vakanüvis 2. sayı

Transkript

vakanüvis 2. sayı
9.Cumhurbaşkanımız Sayın
Süleyman Demirel’i Ziyaret Ettik.
9.Cumhurbaşkanımız Sayın Süleyman Demirel’i, Tarih Klübü ve 10. sınıflardan
birkaç arkadaşımız ile 29 Mart Perşembe günü ziyaret ettik. Bizim için çok keyifli
bir söyleşi oldu. Sayın Demirel’e önceden hazırladığımız
soruları yönelttik. Özel yaşamında sevdiği yemeklerden tuttuğu takıma, dinlediği
müzik türünden hobilerine kadar birçok soru sorduk. Siyasi yaşamı ile ilgili
hafızasında kalan ilginç anılarını, tanışmış olduğu farklı simaları, pişmanlıklarını
ve başardıklarını bizimle içtenlikle paylaştı. Söyleşide şu soruları sorduk :
MUSTAFA KAAN OKUMUŞOĞLU: Efendim size baba lakabının verilmesinin
bir hikayesi var mı?
SÜLEYMAN DEMİREL: Var. Yakışmış ki vermişler (gülüşmeler oluyor). Bu lakabı
ben bulmadım Türk halkı buldu. Fena bir lakapta değil yani.
Röportajın devamı 3.sayfada...
Vakanüvis
ODTÜ GV Özel Lisesi Tarih Kulübü Gazetesi
Sayı: 2
Haziran 2012
ARAP BAHARI GELİYOR KAÇIN !
Arap baharı olarak adlandırılan süreç tam olarak nedir? Öncelikle buradan başlayalım. Arap baharı protestolar
şeklinde ilk olarak Tunus ve Mısır’da başlamıştır. Bu protestolar, Arap Dünyası’nın başta gelen işsizlik, gıda
enflasyonu, siyasi yozlaşma, ifade özgürlüğü, usulsüzlükler ve kötü yaşam koşulları gibi pek çok sorun
Ben manevi miras olarak
sonucunda ortaya çıkmıştır. Protestoların bir diğer çıkış sebebi de diktatörlük sistemini istemeyen halkların
hiçbir ayet, hiçbir dogma,
kendilerini yönetme arzusudur. Daha sonra bu protestolar geniş halk kitlelerinin katılımıyla hükümetleri
hiçbir donmuş ve kalıplaşmış kendi
devirebilecek güçlere ulaşmıştır. Bazı ülkelerde iş sadece ptrotesto ile kalmamış silahlı mücadeleye dönüşmüştür.
kural bırakmıyorum. Benim Bir ülkede yaşayan insanların en temel haklarından birisi olan seçme ve seçilme hakkı, hiçbir şekilde insanların
manevi mirasım ilim ve
elinden alınarak tek bir kişinin sorumluluğuna bırakılamaz. Bu tip durumlarda o ülkede yaşayan vatandaşlar
protestolarla ellerinden alınan hakları geri almak için mücadele verebilirler. Bu da gayet doğal bir çabadır.
akıldır.
Mustafa Kemal Atatürk
Verilen uğraş kaybedilen hakları geri kazanmak olunca hiç kimsenin itirazı olmaz. Fakat bahsettiğimiz;
18 Mart’ta Çanakkale Şehitleri’ni isyanların çıktığı bölge, petrol rezervlerininin büyük bir kısmını elinde tutan bir yerdir. Kaldı ki bu petrol
rezervlerini elinde tutan ülkelerden bazılarının yöneticileri yeri geldiğinde açık açık Amerika’ya kafa tutmuş
anlamlı bir törenle andık.
yöneticilerdir. Hal böyle olunca da, bölgede çıkan isyanlar ve gelişen olaylar çok da olağan akışına bırakılamıyor.
Bazı emperyalist güçler dediğimiz ülkeler topluluğu Libya’da çıkan
olaylara direk olarak kendi ülke askerleriyle müdahale etmeyi
tercih etmediler. Zaten ekonomik kriz gibi olaylar gündemdeyken
bir de orduların o bölgeye gönderilmesi, maddi açıdan bu ülkeleri
iyice zora sokardı. Ayrıca dünya kamuoyundan da çok büyük tepkiler gelebilirdi. Birleşmiş Milletler’de söz sahibi olan bu devletler,
Genel Kurul’da istedikleri kararların çıkmasını sağlayarak, Libya’yı
günlerce bombaladılar. Suriye’de henüz böyle bir durum yaşanmadı.
