2007 ramazan.qxp - Bağcılar Belediyesi
Transkript
2007 ramazan.qxp - Bağcılar Belediyesi
BAÐCILAR BELEDÝYESÝ KÜLTÜR YAYINLARI DÝZÝSÝ NO:101 BAÐCILAR BELEDÝYESÝ KÜLTÜR YAYINLARI DÝZÝSÝ NO:101 Yayýn Kurulu Baþkaný Lokman ÇAÐIRICI Yayýn Sorumlusu Cafer SEZGÝN Yayýn Kurulu Kerim AYTEKÝN - Yalçýn LÝMON Kenan GÜLTÜRK - Hakký ÇÝÇEK Tashih Ekrem KAFTAN KÜLTÜR YAYINLARI DÝZÝSÝ NO: 101 Tasarým Ayþe ERGÜL Baský Seçil Ofset Ltd. Þti. Tel: 0212. 629 06 15(Pbx) Fax: 0212. 629 20 20 www.secilofset.com Haziran 2008 Ýçindekiler Önsöz ................................................................................................................................................................................................ 5 1. Gün; Ramazan Coþkusu ............................................................................................................................................... 9 2. Gün; Ramazanda Saðlýklý Beslenme ..................................................................................................... 15 3. Gün; Asr-ý Saadetten Tablolar .................................................................................................................... 29 4. Gün; Kur’aný Yaþamak ...................................................................................................................................... 39 5. Gün; NLP-Aile Ýçi Ýletiþim (Aile Zekasý) ............................................................................................ 49 6. Gün; Kadýn ve Sosyal Hayat ......................................................................................................................... 65 7. Gün; Çocuklar Gecesi (Çocuðun Ramazaný) ............................................................................. 81 8. Gün; Þiir Gecesi ................................................................................................................................................... 111 9. Gün; Kentlilik Bilinci ...................................................................................................................................... 131 10. Gün; Kur’aný Kerim Ziyareti .......................................................................................................................... 151 11. Gün; Yetimler Gecesi .............................................................................................................................................. 155 12. Gün; Hayata Gülümse ......................................................................................................................................... 169 13. Gün; Kaynaklarýmýz ve Tasarruf ................................................................................................................. 187 14. Gün; FKM-Tiyatro ................................................................................................................................................... 205 15. Gün; Engelliler Gecesi .......................................................................................................................................... 209 16. Gün; Hukukun Üstünlüðü ve Sivil Anayasa ....................................................................................... 213 17. Gün; Peygamberimizde Çocuk Sevgisi ..................................................................................................... 241 18. Gün; Yerel Sanatçýlar Þöleni ........................................................................................................................... 251 19. Gün; NLP-Baþarýlý Olmanýn Yollarý ........................................................................................................ 255 20. Gün; Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkileri .......................................................................................... 267 21. Gün; Sahneden Ekrana ....................................................................................................................................... 281 22. Gün; Yeþilay Gecesi ................................................................................................................................................. 295 23. Gün; Tüketici Haklarý .......................................................................................................................................... 307 24. Gün; Namazda Diriliþ .......................................................................................................................................... 321 25. Gün; Dayanýþma ve Paylaþma ...................................................................................................................... 337 26. Gün; Dua ......................................................................................................................................................................... 341 27. Gün; Mevlana Gecesi ........................................................................................................................................... 345 28. Gün; Tv. ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri .................................................................... 363 29. Gün; Protokol Konuþmalarý ve Bayram Mesajlarý ..................................................................... 383 ÖNSÖZ R amazan aylarýný, deðerine uygun þekilde karþýlamak ve onu yoðun duygularla yaþamak, halkýmýzýn çok önem verdiði bir husustur. Biz de Belediye olarak halka hizmet veren bir kurum olduðumuz için halkýmýzýn deðerlerine deðer vermekle görevli sayýyoruz kendimizi. Bu sebeple her sene, Ramazan ayýný güzel etkinliklerle geçiriyor, halkýmýzýn çoþkularýna katýlýyoruz. Bu maksatla “Ýrfan Sofrasý” yani bilgi bilim ve kültür þöleni olarak adlandýrdýðýmýz Ramazan Çadýrý kuruyor orada çeþitli etkinlikler yapýyoruz. Bu çadýrýmýzda, her gün yaklaþýk 3000 kiþiye iftar yemeðinde birlikte oluyoruz. Ýftar ve teravih namazýndan sonra kültürel etkinlikler programlarý düzenliyoruz. Ülkemizin tanýnmýþ bilim adamlarý, düþünür ve yazarlarýyla sanatçýlarýný bu çadýrda halkýmýzla buluþturuyoruz, onlardan yararlanmalarýný saðlýyoruz. Ramazan ayý boyunca sadece Baðcýlar halký deðil, kentin çeþitli ilçelerinde oturan ve ilçemizi görmeye gelen konuklarla birlikte iftar ediyor, etkinlikleri izlliyoruz. Yine Ramazan ayý boyunca çeþitli konularýn öne çýktýðý programlar yapýyoruz. •Komþuluk Haftasý •Gençlik Gecesi •Engelliler Gecesi •Yetimler Haftasý •Çocuk Programlarý Etkinlikleri bunlardan bazýlarý Ýrfan soframýzýn masraflarýný ilçemizin hayýrsever tüccar ve iþ adamlarý karþýlýyor. Biz Belediye olarak organizasyonu üstleniyoruz. Böylece güzel bi ahenk oluþuyor, zenginle fakiri buluþturuyor. Tüm Ýlçe halký olarak bir sofrada buluþuyor ve ortak deðerimizi paylaþmanýn mutluluðunu yaþýyoruz. Programlarýmýzý renklendiren bilim adamý, yazar ve sanatçýlarýmýza, maddi destekleriyle katýlan iþ adamlarýmýza, programlarýn yapýmý ve hayata geçirilmesinde emeði geçen tüm mesai arkadaþlarýma teþekkür ediyorum. Nice Mutlu ve bereketli Ramazanlar Dileðiyle Saygýlar Sunuyorum Lokman ÇAÐIRICI Belediye Baþkaný 1.Gün “Protokol Konuþmalarý” PANEL “Ramanzan Coþkusu” Mahmut Toptaþ Konser Ertuðrul Erkiþi Müjde müminler, ihsân-ý Rahman’dýr gelen, Þanýna ta'zim edin, mah-ý Gufrândýr gelen, Ýyd-ü Ekber her günü, Kadr-i Mübarek her gece, Ne mutlu ehl-i Ýmâna, Lütf-ü Sübhandýr gelen Sunucu Sevgili Misafirlerimiz! Hepinizin Ramazan ayýný tebrik ediyor, hoþgeldiniz diyorum. Ramazan ayý, on bir ayýn sultaný. Bu ayda inþallah oruçlarýmýzý tutacaðýz, ibadetlerimizi hakkýyla yerine getireceðiz ve Allah'ýn Resûlü, nasýl yaþadýysa, Kur'an-ý Kerim'de nasýl yaþamamýz isteniyorsa öyle yaþayacaðýz. Ramazan ayý boyunca Ýftar yemeklerimizden sonra Ýrfan Soframýzý kuracaðýz ve çok güzel programlarla, konserlerle sizleri buluþturacaðýz. Þimdi, sizleri selamlamak üzere Baðcýlar'ýmýzýn Belediye Baþkaný Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiyi huzurlarýnýza davet ediyorum. Buyurunuz Sayýn Baþkaným… Lokman ÇAÐIRICI Belediye Baþkaný Çok deðerli öðretim üyesi Hocalarýmýz, Ýlçe Kaymakamýmýz, Ýlçe Milli Eðitim Müdürümüz, Müftümüz, siyasi partilerimizin deðerli temsilcileri, Belediye Meclis Üyelerimiz, Ýl Genel Meclis Üyelerimiz, Muhtarlarýmýz ve Baðcýlarýmýzýn güzel insanlarý hanýmefendiler, beyefendiler, sevgili gençler, sevgili yavrularýmýz… Hepinizi, Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi üzerine olsun, diyerek selamlýyor, sevgi ve saygýlarýmý sunuyorum. Allah'a þükürler olsun, yine bir Ramazan ayýna bizleri ulaþtýrdý. Bizler 12 yýldan beri her Ramazan ayýnda, Baðcýlar Belediyesi olarak sizlere hizmet etmek imkânýný bizlere veren Rabbimize þükürler ediyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 10 Her sene bir baþka yerde kurduðumuz Ramazan Çadýrý, Ýrfan Soframýzda, binlerce insanýmýza iftar yemeði veriyor, çok güzel ilim, fakir, sanat, kültür adamlarýný, gazetecileri davet ediyor, irfan sohbetleri yaptýrýyoruz. Bu sene de, Rabbimiz nasip etti ve çadýrýmýzý burada kurduk, ilk iftarýmýzý beraber açtýk. Bu sene de geçen yýl olduðu gibi Ýrfan Çadýrýmýzýn yanýna bir de büyük çadýr kurduk ve orada sizler için, çocuklarýmýz için alýþveriþ ve eðlence yerleri kurduk. Ýnþallah gezip görürsünüz, çocuklarýmýzý eðlendirirsiniz. Sevgili dostlar; Ramazan ayý, Müslümanlarýn arasýndaki her türlü olumsuzluðu giderir. Bu mübarek ayýn hakkýný vererek yaþadýðýmýz zaman sevgiyi ve saygýyý artýrýr ve sizi derece bakýmýndan da yükseltir. Etrafýnýzla mutlaka ilgilenin. Rahmet ayýnda sizler de merhametin birer abidesi olun. Aranýzda kýrgýnlýklar varsa, hiç bir zaman hiçbir kýrgýnlýk birbirinizin kalbini kýrmanýza deðmeyecek kadar basittir. Düþünecek olursanýz, bunlar basit þeylerdir. Bunlardan vazgeçin ve bizzat siz gidin, dostlarýnýzla, komþularýnýzla kýrgýnlýklarýnýzý giderecek hareketler yapýn. Gurur ve kibir insaný küçültür. Sizler büyük insanlarsýnýz. Bunlarý mutlaka saðlayýn. Onlarýn halleriyle hallenin. Onlarýn eksiklerini tamamlamaya çalýþýn. Bu sizi yüceltecek ve büyültecektir. Ben hepinize, bütün komþularýmýza þimdiden çok güzel bir Ramazan Mevsimi'nin geçmesini diliyorum. Komþularýnýzla, dostlarýnýzla arkadaþlarýnýzla, bütün kýrgýnlýklardan uzak, sevginin ve saygýnýn tamamen kalplerimizin en derin noktasýna kadar yerleþmiþ bir hale ulaþmanýzý Rabbimden diliyorum. Ve Ramazan'ýn rahmetinden, maðfiretinden ve günahlardan kurtuluþundan da istifade etmenizi diliyor, sevgi ve saygýyla selamlýyorum. Allah'a emanet olun… Sunucu Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiye çok çok teþekkür ediyoruz. Deðerli misafirlerimiz, az önce de ifade ettim. Efendimiz nasýl yaþardý? Yüce kitabýmýz Kur'an-ý Kerim bize neleri anlatýyor? Bu ve buna benzer dînî diðer hususlarýmýzý onlardan öðreniyoruz. Ýyi ki varsýnýz diyerek, konuþmalarýný yapmak üzere sahneye davet ediyorum. Baðcýlar Müftümüz, Sayýn Mustafa Derin Hocamýz. Buyurunuz efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 11 Mustafa DERÝN Baðcýlar Müftüsü Muhterem Hocalarým, Sayýn Milletvekilim, Sayýn Kaymakamým, Sayýn Belediye Baþkaným, Baðcýlarýmýzýn saygýdeðer insanlarý, mübarek Ramazan-ý Þerif'e bir kez daha kavuþmanýn mutluluðunu ve heyecanýný yaþýyoruz. Bize bu mübarek günleri ikram eden Kainatýn sahibi Yüce Rabbimiz çok zengin, ve çok cömert. Bize ikram ettiði bu misafir rahmet ayý Ramazan bütün güzelliklerle dopdolu. Bu mübarek Ramazaný hayatýnda bir kez daha misafir eden müminler çok umutlu ve çok heyecanlý. Niye heyacanlý olmayalým ki, Müjde müminler, ihsân-ý Rahmândýr gelen, Þanýna ta'zim edin, mâh-ý Gufrândýr gelen, Ýyd-ü Ekber her günü, Kadr-i Mübarek her gece, Ne mutlu ehl-i Ýmâna, Lütf-i Sübhandýr gelen Diye tarif edilen, Ramazan ayý, Kur'an ayý. Cenab-ý Hak Kur'an'ýnda, biraz önce, okuduðu güzel aþr-i þerifle gönül ufkumuzu açan kardeþimizin okuduðu aþr-i þeriften bir pasaj; Cenab-ý Hakk buyuruyor ki; "Ramazan ayý insanlara yol gösterici, doðrunun, Hakkýn ve Hakký batýldan ayýrmanýn açýk delilleri olarak, kendisinde Kur'an-ý Azimüþþan'ýn inzal buyrulduðu, inzal edildiði aydýr" diye tarif ediyor Rabbimiz. Ýþte, bu mübarek ayda, biraz önce Sayýn Baþkanýmýzýn da ifade buyurduðu gibi, gerçekten, kardeþliðimizin pekiþmesi, birlik, dirlik ve huzurumuzun devamý için, bu mübarek ayý gecesiyle, gündüzüyle deðerlendirmek, kul olarak, mümin olarak bize yakýþan ve bizden beklenen. Ben bu duygularla hepinizin, ekran baþýnda bizlerle bu heyecaný yaþayan tüm kardeþlerimizin Ramazanlarýný tebrik ediyorum. Mübarek olsun diyor, hepinize saygýlar sunuyorum. Sunucu Baðcýlar Müftümüz, Saygýdeðer Hocamýz, Mustafa Derin Beyefendiye biz de çok teþekkür ediyoruz. Deðerli misafirlerimiz, varlýðýyla iftihar ettiðimiz bir ismi yine ben huzurlarýnýza davet edeceðim. Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu. Buyurunuz efendim. Ýrfan BALKANLIOÐLU Baðcýlar Kaymakamý Kýymetli Milletvekilim, Deðerli Hocalarým, Kýymetli Belediye Baþkaným, Sevgili Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 12 Baðcýlar halký hepinizi saygýyla selamlýyorum. Ramazan-ý Þerif'in gelmesiyle birlikte, Baðcýlar'da bir dizi etkinlikler baþladý. Geçen yýl geldiðimde de þahit olmuþtum; Ýnsanlarda sadece iftar sofralarý kurulup, iftar yapmak deðil de, gönül ve kalplerini de doyuran, her biri sahasýnda son derece yetkin bilim adamlarýný getirerek, dinin gerçeklerini direkt kaynaðýndan ve ehil kiþilerden vatandaþlarýmýza sunuyorlar. Ayrýca, diðer ilmi konularda da pek çok hocalarýmýzý getirip, þanýna layýk bir Ramazan geçirmesine vesile oluyor. Sevgili Baþkanýmýzý bu çabasýndan dolayý bir kez daha kutluyorum. Kur'an-ý Kerim'de "Her kim Ramazan ayýna yetiþirse oruç tutsun" buyruluyor. Demek ki, içimizden pek çok insanlar, buna biz de dahil olabiliriz, bir dahaki Ramazan-ý Þerif'e yetiþemeyebiliriz. Buradaki emir; "Kim yetiþirse oruç tutsun" buyruluyor. Bu nedenle, bu alemin ve bizlerin bu dünyada fani olduðunun bilincine vararak, asla kalp kýrmamak, insanlara sevgiyle yaklaþmak ve elimizde bir takým maddi imkanlarýmýz varsa, bunlarý da imkanlarý yetersiz kiþilerle paylaþmak. Ramazanýn en büyük emri bu. Zaten, açlýk kiþiyi ve nefsini terbiye eden en önemli etki. Ýslami kurallarýn her birinin sayýsýz hikmetleri var. Bence Ramazanýn ve oruç tutmanýn en büyük hikmeti; Kiþiye açlýðý tattýrarak, imkaný olmadýðý için aç kalan, hatta dünyanýn pek çok muhtelif yerlerinde açlýktan ölen insanlarý düþünerek, israftan kaçýnmak ve elimizdeki imkanlarýmýzý maðdur ve fakir insanlarla paylaþmak. En önemli hikmeti bence bu olsa gerek. Bunun yaný sýra, tabi nefsi terbiye, bunlar da var. Sayýn Baþkanýmýzý, Ramazanýn kutsiyetine yakýþýr bir þekilde, en azýndan Baðcýlar çapýnda, Türkiye'ye örnek olacak bir program düzenlediði için bir kez daha tebrik ediyorum. Hepinize hayýrlý Ramazanlar diliyorum. Sunucu Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendiye çok teþekkür ediyoruz. Bu platformda bazý akþamlar konferans ve bazý akþamlar paneller olacaktýr deðerli misafirlerimiz. Birbirinden farklý faaliyetleri burada televizyonlarý aracýlýðýyla izleyicilerimiz ve Baðcýlar'da bulunanlar da buraya gelerek bizzat izleme durumunda bulunabilirler. Bizler, Ramazan ayý boyunca bizimle birlikte olmalarýný özellikle istirham ediyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 13 2.Gün PANEL “Ramanzanda Saðlýklý Beslenme” Dr. Ender Saraç Konser Orhan Ölmez Evet. Beni burada konuk ettiðiniz için bu akþam, çok teþekkür ederim. Belediye Baþkanýna da bu kadar güzel bir çadýr yaptýðý için, ben iftihar ettim. Ýnþallah bu Ramazan hem sizler için, hem de ülkemiz için; barýþ, huzur, saðlýk dolu geçer. Ýnþallah çok keyifli, huzurlu, neþeli geçer ve bayrama da bomba gibi formda gireriz. Hepinize kucak dolusu sevgiler. Ýyi akþamlar. Sunucu Gerek çadýrýmýzda bulunan misafirlerimize gerekse TV NET ekranlarý vasýtasýyla bizleri bulunduklarý ortama konuk eden deðerli izleyicilerimize hayýrlý akþamlar dileyerek Baðcýlar Belediyesi Ramazan Çadýrý Ýrfan Sofrasýna hoþ geldiniz diyoruz. 12 seneden beri süregelen ve artýk gönül rahatlýðýyla geleneksel olarak ifade ettiðimiz Baðcýlar'daki Ramazan Çadýrý Ýrfan Soframýzda iftar saatinde orucumuzu açýyoruz ve midelerimizi doyuruyoruz. Ardýndan bu saatlere gelindiðinde ise beynimizi, zihnimizi, yüreðimizi doyurabilmek maksadýyla tekrar bir araya geliyoruz ve kendi sahalarýnda uzmanlaþmýþ, otorite olmuþ isimlerin bu sahnede bizlere aktardýklarýyla bu amacýmýza ulaþýyoruz. Bugün de yine çok deðerli bir misafirimiz var burada. Kendisi az sonra buraya geldiðinde hepimizi yakýndan ilgilendiren bir konuda konuþacak ve inanýyorum ki hem çok ilgimizi çekecek hem de bize faydalý olan bilgilerden bir demet sunacak. Malum Ramazan ayýndayýz ve beslenmenin çok önemli olduðu bir zaman dilimi içerisindeyiz. Ýþte az sonra bizlere buradan seslenecek uzmanýmýz da bu konuda konuþacak ve birikimlerini bize anlatacak. Kendisini özellikle Posta Gazetesinde kendisine ait köþede bize aktardýðý bilgilerle tanýyoruz. Beslenme ve Diyet Uzmaný Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendiyi sahneye davet etmek istiyorum. Deðerli misafirlerimiz söz þu andan itibaren Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendi'de. Buyurunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 16 Dr. Ender SARAÇ Beslenme ve Diyet Uzmaný Herkese iyi akþamlar. Öncelikle burada sizlerle beraber, böyle 1000'in üstünde bir sayýyla, "1600 veya 2000" dediler, hep beraber iftar yaptýðým için çok mutluyum. Bugünü de belki ölümsüzleþtirdik. Pazar günü buradan gazeteye gittim, posta gazetesine. Oradaki sayfamda bugünü, çok güzel resimleriniz de var ve bu Baðcýlar Bölgesinin iftar çadýrýyla ilgili, nasýl iftar yedik, bugünkü mönüyle ilgili beslenme eleþtirileri, hepsini orada yazdým. Pazar günü bir posta gazetesi alýrsanýz, okursunuz. Güzel bir þey oldu, aný oldu Baðcýlar Belediyesi'nin. Beni en çok etkileyen þu oldu: artýk çok farklý. Eskiden iftar çadýrlarý deyince; biraz bir, hijyen açýsýndan, yemek besin kalitesi açýsýndan çok farklýydý. Sadece bulgur pilavý, çorba ve daha farklý nohut, mercimek þeklinde yemekler vardý. Bunlar saðlýksýz mý? Hayýr, gayet saðlýklý. Ama gittikçe daha bir ülkemizde her þey bir özen geliyor. Yaptýðýnýz þeyleri sadece yapmýþ olmak için deðil, içine mana katarak, özen katarak, kalite katarak yapýlýyor. Bugün ben hakikaten burada onu gördüm. Güzel ve temizdi her þey. Mönü de gayet güzeldi. Bunu yapanlarý kutluyorum. Bugünü baðýþlayanlarý da kutluyorum. Þimdi kalabalýk bir topluluk. Biraz soru da sorabilirsiniz ama ilk önce Ramazandan bahsedelim. Ramazan bir diyet mevsimi deðildir. Basýnda çoðu yazýlarda görüyoruz. Ramazanda sadece iþte amaç kilo vermek veya Ramazanda amaç sadece sigarayý býrakmak deðil. Ramazan bedenen ve ruhen çok ciddi bir arýnma dönemidir. Son günlerin moda terimiyle önemli bir detoks zamanýdýr. Ramazan sadece beden açýsýndan bir öneme sahip deðildir, Ramazan ayný zamanda da ruhsal açýdan da bir arýnma dönemidir. Bununla ilgili enteresan bazý gözlemlerimi, tecrübelerimi söyleyeceðim, inþallah hep beraber paylaþacaðýz. Þimdi ilk önce saðlýklý bir iftar nasýl olmalý, nerelerde hata yapýyoruz bir onu söyleyelim. Þimdi saðlýklý bir iftar için genelde çok þifalý bir madde olan, yiyecek olan hurmayý genelde seçmek adettendir. Ama neden hurma? Çünkü hurmanýn içerisinde; aç olan, kan þekeri düþmüþ olan bir fizyoloji için, en besleyici doðal maddeler var. Doymamýþ bitkisel yaðlar var. Onun dýþýnda yüksek oranda doðal þeker var. Magnezyum var, baðýrsaklarýn çalýþmasý için iyi. Potasyum var kaslarýn gücü için iyi ve onun dýþýnda baþka elementler de var ve bir miktar kalsiyum da var kemikler için iyi. Ama lifli ve tok bir gýda olduðu için, aç olan bir fizyolojiyi, ihtiyacý olan þekeri, mineralleri, yaðý ve gýdayý vermek için hurma oldukça iyi. Ýki tane, üç taneye kadar yenebilir ama onun ötesi çok saðlýklý olmayabilir, kilo sorununuz varsa. Çünkü hurmada yüksek oranda þeker de Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 17 mevcut. Bir hurmayla, eðer ortamda hurma yoksa zeytinle de orucunuzu bozabilirsiniz. Çünkü zeytin de ayný þekilde bazý ulvi deðerlere sahiptir. Dikkat edin zeytin hep barýþýn sembolü olarak, zekânýn, felsefenin sembolü olarak gösterilmiþtir. O yüzden hurma veya zeytinle orucu açmak saðlýk açýsýndan da ve de zihnin bazý özellikleri açýsýndan da faydalý. Bunu açtýktan sonra genelde ben bir bardak ýlýk, ballý, limonlu su söylüyorum. Eðer evinizdeyseniz iyi kalite bir bal, çünkü bal bir þifa kaynaðýdýr. Pek çok kutsal kitaplarda da bahsettiði gibi arýya belirli bir görev verilmiþtir. Çiçeklerden en nadide olanlarýndan,en deðerli kýsýmlarýný, polenlerini ve tozlarýný toplamasý, onu bildiðiniz gibi kendi karnýnda belli bir iþlemden geçirdikten sonra arý onu geri kusar. Fakat çok temiz bir hayvandýr arý ve çok þifalý bir madde olan bal. Neden bal? Bal mikroplarýn üremesini azaltýr. Yavaþlatýcý özelliði var. Doðal bir þeker olduðu için oruç boyunca, yani bütün gündüz boyunca, iftar saatine kadar düþmüþ olan kan þekerini çok doðal bir þekliyle, doðal þekerle uyarýr, canlandýrýr. Karaciðeri adeta bir bebek gibi istirahat eden dinlenmiþ karaciðeri doðal þekeriyle tekrar enerjisini arttýrýr ve biraz sonra yapacaðý iftar sofrasýndaki sindirime hazýrlar. Tabii ki balý tek baþýna almak yerine biraz ballý limonlu su olarak içerseniz, mesela 8-10 damla limon, yarým bir tatlý kaþýðý bal ve ýlýk su özellikle, bunu yudum yudum içerseniz de sindirim sisteminiz, baðýrsaklarýn çalýþmasý, karaciðerin kendine gelmesi için oldukça olumludur ve detoks etkisi de kuvvetlidir. Ballý limonlu suyu içtikten sonra, genelde bir parça çorba mutlaka. Zaten adettendir, zaten beden çorba ister sývý ihtiyacý için. Hafif tuzlu, çok aþýrý tuzlu olmayan bir çorba. Çok etli, kýymalý veya balýk çorbasý gibi deðil de, çok fazla tereyaðýn, yaðlarýn kavrulup döküldüðü bir çorba deðil de, sebze çorbasý, tarhana çorbasý, domates çorbasý gibi hafif formdaki, özellikle mercimek çorbasý gibi bir çorba içebilirsiniz. Ýþte bu arada bir 3-4 dakika ara vermek iyidir. Eðer namaz kýlma alýþkanlýðýnýz varsa o sýra gidin, zaten kýsadýr, akþam namazýný kýlýn veya böyle bir alýþkanlýðýnýz yoksa da geriye doðru yaslanýn içtiðiniz sývýlarýn mideye ve baðýrsaklara doðru oturmasýna ve sistemin sývý açýðýný kapamasýna birkaç dakika müsaade edin. Bunu yaparsanýz, sonrasýnda kan þekeriniz daha iyi, daha saðlýklý bir þekilde yükseleceði için yemekten çok aðýr kalkmazsýnýz. Demek ki ballý su ve çorbadan sonra bir 3-5 dakika ara veriyoruz. Sonrasýnda bir günü, hayvansal protein günü, diðer bir günü ise karbonhidrat günü olarak seçin. Ne demek hayvansal protein veya ne demek karbonhidrat? Hayvansal proteinler, özellikle Ramazanda besin deðeri yüksek fakat kolesterol ve yað miktarý düþük olan hayvansal proteinleri seçin. Örneðin tavuk etinin beyaz kýsmý, derisiz. Balýk, taze balýk, beyaz kýsmý, derisiz. Ama bunlar kýzartma olmayacak. Buðulama; bol domatesli, maydanozlu, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 18 soðanlý piþmiþ veya ýzgara fark etmez. Ama kýzartma olmayacak. Tercihen da derisi olmayacak. Onun dýþýnda çok iyi bir protein kaynaðý da Ramazanda yumurtadýr. Ancak yumurtayý, proteinini bol miktarda almak, yaðýný ise pek almamak için daha çok beyazýný kullanýn. Hem çocuklarýnýz için de besleyicidir, eriþkinler için de, Ramazanda oruç tutan eriþkinler için de çok iyi bir protein kaynaðýdýr. Protein açýsýndan yumurtayý, üç yumurta beyazý, bir yumurta sarýsý, biraz maydanoz ve yaðsýz bir peynir, taze kaþarla gibi teflonda veya herhangi bir tencerede veya tavada yapabilirsiniz. Baþka bir iyi protein kaynaðý da yoðurttur. Yoðurdu da az yaðlý yiyin ama miktarýný fazla yiyin kalsiyumu, proteini bol almýþ olursunuz. Ayný þekilde az tuzlu, az yaðlý peynirler, lor, mozerella, hafif taze köy peynirleri, çökelek, dil… Bunlar da çok iyi bir protein kaynaðýdýr. Demek ki protein gecesi seçtiysek o gün iftarda tavuk veya balýk veya yumurta beyazý aðýrlýklý omlet veya peynir veya yoðurt… Buna benzer… Buna mukabil, baþka bir gün ise karbonhidrat aðýrlýklý seçin. Karbonhidrat nedir? Pide, makarna, pilav, patates, ekmek gibi unlu mamuller. Tabii ki Ramazanda yapacaðýnýz en büyük hatalardan biri; beyaz ekmek veya fazla miktarda beyaz unun kullanýldýðý, rafine unun kullanýldýðý gýdalarý çok tüketmek. Çünkü neden? Düþmüþ olan kan þekerini karbonhidratlar hýzlý bir þekilde özellikle beyaz undan yapýlan fazla unlu mamul yerseniz düþük olan kan þekeri birden ve hýzla fýrlar. Ne olur biraz sonra söyleyeceðim. Karbonhidratlarý aldýðýnýz zaman da yanýnda bakliyat; yeþil mercimek, nohut gibi veya yanýnda bazen sebze, özellikle; ýspanak, pazý veya brokoli, madýmak… Herhangi bir þey fark etmez, yeþillik bir sebze ve bir parça da salatayla gayet saðlýklý bir iftar yapabilirsiniz. Þimdi yaptýðýmýz en büyük hatalardan bir tanesi; Ramazanýn edebine, adabýna ve ruhuna uygun beslenmemek. Çünkü günümüzde manevi olduðunu iddia eden insanlarýn dahi çoðu hala egosunu silememiþ, törpüleyememiþ ve hala daha bilinç altýnda hafifçe, maalesef biraz, özür dilerim kaba tabirle, aç gözlülüðümüz hala devam edebiliyor. Hiç olmazsa iftar sofrasýnda tok gözlü, sakin, Ramazanýn ruhuna uygun, son derece olgun ve bilge bir þekilde iftarýnýzý bozunuz ve yapýnýz. Yoksa, oruç tutmak demek; sabah güneþ doðmadan önce ve akþam güneþ batma saatleri arasýnda, durmadan hiçbir þekilde aç kalýp ama iftardan sonra durmadan ne bulursam yiyeyim deyip, kýsa sürede iri lokmalar halinde yemek deðildir. Zaten dikkat ediniz eskiden Ashab-ý Kinâm zamanýnda Peygamber Efendimizin yaptýðý þeylere, uyguladýðý diyetlere bakýnýz; hurma, zeytin, kuru ekmek, kuru peynir, bakliyat ve az miktarda yermiþ. Neden? Ýmkân yok mu? Hepsinin en alasý ne sofralar kurdurtabilir. Yapmamýþ, çünkü Ramazanýn ruhunu, özünü biliyor. Arýnma dönemi olduðunu biliyor. Ýþte biz de tam âdâbýna uygun yemeliyiz. Soframýzda besin Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 19 deðerlerine çok dikkat etmeliyiz. Yoksa iftar demek; ne bulursak midemize dolduralým demek deðildir. Þimdi yaptýðýmýz en büyük hatalardan bir tanesi tok karnýna tatlý yemek. Çünkü gün boyunca kan þekeri düþmüþtür, karbonhidrat canýnýz çeker. Pide gibi, ekmek gibi, börek gibi, pilav, makarna gibi… Tamam. Bunlarý bir miktar yiyebiliriz iftar sofrasýnda. Mesela; bir parça pilav veya makarna veya pide... Ama yapýlan en büyük hata tok karnýna tatlý yemek. Çünkü; düþmüþ olan kan þekeri, hele hýzla yemek yediyseniz, birden bire ve hýzlý bir þekilde yükselir. Kan þekeri birden bire ve hýzla yükseleceði için, þekeri düþürmekle görevli olan organýmýz; pankreas, birden ve bol miktarda insülin salgýlar. Bakýn bütün gün karaciðer dinlendi, istirahat etti. Bütün gün mide, baðýrsaklar dinlendi. Pankreas, çok önemli bir organýmýz, dinlendi, istirahat etti. Ve sonra siz birden bire uyuyan bir bebeði sarsarak uyandýrýr gibi bir anda hýzlý yiyorsunuz. Çok fazla hamur iþleri ve yaðlýya yükleniyorsunuz. Sistem birden alarm halinde çok hýzlý çalýþýyor. Hadi buraya kadar da iyi. Ama tok karnýna tatlý yerseniz, iþte o zaman birden bire ve hýzla kan þekerini yükseltiyorsunuz. Ne oluyor? Kan þekerini düþürmeye görevli organ pankreas, o zaman birden bire ve bol miktarda þeker düþürücü hormon insülin salgýlýyor. Çünkü neden? O kadar hýzlý yediniz ki, o kadar çok hamur iþi ve aðýr yediniz ki bir de üstüne tatlý yediniz, kan þekeri birden ve çok fýrladý. O zaman pankreas onu düþürmek için birden ve bol miktarda insülin pompalamak zorunda kalýyor. Nereye kadar? Eðer çok insülin salgýlandýysa bu sefer de yemekten, iftardan 2-3 veya 3,5 saat sonra bu sefer tersine kan þekeri düþüyor birden bire. Ýþte reaktifhipoglisemi dediðimiz düþük kan þekeri. Ertesi gün oruç tutarken el ayak çekilmesi, halsizlik, baþ dönmesi, açlýða dayanamama, sinirlilik hali, üþüme, baþ aðrýsý, migren ataklarý gibi düþük kan þekerine baðlý olan sorunlarý yaþýyorsunuz. Neden? Çünkü iftarda ve sahurda birden tatlýya yüklendiðiniz için. Ve fazla insülin salgýlandýðý zamanda en büyük tehlike hýzlý yaþlanma ortaya çýkýyor. Çünkü akþam geç saatlerde fazla aðýr yerseniz ve çok insülin salgýlatýrsanýz genç ve diri kalmamýzý saðlayan gençlik hormonlarý büyüme hormonunu parçalýyor ve daha hýzlý yaþlanýyorsunuz. Ýþte Ramazanda iftarda yiyoruz. Ama tatlýyý en erken 2-3 saat sonra ara öðünde yiyoruz. Hangi tatlýlar daha saðlýklý Ramazanda? Özellikle sütlü tatlýlarý tercih edin. Neden? Çünkü sütlü tatlýlarda kalsiyum ve protein de almýþ oluyoruz. Az yaðlý sütten yapýlmýþ; sütlaç, kazan dibi, muhallebi herhangi bir tatlý olabilir. Üzerine de bolca bir meyve püresi, biraz fýndýk veya ceviz ve biraz da tarçýn, çok saðlýklý bir tatlý olur. Güllaç da tüketebilirsiniz. Her ne tatlý yiyorsanýz yiyin bolca tarçýn kullanýn. Çünkü tarçýn; kan þekerini ayarlamakta, karaciðer fonksiyonlarýný desteklemekte, çok þifalý bir baharattýr tarçýn. Tatlýyý ara öðünde yiyoruz ve yerken Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 20 de bolca tarçýn döküyoruz üzerine. Sahurda ise; mesela yine çorba içilebilir. Çorba dýþýnda hafif bir kahvaltý yapýlabilir. Yað olarak tereyaðý yerine zeytin yaðý tercih etmeniz daha saðlýklý kalp ve damar saðlýðý açýsýndan. Bazen de pek alýþkýn olmadýðýmýz ama çok saðlýklý oruç tatmaya yardýmcý olacak, kilo alma hýzýný dengeleyecek olan mislüler. Yani bu tam tahýl ürünleri, mýsýr gevrekleri, mislüler, tam buðday gevrekleri, yanýnda bol süt, biraz keten tohumu, meyve ve biraz da cevizle tüketilebilir. Özellikle sahurdan sonra, hararet basanlar, kan þekerinde önce yükselme sonra düþme olanlar, mesela bu tahýl ürünlerini kullanabilirler. Bazý günlerde tam buðday ekmeðine, bildiðimiz köy ekmeðine veya kepekli ekmeðe veya çavdar ekmeðine tost. Bol taze kaþarlý yenilebilir. Yanýnda yeþillik yiyebilirsiniz. Bir de sahurda özellikle veya arada yeþil elmayý da tüketmeye gayret edin. Çünkü yeþil elmanýn kabuklarýnda pektin adýný verdiðimiz çok kýymetli bir madde var. Bu madde hem tokluk hissini saðlamaya yardýmcý oluyor, ayný zamanda da midevidir. Yani Ramazanda mide þikayetleri olanlara iyidir. Çið yeþil elma dokunuyorsa, bir parça kabuk tarçýnla onu haþlayýp veya komposto yapýp o þekilde de tüketebilirsiniz. Ýftarla sahur arasýnda bol miktarda bitki çayý için. Çok asitli içecekler, kolalý içecekler yerine, çok soðuk ve gazlý içecekler yerine, özellikle mide þikayeti çekenler, reflü sorunu olanlar, yemekten sonra gaz ve hazýmsýzlýk çekenler için en iyi bir öneri rezene çayý. Bunu eðer reflü varsa anasonla da karýþtýrabilirsiniz veya karýþtýrmayabilirsiniz ama rezene çayý midedeki spazmý alýr, gazý alýr, hazýmsýzlýðý alýr ve daha rahat bir sindirim yapmanýza yardýmcý olur. Onun dýþýnda bir uyarýlma ihtiyacý duyuyoruz iftardan sonra. Ne oluyor? Kahve veya çay. Güzel! Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 21 Seviyorsanýz bir tane sade Türk kahvesi veya az þekerli Türk kahvesi içebilirsiniz. Açýk olmak þartýyla siyah çay da içebilirsiniz ama siyah çayý koyu içmek yerine ayný demle 2-3 fincana bölerek içerseniz daha iyi. Neden? Fazla miktarda koyu kahve ve koyu çay, hacminin iki buçuk misli kadar suyu dýþarý attýrýr. Ramazanda zaten gündüz susuz kalýyor beden. Eðer siz sahurda kahve ve koyu çay içerseniz, bunlar idrar da söktüreceði için birkaç saat sonra sizde daha çok susuzluk yapar. Ama onun yerine bitki çaylarý, ýlýk su, hafif sýcaðýmsý su daha iyi. Bir de maden sodasý içebilirsiniz. Özellikle düþük tansiyonu olanlar için de, tansiyonun daha fazla düþmemesi için iyon ve mineral desteði için maden sodasý da oldukça yararlýdýr. Þimdi Ramazanda hep bedenden bahsettik. Dedik ki; bedeni arýndýralým, gereksiz kilo almayýn, kilonuzu koruyun. Çünkü Ramazanda alýnan kilo, eðer beraberinde spor da yapmýyorsanýz, en tehlikeli kilo; göbek ve bel civarýnda alýnan kilodur. Ne yaparsanýz yapýn, göbek ve bel civarýnýzýn kalýnlaþmasýna, yaðlanmasýna izin vermeyin. Eðer bir kiþide gittikçe göbek ve bel civarý yaðlanýp kalýnlaþýyor olarak kilo alýyorsa o kiþi süratle yaþlanýyordur. Ve þeker hastalýðý, kalp ve damar hastalýðý, hatta artmýþ kanser riski, onun dýþýnda gut hastalýðý ve böbrek, karaciðerle ilgili pek çok sýkýntý dahi, yüksek tansiyon dahi, göbek ve bel civarýnda yaðlanmasý artan kiþilerde bekleyeceðimiz bir durumdur. Demek ki Ramazanda hiç egzersiz yapmamak da yanlýþ bir þey. Aðýr egzersiz yapmayýn ve gündüz saatlerinde oruçluyken de egzersiz yapmayýn. Ama en güzel þey, çok da enteresan, hep kan þekerinin en yüksek olduðu zamana genelde teravih namazý denk gelir. Veya akþamdan sonra okunan yatsý saatlerinde. Çünkü kuvvetli bir iftar yiyorsunuz. Bir buçuk saat sonra kan þekeri en yüksek düzeye geliyorken hafif bir egzersiz gibi de düþünülebilir teravih. Bunun üzerine de bir 20-25 dakika kilo sorunu olanlar tempolu bir yürüyüþ yaparlarsa eðer o zaman gayet güzel bir þekilde hem kan þekerini dengelemiþ olurlar hem de fazla yaðlanmamýþ olurlar. En güzel egzersiz için uygun zaman; iftardan bir buçuk-iki saat sonralarý. Bir de ne dedik; iftarla sahur arsýna bol miktarda ýlýk veya sýcaðýmsý su içmek de oldukça iyidir. Þimdi buraya kadar hep bedenden bahsettik. Peki Ramazan sadece bedenle ilgili bir durum mu? Hayýr! Çünkü Ramazanda esas amaç; ruhu arýndýrmak. Þimdi bedenin, bakýn bu kýsmýný iyi dinleyiniz. Cinsel iliþki, sigara içmek, yemek yemek ve bedenin içine giren her türlü yiyecek ve içecek, bedenle ilgili ne yapýyor? Orucu bozuyor. Bunlar yasaklanmýþ. Bedeni tam bir istirahata alýyorsunuz. Þimdi ruhumuz, bedenin üstüne konuþlandýrýlmýþ olan, özel frekanstaki enerjik bir varlýktýr. Ve bedenin çekim alaný içerisindedir ruh. Belirli bir mesafeden öteye biz hayattayken gidemez. Çünkü bir çekim alaný içerisindedir. Normal kiþilerde bu böyledir. Çok özel bazý durumlar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 22 haricinde. Þimdi ruh bedenin etrafýnda, bizim beþ duyuyla, özellikle gözümüzle algýlayamayacaðýmýz bir çekim alaný içerisindedir ve çok ince frekanstaki bir enerjik boyuttur. Beden faaliyetleriyle ruhu hep aþaðý boyuta çeker. Baðýrsak hareketleri, yemek yemek, cinsel iliþki, sigara içmek, kimyasal ilaçlar, hep bunlar bizim auramýzý, yani; enerji alanýmýzý ve ruhsal boyutumuzu aþaðý boyuta çeker. Daha hayvani düzeye yakýn oluruz. Ama her türlü dýþarýdan madde alýþ veriþini, nefes alýp vermek haricinde, kestiðimiz zaman bedenin ruh üstündeki çekim gücü ve alaný zayýflamaya baþlar. Ruh, evrende zaten var olan kozmik yayýnlarý yani, ulvi bilgi alýþ veriþini deðil, daha açýk olur. Bedenin, ruhun kanallarý daha çok açýlmaya baþlar. Yani siz beden ve sindirim sistemi istirahatta olduðu zaman, baðýrsaklar faaliyette olmadýðý zaman, mide sindirimde olmadýðý zaman, sadece kalp atýþý, dolaþýn ki onlar bile oruçluyken yavaþlýyor belli bir saatten sonra. Daha dingin bir fizyolojideyken, iþte ruhun bir uydu anteni gibi alým ve verme gücü, yayýnlarý alýp verme gücünde bir artýþ oluyor. Ýþte bu nedenle Ramazanda yaptýðýnýz her eyleme çok dikkat edin. Ruha da oruç tutturmak zorundayýz. Sadece bedene deðil. Yalan söylemek, riya yapmak, haksýz yere dedikodu yapmak, sýrayý bozmak, çevreyi kirletmek, diðer canlýlara; hayvanlara ve bitkilere, aðaçlara zarar vermek, bizim yaratmadýðýmýz canlýlarýn yaþam haklarýna zarar verici davranýþlarda bulunmak, ama en önemlisi olumsuz davranýþlarda bulunmak, iþte bu hassas olan fizyolojiye daha çok negatif enerji çekebilir, dikkat. Ýçinizden, kalbinizden geçirdiklerinize dahi dikkat edin. Ama bunun yerine bizim kadar þanslý olmayan insanlara, örneðin; görme özürlülere, ortopedik, nörolojik özürlülere, iyi duyamayanlara, yaþlýlara, fakirlere, maðdur durumda olanlara, maðdur durumda olan dullara, yetimlere, yani bizim kadar þanslý olmayanlara iyi davranmak, güler yüzlü olmak, verici olmak, yiyecekleri paylaþmak, onlarýn hatýrlarýný sormak, diðer canlýlarý beslemek ve doyurmak, yani bu dönemde ne kadar pozitif olursanýz o kadar çok ruhsal boyutunuza pozitif enerji çekersiniz. Týpký bilgisayara bir yazýlým programý yüklüyor gibi, kendi ruhsal boyutunuza ciddi bir þekilde olumlu enerji yüklersiniz ki bu bir banka hesabý gibi ölüm dediðimiz boyut deðiþtirme sonrasýnda, yapacaðýmýz yolculukta bize gerekecek olan tek sermaye iþte bu pozitif enerjiyi veya sevap veya hayýr. Adýný ne koyarsanýz koyun, bu; enerjidir. Çünkü oruç tutan bir kiþide enerjik alýþ veriþlerin kat sayýsý artar. Yani bire on, bire yüz. Ama negatif davranýrsanýz unutmayýn onda da kat sayýsý yüksek olabilir. Þimdi þöyle bir düþünelim. Bizler gerçekten bu yaþam biçimimizi, bu zaman diliminde, bu gezegende tesadüfen mi yaratýldýk? Yoksa müthiþ bir kozmik zeka, ilahi bir program çerçevesinde mi bu boyuta geldik? Tesadüfen mi varýz? Yoksa müthiþ bir sistem, kozmik zekanýn ürünü olarak mý oldu? Niçin erkeksiniz Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 23 veya niçin kadýnsýnýz? Veya niçin Türksünüz, niçin Çinlisiniz? Niçin milattan önce 300 yýlýnda deðil de milattan sonra 2000 yýlýnda yaþýyorsunuz? Neden kýsa boylusunuz, esmersiniz, güzelsiniz, çirkinsiniz, özürlüsünüz, saðlýklýsýnýz? Neden, neden, neden… Bunlarýn hepsinin bir nedeni var. Kendimizi iyi idrak edelim. Her þeyin bir nedeni var, hiçbir þey yaradýlýþta boþa deðil. Burada bulunan insanlar, Ýstanbul'da yaþayan bizler, eli yüzü düzgün olan, özürlü olmayan, karnýný doyuracak yiyecek bulabilen, bir mesleði iþi olan insanlar, bizler þanslý insanlarýz. Ýþte ruhsal sýnav burada baþlýyor. Eðer siz þanslý bir insansanýz, sizin kadar þanslý olmayan insanlara hiç olmazsa böyle kozmik alýþ veriþin daha yoðun olduðu dönemlerde elinizi uzatýn. Sadece sizin kendinize iyi bakmanýz yetmez. Siz kendinize iyi bakmakla, mutlu olmakla, düzgün bir birey olmaya zaten mecbursunuz ve sorumlusunuz. Yetmez, bunun üstünde, içinde bulunduðunuz toplumda bir nur, bir sevgi ýþýðý, bir melek gibi parlayýn. Ýnsanlarýn içinde güler yüzle, enerjiyle ve büyük bir yardým veren bir elle uzanýn, hayatlarýnda parlayýn. Ýnsanlar sizi gördüðü zaman; "ne güzel, formda, bakýmlý bir insan, güler yüzlü, yardým sever, bonkör" desin. Hep bu nur ýþýðýný özellikle böyle zamanlarda kendinizde parlak tutmaya çalýþýn ve unutmayýn; bir gün biz de þansýzlar arasýnda olabiliriz. Hiçbir þeyin garantisi yok. Demek ki bedene iyi bakacaðýz. Bedene iyi bakmakla zaten yükümlüyüz ve sorumluyuz. Nasýl iyi bakacaðýz? Usturubuna, týbbi kurallarýna, bilinçli beslenmesine göre davranarak. Yetmez, ruhumuza da iyi bakacaðýz. Ruhumuza da oruç tutacaðýz. Ne yapacaðýz? Ruhun vitaminlerini de söyledik. Yardým sever olmak, sýralarý bozmamak, küçükleri sevmek, yaþlýlarýn hatýrýný sormak, onlara iyi davranmak… Hepsini deminden beri konuþtuk. Þimdi çok uzun ve derin bir konu. Ama hep üstünde vurgulamaya çalýþtýðým; bir daha dünyaya gelmeyeceðiz. O yüzden bir dakikanýzý bile boþa harcamayýn. Bedenle ilgili Türk toplumu olarak gittikçe küçük Amerika gibi oluyoruz. Gittikçe þiþmanlýyoruz. Göbek, bel kalýnlýðýmýz artýyor. Gittikçe fast-food kötü beslenmelere geçiyoruz. Ülkemizdeki kaliteli, güzel gýdalarý artýk zevk almaz veya yemez olduk. Bakliyatlarý, sebzeleri vs. Hep artýk saðlýksýz ve kötü beslenme, sadece lezzetli diye ön plana çýktý. Lütfen bedeninize iyi bakýnýz. Çünkü zaman o kadar çabuk geçiyor ki, yýllar birbirini kovalýyor ve bana bir þey olmaz derken, bir de bakýyoruz ki bize bir þey olmuþ. Hiç olmazsa elinizden geldiði kadar kilonuza dikkat edin. Yürüyüþ yapýn. Bolca yeþil çay gibi bitki çaylarýný için. Akþam aþýrý geç ve aðýr yiyip ve dolu mideyle yataða girmeyin. Daha az kýrmýzý et, daha az kýzartma, daha az beyaz un ve beyaz þekerli gýdalar, ama daha çok eski köy usulü beslenme; doðal köy unu, sebzeler, bakliyatlar, balýk, zeytin yaðlý yemekler… Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 24 Özellikle Ege Köylerinde çok biliyorsunuz popüler ve oldukça iyi bir mutfak. Bu þekilde beslenin. Ama hepsinden ve hepsinden önemlisi; ruhunuzu da iyi besleyin. Þimdi süremiz aþaðý yukarý yarým saat kadar. Ben çok fazla uzatmak istemiyorum ama birkaç soru varsa, Ramazan ve saðlýklý beslenmeyle ilgili, saðlýklý yaþamla ilgili, soru-cevap yapabiliriz. Ondan sonra da duruma göre sanýyorum sürem doluyor olacak, kapayabiliriz. Soru sormak isteyen varsa elini kaldýrýp yüksek bir sesle sorsun, ben de cevaplamaya çalýþayým. Evet. Çok arka… Buyurun. Biraz yüksek sesle lütfen. - Herkese iyi akþamlar. Þimdi sahura yemeðe baþlamadan önce su içmenin bir faydasý var mý, yani susamak açýsýndan? - Evet. Sanýyorum þimdi sesim geliyor. Su; tabii ki Ramazanda özellikle bol miktarda su, biraz da maden sodasý ve bitki çayý için diyoruz. Suyu ýlýk su olarak için. Sahurdan böyle bir 15-20 dakika veya 10 dakika önce bir bardak su içebilirsiniz, susuzluk için iyi. Ama yemek sýrasýnda aþýrý su içmek iyi deðil. Sahurda size en çok önereceðim; hararet basmamasý için bir bitki çayý içmeniz iyidir. Önden bir su içebilirsiniz. Normal sahurunuzu yaparken veya üstüne de bir fincan bitki çayý içebilirsiniz, bu kadarý yeterli. Aþýrý bir þekilde mideyi þiþirirseniz, yattýðýnýz zaman ve hemen de yatarsanýz reflü sorunu olur. O da pek saðlýklý bir durum deðil. Evet, baþka sorusu olan var mý? - Hayýrlý akþamlar, hoþ geldiniz. - Hoþ bulduk. - Ben tiroit bezinin çalýþmamasýndan dolayý kilonun… ne yapabiliriz, yani önerileriniz? - Evet. Tabii ilk önce eksik olan hormon konulacak. Doktorunuzla görüþeceksiniz ama bir ipucu vereyim burada. Normal tedaviyi yaparken, asla kesmeden, tere tohumu da kullanýrsanýz, mesela 2/3 tatlý kaþýðý kadar, tere tohumu da tiroidin çalýþmasýna yardýmcý olur. Hatta kullanýlan tiroit ilacýnýn dozunu daha az ihtiyaç olmasýný bile saðlayabilir. Ama bu tür tedavileri hekiminize danýþmadan yapmayýn. Bir de tiroit hastalýðýnda mutlaka biraz psikolojik faktörler de vardýr. Kiþi içine attýðý üzüntü ve sýkýntý olursa, o da hormonlarý baskýlar. Bu beþinci þarkkada enerji merkezinde blokaj yapabilir. Biraz daha da içinizi dýþarý doðru dökmeyi baþarabilirseniz, biraz egzersiz yaparsanýz, tere tohumunun da yardýmýyla yavaþ yavaþ metabolizma çalýþýr. Ama Türk kadýný biraz hassas da olabiliyor, içine de atabiliyor. Dýþarý doðru diðer kiþileri incitmeden paylaþmayý öðrenmek lazým. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 25 - Bir de menopozla dolayý, bu ikisinin birleþiminden dolayý veremiyorsa kilo napalým? - Þimdi kilo verememek diye bir þey söz konusu deðil. Kiþi bilinçli beslenmeyle, egzersizle, tere tohumuyla, bol sýcak su içmekle, yeþil çay içerek, bazý yardýmcý bitkisel ilaçlar da var; ayurveda haplarý gibi, bunlarla kiþi kilo verebilir. Ýþ bu iþe inanmak. Eðer siz inanýrsanýz bir çok þeyi baþarabilirsiniz. Ama hayata karþý küstüyseniz, býraktýysanýz, bir de üstüne menopoz gibi bir dönem geldiyse o zaman bir çok þey bloke olabilir. Hiçbir zaman pes etmeyeceksiniz. Her zaman enerjinizi yüksek tutacaksýnýz. Ama egzersiz þart. - Ýyi akþamlar. Benim de bir tabak çorba içsem sanki 15 tabak yemek yemiþ gibi þiþkinlik, aþýrý derecede. - Evet. Þimdi tabi ki mideler Ramazanýn ilerleyen günlerinde küçülmeye baþlýyor. Yani þu an tabi ki daha erken. Bunun için daha birkaç gün daha geçmesi lazým ama çok aç kaldýðý zaman, sonuçta mide de esneyen bir organ. Tam bir balon gibi deðil ama yapýsý da esneyebilen ve daralabilen bir organ. Tahmin ediyorum sizin mide yapýnýz, biraz spazm varsa midenizde, bir çorba içtiðinizde bile o kasýlýyordur. Rezene çayýnýn faydasýný görebilirsiniz. O spazmlarý çözmekte faydasý var. Bir de sýk sýk az az beslenin. Bir oturuþta çok yemek zaten iyi bir þey deðil. Aslýnda sizin ki biraz da avantaj. Sýk sýk ama az az yiyin. Bir de yemekleri daima yavaþ yavaþ, oturarak ve küçük küçük lokmalar halinde yiyin. - Soru sormak isteyen. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 26 - Peki. Her halde, baþka sorumuz var mý? Yoksa kapayabiliriz yavaþ yavaþ. - Bir sorumuz daha var. Onu da aldýktan sonra kapayabiliriz. - Ýyi akþamlar efendim, hoþ geldiniz. Lahanayla zayýflama þeyini öðrenmek istiyorum. - Neyle efendim? - Lahanayla. - Ha lahana. Lahana zayýflamaya yardýmcý bir bitkidir, doðru. Çünkü vücuttan toksin atmaya, idrar boþaltmaya yardýmcýdýr. Lahanayý þöyle piþirebilirsiniz: Sadece bir günlük. Ayda bir kere veya en sýk 10-15 günde bir kere, bildiðimiz küçük bir lahanayý, beyaz lahanayý doðrayýp, iki litre kadar su, bir parça kimyon, biraz zencefil, biraz da zerdeçal, birkaç diþ sarýmsak ve bir baþ da soðaný koyup, bunlarý çorba þeklinde yapýn. Sadece çok az, yarým tatlý kaþýðý kadar sývý yaðla. Sonra bunu blender edip, 10-15 günde bir, baþka hiçbir þey yemeyip, sabahtan akþama kadar bunu içerseniz, hakikaten metabolizmanýn canlanmasýna, toksin atmaya yardýmcý oluyor. Evet. Beni burada konuk ettiðiniz için bu akþam, çok teþekkür ederim. Belediye Baþkanýna da bu kadar güzel bir çadýr yaptýðý için, ben iftihar ettim. Ýnþallah bu Ramazan hem sizler için, hem de ülkemiz için; barýþ, huzur, saðlýk dolu geçer. Ýnþallah çok keyifli, huzurlu, neþeli geçer ve bayrama da bomba gibi formda gireriz. Hepinize kucak dolusu sevgiler. Ýyi akþamlar. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 27 3.Gün PANEL “Asr-ý Saadetten Tablolar” Necmettin Nursaçan Konser Ömer Karaoðlu Ey halk içinde ulu Olmuþ nefsinin kulu Ýþit ey yaman huylu Tövbeye gel tövbeye Sunucu Burasý Baðcýlar ve þu anda yüreði Baðcýlar'da olan herkese Ramazan-ý Þerif ayýnýn 3. gecesinde Ýrfan Soframýzdan iyi akþamlar dileyerek programýmýzý açýyoruz deðerli misafirlerimiz. Her akþam burada deðiþik misafirlerimiz oluyor ve bizleri bilgilendiriyorlar. Ramazana has bilgilerin aktarýldýðý bu programda dün akþam 'Saðlýklý Beslenme' ile ilgili görüþlerini beyan eden Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendi vardý. Bu akþam ise biraz daha farklý bir konu iþlenecek burada. Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in en yakýnlarý konuþulacak, o dönem konuþulacak. Adýna Asr-ý Saadet denilen o muhteþem dönem konuþulacak. Dedik ya burada çok önemli konular konuþuluyor ve hep o konularýn uzmanlarý konuþuyor diye. Ýþte bu akþamki deðerli konuþmacýmýz da bu konuda en iyilerden biri. Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýlýðý'ndan emekli olmuþ ama bizim daha çok TV ekranlarýndan tanýdýðýmýz ve sevdiðimiz bir isim. Sayýn Necmettin Nursaçan Hocamýzý 'Asr-ý Saadetten Tablolar' konulu konuþmasý için huzurlarýnýza davet ediyorum… Buyurun Hocam. Necmettin NURSAÇAN Emekli Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý Deðerli Belediye Baþkanýmýz, Müftümüz, daire müdürleri, hanýmefendiler, beyefendiler ve ekrandaki deðerli izleyicilerimiz. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) "Ýnsanlara teþekkür etmeyen, Allah(c.c.)'a da þükretmiþ olmaz" buyuruyor. Seyrani der ki, "Hak yoluna gidenlerin asha olan ellerine, er-pir vasfýn edenlerin kurban olam dillerine". Sevgili Peygamberimiz; "Cennet bahçelerine uðradýðýnýzda çok Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 30 faydalanýn". Cennet bahçeleri nere ey Allah'ýn elçisi? "Ýlim meclisleri, cennet bahçesi". Uzaktan, yakýndan buraya teþrif eden deðerli davetliler ve bu programý organize eden deðerli yöneticiler; ben þükranlarýmý sunuyorum. Allah'ýn sevgili Resulü bakýnýz Veda Haccýnda 124 bin Ashab-ý Kiram'a pýrlanta mesajlarýný veriyor, arkasýndan; "Ashabým ne dersiniz? Görevimi yaptým mý? Allah'tan aldýðýmý size ilettim mi?" Bu sorumluluk duygusunu taþýyordu. Ramazan-ý Þerif'e yakýþýr bir manevi ziyafet tertiplediðiniz için ben þükranlarýmý sunarak söze baþlamak istiyorum. Ramazan-ý Þerif'in ilk günlerindeyiz. Tabii bu ramazan, Ahmet Remzi Efendi der ki "Müjde müminler ihsân-ý Rahmandýr gelen, þanýna tazim edin mâh-ý ðufrandýr gelen, eidi ekber her günü, kadri mübarek her gece, ne mutlu ehli imana lütfu sübhandýr gelen" Yetiþmekle þereflendiðimiz günler, ömür takvimimizin çok önemli günleri. O yüzden Allah'ýn elçisi; "Ya Rab! Receb ve Þaban'ý bize mübarek eyle, bizi Ramazan-ý Þerif'e ulaþtýr" diye dua buyurmuþlardý. Demek son derece önemli günler ama Mevlana diyor ki "Çeþme akýyor, sen testiyi altýna tutarsan doldurursun. Testiyi çeþmenin altýna tutmazsan çeþme akar, sen de bakarsýn" diyor. Güneþ herkesin penceresinden içeriye giriyor, ama sen perdeleri çekmiþsen, güneþ ýþýnlarýndan istifade edemezsin. Ramazan gelmiþ, Ramazan gitmiþ elbette hiçbir fayda olmaz. Yani, Ramazan Mektebinin diplomasý, takva. Takvaya eresiniz, ilahi himayeye giresiniz, bir kýsým kötülüklerden ve cehennem azabýndan, ahiret rüsvaylýðýndan korunasýnýz diye, Allah sizden öncekilere farz kýldýðý gibi size de orucu farz kýlmýþtýr. Hülasa bu deðerli günlerden nasýl faydalanalým? Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; "Ramazanda dört þeyi çoðaltýn. Ýkisiyle Allah'ý hoþnut edersiniz, diðer ikisini de zaten yapmamýþ olamazsýnýz". Nedir onlar? "Bir; zamanla elbisenizi yenilediðiniz gibi, Ramazanda iman bilgilerinizi de yenileyiniz. Ýki; tövbe istiðfar ediniz" Yani kötü alýþkanlýklardan, kötü huylardan kurtulmaya çalýþýnýz. Yine Mevlana diyor ki; "Hep yarýn yaparým diyorsun. Nice yarýnlar geçti sen yapmadýn. Çabuk ol, çabuk. Ömür güneþi ölüm kuyusuna dikildi". Kötü huy çalýya benzer. Zamanýnda sökersen ne ala, sökmeyecek olursan çalý güçlenir, aksine de sen güç kaybedersin, çalýyý sökemez hale getirirsin. Þu fizik bünyemiz için zaman zaman check-up yaptýrýyoruz ya, ruh bünyemiz için de, kendimizi bir hesaba çekmeli, kulluk karnemi gözümün önüne getirmeli deðil miyim? Rabbime karþý, kullarýna karþý görevlerim var. Yaratana tazim, yaratýlmýþa þefkat, merhamet için geldiðim bu cihanda, yapmam gerekenlerden neleri yapmýyorum diye kendimi bir check-up yapmalýyým. Deðerli davetliler, bir gün vahiy meleði geliyor, Sevgili Peygamberimize diyor "Elini baþýna koy ve dinle. Her sabah namazýndan sonra, Haþir Suresinin son ayetlerini okuyan, dinleyen kiþiye, Mevlâ 70 bin melek görevlendirir, akþama kadar O'na rahmet okur, eceli gelir de ölürse þehiden ölür. Akþam namazýndan sonra Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 31 okuyan, dinleyen kiþiye yine Mevlâ 70 bin melek gönderir, sabaha kadar O'na rahmet okurlar, eceli gelir de ölürse þehiden ölür". Diyeceksiniz "Ya bu ne bolluk, yani binlerce melek, ben uykuma devam edeyim, onlar demek benim için rahmet okuyorlar". "E sen hoþça bak zatýna kim zübde-i alemsin sen, merdüm-i dîde-i ekvan olan ademsin sen, kainatýn göz bebeðisin, gaye varlýksýn, ahir güneþi, yeri, göðü hep senin hizmetine verdim ki, sen de Allah'a kul olasýn, Allah'ýn kullarýna hizmet edesin, faydalý olasýn diye". Ben bir ayet daha yukarýdan baþlayayým. Þöyle buyuruluyor "Ey müminler Allah'tan korkun, yarýn için ne hazýrladýysanýz bir bakýn" Yarýn tabirini kullanýyor. Ömür bahçesinin gülü solmadan, uyan hey gözlerim uyan, ecel bir gün bize devran salmadan, uyan hey gözlerim uyan. Derviþ Yunus söyler sözün tutulmaz, senin kumaþ bu illerde satýlmaz, böyle yatmak ile Hakk'a yetilmez, uyan hey gözlerim uyan. Mevlana anlatýyor "Akbabayla doðan havada uçuyorlar. Akbaba doðana diyor ki "Benim gözlerim o kadar keskin, o kadar ileriyi görür ki yer yüzü ile aramýzda þu kadar mesafe var, buna raðmen tarladaki buðday taneciðini görüyorum" "Hadi inelim de göster". Hýrsla iniyor akbaba buðday taneciðini yakalýyor. Meðer o da tuzaðýn içerisindeymiþ, tuzak da akbabayý yakalýyor. Sözü Mevlana eline alýyor: "Çok uzaklardan buðdayý görmek iyi, ama tuzaðý görmeyen gözü ne edeyim ben" Topraðýn üstünde mutlu olup da topraðýn altýnda kaybediyorsa ne edeyim. Bir gün gelecek, gizli sýrlar açýða binecek; bir gün gelecek, nice yüzler aðaracak, nice yüzler karacak. Bir gün gelecek, bugün kimseden kimseye fayda gelmez, bugün iþ Allah'a kalmýþtýr. Bana sual sorarlar da þaþarsam, sýratý geçerken nara düþersem, mümin kardeþlerden ayrý düþersem hayýf bana, yazýk bana, vah bana. Kadir Mevlâ'm defterine bak derse, cürmü isyan günahýn da çok derse, yerin göðün arasýndan çýk derse hayýf bana, yazýk bana, vah bana. Bu ayetin devamýnda Yüce Rabbimiz buyuruyor ki "Ehli cennetle ehli cehennem bir olmaz. Cennetliklerdir ki mutluluða erenler" Aziz davetliler, aklýnýza þu gelebilir "Ya bu hoca efendilere de sözü verdin mi hemen lafý cennete-cehenneme getirirler". Doðru, neden doðru? Yapýmýz öyle de ondan, yapýmýz öyle. Daha bakýn Fatiha-ý Þerif'in baþýnda þu mesaj veriliyor: "Bazý insan var kudreti görünce yola gelir, bazý insan var menfaati görünce yola gelir, bazý insan var korkuyla yola gelir" Rab'bimiz daha Fatiha'nýn ilk ayetlerinde bize bu mesajý veriyor. "Kulum sen neden alýýn, neden anlaan? Eðer kudret, yücelik, azamet karþýsýnda yola geliyorsan; Elhamdülillahi Rabbil Alemin; ben alemlerin Rab'biyim. Kulum eðer sen tamah ettiðine, menfaat beklediðine tazim edersen, ben dünyada Rahmaným, mümine, münkire rýzýk veririm, imkan veririm imtihan bozulmasýn diye. Ama dünyadayken mümin olanlara ebedi hayatta Errahim; merhametim vardýr. Onun için bana yönel. Yok eðer sen korktuðuna tazim ediyorsan Maliki Yevmiddin; büyük mahkeme, iþin sonucu benim elimde kulum. Yani sen hangisinden anlýyorsun? Kudrete tazim edersen, ben alemlerin Rabbiyim onun için bana yönel, menfaate tamah ediyorsan, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 32 dünyada Rahman'ým, ebedi hayatta Rahim'im onun için bana yönel, korktuðuna tazim ediyorsan, ben büyük Mahkeme-i Kübra ruz-u ceza benim elimde onun için bana yönel" buyuruyor. Þu hadis-i þerifi okuyayým þimdi; cehennemde dört þey var, cehennemden acý, cennette dört þey var cennetten üstün. Acýdan tatlýya doðru gidelim. Nedir bu cehennemdeki acý þeyler? Bir; meleklerin protesto etmesi ehl-i cehennemi. Vah vah yazýk olmuþ size. Burayý haber veren gelmedi mi size? Geldi, geldi amma, ya söz dinleseydim ya da aklýmý erdirseydim. Aðla gözüm, aðla hicran yaraþýr, bu asi kula hüsran yaraþýr diyecek ama bir fayda bahþeder mi hey Hak? Vaktinde edilmeyen nedamete. Ýkinci acý þey ne? Bize isyaný, haramý süslü gösteren; itaati, ibadeti zor gösteren þeytan var ya, o gün diyor ki; "beni suçlayýp durma, kendini kýna. Ben evet seni kandýrmak istiyordum ama sen de bahaneye bakýyorsun. Ne ben sana fayda verebilirim ne de sen bana. Birbirimizi suçlamanýn alemi yok. Herkes derdini içine akýtsýn. Benden sana fayda yok, baþýnýn çaresine bak". Ýnsan oðlunun baþýna bir iþ gelince onu yapayalnýz býrakan þeytanýn vefasýzlýðý var ya cehennem içinde cehennem oluyor. Üç, üçüncü acý þey; ehli cehennem diyecek ki; "Ya Rabbi cidden biz bedbaht insanlardýk. Biz müstahak olduk bu sonuca ama Ya Rab, Ya Rab, bir kere daha bizi imtihan dünyasýna gönder. Eðer o zaman da kulluk etmezsek gerçek zalimleriz" "Yýkýlýn, konuþmayýn" Allah Allah! Yav Allah böyle der mi? Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanýn hakký kötektir. Dördüncü acý þey ne? Aziz davetliler, Allah'ý gücendirmiþ olmak. O'nun mülkünde yaþýyoruz, O'nun nimetleri ile besleniyoruz, hudutsuz ihtiyaçlarla O'na muhtacýz. O'nun lütfu biz de daimi, bir an kesilse kökü kesilmiþ aðaçlara döneriz. Ýþte bu yýl yaðmur biraz kýsýldý da paniðe kapýlýyoruz deðil mi? Yüce Rab'bimiz soruyor; o suyu siz buluttan siz mi indiriyorsunuz biz mi? Dileseydik biz onu acý çorak ederdik, bize þükretmeli deðil misiniz? Sabahleyin kalksanýz ki sular çekilmiþ, o sularý size tekrar kim getirir? Ayný surede; Allah rýzký tutarsa, size verecek kimmiþ? Ey insanlar, hudutsuz ihtiyaçlarla Allah'a muhtaçsýnýz. Yahu ramazan günü bizi korkutmaya mý geldin? Þu tatlý þeylere geçiver hele. Cennette de dört þey var ki cennetten üstün. Bir; meleklerin tebriki. Selam müminler selam. Tebrikler tebrikler. Hak ettiniz, ebedi kalmak üzere buyurun. Bir baþka ayette; selam müminler. Sabrettiniz, hak ettiniz, kötülüklere karþý frenlediniz kendinizi. Ýyiliklerde sebat ettiniz. Hak ettiniz tebrikler size. Meleklerin alkýþý var ya, cennet içinde cennet. Ýki; Rabbimiz þöyle buyuracak; ehli cennet ebedi yaþayacaksýnýz. Ölüm yok, hastalýk yok, zarar yok, zeval yok, keder yok, ülser yok, kanser yok, iflas yok, keder yok razý mýsýnýz benden? E Ya Rab elbette razýyýz. Kullarým bundan da üstün bir þey var onu da vereyim mi? Ya Rab tarifi mümkün olmayan, hiç kimsenin hayalinden geçmedik güzellikler verdin bize, bundan üstün ne olabilir? Düþünemiyoruz onu. Benim hoþnutluðum var ki, ben birinden razý oldummu; hesap sormam, azab etmem, ehli cennet razý oldum Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 33 sizden. Bundan da üstün bir þey var, onu da vereyim mi size? Ya Rab cennet içinde cennet, bu ne olabilir? Bizim katýmýzda bir armaðan var. Nice yüzler var Allah'ý görecek, sevinçten pýrýl pýrýl yanacak. Eþine döndüðünde eþi diyecek ki "Efendi hayran oluyorum, bu sendeki güzellik ne, bu nefis kokular ne?" "Haným, ayný hali ben de sende görüyorum" diyecek. Aþýk oldum ben Allah'ýn adýna, doyamadým lezzetine tadýna, bana Allah gerek cihan kar etmez, benim gönlüm didar ister eðlenmez. Aziz davetliler, demek ramazanda Allah bilgimizi çoðaltacaðýz. Allah bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Allah bilgisi gönüle girerse; elde ayakta, gözde kulakta Allah sevgisi kendini gösterir. Allah sevgisi öyle olunca, gönlüm neþeli olur, yuvam mutlu olur, yurdum huzurlu olur; saygý olur, sevgi olur, yardýmlaþma olur, dayanýþma olur. Ýþte her sabah demek, biz bu Kur'an'ý bir dað baþýna indirseydik Allah korkusundan param parça olduðunu görürdün. Benim gönlüm bu daðlardan daha mý katý? Kur'an okuyun ve aðlayýn. Efendimiz böyle buyuruyor. Ya bu aðlamak nerden çýkýyor ya? Ne için? Bu aðlamanýn anlamý ne? Yani; Kur'an okuyun ve aðlayýn. Peygamberimiz Kur'an okumuþ aðlamýþ, Kur'an dinlemiþ aðlamýþ. Bakýn bunu neye benzetiyorum ben: Asker Mehmet mektup yazýyor; anneciðim asker ocaðýný çok seviyorum. Komutanlarým, arkadaþlarýmla çok iyiyim. Filan ama Fatma Haným'ýn gözünden yaþlar iniveriyor. Ya Fatma Haným, oðlan iyilik haberlerini yazýyor ya niye aðlýyorsun? Fatma Haným mektup yazýyor, Mehmet arkadaþlarýndan gizlemek istiyor ya, Mehmet de aðlýyor. Ya bu Mehmet'e ne olmuþ, Fatma'ya ne olmuþ ya? Fatma Haným'ýn komþularý da aðlar mý? Hayýr onlar aðlamaz. Mehmet'in arkadaþlarý aðlar mý? Onlar aðlamaz. Fatma aðlar, Mehmet aðlar. Aðlarsa anam aðlar, gayrisi yalan aðlar. Can, ciðer, ana, evlat onlar ondan dolayý. Ýþte Müslüman Allah Kelamýný okur aðlar, dinler aðlar. Çünkü; Biricik Sevgilinin sözüdür o. Müminler o kiþilerdir ki Allah anýlýnca heyecanlanýrlar. Allah'ýn ayetleri okununca ruhlarýnda, gönüllerinde bir huzur meydana gelir. Kelebek kanadýna döner, streslerden kurtulurlar. Aziz davetliler, Rabbimiz bakýn kendisini sabah vakti þöyle tanýtýyor: O Allah ki O'ndan baþka Hak, Mabut yoktur. Hâzýrý bilir, gaibi bilir, bugünü bilir, yarýný bilir; ben neyi bilirim? Ben de O'na olan ihtiyacýmý bilsem... O Rahmandýr, Rahimdir. Ýkinci defa vurguluyor, tevhid, çok önemli olduðu için.. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.), çocuklarýnýz konuþmaya baþladýðýnda "lâ ilâhe illallah ile dillendirin, ölmek üzere bulunan kiþiye de lâ ilâhe illallahý telkin edin. Kiþinin son sözü lâ ilâhe illallah olursa cennete girdi gitti. Önsözümüz lâ ilâhe illallah, son sözümüz lâ ilâhe illallah. Hayat bunun gölgesinde geçmeli. Gönülleri bol eyler, daðý taþý yol eyler, sultanlarý kul eyler lâ ilâhe illallah. Allah de de serinle, Rabbim her an seninle, yad et daim dilinle lâ ilâhe illallah. Yunus da bunu dedi, yanar yürek aþk odu, Mevlâ'nýn güzel adý lâ ilâhe illallah.. Allah'ýn adý, aðzýmýzýn tadý, gün bu ayetlerle baþlýyor; O Allah ki yoktan var eden, yarattýðýný da üsluplu, bir gül goncasýný düþünün, bir bülbülün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 34 hançeresini düþünün, bir kar taneciðini düþünün, yaðmurun yaðýþýný düþünün.. Sonra Rabbimiz Selam'dýr, inandýðýmýz Allah(c.c.). Öyle olunca mümin bunalýma düþer mi? Hele intihara teþebbüs edecek kadar taþkýnlýk, þaþkýnlýk olabilir mi? Gün bu ayetlerle baþlýyor, sonra bu ayetlerle devam ediyor; Gökte ve yerde olan her þey Allah'ý tesbih eder. Ben ne güne dururum? Sabah bu, akþam bu ayetler okunuyor. O yücedir, izzeti var, hikmeti var. Hiçbir þey tesadüfi deðildir. Aziz davetliler, Ramazanda tövbe istiðfarý da çoðaltýn buyuruyor sevgili Peygamberimiz(s.a.v.).. Bir evi süslemek için, lüzumsuz eþya bir dýþarýya taþýnýr, yeni ve güzel eþya ondan sonra yerleþtirilir. Yani biz de kötü huylarýmýzý, ihmallerimizi, kötü alýþkanlýklarýmýzdan kendimizi manevi check-up ve manevi revizyona tabi tutarak, Allah'ýn nimetlerini þöyle gözümüzün önüne getirerek bir test yapmamýz lazým. Ve sonra da tövbe istiðfar. Özellikle seher vakitleri; seherler derde dermandýr, seherler lütf-u rahmettir. Seher vakti istiðfar, en makbul ibadettir. Cennet yolcusu müminleri bakýn Rabbimiz anlatýrken sabýrlý, özde-sözde doðru insanlar, her halükârda itaatkâr, her emre uyarlar, sahip olduðu þeylerden baþkalarýna verirler, seher vakitlerinde af dilerler, seherler derde dermandýr, seherler lütf-u rahmettir. Seher vakti istiðfar, en makbul ibadettir. Aziz davetliler fazla konuþmayacaðým ama gelin sohbetimin bu bölümünde size þöyle bir portre çizeceðim. Kendimizi check-up yaparken ben kime benziyorum, þu karelerde nerede benim yerim diye onu aramaya çalýþalým. Kur'an'ýn uzun ve büyük surelerinden biri Tevbe Suresi. Yaz gününün en sýcak zamaný, kuraklýk var, kýtlýk var. Büyük bir ordu Müslümanlarýn üstüne geliyor diye bir istihbarat. Onun üzerine Allah'ýn elçisi günlerce hazýrlýk yaptýrýyor. Yani büyük bir ordunun üzerine gideceðiz. Onlar bize gelmeye hazýrlanýyorlar. Biz de hazýrlýk yapalým. Tabii kolay deðil. Münafýklar ne diyor "Ya þu sýcakta akýl iþi mi yahu? Tebük Çölü; ateþ yaðýyor, alev yükseliyor. Çok büyük bir ordunun karþýsýna gidilecek öyle mi?" þeklinde onlar da propaganda ediyorlar. Her gün Peygamberimiz(s.a.v.) durum deðerlendirmesi yapýyor, Ashab-ý Kiram'ý topluyor. Hz.Ebubekir malýnýn tamamýný getiriyor. Peygamberimiz(s.a.v.) soruyor: "Ebubekir, eve neyi býraktýn?" "Allah ve Resulünü býraktým".. Hz. Ömer yarýsýný getiriyor, diyor ki "Ben bu yarýþta Ebubekir'i geçmek istedim ama ben nereden bileyim malýnýn tamamýný getireceðini".. Hz. Ömer malýnýn yarýsýný getirmiþ oluyordu. Bakýn nasýl Sahabe-i Kiram seferber. Ebu Ukayle Ensari sabaha kadar su taþýyor, iki ölçek hurma kazanýyor, birini o kampanyaya getiriyor, birini evine götürüyor. Sahabeden biri sabaha kadar namaz kýlýyor. "Ya Rabbi yoluna, hizmete teþvik ettin ama bir þeyim yok ki vereyim. Neyim varsa senin yoluna adýyorum". Onun bu sözünden Cenab-ý Hak, Peygamberini haberdar ediyor. Ertesi gün Efendimiz buyuruyor ki "Bu gece içinizde biri var ki, kendini Rabbine adadý. O sözü münasebetiyle kabul edilmiþ bir zekat sevabýna nail oldu".. Haným topluluðu arasýna Peygamberimiz, Hz.Bilal'in önüne önlük tutuyor, baðlýyor, hanýmlarýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 35 arasýna giriyor. Hanýmlar küpelerini veriyor, bileziklerini veriyor. Hanýmýn biri küpeyi öyle bir çekiveriyor ki kulaðý kanýyor. Kanlý küpeyi veriyor. Peygamber Efendimiz(s.a.v.) nihayet yola çýktý. Seniyyetül Veda'a varýnca Hz.Ali Efendimizin geri kalmasýný emir buyurdu. Hz.Ali(r.a) "Ya Resulallah niye beni geride býrakýyorsun?" "Ali, senin ailene benim aileme birinin bakmasý lazým. Ya ben kalacaðým ya sen kalacaksýn" "Ya Resulallah, demek kadýnlarýn hizmetini göreyim diye beni geride býrakýyorsun" Yani þu insanlarýn haline bakýn. Yine bu olayda þu da kayda deðer, Kur'an'da yer alýyor: Yedi kiþi var ki, yedi kiþi geliyor "Ya Resulullah bizi de götür" "Hayýr. Sizi götürmem" "Niye Ya Resulallah?" "Gideceðimiz yer çok uzak. Sizin binidiniz yok. O yüzden sizi götüremem" Onlar da çýkýyor, caminin önünde aðlaþýyorlar. Onlarýn aðýtýndan Kur'an bahsediyor, o yedi kiþinin aðýtýndan bahsediyor. Mevlana diyor ki "O yedi kiþinin gözyaþý Cebrail'in eline geçseydi, alýr da süs diye kanadýna takardý. Maddi durumu müsait olan Müslümanlar geliyor "Kardeþim niçin aðlýyorsunuz siz?" "Binidin yok diye beni savaþa götürmüyor Allah'ýn resulü" "Üzülme, aðlama senin binidini ben temin edeceðim" diyen varlýklý Sahabeler de oluyor. Aziz davetliler sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) birinci konaklama mevkiindeyken Sahabeden biri sefere katýlmamýþ, evinin önünde, aðacýn altýnda eþi yemek hazýrlamýþ, o yemeði yerken þöyle düþünüyor "Hain nefsim, Peygamber (a.s.) bu yakýcý, kavurucu Tebük Çölü'nün güneþinde insanlýk için bu zahmetleri ihtiyar etsin, sen de utanmadan eþinin hazýrladýðý yemeði yiyip sularý içesin. Sana bir yudum içirmem hain nefis. Derhal atýna bin, koþtur. Atýna binip koþturuyor, toz duman içinde bir süvari geliyor. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) buyuruyor "Þu yaklaþan Hayseme olaydý" Biraz daha belirince "Evet Ya Resulallah, Hayseme".. "Hayseme az kalsýn helak oluyordun" "Benim için af dile Ya Resulallah" diyor, Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) de O'nun için af diliyordu. Aziz davetliler bu sefer de Müslümanlar itibar kazandýlar, kan da dökülmedi, Müslümanlar için bir itibar oldu. Salimen, ganimen Müslümanlar döndüler. Bazý kiþiler var ki geliyor "Ya Resulullah eþim hastaydý o yüzden sefere katýlmadým" Peygamberimiz(s.a.v.) "Yalan söylüyorsun" da demez. Yalan olduðunu biliyor ama adamýn yüzüne vurmuyor. Ama üç Sahabe var ki, mesela onlardan biri Kâb ibn-i Malik, hem de hatip bir insan. Diyor ki Peygamberin(s.a.v.) huzuruna girip "Niçin sefere katýlmadýðýmý söyleyeceðim. Niçin katýlmadým, ne diyeyim? Yani yaptýðým yetmiyor gibi bir de yalan söyleyeyim, öyle mi? Hayýr, gerçek neyse onu söyleyeceðim" Huzura gidiyor. "Ya Resulallah binidim vardý, mazeretim yoktu ama nefsime uydum ve sefere katýlmadým. Cezam neyse onu verin Ya Resulallah" "Cezanýn ne olduðunu bilmiyorum. Bekle. Rabbim bir açýklama gönderir" Bunun gibi iki kiþi daha var. gelen açýklama ne? "Hiçbir Müslüman bunlarla görüþmeyecek, selam alýp selam vermeyecek. Üç kiþi için böyle. Ýþin psikolojik ortamýný düþünün. Diðer insanlar diyorlar "Ya ne olur bir mazeret söylesen de iþi bitirseydin. Bak iþi uzattýn. Baþýna Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 36 iþ çýkardýn yani. Amcamýn oðlu bahçede çalýþýyor. Bahçesine vardým, selam verdim, selamýmý almadý, yüzüme bakmadý. Mescid-i Nebevi'ye geliyorum, Allah elçisinin yanýna sokuluyorum, þöyle acaba mübarek selam verirken gözleri gözlerime gelir mi diyorum ama olmuyor. Dünya beni sýktý" diyor. Bir gün pazar yerinde dolaþýyorum, Gassani Hükümdarý bir elçi göndermiþ "Senin deðerini bilemediler, seni bu þekle koydular. Bize gel, sana Valilik vereceðim" "Ya Rabbi, benim suçum bu kadar mý büyüktü? Yani Ýslam'dan çýkma teklifiyle bile karþýlaþacaktým, öyle mi?" Gassani Hükümdarýnýn mektubunu yýrtýp atýyor. Gece aðlýyor, gündüz aðlýyor. Aziz davetliler lütfen buraya dikkat! Ne için, nedir, ne yaptý? Bir emre uymadýlar. "Nihayet ellinci gün evin damýnda ben hazýrlanýyordum, bir müjdeci. Müjde Kaab, gözünaydýn! Hakkýnda ayet nazil oldu diye müjdeciye bir takým elbise verdim. Mescid-i Nebevi'ye geldim, bayram havasý. Allah elçisi neþeli olduðu zaman mübarek yüzü ay gibi dalgalanýr" "Müjde Kaab!" "Bu müjde sizden mi, Rabbimden mi?" "Hem Rabbimden hem benden" buyuruyor ve nazil olan ayeti okuyor. "Bu kiþiler dünya geniþliðine raðmen dar geldi. Allah'tan baþka sýðýnýlacak yer olmadýðýný anlayýp Allah'a sýðýndýlar. Allah da onlarýn tövbesini kabul etti" Allah'ýn mülkünde yaþýyoruz. Onun nimetleriyle besleniyoruz. O, bizden haberdar. O, görüyor. Nasýl isyan ederim. Bir emre uymayanlar, sözün kilit noktasý bu. Aziz davetliler, þu ayetle uyarýldýlar "Ey müminler! Buyurun Allah yoluna denilince ne oldu da yerlerinize mýhlandýnýz? Dünya sizi doyurdu mu? Sizin hayaliniz, emeliniz mezarlýk duvarýna kadar mý? Sizin cennet ve cemalullah diye bir arzunuz yok mu?" "Dünya hayatý ahirete nazaran azdýr, hiçtir. Ey halk içinde ulu Olmuþ nefsinin kulu Ýþit ey yaman huylu Tövbeye gel tövbeye Sakalýna baka bak Kara iken oldu ak Dünya sana kurdu fak Tövbeye gel tövbeye Ulu kýyamet kopa Düz ola dere tepe Niceler yoldan sapa Tövbeye gel tövbeye Uça gide can dahi Kuru kala ten dahi Yunus Emre sen dahi Tövbeye gel tövbeye Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 37 4.Gün PANEL “Kur’aný Yaþamak” Engin Noyan Þiir Dinletisi D. Ali Erzincanlý Bir dost dedin ki uran olsun Karanlýk gecelerde avizen olsun Kanayan yarana merhemin olsun Dostu bulmayanýn hali nice ola Sunucu Hayýrlý akþamlar efendim. Ramazan ayýnda üzerinde en çok, en titiz, en önemli þekilde konuþulmasý gereken konulardan biri de þüphesiz kitabýmýz Ku'ran-ý Kerim. Kur'an'ý anlamak, Kur'an'ý yaþamak þüphesiz çok ama çok önemli. Üzerinde ne kadar çok konuþsak az geleceðinden þüphemiz yok. Þimdi huzurlarýnýza bu konuda dinlemeye doyamadýðýmýz ve her dinleyiþte kendisinden feyiz aldýðýmýz bir ismi davet etmek istiyorum. Araþtýrmacý-Yazar Engin Noyan Beyefendi. Buyurunuz efendim. Engin NOYAN Araþtýrmacý - Yazar Ey Rabbim! Göðsümü geniþlet, görevimi bana kolaylaþtýr. Dilimdeki düðümü çöz ki; sözlerimi tam olarak kavrayabilsinler. Amin! Esselamualeykum ve Rahmetullahi ve Berekatuhu. Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz efendim. Mübarek Ramazaný Þerif'in 1428'inci yýlýn, mübarek Ramazan-ý Þerifinin dördüncü gününü idrak etmeyi bizlere nasip eden ve bu fakiri tekrar huzurlarýnýza getirmeyi nasip eden alemlerin Rab'bi Yüce Allah(CC)'a nihayetsiz þükürler olsun, hamd-ü senalar olsun. Ömrümüz oldu, imkanlarýmýz yetti iþte bu mübarek Ramazan'ý da karþýladýk. Bakalým tamamýna erdirebilecek miyiz? Ýnþallah rahmetinden ve bereketinden bolca istifade eden kullarýndan olmak nasip olur hepimize. Sevgili kardeþlerim, mübarek Ramazan-ý Þerif aylardan bir ay yalnýzca. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 40 Takvimimizdeki bir sürü aydan, 12 aydan biri. Ama O'nu özel kýlan, O'nu mübarek kýlan, O'na Ramazan-ý Þerif dedirten çok büyük bir özellik var. O da mübarek Kur'an'ýn bu ayda nazil oluþu. Mübarek Kur'an nazil olduðu, nazil olmak biliyorsunuz inmek demek. Yukarýdan aþaðýya inmek demek. Mübarek Kur'an nazil olduðu her yeri þereflendirir. Mübarek Ramazan'ý, Ramazan-ý Þerifi de þereflendiren, O'nu mübarek kýlan; mübarek Kur'an'dýr hiç kuþku yok. Eðer mübarek Kur'an, Ramazan-ý Þerif'te deðil de þevval ayýnda inmiþ olsaydý biz mübarek þevval-i þerif diye on bir ayýn bir sultaný onu bilecektik öyle ya adlandýracaktýk. Reb-iül Ahir ayýnda inmiþ olsaydý ya da Safer ayýnda inmiþ olsaydý diyecektik ki; mübarek Safer, Safer-i Þerif geldi, bizim için en kýymetli ay odur diyecektik. Ramazan ayýnýn kendinden kaynaklanan hiçbir özelliði yok. O'nun özelliði mübarek Kur'an'dýr. Araplarýn bir sözü vardýr. Derler ki; "Þeref'ül mekan bilmekin". Yani; mekanýn þerefi orada bulunan kiþiyle alakalýdýr. Mekanýn kendinde þeref-meref olmaz. Oraya ne gelirse, orada kim gelirse o kiþinin þerefiyle o mekan ya þereflenir ya da zelil Allah muhafaza biri gelirse zillete iner. Bunun gibi mübarek Kur'an deðdiði, ulaþtýðý her yeri nasýl þereflendiriyorsa, bizi de þereflendirir. Mübarek Kur'an'da âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC), bizler için, biz, hepimiz; siz, ben, tanýdýðýnýz bütün, "Elhamdülillah Müslüman'ým" diyen mümin ve de mümine Müslümanlar için dünyanýn en izzetli insanlarý buyuruyor. En þerefli. Ýzzet; þerefin bir derece daha yukarýsý. En izzetli insanlarý diyor. Ýnsanýn haþa inanasý gelmiyor. Bizden bahsediyor. Biziz o. Farkýnda mýyýz acaba? Bizden böyle bahsedildiðinin. En izzetli insanlar olduðumuzun farkýnda mýyýz? Olsak, bu kadar ezile büzüle, bu kadar itile kakýla yer yüzünde dolaþýr mýyýz? Tevazu içinde olmak baþka þey, kendini ezdirmek, kendini hor ve hakir gördürtmek bambaþka bir þey. Siz izzetinizle tevazu gösterirsiniz ama izzet sizi zelil kýlmaz, asla. Neden biz bu kadar þerefliyiz? Nedir bu bizi þerefli kýlan? Bizi þerefli kýlan mübarek Kur'an, Kur'an-ý Azimüþþan. Ne kadar O'nunla muhatap olursak, ne kadar O'nunla hemhal olursak o kadar þerefimiz, itibarýmýz, kalitemiz artar. Öyle bir þey vermem. Týbb-i Nebeviyye'yi bilen biri diyor ki; "Bak mübarek; ben sana öyle bir bal vereceðim ki, bu bal çok þifalý bir bal. Binlerce metre yükseklikte, yüz binlerce arý tarafýndan, milyonlarca çiçeðin özü". -Cenab-ý Allah(CC)'ýn vahyi sayesinde. Arý nasýl yapýyor balý ki? Bu fabrika mý bu? Ýmalathane mi bu? Vahiy sayesinde yapýyor. Vahiyle buluyor balý. Düþünün, þu arýnýn haline bakýn. Arý beni soktu. Daha ne istiyorsunuz arý sizi soksa. Vahiy almýþ hayvan sokuyor sizi. Daha kýymetli bir þey olabilir mi ondan? Sevinin ona.- "Bu, balý yaptý bu arýlar. Bu çok kýymetli, çok Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 41 özel bir bal, çok kýymetli, aman! Bu baldan yersen, yavaþ yavaþ senin midendeki hastalýk düzelir, bi-iznillah þifa bulursun" diyor, O'na bir eskilerin, öyle derlerdi onlar, þimdi kullanmýyoruz o tabiri, hokka. Hokka içinde bal veriyor. Ne yapýyor midesindeki hastalýk olan adam? "Veeeiiy! Hekim efendi bana bal verdi. Bu çok kýymetli. Aman, bunun kýymetini iyi bileyim ben hele. Kýymetini iyi bileyim, kaybolmasýn, heba olmasýn". Alýyor balý, tepesine koyuyor. Orada taþýyor. Ne þifa,ne güzel, ah ne kýymetli bal. Kafasýnda bal hokkasýyla geziyor. Ama midede hastalýk devam. Yara azdýkça azýyor,azdýkça azýyor. On beþ gün sonra gidiyor hekim efendiye, diyor ki; "Hey mübarek sen dedin ki on beþ gün içinde þifa bulursun bi-iznillah. Hani þifa-mifa yok?" Hekim bakýyor, herifin kafasýnda bir hokka. Diyor; "Mübarek bu ne? Tükürük hokkasý mý?" "Yo haþa. Bal hokkasý". "Ne için?" "E sen bana vermedin mi kýymetli balý? Bu çok kýymetli dedin. Ben de tepemde taþýyorum onu". "E be mübarek, sen bu balý yemezsen bu sana nasýl þifa olacak? Bu bal senin yaraný nasýl iyileþtirecek? Ben sana tepende taþý diye vermedim ki onu. Onu ye! Bünyene sok! Vücuduna sok! Hayatýnýn bir parçasý haline getir. Seni tedavi eder bi-iznillah. Bu bal onun için. Göstermelik deðil". Ýþte bizim de yaptýðýmýz bu. Mübarek Kur'an'ý tepemizde taþýyoruz bi-iznillah vallahi. Sevgimizden, saygýmýzdan. Baþka bir þeyden ne olabilir ki? Ama mübarek Kur'an tepemizde taþýmak için deðil ki. Mübarek Kur'an O'nu kalbimize yerleþtirmek için. O'nu öðrenmek için. O'nu hayata aktarabilmek için. O'nu damarýmýzda kan, ciðerimizde nefes yapabilmek için. Ýþte o zaman þifa gelir. Ýþte o zaman aydýnlatýrýz. Hem kendimizi hem bütün insanlýðý. Unutmayýn; insanlýðýn mesuliyeti bizim üzerimizde. Mübarek Kur'an bunu söylüyor. Bu akþam hane-i saadetlerinize gittiðinizde inþallah bu fakiri hatýrlayýn. Ve gidin mübarek Enfal suresinde. 73. ayet-i kerimeye bir bakýn hele. Bakýn, Cenab-ý Allah(CC) ne diyor orada. Söylemeyeceðim, gidin kendiniz bakýn. Ben söylersem sonra, hani vardýr, arabalarýn arkasýnda yazýyor; babam sað olsun diyor. O bana aldý arabayý, hoyrat kullanýyor. Kendi emeðiyle alsa o arabayý. Öyle dikkatli kullanýr. Onun için siz de dikkatli kullanasýnýz diye söylüyorum. Enfal suresinin 73. Ayet-i Kerime'sini bir gidin tefekkür edin bu gece bakalým. Günde iki ayet okuyun kafi. Cüz okuyamazsýnýz. Günde bir cüz okusanýz beliniz kýrýlýr, kafanýz patlar. Öyle laf ola beri gele okursunuz tabii caným. Öyle gider, onu da ihmal etmeyin o da ayrý. Dinleyin, kulak verin o ayrý. Ama arabada Allah aþkýna dinlemeyin istirham ediyorum. Arabanýza takýp dinlemeyin. Allah aþkýna yapmayýn bunu. Bu çok kötü bir þey. Bu korkunç bir þey. Ýyi bir þey yaptýðýmýzý zannederek, yanlýþ iþler yapýyoruz. Mübarek Kur'an arabada dinlenir mi? Öyle þey olur mu? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 42 Bir yandan araba kullanacaksýn, vites, debriyaj diyeceksin. Arkandaki edepsiz adam kornaya basacak sen daha yeþil yeni yandýðýnda. Dönüp sen ona bir güzel kalay çekeceksin aðzýnla, orada Kelamullah okunuyor. Öyle þey olur mu? Yanýndaki adama dönüp bir þey söyleyeceksin. Camý açýp bir laf edeceksin. Orada Kur'an okunuyor. Cenabý Allah(CC) ne diyor; "Kur'an okunduðu zaman susun ve dinleyin" diyor. Susun ve dinleyin. Mübarek Kur'an yaný-sýra yapýlacak bir iþ deðildir. Yaný-sýra þiir dinleyin caným. Güzel kýssalar dinleyin, kelam-ý kibar dinleyin. Hatta, hani pek o da iyi deðil ama hiç olmazsa idare eder, hadis-i þerif dinleyin. Ama Kur'an otomobil kullanýrken asla, katiyen yapmayýn. Ne oldu? Frene bastýnýz, arabayý park ettiniz ayet-i kerimenin ortasýnda, zang diye kontaðý kapattýnýz, ne dediniz O'na? Sus mu dediniz? Oturup kaç kiþi bekliyor surenin tamamlanmasýný, kaç kiþi bekliyor? Evden bekliyorlar ayol. On dakika daha bekleyeceðim bitene kadar. Kimse beklemez. Aman iyi bir þey yapayým derken çok ciddi hatalara düþersiniz. Sakýn ola ki bunu yapmayýn. Evinizde gününüzün on beþ dakikasýný, yirmi dakikasýný, hadi caným yarým saat olsun, mübarek Kur'an'a ayýrýn. Bir Ayet-i Kerime'yi okuyun, bir ayet-i kerimenin üzerinde düþünün, tefekkür edin. Alemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC) bunu neden bana söylüyor? Neden? Neden söylüyorum ikinci basamaðý nasýl söylüyor bunu bana? Hangi yolla anlatýyor? Ben bundan nasýl istifade ederim? Anlamýyorsanýz korkmayýn. Anlamamaktan korkmayýn. Anladýðýnýzý zannetmekten korkun. Aha ben bunu anladým, iþ bitti diyorsanýz, baþýnýz yine sýkýntýya girer. Anlamamak, daha iyisini anlamak, bir baþkasýna sormak daha faydalý bir þeydir. Gidip öðrenin. Dünyada mübarek Kur'an'ý anlamamak mümkün deðildir. Anlarsýnýz. Çok güzel anlarsýnýz. Hiç korkmayýn. Kim size diyorsa ki anlayamazsýnýz, halt ediyor. Hatta küfrün sýnýrýnda geziyor. Mübarek Kur'an anlaþýlmak üzere nazil olmuþtur. Biz anlayalým, öðrenelim diye. Mübarek Kur'an'ý anlayacak kadar aklýnýz yoksa zaten problem yok, hemen orucu býrakýn. Namazý da býrakýn. Helal haram diye bir þey de yok. Kafadan cennettesiniz. Çünkü akýl yok. Akýl olmayaný, alemlerin Rabbi Yüce Allah(CC), mesul tutmuyor ve hesaba çekmiyor. Onlarý bize numune olarak yaratmýþ. Akýllý olmayan varlýklarý numune olarak yaratmýþ. Görelim akýl olmayýnca ne oluyor diye. Ama eðer, futbolda ne zaman gol oluyor, onu anlayacak kadar aklýnýz varsa, arabanýn vites kolunu ve debriyajý arasýndaki iliþkiyi anlayacak kadar aklýnýz varsa, Allah selamet versin Emine Beder Hanýmefendinin muhteþem yemek tariflerinden birini okur okumaz mutfakta tatbik edecek kadar aklýnýz varsa, ya da Necmiye Hanýmýn gösterdiði oya iþini hemen uygulayýp, kocanýza, oðlunuza, damadýnýza bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 43 namaz takkesi örecek kadar aklýnýz varsa Kelamullah'ý anlayacak kadar aklýnýz var demektir ve bu aklýn hesabýný âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC) bizden soracaktýr. Kim demiþ ki bugüne kadar ben mübarek Kur'an'ýn tamamýný anladým. Olur mu öyle þey? Tamamýný anlayan bir tane alim yok. Hiç biri böyle demez: Aha iþte anladýðým kadarýný anladým. Anladýðým kadarýný aktarýyorum. Bakýn burada mesele þudur; mübarek Kur'an'dan ne anlýyorsanýz ve ne kadar anlýyorsanýz, o size yeter. Huzur-u ilahide toplandýðýmýz günü düþünün. O gün hesap sorulacak bizden. Herkes orada olacak. Bütün peygamberleri, Ýslam peygamberlerini orada göreceðiz. Hepsini. Hz.Ýsa Aleyhisselam, Hz.Musa Aleyhisselam hep Ýslam peygamberleri. Onlar orada duracak. Onlarýn ümmetleri. Onlar da Ýslam ümmetidir, baþka ne olacak ki? Onlar da orada olacak. Hepsini göreceðiz. Bütün müctehit imamlar, bütün Ýslam ulemasý, hepsi orada olacak. Baþka herkes, kim olursa. Herkes tek tek konuþacak ve hesap verecek. Orada bir tane sýradan bu fakir gibi her hangi bir mümin kula konuþma sýrasý geldiðinde, düþünün ki þöyle dese: Dese ki; "Ya Rabbi, senin Kitabýný Kitap bildim. Sana iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. Resulüne iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. Meleklerine iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. O son günün, iþte bugünün, -o günden bahsediyoruz- gelmesine iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. Okumaya çalýþtým. Sen de biliyorsun, senin bilmediðini biz söylemiyoruz, bizimki kul edepsizliði ama bizim vazifemiz bu. Biz söyleyeceðiz. Hesap vereceðiz çünkü. Sen de biliyorsun çok parlak bir aklým yok. Çok fazla okuma yazmam yok. Ancak aha iki kelimeyi ooo zor bir araya getiriyorum. Bu altý bin küsur, altý bin altý yüz küsur ayetin içinde, ne hepsini okuma imkaný budum, hele hepsini anlama imkaný hiç bulamadým. Anlaya anlaya ben bu Kitaptan bir tek ayet anladým Ya Rabbi. Bir tanesini, o koca ayetlerin içinden ancak bir tanesini anladým. O da, gündelik hayatýmýzda elhamdülillah en az, en az kýrk defa söylediðimiz, mübarek Fatiha'nýn tacý, tacý olan ortasýndaki ayet-i kerime. Tek bir cümle. Bir tek onu anladým Ya Rabbi". "Nedir o?" "Bismillah; iyya kena'büdü ve iyya kenesta'in. Bir tek bunu anladým. Ne demek? Ancak sana kulluk ederiz, ancak senden isteriz, yardým isteriz. Ne baþkasýna kulluk ederim, ne baþkasýndan her hangi bir yardým isterim. Baþkasý dediðim ne? Dýþýmdaki adam deðil, içimdeki adam da var baþkasý. Nefsime bile kulluk etmeyeceðim. Böyle söyledim ve bu ayet-i kerimeyi anladým, ömrüm boyunca bu ayet-i kerimeye en büyük sadakati göstermeye çalýþtým. Gayri yapabildiðim bu kadar. Geri kalaný altý bin altý yüz küsur ayetin içinden, eee onu bilemiyorum. Kim bilir orada neler anlattýn ama yapabileceðim benim bu" dediðini düþünün. Hayatý kurtuldu. Bir tek ayet-i kerime, mübarek Kur'an'ýn özünü anlatan ki, her ayet-i kerimede o özü bulursunuz. O Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 44 bütünün bir parçasýdýr. O'nun hayatýný kurtarýr. Onun için hiç kendinizi üzmeyin. Mübarek Kur'an'ýn tamamýný anlamak zorunda deðilsiniz. Bir tane ayet-i kerimeyi anlayýn. Ertesi gün vallahi bunun hesabýný benden burada da sorarsýnýz, öbür tarafta da sorarsýnýz. Bir tane ayet-i kerimeyi anladýðýnýzda inanýn ki ertesi gün ikincisini anlamaya baþlarsýnýz. Ondan sonraki gün üçüncüsünü anlamaya baþlarsýnýz. Çünkü gýda geliyor, ilahi gýda. Besliyor aklý, pýrýl pýrýl aydýnlatýyor, zekanýzý açýyor, zihninizi açýyor, kavrayýþýnýzý açýyor. O üniversite sýnavlarýna çocuklarý sokmak için gönderiyorsunuz deðil mi ya? Cepten paralar gidiyor, kurslar, bilmem neler. Ne yapýyor çocuk orada, ezber öðreniyor. Baþka bir þey öðrendiði yok. Orada bir bilgi yok. Orada ilim yok. Hiçbir þey yok orada. Ezber. Makine gibi; drolololoooot diye. Benim bir arkadaþýmýn oðlu kazanmýþ üniversiteyi, bana gösterdi kaç puan diye. "Bak bu" dedi, "bilmem kaç yüz puan aldý". Dedim; "bu mu?" Oðlan böyle. Canýndan bezmiþ. Nefret ediyor dünyadan. Gözünde fer kalmamýþ adamýn. Gencecik çocuk pýrýl pýrýl. "Sen" dedim, "Buna niye gönderdin ki? Gavur eziyeti ya bu adama yaptýðýn, yazýk günah deðil mi? Sen bu kadar zaman, bu kadar para harcamaya, onun onda birini Allah'ýn Kitabýný öðrenmesi için harcasaydýn, bunu zekasý daha çok açýlýrdý. Mübarek Kur'an'ý anlarsanýz, daha iyi coðrafya anlarsýnýz. Mübarek Kur'an'ý öðrenirseniz, daha iyi tarih öðrenirsiniz. Mübarek Kur'an sizin matematik, fizik, kimya, geometri… aklýnýza ne geliyorsa,her þeyi daha iyi anlamanýzý saðlar. Çünkü o vahiydir. Zihninizi açar, pýrýl pýrýl hale getirir. Ben böyle deyince bir gün bir arkadaþ… Vaktim doldu mu? Bir arkadaþým dedi ki; "Amma iddialý konuþuyorsun". Hani var ya, o böyle konuþanlar; "Çaðdaþ". Biz þeyiz ya; geri! Dedi ki bana; "Ben de Kur'an'ý okudum ama senin gibi olmadým" dedi. Biz manyak mý olduk yani Kur'an'ý okuyunca? Öyle diyor; "Ben de okudum Kur'an'ý ama senin gibi olmadým". Dedim; "Mübarek yalan söylüyorsun ya". "Niye?" dedi, "Okudum". Dedim; "Bak, senin dilin seni ele veriyor, dilin. Okudum diyorsun". "E okudum" diyor. "E okumamýþsýn". "E okudum". "Bak dilin okumadým diyor". "Sen manyak mýsýn?" dedi, "Okudum diyorum sen okumadýn diyorsun. Dilim öyle söylüyor diyorsun". "Vallahi dilin söylüyor. Dilin sana þahitlik ediyor okumadý diye. Çünkü mübarek Kur'an'ý, okunmasý gereken þekilde okuyan hiçbir insan, bugüne kadar, bundan sonra ve bugün, di'li geçmiþ zaman kipini asla kullanmaz. Okudum, bitti he mi? Okudun Kur'an'ý, ha; Ya Rabbi çok güzel tebrik ederim, þahane bir Kitap olmuþ. Kaldýr rafa öyle mi? Öyle þey olur mu? Haþa. Mübarek Kur'an'ý okuyan adam, ben O'nu okuyorum der. Geniþ zaman kipini kullanýr. O okumakla bitmez ki. O'nu okudukça daha da okuyasýn gelir. O öyledir. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 45 "Bak" dedim "Dilin, seni þahitlik ediyor. Huzur-u ilahide besbelli öyle edecek þahitlik uzuvlarýmýz bize. Onlar doðru þey söylüyor derken, bizim istediðimizi söylüyor biz zannederken, aslýnda onlar bizim gizlemek istediklerimizi söyleyecekler". "Evet ben mübarek Kur'an'ý okudum," "Eee?" "Senin gibi olmadým". "Her þey var mý?" "Vallahi var" dedim "Billahi var mübarek Kur'an'da her þey var". "Ya sen hiç utanmýyor musun?" dedi "Millet üniversiteye hazýrlýk yapacak, sen bunlarýn aklýný karýþtýrýyorsun? Dedim; "Ýrticai faaliyet kapsamýna giriyor mu Kur'an okumak?" "Valla henüz girmiyor ama" dedi, "Yani bir ihtimal…" Elhamdülillah girmez tabii bundan sonra. Dedim; "Bu Kitap'ta her þey var". "Hadi caným sende". "Vallahi var. Mesela iyi menemen nasýl yapýlýr? Mübarek Kur'an'da var. Dizel motorunun püskürtme, hani var ya püskürtmeli dizel motor; enjeksiyon. Onun memesi týkandýðý zaman ne yapýlýr, mübarek Kur'an'da var. Denizaltý gemisi nasýl inþa edilir, vallahi mübarek Kur'an'da var. Çocuðun altý nasýl baðlanýr, bezlenir, mübarek Kur'an'da vallahi var. Baþka ne var? Köfte nasýl yapýlýr? Gemiye binerken neye dikkat etmek gerekir? Bunlarýn hepsi var?" "Olur mu lan?" dedi bana. Affedersiniz. "Vallahi var" dedim. Bir de yemin ediyorum. Çýldýrýyor herif ben yemin ettikçe. Dedim; "Sana ispat edeceðim, bunlarýn hepsi mübarek Kur'an'da var. Üstelik alemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC), senin gibi, benim gibi müsrif de deðil ha. Çok laf söylemiyor. Az sözle iþi bitiriyor. Mübarek Kur'an'da bütün bunlar bir tek cümleyle ifade edilmiþtir". Bismillah; "Siz hiç aklýnýzý kullanmaz mýsýnýz?" diyor, Cenab-ý Allah(CC). Yahu adam! Menemen yapmak için senin vahiye mi ihtiyacýn var? Tayyare yapmak için vahiye mi ihtiyacýn var? Ayakkabý baðlamak, çocuk altý bezlemek için vahiye mi ihtiyacýn var? Vahiy bu iþe yaramaz. Bunun için akýl var. Ýki tane kötü menemen yaparsýn, üçüncüsünde tutturursun kývamýný, akýllýysan ayný kývamda devam edersin. Bunun için vahiy gerekmez. Vahiy baþka þey için gerekir. Aklýn sukut ettiði yerde, aklýn durduðu yerde, aklýn ne kadar tecrübe, bilgi, birikim… ne sahibi olursa olsun, ne kadar parlak olursa olsun, çözüm üretmekte aciz kaldýðý, çözüm üretemediði, ürettiði çözümlerin mutlaka hatalý olduðu yerde, hayati meselelere ýþýk tutmak için vahiy vardýr. O vahyin üzerine insan kendini inþa eder. Elbette ki mübarek Kur'an sana geometri öðretmez. Geometri öðrenecek olan aklý terbiye eder. O, aklý þereflendirir, aydýnlatýr, tertemiz hale getirir. O akýl; coðrafyayý da öðrenir, geometriyi de öðrenir ve dahasý; o öðrendiðini hak ve hakikat yolunda kullanýr. Ýnsana zarar vermek için deðil, haram için deðil; helal için, güzellik için kullanýr. Þimdi mübarek Ramazan-ý Þerif'te kaplarýmýz temizlenirken bi'iznillah, oruçla, namazla pýrýl pýrýl olurken, gelin içine vahiyi, mübarek Kur'an'ý doldurmaya gayret edelim. Bu bir ikramdýr. Bu bir fýrsattýr. Kýymetini bilelim inþallah. Ne olur bu akþam Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 46 hane-i saadetlerinize gittiðinizde, bu fakir için, bir ayet-i kerimeye bakýp, anlamaya gayret edin. Göreceksiniz, bunu baþaracaksýnýz. O zaman, yarýn sabah inþallah fecirle beraber, üzerinize doðan güneþin baþka bir aydýnlýkla doðduðunu siz hissedeceksiniz. Etmiyorsanýz gelin hesabýný benden sorun. Size garanti veriyorum böyle olacaðýný. Sevgili kardeþlerim; lütfettiniz, bu fakiri dinlediniz, kulak verdiniz. Hem ekran baþýndaki kardeþlerim için de bunu söylüyorum. Ben hepinizi âlemlerin Rabbi Yüce Allah(CC)'ýn, rahmetine ve maðfiretine emanet ediyorum. Ýnþallah mübarek Ramazan bizleri þereflendirir. Ýnþallah hakkýný vererek, makbul oruçlarla kendimizi geliþtirerek, inþa ederek onu tamamlamak nasip olur. Ve ben hepinizi, bilaistisna, selamlarýn en güzeli, en hasý, en alasý; dünya üzerinde baþka hiçbir selamlaþma þekline asla benzemeyen, benzemesi, kýyas edilmesi katiyen mümkün olmayan, çünkü Kelamullah ve Sünnet-i Resulallah olan, baþlý baþýna bir dua, baþlý baþýna bir kulluk ifadesi, mümin ve de mümine müslümanýn alameti farikasý, izzeti, þerefi, o muhteþem, eþsiz ve benzersiz selam ile selamlýyorum. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 47 5.Gün PANEL “NLP-Aile Ýçi Ýletiþim (Aile Zekasý)” Münir Arýkan Konser Ömer Çelik Ýþte geldi güzel günlerin sonu, ayrýlýyoruz artýk Sizin yolunuz bir yana, bizim yolumuz bir yana gidiyor Geçti günlerimiz mazide kaldýk Size en son diyeceðim Allahaýsmarladýk Sunucu Her hal ve hareketinde olduðu gibi aile içi iletiþiminde de Efendimizi(s.a.v.) kendisine mahreç kabul etmiþ, Efendimizi(s.a.v.) kendisine örnek kabul etmiþ Baðcýlarýmýzýn güzide aileleriyle birlikte ve TV Net ekranlarýndan bizleri takip eden yine ayný noktaya gönlünü baðlamýþ, ayný noktayý kendisine ölçü almýþ ve ayný noktayý memnun etmek için hayatýný varlýk gayesi bilmiþ ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýza Baðcýlar'dan, Ýstanbul'un anlamlý bir mekanýndan, Ýrfan Sofrasýndan hayýrlý akþamlar diliyoruz. Hoþgeldiniz Baðcýlar'a, hoþgeldiniz Ýrfan Soframýza. Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamý biraz daha yakýndan tanýmaya dönük, Hz.Kur'an'ý biraz daha yaþamaya dönük yeni kararlar aldýðýmýz ve o kararlarý uyguladýðýmýz anlarý yaþýyoruz. Bu anlar hayatýmýzdan hiç çýkmasýn düþüncesi içerisindeyiz. Dolayýsýyla iþte Efendimizin(s.a.v.) hayatýndan aile iklimimize gelecek olan bir takým sözler, düþünceler var. Uzmanlarýmýz, hocalarýmýz, büyüklerimiz yýllardýr anlatýrlar O'nu. Daha güzel bir ifadeyle yýllardýr yaþarlar O'nu. Efendimizin(s.a.v.) hayatýný yaþamaktýr çünkü onlarýn varlýk gayesi. Öyle diyor ya Ayet-i Kerime'de: "De ki onlara; eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun ki Allah da sizi sevsin" Allah'ý seviyorsanýz Peygamberimize(s.a.v) uyacaksýnýz, uyacaðýz ki Allah da bizi sevsin. Sevgili dostlar aile içi iletiþim konusunda, baþarý konusunda haklý bir ismi olan, haklý bir þöhreti olan büyüðümüzle birlikteyiz. Aslýnda yaþ olarak çok büyüðümüz deðil O bizim. Genç bir isim ama birikim itibariyle, bu konuda ilklerden olmasý itibariyle büyüðümüz. Kiþisel geliþim alanýnda, aile içi iletiþim alanýnda ismini Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 50 iftiharla söylemeye çalýþacaðýmýz özellikle birikimi itibariyle bir aðabeyimiz. Kuvvetli alkýþlarýnýzla istirham ediyorum, Münir Arýkan Beyefendi. Buyurunuz efendim. Münir ARIKAN Kiþisel Geliþim Uzmaný Deðerli dostlar hoþgeldiniz. Bugün ben size yeni geliþtirdiðim "Aile Zekasý" ile alakalý kýsa ve hoþ bir sunum yapmaya çalýþacaðým. Sevgili Abdullah (Arýdoru) bahsetti, O'ndan örnekler almak, O'nu örnek olarak kabul etmek.. Ýsterseniz bu yaklaþýk 45 dakika - 1 saatlik sürenin baþýnda vahyin o ilk geldiði ana 2-3 dakikalýðýna gidelim. Ondan sonra ben sunumum baþlayayým. Nasýl geldiðini biliyoruz deðil mi? Allah Resulünün titrediðini, ürperdiðini, sýkýldýðýný, korktuðunu… Eðer O'nu iyi anlarsak evde mutlu olursunuz arkadaþlar. Beylere özellikle söylüyorum, evde mutluysanýz iþte baþarýlý olursunuz. Bayanlara özellikle söylüyorum, sabahleyin düzgün gönderiyorsanýz O evde yokken kafanýz rahat eder. Vahyin o ilk dehþetli anýnda, o korkuyla, o titremeyle, ürpermeyle evine doðru koþmuþ. Beyefendilerden bir istirhamým var. Bu sözümden aldýðýnýz bir örnek var mý? Söyleyin, kitap kazanýn. Ýlk örnek þu; demek ki beyler sýkýntýya düþtükleri anda, sýkýldýklarý anda eve koþacaklar. Baþka yerlere deðil. Deþarj olmak isteyen birisi varsa evin hanýmefendisine koþacak. O da O'nun yarenliðini, dert ortaklýðýný yapacak. Þimdi Emin Bey geliyor, anahtarý var. Þimdi zili çalsa kimsenin açmayacaðýný biliyor tabii. Anahtarla açýyor; "Ben geldim", "Ben geldim", "Ya ben geldim"… Haným, Ihlamurlar Altýnda ýhlamurunu içip dizi seyrediyor. Eee çocuklar varsa Kurtlar Vadisi þurada burada buluyorlar. Adam diyor ulan gelmez olaydým diyor. Ondan sonra üçte, beþte, yedide, sekizde, onda, on birlerde gelmeye baþlýyor. Sonrada Abdullah'ýn (Arýdoru) dediði oluyor. Evlendiðimiz eþimiz deðil þu andaki eþimiz, on beþ sene öncede kaldý. Çocuklarýmýz þu anda on yaþ, on beþ yaþ… Þu andaki çocuklarýmýz geride kaldý. On beþ yaþ önceki çocuklar deðil. Umutlarýyla, arzularýyla, istekleriyle… Alacaðýmýz ilk ders, yeniden hatýrlatayým. Neymiþ? Beyler sýkýntý halinde eve koþup onlarla paylaþacakmýþýz. Evine koþuyor, Allah Resulü, hemen taze taze paylaþmýyor. Can dostlarým, Allah rýzasý için istirham ediyorum. Sýkýntý bastý, kriz bastý üzüldünüz bir þeye, onu sýcaðý sýcaðýna tartýþmayýn. Býrakýn biraz demlensin. Býrakýn biraz beklesin. O'da öyle yapýyor. Üstümü örtün diyor, uyuyor. Rahatlýyor biraz. Sonra kalkýyor. Ýþte burasý çok önemli. Arkadaþlar, dostlar, misafirler, diyor ki; kendimden endiþe ediyorum diyor. Yani, acaba bana bir þey mi musallat oldu? Acaba, bir haller oldu, ne oluyor endiþe ediyorum kendimden? Aslýnda Hak Resul olduðu müjdelenmiþ, Peygamber olduðu müjdelenmiþ. Öyle söylüyor Hz.Hatice Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 51 validemize. Arkadaþlar, dostlar buraya dikkat. Hz.Hatice validemiz beþli bir müjde veriyor. Bu beþ müjdenin birincisine þu anda bir kitap yazdým; "Aile Zekasý", umarým bir ay içerisinde çýkar, Rabbim nasip ederse. Normalde ne beklenir? Muhammed-ül Emin deðil mi? En güvenilir deðil mi? Asla aðzýndan yalan çýkmamýþ birisi deðil mi? Aslýnda beklenen þudur Hz.Hatice validemizden "Ey Allah'ýn Resulü seni müjdeledim sen Hak Resulsün, çünkü sen doðru söylersin" falan demesi lazým ama Allah Resulü öyle demez. Hz.Hatice validemiz öyle demez O'na. "Kendimden endiþe ediyorum" diyen eþine, Hz.Hatice validemizin cevabý çok çok anlamlýdýr: "Ey amcam oðlu" der, "Seni müjdelerim sen Hak Resulsün, çünkü sen akrabaya gidersin". Ýþte burasý þapkayý çýkartýp, aylarca yýllarca düþünmemiz gereken, akrabalarýn hepsini þu ramazan hürmetine toplayýp, onlarla iftar yapmamýz gereken, sahurlara kadar bu ayrýlýðý gayrlýðý yeniden düþünmemiz gereken bir noktadýr. Lütfen düþünür müsünüz? Acaba bir krize uðramamanýn, bir þeylere musallat olmamanýn garantisi niçin ailede akraba ziyaretidir? Anneannem rahmetlinin bir komþusu vardý. Anneannemin vefatýndan yýllar sonra beni gördü, "Münirciðim" dedi, "Yutmadýðýmýz hap kalmadý, gitmediðimiz doktor kalmadý ama" dedi, "Hacý ninenin þu sýrtýmýzý sývazlamasý var ya, onu hiçbir yerde bulamýyorum" Arkadaþlar, akraba bize onu yapardý iþte, sýrtýmýzý sývazlardý. Týrnaðýmýzý yemeðe baþladýðýmýz anda "Hayýrdýr" derdi, kafayý kaþýmaya baþladýðýmýz anda "Ya ne oldu" derdi. Deli danalar gibi evde dolaþtýðýnýz anda "Ya bir dakika bir sorun mu var?" derdi. Gönüllü psikologunuzdu, pedagogunuzdu, gönüllü danýþmanýzdý. Þimdi anneyi babayý kapý dýþarý yaptýk. Dede, nine, hala, teyze, amca, dayý hak getire, nerede yýlda bir kere görüyoruz. Evin içerisinde yavrumuz azýcýk bir koþsa "Dur dur dur… ses yapma, aman ha..." Bir dakika ya ayaðý var. Anneler özellikle size sesleniyorum. Ayaðý olmasaydý, Allah muhafaza koþamasaydý, yürüyemeseydi… Hafifçe bir þöyle yere çöküp de "gel gel" diye seslendiðinizde size gelmesi için ayaklarýnýzý kesmesini istemez miydiniz doktordan? Allah ayak vermiþ. Niye koþturmuyorsunuz? Allah O'nu koþan bir varlýk olarak yaratmýþ. Kýpýr kýpýr, cývýl cývýl… "Dur koþma". Niye? E gömdünüz apartmana yavruyu, aþaðýda ses olacak bilmem ne… Þimdi çocuk konuþmaya baþlar. Ahraz deðildir ya. "Sus, git odana". Bir dakika ya. Hadi dilsiz olsaydý, ahraz olsaydý konuþmasý için o kendi dilinizi vermek istediðiniz o yavrulardan bahsediyorum. Can dostlarým, ben bugün size aileden bahsedicim. Ama benim burada verdiðim bilgilerin bir önemi yok. Asýl önemli bilgiler sizin ailenizde, sizin akrabalarýnýzda saklý. Yýllar yýlý, yaklaþýk 17 - 18 yýldan beri yurt dýþýnda yurt içinde aileleri inceliyorum. Bu kitabýn yazýlýþ gayesi de o zaten. Anneden babadan uzak, dayýdan, haladan, teyzeden, amcadan, nineden, deden uzak ailelerin çocuklarýnda, aile zekasý eksikliði diye dünyada ilk kez benim Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 52 tanýmladýðým özel bir hastalýk buldum. Problemliler, çünkü ninenin eli sýrtýna deðmemiþ, O'ndan bir enerji almamýþ, deden nasibini almamýþ, halanýn kucaðýnda þöyle bir sallanmamýþ, dayýsýyla þöyle bir sarýlamamýþ. Onlarda bir problem var. Ve anneler ve babalar, þu anda, hapishanelerdeki çocuklarýmýzýn %85'inin çocuk esirgeme kurumundan geldiðini söylersem ne söylemek istediðimi daha iyi anlarsýnýz. Anne sevgisi bu kadar önemlidir. Anne þefkati, baba sevgisi… Evleri cehenneme çevirmeyin. Özellikle þu rahmet ayýnda Allah Resulü öyle buyuruyor; baba geldiði vakit evin hanýmýnýn suratýnýn asýldýðý… Öyle mi? Var mý aranýzda öyle? Yoktur deðil mi burada? Oooy oooy! Türkiye'nin ilk aile koçuyum. Ooy çekiyorum bak. Bir mektup geldi geçenlerde, isim vermediðim için rahatlýkla söyleyebilirim. "Sen" diyor, arkadaþlar bunu yazan yavrucak 8 yaþýnda, insafýnýza ve imanýnýza teslim ediyorum bu mektubu. "Sen" diyor, "Sen günahlarýmýn sebebi, geceleri" diyor "Yataðýmý ýslatýyorum senin yüzünden, çünkü sen gelene kadar sana buðuz ediyorum, beddua ediyorum, Allah da benim cezamý böyle veriyor". Bunu düþmanlara, þunlara, bunlara falan demiyor, bunu öz babasýna diyor. Bahçesinde ceylanlarýn otladýðý, içinde kapalý yüzme havuzlarýnýn olduðu, þato gibi yerlerde aile koçluðu yapýyorum. O ailelere gidip, evin 12 yaþýndaki kýzý diyor ki; "Münir Aðabey" diyor "Beni bu evden kurtar senden baþka birþey istemiyorum". Ah be yavrucak, ah be güzel yavrucak. Annen içeride bir doðururken doðum hanenin kapýsýnda dokuz doðuran babanýn duasýydýn sen. Her çocuk kabul olmuþ bir duadýr diyen Senai dostumu hatýrlýyorum burada. Onlarýn duasýydýn. Sabahlara kadar iþe gitme bahanesiyle seni kollarýnda, kucaklarýnda, ninnileriyle, dualarýyla büyütmüþtü. Onlarýn kabul olmuþ duasýydýn. Yemediler yedirdiler, giymediler giydirdiler. Ne çabuk o ev sana dar geldi? Ne çabuk onlarla düþmanlýða yol açtýn? Ne çabuk onlardan iðrendin de uzaklaþmak istiyorsun? Ne çabuk kafan onlardan çok uzaklara gitti, ayný yerde iki yabancý oldun? Allah Resulü öyle buyuruyor; "Baba geldiði vakit evin hanýmýnýn suratýnýn asýldýðý, çocuklarýn çil yavrusu gibi dört bir tarafa daðýldýðý bir evde hayýr yoktur" diyor. Özellikle beyler, yokluðunuzun aranmasý, varlýðýnýzla gurur duyulmasý lazým. Siz geldiðiniz zaman her þey süt liman oluyorsa, suratlar asýlýyorsa, çocuklar kaçacak yer arýyorsa o ev güzel ev deðil. Dostlar bugün size üç kelime anlatmaya geldim; aileyle alakalý. Bugün size üç kelime için geldim; olmak, bulmak ve kalmak… Bugün Türkiye'mizde yaþadýðýmýz bütün sorunlarýn odaðýnda yatan bu problemlerdir; olmak, bulmak ve kalmak… Ýki örnek vereceðim: Birinci örneðim aileden. Çocuklarýnýzý OKS'ye ÖSS'ye hazýrlayýn bakayým siz, hazýrlayýn, devam edin bu yanlýþa. Üniversiteye, ÖSS'ye falan karþý deðilim. Son kitabým, biz bu dünyaya ÖSS için gelmedik diyorsanýz sevdiðiniz için odaklanýn. "Oðlum, kýzým orada bir sýnav var uzakta, girmesen de, görmesen de o sýnav senin sýnavýn". ÖSS, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 53 ÖSS öööö geldi artýk! Var mý, mutlu bir evliliðin sýrlarý? Babaya güzel bir su götürmenin, annenin gönlünü almanýn, küs bir kayýnvalideyle barýþmanýn, bir evde mutlu olmanýn, ramazanda tek maaþ yarýsý kiraya giden bir parayla geçinmenin sýrlarýný öðreten… Matematiði bozuksa tam otomatik vitesli matematik hocalarýna gönderiyorsunuz. "Hocam bizim çocuðun matematiði tam otomatik deðil, þuna bir el atsan". Hoca el atýyor ona. Matematiði otomatik oluyor ama ailesi berbat oluyor arkadaþlar. O çocuklar benim öðrencilerim, görüyorum onlarý. Tuttuðunuz yol yanlýþ. Ne zaman bu hayata deðil de, bundan sonraki hayata yönelik bir þeyler yapacaksýnýz? Fiziði bozuksa fizik hocasý, kimyasý bozuksa kimya hocasý… Peki sonra? Sonrasýný ne yapacaksýnýz? Sizin evinizi bilmiyorum, bir ara benim ev de öyleydi. Sevgili Abdullah (Arýdoru) diyor ya; iþte Sokrat, yüzyýlýn Sokrat'ý -vardýr öyle- "Eðer" diyor "Eþiniz iyi çýkarsa evlenin mutlu olursunuz, kötü çýkarsa filozof olursunuz". Ateþin tadýný yanarak öðrenmiþ bir kardeþiniz var, karþýnýzda. Bizim ev de cennet deðil, cennete çevirmek istediðimiz bir ev. Ben de hatasýz bir peygamber falan deðilim, gökten zembille inmedim. Bizim evde de problemler var, bende de problemler var ama bir farký var. Biz çözmek istiyoruz efendim. Uzatmýyoruz. Problemleri anýnda güzellikle… Sudan örnek vereceðim þimdi: Su istiyorsunuz, akþam eve geldiniz. Hani o sabahlara kadar kolunuzda büyüttüðünüz, dualarla, ninnilerle… Genetik kopyanýz olan yavrunuzdan bir bardak su istiyorsunuz. Þimdi dikkat buyurun. "Su" derken çocuðun suratý böyle asýlýyor: Hýrrr! Eðer eliniz tokat vuruyorsa öyle yapamýyor, biraz suratýný asýyor, ama tokat vurmayan bir babaysanýz benim gibi çocuk böyle: Hýýrrr! Bu þu demek; "Baba bir daha su-mu isteme parçalarým seni valla". "Ulan kalk" diyorsun "Su getir bana". Hareket aynen þu efendim, %90'ýmýzýn evindeki hareket bu: Hýýhh!.. Yuuhh! Ayný keratayý okulun kantininde görüyorum. Kýz arkadaþý su istiyor. Ulan balerin mi oldun? Böyle yürüyor… Türkiye'nin beþ beyin uzmanýndan bir tanesiyim. Bu arada beyninden ne geçtiðini biliyorum keratanýn. Allah'ýn adýna yemin edebilirim, o anda beyninden þu geçiyor: Dua ediyor, "Allah'ým aramýzda kalsýn, bu kýz okul bitene kadar suyu hep benden istesin, Amin". Oooy oooy! Evleri cennete çevirmek gerek. Hep anlatýrým. Üç yavrum var, duanýza muhtaç. Bize de dua gönderin inþallah. Bir numaralý göz bebeðimiz; Dilara Büþra. Hastalandý bir gün, beþ yaþýndaydý. Tepsiyi getirdik önüne koyduk, kahvaltý… Öyle bir bakýyor ki tepsiyi sanki ýþýnlayacak. Böyle bakýyor… "Kýzým ne yapýyorsun dedim?" "Ya baba" dedi, "Hani" dedi, "Reçel aðzýmýza gelmiyor" dedi. Kafa dank etti. Ben ona birkaç gün önce cenneti anlatmýþtým. "Düþün böyle, çikolatalar gelir böyle, muzlar gelir böyle, oyuncaklar gelir". "Kýzým" dedim "Yavrum o dediðimiz cennette olur, burasý dünya". Ben tam böyle bakýyorum, anladý mý anlamadý mý. Orada hayatýmýn, kýrk yaþýmýn, on bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 54 cümlesinden bir tanesini söyledi beþ yaþýndaki yavrum Dilara Büþra'm: "Babacýðým hadi o zaman evlerimizi cennete çevirelim". "Ah be yavrum" dedim içimden "Ah!"