2007 ramazan.qxp - Bağcılar Belediyesi

Transkript

2007 ramazan.qxp - Bağcılar Belediyesi
BAÐCILAR
BELEDÝYESÝ
KÜLTÜR
YAYINLARI
DÝZÝSÝ NO:101
BAÐCILAR
BELEDÝYESÝ
KÜLTÜR
YAYINLARI
DÝZÝSÝ NO:101
Yayýn Kurulu Baþkaný
Lokman ÇAÐIRICI
Yayýn Sorumlusu
Cafer SEZGÝN
Yayýn Kurulu
Kerim AYTEKÝN - Yalçýn LÝMON
Kenan GÜLTÜRK - Hakký ÇÝÇEK
Tashih
Ekrem KAFTAN
KÜLTÜR YAYINLARI DÝZÝSÝ NO: 101
Tasarým
Ayþe ERGÜL
Baský
Seçil Ofset Ltd. Þti.
Tel: 0212. 629 06 15(Pbx)
Fax: 0212. 629 20 20
www.secilofset.com
Haziran 2008
Ýçindekiler
Önsöz
................................................................................................................................................................................................
5
1. Gün; Ramazan Coþkusu ............................................................................................................................................... 9
2. Gün; Ramazanda Saðlýklý Beslenme ..................................................................................................... 15
3. Gün; Asr-ý Saadetten Tablolar .................................................................................................................... 29
4. Gün; Kur’aný Yaþamak ...................................................................................................................................... 39
5. Gün; NLP-Aile Ýçi Ýletiþim (Aile Zekasý) ............................................................................................ 49
6. Gün; Kadýn ve Sosyal Hayat ......................................................................................................................... 65
7. Gün; Çocuklar Gecesi (Çocuðun Ramazaný) ............................................................................. 81
8. Gün; Þiir Gecesi ................................................................................................................................................... 111
9. Gün; Kentlilik Bilinci ...................................................................................................................................... 131
10. Gün; Kur’aný Kerim Ziyareti .......................................................................................................................... 151
11. Gün; Yetimler Gecesi .............................................................................................................................................. 155
12. Gün; Hayata Gülümse ......................................................................................................................................... 169
13. Gün; Kaynaklarýmýz ve Tasarruf ................................................................................................................. 187
14. Gün; FKM-Tiyatro ................................................................................................................................................... 205
15. Gün; Engelliler Gecesi .......................................................................................................................................... 209
16. Gün; Hukukun Üstünlüðü ve Sivil Anayasa ....................................................................................... 213
17. Gün; Peygamberimizde Çocuk Sevgisi ..................................................................................................... 241
18. Gün; Yerel Sanatçýlar Þöleni ........................................................................................................................... 251
19. Gün; NLP-Baþarýlý Olmanýn Yollarý ........................................................................................................ 255
20. Gün; Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkileri .......................................................................................... 267
21. Gün; Sahneden Ekrana ....................................................................................................................................... 281
22. Gün; Yeþilay Gecesi ................................................................................................................................................. 295
23. Gün; Tüketici Haklarý .......................................................................................................................................... 307
24. Gün; Namazda Diriliþ .......................................................................................................................................... 321
25. Gün; Dayanýþma ve Paylaþma ...................................................................................................................... 337
26. Gün; Dua ......................................................................................................................................................................... 341
27. Gün; Mevlana Gecesi
...........................................................................................................................................
345
28. Gün; Tv. ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri .................................................................... 363
29. Gün; Protokol Konuþmalarý ve Bayram Mesajlarý ..................................................................... 383
ÖNSÖZ
R
amazan aylarýný, deðerine uygun
þekilde karþýlamak ve onu yoðun
duygularla yaþamak, halkýmýzýn
çok önem verdiði bir husustur.
Biz de Belediye olarak halka hizmet veren
bir kurum olduðumuz için halkýmýzýn
deðerlerine deðer vermekle görevli sayýyoruz kendimizi. Bu sebeple her sene,
Ramazan ayýný güzel etkinliklerle geçiriyor,
halkýmýzýn çoþkularýna katýlýyoruz.
Bu maksatla “Ýrfan Sofrasý” yani bilgi bilim
ve kültür þöleni olarak adlandýrdýðýmýz
Ramazan Çadýrý kuruyor orada çeþitli
etkinlikler yapýyoruz. Bu çadýrýmýzda, her gün yaklaþýk 3000 kiþiye iftar yemeðinde birlikte
oluyoruz. Ýftar ve teravih namazýndan sonra kültürel etkinlikler programlarý düzenliyoruz.
Ülkemizin tanýnmýþ bilim adamlarý, düþünür ve yazarlarýyla sanatçýlarýný bu çadýrda halkýmýzla
buluþturuyoruz, onlardan yararlanmalarýný saðlýyoruz. Ramazan ayý boyunca sadece Baðcýlar
halký deðil, kentin çeþitli ilçelerinde oturan ve ilçemizi görmeye gelen konuklarla birlikte iftar
ediyor, etkinlikleri izlliyoruz.
Yine Ramazan ayý boyunca çeþitli konularýn öne çýktýðý programlar yapýyoruz.
•Komþuluk Haftasý
•Gençlik Gecesi
•Engelliler Gecesi
•Yetimler Haftasý
•Çocuk Programlarý Etkinlikleri bunlardan bazýlarý
Ýrfan soframýzýn masraflarýný ilçemizin hayýrsever tüccar ve iþ adamlarý karþýlýyor.
Biz Belediye olarak organizasyonu üstleniyoruz.
Böylece güzel bi ahenk oluþuyor, zenginle fakiri buluþturuyor. Tüm Ýlçe halký olarak bir sofrada
buluþuyor ve ortak deðerimizi paylaþmanýn mutluluðunu yaþýyoruz.
Programlarýmýzý renklendiren bilim adamý, yazar ve sanatçýlarýmýza, maddi destekleriyle katýlan
iþ adamlarýmýza, programlarýn yapýmý ve hayata geçirilmesinde emeði geçen tüm mesai
arkadaþlarýma teþekkür ediyorum.
Nice Mutlu ve bereketli Ramazanlar Dileðiyle
Saygýlar Sunuyorum
Lokman ÇAÐIRICI
Belediye Baþkaný
1.Gün
“Protokol Konuþmalarý”
PANEL
“Ramanzan Coþkusu”
Mahmut Toptaþ
Konser
Ertuðrul Erkiþi
Müjde müminler, ihsân-ý Rahman’dýr gelen,
Þanýna ta'zim edin, mah-ý Gufrândýr gelen,
Ýyd-ü Ekber her günü, Kadr-i Mübarek her gece,
Ne mutlu ehl-i Ýmâna, Lütf-ü Sübhandýr gelen
Sunucu
Sevgili Misafirlerimiz!
Hepinizin Ramazan ayýný tebrik ediyor, hoþgeldiniz diyorum. Ramazan ayý, on bir
ayýn sultaný. Bu ayda inþallah oruçlarýmýzý tutacaðýz, ibadetlerimizi hakkýyla yerine
getireceðiz ve Allah'ýn Resûlü, nasýl yaþadýysa, Kur'an-ý Kerim'de nasýl yaþamamýz
isteniyorsa öyle yaþayacaðýz. Ramazan ayý boyunca Ýftar yemeklerimizden sonra
Ýrfan Soframýzý kuracaðýz ve çok güzel programlarla, konserlerle sizleri
buluþturacaðýz. Þimdi, sizleri selamlamak üzere Baðcýlar'ýmýzýn Belediye Baþkaný
Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiyi huzurlarýnýza davet ediyorum. Buyurunuz Sayýn
Baþkaným…
Lokman ÇAÐIRICI
Belediye Baþkaný
Çok deðerli öðretim üyesi Hocalarýmýz, Ýlçe Kaymakamýmýz, Ýlçe Milli Eðitim
Müdürümüz, Müftümüz, siyasi partilerimizin deðerli temsilcileri, Belediye Meclis
Üyelerimiz, Ýl Genel Meclis Üyelerimiz, Muhtarlarýmýz ve Baðcýlarýmýzýn güzel
insanlarý hanýmefendiler, beyefendiler, sevgili gençler, sevgili yavrularýmýz…
Hepinizi, Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi üzerine olsun, diyerek selamlýyor,
sevgi ve saygýlarýmý sunuyorum. Allah'a þükürler olsun, yine bir Ramazan ayýna
bizleri ulaþtýrdý. Bizler 12 yýldan beri her Ramazan ayýnda, Baðcýlar Belediyesi
olarak sizlere hizmet etmek imkânýný bizlere veren Rabbimize þükürler ediyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
10
Her sene bir baþka yerde kurduðumuz Ramazan Çadýrý, Ýrfan Soframýzda, binlerce
insanýmýza iftar yemeði veriyor, çok güzel ilim, fakir, sanat, kültür adamlarýný,
gazetecileri davet ediyor, irfan sohbetleri yaptýrýyoruz. Bu sene de, Rabbimiz nasip
etti ve çadýrýmýzý burada kurduk, ilk iftarýmýzý beraber açtýk. Bu sene de geçen yýl
olduðu gibi Ýrfan Çadýrýmýzýn yanýna bir de büyük çadýr kurduk ve orada sizler için,
çocuklarýmýz için alýþveriþ ve eðlence yerleri kurduk. Ýnþallah gezip görürsünüz,
çocuklarýmýzý eðlendirirsiniz.
Sevgili dostlar;
Ramazan ayý, Müslümanlarýn arasýndaki her türlü olumsuzluðu giderir. Bu mübarek
ayýn hakkýný vererek yaþadýðýmýz zaman sevgiyi ve saygýyý artýrýr ve sizi derece
bakýmýndan da yükseltir. Etrafýnýzla mutlaka ilgilenin. Rahmet ayýnda sizler de
merhametin birer abidesi olun. Aranýzda kýrgýnlýklar varsa, hiç bir zaman hiçbir
kýrgýnlýk birbirinizin kalbini kýrmanýza deðmeyecek kadar basittir. Düþünecek
olursanýz, bunlar basit þeylerdir. Bunlardan vazgeçin ve bizzat siz gidin,
dostlarýnýzla, komþularýnýzla kýrgýnlýklarýnýzý giderecek hareketler yapýn. Gurur ve
kibir insaný küçültür. Sizler büyük insanlarsýnýz. Bunlarý mutlaka saðlayýn. Onlarýn
halleriyle hallenin. Onlarýn eksiklerini tamamlamaya çalýþýn. Bu sizi yüceltecek ve
büyültecektir. Ben hepinize, bütün komþularýmýza þimdiden çok güzel bir Ramazan
Mevsimi'nin geçmesini diliyorum. Komþularýnýzla, dostlarýnýzla arkadaþlarýnýzla,
bütün kýrgýnlýklardan uzak, sevginin ve saygýnýn tamamen kalplerimizin en derin
noktasýna kadar yerleþmiþ bir hale ulaþmanýzý Rabbimden diliyorum. Ve
Ramazan'ýn rahmetinden, maðfiretinden ve günahlardan kurtuluþundan da istifade
etmenizi diliyor, sevgi ve saygýyla selamlýyorum.
Allah'a emanet olun…
Sunucu
Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiye çok çok teþekkür
ediyoruz. Deðerli misafirlerimiz, az önce de ifade ettim. Efendimiz nasýl yaþardý?
Yüce kitabýmýz Kur'an-ý Kerim bize neleri anlatýyor? Bu ve buna benzer dînî diðer
hususlarýmýzý onlardan öðreniyoruz. Ýyi ki varsýnýz diyerek, konuþmalarýný yapmak
üzere sahneye davet ediyorum. Baðcýlar Müftümüz, Sayýn Mustafa Derin Hocamýz.
Buyurunuz efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
11
Mustafa DERÝN
Baðcýlar Müftüsü
Muhterem Hocalarým, Sayýn Milletvekilim, Sayýn Kaymakamým, Sayýn Belediye
Baþkaným, Baðcýlarýmýzýn saygýdeðer insanlarý, mübarek Ramazan-ý Þerif'e bir kez
daha kavuþmanýn mutluluðunu ve heyecanýný yaþýyoruz. Bize bu mübarek günleri
ikram eden Kainatýn sahibi Yüce Rabbimiz çok zengin, ve çok cömert. Bize ikram
ettiði bu misafir rahmet ayý Ramazan bütün güzelliklerle dopdolu. Bu mübarek
Ramazaný hayatýnda bir kez daha misafir eden müminler çok umutlu ve çok
heyecanlý. Niye heyacanlý olmayalým ki,
Müjde müminler, ihsân-ý Rahmândýr gelen,
Þanýna ta'zim edin, mâh-ý Gufrândýr gelen,
Ýyd-ü Ekber her günü, Kadr-i Mübarek her gece,
Ne mutlu ehl-i Ýmâna, Lütf-i Sübhandýr gelen
Diye tarif edilen, Ramazan ayý, Kur'an ayý. Cenab-ý Hak Kur'an'ýnda, biraz önce,
okuduðu güzel aþr-i þerifle gönül ufkumuzu açan kardeþimizin okuduðu aþr-i
þeriften bir pasaj; Cenab-ý Hakk buyuruyor ki; "Ramazan ayý insanlara yol gösterici,
doðrunun, Hakkýn ve Hakký batýldan ayýrmanýn açýk delilleri olarak, kendisinde
Kur'an-ý Azimüþþan'ýn inzal buyrulduðu, inzal edildiði aydýr" diye tarif ediyor
Rabbimiz. Ýþte, bu mübarek ayda, biraz önce Sayýn Baþkanýmýzýn da ifade
buyurduðu gibi, gerçekten, kardeþliðimizin pekiþmesi, birlik, dirlik ve huzurumuzun
devamý için, bu mübarek ayý gecesiyle, gündüzüyle deðerlendirmek, kul olarak,
mümin olarak bize yakýþan ve bizden beklenen. Ben bu duygularla hepinizin, ekran
baþýnda bizlerle bu heyecaný yaþayan tüm kardeþlerimizin Ramazanlarýný tebrik
ediyorum. Mübarek olsun diyor, hepinize saygýlar sunuyorum.
Sunucu
Baðcýlar Müftümüz, Saygýdeðer Hocamýz, Mustafa Derin Beyefendiye biz de çok
teþekkür ediyoruz. Deðerli misafirlerimiz, varlýðýyla iftihar ettiðimiz bir ismi yine ben
huzurlarýnýza davet edeceðim. Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu.
Buyurunuz efendim.
Ýrfan BALKANLIOÐLU
Baðcýlar Kaymakamý
Kýymetli Milletvekilim, Deðerli Hocalarým, Kýymetli Belediye Baþkaným, Sevgili
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
12
Baðcýlar halký hepinizi saygýyla selamlýyorum. Ramazan-ý Þerif'in gelmesiyle
birlikte, Baðcýlar'da bir dizi etkinlikler baþladý. Geçen yýl geldiðimde de þahit
olmuþtum; Ýnsanlarda sadece iftar sofralarý kurulup, iftar yapmak deðil de, gönül
ve kalplerini de doyuran, her biri sahasýnda son derece yetkin bilim adamlarýný
getirerek, dinin gerçeklerini direkt kaynaðýndan ve ehil kiþilerden vatandaþlarýmýza
sunuyorlar. Ayrýca, diðer ilmi konularda da pek çok hocalarýmýzý getirip, þanýna
layýk bir Ramazan geçirmesine vesile oluyor. Sevgili Baþkanýmýzý bu çabasýndan
dolayý bir kez daha kutluyorum. Kur'an-ý Kerim'de "Her kim Ramazan ayýna
yetiþirse oruç tutsun" buyruluyor. Demek ki, içimizden pek çok insanlar, buna biz
de dahil olabiliriz, bir dahaki Ramazan-ý Þerif'e yetiþemeyebiliriz. Buradaki emir;
"Kim yetiþirse oruç tutsun" buyruluyor. Bu nedenle, bu alemin ve bizlerin bu
dünyada fani olduðunun bilincine vararak, asla kalp kýrmamak, insanlara sevgiyle
yaklaþmak ve elimizde bir takým maddi imkanlarýmýz varsa, bunlarý da imkanlarý
yetersiz kiþilerle paylaþmak. Ramazanýn en büyük emri bu. Zaten, açlýk kiþiyi ve
nefsini terbiye eden en önemli etki. Ýslami kurallarýn her birinin sayýsýz hikmetleri
var. Bence Ramazanýn ve oruç tutmanýn en büyük hikmeti; Kiþiye açlýðý tattýrarak,
imkaný olmadýðý için aç kalan, hatta dünyanýn pek çok muhtelif yerlerinde açlýktan
ölen insanlarý düþünerek, israftan kaçýnmak ve elimizdeki imkanlarýmýzý maðdur ve
fakir insanlarla paylaþmak. En önemli hikmeti bence bu olsa gerek. Bunun yaný
sýra, tabi nefsi terbiye, bunlar da var. Sayýn Baþkanýmýzý, Ramazanýn kutsiyetine
yakýþýr bir þekilde, en azýndan Baðcýlar çapýnda, Türkiye'ye örnek olacak bir
program düzenlediði için bir kez daha tebrik ediyorum. Hepinize hayýrlý Ramazanlar
diliyorum.
Sunucu
Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendiye çok teþekkür
ediyoruz. Bu platformda bazý akþamlar konferans ve bazý akþamlar paneller
olacaktýr deðerli misafirlerimiz. Birbirinden farklý faaliyetleri burada televizyonlarý
aracýlýðýyla izleyicilerimiz ve Baðcýlar'da bulunanlar da buraya gelerek bizzat izleme
durumunda bulunabilirler. Bizler, Ramazan ayý boyunca bizimle birlikte olmalarýný
özellikle istirham ediyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
13
2.Gün
PANEL
“Ramanzanda Saðlýklý Beslenme”
Dr. Ender Saraç
Konser
Orhan Ölmez
Evet. Beni burada konuk ettiðiniz için bu akþam, çok
teþekkür ederim. Belediye Baþkanýna da bu kadar
güzel bir çadýr yaptýðý için, ben iftihar ettim.
Ýnþallah bu Ramazan hem sizler için, hem de
ülkemiz için; barýþ, huzur, saðlýk dolu geçer.
Ýnþallah çok keyifli, huzurlu, neþeli geçer ve
bayrama da bomba gibi formda gireriz. Hepinize
kucak dolusu sevgiler. Ýyi akþamlar.
Sunucu
Gerek çadýrýmýzda bulunan misafirlerimize gerekse TV NET ekranlarý vasýtasýyla
bizleri bulunduklarý ortama konuk eden deðerli izleyicilerimize hayýrlý akþamlar
dileyerek Baðcýlar Belediyesi Ramazan Çadýrý Ýrfan Sofrasýna hoþ geldiniz diyoruz.
12 seneden beri süregelen ve artýk gönül rahatlýðýyla geleneksel olarak ifade
ettiðimiz Baðcýlar'daki Ramazan Çadýrý Ýrfan Soframýzda iftar saatinde orucumuzu
açýyoruz ve midelerimizi doyuruyoruz. Ardýndan bu saatlere gelindiðinde ise
beynimizi, zihnimizi, yüreðimizi doyurabilmek maksadýyla tekrar bir araya geliyoruz
ve kendi sahalarýnda uzmanlaþmýþ, otorite olmuþ isimlerin bu sahnede bizlere
aktardýklarýyla bu amacýmýza ulaþýyoruz.
Bugün de yine çok deðerli bir misafirimiz var burada. Kendisi az sonra buraya
geldiðinde hepimizi yakýndan ilgilendiren bir konuda konuþacak ve inanýyorum ki
hem çok ilgimizi çekecek hem de bize faydalý olan bilgilerden bir demet sunacak.
Malum Ramazan ayýndayýz ve beslenmenin çok önemli olduðu bir zaman dilimi
içerisindeyiz. Ýþte az sonra bizlere buradan seslenecek uzmanýmýz da bu konuda
konuþacak ve birikimlerini bize anlatacak. Kendisini özellikle Posta Gazetesinde
kendisine ait köþede bize aktardýðý bilgilerle tanýyoruz. Beslenme ve Diyet Uzmaný
Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendiyi sahneye davet etmek istiyorum.
Deðerli misafirlerimiz söz þu andan itibaren Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendi'de.
Buyurunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
16
Dr. Ender SARAÇ
Beslenme ve Diyet Uzmaný
Herkese iyi akþamlar. Öncelikle burada sizlerle beraber, böyle 1000'in üstünde bir
sayýyla, "1600 veya 2000" dediler, hep beraber iftar yaptýðým için çok mutluyum.
Bugünü de belki ölümsüzleþtirdik. Pazar günü buradan gazeteye gittim, posta
gazetesine. Oradaki sayfamda bugünü, çok güzel resimleriniz de var ve bu Baðcýlar
Bölgesinin iftar çadýrýyla ilgili, nasýl iftar yedik, bugünkü mönüyle ilgili beslenme
eleþtirileri, hepsini orada yazdým. Pazar günü bir posta gazetesi alýrsanýz,
okursunuz. Güzel bir þey oldu, aný oldu Baðcýlar Belediyesi'nin.
Beni en çok etkileyen þu oldu: artýk çok farklý. Eskiden iftar çadýrlarý deyince; biraz
bir, hijyen açýsýndan, yemek besin kalitesi açýsýndan çok farklýydý. Sadece bulgur
pilavý, çorba ve daha farklý nohut, mercimek þeklinde yemekler vardý. Bunlar
saðlýksýz mý? Hayýr, gayet saðlýklý. Ama gittikçe daha bir ülkemizde her þey bir özen
geliyor. Yaptýðýnýz þeyleri sadece yapmýþ olmak için deðil, içine mana katarak, özen
katarak, kalite katarak yapýlýyor. Bugün ben hakikaten burada onu gördüm. Güzel
ve temizdi her þey. Mönü de gayet güzeldi. Bunu yapanlarý kutluyorum. Bugünü
baðýþlayanlarý da kutluyorum.
Þimdi kalabalýk bir topluluk. Biraz soru da sorabilirsiniz ama ilk önce Ramazandan
bahsedelim. Ramazan bir diyet mevsimi deðildir. Basýnda çoðu yazýlarda
görüyoruz. Ramazanda sadece iþte amaç kilo vermek veya Ramazanda amaç
sadece sigarayý býrakmak deðil. Ramazan bedenen ve ruhen çok ciddi bir arýnma
dönemidir. Son günlerin moda terimiyle önemli bir detoks zamanýdýr. Ramazan
sadece beden açýsýndan bir öneme sahip deðildir, Ramazan ayný zamanda da
ruhsal açýdan da bir arýnma dönemidir. Bununla ilgili enteresan bazý gözlemlerimi,
tecrübelerimi söyleyeceðim, inþallah hep beraber paylaþacaðýz. Þimdi ilk önce
saðlýklý bir iftar nasýl olmalý, nerelerde hata yapýyoruz bir onu söyleyelim. Þimdi
saðlýklý bir iftar için genelde çok þifalý bir madde olan, yiyecek olan hurmayý
genelde seçmek adettendir. Ama neden hurma?
Çünkü hurmanýn içerisinde; aç olan, kan þekeri düþmüþ olan bir fizyoloji için, en
besleyici doðal maddeler var. Doymamýþ bitkisel yaðlar var. Onun dýþýnda yüksek
oranda doðal þeker var. Magnezyum var, baðýrsaklarýn çalýþmasý için iyi. Potasyum
var kaslarýn gücü için iyi ve onun dýþýnda baþka elementler de var ve bir miktar
kalsiyum da var kemikler için iyi. Ama lifli ve tok bir gýda olduðu için, aç olan bir
fizyolojiyi, ihtiyacý olan þekeri, mineralleri, yaðý ve gýdayý vermek için hurma
oldukça iyi. Ýki tane, üç taneye kadar yenebilir ama onun ötesi çok saðlýklý
olmayabilir, kilo sorununuz varsa. Çünkü hurmada yüksek oranda þeker de
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
17
mevcut. Bir hurmayla, eðer ortamda hurma yoksa zeytinle de orucunuzu
bozabilirsiniz. Çünkü zeytin de ayný þekilde bazý ulvi deðerlere sahiptir. Dikkat edin
zeytin hep barýþýn sembolü olarak, zekânýn, felsefenin sembolü olarak
gösterilmiþtir. O yüzden hurma veya zeytinle orucu açmak saðlýk açýsýndan da ve
de zihnin bazý özellikleri açýsýndan da faydalý. Bunu açtýktan sonra genelde ben bir
bardak ýlýk, ballý, limonlu su söylüyorum. Eðer evinizdeyseniz iyi kalite bir bal,
çünkü bal bir þifa kaynaðýdýr. Pek çok kutsal kitaplarda da bahsettiði gibi arýya belirli
bir görev verilmiþtir. Çiçeklerden en nadide olanlarýndan,en deðerli kýsýmlarýný,
polenlerini ve tozlarýný toplamasý, onu bildiðiniz gibi kendi karnýnda belli bir
iþlemden geçirdikten sonra arý onu geri kusar. Fakat çok temiz bir hayvandýr arý ve
çok þifalý bir madde olan bal. Neden bal? Bal mikroplarýn üremesini azaltýr.
Yavaþlatýcý özelliði var. Doðal bir þeker olduðu için oruç boyunca, yani bütün
gündüz boyunca, iftar saatine kadar düþmüþ olan kan þekerini çok doðal bir
þekliyle, doðal þekerle uyarýr, canlandýrýr.
Karaciðeri adeta bir bebek gibi istirahat eden dinlenmiþ karaciðeri doðal þekeriyle
tekrar enerjisini arttýrýr ve biraz sonra yapacaðý iftar sofrasýndaki sindirime hazýrlar.
Tabii ki balý tek baþýna almak yerine biraz ballý limonlu su olarak içerseniz, mesela
8-10 damla limon, yarým bir tatlý kaþýðý bal ve ýlýk su özellikle, bunu yudum yudum
içerseniz de sindirim sisteminiz, baðýrsaklarýn çalýþmasý, karaciðerin kendine
gelmesi için oldukça olumludur ve detoks etkisi de kuvvetlidir. Ballý limonlu suyu
içtikten sonra, genelde bir parça çorba mutlaka. Zaten adettendir, zaten beden
çorba ister sývý ihtiyacý için. Hafif tuzlu, çok aþýrý tuzlu olmayan bir çorba. Çok etli,
kýymalý veya balýk çorbasý gibi deðil de, çok fazla tereyaðýn, yaðlarýn kavrulup
döküldüðü bir çorba deðil de, sebze çorbasý, tarhana çorbasý, domates çorbasý gibi
hafif formdaki, özellikle mercimek çorbasý gibi bir çorba içebilirsiniz. Ýþte bu arada
bir 3-4 dakika ara vermek iyidir. Eðer namaz kýlma alýþkanlýðýnýz varsa o sýra gidin,
zaten kýsadýr, akþam namazýný kýlýn veya böyle bir alýþkanlýðýnýz yoksa da geriye
doðru yaslanýn içtiðiniz sývýlarýn mideye ve baðýrsaklara doðru oturmasýna ve
sistemin sývý açýðýný kapamasýna birkaç dakika müsaade edin.
Bunu yaparsanýz, sonrasýnda kan þekeriniz daha iyi, daha saðlýklý bir þekilde
yükseleceði için yemekten çok aðýr kalkmazsýnýz. Demek ki ballý su ve çorbadan
sonra bir 3-5 dakika ara veriyoruz. Sonrasýnda bir günü, hayvansal protein günü,
diðer bir günü ise karbonhidrat günü olarak seçin. Ne demek hayvansal protein
veya ne demek karbonhidrat? Hayvansal proteinler, özellikle Ramazanda besin
deðeri yüksek fakat kolesterol ve yað miktarý düþük olan hayvansal proteinleri
seçin. Örneðin tavuk etinin beyaz kýsmý, derisiz. Balýk, taze balýk, beyaz kýsmý,
derisiz. Ama bunlar kýzartma olmayacak. Buðulama; bol domatesli, maydanozlu,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
18
soðanlý piþmiþ veya ýzgara fark etmez. Ama kýzartma olmayacak. Tercihen da
derisi olmayacak. Onun dýþýnda çok iyi bir protein kaynaðý da Ramazanda
yumurtadýr. Ancak yumurtayý, proteinini bol miktarda almak, yaðýný ise pek
almamak için daha çok beyazýný kullanýn. Hem çocuklarýnýz için de besleyicidir,
eriþkinler için de, Ramazanda oruç tutan eriþkinler için de çok iyi bir protein
kaynaðýdýr. Protein açýsýndan yumurtayý, üç yumurta beyazý, bir yumurta sarýsý,
biraz maydanoz ve yaðsýz bir peynir, taze kaþarla gibi teflonda veya herhangi bir
tencerede veya tavada yapabilirsiniz. Baþka bir iyi protein kaynaðý da yoðurttur.
Yoðurdu da az yaðlý yiyin ama miktarýný fazla yiyin kalsiyumu, proteini bol almýþ
olursunuz. Ayný þekilde az tuzlu, az yaðlý peynirler, lor, mozerella, hafif taze köy
peynirleri, çökelek, dil… Bunlar da çok iyi bir protein kaynaðýdýr. Demek ki protein
gecesi seçtiysek o gün iftarda tavuk veya balýk veya yumurta beyazý aðýrlýklý omlet
veya peynir veya yoðurt… Buna benzer…
Buna mukabil, baþka bir gün ise karbonhidrat aðýrlýklý seçin. Karbonhidrat nedir?
Pide, makarna, pilav, patates, ekmek gibi unlu mamuller. Tabii ki Ramazanda
yapacaðýnýz en büyük hatalardan biri; beyaz ekmek veya fazla miktarda beyaz unun
kullanýldýðý, rafine unun kullanýldýðý gýdalarý çok tüketmek. Çünkü neden? Düþmüþ
olan kan þekerini karbonhidratlar hýzlý bir þekilde özellikle beyaz undan yapýlan fazla
unlu mamul yerseniz düþük olan kan þekeri birden ve hýzla fýrlar. Ne olur biraz sonra
söyleyeceðim. Karbonhidratlarý aldýðýnýz zaman da yanýnda bakliyat; yeþil
mercimek, nohut gibi veya yanýnda bazen sebze, özellikle; ýspanak, pazý veya
brokoli, madýmak… Herhangi bir þey fark etmez, yeþillik bir sebze ve bir parça da
salatayla gayet saðlýklý bir iftar yapabilirsiniz. Þimdi yaptýðýmýz en büyük hatalardan
bir tanesi; Ramazanýn edebine, adabýna ve ruhuna uygun beslenmemek. Çünkü
günümüzde manevi olduðunu iddia eden insanlarýn dahi çoðu hala egosunu
silememiþ, törpüleyememiþ ve hala daha bilinç altýnda hafifçe, maalesef biraz, özür
dilerim kaba tabirle, aç gözlülüðümüz hala devam edebiliyor.
Hiç olmazsa iftar sofrasýnda tok gözlü, sakin, Ramazanýn ruhuna uygun, son
derece olgun ve bilge bir þekilde iftarýnýzý bozunuz ve yapýnýz. Yoksa, oruç tutmak
demek; sabah güneþ doðmadan önce ve akþam güneþ batma saatleri arasýnda,
durmadan hiçbir þekilde aç kalýp ama iftardan sonra durmadan ne bulursam
yiyeyim deyip, kýsa sürede iri lokmalar halinde yemek deðildir. Zaten dikkat ediniz
eskiden Ashab-ý Kinâm zamanýnda Peygamber Efendimizin yaptýðý þeylere,
uyguladýðý diyetlere bakýnýz; hurma, zeytin, kuru ekmek, kuru peynir, bakliyat ve az
miktarda yermiþ. Neden? Ýmkân yok mu? Hepsinin en alasý ne sofralar
kurdurtabilir. Yapmamýþ, çünkü Ramazanýn ruhunu, özünü biliyor. Arýnma dönemi
olduðunu biliyor. Ýþte biz de tam âdâbýna uygun yemeliyiz. Soframýzda besin
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
19
deðerlerine çok dikkat etmeliyiz. Yoksa iftar demek; ne bulursak midemize
dolduralým demek deðildir. Þimdi yaptýðýmýz en büyük hatalardan bir tanesi tok
karnýna tatlý yemek. Çünkü gün boyunca kan þekeri düþmüþtür, karbonhidrat
canýnýz çeker. Pide gibi, ekmek gibi, börek gibi, pilav, makarna gibi… Tamam.
Bunlarý bir miktar yiyebiliriz iftar sofrasýnda. Mesela; bir parça pilav veya makarna
veya pide... Ama yapýlan en büyük hata tok karnýna tatlý yemek. Çünkü; düþmüþ
olan kan þekeri, hele hýzla yemek yediyseniz, birden bire ve hýzlý bir þekilde yükselir.
Kan þekeri birden bire ve hýzla yükseleceði için, þekeri düþürmekle görevli olan
organýmýz; pankreas, birden ve bol miktarda insülin salgýlar. Bakýn bütün gün
karaciðer dinlendi, istirahat etti. Bütün gün mide, baðýrsaklar dinlendi. Pankreas,
çok önemli bir organýmýz, dinlendi, istirahat etti. Ve sonra siz birden bire uyuyan bir
bebeði sarsarak uyandýrýr gibi bir anda hýzlý yiyorsunuz.
Çok fazla hamur iþleri ve yaðlýya yükleniyorsunuz. Sistem birden alarm halinde çok
hýzlý çalýþýyor. Hadi buraya kadar da iyi. Ama tok karnýna tatlý yerseniz, iþte o zaman
birden bire ve hýzla kan þekerini yükseltiyorsunuz. Ne oluyor? Kan þekerini
düþürmeye görevli organ pankreas, o zaman birden bire ve bol miktarda þeker
düþürücü hormon insülin salgýlýyor. Çünkü neden? O kadar hýzlý yediniz ki, o kadar
çok hamur iþi ve aðýr yediniz ki bir de üstüne tatlý yediniz, kan þekeri birden ve çok
fýrladý. O zaman pankreas onu düþürmek için birden ve bol miktarda insülin
pompalamak zorunda kalýyor. Nereye kadar? Eðer çok insülin salgýlandýysa bu
sefer de yemekten, iftardan 2-3 veya 3,5 saat sonra bu sefer tersine kan þekeri
düþüyor birden bire. Ýþte reaktifhipoglisemi dediðimiz düþük kan þekeri. Ertesi gün
oruç tutarken el ayak çekilmesi, halsizlik, baþ dönmesi, açlýða dayanamama,
sinirlilik hali, üþüme, baþ aðrýsý, migren ataklarý gibi düþük kan þekerine baðlý olan
sorunlarý yaþýyorsunuz. Neden?
Çünkü iftarda ve sahurda birden tatlýya yüklendiðiniz için. Ve fazla insülin
salgýlandýðý zamanda en büyük tehlike hýzlý yaþlanma ortaya çýkýyor. Çünkü akþam
geç saatlerde fazla aðýr yerseniz ve çok insülin salgýlatýrsanýz genç ve diri
kalmamýzý saðlayan gençlik hormonlarý büyüme hormonunu parçalýyor ve daha
hýzlý yaþlanýyorsunuz. Ýþte Ramazanda iftarda yiyoruz. Ama tatlýyý en erken 2-3 saat
sonra ara öðünde yiyoruz. Hangi tatlýlar daha saðlýklý Ramazanda? Özellikle sütlü
tatlýlarý tercih edin. Neden? Çünkü sütlü tatlýlarda kalsiyum ve protein de almýþ
oluyoruz. Az yaðlý sütten yapýlmýþ; sütlaç, kazan dibi, muhallebi herhangi bir tatlý
olabilir. Üzerine de bolca bir meyve püresi, biraz fýndýk veya ceviz ve biraz da tarçýn,
çok saðlýklý bir tatlý olur. Güllaç da tüketebilirsiniz. Her ne tatlý yiyorsanýz yiyin bolca
tarçýn kullanýn. Çünkü tarçýn; kan þekerini ayarlamakta, karaciðer fonksiyonlarýný
desteklemekte, çok þifalý bir baharattýr tarçýn. Tatlýyý ara öðünde yiyoruz ve yerken
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
20
de bolca tarçýn döküyoruz üzerine. Sahurda ise; mesela yine çorba içilebilir. Çorba
dýþýnda hafif bir kahvaltý yapýlabilir. Yað olarak tereyaðý yerine zeytin yaðý tercih
etmeniz daha saðlýklý kalp ve damar saðlýðý açýsýndan. Bazen de pek alýþkýn
olmadýðýmýz ama çok saðlýklý oruç tatmaya yardýmcý olacak, kilo alma hýzýný
dengeleyecek olan mislüler. Yani bu tam tahýl ürünleri, mýsýr gevrekleri, mislüler,
tam buðday gevrekleri, yanýnda bol süt, biraz keten tohumu, meyve ve biraz da
cevizle tüketilebilir. Özellikle sahurdan sonra, hararet basanlar, kan þekerinde önce
yükselme sonra düþme olanlar, mesela bu tahýl ürünlerini kullanabilirler. Bazý
günlerde tam buðday ekmeðine, bildiðimiz köy ekmeðine veya kepekli ekmeðe
veya çavdar ekmeðine tost. Bol taze kaþarlý yenilebilir.
Yanýnda yeþillik yiyebilirsiniz. Bir de sahurda özellikle veya arada yeþil elmayý da
tüketmeye gayret edin. Çünkü yeþil elmanýn kabuklarýnda pektin adýný verdiðimiz
çok kýymetli bir madde var. Bu madde hem tokluk hissini saðlamaya yardýmcý
oluyor, ayný zamanda da midevidir. Yani Ramazanda mide þikayetleri olanlara iyidir.
Çið yeþil elma dokunuyorsa, bir parça kabuk tarçýnla onu haþlayýp veya komposto
yapýp o þekilde de tüketebilirsiniz. Ýftarla sahur arasýnda bol miktarda bitki çayý için.
Çok asitli içecekler, kolalý içecekler yerine, çok soðuk ve gazlý içecekler yerine,
özellikle mide þikayeti çekenler, reflü sorunu olanlar, yemekten sonra gaz ve
hazýmsýzlýk çekenler için en iyi bir öneri rezene çayý. Bunu eðer reflü varsa anasonla
da karýþtýrabilirsiniz veya karýþtýrmayabilirsiniz ama rezene çayý midedeki spazmý
alýr, gazý alýr, hazýmsýzlýðý alýr ve daha rahat bir sindirim yapmanýza yardýmcý olur.
Onun dýþýnda bir uyarýlma ihtiyacý duyuyoruz iftardan sonra. Ne oluyor? Kahve
veya çay. Güzel!
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
21
Seviyorsanýz bir tane sade Türk kahvesi veya az þekerli Türk kahvesi içebilirsiniz.
Açýk olmak þartýyla siyah çay da içebilirsiniz ama siyah çayý koyu içmek yerine
ayný demle 2-3 fincana bölerek içerseniz daha iyi. Neden? Fazla miktarda koyu
kahve ve koyu çay, hacminin iki buçuk misli kadar suyu dýþarý attýrýr. Ramazanda
zaten gündüz susuz kalýyor beden. Eðer siz sahurda kahve ve koyu çay içerseniz,
bunlar idrar da söktüreceði için birkaç saat sonra sizde daha çok susuzluk yapar.
Ama onun yerine bitki çaylarý, ýlýk su, hafif sýcaðýmsý su daha iyi. Bir de maden
sodasý içebilirsiniz. Özellikle düþük tansiyonu olanlar için de, tansiyonun daha fazla
düþmemesi için iyon ve mineral desteði için maden sodasý da oldukça yararlýdýr.
Þimdi Ramazanda hep bedenden bahsettik. Dedik ki; bedeni arýndýralým, gereksiz
kilo almayýn, kilonuzu koruyun. Çünkü Ramazanda alýnan kilo, eðer beraberinde
spor da yapmýyorsanýz, en tehlikeli kilo; göbek ve bel civarýnda alýnan kilodur. Ne
yaparsanýz yapýn, göbek ve bel civarýnýzýn kalýnlaþmasýna, yaðlanmasýna izin
vermeyin. Eðer bir kiþide gittikçe göbek ve bel civarý yaðlanýp kalýnlaþýyor olarak
kilo alýyorsa o kiþi süratle yaþlanýyordur. Ve þeker hastalýðý, kalp ve damar hastalýðý,
hatta artmýþ kanser riski, onun dýþýnda gut hastalýðý ve böbrek, karaciðerle ilgili pek
çok sýkýntý dahi, yüksek tansiyon dahi, göbek ve bel civarýnda yaðlanmasý artan
kiþilerde bekleyeceðimiz bir durumdur. Demek ki Ramazanda hiç egzersiz
yapmamak da yanlýþ bir þey. Aðýr egzersiz yapmayýn ve gündüz saatlerinde
oruçluyken de egzersiz yapmayýn. Ama en güzel þey, çok da enteresan, hep kan
þekerinin en yüksek olduðu zamana genelde teravih namazý denk gelir. Veya
akþamdan sonra okunan yatsý saatlerinde.
Çünkü kuvvetli bir iftar yiyorsunuz. Bir buçuk saat sonra kan þekeri en yüksek
düzeye geliyorken hafif bir egzersiz gibi de düþünülebilir teravih. Bunun üzerine de
bir 20-25 dakika kilo sorunu olanlar tempolu bir yürüyüþ yaparlarsa eðer o zaman
gayet güzel bir þekilde hem kan þekerini dengelemiþ olurlar hem de fazla
yaðlanmamýþ olurlar. En güzel egzersiz için uygun zaman; iftardan bir buçuk-iki
saat sonralarý. Bir de ne dedik; iftarla sahur arsýna bol miktarda ýlýk veya sýcaðýmsý
su içmek de oldukça iyidir. Þimdi buraya kadar hep bedenden bahsettik. Peki
Ramazan sadece bedenle ilgili bir durum mu?
Hayýr! Çünkü Ramazanda esas amaç; ruhu arýndýrmak. Þimdi bedenin, bakýn bu
kýsmýný iyi dinleyiniz. Cinsel iliþki, sigara içmek, yemek yemek ve bedenin içine
giren her türlü yiyecek ve içecek, bedenle ilgili ne yapýyor? Orucu bozuyor. Bunlar
yasaklanmýþ. Bedeni tam bir istirahata alýyorsunuz. Þimdi ruhumuz, bedenin
üstüne konuþlandýrýlmýþ olan, özel frekanstaki enerjik bir varlýktýr. Ve bedenin çekim
alaný içerisindedir ruh. Belirli bir mesafeden öteye biz hayattayken gidemez. Çünkü
bir çekim alaný içerisindedir. Normal kiþilerde bu böyledir. Çok özel bazý durumlar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
22
haricinde. Þimdi ruh bedenin etrafýnda, bizim beþ duyuyla, özellikle gözümüzle
algýlayamayacaðýmýz bir çekim alaný içerisindedir ve çok ince frekanstaki bir enerjik
boyuttur. Beden faaliyetleriyle ruhu hep aþaðý boyuta çeker. Baðýrsak hareketleri,
yemek yemek, cinsel iliþki, sigara içmek, kimyasal ilaçlar, hep bunlar bizim
auramýzý, yani; enerji alanýmýzý ve ruhsal boyutumuzu aþaðý boyuta çeker.
Daha hayvani düzeye yakýn oluruz. Ama her türlü dýþarýdan madde alýþ veriþini,
nefes alýp vermek haricinde, kestiðimiz zaman bedenin ruh üstündeki çekim gücü
ve alaný zayýflamaya baþlar. Ruh, evrende zaten var olan kozmik yayýnlarý yani, ulvi
bilgi alýþ veriþini deðil, daha açýk olur. Bedenin, ruhun kanallarý daha çok açýlmaya
baþlar. Yani siz beden ve sindirim sistemi istirahatta olduðu zaman, baðýrsaklar
faaliyette olmadýðý zaman, mide sindirimde olmadýðý zaman, sadece kalp atýþý,
dolaþýn ki onlar bile oruçluyken yavaþlýyor belli bir saatten sonra. Daha dingin bir
fizyolojideyken, iþte ruhun bir uydu anteni gibi alým ve verme gücü, yayýnlarý alýp
verme gücünde bir artýþ oluyor. Ýþte bu nedenle Ramazanda yaptýðýnýz her eyleme
çok dikkat edin. Ruha da oruç tutturmak zorundayýz. Sadece bedene deðil. Yalan
söylemek, riya yapmak, haksýz yere dedikodu yapmak, sýrayý bozmak, çevreyi
kirletmek, diðer canlýlara; hayvanlara ve bitkilere, aðaçlara zarar vermek, bizim
yaratmadýðýmýz canlýlarýn yaþam haklarýna zarar verici davranýþlarda bulunmak,
ama en önemlisi olumsuz davranýþlarda bulunmak, iþte bu hassas olan fizyolojiye
daha çok negatif enerji çekebilir, dikkat. Ýçinizden, kalbinizden geçirdiklerinize dahi
dikkat edin. Ama bunun yerine bizim kadar þanslý olmayan insanlara, örneðin;
görme özürlülere, ortopedik, nörolojik özürlülere, iyi duyamayanlara, yaþlýlara,
fakirlere, maðdur durumda olanlara, maðdur durumda olan dullara, yetimlere, yani
bizim kadar þanslý olmayanlara iyi davranmak, güler yüzlü olmak, verici olmak,
yiyecekleri paylaþmak, onlarýn hatýrlarýný sormak, diðer canlýlarý beslemek ve
doyurmak, yani bu dönemde ne kadar pozitif olursanýz o kadar çok ruhsal
boyutunuza pozitif enerji çekersiniz.
Týpký bilgisayara bir yazýlým programý yüklüyor gibi, kendi ruhsal boyutunuza ciddi
bir þekilde olumlu enerji yüklersiniz ki bu bir banka hesabý gibi ölüm dediðimiz
boyut deðiþtirme sonrasýnda, yapacaðýmýz yolculukta bize gerekecek olan tek
sermaye iþte bu pozitif enerjiyi veya sevap veya hayýr. Adýný ne koyarsanýz koyun,
bu; enerjidir. Çünkü oruç tutan bir kiþide enerjik alýþ veriþlerin kat sayýsý artar. Yani
bire on, bire yüz. Ama negatif davranýrsanýz unutmayýn onda da kat sayýsý yüksek
olabilir. Þimdi þöyle bir düþünelim. Bizler gerçekten bu yaþam biçimimizi, bu
zaman diliminde, bu gezegende tesadüfen mi yaratýldýk? Yoksa müthiþ bir kozmik
zeka, ilahi bir program çerçevesinde mi bu boyuta geldik? Tesadüfen mi varýz?
Yoksa müthiþ bir sistem, kozmik zekanýn ürünü olarak mý oldu? Niçin erkeksiniz
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
23
veya niçin kadýnsýnýz? Veya niçin Türksünüz, niçin Çinlisiniz? Niçin milattan önce
300 yýlýnda deðil de milattan sonra 2000 yýlýnda yaþýyorsunuz?
Neden kýsa boylusunuz, esmersiniz, güzelsiniz, çirkinsiniz, özürlüsünüz,
saðlýklýsýnýz? Neden, neden, neden… Bunlarýn hepsinin bir nedeni var. Kendimizi
iyi idrak edelim. Her þeyin bir nedeni var, hiçbir þey yaradýlýþta boþa deðil. Burada
bulunan insanlar, Ýstanbul'da yaþayan bizler, eli yüzü düzgün olan, özürlü olmayan,
karnýný doyuracak yiyecek bulabilen, bir mesleði iþi olan insanlar, bizler þanslý
insanlarýz. Ýþte ruhsal sýnav burada baþlýyor. Eðer siz þanslý bir insansanýz, sizin
kadar þanslý olmayan insanlara hiç olmazsa böyle kozmik alýþ veriþin daha yoðun
olduðu dönemlerde elinizi uzatýn. Sadece sizin kendinize iyi bakmanýz yetmez. Siz
kendinize iyi bakmakla, mutlu olmakla, düzgün bir birey olmaya zaten
mecbursunuz ve sorumlusunuz. Yetmez, bunun üstünde, içinde bulunduðunuz
toplumda bir nur, bir sevgi ýþýðý, bir melek gibi parlayýn. Ýnsanlarýn içinde güler
yüzle, enerjiyle ve büyük bir yardým veren bir elle uzanýn, hayatlarýnda parlayýn.
Ýnsanlar sizi gördüðü zaman; "ne güzel, formda, bakýmlý bir insan, güler yüzlü,
yardým sever, bonkör" desin. Hep bu nur ýþýðýný özellikle böyle zamanlarda
kendinizde parlak tutmaya çalýþýn ve unutmayýn; bir gün biz de þansýzlar arasýnda
olabiliriz. Hiçbir þeyin garantisi yok. Demek ki bedene iyi bakacaðýz. Bedene iyi
bakmakla zaten yükümlüyüz ve sorumluyuz. Nasýl iyi bakacaðýz? Usturubuna, týbbi
kurallarýna, bilinçli beslenmesine göre davranarak. Yetmez, ruhumuza da iyi
bakacaðýz. Ruhumuza da oruç tutacaðýz. Ne yapacaðýz? Ruhun vitaminlerini de
söyledik. Yardým sever olmak, sýralarý bozmamak, küçükleri sevmek, yaþlýlarýn
hatýrýný sormak, onlara iyi davranmak… Hepsini deminden beri konuþtuk.
Þimdi çok uzun ve derin bir konu. Ama hep üstünde vurgulamaya çalýþtýðým; bir
daha dünyaya gelmeyeceðiz. O yüzden bir dakikanýzý bile boþa harcamayýn.
Bedenle ilgili Türk toplumu olarak gittikçe küçük Amerika gibi oluyoruz. Gittikçe
þiþmanlýyoruz. Göbek, bel kalýnlýðýmýz artýyor. Gittikçe fast-food kötü beslenmelere
geçiyoruz. Ülkemizdeki kaliteli, güzel gýdalarý artýk zevk almaz veya yemez olduk.
Bakliyatlarý, sebzeleri vs. Hep artýk saðlýksýz ve kötü beslenme, sadece lezzetli diye
ön plana çýktý. Lütfen bedeninize iyi bakýnýz. Çünkü zaman o kadar çabuk geçiyor
ki, yýllar birbirini kovalýyor ve bana bir þey olmaz derken, bir de bakýyoruz ki bize
bir þey olmuþ. Hiç olmazsa elinizden geldiði kadar kilonuza dikkat edin. Yürüyüþ
yapýn. Bolca yeþil çay gibi bitki çaylarýný için. Akþam aþýrý geç ve aðýr yiyip ve dolu
mideyle yataða girmeyin. Daha az kýrmýzý et, daha az kýzartma, daha az beyaz un
ve beyaz þekerli gýdalar, ama daha çok eski köy usulü beslenme; doðal köy unu,
sebzeler, bakliyatlar, balýk, zeytin yaðlý yemekler…
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
24
Özellikle Ege Köylerinde çok biliyorsunuz popüler ve oldukça iyi bir mutfak. Bu
þekilde beslenin. Ama hepsinden ve hepsinden önemlisi; ruhunuzu da iyi besleyin.
Þimdi süremiz aþaðý yukarý yarým saat kadar. Ben çok fazla uzatmak istemiyorum
ama birkaç soru varsa, Ramazan ve saðlýklý beslenmeyle ilgili, saðlýklý yaþamla
ilgili, soru-cevap yapabiliriz. Ondan sonra da duruma göre sanýyorum sürem
doluyor olacak, kapayabiliriz. Soru sormak isteyen varsa elini kaldýrýp yüksek bir
sesle sorsun, ben de cevaplamaya çalýþayým.
Evet. Çok arka… Buyurun. Biraz yüksek sesle lütfen.
- Herkese iyi akþamlar. Þimdi sahura yemeðe baþlamadan önce su içmenin bir
faydasý var mý, yani susamak açýsýndan?
- Evet. Sanýyorum þimdi sesim geliyor. Su; tabii ki Ramazanda özellikle bol
miktarda su, biraz da maden sodasý ve bitki çayý için diyoruz. Suyu ýlýk su olarak
için. Sahurdan böyle bir 15-20 dakika veya 10 dakika önce bir bardak su
içebilirsiniz, susuzluk için iyi. Ama yemek sýrasýnda aþýrý su içmek iyi deðil.
Sahurda size en çok önereceðim; hararet basmamasý için bir bitki çayý içmeniz
iyidir. Önden bir su içebilirsiniz. Normal sahurunuzu yaparken veya üstüne de bir
fincan bitki çayý içebilirsiniz, bu kadarý yeterli. Aþýrý bir þekilde mideyi þiþirirseniz,
yattýðýnýz zaman ve hemen de yatarsanýz reflü sorunu olur. O da pek saðlýklý bir
durum deðil.
Evet, baþka sorusu olan var mý?
- Hayýrlý akþamlar, hoþ geldiniz.
- Hoþ bulduk.
- Ben tiroit bezinin çalýþmamasýndan dolayý kilonun… ne yapabiliriz, yani
önerileriniz?
- Evet. Tabii ilk önce eksik olan hormon konulacak. Doktorunuzla görüþeceksiniz
ama bir ipucu vereyim burada. Normal tedaviyi yaparken, asla kesmeden, tere
tohumu da kullanýrsanýz, mesela 2/3 tatlý kaþýðý kadar, tere tohumu da tiroidin
çalýþmasýna yardýmcý olur. Hatta kullanýlan tiroit ilacýnýn dozunu daha az ihtiyaç
olmasýný bile saðlayabilir. Ama bu tür tedavileri hekiminize danýþmadan yapmayýn.
Bir de tiroit hastalýðýnda mutlaka biraz psikolojik faktörler de vardýr. Kiþi içine attýðý
üzüntü ve sýkýntý olursa, o da hormonlarý baskýlar. Bu beþinci þarkkada enerji
merkezinde blokaj yapabilir. Biraz daha da içinizi dýþarý doðru dökmeyi
baþarabilirseniz, biraz egzersiz yaparsanýz, tere tohumunun da yardýmýyla yavaþ
yavaþ metabolizma çalýþýr. Ama Türk kadýný biraz hassas da olabiliyor, içine de
atabiliyor. Dýþarý doðru diðer kiþileri incitmeden paylaþmayý öðrenmek lazým.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
25
- Bir de menopozla dolayý, bu ikisinin birleþiminden dolayý veremiyorsa kilo
napalým?
- Þimdi kilo verememek diye bir þey söz konusu deðil. Kiþi bilinçli beslenmeyle,
egzersizle, tere tohumuyla, bol sýcak su içmekle, yeþil çay içerek, bazý yardýmcý
bitkisel ilaçlar da var; ayurveda haplarý gibi, bunlarla kiþi kilo verebilir. Ýþ bu iþe
inanmak. Eðer siz inanýrsanýz bir çok þeyi baþarabilirsiniz. Ama hayata karþý
küstüyseniz, býraktýysanýz, bir de üstüne menopoz gibi bir dönem geldiyse o zaman
bir çok þey bloke olabilir. Hiçbir zaman pes etmeyeceksiniz. Her zaman enerjinizi
yüksek tutacaksýnýz. Ama egzersiz þart.
- Ýyi akþamlar. Benim de bir tabak çorba içsem sanki 15 tabak yemek yemiþ gibi
þiþkinlik, aþýrý derecede.
- Evet. Þimdi tabi ki mideler Ramazanýn ilerleyen günlerinde küçülmeye baþlýyor.
Yani þu an tabi ki daha erken. Bunun için daha birkaç gün daha geçmesi lazým ama
çok aç kaldýðý zaman, sonuçta mide de esneyen bir organ. Tam bir balon gibi deðil
ama yapýsý da esneyebilen ve daralabilen bir organ. Tahmin ediyorum sizin mide
yapýnýz, biraz spazm varsa midenizde, bir çorba içtiðinizde bile o kasýlýyordur.
Rezene çayýnýn faydasýný görebilirsiniz. O spazmlarý çözmekte faydasý var. Bir de
sýk sýk az az beslenin. Bir oturuþta çok yemek zaten iyi bir þey deðil. Aslýnda sizin
ki biraz da avantaj. Sýk sýk ama az az yiyin. Bir de yemekleri daima yavaþ yavaþ,
oturarak ve küçük küçük lokmalar halinde yiyin.
- Soru sormak isteyen.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
26
- Peki. Her halde, baþka sorumuz var mý? Yoksa kapayabiliriz yavaþ yavaþ.
- Bir sorumuz daha var. Onu da aldýktan sonra kapayabiliriz.
- Ýyi akþamlar efendim, hoþ geldiniz. Lahanayla zayýflama þeyini öðrenmek
istiyorum.
- Neyle efendim?
- Lahanayla.
- Ha lahana. Lahana zayýflamaya yardýmcý bir bitkidir, doðru. Çünkü vücuttan toksin
atmaya, idrar boþaltmaya yardýmcýdýr. Lahanayý þöyle piþirebilirsiniz: Sadece bir
günlük. Ayda bir kere veya en sýk 10-15 günde bir kere, bildiðimiz küçük bir
lahanayý, beyaz lahanayý doðrayýp, iki litre kadar su, bir parça kimyon, biraz
zencefil, biraz da zerdeçal, birkaç diþ sarýmsak ve bir baþ da soðaný koyup, bunlarý
çorba þeklinde yapýn. Sadece çok az, yarým tatlý kaþýðý kadar sývý yaðla. Sonra bunu
blender edip, 10-15 günde bir, baþka hiçbir þey yemeyip, sabahtan akþama kadar
bunu içerseniz, hakikaten metabolizmanýn canlanmasýna, toksin atmaya yardýmcý
oluyor.
Evet. Beni burada konuk ettiðiniz için bu akþam, çok teþekkür ederim. Belediye
Baþkanýna da bu kadar güzel bir çadýr yaptýðý için, ben iftihar ettim. Ýnþallah bu
Ramazan hem sizler için, hem de ülkemiz için; barýþ, huzur, saðlýk dolu geçer.
Ýnþallah çok keyifli, huzurlu, neþeli geçer ve bayrama da bomba gibi formda gireriz.
Hepinize kucak dolusu sevgiler. Ýyi akþamlar.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
27
3.Gün
PANEL
“Asr-ý Saadetten Tablolar”
Necmettin Nursaçan
Konser
Ömer Karaoðlu
Ey halk içinde ulu
Olmuþ nefsinin kulu
Ýþit ey yaman huylu
Tövbeye gel tövbeye
Sunucu
Burasý Baðcýlar ve þu anda yüreði Baðcýlar'da olan herkese Ramazan-ý Þerif ayýnýn
3. gecesinde Ýrfan Soframýzdan iyi akþamlar dileyerek programýmýzý açýyoruz
deðerli misafirlerimiz. Her akþam burada deðiþik misafirlerimiz oluyor ve bizleri
bilgilendiriyorlar. Ramazana has bilgilerin aktarýldýðý bu programda dün akþam
'Saðlýklý Beslenme' ile ilgili görüþlerini beyan eden Sayýn Dr. Ender Saraç Beyefendi
vardý. Bu akþam ise biraz daha farklý bir konu iþlenecek burada. Peygamber
Efendimiz(s.a.v)'in en yakýnlarý konuþulacak, o dönem konuþulacak. Adýna Asr-ý
Saadet denilen o muhteþem dönem konuþulacak. Dedik ya burada çok önemli
konular konuþuluyor ve hep o konularýn uzmanlarý konuþuyor diye. Ýþte bu akþamki
deðerli konuþmacýmýz da bu konuda en iyilerden biri. Diyanet Ýþleri Baþkan
Yardýmcýlýðý'ndan emekli olmuþ ama bizim daha çok TV ekranlarýndan tanýdýðýmýz
ve sevdiðimiz bir isim. Sayýn Necmettin Nursaçan Hocamýzý 'Asr-ý Saadetten
Tablolar' konulu konuþmasý için huzurlarýnýza davet ediyorum… Buyurun Hocam.
Necmettin NURSAÇAN
Emekli Diyanet Ýþleri Baþkan Yardýmcýsý
Deðerli Belediye Baþkanýmýz, Müftümüz, daire müdürleri, hanýmefendiler,
beyefendiler ve ekrandaki deðerli izleyicilerimiz. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)
"Ýnsanlara teþekkür etmeyen, Allah(c.c.)'a da þükretmiþ olmaz" buyuruyor. Seyrani
der ki, "Hak yoluna gidenlerin asha olan ellerine, er-pir vasfýn edenlerin kurban
olam dillerine". Sevgili Peygamberimiz; "Cennet bahçelerine uðradýðýnýzda çok
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
30
faydalanýn". Cennet bahçeleri nere ey Allah'ýn elçisi? "Ýlim meclisleri, cennet
bahçesi". Uzaktan, yakýndan buraya teþrif eden deðerli davetliler ve bu programý
organize eden deðerli yöneticiler; ben þükranlarýmý sunuyorum. Allah'ýn sevgili
Resulü bakýnýz Veda Haccýnda 124 bin Ashab-ý Kiram'a pýrlanta mesajlarýný veriyor,
arkasýndan; "Ashabým ne dersiniz? Görevimi yaptým mý? Allah'tan aldýðýmý size
ilettim mi?" Bu sorumluluk duygusunu taþýyordu. Ramazan-ý Þerif'e yakýþýr bir
manevi ziyafet tertiplediðiniz için ben þükranlarýmý sunarak söze baþlamak
istiyorum.
Ramazan-ý Þerif'in ilk günlerindeyiz. Tabii bu ramazan, Ahmet Remzi Efendi der ki
"Müjde müminler ihsân-ý Rahmandýr gelen, þanýna tazim edin mâh-ý ðufrandýr
gelen, eidi ekber her günü, kadri mübarek her gece, ne mutlu ehli imana lütfu
sübhandýr gelen" Yetiþmekle þereflendiðimiz günler, ömür takvimimizin çok önemli
günleri. O yüzden Allah'ýn elçisi; "Ya Rab! Receb ve Þaban'ý bize mübarek eyle, bizi
Ramazan-ý Þerif'e ulaþtýr" diye dua buyurmuþlardý. Demek son derece önemli
günler ama Mevlana diyor ki "Çeþme akýyor, sen testiyi altýna tutarsan doldurursun.
Testiyi çeþmenin altýna tutmazsan çeþme akar, sen de bakarsýn" diyor. Güneþ
herkesin penceresinden içeriye giriyor, ama sen perdeleri çekmiþsen, güneþ
ýþýnlarýndan istifade edemezsin. Ramazan gelmiþ, Ramazan gitmiþ elbette hiçbir
fayda olmaz. Yani, Ramazan Mektebinin diplomasý, takva. Takvaya eresiniz, ilahi
himayeye giresiniz, bir kýsým kötülüklerden ve cehennem azabýndan, ahiret
rüsvaylýðýndan korunasýnýz diye, Allah sizden öncekilere farz kýldýðý gibi size de
orucu farz kýlmýþtýr. Hülasa bu deðerli günlerden nasýl faydalanalým? Sevgili
Peygamberimiz buyuruyor ki; "Ramazanda dört þeyi çoðaltýn. Ýkisiyle Allah'ý hoþnut
edersiniz, diðer ikisini de zaten yapmamýþ olamazsýnýz". Nedir onlar? "Bir; zamanla
elbisenizi yenilediðiniz gibi, Ramazanda iman bilgilerinizi de yenileyiniz. Ýki; tövbe
istiðfar ediniz" Yani kötü alýþkanlýklardan, kötü huylardan kurtulmaya çalýþýnýz. Yine
Mevlana diyor ki; "Hep yarýn yaparým diyorsun. Nice yarýnlar geçti sen yapmadýn.
Çabuk ol, çabuk. Ömür güneþi ölüm kuyusuna dikildi". Kötü huy çalýya benzer.
Zamanýnda sökersen ne ala, sökmeyecek olursan çalý güçlenir, aksine de sen güç
kaybedersin, çalýyý sökemez hale getirirsin. Þu fizik bünyemiz için zaman zaman
check-up yaptýrýyoruz ya, ruh bünyemiz için de, kendimizi bir hesaba çekmeli,
kulluk karnemi gözümün önüne getirmeli deðil miyim? Rabbime karþý, kullarýna
karþý görevlerim var. Yaratana tazim, yaratýlmýþa þefkat, merhamet için geldiðim bu
cihanda, yapmam gerekenlerden neleri yapmýyorum diye kendimi bir check-up
yapmalýyým. Deðerli davetliler, bir gün vahiy meleði geliyor, Sevgili Peygamberimize
diyor "Elini baþýna koy ve dinle. Her sabah namazýndan sonra, Haþir Suresinin son
ayetlerini okuyan, dinleyen kiþiye, Mevlâ 70 bin melek görevlendirir, akþama kadar
O'na rahmet okur, eceli gelir de ölürse þehiden ölür. Akþam namazýndan sonra
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
31
okuyan, dinleyen kiþiye yine Mevlâ 70 bin melek gönderir, sabaha kadar O'na
rahmet okurlar, eceli gelir de ölürse þehiden ölür". Diyeceksiniz "Ya bu ne bolluk,
yani binlerce melek, ben uykuma devam edeyim, onlar demek benim için rahmet
okuyorlar". "E sen hoþça bak zatýna kim zübde-i alemsin sen, merdüm-i dîde-i
ekvan olan ademsin sen, kainatýn göz bebeðisin, gaye varlýksýn, ahir güneþi, yeri,
göðü hep senin hizmetine verdim ki, sen de Allah'a kul olasýn, Allah'ýn kullarýna
hizmet edesin, faydalý olasýn diye". Ben bir ayet daha yukarýdan baþlayayým. Þöyle
buyuruluyor "Ey müminler Allah'tan korkun, yarýn için ne hazýrladýysanýz bir bakýn"
Yarýn tabirini kullanýyor. Ömür bahçesinin gülü solmadan, uyan hey gözlerim uyan,
ecel bir gün bize devran salmadan, uyan hey gözlerim uyan. Derviþ Yunus söyler
sözün tutulmaz, senin kumaþ bu illerde satýlmaz, böyle yatmak ile Hakk'a yetilmez,
uyan hey gözlerim uyan. Mevlana anlatýyor "Akbabayla doðan havada uçuyorlar.
Akbaba doðana diyor ki "Benim gözlerim o kadar keskin, o kadar ileriyi görür ki yer
yüzü ile aramýzda þu kadar mesafe var, buna raðmen tarladaki buðday taneciðini
görüyorum" "Hadi inelim de göster". Hýrsla iniyor akbaba buðday taneciðini
yakalýyor. Meðer o da tuzaðýn içerisindeymiþ, tuzak da akbabayý yakalýyor. Sözü
Mevlana eline alýyor: "Çok uzaklardan buðdayý görmek iyi, ama tuzaðý görmeyen
gözü ne edeyim ben" Topraðýn üstünde mutlu olup da topraðýn altýnda
kaybediyorsa ne edeyim. Bir gün gelecek, gizli sýrlar açýða binecek; bir gün
gelecek, nice yüzler aðaracak, nice yüzler karacak. Bir gün gelecek, bugün
kimseden kimseye fayda gelmez, bugün iþ Allah'a kalmýþtýr. Bana sual sorarlar da
þaþarsam, sýratý geçerken nara düþersem, mümin kardeþlerden ayrý düþersem
hayýf bana, yazýk bana, vah bana. Kadir Mevlâ'm defterine bak derse, cürmü isyan
günahýn da çok derse, yerin göðün arasýndan çýk derse hayýf bana, yazýk bana, vah
bana. Bu ayetin devamýnda Yüce Rabbimiz buyuruyor ki "Ehli cennetle ehli
cehennem bir olmaz. Cennetliklerdir ki mutluluða erenler" Aziz davetliler, aklýnýza þu
gelebilir "Ya bu hoca efendilere de sözü verdin mi hemen lafý cennete-cehenneme
getirirler". Doðru, neden doðru? Yapýmýz öyle de ondan, yapýmýz öyle. Daha bakýn
Fatiha-ý Þerif'in baþýnda þu mesaj veriliyor: "Bazý insan var kudreti görünce yola
gelir, bazý insan var menfaati görünce yola gelir, bazý insan var korkuyla yola gelir"
Rab'bimiz daha Fatiha'nýn ilk ayetlerinde bize bu mesajý veriyor. "Kulum sen neden
alýýn, neden anlaan? Eðer kudret, yücelik, azamet karþýsýnda yola geliyorsan;
Elhamdülillahi Rabbil Alemin; ben alemlerin Rab'biyim. Kulum eðer sen tamah
ettiðine, menfaat beklediðine tazim edersen, ben dünyada Rahmaným, mümine,
münkire rýzýk veririm, imkan veririm imtihan bozulmasýn diye. Ama dünyadayken
mümin olanlara ebedi hayatta Errahim; merhametim vardýr. Onun için bana yönel.
Yok eðer sen korktuðuna tazim ediyorsan Maliki Yevmiddin; büyük mahkeme, iþin
sonucu benim elimde kulum. Yani sen hangisinden anlýyorsun? Kudrete tazim
edersen, ben alemlerin Rabbiyim onun için bana yönel, menfaate tamah ediyorsan,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
32
dünyada Rahman'ým, ebedi hayatta Rahim'im onun için bana yönel, korktuðuna
tazim ediyorsan, ben büyük Mahkeme-i Kübra ruz-u ceza benim elimde onun için
bana yönel" buyuruyor. Þu hadis-i þerifi okuyayým þimdi; cehennemde dört þey
var, cehennemden acý, cennette dört þey var cennetten üstün. Acýdan tatlýya doðru
gidelim. Nedir bu cehennemdeki acý þeyler? Bir; meleklerin protesto etmesi ehl-i
cehennemi. Vah vah yazýk olmuþ size. Burayý haber veren gelmedi mi size? Geldi,
geldi amma, ya söz dinleseydim ya da aklýmý erdirseydim. Aðla gözüm, aðla hicran
yaraþýr, bu asi kula hüsran yaraþýr diyecek ama bir fayda bahþeder mi hey Hak?
Vaktinde edilmeyen nedamete. Ýkinci acý þey ne? Bize isyaný, haramý süslü
gösteren; itaati, ibadeti zor gösteren þeytan var ya, o gün diyor ki; "beni suçlayýp
durma, kendini kýna. Ben evet seni kandýrmak istiyordum ama sen de bahaneye
bakýyorsun. Ne ben sana fayda verebilirim ne de sen bana. Birbirimizi suçlamanýn
alemi yok. Herkes derdini içine akýtsýn. Benden sana fayda yok, baþýnýn çaresine
bak". Ýnsan oðlunun baþýna bir iþ gelince onu yapayalnýz býrakan þeytanýn
vefasýzlýðý var ya cehennem içinde cehennem oluyor. Üç, üçüncü acý þey; ehli
cehennem diyecek ki; "Ya Rabbi cidden biz bedbaht insanlardýk. Biz müstahak
olduk bu sonuca ama Ya Rab, Ya Rab, bir kere daha bizi imtihan dünyasýna gönder.
Eðer o zaman da kulluk etmezsek gerçek zalimleriz" "Yýkýlýn, konuþmayýn" Allah
Allah! Yav Allah böyle der mi? Nush ile yola gelmeyeni etmeli tekdir, tekdir ile
uslanmayanýn hakký kötektir. Dördüncü acý þey ne? Aziz davetliler, Allah'ý
gücendirmiþ olmak. O'nun mülkünde yaþýyoruz, O'nun nimetleri ile besleniyoruz,
hudutsuz ihtiyaçlarla O'na muhtacýz. O'nun lütfu biz de daimi, bir an kesilse kökü
kesilmiþ aðaçlara döneriz. Ýþte bu yýl yaðmur biraz kýsýldý da paniðe kapýlýyoruz
deðil mi? Yüce Rab'bimiz soruyor; o suyu siz buluttan siz mi indiriyorsunuz biz mi?
Dileseydik biz onu acý çorak ederdik, bize þükretmeli deðil misiniz? Sabahleyin
kalksanýz ki sular çekilmiþ, o sularý size tekrar kim getirir? Ayný surede; Allah rýzký
tutarsa, size verecek kimmiþ? Ey insanlar, hudutsuz ihtiyaçlarla Allah'a
muhtaçsýnýz. Yahu ramazan günü bizi korkutmaya mý geldin? Þu tatlý þeylere
geçiver hele. Cennette de dört þey var ki cennetten üstün. Bir; meleklerin tebriki.
Selam müminler selam. Tebrikler tebrikler. Hak ettiniz, ebedi kalmak üzere
buyurun. Bir baþka ayette; selam müminler. Sabrettiniz, hak ettiniz, kötülüklere
karþý frenlediniz kendinizi. Ýyiliklerde sebat ettiniz. Hak ettiniz tebrikler size.
Meleklerin alkýþý var ya, cennet içinde cennet. Ýki; Rabbimiz þöyle buyuracak; ehli
cennet ebedi yaþayacaksýnýz. Ölüm yok, hastalýk yok, zarar yok, zeval yok, keder
yok, ülser yok, kanser yok, iflas yok, keder yok razý mýsýnýz benden? E Ya Rab
elbette razýyýz. Kullarým bundan da üstün bir þey var onu da vereyim mi? Ya Rab
tarifi mümkün olmayan, hiç kimsenin hayalinden geçmedik güzellikler verdin bize,
bundan üstün ne olabilir? Düþünemiyoruz onu. Benim hoþnutluðum var ki, ben
birinden razý oldummu; hesap sormam, azab etmem, ehli cennet razý oldum
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
33
sizden. Bundan da üstün bir þey var, onu da vereyim mi size? Ya Rab cennet içinde
cennet, bu ne olabilir? Bizim katýmýzda bir armaðan var. Nice yüzler var Allah'ý
görecek, sevinçten pýrýl pýrýl yanacak. Eþine döndüðünde eþi diyecek ki "Efendi
hayran oluyorum, bu sendeki güzellik ne, bu nefis kokular ne?" "Haným, ayný hali
ben de sende görüyorum" diyecek. Aþýk oldum ben Allah'ýn adýna, doyamadým
lezzetine tadýna, bana Allah gerek cihan kar etmez, benim gönlüm didar ister
eðlenmez. Aziz davetliler, demek ramazanda Allah bilgimizi çoðaltacaðýz. Allah
bilgisi, Allah sevgisinin tohumudur. Allah bilgisi gönüle girerse; elde ayakta, gözde
kulakta Allah sevgisi kendini gösterir. Allah sevgisi öyle olunca, gönlüm neþeli olur,
yuvam mutlu olur, yurdum huzurlu olur; saygý olur, sevgi olur, yardýmlaþma olur,
dayanýþma olur. Ýþte her sabah demek, biz bu Kur'an'ý bir dað baþýna indirseydik
Allah korkusundan param parça olduðunu görürdün. Benim gönlüm bu daðlardan
daha mý katý? Kur'an okuyun ve aðlayýn. Efendimiz böyle buyuruyor. Ya bu aðlamak
nerden çýkýyor ya? Ne için? Bu aðlamanýn anlamý ne? Yani; Kur'an okuyun ve
aðlayýn. Peygamberimiz Kur'an okumuþ aðlamýþ, Kur'an dinlemiþ aðlamýþ. Bakýn
bunu neye benzetiyorum ben: Asker Mehmet mektup yazýyor; anneciðim asker
ocaðýný çok seviyorum. Komutanlarým, arkadaþlarýmla çok iyiyim. Filan ama Fatma
Haným'ýn gözünden yaþlar iniveriyor. Ya Fatma Haným, oðlan iyilik haberlerini
yazýyor ya niye aðlýyorsun? Fatma Haným mektup yazýyor, Mehmet arkadaþlarýndan
gizlemek istiyor ya, Mehmet de aðlýyor. Ya bu Mehmet'e ne olmuþ, Fatma'ya ne
olmuþ ya? Fatma Haným'ýn komþularý da aðlar mý? Hayýr onlar aðlamaz. Mehmet'in
arkadaþlarý aðlar mý? Onlar aðlamaz. Fatma aðlar, Mehmet aðlar. Aðlarsa anam
aðlar, gayrisi yalan aðlar. Can, ciðer, ana, evlat onlar ondan dolayý. Ýþte Müslüman
Allah Kelamýný okur aðlar, dinler aðlar. Çünkü; Biricik Sevgilinin sözüdür o.
Müminler o kiþilerdir ki Allah anýlýnca heyecanlanýrlar. Allah'ýn ayetleri okununca
ruhlarýnda, gönüllerinde bir huzur meydana gelir. Kelebek kanadýna döner,
streslerden kurtulurlar.
Aziz davetliler, Rabbimiz bakýn kendisini sabah vakti þöyle tanýtýyor: O Allah ki
O'ndan baþka Hak, Mabut yoktur. Hâzýrý bilir, gaibi bilir, bugünü bilir, yarýný bilir; ben
neyi bilirim? Ben de O'na olan ihtiyacýmý bilsem... O Rahmandýr, Rahimdir. Ýkinci
defa vurguluyor, tevhid, çok önemli olduðu için.. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.),
çocuklarýnýz konuþmaya baþladýðýnda "lâ ilâhe illallah ile dillendirin, ölmek üzere
bulunan kiþiye de lâ ilâhe illallahý telkin edin. Kiþinin son sözü lâ ilâhe illallah olursa
cennete girdi gitti. Önsözümüz lâ ilâhe illallah, son sözümüz lâ ilâhe illallah. Hayat
bunun gölgesinde geçmeli. Gönülleri bol eyler, daðý taþý yol eyler, sultanlarý kul
eyler lâ ilâhe illallah. Allah de de serinle, Rabbim her an seninle, yad et daim dilinle
lâ ilâhe illallah. Yunus da bunu dedi, yanar yürek aþk odu, Mevlâ'nýn güzel adý lâ
ilâhe illallah.. Allah'ýn adý, aðzýmýzýn tadý, gün bu ayetlerle baþlýyor; O Allah ki yoktan
var eden, yarattýðýný da üsluplu, bir gül goncasýný düþünün, bir bülbülün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
34
hançeresini düþünün, bir kar taneciðini düþünün, yaðmurun yaðýþýný düþünün..
Sonra Rabbimiz Selam'dýr, inandýðýmýz Allah(c.c.). Öyle olunca mümin bunalýma
düþer mi? Hele intihara teþebbüs edecek kadar taþkýnlýk, þaþkýnlýk olabilir mi? Gün
bu ayetlerle baþlýyor, sonra bu ayetlerle devam ediyor; Gökte ve yerde olan her þey
Allah'ý tesbih eder. Ben ne güne dururum? Sabah bu, akþam bu ayetler okunuyor.
O yücedir, izzeti var, hikmeti var. Hiçbir þey tesadüfi deðildir. Aziz davetliler,
Ramazanda tövbe istiðfarý da çoðaltýn buyuruyor sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)..
Bir evi süslemek için, lüzumsuz eþya bir dýþarýya taþýnýr, yeni ve güzel eþya ondan
sonra yerleþtirilir. Yani biz de kötü huylarýmýzý, ihmallerimizi, kötü
alýþkanlýklarýmýzdan kendimizi manevi check-up ve manevi revizyona tabi tutarak,
Allah'ýn nimetlerini þöyle gözümüzün önüne getirerek bir test yapmamýz lazým. Ve
sonra da tövbe istiðfar. Özellikle seher vakitleri; seherler derde dermandýr, seherler
lütf-u rahmettir. Seher vakti istiðfar, en makbul ibadettir. Cennet yolcusu müminleri
bakýn Rabbimiz anlatýrken sabýrlý, özde-sözde doðru insanlar, her halükârda
itaatkâr, her emre uyarlar, sahip olduðu þeylerden baþkalarýna verirler, seher
vakitlerinde af dilerler, seherler derde dermandýr, seherler lütf-u rahmettir. Seher
vakti istiðfar, en makbul ibadettir. Aziz davetliler fazla konuþmayacaðým ama gelin
sohbetimin bu bölümünde size þöyle bir portre çizeceðim. Kendimizi check-up
yaparken ben kime benziyorum, þu karelerde nerede benim yerim diye onu
aramaya çalýþalým. Kur'an'ýn uzun ve büyük surelerinden biri Tevbe Suresi. Yaz
gününün en sýcak zamaný, kuraklýk var, kýtlýk var. Büyük bir ordu Müslümanlarýn
üstüne geliyor diye bir istihbarat. Onun üzerine Allah'ýn elçisi günlerce hazýrlýk
yaptýrýyor. Yani büyük bir ordunun üzerine gideceðiz. Onlar bize gelmeye
hazýrlanýyorlar. Biz de hazýrlýk yapalým. Tabii kolay deðil. Münafýklar ne diyor "Ya þu
sýcakta akýl iþi mi yahu? Tebük Çölü; ateþ yaðýyor, alev yükseliyor. Çok büyük bir
ordunun karþýsýna gidilecek öyle mi?" þeklinde onlar da propaganda ediyorlar. Her
gün Peygamberimiz(s.a.v.) durum deðerlendirmesi yapýyor, Ashab-ý Kiram'ý
topluyor. Hz.Ebubekir malýnýn tamamýný getiriyor. Peygamberimiz(s.a.v.) soruyor:
"Ebubekir, eve neyi býraktýn?" "Allah ve Resulünü býraktým".. Hz. Ömer yarýsýný
getiriyor, diyor ki "Ben bu yarýþta Ebubekir'i geçmek istedim ama ben nereden
bileyim malýnýn tamamýný getireceðini".. Hz. Ömer malýnýn yarýsýný getirmiþ
oluyordu. Bakýn nasýl Sahabe-i Kiram seferber. Ebu Ukayle Ensari sabaha kadar su
taþýyor, iki ölçek hurma kazanýyor, birini o kampanyaya getiriyor, birini evine
götürüyor. Sahabeden biri sabaha kadar namaz kýlýyor. "Ya Rabbi yoluna, hizmete
teþvik ettin ama bir þeyim yok ki vereyim. Neyim varsa senin yoluna adýyorum".
Onun bu sözünden Cenab-ý Hak, Peygamberini haberdar ediyor. Ertesi gün
Efendimiz buyuruyor ki "Bu gece içinizde biri var ki, kendini Rabbine adadý. O sözü
münasebetiyle kabul edilmiþ bir zekat sevabýna nail oldu".. Haným topluluðu
arasýna Peygamberimiz, Hz.Bilal'in önüne önlük tutuyor, baðlýyor, hanýmlarýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
35
arasýna giriyor. Hanýmlar küpelerini veriyor, bileziklerini veriyor. Hanýmýn biri küpeyi
öyle bir çekiveriyor ki kulaðý kanýyor. Kanlý küpeyi veriyor. Peygamber
Efendimiz(s.a.v.) nihayet yola çýktý. Seniyyetül Veda'a varýnca Hz.Ali Efendimizin
geri kalmasýný emir buyurdu. Hz.Ali(r.a) "Ya Resulallah niye beni geride
býrakýyorsun?" "Ali, senin ailene benim aileme birinin bakmasý lazým. Ya ben
kalacaðým ya sen kalacaksýn" "Ya Resulallah, demek kadýnlarýn hizmetini göreyim
diye beni geride býrakýyorsun" Yani þu insanlarýn haline bakýn. Yine bu olayda þu da
kayda deðer, Kur'an'da yer alýyor: Yedi kiþi var ki, yedi kiþi geliyor "Ya Resulullah
bizi de götür" "Hayýr. Sizi götürmem" "Niye Ya Resulallah?" "Gideceðimiz yer çok
uzak. Sizin binidiniz yok. O yüzden sizi götüremem" Onlar da çýkýyor, caminin
önünde aðlaþýyorlar. Onlarýn aðýtýndan Kur'an bahsediyor, o yedi kiþinin aðýtýndan
bahsediyor. Mevlana diyor ki "O yedi kiþinin gözyaþý Cebrail'in eline geçseydi, alýr
da süs diye kanadýna takardý. Maddi durumu müsait olan Müslümanlar geliyor
"Kardeþim niçin aðlýyorsunuz siz?" "Binidin yok diye beni savaþa götürmüyor
Allah'ýn resulü" "Üzülme, aðlama senin binidini ben temin edeceðim" diyen varlýklý
Sahabeler de oluyor. Aziz davetliler sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) birinci
konaklama mevkiindeyken Sahabeden biri sefere katýlmamýþ, evinin önünde,
aðacýn altýnda eþi yemek hazýrlamýþ, o yemeði yerken þöyle düþünüyor "Hain
nefsim, Peygamber (a.s.) bu yakýcý, kavurucu Tebük Çölü'nün güneþinde insanlýk
için bu zahmetleri ihtiyar etsin, sen de utanmadan eþinin hazýrladýðý yemeði yiyip
sularý içesin. Sana bir yudum içirmem hain nefis. Derhal atýna bin, koþtur. Atýna
binip koþturuyor, toz duman içinde bir süvari geliyor. Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.)
buyuruyor "Þu yaklaþan Hayseme olaydý" Biraz daha belirince "Evet Ya Resulallah,
Hayseme".. "Hayseme az kalsýn helak oluyordun" "Benim için af dile Ya Resulallah"
diyor, Sevgili Peygamberimiz(s.a.v.) de O'nun için af diliyordu. Aziz davetliler bu
sefer de Müslümanlar itibar kazandýlar, kan da dökülmedi, Müslümanlar için bir
itibar oldu. Salimen, ganimen Müslümanlar döndüler. Bazý kiþiler var ki geliyor "Ya
Resulullah eþim hastaydý o yüzden sefere katýlmadým" Peygamberimiz(s.a.v.)
"Yalan söylüyorsun" da demez. Yalan olduðunu biliyor ama adamýn yüzüne
vurmuyor. Ama üç Sahabe var ki, mesela onlardan biri Kâb ibn-i Malik, hem de
hatip bir insan. Diyor ki Peygamberin(s.a.v.) huzuruna girip "Niçin sefere
katýlmadýðýmý söyleyeceðim. Niçin katýlmadým, ne diyeyim? Yani yaptýðým yetmiyor
gibi bir de yalan söyleyeyim, öyle mi? Hayýr, gerçek neyse onu söyleyeceðim"
Huzura gidiyor. "Ya Resulallah binidim vardý, mazeretim yoktu ama nefsime uydum
ve sefere katýlmadým. Cezam neyse onu verin Ya Resulallah" "Cezanýn ne olduðunu
bilmiyorum. Bekle. Rabbim bir açýklama gönderir" Bunun gibi iki kiþi daha var.
gelen açýklama ne? "Hiçbir Müslüman bunlarla görüþmeyecek, selam alýp selam
vermeyecek. Üç kiþi için böyle. Ýþin psikolojik ortamýný düþünün. Diðer insanlar
diyorlar "Ya ne olur bir mazeret söylesen de iþi bitirseydin. Bak iþi uzattýn. Baþýna
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
36
iþ çýkardýn yani. Amcamýn oðlu bahçede çalýþýyor. Bahçesine vardým, selam
verdim, selamýmý almadý, yüzüme bakmadý. Mescid-i Nebevi'ye geliyorum, Allah
elçisinin yanýna sokuluyorum, þöyle acaba mübarek selam verirken gözleri
gözlerime gelir mi diyorum ama olmuyor. Dünya beni sýktý" diyor. Bir gün pazar
yerinde dolaþýyorum, Gassani Hükümdarý bir elçi göndermiþ "Senin deðerini
bilemediler, seni bu þekle koydular. Bize gel, sana Valilik vereceðim" "Ya Rabbi,
benim suçum bu kadar mý büyüktü? Yani Ýslam'dan çýkma teklifiyle bile
karþýlaþacaktým, öyle mi?" Gassani Hükümdarýnýn mektubunu yýrtýp atýyor. Gece
aðlýyor, gündüz aðlýyor. Aziz davetliler lütfen buraya dikkat! Ne için, nedir, ne yaptý?
Bir emre uymadýlar. "Nihayet ellinci gün evin damýnda ben hazýrlanýyordum, bir
müjdeci. Müjde Kaab, gözünaydýn! Hakkýnda ayet nazil oldu diye müjdeciye bir
takým elbise verdim. Mescid-i Nebevi'ye geldim, bayram havasý. Allah elçisi neþeli
olduðu zaman mübarek yüzü ay gibi dalgalanýr" "Müjde Kaab!" "Bu müjde sizden
mi, Rabbimden mi?" "Hem Rabbimden hem benden" buyuruyor ve nazil olan ayeti
okuyor. "Bu kiþiler dünya geniþliðine raðmen dar geldi. Allah'tan baþka sýðýnýlacak
yer olmadýðýný anlayýp Allah'a sýðýndýlar. Allah da onlarýn tövbesini kabul etti"
Allah'ýn mülkünde yaþýyoruz. Onun nimetleriyle besleniyoruz. O, bizden haberdar.
O, görüyor. Nasýl isyan ederim. Bir emre uymayanlar, sözün kilit noktasý bu. Aziz
davetliler, þu ayetle uyarýldýlar "Ey müminler! Buyurun Allah yoluna denilince ne
oldu da yerlerinize mýhlandýnýz? Dünya sizi doyurdu mu? Sizin hayaliniz, emeliniz
mezarlýk duvarýna kadar mý? Sizin cennet ve cemalullah diye bir arzunuz yok mu?"
"Dünya hayatý ahirete nazaran azdýr, hiçtir.
Ey halk içinde ulu
Olmuþ nefsinin kulu
Ýþit ey yaman huylu
Tövbeye gel tövbeye
Sakalýna baka bak
Kara iken oldu ak
Dünya sana kurdu fak
Tövbeye gel tövbeye
Ulu kýyamet kopa
Düz ola dere tepe
Niceler yoldan sapa
Tövbeye gel tövbeye
Uça gide can dahi
Kuru kala ten dahi
Yunus Emre sen dahi
Tövbeye gel tövbeye
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
37
4.Gün
PANEL
“Kur’aný Yaþamak”
Engin Noyan
Þiir Dinletisi
D. Ali Erzincanlý
Bir dost dedin ki uran olsun
Karanlýk gecelerde avizen olsun
Kanayan yarana merhemin olsun
Dostu bulmayanýn hali nice ola
Sunucu
Hayýrlý akþamlar efendim. Ramazan ayýnda üzerinde en çok, en titiz, en önemli
þekilde konuþulmasý gereken konulardan biri de þüphesiz kitabýmýz Ku'ran-ý Kerim.
Kur'an'ý anlamak, Kur'an'ý yaþamak þüphesiz çok ama çok önemli. Üzerinde ne
kadar çok konuþsak az geleceðinden þüphemiz yok. Þimdi huzurlarýnýza bu konuda
dinlemeye doyamadýðýmýz ve her dinleyiþte kendisinden feyiz aldýðýmýz bir ismi
davet etmek istiyorum. Araþtýrmacý-Yazar Engin Noyan Beyefendi. Buyurunuz
efendim.
Engin NOYAN
Araþtýrmacý - Yazar
Ey Rabbim! Göðsümü geniþlet, görevimi bana kolaylaþtýr. Dilimdeki düðümü çöz
ki; sözlerimi tam olarak kavrayabilsinler. Amin! Esselamualeykum ve Rahmetullahi
ve Berekatuhu. Hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz efendim. Mübarek Ramazaný Þerif'in
1428'inci yýlýn, mübarek Ramazan-ý Þerifinin dördüncü gününü idrak etmeyi bizlere
nasip eden ve bu fakiri tekrar huzurlarýnýza getirmeyi nasip eden alemlerin Rab'bi
Yüce Allah(CC)'a nihayetsiz þükürler olsun, hamd-ü senalar olsun. Ömrümüz oldu,
imkanlarýmýz yetti iþte bu mübarek Ramazan'ý da karþýladýk. Bakalým tamamýna
erdirebilecek miyiz? Ýnþallah rahmetinden ve bereketinden bolca istifade eden
kullarýndan olmak nasip olur hepimize.
Sevgili kardeþlerim, mübarek Ramazan-ý Þerif aylardan bir ay yalnýzca.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
40
Takvimimizdeki bir sürü aydan, 12 aydan biri. Ama O'nu özel kýlan, O'nu mübarek
kýlan, O'na Ramazan-ý Þerif dedirten çok büyük bir özellik var. O da mübarek
Kur'an'ýn bu ayda nazil oluþu. Mübarek Kur'an nazil olduðu, nazil olmak
biliyorsunuz inmek demek. Yukarýdan aþaðýya inmek demek. Mübarek Kur'an nazil
olduðu her yeri þereflendirir.
Mübarek Ramazan'ý, Ramazan-ý Þerifi de þereflendiren, O'nu mübarek kýlan;
mübarek Kur'an'dýr hiç kuþku yok. Eðer mübarek Kur'an, Ramazan-ý Þerif'te deðil
de þevval ayýnda inmiþ olsaydý biz mübarek þevval-i þerif diye on bir ayýn bir sultaný
onu bilecektik öyle ya adlandýracaktýk. Reb-iül Ahir ayýnda inmiþ olsaydý ya da
Safer ayýnda inmiþ olsaydý diyecektik ki; mübarek Safer, Safer-i Þerif geldi, bizim
için en kýymetli ay odur diyecektik. Ramazan ayýnýn kendinden kaynaklanan hiçbir
özelliði yok. O'nun özelliði mübarek Kur'an'dýr. Araplarýn bir sözü vardýr. Derler ki;
"Þeref'ül mekan bilmekin". Yani; mekanýn þerefi orada bulunan kiþiyle alakalýdýr.
Mekanýn kendinde þeref-meref olmaz. Oraya ne gelirse, orada kim gelirse o kiþinin
þerefiyle o mekan ya þereflenir ya da zelil Allah muhafaza biri gelirse zillete iner.
Bunun gibi mübarek Kur'an deðdiði, ulaþtýðý her yeri nasýl þereflendiriyorsa, bizi de
þereflendirir. Mübarek Kur'an'da âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC), bizler için,
biz, hepimiz; siz, ben, tanýdýðýnýz bütün, "Elhamdülillah Müslüman'ým" diyen mümin
ve de mümine Müslümanlar için dünyanýn en izzetli insanlarý buyuruyor. En þerefli.
Ýzzet; þerefin bir derece daha yukarýsý. En izzetli insanlarý diyor. Ýnsanýn haþa
inanasý gelmiyor. Bizden bahsediyor. Biziz o.
Farkýnda mýyýz acaba? Bizden böyle bahsedildiðinin. En izzetli insanlar
olduðumuzun farkýnda mýyýz? Olsak, bu kadar ezile büzüle, bu kadar itile kakýla yer
yüzünde dolaþýr mýyýz? Tevazu içinde olmak baþka þey, kendini ezdirmek, kendini
hor ve hakir gördürtmek bambaþka bir þey. Siz izzetinizle tevazu gösterirsiniz ama
izzet sizi zelil kýlmaz, asla. Neden biz bu kadar þerefliyiz? Nedir bu bizi þerefli kýlan?
Bizi þerefli kýlan mübarek Kur'an, Kur'an-ý Azimüþþan. Ne kadar O'nunla muhatap
olursak, ne kadar O'nunla hemhal olursak o kadar þerefimiz, itibarýmýz, kalitemiz
artar. Öyle bir þey vermem. Týbb-i Nebeviyye'yi bilen biri diyor ki; "Bak mübarek;
ben sana öyle bir bal vereceðim ki, bu bal çok þifalý bir bal. Binlerce metre
yükseklikte, yüz binlerce arý tarafýndan, milyonlarca çiçeðin özü". -Cenab-ý
Allah(CC)'ýn vahyi sayesinde.
Arý nasýl yapýyor balý ki? Bu fabrika mý bu? Ýmalathane mi bu? Vahiy sayesinde
yapýyor. Vahiyle buluyor balý. Düþünün, þu arýnýn haline bakýn. Arý beni soktu. Daha
ne istiyorsunuz arý sizi soksa. Vahiy almýþ hayvan sokuyor sizi. Daha kýymetli bir
þey olabilir mi ondan? Sevinin ona.- "Bu, balý yaptý bu arýlar. Bu çok kýymetli, çok
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
41
özel bir bal, çok kýymetli, aman! Bu baldan yersen, yavaþ yavaþ senin midendeki
hastalýk düzelir, bi-iznillah þifa bulursun" diyor, O'na bir eskilerin, öyle derlerdi onlar,
þimdi kullanmýyoruz o tabiri, hokka. Hokka içinde bal veriyor. Ne yapýyor
midesindeki hastalýk olan adam? "Veeeiiy! Hekim efendi bana bal verdi. Bu çok
kýymetli. Aman, bunun kýymetini iyi bileyim ben hele. Kýymetini iyi bileyim,
kaybolmasýn, heba olmasýn". Alýyor balý, tepesine koyuyor. Orada taþýyor. Ne
þifa,ne güzel, ah ne kýymetli bal.
Kafasýnda bal hokkasýyla geziyor. Ama midede hastalýk devam. Yara azdýkça
azýyor,azdýkça azýyor. On beþ gün sonra gidiyor hekim efendiye, diyor ki; "Hey
mübarek sen dedin ki on beþ gün içinde þifa bulursun bi-iznillah. Hani þifa-mifa
yok?" Hekim bakýyor, herifin kafasýnda bir hokka. Diyor; "Mübarek bu ne? Tükürük
hokkasý mý?" "Yo haþa. Bal hokkasý". "Ne için?" "E sen bana vermedin mi kýymetli
balý? Bu çok kýymetli dedin. Ben de tepemde taþýyorum onu". "E be mübarek, sen
bu balý yemezsen bu sana nasýl þifa olacak? Bu bal senin yaraný nasýl iyileþtirecek?
Ben sana tepende taþý diye vermedim ki onu. Onu ye! Bünyene sok! Vücuduna sok!
Hayatýnýn bir parçasý haline getir. Seni tedavi eder bi-iznillah. Bu bal onun için.
Göstermelik deðil". Ýþte bizim de yaptýðýmýz bu.
Mübarek Kur'an'ý tepemizde taþýyoruz bi-iznillah vallahi. Sevgimizden,
saygýmýzdan. Baþka bir þeyden ne olabilir ki? Ama mübarek Kur'an tepemizde
taþýmak için deðil ki. Mübarek Kur'an O'nu kalbimize yerleþtirmek için. O'nu
öðrenmek için. O'nu hayata aktarabilmek için. O'nu damarýmýzda kan, ciðerimizde
nefes yapabilmek için. Ýþte o zaman þifa gelir. Ýþte o zaman aydýnlatýrýz. Hem
kendimizi hem bütün insanlýðý. Unutmayýn; insanlýðýn mesuliyeti bizim üzerimizde.
Mübarek Kur'an bunu söylüyor. Bu akþam hane-i saadetlerinize gittiðinizde inþallah
bu fakiri hatýrlayýn. Ve gidin mübarek Enfal suresinde. 73. ayet-i kerimeye bir bakýn
hele. Bakýn, Cenab-ý Allah(CC) ne diyor orada. Söylemeyeceðim, gidin kendiniz
bakýn. Ben söylersem sonra, hani vardýr, arabalarýn arkasýnda yazýyor; babam sað
olsun diyor. O bana aldý arabayý, hoyrat kullanýyor.
Kendi emeðiyle alsa o arabayý. Öyle dikkatli kullanýr. Onun için siz de dikkatli
kullanasýnýz diye söylüyorum. Enfal suresinin 73. Ayet-i Kerime'sini bir gidin
tefekkür edin bu gece bakalým. Günde iki ayet okuyun kafi. Cüz okuyamazsýnýz.
Günde bir cüz okusanýz beliniz kýrýlýr, kafanýz patlar. Öyle laf ola beri gele okursunuz
tabii caným. Öyle gider, onu da ihmal etmeyin o da ayrý. Dinleyin, kulak verin o ayrý.
Ama arabada Allah aþkýna dinlemeyin istirham ediyorum. Arabanýza takýp
dinlemeyin. Allah aþkýna yapmayýn bunu. Bu çok kötü bir þey. Bu korkunç bir þey.
Ýyi bir þey yaptýðýmýzý zannederek, yanlýþ iþler yapýyoruz. Mübarek Kur'an arabada
dinlenir mi? Öyle þey olur mu?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
42
Bir yandan araba kullanacaksýn, vites, debriyaj diyeceksin. Arkandaki edepsiz
adam kornaya basacak sen daha yeþil yeni yandýðýnda. Dönüp sen ona bir güzel
kalay çekeceksin aðzýnla, orada Kelamullah okunuyor. Öyle þey olur mu? Yanýndaki
adama dönüp bir þey söyleyeceksin. Camý açýp bir laf edeceksin.
Orada Kur'an okunuyor. Cenabý Allah(CC) ne diyor; "Kur'an okunduðu zaman susun
ve dinleyin" diyor. Susun ve dinleyin. Mübarek Kur'an yaný-sýra yapýlacak bir iþ
deðildir. Yaný-sýra þiir dinleyin caným. Güzel kýssalar dinleyin, kelam-ý kibar dinleyin.
Hatta, hani pek o da iyi deðil ama hiç olmazsa idare eder, hadis-i þerif dinleyin.
Ama Kur'an otomobil kullanýrken asla, katiyen yapmayýn. Ne oldu? Frene bastýnýz,
arabayý park ettiniz ayet-i kerimenin ortasýnda, zang diye kontaðý kapattýnýz, ne
dediniz O'na? Sus mu dediniz? Oturup kaç kiþi bekliyor surenin tamamlanmasýný,
kaç kiþi bekliyor? Evden bekliyorlar ayol. On dakika daha bekleyeceðim bitene
kadar. Kimse beklemez. Aman iyi bir þey yapayým derken çok ciddi hatalara
düþersiniz. Sakýn ola ki bunu yapmayýn. Evinizde gününüzün on beþ dakikasýný,
yirmi dakikasýný, hadi caným yarým saat olsun, mübarek Kur'an'a ayýrýn. Bir Ayet-i
Kerime'yi okuyun, bir ayet-i kerimenin üzerinde düþünün, tefekkür edin. Alemlerin
Rabbi olan Yüce Allah(CC) bunu neden bana söylüyor? Neden? Neden
söylüyorum ikinci basamaðý nasýl söylüyor bunu bana? Hangi yolla anlatýyor? Ben
bundan nasýl istifade ederim?
Anlamýyorsanýz korkmayýn. Anlamamaktan korkmayýn. Anladýðýnýzý zannetmekten
korkun. Aha ben bunu anladým, iþ bitti diyorsanýz, baþýnýz yine sýkýntýya girer.
Anlamamak, daha iyisini anlamak, bir baþkasýna sormak daha faydalý bir þeydir.
Gidip öðrenin. Dünyada mübarek Kur'an'ý anlamamak mümkün deðildir. Anlarsýnýz.
Çok güzel anlarsýnýz. Hiç korkmayýn. Kim size diyorsa ki anlayamazsýnýz, halt
ediyor. Hatta küfrün sýnýrýnda geziyor. Mübarek Kur'an anlaþýlmak üzere nazil
olmuþtur. Biz anlayalým, öðrenelim diye. Mübarek Kur'an'ý anlayacak kadar aklýnýz
yoksa zaten problem yok, hemen orucu býrakýn. Namazý da býrakýn. Helal haram
diye bir þey de yok. Kafadan cennettesiniz. Çünkü akýl yok. Akýl olmayaný, alemlerin
Rabbi Yüce Allah(CC), mesul tutmuyor ve hesaba çekmiyor. Onlarý bize numune
olarak yaratmýþ.
Akýllý olmayan varlýklarý numune olarak yaratmýþ. Görelim akýl olmayýnca ne oluyor
diye. Ama eðer, futbolda ne zaman gol oluyor, onu anlayacak kadar aklýnýz varsa,
arabanýn vites kolunu ve debriyajý arasýndaki iliþkiyi anlayacak kadar aklýnýz varsa,
Allah selamet versin Emine Beder Hanýmefendinin muhteþem yemek tariflerinden
birini okur okumaz mutfakta tatbik edecek kadar aklýnýz varsa, ya da Necmiye
Hanýmýn gösterdiði oya iþini hemen uygulayýp, kocanýza, oðlunuza, damadýnýza bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
43
namaz takkesi örecek kadar aklýnýz varsa Kelamullah'ý anlayacak kadar aklýnýz var
demektir ve bu aklýn hesabýný âlemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC) bizden
soracaktýr. Kim demiþ ki bugüne kadar ben mübarek Kur'an'ýn tamamýný anladým.
Olur mu öyle þey? Tamamýný anlayan bir tane alim yok.
Hiç biri böyle demez: Aha iþte anladýðým kadarýný anladým. Anladýðým kadarýný
aktarýyorum. Bakýn burada mesele þudur; mübarek Kur'an'dan ne anlýyorsanýz ve
ne kadar anlýyorsanýz, o size yeter. Huzur-u ilahide toplandýðýmýz günü düþünün. O
gün hesap sorulacak bizden. Herkes orada olacak. Bütün peygamberleri, Ýslam
peygamberlerini orada göreceðiz. Hepsini. Hz.Ýsa Aleyhisselam, Hz.Musa
Aleyhisselam hep Ýslam peygamberleri. Onlar orada duracak. Onlarýn ümmetleri.
Onlar da Ýslam ümmetidir, baþka ne olacak ki? Onlar da orada olacak. Hepsini
göreceðiz. Bütün müctehit imamlar, bütün Ýslam ulemasý, hepsi orada olacak.
Baþka herkes, kim olursa. Herkes tek tek konuþacak ve hesap verecek. Orada bir
tane sýradan bu fakir gibi her hangi bir mümin kula konuþma sýrasý geldiðinde,
düþünün ki þöyle dese: Dese ki; "Ya Rabbi, senin Kitabýný Kitap bildim. Sana iman
ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. Resulüne iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim.
Meleklerine iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. O son günün, iþte bugünün, -o
günden bahsediyoruz- gelmesine iman ettiðim gibi Kitabýna iman ettim. Okumaya
çalýþtým. Sen de biliyorsun, senin bilmediðini biz söylemiyoruz, bizimki kul
edepsizliði ama bizim vazifemiz bu. Biz söyleyeceðiz. Hesap vereceðiz çünkü. Sen
de biliyorsun çok parlak bir aklým yok. Çok fazla okuma yazmam yok. Ancak aha
iki kelimeyi ooo zor bir araya getiriyorum. Bu altý bin küsur, altý bin altý yüz küsur
ayetin içinde, ne hepsini okuma imkaný budum, hele hepsini anlama imkaný hiç
bulamadým. Anlaya anlaya ben bu Kitaptan bir tek ayet anladým Ya Rabbi. Bir
tanesini, o koca ayetlerin içinden ancak bir tanesini anladým. O da, gündelik
hayatýmýzda elhamdülillah en az, en az kýrk defa söylediðimiz, mübarek Fatiha'nýn
tacý, tacý olan ortasýndaki ayet-i kerime.
Tek bir cümle. Bir tek onu anladým Ya Rabbi". "Nedir o?" "Bismillah; iyya kena'büdü
ve iyya kenesta'in. Bir tek bunu anladým. Ne demek? Ancak sana kulluk ederiz,
ancak senden isteriz, yardým isteriz. Ne baþkasýna kulluk ederim, ne baþkasýndan
her hangi bir yardým isterim. Baþkasý dediðim ne? Dýþýmdaki adam deðil, içimdeki
adam da var baþkasý. Nefsime bile kulluk etmeyeceðim. Böyle söyledim ve bu
ayet-i kerimeyi anladým, ömrüm boyunca bu ayet-i kerimeye en büyük sadakati
göstermeye çalýþtým. Gayri yapabildiðim bu kadar. Geri kalaný altý bin altý yüz küsur
ayetin içinden, eee onu bilemiyorum. Kim bilir orada neler anlattýn ama
yapabileceðim benim bu" dediðini düþünün. Hayatý kurtuldu. Bir tek ayet-i kerime,
mübarek Kur'an'ýn özünü anlatan ki, her ayet-i kerimede o özü bulursunuz. O
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
44
bütünün bir parçasýdýr. O'nun hayatýný kurtarýr. Onun için hiç kendinizi üzmeyin.
Mübarek Kur'an'ýn tamamýný anlamak zorunda deðilsiniz. Bir tane ayet-i kerimeyi
anlayýn. Ertesi gün vallahi bunun hesabýný benden burada da sorarsýnýz, öbür
tarafta da sorarsýnýz. Bir tane ayet-i kerimeyi anladýðýnýzda inanýn ki ertesi gün
ikincisini anlamaya baþlarsýnýz. Ondan sonraki gün üçüncüsünü anlamaya
baþlarsýnýz. Çünkü gýda geliyor, ilahi gýda. Besliyor aklý, pýrýl pýrýl aydýnlatýyor,
zekanýzý açýyor, zihninizi açýyor, kavrayýþýnýzý açýyor. O üniversite sýnavlarýna
çocuklarý sokmak için gönderiyorsunuz deðil mi ya?
Cepten paralar gidiyor, kurslar, bilmem neler. Ne yapýyor çocuk orada, ezber
öðreniyor. Baþka bir þey öðrendiði yok. Orada bir bilgi yok. Orada ilim yok. Hiçbir
þey yok orada. Ezber. Makine gibi; drolololoooot diye. Benim bir arkadaþýmýn oðlu
kazanmýþ üniversiteyi, bana gösterdi kaç puan diye. "Bak bu" dedi, "bilmem kaç
yüz puan aldý". Dedim; "bu mu?" Oðlan böyle. Canýndan bezmiþ. Nefret ediyor
dünyadan. Gözünde fer kalmamýþ adamýn. Gencecik çocuk pýrýl pýrýl. "Sen" dedim,
"Buna niye gönderdin ki? Gavur eziyeti ya bu adama yaptýðýn, yazýk günah deðil
mi? Sen bu kadar zaman, bu kadar para harcamaya, onun onda birini Allah'ýn
Kitabýný öðrenmesi için harcasaydýn, bunu zekasý daha çok açýlýrdý. Mübarek
Kur'an'ý anlarsanýz, daha iyi coðrafya anlarsýnýz. Mübarek Kur'an'ý öðrenirseniz,
daha iyi tarih öðrenirsiniz. Mübarek Kur'an sizin matematik, fizik, kimya,
geometri… aklýnýza ne geliyorsa,her þeyi daha iyi anlamanýzý saðlar. Çünkü o
vahiydir. Zihninizi açar, pýrýl pýrýl hale getirir. Ben böyle deyince bir gün bir
arkadaþ… Vaktim doldu mu? Bir arkadaþým dedi ki; "Amma iddialý konuþuyorsun".
Hani var ya, o böyle konuþanlar; "Çaðdaþ". Biz þeyiz ya; geri! Dedi ki bana; "Ben
de Kur'an'ý okudum ama senin gibi olmadým" dedi. Biz manyak mý olduk yani
Kur'an'ý okuyunca? Öyle diyor; "Ben de okudum Kur'an'ý ama senin gibi olmadým".
Dedim; "Mübarek yalan söylüyorsun ya". "Niye?" dedi, "Okudum". Dedim; "Bak,
senin dilin seni ele veriyor, dilin. Okudum diyorsun".
"E okudum" diyor. "E okumamýþsýn". "E okudum". "Bak dilin okumadým diyor". "Sen
manyak mýsýn?" dedi, "Okudum diyorum sen okumadýn diyorsun. Dilim öyle
söylüyor diyorsun". "Vallahi dilin söylüyor. Dilin sana þahitlik ediyor okumadý diye.
Çünkü mübarek Kur'an'ý, okunmasý gereken þekilde okuyan hiçbir insan, bugüne
kadar, bundan sonra ve bugün, di'li geçmiþ zaman kipini asla kullanmaz. Okudum,
bitti he mi? Okudun Kur'an'ý, ha; Ya Rabbi çok güzel tebrik ederim, þahane bir Kitap
olmuþ. Kaldýr rafa öyle mi? Öyle þey olur mu? Haþa. Mübarek Kur'an'ý okuyan
adam, ben O'nu okuyorum der. Geniþ zaman kipini kullanýr. O okumakla bitmez ki.
O'nu okudukça daha da okuyasýn gelir. O öyledir.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
45
"Bak" dedim "Dilin, seni þahitlik ediyor. Huzur-u ilahide besbelli öyle edecek þahitlik
uzuvlarýmýz bize. Onlar doðru þey söylüyor derken, bizim istediðimizi söylüyor biz
zannederken, aslýnda onlar bizim gizlemek istediklerimizi söyleyecekler". "Evet ben
mübarek Kur'an'ý okudum," "Eee?" "Senin gibi olmadým". "Her þey var mý?" "Vallahi
var" dedim "Billahi var mübarek Kur'an'da her þey var". "Ya sen hiç utanmýyor
musun?" dedi "Millet üniversiteye hazýrlýk yapacak, sen bunlarýn aklýný
karýþtýrýyorsun? Dedim; "Ýrticai faaliyet kapsamýna giriyor mu Kur'an okumak?"
"Valla henüz girmiyor ama" dedi, "Yani bir ihtimal…" Elhamdülillah girmez tabii
bundan sonra. Dedim; "Bu Kitap'ta her þey var". "Hadi caným sende". "Vallahi var.
Mesela iyi menemen nasýl yapýlýr? Mübarek Kur'an'da var. Dizel motorunun
püskürtme, hani var ya püskürtmeli dizel motor; enjeksiyon. Onun memesi
týkandýðý zaman ne yapýlýr, mübarek Kur'an'da var. Denizaltý gemisi nasýl inþa edilir,
vallahi mübarek Kur'an'da var. Çocuðun altý nasýl baðlanýr, bezlenir, mübarek
Kur'an'da vallahi var. Baþka ne var? Köfte nasýl yapýlýr? Gemiye binerken neye
dikkat etmek gerekir? Bunlarýn hepsi var?" "Olur mu lan?" dedi bana. Affedersiniz.
"Vallahi var" dedim. Bir de yemin ediyorum. Çýldýrýyor herif ben yemin ettikçe.
Dedim; "Sana ispat edeceðim, bunlarýn hepsi mübarek Kur'an'da var. Üstelik
alemlerin Rabbi olan Yüce Allah(CC), senin gibi, benim gibi müsrif de deðil ha. Çok
laf söylemiyor. Az sözle iþi bitiriyor. Mübarek Kur'an'da bütün bunlar bir tek
cümleyle ifade edilmiþtir". Bismillah; "Siz hiç aklýnýzý kullanmaz mýsýnýz?" diyor,
Cenab-ý Allah(CC). Yahu adam! Menemen yapmak için senin vahiye mi ihtiyacýn
var? Tayyare yapmak için vahiye mi ihtiyacýn var? Ayakkabý baðlamak, çocuk altý
bezlemek için vahiye mi ihtiyacýn var? Vahiy bu iþe yaramaz. Bunun için akýl var.
Ýki tane kötü menemen yaparsýn, üçüncüsünde tutturursun kývamýný, akýllýysan ayný
kývamda devam edersin. Bunun için vahiy gerekmez. Vahiy baþka þey için gerekir.
Aklýn sukut ettiði yerde, aklýn durduðu yerde, aklýn ne kadar tecrübe, bilgi,
birikim… ne sahibi olursa olsun, ne kadar parlak olursa olsun, çözüm üretmekte
aciz kaldýðý, çözüm üretemediði, ürettiði çözümlerin mutlaka hatalý olduðu yerde,
hayati meselelere ýþýk tutmak için vahiy vardýr. O vahyin üzerine insan kendini inþa
eder. Elbette ki mübarek Kur'an sana geometri öðretmez. Geometri öðrenecek olan
aklý terbiye eder. O, aklý þereflendirir, aydýnlatýr, tertemiz hale getirir. O akýl;
coðrafyayý da öðrenir, geometriyi de öðrenir ve dahasý; o öðrendiðini hak ve hakikat
yolunda kullanýr. Ýnsana zarar vermek için deðil, haram için deðil; helal için, güzellik
için kullanýr.
Þimdi mübarek Ramazan-ý Þerif'te kaplarýmýz temizlenirken bi'iznillah, oruçla,
namazla pýrýl pýrýl olurken, gelin içine vahiyi, mübarek Kur'an'ý doldurmaya gayret
edelim. Bu bir ikramdýr. Bu bir fýrsattýr. Kýymetini bilelim inþallah. Ne olur bu akþam
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
46
hane-i saadetlerinize gittiðinizde, bu fakir için, bir ayet-i kerimeye bakýp, anlamaya
gayret edin. Göreceksiniz, bunu baþaracaksýnýz. O zaman, yarýn sabah inþallah
fecirle beraber, üzerinize doðan güneþin baþka bir aydýnlýkla doðduðunu siz
hissedeceksiniz. Etmiyorsanýz gelin hesabýný benden sorun. Size garanti veriyorum
böyle olacaðýný.
Sevgili kardeþlerim; lütfettiniz, bu fakiri dinlediniz, kulak verdiniz. Hem ekran
baþýndaki kardeþlerim için de bunu söylüyorum. Ben hepinizi âlemlerin Rabbi Yüce
Allah(CC)'ýn, rahmetine ve maðfiretine emanet ediyorum. Ýnþallah mübarek
Ramazan bizleri þereflendirir. Ýnþallah hakkýný vererek, makbul oruçlarla kendimizi
geliþtirerek, inþa ederek onu tamamlamak nasip olur. Ve ben hepinizi, bilaistisna,
selamlarýn en güzeli, en hasý, en alasý; dünya üzerinde baþka hiçbir selamlaþma
þekline asla benzemeyen, benzemesi, kýyas edilmesi katiyen mümkün olmayan,
çünkü Kelamullah ve Sünnet-i Resulallah olan, baþlý baþýna bir dua, baþlý baþýna bir
kulluk ifadesi, mümin ve de mümine müslümanýn alameti farikasý, izzeti, þerefi, o
muhteþem, eþsiz ve benzersiz selam ile selamlýyorum.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
47
5.Gün
PANEL
“NLP-Aile Ýçi Ýletiþim (Aile Zekasý)”
Münir Arýkan
Konser
Ömer Çelik
Ýþte geldi güzel günlerin sonu, ayrýlýyoruz artýk
Sizin yolunuz bir yana, bizim yolumuz bir yana gidiyor
Geçti günlerimiz mazide kaldýk
Size en son diyeceðim Allahaýsmarladýk
Sunucu
Her hal ve hareketinde olduðu gibi aile içi iletiþiminde de Efendimizi(s.a.v.)
kendisine mahreç kabul etmiþ, Efendimizi(s.a.v.) kendisine örnek kabul etmiþ
Baðcýlarýmýzýn güzide aileleriyle birlikte ve TV Net ekranlarýndan bizleri takip eden
yine ayný noktaya gönlünü baðlamýþ, ayný noktayý kendisine ölçü almýþ ve ayný
noktayý memnun etmek için hayatýný varlýk gayesi bilmiþ ekranlarý baþýnda bulunan
dostlarýmýza Baðcýlar'dan, Ýstanbul'un anlamlý bir mekanýndan, Ýrfan Sofrasýndan
hayýrlý akþamlar diliyoruz. Hoþgeldiniz Baðcýlar'a, hoþgeldiniz Ýrfan Soframýza.
Efendimiz Aleyhissalatü Vesselamý biraz daha yakýndan tanýmaya dönük,
Hz.Kur'an'ý biraz daha yaþamaya dönük yeni kararlar aldýðýmýz ve o kararlarý
uyguladýðýmýz anlarý yaþýyoruz. Bu anlar hayatýmýzdan hiç çýkmasýn düþüncesi
içerisindeyiz. Dolayýsýyla iþte Efendimizin(s.a.v.) hayatýndan aile iklimimize gelecek
olan bir takým sözler, düþünceler var. Uzmanlarýmýz, hocalarýmýz, büyüklerimiz
yýllardýr anlatýrlar O'nu. Daha güzel bir ifadeyle yýllardýr yaþarlar O'nu.
Efendimizin(s.a.v.) hayatýný yaþamaktýr çünkü onlarýn varlýk gayesi. Öyle diyor ya
Ayet-i Kerime'de: "De ki onlara; eðer Allah'ý seviyorsanýz bana uyun ki Allah da sizi
sevsin" Allah'ý seviyorsanýz Peygamberimize(s.a.v) uyacaksýnýz, uyacaðýz ki Allah
da bizi sevsin.
Sevgili dostlar aile içi iletiþim konusunda, baþarý konusunda haklý bir ismi olan,
haklý bir þöhreti olan büyüðümüzle birlikteyiz. Aslýnda yaþ olarak çok büyüðümüz
deðil O bizim. Genç bir isim ama birikim itibariyle, bu konuda ilklerden olmasý
itibariyle büyüðümüz. Kiþisel geliþim alanýnda, aile içi iletiþim alanýnda ismini
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
50
iftiharla söylemeye çalýþacaðýmýz özellikle birikimi itibariyle bir aðabeyimiz. Kuvvetli
alkýþlarýnýzla istirham ediyorum, Münir Arýkan Beyefendi. Buyurunuz efendim.
Münir ARIKAN
Kiþisel Geliþim Uzmaný
Deðerli dostlar hoþgeldiniz. Bugün ben size yeni geliþtirdiðim "Aile Zekasý" ile
alakalý kýsa ve hoþ bir sunum yapmaya çalýþacaðým. Sevgili Abdullah (Arýdoru)
bahsetti, O'ndan örnekler almak, O'nu örnek olarak kabul etmek.. Ýsterseniz bu
yaklaþýk 45 dakika - 1 saatlik sürenin baþýnda vahyin o ilk geldiði ana 2-3
dakikalýðýna gidelim. Ondan sonra ben sunumum baþlayayým. Nasýl geldiðini
biliyoruz deðil mi? Allah Resulünün titrediðini, ürperdiðini, sýkýldýðýný, korktuðunu…
Eðer O'nu iyi anlarsak evde mutlu olursunuz arkadaþlar. Beylere özellikle
söylüyorum, evde mutluysanýz iþte baþarýlý olursunuz. Bayanlara özellikle
söylüyorum, sabahleyin düzgün gönderiyorsanýz O evde yokken kafanýz rahat eder.
Vahyin o ilk dehþetli anýnda, o korkuyla, o titremeyle, ürpermeyle evine doðru
koþmuþ. Beyefendilerden bir istirhamým var. Bu sözümden aldýðýnýz bir örnek var
mý? Söyleyin, kitap kazanýn. Ýlk örnek þu; demek ki beyler sýkýntýya düþtükleri anda,
sýkýldýklarý anda eve koþacaklar. Baþka yerlere deðil. Deþarj olmak isteyen birisi
varsa evin hanýmefendisine koþacak. O da O'nun yarenliðini, dert ortaklýðýný
yapacak. Þimdi Emin Bey geliyor, anahtarý var. Þimdi zili çalsa kimsenin
açmayacaðýný biliyor tabii. Anahtarla açýyor; "Ben geldim", "Ben geldim", "Ya ben
geldim"… Haným, Ihlamurlar Altýnda ýhlamurunu içip dizi seyrediyor. Eee çocuklar
varsa Kurtlar Vadisi þurada burada buluyorlar. Adam diyor ulan gelmez olaydým
diyor. Ondan sonra üçte, beþte, yedide, sekizde, onda, on birlerde gelmeye
baþlýyor. Sonrada Abdullah'ýn (Arýdoru) dediði oluyor. Evlendiðimiz eþimiz deðil þu
andaki eþimiz, on beþ sene öncede kaldý. Çocuklarýmýz þu anda on yaþ, on beþ
yaþ… Þu andaki çocuklarýmýz geride kaldý. On beþ yaþ önceki çocuklar deðil.
Umutlarýyla, arzularýyla, istekleriyle… Alacaðýmýz ilk ders, yeniden hatýrlatayým.
Neymiþ? Beyler sýkýntý halinde eve koþup onlarla paylaþacakmýþýz. Evine koþuyor,
Allah Resulü, hemen taze taze paylaþmýyor. Can dostlarým, Allah rýzasý için istirham
ediyorum. Sýkýntý bastý, kriz bastý üzüldünüz bir þeye, onu sýcaðý sýcaðýna
tartýþmayýn. Býrakýn biraz demlensin. Býrakýn biraz beklesin. O'da öyle yapýyor.
Üstümü örtün diyor, uyuyor. Rahatlýyor biraz.
Sonra kalkýyor. Ýþte burasý çok önemli. Arkadaþlar, dostlar, misafirler, diyor ki;
kendimden endiþe ediyorum diyor. Yani, acaba bana bir þey mi musallat oldu?
Acaba, bir haller oldu, ne oluyor endiþe ediyorum kendimden? Aslýnda Hak Resul
olduðu müjdelenmiþ, Peygamber olduðu müjdelenmiþ. Öyle söylüyor Hz.Hatice
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
51
validemize. Arkadaþlar, dostlar buraya dikkat. Hz.Hatice validemiz beþli bir müjde
veriyor. Bu beþ müjdenin birincisine þu anda bir kitap yazdým; "Aile Zekasý",
umarým bir ay içerisinde çýkar, Rabbim nasip ederse. Normalde ne beklenir?
Muhammed-ül Emin deðil mi? En güvenilir deðil mi? Asla aðzýndan yalan
çýkmamýþ birisi deðil mi? Aslýnda beklenen þudur Hz.Hatice validemizden "Ey
Allah'ýn Resulü seni müjdeledim sen Hak Resulsün, çünkü sen doðru söylersin"
falan demesi lazým ama Allah Resulü öyle demez. Hz.Hatice validemiz öyle demez
O'na. "Kendimden endiþe ediyorum" diyen eþine, Hz.Hatice validemizin cevabý çok
çok anlamlýdýr: "Ey amcam oðlu" der, "Seni müjdelerim sen Hak Resulsün, çünkü
sen akrabaya gidersin". Ýþte burasý þapkayý çýkartýp, aylarca yýllarca düþünmemiz
gereken, akrabalarýn hepsini þu ramazan hürmetine toplayýp, onlarla iftar
yapmamýz gereken, sahurlara kadar bu ayrýlýðý gayrlýðý yeniden düþünmemiz
gereken bir noktadýr. Lütfen düþünür müsünüz? Acaba bir krize uðramamanýn, bir
þeylere musallat olmamanýn garantisi niçin ailede akraba ziyaretidir? Anneannem
rahmetlinin bir komþusu vardý. Anneannemin vefatýndan yýllar sonra beni gördü,
"Münirciðim" dedi, "Yutmadýðýmýz hap kalmadý, gitmediðimiz doktor kalmadý ama"
dedi, "Hacý ninenin þu sýrtýmýzý sývazlamasý var ya, onu hiçbir yerde bulamýyorum"
Arkadaþlar, akraba bize onu yapardý iþte, sýrtýmýzý sývazlardý. Týrnaðýmýzý yemeðe
baþladýðýmýz anda "Hayýrdýr" derdi, kafayý kaþýmaya baþladýðýmýz anda "Ya ne oldu"
derdi. Deli danalar gibi evde dolaþtýðýnýz anda "Ya bir dakika bir sorun mu var?"
derdi. Gönüllü psikologunuzdu, pedagogunuzdu, gönüllü danýþmanýzdý. Þimdi
anneyi babayý kapý dýþarý yaptýk. Dede, nine, hala, teyze, amca, dayý hak getire,
nerede yýlda bir kere görüyoruz. Evin içerisinde yavrumuz azýcýk bir koþsa "Dur dur
dur… ses yapma, aman ha..." Bir dakika ya ayaðý var. Anneler özellikle size
sesleniyorum. Ayaðý olmasaydý, Allah muhafaza koþamasaydý, yürüyemeseydi…
Hafifçe bir þöyle yere çöküp de "gel gel" diye seslendiðinizde size gelmesi için
ayaklarýnýzý kesmesini istemez miydiniz doktordan? Allah ayak vermiþ. Niye
koþturmuyorsunuz? Allah O'nu koþan bir varlýk olarak yaratmýþ. Kýpýr kýpýr, cývýl
cývýl… "Dur koþma". Niye? E gömdünüz apartmana yavruyu, aþaðýda ses olacak
bilmem ne…
Þimdi çocuk konuþmaya baþlar. Ahraz deðildir ya. "Sus, git odana". Bir dakika ya.
Hadi dilsiz olsaydý, ahraz olsaydý konuþmasý için o kendi dilinizi vermek istediðiniz
o yavrulardan bahsediyorum. Can dostlarým, ben bugün size aileden bahsedicim.
Ama benim burada verdiðim bilgilerin bir önemi yok. Asýl önemli bilgiler sizin
ailenizde, sizin akrabalarýnýzda saklý. Yýllar yýlý, yaklaþýk 17 - 18 yýldan beri yurt
dýþýnda yurt içinde aileleri inceliyorum. Bu kitabýn yazýlýþ gayesi de o zaten.
Anneden babadan uzak, dayýdan, haladan, teyzeden, amcadan, nineden, deden
uzak ailelerin çocuklarýnda, aile zekasý eksikliði diye dünyada ilk kez benim
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
52
tanýmladýðým özel bir hastalýk buldum. Problemliler, çünkü ninenin eli sýrtýna
deðmemiþ, O'ndan bir enerji almamýþ, deden nasibini almamýþ, halanýn kucaðýnda
þöyle bir sallanmamýþ, dayýsýyla þöyle bir sarýlamamýþ. Onlarda bir problem var. Ve
anneler ve babalar, þu anda, hapishanelerdeki çocuklarýmýzýn %85'inin çocuk
esirgeme kurumundan geldiðini söylersem ne söylemek istediðimi daha iyi
anlarsýnýz. Anne sevgisi bu kadar önemlidir. Anne þefkati, baba sevgisi… Evleri
cehenneme çevirmeyin. Özellikle þu rahmet ayýnda Allah Resulü öyle buyuruyor;
baba geldiði vakit evin hanýmýnýn suratýnýn asýldýðý… Öyle mi? Var mý aranýzda
öyle? Yoktur deðil mi burada? Oooy oooy! Türkiye'nin ilk aile koçuyum. Ooy
çekiyorum bak. Bir mektup geldi geçenlerde, isim vermediðim için rahatlýkla
söyleyebilirim. "Sen" diyor, arkadaþlar bunu yazan yavrucak 8 yaþýnda, insafýnýza
ve imanýnýza teslim ediyorum bu mektubu. "Sen" diyor, "Sen günahlarýmýn sebebi,
geceleri" diyor "Yataðýmý ýslatýyorum senin yüzünden, çünkü sen gelene kadar sana
buðuz ediyorum, beddua ediyorum, Allah da benim cezamý böyle veriyor". Bunu
düþmanlara, þunlara, bunlara falan demiyor, bunu öz babasýna diyor. Bahçesinde
ceylanlarýn otladýðý, içinde kapalý yüzme havuzlarýnýn olduðu, þato gibi yerlerde aile
koçluðu yapýyorum. O ailelere gidip, evin 12 yaþýndaki kýzý diyor ki; "Münir Aðabey"
diyor "Beni bu evden kurtar senden baþka birþey istemiyorum". Ah be yavrucak,
ah be güzel yavrucak. Annen içeride bir doðururken doðum hanenin kapýsýnda
dokuz doðuran babanýn duasýydýn sen. Her çocuk kabul olmuþ bir duadýr diyen
Senai dostumu hatýrlýyorum burada. Onlarýn duasýydýn. Sabahlara kadar iþe gitme
bahanesiyle seni kollarýnda, kucaklarýnda, ninnileriyle, dualarýyla büyütmüþtü.
Onlarýn kabul olmuþ duasýydýn. Yemediler yedirdiler, giymediler giydirdiler. Ne
çabuk o ev sana dar geldi? Ne çabuk onlarla düþmanlýða yol açtýn? Ne çabuk
onlardan iðrendin de uzaklaþmak istiyorsun? Ne çabuk kafan onlardan çok
uzaklara gitti, ayný yerde iki yabancý oldun?
Allah Resulü öyle buyuruyor; "Baba geldiði vakit evin hanýmýnýn suratýnýn asýldýðý,
çocuklarýn çil yavrusu gibi dört bir tarafa daðýldýðý bir evde hayýr yoktur" diyor.
Özellikle beyler, yokluðunuzun aranmasý, varlýðýnýzla gurur duyulmasý lazým. Siz
geldiðiniz zaman her þey süt liman oluyorsa, suratlar asýlýyorsa, çocuklar kaçacak
yer arýyorsa o ev güzel ev deðil. Dostlar bugün size üç kelime anlatmaya geldim;
aileyle alakalý. Bugün size üç kelime için geldim; olmak, bulmak ve kalmak…
Bugün Türkiye'mizde yaþadýðýmýz bütün sorunlarýn odaðýnda yatan bu
problemlerdir; olmak, bulmak ve kalmak… Ýki örnek vereceðim: Birinci örneðim
aileden. Çocuklarýnýzý OKS'ye ÖSS'ye hazýrlayýn bakayým siz, hazýrlayýn, devam
edin bu yanlýþa. Üniversiteye, ÖSS'ye falan karþý deðilim. Son kitabým, biz bu
dünyaya ÖSS için gelmedik diyorsanýz sevdiðiniz için odaklanýn. "Oðlum, kýzým
orada bir sýnav var uzakta, girmesen de, görmesen de o sýnav senin sýnavýn". ÖSS,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
53
ÖSS öööö geldi artýk! Var mý, mutlu bir evliliðin sýrlarý? Babaya güzel bir su
götürmenin, annenin gönlünü almanýn, küs bir kayýnvalideyle barýþmanýn, bir evde
mutlu olmanýn, ramazanda tek maaþ yarýsý kiraya giden bir parayla geçinmenin
sýrlarýný öðreten… Matematiði bozuksa tam otomatik vitesli matematik hocalarýna
gönderiyorsunuz. "Hocam bizim çocuðun matematiði tam otomatik deðil, þuna bir
el atsan". Hoca el atýyor ona. Matematiði otomatik oluyor ama ailesi berbat oluyor
arkadaþlar. O çocuklar benim öðrencilerim, görüyorum onlarý. Tuttuðunuz yol
yanlýþ. Ne zaman bu hayata deðil de, bundan sonraki hayata yönelik bir þeyler
yapacaksýnýz? Fiziði bozuksa fizik hocasý, kimyasý bozuksa kimya hocasý… Peki
sonra? Sonrasýný ne yapacaksýnýz? Sizin evinizi bilmiyorum, bir ara benim ev de
öyleydi. Sevgili Abdullah (Arýdoru) diyor ya; iþte Sokrat, yüzyýlýn Sokrat'ý -vardýr
öyle- "Eðer" diyor "Eþiniz iyi çýkarsa evlenin mutlu olursunuz, kötü çýkarsa filozof
olursunuz". Ateþin tadýný yanarak öðrenmiþ bir kardeþiniz var, karþýnýzda. Bizim ev
de cennet deðil, cennete çevirmek istediðimiz bir ev. Ben de hatasýz bir peygamber
falan deðilim, gökten zembille inmedim. Bizim evde de problemler var, bende de
problemler var ama bir farký var. Biz çözmek istiyoruz efendim. Uzatmýyoruz.
Problemleri anýnda güzellikle… Sudan örnek vereceðim þimdi: Su istiyorsunuz,
akþam eve geldiniz. Hani o sabahlara kadar kolunuzda büyüttüðünüz, dualarla,
ninnilerle… Genetik kopyanýz olan yavrunuzdan bir bardak su istiyorsunuz. Þimdi
dikkat buyurun. "Su" derken çocuðun suratý böyle asýlýyor: Hýrrr! Eðer eliniz tokat
vuruyorsa öyle yapamýyor, biraz suratýný asýyor, ama tokat vurmayan bir
babaysanýz benim gibi çocuk böyle: Hýýrrr! Bu þu demek; "Baba bir daha su-mu
isteme parçalarým seni valla". "Ulan kalk" diyorsun "Su getir bana". Hareket aynen
þu efendim, %90'ýmýzýn evindeki hareket bu: Hýýhh!.. Yuuhh! Ayný keratayý okulun
kantininde görüyorum. Kýz arkadaþý su istiyor. Ulan balerin mi oldun? Böyle
yürüyor…
Türkiye'nin beþ beyin uzmanýndan bir tanesiyim. Bu arada beyninden ne geçtiðini
biliyorum keratanýn. Allah'ýn adýna yemin edebilirim, o anda beyninden þu geçiyor:
Dua ediyor, "Allah'ým aramýzda kalsýn, bu kýz okul bitene kadar suyu hep benden
istesin, Amin". Oooy oooy! Evleri cennete çevirmek gerek. Hep anlatýrým. Üç
yavrum var, duanýza muhtaç. Bize de dua gönderin inþallah. Bir numaralý göz
bebeðimiz; Dilara Büþra. Hastalandý bir gün, beþ yaþýndaydý. Tepsiyi getirdik önüne
koyduk, kahvaltý… Öyle bir bakýyor ki tepsiyi sanki ýþýnlayacak. Böyle bakýyor…
"Kýzým ne yapýyorsun dedim?" "Ya baba" dedi, "Hani" dedi, "Reçel aðzýmýza
gelmiyor" dedi. Kafa dank etti. Ben ona birkaç gün önce cenneti anlatmýþtým.
"Düþün böyle, çikolatalar gelir böyle, muzlar gelir böyle, oyuncaklar gelir". "Kýzým"
dedim "Yavrum o dediðimiz cennette olur, burasý dünya". Ben tam böyle
bakýyorum, anladý mý anlamadý mý. Orada hayatýmýn, kýrk yaþýmýn, on bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
54
cümlesinden bir tanesini söyledi beþ yaþýndaki yavrum Dilara Büþra'm: "Babacýðým
hadi o zaman evlerimizi cennete çevirelim". "Ah be yavrum" dedim içimden
"Ah!"… Keþke mümkün olsaydý da cennete çevir… Ne demek, ne demek,
arkadaþlar, dostlar size söylüyorum. Evleri cennete çevirmek demek ne demek?
Gönlünüzün razý olduðu, huzur bulduðunuz, mutlu olduðunuz bir ortam demek,
cennet, dünyadaki cennet. Biz bu dünyaya zulüm çekmeye gelmedik. Biz bu
dünyaya derbeder olmaya gelmedik. Birbirimizi mahvetmeye gelmedik. Evleri
gönüllü hapishane, anneyi babayý gönüllü gardiyan yapmaya gelmedik. Evlerimizde
mahkumiyet çekmeye gelmedik. Mutlu olmaya geldik efendim. 700 yýl önce, 700
yýl süren, bundan 300 yýl önce Cihan Ýmparatorluðunun sahibiydik. Irkçýlýk
yapmýyorum. Genlerimizde var. Bu uygarlýðý kurduk ve çalýþtýrdýk, mutluyduk. Ama
bir farkla. O zaman yapmamýz gereken þeyleri biliyorduk. Ne demiþtim size? Üç
kelime: Olmak… Tekrarlayalým bir… Olmak, bulmak, kalmak… Can you speak
Turkish? Tekrarlamak böyle mi oluyor? Baþkaným Baðcýlar'da böyle mi oluyor?