23 Nisan’da TBMM’nin açılışını
Fakat NATO’nun bölgeye müdahalesi söz konusu ve Suriye’deki
kutladık.
isyancıların bu kadar silahı, roketatarı, zırhlı aracı nereden buldukları
kafalardaki soru işaretlerinden birisidir.
Dünyada eski çağlardan bu yana çıkan isyanlarda, isyancıların
içindeki hangi grup daha iyi örgütlenir ve isyancılara liderlik ederse
o grup (eğer isyan başarılı bir şekilde biterse) devrilen iktidarın yerine geçmiştir.
Ne yazık ki Arap Baharı’nda da çıkan isyanlarda en örgütlü, en organize isyancılar emperyalist devletlerin
desteklediği gruplardır. Olayın daha iyi anlaşılması için örnek vermek gerekirse Libya’da “kurtuluş” ilan
edilmesinin ardından yeni oluşturulacak anayasada, şeriat kurallarının etkili olacağı bildirildi. Abdülcelil,
19 Mayıs’ta Atatürk’ün Samsun’a Libya’nın “kurtuluşunun” ilan edildiği tören için Bingazi kentinin merkezine toplanan onbinlerce kişiye yaptığı
konuşmada, “İslam ülkesi olarak, Şeriat’ın kabul edildiğini” belirtti.
çıkışını kutladık.
Suriye’de Beşar Esad yönetimine isyan eden ve Suriye güvenlik güçleri ile çatışanların arasında Libya Ulusal
Gençlik Konseyi’nden gelen ve şeriat yanlısı militanların olduğu bilinmektedir.
Bahar olarak adlandırılan bu süreç eğer böyle devam ederse, Araplar daha çağdaş, daha medeni topluluklar
olmaktan ziyade, bastırılarak geri plana itilen bir toplum olacaklar gibi görünüyor. Böyle olursa bu devletler
Arap Baharı öncesinde de olduğu gibi, Arap Baharı sonrasında da emperyalist devletlerin egemenlik alanı
olarak kalmaya devam edeceklerdir.
İbrahim Yağmur Uzunırmak
SAYFA 2
Tarih Kulübü
HOCALI KATLİAMI
Türk tarihinin en acı dolu hadiselerinden biri, şüphesiz Hocalı Katliamı’dır. 26 Şubat 1992’de,
Sovyetlerin desteğini alan, Ermeni kuvvetleri, Dağlık Karabağ bölgesindeki Hocalı kasabasına baskın yapmış,
çoluk çocuk demeden yüzlerce sivili katletmiştir. Katliam sırasında 200’den fazla kadın ve çocuk öldürülmüş,
kiminin gözleri oyulmuş, kiminin başı kesilmiş, insanlar diri diri yakılmıştır. Yüzlerce insan rehin alınırken,
yüzlerce insan da kaybolmuştur. Bu insanlık dramına başta Avrupa olmak üzere tüm dünya sessiz kalmıştır.
Hocalı katliamını, bugünün cumhurbaşkanı, dönemin ermeni komutanı, Sarkisyan ‘’İntikam’’ diyerek açıklamış
ve pişman olmadıklarını belirtmiştir. Bu ayıp bununla da bitmez. Karabağ harekatında Türk çocuklarını
katleden bugünün bazı Ermeni yazarları ve siyasetçileri, Ermeni devleti tarafından kahramanlık nişanıyla
onurlandırılmıştır.
Karabağ’daki Ermeni vahşeti, binlerce Azeri’nin ölümüne, on binlerce Azeri’nin “kaçgun” olmasına neden
olmuştur. Ermeniler, uluslar arası savaş kurallarını hiçe saymış, ateşkes sözü verdikleri halde saldırılarına devam etmiş, 3 okulu çocuklar içindeyken bombalamış, binlerce masumu doğrudan hedef almıştır. Ermeni işgali Karabağ bölgesinde birçok vilayette halen devam
etmektedir. Ermeni devleti, başta Rusya olmak üzere Türk birliğini engellemek isteyen birçok devletin desteğini alarak bu işgali sürdürmektedir. Ermenistan’ın bu
katliamda kullandığı birçok silah Rus yapımı olup, Rus ordusu tarafından eğitilen subaylar tarafından kullanılmıştır. Bugün Azeri toprakları işgal altında. O topraklar, vahşice katledilen binlerce masumun kanıyla sulanmıştır. O topraklardan sürgün edilen binlerce Azeri’nin acısı hala taze. Hala derin. Hala yüreklerde...
