Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği

Transkript

Tabiat ve İnsan - Türkiye Tabiatını Koruma Derneği
Tabiat ve İnsan
Yıl: 49 Sayı : 192 • Aralık 2015 • ISSN: 1302-1001
1
Tabiat ve İnsan
2
GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERİN
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ İLE İMTİHANI
B
ilimsel çalışmalar yeryüzündeki küresel ısınmayı
2 derecenin altında tutamazsak dünyada yıkıcı
çevresel felaketler sonucunda açlık ve susuzlukla karşı karşıya kalacağımızı ön görüyor. Birleşmiş Milletler
İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 21. Taraflar
Konferansı’nda 30 Kasım - 11 Aralık 2015 tarihleri
arasında Fransa’nın Paris kentinde 195 ülkenin devlet
başkanları ve Avrupa Birliği’nin temsilcileri bir araya
gelerek küresel sıcaklık artışını 2 derecenin altında,
mümkünse 1,5 derece civarında tutulması için çaba
gösterecekleri konusunda anlaşmaya vardılar.
Paris İklim Konferansı’nda, 2°C hedefine ulaşılabilmesi için 2050 yılına gelindiğinde sera gazları salınımının 2010 yılına göre %40-70 oranında azalmış olması
gerektiği, ısınmanın 1,5°C ile sınırlı kalması içinse bu
oranın %70-95’e kadar çıkması gerektiği belirtildi.
Küresel ısınmanın azaltılması için enerjide kömür,
petrol ve doğal gazdan vazgeçilerek bunların yerini
yenilenebilir enerji kaynaklarının alması gerekiyor.
Sonuç olarak gelişmekte olan ülkeleri bir yanda büyüme hedefleri diğer yanda küresel ısı artışına neden
olan sera gazları salınımının azaltılması için fosil yakıtlardan vazgeçilmesi ikilemi bekliyor.
Bununla birlikte küresel sıcaklık artışının belirtilen
hedefte tutulması sadece fosil yakıtların kullanımının azaltılması ile mümkün değildir. Fosil yakıtlardan
kaynaklanan sera gazı salınımlarını azaltsak bile yeryüzünün doğal karbon döngülerinin varlığını sürdürdüğü okyanuslar, ormanlar, toprak ve sulak alanlar
gibi ekosistemlerin tahribatı ve yok edilmesi, karbon
tutucu ortamları sera gazı salınımına neden olan ortamlar haline getirmektedir. Atmosferdeki karbonun
doğal olarak tutulduğu yeryüzünün en büyük karbon rezervi okyanuslar ikincisi topraktır.
Fosil yakıtların kullanımının azaltılarak temiz ve yenilenebilir enerji kaynaklarına geçiş kadar doğayı eko-
sistem bütünlüğü içerisinde korumak da iklim değişikliğiyle olan sınavın başarılması için hayati önem
taşımaktadır.
Paris İklim Konferansından iki ay öncesinde Ülkemiz
bu kapsamda çok önemli bir konferansa ev sahipliği yaptı. Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi’nin 12.
Taraflar Konferansı Ankara’da 12-13 Ekim 2015 tarihleri arasında düzenlendi. Türkiye BM ile birlikte 20162019 yıllarını kapsayan “Ankara Girişimi” adı altında
bir inisiyatif başlattı. Bu girişim ile Ülkemiz, BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinden biri olan “Arazi
Tahribatının Dengelenmesi” hedefine ulaşma çabasına küresel düzeyde katkı sağlayacak, başta Afrika
ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin çölleşme
ile mücadele çalışmalarına destek verecektir.
Enerji politikalarımız kısa ve orta vadede fosil yakıtların azaltılması hedeflerine ulaşabileceğimizi göstermiyor. Bununla birlikte doğal kaynakların korunması,
yönetimi, arazi planlama ve kullanım politikalarımızı
kısa vadede değiştirebilir, ekosistemlerin korunması
ve restorasyonu ile sera gazı salınımlarını azaltabiliriz. Doğayı ve ekosistemlerin bütünlüğünü korumak
iklim değişikliği ve iklim değişikliğinin sonuçları ile
mücadelede çok daha ekonomik, sosyal ve kültürel
faydalar sağlayacaktır.
Paris İklim Konferansı’nda anlaşmaya varılan küresel
ısınmayı azaltma hedefi tüm dünyaya küresel bir sorumluluk yüklemiştir. Şu anki durum incelendiğinde,
gelişmekte olan ülkelerin bu sınavı başarması mümkün görülmemektedir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerin
teknoloji ve bilgi transferi ile finansal kaynak hususunda gelişmekte olan ülkelere yardımları gerekmektedir. Çünkü gelişmekte olan ülkeler bu imtihanın kaybedeni olduğunda kazananı olmayacaktır.
Serap KANTARLI
Genel Başkan Yardımcısı
3
TÜRKİYE TABİATINI
KORUMA DERNEĞİ
TURKISH ASSOCIATION FOR THE
CONSERVATION OF NATURE
Sahibi / Owner
TTKD adına Genel Başkan
Yunus ENSARİ
TABİAT
VE İNSAN
IUCN
NATURE AND MAN
The World
Conservation
Union
TTKD
Dünya Koruma
Birliği (IUCN)’nin
Üyesidir
İÇİNDEKİLER / CONTENTS
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Serap KANTARLI
Yayın Kurulu / Editorial Board
Dr. Ülkü MERTER
Ali Rıza KOÇ
Ebru OLGUN
Av. Tuncay AKI
Hakan ÇELİK
Alev TAŞKIN
Onur KALE
BAŞYAZI
Serap KANTARLI...........................................................................................................................................1
DÜNYA KORUMA BİRLİĞİNİN (IUCN) CANLI ORGANİZMALARIN
Yayın: Yerel
YER DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN BİLDİRİSİ…...............................................................3
Bilim Kurulu / Scientific Board
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Prof. Dr. Mustafa AYDOĞDU
Prof. Dr. Seyit AYDIN
Prof. Dr. Yusuf AYVAZ
Prof. Dr. Murat BARLAS
Prof. Dr. Banur BOYNUKARA
Prof. Dr. Sadık ERİK
Prof. Dr. Ali ERDOĞAN
Prof. Dr. Sümer GÜLEZ
Prof. Dr. Adil GÜNER
Prof. Dr. Emrullah GÜNEY
Prof. Dr. Saime ÜNVER İKİNCİKARAKAYA
Prof. Dr. Latif KURT
Prof. Dr. Ali ÖZPINAR
Prof. Dr. Kenan PEKER
Prof. Dr. Levent TURAN
Prof. Dr. Tanay Sıdkı UYAR
Prof. Dr. Hakan YARDIMCI
Prof. Dr. Sedat YERLİ
Doç. Dr. Tamer ALBAYRAK
Doç. Dr. Gül GÜNEŞ
Doç. Dr. Mehmet KARAKAŞ
Doç. Dr. Nahit PAMUKOĞLU
Doç. Dr. Güner SÜMER
Doç. Dr. Hakan SERT
Doç. Dr. M. Ali TABUR
Doç. Dr. Nedim ÖZDEMİR
Doç. Dr. Atilla YILDIZ
Yrd. Doç. Dr. Erol KESİCİ
Yrd. Doç. Dr. A.Selçuk ÖZEN
Yrd. Doç. Dr. Nazan KUTER
Yrd. Doç. Dr. Kayhan MENEMENCİOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Fatih MÜDERRİSOĞLU
Yrd. Doç. Dr. Lütfi NAZİK
Öğ. Elem. Uzman Aysu BESLER
Mustafa KANTARLI
Kapak Fotoğrafı :
Karaman-Karadağ’a Tekrar-Yerleştirilen
Anadolu Yaban Koyunu (Ovis gmelini anatolica)
Yılmaz ILKI
Adres: 2. Menekşe Sk. 29/4
Kızılay 06440 ANKARA
Tel: (0.312) 425 19 44 - 419 09 91
Fax: (0.312) 417 95 52
E-posta: [email protected]
www.ttkder.org.tr
Yazıların tüm teknik ve hukuki sorumluluğu yazarlarına
aittir. İleri sürülen fikir ve iddialar derneğin görüşünü
yansıtmayabilir. Dergiye gönderilen yazılar yayınlansın
veya yayınlanmasın iade edilemez. Yazar ve kaynak
belirtilerek bu dergiden alıntı yapılabilir.
Basım Tarihi: 15.12.2015
MERSİN İLİNDE YENİ BİR YARASA HABİTATI...............................................................14
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
TÜRKİYE’ DE HAYVANAT BAHÇELERİ VE AKVARYUMLARIN DURUMU.......................19
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN
DÜNYA ÇÖLLEŞMEYLE MÜCADELEYİ
ANKARA’DA KONUŞTU...................................................................................................26
Hanifi AVCI
MAKİLİKLER ÇALI - ÇIRPI TOPLULUĞU DEĞİLDİR ........................................................35
Prof. Dr. Kani IŞIK
FETHİYE KUMSAL ALANLARINDA DENİZ KAPLUMBAĞALARI (Caretta caretta, Chelonia
mydas) ve NİL KAPLUMBAĞASI (Trionyx triunguis) POPULASYONLARININ İZLENMESİ ve
KORUNMASI PROJESİ – 2015 ........................................................................................44
Uğur SÜ
HABERLER.......................................................................................................................48
Yapım: UÇAN SELEFON
Büyük Sanayi 1. Cad. No: 99/15-16 İskitler/ANKARA
Tel : 0.312 341 46 35
Grafik Tasarım: Erdinç YALÇINKAYA
Tabiat ve İnsan
DÜNYA KORUMA BİRLİĞİNİN (IUCN)
CANLI ORGANİZMALARIN
YER DEĞİŞTİRİLMESİNE İLİŞKİN BİLDİRİSİ
Çeviri : Mustafa KANTARLI
Orman Yüksek Mühendisi
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Doğa Koruma ve
Milli Parklar Genel Müdürlüğü
5
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Yer değiştirilme, yaşayan organizmaların bir yerden
Translocation is the movement of living organisms
diğer bir yere nakledilip özgür bırakılmasıdır. Yer de-
from one area with free release in another. Transloca-
ğiştirilmeler insan etkisi ile değiştirilmiş veya doğal
tions are powerful tools for the management of the
çevrelerin yönetiminde kullanılan etkin yöntemler
natural and man made environment which, properly
olup doğru bir şekilde kullanıldıkları takdirde doğal
used, can bring great benefits to natural biological
biyolojik sistemlere ve insanlara büyük faydalar sağ-
systems and to man, but like other powerful tolls
lamakta ancak yanlış kullanılırlarsa büyük tahriplere
they have the potential to cause enormous damage
yol açabilmektedirler. Dünya Koruma Birliğinin (IUCN)
if misused. This IUCN statement describes the ad-
bu bildirisi yer değiştirilmelerin avantajlı kullanımları
vantageous uses of translocations and the work and
ve uygulanması ile dikkatsizce planlanan yer değiş-
precautions needed to avoid the disastrous conse-
tirilmelerin doğurabileceği felaketleri önlemek için
quences of poorly planned translocations. This posi-
gerekli çalışmaları tanımlamaktadır. Bildiri, IUCN’nin
tion statement is prepared by the Species Survival
Tür Yaşatma Komisyonu (SSC) tarafından Ekoloji Ko-
Commission in collaboration with the Commission of
misyonu ile Çevresel Politikalar, Hukuk ve İdare Ko-
Ecology, and the Commission on Environmental Pol-
misyonları işbirliği içinde hazırlanmış ve 4 Eylül 1987
icy, Law and Administration. Approved by the 22nd
tarihinde İsviçre’nin Gland kentinde yapılan IUCN
Meeting of the IUCN Council, Gland, Switzerland, 4th
Konseyi’nin 22. toplantısında onaylanmıştır.
September 1987.
ÖNSÖZ
Bu bildiri, yerleştirme, tekrar-yerleştirilme ve stok- artırma gibi yaşayan organizmaların yer değiştirilmeleri ile ilgili konularda IUCN’nin görüşlerini belirtmektedir.
• Bir organizmanın tekrar - yerleştirilmesi
(Re-introduction), zaman içerisinde, insan aktiviteleri veya doğal afetler sonucu doğal yayılış
alanının bir kısmından yok olmuş veya yok edilmiş bir organizmanın o alana tekrar getirilmesidir.
Yer değiştirilmenin bu üç şekli birbirinden çok farklı
olduğu için bu bildiri yerleştirilme, tekrar – yerleştirilme, stok- artırma ve idari konular olmak üzere 4
bölüme ayrılmıştır.
• Stok artırma (Re-stocking), bir bitki veya hayvan türünün doğal olarak (orijinal) yaşadığı bir
habitattaki birey sayısını arttırmak amacıyla alana
o türün bireylerinin getirilmesidir.
TANIMLAR
Yer değiştirilme (Translocation), yaşayan organizmaların bir yerden diğer bir yere nakledilip özgür bırakılmasıdır. Bu dokümanda sözü edilen birbirinden
farklı 3 çeşit yer değiştirilme şekli aşağıda tanımlanmaktadır.
• Bir organizmanın yerleştirilmesi (Introduction), canlı bir organizmanın insanlar tarafından
bir amaç için bilinçli olarak veya istemeden doğal
yayılış alanı dışına çıkartılıp başka bir alana yayılmasıdır.
6
Yer değiştirilmeler insan etkisi ile değiştirilmiş veya
doğal çevrelerin yönetiminde kullanılan etkin yöntemler olup doğru bir şekilde kullanıldıkları taktirde
doğal biyolojik sistemlere ve insanlara büyük faydalar sağlamakta ancak yanlış kullanılırlarsa büyük tahriplere yol açabilmektedirler. IUCN’nin bu rehberi yer
değiştirilmelerin avantajlı kullanımları ve uygulanması ile dikkatsizce planlanan yer değiştirilmelerin
doğurabileceği felaketleri önlemek için gerekli çalışmaları tanımlamaktadır.
Tabiat ve İnsan
1. BÖLÜM
YERLEŞTİRİLME
Yerli olmayan (egzotik) türler, ekonomik kalkınma,
balıkçılık ve avcılığın geliştirilmesi, süsleme veya
insanoğlunun kültürel olarak sahiplendikleri türleri
gittikleri alanlara götürmeleri gibi nedenlerle daha
önce bulunmadıkları alanlara taşınabilirler. Doğal
sistemlere bilinçli veya bilinçsiz olarak yapılan zararlı
yerleştirilmeler faydalarından çok zarar getirmiştir.
Yabancı (alien) türlerin bilinçli veya bilinçsiz olarak
insan faaliyetleri neticesinde daha önce bulunmadıkları bir alana taşınıp yerleştirilmeleri, dünyanın
birçok kısmında yerli bitki ve hayvanlara dolayısıyla
da insanlara zarar vermiştir.
Yabancı türlerin yerleştirilmesi, beraber evrim geçirmiş bitki ve hayvan türlerinin oluşturmuş oldukları
toplumlar arasındaki genetik izolasyonu bozmaktadır. Bu tür genetik izolasyonlar dünyamızın biyolojik
zenginliğini oluşturan hayvan ve bitki çeşitliliğinin
sürdürülmesi ve evrimi için temel teşkil etmektedir.
Bu izolasyonun yabancı türlerle bozulması doğal sistemlerin dinamiğini engellemekte ve türlerin erken
yok olmalarına neden olmaktadır. Özellikle başarılı,
agresif ve istilacı bitki ve hayvan türleri giderek daha
geniş alanlara yayılmakta ve bu alanlardaki yerli
türlerin yerini almaktadır. Özellikle adalar, göller ve
dağlar gibi izole olmuş biyolojik sistemler yerleştirilmelere hassastır. Çünkü buradaki basit ekosistemlerde agresif olmayan ve rekabete alışmamış türler
bulunmaktadır. Bu izolasyondan ötürü ada, göl ve
dağ ekosistemleri yüksek endemizme sahiptir. Çünkü bu alanlardaki türler uzun yıllar bu alanlara özgü
koşullara göre evrim geçirmişlerdir. Bu nadir ve endemik türler çok özel ekolojik isteklere sahip olan ve
örneğin buzul devrinde Amazon ve Afrika’ya sığınmış türler gibi daha önce çok geniş bir yayılışa sahip
olmuş ancak zamanla sadece kalıntı örnekleri kalmış
türlerdir.
Doğal dünyadaki bitki ve hayvanlar arasındaki çeşitlilik, insanoğlunun homojen, yapay ve hassas zirai
çevrenin beslediği yerli hayvan ve zirai ürünlere bağımlı oluşu ve bu ürünler gibi doğal kaynaklara olan
ihtiyaçlarının hem sayıca hem de kalite yönünden
artması dolayısıyla günden güne önem kazanmaktadır.
Yerleştirilmeler insan yararına olabilir. Ancak aşağıdaki bölümde anlatılacağı üzere yabancı bir organizmanın yerleştirilmesi iyi bir yönetime yardımcı
olmayabilir. Bu nedenle bir yerleştirilme programına
karar vermeden önce ne gibi tedbirlerin alınması gerekliliği bilinmelidir.
Doğal ekosistemlerin dengeleri üzerine yerleştirilmelerin neden olabileceği tahripkâr etkileri azaltmak amacıyla devlet aşağıdaki yaklaşımların uygulanabilmesi için yasal otorite ve yönetim desteği
sağlamalıdır.
1. BİR AMAÇ İÇİN BİLİNÇLİ OLARAK YAPILAN
YERLEŞTİRİLME
Genel
1. Yabancı bir türün yerleştirilmesi sadece insan ve
doğal toplumların yararına olacağı öngörülürse ve
bu yararlar kesin ve net bir şekilde tanımlanabiliyorsa yapılmalıdır.
2. Yabancı bir türün yerleştirilmesi sadece yerleştirilme amaçlarını karşılayacak yerli bir tür bulunmadığı
takdirde düşünülmelidir.
Doğal Habitatlara Yapılan Yerleştirilme
3. Hiçbir yabancı tür kasti veya bilinçli olarak ülke
içinde veya dışında doğal bir habitata, adaya, göle,
denize, okyanusa veya endemizm merkezine yerleştirilme yapılmamalıdır. Doğal bir habitat insan tarafından görülebilir bir şekilde değiştirilmemiş habitat
olarak tanımlanmaktadır. Bu gibi alanların etrafında
eğer gerekirse yakın alanlardan gelebilecek yabani
türlerin girişini engellemeye yeterli büyüklükte tampon zonlar oluşturulmalıdır. Doğal alanlara yayılış
tehlikesi varsa tampon zona yabancı tür yerleştirilmesi yapılmamalıdır.
Yarı Doğal Habitatlara Yapılan Yerleştirilme
4. Yapılması için kesin nedenler olmadığı ve bu nevi
operasyonlar tam olarak araştırılıp dikkatlice planlanmadıkları sürece yarı-doğal habitatlara yerleş7
Tabiat ve İnsan
tirilme yapılmamalıdır. Yarı-doğal bir habitat insan
tarafından gözle görülebilir bir şekilde değiştirilmiş
veya insan tarafından yönetilip de hala tür çeşitliliği
ve yapısal olarak doğal habitatlara benzeyen habitatlar olarak tanımlanmaktadır. Ziraat arazileri, dikim
yapılmış geçici otlaklar, ağaçlandırma plantasyonları
bu tanımın dışında tutulmuştur.
İnsan Eliyle Yapılmış (Yapay) Habitatlara Yapılan
Yerleştirilme
5. Yapay alanlara, tarım alanlarına, geçici otlaklara
veya genellikle mono kültür olarak tesis edilmiş orman sistemlerine yerleştirilmesi yapılan herhangi bir
tür, alt-tür veya varyetenin çevresindeki doğal veya
yarı doğal habitatlara yapacağı etkiler değerlendirilmelidir. Olumsuz etkilerin asgariye indirilmesi için
uygun eylem planı hazırlanmalıdır.