Duyamadýlar. O zaman bir daha, üç kelime. Benimle birlikte tekrarlamanýzý rica
ediyorum. Olmak, bulmak, kalmak. Eyvallah.. Birincisi ailede. Anne-babalar,
yavrularý evlilikte aranan bir eþ olmak için yetiþtirmedikleri için çocuklar evlilik çaðý
geldiðinde radarlarý çalýþtýrýp Allah'ýn emri Peygamberin kavliyle evlenecek kýz
arkadaþ arýyorlar. Yaptýklarý þey yanlýþ. Niye? Bakýn ben ne demiþtim? Önce olmak,
bulmak deðil. Evlilikte aranan bir eþ olmayý ihmal edenler aradýðý eþi bulsalar bile
kalamayacaklar dostlar. Bu ülkede 2006 yýlýnda tam 350bin kiþi boþandý.
Matematiði tam otomatik olan varsa hesaplasýn bunu ne demek. 350bin kiþi
boþandýysa bir de eþi var. 350 de eþ, 700bin. Hanýmefendinin annesi babasý var,
350-350 700bin. Beyefendinin annesi babasý var, 350-350 700bin. Bunlarýn bir
tane kardeþi, bir tane çocuðu, elti, görümce, bilmem ne…bu þu demek canlar,
buraya dikkat. Bu ülkede har yýl 5milyon kiþinin gönlünü yakýyoruz demek. Evler
cayýr cayýr yanýyor demek. Dolayýsýyla okulunuza karþý deðilim, eðitiminize,
ÖSS'nize, OKS'nize… Ben hiçbir þeyinize karþý deðilim. Ama gittiðiniz yolun
yanlýþlýðýný teblið etmek zorunda olan bir dostunuzum. Birazcýk da mutluluklarýyla
alakalý. Türkiye'de derece yapmýþ 63 yavrumuzun hayatýný inceledim. Anneler
babalar, uyanýn! Allah rýzasý için. Bir daha söyleyeyim mi ne söylediðimi?
Uyuyorsunuz þu anda.
Bir daha söylüyorum: OKS ve ÖSS'de, OKS ve ÖSS'ye giriþte Türkiye derecesi
yapmýþ 63 yavrunun hayatýný inceledim. Evlikleri inanýlmaz derecede çirkefliklerle,
mutsuzluklarla dolu. Anneleriyle, babalarýyla iletiþimleri kopuk, kardeþleriyle hiçbir
alakalarý yok. "Hocam" diyorlar "Bizi yanlýþ yerlerde koþuþturmuþlar, hayatý
göstermemiþler, mutluluðu göstermemiþler". "Git odana ders çalýþ". Ne zaman
seninle konuþacak? Bugün, bugün ne öðrendiniz? Bugün iþ dünyasýnda, bugün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
55
belediyede, bugün siyasette, bugün ticarette, bugün Baðcýlar'da ne öðrendiniz?
Bugün cebinize ne kaldý? Eve geldiðinizde bunu ne zaman eþinizle tartýþacaksýnýz?
Ve iþ dünyasýndan, belediyeden, siyasetten bir örnek vereyim. Olmak, bulmak ve
kalmak dedim. Ýþ dünyasýnýn aradýðý, siyasetin aradýðý, belediyenin aradýðý bir
eleman olmadan, tanýdýk birini bulup, hamili kart yakýnýmdýr deyip belediyeye
girseniz bile yani aradýðýnýz iþi bulsanýz bile kalamazsýnýz. Dolayýsýyla, 33 yaþýnda
ben bir gerçek öðrendim, can dostlarým. O da þuymuþ: Ýnsan sevdiði iþi
yapacakmýþ meðer. Mevlana'nýn dediði gibi; "Her insan Allah tarafýndan dünyaya
gönderilmiþ özel bir hediyedir". Ýçinde ne yazdýðý, o hediyenin ne olduðunu bir Allah
biliyor, bir de anne-baba bilebilir, çocuk bilmiyor. Sizin yönlendirmeniz lazým. Öyle
bir anne baba tanýyorum ki, "Benim çocuðum doktor olacak". SSK'yý hortumlayan
sahtekar doktorlar o anne babanýn ürünü canlar. Çocuk istemiyor, zorla. "Benim
çocuðum mühendis olacak". Bak bak… Depremlerde o yýkýmlarý altýnda can
verdiðimiz sahtekar mühendisler o anne babalarýn ürünü oluyor. Kýyafetine
karýþýyorsun, okuluna karýþýyorsun. En sonunda, iþin garibi aile zekasý ya baþkaným
bugün, evleneceði kýza da karýþýyorsun. Ya býrak o evlenecek, sen
evlenmeyeceksin, býrak! "Oðlum bize uygun deðil". Sana ne baba, bir dakika ya.
Benim dinime göre ben 18 yaþýndaysam ve Allah resulü örnek alýp konuþuyorsak,
kýz çocuklarýmýz bile eþlerini seçip bize söyleyebilir. Ben buna dayanacak bir baba
tanýmýyorum. "Neee! Kýzým sen demek gittin arkadaþýna benimle evlenir misin
dedin ha?" Dan! Kesin cennetliksin sen. Bir an evvel vurayým, göndereyim seni, git
cennete. Hayýr, hayýr. Ülkemizi yaþanýlabilir bir hale getirmenin, bu ülkenin uygar bir
ülke olmasýnýn ilk yolu; evlerin mutlu bir ev, mutlu bir yuva olmasýdýr arkadaþlar.
Sherlock Holmes bir olayý çözememiþ bir gün. Almýþ asistaný Doktor Watson'u
yanýna; "Dostum" demiþ, "Gel gidelim þöyle, biraz kafayý dinleyelim". Ormanlara
açýlmýþlar Londra dýþýnda, çok güzel bir þekilde bir kamp yapmýþlar.
Kocaman bir kamp çadýrý götürmüþler. Kurmuþlar çadýrý, yemeklerini yemiþler,
eðlenmiþler, oynamýþlar. Akþam olmuþ, çadýrýn içine girmiþler. Deliksiz uyku
çekerken, Sherlock Holmes gecenin bir yarýsý asistanýný dürtmüþ; "Doktor Watson,
Doktor Watson!" "Ha ha" demiþ Doktor Watson. "Çabuk" demiþ "Gözlerini aç ve
bana ne gördüðünü söyle". Doktor Watson uykudan mahmur gözlerini ovuþturarak
açmýþ ve "Milyonlarca yýldýz görüyorum" demiþ. "Eee, bu sana neyi gösteriyor"
demiþ. "Valla" demiþ, "Bu bana teolojik olarak Tanrý'nýn varlýðýný gösteriyor. Bu
kadar yýldýz varsa yaratýcýsýz olamaz, demek ki Tanrý var". "Meteorolojik olarak"
demiþ, "Yýldýzlarýn konumuna bakýyorum da, bu bana gecenin saatin üçü olduðunu
gösteriyor". "Astrolojik olarak da" demiþ, "Ayýn çevresindeki haleye bakýyorum, bu
bana yarýn havanýn yaðmurlu olacaðýný gösteriyor". Sherlock Holmes
dayanamamýþ; "Kes" demiþ, "Yeter". Doktor Watson aslýnda doðru cevabý bildiðini
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
56
düþünüyormuþ ama bu azarlanmaya anlam verememiþ. "Ýyi ama" demiþ, "Peki
ama bütün bunlar sana neyi gösteriyor?" "Ulan hýyar" demiþ, "Çadýrýmýzý çalmýþlar".
Arkadaþlar, özellikle bayanlar, can dostlarým! Siz bu dünyaya dizileri takip etmeye,
dizilerin sonunun ne olduðunu tahmin etmeye, dizilerle alakalý sabahleyin sabah
sabah bilmem ne programlarýna telefonla katýlmaya gelmediniz. Siz bu dünyaya
yavrularýnýzýn bekçiliði, kocalarýnýzýn sahipliði, evinizin reisliði üzerine geldiniz. Ve
beyler! Siz iþinizi kurtarmak üzere gelmediniz bu dünyaya, eþinizi ve çocuklarýnýzý
kurtarmak üzere geldiniz. Bir kuyu açýyoruz, bir tekme, Nalan bekle orada
geliyorum. Sen nereye abi? Ben dünyayý kurtaracaðým. En sonunda
kurtaramýyoruz kesin de dünyayý deðil de Türkiye'yi de deðil belki ama iþimizi
kurtarýp geldiðimizde bir bakýyoruz_hani Nasreddin Hoca'nýn eþeði öyleymiþ.
"Ulan" demiþ "Tam da yemsiz yaþamayý öðrenecekken öldü gitti kerata"_ Eþlerimizi
ve çocuklarýmýzý biz iþte sevgisiz býraktýðýmýz zaman, bizden mahrum býraktýðýmýz
zaman onlarý öldürmüþ oluyoruz. Ne olursunuz böyle bir þey yapmayýn.
Enteresandýr, mesela benim hayatýmda bu aile zekasý ile ilgili bu olmak, bulmak,
kalmak sýrrýyla alakalý kilometre taþlarý vardýr. Bunlardan birini evlendiðimizden bir
buçuk sene sonra falan Zeytinburnu'nda yaþadým. Bir kýþ vakti geldim eve. Zili
çaldým, cevap yok. Ýçeriden küçük bir aðýt sesi geliyor. 3-4 aylýk minik yavrumuzun
aðlama sesi geliyor. Tabii telaþ basýyor sizi, ter basýyor. Kapýyý anahtarla açmaya
çalýþtým. Kapýnýn arkasýnda anahtar var, kapý kilitli.
Bir telaþ daha basýyor. Yumrukladým falan. Mevsim kýþ, kömür sobasý yakýyoruz.
Aklýnýza ne geliyorsa benim aklýma da o geldi. Tabii kapý sesi, yumruklama, baðýrtýçaðýrtý, komþular geldi. Arkadaþlar biraz uðraþýp þöyle 3-5 dakika, kapýyý kýrdýk içeri
girdik. Eþim Sema Hatun þöyle on adým ileride çekyatta yatýyor. Yanda beþik,
Büþra'mýz can havliyle aðlýyor. Hayatýmýn en zor yirmi adýmýydý. Gideyim mi,
gitmeyeyim mi? Ya gidersem. Gittim. Yanýna geldim. Hayatýmýn en zor
saniyeleriydi. Dokunayým mý, dokunmayayým mý? Ve dokundum. Ve usulca
gözlerini açtý: "Bitanem" dedi "Uyuyakalmýþým, kusura bakma". Bir anda bir baktý,
konu-komþu arkamdan dolmuþ, þok oldu. Toparlandý, kalktý hemen. "Hayýrdýr" dedi
falan. Kýrýk kapýyý gördü. Sonra benim böyle periþan halimi. "Özür dilerim bitanem"
dedi. Tamam ben özrünü kabul ediyorum da arkadaki zevat kabul etmiyor.
Böyle bakýyorlar "Koca þimdi eþinin hangi gözünü morartacak?" "Yaa" diyorum.
"Çok þükür, yaþýyormuþ bak" Böyle yapýyorum. "Yaþýyormuþ". Böyle bakýyorlar.
Tamam yaþýyor da, hani mutfaktan býçak mý kapacaðým, çift mi dalacaðým? En
sonunda elimi böyle alýp; "Ya" dedim "Arkadaþlar, komþular, dostlar yaþýyormuþ
çok þükür, hadi". Zorla çýkardým. Bekliyorlar bir facia. Geçen sene bir seminerde
bunu anlatýyordum. Üst düzey bir arkadaþým geldi, sarýldý; "Münirciðim" dedi,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
57
"Demek ki hayatýn kritik anlarý böyle þekilleniyormuþ, ayný olay benim baþýma geldi,
üç yerinden býçakladým" dedi. "Ayný olay benim baþýma geldi". Allah maarif birde
kaldý. Arkadaþlar hayatýn kritik anlarýnda cennetiniz, zurnanýn zýrt dediði yer geldiði
zaman birisi damarýnýza bastýðý zaman, kriz aný oluþtuðu zaman 2-3 saniye
bekleyenindir. Sonunu düþünenindir. Ne olacak diye buna karar verenindir. Eðer
buna karar verirseniz mutlu olursunuz ama bununla alakalý ilk önce bugünün
hatýrýna, bu ramazanýn hatýrýna sizden bugünlük bir ricam var. Eve gittiðiniz zaman
eþlerinizle tanýþýn. "Ulan hoca etme, tutma, tanýþýyoruz, 10 yýllýk eþimiz, 20 yýllýk
eþimiz". Hayýr, tanýmýyorsunuz. 10 yaþýnda, 15 yaþýndaki çocuklarýnýzla tanýþýn.
"Hocam bizim çocuk tanýyoruz". Valla tanýmýyorsunuz. Bak bir de yemin ettim.
Hemen bir test yapalým. Çok kolay. 10 yaþýndaki yavrusunu bugüne kadar, 90
dakika maç seyrediyoruz deðil mi abim? "Kaçar mý hocam? Lig fikstürünü alýyoruz
böyle, asýyoruz oraya". Dizilerin deðil mi Aliye nasýl kurtulur? Oooy oooy!
Çocuðunuzu kim düþünecek? Düþmanlarýmýz mý? Kim düþünecek çocuðunuzu,
O'nun geleceðini? Rab'den bir emanet size. Made in Allah, made in Japon falan
deðil. Allah'ýn özene bezene yarattýðý, razý olduðu, yaratmasýyla övündüðü,
muhteþem bir varlýk, insan, en büyük teknoloji. Ve size emanet etmiþ.
Baþbakanýmýz yavrusunu sizin eve gönderse, çocuðunuzla tanýþsýn, bir ay kardeþ
olsun, arkadaþ olsun. Allaaah o evin halini ben düþünemiyorum bile. Telefon
alabilir miyim oradan? Bak bir telefon açayým ben size þimdi. Geri vereceðim
merak etmeyin. Çok teþekkür ediyorum. Þimdi baþbakanýmýz dedim aklýma geldi.
Þimdi arkadaþlar, telefon geliyor, telefonlara konuþmanýza bakýyorum; tuhaf tuhaf.
10 yaþýndaki çocuðunuzu bugüne kadar karþýnýza alýp, 90 dakika maça verdiðiniz
zaman kadar bir zaman ayýrdýnýz mý? "Yavrum gel bakayým buraya ya. Ben senin
Allah tarafýndan seçilmiþ, atanmýþ babaným. Nasýl bir baba bekliyordun? Nasýl bir
baba buldun? Nasýl bir anne bekliyordun? Nasýl bir anne buldun? Nasýl bir ev, nasýl
bir dünya, nasýl bir Türkiye…
Özlemlerin, arzularýn, korkularýn, kaygýlarýn… Gel yavrum gel tanýþalým" diyen var
mý? Yavrularýnýzý ben okul kantininde falan görüyorum. Þimdi sizin suratýnýza böyle
bakýyorlar. Evde oturuyorsunuz ya. "Hayýrdýr kuzum bir þey…" "Caným sýkkýn
benim,bulaþma bana". "Hayýrdýr oðlum?" "Ya dur baba zaten canýmýz sýkkýn". Ayný
keratalarý ben yolda görüyorum. Bak böyle gidiyorlar. N'oldu len? Dýýt dýýt mesaj
geldi. Edepli adamým gidip telefonlarýna bakmýyorum. Ne mesajý geldi? Allah'tan
vahiy mi geldi? Kulum cennete alýndýn. Böyle seviniyor ya. Bak böyle bakýyor bak
bak. Arkadaþlar evinizde kalite var mý yok mu buradan anlarsýnýz. Benim fazla
konuþmama gerek yok. Buradan anlarsýnýz. "Hocam bir dakika buradan nasýl
anlýyoruz?" Aha göstereceðim. Buradan anlarsýnýz. Çocuðunuz, sevdiðinden mesaj
geldiðinde telefona bakarkenki þu ruh hali, þu yüz hali,þu ifade. Sizin o piþmiþ kelle
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
58
suratý gördüðündeki, ikisi arasýndaki fark sizin evinizdeki kalitenin göstergesidir
efendim. Size de böyle bakýyorsa; bööö… Zil çalýyor ya, "yaþasýn babam geldi.
Babacým, caným benim". "Hocam sen film çekiyorsun galiba, bizde öyle olmuyor".
Dýýýt! "Eyvah babam geldi, Allah kahretmesin". Telefon geliyor þimdi bak, telefon.
Þimdi bu zýkkýmlar kimin aradýðýný da gösteriyor ya, bir anda böyle oluyor: "Abim
benim, caným abim". Sizi tenzih ediyorum. Sizi tenzih ediyorum. Abime telefon
geliyor. Saat 10:00-11:00 dairede çalýþýyor. Bir bakýyor, hemen hazýr ola geçiyor,
önünü ilikliyor. Yavaþça açýyor böyle: "Buyurun efendim". Oooy oooy! "Çok
teþekkür ederim efendim. Yani Allah baþýmýzdan eksik etmesin. Tabi efendim
çalýþýyoruz. Yarýn sabahleyin 09:00'da rapor hazýr. Tabi ki efendim. Efendim?
Acýktýk. Estaðfurullah efendim ne demek, su içer yine o raporu hazýrlarýz. Efendim?
Yok yok köfte falan istemeyiz efendim, ne demek, çok naziksiniz. Ya o kadar büyük
bir motivasyon… Allah razý olsun. Allah baþýmýzdan eksik etmesin. Teþekkür ederiz
efendim. Sað olun. Hürmet ediyorum. Sað olun". Tam böyle adam nura gark olmuþ
vaziyette iþine koyulacakken, iþine koyulacakkenki saat kaç bu arada? Gecenin on
biri. Yuh! Dünya çapýndaki baþarýlý þirketleri inceliyorum, altýdan sonra mesai yok
arkadaþlar. Çalýntý malla borç ödenmez. Neymiþ? Çalýntý malla borç ödenmez.
Evden çalarak, hatundan çalarak, çocuktan çalarak, akrabadan çalarak; senin
saðlýðýndan, sýhhatinden, afiyetinden çalarak; yarýnýn mesaisinden çalarak on bire
kadar evde, okulda, iþte, hiçbir yerde çalýþýlmaz. Yok böyle bir sistem.
Eðer bu dostunuza güveniyorsanýz yok. Dünyanýn en baþarýlý, þirket söyleyeyim;
Walmart, 214 milyar dolar cirosu var. Türkiye'nin gayri safi milli hasýlasýndan 50
milyar dolar daha fazla. Altý oldu mu idari kadro gidiyorlar. Süper marketler açýk
onlara bir þey demiyorum. Araba þirketleri, otomotiv þirketleri, bütün baþarýlý
þirketler. Böyle bir þeye inanmýyorum ben. Beyefendi saat 23:00'te çalýþýyor þimdi,
hâlâ dairede olduðu için bir telefon daha geliyor. Þimdi bu telefona dikkat edin
arkadaþlar. Kimin aradýðý görünüyor ya buradan. Gördüðü anda demin böyleydi ya
"Allah!" falan. "Allah Allah!" "Allah Allah!" Hýýh þöyle bir bastýrýyor telefona. "Haaa!
Ya çalýþýyoruz deli etme ne söylüyorsan söyle kaç defa diyorum beni rahatsýz etme,
daireden, cepten arama beni yav! Haa? Yaa moral motivasyon býrakmadýn adamý
deli etme söyleyeceksen söyle þimdi ne söylüyorsun ya? Hee? Nee? Ekmek mi
getireyim? Ya cepten ekmek mi… Kapat þunu kontör gidiyor kapat çabuk kapat".
On dakikayý bulur abimin kendine gelmesi. Rot balans mahvoldu. Saat 23:30, bir
telefon daha gelir. Ocaðýn batmasýn! Ocaðýna kýyamýyorum, sana kýyarým da! Böyle
oluyor bak tekrar, böyleydi ya! (Somurtkan iken gülümsüyor).. "Efendim hayatým"
Yapma ya. Ne hayatý ya? Hayatýn batsýn!
Kusura bakmayýn ablalar var. Bugün Ramazan ama Türkiye'nin gerçeði. Ben bir Aile
Koçuyum. Üçüncü arayan ya metres ya ikinci eþ. Birinci eþin ne günahý var? Ýkinci
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
59
arayan eþ, birinci arayan patron tabii ki. Arkadaþlar, birbirimizi kandýrarak,
birbirimizin hakkýndan çalarak olmaz. Ýlk önce bugün birbirinizle bir tanýþýn. Ne
istiyorsunuz birbirinizden, bir anlaþýn. Bunu yaparken Fadime ile Temel'i hatýrlayýn:
40 yýl evli kalmýþlar. Birbirlerini üzmemiþler, küsmemiþler, kýzmamýþlar. Evliliklerinin
40.yýlýnda Temel'in aðzýndan bir kötü kelam çýkmýþ. Zülfiyare dokunmuþ. Ýki odalý
köy evi zaten. Ayýrmýþlar odalarý, küsmüþler yani. Küsmüþler de, hayatlarýnda ilk
defa tadýyorlar küslüðü. Fadime Nine odasýna gitmiþ, oturmuþ divanýna "Uy
Allah'ým ne ettim de ben Temel'imi küstürdüm? Dayanamýyorum" diyormuþ. Temel
kendi odasýna çekilmiþ, divanýna oturmuþ "Uy Allah'ým ne ettim ben Fadime'mi
küstürdüm?" Onbeþ dakika dayanamamýþ. Onbeþ dakika sonra koþup gitmiþ.
Küçük holü geçmiþ. Dayanamamýþ, bir þeyler yapmasý lazým. Bakmýþ, Fadime
Nine'nin kapýsý hafif aralýk. Fadime Nine içeride oturmuþ, aynen þöyle diyor: "Uy
Allah'ým yetti canýma, tak etti, gari bizi barýþtýr. Gerekiyorsa Hýzýr a.s.'ý gönder, yine
barýþtýr!" Temel bunu duyar da durur mu? Kapýya bir tekme: "Ya Hýzýr itme daha.
Tamam anladýk, barýþacaðýz!"…
Arkadaþlar, Hýzýr'a da yazýk ya! Ya kurban olduklarým 7 milyar insan var, hangi birine
yetiþsin, yazýk ya! Önce siz kendi evinize bir Hýzýr gibi yetiþin bakayým. Sizin evin
Hýzýr Acil Servisi bir çalýþsýn bakayým. Önce yapmanýz gerekenleri bir yapýn
bakayým. Ondan sonra bekleyin. Ondan sonra yapýlacak bir þey var mý yok mu onu
bekleyin. Evlerden gitmek isteyenler, okuma bahanesiyle evden uzaklaþmak
isteyenler, tayini çýksa da aileden uzaklaþmak isteyenler size bir çift sözüm olacak:
Nereye giderseniz gidin kendinizi götürdüðünüzü asla unutmayýn. Gittiðiniz her yere
kendinizi götürüyorsunuz. Hani yine Temel'den küçük bir fýkra anlatayým:
Hastalanmýþ doktora gitmiþ. "Doktor uþaðum" demiþ, "Bütün vücudum kýrýklar
içerisinde aðriyi". "Temel'im" demiþ "Kýrýk-mýrýk yok", muayene etmiþ adam.
"Vallah" demiþ "Aðriyi, aha" demiþ "Bak bu parmakla bastýrýyorum oyy bacaðum,
uyy". "Aha" demiþ "Bu parmaðýmla bastýrýyorum oyy omuzum kýrýk ki baðýrýyor".
Adam muayene etmiþ, bir þey yok ya, uyanýk doktor; "Ulan" demiþ "Ver bakayým
þu parmaðýný" bir bakmýþ, "Abi senin parmak kýrýk". "Kýrýk parmakla nereye
bastýrsan kýrýk gibi aðrýr". Kýrýk gönülle nereye giderseniz gidin kendinizi
deðiþtirmedikten sonra, bakýþ açýnýzý deðiþtirmedikten sonra, içinizi, ruhunuzu,
kalbinizi, gönlünüzü deðiþtirmedikten sonra arkadaþlar hiçbir iþe yaramayacak.
Bayanlarý biliyorum. Özellikle evlerinde düdüklü tencere kullanan bayanlar. Hilmi
Abi eve geliyor þimdi. Ne demek? Dýþarýda yanmýþ ya.
Yanmýþ dýþarýda. Üzülmüþ, yorulmuþ… Geliyor þimdi: "Ya bugün benim caným
sýkkýn" derken evin hanýmý bir köpürüyor. Allah'tan silahý çekmiyor. "Sus, ben daha
fazla gerginim. Bir de seni dinlemeyeyim". Ee patlattýn abiyi iþte. Abla düdüklü
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
60
tencereye de öyle mi yapýyorsunuz? Düdük ötmeye baþladýðýnda ocaðýn altýný
açýyor musunuz? Emii. "Aman hocam patlar, hemen kýsýyoruz". E, Hilmi Abi sinyali
çaktýðý zaman kýsýn iþte ateþin altýný. Biraz sýrtýný sývazlayýn, biraz yüzünüz gülsün.
Ben yeni bir þey buldum baþkaným. Hemen uygulayabilirsiniz belediyede. Diyorum
ki; kavga ediyorsanýz bile gülerek kavga edin. Mesela en önemli þu duygusal deðil
mi, konudan örnek vereyim: Muhasebeye gittiniz avans istiyorsunuz. Normal
þartlarda gülümsemeden avans isteme þekli þudur: "Abi avans var mý? Çok sýkýþýk
Ramazan geldi" falan… "Avans yok". Tamam, geriye alýyorum, bak bir de
gülümseyerek; "Abi avans var mý?" "Ya Ramazan geldi". "Avans yook". Bak
gülüyorsunuz iþte yook. Arkadaþlar üç tane dost yaratmýþ Rabbulalemin
beyninizde. Özellikle yenge hanýmlara istirham ediyorum. "Ulan Hilmi senin o
annen var ya bize bir laf etti, beni mahvetti, bi…" Ya kimsenin haberi yok niye kendi
kendini öldürüyorsun, niye beynini mahvediyorsun, kafayý yiyorsun, balatayý
sýyýrýyorsun? Deðmez! Birisi kötü bir laf dedi mi þöyle yapacaksýn: Düttürüüü
düüüü! Basit bir þey. Yarýn sabah baþkana arattýrmayýn ha. "Hoca ne yaptýn
Baðcýlar'da millet düttürü düüü…" Ýçinizden söyleyeceksiniz. Öyle olur mu?
Ýçinizden… Kýrk yýl beyinden çýkmayan laflar biliyorum. Boþanmalarýn en büyük
sebebi. "Senin baban bana böyle…" "Senin anan asýl benden daha fazla…" "Asýl
senin…" Ne oluyoruz bir dakika ya.
Allah üç tane dost koymuþ. Burada burada. Hele þu kafanýzý bir elleyin. Elleyin
korkmayýn bir þey olmaz. Elleyin ya elleyin bir dakika ya. Cici deyin bir þöyle cici,
cici. Ya deyin valla bir þey olmaz. Evet benle beraber elleyin bir kafaya þuraya, evet,
cici. Budur. Orada üç tane dostunuz var. Endorfin, dopamin, seratonin… Mutluluk
hormonu. Ayzaymýra uðramýyorsunuz, kafayý týrlatmýyorsunuz, global atrofi
olmuyorsunuz. Ellerini titrek böyle, genç yaþta ölmüyorsunuz. Allah yaratmýþ
koymuþ buraya, kullanýn. "Hocam bu dostlarý nasýl kullanýyoruz?" Aha böyle.
Böyle. Arkadaþlar evinizde böyle oturmanýn bir hayrý ve faydasý yok. Televizyon
açýk suratlar böyle. 15 yaþ erken öleceksin haberin yok. 2004 yýlý Amerika'da
gelinlerin kayýnvalideyle barýþma yýlýydý biliyor musunuz? Harward bir araþtýrma
yaptý. Dedi ki "Gelinleriyle küs kayýnvalidelerin ömrü 13 yýl azalýyor". "Öyle mi?
Benim caným gelinim benim". Ya en azýndan ölmemek için, kafayý yememek için
barýþtýlar ya. Allah'ýn hatýrýný düþünün bir de. Geçen sene Bulgaristan'daydým.
Arkadaþlar bir dakika bana bakýn. Bakýn. Burasý çok önemli! Allah razý olsun
dikkatinize hayraným ama burasý çok önemli! Geçen sene Bulgaristan'daydým. Bu
masa kadar cam bir kafes, Allah rýzasý için dikkat! Ýçinde bir kedi, bir köpek, bir
fare… "Ulan Ivan" dedim "Ocaðýn batmasýn ne yaptýn lan bunlara sen" dedim.
"Hocam" dedi "Ben onlarý yetiþtirdim". Bir kedi, bir köpek, bir fare… Allah'ýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
61
birbirine düþman yarattýðý üç hayvaný, affedersiniz, elin gavuru Ivan bir yýlda
yetiþtirmiþ. Çöktüm oraya çöktüm, oturdum konuþuyorum. "Ulan oðlum" dedim
"Size bir peygamber falan geldi mi?" aðlýyorum bir taraftan da. "Yook". "Kitabýnýz
var mý?" "Yook". "Öðretmenleriniz falan?" "Aaa bir tane bu imam var". Okullarmokullar… 15 dakika kalkamadým. Kedi fareyi yalýyor, köpek kediyi seviyor…
Allah'ýn yer yüzünde dost olsun diye, tanýþsýn diye, kaynaþsýn diye yarattýðý insanýn
bir haline bakýn. Bir de üç tane hayvana bakýn. Arkadaþlar, canlar! Canlar! Evinizi o
hale çevirmekten mesulsünüz. Evde en azýndan yav, en azýndan…
Hilmi Abi… Hilmi Abi Türk filmlerinde "Pembe panjurlu evlerimiz olacak Nalan"
diyen jön. O açýdan Hilmi Abi. Ne zaman oldu yavrunu kucaðýna alýp þöyle bir
sevmeyeli? Doyasýya öpmeyeli, koklamayalý, gözünün içine böyle beþ dakika
bakmayalý… Ne zaman oldu? Kaç vakit oldu? Allah Resulü, bak þu camiyi bir
düþünün. Caminin önünde eþi Hz.Ayþe validemizle koþu yarýþý yapýyordu.
Aramýzda imam efendiler varsa sakýn denemesinler. Bu sünnete uymayýn. Valla
tayininiz çýkar, söyleyeyim. Bunu anlatamazsýnýz yani. Eþinizle el ele tutuþup falan
caminin önünde yarýþ falan ne haddinize ya. Bir dakika. Anlatamazsýnýz ha. Ya bir
dakika, Münir Hoca anlattý peygamberimiz de eþiyle böyle koþu yaparmýþ falan…
Ya git derler manyak mýsýn? Bilmem ne… Yürü sen. Tayininiz çýkar,
mahvolursunuz. Hz.Hasan'la Hüseyin Efendimizi omzuna koyar Cuma namazýna
öyle giderdi. Aramýzda imamlar varsa bu sünnete de uymasýn. Torununu alýp
camiye gittiðinde o imamýn anýnda tayini çýkar. Yenge haným bakmadý deðil mi,
üstüne kaldý çocuklar. Cuma Cuma fesada vereceksin namazýmýzý, yürü. Hayýr,
hayýr. Bir sevgi dini, bir muhabbet dini, bir güzellik dini, mutlaka O'nun hayatýndan
örnek aldýðýmýzda güzellikler vardýr. Arkadaþlar o güzellikleri yapmayla alakalý her
insanýn bir enerjiye ihtiyacý vardýr.
Enerji. Ne kullanýyorsunuz enerji olarak? Enerji içeceklerini kastetmiyorum.
Enerjinizi nereden alýyorsunuz? Adamcaðýz papaðan meraklýsýymýþ. "Oðlum
Ahmet" demiþ, "Mýsýr çarþýsýna 100 bin dolara papaðan geldi, alayým mý?"
"Kaçýrma abi" demiþ, "Dört dil biliyor". Almýþ papaðaný, büyük bir kafes koymuþ
içerisine. Bir gün geçmiþ papaðandan ses seda yok. "Ahmet" demiþ, "sayende
oðlum 100 bin dolar gitti". "Abi olur mu?" demiþ "Ben bunun uzmanýyým, bana
güven". "Herhalde bir þeyi unuttuk" demiþ, "Dün yoðunluða geldi, baksana bir
kafese".
Adamcaðýz kafese bakmýþ. "Baktým" demiþ, "Ne var?" "E orada" demiþ, "Çýngýrak
var mý, çýngýrak?" "Valla yok" demiþ. "E abi" demiþ, "Çýngýraklarý kekmekleyip o
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
62
çýkan ses hoþuna gider o zaman konuþmaya baþlar. Sen oraya bir çýngýrak al".
Salkým saçak çýngýraklarý almýþ, asmýþ kafese. Ýkinci gün hâlâ ses seda yok.
"Ahmet" demiþ, "Sayende 100 bin dolarýmýz gitti oðlum, teþekkür ederim". "Abi"
demiþ, "Allah rýzasý için" demiþ, "Bu dostuna güven, ben papaðan uzmanýyým. Bir
þeyi unuttuk galiba" demiþ "Ya, sen þu kafese bir baksana". "Baktým" demiþ, "Ne
var?" "Abi" demiþ, "Orada dönme dolap var mý dönme dolap?" "Valla yok" demiþ.
"Niye?" "E niye olacak abi" demiþ, "Bu kuþlar uçmaya meraklý kafeste uçamýyor".
"Lütfen" demiþ, "Dönme dolabý al, orada dönerken kanatlarýný çýrpar, uçuyormuþ
gibi gelir, baþlar konuþmaya". En güzel dönme dolabý koymuþ kafesin içine,
üçüncü gün hâlâ ses seda yok. "Ahmet" demiþ, "Suyu içeceðiz galiba, 100bin
dolarýn üstüne". "Dostum" demiþ, "Bak paran bende, bir þeyi unuttuk galiba.
Baksana bir demiþ kafese". "Baktým" demiþ, "Ne var?" Demiþ; "Orada ayna var mý
ayna?" "Valla yok" demiþ. "Niye?" "E" demiþ, "Kimle konuþacak bu kuþ beyinli?
Aynayý koyarsýn, kendini görür, eþi zanneder, baþlar konuþmaya". En güzel aynalarý
koymuþ. Dördüncü günü ses seda yok. "Ahmet" diye tam dördüncü günün sabahý
arkadaþýný ararken papaðan kafeste kalan sesinin son cýlýz sesiyle; "Ulan hýyar"
demiþ, "Bunlarý aldýðýn yerde yem yok mu yem?" Yem! Arkadaþlar; maddi manevi
insanýn gönlünü hoþ tutan bütün yemlerimizin, bütün enerjimizin yüksek olmasý,
evimizin cennete dönmesi, iletiþimimizin, muhabbetimizin gönlünüzce olmasý
dileðiyle, hayýrlý Ramazanlar efendim. Allah'a emanet olun.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
63
6.Gün
PANEL
“Kadýn ve Sosyal Hayat”
Esra Nuray Sezer-Sibel Eraslan
Konser
Mustafa Küçük
Ey babacýðým
Sen gidince üzerime öyle keder yükleri çöktü ki
O kederler gündüzlerin üzerine düþseydi
Gündüzler ziyasýný kaybeder geceye dönerdi
Hz. Fatýma (R. Anha)
Sunucu
Bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan, tüm yürekleriyle burada bulunan harika bir
topluluk var. Ben her birinize ayrý ayrý teþekkür ediyorum. Özellikle beyefendileriyle
gelen hanýmefendilere ya da hanýmefendileriyle gelen beyefendilere, yani aileleriyle
gelenlere ayrýca teþekkür ediyorum. Deðerli anneler, bu akþam burada hanýmýn
sosyal olup olmamasý, kadýnýn sosyal hayatta yerinin ne kadar var olup olmadýðý,
sosyal hayatta adlarýný, isimlerini iftiharla saydýðýmýz hanýmefendiler tarafýndan
sizlerle paylaþýlacak.
Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum çünkü Onlarý dinlemek için buraya geldiniz.
Ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýz da Onlarý heyecanla bekliyorlar, sabýrla
bekliyorlar. O zaman fazla bekletmeyelim. Onlarýn kalemini iyi tanýyorsunuz siz,
ekranlardaki, mikrofonlardaki sözlerini candan dinliyorsunuz. Kalem erbabý, kelam
erbabý olan isimler Onlar ayný zamanda. O zaman ehl-i kalem olan, ehli kelam olan,
ehl-i kemal olan isimleri ben alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine davet etmek
istiyorum. Vakit gazetesinden de iyi tanýdýðýnýz bir isim, Avukat Sayýn Sibel Eraslan
alkýþlarýnýzla… Özellikle genç kýzlarla ilgili yaptýðý araþtýrma yazýlar, eserler,
imzaladýðý kitaplarla iyi tanýdýðýnýz bir baþka Hanýmefendi Yazar Esra Nuray Sezer
Hanýmefendiyi de alkýþlarýnýzla alýyoruz sahnedeki yerlerine. Ben sözü, canlý
yayýnda bizi takip eden dostlarýmýzýn da þahitliðinde, burada bulunan sevgili
Baðcýlarýmýzýn güzide halkýyla beraber sizlerin de þahitliðinde, bizi bir adým daha
ileriye götürmek için en önemli zamanlarýný feda eden isimlere býrakýyorum. Avukat
Sibel Eraslan, Yazar Esra Nuray Sezer, alkýþlarýnýzla efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
66
Av. Sibel ERASLAN
Efendim hayýrlý akþamlar diliyoruz. Esra Haným benden gazetecilik olarak çok daha
tecrübeli olduðu için müsaade ederseniz ben ilk sözü kendilerine býrakmak
istiyorum. Buyurun efendim.
Esra Nuray SEZER
Çok teþekkür ediyorum. Evet, iyi akþamlar diliyorum. Özellikle de bu mübarek
ayda, çünkü Sevgili Peygamberimiz buyuruyor ki; "Recep, Allah'ýn ayý, Þaban,
benim ayým, Ramazan ise ümmetimin ayýdýr" diyor. Bize, bin aydan hayýrlý, seksen
yýlý kazandýracak olan bu ayda evlerinizden buraya kadar teþrif ettiniz, önce size
teþekkür ediyorum, sonra Baðcýlar Belediyesi'ne ve bu programý hazýrlayan, emeði
geçen herkese teþekkür ediyorum ve diyorum ki; gerçekten bu iftar çadýrlarýný
kültür merkezi haline, sosyal bir merkeze dönüþtürdükleri için onlarý yürekten
kutluyorum.
Evet, bugün kadýnýn sosyal, toplumda yerinden, iþte sosyal statüsünden
konuþacaðýz. Ama konuþmadan önce isterseniz kadýna bir bakalým. Kadýn nedir?
Ne olmasý gerekir? Kadýn sosyal hayatta nasýl yer edinmesi gerekir? Kadýnýn tarifini
yapmadan kadýný sosyal hayata taþýmamýz mümkün deðil. Evet efendim, kadýn her
zaman, yaratýldýðýndan bu tarafa yazýlan, tartýþýlan bir konu olmuþ. Gün gelmiþ
kadýn insan mýdýr, deðil midir tartýþmasý yapýlmýþ, gün olmuþ kadýn Dinlere kabul
edilmemiþ, kutsal kitaplara el sürdürülmemiþ ve insandýr fakat ruhu yoktur,
þeytandýr denilmiþ. Asýrlardýr kadýný aðlatmaktan, asýrlardýr kadýný incitmekten,
tokatlamaktan yorulmayan zalim elleri Ýslamiyet havada yakalamýþ, bütün
mazlumlarla birlikte kadýný da kurtarmýþ ve asýrlardýr onun örselenen vücudunu,
iffetin ve namusun timsalidir diye, nadide kumaþlara sarmýþ ve zalim ellerin tutup
sürüklediði kadýnýn saçlarýný tüllere bürümüþ ve bundan sonrada erkeklere
kadýnlarla iyi geçinin demiþ. Evet, insaný geleneklerinden, tarihinden ve
coðrafyasýndan ayýrmak mümkün deðildir. Haklarýn maddi ve manevi deðerlerinin,
kadýn üzerinde ne kadar etkili olduðunu görmeden kadýnýn sosyal hayatýndan
bahsetmek biraz imkansýz gibidir. Evet, kadýn sosyal hayata gelene kadar çok
zorluklar çekmiþ, çok süreçler atlatmýþ ve günümüze kadar gelmiþtir.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
67
Þöyle kýsa baþlýklar altýnda bunu söyleyecek olursak, bir Roma tarihine baktýðýmýz
zaman, inanýn okurken dahi insanýn içleri acýyor, bir de bunu yaþayan kadýn olarak
acaba ne kadar acý çektiler, onu bir düþünmek gerekir. Evet, Roma kültüründe kadýn
insan yerine konulmuyordu. Bir miras gibi satýlýyordu ve bir kýz çocuðu dünyaya
geldiði zaman, o kýz çocuðu, kundak, babanýn ayaklarý altýna býrakýlýyor, baba eðer
o çocuðu kabul edip kucaðýna alýrsa evine götürüyor, eðer baba çekip giderse o
çocuk tenha bir yere atýlýyordu ve hiçbir hayat hakký tanýnmýyordu. Düþünürlerden
Aristo bile, kadýný Roma'da sosyal bir varlýk olarak kabul etmedi, sosyal hayatta
ona rol vermedi ve kadýný halk meclislerine almadý.
Yahudilerde de bu böyle. Tevrat'a baktýðýmýz zaman "Kadýn, ölümden acýdýr" der. "Ýyi
bir erkek, kadýndan kendini kurtarandýr" der. Neden? Çünkü onlarýn inanýþlarýna
göre, Hz.Adem Babamýzý Cennetten çýkaran bir kadýndýr, kandýran bir kadýndýr, o
halde kadýn lanetlidir.
Hýristiyanlarda da böyledir. Kadýn, pis olarak terakki edilir. Ama ilk Müslüman
devlete baktýðýmýz zaman, Karahanlýlar'da durumun çok daha farklý olduðu gözlere
çarpar. Ahmet Yesevi'nin kýzý, Gevher Annemiz babasýnýn Divan-ý Hikmet kitabýný
kýrk kiþilik gruplarla kadýnlara okuduðunu ve kadýnýn yýllar önce, Müslümanlar
tarafýndan bir eðitmen olarak sosyal hayata atýldýðýný görürüz. Yine Osmanlýlara
baktýðýmýz zaman, gerçekten de kadýn, Osmanlýlarda her zaman toplumun yanýnda,
erkeðin yanýnda olmuþtur, en büyük rol oynamýþtýr.
Þimdi Ýstanbul'un tarihine þöyle bir bakalým. Valide Sultanlar, Gevher Nesibeler, iþte
Mihrimah Sultanlar, bütün bunlar, kadýnlarýmýzýn sosyal hayatta ne kadar etken
olduðunu gösterir. Ve Osmanlý erkeði kadýný sosyal hayata sokarken, Dinimizin en
önemli unsuru olan Ýnfak Kurumu'nu harekete geçirmiþ ve kadýný köprüler yaparak,
çeþmeler yaparak, hastaneler yaparak, camiler yaparak sosyal hayatta yanýna
almýþtýr. Bir de tabii ki en önemli husus;acaba kadýn sosyal hayatta böyle
merhalelerden, süreçlerden geçerken Asr-ý Saadet'te ne olmuþtur? Arap
Yarýmadasý'na baktýðýmýz zaman kýz çocuðunun adý bile yoktu. hatta diri diri topraða
gömülüyordu kýz çocuklarý. Ama bir adým ileri gittiðimiz zaman Asr-ý Saadet'te,
Ýslamiyet'in gelmesiyle Peygamberimiz bir hadislerinde ne diyor; "Bana üç þey
sevdirildi, kadýn, namaz ve güzel koku". Demek ki, bir adým geride kadýn köle
pazarýnda satýlýrken, kadýn diri diri topraða gömülürken öyle bir dine, kadýn, o dinin
temsilcisi olan Peygamberimize sevdirildi. Ve dikkat edin, ilk Müslüman bir kadýn,
ilk namaz kýlan bir kadýn, ilk Kelime-i Þahadet getiren bir kadýn. Ve ayný zamanda
Hz.Hatice Annemiz, kadýnýn adý olmadýðý bir zamanda, sosyal hayatta yeri olan,
ticaretle uðraþan bir Annemizdi. Kadýnlar için inen Nisa Suresi, Meryem Suresi,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
68
Mücadele Suresi, bunlar hep kadýnýn Ýslamiyet'te çok özel bir yerin olduðunu
gösteriyor. Þimdi 20. asra geldiðimiz zaman, hangi kadýn bir cumhurbaþkanýnýn
karþýsýna çýkýp da, ona hesap sorabilir? Ama kendisi hakkýnda Mücadele Suresi
inen Hare binti Salebe, Hz.Ömer'i durdurup saatlerce konuþup, O'na hesap
sorabiliyordu. Ve yine Assý Saadet'te Hz.Ömer(r.a), hutbesinde kadýnlarýn çok
mehir istediklerini söyledikleri zaman, yine bir annemiz, Devlet Reisi'nin karþýsýna
çýkýp, "Ya Ömer", Nisa Suresi'nin 20. Ayet'ini hatýrlatarak, "Allah'ýn bize vermiþ
olduðu bu emri, Allah'ýn bize vermiþ olduðu bu hükmü sen bizim elimizden
alamazsýn" diyordu. Ve yine Ýslam Devleti kurulduðu zaman Sevgili Peygamberimiz,
Hz.Esma ile Hz.Nesibe'yi yönetim kuruluna getirdi. Þimdi Ýslam Tarihi'ne baktýðýmýz
zaman, kadýn gerçekten Ýslam'ýn yayýlmasýnda, Ýslam'a hizmet etmekte hep erkeðin
yanýnda, ön safda oldu. Ve Sevgili Peygamberimize Mekke'den Medine'ye hicret
geldiði zaman yol arkadaþý kimdi? Hz.Ebubekir'di ve Onlar'a yardýmcý olan kimdi?
Hz.Ebubekir'in kýzý Hz.Esma Annemiz yardýmcý olmuþtu. Yemek taþýyarak, yol
göstererek, gözcülük yaparak. Ebu Cehil kapýsýna gelip, Hz.Esma Annemizi
öldürürcesine kadar dövmüþ, "Muhammed'in yerini bana söyle" dediði halde
Hz.Esma Annemiz, bir erkeðin dahi gösteremediði bir cesareti göstererek
"Bilmiyorum, sen ara ve bul" demiþti. Bunu duyan Sevgili Peygamberimiz ise,
"Hz.Esma'nýn gösterdiði bu cesareti hiçbir erkek gösteremez" diye cevap vermiþti.
Yine Peygamber Efendimiz savaþlara hanýmlarýný da yanýnda götürüyordu. Ve
Hz.Safýye'yi, Annemizi, bir kalenin savunmasýný O'na vermiþti. Halit Bin Velid'in
kýzlarý ve hanýmý binicilikte çok öndeydiler. Hz.Esma Annemiz, Hz.Nesibe Annemiz;
çok güzel savaþa giderler, çok güzel kýlýç kullanýrlar, hatta Hz.Nesibe Annemiz Uhud
Savaþý'nda bizzat Peygamberimizin yanýnda, Peygamberimizin koruma görevini
paylaþan Annelerimizden biridir. Þimdi, Ýslamiyet'te kadýn her zaman sosyal hayatta
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
69
erkeðin yanýnda, erkekle beraber yer almýþtýr. Hz.Ömer devrinde Þifa Hatun,
pazarlarý geziyordu, okuma-yazma öðretiyordu, kapý kapý dolaþýp Ýslamiyet'i teblið
ediyordu.
Peki, þimdi 20. asra geldiðimiz zaman, acaba kadýnýn sosyal hayattaki statüsü
nedir? Acaba biz kadýný sosyal hayata nasýl taþýdýk? Þimdi zaten kadýn baþlý baþýna
sosyal bir yaratýktýr. Doðduðu ndan. Ne diyor Sevgili Peygamberimiz? "Siz erkek
çocuklarý sevin, kýz çocuklarý zaten kendini sevdirir" diyor. Dikkat edin daha 2-3
aylýkken kýz çocuðu ailenin atmosferini deðiþtirir. Gülücükler daðýtmaya baþlar.
Ancak 5-6 aylýk olduktan sonra erkek çocuðumuz lütfeder gülmeyi. Demek ki
gerçekten yaratýlýþtan itibaren, kýzlar nedir, sosyal bir varlýktýr. Peki biz kadýnlarý
sosyal hayata taþýrken üç þeyi, üç temel faktörü göz önünde bulundurmamýz
gerekiyor. Kadýnýn anneliðini, kadýnýn hayat arkadaþlýðýný göz önünde
bulundurmamýz gerekiyor.
Evet, anne olan bir kadýný nasýl sosyal hayata taþýyacaðýz? Hani ne denir?
Toplumun temeli ailedir, ailenin temeli ise kadýndýr. Beþiði sallayan el, topluma
hükmeden eldir. Yuvayý diþi kuþ yapar. Yuvayý yapan diþi kuþu, beþiði sallayan eli
ve ailenin temelini sosyal hayata taþýrken çok dikkat etmemiz gereken bir husus
vardýr. Evet, size bir olay anlatmak istiyorum. Bir anneler gününde, kadýnlar
hapishanesinde bir programdayým. Ve kadýn mahkumlar kendi aralarýnda yýlýn
annesini seçmiþler. Sahneye gencecik bir anne geldi, kucaðýnda bir buçuk yaþýnda
oðlu ile. Demek ki; hapishanede de olsa kadýn kadýndýr, evde de olsa kadýn kadýndýr,
çalýþma hayatýnda da, sosyal hayatta da olsa kadýn kadýndýr. Siz hiçbir erkekler
koðuþunda kucaðýnda kundak olan bir babayý göremezsiniz. Bir kahvede
kucaðýnda kundaðý ile gelmiþ bir babayý göremezsiniz. Ama kadýnlar kahvehanesi
olsa, kucaðýnda kundaðý ile gelmiþ bir anneyi rahatlýkla görebilirsiniz. Çünkü neden,
kadýn bir kýz çocuðu dünyaya geldiði andan itibaren anne olarak dünyaya geliyor.
Ama bir erkek evlendikten sonra, çocuðu olduktan sonra, onu kucaðýna aldýktan
sonra baba olduðunun þuurunda. Ýþte Cenab-ý Allah'ýn Rab isminin tecelli ettiði,
Rahim isminin tecelli ettiði bu anneyi sosyal hayata taþýmak gerçekten çok zordur.
Çünkü Cenab-ý Allah Rab ismiyle bizleri terbiye ediyor. Bizlerin ayný zamanda bir
terbiyecilik, bir eðitimcilik görevimiz var. Bir Rahim ismi, þefkat eden, acýyan,
merhamet eden bir anne kadar evladý için hayatýný feda eden acaba kim vardýr?
Geçen gün bir gazete haberinde okudum, Amerika Birleþik Devletleri'nde bir orman
yangýný çýkmýþ ve yangýn bittikten sonra kontrol altýna almýþlar. Hasar tespit etmek
için ormana girdiklerinde, bir kuþun yanmýþ bir vaziyette, kül olmuþ bir vaziyette
durduðunu görmüþler. Sopa ile kaldýrdýklarýnda kuþun altýndan yavrularý çýkmýþ.
Ýþte gerek hayvanlarda olsun, gerek annelerde olsun hiç karþýlýk beklemeden,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
70
evladýmýz için hayatýmýzý ne yapýyoruz, feda ediyoruz. Þimdi ben burada birkaç
tane çarpýcý örnek vermek istiyorum. Ben ayný zamanda Moral FM'de on yýl Kadýnýn
Penceresi programýný yaptým. Bir gün programýma, tanýnmýþ bir Türk Halk Müziði
sanatçýsýný davet ettim. Özellikle yýllar geçtiði halde bunu unutmuyorum. Evine
sürekli telefon açýyorum, annesi çýkýyor, "Kýzým turnede" diyor. Ve çocuðu da 4-5
yaþýnda bir erkek çocuðu. Dedim ki; "Ya ne zaman evine geliyor?" "Ah evladým, hiç
evine gelmiyor ki" dedi. "Peki" dedim, "Çocuk annesiz ne yapýyor?" Hani kadýnýn
sosyal hayatýndan bahsediyoruz ya. Kadýn kadar sosyal ne var? Tanýmadýðýmýz
halde, nasýlsýn, iyi misin? Baþladýk ahbap olmaya. Gelmiþini geçmiþini bana
anlatmaya baþladý ve oðlunun bir hatýrasýný anlattý. Bunu özellikle dinlemenizi
istiyorum. Gerçi çok yerlerde konuþma yaptým ama bu konuþma biraz çok zor, çok
sesli çünkü. Biraz sükunet olsa daha güzel kendimizi konuþmaya vereceðiz ama
neyse bu da konuþmanýn dezavantajý olarak kabul edelim. Bir gün bu sanatçýnýn
oðlu anneannesine demiþ ki; "Anneanne sana bir þey söyleyebilir miyim?" "Evet
evladým söyle, ne diyorsun?" demiþ. "Anneanne seni çok seviyorum ama ne olur
kýrýlma, senin ölmeni çok istiyorum" demiþ. "Neden evladým?" demiþ. "Çünkü sen
ölürsen annem beni býrakacak yer bulamaz ve dýþarý çýkmaz, benimle beraber olur"
demiþ. Herhalde, bana göre konuþmanýn özü budur yani. Ve yine bir, yýllar geçti,
ben programda anlatmýþým, geçen gün bir arkadaþ bana anlattý. "Çocuðum" diyor
"sekiz aylýk" ve öðretim görevlisi bir haným, "ben" diyor "sýnýfta ders veriyorum. Bir
anda içimde bir sýkýntý olmaya baþladý. Ýçim yanýyor, yüreðim yanýyor. Mümkünatý
yok. Dersi býraktým, dekandan izin aldým ve eve gittim. Her zaman" diyor "kapýnýn
zilini çalardým, bu defa kapýnýn zilini çalmadým, kendi anahtarýmla açtým. Her
zaman içeri girerken ses verirdim, ses vermedim" diyor. "Evde bir sakinlik, evde bir
sükunet vardý" diyor. "Çocuðumun odasýna yaklaþtým, sessizce kapýyý açtým ve
gördüðüm manzara dehþetti" diyor. "Soðuk bir kýþ günü, bakýcý ayaklarýný uzatmýþ,
sýrtýný kalorifere dayamýþ ve ayaklarýnda çorap yok. Çocuðum yerde yatýyor ve
bakýcýnýn ayak baþ parmaðý çocuðumun aðzýnda ve onu emiyor" diyor. "Ben
kendimden geçmiþim, gözümü açtýðým zaman ise" diyor, bu öðretim görevlisi
haným, "Hastane köþesindeyim ve ondan sonra" diyor, "Kahrolsun feminizm diye"
diyor "Baðýrmaya baþladým. Kahrolsun kadýný evinden uzaklaþtýrmak isteyen,
kahrolsun annelikten uzaklaþtýrmak isteyen". Þimdi, bu tabi yanlýþ anlaþýlmasýn. Biz
kadýnýn sosyal hayatta olmasýna, kadýnýn çalýþma hayatýnda olmasýna asla karþý
deðiliz. Bugün buraya gelmemiz dahi, en büyük sosyal faaliyettir. Ama ben burada
vurgulamak istediðim, anneyi, hayat arkadaþýný evden dýþarý çýkartýrken,
çocuklarýný unutmamamýz gerekiyor.
Ben çok sýk yurt dýþlarýna programlara gidiyorum. Ve bana hep sorduklarý þu; "Esra
Haným, iþte Almanya'yý, Belçika'yý, Hollanda'yý, Avusturya'yý nasýl buluyorsun?" Hiç
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
71
de güzel bulmuyorum. Hani belki bir taþradan gitsem ilgimi çeker ama ben
dünyanýn en güzel þehri, incisi, Ýstanbul'dan gidiyorum. Ama diyorum ki; tek bir
þey var. Avrupa'da Ýslamiyet yok. bakýnýn yýllar önce, Ezher Üniversitesi'nden bir
hoca, asrýn müceddidine demiþ ki; Sultanahmet Meydaný'nda, "Hocam, Avrupa'yla
Osmanlý arasýndaki düþüncenizi söyler misiniz?" Ve asrýn müceddidi diyor ki;
"Osmanlý Avrupa'ya gebe, Avrupa Osmanlý'ya gebe yakýnda doðuracaklar". Ve
hakikaten doðurmuþ. Osmanlý'nýn bütün güzelliklerini Avrupa almýþ, Avrupa'nýn
bütün kötülüklerini ise biz almýþýz. Neden? Bakýn Avrupa'da bir anne çocuðunu
dünyaya getirdiði zaman, üç yýl devlet ona karþýlýksýz izin veriyor. Zaten Ýslamiyet'e
göre terbiye yaþý da 0-3 yaþýnda. Bir gün bir annemiz gelip Sevgili Peygamberimize
diyor ki; "Ya Resulallah çocuðumu terbiye etmek istiyorum, ne yapabilirim?"
"Çocuðun kaç yaþýnda" diyor. "Üç yaþýnda". Sevgili Peygamberimiz diyor ki; "Sen
terbiyede geç kalmýþsýn. 0-3 yaþýna kadar terbiye edecektin". Ýþte Avrupalý bunu
yapýyor. 0-3 yaþýna kadar çocukla anneyi birbirinden ayýrmýyor. Ve anne, çocuk üç
yaþýna geldiði zaman, iþ hayatýna, sosyal hayata atýldýðý zaman çocuðunu da
beraberinde götürüyor. Ya anaokuluna götürüyor, ya kreþine götürüyor, hiçbir
zaman anneyle çocuk arasýndaki bütünlüðü bozmuyor. Ýþte biz de kadýný sosyal
hayata atar iken annelik vasfýný unutmamamýz gerekiyor. Þimdi, Dr. Mahzar
Osman'ýn çok güzel bir sözü var, der ki; "Kadýný evin kafesinden çýkartanlar, onu
sokak ortasýnda kafeslediler" der. Evet, kadýný evin kafesinden çýkartalým ama onu
sokak ortasýnda, göz kafesine, iþ kafesine, annesizlik kafesine koymayalým. Hani
çok yaygýn bir reklam var; kariyer de yaparým, çocuk da yaparým diye. Evet kariyer
de yaparsýnýz, çocuk da yaparsýnýz ama birinden birini tercih etmek
durumundasýnýz. Yine yaþadýðým bir olayý anlatmak istiyorum. Yýllar önce bir
apartmanda otururken, karþý dairemde çalýþan bir anne-baba vardý ve bir tane de
erkek evlatlarý vardý. Anne bankacý, baba ise avukattý. Çok geç vakitlerde gelirlerdi.
Evet, çok geç vakitlerde gelirlerdi ve çocuk ise, ya biz alýrdýk çocuðu ya da
merdivene oturur annesini beklerdi. Bir gün baba diyor ki; "Ya çocuðun ya evin".
Kadýn diyor ki; "Ben sosyal bir kadýným, kesinlikle evde oturamam". Bunlar
ayrýldýlar. Ama yýllar sonra karþýlaþtým, hanýma dedim ki; "Çocuðun ne oldu?" Bana
söylediði þu; "Okuttum, evlenmedim, saçýmý süpürge yaptým ama yýllar sonra bana
oðlum þunu söyledi; anne benden teþekkür mü bekliyorsun? Benim kaybettiklerim
yanýnda, senin kaybettiklerin o kadar da deðerli deðil. Çünkü sen sosyal hayatý
tercih ettin. Sen çalýþma hayatýný tercih ettin, sabahlara kadar yorganýn altýnda
babasýz kalýþýmý, aðlayýþýmý göz ardý ettin dedi bana" dedi.
Evet, tabii ki kadýnlýk vasfý dedik, annelik vasfý dedik ama bir de kadýnýn hayat
arkadaþý olma vasfý var. hayat arkadaþý olma vasfýna geçmeden önce, arkadaþlar
üç dakikamýn kaldýðýný söylüyorlar. Ýsterseniz ben sözü Sibel Haným'a vereyim. Eðer
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
72
vakit varsa bir hayat arkadaþýnýn sosyal hayatta nasýl olmasý gerektiðini de tekrar
sizinle paylaþýrýz.
Av. Sibel ERASLAN
Efendim çok teþekkür ediyoruz. Esra Haným o kadar mükemmel bir sorumluluk
tablosu çizdi ki, ben kendimi bu tablonun altýnda, gerçekten ezilmiþ hissediyorum.
Esra Nuray SEZER
Senin hatýraný da anlatmadým. O da çok ilginçti, sonra anlatýrýz.
Av. Sibel ERASLAN
Evet. Ama ben þimdi biraz rövanþ alacaðým müsaade edersen, erkekler tarafýndan.
Þimdi, bir kere yalnýz deðiliz. Yani kadýnlar veya erkekler gibi böyle kamplaþmýþ iki
grup yok. Ve mükemmel anneler tarafýndan da idare edilmiyor toplum. Hepimizin
eksiklikleri var, hepimizin kusurlarý var. Cenab-ý Allah bir erkek ve bir diþi üzerinden
yarattý. Hilkatin baþlangýcýnda bir erkek ve bir kadýn var. Ve muhakkak ki
sorumluluklarý birbirine denk. Eþit demesek de birbirine denk. Esra Hanýmefendi
çok önemli bir yerden baþladý. Anne baþlangýcýndan çizdi toplumu ama müsaade
ederseniz ben biraz babalar cihetin de bu sorumluluðun paylaþýlmasý gerektiðini
zikrederek konuþmama girmek istiyorum.
Ramazan ayýndayýz. Her birinizin Ramazan-ý Þerifini ben de tebrik ediyorum. Baþý,
ortasý ve sonu birer rahmet örneði olan Ramazan ayýnda inþallah hepimizin Kadir
Gecesi'ne kavuþmamýz ve arýnanlardan, teslim olanlardan, temizlenenlerden,
tövbesi makbul olanlardan olmak niyetiyle Kadir Gecesi'ne þimdiden niyetlendik.
Çok büyük bir heyecan içindeyiz. Baðcýlar Belediyemiz saðolsun her yýl yepyeni bir
hamleyle hem sosyal hizmetleri, belediyecilik hizmetleri hem de Ramazan
dolayýsýyla yaptýðý deðiþikliklerle her seferinde bizi þaþýrtýyor. Bu sene de bir
lunaparkla karþýlaþtýk. Ýtiraf etmek gerekirse ben çocukluðumda hep lunaparkta
vazifesi olan insanlardan biri olmak isterdim. Yani ya uçan sandalyelerin
düðmesine basan, çalýþtýran adamlardan birisi olmak isterdim ya þu kasnak atan
kýzlardan birisi olmak isterdim. Bakayým o kasnaklarý toplayýnca nasýl olacak falan
ama en merak ettiðim yer korku tüneliydi. Hiç girmedim korku tüneline. Þimdi
burada da belki korku tüneli yok ama korku tüneli bugün toplumumuzu tamamen
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
73
sarmýþ, kuþatmýþ durumda. Savaþ var, iþgal var, yoksulluk var, adil olmayan gelir
daðýlýmý var, hukuksuzluk var ve bunlar bana sorarsanýz bir lunaparktaki koku
tünelinden çok daha korkunç. Biz hayatý adeta bir korku tünelinin içinden geçerek
yaþýyoruz. Onun için belki de lunaparka ihtiyacýmýz yok ama yine de Ramazan
dolayýsýyla açýlmýþ bu Ýftar ve Ýrfan Sofralarý'nýn bir parçasý olmak beni sevindiriyor,
þereflendiriyor. Yeni Belediye Baþkanýmýz Lokman Çaðýrýcý Beyi de selamlýyorum
efendim, saygýlarýmý sunuyorum. Sayýn Feyzullah Kýyýklýk idi Belediye Baþkanýmýz.
Çok sevdiðimiz, saydýðýmýz. Hakikaten gurur duyduðumuz. Çalýþmalarýyla
göðsümüzü kabartan bir Baþkanýmýzdý. Ýnþallah Lokman Çaðýrýcý Bey de Feyzullah
Bey'in býraktýðý yerden devam edecek. Hizmetlerin hedefini daha yükselterek
Baðcýlar'ý Ýstanbul'un bir örnek kenti olarak yükseltecek inþallah.
Bugünkü konumuz "Kadýn, Toplumsallaþma ve Sosyal Hayat". Baþta da söylediðim
gibi ben sosyal hayatýn içerisinden kadýný adeta bir laboratuar ameliyatý gibi kesip,
çýkartýp alma taraftarý deðilim. Tam tersine kadýnýn toplum içerisinde bulunduðu
sosyal gruplarla ele alýnmasý gerekiyor. Yani baþta kocasýyla ve çocuklarýyla; baþta
ebeveynleriyle, annesiyle babasýyla; baþta komþularýyla birlikte, mahallesiyle
birlikte, yaþadýðý kentle birlikte, yaþadýðý ülke ve yaþadýðý dünya ile birlikte ele
alýnmasý gerekiyor. Yoksa tek baþýna toplum içerisindeki erkeði, toplum içerisindeki
kadýný konuþtuðumuz zaman bu fertlere tek tek aþýrý sorumluluklar yükleniyor. Biz
sorumluluðu paylaþtýrmayla, infak etmeyle, daðýtmayla, pay etmeyle ahlaklanmýþ
bir medeniyetin çocuðuyuz her þeyden evvel. Bakýnýz çok güzel örnekler verdi Esra
Hanýmefendi. Diri diri topraða gömülen kýz çocuklarýna hakkýný soran bir kitap ve
Peygamberin(s.a.v.) ümmeti olarak, yine kendisini "Ben kýzlar babasýyým" diye
takdim eden merhamet sahibi bir Peygamberin(s.a.v.) ümmeti olarak tabii ki bizim
merhamete yönelik bir saðduyu il bakmamýz gerekiyor hayata. Saðduyu derken
salt bir merhamet, uzaktan acýmak deðil; empati, kendinizi o kiþinin yerine koymak.
Kendinizi baþkasýnýn yerine geçirerek hayata bakabilmek, baþkasýnýn gözleriyle de
görebilmek hayatý. Budur bahsettiðimiz.
Ben Vakit Gazetesi ve Gerçek Hayat Dergisi'nde yazýyorum. Aslýnda avukatým, asýl
mesleðim hukukçuluk. Fakat mesleðimi yapamýyorum. Çünkü ülkemizde 40 yýldýr
devam eden bir baþörtü yasaðý var. Baþörtüleri olduklarý için kadýnlar ülkemizde
yükseköðrenimlerine devam edemiyorlar ve meslek sahibi ise mesleðini
yapamamakla karþý karþýyalar. Ama hayat devam ediyor size bir þey söyleyeyim.
Yani bir yerde bir yasak, bastýrma, bir yerde bir "Aman giremezsin" duraðý varsa
baþka bir yerde de hayat devam ediyor arkadaþlar. Nitekim biz yýllar yýlý, bakýn 40
yýldýr devam eden bir maðduriyet var, onbinlerce kadýn, onbinlerce anne bu
maðduriyeti yaþadý. Fakat yine de hayatý devam ettirmeyi baþardý bu kadýnlar. Fakat
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
74
hayatý devam ettirmeyi baþaramayan kardeþlerimiz de var. Bunun için biz hayatýn
tarafýnda, savunmanýn tarafýnda olmak zorundayýz. 1993 yýlýnda Cemile Ayhan
isminde bir kýz kardeþimiz beline üç çocuðunu baðlayarak Dicle Nehrine atladý.
Beline üç çocuðunu baðlayarak Dicle Nehrine atlamasý çok büyük bir infiale
sebebiyet verdi. O zamana kadar kadýn intiharlarýný duymuþtuk, okumuþtuk ama
takdir edersiniz ki bir anne belki kendi canýna kýyabilir ama kendi evladýnýn canýna
kýyamaz. Ne olmuþtu da Cemile Ayhan beline üç çocuðunu baðlayýp ve kendini
Dicle Nehrinin gözüne atmýþtý? Bunun üzerine biz, Cemile Ayhan'ýn hayatýný
araþtýrmaya baþladýk yazar arkadaþlarla. Diyarbakýr'da, Batman'da arkasýndan, peþi
sýra gelecek kadýn intiharlarýna da ýþýk tutacak sonuçlar bulduk Cemile Ayhan'ýn
intiharýndan sonra.
Cemile Ayhan köyünden göç etmek zorunda kalmýþ yani köyünde evlenmiþ,
düðünü derneði olmuþ, Allah'ýn emri Peygamberin kavliyle istenmiþ hatta çocuklarý
da köyde dünyaya gelmiþ fakat daha sonra güvenlik sorunlarý sebebiyle köylerini
terk etmek zorunda kalmýþlar, þehre göç etmiþler. Diyarbakýr'da kocasý taksi
þoförlüðüne baþlamýþ, tabii hayatlarý allak bullak olmuþ. Rençberken, çiftçiyken,
hayvancýlýkla uðraþýrken, bir köy hayatý içerisindeyken aniden düzen sarsýlýnca,
terör gibi bir sebeple düzen sarsýlýnca ve insanlar zorunlu olarak göçe tabi
tutulunca ne oluyor? Bütün toplumsal düzen infilak ediyor ve yeni kentin kurallarýna
uymakta zorluk çekiyor insanlar. Cemile Ayhan kocasýyla büyük kente göç ettikten
bir müddet sonra bakýyor ki kocasý bir gece hayatýna alýþýyor. Eve gelmemeye
baþlýyor, içki içmeye baþlýyor, eve ekmek parasý býrakmamaya baþlýyor ve Cemile
bunlarý kocasýna söylediði zaman da þiddet görmeye, dayak yemeye baþlýyor.
Þiddet dayanýlmaz dereceye gelince çocuklarýný topluyor ve annesinin, babasýnýn
yanýna, köylerine gidiyor bu sefer ama köy hayatý da malum. Hayat standartlarý çok
zor þartlar altýnda devam ediyor. Cemile Ayhan'ýn annesi, babasý diyorlar ki
"Evladým biz çok fukarayýz, fakiriz. Evet sen belki kendin gelsen biz sana tekrardan
bakarýz, evimiz sana açýktýr ama sen üç tane de çocuk getiriyorsun yanýnda. Biz bu
üç çocuðun sorumluluðunu alamayýz. Zaten bir lokma ekmek bulmak derdindeyiz".
Cemile, üç çocuðunu alýp tekrar Diyarbakýr'a dönüyor. Fakat kocasý bu sefer
kendinden habersiz annesine, babasýna gittiði için bunu kapýnýn önünde bekletiyor.
Sabah kadar çocuklarýyla paspasýn önünde oturuyorlar. Komþularý bunlarý görüyor.
Gören komþularýnýn anlattýklarýndan anlatýyorum sizlere. Ondan sonra akþam
oluyor; koca, kapýyý açýyor. Cemile ile çocuklar bütün geceyi ve bütün gündüzü o
paspasýn üstünde geçirmiþ. Onlarý içeri alýyor. Ýçeride kavga kýyamet kopuyor tabi.
O derecede bir kavga ki yada o derecede tek taraflý bir þiddet ki Cemile'nin
kaburgalarý kýrýlmýþ bir vaziyette komþusunda 10 gün kadar kalýyor. O arada Cemile
sürekli olarak bir çýkýþ yolu arýyor. Fakat Cemile, Türkçe konuþmayý ve yazmayý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
75
bilmediði için, çalýþma hayatý ile ilgili herhangi bir tecrübesi olmadýðý için, Cemile
okula gitmediði için, Cemile herhangi bir sanat, herhangi bir zanaatla uðraþmayý
bilmediði için kendisine çalýþacak bir iþ sahasý da bulamýyor. Ve bu bir haftalýk süre
içerisinde hayatýna dair çýkýþ yolu bulamadýðý için en sonunda Dicle Nehrinin
kýyýsýna gidiyor ve O'nu kabul etmeyen bu hayattan, O'nu kabul etmeyen bizlerin
arasýndan çocuklarýný beline baðlayarak, intihar ederek ayrýlýyor ve veda ediyor.
Nehirden çýkarýldýklarý zaman üç çocuk da beline baðlý. Bakýn kaybolmasýnlar diye,
cesetlerini ararlarken kaybetmesinler, bulamazlar diye üç çocuðunu da beline
baðlamýþ. Üç çocuðuna da sýmsýký tutunmuþ.
Ellerini açamýyorlar. Hani Hz.Ömer'in(r.a.) bir sözü vardýr ya, "Dicle kýyýsýnda bir
oðlak kaybolsa suçlusu benim diye titrerim" diyor Hz.Ömer(r.a.). "Uyuyamam"
diyor. Burada Dicle Nehri kýyýsýnda üç çocuklu, üç oðlaklý bir anne, üç yavrulu bir
anne hayata gözlerini yumuyor ve biz çok rahat yatabiliyoruz yerimizde. Dinden
konuþuyoruz, vatandan, milletten konuþuyoruz, siyaset yapýyoruz, politika
yapýyoruz, yapýyoruz, yapýyoruz, yapýyoruz ama o nehrin dibinde yatan o anne ve
çocuklarýnýn meselesine bir cevap bulamýyoruz. Arkadaþlarla çok uzun toplantýlar
yaptýk, Cemile Ayhan'ýn yaþadýðý yerlere gittik. Ben kadýn intiharlarý üzerine çalýþtým
uzun yýllar, niçin intihar ediyorlar kadýnlar diye. Hatta Batman'daki kadýn intiharlarý
ile ilgili yazýlarýmdan dolayý DGM'de yargýlanmýþýmdýr. "Bu kadýnlar niçin intihar
ediyor" diye soru sormak Türkiye'de tehlikeli bir iþtir, baþýnýzý belaya sokacak bir
iþtir. Neyse efendim, biz þöyle bir sonuca vardýk arkadaþlarla. Evet, gönül ister ki
hep güllük gülistanlýk geçsin kadýnla erkeðin arasýndaki ev halleri. Gönül ister ki
Leyla ile Mecnun gibi birbirlerini sevsin karý-koca. Gönül ister ki herkese örnek bir
nesil yetiþtirsin örnek Ýslam toplumu evleri ama hayatýn gerçekleri bu gönlün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
76
istediði gibi sonuçlar vermiyor. Öyleyse biz hayatýn gerçeklerine göre de hazýrlamak
zorunda deðil miyiz kýz çocuklarýmýzý? Bakýnýz ben 7 yýllýk bir çalýþma sonrasýnda
Hz.Fatýma ile ilgili bir kitap yazdým. Bu kitapta çok þaþýrtýcý gerçeklere rastladýðýmý
yazdým defalarca kere. Biz hep dinimizi, Ýslam ahlakýný kadýný sosyal hayatý
içerisinden zinhar çeken, evinin dýþýna çýkartmayan bir din portresi olarak okuduk
þimdiye kadar. Ama Hz.Peygamber Efendimizin(s.a.v.) hayatýna baktýðýmýz zaman,
biz O'nun çevresinde yetiþtirdiði kadýn Sahabelere ve bizzat ehlibeytine, bizzat kendi
kýzýna, Hz.Fatýma'ya özgüvene dayalý bir eðitim verdiðini görüyoruz. Hz.Fatýma'nýn
çok iyi bir hekim olduðunu bilmezdim. Bu araþtýrmalar sayesinde öðrendim. Çok
iyi bir doktordur. Devrinin en iyi doktorlarýndan birisidir Hz.Fatýma. Hz. Fatýma el iþi
bilir, dokuma bilir, dikiþ bilir. Hz.Fatýma þairedir. O'nun yazdýðý þiirlerin üzerine þiir
yok hâlâ edebiyat dünyasýnda. Yazdýðý þiirlerden bir tanesi þöyle: "Ey babacýðým"
diyor,
Ey babacýðým
Sen gidince üzerime öyle keder yükleri çöktü ki
O kederler gündüzlerin üzerine düþseydi
Gündüzler ziyasýný kaybeder geceye dönerdi
diyor babasýnýn yokluðunu, babasýnýn vefatýna olan hüznünü anlattýðý þiirlerinde.
Þimdi þaire bir kadýn, doktor bir kadýn. Ayný zamanda ev iþlerini bizzat kendi yapan,
çocuklarýný kendi eðiten, yardýmcý kullanmayan, hizmetçi kullanmayan bir kadýn.
Savaþýn içerisinde, Mekke'nin fethinde babasýyla birlikte Mekke'nin fatihleri
arasýnda olan bir kadýn. Uhud Harbinde babasýnýn kanayan yanaðýný, Aleyhissalatü
Vesselam Efendimizin biliyorsunuz yanaðýna çok büyük bir taþ isabet ediyor ve
kanama baþlýyor. Bu kanamayý kimse durduramýyor. Hz.Fatýma geri hizmetlerde
çalýþtýðý halde savaþýn yapýldýðý ana merkeze ilerleyip babasýnýn yanaðýndan akan
kaný kendi eliyle durduruyor. Bu kadar mahir. Bunu niçin anlatýyorum? Bizi, Ýslam
toplumlarýný kadýný meslek sahibi olmaktan men eden, kadýný sosyal hayattan
soyutlayan bir portre içerisinde göstermek istiyorlar da onun için. Halbuki bunun
tam tersine. Kadýnýn sosyal hayat içerisinde onuruyla, özgüveniyle, ahlakýyla,
örnek kimliðiyle var olduðu bir sistem önermiþtir Hz.Peygamber Efendimiz(s.a.v.).
Cemile Ayhan örneðine geldiðimizde ise biz Cemile Ayhan'ýn muhakkak okullara
gidip liseyi, üniversiteyi bitirip illaki memur olmasý, öðretmen olmasý, illaki mimar,
avukat, doktor olmasý ve "ancak böyle kurtulur" olmasý þeklini sunmuyoruz sizlere.
Ne diyoruz? Bir gün gelir Cemile Ayhan gibi bir düzeye hepimiz varabiliriz, bir gün
gelir babalarýnýzý kaybedersiniz, bir gün gelir kocalarýnýzý kaybedersiniz, bir gün gelir
oðullarýnýz size sýrtýný çevirir, bir gün gelir çok iyi devam eden güllük gülistanlýk
evliliðiniz, üstüne toz kondurmadýðýnýz kocanýz, eþiniz bir gün gelir deðiþir. Her þey
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
77
olur, bu dünya hakikaten yuvarlak. Nasýl bir top dönerse dünya da o þekilde
dönüyor ve dünya yörüngesine eðik. 23 derece, 27 dakika eðik. Niye eðik derseniz
dünyanýn hali eðik de onun için. O yüzden biz dünyada her þeyden evvel Allahü
Teâlâ'ya güveneceðiz tabi ki, elbette. Allahü Teâlâ'nýn önünde baþ eðmenin dýþýnda
hiçbir mihrakýn önünde baþ eðmiyoruz fakat kendimize güvene dair birtakým
zeminler de hazýrlamak zorundayýz. Nedir o? Bakýnýz, Cemile Ayhan'ýn intiharý
üzerinden, kadýn intiharlarý araþtýrmalarý üzerinden yaptýðýmýz çalýþmalar sonucu
kurulmuþtur ÝSMEK'ler. Bakýn, ÝSMEK bugün dünya tarihine girecek bir kurumdur.
Ýstanbul'da Sanat ve Meslek Edindirme Kurslarý. Ýþte bu intihar eden kadýnlarýn
intihar etmemesi için düþünülen, planlanan kurumlardan bir tanesidir. Cemile
Ayhan gibi Diyarbakýr'da, Batman'da "Ýntihar eden kadýnlarýn intiharlarýný durdurmak
için neler yaparýz?" sorusunu cevaplarken bu kadýnlarýmýza, yüksek tahsil yapma
imkaný bulamamýþ kadýnlarýmýza, hani "kollarýna bir altýn bilezik takmak" derdi buna
büyükannelerimiz. Ha, her kadýn koluna bir altýn bilezik takacak. Bakýnýz size
þiddetle ilgili bir rapordan bahsedeyim. Siz hep tahsili daha az olan kadýnlarýn daha
çok dayak yediðini düþünürsünüz deðil mi? Ben öyle düþünürdüm. Hani garip,
konuþamýyor, hakkýný iddia edemiyor daha fazla dayak yer. Hayýr, öyle deðil.
Yükseköðrenim yapma arttýkça kadýnlarýn dayak yeme oraný artýyor Türkiye'de.
Üniversite mezunlarý ilkokul mezunlarýna kýyasla daha fazla dayak yiyorlar
Türkiye'de. Ha, bu neyi gösteriyor? Üniversite mezunu olsan da dayaktan kaçýþ
yolu yok! Öyleyse iþte ben dayak yememek için, kendime olan saygýmý yitirmemek
için onurlu bir Ýslam kadýný olarak, bu toplumun onurlu bir üyesi olarak ayaklarýmý
yere basmak zorundayým. ÝSMEK'lerle bu saðlanýyor, bunu saðlamayý hedefliyor
Büyükþehir Belediyesi ve diðer belediyelerimiz. Nitekim bu Ankara'daki
belediyelerde de var, Ýzmir'deki belediyelerde, Güneydoðu'da ve Doðu Anadolu'da
birkaç belediyede de devam ediyor. Özellikle Güneydoðu'da ÇATOV'lar aracýlýðýyla
devam ediyor. Niçin meslek edindireceðiz, sanat edindireceðiz bu kadýnlara? Yarýn,
öbür gün dünyanýn bin türlü hali var. Tek baþlarýna kaldýklarý zaman, Cemile Ayhan
gibi çocuklarýný bellerine baðlayýp dereden aþaðý, nehirden aþaðý, denizden aþaðý
kendilerini atmasýnlar diye. Ýnþallah ben bu Meslek ve Sanat Edindirme
Kurslarýndan mezun olan (bu sene 150 bin kiþi mezun oldu) bu kadýnlarýmýzý
sadece kendilerini deðil toplumu ferahlatan, toplumu düze çýkaran, toplumun hem
refah seviyesini hem moral düzeyini yükseðe çýkaran anneler olarak sevgiyle
saygýyla selamlýyorum her birisini. Ve tekrar hayata kazandýrdýlar o kadýnlar
kendilerini diye düþünüyorum. Biz onlarý kazandýk deðil onlar kendilerini bu hayata
yeniden kazandýrdýlar. Ve özellikle özürlü kardeþlerimizle ilgili, engelli
kardeþlerimizle ilgili bir þey daha söylemek istiyorum. Engelli çocuðu olanlarla
yaptýðýmýz toplantýlarda hep anneler geliyor toplantýlara. Babalarýn engelli bir
çocuðun elinden tutup da bu toplantýlara getirdiklerini görmüyoruz. Allah aþkýna bu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
78
engelli olan çocuklar sadece annelerinin çocuklarý mý? Öyle bir hale geliyor ki o
anneler, o çocukla birlikte hayatlarý kararmýþ, toplumdan dýþlanmýþlar, apartmanda
istemiyorlar, sokakta istemiyorlar onlarý, çok ses çýkartýyor, uyum saðlayamýyor,
cam kýrýlýyor, gürültü yapýyor ve bunun gibi bir sürü sebep öne sürülerek. Onlarý
elimizden geldiðince dýþlamýþýz, dýþlamýþýz, dýþlamýþýz, öteye atmýþýz ve anneleriyle
baþbaþa býrakmýþýz o engelli çocuklarýmýzý. Yurtdýþýna gittiðiniz zaman hayret
ediyorsunuz. Almanya'ya, Ýngiltere'ye indiðiniz zaman, "Yahu bu adamlarýn dörtte
üçü engelli mi?" diye düþünüyorsunuz. Niye? Çünkü bütün engelliler sokakta,
toplumun içine karýþmýþlar. Yaþýyorlar, hayatla beraberler, bir bütünler. Ama biz
anneleriyle birlikte evlerin içine, mümkünse bir de evlere gittiðinizde evlerde de
göremiyorsunuz o çocuklarý. En dip odalarda, o en dip odanýn en arka köþesinde
adeta bir onur kýrýklýðý, adeta utanýlacak bir þeymiþ gibi. Hayýr, özür ve engel
utanýlacak bir þey deðildir. Eðer biz bu engeli paylaþmýyorsak utanýlacak þey
bizimdir. Ýþte hayatý paylaþmamýz gerekiyor. Karý-koca, anne-baba, kardeþler,
komþular hatta komþular, mahallelilik kavramý, kentlilik kavramý. Bunlarý tekrardan
hepsini canlý bir halde hayat getirmezsek, tek tek atomize bir yalnýzlýða mahkum
edildiðimiz karanlýk bir gelecek bekliyor bizi. Onun için kadýnýn sosyal hayattaki yeri
deðil insanlarýn, hepimizin sosyal hayattaki yerini tartýþtýðýmýzý düþünüyorum ben
bu toplantýda. Bugün burada konuþma fýrsatý veren Baðcýlar Belediyesine ve bu
Ramazan gününde bizi sabýrla dinleyip þu lunaparkýn rengarenk oyuncaklarýna
deðil de buradaki konuþmalara gelen sizlerin sabrý için ayrýca teþekkürlerimi
sunuyorum efendim. Dualar hepimizin üzerine. Biz, Ýslam aileleriyle iftihar ederiz.
Ýnþallah bu ailelerle iftihar edeceðimiz güzel ve güçlü bir Türkiye'ye hep birlikte el
ele.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
79
7.Gün
PANEL
“Çocuklar Gecesi (Çocuðun Ramazaný)”
Konser
Grup 571
Þiir tarife gelmez pek
O bir týlsýmlý uðraþtýr
Sezilmez sýrrý dýþtan
Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr
Sunucu
Güzel bir Ramazan akþamýndan hepinize hayýrlý akþamlar. Her akþam buraya kendi
sahalarýnýn en iyileri geliyor ve o akþamki programýn analizini en iyi þekilde
yapýyorlar ve bizlerin istifadesine sunuyorlar. Bu akþam da çok önemli bir konumuz
var. Ama zannediyorum ki hemen hiçbiriniz az sonra gelecek isimleri daha önce hiç
duymadýnýz. Ama onlar bu konuda en iyi konuþabilecek aðýzlar olarak burada
olacaklar. Kendi pencerelerinden konunun belki de tam özünden bahsedecekler.
Onlar kendi pencerelerinden bu konunun uzmanlarý. Çünkü kendi pencerelerinden
Ramazaný anlatacaklar bize. "Çocuðun Ramazaný" konulu panelin konuþmacýlarýný
her akþamdan biraz daha yüksek geleceðini umduðum alkýþlarýnýzla sahnedeki
yerlerine davet etmek istiyorum. Saliha Nur Derin… Abdullah Çaðlayan… Levent
Koç… Tayyip Ertuðrul… Elif Atalay… Ve ayný zamanda bu akþamki oturumun
baþkanlýðýný yapacak olan Ýbrahim Harun Tarhan… Alkýþlarýnýz kardeþlerimize güç
oluyor, destek oluyor. Ben sözü çok fazla uzatmak istemiyorum. Kendi
dünyalarýnda yaþadýklarý Ramazaný, bizlere de çok þey öðreteceðine inandýðým
bakýþ açýlarýyla aktarmalarý için sahneyi kendilerine devretmek istiyorum. Söz,
Oturum Baþkaný Ýbrahim Harun Tarhan'da. Buyurun Baþkaným!..
Ýbrahim Harun TARHAN
Sevgili büyüklerim, saygý deðer misafirler; hepiniz hoþ geldiniz. Güzel bir Ramazan
akþamýnda, güzide bir mekanda, Baðcýlar Belediyesi'nin düzenlemiþ olduðu
etkinlikler çerçevesinde sizlerle birlikte olmanýn mutluluðunu yaþýyoruz. Bugün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
82
sizlerle olduðumuz müddetçe, biz çocuklarýn Ramazanda yaþadýðý duygularý,
düþünceleri, Ramazanýn geliþiyle birlikte çocuklarýn yaþadýðý heyecandan, eskiden
yaþadýklarý anýlardan oluþan bir panel yapmaya çalýþacaðýz. Bugün sizinle beraber
olduðumuz sürece Ramazanda biz çocuklarýn yaþadýðý duygular, gördüðü
güzellikler ve Ramazanla ilgili yaþadýðý anýlardan oluþan bir panel hazýrlayacaðýz.
Öyle sanýyoruz ki; siz de küçükken bu mutluluklarý yaþamýþsýnýzdýr. Ama sürekli
hep eski Ramazanlar, eski Ramazanlar deyip duruyorsunuz. Biz de merak ediyoruz
eski Ramazanlarý. Bir de siz bizim aðzýmýzdan þimdiki yeni Ramazanlarý dinleyin.
Çünkü gelecekte yeni Ramazanlar, yarýnýn eski Ramazanlarý olacaklar. Bakalým
arkadaþlar günümüzün Ramazanýný, Ramazan coþkusunu sokaklarda, evlerde, iftar
sofralarýnda nasýl yaþamýþlar?
Öncelikle ben kendimden bahsedeyim. Ben; Ýbrahim Harun Tarhan. Lise 2. sýnýf
öðrencisiyim. Saðdan arkadaþýmla baþlayalým. Kendini tanýtýr mýsýn Tayyip?
Tayyip ERTUÐRUL
Adým; Muhammed Tayyip, soyadým; Ertuðrul. Dede Korkut Ýlköðretim Okulu'na
gidiyorum. Orta 1'e geçtim, Balýkesirliyim.
Saliha Nur DERÝN
Ýsmim; Saliha Nur, soy ismim; Derin. Birikim Koleji'ne gidiyorum. 8.sýnýf
öðrencisiyim.
Ýbrahim Harun TARHAN
Soldan devam edelim.
Levent KOÇ
Adým; Levent, soyadým; Koç. Ufuklar Ýlköðretim Okulu'na gidiyorum. 8.sýnýf
öðrencisiyim, Orduluyum.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
83
Elif ATALAY
Adým; Elif, soyadým; Atalay. Þükrü Saraç Ýlköðretim Okulu'na gidiyorum. 5'e
geçtim, Ardahanlýyým.
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ýsmim; Abdullah, soyadým; Çaðlayan. Bahçelievler Anadolu Lisesi'nde 1.sýnýf
öðrencisiyim. Biz arkadaþlarla Teneffüs Dergisi'nde yazýyoruz. Umarým memnun
kalýrsýnýz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Arkadaþlarýma teþekkür ediyorum. Öncelikle bize bu imkaný tanýyan Baðcýlar
Belediyesi'ne ve TV Net televizyonuna teþekkür etmeyi bir borç biliriz. Öncelikle ben
arkadaþlarýma, "Ramazan denilince aklýnýza neler geliyor?" sorusunu yöneltmek
istiyorum. Saðdan baþlayalým. Tayyip.
Tayyip ERTUÐRUL
Ramazan denilince aklýma o güzelim ezan sesleri geliyor. Ramazanda daha bir
deðiþik oluyor. Sonra geceleri sabah ezanýna kadar karnýmýzý doyurduðumuz sahur
yemekleri geliyor aklýma. Oruç tutarken acýkýp, susama geliyor aklýma. Orucumuzu
tutup sýra açmaya geliyor ve iftar zamaný geliyor aklýma ve en son olarak iftar
gezmeleri geliyor aklýma.
Ýbrahim Harun TARHAN
Saliha arkadaþým seninle devam edelim…
Saliha Nur DERÝN
Ramazan denince aklýmýza ilk önce oruç ibadeti geliyor. Oruç ise Ýslam'ýn 5
esasýndan biridir. Genç, yaþlý; kadýn, erkek, hepimiz bu ibadeti yerine getiriyoruz.
Bu ayda, zekat ve fitre baþta olmak üzere zenginlerimiz, fakirlerimize yardým ediyor.
Bu yüzden bu ay bana göre daha çok ibadet ayý, yardýmlaþma ve kaynaþma, ayrýca
sevgi ve þefkat ayýdýr.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
84
Ýbrahim Harun TARHAN
Abdullah, seninle devam edelim…
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ramazan denilince aklýma tasarruf geliyor. Yemeden ve içmeden tasarruf.
Nefsimizden de tasarruf etmek aklýma geliyor. Diðer Müslüman ülkelerde birer
hurma ve yarým bardak su ile iftar ve sahur yapan Müslüman kardeþlerim aklýma
geliyor. Ayrýca aklýma unutulmaya yüz tutmuþ komþuluklar ve dostluklar geliyor. Bir
de Ramazanda Ramazan çadýrlarýna gitmek, Sultanahmet Kitap Fuarý'na gitmek ve
minarelerde yanan kandilleri izlemek geliyor aklýma.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent, seninle devam edelim…
Levent KOÇ
Ramazan ayý Ýslami duygularýn Müslümanlar arasýnda pekiþmesidir. Yardýmlaþma
ve dayanýþma ayýdýr Ramazan ayý. Ýslami deðerlere bu ayda daha fazla deðer verilir.
Örneðin; sabah namazýna herkes erinerek kalkar, ama sevap kazanmak için bu
ayda daha güzel ve daha rahat bir þekilde sabah namazýmýzý kýlarýz. Sonra o
annemim elinden yaptýðý þekerpare aklýma geliyor, o da çok güzel oluyor. Bu
kadar…
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif kardeþim seninle devam edelim…
Elif ATALAY
Ramazan denilince aklýma oruç geliyor. Afrika'daki bugün ve geçmiþte aç kalan
arkadaþlarým, kardeþlerim aklýma geliyor. Ramazan denilince aklýma yardýmlaþma
geliyor.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
85
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Her zaman çocuklarla büyüklerin düþüncesi farklý olmuþtur. Bir
çocuk olarak çocuklarýn dünyasýndaki Ramazanla, büyüklerin dünyasýndaki
Ramazanýn farkýný öðrenmek üzere Saliha kardeþimize mikrofonu býrakýyoruz.
Saliha Nur DERÝN
Bana göre çocuklarýn Ramazaný daha heyecanlý ve daha güzel geçiyor. Çünkü
çocuklar her þeyi daha saf, daha temiz ve daha iyimser düþünüyorlar. Fakat
büyüklerimiz gördüðüm kadarýyla daha farklý düþünebiliyorlar ve bazen bize çok iyi
örnek olamýyorlar. Bu yüzden çocuklarýn Ramazaný daha renkli ve daha güzel
olduðu için çocuklarýn Ramazanýný daha çok seviyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Oruç baþlangýcý olan bir ibadettir. Herkesin mutlaka oruca
baþladýðý bir gün vardýr. O gün farklý, bambaþka, çocuksu düþünceler içindedir. Ben
öncelikle Tayyip kardeþime sormak istiyorum. Ýlk oruca ne zaman baþladýn, o gün
neler hissettin?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
86
Tayyip ERTUÐRUL
Ýlk oruca baþladýðýmda çok susamýþtým ve acýkmýþtým. Sahurda az yemek
yediðime piþman olmuþtum ve ezan okunmuþtu. Ýftarda orucumu açtýktan sonra
çok yemek yediðim için karným aðrýdý. Bu kadar…
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent seninle devam edelim…
Levent KOÇ
Ben oruca 10 yaþýnda baþladým. Oruç tutmak, okuldaki arkadaþlarým arasýnda
sanki bir üstünlüktü. Büyüklerimizden aferin almak için oruç tutuyormuþ gibimize
geliyordu. Ama yine de tatlý bir rekabet vardý aramýzda. Ama yine de hepimiz
tutmaya çalýþýyorduk. Sabrýmýzý deniyorduk. Ýlk oruç tuttuðumda zorlandým tabi ki
de, o kadarda bilmiyordum, suyun orucu bozduðunu falan bilmiyordum.
Sabahleyin kalktýðýmda hemen damacananýn yanýna gittim, hemen oradan su
içtim, oruçlu olduðum aklýma gelince annemin yanýna koþtum. Dedim ki; "Anne su
orucu bozar mý?" Annem de; "Evet, yoksa sen su mu içtin?" deyince, ben de
yüzüm kýzarýr bir þekilde "Hayýr" dedim. Onun için biraz yüzüm kýzardý.
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de Elif kardeþimizi dinleyelim…
Elif ATALAY
Küçükken annemler bana yarým oruç tutturuyorlardý. Bana "Oruçsun oruçsun"
diyorlardý. Acýktýðýmda biraz yemek yiyordum, bina saðlam olsun diye temelini
atýyordum. Daha sonra iftara kadar dayanýyordum, yemek yemiyordum. Tam
orucuma da geçen sene baþladým. Çok acýktým, susadým ama önümde o kadar
nimet vardý, hiçbirine çaresiz dokunamadým. Hiçbirini elleyemedim. Bu oruç
Allah'ýn bir emri olduðu için dayandým. Afrika'daki kardeþlerimi düþündüm.
Peygamberimizi kafirler kuþatma altýna almýþlardý. Aç, susuz durmuþtu.
Peygamberimizin o halini düþündüm ve ben de çaresiz iftarý bekledim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
87
Ýbrahim Harun TARHAN
Abdullah, bir de seni dinleyelim…
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ben yaklaþýk 5-6 yaþlarýmda ilk orucuma tekne orucuyla baþladým.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tekne orucunu açar mýsýn?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Bu tekne orucu; gece sahura kalkýyorduk, daha sonra binbir heyecanla uyuyorduk
tekrar ve öðlene kadar sürüyordu. Ben de büyüklerim gibi, ailem gibi tam oruç
tutmak istiyordum. Bu hiçte hoþuma gitmemiþti ama ailemi ikna etmek biraz uzun
sürdü. Ýlk orucumda çok acýkmýþtým. Tabi ki oruç nefsimi zorluyordu adeta.
Kardeþim Hasan Emin de oruç tutmaya çalýþýyor ve oruç tuttuðunu iddia ediyor
ama bakalým ne olacak bilemiyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Herkesin günlük alýþkanlýklarý vardýr. Mesela; üç öðün yemek
yeriz, bisiklet süreriz, top oynarýz. Ramazan gelince sanki bunlarda bir farklýlýk
oluþmuþ düþüncesi var. Yani üç öðün yemek yerine sahur ve iftar yemekleri yeriz.
Ýþte, susamayalým yada acýkmayalým diye top oynamayýz, bisiklet sürmeyiz, daha
az yorucu þeylerle ilgileniriz. Zaman geçmesi için daha farklý þeylerle ilgileniriz. Ben
Tayyip kardeþime sormak istiyorum; Oruç tutarken acýkýyor musun? Dayanmak
için neler yapýyorsun?
Tayyip ERTUÐRUL
Acýktýðýmda namaz kýlarak, ders yaparak, TV izleyerek oyalanmaya çalýþýyorum.
Ezaný bekliyorum ve bu bize Allah'ýn bir emri olduðu için tutmaya çalýþýyorum. Oruç
bana çok zevk veriyor yani oruç tutmayý seviyorum.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
88
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Bir de Elif kardeþimizi dinleyelim.
Elif ATALAY
Oruç tutmayý seviyorum ama acýktýðýmda da yapacak bir þey olmuyor. Daha önce
de dediðim gibi mecbur iftarýn gelmesini bekliyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. "Oruç tutmak nasýl bir duygu?" yada "Oruç tutan insan nasýl
olmalý" sorusunu Saliha kardeþime soruyorum.
Saliha Nur DERÝN
Oruç tutmak çok farklý bir þey. Çünkü oruç tuttuðum zaman kendimi çok mutlu
hissediyorum ve beni yaratana karþý bir teþekkür yolu olarak düþünüyorum bunu.
Oruç sadece açlýktan ibaret bir ibadet deðildir. Oruç ibadetini yerine getirirken
devamlý aç olan insanlarý düþünmemiz gerekiyor. Orucu tüm azalarýmýzla tutmamýz
gerekiyor ve oruç tutarken küçüklerimize örnek olmamýz gerekiyor.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Bir maniyle devam etmek istiyorum: "Sokak yolu dar mýdýr /
Minaresi var mýdýr / Ýftara kal diyorlar / Acep aslý var mýdýr" Hazýr iftardan
bahsetmiþken Ramazanýn simgesi haline gelen misafirliklerden bahsedelim.
Ramazanda konu-komþu, eþ, dost, akraba birbirine iftara ziyaretlere gider. Sahur
davetleri de bazen olur. Bu sahur ziyaretleri duyduðuma göre Osmanlýdan kalan bir
gelenekmiþ. Peki siz hiç iftar ziyaretine gittiniz mi? Gittiyseniz bu ziyaretlerde neler
yaþadýnýz? Levent senden baþlayalým.
Levent KOÇ
Evet. Arkadaþlarýma iftara gittim. Arkadaþlarým da bize geldi. Birbirimizi hep
hoþgörüyle, sevgi, saygýyla karþýladýk. Ezan okunduðunda arkadaþlarýmýzla iftar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
89
duasýný okur, besmele ile yemeðe baþlarýz. Yemekten sonra akþam namazýný
cemaatle birlikte kýlar sonra teravih namazýna gideriz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, bir de seni dinleyelim.
Elif ATALAY
Biz her sene konu-komþuya, akrabaya, eþ, dosta gideriz. Bazen aniden, hiç
programda olmayan akrabalarýmýz yada uzun süredir görüþmediðimiz
arkadaþlarýmýz, dostlarýmýz bize gelir. Yada aniden biz onlara gideriz. Bir yere davetli
olursak önümüzde yemek duruyor, hiç kimse elini uzatmýyor, herkes sabýrla iftarýn
gelmesini bekliyor. Ýftar vaktine kadar hal-hatýr soruluyor. Sonra tespih çekiliyor.
Ýftara yakýn saatler, dualarýn kabul edildiði en makbul vakit olduðu için herkes dua
ediyor. Daha sonra ezan okunuyor. Orucumuzu su, zemzem yada hurma ile
açýyoruz, çorba içiyoruz. Büyüklerimiz midelerinde bir rahatsýzlýk olmamasý için
kalkýp namazlarýný kýlýyorlar. Biz tabi çocuk olduðumuz için bunu anlamýyoruz. Týka
basa doyana kadar yiyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Abdullah, bir de senin düþüncelerini alalým.
Abdullah ÇAÐLAYAN
Evet, genelde iftarlara birkaç saat önceden gidiyoruz. Annelerimiz yemekleri
hazýrlýyor, babalarýmýz da sohbet ederken biz de fýrsattan istifade oyunlar
oynuyoruz. Yemek ilk baþladýðý sýralarda herkes aç olduðu için fazla sohbet
olmuyor. Çünkü herkes yemek yemekle meþgul oluyor. Yemekten sonra çay ikram
ediyorlar. Ebeveynlerimiz konuþurken biz de onlarýn çaylarýnýn bitmesini heyecanla
bekliyoruz. Çünkü sofra kalktýktan sonra bize tekrar oyun ortamý açýlacak. Sonra
teravih saati yaklaþtýðýnda evdeki herkes hep beraber en yakýn camiye teravih
namazý kýlmaya gidiyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
90
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Onbir ay boyunca Ramazaný bekledik. Ramazandan önce
onbir ay boyunca evde sabahlarý kahvaltýda normal þeyler, öðle yemeðinde normal
þeyler, akþam yemeðinde ancak misafir geldiðinde özel þeyler oluyor. Hatta çay
içtiðimizde bile tatlý yemiyoruz, genelde misafir geldiðinde yiyebiliyoruz. Ama
Ramazan geldiðinde her gün en güzel yemekler bir bir önümüzde geliyor. Ýftarda
hele annemin yaptýðý yemeklerin kokusu bir baþka oluyor. Bir de Ramazanda
yapýlan güllaç diye bir tatlý var. Ben güllacý çok seviyorum ama Ramazana has
olduðu için sadece Ramazanda yiyebiliyorum. Peki Tayyip, sen iftarlarda neler
yapýyorsun, neler yiyorsun? Annenden özel isteðin oluyor mu?
Tayyip ERTUÐRUL
Bazen oluyor. En sevdiðim yemekler; pilav, et yemekleri, mantý gibi yemekler.
Annem Ramazanda çoðunlukla bunlarý yapar, ben de isterim.
Ýbrahim Harun TARHAN
Abdullah, sen?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Tabii ki insan aç olunca ne yese lezzetli geliyor. Ancak ben sahurda hamur iþi
yemeyi seviyorum. Ýftarda zaten aç olduðum için ne olsa yiyorum ama benim de
favori yemeklerim var tabi ki; zeytinyaðlý biber dolmasý, sarma, makarna, tatlýlardan
da baklava ve güllaç seviyorum. Diðer tatlýlar da güzel ama mübarek Ramazan
ayýnda bu iki tatlýdan þaþmayacaksýn. Ha, unutmadan bir de etli mantýya gelmek
istiyorum. Ramazan ayý dýþýnda annelerimiz yapmaya üþeniyorlar ama Ramazanda
olmazsa olmazlarýmýzdandýr. Ayrýca Ramazanda iftarýmýzý hurmayla açmalýyýz.
Çünkü hurma, orucumuzun anahtarýdýr.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Levent, seninle devam edelim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
91
Levent KOÇ
Benim de favori yemeklerim zeytinyaðlý sarma (ekþili olunca daha bir güzel oluyor).
Annem içine sevgisini de katýnca tadýna doyulmaz bir þey oluyor. Diðer tatlýlardan
dilber dudaðý, burma tatlýsý, baklava gibi tatlýlarý seviyorum. Bir de babamýn
iþyerinden getirdiði kumanyalar oluyor. Eve bazen yetiþemediði için orucunu yolda
açýyor. Babamýn getirdiði kumanyayý yiyorum ve þükrediyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Ben Saliha kardeþime sahura nasýl kalktýðýný sormak istiyorum.
Kalktýðýnda nasýl duygular içinde oluyorsun?
Saliha Nur DERÝN
Doðrusunu söylemek gerekirse sahurla aram pek iyi sayýlmaz. Çünkü sahura
kalkmakta çok zorlanýyorum. Ama biraz yemek yedikten sonra rahatlýyorum ve çok
rahat bir þekilde uyuyabiliyorum. Ondan sonra pek de zorlanmýyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Az önce misafirliklerden bahsettik, oradan devam edelim.
Abdullah kardeþim iftarda size gelenler oluyor mu? Kimler geliyor? Nasýl vakit
geçiriyorsunuz?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ýftara genelde komþularýmýz, akrabalarýmýz ve tanýdýklarýmýz geliyorlar. Aslýnda bize
pek rol düþmüyor. Genelde ebeveynler sohbet ediyorlar. Biz de annemize sofrayý
kurmakta yardým ediyoruz. Eðer yaþýtlarýmýz olursa onlarla sohbet ediyoruz,
oyunlar oynuyoruz. Yani genel itibariyle ebeveynlerimiz sohbet ediyorlar. Yine
iftardan sonra cemaatle akþam namazýmýzý kýlýyoruz ve teravih vakti yaklaþtýðýnda
teravihe gidiyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
92
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, seni dinleyelim.
Elif ATALAY
Daha önce de dediðim gibi aniden biz gidiyoruz, aniden misafirlerimiz geliyor.
Mesela bu sene anneannem ile anneannemin kýz kardeþi aniden, hiç programda
yokken çýkageldiler. Biz de mecbur elimizde avucumuzda ne varsa onlarla
paylaþtýk. Birkaç günlüðüne de iftara kaldýlar. Güzel bir Ramazan geçirdik onlarla.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent, seni dinleyelim bir de.
Levent KOÇ
Bize gelen misafirlerle zamaný huzurlu bir þekilde geçiriyoruz. Daha çok
annelerimiz, babalarýmýz misafirlerle konuþuyor. Bize kalan onlara servis yapmak,
onlarý güzel bir þekilde evden uðurlamak. Yani bizim hakkýmýzda güzel düþüncelerle
evimizden yolcu etmek.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Her yerde Ramazan farklý yaþanýr. Okullarda da farklý yaþanýr.
Herkes okula gittiðimizde birbirine "Oruç tutuyor musun?" diye soru sorar.
Konuþmalarda da, muhabbetlerde de hep Ramazanla ilgili konular vardýr. Kantin
boþ olur diðer aylara göre. Biz okulda, sýnýfça bir arkadaþý görevlendiririz. Para
veririz, kantinden o bir þeyler alýr. Ramazan günü bir keresinde oruç olduðumu
unutup ona para vermiþtim. O alýp gelmiþti. Sonradan "Sen oruçlu deðil misin?"
diye sormuþtu. Ben de o an hatýrladým. Aldýðým þeyi iftarda yemek zorunda kaldým.
Beni anlamadýðým da o arkadaþýn neden aldýktan sonra söylediði idi. Abdullah, sizin
okulda Ramazan sohbetleri nasýl gidiyor?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
93
Abdullah ÇAÐLAYAN
Bir kere okulda öðretmenler kesinlikle "Oruç tutan var mý?" diye soruyorlar.
Genellikle sýnýfýn yarýsý tutuyor, çeyreði tutmuyor, çeyreði de öðretmenlerin yanýnda
tuttuðunu iddia ediyorlar. Daha sonra da kantinin en ücra köþelerinde yemek
yiyorlar. Din Kültürü dersi öðretmenleri de bir bahane ile hemen Ramazan ve oruç
hakkýnda konuþmalar yapýyorlar. Teneffüslerde yine fark eden birþey olmuyor
aslýnda. Sadece arkadaþlarla Ramazan ve oruç hakkýnda sohbetler ediyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tayyip sen ne düþünüyorsun bu konuda?
Tayyip ERTUÐRUL
Okulda beynimiz yorulduðu için, teneffüslerde koþup yorulduðumuz için genellikle
daha çok susayýp acýkýyoruz. Okulda sýnýfýmýzdaki arkadaþlarýmýzýn bazýlarý oruç
tutuyor, bazýlarý tutmuyor. Tutmayanlar bir þeyler yerken haliyle oruç tutanlarýn caný
çekiyor. Okulda oruç tutmasý daha güzel oluyor. Akþam eve gidip de ezaný
beklemek daha güzel oluyor.
Ýbrahim Harun TARHAN
Saliha, bir de seni dinleyelim.
Saliha Nur DERÝN
Okulda Ramazan biraz zor geçiyor. Hele ilk günlerde alýþmadýðýmýz için baþýmýz çok
aðrýyor. Alýþtýktan sonra rahatlýyoruz ama bence Ramazanda bayram tatilleri yerine
bayram tatillerini toplayýp Ramazanda tatil yapmamýz daha mantýklý olur.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent, bu konuda sen neler söyleyeceksin?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
94
Levent KOÇ
Okulda Ramazan çok sakin geçiyor. Arkadaþlarýmýn hepsi oruç tutuyor. Bu yaþa
geldikten sonra tutmamak arkadaþlar arasýnda bazen tuhaf oluyor. Bazýlarý eþek
þakasý yapýyor ama yine idare ediyoruz, baþýmýzdan defediyoruz o arkadaþlarý.
Okuldaki banklarda otururken küçükler hamburgerleri, tostlarý alýp önümüzde yiyor.
Biz de onlarý hocalara þikayet ediyoruz. Onlarý da böylece baþýmýzdan defediyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, son kez seni dinleyelim.
Elif ATALAY
Biz hem sabahçý olduðumuz için hem de günler daha uzun olduðu için sýnýfta fazla
oruç tutan olmuyor ama çoðumuz da oruç tutan arkadaþlarýmýzýn bize
özenmemesi için yemeklerimizi, poðaçalarýmýzý onlarýn gözü önünde yememeye
çalýþýyoruz, onlarýn olmadýðý yerde yemeye çalýþýyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Herkesin herþeyle ilgili bir anýsý vardýr. Ramazanla ilgili
anýlarýmýz da mutlaka vardýr. Ben Abdullah'a sormak istiyorum, Ramazanla ilgili
anýlarýný.
Abdullah ÇAÐLAYAN
Bir arkadaþým vardý, kendisini çok severdim. Sýrada beraber otururduk, dersleri
beraber dinlerdik, yediðimiz içtiðimiz ayrý gitmezdi. Arkadaþým uzun bir aradan
sonra ilk defa oruç tutuyordu. Oruçlu iken ihtiyacýný yapýnca orucunun
bozulacaðýný zannediyordu. O gün yerinden hiç kalkmadý. Biz O'na "Hasta mýsýn?"
diye sorduk. Kendisi hasta olmadýðýný, iyi olduðunu söyledi. Ama ileriki derste
arkadaþýmýz altýna kaçýrdý ve "Orucum bozuldu" dedi.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
95
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, senin de öyle bir anýn varsa seni de dinleyelim.
Elif ATALAY
Biz Medine'de Mescid-i Nebevi'de ikindi namazlarýný kýlmýþtýk. Otelimize akþam
namazýný beklemeye gidiyorduk. Tam giderken Medine'li hanýmlar bizi durdurdular.
Ýkram deyip bizi koskocaman bir sofraya oturttular. Ama o sofrada her ülkeden,
dünyanýn öbür ucundan bile bir sürü haným vardý, bir sürü insan vardý. Onlarla
beraber hurmamýzý yedik, zemzemimizi içtik. Simidimiz ile yoðurdumuzu yedik.
Daha sonra herkes duasýný etti, birbirleriyle selamlaþtý. Sonra otelimize gittik kendi
iftarýmýzý yaptýk.
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de Tayyip'i dinleyelim.
Tayyip ERTUÐRUL
Bir keresinde yukarý, babaanneme çýkmýþtýk. Orada kardeþimle amcamýn oðlu
saksýdan maydanoz yemiþlerdi. Ve ben maydanozu hiç sevmem. Ama unutarak,
maydanozu koparýp, tadý güzel geldi ve yedim. O anda yengem hatýrlattý ve aðzýmý
çalkaladým.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Bir alkýþý hak etmedi mi?Ramazan her yerde yaþandýðý gibi
televizyonlarda da yaþanýyor. Ýftar saatlerinde iftar programlarý oluyor. Dergiler ekler
veriyor. Gazeteler Ramazanla ilgili, Ramazana birkaç sayfa ayýrýyor. Sizin, Abdullah.
Senin Ramazan dolayýsýyla takip ettiðin bir program, gazete, dergi var mý?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Tabi ki var. Aslýnda pek fazla televizyon izlemeyiz ama söz konusu Ramazan olunca
tabi ki izliyoruz. Ýftara doðru televizyonlarda dualar oluyor, sohbetler oluyor, onlarý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
96
dinliyoruz. Ýlahiler dinliyoruz. Dua eden kanallarda televizyonun saatleri daha iyi
olduðu için, yani saatin kesin olduðu için iftarý televizyondan takip ediyoruz. Bir de
sahurlarda ve iftarlarda Dini filmler oluyor, onlarý izliyoruz. Bir de Nihat Hatipoðlu
Hocamýzdan hiç þaþmýyoruz, hep O'nu dinliyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent seni dinleyelim…
Ýbrahim Harun TARHAN
Ben de çizgi filmlerden sabahleyin kalktýðýmda; Tom ve Jerry ve Jetgilleri izlerim.
Sonra iþte, vakit geçiyor iþte. Ondan sonra bilgisayarda oynuyorum. Sonra
mukabele yapýyorum Ýslami bir siteye girip. Akþamleyin zaten televizyon baþýna
geçip; Dosta Doðru, Ramazan Sevinci, Üsküdar'da Ýftar Zamaný programlarýný
izliyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tayyip, seni dinleyelim…
Tayyip ERTUÐRUL
Ben özellikle iftar öncesi ezanlarý takip ederken, sonra dualar olurken; Kanal 7, TV
Net, Hilal TV ve Samanyolu kanallarýný izliyorum. Onlarda dualar oluyor. Ve
sahurlarda, iftarlarda genellikle o kanallarý izliyoruz. Yani orayý takip ediyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Son olarak Elif'i dinleyelim…
Elif ATALAY
Þahsen, doðruyu söylemek gerekirse Ramazan programlarý bana biraz sýkýcý
geliyor. Ama bir gün nasýl yaptým anlamadým, çok sýkýcý gelirde bana, hiç
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
97
sevmezdim bu tür programlarý. Nedense bir gün kanal arýyordum, Kanal 7'de
Eyüp'te çekilen bir tane program vardý, onu gördüm. Hoþuma gitti izledim. Ben de
bilmiyorum neden izledim.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Bir de herkes iftar topundan bahseder. Ben sesini hiç
duymadým ama atýldýðýný söylerler. O, Osmanlý geleneðiymiþ herhalde. Bir de ben
Tayyip'e sormak istiyorum; "Sen hiç iftar topunu duydun mu?"
Tayyip ERTUÐRUL
Ýftar topunun sesini bir kere tam sofranýn baþýndayken duydum. Ama, ezen
okunurken tam, onun sesi miydi bilemem. Duymayý da çok isterim. Bu top
patlatmalar, ezan okumalar bunlar, eskilerden kalma Osmanlýnýn gelenekleriymiþ
diye biliyorum. Bu kadar…
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de Elif'i dinleyelim…
Elif ATALAY
Eyüp'te iftar açarken, ezandan bir-iki saniye önce bir top sesi duyduk. Biraz
þaþýrdýk ilk önce ama sonra hatýrladýk. Hepimiz ezanla beraber iftarýmýzý açtýk.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent bir de seni dinleyelim…
Levent KOÇ
Evet ben de duydum ama bizim evin yakýnlarýnda duymadým. Yine Eyüp,
Sultanahmet taraflarý. Bizim evin oralarda top atýlmaz. Çünkü mahalleler dar ve top
patlayýnca camlar kýrýlabilir. Bizim orada top atýlmýyor ama yani bizim evin camýna
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
98
atýlan toplarýn, futbol topunun seslerini sýk sýk duyuyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Bir de Ramazanda herkes iftarda özel þeyler ister. Sýcak ekmek
isterler. Ýftarýný güzel açmak için sýcak ekmek ister ama bir saat önce fýrýna gitsek
sýra olmadýðý zaman da, bu sefer eve gidene kadar soðuyor, evde soðuyor. 15
dakika önce gitsek de iþte eve gidene kadar iftar olmuþ oluyor, ezan okunmuþ
oluyor. Ben mesela sýcak ekmek istediðimde iftarda sýcak ekmek yiyemiyorum.
Yetkililerin buna çözüm bulmasýný istiyoruz. Peki, sen Abdullah, hiç iftara doðru
fýrýna gönderildin mi?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Evet, birkaç kez gönderildim. Genelde eve iki pide alýrýz. Gittiðimde hep kuyruk olur,
ekmek kuyruðu. Neyse, kuyruktayken genelde hep ezan okunuyor ve eve pidenin
yarýsýný yiyip de gidiyorum eve. Çünkü ezan okunmuþ oluyor ve eve gittiðimde
anneme bir buçuk pide vermiþ oluyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent sen pide almaya gitmiþsindir herhalde? Pidenin kokusu sana nasýl geliyor
oruçken?
Levent KOÇ
Ben de, genellikle hep ben gidiyorum. Aðabeyim de çalýþtýðý için evin tek çocuðu
ben oluyorum. Yani onun kokusu içimden geçiriyor beni. Eve gidemiyorum. Sanki
baðýmlý ediyor beni. Hemen yiyeyim diye bekliyorum ama yine sabýrlý olmaya
çalýþýyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, sen?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
99
Elif ATALAY
Ben hiç iftara yakýn ekmek yada pide almaya gitmedim ama güzel bir kokudur.
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de Tayyip'in düþüncelerini alalým…
Tayyip ERTUÐRUL
Bizim fýrýn, yukarýda biraz uzak. Oraya gitmiyorum. Tam karþýda bizim bakkal var.
Orada pide satýlýyor. Ben sýcak pideyi daha çok seviyorum ama oradaki pideler
sýcak olmuyor. Ama oradan gidip alýyorum. Bu kadar…
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Bir maniyle devam edeyim yine: Davulun içi pekmez / Çalarým
fakat ötmez / Bir bahþiþ vermezseniz / Davulcunuz buradan gitmez.
Ramazan bir de davullarýyla ünlüdür. Hatta Ramazandan önce belediyeler davulcu
seçmeleri yapar. Haberlerde hep görüyoruz. Levent, sen sahura davulla mý
uyanýyorsun? Davulcunun sesi geliyor mu sana?
Levent KOÇ
Ara sýra davulla uyanýyorum. Davulcu geliyor para istemeye. Yani pek de mani
söylemeye deðil de para istemeye geliyor sanki.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, sen duyuyor musun?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
100
Elif ATALAY
Davulun sesini yine hiç duymadým. Çünkü ben hiç davul sesiyle uyanmadým. Hep
annemler uyandýrýyor. O yüzden bir þey söyleyemeyeceðim.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tayyip?
Tayyip ERTUÐRUL
Ben davul sesini bir-iki kere duymuþtum. Anneme hep derdim "Beni kaldýr" diye.
Yani aðlardým kaldýrmadýðý için. Bir kere daha ufaktým, 5-6 yaþlarýndaydým, davul
sesini duydum ve uyandým. Balkona çýktýðýmda, gece olduðu için, adam bir de
davulu çaldý ve korkarak içeri girdim.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Bir de Ramazanda teravih namazlarý vardýr. Bayram ve Cuma
namazlarýndan sonra herhalde en kalabalýk namaz o. Hatta bir keresinde o kadar
kalabalýktý ki ayakkabýlarýn üzerinde namaz kýlmak zorunda kalmýþtým. Abdullah,
sen teravih namazlarýna gidiyor musun? Oralarda neler yaþanýyor?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Tabi ki gidiyorum. Teravihlerde genelde çok kalabalýk oluyor. Zaten iftara kadar
bekliyoruz, yorgunuz. Daha sonra uykumuz falan geliyor. Abdestimizi alýp teravihe
gidiyoruz ve namazýn verdiði huþuyla iyice kendimize geliyoruz adeta ve çok
kalabalýk oluyor cami. Herkes ibadet ediyor. Gerçekten çok ayrý bir havasý oluyor
oranýn. Bir de namazdayken oyun oynayan bazý arkadaþlarýmýz oluyor tabi ki. Ama
biz onlardan deðiliz. Kimileri ise caminin ön kapýsýndan girip arka kapýsýndan
Internet cafelere gidiyorlar.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent, sen gidiyor musun teravihe?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
101
Levent KOÇ
Evet, ben de tabi ki de gidiyorum. Orada Müslüman kardeþlerin kaynaþmasýný,
birbirlerine sevgili, saygýlý bir þekilde davranmasýný görüyorum. Orada eski okul
arkadaþlarýmý ve öðretmenlerimi görmeye fýrsat oluyor. Diðer günlerde
göremiyorum. Yani teravih namazý nelere kâdir oluyor. Ben de böylece bunun
farkýna varýyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tayyip, sen gidiyor musun teravihe?
Tayyip ERTUÐRUL
Ben teravihe gidiyorum. Bazen babamla, bazen tek baþýma gidiyorum. Teravihte
bazen önlere geçiyorum ama tek baþýma olduðumda arkalara geçiyorum. Sonra
çocuklar birbirlerine vuruyorlar namazda. Büyük aðabeyler bile arkalarýna bakarak
namazlarýný bozuyorlar. Ve iki rekat kýlýyoruz, selam verdikten sonra çocuklar
arkaya geçiyor, tek baþýna kýlmak istiyor ve arkadaþlarýyla kýlmak istiyor. Haliyle
adamlar, aðabeyler kýzarak saflara geçirtiyor çocuklarý.
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de teravih aralarýnda söylenen salavât vardýr. Ýsterseniz biraz söyleyelim.
Misafirlerimiz de bize eþlik ederse… (Tüm salon salavât getirir)
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ben bir mani okumak istiyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Dinleyelim seni…
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
102
Abdullah ÇAÐLAYAN
Günahýn olsa da yýðýn / Yine de O'na sýðýn / Gazabýndan fazladýr / Rahmetli
Allah'ýmýn…
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz.
Tayyip ERTUÐRUL
Ya Ýbrahim aðabey hep sorularý sen soruyorsun. Bir de ben sana soru sormak
istiyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Sor haydi…
Tayyip ERTUÐRUL
Kadir Gecesi bin aydan daha mý hayýrlýdýr?
Ýbrahim Harun TARHAN
Evet. Kur'an'ýn inmeye baþladýðý gündür çünkü.
Tayyip ERTUÐRUL
Bayram günlerinden de daha hayýrlý o zaman, doðru mu?
Ýbrahim Harun TARHAN
Evet. Daha hayýrlý, doðru.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
103
Tayyip ERTUÐRUL
Peki daha hayýrlýysa okullar niye kandilde, Kadir Gecesi'nde tatil olmuyor?
Ýbrahim Harun TARHAN
Onu hiç düþünmemiþtim. O, baþka zamana kalsýn. Hazýr, Kadir Gecesi'nden
bahsetmiþken, Kadir Gecesi'yle devam edelim. Kadir Gecesi bin aydan daha
hayýrlýdýr diye bir ayet var. O yüzden Müslümanlar için önemli bir gündür. Önemli
günü de farklý geçirmek ister, daha farklý, daha özel yerlerde geçirmek ister. Sen
Abdullah, Kadir Gecesi'ni nasýl geçirmeyi düþünüyorsun?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Yine her zamanki gibi bol bol ibadet etmeye çalýþacaðým. Kadir Gecesi'nin önemi
zaten ortada. Büyük camilere falan gitmeye çalýþýyoruz ama bu gelenek gibi bir þey
oldu. Yatsý namazýný da kesinlikle camide kýlýyoruz. Eve geldiðimde ise bol bol
Kur'an okuyup ibadet etmeye çalýþýyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Levent seni dinleyelim…
Levent KOÇ
Ben Kadir Gecesi'nde bol bol yine Abdullah arkadaþým gibi ibadet edeceðim.
Babamla yine Kur'an-ý Kerim okuyacaðýz. Kur'an-ý Kerim okuduktan sonra da
akþamlarý teheccüd namazýna kalkacaðýz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyoruz. Ramazanda özellikle büyük camilerden bahsetmiþken, onlarla
devam edelim bir de. Herkes Ramazanda Eyüp Sultan, Sultanahmet, Fatih gibi
camilere gider. Hatta kutsal emanetler gösterime açýlýr. Camilere gidiyor musunuz?
En çok hangi camiyi beðeniyorsunuz? Saliha kardeþim…
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
104
Saliha Nur DERÝN
Evet, ben Sultan Ahmet Camii'ni ziyaret ettim. Ama bence önemli olan sadece
camilere boþ boþ gidip bakmak deðil, bence önemli olan orada ibadetlerimizi
yapabilmek ve oranýn tadýný çýkarabilmektir.
Ýbrahim Harun TARHAN
Þimdi Elif'e soracaðým soruyu…
Elif ATALAY
Biz de her zamanki gibi, Eyüp Sultan'a, Sultanahmet'e gitmeye çalýþýyoruz. Beyazýt
Camii'ne gitmeye çalýþýyoruz. Beyazýt Camii'ne sadece Ramazanda gitmiyoruz.
Sabah namazlarýný sýradan günlerde de kýlmaya gidiyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Abdullah, sen en çok hangi camiyi seviyorsun?
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ben en çok Eyüp Sultan Camisi'ni seviyorum. Çünkü orada herkes ibadet ediyor.
Sanki insanlarla birlikte diðer hayvanlar, yer ve gök de bizimle birlikte ibadet
ediyormuþ gibi, çok huþu içinde, huzurlu bir þekilde duruyoruz oralarda.
Ýbrahim Harun TARHAN
Peki bir de bizim Baðcýlar Merkez Camii var, o ikisi arasýndaki farklar ne? Merkez
Camii daha büyük oradan.
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ama Eyüp Sultan Camisi'nýn adý var. Çünkü Eyüp El Ensari Hazretleri Peygamber
Efendimizi kendi evinde aðýrlamýþ. Yani O'nun hatýrý var.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
105
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Ramazanda bir de telaþ ön planda. Bir Ramazan baþlangýcýnda
telaþ vardýr, bir de Ramazanýn sonunda bayram telaþý vardýr. Hatta bayram
telaþýnda; ev temizlenir, tatlýlar yapýlýr. Ev temizlerken annelerimiz bizi dýþarý çýkartýr;
"Odalara terliksiz girmeyin, yeni yýkadým, odalarý daðýtmayýn" derler. Bayram telaþý
sizin evde nasýl yaþanýyor Elif?
Elif ATALAY
Ýlk önce babam bayram namazýna gidiyor, aðabeyimle beraber. Sonra annemle
babam bayramlaþýyor. Sonra biz sýrayla babamla ve annemle bayramlaþýyoruz.
Sonra babaannemden baþlayýp, bütün akrabalarýmýza, eþimize, dostumuza
gidiyoruz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Bir de Abdullah'ý dinleyelim…
Abdullah ÇAÐLAYAN
Bayramdan iki gün önce falan bayram temizliði vardýr zaten. O süre bayram
temizliði ile geçiyor. Ertesi gün ise, bayram arifesi, yeni bayramlýklar almaya
gideriz, bayramlýklar alýrýz. Bayram günü geldiðinde ise, sabah erken kalkar bayram
namazýna gideriz. Namazdayken, cemaatin en büyükleri, yaþlýlarý sýraya geçer.
Gençlerde onlarla bayramlaþarak sýranýn sonuna geçerler. Daha sonra ise, bayram
namazýndan eve geldiðimizde, evde ev büyükleriyle bayramlaþýrýz. Daha sonra,
kahvaltýmýzý yaptýktan sonra ev ziyaretlerine baþlarýz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Saliha, bir de seni dinleyelim…
Saliha Nur DERÝN
Bizim evimizde Ramazan çok daha farklý olur. Genelde babam Ramazan boyunca
evde olmaz. Babamla biz sadece sahurlarda hasret gideririz. Ama olsun, biz yine
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
106
babamý gördüðümüze o kadar da olsa razýyýz. Bayram sevinci, bayram hazýrlýklarý
bir baþka oluyor ve genelde bizim evin temizliðine ablam yardýmcý olur. Odalara
girerken falan kesinlikle bize çok kýzar.
Ýbrahim Harun TARHAN
En son Levent'i dinleyelim…
Levent KOÇ
Biz de aðabeyim, babam falan, üç erkek bayram namazýna gideriz Ebubekir
Camii'ne. Orada kýlarýz. Bayram namazý kýlýndýktan sonra hepimiz sýraya geçer, ilk
önce ben babamýn elini öperim, ondan sonra aðabeyim. Annemle babam
bayramlaþýr. Bayramlaþtýktan sonra annem baþkalarý için, yani baþkalarýndan dua
almak için, yani onlarý sevindirmek için, onlara tatlý verir. Ben de onun aracýlýðý ile
onlara tatlý gönderirim annemin arkadaþlarýna, gerekse eski okul arkadaþlarýmýn
annesine. Saygý itibariyle onlara tatlý veririz.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Bir de bayramda benim bildiðim hediyeler alýnýr. Bayramdan
önce bayramlýk alýnýr. Ýþte harçlýk toplarýz biz. Ben Tayyip kardeþime sormak
istiyorum. Bayramda hediyeler alýyorsun, hangisini daha çok beðendin?
Tayyip ERTUÐRUL
Annemler bayram öncesi bana kýyafet alýr. Sonra güzel giyindirirler, onlar hoþuma
gider. Sonra çocuklar bayramýn ikinci, üçüncü günü bakkallarýn, evlerin kapýlarýna
vurup "Bayramýn kutlu olsun" der ve þeker toplarlar. Ceplerini doldurup hepsini
yerler.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, bir de seni dinleyelim…
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
107
Elif ATALAY
Bizim evde elbise falan hiçbir þeye ihtiyacýmýz olmasa da annemler bize bayram
sevinci yaþatmak için hiç deðilse bir çift çorap yada toka alýrlar. Elbiseye
ihtiyacýmýz olsa elbise alýrlar. Onun yanýnda ayrý ten bir þey alýrlar. Ben þahsen
annemle babamýn bu huyunu çok seviyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkür ediyorum. Sizlerle birlikte olduðumuz müddetçe bizim gözümüzle
Ramazaný sizlerle paylaþmaya çalýþtýk. Ýnþallah bir þeyler anlamýþsýnýzdýr. Size
beðendirmeye çalýþtýk, inþallah baþarabilmiþizdir. Son olarak arkadaþlarýmdan son
sözlerini almak istiyorum. Levent ile baþlayalým.
Levent KOÇ
Ben kapanýþ konuþmamý yaparken ilk önce bir maniyle baþlayacaðým: Haram
derindir eþme / Aman derdimi deþme / Sahurda börek yoktur / Gözlerim oldu
çeþme... Bazý çevrelerde, okulda okuyanlarýn yani biz öðrencilerin oruçlu
olmamýzýn derslere zarar verdiði iddia ediliyor. Ben bunun kesinlikle yanlýþ
olduðunu söylemek istiyorum. Okuldaki yorgunluðumuz var ama bu tatlý bir
yorgunluk. Ben diyorum k i insan Ramazan ayýnda daha iyi ders çalýþýyor. Çünkü
insanýn içi sevinçle doluyor.
Ýbrahim Harun TARHAN
Elif, senin son sözün nedir?
Elif ATALAY
Ben son sözümü biraz sonra söylemek istiyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Tamam, öyle olsun. Abdullah, sen?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
108
Abdullah ÇAÐLAYAN
Ben dünyanýn deðiþik yerlerindeki açlýk ve yoksulluk içinde zulüm gören Müslüman
kardeþlerime de Allah'ýn yardým etmesini istiyorum. Onlarýn da Ramazan aylarýný
kutluyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Teþekkürler… Tayyip?
Tayyip ERTUÐRUL
Ben çocuklara teravihe gitmesini tavsiye ediyorum. Gerçekten de teravih, Ramazan
boyunca zevkli ve eðlenceli geçen bir ibadettir. Çocuklarýn teravihte fazla gürültü
yapmamalarý gerekiyor ama çocukluk hali. Büyüklerin de çocuklara kýzmamalarýný,
onlara hoþgörüyle davranmalarýný istiyorum. Çünkü onlar da küçükken böyle þeyler
yapmýþ olabilirler.
Ýbrahim Harun TARHAN
Saliha, bir de senin son sözünü alalým.
Saliha Nur DERÝN
Ben Baðcýlar Belediyesi'ne çadýr programýnda çocuklara da yer verdiði için çok
teþekkür ediyorum. Bundan sonra da bu tür etkinlikleri tekrarlamalarýný rica
ediyorum.
Ýbrahim Harun TARHAN
Evet…Bir de Elif'i farklý bir yönüyle tanýyoruz. Birçok yerde güzel yorumuyla þiirler
okudu bize. Son söz olarak herhalde bize de þiirini okuyacak. Elif, seni dinliyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
109
8.Gün
PANEL
“Þiir Gecesi”
Bekir Sýtký Erdoðan-Nurullah Genç-Ekrem Kaftan-Fazlý Karaman
Dinleti
Bedirhan Gökçe
Karagözlüm, efkarlanma gül gayrý
Ýbibikler öter ötmez ordayým
Mektubunda diyorsun ki; gel gayrý
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayým
Sunucu
Bu akþam burada þiir konuþulacak sevgili dostlar. Þiirin ritmine býrakacaðýz
kendimizi. Birbirinden deðerli dört isim okuyacaðým sizlere. Ýsimlerini duyunca ne
kadar güzel bir akþamýn ve programýn bizleri beklediðini sanýyorum daha iyi
anlayacaksýnýz. O halde sözü erbaplarýna býrakalým.
Ýlk anons edeceðim isim çok önemli. Hepimizin çok yakýndan tanýdýðý, saygý
duyduðu ve bir o kadar da sevdiði bir isim. Bir þiir üstadý, bir duayen, muhterem
Bekir Sýtký Erdoðan Beyefendi… Naat deyince akla gelen bir isim, naat'ý sevdiren
bir isim Prof. Dr. Nurullah Genç Hocamýz… Kendisini ekranlardan, Hilal TV'den
sevdiren bir ismi daha davet edeceðim, Sayýn Fazlý Karaman Beyefendi… Her
birinize ayrý ayrý þiir gibi bir hayat dilerken son olarak "Þiir Gecesi"ndeki paneli
yönetecek ismi, Þair-Þiir Yorumcusu Ekrem Kaftan Beyefendiyi huzurlarýnýza davet
ediyorum. Þiiri sevdiren isimler, tabir yerindeyse þiirin burçlarýnda gezdirecek
bizleri. Alkýþlarýmýz Oturum Baþkanýmýz Ekrem Kaftan için. Buyurun efendim.
Ekrem KAFTAN
Deðerli misafirler, sevgili Baðcýlar halký, ekranlarý baþýnda bizleri seyreden TV.Net
seyircileri hepinize iyi akþamlar diliyorum, hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz efendim.
Bu akþam Baðcýlar'da hakikaten çok farklý bir gece yaþanýyor. Þairler bir arada,
uzun zamandan beri özlediðimiz bir tabloyu yaþýyoruz. Türkiye'nin medarý iftiharý,
ülkemiz için her zaman güzelliklerle yad edilen ve bazý ilahileri, þiirleri isminden çok
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
112
önde giden sevgili hocam Bekir Sýtký Erdoðan aramýzda. Kendisini lütfen tekrar bir
alkýþlamanýzý istirham ediyorum. Hoþ geldiniz hocam. Efendim sol tarafýmda, yine
siz O'nu "Yaðmur" þiiriyle en çok tanýyorsunuz, ben diyorum ki, bazý þiirler
þairlerinin önünde gidince diðer þiirlerini gölgede býrakýyor. Sevgili hocam, Prof. Dr.
Nurullah Genç. Ve bizleri þiirden þuura taþýyan, Hilal TV'de þiiri sevdiren, her
programýnda Efendimize bir naat okumayý gelenek haline getiren Fazlý Karaman
Beyefendi. Bu akþam söz þairlerin olacak. Deðerli dostlar, biz kelamý; Allah'ýn
kelamý, Peygamberin hadisi ve þiir olarak biliriz. Yüzyýllar boyunca söz deyince
aklýmýza hep bu üç kavram gelir. Kur'an'ý Kerim, Hadis-i Þerif ve þiir. Dolayýsýyla
bizim için söz þiirdir. Hep basit laflardan kaçýnmýþ bir milletiz. Dolu dolu konuþmayý
ve konuþtuðumuz zaman taþý gediðine koymayý seven bir milletiz. Eskiden siyaseti
yürütenler þairdi ya da þairler siyaseti ayný zamanda dünya siyasetini belirliyordu.
