni piyasa seni regüle edecek
diyen bir zihniyete karşı ve onun 4 Aralık’taki uygulamaya girecek politikasına karşı
neyi kullanacaktık? Biz bunu kullanmasaydık, siz bizi eleştirecektiniz, çünkü ben oda
başkanlarıyla o süreçte yine görüştüm. Bana sizin oda başkanlarınız kapat kardeşim
dedi, bu kararı al dedi, İstanbul’da yaptığınız eylem çok güzel, yürüyüş mükemmel,
kapatma süper ama eczacıyı eylem yorgunu yaptınız. Ya bu ne yaman çelişki arkadaşlar? Süreci doğru okuyacağız, bakın birbirimize ihtiyacımız var, herkes bunu söylüyor,
ben de söylüyorum. Birlikte olmalıyız, iri olmalıyız, diri olmalıyız. Bunu hep söylüyoruz ama bunun gereğini yapmalıyız. Gereği de şudur; yol yürüyecek arkadaşlarımızı doğru tespit etmeliyiz, yol yürümeye karar vermeliyiz ve birbirimize güvenmeliyiz
samimiyetle. Ama bu süreçte birbirine güvenmeyenler bugün ortak liste çıkartmaya
çalışıyorlar; dün bize onlarla olmaz diyenler, bugün birlikte geleceği kurtarmaya çalışıyorlar, bu da bir çelişki değil mi arkadaşlar?
Devlet erkânı niye yok arkadaşlar? 4 Aralık, 10 Aralık, yani bir hafta önce; devletin kurumlarına, hükümete sağlık politikalarına karşı eylem yapacaksınız, burada niye
Bakanlar yok, niye bürokratlar yok? Biz çağırmadık, biz çağırmadık! Sembolik sürecimiz devam ediyor, o yüzden bu bürokrasiyi çağırmadık. Sembolik bir genel kurula
davetiye gönderdik, o genel kurula gönderdiğimiz davetiyeden icabet edenler oldu
ama özel olarak gidip çağırmadık. Halbuki bu kongrelerin ana kriteri şudur; bürokrasi,
siyasetçi, hepsi ayağına giderek çağrılır, biz bunu yapmadık. Dolayısıyla çağırmadık,
bu onlarla küstüğümüz anlamına da gelmiyor, o çocukluk çağına ait bir hastalık, bizde
yok. Biz devletin kurumların küsmeyiz, hakkımızı ararız, diyalog kapısını da her zaman açık bırakırız. Bizim diğer meslek örgütleriyle çok yakın ilişkimiz var; burada da
gördünüz bütün örgütler, özellikle sağlık meslek örgütleri buradaydılar, çünkü bizim
21 Aralık’ta, 4 Aralık’ta yarattığımız eylemliği ve sinerjiyi takdir etmek için, onun bir
parçası olmak için, bizimle dayanışma yapmak için buraya geldiler ve o konuda da biz
o insanlarla bu süreçte omuz omuza olduk. Çünkü biz biliyoruz ki; ancak Türkiye’nin
insanları birlikte omuz omuza çoğalarak yol alabilirler, onun için birlikteyiz, yol almaya
çalışıyoruz, birlikte olmaya çalışıyoruz, yoksullaşmaya ve yoksulların daha da yoksullaşmasına karşı hep beraber bu mücadeleyi yürütüyoruz arkadaşlar.
325
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Değerli arkadaşlar; ekonomik liberalizasyon ve bunu üzerine eklenen kriz, tüm kilit sektörler gibi, sağlık ve ilaç sektöründe de bir yeniden yapılanma gündemi yarattı.
Bu yeniden yapılanmanın nasıl olacağı, önümüzdeki dönem temel sorun ve mücadele
alanlarından birisi olmaya devam edecek. Eczacılık alanı için, doğal akışına bırakıldığı
takdirde güçlü olanın ayakta kaldığı, zayıf olanın ortadan kalktığı bir süreci yaşayacağız. Onun için dünyada bütün profesyonel meslekler işçileştiriliyor arkadaşlar, işçileştirilme süreci yaşanıyor bütün mesleklerde. O nedenle eczacıların da gelirleri son 5
yılda azaltıldı, bu süreç budur, bu eğilim de 2004 yılı ilaç fiyat kararnamesiyle başlıyor.
Burada söylemeden geçemeyeceğim, ilaç fiyat kararnamesiyle ilgili TEB’in bunun bir
devrim olduğunu söyleyen tek bir belgesi yoktur, arkadaşlar, tek bir belge yok böyle
bir belge ve bu çatı altında da ilaç fiyat kararnamesinin bir devrim olduğunu söyleyen
bir tek kişi bile olmamıştır. Nerede olmuştur? Onu Sayın Mehmet Domaç TEB kürsülerinden değil, TBMM’deki rozet takma sırasında söylemiştir. Dolayısıyla bizimle bir
alakası yoktur. Bizim Mehmet Domaç’la ilgili olumsuz ya da olumlu bir düşüncemiz
yoktur. Mehmet Domaç kendi kaderini çizmiştir, yolunu ayırmıştır, onun üzerinden
politika yapanlar, yapmaya devam etsinler. Evet değerli arkadaşlar, bu kararname
Türkiye’de daha önce serbest olan ilaç fiyatlarını belirleme yetkisini Bakanlığa verdi.
Daha önce biliyorsunuz, 1984 ilaç fiyat kararnamesi vardı, beyan usulüne dayalı bir
kararnameydi; bu kararname onu ortadan kaldırdı, bu yanıyla doğru bir kararname,
sosyal devletin yapması gereken de bu. Sosyal devlet diyorsanız bu yanlış değil; demiyorsanız, o zaman sosyal devleti de baştan itibaren, bir daha tartışmamız gerekiyor
ya da kendi inandırıcılığımızı yeniden sorgulamamız gerekiyor. Kararnamenin yanlışları yok mu? Var, yanlış olan ilaç fiyatlarını serbest piyasanın insafına terk etmek
üzere yol alınmıştır bu kararname ile. Şimdi 4 Aralık’ta ne oldu arkadaşlar? Serbest
piyasanın ayak seslerini ensemizde hissettik. Devlet bir alana korumacı müdahale
ederken diğer bir alanda, yani eczacılık alanında serbest piyasa koşulları insafını söz
sahibi kıldı, eczanelerimizin batmasına göz yumacağını açıkça söyledi. Sorun, bugün
buna müsaade edip etmeyeceğimizdir, arkadaşlar. Ya bu süreci tersine döndürecek
organizasyon yapacağız ya da süreci kabulleneceğiz, işte sorun bu. Yani biz etik bir
eczane modelinden mi kendimize yol açacağız, yoksa ticari bir eczane modelini mi hayata geçireceğiz? Yani ticaret odası mı olacağız, eczacı odası mı? Bugün karar vermemiz gereken şey bu. Evet, çok zorlu bir süreç bizi bekliyor, arkadaşlar. Hayatımızdaki
326
TEB Yayınları
güncel olayların arka planda kendi kaderimize hakim olma inancı ve tarihe yön verme
eğilimi ile piyasanın denetlenemeyen gücünün tahripkarlığı arasındaki mücadele yatıyor. Biz bu süreçte gördük ki, devlet hangi dünyaya kulak kesilmişse öbürüne sağır.
Peki, hangi dünyaya kulak kesilmiş dersiniz? Yoksulların, yoksullaşmakta olanların,
sağlık emekçilerinin, eczacıların dünyasına mı; yoksa başka bir dünyaya mı, yoksa
adaletsizliğin kol gezdiği, ilacın borsa oyunları konusu haline geldiği bir dünyaya asgari ücretlinin, işsizin, yoksulun, ekmek parasının üzerine basanların yedikleri ekmeği
rüşvetle, adam kayırmacılıkla, adam sendecilikle kirletenlerin, serbest liberalizmin
dünyasına mı?
4 Aralık günü bize dayanışmayı, örgütlülüğün gücünü, birlikteliği öğretti arkadaşlar. 21 Aralık da eczacıda oluşan güven ve umut tazelenmesinin doruğa çıktığı
noktadır. 4 Aralık bu sorunun cevabının da öğretti bize, devlet bizim dünyamıza kulak
kesilmiş değil. O ilaç sanayicilerin, çok uluslu lobilerin, borsanın sesine kulak vermiş
durumda; çünkü onun sesine kulak vermeseydi, 800 milyon TL’yi bir gecede devletin kasasından sanayinin kasasına aktarmazdı, değerli arkadaşlar. Özel hastanelere
muayene ücretleri farkı %30 dan %70 e çıktı, bunu nasıl açıklayabiliriz? Yoksa böyle
değilse, şimdi hasta yararı dediğimizde, bizim samimiyetimizden şüphe duyan ve
kendi köşelerinde aleyhimize yazı yazan köşe tutucuları şimdi utanıyorlar mı? Acaba
o kalemşörler şimdi utanıyorlar mı? Bence utanmıyorlardır, çünkü utanmaz onlar. Bu
ülkede eczacının hastanın ekmeğine göz dikilir ve sanayinin cebinden alınıp öbürüne
konulur. Sağlık parayla ölçülür. Sağlıksızlık yoksulluk demektir, arkadaşlar, yoksullar
da sevilmez. O bürokratlar bizim gördüğümüz kadar yoksulları görseler, bu dünya zaten başka bir yerde olmaz mıydı? O bürokratların biraz vicdanı varsa, başka bir dünya
olmaz mı burası? O bürokratların burada ne işi var arkadaşlar?
Değerli arkadaşlar, 4 Aralık sürecinde zamanlama konusunda bizi eleştirenler
oldu. Onlara ben şimdi soruyorum, şimdi değilse, 4 Aralık’ta değilse ne zaman olacaktı? Eczacının yok oluşu gerçekleştikten sonra mı? Bir sosyal güvenlik uzmanı, o
diploma da nereden alınıyor, ben bilemiyorum, bilene de rastlamadım ama tribünlere oynadığımızı söyledi. Bazı arkadaşlarım da bunu ima ettiler. Tribün dediğiniz
yer burası arkadaşlar, kongre, bu kongre salonu ve seyircisi de kongre delegeleri.
327
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Arkadaşlar, eczacı tabanına artık ağıt yakmak istemiyorum. Samimiyetle hepimizi
sorgulamak istiyorum, hepimizi.
Biraz karamsar bir tablo çizdim, karamsarlıkla iyimserlik arasında da ince bir çizgi olduğunu bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Ancak irademizin iyimserliğini tüm
gücümüzle göstermemiz gereken bir zamandan geçiyoruz. Bakın arkadaşlar bir şair
ne diyor “En mutlu insanlar belki de baca temizleyicileridir, öyle dar öyle karanlık
bir yerdedirler ki yüreklerini geniş, dayanıklı, aydınlık tutmak zorundadırlar”. Bizler
de kendimizi meslektaşlarımızı dayanıklı, geleceğimizi aydınlık tutmak zorundayız,
bunun için elimizden ne geliyorsa yapacağız. O eller hepimizin elleri, eczacının elleri;
mesleğimizin geleceğine yönelik karanlık ellere inat, bizim ellerimiz sağlık ışığını aydınlatan eller ve o insanların ellerini unutmayacağız arkadaşlar.
Değerli arkadaşlarım bizler; özgücüne koltuğundan daha çok güvenen, mesleğini, meslektaşlarını koltuğundan daha çok seven, genç, dinamik, mesleği adına bir
şeyler yapmanın heyecan ve coşkusu ile dolu, bilgili, güvenilir, bilen ve bildiğinden
şaşmayan bir ekiple adayız. Bugün buradan birlikte ve güçlü çıkmamız gerekiyor.