… Keþke mümkün olsaydý da cennete çevir… Ne demek, ne demek, arkadaþlar, dostlar size söylüyorum. Evleri cennete çevirmek demek ne demek? Gönlünüzün razý olduðu, huzur bulduðunuz, mutlu olduðunuz bir ortam demek, cennet, dünyadaki cennet. Biz bu dünyaya zulüm çekmeye gelmedik. Biz bu dünyaya derbeder olmaya gelmedik. Birbirimizi mahvetmeye gelmedik. Evleri gönüllü hapishane, anneyi babayý gönüllü gardiyan yapmaya gelmedik. Evlerimizde mahkumiyet çekmeye gelmedik. Mutlu olmaya geldik efendim. 700 yýl önce, 700 yýl süren, bundan 300 yýl önce Cihan Ýmparatorluðunun sahibiydik. Irkçýlýk yapmýyorum. Genlerimizde var. Bu uygarlýðý kurduk ve çalýþtýrdýk, mutluyduk. Ama bir farkla. O zaman yapmamýz gereken þeyleri biliyorduk. Ne demiþtim size? Üç kelime: Olmak… Tekrarlayalým bir… Olmak, bulmak, kalmak… Can you speak Turkish? Tekrarlamak böyle mi oluyor? Baþkaným Baðcýlar'da böyle mi oluyor? Duyamadýlar. O zaman bir daha, üç kelime. Benimle birlikte tekrarlamanýzý rica ediyorum. Olmak, bulmak, kalmak. Eyvallah.. Birincisi ailede. Anne-babalar, yavrularý evlilikte aranan bir eþ olmak için yetiþtirmedikleri için çocuklar evlilik çaðý geldiðinde radarlarý çalýþtýrýp Allah'ýn emri Peygamberin kavliyle evlenecek kýz arkadaþ arýyorlar. Yaptýklarý þey yanlýþ. Niye? Bakýn ben ne demiþtim? Önce olmak, bulmak deðil. Evlilikte aranan bir eþ olmayý ihmal edenler aradýðý eþi bulsalar bile kalamayacaklar dostlar. Bu ülkede 2006 yýlýnda tam 350bin kiþi boþandý. Matematiði tam otomatik olan varsa hesaplasýn bunu ne demek. 350bin kiþi boþandýysa bir de eþi var. 350 de eþ, 700bin. Hanýmefendinin annesi babasý var, 350-350 700bin. Beyefendinin annesi babasý var, 350-350 700bin. Bunlarýn bir tane kardeþi, bir tane çocuðu, elti, görümce, bilmem ne…bu þu demek canlar, buraya dikkat. Bu ülkede har yýl 5milyon kiþinin gönlünü yakýyoruz demek. Evler cayýr cayýr yanýyor demek. Dolayýsýyla okulunuza karþý deðilim, eðitiminize, ÖSS'nize, OKS'nize… Ben hiçbir þeyinize karþý deðilim. Ama gittiðiniz yolun yanlýþlýðýný teblið etmek zorunda olan bir dostunuzum. Birazcýk da mutluluklarýyla alakalý. Türkiye'de derece yapmýþ 63 yavrumuzun hayatýný inceledim. Anneler babalar, uyanýn! Allah rýzasý için. Bir daha söyleyeyim mi ne söylediðimi? Uyuyorsunuz þu anda. Bir daha söylüyorum: OKS ve ÖSS'de, OKS ve ÖSS'ye giriþte Türkiye derecesi yapmýþ 63 yavrunun hayatýný inceledim. Evlikleri inanýlmaz derecede çirkefliklerle, mutsuzluklarla dolu. Anneleriyle, babalarýyla iletiþimleri kopuk, kardeþleriyle hiçbir alakalarý yok. "Hocam" diyorlar "Bizi yanlýþ yerlerde koþuþturmuþlar, hayatý göstermemiþler, mutluluðu göstermemiþler". "Git odana ders çalýþ". Ne zaman seninle konuþacak? Bugün, bugün ne öðrendiniz? Bugün iþ dünyasýnda, bugün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 55 belediyede, bugün siyasette, bugün ticarette, bugün Baðcýlar'da ne öðrendiniz? Bugün cebinize ne kaldý? Eve geldiðinizde bunu ne zaman eþinizle tartýþacaksýnýz? Ve iþ dünyasýndan, belediyeden, siyasetten bir örnek vereyim. Olmak, bulmak ve kalmak dedim. Ýþ dünyasýnýn aradýðý, siyasetin aradýðý, belediyenin aradýðý bir eleman olmadan, tanýdýk birini bulup, hamili kart yakýnýmdýr deyip belediyeye girseniz bile yani aradýðýnýz iþi bulsanýz bile kalamazsýnýz. Dolayýsýyla, 33 yaþýnda ben bir gerçek öðrendim, can dostlarým. O da þuymuþ: Ýnsan sevdiði iþi yapacakmýþ meðer. Mevlana'nýn dediði gibi; "Her insan Allah tarafýndan dünyaya gönderilmiþ özel bir hediyedir". Ýçinde ne yazdýðý, o hediyenin ne olduðunu bir Allah biliyor, bir de anne-baba bilebilir, çocuk bilmiyor. Sizin yönlendirmeniz lazým. Öyle bir anne baba tanýyorum ki, "Benim çocuðum doktor olacak". SSK'yý hortumlayan sahtekar doktorlar o anne babanýn ürünü canlar. Çocuk istemiyor, zorla. "Benim çocuðum mühendis olacak". Bak bak… Depremlerde o yýkýmlarý altýnda can verdiðimiz sahtekar mühendisler o anne babalarýn ürünü oluyor. Kýyafetine karýþýyorsun, okuluna karýþýyorsun. En sonunda, iþin garibi aile zekasý ya baþkaným bugün, evleneceði kýza da karýþýyorsun. Ya býrak o evlenecek, sen evlenmeyeceksin, býrak! "Oðlum bize uygun deðil". Sana ne baba, bir dakika ya. Benim dinime göre ben 18 yaþýndaysam ve Allah resulü örnek alýp konuþuyorsak, kýz çocuklarýmýz bile eþlerini seçip bize söyleyebilir. Ben buna dayanacak bir baba tanýmýyorum. "Neee! Kýzým sen demek gittin arkadaþýna benimle evlenir misin dedin ha?" Dan! Kesin cennetliksin sen. Bir an evvel vurayým, göndereyim seni, git cennete. Hayýr, hayýr. Ülkemizi yaþanýlabilir bir hale getirmenin, bu ülkenin uygar bir ülke olmasýnýn ilk yolu; evlerin mutlu bir ev, mutlu bir yuva olmasýdýr arkadaþlar. Sherlock Holmes bir olayý çözememiþ bir gün. Almýþ asistaný Doktor Watson'u yanýna; "Dostum" demiþ, "Gel gidelim þöyle, biraz kafayý dinleyelim". Ormanlara açýlmýþlar Londra dýþýnda, çok güzel bir þekilde bir kamp yapmýþlar. Kocaman bir kamp çadýrý götürmüþler. Kurmuþlar çadýrý, yemeklerini yemiþler, eðlenmiþler, oynamýþlar. Akþam olmuþ, çadýrýn içine girmiþler. Deliksiz uyku çekerken, Sherlock Holmes gecenin bir yarýsý asistanýný dürtmüþ; "Doktor Watson, Doktor Watson!" "Ha ha" demiþ Doktor Watson. "Çabuk" demiþ "Gözlerini aç ve bana ne gördüðünü söyle". Doktor Watson uykudan mahmur gözlerini ovuþturarak açmýþ ve "Milyonlarca yýldýz görüyorum" demiþ. "Eee, bu sana neyi gösteriyor" demiþ. "Valla" demiþ, "Bu bana teolojik olarak Tanrý'nýn varlýðýný gösteriyor. Bu kadar yýldýz varsa yaratýcýsýz olamaz, demek ki Tanrý var". "Meteorolojik olarak" demiþ, "Yýldýzlarýn konumuna bakýyorum da, bu bana gecenin saatin üçü olduðunu gösteriyor". "Astrolojik olarak da" demiþ, "Ayýn çevresindeki haleye bakýyorum, bu bana yarýn havanýn yaðmurlu olacaðýný gösteriyor". Sherlock Holmes dayanamamýþ; "Kes" demiþ, "Yeter". Doktor Watson aslýnda doðru cevabý bildiðini Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 56 düþünüyormuþ ama bu azarlanmaya anlam verememiþ. "Ýyi ama" demiþ, "Peki ama bütün bunlar sana neyi gösteriyor?" "Ulan hýyar" demiþ, "Çadýrýmýzý çalmýþlar". Arkadaþlar, özellikle bayanlar, can dostlarým! Siz bu dünyaya dizileri takip etmeye, dizilerin sonunun ne olduðunu tahmin etmeye, dizilerle alakalý sabahleyin sabah sabah bilmem ne programlarýna telefonla katýlmaya gelmediniz. Siz bu dünyaya yavrularýnýzýn bekçiliði, kocalarýnýzýn sahipliði, evinizin reisliði üzerine geldiniz. Ve beyler! Siz iþinizi kurtarmak üzere gelmediniz bu dünyaya, eþinizi ve çocuklarýnýzý kurtarmak üzere geldiniz. Bir kuyu açýyoruz, bir tekme, Nalan bekle orada geliyorum. Sen nereye abi? Ben dünyayý kurtaracaðým. En sonunda kurtaramýyoruz kesin de dünyayý deðil de Türkiye'yi de deðil belki ama iþimizi kurtarýp geldiðimizde bir bakýyoruz_hani Nasreddin Hoca'nýn eþeði öyleymiþ. "Ulan" demiþ "Tam da yemsiz yaþamayý öðrenecekken öldü gitti kerata"_ Eþlerimizi ve çocuklarýmýzý biz iþte sevgisiz býraktýðýmýz zaman, bizden mahrum býraktýðýmýz zaman onlarý öldürmüþ oluyoruz. Ne olursunuz böyle bir þey yapmayýn. Enteresandýr, mesela benim hayatýmda bu aile zekasý ile ilgili bu olmak, bulmak, kalmak sýrrýyla alakalý kilometre taþlarý vardýr. Bunlardan birini evlendiðimizden bir buçuk sene sonra falan Zeytinburnu'nda yaþadým. Bir kýþ vakti geldim eve. Zili çaldým, cevap yok. Ýçeriden küçük bir aðýt sesi geliyor. 3-4 aylýk minik yavrumuzun aðlama sesi geliyor. Tabii telaþ basýyor sizi, ter basýyor. Kapýyý anahtarla açmaya çalýþtým. Kapýnýn arkasýnda anahtar var, kapý kilitli. Bir telaþ daha basýyor. Yumrukladým falan. Mevsim kýþ, kömür sobasý yakýyoruz. Aklýnýza ne geliyorsa benim aklýma da o geldi. Tabii kapý sesi, yumruklama, baðýrtýçaðýrtý, komþular geldi. Arkadaþlar biraz uðraþýp þöyle 3-5 dakika, kapýyý kýrdýk içeri girdik. Eþim Sema Hatun þöyle on adým ileride çekyatta yatýyor. Yanda beþik, Büþra'mýz can havliyle aðlýyor. Hayatýmýn en zor yirmi adýmýydý. Gideyim mi, gitmeyeyim mi? Ya gidersem. Gittim. Yanýna geldim. Hayatýmýn en zor saniyeleriydi. Dokunayým mý, dokunmayayým mý? Ve dokundum. Ve usulca gözlerini açtý: "Bitanem" dedi "Uyuyakalmýþým, kusura bakma". Bir anda bir baktý, konu-komþu arkamdan dolmuþ, þok oldu. Toparlandý, kalktý hemen. "Hayýrdýr" dedi falan. Kýrýk kapýyý gördü. Sonra benim böyle periþan halimi. "Özür dilerim bitanem" dedi. Tamam ben özrünü kabul ediyorum da arkadaki zevat kabul etmiyor. Böyle bakýyorlar "Koca þimdi eþinin hangi gözünü morartacak?" "Yaa" diyorum. "Çok þükür, yaþýyormuþ bak" Böyle yapýyorum. "Yaþýyormuþ". Böyle bakýyorlar. Tamam yaþýyor da, hani mutfaktan býçak mý kapacaðým, çift mi dalacaðým? En sonunda elimi böyle alýp; "Ya" dedim "Arkadaþlar, komþular, dostlar yaþýyormuþ çok þükür, hadi". Zorla çýkardým. Bekliyorlar bir facia. Geçen sene bir seminerde bunu anlatýyordum. Üst düzey bir arkadaþým geldi, sarýldý; "Münirciðim" dedi, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 57 "Demek ki hayatýn kritik anlarý böyle þekilleniyormuþ, ayný olay benim baþýma geldi, üç yerinden býçakladým" dedi. "Ayný olay benim baþýma geldi". Allah maarif birde kaldý. Arkadaþlar hayatýn kritik anlarýnda cennetiniz, zurnanýn zýrt dediði yer geldiði zaman birisi damarýnýza bastýðý zaman, kriz aný oluþtuðu zaman 2-3 saniye bekleyenindir. Sonunu düþünenindir. Ne olacak diye buna karar verenindir. Eðer buna karar verirseniz mutlu olursunuz ama bununla alakalý ilk önce bugünün hatýrýna, bu ramazanýn hatýrýna sizden bugünlük bir ricam var. Eve gittiðiniz zaman eþlerinizle tanýþýn. "Ulan hoca etme, tutma, tanýþýyoruz, 10 yýllýk eþimiz, 20 yýllýk eþimiz". Hayýr, tanýmýyorsunuz. 10 yaþýnda, 15 yaþýndaki çocuklarýnýzla tanýþýn. "Hocam bizim çocuk tanýyoruz". Valla tanýmýyorsunuz. Bak bir de yemin ettim. Hemen bir test yapalým. Çok kolay. 10 yaþýndaki yavrusunu bugüne kadar, 90 dakika maç seyrediyoruz deðil mi abim? "Kaçar mý hocam? Lig fikstürünü alýyoruz böyle, asýyoruz oraya". Dizilerin deðil mi Aliye nasýl kurtulur? Oooy oooy! Çocuðunuzu kim düþünecek? Düþmanlarýmýz mý? Kim düþünecek çocuðunuzu, O'nun geleceðini? Rab'den bir emanet size. Made in Allah, made in Japon falan deðil. Allah'ýn özene bezene yarattýðý, razý olduðu, yaratmasýyla övündüðü, muhteþem bir varlýk, insan, en büyük teknoloji. Ve size emanet etmiþ. Baþbakanýmýz yavrusunu sizin eve gönderse, çocuðunuzla tanýþsýn, bir ay kardeþ olsun, arkadaþ olsun. Allaaah o evin halini ben düþünemiyorum bile. Telefon alabilir miyim oradan? Bak bir telefon açayým ben size þimdi. Geri vereceðim merak etmeyin. Çok teþekkür ediyorum. Þimdi baþbakanýmýz dedim aklýma geldi. Þimdi arkadaþlar, telefon geliyor, telefonlara konuþmanýza bakýyorum; tuhaf tuhaf. 10 yaþýndaki çocuðunuzu bugüne kadar karþýnýza alýp, 90 dakika maça verdiðiniz zaman kadar bir zaman ayýrdýnýz mý? "Yavrum gel bakayým buraya ya. Ben senin Allah tarafýndan seçilmiþ, atanmýþ babaným. Nasýl bir baba bekliyordun? Nasýl bir baba buldun? Nasýl bir anne bekliyordun? Nasýl bir anne buldun? Nasýl bir ev, nasýl bir dünya, nasýl bir Türkiye… Özlemlerin, arzularýn, korkularýn, kaygýlarýn… Gel yavrum gel tanýþalým" diyen var mý? Yavrularýnýzý ben okul kantininde falan görüyorum. Þimdi sizin suratýnýza böyle bakýyorlar. Evde oturuyorsunuz ya. "Hayýrdýr kuzum bir þey…" "Caným sýkkýn benim,bulaþma bana". "Hayýrdýr oðlum?" "Ya dur baba zaten canýmýz sýkkýn". Ayný keratalarý ben yolda görüyorum. Bak böyle gidiyorlar. N'oldu len? Dýýt dýýt mesaj geldi. Edepli adamým gidip telefonlarýna bakmýyorum. Ne mesajý geldi? Allah'tan vahiy mi geldi? Kulum cennete alýndýn. Böyle seviniyor ya. Bak böyle bakýyor bak bak. Arkadaþlar evinizde kalite var mý yok mu buradan anlarsýnýz. Benim fazla konuþmama gerek yok. Buradan anlarsýnýz. "Hocam bir dakika buradan nasýl anlýyoruz?" Aha göstereceðim. Buradan anlarsýnýz. Çocuðunuz, sevdiðinden mesaj geldiðinde telefona bakarkenki þu ruh hali, þu yüz hali,þu ifade. Sizin o piþmiþ kelle Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 58 suratý gördüðündeki, ikisi arasýndaki fark sizin evinizdeki kalitenin göstergesidir efendim. Size de böyle bakýyorsa; bööö… Zil çalýyor ya, "yaþasýn babam geldi. Babacým, caným benim". "Hocam sen film çekiyorsun galiba, bizde öyle olmuyor". Dýýýt! "Eyvah babam geldi, Allah kahretmesin". Telefon geliyor þimdi bak, telefon. Þimdi bu zýkkýmlar kimin aradýðýný da gösteriyor ya, bir anda böyle oluyor: "Abim benim, caným abim". Sizi tenzih ediyorum. Sizi tenzih ediyorum. Abime telefon geliyor. Saat 10:00-11:00 dairede çalýþýyor. Bir bakýyor, hemen hazýr ola geçiyor, önünü ilikliyor. Yavaþça açýyor böyle: "Buyurun efendim". Oooy oooy! "Çok teþekkür ederim efendim. Yani Allah baþýmýzdan eksik etmesin. Tabi efendim çalýþýyoruz. Yarýn sabahleyin 09:00'da rapor hazýr. Tabi ki efendim. Efendim? Acýktýk. Estaðfurullah efendim ne demek, su içer yine o raporu hazýrlarýz. Efendim? Yok yok köfte falan istemeyiz efendim, ne demek, çok naziksiniz. Ya o kadar büyük bir motivasyon… Allah razý olsun. Allah baþýmýzdan eksik etmesin. Teþekkür ederiz efendim. Sað olun. Hürmet ediyorum. Sað olun". Tam böyle adam nura gark olmuþ vaziyette iþine koyulacakken, iþine koyulacakkenki saat kaç bu arada? Gecenin on biri. Yuh! Dünya çapýndaki baþarýlý þirketleri inceliyorum, altýdan sonra mesai yok arkadaþlar. Çalýntý malla borç ödenmez. Neymiþ? Çalýntý malla borç ödenmez. Evden çalarak, hatundan çalarak, çocuktan çalarak, akrabadan çalarak; senin saðlýðýndan, sýhhatinden, afiyetinden çalarak; yarýnýn mesaisinden çalarak on bire kadar evde, okulda, iþte, hiçbir yerde çalýþýlmaz. Yok böyle bir sistem. Eðer bu dostunuza güveniyorsanýz yok. Dünyanýn en baþarýlý, þirket söyleyeyim; Walmart, 214 milyar dolar cirosu var. Türkiye'nin gayri safi milli hasýlasýndan 50 milyar dolar daha fazla. Altý oldu mu idari kadro gidiyorlar. Süper marketler açýk onlara bir þey demiyorum. Araba þirketleri, otomotiv þirketleri, bütün baþarýlý þirketler. Böyle bir þeye inanmýyorum ben. Beyefendi saat 23:00'te çalýþýyor þimdi, hâlâ dairede olduðu için bir telefon daha geliyor. Þimdi bu telefona dikkat edin arkadaþlar. Kimin aradýðý görünüyor ya buradan. Gördüðü anda demin böyleydi ya "Allah!" falan. "Allah Allah!" "Allah Allah!" Hýýh þöyle bir bastýrýyor telefona. "Haaa! Ya çalýþýyoruz deli etme ne söylüyorsan söyle kaç defa diyorum beni rahatsýz etme, daireden, cepten arama beni yav! Haa? Yaa moral motivasyon býrakmadýn adamý deli etme söyleyeceksen söyle þimdi ne söylüyorsun ya? Hee? Nee? Ekmek mi getireyim? Ya cepten ekmek mi… Kapat þunu kontör gidiyor kapat çabuk kapat". On dakikayý bulur abimin kendine gelmesi. Rot balans mahvoldu. Saat 23:30, bir telefon daha gelir. Ocaðýn batmasýn! Ocaðýna kýyamýyorum, sana kýyarým da! Böyle oluyor bak tekrar, böyleydi ya! (Somurtkan iken gülümsüyor).. "Efendim hayatým" Yapma ya. Ne hayatý ya? Hayatýn batsýn! Kusura bakmayýn ablalar var. Bugün Ramazan ama Türkiye'nin gerçeði. Ben bir Aile Koçuyum. Üçüncü arayan ya metres ya ikinci eþ. Birinci eþin ne günahý var? Ýkinci Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 59 arayan eþ, birinci arayan patron tabii ki. Arkadaþlar, birbirimizi kandýrarak, birbirimizin hakkýndan çalarak olmaz. Ýlk önce bugün birbirinizle bir tanýþýn. Ne istiyorsunuz birbirinizden, bir anlaþýn. Bunu yaparken Fadime ile Temel'i hatýrlayýn: 40 yýl evli kalmýþlar. Birbirlerini üzmemiþler, küsmemiþler, kýzmamýþlar. Evliliklerinin 40.yýlýnda Temel'in aðzýndan bir kötü kelam çýkmýþ. Zülfiyare dokunmuþ. Ýki odalý köy evi zaten. Ayýrmýþlar odalarý, küsmüþler yani. Küsmüþler de, hayatlarýnda ilk defa tadýyorlar küslüðü. Fadime Nine odasýna gitmiþ, oturmuþ divanýna "Uy Allah'ým ne ettim de ben Temel'imi küstürdüm? Dayanamýyorum" diyormuþ. Temel kendi odasýna çekilmiþ, divanýna oturmuþ "Uy Allah'ým ne ettim ben Fadime'mi küstürdüm?" Onbeþ dakika dayanamamýþ. Onbeþ dakika sonra koþup gitmiþ. Küçük holü geçmiþ. Dayanamamýþ, bir þeyler yapmasý lazým. Bakmýþ, Fadime Nine'nin kapýsý hafif aralýk. Fadime Nine içeride oturmuþ, aynen þöyle diyor: "Uy Allah'ým yetti canýma, tak etti, gari bizi barýþtýr. Gerekiyorsa Hýzýr a.s.'ý gönder, yine barýþtýr!" Temel bunu duyar da durur mu? Kapýya bir tekme: "Ya Hýzýr itme daha. Tamam anladýk, barýþacaðýz!"… Arkadaþlar, Hýzýr'a da yazýk ya! Ya kurban olduklarým 7 milyar insan var, hangi birine yetiþsin, yazýk ya! Önce siz kendi evinize bir Hýzýr gibi yetiþin bakayým. Sizin evin Hýzýr Acil Servisi bir çalýþsýn bakayým. Önce yapmanýz gerekenleri bir yapýn bakayým. Ondan sonra bekleyin. Ondan sonra yapýlacak bir þey var mý yok mu onu bekleyin. Evlerden gitmek isteyenler, okuma bahanesiyle evden uzaklaþmak isteyenler, tayini çýksa da aileden uzaklaþmak isteyenler size bir çift sözüm olacak: Nereye giderseniz gidin kendinizi götürdüðünüzü asla unutmayýn. Gittiðiniz her yere kendinizi götürüyorsunuz. Hani yine Temel'den küçük bir fýkra anlatayým: Hastalanmýþ doktora gitmiþ. "Doktor uþaðum" demiþ, "Bütün vücudum kýrýklar içerisinde aðriyi". "Temel'im" demiþ "Kýrýk-mýrýk yok", muayene etmiþ adam. "Vallah" demiþ "Aðriyi, aha" demiþ "Bak bu parmakla bastýrýyorum oyy bacaðum, uyy". "Aha" demiþ "Bu parmaðýmla bastýrýyorum oyy omuzum kýrýk ki baðýrýyor". Adam muayene etmiþ, bir þey yok ya, uyanýk doktor; "Ulan" demiþ "Ver bakayým þu parmaðýný" bir bakmýþ, "Abi senin parmak kýrýk". "Kýrýk parmakla nereye bastýrsan kýrýk gibi aðrýr". Kýrýk gönülle nereye giderseniz gidin kendinizi deðiþtirmedikten sonra, bakýþ açýnýzý deðiþtirmedikten sonra, içinizi, ruhunuzu, kalbinizi, gönlünüzü deðiþtirmedikten sonra arkadaþlar hiçbir iþe yaramayacak. Bayanlarý biliyorum. Özellikle evlerinde düdüklü tencere kullanan bayanlar. Hilmi Abi eve geliyor þimdi. Ne demek? Dýþarýda yanmýþ ya. Yanmýþ dýþarýda. Üzülmüþ, yorulmuþ… Geliyor þimdi: "Ya bugün benim caným sýkkýn" derken evin hanýmý bir köpürüyor. Allah'tan silahý çekmiyor. "Sus, ben daha fazla gerginim. Bir de seni dinlemeyeyim". Ee patlattýn abiyi iþte. Abla düdüklü Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 60 tencereye de öyle mi yapýyorsunuz? Düdük ötmeye baþladýðýnda ocaðýn altýný açýyor musunuz? Emii. "Aman hocam patlar, hemen kýsýyoruz". E, Hilmi Abi sinyali çaktýðý zaman kýsýn iþte ateþin altýný. Biraz sýrtýný sývazlayýn, biraz yüzünüz gülsün. Ben yeni bir þey buldum baþkaným. Hemen uygulayabilirsiniz belediyede. Diyorum ki; kavga ediyorsanýz bile gülerek kavga edin. Mesela en önemli þu duygusal deðil mi, konudan örnek vereyim: Muhasebeye gittiniz avans istiyorsunuz. Normal þartlarda gülümsemeden avans isteme þekli þudur: "Abi avans var mý? Çok sýkýþýk Ramazan geldi" falan… "Avans yok". Tamam, geriye alýyorum, bak bir de gülümseyerek; "Abi avans var mý?" "Ya Ramazan geldi". "Avans yook". Bak gülüyorsunuz iþte yook. Arkadaþlar üç tane dost yaratmýþ Rabbulalemin beyninizde. Özellikle yenge hanýmlara istirham ediyorum. "Ulan Hilmi senin o annen var ya bize bir laf etti, beni mahvetti, bi…" Ya kimsenin haberi yok niye kendi kendini öldürüyorsun, niye beynini mahvediyorsun, kafayý yiyorsun, balatayý sýyýrýyorsun? Deðmez! Birisi kötü bir laf dedi mi þöyle yapacaksýn: Düttürüüü düüüü! Basit bir þey. Yarýn sabah baþkana arattýrmayýn ha. "Hoca ne yaptýn Baðcýlar'da millet düttürü düüü…" Ýçinizden söyleyeceksiniz. Öyle olur mu? Ýçinizden… Kýrk yýl beyinden çýkmayan laflar biliyorum. Boþanmalarýn en büyük sebebi. "Senin baban bana böyle…" "Senin anan asýl benden daha fazla…" "Asýl senin…" Ne oluyoruz bir dakika ya. Allah üç tane dost koymuþ. Burada burada. Hele þu kafanýzý bir elleyin. Elleyin korkmayýn bir þey olmaz. Elleyin ya elleyin bir dakika ya. Cici deyin bir þöyle cici, cici. Ya deyin valla bir þey olmaz. Evet benle beraber elleyin bir kafaya þuraya, evet, cici. Budur. Orada üç tane dostunuz var. Endorfin, dopamin, seratonin… Mutluluk hormonu. Ayzaymýra uðramýyorsunuz, kafayý týrlatmýyorsunuz, global atrofi olmuyorsunuz. Ellerini titrek böyle, genç yaþta ölmüyorsunuz. Allah yaratmýþ koymuþ buraya, kullanýn. "Hocam bu dostlarý nasýl kullanýyoruz?" Aha böyle. Böyle. Arkadaþlar evinizde böyle oturmanýn bir hayrý ve faydasý yok. Televizyon açýk suratlar böyle. 15 yaþ erken öleceksin haberin yok. 2004 yýlý Amerika'da gelinlerin kayýnvalideyle barýþma yýlýydý biliyor musunuz? Harward bir araþtýrma yaptý. Dedi ki "Gelinleriyle küs kayýnvalidelerin ömrü 13 yýl azalýyor". "Öyle mi? Benim caným gelinim benim". Ya en azýndan ölmemek için, kafayý yememek için barýþtýlar ya. Allah'ýn hatýrýný düþünün bir de. Geçen sene Bulgaristan'daydým. Arkadaþlar bir dakika bana bakýn. Bakýn. Burasý çok önemli! Allah razý olsun dikkatinize hayraným ama burasý çok önemli! Geçen sene Bulgaristan'daydým. Bu masa kadar cam bir kafes, Allah rýzasý için dikkat! Ýçinde bir kedi, bir köpek, bir fare… "Ulan Ivan" dedim "Ocaðýn batmasýn ne yaptýn lan bunlara sen" dedim. "Hocam" dedi "Ben onlarý yetiþtirdim". Bir kedi, bir köpek, bir fare… Allah'ýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 61 birbirine düþman yarattýðý üç hayvaný, affedersiniz, elin gavuru Ivan bir yýlda yetiþtirmiþ. Çöktüm oraya çöktüm, oturdum konuþuyorum. "Ulan oðlum" dedim "Size bir peygamber falan geldi mi?" aðlýyorum bir taraftan da. "Yook". "Kitabýnýz var mý?" "Yook". "Öðretmenleriniz falan?" "Aaa bir tane bu imam var". Okullarmokullar… 15 dakika kalkamadým. Kedi fareyi yalýyor, köpek kediyi seviyor… Allah'ýn yer yüzünde dost olsun diye, tanýþsýn diye, kaynaþsýn diye yarattýðý insanýn bir haline bakýn. Bir de üç tane hayvana bakýn. Arkadaþlar, canlar! Canlar! Evinizi o hale çevirmekten mesulsünüz. Evde en azýndan yav, en azýndan… Hilmi Abi… Hilmi Abi Türk filmlerinde "Pembe panjurlu evlerimiz olacak Nalan" diyen jön. O açýdan Hilmi Abi. Ne zaman oldu yavrunu kucaðýna alýp þöyle bir sevmeyeli? Doyasýya öpmeyeli, koklamayalý, gözünün içine böyle beþ dakika bakmayalý… Ne zaman oldu? Kaç vakit oldu? Allah Resulü, bak þu camiyi bir düþünün. Caminin önünde eþi Hz.Ayþe validemizle koþu yarýþý yapýyordu. Aramýzda imam efendiler varsa sakýn denemesinler. Bu sünnete uymayýn. Valla tayininiz çýkar, söyleyeyim. Bunu anlatamazsýnýz yani. Eþinizle el ele tutuþup falan caminin önünde yarýþ falan ne haddinize ya. Bir dakika. Anlatamazsýnýz ha. Ya bir dakika, Münir Hoca anlattý peygamberimiz de eþiyle böyle koþu yaparmýþ falan… Ya git derler manyak mýsýn? Bilmem ne… Yürü sen. Tayininiz çýkar, mahvolursunuz. Hz.Hasan'la Hüseyin Efendimizi omzuna koyar Cuma namazýna öyle giderdi. Aramýzda imamlar varsa bu sünnete de uymasýn. Torununu alýp camiye gittiðinde o imamýn anýnda tayini çýkar. Yenge haným bakmadý deðil mi, üstüne kaldý çocuklar. Cuma Cuma fesada vereceksin namazýmýzý, yürü. Hayýr, hayýr. Bir sevgi dini, bir muhabbet dini, bir güzellik dini, mutlaka O'nun hayatýndan örnek aldýðýmýzda güzellikler vardýr. Arkadaþlar o güzellikleri yapmayla alakalý her insanýn bir enerjiye ihtiyacý vardýr. Enerji. Ne kullanýyorsunuz enerji olarak? Enerji içeceklerini kastetmiyorum. Enerjinizi nereden alýyorsunuz? Adamcaðýz papaðan meraklýsýymýþ. "Oðlum Ahmet" demiþ, "Mýsýr çarþýsýna 100 bin dolara papaðan geldi, alayým mý?" "Kaçýrma abi" demiþ, "Dört dil biliyor". Almýþ papaðaný, büyük bir kafes koymuþ içerisine. Bir gün geçmiþ papaðandan ses seda yok. "Ahmet" demiþ, "sayende oðlum 100 bin dolar gitti". "Abi olur mu?" demiþ "Ben bunun uzmanýyým, bana güven". "Herhalde bir þeyi unuttuk" demiþ, "Dün yoðunluða geldi, baksana bir kafese". Adamcaðýz kafese bakmýþ. "Baktým" demiþ, "Ne var?" "E orada" demiþ, "Çýngýrak var mý, çýngýrak?" "Valla yok" demiþ. "E abi" demiþ, "Çýngýraklarý kekmekleyip o Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 62 çýkan ses hoþuna gider o zaman konuþmaya baþlar. Sen oraya bir çýngýrak al". Salkým saçak çýngýraklarý almýþ, asmýþ kafese. Ýkinci gün hâlâ ses seda yok. "Ahmet" demiþ, "Sayende 100 bin dolarýmýz gitti oðlum, teþekkür ederim". "Abi" demiþ, "Allah rýzasý için" demiþ, "Bu dostuna güven, ben papaðan uzmanýyým. Bir þeyi unuttuk galiba" demiþ "Ya, sen þu kafese bir baksana". "Baktým" demiþ, "Ne var?" "Abi" demiþ, "Orada dönme dolap var mý dönme dolap?" "Valla yok" demiþ. "Niye?" "E niye olacak abi" demiþ, "Bu kuþlar uçmaya meraklý kafeste uçamýyor". "Lütfen" demiþ, "Dönme dolabý al, orada dönerken kanatlarýný çýrpar, uçuyormuþ gibi gelir, baþlar konuþmaya". En güzel dönme dolabý koymuþ kafesin içine, üçüncü gün hâlâ ses seda yok. "Ahmet" demiþ, "Suyu içeceðiz galiba, 100bin dolarýn üstüne". "Dostum" demiþ, "Bak paran bende, bir þeyi unuttuk galiba. Baksana bir demiþ kafese". "Baktým" demiþ, "Ne var?" Demiþ; "Orada ayna var mý ayna?" "Valla yok" demiþ. "Niye?" "E" demiþ, "Kimle konuþacak bu kuþ beyinli? Aynayý koyarsýn, kendini görür, eþi zanneder, baþlar konuþmaya". En güzel aynalarý koymuþ. Dördüncü günü ses seda yok. "Ahmet" diye tam dördüncü günün sabahý arkadaþýný ararken papaðan kafeste kalan sesinin son cýlýz sesiyle; "Ulan hýyar" demiþ, "Bunlarý aldýðýn yerde yem yok mu yem?" Yem! Arkadaþlar; maddi manevi insanýn gönlünü hoþ tutan bütün yemlerimizin, bütün enerjimizin yüksek olmasý, evimizin cennete dönmesi, iletiþimimizin, muhabbetimizin gönlünüzce olmasý dileðiyle, hayýrlý Ramazanlar efendim. Allah'a emanet olun. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 63 6.Gün PANEL “Kadýn ve Sosyal Hayat” Esra Nuray Sezer-Sibel Eraslan Konser Mustafa Küçük Ey babacýðým Sen gidince üzerime öyle keder yükleri çöktü ki O kederler gündüzlerin üzerine düþseydi Gündüzler ziyasýný kaybeder geceye dönerdi Hz. Fatýma (R. Anha) Sunucu Bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan, tüm yürekleriyle burada bulunan harika bir topluluk var. Ben her birinize ayrý ayrý teþekkür ediyorum. Özellikle beyefendileriyle gelen hanýmefendilere ya da hanýmefendileriyle gelen beyefendilere, yani aileleriyle gelenlere ayrýca teþekkür ediyorum. Deðerli anneler, bu akþam burada hanýmýn sosyal olup olmamasý, kadýnýn sosyal hayatta yerinin ne kadar var olup olmadýðý, sosyal hayatta adlarýný, isimlerini iftiharla saydýðýmýz hanýmefendiler tarafýndan sizlerle paylaþýlacak. Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü Onlarý dinlemek için buraya geldiniz. Ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýz da Onlarý heyecanla bekliyorlar, sabýrla bekliyorlar. O zaman fazla bekletmeyelim. Onlarýn kalemini iyi tanýyorsunuz siz, ekranlardaki, mikrofonlardaki sözlerini candan dinliyorsunuz. Kalem erbabý, kelam erbabý olan isimler Onlar ayný zamanda. O zaman ehl-i kalem olan, ehli kelam olan, ehl-i kemal olan isimleri ben alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine davet etmek istiyorum. Vakit gazetesinden de iyi tanýdýðýnýz bir isim, Avukat Sayýn Sibel Eraslan alkýþlarýnýzla… Özellikle genç kýzlarla ilgili yaptýðý araþtýrma yazýlar, eserler, imzaladýðý kitaplarla iyi tanýdýðýnýz bir baþka Hanýmefendi Yazar Esra Nuray Sezer Hanýmefendiyi de alkýþlarýnýzla alýyoruz sahnedeki yerlerine. Ben sözü, canlý yayýnda bizi takip eden dostlarýmýzýn da þahitliðinde, burada bulunan sevgili Baðcýlarýmýzýn güzide halkýyla beraber sizlerin de þahitliðinde, bizi bir adým daha ileriye götürmek için en önemli zamanlarýný feda eden isimlere býrakýyorum. Avukat Sibel Eraslan, Yazar Esra Nuray Sezer, alkýþlarýnýzla efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 66 Av. Sibel ERASLAN Efendim hayýrlý akþamlar diliyoruz. Esra Haným benden gazetecilik olarak çok daha tecrübeli olduðu için müsaade ederseniz ben ilk sözü kendilerine býrakmak istiyorum. Buyurun efendim. Esra Nuray SEZER Çok teþekkür ediyorum. Evet, iyi akþamlar diliyorum. Özellikle de bu mübarek ayda, çünkü Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; "Recep, Allah'ýn ayý, Þaban, benim ayým, Ramazan ise ümmetimin ayýdýr" diyor. Bize, bin aydan hayýrlý, seksen yýlý kazandýracak olan bu ayda evlerinizden buraya kadar teþrif ettiniz, önce size teþekkür ediyorum, sonra Baðcýlar Belediyesi'ne ve bu programý hazýrlayan, emeði geçen herkese teþekkür ediyorum ve diyorum ki; gerçekten bu iftar çadýrlarýný kültür merkezi haline, sosyal bir merkeze dönüþtürdükleri için onlarý yürekten kutluyorum. Evet, bugün kadýnýn sosyal, toplumda yerinden, iþte sosyal statüsünden konuþacaðýz. Ama konuþmadan önce isterseniz kadýna bir bakalým. Kadýn nedir? Ne olmasý gerekir? Kadýn sosyal hayatta nasýl yer edinmesi gerekir? Kadýnýn tarifini yapmadan kadýný sosyal hayata taþýmamýz mümkün deðil. Evet efendim, kadýn her zaman, yaratýldýðýndan bu tarafa yazýlan, tartýþýlan bir konu olmuþ. Gün gelmiþ kadýn insan mýdýr, deðil midir tartýþmasý yapýlmýþ, gün olmuþ kadýn Dinlere kabul edilmemiþ, kutsal kitaplara el sürdürülmemiþ ve insandýr fakat ruhu yoktur, þeytandýr denilmiþ. Asýrlardýr kadýný aðlatmaktan, asýrlardýr kadýný incitmekten, tokatlamaktan yorulmayan zalim elleri Ýslamiyet havada yakalamýþ, bütün mazlumlarla birlikte kadýný da kurtarmýþ ve asýrlardýr onun örselenen vücudunu, iffetin ve namusun timsalidir diye, nadide kumaþlara sarmýþ ve zalim ellerin tutup sürüklediði kadýnýn saçlarýný tüllere bürümüþ ve bundan sonrada erkeklere kadýnlarla iyi geçinin demiþ. Evet, insaný geleneklerinden, tarihinden ve coðrafyasýndan ayýrmak mümkün deðildir. Haklarýn maddi ve manevi deðerlerinin, kadýn üzerinde ne kadar etkili olduðunu görmeden kadýnýn sosyal hayatýndan bahsetmek biraz imkansýz gibidir. Evet, kadýn sosyal hayata gelene kadar çok zorluklar çekmiþ, çok süreçler atlatmýþ ve günümüze kadar gelmiþtir. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 67 Þöyle kýsa baþlýklar altýnda bunu söyleyecek olursak, bir Roma tarihine baktýðýmýz zaman, inanýn okurken dahi insanýn içleri acýyor, bir de bunu yaþayan kadýn olarak acaba ne kadar acý çektiler, onu bir düþünmek gerekir. Evet, Roma kültüründe kadýn insan yerine konulmuyordu. Bir miras gibi satýlýyordu ve bir kýz çocuðu dünyaya geldiði zaman, o kýz çocuðu, kundak, babanýn ayaklarý altýna býrakýlýyor, baba eðer o çocuðu kabul edip kucaðýna alýrsa evine götürüyor, eðer baba çekip giderse o çocuk tenha bir yere atýlýyordu ve hiçbir hayat hakký tanýnmýyordu. Düþünürlerden Aristo bile, kadýný Roma'da sosyal bir varlýk olarak kabul etmedi, sosyal hayatta ona rol vermedi ve kadýný halk meclislerine almadý. Yahudilerde de bu böyle. Tevrat'a baktýðýmýz zaman "Kadýn, ölümden acýdýr" der. "Ýyi bir erkek, kadýndan kendini kurtarandýr" der. Neden? Çünkü onlarýn inanýþlarýna göre, Hz.Adem Babamýzý Cennetten çýkaran bir kadýndýr, kandýran bir kadýndýr, o halde kadýn lanetlidir. Hýristiyanlarda da böyledir. Kadýn, pis olarak terakki edilir. Ama ilk Müslüman devlete baktýðýmýz zaman, Karahanlýlar'da durumun çok daha farklý olduðu gözlere çarpar. Ahmet Yesevi'nin kýzý, Gevher Annemiz babasýnýn Divan-ý Hikmet kitabýný kýrk kiþilik gruplarla kadýnlara okuduðunu ve kadýnýn yýllar önce, Müslümanlar tarafýndan bir eðitmen olarak sosyal hayata atýldýðýný görürüz. Yine Osmanlýlara baktýðýmýz zaman, gerçekten de kadýn, Osmanlýlarda her zaman toplumun yanýnda, erkeðin yanýnda olmuþtur, en büyük rol oynamýþtýr. Þimdi Ýstanbul'un tarihine þöyle bir bakalým. Valide Sultanlar, Gevher Nesibeler, iþte Mihrimah Sultanlar, bütün bunlar, kadýnlarýmýzýn sosyal hayatta ne kadar etken olduðunu gösterir. Ve Osmanlý erkeði kadýný sosyal hayata sokarken, Dinimizin en önemli unsuru olan Ýnfak Kurumu'nu harekete geçirmiþ ve kadýný köprüler yaparak, çeþmeler yaparak, hastaneler yaparak, camiler yaparak sosyal hayatta yanýna almýþtýr. Bir de tabii ki en önemli husus;acaba kadýn sosyal hayatta böyle merhalelerden, süreçlerden geçerken Asr-ý Saadet'te ne olmuþtur? Arap Yarýmadasý'na baktýðýmýz zaman kýz çocuðunun adý bile yoktu. hatta diri diri topraða gömülüyordu kýz çocuklarý. Ama bir adým ileri gittiðimiz zaman Asr-ý Saadet'te, Ýslamiyet'in gelmesiyle Peygamberimiz bir hadislerinde ne diyor; "Bana üç þey sevdirildi, kadýn, namaz ve güzel koku". Demek ki, bir adým geride kadýn köle pazarýnda satýlýrken, kadýn diri diri topraða gömülürken öyle bir dine, kadýn, o dinin temsilcisi olan Peygamberimize sevdirildi. Ve dikkat edin, ilk Müslüman bir kadýn, ilk namaz kýlan bir kadýn, ilk Kelime-i Þahadet getiren bir kadýn. Ve ayný zamanda Hz.Hatice Annemiz, kadýnýn adý olmadýðý bir zamanda, sosyal hayatta yeri olan, ticaretle uðraþan bir Annemizdi. Kadýnlar için inen Nisa Suresi, Meryem Suresi, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 68 Mücadele Suresi, bunlar hep kadýnýn Ýslamiyet'te çok özel bir yerin olduðunu gösteriyor. Þimdi 20. asra geldiðimiz zaman, hangi kadýn bir cumhurbaþkanýnýn karþýsýna çýkýp da, ona hesap sorabilir? Ama kendisi hakkýnda Mücadele Suresi inen Hare binti Salebe, Hz.Ömer'i durdurup saatlerce konuþup, O'na hesap sorabiliyordu. Ve yine Assý Saadet'te Hz.Ömer(r.a), hutbesinde kadýnlarýn çok mehir istediklerini söyledikleri zaman, yine bir annemiz, Devlet Reisi'nin karþýsýna çýkýp, "Ya Ömer", Nisa Suresi'nin 20. Ayet'ini hatýrlatarak, "Allah'ýn bize vermiþ olduðu bu emri, Allah'ýn bize vermiþ olduðu bu hükmü sen bizim elimizden alamazsýn" diyordu. Ve yine Ýslam Devleti kurulduðu zaman Sevgili Peygamberimiz, Hz.Esma ile Hz.Nesibe'yi yönetim kuruluna getirdi. Þimdi Ýslam Tarihi'ne baktýðýmýz zaman, kadýn gerçekten Ýslam'ýn yayýlmasýnda, Ýslam'a hizmet etmekte hep erkeðin yanýnda, ön safda oldu. Ve Sevgili Peygamberimize Mekke'den Medine'ye hicret geldiði zaman yol arkadaþý kimdi? Hz.Ebubekir'di ve Onlar'a yardýmcý olan kimdi? Hz.Ebubekir'in kýzý Hz.Esma Annemiz yardýmcý olmuþtu. Yemek taþýyarak, yol göstererek, gözcülük yaparak. Ebu Cehil kapýsýna gelip, Hz.Esma Annemizi öldürürcesine kadar dövmüþ, "Muhammed'in yerini bana söyle" dediði halde Hz.Esma Annemiz, bir erkeðin dahi gösteremediði bir cesareti göstererek "Bilmiyorum, sen ara ve bul" demiþti. Bunu duyan Sevgili Peygamberimiz ise, "Hz.Esma'nýn gösterdiði bu cesareti hiçbir erkek gösteremez" diye cevap vermiþti. Yine Peygamber Efendimiz savaþlara hanýmlarýný da yanýnda götürüyordu. Ve Hz.Safýye'yi, Annemizi, bir kalenin savunmasýný O'na vermiþti. Halit Bin Velid'in kýzlarý ve hanýmý binicilikte çok öndeydiler. Hz.Esma Annemiz, Hz.Nesibe Annemiz; çok güzel savaþa giderler, çok güzel kýlýç kullanýrlar, hatta Hz.Nesibe Annemiz Uhud Savaþý'nda bizzat Peygamberimizin yanýnda, Peygamberimizin koruma görevini paylaþan Annelerimizden biridir. Þimdi, Ýslamiyet'te kadýn her zaman sosyal hayatta Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 69 erkeðin yanýnda, erkekle beraber yer almýþtýr. Hz.Ömer devrinde Þifa Hatun, pazarlarý geziyordu, okuma-yazma öðretiyordu, kapý kapý dolaþýp Ýslamiyet'i teblið ediyordu. Peki, þimdi 20. asra geldiðimiz zaman, acaba kadýnýn sosyal hayattaki statüsü nedir? Acaba biz kadýný sosyal hayata nasýl taþýdýk? Þimdi zaten kadýn baþlý baþýna sosyal bir yaratýktýr. Doðduðu ndan. Ne diyor Sevgili Peygamberimiz? "Siz erkek çocuklarý sevin, kýz çocuklarý zaten kendini sevdirir" diyor. Dikkat edin daha 2-3 aylýkken kýz çocuðu ailenin atmosferini deðiþtirir. Gülücükler daðýtmaya baþlar. Ancak 5-6 aylýk olduktan sonra erkek çocuðumuz lütfeder gülmeyi. Demek ki gerçekten yaratýlýþtan itibaren, kýzlar nedir, sosyal bir varlýktýr. Peki biz kadýnlarý sosyal hayata taþýrken üç þeyi, üç temel faktörü göz önünde bulundurmamýz gerekiyor. Kadýnýn anneliðini, kadýnýn hayat arkadaþlýðýný göz önünde bulundurmamýz gerekiyor. Evet, anne olan bir kadýný nasýl sosyal hayata taþýyacaðýz? Hani ne denir? Toplumun temeli ailedir, ailenin temeli ise kadýndýr. Beþiði sallayan el, topluma hükmeden eldir. Yuvayý diþi kuþ yapar. Yuvayý yapan diþi kuþu, beþiði sallayan eli ve ailenin temelini sosyal hayata taþýrken çok dikkat etmemiz gereken bir husus vardýr. Evet, size bir olay anlatmak istiyorum. Bir anneler gününde, kadýnlar hapishanesinde bir programdayým. Ve kadýn mahkumlar kendi aralarýnda yýlýn annesini seçmiþler. Sahneye gencecik bir anne geldi, kucaðýnda bir buçuk yaþýnda oðlu ile. Demek ki; hapishanede de olsa kadýn kadýndýr, evde de olsa kadýn kadýndýr, çalýþma hayatýnda da, sosyal hayatta da olsa kadýn kadýndýr. Siz hiçbir erkekler koðuþunda kucaðýnda kundak olan bir babayý göremezsiniz. Bir kahvede kucaðýnda kundaðý ile gelmiþ bir babayý göremezsiniz. Ama kadýnlar kahvehanesi olsa, kucaðýnda kundaðý ile gelmiþ bir anneyi rahatlýkla görebilirsiniz. Çünkü neden, kadýn bir kýz çocuðu dünyaya geldiði andan itibaren anne olarak dünyaya geliyor. Ama bir erkek evlendikten sonra, çocuðu olduktan sonra, onu kucaðýna aldýktan sonra baba olduðunun þuurunda. Ýþte Cenab-ý Allah'ýn Rab isminin tecelli ettiði, Rahim isminin tecelli ettiði bu anneyi sosyal hayata taþýmak gerçekten çok zordur. Çünkü Cenab-ý Allah Rab ismiyle bizleri terbiye ediyor. Bizlerin ayný zamanda bir terbiyecilik, bir eðitimcilik görevimiz var. Bir Rahim ismi, þefkat eden, acýyan, merhamet eden bir anne kadar evladý için hayatýný feda eden acaba kim vardýr? Geçen gün bir gazete haberinde okudum, Amerika Birleþik Devletleri'nde bir orman yangýný çýkmýþ ve yangýn bittikten sonra kontrol altýna almýþlar. Hasar tespit etmek için ormana girdiklerinde, bir kuþun yanmýþ bir vaziyette, kül olmuþ bir vaziyette durduðunu görmüþler. Sopa ile kaldýrdýklarýnda kuþun altýndan yavrularý çýkmýþ. Ýþte gerek hayvanlarda olsun, gerek annelerde olsun hiç karþýlýk beklemeden, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 70 evladýmýz için hayatýmýzý ne yapýyoruz, feda ediyoruz. Þimdi ben burada birkaç tane çarpýcý örnek vermek istiyorum. Ben ayný zamanda Moral FM'de on yýl Kadýnýn Penceresi programýný yaptým. Bir gün programýma, tanýnmýþ bir Türk Halk Müziði sanatçýsýný davet ettim. Özellikle yýllar geçtiði halde bunu unutmuyorum. Evine sürekli telefon açýyorum, annesi çýkýyor, "Kýzým turnede" diyor. Ve çocuðu da 4-5 yaþýnda bir erkek çocuðu. Dedim ki; "Ya ne zaman evine geliyor?" "Ah evladým, hiç evine gelmiyor ki" dedi. "Peki" dedim, "Çocuk annesiz ne yapýyor?" Hani kadýnýn sosyal hayatýndan bahsediyoruz ya. Kadýn kadar sosyal ne var? Tanýmadýðýmýz halde, nasýlsýn, iyi misin? Baþladýk ahbap olmaya. Gelmiþini geçmiþini bana anlatmaya baþladý ve oðlunun bir hatýrasýný anlattý. Bunu özellikle dinlemenizi istiyorum. Gerçi çok yerlerde konuþma yaptým ama bu konuþma biraz çok zor, çok sesli çünkü. Biraz sükunet olsa daha güzel kendimizi konuþmaya vereceðiz ama neyse bu da konuþmanýn dezavantajý olarak kabul edelim. Bir gün bu sanatçýnýn oðlu anneannesine demiþ ki; "Anneanne sana bir þey söyleyebilir miyim?" "Evet evladým söyle, ne diyorsun?" demiþ. "Anneanne seni çok seviyorum ama ne olur kýrýlma, senin ölmeni çok istiyorum" demiþ. "Neden evladým?" demiþ. "Çünkü sen ölürsen annem beni býrakacak yer bulamaz ve dýþarý çýkmaz, benimle beraber olur" demiþ. Herhalde, bana göre konuþmanýn özü budur yani. Ve yine bir, yýllar geçti, ben programda anlatmýþým, geçen gün bir arkadaþ bana anlattý. "Çocuðum" diyor "sekiz aylýk" ve öðretim görevlisi bir haným, "ben" diyor "sýnýfta ders veriyorum. Bir anda içimde bir sýkýntý olmaya baþladý. Ýçim yanýyor, yüreðim yanýyor. Mümkünatý yok. Dersi býraktým, dekandan izin aldým ve eve gittim. Her zaman" diyor "kapýnýn zilini çalardým, bu defa kapýnýn zilini çalmadým, kendi anahtarýmla açtým. Her zaman içeri girerken ses verirdim, ses vermedim" diyor. "Evde bir sakinlik, evde bir sükunet vardý" diyor. "Çocuðumun odasýna yaklaþtým, sessizce kapýyý açtým ve gördüðüm manzara dehþetti" diyor. "Soðuk bir kýþ günü, bakýcý ayaklarýný uzatmýþ, sýrtýný kalorifere dayamýþ ve ayaklarýnda çorap yok. Çocuðum yerde yatýyor ve bakýcýnýn ayak baþ parmaðý çocuðumun aðzýnda ve onu emiyor" diyor. "Ben kendimden geçmiþim, gözümü açtýðým zaman ise" diyor, bu öðretim görevlisi haným, "Hastane köþesindeyim ve ondan sonra" diyor, "Kahrolsun feminizm diye" diyor "Baðýrmaya baþladým. Kahrolsun kadýný evinden uzaklaþtýrmak isteyen, kahrolsun annelikten uzaklaþtýrmak isteyen". Þimdi, bu tabi yanlýþ anlaþýlmasýn. Biz kadýnýn sosyal hayatta olmasýna, kadýnýn çalýþma hayatýnda olmasýna asla karþý deðiliz. Bugün buraya gelmemiz dahi, en büyük sosyal faaliyettir. Ama ben burada vurgulamak istediðim, anneyi, hayat arkadaþýný evden dýþarý çýkartýrken, çocuklarýný unutmamamýz gerekiyor. Ben çok sýk yurt dýþlarýna programlara gidiyorum. Ve bana hep sorduklarý þu; "Esra Haným, iþte Almanya'yý, Belçika'yý, Hollanda'yý, Avusturya'yý nasýl buluyorsun?" Hiç Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 71 de güzel bulmuyorum. Hani belki bir taþradan gitsem ilgimi çeker ama ben dünyanýn en güzel þehri, incisi, Ýstanbul'dan gidiyorum. Ama diyorum ki; tek bir þey var. Avrupa'da Ýslamiyet yok. bakýnýn yýllar önce, Ezher Üniversitesi'nden bir hoca, asrýn müceddidine demiþ ki; Sultanahmet Meydaný'nda, "Hocam, Avrupa'yla Osmanlý arasýndaki düþüncenizi söyler misiniz?" Ve asrýn müceddidi diyor ki; "Osmanlý Avrupa'ya gebe, Avrupa Osmanlý'ya gebe yakýnda doðuracaklar". Ve hakikaten doðurmuþ. Osmanlý'nýn bütün güzelliklerini Avrupa almýþ, Avrupa'nýn bütün kötülüklerini ise biz almýþýz. Neden? Bakýn Avrupa'da bir anne çocuðunu dünyaya getirdiði zaman, üç yýl devlet ona karþýlýksýz izin veriyor. Zaten Ýslamiyet'e göre terbiye yaþý da 0-3 yaþýnda. Bir gün bir annemiz gelip Sevgili Peygamberimize diyor ki; "Ya Resulallah çocuðumu terbiye etmek istiyorum, ne yapabilirim?" "Çocuðun kaç yaþýnda" diyor. "Üç yaþýnda". Sevgili Peygamberimiz diyor ki; "Sen terbiyede geç kalmýþsýn. 0-3 yaþýna kadar terbiye edecektin". Ýþte Avrupalý bunu yapýyor. 0-3 yaþýna kadar çocukla anneyi birbirinden ayýrmýyor. Ve anne, çocuk üç yaþýna geldiði zaman, iþ hayatýna, sosyal hayata atýldýðý zaman çocuðunu da beraberinde götürüyor. Ya anaokuluna götürüyor, ya kreþine götürüyor, hiçbir zaman anneyle çocuk arasýndaki bütünlüðü bozmuyor. Ýþte biz de kadýný sosyal hayata atar iken annelik vasfýný unutmamamýz gerekiyor. Þimdi, Dr. Mahzar Osman'ýn çok güzel bir sözü var, der ki; "Kadýný evin kafesinden çýkartanlar, onu sokak ortasýnda kafeslediler" der. Evet, kadýný evin kafesinden çýkartalým ama onu sokak ortasýnda, göz kafesine, iþ kafesine, annesizlik kafesine koymayalým. Hani çok yaygýn bir reklam var; kariyer de yaparým, çocuk da yaparým diye. Evet kariyer de yaparsýnýz, çocuk da yaparsýnýz ama birinden birini tercih etmek durumundasýnýz. Yine yaþadýðým bir olayý anlatmak istiyorum. Yýllar önce bir apartmanda otururken, karþý dairemde çalýþan bir anne-baba vardý ve bir tane de erkek evlatlarý vardý. Anne bankacý, baba ise avukattý. Çok geç vakitlerde gelirlerdi. Evet, çok geç vakitlerde gelirlerdi ve çocuk ise, ya biz alýrdýk çocuðu ya da merdivene oturur annesini beklerdi. Bir gün baba diyor ki; "Ya çocuðun ya evin". Kadýn diyor ki; "Ben sosyal bir kadýným, kesinlikle evde oturamam". Bunlar ayrýldýlar. Ama yýllar sonra karþýlaþtým, hanýma dedim ki; "Çocuðun ne oldu?" Bana söylediði þu; "Okuttum, evlenmedim, saçýmý süpürge yaptým ama yýllar sonra bana oðlum þunu söyledi; anne benden teþekkür mü bekliyorsun? Benim kaybettiklerim yanýnda, senin kaybettiklerin o kadar da deðerli deðil. Çünkü sen sosyal hayatý tercih ettin. Sen çalýþma hayatýný tercih ettin, sabahlara kadar yorganýn altýnda babasýz kalýþýmý, aðlayýþýmý göz ardý ettin dedi bana" dedi. Evet, tabii ki kadýnlýk vasfý dedik, annelik vasfý dedik ama bir de kadýnýn hayat arkadaþý olma vasfý var. hayat arkadaþý olma vasfýna geçmeden önce, arkadaþlar üç dakikamýn kaldýðýný söylüyorlar. Ýsterseniz ben sözü Sibel Haným'a vereyim. Eðer Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 72 vakit varsa bir hayat arkadaþýnýn sosyal hayatta nasýl olmasý gerektiðini de tekrar sizinle paylaþýrýz. Av. Sibel ERASLAN Efendim çok teþekkür ediyoruz. Esra Haným o kadar mükemmel bir sorumluluk tablosu çizdi ki, ben kendimi bu tablonun altýnda, gerçekten ezilmiþ hissediyorum. Esra Nuray SEZER Senin hatýraný da anlatmadým. O da çok ilginçti, sonra anlatýrýz. Av. Sibel ERASLAN Evet. Ama ben þimdi biraz rövanþ alacaðým müsaade edersen, erkekler tarafýndan. Þimdi, bir kere yalnýz deðiliz. Yani kadýnlar veya erkekler gibi böyle kamplaþmýþ iki grup yok. Ve mükemmel anneler tarafýndan da idare edilmiyor toplum. Hepimizin eksiklikleri var, hepimizin kusurlarý var. Cenab-ý Allah bir erkek ve bir diþi üzerinden yarattý. Hilkatin baþlangýcýnda bir erkek ve bir kadýn var. Ve muhakkak ki sorumluluklarý birbirine denk. Eþit demesek de birbirine denk. Esra Hanýmefendi çok önemli bir yerden baþladý. Anne baþlangýcýndan çizdi toplumu ama müsaade ederseniz ben biraz babalar cihetin de bu sorumluluðun paylaþýlmasý gerektiðini zikrederek konuþmama girmek istiyorum. Ramazan ayýndayýz. Her birinizin Ramazan-ý Þerifini ben de tebrik ediyorum. Baþý, ortasý ve sonu birer rahmet örneði olan Ramazan ayýnda inþallah hepimizin Kadir Gecesi'ne kavuþmamýz ve arýnanlardan, teslim olanlardan, temizlenenlerden, tövbesi makbul olanlardan olmak niyetiyle Kadir Gecesi'ne þimdiden niyetlendik. Çok büyük bir heyecan içindeyiz. Baðcýlar Belediyemiz saðolsun her yýl yepyeni bir hamleyle hem sosyal hizmetleri, belediyecilik hizmetleri hem de Ramazan dolayýsýyla yaptýðý deðiþikliklerle her seferinde bizi þaþýrtýyor. Bu sene de bir lunaparkla karþýlaþtýk. Ýtiraf etmek gerekirse ben çocukluðumda hep lunaparkta vazifesi olan insanlardan biri olmak isterdim. Yani ya uçan sandalyelerin düðmesine basan, çalýþtýran adamlardan birisi olmak isterdim ya þu kasnak atan kýzlardan birisi olmak isterdim. Bakayým o kasnaklarý toplayýnca nasýl olacak falan ama en merak ettiðim yer korku tüneliydi. Hiç girmedim korku tüneline. Þimdi burada da belki korku tüneli yok ama korku tüneli bugün toplumumuzu tamamen Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 73 sarmýþ, kuþatmýþ durumda. Savaþ var, iþgal var, yoksulluk var, adil olmayan gelir daðýlýmý var, hukuksuzluk var ve bunlar bana sorarsanýz bir lunaparktaki koku tünelinden çok daha korkunç. Biz hayatý adeta bir korku tünelinin içinden geçerek yaþýyoruz. Onun için belki de lunaparka ihtiyacýmýz yok ama yine de Ramazan dolayýsýyla açýlmýþ bu Ýftar ve Ýrfan Sofralarý'nýn bir parçasý olmak beni sevindiriyor, þereflendiriyor. Yeni Belediye Baþkanýmýz Lokman Çaðýrýcý Beyi de selamlýyorum efendim, saygýlarýmý sunuyorum. Sayýn Feyzullah Kýyýklýk idi Belediye Baþkanýmýz. Çok sevdiðimiz, saydýðýmýz. Hakikaten gurur duyduðumuz. Çalýþmalarýyla göðsümüzü kabartan bir Baþkanýmýzdý. Ýnþallah Lokman Çaðýrýcý Bey de Feyzullah Bey'in býraktýðý yerden devam edecek. Hizmetlerin hedefini daha yükselterek Baðcýlar'ý Ýstanbul'un bir örnek kenti olarak yükseltecek inþallah. Bugünkü konumuz "Kadýn, Toplumsallaþma ve Sosyal Hayat". Baþta da söylediðim gibi ben sosyal hayatýn içerisinden kadýný adeta bir laboratuar ameliyatý gibi kesip, çýkartýp alma taraftarý deðilim. Tam tersine kadýnýn toplum içerisinde bulunduðu sosyal gruplarla ele alýnmasý gerekiyor. Yani baþta kocasýyla ve çocuklarýyla; baþta ebeveynleriyle, annesiyle babasýyla; baþta komþularýyla birlikte, mahallesiyle birlikte, yaþadýðý kentle birlikte, yaþadýðý ülke ve yaþadýðý dünya ile birlikte ele alýnmasý gerekiyor. Yoksa tek baþýna toplum içerisindeki erkeði, toplum içerisindeki kadýný konuþtuðumuz zaman bu fertlere tek tek aþýrý sorumluluklar yükleniyor. Biz sorumluluðu paylaþtýrmayla, infak etmeyle, daðýtmayla, pay etmeyle ahlaklanmýþ bir medeniyetin çocuðuyuz her þeyden evvel. Bakýnýz çok güzel örnekler verdi Esra Hanýmefendi. Diri diri topraða gömülen kýz çocuklarýna hakkýný soran bir kitap ve Peygamberin(s.a.v.) ümmeti olarak, yine kendisini "Ben kýzlar babasýyým" diye takdim eden merhamet sahibi bir Peygamberin(s.a.v.) ümmeti olarak tabii ki bizim merhamete yönelik bir saðduyu il bakmamýz gerekiyor hayata. Saðduyu derken salt bir merhamet, uzaktan acýmak deðil; empati, kendinizi o kiþinin yerine koymak. Kendinizi baþkasýnýn yerine geçirerek hayata bakabilmek, baþkasýnýn gözleriyle de görebilmek hayatý. Budur bahsettiðimiz. Ben Vakit Gazetesi ve Gerçek Hayat Dergisi'nde yazýyorum. Aslýnda avukatým, asýl mesleðim hukukçuluk. Fakat mesleðimi yapamýyorum. Çünkü ülkemizde 40 yýldýr devam eden bir baþörtü yasaðý var. Baþörtüleri olduklarý için kadýnlar ülkemizde yükseköðrenimlerine devam edemiyorlar ve meslek sahibi ise mesleðini yapamamakla karþý karþýyalar. Ama hayat devam ediyor size bir þey söyleyeyim. Yani bir yerde bir yasak, bastýrma, bir yerde bir "Aman giremezsin" duraðý varsa baþka bir yerde de hayat devam ediyor arkadaþlar. Nitekim biz yýllar yýlý, bakýn 40 yýldýr devam eden bir maðduriyet var, onbinlerce kadýn, onbinlerce anne bu maðduriyeti yaþadý. Fakat yine de hayatý devam ettirmeyi baþardý bu kadýnlar. Fakat Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 74 hayatý devam ettirmeyi baþaramayan kardeþlerimiz de var. Bunun için biz hayatýn tarafýnda, savunmanýn tarafýnda olmak zorundayýz. 1993 yýlýnda Cemile Ayhan isminde bir kýz kardeþimiz beline üç çocuðunu baðlayarak Dicle Nehrine atladý. Beline üç çocuðunu baðlayarak Dicle Nehrine atlamasý çok büyük bir infiale sebebiyet verdi. O zamana kadar kadýn intiharlarýný duymuþtuk, okumuþtuk ama takdir edersiniz ki bir anne belki kendi canýna kýyabilir ama kendi evladýnýn canýna kýyamaz. Ne olmuþtu da Cemile Ayhan beline üç çocuðunu baðlayýp ve kendini Dicle Nehrinin gözüne atmýþtý? Bunun üzerine biz, Cemile Ayhan'ýn hayatýný araþtýrmaya baþladýk yazar arkadaþlarla. Diyarbakýr'da, Batman'da arkasýndan, peþi sýra gelecek kadýn intiharlarýna da ýþýk tutacak sonuçlar bulduk Cemile Ayhan'ýn intiharýndan sonra. Cemile Ayhan köyünden göç etmek zorunda kalmýþ yani köyünde evlenmiþ, düðünü derneði olmuþ, Allah'ýn emri Peygamberin kavliyle istenmiþ hatta çocuklarý da köyde dünyaya gelmiþ fakat daha sonra güvenlik sorunlarý sebebiyle köylerini terk etmek zorunda kalmýþlar, þehre göç etmiþler. Diyarbakýr'da kocasý taksi þoförlüðüne baþlamýþ, tabii hayatlarý allak bullak olmuþ. Rençberken, çiftçiyken, hayvancýlýkla uðraþýrken, bir köy hayatý içerisindeyken aniden düzen sarsýlýnca, terör gibi bir sebeple düzen sarsýlýnca ve insanlar zorunlu olarak göçe tabi tutulunca ne oluyor? Bütün toplumsal düzen infilak ediyor ve yeni kentin kurallarýna uymakta zorluk çekiyor insanlar. Cemile Ayhan kocasýyla büyük kente göç ettikten bir müddet sonra bakýyor ki kocasý bir gece hayatýna alýþýyor. Eve gelmemeye baþlýyor, içki içmeye baþlýyor, eve ekmek parasý býrakmamaya baþlýyor ve Cemile bunlarý kocasýna söylediði zaman da þiddet görmeye, dayak yemeye baþlýyor. Þiddet dayanýlmaz dereceye gelince çocuklarýný topluyor ve annesinin, babasýnýn yanýna, köylerine gidiyor bu sefer ama köy hayatý da malum. Hayat standartlarý çok zor þartlar altýnda devam ediyor. Cemile Ayhan'ýn annesi, babasý diyorlar ki "Evladým biz çok fukarayýz, fakiriz. Evet sen belki kendin gelsen biz sana tekrardan bakarýz, evimiz sana açýktýr ama sen üç tane de çocuk getiriyorsun yanýnda. Biz bu üç çocuðun sorumluluðunu alamayýz. Zaten bir lokma ekmek bulmak derdindeyiz". Cemile, üç çocuðunu alýp tekrar Diyarbakýr'a dönüyor. Fakat kocasý bu sefer kendinden habersiz annesine, babasýna gittiði için bunu kapýnýn önünde bekletiyor. Sabah kadar çocuklarýyla paspasýn önünde oturuyorlar. Komþularý bunlarý görüyor. Gören komþularýnýn anlattýklarýndan anlatýyorum sizlere. Ondan sonra akþam oluyor; koca, kapýyý açýyor. Cemile ile çocuklar bütün geceyi ve bütün gündüzü o paspasýn üstünde geçirmiþ. Onlarý içeri alýyor. Ýçeride kavga kýyamet kopuyor tabi. O derecede bir kavga ki yada o derecede tek taraflý bir þiddet ki Cemile'nin kaburgalarý kýrýlmýþ bir vaziyette komþusunda 10 gün kadar kalýyor. O arada Cemile sürekli olarak bir çýkýþ yolu arýyor. Fakat Cemile, Türkçe konuþmayý ve yazmayý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 75 bilmediði için, çalýþma hayatý ile ilgili herhangi bir tecrübesi olmadýðý için, Cemile okula gitmediði için, Cemile herhangi bir sanat, herhangi bir zanaatla uðraþmayý bilmediði için kendisine çalýþacak bir iþ sahasý da bulamýyor. Ve bu bir haftalýk süre içerisinde hayatýna dair çýkýþ yolu bulamadýðý için en sonunda Dicle Nehrinin kýyýsýna gidiyor ve O'nu kabul etmeyen bu hayattan, O'nu kabul etmeyen bizlerin arasýndan çocuklarýný beline baðlayarak, intihar ederek ayrýlýyor ve veda ediyor. Nehirden çýkarýldýklarý zaman üç çocuk da beline baðlý. Bakýn kaybolmasýnlar diye, cesetlerini ararlarken kaybetmesinler, bulamazlar diye üç çocuðunu da beline baðlamýþ. Üç çocuðuna da sýmsýký tutunmuþ. Ellerini açamýyorlar. Hani Hz.Ömer'in(r.a.) bir sözü vardýr ya, "Dicle kýyýsýnda bir oðlak kaybolsa suçlusu benim diye titrerim" diyor Hz.Ömer(r.a.). "Uyuyamam" diyor. Burada Dicle Nehri kýyýsýnda üç çocuklu, üç oðlaklý bir anne, üç yavrulu bir anne hayata gözlerini yumuyor ve biz çok rahat yatabiliyoruz yerimizde. Dinden konuþuyoruz, vatandan, milletten konuþuyoruz, siyaset yapýyoruz, politika yapýyoruz, yapýyoruz, yapýyoruz, yapýyoruz ama o nehrin dibinde yatan o anne ve çocuklarýnýn meselesine bir cevap bulamýyoruz. Arkadaþlarla çok uzun toplantýlar yaptýk, Cemile Ayhan'ýn yaþadýðý yerlere gittik. Ben kadýn intiharlarý üzerine çalýþtým uzun yýllar, niçin intihar ediyorlar kadýnlar diye. Hatta Batman'daki kadýn intiharlarý ile ilgili yazýlarýmdan dolayý DGM'de yargýlanmýþýmdýr. "Bu kadýnlar niçin intihar ediyor" diye soru sormak Türkiye'de tehlikeli bir iþtir, baþýnýzý belaya sokacak bir iþtir. Neyse efendim, biz þöyle bir sonuca vardýk arkadaþlarla. Evet, gönül ister ki hep güllük gülistanlýk geçsin kadýnla erkeðin arasýndaki ev halleri. Gönül ister ki Leyla ile Mecnun gibi birbirlerini sevsin karý-koca. Gönül ister ki herkese örnek bir nesil yetiþtirsin örnek Ýslam toplumu evleri ama hayatýn gerçekleri bu gönlün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 76 istediði gibi sonuçlar vermiyor. Öyleyse biz hayatýn gerçeklerine göre de hazýrlamak zorunda deðil miyiz kýz çocuklarýmýzý? Bakýnýz ben 7 yýllýk bir çalýþma sonrasýnda Hz.Fatýma ile ilgili bir kitap yazdým. Bu kitapta çok þaþýrtýcý gerçeklere rastladýðýmý yazdým defalarca kere. Biz hep dinimizi, Ýslam ahlakýný kadýný sosyal hayatý içerisinden zinhar çeken, evinin dýþýna çýkartmayan bir din portresi olarak okuduk þimdiye kadar. Ama Hz.Peygamber Efendimizin(s.a.v.) hayatýna baktýðýmýz zaman, biz O'nun çevresinde yetiþtirdiði kadýn Sahabelere ve bizzat ehlibeytine, bizzat kendi kýzýna, Hz.Fatýma'ya özgüvene dayalý bir eðitim verdiðini görüyoruz. Hz.Fatýma'nýn çok iyi bir hekim olduðunu bilmezdim. Bu araþtýrmalar sayesinde öðrendim. Çok iyi bir doktordur. Devrinin en iyi doktorlarýndan birisidir Hz.Fatýma. Hz. Fatýma el iþi bilir, dokuma bilir, dikiþ bilir. Hz.Fatýma þairedir. O'nun yazdýðý þiirlerin üzerine þiir yok hâlâ edebiyat dünyasýnda. Yazdýðý þiirlerden bir tanesi þöyle: "Ey babacýðým" diyor, Ey babacýðým Sen gidince üzerime öyle keder yükleri çöktü ki O kederler gündüzlerin üzerine düþseydi Gündüzler ziyasýný kaybeder geceye dönerdi diyor babasýnýn yokluðunu, babasýnýn vefatýna olan hüznünü anlattýðý þiirlerinde. Þimdi þaire bir kadýn, doktor bir kadýn. Ayný zamanda ev iþlerini bizzat kendi yapan, çocuklarýný kendi eðiten, yardýmcý kullanmayan, hizmetçi kullanmayan bir kadýn. Savaþýn içerisinde, Mekke'nin fethinde babasýyla birlikte Mekke'nin fatihleri arasýnda olan bir kadýn. Uhud Harbinde babasýnýn kanayan yanaðýný, Aleyhissalatü Vesselam Efendimizin biliyorsunuz yanaðýna çok büyük bir taþ isabet ediyor ve kanama baþlýyor. Bu kanamayý kimse durduramýyor. Hz.Fatýma geri hizmetlerde çalýþtýðý halde savaþýn yapýldýðý ana merkeze ilerleyip babasýnýn yanaðýndan akan kaný kendi eliyle durduruyor. Bu kadar mahir. Bunu niçin anlatýyorum? Bizi, Ýslam toplumlarýný kadýný meslek sahibi olmaktan men eden, kadýný sosyal hayattan soyutlayan bir portre içerisinde göstermek istiyorlar da onun için. Halbuki bunun tam tersine. Kadýnýn sosyal hayat içerisinde onuruyla, özgüveniyle, ahlakýyla, örnek kimliðiyle var olduðu bir sistem önermiþtir Hz.Peygamber Efendimiz(s.a.v.). Cemile Ayhan örneðine geldiðimizde ise biz Cemile Ayhan'ýn muhakkak okullara gidip liseyi, üniversiteyi bitirip illaki memur olmasý, öðretmen olmasý, illaki mimar, avukat, doktor olmasý ve "ancak böyle kurtulur" olmasý þeklini sunmuyoruz sizlere. Ne diyoruz? Bir gün gelir Cemile Ayhan gibi bir düzeye hepimiz varabiliriz, bir gün gelir babalarýnýzý kaybedersiniz, bir gün gelir kocalarýnýzý kaybedersiniz, bir gün gelir oðullarýnýz size sýrtýný çevirir, bir gün gelir çok iyi devam eden güllük gülistanlýk evliliðiniz, üstüne toz kondurmadýðýnýz kocanýz, eþiniz bir gün gelir deðiþir. Her þey Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 77 olur, bu dünya hakikaten yuvarlak. Nasýl bir top dönerse dünya da o þekilde dönüyor ve dünya yörüngesine eðik. 23 derece, 27 dakika eðik. Niye eðik derseniz dünyanýn hali eðik de onun için. O yüzden biz dünyada her þeyden evvel Allahü Teâlâ'ya güveneceðiz tabi ki, elbette. Allahü Teâlâ'nýn önünde baþ eðmenin dýþýnda hiçbir mihrakýn önünde baþ eðmiyoruz fakat kendimize güvene dair birtakým zeminler de hazýrlamak zorundayýz. Nedir o? Bakýnýz, Cemile Ayhan'ýn intiharý üzerinden, kadýn intiharlarý araþtýrmalarý üzerinden yaptýðýmýz çalýþmalar sonucu kurulmuþtur ÝSMEK'ler. Bakýn, ÝSMEK bugün dünya tarihine girecek bir kurumdur. Ýstanbul'da Sanat ve Meslek Edindirme Kurslarý. Ýþte bu intihar eden kadýnlarýn intihar etmemesi için düþünülen, planlanan kurumlardan bir tanesidir. Cemile Ayhan gibi Diyarbakýr'da, Batman'da "Ýntihar eden kadýnlarýn intiharlarýný durdurmak için neler yaparýz?" sorusunu cevaplarken bu kadýnlarýmýza, yüksek tahsil yapma imkaný bulamamýþ kadýnlarýmýza, hani "kollarýna bir altýn bilezik takmak" derdi buna büyükannelerimiz. Ha, her kadýn koluna bir altýn bilezik takacak. Bakýnýz size þiddetle ilgili bir rapordan bahsedeyim. Siz hep tahsili daha az olan kadýnlarýn daha çok dayak yediðini düþünürsünüz deðil mi? Ben öyle düþünürdüm. Hani garip, konuþamýyor, hakkýný iddia edemiyor daha fazla dayak yer. Hayýr, öyle deðil. Yükseköðrenim yapma arttýkça kadýnlarýn dayak yeme oraný artýyor Türkiye'de. Üniversite mezunlarý ilkokul mezunlarýna kýyasla daha fazla dayak yiyorlar Türkiye'de. Ha, bu neyi gösteriyor? Üniversite mezunu olsan da dayaktan kaçýþ yolu yok! Öyleyse iþte ben dayak yememek için, kendime olan saygýmý yitirmemek için onurlu bir Ýslam kadýný olarak, bu toplumun onurlu bir üyesi olarak ayaklarýmý yere basmak zorundayým. ÝSMEK'lerle bu saðlanýyor, bunu saðlamayý hedefliyor Büyükþehir Belediyesi ve diðer belediyelerimiz. Nitekim bu Ankara'daki belediyelerde de var, Ýzmir'deki belediyelerde, Güneydoðu'da ve Doðu Anadolu'da birkaç belediyede de devam ediyor. Özellikle Güneydoðu'da ÇATOV'lar aracýlýðýyla devam ediyor. Niçin meslek edindireceðiz, sanat edindireceðiz bu kadýnlara? Yarýn, öbür gün dünyanýn bin türlü hali var. Tek baþlarýna kaldýklarý zaman, Cemile Ayhan gibi çocuklarýný bellerine baðlayýp dereden aþaðý, nehirden aþaðý, denizden aþaðý kendilerini atmasýnlar diye. Ýnþallah ben bu Meslek ve Sanat Edindirme Kurslarýndan mezun olan (bu sene 150 bin kiþi mezun oldu) bu kadýnlarýmýzý sadece kendilerini deðil toplumu ferahlatan, toplumu düze çýkaran, toplumun hem refah seviyesini hem moral düzeyini yükseðe çýkaran anneler olarak sevgiyle saygýyla selamlýyorum her birisini. Ve tekrar hayata kazandýrdýlar o kadýnlar kendilerini diye düþünüyorum. Biz onlarý kazandýk deðil onlar kendilerini bu hayata yeniden kazandýrdýlar. Ve özellikle özürlü kardeþlerimizle ilgili, engelli kardeþlerimizle ilgili bir þey daha söylemek istiyorum. Engelli çocuðu olanlarla yaptýðýmýz toplantýlarda hep anneler geliyor toplantýlara. Babalarýn engelli bir çocuðun elinden tutup da bu toplantýlara getirdiklerini görmüyoruz. Allah aþkýna bu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 78 engelli olan çocuklar sadece annelerinin çocuklarý mý? Öyle bir hale geliyor ki o anneler, o çocukla birlikte hayatlarý kararmýþ, toplumdan dýþlanmýþlar, apartmanda istemiyorlar, sokakta istemiyorlar onlarý, çok ses çýkartýyor, uyum saðlayamýyor, cam kýrýlýyor, gürültü yapýyor ve bunun gibi bir sürü sebep öne sürülerek. Onlarý elimizden geldiðince dýþlamýþýz, dýþlamýþýz, dýþlamýþýz, öteye atmýþýz ve anneleriyle baþbaþa býrakmýþýz o engelli çocuklarýmýzý. Yurtdýþýna gittiðiniz zaman hayret ediyorsunuz. Almanya'ya, Ýngiltere'ye indiðiniz zaman, "Yahu bu adamlarýn dörtte üçü engelli mi?" diye düþünüyorsunuz. Niye? Çünkü bütün engelliler sokakta, toplumun içine karýþmýþlar. Yaþýyorlar, hayatla beraberler, bir bütünler. Ama biz anneleriyle birlikte evlerin içine, mümkünse bir de evlere gittiðinizde evlerde de göremiyorsunuz o çocuklarý. En dip odalarda, o en dip odanýn en arka köþesinde adeta bir onur kýrýklýðý, adeta utanýlacak bir þeymiþ gibi. Hayýr, özür ve engel utanýlacak bir þey deðildir. Eðer biz bu engeli paylaþmýyorsak utanýlacak þey bizimdir. Ýþte hayatý paylaþmamýz gerekiyor. Karý-koca, anne-baba, kardeþler, komþular hatta komþular, mahallelilik kavramý, kentlilik kavramý. Bunlarý tekrardan hepsini canlý bir halde hayat getirmezsek, tek tek atomize bir yalnýzlýða mahkum edildiðimiz karanlýk bir gelecek bekliyor bizi. Onun için kadýnýn sosyal hayattaki yeri deðil insanlarýn, hepimizin sosyal hayattaki yerini tartýþtýðýmýzý düþünüyorum ben bu toplantýda. Bugün burada konuþma fýrsatý veren Baðcýlar Belediyesine ve bu Ramazan gününde bizi sabýrla dinleyip þu lunaparkýn rengarenk oyuncaklarýna deðil de buradaki konuþmalara gelen sizlerin sabrý için ayrýca teþekkürlerimi sunuyorum efendim. Dualar hepimizin üzerine. Biz, Ýslam aileleriyle iftihar ederiz. Ýnþallah bu ailelerle iftihar edeceðimiz güzel ve güçlü bir Türkiye'ye hep birlikte el ele. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 79 7.Gün PANEL “Çocuklar Gecesi (Çocuðun Ramazaný)” Konser Grup 571 Þiir tarife gelmez pek O bir týlsýmlý uðraþtýr Sezilmez sýrrý dýþtan Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr Sunucu Güzel bir Ramazan akþamýndan hepinize hayýrlý akþamlar. Her akþam buraya kendi sahalarýnýn en iyileri geliyor ve o akþamki programýn analizini en iyi þekilde yapýyorlar ve bizlerin istifadesine sunuyorlar. Bu akþam da çok önemli bir konumuz var. Ama zannediyorum ki hemen hiçbiriniz az sonra gelecek isimleri daha önce hiç duymadýnýz. Ama onlar bu konuda en iyi konuþabilecek aðýzlar olarak burada olacaklar. Kendi pencerelerinden konunun belki de tam özünden bahsedecekler. Onlar kendi pencerelerinden bu konunun uzmanlarý. Çünkü kendi pencerelerinden Ramazaný anlatacaklar bize. "Çocuðun Ramazaný" konulu panelin konuþmacýlarýný her akþamdan biraz daha yüksek geleceðini umduðum alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine davet etmek istiyorum. Saliha Nur Derin… Abdullah Çaðlayan… Levent Koç… Tayyip Ertuðrul… Elif Atalay… Ve ayný zamanda bu akþamki oturumun baþkanlýðýný yapacak olan Ýbrahim Harun Tarhan… Alkýþlarýnýz kardeþlerimize güç oluyor, destek oluyor. Ben sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Kendi dünyalarýnda yaþadýklarý Ramazaný, bizlere de çok þey öðreteceðine inandýðým bakýþ açýlarýyla aktarmalarý için sahneyi kendilerine devretmek istiyorum. Söz, Oturum Baþkaný Ýbrahim Harun Tarhan'da. Buyurun Baþkaným!.. Ýbrahim Harun TARHAN Sevgili büyüklerim, saygý deðer misafirler; hepiniz hoþ geldiniz. Güzel bir Ramazan akþamýnda, güzide bir mekanda, Baðcýlar Belediyesi'nin düzenlemiþ olduðu etkinlikler çerçevesinde sizlerle birlikte olmanýn mutluluðunu yaþýyoruz. Bugün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 82 sizlerle olduðumuz müddetçe, biz çocuklarýn Ramazanda yaþadýðý duygularý, düþünceleri, Ramazanýn geliþiyle birlikte çocuklarýn yaþadýðý heyecandan, eskiden yaþadýklarý anýlardan oluþan bir panel yapmaya çalýþacaðýz. Bugün sizinle beraber olduðumuz sürece Ramazanda biz çocuklarýn yaþadýðý duygular, gördüðü güzellikler ve Ramazanla ilgili yaþadýðý anýlardan oluþan bir panel hazýrlayacaðýz. Öyle sanýyoruz ki; siz de küçükken bu mutluluklarý yaþamýþsýnýzdýr. Ama sürekli hep eski Ramazanlar, eski Ramazanlar deyip duruyorsunuz. Biz de merak ediyoruz eski Ramazanlarý. Bir de siz bizim aðzýmýzdan þimdiki yeni Ramazanlarý dinleyin. Çünkü gelecekte yeni Ramazanlar, yarýnýn eski Ramazanlarý olacaklar. Bakalým arkadaþlar günümüzün Ramazanýný, Ramazan coþkusunu sokaklarda, evlerde, iftar sofralarýnda nasýl yaþamýþlar? Öncelikle ben kendimden bahsedeyim. Ben; Ýbrahim Harun Tarhan. Lise 2. sýnýf öðrencisiyim. Saðdan arkadaþýmla baþlayalým. Kendini tanýtýr mýsýn Tayyip? Tayyip ERTUÐRUL Adým; Muhammed Tayyip, soyadým; Ertuðrul. Dede Korkut Ýlköðretim Okulu'na gidiyorum. Orta 1'e geçtim, Balýkesirliyim. Saliha Nur DERÝN Ýsmim; Saliha Nur, soy ismim; Derin. Birikim Koleji'ne gidiyorum. 8.sýnýf öðrencisiyim. Ýbrahim Harun TARHAN Soldan devam edelim. Levent KOÇ Adým; Levent, soyadým; Koç. Ufuklar Ýlköðretim Okulu'na gidiyorum. 8.sýnýf öðrencisiyim, Orduluyum. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 83 Elif ATALAY Adým; Elif, soyadým; Atalay. Þükrü Saraç Ýlköðretim Okulu'na gidiyorum. 5'e geçtim, Ardahanlýyým. Abdullah ÇAÐLAYAN Ýsmim; Abdullah, soyadým; Çaðlayan. Bahçelievler Anadolu Lisesi'nde 1.sýnýf öðrencisiyim. Biz arkadaþlarla Teneffüs Dergisi'nde yazýyoruz. Umarým memnun kalýrsýnýz. Ýbrahim Harun TARHAN Arkadaþlarýma teþekkür ediyorum. Öncelikle bize bu imkaný tanýyan Baðcýlar Belediyesi'ne ve TV Net televizyonuna teþekkür etmeyi bir borç biliriz. Öncelikle ben arkadaþlarýma, "Ramazan denilince aklýnýza neler geliyor?" sorusunu yöneltmek istiyorum. Saðdan baþlayalým. Tayyip. Tayyip ERTUÐRUL Ramazan denilince aklýma o güzelim ezan sesleri geliyor. Ramazanda daha bir deðiþik oluyor. Sonra geceleri sabah ezanýna kadar karnýmýzý doyurduðumuz sahur yemekleri geliyor aklýma. Oruç tutarken acýkýp, susama geliyor aklýma. Orucumuzu tutup sýra açmaya geliyor ve iftar zamaný geliyor aklýma ve en son olarak iftar gezmeleri geliyor aklýma. Ýbrahim Harun TARHAN Saliha arkadaþým seninle devam edelim… Saliha Nur DERÝN Ramazan denince aklýmýza ilk önce oruç ibadeti geliyor. Oruç ise Ýslam'ýn 5 esasýndan biridir. Genç, yaþlý; kadýn, erkek, hepimiz bu ibadeti yerine getiriyoruz. Bu ayda, zekat ve fitre baþta olmak üzere zenginlerimiz, fakirlerimize yardým ediyor. Bu yüzden bu ay bana göre daha çok ibadet ayý, yardýmlaþma ve kaynaþma, ayrýca sevgi ve þefkat ayýdýr. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 84 Ýbrahim Harun TARHAN Abdullah, seninle devam edelim… Abdullah ÇAÐLAYAN Ramazan denilince aklýma tasarruf geliyor. Yemeden ve içmeden tasarruf. Nefsimizden de tasarruf etmek aklýma geliyor. Diðer Müslüman ülkelerde birer hurma ve yarým bardak su ile iftar ve sahur yapan Müslüman kardeþlerim aklýma geliyor. Ayrýca aklýma unutulmaya yüz tutmuþ komþuluklar ve dostluklar geliyor. Bir de Ramazanda Ramazan çadýrlarýna gitmek, Sultanahmet Kitap Fuarý'na gitmek ve minarelerde yanan kandilleri izlemek geliyor aklýma. Ýbrahim Harun TARHAN Levent, seninle devam edelim… Levent KOÇ Ramazan ayý Ýslami duygularýn Müslümanlar arasýnda pekiþmesidir. Yardýmlaþma ve dayanýþma ayýdýr Ramazan ayý. Ýslami deðerlere bu ayda daha fazla deðer verilir. Örneðin; sabah namazýna herkes erinerek kalkar, ama sevap kazanmak için bu ayda daha güzel ve daha rahat bir þekilde sabah namazýmýzý kýlarýz. Sonra o annemim elinden yaptýðý þekerpare aklýma geliyor, o da çok güzel oluyor. Bu kadar… Ýbrahim Harun TARHAN Elif kardeþim seninle devam edelim… Elif ATALAY Ramazan denilince aklýma oruç geliyor. Afrika'daki bugün ve geçmiþte aç kalan arkadaþlarým, kardeþlerim aklýma geliyor. Ramazan denilince aklýma yardýmlaþma geliyor. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 85 Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Her zaman çocuklarla büyüklerin düþüncesi farklý olmuþtur. Bir çocuk olarak çocuklarýn dünyasýndaki Ramazanla, büyüklerin dünyasýndaki Ramazanýn farkýný öðrenmek üzere Saliha kardeþimize mikrofonu býrakýyoruz. Saliha Nur DERÝN Bana göre çocuklarýn Ramazaný daha heyecanlý ve daha güzel geçiyor. Çünkü çocuklar her þeyi daha saf, daha temiz ve daha iyimser düþünüyorlar. Fakat büyüklerimiz gördüðüm kadarýyla daha farklý düþünebiliyorlar ve bazen bize çok iyi örnek olamýyorlar. Bu yüzden çocuklarýn Ramazaný daha renkli ve daha güzel olduðu için çocuklarýn Ramazanýný daha çok seviyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Oruç baþlangýcý olan bir ibadettir. Herkesin mutlaka oruca baþladýðý bir gün vardýr. O gün farklý, bambaþka, çocuksu düþünceler içindedir. Ben öncelikle Tayyip kardeþime sormak istiyorum. Ýlk oruca ne zaman baþladýn, o gün neler hissettin? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 86 Tayyip ERTUÐRUL Ýlk oruca baþladýðýmda çok susamýþtým ve acýkmýþtým. Sahurda az yemek yediðime piþman olmuþtum ve ezan okunmuþtu. Ýftarda orucumu açtýktan sonra çok yemek yediðim için karným aðrýdý. Bu kadar… Ýbrahim Harun TARHAN Levent seninle devam edelim… Levent KOÇ Ben oruca 10 yaþýnda baþladým. Oruç tutmak, okuldaki arkadaþlarým arasýnda sanki bir üstünlüktü. Büyüklerimizden aferin almak için oruç tutuyormuþ gibimize geliyordu. Ama yine de tatlý bir rekabet vardý aramýzda. Ama yine de hepimiz tutmaya çalýþýyorduk. Sabrýmýzý deniyorduk. Ýlk oruç tuttuðumda zorlandým tabi ki de, o kadarda bilmiyordum, suyun orucu bozduðunu falan bilmiyordum. Sabahleyin kalktýðýmda hemen damacananýn yanýna gittim, hemen oradan su içtim, oruçlu olduðum aklýma gelince annemin yanýna koþtum. Dedim ki; "Anne su orucu bozar mý?" Annem de; "Evet, yoksa sen su mu içtin?" deyince, ben de yüzüm kýzarýr bir þekilde "Hayýr" dedim. Onun için biraz yüzüm kýzardý. Ýbrahim Harun TARHAN Bir de Elif kardeþimizi dinleyelim… Elif ATALAY Küçükken annemler bana yarým oruç tutturuyorlardý. Bana "Oruçsun oruçsun" diyorlardý. Acýktýðýmda biraz yemek yiyordum, bina saðlam olsun diye temelini atýyordum. Daha sonra iftara kadar dayanýyordum, yemek yemiyordum. Tam orucuma da geçen sene baþladým. Çok acýktým, susadým ama önümde o kadar nimet vardý, hiçbirine çaresiz dokunamadým. Hiçbirini elleyemedim. Bu oruç Allah'ýn bir emri olduðu için dayandým. Afrika'daki kardeþlerimi düþündüm. Peygamberimizi kafirler kuþatma altýna almýþlardý. Aç, susuz durmuþtu. Peygamberimizin o halini düþündüm ve ben de çaresiz iftarý bekledim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 87 Ýbrahim Harun TARHAN Abdullah, bir de seni dinleyelim… Abdullah ÇAÐLAYAN Ben yaklaþýk 5-6 yaþlarýmda ilk orucuma tekne orucuyla baþladým. Ýbrahim Harun TARHAN Tekne orucunu açar mýsýn? Abdullah ÇAÐLAYAN Bu tekne orucu; gece sahura kalkýyorduk, daha sonra binbir heyecanla uyuyorduk tekrar ve öðlene kadar sürüyordu. Ben de büyüklerim gibi, ailem gibi tam oruç tutmak istiyordum. Bu hiçte hoþuma gitmemiþti ama ailemi ikna etmek biraz uzun sürdü. Ýlk orucumda çok acýkmýþtým. Tabi ki oruç nefsimi zorluyordu adeta. Kardeþim Hasan Emin de oruç tutmaya çalýþýyor ve oruç tuttuðunu iddia ediyor ama bakalým ne olacak bilemiyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Herkesin günlük alýþkanlýklarý vardýr. Mesela; üç öðün yemek yeriz, bisiklet süreriz, top oynarýz. Ramazan gelince sanki bunlarda bir farklýlýk oluþmuþ düþüncesi var. Yani üç öðün yemek yerine sahur ve iftar yemekleri yeriz. Ýþte, susamayalým yada acýkmayalým diye top oynamayýz, bisiklet sürmeyiz, daha az yorucu þeylerle ilgileniriz. Zaman geçmesi için daha farklý þeylerle ilgileniriz. Ben Tayyip kardeþime sormak istiyorum; Oruç tutarken acýkýyor musun? Dayanmak için neler yapýyorsun? Tayyip ERTUÐRUL Acýktýðýmda namaz kýlarak, ders yaparak, TV izleyerek oyalanmaya çalýþýyorum. Ezaný bekliyorum ve bu bize Allah'ýn bir emri olduðu için tutmaya çalýþýyorum. Oruç bana çok zevk veriyor yani oruç tutmayý seviyorum. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 88 Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Bir de Elif kardeþimizi dinleyelim. Elif ATALAY Oruç tutmayý seviyorum ama acýktýðýmda da yapacak bir þey olmuyor. Daha önce de dediðim gibi mecbur iftarýn gelmesini bekliyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. "Oruç tutmak nasýl bir duygu?" yada "Oruç tutan insan nasýl olmalý" sorusunu Saliha kardeþime soruyorum. Saliha Nur DERÝN Oruç tutmak çok farklý bir þey. Çünkü oruç tuttuðum zaman kendimi çok mutlu hissediyorum ve beni yaratana karþý bir teþekkür yolu olarak düþünüyorum bunu. Oruç sadece açlýktan ibaret bir ibadet deðildir. Oruç ibadetini yerine getirirken devamlý aç olan insanlarý düþünmemiz gerekiyor. Orucu tüm azalarýmýzla tutmamýz gerekiyor ve oruç tutarken küçüklerimize örnek olmamýz gerekiyor. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Bir maniyle devam etmek istiyorum: "Sokak yolu dar mýdýr / Minaresi var mýdýr / Ýftara kal diyorlar / Acep aslý var mýdýr" Hazýr iftardan bahsetmiþken Ramazanýn simgesi haline gelen misafirliklerden bahsedelim. Ramazanda konu-komþu, eþ, dost, akraba birbirine iftara ziyaretlere gider. Sahur davetleri de bazen olur. Bu sahur ziyaretleri duyduðuma göre Osmanlýdan kalan bir gelenekmiþ. Peki siz hiç iftar ziyaretine gittiniz mi? Gittiyseniz bu ziyaretlerde neler yaþadýnýz? Levent senden baþlayalým. Levent KOÇ Evet. Arkadaþlarýma iftara gittim. Arkadaþlarým da bize geldi. Birbirimizi hep hoþgörüyle, sevgi, saygýyla karþýladýk. Ezan okunduðunda arkadaþlarýmýzla iftar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 89 duasýný okur, besmele ile yemeðe baþlarýz. Yemekten sonra akþam namazýný cemaatle birlikte kýlar sonra teravih namazýna gideriz. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, bir de seni dinleyelim. Elif ATALAY Biz her sene konu-komþuya, akrabaya, eþ, dosta gideriz. Bazen aniden, hiç programda olmayan akrabalarýmýz yada uzun süredir görüþmediðimiz arkadaþlarýmýz, dostlarýmýz bize gelir. Yada aniden biz onlara gideriz. Bir yere davetli olursak önümüzde yemek duruyor, hiç kimse elini uzatmýyor, herkes sabýrla iftarýn gelmesini bekliyor. Ýftar vaktine kadar hal-hatýr soruluyor. Sonra tespih çekiliyor. Ýftara yakýn saatler, dualarýn kabul edildiði en makbul vakit olduðu için herkes dua ediyor. Daha sonra ezan okunuyor. Orucumuzu su, zemzem yada hurma ile açýyoruz, çorba içiyoruz. Büyüklerimiz midelerinde bir rahatsýzlýk olmamasý için kalkýp namazlarýný kýlýyorlar. Biz tabi çocuk olduðumuz için bunu anlamýyoruz. Týka basa doyana kadar yiyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Abdullah, bir de senin düþüncelerini alalým. Abdullah ÇAÐLAYAN Evet, genelde iftarlara birkaç saat önceden gidiyoruz. Annelerimiz yemekleri hazýrlýyor, babalarýmýz da sohbet ederken biz de fýrsattan istifade oyunlar oynuyoruz. Yemek ilk baþladýðý sýralarda herkes aç olduðu için fazla sohbet olmuyor. Çünkü herkes yemek yemekle meþgul oluyor. Yemekten sonra çay ikram ediyorlar. Ebeveynlerimiz konuþurken biz de onlarýn çaylarýnýn bitmesini heyecanla bekliyoruz. Çünkü sofra kalktýktan sonra bize tekrar oyun ortamý açýlacak. Sonra teravih saati yaklaþtýðýnda evdeki herkes hep beraber en yakýn camiye teravih namazý kýlmaya gidiyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 90 Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Onbir ay boyunca Ramazaný bekledik. Ramazandan önce onbir ay boyunca evde sabahlarý kahvaltýda normal þeyler, öðle yemeðinde normal þeyler, akþam yemeðinde ancak misafir geldiðinde özel þeyler oluyor. Hatta çay içtiðimizde bile tatlý yemiyoruz, genelde misafir geldiðinde yiyebiliyoruz. Ama Ramazan geldiðinde her gün en güzel yemekler bir bir önümüzde geliyor. Ýftarda hele annemin yaptýðý yemeklerin kokusu bir baþka oluyor. Bir de Ramazanda yapýlan güllaç diye bir tatlý var. Ben güllacý çok seviyorum ama Ramazana has olduðu için sadece Ramazanda yiyebiliyorum. Peki Tayyip, sen iftarlarda neler yapýyorsun, neler yiyorsun? Annenden özel isteðin oluyor mu? Tayyip ERTUÐRUL Bazen oluyor. En sevdiðim yemekler; pilav, et yemekleri, mantý gibi yemekler. Annem Ramazanda çoðunlukla bunlarý yapar, ben de isterim. Ýbrahim Harun TARHAN Abdullah, sen? Abdullah ÇAÐLAYAN Tabii ki insan aç olunca ne yese lezzetli geliyor. Ancak ben sahurda hamur iþi yemeyi seviyorum. Ýftarda zaten aç olduðum için ne olsa yiyorum ama benim de favori yemeklerim var tabi ki; zeytinyaðlý biber dolmasý, sarma, makarna, tatlýlardan da baklava ve güllaç seviyorum. Diðer tatlýlar da güzel ama mübarek Ramazan ayýnda bu iki tatlýdan þaþmayacaksýn. Ha, unutmadan bir de etli mantýya gelmek istiyorum. Ramazan ayý dýþýnda annelerimiz yapmaya üþeniyorlar ama Ramazanda olmazsa olmazlarýmýzdandýr. Ayrýca Ramazanda iftarýmýzý hurmayla açmalýyýz. Çünkü hurma, orucumuzun anahtarýdýr. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Levent, seninle devam edelim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 91 Levent KOÇ Benim de favori yemeklerim zeytinyaðlý sarma (ekþili olunca daha bir güzel oluyor). Annem içine sevgisini de katýnca tadýna doyulmaz bir þey oluyor. Diðer tatlýlardan dilber dudaðý, burma tatlýsý, baklava gibi tatlýlarý seviyorum. Bir de babamýn iþyerinden getirdiði kumanyalar oluyor. Eve bazen yetiþemediði için orucunu yolda açýyor. Babamýn getirdiði kumanyayý yiyorum ve þükrediyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Ben Saliha kardeþime sahura nasýl kalktýðýný sormak istiyorum. Kalktýðýnda nasýl duygular içinde oluyorsun? Saliha Nur DERÝN Doðrusunu söylemek gerekirse sahurla aram pek iyi sayýlmaz. Çünkü sahura kalkmakta çok zorlanýyorum. Ama biraz yemek yedikten sonra rahatlýyorum ve çok rahat bir þekilde uyuyabiliyorum. Ondan sonra pek de zorlanmýyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Az önce misafirliklerden bahsettik, oradan devam edelim. Abdullah kardeþim iftarda size gelenler oluyor mu? Kimler geliyor? Nasýl vakit geçiriyorsunuz? Abdullah ÇAÐLAYAN Ýftara genelde komþularýmýz, akrabalarýmýz ve tanýdýklarýmýz geliyorlar. Aslýnda bize pek rol düþmüyor. Genelde ebeveynler sohbet ediyorlar. Biz de annemize sofrayý kurmakta yardým ediyoruz. Eðer yaþýtlarýmýz olursa onlarla sohbet ediyoruz, oyunlar oynuyoruz. Yani genel itibariyle ebeveynlerimiz sohbet ediyorlar. Yine iftardan sonra cemaatle akþam namazýmýzý kýlýyoruz ve teravih vakti yaklaþtýðýnda teravihe gidiyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 92 Ýbrahim Harun TARHAN Elif, seni dinleyelim. Elif ATALAY Daha önce de dediðim gibi aniden biz gidiyoruz, aniden misafirlerimiz geliyor. Mesela bu sene anneannem ile anneannemin kýz kardeþi aniden, hiç programda yokken çýkageldiler. Biz de mecbur elimizde avucumuzda ne varsa onlarla paylaþtýk. Birkaç günlüðüne de iftara kaldýlar. Güzel bir Ramazan geçirdik onlarla. Ýbrahim Harun TARHAN Levent, seni dinleyelim bir de. Levent KOÇ Bize gelen misafirlerle zamaný huzurlu bir þekilde geçiriyoruz. Daha çok annelerimiz, babalarýmýz misafirlerle konuþuyor. Bize kalan onlara servis yapmak, onlarý güzel bir þekilde evden uðurlamak. Yani bizim hakkýmýzda güzel düþüncelerle evimizden yolcu etmek. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Her yerde Ramazan farklý yaþanýr. Okullarda da farklý yaþanýr. Herkes okula gittiðimizde birbirine "Oruç tutuyor musun?" diye soru sorar. Konuþmalarda da, muhabbetlerde de hep Ramazanla ilgili konular vardýr. Kantin boþ olur diðer aylara göre. Biz okulda, sýnýfça bir arkadaþý görevlendiririz. Para veririz, kantinden o bir þeyler alýr. Ramazan günü bir keresinde oruç olduðumu unutup ona para vermiþtim. O alýp gelmiþti. Sonradan "Sen oruçlu deðil misin?" diye sormuþtu. Ben de o an hatýrladým. Aldýðým þeyi iftarda yemek zorunda kaldým. Beni anlamadýðým da o arkadaþýn neden aldýktan sonra söylediði idi. Abdullah, sizin okulda Ramazan sohbetleri nasýl gidiyor? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 93 Abdullah ÇAÐLAYAN Bir kere okulda öðretmenler kesinlikle "Oruç tutan var mý?" diye soruyorlar. Genellikle sýnýfýn yarýsý tutuyor, çeyreði tutmuyor, çeyreði de öðretmenlerin yanýnda tuttuðunu iddia ediyorlar. Daha sonra da kantinin en ücra köþelerinde yemek yiyorlar. Din Kültürü dersi öðretmenleri de bir bahane ile hemen Ramazan ve oruç hakkýnda konuþmalar yapýyorlar. Teneffüslerde yine fark eden birþey olmuyor aslýnda. Sadece arkadaþlarla Ramazan ve oruç hakkýnda sohbetler ediyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Tayyip sen ne düþünüyorsun bu konuda? Tayyip ERTUÐRUL Okulda beynimiz yorulduðu için, teneffüslerde koþup yorulduðumuz için genellikle daha çok susayýp acýkýyoruz. Okulda sýnýfýmýzdaki arkadaþlarýmýzýn bazýlarý oruç tutuyor, bazýlarý tutmuyor. Tutmayanlar bir þeyler yerken haliyle oruç tutanlarýn caný çekiyor. Okulda oruç tutmasý daha güzel oluyor. Akþam eve gidip de ezaný beklemek daha güzel oluyor. Ýbrahim Harun TARHAN Saliha, bir de seni dinleyelim. Saliha Nur DERÝN Okulda Ramazan biraz zor geçiyor. Hele ilk günlerde alýþmadýðýmýz için baþýmýz çok aðrýyor. Alýþtýktan sonra rahatlýyoruz ama bence Ramazanda bayram tatilleri yerine bayram tatillerini toplayýp Ramazanda tatil yapmamýz daha mantýklý olur. Ýbrahim Harun TARHAN Levent, bu konuda sen neler söyleyeceksin? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 94 Levent KOÇ Okulda Ramazan çok sakin geçiyor. Arkadaþlarýmýn hepsi oruç tutuyor. Bu yaþa geldikten sonra tutmamak arkadaþlar arasýnda bazen tuhaf oluyor. Bazýlarý eþek þakasý yapýyor ama yine idare ediyoruz, baþýmýzdan defediyoruz o arkadaþlarý. Okuldaki banklarda otururken küçükler hamburgerleri, tostlarý alýp önümüzde yiyor. Biz de onlarý hocalara þikayet ediyoruz. Onlarý da böylece baþýmýzdan defediyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, son kez seni dinleyelim. Elif ATALAY Biz hem sabahçý olduðumuz için hem de günler daha uzun olduðu için sýnýfta fazla oruç tutan olmuyor ama çoðumuz da oruç tutan arkadaþlarýmýzýn bize özenmemesi için yemeklerimizi, poðaçalarýmýzý onlarýn gözü önünde yememeye çalýþýyoruz, onlarýn olmadýðý yerde yemeye çalýþýyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Herkesin herþeyle ilgili bir anýsý vardýr. Ramazanla ilgili anýlarýmýz da mutlaka vardýr. Ben Abdullah'a sormak istiyorum, Ramazanla ilgili anýlarýný. Abdullah ÇAÐLAYAN Bir arkadaþým vardý, kendisini çok severdim. Sýrada beraber otururduk, dersleri beraber dinlerdik, yediðimiz içtiðimiz ayrý gitmezdi. Arkadaþým uzun bir aradan sonra ilk defa oruç tutuyordu. Oruçlu iken ihtiyacýný yapýnca orucunun bozulacaðýný zannediyordu. O gün yerinden hiç kalkmadý. Biz O'na "Hasta mýsýn?" diye sorduk. Kendisi hasta olmadýðýný, iyi olduðunu söyledi. Ama ileriki derste arkadaþýmýz altýna kaçýrdý ve "Orucum bozuldu" dedi. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 95 Ýbrahim Harun TARHAN Elif, senin de öyle bir anýn varsa seni de dinleyelim. Elif ATALAY Biz Medine'de Mescid-i Nebevi'de ikindi namazlarýný kýlmýþtýk. Otelimize akþam namazýný beklemeye gidiyorduk. Tam giderken Medine'li hanýmlar bizi durdurdular. Ýkram deyip bizi koskocaman bir sofraya oturttular. Ama o sofrada her ülkeden, dünyanýn öbür ucundan bile bir sürü haným vardý, bir sürü insan vardý. Onlarla beraber hurmamýzý yedik, zemzemimizi içtik. Simidimiz ile yoðurdumuzu yedik. Daha sonra herkes duasýný etti, birbirleriyle selamlaþtý. Sonra otelimize gittik kendi iftarýmýzý yaptýk. Ýbrahim Harun TARHAN Bir de Tayyip'i dinleyelim. Tayyip ERTUÐRUL Bir keresinde yukarý, babaanneme çýkmýþtýk. Orada kardeþimle amcamýn oðlu saksýdan maydanoz yemiþlerdi. Ve ben maydanozu hiç sevmem. Ama unutarak, maydanozu koparýp, tadý güzel geldi ve yedim. O anda yengem hatýrlattý ve aðzýmý çalkaladým. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Bir alkýþý hak etmedi mi?Ramazan her yerde yaþandýðý gibi televizyonlarda da yaþanýyor. Ýftar saatlerinde iftar programlarý oluyor. Dergiler ekler veriyor. Gazeteler Ramazanla ilgili, Ramazana birkaç sayfa ayýrýyor. Sizin, Abdullah. Senin Ramazan dolayýsýyla takip ettiðin bir program, gazete, dergi var mý? Abdullah ÇAÐLAYAN Tabi ki var. Aslýnda pek fazla televizyon izlemeyiz ama söz konusu Ramazan olunca tabi ki izliyoruz. Ýftara doðru televizyonlarda dualar oluyor, sohbetler oluyor, onlarý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 96 dinliyoruz. Ýlahiler dinliyoruz. Dua eden kanallarda televizyonun saatleri daha iyi olduðu için, yani saatin kesin olduðu için iftarý televizyondan takip ediyoruz. Bir de sahurlarda ve iftarlarda Dini filmler oluyor, onlarý izliyoruz. Bir de Nihat Hatipoðlu Hocamýzdan hiç þaþmýyoruz, hep O'nu dinliyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Levent seni dinleyelim… Ýbrahim Harun TARHAN Ben de çizgi filmlerden sabahleyin kalktýðýmda; Tom ve Jerry ve Jetgilleri izlerim. Sonra iþte, vakit geçiyor iþte. Ondan sonra bilgisayarda oynuyorum. Sonra mukabele yapýyorum Ýslami bir siteye girip. Akþamleyin zaten televizyon baþýna geçip; Dosta Doðru, Ramazan Sevinci, Üsküdar'da Ýftar Zamaný programlarýný izliyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Tayyip, seni dinleyelim… Tayyip ERTUÐRUL Ben özellikle iftar öncesi ezanlarý takip ederken, sonra dualar olurken; Kanal 7, TV Net, Hilal TV ve Samanyolu kanallarýný izliyorum. Onlarda dualar oluyor. Ve sahurlarda, iftarlarda genellikle o kanallarý izliyoruz. Yani orayý takip ediyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Son olarak Elif'i dinleyelim… Elif ATALAY Þahsen, doðruyu söylemek gerekirse Ramazan programlarý bana biraz sýkýcý geliyor. Ama bir gün nasýl yaptým anlamadým, çok sýkýcý gelirde bana, hiç Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 97 sevmezdim bu tür programlarý. Nedense bir gün kanal arýyordum, Kanal 7'de Eyüp'te çekilen bir tane program vardý, onu gördüm. Hoþuma gitti izledim. Ben de bilmiyorum neden izledim. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Bir de herkes iftar topundan bahseder. Ben sesini hiç duymadým ama atýldýðýný söylerler. O, Osmanlý geleneðiymiþ herhalde. Bir de ben Tayyip'e sormak istiyorum; "Sen hiç iftar topunu duydun mu?" Tayyip ERTUÐRUL Ýftar topunun sesini bir kere tam sofranýn baþýndayken duydum. Ama, ezen okunurken tam, onun sesi miydi bilemem. Duymayý da çok isterim. Bu top patlatmalar, ezan okumalar bunlar, eskilerden kalma Osmanlýnýn gelenekleriymiþ diye biliyorum. Bu kadar… Ýbrahim Harun TARHAN Bir de Elif'i dinleyelim… Elif ATALAY Eyüp'te iftar açarken, ezandan bir-iki saniye önce bir top sesi duyduk. Biraz þaþýrdýk ilk önce ama sonra hatýrladýk. Hepimiz ezanla beraber iftarýmýzý açtýk. Ýbrahim Harun TARHAN Levent bir de seni dinleyelim… Levent KOÇ Evet ben de duydum ama bizim evin yakýnlarýnda duymadým. Yine Eyüp, Sultanahmet taraflarý. Bizim evin oralarda top atýlmaz. Çünkü mahalleler dar ve top patlayýnca camlar kýrýlabilir. Bizim orada top atýlmýyor ama yani bizim evin camýna Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 98 atýlan toplarýn, futbol topunun seslerini sýk sýk duyuyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Bir de Ramazanda herkes iftarda özel þeyler ister. Sýcak ekmek isterler. Ýftarýný güzel açmak için sýcak ekmek ister ama bir saat önce fýrýna gitsek sýra olmadýðý zaman da, bu sefer eve gidene kadar soðuyor, evde soðuyor. 15 dakika önce gitsek de iþte eve gidene kadar iftar olmuþ oluyor, ezan okunmuþ oluyor. Ben mesela sýcak ekmek istediðimde iftarda sýcak ekmek yiyemiyorum. Yetkililerin buna çözüm bulmasýný istiyoruz. Peki, sen Abdullah, hiç iftara doðru fýrýna gönderildin mi? Abdullah ÇAÐLAYAN Evet, birkaç kez gönderildim. Genelde eve iki pide alýrýz. Gittiðimde hep kuyruk olur, ekmek kuyruðu. Neyse, kuyruktayken genelde hep ezan okunuyor ve eve pidenin yarýsýný yiyip de gidiyorum eve. Çünkü ezan okunmuþ oluyor ve eve gittiðimde anneme bir buçuk pide vermiþ oluyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Levent sen pide almaya gitmiþsindir herhalde? Pidenin kokusu sana nasýl geliyor oruçken? Levent KOÇ Ben de, genellikle hep ben gidiyorum. Aðabeyim de çalýþtýðý için evin tek çocuðu ben oluyorum. Yani onun kokusu içimden geçiriyor beni. Eve gidemiyorum. Sanki baðýmlý ediyor beni. Hemen yiyeyim diye bekliyorum ama yine sabýrlý olmaya çalýþýyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, sen? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 99 Elif ATALAY Ben hiç iftara yakýn ekmek yada pide almaya gitmedim ama güzel bir kokudur. Ýbrahim Harun TARHAN Bir de Tayyip'in düþüncelerini alalým… Tayyip ERTUÐRUL Bizim fýrýn, yukarýda biraz uzak. Oraya gitmiyorum. Tam karþýda bizim bakkal var. Orada pide satýlýyor. Ben sýcak pideyi daha çok seviyorum ama oradaki pideler sýcak olmuyor. Ama oradan gidip alýyorum. Bu kadar… Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Bir maniyle devam edeyim yine: Davulun içi pekmez / Çalarým fakat ötmez / Bir bahþiþ vermezseniz / Davulcunuz buradan gitmez. Ramazan bir de davullarýyla ünlüdür. Hatta Ramazandan önce belediyeler davulcu seçmeleri yapar. Haberlerde hep görüyoruz. Levent, sen sahura davulla mý uyanýyorsun? Davulcunun sesi geliyor mu sana? Levent KOÇ Ara sýra davulla uyanýyorum. Davulcu geliyor para istemeye. Yani pek de mani söylemeye deðil de para istemeye geliyor sanki. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, sen duyuyor musun? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 100 Elif ATALAY Davulun sesini yine hiç duymadým. Çünkü ben hiç davul sesiyle uyanmadým. Hep annemler uyandýrýyor. O yüzden bir þey söyleyemeyeceðim. Ýbrahim Harun TARHAN Tayyip? Tayyip ERTUÐRUL Ben davul sesini bir-iki kere duymuþtum. Anneme hep derdim "Beni kaldýr" diye. Yani aðlardým kaldýrmadýðý için. Bir kere daha ufaktým, 5-6 yaþlarýndaydým, davul sesini duydum ve uyandým. Balkona çýktýðýmda, gece olduðu için, adam bir de davulu çaldý ve korkarak içeri girdim. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Bir de Ramazanda teravih namazlarý vardýr. Bayram ve Cuma namazlarýndan sonra herhalde en kalabalýk namaz o. Hatta bir keresinde o kadar kalabalýktý ki ayakkabýlarýn üzerinde namaz kýlmak zorunda kalmýþtým. Abdullah, sen teravih namazlarýna gidiyor musun? Oralarda neler yaþanýyor? Abdullah ÇAÐLAYAN Tabi ki gidiyorum. Teravihlerde genelde çok kalabalýk oluyor. Zaten iftara kadar bekliyoruz, yorgunuz. Daha sonra uykumuz falan geliyor. Abdestimizi alýp teravihe gidiyoruz ve namazýn verdiði huþuyla iyice kendimize geliyoruz adeta ve çok kalabalýk oluyor cami. Herkes ibadet ediyor. Gerçekten çok ayrý bir havasý oluyor oranýn. Bir de namazdayken oyun oynayan bazý arkadaþlarýmýz oluyor tabi ki. Ama biz onlardan deðiliz. Kimileri ise caminin ön kapýsýndan girip arka kapýsýndan Internet cafelere gidiyorlar. Ýbrahim Harun TARHAN Levent, sen gidiyor musun teravihe? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 101 Levent KOÇ Evet, ben de tabi ki de gidiyorum. Orada Müslüman kardeþlerin kaynaþmasýný, birbirlerine sevgili, saygýlý bir þekilde davranmasýný görüyorum. Orada eski okul arkadaþlarýmý ve öðretmenlerimi görmeye fýrsat oluyor. Diðer günlerde göremiyorum. Yani teravih namazý nelere kâdir oluyor. Ben de böylece bunun farkýna varýyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Tayyip, sen gidiyor musun teravihe? Tayyip ERTUÐRUL Ben teravihe gidiyorum. Bazen babamla, bazen tek baþýma gidiyorum. Teravihte bazen önlere geçiyorum ama tek baþýma olduðumda arkalara geçiyorum. Sonra çocuklar birbirlerine vuruyorlar namazda. Büyük aðabeyler bile arkalarýna bakarak namazlarýný bozuyorlar. Ve iki rekat kýlýyoruz, selam verdikten sonra çocuklar arkaya geçiyor, tek baþýna kýlmak istiyor ve arkadaþlarýyla kýlmak istiyor. Haliyle adamlar, aðabeyler kýzarak saflara geçirtiyor çocuklarý. Ýbrahim Harun TARHAN Bir de teravih aralarýnda söylenen salavât vardýr. Ýsterseniz biraz söyleyelim. Misafirlerimiz de bize eþlik ederse… (Tüm salon salavât getirir) Abdullah ÇAÐLAYAN Ben bir mani okumak istiyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Dinleyelim seni… Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 102 Abdullah ÇAÐLAYAN Günahýn olsa da yýðýn / Yine de O'na sýðýn / Gazabýndan fazladýr / Rahmetli Allah'ýmýn… Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Tayyip ERTUÐRUL Ya Ýbrahim aðabey hep sorularý sen soruyorsun. Bir de ben sana soru sormak istiyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Sor haydi… Tayyip ERTUÐRUL Kadir Gecesi bin aydan daha mý hayýrlýdýr? Ýbrahim Harun TARHAN Evet. Kur'an'ýn inmeye baþladýðý gündür çünkü. Tayyip ERTUÐRUL Bayram günlerinden de daha hayýrlý o zaman, doðru mu? Ýbrahim Harun TARHAN Evet. Daha hayýrlý, doðru. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 103 Tayyip ERTUÐRUL Peki daha hayýrlýysa okullar niye kandilde, Kadir Gecesi'nde tatil olmuyor? Ýbrahim Harun TARHAN Onu hiç düþünmemiþtim. O, baþka zamana kalsýn. Hazýr, Kadir Gecesi'nden bahsetmiþken, Kadir Gecesi'yle devam edelim. Kadir Gecesi bin aydan daha hayýrlýdýr diye bir ayet var. O yüzden Müslümanlar için önemli bir gündür. Önemli günü de farklý geçirmek ister, daha farklý, daha özel yerlerde geçirmek ister. Sen Abdullah, Kadir Gecesi'ni nasýl geçirmeyi düþünüyorsun? Abdullah ÇAÐLAYAN Yine her zamanki gibi bol bol ibadet etmeye çalýþacaðým. Kadir Gecesi'nin önemi zaten ortada. Büyük camilere falan gitmeye çalýþýyoruz ama bu gelenek gibi bir þey oldu. Yatsý namazýný da kesinlikle camide kýlýyoruz. Eve geldiðimde ise bol bol Kur'an okuyup ibadet etmeye çalýþýyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Levent seni dinleyelim… Levent KOÇ Ben Kadir Gecesi'nde bol bol yine Abdullah arkadaþým gibi ibadet edeceðim. Babamla yine Kur'an-ý Kerim okuyacaðýz. Kur'an-ý Kerim okuduktan sonra da akþamlarý teheccüd namazýna kalkacaðýz. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyoruz. Ramazanda özellikle büyük camilerden bahsetmiþken, onlarla devam edelim bir de. Herkes Ramazanda Eyüp Sultan, Sultanahmet, Fatih gibi camilere gider. Hatta kutsal emanetler gösterime açýlýr. Camilere gidiyor musunuz? En çok hangi camiyi beðeniyorsunuz? Saliha kardeþim… Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 104 Saliha Nur DERÝN Evet, ben Sultan Ahmet Camii'ni ziyaret ettim. Ama bence önemli olan sadece camilere boþ boþ gidip bakmak deðil, bence önemli olan orada ibadetlerimizi yapabilmek ve oranýn tadýný çýkarabilmektir. Ýbrahim Harun TARHAN Þimdi Elif'e soracaðým soruyu… Elif ATALAY Biz de her zamanki gibi, Eyüp Sultan'a, Sultanahmet'e gitmeye çalýþýyoruz. Beyazýt Camii'ne gitmeye çalýþýyoruz. Beyazýt Camii'ne sadece Ramazanda gitmiyoruz. Sabah namazlarýný sýradan günlerde de kýlmaya gidiyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Abdullah, sen en çok hangi camiyi seviyorsun? Abdullah ÇAÐLAYAN Ben en çok Eyüp Sultan Camisi'ni seviyorum. Çünkü orada herkes ibadet ediyor. Sanki insanlarla birlikte diðer hayvanlar, yer ve gök de bizimle birlikte ibadet ediyormuþ gibi, çok huþu içinde, huzurlu bir þekilde duruyoruz oralarda. Ýbrahim Harun TARHAN Peki bir de bizim Baðcýlar Merkez Camii var, o ikisi arasýndaki farklar ne? Merkez Camii daha büyük oradan. Abdullah ÇAÐLAYAN Ama Eyüp Sultan Camisi'nýn adý var. Çünkü Eyüp El Ensari Hazretleri Peygamber Efendimizi kendi evinde aðýrlamýþ. Yani O'nun hatýrý var. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 105 Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Ramazanda bir de telaþ ön planda. Bir Ramazan baþlangýcýnda telaþ vardýr, bir de Ramazanýn sonunda bayram telaþý vardýr. Hatta bayram telaþýnda; ev temizlenir, tatlýlar yapýlýr. Ev temizlerken annelerimiz bizi dýþarý çýkartýr; "Odalara terliksiz girmeyin, yeni yýkadým, odalarý daðýtmayýn" derler. Bayram telaþý sizin evde nasýl yaþanýyor Elif? Elif ATALAY Ýlk önce babam bayram namazýna gidiyor, aðabeyimle beraber. Sonra annemle babam bayramlaþýyor. Sonra biz sýrayla babamla ve annemle bayramlaþýyoruz. Sonra babaannemden baþlayýp, bütün akrabalarýmýza, eþimize, dostumuza gidiyoruz. Ýbrahim Harun TARHAN Bir de Abdullah'ý dinleyelim… Abdullah ÇAÐLAYAN Bayramdan iki gün önce falan bayram temizliði vardýr zaten. O süre bayram temizliði ile geçiyor. Ertesi gün ise, bayram arifesi, yeni bayramlýklar almaya gideriz, bayramlýklar alýrýz. Bayram günü geldiðinde ise, sabah erken kalkar bayram namazýna gideriz. Namazdayken, cemaatin en büyükleri, yaþlýlarý sýraya geçer. Gençlerde onlarla bayramlaþarak sýranýn sonuna geçerler. Daha sonra ise, bayram namazýndan eve geldiðimizde, evde ev büyükleriyle bayramlaþýrýz. Daha sonra, kahvaltýmýzý yaptýktan sonra ev ziyaretlerine baþlarýz. Ýbrahim Harun TARHAN Saliha, bir de seni dinleyelim… Saliha Nur DERÝN Bizim evimizde Ramazan çok daha farklý olur. Genelde babam Ramazan boyunca evde olmaz. Babamla biz sadece sahurlarda hasret gideririz. Ama olsun, biz yine Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 106 babamý gördüðümüze o kadar da olsa razýyýz. Bayram sevinci, bayram hazýrlýklarý bir baþka oluyor ve genelde bizim evin temizliðine ablam yardýmcý olur. Odalara girerken falan kesinlikle bize çok kýzar. Ýbrahim Harun TARHAN En son Levent'i dinleyelim… Levent KOÇ Biz de aðabeyim, babam falan, üç erkek bayram namazýna gideriz Ebubekir Camii'ne. Orada kýlarýz. Bayram namazý kýlýndýktan sonra hepimiz sýraya geçer, ilk önce ben babamýn elini öperim, ondan sonra aðabeyim. Annemle babam bayramlaþýr. Bayramlaþtýktan sonra annem baþkalarý için, yani baþkalarýndan dua almak için, yani onlarý sevindirmek için, onlara tatlý verir. Ben de onun aracýlýðý ile onlara tatlý gönderirim annemin arkadaþlarýna, gerekse eski okul arkadaþlarýmýn annesine. Saygý itibariyle onlara tatlý veririz. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Bir de bayramda benim bildiðim hediyeler alýnýr. Bayramdan önce bayramlýk alýnýr. Ýþte harçlýk toplarýz biz. Ben Tayyip kardeþime sormak istiyorum. Bayramda hediyeler alýyorsun, hangisini daha çok beðendin? Tayyip ERTUÐRUL Annemler bayram öncesi bana kýyafet alýr. Sonra güzel giyindirirler, onlar hoþuma gider. Sonra çocuklar bayramýn ikinci, üçüncü günü bakkallarýn, evlerin kapýlarýna vurup "Bayramýn kutlu olsun" der ve þeker toplarlar. Ceplerini doldurup hepsini yerler. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, bir de seni dinleyelim… Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 107 Elif ATALAY Bizim evde elbise falan hiçbir þeye ihtiyacýmýz olmasa da annemler bize bayram sevinci yaþatmak için hiç deðilse bir çift çorap yada toka alýrlar. Elbiseye ihtiyacýmýz olsa elbise alýrlar. Onun yanýnda ayrý ten bir þey alýrlar. Ben þahsen annemle babamýn bu huyunu çok seviyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkür ediyorum. Sizlerle birlikte olduðumuz müddetçe bizim gözümüzle Ramazaný sizlerle paylaþmaya çalýþtýk. Ýnþallah bir þeyler anlamýþsýnýzdýr. Size beðendirmeye çalýþtýk, inþallah baþarabilmiþizdir. Son olarak arkadaþlarýmdan son sözlerini almak istiyorum. Levent ile baþlayalým. Levent KOÇ Ben kapanýþ konuþmamý yaparken ilk önce bir maniyle baþlayacaðým: Haram derindir eþme / Aman derdimi deþme / Sahurda börek yoktur / Gözlerim oldu çeþme... Bazý çevrelerde, okulda okuyanlarýn yani biz öðrencilerin oruçlu olmamýzýn derslere zarar verdiði iddia ediliyor. Ben bunun kesinlikle yanlýþ olduðunu söylemek istiyorum. Okuldaki yorgunluðumuz var ama bu tatlý bir yorgunluk. Ben diyorum k i insan Ramazan ayýnda daha iyi ders çalýþýyor. Çünkü insanýn içi sevinçle doluyor. Ýbrahim Harun TARHAN Elif, senin son sözün nedir? Elif ATALAY Ben son sözümü biraz sonra söylemek istiyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Tamam, öyle olsun. Abdullah, sen? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 108 Abdullah ÇAÐLAYAN Ben dünyanýn deðiþik yerlerindeki açlýk ve yoksulluk içinde zulüm gören Müslüman kardeþlerime de Allah'ýn yardým etmesini istiyorum. Onlarýn da Ramazan aylarýný kutluyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Teþekkürler… Tayyip? Tayyip ERTUÐRUL Ben çocuklara teravihe gitmesini tavsiye ediyorum. Gerçekten de teravih, Ramazan boyunca zevkli ve eðlenceli geçen bir ibadettir. Çocuklarýn teravihte fazla gürültü yapmamalarý gerekiyor ama çocukluk hali. Büyüklerin de çocuklara kýzmamalarýný, onlara hoþgörüyle davranmalarýný istiyorum. Çünkü onlar da küçükken böyle þeyler yapmýþ olabilirler. Ýbrahim Harun TARHAN Saliha, bir de senin son sözünü alalým. Saliha Nur DERÝN Ben Baðcýlar Belediyesi'ne çadýr programýnda çocuklara da yer verdiði için çok teþekkür ediyorum. Bundan sonra da bu tür etkinlikleri tekrarlamalarýný rica ediyorum. Ýbrahim Harun TARHAN Evet…Bir de Elif'i farklý bir yönüyle tanýyoruz. Birçok yerde güzel yorumuyla þiirler okudu bize. Son söz olarak herhalde bize de þiirini okuyacak. Elif, seni dinliyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 109 8.Gün PANEL “Þiir Gecesi” Bekir Sýtký Erdoðan-Nurullah Genç-Ekrem Kaftan-Fazlý Karaman Dinleti Bedirhan Gökçe Karagözlüm, efkarlanma gül gayrý Ýbibikler öter ötmez ordayým Mektubunda diyorsun ki; gel gayrý Sütler kaymak tutar tutmaz ordayým Sunucu Bu akþam burada þiir konuþulacak sevgili dostlar. Þiirin ritmine býrakacaðýz kendimizi. Birbirinden deðerli dört isim okuyacaðým sizlere. Ýsimlerini duyunca ne kadar güzel bir akþamýn ve programýn bizleri beklediðini sanýyorum daha iyi anlayacaksýnýz. O halde sözü erbaplarýna býrakalým. Ýlk anons edeceðim isim çok önemli. Hepimizin çok yakýndan tanýdýðý, saygý duyduðu ve bir o kadar da sevdiði bir isim. Bir þiir üstadý, bir duayen, muhterem Bekir Sýtký Erdoðan Beyefendi… Naat deyince akla gelen bir isim, naat'ý sevdiren bir isim Prof. Dr. Nurullah Genç Hocamýz… Kendisini ekranlardan, Hilal TV'den sevdiren bir ismi daha davet edeceðim, Sayýn Fazlý Karaman Beyefendi… Her birinize ayrý ayrý þiir gibi bir hayat dilerken son olarak "Þiir Gecesi"ndeki paneli yönetecek ismi, Þair-Þiir Yorumcusu Ekrem Kaftan Beyefendiyi huzurlarýnýza davet ediyorum. Þiiri sevdiren isimler, tabir yerindeyse þiirin burçlarýnda gezdirecek bizleri. Alkýþlarýmýz Oturum Baþkanýmýz Ekrem Kaftan için. Buyurun efendim. Ekrem KAFTAN Deðerli misafirler, sevgili Baðcýlar halký, ekranlarý baþýnda bizleri seyreden TV.Net seyircileri hepinize iyi akþamlar diliyorum, hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz efendim. Bu akþam Baðcýlar'da hakikaten çok farklý bir gece yaþanýyor. Þairler bir arada, uzun zamandan beri özlediðimiz bir tabloyu yaþýyoruz. Türkiye'nin medarý iftiharý, ülkemiz için her zaman güzelliklerle yad edilen ve bazý ilahileri, þiirleri isminden çok Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 112 önde giden sevgili hocam Bekir Sýtký Erdoðan aramýzda. Kendisini lütfen tekrar bir alkýþlamanýzý istirham ediyorum. Hoþ geldiniz hocam. Efendim sol tarafýmda, yine siz O'nu "Yaðmur" þiiriyle en çok tanýyorsunuz, ben diyorum ki, bazý þiirler þairlerinin önünde gidince diðer þiirlerini gölgede býrakýyor. Sevgili hocam, Prof. Dr. Nurullah Genç. Ve bizleri þiirden þuura taþýyan, Hilal TV'de þiiri sevdiren, her programýnda Efendimize bir naat okumayý gelenek haline getiren Fazlý Karaman Beyefendi. Bu akþam söz þairlerin olacak. Deðerli dostlar, biz kelamý; Allah'ýn kelamý, Peygamberin hadisi ve þiir olarak biliriz. Yüzyýllar boyunca söz deyince aklýmýza hep bu üç kavram gelir. Kur'an'ý Kerim, Hadis-i Þerif ve þiir. Dolayýsýyla bizim için söz þiirdir. Hep basit laflardan kaçýnmýþ bir milletiz. Dolu dolu konuþmayý ve konuþtuðumuz zaman taþý gediðine koymayý seven bir milletiz. Eskiden siyaseti yürütenler þairdi ya da þairler siyaseti ayný zamanda dünya siyasetini belirliyordu. Þimdi siyasetçilerin þiirden uzaklaþmasý þiiri biraz öksüz býraktý. O yüzden, bu akþam, þiir seven siz þiir gönüllülerin burada olmasý çok önemli. Eskiden her þeyimiz þiir gibi güzeldi. Çünkü þiirimiz de çok güzeldi. Bu akþam, iþte bu þiir güzelliðini, hakikaten yanlarýnda durmaktan iftihar ettiðim, ömür boyu hatýrlayacaðým, güzel insanlarla paylaþacaðýz. Sözü fazla uzatmak istemiyorum. Geldiðiniz için sizlere çok teþekkür ediyorum. Kendinizi bir alkýþlamanýzý istirham ediyorum. Sað olun. Efendim ilk sözü hocamýza, hocalarýmýzýn hocasýna, emekli öðretmen albay ve hayatýný þiire vakfetmiþ bir insana, Bekir Sýtký Erdoðan Bey'e býrakmak istiyorum. Hani hatýrlarsýnýz, Karagözlüm, efkarlanma gül gayrý Ýbibikler öter ötmez ordayým Mektubunda diyorsun ki; gel gayrý Sütler kaymak tutar tutmaz ordayým Bu mýsralarýn þairi, Bekir Sýtký Erdoðan. Buyurun hocam. Bekir Sýtký ERDOÐAN Efendim hepinizi saygýyla selamlýyorum. Bugünü hazýrlayanlarý da ayrýca onlarý da tebrik ediyorum, onlarý da selamlýyorum. Bir eski Ramazan geceleri, böyle güzel eðlenceler yapýlýrmýþ. Sahur saatine kadar, Ramazanýn uykuyla geçirilmesini istemezler, hep böyle bir arada olmak isterlermiþ. Ne güzel öyle bir günü beraber yaþýyoruz þimdi. Ben de çok mutluyum. Biraz zor geldim. Çünkü yaþ icabý, iþte Ramazanýn bazý þeyleri var, onlarý da kaçýrýrým falan diye korkuyordum ama burada her þey hazýrmýþ meðer. Her þeysi var buranýn. Hiçbir þeyi kaçýrmadan güzel bir gün geçiriyoruz. Sözü, konuyu hemen uzatmadan þiire getirmek lazým. Þiir nedir? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 113 Þiir tarife gelmez pek O bir týlsýmlý uðraþtýr Sezilmez sýrrý dýþtan Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr Bir daha okuyalým onu. Þiir tarife gelmez pek O bir týlsýmlý uðraþtýr Sezilmez sýrrý dýþtan Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr Evet. Ama þiir tarif edilmez diyenlerin hepsi þiiri tarif etmiþtir derken bunu, iþte bu da böyle bir þey. Bir faydasý olmalý bunun bari hiç olmazsa. Bir zevk mi veriyor, niye yazýlýyor, niye uðraþýyoruz bu þiirle bu kadar? Ramazan günleri olduðu için biraz konuþmalarý da kýsa kesmek lazým. Ramazanýn yasaklarý içinde. Yani gevezelik yapar. Fazla da uzatmamak lazým. Yalnýz çok böyle bir gece olduðu için, böyle þiir gecesi de yapýldýðý için söylemek lazým. Ýnsanýn üç yapýsý var efendim. Bir, fizik yapýsý, dýþ yapý; bir düþünce, fikir yapýsý; bir de duygu yapýsý. Bu üç yapý üç sac ayaðý gibi insaný dengede tutar. Bunlardan birisi aksarsa bozulur. Saðlam kafa saðlam vücutta bulunur derler. Vücudumuzda bir rahatsýzlýk olsa bile saðlam kafamýz saðlam vücutta bulunmayacak demektir. Bakýn rahatsýzlýk baþlýyor. Ama bunlarýn üçünün de eðitimi lazým. Bedenin eðitimi; beden eðitimiyle olmuyor yalnýz. Gýdalarla, rejimlerle, ilaçlarla neyse, bugün hayatta çocuklarýmýzý çok güzel yetiþtiriyoruz maþallah. Ýkincisi; fikir eðitimi. Fikir eðitimi de son derece güzel yapýlmaktadýr. Dýþarýlara taþtý üniversitelerimiz. Dýþarýya beyin ihraç ediyoruz bugün. Fikir eðitimi yapýyor. Fizik, kimya, matematik, þu-bu falan… Üçüncüsü; duygu eðitimi. E duygu eðitimi de olmayýverse ne olacak caným, duygu olmasa olmaz mý? Þimdi efendim bakýn. Fizik, kimya, matematik fikir eðitimi içindi, ne kadar mükemmel dersler. Hangi fizik, hangi kimya, hangi matematik; vatan sevgisini, Allah sevgisini, bayrak sevgisini, þehitliði hangisi anlatýr? Müfret ilimlerin hangisinin içinde bulalým bunlarý? Bakýn geldik duygu eðitimine. Edebiyat, edebiyat yapýyor. Edebiyatýn içerisinde, efendim iþte maneviyatta onun içerisinde var, o edep çünkü. Edebiyat derken edep var içerisinde. Edep olunca maneviyat var içerisinde. Dünya bir kurs yeridir, gelmiþiz. Kursa geldik buraya. Ne kursu efendim bu? Bu insanlýk kursu, insan gibi insan olma kursu, baþka bir þey deðil. Bu kursu görüp, insan gibi insan olarak oraya döneceðiz. Öyleyse Allah'ýn yanýna varabilmek için bu eðitimi tamamlayacaðýz. Bu eðitimin içinde bu üç eðitim de var. Ruh eðitimi, eðer Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 114 ruh eðitimi olmazsa akýl ileri bir þekilde eðitilirse akýllý canavar olur insanlar. Nagasaki'de, Hiroþima'da bombalar patladý, binlerce insan helak oldu, hala hastalarý var, sakatlar var. Bakýn bu canavarca bir hareket. Fatih Babamýz da Ýstanbul'u fethetti, aldý. Alýr almaz ferman çýkardý. Kimsenin malýna, canýna, dinine dokunulmayacak. Oh! Nasýl zor bir devirdi o devir. Nasýl bir zor bir savaþtý o savaþ. Daðlardan kadýrgalar indiriliyor, mucizeler yaratýlýyor. Ondan sonra o millete hürriyet getiriliyor. Ne kadar güzel, insan gibi. Þimdi bunun eðitimi dediðim gibi, þiir, musiki edebiyatýn içersinde, bunun içersinde þiir de var, musiki de bunun içine girer. Peygamber Efendimiz diyor ki; "Kur'an'ý Kerim'i güzel sesli hafýzlar okusun" diyor. Niye? Musiki giriyor. Musiki girince, musiki eðitiyor insaný, yumuþatýyor. Ýnsan hatalý bir þey yapacaðýnda yapamýyor, yapamýyor, yumuþak insan. Birisine vuracak nasýl vursun ki? Ruhen, duygusal olarak eðitilmiþ. Bunlar ilahilerle, bunlar þiirlerle olur. Þiirin konusu ille dini veya ille bilmem þundan-bundan bahsetmesi de önemli deðil. Nasýl, bir saz semai çalýnýyor, söz hiç yok. hiç söz yok, saz semai. Dinliyoruz. Bir taksim yapýlýyor, hiç söz yok, hayran oluyoruz. Vah diyoruz, çok þükür. Bakýn bugün maalesef yenik düþtük, yenik düþtük, Çanakkale'de yenilmeyen, Çanakkale'yi geçilmez yapan o kahraman Türk milleti bugün yenildi. Niye yenildi? Baþka bir savaþta yendiler bizi. Musikimizi, þiirimizi bizim elimizden aldýlar, bizim elimize bir acayip bir þey tutuþturuverdiler. Eskiden Müzeyyen Senar'lar, efendim diðer ses sanatçýlarý þarký söyleyeceklerinde oynamazlardý. Dosdoðru þarkýya baþlarlardý. Kýyafetleri, giyimleri, falanlarý da edepli olurdu. Þimdi yarý çýplak çýkýlýyor, yarým saat oynuyor, sonra þarký söylüyor. Niye? Þarký deðil çünkü söylediði. Gümpata, gümpata, gümpata, gümpata tempodan baþka bir þey yok. Nerde o güzelim musiki, binlerce yýðýn birikilmiþ o makamlar nerde, o usuller nerde? O güzelim musiki nerde, ne oldu? Kaldý duruyor, bir þey olmadý, miras. Kim varis olabilirse ona duruyor, duruyor. Þiir de öyle, duruyor. O devirleri yaþayýp geldik ve o devrin içinde maalesef bozulmadýk çok þükür. Burada þu anda bulunmam, sizin bana gösterdiðiniz bu sevgi, benim iþte kazançlarýmýn en büyüðü oluyor. Demek ki doðru bir yolda gitmiþim, iyi gitmiþim, aferin bana. Hani alkýþ, olmadý ama. Aferini olur mu insanýn kendi kendisine? Evet efendim, söyleyeceðim en son söz buydu. Þiirin, sanatýn demek ki bütün faydasý burada. Þiirlere geçmeden evvel sözü size býrakayým isterseniz. Ekrem KAFTAN Hocam arzu ederseniz þiirlerinizi de takdim edelim. Daha sonra diðer þairlerimize geçeceðiz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 115 Bekir Sýtký ERDOÐAN Peki efendim. Ýlk okuyacaðým þiir, "Dýþlanan Miras" isimli ve anlattýklarýmý içine alan bir þiir. Büyük bir deprem oldu: 'Nazým depremi'. Çok sallandýk, çok sarsýldýk, çok sakatlýklar aldýk; farkýnda deðiliz. Onu anlatan bir þiir: Dýþlanan Miras Yapmaz bilerek kimse bu sarsýntýlý terki Bir depremin ardýnca kalandýr bu þiirler Kavþak bulunur, sen yolu tam izle yeter ki Öz kimliðimiz namýna þandýr bu þiirler Sabrým kalem olmuþtur, çileden haz damýtýr haz Süzmüþ beni ömrümce bu mýsralara az az Kanmaz bu yolun yorgunu zemzemlere kanmaz Çöl çöl kurumuþ dillere candýr bu þiirler Kumdan sedefin sýrrýný sýzdýrmasa inci Çavkar mý sulardan yakamozlar bu sevinci Ey kabus, uyandýk boþa çarpýtma bilinci Sökmekte þafak, düþlere tan'dýr bu þiirler Ün çýlgýný ancak deðiþir altýný tunç'a Kör þöhreti þeytaný iletmedi gonca Hak'tan sunulur ün, kazanan varsa yolunca Ünvana deðil Hakka niþandýr bu þiirler Taptaze bu dallar, dibi hiç kalmadý köksüz Sarmýþ gönül iklimimi sürgünleri cüz cüz Her cemre cefa dilleri dökmüþ gece gündüz Her derde deva bu þiirler Ortak bu düzen, herkese pay var tapusundan Nazmýn o cömert elleri geçmiþ yapýsýndan Boþ dönmeyecek kimse bu kýsmet kapýsýndan Her kalbe açan sýrra lisandýr bu þiirler Dýþtan bu ömür bahçesi bir kupkuru arsa Her yapraðý bir cennet olur ehli açarsa Lütfen buyurun sundu nihai neyi varsa Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 116 Tam meyvalarýn olduðu andýr bu þiirler Teþekkür ederim. Efendim ikinci olarak Bunlar bir ilhamla yazýlýyor muhakkak ki. Bunu bütün þair kardeþlerimiz bilirler. O vakit ne vakittir bilinmez. Gelir, olmayacak zamanda insaný yakalar. Ama gelmediði zaman da insaný çýlgýna döndürür. Günlerce hasta gezer. Sanatçýnýn çilesi bu. Bunu anlatan bir þiirim: Ýlham Krizleri Hangi cinler zile basmýþ kaçýyor Hangi þeytan acaba aklý çelen Bana sensiz nefes almak bile zor Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen Kurulur sanki büyük divanlar Verilir katlim için fermanlar Hangi hali ehli bu halden anlar Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen Bir karanlýk ki yutar gökle yeri Nerde avizelerin eski feri Uzuyor gölgelerin gölgeleri Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen Günler 'ah'ýmla kýzýl yaþ kesilir Niceler baðrýma baðdaþ kesilir Kapýlar pencereler taþ kesilir Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen Efendim serbest þiir yazmayalým mý? Aruz mu olsun, hece mi olsun, þu mu olsun, bu mu olsun? Serbest þiir, serbest nazýmla yazýlýr. Bir zamanlar serbest nazým yaþýyordu, þimdi kaldýrdýk onu. Serbest nazým lafý kalktý, serbest þiir diyoruz. Serbest nazým olsaydý _nazým, nizamdan geldiði için_ yine o serbestliðin içinde serbest bir nizam olacaktý. Ve o þiir, bizim bu kurallý þiirlerin hepsinden zor bir þiirdir. Serbest nazým var, onu hiçbir zaman inkar etmiyorum ama bizim bildiðimiz kurallar yok onun içerisinde. Biz kendimiz o kurallarý yaratmaya çalýþýyoruz. O þekilde serbest müstezat dediler, Divan Edebiyatýnýn sonlarýnda bu iþe ve baþladýlar serbest müstezatla þiirler vermeye. Demek ki serbest nazým dediðimiz þiir, serbest müstezatla baþlýyor. Servet-i Fünun'cular, þunlar bunlar, bu türde çok þiirler verdiler. Ben bu tipte bir þiir okuyacaðým. Mevlana'yý bu mübarek günde anmýþ olalým diye: Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 117 Mevlana Kapýsýnda Ey saadet tahtýnýn hünkarý pir, sende sýr var Sende ilmin hikmetin unvaný var Feyze tezgah etmiþsin dergahýný Her gelen alýr bol bol nasip. Ey güzellik þemsinin pervanesi, ey ilahi nura peyk olmuþ bedir Ey sýnýrsýz mavera, ey iç nazar, fark edilmez dýþtan esrarýn nedir Ýzzetin ikrama dönmüþ aþikar Her giren çirkin girer dergahýna, her çýkan rana çýkar Türbegahýn bir yakýn ahbap evi Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi Yar döner, yarân döner, devran döner Böyle dost alemde müstesna çýkar Nur ýþýnlarken sema þimþekleri Gözde kalmaz perdeden, pustan eser Özde menfi her ne var yok silkinir tennureler Kuþkulardan önce 'lâ' fýrlar, peþinden 'na' çýkar Þerh olur döndükçe kesre vahdetin esrarýna En güzel mana çýkar Ey gönüller piri dost Ey muhabbet mülkünün sultaný yar Siretin her kalbe sinmiþ Suretin her yüzde var Sanki tek tek her kapý Mesnevi'den kopyalanmýþ sayfalar 'Hu' desem kafi, gerek yok çalmaya Her ne engel varsa bir tek 'Hu' yýkar 'Hu' desem kafi, hazýr binbir cevap Burada bir 'Hu' yankýsýndan binbir amenna çýkar Tek limandýr Konya aþk ummanýna Burada dostlar dostu var Burada benlik yok bizimdir her kapý Sen de gel dergaha yer bol Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 118 Sen de gel, sen de gel çek bir 'Hu' nihai Burada canlar caný var Ta yürekten kim ki bir kez 'Hu' dese Burada teþrifata Mevlana çýkar Efendim ben þiirimi burada bitiriyorum. Arkadaþlarýmýn çok güzel söyleyecekleri þeyler var. Ýnþallah yine buluþuruz, devam ederiz. Ekrem KAFTAN Sevgili Bekir Sýtký Erdoðan Hocamýza çok teþekkür ediyoruz. Gönlüne saðlýk. Allah gönlünü bol, ömrünü müzdat eylesin efendim. Çok teþekkür ediyorum. Þimdi Prof. Dr. Nurullah Genç ama biz onu profesörlüðünden önce þair olarak tanýyoruz. Hocam profesörlüðünüz unutulur ama þairliðiniz bakidir deðil mi? Prof. Dr. Nurullah GENÇ Öyle söyleniyor. Ekrem KAFTAN Evet, söz Nurullah Genç Bey'de efendim. Buyurun. Prof. Dr. Nurullah GENÇ Evet, çok kýymetli Oturum Baþkanýmýz, sevgili üstadým, kýymetli Fazlý Bey, sevgili dostlar, gecemizin güzel insanlarý hepinize merhabalar. Bizim dünyamýzýn, bizim sanatýmýzýn diðer milletlerin sanatýndan ve onlarýn dünyalarýndan çok önemli bir farký vardýr. Bizim sanatýmýz, bizim zihniyet dünyamýzý yansýtýr. Bizden bir sanatkarý okuduðunuzda bizim düþünce dünyamýzýn izlerini bulursunuz. Bu yüzden bizim sanatkarlarýmýz bizim deðerlerimizi, bizim tarihimizi, fikri temelimizi kuþanmýþ sanatkarlarýmýzýn eserleri nesiller yetiþtirme açýsýndan çok önemli deðerler ifade ederler. Bu, Batý edebiyatýnda böyle deðildir. Sadece estetik kaygýyla yazýlan sanat eserleri belki insanlýðýn ortak malý haline gelebilir ama hiçbir zaman bir düþünce temeli oluþturamaz. Bu yüzden bu tip gecelerin, belediyelerin bu tip faaliyetlerinin bizim zihniyetimizin yaygýnlaþtýrýlmasý açýsýndan çok büyük önemi vardýr. Ve ben Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 119 inanýyorum ki yaygýnlaþtýkça bu düþünce sanat, þiir, edebiyat, tarih, kültür umran, medeniyet telakkisi yaygýnlaþtýkça, belediyelerimizin iþi çok daha kolay hale gelecek. Ve hatta size þunu söyleyeyim, devletimizin iþi çok daha kolay hale gelecek. Bugün bu ülkenin bir takým kara parçalarýnda yaþayýp bu ülkenin baþýna bela olan insanlar biraz þiirle, biraz sanatla, edebiyatla, tarihle, düþünceyle, zihniyet dünyasýyla iç içe olabilselerdi bugün biz bu problemleri yaþayacak mýydýk? Elbetteki hayýr. Çünkü felsefenin ve düþünce dünyasýnýn insaný 3 þekilde tanýmladýðýný biliyoruz: Sýradan, orta düzey, derin düþünen. Bizim fikri dünyamýz, düþünce dünyamýz derindir. Onun derinliðine inmeye gayret etmedikçe, sýrlarýna vakýf olmaya gayret etmedikçe biz nesillerimizi saðlýklý bir þekilde yetiþtiremeyiz. Bir þey daha söyleyeceðim, ondan sonra þiir okuyacaðým. Bakýn benim çocukluðum 7, 8, 9, 10 yaþlarým Erzurum'un Horasan kazasýnýn Pinaduz köyünde geçmiþtir. Yaya olarak yaklaþýk 3 saatlik bir yoldur, Pinaduz'la Horasan arasý olan yol. 3 saatlik yaya yürüme ile ancak alýnabilir. O zamanlar yollar da çok bozuk olduðu için _zaten þehre gidip gelmek de çok kolay deðildi_ uzun kýþ gecelerinde, aylarca þehirle irtibatý kesilen bir köydü neredeyse bizim köyümüz. Ve ben o çocukluk yýllarýmý uzun karlý kýþ gecelerinde köy odalarýnda geceleri akþam namazýndan sonra baþlayýp yatsý namazýndan sonraya kadar devam eden siret okumalarý, þiir okumalarý, çeþitli sohbetler içerisinde geçirirdim. Düþününüz ki Hz.Peygamberin(s.a.v.) hayatýndan sahneler okunuyor bizler 7, 8, 9 yaþýnda çocuklar, büyük bir heyecanla bir önceki günden kalmýþ olan Hz.Ali(r.a.) Cenginin bir yerinden nereye gideceðimizin hayaliyle büyüklerimizin arasýnda konak odasýnda o sahneleri hayal ederek bekleyip duruyoruz. Ve yine düþününüz ki biz 7, 8, 9 yaþýnda çocuklar, o günlerde o konak odasýnda Kerem'in türkülerinden, Yunus Emre'nin þiirlerinden, Fuzuli'nin þiirlerinden nasibimizi alýyoruz. Dadaloðlu, Karacaoðlan ve Aþýk Sümmani, Aþýk Þennik þiirleri dinliyoruz. Kimler okuyor bunlarý bize? O günkü köy aydýnlarýmýz. Dedelerim, babalarým, amcalarým; onlar okuyorlar ve biz bu çeþni içerisinde, bu havada yetiþiyoruz. Aradan yýllar geçiyor, 30 yýl geçiyor, 37 yýl geçiyor, þimdi benim köyümde ne o akþamlarý, akþam namazýndan yatsý namazýný aþan bir süreye kadar geçen süreler içerisinde siret okumalarý kalmýþ, ne Kerem'in türküleri söyleniyor, ne Dadaloðlu var, ne Karacaoðlan var, ne Yunus Emre var, ne Fuzuli'den gazeller var. Çünkü þimdi benim köyümün çocuklarý þu anda da bazý çocuklarýn izlediði dizileri seyrediyorlar. Biz baþýmýzý ellerimizin arasýna alýp bir deðerlendirme yapmak mecburiyetindeyiz. Eðer fikri dünyanýzý netleþtiremezseniz zikri ve fiili dünyanýzý netleþtiremezsiniz. Çünkü insanlarýn sözleri ve eylemleri fikirlerine göre geliþir. Nesillerinize fikir aþýlayamazsanýz baþkalarý onlara fikir aþýlar ve onlar sizin fikirlerinize göre deðil baþkalarýnýn fikirlerine göre davranmaya baþlarlar. Bu yüzden bu programý sade bir þiir programý olarak algýlamayýn. Bu programda okunan þiirlerin ki üstadým çok Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 120 güzel þiirler okudu, çok güzel þeyler söyledi, o þiirlerin dünyasýnda bizim zihniyetimizin izleri var. Onun için bunlarý önemli kýlmalý, yaygýnlaþtýrmalý, okumalý, çocuklarýmýza öðretmeliyiz. Bu anlamda deðerlendiriniz bu programý ve bundan sonra gerek Baðcýlar Belediyemizin gerek baþka belediyelerin yaptýklarý bu tür programlara fazlasýyla raðbet gösterip, bu programlara katýlýmý yaygýnlaþtýrmamýz, programý düzenleyenlere teþekkür etmemiz gerekiyor. Çünkü "Marifet iltifata tabidir, iltifatsýz meta zayidir" demiþ eskiler. Bu marifetinden dolayý ben emeði geçen herkese teþekkür ediyorum. Þahsým adýna, paneldeki arkadaþlarýmýz, üstadým adýna ve hepiniz adýna en kalbi muhabbetlerimi, sevgilerimi sunuyorum. Ben bir-iki þiirle bana düþen kýsmý tamamlamýþ olayým. Dinle dudaðýmý yalayan damla Bu ses kulaðýma kadar uzanan Onundur göndermiþ bir yýldýrýmla Masmavi gökleri bürüyen anam Pencere utanma kaldýr perdeyi Kaldýr da gönlümü ikna edeyim Görünce gözleri yaþlý dedeyi Ben de buradan gözü yaþlý gideyim Dinle gül dalýnda kükreyen ozan Ruhum da incecik bir dala konmuþ Beni bu dünyada bekleyene zan Söyle hangi zaman nerde okunmuþ Bir akþam ýþýklarýn daðlara güldüðünü Bir akþam bulutlarýn seyre döküldüðünü Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin Bir akþam gözlerin ufka dalar pek derin Kuþlar öter uçuþur yeþil dallara konar Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan Ýnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan Rüzgar okþamaktayken anne gibi tenini Gecenin kollarý sessizce yakalar seni Anlarsýn gözlerinin dolup boþaldýðýný Anlarsýn yalnýzlýðý ve yalnýz kaldýðýný Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 121 Has bahçesinde ömrün yakýn olmaz bana gül Bizarým ümidime kurulan her tuzaktan Tutuþtu o lacivert hayale düþen kakül Bakanlar baktý sana, ben uzaktan uzaktan Yandý birden korkuyla gözlerine uçan kuþ Bulutlar aynalara seni sordu ýraktan Deniz sanki isyankar bir rüyada boðulmuþ Nehirler aktý sana, ben uzaktan uzaktan Peþimde her aþýðýn gölgesini taþýrým Alýrým esrarýný her devin bir dudaktan Daðda haramilerle kurtlarla aðlaþýrým Gökler sýcaktý sana, ben uzaktan uzaktan Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi Kalbimin enkazýna kan akýyor duvaktan Çölde kalan ruhlarýn bile döndü talihi Türküler yaktý sana, ben uzaktan uzaktan En kavi diken dahi murat alýr baðýnda Býrakýr derde beni kurtulursun firaktan Gece gündüz esridin bir kaktüs yapraðýnda Gelmem yasaktý sana, ben uzaktan uzaktan Simsiyah bir kýyamet tohumu filizlenir Mezarýma isminle atacaðýn topraktan Acýlar sanki neden bu sevdada gizlenir Ýçim tutsaktý sana, ben uzaktan uzaktan Teþekkür ediyorum. Son bir þiir okuyup bitiriyorum. Yalnýz bu kýsa bir þiir. Ayný þiiri 3 defa okuyacaðým izin verirseniz. Biz edebiyatta sanatçýlar olarak _üstadým çok iyi bilir_ sehli mümteni diye bir kavramdan söz ederiz. Kolay ama tekrarý imkansýz, kolay ama zor. Bizim þiirimizin çok temel özelliklerinden birisi de o. Yunus Emre'nin bütün þiirleri sehli mümtenidir mesela. Üstadýmýn öyle þiirleri var ki çok kolay okursunuz ama taklit edilmesi mümkün deðildir. Ezberlenir ve unutulmaz, geleceðe kalacaktýr. Bu bab'da bir þiirdir. Bir sehli mümteni þiir belki. Üç türlü okunmasýnýn da nasýl olduðunu varýn siz düþünün. Ama ben bu þiirin içinden üç tane þiir okuyorum size þimdi. "Diken Diken" þiirin adý. Gül ve dikenin vuslatýný anlatýyor. Gül ve bülbül vuslata erince ne oluyor bakalým: Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 122 Diken Diken Zembilcide büyüyen gülmek sende gül olur Elmas beþik içinde sevmekten de gül olur Ýnci döker gözlerin umut kanda gül olur Kezzap akýtsan bile ölüm canda gül olur Maverayý bulunca kýlýç kýnda gül olur Kaf Daðýndan öteye hasret handa gül olur Hasadý diriliþtir buðday unda gül olur Acýlarýn birikir her þey bende gül olur Ayný þiiri bir daha okuyorum: Dal üstünde uyuyan sen bende diken diken Kundaðýný öptüðüm ten bende diken diken Asil kirpiklerinden kan bende diken diken Filizlenir yüreðim can bende diken diken Kapýnda süvariler kýn bende diken diken Gidenler bir gün döner han bende diken diken Tarlasýnda sevginin un bende diken diken Birikirde içimde ben bende diken diken Ve son, þiirin aslýný okuyorum þimdi: Zembilcide büyüyen dal üstünde uyuyan Gülmek sende gül olur sen bende diken diken Elmas beþik içinde kundaðýný öptüðüm Sevmekten de gül olur ten bende diken diken Ýnci döker gözlerin asil kirpiklerinden Umut kanda gül olur kan bende diken diken Kezzap akýtsan bile filizlenir yüreðim Ölüm canda gül olur can bende diken diken Maverayý bulunca kapýnda süvariler Kýlýç kýnda gül olur kýn bende diken diken Kaf Daðýndan öteye gidenler bir gün döner Hasret handa gül olur han bende diken diken Hasadý diriliþtir tarlasýnda sevginin Buðday unda gül olur un bende diken diken Acýlarýn birikir birikirde içimde Her þey bende gül olur ben bende diken diken Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 123 Teþekkür ederim. Ekrem KAFTAN Deðerli dostlar, sevgili seyirciler dinlediðiniz þiirlerin hakiki þiir olduðunu zannediyorum þimdi daha iyi anlýyorsunuz. Burada hikaye okunmuyor. Burada sesle iþ yapýlmýyor, burada sanat icra ediliyor ve þairler ve þiir bu. Hepsine, hocalarýmýza teþekkür ediyorum. Efendim mübarek Ramazandayýz, bir Ramazan þiiri, Cenab-ý Hak on sene sonra bana nasip etti. Onu sizlerle paylaþýp sözü Fazlý Bey'e býrakmak istiyorum. Daha tazecik bir þiir, bu sabah yazýldý. Ýlk defa paylaþýyorum. Hocalarýmýn da fikrini almak isterim. Akýp giden zamanýn baþ tacýdýr Ramazan Cümle günahkarlarýn ilacýdýr Ramazan Kalbimiz titreyerek bekleriz on bir ayda Aðýrlamak isteriz gönül adlý sarayda Ramazan olsa deriz gördüðümüz her hilal Geldiði günde biter çektiðimiz tüm melal Ýmanlý sinelerden sanki ýrmaklar geçer Her seherde göklerden ulvi bayraklar geçer Cömertlerin kapýsý cennetlere açýlýr Göklerden yer yüzüne sonsuz rahmet saçýlýr Vücutlar acýkýrken orucun hikmetiyle Ruhlar doyar her anda Allah'ýn rahmetiyle Yere iner yýldýzlar Kur'an sesi duymaya Nefis þeytan bulamaz kem sözüne uymaya Bembeyaz örtülerin altýnda yaþlý gözler Medine'de tutulan Ramazanlarý özler Okudukça ehli dil vecd içinde Kur'an'ý Yaþanýr gönüllerde kutlu son gül zamaný Her ezan bir yol açar Kabe'ye doðru giden Kurtulur Ramazanda nefsine veda eden Ýstanbul'da kubbeler gökleri kýskandýrýr Secdedeki her alýn yýldýzlarý andýrýr Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 124 Biliriz seher vakti sonsuzluðun nurudur Ýftar bir bayram aný ve cennet sürurudur Ramazan gül bahçesi ve oruç gül teridir Bugünde her Müslüman bir tek Allah eridir Geliþi bir saadet gidiþi yalnýz elem Ey mübarek Ramazan yazamaz seni kalem Þevk ile Allah demek kafidir kurtuluþa Açýlýr cümle kalpler bir yeniden oluþa Teþekkür ediyorum. Biz Fazlý Bey hocamla bir düet yapacaðýz ama önce O'nun okumak istediði müstakil bir þiir varsa, söz þiir yorumcumuz Fazlý Karaman Bey'in, buyurun efendim. Fazlý KARAMAN Efendim, Ramazan ayýndayýz. Ramazan Allah'ýn tabiriyle; "Þehr-u Ramazan ellezi, ünzile fihil Kur'an". Kur'an'ýn inmiþ olduðu bir ay. Kur'an 114 sureden müteþekkil. Yani 114 burç var. O burçlardan bir tanesi þairler burcu. Allah Kur'an'ý Kerim'de "Eþþuara" derken, ama þairlere gelince þairler ikiye ayrýlýr buyurur. Bir; iyi iþler yapan, elindeki bulunan kalemin emanet olduðunu bilerek onu Allah yolunda, Peygamber yolunda, güzellikler yolunda, muhabbetler yolunda kullananlar. Ýkincisi ise; her konuda konuþanlar. Her konuda boþ boðazlýk yapanlar ve kötülere uyanlar. Burada hamd olsun bugün birinci sýnýf þairler, iyi þairlerle berabersiniz. Uhud günü Efendimizin etrafýndaki has sahabelerin hepsi daðýlmýþ. Hz.Ömer der ki; "O gün ben de bir süre uzaklaþtým, hayatým boyu Allah'tan af diledim o günkü uzaklaþtýðým için". Ama yanýnda bir tane sahabe var, Saad Bin Ebivakkas. Saad Bin Ebivakkas iyi okçu. Efendimiz alýrda oklarý O'na verir. Efendimiz oklarý O'na verirken der ki; "At ya Erusa". Çünkü "Annem, babam sana feda olsun, bugün çok farklý bir gün" der. Efendimizin hayatýnda kullandýðý ender insanlardan bir tanesi Saad Bin Ebivakkas. Diðeri de; "Senden daha güzelini bu gözler görmedi, senden daha güzel ve iyisini de hiçbir ana doðurmadý, sen, ey Allah'ýn Resulü sen bütün eksiklerden münezzeh olarak yaratýldýn, sanki sen Allah tarafýndan istediðin gibi yaratýldýn". Bunu söyleyen Hasan Ýbni Sabit'e, "At, konuþ, onlara karþý oklarýn en tesirli olan sözleri, beyitleri, þiirleri söyle. Ey Hasan, Cebrail de seninle beraber" der. Deðerli kardeþlerim, bunu bilen þairler Efendimizle ilgili güzel þiirler söyler. Kaðýt Peygamberimize þiirler yazýyor ama yazmýþ olduðu þiirler kötü þiirler. Peygamberimizin iffetine tecavüz edercesine þiirler yazýyor. Efendimize, Müslümanlara, dine, imana, Kur'an'a dil Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 125 uzattýðýndan dolayý Efendimiz "Onu Kabe'nin içinde olsa da öldürürüz" der. Fakat sonra bir piþmanlýk gelir, kaðýt kaçar gider ama sýðýnacak hiçbir yer bulmaz. Ama bir süre sonra piþman olur, Müslüman olur, Peygamber Efendimizin huzuruna gelir. "Yolumdan çekilin ey babasý öleseceler. Allah'ýn takdir ettiði bugün ölecektir. Muhammed Allah'ýn kýlýçlarýndan, çekilen kýlýçlarýndan bir kýlýçtýr" demesi üzerine, Peygamberimiz, önce öldürülmesine ferman çýkarttýðý insana ne dese beðenirsiniz? Tebessümlerin en güzeline yapar. Kendisine teþekkür etmek için de hýrkasýný çýkartýr ve þairin altýna serer. Ýþte Ýslam'ýn ve Ýslam'ýn Peygamberinin þaire vermiþ olduðu deðer bu. Efendim bendeniz þair deðilim. Fakat bir kervan yolda giderken eþkýyalar kendisini soymuþlar. Kervan sahibine demiþler; "Bu mallar senin mi?" "Benim". "Gel bakalým buraya", onu yatýrmýþlar dayak atmaya baþlamýþlar. Sahiplerinin hepsi dayak yerken bir tanesine demiþler ki; "Gel buraya, sen nesin?" "Valla benim malým-mülküm yok, ben bunlarýn yanýnda çalýþýyorum". "Öyleyse sen git þu tarafa" demiþler. O, o tarafa gitmiþ, bir taþýn üzerine çýkmýþ, aðzýna bir sigara almýþ, ayak ayak üzerine atmýþ, demiþ ki; "Ýmanýna yandýðýmýn fakirliði, arada sýrada iþe yarýyorsun ya" demiþ. Þimdi, dükkan sizin ama zaman yok. Onun için birkaç tane þiir okuyalým, sonra güzel þair kardeþim Ekrem Bey'le beraber iki-üç tane þiirini arzu ederse düet yapabiliriz. Okuyacaðým þiirlerin bir tanesi, bendenizin yýlýn þiiri olarak seçmiþ olduðum, Bestami Yazgan'a ait. Onun bitiminden sonra baþka bir þiirle ilave edeceðim. Tetiði kýrýlmýþ bir tüfek gibi Gece kurþun gibi sabah olmuyor Hava donmuþ güzel kokun gelmiyor Yüzüm gülse bile özüm gülmüyor Yastýkla selamý kestim be güzel Sen gittin uykuya küstüm be güzel Ipýlýk nefesin gelecek gibi Bekledim ayazda kelebek gibi Tetiði kýrýlmýþ bir tüfek gibi Kalbimi duvara astým be güzel Sen gittin bahara küstüm be güzel Yýldýzlara yoldaþ oldum bilesin Hayalinle haldaþ oldum bilesin Yalnýzlýða gardaþ oldum bilesin Lal oldu dillerim sustum be güzel Sen gittin hayata küstüm be güzel Yüce dað baþýnda kar bulamadým Kül olmuþ sol yaným kor bulamadým Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 126 Sað yanýma döndüm yar bulamadým Baðrýma boþluðu bastým be güzel Sen gittin dünyaya küstüm be güzel Heeey bir zaman bakýp bakýp seyrine doyamadýðým Þimdi gurbette býrakýp sesini duyamadýðým Evde kapanýp kaldýn mý? Seyrane çýkýp güldün mü? Baþkalarýnýn oldun mu? Benimsin diyemediðim Akýtýp gözüm yaþýný Hatýrlarým gülüþünü Kývýrcýk saçlý baþýný Göðsüme koyamadýðým Dik yamaçlarýn yelisin Sen, sen benden daha delisin Þimdi kimlerin kulusun? Baþýný eðemediðim Nasýl vurgunum bilirdin Ne için benden yüz çevirdin? Kimlerin koynuna girdin? Öpmeye kýyamadýðým Ekrem KAFTAN Efendim bir tek þiiri beraber okuma zamanýmýz var, bitirmemiz gerekiyor. Ondan sonra Bedirhan Gökçe'ye sahneyi býrakacaðýz. Sabrýnýz için teþekkür ediyoruz. Hepimiz Anadoluluyuz deðil mi? Ýstanbullu olan var mý, yerli? Orda iki tane el kalkýyor, o da çocuklarýmýz. Efendim "Anadolu", bizi anlatan bir þiir. Fazlý Bey'le karþýlýklý okuyacaðýz. ANADOLU Denizlerin baðrýna hançer gibi saplanan Küçük Asya denilen mukaddes mekan benim Binlerce yýldan beri devlet devlet toplanan Ezel ebed arasý bitmeyen zaman benim Kaç Peygamber su içti pýnarýmdan bilinmez Mübarek ayak izi topraðýmdan silinmez Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 127 Daðým, taþým, ýrmaðým bu alemde bulunmaz Serdarlarýn gönlünü daðlayan canan benim Sularýmda serinler çölde yanan yýldýzlar Güneþi uyandýrýr her sabah taze kýzlar Mehtabýn gözlerinden dökülürken yýldýzlar Gurbetlerde yaþanan elembi hicran benim Yunusun dilindeki þiirlerle aðladým Mevlana'nýn dizinde diz çöküp el baðladým Mýzrap ile inledim, neyle gönül baðladým Mecnun'un büyüttüðü yaralý ceylan benim Mevlana'nýn gölgesi bir yeþil türbe oldum Yunus daðda gezerken sýrtýnda kýrba oldum Garip çobanda kaval, derviþte torba oldum Yüce daðlar baþýndan gitmeyen duman benim Benim aþkýmla çýktý Orta Asya'dan yola Mübarek rüyasýnda devlet müjdeli kula Denildi git söðüde derdine derman bula Göðsündeki çýnarý büyüten Osman benim Þifa verdi kýlýçlar sinede her yaraya Döndü cümle gönüller nur dolu bir saraya Gölge oldu bir çýnar denize ve karaya Tarihle müjdelenen öðülmüþ sultan benim Sinemde emzirdiðim yiðitler çýktý sura Allah Allah sesinden karþýsýnda kim dura? 29 mayýsta yürekler döndü kora Sancaðý Ýstanbul'a götüren hakan benim Her bahar selam gitti Sakarya'dan Tuna'ya Firkat düþtü nice yüz bin anaya Kederler yüklediler gökten geçen turnaya Þahadet þerbetini içiren iman benim Amasya'da Hamdullah, Bursa'da Üftade'yim Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 128 Diyar diyar dolaþan þairim, þehzadeyim Baki gibi göklerde salýnan avazeyim Zafer mabetlerinin mimari Sinan benim Ýstanbul'da yükselen kubbeler göz yaþýmdý Cehennemden kurtulan taþlar benim taþýmdý Cellatlarýn önünde düþen baþlar baþýmdý Eðriyi ve doðruyu gözeten mizan benim Uzattým kollarýmý Viyana'dan Yemen'e Gün geldi kucak açtým serhatlardan dönene Ateþ olup yanana, küle dönüp sönene Ölümleri yeþerten tarumar hazan benim Kesilir her filizin meyve çaðý gelmeden Solar taze güllerim aþktan murad almadan Arþa çýkar ezanlar kalplerde kök salmadan Okunmayý bekleyen Hz.Kur'an benim Bin yýllýk baharýma ateþler yaðdý garptan Kirli eller aþýma aðular saðdý garktan Gecem hiç bitmez oldu üstüme aðýdý garptan Mahzun kubbe altýndan nur saçan sultan benim Bayraðý kaldýracak kudret yine bendedir Asrý saadet için gayret yine bendedir Serhatta akýncýya hasret yine bendedir Cihanýn beklediði meçhul kahraman benim Sevgili dostlar, deðerli seyircilerimiz, Baðcýlar'da Ramazanda bir þiir gecesinin böylece sonuna geldik. Ben son olarak, hocalarýmdan af dileyerek bütün gençlerimizin, bütün insanlarýmýzýn yeniden þiirle buluþmasýný ama gerçek þiirle, hikayemsi sözlerle deðil, þiirin hakikisiyle buluþmasýný arzu ettiðimi ve tavsiyede bulunmak istediðimi hatýrlatýyorum. Geceniz hayrolsun, þiir gibi kalýn, þiirle kalýn efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 129 9.Gün PANEL “Kentlilik Bilinci” Prof. Dr. Sadettin Ökten-Mustafa Armaðan Konser Erkan Mutlu Bayraðý kaldýracak kudret yine bendedir Asrý saadet için gayret yine bendedir Serhatta akýncýya hasret yine bendedir Cihanýn beklediði meçhul kahraman benim Sunucu Ýnsan yalnýz doðar ama yalnýz yaþayamaz. Ýnsan topluluk halinde yaþamak sorumluluðunda olan bir varlýktýr. Ýnsanýn asosyal olmasý düþünülemez. Sözü bu geceki asýl konumuza getirmek gerekirse topluluk halinde insanlarýn yaþadýðý yere þehir denir mi? Yada þehir denmesi için bu taným yeterli midir? "Kalabalýklarýn olduðu yer þehirdir" ifadesi bizim her ne kadar güncel hayatta kullandýðýmýz bir ifade olsa da gerçekten "Þehir olmak, kalabalýk olmak mýdýr?" gibi düþüncelerin yaný sýra zaman zaman "Þehirli olmanýn özellikleri sayýlýrken köylü olmaya haksýzlýk mý ediyoruz?" gibi düþünceler diðer tarafta. Deðerli misafirlerimiz bir medeniyetin inþasý zannediyorum Medine'den baþlýyor. Yesrib'in Medine olmasýnda bir medeniyetin inþasýnýn en büyük taþý, en büyük basamaðý olduðunu görüyoruz ve biz sahanýn uzmanlarýna, farklý konularda da fikirlerini bizlerle paylaþan isimlere sözü býrakmak istiyoruz. Kuvvetli alkýþlarýnýzla bu akþam burada bulunmayý ve sizlerle fikirlerini paylaþmayý dert edinmiþ isimleri, kanaat önderlerimizi, aydýnlarýmýzý, hararetli düþünce dünyamýza su serpen ve bizi rahatlatan isimleri takdim etmeye çalýþýyorum. Prof. Dr. Sadettin Ökten Hocamýz, Araþtýrmacý-Yazar Mustafa Armaðan. Þehirli olmak son derece önemli ama þehirli olmanýn ne anlama geldiðini anlamak daha önemli. Þehirden kasýt Ýstanbul ise þayet daha da farklý bir mana, eðer þehirden kasýt Mekke ise Medine ise çok daha büyük mana ortaya çýkýyor. Zannediyorum büyüklerimizden, kanaat önderlerimizden bunlara iliþkin cevaplar da alacaðýz. En azýndan paylaþacaklarýnýn arasýnda yakalayabileceðiz. Bir kez daha Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 132 alkýþlarýnýzý istirham ediyorum ve sözü ehli kemal, ehli kelam büyüklerimize býrakýyorum. Buyurunuz efendim. Efendim hepinizi Allah'ýn selamýyla selamlýyorum. Bu güzel Ramazan akþamýnda inþallah buradan bereketlenerek, güzellikleri paylaþarak, belki bilmediklerimizi öðrenerek, bildiklerimizin altýný çizerek, kýsacasý zenginleþerek ayrýlmýþ oluruz diye ümit ediyorum. Onun için bu oturumda çok da sözü uzatmadan deðerli hocam Saadettin Ökten Beyefendiyle birlikte sizlerle bazý duygularýmýzý, bazý bilgilerimizi, bazý hissiyatlarýmýzý ve hassasiyetlerimizi paylaþmaya çalýþacaðýz. Sözü hocama býrakmadan önce ben kýsa bir-iki cümle söylemek istiyorum. Eðer müsaade buyurursanýz hocam. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Estaðfurullah efendim, buyurun lütfen, lütfen. Efendim aramýzda karlý daðlar olmasýn, ben yaklaþacaðým Mustafacýðýma doðru. Mustafa ARMAÐAN Biraz sanki bizi ayýrmak istemiþler ama biz yaklaþalým. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Hayýr burada Dursun Bey vardý. Mustafa ARMAÐAN Saflarý sýklaþtýralým. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Evet. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 133 Mustafa ARMAÐAN Evet. Efendim, þehir hakikaten insanoðlunun vücuda getirdiði en karmaþýk, en hayli zor organizasyonlardan, örgütlerden bir tanesi, belki de baþlýcasý. Dolayýsýyla þehirler insanlarý niçin cezp eder? Hepimiz bundan, hepimiz deðil, belki de hani, hepimizi bunun içine sokmak doðru deðil, en baþýnda Saadettin Hocamý sokmak doðru deðil ama bundan elli sene önce hepimizin ailesi, iþte ya Anadolu'nun bir þehrinde, ya kasabasýnda, ya köyünde oturuyordu ama elli sene sonra hepimiz geldik, Baðcýlar'da, Ýstanbul'un bu yeni ve güzel semtinde bir aradayýz ve burada ayný mekan, ayný atmosfer içersinde buluþtuk. Bir þeyler bizi birleþtirdi, bir þeyler bizi buluþturdu. Yani modernleþmenin her tarafý kötü deðil. Ýyi olan taraflarý var. Ýyi olan taraflarýn birisini iþte bugün burada yaþýyoruz. Aksi halde hepimiz baþka mekanlarda olacakken, baþka mekanlarda birbirimizden habersiz, paylaþacaðýmýz þeyleri paylaþamadan yaþayacakken, þehirlerde bakýn biz bir araya geldik, buluþtuk, duygularýmýzý paylaþýyoruz, eðlencelerimizi paylaþýyoruz, zevklerimizi paylaþýyoruz, dertlerimizi paylaþýyoruz. Dolayýsýyla þehirler, bizi paylaþtýran ve buluþturan mekanlar. Ama sadece paylaþtýran ve buluþturan mekanlar olmamalý herhalde þehirler. Çünkü insanoðlu sadece maddi boyutuyla, yemesiyle, içmesiyle, gezmesiyle, yaptýðý evlerle deðil, ayný zamanda ruhi, psikolojik ve manevi boyutuyla da insan. Þimdi bunu en belirgin bir þekilde iftar sofralarýnda yaþýyoruz deðil mi? Önümüzde enva-i türlü yiyecekler, hepsi de bizim kendi malýmýz, kendi paramýzla alýnmýþ þeyler. Ama hiçbirimiz ezan okunmadan elimizi dokunduramýyoruz. Orada misafiriz sanki. Ramazanlar bize aslýnda belki de en büyük mesaj olarak, bizim bu dünyada ne kadar servetimiz, ne kadar malýmýz, ne kadar þöhretimiz olursa olsun hepimizin eþit olduðunu ve misafir olduðunu hatýrlatýyor. Dolayýsýyla þehirlerde de biz bu ruhu, bu duyguyu yaþayabilir miyiz? Bunu atalarýmýz nasýl yaþadýlar, nasýl yaþattýlar? Bir çorba içerken bu medeniyeti sofraya nasýl taþýdýlar? Bir sokakta yürürken, birbirine hitap ederken o hitap þekilleriyle, güzel konuþma adabýyla, ibadethaneleri yaparken bu güzellikleri hala hayranlýkla seyrettiðimiz eserleri nasýl vücuda getirdiler? Sadece taþla, toprakla, kazmayla, kürekle deðil, o iç dünyalarýnýn güzellikleriyle vücuda getirdiler. Þimdi Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesine yazdýðý bir kýsa beyit var. Onu zikretmek istiyorum. Çok önemli görünüyor bana. Bu Fatih'in kendi kaleminden çýkmýþ bir beyit: "Hüner bir þehir bûnyâd eylemektür, reaya kalbin âbâd eylemektür". Bakýn iki boyutu birden söylüyor. Hüner, marifet; yani bir insanýn bu dünyada yapabileceði þeylerin en güzeli; bir þehir meydana getirmektir, bir þehir kurmaktýr. Ama orada kalmýyor. Þehri kurdun, binayý yaptýn, duvarý yaptýn, iþte bacasýný yaptýn ama bir þey eksik bir þekilde, nedir? Reaya kalbin, yani orada yaþayanlarýn kalbini abad etmek. Ýki yönlü, hem dünyayý hem ahireti beraber düþünerek þehirler kurmak. Fatih'in projesi buydu. Bunu da en güzel bir þekilde Fatih Külliyesi'nde görmemiz Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 134 mümkün. Orada cami merkezdedir ama etrafýnda týp fakültesi diyebileceðimiz, iþte þifahaneden kütüphanesine, iþte ortaokul, lise, üniversitesine kadar bir sürü eðitim kurumu, bir eðitim kampüsü þeklinde tasarlanmýþtýr. Hem dünya vardýr hem ahiret vardýr, ikisi bir arada. O sevdiði Allah'ýna adadýðý bir yapý olarak bugün bize bir þeyler söylüyor. Evet hocam ben kaptýrýrsam böyle çok konuþacaðým onun için… Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Devam devam, çok güzel, çok güzel. Mustafa ARMAÐAN Bunlar bir girizgah oldu, sizin söyleyeceklerinize eðer bir parça hazýrlýk mahiyeti taþýdýysa ne mutlu bana. Þimdi ben sözü deðerli hocam Saadettin Ökten Beyefendiye býrakýyorum. Buyurun hocam. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Efendim hayýrlý akþamlar. Geçen sene de burada sizlerle bir sohbet yapmýþtýk. Bir sene ne kadar çabuk geçmiþ. Bu Ramazanda bana intibalarýmý soruyorlar. Diyorum ki; birinci intibaým hüzün; Eylül Ramazaný. Biz de artýk Eylül'ü yaþ itibariyle idrak ettik inþallah, bir hüzün var. Zaten merhum Fethi Aðabey söylerdi, "Ne zaman ki gönlünüze sebepsiz bir hüzün düþer, biliniz ki Allah'la yakýnsýnýz" derdi. Hepinizin tekrar Ramazanýný tebrik ediyorum. Ramazan gibi Ramazan olsun inþallah ki muhakkak öyledir. Hep birlikte Bayramý idrak edelim, sevgiyle muhabbetle efendim. Þimdi bir þehirde yaþýyoruz. Ýstanbul diyoruz bunun adýna. Ýstanbul'un idraki fevkalade zor ama þehirle þehrin dýþýndaki yerleþimleri mukayese ettiðiniz zaman ortada görülen çok net hususlar þunlar: Bir defa þehir çok renkli, çok kalabalýk, fevkalade iþlevlerin, hareketlerin, eylemlerin geliþtiði, oluþtuðu yer; bunlar hem maddi hem manevi eylemler. Þehirde ticaret var, üretim var, þehirde sanayi var, þehirde sanat var, þehirde bilim var ve þehirde mistik düþünce var. Bizim eski tabirimizle þehirde tasavvuf var. Peki bu kýrsal alanda yok mu? Var ama misli deðil, misali nispetince var. Dolayýsýyla þehir, bütün medeniyetlerde ta bidayetten beri yani insanlar yerleþik topluma ziraatla geçtikten beri þehirler daima birer cazibe merkezi olmuþtur. Ve tarihte iz býrakan bütün birikimler þehirlerde ortaya çýkmýþtýr. Kýrsal alanýn birikimleri hele göçebe toplumlarda sadece folklorik mahiyette kalmýþtýr. 'Gezelim Görelim' programlarýna bunlar mevzu olurlar ama onun dýþýnda Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 135 þehir, bir büyük serüvendir, bir büyük alemdir, bir büyük evrendir. Bu mevzuda isterseniz þöyle kýsaca Mustafacýðým biraz evvel, "50 sene evveli" dedi. Benim de aile tarihine gitti hatýralarým. Hem biraz müþahhas olur, anlatmasý kolaydýr, dinlemesi kolaydýr. Ýsterseniz size kendi aile tarihimden bahsedeyim. Benim de aile tarihim aþaðý yukarý 100-150 sene evveline gidiyor Ýstanbullu olmak noktasýnda ama burada þu farký, altýný çizerek söylemek isterim. Benim belki biraz þansým, talihim, bana yapýlan iltimas; ben ve özbeözgün Osmanlýlarý tanýdým. Bu çok mühim bir hadisedir; özbeözgün Osmanlý. Yani bir medeniyetin kendi öz temsilcileri. Kýrýlmamýþ, örselenmemiþ, çarpýtýlmamýþ ve çarpýlmamýþ medeniyet temsilcilerini tanýdým. Tabi onlarý tanýdýðým yýllarda onlarýn deðerini bilmezdim, bilmiyordum. Neden? Çünkü mukayese imkaný elimde yoktu. Ama nezaman ki o Osmanlýlarýn Beyazýt'ta, Fatih'te, Karagümrük'te, Edirnekapý'da, Þehremini'nde, Kocamustafapaþa'da yaþayan o Osmanlýlarýn, Ýstanbul'dan belki ötesini hiç bilmeyen ama Ýstanbul'un engin kültürüyle beslenmiþ, sanatýyla beslenmiþ, ahlakýyla beslenmiþ, estetiðiyle beslenmiþ o Ýstanbullularýn ne anlama geldiðini iyi kötü "Batýyý tanýdýktan sonra gördüm ve anladým" ve þimdi hepsini hürmetle, muhabbetle yâd ediyorum. Artýk aramýzda yaþamýyorlar ve hepsine her gün en azýndan belli Fatihalar gönderiyorum. Çünkü onlar bir medeniyetin kurucu iradesi ve yapýcý, inþa edici iktidarý imiþler. Koyduklarý her taþta, her davranýþlarýnda, her selam veriþlerinde, her namaz kýlýþlarýnda, bakkaldan ekmek alýþlarýnda, sokakta yürüyüþlerinde bize has bir zarafet, insanlýk, bu çaða uygun ama kökleri bizim öz deðerlerimizden gelen bir bütünlük varmýþ. Efendim benim ailem iki cihetten geliyor. Bir tanesi Rumeli'den, biz 93 muhaciriyiz. Ben anne tarafýmdan üçüncü, dördüncü kuþaktan oluyorum. Babam da 93 Karadeniz muhaciri. Fakat babamlarýn geliþinde bir tevakkuf olmuþ. Onlar Trabzon'da biraz kalmýþlar, sonra Ýstanbul'a geliyorlar. Niye Ýstanbul? Çünkü anne tarafým kitapçý bir aile, sahaf. Baba tarafým da ulema bir aile, ulema soyundan geliyorlar. Bendeniz tabi bunlarýn dýþýnda bir çizgide bulunuyorum. Bendeniz her ne kadar adýmda bir modern bilim adamý yazýyorsa da ben fizik bilimleriyle uðraþan bir adamdým, þimdi de emekliyim. Ve bu aileler Ýstanbul'da, bir dergahta tanýþýyorlar. Kaç-göç devri, görücü usulü, bir Kur'an tilaveti sýrasýnda vesile olup evleniyorlar. Ýþte biz buradan geliyoruz. Benim çocukluðum Ýstanbul'un Beyazýt ve Fatih semtinde geçti. 30 yaþýna kadar hatta _çocukluðu 30 yaþýna kadar da sürdürürseniz_ oralarda geçti. 1950 öncesini hatýrlýyorum. 1960 öncesini çok iyi biliyorum ve 60-70 sonrasý iþte aþaðý yukarý Ýstanbul'un deðiþmeye baþladýðý yýllardý. O zamanlarda þunu size çok net ifade edeyim: Ýstanbul'un 'Nefs-i Ýstanbul' dediðimiz tarihi yarýmada içindeki Ýstanbul, Osmanlý’dan tevarüs ettiðimiz özgün bir medeniyet anlayýþýný yaþýyordu ve bize yaþatýyordu, öðretiyordu. O vakitlere bugünden baktýðým zaman þunu görüyorum, þehir adeta sessiz bir muallim gibi. Sessiz bir müderris gibi vakur, ciddi, serinkanlý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 136 bir müderris gibi her gün dersini takrir eder. Þimdiki þehir ise biraz çapkýn, biraz býçkýn, biraz serkeþ, biraz laubali bir delikanlý gibi o da her günkü dersini takrir ediyor. O zamanki Ýstanbul'da beyefendi olmak, hanýmefendi olmak çok daha kolaydý bugüne göre. Tabi beyefendiyi ve hanýmefendiyi insan olmak çok ifade deðil, insan olmak çok kolaydý. Ýnsan olmak çok kolaydý, insan olmamak oldukça zordu. Ama bugünkü Ýstanbul'da nokta nokta nokta. Evet, böyle bir Ýstanbul içerisinde biz büyüdük. Sonra, Ahmet Hamdi Tanpýnar'ýn 'Beþ Þehir"i ile mülaki olduk lise yýllarýnda. Çok önemli bir kitaptýr. Hala önemini muhafaza ediyor. Edirne ile Bursa'yý merak etmeye baþladýk. Edirne'yi, Bursa'yý sonra Konya'yý defaatle ziyaret ettik. Bunlar bizim atalarýmýzýn adeta Ýstanbul'a gelinceye kadar bir þehir nasýl kurulur, bir payitaht nasýl payitaht olur noktasýnda bize verdikleri dersi ifade eden þehirler. Konya ve Kayseri Selçukilerin ve buna Aksaray'ý da ekleyelim isterseniz, Orta Anadolu'nun bu mühim þehirleri Selçukilerin, bundan sonra Bursa ve Edirne Osmanlýlarýn ve sonra Ýstanbul. Bu þehirlerdeki tekamülü, bu þehirlerdeki coðrafyayý, topografyayý, iklimi ve insanlarla iliþkileri olan mimariyi gördükten sonra Ýstanbul bir baþka anlam kazandý gözümüzde. Peki þehirli olmak gerekir mi, gerekmez mi? Çünkü ben eski yýllarda aþaðý yukarý bir 15 sene önce belediyelerle eðitim programýna katýlýyordum. Oradaki arkadaþlardan biri dedi ki "Þehirli olmak mecburi midir? Biz þehirli olmadan kalabilir miyiz daha açýk söylersek köylü kalabilir miyiz?" Çünkü bunu bir kimlik meselesi yapýyorlardý. Hayýr, bu mümkün deðil. Çünkü artýk insanlýk tarýmdan sanayiye geçmiþtir. Tarým kesimindeki insanlar þehre gelmiþlerdir ve artýk onlar bir medeniyetin kurucu iradesi ve yapýcý iktidarý olmak misyonunu yüklenmiþlerdir. Buradaki bütün fertler, tabii ben gözüme ýþýk geldiði için benden yaþlý var mý onu göremiyorum ama benden genç bir sürü insan var onu görüyorum, iþte o benden yaþlý, benden genç, en gençten en ihtiyara kadar bütün insanlar hepiniz ve hepimiz bu memleketin, bu medeniyetin kurucu idaresi ve yapýcý, inþa edici iktidarý olmak misyonunun altýndasýnýz, altýndayýz. Bundan kaçýþýmýz yok. Ne yapmak durumundayýz? Bu misyon nasýl ifade edilir? Tarih ve sosyal þartlar, kültürel ahval bizi oraya itiyor. Biz ne kadar da hayýr, biz yapmýyoruz desek bu artýk mümkün deðil. Dolayýsýyla þehirli olmak bilinci noktasýnda fevkalade titiz ve hassas olmak mecburiyetindeyiz. Ailemizin oturduðu bir ev var. Bu eve asgari hangi ihtimamý gösteriyorsak, bu evle hangi iliþkiyi kuruyorsak, hatýrlýyorum bir Ýngilizce piyes vardý, her ev bir yuva deðildir, evimizi nasýl yuva haline getirmeye çalýþýyorsak, evimizi nasýl devlethane veya saadethane haline getirmeye çalýþýyorsak toplum için de þehir iþte ayný o hane gibidir. Bizim evimiz bireyseldir. En çok komþularýmýza hitap eder ama þehir hem kendi toplumumuza hem de diðer toplumlara hitap eder. Hele bu iletiþim veya biliþim çaðýnda artýk uluslar sýnýrlarý tanýmaz, ötelere geçerken, uluslararasý iliþkiler bir internet týklamasýyla dünya ölçeðini kazanýrken, insanlar ticari, bilimsel, sportif iliþkileri bu kadar geliþtirirken Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 137 artýk dünyada ülkeler deðil, þehirler yarýþmaktadýr. Dolayýsýyla iþte bir þehirli olarak, hangi þehirden olursak olalým, o þehrin özellikleriyle ve o þehrin potansiyeliyle bilgilenerek, kendimizi geliþtirerek, belki bir yol haritasý çizerek, birey için konuþuyorum sadece, belki örgütlenerek buradaki potansiyeli, buradaki medeniyet varlýðýný, buradaki kültürü hem yaþamak hem yaþatmak hem de dünyaya tanýtmak mecburiyetindeyiz. Dolayýsýyla bu Ramazan günü, iftar saatinden sonra burada ben birinci molayý vereyim. Tekrar aziz kardeþim Mustafa Bey'e sözü býrakayým. Bir toplama faslý olursa, yapýlmasý gerekenleri de belki söyleriz. Çünkü þöyle bir þey hissediyorum, çok dikkatli dinleyen gözler görüyorum fakat iletiþim kurulamýyor. Belki sorular gelirse daha mesele açýlabilir diye düþünüyorum. Mustafa ARMAÐAN Peki. Sayýn hocama teþekkür ediyorum. Aslýnda o bahsettiði Osmanlý beyefendilerini kendisinin tanýma þansýna eriþtiði güzel insanlarýn hayatlarýndan bize örnekler vermesini ben bekledim ama müdahale etmek istemedim. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Hay hay. Hay hay. Ýkincide veririz. Mustafa ARMAÐAN Ýkinci turda inþallah onlarý dinleyelim çünkü somut örnekler daha fazla akýlda kalabiliyor. O bakýmdan önemli. Þimdi tabii bir söz var, hep ders kitaplarýmýzda da yazýyor, "Köylü milletin efendisidir" diye. Bu Atatürk'e atfedilen sözlerden bir tanesi. Fakat bunun daha öncesi var. Bu Kanuni Sultan Süleyman'a kadar dayanýyor bunun aslý. Fakat ben hep okul kitaplarýnda da okurken, yani "Köylü milletin efendisidir" tam ne demek? Niçin bu kadar köylüyü övmek ihtiyacýný duyuyor bizim ders kitaplarýmýz? Özellikle de þehirde okuyan insanlar olarak, çocuklar olarak bu farký çok kavrayamamýþtým. Evet, yani tarým alanýnda çalýþan, milletin karnýný doyuran asýl büyük kütle galiba 80'lere kadar köylerde, kýrsal alanlarda yaþýyordu ama 90'larla birlikte Türkiye'nin, belki de bu topraklarýn alanýnda bir dönüm noktasý yaþandý. Artýk Türkiye nüfusunun yarýdan fazlasý, giderekte bu fazla artýyor, þehirlerde yaþýyor. Benim çocukluðumda zannediyorum %35, nüfusun %35'i þehirlerde yaþýyordu, %65'i köylerde ama þu anda zannediyorum o iliþki tersine döndü. Þehirlerde %60 civarýnda insan oturuyor, köylerde bu iþte %35-40 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 138 civarýnda insan oturuyor. Demek ki, aslýnda artýk Türkiye toplumu hýzla þehirlere doðru geliyor, þehirleþiyor. Bu "Köylü milletin efendisidir" tabii tek parti döneminde özellikle, CHP döneminde, yani Ýnönü'nün CHP'si döneminde çok ýsrarla vurgulanmýþ olan bir slogandý. Ve özelliklede þehirlere olan göçü çok teþvik etmeyen bir yönetim anlayýþý vardý. Köylüyü ve köyde kalmayý özendiren, þehirlere gelmeyi bir bakýma gözden düþüren, onu çok önemli bulmayan bir yaklaþým hakimdi. Ama 1950'den itibaren Demokrat Partinin özellikle karayollarýnýn yapýmýna aðýrlýk vermesi ve bu karayollarý þebekesiyle Türkiye'nin birbirine baðlanmýþ olmasý büyük þehirlere göçü bir anda arttýrdý ve 50'lerden sonra artýk Türkiye köylerden þehre büyük bir göç akýnýna sahne oldu. Bugün de devam bu süreç ve belki de bir 10-15 sene daha devam edecek. Zannediyorum iþte köylerde %15 civarýnda insan kalana kadarda bu akýn sürecek. Çünkü þehirlerin de bu emek gücüne, bu iþ gücüne ihtiyacý var. Köylerde fazla iþ gücü, o ürettiðini tüketen iþ gücü þehirlere akmak durumundaki þehirlerde istihdam, kalkýnma, çalýþma, emek artsýn ve þehirler zenginleþebilsin. Bu böyle bir süreç. Biz bu sürecin tam içersine doðduk. Benim 60'larýn baþýnda dünyaya geldiðimde bu hadise vardý, iþte 40'ý, 45'i geçtim hala bu devam ediyor. Zannediyorum artýk bizim son zamanlarýmýza kadar da sürecek. Fakat bu hep böyle devam etmeyecek. Þimdi Türkiye'de iki hadise var. Bir; köyden þehre göç hadisesi var, bir de þehirdeki nüfusun artýþ hadisesi var. Yani toplam nüfus hýzlý bir þekilde artýyordu. Þu anda bu artýþ azalma eðiliminde. Yani yine artýyor ama eskiden belki þöyle artarken þimdi azalarak artýyor. Bir nüfus bilimciler, nüfus bilimiyle uðraþan insanlar þöyle bir öngörüde bulunuyorlar, tahminde bulunuyorlar: Yaklaþýk 2030 yýlý civarýnda Türkiye nüfusu giderek sabitlenecek. Yani yaklaþýk 95 milyon ile 100 milyon arasýnda takýlacaðýz. Yani Fransa'nýn nüfusu iþte 2.Dünya Savaþý'ndan bu yana aþaðý-yukarý takýlmýþ durumda. Hatta doðu bloklu ülkelerin nüfusu azalýyor. Þu anda Rusya'nýn, efendim Romanya'nýn, þunun-bunun ve dünyada nüfusu artan ülkeler yavaþ yavaþ öne çýkmaya baþlýyor. Bugün bir Hindistan artýk Çin'i yakalamak üzere, yani nüfus artýþý bakýmýndan. Ama bunu iyi deðerlendirebilinse geleceðin Çin'i olmasý içten bile deðil. Nüfusunu iyi kullanan, onu iyi deðerlendiren toplumlar ve þehirlerini iyi kuran, þehirlerde bu nüfusu iyi eðiten toplumlar geleceðin dünyasýnda ayakta kalacak, ayakta kalmanýn imkanýný onlar daha çok yakalayacak. Evet, Türkiye'nin bu nüfus artýþý, hocamýn da bahsettiði, bu kaos dönemi, þehirlerde þehirli gibi yaþayamayýþýmýz, þehirli gibi barýnamayýþýmýz, davranamayýþýmýz bir gerçek. Evet, biz þehirleþmeyi yeni yeni öðreniyoruz. Þehirli olmayý yeni yeni öðreniyoruz. Ama bu bir süreç. Öðreneceðiz, öðreniyoruz ve nasýl biz Çanakkale'yi kazandýksa, Çanakkale'de dünyaya biz ayaktayýz, biz yýkýlmadýk, biz yaþamak hakkýna sahibiz dedikse, ayný þeyi þehirli olmak, medeni olmak, kalkýnmýþ olmak noktasýnda da göstereceðiz. Ben buna inanýyorum. Bu toplumda bu dinamizm, bu enerji, bu arzu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 139 var. bu milletin önündeki engelleri kaldýrdýðýmýz zaman, bu milletin ayaðýndaki prangalarý çözdüðümüz zaman neler yapabileceðini az-çok þu son yýllardaki geliþmelerle görmüþ olduk. Daha da inþallah göreceðiz. Türkiye'nin önü açýlacak. Fakat burada bir tehlike bizi bekliyor. Bu hem þehirli olmakla ilgili hem de gelecekte söz sahibi toplumlar arasýna girip giremeyeceðimizle ilgili bir hassas nokta. Nedir o? Az önce söyledim; Türkiye nüfusu artacak ve yaklaþýk iþte 95-100 milyon arasýnda sabitlenecek. Þu anda biz iþte belediyecisinden öðretmenine, efendim iþte otobüs þoföründen ev sahiplerine kadar bir çok insan iþte bu nüfus artýþýndan, þundan-bundan þikayet ediyor ama belki bir 2030 yýlýnda, 2050 yýlýnda yaþayan çocuklarýmýz, torunlarýmýz nüfusun sabit kalmasýndan, artmamasýndan þikayet ediyor olacaklar. Yani bu çok önemli bir deðiþim. Biz belki nüfus artýþýna çok alýþtýk. Fakat o yýllarda yaþayacak olanlar bunu belki de mumla arayacaklar. Ne yapmamýz lazým? Bu dönem, bu önümüzdeki 20-25 yýllýk dönem bence Türkiye tarihinin gördüðü altýn fýrsatlardan birisini önümüze koyuyor. Bu fýrsatý kullanabilirsek hem þehirlerimizi, hem çocuklarýmýzý, hem Türkiye'yi ayaða kaldýrma imkaný doðacak. Kullanamazsak da ikinci sýnýf, üçüncü sýnýf ülkeler arasýna gireceðiz. Eðitim alanýna yapacaðýmýz yatýrýmlarla bu elimizdeki genç kitleyi, okur-yazar, yani okula gitme çaðýndaki, þu an galiba 15 milyon çocuk okuma yaþýnda, 15 milyon çocuðu, önümüzdeki yýllar bu daha da artacak, bir daha bu kadar insaný biz okullarda toplayamayacaðýz. Yani 2025-2030 yýlýnda muhtemelen nüfusumuz daha yaþlanacak ve eðitim yaþý çaðýndaki çocuk sayýsý toplam nüfusa oranla giderek azalacak. Dolayýsýyla þu anda eðitilebilir yaþtaki çocuklarýmýzýn elimizin altýnda olduðu altýn bir dönem. Bu önümüzdeki dönemde eðitime yapýlacak her kuruþ yatýrým,her kuruþ hizmet bize fazlasýyla, hani yol, su, elektrik olarak geri dönecek diyor ya, geleceðimizi kurtarmak adýna hepsi bize birer altýn fýrsat olarak geri dönecek. Bunu hakikaten çok önemli buluyorum. Dolayýsýyla ben þehirleþme olayýna bir de bu açýdan bakmak, hem geleneðimizle, geçmiþimizle, büyük bir tarihin torunlarý olarak bu topraklar üzerinde yaþama mücadelemizle önemli, hem de geleceðimizi sadece geçmiþi deðil, geleceðimizi kurtarma adýna da çok önemli bir dönüm noktasýnda yaþýyoruz. Ýnþallah bunlarý, bu fýrsatý deðerlendiririz. Çocuklarýmýzý iyi eðiterek, ama sadece efendim iþte beþ seçmeli soru koyarak önüne, iþte þunlardan þunlarý hangisi doðrudur, hangisi yanlýþtýr gibi bir test mantýðýyla deðil, ayný zamanda gönül dünyalarýný da, kültürlerini de, bilgilerini de, yabacý dil öðrenme imkanlarýný da geliþtirerek bunu yapmamýz lazým. Yani sadece bilgi olarak, sadece test çözen aygýtlar olarak onlarý yetiþtirmek yeterli olmayacaktýr. Onlarý ayný zamanda birer olgun insan, bu topraklarý bize býrakan o büyük insanlara layýk nesiller olarak yetiþtirmek bizim en büyük görevimiz, sorumluluðumuz olarak gözüküyor. Dolayýsýyla o insanlarý tanýmak, geleceðe yöneltmek için de bazý somut örneklerden hareket etmek, yani yaþanmýþ Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 140 örneklerden hareket etmek bana çok önemli görünüyor. Biraz sonra hocamýzdan bunlarý dinleyeceðiz. Ben müsaade ederseniz bir-iki muttali olduðum, tabi hocam kadar þanslý olamadým, ben çok suyunun suyuna yetiþebildim ama bazý örnekleri sizinle paylaþmak istiyorum. Þimdi Konya'da bir Mevlevi, kendisi dýþ görünüþ itibariyle sizden, benden farklý deðil ama ruhen Mevlevi bir zatla birlikte bir takside yolculuk ediyoruz. Ve takside, bir taksi dediðim yani otomobil özel otomobilde kaset çalýyor, kasette ilahi çalýyor. Bir çevre yolu gibi bir boþ bir yola girdik ve genç bir þoför, yanýnda o bahsettiðim Mevlevi zat oturuyor, ben de arkada. Biraz hýz yapmaya baþladý þoförümüz. Biraz sonra o yanýnda oturan zat þunu söyledi. Dedi ki; "Hasan Bey kardeþim neye üzülüyorum biliyor musun? Þu ilahiler bitmeden eve ulaþacaðýz ya ona üzülüyorum". Þimdi ben bunu o sýrada fark etmedim, tabi o kültürle yetiþmediðimiz için. Hani ilahiler çok hoþuna gitti, herhalde bu bitmesin, dinleyeyim de eve öyle varayým diye düþündü, hani düz mantýkla bakýnca böyle görünüyor. Sonra o arkadaþ, kendisini býraktýk evine, dedi ki; "Bana verdiði dersi gördün mü?" dedi. Bana hýzlý gitme diyemediði için, rahatsýz olmuþ, hýzlý gitme diyemediði için o kadar incelikli bir þekilde "Ya þu ilahiler de bitmeden eve varacaðýz ya ona üzülüyorum" diyerek, olumsuz bir þey söylemeden insanlarý uyarma güzelliðini görüyor musunuz? Bizde olsa; "Ya iþte biraz yavaþ gitsen ne olur?" Ýþte bir þekilde uyarýrýz biz ama o terbiyede olumsuz söz söylemek bereketi de kesmek anlamýna gelir. Manevi bereketi kesersiniz. Mesela, Nebevilikte "Kapýyý kapat" denilmez. Çünkü kapamak, kýsmeti de kapamak anlamýna gelir. Sana gelecek olan hayrý da kapamak anlamýna gelir. O kelimeyi telaffuz etmek dahi kainata bir olumsuz enerji yayar ve bu sizin üzerinize gelmekte olan bereketi kesebilir. Onun için ne diyorlar? "Kapýyý çevir". "Kapýyý çevir", yani kendinden yana çevir, kapat deðil. Ya da "Mumu söndür". Þimdi söndürmek çok olumsuz anlamlarý olan bir þey. Hani ocaðýný söndürmek falan gibi. Nedir? "Mumu uyut" ya da "Kandili uyut". "Kandili yak" deðil, yakmak da olumsuz bir þey ayný zamanda. "Kandili uyandýr". Tabi güzelliði görüyor musunuz? Günlük dile girmiþ olan güzellikler. Þimdi bizim asýl, belki de kaybettiðimiz güzellikler bunlar. Hani hep þu söyleniyor: Ýþte eski Ýstanbul Konaklarý ne güzeldi. Ýþte yalýlar ne güzeldi, ahþap evler. Hayýr, ahþap evler elbette güzeldi ama o içerden taþan güzelliði bir yansýmasýydý. Eðer orada yaþayan insanlar güzel olmasaydý, o dýþarýdaki güzellikler o kadar güzel görünmezdi, o kadar güzel olmazdý. Biz iþte asýl o insaný, insanýn içindeki güzellikleri keþfetmek, onlarý yakalamak zorundayýz. Son bir örnek; yine ayný zatýn dükkanýna gittik. Dükkaný dediðim tamamen gayri ticari mantýkla açýlmýþ bir dükkan. Hiçbir satýþ yapýlmýyor dükkanda, sadece sergi. Nedir sergi? Adamýn paraya ihtiyacý yok, þeye ihtiyacý yok, büyükçe bir dükkan. Mevlana kitaplarý sergisi. Hayatý boyunca topladýðý Mevlana kitaplarýný bir kütüphane yapmýþ. Gelen, isteyen geliyor orada oturuyor, okuyor, inceliyor ve gidiyor. Çokta deðerli bir koleksiyon. Çoluk-çocuk biz Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 141 gittik oraya. Þimdi ortada da çok deðerli þöyle sehpalar var, onlarýn üzerinde deðerli 150-200 yýllýk kitaplar var, yazma kitaplar, basma kitaplar. "Ne içersiniz?" dedi. Tabi yaz günü, bir aðustos günü hiç unutmuyorum. Ayran söyledi bize. Þimdi gözünüzün önüne getirin. Askýsýyla çaycý içeriye giriyor, elinde ayran bardaklarý askýda. Geldi, nereye koyacak? Sehpa. Sehpanýn üzerinde kitaplar var. Kitaplarýn arasýna tak tak tak koydu ayranlarý. Þimdi tabi çocuklar susamýþlar, hemen koþtular ayranlarýn üzerine. Þimdi ben yine o düz mantýkla ne yaptým? "Eyvah kitaplar ýslanacak" dedim, iki tane ayran bardaðýný kaldýrdým þeyden. Þimdi ayný hareketi kendisi yaptý, o dediðim zat yaptý. Fakat ne dedi biliyor musunuz? "Ayranlara yer açalým" dedi. Bakýn, iki mantýk arasýndaki farka bakýn. Eyvah kitaplar ýslanacak, ayranlara yer açalým. Þimdi hakikaten bu güzellikleri, herhalde hocam bize çok daha fazlasýný anlatacaktýr, bunlarý kazanmak, bunlarý yakalamak hayatýmýzý ince iliþkiler üzerine kurmak herhalde hepimizin de arzusu. Yani insan fýtratý meyyaldir, güzelliðe yatkýndýr, çirkinden kaçmaya yatkýndýr. Öyleyse niçin güzellikleri paylaþmayalým, güzellikleri çoðaltmayalým ve hayatýmýzý daha mutlu, daha huzurlu, daha güzel bir þekilde yaþamayalým, çocuklarýmýza da bu güzellikleri aktarmayalým? Herhalde bu Ramazan gecesi de bu güzellikleri paylaþmaya vesile olduðu için güzel olmuþtur diye düþünüyorum. Ben sözü daha fazla, biraz haddimi aþarak da uzattým, sayýn hocama býrakayým. Bir miktarda soru geldi, onlara da herhalde bir vakit ayýrmamýz gerekecek. Buyurun hocam, lütfen. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Bayaðý çok soru var galiba, ben kýsa söyleyeceðim. Efendim medeniyet þehirli olmak ölçü sahibi olmak meselesidir. Ölçü muhtelif düzlemlerde olabilir. Küçükken bize öðretirlerken, Ýslam'ýn þartý kaç? Beþ. Sam, sâlât, hac, zekat, kelime-i þahadet. Eski eðitim sisteminde kafiyeli, öðrenmesi kolay. Altýncýsýný da derlerdi, haddini bilmektir. Ýþte þehirli olmak, insan olmak had bilmekle baþlýyor. Bu haddin muhtelif safhalarý vardýr. Þimdi, þehirde her gün karþý karþýya kaldýðýmýz insanlardan bir selam dahi sadýr olmuyor. Böyle þehirlilik olur mu? Batýda yaþadýðým zamanlarda gördüm, selam sadýr oluyor, o sahte bir tebessüm, gönülden gelmediðini daha ilk bakýþta anlýyorsunuz. Ama Ýstanbul'da yaþadýðým semtte bir selam dahi sadýr olmuyor. Otopark meselesinden insanlar birbirlerinin boðazýný sýkýyorlar, cinayet çýkýyor. Benim yaþadýðým semtte kavga oluyor. Hepsi bunlar eðitimli, tahsilli, terbiyeli insanlar. Neden? Çünkü ego dediðimiz, ben dediðimiz þey üstte. Biz þimdi þahsiyetlerimizi, kiþiliklerimizi maddi düzlem üzerinden gösteriyoruz. Sende olmasýn bende olsun mantýðýný gündeme getirdik. Bununla þehirde yaþamak mümkün deðildir. Eski ecdat böyle yapmadýlar. Ýnsana hürmet ettiler. Çünkü insana onlar yaratýlana hoþ gördüðüm Yaradan'dan ötürü fehvasýzca seviyorlardý. Çünkü Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 142 insana hizmeti, halka hizmeti gerçek manada gazetenin köþesinde yazdýðý gibi deðil, Hakk'a hizmet olarak görüyorlardý. Ýþte bizim þehirli medeniyet anlayýþýmýz, dünyada hiç olmayan bir medeniyet anlayýþýdýr. Bu medeniyet anlayýþýný biz, gerek tarýmdan sanayiye geçerken yaþadýðýmýz büyük sadime sonucu, onu hala yaþýyoruz, gerek bir baþka batý medeniyetine intibak etme zorunluluðu olarak üst üste gelen iki büyük darbeyle yaþadýk þu anda. Eðer Türkiye tarýmdan sanayiye geçerken kendi özgün medeniyetini terk etmek gibi bir travma yaþamasaydý bu problem bu kadar büyük olmazdý. Ama üst üste gelen iki büyük meseleyle karþý karþýya kaldýk. Þimdi, bilhassa 90'dan sonra, ki Mustafa Bey onu çok vukufla belirttiler, yeni, deðiþen, kendini arayan bir Türkiye'yle karþý karþýyayýz. Hele 2000'den sonra bunu çok net olarak görüyoruz. Burada yapýlacak olan þey þudur; eðitim noktasýnda birkaç þey söyleyerek, bir de küçük fýkra anlatacaðým. Hadiseyi þöyle baðlayalým; efendim eðitim noktasýnda herkesin ne yaþta olursa olsun kendisini eðitmesi bir vecibedir bana sorarsanýz. Eðitimi hiçbir þekilde bir baþkasýndan beklemeyeceksiniz. Zaman ayýracaksýnýz. Hem bedeniniz, hem ruhunuz dinlenmiþ, istirahat halinde olan bir zaman ayýracaksýnýz ve kendinizi eðiteceksiniz. Bu eðitim hem bilgi bakýmýndan, hem görgü bakýmýndan, hem de irfan bakýmýndan gerçekleþecek. Buraya gelmiþken bir küçük fýkrayla meseleyi baðlayalým. Bir zaman önce, ki bizim fýkralarýmýz daima bir zaman öncedir, eski zamandadýr, bir padiþah vezirine sorar; der ki; "Akýl ehliyle irfan ehli arasýndaki fark nedir?" Vezir de; "Belli hünkarým" der, "Bunu zat-ý âlinize anlatmak çok kolay. Þimdi Ramazan ayý geliyor. Ýki iftar tertip edelim, zatýalinizi bu iki iftara müþahit olarak iþtirak ediniz hemen anlayacaksýnýz" der. Ýftarýn birinde akýl ehlini iftara davet eder. Daracýk bir sofra kurar. Karþýlýklý iki sýra halinde oturtur akýl ehlini, önlerine birer tas çorba koyar ve gayet uzun kaþýklar verir. "Efendim buyurun top patladý. Allah orucu mübarek etsin" der. Akýl ehli çorbalarý kaþýklarken kaþýðýn sapý uzun, yanýndakinin gözüne girer, kulaðýna girer, çorbalar dökülür. Ne iftardan anlarlar, ne çorbadan anlarlar, bir keþmekeþ. Padiþah da yukarýda maksureden (kafesten) seyreder. Ertesi gün irfan ehlini çaðýran vezir, ayný sofrayý onlara kurar. Ýrfan ehlinin yaptýðý þudur: Kendi tabaðýndan kaþýkla alýr, karþýsýndakinin aðzýna verir, karþýsýndaki de kendi tabaðýndan alýr, onun aðzýna verir. Ýkisi de büyük bir intizam ve huzur içerisinde çorbayý içerler. Ýþte þehirli olmak, bu irfan ehli olmak demektir efendim. (Salondaki konuklardan yazýlý sorular gelir) Rýza Tevfik diyor ki, "Bana sual sorma, cevap müþkildir" diyor. Yani burada bir yýðýn sual var. Sorularý siz okuyun lütfen Mustafa Bey. Mustafa ARMAÐAN Tamam hocam. Size gelen sorularý ben okuyayým size. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 143 Fatih Aydýn Bey, "Ýstanbul ne zaman ve kimler tarafýndan kurulmuþtur?" diye sormuþ. Zannediyorum bu epey büyük bir konferans konusu! Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Ýstanbul, malumunuz ilk çaðlarda 'koloni þehir' olarak kuruldu. Yani deniz ticaretinin yapýlabilmesi için sahillerde muhkem ve müstahkem bir küçük kule yapýlýyor, liman oluyor. Böylece gemilerin adeta kervanlarýn gittiði kervansaraylar var ya konak olarak, gemilerin de gidebileceði her konakta birer koloni þehir var. Ýlk tarihi bilinmiyor. Bizans tarafýndan kurulduðu söyleniyor ama Ýstanbul'un Konstantinopolis olmasý Roma Ýmparatorluðu tarafýndan fethedilip baþkent olarak tercih edilmesiyledir ki Miladi 330 senesindedir. Bu þehir 1100 sene, önce Roma Ýmparatorluðuna _aþaðý yukarý_ 100 sene kadar, sonra Doðuyla Batý ayrýlýnca 470'lerde ondan sonra Þarki Roma'ya, Þarki Roma da Anadolu kültürüyle, Ýslam kültürüyle, kadim Hýristiyanlýkla karýþýnca Bizans'a dönüyor adý ve 1453'e kadar geliyor. Ondan sonraki macerayý da biliyorsunuz zaten. Mustafa ARMAÐAN Evet. Bu bir konferans mevzuu baþlý baþýna. "Þimdi, gelecek nesiller ve ülkemiz için Fatih'in en güzel öðütlerinden bahseder misiniz?" demiþ Tülay Alp Haným. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Efendim, Fatih bir misyon adamý. Yani bütün Osmanlý bir misyon adamý, sýrf Fatih'e bakmayýnýz. Mesela Osman Gazi'nin de Bursa hakkýnda bir misyonu var. Ýstanbul hakkýnda bir misyonu var. Yavuz'un var, Kanuni'nin var ve son hanedana kadar. Nedir o misyon? O misyon þudur, diyorlar ki "Biz bir medeniyetin sözcüsü ve temsilcisiyiz. Biz özgün insanlarýz. Bizim bu dünya üzerinde söyleyecek sözümüz var. Bu söz, Batýnýn sözünden farklýdýr. Bu sözün musiki boyutu vardýr, hat boyutu vardýr, tasavvufi boyutu vardýr, hukuki boyutu vardýr. Dolayýsýyla her birisinin sürekliliði, devamlýlýðý söz konusudur. Ýþte bu bizim þu anda aradýðýmýz yitik medeniyetimizdir. Her birisinin söylediði sözler vardýr. Mesela "Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi" diye mesela Fatih'in de þiirleri var, Avniya mahlasýyla. III. Selim'in Ýlhami mahlasý var. Yani bir tek insan deðil, bir'lerin devamý olan sürekli ve özgün bir sestir. Osmanlý böyle bir hadise. Onun da önünde Selçuklu gelir, onun da önünde Abbasiler gelir ve onun önünde de Emeviye ve Asr-ý Saadet gelir. Bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 144 süreklilik ve devamlýlýk vardýr bu medeniyette. Þu anda biz onun son halkasý olmak sýkýntýsýný ve sancýsýný çekmekteyiz. Mustafa ARMAÐAN Teþekkür ediyorum. "Þehirli bir toplum açýsýndan Ýstanbul'un gidiþatýndan, geleceðinden umutlu musunuz?" diye bir soru gelmiþ. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Efendim, ben insanlarýndan umutluyum. Þu anda Ýstanbul'un aradýðý þey bir kimliktir. Hangi Ýstanbul? Atilla Ýlhan'ýn vardý: "Hangi Batý Hangi Sol" diye. Þu anda 'Hangi Ýstanbul". Ýstanbul üzerinde doðu ve batý medeniyetleri daha doðrusu rasyonalist batýyla, Ýslam uygarlýðý çekiþiyorlar þu anda, 'Hangi Ýstanbul' olmak noktasýnda. Çünkü Ýstanbul, dünya üzerinde kimlik belirleyecek kadar önemli bir þehirdir. Mustafa ARMAÐAN Evet hocam, teþekkür ediyorum. "Þehrin üzerimizde hakký var mýdýr?" diye bir soru yöneltilmiþ. Çok güzel bir soru bence. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Tabii. Þehrin üzerimizde hakký þöyledir: Þehri kuran bir kurucu irade ve ruh vardýr. O ruhun üzerimizde hakký var. Biz o ruhun, yani onlar insanlar, bu insanlarýn bize tevdi ettiði emanetin, üzerimizde vecibeleri vardýr, hakký vardýr, vebali vardýr. Süleymaniye Camisinin, Sultanahmet Camiinin, Fatih Medreselerinin veya herhangi baþka bir yapýnýn bir taþýna dokunduðunuz zaman ecdat ruhu titrer. Çünkü siz bu kainatta olduðu gibi o abidelerin de o abidelerin temsil ettiði zihniyetin ve görüþün de emanetçisisiniz. Yarýn öbür gün bu dünyadan göç ettiðiniz zaman "Bu emaneti nasýl kullandýnýz?", "Bu emanete bir katký yaptýnýz mý?" ve "Ehline tevdi ettiniz mi?" Þüphesiz vardýr efendim. Mustafa ARMAÐAN Evet. "Ýstanbul'un bu kadar kýsa zamanda bozulmasýnýn nedenleri nelerdir, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 145 bunlardan nasýl korunuruz?" diye sormuþ bir misafirimiz. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Onu söyledik efendim. Ýstanbul'un bozulmasýnýn birinci sebebi, _bütün dünya þehirlerinde bu olmuþtur_ bir defa tarýmdan sanayiye geçerken her þehre bir büyük akýn olur. Ýngiltere'de baþlamýþtýr bu hadise. Fransa'da, en geç Almanya'dadýr. Ýstanbul'da da bunlardan 150 sene sonra gerçekleþti. Bütün Türkiye þehirlerinde bu böyle oldu. Ama Türkiye'nin bir bahtsýzlýðý daha var. Türkiye, Tanzimat'la beraber bir baþka medeniyet dönüþümüne icbar edildi. Bir baþka deðerler sistemini benimsemeye icbar edildi. Ben, Mustafa Bey'den tabi daha farklý bir ortamda büyüdüm. Merhum Hasan Ali Bey'in þu þiirini çok ezberledik: "Eskiyi unut yeni yolu tut / Türklüðe umut budur çocuðum". Sonra anladýk ki, saçýmýz sakalýmýz aðardýktan sonra, her þeye raðmen eskiyi unutmak mümkün deðilmiþ. Çünkü o benim mazim, o benim geçmiþim. Beni ben yapan kökler orada yatýyor. Eskiye sünger çekilemezmiþ. Mustafa ARMAÐAN Bir soru daha var hocam elimde, "Küresel ýsýnma kentte yaþayanlar üzerinde nasýl bir etki yapacak?" diye. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Efendim, benden sonra tufandýr, küresel ýsýnma. Bu Machievelli'nin dediði gibi "Gayeye varmak için her þey mubahtýr" veya "Benden sonra tufandýr", "Býrakýnýz yapsýnlar býrakýnýz geçsinler" Bütün bunlarýn bileþkesi þu anda Kyoto'yu imzalamamaktýr. Eðer siz dünyada bir emanetçi olduðunuzu düþünüyorsanýz, buna inanýyorsanýz küresel ýsýnmaya kesinlikle karþý çýkarsýnýz. Ama Amerika çýkmýyor. Çünkü þu anda varolan hayat, onun hayatýdýr. Ondan sonrasý Nuh Tufanýdýr. Bu bir mantýk meselesidir. Bir anlayýþ, hayata bakýþ meselesidir. Mustafa ARMAÐAN Bir de "Þehirli olmanýn ölçüleri nelerdir?" diye bir soru var hocam. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 146 Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Onu da sen söyle artýk Mustafacýðým! Mustafa ARMAÐAN Teþekkür ediyorum. Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN Estaðfirullah. Mustafa ARMAÐAN Þehirli olmanýn öyle elbise bedeni ölçüsü gibi elle tutulur, somut, "Þu þudur" denilecek yok ama genel olarak bazý prensipleri var, bazý kurallarý var. Bu herhalde en baþta az önce Hocamýn konuþmasýnda da geçti belki, medeniyet kelimesinin kökeninde de bu yatýyor. Ben onu çok önemsiyorum. Çünkü Medine kelimesi aslýnda Arapça'da kelime kökenine gittiðiniz zaman borçlu olmak yani 'deyn' kökünden geliyor. Hani, Düyun-u Umumiye derdik eskiden, genel borçlar demek. Þehirde yaþamak, borçlanmak demek. Yani her þehirde yaþayan insan bir baþkasýna borçlu. Ne borçlu? Selam borçlu, para borçlu, saygý borçlu… Bir þekilde herkes birbirine karþý borçlanmýþ durumda þehirde. Dolayýsýyla bir þekilde þehirde hiç kimse tek baþýna yaþýyor deðil. "Ben istediðimi yaparým", "Ben istediðim gibi yaþarým" diyemez. Hepimiz birbirimize bir þekilde baðlýyýz, birbirimize borçluyuz ve alacaklýyýz. Hem borçlu hem alacaklýyýz. Dolayýsýyla böyle bakarsak eðer þehirde yaþamaya, o zaman þehrin de bizim üzerimizde hakký olduðunu, bizim de birbirimizin üzerinde hakký olduðunu düþünürsek o zaman ortak olarak bazý kurallarý, bazý davranýþ kodlarý içerisinde yaþamamýz gerektiði sonucu çýkar. Ýkincisi, belki þehre saygý duymak için, þehrin hakkýný vermek için þehri tanýmak, öðrenmek, onun halini hatýrýný ara sýra sormak gerekir ki, iþte bu da 'þehir bilinci' dediðimiz þeyi getiriyor. Bilgi olmadan bilinç olmuyor ama sadece bilgiyle de bilinç olmuyor, sevginin de olmasý lazým. Bilgi ve sevgi birleþecek ki, oradan bir bilinç, bir þuur çýkabilsin. Bu yukarýdan aþaðýya tabi ki eðitimle uzun vadeli bir þekilde okullarda yaygýn eðitimle de verilebilir. Bu tür konferanslar da aslýnda þehirlilik bilinci vermenin bir parçasý. Ama bir taraftan da ailede, sokakta, okulda, mahallede bunlarý verecek örnekler, örnek uygulamalar bence çok önemli. Yani belki de o örnek insan tiplerini inþa edemediðimiz için bu sýkýntýlarý yaþýyoruz. Herkes Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 147 mahallesinde, sokaðýnda böyle örnek insanlar görse onlar gibi yaþamaya, onlar gibi davranmaya çalýþýr ama bizim örneklerimiz kim? Televizyonlarda gördüðümüz bir takým sahte starlar, þöhretler, TV þöhretleri oluyor. Onlar da bize ne kadar örnek olabiliyor, görüyorsunuz. Dolayýsýyla belki de bu örnekleri yetiþtirmek için bir kampanya, bir seferberlik gerekiyor. Sadece þehrin dýþ görünüþünü güzelleþtirmek deðil insan olarak da þehrin güzelliðini yaþayacak, o güzelliði yaþatacak insanlar yetiþtirmek zorundayýz. Bunun baþka açýlýmlarýný baþka ortamlarda inþallah yaparýz. Genellikle sorular bu yönde. Yani somut örnekler, pratik çözümler üzerinde durulmuþ sorularda. Yani biz ne yapabiliriz? Mesela "Baðcýlarlýlar olarak nasýl þehirli olarak yaþayabiliriz?" "Þehir estetiðine nasýl katkýda bulunabiliriz?" gibi sorular gelmiþ. Bunu Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi ayrýlmadan önce bir "Kent Þûrâsý"na ben konuþmacý olarak katýlmýþtým ve kýsmen aktarmýþtým görüþlerimi. Onun için burada çok giremeyeceðim. Vakit de daraldý. Bu bir katýlýmcý anlayýþýn getirilmesi ile ilgili. Yani insanlarýn çevrelerinin oluþumuna katýlmasý anlayýþý. Bunu ne kadar baþarabiliyoruz? O ayrý bir mesele ama bunu öðreneceðiz. Eni konu eðer þehirli, modern-modern dediðim þehirde yaþayan, þehri kullanan insanlar olarakolacaksak bunlarýn geleneðini kurmak zorundayýz. Sadece bir kiþi öðrenip de ondan sonrakiler unutmak deðil. Hepimiz birbirimizle bu güzellikleri paylaþacaðýz, öðreteceðiz ve bu dönemi de atlatacaðýz. Çünkü çok kritik bir dönemde yaþadýðýmýzý az önce söyledik. Efendim iþte "Anadolu'dan þehirlere göç edenler þehirlerde göç ettikleri yerlerin kültürlerini yaþatabiliyorlar" diyor. Tabi ki bu olacak. Yani bu belki de bir dönem, bir süreç meselesi. Ama artýk Ýstanbul gibi bir payitahtta, büyük þehirde yaþamanýn, bu þehrin imkanlarýný kullanmanýn bir takým bedelleri var, bir takým sorumluluklarý var. Bunlarý öðrenmek durumundayýz. Son olarak da "Köyden gelen insanlar þehirleri ayaða kaldýrmak yerine daha da yaþanmaz bir duruma getiriyor. Siz ne düþünüyorsunuz?" diye soruyor bir arkadaþýmýz. Tabi ki sadece þikayet etmekle de bir þey olmaz. Yani ben bu anlayýþa da karþý çýkýyorum. "Ýþte göç kötüdür", "Göç olmamalý", "Geliyorlar þehri kalabalýklaþtýrýyorlar"… Peki bunlarý söyleyen kiþi kendisi deðilse bile babasý, dedesi, onlar da göç ederek geldi. O zaman kimsenin birbirine "Niye geldin?" demeye hakký yok. herkes bir þekilde bu þehirde bir þeyler bulabileceðini ümit ederek geliyor. Dolayýsýyla "Niye geliyorlar?" "Niye böyle akýn ediyorlar þehirlere?" deme hakkýna kimse sahip deðil. Önemli olan biz bir araya geliþimizin enerjisini üretebiliyor muyuz, sinerjisini üretebiliyor muyuz? Yani biz toplanýyoruz þehirlerde, bir araya geliyoruz sokaklarda, mahallelerde ama hepimiz atom parçacýklarý gibi ayrý ayrý iþler mi görüyoruz? Yoksa bir organizasyon halinde, örgütlü insanlar olarak o Fatih'in bahsettiði gönülleri âbâd olmuþ, dünyalarý âbâd olmuþ insanlar olarak mý yaþýyoruz? Bu önemlidir. Þehirler bizim mutlu olmamýz için vardýr. Mutlu deðilsek gidelim hakikaten ama hem mutsuz olup hem de þehirlerden þikayet Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 148 etmek herhalde biraz bizim yeterince þehirde yaþamanýn avantajlarýný tanýmayýþýmýzla ilgili. Bunun için neler yapýyoruz her birimiz? Mesela apartmanýmýzý örnek alalým. Bir lambasý söndüðü zaman ne yapýyoruz? Kapýnýn önü pislendiðinde ne yapýyoruz? Sokakta çöpler gördüðümüz zaman ne yapýyoruz? Hepimiz aslýnda kendi kendimize sormak durumundayýz "Bugün, Allah için ne yaptýn?" diye Hz.Ömer'in(r.a.) sorusunu. Ben bugün acaba mahallemden bir çöp kaldýrdým mý? Mahalleme, sokaðýma bir hizmet ettim mi? "Ýnsanlarýn faydasýna bir þey yaptým mý?" diye sorduðumuz zaman belki de gerçekten þehirli olacaðýz. Bunun dünyada birçok örnekleri var, onlara girmeyelim. Gerçekten þehirlerini seven, þehirlilik bilincine ulaþan toplumlarla bizim toplumumuz arasýndaki farký, oralarý gidip gördüðümüz zaman daha somut bir þekilde görüyoruz ve sarsýlýyoruz gerçekten. Yurtdýþýna gidenlerin ilk sarsýldýklarý noktalardan birisi de bu oluyor. Son olarak o konuþmamda bahsettiðim yaþlanma meselesine deðinmiþ. Türkiye yakýn bir gelecekte yaþlanacak mý? Ben onu söyledim zannediyorum. Giderek yaþlanýyoruz. Þu anda belki çocuklarýn çoðalmasýndan þikayet eden insanlar var, çevreler var ama Türk toplumu dediðim gibi tam denge durumunda ve genç kitlenin en fazla olduðu bir noktada. Bundan sonra giderek Türkiye toplumu yaþlanacak ve gelecekte toplam nüfus içinde, diyelim ki 75 milyon ise Türkiye nüfusu, bunun içerisindeki yaþlý miktarý (örneðin 25 yaþ üstü miktar) giderek artacak. Bu ne demek? Artýk Türk toplumunda Almanya'nýn, Fransa'nýn, Ýngiltere'nin durumuna doðru bir gidiþ var. Eðer tabi bu eðilim deðiþmezse. O zaman ne yapacaðýz? Çok daha fazla emekli insanla birlikte yaþamak, daha az gençle birlikte yaþamak nasýl bir Türkiye meydana getirecek? Hesaplarýmýzý, kitaplarýmýzý buna göre yapmak, nesillerimizi buna göre yetiþtirmek herhalde çok önemli görevlerimizden birisi olacak diye düþünüyorum ki bilimsel olarak ortaya konulan hususlar. O zaman geçmiþiyle, bugünüyle ve geleceðiyle bütünleþmiþ, kendisinden utanmayan, kendi kimliðinden utanmayan, kendisine sahip çýkan ama bunu ayný zamanda çaðdaþ toplumlara karþý bir kimlik üretme mekanizmasý olarak kullanan bir Türkiye herhalde geleceðin alný ak Türkiye'si olacaktýr diye düþünüyorum. Hep geçmiþimizle tabi öðünüyoruz. Geçmiþimizin büyüklüklerini anlatýyoruz, anlatacaðýz. Bunlar bizim boynumuzun borcu ama bir keresinde daha söylemiþtim zannediyorum: Hep biz mi atalarýmýzla öðüneceðiz, acaba atalarýmýzýn da bizimle öðünecekleri bir zaman gelmeyecek mi? bu soruyu hiçbir zaman unutmayalým. Hep biz mi o sermayeyi tüketeceðiz? Onlar da "Ya keþke biz de onlarýn zamanýnda yaþasaydýk. Ne zamanmýþ o, ne insanlarmýþ" diyecekleri bir zaman gelecek mi? Ýnþallah gelir. Ýnþallah bu Ramazanlar, bu etkinlikler o günleri hazýrlamak için bir fýrsat olur. Efendim, geleceði geçmiþinden daha parlak bir Türkiye olsun istiyoruz. Hepinize bu duygularla veda ediyorum. Hayýrlý akþamlar. Saðolun. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 149 10.Gün PANEL “Kuran-ý Kerim Ziyareti” Orhan Sarý-Fatih Küçük-Bünyamin Topçuoðlu-Suat Gözdok Mustafa Güneþdoðdu-Dr. Fazlý Arslan Dua Emrullah Hatipoðlu Kaç Peygamber su içti pýnarýmdan bilinmez Mübarek ayak izi topraðýmdan silinmez Daðým, taþým, ýrmaðým, bu alemde bulunmaz Serdarlarýn gönlünü daðlayan canan benim Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 152 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 153 11.Gün PANEL “Yetimler Gecesi” Ömer Döngeloðlu Konser Bosnalý Çocuklar "Bir yetimin baþýný okþayana, o elin deðdiði saçýn sayýsý kadar sevap yazýlýr" Sunucu Baðcýlar Belediyesi Ýrfan Sofrasýndan dostlarýmýza selam ederk bu akþamki programýmýza baþlýyoruz. Siz þu anda burada hazýr bulunan deðerli izleyicilerimiz çadýrýmýza, TV'leri vasýtasýyla bizleri talip eden deðerli izleyicilerimiz de ekranlarýnýn karþýsýna hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz. Her akþam birbirinden önemli konularýn, sahalarýnýn uzmanlarýnca irdelendiði Ýrfan Soframýzda bu akþam da çok ama çok önemli bir konu ele alýnacak. Birbirinden önemli konuklarýmýz da þu andan itibaren yerlerini aldýlar ve bu akþam sadece teori deðil pratik de konuþacak. Bu akþam "Yetimler Gecesi" olarak tertip edildi. Her zaman her fýrsatta yetimlerin yanýnda bulunan Baðcýlar Belediyemiz her sene yaptýðý gibi bu sene de Ramazan ayýnda bir geceyi yetimlere ayýrdý. Tabii ki burada gördükleriniz bir sembol anlamýný taþýyor. Yýl boyunca onlarýn yanýnda olmak, onlarýn ihtiyacýna cevap vermeye çalýþmak, Belediyemizin en çok önem verdiði konularýn baþýnda geliyor. Bu akþam da onlarla beraber olacaðýz. 1000 yetimimiz Baðcýlar Belediyesi tarafýndan giydirildi. Bunlardan 10 tanesi programýmýzýn ilerleyen bölümünde buraya gelecek. Kendilerine hediyeleri verilecek. Dediðimiz gibi önemli olan onlarý yýlda bir gün hatýrlamak deðil, sürekli onlarla beraber olmak. Buradaki amaç da bu. Bu gece yalnýz deðiliz. Programý bizimle beraber üstlenen çok önemli bir kuruluþumuz daha var. Sadece ülkemiz yönelik deðil, tüm dünyaya dönük çalýþmalarýný iftiharla takip ettiðimiz ÝHH, bu geceki programda bizimle beraber. Gerek yetimlere yönelik çalýþmalarýný gerekse diðer örnek çalýþmalarýný bizlerle Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 156 paylaþacak olan ÝHH'nýn önemli bir ismini huzurlarýnýza davet etmek istiyorum. Sayýn Ömer Döngeloðlu Beyefendi. Buyurunuz Hocam. Ömer DÖNGELOÐLU Sözlerime baþlarken, Abdullah (Arýdoru) Bey Kardeþime, bu güzel geceyi tertip eden Baðcýlar Belediye'mizin bütün yetkililerine ve gönüllüsü olmaktan bir ömür boyu þeref duyacaðým ÝHH'ya bizleri sizlerle buluþturduðu için caný gönülden teþekkür ediyorum. Ve bu güzel ramazan akþamýnda artýk maðfiret yokuþlarýný koþtuðumuz þu günlerde hepinizi Allah'ýn selamýyla selamlýyorum; Allah'ýn rahmeti, bereketi, affý, afiyeti üzerinize, üzerimize olsun efendim. Aslýnda insanlýk yetimlikle baþladý. Abdullah Bey Kardeþim, Resulallah(a.s.)'ýn bir yetim olduðunu, babasýný ve annesini küçük yaþta ve Resulullah, babasýný doðmadan kaybetmiþti. Ama ben daha geriye gideceðim müsaadenizle. Hz.Adem bir yetimdi. Yani Adem'in babasý ve anasý yoktu. Dolayýsýyla her insan yüreðinde bir yetimdir. Hz.Havva da bir öksüzdür. Bakarsanýz O'nun da babasý vardýr, anasý yoktur. Ýnsanlýk iki yetimin evlatlarýdýr. Siyahýyla beyazýyla, doðusuyla batýsýyla, güneyiyle kuzeyiyle, Türk'üyle kürdüyle, lazýyla, çerkeziyle… Biz, bir büyük yetim aileyiz. Ve Kur'an-ý Kerim'in mukaddes ve mübarek kitabýmýz Hz. Kur'an'ýn, en dehþetli ayetleri yetimlerle ilgili indirilmiþtir. Hz. Kur'an; yetimin malýna el uzatanlarý, "Karýnlarýna ateþ doldurmuþlardýr ve çýlgýn bir alevli ateþ onlarý bekliyor" diye tehdit eder. Yine hatýrlarsýnýz, bizim rahmetli bir hocam vardý da "Namazý öyle kýsa kýlmaya baþladýk ki çocuklar" derdi, nerdeyse elimizden gelse "Înnâ e’taynâ"yý ikiye böleceðiz de yarýsýný bir rekatta okuyacaðýz, yarýsýný bir rekatta. "Ýnna a Tâyna"nýn bir üst suresi Maun Suresi. Muhteþem bir sebeb-i nüzül vardýr. Orda Peygamber Efendimiz'e hitaben "Dini yalanlayanlarý gördün mü?" der, bu Ebu Cehil'dir. "Yetimi azarlayan, yetimi itip kakan, yetimi ezip incitenleri gördün mü?" der, bu da Ebu Cehil'dir. Abdullah Ýbn-i Mes'ud bir garibandýr. Babasý, anasý yok, çobanlýk yapýyor. Ebu Cehil mukaddes günlerde, onlarýn mukaddes günlerinden birisi Ukas Panayýrýydý. Mukaddes günlerinden birinde Kabe'nin avlusunda yüz deve kesmiþ, büyük kazanlarla yemekler kurulmuþ, herkes sýraya geçmiþti. Abdullah Ýbn-i Mes'ut diyor ki "Günlerdir aðzýma bir þey koymamýþtým, açlýktan dilim damaðýma yapýþmýþ, midem adeta kazýnýyor, acaba bir dilim ekmek?" Hatta Sahabenin hatýrlarsanýz çölde ölmüþ bir hayvanýn derisini sabaha kadar, üç-beþ Sahabenin sabaha kadar emdiklerini okuyoruz. O kadar açlýk gördüler. "Ebu Cehil'in ziyafetinin sýrasýna girdim" diyor Abdullah Ýbn-i Mes'ut, bekledim sýra bana gelecek diye. Sýra, Ebu Cehil'in verdiði ziyafette sýra Abdullah Ýbn-i Mes'ut'a gelir. Abdullah Ýbn-i Mes'ut (R.A) gariban, öksüz, yetim, sahipsiz, Hz.Peygamber'in arkadaþý. "Sýra bana Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 157 gelince;" diyor, Ebu Cehil, "Sen Muhammed'in arkadaþý deðil misin? dedi" diyor Aleyhissalatü vesselam. "Sen Müslüman deðil misin?" "Evet deyince" diyor. Abdullah Ýbn-i Mes'ud þöyle küçücük bir adam, bir buçuk metre boyunda, ince, çöp gibi birisi Abdullah Ýbn-i Mes'ud. Tartsanýz belki 50 kilo gelmez. O büyük sahabe, Resulallah'ýn dinlediði zaman Kur'an'ý Kerim'i O'ndan, curþu huruþa geldiði sahabe. Muazzam Kur'an okuyor. "Boðazýmdan tuttu" diyor "Ebu Cehil", Ebu Cehil de Abdullah Ýbn-i Mes'ud'un tam tersi. Dev gibi bir adam, olabildiðine iri yarý cüsseli. "Boðazýmdan tek eliyle tuttuðu gibi" diyor, "Ayaklarým yerden kesildi, öldürecek beni" diyor. Yerden yere çarpýyor Abdullah Ýbn-i Mes'ud'u. Abdullah Ýbn-i Mes'ud(R.A.) kan revan içerisinde Allah'ýn Resulü'nün yanýna gelir. Perme periþan, Erkam'ýn evinde Resulullah(a.s.) . Mekke günleridir, zor günler. Yolun yokuþ olduðu günler. Adamýn az olduðu günler. Zinnire gibi, Lübeyne gibi, Hz.Zeyd gibi babasýna Resulullah'ý tercih edenlerin az olduðu günler. Ganimetle inen ayetlerin, Ganimetin taksimiyle ilgili ayetlerin inmediði günler. Ýnsanlýk sýnýflar arasýnda münafýklarýn olmadýðý dönem. Ya müminler vardý, ya müþrikler vardý. Ortadaki sýnýfýn olmadýðý günler. Yani Medine'nin gelmediði günler. Mekke günleriydi. Abdullah Ýbn-i Mes'ud(r.a.), Resulâllah'ýn karþýsýna kan revan bir þekilde girince; Allah'ýn Resulü, Abdullah Ýbn-i Mes'ut'a sarýlacak, hüngür hüngür aðlayacak, "Senin suçun neydi?" diyecek. Hz.Cebrail Erkam'ýn evine yüzlerce defa geldiði gibi bir kez daha gelecek. Baba oðul gibi birbirine sarýlmýþ Resulâllah ve Abdullah Ýbn-i Mes'ud'a bakýp gülecek. Allah'ýn Resulü Hz.Cebrail'e dönecek. "Ey Cibril, kardeþim; benim arkadaþým dövülmüþ. Kan revan haldeyken sen niçin gülüyorsun?" Allah'ýn Resulüne Hz.Cibril; "Ya Resulallah bunu sana söyleyeceðim günler gelecek". Bedir günü. Bedir'de Müslümanlar galip gelecek. Muaz ve Muavvez attýklarý oklarla Ebu Cehil'i yere düþürecek. Ebu Cehil'in kellesini kesmek, Abdullah Ýbn-i Mes'ud'a nasip Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 158 olacak. Abdullah Ýbn-i Mes'ut, Ya Resulullah bu Ebu Cehil'in kafasýdýr diye Peygamberimize götürmek istediðinde taþýyamayacak, gücü yetmeyecek. Kulaklarýndan tuta tuta, sürükleye sürükleye Resulullah'a getirecek. Ya Resulallah, Allah'ýn en büyük düþmanýný getirdim sana. Allah'ýn Resulü yedi defa secdeye kapanýrken, Cibril gelecek. O gün bu yetimi yerden yere çarpan Ebu Cehil'i bir gün bu yetimin öldüreceðini biliyordum, onun için gülüyordum Ya Resulallah. Yetim; Allah tarafýndan korunmuþ, dokunulmazlýðý Allah tarafýndan verilmiþ, dünyanýn en masum varlýklarý. Allah Resulünün mescidinde bu yetimlerden bir çocuk vardý. Zenci bir kýz. Dokuz yaþlarýnda bir küçük yavru. Her gün gelir mescidi süpürür, Peygamber Efendimiz(a.s.) O'nu çok sever, okþar, O'nun gönlünü alýcý þeyler söylerdi. Neb-i Ziþan, bir cihat için Medine'yi terk edip, 5-10 gün dýþarýda kalýp dönünce, geldiðinde birkaç gün içerisinde bu zavallý, küçük, yetim, siyahi, zenci çocuðu göremedi. Bu kýz çocuðunu sordu: "Nerdedir mescidimizi süpüren yavrucak? Göremiyorum. Zaman zaman hediye verdiðim, zaman zaman elbise giydirdiðim bu yetim yavru nerdedir?" Diyecekler ki; "Ya Resulallah, sen Medine'yi çýktýktan sonra O, vefat etti, bir hastalýk isabet etti, Medine'nin hastalýklarýndan. Ve birkaç gün içinde Rahmet-i Rahman'a kavuþtu, biz O'nu defnettik. Sen geldikten sonra da gerek duymadýk söylemeye". Allah'ýn Resulü "Olur mu öyle þey?" diyecek. "Bizim mescidimize hizmet eden, o garibanýn, o yetimin, o masumun nereye defnedildiðini bana göstereceksiniz". Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Ali, Hz.Osman ve Sahabe. Allah Resulü'nün arkasýnda, adeta; imame önde tespih taneleri arkada gibi gelecekler Cennet-ül Baki'ye. O yetim yavrunun kabrini gösterecekler, þuraya defnettik Ya Resulallah. Kainatýn Sultaný, Allah'ýn Resulü Hz. Peygamber(a.s.) o çocuðun kabrinin üzerine bir kez daha cenaze namazý kýlacak. "Ya Rabbi" diyecek, "Bu çocuk bizim mescidimizi süpürürdü, þu yetim yavrucak senin evini severdi, senin evine hizmet ederdi, ben buna þahidim, Sen de þahit ol, bunu, annesini, babasýný baðýþla Ya Rabbi" der. Allah'ýn Resulünün kabrine kadar geldiði makam, bir yetimin makamýdýr. Dünyanýn parasýyla getiremezsiniz Hz.Muhammed Mustafa(s.a.v.)'yý kapýnýza. Ama yetimseniz, kýrýlmýþ, ezilmiþ, üzülmüþ, kimsenin farkýna varmadýðý incinmiþ bir kalbiniz varsa, annenizden, babanýzdan mahrum, denizini kaybetmiþ kaptanlar gibi mazlum ve maðdursanýz bir kapýnýza Resulü Ziþan gelir. Uhud savaþýnýn sonrasýydý. Hz.Akrabe þehit edilmiþ, Akrabe'nin oðlu Beþir küçücüktü. 5-6 yaþlarýnda annesi getirmiþ, herkes þehidinin baþýnda aðlýyor. Beþir'in babasýnýn parçalanmýþ, müsde yapýlmýþ bedeninin baþýna geldiðinde 5-6 yaþýndaki yavru, öldürülmüþ babasý Akrabe'nin mübarek bedenine yapýþacak, "Baba" diyecek, "Bu günden sonra ben kime baba diyeceðim?" "Sabah güneþ ýþýklarýyla doðarken, eþyalarýn rengi yeniden kendine verilirken, gecenin Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 159 siyahlaþtýrdýðý ve soldurduðu cisimler yeniden kendi rengine kavuþup, senin babam olarak karþýma geleceðin günler bitti, þimdi ben kime baba diyeceðim?" Yürekleri yakan bir aðýtý vardý Beþir'in. Beþir Ýbn-i Akrabe. Allah'ýn Resulü bu yetim çocuðun inlemesine dayanamadý. Yüzüne çengel batmýþ, Ebu beyde’tül Cerrah Resulallah'ýn yanaðýna diþlerini dayamýþ, Ya Resulallah "Canýn yanmadan o çengel halkayý", iki tane halka Peygamberimizin üst yanaðýndan girmiþ, alt avurdundan çýkmýþ. Miðferinin kenarýna inen kýlýç darbesi miðferini kesmiþ, kancalar Resulâllah'a batmýþ. Allah'ýn Resulünün o yanaðýndaki kancalarý, Ebu Beydet-ül Cerrah öndeki iki diþlerini sökercesine, sökülecek, yüzü kanýyor Allah'ýn Resulünün. Akrabe'nin oðlu Beþir aðlarken, Allah'ýn Resulü; o acýsýnýn içerisinde "Þu aðlayan yetim kimdir?" diyecek. Akrabe'nin oðlu Beþir Ya Resulallah. Babasýnýn ardýndan yüreði dayanmadý, Beþir aðlýyor Ya Resulallah. Allah'ýn Resulü Beþir'le beraber aðlayan meleklerin aðýtýna dayanamayacak, Beþir'in yanýna gelecek. Kainat, hürmetine yaratýlmýþ Hz.Muhammed(a.s.). Hiç kimse için ayaða kalmamýþ Hz.Muhammed(a.s.). Bir yetimin babasýnýn yokluðunda, "Baba, ben artýk kime baba diyeceðim?" diyerek, babasýnýn parçalanmýþ bedenine sarýlmýþ aðlayan yavrunun ayaðýna kadar gidecek. "Beþir" diyecek, "Bundan sonra bu günden itibaren baban cennetlikler arasýna karýþmýþken, þu andan itibaren, Hz.Muhammed'e baba, Hz.Aiþe'ye anne, Fatýma'ya da abla demek ister misin?" Beþir Bin Akrabe. Babasýnýn bedenine sarýlmýþ aðlayan küçük yavrucak, babasýný býrakacak, "Anam, babam yoluna kurban olsun Ya Resulallah. Keþke bir tane daha babam olaydý da, sen bana bir kez daha geleydin, baban olmak istiyorum Beþir diyeydin". Hz.Muhammed Mustafa olmuþ Beþir'lere baba. Yetimlerin babasýdýr Resulü Ziþan(a.s.). Madem ki bizler Hz.Peygamber'in ümmetiyiz, elbetteki yetimlere annelik, babalýk sana düþecekti, bana düþecekti. Ýþte bu gün, Ýslam'ý doðru anlayanlar, Ýslam'ý doðru yerden okuyanlar, sadece sarýk sarmanýn, sadece kapalý olmanýn, sadece çok namaz kýlmanýn takvaya götüren yol olmadýðýný, hatta ben size bunun biraz tersini söyleyerek, þu ramazan akþamýnda Ýslam'ýn ve Resulallahýn fotoðrafýna biraz da buradan bakýn dercesine, derim ki; Allah'ýn Resulü buyuruyor ki; "Baþa kakýlarak verilmiþ sadaka güzel bir sözden üstün deðildir" ayeti. Hatta; "Güzel bir söz, baþa kakýlarak verilen sadakadan üstündür" Ayet-i Kerime'si sizce ne anlatýr? Nice namaz kýlanlar vardýr, onlar namazlarýný gösteriþ için kýldýklarý için, "öbür dünyada yanlarýna sadece yorgunluk kalacak" diyen, Allah'ýn Resulü. "Arafat'a çýktýklarý halde, oradan yorgunluktan baþka bir þey almadan inecekler var" diyen. Hani diyorduk ya, bembeyaz bir defterle ineriz, ayný Resulullah söylüyor. Yorgunluktan baþka bir þeyle inmeyecekler. Demek ki ibadet; davranýþlarý terbiye etmek için Allah'ýn bize verdiði emirler. Bir saat düþünmeyi 60 yýl evliyanýn ibadetine denk tutan Resulullah(a.s.). Bir saat, insanlara nasýl faydalý olurum diye oturup kafa yoran adam. 60 yýl bir zahidin, hem de Resulullah'ýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 160 tarifiyle bir zahidin kýldýðý, namazlara ibadetlere denk bir amel sahibi oluyor. Ýþte yetimler, ilk yetim; Allah Resulü'nün kendisiydi. Resulallah(a.s.); annesini, babasýný kaybetmiþ, 8 yaþýnda dededen de yetim kalýnca, Fatýma'nýn eline düþmüþtü. Ali'nin annesi Fatýma. Fatýma Bint-i Eset. O Fatýma annemiz, öyle merhametli bir kadýn ki, ilk Müslümanlardan. O evden sadece Ebu Talip Müslüman olmadý. Allah'ýn Resulü'nün dinine girmeyen bir tek Ali'nin babasý. Aile komple Müslüman olmuþ. Resulallah(a.s.)'ý evleninceye kadar büyüten, çamaþýrlarýný yýkayan, yemeðini piþiren; Fatýma Bint-i Eset. Bir yetimi büyütüyordu. Allah'ýn Resulü "Bir yetimin baþýný okþayana, o elin deðdiði saçýn sayýsý kadar sevap yazýlýr" diyen Peygamberimiz(s.a.v.). Dikkat ediyor musunuz? Bir yetimin baþýný okþayana, o yetimin baþýnda, elin deðdiði saç kadar sevap yazýlýr, Hz.Peygamber (a.s.). Ahmetimdi Hambel'in Müsned’inde geçen sahi bir hadis. Ve gelin, dönün. Yetime sahip çýkan Allah'ýn Resulü ne yapmýþ? Fatýma Bint-i Eset Medine'ye gelecek. Hz.Ali bir gün gelecek, "Ya Resulallah anam öldü" diyecek. Annem öldü deyince, Allah'ýn Resulünün mübarek yüreði yanacak, "Annem" diyecek. "O benim de annemdi Ali. Annem mi öldü bugün?" "Annem öldü Ya Resulallah". O kahraman Ali. Uhud'un deviremediði Ali. Bedir'in yenemediði Ali. Hayber'in diz çöktüremediði Ali.; Fatýma Bint-i Eset, Fatýma'nýn kaynanasý Fatýma. Resulullah'ýn çocukluðunda 8 yaþýndan 25 yaþýna kadar bakmýþ, büyütmüþ. Hz.Fatýma vefat etmiþ. Allah'ýn Resulü; "Cenazeyi yýkasýnlar beni beklesinler" diyecek. Gelecek cenazenin yýkandýðý yere. Resulallah'ýn ömründe ilk defa yaptýðý bir þey. Gömleðini çýkaracak; "Ali" diyecek, "Þunu cenazeyi yýkayan hanýmlara verin, benim cübbeme sarsýnlar annemi". Cübbeye sarýlacak. Allah Resulünün mübarek Peygamberlik cübbesi. Fatýma Bint-i Eset'in mezarý kazýlacak. Cenaze gelecek kabrin baþýna. Allah'ýn Resulü; "Durun" diyecek. "Cenazeyi indirmeyin". Ýlk defa bir þey yapacak Allah'ýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 161 Resulü. Kabre inecek. Sanki ölü kendisiymiþ gibi, sanki vefat eden kendisiymiþ gibi. Kabirde uzunca bir müddet yatacak, bekleyecek. Sonra çýkacak. Sahabe diyecek ki; "Ya Resulallah, bundan önce hiçbir cenazede böyle bir þey görmedik. Bu neyin nesidir Ya Resulallah? Bu bir sünnet midir? Biz de cenazelerimizde böyle mi yapalým?" Allah'ýn Nebi'si, kainatýn Sultan'ý "Yok" diyecek. "Siz bilmezsiniz. Bu kadýn, bugün ölen Fatýma Bint-i Eset, benim annemdi. 8 yaþýnda ben bu kadýnýn kapýsýna düþtüm. O, bir yemek piþirdiði zaman önce beni arardý. Ben, güzel bir yemek piþerse özellikle geç giderdim" diyor Allah'ýn Resulü. Saatler sonra giderdim ki, evin halký o etli yemekten önce onlar yesinler, kalaný ben yiyeyim. Beklerdim" diyor, "Saatler sonra giderdim ki, bu kadýn, kimseyi sofraya el uzattýrmamýþ, beni beklemiþ. Sonra bana çýkýþýrdý; nerde kaldýn Ey Muhammed? Bilmez misin bu sofraya sen el uzatmadan kimse buradan bir þey yiyemez. Çamaþýr yýkanacaðý zaman, benim gömleklerimi yýkamadan kendi çocuklarýnýn gömleðini yýkamazdý. Bu kadýn, bu haným öyle vefalýydý ki, ben bir gün hastalandým, baygýn düþmüþüm. Gece yarýsý gözümü açtým, baþýmda bekliyor. Anne sen yatsan dedim. Sonra kadýncaðýz, oðlum hastasýn dedi. Biraz daha ilgilendi, ben gene bayýlmýþým. Sonra gecenin bir vakti bir kez daha gözümü açtým. Baktým gene baþýmda. "Anne sen hâlâ yatmadýn mý? Yatsan" dedim. "Oðlum sen hastasýn". Sabahýn ilk ýþýklarýyla gözümü açtýðýmda bu kadýn hâlâ benim baþýmda, adete benim baþýmda bekliyor, benimle beraber acýmý acýsýna katmýþ. Gözümü açtým; "Anne" dedim, "Hâlâ baþýmda bekliyorsun" "Sen hastayken uyku nereme lazým Muhammed" diyecek. "Ýþte" diyor; Peygamber Efendimiz; "Bana hasta olduðumda, yetim kaldýðýmda, anasýz, babasýz Mekke'nin ortasýnda yapayalnýz kaldýðýmda, evinin kapýsýný açan, yüreklerinin kapýsýný açan, yüreðine sýðdýran bu kadýndý. Düþündüm, bu kadýna ne yapabilirim? Bu kadýna ne yapabilirim? Gömleðimi çýkardým. Ya Rabbi! Bu gömlek Peygamber'in, Muhammed'in gömleðidir. Eðer þu gömleðin bir hatýrý varsa, þu Resulullah'ýn giydiði gömleðin bir hatýrasý varsa, anneme sen de cennet elbiselerinden bir elbise giydir diye, bu niyetle gömleðimi giydirdim. Kabre geldim, uzandým. Bana bakan anneme "Ne yapabilirim" dedim. Kabre indiðimde, oraya uzandýðýmda, O'nu bekleyen meleklere dedim ki; "Az sonra benim annem gelecek buraya. Benim annemden sonra annem olan Fatýma Bint-i Eset gelecek. Ne olur, O'na iyi davranýn. Ne olur, ben O'nun yerinde olsaydým bana ne yapacaksanýz, O'na da öyle davranýn. Bu benim bir evlat olarak, bir yetim olarak kapýsýna düþtüðüm, bana iyilik etmiþ anneme vefamdý". Halime vardý Allah Resulü'nün hayatýnda. Halime Kadýn. Bir insan baþkasýnýn çocuðunu bu kadar mý sever? Halime deyince yüreðime bir ok saplanýr. Allah'ýn Resulü'nü kimse beðenmemiþ. Babasý yok diye. Para vermez bunun akrabalarý diye. Kimse almamýþ, Halime'ye kalmýþ tek çocuk. Süt çocuklar alýnacak, herkes varlýklý ailelerin çocuðunu kapmýþ, gitmiþ. Beni Sa'd Yurdu'ndan gelen Halime'nin merkebi hasta olduðu için en son gelmiþ. Hz.Halime Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 162 Annem içeri girecek Þifa Hatun; Abdurrahman Bin Avf'un annesi ve Hz.Amine. Ýki kadýn çadýrýn içinde bekliyor. Mina'da o zaman çadýrlar. Kiralýk süt çocuklarý oradan alýnýyordu. Minâ'da beklerken, Halime girecek, diyecek ki; "Sizin de mi çocuðunuz var?" "Evet". "Peki, vakit akþam oldu, hiç kimse bakmadý mý?" "Baktýlar" diyecek Amine Annem. "Benim kocam öldüðü için kimse benim çocuðumu almadý". "Peki ben de bir görsem çocuðunuzu" diyecek. Yan tarafta, kundakta yatýyordu Peygamberimiz. Þifa Annemiz, kundaktan alacak Peygamber Efendimizi, Halime'nin kucaðýný verecek. Hz.Halime diyor ki; "O sene ben Abdullah'ý doðurmuþtum. Oðlum Abdullah, Þeyma'nýn küçüðü, Abdullah'ý doðurmuþtum. Aklýmdan Abdullah da çýktý Allah þahit ki. Hz.Muhammed'in mübarek gözlerini açýp benim yüzüme baktýðýnda, adeta kendi öz oðlumdan daha yakýn bir sýcaklýk duydum. Dýþarýda kocam Haris bekliyordu. Haris'e dedim ki; "Haris, içerde bir çocuk var, yüzüne bakmaya doyamýyorum. Müsaade edersen babasý yokmuþ. Belki para alamayýz ama müsaade edersen bu çocuðu ben almak istiyorum". Haris diyecek ki; "Emzirecek olan sensin, sen bilirsin". Halime gibi yürekler lazým bugün. Dünyanýn yetimleri, küçük Muhammed'leri sizi bekliyor. Hocam biz erkeðiz, erkekten Halime olur mu? Haccettiðinizde nasýl Hacer oluyorsunuz? Safa'yle Merve arasýnda koþarken bir kadýnýn rolüne girmeden nasýl hacý olamýyorsunuz? 