Þimdi siyasetçilerin þiirden uzaklaþmasý þiiri biraz öksüz býraktý. O yüzden, bu
akþam, þiir seven siz þiir gönüllülerin burada olmasý çok önemli. Eskiden her
þeyimiz þiir gibi güzeldi. Çünkü þiirimiz de çok güzeldi. Bu akþam, iþte bu þiir
güzelliðini, hakikaten yanlarýnda durmaktan iftihar ettiðim, ömür boyu
hatýrlayacaðým, güzel insanlarla paylaþacaðýz. Sözü fazla uzatmak istemiyorum.
Geldiðiniz için sizlere çok teþekkür ediyorum. Kendinizi bir alkýþlamanýzý istirham
ediyorum. Sað olun. Efendim ilk sözü hocamýza, hocalarýmýzýn hocasýna, emekli
öðretmen albay ve hayatýný þiire vakfetmiþ bir insana, Bekir Sýtký Erdoðan Bey'e
býrakmak istiyorum. Hani hatýrlarsýnýz,
Karagözlüm, efkarlanma gül gayrý
Ýbibikler öter ötmez ordayým
Mektubunda diyorsun ki; gel gayrý
Sütler kaymak tutar tutmaz ordayým
Bu mýsralarýn þairi, Bekir Sýtký Erdoðan. Buyurun hocam.
Bekir Sýtký ERDOÐAN
Efendim hepinizi saygýyla selamlýyorum. Bugünü hazýrlayanlarý da ayrýca onlarý da
tebrik ediyorum, onlarý da selamlýyorum. Bir eski Ramazan geceleri, böyle güzel
eðlenceler yapýlýrmýþ. Sahur saatine kadar, Ramazanýn uykuyla geçirilmesini
istemezler, hep böyle bir arada olmak isterlermiþ. Ne güzel öyle bir günü beraber
yaþýyoruz þimdi. Ben de çok mutluyum. Biraz zor geldim. Çünkü yaþ icabý, iþte
Ramazanýn bazý þeyleri var, onlarý da kaçýrýrým falan diye korkuyordum ama burada
her þey hazýrmýþ meðer. Her þeysi var buranýn. Hiçbir þeyi kaçýrmadan güzel bir
gün geçiriyoruz. Sözü, konuyu hemen uzatmadan þiire getirmek lazým. Þiir nedir?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
113
Þiir tarife gelmez pek
O bir týlsýmlý uðraþtýr
Sezilmez sýrrý dýþtan
Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr
Bir daha okuyalým onu.
Þiir tarife gelmez pek
O bir týlsýmlý uðraþtýr
Sezilmez sýrrý dýþtan
Çünkü iç gözden sýzan yaþtýr
Evet. Ama þiir tarif edilmez diyenlerin hepsi þiiri tarif etmiþtir derken bunu, iþte bu
da böyle bir þey. Bir faydasý olmalý bunun bari hiç olmazsa. Bir zevk mi veriyor, niye
yazýlýyor, niye uðraþýyoruz bu þiirle bu kadar? Ramazan günleri olduðu için biraz
konuþmalarý da kýsa kesmek lazým. Ramazanýn yasaklarý içinde. Yani gevezelik
yapar. Fazla da uzatmamak lazým. Yalnýz çok böyle bir gece olduðu için, böyle þiir
gecesi de yapýldýðý için söylemek lazým.
Ýnsanýn üç yapýsý var efendim. Bir, fizik yapýsý, dýþ yapý; bir düþünce, fikir yapýsý; bir
de duygu yapýsý. Bu üç yapý üç sac ayaðý gibi insaný dengede tutar. Bunlardan birisi
aksarsa bozulur. Saðlam kafa saðlam vücutta bulunur derler. Vücudumuzda bir
rahatsýzlýk olsa bile saðlam kafamýz saðlam vücutta bulunmayacak demektir. Bakýn
rahatsýzlýk baþlýyor. Ama bunlarýn üçünün de eðitimi lazým. Bedenin eðitimi; beden
eðitimiyle olmuyor yalnýz. Gýdalarla, rejimlerle, ilaçlarla neyse, bugün hayatta
çocuklarýmýzý çok güzel yetiþtiriyoruz maþallah. Ýkincisi; fikir eðitimi. Fikir eðitimi de
son derece güzel yapýlmaktadýr. Dýþarýlara taþtý üniversitelerimiz. Dýþarýya beyin
ihraç ediyoruz bugün. Fikir eðitimi yapýyor. Fizik, kimya, matematik, þu-bu falan…
Üçüncüsü; duygu eðitimi. E duygu eðitimi de olmayýverse ne olacak caným, duygu
olmasa olmaz mý? Þimdi efendim bakýn. Fizik, kimya, matematik fikir eðitimi içindi,
ne kadar mükemmel dersler. Hangi fizik, hangi kimya, hangi matematik; vatan
sevgisini, Allah sevgisini, bayrak sevgisini, þehitliði hangisi anlatýr? Müfret ilimlerin
hangisinin içinde bulalým bunlarý? Bakýn geldik duygu eðitimine. Edebiyat, edebiyat
yapýyor. Edebiyatýn içerisinde, efendim iþte maneviyatta onun içerisinde var, o edep
çünkü. Edebiyat derken edep var içerisinde. Edep olunca maneviyat var içerisinde.
Dünya bir kurs yeridir, gelmiþiz. Kursa geldik buraya. Ne kursu efendim bu? Bu
insanlýk kursu, insan gibi insan olma kursu, baþka bir þey deðil. Bu kursu görüp,
insan gibi insan olarak oraya döneceðiz. Öyleyse Allah'ýn yanýna varabilmek için bu
eðitimi tamamlayacaðýz. Bu eðitimin içinde bu üç eðitim de var. Ruh eðitimi, eðer
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
114
ruh eðitimi olmazsa akýl ileri bir þekilde eðitilirse akýllý canavar olur insanlar.
Nagasaki'de, Hiroþima'da bombalar patladý, binlerce insan helak oldu, hala
hastalarý var, sakatlar var. Bakýn bu canavarca bir hareket. Fatih Babamýz da
Ýstanbul'u fethetti, aldý. Alýr almaz ferman çýkardý. Kimsenin malýna, canýna, dinine
dokunulmayacak. Oh! Nasýl zor bir devirdi o devir. Nasýl bir zor bir savaþtý o savaþ.
Daðlardan kadýrgalar indiriliyor, mucizeler yaratýlýyor. Ondan sonra o millete hürriyet
getiriliyor. Ne kadar güzel, insan gibi. Þimdi bunun eðitimi dediðim gibi, þiir, musiki
edebiyatýn içersinde, bunun içersinde þiir de var, musiki de bunun içine girer.
Peygamber Efendimiz diyor ki; "Kur'an'ý Kerim'i güzel sesli hafýzlar okusun" diyor.
Niye? Musiki giriyor. Musiki girince, musiki eðitiyor insaný, yumuþatýyor. Ýnsan
hatalý bir þey yapacaðýnda yapamýyor, yapamýyor, yumuþak insan. Birisine vuracak
nasýl vursun ki? Ruhen, duygusal olarak eðitilmiþ. Bunlar ilahilerle, bunlar þiirlerle
olur. Þiirin konusu ille dini veya ille bilmem þundan-bundan bahsetmesi de önemli
deðil. Nasýl, bir saz semai çalýnýyor, söz hiç yok. hiç söz yok, saz semai. Dinliyoruz.
Bir taksim yapýlýyor, hiç söz yok, hayran oluyoruz. Vah diyoruz, çok þükür. Bakýn
bugün maalesef yenik düþtük, yenik düþtük, Çanakkale'de yenilmeyen,
Çanakkale'yi geçilmez yapan o kahraman Türk milleti bugün yenildi. Niye yenildi?
Baþka bir savaþta yendiler bizi. Musikimizi, þiirimizi bizim elimizden aldýlar, bizim
elimize bir acayip bir þey tutuþturuverdiler. Eskiden Müzeyyen Senar'lar, efendim
diðer ses sanatçýlarý þarký söyleyeceklerinde oynamazlardý. Dosdoðru þarkýya
baþlarlardý. Kýyafetleri, giyimleri, falanlarý da edepli olurdu. Þimdi yarý çýplak
çýkýlýyor, yarým saat oynuyor, sonra þarký söylüyor. Niye? Þarký deðil çünkü
söylediði. Gümpata, gümpata, gümpata, gümpata tempodan baþka bir þey yok.
Nerde o güzelim musiki, binlerce yýðýn birikilmiþ o makamlar nerde, o usuller
nerde? O güzelim musiki nerde, ne oldu? Kaldý duruyor, bir þey olmadý, miras. Kim
varis olabilirse ona duruyor, duruyor. Þiir de öyle, duruyor. O devirleri yaþayýp
geldik ve o devrin içinde maalesef bozulmadýk çok þükür. Burada þu anda
bulunmam, sizin bana gösterdiðiniz bu sevgi, benim iþte kazançlarýmýn en büyüðü
oluyor. Demek ki doðru bir yolda gitmiþim, iyi gitmiþim, aferin bana. Hani alkýþ,
olmadý ama. Aferini olur mu insanýn kendi kendisine? Evet efendim, söyleyeceðim
en son söz buydu. Þiirin, sanatýn demek ki bütün faydasý burada. Þiirlere
geçmeden evvel sözü size býrakayým isterseniz.
Ekrem KAFTAN
Hocam arzu ederseniz þiirlerinizi de takdim edelim. Daha sonra diðer þairlerimize
geçeceðiz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
115
Bekir Sýtký ERDOÐAN
Peki efendim. Ýlk okuyacaðým þiir, "Dýþlanan Miras" isimli ve anlattýklarýmý içine alan
bir þiir. Büyük bir deprem oldu: 'Nazým depremi'. Çok sallandýk, çok sarsýldýk, çok
sakatlýklar aldýk; farkýnda deðiliz. Onu anlatan bir þiir:
Dýþlanan Miras
Yapmaz bilerek kimse bu sarsýntýlý terki
Bir depremin ardýnca kalandýr bu þiirler
Kavþak bulunur, sen yolu tam izle yeter ki
Öz kimliðimiz namýna þandýr bu þiirler
Sabrým kalem olmuþtur, çileden haz damýtýr haz
Süzmüþ beni ömrümce bu mýsralara az az
Kanmaz bu yolun yorgunu zemzemlere kanmaz
Çöl çöl kurumuþ dillere candýr bu þiirler
Kumdan sedefin sýrrýný sýzdýrmasa inci
Çavkar mý sulardan yakamozlar bu sevinci
Ey kabus, uyandýk boþa çarpýtma bilinci
Sökmekte þafak, düþlere tan'dýr bu þiirler
Ün çýlgýný ancak deðiþir altýný tunç'a
Kör þöhreti þeytaný iletmedi gonca
Hak'tan sunulur ün, kazanan varsa yolunca
Ünvana deðil Hakka niþandýr bu þiirler
Taptaze bu dallar, dibi hiç kalmadý köksüz
Sarmýþ gönül iklimimi sürgünleri cüz cüz
Her cemre cefa dilleri dökmüþ gece gündüz
Her derde deva bu þiirler
Ortak bu düzen, herkese pay var tapusundan
Nazmýn o cömert elleri geçmiþ yapýsýndan
Boþ dönmeyecek kimse bu kýsmet kapýsýndan
Her kalbe açan sýrra lisandýr bu þiirler
Dýþtan bu ömür bahçesi bir kupkuru arsa
Her yapraðý bir cennet olur ehli açarsa
Lütfen buyurun sundu nihai neyi varsa
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
116
Tam meyvalarýn olduðu andýr bu þiirler
Teþekkür ederim. Efendim ikinci olarak Bunlar bir ilhamla yazýlýyor muhakkak ki.
Bunu bütün þair kardeþlerimiz bilirler. O vakit ne vakittir bilinmez. Gelir, olmayacak
zamanda insaný yakalar. Ama gelmediði zaman da insaný çýlgýna döndürür.
Günlerce hasta gezer. Sanatçýnýn çilesi bu. Bunu anlatan bir þiirim:
Ýlham Krizleri
Hangi cinler zile basmýþ kaçýyor
Hangi þeytan acaba aklý çelen
Bana sensiz nefes almak bile zor
Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen
Kurulur sanki büyük divanlar
Verilir katlim için fermanlar
Hangi hali ehli bu halden anlar
Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen
Bir karanlýk ki yutar gökle yeri
Nerde avizelerin eski feri
Uzuyor gölgelerin gölgeleri
Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen
Günler 'ah'ýmla kýzýl yaþ kesilir
Niceler baðrýma baðdaþ kesilir
Kapýlar pencereler taþ kesilir
Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen
Efendim serbest þiir yazmayalým mý? Aruz mu olsun, hece mi olsun, þu mu olsun,
bu mu olsun? Serbest þiir, serbest nazýmla yazýlýr. Bir zamanlar serbest nazým
yaþýyordu, þimdi kaldýrdýk onu. Serbest nazým lafý kalktý, serbest þiir diyoruz.
Serbest nazým olsaydý _nazým, nizamdan geldiði için_ yine o serbestliðin içinde
serbest bir nizam olacaktý. Ve o þiir, bizim bu kurallý þiirlerin hepsinden zor bir
þiirdir. Serbest nazým var, onu hiçbir zaman inkar etmiyorum ama bizim bildiðimiz
kurallar yok onun içerisinde. Biz kendimiz o kurallarý yaratmaya çalýþýyoruz. O
þekilde serbest müstezat dediler, Divan Edebiyatýnýn sonlarýnda bu iþe ve baþladýlar
serbest müstezatla þiirler vermeye. Demek ki serbest nazým dediðimiz þiir, serbest
müstezatla baþlýyor. Servet-i Fünun'cular, þunlar bunlar, bu türde çok þiirler verdiler.
Ben bu tipte bir þiir okuyacaðým. Mevlana'yý bu mübarek günde anmýþ olalým diye:
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
117
Mevlana Kapýsýnda
Ey saadet tahtýnýn hünkarý pir, sende sýr var
Sende ilmin hikmetin unvaný var
Feyze tezgah etmiþsin dergahýný
Her gelen alýr bol bol nasip.
Ey güzellik þemsinin pervanesi, ey ilahi nura peyk olmuþ bedir
Ey sýnýrsýz mavera, ey iç nazar, fark edilmez dýþtan esrarýn nedir
Ýzzetin ikrama dönmüþ aþikar
Her giren çirkin girer dergahýna, her çýkan rana çýkar
Türbegahýn bir yakýn ahbap evi
Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi
Yar döner, yarân döner, devran döner
Böyle dost alemde müstesna çýkar
Nur ýþýnlarken sema þimþekleri
Gözde kalmaz perdeden, pustan eser
Özde menfi her ne var yok silkinir tennureler
Kuþkulardan önce 'lâ' fýrlar, peþinden 'na' çýkar
Þerh olur döndükçe kesre vahdetin esrarýna
En güzel mana çýkar
Ey gönüller piri dost
Ey muhabbet mülkünün sultaný yar
Siretin her kalbe sinmiþ
Suretin her yüzde var
Sanki tek tek her kapý
Mesnevi'den kopyalanmýþ sayfalar
'Hu' desem kafi, gerek yok çalmaya
Her ne engel varsa bir tek 'Hu' yýkar
'Hu' desem kafi, hazýr binbir cevap
Burada bir 'Hu' yankýsýndan binbir amenna çýkar
Tek limandýr Konya aþk ummanýna
Burada dostlar dostu var
Burada benlik yok bizimdir her kapý
Sen de gel dergaha yer bol
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
118
Sen de gel, sen de gel çek bir 'Hu' nihai
Burada canlar caný var
Ta yürekten kim ki bir kez 'Hu' dese
Burada teþrifata Mevlana çýkar
Efendim ben þiirimi burada bitiriyorum. Arkadaþlarýmýn çok güzel söyleyecekleri
þeyler var. Ýnþallah yine buluþuruz, devam ederiz.
Ekrem KAFTAN
Sevgili Bekir Sýtký Erdoðan Hocamýza çok teþekkür ediyoruz. Gönlüne saðlýk. Allah
gönlünü bol, ömrünü müzdat eylesin efendim. Çok teþekkür ediyorum.
Þimdi Prof. Dr. Nurullah Genç ama biz onu profesörlüðünden önce þair olarak
tanýyoruz. Hocam profesörlüðünüz unutulur ama þairliðiniz bakidir deðil mi?
Prof. Dr. Nurullah GENÇ
Öyle söyleniyor.
Ekrem KAFTAN
Evet, söz Nurullah Genç Bey'de efendim. Buyurun.
Prof. Dr. Nurullah GENÇ
Evet, çok kýymetli Oturum Baþkanýmýz, sevgili üstadým, kýymetli Fazlý Bey, sevgili
dostlar, gecemizin güzel insanlarý hepinize merhabalar. Bizim dünyamýzýn, bizim
sanatýmýzýn diðer milletlerin sanatýndan ve onlarýn dünyalarýndan çok önemli bir
farký vardýr. Bizim sanatýmýz, bizim zihniyet dünyamýzý yansýtýr. Bizden bir sanatkarý
okuduðunuzda bizim düþünce dünyamýzýn izlerini bulursunuz. Bu yüzden bizim
sanatkarlarýmýz bizim deðerlerimizi, bizim tarihimizi, fikri temelimizi kuþanmýþ
sanatkarlarýmýzýn eserleri nesiller yetiþtirme açýsýndan çok önemli deðerler ifade
ederler. Bu, Batý edebiyatýnda böyle deðildir. Sadece estetik kaygýyla yazýlan sanat
eserleri belki insanlýðýn ortak malý haline gelebilir ama hiçbir zaman bir düþünce
temeli oluþturamaz. Bu yüzden bu tip gecelerin, belediyelerin bu tip faaliyetlerinin
bizim zihniyetimizin yaygýnlaþtýrýlmasý açýsýndan çok büyük önemi vardýr. Ve ben
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
119
inanýyorum ki yaygýnlaþtýkça bu düþünce sanat, þiir, edebiyat, tarih, kültür umran,
medeniyet telakkisi yaygýnlaþtýkça, belediyelerimizin iþi çok daha kolay hale
gelecek. Ve hatta size þunu söyleyeyim, devletimizin iþi çok daha kolay hale
gelecek. Bugün bu ülkenin bir takým kara parçalarýnda yaþayýp bu ülkenin baþýna
bela olan insanlar biraz þiirle, biraz sanatla, edebiyatla, tarihle, düþünceyle, zihniyet
dünyasýyla iç içe olabilselerdi bugün biz bu problemleri yaþayacak mýydýk?
Elbetteki hayýr. Çünkü felsefenin ve düþünce dünyasýnýn insaný 3 þekilde
tanýmladýðýný biliyoruz: Sýradan, orta düzey, derin düþünen. Bizim fikri dünyamýz,
düþünce dünyamýz derindir. Onun derinliðine inmeye gayret etmedikçe, sýrlarýna
vakýf olmaya gayret etmedikçe biz nesillerimizi saðlýklý bir þekilde yetiþtiremeyiz.
Bir þey daha söyleyeceðim, ondan sonra þiir okuyacaðým. Bakýn benim
çocukluðum 7, 8, 9, 10 yaþlarým Erzurum'un Horasan kazasýnýn Pinaduz köyünde
geçmiþtir. Yaya olarak yaklaþýk 3 saatlik bir yoldur, Pinaduz'la Horasan arasý olan
yol. 3 saatlik yaya yürüme ile ancak alýnabilir. O zamanlar yollar da çok bozuk
olduðu için _zaten þehre gidip gelmek de çok kolay deðildi_ uzun kýþ gecelerinde,
aylarca þehirle irtibatý kesilen bir köydü neredeyse bizim köyümüz. Ve ben o
çocukluk yýllarýmý uzun karlý kýþ gecelerinde köy odalarýnda geceleri akþam
namazýndan sonra baþlayýp yatsý namazýndan sonraya kadar devam eden siret
okumalarý, þiir okumalarý, çeþitli sohbetler içerisinde geçirirdim. Düþününüz ki
Hz.Peygamberin(s.a.v.) hayatýndan sahneler okunuyor bizler 7, 8, 9 yaþýnda
çocuklar, büyük bir heyecanla bir önceki günden kalmýþ olan Hz.Ali(r.a.) Cenginin
bir yerinden nereye gideceðimizin hayaliyle büyüklerimizin arasýnda konak
odasýnda o sahneleri hayal ederek bekleyip duruyoruz. Ve yine düþününüz ki biz 7,
8, 9 yaþýnda çocuklar, o günlerde o konak odasýnda Kerem'in türkülerinden, Yunus
Emre'nin þiirlerinden, Fuzuli'nin þiirlerinden nasibimizi alýyoruz. Dadaloðlu,
Karacaoðlan ve Aþýk Sümmani, Aþýk Þennik þiirleri dinliyoruz. Kimler okuyor
bunlarý bize? O günkü köy aydýnlarýmýz. Dedelerim, babalarým, amcalarým; onlar
okuyorlar ve biz bu çeþni içerisinde, bu havada yetiþiyoruz. Aradan yýllar geçiyor,
30 yýl geçiyor, 37 yýl geçiyor, þimdi benim köyümde ne o akþamlarý, akþam
namazýndan yatsý namazýný aþan bir süreye kadar geçen süreler içerisinde siret
okumalarý kalmýþ, ne Kerem'in türküleri söyleniyor, ne Dadaloðlu var, ne
Karacaoðlan var, ne Yunus Emre var, ne Fuzuli'den gazeller var. Çünkü þimdi benim
köyümün çocuklarý þu anda da bazý çocuklarýn izlediði dizileri seyrediyorlar. Biz
baþýmýzý ellerimizin arasýna alýp bir deðerlendirme yapmak mecburiyetindeyiz. Eðer
fikri dünyanýzý netleþtiremezseniz zikri ve fiili dünyanýzý netleþtiremezsiniz. Çünkü
insanlarýn sözleri ve eylemleri fikirlerine göre geliþir. Nesillerinize fikir
aþýlayamazsanýz baþkalarý onlara fikir aþýlar ve onlar sizin fikirlerinize göre deðil
baþkalarýnýn fikirlerine göre davranmaya baþlarlar. Bu yüzden bu programý sade bir
þiir programý olarak algýlamayýn. Bu programda okunan þiirlerin ki üstadým çok
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
120
güzel þiirler okudu, çok güzel þeyler söyledi, o þiirlerin dünyasýnda bizim
zihniyetimizin izleri var. Onun için bunlarý önemli kýlmalý, yaygýnlaþtýrmalý, okumalý,
çocuklarýmýza öðretmeliyiz. Bu anlamda deðerlendiriniz bu programý ve bundan
sonra gerek Baðcýlar Belediyemizin gerek baþka belediyelerin yaptýklarý bu tür
programlara fazlasýyla raðbet gösterip, bu programlara katýlýmý yaygýnlaþtýrmamýz,
programý düzenleyenlere teþekkür etmemiz gerekiyor. Çünkü "Marifet iltifata tabidir,
iltifatsýz meta zayidir" demiþ eskiler. Bu marifetinden dolayý ben emeði geçen
herkese teþekkür ediyorum. Þahsým adýna, paneldeki arkadaþlarýmýz, üstadým
adýna ve hepiniz adýna en kalbi muhabbetlerimi, sevgilerimi sunuyorum. Ben bir-iki
þiirle bana düþen kýsmý tamamlamýþ olayým.
Dinle dudaðýmý yalayan damla
Bu ses kulaðýma kadar uzanan
Onundur göndermiþ bir yýldýrýmla
Masmavi gökleri bürüyen anam
Pencere utanma kaldýr perdeyi
Kaldýr da gönlümü ikna edeyim
Görünce gözleri yaþlý dedeyi
Ben de buradan gözü yaþlý gideyim
Dinle gül dalýnda kükreyen ozan
Ruhum da incecik bir dala konmuþ
Beni bu dünyada bekleyene zan
Söyle hangi zaman nerde okunmuþ
Bir akþam ýþýklarýn daðlara güldüðünü
Bir akþam bulutlarýn seyre döküldüðünü
Görürsün hasretiyle sabah ezgilerinin
Bir akþam gözlerin ufka dalar pek derin
Kuþlar öter uçuþur yeþil dallara konar
Umutlar yaprak yaprak alevlenir de yanar
Son mutluluk sesleri dökülür dudaklardan
Ýnsanlar gölge gibi çekilir sokaklardan
Rüzgar okþamaktayken anne gibi tenini
Gecenin kollarý sessizce yakalar seni
Anlarsýn gözlerinin dolup boþaldýðýný
Anlarsýn yalnýzlýðý ve yalnýz kaldýðýný
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
121
Has bahçesinde ömrün yakýn olmaz bana gül
Bizarým ümidime kurulan her tuzaktan
Tutuþtu o lacivert hayale düþen kakül
Bakanlar baktý sana, ben uzaktan uzaktan
Yandý birden korkuyla gözlerine uçan kuþ
Bulutlar aynalara seni sordu ýraktan
Deniz sanki isyankar bir rüyada boðulmuþ
Nehirler aktý sana, ben uzaktan uzaktan
Peþimde her aþýðýn gölgesini taþýrým
Alýrým esrarýný her devin bir dudaktan
Daðda haramilerle kurtlarla aðlaþýrým
Gökler sýcaktý sana, ben uzaktan uzaktan
Nerede bu çileyi çekenlerin tarihi
Kalbimin enkazýna kan akýyor duvaktan
Çölde kalan ruhlarýn bile döndü talihi
Türküler yaktý sana, ben uzaktan uzaktan
En kavi diken dahi murat alýr baðýnda
Býrakýr derde beni kurtulursun firaktan
Gece gündüz esridin bir kaktüs yapraðýnda
Gelmem yasaktý sana, ben uzaktan uzaktan
Simsiyah bir kýyamet tohumu filizlenir
Mezarýma isminle atacaðýn topraktan
Acýlar sanki neden bu sevdada gizlenir
Ýçim tutsaktý sana, ben uzaktan uzaktan
Teþekkür ediyorum. Son bir þiir okuyup bitiriyorum. Yalnýz bu kýsa bir þiir. Ayný þiiri
3 defa okuyacaðým izin verirseniz. Biz edebiyatta sanatçýlar olarak _üstadým çok iyi
bilir_ sehli mümteni diye bir kavramdan söz ederiz. Kolay ama tekrarý imkansýz,
kolay ama zor. Bizim þiirimizin çok temel özelliklerinden birisi de o. Yunus Emre'nin
bütün þiirleri sehli mümtenidir mesela. Üstadýmýn öyle þiirleri var ki çok kolay
okursunuz ama taklit edilmesi mümkün deðildir. Ezberlenir ve unutulmaz, geleceðe
kalacaktýr. Bu bab'da bir þiirdir. Bir sehli mümteni þiir belki. Üç türlü okunmasýnýn
da nasýl olduðunu varýn siz düþünün. Ama ben bu þiirin içinden üç tane þiir
okuyorum size þimdi. "Diken Diken" þiirin adý. Gül ve dikenin vuslatýný anlatýyor. Gül
ve bülbül vuslata erince ne oluyor bakalým:
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
122
Diken Diken
Zembilcide büyüyen gülmek sende gül olur
Elmas beþik içinde sevmekten de gül olur
Ýnci döker gözlerin umut kanda gül olur
Kezzap akýtsan bile ölüm canda gül olur
Maverayý bulunca kýlýç kýnda gül olur
Kaf Daðýndan öteye hasret handa gül olur
Hasadý diriliþtir buðday unda gül olur
Acýlarýn birikir her þey bende gül olur
Ayný þiiri bir daha okuyorum:
Dal üstünde uyuyan sen bende diken diken
Kundaðýný öptüðüm ten bende diken diken
Asil kirpiklerinden kan bende diken diken
Filizlenir yüreðim can bende diken diken
Kapýnda süvariler kýn bende diken diken
Gidenler bir gün döner han bende diken diken
Tarlasýnda sevginin un bende diken diken
Birikirde içimde ben bende diken diken
Ve son, þiirin aslýný okuyorum þimdi:
Zembilcide büyüyen dal üstünde uyuyan
Gülmek sende gül olur sen bende diken diken
Elmas beþik içinde kundaðýný öptüðüm
Sevmekten de gül olur ten bende diken diken
Ýnci döker gözlerin asil kirpiklerinden
Umut kanda gül olur kan bende diken diken
Kezzap akýtsan bile filizlenir yüreðim
Ölüm canda gül olur can bende diken diken
Maverayý bulunca kapýnda süvariler
Kýlýç kýnda gül olur kýn bende diken diken
Kaf Daðýndan öteye gidenler bir gün döner
Hasret handa gül olur han bende diken diken
Hasadý diriliþtir tarlasýnda sevginin
Buðday unda gül olur un bende diken diken
Acýlarýn birikir birikirde içimde
Her þey bende gül olur ben bende diken diken
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
123
Teþekkür ederim.
Ekrem KAFTAN
Deðerli dostlar, sevgili seyirciler dinlediðiniz þiirlerin hakiki þiir olduðunu
zannediyorum þimdi daha iyi anlýyorsunuz. Burada hikaye okunmuyor. Burada
sesle iþ yapýlmýyor, burada sanat icra ediliyor ve þairler ve þiir bu. Hepsine,
hocalarýmýza teþekkür ediyorum. Efendim mübarek Ramazandayýz, bir Ramazan
þiiri, Cenab-ý Hak on sene sonra bana nasip etti. Onu sizlerle paylaþýp sözü Fazlý
Bey'e býrakmak istiyorum. Daha tazecik bir þiir, bu sabah yazýldý. Ýlk defa
paylaþýyorum. Hocalarýmýn da fikrini almak isterim.
Akýp giden zamanýn baþ tacýdýr Ramazan
Cümle günahkarlarýn ilacýdýr Ramazan
Kalbimiz titreyerek bekleriz on bir ayda
Aðýrlamak isteriz gönül adlý sarayda
Ramazan olsa deriz gördüðümüz her hilal
Geldiði günde biter çektiðimiz tüm melal
Ýmanlý sinelerden sanki ýrmaklar geçer
Her seherde göklerden ulvi bayraklar geçer
Cömertlerin kapýsý cennetlere açýlýr
Göklerden yer yüzüne sonsuz rahmet saçýlýr
Vücutlar acýkýrken orucun hikmetiyle
Ruhlar doyar her anda Allah'ýn rahmetiyle
Yere iner yýldýzlar Kur'an sesi duymaya
Nefis þeytan bulamaz kem sözüne uymaya
Bembeyaz örtülerin altýnda yaþlý gözler
Medine'de tutulan Ramazanlarý özler
Okudukça ehli dil vecd içinde Kur'an'ý
Yaþanýr gönüllerde kutlu son gül zamaný
Her ezan bir yol açar Kabe'ye doðru giden
Kurtulur Ramazanda nefsine veda eden
Ýstanbul'da kubbeler gökleri kýskandýrýr
Secdedeki her alýn yýldýzlarý andýrýr
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
124
Biliriz seher vakti sonsuzluðun nurudur
Ýftar bir bayram aný ve cennet sürurudur
Ramazan gül bahçesi ve oruç gül teridir
Bugünde her Müslüman bir tek Allah eridir
Geliþi bir saadet gidiþi yalnýz elem
Ey mübarek Ramazan yazamaz seni kalem
Þevk ile Allah demek kafidir kurtuluþa
Açýlýr cümle kalpler bir yeniden oluþa
Teþekkür ediyorum. Biz Fazlý Bey hocamla bir düet yapacaðýz ama önce O'nun
okumak istediði müstakil bir þiir varsa, söz þiir yorumcumuz Fazlý Karaman Bey'in,
buyurun efendim.
Fazlý KARAMAN
Efendim, Ramazan ayýndayýz. Ramazan Allah'ýn tabiriyle; "Þehr-u Ramazan ellezi,
ünzile fihil Kur'an". Kur'an'ýn inmiþ olduðu bir ay. Kur'an 114 sureden müteþekkil.
Yani 114 burç var. O burçlardan bir tanesi þairler burcu. Allah Kur'an'ý Kerim'de
"Eþþuara" derken, ama þairlere gelince þairler ikiye ayrýlýr buyurur. Bir; iyi iþler
yapan, elindeki bulunan kalemin emanet olduðunu bilerek onu Allah yolunda,
Peygamber yolunda, güzellikler yolunda, muhabbetler yolunda kullananlar. Ýkincisi
ise; her konuda konuþanlar. Her konuda boþ boðazlýk yapanlar ve kötülere uyanlar.
Burada hamd olsun bugün birinci sýnýf þairler, iyi þairlerle berabersiniz. Uhud günü
Efendimizin etrafýndaki has sahabelerin hepsi daðýlmýþ. Hz.Ömer der ki; "O gün ben
de bir süre uzaklaþtým, hayatým boyu Allah'tan af diledim o günkü uzaklaþtýðým
için". Ama yanýnda bir tane sahabe var, Saad Bin Ebivakkas. Saad Bin Ebivakkas
iyi okçu. Efendimiz alýrda oklarý O'na verir. Efendimiz oklarý O'na verirken der ki; "At
ya Erusa". Çünkü "Annem, babam sana feda olsun, bugün çok farklý bir gün" der.
Efendimizin hayatýnda kullandýðý ender insanlardan bir tanesi Saad Bin Ebivakkas.
Diðeri de; "Senden daha güzelini bu gözler görmedi, senden daha güzel ve iyisini
de hiçbir ana doðurmadý, sen, ey Allah'ýn Resulü sen bütün eksiklerden münezzeh
olarak yaratýldýn, sanki sen Allah tarafýndan istediðin gibi yaratýldýn". Bunu söyleyen
Hasan Ýbni Sabit'e, "At, konuþ, onlara karþý oklarýn en tesirli olan sözleri, beyitleri,
þiirleri söyle. Ey Hasan, Cebrail de seninle beraber" der. Deðerli kardeþlerim, bunu
bilen þairler Efendimizle ilgili güzel þiirler söyler. Kaðýt Peygamberimize þiirler
yazýyor ama yazmýþ olduðu þiirler kötü þiirler. Peygamberimizin iffetine tecavüz
edercesine þiirler yazýyor. Efendimize, Müslümanlara, dine, imana, Kur'an'a dil
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
125
uzattýðýndan dolayý Efendimiz "Onu Kabe'nin içinde olsa da öldürürüz" der. Fakat
sonra bir piþmanlýk gelir, kaðýt kaçar gider ama sýðýnacak hiçbir yer bulmaz. Ama
bir süre sonra piþman olur, Müslüman olur, Peygamber Efendimizin huzuruna gelir.
"Yolumdan çekilin ey babasý öleseceler. Allah'ýn takdir ettiði bugün ölecektir.
Muhammed Allah'ýn kýlýçlarýndan, çekilen kýlýçlarýndan bir kýlýçtýr" demesi üzerine,
Peygamberimiz, önce öldürülmesine ferman çýkarttýðý insana ne dese
beðenirsiniz? Tebessümlerin en güzeline yapar. Kendisine teþekkür etmek için de
hýrkasýný çýkartýr ve þairin altýna serer. Ýþte Ýslam'ýn ve Ýslam'ýn Peygamberinin þaire
vermiþ olduðu deðer bu. Efendim bendeniz þair deðilim. Fakat bir kervan yolda
giderken eþkýyalar kendisini soymuþlar. Kervan sahibine demiþler; "Bu mallar senin
mi?" "Benim". "Gel bakalým buraya", onu yatýrmýþlar dayak atmaya baþlamýþlar.
Sahiplerinin hepsi dayak yerken bir tanesine demiþler ki; "Gel buraya, sen nesin?"
"Valla benim malým-mülküm yok, ben bunlarýn yanýnda çalýþýyorum". "Öyleyse sen
git þu tarafa" demiþler. O, o tarafa gitmiþ, bir taþýn üzerine çýkmýþ, aðzýna bir sigara
almýþ, ayak ayak üzerine atmýþ, demiþ ki; "Ýmanýna yandýðýmýn fakirliði, arada
sýrada iþe yarýyorsun ya" demiþ. Þimdi, dükkan sizin ama zaman yok. Onun için
birkaç tane þiir okuyalým, sonra güzel þair kardeþim Ekrem Bey'le beraber iki-üç
tane þiirini arzu ederse düet yapabiliriz. Okuyacaðým þiirlerin bir tanesi, bendenizin
yýlýn þiiri olarak seçmiþ olduðum, Bestami Yazgan'a ait. Onun bitiminden sonra
baþka bir þiirle ilave edeceðim.
Tetiði kýrýlmýþ bir tüfek gibi
Gece kurþun gibi sabah olmuyor
Hava donmuþ güzel kokun gelmiyor
Yüzüm gülse bile özüm gülmüyor
Yastýkla selamý kestim be güzel
Sen gittin uykuya küstüm be güzel
Ipýlýk nefesin gelecek gibi
Bekledim ayazda kelebek gibi
Tetiði kýrýlmýþ bir tüfek gibi
Kalbimi duvara astým be güzel
Sen gittin bahara küstüm be güzel
Yýldýzlara yoldaþ oldum bilesin
Hayalinle haldaþ oldum bilesin
Yalnýzlýða gardaþ oldum bilesin
Lal oldu dillerim sustum be güzel
Sen gittin hayata küstüm be güzel
Yüce dað baþýnda kar bulamadým
Kül olmuþ sol yaným kor bulamadým
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
126
Sað yanýma döndüm yar bulamadým
Baðrýma boþluðu bastým be güzel
Sen gittin dünyaya küstüm be güzel
Heeey bir zaman bakýp bakýp seyrine doyamadýðým
Þimdi gurbette býrakýp sesini duyamadýðým
Evde kapanýp kaldýn mý?
Seyrane çýkýp güldün mü?
Baþkalarýnýn oldun mu?
Benimsin diyemediðim
Akýtýp gözüm yaþýný
Hatýrlarým gülüþünü
Kývýrcýk saçlý baþýný
Göðsüme koyamadýðým
Dik yamaçlarýn yelisin
Sen, sen benden daha delisin
Þimdi kimlerin kulusun?
Baþýný eðemediðim
Nasýl vurgunum bilirdin
Ne için benden yüz çevirdin?
Kimlerin koynuna girdin?
Öpmeye kýyamadýðým
Ekrem KAFTAN
Efendim bir tek þiiri beraber okuma zamanýmýz var, bitirmemiz gerekiyor. Ondan
sonra Bedirhan Gökçe'ye sahneyi býrakacaðýz. Sabrýnýz için teþekkür ediyoruz.
Hepimiz Anadoluluyuz deðil mi? Ýstanbullu olan var mý, yerli? Orda iki tane el
kalkýyor, o da çocuklarýmýz. Efendim "Anadolu", bizi anlatan bir þiir. Fazlý Bey'le
karþýlýklý okuyacaðýz.
ANADOLU
Denizlerin baðrýna hançer gibi saplanan
Küçük Asya denilen mukaddes mekan benim
Binlerce yýldan beri devlet devlet toplanan
Ezel ebed arasý bitmeyen zaman benim
Kaç Peygamber su içti pýnarýmdan bilinmez
Mübarek ayak izi topraðýmdan silinmez
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
127
Daðým, taþým, ýrmaðým bu alemde bulunmaz
Serdarlarýn gönlünü daðlayan canan benim
Sularýmda serinler çölde yanan yýldýzlar
Güneþi uyandýrýr her sabah taze kýzlar
Mehtabýn gözlerinden dökülürken yýldýzlar
Gurbetlerde yaþanan elembi hicran benim
Yunusun dilindeki þiirlerle aðladým
Mevlana'nýn dizinde diz çöküp el baðladým
Mýzrap ile inledim, neyle gönül baðladým
Mecnun'un büyüttüðü yaralý ceylan benim
Mevlana'nýn gölgesi bir yeþil türbe oldum
Yunus daðda gezerken sýrtýnda kýrba oldum
Garip çobanda kaval, derviþte torba oldum
Yüce daðlar baþýndan gitmeyen duman benim
Benim aþkýmla çýktý Orta Asya'dan yola
Mübarek rüyasýnda devlet müjdeli kula
Denildi git söðüde derdine derman bula
Göðsündeki çýnarý büyüten Osman benim
Þifa verdi kýlýçlar sinede her yaraya
Döndü cümle gönüller nur dolu bir saraya
Gölge oldu bir çýnar denize ve karaya
Tarihle müjdelenen öðülmüþ sultan benim
Sinemde emzirdiðim yiðitler çýktý sura
Allah Allah sesinden karþýsýnda kim dura?
29 mayýsta yürekler döndü kora
Sancaðý Ýstanbul'a götüren hakan benim
Her bahar selam gitti Sakarya'dan Tuna'ya
Firkat düþtü nice yüz bin anaya
Kederler yüklediler gökten geçen turnaya
Þahadet þerbetini içiren iman benim
Amasya'da Hamdullah, Bursa'da Üftade'yim
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
128
Diyar diyar dolaþan þairim, þehzadeyim
Baki gibi göklerde salýnan avazeyim
Zafer mabetlerinin mimari Sinan benim
Ýstanbul'da yükselen kubbeler göz yaþýmdý
Cehennemden kurtulan taþlar benim taþýmdý
Cellatlarýn önünde düþen baþlar baþýmdý
Eðriyi ve doðruyu gözeten mizan benim
Uzattým kollarýmý Viyana'dan Yemen'e
Gün geldi kucak açtým serhatlardan dönene
Ateþ olup yanana, küle dönüp sönene
Ölümleri yeþerten tarumar hazan benim
Kesilir her filizin meyve çaðý gelmeden
Solar taze güllerim aþktan murad almadan
Arþa çýkar ezanlar kalplerde kök salmadan
Okunmayý bekleyen Hz.Kur'an benim
Bin yýllýk baharýma ateþler yaðdý garptan
Kirli eller aþýma aðular saðdý garktan
Gecem hiç bitmez oldu üstüme aðýdý garptan
Mahzun kubbe altýndan nur saçan sultan benim
Bayraðý kaldýracak kudret yine bendedir
Asrý saadet için gayret yine bendedir
Serhatta akýncýya hasret yine bendedir
Cihanýn beklediði meçhul kahraman benim
Sevgili dostlar, deðerli seyircilerimiz, Baðcýlar'da Ramazanda bir þiir gecesinin
böylece sonuna geldik. Ben son olarak, hocalarýmdan af dileyerek bütün
gençlerimizin, bütün insanlarýmýzýn yeniden þiirle buluþmasýný ama gerçek þiirle,
hikayemsi sözlerle deðil, þiirin hakikisiyle buluþmasýný arzu ettiðimi ve tavsiyede
bulunmak istediðimi hatýrlatýyorum. Geceniz hayrolsun, þiir gibi kalýn, þiirle kalýn
efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
129
9.Gün
PANEL
“Kentlilik Bilinci”
Prof. Dr. Sadettin Ökten-Mustafa Armaðan
Konser
Erkan Mutlu
Bayraðý kaldýracak kudret yine bendedir
Asrý saadet için gayret yine bendedir
Serhatta akýncýya hasret yine bendedir
Cihanýn beklediði meçhul kahraman benim
Sunucu
Ýnsan yalnýz doðar ama yalnýz yaþayamaz. Ýnsan topluluk halinde yaþamak
sorumluluðunda olan bir varlýktýr. Ýnsanýn asosyal olmasý düþünülemez. Sözü bu
geceki asýl konumuza getirmek gerekirse topluluk halinde insanlarýn yaþadýðý yere
þehir denir mi? Yada þehir denmesi için bu taným yeterli midir? "Kalabalýklarýn
olduðu yer þehirdir" ifadesi bizim her ne kadar güncel hayatta kullandýðýmýz bir
ifade olsa da gerçekten "Þehir olmak, kalabalýk olmak mýdýr?" gibi düþüncelerin
yaný sýra zaman zaman "Þehirli olmanýn özellikleri sayýlýrken köylü olmaya haksýzlýk
mý ediyoruz?" gibi düþünceler diðer tarafta.
Deðerli misafirlerimiz bir medeniyetin inþasý zannediyorum Medine'den baþlýyor.
Yesrib'in Medine olmasýnda bir medeniyetin inþasýnýn en büyük taþý, en büyük
basamaðý olduðunu görüyoruz ve biz sahanýn uzmanlarýna, farklý konularda da
fikirlerini bizlerle paylaþan isimlere sözü býrakmak istiyoruz. Kuvvetli alkýþlarýnýzla
bu akþam burada bulunmayý ve sizlerle fikirlerini paylaþmayý dert edinmiþ isimleri,
kanaat önderlerimizi, aydýnlarýmýzý, hararetli düþünce dünyamýza su serpen ve bizi
rahatlatan isimleri takdim etmeye çalýþýyorum. Prof. Dr. Sadettin Ökten Hocamýz,
Araþtýrmacý-Yazar Mustafa Armaðan.
Þehirli olmak son derece önemli ama þehirli olmanýn ne anlama geldiðini anlamak
daha önemli. Þehirden kasýt Ýstanbul ise þayet daha da farklý bir mana, eðer
þehirden kasýt Mekke ise Medine ise çok daha büyük mana ortaya çýkýyor.
Zannediyorum büyüklerimizden, kanaat önderlerimizden bunlara iliþkin cevaplar da
alacaðýz. En azýndan paylaþacaklarýnýn arasýnda yakalayabileceðiz. Bir kez daha
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
132
alkýþlarýnýzý istirham ediyorum ve sözü ehli kemal, ehli kelam büyüklerimize
býrakýyorum. Buyurunuz efendim.
Efendim hepinizi Allah'ýn selamýyla selamlýyorum. Bu güzel Ramazan akþamýnda
inþallah buradan bereketlenerek, güzellikleri paylaþarak, belki bilmediklerimizi
öðrenerek, bildiklerimizin altýný çizerek, kýsacasý zenginleþerek ayrýlmýþ oluruz diye
ümit ediyorum. Onun için bu oturumda çok da sözü uzatmadan deðerli hocam
Saadettin Ökten Beyefendiyle birlikte sizlerle bazý duygularýmýzý, bazý bilgilerimizi,
bazý hissiyatlarýmýzý ve hassasiyetlerimizi paylaþmaya çalýþacaðýz. Sözü hocama
býrakmadan önce ben kýsa bir-iki cümle söylemek istiyorum. Eðer müsaade
buyurursanýz hocam.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Estaðfurullah efendim, buyurun lütfen, lütfen. Efendim aramýzda karlý daðlar
olmasýn, ben yaklaþacaðým Mustafacýðýma doðru.
Mustafa ARMAÐAN
Biraz sanki bizi ayýrmak istemiþler ama biz yaklaþalým.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Hayýr burada Dursun Bey vardý.
Mustafa ARMAÐAN
Saflarý sýklaþtýralým.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Evet.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
133
Mustafa ARMAÐAN
Evet. Efendim, þehir hakikaten insanoðlunun vücuda getirdiði en karmaþýk, en hayli
zor organizasyonlardan, örgütlerden bir tanesi, belki de baþlýcasý. Dolayýsýyla
þehirler insanlarý niçin cezp eder? Hepimiz bundan, hepimiz deðil, belki de hani,
hepimizi bunun içine sokmak doðru deðil, en baþýnda Saadettin Hocamý sokmak
doðru deðil ama bundan elli sene önce hepimizin ailesi, iþte ya Anadolu'nun bir
þehrinde, ya kasabasýnda, ya köyünde oturuyordu ama elli sene sonra hepimiz
geldik, Baðcýlar'da, Ýstanbul'un bu yeni ve güzel semtinde bir aradayýz ve burada
ayný mekan, ayný atmosfer içersinde buluþtuk. Bir þeyler bizi birleþtirdi, bir þeyler
bizi buluþturdu. Yani modernleþmenin her tarafý kötü deðil. Ýyi olan taraflarý var. Ýyi
olan taraflarýn birisini iþte bugün burada yaþýyoruz. Aksi halde hepimiz baþka
mekanlarda olacakken, baþka mekanlarda birbirimizden habersiz, paylaþacaðýmýz
þeyleri paylaþamadan yaþayacakken, þehirlerde bakýn biz bir araya geldik,
buluþtuk, duygularýmýzý paylaþýyoruz, eðlencelerimizi paylaþýyoruz, zevklerimizi
paylaþýyoruz, dertlerimizi paylaþýyoruz. Dolayýsýyla þehirler, bizi paylaþtýran ve
buluþturan mekanlar. Ama sadece paylaþtýran ve buluþturan mekanlar olmamalý
herhalde þehirler. Çünkü insanoðlu sadece maddi boyutuyla, yemesiyle, içmesiyle,
gezmesiyle, yaptýðý evlerle deðil, ayný zamanda ruhi, psikolojik ve manevi
boyutuyla da insan. Þimdi bunu en belirgin bir þekilde iftar sofralarýnda yaþýyoruz
deðil mi? Önümüzde enva-i türlü yiyecekler, hepsi de bizim kendi malýmýz, kendi
paramýzla alýnmýþ þeyler. Ama hiçbirimiz ezan okunmadan elimizi
dokunduramýyoruz. Orada misafiriz sanki. Ramazanlar bize aslýnda belki de en
büyük mesaj olarak, bizim bu dünyada ne kadar servetimiz, ne kadar malýmýz, ne
kadar þöhretimiz olursa olsun hepimizin eþit olduðunu ve misafir olduðunu
hatýrlatýyor. Dolayýsýyla þehirlerde de biz bu ruhu, bu duyguyu yaþayabilir miyiz?
Bunu atalarýmýz nasýl yaþadýlar, nasýl yaþattýlar? Bir çorba içerken bu medeniyeti
sofraya nasýl taþýdýlar? Bir sokakta yürürken, birbirine hitap ederken o hitap
þekilleriyle, güzel konuþma adabýyla, ibadethaneleri yaparken bu güzellikleri hala
hayranlýkla seyrettiðimiz eserleri nasýl vücuda getirdiler? Sadece taþla, toprakla,
kazmayla, kürekle deðil, o iç dünyalarýnýn güzellikleriyle vücuda getirdiler. Þimdi
Fatih Sultan Mehmet'in vakfiyesine yazdýðý bir kýsa beyit var. Onu zikretmek
istiyorum. Çok önemli görünüyor bana. Bu Fatih'in kendi kaleminden çýkmýþ bir
beyit: "Hüner bir þehir bûnyâd eylemektür, reaya kalbin âbâd eylemektür". Bakýn iki
boyutu birden söylüyor. Hüner, marifet; yani bir insanýn bu dünyada yapabileceði
þeylerin en güzeli; bir þehir meydana getirmektir, bir þehir kurmaktýr. Ama orada
kalmýyor. Þehri kurdun, binayý yaptýn, duvarý yaptýn, iþte bacasýný yaptýn ama bir
þey eksik bir þekilde, nedir? Reaya kalbin, yani orada yaþayanlarýn kalbini abad
etmek. Ýki yönlü, hem dünyayý hem ahireti beraber düþünerek þehirler kurmak.
Fatih'in projesi buydu. Bunu da en güzel bir þekilde Fatih Külliyesi'nde görmemiz
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
134
mümkün. Orada cami merkezdedir ama etrafýnda týp fakültesi diyebileceðimiz, iþte
þifahaneden kütüphanesine, iþte ortaokul, lise, üniversitesine kadar bir sürü eðitim
kurumu, bir eðitim kampüsü þeklinde tasarlanmýþtýr. Hem dünya vardýr hem ahiret
vardýr, ikisi bir arada. O sevdiði Allah'ýna adadýðý bir yapý olarak bugün bize bir
þeyler söylüyor. Evet hocam ben kaptýrýrsam böyle çok konuþacaðým onun için…
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Devam devam, çok güzel, çok güzel.
Mustafa ARMAÐAN
Bunlar bir girizgah oldu, sizin söyleyeceklerinize eðer bir parça hazýrlýk mahiyeti
taþýdýysa ne mutlu bana. Þimdi ben sözü deðerli hocam Saadettin Ökten
Beyefendiye býrakýyorum. Buyurun hocam.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Efendim hayýrlý akþamlar. Geçen sene de burada sizlerle bir sohbet yapmýþtýk. Bir
sene ne kadar çabuk geçmiþ. Bu Ramazanda bana intibalarýmý soruyorlar. Diyorum
ki; birinci intibaým hüzün; Eylül Ramazaný. Biz de artýk Eylül'ü yaþ itibariyle idrak
ettik inþallah, bir hüzün var. Zaten merhum Fethi Aðabey söylerdi, "Ne zaman ki
gönlünüze sebepsiz bir hüzün düþer, biliniz ki Allah'la yakýnsýnýz" derdi. Hepinizin
tekrar Ramazanýný tebrik ediyorum. Ramazan gibi Ramazan olsun inþallah ki
muhakkak öyledir. Hep birlikte Bayramý idrak edelim, sevgiyle muhabbetle efendim.
Þimdi bir þehirde yaþýyoruz. Ýstanbul diyoruz bunun adýna. Ýstanbul'un idraki
fevkalade zor ama þehirle þehrin dýþýndaki yerleþimleri mukayese ettiðiniz zaman
ortada görülen çok net hususlar þunlar: Bir defa þehir çok renkli, çok kalabalýk,
fevkalade iþlevlerin, hareketlerin, eylemlerin geliþtiði, oluþtuðu yer; bunlar hem
maddi hem manevi eylemler. Þehirde ticaret var, üretim var, þehirde sanayi var,
þehirde sanat var, þehirde bilim var ve þehirde mistik düþünce var. Bizim eski
tabirimizle þehirde tasavvuf var. Peki bu kýrsal alanda yok mu? Var ama misli deðil,
misali nispetince var. Dolayýsýyla þehir, bütün medeniyetlerde ta bidayetten beri
yani insanlar yerleþik topluma ziraatla geçtikten beri þehirler daima birer cazibe
merkezi olmuþtur. Ve tarihte iz býrakan bütün birikimler þehirlerde ortaya çýkmýþtýr.
Kýrsal alanýn birikimleri hele göçebe toplumlarda sadece folklorik mahiyette
kalmýþtýr. 'Gezelim Görelim' programlarýna bunlar mevzu olurlar ama onun dýþýnda
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
135
þehir, bir büyük serüvendir, bir büyük alemdir, bir büyük evrendir. Bu mevzuda
isterseniz þöyle kýsaca Mustafacýðým biraz evvel, "50 sene evveli" dedi. Benim de
aile tarihine gitti hatýralarým. Hem biraz müþahhas olur, anlatmasý kolaydýr,
dinlemesi kolaydýr. Ýsterseniz size kendi aile tarihimden bahsedeyim. Benim de aile
tarihim aþaðý yukarý 100-150 sene evveline gidiyor Ýstanbullu olmak noktasýnda
ama burada þu farký, altýný çizerek söylemek isterim. Benim belki biraz þansým,
talihim, bana yapýlan iltimas; ben ve özbeözgün Osmanlýlarý tanýdým. Bu çok mühim
bir hadisedir; özbeözgün Osmanlý. Yani bir medeniyetin kendi öz temsilcileri.
Kýrýlmamýþ, örselenmemiþ, çarpýtýlmamýþ ve çarpýlmamýþ medeniyet temsilcilerini
tanýdým. Tabi onlarý tanýdýðým yýllarda onlarýn deðerini bilmezdim, bilmiyordum.
Neden? Çünkü mukayese imkaný elimde yoktu. Ama nezaman ki o Osmanlýlarýn
Beyazýt'ta,
Fatih'te,
Karagümrük'te,
Edirnekapý'da,
Þehremini'nde,
Kocamustafapaþa'da yaþayan o Osmanlýlarýn, Ýstanbul'dan belki ötesini hiç
bilmeyen ama Ýstanbul'un engin kültürüyle beslenmiþ, sanatýyla beslenmiþ,
ahlakýyla beslenmiþ, estetiðiyle beslenmiþ o Ýstanbullularýn ne anlama geldiðini iyi
kötü "Batýyý tanýdýktan sonra gördüm ve anladým" ve þimdi hepsini hürmetle,
muhabbetle yâd ediyorum. Artýk aramýzda yaþamýyorlar ve hepsine her gün en
azýndan belli Fatihalar gönderiyorum. Çünkü onlar bir medeniyetin kurucu iradesi
ve yapýcý, inþa edici iktidarý imiþler. Koyduklarý her taþta, her davranýþlarýnda, her
selam veriþlerinde, her namaz kýlýþlarýnda, bakkaldan ekmek alýþlarýnda, sokakta
yürüyüþlerinde bize has bir zarafet, insanlýk, bu çaða uygun ama kökleri bizim öz
deðerlerimizden gelen bir bütünlük varmýþ. Efendim benim ailem iki cihetten
geliyor. Bir tanesi Rumeli'den, biz 93 muhaciriyiz. Ben anne tarafýmdan üçüncü,
dördüncü kuþaktan oluyorum. Babam da 93 Karadeniz muhaciri. Fakat babamlarýn
geliþinde bir tevakkuf olmuþ. Onlar Trabzon'da biraz kalmýþlar, sonra Ýstanbul'a
geliyorlar. Niye Ýstanbul? Çünkü anne tarafým kitapçý bir aile, sahaf. Baba tarafým
da ulema bir aile, ulema soyundan geliyorlar. Bendeniz tabi bunlarýn dýþýnda bir
çizgide bulunuyorum. Bendeniz her ne kadar adýmda bir modern bilim adamý
yazýyorsa da ben fizik bilimleriyle uðraþan bir adamdým, þimdi de emekliyim. Ve bu
aileler Ýstanbul'da, bir dergahta tanýþýyorlar. Kaç-göç devri, görücü usulü, bir Kur'an
tilaveti sýrasýnda vesile olup evleniyorlar. Ýþte biz buradan geliyoruz. Benim
çocukluðum Ýstanbul'un Beyazýt ve Fatih semtinde geçti. 30 yaþýna kadar hatta
_çocukluðu 30 yaþýna kadar da sürdürürseniz_ oralarda geçti. 1950 öncesini
hatýrlýyorum. 1960 öncesini çok iyi biliyorum ve 60-70 sonrasý iþte aþaðý yukarý
Ýstanbul'un deðiþmeye baþladýðý yýllardý. O zamanlarda þunu size çok net ifade
edeyim: Ýstanbul'un 'Nefs-i Ýstanbul' dediðimiz tarihi yarýmada içindeki Ýstanbul,
Osmanlý’dan tevarüs ettiðimiz özgün bir medeniyet anlayýþýný yaþýyordu ve bize
yaþatýyordu, öðretiyordu. O vakitlere bugünden baktýðým zaman þunu görüyorum,
þehir adeta sessiz bir muallim gibi. Sessiz bir müderris gibi vakur, ciddi, serinkanlý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
136
bir müderris gibi her gün dersini takrir eder. Þimdiki þehir ise biraz çapkýn, biraz
býçkýn, biraz serkeþ, biraz laubali bir delikanlý gibi o da her günkü dersini takrir
ediyor. O zamanki Ýstanbul'da beyefendi olmak, hanýmefendi olmak çok daha
kolaydý bugüne göre. Tabi beyefendiyi ve hanýmefendiyi insan olmak çok ifade
deðil, insan olmak çok kolaydý. Ýnsan olmak çok kolaydý, insan olmamak oldukça
zordu. Ama bugünkü Ýstanbul'da nokta nokta nokta. Evet, böyle bir Ýstanbul
içerisinde biz büyüdük. Sonra, Ahmet Hamdi Tanpýnar'ýn 'Beþ Þehir"i ile mülaki
olduk lise yýllarýnda. Çok önemli bir kitaptýr. Hala önemini muhafaza ediyor. Edirne
ile Bursa'yý merak etmeye baþladýk. Edirne'yi, Bursa'yý sonra Konya'yý defaatle
ziyaret ettik. Bunlar bizim atalarýmýzýn adeta Ýstanbul'a gelinceye kadar bir þehir
nasýl kurulur, bir payitaht nasýl payitaht olur noktasýnda bize verdikleri dersi ifade
eden þehirler. Konya ve Kayseri Selçukilerin ve buna Aksaray'ý da ekleyelim
isterseniz, Orta Anadolu'nun bu mühim þehirleri Selçukilerin, bundan sonra Bursa
ve Edirne Osmanlýlarýn ve sonra Ýstanbul. Bu þehirlerdeki tekamülü, bu þehirlerdeki
coðrafyayý, topografyayý, iklimi ve insanlarla iliþkileri olan mimariyi gördükten
sonra Ýstanbul bir baþka anlam kazandý gözümüzde. Peki þehirli olmak gerekir mi,
gerekmez mi? Çünkü ben eski yýllarda aþaðý yukarý bir 15 sene önce belediyelerle
eðitim programýna katýlýyordum. Oradaki arkadaþlardan biri dedi ki "Þehirli olmak
mecburi midir? Biz þehirli olmadan kalabilir miyiz daha açýk söylersek köylü
kalabilir miyiz?" Çünkü bunu bir kimlik meselesi yapýyorlardý. Hayýr, bu mümkün
deðil. Çünkü artýk insanlýk tarýmdan sanayiye geçmiþtir. Tarým kesimindeki insanlar
þehre gelmiþlerdir ve artýk onlar bir medeniyetin kurucu iradesi ve yapýcý iktidarý
olmak misyonunu yüklenmiþlerdir. Buradaki bütün fertler, tabii ben gözüme ýþýk
geldiði için benden yaþlý var mý onu göremiyorum ama benden genç bir sürü insan
var onu görüyorum, iþte o benden yaþlý, benden genç, en gençten en ihtiyara kadar
bütün insanlar hepiniz ve hepimiz bu memleketin, bu medeniyetin kurucu idaresi
ve yapýcý, inþa edici iktidarý olmak misyonunun altýndasýnýz, altýndayýz. Bundan
kaçýþýmýz yok. Ne yapmak durumundayýz? Bu misyon nasýl ifade edilir? Tarih ve
sosyal þartlar, kültürel ahval bizi oraya itiyor. Biz ne kadar da hayýr, biz yapmýyoruz
desek bu artýk mümkün deðil. Dolayýsýyla þehirli olmak bilinci noktasýnda fevkalade
titiz ve hassas olmak mecburiyetindeyiz. Ailemizin oturduðu bir ev var. Bu eve
asgari hangi ihtimamý gösteriyorsak, bu evle hangi iliþkiyi kuruyorsak, hatýrlýyorum
bir Ýngilizce piyes vardý, her ev bir yuva deðildir, evimizi nasýl yuva haline getirmeye
çalýþýyorsak, evimizi nasýl devlethane veya saadethane haline getirmeye
çalýþýyorsak toplum için de þehir iþte ayný o hane gibidir. Bizim evimiz bireyseldir.
En çok komþularýmýza hitap eder ama þehir hem kendi toplumumuza hem de diðer
toplumlara hitap eder. Hele bu iletiþim veya biliþim çaðýnda artýk uluslar sýnýrlarý
tanýmaz, ötelere geçerken, uluslararasý iliþkiler bir internet týklamasýyla dünya
ölçeðini kazanýrken, insanlar ticari, bilimsel, sportif iliþkileri bu kadar geliþtirirken
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
137
artýk dünyada ülkeler deðil, þehirler yarýþmaktadýr. Dolayýsýyla iþte bir þehirli olarak,
hangi þehirden olursak olalým, o þehrin özellikleriyle ve o þehrin potansiyeliyle
bilgilenerek, kendimizi geliþtirerek, belki bir yol haritasý çizerek, birey için
konuþuyorum sadece, belki örgütlenerek buradaki potansiyeli, buradaki medeniyet
varlýðýný, buradaki kültürü hem yaþamak hem yaþatmak hem de dünyaya tanýtmak
mecburiyetindeyiz. Dolayýsýyla bu Ramazan günü, iftar saatinden sonra burada ben
birinci molayý vereyim. Tekrar aziz kardeþim Mustafa Bey'e sözü býrakayým. Bir
toplama faslý olursa, yapýlmasý gerekenleri de belki söyleriz. Çünkü þöyle bir þey
hissediyorum, çok dikkatli dinleyen gözler görüyorum fakat iletiþim kurulamýyor.
Belki sorular gelirse daha mesele açýlabilir diye düþünüyorum.
Mustafa ARMAÐAN
Peki. Sayýn hocama teþekkür ediyorum. Aslýnda o bahsettiði Osmanlý
beyefendilerini kendisinin tanýma þansýna eriþtiði güzel insanlarýn hayatlarýndan
bize örnekler vermesini ben bekledim ama müdahale etmek istemedim.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Hay hay. Hay hay. Ýkincide veririz.
Mustafa ARMAÐAN
Ýkinci turda inþallah onlarý dinleyelim çünkü somut örnekler daha fazla akýlda
kalabiliyor. O bakýmdan önemli. Þimdi tabii bir söz var, hep ders kitaplarýmýzda da
yazýyor, "Köylü milletin efendisidir" diye. Bu Atatürk'e atfedilen sözlerden bir tanesi.
Fakat bunun daha öncesi var. Bu Kanuni Sultan Süleyman'a kadar dayanýyor bunun
aslý. Fakat ben hep okul kitaplarýnda da okurken, yani "Köylü milletin efendisidir"
tam ne demek? Niçin bu kadar köylüyü övmek ihtiyacýný duyuyor bizim ders
kitaplarýmýz? Özellikle de þehirde okuyan insanlar olarak, çocuklar olarak bu farký
çok kavrayamamýþtým. Evet, yani tarým alanýnda çalýþan, milletin karnýný doyuran
asýl büyük kütle galiba 80'lere kadar köylerde, kýrsal alanlarda yaþýyordu ama
90'larla birlikte Türkiye'nin, belki de bu topraklarýn alanýnda bir dönüm noktasý
yaþandý. Artýk Türkiye nüfusunun yarýdan fazlasý, giderekte bu fazla artýyor,
þehirlerde yaþýyor. Benim çocukluðumda zannediyorum %35, nüfusun %35'i
þehirlerde yaþýyordu, %65'i köylerde ama þu anda zannediyorum o iliþki tersine
döndü. Þehirlerde %60 civarýnda insan oturuyor, köylerde bu iþte %35-40
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
138
civarýnda insan oturuyor. Demek ki, aslýnda artýk Türkiye toplumu hýzla þehirlere
doðru geliyor, þehirleþiyor. Bu "Köylü milletin efendisidir" tabii tek parti döneminde
özellikle, CHP döneminde, yani Ýnönü'nün CHP'si döneminde çok ýsrarla
vurgulanmýþ olan bir slogandý. Ve özelliklede þehirlere olan göçü çok teþvik
etmeyen bir yönetim anlayýþý vardý. Köylüyü ve köyde kalmayý özendiren, þehirlere
gelmeyi bir bakýma gözden düþüren, onu çok önemli bulmayan bir yaklaþým
hakimdi. Ama 1950'den itibaren Demokrat Partinin özellikle karayollarýnýn yapýmýna
aðýrlýk vermesi ve bu karayollarý þebekesiyle Türkiye'nin birbirine baðlanmýþ olmasý
büyük þehirlere göçü bir anda arttýrdý ve 50'lerden sonra artýk Türkiye köylerden
þehre büyük bir göç akýnýna sahne oldu. Bugün de devam bu süreç ve belki de bir
10-15 sene daha devam edecek. Zannediyorum iþte köylerde %15 civarýnda insan
kalana kadarda bu akýn sürecek. Çünkü þehirlerin de bu emek gücüne, bu iþ
gücüne ihtiyacý var. Köylerde fazla iþ gücü, o ürettiðini tüketen iþ gücü þehirlere
akmak durumundaki þehirlerde istihdam, kalkýnma, çalýþma, emek artsýn ve
þehirler zenginleþebilsin. Bu böyle bir süreç. Biz bu sürecin tam içersine doðduk.
Benim 60'larýn baþýnda dünyaya geldiðimde bu hadise vardý, iþte 40'ý, 45'i geçtim
hala bu devam ediyor. Zannediyorum artýk bizim son zamanlarýmýza kadar da
sürecek. Fakat bu hep böyle devam etmeyecek. Þimdi Türkiye'de iki hadise var. Bir;
köyden þehre göç hadisesi var, bir de þehirdeki nüfusun artýþ hadisesi var. Yani
toplam nüfus hýzlý bir þekilde artýyordu. Þu anda bu artýþ azalma eðiliminde. Yani
yine artýyor ama eskiden belki þöyle artarken þimdi azalarak artýyor. Bir nüfus
bilimciler, nüfus bilimiyle uðraþan insanlar þöyle bir öngörüde bulunuyorlar,
tahminde bulunuyorlar: Yaklaþýk 2030 yýlý civarýnda Türkiye nüfusu giderek
sabitlenecek. Yani yaklaþýk 95 milyon ile 100 milyon arasýnda takýlacaðýz. Yani
Fransa'nýn nüfusu iþte 2.Dünya Savaþý'ndan bu yana aþaðý-yukarý takýlmýþ
durumda. Hatta doðu bloklu ülkelerin nüfusu azalýyor. Þu anda Rusya'nýn, efendim
Romanya'nýn, þunun-bunun ve dünyada nüfusu artan ülkeler yavaþ yavaþ öne
çýkmaya baþlýyor. Bugün bir Hindistan artýk Çin'i yakalamak üzere, yani nüfus artýþý
bakýmýndan. Ama bunu iyi deðerlendirebilinse geleceðin Çin'i olmasý içten bile
deðil. Nüfusunu iyi kullanan, onu iyi deðerlendiren toplumlar ve þehirlerini iyi kuran,
þehirlerde bu nüfusu iyi eðiten toplumlar geleceðin dünyasýnda ayakta kalacak,
ayakta kalmanýn imkanýný onlar daha çok yakalayacak. Evet, Türkiye'nin bu nüfus
artýþý, hocamýn da bahsettiði, bu kaos dönemi, þehirlerde þehirli gibi
yaþayamayýþýmýz, þehirli gibi barýnamayýþýmýz, davranamayýþýmýz bir gerçek. Evet,
biz þehirleþmeyi yeni yeni öðreniyoruz. Þehirli olmayý yeni yeni öðreniyoruz. Ama
bu bir süreç. Öðreneceðiz, öðreniyoruz ve nasýl biz Çanakkale'yi kazandýksa,
Çanakkale'de dünyaya biz ayaktayýz, biz yýkýlmadýk, biz yaþamak hakkýna sahibiz
dedikse, ayný þeyi þehirli olmak, medeni olmak, kalkýnmýþ olmak noktasýnda da
göstereceðiz. Ben buna inanýyorum. Bu toplumda bu dinamizm, bu enerji, bu arzu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
139
var. bu milletin önündeki engelleri kaldýrdýðýmýz zaman, bu milletin ayaðýndaki
prangalarý çözdüðümüz zaman neler yapabileceðini az-çok þu son yýllardaki
geliþmelerle görmüþ olduk. Daha da inþallah göreceðiz. Türkiye'nin önü açýlacak.
Fakat burada bir tehlike bizi bekliyor. Bu hem þehirli olmakla ilgili hem de gelecekte
söz sahibi toplumlar arasýna girip giremeyeceðimizle ilgili bir hassas nokta. Nedir
o? Az önce söyledim; Türkiye nüfusu artacak ve yaklaþýk iþte 95-100 milyon
arasýnda sabitlenecek. Þu anda biz iþte belediyecisinden öðretmenine, efendim iþte
otobüs þoföründen ev sahiplerine kadar bir çok insan iþte bu nüfus artýþýndan,
þundan-bundan þikayet ediyor ama belki bir 2030 yýlýnda, 2050 yýlýnda yaþayan
çocuklarýmýz, torunlarýmýz nüfusun sabit kalmasýndan, artmamasýndan þikayet
ediyor olacaklar. Yani bu çok önemli bir deðiþim. Biz belki nüfus artýþýna çok alýþtýk.
Fakat o yýllarda yaþayacak olanlar bunu belki de mumla arayacaklar. Ne yapmamýz
lazým? Bu dönem, bu önümüzdeki 20-25 yýllýk dönem bence Türkiye tarihinin
gördüðü altýn fýrsatlardan birisini önümüze koyuyor. Bu fýrsatý kullanabilirsek hem
þehirlerimizi, hem çocuklarýmýzý, hem Türkiye'yi ayaða kaldýrma imkaný doðacak.
Kullanamazsak da ikinci sýnýf, üçüncü sýnýf ülkeler arasýna gireceðiz. Eðitim alanýna
yapacaðýmýz yatýrýmlarla bu elimizdeki genç kitleyi, okur-yazar, yani okula gitme
çaðýndaki, þu an galiba 15 milyon çocuk okuma yaþýnda, 15 milyon çocuðu,
önümüzdeki yýllar bu daha da artacak, bir daha bu kadar insaný biz okullarda
toplayamayacaðýz. Yani 2025-2030 yýlýnda muhtemelen nüfusumuz daha
yaþlanacak ve eðitim yaþý çaðýndaki çocuk sayýsý toplam nüfusa oranla giderek
azalacak. Dolayýsýyla þu anda eðitilebilir yaþtaki çocuklarýmýzýn elimizin altýnda
olduðu altýn bir dönem. Bu önümüzdeki dönemde eðitime yapýlacak her kuruþ
yatýrým,her kuruþ hizmet bize fazlasýyla, hani yol, su, elektrik olarak geri dönecek
diyor ya, geleceðimizi kurtarmak adýna hepsi bize birer altýn fýrsat olarak geri
dönecek. Bunu hakikaten çok önemli buluyorum. Dolayýsýyla ben þehirleþme
olayýna bir de bu açýdan bakmak, hem geleneðimizle, geçmiþimizle, büyük bir
tarihin torunlarý olarak bu topraklar üzerinde yaþama mücadelemizle önemli, hem
de geleceðimizi sadece geçmiþi deðil, geleceðimizi kurtarma adýna da çok önemli
bir dönüm noktasýnda yaþýyoruz. Ýnþallah bunlarý, bu fýrsatý deðerlendiririz.
Çocuklarýmýzý iyi eðiterek, ama sadece efendim iþte beþ seçmeli soru koyarak
önüne, iþte þunlardan þunlarý hangisi doðrudur, hangisi yanlýþtýr gibi bir test
mantýðýyla deðil, ayný zamanda gönül dünyalarýný da, kültürlerini de, bilgilerini de,
yabacý dil öðrenme imkanlarýný da geliþtirerek bunu yapmamýz lazým. Yani sadece
bilgi olarak, sadece test çözen aygýtlar olarak onlarý yetiþtirmek yeterli
olmayacaktýr. Onlarý ayný zamanda birer olgun insan, bu topraklarý bize býrakan o
büyük insanlara layýk nesiller olarak yetiþtirmek bizim en büyük görevimiz,
sorumluluðumuz olarak gözüküyor. Dolayýsýyla o insanlarý tanýmak, geleceðe
yöneltmek için de bazý somut örneklerden hareket etmek, yani yaþanmýþ
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
140
örneklerden hareket etmek bana çok önemli görünüyor. Biraz sonra hocamýzdan
bunlarý dinleyeceðiz. Ben müsaade ederseniz bir-iki muttali olduðum, tabi hocam
kadar þanslý olamadým, ben çok suyunun suyuna yetiþebildim ama bazý örnekleri
sizinle paylaþmak istiyorum. Þimdi Konya'da bir Mevlevi, kendisi dýþ görünüþ
itibariyle sizden, benden farklý deðil ama ruhen Mevlevi bir zatla birlikte bir takside
yolculuk ediyoruz. Ve takside, bir taksi dediðim yani otomobil özel otomobilde
kaset çalýyor, kasette ilahi çalýyor. Bir çevre yolu gibi bir boþ bir yola girdik ve genç
bir þoför, yanýnda o bahsettiðim Mevlevi zat oturuyor, ben de arkada. Biraz hýz
yapmaya baþladý þoförümüz. Biraz sonra o yanýnda oturan zat þunu söyledi. Dedi
ki; "Hasan Bey kardeþim neye üzülüyorum biliyor musun? Þu ilahiler bitmeden eve
ulaþacaðýz ya ona üzülüyorum". Þimdi ben bunu o sýrada fark etmedim, tabi o
kültürle yetiþmediðimiz için. Hani ilahiler çok hoþuna gitti, herhalde bu bitmesin,
dinleyeyim de eve öyle varayým diye düþündü, hani düz mantýkla bakýnca böyle
görünüyor. Sonra o arkadaþ, kendisini býraktýk evine, dedi ki; "Bana verdiði dersi
gördün mü?" dedi. Bana hýzlý gitme diyemediði için, rahatsýz olmuþ, hýzlý gitme
diyemediði için o kadar incelikli bir þekilde "Ya þu ilahiler de bitmeden eve
varacaðýz ya ona üzülüyorum" diyerek, olumsuz bir þey söylemeden insanlarý
uyarma güzelliðini görüyor musunuz? Bizde olsa; "Ya iþte biraz yavaþ gitsen ne
olur?" Ýþte bir þekilde uyarýrýz biz ama o terbiyede olumsuz söz söylemek bereketi
de kesmek anlamýna gelir. Manevi bereketi kesersiniz. Mesela, Nebevilikte "Kapýyý
kapat" denilmez. Çünkü kapamak, kýsmeti de kapamak anlamýna gelir. Sana
gelecek olan hayrý da kapamak anlamýna gelir. O kelimeyi telaffuz etmek dahi
kainata bir olumsuz enerji yayar ve bu sizin üzerinize gelmekte olan bereketi
kesebilir. Onun için ne diyorlar? "Kapýyý çevir". "Kapýyý çevir", yani kendinden yana
çevir, kapat deðil. Ya da "Mumu söndür". Þimdi söndürmek çok olumsuz anlamlarý
olan bir þey. Hani ocaðýný söndürmek falan gibi. Nedir? "Mumu uyut" ya da "Kandili
uyut". "Kandili yak" deðil, yakmak da olumsuz bir þey ayný zamanda. "Kandili
uyandýr". Tabi güzelliði görüyor musunuz? Günlük dile girmiþ olan güzellikler. Þimdi
bizim asýl, belki de kaybettiðimiz güzellikler bunlar. Hani hep þu söyleniyor: Ýþte eski
Ýstanbul Konaklarý ne güzeldi. Ýþte yalýlar ne güzeldi, ahþap evler. Hayýr, ahþap evler
elbette güzeldi ama o içerden taþan güzelliði bir yansýmasýydý. Eðer orada yaþayan
insanlar güzel olmasaydý, o dýþarýdaki güzellikler o kadar güzel görünmezdi, o
kadar güzel olmazdý. Biz iþte asýl o insaný, insanýn içindeki güzellikleri keþfetmek,
onlarý yakalamak zorundayýz. Son bir örnek; yine ayný zatýn dükkanýna gittik.
Dükkaný dediðim tamamen gayri ticari mantýkla açýlmýþ bir dükkan. Hiçbir satýþ
yapýlmýyor dükkanda, sadece sergi. Nedir sergi? Adamýn paraya ihtiyacý yok, þeye
ihtiyacý yok, büyükçe bir dükkan. Mevlana kitaplarý sergisi. Hayatý boyunca
topladýðý Mevlana kitaplarýný bir kütüphane yapmýþ. Gelen, isteyen geliyor orada
oturuyor, okuyor, inceliyor ve gidiyor. Çokta deðerli bir koleksiyon. Çoluk-çocuk biz
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
141
gittik oraya. Þimdi ortada da çok deðerli þöyle sehpalar var, onlarýn üzerinde deðerli
150-200 yýllýk kitaplar var, yazma kitaplar, basma kitaplar. "Ne içersiniz?" dedi. Tabi
yaz günü, bir aðustos günü hiç unutmuyorum. Ayran söyledi bize. Þimdi
gözünüzün önüne getirin. Askýsýyla çaycý içeriye giriyor, elinde ayran bardaklarý
askýda. Geldi, nereye koyacak? Sehpa. Sehpanýn üzerinde kitaplar var. Kitaplarýn
arasýna tak tak tak koydu ayranlarý. Þimdi tabi çocuklar susamýþlar, hemen koþtular
ayranlarýn üzerine. Þimdi ben yine o düz mantýkla ne yaptým? "Eyvah kitaplar
ýslanacak" dedim, iki tane ayran bardaðýný kaldýrdým þeyden. Þimdi ayný hareketi
kendisi yaptý, o dediðim zat yaptý. Fakat ne dedi biliyor musunuz? "Ayranlara yer
açalým" dedi. Bakýn, iki mantýk arasýndaki farka bakýn. Eyvah kitaplar ýslanacak,
ayranlara yer açalým. Þimdi hakikaten bu güzellikleri, herhalde hocam bize çok
daha fazlasýný anlatacaktýr, bunlarý kazanmak, bunlarý yakalamak hayatýmýzý ince
iliþkiler üzerine kurmak herhalde hepimizin de arzusu. Yani insan fýtratý meyyaldir,
güzelliðe yatkýndýr, çirkinden kaçmaya yatkýndýr. Öyleyse niçin güzellikleri
paylaþmayalým, güzellikleri çoðaltmayalým ve hayatýmýzý daha mutlu, daha huzurlu,
daha güzel bir þekilde yaþamayalým, çocuklarýmýza da bu güzellikleri
aktarmayalým? Herhalde bu Ramazan gecesi de bu güzellikleri paylaþmaya vesile
olduðu için güzel olmuþtur diye düþünüyorum. Ben sözü daha fazla, biraz haddimi
aþarak da uzattým, sayýn hocama býrakayým. Bir miktarda soru geldi, onlara da
herhalde bir vakit ayýrmamýz gerekecek. Buyurun hocam, lütfen.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Bayaðý çok soru var galiba, ben kýsa söyleyeceðim. Efendim medeniyet þehirli
olmak ölçü sahibi olmak meselesidir. Ölçü muhtelif düzlemlerde olabilir. Küçükken
bize öðretirlerken, Ýslam'ýn þartý kaç? Beþ. Sam, sâlât, hac, zekat, kelime-i þahadet.
Eski eðitim sisteminde kafiyeli, öðrenmesi kolay. Altýncýsýný da derlerdi, haddini
bilmektir. Ýþte þehirli olmak, insan olmak had bilmekle baþlýyor. Bu haddin muhtelif
safhalarý vardýr. Þimdi, þehirde her gün karþý karþýya kaldýðýmýz insanlardan bir
selam dahi sadýr olmuyor. Böyle þehirlilik olur mu? Batýda yaþadýðým zamanlarda
gördüm, selam sadýr oluyor, o sahte bir tebessüm, gönülden gelmediðini daha ilk
bakýþta anlýyorsunuz. Ama Ýstanbul'da yaþadýðým semtte bir selam dahi sadýr
olmuyor. Otopark meselesinden insanlar birbirlerinin boðazýný sýkýyorlar, cinayet
çýkýyor. Benim yaþadýðým semtte kavga oluyor. Hepsi bunlar eðitimli, tahsilli,
terbiyeli insanlar. Neden? Çünkü ego dediðimiz, ben dediðimiz þey üstte. Biz þimdi
þahsiyetlerimizi, kiþiliklerimizi maddi düzlem üzerinden gösteriyoruz. Sende
olmasýn bende olsun mantýðýný gündeme getirdik. Bununla þehirde yaþamak
mümkün deðildir. Eski ecdat böyle yapmadýlar. Ýnsana hürmet ettiler. Çünkü insana
onlar yaratýlana hoþ gördüðüm Yaradan'dan ötürü fehvasýzca seviyorlardý. Çünkü
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
142
insana hizmeti, halka hizmeti gerçek manada gazetenin köþesinde yazdýðý gibi
deðil, Hakk'a hizmet olarak görüyorlardý. Ýþte bizim þehirli medeniyet anlayýþýmýz,
dünyada hiç olmayan bir medeniyet anlayýþýdýr. Bu medeniyet anlayýþýný biz, gerek
tarýmdan sanayiye geçerken yaþadýðýmýz büyük sadime sonucu, onu hala
yaþýyoruz, gerek bir baþka batý medeniyetine intibak etme zorunluluðu olarak üst
üste gelen iki büyük darbeyle yaþadýk þu anda. Eðer Türkiye tarýmdan sanayiye
geçerken kendi özgün medeniyetini terk etmek gibi bir travma yaþamasaydý bu
problem bu kadar büyük olmazdý. Ama üst üste gelen iki büyük meseleyle karþý
karþýya kaldýk. Þimdi, bilhassa 90'dan sonra, ki Mustafa Bey onu çok vukufla
belirttiler, yeni, deðiþen, kendini arayan bir Türkiye'yle karþý karþýyayýz. Hele
2000'den sonra bunu çok net olarak görüyoruz. Burada yapýlacak olan þey þudur;
eðitim noktasýnda birkaç þey söyleyerek, bir de küçük fýkra anlatacaðým. Hadiseyi
þöyle baðlayalým; efendim eðitim noktasýnda herkesin ne yaþta olursa olsun
kendisini eðitmesi bir vecibedir bana sorarsanýz. Eðitimi hiçbir þekilde bir
baþkasýndan beklemeyeceksiniz. Zaman ayýracaksýnýz. Hem bedeniniz, hem
ruhunuz dinlenmiþ, istirahat halinde olan bir zaman ayýracaksýnýz ve kendinizi
eðiteceksiniz. Bu eðitim hem bilgi bakýmýndan, hem görgü bakýmýndan, hem de
irfan bakýmýndan gerçekleþecek. Buraya gelmiþken bir küçük fýkrayla meseleyi
baðlayalým. Bir zaman önce, ki bizim fýkralarýmýz daima bir zaman öncedir, eski
zamandadýr, bir padiþah vezirine sorar; der ki; "Akýl ehliyle irfan ehli arasýndaki fark
nedir?" Vezir de; "Belli hünkarým" der, "Bunu zat-ý âlinize anlatmak çok kolay. Þimdi
Ramazan ayý geliyor. Ýki iftar tertip edelim, zatýalinizi bu iki iftara müþahit olarak
iþtirak ediniz hemen anlayacaksýnýz" der. Ýftarýn birinde akýl ehlini iftara davet eder.
Daracýk bir sofra kurar. Karþýlýklý iki sýra halinde oturtur akýl ehlini, önlerine birer tas
çorba koyar ve gayet uzun kaþýklar verir. "Efendim buyurun top patladý. Allah orucu
mübarek etsin" der. Akýl ehli çorbalarý kaþýklarken kaþýðýn sapý uzun, yanýndakinin
gözüne girer, kulaðýna girer, çorbalar dökülür. Ne iftardan anlarlar, ne çorbadan
anlarlar, bir keþmekeþ. Padiþah da yukarýda maksureden (kafesten) seyreder.
Ertesi gün irfan ehlini çaðýran vezir, ayný sofrayý onlara kurar. Ýrfan ehlinin yaptýðý
þudur: Kendi tabaðýndan kaþýkla alýr, karþýsýndakinin aðzýna verir, karþýsýndaki de
kendi tabaðýndan alýr, onun aðzýna verir. Ýkisi de büyük bir intizam ve huzur
içerisinde çorbayý içerler. Ýþte þehirli olmak, bu irfan ehli olmak demektir efendim.
(Salondaki konuklardan yazýlý sorular gelir) Rýza Tevfik diyor ki, "Bana sual sorma,
cevap müþkildir" diyor. Yani burada bir yýðýn sual var. Sorularý siz okuyun lütfen
Mustafa Bey.
Mustafa ARMAÐAN
Tamam hocam. Size gelen sorularý ben okuyayým size.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
143
Fatih Aydýn Bey, "Ýstanbul ne zaman ve kimler tarafýndan kurulmuþtur?" diye
sormuþ. Zannediyorum bu epey büyük bir konferans konusu!
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Ýstanbul, malumunuz ilk çaðlarda 'koloni þehir' olarak kuruldu. Yani deniz ticaretinin
yapýlabilmesi için sahillerde muhkem ve müstahkem bir küçük kule yapýlýyor, liman
oluyor. Böylece gemilerin adeta kervanlarýn gittiði kervansaraylar var ya konak
olarak, gemilerin de gidebileceði her konakta birer koloni þehir var. Ýlk tarihi
bilinmiyor. Bizans tarafýndan kurulduðu söyleniyor ama Ýstanbul'un
Konstantinopolis olmasý Roma Ýmparatorluðu tarafýndan fethedilip baþkent olarak
tercih edilmesiyledir ki Miladi 330 senesindedir. Bu þehir 1100 sene, önce Roma
Ýmparatorluðuna _aþaðý yukarý_ 100 sene kadar, sonra Doðuyla Batý ayrýlýnca
470'lerde ondan sonra Þarki Roma'ya, Þarki Roma da Anadolu kültürüyle, Ýslam
kültürüyle, kadim Hýristiyanlýkla karýþýnca Bizans'a dönüyor adý ve 1453'e kadar
geliyor. Ondan sonraki macerayý da biliyorsunuz zaten.
Mustafa ARMAÐAN
Evet. Bu bir konferans mevzuu baþlý baþýna. "Þimdi, gelecek nesiller ve ülkemiz için
Fatih'in en güzel öðütlerinden bahseder misiniz?" demiþ Tülay Alp Haným.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Efendim, Fatih bir misyon adamý. Yani bütün Osmanlý bir misyon adamý, sýrf Fatih'e
bakmayýnýz. Mesela Osman Gazi'nin de Bursa hakkýnda bir misyonu var. Ýstanbul
hakkýnda bir misyonu var. Yavuz'un var, Kanuni'nin var ve son hanedana kadar.
Nedir o misyon? O misyon þudur, diyorlar ki "Biz bir medeniyetin sözcüsü ve
temsilcisiyiz. Biz özgün insanlarýz. Bizim bu dünya üzerinde söyleyecek sözümüz
var. Bu söz, Batýnýn sözünden farklýdýr. Bu sözün musiki boyutu vardýr, hat boyutu
vardýr, tasavvufi boyutu vardýr, hukuki boyutu vardýr. Dolayýsýyla her birisinin
sürekliliði, devamlýlýðý söz konusudur. Ýþte bu bizim þu anda aradýðýmýz yitik
medeniyetimizdir. Her birisinin söylediði sözler vardýr. Mesela "Halk içinde muteber
bir nesne yok devlet gibi" diye mesela Fatih'in de þiirleri var, Avniya mahlasýyla. III.
Selim'in Ýlhami mahlasý var. Yani bir tek insan deðil, bir'lerin devamý olan sürekli ve
özgün bir sestir. Osmanlý böyle bir hadise. Onun da önünde Selçuklu gelir, onun da
önünde Abbasiler gelir ve onun önünde de Emeviye ve Asr-ý Saadet gelir. Bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
144
süreklilik ve devamlýlýk vardýr bu medeniyette. Þu anda biz onun son halkasý olmak
sýkýntýsýný ve sancýsýný çekmekteyiz.
Mustafa ARMAÐAN
Teþekkür ediyorum. "Þehirli bir toplum açýsýndan Ýstanbul'un gidiþatýndan,
geleceðinden umutlu musunuz?" diye bir soru gelmiþ.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Efendim, ben insanlarýndan umutluyum. Þu anda Ýstanbul'un aradýðý þey bir
kimliktir. Hangi Ýstanbul? Atilla Ýlhan'ýn vardý: "Hangi Batý Hangi Sol" diye. Þu anda
'Hangi Ýstanbul". Ýstanbul üzerinde doðu ve batý medeniyetleri daha doðrusu
rasyonalist batýyla, Ýslam uygarlýðý çekiþiyorlar þu anda, 'Hangi Ýstanbul' olmak
noktasýnda. Çünkü Ýstanbul, dünya üzerinde kimlik belirleyecek kadar önemli bir
þehirdir.
Mustafa ARMAÐAN
Evet hocam, teþekkür ediyorum. "Þehrin üzerimizde hakký var mýdýr?" diye bir soru
yöneltilmiþ. Çok güzel bir soru bence.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Tabii. Þehrin üzerimizde hakký þöyledir: Þehri kuran bir kurucu irade ve ruh vardýr.
O ruhun üzerimizde hakký var. Biz o ruhun, yani onlar insanlar, bu insanlarýn bize
tevdi ettiði emanetin, üzerimizde vecibeleri vardýr, hakký vardýr, vebali vardýr.
Süleymaniye Camisinin, Sultanahmet Camiinin, Fatih Medreselerinin veya herhangi
baþka bir yapýnýn bir taþýna dokunduðunuz zaman ecdat ruhu titrer. Çünkü siz bu
kainatta olduðu gibi o abidelerin de o abidelerin temsil ettiði zihniyetin ve görüþün
de emanetçisisiniz. Yarýn öbür gün bu dünyadan göç ettiðiniz zaman "Bu emaneti
nasýl kullandýnýz?", "Bu emanete bir katký yaptýnýz mý?" ve "Ehline tevdi ettiniz mi?"
Þüphesiz vardýr efendim.
Mustafa ARMAÐAN
Evet. "Ýstanbul'un bu kadar kýsa zamanda bozulmasýnýn nedenleri nelerdir,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
145
bunlardan nasýl korunuruz?" diye sormuþ bir misafirimiz.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Onu söyledik efendim. Ýstanbul'un bozulmasýnýn birinci sebebi, _bütün dünya
þehirlerinde bu olmuþtur_ bir defa tarýmdan sanayiye geçerken her þehre bir büyük
akýn olur. Ýngiltere'de baþlamýþtýr bu hadise. Fransa'da, en geç Almanya'dadýr.
Ýstanbul'da da bunlardan 150 sene sonra gerçekleþti. Bütün Türkiye þehirlerinde bu
böyle oldu. Ama Türkiye'nin bir bahtsýzlýðý daha var. Türkiye, Tanzimat'la beraber bir
baþka medeniyet dönüþümüne icbar edildi. Bir baþka deðerler sistemini
benimsemeye icbar edildi. Ben, Mustafa Bey'den tabi daha farklý bir ortamda
büyüdüm. Merhum Hasan Ali Bey'in þu þiirini çok ezberledik: "Eskiyi unut yeni yolu
tut / Türklüðe umut budur çocuðum". Sonra anladýk ki, saçýmýz sakalýmýz
aðardýktan sonra, her þeye raðmen eskiyi unutmak mümkün deðilmiþ. Çünkü o
benim mazim, o benim geçmiþim. Beni ben yapan kökler orada yatýyor. Eskiye
sünger çekilemezmiþ.
Mustafa ARMAÐAN
Bir soru daha var hocam elimde, "Küresel ýsýnma kentte yaþayanlar üzerinde nasýl
bir etki yapacak?" diye.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Efendim, benden sonra tufandýr, küresel ýsýnma. Bu Machievelli'nin dediði gibi
"Gayeye varmak için her þey mubahtýr" veya "Benden sonra tufandýr", "Býrakýnýz
yapsýnlar býrakýnýz geçsinler" Bütün bunlarýn bileþkesi þu anda Kyoto'yu
imzalamamaktýr. Eðer siz dünyada bir emanetçi olduðunuzu düþünüyorsanýz, buna
inanýyorsanýz küresel ýsýnmaya kesinlikle karþý çýkarsýnýz. Ama Amerika çýkmýyor.
Çünkü þu anda varolan hayat, onun hayatýdýr. Ondan sonrasý Nuh Tufanýdýr. Bu bir
mantýk meselesidir. Bir anlayýþ, hayata bakýþ meselesidir.
Mustafa ARMAÐAN
Bir de "Þehirli olmanýn ölçüleri nelerdir?" diye bir soru var hocam.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
146
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Onu da sen söyle artýk Mustafacýðým!
Mustafa ARMAÐAN
Teþekkür ediyorum.
Prof. Dr. Saadettin ÖKTEN
Estaðfirullah.
Mustafa ARMAÐAN
Þehirli olmanýn öyle elbise bedeni ölçüsü gibi elle tutulur, somut, "Þu þudur"
denilecek yok ama genel olarak bazý prensipleri var, bazý kurallarý var. Bu herhalde
en baþta az önce Hocamýn konuþmasýnda da geçti belki, medeniyet kelimesinin
kökeninde de bu yatýyor. Ben onu çok önemsiyorum. Çünkü Medine kelimesi
aslýnda Arapça'da kelime kökenine gittiðiniz zaman borçlu olmak yani 'deyn'
kökünden geliyor. Hani, Düyun-u Umumiye derdik eskiden, genel borçlar demek.
Þehirde yaþamak, borçlanmak demek. Yani her þehirde yaþayan insan bir
baþkasýna borçlu. Ne borçlu? Selam borçlu, para borçlu, saygý borçlu… Bir
þekilde herkes birbirine karþý borçlanmýþ durumda þehirde. Dolayýsýyla bir þekilde
þehirde hiç kimse tek baþýna yaþýyor deðil. "Ben istediðimi yaparým", "Ben
istediðim gibi yaþarým" diyemez. Hepimiz birbirimize bir þekilde baðlýyýz, birbirimize
borçluyuz ve alacaklýyýz. Hem borçlu hem alacaklýyýz. Dolayýsýyla böyle bakarsak
eðer þehirde yaþamaya, o zaman þehrin de bizim üzerimizde hakký olduðunu, bizim
de birbirimizin üzerinde hakký olduðunu düþünürsek o zaman ortak olarak bazý
kurallarý, bazý davranýþ kodlarý içerisinde yaþamamýz gerektiði sonucu çýkar.
Ýkincisi, belki þehre saygý duymak için, þehrin hakkýný vermek için þehri tanýmak,
öðrenmek, onun halini hatýrýný ara sýra sormak gerekir ki, iþte bu da 'þehir bilinci'
dediðimiz þeyi getiriyor. Bilgi olmadan bilinç olmuyor ama sadece bilgiyle de bilinç
olmuyor, sevginin de olmasý lazým. Bilgi ve sevgi birleþecek ki, oradan bir bilinç, bir
þuur çýkabilsin. Bu yukarýdan aþaðýya tabi ki eðitimle uzun vadeli bir þekilde
okullarda yaygýn eðitimle de verilebilir. Bu tür konferanslar da aslýnda þehirlilik
bilinci vermenin bir parçasý. Ama bir taraftan da ailede, sokakta, okulda, mahallede
bunlarý verecek örnekler, örnek uygulamalar bence çok önemli. Yani belki de o
örnek insan tiplerini inþa edemediðimiz için bu sýkýntýlarý yaþýyoruz. Herkes
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
147
mahallesinde, sokaðýnda böyle örnek insanlar görse onlar gibi yaþamaya, onlar
gibi davranmaya çalýþýr ama bizim örneklerimiz kim? Televizyonlarda gördüðümüz
bir takým sahte starlar, þöhretler, TV þöhretleri oluyor. Onlar da bize ne kadar örnek
olabiliyor, görüyorsunuz. Dolayýsýyla belki de bu örnekleri yetiþtirmek için bir
kampanya, bir seferberlik gerekiyor. Sadece þehrin dýþ görünüþünü güzelleþtirmek
deðil insan olarak da þehrin güzelliðini yaþayacak, o güzelliði yaþatacak insanlar
yetiþtirmek zorundayýz. Bunun baþka açýlýmlarýný baþka ortamlarda inþallah
yaparýz. Genellikle sorular bu yönde. Yani somut örnekler, pratik çözümler üzerinde
durulmuþ sorularda. Yani biz ne yapabiliriz? Mesela "Baðcýlarlýlar olarak nasýl
þehirli olarak yaþayabiliriz?" "Þehir estetiðine nasýl katkýda bulunabiliriz?" gibi
sorular gelmiþ. Bunu Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi ayrýlmadan önce bir "Kent
Þûrâsý"na ben konuþmacý olarak katýlmýþtým ve kýsmen aktarmýþtým görüþlerimi.
Onun için burada çok giremeyeceðim. Vakit de daraldý. Bu bir katýlýmcý anlayýþýn
getirilmesi ile ilgili. Yani insanlarýn çevrelerinin oluþumuna katýlmasý anlayýþý. Bunu
ne kadar baþarabiliyoruz? O ayrý bir mesele ama bunu öðreneceðiz. Eni konu eðer
þehirli, modern-modern dediðim þehirde yaþayan, þehri kullanan insanlar olarakolacaksak bunlarýn geleneðini kurmak zorundayýz. Sadece bir kiþi öðrenip de
ondan sonrakiler unutmak deðil. Hepimiz birbirimizle bu güzellikleri paylaþacaðýz,
öðreteceðiz ve bu dönemi de atlatacaðýz. Çünkü çok kritik bir dönemde
yaþadýðýmýzý az önce söyledik. Efendim iþte "Anadolu'dan þehirlere göç edenler
þehirlerde göç ettikleri yerlerin kültürlerini yaþatabiliyorlar" diyor. Tabi ki bu olacak.
Yani bu belki de bir dönem, bir süreç meselesi. Ama artýk Ýstanbul gibi bir
payitahtta, büyük þehirde yaþamanýn, bu þehrin imkanlarýný kullanmanýn bir takým
bedelleri var, bir takým sorumluluklarý var. Bunlarý öðrenmek durumundayýz. Son
olarak da "Köyden gelen insanlar þehirleri ayaða kaldýrmak yerine daha da
yaþanmaz bir duruma getiriyor. Siz ne düþünüyorsunuz?" diye soruyor bir
arkadaþýmýz. Tabi ki sadece þikayet etmekle de bir þey olmaz. Yani ben bu anlayýþa
da karþý çýkýyorum. "Ýþte göç kötüdür", "Göç olmamalý", "Geliyorlar þehri
kalabalýklaþtýrýyorlar"… Peki bunlarý söyleyen kiþi kendisi deðilse bile babasý,
dedesi, onlar da göç ederek geldi. O zaman kimsenin birbirine "Niye geldin?"
demeye hakký yok. herkes bir þekilde bu þehirde bir þeyler bulabileceðini ümit
ederek geliyor. Dolayýsýyla "Niye geliyorlar?" "Niye böyle akýn ediyorlar þehirlere?"
deme hakkýna kimse sahip deðil. Önemli olan biz bir araya geliþimizin enerjisini
üretebiliyor muyuz, sinerjisini üretebiliyor muyuz? Yani biz toplanýyoruz þehirlerde,
bir araya geliyoruz sokaklarda, mahallelerde ama hepimiz atom parçacýklarý gibi
ayrý ayrý iþler mi görüyoruz? Yoksa bir organizasyon halinde, örgütlü insanlar
olarak o Fatih'in bahsettiði gönülleri âbâd olmuþ, dünyalarý âbâd olmuþ insanlar
olarak mý yaþýyoruz? Bu önemlidir. Þehirler bizim mutlu olmamýz için vardýr. Mutlu
deðilsek gidelim hakikaten ama hem mutsuz olup hem de þehirlerden þikayet
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
148
etmek herhalde biraz bizim yeterince þehirde yaþamanýn avantajlarýný
tanýmayýþýmýzla ilgili. Bunun için neler yapýyoruz her birimiz? Mesela
apartmanýmýzý örnek alalým. Bir lambasý söndüðü zaman ne yapýyoruz? Kapýnýn
önü pislendiðinde ne yapýyoruz? Sokakta çöpler gördüðümüz zaman ne
yapýyoruz? Hepimiz aslýnda kendi kendimize sormak durumundayýz "Bugün, Allah
için ne yaptýn?" diye Hz.Ömer'in(r.a.) sorusunu. Ben bugün acaba mahallemden bir
çöp kaldýrdým mý? Mahalleme, sokaðýma bir hizmet ettim mi? "Ýnsanlarýn faydasýna
bir þey yaptým mý?" diye sorduðumuz zaman belki de gerçekten þehirli olacaðýz.
Bunun dünyada birçok örnekleri var, onlara girmeyelim. Gerçekten þehirlerini
seven, þehirlilik bilincine ulaþan toplumlarla bizim toplumumuz arasýndaki farký,
oralarý gidip gördüðümüz zaman daha somut bir þekilde görüyoruz ve sarsýlýyoruz
gerçekten. Yurtdýþýna gidenlerin ilk sarsýldýklarý noktalardan birisi de bu oluyor.
Son olarak o konuþmamda bahsettiðim yaþlanma meselesine deðinmiþ. Türkiye
yakýn bir gelecekte yaþlanacak mý? Ben onu söyledim zannediyorum. Giderek
yaþlanýyoruz. Þu anda belki çocuklarýn çoðalmasýndan þikayet eden insanlar var,
çevreler var ama Türk toplumu dediðim gibi tam denge durumunda ve genç kitlenin
en fazla olduðu bir noktada. Bundan sonra giderek Türkiye toplumu yaþlanacak ve
gelecekte toplam nüfus içinde, diyelim ki 75 milyon ise Türkiye nüfusu, bunun
içerisindeki yaþlý miktarý (örneðin 25 yaþ üstü miktar) giderek artacak. Bu ne
demek? Artýk Türk toplumunda Almanya'nýn, Fransa'nýn, Ýngiltere'nin durumuna
doðru bir gidiþ var. Eðer tabi bu eðilim deðiþmezse. O zaman ne yapacaðýz? Çok
daha fazla emekli insanla birlikte yaþamak, daha az gençle birlikte yaþamak nasýl
bir Türkiye meydana getirecek? Hesaplarýmýzý, kitaplarýmýzý buna göre yapmak,
nesillerimizi buna göre yetiþtirmek herhalde çok önemli görevlerimizden birisi
olacak diye düþünüyorum ki bilimsel olarak ortaya konulan hususlar. O zaman
geçmiþiyle, bugünüyle ve geleceðiyle bütünleþmiþ, kendisinden utanmayan, kendi
kimliðinden utanmayan, kendisine sahip çýkan ama bunu ayný zamanda çaðdaþ
toplumlara karþý bir kimlik üretme mekanizmasý olarak kullanan bir Türkiye
herhalde geleceðin alný ak Türkiye'si olacaktýr diye düþünüyorum. Hep
geçmiþimizle tabi öðünüyoruz. Geçmiþimizin büyüklüklerini anlatýyoruz,
anlatacaðýz. Bunlar bizim boynumuzun borcu ama bir keresinde daha söylemiþtim
zannediyorum: Hep biz mi atalarýmýzla öðüneceðiz, acaba atalarýmýzýn da bizimle
öðünecekleri bir zaman gelmeyecek mi? bu soruyu hiçbir zaman unutmayalým.
Hep biz mi o sermayeyi tüketeceðiz? Onlar da "Ya keþke biz de onlarýn zamanýnda
yaþasaydýk. Ne zamanmýþ o, ne insanlarmýþ" diyecekleri bir zaman gelecek mi?
Ýnþallah gelir. Ýnþallah bu Ramazanlar, bu etkinlikler o günleri hazýrlamak için bir
fýrsat olur. Efendim, geleceði geçmiþinden daha parlak bir Türkiye olsun istiyoruz.
Hepinize bu duygularla veda ediyorum. Hayýrlý akþamlar. Saðolun.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
149
10.Gün
PANEL
“Kuran-ý Kerim Ziyareti”
Orhan Sarý-Fatih Küçük-Bünyamin Topçuoðlu-Suat Gözdok
Mustafa Güneþdoðdu-Dr. Fazlý Arslan
Dua
Emrullah Hatipoðlu
Kaç Peygamber su içti pýnarýmdan bilinmez
Mübarek ayak izi topraðýmdan silinmez
Daðým, taþým, ýrmaðým, bu alemde bulunmaz
Serdarlarýn gönlünü daðlayan canan benim
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
152
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
153
11.Gün
PANEL
“Yetimler Gecesi”
Ömer Döngeloðlu
Konser
Bosnalý Çocuklar
"Bir yetimin baþýný okþayana, o elin
deðdiði saçýn sayýsý kadar sevap yazýlýr"
Sunucu
Baðcýlar Belediyesi Ýrfan Sofrasýndan dostlarýmýza selam ederk bu akþamki
programýmýza baþlýyoruz. Siz þu anda burada hazýr bulunan deðerli izleyicilerimiz
çadýrýmýza, TV'leri vasýtasýyla bizleri talip eden deðerli izleyicilerimiz de ekranlarýnýn
karþýsýna hoþ geldiniz, sefalar getirdiniz.
Her akþam birbirinden önemli konularýn, sahalarýnýn uzmanlarýnca irdelendiði Ýrfan
Soframýzda bu akþam da çok ama çok önemli bir konu ele alýnacak. Birbirinden
önemli konuklarýmýz da þu andan itibaren yerlerini aldýlar ve bu akþam sadece teori
deðil pratik de konuþacak. Bu akþam "Yetimler Gecesi" olarak tertip edildi. Her
zaman her fýrsatta yetimlerin yanýnda bulunan Baðcýlar Belediyemiz her sene
yaptýðý gibi bu sene de Ramazan ayýnda bir geceyi yetimlere ayýrdý. Tabii ki burada
gördükleriniz bir sembol anlamýný taþýyor. Yýl boyunca onlarýn yanýnda olmak,
onlarýn ihtiyacýna cevap vermeye çalýþmak, Belediyemizin en çok önem verdiði
konularýn baþýnda geliyor. Bu akþam da onlarla beraber olacaðýz. 1000 yetimimiz
Baðcýlar Belediyesi tarafýndan giydirildi. Bunlardan 10 tanesi programýmýzýn
ilerleyen bölümünde buraya gelecek. Kendilerine hediyeleri verilecek. Dediðimiz
gibi önemli olan onlarý yýlda bir gün hatýrlamak deðil, sürekli onlarla beraber olmak.
Buradaki amaç da bu.
Bu gece yalnýz deðiliz. Programý bizimle beraber üstlenen çok önemli bir
kuruluþumuz daha var. Sadece ülkemiz yönelik deðil, tüm dünyaya dönük
çalýþmalarýný iftiharla takip ettiðimiz ÝHH, bu geceki programda bizimle beraber.
Gerek yetimlere yönelik çalýþmalarýný gerekse diðer örnek çalýþmalarýný bizlerle
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
156
paylaþacak olan ÝHH'nýn önemli bir ismini huzurlarýnýza davet etmek istiyorum.
Sayýn Ömer Döngeloðlu Beyefendi. Buyurunuz Hocam.
Ömer DÖNGELOÐLU
Sözlerime baþlarken, Abdullah (Arýdoru) Bey Kardeþime, bu güzel geceyi tertip
eden Baðcýlar Belediye'mizin bütün yetkililerine ve gönüllüsü olmaktan bir ömür
boyu þeref duyacaðým ÝHH'ya bizleri sizlerle buluþturduðu için caný gönülden
teþekkür ediyorum. Ve bu güzel ramazan akþamýnda artýk maðfiret yokuþlarýný
koþtuðumuz þu günlerde hepinizi Allah'ýn selamýyla selamlýyorum; Allah'ýn rahmeti,
bereketi, affý, afiyeti üzerinize, üzerimize olsun efendim.
Aslýnda insanlýk yetimlikle baþladý. Abdullah Bey Kardeþim, Resulallah(a.s.)'ýn bir
yetim olduðunu, babasýný ve annesini küçük yaþta ve Resulullah, babasýný
doðmadan kaybetmiþti. Ama ben daha geriye gideceðim müsaadenizle. Hz.Adem
bir yetimdi. Yani Adem'in babasý ve anasý yoktu. Dolayýsýyla her insan yüreðinde bir
yetimdir. Hz.Havva da bir öksüzdür. Bakarsanýz O'nun da babasý vardýr, anasý
yoktur. Ýnsanlýk iki yetimin evlatlarýdýr. Siyahýyla beyazýyla, doðusuyla batýsýyla,
güneyiyle kuzeyiyle, Türk'üyle kürdüyle, lazýyla, çerkeziyle… Biz, bir büyük yetim
aileyiz. Ve Kur'an-ý Kerim'in mukaddes ve mübarek kitabýmýz Hz. Kur'an'ýn, en
dehþetli ayetleri yetimlerle ilgili indirilmiþtir. Hz. Kur'an; yetimin malýna el uzatanlarý,
"Karýnlarýna ateþ doldurmuþlardýr ve çýlgýn bir alevli ateþ onlarý bekliyor" diye tehdit
eder. Yine hatýrlarsýnýz, bizim rahmetli bir hocam vardý da "Namazý öyle kýsa
kýlmaya baþladýk ki çocuklar" derdi, nerdeyse elimizden gelse "Înnâ e’taynâ"yý ikiye
böleceðiz de yarýsýný bir rekatta okuyacaðýz, yarýsýný bir rekatta. "Ýnna a Tâyna"nýn
bir üst suresi Maun Suresi. Muhteþem bir sebeb-i nüzül vardýr. Orda Peygamber
Efendimiz'e hitaben "Dini yalanlayanlarý gördün mü?" der, bu Ebu Cehil'dir. "Yetimi
azarlayan, yetimi itip kakan, yetimi ezip incitenleri gördün mü?" der, bu da Ebu
Cehil'dir. Abdullah Ýbn-i Mes'ud bir garibandýr. Babasý, anasý yok, çobanlýk yapýyor.
Ebu Cehil mukaddes günlerde, onlarýn mukaddes günlerinden birisi Ukas
Panayýrýydý. Mukaddes günlerinden birinde Kabe'nin avlusunda yüz deve kesmiþ,
büyük kazanlarla yemekler kurulmuþ, herkes sýraya geçmiþti. Abdullah Ýbn-i Mes'ut
diyor ki "Günlerdir aðzýma bir þey koymamýþtým, açlýktan dilim damaðýma
yapýþmýþ, midem adeta kazýnýyor, acaba bir dilim ekmek?" Hatta Sahabenin
hatýrlarsanýz çölde ölmüþ bir hayvanýn derisini sabaha kadar, üç-beþ Sahabenin
sabaha kadar emdiklerini okuyoruz. O kadar açlýk gördüler. "Ebu Cehil'in ziyafetinin
sýrasýna girdim" diyor Abdullah Ýbn-i Mes'ut, bekledim sýra bana gelecek diye. Sýra,
Ebu Cehil'in verdiði ziyafette sýra Abdullah Ýbn-i Mes'ut'a gelir. Abdullah Ýbn-i Mes'ut
(R.A) gariban, öksüz, yetim, sahipsiz, Hz.Peygamber'in arkadaþý. "Sýra bana
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
157
gelince;" diyor, Ebu Cehil, "Sen Muhammed'in arkadaþý deðil misin? dedi" diyor
Aleyhissalatü vesselam. "Sen Müslüman deðil misin?" "Evet deyince" diyor.
Abdullah Ýbn-i Mes'ud þöyle küçücük bir adam, bir buçuk metre boyunda, ince,
çöp gibi birisi Abdullah Ýbn-i Mes'ud. Tartsanýz belki 50 kilo gelmez. O büyük
sahabe, Resulallah'ýn dinlediði zaman Kur'an'ý Kerim'i O'ndan, curþu huruþa geldiði
sahabe. Muazzam Kur'an okuyor. "Boðazýmdan tuttu" diyor "Ebu Cehil", Ebu Cehil
de Abdullah Ýbn-i Mes'ud'un tam tersi. Dev gibi bir adam, olabildiðine iri yarý
cüsseli. "Boðazýmdan tek eliyle tuttuðu gibi" diyor, "Ayaklarým yerden kesildi,
öldürecek beni" diyor. Yerden yere çarpýyor Abdullah Ýbn-i Mes'ud'u. Abdullah Ýbn-i
Mes'ud(R.A.) kan revan içerisinde Allah'ýn Resulü'nün yanýna gelir. Perme periþan,
Erkam'ýn evinde Resulullah(a.s.) . Mekke günleridir, zor günler. Yolun yokuþ olduðu
günler. Adamýn az olduðu günler. Zinnire gibi, Lübeyne gibi, Hz.Zeyd gibi babasýna
Resulullah'ý tercih edenlerin az olduðu günler. Ganimetle inen ayetlerin, Ganimetin
taksimiyle ilgili ayetlerin inmediði günler. Ýnsanlýk sýnýflar arasýnda münafýklarýn
olmadýðý dönem. Ya müminler vardý, ya müþrikler vardý. Ortadaki sýnýfýn olmadýðý
günler. Yani Medine'nin gelmediði günler. Mekke günleriydi. Abdullah Ýbn-i
Mes'ud(r.a.), Resulâllah'ýn karþýsýna kan revan bir þekilde girince; Allah'ýn Resulü,
Abdullah Ýbn-i Mes'ut'a sarýlacak, hüngür hüngür aðlayacak, "Senin suçun neydi?"
diyecek. Hz.Cebrail Erkam'ýn evine yüzlerce defa geldiði gibi bir kez daha gelecek.
Baba oðul gibi birbirine sarýlmýþ Resulâllah ve Abdullah Ýbn-i Mes'ud'a bakýp
gülecek. Allah'ýn Resulü Hz.Cebrail'e dönecek. "Ey Cibril, kardeþim; benim
arkadaþým dövülmüþ. Kan revan haldeyken sen niçin gülüyorsun?" Allah'ýn
Resulüne Hz.Cibril; "Ya Resulallah bunu sana söyleyeceðim günler gelecek". Bedir
günü. Bedir'de Müslümanlar galip gelecek. Muaz ve Muavvez attýklarý oklarla Ebu
Cehil'i yere düþürecek. Ebu Cehil'in kellesini kesmek, Abdullah Ýbn-i Mes'ud'a nasip
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
158
olacak. Abdullah Ýbn-i Mes'ut, Ya Resulullah bu Ebu Cehil'in kafasýdýr diye
Peygamberimize götürmek istediðinde taþýyamayacak, gücü yetmeyecek.
Kulaklarýndan tuta tuta, sürükleye sürükleye Resulullah'a getirecek. Ya Resulallah,
Allah'ýn en büyük düþmanýný getirdim sana. Allah'ýn Resulü yedi defa secdeye
kapanýrken, Cibril gelecek. O gün bu yetimi yerden yere çarpan Ebu Cehil'i bir gün
bu yetimin öldüreceðini biliyordum, onun için gülüyordum Ya Resulallah.
Yetim; Allah tarafýndan korunmuþ, dokunulmazlýðý Allah tarafýndan verilmiþ,
dünyanýn en masum varlýklarý. Allah Resulünün mescidinde bu yetimlerden bir
çocuk vardý. Zenci bir kýz. Dokuz yaþlarýnda bir küçük yavru. Her gün gelir mescidi
süpürür, Peygamber Efendimiz(a.s.) O'nu çok sever, okþar, O'nun gönlünü alýcý
þeyler söylerdi. Neb-i Ziþan, bir cihat için Medine'yi terk edip, 5-10 gün dýþarýda
kalýp dönünce, geldiðinde birkaç gün içerisinde bu zavallý, küçük, yetim, siyahi,
zenci çocuðu göremedi. Bu kýz çocuðunu sordu: "Nerdedir mescidimizi süpüren
yavrucak? Göremiyorum. Zaman zaman hediye verdiðim, zaman zaman elbise
giydirdiðim bu yetim yavru nerdedir?" Diyecekler ki; "Ya Resulallah, sen Medine'yi
çýktýktan sonra O, vefat etti, bir hastalýk isabet etti, Medine'nin hastalýklarýndan. Ve
birkaç gün içinde Rahmet-i Rahman'a kavuþtu, biz O'nu defnettik. Sen geldikten
sonra da gerek duymadýk söylemeye". Allah'ýn Resulü "Olur mu öyle þey?" diyecek.
"Bizim mescidimize hizmet eden, o garibanýn, o yetimin, o masumun nereye
defnedildiðini bana göstereceksiniz". Hz.Ebubekir, Hz.Ömer, Hz.Ali, Hz.Osman ve
Sahabe. Allah Resulü'nün arkasýnda, adeta; imame önde tespih taneleri arkada gibi
gelecekler Cennet-ül Baki'ye. O yetim yavrunun kabrini gösterecekler, þuraya
defnettik Ya Resulallah. Kainatýn Sultaný, Allah'ýn Resulü Hz. Peygamber(a.s.) o
çocuðun kabrinin üzerine bir kez daha cenaze namazý kýlacak. "Ya Rabbi" diyecek,
"Bu çocuk bizim mescidimizi süpürürdü, þu yetim yavrucak senin evini severdi,
senin evine hizmet ederdi, ben buna þahidim, Sen de þahit ol, bunu, annesini,
babasýný baðýþla Ya Rabbi" der. Allah'ýn Resulünün kabrine kadar geldiði makam, bir
yetimin makamýdýr. Dünyanýn parasýyla getiremezsiniz Hz.Muhammed
Mustafa(s.a.v.)'yý kapýnýza. Ama yetimseniz, kýrýlmýþ, ezilmiþ, üzülmüþ, kimsenin
farkýna varmadýðý incinmiþ bir kalbiniz varsa, annenizden, babanýzdan mahrum,
denizini kaybetmiþ kaptanlar gibi mazlum ve maðdursanýz bir kapýnýza Resulü
Ziþan gelir.
Uhud savaþýnýn sonrasýydý. Hz.Akrabe þehit edilmiþ, Akrabe'nin oðlu Beþir
küçücüktü. 5-6 yaþlarýnda annesi getirmiþ, herkes þehidinin baþýnda aðlýyor.
Beþir'in babasýnýn parçalanmýþ, müsde yapýlmýþ bedeninin baþýna geldiðinde 5-6
yaþýndaki yavru, öldürülmüþ babasý Akrabe'nin mübarek bedenine yapýþacak,
"Baba" diyecek, "Bu günden sonra ben kime baba diyeceðim?" "Sabah güneþ
ýþýklarýyla doðarken, eþyalarýn rengi yeniden kendine verilirken, gecenin
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
159
siyahlaþtýrdýðý ve soldurduðu cisimler yeniden kendi rengine kavuþup, senin
babam olarak karþýma geleceðin günler bitti, þimdi ben kime baba diyeceðim?"
Yürekleri yakan bir aðýtý vardý Beþir'in. Beþir Ýbn-i Akrabe. Allah'ýn Resulü bu yetim
çocuðun inlemesine dayanamadý. Yüzüne çengel batmýþ, Ebu beyde’tül Cerrah
Resulallah'ýn yanaðýna diþlerini dayamýþ, Ya Resulallah "Canýn yanmadan o çengel
halkayý", iki tane halka Peygamberimizin üst yanaðýndan girmiþ, alt avurdundan
çýkmýþ. Miðferinin kenarýna inen kýlýç darbesi miðferini kesmiþ, kancalar
Resulâllah'a batmýþ. Allah'ýn Resulünün o yanaðýndaki kancalarý, Ebu Beydet-ül
Cerrah öndeki iki diþlerini sökercesine, sökülecek, yüzü kanýyor Allah'ýn
Resulünün. Akrabe'nin oðlu Beþir aðlarken, Allah'ýn Resulü; o acýsýnýn içerisinde
"Þu aðlayan yetim kimdir?" diyecek. Akrabe'nin oðlu Beþir Ya Resulallah. Babasýnýn
ardýndan yüreði dayanmadý, Beþir aðlýyor Ya Resulallah. Allah'ýn Resulü Beþir'le
beraber aðlayan meleklerin aðýtýna dayanamayacak, Beþir'in yanýna gelecek.
Kainat, hürmetine yaratýlmýþ Hz.Muhammed(a.s.). Hiç kimse için ayaða kalmamýþ
Hz.Muhammed(a.s.). Bir yetimin babasýnýn yokluðunda, "Baba, ben artýk kime
baba diyeceðim?" diyerek, babasýnýn parçalanmýþ bedenine sarýlmýþ aðlayan
yavrunun ayaðýna kadar gidecek. "Beþir" diyecek, "Bundan sonra bu günden
itibaren baban cennetlikler arasýna karýþmýþken, þu andan itibaren,
Hz.Muhammed'e baba, Hz.Aiþe'ye anne, Fatýma'ya da abla demek ister misin?"
Beþir Bin Akrabe. Babasýnýn bedenine sarýlmýþ aðlayan küçük yavrucak, babasýný
býrakacak, "Anam, babam yoluna kurban olsun Ya Resulallah. Keþke bir tane daha
babam olaydý da, sen bana bir kez daha geleydin, baban olmak istiyorum Beþir
diyeydin". Hz.Muhammed Mustafa olmuþ Beþir'lere baba. Yetimlerin babasýdýr
Resulü Ziþan(a.s.). Madem ki bizler Hz.Peygamber'in ümmetiyiz, elbetteki
yetimlere annelik, babalýk sana düþecekti, bana düþecekti. Ýþte bu gün, Ýslam'ý
doðru anlayanlar, Ýslam'ý doðru yerden okuyanlar, sadece sarýk sarmanýn, sadece
kapalý olmanýn, sadece çok namaz kýlmanýn takvaya götüren yol olmadýðýný, hatta
ben size bunun biraz tersini söyleyerek, þu ramazan akþamýnda Ýslam'ýn ve
Resulallahýn fotoðrafýna biraz da buradan bakýn dercesine, derim ki; Allah'ýn Resulü
buyuruyor ki; "Baþa kakýlarak verilmiþ sadaka güzel bir sözden üstün deðildir"
ayeti. Hatta; "Güzel bir söz, baþa kakýlarak verilen sadakadan üstündür" Ayet-i
Kerime'si sizce ne anlatýr? Nice namaz kýlanlar vardýr, onlar namazlarýný gösteriþ
için kýldýklarý için, "öbür dünyada yanlarýna sadece yorgunluk kalacak" diyen,
Allah'ýn Resulü. "Arafat'a çýktýklarý halde, oradan yorgunluktan baþka bir þey
almadan inecekler var" diyen. Hani diyorduk ya, bembeyaz bir defterle ineriz, ayný
Resulullah söylüyor. Yorgunluktan baþka bir þeyle inmeyecekler. Demek ki ibadet;
davranýþlarý terbiye etmek için Allah'ýn bize verdiði emirler. Bir saat düþünmeyi 60
yýl evliyanýn ibadetine denk tutan Resulullah(a.s.). Bir saat, insanlara nasýl faydalý
olurum diye oturup kafa yoran adam. 60 yýl bir zahidin, hem de Resulullah'ýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
160
tarifiyle bir zahidin kýldýðý, namazlara ibadetlere denk bir amel sahibi oluyor. Ýþte
yetimler, ilk yetim; Allah Resulü'nün kendisiydi. Resulallah(a.s.); annesini, babasýný
kaybetmiþ, 8 yaþýnda dededen de yetim kalýnca, Fatýma'nýn eline düþmüþtü. Ali'nin
annesi Fatýma. Fatýma Bint-i Eset. O Fatýma annemiz, öyle merhametli bir kadýn ki,
ilk Müslümanlardan. O evden sadece Ebu Talip Müslüman olmadý. Allah'ýn
Resulü'nün dinine girmeyen bir tek Ali'nin babasý. Aile komple Müslüman olmuþ.
Resulallah(a.s.)'ý evleninceye kadar büyüten, çamaþýrlarýný yýkayan, yemeðini
piþiren; Fatýma Bint-i Eset. Bir yetimi büyütüyordu. Allah'ýn Resulü "Bir yetimin
baþýný okþayana, o elin deðdiði saçýn sayýsý kadar sevap yazýlýr" diyen
Peygamberimiz(s.a.v.). Dikkat ediyor musunuz? Bir yetimin baþýný okþayana, o
yetimin baþýnda, elin deðdiði saç kadar sevap yazýlýr, Hz.Peygamber (a.s.).
Ahmetimdi Hambel'in Müsned’inde geçen sahi bir hadis. Ve gelin, dönün. Yetime
sahip çýkan Allah'ýn Resulü ne yapmýþ? Fatýma Bint-i Eset Medine'ye gelecek.
Hz.Ali bir gün gelecek, "Ya Resulallah anam öldü" diyecek. Annem öldü deyince,
Allah'ýn Resulünün mübarek yüreði yanacak, "Annem" diyecek. "O benim de
annemdi Ali. Annem mi öldü bugün?" "Annem öldü Ya Resulallah". O kahraman Ali.
Uhud'un deviremediði Ali. Bedir'in yenemediði Ali. Hayber'in diz çöktüremediði Ali.;
Fatýma Bint-i Eset, Fatýma'nýn kaynanasý Fatýma. Resulullah'ýn çocukluðunda 8
yaþýndan 25 yaþýna kadar bakmýþ, büyütmüþ. Hz.Fatýma vefat etmiþ. Allah'ýn
Resulü; "Cenazeyi yýkasýnlar beni beklesinler" diyecek. Gelecek cenazenin
yýkandýðý yere. Resulallah'ýn ömründe ilk defa yaptýðý bir þey. Gömleðini çýkaracak;
"Ali" diyecek, "Þunu cenazeyi yýkayan hanýmlara verin, benim cübbeme sarsýnlar
annemi". Cübbeye sarýlacak. Allah Resulünün mübarek Peygamberlik cübbesi.
Fatýma Bint-i Eset'in mezarý kazýlacak. Cenaze gelecek kabrin baþýna. Allah'ýn
Resulü; "Durun" diyecek. "Cenazeyi indirmeyin". Ýlk defa bir þey yapacak Allah'ýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
161
Resulü. Kabre inecek. Sanki ölü kendisiymiþ gibi, sanki vefat eden kendisiymiþ
gibi. Kabirde uzunca bir müddet yatacak, bekleyecek. Sonra çýkacak. Sahabe
diyecek ki; "Ya Resulallah, bundan önce hiçbir cenazede böyle bir þey görmedik.
Bu neyin nesidir Ya Resulallah? Bu bir sünnet midir? Biz de cenazelerimizde böyle
mi yapalým?" Allah'ýn Nebi'si, kainatýn Sultan'ý "Yok" diyecek. "Siz bilmezsiniz. Bu
kadýn, bugün ölen Fatýma Bint-i Eset, benim annemdi. 8 yaþýnda ben bu kadýnýn
kapýsýna düþtüm. O, bir yemek piþirdiði zaman önce beni arardý. Ben, güzel bir
yemek piþerse özellikle geç giderdim" diyor Allah'ýn Resulü. Saatler sonra giderdim
ki, evin halký o etli yemekten önce onlar yesinler, kalaný ben yiyeyim. Beklerdim"
diyor, "Saatler sonra giderdim ki, bu kadýn, kimseyi sofraya el uzattýrmamýþ, beni
beklemiþ. Sonra bana çýkýþýrdý; nerde kaldýn Ey Muhammed? Bilmez misin bu
sofraya sen el uzatmadan kimse buradan bir þey yiyemez. Çamaþýr yýkanacaðý
zaman, benim gömleklerimi yýkamadan kendi çocuklarýnýn gömleðini yýkamazdý.
Bu kadýn, bu haným öyle vefalýydý ki, ben bir gün hastalandým, baygýn düþmüþüm.
Gece yarýsý gözümü açtým, baþýmda bekliyor. Anne sen yatsan dedim. Sonra
kadýncaðýz, oðlum hastasýn dedi. Biraz daha ilgilendi, ben gene bayýlmýþým. Sonra
gecenin bir vakti bir kez daha gözümü açtým. Baktým gene baþýmda. "Anne sen hâlâ
yatmadýn mý? Yatsan" dedim. "Oðlum sen hastasýn". Sabahýn ilk ýþýklarýyla gözümü
açtýðýmda bu kadýn hâlâ benim baþýmda, adete benim baþýmda bekliyor, benimle
beraber acýmý acýsýna katmýþ. Gözümü açtým; "Anne" dedim, "Hâlâ baþýmda
bekliyorsun" "Sen hastayken uyku nereme lazým Muhammed" diyecek. "Ýþte" diyor;
Peygamber Efendimiz; "Bana hasta olduðumda, yetim kaldýðýmda, anasýz, babasýz
Mekke'nin ortasýnda yapayalnýz kaldýðýmda, evinin kapýsýný açan, yüreklerinin
kapýsýný açan, yüreðine sýðdýran bu kadýndý. Düþündüm, bu kadýna ne yapabilirim?
Bu kadýna ne yapabilirim? Gömleðimi çýkardým. Ya Rabbi! Bu gömlek
Peygamber'in, Muhammed'in gömleðidir. Eðer þu gömleðin bir hatýrý varsa, þu
Resulullah'ýn giydiði gömleðin bir hatýrasý varsa, anneme sen de cennet
elbiselerinden bir elbise giydir diye, bu niyetle gömleðimi giydirdim. Kabre geldim,
uzandým. Bana bakan anneme "Ne yapabilirim" dedim. Kabre indiðimde, oraya
uzandýðýmda, O'nu bekleyen meleklere dedim ki; "Az sonra benim annem gelecek
buraya. Benim annemden sonra annem olan Fatýma Bint-i Eset gelecek. Ne olur,
O'na iyi davranýn. Ne olur, ben O'nun yerinde olsaydým bana ne yapacaksanýz, O'na
da öyle davranýn. Bu benim bir evlat olarak, bir yetim olarak kapýsýna düþtüðüm,
bana iyilik etmiþ anneme vefamdý". Halime vardý Allah Resulü'nün hayatýnda.
Halime Kadýn. Bir insan baþkasýnýn çocuðunu bu kadar mý sever? Halime deyince
yüreðime bir ok saplanýr. Allah'ýn Resulü'nü kimse beðenmemiþ. Babasý yok diye.
Para vermez bunun akrabalarý diye. Kimse almamýþ, Halime'ye kalmýþ tek çocuk.
Süt çocuklar alýnacak, herkes varlýklý ailelerin çocuðunu kapmýþ, gitmiþ. Beni Sa'd
Yurdu'ndan gelen Halime'nin merkebi hasta olduðu için en son gelmiþ. Hz.Halime
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
162
Annem içeri girecek Þifa Hatun; Abdurrahman Bin Avf'un annesi ve Hz.Amine. Ýki
kadýn çadýrýn içinde bekliyor. Mina'da o zaman çadýrlar. Kiralýk süt çocuklarý oradan
alýnýyordu. Minâ'da beklerken, Halime girecek, diyecek ki; "Sizin de mi çocuðunuz
var?" "Evet". "Peki, vakit akþam oldu, hiç kimse bakmadý mý?" "Baktýlar" diyecek
Amine Annem. "Benim kocam öldüðü için kimse benim çocuðumu almadý". "Peki
ben de bir görsem çocuðunuzu" diyecek. Yan tarafta, kundakta yatýyordu
Peygamberimiz. Þifa Annemiz, kundaktan alacak Peygamber Efendimizi,
Halime'nin kucaðýný verecek. Hz.Halime diyor ki; "O sene ben Abdullah'ý
doðurmuþtum. Oðlum Abdullah, Þeyma'nýn küçüðü, Abdullah'ý doðurmuþtum.
Aklýmdan Abdullah da çýktý Allah þahit ki. Hz.Muhammed'in mübarek gözlerini açýp
benim yüzüme baktýðýnda, adeta kendi öz oðlumdan daha yakýn bir sýcaklýk
duydum. Dýþarýda kocam Haris bekliyordu. Haris'e dedim ki; "Haris, içerde bir
çocuk var, yüzüne bakmaya doyamýyorum. Müsaade edersen babasý yokmuþ.
Belki para alamayýz ama müsaade edersen bu çocuðu ben almak istiyorum". Haris
diyecek ki; "Emzirecek olan sensin, sen bilirsin". Halime gibi yürekler lazým bugün.
Dünyanýn yetimleri, küçük Muhammed'leri sizi bekliyor. Hocam biz erkeðiz,
erkekten Halime olur mu? Haccettiðinizde nasýl Hacer oluyorsunuz? Safa'yle
Merve arasýnda koþarken bir kadýnýn rolüne girmeden nasýl hacý olamýyorsunuz? 4
mezhep'in 3'üne göre farzdýr; Safa'yle Merve arasýnda koþmak. Sadece Hanefilerde
vaciptir. Þafi, Hanbeli, Maliki mezhebinde farzdýr. Hanefilerde vaciptir. Safa Merve,
bu nedir? Bir kadýnýn koþusu. Bu kadýn kim? Peygamber mi? Deðil. Kim bu? Bu bir
köle. Hangi köle? Anasý babasý yok, gariban Mýsýr'da satýlmýþ, Mýsýr Firavunu'na
Harran Valisi tarafýndan hediye edilmiþ Hacer. Bir kölenin koþtuðu yerde koþmadan
hacý olamýyorsun. Nasýl hacý olabilmek için Peygamberimiz bile Hacer olmaya
muhtaç,nasýl hacý olmak için bugün, kadýn erkek hepimiz, Hacer olmadan hacý
olamýyoruz. Halime olmadan da küçük Muhammed'leri emzirmek mümkün deðildir.
Hz. Peygamber'i almýþ Allah'ýn Resulünü, yürümekten aciz merkebim diyor, jet gibi
gidiyordu. Evimize geldik, Resulallah'ýn deydiði düz topraklarda otlar biter, sütten
kesilmiþ develerin göðsü sütle dolardý. Yýllar geçecek. Mekke'nin fethi. Sözün
sonuna geliyorum. Mekke'nin fethi. Allah'ýn Resulü Mekke'yi fethetmiþ, muzaffer
komutan. Allah'ýn Resulü'ne heyetler geliyor iman etmek için. Uzat elini Ya
Muhammed. Elinden tutmak, Hz.Kur'an'a iman etmek istiyorum. Ebubekir de
getirmiþti babasýný. 85 yaþýnda iki gözü kör. Ebu Kuhafe. Hz. Peygamber Ebu
Kuhafe'yi görünce utanacak. "Ey Eba Bekir" diyecek, "Babaný niye buraya getirdin?
Babaný niye getirdin? Buraya kadar getirilir mi bu yaþlý adam? Deseydin ben
kapýsýna giderdim, madem Müslüman olacak". Hz. Ebubekir diyordu ki, Sýddýk-ý
Ekber; "Ya Resulallah ben senin yanýnda otururken, bütün Müslümanlar beni senin
en yakýn adamýn bilir. Sana en yakýn dostun beni bilir ama benim bir tarafým hep
uçuktu Ya Resulallah. Babam Müslüman deðildi, üzülüyordum. Karým, Müslüman
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
163
deðildi, üzülüyordum. Ey Allah'ýn Resulü, babam Müslüman olacaðýný söyleyince
dünya benim oldu". Hz.Ebubekir yolda gömleðini çýkarmýþ, Ebubekir'in babasý
Müslüman oluyor, bu senin olsun demiþ. Biri rastlamýþ ayakkabýsýný çýkarmýþ,
Ebubekir'in babasý Müslüman oluyor, bu senin olsun. Hz.Ebubekir, avam tabirle
söyleyecek olursam, iç çamaþýrlarýyla gelmiþ Allah Resulü'nün huzuruna. Her
þeyini sadaka olarak daðýtmýþ, babam Müslüman oluyor diye. Resulü Ziþan (a.s.).