Faydalı Bir Yerleştirilmenin Planlanması
6. Araştırma ve planlamanın temel özellikleri aşağıdaki safhaları içermelidir:
• Yerleştirilmenin arzu edebilir veya edilemez olması konusunda verilecek kararla sonuçlanan bir
değerlendirme safhası,
• Kontrollü deneme safhası,
• İzleme ve takip içeren geniş kapsamlı arazi uygulama safhası
Değerlendirme Safhası
Araştırma ve planlama safhası aşağıdaki faktörleri
göz önüne almalıdır.
a) Yerel yayılış alanında bir türün çoğalmasını ve
yayılmasını sınırlayıcı faktörler uzman ekologlar
tarafından detaylı olarak araştırılıp çalışılmadan
ve olası yayılma modelleri değerlendirilmeden
hiçbir tür yeni bir alana yerleştirilmemelidir. Aşağıdaki sorular dikkatlice gözden geçirilmelidir.
8
• Egzotik bir türün birey sayısının çevreye özellikle
de yerleştirilme yapıldığı canlı topluma zarar verecek kadar artma olasılığı nedir?
• Egzotik türün yayılması ve yerleştirilme yapılması planlanan habitatın yanındaki habitatları istila
etme olasılığı nedir? Egzotik türün yayılma şekli
çok dikkatli araştırılmalıdır.
• Yerleştirilmenin planlandığı alandaki biyolojik ve
iklim döngülerinin tüm fazları esnasında egzotik
türün yerleştirilmesi nasıl ilerleyecektir? Yangın,
kuraklık ve sel felaketlerinin bitkilerin üreme ve
yayılma oranlarını büyük ölçüde değiştirdikleri
bilinmektedir.
• Yabancı türün, aralarında üreme olduğu takdirde,
yerli türlerin birey sayısını azaltma veya yerli türleri alandan tamamen yok etme kapasitesi nedir?
• Egzotik bir türün yerli bir türle üremesi sonucu
ortaya yeni, baskın ve istilacı bir tür çıkarabilir mi?
Poliploid bitkiler genellikle çabuk adapte olup
yerli flora ve kültür bitkilerine üstünlük sağlayan
bireyler üretme kapasitesine sahiptir.
• Yabancı türün yerleştirilme yapılan alandaki flora,
fauna, insan, tarımsal ürün veya evcil hayvanlara
herhangi bir parazit veya hastalık taşıma olasılığı
var mıdır?
• Yerleştirilmesi yapılacak türün yerli tür popülasyonlarının devamlılığını ve dayanıklılıklarını
predatör, besin için rekabet, sığınak, üreme alanı
veya herhangi bir şekilde tehdit etme olasılığı nedir? Yerleştirilme yapılacak tür etçil, parazit veya
seçici otçul ise ve bu türün besin tercihleri arasında olumsuz yönde etkilenecek nadir yerel türler
varsa yerleştirilme yapılmamalıdır.
b) Sucul türlerin yerleştirilmesi ile ilgili göz önüne
alınması gereken özel sorunlar vardır. Bu türlerin
istilacı yayılım gibi özel bir potansiyeli bulunmaktadır.
• Birçok balık türü yerleştirilmeyi takiben besin
zincirindeki yerini veya besin tercihlerini değiştirmekte ve tekrar-yerleştirilmenin sonuçlarının
tahminini zorlaştırmaktadır. Bir balık veya diğer
bir türün nehir sistemlerinin veya denizin her-
Tabiat ve İnsan
hangi bir noktasına yerleştirilmesi o türün tüm
sisteme veya alana yayılmasına ve o alandaki yerli bitki ve hayvan türleri ile ilgili tahmin edilemez
neticeler doğurmasına neden olabilir. Sel felaketleri yerleştirilme yapılan türleri bir nehir sisteminden diğerine nakledebilir.
• Yerleştirilme yapılan balık ve büyük sucul omurgasızların larva, genç ve olgun formları genellikle
aynı doğal sistemin değişik bölümlerini kullandıklarından ötürü doğal sistemlere daha fazla zarar verme potansiyeline sahiptirler.
c) Kontrol mekanizması kurulamayan veya kontrolü mümkün olmayan yerleştirilme yapılmamalıdır. Yerleştirilmenin önceden tahmin edilemeyen bir şekilde genişlemesi veya önceden tahmin edilemeyen olumsuz etkiler ortaya çıkarması durumu göz önüne alınarak; bu olumsuzlukların kontrol edilebilmesini sağlayacak mevcut
kontrol mekanizmalarını da içeren bir risk-tehdit
analizi yapılmalı ve bu kontrol metotları sosyal
olarak kabul edilebilir ve yeterli olmalı, vejetasyona, faunaya, insana ve onların evcil hayvan ve
kültür bitkilerine zarar vermemelidir.
d) Yukarıdaki sorular dikkatlice incelenip cevaplandırıldıktan sonra, türün yerleştirilme yapılacak
yeni habitatta yaşamını makul bir surette devam
ettirebileceğine karar verilir ise; yerleştirilmesi
yapılacak türün o alanın flora ve faunasına katkısı, estetik ve ekonomik yararları değerlendirilir
ve bu yararların dezavantajlarından fazla olup
olmadığı tetkik edilir.
Kontrollü Deneme Safhası
Bir türün yerleştirilmesine karar verildikten sonra
aşağıdaki tavsiyeler göz önünde bulundurularak
kontrollü deneme safhasına geçilir.
• Kontrollü denemede kullanılacak hayvan ve bitkiler arazi deneme safhasında kullanılması planlanan bitki ve hayvanlarla aynı kökenden (stock)
olmalıdır.
• Bu bitki ve hayvanlarda insanlara, yerli türlere, evcil hayvanlara ve kültür bitkilerine bulaşabilecek
parazit ve hastalıklar bulunmamalıdır.
• Yerleştirilme yapılacak türün yukarıda sözü edilen “değerlendirme safhası” ndaki parametreleri
ile ilgili performansı ön-deneme değerlendirmesi
ile karşılaştırılmalı ve bu karşılaştırma ışığında türün yerleştirilmesinin uygun olup olmadığı tekrar
değerlendirilmelidir.
Geniş Kapsamlı Arazi Uygulama Safhası
Eğer yerleştirilme yapılan tür kontrollü deneme safhası koşullarında tahmin edildiği gibi davranırsa,
yakından izlemek kaydıyla geniş kapsamlı arazi uygulama safhasına geçilebilir. Ancak, eğer gerekirse
kullanılmak üzere kısıtlayıcı, kontrol edici veya tamamen yok edici önlemler alınmalı ve düzenlemeler
yapılmalıdır.
Yerleştirilme operasyonunun tüm safhalarında alınan neticelerden halk haberdar edilmeli ve bu sonuçlar bilim adamlarına ve yerleştirilme sorunlarıyla
ilgilenen herkese açık olmalıdır.
Yerleştirilme yapılan organizmaların kontrolünün
maliyetini bu işi yapan kişiler veya kurumlar taşımalıdır ve bu da yasalarla belirtilmelidir.
2. KAZA İLE MEYDANA GELEN YERLEŞTİRİLMELER
a) Türlerin kaza ile meydana gelen yerleştirilmelerini
önceden tespit etmek ve izlemek güç olmaktadır. Bu
türlü yerleştirilmeler hiçbir şekilde teşvik edilmemelidir. Aşağıdaki eylemler bu konuda önem arz etmektedir.
• Ada rezervlerinde, göller, dağ tepeleri, izole edilmiş ormanlar ve yabanıl alanlar gibi ayrılmış alanlarda ayakkabı veya giysilerle taşınan yabancı
bitki tohumları ve genellikle kedi, köpek, sıçan ve
fare gibi insanlarla ilişkili olarak yapılan hayvan
yerleştirilmelerine dikkat edilmeli ve bu gibi kazara yapılan yerleştirilmeler önlenmelidir.
• Esaret altında üretilen, yabancı yabani hayvanlar
ve kaçmaları halinde yabani akrabaları ile üreyebilen yeni evcilleştirilmiş türler de dahil olmak
üzere türlerin çiftliklerden kaçmalarını önlemeye
yönelik olarak yasal düzenlemeleri de kapsayan
tedbirler alınmalıdır.
9
Tabiat ve İnsan
• Tarım ve yaban hayatının her ikisinin de yararına
olacak şekilde, ithal edilmiş tarım tohumlarının
yabani otların ve istilacı bitkilerin tohumları ile
kontaminasyonunu kontrol etmek için tedbirler
alınmalıdır.
• Kanallar gibi, farklı biyocoğrafik bölgeleri bağlayacak büyük mühendislik projelerinin tasarlandığı yerlerde, iki bölgenin flora ve faunasının
birbirine karışması söz konusu olacağından bu
bağlantının olumsuzlukları dikkatlice göz önünde bulundurulmalıdır. Pasifik ve Karaip’lerin türlerinin Panama Kanalı vasıtasıyla ve Kızıl Deniz ile
Akdeniz’in sucul organizmalarının Süveyş Kanalı
vasıtasıyla karışması buna bir örnektir. Böyle büyük gelişmeler vasıtasıyla farklı bölgelerden türlerin karışmasını sınırlayacak ne gibi tedbirlerin
alınabileceği konusunda yapılacak çalışmalara
ihtiyaç vardır.
b) Bir yanlışlık sonucu yabancı bir türün giriş yaptığı
ve göze çarpan bir şekilde üreyerek yayılışını genişlettiği yerlerde, bu yabancı türün pozitif ve negatif
ekonomik ve ekolojik etkilerinin dengesi araştırılmalıdır. Eğer etki olumsuz ise bu yabancı türün yayılmasını sınırlayıcı tedbirler alınmalıdır.
3. YABANCI TÜRLERİN ALANDA MEVCUT
OLMASI DURUMUNDA
b) Evcil olup da sonradan vahşileşen (feral) hayvanlara da dikkat edilmelidir. Doğal çevreye karşı çok
agresif ve tahripkar olabilen bu türler ekonomik,
bilimsel veya genetik kaynak olarak değerli olabilirler. Böyle bir değeri olduğu düşünülen herhangi bir
popülasyon yerel vejatasyon veya faunadaki dengeleri etkiliyorsa yerel flora ve faunanın korunması öncelik almalıdır. Bu durumda değerli feral hayvanların
esaret altına alınması veya tekrar evcilleştirilmesi bu
hayvanların korunması hususunda geçerli bir alternatiftir.
Özellikle üreyen kuşların popülasyonlarının veya diğer önemli yabani fauna popülasyonlarının bulunduğu alanlardaki memeli feral predatörlerin o alandan yok edilmesine özen gösterilmelidir.
Evcil olup da sonradan yabanileşen kedi, köpek,
mink ve gelincik gibi küçük memeli predatörlerin
kontrolü ve yok edilmesi çok zordur hatta bazı hallerde mümkün olmamaktadır.
c) Genellikle bu sorunlar çok karmaşık olduğu için feral memelilerin ve istilacı bitkilerin yok edilmesi için
uzman kişilere ihtiyaç vardır.
4. BİYOLOJİK KONTROL
a) Genellikle insan yararına olmayan ve oradaki yerel
flora ve faunaya olumsuz etkisi olan yabancı türler
alandan çıkarılmalı veya yok edilmelidir. İstilacı türlerin birçok ülkede bulunduğu dikkate alınarak uluslararası etkili önlemler alınmalıdır. Özellikle aşağıda
belirtilen alanlarda istilacı türler yok edilmelidir.
Yerleştirilmesi yapılan bitki ve hayvan türlerinin biyolojik kontrolü ve yok edilmesi için yapılan yerleştirilmeler son zamanlarda etkili bir yöntem olarak
kullanılmaktadır. Biyolojik kontrol amacıyla kullanılan türler de yabancı olduklarından yine aynı şekilde
bir amaç için bilinçli olarak yapılan yerleştirilmelerde
açıklanan prosedür kullanılmalıdır.
• Endemik flora ve fauna oranı yüksek olan adalar
5. MİKROORGANİZMALAR
• Endemizm merkezleri
İnsan tarafından genetik yapısı değiştirilmiş organizmalar da dahil olmak üzere, çeşitli amaçlar için
mikroorganizmaların kullanımı son zamanlarda çok
yaygınlaşmıştır.
• Tür çeşitliliğinin çok yüksek olduğu alanlar
• Ekolojik çeşitliliğin çok yüksek olduğu alanlar
• Nesli tehlike altında olan endemik bir türün bulunduğu alanlar
10
Eğer mikroorganizmalar daha önce bulunmadıkları
bir yere taşınacak ise yine diğer türlerdeki prosedür
takip edilmeli ve aynı şekilde önem gösterilmelidir.
Tabiat ve İnsan
2. BÖLÜM
TEKRAR-YERLEŞTİRİLME *
• Tekrar-yerleştirilme, bir hayvan veya bitki türünün
insan aktiviteleri ya da doğal bir afet nedeniyle
yok olmadan önce yerli bir tür olarak bulunduğu
bir alana tekrar getirilmesidir. Tekrar-yerleştirilme
özellikle bir türün insan baskısı, aşırı toplama, aşırı hasat veya habitat bozulması nedeniyle neslinin tükendiği, ancak şimdi bu faktörlerin kontrol
edilebildiği orijinal habitatına geri kazandırmak
için kullanılan yararlı bir vasıtadır.
• Tekrar-yerleştirilme, sadece neslin tükenmesine
neden olan asıl sebeplerin ortadan kaldırıldığı
yerlerde gerçekleştirilmelidir.
• Tekrar-yerleştirilme, türün habitat gereksinimlerinin karşılandığı yerlerde gerçekleştirilmelidir.
Şayet bir türün neslinin yok oluşu habitatta meydana gelen bir değişiklikten kaynaklanıyorsa ve
bu değişiklik düzeltilmemişse veya alanda türün
nesli tükendiğinden beri önemli ölçüde habitat
bozulması meydana gelmişse tekrar-yerleştirilme
yapılmamalıdır.
Tekrar-yerleştirilme, sadece habitatın türler için uygun bir duruma getirilmesi için yeniden yapılandırılmasına yönelik tedbirlerin alınması halinde yapılmalıdır.
• Tekrar-yerleştirilme için temel program şunları
içermelidir:
üBir fizibilite çalışması,
üBir hazırlık safhası,
üYerleştirilme safhası
üBir izleme safhası
Fizibilite Çalışması
Ekolojik bir çalışma, tekrar-yerleştirilme yapılacak
habitat ile türün geçmişteki ilişkisini ve türün yerel
olarak yok oluşundan beri habitat değişiminin boyutunu değerlendirmelidir. Eğer kültüre alınmış ya da
esaret altında üretilmiş bireyler tekrar-yerleştirilecekse, türlerdeki değişiklikler ayrıca göz önünde bulun-
durulmalıdır ve hayvan veya bitkinin geleneksel habitatına yeniden adapte olma kabiliyetine etki eden
yeni özellikleri de hesaba katılmalıdır.
Özellikle aşırı avlanma ya da aşırı toplama ile yok
edilmiş bir tür tekrar-yerleştirilme yapılacaksa yerel
halkın davranışları mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır. Eğer yerel halkın tutumu olumsuzsa, onlar
için tekrar-yerleştirilmenin kendilerine getireceği
faydaları vurgulayan bir eğitim ve bilinçlendirme
programı hazırlanarak gerçekleştirilecek tekrar-yerleştirilme programından önce yerel halkın tutumları
olumlu yönde geliştirilmelidir.
Tekrar-yerleştirilme kapsamındaki hayvan ve bitkiler,
alanda daha önce bulunan orijinal popülasyona en
yakın ırk ya da tipte olmalıdır eğer mümkünse alanda
bulunan önceki ırkla aynı olması tercih edilmelidir.
Bir tekrar-yerleştirilme projesi başlamadan önce,
izleme safhasını da içine alan projenin tamamlanabilmesini sağlayacak yeterli fonlar hazır bulundurulmalıdır.
Hazırlık ve Yerleştirilme Safhası
Bir hayvan ya da bitkinin başarılı bir şekilde tekraryerleştirilmesi için salmanın planlandığı alanda türlerin biyolojik ihtiyaçlarının yerine getirilmesi gerekir.
Bu, hayvan ya da bitkinin ihtiyaçları ile tekrar-yerleştirilme yapılacak alanın ekolojik döngüleri hakkında
detaylı bir bilgiye sahip olmayı gerektirir. Bu nedenle
tekrar-yerleştirme çalışmalarının tüm safhalarında
mevcut en iyi bilimsel tavsiyeler alınmalıdır.
Dağ keçisi, antilop ve geyik gibi toynaklıların tekrar-yerleştirilmesinde araştırılması gereken hususlara örnek olarak aşağıda izah edildiği gibi tekrar-yerleştirilme programlarında birçok faktörün açık bir şekilde analiz edilmesi ve anlaşılmasına ihtiyaç vardır.
üİdeal yaş, ideal cinsiyet oranı, salma zamanı, yakalama tekniklerinin ve tekrar-yerleştirilme sahasına taşıma şeklinin belirlenmesi,
ühem türlerin hem de yerleştirme yapılacak sahanın parazit ve hastalıklardan arındırılması, türlerin sahaya intibak ettirilmesi (aklimatizasyon),
11
Tabiat ve İnsan
ühayvanlara yabanıl ortamda beslenmeyi öğretmek için yardım etmek,
İzleme Safhası
üyeni beslenme şekli ile ilgili bağırsak florasını
ayarlama,
rar-yerleştirilme programının ayrılmaz bir parçası
üevini benimsetmek,
ğılma oranını belirlemek, ilave salmalar için ihtiyaç
übireylerin tekrar-yerleştirme sahası dışına çıkmalarını önlemek,
rının sebeplerini ortaya çıkarmak için uzun dönem
üsalma alanında çitle çevrili alanlarda üretim yapma ve hayvanların sahaya intibakını sağlamak.
Salınmış hayvanların izlenmesi herhangi bir tekolmalıdır. Mümkün olan yerlerde adaptasyon ve dabelirlemek ve programın başarı ya da başarısızlıklaaraştırmalar yapılmalıdır.
Türlerin habitat üzerine etkisi izlenmeli ve habitattaki bozulmalarının iyileştirilmesi için gerekli eylem
belirlenmeli ve yapılmalıdır.
Diğer bitki ve hayvan taksonlarının tekrar-yerleştirilmesinin de benzer bir şekilde karmaşık olduğu beklenmeli ve bilinmelidir.
Tekrar-yerleştirme programından alınan başarılı ya
da başarısız sonuçlar yayınlar, seminerler ve diğer
iletişim araçları yoluyla halkın bilgisine sunulmalıdır.
Resim. Muğla Köyceğiz Yaban Hayatı Geliştirme Sahasına Tekrar-Yerleştirilen Alageyikler (Dama dama) GPS/GSM’li tasmalarla
izlenmektedir. (Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü fotoğraf arşivi.)
3. BÖLÜM
STOK ARTIRMA
Stok artırma, bir bitki veya hayvan türünün doğal
olarak (orijinal) yaşadığı bir habitattaki birey sayısını
arttırmak amacıyla alana o türün bireylerinin getirilmesidir. Stok artırma aşağıdaki durumlarda faydalı
bir araç olarak kullanılabilir.
• popülasyonun tehlikeli bir şekilde küçüldüğü ve
kendileme olasılığının artarak endişe verici boyutlara ulaştığı durumlarda,
12
• bir popülasyonun kritik seviyelerden aşağıya
düştüğü ve doğal büyüme ile telafisinin tehlikeli
bir şekilde yavaş olduğu durumlarda,
• biyocoğrafik adalar üzerinde izole olmuş küçük
popülasyonlar arasında dış üremeyi korumak için
yapay değişimlerin ve yapay olarak yüksek oranlarda göçün gerekli olduğu durumlarda.