4 mezhep'in 3'üne göre farzdýr; Safa'yle Merve arasýnda koþmak. Sadece Hanefilerde vaciptir. Þafi, Hanbeli, Maliki mezhebinde farzdýr. Hanefilerde vaciptir. Safa Merve, bu nedir? Bir kadýnýn koþusu. Bu kadýn kim? Peygamber mi? Deðil. Kim bu? Bu bir köle. Hangi köle? Anasý babasý yok, gariban Mýsýr'da satýlmýþ, Mýsýr Firavunu'na Harran Valisi tarafýndan hediye edilmiþ Hacer. Bir kölenin koþtuðu yerde koþmadan hacý olamýyorsun. Nasýl hacý olabilmek için Peygamberimiz bile Hacer olmaya muhtaç,nasýl hacý olmak için bugün, kadýn erkek hepimiz, Hacer olmadan hacý olamýyoruz. Halime olmadan da küçük Muhammed'leri emzirmek mümkün deðildir. Hz. Peygamber'i almýþ Allah'ýn Resulünü, yürümekten aciz merkebim diyor, jet gibi gidiyordu. Evimize geldik, Resulallah'ýn deydiði düz topraklarda otlar biter, sütten kesilmiþ develerin göðsü sütle dolardý. Yýllar geçecek. Mekke'nin fethi. Sözün sonuna geliyorum. Mekke'nin fethi. Allah'ýn Resulü Mekke'yi fethetmiþ, muzaffer komutan. Allah'ýn Resulü'ne heyetler geliyor iman etmek için. Uzat elini Ya Muhammed. Elinden tutmak, Hz.Kur'an'a iman etmek istiyorum. Ebubekir de getirmiþti babasýný. 85 yaþýnda iki gözü kör. Ebu Kuhafe. Hz. Peygamber Ebu Kuhafe'yi görünce utanacak. "Ey Eba Bekir" diyecek, "Babaný niye buraya getirdin? Babaný niye getirdin? Buraya kadar getirilir mi bu yaþlý adam? Deseydin ben kapýsýna giderdim, madem Müslüman olacak". Hz. Ebubekir diyordu ki, Sýddýk-ý Ekber; "Ya Resulallah ben senin yanýnda otururken, bütün Müslümanlar beni senin en yakýn adamýn bilir. Sana en yakýn dostun beni bilir ama benim bir tarafým hep uçuktu Ya Resulallah. Babam Müslüman deðildi, üzülüyordum. Karým, Müslüman Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 163 deðildi, üzülüyordum. Ey Allah'ýn Resulü, babam Müslüman olacaðýný söyleyince dünya benim oldu". Hz.Ebubekir yolda gömleðini çýkarmýþ, Ebubekir'in babasý Müslüman oluyor, bu senin olsun demiþ. Biri rastlamýþ ayakkabýsýný çýkarmýþ, Ebubekir'in babasý Müslüman oluyor, bu senin olsun. Hz.Ebubekir, avam tabirle söyleyecek olursam, iç çamaþýrlarýyla gelmiþ Allah Resulü'nün huzuruna. Her þeyini sadaka olarak daðýtmýþ, babam Müslüman oluyor diye. Resulü Ziþan (a.s.). Ýþte o gelenlerin arasýnda iki tane yaþlý kadýn. Peygamber Efendimiz (a.s.)'ýn (s.a.v.)'in huzuruna çýkacaklar. Bizi Muhammed'le görüþtürün (a.s.). Resulallah kadýnlarla perde arkasýndan konuþtu. Bir çul geriliydi, Ebu Sûfyan’ýn karýsý Hind, yani Muaviye'nin annesi, hadi bir daha söyleyeyim; Yezid'in babaannesi Hz.Hind, çulun arkasýndan Ýslama girdi. Onlar Hamza'yý öldürmüþlerdi çünkü. Bu iki kadýn Resulallah'la bizzat görüþmek istedi. Peygamber Efendimiz(a.s.) "Kimdir bunlar?" dedi. Biz Ya Resulallah, senin annen Halime'nin bacýsýyým. Peygamber Efendimiz(a.s.) annesi Halime'yi duyunca, Halime'yi duyunca ayaða kalktý, mübarek gömleðini, cübbesini çýkardý, o çadýrýn zemini kumdu. Düz bir topraðýn üstüne Peygamberimizin çadýrýný kurmuþlar. "Topraðýn üstüne oturmayýn" diyecek. Küç Cübbesini serecek, "Annemin" diyecek "Bacýsý annem gibidir. Teyze anne gibidir. Þuraya oturun". Oturtacak cübbesinin üstüne. Peygamber Efendimiz karþýsýna geçecek, "Annem Halime, babam Haris ne haldedir?" "Öldüler Ya Resulallah" diyecek. "Annen de baban da çoktan öldüler". Allah'ýn Resulü "Annem" diyecek, "Çok iyi bir kadýndý. Benim Peygamber olduðumu duydu mu?" diyecek. Halime'nin bacýsý, küçük bacýsý; "Evet Ya Resulallah, köyümüze birgün Medine'den bir yolcu geldi. Dedi ki; Hz.Muhammed, Medine'ye hicret etti. Annem o gün yemekler piþirdi. Tatlýlar piþirdi. Dýþarý çýktý. "Oðlum Muhammed kurtuldu" dedi. Mekke'de öldürüleceðinden korkuyormuþ Halime. Anneye bakýn. Öz oðlu da deðil Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 164 biliyor musunuz? Elin oðlu dersiniz ya. "Oðlum Muhammed kurtuldu Mekke'den. Medine'ye gitti. Benim oðlum Peygamber oldu diyordu" diyor. Hz.Peygamber sevinecek. "Annem" diyecek "Ne iyi kadýndý". Halime yürekler lazým. Yetimler Halime'leri bekliyor. Hz.Hamza'nýn, bununla bitiriyorum. Hz.Hamza'nýn kýzý Umame. Hudeybiye Anlaþmasýnda, Peygamber Efendimiz o sene biliyorsunuz hac edemedi. Ertesi sene geldi. Mekke'de Uhud'da þehit edilmiþ Hamza'nýn bir kýzý vardý. 6-7 yaþlarýnda Umame adýnda. Peygamber Efendimiz tavafýný yaptý, haccýný yaptý, Medine'ye dönecek. Üç gün izin verdi kafirler. Tam döneceði sýrada, göç hazýrlýðý baþlýyor. Mekke'liler Mekke'den çýktýlar, Müslümanlar hac ettiler. Üç gün Müslümanlara teslim edildi Mekke ve çýkýyorlar. Çýkarken, bir çocuk. Yürekleri delen bir feryat ile, "Ya Ammi" diyordu. "Ey amca" diyordu. "Bana bakar mýsýn?" "Hamza'nýn yetimini burada býrakýp nereye gidiyorsun Ya Muhammed" diyordu. Allah'ýn Resulünün devesi olduðu yerde duracak. Resulallah devesini dönderecek. Hamza aklýna gelecek. Hamza. Zor günlerde Resulallah'ýn yüreðine cesaret katanlar. Peygamber Efendimiz Rûkn-ü Yemanî önünde namaz kýlarken, Ebu Cehil kafiri Peygamberimizin suratýna tükürmüþ ve Resulullah'ýn sülalesine aðýr hakaretler etmiþti. Abdullah Ýbn-i Cüda'nýn kölesi bu olayý Hz.Hamza'ya haber vermiþ, Hz.Hamza(r.a.) da Peygamber Efendimizin ailesine küfreden, yüzüne tüküren melun Ebu Cehil'in suratýný daðýtmýþ Peygamberimizin huzuruna gelmiþ, "Ýntikamýný aldým Ya Muhammed" demiþti. Peygamber Efendimiz de; "Amca, Müslüman olsaydýn daha çok sevinirdim" demiþti. Uhud'da Peygamberimiz þehit edildiði… Uhud'da Hz. Hamza þehit edildiðinde, Resulullah kesik beden, parçalanmýþ. Kulaklarýný kesmiþ, burnunu kesmiþ Yezid'in babaannesi Hint, az önceki anlattýðým. Sonradan Müslüman olacak, annelerimizden olacak. Bu Hint, kolye yapmýþ, boynunda götürmüþ Hz.Hamza'nýn kulaklarýný, burnunu. Gözlerini oymuþlar, ciðerlerini deþmiþler. Resulullah körkütük Hamza'nýn, kan kütüðüne dönmüþ bedenine sarýlmýþ þöyle aðlýyordu: "Amca" diyordu, "Muhammed'i dövdüklerinde Muhammed kime gidecek artýk? Beni býrakýp nereye gidiyorsun?" Resulullah'ýn haddini aþarak yemin ettiði bir yer vardýr; Hz.Hamza'nýn cenazesinin baþýdýr. "Amcam Hamza'ya yapýlanýn 80 mislini yapmadan, þu zýrhýmý çýkarýrsam Allah beni kahretsin" diyordu. Ayet iniyordu: "Ya Muhammed, öyle deme. Size yapýlanýn misli kadar yapabilirsiniz". Resulullah bile Hz.Hamza'nýn acýsýndan 80 mislini diyordu. Ýþte O'nun kýzý Umame. Peygamber Efendimiz devesinden inecek. Umame, Resulallah'ýn paçasýna sarýlmýþ; "Amca" diyecek, "Beni býrakýp nereye gidiyorsun? Benim babam, sana yardým eden deðil miydi? Benim babam, Abdulmuttalip'in oðlu Hamza deðil miydi? Benim babam, senin baban Abdullah'ýn kardeþi deðil miydi? Benim babam, sana en çok yardým eden deðil miydi? Þimdi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 165 beni býrakýp nereye gidiyorsun Ya Resulallah?" Allah'ýn Resulü bu yetim kýzýn, Hamza'nýn kýzýnýn aðýtýnýn karþýsýnda göz yaþlarý… Ashabýna dönecek; "Bunun babasý kim olmak ister?" Üç tane delikanlý çýkacak ortaya; Cafer, Ali'nin aðabeyi. Zeyd Bin Harise, Hz.Hamza'nýn Medine'deki kardeþi. Medine'de herkes, bir Mekkeli bir Medineli kardeþ yapýlmýþtýr, sadece Hz.Hamza'nýn kardeþi de Mekkelidir, Zeyd'dir. Köledir üstelik. Zeyd'i Hamza'yla kardeþ yapmýþ ya Resulullah. Mantýðý ne dersiniz siz? Onu söylemiyorum, biraz kitap okuyun. Resulallah(a.s.)(s.a.v.), Zeyd, üçüncü Zübeyir. Zübeyir kim? Zübeyir'in annesi Safiye, Hamza'nýn bacýsý, yani dayýsý oluyor kýzýn. Umame'ye diyecek ki; "Bunlardan birine vereceðim". "Sen" diyecek, "Zeyd, niçin istiyorsun?" "Hamza" diyecek, "Ya Resulallah, benim kardeþimdi". Allah'ýn Resulü, Zeyd'e "Peki sen?" diyecek Hz.Cafer'e. "Ya Resulallah, biliyorsun benim babam Ebu Talip, O'nunla kardeþti, Hamza'yla. Ve benim karým Esma Bint-i Umeys, Ya Resulallah, Esma bunun annesiyle, yani Umame'nin, Hamza'nýn karýsýyla bacýdýr. Bu çocuk benim karýmýn yeðenidir. Benim hanýmým bunun teyzesi olur". Resulallah Aleyhissalatü vesselam, kainatýn Sultan'ý, Zeyd ve Zübeyir ve Cafer. Cafer diyordu; "Benim hanýmým teyzesidir". Umame'ye diyecek ki; "Sen Cafer'in evine gideceksin". Cafer terkine al Umame'yi. Umame seninle gidecek. Zira teyze anne gibidir. En iyi O'na O bakar. Hz. Zübeyir ve Zeyd, siz de Bu'na yardým edeceksiniz. Þimdi atýnýn üstünde Resulullah'ýn peþinden koþan dünyanýn yetimleri var. Çeçenistan'dan dün Bosna'ya. Bugün Filistin'den Irak'a. Dünyanýn þeytanlarý el ele vermiþler Müslüman kaný döküyorlar. Iraklýlar kan aðlýyor. Þimdi atýnýn üstünde Hz.Muhammed(a.s.). Eðer sen ben buradayým diyerek ayaða kalkmazsan, kabrinden yeniden Cafer'i kaldýrýr. "Cafer bu ümmette hayýr yok, þu ümmetin Iraklýlarýna bir kez daha baba ol" der. Bugünün Cafer Bin Nebi Talip'leri lazým. ÝHH bugün, Baðcýlar Belediyesi'yle el ele vererek, iþte þimdi sizlere diyor ki; yetimler hakkýnda hassas olunuz. Yetimin elinden tuttuðunuz kadar cennette yürüyüþünüz kolay olacak. Yetim elinden tuttunuz, buradan Baðcýlar Meydaný'na kadar yürüdünüz ya, o kadar zaman sýrat köprüsünde hiçbir korkunuz olmayacak. Kolay varsa yetimin elini býrakmadan sabahlayýn, akþamlayýn. Sýrat köprüsü kolay olur size. Ben sözlerimi daha fazla uzatmadan, acýlarýn ülkesinden gelmiþ, Bosna Hersek'ten gelmiþ, Boþnak ilahi grubunu dinleyeceðiz. Aliya'nýn çocuklarýný dinleyeceðiz. O þehitleri, Selami kardeþimizin mekaný cennet olsun ve bütün Aliya'nýn þehitlerinin yurdundan gelmiþ, yaþadýklarýný konuþacak o ilahilerde ruhumuzu dinlendirecek gençleri dinleyeceðiz. Ben sözü daha fazla uzatmadan, yetim diyorum, Allah'ýn size emanetidir. yetim size Hz.Peygamber'den yadigardýr. Atýnýn üstünde Hz.Muhammed seni bekliyor. Aleyhissalatü vesselam bir kez daha "Halime kimdir?" diyor hanýmlar. Hz.Muhammed'in elinden tutacak, kimsenin Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 166 beðenmediði Halime kimdir? O zaman Resulallah'ýn elinden tutmuþ Halime'yi arýyor Allah'ýn Resulü. Umame'yi kucaðýna alýp Medine'ye götüren Cafer'ler aranýyor. Kimdir bunlar? Ben tek baþýma Bosna'ya gidemem, ben tek baþýma Çeçenistan'a gidemem. Ýþte ÝHH gibi kuruluþlar var. Ýþte size imkan. Ne olur gönüllerinizi biraz bu tarafa çevirin. Secdenin ve aç, susuz durmanýn tamamen Ýslam olmadýðýný iyi bilin. Bunlar, sizi, uzun yollarda aç durmayý öðretmek için Allah'ýn disiplin kurallarýdýr. Asýl iþ, bu dünyada Hamza'ca bir duruþ. Usame'nin, Zeyd'in oðlu Usame aðlýyordu. Babasý Mute'de þehit edilmiþ. Usame düþmüþ, küçük çocuk. Yüzü kanamýþ. Kanýyla, çok affedersiniz, burnunun sümkürüðü birbirine karýþmýþ. Resulullah(a.s.) Aiþe Annemiz'e dedi ki; Ebubekir Efendimiz'in kýzý, Resulullah eþi, Aiþe'ye dedi ki; "Þu çocuðu al yüzünü yýka". Hz.Aiþe tiksindi. Hadis Buhari Hadisi. Hz.Aiþe; "Ben uzak durdum" diyor. "O an" diyor "Hoþuma gitmedi". Bir de Usame'nin bir acayip yüzü vardý. Mesela yüzü, burnu, yüzüne yayýlmýþ, düz gibiydi. Esmer, geniþ yüzlü, kýsa boylu, týknaz bir çocuk. Yüzü gözü kan ve sümük de birbirine karýþmýþ, toz toprak çamur gibi olunca göz yaþlarý filan, Hz.Aiþe "Geri durdu" diyor. Ben Resulullah ne yapacak diye bekledim. Allah'ýn Resulü mübarek (s.a.v.) mescit yolundan döndü, Usame'yi kucaðýna aldý, su çanaðýnýn baþýna getirdi. Kendi Peygamber eliyle çocuðun yüzünü yýkadý. Öptü. Sonra iki omzunun üstüne bindirdi, bacaklarýndan tuttu, mescide gitti. Bu Usame'dir dedi, Zeyd'in emanetidir. Mûte'de þehit olmuþ Zeyd'in emanetidir. Çeçenistan þehitlerinin emaneti kime emanettir? Kime emanettir Irak'taki yavrular? Kime emanettir Filistin, Mescid-i Aksa'nýn öksüzleri? Sana ve bana. Sen bu iþin neresindesin? Ben bu iþin neresindeyim? Ramazan akþamýnda efendim sizlerle beraber olmanýn onurunu, lezzetini, huzurunu yaþattýðý için Rabbim'e hamd ediyorum. Baþta kýymetli milletvekilimize, bütün deðerli büyüklerimize, Hâziruna, siz saygý deðer hanýmefendi, beyefendilere; makamýnýz, mevkiiniz ne olursa olsun yüreðinizde bir Halime, yüreðinizde bir Cafer Bin Nebi Talib bulundurun. Rabbim yüreklerimizi Halime'nin yüreði kadar kadife gibi eylesin. Rabbim hislerimizi, yetimlere sahip çýkmamýzý Hz.Cafer Bin Nebi Talib gibi saðlam duruþlulardan eylesin. Ramazanýnýz Ramazan olsun, orucunuz oruç olsun, yolunuz cennete çýksýn. Hepinizi bu duygularla, ekranlarý baþýndaki seyircilerimizle beraber hepinizi saygý ve hürmetle selamlýyorum. Allah'ýn rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Esselamüaleyküm. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 167 12.Gün PANEL “Hayata Gülümse” Sýtký Aslanhan Konser Akýn Akýntürk Pencere utanma kaldýr perdeyi Kaldýrda gönlünü ikna edeyim Görünce gözleri yaþlý dedeyi Bende buradan gözü yaþlý gideyim Sunucu Bu akþam gülümsemekten bahsedeceðiz sizlere. Aslýnda insan sabah öncelikle ayný apartmanda bulunan kiþilere selam vermeli. Yok, biraz daha geriye çekelim bunu. Kalkar kalkmaz eþine selam vermeli, çoluk-çocuðuna selam vermeli. Yani "Nasýlsýnýz? Hayýrlý sabahlar. Rahat uyuyabildin mi?" demeli, tebessüm etmeli. Daha geriye çekelim. Geçtiði zaman aynanýn karþýsýna kendisine "Hayýrlý sabahlar" diyebilmeli, kendisine gülümseyebilmeli. Kendisine gülümseyemeyen insan hayata gülümseyemez. O diyor ki "Hayata Gülümse". Kuvvetli alkýþlarýnýzla davet edelim deðerli uzmanýmýzý, yazarýmýzý. Kiþisel Geliþim Uzmaný Sýtký Aslanhan geliyor. Buyurunuz. Sýtký ASLANHAN Efendim öncelikle hepinize hayýrlý akþamlar diliyorum. Ramazanýnýz mübarek olsun, inþallah güzel gidiyordur. Ramazan çünkü bereketiyle beraber geliyor, gerçi üçte birini bitirdik, hýzlý geçiyor. Ramazan bereketiyle geliyor. Ramazanýn beden üzerindeki getirdiði güzelliklerini bir çok hocamýz anlatmýþtýr, anlatýyorlar. Ama sadece bedensel güzellik getirmiyor, bedenle beraber Ramazanýn belki getirdiði en güzelliklerden bir tanesi,; insanda bir denge saðlýyor, ruh dengesini de getiriyor. Beden ve ruh, ikisi dengeleniyor. Bazen bize geliyorlar, "Hocam" diyorlar, "Ben çok hastayým". Ya bakýyorsunuz herhangi bir saðlýk problemi yok, eli ayaðý düzgün, gayet güzel konuþuyor. "Bir yerin mi aðrýyor?" "Hayýr. Ama" diyor, "Ruhsal bir problemim var" diyor. Ýþte Ramazanda bu ruhsal problemlerimiz ortadan kalkýyor. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 170 Bedensel ve zihinsel olarak çok güzel bir süreç yaþýyoruz. Ben böyle güzel günleri, güzel anlarý yaþadýðým zaman, geçlerde, çok yoðun bir seminer trafiðim olduðunda hep anne-babalarý yakaladýðýmda söylerim, geçen sene Ýstanbul'da bir özel okulda seminer veriyorum, ama böyle sizler gibi güzel ailelerin çocuklarýný gönderdiði okul, OKS'ye hazýrlanan yaklaþýk 200 tane öðrenci var. 13-14 yaþlarýnda oluyorlar. Konu; iþte moral, motivasyon, özgüven, hedef belirleme konuþuyoruz, konu geldi bir yerde kilitlendi. Dedim ki; "Gençler, sizlere bir soru soracaðým ama lütfen doðru cevap verin". "Tama hocam" dediler. "Ýçinizde annesini, babasýný sevmeyen var mý?" dedim. 200 öðrencinin 180 tanesi el kaldýrdý. Ýçlerinden bazýlarý anne ve babalarýndan nefret ettiklerini söylediler. Programdan sonra bir genç geldi yanýma, "Abi" dedi, "Bu ara ne diye dua ediyorum biliyor musun?" dedi. Ama çok iyi tanýþtýðýmýz, ailece görüþtüðümüz, babasýnýn benim kiþiliðimde çok önemli yeri olan bir abimizin oðlu. "Ne diye dua ediyorsun?" dedim. "15 gün sonra" dedi, "Annemle babam hacca gidecekler, orada geberip kalsalar da gelmeseler" dedi. 13-14 yaþýnda bir çocuk, annesinden, babasýndan niçin nefret eder? Ya da 13-14 yaþýnda bir çocuk, anne ve babasýyla ilgili böyle bir düþünceye nasýl sahip olur? Hatýrlýyor musunuz, çocuðunuzun dünyaya geleceðini haber aldýðýnýzdaki mutluluðu? Ya hemþirenin getirip kucaðýnýza verdiðinde, ilk anne, ilk baba dediðinde. Bak sevgili anneler bu çocuklar var ya çok hain ha. Nerde? Dokuz ay anne karnýnda taþýr, gecesini gündüzüne katar ama çocuk önce baba der. Önce baba… Bizim haným altý ay gece-gündüz "Anne, anne, anne, anne…" "Haným boþuna uðraþma", "Anne, anne… bak" dedi, "Göreceksin anne dedirteceðim", altý aylýk oldu "Baba, baba…" Öyle. Ýlk dede de diyorlar deðil mi? Ama en son anne. Gece saat üçte de acýktýðý zaman "Anne süt" baþka bir þey yok, ihtiyaç duyduðu zaman. O ilk yürüdükleri anlarý hatýrlýyor musunuz? Ne kadar mutlu olmuþtuk. Ýlk anne, ilk baba, ilk yürüdükleri an, ilk yaptýklarý resim, her hareketleri bizim için inanýlmaz bir mutluluk. Ya okula baþladýðý ilk günü hatýrlýyor musunuz? Kim bilir kimlerin içinizde bulunan çocuklarý geçen hafta okula baþladý? Biz onlardan daha heyecanlýydýk. Ýlkokula giderken þöyle 8-9-10 yaþlarýnda, bu çocuklar için dünyada iki tane mükemmel insan var. Bir tanesi annesi, diðeri babasý. Ama ne hikmetse bu güzel yavrularýmýz 14-15 yaþýna gelince bize düþman kesiliyorlar. Evde birbirimize sýkacak kurþunumuz yok. Çocuk mutfaða gidip bizim için bir bardak getirmekten aciz iken, bir yabancý arkadaþýyla el ele tutuþup 14. kattan intihar edebiliyor. Bizim için kýlýný kýpýrdatmaktan aciz olan yavrumuz tuttuðu futbol takýmý, mensup olduðu çete, kýz arkadaþý, erkek arkadaþý için beline döner býçaðý takýp, adam öldürüp ölümü göze alýyor. Akþam okuldan geliyor, "Nasýlsýn?" "Ýyiyim". "Dersler nasýl?" "Ýyi". Üçüncü bir kelimeyi bizimle paylaþmayan, akþam Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 171 bizimle ayný odada bile oturmak istemeyen yavrumuz yan odaya geçip telefonu eline aldýðýnda saatlerce bir baþkasýyla neyi paylaþýyor? Bizde arayýp bulamadýðý, baþka yerlerde aradýðý ne var? Biz nerde hata yaptýk? Eskiden TRT 1'de Metin Akpýnar'ýn aþý kampanyasýyla ilgili parodileri olurdu. Hiç unutmuyorum bir tanesinde; çocuðu hastalanmýþ baþýnda aðlýyor, "Ben" diyor "Nerde hata yaptým?" diyor. "A benim güzel yavrum sen kötü arkadaþ edinmeyesin diye bütün kötü arkadaþlarýnla ben oynadým" diyor. "Sen öðretmeninden azar iþitmeyesin diye senin yerine bütün ödevlerini de ben yaptým. Benim güzel yavrum" diyor, "Senin canýn yanmasýn diye senin yerine aþýlarýný da ben oldum" diyor. "Ben nerde hata yaptým?" Þimdi bugün bizim anne-babalarýn hali bu. "Ya hocam, yemiyoruz yediriyoruz, içmiyoruz içiriyoruz, her türlü imkaný saðlýyoruz, her türlü ihtiyaçlarýný karþýlýyoruz, bu çocuklar niye bu halde biz nerde hata yaptýk?" Ýþte asýl sorulmasý gereken ve cevap verilmesi gereken soru. Bakýn sevgili Ýstanbul'dan þu an televizyonlarý baþýnda bizi dinleyen dünyanýn bir çok yerinden dostlarýmýz. Ben Türkiye'nin 72 ilini gezmek nasip oldu. Hepinizin memleketine gitmiþimdir. Karadeniz'i baþka, Doðu'su baþka, Ýç Anadolu, Ege'si, Akdeniz'i harika bir memlekete sahibiz. Ama hepimiz o güzel memleketleri terk edip Ýstanbul'a geldik. Ben de altý sene önce geldim, taþý topraðý altýn diye. Gerçi hala bulamadýk ama Baðcýlar'da vardýr bir þey, burada olduðunuza göre. Bulan var mý? Hepsi altýn deðil mi Baþkaným? Aynen öyle. Geldik dedik ki, ya Ýstanbul'a gidelim, þöyle çalýþalým, daha çok para kazanalým ve çok para kazanýrsak mutlu oluruz diye geldik. Yoruluyorsunuz, didiniyorsunuz, Ýstanbul'un trafiði, koþturmaca, o bütün günün yorgunluðundan sonra akþam þöyle baþýnýzý yastýða koyup geçirdiðimiz günlere, aylara, yýllara baktýðýmýzda bugün hiçte mutlu olmadýðýmýzý görüyoruz. Mesela, hepimiz bugün geçmiþe göre daha çok para kazanýyoruz ama hepimiz geçmiþe göre daha mutsuzuz. Ya da bugün hepimiz geçmiþe göre daha büyük ve daha lüks evlerde oturuyoruz. Ben kendi hayatýmdan biliyorum. Biz beþ kardeþtik, anam ortaya bir kap yemek koyardý, makarna, bulgur, beþ kardeþ kaþýðý sallardýk. Tek bir hedefimiz vardý, kim bir kaþýk fazla yiyecek? Olurda altý ayda bir içine biraz et koyarsa kaþýk daha da hýzlý sallanýrdý. En çok zil çaldýðýnda kavga ederdik biz. Ben derdim "Sen aç", kardeþim derdi "Sen aç". Niye? Kapýyý açmaya giden beþ kaþýk eksik yerdi de ondan. Giderken de derdik "Bak yemin et kaþýðý býrak, ben gelene kadar yemeyeceksiniz" der iþi garantiye alýr öyle giderdik. Ama þimdi bakýyoruz çok lüks evlerimiz var. Avizeler, koltuklar, sehpalar, buz gibi suratlar, çocuklar kalkýyor ders çalýþma odasýna, haným mutfaða bulaþýk yýka… hep dilim sürçüyor, bulaþýklarý yerleþtirmeye, sanki yýkýyorlar da. Var mý yýkayan? Bak ben bugün buraya gelen ablalara çok güzel bir müjde vereceðim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 172 Geçen yaz, bu yaz deðil de bir önceki yaz, Karadeniz'deydim. Ünyeli, Fatsalý varsa, gözlerimle gördüm, görmeseydim inanmazdým, bayanlar arsýnda yeni bir akým var. Nedir? Çift bulaþýk makinesi. Duydunuz mu? Siz Ýstanbul'dasýnýz ama hiç yani. Þimdi bayanlar için bulaþýk yýkamaktan çok daha zor bir iþ var; temiz bulaþýklarý makineden yerine yerleþtirmek. Doðru mu? Çok zor bir iþ bu. Bunun çözümünü bulmuþ ablalar, iki makine yan yana alýyorlar. Temizleri yerine koymuyorlar, lazým olaný makineden alýp, kullanýp, kirleneni öbür makineye koyuyorlar. Ya. Þimdi ben bunu anlatýnca bazen diyorlar ki; "Hocam, biraz abartmýyor musunuz? Hani bu böyle birkaç tane görmemiþin iþidir" falan. Valla þimdilik öyle olabilir ama bundan þöyle on sene önce birinin evine gittiðimizde evde iki tane televizyon varsa, "Þunlara bak, görmemiþ gibi evlerinde iki tane televizyon var" diyorduk. Þimdi iki, üç, dört… Geçen biri öyle diyor, "Hocam" diyor, "Þu banyoya da bir 37 ekraný yerleþtirsem tamam" diyor. Bir orda izleyemiyormuþ. Efendim haným mutfaða gitti bulaþýk yýkamaya, bey nereye gidiyor? Vataný, milleti kurtarmaya televizyonun baþýna. Ya da kahveye fayans döþemeye. Hani bizim güzel evlerimiz olunca biz mutlu olacaktýk? Saðlýk imkanlarý bugün yüz bin kat daha iyi, en iyi doktorlar, en iyi hastaneler ama bugün insanlar daha saðlýksýz. Ben 10 yaþýna kadar doktor yüzü görmedim, ellerinizden öper iki tane kýzým var, bir tanesi beþ yaþýnda, antibiyotik deposu oldu, ikinci saðlýk karnesi bitti üçüncüye baþladýk. Aradaki reçetelerin haddi hesabý yok. Haftada bir, on beþ günde bir çocuklar hasta. Ýletiþim teknolojisindeyiz, Amerika'daki bir dostunuzla birkaç saniye içinde iletiþim kurabiliyoruz. Hatta býrakýn artýk telefonla, deðil mi, internet üzerinden görüntülü "Bak bak kýz, ben buradayým, þimdi yemek yapýp geliyorum" birbirimizi görüyoruz ama iletiþim bu kadar zirvedeyken insanlar birbirleriyle daha az iletiþim kuruyorlar. Sabah tam evden çýkacaðýz, kapýyý açýyoruz bakýyoruz ki karþý komþu da çýkýyor, kapýyý týk kapatýyoruz. Hele o insinde ben öyle çýkayým, þimdi kim görecek onu, kim konuþacak onunla? Uzaya gittik, galaksileri keþfettik ama atomu keþfeden insan kendini, eþini ve çocuklarýný keþfedemedi. Aya ayak basýp gelen insanoðlu bir adým ötede sofrasýna koyacak bir ekmeði olmayan komþumuzu göremedik. Hangi futbolcunun, hangi mankenin ne yediðini, ne içtiðini, yirmi dört saatinin nasýl geçtiðini çok iyi bilen biz, kaynana Semra'ýn yedi geçmiþini bilen biz yan tarafta ya da ayný masada çalýþan arkadaþýmýzýn evinde hastasý mý var, ölüsü mü var, derdi mi var, sýkýntýsý mý var bunu göremedik. Ne oldu bize? Mutluluk dünyayý terk mi etti yoksa? Mutluluk her gün geliyor. Abi, abla aç þu kapýyý seni mutlu edeyim. Valla kurban bugün müsait deðilim, git baþka zaman gel. Her gün bizi mutlu etmek isteyen mutluluðu erteliyoruz. Mesela dün üniversiteye hazýrlanan öðrencilere bir seminerim vardý. "Gençler" dedim, "Mutlu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 173 olmanýz için ne lazým?" "Hocam, üniversiteye bir kapak atalým var ya bak nasýl mutlu oluyoruz". Ya biz gittik, hiçte böyle insaný mutlu eden bir yer deðil. "Diploma, diploma, bir diplomayý alayým var ya bak nasýl mutlu oluyorum". Diplomayý alýrýz, diplomalý iþsiz hiçbir anlam ifade etmiyor. "Bir iþim olsun var ya, bir saðlam maaþ alayým bak nasýl mutlu oluyorum". Rabbim güzel bir iþ nasip eder, sabah gideriz, akþam geliriz, anne þefkati, baba merhameti ama mutluluk yine eksik. "Tabi ya, insanýn mutlu olmasý için sýcak bir aile yuvasýnýn olmasý lazým. Mutluluk olsa olsa evlilikte. Bir evleneyim var ya bak nasýl mutlu oluyorum". Evleniriz, dünyanýn kaç bucak olduðunu… Evlilik güzeldir, hallerinizden belli zaten. Üç gün, beþ gün, üç ay, beþ ay sürüyor mu? Sürer sürer, iyidir evlilik. Üç ay, beþ ay sonra yine mutluyuz ama evin içinde bir þeyler eksik. "Tabi ya bir kýzýmýz olsun var ya bak nasýl mutlu oluyoruz". Kýzýmýz olur, yanýna bir de oðlan lazým. Bir seminerimde bir daire baþkaný el kaldýrdý, "Olmaz hoca" dedi, "Olur mu öyle þey"? "Estaðfurullah" dedim, "Bir hata mý iþledik?" dedim. "Çok büyük bir hata iþledin" dedi, "Olur mu öyle þey?" dedi. "Önce oðlan sonra kýz" dedi, "Biz Trabzonluyuz" dedi. "Tamam abi" dedim, "Önce oðlan olsun sonra kýz olsun" dedim, "Yeter ki senin güzel gönlün olsun. Nasýl olsa sipariþ veriyoruz". Sipariþler verildi, çocuklar oldu. Valla Ýstanbul'da kirada oturmak çok zor. Herhalde buralarda 500-600 var deðil mi, o civarlarda? "Semti önemli deðil, iki odalý bir yer olsun, 70 metre kare olsun, yeter ki bir evimiz olsun. Karý-koca yemeyiz, içmeyiz, borç-harç, altýnlar, dövizler, krediler güzel bir evimiz olur". E derken "Arada bir yerde giderken araba, modeli önemli deðil, Hacý Murat da olsa olur". Rabbim güzel bir araba da verir. Bir gün eþinize çay, kahve içerken dersiniz ki; "Ya haným", "Bey", "Þu çocuklarý evlendirip torunlarý kucaðýmýza alsak na kadar mutlu olacaðýz". Yaþ elli, altmýþ biz hala mutlu olacaðýz. Benim güzel ülkemin, insanlarýn büyük bir bölümünün hayatý böyle geçiyor. Sizinki öyle deðil, deðil mi? Böyle mi? Bazen diyorlar, "Tamamda farklý bir hayat mý var? Çocuðun okul taksiti, dershane, mobilya, kredi kartý borcu… hoca baþka bir hayat mý var?" Doðru, baþka bir hayat yok. Ama benim anlayamadýðým bu taksitleri öderken evde terör estirip, iþ yerinde suratýnýzý astýðýnýzda taksitler daha mý hýzlý ödeniyor? "Abi" diyorum, "Suratýn niye asýk?" "Sorma hoca" diyor, "Yine taksit ödedim". Bana ne ödediysen. Diyelim beþ yýl bankaya kredi ödüyorsunuz, beþ yýl boyunca o sülalede gülmek haram, gülemezsiniz. Borcunuz varken gülünür mü? Sanki gülse taksitler ödenmeyecek. Biz millet olarak tebessüm etmesini bilmeyen bir milletiz. Sevinemeyiz. Bunun tek suçlusu da elleri öpülesi analarýmýzdýr. Küçük yaþta sevinme duygusunu þýrýngayla bizden alýrlar. Biz beþ kardeþtik biraz haylazdýk, gülünce anam hemen gelirdi "Þiþþt! Ne yapýyorsunuz? Çok gülmeyin". "Niye anne?" "Baþýnýza bir þey gelecek". Ya ne Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 174 gelecek? Ýstanbul'dan dayým gelecek, "Oleeey! Yaþasýn dayým gelecek". "Þiþþt! Sevinmeyin". "Niye anne?" "Dayýnýn baþýna bir þey gelir, gelmez þimdi". Ya ne gelecek? Elbette inançlarýmýz sevinme duygumuza bir sýnýr koymuþ ama Allah aþkýna Peygamberimiz (a.s.v) Mekke'den Medine'ye hicret ettiðinde Medine ahalisi Peygamberi nasýl karþýlýyor? Þarkýlarla, türkülerle, zýlgýtlarla, deflerle… Ne oluyor? Evin içinde annesiyle, babasýyla sevgiyi, mutluluðu, heyecaný, coþkuyu paylaþamayan çocuk, gidiyor satanist oluyor, 13 yaþýnda kedi kesme törenine katýlýyor. Gidiyor çetelere üye oluyor. Gidiyor baþka yerde arýyor. Çünkü evin içinde annesi ve babasýndan o coþkuyu, o heyecaný alamýyor. Bakýn az bir zamanda bugün size özellikle, saðolsun Sayýn Baþkanýmýz davet ettiklerinde, sadece þunu anlatmaya geldim: Bilinç altý dediðimiz bir hadise var. Biz zannediyoruz ki davranýþlarýmýzý bilinçli olarak yapýyoruz. Oysa ki insanlar yaptýklarýnýn sadece %8'ini, hadi bilemedin %10'u bilinçlidir. Davranýþlarýmýzýn %90'ý bilinç altýdýr ve anne karnýnda dört aydan itibaren çocuk her þeyin farkýndadýr, bilinç altýna mesaj gider. Niye dört ay? Çünkü 120 günlük iken Cenab-ý Allah çocuða ruh üfler. Artýk o canlýdýr ve her þeyin farkýndadýr. Diyor ki týp ilmi; baba anneye þiddet uyguluyorsa, baðýrýyorsa-çaðýrýyorsa çocuðun içerde büzüþüp parmaðýný emdiði ve dünyaya geldiði zaman babasýna karþý önyargýlý olduðu tespit edildi. Çok enteresan. Ben bazen soruyorum, "Kaç çocuðunuz var?" "Valla hocam dört çocuðumuz var ama dördüncüsünü pek istemiyorduk, kazayla oldu". Nasýl oluyorsa? Bakýn anne-babanýn istemeden dünyaya gelen çocuk, anne-babanýn baþýna beladýr. Ýstisnasýz. Niye? Çünkü o çocuk anne rahmine düþtüðü andan itibaren anne- baba konuþur. "Þimdi nerden çýktý bu? Bir sürü borcumuz var, harcýmýz var. Üçüne bakamýyorduk, þimdi dört oldu. Aldýrsak mý, kaldýrsak mý, öldürsek mi?" Çocuk dünyaya gelir, anne-babanýn negatif enerjisi devam eder ve o çocuk annebabanýn baþýna bela olur. Diyorlar ki, çocuk anne karnýnda iken anne Türk tasavvuf musikisi dinlerse, klasik müzik dinlerse, böyle güzel hafýzlarýn sesinden Kur'an dinlerse, kendisi çocuðuna konuþursa, sohbet ederse o çocuk dünyaya geldiðinde IQ'sü yani zekasý %30-35 daha yüksek oluyor. E þimdi bir bayan hamileyken Müslüm Baba'yý dinlerse çocuk da jiletçi oluyor, ne olacak? Þimdi ben bunu söyleyince "Hocam abartmýyor musun? Yani tamam müzik etkili olabilir de bu kadar…" Bakýn o ortaçaðda Avrupalýlar içine þeytan girdi diye delileri diri diri yakarken, Edirne'ye gittiðinizde görürsünüz, Osmanlý Edirne'de Darulþifada mor odalarda su ve müzik sesiyle delileri tedavi etmiþtir. Niye mor oda? Çünkü mor beyne hitap eden bir renktir. Mesela çocuklarýnýzýn ders çalýþma odasý sarýysa ayvayý yediniz. Sarý mideye hitap eder, çocuk ikide bir acýkýr, sürekli mutfaða gider. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 175 Sürekli bir þeyler yemek ister. Renkler önemlidir. Diyorlar ki, 1-2 yaþýndaki çocuklarýnýza düzgün Türkçe'yi kullanan spikerleri dinletirseniz, þimdi Müþfik Kenter'in sesinden çocuðunuza hikaye, Hayri Küçükdeniz'in, biraz önceki sevgili dostumun, harika, Türkçe'yi düzgün kullananlarýn sesinden çocuðunuza Türkçe'yi kullandýrýrsanýz, dinletirseniz küçük yaþlarda, o çocuk ileride Türkçe'yi daha düzgün kullanýr. E sen þimdi acý var mý acý diyeni dinletirsen, çocuk da ilerde baþka þeyler söyler. Bakýn ortaçaðda Avrupalýlar içine þeytan gireni yakýyor deli diye ama Osmanlýdaki medeniyete bakýn. Cumhuriyetin ilk yýllarý, Osmanlýnýn yýkýlma döneminde Anadolu'da okuma-yazma bilmeyen 60-70 yaþýndaki teyzeler 15 ila 20 bin kelime arasýnda konuþuyorlar. Ben Artvin'in Maçel kasabasýnda 80 yaþýndaki bir ninenin, okuma-yazma bilmeyen ninenin, Ýstanbul'daki oðluna yazdýrdýðý, bir gazeteciye yazdýrdýðý bir mektubu koydum kitabýma, okuduðunuzda diliniz tutuluyor. 80 yaþýnda okuma-yazma bilmeyen bir teyze bu kadar kelimeyi nerden biliyor? Gel bugün ülkeme, ortalamayý söylüyorum, profesörler 500 kelime, üniversite mezunlarý 200-250 kelime, lise seviyesindeki çocuklarýmýz 100-150 kelimeyle konuþuyoruz. Ama Allah'tan bir "Þey"imiz var, her þeyi "Þey"le þey ediyoruz, "Þey" de olmasa "Þey" yerine bir þey bulurduk herhalde. "Þey nedir?" diyorum "Þey öyle bir þeydir ki her þey, þey olur" Ya bu nasýl bir þey ki her þey, þey olur? Þey þey þey… Ama iþin ilginci biz o þeyin ne þey olduðunu anlýyoruz. "Kýzým þeyi ne ettin?" "Anne þeyi þey ettim" "Þey ettin dimi?" "Anne valla ben þey ettim. Ben þey ettikten sonra sen niye þey ediyorsun ki?"… "Abi o þey ne oldu?" "Abi sen o þeyi þey olmuþ bil ya!" "Ne?" "Abi þey ettim ben. Sen niye þey ediyorsun ki?" Ne? Yok... Haftada, bir kitap okuyan var mý? Diyorlar ki "Hocam yýlda de de bari bir-iki kitap söyleyelim" Okumayan bir nesil hangi kelimeyi kullanacak? Bir seminerden çýktým Anadolu'da, kalabalýk, gençler var. TV'ye yetiþeceðim. Önde iki tane genç. Çok özür diliyorum ama kelime kelime aynen konuþmalarý. Biri semineri izlememiþ, o coþkuyu görünce arkadaþýna soruyor: "Hiþt! Lan" dedi, "Nasýldý seminer?" "Sorma abi ya" dedi, "Manyak bir seminerdi" "Peki" dedi, "Semineri veren hoca nasýldý hoca?" "Hoca mý? O daha da manyaktý" dedi. "Allah razý olsun gençler, saðolun" dedim. Bana iltifat ediyorlar ama. Bana ne kadar manyak deseler o kadar iyi oluyorum!.. "Kýzým bu sene öðretmenlerin nasýl?" "Valla anne onu bunu bilmem ama bir matematikçimiz var, manyak bir adam" Bu ne demek? Çocuðunuzun çok iyi bir matematikçisi var… "Oðlum sýnavýn nasýl geçti?" "Ha sýnavým mý? Manyak geçti" Ya sýnavýn manyaðý olur mu?.. Anne bir þey söylüyor çocuða. "Oha oldum anne! Çüþ oldum anne!" Ya sen beygir misin de çüþ oluyorsun? Geçenlerde birisi "Hocam, ben ondan elektrik alamadým" diyor. "Sen Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 176 TEDAÞ mýsýn da elektrik alacaksýn?" dedim… Kullanýyor muyuz? Kullanýyorlar mý? Nereden öðreniyorlar? Lütfen sevgili anne-babalar. Elinizi vicdanýnýza koyun ve cevap verin. Eminim ki çocuklarýnýzýn izlemekten zevk aldýklarý, belki engellediðiniz ama onlarýn bir yolunu bulup izlediklerinden emin olduðum bir diziden bahsediyorum. Babanýn köpek rolünde olduðu; annenin, babanýn gözünün önünde her türlü haltý iþlediði bir diziyi izleyen bir çocuk, dönüp babasýna saygý duyar mý? Baba köpek, köpek. Anne ve baba bu milletin kutsalýdýr. Bizim için önemlidir ama 3-5 yaþýndaki çocuk bakýyor ki, baba eþittir köpek! Marmara'da yüksek lisans yapýyorum, bir hocam dedi ki "6 yaþýnda kýzým bir gün karþýma geçti. Ýkide bir böyle yapýyor. 'Kýzým ne yapýyorsun?' dedim. 'Baba senin köpek olman lazým. Niye olmuyorsun?' dedi"… Benim gencim izliyor sihirli diziyi, bakýyor ki kendi yaþýndaki genç, dizide bir sorunla karþýlaþýyor, elini sallýyor, burnunu sallýyor, sorunu çözüyor. Sonra gerçek hayatta benim delikanlým da bir problemle karþýlaþýyor. Her yerini sallýyor, sorunu çözemiyor. Bu sefer depresyona giriyor. Kolaycýlýðý öðretiyorlar. Daðýn baþýnda çobana mikrofon uzatýyorsun "Hayatta ne yapmak istiyorsun?" "Valla kurban bir an önce 'pop star'a katýlýp zengin olmak istiyorum"… Herkesin derdi bu ülkede kýsa yoldan köþeyi dönmek. Kimse alýn teri döküp, gözyaþý dökerek baþarýlý olma yolunu tercih etmiyor. Bakýn bilinçaltý. Sürekli birileri bilinçaltýmýza mesaj gönderiyor. Kimler ne mesajý gönderiyor? Farkýnda olmadan. Aile hayatýmýz nasýl bitiyor. Bakýn aile hayatýmýzý yok etmek için neler yapýlýyor? Madde-1. Önce dedeleri, babaanneleri, anneanneleri evden çýkartýn; bilinçli. Toplumu, bu güzel milletin aile hayatýný bitirmek için dedelerimiz, babaannelerimiz, anneannelerimiz evden çýkarýldý. Ben 8-9 yaþýma kadar dedemlerle beraber büyüdüm. Oturmayý, kalkmayý, yemeyi, içmeyi, edebi, terbiyeyi, ahlaký, bütün güzellikleri dedemden gördüm. Dedem benim bir modelimdi. Ben dedemi taklit ediyordum. Dedem ne yaparsa ben onu yapmayý çalýþýyordum. Þu an çocuklarýmýzýn önünde ne dede var, ne babaanne var, ne anneanne var. Sanal alemde, internet aleminde, chat aleminde kimlere dede kimlere anneanne dediklerini bilmiyoruz, neler yaptýklarýný bilmiyoruz. Uyuþturucu kullanan çocuklarýn aileleriyle röportaj yapýlýyor. Anne "Ben çocuðumun uyuþturucu kullandýðýný bilmiyordum" diyor. Rapor bir çýkýyor, 'Çocuk 3 senedir uyuþturucu kullanýyor'. Sen ne biçim annesin, sen ne biçim babasýn ki evinin içindeki yavrunun ne halt ettiðinden haberin yok. nasýl bir durum? Arýyor genç "Üç aydýr depresyondayým. Üç gündür aðzýma bir lokma ekmek koymadým ama annemin, babamýn bundan haberi yok" diyor. bu nasýl bir anne-baba? Akþam çocuk evine geliyor, odasýna gidiyor, kapýsýný kilitliyor, sabah odasýndan çýkýyor, okuluna gidiyor. Anne-babanýn canýna minnet. Baba Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 177 salonda koltuðun üstünde bir kanal izliyor, anne baþka bir odada baþka bir kanal izliyor. Yeter ki oðlan odadan çýkmasýn. Çocuk odadan çýkarsa sorun getirecek de ondan. Yeter ki sorun getirmesin. Ama çocuk odasýnda ne yapýyor, hangi dünyalarla iletiþim kuruyor, hangi psikolojik sorun içerisinde haberi yok. Çözüm ne? Size çok önemli üç tane çözüm söyleyip yavaþ yavaþ bitireceðim. Çözüm-1. Size yalvarýyorum. Ýþte Ramazanýn getirdiði bereketlerden bir tanesi:Akþam yemeklerini lütfen beraber yiyin. Allah'tan yýlda bir ay mübarek Ramazan ayý var da iftarlar vesilesiyle çocuklarýmýzla, ailece oturup yiyoruz. Lütfen akþam yemeklerini çocuklarýnýzý beraber yiyin, hayati önem taþýyor. Bizde akþam ezaný okunacak, erkeksen evde olma da göreyim seni! Hayatýmda bir kere akþam ezanýndan sonra eve girmeye teþebbüs ettim, babam bir baðýrdý üç gün amcamlarda kaldým. Yemek, sadece mideyi doyurduðumuz bir sofra deðildir. Babam, bütün kardeþlerim sofraya oturana kadar yemeðe baþlamazdý. "Bismillah" der, kaþýðý sallar, ondan sonra biz baþlar, o sofra adeta bir okuldu, bir eðitim metoduydu. Anam, babam bize vereceði bütün terbiye, ahlaký o masa etrafýnda verirdi. Sohbetler edilirdi, sofra bazen saatlerce kalkmazdý. Þimdi eve gidiyorsun, haným yemeði getiriyor, "Haným çocuklar nerde?" "Bey onlar yemeðini yedi, odasýnda ders çalýþýyor". Dediði bilgisayarýn baþýnda ya da bey salonda televizyon izliyor, haným mutfakta yemeði hazýrlamýþ, "Bey yemek hazýr hadi gel", "Haným falanca kanalý aç geliyorum". Yemek yerken neremizle yediðimizi bilmiyoruz. Oysa, benim güzel babam televizyonu kapatsa, karþýsýnda oturan 13-14-15-16 yaþýndaki oðlunun gözlerinin içine baksa, oðlan feryat ediyor, "Baba" diyor, "Uçurumun kenarýndayým gidiyorum, etrafýmý sardýlar. Bugüne kadar dayandým ama artýk dayanamýyorum, elinin uzat ve beni kurtar, bana yardým et". Kýz feryat ediyor, "Anneciðim uçurumun kenarýnda gidiyorum. Sana ihtiyacým var. Senin eline, senin yüreðine, senin gönlüne, senin sevgine ihtiyacým var". Ama benim annemin, babamýn gözleri baþka yerde. Dönse, bakabilse görecek ama iþte o gözlerden gözlerimizi kaçýrýyoruz. Sen vermeyince sevgiyi -tabiat boþluk kaldýrmýyor- birileri dýþarýda senin, benim yavrumun gelmesini bekliyor, sahte sevgilerle kandýrýyor.. Ýki, akþam yemekleri önemli. Ramazan bu güzelliði getiriyor iþte bize. Çok önemli, hayati önem taþýyor. Ben Hollanda'da gördüm. Avrupalýlara kýzýyoruz ama Hollandalýlarýn çok hoþuma giden bir adeti var: Akþam 18:00 adamlarýn yemek yeme saati. 18:00'de dýþarýda kimseyi göremiyorsunuz. Git kapýsýný kýr, adam kapýyý açmýyor. Eðer mecbur kalýr kapýyý açarsa diyor ki "Beyefendi siz lütfen þu odaya geçin oturun. Biz þu an ailece yemek yiyoruz. Yemeði yedikten sonra sizinle konuþuruz"… Öyle sizi sofraya falan davet etmiyorlar. "Yemek herkesle yenmez. Bizim için önemlidir, önemli aile fertleriyle Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 178 yenir" diyorlar… Enteresan… Yemek çok önemli, yemek kültürü bizde önemli. Konyalý varsa bilir. Mesela Konya Karaman tarafýnda 'arabaþý çorbasý' vardýr deðil mi? Þöyle bir leðen hamur. Ortaya da bir çorba konur. Bütün aile fertleri kaþýðý sallarlar. Gerçi o hamuru yerken az daha boðuluyordum ama!.. Ýlla o hamur da alýnmasý gerekiyormuþ, çok güzel bir þey. Bizim kültürümüz birlik ve beraberlik üzerinedir. Haydi bakalým, sen ayný evde olacaksýn da çocuk baþka odada olacak. Hayýr! Bütün fertler ayný odada olacak, herkes birbirini görecek… Gelelim ikinci maddeye. Soru: Haftada bir gün çocuðunun okuluna giden var mý içinizde? Ayda bir giden var mý? Yýlda bir giden var mý? E benim güzel anam-babam sen haftada bir gitmiyorsun, yýlda bir gitmiyorsun ama elin teröristi, satanisti, uyuþturucu satýcýsý çakallar gibi her gün okulun etrafýnda tur atýyor, senin benim çocuðumu tuzaða düþürmek için. Okullarýn önünde ekmek arasý uyuþturucu hap satýlýyor. Bonibon þekeri gibi bedava uyuþturucu hap daðýtýlýyor ama sen ayda bir sefer bile çocuðunun okuluna uðramýyorsun. Çözüm okullarýn önüne yatak-döþek sermekten geçiyor. Karnenin alýndýðý gün Radyo 7'de programa gireceðim, biri aradý "Hocam, ben ne yapacaðým?" dedi. "Abi" dedim "Ne oldu? Yayýna gireceðim" "Hocam, çocuðun 6 tane zayýfý var. Ben ne yapacaðým? Yemiyorum, içmiyorum…" "Abi" dedim "Oðlan lise kaça gidiyor?" dedim. Durdu "Haným, bizim oðlan lise kaça gidiyor?" dedi. "Abi, sen oðlanýn lise kaça gittiðini öðren, ben sana çözüm yolunu söyleyeceðim"… Çocuðun kaçýncý sýnýfa gittiðini bilmeyen kaç tane aile var ya. Hadi, 6.sýnýfa gittiðini biliyor ama 6-B'ye gidiyor, C'ye mi gidiyor, D'ye mi gidiyor, öðretmeninin ismi nedir, sýnýfý hangi kattadýr? Özellikle söylüyorum. Bilen var mý? Sen gitmiyorsun ama. Haftada bir, ayda bir, yýlda bir gitmiyorsun. Lafa gelince de "Biz onlar için çalýþýyoruz" diyoruz hepimiz. Çözüm 3: Her dönem çok önemliydi ama 21.yüzyýlda kendinizi, eþinizi, çocuklarýnýzý depresyondan, bunalýmdan kurtarmanýn tek bir ilacý var. Hiçbir eczanede satýlmýyor. Bu ilaca sarýlýrsan, bu ilacý kullanýrsan Allah'ýn izniyle ailede sorun kalmaz. Nedir o ilaç? 'Akraba ziyareti'… Peygamberimiz Aleyhissalatü Vesselam'a peygamberlik gelip, tabiri caizse korku ve telaþ içerisinde eve gelip Hz.Hatice Validemiz üstünü örttüðü zaman Validemiz O'na der ki "Sana peygamberlik geldi" der "Nereden biliyorsun?" Dört tane madde sayar. Madde 1. Sen akrabalarýný gözetir ve onlarý ziyaret edersin. Berat Gecesinde günah iþleyen herkesin tövbesi kabul olunur. Tövbesi kabul olmayan birkaç kesim vardýr. Onlardan bir tanesi de 'sýla-i rahim'i kesendir. Akraba ziyareti çok önemlidir. Ben soruyorum, amcalar var, teyzelerim var "Küçükken psikologa gider miydiniz?" Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 179 "Oðlum deli miyiz biz gidelim?" Deliler gitmez caným. Deðil mi? Psikologa gitmek kötü bir þey deðil. Benim de psikologum var. gidiyorum, oturuyoruz, dertleþiyoruz. Çok güzeldir. Oturursunuz karþýsýnda, dertleþirsiniz. Onlar sizi çok güzel dinlerler. "Yaaa!… Öyle mi caným" falan. Çýkýþta masaya parayý koyduðunuz mu rahatlayýp çýkýyorsunuz. Hatta, yani kötü bir þey deðil, gitmediniz deðil mi psikologa hiçbiriniz küçükken? Neden gitmedik? Çünkü ihtiyaç hissetmedik. Neden ihtiyaç hissetmedik? Evde amcalar vardý, dayýlar vardý, teyzeler vardý, halalar vardý. Biz dayýmlarla beraber kalýrdýk. Akþam suratým asýksa yemekte babam hemen dayýma bir kaþ-göz hareketi yapardý "Bak bakayým þuna" derdi. Dayým yemekten sonra "Gel bakayým" derdi "Hayýrdýr. Senin bir derdin mi var?" "Ya yok dayý" "Oðlum bir derdin mi var?" "Ya yok dayý" "Gel" derdi. Çay bahçesine, pastaneye götürür, cola, dondurma ýsmarlar "Anlat bakalým" derdi. Ya iþte lisedesiniz, kafanýzda kavak yelleri esiyor ya da "Dayý ben evden kaçacaðým" "Lan ne oldu oðlum?" "Dayý ben babamla anlaþamýyorum. Evi terk edeceðim" derdik. Dayým kýþýn kaloriferin havasýný aldýðý gibi bizim havamýzý almayý bilirdi "Aslaným benim, koçum benim, tosunum benim. Sen þöylesin, sen böylesin, sen bakma babana. Yiðidim senden çok þey bekliyor…" Böyle bize bir güzel gaz verirdi. Biz de derdik ki "Peki dayý. Bu sefer senin için kaçmayacaðým" der, aslanlar gibi eve giderdik. Kýzlarýmýzýn sabahlara kadar ayný yastýkta omuzlarýna baþlarýný koyup hüngür hüngür aðlayýp teselli bulacaðý teyzeleri ve halalarý vardý. Þimdi kim var? Çocuk eve geliyor. Ne anne, ne baba. "Oðlum lan öpsene amcanýn elini" "Baba niye öpeceðim?" "Oðlum bu senin öz amcan" Çocuk 11 yaþýna gelmiþ, amcasýný yeni görüyor. Benim eþim Ýlahiyat mezunudur ama iyi bir sosyologdur. Ýki sene önce tek kýzým var. "Ya haným" dedim "Bak 15-20 yýl sonra Türkiye'de çok ciddi bir sosyal sorun olacak" dedim. "Hayýrdýr" dedi "Bak göreceksin" dedim "15-20 yýl sonra Türkiye'de amca, dayý, teyze, hala diye bir kavram kalmayacak" dedim. "Off, ben de bir þey var zannettim diye korktum" dedi "Olur mu öyle þey, köküne kibrit suyu mu dökecekler?" dedi "Ne dökecekler. Döktüler bile" dedim. "Nasýl oluyor?" dedi. "Etrafýna bir bak. Yeni evlenen çiftleri bir gözünün önüne getir" dedim "Mübarekler ya hiç çocuk yapmýyorlar yada en fazla bir tane yapýyorlar" diye ekledim. "Milletin kendine göre geçim derdi var" dedi. "Ben kimseye bir þey demiyorum. Ýster bir tane yapsýn ister on tane. Ama doðru mu?" dedim. "Doðru" dedi. "Doðruysa, büyük büyük ihtimalle o bir çocuk da ya hiç çocuk yapmayacak yada bir zahmet hadi o da bir tane yapsýn" dedim. "Doðru" dedi. "E o bir tane de bir tane yapacak". "Doðru". "Haným doðruysa bir tane, bir tane yaptý. O Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 180 da bir tane yaptý, o da bir tane yaptý. Al sana Çin'deki gibi ne amca, ne dayý, ne teyze, ne hala" dedim. "Doðru yaa" dedi. "Doðruysa" dedim "Bari bizim kýz yalnýz kalmasýn". Teyzeyi garantiledik. 18 aylýk teyze garanti. Allah nasip ederse amca, teyze, hala, dayý devam. Bak 9 senedir bu iþi yapýyorum. Az-çok bu alanda söz söylüyorum. Size yemin ederek söylüyorum, üç çocuða bakmak bir çocuða bakmaktan daha kolay. Sanýyorsunuz yiyorlar birbirlerini. "Baba, aðabeyim beni dövdü" "Ne yapayým oðlum? Sen de onu döv!" Hem tek çocuk varsa 24 saat nöbet tutuyorsun. Ama iki çocuk olunca daha rahatlýyorsun. Biz beþ kardeþiz. Anam arýyor "Bir yere gittiðinizde biz yalnýz kalýyoruz" falan diyor. "Oh olsun anne!" dedim. "Niye?" diye sordu. "5 yapacaðýna bir 5 daha yapsaydýn yalnýz kalmazdýn" dedim. Ýþin esprisi bir tarafa ama aile çok önemli. Biz bayramýn birinci günü Manisa'da dedemlerde toplanýrýz. Kalabalýk bir aileyiz. Ýnanýn ben o gün 30 yaþýndayým, iki çocuðum var ama o toplulukta amca, dayý, teyze, hala, yeðenler. Kendimi o kadar güçlü hissediyorum ki. Diyorum ki "Ben bu yaþýmda kendimi böyle güçlü hissediyorsam o 3-5 yaþýndaki çocuklarým, amcasý ýsýrýyor, dayýsý yiyor, o bilmem cebine harçlýk koyuyor, o çikolata veriyor, o çocuk kim bilir o ortamda kendini ne kadar güçlü hissediyor" Yurtdýþýna gidince havaalanýna iniyorsunuz, yabancý bir ülke, garibansýnýz ama bir saat sonra sizi böyle bir salona götürüyorlar. Salonda 1500-2000 tane Türk. Vay be, zannediyorum kendi memleketimdeyim. Haydi þimdi hep beraber çýkalým Baðcýlar sokaklarýnda dolaþalým. Kim sýrtýmýzý yere getirebilir? Bakýn ne kadar güçlüyüz. Onun için ev gezmeleri, aile sohbetleri, aile ziyaretleri, dost ziyaretleri çok önemli ama bugün misafirlikler bittiyse _ben seminerlerde hep bayanlarý tutarým_ tek suçlu bayanlar. Ev gezmeleri bittiyse bunun tek suçlusu bayanlar. Arkadaþ arýyor "Sýtkýcýðým müsaitseniz akþam size oturmaya geleceðiz" "Haným müsaitsek akþam Ahmet Aðabeyler bize oturmaya geleceklermiþ" "Olmaz. Her yer daðýnýk, daha tüller yýkanmamýþ, görmüyor musun, bir þey de yapmadým. Olmaz. Bu akþam gelmesinler!" "Ulan bu akþam gelmesin, ne zaman gelsin?" Yahu gelen benim dostum. Çay var mý, var. Vallahi yeter, baþka bir þeye gerek yok. Ev mi daðýnýk? Gelsin beraber toplarýz ya. Þimdi günler öncesinden haber verilir. Misafirliðe gideceðimiz evin hanýmý 8-10 çeþit yapmýþtýr. Gideriz biz beyler böyle 3-4 tabak gelir pastalar, kekler. Biz erkekler de zaten hiçbirini yemeyiz. Ucundan birkaç kaþýk alýrýz. Zaten onlar bizim için yapmazlar. "Ay kýz, geçenlerde Ayþelere gittik. Ay neydi o pastalar? Kýz o elmalý turtayý nasýl yapmýþ? Ay muhteþemdi valla" yada "Ay kýz, geçenlerde Fatmalara gittik. Ne cimri kadýn deðil mi? Çayýn yanýna hazýr bisküvi getirmiþ. Böyle misafir istemiyormuþ gibi. Ýnsan bari bir hamur iþi yapar. Hadi zamanýn yok, önceden yap no-frost'a koy" Allah canýnýzý alacak sizin canýnýzý. Arýyorsun "Ya Hasan Aðabey, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 181 Eylül ayýnda müsait bir akþam varsa size oturmaya geleceðiz" "Valla kurban, çok isterdim ama Eylül'de doluyuz, ben seni Ekim'de alayým" Çat kapý kaç kiþinin evine gidebiliyorsunuz? Akrabalarýnýz dahil olmak üzere. Nereye gidiyorsunuz? 8 yýllýk evli bir doktor dostum var. "8 yýllýk evliyiz, evi taþýyoruz" diyor "Tam bir kutuyu kucaklýyordum ki haným atýldý" diyor "Aman bey aman aman. Ona çok dikkat et" "Haným" dedim "Sabahtan beri 50 tane kutu taþýdým. Hiçbirine bunu söylemedin. Bunun içinde ne var dedim" diyor. "Onun içinde benim çeyizlik yemek takýmým var dedi" diyor. "Haným, biz seninle 8 yýldýr evliyiz. Senin bu çeyizlik yemek takýmýnda hiç çorba içtik mi diye sordum" diyor. "Onda çorba falan içilmez. O çeyizlik dedi" diyor. "Hocam, dördüncü katta oturuyorduk. Kucakladým kutuyu, çýktým balkona, 8 yýldýr bir tas çorba içmediðim yemek takýmýný taþýyacak kadar eþek miyim dedim, dördüncü kattan fýrlattým aþaðýya" diyor. Ya hayatýnýzda bir sefer Erol Taþ olun yahu. Üç senedir bunu anlatýrým. Geçen sene Sivas'ta anlattým, salon böyle yýkýldý. Tam bir konuya geçeceðim. Ortada bayanlardan bir tanesi "Hocam" dedi "Ne var?" dedim "Hocam, dördüncü kattan balkondan atmýþ da sonra ne olmuþ sonra? Onu söylemiyorsun. Söyle de bilelim" dedi. Tövbe estaðfirullah. Ya adam hayatýnda bir kere Erol Taþ'lýk yapmýþ iþte, ne olduysa olmuþ? Bilmiyorum yani ben o kadarýný biliyorum, yaþanan bir hadise. "Sonrasýný söyle de bilelim" dedi. Salon dondu kaldý. Cevap veremezsem seminer bitti. Ýþte çok seminer var benim. Bir de hazýr cevaplýðýn güzelliði. "Hanýmefendi" dedim "Ne olmuþ biliyor musunuz?" dedim "Ne olmuþ, ne olmuþ? Söyle bilelim" dedi "Tam kadýn aðzýný açýyormuþ ki" dedim. Adam demiþ ki " Haným ikinci sýrada sen varsýn" Hayatý birbirimize zindan ediyoruz. Bakýn bugün dünyada üyesi en çok olan din ne Ýslam, ne Hristiyanlýk, ne Yahudilik. Tüketim, tüketim. Bir din. "Tüket" diyor sana, tüket. Ama tüketirken tükendiðimizin farkýnda deðiliz. Evlerde salon var. Evin en büyük odasý salon yapýlýr. En küçük ve güneþ almayan odasý da 'çocuk odasý' yapýlýr. O da salon kilitlidir, anahtar da hanýmýn cebindedir. Misafirlerin geleceði gün törenle açýlýr tozlar alýnmak üzere. Hem eþyalar kullanýlmaz hem de üç senede bir deðiþtirilir. Yazýk yahu. Tüketiyoruz, kendimizi tükettiðimizin farkýna varmamýz lazým. Özümüze bir dönüþ yapmamýz lazým. Bakýn bugün oynanan bütün oyunlarýn tek nedeni bu milletin genç nüfusu. Müthiþ bir genç nüfus var. Ah bu gençler var ya aramýzda. Bunlar olmasa var ya biz ihtiyarlar þu ülkede güllük gülistanlýk yaþayacaðýz. AB'nin raporu: 2020 yýlýnda yani 13 sene sonra Avrupa'da sokakta dolaþan her iki kiþiden biri 60 yaþýn üstünde olacak. Bakýn. 2020'de yani 13 sene sonra yani sizin çocuklarýnýz pýrýl pýrýl bir genç iken Avrupa'nýn 100 milyon insana ihtiyacý var. Nereden getirecekler? Çin'den, Hindistan'dan mý? Elbette entegresi en Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 182 kolay bizi alacaklar. Niye "Sizi 2020'de alacaðýz" diyorlar? Hollanda Kraliçesi 6 ay önce Türkiye'ye geldi. Nereye gitti? Kayseri'ye gitti deðil mi? Mantý yemeye gitmedi. Hollanda Hükümetinin kendi rakamý, 150 bin þirket bugün varissizlik yüzünden kapanmak üzere. 150 bin þirketin sahibinin çoluðu çocuðu olmadýðý için þirketler kapanmak üzere. Geldiler Kayserililerden yardým istiyorlar. Çünkü Hollanda'nýn yarýsý Kayserili yarýsý da Karamanlýdýr. Bakýn ne kadar enteresan. Hollanda'da Amsterdam'ý geziyoruz. Bir öðretmen arkadaþ gezdiriyor. "Hocam, Hollanda'da ayda kaç çocuk dünyaya geliyor?" dedim. "Ne ayý hocam. Burada ayda çocuk falan dünyaya gelmez. Yýlda bile birkaç çocuk ancak oluyor" dedi. "Nasýl yani? Bunlar çocuk yapmýyor mu?" dedim "Yok hocam. Hatta hükümet paket üstüne paket yayýnlýyor. 'Sevgili vatandaþlarým, niye çocuk yapmýyorsunuz? Bakýn memleketin genç nüfusu kalmadý. Geleceðinden endiþe mi ediyorsun? Sen çocuðu dünyaya getir, ben hesabýna her ay 1.000 Euro para yatýrayým. 18 yaþýna gelince 200.000 Euro (400.000 YTL) alsýn, iþ kursun' 'Olmaz' '2.000 Euro' 'Kurtarmaz abi' '3.000 Euro verelim' 'Olmaz abi. Biz köpek beslemeye devam edeceðiz' Hepsi üçer beþer köpek besliyor" Ya bizim memlekette çocuk baþý 50 Euro diyeceksin yemin ederim patlama olur abi. 50 Eurodan 10 çocuk 500 Euro. Allah bereket versin, çalýþmaya gerek yok. Ýþin esprisi bakýn istatistik, rakam, 2020, 13 sene sonra her iki kiþiden biri 60 yaþýnda, gel güzelim ülkeme Türkiye'ye, 18 yaþýnýn altýnda 27 milyon genç var. Nüfusunun %75'i 35 yaþýnýn altýnda, 70 yaþýnýn üstündeki nüfus %3.4. Muhteþem bir genç potansiyel. Diyorlar ki "Bunlar gelecek mi? Gelecek. Ama bu gençler dinleriyle, inançlarýyla, kültürleriyle, ahlaklarýyla, kendi örf ve adetleriyle gelirse canýmýza okuyacaklar. E napalým? Madem bu gençler gelecek, kendi gençlerimiz gibi yapalým" Söyleyin bana Baðcýlar sokaklarýnda, Ýstanbul'da, Anadolu'nun sokaklarýnda gezen bir gençle Avrupa sokaklarýnda gezen bir genç arasýnda bir fark var mý? Kýrþehir'de otel lobisinde ana haberlere göz atýyorum, seminere geçtim. Ana haberde flaþ, bütün haberlerde flaþ "Genç popçunun imza gününde izdiham! Cam çerçeve indi" Yeni yetme bir popçunun Çanakkale'de imza günü var. Binlerce genç kýz, delikanlý yýkýlýyor. Cam çerçeve inmiþ, polis baþ edemiyor, jandarma çaðýrýyor. Kýzlar jandarmanýn tepesinde. Nasýl baðýrýyorlar ama. Ýsmini vermeyeyim þimdi. Kýzýn bir tanesi oturmuþ saçýný baþýný yoluyor, 18 yaþýnda. Spiker soruyor "Kýzým ne oldu?" "Hayýr" diyor kýz "Hayýr, hayýr. Ben þimdi ne yapacaðým?" "Kýzým ne oldu" diye sorusunu yineliyor spiker "Ben dün geceden beri burada sabahladým ona dokunabilmek için. Ben ona dokunamadým. Ben þimdi ne yapacaðým?" Gebereceksin ne yapacaksýn. Anasý babasý ölse öyle aðlamaz. Oturdum, dakikalarca aðladým. Aðladým, ülkemin 17-18 yaþýnda pýrýl pýrýl gençlerinin o halde olmasýna aðladým. Aðladým, daha dedelerimizin kanlarýnýn kurumadýðý Çanakkale Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 183 topraklarý üzerinde olduðu için aðladým. 5.000 tane Anzak Yeni Zelanda'dan, Avustralya'dan, binlerce km öteden geliyor, sabahýn 5'inde tir tir titreyerek dedelerini anma programý yapýyor ama orada benim 5.000 tane gencim… Maalesef olmuyor. Aðladým ama sonra dedim ki "Ya Sýtký, bu gençlere niye kýzýyorsun ki? Sen adam gibi baba olsan, anne gibi anne olsa senin yavrunun,falanýn filanýn boynunda ne iþi var?" "Kýzým gel yanýma otur sarýlayým" diyorum "Öf baba çek elini be" diyor. Benimle ayný odada oturmak istemeyen, yanýma oturmak, sarýlmamý, öpmemi, koklamamý istemeyen yavrum bir baþkasýna dokunmak için kendini niye bu kadar yýrtýyor? Bende arayýp bulamadýðý, baþkasýnda bulduðu ne var? Babalar ben kendime soruyorum, siz de kendinize sorun. Benim kýzým odasýna niye falanýn filanýn posterini asýyor da babasýnýnkini asmýyor? Benim oðlum niye odasýna falan mankenin resmini koyuyor da cennetin ayaklarýnýn altýnda olduðu dünya güzeli annesinin resmini koymuyor oraya? Suçlu kim? Suçlu biziz. Vaktimizi de dolduruyoruz. Mikrofonu alýnca, Baðcýlar'ý da çok sevince zamanýn nasýl geçtiðini anlamýyoruz haliyle. Efendim, ruhumuzu kaybetmeyelim, duruþumuzu kaybetmeyelim. Allah'ýn izniyle hiçbir þey olmaz. "AB ve Biz" diye Ýlber Ortaylý Hocanýn çok güzel bir kitabý var. Geçen onu okuyorum. Karamanoðlu Mehmet Bey'le Evliya Çelebi Viyana'ya gidiyorlar. Eskiden bir þehre giriþin usulü ve adabý varmýþ. Karamanoðlu Mehmet Bey diyor ki" Ben Viyana'ya atla gireceðim". Viyanalýlar karþý çýkýyor "Atla giremezsin" diyorlar. At arabasý gönderiyorlar "At arabasýyla gireceksin" Karamanoðlu Mehmet Bey "Olmaz" diyor "At arabasýna bizim orada kadýnlar biner. Ben þehre atla gireceðim" diyor. "Hayýr beyefendi giremezsin. Çünkü atla sadece Kayzerler girer. Siz at arabasýyla gireceksiniz" diyorlar. "Beni alakadar etmiyor kimin girip kimin çýktýðý. Ben Viyana'ya atla gireceðim" diyor. Þu duruþa bakar mýsýnýz? Yemek istiyorlar. Viyanalýlar diyorlar ki "Sizin bu istediðiniz yemeði veremeyiz biz" "Kardeþim kaç paraysa verelim" diyor. "Efendim istediðiniz yemeði size verebilmemiz için kralýmýza sormamýz lazým" "Yahu siz ne biçim adamsýnýz? Bir kap yemek vereceksiniz, bunu gidip kralýnýza mý soruyorsunuz? Biz gideriz bir ülkeyi, bir kaleyi alýrýz. Sonra Sultanýmýza deriz ki "Efendim sizin için falanca kaleyi aldýk" Þu duruþa bir bakar mýsýnýz? Neyi kaybettik? Ýþte o ruhumuzu kaybettik. Þu an þu bedenin merkebin bedeninden bir farký yok. Merkebin bedeninden benim bedenim farklý olsaydý onunki de çürüyor benimki de çürüyor. Benim bedenimi ayýran içindeki ruh. Eðer ruha bir anlam yüklemezseniz hiçbir anlam ifade etmiyor. Duruþumuz saðlam olduðunda, cesaretli olduðumuzda, kendimize özgüvenimiz olduðunda yapamayacaðýmýz hiçbir þey yok. Korkak olmayacaðýz. Cesur olacaðýz. Yüreðimizi ortaya koyacaðýz. Bizim inancýmýz, bizim kültürümüz, bizim geleneklerimiz bize yeter. Öyle bir medeniyetten Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 184 geliyoruz ki, öyle güçlü bir altyapýmýz var ki ama þu özenti her þeyi bitiriyor. Lütfen size yalvarýyorum. Evinizin içindeki o aile sevgisini artýrýn. Ýman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiþ olmazsýnýz gerçek anlamda. Birbirinize olan sevginizi, muhabbetinizi pekiþtirin evinizin içi gül bahçesi olsun. Sevgi yoksa bir anlam ifade etmiyor diyorum. Bu akþam buraya bir kiþi için geldim. Ben her seminerde öyle derim. Þu an yürekten inanýyorum ki þu koca salonda bulunan bir kiþinin þu an benim söyleyeceðim bir kelimeye ihtiyacý vardý, Rabbim beni ta nerelerden beni onun ayaðýna getirdi. Bu içinizde kimdir, hangi cümleydi, hangi kelimeydi bilmiyorum ama bildiðim bir þey var ki içinizden bir kiþi için geldim. Ýbrahim Ethem Hazretleri hayatýnýn son dönemlerinde kendi memleketine, yaptýrdýðý camiye gider. Camiye girer, namazý kýlar, yaðmur yaðmaktadýr. Camide kalmak ister ama caminin kapanmasý gerekir. Ýbrahim Ethem'i de tanýmazlar, dýþarý çýkarýrlar. Yaðmur altýnda ýslanýr ve bir deðirmen görür. Deðirmene sýðýnýr. Deðirmende deðirmenci çalýþmaktadýr. Bir yer gösterir, oturmasýný ister. Aradan iki saat geçtikten sonra deðirmenci iþini bitirir. Gelir ateþ yakar, elbiseler getirir, O'na çorba piþirir. Ýbrahim Ethem Hazretleri merak eder " Be adam" der "Ýki saat önce geldim, yüzüme bile bakmadýn. Þimdi bütün hizmetlerimi görüyorsun" deyince deðirmenci "Sen geldiðin zaman ben bu yerde çalýþýyordum ve patronumun hakký vardý. O an iþçiydim, onun hakkýný vermek için uðraþýyordum. Onun hakký bitti, mesaim bitti. Þimdi gelen misafirimin hakkýný vermekle meþgulüm" der. Sohbet ederler, Ýbrahim Ethem Hazretleri bakar ki adam çok güzel bir insan, gönlü, yüreði güzel. Der ki "Senin Rabbinden isteyip Rabbinin sana vermediði, kabul etmediði bir duan var mý?" Adam þöyle bir dalar "Rabbime þükürler olsun" der "Bugüne kadar Rabbimden ne istediysem bana her þeyi verdi. Ama bir isteðim, bir arzum var ki olur mu olmaz mý bilmiyorum" der. "Nedir?" diye sorar. "Hep dua ederim 'Yarabbi ölmeden þu dünya gözüyle Ýbrahim Ethem Hazretlerini bir kez olsun göreyim' diye" der. O an Ýbrahim Ethem Hazretleri adamýn dizine uzanýr "Yarabbi" der "Sen ne büyüksün ki bir kulunun duasýný kabul etmek için benim gibi aciz bir yaþlýyý sürüne sürüne onun ayaklarýna getiriyorsun" der ve orada hayata gözlerini yumar. Kim bilir bugün kimin içindi ama çok güzel bir ortam, dýþarýda da çok güzel bir ortam var. Bu program bittiði zaman buradan çýkarken þöyle eþinizle, çocuklarýnýzla sýmsýký, el ele, yürek yüreðe çýkýn. Þöyle daha sýký tutun, daha yürekten olun. Belki bugün, bu gece eþiniz ve çocuðunuzla geçirdiðiniz son geceniz olabilir. Var mý böyle bir ihtimal? Eðer son gece olma ihtimali varsa sevgi dolu, muhabbet dolu güzel bir gece olsun diyorum. Bu akþam buraya geldiðiniz için teþekkür ediyorum. Baðcýlar Belediyesine, Sayýn Baþkanýmýz baþta olmak üzere emeði geçen herkese teþekkür ediyor, gönlünüz, yüreðiniz, kalbiniz sevgiyle dolsun diyorum. Hayýrlý geceler efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 185 13.Gün PANEL “Kaynaklarýmýz ve Tasarruf ” Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoðan -Tevfik Göksu-Kerim Aytekin Konser Mustafa Uður Gül alýrlar, gül satarlar Gülden terazi tutarlar Gülü gülle tartarlar Çarþý Pazar güldür gül Sunucu Doðumuzda-batýmýzda, güneyimizde-kuzeyimizde ne varsa, gerek ülkemizde, gerekse yurt dýþýnda bizleri takip eden dostlarýmýz var. Onlara yürek sýcaklýðýnda diyoruz ki; Baðcýlar'a, Baðcýlar Ýftar Sofrasýna ve Baðcýlar Ýrfan Sofrasýna hepiniz ve burada bulunan tüm misafirlerimiz hoþ geldiniz, þeref verdiniz. Bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan isimler var. Onlarý sahneye davet edeceðiz. Yine önemli bir konu, yine hem özelde hem de genelde deðerlendirmemiz gereken bir konuyla sizleri bu akþam aðýrlamaya çalýþacaðýz deðerli misafirlerimiz. biz bir yandan üretiyor, diðer taraftan tüketiyoruz. Daha önemli bir þey yapmaya bizleri zannediyorum davet edecek misafirlerimiz, "Üretin, üretin, ayný zamanda geliþin" diyecekler. Tüketirken bir yandan da tüketiliyoruz. "Aman ha öyle bir þeyle karþý karþýya kalmayýn" diyecekler, "Tüketilmeden tüketin" diyecekler. Ben sizleri de fazla bekletmek istemiyorum, ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýzý da fazla bekletmek istemiyorum. Hemen Onlarý kuvvetli alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine davet ediyorum. Onlardan biri çok önemli. Yeni Þafak Gazetesinde makalelerini okuduðunuz, takip ettiðiniz isimlerden birisi. "Keþke ben de O'nun öðrencisi olsaydým" diyenleriniz vardýr hiç þüphesiz içinizde. Ben iþte Onlardan birini Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoðan Hocamýzý alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine davet ediyorum. Fatih Üniversitesi Ýktisadi Ýdari Bilimler Fakültesi Öðretim Üyesi Deðerli Hocamýz. Misafirimiz önemli, diðer misafirimiz de önemli, hele hele Ýstanbullular için. Ne anlama geliyor bu? Su kadar önemli desek abartmýþ olmayýz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 188 Çünkü ÝSKÝ Genel Müdür Yardýmcýsý bizlerle birlikte. Alkýþlarýmýz Sayýn Tevfik Göksu için. Buyurunuz lütfen. Belediyemizdeki özellikle kültürel faaliyetlerde arka taraflarda imzasýný gördüðümüz bir isim, Baþkanýmýzýn müþavirlerinden. Ama daha önemli vasýflarý var. Ýlahiyatçý kimliði var, araþtýrmacý duruþu var O'nun. Bu kez de Oturum Baþkaný olarak göreceðiz kendilerini. Kerim Aytekin Hocamýzdan bahsediyoruz, alkýþlarýmýz Hocamýz için. Canlý yayýnda da biz bu panelimizi hiç þüphesiz dostlarýmýza ulaþtýrmaya çalýþacaðýz ve sözü biz Oturum Baþkanýmýz Kerim Aytekin Hocamýza býrakýyoruz. Kerim AYTEKÝN Saygýdeðer misafirler hepinize hayýrlý akþamlar diliyoruz. Bugün çok önemli bir konuyu, arkadaþýmýzýn anons ettiði gibi, çok önemli bir konuyu burada tartýþacaðýz, görüþeceðiz. Uzmanlarýmýzýn görüþlerini alacaðýz ve inþallah en iyi þekilde faydalanmýþ olarak ayrýlacaðýz. "Kaynaklarýmýz ve Tasarruf" konusunu iþleyeceðiz. Kaynaklarýmýz ve tasarruf, özellikle doðal kaynaklarýmýz. Zaten doðal olmayan kaynak da yok. Bugün önce Tevfik Göksu Beyi dinleyeceðiz. Öyle konuþtuk. Kendisi ÝSKÝ'de Daire Baþkaný. Su meselesini kendisine soracaðýz. En önemli maddemiz su. Bilindiði gibi Ayet-i Kerime var Kur'an-ý Kerim'de "Biz her canlýya su ile hayat verdik" Cenab-ý Hak öyle buyuruyor. "Canlý bir þey varsa, hayvanat ve nebatat, yeryüzünde canlý herhangi bir þey varsa buna su ile hayat verdik" buyuruyor Allah Teala. Su hayatýmýz için çok önemli bir madde, çok önemli bir madde. Ve Ýstanbul gibi mega bir kentte yaþýyoruz. Sözü uzatmamak için fazla þey söylemek istemiyorum, ama devasa bir alan, büyük bir alan ve burayý suya kandýrmak durumundasýnýz, bu iþi de ÝSKÝ diye bir teþkilatýmýz yapmak durumunda. ÝSKÝ, büyük bir kuruluþ. Hayatýmýz için çok önemli bir madde olan suyu bize ulaþtýrmakla, kaliteli bir suyu bize ulaþtýrmakla görevli olan bir teþkilat. Þimdi bu çok önemli maddenin kullanýmý, elde ediliþi, doðal kaynak olarak depolanýþý, sonra onun kullanýlmasý ve tüketirken tasarrufa riayet ederek kullanýlmasý hususlarýnda Tevfik Göksu Beyi dinleyeceðiz inþallah. Buyurun efendim. Tevfik GÖKSU Sayýn Baþkaným, Saygýdeðer Hocam, saygýdeðer hanýmefendiler, beyefendiler, rahmet, marifet ve bereket ayý Ramazanýn mübarek olmasýný diliyor ve bir Çin atasözüyle, hocamýz bizim inancýmýzla baþladý, ben de bir Çin atasözünü sizlere hatýrlatmak istiyorum. Diyorlar ki; "Tanrým, adam öldürmedim, hýrsýzlýk yapmadým, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 189 suyu kirletmedim, inþallah beni affedersin". Evet su insanlýk için bu kadar önemli ve dinler için de bu kadar önemli. Hele bizim inanç sistemimiz ve diðer dinlere baktýðýmýzda da su hakikaten çok önemli. Çünkü su hayat. Dünyada iki þey olmadan yaþam yok. Birincisi hava. Yani bilim adamlarý diyor ki, "Üç dakika teneffüs etmezseniz, oksijen almazsanýz yaþayamazsýnýz". Ýkinci yaþam kaynaðýysa, çok önemli, su. Maksimum üç gün. Yani bir canlý üç gün eðer su tüketemezse maalesef hayatýný kaybediyor. Evet, ben bir bürokratým. Sizlere önce ÝSKÝ nedir, çok kýsa, sizleri sýkmadan ÝSKÝ'nin göreviyle ilgili kýsa bir bilgi, daha sonra hocamýn bahsettiði gibi Ýstanbul'a suyu nerden getiriyoruz, hangi þartlarda getiriyoruz ve sizlerin evine nasýl ulaþýyor, daha sonra da kýsaca suyla ilgili tasarruftan bahsetmeye çalýþacaðým. Evet, ÝSKÝ'nin iki önemli görevi var, kanunla verilmiþ. Bir; Ýstanbul halkýnýn içme suyunu, yani saðlýklý içme suyunu temin etmek. Evlerinizde musluðunuzu açtýðýnýzda o su hijyenik ve Ýstanbul halký için yeterli olacak. Ýkinci görevi; bu kullanýlmýþ sularý çevreye zarar vermeden uzaklaþtýrmak. Bir üçüncü görevi de, yine birinci görevin devamý olan, Ýstanbul sýnýrlarý içerisindeki su kaynaklarýný korumak. Demek ki kurumumuzun üç görevi var. su kaynaklarýný koruyacaðýz, bu kaynaklarý saðlýklý bir þekilde Ýstanbul halkýna sunacaðýz, üçüncüsü de, kullanýlmýþ ve kirletilmiþ banyomuzda ve tuvaletimizdeki sularý da çevreye ve insana zarar vermeden uzaklaþtýracaðýz. Hepimizin malumu son 3-4 yýldan bu yana dünyada bir þeyler söyleniyor, küresel ýsýnma. TV'lerde tartýþýyor bilim adamlarý ve iklim deðiþikliðinden bahsediyorlar. Bunun sonucu olarak da "Kuraklýk olacak" deniyor. Özellikle 2006 ve 2007 yýlýnda ülkemizde de çok ciddi bir kuraklýk yaþandý. Ýnþallah dua ediyoruz 2007 ve 2008'in yaðýþ mevsimi rahmeti bol bir kýþ olur. Çünkü rahmet olmayýnca, siz hangi tedbiri alýrsanýz alýn, ne yaparsanýz yapýn nafile. Çünkü kaynak rahmet. Küresel ýsýnma, halkýn dilinde olan þekliyle, ozonun delinmesiyle baþladý. Sele gazlarýnýn etkisiyle güneþ direkt dünyamýza geliyor ama tekrar ayný açýyla geri dönemiyor. Dönemediði için de dünya biraz daha fazla ýsýnýyor. Peki bu ýsýnma ne kadar? Son 50 yýlda yapýlan ölçümlere bakýldýðýnda dünyamýz 1santigrat derece ile 2santigrat derece arasýnda ýsýnmýþ. "Peki Tevfik Bey ne olur ki? 1 derece - 2derece ýsýnýnca dünyada kuraklýk mý olur?" Hepimiz biliyoruz insan vücudunun ýsýsý 36santigrat derece. Eðer 38-39derece olursa mutlaka doktora gidiyoruz. Eðer 4041-42 dereceye çýkarsa Allah korusun doktorun da yapabileceði bir þey yok, hayatýmýzý kaybetme durumuyla karþý karþýyayýz. Ýþte dünya da böyle bir denge, insan gibi. Eðer onu biz 1-2 Allah korusun 3 derece gibi bir ýsýyla daha fazla ýsýtýrsak, ilk yansýmasý kuraklýk. Peki biz Ýstanbullulara "Bu küresel iklim deðiþikliðine baðlý kuraklýktan dolayý susuz kalacaklar mý?" sorusunu önce Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 190 kendime soruyorum, çünkü Ýstanbul halký bunu çok merak ediyor. Bizim görevimiz, baþta da söyledim, tedbir almak. Rahmet mutlaka olacak, yani yaðýþ olmadan biz hangi tedbiri alýrsak alalým çözümü üretmemiz mümkün deðil. Ya Rabbim de inþallah rahmetini bizden esirgemeyecek. Sadece þunu söyleyeyim; son 50 yýlýn en kurak yýlý 1989 yýlý. Ýstanbul'a 400milyon m3 yaðmur düþmüþ, yani barajlara. Peki, "2006, geçtiðimiz yýlýn kuraklýðý ne?" derseniz. O en kurak yýldan %50 daha kurak. Normalde mühendisler baraj ve su kaynaklarýný projelendirirken ortalama yaðýþa bakarlar. Çünkü mühendislerin iki görevi var. Bir, halkýn suyunu temin etmek, ikincisi de ekonomi. Yani bu ülkenin kaynaklarý sonsuz deðil. Dolayýsýyla ortalama yaðýþý alýrýz, ortalama yaðýþa göre barajlarý, göletleri ve su kaynaklarýný projelendiririz. Ancak 1994yýlýnda hepinizin bildiði, yaþý 30'un üzerinde olan herkesin bildiði bir kuraklýk yaþandý. Bir, kötü yönetim, ikincisi de kuraklýk. Ama bu kuraklýk, bu yýlki kuraklýðýn dediðim gibi, bu yýlki kuraklýk onun iki katý olmasýna raðmen bu yaz bütün hanýmefendiler evinde suyu kullandýlar, çamaþýrlarýný yýkadýlar, bulaþýklarýný yýkadýlar. Eðer þayet 1994 þartlarýnda olmuþ olsaydýk ve böyle bir kuraklýk olmuþ olsaydý, Ýstanbul bu yaz ve önümüzdeki yaz susuz ve kuraktý. Peki nasýl oldu da biz Ýstanbul halkýný bu yaz susuz býrakmadýk? Hepiniz çok iyi biliyorsunuz, 1994yýlýnda Sayýn Baþbakanýmýz bir start verdi. Meþhur Istýranca Daðlarý. Ýstanbul'a 100km uzakta. Bu derelerden sular Karadeniz'e boþuna akýyor idi, Sayýn Baþbakanýmýz, o zamanki Belediye Baþkanýmýz, "Bu suyu bir an evvel Ýstanbul'a getireceksiniz" diye bugünkü Çevre, Orman Bakanýmýz Veysel Eroðlu'na talimat vermiþti ve 2,5 yýl gibi bir zamanda, dünyada rekor sayýlabilecek, iki baraj bitirildi. Bu barajlardan Ýstanbullu ne kazandý? 225milyon m3 su kazandý. Peki baþka ne yaptýk bu 10 yýlda? Yeþilçay diye, Aðva diye hepinizin çok iyi bildiði turistik bir bölgemiz var. Orada Yeþilçay Deresi diye bir deremiz var. Bu dereye bir egilatör yaptýk. Peki buradan Ýstanbul'a ne kadar su temin ettik? 145milyon m3. Peki baþka ne yaptýk? Sazlýdere Barajý diye 85milyon m3'lük bir barajý tamamladýk. 1994 yýlýnda 590milyon m3 su kapasitemiz var iken, bugün biz bu kapasiteyi 1milyar 170milyona çýkardýk. Eðer normal yaðýþlar olsa idi, Ýstanbul'a 1milyar suyu stoklama imkanýmýz var idi. Ama dediðim gibi gerçekten 2006 yýlý çok kurak bir yýldý. Bu tedbirlere raðmen sürekli, Sayýn Büyükþehir Belediye Baþkanýmýz, Genel Müdürümüz, Sayýn Baþbakanýmýz ve kamuoyu suyla ilgili tasarrufu tartýþmaya baþladý. Evet yine bizim inancýmýzda "Ýsraf haram" denir. Su sonsuz bir kaynak deðil. Gerçekten ülkemiz su kaynaðý açýsýndan fukara bir devlet, ülke. Þöyle örneklersem; Kanada'da kiþi baþýna 10bin m3 su düþerken, Türkiye'de 1000m3 düþüyor. Yani Kanada'nýn 1/10'i. Avrupa'nýn 1/6'i. Bu coðrafya su konusunda fukara bir coðrafya, dolayýsýyla suyumuzu mutlaka tasarruf etmeliyiz. Kýsaca bir de Ýstanbul'la ilgili bilgi vermek istiyorum. Biz, þu andaki sayýmlar da tamamlanmak üzere, bizim elde ettiðimiz bilgilere göre 1milyon 300bin nüfus var. Ýþte göçer Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 191 nüfusla birlikte, hareketli nüfusla birlikte 12milyon insana hizmet veriyoruz. Peki günde ne kadar su veriyoruz biz Ýstanbul'a? 2milyon m3. Bir günde biz Ýstanbul'a 2milyon m3 su veriyoruz. Bu Anadolu'daki bir yýðýn nehir dediðimiz nehirler kadar bir su. Yani biz Ýstanbullunun aðzýna bir nehiri veriyoruz ama Ýstanbul'a yetmiyor. Ýlave nehirler mutlaka, kaynaklar bulmak zorundayýz. Önümüzdeki yýllarda Ýstanbullu susuz kalmasýn diye ne yapýyoruz peki, bu kuraklýðý yaþadýktan sonra? Birinci olaraktan Sayýn Baþbakanýmýzýn, Sayýn Baþkanýmýzýn kamuoyuyla paylaþtýðý Melen Çayý. Evet, Melen Çayý 10yýl önce temel atýlan bir projeydi. Sayýn Baþbakanýmýzýn talimatýyla son 5yýlda çok ciddi bir hýz kazandý ve inþallah, inþallah büyük bir problem olmaz ise 20Ekimde Ýstanbul'a Melen Çayý getirilmiþ olacak. Peki Melen Çayý'ndan birinci kademesinde Ýstanbul'a ne kadar su vereceðiz? Günde 750bin m3. Yani Ýstanbullunun 1/3 suyunu artýk biz Melen'den alacaðýz. Peki bu kuraklýk devam ederse Melen Çayý yeter mi? Yetmez. Ýlave bir kaynak daha bulmamýz lazým. Bununla ilgili de yine kamuoyu önünde paylaþýlan Istýranca 3 ve 4 dediðimiz, Istýranca Daðlarý'ndaki dereleri toplayarak, oradan da ilave bir kaynaðý Ýstanbul'a getireceðiz. Ýnþallah oradaki hedefimiz de, 2008yýlý sonuna kadar Istýranca Daðlarý'ndaki bütün dereleri, Bulgaristan sýnýrýna kadar, suyu Ýstanbul'a getirmiþ olacaðýz. Peki bu da yetmezse ne olur? Bu soru hep bana soruluyor. Sayýn Baþkanýmýz yine kamuoyuyla paylaþtý, ben de sizlerle paylaþayým, o zaman baþka çaremiz yok, deniz suyunu arýtacaðýz. Bununla ilgili çok ciddi fizibilite çalýþmamýzý tamamladýk. Eðer bu kýþ da geçen kýþ gibi kurak geçer ise, mutlaka Karadeniz'den deniz suyunu arýtarak Ýstanbul halkýný, inþallah Allah'ýn yardýmýyla susuz býrakmamak için elimizden gelen bilgimiz ve tecrübemizle her türlü tedbiri almaya çalýþýyoruz. Peki baþka ne olabilir diye düþündüðümüzde biz 4yýl önce ÝSKÝ olarak bir karar verdik, Sayýn Baþkanýmýz Kadir Topbaþ'ýn talimatýyla. Biz bu suyu kullanýyoruz ve bu kullandýðýmýz suyu arýttýktan sonra denize veriyoruz. Günde 2milyon su kullanýyoruz, kullandýðýmýz suyu da denize boþaltýyoruz. Bu israf. Ne yapýlmalý? Bu arýttýðýmýz sularý bir türlü yeniden dönüþtürerek kullanmak zorundayýz. Peki bunu nerede kullanabiliriz? Elbette ki insanlarýmýza içme suyu olarak böyle bir suyu veremeyiz. Dünyada bunu yapanlar var ama bizim inanç deðerlerimiz açýsýndan biz bunu uygun bulmadýk. Peki ne yapacaðýz? Bu atýk sularý, arýttýðýmýz sularý da sanayiye ve þu yeþil Ýstanbul, bu sene hepiniz gözlediniz yeþil Ýstanbul kurudu maalesef. Bir kýþ kurak geçince bu kadar emek neredeyse boþa gidecekti. Ýnþallah bu arýtma tesislerimizin de startý verildi 4yýl önce ve þu anda inþaatlarý devam ediyor. Bunlar bittiðinde Ýstanbul'da kuraklýk geçse dahi atýk sudan elde ettiðimiz suyla artýk Ýstanbul yemyeþil olmaya devam edecek. Demek ki sanayimize ekonomik, ucuz su vereceðiz. Ayný zamanda da yeþil, park, bahçe ve insanlarýn tüketmediði, canlýlarýn tüketmediði bitkilere de bu suyu hem ekonomik olarak sunacaðýz Ýstanbul halkýna, ayný zamanda da israf etmemiþ olacaðýz. Sözün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 192 baþýnda söylediðim gibi tedbir almak bizim görevimiz. Bunun için de, bu ülkemizde yetiþmiþ çok ciddi deðerler var. Hakikaten söylüyorum, su konusunda dünyada sayýlý isimlerden sadece bir tanesini söyleyeyim Zekai Þen Hoca. ABD, Avrupa Birliði, dünyanýn neresinde su varsa Zekai Þen Hoca çaðrýlýr ve O'nun fikri alýnýr. Dolayýsýyla böyle deðerlerimiz var. Ýnþallah Ýstanbullu önümüzdeki günlerde rahmetle birlikte susuz kalmayacak diyorum. Bu temenniyle birinci bölümde sohbetimi bitiriyorum. Kerim AYTEKÝN Tevfik Bey'e çok teþekkür ediyoruz. Ben dikkat ettim, zamaný fevkalade tasarruflu kullandý. Çünkü konumuz tasarruf. Yalnýz ben þunu rica edeceðim. Ýkinci turda, bu turda Hocamýz da 15dakika kadar konuþacak inþallah, ikinci turda þu topluluða suyun tasarrufu konusunda madde halinde, böyle spot cümleler olarak, ne yapmasý lazým geldiðini istesek olur mu? Tevfik GÖKSU Olur Hocam. Kerim AYTEKÝN Peki, teþekkür ediyoruz. Þimdi Hocamýz da konuþtuktan sonra, Prof. Dr. Nazif Gürdoðan Hocamýz da konuþtuktan sonra birinci tur bitmiþ olacak ve bu arada çok önemli sorularý olanlar, sorularýný yazarak bize gönderirlerse uzmanlarýmýza sormuþ olacaðýz. Peki Hocam, buyurun efendim. Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN Teþekkür ederim Sayýn Baþkan. Efendim hepinizi sevgi ve saygýyla selamlarým. Çevre suyuyla, topraðýyla, doðasýyla bize bir emanettir. Emanete saygýlý davranmak zorundayýz. Kýzýlderililerin bir sözü varmýþ, derlermiþ ki "Çevre bize atalarýmýzdan miras kalmadý, biz onu çocuklarýmýzdan ödünç aldýk" Geleceðimizi düþünüyorsak, çocuklarýmýzý, torunlarýmýzý düþünüyorsak çevremizi korumak zorundayýz. sularýyla, topraðýyla, havasýyla korumak zorundayýz. insan çevresiyle vardýr. Çevre sizsiniz, insan çevredir, çevre insandýr. Çevresiz insan, insansýz çevre olmaz. Ýnsan ve çevre bir metal para gibidir. Birbirinden ayrýlmaz, birbirinin tamamlayýcýsýdýr. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 193 Dünyanýn her yerinde Baðcýlar da dahil olmak üzere çevre þehre, kente, ilçeye tutulan bir aynadýr. Bizim deðerlerimizi, bizim kültürümüzü, bizim güzelliðimizi çevre yansýtýr. O yüzden atalarýmýz derler ki "Aslan yataðýndan belli olur". Þehir de, insanlar da, mahalleler de, kentler de çevrelerinden belli olur. Çevremizi ne kadar korursak kendimizi, kentimizi, ailemizi, çocuklarýmýzý, ülkemizi o kadar koruruz. Bizim kültürümüzde çevre, Kabe topraðý kabul edilmiþtir. Çevre, Kabe topraðý kýlýnarak yaþanýr, kýlýnýr. Kabe Mekke'nin, Mekke Ýslam Dünyasýnýn kalbidir. Bütün Müslümanlar günde 5 defa Mekke'ye dönerler. Ýslam Dünyasý Mekke'nin, Kabe'nin çevresinde açan devasa bir çiçek gibidir. Günde 5 defa açýlýyor ve kapanýyor. Kabe topraðýnýn özelliði; Kabe harem bölgesidir, Kabe'de kan dökülmez, Kabe topraðýnda kan dökülmez, aðaçlar kesilmez, hayvanlar öldürülmez, bitkiler koparýlmaz. Biz de Ýstanbul'u, Baðcýlar'ý, bütün Türkiye'yi Kabe topraðý kýlmalýyýz. Osmanlýlar döneminde Üsküdar, Kabe topraðý kabul edilmiþ, Hacca giden Hacýlar, Boðazý geçip Üsküdar Meydanýndan Hacca uðurlanýrlarmýþ, Harem adý da oradan geliyor. Biz de Harem'i Harem kýlmalýyýz gerçekten, Üsküdar'ý Kabe topraðý kýlmalýyýz. Bizim kültürümüzde Üsküdar Mekke topraðý, Eyüp de Medine topraðý sayýlmýþ. Biz de Baðcýlar'ý hem Mekke topraðý hem de Medine topraðý kýlmalýyýz. Tevfik Bey'in de vurguladýðý gibi günümüzde çevre, en çok tartýþýlan konularýn baþýnda geliyor, küresel ýsýnma bütün dünyanýn sorunu haline gelmiþ durumda. Bir Hadis var, "Ýnsanlar çevrelerinden, tabiattan ihtiyaçlarýndan daha fazlasýný alýrlarsa farkýnda olmadan ölüm sebeplerini de alýrlar" denilir. Gerçekten ne kullanýyorsak kullanalým, ihtiyacýmýzdan daha fazlasýný tüketirsek farkýnda olmadan kendimizi de, toplumumuzu da, dünyayý da tüketiriz. O yüzden çevremizi korumak istiyorsak önce insaný korumalýyýz. Kirlenme bir buz daðýna benzer. Buz daðýnýn görünen kýsmý topraðýn kirlenmesidir, suyun kirlenmesidir, havanýn kirlenmesidir, küresel ýsýnmadýr, asit yaðmurlarýdýr, gürültü kirlenmesidir, bütün görünen kirlenmelerdir. Gerçek kirlenme buz daðýnýn su altýnda kalan kýsmýdýr. Su altýnda kalan görünmeyen kýsmý ise kültürün kirlenmesidir, insanýn kirlenmesidir, deðerlerin kirlenmesidir, ruhun kirlenmesidir, gönlün kirlenmesidir. Ýnsaný çaðýn kirlerinden arýtmadan çevremizi korumak mümkün deðildir. Bir insanýn ölümü bütün insanlýðýn ölümü gibidir. Bir insanýn korunmasý bütün insanlýðýn korunmasý gibidir. Eðer çevreye verdiðimiz zararlarla, israfla, farkýnda olmadan yaptýðýmýz tüketimle bir insanýn, bir canlýnýn ölümüne sebep oluyorsak bütün insanlýðýn ölümüne sebep oluyoruz demektir. Bir canlýnýn, bir insanýn hayatýný kurtarýyorsak bütün insanlýðý kurtarmýþýz demektir. O yüzden öncelikle insan üzerinde, kültür üzerinde durmamýz gerekir. Kültürümüzü korumadan, kültürümüzü yaþanýr kýlmadan, ailemizi saðlýklý konuma getirmeden, evlerimizi aðaçlarla donatmadan çevremizi korumak mümkün deðildir. Küresel ýsýnmanýn önüne geçmenin en önemli tedbirlerinden biri bütün dünyayý aðaçlarla donatmaktýr. Bir Hadiste "Kýyamet bile kopuyor olsa elinizdeki Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 194 aðacý dikin" denilir. Gerçekten çevremizi aðaçlarla donatýrsak küresel ýsýnmanýn, kuraklýklarýn, çoraklýklarýn önüne büyük ölçüde geçeriz. Bir aðaç bir insan gibidir. Ýnsanlarý nasýl koruyorsak aðaçlarý da öyle korumalýyýz. 1910'lu yýllarda Ýsviçreli çok ünlü bir mimar Ýstanbul'a gelir, Ýstanbul'la Avrupa þehirlerini karþýlaþtýrýr, Ýstanbul'u bahçeli cennete benzetir, Avrupa þehirlerini de kurak, çorak þehirlere benzetir. Aradan 70-80 yýl geçmeden þimdi tersine döndü. Biz de artýk kentsel dönüþüm projeleriyle, aðaçlandýrma projeleriyle Ýstanbul'u yeniden dünyanýn cennet þehirlerinden biri haline getirmeliyiz. Bunun hareket noktasý da Baðcýlar olmalýdýr, Baðcýlar bu noktada çok bilinçli bir þekilde çalýþmaktadýr, parklarla donatýlmýþtýr. Parklardaki aðaçlar gibi çevremiz de, evlerimiz de aðaçlarla donatýlmalýdýr. Dedik ki "Çevre kirlenmesinin temelinde savurganlýk vardýr, israf vardýr. Çevrenin düþmaný savurganlýktýr, israftýr. Görüldüðü her yerde yok edilmelidir" Çevre kirlenmesinin doðurduðu sorunlarýn babasý savurganlýksa annesi de eðitimsizliktir, cehalettir. O yüzden ana sorunlarýmýzdan biri eðitimsizliðin üstesinden gelmektir, cehaletin üstesinden gelmektir, yoksulluðun üstesinden gelmektir, savurganlýðýn üstesinden gelmektir. Bizim kültürümüzde yoksullar gibi yaþamak bir erdemdir ama yoksulluk bir erdem deðildir. O yüzden yoksulluðun üstesinden gelmek zorundayýz, eðitimsizliðin üstesinden gelmek zorundayýz, savurganlýðýn üstesinden gelmek zorundayýz. Türkiye'nin, Ýslam Dünyasýnýn, Avrupa'nýn, Amerika'nýn, Afrika'nýn, Asya'nýn, bütün dünyanýn üç önemli sorunu budur: Yoksulluðun üstesinden gelmek, eðitimsizliðin üstesinden gelmek, savurganlýðýn üstesinden gelmek. Bizim kültürümüz güzelliðin kültürüdür. Bir Hadiste denilir ki "Allah güzeldir, güzelliði sever". Biz evlerimizi, caddelerimizi, çarþýlarýmýzý, dükkanlarýmýzý, iþyerlerimizi, okullarýmýzý, hastanelerimizi, her kurum ve kuruluþumuzu güzelleþtirmek zorundayýz. Bunun için de gerçekten güzellikte, iyilikte, doðrulukta, dürüstlükte yarýþmak zorundayýz. Güzellikte, doðrulukta, dürüstlükte yarýþmanýn olmadýðý bir toplumda geliþme olmaz. O yüzden bizim kültürümüzde iþi, yaþý, cinsiyeti ne olursa olsun herkesin görevi iyilikleri büyütmek, kötülükleri önlemektir. Ýyilikleri büyütmeden, kötülükleri önlemeden çevreyi korumak, kültürümüzü korumak, insanýmýzý korumak mümkün deðildir. Ben sözlerimi Ümmi Sinan'ýn bir dörtlüðü ile bitirmek istiyorum. Bizim toplumuzu en güzel anlatan bu dörtlüktür. Bu dörtlük bir toplumu dört ciltlik kitapla anlatýlamayacak kadar güzel anlatmýþtýr. Ümmi Sinan diyor ki; Gül alýrlar, gül satarlar Gülden terazi tutarlar Gülü gülle tartarlar Çarþý Pazar güldür gül Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 195 Gerçekten bizim þehirlerimiz, bizim mahallelerimiz, bizim evlerimiz, bizim caddelerimiz, bizim çarþýlarýmýz, bizim okullarýmýz, bizim hastanelerimiz güzelliðin alýndýðý, güzelliðin satýldýðý, güzellikten terazinin tutulduðu, güzelliðin güzellikle tartýldýðý, her yerin güzellikle dolduðu mahalleler, þehirler olmalýdýr. Hepinizi tekrar sevgi ve saygýyla selamlýyorum. Kerim AYTEKÝN Sayýn Hocamýz da vakti fevkalade uygun biçimde kullandý ve bitirdi. Efendim, bizim Büyükþehir Belediye Baþkanýmýz Sayýn Kadir Topbaþ'a su ile ilgili sorular sorulduðunda dikkat ediyorum teknik teferruata kaçmýyor, bilgi vermiyor, o soruyu soranlarýn ve kamunun yapmasý icap edenleri söylüyor "Sen ne yapacaksýn onu bunu? Bundan sonra týraþ olurken musluðu açýk tutma. Eskiden týraþ taslarý vardý. Onlarý al, bundan sonra onunla týraþ ol" gibi pratik þeyler söylüyordu. Fevkalade güzel. Þimdi, Tevfik Beyden de zaten böyle þeyler istemiþtik. Onlarý bir dinleyelim. Bakalým tasarrufa, özellikle suyun tasarrufuna nasýl riayet edeceðiz. Buyurun Tevfik Bey. Tevfik GÖKSU Evet, tasarrufa baþlamadan önce bir þeyi atladým önceki konuþmamda. "1metreküp su evimize nasýl geliyor?" Bu hikayeyi sizlerle paylaþmak istiyorum. Hepiniz Düzce'yi biliyorsunuz. Düzce'de Melen Çayý diye bir çay var. Bu çaydan suyu alýyoruz ama bu suyu pompalarla yani enerji tüketerek 200metre yüksekliðe çýkartýyoruz. Ondan sonra 192 km, 3 metre çapýnda borularla arýtma tesislerimize getiriyoruz. Peki bu yetiyor mu? Ýstanbul'un cadde ve sokaklarýndaki içme suyu þebekesinin boyu 16 bin km. Bu ne demek arkadaþlar? Buradan Çin 8 bin km. Yani Çin'e gideceðiz, tekrar döndüðümüzde 16 bin km yol kat etmiþ olacaðýz. Ýþte bir bardak su evimize gelene kadar, en uzak köþedeki bir eve gelene kadar 16 bin km yol kat ediyor. Peki bu 16 bin km yolu cazibeyle kendi kendine mi geliyor? Hayýr. Ýstanbul içme suyu açýsýndan gerçekten fukara bir þehir. Bilirsiniz, Osmanlý Ýmparatorluðu döneminde Ýstanbul'da vize vardý. Bu vizenin en önemli kriteri neydi biliyor musunuz? Su kaynaðý. Yani mevcut su kaynaðý kaç kiþiye yetiyor ise o kadar nüfusu Ýstanbul'da barýndýrýyordu Osmanlý. Kanuni Sultan Süleyman ile Mimar Sinan arasýnda geçen meþhur öyküyü bilirisiniz. Ýþte yine Kanuni zamanýnda Ýstanbul'da su sýkýntýsý olur. Bir gün ava gider Belgrad Ormanlarýna ve orada dereleri görür. Bugünkü bizim Belgrad Ormanlarý dediðimiz, pikniðe gittiðimiz yerde o bentleri _tabi orasý o zaman dere, bentler yok_ görür. Mimar Sinan'a der ki "Git, þu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 196 Belgrad Ormanýndaki sularý Ýstanbul'a getir" Çünkü Ýstanbul su kýtlýðý, su yoksulluðu çekiyor. Nüfus kontrolüne raðmen Koca Ýmparatorlukta çok ciddi bir sýkýntý var. Mimar Sinan gider, oradaki kaynaklara bakar ve Sultanýn huzuruna çýkar "Sultaným bu su Ýstanbul'a gelir ama su yolu boyunca külçe külçe altýnlarý dizmek þartýyla". Kanuni "Ne giderse gitsin, ne kadar altýn giderse gitsin Ýstanbul'a bu suyu getir" der ve Mimar Sinan da o muhteþem 40 çeþme su yolunu inþa eder ve Ýstanbul halkýna, Ýstanbul'a yani bugünkü 'sur içi' dediðimiz bölgeye suyu taþýr. Dolayýsýyla tarih boyunca Ýstanbul, iki büyük imparatorla bir de büyük bir devlete baþkentlik yapmýþ. Roma Ýmparatorluðunun büyük bir þehri, önemli bir þehri, Bizans Ýmparatorluðunun baþ þehri, imparatorluk payitahtý ve Osmanlýnýn imparatorluk payitahtý. Böyle bir þehirde yaklaþýk 3000 yýllýk geçmiþinde su problemi hep var. Hatta ben bir hocamýzdan okumuþtum, rivayet de olabilir ama önemsediðim için söylüyorum, Ýstanbul tarihi boyunca 10yýl üst üste susuzluk yaþamadýðý dönem neredeyse yoktur. Bunu gururla söylüyorum, bu grubun bir mensubu olarak, Ýstanbulluya biz 13yýldan beri çeþmesinden suyu kesmeden, suyu iletmeyi, üretmeyi baþardýk, Allah'ýn yardýmýyla. Dolayýsýyla Sayýn Hocam da bahsetti, doðadaki hiçbir kaynak sonsuz deðil, hele su hiç deðil. Ýstanbul'da, Türkiye'de ortalama yaðýþ miktarýna baktýðýmýzda Ýstanbul bunun da ortalamasýnýn gerisinde. Yani Karadeniz'e baktýðýmýzda onun da gerisinde. Ýstanbul bu konuda daha fukara bir kent. Yine bir dezavantajý var Ýstanbul'un. Ýstanbul ova deðil. Yeditepe þehri, Ýstanbul'u þehir yapan yedi tepeli bir þehir. Bu þehirde suyu bir tepeye çýkartýyorsunuz, aþaðý indiriyorsunuz, aþaðý indirdiðiniz suyu enerji ve para harcayarak tekrar yukarýya çýkartýyorsunuz. Dolayýsýyla 1m3 suyun maliyeti, Avrupa'daki þehirlere baktýðýmýzda, en zor ve en pahalý üretimi olan bir þehir. Ama biz Ýstanbulluya Paris'ten de, Berlin'den de, New York'tan da daha ucuza suyu veriyoruz bu zor þartlar altýnda. Dolayýsýyla ben salona bakýyorum, hanýmefendiler yoðunlukta, aðýrlýkta sayýsal olarak. Su tasarrufuyla da ilgili bu iþi Ýstanbul'da becerecek ve bu iþi yapacak insanlar da onlar. Dolayýsýyla çok basit tedbirlerle biz %25, yani her bir hane, her bir ev eðer %25 tasarruf eder ise, bugün hani Melen Çayý diyoruz ya, yaklaþýk maliyeti 1milyar dolar, iþte o kadarcýk suyu temin etmiþ oluruz. Yani Ýstanbul halký %25 tasarruf ederse iki þeyi yapacak. Bir, Ýstanbul'un susuzluk riski kalkacak, ikincisi de, Ýstanbul halký 1milyar dolarý cebinden harcamayacak. Çok basit tedbirlerle, %25 tasarruf da çok ciddi bir tasarruf deðil. Sadece bir, evimizdeki tesisatlarý kontrol edeceðiz. Peki bunu nasýl yapacaðýz? Bu çok kolay. Bir akþam erinmeyeceðiz ve sayacýmýzýn gidip numaratajýna bakacaðýz. Kaç yazýyor? Ýkinci gün sabah uyandýðýmýzda bir daha gidip bakacaðýz. O gece çünkü suyu biz kullanmadýk. Eðer sayacýmýzda rakam deðiþmiþse bilin ki tesisatýnýzdan bir yere su kaçýyor. Mutlaka kaçýyor. Bu iki türlü zarar. Bir, israf, ikincisi, sizin su faturanýza bu kaçan su para olarak size tekrar dönüyor. Ýkinci tedbir, hepinizin gözüyle gördüðü Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 197 iþte tuvaletlerimizde, mutfaklarýmýzda musluklarýmýzý tam kapatamayýz, contasýnda bir arýza vardýr, su sýzar. O tedbirle de çok ciddi bir tasarruf elde etmiþ olacaðýz. Yani sýzan sularý mutlaka kontrol edin, küçük tedbirlerle o sýzan sularý ve çeþmelerimizi tamir ettirelim. Üçüncüsü, belki hanýmlarýmýz bana kýzacak ama, böyle bir metropolde artýk halýlarýmýzý hortum dayayarak yýkamamalýyýz. Yani, yok, dünyada böyle bir þey de yok. Evet, Anadolu'da nehirlerimiz vardý, göllerimiz vardý. Gidiyorduk o kýyýlara, kilimlerimizi atýyorduk, benim çocukluðumda da annem de böyle omzuna koyuyordu ve o gölün kenarýnda kilim ve halýyý yýkýyordu. Ama Ýstanbul'da böyle bir kaynak yok. Dediðim gibi taa biz 200km ilerden o suyu evinize getiriyoruz. Üçüncüsü, beylere söylüyorum, arabalarýnýzý, ne olursunuz bir kovaya koyun suyu ve fýrça alýn elinize, ayný hijyeni, ayný temizliði saðlayacaksýnýz. Yani hortumu tutup, suyu israf etmeyin. Dördüncüsü, bunu çok önemsiyorum, çünkü en büyük su kaybý, en büyük su israfý bizim rezervuarlarýmýzda oluyor. Nerde? Tuvaletteki sifonlarýmýzda. O sifonlara, hani þu 1litrelik, içme suyu satýlan pet þiþeler var ya, onu doldurun suyla, o klozetin kapaðýný kaldýrýn onu için koyun. En az %50 tasarruf edeceksiniz. Göreceksiniz ki, o ay gelecek su faturasý da en az %50 gelecek. iddia ediyorum. Sadece rezervuarýnýza alacaðýnýz tedbirle, bir pet þiþeyi, 1litrelik, hatta yarým litre olsun fark etmez, pet þiþeyi doldur içini suyla, o rezervuarýn içine býrakýn. Dolayýsýyla o rezervuara su daha az girmiþ olacak, çektiðinizde sifonu daha az suyu kaybetmiþ olacaðýz. Hem cebimize ekonomi saðlamýþ olacaðýz, ayný zamanda gelecek neslin hakkýný ihlâl etmemiþ olacaðýz. Evet, bizim kültürümüzde "Kul hakký" diye bir kavram var, "Kul hakký". Kul hakký ne? Bir baþkasýnýn hakkýný gasp etmek. Eðer biz bugün gelecek neslin haklarýný tüketirsek, onlar yarýn korkarým ki bize haklarýný helal etmezler. Evet, yine önemli, çok basit, Sayýn Hocam da bahsetti, her sabah beyler týraþ oluyorlar, bütün vatandaþlarýmýz da diþlerini fýrçalýyor. Benim kýzým da, oðlum da bundan üç yýl öncesine kadar çeþme açýk bir þekilde diþlerini fýrçalardý. Böyle birkaç sefer ikazdan sonra þu anda, evet, fýrçayý eline alýyor, suyu açýyor, ýslatýyor, kapatýyor, diþini fýrçaladýktan sonra tekrar açýyor, fýrçasýný yýkýyor ve koyuyor. Eðer biz, þu söylediðim beþ maddelik tedbiri alýrsak, inanýn bana %25 tasarruf ederiz. Tekrarlýyorum, bu %25 ne demek? Bu %25, Ýstanbul halkýnýn 1milyar dolarý demek. Ýkincisi ne demek? Bir Melen projesi, evet Düzce'ye kadar gittik, Ýstanbul'dan Düzce'ye gittik. Düzceliler bize kýzýyorlar, "Bizim suyumuzu Ýstanbul'a niye götürüyorsunuz?" diye. Artýk gideceðimiz baþka bir yer yok. Çünkü ondan sonra Ankara var. Bu tarafa geldik Bulgaristan sýnýrlarýna. Artýk Bulgaristan sýnýrýndaki suyu da inþallah 2008 sonu gibi Ýstanbul'a getirmeyi hedefliyoruz. Onu da getirdik. Ondan sonra yok. Yani artýk ne batýya gideceðimiz, Bulgaristan'a girecek halimiz yok, orasý bizim ülkemiz deðil, ne de doðuya gidecek imkanýmýz kalmýyor. Dolayýsýyla %25 tasarruf, Sayýn Baþkanýmýz her programda, Hocamýn söylediði Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 198 gibi, %25 tasarruf, ciddi söylüyorum, eðer Ýstanbul halký %25 tasarruf yaparsa Ýstanbul'da su problemi yoktur. Bunu niye söylüyorum? Bakýn bir insanýn ihtiyacý normalde 100litredir. Yani bir insanýn asgari ihtiyacý, doðal ihtiyaçlarý, günde bir sefer duþunu alsa, yemeðini yapsa, bulaþýðýný yýkasa, ne yapacaksa yapsa, tuvaletini de kullansa, israf etmezse bir insana günde 100litre yeter. Eðer Ýstanbul halký kiþi baþýna 100litre tüketirse, Ýstanbul'un nüfusu 11milyon 300, çarpalým 11milyonla, ne kadar yapar? 1,2milyon m3 su yapar. Peki biz Ýstanbul'a günde ne kadar su veriyoruz? 2milyon m3 su veriyoruz. Yani bunun anlamý þu; günde biz 800bin m3'lük suyu israf ediyoruz. Buna hakkýmýz yok diye düþünüyorum. Hem bu ülke bu kadar zengin deðil, Ýstanbullu bu kadar zengin deðil. Dolayýsýyla bu tasarrufa ne olursunuz riayet edelim. Bakýn þu son üç günde yaðmur yaðdý Ýstanbul'da. Eminim Ýstanbul halký rahatlamýþtýr, rahatlamalý da. Ama ben sadece söyleyeyim size. Ne kadar geldi biliyor musunuz? Üç günde yaðan o yaðmur, bir günlük Ýstanbul'un suyu sadece, bir günlük. 2milyon m3 geldi barajlarýmýza. Yani, inþallah tabi hepinizin duasýný bekliyoruz. Tekrarlýyorum, kul tedbir alýr. Bizim görevimiz, ben inþaat mühendisiyim, elbetteki bu makamda oturduðum süre boyunca Ýstanbul halkýnýn evinden, çeþmelerinden suyu akýtmak gibi bir zorunluluðum var. Ama ben bir kulum, bir insan. Benim iradem sýnýrlý. Mutlaka rahmet ve yaðmur yaðmalý. Geçmiþte bununla alay edildiðini biliyorum. Ama rahmet olmazsa nehirler olmaz, yaðmur olmazsa dereler olmaz, yaðmur olmazsa göller olmaz, göller olmazsa biz suyu nereden alacaðýz? Kýsa bir bilgi daha vereyim ve burada sohbeti bitireyim. Bakýn dünyanýn 2/3'si su, hepiniz biliyorsunuz. Ýlkokulda okutulur, dünyanýn 2/3'si su. Ýnsanýn 2/3'si de su. Peki bu 2/3 suyun ne kadarýný insanlýk kullanabiliyor? 2,5/1000'unu. Bütün insanlýk dünyadaki suyun sadece 2,5/1000'unu kullanýyor. Kaynak bu kadar. Dolayýsýyla bütün insanlýk, sadece ülkemiz deðil, bütün insanlýk, bütün dünyadaki suyun 2,5/1000'unu ancak kullanabiliyor. Peki bu 2,5/1000 dünyaya yeter mi? Evet yeter, eðer israf etmez isek. Peki, buyurun Hocam. Kerim AYTEKÝN Teþekkür ediyoruz. Efendim þimdi sorular geldi. Ben zamandan tasarruf etmek için þöyle düþünüyorum. Tevfik Bey'le beraber cevaplandýralým. Yani ben okuyayým, O cevaplandýrsýn ve çabuk bitirelim. Zaman geçti çünkü. Mesela diyor ki; "Halý yýkama, araba yýkama geliþigüzel su kullanma…" bunu yapmayacaðýz, zaten konuþtuðumuz konular arasýnda. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 199 Deniyor ki; "Avrupa'da yaðan yaðmurlar için evlerin çatýlarýna bir takým sistemler kuruluyor. Bizde mümkün deðil mi?" Tevfik GÖKSU Evet efendim, Sayýn Baþkanýmýz bununla ilgili ilk KÝPTAÞ, ÝSKÝ, pardon, Ýstanbul Büyükþehir'in kuruluþu olan KÝPTAÞ'ýn konutlarýnda pilot olarak bu çalýþmayý baþlatýyor. Ama bu evet olmalý. Ancak bu bir süreç, zaman. Dolayýsýyla Ýstanbul'un kuraklýk periyodu yaklaþýk üç yýl gibi bir zamandýr devam ediyor. Üç yýl gibi bir dönemde bizim bütün Ýstanbul'un çatýlarýna depo yapma imkanýmýz çok ciddi bir para. Herkesin buna imkaný olmayabilir. Ama imkaný olanlar yapsýn. Evet yaðmur suyunu en azýndan çim sulamada, bahçe sulamalarýnda mutlaka kullansýnlar. Doðru efendim. Kerim AYTEKÝN Evet, "Derelerden gelen su arýtýlýyor mu, yoksa direkt musluklara mý baðlanýyor?" Tevfik GÖKSU Efendim söyleyelim, bu konuda çok iddialý sözler söyleyeceðim. O derelerden aldýðýmýz suyu, Ýçme Suyu Arýtma Tesislerinde arýtýyoruz ve bu arýttýðýmýz suyu Ýstanbul'un her gün 400 noktasýnda, en riskli dediðimiz yer, bir ihtimaldir ki burada kirlilik olabilir dediðimiz noktalarý tespit ettik, 400 numuneyi alýyoruz ve tahlilden geçiriyoruz. Ben 13yýldan beri o tahlilleri her gün kontrol ediyorum, zaten ÝSKÝ'nin internet sitesinde de yayýnlanýyor, suyumuz ABD standartlarýndan, Avrupa Birliði standartlarýndan ve Türk standartlarýndan, tümünden daha kaliteli. Ýddialý konuþuyorum, New Yorklu sizden daha kaliteli suyu içmiyor. New York Ýstanbul'un su kalitesinden 30yýl daha gerisinde. Bu kadar kaliteli suyumuz. Kerim AYTEKÝN Teþekkür ediyoruz. "Sularda bazen beyaz bir renk görüyoruz" diyor, "Bu klor mu, nedir?" Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 200 Tevfik GÖKSU Evet. Arkadaþlar özellikle kurak dönemlerde barajlarýmýz biliyorsunuz tabana doðru yaklaþtýkça klor miktarýný kýsmen arttýrýyoruz. Bu saðlýkla ilgili, hijyenikle ilgili korkmayýn. O sizin saðlýðýnýz için alýnan bir tedbirdir, klor. Kerim AYTEKÝN "Þu anda musluklardan akan suyu tereddütsüz içebilir miyiz?" Tevfik GÖKSU Evet. Tereddütsüz içebilirsiniz. Kerim AYTEKÝN "Herhangi bir ülkeye su satýyor muyuz?" Tevfik GÖKSU Þu anda deðil. Türkiye'de bugüne kadar biliyorsunuz bir Manavgat Çayý'nýn Ýsrail'e satýlmasý gündemdeydi. O da realize olmadý. Ülkemizden dünyanýn herhangi bir yerine su satmýyoruz, çünkü bizim ülkemize kaynaklarýmýz zaten çok zor yetiyor. Kerim AYTEKÝN Bulutlarý bomba ile su yaðdýrmak, ne deniyor ona? Tevfik GÖKSU Tohumlama, bulut tohumlamasý. Kerim AYTEKÝN "Tohumlama, bu olur mu, olacak mý?" diye soruyorlar. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 201 Tevfik GÖKSU Efendim, bu geçmiþte 1992-1993 yýllarýnda biliyorsunuz bu tohumlama yapýldý. Ben bununla ilgili dünyanýn sayýlý firmalarýyla direkt görüþtüm, Sayýn Genel Müdürümüzün talimatlarýyla. Onlara þunu söyledim; "Tamam arkadaþlar, gelin, bulutu tohumlayýn. Biz buna karþý deðiliz. Ama bir þartým var. Ýstanbul'un halkýnýn ben parasýný size öyle hesapsýz vermem. Yaðmuru yaðdýr. Tamam bulutu tohumla, bombala. Bombaladýn mý? Benim barajýmdaki su miktarým belli. Buyur hesaplarým ortada, barajýn seviyesi ortada, ölç. Gelen yaðmur ne kadar arttý? Benim barajým ne kadar yükseldi? O suyu gel ben sana parasýný vereyim". Hiçbiri yaklaþamadý. Dolayýsýyla buna "Evet" diyen biri olursa biz buna varýz. Kerim AYTEKÝN "Bu susuzluk sorunu sonunda faturalara zam gelecek mi, yansýyacak mý bize?" diye soruluyor. Tevfik GÖKSU Efendim, tabi ben siyasetçi deðilim. Bu konuda karar verecek merci Ýstanbul Büyükþehir Meclisidir. Bu konuda ÝSKÝ Genel Müdürlüðü teklifini Meclise sundu. Yalnýz bir açýklama yapacaðým. Biraz önce bir þey söyledim. Bir insan günde bir sefer banyo yapsa, çamaþýrýný yýkasa, her ihtiyacýný görse 100 litre su yetiyor israf etmeden. Peki Ýstanbul halkýnýn yüzde kaçý bununla yetiniyor? 3milyon 900 bin abonemiz var, bunun yaklaþýk 2milyon 700bini israf etmiyor. Yani ayda 10 metreküp su kullanýyor kiþi baþýna. Ama çok az bir kesim, 800bin abonem israf ediyor. Yani biri 10 metreküp kullanýrken diðeri 30, 40, 50, 100 metreküp su kullanan abonem var. Dolayýsýyla biz, Sayýn Baþkanýmýzýn deklare ettiðini söylüyorum, "10 metreküpe kadar zam yok" diyoruz. Tabi buna Büyükþehir Meclisi karar verecek. Ama israf ederseniz bunun bedelini ödersiniz. Çünkü "Benim Ýstanbul halkýmýn hakkýný baþka biri almamalý" diye düþünüyorum. Kerim AYTEKÝN Evet, bu kadarla yetiniyoruz. Efendim çok teþekkür ediyoruz. Prof. Dr. Nazif Gürdoðan Hocamýz zaten öteden beri dinlediðimiz, hep istifade ettiðimiz, ilçemiz halkýnýn yakýndan tanýdýðý bir uzmanýmýz, hocamýz. Çevreyi özellikle konuþuyor. Konuþtu, dinledik, istifade ettik. Teþekkür ediyoruz. Gelen sorularýn hemen hemen Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 202 tamamý su ile ilgiliydi. Demek ki bu kamuoyunda önemli bir husus, kamuoyuna mal olmuþ bir husus. Hocam hem tasarruf hem suyun elde edilmesi ve onun büyük bir nimet oluþu hususunu burada konuþtuk. Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN Ben iki cümle söyleyebilir miyim? Kerim AYTEKÝN Buyurun Hocam. Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN Efendim, ben bir araþtýrmadan bahsetmek istiyorum. Bir Japon uzman Masuro Emoto, sularla ilgili çok ciddi araþtýrmalarý olan bir uzman. Kirli sularýn kristallerinin fotoðraflarýný çekiyor. Kirli sularýn kristalleri düzensiz, daðýnýk, asimetrik. Temiz sularýn kristalleri son derece düzenli, güzel ve sevimli. Sonra sularý arýtýyor, saflaþtýrýyor. Ardýndan saflaþtýrdýðý sulara güzel þeyler söylediði zaman o saflaþtýrýlan sularýn kristalleri düzgün ve güzel oluyor, çirkin þeyler söylediði zaman da daðýnýk, düzensiz, þekilsiz kristaller oluþuyor. Buradan çýkan þu: Sular canlýlar gibidir. Güzel þeyler söylerseniz güzelleþirler, çirkin þeyler söylerseniz çirkinleþirler. Ayný deneyleri müzikle de yapýyor. Müziðin sular üzerinde son derece etkili olduðunu görüyor. Bizim kültürümüzde denilir ki "Ýnsanlara 40 defa dahi derseniz dahi olur, dahi deðil derseniz dahi olmaz". Sular da canlýlar gibi güzel derseniz güzel oluyor. Bundan böyle çocuklarýmýza nasýl davranýyorsak sulara da öyle davranalým. Hepinize tekrar teþekkür ediyorum. Kerim AYTEKÝN Efendim, Prof. Dr. Nazif Gürdoðan Hocamýza, Sayýn Tevfik Göksu Bey'e çok çok teþekkür ediyoruz. Sizlere de teþekkür ediyoruz, sükunetle dinlediniz. Ýnanýyorum ki istifade ettik, yararlandýk. Hayýrlý akþamlar diliyoruz efendim. Saðolun. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 203 14.Gün PANEL “FKM - Tiyatro” Onu Beklerken Konser Aykut Kuþkaya Þiir tarife gelmez pek O bir týlsýmlý uðraþtýr Sezilmez sýrrý dýþtan Çünki iç gözden sýzan yaþtýr. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 206 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 207 15.Gün KONFERANS “Engelliler Gecesi” Tiyatro Karagöz-Cengiz Karagöz Özre deðil, öze bakan anlayýþ... Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 210 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 211 16.Gün PANEL “Hukukun Üstünlüðü ve Sivil Anayasa” Feyzullah Kýyýklýk-Sami Selçuk-Salim Uslu Konser Mehmet Akça Türbegahýn bir yakýn ahbap evi Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi Yar döner, yarân döner, devran döner Böyle dost alemde müstesna çýkar Sunucu Onlar bizim önemli kanaat önderlerimiz. Biz Onlarý çok seviyoruz, Onlarýn duruþunu çok seviyoruz, Onlarýn hadiselere yarýndan bakýþýný özellikle önemsiyoruz. Bu akþam da yine Onlarýn meselelere nasýl bakýþýna dair sizlerle Onlarý Baðcýlar Belediyesi olarak buluþturmaya çalýþacaðýz. Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum, Onlarýn her birini sizlerin alkýþlý eþliðinde saygýlarýmýzla, hürmetle ve teþekkürlerimizle selamlayarak sahnedeki yerlerine davet etmek istiyorum. Kuvvetli alkýþlarýnýz lütfen eþlik etsin, Yargýtay Onursal Baþkanýmýz Prof. Dr. Sayýn Sami Selçuk Beyefendi, Hak-Ýþ Genel Baþkaný Sayýn Salim Uslu ve Ýstanbul Milletvekilimiz Av. Sayýn Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi kuvvetli alkýþlarýnýzla…Her biri hukukun üstünlüðü için farklý alanlarda fikirlerini net bir þekilde paylaþmaktan geri durmayan isimler Onlar ve demokrasimizin geliþmesi için imkanlarý ölçüsünde mücadelesini veren isimler Onlar. Biz sözü daha fazla uzatmak istemiyoruz, çünkü Onlarý dinlemek için buradasýnýz. Oturumu yönetmek için Baðcýlar'ýmýzýn çok iyi tanýdýðý, Baðcýlar'daki faaliyetler dolayýsýyla hem Türkiye çapýnda hem de dilimizi anlayanlarýn dünyasýnda çok iyi tanýnan, bizim için Onursal Baþkaný olma özelliðini yürüten ama Türkiye'miz için de milletvekili sýfatýyla görevini daha üst seviyede yerine getiren bir isim, oturum baþkanlýðý için ben sözü Milletvekilimiz Av. Feyzullah Kýyýklýk Beyefendiye alkýþlarýnýz eþliðinde býrakýyorum. Buyurunuz efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 214 Av. Feyzullah KIYIKLIK Evet, hem ekrandan bizleri izleyen bütün dinleyicilerimize, izleyicilerimize ve hem de sizlere iyi akþamlar diliyorum, hayýrlý Ramazanlar diliyorum. Bugün Baðcýlar'da hemen hemen bir aydýr, Türkiye'de çok fazla dillenen ve herkesin konuþtuðu ama daha çok konuþmasý gerekenlerin de sadece yazýp neticeyi bekledikleri anayasa çalýþmalarý veya anayasa taslaklarýyla ilgili, burada çok deðerli Hocamýz hem Yargýtay Onursal Baþkaný hem anayasa konusunda gerçekten etkili, yetkili Prof. Dr. Sami Selçuk Hocamýzý dinleyeceðiz. Asýl sahibinden bu çalýþmalarla ilgili bilgiler alacaðýz. Diðer yönden de Türkiye'nin en büyük Sivil Toplum Kuruluþlarý'ndan olan ve hemen hemen bütün platformlarda özgürlükler, insan haklarý, iþçi haklarýyla ilgili büyük çalýþmalar yapmýþ olan Hak-Ýþ Konfederasyon'umuzun Genel Baþkaný Salim Uslu Bey'in inþallah fikirlerini alacaðýz, görüþlerini alacaðýz. Bu arada belki, Hocam acaba mümkün mü? Size de sorayým, böyle çok ciddi ve kafanýzda oluþmuþ soru varsa, onlarý da bize gönderirseniz, biz de Hocalarýmýza ve Sayýn Salim Bey'e sorularýnýzý iletebiliriz. Bir de burada Baðcýlar ve beklide TV.Net aracýlýðýyla da bütün Türkiye'de anayasa çalýþmalarýyla ilgili, anayasa taslaklarýyla ilgili, anayasanýn oluþumuyla ilgili bilgileri yeniden masaya yatýracaðýz. Zannediyorum Türkiye, Anadolu, Osmanlý 1808'den bu tarafa, ki ilk Sened-i Ýttifak 1908, 24, 61 ve hatta bir de 21 ve 1982 yýllarýnda anayasalar yaptý, ittifaklar yaptý ve bu anayasalarda belirli kurumlarý oluþturdu, umdeler ortaya koydu ancak nedendir bilinmez bazýlarý yapýldýktan hemen bir yýl sonra rafa kaldýrýldý, hiç uygulanmadý. Mesela 1808 bu þekilde olmuþ. Tabi 1808'den sonra 39'lar var, 56'lar var, 1876 var ve 1908'de bazý anayasal çalýþmalar yapýldý, ittifaklar imzalandý, senetler imzalandý ama çok az yürürlükte kalabildi veya yürürlüðünde fayda görülmedi. Ama 21'den bu tarafa 80 yýlý aþkýn zamandýr Türkiye'de anayasalar daha düzenli bir þekilde yapýlageliyor. 1921, 24, 61, 82 fakat bunlarda da devamlý deðiþiklikler yapýldý. Ancak bütün bu anayasalarýn yapýlmasýnda ortak bir nokta var, bu da þu: Bunu devlet bizzat kendisi yapýyor veya devleti idare edemediklerini zannettikleri insanlara karþý bir hareket, bir ihtilal oluyor ve ihtilalden sonra Kurucu Meclisler anayasa yapmaya kalkýyor. Ve artýk o kadar çok bunlara biz alýþtýk ki, son yeni anayasa çalýþmalarý yapýlýrken gerek kurumlar, gerek ilim adamlarý, gerek siyasiler þöyle bir görüþ de ortaya koydular, birazdan Hocamýz da bunlarý mutlaka açýklayacak, "Anayasayý normal meclisler yapamaz, mutlaka bir Kurucu Meclis kurulmalý ve Kurucu Meclis kanalýyla bunlar yapýlmalý" diye düþünceler bile oluþtu. Herhalde bu çok fazla müdahalelerden dolayý olsa gerek. Ancak þu anda Türkiye'de ilk defa her hangi bir devrim, ihtilal olmadan, devletin gücünü ispat etme gereði duymadan, tamamen halkýn seçtiði bir meclis anayasa yapmak için ve anayasayý oluþturmak için harekete geçti. Ýlk defa böyle bir sivil Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 215 anayasa hareketine girildi. Ama buna girilmesiyle de hemen sesler yükselmeye baþladý. Aslýnda 1982 Anayasasý belki de yapýlmýþ olan anayasalarýn hem insan hak ve özgürlükleriyle ilgili hem de diðer kurumlarla ilgili en sýkýntýlý olanlarýndan birisiydi. Hemen 1982 Anayasasý'ndan sonra bir çok kurum, bir çok kuruluþ anayasanýn mutlaka yeniden yapýlmasý ve sivilleþtirilmesi konusunda çalýþmalar yaptý. Sivil Toplum Kuruluþlarý'ndan 10'a yakýný bu konuda büyük çalýþmalar yaptýlar, taslaklar hazýrladýlar, o taslaklar da þu anda hem kütüphanelerde hem bütün bu iþle uðraþan ilim adamlarýnýn portföylerinde hazýr. Aynýsýna benzer yeni bir anayasayý sivil bir meclis yapmaya kalktýðý zamanda bir çok sesler ortaya çýkmaya ve yükselmeye baþladý. Ama ben öyle zannediyorum ki bu sancýlarýn hepsi geçecek ve Türkiye mutlaka hukukun üstünlüðü konusunda artýk birleþmek zorunluluðunu hissedecek. Ýnsanýmýzýn buna ihtiyacý var, kuruluþlarýmýzýn buna ihtiyacý var, ticaret adamlarýmýzýn buna ihtiyacý var, iþçilerimizin ihtiyacý var, ilim adamlarýmýzýn ihtiyacý var, þehirlerin ihtiyacý var, köylerin ihtiyacý var. Anayasa temel kuraldýr. Her þey ona göre belirleniyor. Bütün kanunlar ona göre yapýlýyor, ona uygun olmayanlar ise daima iptal edilmek zorunda kalýyor. Öyleyse temel kurallarý çok iyi koymak lazým ve önümüzde de bir fýrsat var, inþallah güzel bir anayasa oluþturulur. Aslýnda bütün dünyanýn kabul ettiði ve genel geçer deðil, bütün ülkelerde artýk ulaþýlan temel kurallar var, geçerli kurallar var, onlarýn biz Türkiye'de de olmasýný istiyoruz, Türkiye'de de fikir, vicdan özgürlüklerinin mutlaka oluþmasýný istiyoruz, bireylerin mutlaka ön plana alýnmasýný istiyoruz. Çünkü Þeyh Edebali'nin bir sözü var, diyor ki; "Ýnsaný yücelt ki devlet yücelsin." Demek ki insaný, bireyi mutlaka göz önüne alan bir temel anayasa, temel kanunlar yapýlmasý mecburiyeti var. Þimdi konuþmacýlarýmýzdan Sayýn Salim Uslu Beyefendi'ye ben bazý konularda, bazý sorular sormak istiyorum. Bu konuda bizi aydýnlatýrlarsa, tabi diðer kendi söyleyecekleri dýþýnda, ben çok memnun olacaðým. Türkiye'de ilk defa herhangi bir ihtilal olmadan yeni bir anayasa yapýlýyor. Ve bu taslak da, taslaðýn taslaðý deniyor çünkü, hazýrlandý. Bütün kurumlara, Sivil Toplum Kuruluþlarý'na inþallah yakýnda sunulacak ve münakaþalar baþlayacak. Ancak benim dikkatimi çeken bir þey oldu. Gerek 1961 Anayasasý, gerekse 1982 Anayasalarý'nda halk ve birey pek fazla yoktu. Daha çok kurumlar ön plana getirilmiþti. Kuruluþlar, anayasal organlar ön plana getirilmiþti. Size göre bu yeni anayasada nasýl bir tutum izlenmeli ki, birey ve halk daha ön plana gelmeli? Ýkincisi; hep anayasalarýn yapýlmasýnda toplumsal uzlaþmalardan bahsediliyor. Acaba Türkiye'de hakikaten halk hürriyetler konusunda, özgürlükler konusunda, vicdani düþüncelerin ortaya konulmasý konusunda birbirleriyle uzlaþmaz halde mi? Yani halkla bir uzlaþmazlýk var mý? Veya bu toplumsal uzlaþmayý isteyen insanlar hakikaten bugüne kadar yaptýklarý uygulamalarda, toplumu ilgilendiren uygulamalarda hep uzlaþmayý birinci planda aldýlar mý? Mesela 28 Þubatta biz bir devrim, postmodern devrim geçirdik. Orada Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 216 meslek okullarýyla ilgili bir uygulamaya geçildi, Ýmam Hatiplerle ilgili bir uygulamaya geçildi, baþörtüsüyle ilgili bir uygulamaya geçildi. Acaba buralarda da toplumsal uzlaþma gözetildi mi? Diðer bir olay da Türkiye'de bir mahalle baskýsýndan bahsedilmeye baþlandý. Evvel bu rivayet yoktu, yeni çýktý ve devamlý insanlar olasý, olmasý muhtemel bazý korkularla tedirgin ediliyor. Hakikaten bu millet, bu kadar çok fazla birbirine düþman mý yetiþmiþ ki, mahalle baskýsýyla insanlar þimdi korkutuluyorlar? Acaba bu sözcüðün altýnda baþka þeyler mi var? Bu konuda da sizden bilgi almak istiyoruz. Ayrýca þimdi bu bir Kurucu Meclis ve Kurucu Ýktidardan bahsediliyor. Size göre bunlarýn altýnda yatan asýl amaç ne olabilir? Ayrýca Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin, vermiþ olduðu bazý kararlarýn, Türkiye'de yapýlacak anayasadaki deðiþiklere mani olduðu söyleniyor. Bu konularda da sizlerden bilgi almak istiyoruz. Bir de Sivil Toplum Kuruluþlarý adýna çok konuþmalar yapýlýyor. Bu Sivil Toplum Kuruluþlarý anayasa konusunda da çok büyük çalýþmalar yaptýlar. Belki bugünkü taslaðýn taslaðý olan anayasa taslaðýndan da çok daha ileri derecede bu kuruluþlar anayasa taslaklarý hazýrladý. Acaba niye bugünkü çýkan bu taslaða bu kadar fazla karþý çýkýlýyor? Bir de Türkiye'de kurumsal uzlaþmalar konusunda ne diyorsunuz acaba? Toplumsal uzlaþmalarý zaten anlatacaksýnýz ama kurumsal uzlaþmalar konusunda neler düþünüyorsunuz? Süremiz 15 dakika. Ýnþallah sizlerin bu konuda bize geniþ malumatlar vereceðinize inanýyorum. Buyurun efendim. Salim USLU Çok teþekkür ederim Sayýn Baþkaným. Aslýnda ben kendimce bir hazýrlýk yapmýþtým ama tabi umduðumuza deðil bulduðumuza razý olacaðýz bu durumda. Sorulara cevap vereceðim. Av. Feyzullah KIYIKLIK Kendi hazýrlýklarýnýzdan bahsedebilirsiniz mutlaka ama sorulara da cevap istiyoruz. Salim USLU Öncelikle hepinizi saygýyla selamlýyorum. Baðcýlar Belediye Baþkanýmýza ve çalýþma arkadaþlarýna hasleten teþekkür etmek istiyorum. Çünkü son aylarda hepimizin dikkatini çekiyor, bir korku pazarlanmaya baþladý, bir korku tacirliði baþladý. korku pazarlayanlar bu vesayet tekerleri sürsün istiyorlar. Baský Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 217 mekanizmalarý çalýþsýn istiyorlar ve bir kýsým medya tekerleri de tiraj ve raiting kaygýlarý giderilsin istiyorlar. Aslýnda biz bu korkulara çok alýþýðýz. Biraz da korku yorgunu olduk. Bu ülkede yýllar yýlý komünizm korkusu ile zaman kaybettik. Sonra bölünürüz korkusu, sonra irtica korkusuyla simgeler ve semboller buruþturuldu. Bir çatýþma zemini oluþturulmaya çalýþýldý, çatýþma zemininin de neden oluþturulmak istendiði belli. Belli kurumlar ve çevreler þartlarý olgulaþtýrýp, þartlardan kendilerine görev tevdii etmek istiyorlar. Özelliklede koruma ve kollama görevinin gerekçelerini oluþturuyorlar. Bunlar nitekim gazetelerde de, kitaplarda da yazýldý. Aslýnda bu korkularýn arkasýnda tek bir korku var. Korkunun paketinde, ambalajýnda ne yazarsa yazsýn, tek bir korku var, o da demokrasi korkusu. Kendi insanýndan, kendi insanýnýn düþüncesinden, kendi insanýnýn aklýndan korkan bir anlayýþ. Akýl dediðimiz þey, düþünce dediðimiz þey insan aklýnýn en kutsal ürünüdür. Ýnsan aklýndan korkmak, aslýnda insandan korkmaktýr, geliþmekten korkmaktýr, yenileþmeden, deðiþmeden korkmaktýr. O nedenle zaman zaman topluma korku salmak, toplumu korku duvarlarýna hapsetmek gibi bildik senaryolar tekrarlanýyor. Ýþte dün Ýran korkusu salýnýyordu, Cezayir korkusu salýnýyordu, Arabistan korkusu salýnýyordu, bugün Malezya korkusu salýnmaya çalýþýlýyor. Aslýnda korkularla toplumda bir yýlgýnlýk yaratýlmaya çalýþýlýyor ve bu yýlgýnlýkla toplumun zihinlerinde demokrasi dýþý süreçlere zemin oluþturulmaya çalýþýlýyor. O nedenle de bu korkularla sivil ve demokratik anayasa arayýþýna karþýn bir hedef þaþýrtmasý yapýldýðýný düþünüyorum. Oysa ülkelerin kalkýnma stratejileriyle ülkenin siyasi yapýsý ve siyaset gelenekleri arasýnda doðru bir iliþki vardýr. Bu iliþkiyi hangi konsepte oturtacaksanýz ülkenin yarýnlarýný ona göre kuracaksýnýz, ona göre kurgulayacaksýnýz demektir. Þimdi bakýyoruz ki, mevcut anayasa ülkenin birincilik ülkesi olmasý, bir dünya devleti olmasý, etkin ve saygýn bir küresel aktör olmasý, kendi içerisinde toplumsal barýþýný kurmasý, kendi içerisinde kalkýnma stratejilerini gerçekleþtirmesi ve istikrarý yakalamasýna bu ülkenin anayasasý elvermiyor. Bu ülkenin anayasasý izin vermiyor. Bundan dolayý da Türkiye bütün bir modernleþme süreci boyunca, az önce Sayýn Baþkanýn da ifade ettiði gibi, anayasalarla toplumu kontrol etmeye, kontrol edemediði yerde de kontrollü bir gerginlik yaratýlmaya çalýþýlýyor. Bugün yaþadýðýmýz olay bu. Bundan dolayý da, her gün ortaya çýkmamýþ bir taslak üzerinde spekülasyonlar yapýlýyor ve belirli kaygýlar, özellikle netameli konular, tartýþmalý konular ve gündemler öne çýkartýlmak suretiyle toplumun bir anayasa talebi ve ihtiyacý yeniden ötelenmeye çalýþýlýyor. Bundan dolayý ben baþlangýçta Baðcýlar Belediyemize teþekkür etmek istedim. Ortada henüz bir taslak yokken, herkes karanlýða karþý savaþ açma yarýþýna girmiþken, kurumlar ve bireyler, belli kurumlara adeta bir sadakat yarýþýna sokulmuþken Baðcýlar Belediyemiz, ben kendimi yetkin saymýyorum ama anayasa konusunda en etkin ve en yetkin isimleri buraya davet etmek suretiyle, Sayýn Yargýtay Baþkanýmýz ve Sayýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 218 Milletvekilimizi buraya davet etmek suretiyle anayasanýn içeriðine yönelik bir tartýþma baþlatmak istiyorlar. Bunu çok önemli bir giriþim olarak görüyorum. Keþke bütün belediyeler, bütün siyasi partiler, bütün Sivil Toplum Örgütleri, bütün toplum, kendi geleceðimizi ilgilendiren, çocuklarýmýzýn geleceðini ilgilendiren bir anayasa tartýþmasýnýn içerisinde yer alarak, duruþumuzu, pozisyonumuzu, talebimizi ve ihtiyacýmýzý dile getirebiliyor olsak. Sadece slogan atarak, sadece "Karþýyýz" diyerek, sadece engellemeye çalýþarak, sadece kötüleyerek, özellikle de cumhuriyet kavramlarýný ve kurumlarýný bir sopa gibi kullanarak, belden aþaðý vurmak gibi bir yanlýþ yerine; bir anayasa nasýl olmalýdýr, toplumun beklentisi nedir, anayasanýn çerçevesi hangi içerikte olmalý, hangi referanslara ve parametrelere oturmalýdýr, bunu tartýþýyor olabilsek. Maalesef bunu yapmak yerine herkes kendi konumuna göre pozisyon tutmaya, kendi pozisyonunu, kendi statüsünü, hatta kendi fiyakasýný koruma altýna almaya çalýþýyor. Bu yöntemi son derece yanlýþ bulmaktayým. Evet, bazýlarýnýn olmayabilir ama "Doðrusu bu acelecilik niye?" diyenlere benim sözüm þu: Acelemiz var. Türkiye 1876'dan beri, Sened-i Ýttifak'tan beri anayasa tartýþmalarý yaparak zaman kaybetmiþse ve bugüne kadar yapýlmýþ hiçbir anayasayý toplum bizzati kendisi yapabilme þansýný elde etmemiþse, birileri bizden daha iyi bizi bildiklerini düþünerek, birileri bizim özümüzün ve sözümüzün ne olmasý gerektiðini bizden daha iyi planlayarak anayasa getirip bize dayatmýþlarsa, doðrusu artýk Türkiye'yi üçüncü bin yýlda kendi anayasasýný yapan çaðdaþ bir ülke olmanýn, çaðdaþ bir toplum olmanýn gereklerini daha fazla ýskalamamak, daha fazla ötelememek gerektiðini düþünüyorum. O nedenle acelemiz var. Bugünkü mevcut anayasa Türkiye'ye yakýþmýyor. Tamamen, Sayýn Baþkanýn sorusunda da ifade ettiði gibi, haklarý ve özgürlükleri anayasanýn teminatý altýna almak yerine, anayasanýn aksesuarý gibi anayasada kullanýp gerektiðinde verdiði gibi, 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan sonra da alabilme hakkýný ve imtiyazýný kendisinde gören bir anayasamýz var. Sözgelimi grev hakký anayasada tanýnmýþtýr. Toplu sözleþme hakký, sendikalaþma hakký tanýnmýþtýr. 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan sonra bunu kullanmanýn imkaný yoktur. Herkes siyasete katýlmak, siyasi parti kurmak hakkýna sahiptir. 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan sonra sizin siyasi parti kurma hakkýnýz, siyaset yapma hakkýnýz çok kolaylýkla elinizden alýnabilir. Gerekçeler de gayet basittir. Nemenem þey olduðu bugüne kadar anlaþýlamamýþ bir kamu düzeni, bir kamu yararý, bir ulusal güvenlik, bir genel saðlýk gibi bir kýsým sözcükler gerektiðinde hak ve özgürlüklerin önünü kesecek biçimde çok rahatlýkla kullanýlagelmiþtir ve bunlar da çok enteresandýr siyasi konjonktür dikkate alýnarak yapýlmýþtýr. Mesela 'Et ve Balýk Kurumu'nda benim sendikam bir grev kararý almýþtýr. Benim sendikamýn aldýðý grev kararý ulusal güvenliðe aykýrý bulunduðu gerekçesiyle ertelenmiþtir. Danýþtay'a itiraz etmiþizdir, Danýþtay da hükümetin görüþünü yerinde bulmuþtur. Ama günün birisinde Et ve Balýk Kurumu özelleþtirilip ortadan Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 219 kalktýðýnda ne ulusal güvenlik tehlikeye girmiþtir ne genel saðlýk tehlikeye girmiþtir. Demek oluyor ki normalde yargýnýn ve hukuk normlarýnýn tamamen objektif kriterlere baðlý olarak yasa metninde yer almasý gerekirken burada tamamen subjektif gerekçelerle hareket edilmektedir ve buna da bu anayasaya dayalý olarak çýkartýlan yasalar ve bu yasalara göre hüküm veren yargý karar verebilmektedir. Ýþte burada bireysel haklar ötelenmektedir. Anayasamýz özellikle devlet erkinin ayrýcalýðý felsefesine dayalý olarak hazýrlanmýþtýr. Devlet erkinin ayrýcalýðý felsefesine dayalý olarak hazýrlanan bir anayasa da doðal olarak bürokrasiyi, ister sivil bürokrasi olsun ister üniformalý bürokrasi olsun, her türlü bürokratik tasarrufu da koruma altýna almýþtýr ve ne yazýk ki koruma altýndaki bürokrasi halkýn beklentilerini, ihtiyaçlarýný, taleplerini, önceliklerini, gelecek tasavvurlarýný kontrol etme, gerektiðinde yasaklama, sýnýrlama hakkýný da kendisinde görmektedir. Bu nedenle mevcut '82 Anayasasý 'devlet için insan felsefesi'yle hazýrlanmýþtýr. Vaktiyle eski Genelkurmay Baþkaný Sayýn Özkök, Yunanistan Milli Günü dolayýsýyla Yunanistan Büyükelçiliðinde bir resepsiyona katýlmýþ ve aynen þöyle demiþtir "Hiçbir ülkenin, hiçbir devletin komþularýný seçme hakký, tercih etme imkaný yoktur." Evet doðru bir söz. Ama bu sözün biraz daha ilerisine gittiðinizde þöyle de düþünüyor olmanýz lazým: Hiçbir devletin de kendi yurttaþlarýný tercih etme hakký ve imkaný yoktur. O zaman kendi yurttaþlarýnýzýn farklý renkliliklerine, farklý kimlik kodlarýna, farklý beklentilerine doðal olarak cevap veriyor olmanýz gerekir, dikkate alýyor olmanýz gerekir, saygý gösteriyor olmanýz gerekir. Bir diðer soru "Toplumsal uzlaþma mümkün mü?" Ben toplumsal uzlaþmanýn bugüne kadar hiçbir anayasal çalýþmada, toplumu yakýndan ilgilendiren hiçbir önemli kararda dikkate alýnmadýðýný gördüm. Hatta o kadar ki toplumun egemenlik hakký olan seçimlere katýlma, seçme özgürlüðü bile zaman zaman zapt-ý rapt altýna alýnmak istenmiþ ve toplum seçtiklerini birilerine beðendirmek zorunda kalmýþtýr. En demokratik eylem olan seçimler ve seçim sonuçlarý bile belli çevrelerce beðenip beðenmeme hakký çerçevesinde deðerlendirilmiþtir. Ben toplumsal uzlaþmanýn gerekliliðine inanmakla beraber uzlaþmayý kimle yapacaðýmýz sorusunu da tartýþmak gerektiðini düþünüyorum. Toplumsal uzlaþma toplumun farklý katmanlarý, farklý kesimleri, farklý aidiyetleri, farklý kültürleri, farklý kimlikleri arasýnda olur ve olmalýdýr. Ama devletle uzlaþma olmaz. Çünkü anayasa toplumla devlet arasýnda yapýlmýþ bir sözleþme deðildir. Anayasa öðretisinde de bunun böyle olmadýðýný zannediyorum. Bir baþka husus yapacaðýnýz bir anayasanýn temel çerçevesi bellidir. Birilerinin mahalle kaygýsý yada baskýsý bir anayasanýn kriterlerini oluþturamaz. Türkiye eðer bir dünya devletiyse mevcut anayasasýnýn 90. maddesine göre imzaladýðý ve taraf olduðu uluslararasý sözleþmeler aslýnda bizim anayasamýzýn temel çerçevesini, temel parametrelerini oluþturmaktadýr. Þimdi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 220 sormak istiyorum "Avrupa Sosyal Þartýný dikkate alan bir anayasa hazýrlayacaksak bunu kiminle, niye uzlaþacaðýz?" Ýnsan Haklarý Sözleþmesini dikkate alan, temel kriter olarak benimseyen bir anayasa yapacaksak, yapmak zorundaysak kiminle, ne diye uzlaþacaðýz? O nedenle ben uzlaþmanýn da herkesle, her kesimle, her kurumla mutlak gerekliliðine inananlardan deðilim ve hatta uzlaþma yaklaþýmýný da biraz da saçma bulanlardaným. Bir diðer husus da "Mahalle baskýsý var mý?" Evet bu ülkede mahalle baskýsý var. Bu mahalle baskýsýný biz çok çektik. Mahalle baskýsýný nerede görüyorsunuz? Parti kapatmalarda mahalle baskýsý var. Medya bir söylenti üretiyor sonra o söylenti delil olarak kabul ediliyor sonra o deliller üzerinden hükümler ihdas ediliyor, kararlar veriliyor. Ýþte bu mahalle baskýsý. Düþüncesini açýkladýðý için kimi gazetecilerin cezaevine sokulmasý kimi dergilerin kapatýlmasý var. 'Ayýþýðý Operasyonu'nu açýkladý diye, bir darbe giriþimini açýkladý diye bir derginin kapatýlmýþ olmasý tam da mahalle baskýsýna tekabül etmektedir yada kýlýk-kýyafetinden dolayý çocuklarýn üniversiteden atýlmasý tam da mahalle baskýsýna, ikna odalarýna sokulmasý tam da mahalle baskýsýna tekabül etmektedir. Ve baþka bir husus daha, üniversitede görüþünü açýklayan akademisyenler_rahmetli Bülent Taner bunlardan bir tanesidir ve çok daha fazla örnek vermek mümkün_ düþüncesini açýkladýðý için yada herhangi bir yayýn organýnda görüþlerini açýkladýðý için, bilimsel yayýnlar yaptýðý için üniversiteden kovulan akademisyenlerin sayýsý az deðildir ve iþte bu da mahalle baskýsýdýr. Hatta býrakýn onu düþüncelerini yazdýðý için iþten atýlan gazetecilerin sayýsý bu ülkede hiç de azýmsanacak miktarda deðildir, iþte bu da mahalle baskýsýdýr. Bu ülkede bir mahalle baskýsý vardýr. Özgürlüklere karþý, bireysel haklara karþý, düþüncelere karþý, farklýlýklara karþý bir mahalle baskýsý vardýr. Ýþte demokrasi korkusu da buradan kaynaklanýyor diye düþünüyorum. Ha, bu toplumun kendisinde mahalle baskýsý var mý? Hayýr. Türk toplumunun modernleþme sürecine baktýðýmýz zaman Türk toplumu farklýlýklarý, ayrýlýklarý kendi içerisinde çok rahatlýkla tolere edebilmek kültürüne sahiptir, geleneðine sahiptir ve toplumdaki farklýlýklar hiçbir zaman bir baský görmemiþtir. Bunu da böylece ifade etmek istiyorum. Bir son olarak da iki nokta var; Kurucu Meclis olayý. Ben þahsen Kurucu Meclisin gerekliliðine inanmýyorum. Belki Sayýn Baþkaným farklý düþünüyor. Türkiye'de Kurucu Meclisin koþullarý yoktur. Henüz yeni oluþmuþ bir parlamento, dinamik bir parlamento, zinde bir parlamento vardýr. Toplumun %85'ten fazlasýnýn bu parlamentoda temsil edilmesi söz konusudur ve Kurucu Meclisi gerektiren bir darbe ya da ihtilâl atmosferi de yoktur. O halde bu zinde parlamento pekala yeni bir anayasa yapabilir. Anayasa yapýmýný Kurucu bir Meclis kuralým, oluþturalým ya da uzlaþma komitesi oluþturalým, oraya havale edelim demek, toplumun anayasa Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 221 talebini ertelemek, ötelemekten baþka bir þey ifade etmez. Bugüne kadar TBMM'de çok defa uzlaþma komisyonlarý kurulmuþtur, uzlaþma komisyonuna giden hiçbir yasa, hiçbir reform Meclis Genel Kurulu'na gelememiþtir. Bu nedenle ben Kurucu Meclis fikrine karþýyým. Bu anayasa niye bu kadar çok tartýþýlýyor? Niye bu kadar çok gürültü çýkýyor? Ben bunun tek bir sebebi olduðunu düþünüyorum. Bugüne kadar Türkiye'de o kadar çok anayasa tartýþmasý, o kadar çok anayasa teklifi olmuþtur ki. Mesela bir çoðunuzun hatýrlamadýðý anayasa tekliflerinden bir tanesi de konfederasyonumuzca yapýlmýþtýr, 1992 yýlýnda. Bir anayasa sempozyumu yaptýk, orada bir görüþ ortaya çýkarttýk. Ama toplumda bu kadar tartýþýlmadý. TÜSÝAD'ýnki tartýþýlmadý, Barolar Birliði'ninki tartýþýlmadý, CHP'ninki tartýþýlmadý, hiçbirisi, TOBB'unki tartýþýlmadý. Peki niye þimdi bu kadar çok tartýþýlýyor? Bunun bir tek sebebi var, tek bir tek sebebi. O da þu; þu andaki Mecliste bulunan mevcut siyasi irade, bu eskimiþ cunta anayasasýný deðiþtirebilme gücüne ve kudretine sahiptir. Bundan dolayý bu anayasa çalýþmalarý bu kadar çok ciddiye alýnmaktadýr, bundan dolayý bu anayasa çalýþmalarý gerçekten baþarýya ulaþacak korkusu hakimdir. Tartýþmanýn temel sebebi budur. Þüphesiz bu tartýþmalarýn içersinde iyi niyetli olanlarýn görüþlerine saygý duymak ve dikkate almak gerekir. Son olarak da Sivil Toplum Örgütleri bu anayasa tartýþmalarýnýn neresinde? Evet, Sivil Toplum Örgütleri bu anayasa tartýþmasýnýn kýyýsýndan, köþesinden içerisine girdiler. Ama gerçekten Sivil Toplum Örgütleri ne kadar sivil, ne kadar sivil bir anlayýþa, felsefeye sahipler o da tartýþma konusu. Þu elimdeki gazete ilaný 24 Eylül 2001 tarihinde gazetelerde yayýmlanmýþ bir ilan. Yani 2001, bundan 6 sene, 7 sene önce yayýmlanmýþ bir ilan. Burada TOBB'un imzasý var, TÜSÝAD'ýn imzasý var, Türkiye Ýþ Verenler Konfederasyonu'nun imzasý var, Esnaf Sanatkarla Konfederasyonu'nun imzasý var, Türk-Ýþ'in imzasý var, DÝSK'in imzasý var, Hak-Ýþ'in imzasý var. Orada biz diyoruz ki; "Demokrasi, barýþ ve özgürlük içerisinde yaþayan, insan haklarýna saygýlý, yüksek yaþam düzeyine, eðitim, saðlýk ve çevre kalitesine, rekabet gücü yüksek bir ekonomiye ulaþmýþ, güçlü ve güvenli bir ülke olma yolunda adým atmak için anayasanýn deðiþtirilmesine 'Evet' " diyoruz. Þimdi TÝSK Konfederasyonu 4Eylülde bir açýklama yaptý. "Hükümet programýný takdirle karþýlýyoruz" dedi, "Destekliyoruz" dedi. Hükümet programýnýn 8.sayfasýnda Sayýn Baþbakanýn, yeni anayasanýn çerçevesine dair görüþleri var. Bunu "Destekliyoruz" dedi. Bir baktýk 19Eylülde TÝSK yeni bir açýklama yaptý. "Efendim bu anayasa tartýþmalarý yýpratýcý olmuþtur, ertelensin." Þimdi 2001'deki imza TÝSK'e ait, 4Eylül 2007 tarihli bildiri TÝSK'e ait, 19Eylül tarihli TÝSK'e ait. Peki TÜSÝAD nerede burada? TÜSÝAD da bir baþka alem. TÜSÝAD da buna imza atan bir örgüt. Avrupa Birliði Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 222 reformlarýnýn gerçekleþtirilmesi gerektiði konusunda ýsrarla talepte bulunan ve bu konuda Avrupa'ya seferler düzenleyen bir örgüt. Geçtiðimiz günlerde TÜSÝAD da anayasa tartýþmalarýnýn ertelenmesini istedi. Bunun ne anlama geldiðini ben yorumlayamýyorum. Ama herhalde tutarlýlýk adýna, tutarlý davranmak adýna bir Sivil Toplum Örgütü için en azýndan ayýplanmasý gereken bir tutarsýzlýk diye düþünüyorum. Son sözüm þu Sayýn Baþkaným: Biliyorsunuz Cumhuriyet öncesi Yeniçeri Ocaklarý vardý ve yeniçeriler her fýrsatta padiþahýn aldýðý kararlara, uygulamak istediði kararlara hoþlarýna gitmiyorsa, "Ýstemezük" diyorlardý. Bugünkü Sivil Toplum Örgütleri, bugünkü Demokratik Örgütlerin tamamý da çaðdaþ Yeniçeri Ocaklarý gibi beðenmedikleri, hoþlarýna gitmeyen durumlarda "Ýstemezük"ten baþka bir þey ifade etmiyorlar. Oysa yapýlmasý gereken þey, bu bilgi çaðýnda, bu çaðdaþ dönemde yapýlmasý gereken þey; ortak akýlla toplumun ihtiyacýna cevap verecek çaðdaþ, sivil, demokratik, katýlýmcý bir modern anayasa yapmaktýr. Cumhuriyetin 84.yýlýna yakýþan bir anayasamýz olsun isteyen herkes çamura yatmak yerine, usül tartýþmalarý yerine esasa geçip, bir anayasanýn olmazsa olmazlarý konusundaki görüþlerini ortaya koymalýdýrlar. Teþekkür ederim. Av. Feyzullah KIYIKLIK Evet, biz de çok teþekkür ediyoruz. Biraz vakti fazla geçtik ama Hocam size ona göre inþallah arkadaþýmýzýn kullandýðý hakka yakýn bir zaman da size vereceðiz. Yalnýz size hem halkýn hem de bizim soracaðýmýz bazý çok önemli sorular var. anlatýrken bunlara da cevap verirseniz çok memnun oluruz. Birincisi; sivil bir anayasa, þu anda üzerinde çalýþýlýyor. Size göre sivil bir anayasa taslaðý nasýl hazýrlanmalý, kim yapmalý? Acaba bir ihtilâl sonucunu mu beklemeli, yoksa yeni bir olayýn sonucu mu beklenmeli? Yoksa, acaba bu toplumun seçtiði meclis, topluma güvenip o meclisin yaptýðý anayasanýn da toplum için olabileceði düþünülebilir mi? Ýkinci sorumuz; 1982 Anayasasýnýn yeni bir anayasa yapmaya imkan tanýmadýðý konusunda bazý bilim adamlarýnýn ve Sivil Toplum Örgütlerinin görüþleri var. Bu 175. madde ve diyorlar ki; ya bir asli Kurucu Ýktidar veya Kurucu Meclis bunu mutlaka yerine getirmeli. Ýnsanlarýn seçtiði meclisin bunu yapma yetkisi, milletin seçtiklerinin bunu yapma yetkisi olmasa gerekir diye, bunu tabi açýk söylemiyorlar ama sanki bu anlam tersinden çýkýyor gibi geliyor. Bir de, anayasalar bir magnakarta gibi, bazý seçkinlerle kral arasýndaki bir anlaþma mýdýr? Birbirinin haklarýna saygý gösterme senedi midir? Yoksa devletle birey arasýnda mý, yoksa bireylerin kendi aralarýndaki hukuklarýný mý ilgilendirir? Çünkü bunlar çok büyük kesintilere anayasadaki bazý maddelerin sonradan kesintilere uðramasýnýn sebebi þu, deniyor ki; "Bu halka bol geldi biraz daraltalým." Onun üzerine 'Ancak'lar ve Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 223 'Ama'lar geliyor ve bunlardan sonra sýralananlar da maddeyi olduðu gibi alýp götürüyor. Diðer bir sorumuz da Hocam, 1924, 61 ve 82, tabi arada birçok anayasa maddelerinde deðiþikler oldu, bu anayasalarda egemenlik ne þekilde ifade edilmiþti? Ve egemenlik hakikaten güzel bir anayasada yerini nasýl almalý? 1924 Anayasasýný biliyoruz, 61 Anayasasýný biliyoruz, 82 Anayasasýný biliyoruz. Ve Türkiye'de Anayasa Mahkemesi, Danýþtay, Yargýtay gibi kuruluþlar da bu egemenliðe bazen girip çýkýyorlar, þu anda da mevcutlar içinde. Bu konuda da görüþlerinizi almak istiyoruz. Ayrýca yeni bir anayasa hazýrlandý ve halka sunuldu, halk da kabul etti. Acaba, tabi olasýlýklarý hep düþünüyoruz, Anayasa Mahkemesinin kuruluþu belli, kanunlarý belli, usül dýþýnda bunu ruha aykýrýlýktan iptal etme yetkisi olabilir mi? Birkaç yazý okuduk da onun için size bu soruyu bir ilim adamý olarak Hocam soruyoruz. Bir de yeni anayasa topluma sunulurken tartýþmalar olacak. Halbuki bizim ceza kanunumuzda, siyasi partiler kanununda çok ciddi bazý kýsýtlamalar var. Mesela bazý diyelim ki; baþörtüsüyle ilgili veya diðer konularda söz söylemeleri parti kapatma sebebi olabiliyor. Acaba bu siyasi partilerin çýkýp halka anayasayý benimsemesi veya benimsememesi konusunda söylediði sözlerden dolayý ilerde tutup da bu siyasi partilerin kapatýlmasý için Anayasa Mahkemesi bir dava açabilir mi? Bimuhtemel……?????? bir soru belki ama gerek ceza kanunundaki gerekse siyasi partiler kanunundaki olaylar da göz önüne alýnarak bunlarý da size sormak istiyorum. Ayrýca maalesef Türkiye'de yasama, yürütme ve yargý ekleri arasýnda çok fazla sýnýr ihlalleri oluyor Hocam. Bazen bakýyorsunuz yargý yasamanýn da yerine geçebiliyor. Bir kanunu iptal edip ondan sonra çok rahat bir partinin kapatýlmasý hakkýnda karar verebiliyor. O kanun kapatýlmaya mani olduðu için ki, biz bunu 1990'lý yýllarýn sonlarýnda gördük. Daha önceden de gördük. Bir de þu var; Türkiye'de 24 parti kapatýlmýþ þimdiye kadar. Bizim tespitimiz, yanlýþ olabilir. Ama ben bakýyorum Almanya'da faþizmden dolayý, Ýtalya'da birer tane, zaten zannediyorum Ýngiltere'de hiç yok, Ýspanya'da da iki kere herhalde parti kapatmasý olmuþ ki, Ýspanya en son demokrasiye geçen ülkelerden birisi. Bu konuda düþüncenizi almak istiyoruz. Bu sýnýr ihlallerinden dolayý da partiler maalesef çok kapatýlýyor. Bir de þunu söylemek istiyorum; þu anda en çok toplumsal uzlaþma dile getiriliyor. Sayýn Süleyman Demirel bir söz söyledi geçenlerde, diyor ki; "1982 Anayasasý %92'yle kabul edildi." Nasýl kabul edildiði konusunda demagojiye girmek istemiyoruz ama, diyor; "Þimdi %50'yle bu anayasa kabul edilirse ne olacak?" Yani %92, %50'den daima yüksektir anlamýnda… Bu konuya da bir açýklýk getirilmesini istiyoruz biz ve teþekkür ediyorum. 20 dakika zamanýnýz Hocam. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 224 Prof. Dr. Sami SELÇUK Sayýn konuklar, Sayýn Baþkan o kadar çok soru sordu ki, sorgu meleklerini aþtý gibi geliyor bana. Nereden baþlayacaðýmý bilemiyorum. Yalnýz hemen bir noktaya deðinmek istiyorum, Sayýn Demirel sözünden hareketle bir noktaya deðinmek istiyorum. 1982 Anayasasý'nýn kabul biçimi meþru deðildir. O nedenle %92 oy aldýðý yolundaki söz, hiçbir hukuksal dayanaðý olmayan bir sözdür. Nedeni þudur: Bu anayasa halk oyuna sunulurken anayasaya karþý görüþ bildirmek suç idi, bir. Ýki, bu anayasa benimsenmediði taktirde askeri rejimin süreceði inancý topluma yansýtýldý. Üç, bu anayasa hakkýnda sürekli övgüler yazýldý. Zaten öyle yapýlmak zorundaydý. Bir baþka deyiþle, beyinler yýkanmaya çalýþýldý. Dördüncü veya beþinci bir nokta, bu anayasa oylamasý oylama yapýlýrken de sakattý. Çünkü oylamalarýn bir ilkesi vardýr. Oylama gizlidir, tasnif açýktýr. Bu anayasaya mavi oy verenler, yani "Hayýr" diyenler zarflarýn içinden bu "Hayýr"ýn görüldüðünü gördüler. Oylarýný kullandýktan sonra orada bulunan görevlilerden birinin adlarýnýn baþýna bir iþaret koyduðunu da gördüler. Demek ki, anayasa oylamasý da sakattý. Ve son bir olay olarak söyleyeyim, bu anayasa yeryüzünde görülmemiþ bir oylamayla kendisi gözledi. Nedir o? Ayný oyla hem Devlet Baþkaný seçildi hem anayasa onaylandý. Þimdi bir yurttaþ diyelim ki, Devlet Baþkanýný seviyor ama anayasaya katlanmýþ oluyor ya da tersi, Devlet Baþkanýný istemiyor, anayasayý istiyor. Bunu sadece Tanrý biliyor. Bu bir bilmecedir. Onun için hiç kimse kendi kendini aldatmasýn, 1982 Anayasasý biçimsel açýdan 1999 Adli Yýl konuþmamda da söylediðim gibi meþru deðil gayri meþru bir anayasadýr. Maddi açýdan bu anayasa nasýl bir anayasadýr diye sorarsanýz, anayasalar meþru devlet gücünü kullanan devlete karþý bireyin hak ve özgürlüklerini güvence altýna almak için yapýlýrlar. Varlýk nedenleri budur. Bu anayasa ise, 1982 Anayasasý ise, bireyden kuþkulanan devletin kendi gücünü bireye karþý güvence altýna almak kaygýsýný ve ruhunu yansýtýyor. Anayasa kavramýyla ters düþüyor. Bu nedenle, yine 1999 konuþmamda dedim ki; Türkiye, görünüþte anayasasý olan, anayasalý bir devlet anayasal bir devlet deðildir. Bu görüþlerimden bugün de hiçbir ödün vermiyorum, bu görüþlerimde bugün de direniyorum. Onun için %50'ymiþ, %60'mýþ, hiç kimse kendi kendini aldatmasýn. Bu anayasanýn ömrü de bitmiþtir. Zaten 82'de bitmiþti ama o günden beri katlanýyoruz. Mutlak mutlanla batýl bir anayasadýr. Ancak yeni yasa yürürlüðe girinceye kadar da biçimsel açýdan bu anayasa yürürlüktedir, geçerlidir ve bir hukukçu olarak beðenmeseniz de bu anayasaya uymak zorunda olduðunuzu söylemek zorundayým. Bu konuda söyleyeceklerim bunlar, yalnýz hemen bir þey söylemek istiyorum. Þimdi bir anayasa söz konusuysa elbette tartýþýlacaktýr. Buna çok olumsuz, sizleri ürperten, sizleri "Bu da olur mu?" biçiminde tepkilere götüren görüþler de ileri süreceklerdir. Þimdiden bunlara herkesin hazýr olmasý gerekir. Zaten düþünceyi açýklama özgürlüðünün temelinde bu vardýr. Her gün birbirinize Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 225 "Nasýlsýnýz, iyi misiniz, günaydýn" gibi düþünceler için deðildir düþünceyi açýklama özgürlüðü. Toplumu sarsan görüþler içindir. O nedenle hiçbir düþünceyi sýnýrlamadan, hiç kimseye yasak getirmeden ne söylerse söylesin sabýrla dinlemeli ve herkes bunu deðerlendirmelidir. Bu yanlýþtýr, gerisi yanlýþtýr. Ben burada bunu söylemek mecburiyetindeyim. O nedenle %100 bana ters düþen bir insanýn görüþü ortaya atýldýðýnda, o görüþün susturulmasýna veya kýnanmasýna razý olmamamýz gerektiðini de hepinize açýklamak gereðini duyuyorum. Bu bakýmdan herkes konuþacaktýr. Çünkü bu anayasa daðdaki çobandan, sokaktaki iþçiden Cumhurbaþkanýna kadar herkesin anayasasý olacaksa ve herkes bu anayasayla yönetilecekse devlete karþý hak ve görevlerini ve bu arada özgürlüklerini bilecekse tartýþmaya katýlacaktýr. Niye anayasayý halka sunuyorsunuz? Deðerlendirsin diye. Sadece seçkinler yapmýyor dikkat ederseniz anayasayý. Sadece seçkinlerin oyuna sunmuyorsunuz. O halde bunlara alýþacaðýz. Bir baþka noktayý da vurgulamak gereðini duyuyorum. Türkiye birbirinden kuþkulananlar ülkesi haline dönüþtürülmüþtür, bu yanlýþtýr. Birbirimizden kuþkulanmayý býrakalým. Ben tartýþma kültürünün Türkiye'de geliþmesini ve geliþtirilmesini isteyen birisiyim ama tartýþma sövüþmeyle baþlýyor sonra dövüþmeye dönüþüyor. Bu yanlýþtýr. Karþýlýklý olarak düþüncelerimizi tartarsak o zaman tartýþma olur. Tartmadan birbirinizi dinlerseniz o tartýþma olmaz. Kendi kendinize monolog olur o. Karþýdakini dinlemiyorsunuz, onun görüþünü çürütecek yerde bazen onu çürütmeye çalýþýyorsunuz. Bunlar yanlýþ. bunlardan vazgeçelim. Bu iktidarýn bence en güzel yapmýþ olduðu iþlemlerden bir tanesi, Ergun Özbudun çapýnda bir hukukçuya bu iþi emanet etmesidir. Ergun'un tebrike ihtiyacý yoktur. Ancak iktidar O'nu bulduðu için kendisini tebrik ediyorum. Çünkü Ergun benim sýnýf arkadaþýmdýr, onun için söylemiyorum ama son derece parlak bir hukukçudur. Yurt dýþýnda en çok kendine referans yapýlan bir hukukçudur. Ve Türkiye'de çok az okunduðu için bütün kitaplarýný da Ýngilizce yazmýþtýr. Sadece öðrencileri için Türk Anayasa Hukuku yazmýþtýr. Ve dünyada çok tanýnan bir hukukçudur, son derece de saðlamdýr. Ve hiçbir iktidarýn buyruðunda olmadýðýna da inanýyorum. Çünkü bilim adamlarý bilimin buyruðundadýrlar. Bilimi teslim almazlar, bilime teslim olurlar. Nizam-ül Mülk'ün bir sözü vardýr: "Ýyi bilim adamlarý sultanlarla düþüp-kalkmayanlardýr, iyi sultanlar bilim adamlarýyla düþüp kalkanlardýr." Onun için ben Ergun'un bu açýdan iyi bir bilim adamý olduðunu hepinize duyurmak isterim, bu benim için önemli bir güvencedir. Türkiye'de 15 günden beri birileri çürütülmeye çalýþýlýyor. Ama düþünce deðil, insanlar… Bu yanlýþ, bu çok çirkin de. Düþünceleri kýnamanýn ötesine geçiyoruz bakýn. Kiþiliklere saldýrýyoruz. Bunlar yanlýþ, kaba davranýþlar ve doðuluca davranýþlardýr. Þimdi bakýn, ben tabi kendi alanýmýn içinde kalmak isterim ama Ýslam'ýn temel felsefesi, özellikle bütün tek Tanrý'lý dinlerin bir temel felsefesi vardýr. O da þudur: Bir; ne deniyor? Her þeyin egemeni Tanrý'dýr. Bununla ne diyor biliyor Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 226 musunuz Tanrý? Diyor ki padiþahlara, "Senin üzerinde ben vardým, benim çizdiðim çizgiler içinde davran." Hukuk devleti budur iþte. Yani "Akla, hukuka uy" diyor. Ýki; "Mutlak bilgiyi ben bilirim" diyor ve her bireye diyor ki; "Bildiðini kimseye dayatma, yanýlabilirsin. Seninki mutlak deðil, görece, geçici" diyor. Bakýn bu çok önemli. Onun için her birey görüþünü söylerken, görüþünün çürütülebileceðini peþin peþin kabul etsin. Üç; diyor ki, "Bütün her þeyin sahibi benim." Burada da birilerine yollama yapýyor. Diyor ki; "Sen bir þeylere sahip olabilirsin yeryüzünde, zengin de olabilirsin ama geçici haberin olsun. Çünkü ölümlüsün" diyor. Þimdi bakýn bu felsefe içerisinde düþünceyi kýnamak yoktur. Kim ki, düþünceyi kýnar, kim ki düþüncesinden dolayý bir baþkasýnýn görüþlerinden daha çok amaçlarý peþine düþerse kendisini Allah'a þirk koþmuþ olur. O amaç Tanrý'nýn iþidir. Benim amacým kötü olabilir, söylediðim doðru olabilir. Amacým iyi olur, söylediðim yanlýþ olur. Onun için saðlýklý bir tartýþmanýn kurallarýna uymak zorundayýz. Türkiye ne yapmak istiyor? Anayasa yapmak istiyor. Kim için? Halk için yapmak istiyor. Bir parti için, partiler için deðil arkadaþlar. Öyle bir anayasa yapacaksýnýz ki, bu anayasa 100 yýl yaþamalý. Bakýn biz sýk sýk anayasa deðiþtiriyoruz. Niye? 1921 Anayasasý'ný yaptýk, 1876'dan baþlayýn. Ýlk darbeyi padiþah vurmuþ. Bir yýl içinde vurmuþ hem de, bir yýl bile olmadan. Pat diye "Meclisi feshettim" diyor, bitti. Kaç yýl 1908'e kadar. Ve anayasa hiç uygulanmýyor. Hani kýzýyoruz ya rahmetli Özal'a. "Anayasa bir kere çiðnenmekle bir þey olmaz" demiþti. Elbette çok saçma bir þey, hele bir devlet baþkaný demiþse, bu bir devlet baþkanýný bile düþürecek kadar büyük hatadýr onu söyleyeyim. Batýlý bir ülkede bunu söyleyemezsiniz, söylediniz mi gitmek zorundasýnýz. Þimdi bakýn, buradan þuna varmak istiyorum: Demek ki, anayasalara kimi politikacýlar "Dostlar alýþ-veriþte görsün, bizim anayasamýzda var" desinler diye bakýyorlar. Hayýr, öyle deðil. Anayasanýn adý, bizde anayasa denmiþtir, sanki yasalarýn anasý. Bir bakýma doðru. Hayýr, kurucu yasadýr anayasa. Neyi kurar? Devlet örgütünü kurar ve örgütü kurarken devlete der ki, "Ýnsan hak ve özgürlüklerini de dikkate alacaksýn, þu sýnýrlarda kalacaksýn, hukukun içinde olacaksýn. Aksi taktirde meþruluðunu yitirirsin" diyor devlete. Dediði bu. Þimdi ben bir gün Sayýn Demirel'i ziyaret etmiþtim, kitabýmý da takdim ettim, bir-iki yýl önce basýna son baskýsýný verirken, kitabýn üstünde "Hukukun Üstünlüðü" kelimelerinin üstüne de parmaðýný bastý dedi ki bana; "Sami Bey þunu bir gerçekleþtirirsek, hukukun üstünlüðünü, bu iþ bitecek" dedi. "Haklýsýnýz" dedim. "Kolay olmuyor ama haklýsýnýz" dedim. "En çok da görev size düþüyor" dedim. Aradan bir ay geçti, bir olay dolayýsýyla Sayýn Demirel ne dedi biliyor musunuz? "Devlet bazen rutin dýþýna çýkabilir" dedi. Hayýr, devlet rutin dýþýna çýkamaz. Halk çýkabilir ama devlet halký rutin içinde tutacaktýr. Devletin iþi o. Yanlýþlýða bakýn. Böyle bir þey olabilir mi? Hikmet-i Hükümet'ten bahsediyorlar. Ben kýrk yýllýk meslek yaþamým içerisinde, tabi devletteki, hala sürüyor mesleki yetkinliklerim ama devletin dýþýndayým þimdi, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 227 Hikmet-i Hükümet diye bir þeye rastlamadým. Niye kimileri rastlýyor, ona da aklým ermiyor benim. Hikmet-i Hükümet diye bir þey yoktur. Hikmet-i Hükümet bir aldatmacadýr, maskedir, sahtekarlýktýr açýk konuþayým. Buradan tabi çok önemli þeyler söylemek istiyorum. Siyasi partiler diyorsunuz, Türkiye rekor üstüne rekor kýran bir ülke. Nedir o? Siyasi partileri kapatma rekoru dünyada bizdedir. Yani partileri olan ülkeler arasýnda yeryüzünde birinciyiz biz. Baþka birinciliklerimiz de var. 8 Temmuz 1999 yýlýnda Türkiye Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi tarafýndan bir gün içinde 11 kez mahkum edilmiþtir. Bu bir rekordur. Böyle rekoru da baþka yerde bulamazsýnýz. Yine Türkiye, 2005 yýlýnda 59 dava gelmiþtir Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin önüne düþünceyi ihlâl etti diye, 39 tanesi Türkiye'ye aittir. Gerisi 45 ülke arasýnda paylaþýlmýþtýr. Yani 11 tanesi. Yani %78'i bize ait. Böyle bir ülkeyi adam niye alsýn Avrupa Birliði'ne? Girecekseniz kendinize çeki-düzen verirsiniz. Benim koþullarým þu diyor. Sonra çýkýyorsunuz "Aaa sen þunu istiyorsun" diye. Önce koþullarýnýzý yerine getirin, onlarýn söyleyecek lafý kalmasýn, o zaman bastýrýn. Þimdi adam sizin karþýnýza geçip "Peki bu 39 dava neyin nesidir?" dediði zaman ne cevap vereceksiniz? Böyle bir þey olabilir mi? 1982 Anayasasý'yla Türkiye 2000'li yýllara girmemeliydi. Girmiþtir, yanlýþ yapmýþtýr. Ben istedim ki, 2002 iktidarý ilk önce anayasadan baþlasýn. Çünkü diðer yasalardan önce onu yapmak gerekiyordu. Bir ceza yasasý yapýyorsunuz, ceza yasasýnda eski yasanýn 159. maddesinin sadece sayýsý deðiþiyor, 301 oluyor. Böyle bir þey olabilir mi? 312'yi de dönüyorsunuz 216 yapýyorsunuz. Ondan sonra hükümlülük kararlarý devam ediyor. Avrupa Birliði de diyor ki, "Þunu düzeltin artýk." Ve biz bekliyoruz. Neyi bekleyeceksiniz? Deniyor ki, "Yeni bir yasa yaptýk, bir müddet daha bakalým uygulamaya…" Hayýr, uygulamaya bakamazsýnýz. Bakýn buradan söylüyorum, kimseyi de kimsenin aldatma hakký yoktur. Çünkü 312 ve 159. maddeler olduðu gibi alýnmýþtýr. Biz bunu 80 küsur yýldýr uyguluyoruz, 81 yýldýr uyguluyoruz. Bunun nesini bekleyeceksiniz? Uygulama neyi deðiþtirecek? Bugüne kadar deðiþtirmemiþ. Uygulamayý savunmuyorum, uygulamada büyük hatalar var, onu da söyleyeyim. Ama uygulamayý deðiþtirmek zorunda býrakacak yasal deðiþiklikleri yapmak zorundasýnýz. Bu kadar basit. Milletvekilimizi bulmuþken söylüyorum bunu. Onun için kaçmak yok. 301'i deðiþtirmediðiniz sürece bu hükümlülükler devam edecektir ve Türkiye de hüküm üstüne hüküm yiyecektir. Ben böyle bir ülkede yaþamak istemiyorum. Özgür bir ülkede yaþamak istiyorum. Yýllardýr bunun kavgasýný veriyoruz. Gelin bu kavgayý yasal çerçevede bitirelim. Bu kadar basit bu. Önce anayasa yapýlmalýydý, yapýlmamýþtýr. Türkiye 5 yýl geç kalmýþtýr. Ama þimdi yapýlma giriþimini onaylýyorum, katýlýyorum, yürekten destekliyorum. Þimdi bana soruyorlar sýk sýk televizyonlarda, þurada-burada; "Anayasa þöyle…" Kesin metin olmadan konuþmam ben. Çünkü bilim adamlarý size bir öneri getiriyor, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 228 diyor ki; "Biz böyle düþündük, buyurun. Ondan sonraki sizin iþiniz." Diyecek ki, yetkili kurum, Siyasal Ýktidar, Kurucu Ýktidar vs. onlara da geleceðiz, diyecek ki; "Kesin metin þudur." Ondan sonra tartýþmaya baþlarýz. Kesin olmayan metin üzerinde ben niye tartýþayým? Yani niçin enerji tüketeyim? Açýk konuþalým. Niye tartýþayým? Nasrettin Hoca'ya sormuþlar, merkebin üzerinde; "Merkebin kaç ayaðý var?" Ýnmiþ Hoca "Bir, iki, üç, dört." Biz hukukçular böyleyiz. "Nasýl olsa biliyoruz" demeyiz, göreceðiz onu. Metni göreceðiz, ondan sonra konuþuruz. Niye konuþayým boþ yere? Ben onun için, konuþmak için araþtýrmalara giriþmem gerekir. O metni bitirip deðiþtiriverirsiniz, belki bütün yapmýþ olduðum çalýþmalar boþa gidecek. Onun için diyorum ki, metin gelsin ondan sonra. Þimdi o kadar çok sorular sordunuz ki, magnakarta falan deðil, onlar geçmiþ dönemlerde. Egemenlikten bahsettiniz. Türkiye 1919'dan sonra aslýnda cumhuriyete doðru adým atmýþtýr, demokrasiye doðru adým atmýþtýr. Bunu kabul etmek zorundasýnýz. Ne diyor? Atatürk'ün prensibi þuydu: "Kuvay-i Milliye'yi amil, Ýrade-i Milliye'yi hakim kýlmak." Yani ulusal güçleri etkin, iþte herkes savaþa katýlacak vs. yönetime katýlacak, bakýn yönetime katýlacak! Ýrade-i Milliye'yi, ulusal iradeyi egemen kýlmak diyor ve bundan hiç ödün vermiyor. Yunus Nadi diyor ki; "Bu meclisle baþa çýkamýyoruz, kapatýn." "Hayýr" diyor. "Meclisi ne yaparsa yapsýn kapatmam, kapatamayýz" diyor. bu en büyük hata olur, bitti. Ve hiç kapatmamýþ. Eðer meclisi kapatýrsanýz, Atatürkçülüðe ters düþersiniz. 1980'de kapatýlmýþtýr, 1960'da kapatýlmýþtýr. Sonra da döneceksiniz Atatürkçüyüm… Yok öyle þey, olmaz öyle þey. Kimse kendisini aldatmasýn. "Zamanýn tam" diyor "Doldu" diyor Sayýn Baþkan. Burada ben diyorum ki, anayasa önümüze gelsin herkes tartýþacak. Ancak iktidara düþen bir þey var. Ýktidar sürekli diyor ki; "Biz Türkiye için anayasa yapýyoruz, kendimiz için yapmýyoruz." Bunu inandýrýcý kýlmak için adýmlar atmak zorundasýnýz. Bilim ne diyorsa onu yapýn. Bakýn, kendiniz ne diyorsa demiyorum, ben ne diyorsam demiyorum. Bilime danýþýn o ne diyorsa onu yapýn. O ne diyor? Bundan sonraki konuþmada söyleriz onu. Av. Feyzullah KIYIKLIK Hocam çok teþekkür ederim. Sorularýmýzýn bazýlarý, gerçi herhalde zaman kalmadý. Ama birkaç sorumuz yine olacak, inþallah bundan sonraki bölümde. Sayýn Salim Bey'e biz beþ dakikalýk, en son söyleyeceklerini ve birkaç da soru verdik, o sorularý cevaplandýrmasýný istiyoruz. Bir de yýllardýr Sivil Toplum Kuruluþlarýnda, büyük bir Sivil Toplum Kuruluþunun da þu anda genel baþkanýsýnýz. Nedendir bilinmez, iþte meclise insanlar seçilir, seçenlere daha sonra güvensizlik baþlar. Bir federasyonun baþýna insanlar gelir, seçenlere karþý, Türkiye'de bu çok fazla. Acaba millete, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 229 kuruluþlarýn baþýna gelen insanlar ki, o insanlarý oraya getirenler toplumun fertleri, neden güvenilmiyor? Mesela son seçimde bazý gazetelerde þöyle haberler oldu. Yazýlarý veya köþe yazarlarýnýn düþüncelerini okuduk. Efendim bu oylarý veren insanlar, iþte baþýný kaþýyan veya sýrtýný kaþýyan insanlardýr. Bunlarýn verdiði oylardan da pek hayýr gelmez anlamýnda konuþmalar oluyor. Þu anda da yeni yapýlacak anayasa millete sunulacak dendiði zaman da millet bundan ne anlar gibi sözler çýkýyor. Siz bu konularda ne düþünüyorsunuz? Bir de, demin siz bir nebze deðindiniz ama, devlette insanýn, bireyin yeri ne? Hakikaten biz kanunlar için mi varýz toplum olarak? Yoksa bütün kanunlar bizim için mi var? Bu konuda kesin bir, mutlaka sizin demin söylediðiniz doðru bir söz ama, idare olarak bu konuda kesin bir karara varamýyoruz. Bu idare derken bir tek devleti düþünmüyorum, devletin diðer kurumlarýný da düþünüyorum. Mesela mevzuat bizde çok ilerdedir Hocam ve mevzuatý daima en önde götürürüz insanlar peþi sýra gitmek zorundadýr. Bu konuda düþüncelerinizi almak istiyoruz. Bir de, sorulara cevap vermenizi istiyorum. Ayrýca bu toplumsal uzlaþmalardan bahsediliyor da, son yapýlan anketlerde bazý konularda halkýn %70'i, bazen %60'ý mesela baþörtüsü konusunda hiçbir sýkýntýdan bahsetmiyor. Ama bazý kurumlar büyük sýkýntýlarýn geleceðini yahut iþte büyük tehlikelerin bizi beklediðini söylüyorlar. Acaba bu sözlerin altýnda baþka maddi endiþeler mi var? Bu konuda da sizden bir bilgi almak istiyoruz. Teþekkür ederim. Salim USLU Ben teþekkür ederim. Þimdi bence bu seçenlere karþý güvensizlik, biraz ülkedeki demokrasi kültürüyle ilgili bir þey. Yanlýþ hatýrlamýyorsam Kemal Tahir'in bir sözü vardý; "Türkiye çifte gerçekli bir ülkedir" diyordu. Hakikaten çifte gerçeklerimiz var bizim. Devlete göre farklý, vatandaþa göre farklý gerçeklerimiz olabiliyor. Bütün konuþmalara, konuþmacýlarýn konuþmalarýna baktýðýmýz zaman, millete hitabýna, "Yüce Türk Milleti" diye baþlar. Ama eðer o yüce Türk milleti günün birinde hoþa gidilmeyen bir karar verirse, hoþa gidilmeyen bir tercihte bulunulursa, bu seferde o yüce Türk milleti bidon kafalýlar olabiliyor. Bu herhalde Kemal Tahir'in sözünün tezahürü. Yani çifte gerçekli bir toplumuz. Bunu tek gerçeðe oturtmak lazým, o da doðal olarak demokrasi kültürü ve hukukun üstünlüðü gerçeði olmalýdýr. Onun ötesindekiler tamamen yorumdur diye düþünüyorum. Jakoben bir anlayýþýn ürünüdür. Kendi toplumuna, kendi halkýna güvenmeyen bir anlayýþ jakoben bir anlayýþtýr diye düþünüyorum. Þimdi anayasamýzda bireyin yeri bellidir. Bu anayasanýn temel felsefesi, devleti düzenlerken, tanýmlarken bireylerin devleti olarak deðil, toplumu, bireyleri dizayn etmeye çalýþmýþtýr. Zevklerimizin ne olacaðý, nerede heyecanlanacaðýmýz, nerede saygý duruþunda bulunacaðýmýz, nereye çelenk koyacaðýmýza varýncaya kadar, kýlýk-kýyafetimize varýncaya kadar her türlü Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 230 ayrýntýyý düzenleme çabasý aslýnda bizleri devletin bireyleri gibi görme anlayýþýndan kaynaklanmaktadýr. Tabi bundan dolayý da yasaklar, sýnýrlar son derece bu anayasada ve yasalarda boldur. Toplumu baþýboþ býrakýrsanýz, toplumdaki deðiþim ve dönüþüm sürecini kendi kontrolünüz dýþýnda býrakýrsanýz Türkiye'nin varacaðý yer Türkiye'nin götürülmek istendiði yerden farklý olabilir. Böyle bir kaygý yaþanýyor. Onun için seçkinler Türkiye'yi ve toplumu kendi varacaklarý yere götürme çabasýyla toplumdaki her deðiþim, dönüþüm sürecini kýsýtlamayý tercih ediyorlar. Bir diðer husus toplumsal uzlaþma kavramýna Türkiye'de gerek var mý deniyor. Evet bence toplumsal uzlaþma kavramýna gerek var. Çünkü toplumsal uzlaþma kavramý belki de seçilmiþ bir siyasal iktidarý, demokratik bir siyaset kurumunu cuntadan ayýran en önemli çizgidir. Cunta toplumla paylaþmayabilir, uzlaþmayabilir ama seçilmiþ iktidar toplumdaki her farklý görüþü mutlaka sabýrla dinleyerek dikkate almaya, yararlanmaya çalýþmak zorundadýr. Gerçekten uzlaþma konusunda iyi niyetli olanlarýn yaklaþýmýndan yararlanmak durumundadýr. Ama Türkiye'de uzlaþma kavramýný en çok kullananlara bakýyoruz, aslýnda onlarýn sözlerinin içerisindeki gizli mesaj þudur: Türkiye ve toplum düþük standartlara mahkum kalsýn isteniyor. O nedenle uzlaþma kavramýný kullananlarý ayýrt etmek lazým. Ýyi niyetli olanlardan yararlanmak, Türkiye'yi düþük standartlara mahkum etmek isteyenleri de yok saymak gerektiðini düþünüyorum. Kaldý ki, zaten daha önce de söyledim, hele evrensel standartlar üzerinden, hukuk devleti ve hukukun üstünlüðü gibi kavramlar üzerinden uzlaþma aramak son derece saçma bir yaklaþým diye düþünüyorum. "Türkiye'de insan haklarý yok muydu da yüzyýldýr, yeniden bu anayasayla saðlanmaya çalýþýlýyor" dendi, ben de ifade etmeye çalýþtým. Ama Sayýn Baþkan gayet güzel ifade etti. Eðer Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin verdiði kararlarýn %78'i insan haklarý ihlâllerinden dolayý Türkiye'yi mahkum ediyorsa ve bu bizim ulusal onurumuzu incitmiyorsa o zaman mevcut durum devam edebilir. Yok bundan rahatsýz oluyorsak, Türkiye'nin sorgulanmasý, horlanmasý, ayýplanmasýndan dolayý ulusal onurumuz inciniyorsa o zaman demek ki, insan haklarý konusunda gerçekten ihlâller var demektir. Bunu aþmak gerekiyor. Bu anayasada ulusun egemenliðini tehdit edecek maddeler var mý? Var. Bir defa birçok yerde var. "Egemenlik kayýtsýz, þartsýz milletindir." Oysa bugünkü uygulamaya baktýðýmýz zaman egemenlik sýnýrlý, sorumlu bir þekilde ancak milletindir. Egemenlik hakký gerek bu anayasayla gerek bundan önceki anayasayla millette ve dolayýsýyla millet meclisinde ve dolayýsýyla siyasi iradede olmasý gerekirken egemenlik hakký atanmýþlarla paylaþýlmak zorunda kalmaktadýr. Bu nedenle egemenlik zaman zaman da tehdit altýna girmektedir. Bir diðer husus da, arkadaþýmýz sormuþ ve ayný zamanda yorum yapmýþ, "Bugüne Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 231 kadar kimin fikri soruldu ki yeni anayasada birilerinin fikri sorulsun?" diyor. Ben doðrusu sorulmasýndan yanayým. Bu iþte, demokratik bir yönetim, demokratik bir kültürün, demokratik bir terbiyenin, demokratik bir olgunluðun gereðidir. Toplumdaki farklýlýklarý dikkate almak, ciddiye almak, bunu yapýlacak düzenlemelerde deðerlendirmek gereklidir. Son sözüm de þu Sayýn Baþkaným: Eski Çek Cumhurbaþkaný Havel'in çok güzel bir sözü var. Diyor ki; "Sýnýrlar önemli deðil, insanlar önemlidir." Bu anayasanýn merkezi o daðda insan olmalýdýr. Teþekkür ederim. Av. Feyzullah KIYIKLIK Teþekkür ederiz. Evet, demek ki, insan merkezi zaten insan merkezli olduðu zaman insana göre mutlaka kurallar koyulur. Hocam ben sizin son düþüncelerinizi alýrken þu konularda da kesin, net bazý cevaplar almak istiyoruz. Bizim üç tane, dört tane sayýlabilir, anayasa veya temel kanun yapýldý ama bunlarý bir de çok fazla da deðiþtirdik. Herhalde 20'ye yakýn da deðiþiklik var anayasalarda. Prof. Dr. Sami SELÇUK Son anayasada 84 tane. Av. Feyzullah KIYIKLIK Evet, çok fazla. Yani böyle hep yüzer gezer. Prof. Dr. Sami SELÇUK Ondan öncekinde de o kadar var. Av. Feyzullah KIYIKLIK Var, evet. Zaten anayasa temel kanuna baktýðýnýz zaman durmadan deðiþiklikler ortaya çýkýyor. Biz kanunlarda da maalesef çok fazla deðiþiklik yapýyoruz. Bu da zannediyorum, acaba bunda þunun büyük etkisi ve tesiri var mý? Türkiye'de çok fazla ayar yapýlýyor Hocam. Yani halka güvenilmediði için halkýn yoldan çýktýðý veya halkýn seçtiklerinin yoldan çýktýðý düþünülerek yeniden yola insanlarýn Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 232 koyulabilmesi için müdahaleler yapýlýyor. Benim yaþým 60'lara yanaþtý Hocam. Ben dörde yakýn direkt müdahale yaþadým. Ama bu arada da birçok da ara ayarlar da yapýlýyordu. Çok fazla yapýldý. Hele son yýllarda. Acaba bunlar olmasaydý Türkiye çok daha hýzlý demokratikleþebilir miydi? Birileri durmadan gelip bizi düzeltmek için sýrada beklemese, birileri de onlarý çaðýrmasaydý acaba daha hýzlý bir demokratikleþme meydana gelir miydi? Bir de 1961 ve 82 Anayasalarý'nda özellikle halk ve bireyden hiç söz edilmedi. Halbuki 1924 ve 21 temel kanun ve anayasalarda bunlara epey vurgular var. Neden acaba böyle bir düþünce hakim oldu? Ayrýca bu özel sorudur Hocam, demin cevabýný tam alamadýk. Þimdi bir çok köþe yazarý, ilim adamý veya Sivil Toplum Kuruluþlarý'nýn baþýnda þunu hep dillendiriyorlar; diyorlar ki, "Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi bir karar vermiþtir, bu karar da bizi baðlar." Nasýl baðlar onu ben bilmiyorum. Tabi mutlaka uygulamada baðlar ama yeni bir anayasa yapmada da aynen yurt dýþýnda yabancýlarla yapýlan sözleþmelere imza atmýþ gibi baðlar ve yeni anayasada baþörtüsüyle ilgili onu kaldýrabilecek hiçbir madde konulamaz deniliyor. Bu konuda görüþünüzü almak istiyoruz. Ayrýca Hocam bir de ben þöyle anayasaya baktým, yani 21, 24 egemenlik konusunda 24 anayasasýnda "Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir" diyor. "Türk milletini ancak TBMM temsil eder ve millet adýna egemenlik hakkýný yalnýz o kullanýr." Bu aþaðý-yukarý 1961'e kadar devam ediyor. Bunda yanlýþlýklar görülmüþ alacak ki, 1961 Anayasasý'nda deniyor ki, "Egemenlik kayýtsýz þartsýz Türk milletinindir." Daha öncekinde "Milletindir" diye sözcük vardý. "Millet egemenliði anayasanýn koyduðu esaslara göre yetkili organlarý eliyle kullanýr. Egemenliðin kullanýlmasý hiçbir suretle belli bir kiþiye, zümreye veya sýnýfa býrakýlamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynaðýný anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz." 1982 Anayasasý'na geliyoruz ve burada da "Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir. Türk milleti egemenliðini anayasanýn koyduðu esaslara göre yetkili organlarý eliyle kullanýr. Egemenliðin kullanýlmasý hiçbir suretle, hiçbir kiþiye, zümreye veya sýnýfa býrakýlamaz. Hiç kimse veya organ kaynaðýný anayasadan almayan bir devlet bir yetkisi kullanamaz." Ama Hocam bu organlara baktýðýmýz zaman milletin seçtiði millet meclisinin buradaki yetkisi çok aþaðýlarda, %15'lere, %20'lere gelmiyor. Acaba bunlar arasýnda bir çeliþki var mý? Yahut bu iþin, siz ilim adamýsýnýz, çünkü ilim doðruyu söyler, ilim yüzyýllarla da deðiþmez. Acaba doðrusu ne? Atatürk mü yanýldý, yoksa bundan sonra gelenler mi çok daha iyi þeyleri gördüler de böyle kurallarý koydular? Dünya ülkelerinde bunlar nasýl düþünülüyor? Bir de bu laiklik konusunda 1937'de bizim anayasamýza çok ciddi anlamda girdi. Ben 1980'li yýllarda Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde bir duruþmaya girdim. 163. maddeyle ilgiliydi bu duruþma. O sýrada bir yabancý heyet de mahkemeye geldi. Ve olayý onlara tercüme ettiler. Ben savunmamý yaparken bu maddeyi aradýlar bütün Avrupalýlar. Hakimdi bunlarýn hepsi de. Yüksek hakimler de vardý, yerel mahkeme Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 233 hakimleri de vardý. Ve en sonunda bize sordular; "Hangi madde bu, bizde böyle bir maddenin karþýlýðý yok" diye. Þaþýrmýþlardý, ben de þaþýrdým tabi. Bizim hakimler de þaþýrmýþtý. Biz çok fazla insanlarý böyle sýký takip ediyoruz. Acaba bunun faydasýný mý gördük? Teþekkür ederim. Bir de sorular var, onlara da cevap vermenizi istiyorum. Prof. Dr. Sami SELÇUK Evet. Þimdi Sayýn Baþkan öyle sorular soruyor ve diyor ki, "Beþ dakika içinde." Nasýl yapacaðýz bunu? Av. Feyzullah KIYIKLIK Hocam siz ilim adamýsýnýz, onun da çaresini bulursunuz. Buyurun. Prof. Dr. Sami SELÇUK Yok yapmaz, hiçbir ilim adamý yapmaz bunu. Yani hangisinden baþlayayým? Av. Feyzullah KIYIKLIK On dakikaya çýkartabiliriz Hocam, fazlalýk yapalým. Prof. Dr. Sami SELÇUK Çok da cömert yani, gýdým gýdým veriyor. Þimdi dünya öyle bir noktaya geldi ki, artýk demokrasi yetmiyor. Önce oradan baþlayalým. Yapýlacak olan anayasanýn, dünyanýn nereye geldiðini bilerek yapýlmasý gerekir. Buna "Hiperdemokrasi" diyenler var. Yani dünyanýn bulunduðu yere göre yapacaksýnýz. Çünkü bir yasa yapýldýðý zaman her yasa gibi tutucudur. Orda durur deðiþinceye kadar. Ama toplum geliþir, yasa olduðu yerde durur. O zaman ne yapacaksýnýz? Geleceðin yasasýný yapabilmek için dünyayý hem iyi okuyacaksýnýz hem de o dünya üzerinden geleceðe dair kehanetleri tespit edeceksiniz. Baþka çareniz yoktur. Þimdi tilki, aslan ve kurt anlaþmýþlar, demiþler ki; "Avlanalým, aramýzda avlarý paylaþalým." Kurt gitmiþ bir koyun getirmiþ. Aslan toplamýþ "Hadi bakalým" demiþ. Kurt demiþ ki, "Bir parçasýný ben alýrým, budu ben alýrým" demiþ "Kuyruk tarafýný da Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 234 tilkiye veririz, gerisini siz yersiniz" deyince, aslan bir pençede iþini bitirmiþ. Tilkiye dönmüþ "Sen ne düþünüyorsun?" demiþ. Tilki demiþ ki, "Sabah kahvaltýsýnda budunu yersiniz, öðleyin de biraz daha boynunu yersiniz, þuralarýný yersiniz. Akþam da hafiften geriye kalaný yersiniz." "Sana bir þey kalmadý, sen bir þey istemiyor musun?" demiþ. "Ben kurdu gördükten sonra hiçbir þey istemiyorum" demiþ. Þimdi burada aslaný çizgiye çekeceksiniz. Bu aslan devlettir. Öyle bir devlet kuracaksýnýz ki, o devlette küçük çöp büyük çöpten hakkýný alacak ve sýnýrlarýný bilecek. Ve aslan diyecek ki, "Adil bir paylaþmayý yapalým." Demek zorunda kalacak. Türkiye bugüne kadar bunu baþaramadý. Tabi bunun birçok nedeni var. o nedenleri açýklamak gerekirse saatler yetmez. Bunun nedeni, batýlý anlamda demokrasiyi kuramadý, batýlý anlamda hukuk düzenini kuramadý, batýlý hukukun ilkelerini ve kavramlarý iyi anlayýp oturtamadý. Türkiye þu anda hukuk uygulamasý açýsýndan baþarýsýz bir ülkedir. Kýrk yýllýk bir uygulamacý ve bilim adamý, bilimle de az-çok uðraþan, biri olarak bunu itiraf ediyorum. Bu kavgayý ben yýllarca verdim. Gücüm bu kadardý. Bakýn hepinizin iþi mahkemeye düþüyor. Mahkemede duruþmaya çýkýyorsunuz. Dünyada böyle bir duruþma yoktur. Hiçbir ülkede yoktur, Afrika dahil, Togo dahil. Yýllarca söyledim, "Düzeltin bunu" düzelmedi. Ve bu biçimde duruþma yapýlýp da verilen kararlarýn hepsi, batý hukukunun gözünde mutlak mutlanla batýldýr. Ýlk defa söylemiyorum ben bunu, yýllardýr söylüyorum. Yargýtay'da da söyledim. Ve gülünçtür, böyle bir uygulama yoktur dünyada. Zaten adamlar gelip þaþýyor bunlar ne yapýyor diye. Yaptýklarý bir þey yok, karþýlýklý duruyorlar, hakim de önündekiyle uðraþýyor. Siz gördünüz mü filmlerde böyle bir duruþma? Yok böyle bir þey. Bu bir dram ve de komik. Olay bu. Þimdi halk ne yapýyor? Türk halký pasiftir. O kadar büyük olaylar yaþanýyor Türkiye'de halk seyrediyor. Hayýr. Demokrasi her gün yaþanýr, halk müdahil olur. Eðer bir ülkede yargýda baðýmsýzlýk veyahut þu tartýþmasý varsa o zaten toplum hastadýr. Yargýsýyla hastadýr, toplum olarak hastadýr. Toplumda karþýdan bu tartýþmalarý seyredip geçiyorsa daha çok hastadýr. Kendimizi aldatmayalým. Demokrasi kültürü üretemiyor bu toplum, bakýn anayasayý bile tartýþmasýný baþaramýyoruz biz. Birbirimize þimdiden girmeye baþladýk. Herkes bu konuda konuþma hakkýna sahip. 100 kiþi konuþur, 5 doðruyu bulursunuz, siz karlý çýkarsýnýz. 95'ini býrakýrsýnýz. Ama biz öyle yapmýyoruz bakýn. Yanlýþlýklar yapýyoruz. Falanca konuþmasýn, falanca þunu yapsýn… Hayýr. Toplum yapacak bu anayasayý beyler. hanýmefendiler, beyefendiler toplum yapacak. Siz yapacaksýnýz bu anayasayý. Sesinizi duyuracaksýnýz. Þimdi egemenlik. 1920'li yýllarda Atatürk'ün ve arkadaþlarýnýn görüþü erkler ayrýlýðý deðil, erkler birliðiydi. Erkler birliði yanlýþ bir görüþtür ve bugün dünyada hiç kimse Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 235 ondan yana deðildir. Jan …..görüþlü…??? 37:40 Bugün dünyada egemen düþünce erkler ayrýlýðýdýr. Nedir o? Yasama, yürütme, yargý. Birbirinden baðýmsýzdýr, elbetteki ahenk içinde çalýþýr ama birbirine karýþmaz. Birbirini bu þekilde denetler. Onun için dünya çok kötü büyüklükte olaylar zinciri yaþadý. Mesela halk oyuyla bir Hitler iktidara geldi. Ne yaptý Hitler? Bir ýrký yok etmek istedi. Ve toplumun desteðini de aldý, yýllarca aldý. Þimdi dünya bu feciatý gördükten sonra dedi ki, "Tamam, egemenliði elbette halk kullansýn ama bu üç erki egemenlik kullanmada halk yetkili kýlsýn." Onun için 1961 ve 82 Anayasasý'nýn o konuda söyledikleri doðrudur. Anayasa Mahkemesi yanlýþ yapmaz mý? Yapýyor tabi. Hele bizimkiler, maþallah. Þimdi bir arkadaþýmýz soruyor, 367'yle ilgili, 367'le ilgili günlerce konuþtuk, ben de konuþtum, yanlýþtýr o karar. Ve son olarak 37 sayfalýk bir dergi boyutunda yazým çýktý benim, onu da söyleyeyim. "Bu yazý 80 sayfalýk bir kitaba dönüþtüreceðiz dediler, izin verin." "Veririm, hay hay" dedim. Bir hoca da "Öðrencilerimle tartýþmak için bana gönderir misin?" dedi evvelsi gün. Ona da "Tamam, evet" dedim. Yani demek istiyorum, bunlar yanlýþ kararlar. Anayasa Mahkemesi sýk sýk yanlýþ yapýyor diye Anayasa Mahkemesi'ne kýymayýn. Bekleyin, sabýrlý olun. Ýþte eleþtiri, eleþtiri, Anayasa Mahkemesi de bir noktada kendisini düzeltecektir. Herhangi bir mahkemeyi yanlýþ yapýyor diye kaldýrabilir misiniz? Asliye Ceza Mahkemesi'ni kaldýrabilir misiniz? Yok kaldýramazsýnýz. Ama düzelmesini bekleyeceksiniz. Bakýn ne dedim; Türkiye, uygulamalarý son derece yanlýþ olan bir ülkedir ama mahkemeleri bu yüzden de kaldýracak haliniz yok. Düzelteceksiniz baþka yolu yok. Eleþtireceksiniz, yanlýþ yapýyorsunuz, þurada yanlýþ, burada yanlýþ diyeceksiniz. Baþka yolu yok. Egemenliðin bu þekilde dýþ dünyada yansýmasý ve kullanýlmasýnýn nedenleri budur. Dünya böyle kurulmuþtur, bugünün dünyasý böyledir. Çünkü Anayasa Mahkemesi artýk hemen hemen her ülkede olan, 1.Dünya Savaþý'ndan sonra ve 2.Dünya Savaþý'ndan sonra da çok çok ülkede kurulan bir organdýr. Þimdi gelelim baþörtüsü konusuna. Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi baþörtüsü yasaðý getirmemiþtir. Anayasa Mahkemesi baþörtüsü yasaðý getirmemiþtir. Anayasa Mahkemesi'nin vermiþ olduðu kararý ilk eleþtirenlerden biri benim. Olay þudur: Bir yasa düzenlemesi yapýyor rahmetli Özal döneminde. Deniyor ki; "Dini inançlarý nedeniyle baþlarýný örtmek, boyunlarýný örtmek serbesttir." Diyor ki Anayasa Mahkemesi; "Türkiye çoðulcu demokrasiye sahip bir ülkedir. Böyle bir ülkede çeþitli inanç gruplarý var. Devlet laik bir devlettir, laik olmak zorundadýr. O zaman sen dinsel bir normu, hükmü genel, herkese uygulanacak bir norm haline getiremezsin. Çünkü laikliðe aykýrý düþer" diyor. Bunu ne vesileyle söylüyor? Baþörtüsü vesilesiyle. Bunu bir haç vesilesiyle de söyleyebilirdi. Yani baþörtüsü orada vesile, nedendir. Temel neden deðildir. Orada baþörtüsü yasak demiyor. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 236 Dinsel bir hükmün laik bir düzende yasalaþmasý mümkün deðil diyor, bitti. Bence çok yanlýþ bir uygulamanýn içinde Türkiye. Üniversite Hocalarýnýn buna ortak olmalarýný þaþkýnlýkla seyrediyorum. Neden? Çünkü dünyanýn hiçbir ülkesinde, hiçbir mahkemenin kararýnýn gerekçesi baðlayýcý deðildir. Sadece hüküm fýkrasý baðlýdýr. Orada var mý yasak? Yok. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde türbandan bahsedilebilir, þundan edilebilir, bundan edilebilir, hayýr onlarý baðlamaz ki. Sadece hüküm fýkrasý baðlar. O hüküm fýkrasýný da bugün Türkiye'de herkes uymaktadýr, hepsi bu. Zaten iptal edilmiþ. Uygulama yanlýþtýr. Baþörtüsü yasaðý diye bir þey yoktur. Anayasa Mahkemesi daha sonra "Bu baþörtüsünün serbestliði anlamýna gelmez" diye bir laf etti, yanlýþtýr. O da gerekçedir, baðlamaz. Anayasa Mahkemesi'nin baþkanlarýndan biri çýktý "Anayasa Mahkemesi'nin vermiþ olduðu kararlarýn gerekçesi de baðlayýcýdýr" dedi. Onun buna yetki yoktur. Bunu bilim söyler, sen söyleyemezsin. O zaman mahkemenin kararlarýnýn gerekçesi bizi baðlar derseniz, her gün insanlarýn oturup o gerekçeleri okumasý gerekir. Sabahtan akþama kadar iþi-gücü býrakacak, binlerce sayfayý okuyacak. Hiçbir ülkede gerekçe baðlayýcý diye bilimsel kitaplarda da bir söz bulamazsýnýz. Tam tersini söyler. Yalnýz þunu da söyler, yumuþatýcý biçimde, "Zorunlu bir iliþki varsa hüküm fýkrasýyla gerekçede, söylenenler arasýnda sadece o kýsýmlar baðlayýcý olabilir. Onun dýþýndakiler baðlamaz." Bakýn yanlýþ yapýlýyor bunlar. YÖK de yanlýþ yapýyor, üniversiteler yanlýþ yapýyor. Ben bundan gerçekten þaþkýnlýk içindeyim. Çünkü bu üniversiteler içinde hukukçular var. Hadi Ziraat Mühendisi bilmeyebilir, tabip bilmeyebilir, niye hukukçularýn bu konuda sesi çýkmýyor? Çünkü önlerine doktora tezleri geliyor önlerine. Kesin hükümle ilgili doktora tezleri var. Birisi çýksa o doktora tezinde sorsa jüri üyesi olarak, dese ki; "Gerekçe baðlar mý sizi?" "Baðlar" derse doktora tezini vermemek zorunda. Þimdi nasýl oluyor bu uygulama benim aklým ermiyor ve tüylerim diken diken oluyor. Özür dilerim. Sözümü burada kesiyorum. Baþkan çünkü aksi taktirde þeyleri kesecek biliyorsunuz. Av. Feyzullah KIYIKLIK Aslýnda çok teþekkür ederiz ama bir yayýn içindeyiz. Onun da bir kurallarý var. Uymak zorunluluðumuz olduðundan dolayý… Ben her iki konuþmacýmýza da teþekkür ediyorum. Aslýnda daha bu çok su götürecek, anayasa üzerinde görüþmeler, konuþmalar, tartýþmalar… Bu arada inþallah biz tartýþmayý da çok daha güzel bir þekilde öðrenir, birbirimizle normal ölçüler içersinde tartýþýr, mutlaka doðruyu buluruz. Çünkü Allah Resulü'nün bir sözü var; "Ümmetim yanlýþ üzere hüküm kurmaz, ittifak etmez." Toplumun ben doðruyu bulacaðýna inanýyorum. Ama tabi ki bu arada epey þeyler de fýsýldanacaktýr. Ama ne olursa olsun Türkiye güzel bir iþe baþlamýþtýr. O da, ilk defa kendi seçtiði insanlar ve kendisi anayasa yapmaya Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 237 karar vermiþtir. Ýnþallah hayýrlý olur, güzel olur. Yanlýþlar olursa zaten halk buna mutlaka karþý çýkarak birçok þeylerini engelleyecektir. Ben halka güvenilmesi gerektiðine inanýyorum. Ýlim mutlaka bilgi veri tabaný olarak alýnmalý, herkese karþý deðiþen bir þeyler ortaya atýlmamalý ve bir de bütün uluslarýn doðru diye kabul ettiklerini de, hayýr bizim ülkemize göre bunlar yanlýþtýr, ülkemizde bunlar uygulanmaz diye direnmemizin de, dünyayla eðer boy ölçüþeceksek, onlarla birlikte ilerleyecek ve onlarýn önüne de geçeceksek, karþý çýkarak hiçbir yere gidemeyeceðimize de ben inanýyorum. Ve bizi dinlediðiniz için teþekkür ediyorum. Her iki konuþmacýmýzý da buraya kadar yorduk, geldiler, onlara da teþekkür ediyorum. Sizler de dinlediniz, sizlere de teþekkür ediyorum. Ýyi akþamlar. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 238 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 239 17.Gün PANEL “Peygamberimizde Çocuk Sevgisi” Senai Demirci Konser Mustafa Demirci Ey gönüller piri dost Ey muhabbet mülkünün sultaný yar Siretin her kalbe sinmiþ Suretin her yüzde var Sanki tek tek her kapý Mesnevi'den kopyalanmýþ sayfalar Sunucu Gerek sesiyle, albümleriyle tanýdýðýmýz bir isim gerekse kalemiyle iyi tanýdýðýmýz bir isim, TV programlarýyla da gönlümüzdeki sevgisini muhafaza etmekte olan bir isim gelecek az sonra huzurlarýnýza. "Her Güne Bir Dua" ile baþlayan "Kýl Beni Ey Namaz" ile yola devam eden "Kahve Tadýnda" bize hayatýn belki de ýskaladýðýmýz yönlerinin ýskalanmamasýna dair çok fazla ipucu veren çok deðerli bir isim. O, hem saðlýk açýsýndan, fiziken doktor hem de gönül doktoru dediðimiz bir isim. O zaman "Peygamber Sevgisi"ni öðrenmek, kendilerinden dinlemek için alkýþlarýnýzla deðerli misafirimizi sahneye davet edelim, Dr. Senai Demirci. Buyurun efendim. Dr. Senai DEMÝRCÝ Efendim hayýrlý akþamlar. Ben biraz ayakta konuþacaðým size. Kameralara bir zorluk çýkarmýyorum deðil mi? Þuraya geçersem belki daha iyi göreceksiniz beni. Bu Ramazan vesilesiyle bir aradayýz. Baþka vakitlerde böylesine konsantre olamýyoruz, böylesine bir araya gelemiyoruz. Bu da Ramazanýn bereketidir. Elimizden kaçýyor, her gün tek tek gidiyor. Hani adamýn biri yýllar önce, Baðdat Baðdatken, sýcaklýk 50 derece. Yüzyýllar önce, buzdolabý falan yok. Baðdat da sýcak, 50-60 nerdeyse. En kýymetli þey Baðdat'ta buz. Adamýn biri buz satýyor. Buz, sýrtýnda buz var, çok kýymetli bunlar. Fakat bir taraftan da sýcak onun sýrtýndaki buzu da eritiyor. Ve bir an önce satmasý lazým ki, buzlar gerçek deðerini bulsun. Yoksa az sonra elinde buz yerine sýrtýnda su kalacak. Onun için pazarda þöyle nida ediyor; "Sermayesi erimekte olan bu adama, bir yardým". Çünkü sermaye eriyor. Sevgili Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 242 dostlar, sermayemiz, hepimizin sermayesi eriyor. Yani bugün 29 eylül, 30 olduðunda, ömrümüzün son gününe bir gün daha az kalmýþ olacak. Yani sayýlý günleri yaþýyoruz. Sayýsýz günümüz yok. ayný þekilde Ramazan da öyle sayýlý, 29 tane fýrsat. Üstelik Ramazanýn Allah'a þükür tam ortasýna denk geldik. Ramazanýn ortasý nedir? Maðfiret; affedilme, baðýþlanma zamaný. Bu içinde bulunduðumuz 10 gün, baðýþlanma zamaný. Bunun fýrsatýný bilelim. Elimizden kaçan günlerin, baðýþlanma zamaný olduðunu bilerek yaþayalým. Yoksa, bu da Ramazan. Eh sahur derken, biraz uykuyu uzatýyoruz. Öðle oluyor, ikindi oluyor, iftarý beklemeye falan koyuluyoruz derken, her Ramazaný, her Ramazan gününü böyle sýradan geçirirsek, Ramazan geçer biz de nasipsiz kalabiliriz. Dualarýmýzý sýklaþtýracaðýz, gayretlerimizi sýklaþtýracaðýz. Daha ciddi kul olmanýn, daha ciddi, prensipli, ilkeli insan olmanýn yollarýný arayacaðýz. Efendim bir küçük fýkracýk gibi bir þeyle size aktarayým: Vaiz efendi yýllarca vaaz vermiþ, emek vermiþ. Sonunda emri hak vaki oluyor, Allah hepimize nasip etsin, cennetlik. Cennetin anahtarýný alacak. Þöyle ufak bir kuyruk var. Cennetlik olmuþ, görevli melekler ona anahtar verecekler. Bu ara arkasýna bir bakýyor, arkamda ne kadar kuyruk var diye, bakýnca, kendi mahallesinden hiç de haz etmediði, cennetlik olmasýna pek ihtimal vermediði bir adamý görüyor. Minibüs þoförü. Böyle haldýr-huldur araba kullananlar, trafik kuralý nedir, böyle sürekli telaþla oradan oraya trafiði birbirine katan, istisnalarý tenzih ediyorum elbette kardeþlerimiz, öyle bir minibüs þoförü. Hani içine binince minibüsün, bir anda yüreðiniz aðzýnýza geliyor, korkudan tir tir titriyorsunuz, biz ne oluyoruz, nereye gidiyoruz diye. Pek de cami de görmediði biri. Allah Allah diyor, ya bu yani niye acaba burada? Bir bilmediðim bir iyiliði falan mý var? bir sürpriz, bir bonus, bir joker mi kullandý acaba? Yanlýþlýk mý var yoksa hesaplarda diye içerliyor da bir taraftan. Neyse, az sonra hocamýza anahtarýný veriyorlar. Allah hepimize nasip etsin. Gümüþ anahtar, cennetin gümüþ anahtarý. Hoca almýþ, cennetine doðru giderken, merak bu ya, bizim þoför efendi ne oldu diye bakýyor. O da anahtarýný almýþ. Ama o da ne? Hiii! Elinde pýrýl pýrýl som altýndan bir anahtar. Hoca kýzýyor. "Bu nasýl iþ diyor" ya? "Ben o kadar yýllardýr dirsek çürüttüm, ilim yaptým, haram, helal bildim, kendimi tuttum, sabrettim, nefsime maðlup olmadým, sýktým kendimi. Bunlar serseri, siz buna altýn veriyorsunuz, bana gümüþ". "Ya hocam" diyorlar, "sen geç cennetine ya takma böyle þeylere". "Yok" diyor "Ben cennet-mennet istemiyorum. Bu nasýl bir haksýzlýk bu" diyor "Ya". "Bu adamýn" diyor, "Minibüsüne binen herkesin yüreði aðzýna gelir, korkar, periþan olur. Biz o kadar vaaz verdik. Niye bize gümüþ, bu adama altýn? Ýstemiyorum" diyor, "Cenneti-menneti". Neyse, "Hocam" sakinleþtirmeye çalýþsalar da hocanýn öfkesi bir türlü binmiyor, dinmiyor öfkesi. Sonunda, anlatýldýðýna göre, þef melek kenara çeker, özel bir köþede görüþür. "Hocam" der, "Arkadaþlar mahcup olmayasýnýz diye size söylemedi. Sizin, evet çokça vaaz ettiniz, hepimiz biliyoruz. Çok da güzel þeyler anlattýnýz, hepimiz Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 243 þahidiz, yazdýk amel defterinize. Bir bir biliyoruz. Ezberimizde nerdeyse". "Eeee?" "Ama hocam, sizin vaazlarýnýzda cemaatin hemen hepsi uyuyordu. Ama o beðenmediðiniz minibüs þoförünün minibüsüne binen herkes korkudan Kelim-i Þahadet getiriyordu. "Allah! Diyordu" diyor. "Dolayýsýyla onun hizmeti sizinkinden fazla. Ee onlara nasýl Allah dedirttiðini biz bilmeyiz ama sonuçta Allah dedirtiyordu. Korkudan yüreði aðzýna gelmekten Kelim-i Þahadet getiriyorlardý". Bazen hayatta öyledir. Siz o kadar düzgün þey anlatýrsýnýz, bir duruþunuz, bir bakýþýnýz, bir hatanýz daha çok þey öðretir size. Abdullah Kardeþim dedi ki; "Çocuklara dair þeyler anlatacak, Peygamberimizi Efendimiz(a.s.v)'ý anlatacak. O'nu nasýl seviyoruz, O bizi nasýl seviyor onu anlatacak". Bu konuda kendimi hiç yetkili, yetkin, yeterli hissetmiyorum. Ama dilimiz döndüðünce, eksiðimiz, kusurumuz olduðunca anlattýklarýmýz var. Bu konudaki en ciddi tecrübemi de, kýzýma borçluyum. Peygamber(a.s.v) çocuklarý nasýl severi bana Zeynep Haným öðretti. Zeynep Haným dediðime bakmayýn beþine yeni girecek. Dört buçuk yýldýr beraberiz böyle. Þunu düþündüm; ilk defa kýzým olduðu için, iki de oðlan babasýyým. Geçen yýllarda Efendimizin hayatýný okurken, bir cümle dikkatimi çekti. Bir cümle. Diyor ki; Peygamber Efendimiz(a.s.v) Medine sokaklarýnda yürürken, Medineli bir kýz çocuðu uzatýp elinden tutsa, tutmak istese, düþününüz siz kýz çocuðusunuz, çölde oynuyorsunuz, Peygamber(a.s.v) geçiyor yanýnýzdan, güzeller güzeli yüzü olan, nuru olan biri geçiyor, sen kýz çocuðu olsan elini uzatmak istemez misin? Elini uzatýnca kýz çocuðu, onun elini tutar Peygamberimiz ve kýz O'nun elini býrakýncaya kadar O, kýz çocuðunun elini býrakmazdý, yazýyor. Uzunca anlattým ama bu tek bir cümle. Bunu okuyup geçiyorsunuz. Ah diyorsunuz, Peygamber Efendimiz sahabelere giderken, mescitlere giderken, ne bileyim belki harbe giderken, bir kýz çocuðu, onlar zamanlama falan bilmezler, elini tutuyor çölde, uzatýyor, býrakýncaya kadar, kýz O'nun elini býrakýncaya kadar O, kýzýn elini býrakmýyor. Þimdi evimizde kýzýmýz var. fark etmez oðlumuz da olabilir. Günlerden Pazar olsun, tatil. Muhtemelen iþ yapmýyorsunuz. Sabahleyin kýzýnýz elinizden tuttu. Elinizden tutmasý da þart deðil, onlar sürekli bir þey ister ya. Tuttu hep bir þey istiyor. Onu istedi, sonra þunu, sonra bunu… Bunlarýn sonu hiç gelmez. Bir kereliðine kýzýnýz elinizi tuttu. Baba, anne hadi parka gidelim dedi ya da hadi þunu yapalým dedi. Hadi mutfakta un karýþtýralým, onlarýn hoþlandýðý þeyler vardýr mutfakta, hadi evcilik oynayalým dedi, elinizi tuttu. Bir an niyetlenin bakalým, bir an. Ben bu Peygamber Efendimizin sünnetini hiç olmazsa Pazar günü, telaþým yokken, tatil günüyken yapayým dediniz, niyetlendiniz. Niyetlendiniz. Bu kýz elimi býrakýncaya kadar ben onun elini býrakmayacaðým. Niyetlendiðiniz anda kafanýzda neler oluyor bir bakýn bakalým. Zihninizde neler olur? Ben bir baba olarak söyleyeyim; buna niyetlenir niyetlenmez bir defa soðuk bir duþ Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 244 diyorum. Çünkü bir anda Pazar günü, pazartesi günü, salý… Günün, haftanýn hiçbir gününde bitmeyen, günün hiçbir saatinde de hýzýný kaybetmeyen gündemim var benim, bir sürü iþim var. benim öne koyduðum iþlerin hepsi geride kalýyor. Zeynep Hanýmýn iþleri öne çýkýyor. O'nun iþleri ise; oynamak, evcilik, yok parka gitmek, yok balýk tutmak, oltayý salamsýný bile bilmiyor, ben de bilmiyorum. Yok efendim sokaða çýkmak, bisiklet sürmek, bunlar benim gündemimin bininci maddesi bile deðil. Yani onlara kadar 999 tane iþim var. yani bir on yýl geçse ben dýþarýya bisikletle çýkmaya gitmeyeceðim, gezmeye gitmeyeceðim. Ama buna niyetlenir niyetlenmez, on yýl sonrasýna býraktýðýnýz, bininci sýraya bile koymadýðýnýz ilk iþiniz haline geliyor. Üstelik sýradan biriyiz biz. Peygamber deðiliz, haþa. Bütün bir kainat bizi bekliyor deðil. Sahabeler, içinde; Hz.Ali, Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Ebubekir(r.a) gibi, saya saya bitiremeyeceðimiz, tek bir tanesi burada diye Hz.Eyyub-el Ensari orasýný cennete dönüþtüren, nerdeyse Mekkeleþtiren, Medineleþtiren sahabeler bekliyor Peygamberimizi. Bu kadar önemli adamlar ama kendi kýzý bile deðil, herhangi bir kýz çocuðu, onun elini tutar tutmaz, kýz çocuðu O'nun elini býrakýncaya kadar O, onun elini býrakmýyor. Ne demek bu? Fark etmez, üçüncü dakikada vazgeçebilirsiniz, yok yok bugün yapmayayým ben bunu falan diyebilirsiniz ama buna niyetlenir niyetlenmez, cayýncaya kadar, vazgeçinceye kadar yaþayacaðýnýz otuz saniye, bir dakika, üç dakika bile sizin, hepimizin kýyameti olacaktýr. Sevgili kardeþlerim, bizim için, erkekler için toplantý ne demek? Ýþ ne demektir bir düþünün. Hanýmlar için akþama iftara yemek yetiþtirmek ne demek? Bunlar olmazsa olmaz þeylerdir. Bizim suyumuz, ekmeðimizdir bunlar. Çocuk için, çocuðumuz için oyun, babasýnýn toplantýsý kadar önemlidir. Çocuðunuz için oyuncak, sizin evdeki gümüþ mü, seramik mi, neyse, porselen takýmýnýz kadar önemli ve önceliklidir. Hani vitrinlere koyarýz ya, hiç kullanmamak üzere, en güzel þeyleri. Sanki onlara dokunmak harammýþ gibi. O kadar önemli. O kadar önemlidir çocuk için oyuncak. Bunu yaptýðýmýzda kendi çocukluðumuzu hatýrlayacaðýz bir, mutlu olacaðýz. Kendi içimizde ne zamandýr elini býraktýðýmýz bir çocuk vardýr, habire bize baba, anne, abi, amca, abla diye seslenir, kendi çocukluðumuzdur o. Ýftar zamanýný hatýrlayýn. Ýftar, oruç, Rabbimizin bize eþsiz bir ikramýdýr. Hiç farkýnda deðiliz, O bize o kadar güzel þeyler öðretir ki. Konuþmadan bize konuþur, sözsüz, dilsiz bize hitap eder. Ýftar anýný söyleyeyim size. Niye bu kadar tatlýdýr iftar zamaný? Ýftar anýnda, top atýlýr atýlmaz, ezan okunur okunmaz herkes çocuklar gibi sevinir. Ýlk defa, çocuklar gibi, hiç perdesiz, hiç lekesiz, hiç gölgesiz seviniriz. Çocuklar çok kolay sevinirler. Çok kolay hüzünlenirler. Çocukken biz de öyleydik. Ama büyükken en büyük sevinçlerimize bile tuhaf, paranoya gölgeler düþürürüz. Bir türlü mutlu olmasýný bilmeyiz. Yok yok mutluluk bugün deðil yarýn, yok yarýn da deðil, yarýndan sonra derken bütün günleri mutsuz geçiririz. Ama bakýn Rabbimizin ikramýna, iftar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 245 sofrasýnda yoklayýn bakalým, bu akþamki iftar nasýl bir þeydi, yarýnki nasýl olacak. Hepimiz iftarda çocuklar gibi ya da gibisi fazla, çocuk oluruz iftarda. O bir lokma suyun, o bir yudum suyun, o bir lokma ekmeðin, domatesin kokusunun, soðanýn tavanýn dibindeki o kýzarma kokusunun bile ilk defa, evet ilk defa oluyormuþ gibi muhteþem bir ziyafet olduðunu fark etmeye baþlarsýnýz. Evet, bir pazara gidin. Gözünüz kayýyor þeylerin üzerine meyvelerin, sebzelerin üzerine. Her birini alýp baþ tacý etmek istiyorsunuz. Varlýðý, var edilmiþ olan nimetleri ilk defa taze bir heyecanla yenilenerek, ilk defa tadýyor, ilk defa görüyormuþ gibi bir çocuk neþesiyle, bir çocuk mutluluðuyla, çocuk sevinciyle karþýlýyorsunuz. Bu ne kadar büyük bir nimettir. Sevgili kardeþlerim, ayný þekilde biz de çocuk olmayý becerebildiðimiz, içimizdeki çocukluðu fark ettiðimiz iftar anlarýný çocuklarýmýzý anlamaya dönük olarak deðerlendirelim. Sizin için sabahleyin ya da öðleyin, sýcakta belki, diliniz, damaðýnýz birbirine yapýþmýþken, üzeri buðulanmýþ bir bardak suyu gördüðünüzde nasýl onu baþýnýzýn tacý etmek isterseniz, onu nasýl dünyanýn en kýymetli varlýðý, nimeti olarak görüyorsanýz, çocuklarýn dünyasýnda da her þey bu kadar tazedir. Bu kadar özeldir. Sizin tebessümünüz, onun için dünyanýn en güzel þeydir. Sizin kaþ çatmanýz, sizin baðýrmanýz, çaðýrmanýz, onun üzerindeki en büyük taþtýr, yüktür. Bir ara cebimde misketlerle geziyordum. Herkese üç tane misket verdim. Programým da vardý bir zamanlar. Bu üç misketin, birincisinin karþýlýðýnda, herkesten ilk aklýna gelen çocukluk hatýrasýný istedim. Bilgisayarýmda bunlarýn yüzlercesi yazýlý halde duruyor. Bazýlarý da böyle kaðýtlara yazýlmýþ halde, ceket ceplerimden topluyorum. Toplantýlarda yazdýrdýðýmda oldu, anlattýrdýðým da. Herhangi bir çocukluk hatýrasýna gittiðinizde, on yýl, yirmi yýl, otuz yýl önceki çocukluðu anlatýrken, hemen herkesin þimdi yirmi yýlda, otuz yýlda, kýrk, elli yýlda unutmadýðý o olayýn en büyük kahramanýnýn büyükler olduðunu görüyorsunuz. O zamanki iþte; komþusu, dayýsý, amcasý, babasý, annesi, dedesi, büyükannesi… Ya ona çok tatlý bir sürpriz hazýrlamýþtýr hiç beklemediði anda. Mesela; annesi ona kek yapmýþtýr. O kek, annesinin yýllar önce yaptýðý kek, annesi için sýradan bir kekti ama, çilekli pasta mesela, onun için sýradandý o, her gün çilekli pasta yapabilirdi isteseydi. Ama bir gün dedi ki; çocuðumu sevindireyim, çilekli pastayý çok seviyor, hazýr etti, koydu önüne. Aradan yirmi, otuz yýl geçtikten sonra anne unutsa bile çocuk unutmuyor. Baba unutsa bile çocuk unutmuyor. Demek ki, bize göre çok sýradan olan, bizim için çok normal olan, olaðan olan iyilikler, güzellikler onlar için, çocuklar için olaðanüstü. Biz onlarý otuz, kýrk gün sonra hatýrlamýyoruz ama onlar otuz yýl sonra, kýrk yýl sonra hatýrlýyorlar. Böyle bir sürü, her birini büyük bir zevkle okuyabileceðiniz mutlu öyküler, hikayeler var. Ýnþallah bir gün yayýnlanýrýz. Þimdide, birinci misket karþýlýðý bunu anlattýrýyorum, ikinci misket karþýlýðý da þunu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 246 söylüyorum; "þimdi sen çocukluk hatýraný anlattýn ya, senin çocuklarýn var deðil mi ya da olacak. Yeðenlerin var". "Evet". "Þimdi sýra sende. Onlara öyle bir güzellik yap ki, senin için sýradan olabilir, onlar için olaðanüstü olacak bir iyilik, bir güzellik yap onlara, ta ki otuz yýl sonra, kýrk yýl sonra anlatacaklarý çok çarpýcý bir çocukluk hatýralarý olsun". Sevgili kardeþlerim, bizim için çok sýradan olan þeyler çocuklar için olaðanüstü. Yani, bizim kablomuzdan on bin voltluk cereyan geçiyor, onlarýn kablosundan yüz yirmi voltluk cereyan geçiyor. Bizim on bin voltluk vuruþumuz, ufacýk bir fiskemiz, onlarýn bütün dünyasýný alt üst edebiliyor. Bu kadar mühim bir yerdesiniz, bu kadar önemli bir konumdasýnýz. Lütfen bunlarý bir kenara koyun, misketlerle birlikte bunu hatýrlayýn. Üçüncü misketi verirken de ben þunu söylerim; "Bana söz verin, büyük birisiyle bir çocukluk yapýn. Ya eþinle yap, ya bir arkadaþýnla yap, tut misket oyna, bir çocukluk yap". Aslýnda Ramazanlarda her akþam iftar vaktinde, koca koca adamlarla çocukluk yapýyoruz. Ezan okunur okunmaz aldýðýnýz ilk yuduma, ilk lokmaya bakýn. Ýþte o çocukluktur. Çocukluðunuzu fark ettiðiniz andýr. Bir gün, bir öðretmen aðabeyime, onu da programýma almýþtým, üçüncü misketi verdim ve dedim ki; "Bana söz ver. Büyük birisiyle bir çocukluk yapacaksýn". "Tamam" dedi, "Yapacaðým". "Mahsuru yoksa ne yapacaðýný öðrenebilir miyim?" dedim. "Tabi" dedi, "Özellikle söylemek istiyordum ben zaten" dedi. "Neymiþ o?" Dedi ki; "Hiç yalan konuþmayacaðým. Ufak yalanlarý da konuþmayacaðým. Pembe yalanlar da olmayacak. Beyaz yalanlar da olmayacak. Çocuklu yapacaðým" dedi. "Büyük birileriyle". Biliyor musunuz, çocuklar doðduðunda yalan konuþmasýný bilmezler. Hiçbir çocuðun fýtratýnda yalan konuþma seçeneði yoktur. Ama öðrenirler. Kimden öðrenirler? Valla bizden öðreniyorlar. Evde öðreniyorlar, evde, evde. Televizyondan falan deðil. Bizden öðreniyorlar. Çok basit bir þey söyleyeyim, dünyanýn en büyük cinayetidir bence, telefon geliyor ttýýýrnnn! Eskiden cep telefonlarý yoktu, ev telefonu çalýyor, annesi diyor ki; "Annem evde yok de oðlum" ya da "Kýzým". Üüüfff ne kadar basit bir þey biliyor musun? Bakýnýz kaç tane üst üste cinayet iþliyorsunuz, kaç katlý bu cinayet? Bir; sen yalan konuþuyorsun ve çocuða yalan konuþabileceði ihtimalini hatýrlatýyorsun. Böyle bir seçenek var. Ýki; sen yalan konuþup, onu yalan konuþmaya teþvik ediyorsun. Bu seçeneði derhal kullandýrýyorsun. Üç; çok daha ciddi bir cinayet, yani nerdeyse býçaðý kalbe saplamak gibi bir þey. Þimdi o Müjgan Teyze aradý deðil mi annesini? Diyor ki annesi; þimdi Müjgan Teyze kapýdan girse, "Aaaa Müjgan'cým" falan diye kucaklayacak, ama telefon olunca arkasýndan annem evde yok denilen biri. Neyi öðreniyor? Ýkiyüzlülüðü öðreniyor. Annesinin ikiyüzlü olduðunu fark ediyor. Kendisi de ikiyüzlülük yapmak zorunda kalýyor. Cinayet üstüne cinayet. Hiçbir çocuk yalan konuþmayý bilerek gelmiyor bu aleme. Bizden öðreniyorlar. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 247 Sevgili kardeþlerim konuþmamý bitiriyorum. Size bir soru soracaðým. Cennette olan þeyleri hepimiz aþaðý-yukarý biliyoruz ve büyük bir zevkle dinleriz onlarý, cennette ne varmýþ. Kevser, havuz, ýrmaklar, bal ýrmaklarý, ormanlar, yeþillikler, huriler falan. Cennette ne yok biliyor musunuz? Hiç sordunuz mu? Cennette olmayan iki þey, Rabbimiz söylüyor: "Cennette iki þey olmaz" diyor. Bu iki þey, sabahtan akþama kadar çok sýk gördüðümüz þeyler. Açýnýz Neb'e Suresini, Amme Suresinide cennet tasviri baþlar ve bir yerinde þöyle der orayý anlatýrken; "Orada, cennette boþ söz ve yalan duyamazsýnýz, duymazsýnýz". Yani þöyle söyleyeyim; cennetteyiz, Allah nasip eder inþallah, canýmýz çekti, bizim malum Türk televizyonlarýndan bazýlarýný açtýk öyle seyretmek istiyoruz, yani dünya hatýrasý, her þey oluyor ya, açtýk bir tane sabah programý, sesini açýyoruz televizyonun duymak için, Allah Allah hiç ses gelmiyor. Biraz daha açýyoruz hiç ses yok. Diziyi seyrediyorsun ama volume düðmesine basýyorsun sonuna kadar hiçbir þey duymuyorsun. Niye? Cennette boþ söz ve yalan iþitemezsin de o yüzden. Böyle kalacak þeyler, bütün programlar. Böyle kalacaklar. Ama ne kadar çok, sabahtan akþama karda boþ söz ve yalan duyuyoruz ve hatta Allah korusun söylüyoruz. Oruç bunun içindir sevgili kardeþlerim. Oruçla birlikte ilk defa kendi nefsimizle tanýþýrýz. Nefsimiz bizim içimizde haylaz bir çocuk gibidir, her gördüðü þeyi ister. Her heveslendiði þeyin ardý sýra gider. Dondurma gördü onu yemek ister, su gördü içmek ister, meþrubat var tadýna bakmak ister, elma var yarým ýsýrýp býrakmak ister. Ama ilk defa biz Ramazanda, nefsimiz elmayý görüyor, armudu görüyor, meyveyi görüyor, suyu görüyor, caný çekiyor. "Þþþiiiþþtt birader ben niyetliyim. Yemeyeceðiz bunu. Hadi bakayým" diyoruz. Kime diyoruz? Kendi nefsimize vicdanýmýzla sesleniyoruz. Sevgili kardeþlerim madem böyle bir imtiyazýmýz var, oruçta ilk defa nefsimizin karþýsýna geçiyoruz, heva ve hevesimize laf söyler hale geliyoruz. Gelin bu orucu da fýrsat bilip, nasýl dilimizi Rabbimizin helal kýldýðý þeylerden uzak tutuyorsak, nasýl aðzýmýzý oruç sýrasýnda O'nun helal ettiði nimetlerden uzak tutuyorsak, dilimizi de oruç sýrasýnda, iftardan sonra da, Ramazandan sonra da O'nun helal ettiði deðil, açýk açýk haram ettiði hatta bizzat bizzat kendisinin ölmüþ kardeþinizin etini seve seve parçalayarak yemek diye tarif ettiði, iðrenç olduðunu bu þekilde anlattýðý gýybetten, yalandan, çekiþtirmeden nefsimizi uzak tutalým, dilimizi uzak tutalým, konuþanlara, bize dinletmek isteyenlere tavrýmýzý koyalým. Kardeþim biz dinlemek istemiyoruz. Mümkünse de o iðrenç, kendini bilmez, içinde sürekli dedikodu, sürekli arkadan çekiþtirme, ama ne yazýk ki çok yýlýþýk bir riyakarlýktan baþka bir þey olmayan tuhaf sabah programlarýný, televole tipi o programlarý, evinizden, o güzel yuvanýzdan, mutluluðunuzun tek sýðýnaðý olan, biricik sýðýnaðýnýz, kaleniz olan odanýzdan uzak tutun. Televizyonu kapatmasýný öðrenelim. O zaman Ramazan diðer on bir ayýn sultaný olur. Yoksa Ramazan gelir, kendi kendine sultan olur, biz de nasibimizi almadan çeker gideriz. Bu vesileyle Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 248 tekrar teþekkür ediyorum dinleme lütfunda bulundunuz. Ýnþallah baþka vesilelerle hep birlikte oluruz. Çocuklarýmýza yalan konuþulmayan bir ev, komþularýmýzla, arkadaþlarýmýzla iftira, gýybet, arkadan çekiþtirme, suizannýn yapýlmadýðý bir yuva hepimize Rabbimiz nasip etsin. Cennette olmayan o iki þey, cennete yakýþmayan, cennetimizde, cennetimizden ebediyen kovulmuþ olan boþ söz ve yalan, yuvamýzda da dünyamýzda da olmasýn. Onun olmadýðý her yer aslýnda cennet kokusu taþýr. Onu bir yaþarsanýz, o cennet kokusunu çoktan almaya baþlarsýnýz. Hakkýnýzý helal edin. Hürmetler ediyorum. Ýnþallah baþka vakitlerde, yeni vesilelerle yeniden görüþmek üzere. Allahaýsmarladýk. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 249 18.Gün “Yerel Sanatçýlar Þöleni” Selahattin Tanýþ-Necmi Devran-Yýldýrým-Ufuk Akýn Mustafa Aladað-Amir-Muhammet Kaya-Turan Turgut Sabrým kalem olmuþtur, çileden haz damýtýr haz Süzmüþ beni ömrümce bu mýsralara az az Kanmaz bu yolun yorgunu zemzemlere kanmaz Çöl çöl kurumuþ dillere candýr bu þiirler Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 252 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 253 19.Gün PANEL “NLP-Baþarýlý Olmanýn Yollarý” Yusuf Özkan Özburun Konser Hilmi Þahballý Ortak bu düzen, herkese pay var tapusundan Nazmýn o cömert elleri geçmiþ yapýsýndan Boþ dönmeyecek kimse bu kýsmet kapýsýndan Her kalbe açan sýrra lisandýr bu þiirler Sunucu Arzu ettiðimiz bir mekandayýz, arzu ettiðimiz dostlarýmýzla birlikteyiz ve Ramazan-ý Þerif'in bitmesin istediðimiz akþamlarýndan birindeyiz. Bitmesin istiyoruz çünkü burada olduðu gibi birlik ve beraberliðin her akþam fotoðrafýný ortaya koyuyoruz. Her akþam bu güzel fotoðrafla Baðcýlar'ýn güzide insanlarýný bir arada görme imkanýna ulaþýyoruz ve burada bulunarak bizleri sevindirenlere, ekranlarý baþýnda her akþam bizleri takip edenlere, yüreði Baðcýlar'da olanlara diyoruz ki; biz de sizi yüreðimizde aðýrlamak için burada bulunuyoruz. Sizler ekranlarýnýz baþýna ve siz deðerli misafirlerimiz, hanýmefendiler, beyefendiler, küçük kardeþlerimiz Baðcýlar'a, iftar çadýrýna, irfan sofrasýna hepiniz hoþ geldiniz, þeref verdiniz. Baþarýnýn yollarýnda imzalarýný gördüðümüz bir ismi sahneye davet edeceðiz. Kiþisel geliþim uzmaný, bir filozof aslýnda O, bir sosyolog, toplum bilimci, diðer taraftan televizyon programlarýný, radyo programlarýný zaten biliyor olmalýsýnýz. TV.Net'ten tutun da Hilal TV'den ve TV 5'ten, sonra bugün itibarýyla TRT'de akþam iftar programlarýndan yakýnen tanýdýðýnýz bir ismi davet edeceðiz. Ayný zamanda O bir þair deðerli misafirlerimiz. Ama "Baþarý"dan bahsedecek. Neden? Daha baþarýlý olmamýz için. O zaman alkýþlayalým, kuvvetlice alkýþlayalým. Deðerli büyüðümüz Yusuf Özkan Özburun Beyefendi. Buyurunuz efendim. Hoþ geldiniz, þeref verdiniz efendim. Alkýþlarýmýz Yusuf Özkan Özburun Beyefendi için. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 256 Evet, efendim alkýþlarýnýz boþlukta kalmasýn, havada asýlý kalmasýn, elleriniz dert görmesin. Burada bulunduðunuz için, benim bir usulümdür bu, bir âdetimdir, çýktýðým zaman genelde bunu yapmaya çalýþýrým; burada, bu akþamýnýzý bize baðýþladýðýnýz için, bizimle paylaþtýðýnýz için, baþka bir çok yerde bulunacakken burada bulunduðunuz için benim sizi alkýþlamam gerekiyor. Lütfen siz kendinizi alkýþlayýn efendim, alkýþý siz hak ediyorsunuz. Çok teþekkür ediyorum. Çok teþekkür ediyorum. Hakikaten hak ediyorsunuz. Çünkü yapacak bir çok þey varken, bunlarýn arasýndan gelip burada bulunmak, ben sohbet dinleyeceðim, benim buradan alacaklarým var, kendime göre ihtiyaçlarým var, derdim var, aðrým var, sýzým var diyebilmek ve bunun bir itirafý olarak burada yerini alabilmek bir alkýþlanasý durumdur, o yüzden tebrik ediyorum. Kýymetli hanýmefendiler, beyefendiler; Baðcýlar Belediyesi'nin bu hizmetini bendeniz uzun zamandýr biliyorum. TV Net'in bunu sizlere ulaþtýrmasý, sevgili ekran baþýndaki izleyicilerimiz için söylüyorum, bu da baþlý baþýna bir kýymet. Her iki kurumunda bu "evliliðini ve paylaþýmýný" doðrusu tebrik ediyorum. Baðcýlar Belediyesi'nin bu çadýrýný bu hizmetini tekrar efendim tebrik etmek istiyorum ve Allah muvaffak etsin demek istiyorum. Eh bu arada Allah muvaffak etsin dedim de hemen hatýrýma geldi, konumuz biliyorsunuz "baþarý" olarak anons edildi, söylendi ki; arkadaþlarýmýzla görüþtüðümüzde bu baþlýðý beraber belirledik. Fakat dedim ki; Allah muvaffak etsin. Bu ifadeyi bir yerden biliyor olmalýsýnýz, çünkü biraz daha bizden yaþlý olanlar, yani yaþý þöyle 40'ýn, 50'nin, 60'ýn civarlarýnda bulunanlar, o dolaylarda bulunanlar bu ifadeleri çok kolay kullanýrlar ve söylerlerdi. Muvaffak! Deðil mi? Duymuþ olmamýz lazým. Ama onun yerine þimdi ne deniyor; baþarýlar dilerim deniliyor. Efendim, baþarýlar dilerim demekle, Allah muvaffak etsin demek arasýnda koskoca bir vadi var. Gökyüzüyle yeryüzü kadar bir mesafe var. O yüzden bir istirhamým var. Burada çok güzel bir noktayý beraber çalýþacaðýz süremizin el verdiðince. Bir çerçeve çizmeyi düþünüyorum. Yani bu baþarý meselesi nedir Allah'ýný seversen? Baþarýdan ne anlayacaðýz? Bir baþarýdýr tutturulmuþ gidiyor. Herkes baþarýlý olmak istiyor. Hiçte baþarýsýz olmak isteyen yok. Ýnsan fýtratý yapý itibariyle baþarýlý olmak ister. Yani bir iþte sonuca ulaþmak, neticeye ulaþmak ister, amenna. Ama baþarý deyince ne anlayacaðýz? Bunu ailemize nasýl tatbik edeceðiz? Çocuðumuza nasýl tatbik edeceðiz? Çocuðumuzu okula gönderiyoruz. Okula gönderirken, çocuk, küçük, düþük not aldýðýnda, kýrýk not aldýðýnda acaba hangi baþarý anlayýþýyla yaklaþacaðýz ve nasýl muhatap olacaðýz? Çocuðun þahsiyetini nasýl inþa edeceðiz? Deðil mi? Çocuðumuzun þahsiyetini inþa ediyoruz. Davranýþlarýmýzla, sözlerimizle, kelimelerimizle, hal ve tavýrlarýmýzla, oturuþumuzla, kalkýþýmýzla ne yapýyoruz? Þahsiyet inþa ediyoruz. Ben ona þahsiyet evinin inþasý diyorum. Bir ev inþa ettiðinizi düþünün. Bu ev inþasýnda tuðlalarý düzgün Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 257 koymadýðýnýzý farz edin efendim. Tuðlalarý yanlýþ koyuyorsunuz, yamuk koyuyorsunuz, eðri-büðrü koyuyorsunuz… Nasýl bir tablo ortaya çýkar? Nasýl ev olur? Deðil mi? Ortaya çýkan ev son derece düzensiz, son derece intizamsýz, kargacýk-burgacýk, böyle nei düðü belirsiz bir þey olur. Ama tuðlalarý düzgün koyarsanýz, ki ne dedim? Her haliniz bir tuðla. Her tavrýnýz bir tuðla. Her davranýþýnýz, sözünüz, bakýþýnýz bir tuðla. Bu bilinçle, bu anlayýþla hareket ederseniz, o zaman ortaya farklý bir þahsiyet çýkacaktýr. Peki, efendim, þahsiyet neden bu kadar önemli? Sevgili dostlar, her þeyin üzerine bina edildiði, ana zemin temel zemin þahsiyettir. Biz insanlarý bile deðerlendirirken þahsiyetine göre deðerlendirmiyor muyuz? Diyoruz ki; "Ha falanca mý? Ya O'nun þahsiyetinde sorunlar var, þahsiyetsiz". Veya "Ne kadar kuvvetli bir þahsiyeti var, ne kadar düzgün bir þahsiyeti var" diyoruz. Her þeyi þahsiyete göre bina ediyoruz deðil mi? Peki, þimdi yavaþ yavaþ sözlerimi örüyorum. Yavaþ yavaþ, sistematik bir þekilde. Efendim, baþarýnýn da üzerine kurulduðu zemin; þahsiyettir. Saðlam, saðlýklý bir baþarý elde etmek, oluþturmak istiyorsak evvela þahsiyet üzerinde çalýþmalýyýz. Doðrudan doðruya baþarýya yoðunlaþmamalýyýz. Yani, baþarý da baþarý, rakamsal baþarý, oransal baþarý, istatistiksel baþarý… Hayýr, her þeyi rakamlara, istatistiðe, sonuçlara indirgersek iþte o zaman katliamlar yapmaya baþlýyoruz. Ne katliamý? Þahsiyet katliamlarý yapýyoruz. Çünkü sonuç odaklý düþünüyoruz, sonuç. Hayýr. Sonuçtan çok ne önemli? Ne önemli? Hadi bakalým bir sorun kendinize. Sonuçtan çok süreç önemli. Bir yere ulaþmaktan çok, o yolda giderken gördükleriniz çok önemli. Yani yolun kendisi önemli. Yolun kendisini es geçerek sadece sonuca odaklanýrsanýz, zevk alamazsýnýz. Bir anlam hissedemezsiniz. Nasýl anlatayým ben bunu size? Þöyle; hanýmefendi akþam iftar için hazýrlýk yapýyor. Deðil mi, iftar hazýrlýðý yaptýnýz? O nöbeti savdýnýz, geldiniz. Beyefendide memnun kaldý, öyle gözüküyor, gülümsüyorsunuz çünkü. Ne güzel. Efendim, eðer o yemeði yaparken sadece sonucu düþünürsen, yemeði yapmanýn aþamalarýndan zevk almazsan, yemek yaparken o süreçten zevk almazsan o yemek sana kahýr olur. Yiyenlerin midesine durur. Çünkü yapýlýrken iþin içine sevgi, muhabbet, haz, hoþlanma… bunlar katýlmadý. Ne oldu? Hemen süreci oluþturayým, bir an önce sonuca ulaþayým, yemeði masaya koyayým. Ýþte sadece bu olduðunda olmuyor. Süreçten de zevk almak, süreci anlamlandýrmak gerekiyor. Yani eve giden yol da önemlidir. Sadece eve gitmek önemli deðildir. Niye anlattým bunu; bugünkü baþarý kültüründe hanýmefendiler, beyefendiler maalesef bize sadece rakamlardan bahsediliyor. Sadece rakamlar. Ýstatistiklerden bahsediliyor. Sadece zahiri, görüntüdeki baþarýdan bahsediliyor ama en büyük baþarýnýn þahsiyeti inþa etmek olduðu kaçýrýlýyor. Yani çocuðunun þahsiyetini kýrýyorsun, çocuðunu aþaðýlýyorsun ama Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 258 çocuk iyi puan aldýðý zaman, iyi not aldýðý zaman "Aferin oðlum, baþarýlýsýn" diyorsun. Yanlýþ. Çocuðun þahsiyetli bir davranýþ gösterdiðinde insani, insan doðasýna uygun, fýtrata uygun bir davranýþ gösterdiðinde asýl baþarý odur. Yani çünkü saðlam bir karakter ortaya koydu, onu sergiledi. Rakamsal baþarý ancak üçüncü, dördüncü aþamada gelir. Ama bize ne öðretiliyor? Sadece sonuç odaklý, kýymetli dostlar, sadece sonuç odaklý, sadece puana dönük, rakama dönük bir baþarý anlayýþý öðretiliyor. Bunun ben fevkalade yanlýþ ve son derece yýkýcý olduðunu düþünüyorum. Neden biliyor musunuz? Eðitimde bunu görüyoruz. Bendeniz uzun zamandýr eðitimciyim. Eðitimin her kademesinde nerdeyse bulundum. Yani en aþaðý kademesinden en yukarýya kadar bütün aþamalarda çalýþmýþ bir kardeþinizim. Þunu rahatlýkla söyleyebilirim; eðitimin tek boyutlu olmasý, insanlarý tek boyutlu baþarý anlayýþýyla deðerlendirmesi, kiþiye özgü durum deðerlendirmesi yapmamasý, ki her insan farklýdýr. Deðil mi? Her insan farklýdýr. Ahmet farklý, Ayþe farklý, Mehmet farklý… Herkesin yapýsý, tabiatý, kiþiliði, dokusu, huyu, kokusu bile farklý yahu. Her þeyi farklý. Kiþiye özgü modeller geliþtirilemediði için uzun zaman ne yapýldý; belli baþarý kalýplarý ortaya konuldu maalesef. Bunu ben rahatlýkla söylüyorum. Bir örnek vereyim: Uzun zaman biz çocuklarýmýzý, matematik biliyorsa zeki ve baþarýlý, matematik bilmiyorsa, matematiðe kafasý basmýyorsa son derece baþarýsýz ve hatta zeki olmayan insanlar ilan ettik. Yani geri zekalý demeye dilim varmýyor. Ama bir yandan da söylemiþ oluyorum. Çocuk matematiðe, fene yatkýnsa, bunlardan anlýyorsa, aferin oðlum benim adam olacak. Benim oðlum var ya büyük adam olacak. Aferin okuyacak, ilerde abisi mühendis olacak, doktor olacak falan diye çocuðu taltif ettik. Fakat bu çocuðun müziðe yeteneði var,yatkýnlýðý var. Bu çocuðun resme, sanata, ondan sonra baþkaca Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 259 alanlara, bedensel faaliyetlere yatkýnlýðý var. Oralarda da bir farklý zeka türüne sahip olabileceði bize öðretilmedi. Sanki iki tür zeka varmýþ gibi öðretildi. Nedir onlar? Sayýsal zeka, sözel zeka. Sayýsal zekaya sahip olanlar zeki, aferin. Sözel zekaya sahip olanlar, aðabeylerim, ablalarým, onlar idare edilecekler. Tamam mý? Böylece inanýr mýsýnýz çok büyük kýyýmlar yapýldý. Belki aranýzdan bu kýyýma maruz kalanlar var. Bu kýyýma. Bendeniz edebiyata çok yatkýn olduðum halde lisede sýrf, affedersiniz, zekasý geri muamelesi görmemek için matematik bölümünü okudum. Matematik bölümü okudum. Sebebi; edebiyat þubesine gidersem farklý muamele görürüm anlayýþýydý. Çünkü o gözle bakýlýyordu. Bakýn nesiller bu çarktan, bu tezgahtan geçti. Sebebi ne; tek boyutlu, yanlýþ baþarý anlayýþý. O zaman baþarý ne? Baþarý; önce kendini tanýmak, sonra çocuðunu tanýmak, kendini ve çocuðunu tanýyýp, deðil mi, ona özgü, onun potansiyelini açýða çýkaracak þekilde davranmak. Ya bu çocuðun potansiyeli nedir? Her insanýn yatkýnlýðý var, her insanýn bir zeka türü var. Bugün 12-13 tane zeka türünden bahsediliyor. Ben size bir þey söyleyeyim bu 15'e, 20'ye çýkacak. Çoklu zeka kuramlarý da aþýldý artýk. Dolayýsýyla her insaný kendine özgü tanýyýp, bunun potansiyeli nedir ve nereye kadar çýkarýlabilir,nereye kadar geliþtirilebilir, bakýp, gerçekçi bir performans deðerlendirmesi yapmak asýl baþarýdýr ve baþarýya giden yolun baþlangýcýdýr. Ama baþta söylediðimi asla unutmadan. Neydi o baþta söylediðim? Muvaffakiyet! Baþarýda kiþinin kendisi ön plana çýkarýlýr. Mevcut batý medeniyetinin, batý bilim anlayýþýnýn, bir kýsmýnýn aðýrlýk kazanmasýyla bu anlayýþ bize de hakim olmuþtur. Bir kýsým diyorum, çünkü batý biliminin de tamamý pozitevist ve materyalist deðil. Kiþi eksenli deðil. Batý biliminin çok insaflý çok manevi taraflarý var. Ne yapýyor? Baþarý, baþ-arý olmak, baþ-at olmak, baþ olmak, baþarmak. Yani kiþinin kendisine vurgu yapan bir anlayýþ var. Muvaffakiyette ne var? Bugün bunu öðrensek yeter. Yapýp ettiklerinin neticesini Allah'tan bilmek var. Muvaffakiyet demek ne demek biliyor musunuz? Ýlahi yardým tevfik, tevfik. Allah'ýn tevfikinin bizimle beraber olmasý. Tevfik-in Refik olmasý. Eskiler öyle derlerdi. "Tevfik-i Refik ola efendim" derlerdi. Ne demek? Yani Allah'ýn yardýmý sana arkadaþ olsun. Peki kitaplarýmýzý hiç hatýrlar mýsýnýz? Çoðu eski kitabýmýzda gayret bizden, muvaffakiyet Allah'tan diye bitirilir. Bak çok büyük bir espridir bu. Denir ki; çaba, emek, say, gayret, uðraþmak, didinmek bana düþen bir vazifedir, ama sonucu ben elde ettim diyemem. Çünkü sonuçlarýn sahibi baþkasýdýr. Sonucu ben sahibine vermek zorundayým. Ýþte gerçek baþarý anlayýþ. Baþarý deðil, muvaffakiyet. Bizim medeniyetimiz, daha doðrusu insan medeniyeti, fýtrat medeniyeti, siz buna ne derseniz deyin, ben böyle ifade ediyorum; bu medeniyetin ölçüsü, yapýp ettiklerini kendinin sahiplenmemesidir. Mesela; çocuðuna elinden geldiðince itina gösteriyorsun bir anne olarak, kelimelerine dikkat ediyorsun, yani; "Gel lan buraya çocuk, geç bakayým þuraya" falan diye konuþmuyorsun. "Babasý kýlýklý ne biçim davranýyorsun?" demiyorsun. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 260 Düzgün konuþuyorsun çünkü her bir kelimen ne yapýyor çocuðun dünyasýnda, bir karakter inþasý, kiþilik inþasý yapýyor, ona göre dikkatli konuþuyorsun, güzel davranýyorsun. Bir þey ifade edeceðin zaman, o çocuðun 25 yaþýndaki görüntüsü aklýna gelecek, hayali. Diyeceksin ki; þu cümleyi söyleyeceðim ama kýzgýným da, öfkeliyim de, bu cümleyi söyleyeceðim ama 25 yaþýndaki görüntüsü bir an hayaline gelecek. Kýzýný bir hanýmefendi olarak hayal edeceksin. Oðlunu bir beyefendi olarak hayal edeceksin, ondan sonra söyleyeceksin, bak bakalým nasýl deðiþiyor. Nasýl deðiþiyor ifadelerin. Deðil mi? Bu süzgeçten getirip muhatap olacaksýn ve yaptýklarýnýn sonuçlarýný Allah'tan bileceksin. Ýyi bir çocuk yetiþti, deðil mi? Yetenekli, efendim kiþilikli, kendini ifade edebilen, ne saldýrgan, ne pýsýrýk, orta. Denge üzere bir çocuk yetiþtirdin, iþte bunun sonucunu Allah'tan bileceksin. Sen vazifeni yaptýn. Sen bir çiftçisin, sen tohum attýn, tarlayý sürdün, elinden gelen mücadeleyi verdin, Allah yaðmur gönderdi ve güzel bir mahsul oldu. Onun sonucunu kendinden bilemezsin. Çiftçi diyebilir mi; "Ben tohumu iyi attýðým için oldu bu". Diyemez. Çünkü yaðmur faktörü var, hava faktörü var, toprak faktörü var. Yani bizim irademizin dýþýnda bir çok faktör var. Ama bugünkü baþarý anlayýþý maalesef Allah'ýn inayeti ve tevfiki kýsmýný bize sunmuyor. Kiþinin kendini ön plana çýkarýyor, diyor ki; "Sen yaptýn, sen elde ettin, bu iþin sahibi sensin". O zamanda baþarýsý anormal derecede artmýþ, kariyeri yüksek insanlarda bir bakýyorsunuz ki ciddi kiþilik problemleri ortaya çýkýyor. Baþarýsýný ve kariyerini bir baský unsuruna dönüþtürebiliyor. Ezme unsuru. Karþýsýndakine merhametle, þefkatle, ilgiyle, mülayemetle, tevazuuyla davranacaðý yerde; baþarýlýyým, efendim elimde imkanlar da var, bunlarý elde ettim, hadi bakalým diðerini ne yapayým, periþan edeyim, onun üstünde bir üstünlük kurayým anlayýþýna dönüþebiliyor. Muvaffakiyet, baþarý yerine muvaffakiyet. Bunu çok iyi anlamak zorundayýz. Bir de biliyorsunuz kariyer anlayýþý var. Efendim kariyer yapacaðýz. Tamam, çok güzel. Ýnsanýn bir hedefe doðru koþmasý çok güzel bir þeydir. Çünkü hedefsiz hayat, boþ bir hayattýr. Bir hedefin yok. Soruyorsun, ben mesela lise öðrencilere çoðu kere sorarým, üniversite öðrencilerine de sorarým; hedefin ne? Hedefin ne? Yani senin hayatýnýn bir meyvesi var, bu hayatýnýn meyvesini bulmaya yönelik olarak çaban ne kardeþim? Hangi mücadeleyi veriyorsun? Gençsin, enerjiksin, dinamiksin, bir sürü yeteneklerin, özelliklerin var, hayatýnýn meyvesini arýyor musun? Herkesin hayatýnýn bir meyvesi vardýr efendim ve insan hayatýnda o meyveyi bulmak için yaþamaktadýr. Amacýmýz o. Bir hedefe doðru yürümen lazým. En zekileri bana þunu söylüyorlar, lisede okuyan öðrencilerin, onlarý çok seviyorum gençleri, diyorlar ki; "Hocam, üniversiteyi kazanacaðým". Harika diyorsun. Sonra? "Nasýl yani sonra" diyor, "Kazandýk ya iþte daha ne istiyorsun. Daha ötesi mi var? " Sonra? diyorsun. Diyor ki; "Hocam Boðaziçi'ni Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 261 kazanacaðým, iþte ODTÜ'yü kazanacaðým" þu meþhur üniversitelerden "Kazanacaðým". Peki, kazandýn, mezun oldum diyorum sonra? "Ne demek sonra, güzel bir iþim olacak" diyor. Sonra diyorsun. Sen o ikinci sonrayý söyleyince yüzüne þöyle bir bakýyorlar, "Bu adam pek saðlam deðil galiba" diyorlar. Bu hani sosyolojiyle, felsefeyle falan uðraþanlar biraz böyle zaten saðdan, soldan çatlak oluyor, pek saðlam olmuyorlar diye düþünüyorlar. Ama iyi bakýyorlar yani. Þöyle bir süzüyorlar. Sonra diyorsun, sonra. Sonrasýna dair bir gaye, bir amaç, bir hedef yok. Yani büyük hedefler yok. Ýnsan olacaðým. Ne demek þimdi hayvan mýyým? Hayýr, beþeriyetten insaniyete doðru çýkacaðým. Ýnsanlýðýn ufuklarýnda, doruklarýnda gezineceðim. Kendimi daha derinlemesine keþfedeceðim. Hayata, insana, varlýða, kainata, var olan her þeye keþfetmek için bakacaðým. Dünyamý bir evren kadar geniþleteceðim ve insanlýða kalýcý bazý þeyler býrakmaya çalýþacaðým. Bu cümleleri duyamýyorsunuz. Büyük hedefler yok. Küçük hedefler var. Küçük, somut hedefler var. Küçük, somut hedeflere ulaþýnca da bu tatmin etmiyor. Diyor ki; "iþim olacak güzel", daha sonra ne olacak diyorsun, "Spor arabam olacak" diyor. Spor araba alýyor, bakýyor mutsuz çocuk. Gene dolaþýyor ortada kuyruðu yanmýþ tilki gibi. Deðil mi? Yani böyle bir huzursuzluk, bir tedirginlik. Ýþte modern insanýn tedirginliði buradan kaynaklanýyor. Büyük ideallerin olmasý lazým. Ýnsaný sonsuza taþýyan, ebediyete taþýyan büyük ideallerinin olmasý lazým ve bunun peþinde koþan, kendini gerçekleþtirmeye çalýþan, kendini tanýmaya çalýþan, kendi yetiþtirmeye çalýþan insanlara ihtiyaç var efendim. Ben kafanýzý çok meþgul etmek istemiyorum ama þunu ýsrarla vurgulamak istiyorum, buradan seyircilerimizde lütfen dikkat etsinler, böyle bir mekandayýz, bu imkan bize sunulmuþ, çok güzel bir imkan bu, kendini yetiþtirmek meselesi üzerine çok ciddi durmak lazým. Bakýn çok güzel maddi imkanlara sahip olabilirsiniz. Paranýz, pulunuz, mekânýnýz, imkânýnýz, her þey Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 262 bol olabilir. Ama yetiþmiþ insan yoksa, hiçbir þey yapamazsýnýz. Bunu sevgili baþkaným çok iyi bilir. Deðil mi? Çok iyi bilirler kendileri. Neden? Çünkü yetiþmiþ insanla bakýn bu organizasyonu yapýyorsunuz. Yoksa sandalyelerin çok kaliteli olmasý, iþte ne bileyim, çadýrýn malzemesinin harika olmasý bir þeyi deðiþtirmiyor. Ýnsan! Peki kendini yetiþtirmeyi ne kadar önemsiyoruz? Çocuðumuzun ve kendimizin yetiþmesi uðrunda ne kadar gayret ediyoruz, bunun ne kadar farkýndayýz? Benim gördüðüm þu; maalesef boþlamýþ durumdayýz. 80'li, 90'lý yýllarda biraz vurgu yapýyorduk insan yetiþtirmek, kendini yetiþtirmek, aman boþ kalmayalým, iþte insan yetiþtirmek çok önemli falan diyorduk. Ama 2000'li yýllardan sonra bu meseleyi serdiðimizi görüyorum. Ýnsan ve kendini yetiþtirmek! Peki, bana diyorlar ki; "Hocam kendini yetiþtirmek çok önemli tamam da paramýz yok ne yapacaðýz, kurslara gidemiyoruz". Efendim kendini yetiþtirmek sadece kurslarla olmaz. Yani Ýngilizce kursuna giderek, falanca kursa giderek deðil. Ýnsan isterse her þeyde, her þeyle, her yerde kendini yetiþtirebilir. Alýcýlarýný öyle bir açar ki, yoldaki giderken dolmuþ þoföründen bir þey öðrenir. Sokakta yürürken birisinin bir tavrýndan bir þey öðrenir. Hayatý ve insanlarý bir kitap gibi okumayý baþarabilenler, özel kurslara ihtiyaç duymazlar. Ki kendi kendilerine de bu iþi yapabilirler. Kaldý ki, efendim sýrf kurs deseniz, belediyelerimizin bugün, Baðcýlar Belediyesi'nin ben faaliyetlerini biliyorum, çok yoðun, içinde de bulundum, öyle özel spesifik imkanlarý var ki, bunlarý takip etse bir insan, baþlý baþýna kendini yetiþtirebilir. Yani eksiklerini tamamlayabilir. Ama kendini yetiþtirmek demek, sadece kursa gitmekten ibaret deðil. Yürürken, otururken, konuþurken eðer alýcýlarýný açarsan, dikkatlerini oraya doðru yönlendirirsen, algýný ona göre þekillendirirsen, herkesten bir þeyler alarak, okuyarak, varlýðý, dünyayý, insaný okuyarak kendini yetiþtirebilirsin. Ama bu bilincin olmasý lazým. Bu bilinç. Annede de bu bilinç olacak, babada da bu bilinç olacak, çocukta da bu bilinç olacak. Sizden istirhamým þu; çocuklarýnýza para-pul býrakmayýn, çocuklarýnýza büyük servetler, miraslar býrakmayýn. Kendini tanýma ve yetiþtirme bilinci býrakýn. Kendini tanýyan, yetiþtiren çocuklar yollarýný kendileri bulurlar. Eðer kendini yetiþtirme anlayýþý içinde deðilse, algýsý, dünyasý açýk deðilse dünyanýn servetini de býraksan o çocuk mahveder, periþan eder, efendim yok eder. Hani derler ya Anadolu'da; "Akýllý evladýn var, malý neyleyesin; deli evladýn var, malý neyleyesin". Ýkisi de ayný þey ya. Akýllý evlatsa kendi malýný kendisi oluþturur, deli evlatsa zaten malý da tutmaz, hiçbir þeyi de efendim býrakmaz. Demek ki; bir, özetliyor ve toparlýyorum. Baþarý deyince, sadece bugünkü tek boyutlu baþarý anlayýþýyla anlamayacaðýz. Baþarý demek; sadece ben yaptým, ettim, çok büyüðüm, ben Hiro'yum, kahramaným, en büyük benim… bu deðil. Baþarýyý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 263 artýrdýkça senin tevazuun artmalý, insanlara þefkatin artmalý, derinliðin artmalý, meyvelerin artmalý, dallarýn eðilmeli. Senin yücelt………………? 29:50 Baþarýlar, elde ettiklerin… burada bir sorun var. Burada bir sorun var, bir yanlýþlýk var. Ýkincisi; sonuçlarý, yapýp, edilenleri Allah'tan bilmek. Çünkü, biz kendimize sahip deðiliz. Biz kendi kendimizin sahibi deðiliz. Aranýzda bütün vücudumu her þeyimi ben kontrol ediyorum, ben yönlendiriyorum diyen bir kahraman var mý? "Abi bütün vücut, her þey bana ait, kumanda ben de, ele geçirmiþim, istediðimi yapýyorum, bana da dýþardan baþka hiçbir þey yaptýramazlar" diyebilen var mý? Bir göz kapaðýna bile mani olamýyorsun. Göz kapaðýn kýrpýþýyor kendiliðinden, sahip deðilsin. Ben hep söylerim; bir küçük mikrop bulaþýyor, virüs bulaþýyor hayatýn alt üst oluyor. Kendi kendimizin sahibi deðiliz. O zaman haddimizi bileceðiz. Baþarý, çaba, gayret, emek bütün bunlar insana kendini bildirmek için var, kendini tanýtmak için var, kendini tanýma yolculuðu için var. Bu dünyada bunun için bulunuyoruz. Dünyada niçin bulunuyoruz? Niye bulunuyoruz, bu gözünü açýp kapayana kadar geçen hayatta? Bir sabun köpüðüne benzeyen, bir balona benzeyen, bir anda parlayýp sönen bu hayatta niye bulunuyoruz? Kendini tanýmak için. Kendini tanýmak, çocuðuna tanýtmak, alemi tanýmak, insaný tanýmak, hayatý tanýmak ve Rabbini tanýmak için. Ramazan-ý Þerif'te bunun talimi yapýlýyor. Evet, dolayýsýyla, tek boyutlu baþarý anlayýþlarýný lütfen bir kenara býrakýnýz. Çocuðun eðitiminde de rakam odaklý, sayý odaklý, istatistik odaklý anlayýþlarý lütfen gözden geçiriniz. Çocuðumun yeteneði ne yönde, hangi ilgileri var, neye yatkýn önce bunu keþfetmek gerekiyor ve ona göre yönlendirmek gerekiyor. Öbür türlü çocuklarýmýzý harap ediyoruz, mahvediyoruz. Zaten bakýn modern dünyanýn içinde biz adeta insanat bahçelerinde yaþýyoruz. Bir yazar öyle diyor. Desmont Moris diye bir yazar var, O'nun bir kitabý var. kitabýnýn ismi ne biliyor musunuz? Ýnsanat bahçesi! Niye böyle bir tabir kullanýyor biliyor musunuz? Modern þehirler zaten doðadan kopuk, tabiattan kopuk. Biz gönüllü kafeslerimizde, betondan kafeslerimizde yaþýyoruz ve bir sürü anormal hastalýk, özellik geliþtiriyoruz. Hayatla baðýmýz kopuyor, insanlarla baðýmýz kopuyor. Ondan sonra biraz Ramazanda sosyalleþiyoruz, sonra herkes kendi hanesine çekiliyor, orda kýsýr döngü baþlýyor. Sabahleyin acý bir zil sesiyle uyan, deðil mi? Yarý uykulu gözlerini ovuþturarak, poðaçaný bir yandan yiyerek otobüse yetiþ. Ýþ yerine gel kart bas akþama kadar çalýþ. Ha bu arada, saat bir olunca bakýyorsun ki; "Aa acýkmam lazým" diyorsun. "Acýkmýþ olmam lazým" diyorsun. Mekanik acýkma. Akþamleyin geliyorsun yorgun-argýn, o özel iktidar aygýtýný, kumandayý eline geçiriyorsun ve onun karþýsýnda uyukluyorsun. Buna da hayat diyoruz. Zaten bunun içindeyiz. Bir de bunun içerisine iþte, sadece sayýdan, rakamdan ibaret baþarý anlayýþýný katarsak, maalesef hayatýmýzý zehirlemeye baþlýyoruz, eþimizi mahvetmeye baþlýyoruz, birbirimizi yýkmaya baþlýyoruz. Lütfen! Buna karþý direniþ oluþturalým. Alternatif hayatlar oluþturalým. En azýndan ziyaretlerimizi sýklaþtýralým. Mesela; Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 264 haftada bir benim evime mutlaka ziyarete birileri gelecek ya da ben birilerine gideceðim. Aa çok sevmiyor olabilirim o aileyi. Önemli deðil. Ama mutlaka görüþmem lazým. Bir sohbet halkasýndan istifade etmem lazým. Çünkü kalbimin, ruhumun da gýdaya ihtiyacý var. Ben hep anlatýrým bunu. Kalbimin, ruhumun gýdasýný ihmal ettiðim zaman, bu çocuðuma yansýr, bu eþime yansýr, bu çevreme yansýr, bu her þeye yansýr ya. Bir sohbet halkasýný kurmam ve oradan istifade etmem lazým. Efendim, iyi-kötü, birileriyle bir þeyler paylaþmam lazým. Sosyal aktivitelerimin olmasý lazým. Baðcýlar Belediyesi'nin faaliyetlerine katýlmam, oradan bir cümle öðrenmem lazým. Çünkü kendi baþýma, sadece kendi kendime yetmiyorum. Bunlarla beraber hayatýmý daha da, o beton kafesin içinden ne yapmam lazým, kurtarmaya çalýþmam lazým. Efendim, muvaffakiyet ancak samimi gayret edenlere geliyor. Baþarý samimi gayret edenlere geliyor, þahsiyetine yatýrým yapanlara geliyor, ondan sonra ve kendini iyi yetiþtirenlere geliyor. Bunlarý yapmadýðýmýz sürece baþarý, gökten zembille gelmiyor. Daha çok tabi, bu konu çok geniþ bir konu ama þunu söyleyeyim son olarak: Allah'ýn yeryüzünde koyduðu kanunlar var. Bu kanunlara riayet etmeden, mesela; ailedeki kanunlar, ailede insani münasebetlerin kanunlarý var. Kurumlarýn kanunlarý var. Hangi kurum, nasýl idare edilir? Ýnsanlara nasýl iþte münasebetler oluþturulur? Kurum mantýðýnýn kanunlarý nelerdir? Bunlarý keþfetmek gerekiyor. Sosyal hayatýn kanunlarýný, iþ hayatýnýn kanunlarýný keþfetmek gerekiyor ve bu kanunlara uygun davranmak gerekiyor. Keþfederek, fark ederek, okuyarak. Bunlarý yapmadan ezbere davrandýðýmýzda, üstün körü davrandýðýmýzda, efendim bilinçsiz davrandýðýmýzda Allah muvaffakiyetimizi göndermiyor, muvaffakiyet vermiyor, bunu da böylece beyan etmek isterim. Evet. Efendim, Allah hepimizi kendi yolunda mücadele edenlerden eylesin. Gayret edenlerden eylesin. Bizi kendisine layýk insan ve kul eylesin efendim. Eyvallah. Çok teþekkür ederim. Sað olunuz, sað olunuz. Elleriniz dert görmesin. Görüþmek üzere. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 265 20.Gün PANEL “Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkileri” Yavuz Bahadýroðlu Konser Mehmet Kemiksiz Yarýþma Yemek Yarýþmasý Ün çýlgýný ancak deðiþir altýný tunç'a Kör þöhreti þeytaný iletmedi gonca Hak'tan sunulur ün, kazanan varsa yolunca Ünvana deðil Hakka niþandýr bu þiirler Sunucu Daha önceki akþamlarda olduðu gibi bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan deðerli misafirlerimiz ve TV.Net ekranlarýnýn karþýsýnda olan ama yüreklerini buraya gönderen sevgili dostlarýmýz hoþ geldiniz, þeref verdiniz Baðcýlar'a, Ýrfan Sofrasýna. Komþu komþunun eskiden külüne muhtaçmýþ, þimdi belki de internetine muhtaç yada belki de kontörüne muhtaç yada muhtaç olmadýðýný zannediyor aslýnda ama dostluðuna çok mu çok muhtaç. Az sonra komþuluðu da ihya eden bir isim bize bu konuda çok þey söyleyecek. 100'ün üzerinde eseri bulunan, her sabah radyo programýnda sýcak ses tonuyla "Sevgili Dostlar" diye baþlayarak günü yorumlayan, hayatý yorumlayan bir isim, Nesil Yayýnlarýndan onlarca eserini bulabileceðiniz bir isim, Vakit Gazetesinin köþe yazarlarýndan bir isim. Ama O'nun bizim için çok daha büyük bir özelliði var, o da Birlik Vakfýnýn ifadesiyle, bizim de gönlümüzdeki yeriyle belirtmek gerekirse "Tarihi Sevdiren Adam" diyoruz. "Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkilerimiz" konulu sohbet için Araþtýrmacý-Yazar ve Tarihçi, Yavuz Bahadýroðlu Beyefendiyi davet ediyoruz. Buyurunuz efendim. Yavuz BAHADIROÐLU Sayýn baþkaným, sevgili dostlar, Allah'ýn rahmeti, bereketi, sevgisi, ihsaný, þefkati, maðfireti bu Ramazan hürmetine üzerinize olsun ve O'nun sevgili Peygamberinin Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 268 þefaati hem dünyada hem ahirette yaný baþýnýzda olsun, sizleri cehennem azabýndan korusun, sorgusuz, sualsiz cennete götürsün. Efendim saygýyla, sevgiyle hepinizi selamlýyorum. Hoþ geldiniz, sefa geldiniz. Ben de hoþ geldim, Samsun'dan geliyorum. Komþuluk konuþacaðýz madem, komþuluk; aile içi iliþkilerden baþlar. Fatma Haným dedi ki telefonda bugün; "Ben de evin bahçesine bir çadýr kuracaðým, birilerine iftar vereceðim, program yapacaðým, senden de randevu alacaðým. Bize bir konferansa gelir misin? Ramazan çadýrý, iftar çadýrý var bizim bahçede diye. Ancak herhalde böyle görüþeceðiz". Hakikaten üç gündür eþimi göremedim. Bu akþam biraz zor gireceðim o eve anlayacaðýnýz. Yardýmlarýnýzý, dualarýnýzý esirgemeyin. Ramazan böyle geçiyor. Ama benim yaptýðým aslýnda hata. Aile hukukundan çalýp baþka yerlere savurmak doðru deðil. Önce komþuluk iliþkilerimizi eþimiz ve çocuklarýmýza yönelik yaþamamýz lazým. Hep aðlamamýza gerek yok. Nerede efendim eski komþuluklar? Nerede efendim eski komþular? Nostalji takýlmak yerine o hatýrlayabildiðimizi kendi aile içi hayatýmýza hakim kýlmak üzere birkaç adým atmak. Yani komþuluðu önce evladýmýza yapmak. Yani komþuluðu önce eþimize yapmak. Yani aile içinde görüþerek, konuþarak, kaynaþarak, aile içi yardýmlaþarak, aile fertlerinin külünle muhtaç olarak, internetine muhtaç olarak, ya da Abdullah'ýn (Arýdoru) söylediði gibi, kontörüne muhtaç olarak yaþamak. Böyle bir hayatý sergilemek, böyle bir hayatýn içinde olmaya çalýþmak. Bu arada merak ediyorum Abdullah yaþlýlar günü falan derken niye durmadan bana bakýyordu? Onu da doðrusu anlayabilmiþ deðilim. Ben o kadar yaþlý mý görünüyorum evlat? Evet bir de çocuklar günü. Komþuluk iliþkileri yaþlýlar, komþuluk iliþkileri çocuklar. Bunun üzerine biraz durmak istiyorum izin verirseniz. Uþaklar ben buradayým. Bak bu tarafa dönün. Orda yemek yiyorlar, size de vermezler, bakýp ne yapacaksýnýz? Bana bakýn bir dahaki Ramazanda görmeyebilirsiniz. 60 yaþa geldim. Komþuluk iliþkileri derken, çocuklara yönelik bir komþuluk iliþkisinden söz edeceðim. Onlara güler yüz göstermek, komþuya sadaka vermek gibidir. Sabahleyin kalktýðý zaman karþýlaþtýðýmýzda evladýmýzla ya da torunumuzla "Günaydýn evlat" diye saçýný okþamak ya da "Hayýrlý sabahlar" demek ya da senin ecdadýn sabahleyin karþýlaþtýðý insana "Sabah þerifleriniz hayrolsun mirim" dermiþ. Sabah þerifleriniz hayrolsun demek, o kültürden torunu ve çocuðu yoksun býrakmamak üzere bir takým telkinlerde bulunmak bence komþuluk iliþkilerinin alfabesinin ilk harfidir. Çocuklara yönelik komþuluk iliþkisi ve yaþlýlara yönelik komþuluk iliþkisi. Aile içi komþuluktan söz ediyorum. Çünkü evlatlarýmýz eve gelmiyor sevgili dostlar. Ýftarý da dýþarýda yapýyorlar, bazen sahuru da dýþarýda yapýyorlar. Ramazan evlatlarýmýzla birlikte ayný sofralarda buluþmak üzere bir büyük Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 269 fýrsattýr ama bu fýrsatý idrak edebilenler için bir büyük fýrsattýr. Yoksa, zaman zaman söylüyorum, bazý yüreklere hiç Ramazan gelmez. Bazý yüreklerden de hiç Ramazan gitmez. "Cenab-ý Hak yüreðinden Ramazan gitmeyen insanlardan eylesin bizi" diye dua etmemiz lazým ve bir þey daha söyleyeceðim, komþuluða gerçekten girizgah yapmak için, derler ki; "Hayatý Ramazan olanýn ahireti bayram olur". Hayatý Ramazanlaþmýþ insanlardan eylesin bizi Allah. Ramazan-ý Mübarekte bu duayý sýk sýk tekrarlamamýz lazým, çünkü ancak Ramazan yürekli insanlar komþunun hatýrýný bilir. Ancak Ramazan yürekli insanlar komþunun deðerini bilir. Ancak Ramazan yürekli insanlar komþuya yardýmcý olur. Komþum açken tok uyumam, Peygamberi Aliþan Efendimizin hoþuna gitmez diye düþünür. Cenab-ý Hak ayetinde o kadar ýsrar etmiþtir ki, ben hoca deðilim maalesef, olsaydým ayeti de okurdum. O kadar ýsrar etmiþtir ki Hz.Aliþan Efendimiz, çok yaygýn bir sözdür hani, çok yaygýn bir hadistir, çoðunuz hatýrlayacaksýnýz, "Komþuyu komþuya mirasçý yapacak zannettim Allah. Cebrail o kadar bir tahþidatla geldi ki bu konuda, az daha komþu komþuya mirasçý olacak diye düþünüyordum". Þimdi tabi her þey, her þey iç içe. Mahalleler komþuluk yapýlabilecek þekillerde kurulmazsa, evlerin yönü kýbleye dönük olmazsa, vicdanlar ve yürekler Ramazanlaþmazsa o zaman komþuluklar da tökezlemeye baþlýyor. Komþuluklarýn tökezlediði yerde o Osmanlý milletini, halkýný ayakta tutan yardýmlaþma müessesesi çöküyor. Artýk kimse kimseye borç vermez oluyor. Kimse kimseye yardým etmez oluyor. Kimse kimseye elini uzatmaz oluyor. Müthiþ bir bireyselleþme, müthiþ bir yalnýzlaþma yaþadýðýmýzýn farkýnda mýsýnýz? Kendi odamýzda, kendi bilgisayarýmýzda, kendi internetimizle, þahsi telefonumuzla müthiþ bir yalnýzlaþma yaþýyoruz. Çünkü sanal hayat, gerçek hayat gibi deðildir sevgili dostlar. Televizyondaki insanlar gerçekten size gelip elinizi öpmezler. Televizyondaki insanlar gerçekten size misafir gelmezler. Komþulara kapýlar kapandýðýndan beri yalnýzlaþmamýz baþladý. Yalnýzlaþtýðýmýz ölçüde de depresyonumuz arttý. Kadýnlarda %70 oranýna çýktý, erkeklerde %60'larda dolaþýyor. Depresyon! Yani arýza. Beyinler ve yürekler arýza yapmaya baþlýyor. Böyle bir ülkede yaþayýp, benim ülkem gibi bir ülkede yaþayýp arýzasýz olmak da çok mümkün deðil doðrusunu isterseniz. Bir mahalle baskýsý icat ettiler. Baktýlar aslanlar gibi bir seçim yaptýlar bu millet, kendisi kendi inandýðý gibi bir siyasal ahlaký, bir siyasal yöneliþi, bir siyasal oluþumu iktidar yaptý. Türkiye'de iktidarlar hep tartýþýlýr. Efendim sandýða gitmeyenler gelseydi bu iktidar olmazdý. Artýk bu seçimde halk öyle bir seçim yaptý ki sandýða gelmeyenler gelseydi bu seçilmezdi diyemez hale geldik. Onun arkasýndan baþbakan belirlendi. Onun arkasýndan kabine belirlendi. Onun arkasýndan cumhurbaþkaný seçildi. Cumhurbaþkanýmýz geçenlerde doðuya gitmiþti, komþuluk iliþkileri, doðuda halkla bütünleþti. Bir anlamda devletin zirvesi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 270 komþu ziyaretine çýktý. Onlarla, askerle birlikte belki ondan bir saat sonra, üç saat sonra þehit olup, bu milletin selameti için, bu milletin bölünmez bütünlüðü için canýný verip þehit olacak Mehmetçikle karavana yedi. Bu, biliyor musunuz hasret olduðumuz bir tablodur. Þu söylediðim þeyin siyasetle alakasý yok. Tam da komþulukla alakasý var. Tam da insanlýkla alakasý var. Tam da vicdanla alakasý var. Tam da ahlakla alakasý var. O kadar heyecanlanmýþ olmalý ki, orucunda ilk günü galiba, içmiþ suyu. Kazaen orucunu bozmuþ Cumhurbaþkanýmýz. Tam da konferanstaydým, bir not getirdiler, "Cumhurbaþkanýmýz doðuda kazaen oruç bozmuþ". Dedim ki; "Bundan önceki kazaen bile oruç tutmuyordu, bu bari kazaen bozuyor". Bu yaklaþým nedir biliyor musunuz? Bütün siyasal düþüncelerinizin dýþýna çýkýn, 1300'lü yýllara dönün. Sultan Çelebi Mehmet Osmanlý tahtýnda oturuyor, baþkent Bursa ve Ramazan. Çelebi Mehmet vezirleri topluyor diyor ki; "Ýmarette otuz gün, otuz iftarda fukaraya yemek daðýtacaðým. Bunun tedbiri alýnsýn". Vezirler diyorlar ki; "Birkaç gece de biz daðýtalým. Biz de sevap kazanalým". "Siz daha gençsiniz" diyor padiþah, "Daha çok fukaraya yardým edersiniz. Ben bu Ramazan, ola ki öbür Ramazana çýkmam. Yaþým biraz ilerledi. Ben bu Ramazan sevaplarýn tamamýný alayým. Bana fedakarlýk yapýn. Ben sizin padiþahýnýzým". Ve düþünün sevgili dostlar, Sultan Çelebi Mehmet imarette otuz Ramazan yemek daðýtýyor fukaraya, otuz Ramazan fukarayla birlikte iftar açýyor, Abdullah Gül de yüzyýllarca sonra O'nun torunu olarak fukarayla birlikte iftar açýyor. Biz böyle yöneticiye hasretiz. Biz böyle yöneticiye hasretiz. Biz dedelerinin torunlarýna hasretiz. O dedenin ruhunu þad edecek yöneticiyi yüzyýllarca bekledik, yeter gelsin artýk. Neticede milletin ruhu þad oldu. Oradaki kardeþlerimiz de "Devletin zirvesi benim ayaðýma geldi. Artýk ben devletten yana olayým" diye düþünür vicdaný olanlar. Artýk itilmiyorum, kakýlmýyorum. Devletin zirvesi ayaðýma geliyor. Artýk üvey evlat muamelesi görmüyorum. Artýk ötekileþtirilmiyorum. Ama bu sefer dediler ki; "Siz seçimi yaptýnýz. Baþbakaný seçtiniz, hükümeti belirlediniz, cumhurbaþkanýný seçtiniz, meclis baþkanýný seçtiniz ama komþu baskýsýný gündeme getirelim Ramazan-ý Mübarekte sizi rahatsýz edelim". Mahalle baskýsý, yani komþu baskýsý. Yani baþý kapalý olan açýða, açýk olan kapalýya baský yapacak. Bu memlekette böyle bir þey yaþanmýþ mý Allah'ýnýzý severseniz? Komþu komþuya hiç baský yapmýþ mý? Komþu komþuyu sevmiþ, komþu komþuya vermiþ, komþu komþuyu sofrasýna çaðýrmýþ, komþu komþunun yardýmýna koþmuþ, düðününe gitmiþ, altýn takmýþ, evladýnýn sünnetine gitmiþ, komþunun derdiyle dertlenmiþ bir milletin çocuklarýyýz. Bu millet kendi kýyafetini, kendi siyasetini kimseye dayatmadý tarih boyunca. Bundan sonra da dayatmaz. Ama ne yapmaya çalýþýyorlar? Ýki komþunun arasýný açmaya çalýþýyorlar. Benim okutmaya çalýþtýðým çocuklar var. Kimisi açýk, kimisi kapalý. Sadece Boðaziçi Tarih Bölümü'nde okumalarýný þart koþtum. Bütün imkânlarým o kadardý. Ýmkânýmýn el verdiði kadar öðrenci Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 271 okutuyorum. Bana dediler ki; "Baþörtülüler giremiyor. Biz iki tane açýk O'nu aramýza alýyoruz, bekçiler görmesinler diye bir sürü tedbir alarak Onlarý okula götürmeye, içeri almaya çalýþýyoruz". Dostlar, bunlar birbirine, bu çocuklarýmýz birbirine yardýmcý. Komþularýmýz birbirine yardýmcý. Kendilerine elit diyenler, kendileri din cahili olanlar, cahil olduklarý halde Türkiye'ye istikamet haritasý çizmeye kalkýþan andavallýlar milleti örtülü, açýk diye bölmeye çalýþýyorlar. Alevi dediler, Sünni dediler bölemediler. Kürt dediler, Laz dediler, Çerkez dediler, Abaza dediler bölemediler. Þimdi mahalle baskýsý. Yok öyle bir þey. Hiç kimse aklýna getirmez. Komþu komþuya baský yapmaz, komþu komþuyu sever, komþu komþuyu ister. Tabi ki, dikkatinizi çekmek istiyorum bugün internetten aldým, bu mahalle baskýsý. Yani kapalýlar açýklara, oruçlular oruçsuzlara, namazlýlar namazsýzlara baský yapýyor diye iddia, biliyor musunuz 14 günde, 31 gazetede, toplam 630 habere konu oldu ve 255 köþe yazarý tarafýndan dile getirildi. Olmayan bir baskýnýn üzerinde bu kadar baský kurmak ahlaki midir sizce? Ahlaklý bir yaklaþým mýdýr? Hayata doðru bir bakýþ mýdýr? Millete hizmet etmek midir Allah'ýnýzý severseniz? Bu böyle, bir tarafa. Bir baþka yerde ne oluyor ona da bir bakalým. Ben Baðcýlar'a bir daha gelmeyeceðim programým çok dolu. Komþuluk derken birkaç bir þey de söyleyeyim, aklýnýzda kalsýn. Ýngiltere'de bir marketler zinciri. Hatýrlýyor musunuz? Bir hafta önceki bir büyük gazetede, kendini büyük gazete olarak tanýmlayan bir gazetede, mahalle baskýsýnýn fotoðrafý manþetiyle çýkmýþtý. Dana gözü harflerle, þu irilikte, gazetenin üçte birini kaplýyordu. Çantamda ama getirmedim. Görmüþsünüzdür zaten. Siz okuyorsunuz sonuçta o gazete 500 bin, 300 bin kime satýyor? Kargalara satýlmaz ya, bize satýyor. E okumuþsunuzdur. Mahalle baskýsýnýn fotoðrafý neymiþ biliyor musunuz? Bir market içki reyonunun önünü kaðýtla kapatmýþ, Ramazana hürmet. Bu kültürde, bu kadim kültürümüzde, bu tarihi kültürümüzde, Rumlar meyhanecilik yaparlardý, Ermeniler meyhanecilik yaparlardý ve benim yaþýmda olanlar, her ne kadar Abdullah (Arýdoru) yaþlý derken bana bakýyorsa da 150 yaþýnda da deðilim, benim yaþýmda olanlar çok iyi hatýrlayacaklar, Rumlar meyhaneyi kapatýrlar Beyoðlu'nda "Ramazan münasebetiyle kapalýyýz" yazarlardý. Komþunun komþuya saygýsýnýn, komþunun komþuya sevgisinin gereðini yaparlardý. Rum Türk'e saygý gösterirdi, kürde saygý gösterirdi, laza saygý gösterirdi. Kýsacasý bu topraklarda yaþayan Müslümanlara ve bütün insanlara ilim ve ahlak daðýtmýþ, insanlýk öðretmiþ insanlara saygý gösteriyorlardý. Þimdi ondan kalma bir alýþkanlýkla bir market içki reyonunun önünü kapatmýþ. Baský falan yok. kendi isteðiyle. Çünkü alýþveriþini arttýracak. Bu bir alýþveriþ yöntemidir. Ýftariye almaya geliyor millet, sahur yemeði almaya geliyor. Ýçkiyi görünce gelmeyebilir Ramazan diye. Anlatabiliyor muyum? Bir de, bu arada gene söyleyeyim, Ýsviçre'de ve bazý Belçika'da, Hollanda gibi yerlerde her market Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 272 içki satmaz. Ýrtica da hortlamaz, bir þey de olmaz. Bu bir tercihtir. Bu bir alýþveriþ yöntemidir. Kapatýnca gazeteye manþet oldu. Efendim iþte bu yönetim korkusuyla yani mahalle baskýsýyla içki reyonunu kaldýrdý. Ýçki çok güzel bir þey mi? Allah'ýnýzý severseniz, devlet çocuklarýmýzý içkiden korumak için tedbir alýyor. Anayasal görevdir, devletin gençleri ve aileyi korumasý. Neden korumasý? Uyuþturucudan korumasý. Neden korumasý? Ýçkiden korumasý. Neden korumasý? Tütünden korumasý. Sigara öldürür diye yazarsýnýz, ne kadar öldürür diye yazarsanýz, o kadar çok satar. Bu da bir reklam usulü haline dönüþtü. Neticede bu bir yöntemdir. Bu yöntemi bir market kullanmýþ, içki reyonunun önünü kapatmýþ. Belki de müþterisi artmýþtýr Ramazanda, o yöntemi kullanýyor. Pazarlama metodolojisi olarak kullanýyor. Gazetede manþet: "Mahalle baskýsýnýn fotoðrafý". Neymiþ fotoðraf? Ýçki reyonunun önü kapandý. Ne olmalýymýþ? Açýk olmalýymýþ. Peki içene bir þey diyorlar mý? Ben, iftara 15 dakika kala uçakta daðýttýlar yiyecekleri, yanýmdaki vatandaþ yiyor. Ben de þöyle "Afiyet olsun" dedim, "Yarasýn efendim" dedim. "Sizin de niyetinizi Allah kabul etsin" dedi. Biz birbirimize baský yapmadýk. Fakat þöyle düþündüm biraz; keþke þu iftara yarým saat kala müminin kalbinde meydana gelen güzelliklerden bu da yararlansaydý. Bu da o duygularý yaþasaydý. O güzelliði bu da yaþasaydý, tatsaydý. Daha huzur bulsaydý benim kardeþim diye aklýmdan geçti ama bir þey söylemek benim aklýmdan geçmedi. Onun aklýndan da eminim bana bir þey söylemek geçmemiþtir. Hani "Sen irticacý mýsýn? Niye yemiyorsun benim gibi" falan. Mümkün deðil insanlarýn aklýndan, eðer aklýndan zoru yoksa, böyle bir þey geçmez. Þimdi market, içkinin önünü kapattý, içki reyonunun diye baský fotoðrafý oluþturmuþ. Ýngiltere'de bir marketler zinciri sevgili dostlar, süper market zinciri, aynen okuyorum, tarafýndan baþlatýlan uygulamada, Müslüman kasiyerlere alkollü içecek alan müþterinin içkisine el sürmeyip, bir baþka mesai arkadaþýna yerini devretme hakký vereceðini açýkladý. Ramazanda Müslüman bir kasiyer var Ýngiltere'de, tezgahtan geçiyor, müþteri alýþveriþ yapmýþ. Efendim viski geldi, yandaki kasiyere diyecek ki; "Ben Ramazan-ý Mübarekte buna dokunmak istemiyorum. Benim inancýma göre bu haram. Onu buyurun siz halledin". Buna bu da yetki veriyor. Bir þey daha söyleyeyim. Ayný Ýngiltere, çok da Müslümanlarý sevdiðinden dolayý deðil, ama insanlýk ahlakýnýn gereði olarak ayný Ýngiltere sarýkla gezmek isteyen bir Müslüman'a, Müslüman için, özel yönetmelik çýkarýyor. Özel imtiyaz çýkarýyor. Kask giymeden motosiklet sürebilir diye. Kask giymek mecburi ve çok sýký takip var Ýngiltere'de. Ýnsan haklarýnýn gereði olarak tolerans gösteriyor. Biz, bizim kardeþlerimizden böyle bir tolerans görme hakkýna sahibiz diyemez miyiz? Diyemeyecek miyiz? Bizim komþularýmýzdan þu veya bu siyasetten, þu veya bu ticaretten, þu veya bu kýyafetten, ne olursa olsun, bu topraklarýn çocuklarýndan, bize müsamaha gösterin, bize katlanýn, bizi sevmeyebilirsiniz, biz de sizi sevmeyebiliriz, herkesi sevmek mecburiyetinde deðiliz, ama ayný Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 273 topraklarda yaþama hakkýmýz var düþüncesini kafalarýmýza koyamaz mýyýz? Bu düþünceye gelemediðimiz müddetçe biz ne komþuluk yapabiliriz sevgili dostlar, ne de barýþ, barýþ havuzuna Türkiye'yi dönüþtürebiliriz. Komþuluk tabi ki tek baþýna olacak bir hadise deðil. Önce bir mahalle kültürü lazým. Osmanlýnýn bir mahalle kültürü var. Osmanlýnýn bir mahalle kültüründe, mahallenin denetçileri var. Ak saçlýlar meclisi var. Mahkemeye intikal etmeden mahallede çýkan sorunlarý çözen deneyimli insanlar var. Evler var Osmanlýda. Evler nasýl biliyor musunuz? 1968'lerde köyde bir ev yapýyoruz. Ben Rize'nin Pazar'ýndaným. Böyle bir sahil köyünden. Güzel bir sahil köyü. Turistik amaçlarla gitmeyin çünkü benim memleketim çok misafir sever. Zaten sizi ayýplarlar otelde falan kalsanýz yani. Ýstanbul'dan birileri geldi, otelde kalýyor diye duysalar benim köyüm ayaklanýr hala. Yani Anadolu'da Anadolu kültürü yaþýyor. Komþuluk ahlaký, anlayýþý, ikram anlayýþý yaþýyor. Ben bir daðýn baþýna gitmiþtim, arabadan iner inmez "Aaa televizyondaki adam!" dedi. Yaklaþtým, Haydar Bey diye konuþuyor. Yavuz'la Haydar, nasýl baðdaþtýrdýysa diyorum. Sonra "Sayýn Dümen" dedi. Benim "Hayata Dilekçe" isimli kitabýmda tezgahýnda duruyor. Orada da fotoðrafým var. Bayaðý da belirgin. Yani en azýndan býyýklardan tanýr. Devlet sakalý yasaklayýnca ben de býyýklarý abarttým. Ona da bakmýyor. Dedim "Yani bir buçuk metre adama ben iki metre adamý nasýl benzettin ben çok þaþýrdým" dedim. "O fotoðrafa benzemiyor muyum?" dedim. Baktý "O ikisine nasýl benziyorsun" dedi. Hem o, hem o nasýl oluyor þimdi, Laz aklý. "Ýyi bir lokanta var mý?" dedim buralarda. Elime yapýþtý "Buradaki en iyi lokanta benim evimdir" dedi. Dedim "Yok kusura bakma. Bugün para yemek istiyorum, kaþýnýyorum. Kýrk yýlda bir tatile çýktým, eþim de yanýmda, torunum da yanýmda. Biz balýk yiyeceðiz" dedim. Öyle aþaðý doðru inmeye baþladýk. Lambrili bir yer gördüm. Orada da alabalýk çiftlikleri hep lambri. Aðaç bol olduðu için Karadeniz'de. Sofrada kurulmuþ büyük bir sini, otantik bir þey. Ýki-üç kiþi oturmuþlar. Yerel kýyafetli iki kýz da hizmet ediyor. "Fatma Haným tam yerine geldik. Aç kaldýðýmýza deðdi, burasý çok güzel, otantik bir yer". Durdum, "Selamünaleyküm" "Aleykümselam". Dedim "Yemek yiyebilir miyiz?" "Tabi tam yerine geldin. Çek arabayý ha oraya" dedi. Bir minibüs duruyordu avluda. Onlar da minibüsteki insanlar zannediyorum, turistler, yerli turistler. Minibüsün yanýna arabayý park ettik. Ýndim, oturdum. "Ne var, ne yok, Kimsiniz?" falan dediyse de ben hep geçiþtirdim, "Ýstanbul'dan geliyoruz. Þöyle memleketim, zaten buralýyým" falan. Arada bir de "Kimsiniz?" falan, gene geçiþtiriyorum. "Efendim alabalýk yiyeceðiz biz, kafamýza koyduk" dedim. Tereyaðýnda alabalýk, yiye yiye kalbi deldirdik sonunda ameliyat olduk. "Ya alabalýk da yok ama aþaðýda çiftlik var, balýk çiftliði. Aldýralým" dedi. Ama orda salata falan gelmiþ. O zaman tabi tam jeton düþtü. "Burasý ev mi?" dedim. "Evet" dedi. "Yani siz bizi sofranýza mý davet ettiniz?" dedim. "Evet" dedi. "Nasýl yani?" dedim. "Siz" dedi "Yolcu deðil misiniz?" "Evet" dedim. "Tanrý misafiri deðil misiniz?" "Evet" dedim. "Bu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 274 sofra da Halil Ýbrahim sofrasý, ben de Abdullah. Allah'ýn kulu. Sen Abdullah, ben Abdullah ezelden kardeþ niye yemeyecekmiþiz?" Nasýlmýþ komþuluk, ölmüþ mü? Yok Ataköy'de ölmüþ olabilir. Yeþilyurt'ta ölmüþ olabilir. Ben Baðcýlar'da komþuluðun öldüðünü zannetmiyorum. Benim memleketimde de ölmedi. Ben Anadolu'da yüz bin kilometre dolaþan adamým her sene. Oralarda da komþuluðun ölmediðini görüyorum. Hala komþu komþunun külüne muhtaç. Deðilse internetine, deðilse, ne demiþti Abdullah, kontörüne. Ama muhtaç. Yani bir konuþmaklýk kontör verir misi komþu? Biz oraya, dedim ona da "Biz balýk yiyeceðiz, kafaya koyduk. Lokantada yiyeceðim, para vereceðim bugün" dedim. "Ya paraný bana verirsin" dedi. "Þaka þaka" dedi. Ben indim, özür diledim, izin aldým, arabaya döndüm, arabayý çalýþtýrdým, dedi ki; "Adýný söylemedin, ben onu yutmadým" dedi. "Laf arasýnda birkaç kere sordum geçiþtirdin" dedi. "Bari mesleðini söyle" dedi. "Ya benim mesleðim hiç kimsenin iþine yaramaz ben gazeteciyim" dedim. Koluma yapýþtý, "Yavuz Bahadýroðlu in aþaðý" dedi. "Bun yemeði yemeden hiçbir yere gidemezsin" dedi. Kýzý oradan baðýrmaya baþladý; "Yavuz Abi bütün kitaplarýný okudum". Yemeði yedik mecburen. Döndüm Ýstanbul'a, o zaman daha Üsküdar daðýtýlmamýþ, iþte o ray bilmem ne yok, Üsküdar meydanýnda kitap fuarý var. kitap imzalarken ben bu hikayeyi anlatýyorum, yeni gelmiþim ve komþuluða, arkadaþlýða, dostluða, kardeþliðe öyle bir örnek ki bu asýrda eþini, emsalini bulmak çok zor. Tabi Ýstanbul'da yaþayanlar için zor. Orada bir imam hatip lisesinin müdürüymüþ, benim evine zoraki misafir olduðum zat-ý muhterem. Ben bu hikayeyi kalabalýkla paylaþýrken, yani komþuluk, arkadaþlýk, dostluk, insanlýk Anadolu'da yaþýyor, umutsuzlaþmayýn derken, orda bir karý-koca gencecik, bir de küçücük kýzlarý var, kýzcaðýz dedi ki; "O benim babamdý" dedi. "Sonradan telefon etti ve sizi misafir ettiðini söyledi. Ama daha öncesi var onun" dedi. "Nasýl" dedim. "Siz radyodan, 'Ben memleketime gidiyorum' dediðinizde, en az on kere telefonu kaldýrýp indirdim. Þuna söylesem de kardeþlerim O'nu ne çok seviyor, babam O'nu ne çok seviyor. Keþke bizim eve de uðrasa, keþke misafir olsa, keþke soframýzdan yemek yese diye. Ama rahatsýz etmeyeyim diye cesaret edemedim. Deniz çocuðusunuz, yüzmeyi çok sevdiðinizi söylüyorsunuz, daðlarda ne iþiniz var, çýkmazsýnýz diye ben söylemedim. Askýntý olmak istemedim". Aynen böyle. Dedim; "Kýzým, sen öyle bir yere telefon ettin ki, garibi kulaðýndan tuttu, taa sizin kapýnýzýn önüne attý. O atana Allah derler" dedim. "O sevk edene Allah derler". Þimdi komþuluk iliþkileriyle, mahalle kültürü çok iç içedir. Mahallenin mahalle olabilmesi için de, evlerin farklý bir metotla inþa edilmesi lazým. Biz Avrupai evlerde oturuyoruz, Avrupa ahlaký yavaþ yavaþ içimize girmeye baþladý. Size bir hikaye daha anlatacaðým. Baþladým bitiremedim. Babamla ev yapýyorduk köyde. Bir arsa var evlerin arasýnda. Babam ille bu tarafa döndüreceðiz diye Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 275 uðraþýyor, arsayý israf ediyoruz, ev küçülüyor. "Döndürmeyelim, böyle kuralým arsaya göre" diyorum. "Olmaz yönü kýbleye dönük olmalý". "Ya babacým senin evin kalkýp namaz mý kýlacak?" dedim "Kýbleye dönük, kýbleye dönük. Biz kýbleye döneriz" dedim. "Sana bir þey söyleyeyim mi genç adam?" dedi. "Evi kýbleye dönük olmayanýn, yönü de kýbleye dönmez" dedi. Ben bunu ne zaman anladým? Ne demek istediðini ne zaman anladým biliyor musunuz? Ninelerimizin ve dedelerimizin, yani Osmanlý ceddimizin mahalle kültürünü incelemeye baþladýðým zaman. Bir de baktým evler kýbleye bakýyor. Yani, yabancý gelmiþ misafir, evin en güzel tarafý hangi tarafsa, o kýbledir, durdum kýbleye Allahuekber hiç dönmene gerek yok. þimdi otellerde kýble tespit edeceðiz diye anamýz aðlýyor. Evler kýbleye bakarken, sýrt sýrta, komþu pencereden baþýný uzatýr uzatmaz öbür komþuyla göz göze geliyor. "Komþu huu, bir içimlik kahveniz var mý?" "Var, al gel, birlikte içelim". Bir kahvenin de tabii ki kýrk yýl hatýrý vardýr. Komþuyla birlikte komþudan alýnan kahve piþiriliyor, muhabbet kaynatýyorlar. Evlerde mutlaka avlu var, avluda fýrýn var, avluda çocuklarýn oynayacaðý mekanlar var, avluda yeþil var, aðaçlar var, herkes kendi aðacýný kendisi yetiþtiriyor ve Avrupalý gezginler bizim mahalle kültürünü öve, öve, öve bitiremiyorlar. Sonra batýlýlaþtýkça apartmanlaþtýk, apartmanlaþtýkça yükseldi, yükseldikçe toprakla irtibatýmýz koptu, toprakla irtibatýmýz koptukça Yaratýcý Kudret'ten yüreðimiz kopmaya baþladý. Çünkü topraktan yaratýlmýþtýk. Topraktan yaratýlmýþý topraktan koparýrsanýz dengesi bozulur. Dengemiz bozuldu. Komþuluk yavaþ yavaþ inkýtaa uðradý. Artýk yüz yüze bakmýyor komþularýn pencereleri. Artýk balkon pencerelerinden, balkon sarkýtlarýndan bakýyorlar. Üst üste açýlan kapýlar kavgaya açýlýr sevgili dostlar. Yüz yüze açýlan kavgalar komþuluða açýlýrdý. Þimdi kapýlar kavgaya açýlýyor. Bir siz altta kahvaltý ediyorsunuz ya da sahur yiyorsunuz olur ya keyfin balkonda yemek istemiþtir, üstteki komþu yemiþtir, sofra Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 276 bezini size silkeliyor. "Hanýmefendi" diyorsunuz, "Hangi asýrda yaþýyoruz, bir elektrik süpürgesi göndersem mi size, kýzar mýsýnýz?" "Benim evimde dört tane var" diyor. Kullanmadýktan sonra. Ya da kilim, halý silkeliyor. E kýzýyorsunuz, kýzýnca kavga ediyorsunuz. Ya da çok gürültü yapýyor. Siz aþaðýda uykunuz var, uyumak istiyorsunuz, hastasýnýz. Üst üste evlerde komþuluk olmuyor kýsacasý, çok zor oluyor. Ancak gene karþý karþýya bakan evler, karþýlýklý kapýlar iyi komþuluk yapabiliyoruz. Bizim öyle oluyor en azýndan. Alt-üstlerle çok iyi geçinemiyoruz. "Sabredin" diyorlar. Sabýr taþý çatlýyor zaman zaman, dönem dönem. Sevgili dostlar, Resulullah bizim örnek alacaðýmýz Aleyhissalatü Vesselam. Çünkü örnek þahsiyetimiz, örnek alabileceðimiz kimlik kalmadý. Bir de insanlar tüketilmiþ. Televizyon Televizyon dolaþýp saçma sapan fetvalar veren insanlarý örnek alamayýz herhalde. Biz örnek insan dediðimizde Devr-i Saadet'e gitmek zorundayýz. Devr-i Saadet'e baktýðýnýz zaman yürekleri körlenmiþ insanlarýn müthiþ bir insani iliþkiler içine girdiðini görüyorsunuz. Bakar mýsýnýz kendi evladýný diri diri topraða gömerken kahkahalar atan baba bir süre sonra Müslüman oluyor, karýnca incitmekten korkmaya baþlýyor. Deðil insan incitmek, karýnca incitmekten korkmaya baþlýyor. Bir gün Resulü Aliþan hýrkasýný þöyle bir seriyor, þöyle bir atýyor mescide "Ey Ashabým! Bugün yarýþalým" diyor. "Nasýl yarýþacaðýz Ya Resulallah?" "Vermekte yarýþalým" diyor "Fakir komþularýmýza hayýr etmekte yarýþalým, tanýmadýðýmýz fukaralarýn çocuklarýný okutmakta yarýþalým. Vermekte yarýþalým. Risaletin getirdiði üç önemli ayak sevmek, vermek, hoþgörmektir sevgili dostlar. Sevmek, vermek, hoþgörmek. Peygamber-i Aliþan Efendimizin getirdiði risalet mesajýnýn vahye dayalý yürek inkýlabýnýn özünde bu üç ayak var. Bu ayaklar üzerine koskoca bir Ýslam manzumesi inþa edilmiþ. Bu arada size yine hatýrlatmak istiyorum. Bu davanýn özünde bir erkek, bir kadýn ve bir çocuk var. Kadýnlar kendinizi hayattan dýþlamayýn. Ne hayattan dýþlanýn, ne siyasetten dýþlanýn, ne kamusal alanýn dýþýna çýkýn. Bu ülke sizin ülkenizdir. Kýyafetinizle de var olacaksýnýz, siyasetinizle de var olacaksýnýz elbette. Efendimiz, o örnek insan, hýrkasýný seriyor, kendisi cebindekileri koyuyor "Benden bu kadar. Vermekte bir yarýþalým bakalým" diyor. Hz.Ömer kalkýyor yerinden, Hz.Ebubekir'i geçmeyi kafasýna koymuþ. Çünkü Ebubekir fazla zengin. Ebubekir'i o zamana kadar vermekte kimse geçemiyor. Eski Osmanlýlar þöyle derlerdi "Verici, gani zengin; sabýrkâr fukara" Ýnsanlar böyle yetiþirdi. Hz.Ömer kalkýyor ve bir hayli miktar koyuyor Efendimizin hýrkasýna. O, Hýrka-i Saadet'te sergilenen hýrka yani. Soruyor gülümseyerek "Ey Ömer! Geriye ne kaldý?" "Bunun yani verdiðimin yarýsý daha var. Bunun yarýsý çoluk-çocuðum ve eþimin geçimi için kaldý merak etme" Ama içinden diyor ki "Ebubekir, bu sefer vermekte seni geçeceðim" Gözler Hz.Ebubekir'e dönüyor. Çünkü aralarýnda böyle bir rekabet olduðunu Ashab biliyor. Yani Hz.Ömer'in içerisinde "Ah, O'nu hayýrda bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 277 geçebilsem" düþüncesi var. Hz.Ebubekir kalkýyor ve geliyor, bir büyük miktar para býrakýyor. Yine gülümseyerek Resulü Aliþan "Ebubekir! Ey benim hicrette þanlý yol arkadaþým! Geriye ne kaldý, evine ne býraktýn?" Cevap: "Allah'ýn ve Resulallahýn sevgisinden baþka, aþkýndan baþka, ahlakýndan baþka bir þey býrakmadým Ya Resulallah. Hepsi bu."… Komþuya vermek. Neden acaba "Komþusu açken tok uyuyan mescidimize gelmesin yada bizden deðildir" hükmü var? Çünkü kendisi vermiþ, bütününü vermiþ, varolaný vermiþ. Çünkü kendisi sofrasýndan kimseyi eksik etmemiþ. Dostlar, biz sadece komþuluk ahlakýný ihya edebilsek çocuklarýmýz böylesine esrara, eroine düþmeyebilirdi, böylesine sokaða düþmeyebilirdi, sokak çocuðu olmayabilirdi, böylesine teröre bulaþmayabilirdi, böylesine gasp, hýrsýzlýk yapmayabilirdi, böylesine sokak çetelerine üye olmayabilirdi. Hiçbir anne eroinman çocuk dünyaya getirmez, mafya dünyaya getirmez, çete dünyaya getirmez. Biraz ailenin ihmali, biraz toplumun yanlýþlarý, biraz da okulun veremedikleri çocuðu maalesef baþýboþ hale dönüþtürebiliyor. Ama eski mahalle kültürümüzde mahallenin yaþlýlarý çocuðun hata etmesine izin vermezlerdi. Ýlle de anne-babanýn görmesi þart deðildi. Mahalledeki herhangi bir büyüðün kaþ çatmasý o çocuk için yeterliydi, yanlýþtan dönmesi için yeterliydi. Burada neyi denetleyeceksiniz? Kimin çocuðunu tanýyacaksýnýz? Siteler kurduk 10 bin haneli. Kimse kimseyi tanýmýyor ki. Ama küçücük komþuluklarýmýz hala yaþýyor çok þükür. Çok derin olmasa bile hiç deðilse tamamýný unutmadýk. Biz ne zaman ki Resulü Aliþan Efendimizin komþuluk iliþkilerine sahip oluruz, o zaman komþuluðu da ihya etmiþ oluruz. Nasýldý, bir düþünür müsünüz? Bir Peygamber-i Aliþan, akþam Hz.Ayþe'ye diyor ki "Haydi hazýrlan bir ziyarete gideceðiz, baþsaðlýðý ziyaretine." "Ya Resulallah, bildiðim kadarýyla kimse ölmedi" "Yok bu baþka bir þey. Sen hazýrlan" _Bu arada Hz.Ayþe'ye aþýk. "Peygamberler aþýk olmaz" demeyin. En çok onlar aþýk olur. Hz.Ayþe bir gün soruyor "Ya Resulallah, beni seviyor musun? Nasýl seviyorsun?" "Kördüðüm gibi Ayþe, kördüðüm gibi" diyor. 10 sene sonra yine soruyor "Kördüðüm ne alemde Ya Resulallah?" "Daha girift, daha dolambaçlý"_ Ve Hz.Ayþe giyiniyor. Yan yana, arka arkaya deðil yan yana. Kolunda belki de eli belinde. Çünkü böyle yaþýyor. Þimdi yadýrgýyoruz. Peygamber hayatýný yadýrgamak olur mu? Gidiyorlar bir eve. Meðer o evde çocuðun kuþu ölmüþ. Bir komþu evi. Kuþ, kuþ. Çocuðun kafeste kuþu var. Kuþ ölmüþ. Resulullah Aleyhissalatü Vesselam da çocuðun çok üzüldüðünü duymuþ. Gitmiþ "Nerede çocuk?" "Ýçeride aðlýyor" demiþler "Siz ne yapýyorsunuz?" "E caným alt tarafý kuþ"… Biliyor musunuz benim de muhabbet kuþum vardý, Cici. Kapýlar, pencereler açýk otururduk, gider dolaþýr gelirdi. Bizim torun sünnet olduðunda ilgi O'na yönelince fazla ilgilenemeyince kuþla bizi protesto etti. Bir gece balkonda otururken kafamýzýn üzerinden "Cik" diye uçtu gitti. Biz hanýmla elimizde Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 278 yeþil kafes _kafesini çok severdi, mutlaka dönerdi_ "Cici dön yavrum" Üstümüzde dönüyor ve gelmiyor. O arada hanýmlar geliyorlar soruyorlar "Konuþuyor muydu, konuþuyor muydu?" "Hanýmefendi" dedim "Ýnsanlar konuþur, kuþlar öter" Ama bu memlekette insanlar susturulduðu için ya turnikedeki aletler konuþuyor yada kuþlar konuþuyor. Özgür deðiliz, yeterince yani. O bakýmdan "Benim kuþum öterdi" dedim. Benim kuþum severdi. Geri dönmedi. Ve Vakit gibi oldukça sert bir gazetede "Cici geri dön" baþlýklý bir yazý yazdým. Önce benim yazar arkadaþlarým yadýrgadýlar "Yavuz Bahadýroðlu'nun tuzu kuru olduðu için böyle yazýlar yazýyor, çiçek-böcek yazýlarý. Somali'de çocuklar açlýktan ölüyor; Filistin, Ýsrail Devleti zulmü altýnda, Irak çocuklarý bilmem ne. Kardeþ hem onlara üzülürüm hem de kuþuma üzülürüm. Ýnsan bir anda pek çok þeye üzülebilir pek çok þeye sevinebilir. Ýnsanýn þefkatinin sýnýrý yok. Ýnsanýn sevgisine de sýnýr yok. Ama nasýl anlatýrsýnýz derdinizi? Çok mahzun olmuþtum ve "Biraz Hadis okuyup rahatlayayým" dedim pat diye bu Hadis karþýma çýktý. Resulallahýn çocuða gidip "Ben sana yeni bir kuþ alacaðým. Tabi onun yerini tutmaz ama acýn hafifler. Yavrucuðum o cennete gitti. Sen de cennete gittiðinde o kuþu güzel bir altýn kafes içinde sana verecekler" Artýk ne anlattýysa çocuk sustu, rahatladý. Çünkü kime anlatsam derdimi "Kuþum kaçtý" "Alt tarafý kuþ" diyorlar. En sonunda kafamýn tasý attý, dedim ki "Üst tarafý da kuþtu benimkinin" Niye hep 'alt tarafý kuþ' Böyle bir dünya. Sizin, insanýn yüreði her þeyden acýyabilir. Buna saygý göstermek lazým. Peygamber-i Aliþan bir çocuðun acýsýna saygý gösteriyor, bir komþu çocuðunun acýsýna saygý gösterebiliyordu. Biz, geçenlerde gazetede vardý, 60 gün mü, 70 gün mü ne, bir yaþlý zat ölmüþ kýrk daireli bir apartmanda, 70 gün kimsenin haberi olmamýþ. Apartmanda kokulu bir apartmanmýþ herhalde ki o kokuyu da hissetmemiþler. Demek ki, o adamýn kapýsýna 70 gün kimse týk týk yapmamýþ, kimse "Selamünaleyküm ya hemþerim ne halin var?" diye sormamýþ. Kimse bir tas çorba ya da bir ev baklavasý Ramazan-ý Mübarekte götürme gereði duymamýþ. Ama bu insan Yeþilyurt'ta yaþýyordu, böyle bir özelliði vardý tabi ki. Oralarda bireyselleþmeyi yanlýþ anlamak gibi bir hatanýn içine düþtük. Ama benim bilebildiðim kadarýyla Baðcýlar ve bu kesimlerde, Anadolu insanýnýn yoðun olarak yaþadýðý kesimlerde komþuluk ahlaký, komþuluk medeniyeti, o tam bir medeniyettir, hala yaþýyor diye inanýyor ve düþünüyorum. Bu inanç ve düþünce içinde hepinizi saygýyla, sevgiyle selamlýyorum. Benim sürem bitti. Hoþçakalýn efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 279 21.Gün PANEL “Sahneden Ekrana” Burhan Ýnce-Selahattin Taþdöven-Kaya Gürel Ali Yaylý-Ulvi Alacakaptan-Ýhsan Ustaoðlu Tiyatro “Son Tahlilde” Yalçýn Özden-Ýhsanustaoðlu Sunucu Dün akþam televizyon izlemeyen var mý sevgili konuklar? Türkiye dünyada en çok televizyon izleyen birinci ülke. Yakýn zamana kadar Amerika bizim önümüzdeydi, Amerika'yý orda geçmiþ durumdayýz. Ama bu baþarý mý, baþarýsýzlýk mý; bunun karþýsýnda oturup aðlamak mý, yoksa gülmek mi gerekiyor onu hem ekranlarý baþýnda bulunan, TV.Net gibi televizyonlar hariç, bazý televizyon kanallarýnda biliyorsunuz nahoþ görüntüleri birebir görmek mümkün. Dolayýsýyla veya televizyonlarýn baþýnda çok fazla vakit kaybetmek bize ülke olarak da bir þeyler kaybettiriyor düþüncesini paylaþýyoruz sizlerle. O zaman sahne mi, ekran mý? Televizyonun içinde bulunanlar, sahnenin tam ortasýnda bulunanlar bu sorunun cevabýný verecekler. Biz onlarý kuvvetlice alkýþlayarak sahneye davet etmek istiyoruz. Tiyatro sanatçýlarýmýz onlar, her biri birbirinden kýymetli. Alkýþlarýmýz Burhan Ýnce için. Burhan Bey'i panelist olarak sahnedeki yerlerine davet ediyorum. Tiyatro sanatçýlarýmýz Kaya Gürel, alkýþlarýmýz Kaya Bey için geliyor. Sahne mi daha önemli, ekran mý daha önemli onu öðreneceðiz az sonra ama hem ekranlardan hem de tiyatrodan tanýdýðýmýz isimler onlar; Ýhsan Ustaoðlu. Daha kuvvetlice alkýþlýyoruz. Ve Ali Yaylý. Az sonra "Son Tahlilde" oyununu da izleyecek olduðumuz, yine tiyatro dediðimiz zaman her biri birbirinden önemli misafirlerimiz, panelistlerimiz ama O'nun yeri daha farklý, bunu da ifade etmek gerekiyor. Daha kuvvetlice alkýþlarýnýzla hem ekranlardan hem tiyatrodan, kaleminden, kelamýndan iyi bildiðiniz bir isim; Ulvi Alacakaptan geliyor ve söz burada benim için bitiyor efendim. Alkýþlarýnýz bir kez daha Ulvi Alacakaptan için. Buyurun efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 282 Ulvi ALACAKAPTAN Hak dostum, hak diye baþlayalým söze. Bugün sahneden ekrana isimli sohbetin taklidini aldýk, panel çýkarttýk. Her ne kadar isim isme, kýsip kýspe, semt semte, yer yere, kiþi kiþiye benzer ise de söyleyeceklerimizden kimse alýnmaya, yalnýz yarasý olan mutlaka gocuna. Her ne kadar sürçülisan edersek af ola, hoþ geldiniz. Yani bizim millet gibisi de yoktur ha, böyle biraz gaz veriyorsun hemen alkýþlýyorlar ha. Bu kadar çok alkýþlamayýn, bu kadar çok alkýþlamayýn, böyle alkýþlaya alkýþlaya bazý belalarý baþýmýza sýçratýyoruz. Yani Seda Ablam bir günde bu hale gelmedi yani. Bana laf edeni "Yerim" diyor, "Isýrýrým" diyor yani. Bülent Ablamýz, aðabeymiz kim ne isterse desin, amcamýz bir günde bu hale gelmedi. Bakýn kadýncaðýz 1,5 saat geç oruç açýyor. Niçin? Sizin için. Ekranda nasýl oruç açýlýr gösteriyor. "Ulan bir zeytin de atamaz mýydýn aðzýna?" diyor Reha Muhtar. Neyse. Efendim ben aslýnda baþka türlü planlamýþtým. Yani teker teker alacaktým bu ustalarý, arkadaþlarýmý. Arkamý dönmüþ oldum ama neyse. Þimdi karþýmýza alacaðýz herkesi, hiç merak etmeyin. Efendim konumuzun bir kýsmý sizi ilgilendiriyor, bir kýsmý hiç ilgilendirmiyor. Yani ekran kýsmý sizi ilgilendiriyor, tiyatroyla ilgilenenlere zaten zombi gözüyle bakýyorlar bugünlerde. Benim en kýzdýðým laflardan bir tanesi çok söylenen bir laf. Magazin falan da bundan bahsediyor. Diyorlar ki, "Ya bütün tiyatrocular da tiyatroyu býraktý, dizilerde oynuyor." Kim oynayacak dizilerde, kabzýmallar mý oynayacak kardeþim? Bizim iþimiz oyunculuk. Þimdi bu iki oyunculuk arasýnda ne fark var? Ekranla tiyatro arasýnda ne fark var? Merak ettiðiniz þeylerden biz söz etmezsek, dördümüz bir araya oturduðumuz zaman sizin sorularýnýzý da alacaðým. Bu mikrofonu dolaþtýracaðým. Sorularýnýzý da sorabilirsiniz. Bugünkü dizilerle ilgili, baþka soru soracak olan varsa o da soracak. Efendim ben bir kýdem sýrasý yapmayacaðým. Ama böyle saðdan baþlayayým. Önce ben arkadaþlarý tanýtayým size; Ýhsan Ustaoðlu. Bir þey desene, "Seni seviyorum" desene. Bana deme. Karþýda çok sevdiðin biri var, ona "Seni seviyorum" de. Ýhsan USTAOÐLU Sizi seviyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 283 Ulvi ALACAKAPTAN Adamý tiyatrocu diye çýkarttýk, adam popstar olmuþ ha, iþi biliyor. Ya zaten, "Ben sizi çok seviyorum, siz olmazsanýz ben hiçim. Beni siz var ettiniz sayýn seyirciler" dedi mi, ulan diyorum bu bunlarý kazýklayacak. Valla her zaman tutar. Efendim þöyle yaptýk, daha aðýrý var ama ben sizi fazla meþgul etmek istemedim, mesela görüþmeye gitmiþ gibi. Ýhsan çok sever görüþmeleri. Ýstersen anlat. Bizim bazý görüþmelerimiz vardýr. Adam sizi bir dizide oynatacak, daha çok reklam filminde oynatacak, görüþmeye çaðýrýrlar, sizi görürler. Bakarlar size. Anlat bakalým. Ýhsan USTAOÐLU Ýyi akþamlar öncelikle. Baðcýlar Belediyesi'nin düzenlemiþ olduðu bu etkinlik için teþekkür ediyorum. Ulvi Aðabeyle biz 17 yýlý bitirdik çalýþmalarýmýzda. Dönem dönem en çok oynayan oyunculardan biriyim. Ýlk kez de bu akþamki konuya uygun olarak, o zaman TGRT' de 1993 yýlýnda oyunumuzun adýný alan, "Garip Ama Türkiye" adlý tiyatro oyunumuzu 13 bölüm olarak çekmiþtik biz TGRT' ye ve benim ekranla tanýþmam o yýla denk geliyor. Sinema filmim hariç ama. Sinema 1990 yýlýnda "Minyeli Abdullah"la baþlamýþtým. Sinema televizyon dizisinden daha önce geliyordu. Tabi böyle 20 yýlý aþkýn bir deneyim olunca da sektörün gittikçe hýz kazanmasýyla da beraber çok insan girdi piyasaya ve onlar bizi tanýyacaðýna, en azýndan belli bir birikimde, belli bir yaþ grubunda insan olarak biz onlara kendimizi tanýtmak zorunda kaldýk. Bu da benim aðrýma gitti. Þöyle bir hesap yaptým. En son ben "Kýnalý Kuzular" diye, bilmiyorum izlediniz mi, benim için üst düzey bir yapýmdý. Orada 9 bölüm oynadým. Kastýný, oyuncu teminini de yani ben saðlýyordum Neslihan adlý bir arkadaþýmla beraber. Çanakkale Savaþý'ndaki þehitlerimizin gerçek yaþam öykülerinden kesitler vardý 13 bölüm olarak. 5 Mart 2007 benim ekrana son çýkýþ tarihimdi. 6-7 aydýr da çýkmýyorum. Ve o 100. kamera deneyimimdi benim. Artýk þunu yapýyorum, görüþmelere gitmiyorum, Ulvi Aðabeyin sözünü ettiði gibi. Niye? Çünkü gereksiz biri, hani bir deli kuyuya taþ atmýþ, elli kiþi çýkaramamýþ, biraz önce o hareketi yaptýrdý bana, zannediyorum bilinçli olarak yaptýrdý, "Bunu bana biri anlatsýn" dedim baþta kendisine. Ulvi Aðabey de anlatamadý, ayný zamanda iyi bir fotoðraf sanatçýsýdýr. Ben þunu anlamýyorum, dedi ki; "Profilden bakar mýsýn?" Þimdi gidiyorsunuz, karþýnýzda þimdi olduðu gibi dönen bir kamera yoktu, sabit bir kamera var, "Kendinizi anlatýn." Yani yapým firmalarý bunlar. "Ne kadar sürem var?" diyorum, "60 saniye." Peki 60 saniye ne sýðdýrayým? Sýðdýrýyorum, "1963 Trabzon doðumluyum. Tiyatroya 1983 yýlýnda Bakýrköy Sanat Evi'nde baþladým. Þimdiye kadar 35 oyun, 4 sinema filmi, 30'u aþkýn dizi filmde oynadým. Zaman zaman seslendirme yapýyorum. Halen, kýsa adý 'TODER' olan Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 284 Profesyonel Tiyatro Oyuncularý Derneði Yönetim Kurulu üyesiyim. Bütün CV'im bu." Sonra açmaz sorular sormaya baþlýyorlar. "Þu karakteri oynayabilir misiniz?" Elinize bir kaðýt veriyorlar "Þunu oynayabilir misiniz?" Oynayamam, çünkü benim böyle bir deneyimim yok. Ben gittim ve kamera hazýrdý, bütün ekip hazýrdý, gittim oynadým. O anda oynayabiliyorum, o yönüm geliþmemiþ. Yani tiyatrodan gelen deneyimimden ötürü. Bir de þöyle bir þey yaptýrýyorlar: "Ýhsan Bey tam cephe durun." Þimdi size durduðum gibi. "Þimdi profil dönün. Þimdi diðer tarafa dönün" diyorlar. Murat Taygur diye bana benzeyen bir oyuncu arkadaþým var, benle de karýþtýrýyorlar, dönmemiþ öbür tarafa, "Öbür taraftan da ayrý görünüyorum" demiþ. Teþekkür ederim. Ulvi ALACAKAPTAN Evet, teþekkür ederim ben de. Bu TGRT deyince benim aklýma bir þey geldi. Herkes seyrediyor da tabi bazý iç yüzünü bilemiyor. Bundan seneler önce TGRT' de dedim ki bir arkadaþa "Yahu Gülben Ergen'le Seda Sayan'ýn kapýsýnda genel müdür yardýmcýsý yazýyormuþ doðru mu?" dedim, bana þöyle cevap verdiler: "Doðru ama o kadar yetkileri yok" dediler. Efendim þimdi öbür baþa dönüyorum. Burhan Ýnce kardeþimle çok enteresan bir deneyimimiz var 1980 veya 81 bile deðildi galiba, sýký yönetim vardý ve ben hayatýmýn ilk reklam filmini çekecektim. Burhan Bey'in eþi de dizideki benim eþimi oynuyordu. Bir gecede iki film çektik sonra da polis yakalamadan gittik ama galiba sokaða çýkma yasaðýný da aþmýþtýk. Efendim kaç yýldýr tiyatroda olduðunu ben bilmiyorum ama mesela Yavuz Sultan Selim'le geçen bir sohbeti vardýr, onu belki anlatacaktýr. Efendim Burhan Ýnce. Burhan ÝNCE Merhaba. Saygýdeðer konuklar ben bu akþam buraya iftar yemeði için gelmiþtim. Son anda böyle bir sürprizle karþýlaþtým. Ýnanýn haberim yoktu. Kýsaca özgeçmiþimi anlatayým. 1946 Ýstanbul doðumluyum. 1963 senesinde þehir tiyatrolarýnda göreve baþladým, amatörce. 44 senedir tiyatroyla uðraþýyorum. Sýrasýyla; Ýstanbul Belediyesi Þehir Tiyatrolarý, Nejat Uygur Tiyatrosu, Muammer Karaca, Avni Dilligil, daha doðrusu Türk tiyatrosunun efsane isimleriyle hepsiyle çalýþan ve yaþayan tek ihtiyar benim. Evet 43-44. seneme girdim tiyatroda. Evliydim, eþimi kaybettim. Bir kýzým, bir çocuðum var. 560 milyon lira da (560 YTL) emekli maaþým var. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 285 Ulvi ALACAKAPTAN Ooo sen benden iyisin ha. Þeyi soracaðým. Bu yanlarýnda çalýþtýðýn bütün ustalar rahmetli olmuþlar, senin bir dahilin yok deðil mi bu iþte? Burhan ÝNCE Yok, yok. Ulvi ALACAKAPTAN Hayýr, ben seninle çalýþmayý düþünüyordum da bir daha düþüneyim o zaman. Burhan ÝNCE Benimle alakasý yok, ben daha çok kiþi göndereceðim. Ulvi ALACAKAPTAN Bu biraz televizyonla ilgili bahseder misin? Burhan ÝNCE Televizyonla ilgili, tiyatro döneminde biz karý-koca çalýþýyorduk. Taksitlerimizi zor ödüyorduk. Turneye çýksak da borçlarýmýzý ödesek diye düþünüyorduk. Derken o da olmadý. Biz geceleri artýk düðün salonlarý, gece cluplerinde komiklik yaparak yaþamýmýzý devam ettiriyorduk. Sonra televizyon olayý baþladýktan sonra tiyatrolarda iþ olmamaya baþladý. Yaþamýmýz devam etmiyor. Sinemada olmadý tekrar, olmadý tekrar, hatta öyle sahneler olur ki; eskiden adam bir bankada müdürmüþ, kaptanmýþ, tornacýda çalýþýyormuþ veya tornacý ustasýymýþ, bakýyorsunuz ertesi gün ekranlarda görebiliyorsunuz. Çünkü yirmi tekrarlý da olsa çekiyorlar. Onlar zaman kaybýný pek hesaplamýyorlar. Biz kimsenin sahneye çýkmasýna, televizyona çýkmasýna karþý deðiliz ama biraz da eðitim görsünler. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 286 Ulvi ALACAKAPTAN Evet, aslýnda sizin de tabi içinizde vardýr televizyon çok meraklýsý olan. Zaten eðer zahmet edip de veya sabredip izleyenler olursa bizim bu gösterimizde bu televizyon ve popüler kültür üzerine olacak. Ben bu televizyonlara çok meraklý olanlara, mesela oyunculuðu falan sevenlere, keþke diyorum fýrsat olsa da her birini bir çekime götürsek de, bir sabahtan akþama kadar bizimle kalsalar. Çalýþsalar da demiyoruz, bir kalsalar da görsünler. Sizin beþ dakikada seyrettiðiniz bir sahne için biz bazen bir gün, iki gün, üç gün uðraþýyoruz. Yani aman kimsenin gözü olmasýn. Yalnýz çok ciddi söylüyorum bu iþten kazanýlan para helaldir. Sizin zannettiðiniz gibi siz çok güldüren, bizim de þen-þakrak gözüktüðümüz sahneler çok aðlayarak olmasa da çok zor þartlarda çekiliyor. Çünkü ne yazýk ki televizyonculuk da bizim ülkemizdeki birçok sektör gibi çaðdaþ, insan hakkýna, hukukuna uygun bir þekilde iþlemiyor. Efendim bu arada biz böyle götürüyoruz programý ama aklýna bir soru gelen, bir soru sormak isteyen varsa bu mikrofonu yollayacaðým. Var mý bana, arkadaþlarýma soru sormak isteyen? Hayýr, kameraya el sallayanlar var. Kameraya el salladýnýz artýk bütün Türkiye sizi tanýdý, zaten 70 milyon seyrediyor. Yarýndan itibaren hayatýnýz deðiþecek. Zannetmiyorsunuz herhalde. Çünkü ben bilmem kaç yüz tane þeyde oynadým, yani üç ay, beþ ay geçtikten sonra hiç sizi hatýrlamazlar. Hiç hatýrlamazlar veya daha kötüsü sadece son oynadýðýnýz rolle hatýrlarlar. Bir Necdet Mahfi Ayral ustamýz vardý, çok yakýnda rahmetli oldu. Seneler önce, daha televizyon siyah-beyaz ve tek kanallý, TRT var, adam bize oyun seyretmeye geldi aðlamaklý, çünkü tanýmýþlar sokakta arkasýndan baðýrmýþlar, "Boðaziçi kolonyasý" diye adama. O zamanlar öyle bir reklamda oynuyormuþ. Efendim burada yine benim çok eski dostum, Tiyatro Oyuncularý Derneði'nde beraber yönetim kurulundayýz. Belki bizi neþelendirecek bir þeyler de söyler. Ali Yaylý. Ali YAYLI Ýyi akþamlar. Neþelendirecek deyince kendimi koþulladým. Þimdi malum özendiðimiz kapitalizm, onu anlatan bir fýkrayla baþlayayým. Bir uçak kazasý oluyor. Amerikalý bir aile kurtuluyor, diðerleri ölüyor. Bunlar zar-zor yüzerek ýssýz bir adaya çýkýyorlar. Kadýn sýzlanýyor; "Ya ýssýz bir adaya çýktýk, su yok, yiyecek yok mahvolduk. Makyaj malzemelerim yanýmda deðil, çocuklarýn okullarý kaldý, periþan olduk. Bulamayacaklar bizi, biz burada yaþlanacaðýz, burada gebereceðiz." Adam gayet sakin, "Sen" diyor "Morgage'ten aldýðýmýz evin taksiti ne zaman bana onu söyle." "Dört gün sonra" diyor. "Merak etme ödemeyince hemen bizi bulurlar." Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 287 Þimdi ben çok küçük yaþlardan beri oyunculuk yapýyorum. Oyunculuðun dýþýnda da birçok iþ yaptým. Ýþte kameranýn arkasýnda da çalýþtým. Bildim bileli oyuncuyum. Senaristim, yönetmenim. Ama tiyatrocuyum. Geçenlerde bir yerde karþýlaþtýk, daha doðrusu birisi "Ben sizi tanýyorum. Çok beðenerek izliyorum" dedi. "Tiyatroda mý?" dedim. "Yok, hayýr. Hangi diziydi" dedi bir de. "Þeyle görüþüyor musunuz?" dedi. Bir manken adý söyledi, bir kýzcaðýz, adýný þimdi söylemeyeyim. Biz bize olsaydýk, kameralar olmasaydý söylerdim de. "Onu tanýyor musun?" dedi. "Yok" dedim "Kusura bakma ben…" "Ha ha ha yalan söylüyorsun, dün akþam beraberdiniz" dedi. Allah Allah ben ilaç falan mý yuttum. Dün akþamý hatýrlamýyorum. "Yok" dedim "Ben öyle biriyle beraber…" "Yok, yok televizyonda gördük" dedi. Allah Allah, düþünüyorum yok öyle bir þey. Meðer televolede bizim haberimizi geçmiþler, hemen peþinden yarý giyinik, yarý çýplak demeyeyim ayýp olur, yarý giyinik bir hanýmla, onun haberi… Ulvi ALACAKAPTAN Hayýr, þöyle diyeceksin; güzelliðini cömertçe sergilemekten kaçýnmayan… Ali YAYLI Evet, güzelliðini cömertçe sergilemekten üfff… Çok uzun oldu be. Ulvi ALACAKAPTAN Yani, güzelliðini cömertçe sergilemekten utanmayan da diyebilirsin. Ali YAYLI Biz ona kýsaca utanmaz diyelim mi? Ulvi ALACAKAPTAN Olabilir evet. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 288 Ali YAYLI O utanma… aman haným kýzýmýzla televolede yan yana koymuþlar haberimizi. Yani bir tiyatro haberiyle, bir manken haberi… Çok tabi utandým giyindiðim için. Yok onun soyunmasýndan. Ben bir þeyden utandým da… Þimdi böyle bir þey yaþýyoruz tiyatroyla ekran arasýnda. Çok uzun yýllardýr tiyatrodayým. Tabi ki ustalarýn yanýnda bunu söylemek biraz ayýp, öyle bir terbiyeden geliyoruz, çok uzun yýllardýr tiyatrodayým ama televizyondan tanýyorlar. Mesela hemen iðneyi kendimize batýralým. Bizi, bu iki, dört, beþ tiyatro emekçisini tiyatroda izleyen kaç kiþi var aramýzda. Var mý arttýran? Ulvi ALACAKAPTAN Ýyi çýktý ya, ben bu kadar tahmin etmiyordum. Ali YAYLI Bayaðý iyi, ben de etmiyordum. Televizyondan izleyen, televizyondan tanýyan? Yaa. Keþke böyle sýcacýk iliþkimiz olaydý. Tiyatroda bu iliþki var ancak. Ulvi ALACAKAPTAN Hayýr, aslýnda bundan çok þikayet etmemek lazým. Bütün dünyada da böyle. Dünyada da tabi ki televizyona çýkanlar, tiyatrodan daha çok tanýnýyorlar ama bizim ülkemizde dünyada olan þeyler biraz vahþi boyutlarda oluyor. Bizim aramýzdaki uçurumlar çok fazla. Yani mesela, ben gösterimde de sözünü edeceðim ama, dünyada magazin her yerde var ama haber bülteninin magazin olduðu bir ülke yok, Uganda da bile yok. Ben gittim, vallahi billahi. Geçen sene kurban bayramýnda Uganda'daydým. Uganda televizyonunda böyle bir þey yok yani. Ali YAYLI Ulvi Aðabey, o þeyleri nasýl kaynatýyorlar insanlar Uganda'da? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 289 Ulvi ALACAKAPTAN Ya Uganda'da kaynatma-maynatma yok yav. Bu aslýnda medya veya bu iletiþim acayip bir þey. Uganda deyince herkesin ismine "Yiðidiamin" derler. Yiðidiamin, büyük oðlunu piþirip yemiþ. Oðlan þu anda Ýngiltere'de. Okulunu bitirmiþ çalýþýyor. Ali YAYLI Belki piþmesi için göndermiþtir oraya. Ulvi ALACAKAPTAN Yalnýz Yiðidiamin Dada Uganda'nýn ilk ve tek ve son Müslüman baþkanýymýþ. Onun için bu efsaneler çýkýyor. Anlatabiliyor muyum? Ali YAYLI Efendim laf burada biter, galiba daha büyük bir ustamýza sýra gelecek. Ýyi akþamlar. Ulvi ALACAKAPTAN Efendim daha büyük bir usta deðil, burada bizim duayenimiz. Aslýnda kendisi, tabi siz televizyonlardan tanýyorsunuzdur, yani tanýmayan varsa þaþarým çünkü ben ne zaman açsam her dizide oynuyor yani. Gülüyorsunuz, onaylýyorsunuz galiba. Dün akþam açtým gene böyle. Dün akþam mendebur bir rolde oynuyordu ama inanýn bu rol. Yani bizim insanýmýzda þöyle bir þey var; köyü, gaddar bir rol oynayaný gaddar biri zannediyor. Ne alakasý var. Siz esas böyle iyi aile babasý, namuslu, kimsenin etlisine-sütlüsüne karýþmayan bir rol oynayan adama dikkat edin. Ben öyle bir tane tanýyorum ha. Dünyanýn en alçak heriflerinden biridir yani. Ama öyle bir rol oynadýðý için ne yazýk ki gerçek hayatta da öyleymiþ gibi zannediyorlar. Ama Kaya Gürel tabi bu nurani sakalýndan da ötürü özellikle son zamanlarda o tip dizilerde de oynuyor ve olumlu tiplerde oynuyor. Eðer birisine yakýþtýrýyorsanýz kendisini, rollerinden birisine, olumlu rolüne yakýþtýrýn. Kaya Gürel. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 290 Kaya GÜREL Efendim hepinizi hürmetle selamlarým. Beni çok methetti Ulvi. Epeydir beraber çalýþtýðým eski bir arkadaþým. Yani benden daha genç deðildir. Görüntü ortada. Efendim ben þimdi size bütün hayatýmý anlatmaya kalksam, üzerinize afiyet ben 75 yaþýndayým, herhalde sahuru bulursunuz burada. Ali YAYLI Yaþ 75 yolun yarýsý eder. Kaya GÜREL Ben kýsaca anlatayým efendim. Halk evlerinde tiyatroya baþladým. Bir sürü tiyatrolarda Dümbüllü, Vahi Öz, komedi tiyatrolarýnda oynadýktan sonra, kýsa anlatýyorum, baktýk ki iþler kesat gidiyor Almanya yoluna takýldýk. Ýlk önce hanýmý gönderdik Almanya'ya arkadan da ben gittim. Ulvi ALACAKAPTAN Aðabey Almanya'ya gittiðinizde 1.Dünya Savaþý baþlamýþ mýydý? Kaya GÜREL Baþlamýþtý. 1970'te Almanya'daydým. 1-2 sene fabrikada çalýþtým orada. Bir kablo fabrikasýnda çalýþtým. Ondan sonra, tiyatroculuk var serde, tabi saðý solu dolaþtýk, kurcaladýk falan orada da filmlerde, dizilerde oynamaya baþladým 1988'e kadar. sonra tekrar buraya geldim, piyasaya girmek zor oldu çünkü unutulmuþtum. Bazý arkadaþlar ittirerek beni piyasaya soktular. Ulvi ALACAKAPTAN Kimseyi kýnadýðýmýz yok. Ama komik þeyler de oluyor. Adam beni veya bir genç kýz sokakta rastlýyor falan böyle yapýyor, "Biz sizi seyrediyoruz." Ne yapayým oðlum elektronlara mani olamam ya havadaki. Seyrediyoruz demek, yani üstünde bir hak iddia ediyor. Hayýr daha ileri gidenler var, bunu medya pompalýyor. "Bizim Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 291 sayemizde buraya geldiniz." Nereye geldim, sen ne yaptýn bana? Yani sadece seyretmekle bedava, bana ne gibi bir katkýda bulundun? "Biz sizi tanýyoruz." Hayýr siz beni tanýmýyorsunuz, siz benim suretimi biliyorsunuz. Mesela Kaya Gürel'e baksanýz gayet masum bir adam zannedersiniz deðil mi? Kaya GÜREL Beni de sokakta tanýyanlar oluyor. "Aaa biz seni tanýyoruz" falan diyorlar "Aðabey bir sakal atsana." Onlar zannediyorlar ki biz çok büyük paralar kazanýyoruz. Halbuki… Ali YAYLI Büyük paralar kazanýyoruz tabi yalan mý? Yalan mý? 2,5 trilyon aldýn geçen gün. Ulvi ALACAKAPTAN Tabi büyük para kazananlar bizdeki sistem gereði bu baþrolde oynayanlar, baþrolde de þey olarak oynayanlar, bizim gibi tiyatrocular baþ deðil de orta roller oynadýklarý için mankenler, þarkýcýlar falan. Mesela bir þey var, bilmeyenler için söyleyeyim, Türkiye'de moda oldu, oyuncu koçu. Böyle bir þey olmaz ki. Oyuncu koçu diye bir þey yoktur dünyada. Þöylesi vardýr; hani hiç oyuncu olmayan birine oyunculuk öðretiyorlar oyuncu koçlarý. Ali YAYLI Bir de mesela þeyi söylemeden edemeyeceðim, televizyonun bozduðu dilimiz. Efendim garsona diyor ki "Bir çay alabilir miyim?" O zaman garsonun ne iþi var orada, kalk al. Daha kötüsü garson "Ne alýrsýnýz?" diyor. Ya senin vazifen ne? Biri diyecek ki, "Çay rica edeyim" öbürü de "Ne arzu edersiniz?" bir böyle almaktýr bu. Ýngilizce 'take'den geliyor, kýrpýntý Türkçe diyorum ben buna. Ulvi ALACAKAPTAN Ýngilizce'den gelen en çok þey, tabi herkesin gýcýk olduðu veya da sinir olduðu þeyler deðiþik, "Kendine iyi bak." Bu Ýngilizce de bile yoktur, sadece Amerikalýlar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 292 kullanýrlar, Ýngilizler kullanmazlar. Ama bizim aramýzda daha enteresan þeyler var tabi. "Abi kendine iyi bak, Allah'a emanet ol." Çifte kavrulmuþ gibi, ekmek kadayýfý gibi, çift kaymaklý ekmek kadayýfý gibi. Televizyon tabi her þeyi belirliyor ama biz burada sahneden ekrana konuþtuðumuz için, bilmiyorum daha ne kadar vaktimiz var, biz aslýnda vaktimizi geçirmiþiz bile ama þimdi toparlayacaðým. Son defa soruyorum, sorusu olan var mý? Evet buyurun. Diyor ki beyefendi, "Siz Demirel'i hiç oynamadýnýz mý?" diyor. Valla beyefendi ben Demirel'i 40 sene oynadým. Ben Demirel'i oynamaktan býktým, O siyasetten býkmadý yani. Vallahi, gene geldi, gene istiyor, ya daha nereye çýkacaksýn kardeþim? Cumhurbaþkaný olmuþsun, bir daha olsun yani. Fakat Demirel'in bir þeyi var, yani burada O'nunla bitirmek çok hoþ olacak. Þimdi Allah için Demirel olmasaydý, 40 sene de Türkiye'de mizah diye bir þey olmazdý. Çok büyük katkýlarý vardýr Demirel'in ve kendisi bu konuda hakikaten çok hoþ görülüdür. Ben, madem istediniz, Demirel'in gerçekte söylemiþ olduðu bazý þeyleri aktarayým. Þimdi sene 82-83 falan, partiler kuruluyor. Yasaklý tabi Demirel, rahmetli Türkeþ, Sayýn Erbakan, Ecevit. Rahþan Ecevit DSP'yi kuruyor. DSP, Demokratik Sol Parti. Þimdi gazeteciler Süleyman Bey'e gidiyorlar, gerçekten olmuþ bir hikaye bu, diyorlar ki, "Efendim Rahþan Haným DSP'yi kurdu, parti kurdu, Nazmiye Haným da düþünüyor mu parti kurmayý?" Bu Süleyman Bey'in boynu hidrolikti. Diyor ki Süleyman Bey, "Bizim ailede böyle iþleri erkekler yapar" diyor. 35 sene sonra partiler kurulmuþ artýk, Sayýn Özal Bakanlar Kurulu toplantýsýný iptal etmiþ, Monako'ya Galatasaray-Monako maçýný izlemeye gidiyor. Erdal Ýnönü de o zamanlar ana muhalefet partisi lideri, eleþtiriyor. Diyor ki; "Böyle rezalet olur mu? Hiç böyle gayri ciddi bir tutum olur mu? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Baþbakaný Bakanlar Kurulunu iptal edip de maç seyretmeye gider mi?" deyince gazeteciler Özal'a soruyorlar, Özal diyor ki; "Caným Erdal Bey de çok abartýyor. Çok istiyorsa O'nu da götüreyim maça" diyor. Ama orada bitmiyor. Hemen gazeteciler soruyorlar, diyorlar ki; "Efendim Süleyman Bey'i davet etmeyecek misiniz maça?" Özal diyor ki; "O toptan anlamaz." Gene bitmiyor efendim. Gazeteciler tabi Demirel'e yetiþtiriyorlar, "Sayýn Özal, sizin için toptan anlamaz dedi, ne diyorsunuz?" "Doðru söylemiþ. Ben toptan anlamam, O da devlet idaresinden anlamaz." Eskiden böyle güzelmiþ þakalar, espriler falan. Oysa hatýrlýyor musunuz 4-5 sene önce? Yani devletin en zirvesinde. … Türkiye kaç sene geri gitti ya. Allah'tan kýsa sürdü de yoksa 20 sene geri gidiyordu. Efendim þöyle bir dokunduk. Aslýnda bize dokunsanýz bu ekran konusunda ahlarýmýz göðü tutar. Efendim bizi sabýrla izlediniz çok teþekkür ederiz. Þimdi ufak bir hazýrlýktan sonra "Son Tahlilde" isimli gösterimize geçeceðiz. Ama ondan önce ben tabi Burhan Ýnce'ye, Sayýn Kaya Gürel'e, Sayýn Ali Yaylý'ya ve Ýhsan Ustaoðlu'na çok teþekkür ediyorum efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 293 22.Gün PANEL “Yeþilay Gecesi” Ahmet Sýrrý Arvas-Cüneyt Arkýn-Yaþar Alptekin Doç. Dr. Vehbi Altýnçul Konser Gönülden Naðmeler Türbegahýn bir yakýn ahbap evi Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi Yar döner, yarân döner, devran döner Böyle dost alemde müstesna çýkar Sunucu Derneklerimiz var, vakýflarýmýz var, cemiyetlerimiz var. Onlarýn her biri insanýn ihyasý aþamasýnda görev yapýyor. Osmanlý'dan alýp getirdiðimiz zaman sözü, vakýf medeniyetinin çocuklarý da vakýflar inþa ediyor, dernekler inþa ediyor. Adýna ÝHH diyor, Deniz Feneri diyor. Adýna bu akþamýn ifadesiyle Yeþilay Derneði diyor ve Yeþilay Derneði neler yapýyor? Hani annemizin gösterdiði hassasiyet vardýr, babamýzýn gösterdiði hassasiyet vardýr "Aman çocuðuma bir þey olmasýn" diye çocuklarý yani hepimizi yani herkesi kötü alýþkanlýklardan koruma, madde baðýmlýlýðýndan koruma, internetin kötü duruþundan koruma maksadýna dönük bir faaliyet içerisinde Yeþilay Derneði ve Yeþilay Derneði'nin bu akþam bize özel bir programý var, özel insanlarla. O zaman biz sözü fazla uzatmayalým. Onlarýn her birini kuvvetli alkýþlarýnýzla sahneye davet edelim deðerli misafirlerimiz. Kimisi týpta, kimisi yazarlýkta, kimisi podyumda, kimisi ekranda. Onlarýn her birisi sizlerin, bizlerin zararlý alýþkanlýklardan korunmasý için mücadele veriyor. Alkýþlarýnýzla davet ediyorum. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Öðretim Üyesi, Uluslar arasý Karikatürist-Yazar Doç. Dr. Vehbi Altýnçul… Sadece bir zamanlar podyumdan tanýrdýk O'nu, mankenlik duruþuyla tanýrdýk, þimdi farklý bir duruþuyla, namaz kýlýþýyla mesela ve kendi ifadesiyle yeniden doðuþuyla tanýdýðýmýz bir isim Yazar ve Manken Yaþar Alptekin… Kendisi bizim için çok özel. Hiçbirimiz yoktur O'nun filmini izlemeyen ve yine hiçbirimiz yoktur O'nun filmiyle Osmanlýya sevda beslemeyen. Dolayýsýyla bize dünü hatýrlatan filmleriyle, bize günü yaþatan filmleriyle ve bizi kötü alýþkanlýklardan uzaklaþtýrmak isteyen düþünceleri ve ifadeleriyle çok genç bir ismi davet ediyorum, Cüneyt Arkýn geliyor… Ve bu söyleþiyi yönetecek olan ismi davet edeceðim. Yine Yeþilay'dan iyi tanýdýðýnýz bir isim. Yeþilay Genel Sekreteri Ahmet Sýrrý Arvas… Söz Oturum Baþkanýnda. Buyurunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 296 Ahmet Sýrrý ARVAS Efendim öncelikle Baðcýlar Belediyemize böyle güzel bir organizasyonu düzenlediði için ve bizleri de buraya kadar davet ettiði için çok teþekkür ediyorum. Hepiniz hoþ geldiniz. Tabi bu akþam sadece Türkiye'mizin deðil, bütün dünyanýn sýkýntý çektiði madde baðýmlýlýðý konusunda, bu iþe gönül vermiþ kýymetli dostlarýmýzla konuþmaya, sizlere bilgiler vermeye gayret edeceðiz. Hepiniz biliyorsunuz, Yeþilay Cemiyeti 1920 yýlýndan beri, neredeyse bir asýrdýr, faaliyetlerini yürüten, madde baðýmlýlýðýnýn zararlarýný, özellikle eðitim alanýnda, okullarýmýzda, kültür merkezlerimizde ve medya aracýlýðýyla uygulamaya koyan bir cemiyet, eski bir cemiyet, köklü bir cemiyet. Öncelikle bu akþam, aþaðý-yukarý 15 yýl boyunca Türkiye'yi karýþ karýþ dolaþan, alkolün zararlarýný, uyuþturucunun zararlarýný anlatan, bu konuda çok tecrübeli olan, deðerli büyüðümüz, aðabeyimiz Cüneyt Arkýn Bey'e söz vermeden önce, Dünya Saðlýk Örgütü'nün, Türkiye dahil olmak üzere, 30 ülkeyi kapsayan bir araþtýrmasýnýn sonuçlarýný arz etmek istiyorum. Cinayetlerin %85'i, boþanmalarýn %80'i, eþini dövmelerin %70'i, tutuklularýn %78'i, serserilerin %70'i, mala yönelik suçlarýn %77'si, hýrsýzlýk ve yankesicilik olaylarýnýn %71'i, katillerin %50'si, iþe gitmeyenlerin %60'ý, intihara teþebbüslerin %90'ý, ýrza tecavüzlerin %50'si, trafik kazalarýnýn %70'i, akýl hastalarýnýn %60'ý alkolden kaynaklanmaktadýr. Alkol elbette bir felakettir. Þimdi bu konuda 15 yýl boyunca Türkiye'mizi gezen, özellikle gençlerimize bu konuda mesajlar veren, çok tecrübeli, deðerli abimiz Cüneyt Bey'e, bu mücadeleyi nasýl anlattýðýný sormak istiyorum. Cüneyt Abi, Anadolu'yu dolaþtýnýz gençlere neler anlattýnýz, onlardan biraz bahseder misiniz? Cüneyt ARKIN Baþkaným müsaade eder misiniz ben kalkayým? Ahmet Sýrrý ARVAS Tabi tabi, sahne sizin buyurun. Cüneyt ARKIN Þimdi benim sizden bir ricam var. Þu güzel yüzlere bir bakýn. Gerçekten. Ben Avrupa'yý dolaþtým. En kalabalýk yerde, orda bir Türk olsun hemen anlýyorum, sen Türksün diyorum. Nerden anladýn abi? Anlarým, çünkü o kadar güzel bakýyorsun ki. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 297 Hocam çok güzel bakmýyorlar mý? Yüreklerinden bakmýyorlar mý? Nasýlsýnýz? Yahu sizler iyi olun, bizler sizin iyi olmanýz için buradayýz. Benim iki ablam var idi. Bir tanesi maalesef doðumda öldü. Öteki de bir ay önce, annem de daha önce… Ama ben, iki ablam bir annemden, Türk anasýnýn ne kadar kocaman bir merhameti olduðunu öðrendim. Yahu bu Türk anneleri, nasýl çocuklarýný seviyor? Nasýl sahip çýkýyor? Canýný, kanýný vermeye hazýr çocuklarý için benim analarým. O nedenle hepinizin ellerini öpüyorum. Güzel analarýmýn kýnalý ellerinden öpüyorum. Gerçekten o kadar yürekten, sýmsýcak bakýyorsunuz ki. Benim sizlerle karþý karþýya geldiðim her gün, her gece hayatýmda baþka bir mana oluyor, baþka bir sevgi ve baþka bir zenginlik… Sayýn Sakýp Aga'yý bilirsiniz deðil mi? Allah rahmet eylesin. Türkiye'nin en zengin adamý. Bir gün ben O'na dedim ki; "Ben senden daha zenginim". "Hayýr" dedi, "Ben daha zenginim". "Çýkalým sokaða". Sokakta çýktýk, O orda yürüyor, ben burada… Yemin ederim herkes geliyor, beni ailesinden biriymiþ gibi kucaklýyor. Sakýp Aga'yý tanýmadýlar. 15 sene gezdim. 70 yaþýnda. Neler yaþadým. Ama helal olsun. Siz halkýma helal olsun. Siz her þeye deðersiniz. Her þeye deðersiniz siz. Yeter ki, yeter ki bakýn, þu gençlerin yüzüne bakýn. Ne kadar masum, günahsýz, tertemiz. Bu çocuklar, eðer biz itina eder, üzerinde sevgi, þefkatimizi eksik etmezsek, bunlar hem kendilerine, hem ailesine, hem de memleketine hayýrlý çocuklar olur. Yapmazsak ne olur biliyor musunuz? Suçlu olur. Bu güzelim çocuklarý kim suçlu olmaya itebilir veya ihmal eder. Onun için annelerbabalar, sizlere bir tek þey söylüyorum. Çocuklarýmýz kimlerle arkadaþlýk ediyorsa, o arkadaþlarý mutlaka bilin. Mutlaka bilin! Çünkü sigara, alkol, uyuþturucu mutlaka ama mutlaka arkadaþla baþlýyor. Arkadaþýn ýsrarý ile… Gençlerle konuþuyorum; alkol süründürüyor, uyuþturucu öldürüyor, nasýl baþladýn diyorum. Ne diyor biliyor musun? "Arkadaþým". Gençler sigara içmiyorsan, alkol almýyorsan, "Þu biradan biraz iç, bir bardak biradan hiçbir þey olmuyor" diyorsa arkadaþýn, o senin arkadaþýn deðil. O senin düþmanýn. Ben üç gündür çalýþýyorum, gece-gündüz. Evimden gayrý ayrý düþtüm. Garýmý çok özledim. Müsaade ederseniz; alkol, uyuþturucu konusunda, bu konuda gerçekten büyük deneyimleri olan insanlara býrakacaðým. Ama ilerde Yeþilay olarak kurduðumuz bu çalýþma örgütüyle sizleri yanýmýzda görmek istiyoruz, gençler, anneler, babalar; sizler de bizler gibi çalýþacaksýnýz. Çünkü buradaki her çocuk hepimizin çocuðu. Evet, evime koþa koþa gideceðim. Allah'a þükür atý hazýr tutuyorum. Ata bindim mi ben, beþ dakikada Levent'teyim. Buraya gelirken, daha doðrusu kapý önünde araba içinde beklerken, çok güzel bir þey oldu. Onu sizlere anlatmadan gidemeyeceðim. Þimdi ben arabada bekliyorum. Yani yolu açacaklar, kalabalýk. Biz de gideceðiz, bir yere park edeceðiz. Bir grup genç, biri bana baktý, tanýdý tanýmadý bilmiyorum, geldi, yaklaþtý yaklaþtý, baþýný camdan içeriye soktu, bana baktý baktý "Ule sen Cüneyt Arkýn mýsýn?" dedi. "Yooo" dedim, "babasýyým". Arkadaþlarýna döndü baðýrýyor; Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 298 "Arkadaþlar, koþun, koþun gelin, buraya Cüneyt Arkýn'ýn babasý gelmiþ". Çok güzel gülüyorsunuz. Allah sizi her zaman güldürsün. O o güzel yüzlerinizden öpüyorum, hepinizi sevgiyle, saygýyla kucaklýyorum ve maalesef gidiyorum. Yüreðimi, yüreðimi, yüreðimi sizin yanýnýzda býrakarak gidiyorum. Ahmet Sýrrý ARVAS Peki, çok teþekkür ediyoruz Cüneyt Aðabeye. Tabi bundan sonraki programlarda deðerli Cüneyt Arkýn Aðabeyimizi daha çok tutacaðýz. Bu akþam gerçekten yorgun gelmiþti. Kýymetli misafirler biz çok önemli bir kurumun temsilcileri olarak burada bulunuyoruz. Bugün, Allah'ýn insana verdiði en büyük nimetlerden en baþta geleni malum saðlýðýmýzdýr. Saðlýðýmýzý koruyabilmek için de azami gayret göstermemiz lazým ve biz Yeþilay olarak bunu elimizden geldiðince gençlerimize aktarmaya çalýþýyoruz. Bu akþam hareketli bir hayat yaþadýktan sonra çok sade, mütevazý ve manevi bir hayatý tercih eden deðerli dostumuz, sevgili aðabeyimiz Yaþar Alptekin Bey de burada. Ben kendisine þunu sormak istiyorum: Madde baðýmlýlýðýný önlemede maneviyatýn etkileri nelerdir? Sizler bu hayatý yakýndan görmüþ birisi olarak gençlerimize neler anlatacaksýnýz? diye sormak istiyorum Buyurun efendim. Yaþar ALPTEKÝN Rahman ve rahim olan Allah'ýn adýyla, Allah'ýn selamý üzerinize olsun. Ramazan-ý Þerifiniz hayýrlara vesile olur inþallah. Maneviyat, ibadet, namaz. Bunlar her gençte olmasý gereken ve dünyevi bütün kötülüklerden koruyan nefsimize hakim, her þeyi geride býraktýran bir þeydir. Onun için her gencin namaz kýlmasýný, ibadet etmesini arzu ediyorum. Namaza baþladýðým günü, doðum günüm olarak kabul ettiðim için "3 yaþýndayým" diyorum. 3 yaþýndaki bir çocuk gözlemiyle, gözleriyle dýþarýdaki hayata baktýðým zaman namaz kýlan insanlarýn 19 Mayýs hareketi gibi namaz kýldýðýný görmek ve türlü bahaneler arkasýna saklanýp ibadet etmeyi geciktiren, namaz kýlmayý geciktiren insanlarý gördükçe üzülüyorum. Gençler görüyorum namazý erteliyorlar, namazý yaþlý iþi gibi algýlýyorlar. Biz senin yaþýna gelelim namaz kýlarýz diyorlar. Ama bilmiyorlar ki, bilmiyorlar ki, asker insan, asker, askere gitmeden önce, askere gitmeden önce, evlenecekti döndüðünde belki ama þehit oldu. Karý-koca yatmadan önce, hadi bey sabah kahvaltýda görüþürüz diyorlar. Sabah, hadi bey kalk, bey vefat etmiþ. 13 yaþýndaki çocuk kalp krizinden vefat ediyor. 26 yaþýndaki futbolcu çocuk. En son örneði de genç yaþta kaybettiðimiz Barýþ Akarsu. O'nun konserleri vardý, O'nun randevularý vardý ömrü yetmedi. Onun için an, þu andýr aðabeyler ablalar. An þu andýr, namaz kýlmamýz gereken an þu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 299 andýr. Hiçbir engel kul olmaya engel deðil. Hiçbir engel kul olmaya engel deðil. Gençlerimiz yaþlý iþi gibi görüyorlar, algýlýyorlar. Halbuki onlarýn bu genç yaþta yapacaklarý ibadet daha makbul. Onun için gençlere naçizane tavsiyem; namaz kýlmalarýný ve dinlerini öðrenmelerini. Okumak çok önemli þey, ama okuduðunuzu anlamak ondan daha önemli, anladýðýnýzý hayata geçirmek ondan daha önemli. Gençler kendilerine çok fazla güveniyorlar. Ben yakýþýklýyým, ben gencim, yakýþýklýyým diyorlar. Evet özgüven, güven çok önemli bir þey aðabeyler, güven çok önemli. Kendine güveni olan insan baþarýya imza atar. Ama ölçü de çok önemli. Yüzyýlýn en büyük icatlarýndan birisi aspirin. Ama aspirini bir tane içersek baþýmýza, baþ aðrýmýza, diþ aðrýmýza, mide aðrýmýza iyi gelir. Ama bir kutusunu içersek, midemizin yýkamamýza, zehirlenmemize neden olur. Onun için güven, güvendeki doz çok önemli. Kendilerine çok fazla güvenmesinler genç arkadaþlar. Bana bir þey olmaz diyip de yanýnda sigara içen, uyuþturucu ya da madde baðýmlýsý bir insanýn yanýnda teþviki mesaide bulunmasý iki þey, iki sonuçla sonuçlanýr; birincisi, ya uyuþturucu ya da sigara içen, "Al oðlum bir fýrttan bir þey olmaz" diyip onu tahrik eder. "Hadi anasýnýn kuzusu, hadi hadi hadi bir þey olmaz bir fýrttan" der. Ya da o nefsine hakim olamayýp, "Ya ne meret þeymiþ ne zevk alýyorsun, ver bir fýrtta ben alayým" der. Her suçlu suç ortaðý arar kendine. Her suçlu suç ortaðý arar kendine. Onun için uyuþturucu, alkol ve içki baðýmlýsý insanlarla fazla teþviki mesaide bulunmayalým kendimize güvenip. Evet, onlar için yapabileceðimiz bir þey yok birey için. Birey olarak onlara fazla müdahale edemeyiz ama yapmamýz gereken þey; yetkili kurumlara ya da þahýslara bildirmek. Onlarý býrakmasý için bir þekilde tavsiyede bulunmak. Genç arkadaþlar kendinize çok fazla güvenmeyin. Çok fazla güvenmeyin. Her an her þey olabilir. Ben çöplükten gül bahçesine gelen bir insan olarak, gül bahçesine girmenin sevincini yaþarken yüreðimin yarýsýnda, diðer yarýsýnda da tekrar çöplüðe dönme korkusu yaþýyorum. Onun içindir ki, her namazýmda, her namaz sonrasýnda; Allah'ým beni benle, beni sensiz býrakma, hidayetini benden eksik etme Ya Rabbim diyorum. Ahmet Sýrrý ARVAS Peki çok teþekkür ediyoruz Yaþar Bey'e. Baþka sorularýmýz da olacak ama ben arada bir kaç cümle söylemek istiyorum. Kýymetli misafirler, hiç kimse baðýmlý olmak için maddeye baþlamaz, özellikle sigaraya. Herkes içtiði ilk sigaradan sonra mutlaka onu kendi iradesiyle býrakabileceðini düþünür. Ama maalesef baþladýktan sonra bunu býrakmak, bundan kurtulmak çok zor oluyor. Çevremizde sigaradan ve diðer maddelerden gerek kendisini, gerek ailesini, gerekse toplumu sýkýntýya sokan ve bunlarýn sýkýntýsýný hep beraber çektiðimiz çok miktarda insan var. Yeþilay'ýn tespitlerine göre; 22,5 milyon civarýnda sigara tiryakimiz, 17 milyon civarýnda alkol Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 300 kullanan insanýmýz, ki bunlarýn 7 milyonu alkolik ve tedaviye muhtaç ve sayýsýný bilemediðimiz miktarda, gizli olduðu için bilemediðimiz ama yüksek olduðunu tahmin ettiðimiz, uyuþturucu kullanan insanlar var. Ve bunlarýn hepsi bu maddelerden, yani büyük bölümü kurtulmak istemektedirler. Þimdi nasýl olsa ben bunlarý kullanmýyorum, benimle alakasý yok diyemeyiz. Alkol alýp da araç kullanan bir insan, sizin üzerinize çýktýðý zaman ya da kaza yaptýðý zaman sizi görmemektedir, þuuru bulanmýþtýr. Refleksleri azalmýþtýr. Yani o anda kendinde deðildir. O bakýmdan onlara yardým etmemiz lazým. Yeþilay bu yüzden var. Yeþilay'ýn çalýþmalarý iki türlüdür kýymetli misafirler. Birincisi; çocuklarýmýzý ve gençlerimizi madde baðýmlýlýðýna karþý uyarýcý, koruyucu ve bilgilendirici çalýþmalar yapmak; ikincisi de; imkanlar nispetinde onlarýn maddeyi býrakmak isteyip de Yeþilay'a baþvuran insanlara yol göstermek, yardýmcý olmak ve bu konuda bilimsel çalýþmalar yapmak. Tabi ki Yeþilay aslýnda hepimizin ortak meselesi. Biz her ne kadar kurumun temsilcileri olarak burada bulunuyor isek de Yeþilay sizlersiniz, hepimiziz. Çocuklarýmýzýn ve gençlerimizin saðlýklý bir þekilde büyüyebilmesi için Yeþilay'a hep beraber her bakýmdan destek olmamýz lazým. Þimdi ben tekrar Yaþar Bey'e baþka bir soru yöneltmek istiyorum. Çocuklarýmýzý ve gençlerimizi ne gibi tuzaklar beklemektedir maddeye alýþýrken? Yani en çok, en fazla, demin Cüneyt Bey söyledi, birinci madde arkadaþ, sonra merak, sonra özenti bunlar tamam. Ama hangi ortamlarda olmakta ve anne-babalar buna karþý ne gibi önlemler alabilirler? Bu ortamlardan biraz bahsedebilir misiniz? Yaþar ALPTEKÝN Her erkek çocuðu aile içinde, 13-14 yaþýna geldikten sonra, gelmeden öncesine kadar babayý model alýr. Ama 13-14 yaþýna geldikten sonra da babaya karþý bir koalisyon ve bu koalisyonu da anneyle muhalefet yaparak gerçekleþtirir. Artýk babanýn iþi bitmiþtir onun gözünde. Artýk evin reisi, en akýllý o olduðunu, kendi kendine bunu tekrarlar ve babaya karþý bir iktidar savaþý, evin içinde iktidar savaþý vermeye baþlar. Erkek çocuðu için model babadýr. Baba model olamýyorsa evin içinde, erkek çocuk bu sefer dýþarýda model aramaya baþlar. Dýþarýda model ararken de yanlýþ insanlarla, yanýþ irtibatlarda bulunur, yanlýþ þeyler yapar. Burada en önemli þey; hiçbir anne-baba, benim çocuðum yapmaz dememeli. Benim çocuðum yapmaz. Peki, sizin çocuðunuz yapmaz, onun çocuðu yapmaz, kim bu dýþarýdaki çocuklar? Bu çocuklarýn anneleri, babalarý yok mu? Yani netice itibarýyla hiç kimse benim çocuðum yapmaz demesin. Þüpheyi ve dikkati üzerlerinden çekmesinler. Çocuðun konuþmasý, kýyafetleri, gittiði kiþiler, konuþtuðu kiþiler çok önemli. Eðer kýyafetlerinde bir deðiþiklik oluyorsa, hal ve hareketlerinde, konuþmasýnda bir deðiþiklik oluyorsa, bunu inceleme altýna almanýz lazým. Eðer Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 301 lüks harcamalar, deðiþik konuþmalar sergiliyorsa onu dikkate almanýz gerekiyor. Onun için öncelikle erkek çocuðu buluð çaðýndan itibaren babayla diyalog içinde olmalý, baba da onun derinine, onun psikolojisine inmeli. Yani kýymetli zaman, kaliteli zaman ayýrmak, çocuðunuzla evin içinde birlikte televizyon seyretmek ya da gazete okumak deðil aðabeyler. Çocuðunuza ayýracaðýnýz bir beþ dakika bile, beþ dakika içinde onun hayatýna girmek, onun gelecek korkusunu, birey olma savaþýný içinde hissetmek ve onunla tartýþmak, onunla onun özüne inip, onunla arkadaþ gibi olmak. Empati kurmak çok önemli. Asla ve asla, diyaloðunuzu iyi tutmak istiyorsanýz, lütfen gençliðinizi bir düþünün. Gençliðinizde en çok, en çok neden çekinirdiniz ya da en çok neye sinir oluyordunuz? Babanýzla olan diyaloðunuzla mukayese. Çocuðunuzla olan diyaloðunuzda asla ve asla baþka insanlarýn çocuklarýný mukayese etmeyin. Bak Ahmet Bey'in oðluna, ne güzel karne getirmiþ. Bak Ahmet Bey'in oðluna, ne güzel iþe girmiþ. Bu çocuðunuzla olan diyaloðu keser aðabeyler. Veya, benim gençliðimde yoktu, benim gençliðimde bilgisayar yoktu, benim geçliðimde böyle yapmýyorduk, benim gençliðimde… Bunu dediðiniz an çocuðunuzla olan diyaloðunuzu kesmiþ olursunuz. Onun için diyalog çok önemli. Diyalogdaki üslup da çok önemli. Gençlere bir þeyler anlatmalýyýz. Nasýl ki bilmek üstümüze farzsa, bildirmek de, öðretmek de üzerimize farz. Buna dikkat etmemiz gereken þey de diyalogdaki üslup. Üslup derken neyi kastediyorum? Önde bir Ahmet Abi diye birisi var, O'na bir þey söyleyeceðim, O'na farklý duygular yaþatacaðým bir cümleyle: "Ahmet Abi buraya oturur musun? Ahmet Abi buraya oturur musun? Ahmet Abi buraya oturur musun?" Kötü bir þey söylemedim aðabeyler, dedim ki; "buraya oturur musun?" Ama üslubum farklý olduðu için, ilk söylediðim þey; "Ahmet Abi buraya oturur musun?" dediðimde, "Hadi ya sen de kimsin? Bana babam bile böyle karýþmadý, böyle hitap etmedi" der inadýna yapmaz. Ama "Ahmet Abi buraya oturur musun?" dediðimde, "Vay ya ne güzel söyledi, vaktim de yok ama hatýrý kalmasýn bir oturayým" der. Onun için diyalog, diyalogdaki üslup çok önemli. Gençlere genç olduðumuzu unutmadan, onlarýn bilmesi gereken þeyleri öðretmemiz gerekiyor. Ahmet Sýrrý ARVAS Evet. Tabi Yaþar Bey çok önemli bir konuya temas etti. Aile içi saðlýklý iletiþim. Þimdi bir hastalýk vücuda bulaþmadan önce evvela, vücudun baðýþýklýk sisteminin zaafa uðramasý lazým ve bir alt yapýnýn oluþmasý lazým ki hastalýk vücudu tamamen sarabilsin. Madde baðýmlýlýðýnda da böyle bir baðlantý var. Yani bir kiþinin maneviyatý yetersizse, kültürel birikimi yetersizse, aile içi diyaloðu yetersizse bu madde baðýmlýlýðýna açýlan birer yol demektir. O bakýmdan ailede çocuklar, annebabasýna rahatlýkla derdini açabilmelidir. Anne- baba çocuða her gün kaliteli bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 302 zaman ayýrmalýdýr. Günde yarým saat birlikte zaman geçirmelidir. Hani yapýlan bir araþtýrmaya göre, ülkemizde bir anne-babanýn çocuðuyla olan diyaloðu 16 saniyedir. Kýymetli misafirler 16 saniye. Akþam baba eve geliyor, çocuk kapýyý açýyor. "Nasýlsýn oðlum iyi misin?" "Ýyiyim baba". "Nasýl gidiyor dersler yavrum?" "O da iyi". Ýþte diyalog bu kadar. Baba sonra televizyon, haberler, gazete vs. sonra yemek ve istirahata çekiliyor. 16 saniye ile hiçbir þey olmaz kýymetli misafirler. Biz bu tür eðitimlere gittiðimiz zaman bize sual soruyorlar: "Efendim ben ne yapabilirim? Yeþilay'a, sizlere nasýl bir katkým olur?" Bizim cevabýmýz þudur: "Bize katkýda bulunmak istiyorsan evvela kendi çocuðuna sahip çýk. Sen, bir çocukla uðraþ. Evvela çocuðunla ilgilen. Bize en büyük katký budur" Þimdi deðerli hocam Ýstanbul Üniversitesi Öðretim Üyelerinden Vehbi Bey'e de okullarda ve ailelerde, özellikle okullarda, önce onu soralým, nasýl bir eðitim yolu izlenmeli, çocuklara bu maddeleri anlatýrken özendirici olmamak için nelere dikkat edilmeli? Bu hususu kendilerinden alalým. Buyurun hocam. Doç. Dr. Vehbi ALTINÇUL Teþekkür ediyorum, saðolun. Öncelikle deðerli konuklarýmýza sevgi ve saygýlarýmý sunuyorum. Gerçekten evlatlarýmýz, çocuklarýmýz bizim canlarýmýz. Onlara sahip olmak ve onlarý yönlendirecek bir kiþiliðe varabilmek, anne-babanýn büyük bir görevi ve özverisi sayýlýr. Her anne-baba için evladý kýymetlidir. Ancak onlara vereceði davranýþlar, onlarý yönlendireceði davranýþlar lafla olmamalý ve onlara örnek teþkil edecek þekilde olmalýdýr. Sigara içen bir annenin veya babanýn "Çocuðum sigara çok zararlýdýr. Ýçme, ileride kanser olursun" gibi laf salatalarýyla oluþan bu tuzaða günümüz çocuklarýnýn, gençlerinin düþmeyeceðini umuyorum. Okullarla ilgili de þöyle söyleyeyim. Rahmetli babam þöyle derdi: "Kiþi refikinden azar" Yani arkadaþ faktörü. Biraz önce konuþan diðer deðerli konuklar da deðindi. En önemli faktör çevre, arkadaþ faktörü. Þimdi ikilem içinde kalan bir evladýmýz, çocuðumuz. Anne diyor ki "Oðlum veya kýzým, gel ders çalýþ. Sen öðrencisin. Yarýn ödevlerini yapman gerekli" Arkadaþ ne diyor: "Gel Internet cafe'ye gidelim" veya "Sinemaya gidelim", "Sahilde bir volta atalým" Anne veya baba diyor ki "Gel oðlum þu yararlý iþi yapalým. Kitap oku, onun özetini çýkar" Arkadaþ diyor ki "Gel, iki de tüttürürüz, biraz da içki alýrýz" Çocuk için dýþarýdaki arkadaþ faktörleri cazip. Kötüye yöneltilmiþ ama anne-baba onu ayakta tutmaya, baþýna herhangi bir kötülük gelmesin diye büyük bir gayret içinde. Onun için dýþ faktörler hakikaten zehir, almýþ baþýný gidiyor. Onun için anne ve babalarýn çok dikkatli olmasý lazým. Okullara geldiðimiz zaman öðretmenlerin _tabi anne ve babadan sonra_ en büyük görevi çocuklarýný, sýnýftaki öðrencilerini dikkatle, titizlikle takip etmesi ve onlarda gördüðü herhangi bir aksaklýðý varsa hemen derhal _ailesine veya sorumlu rehberlik Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 303 öðretmenleri de olabilir_ onlara yansýtmasý ve bu tuzaktan en kýsa sürede dönmesini saðlamasý gerekir. Öðrencilere derste de söylüyorum "Anne ve babanýza belirli oranda ters düþebilirsiniz. Arkadaþ faktörü var, zaman faktörü var ancak þunu bilin ki hiçbir anne-baba evladýnýn kötülüðünü istemez" Hiçbir anne-baba, ne olursa olsun evladýnýn kötülüðünü istemez. Baþýmdan geçen bir olayý anlatayým sizlere. Çünkü evlatlarýmýz canlarýmýz. Bütün anne ve babalar çocuklarýnýn üzerine titrer. Þimdi anlatacaðým konu hepinizin baþýnýzdan geçmiþtir: Cerrahpaþa'da bir hocamýzla, haným profesörle sohbet ediyoruz. Sohbet esnasýnda genç kýzlar var. Onlar da Týp Fakültesine girmiþler. Annebabanýn evlada karþý davranýþlarý ile ilgili konuya dayandý konuþma. "Hocam, iki tane muz olsa çocuðumuza bir tanesini veriyoruz. Hanýmla biz öbür muzu paylaþýyoruz" dedim. Karþýmdaki profesör beni mahçup edecek bir cevapla karþýlýk verdi "Vehbi Hocam, biz iki muz varsa bir tanesini bugün veriyoruz, öbürünü yarýn veriyoruz" dedi. Ben gerçekten sanki bir suç iþlemiþçesine mahçup oldum. Ýþte anne ve babanýn evlatlar üzerindeki ihtimamý, sevgisi en basit bir meyvada bile kendini gösteriyor. Tabi ki okula da çok önem vermek gerekli. Malum okulun çevreleri tuzaklarla dolu. Internet cafeler tuzaklarla dolu ve bu çevrelenen faktörlere karþý okul idaresinin de çok hassa olmasý gerekli. Ahmet Sýrrý ARVAS Deðerli hocama teþekkür ediyorum. Deðerli misafirler, Yeþilay uzun zamandan beri kamuoyunu uyarmakla, kamuoyuna bilgi vermekle ilgili çeþitli çalýþmalar yapmakta. Bunlardan en önemlisi, madde baðýmlýlýðýnýn yaþ oranýnýn düþmesi ile alakalý. Sigaraya baþlama yaþý 10'a, alkole baþlama yaþý 11'e, uyuþturucuya baþlama yaþý 12'ye kadar inmiþ vaziyette. Bunu da nereden anlýyoruz? Yapýlan çalýþmalardan ve çeþitli kurumlarýn yaptýðý istatistiklerden. 1930 senesinde kiþi baþý 1 litre alkol düþüyordu Türkiye'de. Ve kiþi baþý 10 paket sigaraydý. 2004 yýlýnda kiþi baþý alkol tüketim miktarý 20 litreye, kiþi baþý sigara tüketim miktarý da 3 kg.a kadar çýkmýþ. Dolayýsýyla bizim gerek cemiyet olarak gerekse toplum olarak koruyucu ve uyarýcý anlamda atacaðýmýz bir adým, tedavi ve buna benzer masraflarla harcayacaðýmýz 100 adýmdan daha kýymetlidir. Onun için mutlaka eðitimcilerimizle, ailelerimizle, sivil toplum örgütlerimizle, hükümetimizle, yerel yönetimlerimizle mutlaka iþbirliði yaparak çocuklarýmýzý ve gençlerimizi bu zehirlerden, bu afetlerden korumakla mükellefiz. Çünkü baðýmlýlýk, tedavisi bitmeyen bir hastalýktýr. Özellikle uyuþturucuda. Uyuþturucuyu býrakýp da 10 sene, 15 sene sonra baþlayan, sanki hiç býrakmamýþ gibi aynen devam ediyor. Bizler özellikle alkol konusunda, alkolü kullanmýþ daha sonra býrakmýþ insanlarý bu tür programlara davet ediyoruz. Çünkü biz hayatýmýzda alkol almamýþ, kullanmak açýsýndan alkolün nasýl bir þey olduðunu bilmeyen ama zararlarýný çok iyi bilen kimseleriz. Bir de bunu kullananlarý çaðýrýyoruz, bizzat kendileri anlatýyorlar. Aile hayatýnýn nasýl mahvolduðunu, iþ hayatýnýn nasýl mahvolduðunu, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 304 itibarýnýn ve düzeninin nasýl alt-üst olduðunu anlatýyorlar. Dolayýsýyla bize ayrýlan sürenin sonuna gelmek üzereyiz.Ben konuþmacý dostlarýmdan son birer cümle almak istiyorum. Yaþar Bey buradaki güzel insanlara, gençlerimize ne söylemek istersiniz, son birkaç cümle. Yaþar ALPTEKÝN Gençlerimizden ziyade büyüklere, aðabeylere bir þeyler söylemek istiyorum. Biz zaman içinde o kadar çok hýzlý tüketmeye baþladýk ki her þeyi. Her þeyi hýzlý tüketmeye baþladýk. Zamaný, sevgiyi, saygýyý her þeyi hýzlý tüketmeye baþladýk. Bu hýzlý tüketim çaðýnda kendimizi iþimize o kadar veriyoruz ki, týpký bir devekuþunun kuma kafasýný saklayýp saklandýðýný zannetmesi gibi bir þey. Kendi egolarýmýzý çocuðumuza yüklüyoruz. "Çocuðum için yapýyorum" "Çocuðum ileride sana araba almak için, ev almak için yapýyoruz" deyip kendi egomuzun tutsaðý oluyoruz. Güle koþarken papatyalarý eziyoruz. Çocuðun bugününü çalýyoruz. Çocuðumuz bugün bizden ilgi, sevgi ve alaka bekliyor. Ýlgi, sevgi ve alaka bekliyor. Ona yarýn vereceðimiz þeyler onun umurunda deðil. Bugün almasý gereken þey ise sevgi. Onun için sevgide kusur etmeyelim. Çocuklarýmýzý sevelim ama baþýný okþamak deðil. Onlarýn ruhlarýna, onlarýn gelecek endiþelerine, onlarýn yarýn korkularýna inip onlarýn yanýnda olalým. Ahmet Sýrrý ARVAS Çok teþekkür ediyorum. Sayýn hocam, sizin de bir-iki cümleyle son sözlerinizi alalým. DOÇ. DR. VEHBÝ ALTINÇUL Ben de saygýdeðer konuklarýma hekim olarak þunu arz etmek istiyorum. 