M.Kerem Şenol
TARİHİN EN GİZEMLİ TOPLULUĞU:TAPINAK ŞÖVALYELERİ
Tarihin en gizemli topluluklarından biri de hiç kuşkusuz Tapınak Şövalyeleri’dir. 1099 yılında Kudüs ve Filistin’deki
kutsal yerler haçlıların eline geçmişti. Ancak haçlı kuvvetlerinin burada güven içinde olduklarını söylemek çok güçtü.
Buradaki Müslüman kuvvetler, özellikle de 1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra akın eden Türkler haçlıları güç durumda
bırakmaktaydılar. Bölgeye Hıristiyan hacı adaylarının da sürekli gelmesi bölgede özel güvenlik önlemlerinin alınmasını
gerektirmekteydi. Bölgede güvenlik sağlanması ve hacı adaylarının güven içinde seyahatlerinin gerçekleştirilebilmesi
için kaynaklara göre dokuz şövalye Fransa’da, Champagne bölgesinde, Hugues de Payns önderliğinde toplanmışlardır.
Hac yollarının emniyeti için yola çıkıp Kudüs’e varan bu şövalyeler, Kral II.Baudouin tarafından çok iyi karşılanmış
ve kendilerine şehirde bir yer tahsis edilmiştir. Bu yıllar, 1119 -1120 yılları, tarikatın aynı zamanda ilk yıllarıdır.
Tarikatın bu yıllardaki adı ise “İsa’nın Yoksul Şövalyeleri”dir. Birkaç sene sonra ise Kral II.Baudouin, oturmakta olduğu ve Süleyman’ın Tapınağı olarak bilinen yeri terk etmiş ve burayı bu şövalyelere tahsis etmiştir. İsa’nın
Yoksul Şövalyeleri’nin adı ise bundan böyle “Tapınakçılar” olarak
anılmaya başlamıştır. Takip eden yıllarda tapınakçı şövalyelerin sayısı
hızla artmaya başlamıştır. Artık savunmaya ihtiyaç duyan hacıların
korunmasını üstlenmek isteyen şövalyeler kendilerini tapınakçıların
arasında bulmaktadırlar. 1127 yılında Hugues de Payns beş arkadaşı ile
birlikte Roma’ya, Papa II.Honorius’u ziyarete gitmiş ve bu topluluk Papa
tarafından dini bir örgüt olarak tanınmıştır. Zaman içinde tapınakçılara
birçok şövalye katılmış ve örgüt büyümeye başlamıştır. 1147 yılında
tarikatın ikinci üstadı Robert de Craon öldüğünde sadece Kudüs’te 700
şövalye ve onlara hizmet eden 2400 kişi vardı. 13.yüzyılda bir çok eyalette varlık göstermekteydiler. Filistin’de üç büyük
eyalete bölünmüşlerdi: Kudüs, Tripoli ve Antakya. Bu yüzyılda tapınakçıların 3468 adet şatoları vardı. Tapınakçılar hem
birtakım ayrıcalıklara sahip oldukları için hem de güvenilir oldukları için kutsal topraklara giden haçlıların paralarını da taşıyorlardı.Tapınakçılar ayrıca hem
katılanlardan ge-len gelirle hem de bağışlarla iyice zenginleşmişlerdi. Bunun dışında söylentilere göre tapınakçılar civardaki Müslümanlardan da para almaktaydılar.