Bazı demokrat arkadaşlarımız “dereyi geçerken atı değiştirmemiş gibi yapalım”
önerisi getiriyorlar, dün Kocaeli Eczacı Odası Başkanımız buradan bir öneri sundu. O
öneriyi İstanbul Eczacı Odası web sitesine taşıdı; 4 tane eczacı odasının önerisi, İstanbul, Bursa, Kocaeli, Zonguldak. Şimdi biz bunu daha önce de yaşadık, ben 1993 yılında Adana Eczacı Odası Başkanı oldum, o zaman bir terazi odalar toplantısı var, işte o
süreç yaşanıyor ve o süreçte 15’e 16 bir oylama yapıldı; 15’e 16, yani bir taraf 15, bir
taraf 16. O önerinin aslı şuydu, İstanbul, Ankara, İzmir yönetim kurulunu paylaşsın,
işte birkaç tane de oda alsınlar yanlarına, burayı yönetsinler. O gün, o toplantıyı terk
ettim arkadaşlar, Etap Altınel’de. İki nedenle, bir şunu söyledim; dedim ki, burada
herkes yönetme ehliyetine sahiptir, bunun metropolü taşrası olmaz, bu demokrasiye
de aykırıdır, bu iradeye ipotek koymaktır, doğru değildir. Bugün 16’ya 15 o iradeyi
alanlar, yarın 16’ya 15 o iradeyi kaybedebilirler dedim ve o toplantıyı terk ettim. Şimdi
aynı öneri tekrar karşımıza çıktı, yıllar sonra. Erdoğan Çolak ve bir arkadaş, o arkadaşı
da Özgür, bir yakın çalışma arkadaşı ve İstanbul, Ankara, İzmir bölüşsün ve çok de-
328
TEB Yayınları
mokratik bir yönetim yapısı ortaya çıksın diyor arkadaşlarımız. Değerli arkadaşlar; buradaki herkes, bu örgütün bütün yöneticileri sizin kadar liyakat sahibi ve sizin kadar
yönetme erkine sahip, arkadaşlar. Bu örgüte güvenmeyecekseniz, kime güveneceksiniz arkadaşlar? Bu örgütün iradesine güvenmeyeceksiniz, bu örgütün delegelerine
güvenmeyeceksiniz, kime güveneceksiniz arkadaşlar? Bu nasıl bir demokrasidir, bu
nasıl ipotekçi bir anlayıştır? Böyle bir anlayış olabilir mi? 1993’te yaşadığımız olay 17
yıl sonra tekrar gündemimize geliyor. Hani karıncanın az gidip uz gitmesi gibi.
Değerli arkadaşlar; örgüte güvenmiyorsanız, size somut bir veri Servier eylemi,
Pfizer eylemi, 21 Aralık, 4 Aralık… Bu örgütün tamamı bu sınavlardan her süreçte
geçmiştir, her süreçte. Onun için kimse bu örgütün iradesine ipotek koyma hakkına
sahip değildir.
Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz kongrede delegasyonumuzun ruh hali şuydu,
en ideal 11’i çıkartmak ve kongre sonuçları da böyle yorumlandı, en ideal 11. Ama
süreç içerisinde görüldü ki, en iyi 11 bile olsa, en uyumlu 11 olmadığı sürece o maçı
kazanmak, o takımı ayakta tutmak kolay olmuyor. Haklarını teslim edelim, her zaman
da ettik. Arkadaşlarımız çalıştılar, koşturdular, emek verdiler ama sonra istifa ettiler.
İstifa süreciyle ilgili de tek kelime konuşmadılar. Yani sizlere arkadaşlar, bu istifa
sürecini internet kanallarından yayınlayacaksınız ama kongre hazirununda konuşmayacaksınız. Çünkü konuşamazsanız, bu maçı kaybettiniz; o gün, istifa ettiğiniz gün bu
maçı kaybettiniz, onun için de konuşamazsınız. Hani diyor ya, onu şimdi konuşmayalım; ya ne zaman konuşacaksınız? Hiçbir toplantıda konuşmuyorsunuz.
Evet, değerli arkadaşlarım, bir özür meselesi var, onu söylemeden edemeyeceğim. Bu örgütte ben de dâhil hiç kimsenin dokunulmazlığı yok arkadaşlar, Türk Eczacıları Birliği Başkanlığını da yapan dâhil hiç kimsenin dokunulmazlığı yoktur. Kimsenin
de unvanıyla değerlendirilmesi mümkün değildir, değerlendirilmemesi de gerekir. Bir
söz söylüyorsanız, sorumluluğuna katlanacaksınız; bir sorumluluk alıyorsanız, gereğini yapacaksınız. Ben bunu anmak bile istemiyorum, sadece şunu söylemek istiyorum;
eğer bana söz söyleyen insanlara dava açsaydım, avukatları zengin ederdim arkadaşlar. Ancak biz avukat arkadaşlarımızla dayanışmak istiyoruz, onları zengin etmek
329
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
istemiyoruz, dayanışma için de böyle bir şey yapmaya gerek yok, biz onlarla eylemlerde birlikte olmayı tercih ediyoruz. Eleştiri demokrasiye ait bir şey, herkes de bunu
kaldıracak olgunluğu göstermelidir.
Değerli arkadaşlarım, çok değerli 5 arkadaşımız tüm bütünleşme çağrılarımıza
karşı bir buçuk yıl boyunca uyumsuzluğu gerekçe gösterdiler ve bir toplantıda istifa
ettiler. İstifa kurumu da demokrasiye ait bir şey, bu konuda hiçbir sözümüz olamaz.
Dolayısıyla adaylık kurumu da demokrasiye ait bir şey, o konuda da bir sözümüz olamaz. Delege olan herkes aday olabilir, her üyemiz de bu örgütü yönetecek kadar becerikli ve donanımlıdır. Bizim söylediğimiz şey şudur arkadaşlar, önümüzdeki dönem
çok zorlu bir dönem olacak, hepimizin söylediği şey bu. Gerçekten de zorlu bir dönem
olacak, böyle bir dönemde elbette bütün odalarımızla uyumlu çalışmaya, bütün odalarımız arasında birliğe, bütünlüğe, dayanışmaya; bu seçimler geçtikten sonra, seçim
sonuçları ne olursa olsun birbirimizin elini sıkmaya, güçlü durmaya, dayanışmaya ihtiyacımız var. Hele hele 7 bin eczanemizin süratle yok oluş sürecine girdiği bu noktada,
hepimizin daha çok birlikte olmaya ihtiyacı var ve bütün bu olayların karşısında örgütümüzün bocalamaya kesinlikle ihtiyacı yoktur, arkadaşlar. Kaybedecek bir dakikamız
bile yok, kaybedecek bir tek eczanemiz bile yok. Hükümetin planı, eczane sayısını piyasanın acımasız yöntemiyle azaltmaktır, eczaneleri piyasaya teslim etmektir. Bunun
sonu karanlıktır arkadaşlar, bu tünelin sonu çok karanlıktır. Buradan zincir eczane
çıkar, buradan ilaç dışı ürünlerin eczane dışında satılması çıkar, buradan eczacı-eczacı
ortaklığı çıkar. Bizim bu engellere karşı durabilmek için 4 Aralık’ta önümüze örülen
duvarı yeni bir duvarla, karşı duvarla örmemiz gerekiyor. Bizim şiddetle ihtiyaç duyduğumuz şey budur. O yüzden de açıkça söylüyorum arkadaşlar, bu güç eczacının
ortak gücü olacak, o ortak gücü sağlayacak da delegenin iradesi olacak. Şimdi şunu
söylemek istiyorum, kafası bir yere kolu başka bir yere gitmeyen, tam bir bütünlük
içinde durabilen ve hızlı refleks verebilen bir yapıya ihtiyacımız var, arkadaşlar. Şimdi
bazı odalarımız, biz eylemci odayız diyor; biz de eylemci bir birliğiz, bütün odalarımız
da eylemci. Bu zaten geçtiğimiz süreçte görüldü. Kimse bizi sınamaya kalkmasın
arkadaşlar, biz 21 Aralık’ta bu sınavı verdik, 4 Aralık’ta verdik, 15–16 Ocak’ta verdik,
Sosyal Güvenlik Kurumunun kapısında verdik, Sosyal Güvenlik Kurumunu işgal ettik,
Servier’de verdik, Pfizer’de verdik, 4 Aralık’ta firesiz kepenk kapattık.
330
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım; Türkiye, Türkiyemiz gerçekten zorlu, siyasal, ekonomik,
sosyal, toplumsal inanılmaz, inanılmaz bir süreçten geçiyor. İnanılmaz ve insanlar sorunlarına oturarak, konuşarak, dinleyerek, çözümler üreterek yol almıyorlar. Çatışarak, kavga ederek yol almaya çalışıyorlar. Onun için Türkiye’de demokrasinin gelişmesi, demokrasi refleksinin gelişmesi zora giriyor. Türkiye’de parti kapatmalar Türkiye
demokrasisini geliştirmiyor, aksine köreltiyor. Bu ülkenin bir kentinde değil de, başka
bir kentinde doğduğu, yaşadığı, büyüdüğü, çalıştığı eczane açtığı için başkalarını ötekileştirmek bize yakışmaz arkadaşlar. Uzun zamandır kanayan bir yaramız var. Ancak
şiddet ortamından beslenenler farklıdır. Bizler sağlık çalışanıyız ve hepimiz eczacıyız.
Birimiz, bir diğerinin ötekisi olamayız. Burada herkesin bu şuurla davranacağına eminim. Bu örgüt kendi içinde farklı ideolojiler, farklı bölgeler, farklı teamülleri barındırmıştır, barındırmaya devam edecektir. Çünkü bu örgüt; çok demokratik bir örgüttür,
demokrasisi gelişmiş bir örgüttür.
Arkadaşlar, herkes burada mesleğimiz için ve bu mesleğe hizmet etmek için
çalışıyor, daha önce de çalıştı. Biz yürüdüğümüz yolda hep birlikte yürüyoruz, eczanelerimizi kapattığımızda hep birlikte kapatıyoruz. İktidarın üstüne yürüdüğümüzde
de; barış için, huzur için Cumhuriyet değerlerinin korunması için yürüdüğümüzde de
hep beraberiz, bundan sonra da, hep beraber bu yolda yürüyeceğiz. Çağdaş insanlar
arasında ayrımcılık olmaz, arkadaşlar. Bir diğerini düşman gören, bir diğerinin varlığından ürken bir tek meslektaşım, bir tek delege, bir tek eczacı yoktur. Sokakta nasıl
yürüyorsak birlikte, buradan da birlikte ve güçlü çıkacağız ve Türk Eczacıları Birliği’nin
kurumsal kimliğine saygılı olacağız, bu bir zorunluluk.
Değerli meslektaşlarım, oluşacak Merkez Heyetinde görev alacaklar kim olursa olsun mesleğimizin bugünü ve yarınları için bazı alanlarda kararlılıkla mücadeleye
devam etmek zorundadırlar. Bizler düşlerini terk edip, imtiyazlarını terk etmeyenlere inat buradayız. Konu mesleğimizin geleceği olduğunda kişiler teferruattır, önemli
olan tek şey doğru yapılar kurmak ve sürdürülebilirliği sağlamaktır. Bu nedenle; ben
ve eminim ki benimle birlikte görev alan tüm mesai arkadaşlarım bundan böyle eczacılık mesleğinin hangi noktasında durursa dursun sürdürülecek ilkeli ve kararlı bir
mücadeleye gücümüz yettiğince katkı sunmaya devam edeceğiz. Öncelikle 4 Aralık
331
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sürecine ilişkin olarak, bir süreç olarak tanımladık arkadaşlar. Bunu bu süreçte, haklı
taleplerimiz kabul edilene kadar 51 oda başkanı olarak toplanıp Sağlık Bakanlığına
gitmeliyiz ve bunu Pazartesiden sonra oluşacak Merkez Heyeti hemen bir başkanına
danışma kurulu toplantısı yapıp, Sağlık Bakanlığından randevu alıp Sağlık Bakanlığına gitmelidir ve sorunlu bir paket olarak ortaya koymalıdır, bütün bu sorunları;
6197’siyle, ilaç fiyat kararnamesiyle, kamu kurum ıskontosuyla, meslek hakkıyla birlikte, hepsini bir paket halinde ortaya koymalıdır. Çünkü Türk Eczacıları Birliği Genel
Kurulundan ortaya bir irade çıkmıştır ve o irade o gün çalışmaya başlayacaktır ve o
irade burayı yansıtacaktır.
Değerli arkadaşlar stok zararları, kamu ve sanayi arasındaki o anlaşmanın feshi
noktasında dava açtık; bu davayı kazanma ihtimalimiz son derece yüksek, hukuki
mücadeleyi kararlılıkla sürdürmeliyiz, bu kongrenin sonuncunda mutlaka bir deklarasyon yayınlamalıyız. Ama değerli arkadaşlar bazılarının önerdiği gibi sözleşmeleri
biz feshetmemeliyiz.
Hatta sözleşmelerin feshedilmesi engellenmelidir. Bakın arkadaşlar, sözleşme
feshini Sosyal Güvenlik Kurumu daha önce denedi, biz burada sözleşmeleri feshederek onlara niye yeni bir alan yaratmaya çalışıyoruz? Biz sözleşmelerin feshedilmesini
engellemek durumdayız; onun için odalarımız sözleşme fesihlerine karşı eczacıların
duruşunu örgütlemek durumundadırlar. Sözleşme feshi bize yarayan bir şey değildir, onun için bunu engellemek durumundayız; çünkü karşımıza çıkacak sorun, önümüzdeki süreçte büyük ihtimalle budur. 24 bin eczacı, onun bütünleşmiş örgütüne
karşı onu parçalayacak bir şey yapmayı düşünürken niye biz malzemeyi ona vereceğiz? Biz tam tersini yapmak zorundayız. Sözleşme fesihlerini telaffuz ettikleri gün
de, eczanelerimizi süresiz kapatmalıyız. Eczaneleri süresiz kapatmadan yol alamazsınız, eczaneleri çalıştırarak sözleşme yapan eczaneleri seyrederek, diğer eczaneleri
tutma şansınız yoktur. İşte o gün bütün eczanelerin kapanma süreci süresiz olarak
başlamalıdır. Bundan böyle stoklu ilaç alınmaması konusunda tüm meslektaşlarımız
bilgilendirilmelidir, makul bir sürede.