Yukarıda sözü edilen durumlarda, popülasyonun
doğada üreyebilen ve varlığını sürdürebilen bir popülasyon (viable popülation) olamadığının popü-
Tabiat ve İnsan
lasyonun genetik yapısından kaynaklandığından
emin olunmalı ve popülasyonun azalmasının habitat
bozulması veya aşırı faydalanma şeklindeki kötü bir
yönetimden kaynaklanıp kaynaklanmadığı araştırılmalıdır. İyi bir popülasyon yönetimi ile stok artırma
ihtiyacının ortadan kaldırılabileceği göz önüne alınmalı, fakat stok artırma yapılması kesin olarak düşünülüyorsa aşağıdaki hususlara dikkat edilmelidir.
a) Tehlikeli bir şekilde azalmış popülasyonların korunması amacı ile stok artırma sadece popülasyonun azalmasına neden olan etkenler büyük
oranda ortadan kaldırıldığı ve doğal artım ile
popülasyonun devamlılığının mümkün görülmediği hallerde gerçekleştirilmelidir.
Stok artırma yapmanın gerekli olduğuna karar vermeden önce, stok artırma için önerilen alanın kapasitesinin, stok artırma yapıldıktan sonra elde edilmesi
planlanan popülasyonun devamlılığını sağlamaya
yeterli olup olmadığı araştırılmalıdır. Eğer yeterliyse, alandaki mevcut popülasyonun düşük seviyede
olmasının sebepleri araştırılmalıdır. Bundan sonra,
alandaki mevcut popülasyonun arzu edilen seviyeye
ulaştırılmasına yardım edecek eylemler ortaya konulmalıdır. Bu başarılamadığı takdirde stok artırma
yöntemi kullanılmalıdır.
Stok artırma yapmaya zorunlu sebepler bulunan yerlerde aşağıdaki noktalar göz önüne alınmalıdır.
a) Stok artırma için kullanılacak bireylerin genetik
yapısına dikkat edilmelidir.
• Genelde, yabanıl stokların genetik yapısı ile oynamak, bir türün ya da popülasyonun hayatta kalabilme kabiliyetini elverişsiz hale getirebildiği için
minimum seviyede tutulmalıdır. Bu nevi genetik
manipülasyonlar doğal seçilimi (seleksiyonu) ve
sonuç olarak da türün doğası ve hayatta kalabilme yeteneğini etkiler.
c) Bir türün geniş bir doğal yaşama alanına sahip olduğu ve stok artırma ile söz konusu türün yaşama
alanının iklimsel ve ekolojik sınırında tehlikeli ölçüde azalmış bir popülasyonu korumanın amaçlandığı yerlerde sadece benzer bir iklimsel ve
ekolojik bölgeden bireylerin kullanılmasına dikkat edilmelidir. Çünkü, daha ılıman iklime sahip
bir alandan getirilen bireyler ile alandaki doğal
türler arasında gerçekleşecek üremeler sonucu
ortaya çıkacak bireyler alandaki mevcut popülasyonun direncine zarar verebilir.
d) Stok artırmada hayvanat bahçelerinden alınan bireyler de kullanılabilir. Bu durumlarda hayvanların üreme geçmişi ve menşeleri bilinmeli, Değerlendirme Safhasında açıklanan a, b, c ve d (sayfa
3-4) kuralları mümkün olduğunca yakından takip
edilmelidir. İlave olarak yabanıl popülasyonlara
yeni hastalıkların girme tehlikeleri önlenmelidir.
Bu özellikle insan zoonozları (insanlarda hastalığa neden olan mikroorganizmalar) taşıyabilen
primatlar (maymunları, gorilleri, şempanzeleri
içine alan takım) konusunda önemlidir.
e) Stok artırma bir kaynağın sürdürülebilir kullanımının bir parçası (örneğin çiftliklerden alınmış
yumurtalardan elde edilen timsahların bir kısmının salınması) olarak yapılacaksa yukarıdaki a ve
b kuralları takip edilmelidir.
f ) Esaret altındaki hayvanları doğal ortamlarına kavuşturma amacıyla insani nedenlerle yapılan salma işlemlerinde stok artırma yerine tekrar-yerleştirme tercih edilmeli ve bu hayvanlar doğal popülasyonların bulunmadığı alanlara salınmalıdır.
Bu uygulama doğal popülasyonun hastalıklardan
korunması ve yabani bireylerin salınan bireyleri
kabullenip kabullenmemesi açısından en güvenli
yoldur.
• Genetik çeşitliliği azaltılmış veya kopyalanmış
(klonlanmış) bireyler, homojen genetik yapıları
ile hayatta kalabilme kabiliyetleri sınırlandırılmış
olacağından stok artırma popülasyonu olarak
kullanılmamalıdır.
4. BÖLÜM
b) Stok artırma için kullanılan hayvan ve bitkiler
salınacakları alandaki popülasyonla aynı soydan
olmalıdır.
Hâlihazırda hükümet tarafından tarımın, önemli endüstri alanlarının, yabanıl hayatın ve milli parkların
korunması amacıyla kullanılan idari yapı, özellikle de
YER DEĞİŞTİRİLMELERE ULUSAL, ULUSLARARASI
VE BİLİMSEL YAKLAŞIMLAR
1. ULUSAL YÖNETİM
13
Tabiat ve İnsan
bitki ve hayvan karantina kuralları, bilerek veya bilmeyerek yapılacak organizma ithalinin kontrolünde
kullanılmalıdır.
Hükümetlerin biyoloji, ekoloji ve doğal kaynakların yönetimi konularında bilimsel yönetim otoritesi
olan kişileri, yer değiştirilme konusundaki politikaların belirlenmesinde ve yabani türlerin yerleştirilme,
tekrar-yerleştirilme ve stok artırma gibi uygulama
önerilerinin değerlendirilmesinde kullanması gerekmektedir.
Hükümetler aşağıdaki konular üzerinde milli politikalarını belirlemelidir;
üyabani türlerin yer değiştirilmesi
üyaban hayvanlarının yakalanması ve nakledilmesi
ünesli tehlike altında olan türlerin suni yollarla
üretimi
üyabani türlerin evcilleştirilme amaçlı seçimi ve
üretimi
üistilacı yabani türlerin engellenmesi ve kontrolü
Yerleştirilmeleri belirleyecek aşağıdaki konuları içeren ulusal mevzuata ihtiyaç vardır:
• Bir amaç için bilinçli olarak yapılacak yerleştirilmeler bir izin sistemine bağlanmalıdır. Bu sistem
yalnızca dışardan getirilip yerleştirilecek yabancı
türlere değil, aynı zamanda yeni sahalara yerleştirilen yerli türlere de uygulanmalıdır. Bu sistem
stok artırma yapılacak sahalarda da geçerli olmalıdır.
• Vizon gibi potansiyel olarak zararlı olma ihtimali
bulunan organizmaların istenmeyen veya tesadüfi yerleştirilmelerinin önlenmesi amacıyla,
bunların çok sıkı denetim altında belirli izne tabi
olarak ithali ve ticaretine izin verilmelidir. Bu özellikle de evde beslenen hayvan ticaretine uygulanmalıdır. Bu tür ticarette ticari amaçlarla esaret
altında üretilen hayvanların zararlı organizmalar
olma potansiyelleri vardır ve esaret altında üretim faaliyetleri son derece sıkı standart ve kurallarla düzenlenmelidir. Özellikle, esaret altında
üretim işleminin sonlanması veya ara verilmesi
durumlarında stoktaki hayvanların salınmasındaki prosedürler saptanmalıdır;
14
• Canlı balık yemi kullanımında bazı türlerin istem
dışında doğal ortamları olmayan suya karışmasının önlenmesi amacıyla sıkı kontroller uygulanmalıdır.
• İzinsiz yapılan kasıtlı yerleştirmeler ve buna ek
olarak ihmal sonucu çevreye zararlı türlerin yayılmasına sebep olacak yerleştirmeler suç unsuru olarak değerlendirilmeli ve buna uygun olarak cezalandırılmalıdır. İzinsiz kasıtlı yerleştirme
yapanlar ve ihmal sonucu bazı türlerin yayılıp
çevreye yerleşmesine sebep olanlar yasal olarak
verdikleri zarardan sorumlu olmalılar ve verdikleri zarar ve habitat restorasyonu için gerekli olan
harcamaları karşılamak zorunda bırakılmalıdırlar.
2. ULUSLARARASI YÖNETİM
Yerleştirilmiş Türlerin Uluslararası Hareketi
Yerleştirilmiş türlerin komşu ülkelere geçişinin engellenmesi için özel dikkat göstermek gerekmektedir. Böyle bir vaka ile karşılaşma olasılığının olduğu
durumlarda, komşu ülke yetkilileri anında uyarılmalı
ve gerekli tedbirlerin alınması için konsültasyona gidilmelidir.
Stockholm Deklerasyonu
İnsanın ve çevresini konu edinen Stockholm Deklerasyonu’nun 21. prensibine göre, ülkeler kontrolleri
altında gerçekleşen aktivitelerin diğer ülkelere zarar
vermemesinden sorumludurlar.
Uluslararası Yasalar, Sözleşmeler ve Çok Taraflı
Anlaşmalar
Ülkeler türlerin yer değiştirilmesi ile ilgili aşağıdaki
uluslararası antlaşmaları ve dokümanları bilmek ve
dikkate almak durumundadırlar;
üICES, deniz türlerinin yerleştirilmesinde riskleri
azaltma ile ilgili revize edilmiş yasa, 1982
üFAO, balıkların genetik kaynakları üzerine uzman konsültasyon raporu. Hükümetlere tavsiyeler No.L. 1980.
Tabiat ve İnsan
üEIFAC, (Avrupa iç su balıkçılığı istişare komisyonu), stok artırımı üzerine çalışma grubu raporu,
Hamburg F.R.G. 1983
üBonn Sözleşmesi MSC: Bu sözleşmeye istinaden
hazırlanan yönetmelikler.
üBern Sözleşmesi: Avrupa yaban hayatı ve doğal
kaynakların korunması sözleşmesi
üDoğa ve doğal kaynakların korunması ile ilgili
ASEAN antlaşması
üDeniz Sözleşmesi Yasası, madde 196
üDoğu Afrika’daki korunan alanlar ve fauna - flora
protokolü
Yukarıda sözü edilen uluslararası antlaşma ve dokümanlara ek olarak devletlerin dünyada Nesli Tehlike
Altında Olan Yabani Hayvan ve Bitki Türlerinin Uluslararası Ticaretine Dair Sözleşmeyi (CITES) de dikkate
almaları gerekmektedir. Sözleşmenin ekinde listelenmiş nesli tehlike altındaki türlerin uluslararası ticareti CITES’in kural ve izinlerine göre olmalıdır.
Bilgi almak için başvurular aşağıdaki adrese yapılmalıdır.
CITES Secretariat,
Chèmin des Anèmones, 1219 Chatelaine,
Geneva, Switzerland
Telephone:41/22/979 9139 ya da 9140,
Faks: 41/22/797 3417, e-posta: [email protected]
Bölgesel Gelişme Planları
Uluslararası, bölgesel ve ülke bazındaki kalkınma ve
koruma organizasyonları; yine uluslararası, bölgesel
ve ülkesel koruma strateji ve planlarını yaparken, yerleştirilen yabancı türlerin etkilerini son derece dikkatle incelemeli ve bunların zararlı etkilerini ortadan
kaldıracak uygulamaları önermelidirler.
• İstilacı yabancı türlerin ortadan kaldırılması ve
kontrolünün sağlanması amacıyla etkili, hedefe
dönük ve insani metotların araştırılması gereklidir.
• Yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma
uygulamalarının etkili bir şekilde yürütülebilmesi
için bir hayvan veya bitki türünün değişik stoklarının genetik benzerliklerinin belirlenmesine ihtiyaç duyulur. Genotiplerin belirlenmesi ve sınıflandırılması amacıyla daha fazla çalışmaya ihtiyaç
duyulmaktadır.
• Bitki ve hayvanların insan tarafından nasıl yayıldıklarını (dağılma vektör analizi) araştıran çalışmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
• Yerleştirilmeyle ilgili var olan kuralların etkinliği,
içeriği ve amaçlarının gözden geçirilmesi gerekir.
IUCN’nin Sorumlulukları
Bağımsız bir uluslararası kuruluş olan IUCN’nin aşağıda bahsedilen işleri ve bunların doğuracağı sorumlulukları yerine getirebilmesi için UNEP, UNESCO ve
FAO gibi uluslararası kuruluşlar ile yerleştirme, tekrar-yerleştirme ve stok artırmayı planlayan devletlerin bu işler için ayırdıkları fonlardan destek almaya
ihtiyacı vardır.
IUCN, yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma konularında her türlü bilgi toplanmasında özellikle tekrar-yerleştirilme konusunda var olan bilgilerin derlenmesinde; hassas habitatlar konusunda ve
saldırgan ve yayılımcı bitki ve hayvan türleri hakkında bilgi edinilmesine destek verir. IUCN’den aşağıdaki konularda bilgi temin edilebilir.
üİstilacı türlerin bibliyografyası
üTürlerin taksonomisi
üTürlerin sinekolojisi
Gerekli Olan Bilimsel Çalışmalar
üTürlerin kontrol metotları.
• Yerleştirilme, tekrar-yerleştirilme ve stok artırma
konularında var olan bilgilerin sentezine ihtiyaç
duyulmaktadır.
* Türlerin tekrar-yerleştirilmesi ile ilgili bu bölüm IUCN
tarafından yayımlanan Tekrar-Yerleştirme Rehberi ile
genişletilmiştir.
15
Tabiat ve İnsan
MERSİN İLİNDE YENİ BİR YARASA HABİTATI
Prof. Dr. İrfan ALBAYRAK
Kırıkkale Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü,
71450, Yahşihan, Kırıkkale
16
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Bu araştırma Mersin İli Puğkaracadağ’daki bir mağaranın yarasa faunasına dayanmaktadır. Mağara doğal (organik) zeytin yetiştiriciliği için kiralanan 133
hektarlık bir alanda bulunmaktadır. Bu alanda aynı
zamanda keçiboynuzu ve alıç ile gelincik adı verilen
bitki de yaygındır. Bu mağarada böcekle beslenen iki
tür, farekulaklı büyük yarasa (Myotis myotis) ve Akdeniz nalburunlu yarasası (Rhinolophus euryale) tespit
edilmiştir. Mağaraya yapılan sık ziyaretler, içindeki yarasaları tehdit etmektedir. Her iki tür de uluslararası ve
ulusal mevzuatlar çerçevesinde korunan bir türdür. Bu
mağaranın yazın başka yarasa türlerinin üreme kolonilerine de ev sahipliği yapacak kapasitesi mevcuttur.
This research is based on the bat fauna of a cave
Anahtar Kelimeler : Mersin, Puğkaracadağ, Rhinolophus euryale, Myotis myotis, Böcekçi yarasalar, Türkiye
GİRİŞ
Memeli takımları içinde kemiriciler (Rodentia) 2272
türle ilk sırada yer alırken yarasalar (Chiroptera) 1116
türle ikinci sırada yer almaktadır (Wilson ve Reeder, 2005). Yarasaların %70’i böcek, %20’si meyve
kalan türler de nektar veya balözü, bazı omurgasız
ve omurgalı hayvanlarla beslenir (Albayrak, 2013).
Türkiye’den bu güne kadar 38 yarasa türü kaydedilmiştir. Türkiye’deki yarasa türlerinden biri meyve,
diğerleri böcekle beslenir. Mısır meyve yarasası (Rousettus aegyptiacus) olgunluk dönemini tamamlamış
meyvelerle beslenir. Bu da çürümeye yol açan mikroorganizmaları sürekli olarak ortamdan uzaklaştırır.
Böylece meyvelerin bir anda bozulması önlenmiş
olur. Diğer taraftan meyve yarasasının yediği meyvelerin çekirdekleri uçarken toprağa bırakıldığı zaman
bitkiler daha geniş alanlarda yayılma imkanı bulur.
Dünya üzerinde meyve yarasaları sayesinde tam 30
bitki türü yayılış alanlarını genişletmiştir. Türkiye’deki meyve yarasası Kilis’ten Muğla’ya kadar olan kıyı
şeridinde yaşar. Bazen yaz aylarında Göksu, Seyhan
ve Ceyhan nehirlerinin aşağı havzalarından yukarı
havzalarına kadar beslenme amaçlı kısa göçler yapar. Meyvelerle beslenmesi bu türe zararlı olarak bakılmasına sebep olmuş ve tünekleri olan mağaralar
tahrip edilmiştir. Kurtulan yarasalar terkedilmiş bü-
in Puğkaracadağ near Mersin Province. The cave
is located in an area of 133 hectares leased for
cultivation of natural olive. Locust and hawthorn trees
besides poppy are also widely available in this area.
In this cave, two species that feeds on insects, the
Mediterranean horseshoe bat (Rhinolophus euryale)
and greater mouse-eared bat (Myotis myotis) have
been identified. Frequent visits to the cave threaten
the bats. Each species is a protected species in the
framework of international and national legislation.
This cave has the capacity to be home to breeding
colonies of other bat species.
Key Words : Mersin, Puğkaracadağ, Rhinolophus
euryale, Myotis myotis, Insectivorous bats, Turkey
yük binalara sığınmıştır. Bu yüzden de nesli tehlike
altındaki türler kategorisinde yer almaktadır. Böcekçi
yarasalar başta sivrisinek olmak üzere birçok tarım
zararlısı böceklerle beslenir. Bu yarasaların ekolojik
rolleri sayesinde her gece tonlarca böcek tüketilmiş
olur. Bu konuda yapılan bir araştırmaya göre 20.000
yarasanın bir gecede yediği böcek miktarı tam 75
tondur. Bu da 70 sivrisinek 1 gram olduğuna göre bir
gecede tam 5.250.000 sivrisinek, 2 gramlık güvelerden 37.000 gece kelebeğine karşılık gelir. Şayet yarasalar olmasaydı ne bu zararlı böcekleri yok edecek
kimyasal ne de bu kimyasallara harcanacak yeterli
para bulunurdu. Böcekçi yarasalar mağara, in, çatı
arası ve ağaç kovuklarını tüneme yeri olarak seçer
(Albayrak, 1995).
Türkiye yarasaları ile ilgili yayılış, sistematik, taksonomik, ekolojik, parazitolojik, sitogenetik, hematolojik,
virolojik ve diğer bazı moleküler konularda birçok
araştırma yapılmıştır. Bir taraftan yarasa gübresine
olan hücum ve bir taraftan da mağara turizminin giderek yaygınlaşması sebebiyle mağara canlıları giderek azalmakta veya tükenmektedir.
Bu ön araştırmada Türkiye’deki mağara yarasalarının
tespiti çalışmaları kapsamında Mersin ilinde bulunan
bir mağaranın yarasa faunasının tespiti ve yarasaların ekolojik dengedeki rollerinin değerlendirilmesi
amaçlanmıştır.
17
Tabiat ve İnsan
MATERYAL ve METOT
BULGULAR
Bu araştırma 7 Kasım 2014 tarihinde Akdeniz Bölgesinde sürdürülen bir proje kapsamında Mersin ili
Puğkaracadağ mahallesi, Sığırlıdağ mevkiindeki bir
mağaranın yarasa faunasına dayanmaktadır (Şekil 1).
Dünyada 5416 memeli türünün 1116’sı yarasalara
aittir. Yarasaların %70’i böcek, %20’si meyve, kalanları küçük bazı omurgasız hayvan, balık ve kurbağa
gibi omurgalı hayvan, nektar ve kanla beslenir, Türkiye’de bugüne kadar 38 yarasa tür kaydı verilmiştir. Türkiye’deki yarasa türleri yayılış, taksonomik ve
sistematik, karyolojik, biyoekolojik, parazitolojik ve
bazı moleküler özellikleri bakımından araştırılmıştır.
Yarasalar mağara, in, binaların çatı arası ve ağaç kovuklarında yaşar.