Sonuç olarak, tapınakçılar Haçlı Seferleri ve Hıristiyan Krallıkları döneminde güçlerinin doruğuna çıkmışlardı. Fakat sağlanan bütün başarılara rağmen varlıkları
çok uzun ömürlü olamamıştır. 16 Haziran 1291’de son kale de Müslümanların eline geçtiğinde sadece 16 tapınakçı şövalye kalmıştı. Kalan şövalyeler ise Fransa’ya
yerleşmişlerdi. Belli bir amaç için kutsal topraklarda toplanan tapınakçı şövalyelerin Fransa’da tarikatın varlığını sürdürmeleri için hiçbir neden yoktu. Artık tarikat ömrünü tamamlamıştı. Ancak şövalyeler bunu kabul etmek bir yana zenginlikleri ile ayrıcalıklı bir konumda varlıklarını sürdürüyordu.Tapınakçı şövalyelerin
bu zenginliği, paraya ihtiyacı olan Fransa kralı Philippe’nin dikkatini çekmekteydi. Bu arada tapınakçı şövalyeler hakkında çıkan söylentiler de kralın işini
kolaylaştıracak gibi durmaktaydı. Sonunda Kral ustaca bir komplo ile 13 Ekim 1307’de tapınakçı şövalyelerin büyük bir bölümünü tutuklamayı başardı. Aralarında
Büyük Üstad Jacques de Molay’ın da bulunduğu bu grup büyük işkencelere maruz kalmış ve kendilerine atfedilen suçlardan büyük bölümünü kabul etmişlerdir.
Çağatay Tırpancı
BİR KATİLİN ANATOMİSİ
Karındeşen Jack, 1888 yılında, Londra’nın gecekondu semti Whitechapel’da faaliyet göstermiş seri katildir. Katile Jack
ismi, Merkezi Haber Ajansı’na katil olduğunu iddia eden bir kişi tarafından gönderilmiş mektuba binaen verilmiştir.
Bu mektup cinayetlerin işlendiği dönemde basılarak yayınlanmıştır.Tamamı hayat kadını olan kurbanlardan beşinin
aynı kişi veya kişilerce öldürüldüğü kesinleşmiştir. Ancak Karındeşen Jack’e maledilmiş yaklaşık 20 cinayet vardır.
Cinayet dosyası cinayetlerden iki sene sonra kapatılmıştır. Ancak günümüz İngiliz dedektifleri ve bilim adamları, modern teknolojinin de yardımıyla halen cinayetleri aydınlatmaya çalışmaktadırlar. Günümüze kadar ulaşmış tek fiziki
kanıt, kurbanlardan birine ait olduğu iddia edilen şaldır.Karındeşen Jack’in yöntemleri vahşiceydi. Kurbanlarını önce
boğazlayarak etkisiz hale getiriyor daha sonra da , dizleri karna çekilmiş bir şekilde terkediyordu.
Karındeşen Jack’in kimliğine dair onlarca iddia ortaya atılmıştır .Ancak hiçbiri kanıtlanamamıştır. Bu şüpheli listesi birçok önemli ve soylu kişiyi de içermektedir.
Katil olduğunu iddia eden kişinin Merkezi Haber Ajansı’na gönderdiği mektubu inceleyen uzmanlar mektubun yazarının alt tabakadan, eğitimsiz biri olduğu
sonucuna varmışlardır. İç organların çıkarılması nedeniyle katilin cerrah ya da kasap olabileceği iddiaları ortaya atılmıştır.
Arda Sümer
SAYFA 3
Tarih Kulübü
SÜLEYMAN DEMİREL İLE RÖPORTAJ YAPTIK
SÜLEYMAN DEMİREL: Çocukları görmekten ziyadesi ile memnun oldum. Çok sıkışık bir
programım vardı nasıl denk getireceğim derken bir takım şeyleri çıkardım bu çocukları
koydum.
ESRA BALCI: Siyasi yaşamınızda unutamadığınız bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
SÜLEYMAN DEMİREL: Tabi. Siyasi yaşamımda unutamadığım bir tane değil birçok hadise
vardır. Bunlardan 12 Eylül sabahı başımıza gelenler var. 12 Eylül sabahı bizi Çanakkale’ye
götürdüler ama bir ay sonra döndük geldik. Daha sonra da 1983’te Zincirbozan’a götürdüler.
Zincirbızan da Çanakkale’de başka bir yer.Bizimle beraber Sayın İsmet Sezgin var, Necmettin
Cevheri var, Sadettin Behiç bey var, Nahit bey var ben varım. Bir otomobilde 5 kişiyiz. Biraz
geç kaldık. Nereye gittiğimizi de çok iyi bilmiyoruz. Ama şeye gidiyoruz yani, misafirhaneye gidiyoruz. Bizim İsmet bey (İsmet Sezgin) çok güzel bir insandır. Çok telaşlıdır bazen.