332
TEB Yayınları
Değerli meslektaşlarım, 4 Aralık’ta sonuç ne oldu? Bir eleştiri de bu. Ya biz 21
Aralık’ta miting yaptık, Allah aşkına 22 Aralıkta mı her şey oldu yani? 21 Aralık’ta
miting yaptık, 32 bin eczacı, eczane çalışanı, vatandaş, öğrenci, üniversitedeki hocalarımız, onları da geçmeyelim burada üniversitedeki hocalarımız, herkes oradaydı. Biz
21 Aralık’ta miting yaptık, 32 bin kişiyle, peki bizim sorunlarımız bu biraz önce saydığımız, neler yaptık, 22 Aralık günü mü masaya yatırıldı? Ne zaman masaya yatırıldı?
Ocak ayında, dolayısıyla süreç bitmemiştir. 4 Aralık’ta kapattık, e şimdi ne olacak? Bir
günde mi olacak, bir günde mi geldik bunlara? Bir günde geldiysek problem yok, bir
günde de çözeriz ama bir günde de gelmedik. 2003’ten bahsediyoruz, daha öncesi
80’lerden başlayan politikalardan bahsediyoruz, küreselleşmeden, liberalizasyondan
bahsediyoruz. O süreci 20 yıllara, 30 yıllara yayıyoruz, sağlık alanındaki çürümeyi 5
yıla, 10 yıla yayıyoruz; kendi sorunumuzu 1 günde çözüyoruz, yok böyle bir şey! Böyle
bir yeteneği olan varsa onu ben bilemiyorum. Bizim böyle de bir yeteneğimiz yok, biz
sürecin bir bütün olduğunu ve bu sürecin kararlılıkla takip edilmesi gerektiğini söylüyoruz ve onu da takip edecek kararlı bir Merkez Heyeti’nin oluşması gerektiğini de
ifade ediyoruz. Değerli arkadaşlar, bizi eczaneler can çekişiyor teker, teker değil hep beraber
noktasına getiren, kamu kurum ıskontoları, ilaç fiyat düşüşleri ile büyümenin bedelini eczacılara ödetmeye çalışan mevzuat değişikliklerine karşı haklı bir meslek hakkı,
eczacı karının yükseltilmesi ve stok zararlarının telafisi için taleplerimiz için mücadele veriyoruz. Muayene ücretlerine karşı, muayene ücretini de istemiyoruz, tahsildarı
olmak da istemiyoruz. Basın açıklamaları yaptık, imza kampanyaları yaptık, davalar
açtık, mücadeleleri yürüttük, yeni eczacılık fakülteleri açılmasın diyoruz ve var olanların kontenjanları yükseltilmesin istiyoruz, yurt dışı diploma denklikleri ile yaşanan
sorunlara karşı hukuk mücadelemizi her alanda sürdürmeye çalışıyoruz. OTC ilaçlarının eczane dışından satılmasına karşı yıllardır tutumumuzu büyük bir kararlılıkta
sürdürüyoruz. Biz kendi 6197’mizi istiyoruz, onun için çalışmaları yürütüyoruz ve zincir eczanelere, ortak eczanelere karşı tavrımızı, tepkimizi sürekli gündemde tutmaya
çalışıyoruz. İlaç alım koşullarının eczacı lehine değiştirilmesi için tüm Türkiye’nin ses
verdiği, güç verdiği eylemlik sürecini birlikte örgütlüyoruz. İlaç takip sisteminin eczacıyı değil, ilacı takip eden bir sistem olması için yaptığımız çalışmalar var. Bunları
333
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
defalarca sizlerle birçok toplantıda paylaştık, paylaşmaya çalıştık. Eczacının eczanede
günlük yaşantısını kolaylaştıracak ne varsa tamamına dikkatini odaklamış, böylece
eczacının hastasına dikkatini odaklamasına sağlayacak, her şey için mücadele eden
bir örgüt yapısı oluşturmaya çalışıyoruz. Değerli meslektaşlarım aslolan kişiler değil, yapılardır diyoruz ve biliyoruz ki doğru yapıları hayata geçirmek için, yani bu her şey için elinin taşının altına koyan herkesle birlikte yürümeye kararlı bir anlayış gereklidir. Biz işte bu kadar basit bir anlayışı
birlikte hayata geçirmek iddiasındayız; eğer eşitsiz ve haksız bir dünyada kendimizi
adil ve iyi hissetmemiz mümkün değilse, mesleğimizi, emeğimizi çocuklarımızın geleceği, çalışanlarımızın ekmeği hastalarımızın sağlığı için mücadele etmekten daha
anlamlı ve değerli hangi mirası bırakabiliriz? Şuna yürekten inanıyorum ve hepimizin
inandığını biliyorum: Yaşamak sözünü asi kılan ne varsa, lekesiz ne varsa biz hepimiz,
onların emrindeyiz.
Bir B planımız olmadığını ifade eden arkadaşlara söylüyorum. Ben burada birkaç
saat daha Birlik Başkanıyım, Merkez Heyetimiz de birkaç saat daha burada o yüzden
eylem planının Merkez Heyeti’nin dayattığı değil, delegelerimizin ortak aklıyla oluşturulmuş olması gerekiyordu ve bu genel kurul buna imkân verecek ortama sahipti.
Yarın seçilip seçilmeyeceği belli olmayan bir Merkez Heyeti’nin burada kongreyi bağlayan bir açıklama yapmasını demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değil ama bu bizim
eylem planımızın olmadığı anlamına da gelmiyor. Değerli meslektaşlarım; biz geleceğe onurlu bir meslek bırakmak istiyoruz, biz
geleceğe onurlu bir geçmiş bırakmak istiyoruz, ama her şeyden önce mesleğimizin
geleceğe kalmasını istiyoruz. Bu bir varlık ve yokluk mücadelesi, şu soruya yanıt bekliyorum arkadaşlar: Var mısınız? Yokluk değil varlık mücadelesine var mısınız? O zaman bölgelerinize döndüğünüzde eğer SGK sözleşmelerimizi feshederse o günden
itibaren eczanelerimizi süresiz kapatacağımızı söyleyin.
Yolumuz açık olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum.
334
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ediyoruz. Gündemimizin 14. maddesi de
sona ermiş olup, 15. maddesi Bütçe Ve Hesap Komisyonları Raporunun sunulması
sunum arkasından da aklamaya geçeceğiz arkadaşlar.
Komisyon raporunu okumak üzere Ecz. Serhat Salim Aktaş, Komisyondan bir
arkadaş raporu okuması gerekiyor. Ecz. Serhat Salim Aktaş, Ecz.Özden Sezginsoy,
Ecz.Ömer Çoruh, Ecz.Metin Girgin, Ecz.Erhan Yılmaz.
Ecz Özden SEZGİNSOY (Bütçe ve Hesap Komisyonu Raporu Sunumu): Sayın
Divan, Sayın Türk Eczacıları Birliği Yönetim Kurulu ve organları, sayın oda başkanları,
sayın delegeler, sayın eczacı arkadaşlarım hepinizi saygıyla selamlıyorum.
37. Dönem Olağan Büyük Kongre Bütçe Hesap Komisyon Raporu, Bütçe ve Hesap Komisyonumuz genel kurulda oy birliğiyle seçildikten sonra 11.12.2009 günü
toplanarak 13.10.2007-11.12.2009 dönemine ait bilgiler genel kurulumuza sunulmak üzere Komisyonumuzca kararlaştırılmıştır.
1. Türk Eczacıları Birliği genel merkezince yasa gereği tutulması zorunlu defterlerin muhasebe standartlarına ve usulüne uygun tutulduğu, kayıtların düzenli olduğu, muhasebe fişlerinin ve kasa defterlerinin günlük olarak işlendiği, bu işlemlerle
ilgili gelir ve gider belgelerinin dosyalarının mevcut olduğu komisyonumuzca tespit
edilmiştir.
2. Türk Eczacıları Birliği bünyesinde bu dönemde 68 personel görev almış olup,
ücret bordrolarının genel muhasebe ilkelerine uygun olduğu, SGK prim muhtasar
beyannamelerinin elektronik ortamda düzenli olarak takip edildiği ve fazla mesailerinin eksiksiz olarak ödendiği, maaş ödemelerinin anlaşmalı banka tarafından yapıldığı,
yasal beyannamelerin bankalar arayıcılığı ile ödendiği görülmüştür.
3. Türk Eczacıları Birliğince alımı yapılan malzeme, hizmetler konusunda saymanlık limiti üstünde alımlar İSO koşullarında teklif ve değerlendirmeler alınarak fiyatları tespit edilmiştir.
4. Türk Eczacıları Birliğinin maddi varlıklarının büyük bölümünü bina ve araçların oluşturduğu; TEB merkez binası, misafirhane ve Eskişehir Ecza Koop. binası hariç
diğerlerinin kiralandığı, kira bedellerinin düzenli şekilde tahsil edildiği görülmüştür.
335
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
5. Türk Eczacıları Birliği gelirlerinin üye aidatları, kurum sözleşmeleri, kira gelirleri, faiz gelirlerinin oluştuğu ve bunların titizlikle kayıt altına alınarak takip edildiği, mevduat birikimlerinin bankalar yolu ile en verimli şekilde değerlendirildiği görülmüştür.
6. Türk Eczacıları Birliği büro hizmetlerini daha iyi koşullara taşıması için almış
olduğu ISO EN 9001:2000 kalite belgesi çerçevesinde yıl içerisinde tetkik ve inceleme
yapılıp Türk Standartları Enstitüsünün olumlu görüşünün olduğu komisyonumuzca
görülmüştür.
7. Türk Eczacıları Birliği bu dönemde bağımsız yeminli mali müşavirlik ve dış
denetim şirketinde periyodik aralıklarla İktisadi İşletme, Yardımlaşma Sandığı ve Türk
Eczacıları Vakfı dahil olmak üzere kendisini denetlettirdiği tespit edilmiş olup, ayrıca
bu dönemde Sağlık Bakanlığınca denetlenmiştir.
8. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetinin yanında İktisadi İşletme, Yardımlaşma Sandığı ve Türk Eczacıları Vakfının hesap ve kayıtları incelenmiş, aidat ve ödentilerin vakıf senedi yönetmeliğine uygun bir biçimde takip edildiği tespit edilmiştir.
Genel kurula saygılarımızı arz ederiz. Ecz. Serhat Salim Aktaş, Ecz. Özden Sezginsoy, Ecz. Ömer Çoruh, Ecz. Metin Girgin, Ecz. Erhan Yılmaz. Saygılarımızla.
Divan Başkanı: Sevgili arkadaşlar, dışarıdaki arkadaşların salona gelmesi yolunda
bir uyarı yapsak Merkez Heyeti’nin aklanma süreci başladı. Bir zahmet, bir 5 dakikalarını daha verebilirlerse.
Arkadaşlar; Merkez Heyeti’nin aklanması için oylarınıza sunuyorum, aklayanlar?
Teşekkür ederim. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır.
Denetleme Kurulunun açık oylamayla aklanmasını gündemimize sunuyorum. (b)
maddesi. Aklayanlar? Teşekkür ediyorum. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır.
Yardımlaşma Sandığının açık oylamayla aklanması maddesini oylarınıza sunuyorum. Aklayanlar? Teşekkür ediyorum. Aklamayanlar? Oy birliği ile aklanmıştır.
336
TEB Yayınları
Merkez Heyeti tahmini bütçesi ve onaylanması, sanıyorum dün görüşülmüştü.
Bu konuda söz almak isteyen? Oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler? Teşekkür ediyorum. Etmeyenler? Oy birliği ile kabul edilmiştir. Yardımlaşma Sandığı tahmini bütçesinin görüşülmesi ve oylanması. Oylarınıza
sunuyorum. Teşekkür ediyorum. Kabul etmeyenler. Oy birliği ile kabul edilmiştir.
Türk Eczacıları Birliği tahmini bütçesinin görüşülmesi oylanması. Dün görüşülmüştü. Oylarınıza sunuyorum. Kabul etmeyenler? Yok. Oy birliği ile kabul edilmiştir. Merkez Heyeti adına konuşma yapmak isteyen bir arkadaşım varsa, buyurun
Sayın Genel Sekreterim, geçmiş dönem genel sekreterim. Ecz. Özgür ÖZEL (Manisa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Manisa delegesi Özgür Özel. Aklandığımıza göre başka bir sıfatımız yok şu anda.