Şekil 1. Araştırmanın yapıldığı Mersin İlindeki Puğkaracadağ
mahallesindeki Sığırlıdağ
Ziyaret Mağarası’na 7 Kasım 2014 Cuma günü saat
17:45’te girildi. Mağara içinde bir çuval, bazı atık ile
yanmış odun artıkları kalmış ve zeminde yoğun yarasa dışkısı vardı. Mağaradaki yarasa gübresi nispeten
büyük bir koloninin varlığına işaret etmekteydi (Şekil
3). Sık mağara ziyaretleri yarasa gübresinin tabanda
daha fazla birikimine fırsat vermemiştir. Biriken gübre içindeki ayrıştırıcı mikroorganizmalar mağaranın
işlek hale gelmesini sağlar ve mağara ekosisteminin
işlevi artar (Albayrak, 2012).
Mersin Tarsus istikametinde 25. km’de zeytin, keçiboynuzu ve alıç ağaçlarının yer aldığı Puğkaracadağ’da yaklaşık 400 metre yükseklikte Ziyaret
Mağarası yer almaktadır (Şekil 2). Mağara zeytin,
keçiboynuzu ve alıç ağaçlarının yoğun olarak bulunduğu, doğal zeytin elde edilen, kuzeye doğru giderek yükseklik kazanan 133 hektarlık bir arazide yer
almaktadır.
Şekil 3. Mersin Puğkaracadağ’daki Ziyaret Mağarasındaki yarasa dışkışı
Girişi sık çalı ve ağaçların arasında kalmış olan bu
mağarada define arayıcılarının kazılarına rastlanmıştır. Alanda defne, karaçam ve gelincik bitkilerine rastlanmaktadır. Bölgede domuz yaygın türler arasında
olup tilki, tavşan ve bazı orman fareleri görülmektedir. Ziyaret mağarası barındırdığı yarasalarla dikkati
çekmektedir.
Şekil 2. Mersin Puğkaracadağ’daki Ziyaret Mağarası girişi
(Foto: İ. Albayrak)
18
Mağara yaklaşık 2.5 metre yükseklik ve genişlikte
bir girişe sahiptir. Giderek genişleyen ve nispeten
büyük bir boşluğa sahiptir. Bu mağarada yapılan
gözlem ve inceleme sonunda Rhinolophidae famil-
Tabiat ve İnsan
yasından Rhinolophus euryale, Akdeniz nalburunlu
yarasası (Şekil 4) ve Vespertilionidae familyasından
Myotis myotis, farekulaklı büyük yarasaya (Şekil 5)
rastlanmıştır. Simpatrik yaşayan bu iki tür mağaranın
kış tünekçileriydi Mağara muhtemelen yazın başka
türlerin üreme kolonilerine de ev sahipliği yapmaktadır.
Şekil 4. Ziyaret mağarasındaki Akdeniz nalburunlu yarasası,
Rhinolophus euryale
(Fotoğraf: İ.Albayrak)
Şekil 5. Ziyaret mağarasındaki Farekulaklı büyük yarasa, Myotis myotis
(Fotoğraf: İ.Albayrak)
Yarasalar akşamdan sabaha kadar mağara dışında
kalarak böcek avlamaktadır. Ziyaret mağarası bu
yöredeki yarasaların yegane üreme ve tünek yeridir.
Mağaranın farklı amaçlar için ziyaret edilmesi yarasaları sürekli olarak taciz etmektedir.
SONUÇ
İlkbahardan itibaren yaz sonlarına kadar bölgede
faal olan böceklerin mağaraya daha fazla yarasa türünü cezbettiği ve bu mağaranın yörede tek barınak
olduğu anlaşılmaktadır. Mağara, geceleri biyolojik
mücadelenin en güzel örneğini veren yarasalara tünek yeri, yavrulama yeri ve kış uykusu için kışlama
mekanı olarak hizmet verdiğinden mutlaka korunması gerekmektedir. Bu yarasalar böcekçi türlerdendir. Başlıca besinleri akşam karanlığı ile birlikte görülen sıtma amili sivrisinek ve tarım zararlısı bazı böcek
türleridir. Bir yarasa akşamdan sabaha kadar yaklaşık
15 ila 20 km’lik yarıçaplı bir alanda beslenme amaçlı
uçuşlar gerçekleştirir. Zemine yakın ve daha yüksek
irtifalarda avlanan yarasa türleri birbirinden farklıdır.
Bu türlerin tercih ettiği böcek türleri de farklıdır. Bu
bakımdan her böcek türüne özelleşen yarasa türleri
olduğundan yarasaların, bulundukları habitatta korunmaları elzemdir.
Zararlı böceklerle yapılan mücadelede hem kimyasallar kullanılarak tabiat zehirlenmekte hem de kimyasallar için büyük miktarlarda masraf yapılmaktadır.
Tabiat varlığı olmaları bakımından mağaraların korunmaları mevzuatlarla sağlanmıştır. Bu da muhtemel tehditlerin ortadan kaldırılması ile mümkündür.
Mağaraların girişine sadece uçuş halindeki yarasaların geçişlerine izin veren ve belli standardı olan enine
demir parmaklıklı kapıların konulması gelişi güzel ziyaretlerin önlenmesi bakımından önemlidir. Bu çeşit
uygulamalar kurallarına uygun ve uzman bilgisi ile
yapıldığında artık parmaklıklara çarparak ölen yarasalar olmayacaktır. Mağara civarında bitki örtüsünün
mutlaka korunması gerekmektedir. Bu aynı zamanda
yarasaların korunması ve beslenmesi için bir önlemdir. Mağaranın işlevini sürdürebilmesi ve ekolojik anlamda hizmet verebilmesi için yarasaları taciz edebilecek her çeşit faaliyetten kaçınılması gerekmektedir.
Giderek yok olan yarasa türlerinin mevcudunu korumak, Türkiye’nin taraf olduğu ulusal ve uluslararası
çerçevede zorunluluk arz etmektedir. Uluslararası
Doğa Koruma Birliği (IUCN) dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin koruma statülerinin belirlenmesi için
Kırmızı Liste (Red List) Kategorilerini yayınlamıştır.
Buna göre IUCN çerçevesinde Rhinolophus cinsi
türlerine Palearktik Bölgede LC (Least concern) sembolü ile az endişe duyulan tür olarak bakılsa da, Türkiye’de yaşadıkları mağaraların tehdit altında olması
sebebiyle VU (hassas tür) sembolü ile gösterilen has19
Tabiat ve İnsan
sas tür kategorisinde bulunmaktadır. Bu da türlerin
tehdit altında olduğu, duyarlı yani doğada yok olma
riski yüksek tür kategorisini temsil ettiği anlamını
taşımaktadır. Avrupa Yaban Hayatı ve Yaşam Ortamlarının Korunması Sözleşmesi (Bern Sözleşmesi) bakımından değerlendirildiğinde bu türün Ek II kapsamında koruma altında olduğu görülür.
Ulusal mevzuatlar çerçevesinde ise Orman ve Su İşleri Bakanlığı tarafından Koruma Altına Alınan Yaban
Hayvanları Ek liste II’de “Kesin Koruma Altına Alınan
Fauna Türleri” kapsamında Microchiroptera başlığı
altında bu yarasa türleri konu edilmektedir. Böylece
yarasaların uluslararası ve ulusal mevzuatlara göre
korunması yasalar ile sağlanmış ve türleri habitatlarıyla birlikte koruma gereği ön plana çıkmıştır.
Yarasaların korunmaları ile ilgili Avrupa’da yaygın uygulamalardan biri olan yarasa evleri son zamanlarda
Türkiye’de de gerçekleştirilmektedir. Bununla ilgili az
da olsa güzel örnekler vardır. Sivrisinekle kimyasallarla mücadele etmek yerine zehirsiz biyolojik mücadelenin daha akılcı olduğuna inanan bazı doğa severler yarasa evlerini kendi mekanlarına yerleştirmekte
ve gübrelerini de kullanabilmektedir. Yaz aylarında
yoğun sinek ve böceklerden kurtulmak isteyen bir
doğasever, Hikmet Genç çare olarak yarasa barınağı
imal ederek Samsun’daki evine monte etmiş ve sivrisineklerle mücadeleyi yarasalara bırakmıştır (Şekil 5).
Şekil 5. Bir meskene yerleştirilen yarasa evi (solda) ve alta konan bir gübre tablası (sağda)
Bu çeşit uygulamalar yarasaların ekolojik rollerini
devamlı kıldığı gibi çevreyi kirleten zehirli ilaçları
da devre dışı bırakmaktadır. Yarasa evleri için tarım
arazileri, ormanı yok olan dağlık bölgeler, yerleşim
birimlerindeki bina ve parklar uygundur. Zararlı
böceklerin zehirle değil, yarasalar vasıtasıyla biyolojik mücadele ile yok edilmesi ekosistemin sağlıklı
kalması için önemlidir. Yarasaları tehdit eden birçok
çevre problemine karşı yarasaları habitatlarıyla birlikte korumak ulusal ve uluslararası mevzuatların bir
gereğidir.
Ekosistemlerin ürünleri olarak ortaya çıkan biyolojik
çeşitlilik ülkemizde giderek hassasiyet kazanmıştır.
Çevredeki biyolojik değerlerimizin korunması ve geleceğe taşınması için yurt çapında büyük gayret sarf
edilmektedir.
KAYNAKLAR
Albayrak, İ., 1995. Türkiye Yarasaları ve Ekolojisi. II. Ulusal
Ekoloji ve Çevre Kongresi, Biyologlar Derneği, 11- 13 Eylül
1995, Ankara, 443-452.
Albayrak, İ., 2012. Mağara Ekosistemi. Biyoloji Bilimleri
Araştırma Dergisi, 5(1): 61-64.
Albayrak, İ., 2013. Türkiye’deki Yarasa Populasyonlarının
Durumu. Tabiat ve İnsan Dergisi, Ankara, Yıl 47(Eylül): 3-6.
Wilson, D.E., Reeder, D.A.M., (Eds.) 2005. Mammal species
of the world. Smithsonian Institution Press, Washington
and London, 1-1206.
20
Tabiat ve İnsan
TÜRKİYE’ DE HAYVANAT BAHÇELERİ VE
AKVARYUMLARIN DURUMU
Yrd.Doç.Dr. Ahmet Selçuk ÖZEN
Dumlupınar Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi
Biyoloji Bölümü Evliya Çelebi Kampüsü, KÜTAHYA
21
Tabiat ve İnsan
ÖZET
ABSTRACT
Bu çalışmada 16. yüzyıldan günümüze kadar Türkiye’deki hayvanat bahçeleri ve akvaryumların durumları hakkında, genel bir değerlendirme yapılmıştır.
Cumhuriyet öncesinde “arslanhane” diye bilinen
hayvanat bahçeleri, halka açık değil, hükümdarların
şahsına ait olan kuruluşlardır. Türkiye’de, ilk kez 1939
yılında halka açık olarak Ankara Hayvanat Bahçesi
kurulmuştur. Günümüzde ise A grubu ruhsata sahip
11adet, B grubu ruhsata sahip 15 adet ve ruhsatlı
olup olmadıkları belirlenemeyen 10 adet olmak üzere, toplam 36 adet hayvanat bahçesi ve akvaryum
tespit edilmiştir. Kapatılanların sayısı ise 6’dır. A grubu ruhsata sahip olanlardan üçünün EAZA’ya, ikisinin
ise WAZA’ya üye oldukları tespit edilmiştir. Hayvanat
Bahçeleri ve Akvaryumların küresel ve yerel zoolojik
çeşitliliğin korunmasında önemli rolleri bulunmaktadır. Buna rağmen Türkiye’de bu kuruluşların organizasyonunu sağlayarak etkinliğini arttıracak henüz bir
Hayvanat bahçesi birliğinin kurulmamış olması manidardır. Türkiye’deki bu kuruluşların amacı, misyonu,
vizyonu, önemi ve envanterlerine ait doyurucu bir
çalışma bugüne kadar yapılamamıştır.
A general evaluation has been made in this study
about the situations of zoos and aquariums in
Turkey from the 16th century to now. Zoos called
“lionhouses” before the establishment of Turkish
Republic were belong to emporers and were not the
institutions open to the public. The first open-puıblic
Ankara Zoo was established in 1939. Nowadays,
11 license-A, 15 license-B and 10 license-unknown
zoos and aquariums with the total of 36 has been
discovered. The number of closured workspace is 6.
Tree License-A group workplaces were affiliated to
EAZA and two of them to WAZA has been detected.
Zoos and aquariums have important roles in the
protection of global and local zoodiversity. In spite of
these developments, it is meaningful that no any zoo
union or organisation is established in Turkey yet to
be supportive and effective for bioprotection. There
is no any satisfactory studies have been made about
the aim, mission, importance and inventory of these
institutions in Turkey.
Anahtar kelimeler : Hayvanat bahçesi, Akvaryum,
durum, envanter, Türkiye.
Keywords : Zoo, Aquarium, situation, inventory,
Turkey.
GİRİŞ
Eski dönemlerdeki hayvanat bahçeleri, aslında birer
hayvan koleksiyonu özelliğindedir. Bu koleksiyonlara, menagerie veya arslanhane adı da verilmektedir.
Hükümdarların şahsına ait olup halka açık yerler değildir. Osmanlı döneminde 16. Yüzyılda, Topkapı ve
Tekfur saraylarının bahçesi ile Ayasofya çevresinde
arslanhanelerin bulunduğu kaydedilmektedir. Arslanhanelerdeki hayvanlar eğlenme, güç simgesi ve
av malzemesi olarak kullanılmış ve şahzadelerin sünnet törenlerinde İstanbul sokaklarında gezdirilmiştir.
Topkapı sarayı bahçesi ile çevresindeki yabani hayvan sergilerindeki hayvan türlerinin isimleri, onbeşinci ve onaltıncı yüzyılda İstanbul’a gelen yabancı
gezginlerin seyahatnamelerinde kaydedilmiştir.
Bu gezginlerden biri olan Belçikalı diplomat, Ogier
Ghiselin Busbecq (1554) Ayasofya çevresinde bir ev
kiralamış ve bahçesinde özel bir hayvanat bahçesi
22
kurmuştur. İngiliz gezgin Miss Pardoe, Beylerbeyi sarayının (1832) bahçesinde yabani hayvanların barındırıldığını ifade etmektedir. Yine, Çırağan sarayında,
arslanlık ve zürafalık kurulmuştur. Ancak, Dolmabahçe sarayının bahçesinde yabani hayvanların barındırıldığına dair herhangi bir kayıt tespit edilememiştir.
Yıldız sarayında (1880), Abdülhamit’in altı bin kuşu
olduğu ve diğer hayvanlar için de özel barınaklar
yaptırdığı ifade edilmektedir. Sultan Vahdettin ve Reşad’ın güvercin koleksiyonunun ünlü olduğu, Yıldız
sarayında Abdülhamit’in doğa müzesi kurduğu ve
buradaki materyallerin günümüzde İstanbul Üniversitesi Zooloji müzesine intikal ettiği kaydedilmiştir
[1].
İstanbul’daki saray bahçelerinin dışında halka açık
olarak, 1880-1892 yılları arasında dört kez hayvanat
bahçesi kurma teşebbüsü olmuştur. Bunlar, “Dersaadette tesisi mutasavvur olan hayvanat bahçesi
(1880)’’, “Nişantaşı-Küçük Çiftlik Nebahat ve Hayva-
Tabiat ve İnsan
nat Bahçesi (1884-85), “Mösyö Koh’un hayvanat bahçesi (1890)” ve ‘‘Edvardo Montenegro’nun hayvanat
bahçesi (1892)” projeleridir. Ancak hiç birisi tesis edilememiştir. Bununla birlikte, İstanbul Pera’da bir zooloji müzesinin faaliyet gösterdiği belirtilmektedir [1].
Türkiye’de, halka açık olarak faaliyet gösteren ilk hayvanat bahçesi olan Ankara Hayvanat Bahçesi ile ilgili
iki adet çalışma bulunmaktadır [2,3]. Türkiye genelini
kapsayan hayvanat bahçeleriyle ilgili 46 yıl öncesinde yapılmış tek bir çalışma kaydedilmiştir [4]. Daha
lokal düzeyde ise Gediz (Kütahya) Hayvanat Bahçesinin Zoolojik yönden incelenmesi ile ilgili bir tez çalışması yapılmıştır [5].
Türkiye’deki Hayvanat Bahçeleri ile ilgili çalışmalar
daha çok bilgilendirme özelliğindedir [6,7]. Konu
hakkında yapılmış doyurucu bir çalışma ise mevcut
değildir. Oysa, hayvanat bahçeleri, küresel ölçekte
zoolojik çeşitliliğin korunması ve sürdürülebilmesi
bakımından önemli rollere sahiptirler. Ayrıca, araştırma, eğitim ve halkın eğlenmesine önemli katkılar
sağlamaktadırlar. Bu katkıların nitelik ve niceliğini artırmak amacıyla da dünyada tek çatı altında toplanmakta ve WAZA, AZA, EAZA, EARAZA ve ALPZA gibi
Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryum Birliklerini kurmaktadırlar. Örneğin, WAZA’ya (Dünya Hayvanat Bahçe-
leri ve Akvaryumlar Birliği) bağlı olan üye kuruluşları,
her yıl 700 milyon kişi ziyaret etmektedir. Bu birliğin
yıllık bütçesi 700 bin € yu geçmektedir [8,9].
Bu çalışmanın esas amacı, bugüne kadar ihmal edilen Türkiye’deki Hayvanat Bahçelerinin durumlarını
isim, sayı ve statü değişkenleri bakımından değerlendirmek ve bu konuda var olan bilgi boşluğunu
doldurmaktır. Ayrıca, daha çağdaş ve tartışma götürmeyen bir yapı ve görünüm kazanmaları için önerilerde bulunmak bu çalışmanın diğer bir amacını
oluşturmaktadır.
MATERYAL VE METOT
Bu çalışmada, 5199 sayılı Hayvanları Koruma Kanununa dayanılarak, 11 Ağustos 2007 tarihinde çıkarılan Hayvanat Bahçelerinin Kuruluşu ile Çalışma Usul
ve Esasları Hakkında yönetmeliğe göre Hayvan Bahçeleri ve Akvaryumlar A ve B ruhsat grubuna göre
ayrılarak kaydedilmiştir. Bununla birlikte, farklı gerekçelerle kapanan veya ruhsatlarının varlığı tespit
edilemeyen kuruluşların durumları hakkındaki bilgiler, yapılan gözlemlerden ve elde edilen kayıtlardan
ortaya konmuştur.
Fotoğraf. Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı
23
Tabiat ve İnsan
Ruhsat grupları, kapladıkları alan veya hacim ölçülete herhangi bir birliğe üyelik kaydının bulunması gibi
Bu çalışmada çeşitli işletmeler tarafından kurulmuş
olan Mini Hayvanat Bahçelerinin durumu ihmal edilerek değerlendirmeye alınmamıştır.
özellikleri göz önüne alınarak sistematik bir sırada
BULGULAR
ri, yıllık ziyaretçi sayıları, etkinlikleri ve küresel ölçek-
kaydedilmişlerdir. Ayrıca, Türkiye’de şehir düzeyinde
lokalitelerini gösteren bir harita ve bölgelere göre
yüzde dağılımlarını gösteren bir de grafik sunulmuştur.
Türkiye’de ilgili makamlar tarafından 06.08.2014 tarihine kadar onaylanmış olan 11adet A grubu ve 15
adet B grubu olmak üzere, toplam 26 adet ruhsatlı
Hayvanat Bahçesi tespit edilmiştir [10] (Şekil 1).
Şekil 1. Türkiye’de Hayvanat Bahçesi ve Akvaryumların lokaliteleri ( ; A grubu, ☆; B grubu ruhsatlı, △; ruhsatı belirlenemeyenler ).