Telaşlanıyor geç kalıyoruz falan diye. Dedim ki nereye geç kalıyoruz, İşte gittiğimiz yere.
Gittiğimiz yer kışla. E dedim İsmet eğer geç kalırsak bizi oraya almazlar mı. Derhal gideriz
almazlarsa. Evet böyle bir şeyi zikretmiş oldum.
KEREM ŞENOL: Ben güncel bir konu hakkında danışmak istiyorum size. Bugün Türkiye’nin
Suriye ile ilişkileri malum. Sizce Türkiye’nin tavrı nasıl olmalı?
SÜLEYMAN DEMİREL: Hadise nereye varacak kimse kestiremiyor. Umarım Türkiye Suriye ile olan münasebetini savaşa çevirmez Türkiye’nin Suriye ile
savaşması için bir sebep yoktur. İki komşu memlekettir. Suriye’nin iç meselesi ile biz uğraşırız. Türkiye bağımsız bir devlettir. Bağımsızsan başkalarının işine
karışmayacaksın. Eğer sen başkasının işine karışırsan başkası da gelir senin işine karışır. Türkiye büyük bir devlet büyük bir devletse küçük işlerle uğraşamaz. Bir
taraftan komşularımızla münasebetlerimizi sıfırlayacağız diyorsunuz bakıyorsunuz bir gün sarmaş dolaşsınız hükümetler bir arada çalışmaya başlıyor ertesi gün
bakıyorsunuz şunu yapmazsanız şunu yaparım ha diye tehditler savuruyorsunuz. Bugün iş daha kötüye gitti. Tabi Esad’ın o kadar kan dökmesi ayıp o ayrı mesele.
Fakat dünyada o ayıbın karşısına çıkacak sadece biz değiliz. Bizim kendi işlerimiz var ve Türkiye’nin dışarıda meseleleri var. Türkiye’nin dışarıda Kıbrıs Irak gibi
meseleleri var. Türkiye o mesleleri çözerken dışarıdan düşman bulmamalı. Biran evvel Suriye halkının istekleri doğrultusunda olayların yatışmasını dilerim. Bu
gidişatı beğenmem . Savaş gidişatını beğenmem.
İBRAHİM YAĞMUR UZUNIRMAK: Azerbaycan Ermenistan ilişkileri gergin ve
giderek gerginleşiyor. Azerbaycan Ermenistan ilişkilerinden sizce Türkiye taraf olmalı
mı? Türkiye’nin Ermenistan’a karşı izleği politikayı nasıl buluyorsunuz. Savaş çıkarsa
eğer Türkiye bölgeye asker göndermeli mi?
SÜLEYMAN DEMİREL: Ermenistan Azerbaycan ihtilafında Ermenistan işgalcidir.
Yukarı Karabağ’ı işgal edilmiştir. Bunla da kalmamıştır. Yukarı Karabağ’ın dışında iller var. O illeri de işgal etmiştir. Oralardan çıkmıyor, çekilmiyor. Bir milyondan fazla
Azeri’nin, onlar kaçkın derler, yer değiştirmesine, bulundukları yeri bırakıp gitmesine
sebep olmuştur. Bir milyondan fazla Azeri muhacir olmuştur. Güvenlik konseyinin
kararı vardır ki Karabağ Azeri’dir. Türkiye Cumhuriyeti’nin de teminatı vardır. Şöyledir
bu teminat; Azerbaycan’ı rahatsız eden her şey Türkiye’yi rahatsız eder. Bu teminat Azerbaycan devleti kurulduğu zaman verilmiştir. Ben de bu teminatın içindeyim. Türkiye’nin
Azerbaycan’a karşı vazgeçemeyeceği, yerine getirmesi gereken vaatleri vardır. Bundan
vazgeçemeyiz. Bu meseleleri barışçı yollarla çözmesine bakmak lazım. Esasen orada bir
Ermeni Azeri savaşı da bir şey arz etmez, onu da barışçıl yollardan halletmek lazım
şeklinde niyetimi düşüncemi ifade ettiğim gibi, aynı zamanda Türkiye’nin bu işe nasıl
bağlı olduğunu da ifade ettim.