37. Büyük Kongremizin tüm değerli delegelerine, Merkez Heyetimize, Denetleme Kurulumuza, Vakıf Kurulumuza, Yardımlaşma Sandığı Yönetim Kuruluna göstermiş oldukları güven ve yaptıkları ibra için çok teşekkür ediyoruz efendim, sağ olun.
Divan Başkanı: Mevzuat Komisyonu raporunun görüşülmesi.
Ecz.Osman KÜÇÜKÇAKMAK (Mevzuat Komisyonu Raporu): Sayın Divan Başkanı, divan üyeleri, değerli delegeler sevgili meslektaşlarım. Mevzuat konusunun raporunu okuyorum.
Büyük Kongrenin sayın delegeleri tarafından komisyonumuza 11 adet başvuru
yapılmıştır. Yapılan inceleme sonucunda 2 adet başvuru dilek ve öneriler komisyonuna havale edilmiştir. Diğer başvurular komisyonumuzca değerlendirilerek;
1. Sayın Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede eczacı
odalarına üyeleri tarafından munzam aidat verilmesi için gerekli mevzuat değişikliklerinin yapılması adına çalışmaları yürütmek için,
337
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
2. Sayın Harun Kızılay ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları
Birliği bünyesinde faaliyet göstermek üzere kurulan komisyonlara ve çalışma yapılan
diğer alanlara ilişkin yönetmelik hazırlanması konusunda,
3. Sayın Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları Deontoloji Tüzüğüne, “Türk Eczacıları Birliği tarafından satışına uygunluk belgesi verilmemiş ürünleri eczanesinde satmak maksadıyla bulundurulamaz” hükmünün ve 6643 sayılı Türk Eczacıları Birliği Kanununun Türk Eczacıları Birliği Merkez
Heyeti’nin görevlerini tanımlayan 39. Maddesine Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı
tarafından ruhsatlandırılan ürünler hariç olmak üzere, eczanede satılacak ürünler için
uygunluk belgesi düzenlemesine hükmünün eklenmesi hususunda,
4. Sayın Bülent Varel ve 4 delege tarafından verilen önergede 22.07.2008 tarih
25883 sayılı tıbbi atıkların kontrolü yönetmeliğinde, eczanelerin faaliyetleri sonucu
atık oluşumuna neden olan sağlık kuruluşları kapsamında tıbbi atık üreticisi olarak
ifade edilmesine dayanarak, belediyelerce eczanelerden tıbbi atık bertaraf ücreti adı
altında bir ücret talep edilmektedir. Ancak yönetmeliğin Ek-2 C, D, E maddelerinde
belirtilen atıklardan herhangi birinin eczanelerde üretilmesi Genel Sağlık Mevzuatları
gereğince zaten mümkün değildir. Öte yandan Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliğine ve Türk Eczacıları Birliğinin Çevre ve Orman Bakanlığından aldığı görüşe göre,
eczanelerce üretilen tehlikeli atıkların tıbbi atıklar ile karışmaması ve Çevre ve Orman
Bakanlığından ruhsatlı Türkiye’de sadece 2 firma. İZAYDAŞ ve Ekolojik tesislerinde
bertaraf edilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla belediyeler, eczanelerden 25883 sayılı
yönetmeliğe dayanarak vermesi gereken bir hizmetin bedelini talep etmektedir. Bu
durumun önüne geçilmesi için söz konusu yönetmelikten eczaneler ile ilgili ifadenin
çıkartılması hususunda yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine gerekli
çalışmaları yapılması için yetki verilmesi yönlü talepler komisyonumuzca da uygun
bulunmuştur.
5. Ayrıca Sema Karagülle ve 13 delege tarafından verilen önergede eczane çalışma saatleri ve cumartesi günü tatil edilmesiyle ilgili önergeyi divana sunacağım.
Komisyonumuzca değerlendirilmiş olup 6197 sayılı yasada değişiklik yapılabilmesi konusunda çalışma yapmak üzere yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine
görev verilmesi komisyonumuzca da uygun görülmüştür.
338
TEB Yayınları
6. Sayın Sema Karagülle ve 10 delege tarafından verilen 6197 sayılı Yasa Taslağı
Önerileri başlıklı önerge Ek-2’de, Divana sunacağım. Komisyonumuzca değerlendirilerek önergenin yeni seçilecek TEB Merkez Heyeti tarafından 6197 sayılı yasada
yapılacak değişiklik çalışmalarında dikkate alınması konusunda tavsiyede bulunulması
komisyonumuzca da uygun görülmüştür.
7. Üzeyir Korkmaz ve 12 delege tarafından verilen Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığının kuruluş amacı ve işleyişini yeniden gözden geçirilmesine yönelik
önerge Ek-3’te, Divana takdim edeceğim. Komisyonumuzca değerlendirilmiş olup şu
sonuca varılmıştır. Önergenin ilk 4 maddesi komisyonumuzca uygun görülmemiştir.
Değerlendirmemiz şu şekildedir.
1. 6643 Sayılı Yasanın 58. Maddesi uyarınca Türk Eczacıları Birliğince bir Yardımlaşma Sandığı kurulur. Bu Sandığa Birlik azasının hepsi kaydedilmeye ve vecibelerini yerine getirmeye mecburdurlar. Eczane, eczacıları dışında bu zorunluluğun
kaldırılması söz konusu maddenin yanı sıra, 6643 sayılı yasanın 1. Maddesi son paragrafı “kamu kurum ve kuruluşları ile kamu iktisadi teşebbüslerinde asil ve sürekli
kadrolu da çalışan eczacılar ile, herhangi bir sebeple meslek ve sanatı ile uğraşmayan
eczacılar istedikleri takdirde eczacı odalarına kayıt olabilirler.” hükmüne de aykırıdır.
Arkadaşlar bu maddede Sayın Üzeyir Korkmaz ve arkadaşları serbest çalışan, kamuda
çalışan, eczanesini kapatmış olan eczacı arkadaşların Yardımlaşma Sandığına üyelik
vecibelerini yerine getirmelerini istemişlerdi. Bunun, biz de kanuna aykırı olduğunu,
özellikle belirttik.
Yardımlaşma Sandığı üyesi olan eczacılar zaten oda ve TEB kongresinde görüş ve
önerilerini ileterek demokratik haklarını kullanmaktadırlar.
Yardımlaşma sandığı kredi verme koşulları, sandığın gelirleri ve günün ekonomik koşulları göz önünde bulundurularak minimum seviyede belirtilmektedir. Kredi
verilme ve ilgili işlemlerde karşılaşılan banka görevlilerinden kaynaklı şikayetler TEB
Merkez Heyetince değerlendirilerek gerekli önlemler alınmaktadır.
Yardımlaşma Sandığı bütçesi kuruluş amacına uygun olarak işletilmektedir.
339
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Önergenin son maddesi 5. Madde hakkında komisyonumuz şu değerlendirmeyi
yapmıştır.
Aynı zamanda TEB 31. Olağan Büyük Kongresinde alınmış bir karar olan Yardımlaşma Sandığı üyesi meslektaşların emeklilik haklarının gerçekleştirilmesi konusunda
yeni seçilecek Merkez Heyetine çalışma yürütmesi önerisi komisyonumuzca ekonomik
koşullar göz önünde bulundurulacak şekilde yeni seçilecek Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetine gerekli çalışmaları yapması için yetki verilmesi yönünde talepler komisyonumuzca da uygun bulunmuştur.
8. Sayın Bülent Ünsal ve 7 delegenin verdiği önergede medikal malzemelerin ve
veteriner ilaçların sadece eczaneler tarafında satılması ve kamu kurum kuruluşlarına
eczaneler tarafından fatura edilmesi ile ilgili önergenin komisyonumuzca değerlendirilmiş olup şu sonuca varılmıştır. Bu konuda yasal düzenleme bulunduğu gibi 6197
sayılı yasada değişiklik yapacak taslakta eczanelerde satılabilecek ürünler ve satılması
zorunlu ürünler ile ilgili madde bulunduğundan bu konuda yeni seçilecek yeni TEB
Merkez Heyetine yeni bir görev verilmesine gerek görülmemiştir.
9. Sayın Erdoğan Çolak ve 10 delege tarafından verilen önergede Türk Eczacıları
Birliği bünyesinde faaliyet gösteren enstitüler ve araştırma merkezi çalışmalarının,
Türk Eczacıları Birliği Eczacılık Uygulama ve Araştırma Merkezi çatısı altında birleştirilmesi hususunu ve Merkez Heyeti için hazırlanan yönetmelik taslağını Ek–4’te sunacağım. Büyük Kongrenin onayına sunulması önerisi komisyonumuzca uygun görülmüştür.
Komisyon üyeleri Ecz.Osman Küçükçakmak, Ecz. Canan Ataseven, Ecz. Cemil
Karakap, Ecz. Yusuf Nebi Dolaş, Ecz. Remziye Serpil Bulut. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Sayın Divan, saygıdeğer arkadaşlar, mevzuat komisyonu raporlarının görüşülmesine geçiyoruz.
Sayın Ecz. Burhanettin Bulut ve 10 delege tarafından verilen önergede eczacı
odalarına üyeleri tarafından munzam aidat verilemesi, mevzuat değişiklikleri yapıl-
340
TEB Yayınları
ması adına… Arkadaşlar, arkadaşlarımız okudu lehte veya aleyhte tümü üzerinde söz
almak isteyen var mı? Lehte almak isteyen yok. Aleyhte almak isteyen yok. O zaman
bu önergelerin komisyondan geldiği şekliyle kabul edenler, kabul etmeyenler? Mevzuat komisyonu raporu oy birliği ile kabul edilmiştir, tüm maddeleri.
Dilekçe Öneriler Komisyonu Raporu. Raporu okumak üzere komisyon üyesi bir
arkadaşımız. Buyur Barış.
Ecz. Barış SÖNMEZ (Dilek ve Öneriler Komisyonu Raporu Sunumu): Sayın Divan, sayın delegeler, değerli meslektaşlarım. 37. Olağan Büyük Kongre Dilek Öneriler
Komisyonu adına hepinizi saygı ile selamlıyorum. Kongremizin ülkemiz ve mesleğimiz adına olumlu katkılar sağlanacağı bir kongre olmasını temenni ediyoruz. Dilek ve
önerileri ile mesleğimiz ve büyük kongremize katkıları bulunan önerge sahiplerine de
teşekkür ediyoruz. 12 Aralık 2009 TEB 37. Olağan Büyük Kongre Divan Kurulu Başkanlığına. Dilek
ve Öneriler Komisyon Raporu: Dilek ve Öneriler Komisyonuna iletilen 28 adet önerge
görüşülmüş bunlardan 3 tanesinin aşağıdaki gerekçelerden dolayı reddine karar verilmiştir.
1. Adana ilinde bir ofis açılmasının genel kurulu ipotek altına alma amaçlı olduğu ve bu nedenle Adana iline ofis açılması kararının genel kurul kararı ile geri
alınmasına ilişkin öneri, Adana ilinde bir ofis ve böyle bir ofisin açılmasına ilişkin karar
olmadığından reddedilmiştir. Komisyonumuzun yaptığı çalışmada çalışma raporunun
taslak bütçede görünen ve İstanbul, Adana ofisleri gideri kaleminde açıklanan hususun 34. Dönem Çalışma Raporunda da bulunduğu. Söz konusu taslak bütçede geçen
Adana ofis olarak gözüken bu kalemin, 2003 yılında restorasyonu tamamlanan ve
müze eczane olarak 2005 yılında hizmete açılan sayın Ecz. Kasım Gülek varisleri tarafından bize bağışlanan müze eczane ve kütüphanenin zaruri giderleri olduğu, bu
rakamın İstanbul Adana ofis olarak müştereken bir kalemde gösterildiği belirtilmiştir.
2. Meslek örgütümüzde yapılan çalışmaların aksamaması ve sürekliliğini kaybetmemesi için Merkez Heyetinde ve Denetleme Kurulunda görevli meslektaşların
341
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
milletvekilliği veya belediye başkanlığı adayı veya aday adaylığı durumunda mevcut
görevlerinden istifa etmeleri yönünde bir etik kararın genel kurulca alınması önerisinin reddine karar verilmiştir. Anayasal bir hak olan seçme ve seçilme hakkı sonucu,
seçimle elde edilmiş bir görevde bulunan kişinin, yasayla başka bir düzenleme yapılmamış ise seçimle elde etmiş olduğu görevine devam edip etmeme konusundaki
karar kendi iradesine bağlıdır. Ayrıca 6643 sayılı yasa uyarınca seçimle elde edilmiş
görevleri yasanın emrettiği şekilde yerine getiremeyenlerin hangi hallerde istifa etmiş
sayılacağı kanun koyucu tarafından düzenlenmiştir. Konu hakkında yasal düzenleme
olması ve yasal düzenlemeler hilafına büyük kongre kararı alınmasının mümkün olmadığından önerge reddedilmiştir.
3. Meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları Yardımlaşma Sandığı
kredilerinde, banka tarafından istenen kefiller, genel kredi sözleşmesi imzalattırılıp
ticari kefil olarak değerlendirilmektedir. Ticari kefillik ömür boyu kefil olunan kişinin
tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu kefillikten azil için bankanın noterden çekilmiş
ihtarnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşanması muhtemel mağduriyetlerinin önlenmesi için yeni seçilecek Merkez Heyetine konu hakkında çalışma yapılması önergesi reddedilmiştir. Zira meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde kefalet, sadece kredi ile sınırlı
olup ömür boyu sorumluluk ve başka borçların da üstlenilmesini kapsamamaktadır.
Türk Eczacıları Birliği ve İş Bankası arasında yapılan protokolde böyle bir hüküm bulunmadığı gibi kredinin geri ödenmemesi durumunda alacak Türk Eczacıları Birliğine
temlik edilerek, yasal takip Birlik tarafından yapılmaktadır. Konuyla ilgili olarak kredilerden sorumlu İş Bankası Genel Müdür Yardımcısı ile de görüşülmüş ve teyit alınılmış
olup, aksine bir uygulamanın olmadığı bilgisi alınmış ve gerekli olması halinde bu
konuda banka tarafından genel bir yazı verilebileceği ifade edilmiştir.
Kalan 25 önergeden, birden fazla içeriği olanlar ayrı ayrı değerlendirilmiş, aynı
içerikli olanlar ise birleştirilmiştir. Sonuç itibari ile toplam 23 adet önergenin Genel
Kurulda sırayla görüşülmesi uygun görülmüştür.
1. Aile hekimlerinin ve diyaliz merkezlerinin reçete yönlendirme yapmalarına
engel olacak düzenlemeler hakkında çalışma yapılması,
342
TEB Yayınları
2. SGK protokolünde sözleşmenin feshi ve cezai şartlar bölümünde cezai şart
ve fesih sebebi olarak gösterilen sağlık raporunun asıl veya fotokopisinin eczanede
bulunmasının cezai şart ve fesih yapılmasını gerektirmeyecek bir şekilde çalışma yapılması,
3. Majistral tarifenin güncellenerek SGK provizyon sisteminde güncel haliyle
kullanılabilmesi için gerekli çalışmanın yapılması,
4. Türk Eczacıları Birliği tarafından atık ilaçların tıbbi atık yönetmeliklerine uygun ve çevreye zarar vermeyecek yöntemlerle imha edilmesine yönelik çalışmaların
yapılması,
5. SGK provizyon sisteminde yer almasına rağmen piyasada bulunmayan eşdeğerleri yüzünden hastaların fiyat farkı ödemesine yol açarak hasta mağduriyetine
neden olan, piyasada bulunmayan ilaçların Ek-2 D listesinden çıkartılmasının sağlanması için gerekli çalışmanın yapılması,
6. İlaç fiyat düşüşlerinde dağıtım kanallarının stok zararları, ilgili firma tarafından anında karşılanmaktayken, eczanelerinde ilaç fiyat düşüşlerinden doğan stok
zararının ilgili firma tarafından kısa sürede karşılaması konusunda çalışma yapılması,
7. Eczanelerde satılan veya satılabilecek ilaç dışı ürün çeşitliliğini ve eczanelerin
karlılığını artırmaya yönelik projeler üretilmesi. Kooperatif ve benzeri örgütlenmeler
yoluyla uygun fiyatlı ürünler temin edilerek gerekirse reklamlarını da yaptırmak suretiyle ülke bazında tek fiyatla bütün eczanelerde satışının sağlanması için gerekli
çalışmanın yapılması,
8. Elektronik rapor adı altında, raporlarda eczacıların sorumluluğunun olmadığı, sadece raporu veren hastane ve doktorun sorumlu olduğu bir sistemin oluşturulması amacıyla bir çalışmanın yapılması,
9. Muayene kaktı payı adı altında eczaneler tarafından tahsil edilen paraların
eczaneler dışında tahsil edilmesiyle ilgili gerekli çalışmanın yapılması.
10.Eczacıların karşıladıkları reçete başına meslek hakkı almaları hususunun yasal zemine kavuşturulması yönünde çalışma yapılması,
11.İlaç fiyat kararnamesinde değişiklik yapılarak eczacı kar hadlerinin arttırılması konusunda gerekli çalışmaların yapılması,
12.Eczane sayısının sınırlandırılması ve yeni mezun olan eczacılarının farklı alanlarda da istihdam edilmesi konusunda çalışma yapılması,
13.15 Ocak 2010 tarihinde kamu personelinin bakmakla yükümlü olduğu kişiler
SGK kapsamına girdiklerinde ilaç katılım paylarının ve muayene ücretlerinin şu an
343
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
olduğu gibi ilgililerin maaşlarından kesilmesi uygulamasının aynı şekilde devam edebilmesi için gerekli çalışmanın yapılması,
14.Muvazaayla mücadele kapsamında sürdürülen çalışmalar nedeniyle muvazaayla işletilen ve/veya muvazaayla eczane işletme girişiminde bulunan kişi yada kişilerce açılan davalar nedeniyle oluşacak dava yükümlülüklerinin Türk Eczacıları Birliği
bütçesinden karşılanması,
15.Türk Eczacıları Birliği tarafından yürütülen faaliyetlerin ve Merkez Heyeti tarafından alınan kararların ifası nedeniyle açılacak davalardan dolayı doğabilecek tazminatların Türk Eczacıları Birliği bütçesinden karşılanması,
16.Yeşil Kart diyaliz reçetelerinde hastalara verilen diyaliz solüsyon setlerinin kurum tarafından ödenmesi ve Yeşil Kart diyaliz reçetelerinin eşit dağıtım sistemi adı
altında protokolde yer almasını sağlamak amacıyla çalışma yapılması,
17.Huzur evlerinde kalan ve yatılı okullarda öğrenim gören öğrencilerin reçetelerinin de eşit dağıtım sistemleri dahilinde karşılanabilmesi amacıyla çalışma yapılması.
18.SGK faturalarımıza eklediğimiz döküm listesi özet bilgisinde eczane alacağından kesilecek muayene ücretinin toplam tutarının belirtilmesi ve eczanenin alacağı
miktarın net olarak bildirilmesi konusunda gerekli çalışmanın yapılması,
19.Farmasötik bakımın vazgeçilmez süreçlerinden olan, kronik hastaların takibinin sağlanacağı uygulanabilir programları geliştirmek için gerekli çalışmanın yapılması.
20.Eczacılık mesleğinin geleceğinin korunması adına eczane modeli geliştirilerek
eczaneler için minimum standartların oluşturulması konusunda gerekli çalışmaların
yapılması,
21.İleri bir farmasötik bakım hizmeti olacak bakıma muhtaç yaşlı ve engelli bireylere evde bakım hizmeti sunumunun eczacılar veya eczacıların içinde olacağı bir
sağlık çalışanları ekibi ile sürdürülmesinin sağlanması için evde bakım merkezleri kurulması konusunda gerekli çalışmaların yapılması,
22.Kamu kurum ıskontosunun eczane ve eczacılar üzerinden kaldırılması için
gerekli çalışmaların yapılması,
23.Eczaneler arasında üst limitli ciro uygulamasının yaşama geçirilmesi konusunda gerekli çalışmaların yapılması
Hususlarının Büyük Kongre oylamasına sunulması uygun görülmüştür. Gereği
için bilgilerinize arz ederiz. Ecz. Barış Sönmez, Ecz. Aysu Gerenli, Ecz. Onur Ferhat
Karacan, Ecz. Emin Oktay Güvener, Ecz. Esat Erdönmez.
344
TEB Yayınları
Divan Başkanı: Evet, Barış Sönmez’e teşekkür ediyorum. Komisyon raporunun
tümü üzerinde lehte söz almak isteyen var mı? Aleyhte söz almak isteyen var mı? Komisyon raporunun üzerinde lehte söz almak isteyen var mı? Yok. Aleyhte söz almak
isteyen, buyurun Başkanım.
Ecz.Hüseyin ŞİMŞEK (Mersin Eczacı Odası Başkanı): Değerli delegeler, komisyon raporunun hepsini dinledik. Komisyona, divana sunduğumuz iki tane önergenin
ikisinin de ret olduğunu görüyoruz. Ve bunlarla ilgili hepinizin dikkatini bir kez daha
çekmek istiyoruz. Bir de komisyon raporlarının bu şekilde toplu halde onaya sunulmasına karşı bir yöntem olmadığını, teker teker okunup, her birisi hakkında görüşülme
yapılmasının lehte ya da aleyhte görüş bildirilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum. Önce İş Bankası ile ilgili komisyonumuzun reddettiği, İş Bankası kredileri ile
ilgili komisyonumuzun reddettiği öneriyi avukatlarımızla defalarca görüştük. Şu anda
İş Bankası kredisi kullanırken İş Bankasından yardımlaşma sandığı kredisi kullanırken
eczacılarımız bir kredi sözleşmesine imza atıyor. Bu kredi sözleşmesi o şahsın ticari
olarak diğer şahsa kefil olduğunun bir göstergesidir. Ve bankacılık yasası gereği bu
kredi sözleşmesini imzalamayan eczacı Türk Eczacıları Birliği Yardımlaşma Sandığı
kredisi alamaz. Bu krediyi ödediğini düşünen eczacı, kefil olduğunuz eczacı arkadaşın
daha sonra gidip İş Bankasından bir kredi kullanıp ödemediğini düşünün o zaman
işte bir sıkıntı var. Sevgili komisyondaki arkadaşlarımız ve avukatlarımız görüşmeler
yaptılar. İş Bankası Genel Müdürü Yardımcısından böyle bir kefalet işleminin devam
etmeyeceğini ya da insanlara bir kefaletinden dolayı zarar getirilmeyeceğini sözlü olarak teyit aldılar. Biz de diyoruz ki; Türk Eczacıları Birliği kendi yardımlaşma sandığının
kredisini, eczacıyı ileride zor durumda bırakmayacak şekilde yeniden gözden geçirsin.
Ve eczacıya yeniden zor durumda bırakmayacak şekilde İş Bankası ile gerekirse yeni
bir protokol imzalasın gerekirse bu konuda çalışmalar yapsın. Tek önerimiz bu. Yani
bunun reddedilmesi gerekçesini anlamış değiliz.
Bir diğer önergemiz geçen seferde vermiş olduğumuz ve gene komisyondan genel kurula inmeden reddedilen Türk Eczacıları Birliğin yapısı içinde olduğu sürece,
Merkez Heyeti yapısı içinde olduğu sürece herhangi bir siyasi partiden aday olan kişilerin istifası yönünde etik bir karar, biz bir kanun yapmıyoruz. Komisyona diyoruz ki;
genel kurula gelsin, genel kuruldaki delegeler bu konudaki tedbir haklarını kullansın
345
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
ve şöyle bir karar çıksın ya da çıkmasın o sizlerin bileceği bir şey. İstifa etmeliler ya
da etmemeliler. Bu etik karara rağmen istifa etmezse, o kişinin kendi etik değerleriyle ilgili bir şey olur. İstifa ederse de genel kurulun vermiş olduğu etik karara uyum
sağlamış olur. Bu iki hususun yeniden değerlendirilmesini ve divan tarafından genel
kurulun oyuna sunulup sunulmaması için komisyon kararına rağmen tekrar oylarınıza
sunulmasını talep ediyorum. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Sayın Başkana teşekkür ederim. Arkadaşlar 25 önerge var.23
önergede bir sorun yok. Arkadaşlar üç tane önergenin, komisyon reddine karar vermiş. Bu üçü haricinde toptan oylayacağım. Çünkü bir sorun yok. O üçü haricinde,
komisyondan geldiği şekliyle kabul edenler? Etmeyenler? Arkadaşlar, üç tane sorunlu
var. Onu tek tek oylayacağım. Diğerlerini herkes kabul ediyor. Arkadaşlar zaten komisyon önerilerinin 23 tanesini kabul etmiş. Bir sorun yok. Sayın Başkan, 23 tanesini
kabul etmiş bir sorun yok. Üç tanesini reddetmiş. O reddettiklerini teker teker okuyorum. Başlıyorum birinciden.
Dilek ve öneriler komisyonuna iletilen 28 adet önerge görüşülmüştür. Bunlardan
üç tanesinin aşağıdaki gerekçelerden dolayı reddine karar verilmiştir. Önerge şöyle.