Bunlardan A grubu ruhsatlı olan Ankara Büyükşehir
Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat Bahçesi ), 23 Ağustos 2013 tarihinde
kapatılmıştır. B grubu ruhsatlı Eskişehir Büyükşehir
Belediyesi Hayvanat Bahçesi ve Eti Sualtı Dünyası’nın
ise sadece Akvaryum bölümünün aktif olduğu gözlenmiştir. Ayrıca, ruhsatlı olup olmadığı tespit edilemeyen 10 adet ve farklı gerekçelerle kapatılan 6 adet
Hayvanat Bahçesi tespit edilmiştir. Bu çerçevede,
Türkiye’de aktif halde olan 35 adet Hayvanat Bahçesi
ve Akvaryumun mevcut olduğu kaydedilmiştir.
1. A GRUBU RUHSATLILAR
Türkiye’de, A grubu Hayvanat bahçesi ve akvaryum
ruhsatına sahip olabilmek için ilgili yönetmeliğe
göre yerine getirilmesi gerekli olan şartlar şunlardır.
En az 70 hayvan türü barındırılmalıdır. Sorumlu yönetici ve en az bir veteriner istihdam edilmelidir. Sorumlu
24
yönetici, hayvanat bahçesinin sahibinin dışında birisi
olmalıdır. Sorumlu yönetici ve veteriner, başka bir iş
yerinde çalışmamalıdır. Hayvanat bahçesinin etrafı en
az 2 metre yüksekliğinde duvar ve üzeri 1 metre yükseklikte tel bir örgüyle çevrelenmelidir. Hayvan sağlığı
hizmet binasına sahip olunmalıdır [11].
Türkiye’de, 10 aktif ve 1 tanesi de kapatılan A grubu
ruhsatlı Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum kaydedilmiştir. Kaplamış oldukları alan veya hacimlerinin büyüklüğü ile bir birliğe üye olup olmadıkları göz önüne
alınarak aşağıdaki gibi sıralanarak kaydedilmişlerdir.
Gaziantep Büyükşehir Belediyesi Doğal Hayatı Koruma ve Hayvanat Bahçesi: Türkiye’de ilk A
grubu ruhsatı elde eden bir kuruluştur. Türkiye’de ve
Orta Doğu’da birinci, Avrupa’da üçüncü, dünya da ise
dördüncü Hayvanat Bahçesi olduğu ifade edilmektedir [12].
Tabiat ve İnsan
İzmir Büyükşehir Belediyesi Doğal Yaşam Parkı (Sasalı, İzmir): Türkiye’de kurulan ilk doğal yaşam parkıdır. Türkiye’de, EAZA (European Association of Zoos
and Aquaria)’ya ikinci üye olan bir kuruluştur [13].
Türkiye’de, Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulması
çalışmalarının ikinci oturumuna ev sahipliği yapmıştır [14]. Ücretsiz bir bülten yayınlamaktadır.
Boğaziçi Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı (Darıca/Kocaeli): Türkiye’de özel olarak kurulan ve EAZA’ya üye olan ilk kuruluştur. Ayrıca, ISIS (International Species Information System), IZE (International
Association of Zoo Eductors) ve DHKD (Doğal Hayatı
Koruma Derneği) üyesidir. Avrupa’nın en büyük Şempanze Rehabilitasyon merkezine sahiptir [15].
Bursa Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi
(Soğanlı, Bursa): Tarih sıralamasına göre Türkiye’de
EAZA’ya üye olan üçüncü kuruluştur. Türkiye’de, Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulması çalışmalarına
öncü olan ve ilk olarak ev sahipliğini üstlenen bir kuruluştur. Aynı zamanda ISIS’e de (International Specis Information System) üyedir [16,17].
Antalya Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi
ve Doğa Parkı (Kepezaltı, Antalya): Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri Birliğinin kurulmasına öncülük etmiş
ve üçüncü oturuma ev sahipliği yapmıştır [17].
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Beştepeler Hayvanat Bahçesi: Kayseri ilinin merkezinde, “Harikalar Diyarı” isimli bir kompleks yapının içerisindedir.
Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesinin
kapatılmasının ardından bazı türler bu kuruluşa nakledilmiştir [18].
Antalya Aquarium (Konyaaltı, Antalya): Türkiye’nin ve dünyanın en büyük tünel akvaryumu olduğu ifade edilmektedir. 131 metre uzunlukta, 3 metre
genişlikte ve toplam 7,5 milyon litrelik su hacmine
sahiptir. Toplam 40 adet akvaryuma sahiptir [19].
Aqua Vega Akvaryum (Mamak, Ankara): Türkiye’nin ikinci büyük akvaryumudur. 4,5 milyon litre
su kapasitelidir. 21 bölümden oluşmuş bir sisteme
sahiptir [20].
İstanbul SEA LIFE Akvaryum (Forum, İstanbul): Turkuazoo Akvaryum’un adının ve yapısının değişimiyle
kurulmuştur. 48 akvaryuma sahiptir. WAZA (World
Association of Zoos and Aquariums) üyesidir [21].
İstanbul Akvaryum (Bakırköy, İstanbul): Florya akvaryum diye de bilinmektedir. 64 adet akvaryuma
sahiptir [22]. WAZA (World Association of Zoos and
Aquariums) üyesidir [ 23].
Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi
(Atatürk Orman Çiftliği, Ankara): 1933 yılında kurulan, 1940 yılında halka açılan ve 23 Ağustos 2013
tarihinde kapatılan bir kuruluştur. Kapatıldıktan sonra barındırılan türlerin bazılarının satıldığı ve bazılarının da Kayseri, Gaziantep, Sincan ve Keçiören’deki
hayvanat bahçelerine nakledildiği ifade edilmektedir [24].
2. B GRUBU RUHSATLILAR
Türkiye’de, B grubu Hayvanat bahçesi ve akvaryum
ruhsatına sahip olabilmek için ilgili yönetmeliğe
göre yerine getirilmesi gerekli olan şartlar şunlardır. En fazla 69 tür barındırılmalıdır. Sorumlu yönetici
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı ve dört yıllık üniversite
mezunu olmalıdır. Sorumlu yönetici, hayvanat bahçesi
sahibi veya başkası olabilir. Veteriner hekim istihdam
etmek isteğe bağlı, ancak veteriner hizmeti alınmalıdır.
Hayvan sağlığı hizmet binasının kurulması isteğe bağlı
olup en az bir muayene odası bulundurulmalıdır.
Türkiye’de B grubu ruhsata sahip olan 15 adet Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum aşağıda kaydedilmiştir [10].
Samsun Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi
(İstasyon Mah. Samsun)
Karatay Belediyesi Hayvanat Bahçesi ( Karatay,
Konya).
Mersin Büyükşehir Belediyesi Tarsus Hayvan Parkı (Tarsus, Mersin).
Sezal Hayvanat Bahçesi ( Üngüt köyü, Kahramanmaraş).
Kayseri Büyükşehir Belediyesi Beştepeler Parkı
Hayvanat Bahçesi (Kayseri).
Ankara Büyükşehir Belediyesi Keçiören Evcil Hayvan Parkı (Ankara).
Ankara Büyükşehir Belediyesi Sincan Evcil Hayvanlar Parkı ve Mesire Yeri ( Sincan, Ankara).
Tekirova Ekolojik Doğal Parkı (Tekirova, Antalya):
özel bir kuruluşa aittir.
25
Tabiat ve İnsan
Oymapınar Hayvanat Bahçesi ( Manavgat, Antalya): özel bir kuruluştur.
Adrenalin Dünyası Hayvanat Bahçesi (Antalya):
özel bir kuruluşa aittir.
Aydın Büyükşehir Sümer Parkı Hayvanat Bahçesi
(Nazilli, Aydın).
Gentaş Park (Bolu): özel bir kuruluşa aittir.
Gazelle Resort Park (Bolu): özel bir kuruluşa aittir.
Giresun Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Aksu Mah,
Giresun).
Eskişehir Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi ve Eti Su Altı Dünyası (Tepebaşı, Eskişehir):
Hayvanat bahçesinin aktif olmadığı, Eti Su Altı Dünyasının (Akvaryum) halka açık olduğu tespit edilmiştir. Akvaryum özel bir kuruluşa aittir.
3. RUHSATLI OLUP OLMADIKLARI
TESPİT EDİLEMİYENLER
Orman ve Su İşleri Bakanlığı Milli Parkların kayıtlarında bulunmayan ve bu sebeple de ruhsatlarının
varlığı ya da yokluğu tespit edilememiş olan dokuz
Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum tespit edilebilmiştir.
Bunlar aşağıda kaydedilmiştir.
4. KAPATILANLAR
Ruhsatları olmadığından veya başka sebeplerden
dolayı kapatılan yedi Hayvanat Bahçesi ve Akvaryum
tespit edilmiştir. Bunlar aşağıda kaydedilmiştir.
Gülhane Hayvanat Bahçesi (İstanbul): 1995 yılında açılmış ve 14 Ağustos 2001 tarihinde kapatılmıştır
Barındırdığı 1162 hayvanın Atatürk Orman Çiftliği
Hayvanat Bahçesine nakledilmiştir [25].
Ankara Büyükşehir Belediyesi Hayvanat Bahçesi
(Atatürk Orman Çiftliği, Ankara).
Gediz Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Gediz, Kütahya) [5].
Eğirdir Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Eğirdir, Isparta) [26].
Keskin Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Keskin, Kırıkkale): 2001 yılında açılmış ve 2011 yılında kapatılmıştır. Barındırdığı hayvanlar, Ankara Atatürk Hayvanat Bahçesi, Keçiören Belediyesi Hayvanat Bahçesi ile
Ovakorusu Ayı Barınağına (Bursa) nakledilmiştir [27].
Via Port Hayvanat Bahçesi (İstanbul), [28].
Şile Hayvanat Bahçesi (Ahmetli köyü yolu, Şile, İstanbul).
Gloria Hayvanat Bahçesi (Belek, Serik, Antalya).
Keçiören Deniz Dünyası Akvaryum (Şefkat Mah.
Keçiören, Ankara).
Çanakçılar Seramik Hayvanat Bahçesi (Polonezköy, İstanbul).
Çamlık Hayvanat Bahçesi (Denizli).
Fotoğraf. Faruk Yalçın Hayvanat Bahçesi ve Botanik Parkı
Uşak Hayvanat Bahçesi (Akse Çamlığı, Uşak).
TARTIŞMA VE SONUÇLAR
Polonezköy Country Club Hayvanat Bahçesi ((Polonezköy, İstanbul).
Türkiye’de bugüne kadar sadece Doğu Anadolu Bölgesine Hayvanat bahçesi ve Akvaryum kurulamamıştır. Günümüzde ruhsatı belirlenen ya da belirlenemeyen hayvanat bahçelerinin Türkiye’deki toplam
sayısı 36 adettir. Buna göre en çok Akdeniz bölgesinde (10 adet, % 27,77), en az ise Güneydoğu Anadolu
Bölgesinde (1 adet, % 2,77) kurulmuş oldukları tespit
edilmiştir ( Şekil 2).
Çorlu Belediyesi Mini Hayvanat Bahçesi (Havuzlar
Mah. Çorlu, Tekirdağ).
Kumluca Belediyesi Sarnıç Tepesi Hayvanat Bahçesi (Kumluca, Antalya).
Erzin Belediyesi Hayvanat Bahçesi (Erzin, Hatay).
26
Tabiat ve İnsan
KAYNAKLAR
Şekil 2.Türkiye’de Hayvanat bahçeleri ve akvaryumların bölgelere göre yüzde dağılımları.
Şehir düzeyinde ise en çok Antalya’da (7 adet,
%19.44) ile Ankara’da (5 adet, %13.88) kurulmuştur.
Bu çerçevede, Türkiye’de il bazında en çok Hayvanat
Bahçesi ve Akvaryum Antalya’da kurulmuştur.
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde bir adet ve Doğu
Anadolu Bölgesinde ise hiç bir Hayvanat Bahçesinin
kurulamamış olması çok manidardır. Bu iki bölge,
Türkiye’nin Doğu Palearktik ile Etyopya zoocoğrafik
bölgelerine açılan ve göçmen yabani hayvan türlerinin Türkiye’ye giriş yapabildiği önemli geçit bölgelerindendir. Bu sebeple, bu iki bölge, Türkiye’nin zoolojik çeşitliliğinin en zengin olduğu bölgelerdendir.
Hayvanat Bahçeleri ve akvaryumların hem küresel
hem de yerel ölçekte zoolojik çeşitliliğin korunmasında ve sürdürülebilmesinde önemli rolleri bulunmaktadır. Bununla birlikte barındırdığı türlerden
nesli tehlikede olanların, sayılarının arttırılmasına
yönelik bilimsel çalışmalar yapmak ve teşvik etmekle görevlidirler. Ancak, Türkiye’de bu görevle
ilgili faaliyetlerin bilimsel ölçekte kaydına rastlamak
pek mümkün değildir. A grubu kuruluşların sayısı, B
grubuna göre daha azdır. Sorumluluğun ve hayvan
refahının daha çok önemsendiği A grubu Hayvanat
Bahçelerinin ve Akvaryumların sayılarının artırılması
gerekmektedir. Bu gereklilik, daha çağdaş ve küresel
standartlara uyumlu olabilmek adına önemlidir. Bu
amaçla, Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri ve Akvaryum
Birliğinin kurulması son derece önemlidir. Ancak, bu
konuda birkaç Hayvanat Bahçesinin öncülüğünde,
2010 yılından itibaren günümüze kadar dört beş kez
oturum düzenlenmişse de herhangi bir sonuca ulaşılamamıştır [29]. Bu birliğin ivedilikle kurulması, bu
tesislerde bulunan türlerin sayılarının tespiti ve hayvan gönençleri bakımından sağlıklı bir veri tabanına
kavuşturulması bakımından önem taşımaktadır.
[1]
Günergun, F., 2006. Türkiye’de Hayvanat Bahçeleri Tarihine
Giriş, I. Ulusal Veteriner Hekimliği Tarihi ve Mesleki Etik Sempozyumu Bildirileri. Prof. Dr. Ferruh DİNÇER 70. yaşı anısına.
Editör Abdullah Özen, Elazığ, s.185-218.
[2]
Kumerleove, H., 1955. Ankara Hayvanat Bahçesi, 5:111-115.
[3]
Kumerleove, H., 1965. Atatürk Orman Çiftliği Hayvanat
Bahçesi, der Zoologische Garten in Ankara. Zool. Garten
N.F., 31:252-257.
[4]
Kumerleove, H., 1969. Türkiye Hayvanat Bahçeleri Hakkında,
Türk Biyol. Derg., 19:72-73.
[5]
Günal, A ., 2003. Gediz Hayvanat Bahçesinin Zoolojik Yönden İncelemesi, Dumlupınar Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, 5:1-82.
[6]
Özpolat, D., 2001. Hayvanat Bahçelerimiz, Bilim ve Teknik
Dergisi, 409, 29.
[7]
Özpolat, D., 2001. İdeal Hayvanat Bahçesi Projesinden Çağrı,
Bilim ve Teknik Dergisi, 409, 29.
[8]
www.waza.org/about-waza/presidents-note
[9]
www.waza.org/about-waza/finances-and-funding
[10] www.milliparklar.gov.tr/belge/r_hayvanat_b.doc
[11] www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2007/08/20070811-7.htm
[12] www.iha.com.tr/ haber-hayvanat-bahcesi-ziyaretci-akinina-ugradı-377942
[13] www.izmirdogalyasamparki.org.tr/pages/content.
aspx?id=338/mid_88
[14] www.aktifhaber.com/turkiye-hayvanat-bahceleri-birliginin-temeli-izmirde-atilacak-3265181htm
[15] www.zmo.org.tr/resimler/ekler/e2c080d5490760a_ek.pdf
[16] www.bursahayvanatbahcesi.com
[17] www.gaziantepsabah.com/turkiye-hayvanat-bahceleri-birligi-toplantisi-sona-erdi-html
[18] www.ankarahaber.com/haber/ankara-nın-zurafaları-kayseri-ye-tasındı/148135
[19] www.antalyaaqwarium.com/tr/
[20] www.aquavega.com.tr/hakkimizda.php
[21] www.visitsealife.com/istanbul-akvaryum
[22] www.istanbulakvaryum.com/tr/istanbul-akvaryum
[23] www.istanbulakvaryum.com/tr/is-ortaklarimiz
[24] www.gezi-yorum.net/ankara-ataturk-orman-ciftligi-hayvanat-bahcesi/
[25] www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=156201
[26] www.gazete32.com.tr/yazdır.php?id=85767
[27] www.pusulagazetesi.net/haber-2926-keskin_hayvanat_
bahcesi_k.html
[28] www.turseng.com/2014/03/viaport-pendik-istanbul-avmnin-hayvanat.html
[29] www.sabah.com.tr/yasam/2010/10/turkiyedeki_hayvanat_bahceleri_birlesiyor
27
Tabiat ve İnsan
Hanifi AVCI
Orman ve Su İşleri Bakanlığı
Çölleşme ve Erozyonla Mücadele Genel Müdürü
28
Tabiat ve İnsan
GİRİŞ
Çölleşme; kurak, yarı-kurak ve yarı nemli alanlarda,
iklim değişiklikleri ve insan faaliyetleri de dâhil olmak üzere çeşitli faktörlerden (fiziksel, kimyasal, biyolojik, siyasi, kültürel, ekonomik vb.) kaynaklanan
arazi bozulmasını ifade etmektedir.
Kurak, yarı-kurak ve yarı nemli alanların toplamı yeryüzündeki arazi yüz ölçümünün büyük bir bölümünü oluşturmaktadır ve bu alanlar dünya nüfusunun
büyük bir kesiminin yaşam alanı ve geçim kaynağıdır.
1992 yılında 108’i devlet başkanlığı düzeyinde olmak
üzere 172 ülkenin katılımıyla Rio Zirvesi gerçekleştirilmiştir. Sürdürülebilirlik olgusunun ön plana çıktığı
Zirve’de 21. yüzyıl için yol haritası niteliğinde 3 sözleşme imzaya açılmıştır. Bunlar:
yürürlüğe girmiştir. Bugüne kadar 195 ülke ve Avrupa Birliği sözleşmeye taraftır.
Ülkemiz, 11 Şubat 1998 tarih ve 23258 sayılı Resmi
Gazete’de yayımlanan 4340 sayılı Yasa ile sözleşmeye
taraf olmuştur. Sözleşme; 40 maddeden oluşmakta,
özelikle Afrika ülkelerindeki çölleşme sorunundan
hareketle küresel düzeyde bu sorunun tespiti ve çözüm yollarının bulunması için ortak hareketi öngörmekte ve ülkeleri 5 ayrı EK ile sınıflandırmaktadır. Bu
ekler;
üAfrika Ülkeleri (EK-I)
üAsya Ülkeleri (EK-II)
üLatin Amerika ve Karayip Ülkeleri (EK-III)
üKuzey Akdeniz Ülkeleri (EK-IV)
üİklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCC)
üOrta ve Güney Avrupa Ülkeleri (EK-V )
üBiyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (UNCBD)
Türkiye, taraf olduğu tarihten itibaren Sözleşmenin
IV üncü Eki olan “Kuzey Akdeniz Bölgesel Uygulama
Eki”(Türkiye, Arnavutluk, Hırvatistan, Kıbrıs (Kıbrıs
Rum Kesimi), Yunanistan, Macaristan, İsrail, İtalya,
Malta, Portekiz, İspanya ve Slovenya) çalışmalarında
aktif olarak yer almaktadır.
üÇölleşme ile Mücadele Sözleşmesi (UNCCD)
Çölleşme;
Dünyada kara alanının yaklaşık % 25’i olan 4 milyar
hektar alanı, 164 ülke ve 1,2 milyar nüfusu doğrudan
tehdit etmektedir.
Her yıl 12 milyon hektar arazi bozulmaktadır. Zirai
üretimde gelecek on yılda %2 azalma beklenmektedir. Her yıl 5,2 milyon hektar orman arazisi azalmaktadır.