Ýþte o gelenlerin arasýnda iki tane yaþlý kadýn. Peygamber Efendimiz (a.s.)'ýn
(s.a.v.)'in huzuruna çýkacaklar. Bizi Muhammed'le görüþtürün (a.s.). Resulallah
kadýnlarla perde arkasýndan konuþtu. Bir çul geriliydi, Ebu Sûfyan’ýn karýsý Hind,
yani Muaviye'nin annesi, hadi bir daha söyleyeyim; Yezid'in babaannesi Hz.Hind,
çulun arkasýndan Ýslama girdi. Onlar Hamza'yý öldürmüþlerdi çünkü. Bu iki kadýn
Resulallah'la bizzat görüþmek istedi. Peygamber Efendimiz(a.s.) "Kimdir bunlar?"
dedi. Biz Ya Resulallah, senin annen Halime'nin bacýsýyým. Peygamber
Efendimiz(a.s.) annesi Halime'yi duyunca, Halime'yi duyunca ayaða kalktý,
mübarek gömleðini, cübbesini çýkardý, o çadýrýn zemini kumdu. Düz bir topraðýn
üstüne Peygamberimizin çadýrýný kurmuþlar. "Topraðýn üstüne oturmayýn" diyecek.
Küç Cübbesini serecek, "Annemin" diyecek "Bacýsý annem gibidir. Teyze anne
gibidir. Þuraya oturun". Oturtacak cübbesinin üstüne. Peygamber Efendimiz
karþýsýna geçecek, "Annem Halime, babam Haris ne haldedir?" "Öldüler Ya
Resulallah" diyecek. "Annen de baban da çoktan öldüler". Allah'ýn Resulü "Annem"
diyecek, "Çok iyi bir kadýndý. Benim Peygamber olduðumu duydu mu?" diyecek.
Halime'nin bacýsý, küçük bacýsý; "Evet Ya Resulallah, köyümüze birgün Medine'den
bir yolcu geldi. Dedi ki; Hz.Muhammed, Medine'ye hicret etti. Annem o gün
yemekler piþirdi. Tatlýlar piþirdi. Dýþarý çýktý. "Oðlum Muhammed kurtuldu" dedi.
Mekke'de öldürüleceðinden korkuyormuþ Halime. Anneye bakýn. Öz oðlu da deðil
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
164
biliyor musunuz? Elin oðlu dersiniz ya. "Oðlum Muhammed kurtuldu Mekke'den.
Medine'ye gitti. Benim oðlum Peygamber oldu diyordu" diyor. Hz.Peygamber
sevinecek. "Annem" diyecek "Ne iyi kadýndý". Halime yürekler lazým. Yetimler
Halime'leri bekliyor.
Hz.Hamza'nýn, bununla bitiriyorum. Hz.Hamza'nýn kýzý Umame. Hudeybiye
Anlaþmasýnda, Peygamber Efendimiz o sene biliyorsunuz hac edemedi. Ertesi
sene geldi. Mekke'de Uhud'da þehit edilmiþ Hamza'nýn bir kýzý vardý. 6-7 yaþlarýnda
Umame adýnda. Peygamber Efendimiz tavafýný yaptý, haccýný yaptý, Medine'ye
dönecek. Üç gün izin verdi kafirler. Tam döneceði sýrada, göç hazýrlýðý baþlýyor.
Mekke'liler Mekke'den çýktýlar, Müslümanlar hac ettiler. Üç gün Müslümanlara
teslim edildi Mekke ve çýkýyorlar. Çýkarken, bir çocuk. Yürekleri delen bir feryat ile,
"Ya Ammi" diyordu. "Ey amca" diyordu. "Bana bakar mýsýn?" "Hamza'nýn yetimini
burada býrakýp nereye gidiyorsun Ya Muhammed" diyordu. Allah'ýn Resulünün
devesi olduðu yerde duracak. Resulallah devesini dönderecek. Hamza aklýna
gelecek. Hamza. Zor günlerde Resulallah'ýn yüreðine cesaret katanlar. Peygamber
Efendimiz Rûkn-ü Yemanî önünde namaz kýlarken, Ebu Cehil kafiri
Peygamberimizin suratýna tükürmüþ ve Resulullah'ýn sülalesine aðýr hakaretler
etmiþti. Abdullah Ýbn-i Cüda'nýn kölesi bu olayý Hz.Hamza'ya haber vermiþ,
Hz.Hamza(r.a.) da Peygamber Efendimizin ailesine küfreden, yüzüne tüküren
melun Ebu Cehil'in suratýný daðýtmýþ Peygamberimizin huzuruna gelmiþ,
"Ýntikamýný aldým Ya Muhammed" demiþti. Peygamber Efendimiz de; "Amca,
Müslüman olsaydýn daha çok sevinirdim" demiþti. Uhud'da Peygamberimiz þehit
edildiði… Uhud'da Hz. Hamza þehit edildiðinde, Resulullah kesik beden,
parçalanmýþ. Kulaklarýný kesmiþ, burnunu kesmiþ Yezid'in babaannesi Hint, az
önceki anlattýðým. Sonradan Müslüman olacak, annelerimizden olacak. Bu Hint,
kolye yapmýþ, boynunda götürmüþ Hz.Hamza'nýn kulaklarýný, burnunu. Gözlerini
oymuþlar, ciðerlerini deþmiþler. Resulullah körkütük Hamza'nýn, kan kütüðüne
dönmüþ bedenine sarýlmýþ þöyle aðlýyordu: "Amca" diyordu, "Muhammed'i
dövdüklerinde Muhammed kime gidecek artýk? Beni býrakýp nereye gidiyorsun?"
Resulullah'ýn haddini aþarak yemin ettiði bir yer vardýr; Hz.Hamza'nýn cenazesinin
baþýdýr. "Amcam Hamza'ya yapýlanýn 80 mislini yapmadan, þu zýrhýmý çýkarýrsam
Allah beni kahretsin" diyordu. Ayet iniyordu: "Ya Muhammed, öyle deme. Size
yapýlanýn misli kadar yapabilirsiniz". Resulullah bile Hz.Hamza'nýn acýsýndan 80
mislini diyordu. Ýþte O'nun kýzý Umame. Peygamber Efendimiz devesinden inecek.
Umame, Resulallah'ýn paçasýna sarýlmýþ; "Amca" diyecek, "Beni býrakýp nereye
gidiyorsun? Benim babam, sana yardým eden deðil miydi? Benim babam,
Abdulmuttalip'in oðlu Hamza deðil miydi? Benim babam, senin baban Abdullah'ýn
kardeþi deðil miydi? Benim babam, sana en çok yardým eden deðil miydi? Þimdi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
165
beni býrakýp nereye gidiyorsun Ya Resulallah?" Allah'ýn Resulü bu yetim kýzýn,
Hamza'nýn kýzýnýn aðýtýnýn karþýsýnda göz yaþlarý… Ashabýna dönecek; "Bunun
babasý kim olmak ister?" Üç tane delikanlý çýkacak ortaya; Cafer, Ali'nin aðabeyi.
Zeyd Bin Harise, Hz.Hamza'nýn Medine'deki kardeþi. Medine'de herkes, bir Mekkeli
bir Medineli kardeþ yapýlmýþtýr, sadece Hz.Hamza'nýn kardeþi de Mekkelidir,
Zeyd'dir. Köledir üstelik. Zeyd'i Hamza'yla kardeþ yapmýþ ya Resulullah. Mantýðý ne
dersiniz siz? Onu söylemiyorum, biraz kitap okuyun. Resulallah(a.s.)(s.a.v.), Zeyd,
üçüncü Zübeyir. Zübeyir kim? Zübeyir'in annesi Safiye, Hamza'nýn bacýsý, yani
dayýsý oluyor kýzýn. Umame'ye diyecek ki; "Bunlardan birine vereceðim". "Sen"
diyecek, "Zeyd, niçin istiyorsun?" "Hamza" diyecek, "Ya Resulallah, benim
kardeþimdi". Allah'ýn Resulü, Zeyd'e "Peki sen?" diyecek Hz.Cafer'e. "Ya Resulallah,
biliyorsun benim babam Ebu Talip, O'nunla kardeþti, Hamza'yla. Ve benim karým
Esma Bint-i Umeys, Ya Resulallah, Esma bunun annesiyle, yani Umame'nin,
Hamza'nýn karýsýyla bacýdýr. Bu çocuk benim karýmýn yeðenidir. Benim hanýmým
bunun teyzesi olur". Resulallah Aleyhissalatü vesselam, kainatýn Sultan'ý, Zeyd ve
Zübeyir ve Cafer. Cafer diyordu; "Benim hanýmým teyzesidir". Umame'ye diyecek ki;
"Sen Cafer'in evine gideceksin". Cafer terkine al Umame'yi. Umame seninle
gidecek. Zira teyze anne gibidir. En iyi O'na O bakar. Hz. Zübeyir ve Zeyd, siz de
Bu'na yardým edeceksiniz. Þimdi atýnýn üstünde Resulullah'ýn peþinden koþan
dünyanýn yetimleri var. Çeçenistan'dan dün Bosna'ya. Bugün Filistin'den Irak'a.
Dünyanýn þeytanlarý el ele vermiþler Müslüman kaný döküyorlar. Iraklýlar kan aðlýyor.
Þimdi atýnýn üstünde Hz.Muhammed(a.s.). Eðer sen ben buradayým diyerek ayaða
kalkmazsan, kabrinden yeniden Cafer'i kaldýrýr. "Cafer bu ümmette hayýr yok, þu
ümmetin Iraklýlarýna bir kez daha baba ol" der. Bugünün Cafer Bin Nebi Talip'leri
lazým.
ÝHH bugün, Baðcýlar Belediyesi'yle el ele vererek, iþte þimdi sizlere diyor ki;
yetimler hakkýnda hassas olunuz. Yetimin elinden tuttuðunuz kadar cennette
yürüyüþünüz kolay olacak. Yetim elinden tuttunuz, buradan Baðcýlar Meydaný'na
kadar yürüdünüz ya, o kadar zaman sýrat köprüsünde hiçbir korkunuz olmayacak.
Kolay varsa yetimin elini býrakmadan sabahlayýn, akþamlayýn. Sýrat köprüsü kolay
olur size. Ben sözlerimi daha fazla uzatmadan, acýlarýn ülkesinden gelmiþ, Bosna
Hersek'ten gelmiþ, Boþnak ilahi grubunu dinleyeceðiz. Aliya'nýn çocuklarýný
dinleyeceðiz. O þehitleri, Selami kardeþimizin mekaný cennet olsun ve bütün
Aliya'nýn þehitlerinin yurdundan gelmiþ, yaþadýklarýný konuþacak o ilahilerde
ruhumuzu dinlendirecek gençleri dinleyeceðiz. Ben sözü daha fazla uzatmadan,
yetim diyorum, Allah'ýn size emanetidir. yetim size Hz.Peygamber'den yadigardýr.
Atýnýn üstünde Hz.Muhammed seni bekliyor. Aleyhissalatü vesselam bir kez daha
"Halime kimdir?" diyor hanýmlar. Hz.Muhammed'in elinden tutacak, kimsenin
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
166
beðenmediði Halime kimdir? O zaman Resulallah'ýn elinden tutmuþ Halime'yi arýyor
Allah'ýn Resulü. Umame'yi kucaðýna alýp Medine'ye götüren Cafer'ler aranýyor.
Kimdir bunlar? Ben tek baþýma Bosna'ya gidemem, ben tek baþýma Çeçenistan'a
gidemem. Ýþte ÝHH gibi kuruluþlar var. Ýþte size imkan. Ne olur gönüllerinizi biraz bu
tarafa çevirin. Secdenin ve aç, susuz durmanýn tamamen Ýslam olmadýðýný iyi bilin.
Bunlar, sizi, uzun yollarda aç durmayý öðretmek için Allah'ýn disiplin kurallarýdýr. Asýl
iþ, bu dünyada Hamza'ca bir duruþ. Usame'nin, Zeyd'in oðlu Usame aðlýyordu.
Babasý Mute'de þehit edilmiþ. Usame düþmüþ, küçük çocuk. Yüzü kanamýþ.
Kanýyla, çok affedersiniz, burnunun sümkürüðü birbirine karýþmýþ. Resulullah(a.s.)
Aiþe Annemiz'e dedi ki; Ebubekir Efendimiz'in kýzý, Resulullah eþi, Aiþe'ye dedi ki;
"Þu çocuðu al yüzünü yýka". Hz.Aiþe tiksindi. Hadis Buhari Hadisi. Hz.Aiþe; "Ben
uzak durdum" diyor. "O an" diyor "Hoþuma gitmedi". Bir de Usame'nin bir acayip
yüzü vardý. Mesela yüzü, burnu, yüzüne yayýlmýþ, düz gibiydi. Esmer, geniþ yüzlü,
kýsa boylu, týknaz bir çocuk. Yüzü gözü kan ve sümük de birbirine karýþmýþ, toz
toprak çamur gibi olunca göz yaþlarý filan, Hz.Aiþe "Geri durdu" diyor. Ben
Resulullah ne yapacak diye bekledim. Allah'ýn Resulü mübarek (s.a.v.) mescit
yolundan döndü, Usame'yi kucaðýna aldý, su çanaðýnýn baþýna getirdi. Kendi
Peygamber eliyle çocuðun yüzünü yýkadý. Öptü. Sonra iki omzunun üstüne bindirdi,
bacaklarýndan tuttu, mescide gitti. Bu Usame'dir dedi, Zeyd'in emanetidir. Mûte'de
þehit olmuþ Zeyd'in emanetidir. Çeçenistan þehitlerinin emaneti kime emanettir?
Kime emanettir Irak'taki yavrular? Kime emanettir Filistin, Mescid-i Aksa'nýn
öksüzleri? Sana ve bana. Sen bu iþin neresindesin? Ben bu iþin neresindeyim?
Ramazan akþamýnda efendim sizlerle beraber olmanýn onurunu, lezzetini,
huzurunu yaþattýðý için Rabbim'e hamd ediyorum. Baþta kýymetli milletvekilimize,
bütün deðerli büyüklerimize, Hâziruna, siz saygý deðer hanýmefendi, beyefendilere;
makamýnýz, mevkiiniz ne olursa olsun yüreðinizde bir Halime, yüreðinizde bir Cafer
Bin Nebi Talib bulundurun. Rabbim yüreklerimizi Halime'nin yüreði kadar kadife gibi
eylesin. Rabbim hislerimizi, yetimlere sahip çýkmamýzý Hz.Cafer Bin Nebi Talib gibi
saðlam duruþlulardan eylesin. Ramazanýnýz Ramazan olsun, orucunuz oruç olsun,
yolunuz cennete çýksýn. Hepinizi bu duygularla, ekranlarý baþýndaki seyircilerimizle
beraber hepinizi saygý ve hürmetle selamlýyorum. Allah'ýn rahmeti, bereketi
üzerinize olsun. Esselamüaleyküm.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
167
12.Gün
PANEL
“Hayata Gülümse”
Sýtký Aslanhan
Konser
Akýn Akýntürk
Pencere utanma kaldýr perdeyi
Kaldýrda gönlünü ikna edeyim
Görünce gözleri yaþlý dedeyi
Bende buradan gözü yaþlý gideyim
Sunucu
Bu akþam gülümsemekten bahsedeceðiz sizlere. Aslýnda insan sabah öncelikle
ayný apartmanda bulunan kiþilere selam vermeli. Yok, biraz daha geriye çekelim
bunu. Kalkar kalkmaz eþine selam vermeli, çoluk-çocuðuna selam vermeli. Yani
"Nasýlsýnýz? Hayýrlý sabahlar. Rahat uyuyabildin mi?" demeli, tebessüm etmeli.
Daha geriye çekelim. Geçtiði zaman aynanýn karþýsýna kendisine "Hayýrlý sabahlar"
diyebilmeli, kendisine gülümseyebilmeli. Kendisine gülümseyemeyen insan hayata
gülümseyemez. O diyor ki "Hayata Gülümse". Kuvvetli alkýþlarýnýzla davet edelim
deðerli uzmanýmýzý, yazarýmýzý. Kiþisel Geliþim Uzmaný Sýtký Aslanhan geliyor.
Buyurunuz.
Sýtký ASLANHAN
Efendim öncelikle hepinize hayýrlý akþamlar diliyorum. Ramazanýnýz mübarek
olsun, inþallah güzel gidiyordur. Ramazan çünkü bereketiyle beraber geliyor, gerçi
üçte birini bitirdik, hýzlý geçiyor. Ramazan bereketiyle geliyor. Ramazanýn beden
üzerindeki getirdiði güzelliklerini bir çok hocamýz anlatmýþtýr, anlatýyorlar. Ama
sadece bedensel güzellik getirmiyor, bedenle beraber Ramazanýn belki getirdiði en
güzelliklerden bir tanesi,; insanda bir denge saðlýyor, ruh dengesini de getiriyor.
Beden ve ruh, ikisi dengeleniyor. Bazen bize geliyorlar, "Hocam" diyorlar, "Ben çok
hastayým". Ya bakýyorsunuz herhangi bir saðlýk problemi yok, eli ayaðý düzgün,
gayet güzel konuþuyor. "Bir yerin mi aðrýyor?" "Hayýr. Ama" diyor, "Ruhsal bir
problemim var" diyor. Ýþte Ramazanda bu ruhsal problemlerimiz ortadan kalkýyor.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
170
Bedensel ve zihinsel olarak çok güzel bir süreç yaþýyoruz. Ben böyle güzel günleri,
güzel anlarý yaþadýðým zaman, geçlerde, çok yoðun bir seminer trafiðim olduðunda
hep anne-babalarý yakaladýðýmda söylerim, geçen sene Ýstanbul'da bir özel okulda
seminer veriyorum, ama böyle sizler gibi güzel ailelerin çocuklarýný gönderdiði
okul, OKS'ye hazýrlanan yaklaþýk 200 tane öðrenci var. 13-14 yaþlarýnda oluyorlar.
Konu; iþte moral, motivasyon, özgüven, hedef belirleme konuþuyoruz, konu geldi
bir yerde kilitlendi. Dedim ki; "Gençler, sizlere bir soru soracaðým ama lütfen doðru
cevap verin". "Tama hocam" dediler. "Ýçinizde annesini, babasýný sevmeyen var
mý?" dedim. 200 öðrencinin 180 tanesi el kaldýrdý. Ýçlerinden bazýlarý anne ve
babalarýndan nefret ettiklerini söylediler. Programdan sonra bir genç geldi yanýma,
"Abi" dedi, "Bu ara ne diye dua ediyorum biliyor musun?" dedi.
Ama çok iyi tanýþtýðýmýz, ailece görüþtüðümüz, babasýnýn benim kiþiliðimde çok
önemli yeri olan bir abimizin oðlu. "Ne diye dua ediyorsun?" dedim. "15 gün sonra"
dedi, "Annemle babam hacca gidecekler, orada geberip kalsalar da gelmeseler"
dedi. 13-14 yaþýnda bir çocuk, annesinden, babasýndan niçin nefret eder? Ya da
13-14 yaþýnda bir çocuk, anne ve babasýyla ilgili böyle bir düþünceye nasýl sahip
olur? Hatýrlýyor musunuz, çocuðunuzun dünyaya geleceðini haber aldýðýnýzdaki
mutluluðu? Ya hemþirenin getirip kucaðýnýza verdiðinde, ilk anne, ilk baba
dediðinde. Bak sevgili anneler bu çocuklar var ya çok hain ha. Nerde? Dokuz ay
anne karnýnda taþýr, gecesini gündüzüne katar ama çocuk önce baba der. Önce
baba… Bizim haným altý ay gece-gündüz "Anne, anne, anne, anne…" "Haným
boþuna uðraþma", "Anne, anne… bak" dedi, "Göreceksin anne dedirteceðim", altý
aylýk oldu "Baba, baba…" Öyle. Ýlk dede de diyorlar deðil mi?
Ama en son anne. Gece saat üçte de acýktýðý zaman "Anne süt" baþka bir þey yok,
ihtiyaç duyduðu zaman. O ilk yürüdükleri anlarý hatýrlýyor musunuz? Ne kadar mutlu
olmuþtuk. Ýlk anne, ilk baba, ilk yürüdükleri an, ilk yaptýklarý resim, her hareketleri
bizim için inanýlmaz bir mutluluk. Ya okula baþladýðý ilk günü hatýrlýyor musunuz?
Kim bilir kimlerin içinizde bulunan çocuklarý geçen hafta okula baþladý? Biz
onlardan daha heyecanlýydýk. Ýlkokula giderken þöyle 8-9-10 yaþlarýnda, bu
çocuklar için dünyada iki tane mükemmel insan var. Bir tanesi annesi, diðeri
babasý. Ama ne hikmetse bu güzel yavrularýmýz 14-15 yaþýna gelince bize düþman
kesiliyorlar. Evde birbirimize sýkacak kurþunumuz yok. Çocuk mutfaða gidip bizim
için bir bardak getirmekten aciz iken, bir yabancý arkadaþýyla el ele tutuþup 14.
kattan intihar edebiliyor. Bizim için kýlýný kýpýrdatmaktan aciz olan yavrumuz tuttuðu
futbol takýmý, mensup olduðu çete, kýz arkadaþý, erkek arkadaþý için beline döner
býçaðý takýp, adam öldürüp ölümü göze alýyor. Akþam okuldan geliyor, "Nasýlsýn?"
"Ýyiyim". "Dersler nasýl?" "Ýyi". Üçüncü bir kelimeyi bizimle paylaþmayan, akþam
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
171
bizimle ayný odada bile oturmak istemeyen yavrumuz yan odaya geçip telefonu
eline aldýðýnda saatlerce bir baþkasýyla neyi paylaþýyor? Bizde arayýp bulamadýðý,
baþka yerlerde aradýðý ne var? Biz nerde hata yaptýk? Eskiden TRT 1'de Metin
Akpýnar'ýn aþý kampanyasýyla ilgili parodileri olurdu. Hiç unutmuyorum bir
tanesinde; çocuðu hastalanmýþ baþýnda aðlýyor, "Ben" diyor "Nerde hata yaptým?"
diyor. "A benim güzel yavrum sen kötü arkadaþ edinmeyesin diye bütün kötü
arkadaþlarýnla ben oynadým" diyor. "Sen öðretmeninden azar iþitmeyesin diye
senin yerine bütün ödevlerini de ben yaptým. Benim güzel yavrum" diyor, "Senin
canýn yanmasýn diye senin yerine aþýlarýný da ben oldum" diyor. "Ben nerde hata
yaptým?" Þimdi bugün bizim anne-babalarýn hali bu.
"Ya hocam, yemiyoruz yediriyoruz, içmiyoruz içiriyoruz, her türlü imkaný
saðlýyoruz, her türlü ihtiyaçlarýný karþýlýyoruz, bu çocuklar niye bu halde biz nerde
hata yaptýk?" Ýþte asýl sorulmasý gereken ve cevap verilmesi gereken soru. Bakýn
sevgili Ýstanbul'dan þu an televizyonlarý baþýnda bizi dinleyen dünyanýn bir çok
yerinden dostlarýmýz. Ben Türkiye'nin 72 ilini gezmek nasip oldu. Hepinizin
memleketine gitmiþimdir. Karadeniz'i baþka, Doðu'su baþka, Ýç Anadolu, Ege'si,
Akdeniz'i harika bir memlekete sahibiz. Ama hepimiz o güzel memleketleri terk edip
Ýstanbul'a geldik. Ben de altý sene önce geldim, taþý topraðý altýn diye. Gerçi hala
bulamadýk ama Baðcýlar'da vardýr bir þey, burada olduðunuza göre. Bulan var mý?
Hepsi altýn deðil mi Baþkaným? Aynen öyle. Geldik dedik ki, ya Ýstanbul'a gidelim,
þöyle çalýþalým, daha çok para kazanalým ve çok para kazanýrsak mutlu oluruz diye
geldik. Yoruluyorsunuz, didiniyorsunuz, Ýstanbul'un trafiði, koþturmaca, o bütün
günün yorgunluðundan sonra akþam þöyle baþýnýzý yastýða koyup geçirdiðimiz
günlere, aylara, yýllara baktýðýmýzda bugün hiçte mutlu olmadýðýmýzý görüyoruz.
Mesela, hepimiz bugün geçmiþe göre daha çok para kazanýyoruz ama hepimiz
geçmiþe göre daha mutsuzuz. Ya da bugün hepimiz geçmiþe göre daha büyük ve
daha lüks evlerde oturuyoruz. Ben kendi hayatýmdan biliyorum.
Biz beþ kardeþtik, anam ortaya bir kap yemek koyardý, makarna, bulgur, beþ
kardeþ kaþýðý sallardýk. Tek bir hedefimiz vardý, kim bir kaþýk fazla yiyecek? Olurda
altý ayda bir içine biraz et koyarsa kaþýk daha da hýzlý sallanýrdý. En çok zil
çaldýðýnda kavga ederdik biz. Ben derdim "Sen aç", kardeþim derdi "Sen aç". Niye?
Kapýyý açmaya giden beþ kaþýk eksik yerdi de ondan. Giderken de derdik "Bak
yemin et kaþýðý býrak, ben gelene kadar yemeyeceksiniz" der iþi garantiye alýr öyle
giderdik. Ama þimdi bakýyoruz çok lüks evlerimiz var. Avizeler, koltuklar, sehpalar,
buz gibi suratlar, çocuklar kalkýyor ders çalýþma odasýna, haným mutfaða bulaþýk
yýka… hep dilim sürçüyor, bulaþýklarý yerleþtirmeye, sanki yýkýyorlar da. Var mý
yýkayan? Bak ben bugün buraya gelen ablalara çok güzel bir müjde vereceðim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
172
Geçen yaz, bu yaz deðil de bir önceki yaz, Karadeniz'deydim. Ünyeli, Fatsalý varsa,
gözlerimle gördüm, görmeseydim inanmazdým, bayanlar arsýnda yeni bir akým var.
Nedir? Çift bulaþýk makinesi. Duydunuz mu? Siz Ýstanbul'dasýnýz ama hiç yani.
Þimdi bayanlar için bulaþýk yýkamaktan çok daha zor bir iþ var; temiz bulaþýklarý
makineden yerine yerleþtirmek. Doðru mu? Çok zor bir iþ bu. Bunun çözümünü
bulmuþ ablalar, iki makine yan yana alýyorlar. Temizleri yerine koymuyorlar, lazým
olaný makineden alýp, kullanýp, kirleneni öbür makineye koyuyorlar. Ya. Þimdi ben
bunu anlatýnca bazen diyorlar ki; "Hocam, biraz abartmýyor musunuz? Hani bu
böyle birkaç tane görmemiþin iþidir" falan. Valla þimdilik öyle olabilir ama bundan
þöyle on sene önce birinin evine gittiðimizde evde iki tane televizyon varsa,
"Þunlara bak, görmemiþ gibi evlerinde iki tane televizyon var" diyorduk. Þimdi iki,
üç, dört… Geçen biri öyle diyor, "Hocam" diyor, "Þu banyoya da bir 37 ekraný
yerleþtirsem tamam" diyor. Bir orda izleyemiyormuþ.
Efendim haným mutfaða gitti bulaþýk yýkamaya, bey nereye gidiyor? Vataný, milleti
kurtarmaya televizyonun baþýna. Ya da kahveye fayans döþemeye. Hani bizim
güzel evlerimiz olunca biz mutlu olacaktýk? Saðlýk imkanlarý bugün yüz bin kat daha
iyi, en iyi doktorlar, en iyi hastaneler ama bugün insanlar daha saðlýksýz. Ben 10
yaþýna kadar doktor yüzü görmedim, ellerinizden öper iki tane kýzým var, bir tanesi
beþ yaþýnda, antibiyotik deposu oldu, ikinci saðlýk karnesi bitti üçüncüye baþladýk.
Aradaki reçetelerin haddi hesabý yok. Haftada bir, on beþ günde bir çocuklar hasta.
Ýletiþim teknolojisindeyiz, Amerika'daki bir dostunuzla birkaç saniye içinde iletiþim
kurabiliyoruz. Hatta býrakýn artýk telefonla, deðil mi, internet üzerinden görüntülü
"Bak bak kýz, ben buradayým, þimdi yemek yapýp geliyorum" birbirimizi görüyoruz
ama iletiþim bu kadar zirvedeyken insanlar birbirleriyle daha az iletiþim kuruyorlar.
Sabah tam evden çýkacaðýz, kapýyý açýyoruz bakýyoruz ki karþý komþu da çýkýyor,
kapýyý týk kapatýyoruz. Hele o insinde ben öyle çýkayým, þimdi kim görecek onu, kim
konuþacak onunla? Uzaya gittik, galaksileri keþfettik ama atomu keþfeden insan
kendini, eþini ve çocuklarýný keþfedemedi.
Aya ayak basýp gelen insanoðlu bir adým ötede sofrasýna koyacak bir ekmeði
olmayan komþumuzu göremedik. Hangi futbolcunun, hangi mankenin ne yediðini,
ne içtiðini, yirmi dört saatinin nasýl geçtiðini çok iyi bilen biz, kaynana Semra'ýn
yedi geçmiþini bilen biz yan tarafta ya da ayný masada çalýþan arkadaþýmýzýn
evinde hastasý mý var, ölüsü mü var, derdi mi var, sýkýntýsý mý var bunu göremedik.
Ne oldu bize? Mutluluk dünyayý terk mi etti yoksa? Mutluluk her gün geliyor. Abi,
abla aç þu kapýyý seni mutlu edeyim. Valla kurban bugün müsait deðilim, git baþka
zaman gel. Her gün bizi mutlu etmek isteyen mutluluðu erteliyoruz. Mesela dün
üniversiteye hazýrlanan öðrencilere bir seminerim vardý. "Gençler" dedim, "Mutlu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
173
olmanýz için ne lazým?" "Hocam, üniversiteye bir kapak atalým var ya bak nasýl
mutlu oluyoruz". Ya biz gittik, hiçte böyle insaný mutlu eden bir yer deðil. "Diploma,
diploma, bir diplomayý alayým var ya bak nasýl mutlu oluyorum". Diplomayý alýrýz,
diplomalý iþsiz hiçbir anlam ifade etmiyor. "Bir iþim olsun var ya, bir saðlam maaþ
alayým bak nasýl mutlu oluyorum". Rabbim güzel bir iþ nasip eder, sabah gideriz,
akþam geliriz, anne þefkati, baba merhameti ama mutluluk yine eksik. "Tabi ya,
insanýn mutlu olmasý için sýcak bir aile yuvasýnýn olmasý lazým.
Mutluluk olsa olsa evlilikte. Bir evleneyim var ya bak nasýl mutlu oluyorum".
Evleniriz, dünyanýn kaç bucak olduðunu… Evlilik güzeldir, hallerinizden belli zaten.
Üç gün, beþ gün, üç ay, beþ ay sürüyor mu? Sürer sürer, iyidir evlilik. Üç ay, beþ
ay sonra yine mutluyuz ama evin içinde bir þeyler eksik. "Tabi ya bir kýzýmýz olsun
var ya bak nasýl mutlu oluyoruz". Kýzýmýz olur, yanýna bir de oðlan lazým. Bir
seminerimde bir daire baþkaný el kaldýrdý, "Olmaz hoca" dedi, "Olur mu öyle þey"?
"Estaðfurullah" dedim, "Bir hata mý iþledik?" dedim. "Çok büyük bir hata iþledin"
dedi, "Olur mu öyle þey?" dedi. "Önce oðlan sonra kýz" dedi, "Biz Trabzonluyuz"
dedi. "Tamam abi" dedim, "Önce oðlan olsun sonra kýz olsun" dedim, "Yeter ki
senin güzel gönlün olsun. Nasýl olsa sipariþ veriyoruz". Sipariþler verildi, çocuklar
oldu. Valla Ýstanbul'da kirada oturmak çok zor. Herhalde buralarda 500-600 var
deðil mi, o civarlarda? "Semti önemli deðil, iki odalý bir yer olsun, 70 metre kare
olsun, yeter ki bir evimiz olsun. Karý-koca yemeyiz, içmeyiz, borç-harç, altýnlar,
dövizler, krediler güzel bir evimiz olur". E derken "Arada bir yerde giderken araba,
modeli önemli deðil, Hacý Murat da olsa olur". Rabbim güzel bir araba da verir. Bir
gün eþinize çay, kahve içerken dersiniz ki; "Ya haným", "Bey", "Þu çocuklarý
evlendirip torunlarý kucaðýmýza alsak na kadar mutlu olacaðýz". Yaþ elli, altmýþ biz
hala mutlu olacaðýz. Benim güzel ülkemin, insanlarýn büyük bir bölümünün hayatý
böyle geçiyor. Sizinki öyle deðil, deðil mi? Böyle mi? Bazen diyorlar, "Tamamda
farklý bir hayat mý var? Çocuðun okul taksiti, dershane, mobilya, kredi kartý
borcu… hoca baþka bir hayat mý var?" Doðru, baþka bir hayat yok.
Ama benim anlayamadýðým bu taksitleri öderken evde terör estirip, iþ yerinde
suratýnýzý astýðýnýzda taksitler daha mý hýzlý ödeniyor? "Abi" diyorum, "Suratýn niye
asýk?" "Sorma hoca" diyor, "Yine taksit ödedim". Bana ne ödediysen. Diyelim beþ
yýl bankaya kredi ödüyorsunuz, beþ yýl boyunca o sülalede gülmek haram,
gülemezsiniz. Borcunuz varken gülünür mü? Sanki gülse taksitler ödenmeyecek.
Biz millet olarak tebessüm etmesini bilmeyen bir milletiz. Sevinemeyiz. Bunun tek
suçlusu da elleri öpülesi analarýmýzdýr. Küçük yaþta sevinme duygusunu þýrýngayla
bizden alýrlar. Biz beþ kardeþtik biraz haylazdýk, gülünce anam hemen gelirdi "Þiþþt!
Ne yapýyorsunuz? Çok gülmeyin". "Niye anne?" "Baþýnýza bir þey gelecek". Ya ne
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
174
gelecek? Ýstanbul'dan dayým gelecek, "Oleeey! Yaþasýn dayým gelecek". "Þiþþt!
Sevinmeyin". "Niye anne?" "Dayýnýn baþýna bir þey gelir, gelmez þimdi". Ya ne
gelecek? Elbette inançlarýmýz sevinme duygumuza bir sýnýr koymuþ ama Allah
aþkýna Peygamberimiz (a.s.v) Mekke'den Medine'ye hicret ettiðinde Medine ahalisi
Peygamberi nasýl karþýlýyor? Þarkýlarla, türkülerle, zýlgýtlarla, deflerle… Ne oluyor?
Evin içinde annesiyle, babasýyla sevgiyi, mutluluðu, heyecaný, coþkuyu
paylaþamayan çocuk, gidiyor satanist oluyor, 13 yaþýnda kedi kesme törenine
katýlýyor. Gidiyor çetelere üye oluyor.
Gidiyor baþka yerde arýyor. Çünkü evin içinde annesi ve babasýndan o coþkuyu, o
heyecaný alamýyor. Bakýn az bir zamanda bugün size özellikle, saðolsun Sayýn
Baþkanýmýz davet ettiklerinde, sadece þunu anlatmaya geldim: Bilinç altý dediðimiz
bir hadise var. Biz zannediyoruz ki davranýþlarýmýzý bilinçli olarak yapýyoruz. Oysa
ki insanlar yaptýklarýnýn sadece %8'ini, hadi bilemedin %10'u bilinçlidir.
Davranýþlarýmýzýn %90'ý bilinç altýdýr ve anne karnýnda dört aydan itibaren çocuk
her þeyin farkýndadýr, bilinç altýna mesaj gider. Niye dört ay? Çünkü 120 günlük
iken Cenab-ý Allah çocuða ruh üfler. Artýk o canlýdýr ve her þeyin farkýndadýr. Diyor
ki týp ilmi; baba anneye þiddet uyguluyorsa, baðýrýyorsa-çaðýrýyorsa çocuðun
içerde büzüþüp parmaðýný emdiði ve dünyaya geldiði zaman babasýna karþý
önyargýlý olduðu tespit edildi. Çok enteresan. Ben bazen soruyorum, "Kaç
çocuðunuz var?" "Valla hocam dört çocuðumuz var ama dördüncüsünü pek
istemiyorduk, kazayla oldu". Nasýl oluyorsa? Bakýn anne-babanýn istemeden
dünyaya gelen çocuk, anne-babanýn baþýna beladýr. Ýstisnasýz. Niye? Çünkü o
çocuk anne rahmine düþtüðü andan itibaren anne- baba konuþur. "Þimdi nerden
çýktý bu? Bir sürü borcumuz var, harcýmýz var.
Üçüne bakamýyorduk, þimdi dört oldu. Aldýrsak mý, kaldýrsak mý, öldürsek mi?"
Çocuk dünyaya gelir, anne-babanýn negatif enerjisi devam eder ve o çocuk annebabanýn baþýna bela olur. Diyorlar ki, çocuk anne karnýnda iken anne Türk tasavvuf
musikisi dinlerse, klasik müzik dinlerse, böyle güzel hafýzlarýn sesinden Kur'an
dinlerse, kendisi çocuðuna konuþursa, sohbet ederse o çocuk dünyaya geldiðinde
IQ'sü yani zekasý %30-35 daha yüksek oluyor. E þimdi bir bayan hamileyken
Müslüm Baba'yý dinlerse çocuk da jiletçi oluyor, ne olacak? Þimdi ben bunu
söyleyince "Hocam abartmýyor musun? Yani tamam müzik etkili olabilir de bu
kadar…" Bakýn o ortaçaðda Avrupalýlar içine þeytan girdi diye delileri diri diri
yakarken, Edirne'ye gittiðinizde görürsünüz, Osmanlý Edirne'de Darulþifada mor
odalarda su ve müzik sesiyle delileri tedavi etmiþtir. Niye mor oda? Çünkü mor
beyne hitap eden bir renktir. Mesela çocuklarýnýzýn ders çalýþma odasý sarýysa
ayvayý yediniz. Sarý mideye hitap eder, çocuk ikide bir acýkýr, sürekli mutfaða gider.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
175
Sürekli bir þeyler yemek ister. Renkler önemlidir. Diyorlar ki, 1-2 yaþýndaki
çocuklarýnýza düzgün Türkçe'yi kullanan spikerleri dinletirseniz, þimdi Müþfik
Kenter'in sesinden çocuðunuza hikaye, Hayri Küçükdeniz'in, biraz önceki sevgili
dostumun, harika, Türkçe'yi düzgün kullananlarýn sesinden çocuðunuza Türkçe'yi
kullandýrýrsanýz, dinletirseniz küçük yaþlarda, o çocuk ileride Türkçe'yi daha düzgün
kullanýr. E sen þimdi acý var mý acý diyeni dinletirsen, çocuk da ilerde baþka þeyler
söyler. Bakýn ortaçaðda Avrupalýlar içine þeytan gireni yakýyor deli diye ama
Osmanlýdaki medeniyete bakýn. Cumhuriyetin ilk yýllarý, Osmanlýnýn yýkýlma
döneminde Anadolu'da okuma-yazma bilmeyen 60-70 yaþýndaki teyzeler 15 ila 20
bin kelime arasýnda konuþuyorlar. Ben Artvin'in Maçel kasabasýnda 80 yaþýndaki
bir ninenin, okuma-yazma bilmeyen ninenin, Ýstanbul'daki oðluna yazdýrdýðý, bir
gazeteciye yazdýrdýðý bir mektubu koydum kitabýma, okuduðunuzda diliniz
tutuluyor. 80 yaþýnda okuma-yazma bilmeyen bir teyze bu kadar kelimeyi nerden
biliyor? Gel bugün ülkeme, ortalamayý söylüyorum, profesörler 500 kelime,
üniversite mezunlarý 200-250 kelime, lise seviyesindeki çocuklarýmýz 100-150
kelimeyle konuþuyoruz.
Ama Allah'tan bir "Þey"imiz var, her þeyi "Þey"le þey ediyoruz, "Þey" de olmasa
"Þey" yerine bir þey bulurduk herhalde. "Þey nedir?" diyorum "Þey öyle bir þeydir
ki her þey, þey olur" Ya bu nasýl bir þey ki her þey, þey olur? Þey þey þey… Ama
iþin ilginci biz o þeyin ne þey olduðunu anlýyoruz. "Kýzým þeyi ne ettin?" "Anne þeyi
þey ettim" "Þey ettin dimi?" "Anne valla ben þey ettim. Ben þey ettikten sonra sen
niye þey ediyorsun ki?"… "Abi o þey ne oldu?" "Abi sen o þeyi þey olmuþ bil ya!"
"Ne?" "Abi þey ettim ben. Sen niye þey ediyorsun ki?" Ne? Yok... Haftada, bir kitap
okuyan var mý? Diyorlar ki "Hocam yýlda de de bari bir-iki kitap söyleyelim"
Okumayan bir nesil hangi kelimeyi kullanacak? Bir seminerden çýktým Anadolu'da,
kalabalýk, gençler var. TV'ye yetiþeceðim. Önde iki tane genç. Çok özür diliyorum
ama kelime kelime aynen konuþmalarý. Biri semineri izlememiþ, o coþkuyu
görünce arkadaþýna soruyor: "Hiþt! Lan" dedi, "Nasýldý seminer?" "Sorma abi ya"
dedi, "Manyak bir seminerdi" "Peki" dedi, "Semineri veren hoca nasýldý hoca?"
"Hoca mý? O daha da manyaktý" dedi.
"Allah razý olsun gençler, saðolun" dedim. Bana iltifat ediyorlar ama. Bana ne kadar
manyak deseler o kadar iyi oluyorum!.. "Kýzým bu sene öðretmenlerin nasýl?" "Valla
anne onu bunu bilmem ama bir matematikçimiz var, manyak bir adam" Bu ne
demek? Çocuðunuzun çok iyi bir matematikçisi var… "Oðlum sýnavýn nasýl geçti?"
"Ha sýnavým mý? Manyak geçti" Ya sýnavýn manyaðý olur mu?.. Anne bir þey
söylüyor çocuða. "Oha oldum anne! Çüþ oldum anne!" Ya sen beygir misin de çüþ
oluyorsun? Geçenlerde birisi "Hocam, ben ondan elektrik alamadým" diyor. "Sen
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
176
TEDAÞ mýsýn da elektrik alacaksýn?" dedim… Kullanýyor muyuz? Kullanýyorlar mý?
Nereden öðreniyorlar? Lütfen sevgili anne-babalar. Elinizi vicdanýnýza koyun ve
cevap verin. Eminim ki çocuklarýnýzýn izlemekten zevk aldýklarý, belki engellediðiniz
ama onlarýn bir yolunu bulup izlediklerinden emin olduðum bir diziden
bahsediyorum. Babanýn köpek rolünde olduðu; annenin, babanýn gözünün önünde
her türlü haltý iþlediði bir diziyi izleyen bir çocuk, dönüp babasýna saygý duyar mý?
Baba köpek, köpek. Anne ve baba bu milletin kutsalýdýr. Bizim için önemlidir ama
3-5 yaþýndaki çocuk bakýyor ki, baba eþittir köpek! Marmara'da yüksek lisans
yapýyorum, bir hocam dedi ki "6 yaþýnda kýzým bir gün karþýma geçti. Ýkide bir
böyle yapýyor. 'Kýzým ne yapýyorsun?' dedim. 'Baba senin köpek olman lazým. Niye
olmuyorsun?' dedi"…
Benim gencim izliyor sihirli diziyi, bakýyor ki kendi yaþýndaki genç, dizide bir
sorunla karþýlaþýyor, elini sallýyor, burnunu sallýyor, sorunu çözüyor. Sonra gerçek
hayatta benim delikanlým da bir problemle karþýlaþýyor. Her yerini sallýyor, sorunu
çözemiyor. Bu sefer depresyona giriyor. Kolaycýlýðý öðretiyorlar. Daðýn baþýnda
çobana mikrofon uzatýyorsun "Hayatta ne yapmak istiyorsun?" "Valla kurban bir an
önce 'pop star'a katýlýp zengin olmak istiyorum"… Herkesin derdi bu ülkede kýsa
yoldan köþeyi dönmek. Kimse alýn teri döküp, gözyaþý dökerek baþarýlý olma
yolunu tercih etmiyor. Bakýn bilinçaltý. Sürekli birileri bilinçaltýmýza mesaj
gönderiyor. Kimler ne mesajý gönderiyor? Farkýnda olmadan. Aile hayatýmýz nasýl
bitiyor. Bakýn aile hayatýmýzý yok etmek için neler yapýlýyor? Madde-1. Önce
dedeleri, babaanneleri, anneanneleri evden çýkartýn; bilinçli. Toplumu, bu güzel
milletin aile hayatýný bitirmek için dedelerimiz, babaannelerimiz, anneannelerimiz
evden çýkarýldý. Ben 8-9 yaþýma kadar dedemlerle beraber büyüdüm. Oturmayý,
kalkmayý, yemeyi, içmeyi, edebi, terbiyeyi, ahlaký, bütün güzellikleri dedemden
gördüm. Dedem benim bir modelimdi. Ben dedemi taklit ediyordum. Dedem ne
yaparsa ben onu yapmayý çalýþýyordum. Þu an çocuklarýmýzýn önünde ne dede var,
ne babaanne var, ne anneanne var. Sanal alemde, internet aleminde, chat aleminde
kimlere dede kimlere anneanne dediklerini bilmiyoruz, neler yaptýklarýný bilmiyoruz.
Uyuþturucu kullanan çocuklarýn aileleriyle röportaj yapýlýyor. Anne "Ben
çocuðumun uyuþturucu kullandýðýný bilmiyordum" diyor.
Rapor bir çýkýyor, 'Çocuk 3 senedir uyuþturucu kullanýyor'. Sen ne biçim annesin,
sen ne biçim babasýn ki evinin içindeki yavrunun ne halt ettiðinden haberin yok.
nasýl bir durum? Arýyor genç "Üç aydýr depresyondayým. Üç gündür aðzýma bir
lokma ekmek koymadým ama annemin, babamýn bundan haberi yok" diyor. bu
nasýl bir anne-baba? Akþam çocuk evine geliyor, odasýna gidiyor, kapýsýný kilitliyor,
sabah odasýndan çýkýyor, okuluna gidiyor. Anne-babanýn canýna minnet. Baba
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
177
salonda koltuðun üstünde bir kanal izliyor, anne baþka bir odada baþka bir kanal
izliyor. Yeter ki oðlan odadan çýkmasýn. Çocuk odadan çýkarsa sorun getirecek de
ondan. Yeter ki sorun getirmesin. Ama çocuk odasýnda ne yapýyor, hangi
dünyalarla iletiþim kuruyor, hangi psikolojik sorun içerisinde haberi yok. Çözüm
ne? Size çok önemli üç tane çözüm söyleyip yavaþ yavaþ bitireceðim. Çözüm-1.
Size yalvarýyorum. Ýþte Ramazanýn getirdiði bereketlerden bir tanesi:Akþam
yemeklerini lütfen beraber yiyin. Allah'tan yýlda bir ay mübarek Ramazan ayý var da
iftarlar vesilesiyle çocuklarýmýzla, ailece oturup yiyoruz.
Lütfen akþam yemeklerini çocuklarýnýzý beraber yiyin, hayati önem taþýyor. Bizde
akþam ezaný okunacak, erkeksen evde olma da göreyim seni! Hayatýmda bir kere
akþam ezanýndan sonra eve girmeye teþebbüs ettim, babam bir baðýrdý üç gün
amcamlarda kaldým. Yemek, sadece mideyi doyurduðumuz bir sofra deðildir.
Babam, bütün kardeþlerim sofraya oturana kadar yemeðe baþlamazdý. "Bismillah"
der, kaþýðý sallar, ondan sonra biz baþlar, o sofra adeta bir okuldu, bir eðitim
metoduydu. Anam, babam bize vereceði bütün terbiye, ahlaký o masa etrafýnda
verirdi. Sohbetler edilirdi, sofra bazen saatlerce kalkmazdý. Þimdi eve gidiyorsun,
haným yemeði getiriyor, "Haným çocuklar nerde?" "Bey onlar yemeðini yedi,
odasýnda ders çalýþýyor". Dediði bilgisayarýn baþýnda ya da bey salonda televizyon
izliyor, haným mutfakta yemeði hazýrlamýþ, "Bey yemek hazýr hadi gel", "Haným
falanca kanalý aç geliyorum". Yemek yerken neremizle yediðimizi bilmiyoruz. Oysa,
benim güzel babam televizyonu kapatsa, karþýsýnda oturan 13-14-15-16 yaþýndaki
oðlunun gözlerinin içine baksa, oðlan feryat ediyor, "Baba" diyor, "Uçurumun
kenarýndayým gidiyorum, etrafýmý sardýlar. Bugüne kadar dayandým ama artýk
dayanamýyorum, elinin uzat ve beni kurtar, bana yardým et".
Kýz feryat ediyor, "Anneciðim uçurumun kenarýnda gidiyorum. Sana ihtiyacým var.
Senin eline, senin yüreðine, senin gönlüne, senin sevgine ihtiyacým var". Ama
benim annemin, babamýn gözleri baþka yerde. Dönse, bakabilse görecek ama iþte
o gözlerden gözlerimizi kaçýrýyoruz. Sen vermeyince sevgiyi -tabiat boþluk
kaldýrmýyor- birileri dýþarýda senin, benim yavrumun gelmesini bekliyor, sahte
sevgilerle kandýrýyor.. Ýki, akþam yemekleri önemli. Ramazan bu güzelliði getiriyor
iþte bize. Çok önemli, hayati önem taþýyor. Ben Hollanda'da gördüm. Avrupalýlara
kýzýyoruz ama Hollandalýlarýn çok hoþuma giden bir adeti var: Akþam 18:00
adamlarýn yemek yeme saati. 18:00'de dýþarýda kimseyi göremiyorsunuz. Git
kapýsýný kýr, adam kapýyý açmýyor. Eðer mecbur kalýr kapýyý açarsa diyor ki
"Beyefendi siz lütfen þu odaya geçin oturun. Biz þu an ailece yemek yiyoruz.
Yemeði yedikten sonra sizinle konuþuruz"… Öyle sizi sofraya falan davet
etmiyorlar. "Yemek herkesle yenmez. Bizim için önemlidir, önemli aile fertleriyle
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
178
yenir" diyorlar… Enteresan… Yemek çok önemli, yemek kültürü bizde önemli.
Konyalý varsa bilir. Mesela Konya Karaman tarafýnda 'arabaþý çorbasý' vardýr deðil
mi? Þöyle bir leðen hamur. Ortaya da bir çorba konur. Bütün aile fertleri kaþýðý
sallarlar. Gerçi o hamuru yerken az daha boðuluyordum ama!.. Ýlla o hamur da
alýnmasý gerekiyormuþ, çok güzel bir þey.
Bizim kültürümüz birlik ve beraberlik üzerinedir. Haydi bakalým, sen ayný evde
olacaksýn da çocuk baþka odada olacak. Hayýr! Bütün fertler ayný odada olacak,
herkes birbirini görecek… Gelelim ikinci maddeye. Soru: Haftada bir gün
çocuðunun okuluna giden var mý içinizde? Ayda bir giden var mý? Yýlda bir giden
var mý? E benim güzel anam-babam sen haftada bir gitmiyorsun, yýlda bir
gitmiyorsun ama elin teröristi, satanisti, uyuþturucu satýcýsý çakallar gibi her gün
okulun etrafýnda tur atýyor, senin benim çocuðumu tuzaða düþürmek için. Okullarýn
önünde ekmek arasý uyuþturucu hap satýlýyor. Bonibon þekeri gibi bedava
uyuþturucu hap daðýtýlýyor ama sen ayda bir sefer bile çocuðunun okuluna
uðramýyorsun. Çözüm okullarýn önüne yatak-döþek sermekten geçiyor. Karnenin
alýndýðý gün Radyo 7'de programa gireceðim, biri aradý "Hocam, ben ne
yapacaðým?" dedi. "Abi" dedim "Ne oldu?
Yayýna gireceðim" "Hocam, çocuðun 6 tane zayýfý var. Ben ne yapacaðým?
Yemiyorum, içmiyorum…" "Abi" dedim "Oðlan lise kaça gidiyor?" dedim. Durdu
"Haným, bizim oðlan lise kaça gidiyor?" dedi. "Abi, sen oðlanýn lise kaça gittiðini
öðren, ben sana çözüm yolunu söyleyeceðim"… Çocuðun kaçýncý sýnýfa gittiðini
bilmeyen kaç tane aile var ya. Hadi, 6.sýnýfa gittiðini biliyor ama 6-B'ye gidiyor, C'ye
mi gidiyor, D'ye mi gidiyor, öðretmeninin ismi nedir, sýnýfý hangi kattadýr? Özellikle
söylüyorum. Bilen var mý? Sen gitmiyorsun ama. Haftada bir, ayda bir, yýlda bir
gitmiyorsun. Lafa gelince de "Biz onlar için çalýþýyoruz" diyoruz hepimiz.
Çözüm 3: Her dönem çok önemliydi ama 21.yüzyýlda kendinizi, eþinizi,
çocuklarýnýzý depresyondan, bunalýmdan kurtarmanýn tek bir ilacý var. Hiçbir
eczanede satýlmýyor. Bu ilaca sarýlýrsan, bu ilacý kullanýrsan Allah'ýn izniyle ailede
sorun kalmaz. Nedir o ilaç? 'Akraba ziyareti'… Peygamberimiz Aleyhissalatü
Vesselam'a peygamberlik gelip, tabiri caizse korku ve telaþ içerisinde eve gelip
Hz.Hatice Validemiz üstünü örttüðü zaman Validemiz O'na der ki "Sana
peygamberlik geldi" der "Nereden biliyorsun?" Dört tane madde sayar. Madde 1.
Sen akrabalarýný gözetir ve onlarý ziyaret edersin. Berat Gecesinde günah iþleyen
herkesin tövbesi kabul olunur. Tövbesi kabul olmayan birkaç kesim vardýr.
Onlardan bir tanesi de 'sýla-i rahim'i kesendir. Akraba ziyareti çok önemlidir. Ben
soruyorum, amcalar var, teyzelerim var "Küçükken psikologa gider miydiniz?"
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
179
"Oðlum deli miyiz biz gidelim?" Deliler gitmez caným. Deðil mi? Psikologa gitmek
kötü bir þey deðil. Benim de psikologum var. gidiyorum, oturuyoruz, dertleþiyoruz.
Çok güzeldir. Oturursunuz karþýsýnda, dertleþirsiniz. Onlar sizi çok güzel dinlerler.
"Yaaa!… Öyle mi caným" falan. Çýkýþta masaya parayý koyduðunuz mu rahatlayýp
çýkýyorsunuz. Hatta, yani kötü bir þey deðil, gitmediniz deðil mi psikologa hiçbiriniz
küçükken? Neden gitmedik? Çünkü ihtiyaç hissetmedik. Neden ihtiyaç
hissetmedik? Evde amcalar vardý, dayýlar vardý, teyzeler vardý, halalar vardý. Biz
dayýmlarla beraber kalýrdýk. Akþam suratým asýksa yemekte babam hemen dayýma
bir kaþ-göz hareketi yapardý "Bak bakayým þuna" derdi. Dayým yemekten sonra "Gel
bakayým" derdi "Hayýrdýr. Senin bir derdin mi var?" "Ya yok dayý" "Oðlum bir derdin
mi var?" "Ya yok dayý" "Gel" derdi.
Çay bahçesine, pastaneye götürür, cola, dondurma ýsmarlar "Anlat bakalým" derdi.
Ya iþte lisedesiniz, kafanýzda kavak yelleri esiyor ya da "Dayý ben evden
kaçacaðým" "Lan ne oldu oðlum?" "Dayý ben babamla anlaþamýyorum. Evi terk
edeceðim" derdik. Dayým kýþýn kaloriferin havasýný aldýðý gibi bizim havamýzý almayý
bilirdi "Aslaným benim, koçum benim, tosunum benim. Sen þöylesin, sen böylesin,
sen bakma babana. Yiðidim senden çok þey bekliyor…" Böyle bize bir güzel gaz
verirdi. Biz de derdik ki "Peki dayý. Bu sefer senin için kaçmayacaðým" der, aslanlar
gibi eve giderdik. Kýzlarýmýzýn sabahlara kadar ayný yastýkta omuzlarýna baþlarýný
koyup hüngür hüngür aðlayýp teselli bulacaðý teyzeleri ve halalarý vardý. Þimdi kim
var? Çocuk eve geliyor.
Ne anne, ne baba. "Oðlum lan öpsene amcanýn elini" "Baba niye öpeceðim?"
"Oðlum bu senin öz amcan" Çocuk 11 yaþýna gelmiþ, amcasýný yeni görüyor.
Benim eþim Ýlahiyat mezunudur ama iyi bir sosyologdur. Ýki sene önce tek kýzým
var. "Ya haným" dedim "Bak 15-20 yýl sonra Türkiye'de çok ciddi bir sosyal sorun
olacak" dedim. "Hayýrdýr" dedi "Bak göreceksin" dedim "15-20 yýl sonra Türkiye'de
amca, dayý, teyze, hala diye bir kavram kalmayacak" dedim. "Off, ben de bir þey
var zannettim diye korktum" dedi "Olur mu öyle þey, köküne kibrit suyu mu
dökecekler?" dedi "Ne dökecekler. Döktüler bile" dedim. "Nasýl oluyor?" dedi.
"Etrafýna bir bak. Yeni evlenen çiftleri bir gözünün önüne getir" dedim "Mübarekler
ya hiç çocuk yapmýyorlar yada en fazla bir tane yapýyorlar" diye ekledim. "Milletin
kendine göre geçim derdi var" dedi. "Ben kimseye bir þey demiyorum. Ýster bir tane
yapsýn ister on tane. Ama doðru mu?" dedim.
"Doðru" dedi. "Doðruysa, büyük büyük ihtimalle o bir çocuk da ya hiç çocuk
yapmayacak yada bir zahmet hadi o da bir tane yapsýn" dedim. "Doðru" dedi. "E o
bir tane de bir tane yapacak". "Doðru". "Haným doðruysa bir tane, bir tane yaptý. O
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
180
da bir tane yaptý, o da bir tane yaptý. Al sana Çin'deki gibi ne amca, ne dayý, ne
teyze, ne hala" dedim. "Doðru yaa" dedi. "Doðruysa" dedim "Bari bizim kýz yalnýz
kalmasýn". Teyzeyi garantiledik. 18 aylýk teyze garanti. Allah nasip ederse amca,
teyze, hala, dayý devam. Bak 9 senedir bu iþi yapýyorum. Az-çok bu alanda söz
söylüyorum. Size yemin ederek söylüyorum, üç çocuða bakmak bir çocuða
bakmaktan daha kolay. Sanýyorsunuz yiyorlar birbirlerini. "Baba, aðabeyim beni
dövdü" "Ne yapayým oðlum? Sen de onu döv!" Hem tek çocuk varsa 24 saat nöbet
tutuyorsun. Ama iki çocuk olunca daha rahatlýyorsun. Biz beþ kardeþiz. Anam
arýyor "Bir yere gittiðinizde biz yalnýz kalýyoruz" falan diyor. "Oh olsun anne!" dedim.
"Niye?" diye sordu. "5 yapacaðýna bir 5 daha yapsaydýn yalnýz kalmazdýn" dedim.
Ýþin esprisi bir tarafa ama aile çok önemli. Biz bayramýn birinci günü Manisa'da
dedemlerde toplanýrýz. Kalabalýk bir aileyiz. Ýnanýn ben o gün 30 yaþýndayým, iki
çocuðum var ama o toplulukta amca, dayý, teyze, hala, yeðenler. Kendimi o kadar
güçlü hissediyorum ki. Diyorum ki "Ben bu yaþýmda kendimi böyle güçlü
hissediyorsam o 3-5 yaþýndaki çocuklarým, amcasý ýsýrýyor, dayýsý yiyor, o bilmem
cebine harçlýk koyuyor, o çikolata veriyor, o çocuk kim bilir o ortamda kendini ne
kadar güçlü hissediyor" Yurtdýþýna gidince havaalanýna iniyorsunuz, yabancý bir
ülke, garibansýnýz ama bir saat sonra sizi böyle bir salona götürüyorlar.
Salonda 1500-2000 tane Türk. Vay be, zannediyorum kendi memleketimdeyim.
Haydi þimdi hep beraber çýkalým Baðcýlar sokaklarýnda dolaþalým. Kim sýrtýmýzý
yere getirebilir? Bakýn ne kadar güçlüyüz. Onun için ev gezmeleri, aile sohbetleri,
aile ziyaretleri, dost ziyaretleri çok önemli ama bugün misafirlikler bittiyse _ben
seminerlerde hep bayanlarý tutarým_ tek suçlu bayanlar. Ev gezmeleri bittiyse
bunun tek suçlusu bayanlar. Arkadaþ arýyor "Sýtkýcýðým müsaitseniz akþam size
oturmaya geleceðiz" "Haným müsaitsek akþam Ahmet Aðabeyler bize oturmaya
geleceklermiþ" "Olmaz. Her yer daðýnýk, daha tüller yýkanmamýþ, görmüyor musun,
bir þey de yapmadým. Olmaz. Bu akþam gelmesinler!" "Ulan bu akþam gelmesin,
ne zaman gelsin?" Yahu gelen benim dostum. Çay var mý, var. Vallahi yeter, baþka
bir þeye gerek yok. Ev mi daðýnýk? Gelsin beraber toplarýz ya.
Þimdi günler öncesinden haber verilir. Misafirliðe gideceðimiz evin hanýmý 8-10
çeþit yapmýþtýr. Gideriz biz beyler böyle 3-4 tabak gelir pastalar, kekler. Biz erkekler
de zaten hiçbirini yemeyiz. Ucundan birkaç kaþýk alýrýz. Zaten onlar bizim için
yapmazlar. "Ay kýz, geçenlerde Ayþelere gittik. Ay neydi o pastalar? Kýz o elmalý
turtayý nasýl yapmýþ? Ay muhteþemdi valla" yada "Ay kýz, geçenlerde Fatmalara
gittik. Ne cimri kadýn deðil mi? Çayýn yanýna hazýr bisküvi getirmiþ. Böyle misafir
istemiyormuþ gibi. Ýnsan bari bir hamur iþi yapar. Hadi zamanýn yok, önceden yap
no-frost'a koy" Allah canýnýzý alacak sizin canýnýzý. Arýyorsun "Ya Hasan Aðabey,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
181
Eylül ayýnda müsait bir akþam varsa size oturmaya geleceðiz" "Valla kurban, çok
isterdim ama Eylül'de doluyuz, ben seni Ekim'de alayým" Çat kapý kaç kiþinin evine
gidebiliyorsunuz? Akrabalarýnýz dahil olmak üzere. Nereye gidiyorsunuz? 8 yýllýk
evli bir doktor dostum var. "8 yýllýk evliyiz, evi taþýyoruz" diyor "Tam bir kutuyu
kucaklýyordum ki haným atýldý" diyor "Aman bey aman aman. Ona çok dikkat et"
"Haným" dedim "Sabahtan beri 50 tane kutu taþýdým. Hiçbirine bunu söylemedin.
Bunun içinde ne var dedim" diyor. "Onun içinde benim çeyizlik yemek takýmým var
dedi" diyor. "Haným, biz seninle 8 yýldýr evliyiz.
Senin bu çeyizlik yemek takýmýnda hiç çorba içtik mi diye sordum" diyor. "Onda
çorba falan içilmez. O çeyizlik dedi" diyor. "Hocam, dördüncü katta oturuyorduk.
Kucakladým kutuyu, çýktým balkona, 8 yýldýr bir tas çorba içmediðim yemek takýmýný
taþýyacak kadar eþek miyim dedim, dördüncü kattan fýrlattým aþaðýya" diyor. Ya
hayatýnýzda bir sefer Erol Taþ olun yahu. Üç senedir bunu anlatýrým. Geçen sene
Sivas'ta anlattým, salon böyle yýkýldý. Tam bir konuya geçeceðim. Ortada
bayanlardan bir tanesi "Hocam" dedi "Ne var?" dedim "Hocam, dördüncü kattan
balkondan atmýþ da sonra ne olmuþ sonra? Onu söylemiyorsun. Söyle de bilelim"
dedi. Tövbe estaðfirullah. Ya adam hayatýnda bir kere Erol Taþ'lýk yapmýþ iþte, ne
olduysa olmuþ? Bilmiyorum yani ben o kadarýný biliyorum, yaþanan bir hadise.
"Sonrasýný söyle de bilelim" dedi. Salon dondu kaldý. Cevap veremezsem seminer
bitti. Ýþte çok seminer var benim. Bir de hazýr cevaplýðýn güzelliði. "Hanýmefendi"
dedim "Ne olmuþ biliyor musunuz?" dedim "Ne olmuþ, ne olmuþ? Söyle bilelim"
dedi "Tam kadýn aðzýný açýyormuþ ki" dedim. Adam demiþ ki " Haným ikinci sýrada
sen varsýn"
Hayatý birbirimize zindan ediyoruz. Bakýn bugün dünyada üyesi en çok olan din ne
Ýslam, ne Hristiyanlýk, ne Yahudilik. Tüketim, tüketim. Bir din. "Tüket" diyor sana,
tüket. Ama tüketirken tükendiðimizin farkýnda deðiliz. Evlerde salon var. Evin en
büyük odasý salon yapýlýr. En küçük ve güneþ almayan odasý da 'çocuk odasý'
yapýlýr. O da salon kilitlidir, anahtar da hanýmýn cebindedir. Misafirlerin geleceði gün
törenle açýlýr tozlar alýnmak üzere. Hem eþyalar kullanýlmaz hem de üç senede bir
deðiþtirilir. Yazýk yahu. Tüketiyoruz, kendimizi tükettiðimizin farkýna varmamýz
lazým. Özümüze bir dönüþ yapmamýz lazým. Bakýn bugün oynanan bütün oyunlarýn
tek nedeni bu milletin genç nüfusu. Müthiþ bir genç nüfus var. Ah bu gençler var
ya aramýzda. Bunlar olmasa var ya biz ihtiyarlar þu ülkede güllük gülistanlýk
yaþayacaðýz. AB'nin raporu: 2020 yýlýnda yani 13 sene sonra Avrupa'da sokakta
dolaþan her iki kiþiden biri 60 yaþýn üstünde olacak. Bakýn. 2020'de yani 13 sene
sonra yani sizin çocuklarýnýz pýrýl pýrýl bir genç iken Avrupa'nýn 100 milyon insana
ihtiyacý var. Nereden getirecekler? Çin'den, Hindistan'dan mý? Elbette entegresi en
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
182
kolay bizi alacaklar. Niye "Sizi 2020'de alacaðýz" diyorlar? Hollanda Kraliçesi 6 ay
önce Türkiye'ye geldi. Nereye gitti? Kayseri'ye gitti deðil mi? Mantý yemeye
gitmedi. Hollanda Hükümetinin kendi rakamý, 150 bin þirket bugün varissizlik
yüzünden kapanmak üzere. 150 bin þirketin sahibinin çoluðu çocuðu olmadýðý için
þirketler kapanmak üzere. Geldiler Kayserililerden yardým istiyorlar. Çünkü
Hollanda'nýn yarýsý Kayserili yarýsý da Karamanlýdýr. Bakýn ne kadar enteresan.
Hollanda'da Amsterdam'ý geziyoruz. Bir öðretmen arkadaþ gezdiriyor. "Hocam,
Hollanda'da ayda kaç çocuk dünyaya geliyor?" dedim. "Ne ayý hocam. Burada
ayda çocuk falan dünyaya gelmez. Yýlda bile birkaç çocuk ancak oluyor" dedi.
"Nasýl yani? Bunlar çocuk yapmýyor mu?" dedim "Yok hocam. Hatta hükümet paket
üstüne paket yayýnlýyor. 'Sevgili vatandaþlarým, niye çocuk yapmýyorsunuz? Bakýn
memleketin genç nüfusu kalmadý. Geleceðinden endiþe mi ediyorsun? Sen çocuðu
dünyaya getir, ben hesabýna her ay 1.000 Euro para yatýrayým. 18 yaþýna gelince
200.000 Euro (400.000 YTL) alsýn, iþ kursun' 'Olmaz' '2.000 Euro' 'Kurtarmaz abi'
'3.000 Euro verelim' 'Olmaz abi. Biz köpek beslemeye devam edeceðiz' Hepsi üçer
beþer köpek besliyor" Ya bizim memlekette çocuk baþý 50 Euro diyeceksin yemin
ederim patlama olur abi. 50 Eurodan 10 çocuk 500 Euro. Allah bereket versin,
çalýþmaya gerek yok. Ýþin esprisi bakýn istatistik, rakam, 2020, 13 sene sonra her
iki kiþiden biri 60 yaþýnda, gel güzelim ülkeme Türkiye'ye, 18 yaþýnýn altýnda 27
milyon genç var. Nüfusunun %75'i 35 yaþýnýn altýnda, 70 yaþýnýn üstündeki nüfus
%3.4. Muhteþem bir genç potansiyel.
Diyorlar ki "Bunlar gelecek mi? Gelecek. Ama bu gençler dinleriyle, inançlarýyla,
kültürleriyle, ahlaklarýyla, kendi örf ve adetleriyle gelirse canýmýza okuyacaklar. E
napalým? Madem bu gençler gelecek, kendi gençlerimiz gibi yapalým" Söyleyin
bana Baðcýlar sokaklarýnda, Ýstanbul'da, Anadolu'nun sokaklarýnda gezen bir
gençle Avrupa sokaklarýnda gezen bir genç arasýnda bir fark var mý? Kýrþehir'de
otel lobisinde ana haberlere göz atýyorum, seminere geçtim. Ana haberde flaþ,
bütün haberlerde flaþ "Genç popçunun imza gününde izdiham! Cam çerçeve indi"
Yeni yetme bir popçunun Çanakkale'de imza günü var. Binlerce genç kýz, delikanlý
yýkýlýyor. Cam çerçeve inmiþ, polis baþ edemiyor, jandarma çaðýrýyor. Kýzlar
jandarmanýn tepesinde. Nasýl baðýrýyorlar ama. Ýsmini vermeyeyim þimdi. Kýzýn bir
tanesi oturmuþ saçýný baþýný yoluyor, 18 yaþýnda. Spiker soruyor "Kýzým ne oldu?"
"Hayýr" diyor kýz "Hayýr, hayýr. Ben þimdi ne yapacaðým?" "Kýzým ne oldu" diye
sorusunu yineliyor spiker "Ben dün geceden beri burada sabahladým ona
dokunabilmek için. Ben ona dokunamadým. Ben þimdi ne yapacaðým?"
Gebereceksin ne yapacaksýn. Anasý babasý ölse öyle aðlamaz. Oturdum,
dakikalarca aðladým. Aðladým, ülkemin 17-18 yaþýnda pýrýl pýrýl gençlerinin o halde
olmasýna aðladým. Aðladým, daha dedelerimizin kanlarýnýn kurumadýðý Çanakkale
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
183
topraklarý üzerinde olduðu için aðladým. 5.000 tane Anzak Yeni Zelanda'dan,
Avustralya'dan, binlerce km öteden geliyor, sabahýn 5'inde tir tir titreyerek
dedelerini anma programý yapýyor ama orada benim 5.000 tane gencim…
Maalesef olmuyor. Aðladým ama sonra dedim ki "Ya Sýtký, bu gençlere niye
kýzýyorsun ki? Sen adam gibi baba olsan, anne gibi anne olsa senin
yavrunun,falanýn filanýn boynunda ne iþi var?" "Kýzým gel yanýma otur sarýlayým"
diyorum "Öf baba çek elini be" diyor. Benimle ayný odada oturmak istemeyen,
yanýma oturmak, sarýlmamý, öpmemi, koklamamý istemeyen yavrum bir baþkasýna
dokunmak için kendini niye bu kadar yýrtýyor? Bende arayýp bulamadýðý,
baþkasýnda bulduðu ne var? Babalar ben kendime soruyorum, siz de kendinize
sorun. Benim kýzým odasýna niye falanýn filanýn posterini asýyor da babasýnýnkini
asmýyor? Benim oðlum niye odasýna falan mankenin resmini koyuyor da cennetin
ayaklarýnýn altýnda olduðu dünya güzeli annesinin resmini koymuyor oraya? Suçlu
kim? Suçlu biziz.
Vaktimizi de dolduruyoruz. Mikrofonu alýnca, Baðcýlar'ý da çok sevince zamanýn
nasýl geçtiðini anlamýyoruz haliyle. Efendim, ruhumuzu kaybetmeyelim,
duruþumuzu kaybetmeyelim. Allah'ýn izniyle hiçbir þey olmaz. "AB ve Biz" diye Ýlber
Ortaylý Hocanýn çok güzel bir kitabý var. Geçen onu okuyorum. Karamanoðlu
Mehmet Bey'le Evliya Çelebi Viyana'ya gidiyorlar. Eskiden bir þehre giriþin usulü ve
adabý varmýþ. Karamanoðlu Mehmet Bey diyor ki" Ben Viyana'ya atla gireceðim".
Viyanalýlar karþý çýkýyor "Atla giremezsin" diyorlar. At arabasý gönderiyorlar "At
arabasýyla gireceksin" Karamanoðlu Mehmet Bey "Olmaz" diyor "At arabasýna
bizim orada kadýnlar biner. Ben þehre atla gireceðim" diyor. "Hayýr beyefendi
giremezsin. Çünkü atla sadece Kayzerler girer. Siz at arabasýyla gireceksiniz"
diyorlar. "Beni alakadar etmiyor kimin girip kimin çýktýðý. Ben Viyana'ya atla
gireceðim" diyor. Þu duruþa bakar mýsýnýz? Yemek istiyorlar. Viyanalýlar diyorlar ki
"Sizin bu istediðiniz yemeði veremeyiz biz" "Kardeþim kaç paraysa verelim" diyor.
"Efendim istediðiniz yemeði size verebilmemiz için kralýmýza sormamýz lazým"
"Yahu siz ne biçim adamsýnýz? Bir kap yemek vereceksiniz, bunu gidip kralýnýza mý
soruyorsunuz? Biz gideriz bir ülkeyi, bir kaleyi alýrýz. Sonra Sultanýmýza deriz ki
"Efendim sizin için falanca kaleyi aldýk" Þu duruþa bir bakar mýsýnýz? Neyi
kaybettik? Ýþte o ruhumuzu kaybettik. Þu an þu bedenin merkebin bedeninden bir
farký yok. Merkebin bedeninden benim bedenim farklý olsaydý onunki de çürüyor
benimki de çürüyor. Benim bedenimi ayýran içindeki ruh. Eðer ruha bir anlam
yüklemezseniz hiçbir anlam ifade etmiyor. Duruþumuz saðlam olduðunda, cesaretli
olduðumuzda, kendimize özgüvenimiz olduðunda yapamayacaðýmýz hiçbir þey
yok. Korkak olmayacaðýz. Cesur olacaðýz. Yüreðimizi ortaya koyacaðýz. Bizim
inancýmýz, bizim kültürümüz, bizim geleneklerimiz bize yeter. Öyle bir medeniyetten
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
184
geliyoruz ki, öyle güçlü bir altyapýmýz var ki ama þu özenti her þeyi bitiriyor. Lütfen
size yalvarýyorum. Evinizin içindeki o aile sevgisini artýrýn. Ýman etmedikçe cennete
giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe iman etmiþ olmazsýnýz gerçek anlamda.
Birbirinize olan sevginizi, muhabbetinizi pekiþtirin evinizin içi gül bahçesi olsun.
Sevgi yoksa bir anlam ifade etmiyor diyorum. Bu akþam buraya bir kiþi için geldim.
Ben her seminerde öyle derim. Þu an yürekten inanýyorum ki þu koca salonda
bulunan bir kiþinin þu an benim söyleyeceðim bir kelimeye ihtiyacý vardý, Rabbim
beni ta nerelerden beni onun ayaðýna getirdi. Bu içinizde kimdir, hangi cümleydi,
hangi kelimeydi bilmiyorum ama bildiðim bir þey var ki içinizden bir kiþi için
geldim. Ýbrahim Ethem Hazretleri hayatýnýn son dönemlerinde kendi memleketine,
yaptýrdýðý camiye gider.
Camiye girer, namazý kýlar, yaðmur yaðmaktadýr. Camide kalmak ister ama caminin
kapanmasý gerekir. Ýbrahim Ethem'i de tanýmazlar, dýþarý çýkarýrlar. Yaðmur altýnda
ýslanýr ve bir deðirmen görür. Deðirmene sýðýnýr. Deðirmende deðirmenci
çalýþmaktadýr. Bir yer gösterir, oturmasýný ister. Aradan iki saat geçtikten sonra
deðirmenci iþini bitirir. Gelir ateþ yakar, elbiseler getirir, O'na çorba piþirir. Ýbrahim
Ethem Hazretleri merak eder " Be adam" der "Ýki saat önce geldim, yüzüme bile
bakmadýn. Þimdi bütün hizmetlerimi görüyorsun" deyince deðirmenci "Sen
geldiðin zaman ben bu yerde çalýþýyordum ve patronumun hakký vardý. O an
iþçiydim, onun hakkýný vermek için uðraþýyordum. Onun hakký bitti, mesaim bitti.
Þimdi gelen misafirimin hakkýný vermekle meþgulüm" der. Sohbet ederler, Ýbrahim
Ethem Hazretleri bakar ki adam çok güzel bir insan, gönlü, yüreði güzel. Der ki
"Senin Rabbinden isteyip Rabbinin sana vermediði, kabul etmediði bir duan var
mý?" Adam þöyle bir dalar "Rabbime þükürler olsun" der "Bugüne kadar Rabbimden
ne istediysem bana her þeyi verdi. Ama bir isteðim, bir arzum var ki olur mu olmaz
mý bilmiyorum" der. "Nedir?" diye sorar. "Hep dua ederim 'Yarabbi ölmeden þu
dünya gözüyle Ýbrahim Ethem Hazretlerini bir kez olsun göreyim' diye" der. O an
Ýbrahim Ethem Hazretleri adamýn dizine uzanýr "Yarabbi" der "Sen ne büyüksün ki
bir kulunun duasýný kabul etmek için benim gibi aciz bir yaþlýyý sürüne sürüne onun
ayaklarýna getiriyorsun" der ve orada hayata gözlerini yumar. Kim bilir bugün kimin
içindi ama çok güzel bir ortam, dýþarýda da çok güzel bir ortam var. Bu program
bittiði zaman buradan çýkarken þöyle eþinizle, çocuklarýnýzla sýmsýký, el ele, yürek
yüreðe çýkýn. Þöyle daha sýký tutun, daha yürekten olun. Belki bugün, bu gece eþiniz
ve çocuðunuzla geçirdiðiniz son geceniz olabilir. Var mý böyle bir ihtimal? Eðer son
gece olma ihtimali varsa sevgi dolu, muhabbet dolu güzel bir gece olsun diyorum.
Bu akþam buraya geldiðiniz için teþekkür ediyorum. Baðcýlar Belediyesine, Sayýn
Baþkanýmýz baþta olmak üzere emeði geçen herkese teþekkür ediyor, gönlünüz,
yüreðiniz, kalbiniz sevgiyle dolsun diyorum. Hayýrlý geceler efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
185
13.Gün
PANEL
“Kaynaklarýmýz ve Tasarruf ”
Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoðan -Tevfik Göksu-Kerim Aytekin
Konser
Mustafa Uður
Gül alýrlar, gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gülle tartarlar
Çarþý Pazar güldür gül
Sunucu
Doðumuzda-batýmýzda, güneyimizde-kuzeyimizde ne varsa, gerek ülkemizde,
gerekse yurt dýþýnda bizleri takip eden dostlarýmýz var. Onlara yürek sýcaklýðýnda
diyoruz ki; Baðcýlar'a, Baðcýlar Ýftar Sofrasýna ve Baðcýlar Ýrfan Sofrasýna hepiniz ve
burada bulunan tüm misafirlerimiz hoþ geldiniz, þeref verdiniz.
Bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan isimler var. Onlarý sahneye davet edeceðiz.
Yine önemli bir konu, yine hem özelde hem de genelde deðerlendirmemiz gereken
bir konuyla sizleri bu akþam aðýrlamaya çalýþacaðýz deðerli misafirlerimiz. biz bir
yandan üretiyor, diðer taraftan tüketiyoruz. Daha önemli bir þey yapmaya bizleri
zannediyorum davet edecek misafirlerimiz, "Üretin, üretin, ayný zamanda geliþin"
diyecekler. Tüketirken bir yandan da tüketiliyoruz. "Aman ha öyle bir þeyle karþý
karþýya kalmayýn" diyecekler, "Tüketilmeden tüketin" diyecekler.
Ben sizleri de fazla bekletmek istemiyorum, ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýzý
da fazla bekletmek istemiyorum. Hemen Onlarý kuvvetli alkýþlarýnýzla sahnedeki
yerlerine davet ediyorum. Onlardan biri çok önemli. Yeni Þafak Gazetesinde
makalelerini okuduðunuz, takip ettiðiniz isimlerden birisi. "Keþke ben de O'nun
öðrencisi olsaydým" diyenleriniz vardýr hiç þüphesiz içinizde. Ben iþte Onlardan
birini Prof. Dr. Ersin Nazif Gürdoðan Hocamýzý alkýþlarýnýzla sahnedeki yerlerine
davet ediyorum. Fatih Üniversitesi Ýktisadi Ýdari Bilimler Fakültesi Öðretim Üyesi
Deðerli Hocamýz. Misafirimiz önemli, diðer misafirimiz de önemli, hele hele
Ýstanbullular için. Ne anlama geliyor bu? Su kadar önemli desek abartmýþ olmayýz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
188
Çünkü ÝSKÝ Genel Müdür Yardýmcýsý bizlerle birlikte. Alkýþlarýmýz Sayýn Tevfik Göksu
için. Buyurunuz lütfen. Belediyemizdeki özellikle kültürel faaliyetlerde arka
taraflarda imzasýný gördüðümüz bir isim, Baþkanýmýzýn müþavirlerinden. Ama daha
önemli vasýflarý var. Ýlahiyatçý kimliði var, araþtýrmacý duruþu var O'nun. Bu kez de
Oturum Baþkaný olarak göreceðiz kendilerini. Kerim Aytekin Hocamýzdan
bahsediyoruz, alkýþlarýmýz Hocamýz için.
Canlý yayýnda da biz bu panelimizi hiç þüphesiz dostlarýmýza ulaþtýrmaya
çalýþacaðýz ve sözü biz Oturum Baþkanýmýz Kerim Aytekin Hocamýza býrakýyoruz.
Kerim AYTEKÝN
Saygýdeðer misafirler hepinize hayýrlý akþamlar diliyoruz. Bugün çok önemli bir
konuyu, arkadaþýmýzýn anons ettiði gibi, çok önemli bir konuyu burada tartýþacaðýz,
görüþeceðiz. Uzmanlarýmýzýn görüþlerini alacaðýz ve inþallah en iyi þekilde
faydalanmýþ olarak ayrýlacaðýz. "Kaynaklarýmýz ve Tasarruf" konusunu iþleyeceðiz.
Kaynaklarýmýz ve tasarruf, özellikle doðal kaynaklarýmýz. Zaten doðal olmayan
kaynak da yok. Bugün önce Tevfik Göksu Beyi dinleyeceðiz. Öyle konuþtuk.
Kendisi ÝSKÝ'de Daire Baþkaný. Su meselesini kendisine soracaðýz. En önemli
maddemiz su. Bilindiði gibi Ayet-i Kerime var Kur'an-ý Kerim'de "Biz her canlýya su
ile hayat verdik" Cenab-ý Hak öyle buyuruyor. "Canlý bir þey varsa, hayvanat ve
nebatat, yeryüzünde canlý herhangi bir þey varsa buna su ile hayat verdik"
buyuruyor Allah Teala. Su hayatýmýz için çok önemli bir madde, çok önemli bir
madde. Ve Ýstanbul gibi mega bir kentte yaþýyoruz. Sözü uzatmamak için fazla þey
söylemek istemiyorum, ama devasa bir alan, büyük bir alan ve burayý suya
kandýrmak durumundasýnýz, bu iþi de ÝSKÝ diye bir teþkilatýmýz yapmak durumunda.
ÝSKÝ, büyük bir kuruluþ. Hayatýmýz için çok önemli bir madde olan suyu bize
ulaþtýrmakla, kaliteli bir suyu bize ulaþtýrmakla görevli olan bir teþkilat. Þimdi bu
çok önemli maddenin kullanýmý, elde ediliþi, doðal kaynak olarak depolanýþý, sonra
onun kullanýlmasý ve tüketirken tasarrufa riayet ederek kullanýlmasý hususlarýnda
Tevfik Göksu Beyi dinleyeceðiz inþallah. Buyurun efendim.
Tevfik GÖKSU
Sayýn Baþkaným, Saygýdeðer Hocam, saygýdeðer hanýmefendiler, beyefendiler,
rahmet, marifet ve bereket ayý Ramazanýn mübarek olmasýný diliyor ve bir Çin
atasözüyle, hocamýz bizim inancýmýzla baþladý, ben de bir Çin atasözünü sizlere
hatýrlatmak istiyorum. Diyorlar ki; "Tanrým, adam öldürmedim, hýrsýzlýk yapmadým,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
189
suyu kirletmedim, inþallah beni affedersin". Evet su insanlýk için bu kadar önemli
ve dinler için de bu kadar önemli. Hele bizim inanç sistemimiz ve diðer dinlere
baktýðýmýzda da su hakikaten çok önemli. Çünkü su hayat. Dünyada iki þey
olmadan yaþam yok. Birincisi hava. Yani bilim adamlarý diyor ki, "Üç dakika
teneffüs etmezseniz, oksijen almazsanýz yaþayamazsýnýz". Ýkinci yaþam
kaynaðýysa, çok önemli, su. Maksimum üç gün. Yani bir canlý üç gün eðer su
tüketemezse maalesef hayatýný kaybediyor.
Evet, ben bir bürokratým. Sizlere önce ÝSKÝ nedir, çok kýsa, sizleri sýkmadan ÝSKÝ'nin
göreviyle ilgili kýsa bir bilgi, daha sonra hocamýn bahsettiði gibi Ýstanbul'a suyu
nerden getiriyoruz, hangi þartlarda getiriyoruz ve sizlerin evine nasýl ulaþýyor, daha
sonra da kýsaca suyla ilgili tasarruftan bahsetmeye çalýþacaðým.
Evet, ÝSKÝ'nin iki önemli görevi var, kanunla verilmiþ. Bir; Ýstanbul halkýnýn içme
suyunu, yani saðlýklý içme suyunu temin etmek. Evlerinizde musluðunuzu
açtýðýnýzda o su hijyenik ve Ýstanbul halký için yeterli olacak. Ýkinci görevi; bu
kullanýlmýþ sularý çevreye zarar vermeden uzaklaþtýrmak. Bir üçüncü görevi de,
yine birinci görevin devamý olan, Ýstanbul sýnýrlarý içerisindeki su kaynaklarýný
korumak. Demek ki kurumumuzun üç görevi var. su kaynaklarýný koruyacaðýz, bu
kaynaklarý saðlýklý bir þekilde Ýstanbul halkýna sunacaðýz, üçüncüsü de, kullanýlmýþ
ve kirletilmiþ banyomuzda ve tuvaletimizdeki sularý da çevreye ve insana zarar
vermeden uzaklaþtýracaðýz. Hepimizin malumu son 3-4 yýldan bu yana dünyada bir
þeyler söyleniyor, küresel ýsýnma. TV'lerde tartýþýyor bilim adamlarý ve iklim
deðiþikliðinden bahsediyorlar. Bunun sonucu olarak da "Kuraklýk olacak" deniyor.
Özellikle 2006 ve 2007 yýlýnda ülkemizde de çok ciddi bir kuraklýk yaþandý. Ýnþallah
dua ediyoruz 2007 ve 2008'in yaðýþ mevsimi rahmeti bol bir kýþ olur. Çünkü rahmet
olmayýnca, siz hangi tedbiri alýrsanýz alýn, ne yaparsanýz yapýn nafile. Çünkü kaynak
rahmet. Küresel ýsýnma, halkýn dilinde olan þekliyle, ozonun delinmesiyle baþladý.
Sele gazlarýnýn etkisiyle güneþ direkt dünyamýza geliyor ama tekrar ayný açýyla geri
dönemiyor. Dönemediði için de dünya biraz daha fazla ýsýnýyor. Peki bu ýsýnma ne
kadar? Son 50 yýlda yapýlan ölçümlere bakýldýðýnda dünyamýz 1santigrat derece ile
2santigrat derece arasýnda ýsýnmýþ. "Peki Tevfik Bey ne olur ki? 1 derece - 2derece
ýsýnýnca dünyada kuraklýk mý olur?" Hepimiz biliyoruz insan vücudunun ýsýsý
36santigrat derece. Eðer 38-39derece olursa mutlaka doktora gidiyoruz. Eðer 4041-42 dereceye çýkarsa Allah korusun doktorun da yapabileceði bir þey yok,
hayatýmýzý kaybetme durumuyla karþý karþýyayýz. Ýþte dünya da böyle bir denge,
insan gibi. Eðer onu biz 1-2 Allah korusun 3 derece gibi bir ýsýyla daha fazla
ýsýtýrsak, ilk yansýmasý kuraklýk. Peki biz Ýstanbullulara "Bu küresel iklim
deðiþikliðine baðlý kuraklýktan dolayý susuz kalacaklar mý?" sorusunu önce
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
190
kendime soruyorum, çünkü Ýstanbul halký bunu çok merak ediyor. Bizim görevimiz,
baþta da söyledim, tedbir almak. Rahmet mutlaka olacak, yani yaðýþ olmadan biz
hangi tedbiri alýrsak alalým çözümü üretmemiz mümkün deðil. Ya Rabbim de
inþallah rahmetini bizden esirgemeyecek. Sadece þunu söyleyeyim; son 50 yýlýn en
kurak yýlý 1989 yýlý. Ýstanbul'a 400milyon m3 yaðmur düþmüþ, yani barajlara. Peki,
"2006, geçtiðimiz yýlýn kuraklýðý ne?" derseniz. O en kurak yýldan %50 daha kurak.
Normalde mühendisler baraj ve su kaynaklarýný projelendirirken ortalama yaðýþa
bakarlar. Çünkü mühendislerin iki görevi var. Bir, halkýn suyunu temin etmek,
ikincisi de ekonomi. Yani bu ülkenin kaynaklarý sonsuz deðil. Dolayýsýyla ortalama
yaðýþý alýrýz, ortalama yaðýþa göre barajlarý, göletleri ve su kaynaklarýný
projelendiririz. Ancak 1994yýlýnda hepinizin bildiði, yaþý 30'un üzerinde olan
herkesin bildiði bir kuraklýk yaþandý. Bir, kötü yönetim, ikincisi de kuraklýk. Ama bu
kuraklýk, bu yýlki kuraklýðýn dediðim gibi, bu yýlki kuraklýk onun iki katý olmasýna
raðmen bu yaz bütün hanýmefendiler evinde suyu kullandýlar, çamaþýrlarýný
yýkadýlar, bulaþýklarýný yýkadýlar. Eðer þayet 1994 þartlarýnda olmuþ olsaydýk ve
böyle bir kuraklýk olmuþ olsaydý, Ýstanbul bu yaz ve önümüzdeki yaz susuz ve
kuraktý. Peki nasýl oldu da biz Ýstanbul halkýný bu yaz susuz býrakmadýk? Hepiniz
çok iyi biliyorsunuz, 1994yýlýnda Sayýn Baþbakanýmýz bir start verdi. Meþhur
Istýranca Daðlarý. Ýstanbul'a 100km uzakta. Bu derelerden sular Karadeniz'e boþuna
akýyor idi, Sayýn Baþbakanýmýz, o zamanki Belediye Baþkanýmýz, "Bu suyu bir an
evvel Ýstanbul'a getireceksiniz" diye bugünkü Çevre, Orman Bakanýmýz Veysel
Eroðlu'na talimat vermiþti ve 2,5 yýl gibi bir zamanda, dünyada rekor sayýlabilecek,
iki baraj bitirildi. Bu barajlardan Ýstanbullu ne kazandý? 225milyon m3 su kazandý.
Peki baþka ne yaptýk bu 10 yýlda? Yeþilçay diye, Aðva diye hepinizin çok iyi bildiði
turistik bir bölgemiz var. Orada Yeþilçay Deresi diye bir deremiz var. Bu dereye bir
egilatör yaptýk. Peki buradan Ýstanbul'a ne kadar su temin ettik? 145milyon m3.
Peki baþka ne yaptýk? Sazlýdere Barajý diye 85milyon m3'lük bir barajý tamamladýk.
1994 yýlýnda 590milyon m3 su kapasitemiz var iken, bugün biz bu kapasiteyi
1milyar 170milyona çýkardýk. Eðer normal yaðýþlar olsa idi, Ýstanbul'a 1milyar suyu
stoklama imkanýmýz var idi. Ama dediðim gibi gerçekten 2006 yýlý çok kurak bir
yýldý. Bu tedbirlere raðmen sürekli, Sayýn Büyükþehir Belediye Baþkanýmýz, Genel
Müdürümüz, Sayýn Baþbakanýmýz ve kamuoyu suyla ilgili tasarrufu tartýþmaya
baþladý. Evet yine bizim inancýmýzda "Ýsraf haram" denir. Su sonsuz bir kaynak
deðil. Gerçekten ülkemiz su kaynaðý açýsýndan fukara bir devlet, ülke. Þöyle
örneklersem; Kanada'da kiþi baþýna 10bin m3 su düþerken, Türkiye'de 1000m3
düþüyor. Yani Kanada'nýn 1/10'i. Avrupa'nýn 1/6'i. Bu coðrafya su konusunda
fukara bir coðrafya, dolayýsýyla suyumuzu mutlaka tasarruf etmeliyiz. Kýsaca bir de
Ýstanbul'la ilgili bilgi vermek istiyorum. Biz, þu andaki sayýmlar da tamamlanmak
üzere, bizim elde ettiðimiz bilgilere göre 1milyon 300bin nüfus var. Ýþte göçer
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
191
nüfusla birlikte, hareketli nüfusla birlikte 12milyon insana hizmet veriyoruz. Peki
günde ne kadar su veriyoruz biz Ýstanbul'a? 2milyon m3. Bir günde biz Ýstanbul'a
2milyon m3 su veriyoruz. Bu Anadolu'daki bir yýðýn nehir dediðimiz nehirler kadar
bir su. Yani biz Ýstanbullunun aðzýna bir nehiri veriyoruz ama Ýstanbul'a yetmiyor.
Ýlave nehirler mutlaka, kaynaklar bulmak zorundayýz. Önümüzdeki yýllarda
Ýstanbullu susuz kalmasýn diye ne yapýyoruz peki, bu kuraklýðý yaþadýktan sonra?
Birinci olaraktan Sayýn Baþbakanýmýzýn, Sayýn Baþkanýmýzýn kamuoyuyla paylaþtýðý
Melen Çayý. Evet, Melen Çayý 10yýl önce temel atýlan bir projeydi. Sayýn
Baþbakanýmýzýn talimatýyla son 5yýlda çok ciddi bir hýz kazandý ve inþallah, inþallah
büyük bir problem olmaz ise 20Ekimde Ýstanbul'a Melen Çayý getirilmiþ olacak.
Peki Melen Çayý'ndan birinci kademesinde Ýstanbul'a ne kadar su vereceðiz? Günde
750bin m3. Yani Ýstanbullunun 1/3 suyunu artýk biz Melen'den alacaðýz. Peki bu
kuraklýk devam ederse Melen Çayý yeter mi? Yetmez. Ýlave bir kaynak daha
bulmamýz lazým. Bununla ilgili de yine kamuoyu önünde paylaþýlan Istýranca 3 ve 4
dediðimiz, Istýranca Daðlarý'ndaki dereleri toplayarak, oradan da ilave bir kaynaðý
Ýstanbul'a getireceðiz. Ýnþallah oradaki hedefimiz de, 2008yýlý sonuna kadar
Istýranca Daðlarý'ndaki bütün dereleri, Bulgaristan sýnýrýna kadar, suyu Ýstanbul'a
getirmiþ olacaðýz. Peki bu da yetmezse ne olur? Bu soru hep bana soruluyor. Sayýn
Baþkanýmýz yine kamuoyuyla paylaþtý, ben de sizlerle paylaþayým, o zaman baþka
çaremiz yok, deniz suyunu arýtacaðýz. Bununla ilgili çok ciddi fizibilite çalýþmamýzý
tamamladýk. Eðer bu kýþ da geçen kýþ gibi kurak geçer ise, mutlaka Karadeniz'den
deniz suyunu arýtarak Ýstanbul halkýný, inþallah Allah'ýn yardýmýyla susuz
býrakmamak için elimizden gelen bilgimiz ve tecrübemizle her türlü tedbiri almaya
çalýþýyoruz. Peki baþka ne olabilir diye düþündüðümüzde biz 4yýl önce ÝSKÝ olarak
bir karar verdik, Sayýn Baþkanýmýz Kadir Topbaþ'ýn talimatýyla. Biz bu suyu
kullanýyoruz ve bu kullandýðýmýz suyu arýttýktan sonra denize veriyoruz. Günde
2milyon su kullanýyoruz, kullandýðýmýz suyu da denize boþaltýyoruz. Bu israf. Ne
yapýlmalý? Bu arýttýðýmýz sularý bir türlü yeniden dönüþtürerek kullanmak
zorundayýz. Peki bunu nerede kullanabiliriz? Elbette ki insanlarýmýza içme suyu
olarak böyle bir suyu veremeyiz. Dünyada bunu yapanlar var ama bizim inanç
deðerlerimiz açýsýndan biz bunu uygun bulmadýk. Peki ne yapacaðýz? Bu atýk sularý,
arýttýðýmýz sularý da sanayiye ve þu yeþil Ýstanbul, bu sene hepiniz gözlediniz yeþil
Ýstanbul kurudu maalesef. Bir kýþ kurak geçince bu kadar emek neredeyse boþa
gidecekti. Ýnþallah bu arýtma tesislerimizin de startý verildi 4yýl önce ve þu anda
inþaatlarý devam ediyor. Bunlar bittiðinde Ýstanbul'da kuraklýk geçse dahi atýk sudan
elde ettiðimiz suyla artýk Ýstanbul yemyeþil olmaya devam edecek. Demek ki
sanayimize ekonomik, ucuz su vereceðiz. Ayný zamanda da yeþil, park, bahçe ve
insanlarýn tüketmediði, canlýlarýn tüketmediði bitkilere de bu suyu hem ekonomik
olarak sunacaðýz Ýstanbul halkýna, ayný zamanda da israf etmemiþ olacaðýz. Sözün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
192
baþýnda söylediðim gibi tedbir almak bizim görevimiz. Bunun için de, bu ülkemizde
yetiþmiþ çok ciddi deðerler var. Hakikaten söylüyorum, su konusunda dünyada
sayýlý isimlerden sadece bir tanesini söyleyeyim Zekai Þen Hoca. ABD, Avrupa
Birliði, dünyanýn neresinde su varsa Zekai Þen Hoca çaðrýlýr ve O'nun fikri alýnýr.
Dolayýsýyla böyle deðerlerimiz var. Ýnþallah Ýstanbullu önümüzdeki günlerde
rahmetle birlikte susuz kalmayacak diyorum. Bu temenniyle birinci bölümde
sohbetimi bitiriyorum.
Kerim AYTEKÝN
Tevfik Bey'e çok teþekkür ediyoruz. Ben dikkat ettim, zamaný fevkalade tasarruflu
kullandý. Çünkü konumuz tasarruf. Yalnýz ben þunu rica edeceðim. Ýkinci turda, bu
turda Hocamýz da 15dakika kadar konuþacak inþallah, ikinci turda þu topluluða
suyun tasarrufu konusunda madde halinde, böyle spot cümleler olarak, ne
yapmasý lazým geldiðini istesek olur mu?
Tevfik GÖKSU
Olur Hocam.
Kerim AYTEKÝN
Peki, teþekkür ediyoruz. Þimdi Hocamýz da konuþtuktan sonra, Prof. Dr. Nazif
Gürdoðan Hocamýz da konuþtuktan sonra birinci tur bitmiþ olacak ve bu arada çok
önemli sorularý olanlar, sorularýný yazarak bize gönderirlerse uzmanlarýmýza
sormuþ olacaðýz. Peki Hocam, buyurun efendim.
Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN
Teþekkür ederim Sayýn Baþkan. Efendim hepinizi sevgi ve saygýyla selamlarým.
Çevre suyuyla, topraðýyla, doðasýyla bize bir emanettir. Emanete saygýlý davranmak
zorundayýz. Kýzýlderililerin bir sözü varmýþ, derlermiþ ki "Çevre bize atalarýmýzdan
miras kalmadý, biz onu çocuklarýmýzdan ödünç aldýk" Geleceðimizi düþünüyorsak,
çocuklarýmýzý, torunlarýmýzý düþünüyorsak çevremizi korumak zorundayýz.
sularýyla, topraðýyla, havasýyla korumak zorundayýz. insan çevresiyle vardýr. Çevre
sizsiniz, insan çevredir, çevre insandýr. Çevresiz insan, insansýz çevre olmaz. Ýnsan
ve çevre bir metal para gibidir. Birbirinden ayrýlmaz, birbirinin tamamlayýcýsýdýr.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
193
Dünyanýn her yerinde Baðcýlar da dahil olmak üzere çevre þehre, kente, ilçeye
tutulan bir aynadýr. Bizim deðerlerimizi, bizim kültürümüzü, bizim güzelliðimizi
çevre yansýtýr. O yüzden atalarýmýz derler ki "Aslan yataðýndan belli olur". Þehir de,
insanlar da, mahalleler de, kentler de çevrelerinden belli olur. Çevremizi ne kadar
korursak kendimizi, kentimizi, ailemizi, çocuklarýmýzý, ülkemizi o kadar koruruz.
Bizim kültürümüzde çevre, Kabe topraðý kabul edilmiþtir. Çevre, Kabe topraðý
kýlýnarak yaþanýr, kýlýnýr. Kabe Mekke'nin, Mekke Ýslam Dünyasýnýn kalbidir. Bütün
Müslümanlar günde 5 defa Mekke'ye dönerler. Ýslam Dünyasý Mekke'nin, Kabe'nin
çevresinde açan devasa bir çiçek gibidir. Günde 5 defa açýlýyor ve kapanýyor. Kabe
topraðýnýn özelliði; Kabe harem bölgesidir, Kabe'de kan dökülmez, Kabe topraðýnda
kan dökülmez, aðaçlar kesilmez, hayvanlar öldürülmez, bitkiler koparýlmaz. Biz de
Ýstanbul'u, Baðcýlar'ý, bütün Türkiye'yi Kabe topraðý kýlmalýyýz. Osmanlýlar
döneminde Üsküdar, Kabe topraðý kabul edilmiþ, Hacca giden Hacýlar, Boðazý geçip
Üsküdar Meydanýndan Hacca uðurlanýrlarmýþ, Harem adý da oradan geliyor. Biz de
Harem'i Harem kýlmalýyýz gerçekten, Üsküdar'ý Kabe topraðý kýlmalýyýz. Bizim
kültürümüzde Üsküdar Mekke topraðý, Eyüp de Medine topraðý sayýlmýþ. Biz de
Baðcýlar'ý hem Mekke topraðý hem de Medine topraðý kýlmalýyýz. Tevfik Bey'in de
vurguladýðý gibi günümüzde çevre, en çok tartýþýlan konularýn baþýnda geliyor,
küresel ýsýnma bütün dünyanýn sorunu haline gelmiþ durumda. Bir Hadis var,
"Ýnsanlar çevrelerinden, tabiattan ihtiyaçlarýndan daha fazlasýný alýrlarsa farkýnda
olmadan ölüm sebeplerini de alýrlar" denilir. Gerçekten ne kullanýyorsak kullanalým,
ihtiyacýmýzdan daha fazlasýný tüketirsek farkýnda olmadan kendimizi de,
toplumumuzu da, dünyayý da tüketiriz. O yüzden çevremizi korumak istiyorsak
önce insaný korumalýyýz. Kirlenme bir buz daðýna benzer. Buz daðýnýn görünen
kýsmý topraðýn kirlenmesidir, suyun kirlenmesidir, havanýn kirlenmesidir, küresel
ýsýnmadýr, asit yaðmurlarýdýr, gürültü kirlenmesidir, bütün görünen kirlenmelerdir.
Gerçek kirlenme buz daðýnýn su altýnda kalan kýsmýdýr. Su altýnda kalan
görünmeyen kýsmý ise kültürün kirlenmesidir, insanýn kirlenmesidir, deðerlerin
kirlenmesidir, ruhun kirlenmesidir, gönlün kirlenmesidir. Ýnsaný çaðýn kirlerinden
arýtmadan çevremizi korumak mümkün deðildir. Bir insanýn ölümü bütün insanlýðýn
ölümü gibidir. Bir insanýn korunmasý bütün insanlýðýn korunmasý gibidir. Eðer
çevreye verdiðimiz zararlarla, israfla, farkýnda olmadan yaptýðýmýz tüketimle bir
insanýn, bir canlýnýn ölümüne sebep oluyorsak bütün insanlýðýn ölümüne sebep
oluyoruz demektir. Bir canlýnýn, bir insanýn hayatýný kurtarýyorsak bütün insanlýðý
kurtarmýþýz demektir. O yüzden öncelikle insan üzerinde, kültür üzerinde durmamýz
gerekir. Kültürümüzü korumadan, kültürümüzü yaþanýr kýlmadan, ailemizi saðlýklý
konuma getirmeden, evlerimizi aðaçlarla donatmadan çevremizi korumak mümkün
deðildir. Küresel ýsýnmanýn önüne geçmenin en önemli tedbirlerinden biri bütün
dünyayý aðaçlarla donatmaktýr. Bir Hadiste "Kýyamet bile kopuyor olsa elinizdeki
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
194
aðacý dikin" denilir. Gerçekten çevremizi aðaçlarla donatýrsak küresel ýsýnmanýn,
kuraklýklarýn, çoraklýklarýn önüne büyük ölçüde geçeriz. Bir aðaç bir insan gibidir.
Ýnsanlarý nasýl koruyorsak aðaçlarý da öyle korumalýyýz. 1910'lu yýllarda Ýsviçreli
çok ünlü bir mimar Ýstanbul'a gelir, Ýstanbul'la Avrupa þehirlerini karþýlaþtýrýr,
Ýstanbul'u bahçeli cennete benzetir, Avrupa þehirlerini de kurak, çorak þehirlere
benzetir. Aradan 70-80 yýl geçmeden þimdi tersine döndü. Biz de artýk kentsel
dönüþüm projeleriyle, aðaçlandýrma projeleriyle Ýstanbul'u yeniden dünyanýn
cennet þehirlerinden biri haline getirmeliyiz. Bunun hareket noktasý da Baðcýlar
olmalýdýr, Baðcýlar bu noktada çok bilinçli bir þekilde çalýþmaktadýr, parklarla
donatýlmýþtýr. Parklardaki aðaçlar gibi çevremiz de, evlerimiz de aðaçlarla
donatýlmalýdýr.
Dedik ki "Çevre kirlenmesinin temelinde savurganlýk vardýr, israf vardýr. Çevrenin
düþmaný savurganlýktýr, israftýr. Görüldüðü her yerde yok edilmelidir" Çevre
kirlenmesinin doðurduðu sorunlarýn babasý savurganlýksa annesi de eðitimsizliktir,
cehalettir. O yüzden ana sorunlarýmýzdan biri eðitimsizliðin üstesinden gelmektir,
cehaletin üstesinden gelmektir, yoksulluðun üstesinden gelmektir, savurganlýðýn
üstesinden gelmektir. Bizim kültürümüzde yoksullar gibi yaþamak bir erdemdir ama
yoksulluk bir erdem deðildir. O yüzden yoksulluðun üstesinden gelmek zorundayýz,
eðitimsizliðin üstesinden gelmek zorundayýz, savurganlýðýn üstesinden gelmek
zorundayýz. Türkiye'nin, Ýslam Dünyasýnýn, Avrupa'nýn, Amerika'nýn, Afrika'nýn,
Asya'nýn, bütün dünyanýn üç önemli sorunu budur: Yoksulluðun üstesinden
gelmek, eðitimsizliðin üstesinden gelmek, savurganlýðýn üstesinden gelmek. Bizim
kültürümüz güzelliðin kültürüdür. Bir Hadiste denilir ki "Allah güzeldir, güzelliði
sever". Biz evlerimizi, caddelerimizi, çarþýlarýmýzý, dükkanlarýmýzý, iþyerlerimizi,
okullarýmýzý, hastanelerimizi, her kurum ve kuruluþumuzu güzelleþtirmek
zorundayýz. Bunun için de gerçekten güzellikte, iyilikte, doðrulukta, dürüstlükte
yarýþmak zorundayýz. Güzellikte, doðrulukta, dürüstlükte yarýþmanýn olmadýðý bir
toplumda geliþme olmaz. O yüzden bizim kültürümüzde iþi, yaþý, cinsiyeti ne olursa
olsun herkesin görevi iyilikleri büyütmek, kötülükleri önlemektir. Ýyilikleri
büyütmeden, kötülükleri önlemeden çevreyi korumak, kültürümüzü korumak,
insanýmýzý korumak mümkün deðildir. Ben sözlerimi Ümmi Sinan'ýn bir dörtlüðü ile
bitirmek istiyorum. Bizim toplumuzu en güzel anlatan bu dörtlüktür. Bu dörtlük bir
toplumu dört ciltlik kitapla anlatýlamayacak kadar güzel anlatmýþtýr. Ümmi Sinan
diyor ki;
Gül alýrlar, gül satarlar
Gülden terazi tutarlar
Gülü gülle tartarlar
Çarþý Pazar güldür gül
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
195
Gerçekten bizim þehirlerimiz, bizim mahallelerimiz, bizim evlerimiz, bizim
caddelerimiz, bizim çarþýlarýmýz, bizim okullarýmýz, bizim hastanelerimiz güzelliðin
alýndýðý, güzelliðin satýldýðý, güzellikten terazinin tutulduðu, güzelliðin güzellikle
tartýldýðý, her yerin güzellikle dolduðu mahalleler, þehirler olmalýdýr. Hepinizi tekrar
sevgi ve saygýyla selamlýyorum.
Kerim AYTEKÝN
Sayýn Hocamýz da vakti fevkalade uygun biçimde kullandý ve bitirdi. Efendim, bizim
Büyükþehir Belediye Baþkanýmýz Sayýn Kadir Topbaþ'a su ile ilgili sorular
sorulduðunda dikkat ediyorum teknik teferruata kaçmýyor, bilgi vermiyor, o soruyu
soranlarýn ve kamunun yapmasý icap edenleri söylüyor "Sen ne yapacaksýn onu
bunu? Bundan sonra týraþ olurken musluðu açýk tutma. Eskiden týraþ taslarý vardý.
Onlarý al, bundan sonra onunla týraþ ol" gibi pratik þeyler söylüyordu. Fevkalade
güzel. Þimdi, Tevfik Beyden de zaten böyle þeyler istemiþtik. Onlarý bir dinleyelim.
Bakalým tasarrufa, özellikle suyun tasarrufuna nasýl riayet edeceðiz. Buyurun Tevfik
Bey.
Tevfik GÖKSU
Evet, tasarrufa baþlamadan önce bir þeyi atladým önceki konuþmamda.
"1metreküp su evimize nasýl geliyor?" Bu hikayeyi sizlerle paylaþmak istiyorum.
Hepiniz Düzce'yi biliyorsunuz. Düzce'de Melen Çayý diye bir çay var. Bu çaydan
suyu alýyoruz ama bu suyu pompalarla yani enerji tüketerek 200metre yüksekliðe
çýkartýyoruz. Ondan sonra 192 km, 3 metre çapýnda borularla arýtma tesislerimize
getiriyoruz. Peki bu yetiyor mu? Ýstanbul'un cadde ve sokaklarýndaki içme suyu
þebekesinin boyu 16 bin km. Bu ne demek arkadaþlar? Buradan Çin 8 bin km. Yani
Çin'e gideceðiz, tekrar döndüðümüzde 16 bin km yol kat etmiþ olacaðýz. Ýþte bir
bardak su evimize gelene kadar, en uzak köþedeki bir eve gelene kadar 16 bin km
yol kat ediyor. Peki bu 16 bin km yolu cazibeyle kendi kendine mi geliyor? Hayýr.
Ýstanbul içme suyu açýsýndan gerçekten fukara bir þehir. Bilirsiniz, Osmanlý
Ýmparatorluðu döneminde Ýstanbul'da vize vardý. Bu vizenin en önemli kriteri neydi
biliyor musunuz? Su kaynaðý. Yani mevcut su kaynaðý kaç kiþiye yetiyor ise o
kadar nüfusu Ýstanbul'da barýndýrýyordu Osmanlý. Kanuni Sultan Süleyman ile
Mimar Sinan arasýnda geçen meþhur öyküyü bilirisiniz. Ýþte yine Kanuni zamanýnda
Ýstanbul'da su sýkýntýsý olur. Bir gün ava gider Belgrad Ormanlarýna ve orada dereleri
görür. Bugünkü bizim Belgrad Ormanlarý dediðimiz, pikniðe gittiðimiz yerde o
bentleri _tabi orasý o zaman dere, bentler yok_ görür. Mimar Sinan'a der ki "Git, þu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
196
Belgrad Ormanýndaki sularý Ýstanbul'a getir" Çünkü Ýstanbul su kýtlýðý, su yoksulluðu
çekiyor. Nüfus kontrolüne raðmen Koca Ýmparatorlukta çok ciddi bir sýkýntý var.
Mimar Sinan gider, oradaki kaynaklara bakar ve Sultanýn huzuruna çýkar "Sultaným
bu su Ýstanbul'a gelir ama su yolu boyunca külçe külçe altýnlarý dizmek þartýyla".
Kanuni "Ne giderse gitsin, ne kadar altýn giderse gitsin Ýstanbul'a bu suyu getir" der
ve Mimar Sinan da o muhteþem 40 çeþme su yolunu inþa eder ve Ýstanbul halkýna,
Ýstanbul'a yani bugünkü 'sur içi' dediðimiz bölgeye suyu taþýr. Dolayýsýyla tarih
boyunca Ýstanbul, iki büyük imparatorla bir de büyük bir devlete baþkentlik yapmýþ.
Roma Ýmparatorluðunun büyük bir þehri, önemli bir þehri, Bizans Ýmparatorluðunun
baþ þehri, imparatorluk payitahtý ve Osmanlýnýn imparatorluk payitahtý. Böyle bir
þehirde yaklaþýk 3000 yýllýk geçmiþinde su problemi hep var. Hatta ben bir
hocamýzdan okumuþtum, rivayet de olabilir ama önemsediðim için söylüyorum,
Ýstanbul tarihi boyunca 10yýl üst üste susuzluk yaþamadýðý dönem neredeyse
yoktur. Bunu gururla söylüyorum, bu grubun bir mensubu olarak, Ýstanbulluya biz
13yýldan beri çeþmesinden suyu kesmeden, suyu iletmeyi, üretmeyi baþardýk,
Allah'ýn yardýmýyla. Dolayýsýyla Sayýn Hocam da bahsetti, doðadaki hiçbir kaynak
sonsuz deðil, hele su hiç deðil. Ýstanbul'da, Türkiye'de ortalama yaðýþ miktarýna
baktýðýmýzda Ýstanbul bunun da ortalamasýnýn gerisinde. Yani Karadeniz'e
baktýðýmýzda onun da gerisinde. Ýstanbul bu konuda daha fukara bir kent. Yine bir
dezavantajý var Ýstanbul'un. Ýstanbul ova deðil. Yeditepe þehri, Ýstanbul'u þehir
yapan yedi tepeli bir þehir. Bu þehirde suyu bir tepeye çýkartýyorsunuz, aþaðý
indiriyorsunuz, aþaðý indirdiðiniz suyu enerji ve para harcayarak tekrar yukarýya
çýkartýyorsunuz. Dolayýsýyla 1m3 suyun maliyeti, Avrupa'daki þehirlere
baktýðýmýzda, en zor ve en pahalý üretimi olan bir þehir. Ama biz Ýstanbulluya
Paris'ten de, Berlin'den de, New York'tan da daha ucuza suyu veriyoruz bu zor
þartlar altýnda. Dolayýsýyla ben salona bakýyorum, hanýmefendiler yoðunlukta,
aðýrlýkta sayýsal olarak. Su tasarrufuyla da ilgili bu iþi Ýstanbul'da becerecek ve bu
iþi yapacak insanlar da onlar. Dolayýsýyla çok basit tedbirlerle biz %25, yani her bir
hane, her bir ev eðer %25 tasarruf eder ise, bugün hani Melen Çayý diyoruz ya,
yaklaþýk maliyeti 1milyar dolar, iþte o kadarcýk suyu temin etmiþ oluruz. Yani
Ýstanbul halký %25 tasarruf ederse iki þeyi yapacak. Bir, Ýstanbul'un susuzluk riski
kalkacak, ikincisi de, Ýstanbul halký 1milyar dolarý cebinden harcamayacak. Çok
basit tedbirlerle, %25 tasarruf da çok ciddi bir tasarruf deðil. Sadece bir, evimizdeki
tesisatlarý kontrol edeceðiz. Peki bunu nasýl yapacaðýz? Bu çok kolay. Bir akþam
erinmeyeceðiz ve sayacýmýzýn gidip numaratajýna bakacaðýz. Kaç yazýyor? Ýkinci
gün sabah uyandýðýmýzda bir daha gidip bakacaðýz. O gece çünkü suyu biz
kullanmadýk. Eðer sayacýmýzda rakam deðiþmiþse bilin ki tesisatýnýzdan bir yere su
kaçýyor. Mutlaka kaçýyor. Bu iki türlü zarar. Bir, israf, ikincisi, sizin su faturanýza bu
kaçan su para olarak size tekrar dönüyor. Ýkinci tedbir, hepinizin gözüyle gördüðü
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
197
iþte tuvaletlerimizde, mutfaklarýmýzda musluklarýmýzý tam kapatamayýz, contasýnda
bir arýza vardýr, su sýzar. O tedbirle de çok ciddi bir tasarruf elde etmiþ olacaðýz. Yani
sýzan sularý mutlaka kontrol edin, küçük tedbirlerle o sýzan sularý ve çeþmelerimizi
tamir ettirelim. Üçüncüsü, belki hanýmlarýmýz bana kýzacak ama, böyle bir
metropolde artýk halýlarýmýzý hortum dayayarak yýkamamalýyýz. Yani, yok, dünyada
böyle bir þey de yok. Evet, Anadolu'da nehirlerimiz vardý, göllerimiz vardý.
Gidiyorduk o kýyýlara, kilimlerimizi atýyorduk, benim çocukluðumda da annem de
böyle omzuna koyuyordu ve o gölün kenarýnda kilim ve halýyý yýkýyordu. Ama
Ýstanbul'da böyle bir kaynak yok. Dediðim gibi taa biz 200km ilerden o suyu evinize
getiriyoruz. Üçüncüsü, beylere söylüyorum, arabalarýnýzý, ne olursunuz bir kovaya
koyun suyu ve fýrça alýn elinize, ayný hijyeni, ayný temizliði saðlayacaksýnýz. Yani
hortumu tutup, suyu israf etmeyin. Dördüncüsü, bunu çok önemsiyorum, çünkü
en büyük su kaybý, en büyük su israfý bizim rezervuarlarýmýzda oluyor. Nerde?
Tuvaletteki sifonlarýmýzda. O sifonlara, hani þu 1litrelik, içme suyu satýlan pet
þiþeler var ya, onu doldurun suyla, o klozetin kapaðýný kaldýrýn onu için koyun. En
az %50 tasarruf edeceksiniz. Göreceksiniz ki, o ay gelecek su faturasý da en az
%50 gelecek. iddia ediyorum. Sadece rezervuarýnýza alacaðýnýz tedbirle, bir pet
þiþeyi, 1litrelik, hatta yarým litre olsun fark etmez, pet þiþeyi doldur içini suyla, o
rezervuarýn içine býrakýn. Dolayýsýyla o rezervuara su daha az girmiþ olacak,
çektiðinizde sifonu daha az suyu kaybetmiþ olacaðýz. Hem cebimize ekonomi
saðlamýþ olacaðýz, ayný zamanda gelecek neslin hakkýný ihlâl etmemiþ olacaðýz.
Evet, bizim kültürümüzde "Kul hakký" diye bir kavram var, "Kul hakký". Kul hakký ne?
Bir baþkasýnýn hakkýný gasp etmek. Eðer biz bugün gelecek neslin haklarýný
tüketirsek, onlar yarýn korkarým ki bize haklarýný helal etmezler. Evet, yine önemli,
çok basit, Sayýn Hocam da bahsetti, her sabah beyler týraþ oluyorlar, bütün
vatandaþlarýmýz da diþlerini fýrçalýyor. Benim kýzým da, oðlum da bundan üç yýl
öncesine kadar çeþme açýk bir þekilde diþlerini fýrçalardý. Böyle birkaç sefer
ikazdan sonra þu anda, evet, fýrçayý eline alýyor, suyu açýyor, ýslatýyor, kapatýyor,
diþini fýrçaladýktan sonra tekrar açýyor, fýrçasýný yýkýyor ve koyuyor. Eðer biz, þu
söylediðim beþ maddelik tedbiri alýrsak, inanýn bana %25 tasarruf ederiz.
Tekrarlýyorum, bu %25 ne demek? Bu %25, Ýstanbul halkýnýn 1milyar dolarý demek.
Ýkincisi ne demek? Bir Melen projesi, evet Düzce'ye kadar gittik, Ýstanbul'dan
Düzce'ye gittik. Düzceliler bize kýzýyorlar, "Bizim suyumuzu Ýstanbul'a niye
götürüyorsunuz?" diye. Artýk gideceðimiz baþka bir yer yok. Çünkü ondan sonra
Ankara var. Bu tarafa geldik Bulgaristan sýnýrlarýna. Artýk Bulgaristan sýnýrýndaki
suyu da inþallah 2008 sonu gibi Ýstanbul'a getirmeyi hedefliyoruz. Onu da getirdik.
Ondan sonra yok. Yani artýk ne batýya gideceðimiz, Bulgaristan'a girecek halimiz
yok, orasý bizim ülkemiz deðil, ne de doðuya gidecek imkanýmýz kalmýyor.
Dolayýsýyla %25 tasarruf, Sayýn Baþkanýmýz her programda, Hocamýn söylediði
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
198
gibi, %25 tasarruf, ciddi söylüyorum, eðer Ýstanbul halký %25 tasarruf yaparsa
Ýstanbul'da su problemi yoktur. Bunu niye söylüyorum? Bakýn bir insanýn ihtiyacý
normalde 100litredir. Yani bir insanýn asgari ihtiyacý, doðal ihtiyaçlarý, günde bir
sefer duþunu alsa, yemeðini yapsa, bulaþýðýný yýkasa, ne yapacaksa yapsa,
tuvaletini de kullansa, israf etmezse bir insana günde 100litre yeter. Eðer Ýstanbul
halký kiþi baþýna 100litre tüketirse, Ýstanbul'un nüfusu 11milyon 300, çarpalým
11milyonla, ne kadar yapar? 1,2milyon m3 su yapar. Peki biz Ýstanbul'a günde ne
kadar su veriyoruz? 2milyon m3 su veriyoruz. Yani bunun anlamý þu; günde biz
800bin m3'lük suyu israf ediyoruz. Buna hakkýmýz yok diye düþünüyorum. Hem bu
ülke bu kadar zengin deðil, Ýstanbullu bu kadar zengin deðil. Dolayýsýyla bu
tasarrufa ne olursunuz riayet edelim. Bakýn þu son üç günde yaðmur yaðdý
Ýstanbul'da. Eminim Ýstanbul halký rahatlamýþtýr, rahatlamalý da. Ama ben sadece
söyleyeyim size. Ne kadar geldi biliyor musunuz? Üç günde yaðan o yaðmur, bir
günlük Ýstanbul'un suyu sadece, bir günlük. 2milyon m3 geldi barajlarýmýza. Yani,
inþallah tabi hepinizin duasýný bekliyoruz. Tekrarlýyorum, kul tedbir alýr. Bizim
görevimiz, ben inþaat mühendisiyim, elbetteki bu makamda oturduðum süre
boyunca Ýstanbul halkýnýn evinden, çeþmelerinden suyu akýtmak gibi bir
zorunluluðum var. Ama ben bir kulum, bir insan. Benim iradem sýnýrlý. Mutlaka
rahmet ve yaðmur yaðmalý. Geçmiþte bununla alay edildiðini biliyorum. Ama
rahmet olmazsa nehirler olmaz, yaðmur olmazsa dereler olmaz, yaðmur olmazsa
göller olmaz, göller olmazsa biz suyu nereden alacaðýz?
Kýsa bir bilgi daha vereyim ve burada sohbeti bitireyim. Bakýn dünyanýn 2/3'si su,
hepiniz biliyorsunuz. Ýlkokulda okutulur, dünyanýn 2/3'si su. Ýnsanýn 2/3'si de su.
Peki bu 2/3 suyun ne kadarýný insanlýk kullanabiliyor? 2,5/1000'unu. Bütün insanlýk
dünyadaki suyun sadece 2,5/1000'unu kullanýyor. Kaynak bu kadar. Dolayýsýyla
bütün insanlýk, sadece ülkemiz deðil, bütün insanlýk, bütün dünyadaki suyun
2,5/1000'unu ancak kullanabiliyor. Peki bu 2,5/1000 dünyaya yeter mi? Evet yeter,
eðer israf etmez isek. Peki, buyurun Hocam.
Kerim AYTEKÝN
Teþekkür ediyoruz. Efendim þimdi sorular geldi. Ben zamandan tasarruf etmek için
þöyle düþünüyorum. Tevfik Bey'le beraber cevaplandýralým. Yani ben okuyayým, O
cevaplandýrsýn ve çabuk bitirelim. Zaman geçti çünkü.
Mesela diyor ki; "Halý yýkama, araba yýkama geliþigüzel su kullanma…" bunu
yapmayacaðýz, zaten konuþtuðumuz konular arasýnda.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
199
Deniyor ki; "Avrupa'da yaðan yaðmurlar için evlerin çatýlarýna bir takým sistemler
kuruluyor. Bizde mümkün deðil mi?"
Tevfik GÖKSU
Evet efendim, Sayýn Baþkanýmýz bununla ilgili ilk KÝPTAÞ, ÝSKÝ, pardon, Ýstanbul
Büyükþehir'in kuruluþu olan KÝPTAÞ'ýn konutlarýnda pilot olarak bu çalýþmayý
baþlatýyor. Ama bu evet olmalý. Ancak bu bir süreç, zaman. Dolayýsýyla Ýstanbul'un
kuraklýk periyodu yaklaþýk üç yýl gibi bir zamandýr devam ediyor. Üç yýl gibi bir
dönemde bizim bütün Ýstanbul'un çatýlarýna depo yapma imkanýmýz çok ciddi bir
para. Herkesin buna imkaný olmayabilir. Ama imkaný olanlar yapsýn. Evet yaðmur
suyunu en azýndan çim sulamada, bahçe sulamalarýnda mutlaka kullansýnlar.
Doðru efendim.
Kerim AYTEKÝN
Evet, "Derelerden gelen su arýtýlýyor mu, yoksa direkt musluklara mý baðlanýyor?"
Tevfik GÖKSU
Efendim söyleyelim, bu konuda çok iddialý sözler söyleyeceðim. O derelerden
aldýðýmýz suyu, Ýçme Suyu Arýtma Tesislerinde arýtýyoruz ve bu arýttýðýmýz suyu
Ýstanbul'un her gün 400 noktasýnda, en riskli dediðimiz yer, bir ihtimaldir ki burada
kirlilik olabilir dediðimiz noktalarý tespit ettik, 400 numuneyi alýyoruz ve tahlilden
geçiriyoruz. Ben 13yýldan beri o tahlilleri her gün kontrol ediyorum, zaten ÝSKÝ'nin
internet sitesinde de yayýnlanýyor, suyumuz ABD standartlarýndan, Avrupa Birliði
standartlarýndan ve Türk standartlarýndan, tümünden daha kaliteli. Ýddialý
konuþuyorum, New Yorklu sizden daha kaliteli suyu içmiyor. New York Ýstanbul'un
su kalitesinden 30yýl daha gerisinde. Bu kadar kaliteli suyumuz.
Kerim AYTEKÝN
Teþekkür ediyoruz. "Sularda bazen beyaz bir renk görüyoruz" diyor, "Bu klor mu,
nedir?"
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
200
Tevfik GÖKSU
Evet. Arkadaþlar özellikle kurak dönemlerde barajlarýmýz biliyorsunuz tabana doðru
yaklaþtýkça klor miktarýný kýsmen arttýrýyoruz. Bu saðlýkla ilgili, hijyenikle ilgili
korkmayýn. O sizin saðlýðýnýz için alýnan bir tedbirdir, klor.
Kerim AYTEKÝN
"Þu anda musluklardan akan suyu tereddütsüz içebilir miyiz?"
Tevfik GÖKSU
Evet. Tereddütsüz içebilirsiniz.
Kerim AYTEKÝN
"Herhangi bir ülkeye su satýyor muyuz?"
Tevfik GÖKSU
Þu anda deðil. Türkiye'de bugüne kadar biliyorsunuz bir Manavgat Çayý'nýn Ýsrail'e
satýlmasý gündemdeydi. O da realize olmadý. Ülkemizden dünyanýn herhangi bir
yerine su satmýyoruz, çünkü bizim ülkemize kaynaklarýmýz zaten çok zor yetiyor.
Kerim AYTEKÝN
Bulutlarý bomba ile su yaðdýrmak, ne deniyor ona?
Tevfik GÖKSU
Tohumlama, bulut tohumlamasý.
Kerim AYTEKÝN
"Tohumlama, bu olur mu, olacak mý?" diye soruyorlar.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
201
Tevfik GÖKSU
Efendim, bu geçmiþte 1992-1993 yýllarýnda biliyorsunuz bu tohumlama yapýldý.
Ben bununla ilgili dünyanýn sayýlý firmalarýyla direkt görüþtüm, Sayýn Genel
Müdürümüzün talimatlarýyla. Onlara þunu söyledim; "Tamam arkadaþlar, gelin,
bulutu tohumlayýn. Biz buna karþý deðiliz. Ama bir þartým var. Ýstanbul'un halkýnýn
ben parasýný size öyle hesapsýz vermem. Yaðmuru yaðdýr. Tamam bulutu tohumla,
bombala. Bombaladýn mý? Benim barajýmdaki su miktarým belli. Buyur hesaplarým
ortada, barajýn seviyesi ortada, ölç. Gelen yaðmur ne kadar arttý? Benim barajým
ne kadar yükseldi? O suyu gel ben sana parasýný vereyim". Hiçbiri yaklaþamadý.
Dolayýsýyla buna "Evet" diyen biri olursa biz buna varýz.
Kerim AYTEKÝN
"Bu susuzluk sorunu sonunda faturalara zam gelecek mi, yansýyacak mý bize?"
diye soruluyor.
Tevfik GÖKSU
Efendim, tabi ben siyasetçi deðilim. Bu konuda karar verecek merci Ýstanbul
Büyükþehir Meclisidir. Bu konuda ÝSKÝ Genel Müdürlüðü teklifini Meclise sundu.
Yalnýz bir açýklama yapacaðým. Biraz önce bir þey söyledim. Bir insan günde bir
sefer banyo yapsa, çamaþýrýný yýkasa, her ihtiyacýný görse 100 litre su yetiyor israf
etmeden. Peki Ýstanbul halkýnýn yüzde kaçý bununla yetiniyor? 3milyon 900 bin
abonemiz var, bunun yaklaþýk 2milyon 700bini israf etmiyor. Yani ayda 10
metreküp su kullanýyor kiþi baþýna. Ama çok az bir kesim, 800bin abonem israf
ediyor. Yani biri 10 metreküp kullanýrken diðeri 30, 40, 50, 100 metreküp su
kullanan abonem var. Dolayýsýyla biz, Sayýn Baþkanýmýzýn deklare ettiðini
söylüyorum, "10 metreküpe kadar zam yok" diyoruz. Tabi buna Büyükþehir Meclisi
karar verecek. Ama israf ederseniz bunun bedelini ödersiniz. Çünkü "Benim
Ýstanbul halkýmýn hakkýný baþka biri almamalý" diye düþünüyorum.
Kerim AYTEKÝN
Evet, bu kadarla yetiniyoruz. Efendim çok teþekkür ediyoruz. Prof. Dr. Nazif
Gürdoðan Hocamýz zaten öteden beri dinlediðimiz, hep istifade ettiðimiz, ilçemiz
halkýnýn yakýndan tanýdýðý bir uzmanýmýz, hocamýz. Çevreyi özellikle konuþuyor.
Konuþtu, dinledik, istifade ettik. Teþekkür ediyoruz. Gelen sorularýn hemen hemen
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
202
tamamý su ile ilgiliydi. Demek ki bu kamuoyunda önemli bir husus, kamuoyuna mal
olmuþ bir husus. Hocam hem tasarruf hem suyun elde edilmesi ve onun büyük bir
nimet oluþu hususunu burada konuþtuk.
Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN
Ben iki cümle söyleyebilir miyim?
Kerim AYTEKÝN
Buyurun Hocam.
Prof. Dr. Ersin Nazif GÜRDOÐAN
Efendim, ben bir araþtýrmadan bahsetmek istiyorum. Bir Japon uzman Masuro
Emoto, sularla ilgili çok ciddi araþtýrmalarý olan bir uzman. Kirli sularýn kristallerinin
fotoðraflarýný çekiyor. Kirli sularýn kristalleri düzensiz, daðýnýk, asimetrik. Temiz
sularýn kristalleri son derece düzenli, güzel ve sevimli. Sonra sularý arýtýyor,
saflaþtýrýyor. Ardýndan saflaþtýrdýðý sulara güzel þeyler söylediði zaman o
saflaþtýrýlan sularýn kristalleri düzgün ve güzel oluyor, çirkin þeyler söylediði zaman
da daðýnýk, düzensiz, þekilsiz kristaller oluþuyor. Buradan çýkan þu: Sular canlýlar
gibidir. Güzel þeyler söylerseniz güzelleþirler, çirkin þeyler söylerseniz çirkinleþirler.
Ayný deneyleri müzikle de yapýyor. Müziðin sular üzerinde son derece etkili
olduðunu görüyor. Bizim kültürümüzde denilir ki "Ýnsanlara 40 defa dahi derseniz
dahi olur, dahi deðil derseniz dahi olmaz". Sular da canlýlar gibi güzel derseniz güzel
oluyor. Bundan böyle çocuklarýmýza nasýl davranýyorsak sulara da öyle davranalým.
Hepinize tekrar teþekkür ediyorum.
Kerim AYTEKÝN
Efendim, Prof. Dr. Nazif Gürdoðan Hocamýza, Sayýn Tevfik Göksu Bey'e çok çok
teþekkür ediyoruz. Sizlere de teþekkür ediyoruz, sükunetle dinlediniz. Ýnanýyorum
ki istifade ettik, yararlandýk. Hayýrlý akþamlar diliyoruz efendim. Saðolun.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
203
14.Gün
PANEL
“FKM - Tiyatro”
Onu Beklerken
Konser
Aykut Kuþkaya
Þiir tarife gelmez pek
O bir týlsýmlý uðraþtýr
Sezilmez sýrrý dýþtan
Çünki iç gözden sýzan yaþtýr.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
206
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
207
15.Gün
KONFERANS
“Engelliler Gecesi”
Tiyatro
Karagöz-Cengiz Karagöz
Özre deðil, öze bakan anlayýþ...
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
210
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
211
16.Gün
PANEL
“Hukukun Üstünlüðü ve Sivil Anayasa”
Feyzullah Kýyýklýk-Sami Selçuk-Salim Uslu
Konser
Mehmet Akça
Türbegahýn bir yakýn ahbap evi
Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi
Yar döner, yarân döner, devran döner
Böyle dost alemde müstesna çýkar
Sunucu
Onlar bizim önemli kanaat önderlerimiz. Biz Onlarý çok seviyoruz, Onlarýn duruþunu
çok seviyoruz, Onlarýn hadiselere yarýndan bakýþýný özellikle önemsiyoruz. Bu
akþam da yine Onlarýn meselelere nasýl bakýþýna dair sizlerle Onlarý Baðcýlar
Belediyesi olarak buluþturmaya çalýþacaðýz.
Ben sözü fazla uzatmak istemiyorum, Onlarýn her birini sizlerin alkýþlý eþliðinde
saygýlarýmýzla, hürmetle ve teþekkürlerimizle selamlayarak sahnedeki yerlerine
davet etmek istiyorum. Kuvvetli alkýþlarýnýz lütfen eþlik etsin, Yargýtay Onursal
Baþkanýmýz Prof. Dr. Sayýn Sami Selçuk Beyefendi, Hak-Ýþ Genel Baþkaný Sayýn
Salim Uslu ve Ýstanbul Milletvekilimiz Av. Sayýn Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi kuvvetli
alkýþlarýnýzla…Her biri hukukun üstünlüðü için farklý alanlarda fikirlerini net bir
þekilde paylaþmaktan geri durmayan isimler Onlar ve demokrasimizin geliþmesi
için imkanlarý ölçüsünde mücadelesini veren isimler Onlar. Biz sözü daha fazla
uzatmak istemiyoruz, çünkü Onlarý dinlemek için buradasýnýz. Oturumu yönetmek
için Baðcýlar'ýmýzýn çok iyi tanýdýðý, Baðcýlar'daki faaliyetler dolayýsýyla hem Türkiye
çapýnda hem de dilimizi anlayanlarýn dünyasýnda çok iyi tanýnan, bizim için Onursal
Baþkaný olma özelliðini yürüten ama Türkiye'miz için de milletvekili sýfatýyla
görevini daha üst seviyede yerine getiren bir isim, oturum baþkanlýðý için ben sözü
Milletvekilimiz Av. Feyzullah Kýyýklýk Beyefendiye alkýþlarýnýz eþliðinde býrakýyorum.