Sayın Bülent Köse ve Nevzat Akman vermiş. TEB Merkez Heyetimizce İstanbul’da
alınan alınmasını önemsediğimiz, ancak amaca uygun kullanılmayan ofisin durumu
ortadayken Adana ilimizde de bir ofis açılacağının belirtilmesini genel kurulu ipotek
altına alma amaçlı olduğunu düşünüyoruz. Bu itibarla Adana iline açılması kararının
genel kurulumuzun iradesi ile geri alınmasını saygılarımla arz ederim. Bülent Köse ve
Nevzat Akman. Komisyonun, arkadaşlar bir dakika, komisyonun raporunu da okuyayım. Bu arkadaşların önergesi, komisyonun raporu Adana ilinde ofis açılmasının genel kurulu
ipotek altına alma amaçlı olduğu ve bu nedenle Adana iline ofis açılması kararının
genel kurul kararı ile geri alınmasına ilişkin öneri Adana ilinde bir ofis ve böyle bir ofisin açılmasına yönelik karar olmadığından reddedilmiştir. Söz vereceğim, bir dakika,
komisyonumuzun yaptığı çalışmada, çalışma raporunun taslak bütçede görülen ve
İstanbul, Adana ofis giderlerinin kaleminde açıklanan hususun, 34. dönem çalışma
346
TEB Yayınları
raporunda da bulunduğu söz konusu taslak bütçede geçen Adana ofisi olarak gözüken bu kalemin 2003 yılında restorasyonu tamamlanan ve müze eczane olarak tanımlanan 2005 yılında hizmete açılan Sayın Ecz. Kasım Gülek varisleri tarafından Birliğimize bağışlanan müze eczane ve kütüphanenin zaruri giderleri olduğu bu rakamın
İstanbul, Adana ofis olarak müştereken bir kalemle gösterildiği belirlenmiştir diyor.
Arkadaşlar söz vereceğim, önergenin lehinde komisyon raporunun lehinde reddi
konuşmak isteyen? Buyurun.
Divan Başkanı: Buyurun siz konuşun fark etmez.
Uzm. Ecz.Bülent KÖSE (Malatya Eczacı Odası Başkanı): Taslak bütçeyi ekrana
yansıtma şansımız var mı? Taslak bütçede Adana Ofisi diye geçiyor o zaman komisyonun yapabileceği bir tek şey var. Adana’da bir ofis açılması düşünülmüyorsa, böyle
bir karar yoksa, böyle bir anlam da ifade etmiyorsa taslak bütçedeki cümlenin düzeltilmesi gerekiyor. Bu kadar, efendim biz orada taslak bütçeyi kim okursa okusun
denetleme kurulu burada Adana Ofisi derseniz İstanbul ofisi ve Adana ofisi tek anlam
içerir. O önerge onun için verilmişti. Adana’da bir ofis yoksa önergenin de bir anlamı
kalmamıştır. Ama taslak bütçede ofis kelimesinin Adana ile ilgili ofis kelimesinin düzeltilmesi gerekir. Teşekkür ediyorum.
Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar bu anlaşılmıştır. Sayın Şerif Boyacı komisyon
raporu ile ilgili konuşacaktır buyurun
Ecz. Şerif BOYACI (Kütahya Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın delegeler iyi akşamlar diliyorum size. Şimdi konuşuyoruz, bize İstanbul’da daha önce alınmış
bir katımız var Piyale Paşa Bulvarı üzerinde, henüz kiraya verilemedi, kullanamıyoruz
ama oranın apartman yönetmeliği bazında masrafları var, onları aylık işte ortak giderine katılmıyor, İstanbul ofisi denen şey bu.
Adana ofisi denen şey de daha önce biliyorsunuz, belki gençler var diye tazeleyelim. Kasım Gülek, merhum Kasım Gülek’in ailesi, babası Adana’da eczacıymış tanı-
347
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
mıyoruz tabi. Ve Gülek ailesi vefattan sonra boş duran şurada resmini gördüğünüz
binayı bizim Birliğimize hibe etti. Biz de o binayı restore ettirdik, eski haline getirdik
binayı daha önceki yıllarda ve altında bir tane eczane açtık; orayı kiraya verdik, üst
tarafı da sosyal amaçlı bir şekilde topluma kazandırmak anlamında kütüphane olarak
kullanıyoruz. Kütüphane olunca gayet tabi orda biz yapmamız gereken elektrik, su,
telefon, ne bileyim, bir bekçimiz görevlimiz var orada onun masrafları diye geçiyor.
Muhasebe tanımlaması olarak oraya bir Adana ofisi diye yazmışlar, ofis sözü geçince de herhalde Sayın Başkan hassasiyet gösteriyor, orada bir sanki ayrı bir ofis
açılıyor gibi bir izlenim almış. Öyle bir şey yok, oradaki gördüğünüz binanın üst katında toplumun hizmetine yaptığımız bir katkı olarak oranın masrafının karşılandığı
bir gider kalemidir bu. Tahmini bütçede de böyle geçiyor. Bu durumu bilgilerinize arz
etmek istedim. Komisyonun onun kaldırılması, iptal edilmesi gibi bir talebi reddetmesi uygundur. Teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Evet, saygıdeğer arkadaşlar lehte ve aleyhte konuşulmuştur.
Önergeyi komisyondan geldiği şekilde reddini yani kabul edenler? Kabul etmeyenler?
Oy birliği ile kabul edilmiştir. Çünkü anlaşılmıştır olay öyle bir ofis yoktur.
Şimdi tartışmalı, komisyonun reddettiği ikinci bir madde önergeyi okuyorum. Bu
önergeyi Umut Özkul, Ersin Servi, Tuncay Sayılkan, Mersin Eczacı Odası, İzmir Eczacı
Odası, Levent Budak, Çağatay Çakar, 6–7 arkadaş vermişler.
37. Dönem TEB Büyük Kongre Divan Başkanlığına; meslek örgütümüzde yapılan
çalışmaların aksamaması ve sürekliliğini kaybetmemesi için Merkez Heyetinde ve Denetleme Kurulunda görevleri meslektaşların milletvekilliği veya belediye başkanlığına
aday veya aday adaylığı durumunda mevcut görevlerinden istifa etmeleri yönünde bir
etik kararın genel kurulunca alınması önerisinin reddine karar verilmiştir.
Anayasal bir hak olan seçilme hakkı sonucu, seçim ile elde edilmiş bir görevde
bulunan kişinin yasa ile başkaca bir düzenleme yapılmamış ise seçimle elde etmiş
olduğu görevine devam edip etmeme konusundaki kararı kendi iradesine bağlıdır.
348
TEB Yayınları
Ayrıca 6643 sayılı yasa kararınca seçimle elde edilmiş görevi yasanın emrettiği şekilde
yerine getiremeyenlerin hangi hallerde istifa etmiş sayılacağı kanun koyucu tarafından düzenlenmiştir. Konu hakkında yasal düzenleme olması yasal düzenlemelerin
hilafına büyük kongre kararı alması mümkün olmadığından önerme reddedilmiştir
Arkadaşlar gerçekten bu konuda bir yasa vardır. Yasada diyor ki devam edebilirler görevlerine diyor. Komisyondan gelen şekli ile reddi şeklinde görüş bildirmek
isteyenler. Komisyon kararı lehinde konuşma yapmak isteyen var mı?
Aleyhinde almak isteyen var mı? Komisyon kararının aleyhinde yani komisyon
bunu reddetmiş .
Buyurun. Yani arkadaşımız reddetmemesi gerekir diye söz alıyor onu açıklayacak
buyurun .
Komisyon kararının aleyhinde
Ecz. Ersin Servi (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Önergeyi veren
üyelerden birisiyim sonuçta burada bir kanun yasa çıkartalım demiyor tavsiye karar
bu etik karar çıkartalım diyoruz. Sonuçta genel kurul bir tavsiye kararı alsın yasaya…
Divan Başkanı: Arkadaşlar lütfen konuşsun arkadaşımız oylayacağız ondan sonra. Buyurun.
Ecz. Ersin Servi (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Arkadaşlar yasa
yapalım demiyoruz, yasayı değiştirelim de demiyoruz; sadece son 2 dönemdir yaşadığımız sıkıntıları dile getirmek adına, geçen dönem de vermiştik Mersin Eczacı
Odasına bu önergeyi. Yine genel kurula bile gelmeden reddedilmişti, yine aynı şekilde.
Bu sefer bunun genel kurulda tartışılmasını istedik. Ve böyle bir önerge verdik. Tavsiye kararı, etik karar alınmasını istiyoruz, bu konuda değerlendirmelerinizi istiyoruz.
Teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar maddeyi oyluyorum. Komisyondan geldiği şekliyle, yani reddine karar verilmesi yönünde oy kullananlar, buyurun.
349
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Reddedilmemesi gerekli diyen aleyhinde…
Oy çokluğu ile komisyondan geldiği şeklinde kabul edilmiştir. Madde reddedilmiştir.
Üçüncü konu, okuyorum önergeyi; Çağatay Çakar, Ersin Servi, Umut Özkul ve
arkadaşları vermiş.
37. Dönem TEB Büyük Kongre Divan Başkanlığına; meslektaşlarımızın İş Bankası
aracılığı ile kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde banka tarafından istenilen kefiller, genel kredi sözleşmesi imzalayıp ticari kefil olarak değerlendirilmektedir.
Ticari kefillik, ömür boyu kefil olunan kişinin tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu
kefillikten azil için, bankanın noterden çekilmiş ihtarnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşaması muhtemel mağduriyetlerin önlenmesi için
yeni seçilecek Merkez Heyetimizin konu hakkında çalışma yapmasını öneriyoruz diyor
önerge. Komisyon da diyor ki; meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde, banka tarafından istenilen kefiller genel kredi sözleşmesi imzalattırılıp ticari kefil olarak değerlendirilmektedir. Ticari kefillik ömür boyu
kefil olunan kişinin tüm ticari borçlarıyla sürmekte ve bu kefillikten azil için bankanın
noterden çekilmiş intiharnameyi kabul etmesi gerekmektedir. Eczacılarımızın gelecekte yaşaması muhtemel mağduriyetlerin önlenmesi için yeni seçilecek Merkez
Heyetimizin konu hakkında çalışma yapması önergesi reddedilmiştir. Zira meslektaşlarımızın İş Bankası aracılığıyla kullandıkları yardımlaşma sandığı kredilerinde kefalet sadece krediyle sınırlı olup, ömür boyu sorumluluk veya başka borçlarında üstlenilmesini kapsamamaktadır. Türk Eczacıları Birliği ve Türkiye İş Bankası arasında
yapılan sözleşmede böyle bir hüküm bulunmadığı gibi, kredinin geri ödenmemesi
durumunda, alacak Türk Eczacıları Birliğine temlik edilerek yasal takip Birlik tarafından yapılmaktadır. Konu ile ilgili olarak kredilerden sorumlu İş Bankası Genel Müdür
Yardımcısı ile de görüşülmüş ve teyit alınmış olup, aksine bir uygulamanın olmadığı
bilgisi alınmış ve gerekli olması halinde bu konuda banka tarafından genel bir yazı
verilebileceği ifade edilmiştir.
350
TEB Yayınları
Komisyon raporunun lehinde yani reddedilmesi gerektiği konusunda söz almak
isteyen var mı? Aleyhinde söz almak isteyen var mı? Arkadaşlar komisyondan geldiği
şekli ile oyluyorum. Kabul edenler? Ben de diyorum ki isteyen varsa gelsin konuşsun
arkadaş. Yani konuşsun anlatsın. Evet, arkadaşlar lehinde ve aleyhinde söz almak
isteyen varsa, buyurun.
Ecz.Ali ASLAN (Hatay Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Sayın Genel Kurul,
lehinde konuşacağım tabi, çünkü altında imzamız var. Sayın genel kurul, şimdi İş Bankası ile bir protokol yaptık. Niye yaptık çünkü üyelerimizin yaklaşık 4 ay 300-400 tane
meslektaşımız sürekli olarak kredi bekler haldeydi ve biz de bunların bu sorunlarına
çözüm bulmak amacıyla böyle doğru bir iş yaptık. Zaten hesap raporları sunarken
de Yardımlaşma Sandığının şu anda gördüğünüz gibi, yaklaşık 42 milyon TL’sinin de
tekrar birikmiş olduğunu gördük. Şimdi Türkiye İş Bankası ile yaptığımız sözleşmede
kişinin, yani kefilin sorunu bunun sadece imzaladığı krediyle ilgilidir. Yani eğer bir kredi sözleşmesi anlamında devam eden ya da kişinin diğer borçlarıyla ilgili herhangi bir
sıkıntı olmadığı gibi, eğer bu kredi kişi, yani eczacı tarafından ödenmezse de bunun
garantisini Türk Eczacıları Birliği öder, ardından icrayı takibe Türk Eczacıları Birliği
başlar. Bu konu bu kadardır. Ve komisyon da değerli katkılarıyla zaten Türkiye İş
Bankası Genel Müdür Yardımcısı arkadaşımızla da görüşmüş, bu konuda da çok açık
söylüyor. Bu konuda da anlaşılmayan bir şey varsa yazılı bir belge de verebiliriz diyor
ki bize göre sorun ortadan tamamen kalkmıştır Sayın Divan.