20 yýl sigara içen bir kiþinin ciðerinde tam 7 kg. katran birikmektedir. 30 yýl, 1 paket sigara içenin, dumana verdiði para ise tam 54.000 YTL'dir. Bunun haricinde hepimiz biliyoruz ki, kanserlerin, karaciðer sirozunun baþ sebebi sigara ve alkoldür. %98'e varan bu orandaki illetten kurtulmak veya en azýndan hiç yanaþmamak, yapacaðýmýz en büyük iþlerden biridir. Hepinize saygýlar sunuyorum. Ahmet Sýrrý ARVAS Oturumu kapatýrken þu mesajla kapatmak istiyorum kýymetli misafirler: Çocuklarýmýz ve gençlerimiz maddeye bir liman olarak sýðýnmaya çalýþmaktadýr. Lütfen bu liman bizler olalým. Onlarýn dertlerine, sýkýntýlarýna, yalnýzlýklarýna bizler çare olalým. Sizler de Yeþilay Cemiyeti'nin çalýþmalarýný web sitemizden, www.yesilay.org.tr 'den takip edebilir, bize her konuda yapabileceðiniz veya üstlenebileceðiniz konularda destek olabilirsiniz. Bizi dinlediðiniz için çok teþekkür ediyorum. Hepinize hayýrlý akþamlar diliyor, saygýlar sunuyorum. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 305 23.Gün PANEL “Tüketici Haklarý” Av. Bülent Deniz Konser Onur Þan Dinle dudaðýmý yalayan damla Bu ses kulaðýma kadar uzanan Onundur göndermiþ bir yýldýrýmla Masmavi gökleri bürüyen anam Sunucu Hani bir söz vardýr, Malcolm X'e ait olduðu ifade edilir, ne kadar doðrudur bilemiyorum ama "Hak verilmez hak alýnýr". Böyle mi olmasý gerekiyor? Böyle olmamasýnýn gerekli olduðunu yaþantýlarýyla ortaya koyan bir birlik var, Tüketiciler Birliði. Onlardan dinleyeceðiz aslýnda bunu. Uzmanýndan dinleyeceðiz, dertlisinden dinleyeceðiz ama 'Tüketici Haklarý'ný biraz geriye götürmek gerekirse birbirimizle olan iletiþimimizde sürekli hak devreye giriyor. Annenin, babanýn, çocuðun haklarý diye sýralarken bir de tüketilmemek için 'Tüketici Haklarý'ný bilmemiz gerekiyor. Ýþte bu aþamada yardým talep ediyoruz. Tüketiciler Birliði Genel Baþkaný Av. Bülent Deniz'den. Alkýþlarýnýzla efendim. Buyurunuz. Av. Bülent DENÝZ Çok teþekkür ederim. Efendim Hz.Ömer'den baþlamýþtý Abdullah Bey ben de oradan devam edeyim. Bu arada gecemizi onurlandýran Milletvekilimize ve Sayýn Baþkanlarýmýza hoþ geldiniz diyorum. Çalýþmalarýmýzda karar vericileri görmek bizi çok mutlu ediyor aslýnda. Çok teþekkür ediyorum, ayaðýnýza saðlýk efendim. Efendim pazar yerindeki fiyatlardan ve pazarda satýlan mallarýn kalitesizliðinden þikayet eden hanýmefendiler halifeye gitmiþler, Hz.Ömer'e. Þikayet etmiþler, fiyatlar çok pahalý ve çok kötü, çürük yiyecekler satýlýyor diye. Halifemiz de buyurmuþlar ki; "Ben sizi Pazar yeri denetçisi ilan ettim. Sizler gidin, pazar yerini denetleyin. Nerede bir haksýzlýk, nerede bir fazla fiyat, nerede bir çürük elma görüyorsanýz gidin cezasýný kesin" diye yetkilendirmiþ. O hanýmefendilere "Muhtesibe" denmiþ. O Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 308 muhtesibeler zaman içerisinde ihtisap müessesesi, günümüzde de zabýtanýn ilk ayaðý olmuþ. Þimdi bazý tarihçiler diyorlar ki; "Tüketici haklarý falan hep Amerika'da iþte 1900'lü yýllardan falan baþlamýþtýr". Hayýr. Asrý saadet devrinde, bizim kaynaklarýmýzda, ilk defa tüketici haklarýyla ilgili böylesi güzel bir uygulama var. Yine tüketici haklarýna iliþkin, bizim güzel dinimizin ayet ve Efendimizin(s.a.v) uygulamalarýna baktýðýmýzda da, israf etmemekten tutun da ölçüde dürüst olmaya kadar uzanan bir yýðýn tavsiyeyi göreceksiniz. Biz Tüketiciler Birliði olarak huzurunuzda bu akþam aslýnda size hitap etmeye deðil, belki de sizleri dinlemeye geldik. Çünkü hepimizin aslýnda günlük yaþantýmýzda çok iyi bildiði bir þeyi sizlerle paylaþmak, belki yeniden gözden geçirmek istiyoruz. Bu anlamda sanýyorum bir telsiz mikrofon imkanýmýz var, seyircilerimizin arasýnda, misafirlerimizin arasýnda dolaþtýrabileceðimiz. Karþýlýklý konuþarak bu çalýþmayý, bu geceyi renklendirebilirsek eminim ki buradan çýktýðýmýzda çok daha verimli bir geceyi geçirmiþ olmanýn rahatlýðýyla ayrýlacaðýz. Efendim bayram yaklaþýyor. Bayramýnýzý ben þimdiden tebrik ediyorum. Doðal ki bayram alýþveriþine çýkacaksýnýz bir çoðunuz ve önümüzdeki pazartesiden itibaren, muhtemelen bütün alýþveriþ merkezlerinde, dükkanlarda ciddi bir yoðunluk meydana gelecek. Ve özellikle arife günü çocuklarýmýza, yakýnlarýmýza bayram hediyelerini almak için bir kalabalýðý oluþturan unsurlardan biri olacaðýz. Çok sýk þikayet geliyor bize; "Dükkanda çantamý çaldýrdým, soyunma kabinine gitmiþtim bir baktým ki cüzdanýmý pantolonumdan yürütmüþler, bir baktým ki dükkanýn içerisinde poþet torbanýn içindeki eþyalarýmý çalmýþlar". Çok þikayet geliyor bayram öncesi. Önce sizi bir uyaralým. Gerçekten bayram öncesi o kalabalýðýn içersinde kötü niyetli insanlar ne yazýk ki var. Dükkanlarda, alýþveriþ merkezlerinde çok sýk hýrsýzlýk olaylarýyla karþý karþýya kalýyoruz. Peki ne yapacaðýz? Sineye mi çekelim bunu? Fikri olan var mý misafirlerimiz arasýndan? Bir giyim maðazasýnda, soyunma kabininde bir bluzu denerken, bir pantolonu denerken acaba çantamýzý çalarlarsa, cüzdanýmýzý çalarlarsa ne yapabiliriz sizce? Fikri olan var mý? parmaklarý göremiyorum. Telsiz mikrofon dolaþýyor mu? Evet oradan genç bir arkadaþýmýz parmak kaldýrýyor. Mikrofonu ulaþtýrabilir miyiz kendisine? Ne oldu, vaz mý geçtiniz? Peki. O zaman iyi haberi verelim size biz. Eðer bir dükkanda eþyanýzý çaldýrýrsanýz, eðer bir alýþveriþ merkezinde cüzdanýnýzý yürütürlerse, kaba tabiriyle, siz hiç üzülmeyin, çünkü sizin bütün bu kayýplarýnýzý o dükkanýn sahibi karþýlamak zorunda. Tabi þimdi baþýndan böyle bir hadise geçmiþ olup da para kaybýna, deðer kaybýna uðrayan misafirlerimiz, "Eyvah" diyorlar, "Keþke bu bilgiyi daha önce bilseydik". Ayný þey otoparklara býraktýðýmýz araçlar için de geçerli deðerli misafirler. Otoparka araç býrakýyoruz ama her otoparkta aþaðý-yukarý þöyle bir þey Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 309 yazýyor; "Aracýnýzda meydana gelen hasarlardan sorumlu deðiliz". E kardeþim o zaman niye para verip, senin otoparkýna býrakýyorum ki ben arabamý? Sen de madem hiçbir þeyden sorumlu deðilsin, içindeki çanta, teyp çalýnacak sorumlu deðilsin, arabama vuracaklar sorumlu deðilsin niye sana emanet ediyorum, niye sana yeddiemin olarak teslim ediyorum? Bu anlamda otoparklara býraktýðýmýz arabalarýmýza da baþýna gelebilecek herhangi bir hasardan, içinden çalýnacak herhangi bir eþyayla ilgili yine otopark sahibinden biz bu kaybýmýzý telafi edebiliriz. Tabi böyle bir bayram öncesi yoðunlukla baþladým ama temelde ihtiyaçlarýmýzý karþýlayabilmek için yaþam boyunca bir takým þeyleri hep satýn almak, hep tüketmek zorundayýz, tüketme eylemi içerisindeyiz. Her gün bir þeyler satýn alýyoruz. Ekmekten otomobile kadar uzanan bir yýðýn alýþveriþ noktasýnda satýn alma eylemimiz var. Özellikle hanýmefendiler bu alýþveriþ iliþkisinin çok daha fazla içindeler ve eminim ki þimdi hiç böyle ayýplý mal alan hanýmefendi var mý diye sorduðum zaman bir çok parmaðý havda göreceðim. Var mý gerçekten öyle? Bir mal alýp da bozuk çýkan, ayýplý çýkan var mý? Elleri görebilir miyim? Buradaki hazirun çok bilinçli tüketici hiç ayýplý mal satýn almamýþýz demek ki. Tekrar sorayým o zaman. Bütün aldýðýmýz mallar kusursuz mu çýkýyor? Oradan bir hanýmefendi var. Ne aldýnýz en son? Mikrofonu ulaþtýrabilir miyiz arkadaþlar oraya? - En son etek almýþtým. - Ne oldu etekte? - Etekte renk atma olmuþtu, ben de onu geri verdim. - Ne yaptýnýz? Geri verdiniz, götürdünüz. Aldýlar mý hemen geriye? - Aldýlar. - Hiç tartýþmadýlar sizinle. - Tabi ki tartýþamaz yani, buna bir hakký yok. - Siz çok kararlý gitmiþtiniz o zaman. - Evet. - Çok güzel. Arkada bir hanýmefendi var. Siz ne aldýnýz hanýmefendi? - Ben de yine etek almýþtým. - Onunda mý renk problemi? - Fermuarý patlaktý. Adam "Mesuliyet kabul etmiyorum" dedi. Ben de mecbur aldým. - Kaç paraydý? - 25milyon(25YTL) - O para gitti diyorsunuz þimdi. - Yani. - Kavga mý ettiniz adamla? Tartýþtýnýz mý? Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 310 - Valla ettim ama adam benden daha felaket çýktý. - Eyvah. - Peki belki, 5-10 dakika sonra, adamla kavga etmek yerine size sihirli bir cümle söyleyeceðim, o sihirli cümleyi söylemiþ olsaydýnýz. - Valla ben denedim. Kibarca söyledim. "Ben kabul etmiyorum" dedi. - Yok, 10-15 dakika sonra bir þifre vereceðim. O þifreyi kullanýrsanýz bundan sonra, öyle tartýþmaya gerek kalmaksýzýn eteði geri alacaktýr. - Teþekkür ederim. Baþka var mý efendim? Evet bu iki örnek dýþýnda… Beyefendilerden varmýþ, çok þaþýrtýcý buyurun. - Ben bir adet kombi almýþtým. Bir buçuk sene kadar kullandým. Sesten dolayý bayaðý bir rahatsýz ediyordu komþularý. - Ama o fon yapýyor size iþte. Niye rahatsýz oluyorsunuz ki? - Yani kabul etmedi firma. Birkaç defa servisi geldi-gitti. Sonra Baðcýlar Kaymakamlýðý Tüketici Derneðine baþvurdum. Sonra kendileri geldi bilirkiþiyle, yine kabul etmedi. - Ayaða kalkar mýsýnýz lütfen? Baðcýlar Kaymakamlýðý Tüketici Sorunlarý Hakem Heyeti'ne baþvurdunuz. - Evet. Baþvurdum. - Beyefendiyi bir alkýþlar mýsýnýz? Tartýþmaya gerek görmediniz. - Yok, yok. - Hakkýnýzý gittiniz orada aradýnýz. - Kesinlikle. Tüketici Heyetinde sað olsunlar güzel ilgilendiler. Bilirkiþi gönderdiler. Yine firma kabul etmedi. Tabi ki Baðcýlar Kaymakamlýðý heyet… - Þöyle gelir misiniz lütfen? - Yok hocam. - Sahneye gelin lütfen. Benim bütün anlatacaklarýmý siz anlattýnýz. Gerek kalmadý Abdullah Bey ben ayrýlýyorum, beyefendi devam edecek. Ben þimdi size bir soru soracaðým. Baðcýlar Kaymakamlýðý'na gittiniz. - Evet hocam. - Kombi kaç paraydý? - 1,5milyara(1.500YTL) almýþtým 1,5 sene önce. - 1,5milyara(1.500YTL) almýþtýnýz. - Ama bir yýl oldu bu olay geçeli. - Tamam, peki. Baðcýlar Kaymakamlýðýnda þimdi sizden para istemiþlerdir mutlaka. - Yok, yok. - Ýstemiþ olmalarý lazým, mümkün mü? - Yok, yok mümkün deðil. Yok, hiçbir masrafý kabul etmediler. Bilirkiþi gönderdiler. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 311 - Bilirkiþiye para vermediniz mi? - Yok, bilirkiþiye de vermedik. Sonra Tüketici… - Yani beyefendi þimdi ben anlayamadým. 1,5milyarlýk(1.500YTL) kombinizle ilgili devlete müracaat ediyorsunuz. - Evet, evet. - Devlet sizden para almadan iþ yapýyor. - Yok, kesinlikle hocam. - Olur mu caným? - Hocam. - Bir dakika bak, soralým o zaman. Kim nüfus cüzdaný çýkardý en son? Kaç para verdin nüfus cüzdaný çýkarmak için? Yani þimdi nüfus cüzdaný çýkartýrken 15YTL alan devlet, sizin 1,5milyarlýk kombiniz için para imladan mý iþ yapýyor? - Almadý… - Emin misiniz? - Kesinlikle almadý. Sað olsunlar kendileri. Sonra heyet olarak bunu bana iþte ayýplý mal olduðunu ilan ettiler bilirkiþi karþýlýðýnda. Bunu yine firma kabul etmedi. Firmanýn ismini söylemek istemiyorum ama… - Söyle reklam olsun boþ ver. Ama televizyondayýz galiba. - Bir Bosh diye firmasýnda birisi. Sonra kabul etmedi. Tüketici Heyetinin Kaymakamlýk kabul etmeyince þeye baþvurdum ben mahkemeye vurdum, Tüketici Mahkemesine. - Orada kaç para verdiniz? - Orada da hiçbir þey vermedim. - Yani dava da açtýnýz hiç para vermediniz mi beyefendi? - Yok. - Siz ya bizi kandýrýyorsunuz… - Yok hocam. Sadece bir masraf olarak… - 4,5YTL verdiniz. - Evet o kadar. - Pul parasý verdiniz yani. - Sonra yine üretici firma kabul etmedi. Mahkeme bir ay kadar geçti. Sonra bana döndü firma dedi iþte "Malý alalým" dedim "Ben ayný malý almam mümkün deðil. Çünkü ben tekrar uðraþmak istemiyorum". Sonra ne yapalým yine ben biraz daha bekledim. Dedim ne yapacaklar. Sonra tekrar döndüler "Tamam" dediler "Parasýný verelim, alalým". Sonra ben o 1,5milyar(1.500YTL) paramý aldým, kombilerini verdim. Ben gittim nakit, farklý bir kombi aldým, taktým. Memnunum, güzel. Teþekkür ederim. - Bravo size. Bravo. Þimdi 1,5milyarlýk(1.500YTL)… çok teþekkür ederim ayaðýnýza saðlýk. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 312 - Sað olun efendim. Bir þey deðil, sað olun. - 1,5milyarlýk(1.500YTL) kombi için beyefendi sadece 4.50kuruþ, yani 4milyon 500bin lira eski parayla, bir pul parasý verdi. Bir de Kaymakamlýða geliþ-gidiþte minibüs parasý verdi. Bir de mahkemeye gider gelirken otobüs bileti parasý verdi. Ama karþýlýðýnda devlet ona ücretsiz hizmet vererek ne yaptý? 1,5milyarlýk(1.500YTL) kombisinin parasýný iade ettirdi. Deðerli arkadaþlar hak aramak aslýnda bu kadar kolay. Oturduðunuz ilçenin Kaymakamlýk binasýnda, ki her ilçede, Türkiye'de 900 küsur ilçe var, her ilçenin Kaymakamlýk binasýnda sizler için faaliyet gösteren, çalýþan bir birim var; Tüketici Sorunlarý Hakem Heyeti. Oraya müracaat ederseniz ister 1,5milyarlýk(1.500YTL) bir kombi, ister 25milyonluk(25YTL) bir etek, isterse 50milyarlýk(50.000YTL) bir araç için müracaat edin herhangi bir ücret almýyorlar ve beyefendi kendisi söyledi, ben tanýmýyorum kendisini, yani kurgulamadýk, ayarlamadýk bu iþi, çok da güler yüzle karþýlamýþlar ve çok da yardýmcý olmuþlar kendisine. Hak aramak bu kadar kolayken biz neden hakkýmýzý aramýyoruz da gidip satýcýlarla tartýþýyoruz, ondan sonra satýcý bizden daha diþliyse bu iþin peþini býrakýp dönüyoruz, bunu anlamak çok da mümkün deðil. Satýcýyla tartýþmak yerine þöyle yapalým. Genelde satýcýyla tartýþýrken þöyle oluyor, o etek bayan kimdi? Siz miydiniz? Siz herhalde þöyle söylediniz; "Seni þikayet edeyim" falan diniz deðil mi? Öyle bir tehdit etmiþsinizdir. O da size "Nereye istiyorsan oraya git þikayet et" demiþtir muhtemelen. Evet. Genelde bu tip tartýþmalarda diyalog þu þekilde sonlanýyor; tüketici diyor ki, "Seni þikayet edeyim de aklýn baþýna bir gelsin" diyor. Satýcý da gayet piþkindir, "Nereye istiyorsan git oraya þikayet et" diyor. Hanýmefendi ya da beyefendi dükkanýn kapýsýný vurup çýkýyor. O sinirle iþte, tehdit de etmiþ ama elinde ayýplý bir malla ayrýlýyor dükkandan. Ýþte "Seni þikayet edeyim aklýn baþýna gelsin" deyinceye kadar, þu söyleyeceðim sihirli cümleyi söylerseniz, %95 size garanti veriyorum, satýcý "Aman ben ettim, siz etmeyin" diyecektir. "Seni þikayet edeyim" cümlesi yerine "Seni Tüketici Sorunlarý Hakem Heyeti'ne þikayet edeyim de aklýn baþýna bir gelsin" diye bir tehdit edin, yüz satýcýdan doksan beþ satýcý emin olunki sizinle beraber hemen sizin ne istiyorsanýz yerine getirecektir. Neden bu cümle bu kadar sihirli biliyor musunuz arkadaþlar? Neden beyefendinin baþvurduðu yer bu kadar etkin? Bir kere bu hakem heyetinin baþýnda Kaymakam var. Yanýnda Belediye Baþkaný var. Adý üzerinde heyet bu. Bunlar birkaç kiþi demek ki. Kaymakam, Belediye Baþkaný, yanýnda bir avukat var, baronun görevlendirdiði. Bir Tüketici Derneði Temsilcisi var, bir de Ticaret Ve Sanayi Odasý Temsilcisi var. Þimdi kim burada satýcý? Bir parmak görebilir miyim? Satýcý olanlarýn parmaklarýný görebilir miyim? Evet. Beyefendi siz hiç Kaymakamýn, Belediye Baþkanýnýn, avukatýn, Tüketici Derneðinin, Ticaret Odasýnýn Temsilciliðinin olduðu bir heyetin karþýsýna Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 313 çýkmak ister misiniz? Haklý veya haksýz. Ýþime gücüme bakmak isterim dersiniz. Ne iþim var benim Kaymakamýn karþýsýnda savunma yapmakla? Bu heyet bunun için korkutucu, bu heyeti kullanmak bunun için sizin iþinizi kolaylaþtýran bir durum. Bu anlamda hakkýmýzý arama konusunda devlet size ücretsiz bir imkan saðlamýþ ve devlet size, nüfus cüzdaný verirken para alan devlet, aslýnda sizin milyarlarca liralýk eþyanýzýn tazmin edilmesi konusunda size bu denli imkan saðlamýþken biz hakkýmýzý aramaz isek sanýrým bize verilen bu imkaný verimli bir þekilde kullanmamýþ olacaðýz. - Burada bir soru var ama, devam edebilir miyiz sorulara? - Tabi, tabi. - Ben bir konuda sizinle bugün, sizin anlattýðýnýz olayla ilgili bir olay yaþadým. Ben bir cep telefonu aldým. Garantili, faturalý. KVK garantili diye bana sattýlar. Arýzalandý. Telefonumun daha garantisi dolmadý. Bugün KVK'ya götürdüðümde telefonumun KVK garantili olmadýðýný söylediler. Bugün Baðcýlar Tüketiciler Hakem Heyeti'ne geldim. Orasý da dedi ki; "Bununla ilgili bu garanti belgesi sahte". - Oooo sahtecilik var iþin içinde. - "Siz" dedi þeye gideceksiniz "Sanayi Odasý, Sirkeci". Oraya gittim. Oraya bir dilekçe verdim. - Kaç para verdiniz? - Para vermedim ama þimdi maðduriyetim giderilmedi. Þeyi alamadým oradan. Bu konuyla ilgili sizden bir yani… - Ne zaman müracaat ettiniz? - Bugün. - E þimdi bugün müracaat ettiniz, müsaade edin de o heyet de sizin müracaatýnýzý bir deðerlendirsin, istiþare etsin, müzakere etsin. - Pardon ama bana oradan þey vermediler. Yani "Biz ancak" dediler "Oraya gideriz, inceleriz, oraya para cezasý kesebiliriz". "Benim maðduriyetim ne olacak?" dedim. - Peki. Sizin maðduriyetinizle ilgili bizim dernekte, arkadaþlarýmla beraber geldim ben, arkadaþlarýmýzla bir irtibat kurun, arkadaþlarýmýz size ne yapacaðýnýzý tarif etsinler. Maðduriyetinizi inþallah bayramdan önce gidermiþ olacaksýnýz. - Peki ben bu konuyla ilgili kimle görüþeceðim? - Arkadaþlarýmýz orda. Bizim bir masamýz var orda. Yardýmcý olacaklar size arkadaþlarýmýz. - Peki, teþekkür ederim, sað olun. - Çok teþekkür ederim. Evet cep telefonu örneði de çýktý, etek vardý, kombi vardý. Baþka var mý ayýplý mal alan? Baþka böyle? - Hocam on gün önce iftarý açtýk oturuyoruz böyle. Kapý çaldý. Pazarlamacý geldi. - Eyvah. Bir dakika, bir dakika durun. Kapýdan alýþveriþ yapmayan var mý? Yapan Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 314 var mý? Oooo Baðcýlar'da çok kötü bu durum. Eyvah, eyvah, eyvah! Yapmadýnýz mý? Peki buyurun. - Ramazandý, "Ýçeriye girebilir miyim?" dedi, "Tabi" dedim "Buyurun". Ýçeri aldým. Milli Eðitimin… - Kitaplarýný satýyorlar. - Evet. Ortaklaþa kitaplarýný satýyorlar. - Hatta "Okuldan gönderildik" diyorlar deðil mi? - Evet. OKS'ye hazýrlýk þeyi diye, kitaplarý satýyorlardý. Ondan sonra oturdu, bayaðý bir þeyler anlattý. Biz de dinledik. Sonra ben alýcý deðildim. Bana dedi ki; "Alýn bir kullanýn, yedi gün içinde geri iade edebilirsiniz". Biz de iki gün öyle bir seyrettik. Çocuðun kapýsýna yatmadý. Telefon açtým, malýnýzý geri alýn diye. Bana dediler ki; "Yarýn veya öbürsü gün geleceðiz". Aradan dört-beþ gün geçti gelmediler. - Ama size bu arada bir þeyler imzalatmýþ olmalarý lazým. - Evet, imzaladým, imzaladým. - Neler imzaladýnýz biliyor musunuz? Senet-menet var mý? - Ya taksit yaptýlar imza attým. - Eyvah, eyvah, eyvah! - Ondan sonra beþ gün geçti yine aradým, dediler; "Cumartesi geleceðiz". Ben dedim; "Bakýn sizi Tüketici Haklarýna þikayet ederim" dedim "Gelin alýn malýnýzý". "Yok" dedi "Etmeyin, cumartesi gelip alacaðýz". Þu an on gün geçti. Benim ne yapmam lazým? - Eyvah yedi günü kaçýrdýnýz yani. - Evet. - Vah! Baþka kapýdan alýþveriþ yapan var mýydý? Hanýmefendilerin baþýna çok geliyor bu. Bir mikrofon ulaþtýralým. Nasýl, ne söylediler, sizdeki öykü nedir acaba? Size nasýl içeriye girdiler, imzalattýrdýlar? Çekiliþ mi yaptýrdýlar size? Yok mu konuþmak isteyen? Deðerli arkadaþlar bu kapýdan pazarlamacýlar maalesef çok büyük probleme yol açýyor, çok çeþitli vaatlerle ve hikayelerle kapýmýzý çalýyorlar. En çok, en yaygýn olaný biliyorsunuz, "Çekiliþ yaptýk. Size büyük bir ev eþyasý isabet etti. Bugünkü talihlimiz sizsiniz" diye kapýyý çalýyorlar. Veya size birkaç zarf uzatýyorlar, "Birini çekin" diyorlar, "Ama zarfý açmayýn, içinde çok büyük bir hediye var" diye söylüyorlar. Veya geliyorlar, "Sizin evinizdeki içme suyunun ne kadar kötü olduðunun farkýnda mýsýnýz? Gelin bir test edelim" diyorlar. Bir cihaz takýyorlar musluðunuza ve o musluktan çok kötü, koyu renkli bir su çýkartýyorlar. Bu þekilde çeþitli öykülerle, uydurma hikayelerle kapýnýzý çalýp içeriye giriyorlar ve bir anda, hiç almayý düþünmediðiniz, hesap etmediðiniz aletleri almak zorunda kalýyorsunuz. Dýþarýda 20liraya alabileceðiniz bir mutfak setini size rahatlýkla 100YTL'ye Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 315 satabiliyorlar. Veya çocuðunuzun hiç kullanmayacaðý bir eðitim setini kalkýp bu þekilde size satabiliyorlar ve size bir takým belgeler de imzalatýyorlar. O belgelerin alt tarafýnda da muhtemelen bir kambiyo senedi, bir senet dediðimiz evrak da oluyor ve sizi farkýnda olmaksýzýn borçlandýrýyorlar. Bize bu yönde çok sayýda þikayet geliyor. Artýk çözüm çok basit deðerli arkadaþlar. Kapýdan alýþveriþ yaptýðýnýz zaman yedi gün içerisinde caymak ihbarýnda bulunursanýz, yani "Ben bu satýþtan caydým" diye bir mektup gönderirseniz iadeli taahhütlü bu dertten kurtuluyorsunuz. Ama beyefendinin örneðinde olduðu gibi telefon açarak iþte "Biz yarýn geleceðiz, öbür gün geleceðiz" gibi oyalama taktikleriyle sizin yedi gününüzü geçirebilecekleri gibi, çok daha tehlikelisi, bugün ayýn altýsý, ben bir hanýmefendinin kapýsýný çaldým, kapýdan pazarlamacýyým. Ona bir tencere seti sattým diyelim, sözleþme imzalatýyorum. Normalde sözleþmeye altý ekim tarihini yazacaðým yerde kalkýp da yirmi eylül tarihini yazarsam zaten otomatik olarak yedi günlük süresini de maalesef yok etmiþ oluyorum. Bütün bunlar için biz Tüketiciler Birliði olarak her zaman þunu söylüyoruz: Deðerli tüketiciler, lütfen kapýnýzdan size bedava altýn veriyoruz deseler, Allah aþkýna bu kapýdan pazarlamacýlara itibar etmeyin. Baðcýlar ilçesinde son derece yaygýn çalýþýyor bu firmalar. Þirinevler bölgesinde yaygýn çalýþýyorlar. Ne yazýk ki bunlarla yasalar imkan vermesine raðmen her seferinde yeni bir hikaye, her seferinde yeni bir uydurma masalla kapýlarýmýzý çalýyorlar. Tabi biz Türk halký olarak kapýya gelen kiþiye "Hayýr" deme konusunda çok cimriyiz. Kapýmýza kadar gelmiþ kiþilerin derdini mutlaka dinlemek veya ihtiyacý varsa karþýlamak üzere eðitilmiþiz. Genlerimizde bu var bizim ve dolayýsýyla bizim bu genetik yapýmýzý, bizim bu eðilimimizi suiistimal eden bu kötü insanlar hiç aklýmýzda olmayan çok yüksek fiyatlý mallarý ne yazýk ki bize satabiliyorlar. Bunu için hiç üzülmeyi. Vakit kaybetmeden, özellikle hanýmefendiler için konuþuyorum, pazarlamacý kapýyý kapatýp çýktýðý zaman "Eyvah, ben ne yaptým?" diye hemen komþuya koþuyor. "Komþu biliyor musun ben bilmeden bir yerlere imza attým. Bir mutfak seti aldým. Ben akþam beyim geldiðinde ona ne hesap vereceðim?" diye bir endiþeyle, panikle hareket ediyorlar. Hemen gidiyorlar firmaya telefon açýyorlar. Ýþte, firma beyefendinin dediði gibi "Yarýn geleceðiz, öbür gün geleceðiz" diye oyalayarak o çok deðerli yedi gününü hanýmefendinin geçirmesine neden oluyor ve sonuçta sizin cebinizden haksýz yere çýkan, boþ yere çýkan, çürük bir mal için çýkan paralara olan oluyor ne yazýk ki. Bunun için üzülmeyin. Derneðe baþvurabilirsiniz, Baðcýlar Kaymakamlýðý'ndaki Tüketici Hakem Heyeti'ne gidebilirisiniz ama en önemlisi kapýdan pazarlamacýlara raðbet etmemelisiniz. Deðerli arkadaþlar, biz tüketici olarak çok güçlüyüz aslýnda. Neden güçlüyüz? Çünkü, þöyle bir bakýn. Siz satýn almazsanýz, size kötü mal satmaya kalkan veya sizinle ilgili haklarýnýzý ihlal etmeye çalýþan veya haksýz yere size zam yapan Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 316 firmalara boyun eðdirebilirsiniz. Nasýl yaparsýnýz bunu? Bakýn ben bir þey anlatacaðým size þimdi. Biz her, beþ yýldýr, Ramazan öncesinde piyasada fiyat kontrolü yaparýz. Acaba Ramazan öncesi özellikle gýda ürünlerinde arzu edilmeyen yükseklikte zamlar yapýlmýþ mýdýr diye. Geçtiðimiz dört yýl her Ramazan öncesi fiyatlarda %10-%15'lik bir oynamalar meydana gelirdi. Bu da talebin fazlalaþmasý nedeniyle aslýnda bir ölçüde makul karþýlanabilir gibi geliyor. Ama bu yýl dehþete düþtük arkadaþlar. Sývý yaða %40, yumurtaya %110, bakliyata %25, süt ve peynir ürünlerine %20 civarýnda zam yapýldý. Yani iktidar diyor ki, baþýmýzda bizi yönetenler, "Bu sene enflasyon %4 olacak" diyor. Bakýyorsunuz bütün ekonomik parametrelere %4'le-6 arasýnda her þey makul gidiyor. Ama Ramazan öncesi sanki cebimize göz dikmiþ bazý insanlar, bazý firmalar kalkýp %40, %20, %110 zam yapýyorlar. Bunu kabul etmek mümkün deðil. Tabi burada tüketicinin mecburiyetinin bir anlamda kötüye kullanýlmasý var. Tüketici ne yapacak Ramazanda? Tabi ki gýda ürünlerine biraz daha iltifat edecek, biraz daha fazla bu konuda alýþveriþ yapacaðýz, tüketim yapacaðýz ve tüketici nasýl olsa bunu bizden satýn alacaktýr, biz de istediðimiz fiyattan satarýz diye bu konuda at koþturacaklar. Ama bu iþin aslý astarý öyle deðil. Neden öyle deðil? Eðer siz, size zam yapmaya kalkan firmalarý, özellikle hanýmefendilere ben bu konuda çok itimat ediyorum, güveniyorum. Çünkü biliyorum ki onlar market market dolaþýyorlar, hangi markette hangi ürün kaça satýlýyor? Birim fiyatý nedir? Pazarda hangi tezgahta hangi ürün daha ucuz ve kaliteli? Onu çok yakýndan takip ediyorlar hanýmefendiler. Zaten onlar olmasa Türk ailesinin yýllardýr süren ve þimdilerde inþallah feraha kavuþtuðumuz bu ekonomik koþullarda mücadele etmesi gerçekten çok zor. O firmalarý kara listeye alýn. Bize kaksýz yere zam yapan, bizim paramýza göz diken bu firmalarla ilgili Allah aþkýna onlara iltifat etmeyin. Biz bunlarý marka marka açýkladýk. Ýnternet sitemizde, iþte çeþitli yayýn organlarýnda hangi firma enflasyon üzerinde zam yapmýþsa bunu biz kamuya ilan ettik. Size düþen görev de o firmalarýn ürünlerini almamaktýr. Almayýnca ne olacak? Almayýnca þu olacak: Bakýn sizler bundan bir sene önce Fransa'ya karþý haddini bildirdiniz. Bu Fransýzlar biliyorsunuz, Fransa Parlamentosu bir Ermeni tasarýsý gündeme getirmiþti. Biz de dedik ki; "Onuruna Fransýz kalma" dedik. "Her hafta bir Fransýz markasýný ilan edeceðiz ve bu ürünü, o markayý tüketmeyeceðiz, satýn almayacaðýz" dedik. Avrupa birbirine girdi arkadaþlar. Fransýz Parlamentosu Ermeni tasarýsýný kabul etti, ama onaylanmasý için kongreye, Fransa Senatosu'na gönderemedi, o tasarý, o þekilde kaldý. Þimdi ayný þeyi Amerika Yapmaya çalýþýyor. Yakýn günlerde, önümüzdeki günlerde yine bir Ermeni tasarýsý Amerikan kongresinde gündeme gelecek. Göreceksiniz orada da biz belli baþlý Amerikan ürünlerini sizlere söyleyeceðiz, satýn almayýn diyeceðiz, çok da zaruri ürünler deðil bunlar, göreceksiniz orada da baþarýya ulaþacaksýnýz. Ayný yüzsüzlüðü, ayný skandal giriþimi yine Danimarka yapmýþtý biliyorsunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 317 Efendimizle ilgili çok çirkin karikatürler ve yayýnlar yapýldý orada. O zaman da biz, gerçi Danimarka'yla fazla bir ticaretimiz, onlarýn bir geliþmiþ sanayisi yok yine ama birkaç Danimarka firmasýný ilan ettik. Sizler satýn almadýnýz. Danimarka da o konuda biliyorsunuz çok büyük bir tepkiyle karþý karþýya kaldý. Yani tüketimden gelen gücünüzü doðru ve yerinde kullanýrsanýz, bu noktada baþarýlý olmamanýz için hiçbir sebep söz konusu deðil. Yeter ki, cebinizdeki paranýn sizi güçlü kýldýðýný bilin. Yani karþýnýzda devasa firmalar olabilir, uluslar arasý firmalar olabilir, bunlar hiç önemli deðil. Önemli olan sizin onu satýn alýp almayýp, tercih edip etmeyeceðiniz noktasýnda düðümlenmektedir. Biz her zaman söylüyoruz. "Tüketici her zaman haklýdýr". "Tüketici her zaman haklýdýr diyen firma tüketici dostudur" diyoruz. Bunu unutmamak gerekiyor. Deðerli arkadaþlar sanýyorum sürem yavaþ yavaþ bitiyor. Toparlayacaðým. Soru varsa birkaç soru alýp, sizlere veda etmek istiyorum. O, benden daha çok alkýþ alan deðerli sanatçý kardeþimize mikrofonu býrakmak istiyorum. Sorularý almak istiyorum lütfen. Çok teþekkür ederim, sað olun. - Ben de pazarlamacýlardan, kapýma gelmiþlerdi saðlýk ekibiyiz diye. Eve aldým, iki komþu. Dedi "Þey satýyoruz, masaj aleti. Zayýflama aleti" diye. - Hatta "Saðlýk Bakanlýðý'ndan geliyoruz" falan dediler. "Ücretsiz saðlýk taramasý yapýyoruz" dediler. - Evet, Baðcýlar'dan geliyoruz diye. Arkadaþýma zayýflama aletini taktý, dedi "Yirmi günde göbeðini eritirsin". Ondan sonra "Beþ, beþ taksitle" dedi "Gayet uygun fiyatlarla satýyoruz abla". - Eyvah, eyvah! - Seneti yapmýþ, arkaya katlamýþ, kaç kaç ödeyeceðimizi bize söylemedi önce. "Beþ beþ" dedi bize. Kadýn gittikten sonra baktýk, kýrk kýrk yapmýþ taksitleri. Diðer ay oldu baþka adam geldi kapýya. - Hatta böyle kaba-saba bir adam geliyor. - Evet, evet. - "Vermezsen icraya veririz" böyle sizi korkutuyor. - Evet. 10milyon(10YTL) verdim. "Alýyorsan al, almýyorsan git" dedim, "Bunu kafana atarým senin". - Hýý. - Almadý, gitti. Bir diðer arkadaþý geldi. Ona da vermedim. Diðer bir tane daha geldi. Ona verdim 20milyon(20YTL). Telefon açtým yerine dedim "Ödemiyorum" dedim "Ýcra mý gönderiyorsun, ne gönderiyorsan gönder" dedim. - Ne yaptýlar? - Dedi, hemen diðer gün bana protesto gönderdiler. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 318 - Eyvah! - 150milyon(150YTL), 240milyon(240YTL) olarak ödersin. Kalktým yerine gittim, Baðcýlar'da Yeni Evkur diye bir maðaza. Evkur deðil aslýnda, Yeni Evkur ama kendi tabelasýnda baþka isim yazýyor. Oraya gittim, satan kiþi gelmiyor yanýma. Kadýný görüyorum, gelmiyor. Çünkü, dedim "Siz konuþmayla hipnoz ettiniz bizi". - Evet. - "Þu an gel karþýmda konuþ" dedim. "Sen o parayý çocuklarýna götürüp yediriyorsun" dedim "Zehir olsun o para sana". - Sizin bedduanýz yeter aslýnda ama neyse. - "Zehir olsun" dedim. Sonra üç ay bende kaldý, ödemedim. Benim bir komþum daha pazarlamacýymýþ ama bilmiyordum pazarlamacý olduðunu. Ben onun eþine anlatýrken dedi "Benim eþim" dedi "Bunu halleder". Aldý, götürdü. Diðer gün oldu, adam benim senedimi aldý bana getirdi. - Komþu yardýmcý olmuþ size. - Evet. - Yoksa durumunuz kritikmiþ, o parayý ödemek zorunda kalacaktýnýz. - Evet. - Ne yapacaktýk þimdi? Az önce söyledim. Yedi gün içerisinde… - Evet. - Bir mektup gönderseydik… - Teþekkür ederim. - Hiç bu kadar üzülmenize gerek kalmayacaktý. Ama bundan sonra da inþallah böyle bir alýþveriþ yapmamýþ olacaksýnýz. Deðerli arkadaþlar, bizim derneðimiz, baþkaný olduðum Tüketiciler Birliði sizlerin bu tip sorunlarýna ücretsiz hukuki yardým yapýyor. Ýster telefonla, ister internet üzerinden derneðimize müracaat edebilirsiniz. Size ücretsiz hukuki yardýmda bulunacak arkadaþlar. Dilekçe örneklerinizi, vs. saðlayacaklardýr. Bu anlamda derneðimizin ben genel merkezin telefonunu vereyim sadece buradaki misafirlerimiz için: 0212 567 97 44'ü arasanýz, size hafta arasý, mesai saatleri içinde yardým eden, ücretsiz yardým edecek bir arkadaþýmýz orda size telefonunuza cevap verecektir. 0212 567 97 44 telefon numaramýz. Bizim Türkiye'de 23 tane þubemiz var. Ýstanbul genel merkezin telefonunu verdim. Ýnternetten de bize ulaþabilirsiniz. "www.tuketiciler.org" yazarsanýz internetten de ibze ulaþma þansýnýz var. Efendim irfan sofrasýnda bizim de mütevazý bir katkýmýza imkan tanýyan Baðcýlar Belediyesi'ne çok teþekkür ediyorum. Ben çok mutlu oldum. Allah hepinizden razý olsun. Kadir Gecenizi ve bayramýnýzý kutluyorum. Saðlýcak ve kaliteli bir yaþam diliyorum. Tükenmeden tüketiniz istiyorum. Çok sað olun efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 319 24.Gün PANEL “Namazda Diriliþ” Cemil Tokpýnar-Abdullah Yýldýz- Ahmet Bulut Konser Eþref Ziya Terzi Simsiyah bir kýyamet tohumu filizlenir Mezarýma isminle atacaðýn topraktan Acýlar sanki neden bu sevdada gizlenir Ýçim tutsaktý sana, ben uzaktan uzaktan Sunucu Bu akþam bu çadýrda namaza vurgu yapacaðýz. Ben konuklarýmýzý davet etmek istiyorum. Olayýn hem teorisini anlatan, daha da önemlisi olayýn fiiliyatýna vurgu yapan bir isim, Araþtýrmacý-Yazar Abdullah Yýldýz… Yine bir eylem insaný, yazdýðý kitapla bu manada milyonun üzerinde insanýn evine girmeyi baþarmýþ bir isim, "Sabah Namazýna Nasýl Kalkýlýr?" dediðimizde hemen hatýrlayacaksýnýz, Araþtýrmacý-Yazar Cemil Tokpýnar… Özellikle sahur programlarýndan, Ramazan öncesinde de yine namazla ilgili TV programlarýndan yine simasýna aþina olduðumuz bir isim, yine araþtýrmacý yine gönlünü bu meseleye vakfetmiþ bir isim, deðerli büyüðümüz Ahmet Bulut Beyefendi. Oturum Baþkaný ayný zamanda Ahmet Bey. "Namazda Diriliþ" konulu panelini yönetecek olan Ahmet Bulut Hocamýza býrakýyorum ben sözü. Buyurun efendim. Ahmet BULUT Eûzübillâhimineþþeytânirracim Bismillâhirrahmânirrahîm. Çok deðerli baþkaným, kýymetli misafirler geceniz mübarek olsun. Namaz gönüllüleri; bundan 1,5 yýl önce yola çýkmýþ, Türkiye'nin dört bir bucaðýný dolaþmýþ, 155 programla birçok gönülle buluþmuþ ve daha sonra bu çalýþmasýný televizyon ve radyo programlarýyla tüm dünyaya taþýmýþ bir gönüllüler topluluðu. %99'u Müslüman olan ülkemizde namazýný kýlamayan binlerce, yüz binlerce kardeþimizin namazsýzlýk hastalýðýna tedavi olabilir miyiz, tedavi etmede bir el uzatabilir miyiz diye yola çýkmýþ, Türkiye'de bir ilki gerçekleþtirmiþ. Her mezhepten, meþrepten, mektepten farklý, güzel simalarý bir araya getirmiþ, azami müþterî olan namaz için efendim bir araya Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 322 gelmiþ ve hamd olsun yüz binlerce kiþiye ulaþmýþ, milyonu aþan rakamla, evlere girmiþ kitaplarýyla, hakikaten güzel sonuçlar ortaya çýkarmýþ bir çalýþmalar. Bu zamana kadar belki bir çoðunuz yakýnen tanýyorsunuz, basýndan, yayýndan takip ediyorsunuz, çok güzel çalýþmalar yaptýk. Ýþte bunlardan bir tanesi www.namazdadirilis.com diye bir sitemiz vardý. Hala devam ediyor güzel çalýþmalarý. Onun haricinde Anadolu'muzun her köþesinde salon toplantýlarý düzenledik. "Namazda Diriliþ" diye bir kitapçýk hazýrladýk. On iki tane yazarýmýzýn bir araya gelerek hazýrladýðý bir çalýþma ve þu anda 1,5 milyona yaklaþtý, efendim insanýmýza ulaþtýk. Gerek yurt içinde, gerek yurt dýþýnda birçok kardeþimizin göz yaþlarýyla gönüllerini açtýðý, çok kýymetli, çok feyizli, bereketli bir çalýþma. Bu akþam da burada Baðcýlar Belediyemizin organizesiyle siz deðerli kardeþlerimizle birlikteyiz. Baðcýlar'da bu ikinci birlikteliðimiz. Daha önce de kültür merkezinde efendim Umran Dergisi'nin organizesiyle bir toplantý tertip etmiþtik ve inþallah Ramazan ayýndan sonra da aktif olarak yine Anadolu'daki turlarýmýza, seferlerimize devam edeceðiz. Ramazan ve bundan önce de seçim çalýþmalarý sebebiyle saha çalýþmalarýna biraz ara vermiþtik. Ýki televizyon ve radyo programýyla bu çalýþmalarýmýza devam ediyorduk. Ýþte bunlardan bir tanesi sevgili Cemil Tokpýnar Hocamýn hazýrlayýp sunduðu, Dost TV'de her cuma günü sabah saat 10:30'da efendim yayýnlanan "Müminin Miracý Namaz" programý. Yine sevgili Cemil Tokpýnar Hocamýn hazýrlayýp sunduðu cumartesi günleri Moral FM'de "Müminin Miracý Namaz" programý her cumartesi saat 17:00'de sizlerle birlikte oluyor. Yine bendenizin ve Abdullah Yýldýz Hocamýn hazýrlayýp sunduðu efendim Hilal TV'de "Namazda Diriliþ" programlarý her pazartesi 21:30'da ama Ramazan dolayýsýyla efendim akþamlarý biraz geciktirdik. Cuma günleri de sabah saat 10:30'da tekrarý veriliyor. Onun haricinde her cuma günü akþamý saat 19:30'da, Ramazan dolayýsýyla biraz öteledik, 20:00'de Radyo 7'de efendim Namazda Diriliþ programlarýmýz devam ediyor. Türkiye genelinde 60 il merkezi ve 155 farklý mekanda "Namazda Diriliþ" için yollara düþtük, hamd olsun. Onlarca deðil, yüzlerce kardeþimiz namazla buluþtu. Gün yok ki, program yok ki bir kardeþimiz yeniden namazda diriliþinin müjdesini vermiþ olmasýn. Ýþte bu akþamda sadece 45 dakikalýk bir zaman diliminde siz deðerli kardeþlerime bir mukaddime kabilinden birlikteliðimiz olacak. Asýl çalýþmalarýmýza dikkat çekip tadýmlýk sizlere bir ikramda, sunumda bulunup ondan sonra sizi diðer sanatçýlarýmýzla baþ baþa býrakacaðýz diyor ve ilk sözü, Türkiye'de hakikaten yürekleri hoplatan ve nice gönüllerin yeniden namazla buluþmasýna ve dirilmesine vesile olan bir namaz aþýðý, sevgili Cemil Tokpýnar Hocamla baþ baþa býrakýyorum. Buyurun hocam. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 323 Cemil TOKPINAR Deðerli Baðcýlarlý kardeþlerim, hatýrlarsýnýz, daha önce irfan sofrasýna devam eden kardeþlerim bilirler, yaklaþýk üç-dört programdýr sizlerle namazý paylaþýyoruz. Belki içinizden þöyle diyenler vardýr; "Yahu Cemil Hoca'nýn bildiði baþka bir þey yok mu? Namaz, namaz, namaz deyip duruyor" diye. Niçin namaz deyip duruyoruz? Çünkü namaz Allah'ýn Kitabý'nda en önemli olduðu halde, özellikle Türkiye Müslümanlarýnýn gündeminde olmayan bir ibadet. Nasýl? Ýki hafta önce Karaman'daydýk. Bir konferansýmýz vardý. Organize eden kardeþimiz dedi ki; "Bir aðabeyimiz þöyle bir hatýra anlattý". "Ben" demiþ "25 yýldýr namaz kýlýyorum fakat sabah namazýna yeni baþladým". Yani 25 yýldan beri bu aðabeyimiz sabah namazlarýný kýlmýyormuþ. Oysa sabah namazý Cenab-ý Hakk'ýn Kur'an'da özel ayet indirdiði, Efendimiz(a.s.v)'in "Sadece iki rekat sünneti veya farzý dünya ve içindekilerden hayýrlýdýr" dediði bir namaz. Peki sadece o mu? Bir anket yaptýk. Namaz kýlan müminlerin %70'i sabah namazýný kaçýrýyormuþ. Bu korkunç bir durum. Geçen haftalarda, sanýyorum iki hafta önceydi, Ýstanbul'da bir elektronik market açýldý biliyorsunuz. Bilgisayarlar yarý fiyatýna veriliyor diye adam kalkmýþ, Van'dan, Urfa'dan uçaða atlamýþ, bilgisayar almaya geliyor. Efendim uçaða veriyor 200milyon(200YTL), kârý 600milyon(600YTL). Yarým saatte mallar bitti, insanlar birbirine girdi. Polis de daðýlsýnlar diye biber gazý sýktý müþterilere. Allah biber gazý sýkmýyor, camiler açýk. Camiler týklým týklým. Allah'ýn ikramlarý stoklarla sýnýrlý deðil. Yarým saatte tükenmiyor Allah'ýn ibadetteki sevabý ve ikramý. 24 saat O'nun huzuru bizi bekliyor ve bir bilgisayar için izdiham yapanlar, bedava deðil, ucuz diye, mümin olduðu halde maalesef camilerimiz aðlýyor. On gün önce Eyüp'teydim. Eyüp bize kimin emaneti? Fatih'in emaneti. Dahasý Peygamber(a.s.v)'in ev sahibi olan, ilk misafir eden Eyüp Sultan Hazretleri'nin emaneti. Feshanenin karþýsýnda bir cami var, Zal Mahmut Paþa Camisi. O da Mimar Sinan'ýn emaneti. Abdest alýrken "Aman geç kalmayayým, yer bulamam" dedim, içeri bir girdim, dört saf. Cami bomboþ. Nerede? Ýstanbul'un kalbinin attýðý Eyüp'te. Ramazanda camilerimiz aðlarsa, Ramazandan sonra ne olur? Ramazandan sonra kan aðlar. Kan aðlayan camiler var. Sabah namazýnda ya hiç kimse yok veya birkaç kiþi, diðer namazlarda da bir saf, iki saf. Sadece cuma günleri gülüyor. Ýþte biz, namaz gönüllüleri olan kardeþleriniz, istedik ki camilerimizi güldürelim, istedik ki Peygamber(a.s.v)'i güldürelim. Herhalde bizim omuz omuza namaz kýlmamýzdan O çok mutludur. Ahirette O bizden haberdardýr. Ýstedik ki Rabb'imizi razý edelim. Camiler gülerse Rabbimiz memnun olur. Peki söyler misiniz bu hafta ne haftasý? Ne haftasý? Camiler haftasý deðil mi? Camiler haftasýný yaþýyoruz. Yani camileri tekrar ihya etme haftasý. Her biri Kabe'nin þubesi olan camilerimizi ihya edelim. Camiler neyle Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 324 güler? Cemaatle güler. Cemaat dolarsa camilerimiz þenlenir. Ýþte camilerimiz cemaatlere muhtaç. Müminler namaza aç. Seccadeler pak alýnlara hasret, göz yaþýyla yapýlan dualara, secdelere hasret. Cenab-ý Hak Kur'an'da yetmiþten fazla ayette emretmiþ namazý. Yüzlerce ayette namazý kastederek "Tespih edin, tekbir edin, hamd edin, zikredin, ibadet edin" demiþ müminlere ve bizler "Amentü billahi vemela iketihi ve kütübihi" deriz, kitaplara inanýyoruz ve en baþta Kur'an'a. Ýnandýðýmýz Kur'an yüzlerce ayetiyle "Namaz kýlýn" diyor Türkiye'nin %75'i de namaz kýlmaktan uzak. Onun için el ele verdik. Türkiye'nin namaz için çalýþan bilim adamlarý, hocalarý, yazarlarý, gazetecileri Namaz Gönüllüleri platformunu kurduk. Zira böyle giderse Türkiye'nin geleceði karanlýktýr. Bugünü de karanlýktýr. Zira Peygamber(a.s.v)'in adýný çok anarýz, özellikle Kutlu Doðum Haftalarýnda. Peki içimizde hatýrlayan var mý? Peygamberimizin sahabesinden bir tanesi namaz kýlmayan var mý hatýrladýðýmýz? Ashab içinde namaz kýlmayan bir kiþi hatýrlayabiliyor muyuz? Aksine ne hatýrlýyoruz? Namaza canlarýný verenleri. Kim geliyor aklýmýza? Hz.Ömer(r.a) geliyor. Yaralandýðý gün, kanlar içinde, zehirli hançer yemiþ, evinde baygýn ama sabah namazýný kýlmak için kalkýyor. Sad Bin Muaz geliyor aklýmýza. Hendek Savaþý'nda yaralanmýþ, son günlerimi evimde geçireyim dememiþ, mescide gelmiþ, mescitte çadýr kurulmuþ, son günlerini Resulallah'ýn arkasýnda namaz kýlarak geçirmiþ. Abbad Bin Biþir geliyor aklýmýza. Savaþta nöbet esnasýnda, sakin olduðunu görünce teheccüd namazýna durmuþ, gece namazýna ve peþ peþe üç kez müþrikin oklarýna hedef olmuþ, kirpi gibi oklar saplanmýþ, dimdik ayakta namaz kýlmaya devam ediyor. Hz.Ali Efendimiz geliyor aklýmýza. Ayaðýna saplanan okun çýkarýlmasý için bir ameliyat gerekiyor ama O diyor ki; "Namaza durayým da öyle çýkarýn, acýsýný duymayayým" diyor. ameliyat namazda oluyor, acýsýný duymuyor. Kendinden geçmiþ, namaz kýlýyor. Abdullah Ýbn-i Mesud Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 325 geliyor aklýmýza. Evde namaz kýlarken, "Abdullah konuþuyoruz, baþka odaya geç" diyorlar, O da diyor ki; "Ýstediðinizi konuþun. Ben namaz kýlarken vallahi aklýma hiçbir þey gelmez". Ýþte o sahabelerin hayatlarýný herhalde "Çaðrý" filmini izler gibi tatlý bir hikaye olsun diye izlemiyoruz. Ve Kutlu Doðumlarda adý güzel, kendi güzel Muhammed derken, caným kurban olsun derken herhalde edebiyat yapmak için söylemiyoruz. Herhalde Peygamberimiz uzaktan bize bakýyor "Canýnýzý istemiyorum, gözümün nuru namazý kýlýn yeter" diyor. Onun için diyoruz ki, sahabeye arkadaþ olalým, Peygamber(a.s.v)'e þefaatine layýk olmak için çýrpýnalým. Abdullah Arýdoru Kardeþim güzel bir müjde verdi ama yani abdest uzuvlarýmýzdan tanýyacak Peygamberimiz. Namaz kýlmayan abdest almaz. Abdest almayaný nerden tanýyacak Peygamber(a.s.v)? Nerden tanýyacak da þefaat edecek? Ve kendisine bir gece hizmet eden bir sahabeye Efendimiz "Ne istersin?" dediðinde, "Cennette sana komþu olayým ya Resulallah, bana dua et" diyor. peygamberimiz de diyor ki; "Ben sana dua edeyim ama sende çok secde ederek bana yardým et". Peygamber(a.s.v)'in duasý namaza muhtaçsa, benim, senin duan namaza muhtaç deðil mi? O'nun namazýnýn kabul olmasý için çok secde gerekiyorsa bizim namazýmýz, duamýzýn kabulü için de çok secde gerekiyor. Fakat ülkemizin %75'i beþ vakit namazdan uzak. Onun için bizler sadece namaz kýlanlar deðil, namaz sevdalýsý olmalýyýz, namaz gönüllüsü olmalýyýz. Yani kendimiz kýldýðýmýz gibi kýlmayan kardeþlerimizi namaza teþvik etmeliyiz. Kitapla, cd'yle, broþürle, programla, yazýyla onlarý Allah'ýn dostluðuna çaðýrmalýyýz. En güzel dostluk nedir? Allah'ýn dostluðu. Rabb'e dostluk nasýl olur? Namaz kýlmakla. Namaz Allah'la kurulan iletiþimdir. Ýletiþim üzerine bir yýðýn kitap çýkýyor. Bir türlü iletiþimimiz saðlýklý deðil, neden? Yaratýcýyla iletiþimimiz olmadýðý için. Ýnþallah Rabb'imizle dostluðumuz, baðýmýz, iletiþimimiz tam kurulur. Türkiye de, Ýslam alemi de, insanlýk da sonsuz huzura, mutluluða kavuþur diyorum. Ahmet BULUT Evet, Cemil Tokpýnar Hocama çok teþekkür ediyoruz. 1991 yýlýnda "Namaz Bir Tevhid Eylemidir" kitabýyla tohum ekti ve 1,5 yýl önce de baþladýðýmýz "Namazda Diriliþ" seferberliðinde ev sahipliði yaptý. Umran Dergisi'nin sahibi ve Araþtýrma Kültür Vakfý'nýn ev sahipliðinde, 1,5 yýlda, elhamdülillah, 155 programýn yapýlmasýnda imzasý olan, gayreti olan deðerli hocamýz Abdullah Yýldýz Beyefendiyle sizleri baþ baþa býrakýyorum. Buyurun hocam. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 326 Abdullah YILDIZ Alemlerin Rabb'i olan Allah'a hamdü senalar olsun. O'nun kutlu Resulüne salatü selamlar olsun. Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi de sizlerin üzerine olsun efendim. Son zamanlarda bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Türkiye'de, ama basýn-yayýn aracýlýðýyla, ama televizyonlar aracýlýðýyla, ama þu veya bu þekilde bir namaz düþmanlýðý ortaya çýktý. Vay efendim kebapçýda namaz kýlýnýyormuþ, metroda namaz kýlýnýyormuþ. Vay efendim namaz için otobüsler molaya zorlanýyormuþ, mola vermeye zorlanýyormuþ. Yok efendim gençlerin bir kýsmý, özellikle bundan beþ-altý ay önceydi, devlet lisesinde baþlarýný örtüp namaz kýlýyorlarmýþ. Vaay! Ahmet BULUT Baðcýlar'da mý? Abdullah YILDIZ Baðcýlar'da. Çok uzak bir mekan deðil mi burasý? Buralara pek bilmiyorsunuz herhalde? Onun için haber veriyorum size. Efendim neymiþ, sanki esrar aleminde yakalanmýþlar gibi, on kanal birden, yirmi gazete birden hücuma kalkýyor. Acaba namazla insanýmýzýn buluþmasý, hatta bakýn bir yazar, isimleri lazým deðil, siz biliyorsunuz onlarý, bundan bir yýl önce yine Ramazanda namaz kýlan gençlerin, üniversite gençliðinin %63'ü Cuma namazý kýlýyor diye, inþallah onlar beþ vakit de kýlacaklar sizlerin, bizlerin gayretiyle, cuma namazýný %63 üniversite gençliði kýlýyor diye, Cemil kardeþimin kullandýðý ifadeyi tersinden kullanýyor, "Eðer öyleyse" diyor "Türkiye'nin geleceði karanlýk". Siz onu Allah'ýn izniyle, gençliðin büyük çoðunluðu namaz kýlmaya baþlarsa Türkiye'nin geleceði aydýnlýk diye okuyabilirsiniz. Peki nedir bu namaz korkusu? Hatta ayný þahýsýn ve benzer bir yazarýn geçen haftalarda yazdýðý bir ifade çok da enteresan. Cuma namazlarýnda sokaklara taþýlýyormuþ, insanlar yürüyemiyormuþ. Metrolarda efendim yollar týkanýyormuþ, insanlar birbirinin üstünden geçmek zorunda kalýyormuþ. Ýddia! Öbürü de diyor ki; "Eðer böyleyse o zaman" diyor "Emniyet görevlileri bu sokaða taþanlarý zorla engellemeli". Bakýn bir namazý engelleme çaðrýsýna tanýk oluyoruz. Bu çaðrý hiç de yabancý gelmiyor bize. Kur'an'ý Kerim'de ilk inen sureye bakýn efendim. Alak Suresi. Ýlk ayeti nedir Alak Suresi'nin? Peygamber(a.s)'e inen ilk vahyin, ilk kelimesi nedir? Efendim? "Oku", "ikra". Ýlk beþ ayet iniyor Allah Resulüne. Ama dokuz ve onuncu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 327 ayeti okuyacaðým size. Bismillah. "Allah'ýn namaz kýlan bir kulunu, okul Muhammed(a.s) engelleyeni görmez misiniz? Görmediniz mi?" Bu hitap aslýnda Ebu Cehil'i kastediyor. Ama biz görüyor muyuz diye sorsak kendi kendimize, görmüyor musunuz desek namazý engelleyen zihniyeti, çaðdaþ Ebu Cehil'leri, herhalde "Görmedik Ya Rabbi" diyecek durumda deðiliz. Biz namazýn engellenmek istendiði bir dönemde yaþýyoruz. Üstelik de bu namaz kýlma oraný beþ vakit itibariyle %25, %75 insanýmýz namaz kýlamýyor beþ vakit itibariyle, %60'a yakýn cuma namazý kýlýyor, efendim bayram namazlarý, oruç tutma oraný biraz daha fazla ama birileri beþ vakit namazdan rahatsýz oluyor. Biz þu soruyu soralým. Acaba Ebu Cehil, O Muhammed(a.s)'in daha risaletin ilk yýllarýnda, ilk aylarýnda Kabe'de kýldýðý, birkaç insanla beraber kýldýðý, namazdan neden ürkmüþtü, neden korkmuþtu? Ama Ebu Cehil þunu çok iyi biliyordu; o namaz, Kabe'deki putlar baþta olmak üzere, Mekke'de hakim olan o sömürü düzenini, o cahiliye alýþkanlýðýný, o kýz çocuklarýný diri diri gömen anlayýþý, o kan davalarýný, o fuhþun envai türlüsünü tamamen yerle bir edecek. Namaz bunlarý tamamen o toplumdan temizleyecek. Çünkü daha sonra gelen bir ayet, ki biz bunun üzerinde çok fazla duruyoruz, Bismillah Ankebu Suresi 45. ayet, "Çünkü namaz, muhakkak namaz, kesinlikle o dosdoðru kýlacaðýnýz, adam gibi kýlacaðýnýz, huþu içinde kýlacaðýnýz namaz fahþayý def eder". Fuhþun her türlüsünü, ahlaksýzlýk anlamýnda, efendim faiz ve soygun anlamýnda, o da çünkü ticaretin fahþasýdýr, yalan söylemek vs. anlamýnda lisanýn fahþasýdýr. Bütün kötülükleri, iðrençlikleri, ahlaksýzlýklarý ve münkeri kötülükleri def eder. Namaz bir toplumu bütün kötülüklerden temizler. Peki saltanatýný zulüm üzerine, soygun üzerine, pislik üzerine kuran Ebu Cehil'ler ve avanesi bu namazdan korkmaz mý? korkar elbet. Bunu engellemek istemez mi? Engeller. Ýþte yaptýklarý buydu. Bugün de namaz korkusunun temelinde bu yatýyor deðerli kardeþlerim. Namazý eðer gereði gibi, dosdoðru bihakkýn ikame edersek, Kur'an'ý Kerim'de "Ýkame" fiili kullanýlýr, gereði gibi ne söylediðimizin, ne yaptýðýmýzýn farkýnda olarak kýlarsak, günde beþ vakit "Ya Rabbi biz yalnýz sana kulluk ederiz ve yalnýz senden yardým dileriz" diyerek özgürlüðümüzün zirvesine çýktýðýmýzýn farkýnda olursak, namaz kýlan bir insanýn Allah'tan baþka hiçbir güce eyvallah etmediðinin farkýnda olursak, namaz kýlan insan günde beþ kez Allah'ýn huzurunda secdeye kapanan, O'nun huzurunda eðilen insan baþka bir gücün karþýsýnda eðilmez, baþka bir varlýðýn, kutsalýn, paranýn, makamýn, mevkinin, þunun, bunun karþýsýnda secde etmez, eðilmez, bükülmez anlayýþýna ulaþýrsak, bu namaz kýlan insanlardan oluþan bir toplum, iþte o Kur'an'ýn ön gördüðü, efendim, temiz toplumdur, takva toplumudur, saadet toplumudur, huzur toplumudur. Böyle bir toplumun, huzura kavuþan bir toplumun varlýðý, nasýl ki ýþýk yarasalarý rahatsýz ediyorsa, aydýnlýk, Ziya Paþa'nýn dediði gibi "Rencide olur dileði huffaþ ziyadan" dediði gibi o namazýn aydýnlýðý, namazýn gönüllere, ruhlara saçtýðý aydýnlýk birilerini rahatsýz ediyor. Deðerli Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 328 kardeþlerim þunu söylemek istiyorum: Biz Namaz Gönüllüleri platformu olarak Türkiye'de ayný zamanda namaz üzerinden kötülüklere, haramlara, soyguna, vurguna, talana, Allah'ýn haram saydýðý bütün kötülüklere, insan aklýnýn ve fýtratýnýn kabul etmediði tüm olumsuzluklara, bir anlamda namaz üzerinden bir bariyer oluþturmayý, bir engel oluþturmayý ve bunlara karþý savaþ açmayý göze almýþ, bunun için yollara düþmüþ insanlarýz. Ve namaz kýlan insan, bir beldede emniyet mensubu kardeþlerimiz aktardý "Lütfen bunu hocam paylaþýn gittiðiniz yerlerde" dediler. Bir süre önce tiner kullanan, uyuþturucu kullanan, kapkaç olayýna giren birkaç insaný, bir kapkaç olayý üzerine evlerine tekrar giriyorlar, bakýyorlar ki masalarýn üzerinde namaz kitabý, orda bir seccade, takke. Diyorlar ki; "Yoksa bize numara mý çekiyorsunuz?" Fakat bir süre sonra bakýyorlar ki, gerçeði anlýyorlar, o çocuklar þunu söylüyorlar, diyorlar ki; "Memur beyler, polis beyler biz namaza baþladýk ve bu pisliklerden kurtulduk elhamdülillah". Onlar da bize þunu söylediler; "Demek ki hocam, Türkiye'de ve dünyada insanlar namazla buluþsa, secdeyle buluþsa, günde beþ vakit Rabb'leriyle buluþsa bütün kötülükler kalmayacak ve bize de iþ kalmayacak". Huzur toplumu böyle gelecek. Ýþte namaz bizim huzur kaynaðýmýz olacak inþallah ve bizler, üç-beþ namaz gönüllüsü, Türkiye çapýnda her gruptan, her meþrepten, her vakýftan, her dernekten hocalarýmýzla, Türkiye'yi turlayan insanlar olarak deðil, sizlerin de her biri namaz gönüllüsü olarak namazý insanlarýmýza tanýtýr, namazla insanlarýmýzý buluþturursak Allah'ýn izniyle özlediðiniz o huzur toplumu, o ahlak toplumu, o güzel insanlarýn bir araya gelerek oluþturduðu saadet toplumu gelecek inþallah. Þimdilik Esselâmü aleyküm. Ahmet BULUT Evet, Abdullah Hocama da teþekkür ediyoruz. Hocam iyi, güzel söylüyorsunuz da bu iþe nasýl baþlayacaðýz? Hepimizin çocuðu var, yavrusu var ama çocuklarýmýz namaz kýlmýyor, öyle ya. Allah'ü Teala Hazretleri Kur'an'ý Kerim'de Taha Suresi'nin 132. ayetinde "Ehline ve ümmete namazý emret, sen de ona sabýrla devam et" diyor. Tahrim Suresi'nde ise "Yakýtý insanlar ve taþlar olan cehennemde nefsinizi ve neslinizi koruyun" buyuruyor Yüce Rabb'imiz. Peki biz bunu yapabilir muyuz? Hepimiz yavrularýmýzý seviyoruz, gözümüz gibi bakýyoruz onlara. Ama çocuklarýmýz namazla tanýþmýþ mý? Efendimiz(s.a.v), "Çocuklar yedi yaþýna geldiðinde onlara namazý emredin" buyuruyor. "Yedi yaþýndan on yaþýna kadar çocuklarýnýzý namaz kýlar hale getirin". Hakikaten bizim çocuklarýmýz namazla tanýþtýlar mý? Namazý sevdiler mi? namazla barýþtýlar mý, buluþtular mý? maalesef bu konuda sýkýntýlarýmýz var. Birçok annemiz, bacýmýz, teyzemiz gittiðimiz programlarda önümüze geçiyor "Nasýl becereceðiz bu iþi? Çocuklarýmýz namaz kýlmýyor. Nasýl yapacaðýz?" Muhterem kardeþlerim namaz anlatmak çok kolay. Otursanýz bir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 329 saatlik bir çay içimlik zaman diliminde çocuklarýnýza namazýn nasýl kýlýnacaðýný öðretebilirsiniz. Ama zor olan bir þey var, o da çocuklarýmýza namazý sevdirebilmek. Bugün çocuklarýmýza namaz kýldýracaðýz diye çocuklarýmýzý namazdan nefret ettiriyoruz. Ben öylelerini tanýyorum ve þahidim ki, babasýnýn, anasýnýn hýþmýndan korunmak için, þiddetinden, çok abdestsiz namaz kýlmýþlar. Niye? Zorla kýldýrdýklarý için. Hayýr, bu deðil. Efendimiz(s.a.v)'in metodunda döverek, söverek, kaba kuvvetle namaz eðitimi yok. Yedi yaþýnda emrediyor, on yaþýna kadar dört yýllýk bir namazý sevdirme mevsimi var. Eðer bu mevsimi atlarsanýz çocuklarýnýza namazý sevdirmeniz gecikmiþ olacak, sonra ne kadar dövünürseniz dövünün telafi etmesi çok zor. Dört sene de yetmez, bir ömür boyu devam edecek bir çalýþma. Efendimiz(s.a.v), kýzý evlendikten sonra, kendi himayesinde yetiþmiþ, dünyanýn en güzel insanlarýndan birisiyle evlendirmiþ, Hz.Ali Efendimizle, buna raðmen evlendikleri günün sabahýnda kapýlarýna dokunuyor, "Kýzým, damadým, Ali, Fatýma kalkýn sabah namazýna" diye uyarýyor. Demek ki; sadece çocukluk dönemiyle de bitmiyor, evlendikten sonra bile devam edebilecek bir eðitim, takip, sevdirme, efendim desteklemeyle devam edecek bir çalýþma. Onun için bir; zamanýnda baþlayacaðýz çocuklarýmýza namaz eðitimi vermeye, iki; çocuklarýmýza sevdireceðiz. Bununla beraber bize büyük bir görev düþüyor, çocuklarýmýza anne ve babalar olarak, namazlarýný kýlabilmeleri için dua edeceðiz. "Dua ve ibadetiniz olmasa Rabbim size ne diye deðer versin" buyuruyor. Ananýn, babanýn evladýna yaptýðý dua, Peygamberin ümmetine yaptýðý dua gibidir. Sahi Ramazan ayýndayýz ve Kadir Gecesi'nin arifesinde ya da günlerindeyiz. Çocuklarýmýza dua ediyor muyuz? Sizin analar, babalar olarak yaptýðýnýz dua, Peygamberimizin bizlere yaptýðý dua gibi. Elimizde büyük bir sermaye var. Lütfen çocuklarýmýzý, sevdiklerimizi duadan mahrum etmeyelim. Bir baþka güzellik; kýzdýðýnýzda, sinirlendiðinizde bile çocuklarýnýza beddua edebilirsiniz benim tarife göre. Eðer bu bedduayý yaparsanýz yan tesiri yok. Kýzdýðýnýzda, tam böyle kulaklarýnýzdan alevler çýkmaya baþladýðýnda, size orijinal bir beddua öðreteceðim, gönül rahatlýðýyla söyleyeceksiniz. Yan tesiri %100 verimli. Nedir o? "Hay anlý secdeden kalkmayasýca, çök secdeye" diye çocuklarýnýza dua ettiðinizde mutlaka güzel sonuç alacaksýnýz. Dua. Onun haricinde çocuklarýmýza Allah'ý doðru tanýtacaðýz. Çocuklara Allah'ý sevdirirsek, onlar sevdiði Allah'ýn emirlerine de tabi olacak. Maalesef bu konuda çok ciddi hatalarýmýz var. çocuklarýmýza Allah'ý sevdiremiyoruz. Çocuklara, özellikle siz anneler, çocuklarýmýzý Allah ile korkutuyorsunuz. Sakýn ha çocuklarýnýzý Allah ile korkutmayýn, çocuklarýmýzý Allah ile korkutmayýn, çocuklarýmýzý Allah'a düþman yetiþtirmeyelim. Sýkýþtýðýmýzda, bunaldýðýmýzda, kýzdýðýmýzda Allah seni taþ yapacak diye, Allah seni cehenneme atacak diye, daha küçük çocuklarýn zihinlerini cehennem ve ateþle dolduruyoruz. Halbuki Allah(CC) bütün güzelliklerin sahibi. Aynanýn karþýsýna geçip de kendini Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 330 beðenmeyen var mý içimizde? Söyle bakalým ayna dünyanýn en yakýþýklý erkeði kim? Tabi ki sen. Dünyanýn en yakýþýklý kadýný kim? Hiç tereddüt var mý buna, tabi ki ben. Öyleyse o güzelliði sana veren kim? Allah(AC). Allah'ýn hangi nimetini saymakla güç yetirebiliriz? Ne kaðýt yeter ne kalem yeter Allah'ýn nimetlerine. Bütün bu nimetlere karþý þükredici bir kul olmak gerekmez mi sevgili dostlar? Ýþte bütün bu nimetlerin sahibi Allah'ý çocuklarýmýza güzel tanýtýrsak Allah'ý sevecek. Allah'ý severse Allah'ýn emrettiði namazý ve diðer ibadetleri de yapacak. Bir baþka nokta; çocuklarýmýza Peygamber Efendimiz(s.a.v)'i sevdireceðiz. Peygamberini severse çocuklar, O'nun dinine de tabi olacak, öðrettiklerini de yerine getirecek. Bir baþka nokta; çocuklar analarýný, babalarýný sevecek. Sevmediði anasýnýn, babasýnýn dinine tabi olmaz. Ve çocuklar annelerini, babalarýný namaz kýlarken görecek. Geçenlerde Adýyaman ilçelerindeydim. Orada sordum; "Çocuklarýnýzý hiç sevdiniz mi?" Ön taraftan bir tane 60-70 yaþlarýnda bir amca kalktý "Ahmet Efendi Kardeþim ben hiç sevmedim" dedi. Geçmiþ olsun amca. Sen çocuklarýný sevmediysen, senin yoluna da dinine de tabi olmayacaklar. Korktuðu, nefret ettiði bir babanýn yoluna gitmez. Ýþte bunlardan acý bir hatýra: Çok sevilen, hürmet edilen bir hoca efendi vefat ediyor, oðlunun gözünden bir damla yaþ akmýyor. Anasýyla birlikte Fatiha okumaya gidiyorlar "Vallahi içimden gelerek Fatiha okuyamadým". Sebep? "Babam çevresinde çok sevilen bir zat idi ama evde asýk suratlý, geçimsiz, sevimsiz bir adamdý. Eve geldiðinde kaçacak delik arardýk. Ýþte vefat ettiði gün bir damla yaþ akmadý gözümden" diyor. acaba beyler söyler misiniz siz hangi babasýnýz? Sevilen, hürmet edilen, akþam eve gelmesi özlenen biri misiniz, yoksa gelmesiyle köþe bucak kaçýlan biri misiniz? Eðer çocuklar sizi sevmezlerse, sizin dininize de tabi olmayacaklardýr. Bir baþka nokta; muhterem kardeþlerim, çocuklar, dedim ya az önce, sizi namaz kýlarken görecek. Erkekler camiye gitmiyor. Çok büyük ayýp, büyük vebal. Allah Resulü(s.a.v)'nün döneminde gözleri görmeyen amaya bile Resulallah müsaade etmedi. Ama 21.asrýn dindar, takvalý Müslüman'ý caminin yolunu unuttu. Az önce Cemil Hoca ne güzel tarif etti, bari camiye gidemiyorsunuz, hiç deðilse evde kýldýðýnýz namazlarý ne diye cemaatle kýlmazsýnýz? Siz erkekler evde imam olsanýz, eþiniz ve çocuklarýnýz da sizinle birlikte namaz kýlsalar. Hatta çocuklarýnýzýn kendisine ait seccadesi olsa, takkesi olsa, baþörtüsü olsa. Onlar ilk tecrübelerini sizinle birlikte paylaþsalar. Sizin o, namazdaki güzel halinizi görseler, elbette onlar da namazý sevecek. Sizin en sevimli, en tatlý haliniz namazda olursa eminim onlar da namazý sevecek. Ve çocuðunuz ilk defa teravih namazýna gitti ya da ilk defa namaz kýldý, o gün evinizde gündem olmalý. Gündemin birinci maddesi olmalý. Bugün benim oðlum ya da kýzým namaza baþladý diye takdir edilmeli. Ödüllendirilmeli ve efendim gerekli mekanlarda desteklenmeli. Eðer böyle yapýlýrsa muhterem kardeþlerim, çocuklarýmýz namazý sevecek. Baþka; çocuklarýmýzýn örnek aldýðý þahýslar var, model insanlar. Bugün çocuklarýmýz neyi model alýyor? Sevgili Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 331 Cemil Tokpýnar Hocamýn güzel bir benzetmesi var: Yýllardýr çocuklarýmýza Hababam Sýnýfý'ný seyrettirdik, okullarýmýz hababamlaþtý! Yýllarca Ýnek Þaban'ý seyrettire seyrettire çocuklarýmýzý Þabanlaþtýrdýk. Ama yeni neslin, efendim modelleri de deðiþtirdi, Kurtlar Vadisi, bilmem ne vadisi çocuklar bugün bellerinde silahý, tabancasý birbirlerini býçaklar hale geldi. Bugün çocuklarýmýza güzel modeller ortaya koyabilirsek onlar da namazý sevecekler. Allah'u Teala Hazretleri hepimize, yavrularýna güzel modellerle buluþturabilmeyi, onlara namazý sevdirebilmeyi, namaz aþýðý yapabilmeyi cümlemize nasip eylesin. Onlar ehli secde olduðu sürece sizin amel defterinize de sadaka-i cari olarak sevaplar yazýlmaya devam edecek. Yine söz Cemil Tokpýnar Hocamda. Buyurun hocam. Cemil TOKPINAR Abdullah Hocam çok güzel özetledi namazýn aleyhinde olanlarýn tavrýný. "Aleyhte manþet atýyorlar, haber yapýyorlar, engellemeye çalýþýyorlar" dedi. Ýyi, güzel de lehinde olanlar ne yapýyorlar? Yani bir taraf namaza karþý olanlar, ben hiç garip bulmuyorum, yapacaðý odur onun. Namaza karþý olan namaza saldýrýrken namaz kýlan ne yapýyor? Namaz kýlanlarýn çýkardýðý televizyonlar, gazeteler, radyolar, dergiler yani biz Müslümanlar ne yapýyoruz? Biz Müslümanlar namazý günlerimize aldýk mý? Ne demek günlerinize almak? Gazetelerde namaz manþet oluyor mu? Veya bir gazeteci, bir köþe yazarý namazla ilgili düþüncelerini yazýyor mu? Hiç okudunuz mu? Çok satan bir gazetenin, diyelim çok okunan bir yazarýn, bir Kadir Gecesi düþünceleri, bir Eyüp'te sabah namazý diye böyle duygulu, içli bir namaz yazýsýný okuyan var mý içimizde? Yok. Neden? Efendim, çok söyledik kiþi layýk olmaz diye ama ne oldu bizim Müslüman yazarlar, televizyoncular, programcýlar layýk mý oldu? Niye kendi ibadetimizi baþkasýna güzel güzel anlatmýyoruz? Baþka bir konu; Türkiye'de biliyorsunuz karatte karatte kurbaðalarýný korumak için çevreciler harekete geçer. Kelaynak kuþlarýný korumak için çalýþmalar yapýlýr. Haliç'te uçurtma þenlikleri olur deðil mi? Bisiklet yarýþmalarý yapýlýr. Kedi fotoðraflarýnýn sergileri olur, fotoðraf sergisi. Ýyi ama namazýn þenliði nerede? Namaz yarýþmalarý nerede? Nasýl olacak namaz yarýþmasý? Teravihte olduðu gibi hýz yarýþmasý deðil? Namaz konulu þiir, hikaye, hatýra, kompozisyon yarýþmasý, resim yarýþmasý açýldýðýný duydunuz mu hiç? Ben hiç duymadým. Herhalde olsaydý önce biz duyardýk. Açýlmýyor, neden? Çünkü namaz bizim günlerimizde deðil. Onun için günlerimize baktýðýmýz zaman, namazla ilgili þiirler yok, namazla ilgili ilahiler yok, namazla ilgili film yok. Var mý "Çaðrý" gibi güzel namaz anlatan bir film? Ýzledik mi? izlemedik. Þaban filmlerinden geçilmiyor televizyonlar. Aktarýp aktarýp doldur tekrar, yüz defa, bin defa ayný filmi koyuyorlar. Peki nerde bizim Müslüman, dindar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 332 iþ adamlarýmýz, finansörlerimiz, yönetmenlerimiz? Namaz filmi çekemez miyiz? Vallahi namazýn 52 bölümlük, bir yýl dizisi bile olur haftada bir defa gösterilecek þekilde. O kadar malzeme var, o kadar hikaye var. Niçin yapmýyoruz? Neden namaz fotoðraflarý sergisi olmaz? Biz diyoruz ki namaz gönüllüleri olarak, namazý günlerimize alalým, namazýn sempozyumunu yapalým, filmini yapalým, dizisini yapalým, þiirlerini, resimlerini, fotoðraflarýný yapalým, romanýný yazalým. Var mý namaz romaný? Yok. Kýyamet gibi aþk romaný, aþk þiiri, aþk filmi… E sormayacak mý Allah ahirette bize, "Türkiye Müslümanlarý sizin camileriniz bomboþtu, hep baþkalarýný suçladýnýz, 'Namazýmýzý engellediler' dediniz. Siz ne yaptýnýz? Eliniz armut mu topluyordu? Beyniniz niçin çalýþýyordu?" dediði zaman verecek bir cevabýmýz olmalý. Ýþte verecek bir cevap olsun diye Namaz Gönüllüleri platformu var. þimdiye kadar Ahmet Hocamýn anlattýðý gibi birçok çalýþma yapýldý. Ama çok þey mi yapýldý, hayýr. Biz diyoruz ki; "Ýþin baþýndayýz daha". Ýþi yürütebilmemiz için dualarýnýza ihtiyacýmýz var, desteklerinize ihtiyacýmýz var, namaz gönüllüsü olmanýza ihtiyacýmýz var. Olacak mýyýz namaz gönüllüsü? Verecek miyiz dersi? Efendim, namaz sadece camilerde anlatýlmasýn. Namaz televizyonda anlatýlsýn, sinemada anlatýlsýn, þiirde anlatýlsýn, namazýn VCD'si olsun, CD'si olsun, çýkarmasý olsun. Her yerde her zaman namazý sanata ve iletiþim araçlarýna aktarýrsak, ne yapacak bizim çocuðumuz, Ahmet Hocamýn dediði, saða dönecek namaz, sola dönecek namaz, her þey ona namazý anlatýnca bakýn nasýl gümbür gümbür namaz kýlacak inþallah. Ahmet BULUT Evet, buyurun Abdullah Hocam. Abdullah YILDIZ Cemil Hocamdan Allah razý olsun. Derdimizi çok özlü cümlelerle ifade etti. Ben bir meseleyi izah edip, son turdaki söyleyeceklerimi toparlayacaðým Allah nasip ederse. Efendim, bizim sadece Türkiye Müslümanlarý olarak deðil, dünya Müslümanlarý olarak içinde bulunduðumuz meskenetin ve zilletin en önemli sebebi nedir derseniz bana, ben namazsýzlýk hastalýðýdýr demek durumundayým. Hocam, bu kadar mý mesele namazla alakalý? Ayet söylüyorum, Meryem Suresinin 58 ve 59.ayeti. 58.ayette buyuruluyor ki; "Onlar, o örnek nesiller, peygamberler, evliyalar, Salihler nesli aðlayarak secdeye kapanýrlardý. Allah'ýn yardýmý onlarlaydý, nusreti onlarlaydý, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 333 onlar gerçekten örnek nesillerdi". Peki 59.ayet ne buyuruyor? "Hemen onlarýn ardýndan öyle bir nesil geldi ki, onlar namazý zayi ettiler, namazý yitirdiler, namazý kaybettiler, namazý savsakladýlar, namaz kýlmadýlar, sabah namazýna kalkamadýlar, namazýn bereketinden mahrum kaldýlar… çoðaltýn. Namazý kaybettiler ve tutkularýna uydular. Namaz kýlarak Allah'la beraber olmazsanýz, her gün beþ vakit Allah'a secde etmezseniz, Allah'ýn önünde eðilmezseniz baþka varlýklara secde edersiniz, nefsinizin esiri olursunuz, paranýn kulu olursunuz, makamýn, modanýn, midenin kulu olursunuz. Dolayýsýyla onlar namazý zayi ettiler". 59.ayet Meryem Suresi "Ve nefislerine uydular ve baþ aþaðý, gayyaya yuvarlandýlar. Baþlarýna gelen felaketi kendi elleriyle hazýrladýlar". Bakýn bir Müslüman olarak, Müslüman toplum olarak ve birey olarak ömrümüzde bir defa hacca gitmek farzdýr. O da paramýz varsa, imkan ve yol buluyorsak. Yine paramýz varsa yýlda bir kez zekat verirsiniz. Ve yine sýhhatiniz müsaitse senede bir ay, elhamdülillah tuttuk oruçlarýmýzý, bitirdik, sonuna yaklaþtýk, bir ay oruç tutarsýnýz. Ama namaz günde beþ vakit, beþ kez bir Müslüman'ý diri tutar, zinde tutar, ayakta tutar. Eðer o namazýn bir vaktini zayi ederseniz, bir vaktini kaybederseniz bir þeylerin gittiðini fark edersiniz, bir duyarlýlýðýn kaybolduðunu fark edersiniz. Direnciniz azalýr haramlara, günahlara, kötülüklere karþý. Ýþte bir Müslüman toplumu ve bireyi sürekli zinde tutan, dinamik tutan, canlý tutan namazdýr, namaz. Biz Allah'ýn izniyle bu nesilleri, namazý kaybeden, %75 namazla buluþamayan nesilleri, sabah namazýna kalkamayan insanlarý namazla buluþturalým. Allah'ýn izniyle, Rabb'imiz bize namaz üzerinden yeniden diriliþimizi nasip edecek. Yeniden namazla buluþtuðumuz zaman, gönüllerimiz, kalplerimiz yeniden kýpýrdayacak, yeniden yumuþayacak ve Allah'ýn nusretiyle, yardýmýyla namaz bizim diriliþimize vesile olacak. Namaz ümmetin yeniden canlanmasýna, ayaða kalkmasýna vesile olacak. Namaz diriliþimiz olacak Allah'ýn izniyle. Ben bu konuda ezanla ilgili bir hatýrlatma yapýp bitirmek istiyorum. Günde beþ vakit ezan bizi bir þeye çaðýrýyor. Önce Allah'ýn, sadece Allah'ýn büyük olduðuna, Allah'tan baþka büyük olmadýðýna, o halde Allah'tan baþka hiçbir deðerin anlamýnýn olmadýðýna çaðýrýyor. Arkasýndan þahadet kelimesine ve sonra diyor ki; "Hayyalessala" "Haydi namaza koþun". Ama orda bitmiyor, diyor ki; "Namaza koþun ki kurtuluþa eresiniz. Haydi kurtuluþa". Kurtuluþ namazda, diriliþimiz namazda, yeniden Ýslam ümmetinin ayaða kalkmasý namazda olacak inþallah. Rabbim bizleri yeniden namazla, o Þuhayip(a.s)'ýn, Resulallah(a.s)'ýn, o sahabenin, Ebubekir'in, Ömer'in, Hz.Ali'nin kýldýðý namazlarla buluþtursun ve Rabbim inþallah Ümmet-i Ýslam'ý, Ümmet-i Muhammed'i yeniden namazla diriltsin, bizleri de o namazla dirilmeye vesile kýlsýn inþallah. Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 334 Ahmet BULUT Ve sevgili dostlar son cümlelerimizi yine Kur'an'ý Kerim'den Ýbrahim(a.s)'ýn duasýyla bitirelim. Ramazan dua ayýdýr ayný zamanda, dualara icabet edilen bir ay. Bir-iki cümle. Ben sizin adýnýza tercüman olayým, sizler de âmin deyin. Âmin. Eûzübillâhimineþþeytânirracim Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillahi Rabbilâlemin vessalâtü vesselâmü alâ Resulüne Muhammedin ve âlihî ve sahbihî ecmeîn. "Ya Rabbi, bizi, namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi, neslimizden gelen çoluðumuzu-çocuðumuzu da namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi, annelerimizi, babalarýmýzý namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi, tüm sevdiklerimizi namazý seven ve namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Sen dualarý iþiten ve kabul edensin, bizim dualarýmýzý da kabul eyle". Elhamdülillahi Rabbilâlemîn. Hepinize teþekkür ediyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 335 25.Gün “Dayanýþma ve Paylaþma” Radyo Programcýlarý-Deniz Feneri Derneði Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 338 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 339 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 340 26.Gün DUA Ýsmail Ýpek (Kadir Gecesi-Cüz Daðýtýmý) Konferans Prof. Dr. Faruk Beþer Konser Özhan Eren Kurulur sanki büyük divanlar Verilir katlim için fermanlar Hangi hali ehli bu halden anlar Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen Sunucu Bundan 26 gün önce ya da 27 gün, diyelim ki 1 ay önce aylarýn sultanýna "Hoþ geldin Ya Þehr-i Ramazan" dediðimiz günlerdeydik. Bu dakikalarda daha farklý bir heyecan sardý bizi, çünkü hem günlerin sultanýna hem aylarýn sultanýna deðer katan Kadir Gecesi'nde bulunuyoruz. Dolayýsýyla kadrini, kýymetini bilmemiz yolunda Rabbimize duada bulunuyoruz. Bu arada bizimle birlikte almayý tercih edenlerin ve Baðcýlarda Ýrfan Sofrasýnda Kadir Gecesi'ni eda etmek maksadýyla ekranlarýnýn baþýnda bulunanlarýn bizimle birlikte oluþlarý bizleri memnun ediyor ve ben tüm misafirlerimize bu manada teþekkür ediyorum, hoþ geldiniz, þeref verdiniz diyorum ve Kadir Gecenizi tebrik ediyorum, hakkýnýzda, hakkýmýzda hayýrlara vesile olmasýný Yüce Rabbimiz'den niyaz ediyorum. "Þüphesiz biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik" diyor Yüce Rabbimiz ve Kadir Gecesi'nin ne olduðunu da yine Yüce Rabbimiz anlatýyor. Kadir Gecesi, yani içinde bulunduðumuz an, yani bir ömre bedel olan güzellik. Yani þu an bir ömrü kazanmaya çalýþtýðýmýz dakikalardayýz. Bize daha önceki zamanlarda da bu dakikalardan itibaren de bu güzelliði anlatacak isimler var. Ýlerleyen dakikalarda biz onlarý bu sahneye davet edeceðiz. Onlarý hem ekranlardan tanýyorsunuz, onlarý sesleriyle tanýyorsunuz, eserleriyle tanýyorsunuz daha önemlisi onlarý Efendimiz (A.S.V)'ýn hemen arkasýnda yer alma sevdalarýndan tanýyorsunuz. Biz onlarý sahneye davet edeceðiz ama öncesinde paylaþmak isteriz ki, bugün camilerimizin hemen hemen hepsinde, hatta camilerimizin hepsinin hemen hemen tüm Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 342 vakitlerinde mukabele okunuyor. Yetmiyor, yetmez de, evlerimizin bir odasýnda da bu güzelliði sürdürmeye çalýþýyoruz. Efendimiz (A.S.V)'ýn her yýl Cebrail A.S'a okuduðu Kur'an'ý Kerim'den bahsediyorum. Ve yine her yýl Cebrail A.S Efendimiz'e okuduðu kitaptan bahsediyorum. Son yýl bu iki kez yaþanýyor biliyorsunuz. Ve Efendimiz'in Kur'an'ý Kerim'i Cebrail A.S'a okumasýna "Arz" Cebrail A.S'ýn da Kur'an'ý Kerim'i Efendimiz'e okumasýna "Mukabele" ismini veriyoruz. Dolayýsýyla mukabelenin nerden nereye geldiðini bu manada bilenler, camilerin hemen hemen tüm vakitlerinde ve evlerimizin bir köþesinde bazen babamýz bazen de sesi güzel olan bir kardeþimizin tilavetine kulak verenler var. Bu akþam burada Yüce Kitabýmýz Kur'an'ý Kerim'i yaþama kararýný vereceðiz. Daha da önemlisi yaþama kararýna adým atmýþ olacaðýz. Hayat tarzýmýzý bir kez daha gözden geçireceðiz ve emrolunduðun gibi "Dosdoðru ol" ayetine muhatap olarak dosdoðru olmanýn ölçülerini bu akþam hocalarýmýzdan bir kez daha dinleyeceðiz deðerli misafirlerimiz. Hz.Ayþe annemiz ne güzel sormuþ; "Ya Resulallah, Kadir Gecesi'nde olursak nasýl dua edelim?" Efendimiz de o kadar güzel, o kadar veciz ve o kadar kýsa ifade buyurmuþlar ki; "Allah'ým sen affetmeyi seversin, beni de affeyle." Gecemizin özeti herhalde bu olsa gerek deðerli misafirlerimiz. Biz sözü elbette ki uzmanlarýna, elbette ki hocalarýmýza býrakacaðýz. Elbette ki Efendimiz'in sevdalýlarýný dinleyeceðiz bu akþam da burada. Ben o zaman sözü Efendimiz'in sevdalýlarýna da býrakmadan önce Efendimiz'in hayatý olan, yaþantýsý itibariyle hayatý olan, evrensel deðerlerin üstünde deðer ifade eden hayat tarzýmýza, yüce Kitabýmýz Kur'an'ý Kerim'e öncelikle býrakalým istiyorum. Dolayýsýyla yanýk sesli hafýzlarýmýzdan Kur'an'ý Kerim dinleyeceðimiz süreci baþlatmak istiyorum. Ýlerleyen dakikalarda hep beraber Kur'an'ý Kerim okuyacaðýz, hep beraber Kur'an'ý Kerim dinleyeceðiz. Nasýl olacak bu? Bir ilki daha burada baþlatmýþ olacak Baðcýlar Belediyesi. Hep birlikte yaþayacaðýz onu, ekranlardan da dostlarýmýz da þahit olacaklar ve Ýsmail Ýpek Hocamýz Fatih Müftüsü duasýyla gecemizde de bulunacak olan bir baþka deðerimiz. Hocalarýmýz bizlerle birlikte olacak. O zaman baþlatalým geceyi. O zaman gecenizi bir kez daha tebrik ediyoruz, hakkýnýzda, hakkýmýzda hayýrlara vesile olmasýný Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 343 27.Gün Panel “Mevlana Gecesi (Mevlana’nýn Doðum Yýldönümü)” Ýskender Pala-Celil Güngör Konser Refik Akbulut Mevlana'nýn gölgesi bir yeþil türbe oldum Yunus daðda gezerken sýrtýnda kýrba oldum Garip çobanda kaval, derviþte torba oldum Yüce daðlar baþýndan gitmeyen duman benim Sunucu Efendim bu akþam da Baðcýlar'dan, Baðcýlar Ýftar Sofrasýndan, Baðcýlar Ýrfan Sofrasýndan ve dostlarýmýzla birlikte yine ekranlarýnýn baþýnda bulunan dostlarýmýza merhaba demeye çalýþtýðýmýz dakikalardayýz. Bu akþam da bizimle birlikte olmayý arzu eden ve gerçekleþtiren tüm hanýmefendiler, beyefendiler, küçük kardeþlerimize ve ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýza, protokolde birbirinden deðerli misafirlerimize hoþ geldiniz, þeref verdiniz diyorum. Bu akþam, Kur'an'ý Kerim yolunun yolcusu ve sadece bulunduðu yýla deðil, bulunduðu yýllara deðil, bulunduðu asra deðil, fikirleriyle bulunduðu asýrlara da güzellik saçan bir güneþten bahsetmek gerekiyor, hem ülkemize hem de dünyamýza ýþýk veren bir güneþten. Biliyorsunuz 2007 yýlý Mevlana Yýlý olarak Türkiye'de, dünyada farklý faaliyetlerle bir þekilde anýlýyor. Anýlmanýn ötesine geçerek anlamaya çalýþýyoruz. Bu akþam bizimle birlikte az sonra sahneye davet edecek olduðumuz isimlerin yýllardýr yapageldikleri bir güzellik var. Mevlana Hazretlerini ve daha farklý deðerlerimizi bizlere anlatmak. Sadece anmak deðil, ötesine geçerek anlatmak. Ve bunu Onlar hakikaten baþarýyorlar. Biz de bu akþam biraz daha pür dikkat Hz.Mevlana'yý öðrenmeye çalýþacaðýz doðumunun 700. yýlý olmasý münasebetiyle. Kültür Bakanlýðý Eðitim ve Araþtýrma Genel Müdürü Sayýn Celil Güngör Beyefendiyi alkýþlarýnýzla davet ediyoruz. Ve yine yakýndan tanýdýðýnýz, bir aþk yazarý aslýnda O, Leyle ile Mecnun deyince hemen aklýmýza geliyor, bir Peygamber sevdalýsý aslýnda O ve Kültür Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Ýskender Pala Hocamýz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 346 Sözü ben burada ehli kelam, ehli kemal ve ehli kalem olan isimlere býrakmak istiyorum efendim. Buyurunuz deðerli hocam. Prof. Dr. Ýskender PALA Deðerli izleyiciler hayýrlý akþamlar diliyoruz. Tabi Mevlana Hazretleri hakkýnda söz, O'nun eseri kadar geniþ bir denizdir ki, hangi sahilinden içine girseniz sizi bir girdap alýr götürür, baþka bir sahile çýkarýr ve oradan yine bir baþka deniz baþlar, oradan yine bir sahilden adým attýðýnýzda yine kaybolur gidersiniz. Biz kendimizi bulmak, bu arada da Hz.Mevlana'yý konuþmak için aramýzda þöyle bir mutabakata vardýk. Önce Celil Bey lütfederse eðer, Hz.Mevlana'yla ilgili olarak 2007 yýlý ve 2007 yýlýyla birlikte gönül dünyamýza, zihin dünyamýza ve maddi dünyamýza, coðrafyamýzýn dýþýndaki dünyaya neler oluyor, ne olacak, "2007 ve Hz.Mevlana" Celil Bey'den dinliyoruz. Buyurun efendim. Celil GÜNGÖR Teþekkür ediyorum Hocam. Bizi burada ve ekranlarý baþýnda izleyen deðerli izleyicilerimize de iyi akþamlar dileyerek sözlerime baþlýyorum. 2007 yýlý malumunuz UNESCO tarafýndan Mevlana Yýlý diye tabir edebileceðimiz bir konsepte, bir listede deðerlendirildi. UNESCO 2005 yýlýnda dünya kültürüne, evrensel kültüre katký yapan çeþitli ülkelerin, çeþitli tarihi þahsiyetlerini anmak, Onlarla ilgili bir yýl boyunca Onlarý insanlarýn gündeminde, toplumun gündeminde, dünyanýn gündeminde, evrensel kültürün gündeminde tutabilme amaçlý tavsiye kararlarý alýr. 2005 yýlýnda da 2007 yýlýný Mevlana'nýn 800. doðum yýl dönümü vesilesiyle 2007 yýlýnda, Mevlana'nýn uluslar arasý ölçekte, uluslar arasý düzeyde evrensel kültürün bir parçasý olarak kutlanmasý kararýný aldý. Bu kararýn alýnmasý, bu ve buna benzer kararlarýn alýnmasý için ülkelerin bir takým etkinlikleri, bir takým faaliyetleri yapma taahhüdünde bulunmalarý, niçin o evrensel kültüre önerdikleri o ismin önemli olduðu konusunda dünyayý, Birleþmiþ Milletleri ikna etmeleri gerekiyordu. Bu Türkiye açýsýndan çok zor olmadý, çünkü Mevlana Celaleddin Rûmi, Türkiye'nin Türkiye açýsýndan, dünyanýn bilinirliði en yüksek tarihi þahsiyetlerinin baþýnda gelen bir isimdir. Bu baðlamda 2007 yýlýnda bakanlýðýmýz Kültür ve Turizm Bakanlýðý devletin diðer kuruluþlarýyla da iþbirliði içerisinde bir dizi etkinlikler yapýyoruz. Hala devam ediyor bu etkinliklerimiz. Bu etkinliklerimizi daha çok yurtdýþý aðýrlýklý yaptýk 2007 yýlýnda, ama yurtiçinde de önemli etkinlikler yapýldý, yapýlmaya devam ediliyor. Bizim buradaki amacýmýz, Hocam az sonra etraflýca mutlaka bahsedecektir Mevlana'nýn felsefesi, politikasý, dünya görüþü, efendim tasavvufi derinliði, Türk ve Ýslam kültüründeki Mevlana'nýn yeri gibi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 347 konularý etraflýca anlatacaktýr. Bizim dünya ile paylaþmak istediðimiz bu evrensel deðerimizi, dünyanýn önemli kültür ve sanat merkezlerinde adeta geceli-gündüzlü bir faaliyet olarak devam ettirme þeklinde bir programýmýz vardý. Dünyanýn önemli 22 kültür ve sanat þehrinde bu etkinliklerimizi yapmaya devam ediyoruz. Mesela bu akþam, az önce görüþtüm, arkadaþlarýmýz Hindistan'daydý, Yeni Delhi'delerdi. Mesela orada çok yoðun bir ilgiyle karþýlaþýlmýþ. Gittiðimiz her yerde salonlarýmýz lebalep dolmakta, insanlarýn ilgileri olaðanüstü biçimde yoðun. Çünkü Mevlana yurt dýþýnda bizde tanýndýðýndan daha fazla tanýnýyor. Dünyanýn önemli okumayazma oraný yüksek ülkelerinde en çok satan, yýllardan beri mesela Amerika'da en az 15 senedir en çok satan þiir kitaplarý listesinde Mevlana'nýn þiirleri, Ýngilizce çevirileri, rubaileri, Mesneviden yapýlmýþ çeviriler, Mevlana'yla ilgili yayýnlar Amerika'da 15 seneyi aþkýn bir süredir hep en çok satanlar listesinde yer alýr. Yani dünyada kültürel arka planý güçlü ülkelerde, ki okuma-yazma entelektüel düzeyde, son derece yoðun bir ilgi ile karþýlanýr Hz.Mevlana ve O'nun özellikle iþte sema ayini, o sema ayininin o ritüellerin kendi içinde son derece anlamlý bir dünyasý vardýr. O'nun insanýn çeþitli evrelerini, hayatýn çeþitli evrelerini açýmlayan son derece derin bir müzik ve görsel þölen þeklinde ifade edilebilecek bir anlamý vardýr. Bu insanýn deruni tarafý, insanýn sonsuzluðu, insanýn sonsuzlukla iliþkisi, insanýn dünya ile iliþkisi, kozmolojiyle iliþkisi gibi felsefi bir arka planý olan bu ritüeli bizim dýþýmýzdaki toplumlarda çok iyi bilmektedir. Hz.Mevlana'nýn 800 yýl önce verdiði mesajlar bugünün insanlýðý için de son derece cazip, sanki bugünün insaný için yazýlmýþ birer mektupmuþ gibi gelmektedir. Neden? Çünkü 800 yýl önceki dünyanýn o karmaþasý, toplumlarýn o karmaþasý, o alt-üst oluþlar, o çalkanýþlar, o yeniden bir þeylerin teþekkül etmeye baþlamasý ile günümüz dünyasýnda adeta bir benzerlik vardýr. Ýþte bu benzerliklerin bugünün insaný için de son derece paralel çizgiler ifade etmesi, bugünün insaný için de Mevlana'yý yine okunan bir deðer haline getirmektedir. Prof. Dr. Ýskender PALA Celil Bey ben bu arada baþka bir konuyu gündeme getirmek isterim. Tabi Hz.Mevlana'yý dünya bizden daha iyi biliyor, daha çok da okuyor. Bunun bir sebebi Hz.Mevlana'nýn eserlerinin Fars diliyle yazýlmýþ olmasý ve mesela bir Ýran tehlikesi vardýr karþýmýzda. Ýranlýlar Mevlana'ya sahip çýkýyorlar. Yani neredeyse bizim deðil onlarýn olacakmýþ gibi. Onun için bütün dünya kamuoyunda Mevlana'nýn Türk yurdunda, Konya'da, sizin az evvel buyurduðunuz o karýþýk ortamda, o kaos ortamýnda yetiþmiþ olmasý çok anlamlý. Bunun için sadece yurtdýþýnda yapýlan etkinlikler bile baþlý baþýna muhteþem bir hizmet. Kültür Bakanlýðý'ný tebrik ediyoruz ama bunun yanýnda mesela Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi baþta olmak üzere, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 348 Konya Büyükþehir Belediyesi baþta olmak üzere yurtiçinde de birçok etkinlikler devam ediyor. Bunu ben biraz þuna baðlýyorum. Hz.Mevlana 700 sene önce _74 yýlýnda vefatýnýn 700. yýlýydý, bu sene 30 Eylül de doðumunun 800. yýlý_ arka arkaya Allah'ýn bir lütfu hiç durmadan UNESCO onun adýna Kültür Yýlý ilan ediyor, Mevlana Yýlý ilan ediyor ve bu yine Hz.Mevlana'nýn Mesnevisindeki bir beyiti bana hatýrlattý. Diyor ki orada, "Satrancý öyle oyna ki 700 yýl sonra 'mat' diyebilesin". Yani kendisi 700 sene önce yaþadýðýnda öyle bir satranç oynamýþ ki 'mat' sesi ancak 700 sene sonra bu dünyada bize geliyor ve bugün Japonya'dan Amerika'ya kadar, Mozambik'ten, Güney Afrika'dan Cape Town'dan Rusya'nýn en uç Sibiryalarýna kadar, kuzeyden güneye doðudan batýya Mevlana adýný neredeyse bilmeyen yok. Bir konu dikkatimi çekti. Mevlana'nýn yaþadýðý kaos ortamýný isterseniz izleyicilerimize ben çok basitleþtirilmiþ olarak þöyle anlatabilirim, arz edebilirim. Bir an gözünüzü yumun ve 70.000 çadýr içerisinde 70.000 ailenin çadýrlarýnýn altýna tekerler takarak yürüdüðünü düþünün: Moðol istilasý. 70.000 çadýr, koyunuyla keçisiyle köpeðiyle ineðiyle yürüyor ve önünde ne varsa her þeyi tüketiyor. Çekirge sürüleri gibi ne mabet býrakýyor ne ev býrakýyor, her þeyi tüketiyor. Onlarýn önünden kaçýp gelen bütün insanlar Anadolu'ya yýðýlýyor. Beri tarafta Bizans var. Kayseri Sivas - Konya hattý, beri taraf Bizans. Öbür taraf Moðollarýn önünden kaçýp gelen insanlar ve o çaðda o hale geliyor ki fakirlik, Konya'da bir evin dünyada varlýk olarak adlandýrabileceði sadece bir tek tavuðu var; bir tavuk. O ailenin tek dünyalýk varlýðý bir tavuk. O tavuk da günde bir tane yumurta yaparsa doðan bebeðe yedirelim diye tavuðun baþýnda nöbet bekliyorlar. Çünkü diðer evler de aç. Bir tanesi yakalayýp tavuðu kesip yemesin diye. Bu derece yokluk. Yani madde sýfýrý vurmuþ. Madde elinizden gittiyse, maddi olarak hiçbir þeye ulaþamazsanýz, madde istemek için el açacaðýnýz bütün kapýlar kapandýysa elinizi açacaðýnýz bir tek kapý kalýr geriye. Sultana gitseniz eli boþ dönüyorsunuz, Beye gitseniz eli boþ dönüyorsunuz, Aðaya gitseniz o sizden daha periþan durumda. O zaman bir tek kapý kalýyor ki bütün kapýlarýn ötesindeki Mavera Kapýsý. Ýþte onun için 13.yüzyýl ve 14.yüzyýl, o kaos, o kargaþa döneminde en büyük velilerimiz yetiþmiþtir. Yunus Emre, Hacý Bektaþ-ý Veli, Þeyyat Hamza, Hoca Dehhani… Ve Mevlana Hazretleri de bu kafilenin, bu silsilenin baþýdýr. Ve böyle bir baþ olmak dolayýsýyla da bugün dünyanýn buna ihtiyacý var. Kültür Bakanlýðý'ný sadece bunu anlatmak için bile bu etkinlikleri düzenlemiþ olmasýndan dolayý tebrik etmek lazým. Celil GÜNGÖR Bir þey söyleyebilir miyim hocam? Mevlana'nýn okunurluðundan ve bilinirliðinden söz ettik. Aslýnda bunu siz de mutlaka bir katkýyla zenginleþtireceksiniz. Türkiye'de Türk literatüründe evet Mevlana ile ilgili akademik düzeyde son derece nitelikli Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 349 çalýþmalar var. Ancak bunu genel düzeyde, halk düzeyinde, popüler düzeyde Mevlana ile ilgili çalýþmalar son derece az. Yani çocuðunuza okutabileceðiniz o aðýr dili olan, biraz aðdalý, edebi süslemelerle, edebi sanatlarla yoðun bir dilin dýþýnda insanlarýn kolaylýkla anlayabileceði ve popüler olabilecek düzeyde, o edebiyatý zenginleþtirecek çalýþmalar maalesef bizde çok eksik. Hatta bir adým daha ileri gidip, hocam buna ne der bilmiyorum, o Mevlana'nýn dev eseri Mesnevi'nin bile hala doðru dürüst bir Türkçesi yok. Yani bugünün insanýna Mesnevi falan deriz de, kaç kiþi Mesnevi okumuþtur yada kaç kiþi Mesnevi okumaya baþlayýp, kaç sayfa okumuþ ve devam ettirmiþtir? Bu konularda son derece yetersiziz. Ama bu yýllar, bu ivmeler, bu motivasyonlar bizi belki de bu konularda zenginleþtirecek. Bir örnek vermemiz gerekirse bundan 5-10 yýl önce "Simyacý" diye bir roman vardý. Türkiye'de aylarca, belki 1-2 yýl 'çok satan kitaplar listesi'nde kaldý. Simyacý, Mesnevi'deki bir hikayenin çaðdaþ roman tarzýnda, çaðdaþ epik tarzda alýnarak geliþtirilmiþ bir formatla iþlenmiþ haliydi. Kitabýn yazarý Brezilyalý Paulo Coelho'nun anlattýklarý Batý dünyasý için, o insanlar için, oradaki metaforlar, oradaki olaylar son derece çarpýcýydý. Bunu bir Türk romancýsý, Türk edebiyatçýsý yapabilirdi. Ama bizim edebiyatýmýz, bizim romanýmýz, bizim kültürümüz, çaðdaþ kültürümüzün beslenme kaynaklarý artýk çok kuru ve sýð olduðu için o zengin kaynaklara ulaþamadýk. Yani hocamý biraz da tahrik etmek için bunlarý söylüyorum. O mutlaka açýklayacak. Hocam burada söylediðim þeylerden biraz istisnadýr. O, Leyla ile Mecnun'u ve diðer bazý romanlarýyla zengin kültürümüzden beslendiði edebi örnekleri kendi çapýnda veren ilk isimlerden birisidir… Prof. Dr. Ýskender PALA Teþekkür ederim. Celil Bey tuzaða düþtü aslýnda kendi sözleriyle. Çünkü þu anda imkanlar kendisinin elinde. Bunlar hala yoksa 'Neden yok?' diye bana sormasýn hiç kimse lütfen. Mevlana'nýn sözüyle. Diyor ki Mevlana Hazretleri 'Gözünüzü içinize çevirin; içinize, kendinize. Dýþarýya deðil içeriye bakýn, kendinize bakýn'. Tabi þaka yapýyorum Celil Bey'e. Ben O'nun þu fikrine iþtirak ederek bir baþka hazin durumdan bahsetmek isterim. Hayýflanalým mý, aðlayalým mý? Yani baþýmýzý iki avucumuzun arasýna alýp dizlerimizi de dirseklerimize dayayýp hüngür hüngür aðlasak yeridir. Mevlana ile Shakspeare'i ölçtüðünüzde Mevlana, 5 defa Shakspeare eder. Bu böyle bir hakikattir. Ama Shakspeare'in bütün kitaplarý bütün dünyayý çizgi film olarak, bale olarak, tiyatro olarak, roman olarak, sinema olarak, lise ayarýnda, ilkokul düzeyinde, üniversite düzeyinde, orijinal baskýsý, sayýsýz baskýsý bütün dünya dillerinde… Ýngilizler Shakspeare'in arkasýnda durmayý bir propaganda aracý yaparak Shakspeare'i kendileri için nasýl söyleyeyim bir kahraman, bir klasik olarak bütün dünyaya "Shakspeare = Ýngiltere" derler. Ama Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 350 biz "Mevlana = Türkiye" diyecek olsak bizi önce kendi içimizdeki, kendimize ait farklý yorumlar ve farklý düþüncelerde olan insanlar boðmaya kalkar. Böyle bir hakikati de dile getirmek lazým. Çok þükür bunlar gerilerde kaldý. Bu çaðlar da geçti gitti. Bundan böyle Mevlana bir kapýdýr. O kapýdan girildiðinde çok güzel yerlere ulaþýlacaktýr. Þu sözü söyleyen insana nasýl bakarsýnýz Allah aþkýna söyler misiniz bana? Diyor ki; "Yolcu, kalbe yürü" bitti. Baþka hiçbir þey söyleme sen. 60.000 beyti baþka hiçbir mana için yazmasa, sadece bu dizeyi söylemek için kalemini oynatmýþ olsa O yine dünyanýn en büyük insanlarý arasýnda sayýlmaya deðer. "Yolcu kalbe yürü" buyurun bunu yazýn bir kaðýda evinizin duvarýna asýn bundan sonra buna göre davranýn. Þimdi kalpleri fethedecek bir Mevlana var önümüzde ve biz bununla yeterli propagandayý yapamýyoruz, yeteri þekilde O'nu tanýtamýyoruz. Ben umutvarým ki Celil Bey bundan sonra, bunlarý konuþtuðumuza göre bu ihtiyaç ortaya çýkmýþ demektir. Bundan sonraki kuþak hiç þüphesiz, Mevlana Hazretleri'yle ilgili pek çok þey yapacak. 1974 yýlýnda ben ilk defa Mevlana'nýn bir Mesnevisinin bir tercümesini okumaya baþladýðýmda Türkiye'de yýlda basýlan kitap sayýsý 1200'dü. Bugün neredeyse yýlda basýlan kitap sayýsý 30.000'i, 40.000'i buluyor. Þimdi böyle bir geliþme içerisinde bunu da biz yavaþ yavaþ, hiç yadsýmadan, hiç kenara itmeden içindeki güzellikleri alacaðýz. Çünkü Mevlana'nýn anlattýðý her þey bizim ruhumuza uygun olan þey. Ve batý dünyasý bugün mutlu olamýyorsa Mevlana gibi bir deðerin söylediklerini içselleþtiremedikleri için, daha doðrusu onlarda bir Mevlana olmadýðý için mutsuzdurlar. Bugün bizim o kadar çok imkanýmýz var ki. Sadece Mevlana deðil, O'nunla beraber pek çok isim sayýlabilir. Bunlarýn bir tanesinin kitabýna yapýþsak ve o kitabýn peþinden kendimizi yeniden formatlasak, gözlerimizi yýkasak ve yeniden görmeye baþlasak, bütün o kiri, pasý atsak perdelerin üzerinden ve desek ki, "Biz kendimize ait güzellikleri þöyle görüyoruz" emin olun batý dünyasý bize imrenir hale gelebilir. Burada kavgamýz batýyla deðil, batý dünyasýyla da deðil. Biz kendi içimizdeki kýymet bilirsizliðimiz ve kendimize ait deðerlerimizi yadsýmamýz belki bizim asýl problemimiz. Ne dersiniz? Celil GÜNGÖR Evet, yani bu büyük ölçüde doðru tabi ki. Bir arama motoruna girdiðiniz zaman internette, daha çok dünyada Mevlana diye bilinmez, Rumi diye bilinir. Rumi yazýp bir arama motoruna girdiðinizde en az 3milyona yakýn Rumi'yle ilgili site, sayfa, doküman bulabiliyorsunuz, bu kadar da bizim dýþýmýzdaki toplumlarda, yani o bizim dýþýmýzdaki dediðimiz toplumlar da tabi belki O'nun felsefesine daha çok ihtiyaç duyan toplumlar diye de niteleyebileceðimiz toplumlardýr. Oralarda az önce sözünü ettiðimiz düzeydeki popüler kitaplar, popüler kültürün çeþitli araçlarýyla O'nun anlaþýlmasý, tanýtýlmasý, hatta fanclupler, marketler, Mevlevi marketleri, Rumi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 351 marketleri, oralardan çeþitli þeylerin insanlara tanýtýlmasý gibi son derece yoðun bir dünyasý var bu iþin. Bizim toplumumuzda, bizim kültürümüzde ise bir de Mevlana'nýn dýþýnda, Mevlana'nýn ve eserlerinin dýþýnda, belki Mevlana'dan sonra sistemleþtirilmiþ bir Mevlevilik olgusu var. Yani bu Mevlevilik kültürü de baþlý baþýna hayatýn bütün alanlarýný çerçeveleyen bir kültür. Yani iþte giyim-kuþam tarzýndan edebiyatýna kadar, sanatýna kadar, musikisine kadar, günlük hayatýna kadar, hatta mutfaðýna kadar hayatýn bütün çerçevelerini içerisine alan bir yaþam biçimi, bir hayat tarzý. Bu da gene daha çok Osmanlý kültüründe geliþtirilmiþ, Osmanlý kültüründe çerçevesi çizilmiþ ve Osmanlý kültür hayatýnda iz býrakmýþ önemli þahsiyetlerinin hepsinin o mektepte, ocaktan geçtiðini görüyoruz. Bu falan toplumun "Mevlana þu dilden yazdýðý için bizdendir" gibi son derece, biraz da ilkel diyebileceðimiz sahiplenme duygularýnýn ve istençlerinin çok ötesinde bir olay. Dolayýsýyla biz Mevlana'yý bir kimlik kavgasý olarak, yok Ýranlýdýr, Afganlýdýr falan gibi þeylerin üzerinde düþünüyoruz. Yani o Anadolu topraklarýnda eser vermiþ yüzlerce önemli þahsiyetten birisidir ve eserlerini bu topraklarda vermiþtir. Bu topraklarýn havasýný yaþayarak, havasýný teneffüs ederek, bu topraklarýn ikliminden, bu topraklarýn insanlarýndan ve gözlemlerinden yola çýkarak bu eserlerini vermiþtir. Dolayýsýyla biz Mevlana'nýn þuralý, buralý olmasýný çok fazla önemsemiyoruz. Türk kültürünün bir parçasý, çünkü eserlerini burada vermiþtir. Türk edebiyatýnýn, Türk kültürünün önemli bir parçasýdýr. Türk kültürü de bu anlamda çok yerel bir kültür deðildir, evrensel bir kültürdür Türk kültürü de. Yani dünyanýn Çin Seddi'nin bir ucundan Adriyatik'in bir baþka ucuna kadar ayný damardan beslenen, çeþitli hayat tarzlarýyla birlikte ayný þeyleri terennüm eden bir toplulukla karþýlaþýrsýnýz. Ayný þiirleri söyleyen, efendim ayný oyunlarý oynayan, ayný dilde farklý lehçelerle birbirleriyle selamlaþan insanlar görürsünüz. Dolayýsýyla o coðrafyada insanlarýn þuralý yada buralý olmasý çok da önemli deðil gibi geliyor bu tartýþmalarýn. Prof. Dr. Ýskender PALA Evet, çok doðru, haklýsýnýz. Þimdi Celil Bey'in az evvel söylediðini ben örneklendireyim isterseniz. Hz.Mevlana'dan sonra Mevlevilik, bu toplumu kabalýklarýndan yontan, ona zarafet giydiren, onu damýtýlmýþ, süzülmüþ bir medeniyet haline getiren bir yoldur Mevlevilik. Pek çok devlet büyüðü Mevlevilikle baðý olduðu için büyüktür. Büyüklükleri oradan gelir. Pek çok þair sýrf Hz.Mevlana'nýn Mesnevisinde anlattýklarýný yeniden anlattýklarý için, O'nun söylediklerini dönüþtürerek kendi çaðlarýna göre söyledikleri için büyük þairdir. Pek çok sanatkar, pek çok mimar Onlarýn kurduðu o ince zevkin ürünlerini kendi çaðlarýna göre dönüþtürmekten dolayý büyük sanatkar olmuþlardýr. Hattatlar, musikiþinaslar, musiki baþlý baþýna bir dünyadýr. Bizim Osmanlý musikisinin, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 352 atalarýmýzýn, sizin atalarýnýzýn, büyük dedelerinizin, 15. göbekten, 16. göbekten, 17. göbekten ninelerinizin dinlediði þarkýlar da, dinlediði teganniler de, dinlediði neþideler de hep o form içerisinde þekil buluyordu. Orada bir hayat damýtýlýyordu ve o kadar zarif bir hayat idi ki, insan ruhunun bütün yýllar boyunca Orta Asya bozkýrlarýndan gelerek bütün yýllar boyunca kendisini nasýl en güzel, en nazik, en nazenin þekle sokabilirim kaygýsýnýn nihai noktasýydý. Bu bakýmdan belagatin de, fesahatin de, þiirin de, musikinin de bir damýtýlmýþ noktasý gibiydi. Yani mesela Osmanlý padiþahlarýna padiþah olduklarý zaman kýlýç kuþatma merasiminde bir Mevlevi þeyhi, dedesi bu görevi yapardý ve kýlýç kuþanmadan padiþah, padiþah olamazdý, iradesi dinlenilmezdi. Yani Osman Bey, Osman Gazi Hz.Mevlana'ya gidip, "Ben Anadolu'da bir þeyler yapmak istiyorum" dediðinde Türk askerinin baþýna ilk serpuþu o sarmýþtý. Hacý Bektaþ kazanýndan aþ yiyen yeniçeri, biraz da Hz.Mevlana'nýn ruhundan, giydirdiði börkten dolayý o ruhu yaþatmýþtý. Ne zaman ki bunlarý kaybetmeye baþladýk, bunlarý dönüþtüremez hale geldik. O zaman biz gönül dünyamýzý kaybettik. Gönlümüze ait deðerlerimizi ýskalamaya baþladýk. Söyleyeceðim o ki; bütün dünya gözünü Mevlana'ya ve Mevlana dolayýsýyla bize, bizim topraklarýmýza, bizim coðrafyamýza, bizim kültür ve medeniyetimize çevirmiþ durumdadýr ve bu bir fýrsattýr. Bu fýrsatý deðerlendirmek için önce bizlerin Mevlana'yý okumamýz lazým, kendimiz bilmemiz lazým. Nedir þu Mevlana? Ne diyor? Yani acaba ne söylüyor diye hiç olmazsa bir mesaj… Yoksa üstgeçitlerin alýnlarýnda yazýlan iki sözü ezberleyip, kaþýklar üretilip de içinde adamlar yok elbiseler gördüm, elbiseler yok adamlar gördüm bu kadar basit þekilde anlamamak, O'nun ruhuna inebilecek bir þeyleri kendimiz bizatihi okuyarak öðrenmek zorundayýz. Biz bir medeniyet savaþýndan bahsediyoruz. Dünya yakýnda medeniyetler savaþýna sahne olacak. Bizim çocuklarýmýz bunu görecek. Peki çocuklarýmýz o gün kendi medeniyetlerini bilmezlerse baþka bir medeniyetle nasýl mücadele edebilecekler ki? Sýrf bunun için bile Hz.Mevlana'nýn bütün dünyada 800.yýl dolayýsýyla anýlýyor olmasý bizim için bir fýrsattýr. Celil GÜNGÖR Bizim daha iyi anlamamýz ve tanýmamýz için bir anlamda da, yani bu uluslar arasý ilgiler bir anlamda bizim de o ilgilere biraz daha pür dikkat kesilmemizi, biraz daha bizim de o konunun neyin nesi, neyin fesi olduðu konusunda yoðunlaþmamýzý gerektiriyor. Burada bir þeyi de Hocam azýcýk söz etti. Bu ilgiyle birlikte bir takým anlam kaymalarý da olmuyor deðil tabi. Ýþte Mevlana kimdir? Bir de öyle bir þey var. yani öyle bir Mevlana portresi çiziliyor ki, Mevlana'nýn kimliði kayboluyor. Yani nedir bu, kimdir? Müslüman mýdýr? Hatta öyle þekilde oluyor ki, dinler üstü bir þahsiyet, efendim hiçbir þeyi olmayan, kutsalý olmayan, her þeyi kendi içinde meczeden Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 353 yepyeni bir doktrin, yepyeni bir doðma oluþturmuþ falan gibi bir farklý Mevlana portresi çýkýyor. Bu bir felsefi kayma bir anlamda. Bir de bir baþka kayma daha var. O da, olayý çok fazla turistikleþtirebiliyoruz, çok fazla metalaþtýrabiliyoruz. Bizim bakanlýk olarak en çok rahatsýz olduðumuz konularýn baþýnda da o geliyor. Prof. Dr. Ýskender PALA Halk olarak biz de rahatsýz oluyoruz. Celil GÜNGÖR Evet, evet. Mesela olur-olmaz yerlerde, olur-olmaz hiçbir anlamý olmayan yerlerde, hiçbir geleneðe uygun tarzý ve tavrý olmayan sema gösterileri en çok rahatsýz olduðumuz þeylerden bir tanesi bu. Ýþte ne bileyim, bir maðazanýn açýlýþýnda bile bir semazen döndürülmesi, efendim hiç alakasý yokken bir yemekte hatta içkili bir yemek esnasýnda bir sema yaptýrýlmasý tek kiþiyle bütün bunlar biraz iþi çok fazla basitleþtirip, çok fazla ticarileþtirme gibi bir þey de arz ediyor. Bu son derece sakýnýlmasý gereken, hem manevi açýdan hem de bir kültürün esasýna, bir kültürün otantikliðine saygý açýsýndan da birazcýk bu konularda muhafazakar davranmamýz gerektiðini düþünüyoruz. Prof. Dr. Ýskender PALA Evet. Bu konuda zaten kendisi de böyle davranýlmasýndan bizar olduðunu defaatle söylemiþtir. Bir rubaisinde der ki, O'nun referanslarý hep Kur'an'a gider, yani O bir þey söyler mutlaka Kur'an'da ona ait bir iþareti tefsir ediyor demektir. "Men bendei Kur'an'em eger can darem men haký rehi Muhammed muhtarem" der. Yani þöyle demek: Ben Kur'an'ýnn kuluyum, Kur'an'ýn kölesiyim, Kur'an'ýn adeta etrafýnda bir kul oldum. Caným bedenimde olduðu müddetçe de bu böyle devam edecek. "Eger can darem" Eðer caným varsa canýmýn taþýmanýn karþýlýðý olarak Kur'an'ýn kölesiyim. Ben Hz.Muhammed'in yolunun, tozunun, topraðýnýn bir zerresiyim. Þimdi böyle diyen bir insanýn söylediklerini dinler üstü eyvallah. Bu "Eyvallah" da onlardan mesela dilimize geçmiþtir. Yani tamamen Mevlevilikten girmiþtir. Bakýn hepimiz kullanýyoruz, tesadüfen kullandýk ve herhalde Hz.Pir'in de ruhu duydu ki, ona da eyvallah. Ama biz O'nun bütün referanslarýnýn Kur'an'dan olduðunu da her zeminde ve her zamanda söylemek zorundayýz. Ýþte bir örnek, yani bu kadar bahsettik teorik olarak. Ne demiþ? Bakýn diyor ki, "Aþk bir denizdir. Gökler bu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 354 denizde ancak bir köpük gibidir. Göklerin dönüþünü aþk dalgasýndan bil sen, aþk olmasaydý dünya dönmeyi unutur, donar kalýrdý. Aþk olmasaydý cansýzlar bitkilere girer de onlarda yok olurlar mýydý hiç? Kendilerini onlarda feda edecek. Nebatlar kendilerini gýda olarak canlýlara sunabilirler miydi aþk olmasaydý? Aþk olmasaydý her yer yerinde buz kesilir, donar kalýrdý. Aþýklar deðirmen taþý gibi gece-gündüz döner dururlar. Aðlarlar, inlerler bir kararlarý da yoktur. Deðirmen taþýnýn dönmesi ýrmaðýn akýþýna delildir. Deðirmen taþýný dönerken görüp de ýrmak yoktur diyebilir misiniz? Sen arktaki ýrmaðý görmüyorsan gel de deðirmen taþýnýn dönüþünü seyret." Þimdi siz bir kainatýn dönüþünü göz önüne getirin. Kainatýn dönüþünden nelerin var olduðunu, bu dönüþün nelere iþaret ettiðini düþünün. Bütün bilim adamlarý þunu söylüyor astronomlar, bütün gezegenlerin iç içe dönüþleri, her birinin ayrý istikamette dönüþlerinden sadece bir tek gezegen, sadece bir tek saniye yolunu þaþýrsa veya da dönmeyi býrakýverse ne olur? Müthiþ bir hesap. O diyor ki, "Sen deðirmen taþýnýn dönüþüne bak ve arktaki ýrmaðý görmüyorsan taþa bakarak ýrmaðý hesap et. Gizli sevgiliyi göremiyorsan O'nun eseri olan göklerdeki dünyalarýn dönüþünü seyret. Bu dönüþ bir enerjidir, aþkýn özüdür. O dönüþ, galaksilerin dönüþü. Kan dolaþýmý, kanýn kalp etrafýnda dolaþýmý. Ýnsanýn bütün fikirlerinin zihin etrafýnda dönüþü. Kainatýn, hiç durmadan belirli bir düzen içerisinde dönüþü ve her birinin düzeninin belirli baþka bir düzene baðlý oluþu. Feleðin aþk yüzünden bir kararý, bir durup dinlenmesi yoktur. Ey gönül sen de durup dinlenmeyi arama. Yýldýz gibi dön dolaþ." Þimdi bu kadar okuduklarýmý, Kur'an'ý referans göstermeden okuduðunuz zaman pekala þöyle anlayabilirsiniz. Evet, birisi bir baþkasýna aþýk olur ve aðlar, inler, onun etrafýnda, onun evinin etrafýnda döner, dolaþýr, durur. Hiç durmadan bütün yollarý ona çýkar. Ama Kur'an'ý referans verdiðiniz zaman, o zaman karþýnýza "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim ve kainatý yarattým" denilen bir aþk çýkar. Bu aþký tanýmlayabilmek için taa ezel zamanýna uzanýrsýnýz ve zihniniz þöyle der, "Allah bir Nur yarattý bilinmeyi istediði zaman ve o Nur'a þöyle dedi, 'Kün Muhammed'a, Muhammed ol." Ve o Nur bu hitap karþýsýnda terledi ve irade kendisine verildiðinde "La ilahe illallah" cevabýný verdi. Anlatýlan aþk taa o zamanki aþktýr. Nur'u yaratýp "Muhammed ol" diyen ve O'na "La ilahe illallah" cevabýný veren Habibullah'ýn aþkýdýr. Ezelde aþýk olup bu dünyada o aþkýnýn arkasýný süren Mevlana'dýr. Ta o zaman aþka tutulup, aradan milyonlarca yýl geçtikten sonra o aþk ile cemali, gerçek güzelliði, mutlak güzelliði, Allah'ýn O'na hani öte dünyada görmeyi umduðu güzelliði anlatan aþkýn ta kendisidir anlattýðý. Ama biz onu yorumlayabiliriz. Mevlana'nýn eseri öyle bir þeydir ki deðerli izleyicilerimiz, eðer siz istiyorsanýz minareyi çalar kýlýfýný oradan hazýrlayabilirsiniz. Þöyle düþünürsünüz bu yola gitmek istiyorsanýz ve þöyle de düþünürsünüz, bu yola gitmek istiyorsanýz orada da sizin için en güzel rehber vardýr. Siz bakýþlarýnýzý düzeltin. Yoksa Mevlana'nýn eseri her açýdan size rengarenk bir dünya sunacaktýr. Bir pencere Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 355 açýldýðý zaman arkasýndan bir pencere daha açýlacaktýr. Divan-ý Kebir'i, Mesnevisi, Fehimafihi, mektuplarý, bütün bu eserleri arka arkaya saydýðýmýzda, üst üste koyduðumuzda bütün ömrü söylemek ve yazmakla geçmiþ bir insan. Bugünün hesabýyla düþündüðümüzde insan ömrünün o kadar eseri bir araya getirip, o kadar belið sözü ardý arkasýna edebilmesi muhal gibi görünüyor. Demek ki Mevlana'da o aþk var idi ki, o aþk ile bunlarý söyleyebildi. 