SÜLEYMAN KEÇECİ: Sayın cumhurbaşkanım şu an çok siyasi gidiyoruz. Biraz sosyal hayatınızla ilgili bir soru sormak istiyorum.Ekmek aslanın ağzında demişken
çocuklar merak edip buraya yazmışlar en sevdiğiniz yemek hangisidir?
SÜLEYMAN DEMİREL: Şeklimizden anlaşılacağı üzere yemek sever olduğumuz için yemeğin her çeşidini severim ama iyi yapılan başka. Türkiye’nin her tarafında
birbirinden güzel yemekler yapılır. Antakya’nın yemekleri bir başkadır. Konya’nın kebabı bir başkadır. Eskişehir’in mantısı başkadır. Kayserininki başkadır.
Isparta’nın da kebabı vardır. Ama bunların içinde fasülye pilavı da unutmam.
MELIS ÖCAL: One minute olayı ile başlayan ve Mavi Marmara olayı ile iyice gerginleşelen Türkiye-İsrail ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
SÜLEYMAN DEMİREL: Bunlar uluslararası siyasete intikal etmiş konular tabi Birleşmiş Milletlere de intikal etmiş. Onlar tartışıyorlar tartışsınlar bakalım ne çıkacak.
Tabi burdada söyledim Suriye meslesi dolayısı ile söyledim. Türkiyenin İsrail ile büyük bir sürtünme içerisinde bulunmasının Türkiyeye faydası yoktur. Bu sürtünmelerin kim bunda haksızdır bunu söylemekte hiçbir zorluğumuz yok yani. Burda haksızlıktan daha ziyade bu sürtünmeleri ortadan kaldırmak lazım. Ben burda
konuşup bu itilafları daha gergin hale getirmek istemiyorum. Ben istiyorumki bu itilaflar ortadan kalksın. Israil Türkiye ile batı arasındaki köprülerden birisirdir.
Onun içindirki bu köprüleri atmamak lazım. Zaten uluslararası itilaflar çok yaşamaz bunların birgün sona ereceğini kabul etmek lazım tabi. İsrail Haifadaki yaptığı
zulüm insanlık dışıdır oralarıda gayet iyi bilirim zaten Birleşmiş Milletlerin komisyon üyesiyim. Orada çocuktan kadına kadar yapmış bulunduğu cinayetlerde çok
yanlış insanlık dışı durumlardır. Söyledik kendilerine biz. Herşeyin durulması lazım bizim tarafımızdada onların tarafındada. Barış lazım. İşbirliği lazım.
MUSTAFA KAAN OKUMUŞOĞLU: Peki hangi takımı tutuyosunuz?
SÜLEYMAN DEMİREL: (Sayın Cumhurbaşkanı Beşiktaş forması giymiş bir oyuncak bebek ve siyah beyaz bir top gösterdi.)
İBRAHİM YAĞMUR UZUNIRMAK: Sayın Cumhurbaşkanım, fazla zamanınızı aldık son bir ricam olacak, okulumuzun kara kaplı bir defter var. Bunu
imzalayabilir misiniz?
SÜLEYMAN KEÇECİ:. Idarecilerimizin istirhamı özellikle. Öğrencilerimize yol gösterdiğiniz için bir kaç cümle yazarsanız seviniriz.Gençlere nasihatiniz var mı ?
SÜLEYMAN DEMİREL: Masaya koyun. İyi ve düzgün bir hayat yaşamak lazım. Ona gore yetişmek lazım ve bazı şeyleri çok büyütmemek lazım. Her şeyi nizamında
götürmek lazım. Dürüstlükten ve haktan dönmemek lazım. O vazgeçilmezdir.
Tarih Kulübü
SAYFA 4
III.Köle Savaşı ve Spartaküs
O, özgür bir adamdı. Vatanı,ailesi,sevdikleri vardı, ta ki Romalılar hakları olmadığı halde
bunları ondan alana kadar...
Günümüzde televizyon dizisi ile ünlenen, tarihin ilk devrimcisi, hem bir savaşçı hem de bir
filozof olan Spartaküs’ün hayatına ve verdiği savaşa değineceğim birazdan okuyacağınız
satırlarda.Spartaküs’ün savaşı tarihte her ne kadar 3. köle savaşı olarak geçse de öbür
isyanların yanında en büyüğü, en kanlısı, en uzunu ve tabiki en önemlisi insani duyguların
Roma İmparatorluğu’nu gerçek anlamda titrettiği savaş olmuştur.Spartaküs’ün ilk devrimci
olarak adlandırılma sebebi diğer isyanların hem küçük çapta olması hem de insani duygulardan çok zulümden kaçma amacıyla çıkmasıdır.