Buyurunuz efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
214
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Evet, hem ekrandan bizleri izleyen bütün dinleyicilerimize, izleyicilerimize ve hem
de sizlere iyi akþamlar diliyorum, hayýrlý Ramazanlar diliyorum. Bugün Baðcýlar'da
hemen hemen bir aydýr, Türkiye'de çok fazla dillenen ve herkesin konuþtuðu ama
daha çok konuþmasý gerekenlerin de sadece yazýp neticeyi bekledikleri anayasa
çalýþmalarý veya anayasa taslaklarýyla ilgili, burada çok deðerli Hocamýz hem
Yargýtay Onursal Baþkaný hem anayasa konusunda gerçekten etkili, yetkili Prof. Dr.
Sami Selçuk Hocamýzý dinleyeceðiz. Asýl sahibinden bu çalýþmalarla ilgili bilgiler
alacaðýz. Diðer yönden de Türkiye'nin en büyük Sivil Toplum Kuruluþlarý'ndan olan
ve hemen hemen bütün platformlarda özgürlükler, insan haklarý, iþçi haklarýyla ilgili
büyük çalýþmalar yapmýþ olan Hak-Ýþ Konfederasyon'umuzun Genel Baþkaný Salim
Uslu Bey'in inþallah fikirlerini alacaðýz, görüþlerini alacaðýz. Bu arada belki, Hocam
acaba mümkün mü? Size de sorayým, böyle çok ciddi ve kafanýzda oluþmuþ soru
varsa, onlarý da bize gönderirseniz, biz de Hocalarýmýza ve Sayýn Salim Bey'e
sorularýnýzý iletebiliriz. Bir de burada Baðcýlar ve beklide TV.Net aracýlýðýyla da bütün
Türkiye'de anayasa çalýþmalarýyla ilgili, anayasa taslaklarýyla ilgili, anayasanýn
oluþumuyla ilgili bilgileri yeniden masaya yatýracaðýz.
Zannediyorum Türkiye, Anadolu, Osmanlý 1808'den bu tarafa, ki ilk Sened-i Ýttifak
1908, 24, 61 ve hatta bir de 21 ve 1982 yýllarýnda anayasalar yaptý, ittifaklar yaptý
ve bu anayasalarda belirli kurumlarý oluþturdu, umdeler ortaya koydu ancak
nedendir bilinmez bazýlarý yapýldýktan hemen bir yýl sonra rafa kaldýrýldý, hiç
uygulanmadý. Mesela 1808 bu þekilde olmuþ. Tabi 1808'den sonra 39'lar var,
56'lar var, 1876 var ve 1908'de bazý anayasal çalýþmalar yapýldý, ittifaklar
imzalandý, senetler imzalandý ama çok az yürürlükte kalabildi veya yürürlüðünde
fayda görülmedi. Ama 21'den bu tarafa 80 yýlý aþkýn zamandýr Türkiye'de
anayasalar daha düzenli bir þekilde yapýlageliyor. 1921, 24, 61, 82 fakat bunlarda
da devamlý deðiþiklikler yapýldý. Ancak bütün bu anayasalarýn yapýlmasýnda ortak
bir nokta var, bu da þu: Bunu devlet bizzat kendisi yapýyor veya devleti idare
edemediklerini zannettikleri insanlara karþý bir hareket, bir ihtilal oluyor ve ihtilalden
sonra Kurucu Meclisler anayasa yapmaya kalkýyor. Ve artýk o kadar çok bunlara biz
alýþtýk ki, son yeni anayasa çalýþmalarý yapýlýrken gerek kurumlar, gerek ilim
adamlarý, gerek siyasiler þöyle bir görüþ de ortaya koydular, birazdan Hocamýz da
bunlarý mutlaka açýklayacak, "Anayasayý normal meclisler yapamaz, mutlaka bir
Kurucu Meclis kurulmalý ve Kurucu Meclis kanalýyla bunlar yapýlmalý" diye
düþünceler bile oluþtu. Herhalde bu çok fazla müdahalelerden dolayý olsa gerek.
Ancak þu anda Türkiye'de ilk defa her hangi bir devrim, ihtilal olmadan, devletin
gücünü ispat etme gereði duymadan, tamamen halkýn seçtiði bir meclis anayasa
yapmak için ve anayasayý oluþturmak için harekete geçti. Ýlk defa böyle bir sivil
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
215
anayasa hareketine girildi. Ama buna girilmesiyle de hemen sesler yükselmeye
baþladý. Aslýnda 1982 Anayasasý belki de yapýlmýþ olan anayasalarýn hem insan
hak ve özgürlükleriyle ilgili hem de diðer kurumlarla ilgili en sýkýntýlý olanlarýndan
birisiydi. Hemen 1982 Anayasasý'ndan sonra bir çok kurum, bir çok kuruluþ
anayasanýn mutlaka yeniden yapýlmasý ve sivilleþtirilmesi konusunda çalýþmalar
yaptý. Sivil Toplum Kuruluþlarý'ndan 10'a yakýný bu konuda büyük çalýþmalar
yaptýlar, taslaklar hazýrladýlar, o taslaklar da þu anda hem kütüphanelerde hem
bütün bu iþle uðraþan ilim adamlarýnýn portföylerinde hazýr. Aynýsýna benzer yeni
bir anayasayý sivil bir meclis yapmaya kalktýðý zamanda bir çok sesler ortaya
çýkmaya ve yükselmeye baþladý. Ama ben öyle zannediyorum ki bu sancýlarýn
hepsi geçecek ve Türkiye mutlaka hukukun üstünlüðü konusunda artýk birleþmek
zorunluluðunu hissedecek. Ýnsanýmýzýn buna ihtiyacý var, kuruluþlarýmýzýn buna
ihtiyacý var, ticaret adamlarýmýzýn buna ihtiyacý var, iþçilerimizin ihtiyacý var, ilim
adamlarýmýzýn ihtiyacý var, þehirlerin ihtiyacý var, köylerin ihtiyacý var. Anayasa
temel kuraldýr. Her þey ona göre belirleniyor. Bütün kanunlar ona göre yapýlýyor, ona
uygun olmayanlar ise daima iptal edilmek zorunda kalýyor. Öyleyse temel kurallarý
çok iyi koymak lazým ve önümüzde de bir fýrsat var, inþallah güzel bir anayasa
oluþturulur. Aslýnda bütün dünyanýn kabul ettiði ve genel geçer deðil, bütün
ülkelerde artýk ulaþýlan temel kurallar var, geçerli kurallar var, onlarýn biz Türkiye'de
de olmasýný istiyoruz, Türkiye'de de fikir, vicdan özgürlüklerinin mutlaka oluþmasýný
istiyoruz, bireylerin mutlaka ön plana alýnmasýný istiyoruz. Çünkü Þeyh Edebali'nin
bir sözü var, diyor ki; "Ýnsaný yücelt ki devlet yücelsin." Demek ki insaný, bireyi
mutlaka göz önüne alan bir temel anayasa, temel kanunlar yapýlmasý mecburiyeti
var. Þimdi konuþmacýlarýmýzdan Sayýn Salim Uslu Beyefendi'ye ben bazý konularda,
bazý sorular sormak istiyorum. Bu konuda bizi aydýnlatýrlarsa, tabi diðer kendi
söyleyecekleri dýþýnda, ben çok memnun olacaðým. Türkiye'de ilk defa herhangi bir
ihtilal olmadan yeni bir anayasa yapýlýyor. Ve bu taslak da, taslaðýn taslaðý deniyor
çünkü, hazýrlandý. Bütün kurumlara, Sivil Toplum Kuruluþlarý'na inþallah yakýnda
sunulacak ve münakaþalar baþlayacak. Ancak benim dikkatimi çeken bir þey oldu.
Gerek 1961 Anayasasý, gerekse 1982 Anayasalarý'nda halk ve birey pek fazla
yoktu. Daha çok kurumlar ön plana getirilmiþti. Kuruluþlar, anayasal organlar ön
plana getirilmiþti. Size göre bu yeni anayasada nasýl bir tutum izlenmeli ki, birey ve
halk daha ön plana gelmeli? Ýkincisi; hep anayasalarýn yapýlmasýnda toplumsal
uzlaþmalardan bahsediliyor. Acaba Türkiye'de hakikaten halk hürriyetler
konusunda, özgürlükler konusunda, vicdani düþüncelerin ortaya konulmasý
konusunda birbirleriyle uzlaþmaz halde mi? Yani halkla bir uzlaþmazlýk var mý?
Veya bu toplumsal uzlaþmayý isteyen insanlar hakikaten bugüne kadar yaptýklarý
uygulamalarda, toplumu ilgilendiren uygulamalarda hep uzlaþmayý birinci planda
aldýlar mý? Mesela 28 Þubatta biz bir devrim, postmodern devrim geçirdik. Orada
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
216
meslek okullarýyla ilgili bir uygulamaya geçildi, Ýmam Hatiplerle ilgili bir
uygulamaya geçildi, baþörtüsüyle ilgili bir uygulamaya geçildi. Acaba buralarda da
toplumsal uzlaþma gözetildi mi? Diðer bir olay da Türkiye'de bir mahalle
baskýsýndan bahsedilmeye baþlandý. Evvel bu rivayet yoktu, yeni çýktý ve devamlý
insanlar olasý, olmasý muhtemel bazý korkularla tedirgin ediliyor. Hakikaten bu
millet, bu kadar çok fazla birbirine düþman mý yetiþmiþ ki, mahalle baskýsýyla
insanlar þimdi korkutuluyorlar? Acaba bu sözcüðün altýnda baþka þeyler mi var?
Bu konuda da sizden bilgi almak istiyoruz. Ayrýca þimdi bu bir Kurucu Meclis ve
Kurucu Ýktidardan bahsediliyor. Size göre bunlarýn altýnda yatan asýl amaç ne
olabilir? Ayrýca Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin, vermiþ olduðu bazý kararlarýn,
Türkiye'de yapýlacak anayasadaki deðiþiklere mani olduðu söyleniyor. Bu
konularda da sizlerden bilgi almak istiyoruz. Bir de Sivil Toplum Kuruluþlarý adýna
çok konuþmalar yapýlýyor. Bu Sivil Toplum Kuruluþlarý anayasa konusunda da çok
büyük çalýþmalar yaptýlar. Belki bugünkü taslaðýn taslaðý olan anayasa taslaðýndan
da çok daha ileri derecede bu kuruluþlar anayasa taslaklarý hazýrladý. Acaba niye
bugünkü çýkan bu taslaða bu kadar fazla karþý çýkýlýyor? Bir de Türkiye'de kurumsal
uzlaþmalar konusunda ne diyorsunuz acaba? Toplumsal uzlaþmalarý zaten
anlatacaksýnýz ama kurumsal uzlaþmalar konusunda neler düþünüyorsunuz?
Süremiz 15 dakika. Ýnþallah sizlerin bu konuda bize geniþ malumatlar vereceðinize
inanýyorum. Buyurun efendim.
Salim USLU
Çok teþekkür ederim Sayýn Baþkaným. Aslýnda ben kendimce bir hazýrlýk yapmýþtým
ama tabi umduðumuza deðil bulduðumuza razý olacaðýz bu durumda. Sorulara
cevap vereceðim.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Kendi hazýrlýklarýnýzdan bahsedebilirsiniz mutlaka ama sorulara da cevap istiyoruz.
Salim USLU
Öncelikle hepinizi saygýyla selamlýyorum. Baðcýlar Belediye Baþkanýmýza ve
çalýþma arkadaþlarýna hasleten teþekkür etmek istiyorum. Çünkü son aylarda
hepimizin dikkatini çekiyor, bir korku pazarlanmaya baþladý, bir korku tacirliði
baþladý. korku pazarlayanlar bu vesayet tekerleri sürsün istiyorlar. Baský
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
217
mekanizmalarý çalýþsýn istiyorlar ve bir kýsým medya tekerleri de tiraj ve raiting
kaygýlarý giderilsin istiyorlar. Aslýnda biz bu korkulara çok alýþýðýz. Biraz da korku
yorgunu olduk. Bu ülkede yýllar yýlý komünizm korkusu ile zaman kaybettik. Sonra
bölünürüz korkusu, sonra irtica korkusuyla simgeler ve semboller buruþturuldu.
Bir çatýþma zemini oluþturulmaya çalýþýldý, çatýþma zemininin de neden
oluþturulmak istendiði belli. Belli kurumlar ve çevreler þartlarý olgulaþtýrýp,
þartlardan kendilerine görev tevdii etmek istiyorlar. Özelliklede koruma ve kollama
görevinin gerekçelerini oluþturuyorlar. Bunlar nitekim gazetelerde de, kitaplarda da
yazýldý. Aslýnda bu korkularýn arkasýnda tek bir korku var. Korkunun paketinde,
ambalajýnda ne yazarsa yazsýn, tek bir korku var, o da demokrasi korkusu. Kendi
insanýndan, kendi insanýnýn düþüncesinden, kendi insanýnýn aklýndan korkan bir
anlayýþ. Akýl dediðimiz þey, düþünce dediðimiz þey insan aklýnýn en kutsal
ürünüdür. Ýnsan aklýndan korkmak, aslýnda insandan korkmaktýr, geliþmekten
korkmaktýr, yenileþmeden, deðiþmeden korkmaktýr. O nedenle zaman zaman
topluma korku salmak, toplumu korku duvarlarýna hapsetmek gibi bildik senaryolar
tekrarlanýyor. Ýþte dün Ýran korkusu salýnýyordu, Cezayir korkusu salýnýyordu,
Arabistan korkusu salýnýyordu, bugün Malezya korkusu salýnmaya çalýþýlýyor.
Aslýnda korkularla toplumda bir yýlgýnlýk yaratýlmaya çalýþýlýyor ve bu yýlgýnlýkla
toplumun zihinlerinde demokrasi dýþý süreçlere zemin oluþturulmaya çalýþýlýyor. O
nedenle de bu korkularla sivil ve demokratik anayasa arayýþýna karþýn bir hedef
þaþýrtmasý yapýldýðýný düþünüyorum. Oysa ülkelerin kalkýnma stratejileriyle ülkenin
siyasi yapýsý ve siyaset gelenekleri arasýnda doðru bir iliþki vardýr. Bu iliþkiyi hangi
konsepte oturtacaksanýz ülkenin yarýnlarýný ona göre kuracaksýnýz, ona göre
kurgulayacaksýnýz demektir. Þimdi bakýyoruz ki, mevcut anayasa ülkenin birincilik
ülkesi olmasý, bir dünya devleti olmasý, etkin ve saygýn bir küresel aktör olmasý,
kendi içerisinde toplumsal barýþýný kurmasý, kendi içerisinde kalkýnma stratejilerini
gerçekleþtirmesi ve istikrarý yakalamasýna bu ülkenin anayasasý elvermiyor. Bu
ülkenin anayasasý izin vermiyor. Bundan dolayý da Türkiye bütün bir modernleþme
süreci boyunca, az önce Sayýn Baþkanýn da ifade ettiði gibi, anayasalarla toplumu
kontrol etmeye, kontrol edemediði yerde de kontrollü bir gerginlik yaratýlmaya
çalýþýlýyor. Bugün yaþadýðýmýz olay bu. Bundan dolayý da, her gün ortaya çýkmamýþ
bir taslak üzerinde spekülasyonlar yapýlýyor ve belirli kaygýlar, özellikle netameli
konular, tartýþmalý konular ve gündemler öne çýkartýlmak suretiyle toplumun bir
anayasa talebi ve ihtiyacý yeniden ötelenmeye çalýþýlýyor. Bundan dolayý ben
baþlangýçta Baðcýlar Belediyemize teþekkür etmek istedim. Ortada henüz bir taslak
yokken, herkes karanlýða karþý savaþ açma yarýþýna girmiþken, kurumlar ve
bireyler, belli kurumlara adeta bir sadakat yarýþýna sokulmuþken Baðcýlar
Belediyemiz, ben kendimi yetkin saymýyorum ama anayasa konusunda en etkin ve
en yetkin isimleri buraya davet etmek suretiyle, Sayýn Yargýtay Baþkanýmýz ve Sayýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
218
Milletvekilimizi buraya davet etmek suretiyle anayasanýn içeriðine yönelik bir
tartýþma baþlatmak istiyorlar. Bunu çok önemli bir giriþim olarak görüyorum. Keþke
bütün belediyeler, bütün siyasi partiler, bütün Sivil Toplum Örgütleri, bütün toplum,
kendi geleceðimizi ilgilendiren, çocuklarýmýzýn geleceðini ilgilendiren bir anayasa
tartýþmasýnýn içerisinde yer alarak, duruþumuzu, pozisyonumuzu, talebimizi ve
ihtiyacýmýzý dile getirebiliyor olsak. Sadece slogan atarak, sadece "Karþýyýz"
diyerek, sadece engellemeye çalýþarak, sadece kötüleyerek, özellikle de
cumhuriyet kavramlarýný ve kurumlarýný bir sopa gibi kullanarak, belden aþaðý
vurmak gibi bir yanlýþ yerine; bir anayasa nasýl olmalýdýr, toplumun beklentisi nedir,
anayasanýn çerçevesi hangi içerikte olmalý, hangi referanslara ve parametrelere
oturmalýdýr, bunu tartýþýyor olabilsek. Maalesef bunu yapmak yerine herkes kendi
konumuna göre pozisyon tutmaya, kendi pozisyonunu, kendi statüsünü, hatta
kendi fiyakasýný koruma altýna almaya çalýþýyor. Bu yöntemi son derece yanlýþ
bulmaktayým. Evet, bazýlarýnýn olmayabilir ama "Doðrusu bu acelecilik niye?"
diyenlere benim sözüm þu: Acelemiz var. Türkiye 1876'dan beri, Sened-i Ýttifak'tan
beri anayasa tartýþmalarý yaparak zaman kaybetmiþse ve bugüne kadar yapýlmýþ
hiçbir anayasayý toplum bizzati kendisi yapabilme þansýný elde etmemiþse, birileri
bizden daha iyi bizi bildiklerini düþünerek, birileri bizim özümüzün ve sözümüzün
ne olmasý gerektiðini bizden daha iyi planlayarak anayasa getirip bize
dayatmýþlarsa, doðrusu artýk Türkiye'yi üçüncü bin yýlda kendi anayasasýný yapan
çaðdaþ bir ülke olmanýn, çaðdaþ bir toplum olmanýn gereklerini daha fazla
ýskalamamak, daha fazla ötelememek gerektiðini düþünüyorum. O nedenle
acelemiz var. Bugünkü mevcut anayasa Türkiye'ye yakýþmýyor. Tamamen, Sayýn
Baþkanýn sorusunda da ifade ettiði gibi, haklarý ve özgürlükleri anayasanýn teminatý
altýna almak yerine, anayasanýn aksesuarý gibi anayasada kullanýp gerektiðinde
verdiði gibi, 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan sonra da alabilme hakkýný ve imtiyazýný
kendisinde gören bir anayasamýz var. Sözgelimi grev hakký anayasada tanýnmýþtýr.
Toplu sözleþme hakký, sendikalaþma hakký tanýnmýþtýr. 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan
sonra bunu kullanmanýn imkaný yoktur. Herkes siyasete katýlmak, siyasi parti
kurmak hakkýna sahiptir. 'Ama'lar ve 'Ancak'lardan sonra sizin siyasi parti kurma
hakkýnýz, siyaset yapma hakkýnýz çok kolaylýkla elinizden alýnabilir. Gerekçeler de
gayet basittir. Nemenem þey olduðu bugüne kadar anlaþýlamamýþ bir kamu düzeni,
bir kamu yararý, bir ulusal güvenlik, bir genel saðlýk gibi bir kýsým sözcükler
gerektiðinde hak ve özgürlüklerin önünü kesecek biçimde çok rahatlýkla
kullanýlagelmiþtir ve bunlar da çok enteresandýr siyasi konjonktür dikkate alýnarak
yapýlmýþtýr. Mesela 'Et ve Balýk Kurumu'nda benim sendikam bir grev kararý almýþtýr.
Benim sendikamýn aldýðý grev kararý ulusal güvenliðe aykýrý bulunduðu gerekçesiyle
ertelenmiþtir. Danýþtay'a itiraz etmiþizdir, Danýþtay da hükümetin görüþünü yerinde
bulmuþtur. Ama günün birisinde Et ve Balýk Kurumu özelleþtirilip ortadan
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
219
kalktýðýnda ne ulusal güvenlik tehlikeye girmiþtir ne genel saðlýk tehlikeye girmiþtir.
Demek oluyor ki normalde yargýnýn ve hukuk normlarýnýn tamamen objektif
kriterlere baðlý olarak yasa metninde yer almasý gerekirken burada tamamen
subjektif gerekçelerle hareket edilmektedir ve buna da bu anayasaya dayalý olarak
çýkartýlan yasalar ve bu yasalara göre hüküm veren yargý karar verebilmektedir. Ýþte
burada bireysel haklar ötelenmektedir. Anayasamýz özellikle devlet erkinin ayrýcalýðý
felsefesine dayalý olarak hazýrlanmýþtýr. Devlet erkinin ayrýcalýðý felsefesine dayalý
olarak hazýrlanan bir anayasa da doðal olarak bürokrasiyi, ister sivil bürokrasi olsun
ister üniformalý bürokrasi olsun, her türlü bürokratik tasarrufu da koruma altýna
almýþtýr ve ne yazýk ki koruma altýndaki bürokrasi halkýn beklentilerini, ihtiyaçlarýný,
taleplerini, önceliklerini, gelecek tasavvurlarýný kontrol etme, gerektiðinde
yasaklama, sýnýrlama hakkýný da kendisinde görmektedir. Bu nedenle mevcut '82
Anayasasý 'devlet için insan felsefesi'yle hazýrlanmýþtýr. Vaktiyle eski Genelkurmay
Baþkaný Sayýn Özkök, Yunanistan Milli Günü dolayýsýyla Yunanistan
Büyükelçiliðinde bir resepsiyona katýlmýþ ve aynen þöyle demiþtir "Hiçbir ülkenin,
hiçbir devletin komþularýný seçme hakký, tercih etme imkaný yoktur." Evet doðru bir
söz. Ama bu sözün biraz daha ilerisine gittiðinizde þöyle de düþünüyor olmanýz
lazým: Hiçbir devletin de kendi yurttaþlarýný tercih etme hakký ve imkaný yoktur. O
zaman kendi yurttaþlarýnýzýn farklý renkliliklerine, farklý kimlik kodlarýna, farklý
beklentilerine doðal olarak cevap veriyor olmanýz gerekir, dikkate alýyor olmanýz
gerekir, saygý gösteriyor olmanýz gerekir.
Bir diðer soru "Toplumsal uzlaþma mümkün mü?" Ben toplumsal uzlaþmanýn
bugüne kadar hiçbir anayasal çalýþmada, toplumu yakýndan ilgilendiren hiçbir
önemli kararda dikkate alýnmadýðýný gördüm. Hatta o kadar ki toplumun egemenlik
hakký olan seçimlere katýlma, seçme özgürlüðü bile zaman zaman zapt-ý rapt altýna
alýnmak istenmiþ ve toplum seçtiklerini birilerine beðendirmek zorunda kalmýþtýr.
En demokratik eylem olan seçimler ve seçim sonuçlarý bile belli çevrelerce beðenip
beðenmeme hakký çerçevesinde deðerlendirilmiþtir. Ben toplumsal uzlaþmanýn
gerekliliðine inanmakla beraber uzlaþmayý kimle yapacaðýmýz sorusunu da
tartýþmak gerektiðini düþünüyorum. Toplumsal uzlaþma toplumun farklý
katmanlarý, farklý kesimleri, farklý aidiyetleri, farklý kültürleri, farklý kimlikleri arasýnda
olur ve olmalýdýr. Ama devletle uzlaþma olmaz. Çünkü anayasa toplumla devlet
arasýnda yapýlmýþ bir sözleþme deðildir. Anayasa öðretisinde de bunun böyle
olmadýðýný zannediyorum. Bir baþka husus yapacaðýnýz bir anayasanýn temel
çerçevesi bellidir. Birilerinin mahalle kaygýsý yada baskýsý bir anayasanýn kriterlerini
oluþturamaz. Türkiye eðer bir dünya devletiyse mevcut anayasasýnýn 90.
maddesine göre imzaladýðý ve taraf olduðu uluslararasý sözleþmeler aslýnda bizim
anayasamýzýn temel çerçevesini, temel parametrelerini oluþturmaktadýr. Þimdi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
220
sormak istiyorum "Avrupa Sosyal Þartýný dikkate alan bir anayasa hazýrlayacaksak
bunu kiminle, niye uzlaþacaðýz?" Ýnsan Haklarý Sözleþmesini dikkate alan, temel
kriter olarak benimseyen bir anayasa yapacaksak, yapmak zorundaysak kiminle,
ne diye uzlaþacaðýz? O nedenle ben uzlaþmanýn da herkesle, her kesimle, her
kurumla mutlak gerekliliðine inananlardan deðilim ve hatta uzlaþma yaklaþýmýný da
biraz da saçma bulanlardaným.
Bir diðer husus da "Mahalle baskýsý var mý?" Evet bu ülkede mahalle baskýsý var.
Bu mahalle baskýsýný biz çok çektik. Mahalle baskýsýný nerede görüyorsunuz? Parti
kapatmalarda mahalle baskýsý var. Medya bir söylenti üretiyor sonra o söylenti delil
olarak kabul ediliyor sonra o deliller üzerinden hükümler ihdas ediliyor, kararlar
veriliyor. Ýþte bu mahalle baskýsý. Düþüncesini açýkladýðý için kimi gazetecilerin
cezaevine sokulmasý kimi dergilerin kapatýlmasý var. 'Ayýþýðý Operasyonu'nu
açýkladý diye, bir darbe giriþimini açýkladý diye bir derginin kapatýlmýþ olmasý tam
da mahalle baskýsýna tekabül etmektedir yada kýlýk-kýyafetinden dolayý çocuklarýn
üniversiteden atýlmasý tam da mahalle baskýsýna, ikna odalarýna sokulmasý tam da
mahalle baskýsýna tekabül etmektedir. Ve baþka bir husus daha, üniversitede
görüþünü açýklayan akademisyenler_rahmetli Bülent Taner bunlardan bir tanesidir
ve çok daha fazla örnek vermek mümkün_ düþüncesini açýkladýðý için yada
herhangi bir yayýn organýnda görüþlerini açýkladýðý için, bilimsel yayýnlar yaptýðý için
üniversiteden kovulan akademisyenlerin sayýsý az deðildir ve iþte bu da mahalle
baskýsýdýr. Hatta býrakýn onu düþüncelerini yazdýðý için iþten atýlan gazetecilerin
sayýsý bu ülkede hiç de azýmsanacak miktarda deðildir, iþte bu da mahalle
baskýsýdýr. Bu ülkede bir mahalle baskýsý vardýr. Özgürlüklere karþý, bireysel haklara
karþý, düþüncelere karþý, farklýlýklara karþý bir mahalle baskýsý vardýr. Ýþte demokrasi
korkusu da buradan kaynaklanýyor diye düþünüyorum. Ha, bu toplumun
kendisinde mahalle baskýsý var mý? Hayýr. Türk toplumunun modernleþme sürecine
baktýðýmýz zaman Türk toplumu farklýlýklarý, ayrýlýklarý kendi içerisinde çok rahatlýkla
tolere edebilmek kültürüne sahiptir, geleneðine sahiptir ve toplumdaki farklýlýklar
hiçbir zaman bir baský görmemiþtir. Bunu da böylece ifade etmek istiyorum.
Bir son olarak da iki nokta var; Kurucu Meclis olayý. Ben þahsen Kurucu Meclisin
gerekliliðine inanmýyorum. Belki Sayýn Baþkaným farklý düþünüyor. Türkiye'de
Kurucu Meclisin koþullarý yoktur. Henüz yeni oluþmuþ bir parlamento, dinamik bir
parlamento, zinde bir parlamento vardýr. Toplumun %85'ten fazlasýnýn bu
parlamentoda temsil edilmesi söz konusudur ve Kurucu Meclisi gerektiren bir
darbe ya da ihtilâl atmosferi de yoktur. O halde bu zinde parlamento pekala yeni bir
anayasa yapabilir. Anayasa yapýmýný Kurucu bir Meclis kuralým, oluþturalým ya da
uzlaþma komitesi oluþturalým, oraya havale edelim demek, toplumun anayasa
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
221
talebini ertelemek, ötelemekten baþka bir þey ifade etmez. Bugüne kadar TBMM'de
çok defa uzlaþma komisyonlarý kurulmuþtur, uzlaþma komisyonuna giden hiçbir
yasa, hiçbir reform Meclis Genel Kurulu'na gelememiþtir. Bu nedenle ben Kurucu
Meclis fikrine karþýyým.
Bu anayasa niye bu kadar çok tartýþýlýyor? Niye bu kadar çok gürültü çýkýyor? Ben
bunun tek bir sebebi olduðunu düþünüyorum. Bugüne kadar Türkiye'de o kadar
çok anayasa tartýþmasý, o kadar çok anayasa teklifi olmuþtur ki. Mesela bir
çoðunuzun hatýrlamadýðý anayasa tekliflerinden bir tanesi de
konfederasyonumuzca yapýlmýþtýr, 1992 yýlýnda. Bir anayasa sempozyumu yaptýk,
orada bir görüþ ortaya çýkarttýk. Ama toplumda bu kadar tartýþýlmadý. TÜSÝAD'ýnki
tartýþýlmadý, Barolar Birliði'ninki tartýþýlmadý, CHP'ninki tartýþýlmadý, hiçbirisi,
TOBB'unki tartýþýlmadý. Peki niye þimdi bu kadar çok tartýþýlýyor? Bunun bir tek
sebebi var, tek bir tek sebebi. O da þu; þu andaki Mecliste bulunan mevcut siyasi
irade, bu eskimiþ cunta anayasasýný deðiþtirebilme gücüne ve kudretine sahiptir.
Bundan dolayý bu anayasa çalýþmalarý bu kadar çok ciddiye alýnmaktadýr, bundan
dolayý bu anayasa çalýþmalarý gerçekten baþarýya ulaþacak korkusu hakimdir.
Tartýþmanýn temel sebebi budur. Þüphesiz bu tartýþmalarýn içersinde iyi niyetli
olanlarýn görüþlerine saygý duymak ve dikkate almak gerekir.
Son olarak da Sivil Toplum Örgütleri bu anayasa tartýþmalarýnýn neresinde? Evet,
Sivil Toplum Örgütleri bu anayasa tartýþmasýnýn kýyýsýndan, köþesinden içerisine
girdiler. Ama gerçekten Sivil Toplum Örgütleri ne kadar sivil, ne kadar sivil bir
anlayýþa, felsefeye sahipler o da tartýþma konusu. Þu elimdeki gazete ilaný 24 Eylül
2001 tarihinde gazetelerde yayýmlanmýþ bir ilan. Yani 2001, bundan 6 sene, 7 sene
önce yayýmlanmýþ bir ilan. Burada TOBB'un imzasý var, TÜSÝAD'ýn imzasý var,
Türkiye Ýþ Verenler Konfederasyonu'nun imzasý var, Esnaf Sanatkarla
Konfederasyonu'nun imzasý var, Türk-Ýþ'in imzasý var, DÝSK'in imzasý var, Hak-Ýþ'in
imzasý var. Orada biz diyoruz ki; "Demokrasi, barýþ ve özgürlük içerisinde yaþayan,
insan haklarýna saygýlý, yüksek yaþam düzeyine, eðitim, saðlýk ve çevre kalitesine,
rekabet gücü yüksek bir ekonomiye ulaþmýþ, güçlü ve güvenli bir ülke olma
yolunda adým atmak için anayasanýn deðiþtirilmesine 'Evet' " diyoruz. Þimdi TÝSK
Konfederasyonu 4Eylülde bir açýklama yaptý. "Hükümet programýný takdirle
karþýlýyoruz" dedi, "Destekliyoruz" dedi. Hükümet programýnýn 8.sayfasýnda Sayýn
Baþbakanýn, yeni anayasanýn çerçevesine dair görüþleri var. Bunu "Destekliyoruz"
dedi. Bir baktýk 19Eylülde TÝSK yeni bir açýklama yaptý. "Efendim bu anayasa
tartýþmalarý yýpratýcý olmuþtur, ertelensin." Þimdi 2001'deki imza TÝSK'e ait, 4Eylül
2007 tarihli bildiri TÝSK'e ait, 19Eylül tarihli TÝSK'e ait. Peki TÜSÝAD nerede burada?
TÜSÝAD da bir baþka alem. TÜSÝAD da buna imza atan bir örgüt. Avrupa Birliði
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
222
reformlarýnýn gerçekleþtirilmesi gerektiði konusunda ýsrarla talepte bulunan ve bu
konuda Avrupa'ya seferler düzenleyen bir örgüt. Geçtiðimiz günlerde TÜSÝAD da
anayasa tartýþmalarýnýn ertelenmesini istedi. Bunun ne anlama geldiðini ben
yorumlayamýyorum. Ama herhalde tutarlýlýk adýna, tutarlý davranmak adýna bir Sivil
Toplum Örgütü için en azýndan ayýplanmasý gereken bir tutarsýzlýk diye
düþünüyorum. Son sözüm þu Sayýn Baþkaným: Biliyorsunuz Cumhuriyet öncesi
Yeniçeri Ocaklarý vardý ve yeniçeriler her fýrsatta padiþahýn aldýðý kararlara,
uygulamak istediði kararlara hoþlarýna gitmiyorsa, "Ýstemezük" diyorlardý. Bugünkü
Sivil Toplum Örgütleri, bugünkü Demokratik Örgütlerin tamamý da çaðdaþ Yeniçeri
Ocaklarý gibi beðenmedikleri, hoþlarýna gitmeyen durumlarda "Ýstemezük"ten baþka
bir þey ifade etmiyorlar. Oysa yapýlmasý gereken þey, bu bilgi çaðýnda, bu çaðdaþ
dönemde yapýlmasý gereken þey; ortak akýlla toplumun ihtiyacýna cevap verecek
çaðdaþ, sivil, demokratik, katýlýmcý bir modern anayasa yapmaktýr. Cumhuriyetin
84.yýlýna yakýþan bir anayasamýz olsun isteyen herkes çamura yatmak yerine, usül
tartýþmalarý yerine esasa geçip, bir anayasanýn olmazsa olmazlarý konusundaki
görüþlerini ortaya koymalýdýrlar. Teþekkür ederim.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Evet, biz de çok teþekkür ediyoruz. Biraz vakti fazla geçtik ama Hocam size ona
göre inþallah arkadaþýmýzýn kullandýðý hakka yakýn bir zaman da size vereceðiz.
Yalnýz size hem halkýn hem de bizim soracaðýmýz bazý çok önemli sorular var.
anlatýrken bunlara da cevap verirseniz çok memnun oluruz.
Birincisi; sivil bir anayasa, þu anda üzerinde çalýþýlýyor. Size göre sivil bir anayasa
taslaðý nasýl hazýrlanmalý, kim yapmalý? Acaba bir ihtilâl sonucunu mu beklemeli,
yoksa yeni bir olayýn sonucu mu beklenmeli? Yoksa, acaba bu toplumun seçtiði
meclis, topluma güvenip o meclisin yaptýðý anayasanýn da toplum için olabileceði
düþünülebilir mi? Ýkinci sorumuz; 1982 Anayasasýnýn yeni bir anayasa yapmaya
imkan tanýmadýðý konusunda bazý bilim adamlarýnýn ve Sivil Toplum Örgütlerinin
görüþleri var. Bu 175. madde ve diyorlar ki; ya bir asli Kurucu Ýktidar veya Kurucu
Meclis bunu mutlaka yerine getirmeli. Ýnsanlarýn seçtiði meclisin bunu yapma
yetkisi, milletin seçtiklerinin bunu yapma yetkisi olmasa gerekir diye, bunu tabi açýk
söylemiyorlar ama sanki bu anlam tersinden çýkýyor gibi geliyor. Bir de, anayasalar
bir magnakarta gibi, bazý seçkinlerle kral arasýndaki bir anlaþma mýdýr? Birbirinin
haklarýna saygý gösterme senedi midir? Yoksa devletle birey arasýnda mý, yoksa
bireylerin kendi aralarýndaki hukuklarýný mý ilgilendirir? Çünkü bunlar çok büyük
kesintilere anayasadaki bazý maddelerin sonradan kesintilere uðramasýnýn sebebi
þu, deniyor ki; "Bu halka bol geldi biraz daraltalým." Onun üzerine 'Ancak'lar ve
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
223
'Ama'lar geliyor ve bunlardan sonra sýralananlar da maddeyi olduðu gibi alýp
götürüyor. Diðer bir sorumuz da Hocam, 1924, 61 ve 82, tabi arada birçok
anayasa maddelerinde deðiþikler oldu, bu anayasalarda egemenlik ne þekilde ifade
edilmiþti? Ve egemenlik hakikaten güzel bir anayasada yerini nasýl almalý? 1924
Anayasasýný biliyoruz, 61 Anayasasýný biliyoruz, 82 Anayasasýný biliyoruz. Ve
Türkiye'de Anayasa Mahkemesi, Danýþtay, Yargýtay gibi kuruluþlar da bu
egemenliðe bazen girip çýkýyorlar, þu anda da mevcutlar içinde. Bu konuda da
görüþlerinizi almak istiyoruz. Ayrýca yeni bir anayasa hazýrlandý ve halka sunuldu,
halk da kabul etti. Acaba, tabi olasýlýklarý hep düþünüyoruz, Anayasa
Mahkemesinin kuruluþu belli, kanunlarý belli, usül dýþýnda bunu ruha aykýrýlýktan
iptal etme yetkisi olabilir mi? Birkaç yazý okuduk da onun için size bu soruyu bir
ilim adamý olarak Hocam soruyoruz. Bir de yeni anayasa topluma sunulurken
tartýþmalar olacak. Halbuki bizim ceza kanunumuzda, siyasi partiler kanununda
çok ciddi bazý kýsýtlamalar var. Mesela bazý diyelim ki; baþörtüsüyle ilgili veya diðer
konularda söz söylemeleri parti kapatma sebebi olabiliyor. Acaba bu siyasi
partilerin çýkýp halka anayasayý benimsemesi veya benimsememesi konusunda
söylediði sözlerden dolayý ilerde tutup da bu siyasi partilerin kapatýlmasý için
Anayasa Mahkemesi bir dava açabilir mi? Bimuhtemel……?????? bir soru belki
ama gerek ceza kanunundaki gerekse siyasi partiler kanunundaki olaylar da göz
önüne alýnarak bunlarý da size sormak istiyorum. Ayrýca maalesef Türkiye'de
yasama, yürütme ve yargý ekleri arasýnda çok fazla sýnýr ihlalleri oluyor Hocam.
Bazen bakýyorsunuz yargý yasamanýn da yerine geçebiliyor. Bir kanunu iptal edip
ondan sonra çok rahat bir partinin kapatýlmasý hakkýnda karar verebiliyor. O kanun
kapatýlmaya mani olduðu için ki, biz bunu 1990'lý yýllarýn sonlarýnda gördük. Daha
önceden de gördük. Bir de þu var; Türkiye'de 24 parti kapatýlmýþ þimdiye kadar.
Bizim tespitimiz, yanlýþ olabilir. Ama ben bakýyorum Almanya'da faþizmden dolayý,
Ýtalya'da birer tane, zaten zannediyorum Ýngiltere'de hiç yok, Ýspanya'da da iki kere
herhalde parti kapatmasý olmuþ ki, Ýspanya en son demokrasiye geçen ülkelerden
birisi. Bu konuda düþüncenizi almak istiyoruz. Bu sýnýr ihlallerinden dolayý da
partiler maalesef çok kapatýlýyor. Bir de þunu söylemek istiyorum; þu anda en çok
toplumsal uzlaþma dile getiriliyor. Sayýn Süleyman Demirel bir söz söyledi
geçenlerde, diyor ki; "1982 Anayasasý %92'yle kabul edildi." Nasýl kabul edildiði
konusunda demagojiye girmek istemiyoruz ama, diyor; "Þimdi %50'yle bu anayasa
kabul edilirse ne olacak?" Yani %92, %50'den daima yüksektir anlamýnda… Bu
konuya da bir açýklýk getirilmesini istiyoruz biz ve teþekkür ediyorum. 20 dakika
zamanýnýz Hocam.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
224
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Sayýn konuklar, Sayýn Baþkan o kadar çok soru sordu ki, sorgu meleklerini aþtý gibi
geliyor bana. Nereden baþlayacaðýmý bilemiyorum. Yalnýz hemen bir noktaya
deðinmek istiyorum, Sayýn Demirel sözünden hareketle bir noktaya deðinmek
istiyorum. 1982 Anayasasý'nýn kabul biçimi meþru deðildir. O nedenle %92 oy
aldýðý yolundaki söz, hiçbir hukuksal dayanaðý olmayan bir sözdür. Nedeni þudur:
Bu anayasa halk oyuna sunulurken anayasaya karþý görüþ bildirmek suç idi, bir. Ýki,
bu anayasa benimsenmediði taktirde askeri rejimin süreceði inancý topluma
yansýtýldý. Üç, bu anayasa hakkýnda sürekli övgüler yazýldý. Zaten öyle yapýlmak
zorundaydý. Bir baþka deyiþle, beyinler yýkanmaya çalýþýldý. Dördüncü veya beþinci
bir nokta, bu anayasa oylamasý oylama yapýlýrken de sakattý. Çünkü oylamalarýn bir
ilkesi vardýr. Oylama gizlidir, tasnif açýktýr. Bu anayasaya mavi oy verenler, yani
"Hayýr" diyenler zarflarýn içinden bu "Hayýr"ýn görüldüðünü gördüler. Oylarýný
kullandýktan sonra orada bulunan görevlilerden birinin adlarýnýn baþýna bir iþaret
koyduðunu da gördüler. Demek ki, anayasa oylamasý da sakattý. Ve son bir olay
olarak söyleyeyim, bu anayasa yeryüzünde görülmemiþ bir oylamayla kendisi
gözledi. Nedir o? Ayný oyla hem Devlet Baþkaný seçildi hem anayasa onaylandý.
Þimdi bir yurttaþ diyelim ki, Devlet Baþkanýný seviyor ama anayasaya katlanmýþ
oluyor ya da tersi, Devlet Baþkanýný istemiyor, anayasayý istiyor. Bunu sadece Tanrý
biliyor. Bu bir bilmecedir. Onun için hiç kimse kendi kendini aldatmasýn, 1982
Anayasasý biçimsel açýdan 1999 Adli Yýl konuþmamda da söylediðim gibi meþru
deðil gayri meþru bir anayasadýr. Maddi açýdan bu anayasa nasýl bir anayasadýr
diye sorarsanýz, anayasalar meþru devlet gücünü kullanan devlete karþý bireyin hak
ve özgürlüklerini güvence altýna almak için yapýlýrlar. Varlýk nedenleri budur. Bu
anayasa ise, 1982 Anayasasý ise, bireyden kuþkulanan devletin kendi gücünü
bireye karþý güvence altýna almak kaygýsýný ve ruhunu yansýtýyor. Anayasa
kavramýyla ters düþüyor. Bu nedenle, yine 1999 konuþmamda dedim ki; Türkiye,
görünüþte anayasasý olan, anayasalý bir devlet anayasal bir devlet deðildir. Bu
görüþlerimden bugün de hiçbir ödün vermiyorum, bu görüþlerimde bugün de
direniyorum. Onun için %50'ymiþ, %60'mýþ, hiç kimse kendi kendini aldatmasýn.
Bu anayasanýn ömrü de bitmiþtir. Zaten 82'de bitmiþti ama o günden beri
katlanýyoruz. Mutlak mutlanla batýl bir anayasadýr. Ancak yeni yasa yürürlüðe
girinceye kadar da biçimsel açýdan bu anayasa yürürlüktedir, geçerlidir ve bir
hukukçu olarak beðenmeseniz de bu anayasaya uymak zorunda olduðunuzu
söylemek zorundayým. Bu konuda söyleyeceklerim bunlar, yalnýz hemen bir þey
söylemek istiyorum. Þimdi bir anayasa söz konusuysa elbette tartýþýlacaktýr. Buna
çok olumsuz, sizleri ürperten, sizleri "Bu da olur mu?" biçiminde tepkilere götüren
görüþler de ileri süreceklerdir. Þimdiden bunlara herkesin hazýr olmasý gerekir.
Zaten düþünceyi açýklama özgürlüðünün temelinde bu vardýr. Her gün birbirinize
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
225
"Nasýlsýnýz, iyi misiniz, günaydýn" gibi düþünceler için deðildir düþünceyi açýklama
özgürlüðü. Toplumu sarsan görüþler içindir. O nedenle hiçbir düþünceyi
sýnýrlamadan, hiç kimseye yasak getirmeden ne söylerse söylesin sabýrla dinlemeli
ve herkes bunu deðerlendirmelidir. Bu yanlýþtýr, gerisi yanlýþtýr. Ben burada bunu
söylemek mecburiyetindeyim. O nedenle %100 bana ters düþen bir insanýn görüþü
ortaya atýldýðýnda, o görüþün susturulmasýna veya kýnanmasýna razý olmamamýz
gerektiðini de hepinize açýklamak gereðini duyuyorum. Bu bakýmdan herkes
konuþacaktýr. Çünkü bu anayasa daðdaki çobandan, sokaktaki iþçiden
Cumhurbaþkanýna kadar herkesin anayasasý olacaksa ve herkes bu anayasayla
yönetilecekse devlete karþý hak ve görevlerini ve bu arada özgürlüklerini bilecekse
tartýþmaya katýlacaktýr. Niye anayasayý halka sunuyorsunuz? Deðerlendirsin diye.
Sadece seçkinler yapmýyor dikkat ederseniz anayasayý. Sadece seçkinlerin oyuna
sunmuyorsunuz. O halde bunlara alýþacaðýz. Bir baþka noktayý da vurgulamak
gereðini duyuyorum. Türkiye birbirinden kuþkulananlar ülkesi haline
dönüþtürülmüþtür, bu yanlýþtýr. Birbirimizden kuþkulanmayý býrakalým. Ben tartýþma
kültürünün Türkiye'de geliþmesini ve geliþtirilmesini isteyen birisiyim ama tartýþma
sövüþmeyle baþlýyor sonra dövüþmeye dönüþüyor. Bu yanlýþtýr. Karþýlýklý olarak
düþüncelerimizi tartarsak o zaman tartýþma olur. Tartmadan birbirinizi dinlerseniz
o tartýþma olmaz. Kendi kendinize monolog olur o. Karþýdakini dinlemiyorsunuz,
onun görüþünü çürütecek yerde bazen onu çürütmeye çalýþýyorsunuz. Bunlar
yanlýþ. bunlardan vazgeçelim. Bu iktidarýn bence en güzel yapmýþ olduðu
iþlemlerden bir tanesi, Ergun Özbudun çapýnda bir hukukçuya bu iþi emanet
etmesidir. Ergun'un tebrike ihtiyacý yoktur. Ancak iktidar O'nu bulduðu için kendisini
tebrik ediyorum. Çünkü Ergun benim sýnýf arkadaþýmdýr, onun için söylemiyorum
ama son derece parlak bir hukukçudur. Yurt dýþýnda en çok kendine referans
yapýlan bir hukukçudur. Ve Türkiye'de çok az okunduðu için bütün kitaplarýný da
Ýngilizce yazmýþtýr. Sadece öðrencileri için Türk Anayasa Hukuku yazmýþtýr. Ve
dünyada çok tanýnan bir hukukçudur, son derece de saðlamdýr. Ve hiçbir iktidarýn
buyruðunda olmadýðýna da inanýyorum. Çünkü bilim adamlarý bilimin
buyruðundadýrlar. Bilimi teslim almazlar, bilime teslim olurlar. Nizam-ül Mülk'ün bir
sözü vardýr: "Ýyi bilim adamlarý sultanlarla düþüp-kalkmayanlardýr, iyi sultanlar bilim
adamlarýyla düþüp kalkanlardýr." Onun için ben Ergun'un bu açýdan iyi bir bilim
adamý olduðunu hepinize duyurmak isterim, bu benim için önemli bir güvencedir.
Türkiye'de 15 günden beri birileri çürütülmeye çalýþýlýyor. Ama düþünce deðil,
insanlar… Bu yanlýþ, bu çok çirkin de. Düþünceleri kýnamanýn ötesine geçiyoruz
bakýn. Kiþiliklere saldýrýyoruz. Bunlar yanlýþ, kaba davranýþlar ve doðuluca
davranýþlardýr. Þimdi bakýn, ben tabi kendi alanýmýn içinde kalmak isterim ama
Ýslam'ýn temel felsefesi, özellikle bütün tek Tanrý'lý dinlerin bir temel felsefesi vardýr.
O da þudur: Bir; ne deniyor? Her þeyin egemeni Tanrý'dýr. Bununla ne diyor biliyor
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
226
musunuz Tanrý? Diyor ki padiþahlara, "Senin üzerinde ben vardým, benim çizdiðim
çizgiler içinde davran." Hukuk devleti budur iþte. Yani "Akla, hukuka uy" diyor. Ýki;
"Mutlak bilgiyi ben bilirim" diyor ve her bireye diyor ki; "Bildiðini kimseye dayatma,
yanýlabilirsin. Seninki mutlak deðil, görece, geçici" diyor. Bakýn bu çok önemli.
Onun için her birey görüþünü söylerken, görüþünün çürütülebileceðini peþin peþin
kabul etsin. Üç; diyor ki, "Bütün her þeyin sahibi benim." Burada da birilerine
yollama yapýyor. Diyor ki; "Sen bir þeylere sahip olabilirsin yeryüzünde, zengin de
olabilirsin ama geçici haberin olsun. Çünkü ölümlüsün" diyor. Þimdi bakýn bu
felsefe içerisinde düþünceyi kýnamak yoktur. Kim ki, düþünceyi kýnar, kim ki
düþüncesinden dolayý bir baþkasýnýn görüþlerinden daha çok amaçlarý peþine
düþerse kendisini Allah'a þirk koþmuþ olur. O amaç Tanrý'nýn iþidir. Benim amacým
kötü olabilir, söylediðim doðru olabilir. Amacým iyi olur, söylediðim yanlýþ olur.
Onun için saðlýklý bir tartýþmanýn kurallarýna uymak zorundayýz. Türkiye ne yapmak
istiyor? Anayasa yapmak istiyor. Kim için? Halk için yapmak istiyor. Bir parti için,
partiler için deðil arkadaþlar. Öyle bir anayasa yapacaksýnýz ki, bu anayasa 100 yýl
yaþamalý. Bakýn biz sýk sýk anayasa deðiþtiriyoruz. Niye? 1921 Anayasasý'ný yaptýk,
1876'dan baþlayýn. Ýlk darbeyi padiþah vurmuþ. Bir yýl içinde vurmuþ hem de, bir
yýl bile olmadan. Pat diye "Meclisi feshettim" diyor, bitti. Kaç yýl 1908'e kadar. Ve
anayasa hiç uygulanmýyor. Hani kýzýyoruz ya rahmetli Özal'a. "Anayasa bir kere
çiðnenmekle bir þey olmaz" demiþti. Elbette çok saçma bir þey, hele bir devlet
baþkaný demiþse, bu bir devlet baþkanýný bile düþürecek kadar büyük hatadýr onu
söyleyeyim. Batýlý bir ülkede bunu söyleyemezsiniz, söylediniz mi gitmek
zorundasýnýz. Þimdi bakýn, buradan þuna varmak istiyorum: Demek ki, anayasalara
kimi politikacýlar "Dostlar alýþ-veriþte görsün, bizim anayasamýzda var" desinler
diye bakýyorlar. Hayýr, öyle deðil. Anayasanýn adý, bizde anayasa denmiþtir, sanki
yasalarýn anasý. Bir bakýma doðru. Hayýr, kurucu yasadýr anayasa. Neyi kurar?
Devlet örgütünü kurar ve örgütü kurarken devlete der ki, "Ýnsan hak ve
özgürlüklerini de dikkate alacaksýn, þu sýnýrlarda kalacaksýn, hukukun içinde
olacaksýn. Aksi taktirde meþruluðunu yitirirsin" diyor devlete. Dediði bu. Þimdi ben
bir gün Sayýn Demirel'i ziyaret etmiþtim, kitabýmý da takdim ettim, bir-iki yýl önce
basýna son baskýsýný verirken, kitabýn üstünde "Hukukun Üstünlüðü" kelimelerinin
üstüne de parmaðýný bastý dedi ki bana; "Sami Bey þunu bir gerçekleþtirirsek,
hukukun üstünlüðünü, bu iþ bitecek" dedi. "Haklýsýnýz" dedim. "Kolay olmuyor ama
haklýsýnýz" dedim. "En çok da görev size düþüyor" dedim. Aradan bir ay geçti, bir
olay dolayýsýyla Sayýn Demirel ne dedi biliyor musunuz? "Devlet bazen rutin dýþýna
çýkabilir" dedi. Hayýr, devlet rutin dýþýna çýkamaz. Halk çýkabilir ama devlet halký
rutin içinde tutacaktýr. Devletin iþi o. Yanlýþlýða bakýn. Böyle bir þey olabilir mi?
Hikmet-i Hükümet'ten bahsediyorlar. Ben kýrk yýllýk meslek yaþamým içerisinde, tabi
devletteki, hala sürüyor mesleki yetkinliklerim ama devletin dýþýndayým þimdi,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
227
Hikmet-i Hükümet diye bir þeye rastlamadým. Niye kimileri rastlýyor, ona da aklým
ermiyor benim. Hikmet-i Hükümet diye bir þey yoktur. Hikmet-i Hükümet bir
aldatmacadýr, maskedir, sahtekarlýktýr açýk konuþayým. Buradan tabi çok önemli
þeyler söylemek istiyorum. Siyasi partiler diyorsunuz, Türkiye rekor üstüne rekor
kýran bir ülke. Nedir o? Siyasi partileri kapatma rekoru dünyada bizdedir. Yani
partileri olan ülkeler arasýnda yeryüzünde birinciyiz biz. Baþka birinciliklerimiz de
var. 8 Temmuz 1999 yýlýnda Türkiye Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi tarafýndan bir
gün içinde 11 kez mahkum edilmiþtir. Bu bir rekordur. Böyle rekoru da baþka yerde
bulamazsýnýz. Yine Türkiye, 2005 yýlýnda 59 dava gelmiþtir Avrupa Ýnsan Haklarý
Mahkemesi'nin önüne düþünceyi ihlâl etti diye, 39 tanesi Türkiye'ye aittir. Gerisi 45
ülke arasýnda paylaþýlmýþtýr. Yani 11 tanesi. Yani %78'i bize ait. Böyle bir ülkeyi
adam niye alsýn Avrupa Birliði'ne? Girecekseniz kendinize çeki-düzen verirsiniz.
Benim koþullarým þu diyor. Sonra çýkýyorsunuz "Aaa sen þunu istiyorsun" diye.
Önce koþullarýnýzý yerine getirin, onlarýn söyleyecek lafý kalmasýn, o zaman bastýrýn.
Þimdi adam sizin karþýnýza geçip "Peki bu 39 dava neyin nesidir?" dediði zaman ne
cevap vereceksiniz? Böyle bir þey olabilir mi? 1982 Anayasasý'yla Türkiye 2000'li
yýllara girmemeliydi. Girmiþtir, yanlýþ yapmýþtýr. Ben istedim ki, 2002 iktidarý ilk
önce anayasadan baþlasýn. Çünkü diðer yasalardan önce onu yapmak
gerekiyordu. Bir ceza yasasý yapýyorsunuz, ceza yasasýnda eski yasanýn 159.
maddesinin sadece sayýsý deðiþiyor, 301 oluyor. Böyle bir þey olabilir mi? 312'yi
de dönüyorsunuz 216 yapýyorsunuz. Ondan sonra hükümlülük kararlarý devam
ediyor. Avrupa Birliði de diyor ki, "Þunu düzeltin artýk." Ve biz bekliyoruz. Neyi
bekleyeceksiniz? Deniyor ki, "Yeni bir yasa yaptýk, bir müddet daha bakalým
uygulamaya…" Hayýr, uygulamaya bakamazsýnýz. Bakýn buradan söylüyorum,
kimseyi de kimsenin aldatma hakký yoktur. Çünkü 312 ve 159. maddeler olduðu
gibi alýnmýþtýr. Biz bunu 80 küsur yýldýr uyguluyoruz, 81 yýldýr uyguluyoruz. Bunun
nesini bekleyeceksiniz? Uygulama neyi deðiþtirecek? Bugüne kadar
deðiþtirmemiþ. Uygulamayý savunmuyorum, uygulamada büyük hatalar var, onu
da söyleyeyim. Ama uygulamayý deðiþtirmek zorunda býrakacak yasal deðiþiklikleri
yapmak zorundasýnýz. Bu kadar basit. Milletvekilimizi bulmuþken söylüyorum
bunu. Onun için kaçmak yok. 301'i deðiþtirmediðiniz sürece bu hükümlülükler
devam edecektir ve Türkiye de hüküm üstüne hüküm yiyecektir. Ben böyle bir
ülkede yaþamak istemiyorum. Özgür bir ülkede yaþamak istiyorum. Yýllardýr bunun
kavgasýný veriyoruz. Gelin bu kavgayý yasal çerçevede bitirelim. Bu kadar basit bu.
Önce anayasa yapýlmalýydý, yapýlmamýþtýr. Türkiye 5 yýl geç kalmýþtýr. Ama þimdi
yapýlma giriþimini onaylýyorum, katýlýyorum, yürekten destekliyorum.
Þimdi bana soruyorlar sýk sýk televizyonlarda, þurada-burada; "Anayasa þöyle…"
Kesin metin olmadan konuþmam ben. Çünkü bilim adamlarý size bir öneri getiriyor,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
228
diyor ki; "Biz böyle düþündük, buyurun. Ondan sonraki sizin iþiniz." Diyecek ki,
yetkili kurum, Siyasal Ýktidar, Kurucu Ýktidar vs. onlara da geleceðiz, diyecek ki;
"Kesin metin þudur." Ondan sonra tartýþmaya baþlarýz. Kesin olmayan metin
üzerinde ben niye tartýþayým? Yani niçin enerji tüketeyim? Açýk konuþalým. Niye
tartýþayým? Nasrettin Hoca'ya sormuþlar, merkebin üzerinde; "Merkebin kaç ayaðý
var?" Ýnmiþ Hoca "Bir, iki, üç, dört." Biz hukukçular böyleyiz. "Nasýl olsa biliyoruz"
demeyiz, göreceðiz onu. Metni göreceðiz, ondan sonra konuþuruz. Niye
konuþayým boþ yere? Ben onun için, konuþmak için araþtýrmalara giriþmem
gerekir. O metni bitirip deðiþtiriverirsiniz, belki bütün yapmýþ olduðum çalýþmalar
boþa gidecek. Onun için diyorum ki, metin gelsin ondan sonra.
Þimdi o kadar çok sorular sordunuz ki, magnakarta falan deðil, onlar geçmiþ
dönemlerde. Egemenlikten bahsettiniz. Türkiye 1919'dan sonra aslýnda
cumhuriyete doðru adým atmýþtýr, demokrasiye doðru adým atmýþtýr. Bunu kabul
etmek zorundasýnýz. Ne diyor? Atatürk'ün prensibi þuydu: "Kuvay-i Milliye'yi amil,
Ýrade-i Milliye'yi hakim kýlmak." Yani ulusal güçleri etkin, iþte herkes savaþa
katýlacak vs. yönetime katýlacak, bakýn yönetime katýlacak! Ýrade-i Milliye'yi, ulusal
iradeyi egemen kýlmak diyor ve bundan hiç ödün vermiyor. Yunus Nadi diyor ki; "Bu
meclisle baþa çýkamýyoruz, kapatýn." "Hayýr" diyor. "Meclisi ne yaparsa yapsýn
kapatmam, kapatamayýz" diyor. bu en büyük hata olur, bitti. Ve hiç kapatmamýþ.
Eðer meclisi kapatýrsanýz, Atatürkçülüðe ters düþersiniz. 1980'de kapatýlmýþtýr,
1960'da kapatýlmýþtýr. Sonra da döneceksiniz Atatürkçüyüm… Yok öyle þey, olmaz
öyle þey. Kimse kendisini aldatmasýn. "Zamanýn tam" diyor "Doldu" diyor Sayýn
Baþkan. Burada ben diyorum ki, anayasa önümüze gelsin herkes tartýþacak. Ancak
iktidara düþen bir þey var. Ýktidar sürekli diyor ki; "Biz Türkiye için anayasa
yapýyoruz, kendimiz için yapmýyoruz." Bunu inandýrýcý kýlmak için adýmlar atmak
zorundasýnýz. Bilim ne diyorsa onu yapýn. Bakýn, kendiniz ne diyorsa demiyorum,
ben ne diyorsam demiyorum. Bilime danýþýn o ne diyorsa onu yapýn. O ne diyor?
Bundan sonraki konuþmada söyleriz onu.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Hocam çok teþekkür ederim. Sorularýmýzýn bazýlarý, gerçi herhalde zaman kalmadý.
Ama birkaç sorumuz yine olacak, inþallah bundan sonraki bölümde. Sayýn Salim
Bey'e biz beþ dakikalýk, en son söyleyeceklerini ve birkaç da soru verdik, o sorularý
cevaplandýrmasýný istiyoruz. Bir de yýllardýr Sivil Toplum Kuruluþlarýnda, büyük bir
Sivil Toplum Kuruluþunun da þu anda genel baþkanýsýnýz. Nedendir bilinmez, iþte
meclise insanlar seçilir, seçenlere daha sonra güvensizlik baþlar. Bir federasyonun
baþýna insanlar gelir, seçenlere karþý, Türkiye'de bu çok fazla. Acaba millete,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
229
kuruluþlarýn baþýna gelen insanlar ki, o insanlarý oraya getirenler toplumun fertleri,
neden güvenilmiyor? Mesela son seçimde bazý gazetelerde þöyle haberler oldu.
Yazýlarý veya köþe yazarlarýnýn düþüncelerini okuduk. Efendim bu oylarý veren
insanlar, iþte baþýný kaþýyan veya sýrtýný kaþýyan insanlardýr. Bunlarýn verdiði
oylardan da pek hayýr gelmez anlamýnda konuþmalar oluyor. Þu anda da yeni
yapýlacak anayasa millete sunulacak dendiði zaman da millet bundan ne anlar gibi
sözler çýkýyor. Siz bu konularda ne düþünüyorsunuz? Bir de, demin siz bir nebze
deðindiniz ama, devlette insanýn, bireyin yeri ne? Hakikaten biz kanunlar için mi
varýz toplum olarak? Yoksa bütün kanunlar bizim için mi var? Bu konuda kesin bir,
mutlaka sizin demin söylediðiniz doðru bir söz ama, idare olarak bu konuda kesin
bir karara varamýyoruz. Bu idare derken bir tek devleti düþünmüyorum, devletin
diðer kurumlarýný da düþünüyorum. Mesela mevzuat bizde çok ilerdedir Hocam ve
mevzuatý daima en önde götürürüz insanlar peþi sýra gitmek zorundadýr. Bu konuda
düþüncelerinizi almak istiyoruz. Bir de, sorulara cevap vermenizi istiyorum. Ayrýca
bu toplumsal uzlaþmalardan bahsediliyor da, son yapýlan anketlerde bazý konularda
halkýn %70'i, bazen %60'ý mesela baþörtüsü konusunda hiçbir sýkýntýdan
bahsetmiyor. Ama bazý kurumlar büyük sýkýntýlarýn geleceðini yahut iþte büyük
tehlikelerin bizi beklediðini söylüyorlar. Acaba bu sözlerin altýnda baþka maddi
endiþeler mi var? Bu konuda da sizden bir bilgi almak istiyoruz. Teþekkür ederim.
Salim USLU
Ben teþekkür ederim. Þimdi bence bu seçenlere karþý güvensizlik, biraz ülkedeki
demokrasi kültürüyle ilgili bir þey. Yanlýþ hatýrlamýyorsam Kemal Tahir'in bir sözü
vardý; "Türkiye çifte gerçekli bir ülkedir" diyordu. Hakikaten çifte gerçeklerimiz var
bizim. Devlete göre farklý, vatandaþa göre farklý gerçeklerimiz olabiliyor. Bütün
konuþmalara, konuþmacýlarýn konuþmalarýna baktýðýmýz zaman, millete hitabýna,
"Yüce Türk Milleti" diye baþlar. Ama eðer o yüce Türk milleti günün birinde hoþa
gidilmeyen bir karar verirse, hoþa gidilmeyen bir tercihte bulunulursa, bu seferde o
yüce Türk milleti bidon kafalýlar olabiliyor. Bu herhalde Kemal Tahir'in sözünün
tezahürü. Yani çifte gerçekli bir toplumuz. Bunu tek gerçeðe oturtmak lazým, o da
doðal olarak demokrasi kültürü ve hukukun üstünlüðü gerçeði olmalýdýr. Onun
ötesindekiler tamamen yorumdur diye düþünüyorum. Jakoben bir anlayýþýn
ürünüdür. Kendi toplumuna, kendi halkýna güvenmeyen bir anlayýþ jakoben bir
anlayýþtýr diye düþünüyorum. Þimdi anayasamýzda bireyin yeri bellidir. Bu
anayasanýn temel felsefesi, devleti düzenlerken, tanýmlarken bireylerin devleti
olarak deðil, toplumu, bireyleri dizayn etmeye çalýþmýþtýr. Zevklerimizin ne olacaðý,
nerede heyecanlanacaðýmýz, nerede saygý duruþunda bulunacaðýmýz, nereye
çelenk koyacaðýmýza varýncaya kadar, kýlýk-kýyafetimize varýncaya kadar her türlü
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
230
ayrýntýyý düzenleme çabasý aslýnda bizleri devletin bireyleri gibi görme anlayýþýndan
kaynaklanmaktadýr. Tabi bundan dolayý da yasaklar, sýnýrlar son derece bu
anayasada ve yasalarda boldur. Toplumu baþýboþ býrakýrsanýz, toplumdaki deðiþim
ve dönüþüm sürecini kendi kontrolünüz dýþýnda býrakýrsanýz Türkiye'nin varacaðý
yer Türkiye'nin götürülmek istendiði yerden farklý olabilir. Böyle bir kaygý yaþanýyor.
Onun için seçkinler Türkiye'yi ve toplumu kendi varacaklarý yere götürme çabasýyla
toplumdaki her deðiþim, dönüþüm sürecini kýsýtlamayý tercih ediyorlar.
Bir diðer husus toplumsal uzlaþma kavramýna Türkiye'de gerek var mý deniyor. Evet
bence toplumsal uzlaþma kavramýna gerek var. Çünkü toplumsal uzlaþma kavramý
belki de seçilmiþ bir siyasal iktidarý, demokratik bir siyaset kurumunu cuntadan
ayýran en önemli çizgidir. Cunta toplumla paylaþmayabilir, uzlaþmayabilir ama
seçilmiþ iktidar toplumdaki her farklý görüþü mutlaka sabýrla dinleyerek dikkate
almaya, yararlanmaya çalýþmak zorundadýr. Gerçekten uzlaþma konusunda iyi
niyetli olanlarýn yaklaþýmýndan yararlanmak durumundadýr. Ama Türkiye'de
uzlaþma kavramýný en çok kullananlara bakýyoruz, aslýnda onlarýn sözlerinin
içerisindeki gizli mesaj þudur: Türkiye ve toplum düþük standartlara mahkum
kalsýn isteniyor. O nedenle uzlaþma kavramýný kullananlarý ayýrt etmek lazým. Ýyi
niyetli olanlardan yararlanmak, Türkiye'yi düþük standartlara mahkum etmek
isteyenleri de yok saymak gerektiðini düþünüyorum. Kaldý ki, zaten daha önce de
söyledim, hele evrensel standartlar üzerinden, hukuk devleti ve hukukun üstünlüðü
gibi kavramlar üzerinden uzlaþma aramak son derece saçma bir yaklaþým diye
düþünüyorum. "Türkiye'de insan haklarý yok muydu da yüzyýldýr, yeniden bu
anayasayla saðlanmaya çalýþýlýyor" dendi, ben de ifade etmeye çalýþtým. Ama
Sayýn Baþkan gayet güzel ifade etti. Eðer Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi'nin
verdiði kararlarýn %78'i insan haklarý ihlâllerinden dolayý Türkiye'yi mahkum
ediyorsa ve bu bizim ulusal onurumuzu incitmiyorsa o zaman mevcut durum
devam edebilir. Yok bundan rahatsýz oluyorsak, Türkiye'nin sorgulanmasý,
horlanmasý, ayýplanmasýndan dolayý ulusal onurumuz inciniyorsa o zaman demek
ki, insan haklarý konusunda gerçekten ihlâller var demektir. Bunu aþmak gerekiyor.
Bu anayasada ulusun egemenliðini tehdit edecek maddeler var mý? Var. Bir defa
birçok yerde var. "Egemenlik kayýtsýz, þartsýz milletindir." Oysa bugünkü
uygulamaya baktýðýmýz zaman egemenlik sýnýrlý, sorumlu bir þekilde ancak
milletindir. Egemenlik hakký gerek bu anayasayla gerek bundan önceki anayasayla
millette ve dolayýsýyla millet meclisinde ve dolayýsýyla siyasi iradede olmasý
gerekirken egemenlik hakký atanmýþlarla paylaþýlmak zorunda kalmaktadýr. Bu
nedenle egemenlik zaman zaman da tehdit altýna girmektedir.
Bir diðer husus da, arkadaþýmýz sormuþ ve ayný zamanda yorum yapmýþ, "Bugüne
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
231
kadar kimin fikri soruldu ki yeni anayasada birilerinin fikri sorulsun?" diyor. Ben
doðrusu sorulmasýndan yanayým. Bu iþte, demokratik bir yönetim, demokratik bir
kültürün, demokratik bir terbiyenin, demokratik bir olgunluðun gereðidir.
Toplumdaki farklýlýklarý dikkate almak, ciddiye almak, bunu yapýlacak
düzenlemelerde deðerlendirmek gereklidir. Son sözüm de þu Sayýn Baþkaným: Eski
Çek Cumhurbaþkaný Havel'in çok güzel bir sözü var. Diyor ki; "Sýnýrlar önemli deðil,
insanlar önemlidir." Bu anayasanýn merkezi o daðda insan olmalýdýr. Teþekkür
ederim.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Teþekkür ederiz. Evet, demek ki, insan merkezi zaten insan merkezli olduðu zaman
insana göre mutlaka kurallar koyulur. Hocam ben sizin son düþüncelerinizi alýrken
þu konularda da kesin, net bazý cevaplar almak istiyoruz. Bizim üç tane, dört tane
sayýlabilir, anayasa veya temel kanun yapýldý ama bunlarý bir de çok fazla da
deðiþtirdik. Herhalde 20'ye yakýn da deðiþiklik var anayasalarda.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Son anayasada 84 tane.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Evet, çok fazla. Yani böyle hep yüzer gezer.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Ondan öncekinde de o kadar var.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Var, evet. Zaten anayasa temel kanuna baktýðýnýz zaman durmadan deðiþiklikler
ortaya çýkýyor. Biz kanunlarda da maalesef çok fazla deðiþiklik yapýyoruz. Bu da
zannediyorum, acaba bunda þunun büyük etkisi ve tesiri var mý? Türkiye'de çok
fazla ayar yapýlýyor Hocam. Yani halka güvenilmediði için halkýn yoldan çýktýðý veya
halkýn seçtiklerinin yoldan çýktýðý düþünülerek yeniden yola insanlarýn
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
232
koyulabilmesi için müdahaleler yapýlýyor. Benim yaþým 60'lara yanaþtý Hocam. Ben
dörde yakýn direkt müdahale yaþadým. Ama bu arada da birçok da ara ayarlar da
yapýlýyordu. Çok fazla yapýldý. Hele son yýllarda. Acaba bunlar olmasaydý Türkiye
çok daha hýzlý demokratikleþebilir miydi? Birileri durmadan gelip bizi düzeltmek için
sýrada beklemese, birileri de onlarý çaðýrmasaydý acaba daha hýzlý bir
demokratikleþme meydana gelir miydi? Bir de 1961 ve 82 Anayasalarý'nda özellikle
halk ve bireyden hiç söz edilmedi. Halbuki 1924 ve 21 temel kanun ve
anayasalarda bunlara epey vurgular var. Neden acaba böyle bir düþünce hakim
oldu? Ayrýca bu özel sorudur Hocam, demin cevabýný tam alamadýk. Þimdi bir çok
köþe yazarý, ilim adamý veya Sivil Toplum Kuruluþlarý'nýn baþýnda þunu hep
dillendiriyorlar; diyorlar ki, "Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi bir karar vermiþtir, bu
karar da bizi baðlar." Nasýl baðlar onu ben bilmiyorum. Tabi mutlaka uygulamada
baðlar ama yeni bir anayasa yapmada da aynen yurt dýþýnda yabancýlarla yapýlan
sözleþmelere imza atmýþ gibi baðlar ve yeni anayasada baþörtüsüyle ilgili onu
kaldýrabilecek hiçbir madde konulamaz deniliyor. Bu konuda görüþünüzü almak
istiyoruz. Ayrýca Hocam bir de ben þöyle anayasaya baktým, yani 21, 24 egemenlik
konusunda 24 anayasasýnda "Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir" diyor. "Türk
milletini ancak TBMM temsil eder ve millet adýna egemenlik hakkýný yalnýz o
kullanýr." Bu aþaðý-yukarý 1961'e kadar devam ediyor. Bunda yanlýþlýklar görülmüþ
alacak ki, 1961 Anayasasý'nda deniyor ki, "Egemenlik kayýtsýz þartsýz Türk
milletinindir." Daha öncekinde "Milletindir" diye sözcük vardý. "Millet egemenliði
anayasanýn koyduðu esaslara göre yetkili organlarý eliyle kullanýr. Egemenliðin
kullanýlmasý hiçbir suretle belli bir kiþiye, zümreye veya sýnýfa býrakýlamaz. Hiçbir
kimse veya organ kaynaðýný anayasadan almayan bir devlet yetkisi kullanamaz."
1982 Anayasasý'na geliyoruz ve burada da "Egemenlik kayýtsýz þartsýz milletindir.
Türk milleti egemenliðini anayasanýn koyduðu esaslara göre yetkili organlarý eliyle
kullanýr. Egemenliðin kullanýlmasý hiçbir suretle, hiçbir kiþiye, zümreye veya sýnýfa
býrakýlamaz. Hiç kimse veya organ kaynaðýný anayasadan almayan bir devlet bir
yetkisi kullanamaz." Ama Hocam bu organlara baktýðýmýz zaman milletin seçtiði
millet meclisinin buradaki yetkisi çok aþaðýlarda, %15'lere, %20'lere gelmiyor.
Acaba bunlar arasýnda bir çeliþki var mý? Yahut bu iþin, siz ilim adamýsýnýz, çünkü
ilim doðruyu söyler, ilim yüzyýllarla da deðiþmez. Acaba doðrusu ne? Atatürk mü
yanýldý, yoksa bundan sonra gelenler mi çok daha iyi þeyleri gördüler de böyle
kurallarý koydular? Dünya ülkelerinde bunlar nasýl düþünülüyor? Bir de bu laiklik
konusunda 1937'de bizim anayasamýza çok ciddi anlamda girdi. Ben 1980'li
yýllarda Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde bir duruþmaya girdim. 163. maddeyle
ilgiliydi bu duruþma. O sýrada bir yabancý heyet de mahkemeye geldi. Ve olayý
onlara tercüme ettiler. Ben savunmamý yaparken bu maddeyi aradýlar bütün
Avrupalýlar. Hakimdi bunlarýn hepsi de. Yüksek hakimler de vardý, yerel mahkeme
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
233
hakimleri de vardý. Ve en sonunda bize sordular; "Hangi madde bu, bizde böyle bir
maddenin karþýlýðý yok" diye. Þaþýrmýþlardý, ben de þaþýrdým tabi. Bizim hakimler
de þaþýrmýþtý. Biz çok fazla insanlarý böyle sýký takip ediyoruz. Acaba bunun
faydasýný mý gördük? Teþekkür ederim. Bir de sorular var, onlara da cevap
vermenizi istiyorum.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Evet. Þimdi Sayýn Baþkan öyle sorular soruyor ve diyor ki, "Beþ dakika içinde."
Nasýl yapacaðýz bunu?
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Hocam siz ilim adamýsýnýz, onun da çaresini bulursunuz. Buyurun.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Yok yapmaz, hiçbir ilim adamý yapmaz bunu. Yani hangisinden baþlayayým?
Av. Feyzullah KIYIKLIK
On dakikaya çýkartabiliriz Hocam, fazlalýk yapalým.
Prof. Dr. Sami SELÇUK
Çok da cömert yani, gýdým gýdým veriyor. Þimdi dünya öyle bir noktaya geldi ki,
artýk demokrasi yetmiyor. Önce oradan baþlayalým. Yapýlacak olan anayasanýn,
dünyanýn nereye geldiðini bilerek yapýlmasý gerekir. Buna "Hiperdemokrasi"
diyenler var. Yani dünyanýn bulunduðu yere göre yapacaksýnýz. Çünkü bir yasa
yapýldýðý zaman her yasa gibi tutucudur. Orda durur deðiþinceye kadar. Ama
toplum geliþir, yasa olduðu yerde durur. O zaman ne yapacaksýnýz? Geleceðin
yasasýný yapabilmek için dünyayý hem iyi okuyacaksýnýz hem de o dünya üzerinden
geleceðe dair kehanetleri tespit edeceksiniz. Baþka çareniz yoktur.
Þimdi tilki, aslan ve kurt anlaþmýþlar, demiþler ki; "Avlanalým, aramýzda avlarý
paylaþalým." Kurt gitmiþ bir koyun getirmiþ. Aslan toplamýþ "Hadi bakalým" demiþ.
Kurt demiþ ki, "Bir parçasýný ben alýrým, budu ben alýrým" demiþ "Kuyruk tarafýný da
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
234
tilkiye veririz, gerisini siz yersiniz" deyince, aslan bir pençede iþini bitirmiþ. Tilkiye
dönmüþ "Sen ne düþünüyorsun?" demiþ. Tilki demiþ ki, "Sabah kahvaltýsýnda
budunu yersiniz, öðleyin de biraz daha boynunu yersiniz, þuralarýný yersiniz.
Akþam da hafiften geriye kalaný yersiniz." "Sana bir þey kalmadý, sen bir þey
istemiyor musun?" demiþ. "Ben kurdu gördükten sonra hiçbir þey istemiyorum"
demiþ. Þimdi burada aslaný çizgiye çekeceksiniz. Bu aslan devlettir. Öyle bir devlet
kuracaksýnýz ki, o devlette küçük çöp büyük çöpten hakkýný alacak ve sýnýrlarýný
bilecek. Ve aslan diyecek ki, "Adil bir paylaþmayý yapalým." Demek zorunda
kalacak. Türkiye bugüne kadar bunu baþaramadý. Tabi bunun birçok nedeni var. o
nedenleri açýklamak gerekirse saatler yetmez. Bunun nedeni, batýlý anlamda
demokrasiyi kuramadý, batýlý anlamda hukuk düzenini kuramadý, batýlý hukukun
ilkelerini ve kavramlarý iyi anlayýp oturtamadý. Türkiye þu anda hukuk uygulamasý
açýsýndan baþarýsýz bir ülkedir. Kýrk yýllýk bir uygulamacý ve bilim adamý, bilimle de
az-çok uðraþan, biri olarak bunu itiraf ediyorum. Bu kavgayý ben yýllarca verdim.
Gücüm bu kadardý. Bakýn hepinizin iþi mahkemeye düþüyor. Mahkemede
duruþmaya çýkýyorsunuz. Dünyada böyle bir duruþma yoktur. Hiçbir ülkede yoktur,
Afrika dahil, Togo dahil. Yýllarca söyledim, "Düzeltin bunu" düzelmedi. Ve bu
biçimde duruþma yapýlýp da verilen kararlarýn hepsi, batý hukukunun gözünde
mutlak mutlanla batýldýr. Ýlk defa söylemiyorum ben bunu, yýllardýr söylüyorum.
Yargýtay'da da söyledim. Ve gülünçtür, böyle bir uygulama yoktur dünyada. Zaten
adamlar gelip þaþýyor bunlar ne yapýyor diye. Yaptýklarý bir þey yok, karþýlýklý
duruyorlar, hakim de önündekiyle uðraþýyor. Siz gördünüz mü filmlerde böyle bir
duruþma? Yok böyle bir þey. Bu bir dram ve de komik. Olay bu.
Þimdi halk ne yapýyor? Türk halký pasiftir. O kadar büyük olaylar yaþanýyor
Türkiye'de halk seyrediyor. Hayýr. Demokrasi her gün yaþanýr, halk müdahil olur.
Eðer bir ülkede yargýda baðýmsýzlýk veyahut þu tartýþmasý varsa o zaten toplum
hastadýr. Yargýsýyla hastadýr, toplum olarak hastadýr. Toplumda karþýdan bu
tartýþmalarý seyredip geçiyorsa daha çok hastadýr. Kendimizi aldatmayalým.
Demokrasi kültürü üretemiyor bu toplum, bakýn anayasayý bile tartýþmasýný
baþaramýyoruz biz. Birbirimize þimdiden girmeye baþladýk. Herkes bu konuda
konuþma hakkýna sahip. 100 kiþi konuþur, 5 doðruyu bulursunuz, siz karlý
çýkarsýnýz. 95'ini býrakýrsýnýz. Ama biz öyle yapmýyoruz bakýn. Yanlýþlýklar yapýyoruz.
Falanca konuþmasýn, falanca þunu yapsýn… Hayýr. Toplum yapacak bu anayasayý
beyler. hanýmefendiler, beyefendiler toplum yapacak. Siz yapacaksýnýz bu
anayasayý. Sesinizi duyuracaksýnýz.
Þimdi egemenlik. 1920'li yýllarda Atatürk'ün ve arkadaþlarýnýn görüþü erkler ayrýlýðý
deðil, erkler birliðiydi. Erkler birliði yanlýþ bir görüþtür ve bugün dünyada hiç kimse
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
235
ondan yana deðildir. Jan …..görüþlü…??? 37:40 Bugün dünyada egemen
düþünce erkler ayrýlýðýdýr. Nedir o? Yasama, yürütme, yargý. Birbirinden
baðýmsýzdýr, elbetteki ahenk içinde çalýþýr ama birbirine karýþmaz. Birbirini bu
þekilde denetler. Onun için dünya çok kötü büyüklükte olaylar zinciri yaþadý. Mesela
halk oyuyla bir Hitler iktidara geldi. Ne yaptý Hitler? Bir ýrký yok etmek istedi. Ve
toplumun desteðini de aldý, yýllarca aldý. Þimdi dünya bu feciatý gördükten sonra
dedi ki, "Tamam, egemenliði elbette halk kullansýn ama bu üç erki egemenlik
kullanmada halk yetkili kýlsýn." Onun için 1961 ve 82 Anayasasý'nýn o konuda
söyledikleri doðrudur. Anayasa Mahkemesi yanlýþ yapmaz mý? Yapýyor tabi. Hele
bizimkiler, maþallah. Þimdi bir arkadaþýmýz soruyor, 367'yle ilgili, 367'le ilgili
günlerce konuþtuk, ben de konuþtum, yanlýþtýr o karar. Ve son olarak 37 sayfalýk
bir dergi boyutunda yazým çýktý benim, onu da söyleyeyim. "Bu yazý 80 sayfalýk bir
kitaba dönüþtüreceðiz dediler, izin verin." "Veririm, hay hay" dedim. Bir hoca da
"Öðrencilerimle tartýþmak için bana gönderir misin?" dedi evvelsi gün. Ona da
"Tamam, evet" dedim. Yani demek istiyorum, bunlar yanlýþ kararlar. Anayasa
Mahkemesi sýk sýk yanlýþ yapýyor diye Anayasa Mahkemesi'ne kýymayýn. Bekleyin,
sabýrlý olun. Ýþte eleþtiri, eleþtiri, Anayasa Mahkemesi de bir noktada kendisini
düzeltecektir. Herhangi bir mahkemeyi yanlýþ yapýyor diye kaldýrabilir misiniz?
Asliye Ceza Mahkemesi'ni kaldýrabilir misiniz? Yok kaldýramazsýnýz. Ama
düzelmesini bekleyeceksiniz. Bakýn ne dedim; Türkiye, uygulamalarý son derece
yanlýþ olan bir ülkedir ama mahkemeleri bu yüzden de kaldýracak haliniz yok.
Düzelteceksiniz baþka yolu yok. Eleþtireceksiniz, yanlýþ yapýyorsunuz, þurada
yanlýþ, burada yanlýþ diyeceksiniz. Baþka yolu yok. Egemenliðin bu þekilde dýþ
dünyada yansýmasý ve kullanýlmasýnýn nedenleri budur. Dünya böyle kurulmuþtur,
bugünün dünyasý böyledir. Çünkü Anayasa Mahkemesi artýk hemen hemen her
ülkede olan, 1.Dünya Savaþý'ndan sonra ve 2.Dünya Savaþý'ndan sonra da çok çok
ülkede kurulan bir organdýr.
Þimdi gelelim baþörtüsü konusuna. Avrupa Ýnsan Haklarý Mahkemesi baþörtüsü
yasaðý getirmemiþtir. Anayasa Mahkemesi baþörtüsü yasaðý getirmemiþtir.
Anayasa Mahkemesi'nin vermiþ olduðu kararý ilk eleþtirenlerden biri benim. Olay
þudur: Bir yasa düzenlemesi yapýyor rahmetli Özal döneminde. Deniyor ki; "Dini
inançlarý nedeniyle baþlarýný örtmek, boyunlarýný örtmek serbesttir." Diyor ki
Anayasa Mahkemesi; "Türkiye çoðulcu demokrasiye sahip bir ülkedir. Böyle bir
ülkede çeþitli inanç gruplarý var. Devlet laik bir devlettir, laik olmak zorundadýr. O
zaman sen dinsel bir normu, hükmü genel, herkese uygulanacak bir norm haline
getiremezsin. Çünkü laikliðe aykýrý düþer" diyor. Bunu ne vesileyle söylüyor?
Baþörtüsü vesilesiyle. Bunu bir haç vesilesiyle de söyleyebilirdi. Yani baþörtüsü
orada vesile, nedendir. Temel neden deðildir. Orada baþörtüsü yasak demiyor.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
236
Dinsel bir hükmün laik bir düzende yasalaþmasý mümkün deðil diyor, bitti. Bence
çok yanlýþ bir uygulamanýn içinde Türkiye. Üniversite Hocalarýnýn buna ortak
olmalarýný þaþkýnlýkla seyrediyorum. Neden? Çünkü dünyanýn hiçbir ülkesinde,
hiçbir mahkemenin kararýnýn gerekçesi baðlayýcý deðildir. Sadece hüküm fýkrasý
baðlýdýr. Orada var mý yasak? Yok. Anayasa Mahkemesi'nin gerekçesinde
türbandan bahsedilebilir, þundan edilebilir, bundan edilebilir, hayýr onlarý baðlamaz
ki. Sadece hüküm fýkrasý baðlar. O hüküm fýkrasýný da bugün Türkiye'de herkes
uymaktadýr, hepsi bu. Zaten iptal edilmiþ. Uygulama yanlýþtýr. Baþörtüsü yasaðý
diye bir þey yoktur. Anayasa Mahkemesi daha sonra "Bu baþörtüsünün serbestliði
anlamýna gelmez" diye bir laf etti, yanlýþtýr. O da gerekçedir, baðlamaz. Anayasa
Mahkemesi'nin baþkanlarýndan biri çýktý "Anayasa Mahkemesi'nin vermiþ olduðu
kararlarýn gerekçesi de baðlayýcýdýr" dedi. Onun buna yetki yoktur. Bunu bilim
söyler, sen söyleyemezsin. O zaman mahkemenin kararlarýnýn gerekçesi bizi baðlar
derseniz, her gün insanlarýn oturup o gerekçeleri okumasý gerekir. Sabahtan
akþama kadar iþi-gücü býrakacak, binlerce sayfayý okuyacak. Hiçbir ülkede
gerekçe baðlayýcý diye bilimsel kitaplarda da bir söz bulamazsýnýz. Tam tersini
söyler. Yalnýz þunu da söyler, yumuþatýcý biçimde, "Zorunlu bir iliþki varsa hüküm
fýkrasýyla gerekçede, söylenenler arasýnda sadece o kýsýmlar baðlayýcý olabilir.
Onun dýþýndakiler baðlamaz." Bakýn yanlýþ yapýlýyor bunlar. YÖK de yanlýþ yapýyor,
üniversiteler yanlýþ yapýyor. Ben bundan gerçekten þaþkýnlýk içindeyim. Çünkü bu
üniversiteler içinde hukukçular var. Hadi Ziraat Mühendisi bilmeyebilir, tabip
bilmeyebilir, niye hukukçularýn bu konuda sesi çýkmýyor? Çünkü önlerine doktora
tezleri geliyor önlerine. Kesin hükümle ilgili doktora tezleri var. Birisi çýksa o doktora
tezinde sorsa jüri üyesi olarak, dese ki; "Gerekçe baðlar mý sizi?" "Baðlar" derse
doktora tezini vermemek zorunda. Þimdi nasýl oluyor bu uygulama benim aklým
ermiyor ve tüylerim diken diken oluyor. Özür dilerim. Sözümü burada kesiyorum.
Baþkan çünkü aksi taktirde þeyleri kesecek biliyorsunuz.
Av. Feyzullah KIYIKLIK
Aslýnda çok teþekkür ederiz ama bir yayýn içindeyiz. Onun da bir kurallarý var.
Uymak zorunluluðumuz olduðundan dolayý… Ben her iki konuþmacýmýza da
teþekkür ediyorum. Aslýnda daha bu çok su götürecek, anayasa üzerinde
görüþmeler, konuþmalar, tartýþmalar… Bu arada inþallah biz tartýþmayý da çok
daha güzel bir þekilde öðrenir, birbirimizle normal ölçüler içersinde tartýþýr, mutlaka
doðruyu buluruz. Çünkü Allah Resulü'nün bir sözü var; "Ümmetim yanlýþ üzere
hüküm kurmaz, ittifak etmez." Toplumun ben doðruyu bulacaðýna inanýyorum. Ama
tabi ki bu arada epey þeyler de fýsýldanacaktýr. Ama ne olursa olsun Türkiye güzel
bir iþe baþlamýþtýr. O da, ilk defa kendi seçtiði insanlar ve kendisi anayasa yapmaya
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
237
karar vermiþtir. Ýnþallah hayýrlý olur, güzel olur. Yanlýþlar olursa zaten halk buna
mutlaka karþý çýkarak birçok þeylerini engelleyecektir. Ben halka güvenilmesi
gerektiðine inanýyorum. Ýlim mutlaka bilgi veri tabaný olarak alýnmalý, herkese karþý
deðiþen bir þeyler ortaya atýlmamalý ve bir de bütün uluslarýn doðru diye kabul
ettiklerini de, hayýr bizim ülkemize göre bunlar yanlýþtýr, ülkemizde bunlar
uygulanmaz diye direnmemizin de, dünyayla eðer boy ölçüþeceksek, onlarla
birlikte ilerleyecek ve onlarýn önüne de geçeceksek, karþý çýkarak hiçbir yere
gidemeyeceðimize de ben inanýyorum. Ve bizi dinlediðiniz için teþekkür ediyorum.
Her iki konuþmacýmýzý da buraya kadar yorduk, geldiler, onlara da teþekkür
ediyorum. Sizler de dinlediniz, sizlere de teþekkür ediyorum. Ýyi akþamlar.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
238
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
239
17.Gün
PANEL
“Peygamberimizde Çocuk Sevgisi”
Senai Demirci
Konser
Mustafa Demirci
Ey gönüller piri dost
Ey muhabbet mülkünün sultaný yar
Siretin her kalbe sinmiþ
Suretin her yüzde var
Sanki tek tek her kapý
Mesnevi'den kopyalanmýþ sayfalar
Sunucu
Gerek sesiyle, albümleriyle tanýdýðýmýz bir isim gerekse kalemiyle iyi tanýdýðýmýz bir
isim, TV programlarýyla da gönlümüzdeki sevgisini muhafaza etmekte olan bir isim
gelecek az sonra huzurlarýnýza. "Her Güne Bir Dua" ile baþlayan "Kýl Beni Ey Namaz"
ile yola devam eden "Kahve Tadýnda" bize hayatýn belki de ýskaladýðýmýz yönlerinin
ýskalanmamasýna dair çok fazla ipucu veren çok deðerli bir isim. O, hem saðlýk
açýsýndan, fiziken doktor hem de gönül doktoru dediðimiz bir isim. O zaman
"Peygamber Sevgisi"ni öðrenmek, kendilerinden dinlemek için alkýþlarýnýzla deðerli
misafirimizi sahneye davet edelim, Dr. Senai Demirci. Buyurun efendim.
Dr. Senai DEMÝRCÝ
Efendim hayýrlý akþamlar. Ben biraz ayakta konuþacaðým size. Kameralara bir
zorluk çýkarmýyorum deðil mi? Þuraya geçersem belki daha iyi göreceksiniz beni.
Bu Ramazan vesilesiyle bir aradayýz. Baþka vakitlerde böylesine konsantre
olamýyoruz, böylesine bir araya gelemiyoruz. Bu da Ramazanýn bereketidir.
Elimizden kaçýyor, her gün tek tek gidiyor. Hani adamýn biri yýllar önce, Baðdat
Baðdatken, sýcaklýk 50 derece. Yüzyýllar önce, buzdolabý falan yok. Baðdat da
sýcak, 50-60 nerdeyse. En kýymetli þey Baðdat'ta buz. Adamýn biri buz satýyor. Buz,
sýrtýnda buz var, çok kýymetli bunlar. Fakat bir taraftan da sýcak onun sýrtýndaki buzu
da eritiyor. Ve bir an önce satmasý lazým ki, buzlar gerçek deðerini bulsun. Yoksa
az sonra elinde buz yerine sýrtýnda su kalacak. Onun için pazarda þöyle nida ediyor;
"Sermayesi erimekte olan bu adama, bir yardým". Çünkü sermaye eriyor. Sevgili
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
242
dostlar, sermayemiz, hepimizin sermayesi eriyor. Yani bugün 29 eylül, 30
olduðunda, ömrümüzün son gününe bir gün daha az kalmýþ olacak. Yani sayýlý
günleri yaþýyoruz. Sayýsýz günümüz yok. ayný þekilde Ramazan da öyle sayýlý, 29
tane fýrsat. Üstelik Ramazanýn Allah'a þükür tam ortasýna denk geldik. Ramazanýn
ortasý nedir? Maðfiret; affedilme, baðýþlanma zamaný. Bu içinde bulunduðumuz 10
gün, baðýþlanma zamaný. Bunun fýrsatýný bilelim. Elimizden kaçan günlerin,
baðýþlanma zamaný olduðunu bilerek yaþayalým. Yoksa, bu da Ramazan. Eh sahur
derken, biraz uykuyu uzatýyoruz. Öðle oluyor, ikindi oluyor, iftarý beklemeye falan
koyuluyoruz derken, her Ramazaný, her Ramazan gününü böyle sýradan geçirirsek,
Ramazan geçer biz de nasipsiz kalabiliriz. Dualarýmýzý sýklaþtýracaðýz, gayretlerimizi
sýklaþtýracaðýz. Daha ciddi kul olmanýn, daha ciddi, prensipli, ilkeli insan olmanýn
yollarýný arayacaðýz. Efendim bir küçük fýkracýk gibi bir þeyle size aktarayým: Vaiz
efendi yýllarca vaaz vermiþ, emek vermiþ. Sonunda emri hak vaki oluyor, Allah
hepimize nasip etsin, cennetlik. Cennetin anahtarýný alacak. Þöyle ufak bir kuyruk
var. Cennetlik olmuþ, görevli melekler ona anahtar verecekler. Bu ara arkasýna bir
bakýyor, arkamda ne kadar kuyruk var diye, bakýnca, kendi mahallesinden hiç de
haz etmediði, cennetlik olmasýna pek ihtimal vermediði bir adamý görüyor. Minibüs
þoförü. Böyle haldýr-huldur araba kullananlar, trafik kuralý nedir, böyle sürekli telaþla
oradan oraya trafiði birbirine katan, istisnalarý tenzih ediyorum elbette
kardeþlerimiz, öyle bir minibüs þoförü. Hani içine binince minibüsün, bir anda
yüreðiniz aðzýnýza geliyor, korkudan tir tir titriyorsunuz, biz ne oluyoruz, nereye
gidiyoruz diye. Pek de cami de görmediði biri. Allah Allah diyor, ya bu yani niye
acaba burada? Bir bilmediðim bir iyiliði falan mý var? bir sürpriz, bir bonus, bir
joker mi kullandý acaba? Yanlýþlýk mý var yoksa hesaplarda diye içerliyor da bir
taraftan. Neyse, az sonra hocamýza anahtarýný veriyorlar. Allah hepimize nasip
etsin. Gümüþ anahtar, cennetin gümüþ anahtarý. Hoca almýþ, cennetine doðru
giderken, merak bu ya, bizim þoför efendi ne oldu diye bakýyor. O da anahtarýný
almýþ. Ama o da ne? Hiii! Elinde pýrýl pýrýl som altýndan bir anahtar. Hoca kýzýyor.
"Bu nasýl iþ diyor" ya? "Ben o kadar yýllardýr dirsek çürüttüm, ilim yaptým, haram,
helal bildim, kendimi tuttum, sabrettim, nefsime maðlup olmadým, sýktým kendimi.
Bunlar serseri, siz buna altýn veriyorsunuz, bana gümüþ". "Ya hocam" diyorlar, "sen
geç cennetine ya takma böyle þeylere". "Yok" diyor "Ben cennet-mennet
istemiyorum. Bu nasýl bir haksýzlýk bu" diyor "Ya". "Bu adamýn" diyor, "Minibüsüne
binen herkesin yüreði aðzýna gelir, korkar, periþan olur. Biz o kadar vaaz verdik.
Niye bize gümüþ, bu adama altýn? Ýstemiyorum" diyor, "Cenneti-menneti". Neyse,
"Hocam" sakinleþtirmeye çalýþsalar da hocanýn öfkesi bir türlü binmiyor, dinmiyor
öfkesi. Sonunda, anlatýldýðýna göre, þef melek kenara çeker, özel bir köþede
görüþür. "Hocam" der, "Arkadaþlar mahcup olmayasýnýz diye size söylemedi. Sizin,
evet çokça vaaz ettiniz, hepimiz biliyoruz. Çok da güzel þeyler anlattýnýz, hepimiz
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
243
þahidiz, yazdýk amel defterinize. Bir bir biliyoruz. Ezberimizde nerdeyse". "Eeee?"
"Ama hocam, sizin vaazlarýnýzda cemaatin hemen hepsi uyuyordu. Ama o
beðenmediðiniz minibüs þoförünün minibüsüne binen herkes korkudan Kelim-i
Þahadet getiriyordu. "Allah! Diyordu" diyor. "Dolayýsýyla onun hizmeti sizinkinden
fazla. Ee onlara nasýl Allah dedirttiðini biz bilmeyiz ama sonuçta Allah dedirtiyordu.
Korkudan yüreði aðzýna gelmekten Kelim-i Þahadet getiriyorlardý". Bazen hayatta
öyledir. Siz o kadar düzgün þey anlatýrsýnýz, bir duruþunuz, bir bakýþýnýz, bir hatanýz
daha çok þey öðretir size.
Abdullah Kardeþim dedi ki; "Çocuklara dair þeyler anlatacak, Peygamberimizi
Efendimiz(a.s.v)'ý anlatacak. O'nu nasýl seviyoruz, O bizi nasýl seviyor onu
anlatacak". Bu konuda kendimi hiç yetkili, yetkin, yeterli hissetmiyorum. Ama
dilimiz döndüðünce, eksiðimiz, kusurumuz olduðunca anlattýklarýmýz var. Bu
konudaki en ciddi tecrübemi de, kýzýma borçluyum. Peygamber(a.s.v) çocuklarý
nasýl severi bana Zeynep Haným öðretti. Zeynep Haným dediðime bakmayýn beþine
yeni girecek. Dört buçuk yýldýr beraberiz böyle. Þunu düþündüm; ilk defa kýzým
olduðu için, iki de oðlan babasýyým. Geçen yýllarda Efendimizin hayatýný okurken,
bir cümle dikkatimi çekti. Bir cümle. Diyor ki; Peygamber Efendimiz(a.s.v) Medine
sokaklarýnda yürürken, Medineli bir kýz çocuðu uzatýp elinden tutsa, tutmak istese,
düþününüz siz kýz çocuðusunuz, çölde oynuyorsunuz, Peygamber(a.s.v) geçiyor
yanýnýzdan, güzeller güzeli yüzü olan, nuru olan biri geçiyor, sen kýz çocuðu olsan
elini uzatmak istemez misin? Elini uzatýnca kýz çocuðu, onun elini tutar
Peygamberimiz ve kýz O'nun elini býrakýncaya kadar O, kýz çocuðunun elini
býrakmazdý, yazýyor. Uzunca anlattým ama bu tek bir cümle. Bunu okuyup
geçiyorsunuz. Ah diyorsunuz, Peygamber Efendimiz sahabelere giderken,
mescitlere giderken, ne bileyim belki harbe giderken, bir kýz çocuðu, onlar
zamanlama falan bilmezler, elini tutuyor çölde, uzatýyor, býrakýncaya kadar, kýz
O'nun elini býrakýncaya kadar O, kýzýn elini býrakmýyor. Þimdi evimizde kýzýmýz var.
fark etmez oðlumuz da olabilir. Günlerden Pazar olsun, tatil. Muhtemelen iþ
yapmýyorsunuz. Sabahleyin kýzýnýz elinizden tuttu. Elinizden tutmasý da þart deðil,
onlar sürekli bir þey ister ya. Tuttu hep bir þey istiyor. Onu istedi, sonra þunu, sonra
bunu… Bunlarýn sonu hiç gelmez. Bir kereliðine kýzýnýz elinizi tuttu. Baba, anne hadi
parka gidelim dedi ya da hadi þunu yapalým dedi. Hadi mutfakta un karýþtýralým,
onlarýn hoþlandýðý þeyler vardýr mutfakta, hadi evcilik oynayalým dedi, elinizi tuttu.
Bir an niyetlenin bakalým, bir an. Ben bu Peygamber Efendimizin sünnetini hiç
olmazsa Pazar günü, telaþým yokken, tatil günüyken yapayým dediniz, niyetlendiniz.
Niyetlendiniz. Bu kýz elimi býrakýncaya kadar ben onun elini býrakmayacaðým.
Niyetlendiðiniz anda kafanýzda neler oluyor bir bakýn bakalým. Zihninizde neler olur?
Ben bir baba olarak söyleyeyim; buna niyetlenir niyetlenmez bir defa soðuk bir duþ
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
244
diyorum. Çünkü bir anda Pazar günü, pazartesi günü, salý… Günün, haftanýn hiçbir
gününde bitmeyen, günün hiçbir saatinde de hýzýný kaybetmeyen gündemim var
benim, bir sürü iþim var. benim öne koyduðum iþlerin hepsi geride kalýyor. Zeynep
Hanýmýn iþleri öne çýkýyor. O'nun iþleri ise; oynamak, evcilik, yok parka gitmek, yok
balýk tutmak, oltayý salamsýný bile bilmiyor, ben de bilmiyorum. Yok efendim
sokaða çýkmak, bisiklet sürmek, bunlar benim gündemimin bininci maddesi bile
deðil. Yani onlara kadar 999 tane iþim var. yani bir on yýl geçse ben dýþarýya
bisikletle çýkmaya gitmeyeceðim, gezmeye gitmeyeceðim. Ama buna niyetlenir
niyetlenmez, on yýl sonrasýna býraktýðýnýz, bininci sýraya bile koymadýðýnýz ilk iþiniz
haline geliyor. Üstelik sýradan biriyiz biz. Peygamber deðiliz, haþa. Bütün bir kainat
bizi bekliyor deðil. Sahabeler, içinde; Hz.Ali, Hz.Ömer, Hz.Osman, Hz.Ebubekir(r.a)
gibi, saya saya bitiremeyeceðimiz, tek bir tanesi burada diye Hz.Eyyub-el Ensari
orasýný cennete dönüþtüren, nerdeyse Mekkeleþtiren, Medineleþtiren sahabeler
bekliyor Peygamberimizi. Bu kadar önemli adamlar ama kendi kýzý bile deðil,
herhangi bir kýz çocuðu, onun elini tutar tutmaz, kýz çocuðu O'nun elini býrakýncaya
kadar O, onun elini býrakmýyor. Ne demek bu? Fark etmez, üçüncü dakikada
vazgeçebilirsiniz, yok yok bugün yapmayayým ben bunu falan diyebilirsiniz ama
buna niyetlenir niyetlenmez, cayýncaya kadar, vazgeçinceye kadar yaþayacaðýnýz
otuz saniye, bir dakika, üç dakika bile sizin, hepimizin kýyameti olacaktýr.
Sevgili kardeþlerim, bizim için, erkekler için toplantý ne demek? Ýþ ne demektir bir
düþünün. Hanýmlar için akþama iftara yemek yetiþtirmek ne demek? Bunlar
olmazsa olmaz þeylerdir. Bizim suyumuz, ekmeðimizdir bunlar. Çocuk için,
çocuðumuz için oyun, babasýnýn toplantýsý kadar önemlidir. Çocuðunuz için
oyuncak, sizin evdeki gümüþ mü, seramik mi, neyse, porselen takýmýnýz kadar
önemli ve önceliklidir. Hani vitrinlere koyarýz ya, hiç kullanmamak üzere, en güzel
þeyleri. Sanki onlara dokunmak harammýþ gibi. O kadar önemli. O kadar önemlidir
çocuk için oyuncak. Bunu yaptýðýmýzda kendi çocukluðumuzu hatýrlayacaðýz bir,
mutlu olacaðýz. Kendi içimizde ne zamandýr elini býraktýðýmýz bir çocuk vardýr,
habire bize baba, anne, abi, amca, abla diye seslenir, kendi çocukluðumuzdur o.
Ýftar zamanýný hatýrlayýn. Ýftar, oruç, Rabbimizin bize eþsiz bir ikramýdýr. Hiç farkýnda
deðiliz, O bize o kadar güzel þeyler öðretir ki. Konuþmadan bize konuþur, sözsüz,
dilsiz bize hitap eder. Ýftar anýný söyleyeyim size. Niye bu kadar tatlýdýr iftar zamaný?
Ýftar anýnda, top atýlýr atýlmaz, ezan okunur okunmaz herkes çocuklar gibi sevinir.
Ýlk defa, çocuklar gibi, hiç perdesiz, hiç lekesiz, hiç gölgesiz seviniriz. Çocuklar çok
kolay sevinirler. Çok kolay hüzünlenirler. Çocukken biz de öyleydik. Ama büyükken
en büyük sevinçlerimize bile tuhaf, paranoya gölgeler düþürürüz. Bir türlü mutlu
olmasýný bilmeyiz. Yok yok mutluluk bugün deðil yarýn, yok yarýn da deðil, yarýndan
sonra derken bütün günleri mutsuz geçiririz. Ama bakýn Rabbimizin ikramýna, iftar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
245
sofrasýnda yoklayýn bakalým, bu akþamki iftar nasýl bir þeydi, yarýnki nasýl olacak.
Hepimiz iftarda çocuklar gibi ya da gibisi fazla, çocuk oluruz iftarda. O bir lokma
suyun, o bir yudum suyun, o bir lokma ekmeðin, domatesin kokusunun, soðanýn
tavanýn dibindeki o kýzarma kokusunun bile ilk defa, evet ilk defa oluyormuþ gibi
muhteþem bir ziyafet olduðunu fark etmeye baþlarsýnýz. Evet, bir pazara gidin.
Gözünüz kayýyor þeylerin üzerine meyvelerin, sebzelerin üzerine. Her birini alýp baþ
tacý etmek istiyorsunuz. Varlýðý, var edilmiþ olan nimetleri ilk defa taze bir
heyecanla yenilenerek, ilk defa tadýyor, ilk defa görüyormuþ gibi bir çocuk
neþesiyle, bir çocuk mutluluðuyla, çocuk sevinciyle karþýlýyorsunuz. Bu ne kadar
büyük bir nimettir. Sevgili kardeþlerim, ayný þekilde biz de çocuk olmayý
becerebildiðimiz, içimizdeki çocukluðu fark ettiðimiz iftar anlarýný çocuklarýmýzý
anlamaya dönük olarak deðerlendirelim. Sizin için sabahleyin ya da öðleyin,
sýcakta belki, diliniz, damaðýnýz birbirine yapýþmýþken, üzeri buðulanmýþ bir bardak
suyu gördüðünüzde nasýl onu baþýnýzýn tacý etmek isterseniz, onu nasýl dünyanýn
en kýymetli varlýðý, nimeti olarak görüyorsanýz, çocuklarýn dünyasýnda da her þey
bu kadar tazedir. Bu kadar özeldir. Sizin tebessümünüz, onun için dünyanýn en
güzel þeydir. Sizin kaþ çatmanýz, sizin baðýrmanýz, çaðýrmanýz, onun üzerindeki en
büyük taþtýr, yüktür.
Bir ara cebimde misketlerle geziyordum. Herkese üç tane misket verdim.
Programým da vardý bir zamanlar. Bu üç misketin, birincisinin karþýlýðýnda,
herkesten ilk aklýna gelen çocukluk hatýrasýný istedim. Bilgisayarýmda bunlarýn
yüzlercesi yazýlý halde duruyor. Bazýlarý da böyle kaðýtlara yazýlmýþ halde, ceket
ceplerimden topluyorum. Toplantýlarda yazdýrdýðýmda oldu, anlattýrdýðým da.
Herhangi bir çocukluk hatýrasýna gittiðinizde, on yýl, yirmi yýl, otuz yýl önceki
çocukluðu anlatýrken, hemen herkesin þimdi yirmi yýlda, otuz yýlda, kýrk, elli yýlda
unutmadýðý o olayýn en büyük kahramanýnýn büyükler olduðunu görüyorsunuz. O
zamanki iþte; komþusu, dayýsý, amcasý, babasý, annesi, dedesi, büyükannesi… Ya
ona çok tatlý bir sürpriz hazýrlamýþtýr hiç beklemediði anda. Mesela; annesi ona kek
yapmýþtýr. O kek, annesinin yýllar önce yaptýðý kek, annesi için sýradan bir kekti
ama, çilekli pasta mesela, onun için sýradandý o, her gün çilekli pasta yapabilirdi
isteseydi. Ama bir gün dedi ki; çocuðumu sevindireyim, çilekli pastayý çok seviyor,
hazýr etti, koydu önüne. Aradan yirmi, otuz yýl geçtikten sonra anne unutsa bile
çocuk unutmuyor. Baba unutsa bile çocuk unutmuyor. Demek ki, bize göre çok
sýradan olan, bizim için çok normal olan, olaðan olan iyilikler, güzellikler onlar için,
çocuklar için olaðanüstü. Biz onlarý otuz, kýrk gün sonra hatýrlamýyoruz ama onlar
otuz yýl sonra, kýrk yýl sonra hatýrlýyorlar. Böyle bir sürü, her birini büyük bir zevkle
okuyabileceðiniz mutlu öyküler, hikayeler var. Ýnþallah bir gün yayýnlanýrýz. Þimdide,
birinci misket karþýlýðý bunu anlattýrýyorum, ikinci misket karþýlýðý da þunu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
246
söylüyorum; "þimdi sen çocukluk hatýraný anlattýn ya, senin çocuklarýn var deðil mi
ya da olacak. Yeðenlerin var". "Evet". "Þimdi sýra sende. Onlara öyle bir güzellik yap
ki, senin için sýradan olabilir, onlar için olaðanüstü olacak bir iyilik, bir güzellik yap
onlara, ta ki otuz yýl sonra, kýrk yýl sonra anlatacaklarý çok çarpýcý bir çocukluk
hatýralarý olsun". Sevgili kardeþlerim, bizim için çok sýradan olan þeyler çocuklar
için olaðanüstü. Yani, bizim kablomuzdan on bin voltluk cereyan geçiyor, onlarýn
kablosundan yüz yirmi voltluk cereyan geçiyor. Bizim on bin voltluk vuruþumuz,
ufacýk bir fiskemiz, onlarýn bütün dünyasýný alt üst edebiliyor. Bu kadar mühim bir
yerdesiniz, bu kadar önemli bir konumdasýnýz. Lütfen bunlarý bir kenara koyun,
misketlerle birlikte bunu hatýrlayýn. Üçüncü misketi verirken de ben þunu söylerim;
"Bana söz verin, büyük birisiyle bir çocukluk yapýn. Ya eþinle yap, ya bir
arkadaþýnla yap, tut misket oyna, bir çocukluk yap". Aslýnda Ramazanlarda her
akþam iftar vaktinde, koca koca adamlarla çocukluk yapýyoruz. Ezan okunur
okunmaz aldýðýnýz ilk yuduma, ilk lokmaya bakýn. Ýþte o çocukluktur.
Çocukluðunuzu fark ettiðiniz andýr. Bir gün, bir öðretmen aðabeyime, onu da
programýma almýþtým, üçüncü misketi verdim ve dedim ki; "Bana söz ver. Büyük
birisiyle bir çocukluk yapacaksýn". "Tamam" dedi, "Yapacaðým". "Mahsuru yoksa
ne yapacaðýný öðrenebilir miyim?" dedim. "Tabi" dedi, "Özellikle söylemek
istiyordum ben zaten" dedi. "Neymiþ o?" Dedi ki; "Hiç yalan konuþmayacaðým.
Ufak yalanlarý da konuþmayacaðým. Pembe yalanlar da olmayacak. Beyaz yalanlar
da olmayacak. Çocuklu yapacaðým" dedi. "Büyük birileriyle".
Biliyor musunuz, çocuklar doðduðunda yalan konuþmasýný bilmezler. Hiçbir
çocuðun fýtratýnda yalan konuþma seçeneði yoktur. Ama öðrenirler. Kimden
öðrenirler? Valla bizden öðreniyorlar. Evde öðreniyorlar, evde, evde. Televizyondan
falan deðil. Bizden öðreniyorlar. Çok basit bir þey söyleyeyim, dünyanýn en büyük
cinayetidir bence, telefon geliyor ttýýýrnnn! Eskiden cep telefonlarý yoktu, ev telefonu
çalýyor, annesi diyor ki; "Annem evde yok de oðlum" ya da "Kýzým". Üüüfff ne kadar
basit bir þey biliyor musun? Bakýnýz kaç tane üst üste cinayet iþliyorsunuz, kaç katlý
bu cinayet? Bir; sen yalan konuþuyorsun ve çocuða yalan konuþabileceði
ihtimalini hatýrlatýyorsun. Böyle bir seçenek var. Ýki; sen yalan konuþup, onu yalan
konuþmaya teþvik ediyorsun. Bu seçeneði derhal kullandýrýyorsun. Üç; çok daha
ciddi bir cinayet, yani nerdeyse býçaðý kalbe saplamak gibi bir þey. Þimdi o Müjgan
Teyze aradý deðil mi annesini? Diyor ki annesi; þimdi Müjgan Teyze kapýdan girse,
"Aaaa Müjgan'cým" falan diye kucaklayacak, ama telefon olunca arkasýndan annem
evde yok denilen biri. Neyi öðreniyor? Ýkiyüzlülüðü öðreniyor. Annesinin ikiyüzlü
olduðunu fark ediyor. Kendisi de ikiyüzlülük yapmak zorunda kalýyor. Cinayet
üstüne cinayet. Hiçbir çocuk yalan konuþmayý bilerek gelmiyor bu aleme. Bizden
öðreniyorlar.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
247
Sevgili kardeþlerim konuþmamý bitiriyorum. Size bir soru soracaðým. Cennette
olan þeyleri hepimiz aþaðý-yukarý biliyoruz ve büyük bir zevkle dinleriz onlarý,
cennette ne varmýþ. Kevser, havuz, ýrmaklar, bal ýrmaklarý, ormanlar, yeþillikler,
huriler falan. Cennette ne yok biliyor musunuz? Hiç sordunuz mu? Cennette
olmayan iki þey, Rabbimiz söylüyor: "Cennette iki þey olmaz" diyor. Bu iki þey,
sabahtan akþama kadar çok sýk gördüðümüz þeyler. Açýnýz Neb'e Suresini, Amme
Suresinide cennet tasviri baþlar ve bir yerinde þöyle der orayý anlatýrken; "Orada,
cennette boþ söz ve yalan duyamazsýnýz, duymazsýnýz". Yani þöyle söyleyeyim;
cennetteyiz, Allah nasip eder inþallah, canýmýz çekti, bizim malum Türk
televizyonlarýndan bazýlarýný açtýk öyle seyretmek istiyoruz, yani dünya hatýrasý, her
þey oluyor ya, açtýk bir tane sabah programý, sesini açýyoruz televizyonun duymak
için, Allah Allah hiç ses gelmiyor. Biraz daha açýyoruz hiç ses yok. Diziyi
seyrediyorsun ama volume düðmesine basýyorsun sonuna kadar hiçbir þey
duymuyorsun. Niye? Cennette boþ söz ve yalan iþitemezsin de o yüzden. Böyle
kalacak þeyler, bütün programlar. Böyle kalacaklar. Ama ne kadar çok, sabahtan
akþama karda boþ söz ve yalan duyuyoruz ve hatta Allah korusun söylüyoruz.
Oruç bunun içindir sevgili kardeþlerim. Oruçla birlikte ilk defa kendi nefsimizle
tanýþýrýz. Nefsimiz bizim içimizde haylaz bir çocuk gibidir, her gördüðü þeyi ister.
Her heveslendiði þeyin ardý sýra gider. Dondurma gördü onu yemek ister, su gördü
içmek ister, meþrubat var tadýna bakmak ister, elma var yarým ýsýrýp býrakmak ister.
Ama ilk defa biz Ramazanda, nefsimiz elmayý görüyor, armudu görüyor, meyveyi
görüyor, suyu görüyor, caný çekiyor. "Þþþiiiþþtt birader ben niyetliyim. Yemeyeceðiz
bunu. Hadi bakayým" diyoruz. Kime diyoruz? Kendi nefsimize vicdanýmýzla
sesleniyoruz. Sevgili kardeþlerim madem böyle bir imtiyazýmýz var, oruçta ilk defa
nefsimizin karþýsýna geçiyoruz, heva ve hevesimize laf söyler hale geliyoruz. Gelin
bu orucu da fýrsat bilip, nasýl dilimizi Rabbimizin helal kýldýðý þeylerden uzak
tutuyorsak, nasýl aðzýmýzý oruç sýrasýnda O'nun helal ettiði nimetlerden uzak
tutuyorsak, dilimizi de oruç sýrasýnda, iftardan sonra da, Ramazandan sonra da
O'nun helal ettiði deðil, açýk açýk haram ettiði hatta bizzat bizzat kendisinin ölmüþ
kardeþinizin etini seve seve parçalayarak yemek diye tarif ettiði, iðrenç olduðunu
bu þekilde anlattýðý gýybetten, yalandan, çekiþtirmeden nefsimizi uzak tutalým,
dilimizi uzak tutalým, konuþanlara, bize dinletmek isteyenlere tavrýmýzý koyalým.
Kardeþim biz dinlemek istemiyoruz. Mümkünse de o iðrenç, kendini bilmez, içinde
sürekli dedikodu, sürekli arkadan çekiþtirme, ama ne yazýk ki çok yýlýþýk bir
riyakarlýktan baþka bir þey olmayan tuhaf sabah programlarýný, televole tipi o
programlarý, evinizden, o güzel yuvanýzdan, mutluluðunuzun tek sýðýnaðý olan,
biricik sýðýnaðýnýz, kaleniz olan odanýzdan uzak tutun. Televizyonu kapatmasýný
öðrenelim. O zaman Ramazan diðer on bir ayýn sultaný olur. Yoksa Ramazan gelir,
kendi kendine sultan olur, biz de nasibimizi almadan çeker gideriz. Bu vesileyle
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
248
tekrar teþekkür ediyorum dinleme lütfunda bulundunuz. Ýnþallah baþka vesilelerle
hep birlikte oluruz. Çocuklarýmýza yalan konuþulmayan bir ev, komþularýmýzla,
arkadaþlarýmýzla iftira, gýybet, arkadan çekiþtirme, suizannýn yapýlmadýðý bir yuva
hepimize Rabbimiz nasip etsin. Cennette olmayan o iki þey, cennete yakýþmayan,
cennetimizde, cennetimizden ebediyen kovulmuþ olan boþ söz ve yalan,
yuvamýzda da dünyamýzda da olmasýn. Onun olmadýðý her yer aslýnda cennet
kokusu taþýr. Onu bir yaþarsanýz, o cennet kokusunu çoktan almaya baþlarsýnýz.
Hakkýnýzý helal edin. Hürmetler ediyorum. Ýnþallah baþka vakitlerde, yeni vesilelerle
yeniden görüþmek üzere. Allahaýsmarladýk.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
249
18.Gün
“Yerel Sanatçýlar Þöleni”
Selahattin Tanýþ-Necmi Devran-Yýldýrým-Ufuk Akýn
Mustafa Aladað-Amir-Muhammet Kaya-Turan Turgut
Sabrým kalem olmuþtur, çileden haz damýtýr haz
Süzmüþ beni ömrümce bu mýsralara az az
Kanmaz bu yolun yorgunu zemzemlere kanmaz
Çöl çöl kurumuþ dillere candýr bu þiirler
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
252
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
253
19.Gün
PANEL
“NLP-Baþarýlý Olmanýn Yollarý”
Yusuf Özkan Özburun
Konser
Hilmi Þahballý
Ortak bu düzen, herkese pay var tapusundan
Nazmýn o cömert elleri geçmiþ yapýsýndan
Boþ dönmeyecek kimse bu kýsmet kapýsýndan
Her kalbe açan sýrra lisandýr bu þiirler
Sunucu
Arzu ettiðimiz bir mekandayýz, arzu ettiðimiz dostlarýmýzla birlikteyiz ve Ramazan-ý
Þerif'in bitmesin istediðimiz akþamlarýndan birindeyiz. Bitmesin istiyoruz çünkü
burada olduðu gibi birlik ve beraberliðin her akþam fotoðrafýný ortaya koyuyoruz.
Her akþam bu güzel fotoðrafla Baðcýlar'ýn güzide insanlarýný bir arada görme
imkanýna ulaþýyoruz ve burada bulunarak bizleri sevindirenlere, ekranlarý baþýnda
her akþam bizleri takip edenlere, yüreði Baðcýlar'da olanlara diyoruz ki; biz de sizi
yüreðimizde aðýrlamak için burada bulunuyoruz. Sizler ekranlarýnýz baþýna ve siz
deðerli misafirlerimiz, hanýmefendiler, beyefendiler, küçük kardeþlerimiz Baðcýlar'a,
iftar çadýrýna, irfan sofrasýna hepiniz hoþ geldiniz, þeref verdiniz.
Baþarýnýn yollarýnda imzalarýný gördüðümüz bir ismi sahneye davet edeceðiz.
Kiþisel geliþim uzmaný, bir filozof aslýnda O, bir sosyolog, toplum bilimci, diðer
taraftan televizyon programlarýný, radyo programlarýný zaten biliyor olmalýsýnýz.
TV.Net'ten tutun da Hilal TV'den ve TV 5'ten, sonra bugün itibarýyla TRT'de akþam
iftar programlarýndan yakýnen tanýdýðýnýz bir ismi davet edeceðiz. Ayný zamanda O
bir þair deðerli misafirlerimiz. Ama "Baþarý"dan bahsedecek. Neden? Daha baþarýlý
olmamýz için. O zaman alkýþlayalým, kuvvetlice alkýþlayalým. Deðerli büyüðümüz
Yusuf Özkan Özburun Beyefendi. Buyurunuz efendim. Hoþ geldiniz, þeref verdiniz
efendim.
Alkýþlarýmýz Yusuf Özkan Özburun Beyefendi için.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
256
Evet, efendim alkýþlarýnýz boþlukta kalmasýn, havada asýlý kalmasýn, elleriniz dert
görmesin. Burada bulunduðunuz için, benim bir usulümdür bu, bir âdetimdir,
çýktýðým zaman genelde bunu yapmaya çalýþýrým; burada, bu akþamýnýzý bize
baðýþladýðýnýz için, bizimle paylaþtýðýnýz için, baþka bir çok yerde bulunacakken
burada bulunduðunuz için benim sizi alkýþlamam gerekiyor. Lütfen siz kendinizi
alkýþlayýn efendim, alkýþý siz hak ediyorsunuz. Çok teþekkür ediyorum. Çok
teþekkür ediyorum. Hakikaten hak ediyorsunuz. Çünkü yapacak bir çok þey
varken, bunlarýn arasýndan gelip burada bulunmak, ben sohbet dinleyeceðim,
benim buradan alacaklarým var, kendime göre ihtiyaçlarým var, derdim var, aðrým
var, sýzým var diyebilmek ve bunun bir itirafý olarak burada yerini alabilmek bir
alkýþlanasý durumdur, o yüzden tebrik ediyorum.
Kýymetli hanýmefendiler, beyefendiler; Baðcýlar Belediyesi'nin bu hizmetini bendeniz
uzun zamandýr biliyorum. TV Net'in bunu sizlere ulaþtýrmasý, sevgili ekran
baþýndaki izleyicilerimiz için söylüyorum, bu da baþlý baþýna bir kýymet. Her iki
kurumunda bu "evliliðini ve paylaþýmýný" doðrusu tebrik ediyorum. Baðcýlar
Belediyesi'nin bu çadýrýný bu hizmetini tekrar efendim tebrik etmek istiyorum ve
Allah muvaffak etsin demek istiyorum. Eh bu arada Allah muvaffak etsin dedim de
hemen hatýrýma geldi, konumuz biliyorsunuz "baþarý" olarak anons edildi, söylendi
ki; arkadaþlarýmýzla görüþtüðümüzde bu baþlýðý beraber belirledik. Fakat dedim ki;
Allah muvaffak etsin. Bu ifadeyi bir yerden biliyor olmalýsýnýz, çünkü biraz daha
bizden yaþlý olanlar, yani yaþý þöyle 40'ýn, 50'nin, 60'ýn civarlarýnda bulunanlar, o
dolaylarda bulunanlar bu ifadeleri çok kolay kullanýrlar ve söylerlerdi. Muvaffak!
Deðil mi? Duymuþ olmamýz lazým. Ama onun yerine þimdi ne deniyor; baþarýlar
dilerim deniliyor. Efendim, baþarýlar dilerim demekle, Allah muvaffak etsin demek
arasýnda koskoca bir vadi var. Gökyüzüyle yeryüzü kadar bir mesafe var. O yüzden
bir istirhamým var. Burada çok güzel bir noktayý beraber çalýþacaðýz süremizin el
verdiðince. Bir çerçeve çizmeyi düþünüyorum. Yani bu baþarý meselesi nedir
Allah'ýný seversen? Baþarýdan ne anlayacaðýz? Bir baþarýdýr tutturulmuþ gidiyor.
Herkes baþarýlý olmak istiyor. Hiçte baþarýsýz olmak isteyen yok. Ýnsan fýtratý yapý
itibariyle baþarýlý olmak ister. Yani bir iþte sonuca ulaþmak, neticeye ulaþmak ister,
amenna. Ama baþarý deyince ne anlayacaðýz? Bunu ailemize nasýl tatbik edeceðiz?
Çocuðumuza nasýl tatbik edeceðiz? Çocuðumuzu okula gönderiyoruz. Okula
gönderirken, çocuk, küçük, düþük not aldýðýnda, kýrýk not aldýðýnda acaba hangi
baþarý anlayýþýyla yaklaþacaðýz ve nasýl muhatap olacaðýz? Çocuðun þahsiyetini
nasýl inþa edeceðiz? Deðil mi? Çocuðumuzun þahsiyetini inþa ediyoruz.
Davranýþlarýmýzla, sözlerimizle, kelimelerimizle, hal ve tavýrlarýmýzla, oturuþumuzla,
kalkýþýmýzla ne yapýyoruz? Þahsiyet inþa ediyoruz. Ben ona þahsiyet evinin inþasý
diyorum. Bir ev inþa ettiðinizi düþünün. Bu ev inþasýnda tuðlalarý düzgün
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
257
koymadýðýnýzý farz edin efendim. Tuðlalarý yanlýþ koyuyorsunuz, yamuk
koyuyorsunuz, eðri-büðrü koyuyorsunuz… Nasýl bir tablo ortaya çýkar? Nasýl ev
olur? Deðil mi? Ortaya çýkan ev son derece düzensiz, son derece intizamsýz,
kargacýk-burgacýk, böyle nei düðü belirsiz bir þey olur. Ama tuðlalarý düzgün
koyarsanýz, ki ne dedim? Her haliniz bir tuðla. Her tavrýnýz bir tuðla. Her
davranýþýnýz, sözünüz, bakýþýnýz bir tuðla. Bu bilinçle, bu anlayýþla hareket
ederseniz, o zaman ortaya farklý bir þahsiyet çýkacaktýr. Peki, efendim, þahsiyet
neden bu kadar önemli? Sevgili dostlar, her þeyin üzerine bina edildiði, ana zemin
temel zemin þahsiyettir. Biz insanlarý bile deðerlendirirken þahsiyetine göre
deðerlendirmiyor muyuz? Diyoruz ki; "Ha falanca mý? Ya O'nun þahsiyetinde
sorunlar var, þahsiyetsiz". Veya "Ne kadar kuvvetli bir þahsiyeti var, ne kadar
düzgün bir þahsiyeti var" diyoruz. Her þeyi þahsiyete göre bina ediyoruz deðil mi?
Peki, þimdi yavaþ yavaþ sözlerimi örüyorum. Yavaþ yavaþ, sistematik bir þekilde.
Efendim, baþarýnýn da üzerine kurulduðu zemin; þahsiyettir. Saðlam, saðlýklý bir
baþarý elde etmek, oluþturmak istiyorsak evvela þahsiyet üzerinde çalýþmalýyýz.
Doðrudan doðruya baþarýya yoðunlaþmamalýyýz. Yani, baþarý da baþarý, rakamsal
baþarý, oransal baþarý, istatistiksel baþarý… Hayýr, her þeyi rakamlara, istatistiðe,
sonuçlara indirgersek iþte o zaman katliamlar yapmaya baþlýyoruz. Ne katliamý?
Þahsiyet katliamlarý yapýyoruz. Çünkü sonuç odaklý düþünüyoruz, sonuç. Hayýr.
Sonuçtan çok ne önemli?
Ne önemli? Hadi bakalým bir sorun kendinize. Sonuçtan çok süreç önemli. Bir yere
ulaþmaktan çok, o yolda giderken gördükleriniz çok önemli. Yani yolun kendisi
önemli. Yolun kendisini es geçerek sadece sonuca odaklanýrsanýz, zevk
alamazsýnýz. Bir anlam hissedemezsiniz. Nasýl anlatayým ben bunu size? Þöyle;
hanýmefendi akþam iftar için hazýrlýk yapýyor. Deðil mi, iftar hazýrlýðý yaptýnýz? O
nöbeti savdýnýz, geldiniz. Beyefendide memnun kaldý, öyle gözüküyor,
gülümsüyorsunuz çünkü. Ne güzel. Efendim, eðer o yemeði yaparken sadece
sonucu düþünürsen, yemeði yapmanýn aþamalarýndan zevk almazsan, yemek
yaparken o süreçten zevk almazsan o yemek sana kahýr olur. Yiyenlerin midesine
durur. Çünkü yapýlýrken iþin içine sevgi, muhabbet, haz, hoþlanma… bunlar
katýlmadý. Ne oldu? Hemen süreci oluþturayým, bir an önce sonuca ulaþayým,
yemeði masaya koyayým. Ýþte sadece bu olduðunda olmuyor. Süreçten de zevk
almak, süreci anlamlandýrmak gerekiyor. Yani eve giden yol da önemlidir. Sadece
eve gitmek önemli deðildir. Niye anlattým bunu; bugünkü baþarý kültüründe
hanýmefendiler, beyefendiler maalesef bize sadece rakamlardan bahsediliyor.
Sadece rakamlar. Ýstatistiklerden bahsediliyor. Sadece zahiri, görüntüdeki
baþarýdan bahsediliyor ama en büyük baþarýnýn þahsiyeti inþa etmek olduðu
kaçýrýlýyor. Yani çocuðunun þahsiyetini kýrýyorsun, çocuðunu aþaðýlýyorsun ama
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
258
çocuk iyi puan aldýðý zaman, iyi not aldýðý zaman "Aferin oðlum, baþarýlýsýn"
diyorsun. Yanlýþ. Çocuðun þahsiyetli bir davranýþ gösterdiðinde insani, insan
doðasýna uygun, fýtrata uygun bir davranýþ gösterdiðinde asýl baþarý odur. Yani
çünkü saðlam bir karakter ortaya koydu, onu sergiledi. Rakamsal baþarý ancak
üçüncü, dördüncü aþamada gelir. Ama bize ne öðretiliyor? Sadece sonuç odaklý,
kýymetli dostlar, sadece sonuç odaklý, sadece puana dönük, rakama dönük bir
baþarý anlayýþý öðretiliyor. Bunun ben fevkalade yanlýþ ve son derece yýkýcý
olduðunu düþünüyorum. Neden biliyor musunuz? Eðitimde bunu görüyoruz.
Bendeniz uzun zamandýr eðitimciyim. Eðitimin her kademesinde nerdeyse
bulundum. Yani en aþaðý kademesinden en yukarýya kadar bütün aþamalarda
çalýþmýþ bir kardeþinizim. Þunu rahatlýkla söyleyebilirim; eðitimin tek boyutlu
olmasý, insanlarý tek boyutlu baþarý anlayýþýyla deðerlendirmesi, kiþiye özgü durum
deðerlendirmesi yapmamasý, ki her insan farklýdýr. Deðil mi? Her insan farklýdýr.
Ahmet farklý, Ayþe farklý, Mehmet farklý… Herkesin yapýsý, tabiatý, kiþiliði, dokusu,
huyu, kokusu bile farklý yahu. Her þeyi farklý. Kiþiye özgü modeller geliþtirilemediði
için uzun zaman ne yapýldý; belli baþarý kalýplarý ortaya konuldu maalesef. Bunu ben
rahatlýkla söylüyorum. Bir örnek vereyim: Uzun zaman biz çocuklarýmýzý,
matematik biliyorsa zeki ve baþarýlý, matematik bilmiyorsa, matematiðe kafasý
basmýyorsa son derece baþarýsýz ve hatta zeki olmayan insanlar ilan ettik. Yani geri
zekalý demeye dilim varmýyor. Ama bir yandan da söylemiþ oluyorum. Çocuk
matematiðe, fene yatkýnsa, bunlardan anlýyorsa, aferin oðlum benim adam olacak.
Benim oðlum var ya büyük adam olacak. Aferin okuyacak, ilerde abisi mühendis
olacak, doktor olacak falan diye çocuðu taltif ettik. Fakat bu çocuðun müziðe
yeteneði var,yatkýnlýðý var. Bu çocuðun resme, sanata, ondan sonra baþkaca
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
259
alanlara, bedensel faaliyetlere yatkýnlýðý var. Oralarda da bir farklý zeka türüne sahip
olabileceði bize öðretilmedi. Sanki iki tür zeka varmýþ gibi öðretildi. Nedir onlar?
Sayýsal zeka, sözel zeka. Sayýsal zekaya sahip olanlar zeki, aferin. Sözel zekaya
sahip olanlar, aðabeylerim, ablalarým, onlar idare edilecekler. Tamam mý? Böylece
inanýr mýsýnýz çok büyük kýyýmlar yapýldý. Belki aranýzdan bu kýyýma maruz kalanlar
var. Bu kýyýma. Bendeniz edebiyata çok yatkýn olduðum halde lisede sýrf,
affedersiniz, zekasý geri muamelesi görmemek için matematik bölümünü okudum.
Matematik bölümü okudum. Sebebi; edebiyat þubesine gidersem farklý muamele
görürüm anlayýþýydý. Çünkü o gözle bakýlýyordu. Bakýn nesiller bu çarktan, bu
tezgahtan geçti. Sebebi ne; tek boyutlu, yanlýþ baþarý anlayýþý. O zaman baþarý ne?
Baþarý; önce kendini tanýmak, sonra çocuðunu tanýmak, kendini ve çocuðunu
tanýyýp, deðil mi, ona özgü, onun potansiyelini açýða çýkaracak þekilde davranmak.
Ya bu çocuðun potansiyeli nedir? Her insanýn yatkýnlýðý var, her insanýn bir zeka
türü var. Bugün 12-13 tane zeka türünden bahsediliyor. Ben size bir þey
söyleyeyim bu 15'e, 20'ye çýkacak. Çoklu zeka kuramlarý da aþýldý artýk. Dolayýsýyla
her insaný kendine özgü tanýyýp, bunun potansiyeli nedir ve nereye kadar
çýkarýlabilir,nereye kadar geliþtirilebilir, bakýp, gerçekçi bir performans
deðerlendirmesi yapmak asýl baþarýdýr ve baþarýya giden yolun baþlangýcýdýr. Ama
baþta söylediðimi asla unutmadan. Neydi o baþta söylediðim? Muvaffakiyet!