Savaşlardan sonra en büyük göç çölleşmeden kaynaklanıyor. Son 20 yılda 10 milyon kişi göç etmiş
durumdadır. İklim değişikliğine sebep olan karbon
emisyonlarının %25’i arazi tahribatından kaynaklanmaktadır.
Diğer yandan BM Siyasi Bölge Grupları aşağıda yer
almaktadır.
üAfrika Grubu
üAsya-Pasifik Grubu
üDoğu Avrupa Grubu
üLatin Amerika ve Karayip Devletleri Grubu (GRULAC)
üBatı Avrupa Diğerleri Grubu (WEOG)
1.1. Konunun Geçmişi
Ülkeler, sadece topraklarının çölleşme ve diğer etkenler nedeniyle tahrip olma düzeylerine göre değil
aynı zamanda ekonomik gelişme düzeylerine göre
sınıflandırılmakta, yükümlülükleri ve çeşitli mekanizmalardan yararlanma olanakları belirlenmektedir.
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi
17 Haziran 1994 yılında Paris’te kabul edilmiştir. Sözleşme 115 ülkenin imzalamasıyla 26 Aralık 1996’da
Ülkemiz «Gelişmiş ve Çölleşmeden Etkilenen Ülke»
konumunda olmakla birlikte Batı Avrupa Diğerleri
Grubu (WEOG) içerisinde yer almaktadır.
1. Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele
Sözleşmesi
29
Tabiat ve İnsan
Resim. Dünya Çölleşme Haritası
1.2.
Sözleşmenin gayesi
• Etkilenen ülkelerde sürdürülebilir kalkınmanın
sağlanmasına katkıda bulunmak,
• Küresel ölçekte çölleşmenin durumunu ortaya
koymak,
• Çölleşmeyi küresel düzeyde izlemek,
• Ülkeleri çölleşme ile mücadele konusunda çalışmalar yapmaya zorlamak ve yapılan iyi uygulamaları yaygınlaştırmak,
1.3. Sözleşmenin Organları
Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesinin ana karar alma ve yardımcı organları bulunmaktadır. Bunlar:
üTaraflar Konferansı (COP)
üSözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC)
üBilim ve Teknoloji Komitesi (CST)
üKüresel Mekanizma (GM)
• Çölleşme ile mücadele amaçlı çalışmaları desteklemek amacıyla ulusal ve küresel fonları harekete
geçirmek,
üSekretarya
• Çölleşme ile mücadele konusunda ortak işbirliklerini geliştirmek,
1.3.1. Taraflar Konferansı (COP)
BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri
Eylül 2015’te yapılan BM Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesinde kabul edilen hedeflerin 15.3 maddesi:
«2030›a kadar çölleşme ile mücadele etmek, çölleşmeden, kuraklıktan ve sellerden etkilenmiş araziler
dahil bozulmuş arazi ve toprakları restore etmek,
arazi tahribatının dengelendiği bir Dünya için gayret etmek» şeklindedir.
30
Taraflar Konferansı Sözleşmenin ana karar alma mekanizmasıdır ve sözleşmeye taraf ülke temsilcilerinin
iştirakiyle toplanarak kararlar almaktadır. Sözleşmenin en yüksek organı olan Taraflar Konferansı 1997
yılından 2001 yılına kadar (COP 1-COP 5) yıllık düzenlenmiş olup 6. Taraflar toplantısından itibaren iki
yılda bir düzenlenmektedir. Bugüne kadar on bir kez
toplanmıştır. Sözleşmenin 11. Taraflar Konferansı 1627 Eylül 2013 tarihlerinde Namibya’da düzenlenmiştir. Bundan önceki konferanslar; Kore, Arjantin, İspanya, Küba, İsviçre, Almanya, Senegal, Katar ve İtalya’da
düzenlenmiştir.
Tabiat ve İnsan
1.3.2. Sözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC)
CRIC, Sözleşmenin ülkelere getirdiği yükümlülüklerin uygulanmasını denetleyen bir organdır. Yedinci
CRIC toplantısı (CRIC 7) ise Kasım 2008’de ülkemizin
ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştır.
CRIC aşağıdaki amaçlara yönelik çalışmaktadır:
üSözleşmenin uygulanmasına yönelik en iyi uygulama örneklerini belirlemek ve yaygınlaştırmak,
üSözleşmenin uygulanmasına yönelik stratejik
planın uygulanmasını gözden geçirmek,
üTaraf ülkelerin sözleşmenin uygulanmasına yönelik katkılarını incelemek,
üCRIC’in başarı ve etkinliğini değerlendirmek ve
izlemek.
1.3.3. Bilim ve Teknoloji Komitesi (CST)
CST, kuraklığın etkilerinin azaltılması ve çölleşme ile
mücadele konularında bilimsel ve teknolojik alanda
bilgi ve tavsiyelerde bulunmak üzere kurulan yardımcı organdır. CST ve COP oturumları ile paralel yürütülmektedir ve tüm taraf ülkelerin iştirakine açıktır.
CST’de yer almak üzere, COP kararı ile alakalı konularda uzmanlık ve tecrübeleri bulunan uluslararası
uzmanlardan oluşan”Bağımsız Uzmanlar”grubu kurulmuştur. CST Özel Oturumu da yine Kasım 2008’de
ülkemizin ev sahipliğinde İstanbul’da yapılmıştır.
CST’nin öncelikli çalışma alanları aşağıdaki tematik
konuları ihtiva etmektedir.
üİzleme ve Değerlendirme
üBM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi Bilimsel
Konferansları
üUluslararası Bilimsel Tavsiyeler
üBilgi Yönetimi
üBilim Kurulu Üyelik Programı
2. 12. Taraflar Konferansı (COP 12) ANKARA
16-27 Eylül 2013 tarihlerinde Namibya’nın başkenti
VVindhoek’da düzenlenen 11. Taraflar Konferansında
(COP 11) Ülkemiz 2015 yılında 12. Taraflar Konferansına (COP 12) ev sahipliği yapma isteğini dile getirmiş
ve Türkiye›nin ev sahipliği yapması kararı alınmıştır.
Bunun yanı sıra Türkiye’nin Kuzey Akdeniz Bölgesi
Bölgesel Koordinasyon Birimine ev sahipliği yapabileceği önerisi de Namibya’da düzenlenen 11.Taraflar
Konferansında karara bağlanmıştır.
BM Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi 12. Taraflar
Konferansı 12-23 Ekim 2015 tarihlerinde Türkiye’nin
Başkanlığında Ankara’da ATO CONGRESIUM’da gerçekleştirilmiştir. Konferansa Bakan, bakan yardımcısı,
meclis başkanı ve BM üst düzey yetkilisi düzeyinde
57 kişi; parlamenter düzeyinde de 70 kişi olmak üzere toplam 6700 kişi katılmıştır.
Konferans; 12 Ekim Pazartesi günü 11. Taraflar Konferansı Başkanı Namibya Çevre ve Turizm Bakanı Uaheukua HERUNGA’nın Açılış Konuşması ile başladı.
COP 12 Başkanı seçilen Orman ve Su İşleri Bakanı
Prof. Dr. Veysel EROGLU BMÇS 12. Taraflar Konferansı
Başkanı Sıfatıyla Genel Kurula hitap etti.
31
Tabiat ve İnsan
Daha sonra sırasıyla; Ev Sahibi Şehir adına Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Sn. Melih GÖKÇEK, UNCCD İcra
Sekreteri Sn. Monique BARBUT, Fransa Cumhurbaşkanı Özel Danışmanı Sn. Nicolas Hulot’ (UNFCCC COP 21
Başkanı Sıfatı ile), BM ile BM Kuruluşları Temsilcileri ve Hükümetler Arası Kuruluş Temsilcileri ve Bölgesel Grup
Temsilcileri Genel Kurula hitap etmişlerdir.
COP 12 Konferansının yüksek düzey bölümü 20 Ekim’de Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın
teşrifleri ve açılış konuşmalarıyla başlamıştır.
Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan; “Dünyamız geçmişten miras değil, gelecekten ödünç aldığımız kıymetli bir emanettir. Biz bu emaneti eksilterek, kirleterek değil, en azından koruyarak gelecek
nesillerimize teslim etmekle yükümlüyüz. Bu toplantı, insanların bu yükümlülüğün ne kadar farkında olduğunu göstermektedir” diyerek toplantının önemine dikkat çekti.
Erdoğan; «Geçtiğimiz yüzyıl doğal kaynaklara sahip
olma uğrunda insanlığın feda edildiği, adaletin as32
kıya alındığı bir dönemdi. 21. yüzyılda bu acımasız
sistemin devam edemeyeceğini artık hep birlikte idrak etmeliyiz. İnsana sadece ve sadece insan olduğu
için değer vermeyen böyle bir anlayışın, küresel güvenliği ve huzuru sağlaması söz konusu olamaz. Vicdanların çölleştiği bir dünyada toprağın çölleşmesini
önlemek mümkün değildir. Önce vicdanları adaletle,
ötekine saygıyla, barışla, merhametle zenginleştireceğiz ki toprakları da kurtarabilelim. Biz çevre meselesine, çölleşme meselesine işte bu şekilde yaklaşıyoruz.» dedi.
Tabiat ve İnsan
2.1.Taraflar Konferansı (COP) süresince yapılan oturumlar
Genel Kurul (COW),
BM Siyasi Bölge Grupları,
Bilim ve Teknoloji Komitesi (CST),
STK toplantıları,
Sözleşmenin Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi (CRIC),
RIO Sözleşmeleri Ortak Toplantısı
Bakanlar toplantısı,
Yan toplantılar,
Parlamenterler toplantısı,
Sürdürülebilir Arazi Yönetimi Expo’su (Armada Otopark Alanında)
Bölgesel Gruplar,
İş Forumu
Konferansta 6 adet deklarasyon ve 37 adet karar alınmıştır. Ankara Girişimi belgesi yayınlanmıştır
2.2. UNCCD COP12’de yayınlanan deklarasyonlar
• Parlamenterler Forumu Deklarasyonu
• Ankara Bakanlar Deklarasyonu
• Sivil Toplum Örgütleri Deklarasyonu
• Ankara Sürdürülebilir Arazi Yönetimi İş Forumu
Deklarasyonu
• Sendikalar Deklarasyonu
• Gençlik Deklarasyonu
33
Tabiat ve İnsan
Ankara Bakanlar Deklarasyonu
Arazi tahribatı, kuraklık ve çölleşmenin bu seviyede
devam etmesi durumunda, küresel düzeyde bütün
insanlığın su kıtlığı, fakirlik, açlık ve güvenlik tehdidine, göçlere maruz kalacağı belirtilmiştir.
BM Sürdürülebilir Kalkınma 2030 Hedefleri doğrultusunda ülkeler “Arazi Tahribatının Dengelenmesi”
konusunda ulusal hedeflerini belirlemeye ve bunu
gerçekleştirmek için gerekli çalışmalar yapmaya davet edilmiştir.
Parlamenterler Forumu Deklarasyonu
Arazi tahribatı/çölleşme ile mücadele gayesiyle ulusal meclisleri;
• Çölleşme ile mücadelede sorumluluk almaya,
• Finansal destek ve teşvikler sağlayacak ve
• Mülkiyet haklarını güvence altına alacak yasal düzenlemeler yapmaya davet edilmiştir.
Sürdürülebilir Arazi Yönetimi İş Forumu Ankara
Deklarasyonu
• Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) ve Dünya Sürdürülebilir İş Konseyi işbirliğinde düzenlenmiştir.
•
İş dünyasının çölleşme ile mücadele çalışmalarında daha aktif rol alması yönünde kararlar alınmıştır.
• TOBB iki yıl boyunca İş Forumu Başkanlığını yürütecektir.
ANKARA GİRİŞİMİ
• Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesinin 12nci Taraflar Konferansında (COP12)
Türkiye BM ile birlikte 2016-2019 yıllarım kapsayan “Ankara Girişimi” adı altında bir inisiyatif başlatmıştır.
• Türkiye bu girişim ile BM Sürdürülebilir Kalkınma
Hedeflerinin 15.3 nolu “Arazi Tahribatının Dengelenmesi” hedefine ulaşma çabasına küresel düzeyde katkı sağlayacaktır.
34
• Bu inisiyatife Türkiye dört yıl boyunca toplam 5
milyon $ katkı sağlayacaktır.
• Türkiye, başta Afrika ülkeleri olmak üzere az gelişmiş ülkelerin çölleşme ile mücadele çalışmalarına
destek verecektir.
2.3. COP12’de Öne Çıkan Kararlar
• Sözleşmenin kapsamı, kurak, yarı kurak ve yarı
nemli alanların dışındaki arazi tahribatını kapsayacak şekilde genişletilmesi,
• Ülkelerin «Arazi tahribatının dengelenmesi» konusunda ulusal hedefleri belirlemesi ve bunu gerçekleştirmek için gerekli çalışmaların yapılması,
• «Arazi tahribatının dengelenmesi» için özel bir
fon kurulması için UNCCD Sekretaryası’nın çalışma başlatması,
• Küresel Çevre Fonundan (GEF) çölleşme ile mücadele çalışmalarına daha fazla kaynak ayırılması,
• En az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelere çölleşme
ile mücadelede teknik ve mali destek verilmesi,
• Üç Rio sözleşmesi arasında sinerji oluşturulması
ve ortak izleme göstergelerinin tespit edilmesi,
• İş dünyasının çölleşme ile mücadele çalışmalarında daha aktif rol alması,
•
Türkiye’nin Dönem Başkanlığında Sözleşmenin
yeni stratejisini hazırlamak üzere «Hükümetler
arası bir çalışma grubunun» oluşturulması,
• Çölleşme ve kuraklıkla ilgili erken uyarı mekanizmalarının oluşturulması,
• Bilimsel sonuçların karar vericilere aktarılması
için “Bilim Politika Arayüzü Çalışma Grubu” faaliyetlerinin desteklenmesi,
konularında kararlar alınmıştır.
2.4. Konferansın Başlıca Sonuçları
• Türkiye iki yıl süreyle; COP 12’nin Dönem Başkanlığını, Parlamenterler Forumu Başkanlığını ve İş Dünyası Forumu Başkanlığını yürütecektir.
Tabiat ve İnsan
• COP 12 kararları 30 Kasım-11 Aralık 2015 tarihinde Paris İklim Değişikliği Zirvesinde COP12 Başkanı olarak Türkiye tarafından sunulacaktır.
•
Birleşmiş Milletlerin çölleşme ile mücadele stratejisi Türkiye’nin COP Başkanlığı döneminde yenilenecektir.
• Sözleşme sürecinde ilk defa bu konferansta çölleşme ile mücadelede önemli karalar alınmış, somut hedefler ortaya konulmuştur.
• Sayın Cumhurbaşkanımızın konferanstaki konuşmaları, özellikle «Vicdanların çölleştiği bir Dünya’da toprağın çölleşmesini önlemek mümkün
değildir.» ifadesi delegeler ve basın üzerinde büyük tesir meydana getirmiştir.
• Sera gazı salınımının azaltılması, iklim değişikliğine uyum ve gıda güvenliğinin sağlanmasında
arazi kullanımının oynadığı rolün önemi vurgulanmıştır.
• BM Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerinin 15.3
nolu maddesindeki «Arazi Bozulumunun Dengelenmesi» hedefinin Sözleşme tarafından gerçekleştirilmesi istenmiştir.
• Kuzey Akdeniz Bölge Ofisi’nin İstanbul’da kurulması için Evsahibi Ülke Anlaşması imzalanmıştır.
• Konferans organizasyonu çok başarılı bir şekilde
gerçekleştirilmiştir. Bu durum konferans kararları
(7.karar) arasında yer almış olup Türkiye Cumhuriyeti’ne ve Türk halkına teşekkür edilmiştir.
• Bu konferansta alınan kararlar, bundan sonraki
konferanslarda ve belgelerde «Ankara Kararları»
olarak anılacaktır
COP 12 Türkiye Yan Etkinlik Salonu
UNCCD tarafından koordine edilen”Yan Etkinlikler” dışında, Orman ve Su İşleri Bakanlığına tahsis edilen “Türkiye Yan Etkinlik Salonu”nda Ülkemiz öncelikleri çerçevesinde etkinlikler tertip edilmiştir.
COP 12 Expo
35
Tabiat ve İnsan
Konferans kapsamında gerçekleşen fuar açılışına yoğun ilgi gösterildi. Sürdürülebilir Arazi Yönetimi konsepti
altında birleşen sergiye Türkiye’den ve uluslararası bir çok ülke den katılım sağlandı. Armada Alışveriş Merkezinde düzenlenen Fuar’da 48 ayrı stant yer aldı. Türk katılımcılarının yanı sıra fuarda Amerika, Çin, Afrika’dan da
katılımcılar 11 stant açtı.
COP 12 Kültürel Faaliyetler
Konferans boyunca Türkiye ve Türk kültürünü tanıtıcı etkinlikler tertip edildi.
36
Tabiat ve İnsan
MAKİLİKLER ÇALI - ÇIRPI TOPLULUĞU
DEĞİLDİR
Prof. Dr. Kani IŞIK
37
Tabiat ve İnsan
“Maki” nedir?
Bir varlık hakkında doğru karar verebilmek için, önce
o varlığın nitelik ve niceliklerini tanımamız gerekir.
Bu varlık, canlı da olabilir, cansız da; insan da olabilir,
başka bir canlı türü de.
Bu genel kuralı, makilikler için de uygulayalım ve
“Maki” nedir? Makilikler ne iş yapar? Onu yakından
tanıyalım. Ondan sonra da makilikler hakkında karar
vermeye sıra gelsin…
Maki; Akdeniz iklim kuşağına özgü çalı ve ağaççıklara verilen isimdir. Maki bitki türlerinin yetiştiği
alanlara da makilik adı verilir. Bu çalı ve ağaççıkların
çoğu kışın yaprak dökmezler; başka bir deyişle her
mevsimde yeşil yaprak taşırlar ya da “her dem yeşil”
bitkilerdir. Bitkinin türüne ve yetiştiği yerin nem ve
toprak özelliklerine bağlı olarak boyları 1,5 ya da 4,0
metreye kadar ulaşabilir.
Maki bitkileri, Yeryüzünde Akdeniz ikliminin egemen
olduğu belirli yetişme ortamlarında yayılış gösterirler. Bu yetişme ortamları Akdeniz havzasının kıyı
ve kıyıya yakın bölgelerinde, ABD’nin Kaliforniya
eyaletinde, Şili ve Güney Afrika’nın batı sahilleri ile
Avustralya’nın güney sahillerinde görülür. Maki terimi Türkçemize, Fransızca maquis, ve/veya İtalyanca macchia sözcüğünden gelmiş olabilir. Maki için,
ABD’nin Kaliforniya eyaletinde Portekizce kökenden
gelen chaparral (şaparal) sözcüğünü, İspanyolcada
da matorral sözcüğünü kullanırlar.
Makilikler, biyolojik çeşitliliğin anasıdır
Makilikler, sanıldığı gibi rasgele bir araya gelmiş çalı
çırpı topluluğu değildir. Makiliklerde bazıları odunsu,
bazıları da otsu olmak üzere yüzlerce çeşit bitki türü
bulunur. Yerküre’de karada yaşayan bitki türlerinin
yaklaşık %10’unun maki ve şaparal bitki birliklerinde olduğu belirtilmektedir. Maki türlerinden bazıları
kayalıklar üzerinde ve kurak yamaçlarda yetişirken,
diğer bazıları da vadi tabanları ve akarsu boyları gibi
nispeten derin ve nemli topraklarda yetişebilir. Başka
bir deyişle, makilik alanlarda; toprak derinliği, toprak
nemi ve toprak mineral besin elementleri bakımından çok farklı ortamlara uyum sağlamış yüzlerce çeşit bitki türü yetişir. Makilikler toprağı, toprak da makilikleri geliştirir. Makilikler, tıbbi değeri olan ve hoş
kokulu (aromatik) pek çok bitki türü bakımından da
oldukça zengindir.