Spartaküs diğer kölelerin aksine özgürlüğü tatmış bir adamdı ve bir askerdi. Köleliğe
mahkum edildikten sonra Batiatların gladyatör okuluna satılmış ve gladyatör olarak
yetiştirilmiştir. Gladyatör okulunda gördüğü ve tanık olduğu işkenceler, gladyatörlerin sahiplerinin onuru uğruna birbirlerini vahşice öldürmesi onu isyana sürükledi. Diğer
gladyatörleri de zamanla kendi tarafına çekmesi çok uzun sürmedi. Yaklaşık 300 gladyatöre
sahip olan Batiatlar, Spartaküs liderliğinde kendi evlerinde katledildiler ve ev köleleriyle
birlikte sayıları 500’ e yaklaşan köle grubuyla kaçmayı başardılar. Başlangıçta bu grubun
amacı sadece özgürlüklerine kavuşmaktır fakat Batiatlar’ın köşkünde yaşanan olay Roma
İmparatorluğu’nda hızla yayılmaya başlar. Kapua yakınlarında Romalı lejyonerlere karşı kazandıkları bir başka zaferle şanları daha da artar ve çok kısa zamanda
Roma topraklarında bütün kölelerin içindeki isyanı alevlendirecek kıvılcımı yakmış olur Spartaküs. Roma İmparatorluğu’nda zengin sayılabilecek bir tüccarın en
az 100 kölesi olduğu söylenir ve çoğunluğu savaş esirleri olan köleler , teker teker çalıştırıldıkları haneden kaçıp Spartaküs’ün
ordusuna katılmaya başlarlar. Oluşan bu birlik “Özgür Lejyon” (Legio-Libera) ismini alır ve kölelerin öfkesi vatanlarına dönmek isteğinden üstün gelir . Özgür Lejyon ölüm pahasına da olsa Romalılardan intikam almaya yemin eder.
Savaşın ilk yılında Özgür Lejyon kırkbine yakın bir sayıya ulaşır ve Roma İmparatorluğu’nda büyük bir tehdit haline gelir.Bu
yıl içerisinde Spartaküs ve isyancıları peşlerinden gönderilen üç büyük generalin ordularını yenerler ve generalleri öldürürler. Köle ordusu büyüdükçe farklı milletlerden köleler arasında bölükleşme başlar. Spartaküs bu bölüklerin başına 4 büyük
komutanı Crixus, Castus, Gannicus ve Gershom ben Sanballat’ı getirerek ordusunda düzen ve disiplini de sağlamayı başarır.
Bu dönemlerde Spartaküs’ün felsefesi Romalı vatandaşlar arasında bile hayranlık oluşturmaya başlar. Spartaküs’ün amacının
Roma İmparatorluğu’nu yıkıp yerine herkesin özgür olduğu bir Cumhuriyet kurmak istediği ortaya çıkar. Spartaküs bu felsefeye Platon gibi filozofların düşüncelerinden yola çıkarak ulaşır. Bu düşüncenin tarihte herkesin özgür olduğu cumhuriyet
kavramının ilk temsilcisi olduğu söylenir.
Spartaküs’ün zaferlerinin ardı arkası gelmezken ordusu yüzyirmi bin’e yaklaşan bir sayıyı bulur. Crixus ve birliklerini öncü
birlik olarak Vezüv’ e gönderdiği sırada Roma’nın o dönemdeki en güçlü adamı olarak bilinen Marcus Crassus’un birlikleri Crixus’u pusuya düşürür ve Özgür
Lejyon ilk ağır yenilgisini alır. Spartaküs’ün en yakını olarak bilinen Crixus ele geçirilmiştir ve başkentte halkın karşısında çarmıha gerilerek idam edilmiştir. Crixus
ile birlikte otuzbeş bin’e yakın köleden oluşan birliği de dağılmış veya öldürülmüştür. Bu yenilgi ve yakın dostunun kaybı Spartaküs’ü öfkeden deliye döndürür.