Baþarýda kiþinin kendisi ön plana çýkarýlýr. Mevcut batý medeniyetinin, batý bilim
anlayýþýnýn, bir kýsmýnýn aðýrlýk kazanmasýyla bu anlayýþ bize de hakim olmuþtur. Bir
kýsým diyorum, çünkü batý biliminin de tamamý pozitevist ve materyalist deðil. Kiþi
eksenli deðil. Batý biliminin çok insaflý çok manevi taraflarý var. Ne yapýyor? Baþarý,
baþ-arý olmak, baþ-at olmak, baþ olmak, baþarmak. Yani kiþinin kendisine vurgu
yapan bir anlayýþ var. Muvaffakiyette ne var? Bugün bunu öðrensek yeter. Yapýp
ettiklerinin neticesini Allah'tan bilmek var. Muvaffakiyet demek ne demek biliyor
musunuz? Ýlahi yardým tevfik, tevfik. Allah'ýn tevfikinin bizimle beraber olmasý.
Tevfik-in Refik olmasý. Eskiler öyle derlerdi. "Tevfik-i Refik ola efendim" derlerdi. Ne
demek? Yani Allah'ýn yardýmý sana arkadaþ olsun. Peki kitaplarýmýzý hiç hatýrlar
mýsýnýz? Çoðu eski kitabýmýzda gayret bizden, muvaffakiyet Allah'tan diye bitirilir.
Bak çok büyük bir espridir bu. Denir ki; çaba, emek, say, gayret, uðraþmak,
didinmek bana düþen bir vazifedir, ama sonucu ben elde ettim diyemem. Çünkü
sonuçlarýn sahibi baþkasýdýr. Sonucu ben sahibine vermek zorundayým. Ýþte gerçek
baþarý anlayýþ. Baþarý deðil, muvaffakiyet. Bizim medeniyetimiz, daha doðrusu
insan medeniyeti, fýtrat medeniyeti, siz buna ne derseniz deyin, ben böyle ifade
ediyorum; bu medeniyetin ölçüsü, yapýp ettiklerini kendinin sahiplenmemesidir.
Mesela; çocuðuna elinden geldiðince itina gösteriyorsun bir anne olarak,
kelimelerine dikkat ediyorsun, yani; "Gel lan buraya çocuk, geç bakayým þuraya"
falan diye konuþmuyorsun. "Babasý kýlýklý ne biçim davranýyorsun?" demiyorsun.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
260
Düzgün konuþuyorsun çünkü her bir kelimen ne yapýyor çocuðun dünyasýnda, bir
karakter inþasý, kiþilik inþasý yapýyor, ona göre dikkatli konuþuyorsun, güzel
davranýyorsun. Bir þey ifade edeceðin zaman, o çocuðun 25 yaþýndaki görüntüsü
aklýna gelecek, hayali. Diyeceksin ki; þu cümleyi söyleyeceðim ama kýzgýným da,
öfkeliyim de, bu cümleyi söyleyeceðim ama 25 yaþýndaki görüntüsü bir an
hayaline gelecek. Kýzýný bir hanýmefendi olarak hayal edeceksin. Oðlunu bir
beyefendi olarak hayal edeceksin, ondan sonra söyleyeceksin, bak bakalým nasýl
deðiþiyor. Nasýl deðiþiyor ifadelerin. Deðil mi? Bu süzgeçten getirip muhatap
olacaksýn ve yaptýklarýnýn sonuçlarýný Allah'tan bileceksin. Ýyi bir çocuk yetiþti, deðil
mi? Yetenekli, efendim kiþilikli, kendini ifade edebilen, ne saldýrgan, ne pýsýrýk, orta.
Denge üzere bir çocuk yetiþtirdin, iþte bunun sonucunu Allah'tan bileceksin. Sen
vazifeni yaptýn. Sen bir çiftçisin, sen tohum attýn, tarlayý sürdün, elinden gelen
mücadeleyi verdin, Allah yaðmur gönderdi ve güzel bir mahsul oldu. Onun
sonucunu kendinden bilemezsin. Çiftçi diyebilir mi; "Ben tohumu iyi attýðým için
oldu bu". Diyemez. Çünkü yaðmur faktörü var, hava faktörü var, toprak faktörü var.
Yani bizim irademizin dýþýnda bir çok faktör var. Ama bugünkü baþarý anlayýþý
maalesef Allah'ýn inayeti ve tevfiki kýsmýný bize sunmuyor. Kiþinin kendini ön plana
çýkarýyor, diyor ki; "Sen yaptýn, sen elde ettin, bu iþin sahibi sensin". O zamanda
baþarýsý anormal derecede artmýþ, kariyeri yüksek insanlarda bir bakýyorsunuz ki
ciddi kiþilik problemleri ortaya çýkýyor. Baþarýsýný ve kariyerini bir baský unsuruna
dönüþtürebiliyor. Ezme unsuru. Karþýsýndakine merhametle, þefkatle, ilgiyle,
mülayemetle, tevazuuyla davranacaðý yerde; baþarýlýyým, efendim elimde imkanlar
da var, bunlarý elde ettim, hadi bakalým diðerini ne yapayým, periþan edeyim, onun
üstünde bir üstünlük kurayým anlayýþýna dönüþebiliyor. Muvaffakiyet, baþarý yerine
muvaffakiyet. Bunu çok iyi anlamak zorundayýz. Bir de biliyorsunuz kariyer anlayýþý
var. Efendim kariyer yapacaðýz. Tamam, çok güzel. Ýnsanýn bir hedefe doðru
koþmasý çok güzel bir þeydir. Çünkü hedefsiz hayat, boþ bir hayattýr. Bir hedefin
yok. Soruyorsun, ben mesela lise öðrencilere çoðu kere sorarým, üniversite
öðrencilerine de sorarým; hedefin ne? Hedefin ne? Yani senin hayatýnýn bir
meyvesi var, bu hayatýnýn meyvesini bulmaya yönelik olarak çaban ne kardeþim?
Hangi mücadeleyi veriyorsun?
Gençsin, enerjiksin, dinamiksin, bir sürü yeteneklerin, özelliklerin var, hayatýnýn
meyvesini arýyor musun? Herkesin hayatýnýn bir meyvesi vardýr efendim ve insan
hayatýnda o meyveyi bulmak için yaþamaktadýr. Amacýmýz o. Bir hedefe doðru
yürümen lazým. En zekileri bana þunu söylüyorlar, lisede okuyan öðrencilerin,
onlarý çok seviyorum gençleri, diyorlar ki; "Hocam, üniversiteyi kazanacaðým".
Harika diyorsun. Sonra? "Nasýl yani sonra" diyor, "Kazandýk ya iþte daha ne
istiyorsun. Daha ötesi mi var? " Sonra? diyorsun. Diyor ki; "Hocam Boðaziçi'ni
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
261
kazanacaðým, iþte ODTÜ'yü kazanacaðým" þu meþhur üniversitelerden
"Kazanacaðým". Peki, kazandýn, mezun oldum diyorum sonra? "Ne demek sonra,
güzel bir iþim olacak" diyor. Sonra diyorsun. Sen o ikinci sonrayý söyleyince
yüzüne þöyle bir bakýyorlar, "Bu adam pek saðlam deðil galiba" diyorlar. Bu hani
sosyolojiyle, felsefeyle falan uðraþanlar biraz böyle zaten saðdan, soldan çatlak
oluyor, pek saðlam olmuyorlar diye düþünüyorlar. Ama iyi bakýyorlar yani. Þöyle bir
süzüyorlar. Sonra diyorsun, sonra. Sonrasýna dair bir gaye, bir amaç, bir hedef
yok. Yani büyük hedefler yok. Ýnsan olacaðým. Ne demek þimdi hayvan mýyým?
Hayýr, beþeriyetten insaniyete doðru çýkacaðým. Ýnsanlýðýn ufuklarýnda,
doruklarýnda gezineceðim. Kendimi daha derinlemesine keþfedeceðim. Hayata,
insana, varlýða, kainata, var olan her þeye keþfetmek için bakacaðým. Dünyamý bir
evren kadar geniþleteceðim ve insanlýða kalýcý bazý þeyler býrakmaya çalýþacaðým.
Bu cümleleri duyamýyorsunuz. Büyük hedefler yok. Küçük hedefler var. Küçük,
somut hedefler var. Küçük, somut hedeflere ulaþýnca da bu tatmin etmiyor. Diyor
ki; "iþim olacak güzel", daha sonra ne olacak diyorsun, "Spor arabam olacak" diyor.
Spor araba alýyor, bakýyor mutsuz çocuk. Gene dolaþýyor ortada kuyruðu yanmýþ
tilki gibi. Deðil mi? Yani böyle bir huzursuzluk, bir tedirginlik. Ýþte modern insanýn
tedirginliði buradan kaynaklanýyor. Büyük ideallerin olmasý lazým. Ýnsaný sonsuza
taþýyan, ebediyete taþýyan büyük ideallerinin olmasý lazým ve bunun peþinde koþan,
kendini gerçekleþtirmeye çalýþan, kendini tanýmaya çalýþan, kendi yetiþtirmeye
çalýþan insanlara ihtiyaç var efendim. Ben kafanýzý çok meþgul etmek istemiyorum
ama þunu ýsrarla vurgulamak istiyorum, buradan seyircilerimizde lütfen dikkat
etsinler, böyle bir mekandayýz, bu imkan bize sunulmuþ, çok güzel bir imkan bu,
kendini yetiþtirmek meselesi üzerine çok ciddi durmak lazým. Bakýn çok güzel
maddi imkanlara sahip olabilirsiniz. Paranýz, pulunuz, mekânýnýz, imkânýnýz, her þey
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
262
bol olabilir. Ama yetiþmiþ insan yoksa, hiçbir þey yapamazsýnýz. Bunu sevgili
baþkaným çok iyi bilir. Deðil mi? Çok iyi bilirler kendileri. Neden? Çünkü yetiþmiþ
insanla bakýn bu organizasyonu yapýyorsunuz. Yoksa sandalyelerin çok kaliteli
olmasý, iþte ne bileyim, çadýrýn malzemesinin harika olmasý bir þeyi deðiþtirmiyor.
Ýnsan! Peki kendini yetiþtirmeyi ne kadar önemsiyoruz? Çocuðumuzun ve
kendimizin yetiþmesi uðrunda ne kadar gayret ediyoruz, bunun ne kadar
farkýndayýz? Benim gördüðüm þu; maalesef boþlamýþ durumdayýz. 80'li, 90'lý
yýllarda biraz vurgu yapýyorduk insan yetiþtirmek, kendini yetiþtirmek, aman boþ
kalmayalým, iþte insan yetiþtirmek çok önemli falan diyorduk. Ama 2000'li yýllardan
sonra bu meseleyi serdiðimizi görüyorum. Ýnsan ve kendini yetiþtirmek! Peki, bana
diyorlar ki; "Hocam kendini yetiþtirmek çok önemli tamam da paramýz yok ne
yapacaðýz, kurslara gidemiyoruz".
Efendim kendini yetiþtirmek sadece kurslarla olmaz. Yani Ýngilizce kursuna giderek,
falanca kursa giderek deðil. Ýnsan isterse her þeyde, her þeyle, her yerde kendini
yetiþtirebilir. Alýcýlarýný öyle bir açar ki, yoldaki giderken dolmuþ þoföründen bir þey
öðrenir. Sokakta yürürken birisinin bir tavrýndan bir þey öðrenir. Hayatý ve insanlarý
bir kitap gibi okumayý baþarabilenler, özel kurslara ihtiyaç duymazlar. Ki kendi
kendilerine de bu iþi yapabilirler. Kaldý ki, efendim sýrf kurs deseniz,
belediyelerimizin bugün, Baðcýlar Belediyesi'nin ben faaliyetlerini biliyorum, çok
yoðun, içinde de bulundum, öyle özel spesifik imkanlarý var ki, bunlarý takip etse
bir insan, baþlý baþýna kendini yetiþtirebilir. Yani eksiklerini tamamlayabilir. Ama
kendini yetiþtirmek demek, sadece kursa gitmekten ibaret deðil. Yürürken,
otururken, konuþurken eðer alýcýlarýný açarsan, dikkatlerini oraya doðru
yönlendirirsen, algýný ona göre þekillendirirsen, herkesten bir þeyler alarak,
okuyarak, varlýðý, dünyayý, insaný okuyarak kendini yetiþtirebilirsin. Ama bu bilincin
olmasý lazým. Bu bilinç. Annede de bu bilinç olacak, babada da bu bilinç olacak,
çocukta da bu bilinç olacak. Sizden istirhamým þu; çocuklarýnýza para-pul
býrakmayýn, çocuklarýnýza büyük servetler, miraslar býrakmayýn. Kendini tanýma ve
yetiþtirme bilinci býrakýn. Kendini tanýyan, yetiþtiren çocuklar yollarýný kendileri
bulurlar. Eðer kendini yetiþtirme anlayýþý içinde deðilse, algýsý, dünyasý açýk deðilse
dünyanýn servetini de býraksan o çocuk mahveder, periþan eder, efendim yok eder.
Hani derler ya Anadolu'da; "Akýllý evladýn var, malý neyleyesin; deli evladýn var, malý
neyleyesin". Ýkisi de ayný þey ya. Akýllý evlatsa kendi malýný kendisi oluþturur, deli
evlatsa zaten malý da tutmaz, hiçbir þeyi de efendim býrakmaz. Demek ki; bir,
özetliyor ve toparlýyorum. Baþarý deyince, sadece bugünkü tek boyutlu baþarý
anlayýþýyla anlamayacaðýz. Baþarý demek; sadece ben yaptým, ettim, çok
büyüðüm, ben Hiro'yum, kahramaným, en büyük benim… bu deðil. Baþarýyý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
263
artýrdýkça senin tevazuun artmalý, insanlara þefkatin artmalý, derinliðin artmalý,
meyvelerin artmalý, dallarýn eðilmeli. Senin yücelt………………? 29:50 Baþarýlar,
elde ettiklerin… burada bir sorun var. Burada bir sorun var, bir yanlýþlýk var. Ýkincisi;
sonuçlarý, yapýp, edilenleri Allah'tan bilmek. Çünkü, biz kendimize sahip deðiliz. Biz
kendi kendimizin sahibi deðiliz. Aranýzda bütün vücudumu her þeyimi ben kontrol
ediyorum, ben yönlendiriyorum diyen bir kahraman var mý? "Abi bütün vücut, her
þey bana ait, kumanda ben de, ele geçirmiþim, istediðimi yapýyorum, bana da
dýþardan baþka hiçbir þey yaptýramazlar" diyebilen var mý? Bir göz kapaðýna bile
mani olamýyorsun. Göz kapaðýn kýrpýþýyor kendiliðinden, sahip deðilsin. Ben hep
söylerim; bir küçük mikrop bulaþýyor, virüs bulaþýyor hayatýn alt üst oluyor. Kendi
kendimizin sahibi deðiliz. O zaman haddimizi bileceðiz. Baþarý, çaba, gayret, emek
bütün bunlar insana kendini bildirmek için var, kendini tanýtmak için var, kendini
tanýma yolculuðu için var. Bu dünyada bunun için bulunuyoruz. Dünyada niçin
bulunuyoruz? Niye bulunuyoruz, bu gözünü açýp kapayana kadar geçen hayatta?
Bir sabun köpüðüne benzeyen, bir balona benzeyen, bir anda parlayýp sönen bu
hayatta niye bulunuyoruz? Kendini tanýmak için. Kendini tanýmak, çocuðuna
tanýtmak, alemi tanýmak, insaný tanýmak, hayatý tanýmak ve Rabbini tanýmak için.
Ramazan-ý Þerif'te bunun talimi yapýlýyor. Evet, dolayýsýyla, tek boyutlu baþarý
anlayýþlarýný lütfen bir kenara býrakýnýz. Çocuðun eðitiminde de rakam odaklý, sayý
odaklý, istatistik odaklý anlayýþlarý lütfen gözden geçiriniz. Çocuðumun yeteneði ne
yönde, hangi ilgileri var, neye yatkýn önce bunu keþfetmek gerekiyor ve ona göre
yönlendirmek gerekiyor. Öbür türlü çocuklarýmýzý harap ediyoruz, mahvediyoruz.
Zaten bakýn modern dünyanýn içinde biz adeta insanat bahçelerinde yaþýyoruz. Bir
yazar öyle diyor. Desmont Moris diye bir yazar var, O'nun bir kitabý var. kitabýnýn
ismi ne biliyor musunuz? Ýnsanat bahçesi! Niye böyle bir tabir kullanýyor biliyor
musunuz? Modern þehirler zaten doðadan kopuk, tabiattan kopuk. Biz gönüllü
kafeslerimizde, betondan kafeslerimizde yaþýyoruz ve bir sürü anormal hastalýk,
özellik geliþtiriyoruz. Hayatla baðýmýz kopuyor, insanlarla baðýmýz kopuyor. Ondan
sonra biraz Ramazanda sosyalleþiyoruz, sonra herkes kendi hanesine çekiliyor,
orda kýsýr döngü baþlýyor. Sabahleyin acý bir zil sesiyle uyan, deðil mi? Yarý uykulu
gözlerini ovuþturarak, poðaçaný bir yandan yiyerek otobüse yetiþ. Ýþ yerine gel kart
bas akþama kadar çalýþ. Ha bu arada, saat bir olunca bakýyorsun ki; "Aa acýkmam
lazým" diyorsun. "Acýkmýþ olmam lazým" diyorsun. Mekanik acýkma. Akþamleyin
geliyorsun yorgun-argýn, o özel iktidar aygýtýný, kumandayý eline geçiriyorsun ve
onun karþýsýnda uyukluyorsun. Buna da hayat diyoruz. Zaten bunun içindeyiz. Bir
de bunun içerisine iþte, sadece sayýdan, rakamdan ibaret baþarý anlayýþýný
katarsak, maalesef hayatýmýzý zehirlemeye baþlýyoruz, eþimizi mahvetmeye
baþlýyoruz, birbirimizi yýkmaya baþlýyoruz. Lütfen! Buna karþý direniþ oluþturalým.
Alternatif hayatlar oluþturalým. En azýndan ziyaretlerimizi sýklaþtýralým. Mesela;
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
264
haftada bir benim evime mutlaka ziyarete birileri gelecek ya da ben birilerine
gideceðim. Aa çok sevmiyor olabilirim o aileyi. Önemli deðil. Ama mutlaka
görüþmem lazým. Bir sohbet halkasýndan istifade etmem lazým. Çünkü kalbimin,
ruhumun da gýdaya ihtiyacý var. Ben hep anlatýrým bunu. Kalbimin, ruhumun
gýdasýný ihmal ettiðim zaman, bu çocuðuma yansýr, bu eþime yansýr, bu çevreme
yansýr, bu her þeye yansýr ya. Bir sohbet halkasýný kurmam ve oradan istifade
etmem lazým. Efendim, iyi-kötü, birileriyle bir þeyler paylaþmam lazým. Sosyal
aktivitelerimin olmasý lazým. Baðcýlar Belediyesi'nin faaliyetlerine katýlmam, oradan
bir cümle öðrenmem lazým. Çünkü kendi baþýma, sadece kendi kendime
yetmiyorum. Bunlarla beraber hayatýmý daha da, o beton kafesin içinden ne
yapmam lazým, kurtarmaya çalýþmam lazým. Efendim, muvaffakiyet ancak samimi
gayret edenlere geliyor. Baþarý samimi gayret edenlere geliyor, þahsiyetine yatýrým
yapanlara geliyor, ondan sonra ve kendini iyi yetiþtirenlere geliyor. Bunlarý
yapmadýðýmýz sürece baþarý, gökten zembille gelmiyor. Daha çok tabi, bu konu çok
geniþ bir konu ama þunu söyleyeyim son olarak: Allah'ýn yeryüzünde koyduðu
kanunlar var. Bu kanunlara riayet etmeden, mesela; ailedeki kanunlar, ailede insani
münasebetlerin kanunlarý var. Kurumlarýn kanunlarý var. Hangi kurum, nasýl idare
edilir? Ýnsanlara nasýl iþte münasebetler oluþturulur? Kurum mantýðýnýn kanunlarý
nelerdir? Bunlarý keþfetmek gerekiyor. Sosyal hayatýn kanunlarýný, iþ hayatýnýn
kanunlarýný keþfetmek gerekiyor ve bu kanunlara uygun davranmak gerekiyor.
Keþfederek, fark ederek, okuyarak. Bunlarý yapmadan ezbere davrandýðýmýzda,
üstün körü davrandýðýmýzda, efendim bilinçsiz davrandýðýmýzda Allah
muvaffakiyetimizi göndermiyor, muvaffakiyet vermiyor, bunu da böylece beyan
etmek isterim.
Evet. Efendim, Allah hepimizi kendi yolunda mücadele edenlerden eylesin. Gayret
edenlerden eylesin. Bizi kendisine layýk insan ve kul eylesin efendim. Eyvallah. Çok
teþekkür ederim. Sað olunuz, sað olunuz. Elleriniz dert görmesin. Görüþmek üzere.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
265
20.Gün
PANEL
“Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkileri”
Yavuz Bahadýroðlu
Konser
Mehmet Kemiksiz
Yarýþma
Yemek Yarýþmasý
Ün çýlgýný ancak deðiþir altýný tunç'a
Kör þöhreti þeytaný iletmedi gonca
Hak'tan sunulur ün, kazanan varsa yolunca
Ünvana deðil Hakka niþandýr bu þiirler
Sunucu
Daha önceki akþamlarda olduðu gibi bu akþam da bizleri yalnýz býrakmayan deðerli
misafirlerimiz ve TV.Net ekranlarýnýn karþýsýnda olan ama yüreklerini buraya
gönderen sevgili dostlarýmýz hoþ geldiniz, þeref verdiniz Baðcýlar'a, Ýrfan Sofrasýna.
Komþu komþunun eskiden külüne muhtaçmýþ, þimdi belki de internetine muhtaç
yada belki de kontörüne muhtaç yada muhtaç olmadýðýný zannediyor aslýnda ama
dostluðuna çok mu çok muhtaç. Az sonra komþuluðu da ihya eden bir isim bize
bu konuda çok þey söyleyecek.
100'ün üzerinde eseri bulunan, her sabah radyo programýnda sýcak ses tonuyla
"Sevgili Dostlar" diye baþlayarak günü yorumlayan, hayatý yorumlayan bir isim,
Nesil Yayýnlarýndan onlarca eserini bulabileceðiniz bir isim, Vakit Gazetesinin köþe
yazarlarýndan bir isim. Ama O'nun bizim için çok daha büyük bir özelliði var, o da
Birlik Vakfýnýn ifadesiyle, bizim de gönlümüzdeki yeriyle belirtmek gerekirse "Tarihi
Sevdiren Adam" diyoruz. "Dünden Bugüne Komþuluk Ýliþkilerimiz" konulu sohbet
için Araþtýrmacý-Yazar ve Tarihçi, Yavuz Bahadýroðlu Beyefendiyi davet ediyoruz.
Buyurunuz efendim.
Yavuz BAHADIROÐLU
Sayýn baþkaným, sevgili dostlar, Allah'ýn rahmeti, bereketi, sevgisi, ihsaný, þefkati,
maðfireti bu Ramazan hürmetine üzerinize olsun ve O'nun sevgili Peygamberinin
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
268
þefaati hem dünyada hem ahirette yaný baþýnýzda olsun, sizleri cehennem
azabýndan korusun, sorgusuz, sualsiz cennete götürsün. Efendim saygýyla,
sevgiyle hepinizi selamlýyorum. Hoþ geldiniz, sefa geldiniz. Ben de hoþ geldim,
Samsun'dan geliyorum.
Komþuluk konuþacaðýz madem, komþuluk; aile içi iliþkilerden baþlar. Fatma Haným
dedi ki telefonda bugün; "Ben de evin bahçesine bir çadýr kuracaðým, birilerine iftar
vereceðim, program yapacaðým, senden de randevu alacaðým. Bize bir konferansa
gelir misin? Ramazan çadýrý, iftar çadýrý var bizim bahçede diye. Ancak herhalde
böyle görüþeceðiz". Hakikaten üç gündür eþimi göremedim. Bu akþam biraz zor
gireceðim o eve anlayacaðýnýz. Yardýmlarýnýzý, dualarýnýzý esirgemeyin. Ramazan
böyle geçiyor. Ama benim yaptýðým aslýnda hata. Aile hukukundan çalýp baþka
yerlere savurmak doðru deðil. Önce komþuluk iliþkilerimizi eþimiz ve çocuklarýmýza
yönelik yaþamamýz lazým. Hep aðlamamýza gerek yok. Nerede efendim eski
komþuluklar? Nerede efendim eski komþular? Nostalji takýlmak yerine o
hatýrlayabildiðimizi kendi aile içi hayatýmýza hakim kýlmak üzere birkaç adým atmak.
Yani komþuluðu önce evladýmýza yapmak. Yani komþuluðu önce eþimize yapmak.
Yani aile içinde görüþerek, konuþarak, kaynaþarak, aile içi yardýmlaþarak, aile
fertlerinin külünle muhtaç olarak, internetine muhtaç olarak, ya da Abdullah'ýn
(Arýdoru) söylediði gibi, kontörüne muhtaç olarak yaþamak. Böyle bir hayatý
sergilemek, böyle bir hayatýn içinde olmaya çalýþmak. Bu arada merak ediyorum
Abdullah yaþlýlar günü falan derken niye durmadan bana bakýyordu? Onu da
doðrusu anlayabilmiþ deðilim. Ben o kadar yaþlý mý görünüyorum evlat? Evet bir
de çocuklar günü. Komþuluk iliþkileri yaþlýlar, komþuluk iliþkileri çocuklar. Bunun
üzerine biraz durmak istiyorum izin verirseniz. Uþaklar ben buradayým. Bak bu
tarafa dönün. Orda yemek yiyorlar, size de vermezler, bakýp ne yapacaksýnýz? Bana
bakýn bir dahaki Ramazanda görmeyebilirsiniz. 60 yaþa geldim.
Komþuluk iliþkileri derken, çocuklara yönelik bir komþuluk iliþkisinden söz
edeceðim. Onlara güler yüz göstermek, komþuya sadaka vermek gibidir.
Sabahleyin kalktýðý zaman karþýlaþtýðýmýzda evladýmýzla ya da torunumuzla
"Günaydýn evlat" diye saçýný okþamak ya da "Hayýrlý sabahlar" demek ya da senin
ecdadýn sabahleyin karþýlaþtýðý insana "Sabah þerifleriniz hayrolsun mirim" dermiþ.
Sabah þerifleriniz hayrolsun demek, o kültürden torunu ve çocuðu yoksun
býrakmamak üzere bir takým telkinlerde bulunmak bence komþuluk iliþkilerinin
alfabesinin ilk harfidir. Çocuklara yönelik komþuluk iliþkisi ve yaþlýlara yönelik
komþuluk iliþkisi. Aile içi komþuluktan söz ediyorum. Çünkü evlatlarýmýz eve
gelmiyor sevgili dostlar. Ýftarý da dýþarýda yapýyorlar, bazen sahuru da dýþarýda
yapýyorlar. Ramazan evlatlarýmýzla birlikte ayný sofralarda buluþmak üzere bir büyük
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
269
fýrsattýr ama bu fýrsatý idrak edebilenler için bir büyük fýrsattýr. Yoksa, zaman zaman
söylüyorum, bazý yüreklere hiç Ramazan gelmez. Bazý yüreklerden de hiç Ramazan
gitmez. "Cenab-ý Hak yüreðinden Ramazan gitmeyen insanlardan eylesin bizi" diye
dua etmemiz lazým ve bir þey daha söyleyeceðim, komþuluða gerçekten girizgah
yapmak için, derler ki; "Hayatý Ramazan olanýn ahireti bayram olur". Hayatý
Ramazanlaþmýþ insanlardan eylesin bizi Allah. Ramazan-ý Mübarekte bu duayý sýk
sýk tekrarlamamýz lazým, çünkü ancak Ramazan yürekli insanlar komþunun hatýrýný
bilir. Ancak Ramazan yürekli insanlar komþunun deðerini bilir. Ancak Ramazan
yürekli insanlar komþuya yardýmcý olur. Komþum açken tok uyumam, Peygamberi Aliþan Efendimizin hoþuna gitmez diye düþünür. Cenab-ý Hak ayetinde o kadar
ýsrar etmiþtir ki, ben hoca deðilim maalesef, olsaydým ayeti de okurdum. O kadar
ýsrar etmiþtir ki Hz.Aliþan Efendimiz, çok yaygýn bir sözdür hani, çok yaygýn bir
hadistir, çoðunuz hatýrlayacaksýnýz, "Komþuyu komþuya mirasçý yapacak
zannettim Allah. Cebrail o kadar bir tahþidatla geldi ki bu konuda, az daha komþu
komþuya mirasçý olacak diye düþünüyordum". Þimdi tabi her þey, her þey iç içe.
Mahalleler komþuluk yapýlabilecek þekillerde kurulmazsa, evlerin yönü kýbleye
dönük olmazsa, vicdanlar ve yürekler Ramazanlaþmazsa o zaman komþuluklar da
tökezlemeye baþlýyor. Komþuluklarýn tökezlediði yerde o Osmanlý milletini, halkýný
ayakta tutan yardýmlaþma müessesesi çöküyor. Artýk kimse kimseye borç vermez
oluyor. Kimse kimseye yardým etmez oluyor. Kimse kimseye elini uzatmaz oluyor.
Müthiþ bir bireyselleþme, müthiþ bir yalnýzlaþma yaþadýðýmýzýn farkýnda mýsýnýz?
Kendi odamýzda, kendi bilgisayarýmýzda, kendi internetimizle, þahsi telefonumuzla
müthiþ bir yalnýzlaþma yaþýyoruz. Çünkü sanal hayat, gerçek hayat gibi deðildir
sevgili dostlar. Televizyondaki insanlar gerçekten size gelip elinizi öpmezler.
Televizyondaki insanlar gerçekten size misafir gelmezler. Komþulara kapýlar
kapandýðýndan beri yalnýzlaþmamýz baþladý. Yalnýzlaþtýðýmýz ölçüde de
depresyonumuz arttý. Kadýnlarda %70 oranýna çýktý, erkeklerde %60'larda
dolaþýyor. Depresyon! Yani arýza. Beyinler ve yürekler arýza yapmaya baþlýyor.
Böyle bir ülkede yaþayýp, benim ülkem gibi bir ülkede yaþayýp arýzasýz olmak da
çok mümkün deðil doðrusunu isterseniz.
Bir mahalle baskýsý icat ettiler. Baktýlar aslanlar gibi bir seçim yaptýlar bu millet,
kendisi kendi inandýðý gibi bir siyasal ahlaký, bir siyasal yöneliþi, bir siyasal
oluþumu iktidar yaptý. Türkiye'de iktidarlar hep tartýþýlýr. Efendim sandýða
gitmeyenler gelseydi bu iktidar olmazdý. Artýk bu seçimde halk öyle bir seçim yaptý
ki sandýða gelmeyenler gelseydi bu seçilmezdi diyemez hale geldik. Onun
arkasýndan baþbakan belirlendi. Onun arkasýndan kabine belirlendi. Onun
arkasýndan cumhurbaþkaný seçildi. Cumhurbaþkanýmýz geçenlerde doðuya
gitmiþti, komþuluk iliþkileri, doðuda halkla bütünleþti. Bir anlamda devletin zirvesi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
270
komþu ziyaretine çýktý. Onlarla, askerle birlikte belki ondan bir saat sonra, üç saat
sonra þehit olup, bu milletin selameti için, bu milletin bölünmez bütünlüðü için
canýný verip þehit olacak Mehmetçikle karavana yedi. Bu, biliyor musunuz hasret
olduðumuz bir tablodur. Þu söylediðim þeyin siyasetle alakasý yok. Tam da
komþulukla alakasý var. Tam da insanlýkla alakasý var. Tam da vicdanla alakasý var.
Tam da ahlakla alakasý var. O kadar heyecanlanmýþ olmalý ki, orucunda ilk günü
galiba, içmiþ suyu. Kazaen orucunu bozmuþ Cumhurbaþkanýmýz. Tam da
konferanstaydým, bir not getirdiler, "Cumhurbaþkanýmýz doðuda kazaen oruç
bozmuþ". Dedim ki; "Bundan önceki kazaen bile oruç tutmuyordu, bu bari kazaen
bozuyor". Bu yaklaþým nedir biliyor musunuz? Bütün siyasal düþüncelerinizin
dýþýna çýkýn, 1300'lü yýllara dönün. Sultan Çelebi Mehmet Osmanlý tahtýnda
oturuyor, baþkent Bursa ve Ramazan. Çelebi Mehmet vezirleri topluyor diyor ki;
"Ýmarette otuz gün, otuz iftarda fukaraya yemek daðýtacaðým. Bunun tedbiri
alýnsýn". Vezirler diyorlar ki; "Birkaç gece de biz daðýtalým. Biz de sevap kazanalým".
"Siz daha gençsiniz" diyor padiþah, "Daha çok fukaraya yardým edersiniz. Ben bu
Ramazan, ola ki öbür Ramazana çýkmam. Yaþým biraz ilerledi. Ben bu Ramazan
sevaplarýn tamamýný alayým. Bana fedakarlýk yapýn. Ben sizin padiþahýnýzým". Ve
düþünün sevgili dostlar, Sultan Çelebi Mehmet imarette otuz Ramazan yemek
daðýtýyor fukaraya, otuz Ramazan fukarayla birlikte iftar açýyor, Abdullah Gül de
yüzyýllarca sonra O'nun torunu olarak fukarayla birlikte iftar açýyor. Biz böyle
yöneticiye hasretiz. Biz böyle yöneticiye hasretiz. Biz dedelerinin torunlarýna
hasretiz. O dedenin ruhunu þad edecek yöneticiyi yüzyýllarca bekledik, yeter gelsin
artýk. Neticede milletin ruhu þad oldu. Oradaki kardeþlerimiz de "Devletin zirvesi
benim ayaðýma geldi. Artýk ben devletten yana olayým" diye düþünür vicdaný
olanlar. Artýk itilmiyorum, kakýlmýyorum. Devletin zirvesi ayaðýma geliyor. Artýk
üvey evlat muamelesi görmüyorum. Artýk ötekileþtirilmiyorum. Ama bu sefer
dediler ki; "Siz seçimi yaptýnýz. Baþbakaný seçtiniz, hükümeti belirlediniz,
cumhurbaþkanýný seçtiniz, meclis baþkanýný seçtiniz ama komþu baskýsýný
gündeme getirelim Ramazan-ý Mübarekte sizi rahatsýz edelim". Mahalle baskýsý,
yani komþu baskýsý. Yani baþý kapalý olan açýða, açýk olan kapalýya baský yapacak.
Bu memlekette böyle bir þey yaþanmýþ mý Allah'ýnýzý severseniz? Komþu komþuya
hiç baský yapmýþ mý? Komþu komþuyu sevmiþ, komþu komþuya vermiþ, komþu
komþuyu sofrasýna çaðýrmýþ, komþu komþunun yardýmýna koþmuþ, düðününe
gitmiþ, altýn takmýþ, evladýnýn sünnetine gitmiþ, komþunun derdiyle dertlenmiþ bir
milletin çocuklarýyýz. Bu millet kendi kýyafetini, kendi siyasetini kimseye dayatmadý
tarih boyunca. Bundan sonra da dayatmaz. Ama ne yapmaya çalýþýyorlar? Ýki
komþunun arasýný açmaya çalýþýyorlar. Benim okutmaya çalýþtýðým çocuklar var.
Kimisi açýk, kimisi kapalý. Sadece Boðaziçi Tarih Bölümü'nde okumalarýný þart
koþtum. Bütün imkânlarým o kadardý. Ýmkânýmýn el verdiði kadar öðrenci
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
271
okutuyorum. Bana dediler ki; "Baþörtülüler giremiyor. Biz iki tane açýk O'nu aramýza
alýyoruz, bekçiler görmesinler diye bir sürü tedbir alarak Onlarý okula götürmeye,
içeri almaya çalýþýyoruz". Dostlar, bunlar birbirine, bu çocuklarýmýz birbirine
yardýmcý. Komþularýmýz birbirine yardýmcý. Kendilerine elit diyenler, kendileri din
cahili olanlar, cahil olduklarý halde Türkiye'ye istikamet haritasý çizmeye kalkýþan
andavallýlar milleti örtülü, açýk diye bölmeye çalýþýyorlar. Alevi dediler, Sünni dediler
bölemediler. Kürt dediler, Laz dediler, Çerkez dediler, Abaza dediler bölemediler.
Þimdi mahalle baskýsý. Yok öyle bir þey. Hiç kimse aklýna getirmez. Komþu
komþuya baský yapmaz, komþu komþuyu sever, komþu komþuyu ister. Tabi ki,
dikkatinizi çekmek istiyorum bugün internetten aldým, bu mahalle baskýsý. Yani
kapalýlar açýklara, oruçlular oruçsuzlara, namazlýlar namazsýzlara baský yapýyor
diye iddia, biliyor musunuz 14 günde, 31 gazetede, toplam 630 habere konu oldu
ve 255 köþe yazarý tarafýndan dile getirildi. Olmayan bir baskýnýn üzerinde bu kadar
baský kurmak ahlaki midir sizce? Ahlaklý bir yaklaþým mýdýr? Hayata doðru bir bakýþ
mýdýr? Millete hizmet etmek midir Allah'ýnýzý severseniz? Bu böyle, bir tarafa. Bir
baþka yerde ne oluyor ona da bir bakalým.
Ben Baðcýlar'a bir daha gelmeyeceðim programým çok dolu. Komþuluk derken
birkaç bir þey de söyleyeyim, aklýnýzda kalsýn. Ýngiltere'de bir marketler zinciri.
Hatýrlýyor musunuz? Bir hafta önceki bir büyük gazetede, kendini büyük gazete
olarak tanýmlayan bir gazetede, mahalle baskýsýnýn fotoðrafý manþetiyle çýkmýþtý.
Dana gözü harflerle, þu irilikte, gazetenin üçte birini kaplýyordu. Çantamda ama
getirmedim. Görmüþsünüzdür zaten. Siz okuyorsunuz sonuçta o gazete 500 bin,
300 bin kime satýyor? Kargalara satýlmaz ya, bize satýyor. E okumuþsunuzdur.
Mahalle baskýsýnýn fotoðrafý neymiþ biliyor musunuz? Bir market içki reyonunun
önünü kaðýtla kapatmýþ, Ramazana hürmet. Bu kültürde, bu kadim kültürümüzde,
bu tarihi kültürümüzde, Rumlar meyhanecilik yaparlardý, Ermeniler meyhanecilik
yaparlardý ve benim yaþýmda olanlar, her ne kadar Abdullah (Arýdoru) yaþlý derken
bana bakýyorsa da 150 yaþýnda da deðilim, benim yaþýmda olanlar çok iyi
hatýrlayacaklar, Rumlar meyhaneyi kapatýrlar Beyoðlu'nda "Ramazan
münasebetiyle kapalýyýz" yazarlardý. Komþunun komþuya saygýsýnýn, komþunun
komþuya sevgisinin gereðini yaparlardý. Rum Türk'e saygý gösterirdi, kürde saygý
gösterirdi, laza saygý gösterirdi. Kýsacasý bu topraklarda yaþayan Müslümanlara ve
bütün insanlara ilim ve ahlak daðýtmýþ, insanlýk öðretmiþ insanlara saygý
gösteriyorlardý. Þimdi ondan kalma bir alýþkanlýkla bir market içki reyonunun önünü
kapatmýþ. Baský falan yok. kendi isteðiyle. Çünkü alýþveriþini arttýracak. Bu bir
alýþveriþ yöntemidir. Ýftariye almaya geliyor millet, sahur yemeði almaya geliyor.
Ýçkiyi görünce gelmeyebilir Ramazan diye. Anlatabiliyor muyum? Bir de, bu arada
gene söyleyeyim, Ýsviçre'de ve bazý Belçika'da, Hollanda gibi yerlerde her market
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
272
içki satmaz. Ýrtica da hortlamaz, bir þey de olmaz. Bu bir tercihtir. Bu bir alýþveriþ
yöntemidir. Kapatýnca gazeteye manþet oldu. Efendim iþte bu yönetim korkusuyla
yani mahalle baskýsýyla içki reyonunu kaldýrdý. Ýçki çok güzel bir þey mi? Allah'ýnýzý
severseniz, devlet çocuklarýmýzý içkiden korumak için tedbir alýyor. Anayasal
görevdir, devletin gençleri ve aileyi korumasý. Neden korumasý? Uyuþturucudan
korumasý. Neden korumasý? Ýçkiden korumasý. Neden korumasý? Tütünden
korumasý. Sigara öldürür diye yazarsýnýz, ne kadar öldürür diye yazarsanýz, o kadar
çok satar. Bu da bir reklam usulü haline dönüþtü. Neticede bu bir yöntemdir. Bu
yöntemi bir market kullanmýþ, içki reyonunun önünü kapatmýþ. Belki de müþterisi
artmýþtýr Ramazanda, o yöntemi kullanýyor. Pazarlama metodolojisi olarak
kullanýyor. Gazetede manþet: "Mahalle baskýsýnýn fotoðrafý". Neymiþ fotoðraf? Ýçki
reyonunun önü kapandý. Ne olmalýymýþ? Açýk olmalýymýþ. Peki içene bir þey
diyorlar mý? Ben, iftara 15 dakika kala uçakta daðýttýlar yiyecekleri, yanýmdaki
vatandaþ yiyor. Ben de þöyle "Afiyet olsun" dedim, "Yarasýn efendim" dedim. "Sizin
de niyetinizi Allah kabul etsin" dedi. Biz birbirimize baský yapmadýk. Fakat þöyle
düþündüm biraz; keþke þu iftara yarým saat kala müminin kalbinde meydana gelen
güzelliklerden bu da yararlansaydý. Bu da o duygularý yaþasaydý. O güzelliði bu da
yaþasaydý, tatsaydý. Daha huzur bulsaydý benim kardeþim diye aklýmdan geçti ama
bir þey söylemek benim aklýmdan geçmedi. Onun aklýndan da eminim bana bir þey
söylemek geçmemiþtir. Hani "Sen irticacý mýsýn? Niye yemiyorsun benim gibi"
falan. Mümkün deðil insanlarýn aklýndan, eðer aklýndan zoru yoksa, böyle bir þey
geçmez. Þimdi market, içkinin önünü kapattý, içki reyonunun diye baský fotoðrafý
oluþturmuþ. Ýngiltere'de bir marketler zinciri sevgili dostlar, süper market zinciri,
aynen okuyorum, tarafýndan baþlatýlan uygulamada, Müslüman kasiyerlere alkollü
içecek alan müþterinin içkisine el sürmeyip, bir baþka mesai arkadaþýna yerini
devretme hakký vereceðini açýkladý. Ramazanda Müslüman bir kasiyer var
Ýngiltere'de, tezgahtan geçiyor, müþteri alýþveriþ yapmýþ. Efendim viski geldi,
yandaki kasiyere diyecek ki; "Ben Ramazan-ý Mübarekte buna dokunmak
istemiyorum. Benim inancýma göre bu haram. Onu buyurun siz halledin". Buna bu
da yetki veriyor. Bir þey daha söyleyeyim. Ayný Ýngiltere, çok da Müslümanlarý
sevdiðinden dolayý deðil, ama insanlýk ahlakýnýn gereði olarak ayný Ýngiltere sarýkla
gezmek isteyen bir Müslüman'a, Müslüman için, özel yönetmelik çýkarýyor. Özel
imtiyaz çýkarýyor. Kask giymeden motosiklet sürebilir diye. Kask giymek mecburi
ve çok sýký takip var Ýngiltere'de. Ýnsan haklarýnýn gereði olarak tolerans gösteriyor.
Biz, bizim kardeþlerimizden böyle bir tolerans görme hakkýna sahibiz diyemez
miyiz? Diyemeyecek miyiz? Bizim komþularýmýzdan þu veya bu siyasetten, þu
veya bu ticaretten, þu veya bu kýyafetten, ne olursa olsun, bu topraklarýn
çocuklarýndan, bize müsamaha gösterin, bize katlanýn, bizi sevmeyebilirsiniz, biz
de sizi sevmeyebiliriz, herkesi sevmek mecburiyetinde deðiliz, ama ayný
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
273
topraklarda yaþama hakkýmýz var düþüncesini kafalarýmýza koyamaz mýyýz? Bu
düþünceye gelemediðimiz müddetçe biz ne komþuluk yapabiliriz sevgili dostlar, ne
de barýþ, barýþ havuzuna Türkiye'yi dönüþtürebiliriz. Komþuluk tabi ki tek baþýna
olacak bir hadise deðil. Önce bir mahalle kültürü lazým. Osmanlýnýn bir mahalle
kültürü var. Osmanlýnýn bir mahalle kültüründe, mahallenin denetçileri var. Ak
saçlýlar meclisi var. Mahkemeye intikal etmeden mahallede çýkan sorunlarý çözen
deneyimli insanlar var. Evler var Osmanlýda. Evler nasýl biliyor musunuz?
1968'lerde köyde bir ev yapýyoruz. Ben Rize'nin Pazar'ýndaným. Böyle bir sahil
köyünden. Güzel bir sahil köyü. Turistik amaçlarla gitmeyin çünkü benim
memleketim çok misafir sever. Zaten sizi ayýplarlar otelde falan kalsanýz yani.
Ýstanbul'dan birileri geldi, otelde kalýyor diye duysalar benim köyüm ayaklanýr hala.
Yani Anadolu'da Anadolu kültürü yaþýyor. Komþuluk ahlaký, anlayýþý, ikram anlayýþý
yaþýyor. Ben bir daðýn baþýna gitmiþtim, arabadan iner inmez "Aaa televizyondaki
adam!" dedi. Yaklaþtým, Haydar Bey diye konuþuyor. Yavuz'la Haydar, nasýl
baðdaþtýrdýysa diyorum. Sonra "Sayýn Dümen" dedi. Benim "Hayata Dilekçe" isimli
kitabýmda tezgahýnda duruyor. Orada da fotoðrafým var. Bayaðý da belirgin. Yani en
azýndan býyýklardan tanýr. Devlet sakalý yasaklayýnca ben de býyýklarý abarttým. Ona
da bakmýyor. Dedim "Yani bir buçuk metre adama ben iki metre adamý nasýl
benzettin ben çok þaþýrdým" dedim. "O fotoðrafa benzemiyor muyum?" dedim.
Baktý "O ikisine nasýl benziyorsun" dedi. Hem o, hem o nasýl oluyor þimdi, Laz aklý.
"Ýyi bir lokanta var mý?" dedim buralarda. Elime yapýþtý "Buradaki en iyi lokanta
benim evimdir" dedi. Dedim "Yok kusura bakma. Bugün para yemek istiyorum,
kaþýnýyorum. Kýrk yýlda bir tatile çýktým, eþim de yanýmda, torunum da yanýmda. Biz
balýk yiyeceðiz" dedim. Öyle aþaðý doðru inmeye baþladýk. Lambrili bir yer gördüm.
Orada da alabalýk çiftlikleri hep lambri. Aðaç bol olduðu için Karadeniz'de. Sofrada
kurulmuþ büyük bir sini, otantik bir þey. Ýki-üç kiþi oturmuþlar. Yerel kýyafetli iki kýz
da hizmet ediyor. "Fatma Haným tam yerine geldik. Aç kaldýðýmýza deðdi, burasý çok
güzel, otantik bir yer". Durdum, "Selamünaleyküm" "Aleykümselam". Dedim
"Yemek yiyebilir miyiz?" "Tabi tam yerine geldin. Çek arabayý ha oraya" dedi. Bir
minibüs duruyordu avluda. Onlar da minibüsteki insanlar zannediyorum, turistler,
yerli turistler. Minibüsün yanýna arabayý park ettik. Ýndim, oturdum. "Ne var, ne yok,
Kimsiniz?" falan dediyse de ben hep geçiþtirdim, "Ýstanbul'dan geliyoruz. Þöyle
memleketim, zaten buralýyým" falan. Arada bir de "Kimsiniz?" falan, gene
geçiþtiriyorum. "Efendim alabalýk yiyeceðiz biz, kafamýza koyduk" dedim.
Tereyaðýnda alabalýk, yiye yiye kalbi deldirdik sonunda ameliyat olduk. "Ya alabalýk
da yok ama aþaðýda çiftlik var, balýk çiftliði. Aldýralým" dedi. Ama orda salata falan
gelmiþ. O zaman tabi tam jeton düþtü. "Burasý ev mi?" dedim. "Evet" dedi. "Yani siz
bizi sofranýza mý davet ettiniz?" dedim. "Evet" dedi. "Nasýl yani?" dedim. "Siz" dedi
"Yolcu deðil misiniz?" "Evet" dedim. "Tanrý misafiri deðil misiniz?" "Evet" dedim. "Bu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
274
sofra da Halil Ýbrahim sofrasý, ben de Abdullah. Allah'ýn kulu. Sen Abdullah, ben
Abdullah ezelden kardeþ niye yemeyecekmiþiz?" Nasýlmýþ komþuluk, ölmüþ mü?
Yok Ataköy'de ölmüþ olabilir. Yeþilyurt'ta ölmüþ olabilir. Ben Baðcýlar'da
komþuluðun öldüðünü zannetmiyorum. Benim memleketimde de ölmedi. Ben
Anadolu'da yüz bin kilometre dolaþan adamým her sene. Oralarda da komþuluðun
ölmediðini görüyorum. Hala komþu komþunun külüne muhtaç. Deðilse internetine,
deðilse, ne demiþti Abdullah, kontörüne. Ama muhtaç. Yani bir konuþmaklýk kontör
verir misi komþu? Biz oraya, dedim ona da "Biz balýk yiyeceðiz, kafaya koyduk.
Lokantada yiyeceðim, para vereceðim bugün" dedim. "Ya paraný bana verirsin"
dedi. "Þaka þaka" dedi. Ben indim, özür diledim, izin aldým, arabaya döndüm,
arabayý çalýþtýrdým, dedi ki; "Adýný söylemedin, ben onu yutmadým" dedi. "Laf
arasýnda birkaç kere sordum geçiþtirdin" dedi. "Bari mesleðini söyle" dedi. "Ya
benim mesleðim hiç kimsenin iþine yaramaz ben gazeteciyim" dedim. Koluma
yapýþtý, "Yavuz Bahadýroðlu in aþaðý" dedi. "Bun yemeði yemeden hiçbir yere
gidemezsin" dedi. Kýzý oradan baðýrmaya baþladý; "Yavuz Abi bütün kitaplarýný
okudum". Yemeði yedik mecburen. Döndüm Ýstanbul'a, o zaman daha Üsküdar
daðýtýlmamýþ, iþte o ray bilmem ne yok, Üsküdar meydanýnda kitap fuarý var. kitap
imzalarken ben bu hikayeyi anlatýyorum, yeni gelmiþim ve komþuluða, arkadaþlýða,
dostluða, kardeþliðe öyle bir örnek ki bu asýrda eþini, emsalini bulmak çok zor. Tabi
Ýstanbul'da yaþayanlar için zor. Orada bir imam hatip lisesinin müdürüymüþ, benim
evine zoraki misafir olduðum zat-ý muhterem. Ben bu hikayeyi kalabalýkla
paylaþýrken, yani komþuluk, arkadaþlýk, dostluk, insanlýk Anadolu'da yaþýyor,
umutsuzlaþmayýn derken, orda bir karý-koca gencecik, bir de küçücük kýzlarý var,
kýzcaðýz dedi ki; "O benim babamdý" dedi. "Sonradan telefon etti ve sizi misafir
ettiðini söyledi. Ama daha öncesi var onun" dedi. "Nasýl" dedim. "Siz radyodan,
'Ben memleketime gidiyorum' dediðinizde, en az on kere telefonu kaldýrýp indirdim.
Þuna söylesem de kardeþlerim O'nu ne çok seviyor, babam O'nu ne çok seviyor.
Keþke bizim eve de uðrasa, keþke misafir olsa, keþke soframýzdan yemek yese
diye. Ama rahatsýz etmeyeyim diye cesaret edemedim. Deniz çocuðusunuz,
yüzmeyi çok sevdiðinizi söylüyorsunuz, daðlarda ne iþiniz var, çýkmazsýnýz diye
ben söylemedim. Askýntý olmak istemedim". Aynen böyle. Dedim; "Kýzým, sen öyle
bir yere telefon ettin ki, garibi kulaðýndan tuttu, taa sizin kapýnýzýn önüne attý. O
atana Allah derler" dedim. "O sevk edene Allah derler". Þimdi komþuluk iliþkileriyle,
mahalle kültürü çok iç içedir. Mahallenin mahalle olabilmesi için de, evlerin farklý
bir metotla inþa edilmesi lazým. Biz Avrupai evlerde oturuyoruz, Avrupa ahlaký
yavaþ yavaþ içimize girmeye baþladý.
Size bir hikaye daha anlatacaðým. Baþladým bitiremedim. Babamla ev yapýyorduk
köyde. Bir arsa var evlerin arasýnda. Babam ille bu tarafa döndüreceðiz diye
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
275
uðraþýyor, arsayý israf ediyoruz, ev küçülüyor. "Döndürmeyelim, böyle kuralým
arsaya göre" diyorum. "Olmaz yönü kýbleye dönük olmalý". "Ya babacým senin evin
kalkýp namaz mý kýlacak?" dedim "Kýbleye dönük, kýbleye dönük. Biz kýbleye
döneriz" dedim. "Sana bir þey söyleyeyim mi genç adam?" dedi. "Evi kýbleye dönük
olmayanýn, yönü de kýbleye dönmez" dedi. Ben bunu ne zaman anladým? Ne
demek istediðini ne zaman anladým biliyor musunuz? Ninelerimizin ve
dedelerimizin, yani Osmanlý ceddimizin mahalle kültürünü incelemeye baþladýðým
zaman. Bir de baktým evler kýbleye bakýyor. Yani, yabancý gelmiþ misafir, evin en
güzel tarafý hangi tarafsa, o kýbledir, durdum kýbleye Allahuekber hiç dönmene
gerek yok. þimdi otellerde kýble tespit edeceðiz diye anamýz aðlýyor. Evler kýbleye
bakarken, sýrt sýrta, komþu pencereden baþýný uzatýr uzatmaz öbür komþuyla göz
göze geliyor. "Komþu huu, bir içimlik kahveniz var mý?" "Var, al gel, birlikte içelim".
Bir kahvenin de tabii ki kýrk yýl hatýrý vardýr. Komþuyla birlikte komþudan alýnan
kahve piþiriliyor, muhabbet kaynatýyorlar. Evlerde mutlaka avlu var, avluda fýrýn var,
avluda çocuklarýn oynayacaðý mekanlar var, avluda yeþil var, aðaçlar var, herkes
kendi aðacýný kendisi yetiþtiriyor ve Avrupalý gezginler bizim mahalle kültürünü öve,
öve, öve bitiremiyorlar. Sonra batýlýlaþtýkça apartmanlaþtýk, apartmanlaþtýkça
yükseldi, yükseldikçe toprakla irtibatýmýz koptu, toprakla irtibatýmýz koptukça
Yaratýcý Kudret'ten yüreðimiz kopmaya baþladý. Çünkü topraktan yaratýlmýþtýk.
Topraktan yaratýlmýþý topraktan koparýrsanýz dengesi bozulur. Dengemiz bozuldu.
Komþuluk yavaþ yavaþ inkýtaa uðradý. Artýk yüz yüze bakmýyor komþularýn
pencereleri. Artýk balkon pencerelerinden, balkon sarkýtlarýndan bakýyorlar. Üst üste
açýlan kapýlar kavgaya açýlýr sevgili dostlar. Yüz yüze açýlan kavgalar komþuluða
açýlýrdý. Þimdi kapýlar kavgaya açýlýyor. Bir siz altta kahvaltý ediyorsunuz ya da sahur
yiyorsunuz olur ya keyfin balkonda yemek istemiþtir, üstteki komþu yemiþtir, sofra
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
276
bezini size silkeliyor. "Hanýmefendi" diyorsunuz, "Hangi asýrda yaþýyoruz, bir
elektrik süpürgesi göndersem mi size, kýzar mýsýnýz?" "Benim evimde dört tane var"
diyor. Kullanmadýktan sonra. Ya da kilim, halý silkeliyor. E kýzýyorsunuz, kýzýnca
kavga ediyorsunuz. Ya da çok gürültü yapýyor. Siz aþaðýda uykunuz var, uyumak
istiyorsunuz, hastasýnýz. Üst üste evlerde komþuluk olmuyor kýsacasý, çok zor
oluyor. Ancak gene karþý karþýya bakan evler, karþýlýklý kapýlar iyi komþuluk
yapabiliyoruz. Bizim öyle oluyor en azýndan. Alt-üstlerle çok iyi geçinemiyoruz.
"Sabredin" diyorlar. Sabýr taþý çatlýyor zaman zaman, dönem dönem.
Sevgili dostlar, Resulullah bizim örnek alacaðýmýz Aleyhissalatü Vesselam. Çünkü
örnek þahsiyetimiz, örnek alabileceðimiz kimlik kalmadý. Bir de insanlar tüketilmiþ.
Televizyon Televizyon dolaþýp saçma sapan fetvalar veren insanlarý örnek alamayýz
herhalde. Biz örnek insan dediðimizde Devr-i Saadet'e gitmek zorundayýz. Devr-i
Saadet'e baktýðýnýz zaman yürekleri körlenmiþ insanlarýn müthiþ bir insani iliþkiler
içine girdiðini görüyorsunuz. Bakar mýsýnýz kendi evladýný diri diri topraða gömerken
kahkahalar atan baba bir süre sonra Müslüman oluyor, karýnca incitmekten
korkmaya baþlýyor. Deðil insan incitmek, karýnca incitmekten korkmaya baþlýyor.
Bir gün Resulü Aliþan hýrkasýný þöyle bir seriyor, þöyle bir atýyor mescide "Ey
Ashabým! Bugün yarýþalým" diyor. "Nasýl yarýþacaðýz Ya Resulallah?" "Vermekte
yarýþalým" diyor "Fakir komþularýmýza hayýr etmekte yarýþalým, tanýmadýðýmýz
fukaralarýn çocuklarýný okutmakta yarýþalým. Vermekte yarýþalým. Risaletin getirdiði
üç önemli ayak sevmek, vermek, hoþgörmektir sevgili dostlar. Sevmek, vermek,
hoþgörmek. Peygamber-i Aliþan Efendimizin getirdiði risalet mesajýnýn vahye
dayalý yürek inkýlabýnýn özünde bu üç ayak var. Bu ayaklar üzerine koskoca bir
Ýslam manzumesi inþa edilmiþ. Bu arada size yine hatýrlatmak istiyorum. Bu
davanýn özünde bir erkek, bir kadýn ve bir çocuk var. Kadýnlar kendinizi hayattan
dýþlamayýn. Ne hayattan dýþlanýn, ne siyasetten dýþlanýn, ne kamusal alanýn dýþýna
çýkýn. Bu ülke sizin ülkenizdir. Kýyafetinizle de var olacaksýnýz, siyasetinizle de var
olacaksýnýz elbette. Efendimiz, o örnek insan, hýrkasýný seriyor, kendisi cebindekileri
koyuyor "Benden bu kadar. Vermekte bir yarýþalým bakalým" diyor. Hz.Ömer kalkýyor
yerinden, Hz.Ebubekir'i geçmeyi kafasýna koymuþ. Çünkü Ebubekir fazla zengin.
Ebubekir'i o zamana kadar vermekte kimse geçemiyor. Eski Osmanlýlar þöyle
derlerdi "Verici, gani zengin; sabýrkâr fukara" Ýnsanlar böyle yetiþirdi. Hz.Ömer
kalkýyor ve bir hayli miktar koyuyor Efendimizin hýrkasýna. O, Hýrka-i Saadet'te
sergilenen hýrka yani. Soruyor gülümseyerek "Ey Ömer! Geriye ne kaldý?" "Bunun
yani verdiðimin yarýsý daha var. Bunun yarýsý çoluk-çocuðum ve eþimin geçimi için
kaldý merak etme" Ama içinden diyor ki "Ebubekir, bu sefer vermekte seni
geçeceðim" Gözler Hz.Ebubekir'e dönüyor. Çünkü aralarýnda böyle bir rekabet
olduðunu Ashab biliyor. Yani Hz.Ömer'in içerisinde "Ah, O'nu hayýrda bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
277
geçebilsem" düþüncesi var. Hz.Ebubekir kalkýyor ve geliyor, bir büyük miktar para
býrakýyor. Yine gülümseyerek Resulü Aliþan "Ebubekir! Ey benim hicrette þanlý yol
arkadaþým! Geriye ne kaldý, evine ne býraktýn?" Cevap: "Allah'ýn ve Resulallahýn
sevgisinden baþka, aþkýndan baþka, ahlakýndan baþka bir þey býrakmadým Ya
Resulallah. Hepsi bu."… Komþuya vermek. Neden acaba "Komþusu açken tok
uyuyan mescidimize gelmesin yada bizden deðildir" hükmü var? Çünkü kendisi
vermiþ, bütününü vermiþ, varolaný vermiþ. Çünkü kendisi sofrasýndan kimseyi
eksik etmemiþ.
Dostlar, biz sadece komþuluk ahlakýný ihya edebilsek çocuklarýmýz böylesine
esrara, eroine düþmeyebilirdi, böylesine sokaða düþmeyebilirdi, sokak çocuðu
olmayabilirdi, böylesine teröre bulaþmayabilirdi, böylesine gasp, hýrsýzlýk
yapmayabilirdi, böylesine sokak çetelerine üye olmayabilirdi. Hiçbir anne eroinman
çocuk dünyaya getirmez, mafya dünyaya getirmez, çete dünyaya getirmez. Biraz
ailenin ihmali, biraz toplumun yanlýþlarý, biraz da okulun veremedikleri çocuðu
maalesef baþýboþ hale dönüþtürebiliyor. Ama eski mahalle kültürümüzde
mahallenin yaþlýlarý çocuðun hata etmesine izin vermezlerdi. Ýlle de anne-babanýn
görmesi þart deðildi. Mahalledeki herhangi bir büyüðün kaþ çatmasý o çocuk için
yeterliydi, yanlýþtan dönmesi için yeterliydi. Burada neyi denetleyeceksiniz? Kimin
çocuðunu tanýyacaksýnýz? Siteler kurduk 10 bin haneli. Kimse kimseyi tanýmýyor ki.
Ama küçücük komþuluklarýmýz hala yaþýyor çok þükür. Çok derin olmasa bile hiç
deðilse tamamýný unutmadýk. Biz ne zaman ki Resulü Aliþan Efendimizin komþuluk
iliþkilerine sahip oluruz, o zaman komþuluðu da ihya etmiþ oluruz. Nasýldý, bir
düþünür müsünüz? Bir Peygamber-i Aliþan, akþam Hz.Ayþe'ye diyor ki "Haydi
hazýrlan bir ziyarete gideceðiz, baþsaðlýðý ziyaretine." "Ya Resulallah, bildiðim
kadarýyla kimse ölmedi" "Yok bu baþka bir þey. Sen hazýrlan" _Bu arada Hz.Ayþe'ye
aþýk. "Peygamberler aþýk olmaz" demeyin. En çok onlar aþýk olur. Hz.Ayþe bir gün
soruyor "Ya Resulallah, beni seviyor musun? Nasýl seviyorsun?" "Kördüðüm gibi
Ayþe, kördüðüm gibi" diyor. 10 sene sonra yine soruyor "Kördüðüm ne alemde Ya
Resulallah?" "Daha girift, daha dolambaçlý"_ Ve Hz.Ayþe giyiniyor. Yan yana, arka
arkaya deðil yan yana. Kolunda belki de eli belinde. Çünkü böyle yaþýyor. Þimdi
yadýrgýyoruz. Peygamber hayatýný yadýrgamak olur mu? Gidiyorlar bir eve. Meðer
o evde çocuðun kuþu ölmüþ. Bir komþu evi. Kuþ, kuþ. Çocuðun kafeste kuþu var.
Kuþ ölmüþ. Resulullah Aleyhissalatü Vesselam da çocuðun çok üzüldüðünü
duymuþ. Gitmiþ "Nerede çocuk?" "Ýçeride aðlýyor" demiþler "Siz ne yapýyorsunuz?"
"E caným alt tarafý kuþ"… Biliyor musunuz benim de muhabbet kuþum vardý, Cici.
Kapýlar, pencereler açýk otururduk, gider dolaþýr gelirdi. Bizim torun sünnet
olduðunda ilgi O'na yönelince fazla ilgilenemeyince kuþla bizi protesto etti. Bir gece
balkonda otururken kafamýzýn üzerinden "Cik" diye uçtu gitti. Biz hanýmla elimizde
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
278
yeþil kafes _kafesini çok severdi, mutlaka dönerdi_ "Cici dön yavrum" Üstümüzde
dönüyor ve gelmiyor. O arada hanýmlar geliyorlar soruyorlar "Konuþuyor muydu,
konuþuyor muydu?" "Hanýmefendi" dedim "Ýnsanlar konuþur, kuþlar öter" Ama bu
memlekette insanlar susturulduðu için ya turnikedeki aletler konuþuyor yada kuþlar
konuþuyor. Özgür deðiliz, yeterince yani. O bakýmdan "Benim kuþum öterdi" dedim.
Benim kuþum severdi. Geri dönmedi. Ve Vakit gibi oldukça sert bir gazetede "Cici
geri dön" baþlýklý bir yazý yazdým. Önce benim yazar arkadaþlarým yadýrgadýlar
"Yavuz Bahadýroðlu'nun tuzu kuru olduðu için böyle yazýlar yazýyor, çiçek-böcek
yazýlarý. Somali'de çocuklar açlýktan ölüyor; Filistin, Ýsrail Devleti zulmü altýnda, Irak
çocuklarý bilmem ne. Kardeþ hem onlara üzülürüm hem de kuþuma üzülürüm.
Ýnsan bir anda pek çok þeye üzülebilir pek çok þeye sevinebilir. Ýnsanýn þefkatinin
sýnýrý yok. Ýnsanýn sevgisine de sýnýr yok. Ama nasýl anlatýrsýnýz derdinizi? Çok
mahzun olmuþtum ve "Biraz Hadis okuyup rahatlayayým" dedim pat diye bu Hadis
karþýma çýktý. Resulallahýn çocuða gidip "Ben sana yeni bir kuþ alacaðým. Tabi
onun yerini tutmaz ama acýn hafifler. Yavrucuðum o cennete gitti. Sen de cennete
gittiðinde o kuþu güzel bir altýn kafes içinde sana verecekler" Artýk ne anlattýysa
çocuk sustu, rahatladý. Çünkü kime anlatsam derdimi "Kuþum kaçtý" "Alt tarafý kuþ"
diyorlar. En sonunda kafamýn tasý attý, dedim ki "Üst tarafý da kuþtu benimkinin"
Niye hep 'alt tarafý kuþ' Böyle bir dünya. Sizin, insanýn yüreði her þeyden acýyabilir.
Buna saygý göstermek lazým. Peygamber-i Aliþan bir çocuðun acýsýna saygý
gösteriyor, bir komþu çocuðunun acýsýna saygý gösterebiliyordu. Biz, geçenlerde
gazetede vardý, 60 gün mü, 70 gün mü ne, bir yaþlý zat ölmüþ kýrk daireli bir
apartmanda, 70 gün kimsenin haberi olmamýþ. Apartmanda kokulu bir
apartmanmýþ herhalde ki o kokuyu da hissetmemiþler. Demek ki, o adamýn
kapýsýna 70 gün kimse týk týk yapmamýþ, kimse "Selamünaleyküm ya hemþerim ne
halin var?" diye sormamýþ. Kimse bir tas çorba ya da bir ev baklavasý Ramazan-ý
Mübarekte götürme gereði duymamýþ. Ama bu insan Yeþilyurt'ta yaþýyordu, böyle
bir özelliði vardý tabi ki. Oralarda bireyselleþmeyi yanlýþ anlamak gibi bir hatanýn
içine düþtük. Ama benim bilebildiðim kadarýyla Baðcýlar ve bu kesimlerde, Anadolu
insanýnýn yoðun olarak yaþadýðý kesimlerde komþuluk ahlaký, komþuluk
medeniyeti, o tam bir medeniyettir, hala yaþýyor diye inanýyor ve düþünüyorum. Bu
inanç ve düþünce içinde hepinizi saygýyla, sevgiyle selamlýyorum. Benim sürem
bitti. Hoþçakalýn efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
279
21.Gün
PANEL
“Sahneden Ekrana”
Burhan Ýnce-Selahattin Taþdöven-Kaya Gürel
Ali Yaylý-Ulvi Alacakaptan-Ýhsan Ustaoðlu
Tiyatro
“Son Tahlilde”
Yalçýn Özden-Ýhsanustaoðlu
Sunucu
Dün akþam televizyon izlemeyen var mý sevgili konuklar? Türkiye dünyada en çok
televizyon izleyen birinci ülke. Yakýn zamana kadar Amerika bizim önümüzdeydi,
Amerika'yý orda geçmiþ durumdayýz. Ama bu baþarý mý, baþarýsýzlýk mý; bunun
karþýsýnda oturup aðlamak mý, yoksa gülmek mi gerekiyor onu hem ekranlarý
baþýnda bulunan, TV.Net gibi televizyonlar hariç, bazý televizyon kanallarýnda
biliyorsunuz nahoþ görüntüleri birebir görmek mümkün. Dolayýsýyla veya
televizyonlarýn baþýnda çok fazla vakit kaybetmek bize ülke olarak da bir þeyler
kaybettiriyor düþüncesini paylaþýyoruz sizlerle.
O zaman sahne mi, ekran mý? Televizyonun içinde bulunanlar, sahnenin tam
ortasýnda bulunanlar bu sorunun cevabýný verecekler. Biz onlarý kuvvetlice
alkýþlayarak sahneye davet etmek istiyoruz. Tiyatro sanatçýlarýmýz onlar, her biri
birbirinden kýymetli. Alkýþlarýmýz Burhan Ýnce için. Burhan Bey'i panelist olarak
sahnedeki yerlerine davet ediyorum. Tiyatro sanatçýlarýmýz Kaya Gürel, alkýþlarýmýz
Kaya Bey için geliyor. Sahne mi daha önemli, ekran mý daha önemli onu
öðreneceðiz az sonra ama hem ekranlardan hem de tiyatrodan tanýdýðýmýz isimler
onlar; Ýhsan Ustaoðlu. Daha kuvvetlice alkýþlýyoruz. Ve Ali Yaylý. Az sonra "Son
Tahlilde" oyununu da izleyecek olduðumuz, yine tiyatro dediðimiz zaman her biri
birbirinden önemli misafirlerimiz, panelistlerimiz ama O'nun yeri daha farklý, bunu
da ifade etmek gerekiyor. Daha kuvvetlice alkýþlarýnýzla hem ekranlardan hem
tiyatrodan, kaleminden, kelamýndan iyi bildiðiniz bir isim; Ulvi Alacakaptan geliyor
ve söz burada benim için bitiyor efendim. Alkýþlarýnýz bir kez daha Ulvi Alacakaptan
için. Buyurun efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
282
Ulvi ALACAKAPTAN
Hak dostum, hak diye baþlayalým söze. Bugün sahneden ekrana isimli sohbetin
taklidini aldýk, panel çýkarttýk. Her ne kadar isim isme, kýsip kýspe, semt semte, yer
yere, kiþi kiþiye benzer ise de söyleyeceklerimizden kimse alýnmaya, yalnýz yarasý
olan mutlaka gocuna. Her ne kadar sürçülisan edersek af ola, hoþ geldiniz.
Yani bizim millet gibisi de yoktur ha, böyle biraz gaz veriyorsun hemen alkýþlýyorlar
ha. Bu kadar çok alkýþlamayýn, bu kadar çok alkýþlamayýn, böyle alkýþlaya alkýþlaya
bazý belalarý baþýmýza sýçratýyoruz. Yani Seda Ablam bir günde bu hale gelmedi
yani. Bana laf edeni "Yerim" diyor, "Isýrýrým" diyor yani. Bülent Ablamýz, aðabeymiz
kim ne isterse desin, amcamýz bir günde bu hale gelmedi. Bakýn kadýncaðýz 1,5
saat geç oruç açýyor. Niçin? Sizin için. Ekranda nasýl oruç açýlýr gösteriyor. "Ulan
bir zeytin de atamaz mýydýn aðzýna?" diyor Reha Muhtar. Neyse. Efendim ben
aslýnda baþka türlü planlamýþtým. Yani teker teker alacaktým bu ustalarý,
arkadaþlarýmý. Arkamý dönmüþ oldum ama neyse. Þimdi karþýmýza alacaðýz
herkesi, hiç merak etmeyin.
Efendim konumuzun bir kýsmý sizi ilgilendiriyor, bir kýsmý hiç ilgilendirmiyor. Yani
ekran kýsmý sizi ilgilendiriyor, tiyatroyla ilgilenenlere zaten zombi gözüyle bakýyorlar
bugünlerde. Benim en kýzdýðým laflardan bir tanesi çok söylenen bir laf. Magazin
falan da bundan bahsediyor. Diyorlar ki, "Ya bütün tiyatrocular da tiyatroyu býraktý,
dizilerde oynuyor." Kim oynayacak dizilerde, kabzýmallar mý oynayacak kardeþim?
Bizim iþimiz oyunculuk. Þimdi bu iki oyunculuk arasýnda ne fark var? Ekranla
tiyatro arasýnda ne fark var? Merak ettiðiniz þeylerden biz söz etmezsek, dördümüz
bir araya oturduðumuz zaman sizin sorularýnýzý da alacaðým. Bu mikrofonu
dolaþtýracaðým. Sorularýnýzý da sorabilirsiniz. Bugünkü dizilerle ilgili, baþka soru
soracak olan varsa o da soracak.
Efendim ben bir kýdem sýrasý yapmayacaðým. Ama böyle saðdan baþlayayým. Önce
ben arkadaþlarý tanýtayým size; Ýhsan Ustaoðlu. Bir þey desene, "Seni seviyorum"
desene. Bana deme. Karþýda çok sevdiðin biri var, ona "Seni seviyorum" de.
Ýhsan USTAOÐLU
Sizi seviyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
283
Ulvi ALACAKAPTAN
Adamý tiyatrocu diye çýkarttýk, adam popstar olmuþ ha, iþi biliyor. Ya zaten, "Ben
sizi çok seviyorum, siz olmazsanýz ben hiçim. Beni siz var ettiniz sayýn seyirciler"
dedi mi, ulan diyorum bu bunlarý kazýklayacak. Valla her zaman tutar. Efendim
þöyle yaptýk, daha aðýrý var ama ben sizi fazla meþgul etmek istemedim, mesela
görüþmeye gitmiþ gibi. Ýhsan çok sever görüþmeleri. Ýstersen anlat. Bizim bazý
görüþmelerimiz vardýr. Adam sizi bir dizide oynatacak, daha çok reklam filminde
oynatacak, görüþmeye çaðýrýrlar, sizi görürler. Bakarlar size. Anlat bakalým.
Ýhsan USTAOÐLU
Ýyi akþamlar öncelikle. Baðcýlar Belediyesi'nin düzenlemiþ olduðu bu etkinlik için
teþekkür ediyorum. Ulvi Aðabeyle biz 17 yýlý bitirdik çalýþmalarýmýzda. Dönem
dönem en çok oynayan oyunculardan biriyim. Ýlk kez de bu akþamki konuya uygun
olarak, o zaman TGRT' de 1993 yýlýnda oyunumuzun adýný alan, "Garip Ama
Türkiye" adlý tiyatro oyunumuzu 13 bölüm olarak çekmiþtik biz TGRT' ye ve benim
ekranla tanýþmam o yýla denk geliyor. Sinema filmim hariç ama. Sinema 1990
yýlýnda "Minyeli Abdullah"la baþlamýþtým. Sinema televizyon dizisinden daha önce
geliyordu. Tabi böyle 20 yýlý aþkýn bir deneyim olunca da sektörün gittikçe hýz
kazanmasýyla da beraber çok insan girdi piyasaya ve onlar bizi tanýyacaðýna, en
azýndan belli bir birikimde, belli bir yaþ grubunda insan olarak biz onlara kendimizi
tanýtmak zorunda kaldýk. Bu da benim aðrýma gitti. Þöyle bir hesap yaptým. En son
ben "Kýnalý Kuzular" diye, bilmiyorum izlediniz mi, benim için üst düzey bir yapýmdý.
Orada 9 bölüm oynadým. Kastýný, oyuncu teminini de yani ben saðlýyordum
Neslihan adlý bir arkadaþýmla beraber. Çanakkale Savaþý'ndaki þehitlerimizin gerçek
yaþam öykülerinden kesitler vardý 13 bölüm olarak. 5 Mart 2007 benim ekrana son
çýkýþ tarihimdi. 6-7 aydýr da çýkmýyorum. Ve o 100. kamera deneyimimdi benim.
Artýk þunu yapýyorum, görüþmelere gitmiyorum, Ulvi Aðabeyin sözünü ettiði gibi.
Niye? Çünkü gereksiz biri, hani bir deli kuyuya taþ atmýþ, elli kiþi çýkaramamýþ,
biraz önce o hareketi yaptýrdý bana, zannediyorum bilinçli olarak yaptýrdý, "Bunu
bana biri anlatsýn" dedim baþta kendisine. Ulvi Aðabey de anlatamadý, ayný
zamanda iyi bir fotoðraf sanatçýsýdýr. Ben þunu anlamýyorum, dedi ki; "Profilden
bakar mýsýn?" Þimdi gidiyorsunuz, karþýnýzda þimdi olduðu gibi dönen bir kamera
yoktu, sabit bir kamera var, "Kendinizi anlatýn." Yani yapým firmalarý bunlar. "Ne
kadar sürem var?" diyorum, "60 saniye." Peki 60 saniye ne sýðdýrayým?
Sýðdýrýyorum, "1963 Trabzon doðumluyum. Tiyatroya 1983 yýlýnda Bakýrköy Sanat
Evi'nde baþladým. Þimdiye kadar 35 oyun, 4 sinema filmi, 30'u aþkýn dizi filmde
oynadým. Zaman zaman seslendirme yapýyorum. Halen, kýsa adý 'TODER' olan
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
284
Profesyonel Tiyatro Oyuncularý Derneði Yönetim Kurulu üyesiyim. Bütün CV'im
bu." Sonra açmaz sorular sormaya baþlýyorlar. "Þu karakteri oynayabilir misiniz?"
Elinize bir kaðýt veriyorlar "Þunu oynayabilir misiniz?" Oynayamam, çünkü benim
böyle bir deneyimim yok. Ben gittim ve kamera hazýrdý, bütün ekip hazýrdý, gittim
oynadým. O anda oynayabiliyorum, o yönüm geliþmemiþ. Yani tiyatrodan gelen
deneyimimden ötürü. Bir de þöyle bir þey yaptýrýyorlar: "Ýhsan Bey tam cephe
durun." Þimdi size durduðum gibi. "Þimdi profil dönün. Þimdi diðer tarafa dönün"
diyorlar. Murat Taygur diye bana benzeyen bir oyuncu arkadaþým var, benle de
karýþtýrýyorlar, dönmemiþ öbür tarafa, "Öbür taraftan da ayrý görünüyorum" demiþ.
Teþekkür ederim.
Ulvi ALACAKAPTAN
Evet, teþekkür ederim ben de. Bu TGRT deyince benim aklýma bir þey geldi. Herkes
seyrediyor da tabi bazý iç yüzünü bilemiyor. Bundan seneler önce TGRT' de dedim
ki bir arkadaþa "Yahu Gülben Ergen'le Seda Sayan'ýn kapýsýnda genel müdür
yardýmcýsý yazýyormuþ doðru mu?" dedim, bana þöyle cevap verdiler: "Doðru ama
o kadar yetkileri yok" dediler.
Efendim þimdi öbür baþa dönüyorum. Burhan Ýnce kardeþimle çok enteresan bir
deneyimimiz var 1980 veya 81 bile deðildi galiba, sýký yönetim vardý ve ben
hayatýmýn ilk reklam filmini çekecektim. Burhan Bey'in eþi de dizideki benim eþimi
oynuyordu. Bir gecede iki film çektik sonra da polis yakalamadan gittik ama galiba
sokaða çýkma yasaðýný da aþmýþtýk. Efendim kaç yýldýr tiyatroda olduðunu ben
bilmiyorum ama mesela Yavuz Sultan Selim'le geçen bir sohbeti vardýr, onu belki
anlatacaktýr. Efendim Burhan Ýnce.
Burhan ÝNCE
Merhaba. Saygýdeðer konuklar ben bu akþam buraya iftar yemeði için gelmiþtim.
Son anda böyle bir sürprizle karþýlaþtým. Ýnanýn haberim yoktu. Kýsaca
özgeçmiþimi anlatayým. 1946 Ýstanbul doðumluyum. 1963 senesinde þehir
tiyatrolarýnda göreve baþladým, amatörce. 44 senedir tiyatroyla uðraþýyorum.
Sýrasýyla; Ýstanbul Belediyesi Þehir Tiyatrolarý, Nejat Uygur Tiyatrosu, Muammer
Karaca, Avni Dilligil, daha doðrusu Türk tiyatrosunun efsane isimleriyle hepsiyle
çalýþan ve yaþayan tek ihtiyar benim. Evet 43-44. seneme girdim tiyatroda.
Evliydim, eþimi kaybettim. Bir kýzým, bir çocuðum var. 560 milyon lira da (560 YTL)
emekli maaþým var.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
285
Ulvi ALACAKAPTAN
Ooo sen benden iyisin ha. Þeyi soracaðým. Bu yanlarýnda çalýþtýðýn bütün ustalar
rahmetli olmuþlar, senin bir dahilin yok deðil mi bu iþte?
Burhan ÝNCE
Yok, yok.
Ulvi ALACAKAPTAN
Hayýr, ben seninle çalýþmayý düþünüyordum da bir daha düþüneyim o zaman.
Burhan ÝNCE
Benimle alakasý yok, ben daha çok kiþi göndereceðim.
Ulvi ALACAKAPTAN
Bu biraz televizyonla ilgili bahseder misin?
Burhan ÝNCE
Televizyonla ilgili, tiyatro döneminde biz karý-koca çalýþýyorduk. Taksitlerimizi zor
ödüyorduk. Turneye çýksak da borçlarýmýzý ödesek diye düþünüyorduk. Derken o
da olmadý. Biz geceleri artýk düðün salonlarý, gece cluplerinde komiklik yaparak
yaþamýmýzý devam ettiriyorduk. Sonra televizyon olayý baþladýktan sonra
tiyatrolarda iþ olmamaya baþladý. Yaþamýmýz devam etmiyor. Sinemada olmadý
tekrar, olmadý tekrar, hatta öyle sahneler olur ki; eskiden adam bir bankada
müdürmüþ, kaptanmýþ, tornacýda çalýþýyormuþ veya tornacý ustasýymýþ,
bakýyorsunuz ertesi gün ekranlarda görebiliyorsunuz. Çünkü yirmi tekrarlý da olsa
çekiyorlar. Onlar zaman kaybýný pek hesaplamýyorlar. Biz kimsenin sahneye
çýkmasýna, televizyona çýkmasýna karþý deðiliz ama biraz da eðitim görsünler.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
286
Ulvi ALACAKAPTAN
Evet, aslýnda sizin de tabi içinizde vardýr televizyon çok meraklýsý olan. Zaten eðer
zahmet edip de veya sabredip izleyenler olursa bizim bu gösterimizde bu televizyon
ve popüler kültür üzerine olacak. Ben bu televizyonlara çok meraklý olanlara,
mesela oyunculuðu falan sevenlere, keþke diyorum fýrsat olsa da her birini bir
çekime götürsek de, bir sabahtan akþama kadar bizimle kalsalar. Çalýþsalar da
demiyoruz, bir kalsalar da görsünler. Sizin beþ dakikada seyrettiðiniz bir sahne için
biz bazen bir gün, iki gün, üç gün uðraþýyoruz. Yani aman kimsenin gözü olmasýn.
Yalnýz çok ciddi söylüyorum bu iþten kazanýlan para helaldir. Sizin zannettiðiniz gibi
siz çok güldüren, bizim de þen-þakrak gözüktüðümüz sahneler çok aðlayarak
olmasa da çok zor þartlarda çekiliyor. Çünkü ne yazýk ki televizyonculuk da bizim
ülkemizdeki birçok sektör gibi çaðdaþ, insan hakkýna, hukukuna uygun bir þekilde
iþlemiyor.
Efendim bu arada biz böyle götürüyoruz programý ama aklýna bir soru gelen, bir
soru sormak isteyen varsa bu mikrofonu yollayacaðým. Var mý bana,
arkadaþlarýma soru sormak isteyen? Hayýr, kameraya el sallayanlar var. Kameraya
el salladýnýz artýk bütün Türkiye sizi tanýdý, zaten 70 milyon seyrediyor. Yarýndan
itibaren hayatýnýz deðiþecek. Zannetmiyorsunuz herhalde. Çünkü ben bilmem kaç
yüz tane þeyde oynadým, yani üç ay, beþ ay geçtikten sonra hiç sizi hatýrlamazlar.
Hiç hatýrlamazlar veya daha kötüsü sadece son oynadýðýnýz rolle hatýrlarlar. Bir
Necdet Mahfi Ayral ustamýz vardý, çok yakýnda rahmetli oldu. Seneler önce, daha
televizyon siyah-beyaz ve tek kanallý, TRT var, adam bize oyun seyretmeye geldi
aðlamaklý, çünkü tanýmýþlar sokakta arkasýndan baðýrmýþlar, "Boðaziçi kolonyasý"
diye adama. O zamanlar öyle bir reklamda oynuyormuþ. Efendim burada yine
benim çok eski dostum, Tiyatro Oyuncularý Derneði'nde beraber yönetim
kurulundayýz. Belki bizi neþelendirecek bir þeyler de söyler. Ali Yaylý.
Ali YAYLI
Ýyi akþamlar. Neþelendirecek deyince kendimi koþulladým. Þimdi malum
özendiðimiz kapitalizm, onu anlatan bir fýkrayla baþlayayým. Bir uçak kazasý oluyor.
Amerikalý bir aile kurtuluyor, diðerleri ölüyor. Bunlar zar-zor yüzerek ýssýz bir adaya
çýkýyorlar. Kadýn sýzlanýyor; "Ya ýssýz bir adaya çýktýk, su yok, yiyecek yok
mahvolduk. Makyaj malzemelerim yanýmda deðil, çocuklarýn okullarý kaldý, periþan
olduk. Bulamayacaklar bizi, biz burada yaþlanacaðýz, burada gebereceðiz." Adam
gayet sakin, "Sen" diyor "Morgage'ten aldýðýmýz evin taksiti ne zaman bana onu
söyle." "Dört gün sonra" diyor. "Merak etme ödemeyince hemen bizi bulurlar."
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
287
Þimdi ben çok küçük yaþlardan beri oyunculuk yapýyorum. Oyunculuðun dýþýnda
da birçok iþ yaptým. Ýþte kameranýn arkasýnda da çalýþtým. Bildim bileli oyuncuyum.
Senaristim, yönetmenim. Ama tiyatrocuyum. Geçenlerde bir yerde karþýlaþtýk,
daha doðrusu birisi "Ben sizi tanýyorum. Çok beðenerek izliyorum" dedi. "Tiyatroda
mý?" dedim. "Yok, hayýr. Hangi diziydi" dedi bir de. "Þeyle görüþüyor musunuz?"
dedi. Bir manken adý söyledi, bir kýzcaðýz, adýný þimdi söylemeyeyim. Biz bize
olsaydýk, kameralar olmasaydý söylerdim de. "Onu tanýyor musun?" dedi. "Yok"
dedim "Kusura bakma ben…" "Ha ha ha yalan söylüyorsun, dün akþam
beraberdiniz" dedi. Allah Allah ben ilaç falan mý yuttum. Dün akþamý
hatýrlamýyorum. "Yok" dedim "Ben öyle biriyle beraber…" "Yok, yok televizyonda
gördük" dedi. Allah Allah, düþünüyorum yok öyle bir þey. Meðer televolede bizim
haberimizi geçmiþler, hemen peþinden yarý giyinik, yarý çýplak demeyeyim ayýp
olur, yarý giyinik bir hanýmla, onun haberi…
Ulvi ALACAKAPTAN
Hayýr, þöyle diyeceksin; güzelliðini cömertçe sergilemekten kaçýnmayan…
Ali YAYLI
Evet, güzelliðini cömertçe sergilemekten üfff… Çok uzun oldu be.
Ulvi ALACAKAPTAN
Yani, güzelliðini cömertçe sergilemekten utanmayan da diyebilirsin.
Ali YAYLI
Biz ona kýsaca utanmaz diyelim mi?
Ulvi ALACAKAPTAN
Olabilir evet.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
288
Ali YAYLI
O utanma… aman haným kýzýmýzla televolede yan yana koymuþlar haberimizi. Yani
bir tiyatro haberiyle, bir manken haberi… Çok tabi utandým giyindiðim için. Yok
onun soyunmasýndan. Ben bir þeyden utandým da… Þimdi böyle bir þey yaþýyoruz
tiyatroyla ekran arasýnda. Çok uzun yýllardýr tiyatrodayým. Tabi ki ustalarýn yanýnda
bunu söylemek biraz ayýp, öyle bir terbiyeden geliyoruz, çok uzun yýllardýr
tiyatrodayým ama televizyondan tanýyorlar. Mesela hemen iðneyi kendimize
batýralým. Bizi, bu iki, dört, beþ tiyatro emekçisini tiyatroda izleyen kaç kiþi var
aramýzda. Var mý arttýran?
Ulvi ALACAKAPTAN
Ýyi çýktý ya, ben bu kadar tahmin etmiyordum.
Ali YAYLI
Bayaðý iyi, ben de etmiyordum. Televizyondan izleyen, televizyondan tanýyan? Yaa.
Keþke böyle sýcacýk iliþkimiz olaydý. Tiyatroda bu iliþki var ancak.
Ulvi ALACAKAPTAN
Hayýr, aslýnda bundan çok þikayet etmemek lazým. Bütün dünyada da böyle.
Dünyada da tabi ki televizyona çýkanlar, tiyatrodan daha çok tanýnýyorlar ama bizim
ülkemizde dünyada olan þeyler biraz vahþi boyutlarda oluyor. Bizim aramýzdaki
uçurumlar çok fazla. Yani mesela, ben gösterimde de sözünü edeceðim ama,
dünyada magazin her yerde var ama haber bülteninin magazin olduðu bir ülke yok,
Uganda da bile yok. Ben gittim, vallahi billahi. Geçen sene kurban bayramýnda
Uganda'daydým. Uganda televizyonunda böyle bir þey yok yani.
Ali YAYLI
Ulvi Aðabey, o þeyleri nasýl kaynatýyorlar insanlar Uganda'da?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
289
Ulvi ALACAKAPTAN
Ya Uganda'da kaynatma-maynatma yok yav. Bu aslýnda medya veya bu iletiþim
acayip bir þey. Uganda deyince herkesin ismine "Yiðidiamin" derler. Yiðidiamin,
büyük oðlunu piþirip yemiþ. Oðlan þu anda Ýngiltere'de. Okulunu bitirmiþ çalýþýyor.
Ali YAYLI
Belki piþmesi için göndermiþtir oraya.
Ulvi ALACAKAPTAN
Yalnýz Yiðidiamin Dada Uganda'nýn ilk ve tek ve son Müslüman baþkanýymýþ. Onun
için bu efsaneler çýkýyor. Anlatabiliyor muyum?
Ali YAYLI
Efendim laf burada biter, galiba daha büyük bir ustamýza sýra gelecek. Ýyi akþamlar.
Ulvi ALACAKAPTAN
Efendim daha büyük bir usta deðil, burada bizim duayenimiz. Aslýnda kendisi, tabi
siz televizyonlardan tanýyorsunuzdur, yani tanýmayan varsa þaþarým çünkü ben ne
zaman açsam her dizide oynuyor yani. Gülüyorsunuz, onaylýyorsunuz galiba. Dün
akþam açtým gene böyle. Dün akþam mendebur bir rolde oynuyordu ama inanýn
bu rol. Yani bizim insanýmýzda þöyle bir þey var; köyü, gaddar bir rol oynayaný
gaddar biri zannediyor. Ne alakasý var. Siz esas böyle iyi aile babasý, namuslu,
kimsenin etlisine-sütlüsüne karýþmayan bir rol oynayan adama dikkat edin. Ben
öyle bir tane tanýyorum ha. Dünyanýn en alçak heriflerinden biridir yani. Ama öyle
bir rol oynadýðý için ne yazýk ki gerçek hayatta da öyleymiþ gibi zannediyorlar. Ama
Kaya Gürel tabi bu nurani sakalýndan da ötürü özellikle son zamanlarda o tip
dizilerde de oynuyor ve olumlu tiplerde oynuyor. Eðer birisine yakýþtýrýyorsanýz
kendisini, rollerinden birisine, olumlu rolüne yakýþtýrýn. Kaya Gürel.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
290
Kaya GÜREL
Efendim hepinizi hürmetle selamlarým. Beni çok methetti Ulvi. Epeydir beraber
çalýþtýðým eski bir arkadaþým. Yani benden daha genç deðildir. Görüntü ortada.
Efendim ben þimdi size bütün hayatýmý anlatmaya kalksam, üzerinize afiyet ben 75
yaþýndayým, herhalde sahuru bulursunuz burada.
Ali YAYLI
Yaþ 75 yolun yarýsý eder.
Kaya GÜREL
Ben kýsaca anlatayým efendim. Halk evlerinde tiyatroya baþladým. Bir sürü
tiyatrolarda Dümbüllü, Vahi Öz, komedi tiyatrolarýnda oynadýktan sonra, kýsa
anlatýyorum, baktýk ki iþler kesat gidiyor Almanya yoluna takýldýk. Ýlk önce hanýmý
gönderdik Almanya'ya arkadan da ben gittim.
Ulvi ALACAKAPTAN
Aðabey Almanya'ya gittiðinizde 1.Dünya Savaþý baþlamýþ mýydý?
Kaya GÜREL
Baþlamýþtý. 1970'te Almanya'daydým. 1-2 sene fabrikada çalýþtým orada. Bir kablo
fabrikasýnda çalýþtým. Ondan sonra, tiyatroculuk var serde, tabi saðý solu dolaþtýk,
kurcaladýk falan orada da filmlerde, dizilerde oynamaya baþladým 1988'e kadar.
sonra tekrar buraya geldim, piyasaya girmek zor oldu çünkü unutulmuþtum. Bazý
arkadaþlar ittirerek beni piyasaya soktular.
Ulvi ALACAKAPTAN
Kimseyi kýnadýðýmýz yok. Ama komik þeyler de oluyor. Adam beni veya bir genç kýz
sokakta rastlýyor falan böyle yapýyor, "Biz sizi seyrediyoruz." Ne yapayým oðlum
elektronlara mani olamam ya havadaki. Seyrediyoruz demek, yani üstünde bir hak
iddia ediyor. Hayýr daha ileri gidenler var, bunu medya pompalýyor. "Bizim
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
291
sayemizde buraya geldiniz." Nereye geldim, sen ne yaptýn bana? Yani sadece
seyretmekle bedava, bana ne gibi bir katkýda bulundun? "Biz sizi tanýyoruz." Hayýr
siz beni tanýmýyorsunuz, siz benim suretimi biliyorsunuz. Mesela Kaya Gürel'e
baksanýz gayet masum bir adam zannedersiniz deðil mi?
Kaya GÜREL
Beni de sokakta tanýyanlar oluyor. "Aaa biz seni tanýyoruz" falan diyorlar "Aðabey
bir sakal atsana." Onlar zannediyorlar ki biz çok büyük paralar kazanýyoruz.
Halbuki…
Ali YAYLI
Büyük paralar kazanýyoruz tabi yalan mý? Yalan mý? 2,5 trilyon aldýn geçen gün.
Ulvi ALACAKAPTAN
Tabi büyük para kazananlar bizdeki sistem gereði bu baþrolde oynayanlar, baþrolde
de þey olarak oynayanlar, bizim gibi tiyatrocular baþ deðil de orta roller oynadýklarý
için mankenler, þarkýcýlar falan. Mesela bir þey var, bilmeyenler için söyleyeyim,
Türkiye'de moda oldu, oyuncu koçu. Böyle bir þey olmaz ki. Oyuncu koçu diye bir
þey yoktur dünyada. Þöylesi vardýr; hani hiç oyuncu olmayan birine oyunculuk
öðretiyorlar oyuncu koçlarý.
Ali YAYLI
Bir de mesela þeyi söylemeden edemeyeceðim, televizyonun bozduðu dilimiz.
Efendim garsona diyor ki "Bir çay alabilir miyim?" O zaman garsonun ne iþi var
orada, kalk al. Daha kötüsü garson "Ne alýrsýnýz?" diyor. Ya senin vazifen ne? Biri
diyecek ki, "Çay rica edeyim" öbürü de "Ne arzu edersiniz?" bir böyle almaktýr bu.
Ýngilizce 'take'den geliyor, kýrpýntý Türkçe diyorum ben buna.
Ulvi ALACAKAPTAN
Ýngilizce'den gelen en çok þey, tabi herkesin gýcýk olduðu veya da sinir olduðu
þeyler deðiþik, "Kendine iyi bak." Bu Ýngilizce de bile yoktur, sadece Amerikalýlar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
292
kullanýrlar, Ýngilizler kullanmazlar. Ama bizim aramýzda daha enteresan þeyler var
tabi. "Abi kendine iyi bak, Allah'a emanet ol." Çifte kavrulmuþ gibi, ekmek kadayýfý
gibi, çift kaymaklý ekmek kadayýfý gibi. Televizyon tabi her þeyi belirliyor ama biz
burada sahneden ekrana konuþtuðumuz için, bilmiyorum daha ne kadar vaktimiz
var, biz aslýnda vaktimizi geçirmiþiz bile ama þimdi toparlayacaðým. Son defa
soruyorum, sorusu olan var mý? Evet buyurun. Diyor ki beyefendi, "Siz Demirel'i
hiç oynamadýnýz mý?" diyor. Valla beyefendi ben Demirel'i 40 sene oynadým. Ben
Demirel'i oynamaktan býktým, O siyasetten býkmadý yani. Vallahi, gene geldi, gene
istiyor, ya daha nereye çýkacaksýn kardeþim? Cumhurbaþkaný olmuþsun, bir daha
olsun yani. Fakat Demirel'in bir þeyi var, yani burada O'nunla bitirmek çok hoþ
olacak. Þimdi Allah için Demirel olmasaydý, 40 sene de Türkiye'de mizah diye bir
þey olmazdý. Çok büyük katkýlarý vardýr Demirel'in ve kendisi bu konuda hakikaten
çok hoþ görülüdür. Ben, madem istediniz, Demirel'in gerçekte söylemiþ olduðu
bazý þeyleri aktarayým. Þimdi sene 82-83 falan, partiler kuruluyor. Yasaklý tabi
Demirel, rahmetli Türkeþ, Sayýn Erbakan, Ecevit. Rahþan Ecevit DSP'yi kuruyor.
DSP, Demokratik Sol Parti. Þimdi gazeteciler Süleyman Bey'e gidiyorlar, gerçekten
olmuþ bir hikaye bu, diyorlar ki, "Efendim Rahþan Haným DSP'yi kurdu, parti kurdu,
Nazmiye Haným da düþünüyor mu parti kurmayý?" Bu Süleyman Bey'in boynu
hidrolikti. Diyor ki Süleyman Bey, "Bizim ailede böyle iþleri erkekler yapar" diyor. 35 sene sonra partiler kurulmuþ artýk, Sayýn Özal Bakanlar Kurulu toplantýsýný iptal
etmiþ, Monako'ya Galatasaray-Monako maçýný izlemeye gidiyor. Erdal Ýnönü de o
zamanlar ana muhalefet partisi lideri, eleþtiriyor. Diyor ki; "Böyle rezalet olur mu?
Hiç böyle gayri ciddi bir tutum olur mu? Koskoca Türkiye Cumhuriyeti Baþbakaný
Bakanlar Kurulunu iptal edip de maç seyretmeye gider mi?" deyince gazeteciler
Özal'a soruyorlar, Özal diyor ki; "Caným Erdal Bey de çok abartýyor. Çok istiyorsa
O'nu da götüreyim maça" diyor. Ama orada bitmiyor. Hemen gazeteciler soruyorlar,
diyorlar ki; "Efendim Süleyman Bey'i davet etmeyecek misiniz maça?" Özal diyor
ki; "O toptan anlamaz." Gene bitmiyor efendim. Gazeteciler tabi Demirel'e
yetiþtiriyorlar, "Sayýn Özal, sizin için toptan anlamaz dedi, ne diyorsunuz?" "Doðru
söylemiþ. Ben toptan anlamam, O da devlet idaresinden anlamaz." Eskiden böyle
güzelmiþ þakalar, espriler falan. Oysa hatýrlýyor musunuz 4-5 sene önce? Yani
devletin en zirvesinde. … Türkiye kaç sene geri gitti ya. Allah'tan kýsa sürdü de
yoksa 20 sene geri gidiyordu.
Efendim þöyle bir dokunduk. Aslýnda bize dokunsanýz bu ekran konusunda
ahlarýmýz göðü tutar. Efendim bizi sabýrla izlediniz çok teþekkür ederiz. Þimdi ufak
bir hazýrlýktan sonra "Son Tahlilde" isimli gösterimize geçeceðiz. Ama ondan önce
ben tabi Burhan Ýnce'ye, Sayýn Kaya Gürel'e, Sayýn Ali Yaylý'ya ve Ýhsan Ustaoðlu'na
çok teþekkür ediyorum efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
293
22.Gün
PANEL
“Yeþilay Gecesi”
Ahmet Sýrrý Arvas-Cüneyt Arkýn-Yaþar Alptekin
Doç. Dr. Vehbi Altýnçul
Konser
Gönülden Naðmeler
Türbegahýn bir yakýn ahbap evi
Dostu sensin herkesin, herkes gönülden Mevlevi
Yar döner, yarân döner, devran döner
Böyle dost alemde müstesna çýkar
Sunucu
Derneklerimiz var, vakýflarýmýz var, cemiyetlerimiz var. Onlarýn her biri insanýn ihyasý
aþamasýnda görev yapýyor. Osmanlý'dan alýp getirdiðimiz zaman sözü, vakýf
medeniyetinin çocuklarý da vakýflar inþa ediyor, dernekler inþa ediyor. Adýna ÝHH
diyor, Deniz Feneri diyor. Adýna bu akþamýn ifadesiyle Yeþilay Derneði diyor ve
Yeþilay Derneði neler yapýyor? Hani annemizin gösterdiði hassasiyet vardýr,
babamýzýn gösterdiði hassasiyet vardýr "Aman çocuðuma bir þey olmasýn" diye
çocuklarý yani hepimizi yani herkesi kötü alýþkanlýklardan koruma, madde
baðýmlýlýðýndan koruma, internetin kötü duruþundan koruma maksadýna dönük bir
faaliyet içerisinde Yeþilay Derneði ve Yeþilay Derneði'nin bu akþam bize özel bir
programý var, özel insanlarla. O zaman biz sözü fazla uzatmayalým. Onlarýn her
birini kuvvetli alkýþlarýnýzla sahneye davet edelim deðerli misafirlerimiz. Kimisi týpta,
kimisi yazarlýkta, kimisi podyumda, kimisi ekranda. Onlarýn her birisi sizlerin,
bizlerin zararlý alýþkanlýklardan korunmasý için mücadele veriyor. Alkýþlarýnýzla davet
ediyorum. Cerrahpaþa Týp Fakültesi Öðretim Üyesi, Uluslar arasý Karikatürist-Yazar
Doç. Dr. Vehbi Altýnçul… Sadece bir zamanlar podyumdan tanýrdýk O'nu,
mankenlik duruþuyla tanýrdýk, þimdi farklý bir duruþuyla, namaz kýlýþýyla mesela ve
kendi ifadesiyle yeniden doðuþuyla tanýdýðýmýz bir isim Yazar ve Manken Yaþar
Alptekin… Kendisi bizim için çok özel. Hiçbirimiz yoktur O'nun filmini izlemeyen ve
yine hiçbirimiz yoktur O'nun filmiyle Osmanlýya sevda beslemeyen. Dolayýsýyla bize
dünü hatýrlatan filmleriyle, bize günü yaþatan filmleriyle ve bizi kötü alýþkanlýklardan
uzaklaþtýrmak isteyen düþünceleri ve ifadeleriyle çok genç bir ismi davet ediyorum,
Cüneyt Arkýn geliyor… Ve bu söyleþiyi yönetecek olan ismi davet edeceðim. Yine
Yeþilay'dan iyi tanýdýðýnýz bir isim. Yeþilay Genel Sekreteri Ahmet Sýrrý Arvas… Söz
Oturum Baþkanýnda. Buyurunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
296
Ahmet Sýrrý ARVAS
Efendim öncelikle Baðcýlar Belediyemize böyle güzel bir organizasyonu düzenlediði
için ve bizleri de buraya kadar davet ettiði için çok teþekkür ediyorum. Hepiniz hoþ
geldiniz. Tabi bu akþam sadece Türkiye'mizin deðil, bütün dünyanýn sýkýntý çektiði
madde baðýmlýlýðý konusunda, bu iþe gönül vermiþ kýymetli dostlarýmýzla
konuþmaya, sizlere bilgiler vermeye gayret edeceðiz. Hepiniz biliyorsunuz, Yeþilay
Cemiyeti 1920 yýlýndan beri, neredeyse bir asýrdýr, faaliyetlerini yürüten, madde
baðýmlýlýðýnýn zararlarýný, özellikle eðitim alanýnda, okullarýmýzda, kültür
merkezlerimizde ve medya aracýlýðýyla uygulamaya koyan bir cemiyet, eski bir
cemiyet, köklü bir cemiyet. Öncelikle bu akþam, aþaðý-yukarý 15 yýl boyunca
Türkiye'yi karýþ karýþ dolaþan, alkolün zararlarýný, uyuþturucunun zararlarýný
anlatan, bu konuda çok tecrübeli olan, deðerli büyüðümüz, aðabeyimiz Cüneyt
Arkýn Bey'e söz vermeden önce, Dünya Saðlýk Örgütü'nün, Türkiye dahil olmak
üzere, 30 ülkeyi kapsayan bir araþtýrmasýnýn sonuçlarýný arz etmek istiyorum.
Cinayetlerin %85'i, boþanmalarýn %80'i, eþini dövmelerin %70'i, tutuklularýn %78'i,
serserilerin %70'i, mala yönelik suçlarýn %77'si, hýrsýzlýk ve yankesicilik olaylarýnýn
%71'i, katillerin %50'si, iþe gitmeyenlerin %60'ý, intihara teþebbüslerin %90'ý, ýrza
tecavüzlerin %50'si, trafik kazalarýnýn %70'i, akýl hastalarýnýn %60'ý alkolden
kaynaklanmaktadýr. Alkol elbette bir felakettir. Þimdi bu konuda 15 yýl boyunca
Türkiye'mizi gezen, özellikle gençlerimize bu konuda mesajlar veren, çok tecrübeli,
deðerli abimiz Cüneyt Bey'e, bu mücadeleyi nasýl anlattýðýný sormak istiyorum.
Cüneyt Abi, Anadolu'yu dolaþtýnýz gençlere neler anlattýnýz, onlardan biraz bahseder
misiniz?
Cüneyt ARKIN
Baþkaným müsaade eder misiniz ben kalkayým?
Ahmet Sýrrý ARVAS
Tabi tabi, sahne sizin buyurun.
Cüneyt ARKIN
Þimdi benim sizden bir ricam var. Þu güzel yüzlere bir bakýn. Gerçekten. Ben
Avrupa'yý dolaþtým. En kalabalýk yerde, orda bir Türk olsun hemen anlýyorum, sen
Türksün diyorum. Nerden anladýn abi? Anlarým, çünkü o kadar güzel bakýyorsun ki.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
297
Hocam çok güzel bakmýyorlar mý? Yüreklerinden bakmýyorlar mý? Nasýlsýnýz? Yahu
sizler iyi olun, bizler sizin iyi olmanýz için buradayýz. Benim iki ablam var idi. Bir
tanesi maalesef doðumda öldü. Öteki de bir ay önce, annem de daha önce… Ama
ben, iki ablam bir annemden, Türk anasýnýn ne kadar kocaman bir merhameti
olduðunu öðrendim. Yahu bu Türk anneleri, nasýl çocuklarýný seviyor? Nasýl sahip
çýkýyor? Canýný, kanýný vermeye hazýr çocuklarý için benim analarým. O nedenle
hepinizin ellerini öpüyorum. Güzel analarýmýn kýnalý ellerinden öpüyorum.
Gerçekten o kadar yürekten, sýmsýcak bakýyorsunuz ki. Benim sizlerle karþý karþýya
geldiðim her gün, her gece hayatýmda baþka bir mana oluyor, baþka bir sevgi ve
baþka bir zenginlik… Sayýn Sakýp Aga'yý bilirsiniz deðil mi? Allah rahmet eylesin.
Türkiye'nin en zengin adamý. Bir gün ben O'na dedim ki; "Ben senden daha
zenginim". "Hayýr" dedi, "Ben daha zenginim". "Çýkalým sokaða". Sokakta çýktýk, O
orda yürüyor, ben burada… Yemin ederim herkes geliyor, beni ailesinden biriymiþ
gibi kucaklýyor. Sakýp Aga'yý tanýmadýlar. 15 sene gezdim. 70 yaþýnda. Neler
yaþadým. Ama helal olsun. Siz halkýma helal olsun. Siz her þeye deðersiniz. Her
þeye deðersiniz siz. Yeter ki, yeter ki bakýn, þu gençlerin yüzüne bakýn. Ne kadar
masum, günahsýz, tertemiz. Bu çocuklar, eðer biz itina eder, üzerinde sevgi,
þefkatimizi eksik etmezsek, bunlar hem kendilerine, hem ailesine, hem de
memleketine hayýrlý çocuklar olur. Yapmazsak ne olur biliyor musunuz? Suçlu olur.
Bu güzelim çocuklarý kim suçlu olmaya itebilir veya ihmal eder. Onun için annelerbabalar, sizlere bir tek þey söylüyorum. Çocuklarýmýz kimlerle arkadaþlýk ediyorsa,
o arkadaþlarý mutlaka bilin. Mutlaka bilin! Çünkü sigara, alkol, uyuþturucu mutlaka
ama mutlaka arkadaþla baþlýyor. Arkadaþýn ýsrarý ile… Gençlerle konuþuyorum;
alkol süründürüyor, uyuþturucu öldürüyor, nasýl baþladýn diyorum. Ne diyor biliyor
musun? "Arkadaþým". Gençler sigara içmiyorsan, alkol almýyorsan, "Þu biradan
biraz iç, bir bardak biradan hiçbir þey olmuyor" diyorsa arkadaþýn, o senin
arkadaþýn deðil. O senin düþmanýn. Ben üç gündür çalýþýyorum, gece-gündüz.
Evimden gayrý ayrý düþtüm. Garýmý çok özledim. Müsaade ederseniz; alkol,
uyuþturucu konusunda, bu konuda gerçekten büyük deneyimleri olan insanlara
býrakacaðým. Ama ilerde Yeþilay olarak kurduðumuz bu çalýþma örgütüyle sizleri
yanýmýzda görmek istiyoruz, gençler, anneler, babalar; sizler de bizler gibi
çalýþacaksýnýz. Çünkü buradaki her çocuk hepimizin çocuðu. Evet, evime koþa
koþa gideceðim. Allah'a þükür atý hazýr tutuyorum. Ata bindim mi ben, beþ
dakikada Levent'teyim. Buraya gelirken, daha doðrusu kapý önünde araba içinde
beklerken, çok güzel bir þey oldu. Onu sizlere anlatmadan gidemeyeceðim. Þimdi
ben arabada bekliyorum. Yani yolu açacaklar, kalabalýk. Biz de gideceðiz, bir yere
park edeceðiz. Bir grup genç, biri bana baktý, tanýdý tanýmadý bilmiyorum, geldi,
yaklaþtý yaklaþtý, baþýný camdan içeriye soktu, bana baktý baktý "Ule sen Cüneyt
Arkýn mýsýn?" dedi. "Yooo" dedim, "babasýyým". Arkadaþlarýna döndü baðýrýyor;
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
298
"Arkadaþlar, koþun, koþun gelin, buraya Cüneyt Arkýn'ýn babasý gelmiþ". Çok güzel
gülüyorsunuz. Allah sizi her zaman güldürsün. O o güzel yüzlerinizden öpüyorum,
hepinizi sevgiyle, saygýyla kucaklýyorum ve maalesef gidiyorum. Yüreðimi,
yüreðimi, yüreðimi sizin yanýnýzda býrakarak gidiyorum.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Peki, çok teþekkür ediyoruz Cüneyt Aðabeye. Tabi bundan sonraki programlarda
deðerli Cüneyt Arkýn Aðabeyimizi daha çok tutacaðýz. Bu akþam gerçekten yorgun
gelmiþti. Kýymetli misafirler biz çok önemli bir kurumun temsilcileri olarak burada
bulunuyoruz. Bugün, Allah'ýn insana verdiði en büyük nimetlerden en baþta geleni
malum saðlýðýmýzdýr. Saðlýðýmýzý koruyabilmek için de azami gayret göstermemiz
lazým ve biz Yeþilay olarak bunu elimizden geldiðince gençlerimize aktarmaya
çalýþýyoruz. Bu akþam hareketli bir hayat yaþadýktan sonra çok sade, mütevazý ve
manevi bir hayatý tercih eden deðerli dostumuz, sevgili aðabeyimiz Yaþar Alptekin
Bey de burada. Ben kendisine þunu sormak istiyorum: Madde baðýmlýlýðýný
önlemede maneviyatýn etkileri nelerdir? Sizler bu hayatý yakýndan görmüþ birisi
olarak gençlerimize neler anlatacaksýnýz? diye sormak istiyorum Buyurun efendim.
Yaþar ALPTEKÝN
Rahman ve rahim olan Allah'ýn adýyla, Allah'ýn selamý üzerinize olsun. Ramazan-ý
Þerifiniz hayýrlara vesile olur inþallah. Maneviyat, ibadet, namaz. Bunlar her gençte
olmasý gereken ve dünyevi bütün kötülüklerden koruyan nefsimize hakim, her þeyi
geride býraktýran bir þeydir. Onun için her gencin namaz kýlmasýný, ibadet etmesini
arzu ediyorum. Namaza baþladýðým günü, doðum günüm olarak kabul ettiðim için
"3 yaþýndayým" diyorum. 3 yaþýndaki bir çocuk gözlemiyle, gözleriyle dýþarýdaki
hayata baktýðým zaman namaz kýlan insanlarýn 19 Mayýs hareketi gibi namaz
kýldýðýný görmek ve türlü bahaneler arkasýna saklanýp ibadet etmeyi geciktiren,
namaz kýlmayý geciktiren insanlarý gördükçe üzülüyorum. Gençler görüyorum
namazý erteliyorlar, namazý yaþlý iþi gibi algýlýyorlar. Biz senin yaþýna gelelim namaz
kýlarýz diyorlar. Ama bilmiyorlar ki, bilmiyorlar ki, asker insan, asker, askere
gitmeden önce, askere gitmeden önce, evlenecekti döndüðünde belki ama þehit
oldu. Karý-koca yatmadan önce, hadi bey sabah kahvaltýda görüþürüz diyorlar.
Sabah, hadi bey kalk, bey vefat etmiþ. 13 yaþýndaki çocuk kalp krizinden vefat
ediyor. 26 yaþýndaki futbolcu çocuk. En son örneði de genç yaþta kaybettiðimiz
Barýþ Akarsu. O'nun konserleri vardý, O'nun randevularý vardý ömrü yetmedi. Onun
için an, þu andýr aðabeyler ablalar. An þu andýr, namaz kýlmamýz gereken an þu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
299
andýr. Hiçbir engel kul olmaya engel deðil. Hiçbir engel kul olmaya engel deðil.
Gençlerimiz yaþlý iþi gibi görüyorlar, algýlýyorlar. Halbuki onlarýn bu genç yaþta
yapacaklarý ibadet daha makbul. Onun için gençlere naçizane tavsiyem; namaz
kýlmalarýný ve dinlerini öðrenmelerini. Okumak çok önemli þey, ama okuduðunuzu
anlamak ondan daha önemli, anladýðýnýzý hayata geçirmek ondan daha önemli.
Gençler kendilerine çok fazla güveniyorlar. Ben yakýþýklýyým, ben gencim,
yakýþýklýyým diyorlar. Evet özgüven, güven çok önemli bir þey aðabeyler, güven çok
önemli. Kendine güveni olan insan baþarýya imza atar. Ama ölçü de çok önemli.
Yüzyýlýn en büyük icatlarýndan birisi aspirin. Ama aspirini bir tane içersek baþýmýza,
baþ aðrýmýza, diþ aðrýmýza, mide aðrýmýza iyi gelir. Ama bir kutusunu içersek,
midemizin yýkamamýza, zehirlenmemize neden olur. Onun için güven, güvendeki
doz çok önemli. Kendilerine çok fazla güvenmesinler genç arkadaþlar. Bana bir þey
olmaz diyip de yanýnda sigara içen, uyuþturucu ya da madde baðýmlýsý bir insanýn
yanýnda teþviki mesaide bulunmasý iki þey, iki sonuçla sonuçlanýr; birincisi, ya
uyuþturucu ya da sigara içen, "Al oðlum bir fýrttan bir þey olmaz" diyip onu tahrik
eder. "Hadi anasýnýn kuzusu, hadi hadi hadi bir þey olmaz bir fýrttan" der. Ya da o
nefsine hakim olamayýp, "Ya ne meret þeymiþ ne zevk alýyorsun, ver bir fýrtta ben
alayým" der. Her suçlu suç ortaðý arar kendine. Her suçlu suç ortaðý arar kendine.
Onun için uyuþturucu, alkol ve içki baðýmlýsý insanlarla fazla teþviki mesaide
bulunmayalým kendimize güvenip. Evet, onlar için yapabileceðimiz bir þey yok
birey için. Birey olarak onlara fazla müdahale edemeyiz ama yapmamýz gereken
þey; yetkili kurumlara ya da þahýslara bildirmek. Onlarý býrakmasý için bir þekilde
tavsiyede bulunmak. Genç arkadaþlar kendinize çok fazla güvenmeyin. Çok fazla
güvenmeyin. Her an her þey olabilir. Ben çöplükten gül bahçesine gelen bir insan
olarak, gül bahçesine girmenin sevincini yaþarken yüreðimin yarýsýnda, diðer
yarýsýnda da tekrar çöplüðe dönme korkusu yaþýyorum. Onun içindir ki, her
namazýmda, her namaz sonrasýnda; Allah'ým beni benle, beni sensiz býrakma,
hidayetini benden eksik etme Ya Rabbim diyorum.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Peki çok teþekkür ediyoruz Yaþar Bey'e. Baþka sorularýmýz da olacak ama ben
arada bir kaç cümle söylemek istiyorum. Kýymetli misafirler, hiç kimse baðýmlý
olmak için maddeye baþlamaz, özellikle sigaraya. Herkes içtiði ilk sigaradan sonra
mutlaka onu kendi iradesiyle býrakabileceðini düþünür. Ama maalesef baþladýktan
sonra bunu býrakmak, bundan kurtulmak çok zor oluyor. Çevremizde sigaradan ve
diðer maddelerden gerek kendisini, gerek ailesini, gerekse toplumu sýkýntýya sokan
ve bunlarýn sýkýntýsýný hep beraber çektiðimiz çok miktarda insan var. Yeþilay'ýn
tespitlerine göre; 22,5 milyon civarýnda sigara tiryakimiz, 17 milyon civarýnda alkol
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
300
kullanan insanýmýz, ki bunlarýn 7 milyonu alkolik ve tedaviye muhtaç ve sayýsýný
bilemediðimiz miktarda, gizli olduðu için bilemediðimiz ama yüksek olduðunu
tahmin ettiðimiz, uyuþturucu kullanan insanlar var. Ve bunlarýn hepsi bu
maddelerden, yani büyük bölümü kurtulmak istemektedirler. Þimdi nasýl olsa ben
bunlarý kullanmýyorum, benimle alakasý yok diyemeyiz. Alkol alýp da araç kullanan
bir insan, sizin üzerinize çýktýðý zaman ya da kaza yaptýðý zaman sizi
görmemektedir, þuuru bulanmýþtýr. Refleksleri azalmýþtýr. Yani o anda kendinde
deðildir. O bakýmdan onlara yardým etmemiz lazým. Yeþilay bu yüzden var. Yeþilay'ýn
çalýþmalarý iki türlüdür kýymetli misafirler. Birincisi; çocuklarýmýzý ve gençlerimizi
madde baðýmlýlýðýna karþý uyarýcý, koruyucu ve bilgilendirici çalýþmalar yapmak;
ikincisi de; imkanlar nispetinde onlarýn maddeyi býrakmak isteyip de Yeþilay'a
baþvuran insanlara yol göstermek, yardýmcý olmak ve bu konuda bilimsel
çalýþmalar yapmak. Tabi ki Yeþilay aslýnda hepimizin ortak meselesi. Biz her ne
kadar kurumun temsilcileri olarak burada bulunuyor isek de Yeþilay sizlersiniz,
hepimiziz. Çocuklarýmýzýn ve gençlerimizin saðlýklý bir þekilde büyüyebilmesi için
Yeþilay'a hep beraber her bakýmdan destek olmamýz lazým. Þimdi ben tekrar Yaþar
Bey'e baþka bir soru yöneltmek istiyorum. Çocuklarýmýzý ve gençlerimizi ne gibi
tuzaklar beklemektedir maddeye alýþýrken? Yani en çok, en fazla, demin Cüneyt Bey
söyledi, birinci madde arkadaþ, sonra merak, sonra özenti bunlar tamam. Ama
hangi ortamlarda olmakta ve anne-babalar buna karþý ne gibi önlemler alabilirler?
Bu ortamlardan biraz bahsedebilir misiniz?
Yaþar ALPTEKÝN
Her erkek çocuðu aile içinde, 13-14 yaþýna geldikten sonra, gelmeden öncesine
kadar babayý model alýr. Ama 13-14 yaþýna geldikten sonra da babaya karþý bir
koalisyon ve bu koalisyonu da anneyle muhalefet yaparak gerçekleþtirir. Artýk
babanýn iþi bitmiþtir onun gözünde. Artýk evin reisi, en akýllý o olduðunu, kendi
kendine bunu tekrarlar ve babaya karþý bir iktidar savaþý, evin içinde iktidar savaþý
vermeye baþlar. Erkek çocuðu için model babadýr. Baba model olamýyorsa evin
içinde, erkek çocuk bu sefer dýþarýda model aramaya baþlar. Dýþarýda model
ararken de yanlýþ insanlarla, yanýþ irtibatlarda bulunur, yanlýþ þeyler yapar. Burada
en önemli þey; hiçbir anne-baba, benim çocuðum yapmaz dememeli. Benim
çocuðum yapmaz. Peki, sizin çocuðunuz yapmaz, onun çocuðu yapmaz, kim bu
dýþarýdaki çocuklar? Bu çocuklarýn anneleri, babalarý yok mu? Yani netice itibarýyla
hiç kimse benim çocuðum yapmaz demesin. Þüpheyi ve dikkati üzerlerinden
çekmesinler. Çocuðun konuþmasý, kýyafetleri, gittiði kiþiler, konuþtuðu kiþiler çok
önemli. Eðer kýyafetlerinde bir deðiþiklik oluyorsa, hal ve hareketlerinde,
konuþmasýnda bir deðiþiklik oluyorsa, bunu inceleme altýna almanýz lazým. Eðer
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
301
lüks harcamalar, deðiþik konuþmalar sergiliyorsa onu dikkate almanýz gerekiyor.
Onun için öncelikle erkek çocuðu buluð çaðýndan itibaren babayla diyalog içinde
olmalý, baba da onun derinine, onun psikolojisine inmeli. Yani kýymetli zaman,
kaliteli zaman ayýrmak, çocuðunuzla evin içinde birlikte televizyon seyretmek ya da
gazete okumak deðil aðabeyler. Çocuðunuza ayýracaðýnýz bir beþ dakika bile, beþ
dakika içinde onun hayatýna girmek, onun gelecek korkusunu, birey olma savaþýný
içinde hissetmek ve onunla tartýþmak, onunla onun özüne inip, onunla arkadaþ gibi
olmak. Empati kurmak çok önemli. Asla ve asla, diyaloðunuzu iyi tutmak
istiyorsanýz, lütfen gençliðinizi bir düþünün. Gençliðinizde en çok, en çok neden
çekinirdiniz ya da en çok neye sinir oluyordunuz? Babanýzla olan diyaloðunuzla
mukayese. Çocuðunuzla olan diyaloðunuzda asla ve asla baþka insanlarýn
çocuklarýný mukayese etmeyin. Bak Ahmet Bey'in oðluna, ne güzel karne getirmiþ.
Bak Ahmet Bey'in oðluna, ne güzel iþe girmiþ. Bu çocuðunuzla olan diyaloðu keser
aðabeyler. Veya, benim gençliðimde yoktu, benim gençliðimde bilgisayar yoktu,
benim geçliðimde böyle yapmýyorduk, benim gençliðimde… Bunu dediðiniz an
çocuðunuzla olan diyaloðunuzu kesmiþ olursunuz. Onun için diyalog çok önemli.
Diyalogdaki üslup da çok önemli. Gençlere bir þeyler anlatmalýyýz. Nasýl ki bilmek
üstümüze farzsa, bildirmek de, öðretmek de üzerimize farz. Buna dikkat etmemiz
gereken þey de diyalogdaki üslup. Üslup derken neyi kastediyorum? Önde bir
Ahmet Abi diye birisi var, O'na bir þey söyleyeceðim, O'na farklý duygular
yaþatacaðým bir cümleyle: "Ahmet Abi buraya oturur musun? Ahmet Abi buraya
oturur musun? Ahmet Abi buraya oturur musun?" Kötü bir þey söylemedim
aðabeyler, dedim ki; "buraya oturur musun?" Ama üslubum farklý olduðu için, ilk
söylediðim þey; "Ahmet Abi buraya oturur musun?" dediðimde, "Hadi ya sen de
kimsin? Bana babam bile böyle karýþmadý, böyle hitap etmedi" der inadýna yapmaz.
Ama "Ahmet Abi buraya oturur musun?" dediðimde, "Vay ya ne güzel söyledi,
vaktim de yok ama hatýrý kalmasýn bir oturayým" der. Onun için diyalog, diyalogdaki
üslup çok önemli. Gençlere genç olduðumuzu unutmadan, onlarýn bilmesi gereken
þeyleri öðretmemiz gerekiyor.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Evet. Tabi Yaþar Bey çok önemli bir konuya temas etti. Aile içi saðlýklý iletiþim.
Þimdi bir hastalýk vücuda bulaþmadan önce evvela, vücudun baðýþýklýk sisteminin
zaafa uðramasý lazým ve bir alt yapýnýn oluþmasý lazým ki hastalýk vücudu tamamen
sarabilsin. Madde baðýmlýlýðýnda da böyle bir baðlantý var. Yani bir kiþinin
maneviyatý yetersizse, kültürel birikimi yetersizse, aile içi diyaloðu yetersizse bu
madde baðýmlýlýðýna açýlan birer yol demektir. O bakýmdan ailede çocuklar, annebabasýna rahatlýkla derdini açabilmelidir. Anne- baba çocuða her gün kaliteli bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
302
zaman ayýrmalýdýr. Günde yarým saat birlikte zaman geçirmelidir. Hani yapýlan bir
araþtýrmaya göre, ülkemizde bir anne-babanýn çocuðuyla olan diyaloðu 16
saniyedir. Kýymetli misafirler 16 saniye. Akþam baba eve geliyor, çocuk kapýyý
açýyor. "Nasýlsýn oðlum iyi misin?" "Ýyiyim baba". "Nasýl gidiyor dersler yavrum?"
"O da iyi". Ýþte diyalog bu kadar. Baba sonra televizyon, haberler, gazete vs. sonra
yemek ve istirahata çekiliyor. 16 saniye ile hiçbir þey olmaz kýymetli misafirler. Biz
bu tür eðitimlere gittiðimiz zaman bize sual soruyorlar: "Efendim ben ne
yapabilirim? Yeþilay'a, sizlere nasýl bir katkým olur?" Bizim cevabýmýz þudur: "Bize
katkýda bulunmak istiyorsan evvela kendi çocuðuna sahip çýk. Sen, bir çocukla
uðraþ. Evvela çocuðunla ilgilen. Bize en büyük katký budur" Þimdi deðerli hocam
Ýstanbul Üniversitesi Öðretim Üyelerinden Vehbi Bey'e de okullarda ve ailelerde,
özellikle okullarda, önce onu soralým, nasýl bir eðitim yolu izlenmeli, çocuklara bu
maddeleri anlatýrken özendirici olmamak için nelere dikkat edilmeli? Bu hususu
kendilerinden alalým. Buyurun hocam.
Doç. Dr. Vehbi ALTINÇUL
Teþekkür ediyorum, saðolun. Öncelikle deðerli konuklarýmýza sevgi ve saygýlarýmý
sunuyorum. Gerçekten evlatlarýmýz, çocuklarýmýz bizim canlarýmýz. Onlara sahip
olmak ve onlarý yönlendirecek bir kiþiliðe varabilmek, anne-babanýn büyük bir
görevi ve özverisi sayýlýr. Her anne-baba için evladý kýymetlidir. Ancak onlara
vereceði davranýþlar, onlarý yönlendireceði davranýþlar lafla olmamalý ve onlara
örnek teþkil edecek þekilde olmalýdýr. Sigara içen bir annenin veya babanýn
"Çocuðum sigara çok zararlýdýr. Ýçme, ileride kanser olursun" gibi laf salatalarýyla
oluþan bu tuzaða günümüz çocuklarýnýn, gençlerinin düþmeyeceðini umuyorum.
Okullarla ilgili de þöyle söyleyeyim. Rahmetli babam þöyle derdi: "Kiþi refikinden
azar" Yani arkadaþ faktörü. Biraz önce konuþan diðer deðerli konuklar da deðindi.
En önemli faktör çevre, arkadaþ faktörü. Þimdi ikilem içinde kalan bir evladýmýz,
çocuðumuz. Anne diyor ki "Oðlum veya kýzým, gel ders çalýþ. Sen öðrencisin. Yarýn
ödevlerini yapman gerekli" Arkadaþ ne diyor: "Gel Internet cafe'ye gidelim" veya
"Sinemaya gidelim", "Sahilde bir volta atalým" Anne veya baba diyor ki "Gel oðlum
þu yararlý iþi yapalým. Kitap oku, onun özetini çýkar" Arkadaþ diyor ki "Gel, iki de
tüttürürüz, biraz da içki alýrýz" Çocuk için dýþarýdaki arkadaþ faktörleri cazip. Kötüye
yöneltilmiþ ama anne-baba onu ayakta tutmaya, baþýna herhangi bir kötülük
gelmesin diye büyük bir gayret içinde. Onun için dýþ faktörler hakikaten zehir, almýþ
baþýný gidiyor. Onun için anne ve babalarýn çok dikkatli olmasý lazým. Okullara
geldiðimiz zaman öðretmenlerin _tabi anne ve babadan sonra_ en büyük görevi
çocuklarýný, sýnýftaki öðrencilerini dikkatle, titizlikle takip etmesi ve onlarda gördüðü
herhangi bir aksaklýðý varsa hemen derhal _ailesine veya sorumlu rehberlik
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
303
öðretmenleri de olabilir_ onlara yansýtmasý ve bu tuzaktan en kýsa sürede dönmesini
saðlamasý gerekir. Öðrencilere derste de söylüyorum "Anne ve babanýza belirli oranda
ters düþebilirsiniz. Arkadaþ faktörü var, zaman faktörü var ancak þunu bilin ki hiçbir
anne-baba evladýnýn kötülüðünü istemez" Hiçbir anne-baba, ne olursa olsun evladýnýn
kötülüðünü istemez. Baþýmdan geçen bir olayý anlatayým sizlere. Çünkü evlatlarýmýz
canlarýmýz. Bütün anne ve babalar çocuklarýnýn üzerine titrer. Þimdi anlatacaðým konu
hepinizin baþýnýzdan geçmiþtir: Cerrahpaþa'da bir hocamýzla, haným profesörle sohbet
ediyoruz. Sohbet esnasýnda genç kýzlar var. Onlar da Týp Fakültesine girmiþler. Annebabanýn evlada karþý davranýþlarý ile ilgili konuya dayandý konuþma. "Hocam, iki tane
muz olsa çocuðumuza bir tanesini veriyoruz. Hanýmla biz öbür muzu paylaþýyoruz"
dedim. Karþýmdaki profesör beni mahçup edecek bir cevapla karþýlýk verdi "Vehbi
Hocam, biz iki muz varsa bir tanesini bugün veriyoruz, öbürünü yarýn veriyoruz" dedi.
Ben gerçekten sanki bir suç iþlemiþçesine mahçup oldum. Ýþte anne ve babanýn
evlatlar üzerindeki ihtimamý, sevgisi en basit bir meyvada bile kendini gösteriyor. Tabi
ki okula da çok önem vermek gerekli. Malum okulun çevreleri tuzaklarla dolu. Internet
cafeler tuzaklarla dolu ve bu çevrelenen faktörlere karþý okul idaresinin de çok hassa
olmasý gerekli.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Deðerli hocama teþekkür ediyorum. Deðerli misafirler, Yeþilay uzun zamandan beri
kamuoyunu uyarmakla, kamuoyuna bilgi vermekle ilgili çeþitli çalýþmalar yapmakta.
Bunlardan en önemlisi, madde baðýmlýlýðýnýn yaþ oranýnýn düþmesi ile alakalý.
Sigaraya baþlama yaþý 10'a, alkole baþlama yaþý 11'e, uyuþturucuya baþlama yaþý
12'ye kadar inmiþ vaziyette. Bunu da nereden anlýyoruz? Yapýlan çalýþmalardan ve
çeþitli kurumlarýn yaptýðý istatistiklerden. 1930 senesinde kiþi baþý 1 litre alkol
düþüyordu Türkiye'de. Ve kiþi baþý 10 paket sigaraydý. 2004 yýlýnda kiþi baþý alkol
tüketim miktarý 20 litreye, kiþi baþý sigara tüketim miktarý da 3 kg.a kadar çýkmýþ.
Dolayýsýyla bizim gerek cemiyet olarak gerekse toplum olarak koruyucu ve uyarýcý
anlamda atacaðýmýz bir adým, tedavi ve buna benzer masraflarla harcayacaðýmýz 100
adýmdan daha kýymetlidir. Onun için mutlaka eðitimcilerimizle, ailelerimizle, sivil
toplum örgütlerimizle, hükümetimizle, yerel yönetimlerimizle mutlaka iþbirliði yaparak
çocuklarýmýzý ve gençlerimizi bu zehirlerden, bu afetlerden korumakla mükellefiz.
Çünkü baðýmlýlýk, tedavisi bitmeyen bir hastalýktýr. Özellikle uyuþturucuda.
Uyuþturucuyu býrakýp da 10 sene, 15 sene sonra baþlayan, sanki hiç býrakmamýþ gibi
aynen devam ediyor. Bizler özellikle alkol konusunda, alkolü kullanmýþ daha sonra
býrakmýþ insanlarý bu tür programlara davet ediyoruz. Çünkü biz hayatýmýzda alkol
almamýþ, kullanmak açýsýndan alkolün nasýl bir þey olduðunu bilmeyen ama zararlarýný
çok iyi bilen kimseleriz. Bir de bunu kullananlarý çaðýrýyoruz, bizzat kendileri
anlatýyorlar. Aile hayatýnýn nasýl mahvolduðunu, iþ hayatýnýn nasýl mahvolduðunu,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
304
itibarýnýn ve düzeninin nasýl alt-üst olduðunu anlatýyorlar. Dolayýsýyla bize ayrýlan
sürenin sonuna gelmek üzereyiz.Ben konuþmacý dostlarýmdan son birer cümle almak
istiyorum. Yaþar Bey buradaki güzel insanlara, gençlerimize ne söylemek istersiniz,
son birkaç cümle.
Yaþar ALPTEKÝN
Gençlerimizden ziyade büyüklere, aðabeylere bir þeyler söylemek istiyorum. Biz
zaman içinde o kadar çok hýzlý tüketmeye baþladýk ki her þeyi. Her þeyi hýzlý tüketmeye
baþladýk. Zamaný, sevgiyi, saygýyý her þeyi hýzlý tüketmeye baþladýk. Bu hýzlý tüketim
çaðýnda kendimizi iþimize o kadar veriyoruz ki, týpký bir devekuþunun kuma kafasýný
saklayýp saklandýðýný zannetmesi gibi bir þey. Kendi egolarýmýzý çocuðumuza
yüklüyoruz. "Çocuðum için yapýyorum" "Çocuðum ileride sana araba almak için, ev
almak için yapýyoruz" deyip kendi egomuzun tutsaðý oluyoruz. Güle koþarken
papatyalarý eziyoruz. Çocuðun bugününü çalýyoruz. Çocuðumuz bugün bizden ilgi,
sevgi ve alaka bekliyor. Ýlgi, sevgi ve alaka bekliyor. Ona yarýn vereceðimiz þeyler onun
umurunda deðil. Bugün almasý gereken þey ise sevgi. Onun için sevgide kusur
etmeyelim. Çocuklarýmýzý sevelim ama baþýný okþamak deðil. Onlarýn ruhlarýna,
onlarýn gelecek endiþelerine, onlarýn yarýn korkularýna inip onlarýn yanýnda olalým.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Çok teþekkür ediyorum. Sayýn hocam, sizin de bir-iki cümleyle son sözlerinizi alalým.