Divan Başkanı: Başka açıklanmasını istediğiniz bir şey varsa, Sayın Başkanım
anlıyorum ben sizin dediğinizi, şimdi bizim banka ile yaptığımız protokol gereği sadece bizim verdiğimiz krediye kefil oluyor. Genel kredi sözleşmesi değildir o. Arkadaşlar söz vereceğim, Ali Aslan anlatsın, siz de çıkın, anlatın, soru sormak isterseniz sorabilirsiniz. Buyurun başkanım.
Ecz.Hüseyin Şimşek (Mersin Eczacı Odası Başkanı): TEB ile İş Bankası arasında
imzalamış olduğumuz protokol bankacılık yasasının üzerinde midir? Bankacılık yasasının üzerinde değildir ama şu ana kadar Yardımlaşma Sandığından kredi almış
her eczacı muhakkak bir kefil bulmuştur ve o kefilin kendisine genel kredi kefaleti
351
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
sözleşmesi imzalattırılmıştır. Şimdi ne garip bir şeydir ki, biz bir önerge veriyoruz
ve diyoruz ki bu sözleşme yardımlaşma sandığının kredisi bittikten sonra da kişinin
kefaletini ortadan kaldırmıyor. Sıkıntı var. Bununla ilgili çalışmayı Türk Eczacıları Birliği yapmak zorundadır. Genel kurul Türk Eczacıları Birliğinin yeni kurulacak Merkez
Heyetine bununla ilgili çalışma yapmak üzere görev versin. Çünkü siz de dikkat etmişsinizdir, 2008 yılından 2009 yılına geçerken Yardımlaşma Sandığından kredi alan üye
sayısı azalmıştır. Çünkü insanların kredi görüntüsü bozulmuştur. Sizin kitapçığınızdan
konuşuyorum, bir dakika, bu süreçte kredi alamayan çok sayıda eczacı arkadaşımız
bize ulaşmıştır. Ulaşmaya başlamıştır, çünkü kredibiliteleri bozulduğu için bir süre
sonra daha da kötü duruma düşüp insanlar birbirlerinin kredi kefaletlerini ödemek
zorunda kalacaklar ve korkunç facialar yaşayacağız. O nedenle sadece tek amacımız
yeni kurulacak Merkez Heyeti çalışma yapsın, bu konuda.
Ecz.Ali ASLAN (Devamla): Sevgili Başkanım tekrar söylüyorum kredi alan meslektaşlarımızın sayısı azalmadı, aksine arttı. Ancak rakamlarda dün de ifade etmeye
çalıştım. Rakamı yükselttik, süreyi yükseltince azalmış gibi gözüküyor ama genel ortalama anlamda artmadı. Ve eczacı meslektaşlarımız 3 günde, 5 günde veya 1 günde kredi alabilenler var. Ancak tabi özel hükümlerle olduğu için, takipte borcu olan
meslektaşlarımız ile ilgili özel hukuk kuralları geçerli oluyor. Ama bu anlamda tekrar
söylüyorum genel kurulun huzurunda, kefalet sadece o krediyle ilgili ve sınırlı olup
ömür boyu geçerli değildir. Bu anlamda-- Ama bir dinlerseniz olacak, ama ben sizi
dinledim Sayın Başkanım, bir dakika.
Aramızdaki sözleşme aynen böyle yazıyordur. Çok net ve açık söylüyorum. Ve
komisyon da bunu değerlendirmiş.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Divan Başkanı: Arkadaşlar söz almak isteyen var mı? Aleyhinde birine verelim
buyurun.
Bundan sonra da size vereyim. Buyurun.
352
TEB Yayınları
Ecz.Ersin SERVİ (Mersin Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Değerli meslektaşlarım, şimdi ben kendi kredi çektiğimdeki olayı söyleyeyim, daha sonra bu konuyu.
İş Bankasından benim kullandığım bir kredi var. Bunun kefili başka biri bir eczacı
değil. Daha sonra İş Bankasından yardımlaşma sandığı kredisi altında başvuru yaptığımda kredim onaylandığında bana bir eczacı kefil bulmam söylendi. Ve eczacı kefil
gelip imza atarken bir önceki kefilimin imzaladığı genel kredi sözleşmesini imzaladı.
Aynı sayfaya imza attı. Üzerinde yazan rakam önceki bedeli de kapsıyordu. Bu yüzden
verdik bu önergeyi, şimdi protokol doğru olabilir bundan eminim ama uygulamada bu
var. Ben de bir eczacıya kefil oldum, ben de bir başka kefilin yanına aynı imzayı attım.
Yani eski borcuna da kefil oldum veya bundan sonra olacak borca da kefil oldum. İş
Bankası Şube Müdürlüğüne sorduğumda bu bir ticari kredidir, İş Bankasının verdiği
bir kredidir, banka sizin kefilliğinizi azil uygun gördüğü takdirde kefilliğin düşeceğini
söyledi.
Yani eczacı olmayan daha önceki kefille, eczacı olan kefil aynı sayfaya imza attılar.
Bunu öğrenmenizi istiyoruz. Belki şubelerin yaptığı da yanlış olabilir. Bu konuda İş
Bankası Genel Müdürlüğünün bir sözü değil, İş Bankası Genel Müdürlüğünün yazılı
metin veya bunu tekrardan gözden geçirmesi için bir önerge verdik. Başka istediğimiz bir şey yok. Teşekkür ederim.
Divan Başkanı: Buyurun.
Ecz.Ahmet Cemal TOPLU (Ankara Eczacı Odası): Sayın Başkan, değerli meslektaşlarım, Tartışılan konuyu çok akılcı bulmuyorum. Mütarekeler yapılan toplantılarda,
bölgelerarası toplantılarda İş Bankası vasıtasıyla verilen kredilerden sonra daha çok
üyemizin kredi aldığı daha çok üyemizin daha çok miktarda kredi kullandığı gerçeği
ortada. Bu olayda İş Bankası vasıtasıyla kredi kullandırılmasının önemli 2 kazanımı
daha var.
Bir, kredi kullanan meslektaşlarımız kullandıkları kredinin faizlerini yasal statüde
gider gösterme durumundalar. Oysa daha önce gösteren meslektaşlarımız yasal olmayan denetimde başlarına dert açabilecek durumda.
353
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Şimdi Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyeti bu Kurula İş Bankası vasıtası ile kredi
kullanımlarının kazanımlarını arttırıp hem bölge eczacı odalarına hem de TEB Merkez
Heyeti kaynaklarına katkı adına sahip çıkmasını öneriyor. Ama öneri sahibi arkadaşlarımın gündem ettiği konuya gelince, bu konu eşyanın tabiatına aykırı bir konu. Neden, çünkü siz kendi kefalet ettiğiniz rakamla sorumlusunuz. Hiçbir şekilde bundan
sonra birilerinin gelip sizden kredi talebinde bulunması halinin kefaleti hukuken de,
ahlaken de mümkün değildir. Ancak bir husus daha var ki sözleşmenin içerisinde
Türk Eczacıları Birliği taahhüt etmiştir. Buradan genel sekreter arkadaşımız çeşitli
vesilelerle söylemiştir. Kredi kullanan arkadaşlarımızın kredi geri dönüşü olmadığında
konu tümüyle Merkez Heyeti yardımlaşma sandığı tarafından karşılanmakta, yani
onun kefaletindedir. Dolayısı ile bunun kefaletinin bir başka dönemde devam etmesi
diye bir olayın asla olması söz konusu değildir. Arz ederim.
Divan Başkanı: Evet, arkadaşlar yeterince anlaşıldı. Zaten bir yanlışlık varsa seçilecek yönetim de uğraşır zaten bunu. Yani anlaşılmıştır genel kurula iletilmiştir.
Komisyondan geldiği şekli ile kabul edenler? Etmeyenler? Kabul edilmiştir.
Arkadaşlar, diğer maddeleri kabul ettik ama teker teker ben okuyacağım söz
almak isteyene vereceğim. Problem yok, yalnız şu anda aday listeleri geldi. Seçim
kuruluna vereceğimiz için önce bunları bir okuyayım.
Türk Eczacıları Birliği 37. Dönem Olağan Kongre Birliği Divan Başkanlığına,
37.Dönem TEB Merkez Heyeti bu kurullar için aday listemize eklidir.
Semih Güngör, Hüseyin Şimşek, Kıvanç Atmaca, İrfan Demirci, Sinan Özçelik,
Besim Gökalp, Tuncay Sayılkan, Tekin Çağlar , Yavuz Tatar , Bülent Köse , Sema Karagülle, Üzeyir Korkmaz, 12 oda başkanı önermişler. Listeyi okuyorum sizlere, herkes
merak ediyor şimdi listeleri.
Okurum, burada da, arkadaş buradaysa kendini takdim edebilir. Yani arkadaşlar
da tanısın bu arada. Ekrana yansıtabilir miyiz?
Tek suret var ama yazsınlar.
354
TEB Yayınları
Merkez Heyeti Asil Liste
M. Sait Yücel
Deniz İçer
A. Yavuz Karagülle
Bülent Köse
Levent Budak
Fırat Ateş
R. Tamer Özdenboyacı
Esat Erdönmez
Ferda Göçener
Oral Dünyaoğulları
Muzaffer Aydınoğlu
Denetleme Kurulu Asil
Jale Hale Korkmaz
Hasan Erdem
B. Turgay Korkmaz
Yüksek Haysiyet Divanı Asil
A. Haluk Bulgur
Bektaş Eren
M. Ulaş Gürel
Ülgen Tevhide Cemiloğlu
Metin Tekneci
Nejat Turan
Atilla Erbudak
Erol Nizipli
Yılmaz Umar
Şimdi arkadaşlar yedek listeyi okuyorum.
355
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Merkez Heyeti Yedek:
Uğur Çelik
Çetin Torul
Hüseyin Ceylan
Füsun Çağlar
Nurgül Aktay
Ersin Servi
Hakkı Sönmez
Sevgi Kavak
Mehmet Koçbaş
Filiz Okuducu
Mehmet İlen
Celal Özel
Denetleme Kurulu Yedek
İlfan Erdem
Gökhan Dirik
Yüksek Haysiyet Divanı Yedek
Davut Orman
M. Celal Erdoğan
Süheyl Tuğ
Gülten Culduz Çıtak
Bünyamin Aydın
Mustafa Canbay
Ahmet Summak
Siyami Aydın
Ofelya Gedik
356
TEB Yayınları
Arkadaşlar listelerde bir yanlışlık var mı? Bir imla yanlışı, isim yanlışı yoksa veriyorum. Öbür listeyi okuyacağım.
Yine arkadaşlar yani bir grup başkan arkadaşımızın önerdiği Özgür Özel, Harun
Kızılay, Murat Keçecioğlu, Burhanettin Bulut, Ziya Örmeci, Mehmet Gönenç, Yücel
Yenilmez, Adil Tosuner, Harun Lekesiz, Cengiz Bingül, Emin Beyaz, Orhan Yontar,
Aytül Çiloğlu, Ufuk Bekir Ersöz, Burçin Kurtuluş, Meyse Kademoğlu, Cihan Dinç, Hasan Basri Kale, Nejdet Bayık, Murat Keçecioğlu, arkadaşlar bir kısmını da tam okuyamadım. Bir grup başkan arkadaşımızın verdiği önerge, imzayı da atmışlar kendi el
yazılarıyla, şimdi aday listelerini okuyorum.