Şekil 1. “… Maki türlerinden bazıları kayalıklar üzerinde ve kurak yamaçlarda yetişirken, diğer bazıları da vadi tabanları ve akarsu boyları gibi nispeten derin ve nemli topraklarda yetişebilir… Makilik alanlarda; toprak derinliği, toprak nemi ve toprak mineral besin elementleri bakımından çok farklı ortamlara uyum sağlamış yüzlerce çeşit bitki türü yetişir… Makiliklerde küçük bir alanda bile birçok bitki türü
iç-içe ve koyun koyuna yaşarlar (Foto: O. UNAL, Şub. 2005. Ak. Üniv. Kampusu, Antalya).
38
Tabiat ve İnsan
Makilikler; tek bir bitki türünün geniş alanlarda egemen olduğu değil, küçük bir alanda bile birçok bitki
türünün iç-içe ve koyun koyuna yaşadığı yerlerdir.
Boy boy sarmaşıklar ve yaban asmaları, birbirlerine
ve hemen yanındaki çalı ve ağaçlara dostça sarılarak
yaşarlar. Makilikler, türler arası rekabetin en düşük,
mevcut doğal kaynakları paylaşımın ise en etkin olduğu, her türün kendine bir yer bulabildiği alanlardır.
O nedenle makiliklerde iç-içe ve yan yana yaşayan,
aralarından yürünemeyecek derecede oldukça sık
bir bitki örtüsü vardır.
Böyle bir paylaşım ve etkileşim ortamında maki bitkileri, maki komünitesi denilen ve Akdeniz iklim kuşa-
ğına özgü bir bitki birliği oluştururlar. Birçok bitki ve
hayvan türü, yaşaması için gerekli ortamı ancak maki
bitkilerinin yetiştiği maki komüniteleri içinde bulur
ve ancak bu ortamda gelişip çoğalabilir. Bu nedenle
makilikler endemik türler (yeryüzünde yalnızca belirli bir alanda yetişen, başka hiçbir yerde yetişmeyen
türler) bakımından oldukça zengindir. Bazı maki türleri ise geniş alanlarda - ama o alan içindeki ancak
belirli noktalarda (habitatlarda) - oldukça az sayıda
bulunurlar. Bu gibi türler, habitat istekleri bakımından özelleşmiş, bu nedenle de nadir bulunan türlerdir. Bu bakımdan makilikler, sadece endemik türler
açısından değil, nadir türler açısından da zengin alanlardır.
Şekil 2. “… Makilikler, türler arası rekabetin en düşük, mevcut doğal kaynakları paylaşımın ise en etkin olduğu; pek çok türün kendine bir
yer bulabildiği alanlardır. O nedenle makiliklerde iç-içe ve koyun koyuna yetişen, aralarından yürünemeyecek derecede oldukça sık bir
bitki örtüsü vardır” (Foto: Z.I.I. DURSUN. Ağustos 2012, Göcek, Muğla).
Maki türlerinin çoğu, erken ilkbahardan itibaren bol
çiçek açarlar. Bu çiçekler; birçok kuş, arı ve böcek
türleri için nektar (balözü) üretir. Başka bir mevsim
gelince bu çiçekler meyve ve tohum olarak gelişirler.
Makiliklerde üretilen meyve ve tohumlar, yine aynı
şekilde birçok başka böcek, karınca, kuş ve memeli
hayvan türleri için geçim ve beslenme kaynağı olurlar. Örneğin 100 m2’lik sınırlı bir alanda bile, yüzlerce
çeşit bitki ve onların yaprak, yumru, soğan, meyve,
çiçek ve tohumlarıyla beslenen oldukça farklı hayvan
türü bulunabilir.
39
Tabiat ve İnsan
Makiliklerdeki birçok bitki türünün yumru, yaprak, çiçek ve meyvelerinden insanoğlu da doğrudan ya da
dolaylı yollarla değişik yararlar sağlar. Makiliklerde o
kadar çok tohum oluşur ki, bu tohumlardan oradaki
kuşlar ve diğer canlılar tarafından tüketilmeyenler
toprakta birikir. Daha sonraki yıllarda kullanılmak
ya da çimlenmek üzere, toprakta “tohum bankası”
olarak beklerler. Bir yangından hemen sonraki aylarda makiliklerin önce fidecik ve filizlerle, sonra da
rengârenk çiçeklerle dolması, toprakta bekleyen bu
tohumlar ve toprak altında korunmuş olan kökler ve
yumrular sayesinde olmaktadır.
Makilikler; toprağı besler,
toprağı süsler ve zenginleştirir
Maki bitkileri kurak bölge bitkileri olduğu için, bunların kökleri toprağın birkaç metreyi geçen oldukça
derin tabakalarına kadar gidebilme yeteneğine (genetik özelliğine) sahiptir. Oldukça derinlere kadar
inebilen kökler, orada sanki “tutsak kalmış” ve yıllardır orada bekleyen mineral besin elementlerini
emerek, önce bitkinin gövdesine ve sonra da yapraklarına taşır. Bir bakıma maki bitkileri, başkalarının kolayca ulaşamayacağı derinliklerden maden çıkaran
madenciler gibidir. Maki birkileri, toprağın nispeten
derin alt tabakalarında hiç bir iş görmeden bekleyen
mineral besin elementlerini, kökleri aracılığıyla alıp
bitki dokuları içinde taşıyarak toprağın üstüne çıkarırlar. Değişik bitki dokuları içinde toprağın üstüne
çıkan mineral besin elementleri, bu bitki dokuları dökülünce ya da hayvanlar tarafından yenilince tekrar
toprağın üst tabakalarına döner. Bunların bir kısmı
üst toprak tabakasında sıkı bir şekilde örülmüş diğer
bitki kökleri tarafından kolayca alınıp kullanılırken,
bir kısmı da daha derinlerdeki kökler tarafından kullanılır. Böylece toprağın derin alt tabakalarında işlevsiz bekleyen mineral besin elementleri, maki bitkilerinin kökleri sayesinde ekosistemdeki besin elementi
döngüsü çarkına girmiş, devamlı kullanılabilir hale
gelmiş ve köklerin yayıldığı üst toprak katmanında
toprak besin elementleri bakımından zenginleşmiş
olur. Aynı görevi, diğer bitki türlerinin kökleri de yerine getirirler.
Toprağı sıkı bir şekilde örten maki bitki örtüsünden
dökülen bitki parçaları ve diğer canlıların ölü dokuları (organik maddeler), toprak yüzeyinde bol miktar40
da organik madde tabakası oluştururlar. Bu organik
maddeler çürüyünce toprağı ıslah eder ve mineral
besin elementi bakımından zenginleştirir. Bir bakıma
maki toprağı, toprak da makilikleri korur, geliştirir.
Ayrıca, organik maddelerden oluşan bu çürüntü tabakası; pek çok böcek türü yanında, yöreye özgü (ve
bazıları ekonomik önemde olan) pek çok mantar türünün de beslenmesine, gelişmesine ve nesillerinin
sürdürülmesine ortam hazırlar. Makiliklerde, sadece
endemik ve nadir bitki türleri değil; maki komünitesine özgü beslenme zinciri içinde orada yetişen değişik bitki ve hayvan türlerinin çürüntü tabakasından
geçinen (ve bu arada toprağın verimli hale gelmesini
sağlayan) pek çok böcek, salyangoz, solucan, bakteri
ve mantar türleri de bulunmaktadır.
Makilikler, birçok hayvan türünün
yem ve gıda deposudur
Makilikler, sadece bitki türleri açısından değil, değişik hayvan türleri (fauna) açısından da zengindir.
Makilik alanları, sadece bazı çalı ve ağaç türlerinin
yetiştiği boş, sade alanlar olarak görmemeliyiz. Her
ne kadar, makiliklere ilk bakışta sadece belirli bitki
türlerini görsek de; eğitimli ve bilgili bir göz; makiliklerde pek çok başka canlı türünün de barındığını
görür. Makiliklerde; çalılıklar ve ölü-örtü tabakaları
arasında, oyuklarda, taş ve toprak altlarında dinlenen ya da gizlenen binlerce böcek ve hayvan türü
de yaşamaktadır. Bunlar ancak, yaşama alanlarına
“tecavüz eden” canlılar oradan uzaklaşınca, çoğu da
gece vakti (gececil canlılar) ortaya çıkarlar. Bu türlerin bir bölümü, maki bitkilerinin ürettiği yaprak, filiz,
çiçek, meyve ve tohumlarla beslenirler; bunlar otçul
canlılardır. Makiliklerdeki türlerin diğer bir bölümü
de etçildir; yani otçul canlıları yiyerek geçinirler. Makiliklerde üretilen yaprak, çiçek, meyve ve tohumlar;
yöreye özgü pek çok hayvan türünün (örn., kınalı
keklik, alageyik…) besin kaynağını oluşturur. Akdeniz sahillerinde ekim-aralık ayı arasında bal arılarının
ürettiği “püren balı”, Erica (funda) denilen bir çalı bitkisinin çiçeklerinden derlenir. Maki bitkileri; yapraklarının her dem yeşil olması nedeniyle, özellikle kış
mevsiminde başka otların ve yaprakların bulunmadığı zamanlarda, otçul hayvanlara (ister evcil, isterse
yabanıl olsun) yiyecek kaynağı olarak hizmet verirler.
Tabiat ve İnsan
Şekil 3. Makilik ve ormanlık alanlardaki ölü ağaçlar ve organik atıklar, kendileri ölürken başka canlıların hayata başlaması için yepyeni
ortamlar hazırlarlar. Kurumaya başlayan bir ağaç gövdesi, kuruma ve çürümenin farklı evrelerinde çok değişik canlı türleri için hem bir
doğumevi, hem bir kreş, hem bir ev, hem de bir bahçe ve çiftlik gibi değişik ekolojik hizmetler sunar; o canlı türlerinin her birinin yaşama
ve üreme özelliklerine uygun ortamlar (habitatlar) oluşturur. Bu canlılar arasında kuşlar, memeliler, yumuşakçalar, değişik böcek türleri,
salyangozlar, yosunlar, mantarlar… gibi yüzlerce çeşit canlı türü bulunur. Ölü ağaçlar ve organik artıklar bir yandan ekosistemdeki
altın çarkın işlemesini, bir yandan da biyolojik çeşitliliğin ve toprağın zenginleşmesini sağlarlar (Foto: Z.I.I. DURSUN. Şubat 2013, G.
Bayırı, Antalya).
Bazı göçmen kuşların -özellikle sucul kuşların- konaklaması, beslenmesi, barınması, kısaca neslini
sürdürmesi için sulak alanların oldukça önemli olduğu, yaygın olarak bilinir. Sulak alanların korunması
ve sürdürülmesi konusunda kamuoyunda belirli bir
bilinç oluşmuştur. Bu sevindirici bir durumdur. İşte,
ülkemizdeki sulak alanlar bazı sucul kuşlar için ne kadar önemliyse, Akdeniz bölgesindeki makilik alanlar
da, karada yaşayan ve böceklerle ve/veya tohumlarla
beslenen bazı göçmen kuşların konaklaması, beslenmesi, üremesi ve barınması için o derece önemlidir.
Örneğin, kuzey bölgelerden kışı geçirmek için gelen
ve Bern sözleşmesine göre kesin koruma altında ötücü bir tür olan küçük yapılı kızıl-gerdan kuşu (Erithacus rubecula), kış aylarında makiliklerde yaşar; ağır-
lıklı olarak böcek ve meyvelerle beslenir. Makiliklerin
yok olması, kızıl-gerdan ve onun gibi pek çok başka
yerli ve göçmen kuş türünün (ve diğer canlıların)
neslinin tükenmesine yol açabilir.
Makilikler, yalnızca hayvanların beslenmesi için değil,
insanların beslenmesi için de önemlidir. Türlü türlü
böğürtlenler, yaban üzümleri, yabani meyveler (örn.;
mersin, defne, sandal, zeytin, keçiboynuzu), değişik
zehirsiz mantar türleri, orkideler, çay ve rahatlatıcı
ilaç olarak kullanılan aromatik özellikli değişik otsu
bitki türleri; yoksul orman köylerindeki yerli halka da
gelir kaynağı olmaktadır. Makilikler ayrıca, genetik
kaynak olarak kullanılabilecek çeşitli canlı türlerini
de barındırmaktadır.
41
Tabiat ve İnsan
Şekil 4. “… Makiliklerde üretilen yaprak, çiçek, meyve ve tohumlar; yöreye özgü pek çok hayvan türünün besin kaynağını oluşturur…
Sulak alanlar bazı sucul kuşlar için ne kadar önemliyse, makilik alanlar da, karada yaşayan ve böceklerle ve/veya tohumlarla beslenen
bazı kuşların (göçmen veya yerli) konaklaması, beslenmesi, üremesi ve barınması için o derece önemlidir...”.(Kınalı keklik: Alectoris chukar. Habitatı genel olarak makilik alanlardır. Foto: H. YILMAZ, 03.11.2010, Burdur).
Maki türlerinin çoğu otlatma baskısına
uyum sağlamıştır
Otçul hayvanlar bir maki bitkisi üzerinde beslenirken, bitkinin tamamını değil, en uçtaki taze sürgünlerini yerler. Bitki kaçamadığına göre, aç bir hayvan,
hemen önünde duran bitkinin tamamını neden yiyip
tüketmez? Çünkü maki bitkilerinin çoğunda otlatmaya karşı özel savunma mekanizmaları vardır. O
mekanizmalar ya fiziksel ya da kimyasal özellikli olabilir. Örneğin, fiziksel mekanizmaların başında gövde
ve dallar üzerindeki dikenler gelir. Bazı maki bitkilerinin yaprakları dikenli, bazılarının yaprakları da tüylü
42
olur. Bundan başka, birçok maki bitkisinin dalları oldukça sıktır. Bu dikenler, tüyler ve sık dallar; yaprakların ve yeni sürgünlerin hayvanlardan korunmasını
sağlar. Hayvanlar, dikenli, tüylü, sık dallı bir bitkinin
yaprak ve sürgünlerini yerken güçlük çekerler. Kolay
ulaşılabilen ve dikensiz kısımlardaki bitki organlarını
yedikten sonra o bitkiden uzaklaşırlar. Bitkinin geri
kalan kısmından, her yıl, hem de tetiklenmiş olarak
daha çok sayıda ve çatallanmış halde yeni sürgünler
çıkar. Böylece bitki, gelecek mevsimde hem daha sık
dallı olarak büyür, hem de kendisini tamamen yenilip
tüketilmekten korumuş olur.
Tabiat ve İnsan
Maki bitkilerini hayvanların saldırısına karşı koruyan
kimyasal mekanizmalar da vardır. Birçok maki bitki
türünün yaprak, meyve ve gövdelerinde alkoloidler,
taninler, terpenler, reçineler gibi değişik kimyasallar
bulunur. Bir otçul hayvan, yediği dal ve yapraklarla
birlikte, istese de istemese de midesine -kendisi için
hiçbir faydası olmayan- bu kimyasalları da alır. Ancak
hayvan, bu kimyasalları içeren bitki parçalarını bir
süre yedikten sonra yutkunma ve sindirim güçlüğü
çekmeye başlar. Buna tepki olarak aynı bitki türü
üzerinde beslenmeyi durdurur. Ayrıca, alkoloidli bitkileri belirli bir miktarın (ve dozun) üstünde yiyen bir
hayvanın zehirlenmesi olasılığı da vardır. Örneğin,
bir maki bitkisi olan zakkum (Nerium oleander) bitkisinin yaprak, çiçek, meyve ve dalları oldukça zehirli
bir etkiye sahiptir. Glikozid, neriosid ve oleandrin gibi
zehirli kimyasallar içerirler. O nedenle hiçbir hayvan,
zakkum bitkisini yemez ve ona zarar vermez. Nitekim
“zakkum” adı da “zehir” ya da “ağı” anlamına gelen
“zıkkım” sözcüğünden gelmektedir.
Makiliklerdeki bitki türlerinin önemli bir bölümü, Akdeniz kuşağında iklimin kış aylarında ılıman geçmesinden yararlanarak, kış mevsiminde bile büyümelerini sürdürerek otlatmanın olumsuz etkilerini çabuk
atlatırlar. Bu özellikleri bakımından maki türlerinin
çoğu otlatma baskısına karşı uyum sağlamışlardır.
Maki türleri yangına uyum sağlamıştır
Maki türleri yangına uyum sağlamışlardır. Çünkü
bir yangın sırasında bitkilerin gövde ve yaprakları
yanarak ölse bile; toprak altındaki organları (birçok
türün kökleri, bazı türlerin toprak altındaki gövdeleri,
soğanları ve yumruları) ölmezler ve varlıklarını canlı doku olarak sürdürürler. Yangından sonraki sonbaharda ve kış mevsimini izleyen ilkbaharda, maki
türlerinin bu kök ve toprak altı organlarından yeni
sürgünler ortaya çıkar. Ayrıca maki türlerinin çoğunun tohumları, bazı özel kimyasal maddelerle ve/
veya sert kabuklarla kaplıdır. Tohumlar, bu özellikleri
sayesinde kolaylıkla çürümezler ve senelerce “tohum
bankası” olarak toprakta birikirler. Yangın sırasında
kolayca yanmayan ve üzerindeki kimyasalardan da
arınan bu tohumlar, yangından sonra tetiklenerek
gür bir şekilde çimlenirler. Çünkü orada yangın sonrası bitki küllerinden arta kalan bol miktarda mineral
besin elementi ve bol güneş vardır. Ayrıca toprak;
bitkilere zarar veren çeşitli böcek, mantar, virüs vb.
bazı zararlılardan yangından sonra arındırılmış hale
gelir ve böylece geride gevşemiş, zararlılardan nispeten arındırılmış, bitki dostu bir toprak beklemektedir.
Tabii ki burada önemli bir koşul vardır. Yangından
sonra bitki örtüsü kaybolmuş bir arazide, oradaki
toprak da, erozyonla taşınıp gitmemiş olmalıdır.
Maki türleri kuraklığa dayanıklıdır
Maki türleri kuraklığa dayanıklı olan türlerdir. Kalıtsal
(genetik) olarak maki türlerinin çoğunun yaprakları
sert ve kalındır. Buna ek olarak, pek çok maki türünde
yaprak yüzeyleri ya mumsu, ya da tüysü bir tabakayla kaplıdır. Ayrıca, diğer birçok bitki türünde olduğu
gibi maki bitkilerinin yapraklarında havalandırmayı
ve su kaybını kontrol eden gözenekler (stomalar) bulunur. Bu gözenekler, maki bitki türlerinin çoğunda
yaprak yüzeyinin daha derinlerinde yer alırlar. Ayrıca stomalar maki bitki türlerinin yapraklarında birim
alanda (örneğin 1 milimetre karede) diğer bitki türlerine göre daha çok sayıda bulunur ve böylece su
kaybını daha etkin biçimde kontrol ederler. Maki bitkilerinin kökleri, gövdesine oranla daha hızlı büyür
ve birkaç mevsim içinde oldukça derin tabakalara
kadar ulaşır. Ayrıca, bu kökler toprak altında geniş
bir toprak hacmini kucaklayarak, daha geniş bir toprak kitlesinden daha çok mineral besin elementi ve
su alır. Bu nedenlerle maki türleri diğer türlere göre
kuraklığa daha dayanıklıdır. Çünkü bu bitkiler özel
yaprak yapısı nedeniyle daha az ve daha kontrollü
su kaybederler, daha derine ve daha geniş bir alana
yayılan kökleriyle daha geniş bir toprak hacminden
daha çok su sağlayabilirler. Böylece topraktaki suyu
daha etkin alabilir ve daha hesaplı kullanırlar.
Tüm bu özellikleriyle makilik alanlar, özellikle iklimin
değişmekte olduğu, küresel ısınmanın gittikçe ilerlediği ve kuraklığın yaygınlaştığı bu dönemde, genetik
kaynak olarak korunması, araştırılması, anlaşılması,
model olarak kullanılması ve ders alınması gereken
türlerle doludur. Küresel ısınmanın devam etmesi
halinde birçok bitki türü yok olup giderken, yeryüzü43
Tabiat ve İnsan
nün florasını önemli ölçüde makilikler oluşturacaktır.