DOÇ. DR. VEHBÝ ALTINÇUL
Ben de saygýdeðer konuklarýma hekim olarak þunu arz etmek istiyorum. 20 yýl sigara
içen bir kiþinin ciðerinde tam 7 kg. katran birikmektedir. 30 yýl, 1 paket sigara içenin,
dumana verdiði para ise tam 54.000 YTL'dir. Bunun haricinde hepimiz biliyoruz ki,
kanserlerin, karaciðer sirozunun baþ sebebi sigara ve alkoldür. %98'e varan bu
orandaki illetten kurtulmak veya en azýndan hiç yanaþmamak, yapacaðýmýz en büyük
iþlerden biridir. Hepinize saygýlar sunuyorum.
Ahmet Sýrrý ARVAS
Oturumu kapatýrken þu mesajla kapatmak istiyorum kýymetli misafirler: Çocuklarýmýz
ve gençlerimiz maddeye bir liman olarak sýðýnmaya çalýþmaktadýr. Lütfen bu liman
bizler olalým. Onlarýn dertlerine, sýkýntýlarýna, yalnýzlýklarýna bizler çare olalým. Sizler de
Yeþilay Cemiyeti'nin çalýþmalarýný web sitemizden, www.yesilay.org.tr 'den takip
edebilir, bize her konuda yapabileceðiniz veya üstlenebileceðiniz konularda destek
olabilirsiniz. Bizi dinlediðiniz için çok teþekkür ediyorum. Hepinize hayýrlý akþamlar
diliyor, saygýlar sunuyorum.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
305
23.Gün
PANEL
“Tüketici Haklarý”
Av. Bülent Deniz
Konser
Onur Þan
Dinle dudaðýmý yalayan damla
Bu ses kulaðýma kadar uzanan
Onundur göndermiþ bir yýldýrýmla
Masmavi gökleri bürüyen anam
Sunucu
Hani bir söz vardýr, Malcolm X'e ait olduðu ifade edilir, ne kadar doðrudur
bilemiyorum ama "Hak verilmez hak alýnýr". Böyle mi olmasý gerekiyor? Böyle
olmamasýnýn gerekli olduðunu yaþantýlarýyla ortaya koyan bir birlik var, Tüketiciler
Birliði. Onlardan dinleyeceðiz aslýnda bunu. Uzmanýndan dinleyeceðiz, dertlisinden
dinleyeceðiz ama 'Tüketici Haklarý'ný biraz geriye götürmek gerekirse birbirimizle
olan iletiþimimizde sürekli hak devreye giriyor. Annenin, babanýn, çocuðun haklarý
diye sýralarken bir de tüketilmemek için 'Tüketici Haklarý'ný bilmemiz gerekiyor. Ýþte
bu aþamada yardým talep ediyoruz. Tüketiciler Birliði Genel Baþkaný Av. Bülent
Deniz'den. Alkýþlarýnýzla efendim. Buyurunuz.
Av. Bülent DENÝZ
Çok teþekkür ederim. Efendim Hz.Ömer'den baþlamýþtý Abdullah Bey ben de
oradan devam edeyim. Bu arada gecemizi onurlandýran Milletvekilimize ve Sayýn
Baþkanlarýmýza hoþ geldiniz diyorum. Çalýþmalarýmýzda karar vericileri görmek bizi
çok mutlu ediyor aslýnda. Çok teþekkür ediyorum, ayaðýnýza saðlýk efendim.
Efendim pazar yerindeki fiyatlardan ve pazarda satýlan mallarýn kalitesizliðinden
þikayet eden hanýmefendiler halifeye gitmiþler, Hz.Ömer'e. Þikayet etmiþler, fiyatlar
çok pahalý ve çok kötü, çürük yiyecekler satýlýyor diye. Halifemiz de buyurmuþlar
ki; "Ben sizi Pazar yeri denetçisi ilan ettim. Sizler gidin, pazar yerini denetleyin.
Nerede bir haksýzlýk, nerede bir fazla fiyat, nerede bir çürük elma görüyorsanýz gidin
cezasýný kesin" diye yetkilendirmiþ. O hanýmefendilere "Muhtesibe" denmiþ. O
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
308
muhtesibeler zaman içerisinde ihtisap müessesesi, günümüzde de zabýtanýn ilk
ayaðý olmuþ. Þimdi bazý tarihçiler diyorlar ki; "Tüketici haklarý falan hep Amerika'da
iþte 1900'lü yýllardan falan baþlamýþtýr". Hayýr. Asrý saadet devrinde, bizim
kaynaklarýmýzda, ilk defa tüketici haklarýyla ilgili böylesi güzel bir uygulama var.
Yine tüketici haklarýna iliþkin, bizim güzel dinimizin ayet ve Efendimizin(s.a.v)
uygulamalarýna baktýðýmýzda da, israf etmemekten tutun da ölçüde dürüst olmaya
kadar uzanan bir yýðýn tavsiyeyi göreceksiniz.
Biz Tüketiciler Birliði olarak huzurunuzda bu akþam aslýnda size hitap etmeye deðil,
belki de sizleri dinlemeye geldik. Çünkü hepimizin aslýnda günlük yaþantýmýzda çok
iyi bildiði bir þeyi sizlerle paylaþmak, belki yeniden gözden geçirmek istiyoruz. Bu
anlamda sanýyorum bir telsiz mikrofon imkanýmýz var, seyircilerimizin arasýnda,
misafirlerimizin arasýnda dolaþtýrabileceðimiz. Karþýlýklý konuþarak bu çalýþmayý, bu
geceyi renklendirebilirsek eminim ki buradan çýktýðýmýzda çok daha verimli bir
geceyi geçirmiþ olmanýn rahatlýðýyla ayrýlacaðýz.
Efendim bayram yaklaþýyor. Bayramýnýzý ben þimdiden tebrik ediyorum. Doðal ki
bayram alýþveriþine çýkacaksýnýz bir çoðunuz ve önümüzdeki pazartesiden itibaren,
muhtemelen bütün alýþveriþ merkezlerinde, dükkanlarda ciddi bir yoðunluk
meydana gelecek. Ve özellikle arife günü çocuklarýmýza, yakýnlarýmýza bayram
hediyelerini almak için bir kalabalýðý oluþturan unsurlardan biri olacaðýz. Çok sýk
þikayet geliyor bize; "Dükkanda çantamý çaldýrdým, soyunma kabinine gitmiþtim bir
baktým ki cüzdanýmý pantolonumdan yürütmüþler, bir baktým ki dükkanýn içerisinde
poþet torbanýn içindeki eþyalarýmý çalmýþlar". Çok þikayet geliyor bayram öncesi.
Önce sizi bir uyaralým. Gerçekten bayram öncesi o kalabalýðýn içersinde kötü niyetli
insanlar ne yazýk ki var. Dükkanlarda, alýþveriþ merkezlerinde çok sýk hýrsýzlýk
olaylarýyla karþý karþýya kalýyoruz. Peki ne yapacaðýz? Sineye mi çekelim bunu?
Fikri olan var mý misafirlerimiz arasýndan? Bir giyim maðazasýnda, soyunma
kabininde bir bluzu denerken, bir pantolonu denerken acaba çantamýzý çalarlarsa,
cüzdanýmýzý çalarlarsa ne yapabiliriz sizce? Fikri olan var mý? parmaklarý
göremiyorum. Telsiz mikrofon dolaþýyor mu? Evet oradan genç bir arkadaþýmýz
parmak kaldýrýyor. Mikrofonu ulaþtýrabilir miyiz kendisine? Ne oldu, vaz mý
geçtiniz? Peki. O zaman iyi haberi verelim size biz. Eðer bir dükkanda eþyanýzý
çaldýrýrsanýz, eðer bir alýþveriþ merkezinde cüzdanýnýzý yürütürlerse, kaba tabiriyle,
siz hiç üzülmeyin, çünkü sizin bütün bu kayýplarýnýzý o dükkanýn sahibi karþýlamak
zorunda. Tabi þimdi baþýndan böyle bir hadise geçmiþ olup da para kaybýna, deðer
kaybýna uðrayan misafirlerimiz, "Eyvah" diyorlar, "Keþke bu bilgiyi daha önce
bilseydik". Ayný þey otoparklara býraktýðýmýz araçlar için de geçerli deðerli
misafirler. Otoparka araç býrakýyoruz ama her otoparkta aþaðý-yukarý þöyle bir þey
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
309
yazýyor; "Aracýnýzda meydana gelen hasarlardan sorumlu deðiliz". E kardeþim o
zaman niye para verip, senin otoparkýna býrakýyorum ki ben arabamý? Sen de
madem hiçbir þeyden sorumlu deðilsin, içindeki çanta, teyp çalýnacak sorumlu
deðilsin, arabama vuracaklar sorumlu deðilsin niye sana emanet ediyorum, niye
sana yeddiemin olarak teslim ediyorum? Bu anlamda otoparklara býraktýðýmýz
arabalarýmýza da baþýna gelebilecek herhangi bir hasardan, içinden çalýnacak
herhangi bir eþyayla ilgili yine otopark sahibinden biz bu kaybýmýzý telafi edebiliriz.
Tabi böyle bir bayram öncesi yoðunlukla baþladým ama temelde ihtiyaçlarýmýzý
karþýlayabilmek için yaþam boyunca bir takým þeyleri hep satýn almak, hep
tüketmek zorundayýz, tüketme eylemi içerisindeyiz. Her gün bir þeyler satýn
alýyoruz. Ekmekten otomobile kadar uzanan bir yýðýn alýþveriþ noktasýnda satýn
alma eylemimiz var. Özellikle hanýmefendiler bu alýþveriþ iliþkisinin çok daha fazla
içindeler ve eminim ki þimdi hiç böyle ayýplý mal alan hanýmefendi var mý diye
sorduðum zaman bir çok parmaðý havda göreceðim. Var mý gerçekten öyle? Bir
mal alýp da bozuk çýkan, ayýplý çýkan var mý? Elleri görebilir miyim? Buradaki
hazirun çok bilinçli tüketici hiç ayýplý mal satýn almamýþýz demek ki. Tekrar sorayým
o zaman. Bütün aldýðýmýz mallar kusursuz mu çýkýyor? Oradan bir hanýmefendi var.
Ne aldýnýz en son? Mikrofonu ulaþtýrabilir miyiz arkadaþlar oraya?
- En son etek almýþtým.
- Ne oldu etekte?
- Etekte renk atma olmuþtu, ben de onu geri verdim.
- Ne yaptýnýz? Geri verdiniz, götürdünüz. Aldýlar mý hemen geriye?
- Aldýlar.
- Hiç tartýþmadýlar sizinle.
- Tabi ki tartýþamaz yani, buna bir hakký yok.
- Siz çok kararlý gitmiþtiniz o zaman.
- Evet.
- Çok güzel.
Arkada bir hanýmefendi var. Siz ne aldýnýz hanýmefendi?
- Ben de yine etek almýþtým.
- Onunda mý renk problemi?
- Fermuarý patlaktý. Adam "Mesuliyet kabul etmiyorum" dedi. Ben de mecbur aldým.
- Kaç paraydý?
- 25milyon(25YTL)
- O para gitti diyorsunuz þimdi.
- Yani.
- Kavga mý ettiniz adamla? Tartýþtýnýz mý?
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
310
- Valla ettim ama adam benden daha felaket çýktý.
- Eyvah.
- Peki belki, 5-10 dakika sonra, adamla kavga etmek yerine size sihirli bir cümle
söyleyeceðim, o sihirli cümleyi söylemiþ olsaydýnýz.
- Valla ben denedim. Kibarca söyledim. "Ben kabul etmiyorum" dedi.
- Yok, 10-15 dakika sonra bir þifre vereceðim. O þifreyi kullanýrsanýz bundan sonra,
öyle tartýþmaya gerek kalmaksýzýn eteði geri alacaktýr.
- Teþekkür ederim.
Baþka var mý efendim? Evet bu iki örnek dýþýnda… Beyefendilerden varmýþ, çok
þaþýrtýcý buyurun.
- Ben bir adet kombi almýþtým. Bir buçuk sene kadar kullandým. Sesten dolayý
bayaðý bir rahatsýz ediyordu komþularý.
- Ama o fon yapýyor size iþte. Niye rahatsýz oluyorsunuz ki?
- Yani kabul etmedi firma. Birkaç defa servisi geldi-gitti. Sonra Baðcýlar
Kaymakamlýðý Tüketici Derneðine baþvurdum. Sonra kendileri geldi bilirkiþiyle, yine
kabul etmedi.
- Ayaða kalkar mýsýnýz lütfen? Baðcýlar Kaymakamlýðý Tüketici Sorunlarý Hakem
Heyeti'ne baþvurdunuz.
- Evet. Baþvurdum.
- Beyefendiyi bir alkýþlar mýsýnýz? Tartýþmaya gerek görmediniz.
- Yok, yok.
- Hakkýnýzý gittiniz orada aradýnýz.
- Kesinlikle. Tüketici Heyetinde sað olsunlar güzel ilgilendiler. Bilirkiþi gönderdiler.
Yine firma kabul etmedi. Tabi ki Baðcýlar Kaymakamlýðý heyet…
- Þöyle gelir misiniz lütfen?
- Yok hocam.
- Sahneye gelin lütfen. Benim bütün anlatacaklarýmý siz anlattýnýz. Gerek kalmadý
Abdullah Bey ben ayrýlýyorum, beyefendi devam edecek. Ben þimdi size bir soru
soracaðým. Baðcýlar Kaymakamlýðý'na gittiniz.
- Evet hocam.
- Kombi kaç paraydý?
- 1,5milyara(1.500YTL) almýþtým 1,5 sene önce.
- 1,5milyara(1.500YTL) almýþtýnýz.
- Ama bir yýl oldu bu olay geçeli.
- Tamam, peki. Baðcýlar Kaymakamlýðýnda þimdi sizden para istemiþlerdir mutlaka.
- Yok, yok.
- Ýstemiþ olmalarý lazým, mümkün mü?
- Yok, yok mümkün deðil. Yok, hiçbir masrafý kabul etmediler. Bilirkiþi gönderdiler.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
311
- Bilirkiþiye para vermediniz mi?
- Yok, bilirkiþiye de vermedik. Sonra Tüketici…
- Yani beyefendi þimdi ben anlayamadým. 1,5milyarlýk(1.500YTL) kombinizle ilgili
devlete müracaat ediyorsunuz.
- Evet, evet.
- Devlet sizden para almadan iþ yapýyor.
- Yok, kesinlikle hocam.
- Olur mu caným?
- Hocam.
- Bir dakika bak, soralým o zaman. Kim nüfus cüzdaný çýkardý en son? Kaç para
verdin nüfus cüzdaný çýkarmak için? Yani þimdi nüfus cüzdaný çýkartýrken 15YTL
alan devlet, sizin 1,5milyarlýk kombiniz için para imladan mý iþ yapýyor?
- Almadý…
- Emin misiniz?
- Kesinlikle almadý. Sað olsunlar kendileri. Sonra heyet olarak bunu bana iþte ayýplý
mal olduðunu ilan ettiler bilirkiþi karþýlýðýnda. Bunu yine firma kabul etmedi.
Firmanýn ismini söylemek istemiyorum ama…
- Söyle reklam olsun boþ ver. Ama televizyondayýz galiba.
- Bir Bosh diye firmasýnda birisi. Sonra kabul etmedi. Tüketici Heyetinin
Kaymakamlýk kabul etmeyince þeye baþvurdum ben mahkemeye vurdum, Tüketici
Mahkemesine.
- Orada kaç para verdiniz?
- Orada da hiçbir þey vermedim.
- Yani dava da açtýnýz hiç para vermediniz mi beyefendi?
- Yok.
- Siz ya bizi kandýrýyorsunuz…
- Yok hocam. Sadece bir masraf olarak…
- 4,5YTL verdiniz.
- Evet o kadar.
- Pul parasý verdiniz yani.
- Sonra yine üretici firma kabul etmedi. Mahkeme bir ay kadar geçti. Sonra bana
döndü firma dedi iþte "Malý alalým" dedim "Ben ayný malý almam mümkün deðil.
Çünkü ben tekrar uðraþmak istemiyorum". Sonra ne yapalým yine ben biraz daha
bekledim. Dedim ne yapacaklar. Sonra tekrar döndüler "Tamam" dediler "Parasýný
verelim, alalým". Sonra ben o 1,5milyar(1.500YTL) paramý aldým, kombilerini
verdim. Ben gittim nakit, farklý bir kombi aldým, taktým. Memnunum, güzel.
Teþekkür ederim.
- Bravo size. Bravo. Þimdi 1,5milyarlýk(1.500YTL)… çok teþekkür ederim
ayaðýnýza saðlýk.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
312
- Sað olun efendim. Bir þey deðil, sað olun.
- 1,5milyarlýk(1.500YTL) kombi için beyefendi sadece 4.50kuruþ, yani 4milyon
500bin lira eski parayla, bir pul parasý verdi. Bir de Kaymakamlýða geliþ-gidiþte
minibüs parasý verdi. Bir de mahkemeye gider gelirken otobüs bileti parasý verdi.
Ama karþýlýðýnda devlet ona ücretsiz hizmet vererek ne yaptý?
1,5milyarlýk(1.500YTL) kombisinin parasýný iade ettirdi.
Deðerli arkadaþlar hak aramak aslýnda bu kadar kolay. Oturduðunuz ilçenin
Kaymakamlýk binasýnda, ki her ilçede, Türkiye'de 900 küsur ilçe var, her ilçenin
Kaymakamlýk binasýnda sizler için faaliyet gösteren, çalýþan bir birim var; Tüketici
Sorunlarý Hakem Heyeti. Oraya müracaat ederseniz ister 1,5milyarlýk(1.500YTL)
bir kombi, ister 25milyonluk(25YTL) bir etek, isterse 50milyarlýk(50.000YTL) bir
araç için müracaat edin herhangi bir ücret almýyorlar ve beyefendi kendisi söyledi,
ben tanýmýyorum kendisini, yani kurgulamadýk, ayarlamadýk bu iþi, çok da güler
yüzle karþýlamýþlar ve çok da yardýmcý olmuþlar kendisine. Hak aramak bu kadar
kolayken biz neden hakkýmýzý aramýyoruz da gidip satýcýlarla tartýþýyoruz, ondan
sonra satýcý bizden daha diþliyse bu iþin peþini býrakýp dönüyoruz, bunu anlamak
çok da mümkün deðil. Satýcýyla tartýþmak yerine þöyle yapalým. Genelde satýcýyla
tartýþýrken þöyle oluyor, o etek bayan kimdi? Siz miydiniz? Siz herhalde þöyle
söylediniz; "Seni þikayet edeyim" falan diniz deðil mi? Öyle bir tehdit etmiþsinizdir.
O da size "Nereye istiyorsan oraya git þikayet et" demiþtir muhtemelen. Evet.
Genelde bu tip tartýþmalarda diyalog þu þekilde sonlanýyor; tüketici diyor ki, "Seni
þikayet edeyim de aklýn baþýna bir gelsin" diyor. Satýcý da gayet piþkindir, "Nereye
istiyorsan git oraya þikayet et" diyor. Hanýmefendi ya da beyefendi dükkanýn
kapýsýný vurup çýkýyor. O sinirle iþte, tehdit de etmiþ ama elinde ayýplý bir malla
ayrýlýyor dükkandan. Ýþte "Seni þikayet edeyim aklýn baþýna gelsin" deyinceye
kadar, þu söyleyeceðim sihirli cümleyi söylerseniz, %95 size garanti veriyorum,
satýcý "Aman ben ettim, siz etmeyin" diyecektir. "Seni þikayet edeyim" cümlesi
yerine "Seni Tüketici Sorunlarý Hakem Heyeti'ne þikayet edeyim de aklýn baþýna bir
gelsin" diye bir tehdit edin, yüz satýcýdan doksan beþ satýcý emin olunki sizinle
beraber hemen sizin ne istiyorsanýz yerine getirecektir. Neden bu cümle bu kadar
sihirli biliyor musunuz arkadaþlar? Neden beyefendinin baþvurduðu yer bu kadar
etkin? Bir kere bu hakem heyetinin baþýnda Kaymakam var. Yanýnda Belediye
Baþkaný var. Adý üzerinde heyet bu. Bunlar birkaç kiþi demek ki. Kaymakam,
Belediye Baþkaný, yanýnda bir avukat var, baronun görevlendirdiði. Bir Tüketici
Derneði Temsilcisi var, bir de Ticaret Ve Sanayi Odasý Temsilcisi var. Þimdi kim
burada satýcý? Bir parmak görebilir miyim? Satýcý olanlarýn parmaklarýný görebilir
miyim? Evet. Beyefendi siz hiç Kaymakamýn, Belediye Baþkanýnýn, avukatýn,
Tüketici Derneðinin, Ticaret Odasýnýn Temsilciliðinin olduðu bir heyetin karþýsýna
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
313
çýkmak ister misiniz? Haklý veya haksýz. Ýþime gücüme bakmak isterim dersiniz. Ne
iþim var benim Kaymakamýn karþýsýnda savunma yapmakla? Bu heyet bunun için
korkutucu, bu heyeti kullanmak bunun için sizin iþinizi kolaylaþtýran bir durum. Bu
anlamda hakkýmýzý arama konusunda devlet size ücretsiz bir imkan saðlamýþ ve
devlet size, nüfus cüzdaný verirken para alan devlet, aslýnda sizin milyarlarca liralýk
eþyanýzýn tazmin edilmesi konusunda size bu denli imkan saðlamýþken biz
hakkýmýzý aramaz isek sanýrým bize verilen bu imkaný verimli bir þekilde
kullanmamýþ olacaðýz.
- Burada bir soru var ama, devam edebilir miyiz sorulara?
- Tabi, tabi.
- Ben bir konuda sizinle bugün, sizin anlattýðýnýz olayla ilgili bir olay yaþadým. Ben
bir cep telefonu aldým. Garantili, faturalý. KVK garantili diye bana sattýlar. Arýzalandý.
Telefonumun daha garantisi dolmadý. Bugün KVK'ya götürdüðümde telefonumun
KVK garantili olmadýðýný söylediler. Bugün Baðcýlar Tüketiciler Hakem Heyeti'ne
geldim. Orasý da dedi ki; "Bununla ilgili bu garanti belgesi sahte".
- Oooo sahtecilik var iþin içinde.
- "Siz" dedi þeye gideceksiniz "Sanayi Odasý, Sirkeci". Oraya gittim. Oraya bir
dilekçe verdim.
- Kaç para verdiniz?
- Para vermedim ama þimdi maðduriyetim giderilmedi. Þeyi alamadým oradan. Bu
konuyla ilgili sizden bir yani…
- Ne zaman müracaat ettiniz?
- Bugün.
- E þimdi bugün müracaat ettiniz, müsaade edin de o heyet de sizin müracaatýnýzý
bir deðerlendirsin, istiþare etsin, müzakere etsin.
- Pardon ama bana oradan þey vermediler. Yani "Biz ancak" dediler "Oraya gideriz,
inceleriz, oraya para cezasý kesebiliriz". "Benim maðduriyetim ne olacak?" dedim.
- Peki. Sizin maðduriyetinizle ilgili bizim dernekte, arkadaþlarýmla beraber geldim
ben, arkadaþlarýmýzla bir irtibat kurun, arkadaþlarýmýz size ne yapacaðýnýzý tarif
etsinler. Maðduriyetinizi inþallah bayramdan önce gidermiþ olacaksýnýz.
- Peki ben bu konuyla ilgili kimle görüþeceðim?
- Arkadaþlarýmýz orda. Bizim bir masamýz var orda. Yardýmcý olacaklar size
arkadaþlarýmýz.
- Peki, teþekkür ederim, sað olun.
- Çok teþekkür ederim.
Evet cep telefonu örneði de çýktý, etek vardý, kombi vardý. Baþka var mý ayýplý mal
alan? Baþka böyle?
- Hocam on gün önce iftarý açtýk oturuyoruz böyle. Kapý çaldý. Pazarlamacý geldi.
- Eyvah. Bir dakika, bir dakika durun. Kapýdan alýþveriþ yapmayan var mý? Yapan
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
314
var mý? Oooo Baðcýlar'da çok kötü bu durum. Eyvah, eyvah, eyvah! Yapmadýnýz
mý? Peki buyurun.
- Ramazandý, "Ýçeriye girebilir miyim?" dedi, "Tabi" dedim "Buyurun". Ýçeri aldým.
Milli Eðitimin…
- Kitaplarýný satýyorlar.
- Evet. Ortaklaþa kitaplarýný satýyorlar.
- Hatta "Okuldan gönderildik" diyorlar deðil mi?
- Evet. OKS'ye hazýrlýk þeyi diye, kitaplarý satýyorlardý. Ondan sonra oturdu, bayaðý
bir þeyler anlattý. Biz de dinledik. Sonra ben alýcý deðildim. Bana dedi ki; "Alýn bir
kullanýn, yedi gün içinde geri iade edebilirsiniz". Biz de iki gün öyle bir seyrettik.
Çocuðun kapýsýna yatmadý. Telefon açtým, malýnýzý geri alýn diye. Bana dediler ki;
"Yarýn veya öbürsü gün geleceðiz". Aradan dört-beþ gün geçti gelmediler.
- Ama size bu arada bir þeyler imzalatmýþ olmalarý lazým.
- Evet, imzaladým, imzaladým.
- Neler imzaladýnýz biliyor musunuz? Senet-menet var mý?
- Ya taksit yaptýlar imza attým.
- Eyvah, eyvah, eyvah!
- Ondan sonra beþ gün geçti yine aradým, dediler; "Cumartesi geleceðiz". Ben
dedim; "Bakýn sizi Tüketici Haklarýna þikayet ederim" dedim "Gelin alýn malýnýzý".
"Yok" dedi "Etmeyin, cumartesi gelip alacaðýz". Þu an on gün geçti. Benim ne
yapmam lazým?
- Eyvah yedi günü kaçýrdýnýz yani.
- Evet.
- Vah! Baþka kapýdan alýþveriþ yapan var mýydý? Hanýmefendilerin baþýna çok
geliyor bu. Bir mikrofon ulaþtýralým. Nasýl, ne söylediler, sizdeki öykü nedir acaba?
Size nasýl içeriye girdiler, imzalattýrdýlar? Çekiliþ mi yaptýrdýlar size? Yok mu
konuþmak isteyen?
Deðerli arkadaþlar bu kapýdan pazarlamacýlar maalesef çok büyük probleme yol
açýyor, çok çeþitli vaatlerle ve hikayelerle kapýmýzý çalýyorlar. En çok, en yaygýn
olaný biliyorsunuz, "Çekiliþ yaptýk. Size büyük bir ev eþyasý isabet etti. Bugünkü
talihlimiz sizsiniz" diye kapýyý çalýyorlar. Veya size birkaç zarf uzatýyorlar, "Birini
çekin" diyorlar, "Ama zarfý açmayýn, içinde çok büyük bir hediye var" diye
söylüyorlar. Veya geliyorlar, "Sizin evinizdeki içme suyunun ne kadar kötü
olduðunun farkýnda mýsýnýz? Gelin bir test edelim" diyorlar. Bir cihaz takýyorlar
musluðunuza ve o musluktan çok kötü, koyu renkli bir su çýkartýyorlar. Bu þekilde
çeþitli öykülerle, uydurma hikayelerle kapýnýzý çalýp içeriye giriyorlar ve bir anda, hiç
almayý düþünmediðiniz, hesap etmediðiniz aletleri almak zorunda kalýyorsunuz.
Dýþarýda 20liraya alabileceðiniz bir mutfak setini size rahatlýkla 100YTL'ye
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
315
satabiliyorlar. Veya çocuðunuzun hiç kullanmayacaðý bir eðitim setini kalkýp bu
þekilde size satabiliyorlar ve size bir takým belgeler de imzalatýyorlar. O belgelerin
alt tarafýnda da muhtemelen bir kambiyo senedi, bir senet dediðimiz evrak da
oluyor ve sizi farkýnda olmaksýzýn borçlandýrýyorlar. Bize bu yönde çok sayýda
þikayet geliyor. Artýk çözüm çok basit deðerli arkadaþlar. Kapýdan alýþveriþ
yaptýðýnýz zaman yedi gün içerisinde caymak ihbarýnda bulunursanýz, yani "Ben bu
satýþtan caydým" diye bir mektup gönderirseniz iadeli taahhütlü bu dertten
kurtuluyorsunuz. Ama beyefendinin örneðinde olduðu gibi telefon açarak iþte "Biz
yarýn geleceðiz, öbür gün geleceðiz" gibi oyalama taktikleriyle sizin yedi gününüzü
geçirebilecekleri gibi, çok daha tehlikelisi, bugün ayýn altýsý, ben bir hanýmefendinin
kapýsýný çaldým, kapýdan pazarlamacýyým. Ona bir tencere seti sattým diyelim,
sözleþme imzalatýyorum. Normalde sözleþmeye altý ekim tarihini yazacaðým yerde
kalkýp da yirmi eylül tarihini yazarsam zaten otomatik olarak yedi günlük süresini
de maalesef yok etmiþ oluyorum. Bütün bunlar için biz Tüketiciler Birliði olarak her
zaman þunu söylüyoruz: Deðerli tüketiciler, lütfen kapýnýzdan size bedava altýn
veriyoruz deseler, Allah aþkýna bu kapýdan pazarlamacýlara itibar etmeyin. Baðcýlar
ilçesinde son derece yaygýn çalýþýyor bu firmalar. Þirinevler bölgesinde yaygýn
çalýþýyorlar. Ne yazýk ki bunlarla yasalar imkan vermesine raðmen her seferinde
yeni bir hikaye, her seferinde yeni bir uydurma masalla kapýlarýmýzý çalýyorlar. Tabi
biz Türk halký olarak kapýya gelen kiþiye "Hayýr" deme konusunda çok cimriyiz.
Kapýmýza kadar gelmiþ kiþilerin derdini mutlaka dinlemek veya ihtiyacý varsa
karþýlamak üzere eðitilmiþiz. Genlerimizde bu var bizim ve dolayýsýyla bizim bu
genetik yapýmýzý, bizim bu eðilimimizi suiistimal eden bu kötü insanlar hiç aklýmýzda
olmayan çok yüksek fiyatlý mallarý ne yazýk ki bize satabiliyorlar. Bunu için hiç
üzülmeyi. Vakit kaybetmeden, özellikle hanýmefendiler için konuþuyorum,
pazarlamacý kapýyý kapatýp çýktýðý zaman "Eyvah, ben ne yaptým?" diye hemen
komþuya koþuyor. "Komþu biliyor musun ben bilmeden bir yerlere imza attým. Bir
mutfak seti aldým. Ben akþam beyim geldiðinde ona ne hesap vereceðim?" diye bir
endiþeyle, panikle hareket ediyorlar. Hemen gidiyorlar firmaya telefon açýyorlar.
Ýþte, firma beyefendinin dediði gibi "Yarýn geleceðiz, öbür gün geleceðiz" diye
oyalayarak o çok deðerli yedi gününü hanýmefendinin geçirmesine neden oluyor ve
sonuçta sizin cebinizden haksýz yere çýkan, boþ yere çýkan, çürük bir mal için çýkan
paralara olan oluyor ne yazýk ki. Bunun için üzülmeyin. Derneðe baþvurabilirsiniz,
Baðcýlar Kaymakamlýðý'ndaki Tüketici Hakem Heyeti'ne gidebilirisiniz ama en
önemlisi kapýdan pazarlamacýlara raðbet etmemelisiniz.
Deðerli arkadaþlar, biz tüketici olarak çok güçlüyüz aslýnda. Neden güçlüyüz?
Çünkü, þöyle bir bakýn. Siz satýn almazsanýz, size kötü mal satmaya kalkan veya
sizinle ilgili haklarýnýzý ihlal etmeye çalýþan veya haksýz yere size zam yapan
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
316
firmalara boyun eðdirebilirsiniz. Nasýl yaparsýnýz bunu? Bakýn ben bir þey
anlatacaðým size þimdi. Biz her, beþ yýldýr, Ramazan öncesinde piyasada fiyat
kontrolü yaparýz. Acaba Ramazan öncesi özellikle gýda ürünlerinde arzu edilmeyen
yükseklikte zamlar yapýlmýþ mýdýr diye. Geçtiðimiz dört yýl her Ramazan öncesi
fiyatlarda %10-%15'lik bir oynamalar meydana gelirdi. Bu da talebin fazlalaþmasý
nedeniyle aslýnda bir ölçüde makul karþýlanabilir gibi geliyor. Ama bu yýl dehþete
düþtük arkadaþlar. Sývý yaða %40, yumurtaya %110, bakliyata %25, süt ve peynir
ürünlerine %20 civarýnda zam yapýldý. Yani iktidar diyor ki, baþýmýzda bizi
yönetenler, "Bu sene enflasyon %4 olacak" diyor. Bakýyorsunuz bütün ekonomik
parametrelere %4'le-6 arasýnda her þey makul gidiyor. Ama Ramazan öncesi sanki
cebimize göz dikmiþ bazý insanlar, bazý firmalar kalkýp %40, %20, %110 zam
yapýyorlar. Bunu kabul etmek mümkün deðil. Tabi burada tüketicinin mecburiyetinin
bir anlamda kötüye kullanýlmasý var. Tüketici ne yapacak Ramazanda? Tabi ki gýda
ürünlerine biraz daha iltifat edecek, biraz daha fazla bu konuda alýþveriþ yapacaðýz,
tüketim yapacaðýz ve tüketici nasýl olsa bunu bizden satýn alacaktýr, biz de
istediðimiz fiyattan satarýz diye bu konuda at koþturacaklar. Ama bu iþin aslý astarý
öyle deðil. Neden öyle deðil? Eðer siz, size zam yapmaya kalkan firmalarý, özellikle
hanýmefendilere ben bu konuda çok itimat ediyorum, güveniyorum. Çünkü
biliyorum ki onlar market market dolaþýyorlar, hangi markette hangi ürün kaça
satýlýyor? Birim fiyatý nedir? Pazarda hangi tezgahta hangi ürün daha ucuz ve
kaliteli? Onu çok yakýndan takip ediyorlar hanýmefendiler. Zaten onlar olmasa Türk
ailesinin yýllardýr süren ve þimdilerde inþallah feraha kavuþtuðumuz bu ekonomik
koþullarda mücadele etmesi gerçekten çok zor. O firmalarý kara listeye alýn. Bize
kaksýz yere zam yapan, bizim paramýza göz diken bu firmalarla ilgili Allah aþkýna
onlara iltifat etmeyin. Biz bunlarý marka marka açýkladýk. Ýnternet sitemizde, iþte
çeþitli yayýn organlarýnda hangi firma enflasyon üzerinde zam yapmýþsa bunu biz
kamuya ilan ettik. Size düþen görev de o firmalarýn ürünlerini almamaktýr.
Almayýnca ne olacak? Almayýnca þu olacak: Bakýn sizler bundan bir sene önce
Fransa'ya karþý haddini bildirdiniz. Bu Fransýzlar biliyorsunuz, Fransa Parlamentosu
bir Ermeni tasarýsý gündeme getirmiþti. Biz de dedik ki; "Onuruna Fransýz kalma"
dedik. "Her hafta bir Fransýz markasýný ilan edeceðiz ve bu ürünü, o markayý
tüketmeyeceðiz, satýn almayacaðýz" dedik. Avrupa birbirine girdi arkadaþlar.
Fransýz Parlamentosu Ermeni tasarýsýný kabul etti, ama onaylanmasý için kongreye,
Fransa Senatosu'na gönderemedi, o tasarý, o þekilde kaldý. Þimdi ayný þeyi Amerika
Yapmaya çalýþýyor. Yakýn günlerde, önümüzdeki günlerde yine bir Ermeni tasarýsý
Amerikan kongresinde gündeme gelecek. Göreceksiniz orada da biz belli baþlý
Amerikan ürünlerini sizlere söyleyeceðiz, satýn almayýn diyeceðiz, çok da zaruri
ürünler deðil bunlar, göreceksiniz orada da baþarýya ulaþacaksýnýz. Ayný
yüzsüzlüðü, ayný skandal giriþimi yine Danimarka yapmýþtý biliyorsunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
317
Efendimizle ilgili çok çirkin karikatürler ve yayýnlar yapýldý orada. O zaman da biz,
gerçi Danimarka'yla fazla bir ticaretimiz, onlarýn bir geliþmiþ sanayisi yok yine ama
birkaç Danimarka firmasýný ilan ettik. Sizler satýn almadýnýz. Danimarka da o
konuda biliyorsunuz çok büyük bir tepkiyle karþý karþýya kaldý. Yani tüketimden
gelen gücünüzü doðru ve yerinde kullanýrsanýz, bu noktada baþarýlý olmamanýz için
hiçbir sebep söz konusu deðil. Yeter ki, cebinizdeki paranýn sizi güçlü kýldýðýný bilin.
Yani karþýnýzda devasa firmalar olabilir, uluslar arasý firmalar olabilir, bunlar hiç
önemli deðil. Önemli olan sizin onu satýn alýp almayýp, tercih edip etmeyeceðiniz
noktasýnda düðümlenmektedir. Biz her zaman söylüyoruz. "Tüketici her zaman
haklýdýr". "Tüketici her zaman haklýdýr diyen firma tüketici dostudur" diyoruz. Bunu
unutmamak gerekiyor.
Deðerli arkadaþlar sanýyorum sürem yavaþ yavaþ bitiyor. Toparlayacaðým. Soru
varsa birkaç soru alýp, sizlere veda etmek istiyorum. O, benden daha çok alkýþ alan
deðerli sanatçý kardeþimize mikrofonu býrakmak istiyorum. Sorularý almak
istiyorum lütfen. Çok teþekkür ederim, sað olun.
- Ben de pazarlamacýlardan, kapýma gelmiþlerdi saðlýk ekibiyiz diye. Eve aldým, iki
komþu. Dedi "Þey satýyoruz, masaj aleti. Zayýflama aleti" diye.
- Hatta "Saðlýk Bakanlýðý'ndan geliyoruz" falan dediler. "Ücretsiz saðlýk taramasý
yapýyoruz" dediler.
- Evet, Baðcýlar'dan geliyoruz diye. Arkadaþýma zayýflama aletini taktý, dedi "Yirmi
günde göbeðini eritirsin". Ondan sonra "Beþ, beþ taksitle" dedi "Gayet uygun
fiyatlarla satýyoruz abla".
- Eyvah, eyvah!
- Seneti yapmýþ, arkaya katlamýþ, kaç kaç ödeyeceðimizi bize söylemedi önce.
"Beþ beþ" dedi bize. Kadýn gittikten sonra baktýk, kýrk kýrk yapmýþ taksitleri. Diðer
ay oldu baþka adam geldi kapýya.
- Hatta böyle kaba-saba bir adam geliyor.
- Evet, evet.
- "Vermezsen icraya veririz" böyle sizi korkutuyor.
- Evet. 10milyon(10YTL) verdim. "Alýyorsan al, almýyorsan git" dedim, "Bunu
kafana atarým senin".
- Hýý.
- Almadý, gitti. Bir diðer arkadaþý geldi. Ona da vermedim. Diðer bir tane daha geldi.
Ona verdim 20milyon(20YTL). Telefon açtým yerine dedim "Ödemiyorum" dedim
"Ýcra mý gönderiyorsun, ne gönderiyorsan gönder" dedim.
- Ne yaptýlar?
- Dedi, hemen diðer gün bana protesto gönderdiler.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
318
- Eyvah!
- 150milyon(150YTL), 240milyon(240YTL) olarak ödersin. Kalktým yerine gittim,
Baðcýlar'da Yeni Evkur diye bir maðaza. Evkur deðil aslýnda, Yeni Evkur ama kendi
tabelasýnda baþka isim yazýyor. Oraya gittim, satan kiþi gelmiyor yanýma. Kadýný
görüyorum, gelmiyor. Çünkü, dedim "Siz konuþmayla hipnoz ettiniz bizi".
- Evet.
- "Þu an gel karþýmda konuþ" dedim. "Sen o parayý çocuklarýna götürüp
yediriyorsun" dedim "Zehir olsun o para sana".
- Sizin bedduanýz yeter aslýnda ama neyse.
- "Zehir olsun" dedim. Sonra üç ay bende kaldý, ödemedim. Benim bir komþum
daha pazarlamacýymýþ ama bilmiyordum pazarlamacý olduðunu. Ben onun eþine
anlatýrken dedi "Benim eþim" dedi "Bunu halleder". Aldý, götürdü. Diðer gün oldu,
adam benim senedimi aldý bana getirdi.
- Komþu yardýmcý olmuþ size.
- Evet.
- Yoksa durumunuz kritikmiþ, o parayý ödemek zorunda kalacaktýnýz.
- Evet.
- Ne yapacaktýk þimdi? Az önce söyledim. Yedi gün içerisinde…
- Evet.
- Bir mektup gönderseydik…
- Teþekkür ederim.
- Hiç bu kadar üzülmenize gerek kalmayacaktý. Ama bundan sonra da inþallah
böyle bir alýþveriþ yapmamýþ olacaksýnýz.
Deðerli arkadaþlar, bizim derneðimiz, baþkaný olduðum Tüketiciler Birliði sizlerin bu
tip sorunlarýna ücretsiz hukuki yardým yapýyor. Ýster telefonla, ister internet
üzerinden derneðimize müracaat edebilirsiniz. Size ücretsiz hukuki yardýmda
bulunacak arkadaþlar. Dilekçe örneklerinizi, vs. saðlayacaklardýr. Bu anlamda
derneðimizin ben genel merkezin telefonunu vereyim sadece buradaki
misafirlerimiz için: 0212 567 97 44'ü arasanýz, size hafta arasý, mesai saatleri
içinde yardým eden, ücretsiz yardým edecek bir arkadaþýmýz orda size telefonunuza
cevap verecektir. 0212 567 97 44 telefon numaramýz. Bizim Türkiye'de 23 tane
þubemiz var. Ýstanbul genel merkezin telefonunu verdim. Ýnternetten de bize
ulaþabilirsiniz. "www.tuketiciler.org" yazarsanýz internetten de ibze ulaþma þansýnýz
var. Efendim irfan sofrasýnda bizim de mütevazý bir katkýmýza imkan tanýyan
Baðcýlar Belediyesi'ne çok teþekkür ediyorum. Ben çok mutlu oldum. Allah
hepinizden razý olsun. Kadir Gecenizi ve bayramýnýzý kutluyorum. Saðlýcak ve
kaliteli bir yaþam diliyorum. Tükenmeden tüketiniz istiyorum. Çok sað olun
efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
319
24.Gün
PANEL
“Namazda Diriliþ”
Cemil Tokpýnar-Abdullah Yýldýz- Ahmet Bulut
Konser
Eþref Ziya Terzi
Simsiyah bir kýyamet tohumu filizlenir
Mezarýma isminle atacaðýn topraktan
Acýlar sanki neden bu sevdada gizlenir
Ýçim tutsaktý sana, ben uzaktan uzaktan
Sunucu
Bu akþam bu çadýrda namaza vurgu yapacaðýz. Ben konuklarýmýzý davet etmek
istiyorum. Olayýn hem teorisini anlatan, daha da önemlisi olayýn fiiliyatýna vurgu
yapan bir isim, Araþtýrmacý-Yazar Abdullah Yýldýz… Yine bir eylem insaný, yazdýðý
kitapla bu manada milyonun üzerinde insanýn evine girmeyi baþarmýþ bir isim,
"Sabah Namazýna Nasýl Kalkýlýr?" dediðimizde hemen hatýrlayacaksýnýz,
Araþtýrmacý-Yazar Cemil Tokpýnar… Özellikle sahur programlarýndan, Ramazan
öncesinde de yine namazla ilgili TV programlarýndan yine simasýna aþina
olduðumuz bir isim, yine araþtýrmacý yine gönlünü bu meseleye vakfetmiþ bir isim,
deðerli büyüðümüz Ahmet Bulut Beyefendi. Oturum Baþkaný ayný zamanda Ahmet
Bey. "Namazda Diriliþ" konulu panelini yönetecek olan Ahmet Bulut Hocamýza
býrakýyorum ben sözü. Buyurun efendim.
Ahmet BULUT
Eûzübillâhimineþþeytânirracim Bismillâhirrahmânirrahîm. Çok deðerli baþkaným,
kýymetli misafirler geceniz mübarek olsun. Namaz gönüllüleri; bundan 1,5 yýl önce
yola çýkmýþ, Türkiye'nin dört bir bucaðýný dolaþmýþ, 155 programla birçok gönülle
buluþmuþ ve daha sonra bu çalýþmasýný televizyon ve radyo programlarýyla tüm
dünyaya taþýmýþ bir gönüllüler topluluðu. %99'u Müslüman olan ülkemizde
namazýný kýlamayan binlerce, yüz binlerce kardeþimizin namazsýzlýk hastalýðýna
tedavi olabilir miyiz, tedavi etmede bir el uzatabilir miyiz diye yola çýkmýþ,
Türkiye'de bir ilki gerçekleþtirmiþ. Her mezhepten, meþrepten, mektepten farklý,
güzel simalarý bir araya getirmiþ, azami müþterî olan namaz için efendim bir araya
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
322
gelmiþ ve hamd olsun yüz binlerce kiþiye ulaþmýþ, milyonu aþan rakamla, evlere
girmiþ kitaplarýyla, hakikaten güzel sonuçlar ortaya çýkarmýþ bir çalýþmalar. Bu
zamana kadar belki bir çoðunuz yakýnen tanýyorsunuz, basýndan, yayýndan takip
ediyorsunuz, çok güzel çalýþmalar yaptýk. Ýþte bunlardan bir tanesi
www.namazdadirilis.com diye bir sitemiz vardý. Hala devam ediyor güzel
çalýþmalarý. Onun haricinde Anadolu'muzun her köþesinde salon toplantýlarý
düzenledik. "Namazda Diriliþ" diye bir kitapçýk hazýrladýk. On iki tane yazarýmýzýn bir
araya gelerek hazýrladýðý bir çalýþma ve þu anda 1,5 milyona yaklaþtý, efendim
insanýmýza ulaþtýk. Gerek yurt içinde, gerek yurt dýþýnda birçok kardeþimizin göz
yaþlarýyla gönüllerini açtýðý, çok kýymetli, çok feyizli, bereketli bir çalýþma.
Bu akþam da burada Baðcýlar Belediyemizin organizesiyle siz deðerli
kardeþlerimizle birlikteyiz. Baðcýlar'da bu ikinci birlikteliðimiz. Daha önce de kültür
merkezinde efendim Umran Dergisi'nin organizesiyle bir toplantý tertip etmiþtik ve
inþallah Ramazan ayýndan sonra da aktif olarak yine Anadolu'daki turlarýmýza,
seferlerimize devam edeceðiz. Ramazan ve bundan önce de seçim çalýþmalarý
sebebiyle saha çalýþmalarýna biraz ara vermiþtik. Ýki televizyon ve radyo
programýyla bu çalýþmalarýmýza devam ediyorduk. Ýþte bunlardan bir tanesi sevgili
Cemil Tokpýnar Hocamýn hazýrlayýp sunduðu, Dost TV'de her cuma günü sabah
saat 10:30'da efendim yayýnlanan "Müminin Miracý Namaz" programý. Yine sevgili
Cemil Tokpýnar Hocamýn hazýrlayýp sunduðu cumartesi günleri Moral FM'de
"Müminin Miracý Namaz" programý her cumartesi saat 17:00'de sizlerle birlikte
oluyor. Yine bendenizin ve Abdullah Yýldýz Hocamýn hazýrlayýp sunduðu efendim
Hilal TV'de "Namazda Diriliþ" programlarý her pazartesi 21:30'da ama Ramazan
dolayýsýyla efendim akþamlarý biraz geciktirdik. Cuma günleri de sabah saat
10:30'da tekrarý veriliyor. Onun haricinde her cuma günü akþamý saat 19:30'da,
Ramazan dolayýsýyla biraz öteledik, 20:00'de Radyo 7'de efendim Namazda Diriliþ
programlarýmýz devam ediyor. Türkiye genelinde 60 il merkezi ve 155 farklý
mekanda "Namazda Diriliþ" için yollara düþtük, hamd olsun. Onlarca deðil, yüzlerce
kardeþimiz namazla buluþtu. Gün yok ki, program yok ki bir kardeþimiz yeniden
namazda diriliþinin müjdesini vermiþ olmasýn. Ýþte bu akþamda sadece 45
dakikalýk bir zaman diliminde siz deðerli kardeþlerime bir mukaddime kabilinden
birlikteliðimiz olacak. Asýl çalýþmalarýmýza dikkat çekip tadýmlýk sizlere bir ikramda,
sunumda bulunup ondan sonra sizi diðer sanatçýlarýmýzla baþ baþa býrakacaðýz
diyor ve ilk sözü, Türkiye'de hakikaten yürekleri hoplatan ve nice gönüllerin yeniden
namazla buluþmasýna ve dirilmesine vesile olan bir namaz aþýðý, sevgili Cemil
Tokpýnar Hocamla baþ baþa býrakýyorum. Buyurun hocam.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
323
Cemil TOKPINAR
Deðerli Baðcýlarlý kardeþlerim, hatýrlarsýnýz, daha önce irfan sofrasýna devam eden
kardeþlerim bilirler, yaklaþýk üç-dört programdýr sizlerle namazý paylaþýyoruz. Belki
içinizden þöyle diyenler vardýr; "Yahu Cemil Hoca'nýn bildiði baþka bir þey yok mu?
Namaz, namaz, namaz deyip duruyor" diye. Niçin namaz deyip duruyoruz? Çünkü
namaz Allah'ýn Kitabý'nda en önemli olduðu halde, özellikle Türkiye
Müslümanlarýnýn gündeminde olmayan bir ibadet. Nasýl? Ýki hafta önce
Karaman'daydýk. Bir konferansýmýz vardý. Organize eden kardeþimiz dedi ki; "Bir
aðabeyimiz þöyle bir hatýra anlattý". "Ben" demiþ "25 yýldýr namaz kýlýyorum fakat
sabah namazýna yeni baþladým". Yani 25 yýldan beri bu aðabeyimiz sabah
namazlarýný kýlmýyormuþ. Oysa sabah namazý Cenab-ý Hakk'ýn Kur'an'da özel ayet
indirdiði, Efendimiz(a.s.v)'in "Sadece iki rekat sünneti veya farzý dünya ve
içindekilerden hayýrlýdýr" dediði bir namaz. Peki sadece o mu? Bir anket yaptýk.
Namaz kýlan müminlerin %70'i sabah namazýný kaçýrýyormuþ. Bu korkunç bir
durum.
Geçen haftalarda, sanýyorum iki hafta önceydi, Ýstanbul'da bir elektronik market
açýldý biliyorsunuz. Bilgisayarlar yarý fiyatýna veriliyor diye adam kalkmýþ, Van'dan,
Urfa'dan uçaða atlamýþ, bilgisayar almaya geliyor. Efendim uçaða veriyor
200milyon(200YTL), kârý 600milyon(600YTL). Yarým saatte mallar bitti, insanlar
birbirine girdi. Polis de daðýlsýnlar diye biber gazý sýktý müþterilere. Allah biber gazý
sýkmýyor, camiler açýk. Camiler týklým týklým. Allah'ýn ikramlarý stoklarla sýnýrlý deðil.
Yarým saatte tükenmiyor Allah'ýn ibadetteki sevabý ve ikramý. 24 saat O'nun huzuru
bizi bekliyor ve bir bilgisayar için izdiham yapanlar, bedava deðil, ucuz diye, mümin
olduðu halde maalesef camilerimiz aðlýyor. On gün önce Eyüp'teydim. Eyüp bize
kimin emaneti? Fatih'in emaneti. Dahasý Peygamber(a.s.v)'in ev sahibi olan, ilk
misafir eden Eyüp Sultan Hazretleri'nin emaneti. Feshanenin karþýsýnda bir cami
var, Zal Mahmut Paþa Camisi. O da Mimar Sinan'ýn emaneti. Abdest alýrken "Aman
geç kalmayayým, yer bulamam" dedim, içeri bir girdim, dört saf. Cami bomboþ.
Nerede? Ýstanbul'un kalbinin attýðý Eyüp'te. Ramazanda camilerimiz aðlarsa,
Ramazandan sonra ne olur? Ramazandan sonra kan aðlar. Kan aðlayan camiler
var. Sabah namazýnda ya hiç kimse yok veya birkaç kiþi, diðer namazlarda da bir
saf, iki saf. Sadece cuma günleri gülüyor. Ýþte biz, namaz gönüllüleri olan
kardeþleriniz, istedik ki camilerimizi güldürelim, istedik ki Peygamber(a.s.v)'i
güldürelim. Herhalde bizim omuz omuza namaz kýlmamýzdan O çok mutludur.
Ahirette O bizden haberdardýr. Ýstedik ki Rabb'imizi razý edelim. Camiler gülerse
Rabbimiz memnun olur. Peki söyler misiniz bu hafta ne haftasý? Ne haftasý?
Camiler haftasý deðil mi? Camiler haftasýný yaþýyoruz. Yani camileri tekrar ihya
etme haftasý. Her biri Kabe'nin þubesi olan camilerimizi ihya edelim. Camiler neyle
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
324
güler? Cemaatle güler. Cemaat dolarsa camilerimiz þenlenir. Ýþte camilerimiz
cemaatlere muhtaç. Müminler namaza aç. Seccadeler pak alýnlara hasret, göz
yaþýyla yapýlan dualara, secdelere hasret. Cenab-ý Hak Kur'an'da yetmiþten fazla
ayette emretmiþ namazý. Yüzlerce ayette namazý kastederek "Tespih edin, tekbir
edin, hamd edin, zikredin, ibadet edin" demiþ müminlere ve bizler "Amentü billahi
vemela iketihi ve kütübihi" deriz, kitaplara inanýyoruz ve en baþta Kur'an'a.
Ýnandýðýmýz Kur'an yüzlerce ayetiyle "Namaz kýlýn" diyor Türkiye'nin %75'i de namaz
kýlmaktan uzak. Onun için el ele verdik. Türkiye'nin namaz için çalýþan bilim
adamlarý, hocalarý, yazarlarý, gazetecileri Namaz Gönüllüleri platformunu kurduk.
Zira böyle giderse Türkiye'nin geleceði karanlýktýr. Bugünü de karanlýktýr. Zira
Peygamber(a.s.v)'in adýný çok anarýz, özellikle Kutlu Doðum Haftalarýnda. Peki
içimizde hatýrlayan var mý? Peygamberimizin sahabesinden bir tanesi namaz
kýlmayan var mý hatýrladýðýmýz? Ashab içinde namaz kýlmayan bir kiþi
hatýrlayabiliyor muyuz? Aksine ne hatýrlýyoruz? Namaza canlarýný verenleri. Kim
geliyor aklýmýza? Hz.Ömer(r.a) geliyor. Yaralandýðý gün, kanlar içinde, zehirli hançer
yemiþ, evinde baygýn ama sabah namazýný kýlmak için kalkýyor. Sad Bin Muaz
geliyor aklýmýza. Hendek Savaþý'nda yaralanmýþ, son günlerimi evimde geçireyim
dememiþ, mescide gelmiþ, mescitte çadýr kurulmuþ, son günlerini Resulallah'ýn
arkasýnda namaz kýlarak geçirmiþ. Abbad Bin Biþir geliyor aklýmýza. Savaþta nöbet
esnasýnda, sakin olduðunu görünce teheccüd namazýna durmuþ, gece namazýna
ve peþ peþe üç kez müþrikin oklarýna hedef olmuþ, kirpi gibi oklar saplanmýþ,
dimdik ayakta namaz kýlmaya devam ediyor. Hz.Ali Efendimiz geliyor aklýmýza.
Ayaðýna saplanan okun çýkarýlmasý için bir ameliyat gerekiyor ama O diyor ki;
"Namaza durayým da öyle çýkarýn, acýsýný duymayayým" diyor. ameliyat namazda
oluyor, acýsýný duymuyor. Kendinden geçmiþ, namaz kýlýyor. Abdullah Ýbn-i Mesud
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
325
geliyor aklýmýza. Evde namaz kýlarken, "Abdullah konuþuyoruz, baþka odaya geç"
diyorlar, O da diyor ki; "Ýstediðinizi konuþun. Ben namaz kýlarken vallahi aklýma
hiçbir þey gelmez". Ýþte o sahabelerin hayatlarýný herhalde "Çaðrý" filmini izler gibi
tatlý bir hikaye olsun diye izlemiyoruz. Ve Kutlu Doðumlarda adý güzel, kendi güzel
Muhammed derken, caným kurban olsun derken herhalde edebiyat yapmak için
söylemiyoruz. Herhalde Peygamberimiz uzaktan bize bakýyor "Canýnýzý
istemiyorum, gözümün nuru namazý kýlýn yeter" diyor. Onun için diyoruz ki,
sahabeye arkadaþ olalým, Peygamber(a.s.v)'e þefaatine layýk olmak için çýrpýnalým.
Abdullah Arýdoru Kardeþim güzel bir müjde verdi ama yani abdest uzuvlarýmýzdan
tanýyacak Peygamberimiz. Namaz kýlmayan abdest almaz. Abdest almayaný nerden
tanýyacak Peygamber(a.s.v)? Nerden tanýyacak da þefaat edecek? Ve kendisine bir
gece hizmet eden bir sahabeye Efendimiz "Ne istersin?" dediðinde, "Cennette sana
komþu olayým ya Resulallah, bana dua et" diyor. peygamberimiz de diyor ki; "Ben
sana dua edeyim ama sende çok secde ederek bana yardým et".
Peygamber(a.s.v)'in duasý namaza muhtaçsa, benim, senin duan namaza muhtaç
deðil mi? O'nun namazýnýn kabul olmasý için çok secde gerekiyorsa bizim
namazýmýz, duamýzýn kabulü için de çok secde gerekiyor. Fakat ülkemizin %75'i beþ
vakit namazdan uzak. Onun için bizler sadece namaz kýlanlar deðil, namaz sevdalýsý
olmalýyýz, namaz gönüllüsü olmalýyýz. Yani kendimiz kýldýðýmýz gibi kýlmayan
kardeþlerimizi namaza teþvik etmeliyiz. Kitapla, cd'yle, broþürle, programla, yazýyla
onlarý Allah'ýn dostluðuna çaðýrmalýyýz. En güzel dostluk nedir? Allah'ýn dostluðu.
Rabb'e dostluk nasýl olur? Namaz kýlmakla. Namaz Allah'la kurulan iletiþimdir.
Ýletiþim üzerine bir yýðýn kitap çýkýyor. Bir türlü iletiþimimiz saðlýklý deðil, neden?
Yaratýcýyla iletiþimimiz olmadýðý için. Ýnþallah Rabb'imizle dostluðumuz, baðýmýz,
iletiþimimiz tam kurulur. Türkiye de, Ýslam alemi de, insanlýk da sonsuz huzura,
mutluluða kavuþur diyorum.
Ahmet BULUT
Evet, Cemil Tokpýnar Hocama çok teþekkür ediyoruz. 1991 yýlýnda "Namaz Bir
Tevhid Eylemidir" kitabýyla tohum ekti ve 1,5 yýl önce de baþladýðýmýz "Namazda
Diriliþ" seferberliðinde ev sahipliði yaptý. Umran Dergisi'nin sahibi ve Araþtýrma
Kültür Vakfý'nýn ev sahipliðinde, 1,5 yýlda, elhamdülillah, 155 programýn
yapýlmasýnda imzasý olan, gayreti olan deðerli hocamýz Abdullah Yýldýz
Beyefendiyle sizleri baþ baþa býrakýyorum. Buyurun hocam.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
326
Abdullah YILDIZ
Alemlerin Rabb'i olan Allah'a hamdü senalar olsun. O'nun kutlu Resulüne salatü
selamlar olsun. Allah'ýn selamý, rahmeti ve bereketi de sizlerin üzerine olsun
efendim.
Son zamanlarda bilmem dikkatinizi çekiyor mu? Türkiye'de, ama basýn-yayýn
aracýlýðýyla, ama televizyonlar aracýlýðýyla, ama þu veya bu þekilde bir namaz
düþmanlýðý ortaya çýktý. Vay efendim kebapçýda namaz kýlýnýyormuþ, metroda
namaz kýlýnýyormuþ. Vay efendim namaz için otobüsler molaya zorlanýyormuþ,
mola vermeye zorlanýyormuþ. Yok efendim gençlerin bir kýsmý, özellikle bundan
beþ-altý ay önceydi, devlet lisesinde baþlarýný örtüp namaz kýlýyorlarmýþ. Vaay!
Ahmet BULUT
Baðcýlar'da mý?
Abdullah YILDIZ
Baðcýlar'da. Çok uzak bir mekan deðil mi burasý? Buralara pek bilmiyorsunuz
herhalde? Onun için haber veriyorum size. Efendim neymiþ, sanki esrar aleminde
yakalanmýþlar gibi, on kanal birden, yirmi gazete birden hücuma kalkýyor. Acaba
namazla insanýmýzýn buluþmasý, hatta bakýn bir yazar, isimleri lazým deðil, siz
biliyorsunuz onlarý, bundan bir yýl önce yine Ramazanda namaz kýlan gençlerin,
üniversite gençliðinin %63'ü Cuma namazý kýlýyor diye, inþallah onlar beþ vakit de
kýlacaklar sizlerin, bizlerin gayretiyle, cuma namazýný %63 üniversite gençliði kýlýyor
diye, Cemil kardeþimin kullandýðý ifadeyi tersinden kullanýyor, "Eðer öyleyse" diyor
"Türkiye'nin geleceði karanlýk". Siz onu Allah'ýn izniyle, gençliðin büyük çoðunluðu
namaz kýlmaya baþlarsa Türkiye'nin geleceði aydýnlýk diye okuyabilirsiniz. Peki
nedir bu namaz korkusu? Hatta ayný þahýsýn ve benzer bir yazarýn geçen haftalarda
yazdýðý bir ifade çok da enteresan. Cuma namazlarýnda sokaklara taþýlýyormuþ,
insanlar yürüyemiyormuþ. Metrolarda efendim yollar týkanýyormuþ, insanlar
birbirinin üstünden geçmek zorunda kalýyormuþ. Ýddia! Öbürü de diyor ki; "Eðer
böyleyse o zaman" diyor "Emniyet görevlileri bu sokaða taþanlarý zorla
engellemeli". Bakýn bir namazý engelleme çaðrýsýna tanýk oluyoruz. Bu çaðrý hiç de
yabancý gelmiyor bize. Kur'an'ý Kerim'de ilk inen sureye bakýn efendim. Alak Suresi.
Ýlk ayeti nedir Alak Suresi'nin? Peygamber(a.s)'e inen ilk vahyin, ilk kelimesi nedir?
Efendim? "Oku", "ikra". Ýlk beþ ayet iniyor Allah Resulüne. Ama dokuz ve onuncu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
327
ayeti okuyacaðým size. Bismillah. "Allah'ýn namaz kýlan bir kulunu, okul
Muhammed(a.s) engelleyeni görmez misiniz? Görmediniz mi?" Bu hitap aslýnda
Ebu Cehil'i kastediyor. Ama biz görüyor muyuz diye sorsak kendi kendimize,
görmüyor musunuz desek namazý engelleyen zihniyeti, çaðdaþ Ebu Cehil'leri,
herhalde "Görmedik Ya Rabbi" diyecek durumda deðiliz. Biz namazýn engellenmek
istendiði bir dönemde yaþýyoruz. Üstelik de bu namaz kýlma oraný beþ vakit
itibariyle %25, %75 insanýmýz namaz kýlamýyor beþ vakit itibariyle, %60'a yakýn
cuma namazý kýlýyor, efendim bayram namazlarý, oruç tutma oraný biraz daha fazla
ama birileri beþ vakit namazdan rahatsýz oluyor. Biz þu soruyu soralým. Acaba Ebu
Cehil, O Muhammed(a.s)'in daha risaletin ilk yýllarýnda, ilk aylarýnda Kabe'de kýldýðý,
birkaç insanla beraber kýldýðý, namazdan neden ürkmüþtü, neden korkmuþtu? Ama
Ebu Cehil þunu çok iyi biliyordu; o namaz, Kabe'deki putlar baþta olmak üzere,
Mekke'de hakim olan o sömürü düzenini, o cahiliye alýþkanlýðýný, o kýz çocuklarýný
diri diri gömen anlayýþý, o kan davalarýný, o fuhþun envai türlüsünü tamamen yerle
bir edecek. Namaz bunlarý tamamen o toplumdan temizleyecek. Çünkü daha sonra
gelen bir ayet, ki biz bunun üzerinde çok fazla duruyoruz, Bismillah Ankebu Suresi
45. ayet, "Çünkü namaz, muhakkak namaz, kesinlikle o dosdoðru kýlacaðýnýz,
adam gibi kýlacaðýnýz, huþu içinde kýlacaðýnýz namaz fahþayý def eder". Fuhþun her
türlüsünü, ahlaksýzlýk anlamýnda, efendim faiz ve soygun anlamýnda, o da çünkü
ticaretin fahþasýdýr, yalan söylemek vs. anlamýnda lisanýn fahþasýdýr. Bütün
kötülükleri, iðrençlikleri, ahlaksýzlýklarý ve münkeri kötülükleri def eder. Namaz bir
toplumu bütün kötülüklerden temizler. Peki saltanatýný zulüm üzerine, soygun
üzerine, pislik üzerine kuran Ebu Cehil'ler ve avanesi bu namazdan korkmaz mý?
korkar elbet. Bunu engellemek istemez mi? Engeller. Ýþte yaptýklarý buydu. Bugün
de namaz korkusunun temelinde bu yatýyor deðerli kardeþlerim. Namazý eðer
gereði gibi, dosdoðru bihakkýn ikame edersek, Kur'an'ý Kerim'de "Ýkame" fiili
kullanýlýr, gereði gibi ne söylediðimizin, ne yaptýðýmýzýn farkýnda olarak kýlarsak,
günde beþ vakit "Ya Rabbi biz yalnýz sana kulluk ederiz ve yalnýz senden yardým
dileriz" diyerek özgürlüðümüzün zirvesine çýktýðýmýzýn farkýnda olursak, namaz
kýlan bir insanýn Allah'tan baþka hiçbir güce eyvallah etmediðinin farkýnda olursak,
namaz kýlan insan günde beþ kez Allah'ýn huzurunda secdeye kapanan, O'nun
huzurunda eðilen insan baþka bir gücün karþýsýnda eðilmez, baþka bir varlýðýn,
kutsalýn, paranýn, makamýn, mevkinin, þunun, bunun karþýsýnda secde etmez,
eðilmez, bükülmez anlayýþýna ulaþýrsak, bu namaz kýlan insanlardan oluþan bir
toplum, iþte o Kur'an'ýn ön gördüðü, efendim, temiz toplumdur, takva toplumudur,
saadet toplumudur, huzur toplumudur. Böyle bir toplumun, huzura kavuþan bir
toplumun varlýðý, nasýl ki ýþýk yarasalarý rahatsýz ediyorsa, aydýnlýk, Ziya Paþa'nýn
dediði gibi "Rencide olur dileði huffaþ ziyadan" dediði gibi o namazýn aydýnlýðý,
namazýn gönüllere, ruhlara saçtýðý aydýnlýk birilerini rahatsýz ediyor. Deðerli
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
328
kardeþlerim þunu söylemek istiyorum: Biz Namaz Gönüllüleri platformu olarak
Türkiye'de ayný zamanda namaz üzerinden kötülüklere, haramlara, soyguna,
vurguna, talana, Allah'ýn haram saydýðý bütün kötülüklere, insan aklýnýn ve fýtratýnýn
kabul etmediði tüm olumsuzluklara, bir anlamda namaz üzerinden bir bariyer
oluþturmayý, bir engel oluþturmayý ve bunlara karþý savaþ açmayý göze almýþ,
bunun için yollara düþmüþ insanlarýz. Ve namaz kýlan insan, bir beldede emniyet
mensubu kardeþlerimiz aktardý "Lütfen bunu hocam paylaþýn gittiðiniz yerlerde"
dediler. Bir süre önce tiner kullanan, uyuþturucu kullanan, kapkaç olayýna giren
birkaç insaný, bir kapkaç olayý üzerine evlerine tekrar giriyorlar, bakýyorlar ki
masalarýn üzerinde namaz kitabý, orda bir seccade, takke. Diyorlar ki; "Yoksa bize
numara mý çekiyorsunuz?" Fakat bir süre sonra bakýyorlar ki, gerçeði anlýyorlar, o
çocuklar þunu söylüyorlar, diyorlar ki; "Memur beyler, polis beyler biz namaza
baþladýk ve bu pisliklerden kurtulduk elhamdülillah". Onlar da bize þunu söylediler;
"Demek ki hocam, Türkiye'de ve dünyada insanlar namazla buluþsa, secdeyle
buluþsa, günde beþ vakit Rabb'leriyle buluþsa bütün kötülükler kalmayacak ve bize
de iþ kalmayacak". Huzur toplumu böyle gelecek. Ýþte namaz bizim huzur
kaynaðýmýz olacak inþallah ve bizler, üç-beþ namaz gönüllüsü, Türkiye çapýnda her
gruptan, her meþrepten, her vakýftan, her dernekten hocalarýmýzla, Türkiye'yi
turlayan insanlar olarak deðil, sizlerin de her biri namaz gönüllüsü olarak namazý
insanlarýmýza tanýtýr, namazla insanlarýmýzý buluþturursak Allah'ýn izniyle özlediðiniz
o huzur toplumu, o ahlak toplumu, o güzel insanlarýn bir araya gelerek oluþturduðu
saadet toplumu gelecek inþallah. Þimdilik Esselâmü aleyküm.
Ahmet BULUT
Evet, Abdullah Hocama da teþekkür ediyoruz. Hocam iyi, güzel söylüyorsunuz da
bu iþe nasýl baþlayacaðýz? Hepimizin çocuðu var, yavrusu var ama çocuklarýmýz
namaz kýlmýyor, öyle ya. Allah'ü Teala Hazretleri Kur'an'ý Kerim'de Taha Suresi'nin
132. ayetinde "Ehline ve ümmete namazý emret, sen de ona sabýrla devam et"
diyor. Tahrim Suresi'nde ise "Yakýtý insanlar ve taþlar olan cehennemde nefsinizi ve
neslinizi koruyun" buyuruyor Yüce Rabb'imiz. Peki biz bunu yapabilir muyuz?
Hepimiz yavrularýmýzý seviyoruz, gözümüz gibi bakýyoruz onlara. Ama çocuklarýmýz
namazla tanýþmýþ mý? Efendimiz(s.a.v), "Çocuklar yedi yaþýna geldiðinde onlara
namazý emredin" buyuruyor. "Yedi yaþýndan on yaþýna kadar çocuklarýnýzý namaz
kýlar hale getirin". Hakikaten bizim çocuklarýmýz namazla tanýþtýlar mý? Namazý
sevdiler mi? namazla barýþtýlar mý, buluþtular mý? maalesef bu konuda
sýkýntýlarýmýz var. Birçok annemiz, bacýmýz, teyzemiz gittiðimiz programlarda
önümüze geçiyor "Nasýl becereceðiz bu iþi? Çocuklarýmýz namaz kýlmýyor. Nasýl
yapacaðýz?" Muhterem kardeþlerim namaz anlatmak çok kolay. Otursanýz bir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
329
saatlik bir çay içimlik zaman diliminde çocuklarýnýza namazýn nasýl kýlýnacaðýný
öðretebilirsiniz. Ama zor olan bir þey var, o da çocuklarýmýza namazý sevdirebilmek.
Bugün çocuklarýmýza namaz kýldýracaðýz diye çocuklarýmýzý namazdan nefret
ettiriyoruz. Ben öylelerini tanýyorum ve þahidim ki, babasýnýn, anasýnýn hýþmýndan
korunmak için, þiddetinden, çok abdestsiz namaz kýlmýþlar. Niye? Zorla kýldýrdýklarý
için. Hayýr, bu deðil. Efendimiz(s.a.v)'in metodunda döverek, söverek, kaba
kuvvetle namaz eðitimi yok. Yedi yaþýnda emrediyor, on yaþýna kadar dört yýllýk bir
namazý sevdirme mevsimi var. Eðer bu mevsimi atlarsanýz çocuklarýnýza namazý
sevdirmeniz gecikmiþ olacak, sonra ne kadar dövünürseniz dövünün telafi etmesi
çok zor. Dört sene de yetmez, bir ömür boyu devam edecek bir çalýþma.
Efendimiz(s.a.v), kýzý evlendikten sonra, kendi himayesinde yetiþmiþ, dünyanýn en
güzel insanlarýndan birisiyle evlendirmiþ, Hz.Ali Efendimizle, buna raðmen
evlendikleri günün sabahýnda kapýlarýna dokunuyor, "Kýzým, damadým, Ali, Fatýma
kalkýn sabah namazýna" diye uyarýyor. Demek ki; sadece çocukluk dönemiyle de
bitmiyor, evlendikten sonra bile devam edebilecek bir eðitim, takip, sevdirme,
efendim desteklemeyle devam edecek bir çalýþma. Onun için bir; zamanýnda
baþlayacaðýz çocuklarýmýza namaz eðitimi vermeye, iki; çocuklarýmýza
sevdireceðiz. Bununla beraber bize büyük bir görev düþüyor, çocuklarýmýza anne
ve babalar olarak, namazlarýný kýlabilmeleri için dua edeceðiz. "Dua ve ibadetiniz
olmasa Rabbim size ne diye deðer versin" buyuruyor. Ananýn, babanýn evladýna
yaptýðý dua, Peygamberin ümmetine yaptýðý dua gibidir. Sahi Ramazan ayýndayýz ve
Kadir Gecesi'nin arifesinde ya da günlerindeyiz. Çocuklarýmýza dua ediyor muyuz?
Sizin analar, babalar olarak yaptýðýnýz dua, Peygamberimizin bizlere yaptýðý dua
gibi. Elimizde büyük bir sermaye var. Lütfen çocuklarýmýzý, sevdiklerimizi duadan
mahrum etmeyelim. Bir baþka güzellik; kýzdýðýnýzda, sinirlendiðinizde bile
çocuklarýnýza beddua edebilirsiniz benim tarife göre. Eðer bu bedduayý yaparsanýz
yan tesiri yok. Kýzdýðýnýzda, tam böyle kulaklarýnýzdan alevler çýkmaya
baþladýðýnda, size orijinal bir beddua öðreteceðim, gönül rahatlýðýyla
söyleyeceksiniz. Yan tesiri %100 verimli. Nedir o? "Hay anlý secdeden
kalkmayasýca, çök secdeye" diye çocuklarýnýza dua ettiðinizde mutlaka güzel
sonuç alacaksýnýz. Dua. Onun haricinde çocuklarýmýza Allah'ý doðru tanýtacaðýz.
Çocuklara Allah'ý sevdirirsek, onlar sevdiði Allah'ýn emirlerine de tabi olacak.
Maalesef bu konuda çok ciddi hatalarýmýz var. çocuklarýmýza Allah'ý
sevdiremiyoruz. Çocuklara, özellikle siz anneler, çocuklarýmýzý Allah ile
korkutuyorsunuz. Sakýn ha çocuklarýnýzý Allah ile korkutmayýn, çocuklarýmýzý Allah
ile korkutmayýn, çocuklarýmýzý Allah'a düþman yetiþtirmeyelim. Sýkýþtýðýmýzda,
bunaldýðýmýzda, kýzdýðýmýzda Allah seni taþ yapacak diye, Allah seni cehenneme
atacak diye, daha küçük çocuklarýn zihinlerini cehennem ve ateþle dolduruyoruz.
Halbuki Allah(CC) bütün güzelliklerin sahibi. Aynanýn karþýsýna geçip de kendini
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
330
beðenmeyen var mý içimizde? Söyle bakalým ayna dünyanýn en yakýþýklý erkeði
kim? Tabi ki sen. Dünyanýn en yakýþýklý kadýný kim? Hiç tereddüt var mý buna, tabi
ki ben. Öyleyse o güzelliði sana veren kim? Allah(AC). Allah'ýn hangi nimetini
saymakla güç yetirebiliriz? Ne kaðýt yeter ne kalem yeter Allah'ýn nimetlerine. Bütün
bu nimetlere karþý þükredici bir kul olmak gerekmez mi sevgili dostlar? Ýþte bütün
bu nimetlerin sahibi Allah'ý çocuklarýmýza güzel tanýtýrsak Allah'ý sevecek. Allah'ý
severse Allah'ýn emrettiði namazý ve diðer ibadetleri de yapacak. Bir baþka nokta;
çocuklarýmýza Peygamber Efendimiz(s.a.v)'i sevdireceðiz. Peygamberini severse
çocuklar, O'nun dinine de tabi olacak, öðrettiklerini de yerine getirecek. Bir baþka
nokta; çocuklar analarýný, babalarýný sevecek. Sevmediði anasýnýn, babasýnýn dinine
tabi olmaz. Ve çocuklar annelerini, babalarýný namaz kýlarken görecek. Geçenlerde
Adýyaman ilçelerindeydim. Orada sordum; "Çocuklarýnýzý hiç sevdiniz mi?" Ön
taraftan bir tane 60-70 yaþlarýnda bir amca kalktý "Ahmet Efendi Kardeþim ben hiç
sevmedim" dedi. Geçmiþ olsun amca. Sen çocuklarýný sevmediysen, senin yoluna
da dinine de tabi olmayacaklar. Korktuðu, nefret ettiði bir babanýn yoluna gitmez.
Ýþte bunlardan acý bir hatýra: Çok sevilen, hürmet edilen bir hoca efendi vefat
ediyor, oðlunun gözünden bir damla yaþ akmýyor. Anasýyla birlikte Fatiha okumaya
gidiyorlar "Vallahi içimden gelerek Fatiha okuyamadým". Sebep? "Babam
çevresinde çok sevilen bir zat idi ama evde asýk suratlý, geçimsiz, sevimsiz bir
adamdý. Eve geldiðinde kaçacak delik arardýk. Ýþte vefat ettiði gün bir damla yaþ
akmadý gözümden" diyor. acaba beyler söyler misiniz siz hangi babasýnýz? Sevilen,
hürmet edilen, akþam eve gelmesi özlenen biri misiniz, yoksa gelmesiyle köþe
bucak kaçýlan biri misiniz? Eðer çocuklar sizi sevmezlerse, sizin dininize de tabi
olmayacaklardýr. Bir baþka nokta; muhterem kardeþlerim, çocuklar, dedim ya az
önce, sizi namaz kýlarken görecek. Erkekler camiye gitmiyor. Çok büyük ayýp,
büyük vebal. Allah Resulü(s.a.v)'nün döneminde gözleri görmeyen amaya bile
Resulallah müsaade etmedi. Ama 21.asrýn dindar, takvalý Müslüman'ý caminin
yolunu unuttu. Az önce Cemil Hoca ne güzel tarif etti, bari camiye gidemiyorsunuz,
hiç deðilse evde kýldýðýnýz namazlarý ne diye cemaatle kýlmazsýnýz? Siz erkekler
evde imam olsanýz, eþiniz ve çocuklarýnýz da sizinle birlikte namaz kýlsalar. Hatta
çocuklarýnýzýn kendisine ait seccadesi olsa, takkesi olsa, baþörtüsü olsa. Onlar ilk
tecrübelerini sizinle birlikte paylaþsalar. Sizin o, namazdaki güzel halinizi görseler,
elbette onlar da namazý sevecek. Sizin en sevimli, en tatlý haliniz namazda olursa
eminim onlar da namazý sevecek. Ve çocuðunuz ilk defa teravih namazýna gitti ya
da ilk defa namaz kýldý, o gün evinizde gündem olmalý. Gündemin birinci maddesi
olmalý. Bugün benim oðlum ya da kýzým namaza baþladý diye takdir edilmeli.
Ödüllendirilmeli ve efendim gerekli mekanlarda desteklenmeli. Eðer böyle yapýlýrsa
muhterem kardeþlerim, çocuklarýmýz namazý sevecek. Baþka; çocuklarýmýzýn örnek
aldýðý þahýslar var, model insanlar. Bugün çocuklarýmýz neyi model alýyor? Sevgili
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
331
Cemil Tokpýnar Hocamýn güzel bir benzetmesi var: Yýllardýr çocuklarýmýza Hababam
Sýnýfý'ný seyrettirdik, okullarýmýz hababamlaþtý! Yýllarca Ýnek Þaban'ý seyrettire
seyrettire çocuklarýmýzý Þabanlaþtýrdýk. Ama yeni neslin, efendim modelleri de
deðiþtirdi, Kurtlar Vadisi, bilmem ne vadisi çocuklar bugün bellerinde silahý,
tabancasý birbirlerini býçaklar hale geldi. Bugün çocuklarýmýza güzel modeller
ortaya koyabilirsek onlar da namazý sevecekler. Allah'u Teala Hazretleri hepimize,
yavrularýna güzel modellerle buluþturabilmeyi, onlara namazý sevdirebilmeyi,
namaz aþýðý yapabilmeyi cümlemize nasip eylesin. Onlar ehli secde olduðu sürece
sizin amel defterinize de sadaka-i cari olarak sevaplar yazýlmaya devam edecek.
Yine söz Cemil Tokpýnar Hocamda. Buyurun hocam.
Cemil TOKPINAR
Abdullah Hocam çok güzel özetledi namazýn aleyhinde olanlarýn tavrýný. "Aleyhte
manþet atýyorlar, haber yapýyorlar, engellemeye çalýþýyorlar" dedi. Ýyi, güzel de
lehinde olanlar ne yapýyorlar? Yani bir taraf namaza karþý olanlar, ben hiç garip
bulmuyorum, yapacaðý odur onun. Namaza karþý olan namaza saldýrýrken namaz
kýlan ne yapýyor? Namaz kýlanlarýn çýkardýðý televizyonlar, gazeteler, radyolar,
dergiler yani biz Müslümanlar ne yapýyoruz? Biz Müslümanlar namazý günlerimize
aldýk mý? Ne demek günlerinize almak? Gazetelerde namaz manþet oluyor mu?
Veya bir gazeteci, bir köþe yazarý namazla ilgili düþüncelerini yazýyor mu? Hiç
okudunuz mu? Çok satan bir gazetenin, diyelim çok okunan bir yazarýn, bir Kadir
Gecesi düþünceleri, bir Eyüp'te sabah namazý diye böyle duygulu, içli bir namaz
yazýsýný okuyan var mý içimizde? Yok. Neden? Efendim, çok söyledik kiþi layýk
olmaz diye ama ne oldu bizim Müslüman yazarlar, televizyoncular, programcýlar
layýk mý oldu? Niye kendi ibadetimizi baþkasýna güzel güzel anlatmýyoruz? Baþka
bir konu; Türkiye'de biliyorsunuz karatte karatte kurbaðalarýný korumak için
çevreciler harekete geçer. Kelaynak kuþlarýný korumak için çalýþmalar yapýlýr.
Haliç'te uçurtma þenlikleri olur deðil mi? Bisiklet yarýþmalarý yapýlýr. Kedi
fotoðraflarýnýn sergileri olur, fotoðraf sergisi. Ýyi ama namazýn þenliði nerede?
Namaz yarýþmalarý nerede? Nasýl olacak namaz yarýþmasý? Teravihte olduðu gibi
hýz yarýþmasý deðil? Namaz konulu þiir, hikaye, hatýra, kompozisyon yarýþmasý,
resim yarýþmasý açýldýðýný duydunuz mu hiç? Ben hiç duymadým. Herhalde olsaydý
önce biz duyardýk. Açýlmýyor, neden? Çünkü namaz bizim günlerimizde deðil. Onun
için günlerimize baktýðýmýz zaman, namazla ilgili þiirler yok, namazla ilgili ilahiler
yok, namazla ilgili film yok. Var mý "Çaðrý" gibi güzel namaz anlatan bir film? Ýzledik
mi? izlemedik. Þaban filmlerinden geçilmiyor televizyonlar. Aktarýp aktarýp doldur
tekrar, yüz defa, bin defa ayný filmi koyuyorlar. Peki nerde bizim Müslüman, dindar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
332
iþ adamlarýmýz, finansörlerimiz, yönetmenlerimiz? Namaz filmi çekemez miyiz?
Vallahi namazýn 52 bölümlük, bir yýl dizisi bile olur haftada bir defa gösterilecek
þekilde. O kadar malzeme var, o kadar hikaye var. Niçin yapmýyoruz? Neden namaz
fotoðraflarý sergisi olmaz? Biz diyoruz ki namaz gönüllüleri olarak, namazý
günlerimize alalým, namazýn sempozyumunu yapalým, filmini yapalým, dizisini
yapalým, þiirlerini, resimlerini, fotoðraflarýný yapalým, romanýný yazalým. Var mý
namaz romaný? Yok. Kýyamet gibi aþk romaný, aþk þiiri, aþk filmi… E sormayacak
mý Allah ahirette bize, "Türkiye Müslümanlarý sizin camileriniz bomboþtu, hep
baþkalarýný suçladýnýz, 'Namazýmýzý engellediler' dediniz. Siz ne yaptýnýz? Eliniz
armut mu topluyordu? Beyniniz niçin çalýþýyordu?" dediði zaman verecek bir
cevabýmýz olmalý. Ýþte verecek bir cevap olsun diye Namaz Gönüllüleri platformu
var. þimdiye kadar Ahmet Hocamýn anlattýðý gibi birçok çalýþma yapýldý. Ama çok
þey mi yapýldý, hayýr. Biz diyoruz ki; "Ýþin baþýndayýz daha". Ýþi yürütebilmemiz için
dualarýnýza ihtiyacýmýz var, desteklerinize ihtiyacýmýz var, namaz gönüllüsü
olmanýza ihtiyacýmýz var. Olacak mýyýz namaz gönüllüsü? Verecek miyiz dersi?
Efendim, namaz sadece camilerde anlatýlmasýn. Namaz televizyonda anlatýlsýn,
sinemada anlatýlsýn, þiirde anlatýlsýn, namazýn VCD'si olsun, CD'si olsun, çýkarmasý
olsun. Her yerde her zaman namazý sanata ve iletiþim araçlarýna aktarýrsak, ne
yapacak bizim çocuðumuz, Ahmet Hocamýn dediði, saða dönecek namaz, sola
dönecek namaz, her þey ona namazý anlatýnca bakýn nasýl gümbür gümbür namaz
kýlacak inþallah.
Ahmet BULUT
Evet, buyurun Abdullah Hocam.
Abdullah YILDIZ
Cemil Hocamdan Allah razý olsun. Derdimizi çok özlü cümlelerle ifade etti. Ben bir
meseleyi izah edip, son turdaki söyleyeceklerimi toparlayacaðým Allah nasip
ederse.
Efendim, bizim sadece Türkiye Müslümanlarý olarak deðil, dünya Müslümanlarý
olarak içinde bulunduðumuz meskenetin ve zilletin en önemli sebebi nedir derseniz
bana, ben namazsýzlýk hastalýðýdýr demek durumundayým. Hocam, bu kadar mý
mesele namazla alakalý? Ayet söylüyorum, Meryem Suresinin 58 ve 59.ayeti.
58.ayette buyuruluyor ki; "Onlar, o örnek nesiller, peygamberler, evliyalar, Salihler
nesli aðlayarak secdeye kapanýrlardý. Allah'ýn yardýmý onlarlaydý, nusreti onlarlaydý,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
333
onlar gerçekten örnek nesillerdi". Peki 59.ayet ne buyuruyor? "Hemen onlarýn
ardýndan öyle bir nesil geldi ki, onlar namazý zayi ettiler, namazý yitirdiler, namazý
kaybettiler, namazý savsakladýlar, namaz kýlmadýlar, sabah namazýna kalkamadýlar,
namazýn bereketinden mahrum kaldýlar… çoðaltýn. Namazý kaybettiler ve
tutkularýna uydular. Namaz kýlarak Allah'la beraber olmazsanýz, her gün beþ vakit
Allah'a secde etmezseniz, Allah'ýn önünde eðilmezseniz baþka varlýklara secde
edersiniz, nefsinizin esiri olursunuz, paranýn kulu olursunuz, makamýn, modanýn,
midenin kulu olursunuz. Dolayýsýyla onlar namazý zayi ettiler". 59.ayet Meryem
Suresi "Ve nefislerine uydular ve baþ aþaðý, gayyaya yuvarlandýlar. Baþlarýna gelen
felaketi kendi elleriyle hazýrladýlar". Bakýn bir Müslüman olarak, Müslüman toplum
olarak ve birey olarak ömrümüzde bir defa hacca gitmek farzdýr. O da paramýz
varsa, imkan ve yol buluyorsak. Yine paramýz varsa yýlda bir kez zekat verirsiniz.
Ve yine sýhhatiniz müsaitse senede bir ay, elhamdülillah tuttuk oruçlarýmýzý, bitirdik,
sonuna yaklaþtýk, bir ay oruç tutarsýnýz. Ama namaz günde beþ vakit, beþ kez bir
Müslüman'ý diri tutar, zinde tutar, ayakta tutar. Eðer o namazýn bir vaktini zayi
ederseniz, bir vaktini kaybederseniz bir þeylerin gittiðini fark edersiniz, bir
duyarlýlýðýn kaybolduðunu fark edersiniz. Direnciniz azalýr haramlara, günahlara,
kötülüklere karþý. Ýþte bir Müslüman toplumu ve bireyi sürekli zinde tutan, dinamik
tutan, canlý tutan namazdýr, namaz. Biz Allah'ýn izniyle bu nesilleri, namazý
kaybeden, %75 namazla buluþamayan nesilleri, sabah namazýna kalkamayan
insanlarý namazla buluþturalým. Allah'ýn izniyle, Rabb'imiz bize namaz üzerinden
yeniden diriliþimizi nasip edecek. Yeniden namazla buluþtuðumuz zaman,
gönüllerimiz, kalplerimiz yeniden kýpýrdayacak, yeniden yumuþayacak ve Allah'ýn
nusretiyle, yardýmýyla namaz bizim diriliþimize vesile olacak. Namaz ümmetin
yeniden canlanmasýna, ayaða kalkmasýna vesile olacak. Namaz diriliþimiz olacak
Allah'ýn izniyle. Ben bu konuda ezanla ilgili bir hatýrlatma yapýp bitirmek istiyorum.
Günde beþ vakit ezan bizi bir þeye çaðýrýyor. Önce Allah'ýn, sadece Allah'ýn büyük
olduðuna, Allah'tan baþka büyük olmadýðýna, o halde Allah'tan baþka hiçbir deðerin
anlamýnýn olmadýðýna çaðýrýyor. Arkasýndan þahadet kelimesine ve sonra diyor ki;
"Hayyalessala" "Haydi namaza koþun". Ama orda bitmiyor, diyor ki; "Namaza
koþun ki kurtuluþa eresiniz. Haydi kurtuluþa". Kurtuluþ namazda, diriliþimiz
namazda, yeniden Ýslam ümmetinin ayaða kalkmasý namazda olacak inþallah.
Rabbim bizleri yeniden namazla, o Þuhayip(a.s)'ýn, Resulallah(a.s)'ýn, o sahabenin,
Ebubekir'in, Ömer'in, Hz.Ali'nin kýldýðý namazlarla buluþtursun ve Rabbim inþallah
Ümmet-i Ýslam'ý, Ümmet-i Muhammed'i yeniden namazla diriltsin, bizleri de o
namazla dirilmeye vesile kýlsýn inþallah. Esselâmü aleyküm ve rahmetullahi ve
berekâtüh.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
334
Ahmet BULUT
Ve sevgili dostlar son cümlelerimizi yine Kur'an'ý Kerim'den Ýbrahim(a.s)'ýn duasýyla
bitirelim. Ramazan dua ayýdýr ayný zamanda, dualara icabet edilen bir ay. Bir-iki
cümle. Ben sizin adýnýza tercüman olayým, sizler de âmin deyin.
Âmin. Eûzübillâhimineþþeytânirracim Bismillâhirrahmânirrahîm. Elhamdülillahi
Rabbilâlemin vessalâtü vesselâmü alâ Resulüne Muhammedin ve âlihî ve sahbihî
ecmeîn.
"Ya Rabbi, bizi, namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi, neslimizden gelen
çoluðumuzu-çocuðumuzu da namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi,
annelerimizi, babalarýmýzý namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Ya Rabbi, tüm
sevdiklerimizi namazý seven ve namazý dosdoðru kýlanlardan eyle. Sen dualarý
iþiten ve kabul edensin, bizim dualarýmýzý da kabul eyle". Elhamdülillahi
Rabbilâlemîn.
Hepinize teþekkür ediyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
335
25.Gün
“Dayanýþma ve Paylaþma”
Radyo Programcýlarý-Deniz Feneri Derneði
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
338
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
339
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
340
26.Gün
DUA
Ýsmail Ýpek (Kadir Gecesi-Cüz Daðýtýmý)
Konferans
Prof. Dr. Faruk Beþer
Konser
Özhan Eren
Kurulur sanki büyük divanlar
Verilir katlim için fermanlar
Hangi hali ehli bu halden anlar
Yetiþ imdadýma cinnet bu gelen
Sunucu
Bundan 26 gün önce ya da 27 gün, diyelim ki 1 ay önce aylarýn sultanýna "Hoþ
geldin Ya Þehr-i Ramazan" dediðimiz günlerdeydik. Bu dakikalarda daha farklý bir
heyecan sardý bizi, çünkü hem günlerin sultanýna hem aylarýn sultanýna deðer katan
Kadir Gecesi'nde bulunuyoruz. Dolayýsýyla kadrini, kýymetini bilmemiz yolunda
Rabbimize duada bulunuyoruz.
Bu arada bizimle birlikte almayý tercih edenlerin ve Baðcýlarda Ýrfan Sofrasýnda
Kadir Gecesi'ni eda etmek maksadýyla ekranlarýnýn baþýnda bulunanlarýn bizimle
birlikte oluþlarý bizleri memnun ediyor ve ben tüm misafirlerimize bu manada
teþekkür ediyorum, hoþ geldiniz, þeref verdiniz diyorum ve Kadir Gecenizi tebrik
ediyorum, hakkýnýzda, hakkýmýzda hayýrlara vesile olmasýný Yüce Rabbimiz'den
niyaz ediyorum.
"Þüphesiz biz onu Kadir Gecesi'nde indirdik" diyor Yüce Rabbimiz ve Kadir
Gecesi'nin ne olduðunu da yine Yüce Rabbimiz anlatýyor. Kadir Gecesi, yani içinde
bulunduðumuz an, yani bir ömre bedel olan güzellik. Yani þu an bir ömrü
kazanmaya çalýþtýðýmýz dakikalardayýz. Bize daha önceki zamanlarda da bu
dakikalardan itibaren de bu güzelliði anlatacak isimler var. Ýlerleyen dakikalarda biz
onlarý bu sahneye davet edeceðiz. Onlarý hem ekranlardan tanýyorsunuz, onlarý
sesleriyle tanýyorsunuz, eserleriyle tanýyorsunuz daha önemlisi onlarý Efendimiz
(A.S.V)'ýn hemen arkasýnda yer alma sevdalarýndan tanýyorsunuz. Biz onlarý
sahneye davet edeceðiz ama öncesinde paylaþmak isteriz ki, bugün camilerimizin
hemen hemen hepsinde, hatta camilerimizin hepsinin hemen hemen tüm
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
342
vakitlerinde mukabele okunuyor. Yetmiyor, yetmez de, evlerimizin bir odasýnda da
bu güzelliði sürdürmeye çalýþýyoruz. Efendimiz (A.S.V)'ýn her yýl Cebrail A.S'a
okuduðu Kur'an'ý Kerim'den bahsediyorum. Ve yine her yýl Cebrail A.S Efendimiz'e
okuduðu kitaptan bahsediyorum. Son yýl bu iki kez yaþanýyor biliyorsunuz. Ve
Efendimiz'in Kur'an'ý Kerim'i Cebrail A.S'a okumasýna "Arz" Cebrail A.S'ýn da Kur'an'ý
Kerim'i Efendimiz'e okumasýna "Mukabele" ismini veriyoruz. Dolayýsýyla
mukabelenin nerden nereye geldiðini bu manada bilenler, camilerin hemen hemen
tüm vakitlerinde ve evlerimizin bir köþesinde bazen babamýz bazen de sesi güzel
olan bir kardeþimizin tilavetine kulak verenler var. Bu akþam burada Yüce Kitabýmýz
Kur'an'ý Kerim'i yaþama kararýný vereceðiz. Daha da önemlisi yaþama kararýna adým
atmýþ olacaðýz. Hayat tarzýmýzý bir kez daha gözden geçireceðiz ve emrolunduðun
gibi "Dosdoðru ol" ayetine muhatap olarak dosdoðru olmanýn ölçülerini bu akþam
hocalarýmýzdan bir kez daha dinleyeceðiz deðerli misafirlerimiz.
Hz.Ayþe annemiz ne güzel sormuþ; "Ya Resulallah, Kadir Gecesi'nde olursak nasýl
dua edelim?" Efendimiz de o kadar güzel, o kadar veciz ve o kadar kýsa ifade
buyurmuþlar ki; "Allah'ým sen affetmeyi seversin, beni de affeyle." Gecemizin özeti
herhalde bu olsa gerek deðerli misafirlerimiz.
Biz sözü elbette ki uzmanlarýna, elbette ki hocalarýmýza býrakacaðýz. Elbette ki
Efendimiz'in sevdalýlarýný dinleyeceðiz bu akþam da burada. Ben o zaman sözü
Efendimiz'in sevdalýlarýna da býrakmadan önce Efendimiz'in hayatý olan, yaþantýsý
itibariyle hayatý olan, evrensel deðerlerin üstünde deðer ifade eden hayat tarzýmýza,
yüce Kitabýmýz Kur'an'ý Kerim'e öncelikle býrakalým istiyorum. Dolayýsýyla yanýk
sesli hafýzlarýmýzdan Kur'an'ý Kerim dinleyeceðimiz süreci baþlatmak istiyorum.
Ýlerleyen dakikalarda hep beraber Kur'an'ý Kerim okuyacaðýz, hep beraber Kur'an'ý
Kerim dinleyeceðiz. Nasýl olacak bu? Bir ilki daha burada baþlatmýþ olacak Baðcýlar
Belediyesi. Hep birlikte yaþayacaðýz onu, ekranlardan da dostlarýmýz da þahit
olacaklar ve Ýsmail Ýpek Hocamýz Fatih Müftüsü duasýyla gecemizde de bulunacak
olan bir baþka deðerimiz. Hocalarýmýz bizlerle birlikte olacak. O zaman baþlatalým
geceyi. O zaman gecenizi bir kez daha tebrik ediyoruz, hakkýnýzda, hakkýmýzda
hayýrlara vesile olmasýný Yüce Rabbimizden niyaz ediyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
343
27.Gün
Panel
“Mevlana Gecesi
(Mevlana’nýn Doðum Yýldönümü)”
Ýskender Pala-Celil Güngör
Konser
Refik Akbulut
Mevlana'nýn gölgesi bir yeþil türbe oldum
Yunus daðda gezerken sýrtýnda kýrba oldum
Garip çobanda kaval, derviþte torba oldum
Yüce daðlar baþýndan gitmeyen duman benim
Sunucu
Efendim bu akþam da Baðcýlar'dan, Baðcýlar Ýftar Sofrasýndan, Baðcýlar Ýrfan
Sofrasýndan ve dostlarýmýzla birlikte yine ekranlarýnýn baþýnda bulunan dostlarýmýza
merhaba demeye çalýþtýðýmýz dakikalardayýz. Bu akþam da bizimle birlikte olmayý
arzu eden ve gerçekleþtiren tüm hanýmefendiler, beyefendiler, küçük kardeþlerimize
ve ekranlarý baþýnda bulunan dostlarýmýza, protokolde birbirinden deðerli
misafirlerimize hoþ geldiniz, þeref verdiniz diyorum.
Bu akþam, Kur'an'ý Kerim yolunun yolcusu ve sadece bulunduðu yýla deðil,
bulunduðu yýllara deðil, bulunduðu asra deðil, fikirleriyle bulunduðu asýrlara da
güzellik saçan bir güneþten bahsetmek gerekiyor, hem ülkemize hem de
dünyamýza ýþýk veren bir güneþten. Biliyorsunuz 2007 yýlý Mevlana Yýlý olarak
Türkiye'de, dünyada farklý faaliyetlerle bir þekilde anýlýyor. Anýlmanýn ötesine
geçerek anlamaya çalýþýyoruz. Bu akþam bizimle birlikte az sonra sahneye davet
edecek olduðumuz isimlerin yýllardýr yapageldikleri bir güzellik var. Mevlana
Hazretlerini ve daha farklý deðerlerimizi bizlere anlatmak. Sadece anmak deðil,
ötesine geçerek anlatmak. Ve bunu Onlar hakikaten baþarýyorlar. Biz de bu akþam
biraz daha pür dikkat Hz.Mevlana'yý öðrenmeye çalýþacaðýz doðumunun 700. yýlý
olmasý münasebetiyle.
Kültür Bakanlýðý Eðitim ve Araþtýrma Genel Müdürü Sayýn Celil Güngör Beyefendiyi
alkýþlarýnýzla davet ediyoruz. Ve yine yakýndan tanýdýðýnýz, bir aþk yazarý aslýnda O,
Leyle ile Mecnun deyince hemen aklýmýza geliyor, bir Peygamber sevdalýsý aslýnda
O ve Kültür Üniversitesi Öðretim Üyesi Prof. Dr. Ýskender Pala Hocamýz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
346
Sözü ben burada ehli kelam, ehli kemal ve ehli kalem olan isimlere býrakmak
istiyorum efendim. Buyurunuz deðerli hocam.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Deðerli izleyiciler hayýrlý akþamlar diliyoruz. Tabi Mevlana Hazretleri hakkýnda söz,
O'nun eseri kadar geniþ bir denizdir ki, hangi sahilinden içine girseniz sizi bir girdap
alýr götürür, baþka bir sahile çýkarýr ve oradan yine bir baþka deniz baþlar, oradan
yine bir sahilden adým attýðýnýzda yine kaybolur gidersiniz. Biz kendimizi bulmak,
bu arada da Hz.Mevlana'yý konuþmak için aramýzda þöyle bir mutabakata vardýk.
Önce Celil Bey lütfederse eðer, Hz.Mevlana'yla ilgili olarak 2007 yýlý ve 2007 yýlýyla
birlikte gönül dünyamýza, zihin dünyamýza ve maddi dünyamýza, coðrafyamýzýn
dýþýndaki dünyaya neler oluyor, ne olacak, "2007 ve Hz.Mevlana" Celil Bey'den
dinliyoruz. Buyurun efendim.
Celil GÜNGÖR
Teþekkür ediyorum Hocam. Bizi burada ve ekranlarý baþýnda izleyen deðerli
izleyicilerimize de iyi akþamlar dileyerek sözlerime baþlýyorum. 2007 yýlý
malumunuz UNESCO tarafýndan Mevlana Yýlý diye tabir edebileceðimiz bir
konsepte, bir listede deðerlendirildi. UNESCO 2005 yýlýnda dünya kültürüne,
evrensel kültüre katký yapan çeþitli ülkelerin, çeþitli tarihi þahsiyetlerini anmak,
Onlarla ilgili bir yýl boyunca Onlarý insanlarýn gündeminde, toplumun gündeminde,
dünyanýn gündeminde, evrensel kültürün gündeminde tutabilme amaçlý tavsiye
kararlarý alýr. 2005 yýlýnda da 2007 yýlýný Mevlana'nýn 800. doðum yýl dönümü
vesilesiyle 2007 yýlýnda, Mevlana'nýn uluslar arasý ölçekte, uluslar arasý düzeyde
evrensel kültürün bir parçasý olarak kutlanmasý kararýný aldý. Bu kararýn alýnmasý, bu
ve buna benzer kararlarýn alýnmasý için ülkelerin bir takým etkinlikleri, bir takým
faaliyetleri yapma taahhüdünde bulunmalarý, niçin o evrensel kültüre önerdikleri o
ismin önemli olduðu konusunda dünyayý, Birleþmiþ Milletleri ikna etmeleri
gerekiyordu. Bu Türkiye açýsýndan çok zor olmadý, çünkü Mevlana Celaleddin
Rûmi, Türkiye'nin Türkiye açýsýndan, dünyanýn bilinirliði en yüksek tarihi
þahsiyetlerinin baþýnda gelen bir isimdir. Bu baðlamda 2007 yýlýnda bakanlýðýmýz
Kültür ve Turizm Bakanlýðý devletin diðer kuruluþlarýyla da iþbirliði içerisinde bir dizi
etkinlikler yapýyoruz. Hala devam ediyor bu etkinliklerimiz. Bu etkinliklerimizi daha
çok yurtdýþý aðýrlýklý yaptýk 2007 yýlýnda, ama yurtiçinde de önemli etkinlikler
yapýldý, yapýlmaya devam ediliyor. Bizim buradaki amacýmýz, Hocam az sonra
etraflýca mutlaka bahsedecektir Mevlana'nýn felsefesi, politikasý, dünya görüþü,
efendim tasavvufi derinliði, Türk ve Ýslam kültüründeki Mevlana'nýn yeri gibi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
347
konularý etraflýca anlatacaktýr. Bizim dünya ile paylaþmak istediðimiz bu evrensel
deðerimizi, dünyanýn önemli kültür ve sanat merkezlerinde adeta geceli-gündüzlü
bir faaliyet olarak devam ettirme þeklinde bir programýmýz vardý. Dünyanýn önemli
22 kültür ve sanat þehrinde bu etkinliklerimizi yapmaya devam ediyoruz. Mesela
bu akþam, az önce görüþtüm, arkadaþlarýmýz Hindistan'daydý, Yeni Delhi'delerdi.
Mesela orada çok yoðun bir ilgiyle karþýlaþýlmýþ. Gittiðimiz her yerde salonlarýmýz
lebalep dolmakta, insanlarýn ilgileri olaðanüstü biçimde yoðun. Çünkü Mevlana
yurt dýþýnda bizde tanýndýðýndan daha fazla tanýnýyor. Dünyanýn önemli okumayazma oraný yüksek ülkelerinde en çok satan, yýllardan beri mesela Amerika'da en
az 15 senedir en çok satan þiir kitaplarý listesinde Mevlana'nýn þiirleri, Ýngilizce
çevirileri, rubaileri, Mesneviden yapýlmýþ çeviriler, Mevlana'yla ilgili yayýnlar
Amerika'da 15 seneyi aþkýn bir süredir hep en çok satanlar listesinde yer alýr. Yani
dünyada kültürel arka planý güçlü ülkelerde, ki okuma-yazma entelektüel düzeyde,
son derece yoðun bir ilgi ile karþýlanýr Hz.Mevlana ve O'nun özellikle iþte sema
ayini, o sema ayininin o ritüellerin kendi içinde son derece anlamlý bir dünyasý
vardýr. O'nun insanýn çeþitli evrelerini, hayatýn çeþitli evrelerini açýmlayan son
derece derin bir müzik ve görsel þölen þeklinde ifade edilebilecek bir anlamý vardýr.
Bu insanýn deruni tarafý, insanýn sonsuzluðu, insanýn sonsuzlukla iliþkisi, insanýn
dünya ile iliþkisi, kozmolojiyle iliþkisi gibi felsefi bir arka planý olan bu ritüeli bizim
dýþýmýzdaki toplumlarda çok iyi bilmektedir. Hz.Mevlana'nýn 800 yýl önce verdiði
mesajlar bugünün insanlýðý için de son derece cazip, sanki bugünün insaný için
yazýlmýþ birer mektupmuþ gibi gelmektedir. Neden? Çünkü 800 yýl önceki dünyanýn
o karmaþasý, toplumlarýn o karmaþasý, o alt-üst oluþlar, o çalkanýþlar, o yeniden bir
þeylerin teþekkül etmeye baþlamasý ile günümüz dünyasýnda adeta bir benzerlik
vardýr. Ýþte bu benzerliklerin bugünün insaný için de son derece paralel çizgiler ifade
etmesi, bugünün insaný için de Mevlana'yý yine okunan bir deðer haline
getirmektedir.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Celil Bey ben bu arada baþka bir konuyu gündeme getirmek isterim. Tabi
Hz.Mevlana'yý dünya bizden daha iyi biliyor, daha çok da okuyor. Bunun bir sebebi
Hz.Mevlana'nýn eserlerinin Fars diliyle yazýlmýþ olmasý ve mesela bir Ýran tehlikesi
vardýr karþýmýzda. Ýranlýlar Mevlana'ya sahip çýkýyorlar. Yani neredeyse bizim deðil
onlarýn olacakmýþ gibi. Onun için bütün dünya kamuoyunda Mevlana'nýn Türk
yurdunda, Konya'da, sizin az evvel buyurduðunuz o karýþýk ortamda, o kaos
ortamýnda yetiþmiþ olmasý çok anlamlý. Bunun için sadece yurtdýþýnda yapýlan
etkinlikler bile baþlý baþýna muhteþem bir hizmet. Kültür Bakanlýðý'ný tebrik ediyoruz
ama bunun yanýnda mesela Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi baþta olmak üzere,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
348
Konya Büyükþehir Belediyesi baþta olmak üzere yurtiçinde de birçok etkinlikler
devam ediyor. Bunu ben biraz þuna baðlýyorum. Hz.Mevlana 700 sene önce _74
yýlýnda vefatýnýn 700. yýlýydý, bu sene 30 Eylül de doðumunun 800. yýlý_ arka arkaya
Allah'ýn bir lütfu hiç durmadan UNESCO onun adýna Kültür Yýlý ilan ediyor, Mevlana
Yýlý ilan ediyor ve bu yine Hz.Mevlana'nýn Mesnevisindeki bir beyiti bana hatýrlattý.
Diyor ki orada, "Satrancý öyle oyna ki 700 yýl sonra 'mat' diyebilesin". Yani kendisi
700 sene önce yaþadýðýnda öyle bir satranç oynamýþ ki 'mat' sesi ancak 700 sene
sonra bu dünyada bize geliyor ve bugün Japonya'dan Amerika'ya kadar,
Mozambik'ten, Güney Afrika'dan Cape Town'dan Rusya'nýn en uç Sibiryalarýna
kadar, kuzeyden güneye doðudan batýya Mevlana adýný neredeyse bilmeyen yok.
Bir konu dikkatimi çekti. Mevlana'nýn yaþadýðý kaos ortamýný isterseniz
izleyicilerimize ben çok basitleþtirilmiþ olarak þöyle anlatabilirim, arz edebilirim. Bir
an gözünüzü yumun ve 70.000 çadýr içerisinde 70.000 ailenin çadýrlarýnýn altýna
tekerler takarak yürüdüðünü düþünün: Moðol istilasý. 70.000 çadýr, koyunuyla
keçisiyle köpeðiyle ineðiyle yürüyor ve önünde ne varsa her þeyi tüketiyor. Çekirge
sürüleri gibi ne mabet býrakýyor ne ev býrakýyor, her þeyi tüketiyor. Onlarýn önünden
kaçýp gelen bütün insanlar Anadolu'ya yýðýlýyor. Beri tarafta Bizans var. Kayseri Sivas - Konya hattý, beri taraf Bizans. Öbür taraf Moðollarýn önünden kaçýp gelen
insanlar ve o çaðda o hale geliyor ki fakirlik, Konya'da bir evin dünyada varlýk olarak
adlandýrabileceði sadece bir tek tavuðu var; bir tavuk. O ailenin tek dünyalýk varlýðý
bir tavuk. O tavuk da günde bir tane yumurta yaparsa doðan bebeðe yedirelim diye
tavuðun baþýnda nöbet bekliyorlar. Çünkü diðer evler de aç. Bir tanesi yakalayýp
tavuðu kesip yemesin diye. Bu derece yokluk. Yani madde sýfýrý vurmuþ. Madde
elinizden gittiyse, maddi olarak hiçbir þeye ulaþamazsanýz, madde istemek için el
açacaðýnýz bütün kapýlar kapandýysa elinizi açacaðýnýz bir tek kapý kalýr geriye.
Sultana gitseniz eli boþ dönüyorsunuz, Beye gitseniz eli boþ dönüyorsunuz, Aðaya
gitseniz o sizden daha periþan durumda. O zaman bir tek kapý kalýyor ki bütün
kapýlarýn ötesindeki Mavera Kapýsý. Ýþte onun için 13.yüzyýl ve 14.yüzyýl, o kaos, o
kargaþa döneminde en büyük velilerimiz yetiþmiþtir. Yunus Emre, Hacý Bektaþ-ý
Veli, Þeyyat Hamza, Hoca Dehhani… Ve Mevlana Hazretleri de bu kafilenin, bu
silsilenin baþýdýr. Ve böyle bir baþ olmak dolayýsýyla da bugün dünyanýn buna
ihtiyacý var. Kültür Bakanlýðý'ný sadece bunu anlatmak için bile bu etkinlikleri
düzenlemiþ olmasýndan dolayý tebrik etmek lazým.
Celil GÜNGÖR
Bir þey söyleyebilir miyim hocam? Mevlana'nýn okunurluðundan ve bilinirliðinden
söz ettik. Aslýnda bunu siz de mutlaka bir katkýyla zenginleþtireceksiniz. Türkiye'de
Türk literatüründe evet Mevlana ile ilgili akademik düzeyde son derece nitelikli
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
349
çalýþmalar var. Ancak bunu genel düzeyde, halk düzeyinde, popüler düzeyde
Mevlana ile ilgili çalýþmalar son derece az. Yani çocuðunuza okutabileceðiniz o aðýr
dili olan, biraz aðdalý, edebi süslemelerle, edebi sanatlarla yoðun bir dilin dýþýnda
insanlarýn kolaylýkla anlayabileceði ve popüler olabilecek düzeyde, o edebiyatý
zenginleþtirecek çalýþmalar maalesef bizde çok eksik. Hatta bir adým daha ileri
gidip, hocam buna ne der bilmiyorum, o Mevlana'nýn dev eseri Mesnevi'nin bile
hala doðru dürüst bir Türkçesi yok. Yani bugünün insanýna Mesnevi falan deriz de,
kaç kiþi Mesnevi okumuþtur yada kaç kiþi Mesnevi okumaya baþlayýp, kaç sayfa
okumuþ ve devam ettirmiþtir? Bu konularda son derece yetersiziz. Ama bu yýllar,
bu ivmeler, bu motivasyonlar bizi belki de bu konularda zenginleþtirecek. Bir örnek
vermemiz gerekirse bundan 5-10 yýl önce "Simyacý" diye bir roman vardý.
Türkiye'de aylarca, belki 1-2 yýl 'çok satan kitaplar listesi'nde kaldý. Simyacý,
Mesnevi'deki bir hikayenin çaðdaþ roman tarzýnda, çaðdaþ epik tarzda alýnarak
geliþtirilmiþ bir formatla iþlenmiþ haliydi. Kitabýn yazarý Brezilyalý Paulo Coelho'nun
anlattýklarý Batý dünyasý için, o insanlar için, oradaki metaforlar, oradaki olaylar son
derece çarpýcýydý. Bunu bir Türk romancýsý, Türk edebiyatçýsý yapabilirdi. Ama
bizim edebiyatýmýz, bizim romanýmýz, bizim kültürümüz, çaðdaþ kültürümüzün
beslenme kaynaklarý artýk çok kuru ve sýð olduðu için o zengin kaynaklara
ulaþamadýk. Yani hocamý biraz da tahrik etmek için bunlarý söylüyorum. O mutlaka
açýklayacak. Hocam burada söylediðim þeylerden biraz istisnadýr. O, Leyla ile
Mecnun'u ve diðer bazý romanlarýyla zengin kültürümüzden beslendiði edebi
örnekleri kendi çapýnda veren ilk isimlerden birisidir…
Prof. Dr. Ýskender PALA
Teþekkür ederim. Celil Bey tuzaða düþtü aslýnda kendi sözleriyle. Çünkü þu anda
imkanlar kendisinin elinde. Bunlar hala yoksa 'Neden yok?' diye bana sormasýn hiç
kimse lütfen. Mevlana'nýn sözüyle. Diyor ki Mevlana Hazretleri 'Gözünüzü içinize
çevirin; içinize, kendinize. Dýþarýya deðil içeriye bakýn, kendinize bakýn'. Tabi þaka
yapýyorum Celil Bey'e. Ben O'nun þu fikrine iþtirak ederek bir baþka hazin
durumdan bahsetmek isterim. Hayýflanalým mý, aðlayalým mý? Yani baþýmýzý iki
avucumuzun arasýna alýp dizlerimizi de dirseklerimize dayayýp hüngür hüngür
aðlasak yeridir. Mevlana ile Shakspeare'i ölçtüðünüzde Mevlana, 5 defa
Shakspeare eder. Bu böyle bir hakikattir. Ama Shakspeare'in bütün kitaplarý bütün
dünyayý çizgi film olarak, bale olarak, tiyatro olarak, roman olarak, sinema olarak,
lise ayarýnda, ilkokul düzeyinde, üniversite düzeyinde, orijinal baskýsý, sayýsýz
baskýsý bütün dünya dillerinde… Ýngilizler Shakspeare'in arkasýnda durmayý bir
propaganda aracý yaparak Shakspeare'i kendileri için nasýl söyleyeyim bir
kahraman, bir klasik olarak bütün dünyaya "Shakspeare = Ýngiltere" derler. Ama
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
350
biz "Mevlana = Türkiye" diyecek olsak bizi önce kendi içimizdeki, kendimize ait
farklý yorumlar ve farklý düþüncelerde olan insanlar boðmaya kalkar. Böyle bir
hakikati de dile getirmek lazým. Çok þükür bunlar gerilerde kaldý. Bu çaðlar da geçti
gitti. Bundan böyle Mevlana bir kapýdýr. O kapýdan girildiðinde çok güzel yerlere
ulaþýlacaktýr. Þu sözü söyleyen insana nasýl bakarsýnýz Allah aþkýna söyler misiniz
bana? Diyor ki; "Yolcu, kalbe yürü" bitti. Baþka hiçbir þey söyleme sen. 60.000
beyti baþka hiçbir mana için yazmasa, sadece bu dizeyi söylemek için kalemini
oynatmýþ olsa O yine dünyanýn en büyük insanlarý arasýnda sayýlmaya deðer.
"Yolcu kalbe yürü" buyurun bunu yazýn bir kaðýda evinizin duvarýna asýn bundan
sonra buna göre davranýn. Þimdi kalpleri fethedecek bir Mevlana var önümüzde ve
biz bununla yeterli propagandayý yapamýyoruz, yeteri þekilde O'nu tanýtamýyoruz.
Ben umutvarým ki Celil Bey bundan sonra, bunlarý konuþtuðumuza göre bu ihtiyaç
ortaya çýkmýþ demektir. Bundan sonraki kuþak hiç þüphesiz, Mevlana Hazretleri'yle
ilgili pek çok þey yapacak. 1974 yýlýnda ben ilk defa Mevlana'nýn bir Mesnevisinin
bir tercümesini okumaya baþladýðýmda Türkiye'de yýlda basýlan kitap sayýsý
1200'dü. Bugün neredeyse yýlda basýlan kitap sayýsý 30.000'i, 40.000'i buluyor.
Þimdi böyle bir geliþme içerisinde bunu da biz yavaþ yavaþ, hiç yadsýmadan, hiç
kenara itmeden içindeki güzellikleri alacaðýz. Çünkü Mevlana'nýn anlattýðý her þey
bizim ruhumuza uygun olan þey. Ve batý dünyasý bugün mutlu olamýyorsa Mevlana
gibi bir deðerin söylediklerini içselleþtiremedikleri için, daha doðrusu onlarda bir
Mevlana olmadýðý için mutsuzdurlar. Bugün bizim o kadar çok imkanýmýz var ki.
Sadece Mevlana deðil, O'nunla beraber pek çok isim sayýlabilir. Bunlarýn bir
tanesinin kitabýna yapýþsak ve o kitabýn peþinden kendimizi yeniden formatlasak,
gözlerimizi yýkasak ve yeniden görmeye baþlasak, bütün o kiri, pasý atsak
perdelerin üzerinden ve desek ki, "Biz kendimize ait güzellikleri þöyle görüyoruz"
emin olun batý dünyasý bize imrenir hale gelebilir. Burada kavgamýz batýyla deðil,
batý dünyasýyla da deðil. Biz kendi içimizdeki kýymet bilirsizliðimiz ve kendimize ait
deðerlerimizi yadsýmamýz belki bizim asýl problemimiz. Ne dersiniz?
Celil GÜNGÖR
Evet, yani bu büyük ölçüde doðru tabi ki. Bir arama motoruna girdiðiniz zaman
internette, daha çok dünyada Mevlana diye bilinmez, Rumi diye bilinir. Rumi yazýp
bir arama motoruna girdiðinizde en az 3milyona yakýn Rumi'yle ilgili site, sayfa,
doküman bulabiliyorsunuz, bu kadar da bizim dýþýmýzdaki toplumlarda, yani o
bizim dýþýmýzdaki dediðimiz toplumlar da tabi belki O'nun felsefesine daha çok
ihtiyaç duyan toplumlar diye de niteleyebileceðimiz toplumlardýr. Oralarda az önce
sözünü ettiðimiz düzeydeki popüler kitaplar, popüler kültürün çeþitli araçlarýyla
O'nun anlaþýlmasý, tanýtýlmasý, hatta fanclupler, marketler, Mevlevi marketleri, Rumi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
351
marketleri, oralardan çeþitli þeylerin insanlara tanýtýlmasý gibi son derece yoðun bir
dünyasý var bu iþin. Bizim toplumumuzda, bizim kültürümüzde ise bir de
Mevlana'nýn dýþýnda, Mevlana'nýn ve eserlerinin dýþýnda, belki Mevlana'dan sonra
sistemleþtirilmiþ bir Mevlevilik olgusu var. Yani bu Mevlevilik kültürü de baþlý baþýna
hayatýn bütün alanlarýný çerçeveleyen bir kültür. Yani iþte giyim-kuþam tarzýndan
edebiyatýna kadar, sanatýna kadar, musikisine kadar, günlük hayatýna kadar, hatta
mutfaðýna kadar hayatýn bütün çerçevelerini içerisine alan bir yaþam biçimi, bir
hayat tarzý. Bu da gene daha çok Osmanlý kültüründe geliþtirilmiþ, Osmanlý
kültüründe çerçevesi çizilmiþ ve Osmanlý kültür hayatýnda iz býrakmýþ önemli
þahsiyetlerinin hepsinin o mektepte, ocaktan geçtiðini görüyoruz. Bu falan
toplumun "Mevlana þu dilden yazdýðý için bizdendir" gibi son derece, biraz da ilkel
diyebileceðimiz sahiplenme duygularýnýn ve istençlerinin çok ötesinde bir olay.
Dolayýsýyla biz Mevlana'yý bir kimlik kavgasý olarak, yok Ýranlýdýr, Afganlýdýr falan
gibi þeylerin üzerinde düþünüyoruz. Yani o Anadolu topraklarýnda eser vermiþ
yüzlerce önemli þahsiyetten birisidir ve eserlerini bu topraklarda vermiþtir. Bu
topraklarýn havasýný yaþayarak, havasýný teneffüs ederek, bu topraklarýn ikliminden,
bu topraklarýn insanlarýndan ve gözlemlerinden yola çýkarak bu eserlerini vermiþtir.
Dolayýsýyla biz Mevlana'nýn þuralý, buralý olmasýný çok fazla önemsemiyoruz. Türk
kültürünün bir parçasý, çünkü eserlerini burada vermiþtir. Türk edebiyatýnýn, Türk
kültürünün önemli bir parçasýdýr. Türk kültürü de bu anlamda çok yerel bir kültür
deðildir, evrensel bir kültürdür Türk kültürü de. Yani dünyanýn Çin Seddi'nin bir
ucundan Adriyatik'in bir baþka ucuna kadar ayný damardan beslenen, çeþitli hayat
tarzlarýyla birlikte ayný þeyleri terennüm eden bir toplulukla karþýlaþýrsýnýz. Ayný
þiirleri söyleyen, efendim ayný oyunlarý oynayan, ayný dilde farklý lehçelerle
birbirleriyle selamlaþan insanlar görürsünüz. Dolayýsýyla o coðrafyada insanlarýn
þuralý yada buralý olmasý çok da önemli deðil gibi geliyor bu tartýþmalarýn.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Evet, çok doðru, haklýsýnýz. Þimdi Celil Bey'in az evvel söylediðini ben
örneklendireyim isterseniz. Hz.Mevlana'dan sonra Mevlevilik, bu toplumu
kabalýklarýndan yontan, ona zarafet giydiren, onu damýtýlmýþ, süzülmüþ bir
medeniyet haline getiren bir yoldur Mevlevilik. Pek çok devlet büyüðü Mevlevilikle
baðý olduðu için büyüktür. Büyüklükleri oradan gelir. Pek çok þair sýrf
Hz.Mevlana'nýn Mesnevisinde anlattýklarýný yeniden anlattýklarý için, O'nun
söylediklerini dönüþtürerek kendi çaðlarýna göre söyledikleri için büyük þairdir. Pek
çok sanatkar, pek çok mimar Onlarýn kurduðu o ince zevkin ürünlerini kendi
çaðlarýna göre dönüþtürmekten dolayý büyük sanatkar olmuþlardýr. Hattatlar,
musikiþinaslar, musiki baþlý baþýna bir dünyadýr. Bizim Osmanlý musikisinin,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
352
atalarýmýzýn, sizin atalarýnýzýn, büyük dedelerinizin, 15. göbekten, 16. göbekten, 17.
göbekten ninelerinizin dinlediði þarkýlar da, dinlediði teganniler de, dinlediði
neþideler de hep o form içerisinde þekil buluyordu. Orada bir hayat damýtýlýyordu
ve o kadar zarif bir hayat idi ki, insan ruhunun bütün yýllar boyunca Orta Asya
bozkýrlarýndan gelerek bütün yýllar boyunca kendisini nasýl en güzel, en nazik, en
nazenin þekle sokabilirim kaygýsýnýn nihai noktasýydý. Bu bakýmdan belagatin de,
fesahatin de, þiirin de, musikinin de bir damýtýlmýþ noktasý gibiydi. Yani mesela
Osmanlý padiþahlarýna padiþah olduklarý zaman kýlýç kuþatma merasiminde bir
Mevlevi þeyhi, dedesi bu görevi yapardý ve kýlýç kuþanmadan padiþah, padiþah
olamazdý, iradesi dinlenilmezdi. Yani Osman Bey, Osman Gazi Hz.Mevlana'ya gidip,
"Ben Anadolu'da bir þeyler yapmak istiyorum" dediðinde Türk askerinin baþýna ilk
serpuþu o sarmýþtý. Hacý Bektaþ kazanýndan aþ yiyen yeniçeri, biraz da
Hz.Mevlana'nýn ruhundan, giydirdiði börkten dolayý o ruhu yaþatmýþtý. Ne zaman ki
bunlarý kaybetmeye baþladýk, bunlarý dönüþtüremez hale geldik. O zaman biz gönül
dünyamýzý kaybettik. Gönlümüze ait deðerlerimizi ýskalamaya baþladýk.
Söyleyeceðim o ki; bütün dünya gözünü Mevlana'ya ve Mevlana dolayýsýyla bize,
bizim topraklarýmýza, bizim coðrafyamýza, bizim kültür ve medeniyetimize çevirmiþ
durumdadýr ve bu bir fýrsattýr. Bu fýrsatý deðerlendirmek için önce bizlerin
Mevlana'yý okumamýz lazým, kendimiz bilmemiz lazým. Nedir þu Mevlana? Ne
diyor? Yani acaba ne söylüyor diye hiç olmazsa bir mesaj… Yoksa üstgeçitlerin
alýnlarýnda yazýlan iki sözü ezberleyip, kaþýklar üretilip de içinde adamlar yok
elbiseler gördüm, elbiseler yok adamlar gördüm bu kadar basit þekilde
anlamamak, O'nun ruhuna inebilecek bir þeyleri kendimiz bizatihi okuyarak
öðrenmek zorundayýz. Biz bir medeniyet savaþýndan bahsediyoruz. Dünya yakýnda
medeniyetler savaþýna sahne olacak. Bizim çocuklarýmýz bunu görecek. Peki
çocuklarýmýz o gün kendi medeniyetlerini bilmezlerse baþka bir medeniyetle nasýl
mücadele edebilecekler ki? Sýrf bunun için bile Hz.Mevlana'nýn bütün dünyada
800.yýl dolayýsýyla anýlýyor olmasý bizim için bir fýrsattýr.
Celil GÜNGÖR
Bizim daha iyi anlamamýz ve tanýmamýz için bir anlamda da, yani bu uluslar arasý
ilgiler bir anlamda bizim de o ilgilere biraz daha pür dikkat kesilmemizi, biraz daha
bizim de o konunun neyin nesi, neyin fesi olduðu konusunda yoðunlaþmamýzý
gerektiriyor. Burada bir þeyi de Hocam azýcýk söz etti. Bu ilgiyle birlikte bir takým
anlam kaymalarý da olmuyor deðil tabi. Ýþte Mevlana kimdir? Bir de öyle bir þey var.
yani öyle bir Mevlana portresi çiziliyor ki, Mevlana'nýn kimliði kayboluyor. Yani nedir
bu, kimdir? Müslüman mýdýr? Hatta öyle þekilde oluyor ki, dinler üstü bir þahsiyet,
efendim hiçbir þeyi olmayan, kutsalý olmayan, her þeyi kendi içinde meczeden
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
353
yepyeni bir doktrin, yepyeni bir doðma oluþturmuþ falan gibi bir farklý Mevlana
portresi çýkýyor. Bu bir felsefi kayma bir anlamda. Bir de bir baþka kayma daha var.
O da, olayý çok fazla turistikleþtirebiliyoruz, çok fazla metalaþtýrabiliyoruz. Bizim
bakanlýk olarak en çok rahatsýz olduðumuz konularýn baþýnda da o geliyor.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Halk olarak biz de rahatsýz oluyoruz.
Celil GÜNGÖR
Evet, evet. Mesela olur-olmaz yerlerde, olur-olmaz hiçbir anlamý olmayan yerlerde,
hiçbir geleneðe uygun tarzý ve tavrý olmayan sema gösterileri en çok rahatsýz
olduðumuz þeylerden bir tanesi bu. Ýþte ne bileyim, bir maðazanýn açýlýþýnda bile
bir semazen döndürülmesi, efendim hiç alakasý yokken bir yemekte hatta içkili bir
yemek esnasýnda bir sema yaptýrýlmasý tek kiþiyle bütün bunlar biraz iþi çok fazla
basitleþtirip, çok fazla ticarileþtirme gibi bir þey de arz ediyor. Bu son derece
sakýnýlmasý gereken, hem manevi açýdan hem de bir kültürün esasýna, bir kültürün
otantikliðine saygý açýsýndan da birazcýk bu konularda muhafazakar davranmamýz
gerektiðini düþünüyoruz.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Evet. Bu konuda zaten kendisi de böyle davranýlmasýndan bizar olduðunu defaatle
söylemiþtir. Bir rubaisinde der ki, O'nun referanslarý hep Kur'an'a gider, yani O bir
þey söyler mutlaka Kur'an'da ona ait bir iþareti tefsir ediyor demektir. "Men bendei
Kur'an'em eger can darem men haký rehi Muhammed muhtarem" der. Yani þöyle
demek: Ben Kur'an'ýnn kuluyum, Kur'an'ýn kölesiyim, Kur'an'ýn adeta etrafýnda bir
kul oldum. Caným bedenimde olduðu müddetçe de bu böyle devam edecek. "Eger
can darem" Eðer caným varsa canýmýn taþýmanýn karþýlýðý olarak Kur'an'ýn
kölesiyim. Ben Hz.Muhammed'in yolunun, tozunun, topraðýnýn bir zerresiyim.
Þimdi böyle diyen bir insanýn söylediklerini dinler üstü eyvallah. Bu "Eyvallah" da
onlardan mesela dilimize geçmiþtir. Yani tamamen Mevlevilikten girmiþtir. Bakýn
hepimiz kullanýyoruz, tesadüfen kullandýk ve herhalde Hz.Pir'in de ruhu duydu ki,
ona da eyvallah. Ama biz O'nun bütün referanslarýnýn Kur'an'dan olduðunu da her
zeminde ve her zamanda söylemek zorundayýz. Ýþte bir örnek, yani bu kadar
bahsettik teorik olarak. Ne demiþ? Bakýn diyor ki, "Aþk bir denizdir. Gökler bu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
354
denizde ancak bir köpük gibidir. Göklerin dönüþünü aþk dalgasýndan bil sen, aþk
olmasaydý dünya dönmeyi unutur, donar kalýrdý. Aþk olmasaydý cansýzlar bitkilere
girer de onlarda yok olurlar mýydý hiç? Kendilerini onlarda feda edecek. Nebatlar
kendilerini gýda olarak canlýlara sunabilirler miydi aþk olmasaydý? Aþk olmasaydý
her yer yerinde buz kesilir, donar kalýrdý. Aþýklar deðirmen taþý gibi gece-gündüz
döner dururlar. Aðlarlar, inlerler bir kararlarý da yoktur. Deðirmen taþýnýn dönmesi
ýrmaðýn akýþýna delildir. Deðirmen taþýný dönerken görüp de ýrmak yoktur diyebilir
misiniz? Sen arktaki ýrmaðý görmüyorsan gel de deðirmen taþýnýn dönüþünü
seyret." Þimdi siz bir kainatýn dönüþünü göz önüne getirin. Kainatýn dönüþünden
nelerin var olduðunu, bu dönüþün nelere iþaret ettiðini düþünün. Bütün bilim
adamlarý þunu söylüyor astronomlar, bütün gezegenlerin iç içe dönüþleri, her
birinin ayrý istikamette dönüþlerinden sadece bir tek gezegen, sadece bir tek saniye
yolunu þaþýrsa veya da dönmeyi býrakýverse ne olur? Müthiþ bir hesap. O diyor ki,
"Sen deðirmen taþýnýn dönüþüne bak ve arktaki ýrmaðý görmüyorsan taþa bakarak
ýrmaðý hesap et. Gizli sevgiliyi göremiyorsan O'nun eseri olan göklerdeki dünyalarýn
dönüþünü seyret. Bu dönüþ bir enerjidir, aþkýn özüdür. O dönüþ, galaksilerin
dönüþü. Kan dolaþýmý, kanýn kalp etrafýnda dolaþýmý. Ýnsanýn bütün fikirlerinin zihin
etrafýnda dönüþü. Kainatýn, hiç durmadan belirli bir düzen içerisinde dönüþü ve her
birinin düzeninin belirli baþka bir düzene baðlý oluþu. Feleðin aþk yüzünden bir
kararý, bir durup dinlenmesi yoktur. Ey gönül sen de durup dinlenmeyi arama. Yýldýz
gibi dön dolaþ." Þimdi bu kadar okuduklarýmý, Kur'an'ý referans göstermeden
okuduðunuz zaman pekala þöyle anlayabilirsiniz. Evet, birisi bir baþkasýna aþýk olur
ve aðlar, inler, onun etrafýnda, onun evinin etrafýnda döner, dolaþýr, durur. Hiç
durmadan bütün yollarý ona çýkar. Ama Kur'an'ý referans verdiðiniz zaman, o zaman
karþýnýza "Ben gizli bir hazine idim, bilinmeyi sevdim ve kainatý yarattým" denilen bir
aþk çýkar. Bu aþký tanýmlayabilmek için taa ezel zamanýna uzanýrsýnýz ve zihniniz
þöyle der, "Allah bir Nur yarattý bilinmeyi istediði zaman ve o Nur'a þöyle dedi, 'Kün
Muhammed'a, Muhammed ol." Ve o Nur bu hitap karþýsýnda terledi ve irade
kendisine verildiðinde "La ilahe illallah" cevabýný verdi. Anlatýlan aþk taa o zamanki
aþktýr. Nur'u yaratýp "Muhammed ol" diyen ve O'na "La ilahe illallah" cevabýný veren
Habibullah'ýn aþkýdýr. Ezelde aþýk olup bu dünyada o aþkýnýn arkasýný süren
Mevlana'dýr. Ta o zaman aþka tutulup, aradan milyonlarca yýl geçtikten sonra o aþk
ile cemali, gerçek güzelliði, mutlak güzelliði, Allah'ýn O'na hani öte dünyada
görmeyi umduðu güzelliði anlatan aþkýn ta kendisidir anlattýðý. Ama biz onu
yorumlayabiliriz. Mevlana'nýn eseri öyle bir þeydir ki deðerli izleyicilerimiz, eðer siz
istiyorsanýz minareyi çalar kýlýfýný oradan hazýrlayabilirsiniz. Þöyle düþünürsünüz bu
yola gitmek istiyorsanýz ve þöyle de düþünürsünüz, bu yola gitmek istiyorsanýz
orada da sizin için en güzel rehber vardýr. Siz bakýþlarýnýzý düzeltin. Yoksa
Mevlana'nýn eseri her açýdan size rengarenk bir dünya sunacaktýr. Bir pencere
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
355
açýldýðý zaman arkasýndan bir pencere daha açýlacaktýr. Divan-ý Kebir'i, Mesnevisi,
Fehimafihi, mektuplarý, bütün bu eserleri arka arkaya saydýðýmýzda, üst üste
koyduðumuzda bütün ömrü söylemek ve yazmakla geçmiþ bir insan. Bugünün
hesabýyla düþündüðümüzde insan ömrünün o kadar eseri bir araya getirip, o kadar
belið sözü ardý arkasýna edebilmesi muhal gibi görünüyor. Demek ki Mevlana'da o
aþk var idi ki, o aþk ile bunlarý söyleyebildi. 13. yüzyýldaki toplumdan ta 21. yüzyýla
mesajlar býraktý. Gördü, sadece o günü anlatmadý, bugün dahi bize rehber olacak
cümleler saydý. Hangi eserini okusanýz karþýnýza, size böyle kanun hükmünde bir
takým cümleler çýkacaktýr. Bir tanesine yapýþýn kurtulursunuz.