13. yüzyýldaki toplumdan ta 21. yüzyýla mesajlar býraktý. Gördü, sadece o günü anlatmadý, bugün dahi bize rehber olacak cümleler saydý. Hangi eserini okusanýz karþýnýza, size böyle kanun hükmünde bir takým cümleler çýkacaktýr. Bir tanesine yapýþýn kurtulursunuz. Celil GÜNGÖR Bir de tabi bunlarýn söylendiði zamaný, az önce azcýk altýný çizdiniz ama þimdi þu Hocamýn okuduðu derin felsefi görüþler, o derin anlamalar içeren, sembolik anlatýmlarý içeren görüþleri, aforizmalarý adeta böyle her þeyin sütliman, bir refah toplumunda yapýlmýþ ve söylenmiþ þeyler deðil. yani bir ailenin, bir tavuðun gözünün içine baktýðý Hocamýn örneðiyle, bir zor dönemde söylenmiþ sözler. Yani taa Behten çýkýyorsun, Güney Azerbaycan'dan, Hicaz'dan Anadolu'ya aylar süren meþakkatli yolculuklarla geliyorsun. Her tarafta farklý zaruret, her tarafta periþanlýk, her tarafta bir karmaþa ve bu ortamda söylenebilecek kolay þeyleri deðil de, insanlarýn o anda belki kendini anlayamayacaklarýný bile bile geleceðe yönelik þeyler söyleye bilmesi. Yani Hz.Mevlana eminim ki söylediklerinin o günün insanlarý anlaþýlsýn diye söylediði þeyler deðildir. Yani o günün insanlarýnýn anlayacaðý þekilde söylemeyi kendisine çok da fazla þiar edinmemiþtir. O günkü insanlar anlasýn diye deðil, geleceðe yönelik, geleceðin insanlarý anlasýn diye söylenmiþ þeylerdir ve onun için de zaten 800 yýl da geçse, 1800 yýl da geçse, 8800 yýl da geçse ölümünün üzerinden, doðumunun üzerinden, her neyse, onlar o tazeliðini koruyacaktýr. Çünkü günün problemlerini, günün sorunlarýný kurtaracak þeylere deðil, insanlarýn ezeli ve ebedi sorunlarýný, ezeli ve ebedi arayýþlarýný, o hikmet arayýþlarýný, o bilgelik arayýþlarýný kendisine ontolojik bir sorun olarak koymuþtur ve dolayýsýyla onun için biz O'nu bugün de anlamaya çalýþýyoruz, bugün de O'nu yeniden yorumlamaya çalýþýyoruz. Yarýn da o yorumlara yeni yorumlar katacak zenginliklerin barýndýrdýðý bir literatüre, bir edebiyata sahibiz. Bu da her toplumun elinde olabilen bir imkan deðildir. Yani Mevlana'nýn, iþte Ulu Arif Çelebi'nin yazdýrdýðý bir Mesnevi var, 700 yýl önce, bu bizim elimizde, bu bizim muhafazamýzda. Dünyada böyle bir þey çok azdýr. Yani 800 yýl önce yazýlmýþ, kavranýlmýþ bir literatür dünyada çok azdýr. Mevlana bunlarýn baþýnda gelmektedir hem ruhuyla, hem özüyle ve ham de geleceðe dair her zaman bir ýþýðýnýn, bir projeksiyonunun olmasý dolayýsýyla. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 356 Prof. Dr. Ýskender PALA Þimdi sizin söylediðiniz þekilde, yerden devam edeyim. Misyon sahibi insanlar hattý zatýnda söyleyeceklerini o çaða ve kendi okuyucularýna göre söylemezler. Okuyucu onlarý pek ilgilendirmez. Yani okuyucunun seviyesine ineyim, okuyucunun anlayacaðý þekilde söyleyeyim demek ilimde ilerleme deðildir, gerilemedir. Siz bir þey söylersiniz okuyucu size yükselir. Yani göreviniz okuyucunun seviyesine inmek deðildir, okuyucuyu kendi seviyenize yükseltmektir. Onun için Hz.Mevlana'nýn Mesnevisi baþta olmak üzere bugün dahi kendisine bir misyon biçen insanlarýn dili, veya ifadesi, üslubu, belagati, fesahati herhangi sýradan gazete okuyucusunun anlayacaðý bir þey deðildir. Zaten öyle olursa yanlýþ olur. Gazete okumuyoruz çünkü. Gazete bir eser deðildir. Bir eser olsaydý her gün onu okuduktan sonra buruþturup atmazdýk. Eser veren insanlarsa kalýcý olaný gök kubbenin altýnda problem olarak 50 yýl sonra, 100 yýl sonra, 200 yýl sonra hala problem olarak devam edebilecek bir konuyu ele alýr ve onu beynelmilel, uluslar arasý bir düþünce tarzýyla ve o günün en mükemmel diliyle söyler. Yanlýþ þurada olabilir. Biz Hz.Mevlana'nýn dilini bugün tam manasýyla kavrayamýyor olabiliriz. Ama onu kavramak bizim görevimizdir. Mevlana'da eksiklik yoktur. Fazlalýk da yoktur. Eksiklik bizdedir. Fazlalýksa bizde hiç yoktur. Þöyle bir misal verebiliriz, yine O'nun eserinden, Mesnevi'den. Anlatýyor Pir, diyor ki, "Bir akþam, bir mehtaplý geceydi. Karaman sokaklarýnda yürürken sokaðýn ortasýnda bir adam gördüm. Baðdaþ kurmuþ, þakaklarýný ellerinin arasýna almýþ, önünde bir leðen, leðene bakýyordu dikkatle. Dedim ki, 'Efendi ne yapýyorsun?' Dedi ki, 'Mehtabý seyrediyorum.' Dedim ki, 'Ense kökünde çýban mý var senin? Yani bir leðen koyup önüne, dalgalý suda mehtabý seyredeceðine kaldýrýp baþýný baksana. Gökyüzünde mehtabýn kendisi var iken neden suretle uðraþýp duruyorsun?" Bugün biz Mevlana hakkýnda baþkalarýndan dinlediðimiz þey, leðende mehtap seyretmek gibidir. Okuyup, ense kökümüzde çýban yoksa, kalbimizde bir aðrý yoksa, zihnimizde bir bityeniði yoksa biz O'nu bizahiti eserinden okuyup öylece anlamak zorundayýz. Böyle anladýðýmýz taktirde O'na hakkýyla sahip olabiliriz ve O'nun belki bizden 700 yýl sonra, 800 yýl sonra umduðu ve beklediði torunluk, evlatlýk vazifesini yerine getirtebiliriz. Þöyle bir hesap yapalým. Farz edin ki size bir mektup geldi fakat üzerinde Japonca bir yazý var. Fakat sizin adýnýz yazýlý mektupta. Nasýl olsa bu Japonca, ben bu mektubu anlamýyorum diye bir kenara býrakýr mýsýnýz? Japonca bilen birisini bulursunuz, Japon Konsolosluðu'na gidersiniz falan,filan. Yani belki Japonya'daki büyük ikramiye size çýkmýþtýr diye de umut edersiniz. Bir zarf gelmiþ, zarfý açýp içinden size bir þey söyleyecek. Bu çok heyecanlý bir þeydir. Sizin adýnýz yazýlý bir zarfý açmak üzeresiniz. Ne kadar heyecan verici bir þey. Adýnýz yazýlmýþ zarf elinizde. Mevlana bize 700 sene önce zarflar dolusu mektuplar býrakmýþ. Üzerine de bizim adýmýzý yazmýþ. "Küçük torunlarým" demiþ. Fakat biz "Ya bunlarý, bu yazýyý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 357 okumasýný bilmiyoruz. Bu dili de zaten bize zor geliyor. Bunu anlamak da iþimize gelmiyor" diye o mektuplarý kütüphanelerin raflarýnda istiflenmiþ yerlerinde býrakýp gözümüzü bu tarafa çeviriyoruz. Yazýk deðil mi? belki oradaki hanýmefendinin büyük dedesiydi Mevlana. Onun soyundan olabilir. Niye olmasýn? Sadece Çelebi ailesi deðil, oradan da olabilir. Belki buradaki beyefendi O'nun soyundandý. Kendi büyük dedemizdi iþte. Ve sadece Mevlana deðil, Mevlana gibi bu topraklarý imar etmiþ, bu topraklarýn gönül ülkesini kurmuþ nice büyük insanlar var. Onlara muhtacýz biz. Asýl Onlarýn söylediklerine. Bu hiçbir zaman kendimizi geriye kilitlemek, geçmiþe kilitlemek manasýna gelmez. Onlarýn güzelliklerini alýp geleceðe doðru koþmamýz lazým. Geleceðe doðru yürürken Onlardan alabileceðimiz bütün cevherleri alýp adýmlarýmýzý ona göre saðlam atmamýz lazým. Problem buradadýr. Yoksa oraya kilitlenip kalalým manasý asla doðru bir söz deðildir, bu yanlýþtýr. Öyle bir çaðda yaþýyoruz ki, hayatýmýzý kuracaðýmýz yol önümüzde. Ama o yola giderken kendimize güvenimiz yok. Neden? Çünkü kendi sýrtýmýzdaki heybede yeterince malzeme yok. Yolculuk doðru-dürüst olmuyor, azýðýmýz az. Heybenize azýðýnýzý doldurun bakýn nasýl yola gidilir. Ne dersiniz? Celil GÜNGÖR Evet. Þimdi mesela Shakspeare'i okumamýþ, Shakspeare konusunda hiçbir fikri olmayan bir ortalama Ýngiliz vatandaþý düþünülemez. Prof. Dr. Ýskender PALA Çýldýrmýþ gözüyle bakarlar. Celil GÜNGÖR Böyle birisi olursa, onu zaten hemen… Prof. Dr. Ýskender PALA Celil Bey çýldýrmýþ gözüyle bakarlar Ýngilizler. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 358 Celil GÜNGÖR Evet, yani anormal bir þey gözüyle bakýlmaz ya da "Dante kimdir?" dendiði zaman Dante'nin efendim bir Ýlahi Komedyasý'ndan bir-iki sayfa, bir-iki bölüm okumamýþ bir Ýtalyan düþünülemez. "Cervantes kimdir?" dendiði zaman, iþte "Hiçbir fikrim yok, O da kim?" diye bir Ýspanyol tahayyül edilemez. Prof. Dr. Ýskender PALA Vatana ihanettir, vatana ihanettir böyle bir þey söylemek. Celil GÜNGÖR "Goethe kimdir?" diye sorulduðu zaman "Ya O hangi belediye baþkaný ya da nerenin yöneticisi?" falan diye soran bir Alman düþünülemez. Bunun gibi bizim kültürümüzde de öyle isimler var ki, öyle önemli köþe taþlarý var ki, toplumda bir takým önemli nitelikleri olduðunu varsaydýðýmýz katmanlar bu isimler konusunda son derece cahil, son derece duyarsýz. Dolayýsýyla bu ortalama vatandaþlýk standartlarýmýzý da alabildiðine yükseltmemiz lazým. Ýþte bu yükseltmenin, iþte Mevlana bir ayaðýdýr, Fuzuli bir ayaðýdýr, Kaþkarlý Mahmut bir ayaðýdýr, bir sürü þeyimizdir. Ama bunlardan bir takým isimleri bilmediðimiz zaman, Hacý Bektaþi "Ya O da kim, Nevþehir'in bir kasabasý galiba" onun ötesinde, coðrafya bilgimizin dýþýnda bir bilgimiz yoksa, toplum olarak da, eðitim düzeyimiz olarak da, insan kalitemiz olarak da kendimizi gerçekten sorgulamamýz lazým. Hele bugünün dünyasýnda bunun suçunu þu ya da bu kuruma, þu ya da bu yapýlanmaya atfetmenin de hiçbir deðeri yok. Çünkü bugün insanlarýn en kolay ulaþabildikleri þey bilgidir. Bilgiye o kadar çok kolay ulaþýyoruz ki sokaðýmýzdan geçen belediye otobüsüne binmekten daha kolay bilgiye ulaþmak bugünün dünyasýnda. Sokaða ineceksin, duraða geçeceksin, bilet bulacaksýn, 10 dakika kuyrukta bekleyeceksin. Ama bilgiye ulaþmak böyle deðil. Buradan Eminönü'ne gitmekten daha kolay bilgiye ulaþmak. Oturduðunuz zaman bilgisayarýnýzýn baþýna dünyanýn her yerinde ne var-ne yok öðrenebiliyorsunuz. Dolayýsýyla bilgi eksikliðimizi, irfan eksikliðimizi birey olarak belli çizgilerimiz, belli düzeylerimiz olabilir ama toplum olarak kendi deðerlerimizi tanýma açýsýndan, kendi deðerlerimizin sadece edebiyatýný yapmaktan öte onlarý gerçek anlamda birazcýk ortalama entelektüel yurttaþ düzeyinde o deðerlerimizle ilgili bir fikrimizin olmasý lazým. Nasýl hepimizin dünyanýn filanca takýmý hakkýnda ortalama bir teknik direktörden daha çok bilgimiz var. Yani hepimiz bir maçýn ertesi günü o takýmýn teknik direktöründen daha iyi o takýmý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 359 konuþlandýrýyoruz. "Þu burada oynatýlýr mý, bu buraya konur mu?" diyoruz. Yada bir otomobil markasý hakkýnda o otomobili üreten fabrikanýn mühendisleri kadar bir bilgimiz varsa kendi deðerlerimizle ilgili de en azýndan o düzeyde ortalama entelektüel bir dünya vatandaþý olabilme düzeyinde bilgimizin olmasý gerekiyor. Bir de artýk rekabet çaðýndayýz. Ticari hayatta öyle, iktisadi hayatta öyle, sosyal hayatta, akademik hayatta, her yerde korkunç bir rekabet var ve milletlerin de bir rekabeti var. Yani milletlerin rekabeti sadece milli gelirlerinden ibaret deðil, sadece nüfuslarýndan, askerlerinden ibaret deðil. En büyük rekabet entelektüel düzeydeki rekabettir. Bu entelektüel düzeydeki rekabette güçlü olan ülkeler de her zaman diðer alanlarda da güçlü olabilirler. Yani milli gelirin yüksek olduðu bir toplumun entelektüel düzeyi de epeyce yüksektir. Durup dururken bunlar olmuyordur. Dolayýsýyla o entelektüellik vasfýmýzý da bu (Mevlana) ve buna benzer deðerlerimizle iliþkilerimizi biraz daha sýký, biraz daha ciddi, biraz daha hayati düzeyde ele almamýz gerekir diye düþünüyorum. Prof. Dr. Ýskender PALA Çok haklýsýnýz. Yine Hz.Mevlana'nýn ifadesiyle söyleyecek olursak "Yeni þeyler söylemek lazým cancaðýzým madem"… Gökkubbenin altýnda benim çeyrek yüzyýlý aþkýn meslek hayatýmda duyduðum bütün yeni sözleri en eski adamlar söylemiþti. Bütün yeni sözler eski adamlarýn aðzýndan çýkmýþtý. Bizim sadece onlarý yeniden bugünün formatýnda, bugünün insanýna söylesek bile o bizim için yeni þey. Biz, Mevlana deðiliz. Yeni þeyler söylemek için çapýmýz yetmeyebilir. Ama Mevlana'nýn söylediklerini dönüþtürüp bugüne yeniden söylesek Türkiye'deki insanlarýn ortalama zekasý Avrupa'daki insanlarýn ortalama zekasýndan çok yüksek, çalýþkanlýklarý oradakinden çok yüksek. Ama bunlarý yönlendirmek ve yoluna koyabilmek konusunda bizim problemlerimiz var. Yani versiyonlar farklý. Bilgisayar ayný programý üretiyor ama burada kullaným hatasý var. Yani kullanýcýlarýnda yeteneksizlik yok. Fakat kullanýmý bilme konusunda yeteneksizlik var. Bilmeyince de kullanma yeteneksizliðiymiþ gibi görünüyor. Buradaki gençler beni hiç þüphesiz anlayacaklardýr. Çünkü ben onlarýn yüzlerine bakýnca bile Türkiye'nin geleceðinin ne kadar parlak, ne kadar güzel, ne kadar iyi bir Türkiye olduðunu görebiliyorum. Çünkü Avrupa'daki gençlerle kýyas ettiðimde onlarýn bütün o atýlým güçlerini, bütün çabalarýný, gayretlerini en azýndan yol yürürken nasýl yürümeleri gerektiði konusundaki gayretlerini biliyorum. Fakat onlarda bir tek þey eksik. Kendi kimliklerine ait parametreler yerli yerine oturmadý. Bu parametreleri Mevlana'nýn 'Mesnevi'sini yahut 'Divan-ý Kebir'ini okuyarak deðil öbür taraftan yüzlerce adam sayabilirsiniz. Bu adamlarýn hepsi zamaný üreterek gittiler. Bizim gibi zamaný tüketip gitmediler. Ýstanbul'dayýz, Karacaahmet Mezarlýðýnda Ýstanbul nüfusunun 10 katý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 360 insan yatar. Hatýrlayanýmýz var mý, hangisi hangisiydi? Hep unutuldu gitti. Kimi hatýrlýyoruz? Zamaný üretenleri. Onlar bizim için çalýþtýlar, bizim için bir þeyler býraktýlar. Fatih'i hatýrlýyoruz, Mevlana'yý hatýrlýyoruz, Atatürk'ü hatýrlýyoruz, Fuzuli'yi hatýrlýyoruz, sayabilirsiniz yüzlerce. Neden ürettiler? Biz onlarýn oluþturduðu zeminde kendimize kimlik biçelim diye. Biz o kimliðe sahip olmadýðýmýz sürece ne yaparsak yapalým ýstýraplarýmýzdan kurtulamayacaðýz ve kalbimiz çizik çizik hiç durmadan acý çekeceðiz. Ben böyle söylerim ve belki de bundan baþka da bir þey söylemem! Celil GÜNGÖR O zaman zamaný tüketmeyi býrakýp zamaný biraz da üretmek için sözümüzü noktalayalým isterseniz. Prof. Dr. Ýskender PALA Evet. Ýnþallah bu akþamý üretmiþ sayalým. Celil GÜNGÖR Sayalým peki. Bizi dinleyen herkese teþekkür ediyoruz. Prof. Dr. Ýskender PALA Efendim teþekkür ediyoruz. Saðolun varolun… Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 361 28.Gün Panel “Tv ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri” Tayfun Talipoðlu-Abdurrahman ÞenAhmet Yenilmez-Mehmet Usta Konser Taþkýn Savaþ Ýstanbul'da yükselen kubbeler göz yaþýmdý Cehennemden kurtulan taþlar benim taþýmdý Cellatlarýn önünde düþen baþlar baþýmdý Eðriyi ve doðruyu gözeten mizan benim Sunucu Ramazan-ý Þerif'in psikolojik, sosyolojik, kültürel, dini, iktisadi boyutlarýný velhasýlý kelam Ramazan-ý Þerif'le ilgili çok farklý yönlerden büyüklerimizin Ramazaný deðerlendirdiklerini þahit olduk. Öte yandan sair zamanlarda da bizi ilgilendiren konularý da deðerlendirme fýrsatýna sahip olduk deðerli misafirlerimiz. Bu akþam da "Sinema" diyeceðiz "Televizyon" diyeceðiz. TV izlemede yakýn zamana kadar 2. sýrada yerimizi almýþtýk. ABD en fazla TV izleyen ülke olmuþtu. Derken "Bu böyle olmaz" dedik. "TV izlemede rekoru almamýz gerekir" diye düþündük ve þu an en fazla TV izleyen ülkeyiz. Günde ortalama 5 saat TV izlemeyle dünya birincisiyiz. Ýhya hareketini gerçekleþtiren programlarý izlemiþ olsak "Haydi neyse" diyeceðimiz noktaya taþýyacaðýz meseleyi ama hiç de öyle deðil. Hayatýmýzý anlamsýz noktaya alýp götüren programlar da var. Þimdi sahneye davet edeceðim konuklar imhayý deðil ihyayý kendine baz almýþ ve bu istikamette ülkemizin ihyasý, insanýmýzýn inþasý için üzerine düþen vazifeyi sahnede, tiyatroda, mikrofonda yapmayý, kalemiyle gerçekleþtirmeyi kendisine prensip edinmiþ büyüklerimiz. 'Yol Hikayesi'ni ve yollardakilerin hikayesini kendisinden dinliyoruz. Bir nevi kendimizi O'ndan dinliyoruz, Tayfun Talipoðlu… Kendisini genelde evde TV izlerken "Aman kalsýn ha!" dediðimiz programlarda, dizilerde görüyoruz, Mehmet Usta… Birçok projede, birçok dizide yer almýþ bir isim ama biri var ki madalya olarak yeter de artar bile zannediyorum. O da hemen Çanakkale dediðimizde yapýlan en önemli çalýþma desek sanýyorum doðru bir ifade kullanmýþ oluruz. TRT'de yayýnlanan bir dizi vardý 'Kýnalý Kuzular'. Ýþte o dizinin mimarý, Ahmet Yenilmez… Gazeteci-Yazar, köþe yazýlarýnda sinemanýn toplum üzerindeki etkisi, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 364 psikolojik boyutunu inceleyen, kalemini bu iþe vakfetmiþ bir isim, ayný zamanda bu akþamki panelin oturum baþkanlýðýný yapacak isim, Abdurrahman Þen… Buyurunuz Sayýn Baþkaným. Abdurrahman ÞEN Mübarek Ramazanýn son günlerini idrak ederken her anýn kýymetli olduðunu çok iyi biliyoruz. Böyle bir ortamdayken Baðcýlar Ýrfan Sofrasýna teþrif ettiðiniz için bizlerle birlikte olduðunuz için hepinize teþekkür ediyor ve hoþgeldiniz diyorum. Konu baþlýðýmýz "TV ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri". Sadece son 25 yýlda hiç yoksa bu baþlýk altýnda 50 tane oturuma konuþmacý olarak katýldým. Ne söylenirse söylensin belki TV de, sinema da kendi þartlarý içerisinde þartlarýnýn gereðini yerine getiriyor. Burada sizlerin beðenileriyle izlediðiniz raiting diye tabir edilen (özellikle TV'ler için) ölçü, sizlerin istekleriyle belki çeliþiyor gibi görünüyor ama bir tarafýyla da "Aaa, sizin programý çok seviyoruz" diyorsunuz Tayfun (Talipoðlu) Bey'e veya o tarz kaliteli programlara. Ancak raitinglerde onlar nedense görünmüyor. Ya siz yalancýsýnýz ya raitingler yalancý. Bunu düzeltmek de aslýnda sizin elinizde. Burada anlatýlacaklarla, konuþulacaklarla belki o noktada da bir anahtar çýkarsa bugünün kârý da o olur. Efendim, hepimiz biliyoruz TV'lerimizde siyah-beyaz dönemden 70'li yýllara kadar çekilmiþ Türk Sinemasý ürünlerini tekrar tekrar izliyoruz ve bunlarýn içinde bazýlarý var ki bugün bile defalarca tekrar edilmesine raðmen yüksek bir izlenme oranýna eriþebiliyor. Yeþilçam'dan o filmleri de yöneten kimi dostlarla, aðabeylerimle konuþtuðumda "Bunun sýrrý nedir?" dediðimde bana söyledikleri bir söz var: "Biz o zaman senaryoyu burada yazmýþ olduktan sonra Anadolu yollarýna düþerdik. Orada Anadolu halkýnýn katýlýmýyla onlarýn içinde yaþayarak birlikte çekerdik". Eski gazetelerimizin, çok da eski deðil 25 yýl önceki gazetelerimizin halkýn sorunlarýyla çok daha yakýndan birebir ilgilendiðini biliyoruz. Bunun da sýrrý eski gazeteciler, baþyazarlar da dahil, Erenköy tarafýnda oturabilir, Kadýköy tarafýnda, Üsküdar tarafýnda oturabilir ama hepsi vapurla Sirkeci'ye geçer, Babýali Yokuþundan birlikte selamlaþarak çýkar, vapurda, minibüste, otobüste, dolmuþta yanýnda görmüþ olduðu insanlarla konuþa konuþa Caðaloðlu'na çýkar, öðlenleyin Caðaloðlu'nun belli lokantalarýnda çorbalarýný içerler, akþamleyin de ayný güzergahla evlerine halkýn içinde yaþayarak dönerlerdi. Bugün ise özel lojmanlarda, þehir dýþýndaki özel çevrilmiþ alanlarda yaþýyorlar ve gazete binalarýna bazýlarý helikopterle tepeden gelip iniyor. Etraflarýnda ancak gittikleri özel davetlerdeki insanlarý görüyorlar ve onlarý halk zannediyorlar. Bunlarý ben çok fazla oturum yöneticisi olarak açmak istemiyorum. Burada birbirinden deðerli bu iþin uygulayýcýlarý karþýnýzda. Ben ancak yapýlanlara bakýp kendisi yapamadýðý için eleþtiren, yazan konumundayým. Yapanlara sözü vermek istiyorum ve önce hemen Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 365 yanýmdan Tayfun (Talipoðlu) Bey'den baþlayýp Anadolu yollarýndan derledikleriyle, gördükleriyle, ekrana yansýttýklarýyla, yansýtamadýklarýyla bize neler söyleyecek? Tayfun Bey'i dinliyoruz. Buyurun. Tayfun TALÝPOÐLU Efendim öncelikle hepinize merhaba. Bir kere Baðcýlar Belediyesine bu anlamda teþekkür etmek gerekiyor. Çünkü her Ramazanda bu tür etkinlikler içinde. Ramazan Çadýrýnda sadece bu insanlar çalýp oynasýnlar, sadece zýplasýnlar deðil, bu ülkenin kültürüne, eðitimine katkýda bulunacak, edebiyattan müziðe hep güzel örnekler sunuyorlar. Onun için de bu çadýrlar dolup taþýyor. Yani hani birileri "Halk þunu istiyor, halk bunu istiyor" diye kendi adýna konuþuyorlar ya bizim yüreðimizi 2.500 tane araca baðlamýþlar, 'raiting cihazý' diyorlar ya ve onlar gazetelerin renkli sayfalarýnda bunlarý anlatýyorlar ya iþte ondan sonra onlarý yazanlar sadece orada yanýlmýyorlar. Seçim sonuçlarýnda da yanýlýyorlar. Çünkü onlar kendi istediklerini, gönülden istediklerini "Bu halk istiyor" diye düþünüyorlar ama Allahtan seçimler var. Seçimlerde halk neyi istediðini söylüyor. Keþke radyo, TV, sinema konusunda da halkýn bu tür bir seçimi yapma þansý olsaydý. Bu olmadýðý için orayý yenileyemiyorsunuz. 100 yýldýr ayný adamlar ayný yerlerde "Halk bunu istiyor, halk onu istiyor". Halk kim? Onlarýn halk dediðine, belirleyici kesimlerin yaþantýsýna bakarsanýz, halktan olmadýklarýný anlarsýnýz dostlar. Bir insanýn kazancýyla orantýlýdýr yaþama baktýðý yer. Eðer siz radyo ve TV'leri hatta sinemayý sadece rant kapýsý olarak görürseniz ve "Efendim napalým? Biz yaparsak yapalým RTÜK yasaklasýn. Bizim iþimiz bu. Bu bir eðlence aracýdýr. Çocuklarý düþünecek baþka kurumlar Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 366 vardýr" derseniz bugünkü Türkiye'ye ulaþýrsýnýz. Sevgili dostlar tam 13 yýldýr Türkiye yollarýndayým. 1.464.000 km yol gittim. 'Yol Hikayesi'ne baþladýðým günkü Tayfun Talipoðlu ile bugünkü Tayfun Talipoðlu arasýnda elbette çok büyük fark var. Çünkü Anadolu, insaný olgunlaþtýrýr. Sokaða çýkar bakarsýnýz, selamlaþtýðýnýz her insandan bir þeyler öðrenirsiniz. Ýnsanlara karþý peþin yargýlý olmamak gerektiðini, aslýnda her insanýn temelde iyi olduðunu öðrenirsiniz. Bunlarý öðrenmek için Ýstanbul yeterli deðil. Hele büyük kent hiç yeterli deðil. Geçende bir yazarýn bir sözü var, diyor ki "Ben bu Türkleri anlamýyorum" diyor "Bir kapýdan geçerken hepsi birbirine yol veriyorlar 'siz buyurun, siz buyurun' diye, arabaya bindiklerinde birbirlerinin üstüne sürüyorlar". Çünkü bu kentin yapýsýnda böyle bir þey oluþtu. Sadece burasý deðil büyük kentlerin tümünde oluþtu. Niye? Çünkü bir takým deðerleri kaybettik. Þimdi benimki eskiye bir özlem deðil ama bizim çocukluðumuzda insani iliþkiler çok daha güçlüydü. Bakýn iftar çadýrlarýnda _bu Ramazanda daha fazla üstelik_ söyleþilere çýktým. Bana "Ne anlam ifade ediyor?" derseniz bunu ifade ediyor. Ýnsanlarýn özlediði bir þeyi ifade ediyor. Komþusunu tanýyor, onun çocuðu bununla beraber oluyor. Ýnsanlar birbirleriyle biraz etkileþim içine giriyorlar ve birbirlerini tanýyorlar. Birbirlerini tanýmayan insanlar birbirlerinden nefret ederler. Þimdi eðer bir toplumda insanlar okumuyorsa _ki bu bizim toplumumuz_ bunda kimse böbürlenmesin, 1968 yýlýnda gazetelerin tirajý 2,5milyon, bugün de 3milyon. Yani 500.000 artmýþ. Ne kadar büyük, okunuyor falan deseniz de bu hikaye. Sadece o, patronlarýn elinde bir silah olarak yaþadýðý için yada ideolojilerin elinde bir silah olarak yaþadýðý için büyük gazete-küçük gazete, saðcý gazete-solcu gazete oluyor. Ben bu kavramlarý çok da düþünmek istemiyorum. Çünkü artýk Türkiye'de kimsenin böyle bir lüksü yok. biz doðrucu olmak zorundayýz. Saðcý yada solcu deðil doðrucu olmak zorundayýz. Çünkü bu insanlara doðru söylemek zorundayýz. Çünkü bu insanlar doðruyu görüyorlar. Siz ne anlatýrsanýz anlatýn. Artýk iletiþim araçlarý çok güçlü, görüyorlar. Eðer görmeselerdi gecenin 01:30'unda yayýnlanan 'Yol Hikayesi - Bam Teli' 13 senedir sürmezdi ve yolda karþýlaþtýðým her insan da bana bu sevgiyi göstermez, "Sen bizim evimizin bir ferdisin" demezlerdi. Þimdi yanlýþlýk demek ki þurada arkadaþlar. Demin Abdurrahman (Þen) Bey çok güzel bir þey söyledi "Belirleyici olan sizsiniz" diye. Dedim ya belki bir seçim þansýnýz yok ama burada bir seçim þansýnýz var; Seyretmeyerek. Çünkü bir yalan söyleniyor bu ülkede yýllardýr. 12 Eylül öncesinde entelektüel olmak adýna Cumhuriyet Gazetesi cebe konurdu ve köþesi 'Cum' diye yazardý ve Cumhuriyet Gazetesi 90 bin satýyordu Uður Mumcu katledildiðinde. Cenazede 1,5 milyon adam vardý, 1.410.000 kiþi yalan söylüyordu. Yani bu sadece Cumhuriyet deðil Zaman Gazetesi de olabilir. Boyasýz gazete alsaydý o zaman insanlar, bugün bu þikayetçi olduðunuz gazeteler ortaya çýkmazdý. O gazetelerin yöneticileri "Evet kardeþim, buraya mutlaka her gün çýplak bir kadýn koymak zorundayýz. Halk bunu istiyor" demezdi. Her þeyin bir yeri Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 367 var. Onu görmek isteyen onu da görecek. Özgürlük var ama bu kadar ciddi haberin içerisinde illa da onu köþeye sýkýþtýrmak bu iþi biraz gayriciddi kýlýyor. Bir tek bugün galiba, o da tepki vardý "Bu kadar þehit varken bu gazetelere ne oluyor?" diye, ilk defa birçoðunda bugün görmedim. Ve üstelik de çeþitli bahanelerle "Efendim halk bunu istiyor". Biz TV'lerden 1980'den bu yana bu ülkenin çocuklarýna turþu suyu veriyoruz. Þimdi de diyoruz ki "Anne sütü niye istemiyorlar?". Verdiðin bu. Ne verirsen onu alýyorsun. Ben 'Bam Teli' için yola çýktýðýmda bundan yýllar önce çocuklara sorardým "Ne olmak istiyorsun?" diye, iþte öðretmen, doktor, ne gördüyse, jandarma, polis, imam falan derlerdi. Bingöl'ün Kiðý'sýnda bundan dört sene önce sordum "Nasýl kaliteli yaþarsýnýz, ne olacaksýnýz?" diye kýz çocuðu bana dedi ki "Þarkýcý olarak". Peki bundan yedi ay önce Karadeniz Ereðli'de ne ile karþýlaþtým "Ne olacaksýn?" deyince, kýz çocuðu direkt "Dansöz olacaðým" dedi. Þimdi ne dansözlerle bizim bir problemimiz var ne þarkýcýlarla. Bizim "sanatçý anlamýnda" kimseyle bir problemimiz yok ama onlar da oraya kendiliðinden çýkmýyor arkadaþlar. Yani Allah aþkýna þu TV'lere bir bakýn. Sabahýn 08:00'inde magazin programý olan tek ülke biziz. Eskiden sabahýn köründe 'sabah çýtýrlarýkýtýrlarý' diye birileri oynuyorlardý. Þimdi sabahýn köründe daha çok oynamak adýna magazin programlarý var. Ýþin daha kötüsü bu magazin programlarý yaþamýmýza o kadar girdiler ki dini konular bile bu magazin programlarýnda tartýþýlýr oldu. Beyaz Hoca ile Ýsmail Nacar 'Dobra Dobra' programýnda tartýþýyorsa bu ülkede artýk baþka bir þey konuþmayalým arkadaþlar. Bir þeyin bir yeri var. Kim ne konuþacak? Kim ne konuda ne biliyor? Bunlarý birimizin hesap etmesi lazým. Buna tepki gösterince mesleki kýskançlýk haline geliyor. Baþka bir konuya geçeyim, vaktimiz kýsa. 'Yol Hikayesi - Bam Teli'ne çýkarken dedik ki "Bu popüler kültürden bu vatandaþý kurtarmamýz gerekiyor. En azýndan Anadolu kendi deðerlerine sahiptir. O güzelliklerini yaþarlar" Ne oldu biliyor musunuz? 'Yol Hikayesi - Bam Teli' için 13 arkadaþýmýz çýktý. Bunlardan birkaç tanesini ayýrýyorum, STV'deki 'Ayna' programý gibi, o çok güzel ben de seyrediyorum. Ama bir kýsmý Anadolu deyine "Deyzecim nassýn" falan diye, bunu Anadolu zannetmeye baþladýlar. Bir dane ver dane. Anadolu bu deðil. Anadolu öyle hale geldi ki bakýyorsunuz ki en muhafazakar kesimleri "Hadi bi dakla at, hadi buradan halý verdik, zýpla, bilmem ne" içerisinde görebiliyorsunuz. Bunlar deðildi. Biz Anadolu'yu bu iþten uzak tutalým derken orayý da kaybeder noktaya geldik. Çünkü bundan 11 sene önce bana bir TV yöneticisi "Ya seni 'prime-time'a alacaðýz ama araya birkaç karý-kýz atsan da böyle lay lay yapsan" dediðinde "Ben gece 01:30'da yayýnlanayým. Beni 'prime-time'a almayýn" demiþtim. Biz bu savaþta þu anda maðlup görünüyoruz. Ama ekranda maðlup görünüyoruz. Ben sokaða çýktýðýmda galip olduðumuzu görüyorum arkadaþlar. O sevgiyi görüyorum. Bu ülkenin hiçbir insanýna peþin yargýlý olmamanýn bu ülkenin her insanýna eþit düzeyde yaklaþmanýn ve doðrucu olmanýn faydasýný görüyorum. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 368 Bu çok uzun soluklu bir iþtir. Buradaki tüm arkadaþlarýmýn da bir özelliði vardýr, dikkat edin. Buradaki hiçbir arkadaþýmýz aþklarýyla gündeme gelmedi. Hep ürettikleriyle geldiler. Buradaki hiçbir arkadaþýmýz "Ben bugün bunu yazdým. Yarýn da yanlýþlýkla bunu söyledim… Hadi oradan buraya transfer oluruz" derdinde olmayan adamlar. Haa, eðer bizi oralarda konuþturmuyorlarsa, o kapalý stüdyolarda, vatandaþýn olmadýðý yerlerde, biz de buralarda konuþuruz. Onun için bir kez daha teþekkür ediyorum. Her sene çaðýrýn, her sene geleceðiz dostlar. Abdurrahman ÞEN Tayfun Bey'e teþekkür ediyoruz. Son cümlesine bir cümle daha ben ekleyeyim. O bahsettiðiniz kiþileri de böyle yerlere çaðýrdýðýnýz zaman zaten gelmeye korkuyorlar. Mutlaka bir mazeretleri oluyor, gelemiyorlar. Tayfun TALÝPOÐLU Peki yani özür dilerim. Halkýn karþýsýna çýkmak kolay iþ deðildir arkadaþlar. Adam çýkar sorar. Özür dilerim, bir þeyi anlatacaðým. Bakýn korumalarla gezen gazeteciler var. Ben hep onlar için "Bunlarý kimse vurmayacak. Kahýrlarýndan ölecekler" diyorum. Çünkü patrona hava için böyledir o "Ben çok tehlikeli iþler yapýyorum bakýn" filan diye. Bizim halkýmýzýn iyi bir tarafý var. Artýk yüzüne vuruyor insanlarýn. Benim Antalya'da baþýma gelen geçen yýl anlattýðým bir hikaye var. Taksici aynadan baktý bana böyle dedi ki "Abi sen Talip Tayfunoðlu'na çok benziyorsun" "Zaten O'yum" dedim inanmadý. Hafif tebessüm etti dedi ki "Ýnsan insana benzer abi". Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 369 Biraz daha gittik, dedi ki "Abi bi cezaevi haberi yapmýþtý. Hanýmla oturduk izledik, çok güzeldi. Kimlik göstermeyi de kendime yediremiyorum. "Zaten O'yum kardeþim" dedim. Sadece gülümsedi. Ýnerken dedi ki "Olsun be abi. Hiç olmazsa iyi bir adama benziyorsun". Ya tersini deseydi, düþünsenize. Onun için yürek ister o çýkmak. Abdurrahman ÞEN Evet. Efendim TV'nin etkisi denilince aslýnda çok belirleyici olan buradaki belli bir yaþ grubunun da çok iyi bildiði bir 'Dallas' dizisi vardý. Topluma böyle baktýðýmýz zaman bazý sosyologlarýn Türkiye'yi, Dallas'tan önceki Türkiye - Dallas'tan sonraki Türkiye diye ayýrdýðýný unutmayalým. Bir diðeri de Tayfun Bey þimdi hatýrlattý ya "Sabah saat 08:00'de magazin programlarýmýz baþlýyor" diye. Maalesef komþu ülkelerimizde, afedersiniz "Senin anneni Türk TV'lerinde görmüþler" ifadesi son yýllarda en aðýr küfür olarak kullanýlýr hale gelmiþ. Bu da TV'lerimizi yöneten ve Tayfun Bey'in de ifade ettiði gibi "Halkýmýz bunu istiyor" diyerek halkýmýzý da kendi kötü emellerine aracý kýlanlarýn bir kere daha kulaklarýna küpe olsun. Yaptýklarýyla, sergiledikleriyle sizin ekran gördüðünüzden de önce o konuda tozlu yollarda, tozlu sahnelerde çokça çile çekmiþ deðerli bir tiyatro emekçisi, sinema emekçisi, düþüncesiyle beraber bu iþin içerisinde varolan Ahmet Yenilmez kardeþime sözü veriyorum. Ahmet YENÝLMEZ Her þeyden önce tabi ki benimle burada olduðu için söylemiyorum, ayný platformda böyle önemli bir konuda beraber söz söyleme þerefini bahþettikleri için Sayýn Tayfun Talipoðlu'na çok teþekkür ediyorum. Benim meslek hayatýmda 'aðabey' konumunda olan Sayýn Abdurrahman Þen Bey, yine çok iþlerde beraber olduðum Mehmet Usta kardeþime de teþekkür ediyor, sizlere saygý ve sevgilerimi sunuyorum. Yaklaþmakta olan Ramazan Bayramýnýn hayýrlara vesile olmasýný diliyorum. Kan, gözyaþýnýn olmadýðý, dünyada binlerle ifade edilen topluluklarýn bile baðýmsýz olup da hala asýrlardýr medeniyet kurmuþ, örnek olmuþ milletlerin esaret altýnda inlediði bayramlarýn bitmesini diliyorum. Þairin dediði gibi "Ya bayramlar bayram olur kurtulur / Yada takvimler cayýr cayýr yýrtýlýr" demiþ Abdurrahim Karakoç. Onun için çok hassas bir konu. Þöyle biraz söylediklerimize kulak kabartýrsanýz içinizin 'cýz'ladýðýný hissedeceksiniz. "Caným, Ahmet Bey ne yani sinema-TV'den bahsedeceksiniz. Niye içimiz 'cýz' ediyor?" Ýçiniz þunun için 'cýz' Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 370 ediyor: Bakýn, insan yaratýlmýþlarýn en þereflisi. Allah-u Teâlâ'nýn "Yeryüzündeki tayin ettiðim halifem" dediði ve üstüne üstlük bir insan olan Peygamber Efendimiz(s.a.v.) "Sen olmasaydýn kainatý yaratmazdým" diye bir nevi kainatýn, yüzü suyu hürmetine yaratýldýðý bir varlýktýr. Bu varlýðýn dünya denilen, kainat denilen bu ortama geliþinin mutlaka bir sebebi vardýr dostlar. Bilim de ispat etmiþtir ki 'hiçbir þey yoktan var olamaz vardan da yok olamaz'. Bu da bize gösteriyor ki kainata yaratýlmýþ gözünden de baksan veya Darvinizm açýsýndan da baksan ortada bir realite var. Bunun mutlaka yaþamýþ olduðu hayat içerisinde ifa etmesi gereken bir fonksiyonu olmalý ki bu yaratýlmýþlarýn içerisinden de insan ayýrt edilebilsin, farklý bir konuma konulabilsin. Onun için ben fert olarak ve yetiþtirdiðim öðrencilerime de hep þunu söyledim "Dünyaya nasýl bakarsanýz dünyayý öyle görürsünüz". Þu çadýra karný acýkan bir insan olarak bakarsanýz içinde verilecek yemekten ibaret görürsünüz. Bu çadýra "Ýçinde konuþacak Tayfun Talipoðlu yýllardýr ekranda bir þeyler anlatýyor. Acaba bir þeyler alabilir miyim?" gözüyle bakarsan farklý görürsün. Akþam yatacak yeri olmayan bir insan gözüyle bakarsan farklý görürsün. Ýstanbul'a eðlence gözüyle bakarsan Beyoðlu'nun arka sokaklarý v.s. birkaç semtten ibaret görürsün. Ticaret gözüyle bakarsan Tahtakale'den, Laleli'den ibaret görürsün. Rahmani gözle bakarsan Eyüp Sultan, Sultanahmet v.s.'den ibaret görürsün. Hayat da böyle. 'Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz ve ne için çabalýyoruz' un sorusunu kafanýzda þekillendirdiyseniz problemin yarýsýný halletmiþ olursunuz. Bizim, hasbelkader Anadolu insanýnýn, burada mensubiyetlerini bir kenara býrakarak adýna ortak paydada 'Anadolu insaný' dediðim bu insanlarýn farklý hasletleri vardýr, dünyaya farklý bakarlar. Bizden öncekiler de öyle olmuþ. Yaþadýðýmýz dün, önceki gün 15'e varan þehitlerimiz bugünün mahsulü deðil. Truvalýlar da ayný þeyi yaþamýþlar. Bizden öncekiler de ayný þeyi yaþamýþlar. Çünkü Anadolu kýtasý üzerinde yaþamanýn bir bedeli var. Ýlk kardeþ kaný bu topraklar üzerine düþmüþ. Para bu topraklarýn üzerinde icat edilmiþ. Dünyanýn en modern tiyatro salonlarý bu topraklarýn üzerinde inþa edilmiþ. Týbbýn babasý bu topraklarýn üzerinde doðmuþ. Doðru mu? O halde bu topraklarýn bir hikmeti var ve bu topraklar üzerinde yaþayan insanlarýn da bir mecburiyeti var. ben hep þunu söylerim "Yakýn bir zamanda bir deprem yaþadýk. Allah bir daha yaþatmaz inþallah. Binlerce insanýmýzý modern çaðýn, 20.yüzyýlýn ilmiyle inþa edilen binalarýn içerisinde kurban olarak verdik ama hemen yaný baþýna baktýðýmýzda yüzlerce yýl önce yapýlan çeþmelerin, binalarýn ayakta durduðunu gördük. Neydi peki bu? Bu iþte, dünyaya farklý bakmanýn neticesiydi. O binayý sadece kazanacaðýn paradan ibaret olarak hayata öyle bakan mimarýn yaptýðý bina mezar oldu ama "Ben tarihe öyle bir bina Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 371 yapayým ki, taþa öyle bir ruh vereyim ki" deyip binayý yapan o mimarýn yaptýðý ise o depremde insanlarýmýzýn birer birer sýðýnma yeri oldu. Onun için TV, sinema, tiyatro kýsaca ana baþlýk olarak edebiyat 'anneler, babalar' ekmek gibi, su gibi, hava gibi olmazsa olmaz. Çocuklarýnýzýn ihtiyacýdýr vesselam. Nereden görüyorsun? Þimdi bir bayram yaþayacaðýz. Özellikle yaþý 60 üzerinde olan annelere, babalara sesleniyorum. Her birinizin artýk gözü kapýda deðil. Geçti o devir. "Acaba oðlum torunumu alýr da Bayram Namazýna beraber gider miyiz?" devri geçti. Nerede? Oðlunuzun size piyasadan, tedavülden kalkan verdiði cep telefonunda gözünüz olacak. "Acaba bir mesaj çeker mi?" diye. Çünkü o çocuk günler öncesinden falanca tur þirketinden falanca tatil beldesine tatilini ayarlamýþ, yolda verdiði ilk molada da sana bir mesaj çekerek bayramýný kutlar olacak. Bir belediyenin daveti üzerine buradayýz. Bunun gidiþatý þu, iddia ediyorum 5-6 yýl sonra yerel yönetimlerin en çok en çok geliþme gösteren kurumu 'mezarlýk iþleri' olacaktýr. Niye böyle diyorsun? Batýda böyle olmuþ.Batý filmlerinde de dikkat ederseniz cenazeleri özel görevlilerin kaldýrdýðýný görürsünüz ve gidiþat eðer böyle devam ederse sýla-i rahim denilen, arife günleri mezar ziyareti denilen olaylarýn artýk tedavülden kalktýðý gerçeðiyle karþý karþýya kalacaðýz. Sadece kendi boyutumuzdan bakalým. Unutmayýn ki çok lüks sokaklarda çocuklarýnýzý gezdirebilirsiniz, çok lüks sofralarda yemek yedirebilirsiniz, çok güzel elbiseler içerisinde çocuklarýnýzý gezdirebilirsiniz, cebine bol paralar koyabilirsiniz ama unutmayýn, o çocuk bir masaya oturur, tek bir karta sizin yýllarýnýzý verdiðiniz emeðinizi 1 dakikada heba edebilir, eðer o bilinci ona vermezseniz. Ama çok kötü sokaklarda da gezdirip cebine para koyamasanýz da ona öyle bir þuur verirsiniz ki cebinde parasý olmaz ama yarýn peþinizden "Ahmet Efendinin oðlu da amma karakterli bir çocuk baksana. Nasýl yetiþtirmiþ babasý" dedirtebilirsiniz. Problem bu. Bugün çok kolaydý, tek ekran vardý, orada olmak yetiyordu. Artýk yüzlerce ekran var, orada olmak yetmiyor, orada tercih edilen olmak zorundasýnýz. Lafý fazla uzatmak istemiyorum. Tabi ki dostlarýn söyleyeceði daha çok önemli sözler var. bir alet býrakýyorsunuz evde. Sabah saat 08:00'de çýktýðýnýzda en erken eve döneniniz saat 19:00 - 19:30'da döner. Gelir, üstünü baþýný çýkarýr, duþunu alýr, sofraya oturur. Zaten yorgunlukla akþam yemeðini yer yemez daha çayý içmeden uyuklar. Yani günün 24 saatinde ev ferdiyle beraber olduðunuz süre 1-2 saati geçemez. O halde evden çýkarken bir alet býrakýyorsunuz çocuðunuzun eline. Siz didiniyorsunuz, çýrpýnýyorsunuz, canýnýzý feda ediyorsunuz, ayakkabý almýyorsunuz, vitrinlerin önünden geçerken "Ya olsun, çocuðuma alayým" diyorsunuz, çocuðunuzun bu ihtiyaçlarýný düþünüyorsunuz ama þunu Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 372 düþünmüyorsunuz "Ya o çocuk acaba ben evden çýktýktan sonra hangi kanallarda neleri seyretti ve o çocuðun beynine neler þýrýngalandý?" Benim bir projeme baþlamamýn nedeni þu: Bir gün çekimden geç dönmüþtüm. Evi rahatsýz etmeyeyim dedim, çekyatta yatýyorum. Bir gürültüdür baþladý. Ufak oðlum, elinde bir odun parçasý baðýra baðýra salonda koþuyor "Yaþasýn kainatýn hakimi He-Man!" Bitmiþsiniz. Onun için sinema, TV bu kadar önemli. Tayfun (Talipoðlu) Bey'in programýný turnede bile beklerim. Niye seyrediyoruz onu? Köyümüzü, kopup geldiðimiz diyarý anlatýyor bize. Bize bizi anlatýyor. Bir þeyleri yani orada çocuða soruyu sorarken Tayfun Bey'in içinde bir sýkýntý var görüyorum, bir derdi var ki bana göre derdi olmayan bir insan sanatçý olamaz, üretken olamaz. O derdin peþine takýlmýþ kaç yýldýr gidiyor ve o öyle bir derttir ki yaklaþtýðýnýzý sanýrsýnýz o sizden kaçar kurnaz bir tilki gibi ve bir bakarsýnýz ömrünüz o derdi yakalayamadan bitivermiþ. Arkadaþlar, onun için TV'leri önemseyin, programlarý önemseyin. Sevdiðiniz bir program yayýndan kaldýrýlmýþsa lütfedin çocuðunuza deyin ki "Oðlum ben bu bilgisayarý sana dört ay çalýþarak aldým. Býrak þu oyunu da þu kanala bir mail çek bakayým. Niye bu bizim Tayfun'un programý gecenin saat 02:00'sinde oynatýlýyor?" Bu mesajlar arttýkça arkadaþýmýzýn eli kuvvetlenecektir. Çünkü orasý da bir ticari kuruluþtur. Her ne kadar bizimle ortak paydada buluþmasalar bile mutlaka orada seyredilen bir programý koymalý ki geliri de o nebze olacak. 'Kýnalý Kuzular'dan bahsettik. Türk televizyon tarihinde ilk kez Türkler tarafýndan bir Çanakkale dizisi çekildi. Ýlk kez ve devlet kanalýnda çekildi ve ilk kez TRT bir dramada, bir dizide AB grubunda, seçkin grupta 3. oldu. Ama biz devamýný saðlamak için akla karayý seçiyoruz. Oysa hepinizin aðlayarak seyrettiðine emin olduðum bu tür programlara 100-150 tane mail, telefon, mektup gitseydi bizim orada ellerimiz daha da güçlenecekti. Hülasa, konuyu gözümüzde fazla büyütmeyelim. Ýþte birbirimizle irtibatý koparmayalým, mesele bu. O insan o programý yaptý, sen de onu takip et. Baþka bir þey yapma. Mutlaka biz bir yerde istediklerimizin þeklinde o ekranlarý þekillendiririz. Yeter ki baþkalarýnýn yaptýðý gibi tepkinizi ortaya koyun. Ecdat ne demiþ "Marifet iltifata tabidir". Ýltifat edeceksiniz. Sevmediðinizi de yine mesaj çekeceksiniz "Oðlum" diyeceksin "Dur hele. Madam sen mail çekmiyorsun" Hemen telefonun baþýna geçeceksin "Ben Baðcýlar'dan arýyorum. Evladým, böyle bir program yaptýnýz. Protesto ediyorum. Bir daha kanalýnýzý seyretmeyeceðim" Emin olun sonuç alacaksýnýz diyorum ve teþekkür ediyorum. Tayfun TALÝPOÐLU Baþkaným siz söze baþlamadan bir ekleme yapabilir miyim? Þimdi bakýn, 'Kýnalý Kuzular'ý seyretseniz bile insanlar tartýþmaktan kaçýnýr oldu. Niye? Çünkü orada bir gerçek var. çünkü onlarý çocuklar seyretseydi bugün 15 þehit geldiðinde toplumsal Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 373 bir hareket baþlayabilirdi. Oysa birileri bunu çok istemiyorlar. Biz de zaten bunu böyle görmezlikten gelerek yaþama eðilimini seçtik. 'Biz görmezsek orada bir þey olmaz' hikayesi. Ama arkadaþlar, görsek de görmesek de bir þey oluyor. Onun için o çok önemli þeydi 'Kýnalý Kuzular'. Gerçekten iyi bir filmdi ve devamýnda da ne güçlükler çektiðini biliyorum. Çünkü bu memlekette sizler 'Kýnalý Kuzular'ý 'Binbir Gece'de Þehrazat'ýn kaç para ettiðinden daha çok konuþmadýnýz. Çünkü Türkiye bunu konuþtu. Oradaki bir anekdotu konuþacaðýna "300 bin mi, 500 bin mi? Sen olsan olur muydun?" 'Sen olsan olurdun, olmazdýn' üstüne Türkiye dört hafta tartýþtý arkadaþlar ya. Bu kadar sorunu varken. Düþünün iþte. Abdurrahman ÞEN Evet. Aslýnda konu öyle bir konu ki burada sahuru da ederiz, yarýnki iftarý da beraber ederiz, Bayram Namazýný da burada beraber kýlabiliriz. Çünkü buradaki insanlarýn yüreði bu konularda deneye deneye yanýk. Birçok esnafýmýz _yenilerde pek kalmadý ama eskilerde mutlaka vardý_ 'Müþteri velinimetimizdir' diye bir tabela asardý. Bugün TV'lerde, gazetelerde izleyenlerini, okurlarýný büyük oranda müþteri gibi görüyorlar (Yoðurt yanýnda verilen bir promosyon oldu büyük gazeteler bile). Ama bu müþterilerine velinimet gibi davranmýyorlar. Bu TV'lerin önemli bir bölümünün isimleri bile Ýngilizce, Fransýzca veya Ýtalyanca. Yaptýklarý programlarýn birçoðunun isimleri bile yabancý. Ama Tayfun Bey'in programýnýn adý 'Bam Teli'. Bizim yüreðimizi asýrlardan beri en sýzlatan tel. Aslýnda bu noktada baþka söze gerek yok zannediyorum ve hemen sözü yine bu konuda içimizde yola en son çýkanlardan da olsa genç kardeþim Mehmet Usta'ya veriyorum. Buyurun. Tayfun TALÝPOÐLU Yaþ ortalamasýný düþürdü iyi oldu! Mehmet USTA Teþekkür ediyorum. Þimdi aslýnda ben gerçekten büyük bir onuru da taþýyorum. Çünkü gerçekten böyle bir oturumda hocalarýmla birlikte bana da söz düþmesi hem mahcup oluyorum hem gerçekten utanýyorum. Yani benim burada söyleyecek çok fazla bir sözüm yok aslýnda. Çünkü Sayýn Tayfun Bey de Ahmet Bey de Abdurrahman Bey de öyle güzel yerlerden, öyle güzel noktalardan bahsettiler ki ben sadece bundan sonraki hayatýmda sizler gibi nelere daha çok dikkat etmem Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 374 gerektiðini burada öðreniyorum. Hem bir yerin içinde konuþmacý olarak varým ama ayný zamanda bir talebe edasýyla buradan kendime dersler çýkarmaya çalýþýyorum. Gerçekten büyük bir sýkýntý var þu anda. Yani bu TV'de yahut sinemada bize verilen þeylerin yahut bizim talep ettiklerimizin hangileri daha öncül? Yahut bize gerçekten TV'ler sadece bir müþteri gözüyle mi bakýyorlar? Bizim istediklerimizi ve beklentilerimizi bize bir nebze bir yerlerden veriyorlar mý? Bu arz-talep dengesini aslýnda raitingler mi oluþturuyor? Bizzat sizler mi, bizler mi oluþturuyoruz? Bunlar da gerçekten üzerinde çok fazla konuþulacak konular ama ben þöyle bir þey söyleyeceðim. Ben sanat dünyasýndaki genç yaþýma raðmen, daha yolun henüz çok baþýndayým ama önemli projelerde hasbelkader deðiþik vesilelerle bulundum. Bunlardan bir tanesi, sizin de hala hatýrladýðýnýza eminim, 'Ekmek Teknesi' idi. Yine sevgili Ahmet (Yenilmez) Aðabeyle beraber oynadýðýmýz bir diziydi. Ýnanýn üç sene geçti üstünden ancak hala ben dýþarýda gezerken, bir yerlerde oturduðumda yahut birileriyle konuþtuðumda 'Ekmek Teknesi'nin konusu açýlýyor, mevzubahis oluyor yani. Çünkü orada insanlar bir þey buldular. Mahallelerini buldular, kendi hayatlarýndan, atalarýndan, babalarýndan, komþularýndan, aðabeylerinden hikayeler buldular, kendi hayatlarýna dair bir þeyler buldular ve o sýcaklýkla bunu üç sene seyrettiler. Akabinde de üstünden 3-4 sene geçti ve hala konuþuluyor "Ne kadar baþarýlý bir proje" diye. Çünkü orada sizler vardýnýz. Gerçekten bizler vardýk. Ben þu anda 34 yaþýndayým ve bunu hep Ýstanbul'da geçirdim. Mahalle havasýný, o mahallede yaþanýlanlarý bir parça yaþadým çocukken ve ben o mahalle bakkalýný, mahalle berberini bir parça biliyordum ama biraz önce Tayfun Bey'in söylediði bazý þeyler var. Ben böyle dinlemek zorunda kaldým. Neden? Gerçekten biz bunlarý býrakýn çoluðumuzu çocuðumuzu kendimiz hatýrlamayacaðýz. Yani ben belki de son þanslý kiþilerdendim. Ben Ýstiklal Savaþý Gazisi dedemi gördüm. Yani bu çok büyük bir onur benim için ve çok büyük bir þans. Çünkü O, baþka bir ruhun ve baþka bir iklimin insanýydý ve o jenerasyonun tamamý öyleydi. Ve ben onu yaþadým. O'ndan bana çok þey geçti. Ben Ýstanbul'da muhtelif semtlerde oturdum. Aksaray'da, Karagümrük'te oturdum, mahalleyi yaþadým. Bu da benim için çok önemli bir þeydi. Çok güzel projelerin içinde yine çok sevdim aðabeylerimle birlikte olma þansýný yakaladým. O hocalarýmla birlikte bir þeyler yapma þansýný yakaladým. Ben kendimi þanslý addediyorum. Ama toparlamak için þöyle bir þey söyleyeceðim. Ben kendimi sizlerden dýþarýda görmedim. Bunlar benim þansýmdý ama umarým benim yeðenlerimin, kardeþlerimin, arkadaþlarýmýn, belki ileride çocuklarýmýn yakalamasý gereken, hatýrlamasý ve unutmamasý gereken bazý þeyler var. Onlar bizim kendi milli deðerlerimiz. Biraz önce 'Kýnalý Kuzular'dan bahsettik. Gerçekten Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 375 Tayfun Bey çok önemli bir þey söyledi. 15 þehit verildiðinde infial olurdu ama biz baþka yerlerdeyiz. Yani bir enformatik cehalet yaþýyoruz. Ciddi bir bilgi bombardýmanýnýn altýnda hiçbir þey öðrenmeden devam ediyoruz ve bunu bize sanki bizim isteðimizmiþ gibi sunuyorlar. Enteresan olan bu. Ahmet Bey "Tepkilerinizi verin" derken yanlýþ bir þey söylemedi emin olun. Bir kiþinin bir tepkisi bile çok önemli. Dýþarýda biri beni çevirse dese ki "Sen ne yapmaya çalýþýyorsun arkadaþ? Biz sana imkan veriyoruz. Sen o TV'desin. 70 milyon insan seni seyrediyor. Sen ne yapýyorsun ya?" Yani bunu bana sorduðu zaman benim utanmak gibi bir duygum kalmamýþsa bu benim sanatçý kimliðimle ilgili en büyük ayýbýmdýr zaten. Dolayýsýyla sanatçýlar, TV, medya, basýn kuruluþlarý, þurada olan herkes sizi önemsemek zorunda. Çünkü siz var ediyorsunuz. Onlarýn burada olmasýný siz var ediyorsunuz. Biraz önce Tayfun Bey bir þey söyledi. Siyaset benim mevzu alaným deðil. Fakat dedi ki "Bir sürü þeyler anlatýldý anlatýldý ne oldu? Bambaþka sonuçlar çýktý. Ülkede bambaþka þeyler oldu" Kimi insanlarýn beklentilerinin tamamen dýþýnda þeyler oluyor. Kimi insanlarýn da beklentileri oluyor. Dolayýsýyla söz aslýnda sizin sözleriniz. Yani bizim ekranlarda size sunduðumuz þeyleri beðeniyorsanýz da bunun tepkisini göstermek, beðenmiyorsanýz da bunun tepkisini göstermek. Yani siz bizi eleþtireceksiniz ki ben naçizane bir oyuncu olarak "Arkadaþ, sen bu yaptýðýn iþte gerçekten bize dair bir þeyler söyle artýk" yahut da "Bak ben o karakterde olsaydým, eðer elimde bir imkaným varsa oturur senaristle konuþurdum 'Gelin biz bunu böyle yapmayalým da þuna þöyle bir þeyler katabilir miyiz acaba?' diye en azýndan söylerdim" deyin. Sizin tepkileriniz gerçekten bizim hayatýmýzý belirleyen þeyler aslýnda ve bir kiþi olmak, on kiþi olmak bir þey ifade etmez deðil. Bir kiþi çok önemli. Çünkü her biriniz bir kiþi olarak o bilinçle hareket ettiðiniz zaman aslýnda milyonlar oluyoruz. Ben çok daha fazla vakti ve sözü uzatmak istemiyorum. Bu akþam burada olmaktan geçekten çok mutluyum. Sizin de þimdiden Ramazan Bayramýnýzý tebrik ediyorum ve hayýrlý akþamlar diliyorum. Teþekkür ediyorum. Abdurrahman ÞEN Mehmet Usta kardeþimize biz de teþekkür ediyoruz. Efendim, bize ayrýlan sürenin maalesef son birkaç dakikasýna girdik gibi. Ben burada Tayfun Bey'e tekrar bir soru yöneltmek istiyorum hem de kendi kullandýðý bir cümleden sonra kafama takýldý. Farklý biçimde düþünüyordum ama söylediðiyle daha bir anlam kazandý. Tayfun Bey 13 yýldýr yollarda olduðunu söyledi ve "Ýlk günkü Tayfun deðilim" dedi. Peki 13 yýl önce ilk gittiðiniz Anadolu insaný ile bugünkü arasýnda ne gibi farklar var? Gerçi Zonguldak'tan dansöz olmak isteyen kýz çocuðu ile ilgili bir acý haber de verdiniz ama bunu biraz daha açmak zannediyorum oturumun konusuyla da birebir Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 376 örtüþecek en canlý örnek olacak. Tayfun TALÝPOÐLU Teþekkür ederim. Þimdi efendim þu var. Elbette ki beni çok deðiþtirdi Anadolu. Bir kere peþin yargýlý olmamayý öðrendim ve üniversitelerde de çocuklara konuþurken bunu söylüyorum "Merhaba dediðiniz adama, Selamünaleyküm dediðiniz adama, insana 'Bu ne düþünüyordur? Bu kent bunu düþünür. Bu ilçe bunu düþünüyordur' filan gibi yaklaþmayýn" Eðer peþin yargýsýz yaklaþýrsanýz Anadolu'dan hep güzellik görürsünüz. Ben hiç kötülük görmedim. Ben onun için dedim ki "Keþke 'mahalle baskýsý' lafýný bana sorsalardý" Türkiye'yi en iyi tanýyan benim. Neyin ne kadar baskýsý olacaðýný ben bilirim. Onu buradan, Ýstiklal Caddesi'nin dýþýna çýkmamýþ adamdan öðrenemezsiniz. Üzüldüðüm þeyler olmadý mý Anadolu insanýnýn deðiþiminden? Fazlasýyla oldu. Ýþte zaten çabamýz o. Bir gün, geçtiðimiz yerel seçimlerde Bingöl Karlýova'da aþaðýya indim kahveye. Kürsülerde oturmuþlar. Bir sürü adamýn ellerinde cep telefonu var. Güzel, teknoloji falan hoþ, ekran da þöyle kocaman bir ekran. Benim evimde filan yok öyle bir þey. Bingöl Karlýova dediðim yer, dikkatinizi çekiyorum. Tülin'le Caner var ekranda o tarihte. Vatandaþýn biri beni tanýdý dedi ki "Yav Talip Abi hoþgeldin". "Hoþbulduk" dedim. "Yav abi bizim köyde avratlar halen eþekle su taþýyor. Bir haber yapsan". Dedim "Sen ne yapýyorsun burada?" "Yav Tülin'le Caner'e mesaj çekiyom. Evlensin bunlar"… Karýn eþekle su çekecek, sen orada Tülin'le Caner'e mesaj çekeceksin ama kendine dair bir mesaj çekmeyeceksin. Pop-Star, Top-Star olacak, kýzýn biri "Hadi parmaklarýnýzý çalýþtýrýn" diyecek, parmaklarýnýzý bilmem kim için çalýþtýracaksýnýz ama 'eðitime katký' diye telefonda bir þey yaptýðýmýzda o kadar parmaklarýn çalýþmadýðýný göreceksiniz. Sonra da oturup hep beraber þikayetçi olacaksýnýz. Ýþte benim üzüldüðüm nokta bu. Ben kendi adýma pozitif yönde deðiþirken karþýmýzdaki cephe o kadar güçlü o kadar güçlü ki arkadaþlar. Çünkü orada daha rahat þeyler var, orada düþünce yok. Demin Abdurrahman Bey güzel bir þey söyledi 'Dallas' diye. Ben söyleþilerimde hep anlatýrým. Ben 'Dallas'ý seyrederken zannederdim ki bütün Amerika sabahtan akþama seviþip viski içiyor. Sonra hasbelkader New York'a yolum düþtü. Alakasý yok. adamlar iþlerinde güçlerindeler ve çocuklarýyla o kadar güzel ilgileniyorlar ki Cumartesi-Pazar beraberler, okullarýna gidiyorlar, bizim gibi sponsor anne-baba deðiller, kopmamýþlar filan bir sürü þey yaþýyorlar. Ama o film. Peki bizi niye bu kadar etkiliyor? Çünkü biz okumuyoruz. Okumayan toplumlar gördüklerinden hemen etkilenirler. Ýþte 'He-Man' diye sokaða çýkar, 'Kurtlar Vadisi' diye o onu öldürür. Çünkü kimliksiz toplumlarda kimlik önemlidir. Bize öðretirlerdi, derlerdi ki "Önce Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 377 açlýk gelir insanda sonra kimlik" Þimdi Türkiye'de önce kimlik. Kimliðin yolu ne? Televizyon. Ýniyorsun Anadolu'ya, o az önce isim vermeden eleþtirdiðim arkadaþlarýmýzýn programýnda "Abi napayým iþte ben jilet yiyom, ben bardak yiyom!" "Yeme kardeþim, manyak mýsýn?" demek zorunda kalýyorum. Ayný þeyleri insanlardan, özellikle kadýnlardan rica ediyorum. Lütfen sabahlarý bu kadýn programlarýnda aile sýrlarýnýzý bu kadar deþifre etmeyin gözünüzü seveyim. Bir yanlýþlýk var. Aile sýrlarý, yataklar, yorganlar her þey dökülüyor. Dinleyen adamlara bakýyorsunuz, konuþturan adamlara bakýyorsunuz bir felaket. Son sözüm þu, çocuklarýnýzý bizim gibi insanlar olduðunda yanlarýna gönderdiðinizde "Sizi rahatsýz ediyor" filan diyorlar ya etmiyor arkadaþlar. Lütfen gönderin ki o çocuklar eðer hanýmsa televizyoncu, teyzesinden, yengesinden, halasýndan farklý olmadýðýný; erkekse, babasýndan, dayýsýndan farklý olmadýðýný görsün. Özellikle kýz çocuklarýna, onlara da bizim sýradan insanlar olduðumuzu, ürettiklerimizle anýlmamýz gerektiðini anlatýn. Benim bir kuþak öncem kahveci. Ben 'Kahveci Yusuf'un torunuyum. Hasbelkader buradayým. Bu bana bir özellik vermiyor. Ben öðrendiklerimle o özelliði kazanýyorum. Özellikle kýz çocuklarýna anlatýn. Çünkü beni üzen hep o. Bir tane sanatçý geldiðinde "Yeee!" diye yýrtýnan çocuklardan nefret ediyorum. Konsere geldiysen konseri dinle, ne yýrtýnýyorsun? Ama hep bunlar anlatýla anlatýla þimdi herkes oturdu þikayetçi olmaya baþladý. Hepimiz suçluyuz arkadaþlar. Abdurrahman ÞEN Teþekkür ediyoruz. Süremizin sonuna geldik. Ahmetçiðim ekleyeceðin bir-iki cümle varsa alalým. Ahmet YENÝLMEZ Evet. Yani þunu söylemek istiyorum. Çok kýsa bir þey anlatacaðým. Bu ülkede yapýlan her þey sizin vergilerinizle yapýlýyor. Adý özel kanal da olsa, adý devlet kanalý da olsa, adý sinema da olsa, tiyatro da olsa. Yani "Bizim iþimiz çok" deyip yerimize paramýzla tuttuðumuz insanlardýr bizi yönetenler. Yani biz veriyoruz onlarýn maaþýný. Ne olur istemeyi de öðrenelim artýk. Ýsteyin. Sadece Ramazan akþamlarýnda bu çadýrlarda bu programlar yapýlmasýn. Yýl boyu yapýlsýn. Sadece burasý için demiyorum, bu çadýrlarda çizgi filmler oynatýlsýn, tiyatrolar oynatýlsýn, sinema filmleri oynatýlsýn. Sizlerin de bunlarý seyretme hakkýnýz ve isteme, yönlendirme hakkýnýz. Üzerine basa basa söylüyorum, ne olur beðenilerinizi ve beðenmediklerinizi ortaya koyun ve tepki gösterin. Çünkü büyük bir çoðunluðun tepkisi yansýmadýðý için azýnlýklarýn istedikleri þeyi sanki çoðunluklar istiyormuþ gibi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 378 kabul görüyor. Siz biraz iradenizi ortaya koyduðunuz an TV'deki gösterilen her þeyin þekli deðiþecektir. Programlarýn yeri deðiþecektir, programlarýn þekli deðiþecektir. Ama Tayfun Bey'in söylediði gibi, ne olur çocuklarýnýzýn kafalarýna yatýrým yapýn. Okutun, okusunlar. Bakýn yarýn bayram. Gelin bu bayram çocuklarýmýza kitap hediye edelim. Bir baþlangýç olsun. Gidin bir kitapçýya, küçük yaþtaki çocuða onun yaþýna göre, büyük yaþtaki çocuða onun yaþýna göre kitap hediye edin veya da tutun kolundan Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Þehir Tiyatrolarýnda bir oyun seyredin. Göreceksiniz o çocuðunuzun her þeyi deðiþecek. Biz bunu Ýstanbul Þehir Tiyatrolarýnda ve Büyükþehir Belediyesinde yaptýk. 3 kez çocuk oyunu seyreden bir çocuðun her þeyi deðiþiyor. Çünkü giriyor, yanýndakini rahatsýz etmemek için nefesini kontrol ediyor, oturmasýný kontrol ediyor, sahnede ne söylendiðini duymak için sessiz olmak gerektiðini anlýyor ve en önemlisi kültür ve sanat dili korur dili. Onun için dilini öðreniyor. Bu bayram tiyatroya götürün çocuklarýnýzý. Niye bunu söylüyorum? Son sözüm, bir araþtýrma gördüm. Lise mezunu çocuklarýmýzýn konuþma hayatýnda kullandýðý kelime sayýsý 98. Ýyi eðitilmiþ bir Kangal köpeði ise 300 kelime anlýyor. Halimiz bu kadar vahim. Teþekkür ediyorum. Abdurrahman ÞEN Aslýnda "Sözün bittiði yer" denir ya bu son Kangal örneði noktayý koyucuydu ama Mehmetçiðim ekleyeceðin bir þey var mý? Mehmet USTA Her þey söylendi bence. Vesselam yani. Teþekkür ederim. Abdurrahman ÞEN Peki. Efendim izninizle ben son birkaç cümle söylemek istiyorum. Birincisi demin Ahmet kardeþim sözlerine baþlarken 99'da yaþadýðýmýz depreme atýfla yýkýlan ve yýkýlmayan binalarý söyledi. Orada bir küçük hatýrlatma yapmak istiyorum. Büyük Selahaddin Camilerimiz içerisinde depremde ciddi bir zarar gören Yeni Cami dýþýnda olmadý. Sebep? Meðer Yeni Camiyi vakti zamanýnda yapan Osmanlý mimarý caminin altýna aðaçtan özel kalaslar yerleþtirmiþ, deniz, suyunu bu aðaca vermiþ, deniz suyu o aðacý sürekli besleyip ömrünü uzatýyormuþ ve hiçbir depremde o caminin zarar görmemesi lazým. Bugüne kadar da görmemiþ. Ancak Yeni Galata Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 379 Köprüsü yapýlýrken Ýngiliz, Japon ve bizim yüksek mimarlarýmýz bir araya geldiklerinde köprüyü yaparlarken bakýyorlar ki caminin altýný su basmýþ. Camiyi bu sudan korumak için önüne engel yapýyorlar. Caminin altýndaki suyu boþaltýyorlar. 99'da deprem olup da caminin taþlarý yýkýlýp o baskýdan dolayý _gidenleriniz dikkat ederse bilirler_ bütün pencere taþlarý ufalandý. "Hiç olmazdý bu, neden oldu?" diye araþtýrýrlarken gariban birinin dikkatini çekmiþ. "Yahu" demiþ "Bunun altýndaki su aslýnda bunun koruyucusuydu. Bu suyu kim çekti bunun altýndan?" Demiþler ki "Ýngiliz, Japon ve Türk yüksek mimarlarý çektiler" Yine konuþmacýlarýmýz ifade ettiler zannediyorum Tayfun Bey söyledi. Birçok programýmýz magazinleþti. Bu sene özellikle sahur ekranlarý biraz daha fazlaca yer aldý. Birçok TV kanalý sahur programlarýna yer verdi. Oralarda birçok arkadaþýmýz, elbette içlerinde iyileri var onlarý tenzih ediyorum, dini müzikler yaptýklarýný söylediler bize sergilediler. Belki birçoðunu dinlerken duygulananlarýnýz da oldu ama eminim birçoðunuzun içinden orada ilahi olarak okunanlar esnasýnda kalkýp fýkýr fýkýr oynamak isteðiniz de gelmiþ olabilir. Çünkü her türlü özenden yoksun, "Þu anda böyle bir ihtiyaç var. Ben buna bir þeyler yapayým" deyip Türk Halk Müziðinin veya baþka müziklerin üzerine dini birkaç cümle yazýp, kelime yazýp pop müzik tarzýnda bizlere ilahiler yutturuyorlar. Bir kere Yunus Emre'yi okumuþ olsalar bu yaptýklarýndan utanacaklar zannediyorum. Yani millet istiyor, kanallar istiyor ben de farklý bir þey, yeni bir þey yapayým diyerek iftar ve magazinleri bile magazinleþtirmeye _Tayfun Bey isimler de verdi hatýrlayacaksýnýz_ baþladýk bu TV kanallarý sayesinde. Eðer sizler de "Aman ne güzel çok yayýldý" derseniz emin olun önümüzdeki sene bir veya birkaç kanalda çok özür diliyorum Ýslami dansöz de izleyebilirsiniz. Her zaman her yerde söylediðim bir þey var. Burada özellikle Ahmet kardeþim üstünü birkaç defa çizdiði için o konuda da bir-iki cümle söyleyerek noktalamak istiyorum. Bugün "Bir sýkýntýn var mý?" dediðimizde birçoðumuz eminim ekonomik sýkýntýdan bahsedeceðiz. Hayýr arkadaþlar, Türk milletinin, Anadolu insanýnýn asla ve asla ekonomik bir sýkýntýsý yoktur. 150-200 milyon insaný doyuracak bir tarým alanýmýz olduðunu bütün dünya biliyor. Biz tembellikten (demin yine Tayfun Bey'in söylediði) Tülin'le Caner'e ilgi gösterdiði kadar tarlasýna gidip çalýþmayan insanlarýn ekonomik sýkýntýdan bahsetmeye hakký yok. Kaldý ki bizim ekonomik sandýðýmýz, siyasi sandýðýmýz (bugün mesela "Amerika niye sorunlarýmýza ilgi göstermiyor?" diyoruz "AB bizi küçümsüyor, kapýsýnda bekletiyor. Biz buna layýk deðiliz" diyoruz) her þeyin sebebi bizim kültürsüzlüðümüzdür. Toplum olarak kültürel bir cehalet içerisine hapsolduðumuz ve bunun da farkýna varmadýðýmýz için, farkýna varmamýzý saðlamak isteyenleri bize kötü gösterdiklerinde onlara daha çabuk inandýðýmýz içindir. Çünkü kalitesizi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 380 anlamak, kalitesize inanmak, kalitesizin peþinden koþmak daha kolaydýr. Ýnsanlarýn kolayýna gelir. Þeytan insaný oradan çeker zaten. Bunun için eðer kültürel olarak kendinizi donatmazsanýz, kültürel açlýðýnýzý birinci plana almaz da karnýnýzý beyniniz kadar gönlünüz kadar düþünmezseniz bir simide bile muhtaç hale geliriz. Ama bugün bir simidi 24 saat bulamayýp o sürede bir kitap alalým desek seneye belki iki-üç simit bulma imkanýmýz var. Ýngiltere'nin sömürgeleriyle varolduðunu hepimiz biliyoruz. Necip Fazýl'ýn sýkça ifade ettiði gibi, hemen hemen bütün Ýngiltere'nin varlýðýný saðlayan, çok büyük bir gelir kaynaðý olan sömürge Hindistan Yarýmadasý'yla ilgili Ýngilizlere sormuþlar "Hindistan Yarýmadasý'yla Shakspeare'den birini tercih etseniz" demiþler. Ýngiliz demiþ ki "Tartýþmasýz Shakspeare. Biz Shakspeare'e baðlý bir kültürle devam ettiðimiz sürece ne Hindistanlar sömürürüz"… Biz ise bugün Shakspeare'in çok çok üstünde olan hiçbir þairimizi, býrakýn Fuzuli'leri, Baki'leri, Nedim'leri, bugün Karacaoðlan'ý sadeleþtirip okuyacak hale gelmiþsek, Yunus Emre ilahilerini sadeleþtirip okuyacak hale gelmiþsek, Ýstiklal Marþýmýz okullarýmýzda altýnda yabancý kelimeler diye okutuluyorsa, Ýstiklal Marþýmýzý yabancý kelimelerle okuyorsak, dillerinden Atatürk'ü düþürmeyenler Atatürk'ün Nutkunu sadeleþtirip bu millete sunuyorsa bizim bir ayna karþýsýna geçip "Yahu suçlu kim?" diye sormamýz lazým. Belki bugünün kârý budur. Evlerinize gittiðinizde hakikaten geçin bir ayna karþýsýna "Bu halimizin suçlusu kim?" diye bir sorun. Nefis muhasebesi dediðimiz olayý bir kendi nefsinizle murakabe edin. Ondan sonra Ahmet kardeþimin ýsrarla söylediði gibi edepli bir þekilde, medeni bir þekilde telefonla, maille, pek kalmasa da artýk mektupla dilek ve temennilerimizi sizleri kullananlara, sizlerin adýna hareket ettiðini söyleyen, sizlere çok yönlü hakaret edenlere sizin ne istediðinizi belli edin. Bu duygularla hepinizi bir kere daha arkadaþlarýmla beraber selamlýyor, bayramýnýzýn gerçek bayram olmasýný diliyor, Bayramýnýzý tebrik ediyorum. Hayýrlý akþamlar efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 381 29.Gün “Ramazan’ýn Son Günü Protokol Konuþmalarý ve Bayram Mesajlarý ” Ben, evveli rahmet, ortasý günahlardan kurtuluþ, sonu da inþallah cehennem azabýndan kurtuluþ olacak olan Ramazanýmýzýn bizlere hayýrlar getirdiðini umuyor ve bayramýnýzý da tebrik ediyor, sevgi ve saygýyla selamlýyorum. Allah'a emanet olun. Ebedi olun, huzurlu olun, mutlu olun. Sunucu Bu akþam farklý duygularý yaþýyoruz. Bir yanda sevinç var, Bayramý karþýlamaya çalýþýyoruz. Bir yanda hüzün var, Ramazaný uðurlamaya çalýþýyoruz. Ýnsanoðlu hayatý boyunca farklý duygularý, zýt duygularý ayný anda yaþayabiliyor. Ama ayakta kaldýðý müddetçe farklý duygularýn kendisine zarar vermesine mani oluyor. Bir yandan Ramazan-ý Þerif'in gidiþine üzülürken diðer taraftan Ramazan-ý Þerif'in özellikle gönül dünyamýzdan ayrýlmasýna müsaade etmeden, Ramazan-ý Þerif'in bize kazandýrdýklarýný Ramazanla birlikte göndermeden yarýnlarda da Ramazanca bir hayat yaþama kararý verebiliyorsak hiç þüphesiz Ramazanýn gidiþi bizi çok fazla üzmeyecektir. Bir ay boyunca burada konuþulduðu gibi Bayram birlikte yaþandýðý zaman Bayramdýr. Bir kiþi tek baþýna Bayramý yaþayamaz. Ýnsanlar bayramlaþtýðý zaman Bayramý Bayram gibi yaþarlar. Bu cümleden hareketle daha önceki senelerde olduðu gibi yarýn saat 11:00'de biz burada Baðcýlar protokolümüz, çok deðerli misafirlerimiz ve halkýmýzla hep birlikte bayramlaþacaðýz. Yemekli, ikramlý bir bayramlaþma olacak ve Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendi küçük kardeþlerimize bayram hediyesi olarak oyuncak hediye edecek. Deðerli misafirlerimiz bu yýlki Ramazan-ý Þerif'in son gününü geride býrakýyoruz. Ben þimdi bir Ramazan-ý Þerif deðerlendirmesi yapmak üzere Baðcýlar Müftümüz Mustafa Derin Hocamýzý huzurlarýnýza davet ediyorum. Buyurunuz Hocam. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 384 Mustafa DERÝN Saygýdeðer Milletvekillerim, Sayýn Kaymakamým, Sayýn Belediye Baþkaným, Sayýn Ýlçe Baþkanýmýz, Sayýn Milli Eðitim Müdürüm, saygýdeðer misafirler. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v)'in mübarek ifadelerinde olduðu gibi "Ýnsanlara þükretmeyen, teþekkür etmeyen, Allah'a da þükür görevini ifa etmiþ olmaz" buyuruluyor. Bu vesileyle gerçekten ilçemizin mükemmel bir þekilde anýlmasýna zemin olan iftar çadýrý ve irfan sofrasý adýyla, Baðcýlar'da bu güzel zemini hazýrlayan, bu güzel imkaný insanlarýmýzýn istifadesine sunan ve bu çýðýrý ilk açan Sayýn Vekilime, Eski Belediye Baþkanýmýza, Feyzullah Kýyýklýk Aðabeyimize ve Yeni Baþkanýmýza huzurunuzda teþekkürü bir borç biliyorum, kendilerinden Allah razý olsun. Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciðerim Onu dindirmek için kamçý yerim, çifte yerim Adam aldýrma da geç git diyemem, aldýrýrým Çiðnerim, çiðnenirim, Hakk'ý tutar kaldýrýrým diyen merhum Akif'imizi de rahmetle yad etmeden geçmenin mümkün olmadýðýný sizlerle paylaþmak istiyorum. Deðerli dostlar, Hocamýzýn, Kýymetli Kardeþimin okuduðu Aþr-ý Þerif'te olduðu gibi millet olarak yaþadýðýmýz acýlar var. Ama bu acýlarý paylaþarak unutturacak deðerlere sahip insanlarýmýz da var. Ýþte þu çadýr, bu ilçemizde sergilenen birlik, millet olarak herkesin kükremesini istediði birlik ve beraberlik duygularý, ülke genelindeki bu duygularýn kükrer hale gelmesi bu acýlarý bize unutturan husus ve Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 385 teslimiyet. Ben Ramazaný, bitiriyor olduðumuz Ramazan-ý Þerif'i þu akþamda bir Hadis-i Þerif'in sadece baþ kýsmýndan ve sonundan bir-iki cümleyle bahsetmek istiyorum. Efendimiz(a.s.v) buyuruyor ki; "Benden önce hiçbir Peygambere nasip olmayan, hiçbir Peygamber ümmetine nasip olmayan, Rabb'imin þu beþ ikramý var" diyor "Bu ümmete" ve buyuruyor ki; "Ramazanýn ilk gecesi oldu mu, Cenab-ý Hak mümin kullarýna rahmetiyle tecelli buyurur, her kime de rahmetiyle nazar ederse, ona azabý söz konusu olmaz" buyuruyor. Biz o ilk günün heyecanýný, mutluluðunu yaþadýk, huzurunu duyduk ve o huzurla bir Ramazan-ý Þerif'i gecesiyle, gündüzüyle deðerlendirerek bu güne geldik. Yine Efendimiz buyuruyor ki; "Ramazan-ý Þerif'in son gecesi oldu mu, Cenab-ý Hak Ramazan-ý Þerif'i deðerlendiren mümin kullarý için umumi af ilan eder" müjdesini veriyor. Ýþte bu müjdeye muhatap olmak için, gecesini gündüzüne katarak Ramazan-ý Þerif'i deðerlendiren, geliþiyle mutlu ve huzurlu, gidiþiyle hüzünlü olmanýn yanýnda, Ramazan-ý Þerif'ten son derece memnun olan, Ramazan-ý Þerif dolayýsýyla da Cenab-ý Hakk'ý, O'nun habibini memnun etmeye çalýþan kardeþlerimiz, evet bu gece de bu müjdeye de muhatabýz. Çünkü bizde teslimiyet var, bizde azim var, bizde iman var. Onun için bu teslimiyetimizi de merhum Akif'imizin þu dizeleriyle ifade etmek ve sizlerle paylaþmak istiyorum: Ýlahi, "Malikel mülküm" diyorsun, doðru, amenna Hakiki bir tasarruf var mýdýr insan için? Asla! Eðer almýþsa bir millet, edip bir mülkü istila Eðer vermiþse bir millet, bir mülkü, bütün bir perva Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünya diyen Akif'imiz "Gulillah hümme melikel mülk" ayetini bu þekilde tercüme ediyor. Deðerli dostlar, sözü uzatmaya ne hacet. Zaten millet olarak yaþadýðýmýz mutluluðu da, yaþadýðýmýz huzuru da, yaþadýðýmýz acýlarý da en güzel þekliyle deðerlendirecek imkanlarýn yolunu gösteren Kur'an Azimuþan'ý bir ay müddetle hem camilerimizde dinledik, huzur bulduk hem de burada zaman zaman iftar çadýrýnda bugün olduðu gibi izledik ve huzur bulduk. Sadece þehitlik konusuna kýsaca iþaret etmek istiyorum. Bakýn okunan ayetlerde, "Allah yolunda öldürülenleri ölü zannetmeyin, onlar Rab'larý katýnda merzukturlar" buyuruluyor. Bir baþka ayette de "Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, bilakis onlar diridirler. Fakat siz bunun farkýnda deðilsiniz" buyruluyor. Deðerli davetliler, þehitlik denince hemen Çanakkale gelir aklýmýza. Gerçekten þehidin yanýnda kimler var? Þehide iltifat eden deðerler kimler? Bunu anlama ve anlatmaya yönelik þu misali sizlerle paylaþarak konuþmamý bitirmek istiyorum. Hemen kýsaca arz Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 386 edeyim. Çanakkale'de bir kahramanýmýz var. Destanlaþmýþ bir kahramanýmýz, Yarbay Hasan'ýmýz var. Görev yerine birliðiyle intikal etmek üzereyken uðradýðý bir köyün ortasýndaki çeþme baþýnda hanýmlar su doldurmakla ve çamaþýrlarýný yýkamakla meþguller. Orada bulunan, affedersiniz, bir köpeði de susamýþ, bir yudum suya son derece ihtiyacýný çeþmenin etrafýndaki topraðý yalanarak gidermeye çalýþan o köpeði görünce yarbayýmýz hemen varýr, onu kucaðýna alýr, susuzluktan artýk çaresiz kalan o hayvancaðýzý çeþmeden suvarýr, üzerini yýkar ve onu yanýna alýr. Emrinde bulunan askerler, bir hayvana bu denli iltifatýný yadýrgarlar. Ama, uzatmayayým, sonunda, tam görev mahalline vardýklarýnda karþýlaþtýðý sýkýntýlý bir manzara daha var. Dün olduðu gibi bugün de ayak oyunlarýyla dünyada Müslümanlara kan kusturan bir milletin bir neferi, bir Ýngiliz askeri yüz üstü yatmýþ, sanki ölü mü, can çekiþtiriyor bir vaziyette mi belli deðil. Komutanýmýz, belki ölmemiþse faydam dokunur düþüncesiyle hemen onu kucaklayýp döndürmeye çalýþýrken, kurnazca yüz üstü yatan o Ýngiliz soysuzu, hemen döner dönmez hançerini komutanýmýzýn baðrýna saplar. Ve yaralanan komutan kan kaybýyla çaresiz bir þekilde yere yýðýlýr. Hemen orada bulunan askerlerden Kur'an bilenler Kur'an okumaya, bilmeyenler de "Subhânallahi ve'l-hamdülillahi velâ ilehe illallahü vallahü ekber" diyerek, tesbihatla komutanlarýna son görevlerini ifaya çalýþýrlar. Ama komutanýn gözü bir noktaya dikilmiþtir. Hep bir yere dikkatlice bakýyor ve can havliyle, yanýnda bulunanlara ne olur beni kaldýrýn, ne olur beni ayaða kaldýrýn dercesine iþaretiyle onlara bir mesaj vermeye çalýþýr. En son anýnda onun isteðini yerine getirmek üzere hemen koluna girerler ve yavaþça ayaða kaldýrýrlar. Artýk hayatýnýn son anlarýný yaþayan o mübarek asker boynu bükük, gözleri dolu dolu ve sesinin çýkabildiði kadarýyla "Niye zahmet buyurdun Ya Resulallah?" der ve ruhunu teslim eder. Cenab-ý Hak bu milletin yar ve yardýmcýsýdýr inþallah, buna inanýyoruz. Hz.Peygamber bu milletin þehidini huzuru manevisiyle kabul buyurmuþtur, buna inanýyoruz. Onun için merhum Akif'imiz öyle diyor; Ey þehit oðlu þehit isteme benden makber Sana aðoþunu açmýþ duruyor Peygamber Evet, biz Peygambere aþýk, mukaddes deðerler uðruna seve seve canýný feda etmekten asla çekinmeyen mert insanlar yetiþtiren bir nesiliz, bir ata evladýyýz. Dolayýsýyla bu acýlarý da dindirecek metanete, sabýr ve güce de sahibiz, ben buna inanýyorum. Ýþte biz baþlangýcý rahmet sonu da umumi af ilaný þeklinde deðerlendirilen Ramazan-ý Þerif'te aldýðýmýz manevi güçle inþallah bu acýlarýn da üstesinden gelecek bir milletiz. Yeter ki birliðimizi, yeter ki istikrarýmýzý, yeter ki kaynaþma ve paylaþmak duygularýmýzý canlý tutalým, dürüst olalým. Ben sözlerimi dürüstlüðü ifade eden þu dizelerle bitirmek istiyorum: Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 387 Sen usandýrma eli, el de usandýrmaz seni Hilekarlýk eyleme, kimse dolandýrmaz seni Desti adadan soðuk su içme kandýrmaz seni Korkma düþmandan ki ateþ olsa yandýrmaz seni Yeter ki müstakim ol, Hz.Allah utandýrmaz seni Halký tahrip eyleyip de kendini abad eyleme Bu cihanda ev yapýp ukbayý berbat eyleme Nefsini zalimi birahme imdat eyleme Alemi tenvir eden ahvali mutad eyleme Yeter ki müstakim ol, Hz.Allah utandýrmaz seni Sohbetimi þu dualarla bitirmek istiyorum: Cenab-ý Hak bu aziz milleti kýyamete dek bahtiyar eylesin. Cenab-ý Hak bu yüce devleti kýyamete dek payidar eylesin. Bu aziz milleti ayakta tutan, deðerleriyle mukaddesata olan, saygýsýyla birbirini seven, sayan, geçmiþine saygý duyan, geleceðine ümitle bakan ve bu ümidi yeþertmek için de gecesini gündüzüne katan fertler olmaktan geri durdurmasýn. Cenab-ý Hak mübarek Ramazanýn þu son gecesi, akþamý hürmetine, kendisine sevdalý olduðumuz rahmet müjdecimiz, önderimiz, yol göstericimiz sevgili Peygamberimiz(a.s.v) hürmetine, þu mübarek gece vesilesiyle þu anda af olmadýk bir günahýmýzý býrakmasýn, sevince, neþeye çevirmedik bir kederimizi, bir acýmýzý býrakmasýn, kabul etmediði bir duamýzý býrakmasýn, ödetmeyeceði bir borç altýnda bu milleti inletmesin, Cenab-ý Hak güzelliklerle dolu, yine güzel bir hayatý yaþayarak huzur içinde mübarek daha nice böyle Ramazanlara kavuþabilmeyi de millet olarak bizlere nasip eylesin. Acý ve ýzdýrap çeken, kan ve göz yaþý, acýlarla bir hayatý devam ettirmek mecburiyetinde kalan, dünyanýn çeþitli yerlerindeki Müslümanlara da kurtuluþ yollarý nasip eylesin. Bizim askerlerimizi þehit ederek analara göz yaþý döktüren, millet olarak bizi aðlatan canilere, hainlere, eðer takdirinde bunlarýn ýslahý söz konusuysa ýslah eylesin, deðilse kendisine havale ediyoruz kahr-u periþan eylesin diyor hepinize saygýlar sunuyorum. Sunucu Baðcýlar Müftümüz Mustafa Derin Hocamýza çok teþekkür ediyoruz. Dualarýna "Amin" diyoruz deðerli misafirlerimiz. Hem burada bulunanlara hem de ekranlarý baþýndan bizleri izleyenlere ev sahipliði yapmýþ bir isim. Ben konuþmalarýný yapmak üzere Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiyi kürsüye davet etmek istiyorum. Buyurunuz efendim. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 388 Lokman ÇAÐIRICI Sayýn Milletvekillerim, Sayýn Kaymakamým, Ýlçe Baþkaným, Ýlçe Müftümüz, Milli Eðitim Müdürümüz, çok kýymetli davetliler Ramazanýn son akþamýnda hepinizi saygý, sevgi ve hürmetle selamlýyorum. Baðcýlar bu güzelliklere yýllardýr alýþtý. Gerçekten her þeyin e güzelini yaþadý ve yaþamaya devam ediyor. Hep ilkleri yaþadý. Bu Ramazan da her yýl olduðu gibi dolu dolu yaþadýk. Birlikte burada iftarýmýzý açtýk, orucumuzu tuttuk. Allah'a çok þükür kazasýz belasýz bir Ramazanýn daha sonuna geldik. Tabi ki bayrama kavuþmanýn sevincini yaþarken Ramazaný da 11 ay beklemenin hüznünü yaþýyoruz. Ýnþallah daha nice sýhhatli günlerle birlikte nice Ramazanlara Rabbim bizi kavuþturur. Tabi ki Baðcýlar'da Ramazan çadýrý sadece iftar sofrasýyla kalmýyor bildiðiniz gibi. Bir çok programýnda ve birçok faaliyetinde olduðu gibi Ramazan çadýrýnda geleneksel hale getirdiðimiz irfan sofralarýmýzla gerek buraya katýlan siz deðerli hemþerilerime, gerekse ekranlarýndan TV.Net aracýlýðýyla bizleri izleyenlere inþallah neþeli dakikalar, mutlu ve huzur dolu saatler yaþatmýþýzdýr diyorum. Burada deðiþik konularla gerek gençlerimize yönelik, gerekse çocuklarýmýza, hanýmlara, özellikle özürlü kardeþlerimize yönelik programlarýmýzla, yine geleneksel hale getirdiðimiz yetimler haftamýz kutlamalarýmýz ve giydirme programlarýmýzla ki, yetimler haftasý fikrini de ilk ortaya atan, Tuzla Belediye Baþkanýmýzdý o zaman, Ýdris Bey de buradalar. Fikri O atmýþtý ama onu yaþamak, kutlamak bize nasip olmuþtu, Feyzullah Baþkanýmýz baþlatmýþtý. Ýnþallah, Baðcýlar'da 15 yýl içersinde Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 389 hep güzel þeyler yaþadýk, bu güzelliklerin devam etmesi, artarak devam etmesi temennimiz ve gayretimiz olacak. Yine özürlülerimizi her zaman olduðu gibi Ramazanda da unutmadýk. Özellikle komþuluk haftasý kutlamalarýmýz Ramazanýmýza ayrý bir güzellik kattý. Burada sizlerle beraber yemek yarýþmalarý düzenlendi ve güzel programlar oldu. Geçmiþte yaþadýðýmýz komþuluðu burada yeniden canlandýrmýþ olduk. Yine geçen yýl Sayýn Vekilimizin, Baþkanýmýzýn baþlatmýþ olduðu yurt dýþý iftarlarýmýza bildiðiniz gibi bu yýl da devam ettik. Tarihte birliðimiz ve beraberliðimiz de gerek dinimiz de ve inancýmýz da bir, dilimiz de bir kardeþlerimizi, Baðcýlar'da yýllar önce oralardan gelmiþ Kazakistanlý kardeþlerimizle birlikte yaþamanýn güzelliðini, yine orada bu yýl da iftar yaparak birlikte yaþadýk ve Türkiye'deki Ramazan kültürünü, Ramazan güzelliðini oralarda sizler adýna yaþadýk. Bu yýl farklý olarak Almanya'da da iftar programlarý yaptýk. Ezan sesine hasret kalmýþ gurbetteki kardeþlerimizle beraber iftar etmenin mutluluðunu sizler adýna yine orada yaþadýk. Orada Ramazan çadýrlarý da yine kurulmuþ, güzel, ayný burada olduðu gibi çarþýlar, standlar oluþturulmuþ, güzel bir þekilde devam ediyor faaliyetler. Bu yýl farklý bir þey daha yaþadýk. Çanakkale'de þehit olmuþ, bizler onlarý yaþayan ecdadýmýz olarak yad ediyoruz, buradan altý otobüsle Çanakkale'ye gittik ve orada þehitlerimizle beraber iftar yapmayý Allah bize nasip etti. Ben organizasyonda bize yardýmcý olan, özellikle bu iþe bizi teþvik eden Lapseki Belediye Baþkanýmýz Dr.Kamil Bey'e buradan teþekkür etmek istiyorum. O vesile oldu, biz de onu baþlatmýþ olduk. Gerçi Çanakkale'ye bildiðiniz gibi yýllardýr programlarýmýz vardý, gençlerimizi, halkýmýzý götürüyorduk. Oradaki tarihi canlý yaþamayý Allah bize nasip etmiþti. Bu yýl da oradaki þehitlerimizle birlikte iftarý beraber açmayý nasip etti Rabbim bize. Ýnþallah o güzellikler de Baðcýlar'da devam edecek. Ben bu programlarýmýzda bizlere destek veren, özellikle Müftülüðümüze de çok teþekkür etmek istiyorum. Her akþam bir hocamýzla birlikte bizlere eþlik ettiler, güzel dakikalar yaþattýlar. Yine bu programda, hazýrlanmasýnda büyük gayretleri olan ekibimize, baþta Baþkan Yardýmcýlarýma, Müdür arkadaþlarýma ve mesai arkadaþlarýma teþekkür etmek istiyorum. Yine buranýn esas ev sahibi, yemeklerimizin finansýný yapan iþ adamlarýmýza, bugüne kadar bizleri hiç yalnýz býrakmadýlar. Gerek yetimlerin giydirilmesinde, gerekse Ramazan iftarlarýmýzda, toplu evlendirme programlarýmýzda bize destek veren iþ adamlarýmýza da özellikle teþekkür etmek istiyorum. Yine esas teþekkürü ben burada hepimizin abisi olan Sayýn Baþkanýmýza iletmek istiyorum. 15 yýl içersinde gerçekten gecesiyle, gündüzüyle, tatil günleri de dahil, zamanýný bizlerle geçirdi ve Baðcýlar'da büyük emeði oldu. Bir nesil yetiþir ya, Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 390 iþte sünnet ettirdiði gençleri evlendirdi ve evlendirdiði gençlerde, Allah nasip etti oy kullandýlar, kendisini de meclise taþýdýlar. Bu kardeþliðin oluþmasýnda büyük gayretleri oldu. Allah yolunu açýk etsin diyorum. Yine aramýzda, yine beraber, bizlerle. Hem Baðcýlar'ýmýz baþta olmak üzere hem Türkiye'mize hizmet etmeyi Rabbim kendilerine nasip etsin. Teþekkür ediyoruz ve þükranlarýmý arz ediyorum sizler adýna. Ve son olarak da sizlere teþekkür etmek istiyorum. Gerçekten 29 Ramazanýn, 29'unu da bu çadýrda dolu dolu yaþadýnýz, bizleri yalnýz býrakmadýnýz. Bugüne kadar olduðu gibi bu Ramazanda da bizlerle beraber oldunuz. Gerek buraya katýlýp bizleri izleyen, dinleyenlere, gerekse TV.Net aracýlýðýyla ekranlarý baþýndan bizleri izleyen deðerli izleyicilerimize özellikle teþekkür etmek istiyorum. Yine TV.Net televizyonumuza teþekkür ediyorum. Ramazaný Baðcýlar dýþarýsýna da taþýyarak gerek Türkiye'de, gerekse tüm dünyada halkýmýzla bizleri buluþturmaya vesile oldular. Bu vesileyle, bu düþünce ve duygularla Rabbim inþallah bizleri bayramýna da kavuþtursun diyorum. Daha nice Ramazanlarda buluþmak ümidiyle. Tüm Baðcýlar'ýmýzda, tüm Türkiye'mizde ve tüm Ýslam aleminde hiç kimsenin, hiçbir Müslüman'ýn bir damla kanýnýn akmadýðý, göz yaþýnýn akmadýðý nice Ramazanlarda buluþmak ümidiyle. Hepinizi saygý, sevgi ve hürmetle selamlýyorum. Sað olun, var olun. Sunucu Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiye çok teþekkür ediyoruz. Bizim için çok kýymetli olan büyüklerimizi dinlemeye devam ediyoruz. AK Parti Baðcýlar Ýlçe Baþkanýmýz Sayýn Necati Kahraman Beyefendiyi alkýþlarýnýzla davet ediyorum. Buyurunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 391 Necati KAHRAMAN Saygýdeðer Milletvekillerim, Saygýdeðer Kaymakamým, Belediye Baþkaným, Müftümüz, Milli Eðitim Müdürümüz, saygýdeðer dostlar. Bir dost dedin ki uran olsun Karanlýk gecelerde avizen olsun Kanayan yarana merhemin olsun Dostu bulmayanýn hali nice ola Biz dostlarýmýzý Baðcýlar'da, çadýrda 15 yýldýr bulduk, dostu bulmayanlarýn hali nice ola diyoruz. 29 gün önce burada Ramazana baþlarken "Hoþ geldin ey Þehr-i Ramazan, ne iyi ettin de geldin" demiþtik. Ama bugün "Elveda ya Þehr-i Ramazan" diyoruz. Hep beraber olduk, çadýrda, kültür merkezinde, halk sarayýnda, derneklerde, fakir evlerinde. Ramazanýn baþka bir yeri var, baþka bir güzelliði var. Fýrýnlardaki taze kokan pideler, lokantalarda iftar veren iþ adamlarýmýzýn heyecaný, iftarýna çoluðunun-çocuðunun yanýna yetiþmek için koþan insanlar gerçekten müthiþ bir heyecan vardý. Ama ne yazýk ki, belki geçen sene bugün, bu çadýrda bizimle olanlardan bugün aramýzda olmayanlar var. Bugün aramýzda olanlardan belki bir dahaki Ramazanda aramýzda olmayacaklar olacak. Onun için çok güzel bir gündü bu günler. Bugünler unutulmaz. Tabi ki, sayýn müftüm deðindi, ülkemizin istikrarýný, Türkiye'nin birlik, beraberliðini bozmak için, Ulu Önder Atatürk'ün de söylediði gibi, dahili ve harici bedhahlar her zaman olacaktýr arkadaþlar. Ama bunlar azýnlýkta kalacak, bunlarýn son çýrpýnýþlarý diyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 392 Biz hep güzelliklerden yana, kardeþlikten yana olacaðýz ve bu kardeþliðimizi devam ettireceðiz. Güzel günler belki þimdi geri kaldý ama sayýn belediye baþkanýmýzýn dediði gibi 11 ay sonra yine bu güzel günler gelecek. Ve ben hep son olarak þunu söylemek istiyorum: Ýþte geldi güzel günlerin sonu, ayrýlýyoruz artýk Sizin yolunuz bir yana, bizim yolumuz bir yana gidiyor Geçti günlerimiz mazide kaldýk Size en son diyeceðim Allahaýsmarladýk Hayýrlý akþamlar. Sunucu AK Parti Baðcýlar Ýlçe Baþkanýmýz Sayýn Necati Kahraman Beyefendiye çok teþekkür ediyoruz. Deðerli misafirlerimiz tüm faaliyetlerimizde yanýmýzda olan konuþmalarýyla da duruþuyla da desteðiyle de bizim için aðabey olan bir ismi davet etmek istiyorum. Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendi. Buyurunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 393 Ýrfan BALKANLIOÐLU Deðerli Milletvekillerim Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi ve Ýdris Güllüce Beyefendiler, Deðerli Baþkaným, mesai arkadaþlarým, kýymetli misafirler hepinizi saygýyla ve sevgiyle selamlýyorum. Deðerli arkadaþlar, insan odaklý hizmeti prensip edinmiþ, hakikaten gelecek seçim için deðil, gelecek nesil için yýllarca çaba gösterilmiþ bir belediyecilik ve devlet yönetimi anlayýþýyla karþý karþýyayýz Baðcýlar'da. Ýnsanlarýmýzý her yönden mutlu etmek, her yönden geliþtirmeyi hedef haline almýþlar. Ramazanda sadece ve sadece bugüne kadar bize lanse edilen; direkler arasý eðlence, yemek tarifleri, Ramazan ziyafetleri dýþýnda da, insanlarýmýzý, sahasýnda en yetkin, uzman þahýslarla bilgi sahibi kýlmaya amaç edinmiþ, kültürel anlamda onlarý yüceltmeyi gaye edinmiþ bir hizmet gördük. Ýki yýldýr ben Baðcýlar'dayým, iyi ki Baðcýlar'a gelmiþim diyorum. Ýnsan odaklý hizmetin ne demek olduðunu burada canlý yaþayarak görüyoruz. Ramazan-ý Þerif bitti, önümüzde bütün Ýslam aleminin kutlayacaðý Ramazan Bayramý var. Ancak bunu Ýslam alemi olarak acaba ne derece hak ettik? Her ne kadar, Allah indinde inþallah ibadetimiz kabul olmuþtur, oruç tuttuk, bayramý hak ettik diyorsak da, bir þarký vardýr dillerde teennüm edilen, Bayram gelmiþ, neyime? Kan damlar yüreðime. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 394 Ýslam aleminde rahat ve huzur içerisinde yaþayan, dört dörtlük inancýyla, örf ve adetiyle ve Ýslamýn getirdiði güzelliklerle yaþayan ve dünyaya adalet daðýtan bir ülke maalesef yok. Azeri ünlü þair Bahtiyar Vahapzade demiþ ki; "Yeryüzünde nerde bir duman tütse, bil ki orda bir Müslüman yanir". Yani demek istiyor ki; nerde bir duman çýksa, nerde bir yangýn olsa, bil ki orada bir Müslüman yanýyor. Bütün Ýslam aleminde Müslümanlar bugün cayýr cayýr yanýyor maalesef. Fitne ve fesat kol geziyor. Allahu Teala bütün güzelliklerini Ýslam coðrafyasýna bahþetmiþ. Ancak, Müslümanlarda o basiret olmadýðý için bu zenginliklerini yabancýlara bir nevi peþkeþ çekiyorlar, sürekli kanlý, býçaklý birbirleriyle kavga halindeler. Bugün et ve týrnak gibi olduðumuz, ayný kaderi paylaþtýðýmýz, 6milyon km2 topraktan 780bin km2'ye sýkýþtýðýmýz ve birlikte yaþadýðýmýz kardeþlerimiz bugün fitne ve fesatýn kucaðýna düþmüþler. Sürekli terennüm ediyoruz ayný gemideyiz diye. Bazýlarýmýz bu gemiyi parçalamak, hep birlikte boðulmamýzý istemek durumunda kalýyorlar. Ýþte geçen gördünüz, onlarca kardeþimiz maalesef bir hiç uðruna þehit edildi bu memlekette. Bu büyük bir fitnedir. Kardeþliðimizi, barýþýmýzý asla ve asla yok etmemeliyiz. Biz her þeyden öte Müslüman'ýz, cana kýyamayýz. "Üstünlük ancak takvayladýr" buyrulmuþ. Ben Kürdüm, ben Türküm, ben Lazým, ben Çerkezim demek her yönüyle memleket içerisine sokulmuþ büyük bir hançerdir. Bundan uzak kalmamýz gerekir. Hoca Efendi çok güzel buyurdu Aþr-ý Þerif'inde, "Emri bil maruf, nehyi anil münker" yani "Ýyiliði emretmek, kötülükten de birbirimizi sakýndýrmak zorundayýz". Bu gerçekleri herkes, dilinin döndüðünce çevresine izah etmek durumunda. Ýnþallah Ramazan-ý Þerif ve bayramlar, bütün Ýslam alemine, bu gerçeklerden haberdar olmamýza vesile olur ve bu tür fitne, fesattan uzak, gene Ýslam'ýn ve Müslümanlarýn gür sesini ve adaletini, barýþýný bütün dünyaya egemen kýlarýz. Hepinize saygýlar sunuyorum. Ýyi bayramlar diliyorum. Sunucu Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendiye çok ediyoruz. teþekkür Deðerli misafirlerimiz önce O'nun ismini biz Tuzla'da duyduk. Ardýndan imzalarýný Tuzla'da okumaya baþladýk. Derken Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nde Baþkan Vekili olarak da büyük imzalar attýðýna þahit olduk. Ve arkasýndan dualarýmýzý ettik. Bugün yine vatandaþ olarak, seçmen olarak milletvekilimizi selamlýyoruz. Alkýþlarýmýz Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Ýdris Güllüce için. Buyurunuz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 395 Ýdris GÜLLÜCE Deðerli Milletvekilim, Belediye Baþkaným, Ýlçe Baþkaným, Meclis Üyesi Arkadaþlarýmýz, Deðerli Müftüm, Milli Eðitim Müdürüm, kýymetli hazurun, çok sevgili Baðcýlar sakinleri, hepinize hayýrlý akþamlar diliyor, saygýlar sunuyorum. Efendim biz, Sayýn Feyzullah Kýyýklýk'la beraber ayný gün Belediye Baþkaný olduk (1 Kasým 1992) ve o dönem buralarý biliyorum, bugünleri bize gösterdiði için de Rabb'ime þükrediyorum. Ancak Deðerli Baþkanýmýz þimdi de Milletvekilimizin bu güzel hizmetleri þu anda Lokman Kardeþimle devam etmekte. Baðcýlar'ýn bu noktaya geliþinde elbette bunlarýn büyük emekleri var ama bu emeði destekleyen, bu emeðin nimetini bilen, bu emeði kadrini bilen, bu emeðin yücelmesinde gayreti olan sizleri binlerce kere kutluyorum. Asýl mimarý sizlersiniz, Allah hepinizden razý olsun. Baðcýlar'ýn Türkiye genelinde güzel örnekleri var. Biz de yetimler haftasý, komþuluk haftasý gibi þeylerde bulunmuþtuk, ancak benim imkanlarým olmadýðý için o zaman Feyzullah Bey'e bu komþuluk haftasýný yap diye istiþare etmiþtik. Allah razý olsun yere düþürmedi de yapýyor. Baðcýlar buna layýk. Biraz önce Deðerli Kaymakamýmýn söylediði gibi bu ülkenin barýþa, birliðe, dirliðe ihtiyacý var ve kýrýlasý eller bu ülkede bizim birliðimizi, dirliðimizi bozamayacaðýna ben inanýyorum. Bu inancýmýzýn en önemli etkeni de sizlerin imanýnýz, sizlerin inancýnýz, sizlerin bu memlekete, bu millete baðlýlýðýnýz ve dualarýnýz. Allah bu milleti birlikten, dirlikten ayýrmasýn diyor, hepinize saygýlar sunuyorum. Sunucu Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Ýdris Güllüce Beyefendiye çok teþekkür ediyoruz. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 396 Deðerli misafirlerimiz, Baðcýlar'da hangi kaldýrým taþýný kaldýrýrsanýz kaldýrýn, Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendinin de ifadesiyle, O'nun birçok yerde imzasýný göreceksiniz. Diðer taraftan yine Baðcýlar'da Halk Sarayý'na baktýðýnýz zaman 'halk'a verdiði önemi göreceksiniz, sizlere verdiði, bizlere verdiði önemi göreceksiniz. Dolayýsýyla biz bu önemi elbetteki görüyoruz. Bizim için çok ayrý bir yeri olan, ülkemiz için çok ayrý bir yeri olan biri olmasý için dua ettiðimiz bir deðerimiz, bir büyüðümüz, Onursal Baþkanýmýz ve kendisiyle iftihar ettiðimiz çok önemli bir isim, Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Feyzullah Kýyýklýk. Baðcýlar'lýlara yakýþýr alkýþlarýnýzla davet ediyoruz Sayýn Vekilimizi. Buyurunuz efendim. Feyzullah KIYIKLIK Saygýdeðer Milletvekilimiz ve Kaymakamýmýz, Ýlçe Baþkanýmýz, Belediye Baþkanýmýz ve Milli Eðitim Müdürümüz, Müftümüz ve siz saygýdeðer komþularýmýz, hemþerilerimiz ve televizyondan bizleri seyreden bütün Türk Milletinin þu anda bayramý bekleyen insanlarý, Allah'ýn selamý, rahmeti, bereketi üzerinize olsun. Evet, Ramazan güzel bir ay ve bu toplumda kendileri gibi düþünen, kendileri gibi yaþayan insanlarýn idareci olmaya baþladýðýndan sonra da, Ramazanlar Türkiye'de çok güzel geçmeye baþladý. Ýþte iftar çadýrlarý, iþte yardýmlaþmalar, birliktelikler, beraberlikler ve zayýfýn elinden tutuþlar, varlýklýnýn önünde Hakk'ýn dýþýnda hiçbir zaman boyun eðmemeler, Türkiye güzel bir yol aldý. Bu yolun ne demek olduðunu Ýstanbul halký, Türkiye halký çok iyi hatýrlamalý ve devamý için de gereðini mutlaka yapmalý. Ýþte Ýstanbul, iþte Baðcýlar, iþte Türkiye'nin diðer taraflarý, ben çok iyi Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 397 hatýrlýyorum, belediyelere, bizim henüz gelmediðimiz dönemlerde, býrakýn belediyeler iftar çadýrlarý kursun veya halka gýda daðýtsýn, kömür daðýtsýn, kendi memurlarýnýn maaþlarýný veremiyorlardý. Ýþçilerinin paralarýný veremiyorlardý ve çok acý bir þeydir, bu hiç unutulmamalý, 1994 yýlýnýn baþýnda Türkiye'de, Ýstanbul'da, dünyanýn en güzel baþkentinde çöp daðý patladý ve 40 kiþi vefat etti. Yani nereden geldiðimizi çok iyi bilmek lazým. Ve bugün, Allah'a þükürler olsun, doðusuylabatýsýyla, güneyiyle-kuzeyiyle, Orta Anadolu'suyla ve bütün þehirleriyle artýk belediyeler çalýþýyor, hükümet çalýþýyor, valiler çalýþýyor, kaymakamlar çalýþýyor, çalýþýyor, çalýþýyor ve çalýþýyor. Ýlk defa bizim hükümetimizin döneminde bütün halka kömür daðýtýmýna baþlandý. Biz kömür daðýtmaya baþladýðýmýzda, hemen ondan bir yýl önce, bizim, bizi idare eden hükümetler kuruþ para bulamaz hale gelmiþlerdi. Ama þu anda, zannediyorum, sadece Baðcýlar'da bile 8-10bin aileye kömür yardýmý yapýlýyor. Bunu devlet yapýyor ve Sosyal Dayanýþma Vakfý vasýtasýyla yapýyor. Her bir belediye en az 10-15bin aileye gýda yardýmýnda bulunuyor. Ýstanbul Büyükþehir, Ankara Büyükþehir veya diðer Büyükþehirlerimiz 100binlerce insana gýda veriyor, ekmek veriyor, ilaç veriyor ve yardým ediyor. Yani ülke artýk sahipsiz deðil ve hýzlý bir þekilde de ilerliyor. Paramýz, pul olmaktan çýktý. Artýk deðerli bir paramýz var. Siz çok iyi biliyorsunuz, bundan, fazla deðil, üç sene önce 1milyar, 2milyar, 3milyar diye konuþuyordunuz. Þimdi kuruþlarý, liralarý ve binlikleri telaffuz etmeye baþladýk. Ülkede büyük bir geliþme var. Kalkýnma hýzý güzel ve enflasyon da durmadan düþüyor. Yani Türkiye çok güzel bir yolda. Ýþte Cumhurbaþkaný ilk defa insanlarýn içinden çýkan ve insanlarýn içinde, içine sindirdikleri bir insan olarak meclis tarafýndan seçildi ve ilk ziyaretini de güneydoðuda bütün þehirleri gezerek oralarda yaptý. Ve gitti askerle birlikte daðda iftar yaptý. Bu bizim Cumhurbaþkanýmýz ve Bu'nu sizler seçtiniz ve Bu halktan birisi. Dün buralarda gezen ve sizin gibi her dertlinin derdiyle dertleþen, üzülen, sevinenle birlikte de sevinen bir insan þimdi Cumhurbaþkanýmýz. Baþbakanýmýzý zaten hepiniz Belediye Baþkanlýðýndan ve Baþbakanlýðýndan da çok iyi tanýyorsunuz. Mertçe tavýrlarýyla, sözünün eri olmasýyla ve Türkiye, dünyada ilk defa Baþbakanýyla, Cumhurbaþkanýyla, Dýþiþleri Bakanýyla ve Bakanlarýyla ve Milletvekilleriyle artýk sevilen, sayýlan ve saygý duyulan insaný olma özelliðini taþýyor. Biz bundan yýllarca önce biliyoruz, bir Baþbakanýmýz, bir ülkenin Devlet Baþkanýnýn karþýsýnda ellerini dizlerinin üzerine koymuþ oturuyor, öbür adam da eli cebinde ve sandalyenin üzerine de deðil, üstüne oturuyor ve yukarýdan aþaðýya sanki küçümser gibi bakýyordu ama þimdi öyle deðil. Ülkemize yabancý yatýrýmcýlar gelmeye baþladý ve haddinden fazla geliyor. Ve Türkiye hakikaten bundan binlerce yýl önce olduðu gibi bugün de dünya ülkeleri arasýnda lider durumuna geçti. Ancak sýkýntýlarýmýz var. O sýkýntýlar da Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 398 maalesef bizim kendimizden doðan deðil, dýþýmýzdan bizi, bu kuvvetimizi, bu efendiliðimizi, bu dürüstlüðümüzü ve bu lider olabilme özelliðimizi kýskananlar tarafýndan oluyor. Ýþte bundan taa yüzyýl önce ve gerçekle hiç ilgisi olmayan Ermeni meselesini, Amerika'da Temsilciler Meclisi'nde yeniden ýsýtýp, sofraya koyup, kabul ettikleri gibi. Ama þunu herkes bilmeli; biz millet olarak hiçbir topluma zulmetmedik, hiç kimsenin kanýný akýtmadýk. Eðer öyle bir þey olsaydý, bugün Anadolu'da, Osmanlý'nýn yaþadýðý yerde Müslümanlar hakimdi, Müslüman olandan baþka hiç kimse olmazdý. Bunu bütün dünyaya ilan ediyoruz. Gidin Ýspanya'ya, siz de Ýspanya'yý mutlaka okuyun, Ýspanya'da 800 yýla yakýn bir müddet Endülüs Emevi Devleti, bir Müslüman devleti hükümran oldu, devlet kurdu ve çok büyük üniversiteler açtý, ilmin ana kenti oldu ama orayý Haçlýlar yeniden ele geçirdikten sonra öyle bir harekete girdiler ki, þu anda orda, burasý 800 yýl Müslümanlar tarafýndan idare edilmiþ denecek bir tane iþaret bile býrakmamýþlar. Býrakýn Müslüman olarak yaþayan insanlarý, evlerini bile ortada býrakmamýþlar. Biz Anadolu'da tam bin yýldýr hakimiz, hükümranýz. Ebediyete kadar da inþallah hakim olarak kalacaðýz, bunu hiç kimse deðiþtiremez. Ama gidin, gezin, Anadolu'da Süryani'si var, diðer Hýristiyan mezheplerinin hepsi var, Ermeni'si var, Rum'u var, Yahudi'si var, hatta ateþe tapaný var, þeytana tapaný var, Dürzi'si var ama hiç kimseye benim ceddim dokunmamýþ ve insaný Allah yarattý diye sevmiþ ve ona saygý duymuþ. Kilisesi de ayakta, havrasý da ayakta, her þeyi ayakta. Onun için biz hakikaten büyük bir toplumuz, büyük bir ümmetiz, büyük bir milletiz, büyük bir devletiz. Bunu herkes aklýna koymalý. Son zamanlarda, daha dün, daha dün Ýstiklâl Savaþý'nda, Balkanlarda veya Kafkaslarda Kürtçe konuþanýyla, Türkçe konuþanýyla, Çerkezce konuþanýyla, Lazca konuþanýyla veya Arnavutça konuþanýyla veya Boþnakça konuþanýyla birlikte bu ülkeyi savunduk, sýnýrlarýmýzý savunduk, istiklâlimizi elde ettik. Ve bugün maalesef, maalesef yine, kökü tamamen dýþarýda olan ve aldatýlan, aldattýklarý insanlar tarafýndan da maalesef çoluðumuzun-çocuðumuzun katledildiðini görüyoruz. Ben buradan þunu herkese seslenmek istiyorum; bu ülke, Kürdüyle, Çerkez'iyle, Türk'üyle ve diðer dinlere inananlarýyla birlikte, birlik ve beraberliðini ebediyete kadar koruyacak. Birkaç çapulcunun, birkaç teröristin, birkaç katilin, caninin ayaða kalkmasýyla bizim oturmamýza imkan ve ihtimal yok, herkes bunu aklýna koysun bir kere. Ancak ben, ben buradan bütün toplumumuzda, güneydoðuda akrabalarý olanlara bir tavsiyede bulunuyorum; biz hepimiz Allah'a inanan insanlarýz, kanla hiç kimse abad olmamýþ. Hele hele o suçsuz, 20 yaþýnda, 18 yaþýnda, 19 yaþýnda, hanýmý hamile, yeni doðan çocuðu olan, yeni evlenen bu bizim fidanlarýmýzý, bu bizim fidanlarýmýzýn canýna kýyarak kimsenin devlet Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 399 olabilmesine imkan ve ihtimal de yok ve yarýn Allah'ýn huzuruna herkes çýktýðýnda mutlaka bu yaptýklarýndan hesap da sorulacak bunu da iyi bilmeli. Biz hiçbir ayrýmcýlýk yapmadýk. Ben 15 yýl burada Belediye Baþkanlýðý yaptým, 4,5 yýldýr, 5. yýldýr hükümetimiz, daha önce de devletimiz hükümet olarak Türkiye'de idarecilik yapýyor, kimi ayýrdýk? Ýþte burada kime, girerken "Sen Türksün, Kürtsün" diye ayrýmcýlýk yapýldý? Kimin, memur veya mühendis veya seçilmiþ bir insan olmasý önlendi? Neyin kavgasý veriliyor? Zannediyorlar mý ki, üç-beþ tane yabancý devletin verdiði silahlarla insanlarý öldürerek, kendilerine devlet kurdurulacaðýný mý zannediyorlar? Sonra, ne zaman kurmuþlar bunu? Ne zaman yaþamýþlar bunu? Sonra, siz eðer her ayrý lisan kullanan, kalkar da benim ülkemde yer almak istemeye kalkarsa, bunun acaba neticesi ne olur? Bunu hiç düþünüyorlar mý? Yarýn Allah'a hesabýný bunun verebileceklerini zannediyorlar mý? Ve bence, ben 1968'lerde öðrenciydim, aynen böyle birdenbire alevlendirilen bir topluluk çýktý ve Türkiye'de, Rusya'daki gibi, Çin'deki gibi veya Arnavutluk ve Yugoslavya'daki gibi komünist devlet kuracaðýz diye bir takým insanlar ortaya çýktý. Binlerce caný yaktýlar. Binlerce caný öldürdüler. Ne oldu neticede? Sadece ne oldu biliyor musunuz? Türkiye 50 yýl, 60 yýl daha geriye gitti. Baþkalarýna baðýmlýlýðýmýz bir o kadar daha uzadý. Yoksa deðiþen bir þey olmadý. Ben o zaman bir üniversitedeki, bu kavgayý veren silahlý bir arkadaþa dedim ki; "Benim üzüldüðüm þu, yarýn bunlarýn hepsi geçecek, yine biz sizinle yan yana olacaðýz. Peki siz öldürdüðünüz insanlarýn çocuklarýný, analarýný, babalarýný gördüðünüz zaman yüzlerine nasýl bakacaksýnýz? O bombaladýðýnýz yerlerde ölen insanlarýn çocuklarýný sersefil halde gezerken görürseniz, onlarýn yüzüne nasýl bakacaksýnýz?" Aynýsýný þimdi güneydoðuda, güya bir kavga verdiðini zanneden canilere de ayný þeyi sesleniyorum. Yarýn o yetim býraktýrdýðýnýz çocuklarýn suratýna nasýl bakacaksýnýz? Yüzüne nasýl bakacaksýnýz? Her þeyden öte yarýn Allah'ýn huzuruna çýktýðýnýz zaman ne diye hesap vereceksiniz? Niçin öldürdüðünüzü onlara nasýl, Allah'a nasýl izah edeceksiniz? Ne için öldürüyorsunuz? Allah için mi, din için mi, vatan için mi, millet için mi? Hiçbirisi deðil. Ýþte böyle ortaya çýkýp, kavga eden bir sürü topluluklar oldu. Ýþte Filistin'in hali. Ýþte Irak'ýn hali. Ýþte diðer Arap ülkelerindeki bölgelerin hali. Ýþte Afrika'nýn hali. Ve maalesef buralarda hep kandýrýlan, Müslüman topluluklar. Aynýsýný burada da yapýyorlar. Ve ben þuna inanýyorum; terörist baþýyla biz ayný dönemlerde üniversitelerde okuduk. Ýþin en acý tarafý, bugün terörist baþýnýn emrinde olduðunu zanneden ve askerlerimizi þehit eden o canilerin hepsinin anasý, babasý Allah'a inanýyor, Peygambere inanýyor ve iyi bir dindar, Müslüman insanlar. Ama peþinden gittikleri terörist baþýnýn dinle, diyanetle, insanlýkla, ahlakla uzaktanRamazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 400 yakýndan ilgisi yok. 30bin insana mâl oldu Türkiye'de ve bu 30bin insanýn canlarý vardý, yavrularý vardý, analarý vardý, babalarý vardý. Onlar yetim kaldý. Belki çoðunun ahýný biz duymadýk. Ama þimdi televizyonlar artýk bu ahlarý gösteriyor, duyuruyor ve hepimiz bunun çok rahat farkýndayýz. Yarýn hesap veremeyecekleri þeyi, bugün yapmamalarý gerekir. Ve ben, bayrama geliyoruz, bayramda bunu her gittiðiniz yerde anlatýn, hesabýný veremeyeceði iþe hiç kimse kalkýþmamalý. Nasýl ki biz her þeyi yaparken kýrk kere düþünüp, bir kere yapýyorsak, onlar da bunu mutlaka düþünmeli. Ve peþinden gittikleri insanlarýn veya terörist baþýnýn, onlarý düzlüðe veya bir huzur ülkesine çýkarmayacaðýný, kan ve göz yaþý nehirlerinde ve göllerinde boðulacaklarýný çok iyi bilmeleri lazým. Bu millet büyük bir millet. Çok biz zulümler gördük, çok insanýmýz öldü, öldürüldü, þehit edildi, sadece Çanakkale'de 250bin insan. Ýþte yine biz Türkiye'deyiz, yine buranýn sahibi biziz, burayý yine biz idare ediyoruz, bundan sonra da ebediyete kadar biz idare edeceðiz, bunu herkes çok iyi bilmeli. Ve biz idare ederken, Kürt diye hiçbir ayrým yapmadýk. Ben Belediye Baþkanlýðý yaptým. Ýþte Baþbakanýmýz, iþte Cumhurbaþkanýmýz. Kim ayrým yapmýþ? Hangi ayrýmcýlýktan bahsediliyor? Neyi ispat etmeye çalýþýyorlar? Hangi kimlik tanýnmýyor? Kime, ne yapýlmýyor? Benim köyümle, Kürt köyünün arasý 1,5km'dir ve iç içe yaþadýk hep. Kýz alýp, kýz veriyoruz. Kimi ayýracaksýnýz? Hangi tarafa ayýracaksýnýz? Bunun sonu yok. Sonu olmayan boþ sevdalarýn peþinden gitmek, sonunda gidenlerin de orda boðulmalarýna getirir, mutlaka getirecek. Ve ben, þunu aþýk ve net söylüyorum; bu insanlarýn analarýna, babalarýna üzülüyorum ve bu çocuklarýna sahip olmalarýný istiyorum ama bunu yapan insanlarýn affedilmeyeceðini de herkes çok iyi bilsin. Bu millet herkese adaletle cezasýný vermiþ, mükafatýný da vermiþ. Her yerde, idarecilere de hiç býrakmamýþ, bakýn, adamlarý seçmiþ, hükümet yapmýþ, bakmýþ ki iþi götüremiyorlar, bu ülkeyi düzlüðe çýkartamýyorlar, ertesi gün defterlerini dürmüþ. Öyle deðil mi? Bakmýþ, baþýna getirdiði insanlar kendi gibi yaþýyor, kendi gibi hareket ediyor ve kendisini düzlüðe çýkartýyor, onlarý da mükafatlandýrmýþlar. Ýþte 22 Temmuz. Biz aciz bir toplum deðiliz. Bizim merhametimizi, aczimiz olarak hiç kimse görmemeli. Dünya ülkeleri de görmemeli, Türkiye'de yaþan, kandýrýlmýþ terörist baþýnýn, maalesef, maalesef o zýrva insanlarý da mutlaka onu görmemeli. Ve þu bayram günü, hepimiz yarýn birbirimizle sevinçle kucaklaþacaðýz. Ama öyle analar var, öyle gelinler var ki, dul olarak, evladý þehit olmuþ olarak ve çocuklar da maalesef, babasýz olarak girecekler. Ne uðruna, onlar vatan uðruna gitti. Peki öldürenler ne uðruna oraya, yarýn onlarýn yüzüne bakacaklar? Bunun hesabýný yapmak zorundalar. Sevgili hemþerilerim, saygýdeðer toplumumuz, bu ülke büyük Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 401 bir ülke ve biz hakikaten güzel bir yol aldýk. Çok iyi de bir gidiþatýmýz var. Dünyada ve ülkemizin içinde çok güzel geliþmeler oluyor. Tabi ki bu geliþmelerden rahatsýz olanlar olacaktýr. Ama bunlar, ziyadan, güneþten, ýþýktan rahatsýz olanlar sadece yarasalardýr. Yarasalar da hiçbir zaman ne devlet olmuþlar, ne de ülkeyi idare etmiþler. Biz buna inanýyoruz ve bunun devamýný da çok iyi biliyoruz. Ben, bayramda bunlarý sýkça konuþmanýzý istiyorum ve güzel tavsiyelerde bulunmanýzý istiyorum. Kardeþliðimizi bozan düþüncelerden arýnmalarý için tavsiyelerde bulunmanýzý istiyorum. Ve þunu da herkes iyi bilmeli; biz bugüne kadar hep birlikte yüceldik, yükseldik, ama ayrýmcýlýðýn topluma getireceði hiçbir þey yok. Biz baþka lisanlarý konuþan insanlar olabiliriz, o bizim için zenginlik, ama o hiçbir zaman bir ayrýmcýlýk meselesi olmamalý. Ben ayrýca, bayramda bir de sizden þunu istiyorum; herkes mutlaka bir fakiri veya bir yetimi evinde ziyaret edip, mutlaka onu sevindirsin ve gönlünü alsýn. Hiçbir þey yapamýyorsa, bir tas çorba götürüp, baþýný okþasýn. Ben, evveli rahmet, ortasý günahlardan kurtuluþ, sonu da inþallah cehennem azabýndan kurtuluþ olacak olan Ramazanýmýzýn bizlere hayýrlar getirdiðini umuyor ve bayramýnýzý da tebrik ediyor, sevgi ve saygýyla selamlýyorum. Allah'a emanet olun. Ebedi olun, huzurlu olun, mutlu olun. Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 402 Çanakkale Ýftar Programý Çanakkale Ýftar Programý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 403 Çanakkale Ýftar Programý Çanakkale Ýftar Programý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 404 Çanakkale Ýftar Programý Çanakkale Ýftar Programý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 405 Çanakkale Ýftar Programý Çanakkale Ýftar Programý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 406 Çanakkale Ýftar Programý Çanakkale Ýftar Programý Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 407 Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý 408