37. Dönem Olağan Büyük Kongre Organ Seçimleri Aday Listesi
Merkez Heyeti Asil
Erdoğan Çolak – Adana
Özgür Özel – Manisa
Harun Kızılay – Konya
Şerif Boyacı – Kütahya
Mukaddes Harmancı – Eskişehir
Nevin Taşlıçay – Ankara
Hüseyin Olan – Van
Ali Aslan – Hatay
Ekrem Eşkinat – Tekirdağ
Mustafa Aslan – Ankara
Murat Yürür – Ordu
Denetleme Kurulu Asil
Sertaç Özmen – Balıkesir
Bülent Varel – Edirne
Faruk Ekmen – Batman
357
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
Yüksek Haysiyet Divanı Asil
Muhammet Çorbacıoğlu – Sakarya
Havva Kurnaz – Antalya
Ahmet Duman – Ankara
Mehmet Hamzaoğlu – Kahramanmaraş
Adnan Rıfat Kurun – Samsun
Ahmet Dutoğlu – Tokat
Mustafa Ağadayı – Şanlıurfa
Sabri Özteke – Afyon
Taner Özbodur – Uşak
Merkez Heyeti Yedek
Ramazan Ziya Örmeci – Isparta
Necati Tan – Ankara
Nejat Altay – Karaman
Ali Yücel Seçki – Adana
Adem Açıkgöz – Konya
Emin Cankorur – Balıkesir
İlker Murat Akarsu – Kahramanmaraş
Nedim Bayraktaroğlu – Kırklareli
Yusuf Nebi Dolaş – Adıyaman
Cengiz Ericekli – Kastamonu
Kenan Ilgaz – Sakarya
Denetleme Kurulu Yedek
Serhat Salim Aktaş – Ankara
Erhan Yılmaz – Çanakkale
Çağrı Unat – Giresun
358
TEB Yayınları
Yüksek Haysiyet Divanı Yedek
Fatma Bahar Özemre – Manisa
Ali Çankır – Aydın
Muhammet Bayar – Muğla
Selahattin Karadayı – Sivas
Zuhal Yalçın – Eskişehir
Gül Rukiye Sezer – Osmaniye
İlker Kuran – Kütahya
Özden Sezginsoy – Adana
Emin Oktay Güvener – Van
Bir yanlışlık yoksa iki listeyi de seçim kuruluna vereceğiz arkadaşlar. Arkadaşlar,
Dilek ve Öneriler Komisyonunun tümünü kabul ettik gelen şekli ile ama kabul edilen
metinlerde söz almak isteyen varsa ben kabul edilen metinleri okuyorum.
1. Aile hekimlerinin ve diyaliz merkezlerinin reçete yönlendirmeleri yapmalarına
engel olacak düzenlemeler hakkında çalışma yapmak. Var mı söz almak isteyen? Yok.
2. Görev olarak verilmiş. SGK protokolünde sözleşmenin feshi ve cezai şartlar
başlıklı bölümde, cezai şartları feshin sebebi olarak gösterilen sağlık raporunun aslı
veya fotokopisi eczanede bulunmasının cezai şart ve feshin yapılmasını gerektirmeyecek bir şekilde çalışma yapılması.
3. Majistral tarifenin güncellenerek SGK provizyon sisteminde güncel haliyle kullanılması için çalışma yapılması.
4. Türk Eczacıları Birliği tarafından atık ilaçların tıbbi atık yönetmeliğine uygun ve
çevreye zarar vermeyecek yöntemlerle imha edilmesi yönünde çalışma yapılması.
5. SGK provizyon sisteminde yer almasına rağmen piyasada bulunmayan eşdeğerleri yüzünden hastaların ilaç fiyat farkı ödemesine yol açacak, hasta mağduriyetine neden olan piyasadaki ilaçların listeden çıkartılmasının sağlanması çalışmaları.
6. Stok zararlarının karşılanması çalışmaları
7.Eczane karlılığına yönelik projeler
8.Elektronik rapor altında yapılan çalışmalar
359
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
9.Muayene katkı payı çalışmaları
10. Reçete başına meslek hakkı çalışmaları
11. Kar haklarının arttırılması
12. Eczanelerin sınırlandırılması
13. Türk Eczacıları birliğinin yürüttüğü faaliyetlerin karşılanması
14.Huzur evlerinde kalan öğrencilerin reçetelerinin eşit dağıtılması
15. Farmasötik bakımın vazgeçilmez süreçlerinden olan kronik hastalıkların takibinin sağlanması
16. Eczacılık mesleğinin yeniden kurulması
Arkadaşlar tüm komisyon raporları kabul edildi zaten. Evet, arkadaşlar hangi
maddeydi o?
Ecz.Özgür ÖZEL (Manisa Eczacı Odası Büyük Kongre Delegesi): Olsun hemen iki
dakika şöyle söyleyeyim. Üst limitin tevzi ile ilgili hem önergeyi doğru, ama kapsamı
dar olarak buluyoruz. Türk Eczacıları Birliği Merkez Heyetini seçecek olan yeni heyetin çalışmalarını kısıtlayacak bir unsur haline dönüşmemesi için tadil edilerek, genişletilerek kabul edilmesini öneriyoruz. Eczacı karlılığının arttırılması, eczaneler arası
uçurumun ortadan kaldırılmasına yönelik olarak üst limitli tevzi uygulamasının da
dahil edileceği, ancak dünyadaki örnek modeller izlenerek oluşturulacak bir komisyon
aracılığıyla meslek hakkı, eczacı karlılığının arttırılması karlı model ve üst limit tevzi ile
Merkez Heyeti’nin önereceği bir yöntemle eczaneler arasındaki uçurumun azaltılacak
bir modelin benimsenmesi şeklinde tadil edilerek kabul edilmesini öneriyoruz, arkadaşlarımızla beraber.
Divan Başkanı: Arkadaşlar 23. madde kabul ettiğimiz Sayın Özgür Özel diyor ki,
biraz önce anlattığı şekliyle eczaneler arasında üst limitli ciro uygulamasının yaşama
geçirilmesi konusunda gerekli çalışmanın yapılması. Özgür Bey, siz nasıl bir tadil istiyordunuz? Tekrar anlatın. Arkadaşlar oylayacağım çünkü önerilen modeli kabul etmekle birlikte, sadece o model ile sınırlı kalmamak için Merkez Heyeti’nin dünyadaki
tüm modellerin arasından araştırılıp, araştırılmış olan modellerin bir tartışılıp komisyon marifetiyle daha sonra eczaneler arasındaki uçurumu, gelir eşitsizliğini ortadan
360
TEB Yayınları
kaldıracak bir modelin benimsenmesi. Buna önergedeki model de dahil olmak üzere
meslek hakkı, kutu başına ödeme ve bunun gibi aile eczacılığı olabilecek, geliri hem
arttırıp hem de genele yayacak tüm yöntemlerin birlikte incelenmesini öneriyorum.
Arkadaşlar, bu model kabul edildi ama Merkez Heyetine yeni seçilecek Merkez Heyetine bir görev verelim. Diğer modelleri de incelesin, bunu genişleterek kabul edelim
diyor. Modelin genişletilerek kabul edilmesini kabul edenler? Etmeyenler? Kabul
edilmiştir.
Arkadaşlar, Genel Kurulumuz Sayın Başkanın konuşması ile kapanacaktır.
Ecz. Erdoğan Çolak : Değerli delegeler, bu 3 günlük süreci hayırlısı ile bitirdik.
Bu süreç ve bu Genel Kurulun mesleğimize, geleceğimize aydınlık günler getirmesini
temenni ediyorum. Hepinize hayırlı uğurlu olsun. Yarın saat 09.00 ile 17.00 arasında
seçimlerimiz var. Orada görüşmek ümidi ile diyorum.
361
37. OLAĞAN BÜYÜK KONGRE SONUÇ BİLDİRGESİ
14.12.2009
TEB Yayınları
Türk Eczacıları Birliği 37 inci Olağan Büyük Kongresi 10-13 Aralık tarihleri arasında Türkiye’nin dört bir yanından gelen 316 delegenin ve Kongremizi takip eden bine
yakın eczacının katılımı ile Ankara’da gerçekleşti.
Bir demokrasi şöleni olarak geçen Kongre’de son iki yıldır Birliğimizin yürüttüğü
çalışmaların değerlendirilmesinin yanı sıra, son olarak yayımlanan mevzuatın eczacılar ve hastalarımız üzerinde yarattığı yıkıcı etkiler tüm yönleriyle değerlendirildi.
24 bin eczacının temsilcisi delegelerin tamamı, eczacıları 4 Aralık’ta bir günlük uyarı
eylemine götüren sorunlar çözülene kadar mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceğini
ifade etti. Kongremiz, bundan sonraki dönemde de:
1) Kamu ile ilaç şirketi arasında yapılan bir alışverişe eczacıların zorla aracı edilmesinden doğan kamu kurum ıskontolarının yükü eczane üzerinden alınana,
2) İlaç şirketlerinin taahhütlerine tam olarak uyması, ilaç fiyat düşüşlerinde eczane stok zararlarının karşılanması için mutlak suretle düşük fiyattan 45 gün süre ile
ilaç temini sağlanana,
3) Muayene ücreti uygulamasına da, kamuya veya özel kurumlara ait tüm bedellerin eczaneler aracılığıyla tahsil edilmesine de son verilene,
4) Eczanelerin ilaç alım koşulları sadeleştirilerek İlaç Fiyat Kararnamesi değiştirilip eczacıların kâr oranları yükseltilene kadar,
Hem masada hem de eczanelerimizde mücadeleyi sürdürme kararlığını ortaya
koydu.
Kongremiz, 4 Aralık’ta yaptığımız uyarıya rağmen, bu taleplerimizin hiçbirinin
karşılanmadığını, bunun da ötesinde devlet ve sanayi bizimle ilgili olduğu halde bizim
görüşümüz alınmadan bir protokol imzalayarak, bir gecede 800 milyon TL’yi sanayiye
iade ettiği gerçeğinin altını çizmiştir. Aynı protokolde eczacıların zararlarının karşılanacağı karar altına alınmasına rağmen, sanayi 4 Aralık sürecinde bu taahüdünü de
yerine getirmeyeceğini bir kez daha göstermiştir. Bugüne kadar sorunlarımıza çözüm
üretilmemiştir. Eczacının az da olsa lehine olan 45 günlük geçiş süresi beş güne indirilmiştir. Sanayi hala stok zararlarımızı karşılamamıştır. Eczacının zararı telafi edilmemiş, bununla ilgili en ufak bir adım atılmamış, eczacı ve örgütü tehdit edilmiştir.
Şu bilinmelidir ki, Sosyal Güvenlik Kurumu veya bir başka yapı meslektaşlarımızın 4 Aralık’taki ortak ve tavizsiz duruşunu görmezden gelip, eczacının örgütlülüğünü hiçe sayarak eczacılarla tek tek sözleşme imzalamaya heveslenirse, tepkimiz
365
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
4 Aralık’takinden çok daha sert olacaktır. SGK o gün nöbetçiler dışında ilaç verecek
eczaneyi mumla aramış ama bulamamıştır. Böyle bir hamlede sadece bir gün değil,
bu hamle geri çekilene kadar hiçbir gün bulamayacaktır. Kongremiz, seçilmiş Merkez
Heyetimizi bu konuda tam ve kesin kararlılıkla görevli kılmıştır.
Özel hastanelerde muayene ücret farkının yüzde 30’dan yüzde 70’e çıkartılması,
4 Aralık uygulamaları başladıktan sonra hastalarımızın eczanelerimize geldiklerinde
çıkan fiyat farklarının büyümüş olması, bu “tasarruf” sürecinin bedelinin hastalarımız ve eczacılarımıza ödettirilmek kararlılığını, sağlığın piyasanın koşullarına teslim
edildiği ve hasta ve eczacının yararının ortak olduğu tespitimizi hiçbir şüpheye yer
bırakmayacak biçimde doğrulamaktadır. Hastalarımız 4 Aralık’ın kendileri açısından
ne anlama geldiğini artık anlamış durumdadır. SGK resmi internet sitesinde, hem
önümüzdeki dönemde hastalarımızın ödediği ilaç fiyat farklarını daha da artıracağını,
hem de hastalarımıza hekimin reçetesine bakmadan o grupta hangi ilaç en ucuzsa
onu vereceğini ilan etmiştir. Kongremiz, hastalarımızın sağlığı açısından da son derece tehlikeli olan bu uygulamalardan geri dönüş sağlanana kadar mücadele etmeyi,
sağlık çalışanı olma sorumluluğunun bir gereği olarak görmektedir.
Kongremiz;
Geleceğe onurlu bir geçmiş bırakmak için,
Geleceğe onurlu bir meslek bırakmak için,
Ama her şeyden önce mesleğimizin geleceğe kalması için, bugünden itibaren,
Bu varlık-yokluk mücadelesini tüm gücüyle, birlik, kararlılık ve dayanışma ile sürdürmeye devam edecektir. Bunun için Kongremiz, seçilecek Merkez Heyeti’ni görevli
kılmış, bu taleplerimiz karşılanana kadar gereken tüm yöntemlerle yapılacak mücadelede tam bir birlik içinde davranacağı iradesini ortaya koymuştur.
Bilinmelidir ki eczacı örgütleri bir tek meslektaşının dahi feda edilmesine izin
vermeyecektir.
366
Türk Eczacıları Birliği
37. Olağan Büyük Kongresi Adına
Divan Başkanı Ecz.Sertaç Özmen
TEB Yayınları
367
TEB 37. Olağan Büyük Kongre
368