Celil GÜNGÖR
Bir de tabi bunlarýn söylendiði zamaný, az önce azcýk altýný çizdiniz ama þimdi þu
Hocamýn okuduðu derin felsefi görüþler, o derin anlamalar içeren, sembolik
anlatýmlarý içeren görüþleri, aforizmalarý adeta böyle her þeyin sütliman, bir refah
toplumunda yapýlmýþ ve söylenmiþ þeyler deðil. yani bir ailenin, bir tavuðun
gözünün içine baktýðý Hocamýn örneðiyle, bir zor dönemde söylenmiþ sözler. Yani
taa Behten çýkýyorsun, Güney Azerbaycan'dan, Hicaz'dan Anadolu'ya aylar süren
meþakkatli yolculuklarla geliyorsun. Her tarafta farklý zaruret, her tarafta periþanlýk,
her tarafta bir karmaþa ve bu ortamda söylenebilecek kolay þeyleri deðil de,
insanlarýn o anda belki kendini anlayamayacaklarýný bile bile geleceðe yönelik
þeyler söyleye bilmesi. Yani Hz.Mevlana eminim ki söylediklerinin o günün
insanlarý anlaþýlsýn diye söylediði þeyler deðildir. Yani o günün insanlarýnýn
anlayacaðý þekilde söylemeyi kendisine çok da fazla þiar edinmemiþtir. O günkü
insanlar anlasýn diye deðil, geleceðe yönelik, geleceðin insanlarý anlasýn diye
söylenmiþ þeylerdir ve onun için de zaten 800 yýl da geçse, 1800 yýl da geçse,
8800 yýl da geçse ölümünün üzerinden, doðumunun üzerinden, her neyse, onlar o
tazeliðini koruyacaktýr. Çünkü günün problemlerini, günün sorunlarýný kurtaracak
þeylere deðil, insanlarýn ezeli ve ebedi sorunlarýný, ezeli ve ebedi arayýþlarýný, o
hikmet arayýþlarýný, o bilgelik arayýþlarýný kendisine ontolojik bir sorun olarak
koymuþtur ve dolayýsýyla onun için biz O'nu bugün de anlamaya çalýþýyoruz, bugün
de O'nu yeniden yorumlamaya çalýþýyoruz. Yarýn da o yorumlara yeni yorumlar
katacak zenginliklerin barýndýrdýðý bir literatüre, bir edebiyata sahibiz. Bu da her
toplumun elinde olabilen bir imkan deðildir. Yani Mevlana'nýn, iþte Ulu Arif Çelebi'nin
yazdýrdýðý bir Mesnevi var, 700 yýl önce, bu bizim elimizde, bu bizim
muhafazamýzda. Dünyada böyle bir þey çok azdýr. Yani 800 yýl önce yazýlmýþ,
kavranýlmýþ bir literatür dünyada çok azdýr. Mevlana bunlarýn baþýnda gelmektedir
hem ruhuyla, hem özüyle ve ham de geleceðe dair her zaman bir ýþýðýnýn, bir
projeksiyonunun olmasý dolayýsýyla.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
356
Prof. Dr. Ýskender PALA
Þimdi sizin söylediðiniz þekilde, yerden devam edeyim. Misyon sahibi insanlar
hattý zatýnda söyleyeceklerini o çaða ve kendi okuyucularýna göre söylemezler.
Okuyucu onlarý pek ilgilendirmez. Yani okuyucunun seviyesine ineyim,
okuyucunun anlayacaðý þekilde söyleyeyim demek ilimde ilerleme deðildir,
gerilemedir. Siz bir þey söylersiniz okuyucu size yükselir. Yani göreviniz
okuyucunun seviyesine inmek deðildir, okuyucuyu kendi seviyenize yükseltmektir.
Onun için Hz.Mevlana'nýn Mesnevisi baþta olmak üzere bugün dahi kendisine bir
misyon biçen insanlarýn dili, veya ifadesi, üslubu, belagati, fesahati herhangi
sýradan gazete okuyucusunun anlayacaðý bir þey deðildir. Zaten öyle olursa yanlýþ
olur. Gazete okumuyoruz çünkü. Gazete bir eser deðildir. Bir eser olsaydý her gün
onu okuduktan sonra buruþturup atmazdýk. Eser veren insanlarsa kalýcý olaný gök
kubbenin altýnda problem olarak 50 yýl sonra, 100 yýl sonra, 200 yýl sonra hala
problem olarak devam edebilecek bir konuyu ele alýr ve onu beynelmilel, uluslar
arasý bir düþünce tarzýyla ve o günün en mükemmel diliyle söyler. Yanlýþ þurada
olabilir. Biz Hz.Mevlana'nýn dilini bugün tam manasýyla kavrayamýyor olabiliriz. Ama
onu kavramak bizim görevimizdir. Mevlana'da eksiklik yoktur. Fazlalýk da yoktur.
Eksiklik bizdedir. Fazlalýksa bizde hiç yoktur. Þöyle bir misal verebiliriz, yine O'nun
eserinden, Mesnevi'den. Anlatýyor Pir, diyor ki, "Bir akþam, bir mehtaplý geceydi.
Karaman sokaklarýnda yürürken sokaðýn ortasýnda bir adam gördüm. Baðdaþ
kurmuþ, þakaklarýný ellerinin arasýna almýþ, önünde bir leðen, leðene bakýyordu
dikkatle. Dedim ki, 'Efendi ne yapýyorsun?' Dedi ki, 'Mehtabý seyrediyorum.' Dedim
ki, 'Ense kökünde çýban mý var senin? Yani bir leðen koyup önüne, dalgalý suda
mehtabý seyredeceðine kaldýrýp baþýný baksana. Gökyüzünde mehtabýn kendisi var
iken neden suretle uðraþýp duruyorsun?" Bugün biz Mevlana hakkýnda
baþkalarýndan dinlediðimiz þey, leðende mehtap seyretmek gibidir. Okuyup, ense
kökümüzde çýban yoksa, kalbimizde bir aðrý yoksa, zihnimizde bir bityeniði yoksa
biz O'nu bizahiti eserinden okuyup öylece anlamak zorundayýz. Böyle anladýðýmýz
taktirde O'na hakkýyla sahip olabiliriz ve O'nun belki bizden 700 yýl sonra, 800 yýl
sonra umduðu ve beklediði torunluk, evlatlýk vazifesini yerine getirtebiliriz. Þöyle bir
hesap yapalým. Farz edin ki size bir mektup geldi fakat üzerinde Japonca bir yazý
var. Fakat sizin adýnýz yazýlý mektupta. Nasýl olsa bu Japonca, ben bu mektubu
anlamýyorum diye bir kenara býrakýr mýsýnýz? Japonca bilen birisini bulursunuz,
Japon Konsolosluðu'na gidersiniz falan,filan. Yani belki Japonya'daki büyük
ikramiye size çýkmýþtýr diye de umut edersiniz. Bir zarf gelmiþ, zarfý açýp içinden
size bir þey söyleyecek. Bu çok heyecanlý bir þeydir. Sizin adýnýz yazýlý bir zarfý
açmak üzeresiniz. Ne kadar heyecan verici bir þey. Adýnýz yazýlmýþ zarf elinizde.
Mevlana bize 700 sene önce zarflar dolusu mektuplar býrakmýþ. Üzerine de bizim
adýmýzý yazmýþ. "Küçük torunlarým" demiþ. Fakat biz "Ya bunlarý, bu yazýyý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
357
okumasýný bilmiyoruz. Bu dili de zaten bize zor geliyor. Bunu anlamak da iþimize
gelmiyor" diye o mektuplarý kütüphanelerin raflarýnda istiflenmiþ yerlerinde býrakýp
gözümüzü bu tarafa çeviriyoruz. Yazýk deðil mi? belki oradaki hanýmefendinin
büyük dedesiydi Mevlana. Onun soyundan olabilir. Niye olmasýn? Sadece Çelebi
ailesi deðil, oradan da olabilir. Belki buradaki beyefendi O'nun soyundandý. Kendi
büyük dedemizdi iþte. Ve sadece Mevlana deðil, Mevlana gibi bu topraklarý imar
etmiþ, bu topraklarýn gönül ülkesini kurmuþ nice büyük insanlar var. Onlara
muhtacýz biz. Asýl Onlarýn söylediklerine. Bu hiçbir zaman kendimizi geriye
kilitlemek, geçmiþe kilitlemek manasýna gelmez. Onlarýn güzelliklerini alýp geleceðe
doðru koþmamýz lazým. Geleceðe doðru yürürken Onlardan alabileceðimiz bütün
cevherleri alýp adýmlarýmýzý ona göre saðlam atmamýz lazým. Problem buradadýr.
Yoksa oraya kilitlenip kalalým manasý asla doðru bir söz deðildir, bu yanlýþtýr. Öyle
bir çaðda yaþýyoruz ki, hayatýmýzý kuracaðýmýz yol önümüzde. Ama o yola giderken
kendimize güvenimiz yok. Neden? Çünkü kendi sýrtýmýzdaki heybede yeterince
malzeme yok. Yolculuk doðru-dürüst olmuyor, azýðýmýz az. Heybenize azýðýnýzý
doldurun bakýn nasýl yola gidilir. Ne dersiniz?
Celil GÜNGÖR
Evet. Þimdi mesela Shakspeare'i okumamýþ, Shakspeare konusunda hiçbir fikri
olmayan bir ortalama Ýngiliz vatandaþý düþünülemez.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Çýldýrmýþ gözüyle bakarlar.
Celil GÜNGÖR
Böyle birisi olursa, onu zaten hemen…
Prof. Dr. Ýskender PALA
Celil Bey çýldýrmýþ gözüyle bakarlar Ýngilizler.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
358
Celil GÜNGÖR
Evet, yani anormal bir þey gözüyle bakýlmaz ya da "Dante kimdir?" dendiði zaman
Dante'nin efendim bir Ýlahi Komedyasý'ndan bir-iki sayfa, bir-iki bölüm okumamýþ
bir Ýtalyan düþünülemez. "Cervantes kimdir?" dendiði zaman, iþte "Hiçbir fikrim
yok, O da kim?" diye bir Ýspanyol tahayyül edilemez.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Vatana ihanettir, vatana ihanettir böyle bir þey söylemek.
Celil GÜNGÖR
"Goethe kimdir?" diye sorulduðu zaman "Ya O hangi belediye baþkaný ya da
nerenin yöneticisi?" falan diye soran bir Alman düþünülemez. Bunun gibi bizim
kültürümüzde de öyle isimler var ki, öyle önemli köþe taþlarý var ki, toplumda bir
takým önemli nitelikleri olduðunu varsaydýðýmýz katmanlar bu isimler konusunda
son derece cahil, son derece duyarsýz. Dolayýsýyla bu ortalama vatandaþlýk
standartlarýmýzý da alabildiðine yükseltmemiz lazým. Ýþte bu yükseltmenin, iþte
Mevlana bir ayaðýdýr, Fuzuli bir ayaðýdýr, Kaþkarlý Mahmut bir ayaðýdýr, bir sürü
þeyimizdir. Ama bunlardan bir takým isimleri bilmediðimiz zaman, Hacý Bektaþi "Ya
O da kim, Nevþehir'in bir kasabasý galiba" onun ötesinde, coðrafya bilgimizin
dýþýnda bir bilgimiz yoksa, toplum olarak da, eðitim düzeyimiz olarak da, insan
kalitemiz olarak da kendimizi gerçekten sorgulamamýz lazým. Hele bugünün
dünyasýnda bunun suçunu þu ya da bu kuruma, þu ya da bu yapýlanmaya
atfetmenin de hiçbir deðeri yok. Çünkü bugün insanlarýn en kolay ulaþabildikleri
þey bilgidir. Bilgiye o kadar çok kolay ulaþýyoruz ki sokaðýmýzdan geçen belediye
otobüsüne binmekten daha kolay bilgiye ulaþmak bugünün dünyasýnda. Sokaða
ineceksin, duraða geçeceksin, bilet bulacaksýn, 10 dakika kuyrukta bekleyeceksin.
Ama bilgiye ulaþmak böyle deðil. Buradan Eminönü'ne gitmekten daha kolay
bilgiye ulaþmak. Oturduðunuz zaman bilgisayarýnýzýn baþýna dünyanýn her yerinde
ne var-ne yok öðrenebiliyorsunuz. Dolayýsýyla bilgi eksikliðimizi, irfan eksikliðimizi
birey olarak belli çizgilerimiz, belli düzeylerimiz olabilir ama toplum olarak kendi
deðerlerimizi tanýma açýsýndan, kendi deðerlerimizin sadece edebiyatýný yapmaktan
öte onlarý gerçek anlamda birazcýk ortalama entelektüel yurttaþ düzeyinde o
deðerlerimizle ilgili bir fikrimizin olmasý lazým. Nasýl hepimizin dünyanýn filanca
takýmý hakkýnda ortalama bir teknik direktörden daha çok bilgimiz var. Yani hepimiz
bir maçýn ertesi günü o takýmýn teknik direktöründen daha iyi o takýmý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
359
konuþlandýrýyoruz. "Þu burada oynatýlýr mý, bu buraya konur mu?" diyoruz. Yada bir
otomobil markasý hakkýnda o otomobili üreten fabrikanýn mühendisleri kadar bir
bilgimiz varsa kendi deðerlerimizle ilgili de en azýndan o düzeyde ortalama
entelektüel bir dünya vatandaþý olabilme düzeyinde bilgimizin olmasý gerekiyor. Bir
de artýk rekabet çaðýndayýz. Ticari hayatta öyle, iktisadi hayatta öyle, sosyal
hayatta, akademik hayatta, her yerde korkunç bir rekabet var ve milletlerin de bir
rekabeti var. Yani milletlerin rekabeti sadece milli gelirlerinden ibaret deðil, sadece
nüfuslarýndan, askerlerinden ibaret deðil. En büyük rekabet entelektüel düzeydeki
rekabettir. Bu entelektüel düzeydeki rekabette güçlü olan ülkeler de her zaman diðer
alanlarda da güçlü olabilirler. Yani milli gelirin yüksek olduðu bir toplumun
entelektüel düzeyi de epeyce yüksektir. Durup dururken bunlar olmuyordur.
Dolayýsýyla o entelektüellik vasfýmýzý da bu (Mevlana) ve buna benzer
deðerlerimizle iliþkilerimizi biraz daha sýký, biraz daha ciddi, biraz daha hayati
düzeyde ele almamýz gerekir diye düþünüyorum.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Çok haklýsýnýz. Yine Hz.Mevlana'nýn ifadesiyle söyleyecek olursak "Yeni þeyler
söylemek lazým cancaðýzým madem"… Gökkubbenin altýnda benim çeyrek yüzyýlý
aþkýn meslek hayatýmda duyduðum bütün yeni sözleri en eski adamlar söylemiþti.
Bütün yeni sözler eski adamlarýn aðzýndan çýkmýþtý. Bizim sadece onlarý yeniden
bugünün formatýnda, bugünün insanýna söylesek bile o bizim için yeni þey. Biz,
Mevlana deðiliz. Yeni þeyler söylemek için çapýmýz yetmeyebilir. Ama Mevlana'nýn
söylediklerini dönüþtürüp bugüne yeniden söylesek Türkiye'deki insanlarýn
ortalama zekasý Avrupa'daki insanlarýn ortalama zekasýndan çok yüksek,
çalýþkanlýklarý oradakinden çok yüksek. Ama bunlarý yönlendirmek ve yoluna
koyabilmek konusunda bizim problemlerimiz var. Yani versiyonlar farklý. Bilgisayar
ayný programý üretiyor ama burada kullaným hatasý var. Yani kullanýcýlarýnda
yeteneksizlik yok. Fakat kullanýmý bilme konusunda yeteneksizlik var. Bilmeyince de
kullanma yeteneksizliðiymiþ gibi görünüyor. Buradaki gençler beni hiç þüphesiz
anlayacaklardýr. Çünkü ben onlarýn yüzlerine bakýnca bile Türkiye'nin geleceðinin ne
kadar parlak, ne kadar güzel, ne kadar iyi bir Türkiye olduðunu görebiliyorum.
Çünkü Avrupa'daki gençlerle kýyas ettiðimde onlarýn bütün o atýlým güçlerini, bütün
çabalarýný, gayretlerini en azýndan yol yürürken nasýl yürümeleri gerektiði
konusundaki gayretlerini biliyorum. Fakat onlarda bir tek þey eksik. Kendi
kimliklerine ait parametreler yerli yerine oturmadý. Bu parametreleri Mevlana'nýn
'Mesnevi'sini yahut 'Divan-ý Kebir'ini okuyarak deðil öbür taraftan yüzlerce adam
sayabilirsiniz. Bu adamlarýn hepsi zamaný üreterek gittiler. Bizim gibi zamaný tüketip
gitmediler. Ýstanbul'dayýz, Karacaahmet Mezarlýðýnda Ýstanbul nüfusunun 10 katý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
360
insan yatar. Hatýrlayanýmýz var mý, hangisi hangisiydi? Hep unutuldu gitti. Kimi
hatýrlýyoruz? Zamaný üretenleri. Onlar bizim için çalýþtýlar, bizim için bir þeyler
býraktýlar. Fatih'i hatýrlýyoruz, Mevlana'yý hatýrlýyoruz, Atatürk'ü hatýrlýyoruz, Fuzuli'yi
hatýrlýyoruz, sayabilirsiniz yüzlerce. Neden ürettiler? Biz onlarýn oluþturduðu
zeminde kendimize kimlik biçelim diye. Biz o kimliðe sahip olmadýðýmýz sürece ne
yaparsak yapalým ýstýraplarýmýzdan kurtulamayacaðýz ve kalbimiz çizik çizik hiç
durmadan acý çekeceðiz. Ben böyle söylerim ve belki de bundan baþka da bir þey
söylemem!
Celil GÜNGÖR
O zaman zamaný tüketmeyi býrakýp zamaný biraz da üretmek için sözümüzü
noktalayalým isterseniz.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Evet. Ýnþallah bu akþamý üretmiþ sayalým.
Celil GÜNGÖR
Sayalým peki. Bizi dinleyen herkese teþekkür ediyoruz.
Prof. Dr. Ýskender PALA
Efendim teþekkür ediyoruz. Saðolun varolun…
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
361
28.Gün
Panel
“Tv ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri”
Tayfun Talipoðlu-Abdurrahman ÞenAhmet Yenilmez-Mehmet Usta
Konser
Taþkýn Savaþ
Ýstanbul'da yükselen kubbeler göz yaþýmdý
Cehennemden kurtulan taþlar benim taþýmdý
Cellatlarýn önünde düþen baþlar baþýmdý
Eðriyi ve doðruyu gözeten mizan benim
Sunucu
Ramazan-ý Þerif'in psikolojik, sosyolojik, kültürel, dini, iktisadi boyutlarýný velhasýlý
kelam Ramazan-ý Þerif'le ilgili çok farklý yönlerden büyüklerimizin Ramazaný
deðerlendirdiklerini þahit olduk. Öte yandan sair zamanlarda da bizi ilgilendiren
konularý da deðerlendirme fýrsatýna sahip olduk deðerli misafirlerimiz. Bu akþam da
"Sinema" diyeceðiz "Televizyon" diyeceðiz.
TV izlemede yakýn zamana kadar 2. sýrada yerimizi almýþtýk. ABD en fazla TV
izleyen ülke olmuþtu. Derken "Bu böyle olmaz" dedik. "TV izlemede rekoru almamýz
gerekir" diye düþündük ve þu an en fazla TV izleyen ülkeyiz. Günde ortalama 5 saat
TV izlemeyle dünya birincisiyiz. Ýhya hareketini gerçekleþtiren programlarý izlemiþ
olsak "Haydi neyse" diyeceðimiz noktaya taþýyacaðýz meseleyi ama hiç de öyle
deðil. Hayatýmýzý anlamsýz noktaya alýp götüren programlar da var. Þimdi sahneye
davet edeceðim konuklar imhayý deðil ihyayý kendine baz almýþ ve bu istikamette
ülkemizin ihyasý, insanýmýzýn inþasý için üzerine düþen vazifeyi sahnede, tiyatroda,
mikrofonda yapmayý, kalemiyle gerçekleþtirmeyi kendisine prensip edinmiþ
büyüklerimiz. 'Yol Hikayesi'ni ve yollardakilerin hikayesini kendisinden dinliyoruz.
Bir nevi kendimizi O'ndan dinliyoruz, Tayfun Talipoðlu… Kendisini genelde evde TV
izlerken "Aman kalsýn ha!" dediðimiz programlarda, dizilerde görüyoruz, Mehmet
Usta… Birçok projede, birçok dizide yer almýþ bir isim ama biri var ki madalya
olarak yeter de artar bile zannediyorum. O da hemen Çanakkale dediðimizde
yapýlan en önemli çalýþma desek sanýyorum doðru bir ifade kullanmýþ oluruz.
TRT'de yayýnlanan bir dizi vardý 'Kýnalý Kuzular'. Ýþte o dizinin mimarý, Ahmet
Yenilmez… Gazeteci-Yazar, köþe yazýlarýnda sinemanýn toplum üzerindeki etkisi,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
364
psikolojik boyutunu inceleyen, kalemini bu iþe vakfetmiþ bir isim, ayný zamanda bu
akþamki panelin oturum baþkanlýðýný yapacak isim, Abdurrahman Þen…
Buyurunuz Sayýn Baþkaným.
Abdurrahman ÞEN
Mübarek Ramazanýn son günlerini idrak ederken her anýn kýymetli olduðunu çok iyi
biliyoruz. Böyle bir ortamdayken Baðcýlar Ýrfan Sofrasýna teþrif ettiðiniz için bizlerle
birlikte olduðunuz için hepinize teþekkür ediyor ve hoþgeldiniz diyorum. Konu
baþlýðýmýz "TV ve Sinemanýn Toplum Üzerindeki Etkileri". Sadece son 25 yýlda hiç
yoksa bu baþlýk altýnda 50 tane oturuma konuþmacý olarak katýldým. Ne söylenirse
söylensin belki TV de, sinema da kendi þartlarý içerisinde þartlarýnýn gereðini yerine
getiriyor. Burada sizlerin beðenileriyle izlediðiniz raiting diye tabir edilen (özellikle
TV'ler için) ölçü, sizlerin istekleriyle belki çeliþiyor gibi görünüyor ama bir tarafýyla
da "Aaa, sizin programý çok seviyoruz" diyorsunuz Tayfun (Talipoðlu) Bey'e veya o
tarz kaliteli programlara. Ancak raitinglerde onlar nedense görünmüyor. Ya siz
yalancýsýnýz ya raitingler yalancý. Bunu düzeltmek de aslýnda sizin elinizde. Burada
anlatýlacaklarla, konuþulacaklarla belki o noktada da bir anahtar çýkarsa bugünün
kârý da o olur. Efendim, hepimiz biliyoruz TV'lerimizde siyah-beyaz dönemden 70'li
yýllara kadar çekilmiþ Türk Sinemasý ürünlerini tekrar tekrar izliyoruz ve bunlarýn
içinde bazýlarý var ki bugün bile defalarca tekrar edilmesine raðmen yüksek bir
izlenme oranýna eriþebiliyor. Yeþilçam'dan o filmleri de yöneten kimi dostlarla,
aðabeylerimle konuþtuðumda "Bunun sýrrý nedir?" dediðimde bana söyledikleri bir
söz var: "Biz o zaman senaryoyu burada yazmýþ olduktan sonra Anadolu yollarýna
düþerdik. Orada Anadolu halkýnýn katýlýmýyla onlarýn içinde yaþayarak birlikte
çekerdik". Eski gazetelerimizin, çok da eski deðil 25 yýl önceki gazetelerimizin
halkýn sorunlarýyla çok daha yakýndan birebir ilgilendiðini biliyoruz. Bunun da sýrrý
eski gazeteciler, baþyazarlar da dahil, Erenköy tarafýnda oturabilir, Kadýköy
tarafýnda, Üsküdar tarafýnda oturabilir ama hepsi vapurla Sirkeci'ye geçer, Babýali
Yokuþundan birlikte selamlaþarak çýkar, vapurda, minibüste, otobüste, dolmuþta
yanýnda görmüþ olduðu insanlarla konuþa konuþa Caðaloðlu'na çýkar, öðlenleyin
Caðaloðlu'nun belli lokantalarýnda çorbalarýný içerler, akþamleyin de ayný
güzergahla evlerine halkýn içinde yaþayarak dönerlerdi. Bugün ise özel lojmanlarda,
þehir dýþýndaki özel çevrilmiþ alanlarda yaþýyorlar ve gazete binalarýna bazýlarý
helikopterle tepeden gelip iniyor. Etraflarýnda ancak gittikleri özel davetlerdeki
insanlarý görüyorlar ve onlarý halk zannediyorlar. Bunlarý ben çok fazla oturum
yöneticisi olarak açmak istemiyorum. Burada birbirinden deðerli bu iþin
uygulayýcýlarý karþýnýzda. Ben ancak yapýlanlara bakýp kendisi yapamadýðý için
eleþtiren, yazan konumundayým. Yapanlara sözü vermek istiyorum ve önce hemen
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
365
yanýmdan Tayfun (Talipoðlu) Bey'den baþlayýp Anadolu yollarýndan derledikleriyle,
gördükleriyle, ekrana yansýttýklarýyla, yansýtamadýklarýyla bize neler söyleyecek?
Tayfun Bey'i dinliyoruz. Buyurun.
Tayfun TALÝPOÐLU
Efendim öncelikle hepinize merhaba. Bir kere Baðcýlar Belediyesine bu anlamda
teþekkür etmek gerekiyor. Çünkü her Ramazanda bu tür etkinlikler içinde. Ramazan
Çadýrýnda sadece bu insanlar çalýp oynasýnlar, sadece zýplasýnlar deðil, bu ülkenin
kültürüne, eðitimine katkýda bulunacak, edebiyattan müziðe hep güzel örnekler
sunuyorlar. Onun için de bu çadýrlar dolup taþýyor. Yani hani birileri "Halk þunu
istiyor, halk bunu istiyor" diye kendi adýna konuþuyorlar ya bizim yüreðimizi 2.500
tane araca baðlamýþlar, 'raiting cihazý' diyorlar ya ve onlar gazetelerin renkli
sayfalarýnda bunlarý anlatýyorlar ya iþte ondan sonra onlarý yazanlar sadece orada
yanýlmýyorlar. Seçim sonuçlarýnda da yanýlýyorlar. Çünkü onlar kendi istediklerini,
gönülden istediklerini "Bu halk istiyor" diye düþünüyorlar ama Allahtan seçimler
var. Seçimlerde halk neyi istediðini söylüyor. Keþke radyo, TV, sinema konusunda
da halkýn bu tür bir seçimi yapma þansý olsaydý. Bu olmadýðý için orayý
yenileyemiyorsunuz. 100 yýldýr ayný adamlar ayný yerlerde "Halk bunu istiyor, halk
onu istiyor". Halk kim? Onlarýn halk dediðine, belirleyici kesimlerin yaþantýsýna
bakarsanýz, halktan olmadýklarýný anlarsýnýz dostlar. Bir insanýn kazancýyla orantýlýdýr
yaþama baktýðý yer. Eðer siz radyo ve TV'leri hatta sinemayý sadece rant kapýsý
olarak görürseniz ve "Efendim napalým? Biz yaparsak yapalým RTÜK yasaklasýn.
Bizim iþimiz bu. Bu bir eðlence aracýdýr. Çocuklarý düþünecek baþka kurumlar
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
366
vardýr" derseniz bugünkü Türkiye'ye ulaþýrsýnýz. Sevgili dostlar tam 13 yýldýr Türkiye
yollarýndayým. 1.464.000 km yol gittim. 'Yol Hikayesi'ne baþladýðým günkü Tayfun
Talipoðlu ile bugünkü Tayfun Talipoðlu arasýnda elbette çok büyük fark var. Çünkü
Anadolu, insaný olgunlaþtýrýr. Sokaða çýkar bakarsýnýz, selamlaþtýðýnýz her insandan
bir þeyler öðrenirsiniz. Ýnsanlara karþý peþin yargýlý olmamak gerektiðini, aslýnda
her insanýn temelde iyi olduðunu öðrenirsiniz. Bunlarý öðrenmek için Ýstanbul yeterli
deðil. Hele büyük kent hiç yeterli deðil. Geçende bir yazarýn bir sözü var, diyor ki
"Ben bu Türkleri anlamýyorum" diyor "Bir kapýdan geçerken hepsi birbirine yol
veriyorlar 'siz buyurun, siz buyurun' diye, arabaya bindiklerinde birbirlerinin üstüne
sürüyorlar". Çünkü bu kentin yapýsýnda böyle bir þey oluþtu. Sadece burasý deðil
büyük kentlerin tümünde oluþtu. Niye? Çünkü bir takým deðerleri kaybettik. Þimdi
benimki eskiye bir özlem deðil ama bizim çocukluðumuzda insani iliþkiler çok daha
güçlüydü. Bakýn iftar çadýrlarýnda _bu Ramazanda daha fazla üstelik_ söyleþilere
çýktým. Bana "Ne anlam ifade ediyor?" derseniz bunu ifade ediyor. Ýnsanlarýn
özlediði bir þeyi ifade ediyor. Komþusunu tanýyor, onun çocuðu bununla beraber
oluyor. Ýnsanlar birbirleriyle biraz etkileþim içine giriyorlar ve birbirlerini tanýyorlar.
Birbirlerini tanýmayan insanlar birbirlerinden nefret ederler. Þimdi eðer bir toplumda
insanlar okumuyorsa _ki bu bizim toplumumuz_ bunda kimse böbürlenmesin,
1968 yýlýnda gazetelerin tirajý 2,5milyon, bugün de 3milyon. Yani 500.000 artmýþ.
Ne kadar büyük, okunuyor falan deseniz de bu hikaye. Sadece o, patronlarýn elinde
bir silah olarak yaþadýðý için yada ideolojilerin elinde bir silah olarak yaþadýðý için
büyük gazete-küçük gazete, saðcý gazete-solcu gazete oluyor. Ben bu kavramlarý
çok da düþünmek istemiyorum. Çünkü artýk Türkiye'de kimsenin böyle bir lüksü
yok. biz doðrucu olmak zorundayýz. Saðcý yada solcu deðil doðrucu olmak
zorundayýz. Çünkü bu insanlara doðru söylemek zorundayýz. Çünkü bu insanlar
doðruyu görüyorlar. Siz ne anlatýrsanýz anlatýn. Artýk iletiþim araçlarý çok güçlü,
görüyorlar. Eðer görmeselerdi gecenin 01:30'unda yayýnlanan 'Yol Hikayesi - Bam
Teli' 13 senedir sürmezdi ve yolda karþýlaþtýðým her insan da bana bu sevgiyi
göstermez, "Sen bizim evimizin bir ferdisin" demezlerdi. Þimdi yanlýþlýk demek ki
þurada arkadaþlar. Demin Abdurrahman (Þen) Bey çok güzel bir þey söyledi
"Belirleyici olan sizsiniz" diye. Dedim ya belki bir seçim þansýnýz yok ama burada
bir seçim þansýnýz var; Seyretmeyerek. Çünkü bir yalan söyleniyor bu ülkede
yýllardýr. 12 Eylül öncesinde entelektüel olmak adýna Cumhuriyet Gazetesi cebe
konurdu ve köþesi 'Cum' diye yazardý ve Cumhuriyet Gazetesi 90 bin satýyordu
Uður Mumcu katledildiðinde. Cenazede 1,5 milyon adam vardý, 1.410.000 kiþi
yalan söylüyordu. Yani bu sadece Cumhuriyet deðil Zaman Gazetesi de olabilir.
Boyasýz gazete alsaydý o zaman insanlar, bugün bu þikayetçi olduðunuz gazeteler
ortaya çýkmazdý. O gazetelerin yöneticileri "Evet kardeþim, buraya mutlaka her gün
çýplak bir kadýn koymak zorundayýz. Halk bunu istiyor" demezdi. Her þeyin bir yeri
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
367
var. Onu görmek isteyen onu da görecek. Özgürlük var ama bu kadar ciddi haberin
içerisinde illa da onu köþeye sýkýþtýrmak bu iþi biraz gayriciddi kýlýyor. Bir tek bugün
galiba, o da tepki vardý "Bu kadar þehit varken bu gazetelere ne oluyor?" diye, ilk
defa birçoðunda bugün görmedim. Ve üstelik de çeþitli bahanelerle "Efendim halk
bunu istiyor". Biz TV'lerden 1980'den bu yana bu ülkenin çocuklarýna turþu suyu
veriyoruz. Þimdi de diyoruz ki "Anne sütü niye istemiyorlar?". Verdiðin bu. Ne
verirsen onu alýyorsun. Ben 'Bam Teli' için yola çýktýðýmda bundan yýllar önce
çocuklara sorardým "Ne olmak istiyorsun?" diye, iþte öðretmen, doktor, ne
gördüyse, jandarma, polis, imam falan derlerdi. Bingöl'ün Kiðý'sýnda bundan dört
sene önce sordum "Nasýl kaliteli yaþarsýnýz, ne olacaksýnýz?" diye kýz çocuðu bana
dedi ki "Þarkýcý olarak". Peki bundan yedi ay önce Karadeniz Ereðli'de ne ile
karþýlaþtým "Ne olacaksýn?" deyince, kýz çocuðu direkt "Dansöz olacaðým" dedi.
Þimdi ne dansözlerle bizim bir problemimiz var ne þarkýcýlarla. Bizim "sanatçý
anlamýnda" kimseyle bir problemimiz yok ama onlar da oraya kendiliðinden
çýkmýyor arkadaþlar. Yani Allah aþkýna þu TV'lere bir bakýn. Sabahýn 08:00'inde
magazin programý olan tek ülke biziz. Eskiden sabahýn köründe 'sabah çýtýrlarýkýtýrlarý' diye birileri oynuyorlardý. Þimdi sabahýn köründe daha çok oynamak adýna
magazin programlarý var. Ýþin daha kötüsü bu magazin programlarý yaþamýmýza o
kadar girdiler ki dini konular bile bu magazin programlarýnda tartýþýlýr oldu. Beyaz
Hoca ile Ýsmail Nacar 'Dobra Dobra' programýnda tartýþýyorsa bu ülkede artýk baþka
bir þey konuþmayalým arkadaþlar. Bir þeyin bir yeri var. Kim ne konuþacak? Kim ne
konuda ne biliyor? Bunlarý birimizin hesap etmesi lazým. Buna tepki gösterince
mesleki kýskançlýk haline geliyor. Baþka bir konuya geçeyim, vaktimiz kýsa. 'Yol
Hikayesi - Bam Teli'ne çýkarken dedik ki "Bu popüler kültürden bu vatandaþý
kurtarmamýz gerekiyor. En azýndan Anadolu kendi deðerlerine sahiptir. O
güzelliklerini yaþarlar" Ne oldu biliyor musunuz? 'Yol Hikayesi - Bam Teli' için 13
arkadaþýmýz çýktý. Bunlardan birkaç tanesini ayýrýyorum, STV'deki 'Ayna' programý
gibi, o çok güzel ben de seyrediyorum. Ama bir kýsmý Anadolu deyine "Deyzecim
nassýn" falan diye, bunu Anadolu zannetmeye baþladýlar. Bir dane ver dane.
Anadolu bu deðil. Anadolu öyle hale geldi ki bakýyorsunuz ki en muhafazakar
kesimleri "Hadi bi dakla at, hadi buradan halý verdik, zýpla, bilmem ne" içerisinde
görebiliyorsunuz. Bunlar deðildi. Biz Anadolu'yu bu iþten uzak tutalým derken orayý
da kaybeder noktaya geldik. Çünkü bundan 11 sene önce bana bir TV yöneticisi
"Ya seni 'prime-time'a alacaðýz ama araya birkaç karý-kýz atsan da böyle lay lay
yapsan" dediðinde "Ben gece 01:30'da yayýnlanayým. Beni 'prime-time'a almayýn"
demiþtim. Biz bu savaþta þu anda maðlup görünüyoruz. Ama ekranda maðlup
görünüyoruz. Ben sokaða çýktýðýmda galip olduðumuzu görüyorum arkadaþlar. O
sevgiyi görüyorum. Bu ülkenin hiçbir insanýna peþin yargýlý olmamanýn bu ülkenin
her insanýna eþit düzeyde yaklaþmanýn ve doðrucu olmanýn faydasýný görüyorum.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
368
Bu çok uzun soluklu bir iþtir. Buradaki tüm arkadaþlarýmýn da bir özelliði vardýr,
dikkat edin. Buradaki hiçbir arkadaþýmýz aþklarýyla gündeme gelmedi. Hep
ürettikleriyle geldiler. Buradaki hiçbir arkadaþýmýz "Ben bugün bunu yazdým. Yarýn
da yanlýþlýkla bunu söyledim… Hadi oradan buraya transfer oluruz" derdinde
olmayan adamlar. Haa, eðer bizi oralarda konuþturmuyorlarsa, o kapalý
stüdyolarda, vatandaþýn olmadýðý yerlerde, biz de buralarda konuþuruz. Onun için
bir kez daha teþekkür ediyorum. Her sene çaðýrýn, her sene geleceðiz dostlar.
Abdurrahman ÞEN
Tayfun Bey'e teþekkür ediyoruz. Son cümlesine bir cümle daha ben ekleyeyim. O
bahsettiðiniz kiþileri de böyle yerlere çaðýrdýðýnýz zaman zaten gelmeye korkuyorlar.
Mutlaka bir mazeretleri oluyor, gelemiyorlar.
Tayfun TALÝPOÐLU
Peki yani özür dilerim. Halkýn karþýsýna çýkmak kolay iþ deðildir arkadaþlar. Adam
çýkar sorar. Özür dilerim, bir þeyi anlatacaðým. Bakýn korumalarla gezen gazeteciler
var. Ben hep onlar için "Bunlarý kimse vurmayacak. Kahýrlarýndan ölecekler"
diyorum. Çünkü patrona hava için böyledir o "Ben çok tehlikeli iþler yapýyorum
bakýn" filan diye. Bizim halkýmýzýn iyi bir tarafý var. Artýk yüzüne vuruyor insanlarýn.
Benim Antalya'da baþýma gelen geçen yýl anlattýðým bir hikaye var. Taksici aynadan
baktý bana böyle dedi ki "Abi sen Talip Tayfunoðlu'na çok benziyorsun" "Zaten
O'yum" dedim inanmadý. Hafif tebessüm etti dedi ki "Ýnsan insana benzer abi".
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
369
Biraz daha gittik, dedi ki "Abi bi cezaevi haberi yapmýþtý. Hanýmla oturduk izledik,
çok güzeldi. Kimlik göstermeyi de kendime yediremiyorum. "Zaten O'yum
kardeþim" dedim. Sadece gülümsedi. Ýnerken dedi ki "Olsun be abi. Hiç olmazsa
iyi bir adama benziyorsun". Ya tersini deseydi, düþünsenize. Onun için yürek ister
o çýkmak.
Abdurrahman ÞEN
Evet. Efendim TV'nin etkisi denilince aslýnda çok belirleyici olan buradaki belli bir
yaþ grubunun da çok iyi bildiði bir 'Dallas' dizisi vardý. Topluma böyle baktýðýmýz
zaman bazý sosyologlarýn Türkiye'yi, Dallas'tan önceki Türkiye - Dallas'tan sonraki
Türkiye diye ayýrdýðýný unutmayalým. Bir diðeri de Tayfun Bey þimdi hatýrlattý ya
"Sabah saat 08:00'de magazin programlarýmýz baþlýyor" diye. Maalesef komþu
ülkelerimizde, afedersiniz "Senin anneni Türk TV'lerinde görmüþler" ifadesi son
yýllarda en aðýr küfür olarak kullanýlýr hale gelmiþ. Bu da TV'lerimizi yöneten ve
Tayfun Bey'in de ifade ettiði gibi "Halkýmýz bunu istiyor" diyerek halkýmýzý da kendi
kötü emellerine aracý kýlanlarýn bir kere daha kulaklarýna küpe olsun.
Yaptýklarýyla, sergiledikleriyle sizin ekran gördüðünüzden de önce o konuda tozlu
yollarda, tozlu sahnelerde çokça çile çekmiþ deðerli bir tiyatro emekçisi, sinema
emekçisi, düþüncesiyle beraber bu iþin içerisinde varolan Ahmet Yenilmez
kardeþime sözü veriyorum.
Ahmet YENÝLMEZ
Her þeyden önce tabi ki benimle burada olduðu için söylemiyorum, ayný
platformda böyle önemli bir konuda beraber söz söyleme þerefini bahþettikleri için
Sayýn Tayfun Talipoðlu'na çok teþekkür ediyorum. Benim meslek hayatýmda
'aðabey' konumunda olan Sayýn Abdurrahman Þen Bey, yine çok iþlerde beraber
olduðum Mehmet Usta kardeþime de teþekkür ediyor, sizlere saygý ve sevgilerimi
sunuyorum. Yaklaþmakta olan Ramazan Bayramýnýn hayýrlara vesile olmasýný
diliyorum. Kan, gözyaþýnýn olmadýðý, dünyada binlerle ifade edilen topluluklarýn bile
baðýmsýz olup da hala asýrlardýr medeniyet kurmuþ, örnek olmuþ milletlerin esaret
altýnda inlediði bayramlarýn bitmesini diliyorum. Þairin dediði gibi "Ya bayramlar
bayram olur kurtulur / Yada takvimler cayýr cayýr yýrtýlýr" demiþ Abdurrahim
Karakoç. Onun için çok hassas bir konu. Þöyle biraz söylediklerimize kulak
kabartýrsanýz içinizin 'cýz'ladýðýný hissedeceksiniz. "Caným, Ahmet Bey ne yani
sinema-TV'den bahsedeceksiniz. Niye içimiz 'cýz' ediyor?" Ýçiniz þunun için 'cýz'
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
370
ediyor:
Bakýn, insan yaratýlmýþlarýn en þereflisi. Allah-u Teâlâ'nýn "Yeryüzündeki tayin
ettiðim halifem" dediði ve üstüne üstlük bir insan olan Peygamber Efendimiz(s.a.v.)
"Sen olmasaydýn kainatý yaratmazdým" diye bir nevi kainatýn, yüzü suyu hürmetine
yaratýldýðý bir varlýktýr. Bu varlýðýn dünya denilen, kainat denilen bu ortama geliþinin
mutlaka bir sebebi vardýr dostlar. Bilim de ispat etmiþtir ki 'hiçbir þey yoktan var
olamaz vardan da yok olamaz'. Bu da bize gösteriyor ki kainata yaratýlmýþ
gözünden de baksan veya Darvinizm açýsýndan da baksan ortada bir realite var.
Bunun mutlaka yaþamýþ olduðu hayat içerisinde ifa etmesi gereken bir fonksiyonu
olmalý ki bu yaratýlmýþlarýn içerisinden de insan ayýrt edilebilsin, farklý bir konuma
konulabilsin. Onun için ben fert olarak ve yetiþtirdiðim öðrencilerime de hep þunu
söyledim "Dünyaya nasýl bakarsanýz dünyayý öyle görürsünüz". Þu çadýra karný
acýkan bir insan olarak bakarsanýz içinde verilecek yemekten ibaret görürsünüz. Bu
çadýra "Ýçinde konuþacak Tayfun Talipoðlu yýllardýr ekranda bir þeyler anlatýyor.
Acaba bir þeyler alabilir miyim?" gözüyle bakarsan farklý görürsün. Akþam yatacak
yeri olmayan bir insan gözüyle bakarsan farklý görürsün. Ýstanbul'a eðlence gözüyle
bakarsan Beyoðlu'nun arka sokaklarý v.s. birkaç semtten ibaret görürsün. Ticaret
gözüyle bakarsan Tahtakale'den, Laleli'den ibaret görürsün. Rahmani gözle
bakarsan Eyüp Sultan, Sultanahmet v.s.'den ibaret görürsün. Hayat da böyle.
'Nereden geliyoruz, nereye gidiyoruz ve ne için çabalýyoruz' un sorusunu kafanýzda
þekillendirdiyseniz problemin yarýsýný halletmiþ olursunuz.
Bizim, hasbelkader Anadolu insanýnýn, burada mensubiyetlerini bir kenara
býrakarak adýna ortak paydada 'Anadolu insaný' dediðim bu insanlarýn farklý
hasletleri vardýr, dünyaya farklý bakarlar. Bizden öncekiler de öyle olmuþ.
Yaþadýðýmýz dün, önceki gün 15'e varan þehitlerimiz bugünün mahsulü deðil.
Truvalýlar da ayný þeyi yaþamýþlar. Bizden öncekiler de ayný þeyi yaþamýþlar. Çünkü
Anadolu kýtasý üzerinde yaþamanýn bir bedeli var. Ýlk kardeþ kaný bu topraklar
üzerine düþmüþ. Para bu topraklarýn üzerinde icat edilmiþ. Dünyanýn en modern
tiyatro salonlarý bu topraklarýn üzerinde inþa edilmiþ. Týbbýn babasý bu topraklarýn
üzerinde doðmuþ. Doðru mu? O halde bu topraklarýn bir hikmeti var ve bu topraklar
üzerinde yaþayan insanlarýn da bir mecburiyeti var. ben hep þunu söylerim "Yakýn
bir zamanda bir deprem yaþadýk. Allah bir daha yaþatmaz inþallah. Binlerce
insanýmýzý modern çaðýn, 20.yüzyýlýn ilmiyle inþa edilen binalarýn içerisinde kurban
olarak verdik ama hemen yaný baþýna baktýðýmýzda yüzlerce yýl önce yapýlan
çeþmelerin, binalarýn ayakta durduðunu gördük. Neydi peki bu? Bu iþte, dünyaya
farklý bakmanýn neticesiydi. O binayý sadece kazanacaðýn paradan ibaret olarak
hayata öyle bakan mimarýn yaptýðý bina mezar oldu ama "Ben tarihe öyle bir bina
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
371
yapayým ki, taþa öyle bir ruh vereyim ki" deyip binayý yapan o mimarýn yaptýðý ise
o depremde insanlarýmýzýn birer birer sýðýnma yeri oldu. Onun için TV, sinema,
tiyatro kýsaca ana baþlýk olarak edebiyat 'anneler, babalar' ekmek gibi, su gibi, hava
gibi olmazsa olmaz. Çocuklarýnýzýn ihtiyacýdýr vesselam. Nereden görüyorsun?
Þimdi bir bayram yaþayacaðýz. Özellikle yaþý 60 üzerinde olan annelere, babalara
sesleniyorum. Her birinizin artýk gözü kapýda deðil. Geçti o devir. "Acaba oðlum
torunumu alýr da Bayram Namazýna beraber gider miyiz?" devri geçti. Nerede?
Oðlunuzun size piyasadan, tedavülden kalkan verdiði cep telefonunda gözünüz
olacak. "Acaba bir mesaj çeker mi?" diye. Çünkü o çocuk günler öncesinden
falanca tur þirketinden falanca tatil beldesine tatilini ayarlamýþ, yolda verdiði ilk
molada da sana bir mesaj çekerek bayramýný kutlar olacak. Bir belediyenin daveti
üzerine buradayýz.
Bunun gidiþatý þu, iddia ediyorum 5-6 yýl sonra yerel yönetimlerin en çok en çok
geliþme gösteren kurumu 'mezarlýk iþleri' olacaktýr. Niye böyle diyorsun? Batýda
böyle olmuþ.Batý filmlerinde de dikkat ederseniz cenazeleri özel görevlilerin
kaldýrdýðýný görürsünüz ve gidiþat eðer böyle devam ederse sýla-i rahim denilen,
arife günleri mezar ziyareti denilen olaylarýn artýk tedavülden kalktýðý gerçeðiyle
karþý karþýya kalacaðýz. Sadece kendi boyutumuzdan bakalým. Unutmayýn ki çok
lüks sokaklarda çocuklarýnýzý gezdirebilirsiniz, çok lüks sofralarda yemek
yedirebilirsiniz, çok güzel elbiseler içerisinde çocuklarýnýzý gezdirebilirsiniz, cebine
bol paralar koyabilirsiniz ama unutmayýn, o çocuk bir masaya oturur, tek bir karta
sizin yýllarýnýzý verdiðiniz emeðinizi 1 dakikada heba edebilir, eðer o bilinci ona
vermezseniz. Ama çok kötü sokaklarda da gezdirip cebine para koyamasanýz da
ona öyle bir þuur verirsiniz ki cebinde parasý olmaz ama yarýn peþinizden "Ahmet
Efendinin oðlu da amma karakterli bir çocuk baksana. Nasýl yetiþtirmiþ babasý"
dedirtebilirsiniz. Problem bu. Bugün çok kolaydý, tek ekran vardý, orada olmak
yetiyordu.
Artýk yüzlerce ekran var, orada olmak yetmiyor, orada tercih edilen olmak
zorundasýnýz. Lafý fazla uzatmak istemiyorum. Tabi ki dostlarýn söyleyeceði daha
çok önemli sözler var. bir alet býrakýyorsunuz evde. Sabah saat 08:00'de
çýktýðýnýzda en erken eve döneniniz saat 19:00 - 19:30'da döner. Gelir, üstünü
baþýný çýkarýr, duþunu alýr, sofraya oturur. Zaten yorgunlukla akþam yemeðini yer
yemez daha çayý içmeden uyuklar. Yani günün 24 saatinde ev ferdiyle beraber
olduðunuz süre 1-2 saati geçemez. O halde evden çýkarken bir alet býrakýyorsunuz
çocuðunuzun eline. Siz didiniyorsunuz, çýrpýnýyorsunuz, canýnýzý feda ediyorsunuz,
ayakkabý almýyorsunuz, vitrinlerin önünden geçerken "Ya olsun, çocuðuma alayým"
diyorsunuz, çocuðunuzun bu ihtiyaçlarýný düþünüyorsunuz ama þunu
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
372
düþünmüyorsunuz "Ya o çocuk acaba ben evden çýktýktan sonra hangi kanallarda
neleri seyretti ve o çocuðun beynine neler þýrýngalandý?" Benim bir projeme
baþlamamýn nedeni þu: Bir gün çekimden geç dönmüþtüm. Evi rahatsýz etmeyeyim
dedim, çekyatta yatýyorum. Bir gürültüdür baþladý. Ufak oðlum, elinde bir odun
parçasý baðýra baðýra salonda koþuyor "Yaþasýn kainatýn hakimi He-Man!"
Bitmiþsiniz. Onun için sinema, TV bu kadar önemli. Tayfun (Talipoðlu) Bey'in
programýný turnede bile beklerim. Niye seyrediyoruz onu? Köyümüzü, kopup
geldiðimiz diyarý anlatýyor bize. Bize bizi anlatýyor. Bir þeyleri yani orada çocuða
soruyu sorarken Tayfun Bey'in içinde bir sýkýntý var görüyorum, bir derdi var ki bana
göre derdi olmayan bir insan sanatçý olamaz, üretken olamaz. O derdin peþine
takýlmýþ kaç yýldýr gidiyor ve o öyle bir derttir ki yaklaþtýðýnýzý sanýrsýnýz o sizden
kaçar kurnaz bir tilki gibi ve bir bakarsýnýz ömrünüz o derdi yakalayamadan
bitivermiþ. Arkadaþlar, onun için TV'leri önemseyin, programlarý önemseyin.
Sevdiðiniz bir program yayýndan kaldýrýlmýþsa lütfedin çocuðunuza deyin ki "Oðlum
ben bu bilgisayarý sana dört ay çalýþarak aldým. Býrak þu oyunu da þu kanala bir
mail çek bakayým. Niye bu bizim Tayfun'un programý gecenin saat 02:00'sinde
oynatýlýyor?" Bu mesajlar arttýkça arkadaþýmýzýn eli kuvvetlenecektir. Çünkü orasý
da bir ticari kuruluþtur. Her ne kadar bizimle ortak paydada buluþmasalar bile
mutlaka orada seyredilen bir programý koymalý ki geliri de o nebze olacak. 'Kýnalý
Kuzular'dan bahsettik. Türk televizyon tarihinde ilk kez Türkler tarafýndan bir
Çanakkale dizisi çekildi. Ýlk kez ve devlet kanalýnda çekildi ve ilk kez TRT bir
dramada, bir dizide AB grubunda, seçkin grupta 3. oldu. Ama biz devamýný
saðlamak için akla karayý seçiyoruz. Oysa hepinizin aðlayarak seyrettiðine emin
olduðum bu tür programlara 100-150 tane mail, telefon, mektup gitseydi bizim
orada ellerimiz daha da güçlenecekti. Hülasa, konuyu gözümüzde fazla
büyütmeyelim. Ýþte birbirimizle irtibatý koparmayalým, mesele bu. O insan o
programý yaptý, sen de onu takip et. Baþka bir þey yapma. Mutlaka biz bir yerde
istediklerimizin þeklinde o ekranlarý þekillendiririz. Yeter ki baþkalarýnýn yaptýðý gibi
tepkinizi ortaya koyun. Ecdat ne demiþ "Marifet iltifata tabidir". Ýltifat edeceksiniz.
Sevmediðinizi de yine mesaj çekeceksiniz "Oðlum" diyeceksin "Dur hele. Madam
sen mail çekmiyorsun" Hemen telefonun baþýna geçeceksin "Ben Baðcýlar'dan
arýyorum. Evladým, böyle bir program yaptýnýz. Protesto ediyorum. Bir daha
kanalýnýzý seyretmeyeceðim" Emin olun sonuç alacaksýnýz diyorum ve teþekkür
ediyorum.
Tayfun TALÝPOÐLU
Baþkaným siz söze baþlamadan bir ekleme yapabilir miyim? Þimdi bakýn, 'Kýnalý
Kuzular'ý seyretseniz bile insanlar tartýþmaktan kaçýnýr oldu. Niye? Çünkü orada bir
gerçek var. çünkü onlarý çocuklar seyretseydi bugün 15 þehit geldiðinde toplumsal
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
373
bir hareket baþlayabilirdi. Oysa birileri bunu çok istemiyorlar. Biz de zaten bunu
böyle görmezlikten gelerek yaþama eðilimini seçtik. 'Biz görmezsek orada bir þey
olmaz' hikayesi. Ama arkadaþlar, görsek de görmesek de bir þey oluyor. Onun için
o çok önemli þeydi 'Kýnalý Kuzular'. Gerçekten iyi bir filmdi ve devamýnda da ne
güçlükler çektiðini biliyorum. Çünkü bu memlekette sizler 'Kýnalý Kuzular'ý 'Binbir
Gece'de Þehrazat'ýn kaç para ettiðinden daha çok konuþmadýnýz. Çünkü Türkiye
bunu konuþtu. Oradaki bir anekdotu konuþacaðýna "300 bin mi, 500 bin mi? Sen
olsan olur muydun?" 'Sen olsan olurdun, olmazdýn' üstüne Türkiye dört hafta
tartýþtý arkadaþlar ya. Bu kadar sorunu varken. Düþünün iþte.
Abdurrahman ÞEN
Evet. Aslýnda konu öyle bir konu ki burada sahuru da ederiz, yarýnki iftarý da
beraber ederiz, Bayram Namazýný da burada beraber kýlabiliriz. Çünkü buradaki
insanlarýn yüreði bu konularda deneye deneye yanýk. Birçok esnafýmýz _yenilerde
pek kalmadý ama eskilerde mutlaka vardý_ 'Müþteri velinimetimizdir' diye bir tabela
asardý. Bugün TV'lerde, gazetelerde izleyenlerini, okurlarýný büyük oranda müþteri
gibi görüyorlar (Yoðurt yanýnda verilen bir promosyon oldu büyük gazeteler bile).
Ama bu müþterilerine velinimet gibi davranmýyorlar. Bu TV'lerin önemli bir
bölümünün isimleri bile Ýngilizce, Fransýzca veya Ýtalyanca. Yaptýklarý programlarýn
birçoðunun isimleri bile yabancý. Ama Tayfun Bey'in programýnýn adý 'Bam Teli'.
Bizim yüreðimizi asýrlardan beri en sýzlatan tel. Aslýnda bu noktada baþka söze
gerek yok zannediyorum ve hemen sözü yine bu konuda içimizde yola en son
çýkanlardan da olsa genç kardeþim Mehmet Usta'ya veriyorum. Buyurun.
Tayfun TALÝPOÐLU
Yaþ ortalamasýný düþürdü iyi oldu!
Mehmet USTA
Teþekkür ediyorum. Þimdi aslýnda ben gerçekten büyük bir onuru da taþýyorum.
Çünkü gerçekten böyle bir oturumda hocalarýmla birlikte bana da söz düþmesi hem
mahcup oluyorum hem gerçekten utanýyorum. Yani benim burada söyleyecek çok
fazla bir sözüm yok aslýnda. Çünkü Sayýn Tayfun Bey de Ahmet Bey de
Abdurrahman Bey de öyle güzel yerlerden, öyle güzel noktalardan bahsettiler ki
ben sadece bundan sonraki hayatýmda sizler gibi nelere daha çok dikkat etmem
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
374
gerektiðini burada öðreniyorum. Hem bir yerin içinde konuþmacý olarak varým ama
ayný zamanda bir talebe edasýyla buradan kendime dersler çýkarmaya çalýþýyorum.
Gerçekten büyük bir sýkýntý var þu anda. Yani bu TV'de yahut sinemada bize verilen
þeylerin yahut bizim talep ettiklerimizin hangileri daha öncül? Yahut bize gerçekten
TV'ler sadece bir müþteri gözüyle mi bakýyorlar? Bizim istediklerimizi ve
beklentilerimizi bize bir nebze bir yerlerden veriyorlar mý? Bu arz-talep dengesini
aslýnda raitingler mi oluþturuyor? Bizzat sizler mi, bizler mi oluþturuyoruz? Bunlar
da gerçekten üzerinde çok fazla konuþulacak konular ama ben þöyle bir þey
söyleyeceðim. Ben sanat dünyasýndaki genç yaþýma raðmen, daha yolun henüz
çok baþýndayým ama önemli projelerde hasbelkader deðiþik vesilelerle bulundum.
Bunlardan bir tanesi, sizin de hala hatýrladýðýnýza eminim, 'Ekmek Teknesi' idi. Yine
sevgili Ahmet (Yenilmez) Aðabeyle beraber oynadýðýmýz bir diziydi. Ýnanýn üç sene
geçti üstünden ancak hala ben dýþarýda gezerken, bir yerlerde oturduðumda yahut
birileriyle konuþtuðumda 'Ekmek Teknesi'nin konusu açýlýyor, mevzubahis oluyor
yani. Çünkü orada insanlar bir þey buldular. Mahallelerini buldular, kendi
hayatlarýndan, atalarýndan, babalarýndan, komþularýndan, aðabeylerinden hikayeler
buldular, kendi hayatlarýna dair bir þeyler buldular ve o sýcaklýkla bunu üç sene
seyrettiler. Akabinde de üstünden 3-4 sene geçti ve hala konuþuluyor "Ne kadar
baþarýlý bir proje" diye. Çünkü orada sizler vardýnýz.
Gerçekten bizler vardýk. Ben þu anda 34 yaþýndayým ve bunu hep Ýstanbul'da
geçirdim. Mahalle havasýný, o mahallede yaþanýlanlarý bir parça yaþadým çocukken
ve ben o mahalle bakkalýný, mahalle berberini bir parça biliyordum ama biraz önce
Tayfun Bey'in söylediði bazý þeyler var. Ben böyle dinlemek zorunda kaldým.
Neden? Gerçekten biz bunlarý býrakýn çoluðumuzu çocuðumuzu kendimiz
hatýrlamayacaðýz. Yani ben belki de son þanslý kiþilerdendim. Ben Ýstiklal Savaþý
Gazisi dedemi gördüm. Yani bu çok büyük bir onur benim için ve çok büyük bir
þans. Çünkü O, baþka bir ruhun ve baþka bir iklimin insanýydý ve o jenerasyonun
tamamý öyleydi. Ve ben onu yaþadým. O'ndan bana çok þey geçti. Ben Ýstanbul'da
muhtelif semtlerde oturdum. Aksaray'da, Karagümrük'te oturdum, mahalleyi
yaþadým. Bu da benim için çok önemli bir þeydi. Çok güzel projelerin içinde yine
çok sevdim aðabeylerimle birlikte olma þansýný yakaladým. O hocalarýmla birlikte
bir þeyler yapma þansýný yakaladým. Ben kendimi þanslý addediyorum. Ama
toparlamak için þöyle bir þey söyleyeceðim.
Ben kendimi sizlerden dýþarýda görmedim. Bunlar benim þansýmdý ama umarým
benim yeðenlerimin, kardeþlerimin, arkadaþlarýmýn, belki ileride çocuklarýmýn
yakalamasý gereken, hatýrlamasý ve unutmamasý gereken bazý þeyler var. Onlar
bizim kendi milli deðerlerimiz. Biraz önce 'Kýnalý Kuzular'dan bahsettik. Gerçekten
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
375
Tayfun Bey çok önemli bir þey söyledi. 15 þehit verildiðinde infial olurdu ama biz
baþka yerlerdeyiz. Yani bir enformatik cehalet yaþýyoruz. Ciddi bir bilgi
bombardýmanýnýn altýnda hiçbir þey öðrenmeden devam ediyoruz ve bunu bize
sanki bizim isteðimizmiþ gibi sunuyorlar. Enteresan olan bu. Ahmet Bey
"Tepkilerinizi verin" derken yanlýþ bir þey söylemedi emin olun. Bir kiþinin bir tepkisi
bile çok önemli. Dýþarýda biri beni çevirse dese ki "Sen ne yapmaya çalýþýyorsun
arkadaþ? Biz sana imkan veriyoruz. Sen o TV'desin. 70 milyon insan seni
seyrediyor. Sen ne yapýyorsun ya?" Yani bunu bana sorduðu zaman benim
utanmak gibi bir duygum kalmamýþsa bu benim sanatçý kimliðimle ilgili en büyük
ayýbýmdýr zaten. Dolayýsýyla sanatçýlar, TV, medya, basýn kuruluþlarý, þurada olan
herkes sizi önemsemek zorunda. Çünkü siz var ediyorsunuz. Onlarýn burada
olmasýný siz var ediyorsunuz. Biraz önce Tayfun Bey bir þey söyledi. Siyaset benim
mevzu alaným deðil. Fakat dedi ki "Bir sürü þeyler anlatýldý anlatýldý ne oldu?
Bambaþka sonuçlar çýktý. Ülkede bambaþka þeyler oldu" Kimi insanlarýn
beklentilerinin tamamen dýþýnda þeyler oluyor. Kimi insanlarýn da beklentileri oluyor.
Dolayýsýyla söz aslýnda sizin sözleriniz. Yani bizim ekranlarda size sunduðumuz
þeyleri beðeniyorsanýz da bunun tepkisini göstermek, beðenmiyorsanýz da bunun
tepkisini göstermek. Yani siz bizi eleþtireceksiniz ki ben naçizane bir oyuncu olarak
"Arkadaþ, sen bu yaptýðýn iþte gerçekten bize dair bir þeyler söyle artýk" yahut da
"Bak ben o karakterde olsaydým, eðer elimde bir imkaným varsa oturur senaristle
konuþurdum 'Gelin biz bunu böyle yapmayalým da þuna þöyle bir þeyler katabilir
miyiz acaba?' diye en azýndan söylerdim" deyin. Sizin tepkileriniz gerçekten bizim
hayatýmýzý belirleyen þeyler aslýnda ve bir kiþi olmak, on kiþi olmak bir þey ifade
etmez deðil. Bir kiþi çok önemli. Çünkü her biriniz bir kiþi olarak o bilinçle hareket
ettiðiniz zaman aslýnda milyonlar oluyoruz. Ben çok daha fazla vakti ve sözü
uzatmak istemiyorum. Bu akþam burada olmaktan geçekten çok mutluyum. Sizin
de þimdiden Ramazan Bayramýnýzý tebrik ediyorum ve hayýrlý akþamlar diliyorum.
Teþekkür ediyorum.
Abdurrahman ÞEN
Mehmet Usta kardeþimize biz de teþekkür ediyoruz. Efendim, bize ayrýlan sürenin
maalesef son birkaç dakikasýna girdik gibi. Ben burada Tayfun Bey'e tekrar bir soru
yöneltmek istiyorum hem de kendi kullandýðý bir cümleden sonra kafama takýldý.
Farklý biçimde düþünüyordum ama söylediðiyle daha bir anlam kazandý. Tayfun
Bey 13 yýldýr yollarda olduðunu söyledi ve "Ýlk günkü Tayfun deðilim" dedi. Peki 13
yýl önce ilk gittiðiniz Anadolu insaný ile bugünkü arasýnda ne gibi farklar var? Gerçi
Zonguldak'tan dansöz olmak isteyen kýz çocuðu ile ilgili bir acý haber de verdiniz
ama bunu biraz daha açmak zannediyorum oturumun konusuyla da birebir
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
376
örtüþecek en canlý örnek olacak.
Tayfun TALÝPOÐLU
Teþekkür ederim. Þimdi efendim þu var. Elbette ki beni çok deðiþtirdi Anadolu. Bir
kere peþin yargýlý olmamayý öðrendim ve üniversitelerde de çocuklara konuþurken
bunu söylüyorum "Merhaba dediðiniz adama, Selamünaleyküm dediðiniz adama,
insana 'Bu ne düþünüyordur? Bu kent bunu düþünür. Bu ilçe bunu düþünüyordur'
filan gibi yaklaþmayýn" Eðer peþin yargýsýz yaklaþýrsanýz Anadolu'dan hep güzellik
görürsünüz. Ben hiç kötülük görmedim. Ben onun için dedim ki "Keþke 'mahalle
baskýsý' lafýný bana sorsalardý" Türkiye'yi en iyi tanýyan benim. Neyin ne kadar
baskýsý olacaðýný ben bilirim. Onu buradan, Ýstiklal Caddesi'nin dýþýna çýkmamýþ
adamdan öðrenemezsiniz. Üzüldüðüm þeyler olmadý mý Anadolu insanýnýn
deðiþiminden? Fazlasýyla oldu. Ýþte zaten çabamýz o. Bir gün, geçtiðimiz yerel
seçimlerde Bingöl Karlýova'da aþaðýya indim kahveye. Kürsülerde oturmuþlar. Bir
sürü adamýn ellerinde cep telefonu var. Güzel, teknoloji falan hoþ, ekran da þöyle
kocaman bir ekran. Benim evimde filan yok öyle bir þey. Bingöl Karlýova dediðim
yer, dikkatinizi çekiyorum. Tülin'le Caner var ekranda o tarihte. Vatandaþýn biri beni
tanýdý dedi ki "Yav Talip Abi hoþgeldin". "Hoþbulduk" dedim. "Yav abi bizim köyde
avratlar halen eþekle su taþýyor. Bir haber yapsan". Dedim "Sen ne yapýyorsun
burada?" "Yav Tülin'le Caner'e mesaj çekiyom.
Evlensin bunlar"… Karýn eþekle su çekecek, sen orada Tülin'le Caner'e mesaj
çekeceksin ama kendine dair bir mesaj çekmeyeceksin. Pop-Star, Top-Star olacak,
kýzýn biri "Hadi parmaklarýnýzý çalýþtýrýn" diyecek, parmaklarýnýzý bilmem kim için
çalýþtýracaksýnýz ama 'eðitime katký' diye telefonda bir þey yaptýðýmýzda o kadar
parmaklarýn çalýþmadýðýný göreceksiniz. Sonra da oturup hep beraber þikayetçi
olacaksýnýz. Ýþte benim üzüldüðüm nokta bu. Ben kendi adýma pozitif yönde
deðiþirken karþýmýzdaki cephe o kadar güçlü o kadar güçlü ki arkadaþlar. Çünkü
orada daha rahat þeyler var, orada düþünce yok. Demin Abdurrahman Bey güzel
bir þey söyledi 'Dallas' diye. Ben söyleþilerimde hep anlatýrým. Ben 'Dallas'ý
seyrederken zannederdim ki bütün Amerika sabahtan akþama seviþip viski içiyor.
Sonra hasbelkader New York'a yolum düþtü. Alakasý yok. adamlar iþlerinde
güçlerindeler ve çocuklarýyla o kadar güzel ilgileniyorlar ki Cumartesi-Pazar
beraberler, okullarýna gidiyorlar, bizim gibi sponsor anne-baba deðiller,
kopmamýþlar filan bir sürü þey yaþýyorlar. Ama o film. Peki bizi niye bu kadar
etkiliyor? Çünkü biz okumuyoruz. Okumayan toplumlar gördüklerinden hemen
etkilenirler. Ýþte 'He-Man' diye sokaða çýkar, 'Kurtlar Vadisi' diye o onu öldürür.
Çünkü kimliksiz toplumlarda kimlik önemlidir. Bize öðretirlerdi, derlerdi ki "Önce
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
377
açlýk gelir insanda sonra kimlik" Þimdi Türkiye'de önce kimlik. Kimliðin yolu ne?
Televizyon. Ýniyorsun Anadolu'ya, o az önce isim vermeden eleþtirdiðim
arkadaþlarýmýzýn programýnda "Abi napayým iþte ben jilet yiyom, ben bardak
yiyom!" "Yeme kardeþim, manyak mýsýn?" demek zorunda kalýyorum. Ayný þeyleri
insanlardan, özellikle kadýnlardan rica ediyorum. Lütfen sabahlarý bu kadýn
programlarýnda aile sýrlarýnýzý bu kadar deþifre etmeyin gözünüzü seveyim. Bir
yanlýþlýk var. Aile sýrlarý, yataklar, yorganlar her þey dökülüyor. Dinleyen adamlara
bakýyorsunuz, konuþturan adamlara bakýyorsunuz bir felaket. Son sözüm þu,
çocuklarýnýzý bizim gibi insanlar olduðunda yanlarýna gönderdiðinizde "Sizi rahatsýz
ediyor" filan diyorlar ya etmiyor arkadaþlar. Lütfen gönderin ki o çocuklar eðer
hanýmsa televizyoncu, teyzesinden, yengesinden, halasýndan farklý olmadýðýný;
erkekse, babasýndan, dayýsýndan farklý olmadýðýný görsün. Özellikle kýz çocuklarýna,
onlara da bizim sýradan insanlar olduðumuzu, ürettiklerimizle anýlmamýz gerektiðini
anlatýn. Benim bir kuþak öncem kahveci. Ben 'Kahveci Yusuf'un torunuyum.
Hasbelkader buradayým. Bu bana bir özellik vermiyor. Ben öðrendiklerimle o
özelliði kazanýyorum. Özellikle kýz çocuklarýna anlatýn. Çünkü beni üzen hep o. Bir
tane sanatçý geldiðinde "Yeee!" diye yýrtýnan çocuklardan nefret ediyorum. Konsere
geldiysen konseri dinle, ne yýrtýnýyorsun? Ama hep bunlar anlatýla anlatýla þimdi
herkes oturdu þikayetçi olmaya baþladý. Hepimiz suçluyuz arkadaþlar.
Abdurrahman ÞEN
Teþekkür ediyoruz. Süremizin sonuna geldik. Ahmetçiðim ekleyeceðin bir-iki cümle
varsa alalým.
Ahmet YENÝLMEZ
Evet. Yani þunu söylemek istiyorum. Çok kýsa bir þey anlatacaðým. Bu ülkede
yapýlan her þey sizin vergilerinizle yapýlýyor. Adý özel kanal da olsa, adý devlet kanalý
da olsa, adý sinema da olsa, tiyatro da olsa. Yani "Bizim iþimiz çok" deyip yerimize
paramýzla tuttuðumuz insanlardýr bizi yönetenler. Yani biz veriyoruz onlarýn maaþýný.
Ne olur istemeyi de öðrenelim artýk. Ýsteyin. Sadece Ramazan akþamlarýnda bu
çadýrlarda bu programlar yapýlmasýn. Yýl boyu yapýlsýn. Sadece burasý için
demiyorum, bu çadýrlarda çizgi filmler oynatýlsýn, tiyatrolar oynatýlsýn, sinema
filmleri oynatýlsýn. Sizlerin de bunlarý seyretme hakkýnýz ve isteme, yönlendirme
hakkýnýz. Üzerine basa basa söylüyorum, ne olur beðenilerinizi ve
beðenmediklerinizi ortaya koyun ve tepki gösterin. Çünkü büyük bir çoðunluðun
tepkisi yansýmadýðý için azýnlýklarýn istedikleri þeyi sanki çoðunluklar istiyormuþ gibi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
378
kabul görüyor. Siz biraz iradenizi ortaya koyduðunuz an TV'deki gösterilen her
þeyin þekli deðiþecektir. Programlarýn yeri deðiþecektir, programlarýn þekli
deðiþecektir. Ama Tayfun Bey'in söylediði gibi, ne olur çocuklarýnýzýn kafalarýna
yatýrým yapýn. Okutun, okusunlar. Bakýn yarýn bayram. Gelin bu bayram
çocuklarýmýza kitap hediye edelim. Bir baþlangýç olsun. Gidin bir kitapçýya, küçük
yaþtaki çocuða onun yaþýna göre, büyük yaþtaki çocuða onun yaþýna göre kitap
hediye edin veya da tutun kolundan Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi Þehir
Tiyatrolarýnda bir oyun seyredin. Göreceksiniz o çocuðunuzun her þeyi deðiþecek.
Biz bunu Ýstanbul Þehir Tiyatrolarýnda ve Büyükþehir Belediyesinde yaptýk. 3 kez
çocuk oyunu seyreden bir çocuðun her þeyi deðiþiyor. Çünkü giriyor, yanýndakini
rahatsýz etmemek için nefesini kontrol ediyor, oturmasýný kontrol ediyor, sahnede
ne söylendiðini duymak için sessiz olmak gerektiðini anlýyor ve en önemlisi kültür
ve sanat dili korur dili. Onun için dilini öðreniyor. Bu bayram tiyatroya götürün
çocuklarýnýzý. Niye bunu söylüyorum? Son sözüm, bir araþtýrma gördüm. Lise
mezunu çocuklarýmýzýn konuþma hayatýnda kullandýðý kelime sayýsý 98. Ýyi eðitilmiþ
bir Kangal köpeði ise 300 kelime anlýyor. Halimiz bu kadar vahim. Teþekkür
ediyorum.
Abdurrahman ÞEN
Aslýnda "Sözün bittiði yer" denir ya bu son Kangal örneði noktayý koyucuydu ama
Mehmetçiðim ekleyeceðin bir þey var mý?
Mehmet USTA
Her þey söylendi bence. Vesselam yani. Teþekkür ederim.
Abdurrahman ÞEN
Peki. Efendim izninizle ben son birkaç cümle söylemek istiyorum. Birincisi demin
Ahmet kardeþim sözlerine baþlarken 99'da yaþadýðýmýz depreme atýfla yýkýlan ve
yýkýlmayan binalarý söyledi. Orada bir küçük hatýrlatma yapmak istiyorum. Büyük
Selahaddin Camilerimiz içerisinde depremde ciddi bir zarar gören Yeni Cami
dýþýnda olmadý. Sebep? Meðer Yeni Camiyi vakti zamanýnda yapan Osmanlý mimarý
caminin altýna aðaçtan özel kalaslar yerleþtirmiþ, deniz, suyunu bu aðaca vermiþ,
deniz suyu o aðacý sürekli besleyip ömrünü uzatýyormuþ ve hiçbir depremde o
caminin zarar görmemesi lazým. Bugüne kadar da görmemiþ. Ancak Yeni Galata
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
379
Köprüsü yapýlýrken Ýngiliz, Japon ve bizim yüksek mimarlarýmýz bir araya
geldiklerinde köprüyü yaparlarken bakýyorlar ki caminin altýný su basmýþ. Camiyi bu
sudan korumak için önüne engel yapýyorlar. Caminin altýndaki suyu boþaltýyorlar.
99'da deprem olup da caminin taþlarý yýkýlýp o baskýdan dolayý _gidenleriniz dikkat
ederse bilirler_ bütün pencere taþlarý ufalandý. "Hiç olmazdý bu, neden oldu?" diye
araþtýrýrlarken gariban birinin dikkatini çekmiþ. "Yahu" demiþ "Bunun altýndaki su
aslýnda bunun koruyucusuydu. Bu suyu kim çekti bunun altýndan?" Demiþler ki
"Ýngiliz, Japon ve Türk yüksek mimarlarý çektiler"
Yine konuþmacýlarýmýz ifade ettiler zannediyorum Tayfun Bey söyledi. Birçok
programýmýz magazinleþti. Bu sene özellikle sahur ekranlarý biraz daha fazlaca yer
aldý. Birçok TV kanalý sahur programlarýna yer verdi. Oralarda birçok arkadaþýmýz,
elbette içlerinde iyileri var onlarý tenzih ediyorum, dini müzikler yaptýklarýný
söylediler bize sergilediler. Belki birçoðunu dinlerken duygulananlarýnýz da oldu
ama eminim birçoðunuzun içinden orada ilahi olarak okunanlar esnasýnda kalkýp
fýkýr fýkýr oynamak isteðiniz de gelmiþ olabilir. Çünkü her türlü özenden yoksun, "Þu
anda böyle bir ihtiyaç var. Ben buna bir þeyler yapayým" deyip Türk Halk Müziðinin
veya baþka müziklerin üzerine dini birkaç cümle yazýp, kelime yazýp pop müzik
tarzýnda bizlere ilahiler yutturuyorlar. Bir kere Yunus Emre'yi okumuþ olsalar bu
yaptýklarýndan utanacaklar zannediyorum. Yani millet istiyor, kanallar istiyor ben de
farklý bir þey, yeni bir þey yapayým diyerek iftar ve magazinleri bile
magazinleþtirmeye _Tayfun Bey isimler de verdi hatýrlayacaksýnýz_ baþladýk bu TV
kanallarý sayesinde. Eðer sizler de "Aman ne güzel çok yayýldý" derseniz emin olun
önümüzdeki sene bir veya birkaç kanalda çok özür diliyorum Ýslami dansöz de
izleyebilirsiniz. Her zaman her yerde söylediðim bir þey var.
Burada özellikle Ahmet kardeþim üstünü birkaç defa çizdiði için o konuda da bir-iki
cümle söyleyerek noktalamak istiyorum. Bugün "Bir sýkýntýn var mý?" dediðimizde
birçoðumuz eminim ekonomik sýkýntýdan bahsedeceðiz. Hayýr arkadaþlar, Türk
milletinin, Anadolu insanýnýn asla ve asla ekonomik bir sýkýntýsý yoktur. 150-200
milyon insaný doyuracak bir tarým alanýmýz olduðunu bütün dünya biliyor. Biz
tembellikten (demin yine Tayfun Bey'in söylediði) Tülin'le Caner'e ilgi gösterdiði
kadar tarlasýna gidip çalýþmayan insanlarýn ekonomik sýkýntýdan bahsetmeye hakký
yok. Kaldý ki bizim ekonomik sandýðýmýz, siyasi sandýðýmýz (bugün mesela
"Amerika niye sorunlarýmýza ilgi göstermiyor?" diyoruz "AB bizi küçümsüyor,
kapýsýnda bekletiyor. Biz buna layýk deðiliz" diyoruz) her þeyin sebebi bizim
kültürsüzlüðümüzdür. Toplum olarak kültürel bir cehalet içerisine hapsolduðumuz
ve bunun da farkýna varmadýðýmýz için, farkýna varmamýzý saðlamak isteyenleri bize
kötü gösterdiklerinde onlara daha çabuk inandýðýmýz içindir. Çünkü kalitesizi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
380
anlamak, kalitesize inanmak, kalitesizin peþinden koþmak daha kolaydýr. Ýnsanlarýn
kolayýna gelir. Þeytan insaný oradan çeker zaten. Bunun için eðer kültürel olarak
kendinizi donatmazsanýz, kültürel açlýðýnýzý birinci plana almaz da karnýnýzý beyniniz
kadar gönlünüz kadar düþünmezseniz bir simide bile muhtaç hale geliriz. Ama
bugün bir simidi 24 saat bulamayýp o sürede bir kitap alalým desek seneye belki
iki-üç simit bulma imkanýmýz var. Ýngiltere'nin sömürgeleriyle varolduðunu hepimiz
biliyoruz. Necip Fazýl'ýn sýkça ifade ettiði gibi, hemen hemen bütün Ýngiltere'nin
varlýðýný saðlayan, çok büyük bir gelir kaynaðý olan sömürge Hindistan
Yarýmadasý'yla ilgili Ýngilizlere sormuþlar "Hindistan Yarýmadasý'yla Shakspeare'den
birini tercih etseniz" demiþler. Ýngiliz demiþ ki "Tartýþmasýz Shakspeare. Biz
Shakspeare'e baðlý bir kültürle devam ettiðimiz sürece ne Hindistanlar
sömürürüz"…
Biz ise bugün Shakspeare'in çok çok üstünde olan hiçbir þairimizi, býrakýn
Fuzuli'leri, Baki'leri, Nedim'leri, bugün Karacaoðlan'ý sadeleþtirip okuyacak hale
gelmiþsek, Yunus Emre ilahilerini sadeleþtirip okuyacak hale gelmiþsek, Ýstiklal
Marþýmýz okullarýmýzda altýnda yabancý kelimeler diye okutuluyorsa, Ýstiklal
Marþýmýzý yabancý kelimelerle okuyorsak, dillerinden Atatürk'ü düþürmeyenler
Atatürk'ün Nutkunu sadeleþtirip bu millete sunuyorsa bizim bir ayna karþýsýna geçip
"Yahu suçlu kim?" diye sormamýz lazým. Belki bugünün kârý budur. Evlerinize
gittiðinizde hakikaten geçin bir ayna karþýsýna "Bu halimizin suçlusu kim?" diye bir
sorun. Nefis muhasebesi dediðimiz olayý bir kendi nefsinizle murakabe edin.
Ondan sonra Ahmet kardeþimin ýsrarla söylediði gibi edepli bir þekilde, medeni bir
þekilde telefonla, maille, pek kalmasa da artýk mektupla dilek ve temennilerimizi
sizleri kullananlara, sizlerin adýna hareket ettiðini söyleyen, sizlere çok yönlü
hakaret edenlere sizin ne istediðinizi belli edin. Bu duygularla hepinizi bir kere daha
arkadaþlarýmla beraber selamlýyor, bayramýnýzýn gerçek bayram olmasýný diliyor,
Bayramýnýzý tebrik ediyorum. Hayýrlý akþamlar efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
381
29.Gün
“Ramazan’ýn Son Günü
Protokol Konuþmalarý ve Bayram Mesajlarý ”
Ben, evveli rahmet, ortasý günahlardan kurtuluþ, sonu
da inþallah cehennem azabýndan kurtuluþ olacak
olan Ramazanýmýzýn bizlere hayýrlar getirdiðini
umuyor ve bayramýnýzý da tebrik ediyor, sevgi ve
saygýyla selamlýyorum. Allah'a emanet olun. Ebedi
olun, huzurlu olun, mutlu olun.
Sunucu
Bu akþam farklý duygularý yaþýyoruz. Bir yanda sevinç var, Bayramý karþýlamaya
çalýþýyoruz. Bir yanda hüzün var, Ramazaný uðurlamaya çalýþýyoruz. Ýnsanoðlu
hayatý boyunca farklý duygularý, zýt duygularý ayný anda yaþayabiliyor. Ama ayakta
kaldýðý müddetçe farklý duygularýn kendisine zarar vermesine mani oluyor. Bir
yandan Ramazan-ý Þerif'in gidiþine üzülürken diðer taraftan Ramazan-ý Þerif'in
özellikle gönül dünyamýzdan ayrýlmasýna müsaade etmeden, Ramazan-ý Þerif'in
bize kazandýrdýklarýný Ramazanla birlikte göndermeden yarýnlarda da Ramazanca
bir hayat yaþama kararý verebiliyorsak hiç þüphesiz Ramazanýn gidiþi bizi çok fazla
üzmeyecektir. Bir ay boyunca burada konuþulduðu gibi Bayram birlikte yaþandýðý
zaman Bayramdýr. Bir kiþi tek baþýna Bayramý yaþayamaz. Ýnsanlar bayramlaþtýðý
zaman Bayramý Bayram gibi yaþarlar. Bu cümleden hareketle daha önceki
senelerde olduðu gibi yarýn saat 11:00'de biz burada Baðcýlar protokolümüz, çok
deðerli misafirlerimiz ve halkýmýzla hep birlikte bayramlaþacaðýz. Yemekli, ikramlý
bir bayramlaþma olacak ve Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý
Beyefendi küçük kardeþlerimize bayram hediyesi olarak oyuncak hediye edecek.
Deðerli misafirlerimiz bu yýlki Ramazan-ý Þerif'in son gününü geride býrakýyoruz.
Ben þimdi bir Ramazan-ý Þerif deðerlendirmesi yapmak üzere Baðcýlar Müftümüz
Mustafa Derin Hocamýzý huzurlarýnýza davet ediyorum. Buyurunuz Hocam.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
384
Mustafa DERÝN
Saygýdeðer Milletvekillerim, Sayýn Kaymakamým, Sayýn Belediye Baþkaným, Sayýn
Ýlçe Baþkanýmýz, Sayýn Milli Eðitim Müdürüm, saygýdeðer misafirler. Sevgili
Peygamberimiz(s.a.v)'in mübarek ifadelerinde olduðu gibi "Ýnsanlara þükretmeyen,
teþekkür etmeyen, Allah'a da þükür görevini ifa etmiþ olmaz" buyuruluyor. Bu
vesileyle gerçekten ilçemizin mükemmel bir þekilde anýlmasýna zemin olan iftar
çadýrý ve irfan sofrasý adýyla, Baðcýlar'da bu güzel zemini hazýrlayan, bu güzel
imkaný insanlarýmýzýn istifadesine sunan ve bu çýðýrý ilk açan Sayýn Vekilime, Eski
Belediye Baþkanýmýza, Feyzullah Kýyýklýk Aðabeyimize ve Yeni Baþkanýmýza
huzurunuzda teþekkürü bir borç biliyorum, kendilerinden Allah razý olsun.
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciðerim
Onu dindirmek için kamçý yerim, çifte yerim
Adam aldýrma da geç git diyemem, aldýrýrým
Çiðnerim, çiðnenirim, Hakk'ý tutar kaldýrýrým
diyen merhum Akif'imizi de rahmetle yad etmeden geçmenin mümkün olmadýðýný
sizlerle paylaþmak istiyorum.
Deðerli dostlar, Hocamýzýn, Kýymetli Kardeþimin okuduðu Aþr-ý Þerif'te olduðu gibi
millet olarak yaþadýðýmýz acýlar var. Ama bu acýlarý paylaþarak unutturacak
deðerlere sahip insanlarýmýz da var. Ýþte þu çadýr, bu ilçemizde sergilenen birlik,
millet olarak herkesin kükremesini istediði birlik ve beraberlik duygularý, ülke
genelindeki bu duygularýn kükrer hale gelmesi bu acýlarý bize unutturan husus ve
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
385
teslimiyet. Ben Ramazaný, bitiriyor olduðumuz Ramazan-ý Þerif'i þu akþamda bir
Hadis-i Þerif'in sadece baþ kýsmýndan ve sonundan bir-iki cümleyle bahsetmek
istiyorum. Efendimiz(a.s.v) buyuruyor ki; "Benden önce hiçbir Peygambere nasip
olmayan, hiçbir Peygamber ümmetine nasip olmayan, Rabb'imin þu beþ ikramý
var" diyor "Bu ümmete" ve buyuruyor ki; "Ramazanýn ilk gecesi oldu mu, Cenab-ý
Hak mümin kullarýna rahmetiyle tecelli buyurur, her kime de rahmetiyle nazar
ederse, ona azabý söz konusu olmaz" buyuruyor. Biz o ilk günün heyecanýný,
mutluluðunu yaþadýk, huzurunu duyduk ve o huzurla bir Ramazan-ý Þerif'i
gecesiyle, gündüzüyle deðerlendirerek bu güne geldik. Yine Efendimiz buyuruyor
ki; "Ramazan-ý Þerif'in son gecesi oldu mu, Cenab-ý Hak Ramazan-ý Þerif'i
deðerlendiren mümin kullarý için umumi af ilan eder" müjdesini veriyor. Ýþte bu
müjdeye muhatap olmak için, gecesini gündüzüne katarak Ramazan-ý Þerif'i
deðerlendiren, geliþiyle mutlu ve huzurlu, gidiþiyle hüzünlü olmanýn yanýnda,
Ramazan-ý Þerif'ten son derece memnun olan, Ramazan-ý Þerif dolayýsýyla da
Cenab-ý Hakk'ý, O'nun habibini memnun etmeye çalýþan kardeþlerimiz, evet bu
gece de bu müjdeye de muhatabýz. Çünkü bizde teslimiyet var, bizde azim var,
bizde iman var. Onun için bu teslimiyetimizi de merhum Akif'imizin þu dizeleriyle
ifade etmek ve sizlerle paylaþmak istiyorum:
Ýlahi, "Malikel mülküm" diyorsun, doðru, amenna
Hakiki bir tasarruf var mýdýr insan için? Asla!
Eðer almýþsa bir millet, edip bir mülkü istila
Eðer vermiþse bir millet, bir mülkü, bütün bir perva
Alan sensin, veren sensin, senin hükmündedir dünya
diyen Akif'imiz "Gulillah hümme melikel mülk" ayetini bu þekilde tercüme ediyor.
Deðerli dostlar, sözü uzatmaya ne hacet. Zaten millet olarak yaþadýðýmýz mutluluðu
da, yaþadýðýmýz huzuru da, yaþadýðýmýz acýlarý da en güzel þekliyle deðerlendirecek
imkanlarýn yolunu gösteren Kur'an Azimuþan'ý bir ay müddetle hem camilerimizde
dinledik, huzur bulduk hem de burada zaman zaman iftar çadýrýnda bugün olduðu
gibi izledik ve huzur bulduk.
Sadece þehitlik konusuna kýsaca iþaret etmek istiyorum. Bakýn okunan ayetlerde,
"Allah yolunda öldürülenleri ölü zannetmeyin, onlar Rab'larý katýnda merzukturlar"
buyuruluyor. Bir baþka ayette de "Allah yolunda öldürülenlere ölü demeyin, bilakis
onlar diridirler. Fakat siz bunun farkýnda deðilsiniz" buyruluyor. Deðerli davetliler,
þehitlik denince hemen Çanakkale gelir aklýmýza. Gerçekten þehidin yanýnda kimler
var? Þehide iltifat eden deðerler kimler? Bunu anlama ve anlatmaya yönelik þu
misali sizlerle paylaþarak konuþmamý bitirmek istiyorum. Hemen kýsaca arz
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
386
edeyim. Çanakkale'de bir kahramanýmýz var. Destanlaþmýþ bir kahramanýmýz,
Yarbay Hasan'ýmýz var. Görev yerine birliðiyle intikal etmek üzereyken uðradýðý bir
köyün ortasýndaki çeþme baþýnda hanýmlar su doldurmakla ve çamaþýrlarýný
yýkamakla meþguller. Orada bulunan, affedersiniz, bir köpeði de susamýþ, bir
yudum suya son derece ihtiyacýný çeþmenin etrafýndaki topraðý yalanarak
gidermeye çalýþan o köpeði görünce yarbayýmýz hemen varýr, onu kucaðýna alýr,
susuzluktan artýk çaresiz kalan o hayvancaðýzý çeþmeden suvarýr, üzerini yýkar ve
onu yanýna alýr. Emrinde bulunan askerler, bir hayvana bu denli iltifatýný yadýrgarlar.
Ama, uzatmayayým, sonunda, tam görev mahalline vardýklarýnda karþýlaþtýðý
sýkýntýlý bir manzara daha var. Dün olduðu gibi bugün de ayak oyunlarýyla dünyada
Müslümanlara kan kusturan bir milletin bir neferi, bir Ýngiliz askeri yüz üstü yatmýþ,
sanki ölü mü, can çekiþtiriyor bir vaziyette mi belli deðil. Komutanýmýz, belki
ölmemiþse faydam dokunur düþüncesiyle hemen onu kucaklayýp döndürmeye
çalýþýrken, kurnazca yüz üstü yatan o Ýngiliz soysuzu, hemen döner dönmez
hançerini komutanýmýzýn baðrýna saplar. Ve yaralanan komutan kan kaybýyla
çaresiz bir þekilde yere yýðýlýr. Hemen orada bulunan askerlerden Kur'an bilenler
Kur'an okumaya, bilmeyenler de "Subhânallahi ve'l-hamdülillahi velâ ilehe illallahü
vallahü ekber" diyerek, tesbihatla komutanlarýna son görevlerini ifaya çalýþýrlar.
Ama komutanýn gözü bir noktaya dikilmiþtir. Hep bir yere dikkatlice bakýyor ve can
havliyle, yanýnda bulunanlara ne olur beni kaldýrýn, ne olur beni ayaða kaldýrýn
dercesine iþaretiyle onlara bir mesaj vermeye çalýþýr. En son anýnda onun isteðini
yerine getirmek üzere hemen koluna girerler ve yavaþça ayaða kaldýrýrlar. Artýk
hayatýnýn son anlarýný yaþayan o mübarek asker boynu bükük, gözleri dolu dolu ve
sesinin çýkabildiði kadarýyla "Niye zahmet buyurdun Ya Resulallah?" der ve ruhunu
teslim eder. Cenab-ý Hak bu milletin yar ve yardýmcýsýdýr inþallah, buna inanýyoruz.
Hz.Peygamber bu milletin þehidini huzuru manevisiyle kabul buyurmuþtur, buna
inanýyoruz. Onun için merhum Akif'imiz öyle diyor;
Ey þehit oðlu þehit isteme benden makber
Sana aðoþunu açmýþ duruyor Peygamber
Evet, biz Peygambere aþýk, mukaddes deðerler uðruna seve seve canýný feda
etmekten asla çekinmeyen mert insanlar yetiþtiren bir nesiliz, bir ata evladýyýz.
Dolayýsýyla bu acýlarý da dindirecek metanete, sabýr ve güce de sahibiz, ben buna
inanýyorum. Ýþte biz baþlangýcý rahmet sonu da umumi af ilaný þeklinde
deðerlendirilen Ramazan-ý Þerif'te aldýðýmýz manevi güçle inþallah bu acýlarýn da
üstesinden gelecek bir milletiz. Yeter ki birliðimizi, yeter ki istikrarýmýzý, yeter ki
kaynaþma ve paylaþmak duygularýmýzý canlý tutalým, dürüst olalým. Ben sözlerimi
dürüstlüðü ifade eden þu dizelerle bitirmek istiyorum:
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
387
Sen usandýrma eli, el de usandýrmaz seni
Hilekarlýk eyleme, kimse dolandýrmaz seni
Desti adadan soðuk su içme kandýrmaz seni
Korkma düþmandan ki ateþ olsa yandýrmaz seni
Yeter ki müstakim ol, Hz.Allah utandýrmaz seni
Halký tahrip eyleyip de kendini abad eyleme
Bu cihanda ev yapýp ukbayý berbat eyleme
Nefsini zalimi birahme imdat eyleme
Alemi tenvir eden ahvali mutad eyleme
Yeter ki müstakim ol, Hz.Allah utandýrmaz seni
Sohbetimi þu dualarla bitirmek istiyorum: Cenab-ý Hak bu aziz milleti kýyamete dek
bahtiyar eylesin. Cenab-ý Hak bu yüce devleti kýyamete dek payidar eylesin. Bu aziz
milleti ayakta tutan, deðerleriyle mukaddesata olan, saygýsýyla birbirini seven,
sayan, geçmiþine saygý duyan, geleceðine ümitle bakan ve bu ümidi yeþertmek
için de gecesini gündüzüne katan fertler olmaktan geri durdurmasýn. Cenab-ý Hak
mübarek Ramazanýn þu son gecesi, akþamý hürmetine, kendisine sevdalý
olduðumuz rahmet müjdecimiz, önderimiz, yol göstericimiz sevgili
Peygamberimiz(a.s.v) hürmetine, þu mübarek gece vesilesiyle þu anda af olmadýk
bir günahýmýzý býrakmasýn, sevince, neþeye çevirmedik bir kederimizi, bir acýmýzý
býrakmasýn, kabul etmediði bir duamýzý býrakmasýn, ödetmeyeceði bir borç altýnda
bu milleti inletmesin, Cenab-ý Hak güzelliklerle dolu, yine güzel bir hayatý yaþayarak
huzur içinde mübarek daha nice böyle Ramazanlara kavuþabilmeyi de millet olarak
bizlere nasip eylesin. Acý ve ýzdýrap çeken, kan ve göz yaþý, acýlarla bir hayatý
devam ettirmek mecburiyetinde kalan, dünyanýn çeþitli yerlerindeki Müslümanlara
da kurtuluþ yollarý nasip eylesin. Bizim askerlerimizi þehit ederek analara göz yaþý
döktüren, millet olarak bizi aðlatan canilere, hainlere, eðer takdirinde bunlarýn ýslahý
söz konusuysa ýslah eylesin, deðilse kendisine havale ediyoruz kahr-u periþan
eylesin diyor hepinize saygýlar sunuyorum.
Sunucu
Baðcýlar Müftümüz Mustafa Derin Hocamýza çok teþekkür ediyoruz. Dualarýna
"Amin" diyoruz deðerli misafirlerimiz.
Hem burada bulunanlara hem de ekranlarý baþýndan bizleri izleyenlere ev sahipliði
yapmýþ bir isim. Ben konuþmalarýný yapmak üzere Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz
Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiyi kürsüye davet etmek istiyorum. Buyurunuz
efendim.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
388
Lokman ÇAÐIRICI
Sayýn Milletvekillerim, Sayýn Kaymakamým, Ýlçe Baþkaným, Ýlçe Müftümüz, Milli
Eðitim Müdürümüz, çok kýymetli davetliler Ramazanýn son akþamýnda hepinizi
saygý, sevgi ve hürmetle selamlýyorum.
Baðcýlar bu güzelliklere yýllardýr alýþtý. Gerçekten her þeyin e güzelini yaþadý ve
yaþamaya devam ediyor. Hep ilkleri yaþadý. Bu Ramazan da her yýl olduðu gibi dolu
dolu yaþadýk. Birlikte burada iftarýmýzý açtýk, orucumuzu tuttuk. Allah'a çok þükür
kazasýz belasýz bir Ramazanýn daha sonuna geldik. Tabi ki bayrama kavuþmanýn
sevincini yaþarken Ramazaný da 11 ay beklemenin hüznünü yaþýyoruz. Ýnþallah
daha nice sýhhatli günlerle birlikte nice Ramazanlara Rabbim bizi kavuþturur. Tabi
ki Baðcýlar'da Ramazan çadýrý sadece iftar sofrasýyla kalmýyor bildiðiniz gibi. Bir
çok programýnda ve birçok faaliyetinde olduðu gibi Ramazan çadýrýnda geleneksel
hale getirdiðimiz irfan sofralarýmýzla gerek buraya katýlan siz deðerli hemþerilerime,
gerekse ekranlarýndan TV.Net aracýlýðýyla bizleri izleyenlere inþallah neþeli dakikalar,
mutlu ve huzur dolu saatler yaþatmýþýzdýr diyorum.
Burada deðiþik konularla gerek gençlerimize yönelik, gerekse çocuklarýmýza,
hanýmlara, özellikle özürlü kardeþlerimize yönelik programlarýmýzla, yine geleneksel
hale getirdiðimiz yetimler haftamýz kutlamalarýmýz ve giydirme programlarýmýzla ki,
yetimler haftasý fikrini de ilk ortaya atan, Tuzla Belediye Baþkanýmýzdý o zaman,
Ýdris Bey de buradalar. Fikri O atmýþtý ama onu yaþamak, kutlamak bize nasip
olmuþtu, Feyzullah Baþkanýmýz baþlatmýþtý. Ýnþallah, Baðcýlar'da 15 yýl içersinde
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
389
hep güzel þeyler yaþadýk, bu güzelliklerin devam etmesi, artarak devam etmesi
temennimiz ve gayretimiz olacak. Yine özürlülerimizi her zaman olduðu gibi
Ramazanda da unutmadýk. Özellikle komþuluk haftasý kutlamalarýmýz
Ramazanýmýza ayrý bir güzellik kattý. Burada sizlerle beraber yemek yarýþmalarý
düzenlendi ve güzel programlar oldu. Geçmiþte yaþadýðýmýz komþuluðu burada
yeniden canlandýrmýþ olduk. Yine geçen yýl Sayýn Vekilimizin, Baþkanýmýzýn
baþlatmýþ olduðu yurt dýþý iftarlarýmýza bildiðiniz gibi bu yýl da devam ettik. Tarihte
birliðimiz ve beraberliðimiz de gerek dinimiz de ve inancýmýz da bir, dilimiz de bir
kardeþlerimizi, Baðcýlar'da yýllar önce oralardan gelmiþ Kazakistanlý kardeþlerimizle
birlikte yaþamanýn güzelliðini, yine orada bu yýl da iftar yaparak birlikte yaþadýk ve
Türkiye'deki Ramazan kültürünü, Ramazan güzelliðini oralarda sizler adýna yaþadýk.
Bu yýl farklý olarak Almanya'da da iftar programlarý yaptýk. Ezan sesine hasret
kalmýþ gurbetteki kardeþlerimizle beraber iftar etmenin mutluluðunu sizler adýna
yine orada yaþadýk. Orada Ramazan çadýrlarý da yine kurulmuþ, güzel, ayný burada
olduðu gibi çarþýlar, standlar oluþturulmuþ, güzel bir þekilde devam ediyor
faaliyetler. Bu yýl farklý bir þey daha yaþadýk. Çanakkale'de þehit olmuþ, bizler onlarý
yaþayan ecdadýmýz olarak yad ediyoruz, buradan altý otobüsle Çanakkale'ye gittik
ve orada þehitlerimizle beraber iftar yapmayý Allah bize nasip etti. Ben
organizasyonda bize yardýmcý olan, özellikle bu iþe bizi teþvik eden Lapseki
Belediye Baþkanýmýz Dr.Kamil Bey'e buradan teþekkür etmek istiyorum. O vesile
oldu, biz de onu baþlatmýþ olduk. Gerçi Çanakkale'ye bildiðiniz gibi yýllardýr
programlarýmýz vardý, gençlerimizi, halkýmýzý götürüyorduk. Oradaki tarihi canlý
yaþamayý Allah bize nasip etmiþti.
Bu yýl da oradaki þehitlerimizle birlikte iftarý beraber açmayý nasip etti Rabbim bize.
Ýnþallah o güzellikler de Baðcýlar'da devam edecek. Ben bu programlarýmýzda
bizlere destek veren, özellikle Müftülüðümüze de çok teþekkür etmek istiyorum.
Her akþam bir hocamýzla birlikte bizlere eþlik ettiler, güzel dakikalar yaþattýlar. Yine
bu programda, hazýrlanmasýnda büyük gayretleri olan ekibimize, baþta Baþkan
Yardýmcýlarýma, Müdür arkadaþlarýma ve mesai arkadaþlarýma teþekkür etmek
istiyorum. Yine buranýn esas ev sahibi, yemeklerimizin finansýný yapan iþ
adamlarýmýza, bugüne kadar bizleri hiç yalnýz býrakmadýlar.
Gerek yetimlerin giydirilmesinde, gerekse Ramazan iftarlarýmýzda, toplu evlendirme
programlarýmýzda bize destek veren iþ adamlarýmýza da özellikle teþekkür etmek
istiyorum. Yine esas teþekkürü ben burada hepimizin abisi olan Sayýn Baþkanýmýza
iletmek istiyorum. 15 yýl içersinde gerçekten gecesiyle, gündüzüyle, tatil günleri de
dahil, zamanýný bizlerle geçirdi ve Baðcýlar'da büyük emeði oldu. Bir nesil yetiþir ya,
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
390
iþte sünnet ettirdiði gençleri evlendirdi ve evlendirdiði gençlerde, Allah nasip etti oy
kullandýlar, kendisini de meclise taþýdýlar. Bu kardeþliðin oluþmasýnda büyük
gayretleri oldu. Allah yolunu açýk etsin diyorum. Yine aramýzda, yine beraber,
bizlerle. Hem Baðcýlar'ýmýz baþta olmak üzere hem Türkiye'mize hizmet etmeyi
Rabbim kendilerine nasip etsin.
Teþekkür ediyoruz ve þükranlarýmý arz ediyorum sizler adýna. Ve son olarak da
sizlere teþekkür etmek istiyorum. Gerçekten 29 Ramazanýn, 29'unu da bu çadýrda
dolu dolu yaþadýnýz, bizleri yalnýz býrakmadýnýz. Bugüne kadar olduðu gibi bu
Ramazanda da bizlerle beraber oldunuz. Gerek buraya katýlýp bizleri izleyen,
dinleyenlere, gerekse TV.Net aracýlýðýyla ekranlarý baþýndan bizleri izleyen deðerli
izleyicilerimize özellikle teþekkür etmek istiyorum. Yine TV.Net televizyonumuza
teþekkür ediyorum. Ramazaný Baðcýlar dýþarýsýna da taþýyarak gerek Türkiye'de,
gerekse tüm dünyada halkýmýzla bizleri buluþturmaya vesile oldular.
Bu vesileyle, bu düþünce ve duygularla Rabbim inþallah bizleri bayramýna da
kavuþtursun diyorum. Daha nice Ramazanlarda buluþmak ümidiyle. Tüm
Baðcýlar'ýmýzda, tüm Türkiye'mizde ve tüm Ýslam aleminde hiç kimsenin, hiçbir
Müslüman'ýn bir damla kanýnýn akmadýðý, göz yaþýnýn akmadýðý nice Ramazanlarda
buluþmak ümidiyle. Hepinizi saygý, sevgi ve hürmetle selamlýyorum. Sað olun, var
olun.
Sunucu
Baðcýlar Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendiye çok teþekkür
ediyoruz.
Bizim için çok kýymetli olan büyüklerimizi dinlemeye devam ediyoruz. AK Parti
Baðcýlar Ýlçe Baþkanýmýz Sayýn Necati Kahraman Beyefendiyi alkýþlarýnýzla davet
ediyorum. Buyurunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
391
Necati KAHRAMAN
Saygýdeðer Milletvekillerim, Saygýdeðer Kaymakamým, Belediye Baþkaným,
Müftümüz, Milli Eðitim Müdürümüz, saygýdeðer dostlar.
Bir dost dedin ki uran olsun
Karanlýk gecelerde avizen olsun
Kanayan yarana merhemin olsun
Dostu bulmayanýn hali nice ola
Biz dostlarýmýzý Baðcýlar'da, çadýrda 15 yýldýr bulduk, dostu bulmayanlarýn hali nice
ola diyoruz. 29 gün önce burada Ramazana baþlarken "Hoþ geldin ey Þehr-i
Ramazan, ne iyi ettin de geldin" demiþtik. Ama bugün "Elveda ya Þehr-i Ramazan"
diyoruz. Hep beraber olduk, çadýrda, kültür merkezinde, halk sarayýnda,
derneklerde, fakir evlerinde. Ramazanýn baþka bir yeri var, baþka bir güzelliði var.
Fýrýnlardaki taze kokan pideler, lokantalarda iftar veren iþ adamlarýmýzýn heyecaný,
iftarýna çoluðunun-çocuðunun yanýna yetiþmek için koþan insanlar gerçekten
müthiþ bir heyecan vardý. Ama ne yazýk ki, belki geçen sene bugün, bu çadýrda
bizimle olanlardan bugün aramýzda olmayanlar var.
Bugün aramýzda olanlardan belki bir dahaki Ramazanda aramýzda olmayacaklar
olacak. Onun için çok güzel bir gündü bu günler. Bugünler unutulmaz. Tabi ki, sayýn
müftüm deðindi, ülkemizin istikrarýný, Türkiye'nin birlik, beraberliðini bozmak için,
Ulu Önder Atatürk'ün de söylediði gibi, dahili ve harici bedhahlar her zaman
olacaktýr arkadaþlar. Ama bunlar azýnlýkta kalacak, bunlarýn son çýrpýnýþlarý diyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
392
Biz hep güzelliklerden yana, kardeþlikten yana olacaðýz ve bu kardeþliðimizi devam
ettireceðiz. Güzel günler belki þimdi geri kaldý ama sayýn belediye baþkanýmýzýn
dediði gibi 11 ay sonra yine bu güzel günler gelecek. Ve ben hep son olarak þunu
söylemek istiyorum:
Ýþte geldi güzel günlerin sonu, ayrýlýyoruz artýk
Sizin yolunuz bir yana, bizim yolumuz bir yana gidiyor
Geçti günlerimiz mazide kaldýk
Size en son diyeceðim Allahaýsmarladýk
Hayýrlý akþamlar.
Sunucu
AK Parti Baðcýlar Ýlçe Baþkanýmýz Sayýn Necati Kahraman Beyefendiye çok
teþekkür ediyoruz.
Deðerli misafirlerimiz tüm faaliyetlerimizde yanýmýzda olan konuþmalarýyla da
duruþuyla da desteðiyle de bizim için aðabey olan bir ismi davet etmek istiyorum.
Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendi. Buyurunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
393
Ýrfan BALKANLIOÐLU
Deðerli Milletvekillerim Feyzullah Kýyýklýk Beyefendi ve Ýdris Güllüce Beyefendiler,
Deðerli Baþkaným, mesai arkadaþlarým, kýymetli misafirler hepinizi saygýyla ve
sevgiyle selamlýyorum.
Deðerli arkadaþlar, insan odaklý hizmeti prensip edinmiþ, hakikaten gelecek seçim
için deðil, gelecek nesil için yýllarca çaba gösterilmiþ bir belediyecilik ve devlet
yönetimi anlayýþýyla karþý karþýyayýz Baðcýlar'da. Ýnsanlarýmýzý her yönden mutlu
etmek, her yönden geliþtirmeyi hedef haline almýþlar. Ramazanda sadece ve
sadece bugüne kadar bize lanse edilen; direkler arasý eðlence, yemek tarifleri,
Ramazan ziyafetleri dýþýnda da, insanlarýmýzý, sahasýnda en yetkin, uzman
þahýslarla bilgi sahibi kýlmaya amaç edinmiþ, kültürel anlamda onlarý yüceltmeyi
gaye edinmiþ bir hizmet gördük. Ýki yýldýr ben Baðcýlar'dayým, iyi ki Baðcýlar'a
gelmiþim diyorum. Ýnsan odaklý hizmetin ne demek olduðunu burada canlý
yaþayarak görüyoruz. Ramazan-ý Þerif bitti, önümüzde bütün Ýslam aleminin
kutlayacaðý Ramazan Bayramý var. Ancak bunu Ýslam alemi olarak acaba ne derece
hak ettik? Her ne kadar, Allah indinde inþallah ibadetimiz kabul olmuþtur, oruç
tuttuk, bayramý hak ettik diyorsak da, bir þarký vardýr dillerde teennüm edilen,
Bayram gelmiþ, neyime?
Kan damlar yüreðime.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
394
Ýslam aleminde rahat ve huzur içerisinde yaþayan, dört dörtlük inancýyla, örf ve
adetiyle ve Ýslamýn getirdiði güzelliklerle yaþayan ve dünyaya adalet daðýtan bir ülke
maalesef yok. Azeri ünlü þair Bahtiyar Vahapzade demiþ ki; "Yeryüzünde nerde bir
duman tütse, bil ki orda bir Müslüman yanir". Yani demek istiyor ki; nerde bir
duman çýksa, nerde bir yangýn olsa, bil ki orada bir Müslüman yanýyor. Bütün Ýslam
aleminde Müslümanlar bugün cayýr cayýr yanýyor maalesef. Fitne ve fesat kol
geziyor. Allahu Teala bütün güzelliklerini Ýslam coðrafyasýna bahþetmiþ. Ancak,
Müslümanlarda o basiret olmadýðý için bu zenginliklerini yabancýlara bir nevi
peþkeþ çekiyorlar, sürekli kanlý, býçaklý birbirleriyle kavga halindeler. Bugün et ve
týrnak gibi olduðumuz, ayný kaderi paylaþtýðýmýz, 6milyon km2 topraktan 780bin
km2'ye sýkýþtýðýmýz ve birlikte yaþadýðýmýz kardeþlerimiz bugün fitne ve fesatýn
kucaðýna düþmüþler. Sürekli terennüm ediyoruz ayný gemideyiz diye. Bazýlarýmýz
bu gemiyi parçalamak, hep birlikte boðulmamýzý istemek durumunda kalýyorlar. Ýþte
geçen gördünüz, onlarca kardeþimiz maalesef bir hiç uðruna þehit edildi bu
memlekette. Bu büyük bir fitnedir. Kardeþliðimizi, barýþýmýzý asla ve asla yok
etmemeliyiz. Biz her þeyden öte Müslüman'ýz, cana kýyamayýz. "Üstünlük ancak
takvayladýr" buyrulmuþ. Ben Kürdüm, ben Türküm, ben Lazým, ben Çerkezim
demek her yönüyle memleket içerisine sokulmuþ büyük bir hançerdir. Bundan uzak
kalmamýz gerekir. Hoca Efendi çok güzel buyurdu Aþr-ý Þerif'inde, "Emri bil maruf,
nehyi anil münker" yani "Ýyiliði emretmek, kötülükten de birbirimizi sakýndýrmak
zorundayýz". Bu gerçekleri herkes, dilinin döndüðünce çevresine izah etmek
durumunda. Ýnþallah Ramazan-ý Þerif ve bayramlar, bütün Ýslam alemine, bu
gerçeklerden haberdar olmamýza vesile olur ve bu tür fitne, fesattan uzak, gene
Ýslam'ýn ve Müslümanlarýn gür sesini ve adaletini, barýþýný bütün dünyaya egemen
kýlarýz. Hepinize saygýlar sunuyorum. Ýyi bayramlar diliyorum.
Sunucu
Baðcýlar Kaymakamýmýz Sayýn Ýrfan Balkanlýoðlu Beyefendiye çok
ediyoruz.
teþekkür
Deðerli misafirlerimiz önce O'nun ismini biz Tuzla'da duyduk. Ardýndan imzalarýný
Tuzla'da okumaya baþladýk. Derken Ýstanbul Büyükþehir Belediyesi'nde Baþkan
Vekili olarak da büyük imzalar attýðýna þahit olduk. Ve arkasýndan dualarýmýzý ettik.
Bugün yine vatandaþ olarak, seçmen olarak milletvekilimizi selamlýyoruz.
Alkýþlarýmýz Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Ýdris Güllüce için. Buyurunuz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
395
Ýdris GÜLLÜCE
Deðerli Milletvekilim, Belediye Baþkaným, Ýlçe Baþkaným, Meclis Üyesi
Arkadaþlarýmýz, Deðerli Müftüm, Milli Eðitim Müdürüm, kýymetli hazurun, çok
sevgili Baðcýlar sakinleri, hepinize hayýrlý akþamlar diliyor, saygýlar sunuyorum.
Efendim biz, Sayýn Feyzullah Kýyýklýk'la beraber ayný gün Belediye Baþkaný olduk (1
Kasým 1992) ve o dönem buralarý biliyorum, bugünleri bize gösterdiði için de
Rabb'ime þükrediyorum. Ancak Deðerli Baþkanýmýz þimdi de Milletvekilimizin bu
güzel hizmetleri þu anda Lokman Kardeþimle devam etmekte. Baðcýlar'ýn bu
noktaya geliþinde elbette bunlarýn büyük emekleri var ama bu emeði destekleyen,
bu emeðin nimetini bilen, bu emeði kadrini bilen, bu emeðin yücelmesinde gayreti
olan sizleri binlerce kere kutluyorum. Asýl mimarý sizlersiniz, Allah hepinizden razý
olsun. Baðcýlar'ýn Türkiye genelinde güzel örnekleri var. Biz de yetimler haftasý,
komþuluk haftasý gibi þeylerde bulunmuþtuk, ancak benim imkanlarým olmadýðý
için o zaman Feyzullah Bey'e bu komþuluk haftasýný yap diye istiþare etmiþtik. Allah
razý olsun yere düþürmedi de yapýyor. Baðcýlar buna layýk. Biraz önce Deðerli
Kaymakamýmýn söylediði gibi bu ülkenin barýþa, birliðe, dirliðe ihtiyacý var ve
kýrýlasý eller bu ülkede bizim birliðimizi, dirliðimizi bozamayacaðýna ben
inanýyorum. Bu inancýmýzýn en önemli etkeni de sizlerin imanýnýz, sizlerin inancýnýz,
sizlerin bu memlekete, bu millete baðlýlýðýnýz ve dualarýnýz. Allah bu milleti birlikten,
dirlikten ayýrmasýn diyor, hepinize saygýlar sunuyorum.
Sunucu
Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Ýdris Güllüce Beyefendiye çok teþekkür ediyoruz.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
396
Deðerli misafirlerimiz, Baðcýlar'da hangi kaldýrým taþýný kaldýrýrsanýz kaldýrýn,
Belediye Baþkanýmýz Sayýn Lokman Çaðýrýcý Beyefendinin de ifadesiyle, O'nun
birçok yerde imzasýný göreceksiniz. Diðer taraftan yine Baðcýlar'da Halk Sarayý'na
baktýðýnýz zaman 'halk'a verdiði önemi göreceksiniz, sizlere verdiði, bizlere verdiði
önemi göreceksiniz. Dolayýsýyla biz bu önemi elbetteki görüyoruz. Bizim için çok
ayrý bir yeri olan, ülkemiz için çok ayrý bir yeri olan biri olmasý için dua ettiðimiz bir
deðerimiz, bir büyüðümüz, Onursal Baþkanýmýz ve kendisiyle iftihar ettiðimiz çok
önemli bir isim, Ýstanbul Milletvekilimiz Sayýn Feyzullah Kýyýklýk. Baðcýlar'lýlara
yakýþýr alkýþlarýnýzla davet ediyoruz Sayýn Vekilimizi. Buyurunuz efendim.
Feyzullah KIYIKLIK
Saygýdeðer Milletvekilimiz ve Kaymakamýmýz, Ýlçe Baþkanýmýz, Belediye
Baþkanýmýz ve Milli Eðitim Müdürümüz, Müftümüz ve siz saygýdeðer komþularýmýz,
hemþerilerimiz ve televizyondan bizleri seyreden bütün Türk Milletinin þu anda
bayramý bekleyen insanlarý, Allah'ýn selamý, rahmeti, bereketi üzerinize olsun.
Evet, Ramazan güzel bir ay ve bu toplumda kendileri gibi düþünen, kendileri gibi
yaþayan insanlarýn idareci olmaya baþladýðýndan sonra da, Ramazanlar Türkiye'de
çok güzel geçmeye baþladý. Ýþte iftar çadýrlarý, iþte yardýmlaþmalar, birliktelikler,
beraberlikler ve zayýfýn elinden tutuþlar, varlýklýnýn önünde Hakk'ýn dýþýnda hiçbir
zaman boyun eðmemeler, Türkiye güzel bir yol aldý. Bu yolun ne demek olduðunu
Ýstanbul halký, Türkiye halký çok iyi hatýrlamalý ve devamý için de gereðini mutlaka
yapmalý. Ýþte Ýstanbul, iþte Baðcýlar, iþte Türkiye'nin diðer taraflarý, ben çok iyi
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
397
hatýrlýyorum, belediyelere, bizim henüz gelmediðimiz dönemlerde, býrakýn
belediyeler iftar çadýrlarý kursun veya halka gýda daðýtsýn, kömür daðýtsýn, kendi
memurlarýnýn maaþlarýný veremiyorlardý. Ýþçilerinin paralarýný veremiyorlardý ve çok
acý bir þeydir, bu hiç unutulmamalý, 1994 yýlýnýn baþýnda Türkiye'de, Ýstanbul'da,
dünyanýn en güzel baþkentinde çöp daðý patladý ve 40 kiþi vefat etti. Yani nereden
geldiðimizi çok iyi bilmek lazým. Ve bugün, Allah'a þükürler olsun, doðusuylabatýsýyla, güneyiyle-kuzeyiyle, Orta Anadolu'suyla ve bütün þehirleriyle artýk
belediyeler çalýþýyor, hükümet çalýþýyor, valiler çalýþýyor, kaymakamlar çalýþýyor,
çalýþýyor, çalýþýyor ve çalýþýyor. Ýlk defa bizim hükümetimizin döneminde bütün
halka kömür daðýtýmýna baþlandý. Biz kömür daðýtmaya baþladýðýmýzda, hemen
ondan bir yýl önce, bizim, bizi idare eden hükümetler kuruþ para bulamaz hale
gelmiþlerdi. Ama þu anda, zannediyorum, sadece Baðcýlar'da bile 8-10bin aileye
kömür yardýmý yapýlýyor. Bunu devlet yapýyor ve Sosyal Dayanýþma Vakfý
vasýtasýyla yapýyor. Her bir belediye en az 10-15bin aileye gýda yardýmýnda
bulunuyor. Ýstanbul Büyükþehir, Ankara Büyükþehir veya diðer Büyükþehirlerimiz
100binlerce insana gýda veriyor, ekmek veriyor, ilaç veriyor ve yardým ediyor. Yani
ülke artýk sahipsiz deðil ve hýzlý bir þekilde de ilerliyor. Paramýz, pul olmaktan çýktý.
Artýk deðerli bir paramýz var.
Siz çok iyi biliyorsunuz, bundan, fazla deðil, üç sene önce 1milyar, 2milyar, 3milyar
diye konuþuyordunuz. Þimdi kuruþlarý, liralarý ve binlikleri telaffuz etmeye baþladýk.
Ülkede büyük bir geliþme var. Kalkýnma hýzý güzel ve enflasyon da durmadan
düþüyor. Yani Türkiye çok güzel bir yolda. Ýþte Cumhurbaþkaný ilk defa insanlarýn
içinden çýkan ve insanlarýn içinde, içine sindirdikleri bir insan olarak meclis
tarafýndan seçildi ve ilk ziyaretini de güneydoðuda bütün þehirleri gezerek oralarda
yaptý. Ve gitti askerle birlikte daðda iftar yaptý. Bu bizim Cumhurbaþkanýmýz ve
Bu'nu sizler seçtiniz ve Bu halktan birisi. Dün buralarda gezen ve sizin gibi her
dertlinin derdiyle dertleþen, üzülen, sevinenle birlikte de sevinen bir insan þimdi
Cumhurbaþkanýmýz. Baþbakanýmýzý zaten hepiniz Belediye Baþkanlýðýndan ve
Baþbakanlýðýndan da çok iyi tanýyorsunuz. Mertçe tavýrlarýyla, sözünün eri
olmasýyla ve Türkiye, dünyada ilk defa Baþbakanýyla, Cumhurbaþkanýyla, Dýþiþleri
Bakanýyla ve Bakanlarýyla ve Milletvekilleriyle artýk sevilen, sayýlan ve saygý
duyulan insaný olma özelliðini taþýyor. Biz bundan yýllarca önce biliyoruz, bir
Baþbakanýmýz, bir ülkenin Devlet Baþkanýnýn karþýsýnda ellerini dizlerinin üzerine
koymuþ oturuyor, öbür adam da eli cebinde ve sandalyenin üzerine de deðil,
üstüne oturuyor ve yukarýdan aþaðýya sanki küçümser gibi bakýyordu ama þimdi
öyle deðil. Ülkemize yabancý yatýrýmcýlar gelmeye baþladý ve haddinden fazla
geliyor. Ve Türkiye hakikaten bundan binlerce yýl önce olduðu gibi bugün de dünya
ülkeleri arasýnda lider durumuna geçti. Ancak sýkýntýlarýmýz var. O sýkýntýlar da
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
398
maalesef bizim kendimizden doðan deðil, dýþýmýzdan bizi, bu kuvvetimizi, bu
efendiliðimizi, bu dürüstlüðümüzü ve bu lider olabilme özelliðimizi kýskananlar
tarafýndan oluyor. Ýþte bundan taa yüzyýl önce ve gerçekle hiç ilgisi olmayan Ermeni
meselesini, Amerika'da Temsilciler Meclisi'nde yeniden ýsýtýp, sofraya koyup, kabul
ettikleri gibi. Ama þunu herkes bilmeli; biz millet olarak hiçbir topluma
zulmetmedik, hiç kimsenin kanýný akýtmadýk. Eðer öyle bir þey olsaydý, bugün
Anadolu'da, Osmanlý'nýn yaþadýðý yerde Müslümanlar hakimdi, Müslüman olandan
baþka hiç kimse olmazdý. Bunu bütün dünyaya ilan ediyoruz. Gidin Ýspanya'ya, siz
de Ýspanya'yý mutlaka okuyun, Ýspanya'da 800 yýla yakýn bir müddet Endülüs Emevi
Devleti, bir Müslüman devleti hükümran oldu, devlet kurdu ve çok büyük
üniversiteler açtý, ilmin ana kenti oldu ama orayý Haçlýlar yeniden ele geçirdikten
sonra öyle bir harekete girdiler ki, þu anda orda, burasý 800 yýl Müslümanlar
tarafýndan idare edilmiþ denecek bir tane iþaret bile býrakmamýþlar. Býrakýn
Müslüman olarak yaþayan insanlarý, evlerini bile ortada býrakmamýþlar. Biz
Anadolu'da tam bin yýldýr hakimiz, hükümranýz.
Ebediyete kadar da inþallah hakim olarak kalacaðýz, bunu hiç kimse deðiþtiremez.
Ama gidin, gezin, Anadolu'da Süryani'si var, diðer Hýristiyan mezheplerinin hepsi
var, Ermeni'si var, Rum'u var, Yahudi'si var, hatta ateþe tapaný var, þeytana tapaný
var, Dürzi'si var ama hiç kimseye benim ceddim dokunmamýþ ve insaný Allah
yarattý diye sevmiþ ve ona saygý duymuþ. Kilisesi de ayakta, havrasý da ayakta, her
þeyi ayakta. Onun için biz hakikaten büyük bir toplumuz, büyük bir ümmetiz, büyük
bir milletiz, büyük bir devletiz. Bunu herkes aklýna koymalý. Son zamanlarda, daha
dün, daha dün Ýstiklâl Savaþý'nda, Balkanlarda veya Kafkaslarda Kürtçe
konuþanýyla, Türkçe konuþanýyla, Çerkezce konuþanýyla, Lazca konuþanýyla veya
Arnavutça konuþanýyla veya Boþnakça konuþanýyla birlikte bu ülkeyi savunduk,
sýnýrlarýmýzý savunduk, istiklâlimizi elde ettik.
Ve bugün maalesef, maalesef yine, kökü tamamen dýþarýda olan ve aldatýlan,
aldattýklarý insanlar tarafýndan da maalesef çoluðumuzun-çocuðumuzun
katledildiðini görüyoruz. Ben buradan þunu herkese seslenmek istiyorum; bu ülke,
Kürdüyle, Çerkez'iyle, Türk'üyle ve diðer dinlere inananlarýyla birlikte, birlik ve
beraberliðini ebediyete kadar koruyacak. Birkaç çapulcunun, birkaç teröristin,
birkaç katilin, caninin ayaða kalkmasýyla bizim oturmamýza imkan ve ihtimal yok,
herkes bunu aklýna koysun bir kere. Ancak ben, ben buradan bütün toplumumuzda,
güneydoðuda akrabalarý olanlara bir tavsiyede bulunuyorum; biz hepimiz Allah'a
inanan insanlarýz, kanla hiç kimse abad olmamýþ. Hele hele o suçsuz, 20 yaþýnda,
18 yaþýnda, 19 yaþýnda, hanýmý hamile, yeni doðan çocuðu olan, yeni evlenen bu
bizim fidanlarýmýzý, bu bizim fidanlarýmýzýn canýna kýyarak kimsenin devlet
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
399
olabilmesine imkan ve ihtimal de yok ve yarýn Allah'ýn huzuruna herkes çýktýðýnda
mutlaka bu yaptýklarýndan hesap da sorulacak bunu da iyi bilmeli. Biz hiçbir
ayrýmcýlýk yapmadýk. Ben 15 yýl burada Belediye Baþkanlýðý yaptým, 4,5 yýldýr, 5.
yýldýr hükümetimiz, daha önce de devletimiz hükümet olarak Türkiye'de idarecilik
yapýyor, kimi ayýrdýk? Ýþte burada kime, girerken "Sen Türksün, Kürtsün" diye
ayrýmcýlýk yapýldý? Kimin, memur veya mühendis veya seçilmiþ bir insan olmasý
önlendi? Neyin kavgasý veriliyor? Zannediyorlar mý ki, üç-beþ tane yabancý devletin
verdiði silahlarla insanlarý öldürerek, kendilerine devlet kurdurulacaðýný mý
zannediyorlar? Sonra, ne zaman kurmuþlar bunu? Ne zaman yaþamýþlar bunu?
Sonra, siz eðer her ayrý lisan kullanan, kalkar da benim ülkemde yer almak
istemeye kalkarsa, bunun acaba neticesi ne olur?
Bunu hiç düþünüyorlar mý? Yarýn Allah'a hesabýný bunun verebileceklerini
zannediyorlar mý? Ve bence, ben 1968'lerde öðrenciydim, aynen böyle birdenbire
alevlendirilen bir topluluk çýktý ve Türkiye'de, Rusya'daki gibi, Çin'deki gibi veya
Arnavutluk ve Yugoslavya'daki gibi komünist devlet kuracaðýz diye bir takým
insanlar ortaya çýktý. Binlerce caný yaktýlar. Binlerce caný öldürdüler. Ne oldu
neticede? Sadece ne oldu biliyor musunuz? Türkiye 50 yýl, 60 yýl daha geriye gitti.
Baþkalarýna baðýmlýlýðýmýz bir o kadar daha uzadý. Yoksa deðiþen bir þey olmadý.
Ben o zaman bir üniversitedeki, bu kavgayý veren silahlý bir arkadaþa dedim ki;
"Benim üzüldüðüm þu, yarýn bunlarýn hepsi geçecek, yine biz sizinle yan yana
olacaðýz. Peki siz öldürdüðünüz insanlarýn çocuklarýný, analarýný, babalarýný
gördüðünüz zaman yüzlerine nasýl bakacaksýnýz? O bombaladýðýnýz yerlerde ölen
insanlarýn çocuklarýný sersefil halde gezerken görürseniz, onlarýn yüzüne nasýl
bakacaksýnýz?" Aynýsýný þimdi güneydoðuda, güya bir kavga verdiðini zanneden
canilere de ayný þeyi sesleniyorum. Yarýn o yetim býraktýrdýðýnýz çocuklarýn suratýna
nasýl bakacaksýnýz? Yüzüne nasýl bakacaksýnýz?
Her þeyden öte yarýn Allah'ýn huzuruna çýktýðýnýz zaman ne diye hesap
vereceksiniz? Niçin öldürdüðünüzü onlara nasýl, Allah'a nasýl izah edeceksiniz? Ne
için öldürüyorsunuz? Allah için mi, din için mi, vatan için mi, millet için mi?
Hiçbirisi deðil. Ýþte böyle ortaya çýkýp, kavga eden bir sürü topluluklar oldu. Ýþte
Filistin'in hali. Ýþte Irak'ýn hali. Ýþte diðer Arap ülkelerindeki bölgelerin hali. Ýþte
Afrika'nýn hali. Ve maalesef buralarda hep kandýrýlan, Müslüman topluluklar.
Aynýsýný burada da yapýyorlar. Ve ben þuna inanýyorum; terörist baþýyla biz ayný
dönemlerde üniversitelerde okuduk. Ýþin en acý tarafý, bugün terörist baþýnýn
emrinde olduðunu zanneden ve askerlerimizi þehit eden o canilerin hepsinin anasý,
babasý Allah'a inanýyor, Peygambere inanýyor ve iyi bir dindar, Müslüman insanlar.
Ama peþinden gittikleri terörist baþýnýn dinle, diyanetle, insanlýkla, ahlakla uzaktanRamazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
400
yakýndan ilgisi yok. 30bin insana mâl oldu Türkiye'de ve bu 30bin insanýn canlarý
vardý, yavrularý vardý, analarý vardý, babalarý vardý. Onlar yetim kaldý. Belki çoðunun
ahýný biz duymadýk. Ama þimdi televizyonlar artýk bu ahlarý gösteriyor, duyuruyor
ve hepimiz bunun çok rahat farkýndayýz. Yarýn hesap veremeyecekleri þeyi, bugün
yapmamalarý gerekir. Ve ben, bayrama geliyoruz, bayramda bunu her gittiðiniz
yerde anlatýn, hesabýný veremeyeceði iþe hiç kimse kalkýþmamalý. Nasýl ki biz her
þeyi yaparken kýrk kere düþünüp, bir kere yapýyorsak, onlar da bunu mutlaka
düþünmeli. Ve peþinden gittikleri insanlarýn veya terörist baþýnýn, onlarý düzlüðe
veya bir huzur ülkesine çýkarmayacaðýný, kan ve göz yaþý nehirlerinde ve göllerinde
boðulacaklarýný çok iyi bilmeleri lazým. Bu millet büyük bir millet.
Çok biz zulümler gördük, çok insanýmýz öldü, öldürüldü, þehit edildi, sadece
Çanakkale'de 250bin insan. Ýþte yine biz Türkiye'deyiz, yine buranýn sahibi biziz,
burayý yine biz idare ediyoruz, bundan sonra da ebediyete kadar biz idare edeceðiz,
bunu herkes çok iyi bilmeli. Ve biz idare ederken, Kürt diye hiçbir ayrým yapmadýk.
Ben Belediye Baþkanlýðý yaptým. Ýþte Baþbakanýmýz, iþte Cumhurbaþkanýmýz. Kim
ayrým yapmýþ? Hangi ayrýmcýlýktan bahsediliyor? Neyi ispat etmeye çalýþýyorlar?
Hangi kimlik tanýnmýyor? Kime, ne yapýlmýyor? Benim köyümle, Kürt köyünün
arasý 1,5km'dir ve iç içe yaþadýk hep. Kýz alýp, kýz veriyoruz. Kimi ayýracaksýnýz?
Hangi tarafa ayýracaksýnýz? Bunun sonu yok. Sonu olmayan boþ sevdalarýn
peþinden gitmek, sonunda gidenlerin de orda boðulmalarýna getirir, mutlaka
getirecek. Ve ben, þunu aþýk ve net söylüyorum; bu insanlarýn analarýna, babalarýna
üzülüyorum ve bu çocuklarýna sahip olmalarýný istiyorum ama bunu yapan
insanlarýn affedilmeyeceðini de herkes çok iyi bilsin. Bu millet herkese adaletle
cezasýný vermiþ, mükafatýný da vermiþ. Her yerde, idarecilere de hiç býrakmamýþ,
bakýn, adamlarý seçmiþ, hükümet yapmýþ, bakmýþ ki iþi götüremiyorlar, bu ülkeyi
düzlüðe çýkartamýyorlar, ertesi gün defterlerini dürmüþ. Öyle deðil mi? Bakmýþ,
baþýna getirdiði insanlar kendi gibi yaþýyor, kendi gibi hareket ediyor ve kendisini
düzlüðe çýkartýyor, onlarý da mükafatlandýrmýþlar. Ýþte 22 Temmuz. Biz aciz bir
toplum deðiliz. Bizim merhametimizi, aczimiz olarak hiç kimse görmemeli. Dünya
ülkeleri de görmemeli, Türkiye'de yaþan, kandýrýlmýþ terörist baþýnýn, maalesef,
maalesef o zýrva insanlarý da mutlaka onu görmemeli.
Ve þu bayram günü, hepimiz yarýn birbirimizle sevinçle kucaklaþacaðýz. Ama öyle
analar var, öyle gelinler var ki, dul olarak, evladý þehit olmuþ olarak ve çocuklar da
maalesef, babasýz olarak girecekler. Ne uðruna, onlar vatan uðruna gitti. Peki
öldürenler ne uðruna oraya, yarýn onlarýn yüzüne bakacaklar? Bunun hesabýný
yapmak zorundalar. Sevgili hemþerilerim, saygýdeðer toplumumuz, bu ülke büyük
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
401
bir ülke ve biz hakikaten güzel bir yol aldýk. Çok iyi de bir gidiþatýmýz var. Dünyada
ve ülkemizin içinde çok güzel geliþmeler oluyor. Tabi ki bu geliþmelerden rahatsýz
olanlar olacaktýr. Ama bunlar, ziyadan, güneþten, ýþýktan rahatsýz olanlar sadece
yarasalardýr. Yarasalar da hiçbir zaman ne devlet olmuþlar, ne de ülkeyi idare
etmiþler. Biz buna inanýyoruz ve bunun devamýný da çok iyi biliyoruz. Ben,
bayramda bunlarý sýkça konuþmanýzý istiyorum ve güzel tavsiyelerde bulunmanýzý
istiyorum. Kardeþliðimizi bozan düþüncelerden arýnmalarý için tavsiyelerde
bulunmanýzý istiyorum. Ve þunu da herkes iyi bilmeli; biz bugüne kadar hep birlikte
yüceldik, yükseldik, ama ayrýmcýlýðýn topluma getireceði hiçbir þey yok. Biz baþka
lisanlarý konuþan insanlar olabiliriz, o bizim için zenginlik, ama o hiçbir zaman bir
ayrýmcýlýk meselesi olmamalý. Ben ayrýca, bayramda bir de sizden þunu istiyorum;
herkes mutlaka bir fakiri veya bir yetimi evinde ziyaret edip, mutlaka onu
sevindirsin ve gönlünü alsýn. Hiçbir þey yapamýyorsa, bir tas çorba götürüp, baþýný
okþasýn. Ben, evveli rahmet, ortasý günahlardan kurtuluþ, sonu da inþallah
cehennem azabýndan kurtuluþ olacak olan Ramazanýmýzýn bizlere hayýrlar
getirdiðini umuyor ve bayramýnýzý da tebrik ediyor, sevgi ve saygýyla selamlýyorum.
Allah'a emanet olun. Ebedi olun, huzurlu olun, mutlu olun.
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
402
Çanakkale Ýftar Programý
Çanakkale Ýftar Programý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
403
Çanakkale Ýftar Programý
Çanakkale Ýftar Programý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
404
Çanakkale Ýftar Programý
Çanakkale Ýftar Programý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
405
Çanakkale Ýftar Programý
Çanakkale Ýftar Programý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
406
Çanakkale Ýftar Programý
Çanakkale Ýftar Programý
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
407
Ramazan Çadýrýnda Ýrfan Sofrasý
408

Benzer belgeler