Spartaküs daha önce zaptedilememiş olan Roma şehrine kuşatma silahları olmadan saldırıya geçmeye karar verir. Bu kararı Castus ve Gannicus’un kontrolündeki
Kelt-Alman bölüğü arasında bir karışıklık çıkarır ve orduda bölünmeler yaşanır. Gannicus ve Castus kısa süre içinde Spartaküs’ten ayrılmış bir durumdayken
Crassus tarafından bozguna uğratılırlar ve öldürülürler. Ordudaki bölünmeler ve savaşın imkansızlığı nedeniyle Roma şehrinin surları görünür görünmez
Spartaküs geri çekilir.
Artık tek amacı özgür bıraktığı bu insanları ölümlerine değil, özgür olabilecekleri bir yere ulaştırmak olan Spartaküs, Nora şehrini ele geçirir ve korsanlar ile
Sicilya adasına geçecek gemiler için anlaşma yapar. Romalılar tarafından rüşvet alan korsanlar Spartaküs’e ihanet ederler ve gemiler bir kış boyunca gelmez. Bir
kaçış yolu olmadığını anlayan Özgür Lejyon, Roma’yı korkudan titretecek son bir saldırıya geçmeye karar verir ve tekrar Roma şehrine yürür. İsyanın 3. yılıdır.
Spartaküs Roma şehrine yürürken Marcus Crassus’un birlikleri ve Pompei’den gelen destek birlikleri arasında kıstırılır. Bu son savaşta Spartaküs’ün, Marcus
Crassus’a ulaşmaya çalışırken savaşarak öldüğü söylenir. Bozguna uğratılan kölelerden hayatta kalanlar Roma sokaklarında vahşice katledilir. Dönemin tarihçi ve
filozofları Spartaküs’e o kadar hayran kalmışlardır ki savaştan sonra bedeninin bulunamadığını, tanrıların onu yanlarına aldıklarını iddia etmişlerdir.
Batuhan Mert Altun
SOSYAL BİLİMLER GÜNÜ’NDE FARKLI KONULARDA SUNUMLAR YAPTIK
11.05.2012 tarihinde 13:50-15:15 saatleri arasında iki oturum olarak yapılan Sosyal Bilimler Günü kapsamında Tarih, Coğrafya ve Felsefe Grubu derslerinden
öğrenciler tarafından belirlenen alana ait 40 sunum danışman öğretmenleri rehberliğinde yapılmıştır.
Sunum konuları şöyledir :
Tapınak Şövalyeleri
Kars (Arabalar)
History of Smoke
Geçmişten Gelen Ritimler
Efsane Basketbolcular
20. Yüzyılın Efsane Grupları
Kösem Sultan
Dünyayı Yöneten Gizli Örgütler 40’
80’sPartizani
Dünyanın En Güzel Şehirleri
Dünya’nın Yedi Harikası
Taşların Şifalı Dünyası
Sazıyla Sözüyle Güneydoğu 40’
Petrol Vardı da Biz mi İçtik
Fakesbook
Bir Delinin Hatıra Defteri
Müzik ve Algının Kapıları
Ekşi Twitter’a Karşı
Bu gazete ODTÜ GV Özel Lisesi Tarih Kulübü öğrencileri tarafından basıma
hazırlanmıştır. Öğretmenlerimiz: Elif ÖZEN, Süleyman KEÇECİ
Öğrenciler: Kaan OKUMUŞOĞLU, Batuhan ALTUN, İbrahim UZUNIRMAK,
Kerem ŞENOL, Arda SÜMER, Çağatay TIRPANCI, Levent YAZER, Batu BAŞÖZ.
Haşhaşiler
20. Yüzyıl Katliamları
Unutulmaz Derby Maçları
Yunan Tanrıları
Beyaz Perdede Tarih
“Hacivat- Karagöz Gösterisi” 40’
Auswitch
Türkiye Kendi Çıkardığı Petrole Sahip mi?
GDO
Tuz Gölü’nün Ekolojisi
Nutella Cafe’ye Hoşgeldiniz
Göç Eden Beyin
Korkunun Gölgesinde Yaşam “POMPEİ”
Bana Bir Ev Yap
Toplumsal Cinsiyet Rollerine Sosyalleşme
McDonaldslaşmak
Aşka Davet
Überman