Tabii ki bir şartla: Eğer, genetik kaynak olarak sürdürülebilir şekilde korunup kullanılırlarsa…
Maki bitkileri, Akdeniz kuşağında kurak geçen yaz
aylarında birkaç damla yaz yağmuru ile yetinirler.
Yazın hiç yağmur yağmadığı yıllarda da insana muhtaç olmazlar; yani insan tarafından sulanmaya gerek
duymazlar. Yaz aylarında kuraklık nedeniyle, birçok
maki bitki türü, Mayıs - Haziran ayından sonra büyümesini durdurur. Sonbahar yağmurlarının hemen arkasından yeniden büyümeye başlarlar, vejetasyonda
tekrar bir uyanış görülür. Pek çok maki bitki türü kış
mevsimi boyunca bile büyümesini sürdürebilir, Mart
ve Nisan aylarında en hızlı büyüme evresine erişirler.
Bu bakımdan makilikler biyokütle (biyomas) üretimi
söz konusu olunca, diğer bitki türlerine göre, birim
alanda/birim zamanda daha çok organik madde üretirler.
Maki türleri arasında peyzaj elementi olabilecek
pek çok tür vardır
Maki türleri arasında kış mevsiminin ortasında (Aralık
ve Ocak aylarında bile) bembeyaz çiçekleriyle çalılıklara hareketlilik kazandıran bitki türleri vardır (örn.,
Ak-asma denilen Clematis chirrhosa). Pek çok maki
bitki türü değişik çekici özelikleriyle (çekici çiçekleri,
meyveleri, gövdeleri, çit bitkisi yapmaya uygunluğu, vb.) peyzaj elementi olarak kullanılabilecek potansiyele sahiptir. Bunlar arasından zakkum (Nerium
oleander) (Mayıs ayından Ekim ayına kadar açabilen
çekici pembe çiçekleriyle) peyzaj elementi olarak
yaygın kullanıma çoktan girmiş bulunmaktadır. Peyzaj için diğer örnekler ezentere türleri (Daphne sp.),
sandal (Arbutus andrachne), pırnal meşesi (Quercus
coccifera), defne (Laurus nobilis), katırtırnağı (Spartium junceum), kebere (Capparis spinosa), ak-asma
(Clematis chirrhosa), püren (funda) türleri (Erica sp.),
sakızlak türleri (Pistacia sp.), erguvan (Cercis siliquastrum) ve diğerleridir. Bu bitkilerin birçoğu yaz ayları
kurak geçen bölgelerde, insan tarafından sulanmaya
ihtiyaç duymadan, peyzaj bitkisi olarak kullanılabilecek özellikler sunmaktadır. Ne yazık ki maki bitkilerinin sahip olduğu bu potansiyel, hak ettikleri ölçüde
uygulamaya henüz konulamamıştır.
44
Makilikler; toprağı erozyondan, suları da sel olmaktan kurtarır
Makiliklerdeki bitki türleri, toprağın değişik tabakalarını kendi aralarında uyumlu bir anlaşmayla paylaşmışlardır. Çalımsı ve ağaççık formda olan maki bitkileri, kayalık ve taşlık arazilerde ihtiyaç duydukları su
ve mineral besin elementlerini kaya çatlakları arasından ve daha derin toprak tabakalarından alırlar. Çoğu
otsu türler ise daha üstteki toprak tabakalarında sık
bir kök örgüsü oluşturarak su ve besin elementi ihtiyaçlarını karşılarlar. Bu nedenle makiliklerde, toprağın her bir tabakası ve kaya çatlakları, çoğu kez farklı
türlerin kökleriyle sıkı sıkıya kucaklaşmıştır. Bunun
sonucunda maki bitki türleri, bir iş-bölümü halinde
toprağın her tabakasını koruma altına alarak “toprak
ana”sını erozyona kolaylıkla teslim etmezler. Öyle ki,
toprak üstünde sık bir örtü oluşturan makiliklerde,
gökyüzünden belirli bir hızla düşüp gelen yağmur
damlaları doğrudan toprağa değil, önce yapraklar
üzerine düşerler. Açık alana düşen yağmur damlaları ise ya ölü-örtü tabakasıyla ya da toprağı sıkı sıkıya
saran köklerle karşılaşır; böylece, bu damlalar toprak
parçacıklarını yerinden söküp dağıtamazlar. Toprak
yerinde kalır. Toprak kökleri beslerken, kökler de toprağı korur.
Maki bitkilerinin kökleri ve maki komünitesinde toprakta yaşayan canlılar toprağa süngerimsi bir yapı
kazandırırlar. Makiliklerde, toprağın üst tabakasını
örten ve farklı çürüme evrelerinde olan ölü organik
maddeler yer alır. Ayrıca, bitki köklerinin ve topraktaki böcek, solucan ve diğer omurgasız ve omurgalı
canlı türlerinin toprakta açtığı irili ufaklı tüneller, kanallar ve oyuklar bulunur. Bu oluşumlar, maki bitkilerinin sık ve zengin yaprak örtüsü ile bir işbirliği ve
koalisyon oluşturarak yağışın yüzeyden akıp gitmesini engeller. Başka bir deyişle, suyun düştüğü yerden
uzaklaşması ve yüzeysel akışı engellenir. Yağan yağmur, toprak içindeki bu tünelcikleri ve oyukları kullanarak toprağın değişik tabakalarını su ile doygun
hale getirir; fazla gelen su da toprağın derinliklerine
doğru süzülüp gider ve orada akiferlerde (yer altı su
depolarında) birikirler. Bu sular; başka bir yerde ve/
veya başka bir mevsimde bir kaynağın, bir pınarın,
bir yeraltı suyunun gözü, kaynağı olurlar. Orada, başka bitkilere ve başka canlılara can katarlar.
Tabiat ve İnsan
Şekil 5. “… Çalımsı ve ağaççık formda olan maki bitkileri, kayalık ve taşlık arazilerde ihtiyaç duydukları su ve mineral besin elementlerini
kaya çatlakları arasında biriken ve daha derinlerde yer alan toprak tabakalarından alırlar” (Foto: O. UNAL. Nisan 2011, Demre, Antalya).
Sonuç
Makilikler; oldukça çeşitli özelliklere sahip orman
alanlarıdır. Çeşitli özelliklere, öğelere ve canlı türlerine sahip olan bir doğa parçasıdır. Böyle bir doğa parçası, tekdüze yapıda bir doğa parçasına göre daha
güzel, daha renkli, daha zengin, daha dirençli, daha
istikrarlıdır. Tabiatta ya da doğada çeşitlilik, oradaki
sisteme (ekosisteme) direnç ve istikrar kazandıran,
güç ve canlılık veren, sistemde barınan canlıların
uyum esnekliğini artıran, canlıların nesillerinin sürdürülebilmesi için farklı seçenekler sunan dinamik
bir özelliktir. Makilikler, doğaya bu özellikleri kazandırır. Bu nedenle makilikler, oradaki bitki ve hayvan
türleri, o türlerin taşıdıkları genler ve o türlerin yaşadıkları ortamlar (ekosistemler) korunmalı ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmelidir.
Sürdürülebilir bir yönetim altına alınması amaçlanan
bir türü (hedef türü) korumak için sadece o türün
bizzat kendisini korumak yetmez. Hedef türler, ait oldukları ekosistemlerle birlikte korunmalıdır. Makilik
ekosistemler de, orada barınan türlerle birlikte korunması gerekli olan alanlardan biridir. Çünkü kendi
türümüz insan türü dahil, her hangi bir canlı türünün
yaşaması (beslenmesi, barınması, saklanması, üremesi, yavrularını saklayıp koruması) ve birçok diğer
ekolojik olaylar, ancak o canlının gelişip evrimleştiği
kendi doğal ekosistemi içinde gerçekleşir. Bir türün
beslendiği, barındığı, saklandığı, ürediği doğal ekosistem ortadan kalkınca, ya da bir tür doğal ekosisteminden çıkarılıp başka bir ortama bırakılınca, ilgili
canlı türü ile birlikte o türü çevreleyen diğer olaylar,
onunla ilgili diğer türler ve etkileşimler de yavaş ya
da hızlı, er ya da geç ortadan kalkarlar.
Makilikler; su kaynaklarımızın ve genetik kaynakların
korunmasında ve biyolojik çeşitliliğin sürdürülmesinde uzun süreli ve hayati önemde etkilere sahiptir.
Makiliklere, üzerinden kısa süre içinde rant kazanılacak arazi parçaları olarak bakılmamalıdır. Makilikler;
su kaynaklarımızın – yaz ya da kış demeden ve bizden hiçbir ücret talep etmeden- nöbette bekleyen
sadık bekçileri ve biyolojik çeşitliliğin ve biyolojik
zenginliklerimizin sigortası olarak görülmelidir. Maki
vejetasyonu ve oradaki çalı-çırpı diye nitelendirilen
bitki türleri, yüzbinlerce yıldan beri, kurak ve sert
koşullara uyumun ve güçlüklere dayanıp ona karşı
çözüm üretmenin sembolü ve modeli olarak orada,
ayakta durmaktadır. Yüzbinlerce yıldan beri hem
insanlarla hem de diğer canlılarla birlikte varlığını
sürdürebilmiş olan bu biyolojik mirasımız, insanoğlunun sadece son elli yıldan beri kontrol altına alınamayan kısa süreli çıkarları uğruna yok edilmemelidir.
Makiliklerin yok oluşu; insanlığa sağlanan ve bedeli
para ile ölçülemeyen uzun süreli ekolojik hizmetlerin
yerine getirilememesine yol açacaktır. Bu hizmetlerini sürdürebilmeleri için makiliklerin bizden beklediği
tek karşılık, onlara “gölge etmemek”, onların “kökünü
kurutmamaktır”.
KAYNAK
Işık, Kani. 2014. Biyolojik Çeşitlilik -Herkes için Okuma Parçaları-. ANG (Ali Nihat Gökyiğit) Vakfı Yayını No:2, Yayın Koordinatörü TEMA Vakfı. İstanbul, ss: 9-18.
45
Tabiat ve İnsan
FETHİYE KUMSAL ALANLARINDA DENİZ
KAPLUMBAĞALARI (Caretta caretta,
Chelonia mydas) ve NİL KAPLUMBAĞASI
(Trionyx triunguis) POPULASYONLARININ
İZLENMESİ ve KORUNMASI PROJESİ – 2015
Uğur SÜ
Proje Teknik Koordinatörü
Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü
46
Tabiat ve İnsan
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğünün desteği ile Türkiye Tabiatını Koruma Derneği ve Hacettepe Üniversitesinin iş
birliği ile Fethiye – Göcek Özel Çevre Koruma Bölgesi
içerisinde yer alan Çalış, Yanıklar ve Akgöl kumsallarındaki deniz kaplumbağalarına ait üreme ve yuva
bilgileri 2015 yuvalama sezonunda araştırılmıştır
(Şekil 1).
Önceki yıllarda yapılan koruma çalışmalarının ışığında, belirlenen metotlardan yararlanılarak oluşturulan
arazi araştırmaları planı alana uygun hale getirilerek
uygulanmıştır. Araştırma bölgesi deniz kaplumbağalarının yuvalama alanı olmasının yanı sıra turizm
merkezidir. Deniz kaplumbağalarının korunmasının
daha sağlıklı gerçekleştirilebilmesi amacıyla; yerel
halka, turizm işletmecilerine/personeline ve ziyaretçilere bilgilendirme çalışmaları yapılmıştır.
Dünyada yayılış göstermekte olan yedi tür deniz
kaplumbağasından beşine Akdeniz’de rastlanmakta
olup, Caretta caretta ve Chelonia mydas ise Akdeniz
kıyılarımızı yuvalama alanı olarak kullanmaktadır.
Bu deniz kaplumbağaları içerisinden Dermochelys
coriacea, Eretmochelys imbricata, Lepidochelys kempii, Lepidochelys olivacea, Caretta caretta ve Chelonia
mydas IUCN tarafından tehdit altında olarak belirlenmiştir. Bunlardan Caretta caretta ve Chelonia mydas
tehlike altında (EN) olarak listelenmiştir. Her iki tür
de, Bern Sözleşmesi, Barselona Antlaşması ve CITES
tarafından koruma altına alınan türler içerisindedir.
Yunanistan ve Türkiye kumsalları Caretta caretta için
en önemli yuvalama alanları arasındadır (Baran ve
Kasparek, 1989; Margaritoulis, 2000). Chelonia mydas için ise en büyük yuvalama potansiyeli %99’luk
bir seviye ile Türkiye ve Kıbrıs’ta bulunmaktadır; ancak Batı Akdeniz’de yuvaladığına ilişkin herhangi bir
kayıt yoktur (Kasparek vd., 2001). Ülkemizde Doğu
Akdeniz kıyılarında; Kazanlı, Akyatan ve Samandağ
kumsalları Chelonia mydas için birincil derecede
önemli alanlardır (Smart ve Coley, 1990).
Caretta caretta’nın IUCN kriterlerine göre tehlike durumu Akdeniz alt populasyonu için tartışmalı olsa da,
koruma çalışmalarının gerekliliği kabul edilmektedir.
Şekil 1. Fethiye kumsalının alt bölümleri
Fethiye Kumsalı, Muğla il sınırları içerisinde olup
toplam uzunluğu 8,3 km’dir. Kumsal; Akgöl (1,1 km),
Yanıklar (4,9 km) ve Çalış (2,3) alt bölümlerinden
oluşmaktadır (Şekil 1). Fethiye Kumsalı, Özel Çevre
Koruma Alanı ve Deniz Kaplumbağası Yuvalama Alanı olmasının yanı sıra kumsalın bir bölümü Birinci Derece Doğal Sit Alanıdır.
Alan çalışmalarının başladığı Mayıs ayından itibaren üreme sezonu boyunca 3 kişilik bir ekip 22:00
– 09:00 saatleri arasında kumsalın tamamında (Çalış,
Yanıklar, Akgöl) gerçekleştirmiştir. Bu çalışmalar sırasında kullanılan ekipmanlar Şekil 2’de gösterilmiştir.
Daha önce yapılan çalışmalar araştırılmış farklı çalışma yöntemleri incelenmiş ve bu incelemelere göre
47
Tabiat ve İnsan
Şekil 2. Arazi çalışmalarında kullanılacak ekipmanlar (Marka, marka pensesi, datalogger, GPS, kumpas, mezür,
yuva ve iz formları, el fenerleri, metal şiş)
standart bir çalışma yöntemi çıkarılmıştır. Yuvalama
dönemi gerçekleştirilen sabah alan çalışmalarında,
06:00-09:00 saatleri arasında yapılan alan çalışmalarında ergin birey çıkışlarının yuva ile sonuçlanıp sonuçlanmadığı, bu çıkışların tarihleri, denize olan ve
konumları ile kumsal üzerine bırakılan izlerin tipleri
ve şekilleri formlara günlük olarak kaydedilmiştir (Şekil 3).
Şekil 3. İzlerin kayıt altına alınması
48
Gece gerçekleştirilen arazi çalışmalarında, yuva yapmak için karaya çıkan ergin bireyler izlenmiştir. Tespit
edilen ergin bireyler uygun zaman aralığı beklenerek
markalanmıştır (Şekil 4). Markalamayı takiben kaplumbağanın düz ve eğri karapaks ölçümleri alınmıştır.
Şekil 4. Markalama çalışmaları
Tabiat ve İnsan
Yuvalama sezonunda, yumurtadan çıkacak yavruların cinsiyetinin tahmin edilmesine yönelik olarak
yuvalara sıcaklık ölçer yerleştirilmiştir. Elde edilen bu
veriler daha önceki çalışmalar ile karşılaştırılarak yorumlanmıştır.
İnsan faaliyetlerinin yoğun olduğu bölgelerdeki yuvalar, koruma ve bilgilendirme amacıyla yüzey üstü
kafesleriyle predatörlerin ve sahilde başıboş gezinen evcil hayvanların yoğun olduğu bölgelerde ise
predasyonu önlemek amacıyla yüzey altı kafesler tel
kafesler yerleştirilmiştir. Bu ızgaraların genişliği yavru
çıkışına engel olmayacak şekilde planlanmıştır. Kafes
örnekleri Şekil 5’de gösterilmiştir.
Şekil 6. Gözlemlenen yavru çıkışı
Sonuç
Fethiye kumsalında 2015 üreme sozununda, 161 Caretta caretta yuvası tespit edilmiştir. Bu yuvalaradan
131’inde kontrol açışı yapılabilirken; 30 adet yuva
predasyon, su baskını ve turizm aktiviteleri gibi nedenlerden dolayı kaybedilmiştir. Bu yuvalarla ilgili
gerekli kayıtlar tutulmuştur.
Şekil 5. Yüzey altı (predasyon) ve yüzey üstü kafesleri
Yavru çıkışı döneminde sabah yapılan alan çalışmalarıyla (Şekil 6), yavruların kum üzerinde bıraktıkları
izlerden faydalanılarak hangi yuvalardan yavru çıkışı
olduğu, yavru çıkışlarının hangi günde gerçekleştiği,
yuvaların ağzında kalan yavru (ölü ve canlı) sayıları,
yuvadan çıkan, denize ulaşan ve ulaşamayan yavru
sayıları ile denize ulaşamayan yavru ve predatör izlerinin takibiyle yavruların ölüm nedenleri ortaya çıkartılmıştır.
Yavru çıkışlarının tamamlanmasından belli bir süre
sonra yuvalar kontrol amacıyla açılarak(Şekil 7) ve
yuva içinde kalan yavru (ölü ve canlı) sayıları, yumurtadan çıkmış yavru sayıları (yavru çıkısı olan boş
yumurta kabukları), bozulmuş yumurta sayıları ve
bunların embriyonik gelişme durumları ve varsa tahribat belirlenmiştir (Şekil 8). Kontrol açışları sırasında
yavru çıkısı olmuş yumurta kabuklarının sayılmasıyla
hangi yuvadan kaç tane yavrunun çıktığı saptanmış
ve yavru çıkışları zamanında yavru izlerinin kullanılmasıyla elde edilen verilerle karşılaştırılmıştır.
Şekil 7. Yuva kontrol açışı
Şekil 8. Yuvada insan tahribatı
49
Çankaya Belediye Başkanı
Tabiat ve İnsan
Sayın Alper TAŞDELEN’i
makamında ziyaret ettik
D
erneğimiz Yönetim Kurulu ve Bilim
Kurulu üyelerimizin katılımıyla Çankaya Belediye Başkanı Sayın Alper Taşdelen’i
makamında ziyaret ettik. Kendisine Derneğimizin çalışmaları hakkında bilgi vererek
talep ve görüşlerimizi ilettik. Derneğimiz
ve gönüllülerimizin katkılarıyla kurmak istediğimiz “Doğa Parkı” projemizi anlattık.
Parkın oluşturulmasına olumlu bakan Sayın Başkan ekibiyle birlikte ortak bir çalışma yapılması talimatı verdi. Kendisine ve
ekibine teşekkür ederiz.
Derneğimizin Bilim Kurulu üyesi Prof.Dr. Sadık ERİK’in
Kastamonu Anıt Ağaçları Sergisi 20-29 Kasım 2015 tarihleri arasında
Taurus AVM’de sergilendi.
50
Tabiat ve İnsan
51
Tabiat ve İnsan
52

Benzer belgeler

Kaynaklar - Bilim Kahramanları Buluşuyor

Kaynaklar - Bilim Kahramanları Buluşuyor Earth rangers (Yeryüzü Koruyucuları) - The Earth Rangers bloğu ilginç hayvanlar ve onların karşı karşıya kaldığı sorunlar konusunda makaleler yayınlıyor http://www.earthrangers.com/wildwire

Detaylı