Çaylık Ekim 2013

Transkript

Çaylık Ekim 2013
ÇAYKUR’un AYLIK YAYınıdIR. Ekim 2013 • Sayı 6
didi için
ne “didi”ler?
[sunuş]
En huzurlu kampanya
dönemi sona erdi
Soğuk çay pazarına girdiği ilk günden beri büyük rekorlara imza atan “Büyük Türkiye’nin Büyük Çayı”
“didi”, bir anda herkesin sevgilisi haline geldi. Reklam kampanyasından satış grafiğindeki hızlı yükselişine, özellikle genç nüfus tarafından hızla benimsenmesinden tüketicinin önüne çıktığı bakkal ve market
raflarındaki albenisine kadar pek çok yönüyle herkes her yerde “didi”yi konuşur hale geldi. Dergimizin bu
sayısında, Türkiye’deki soğuk çay pazarının küçük bir analiziyle birlikte, sosyal medya, bakkal ve marketlerde “didi” hakkında konuşulanları göz önüne seriyoruz.
Bu sayımızdaki bir diğer konuğumuz ise İstanbul Bölge Pazarlama ve Üretim Müdürümüz Abdülkadir
Aktay. Çaykur’un satış ve pazarlama stratejilerinin hayata geçirildiği Bölge Müdürlükleri, kurum için hayati
bir önem taşıyor. Kurumun her çalışanı gibi kendisinin de Çaykur’a gönülden bağlı olduğunu söyleyen
Aktay’la, kurumun toplam çay satışının üçte birini gerçekleştiren İstanbul bölgesi ve sorumlu olduğu
alanda gerçekleştirilen faaliyetleri konuştuk.
Sarp sınır kapısına 4 kilometre uzaklıktaki, Çaykur’un en doğuda yer alan fabrikası olan Kemalpaşa Çay
Fabrikası’nın deneyimli ekibiyle çay üretimine, boş zamanlarını nasıl değerlendirdiklerine ve fabrika ekibini
koordine ederken ne tür bir yol izlediklerine dair keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
“İnsanlara güler yüzlü çaylar ikram ediyorum” diyen işitme ve konuşma engelli çalışanımız (Genel Müdürlük) Yalçın Kanbur ise, seslerin ve sözcüklerin olmadığı bir dünyada bile herkesle anlaşmanın bir yolunun
bulunabileceğinin canlı kanıtı adeta. Güler yüzü ve sempatik tavırlarıyla çalışma arkadaşlarının can dostu
olan Kanbur, “Başlangıçta insanlar benimle hiç anlaşamayacaklarını düşünüyorlar. Ancak iletişim sadece
konuşmak değildir. Bunu anlamaları için onlara basit, anlaşılır işaretlerle bir şeyler anlatıyorum. Daha
sonra her şey kendiliğinden gelişiyor. Hatta işyerindeki birçok arkadaşım işaret dilini öğrendi,” diyor.
Çaykur’a 37 yıl emek veren İsmail Hakkı Çelik ise Emek Verenler bölümümüzün konuğu oldu bu sayımızda. Bölgenin sevdalısı olduğunu söyleyen Çelik, bölgeye yararlı olsunlar düşüncesiyle çocuklarını çayla
ilgili okullarda okutan bir neslin temsilcisi. Aileden Çaykur’lu olan Çelik’e göre, bölge insanını bölgede
tutmak gibi bir misyonu olan Çaykur, her türlü ihtiyaca cevap veren bir kurum olduğu için “aileden biri
gibi” görülüyor çalışanları tarafından.
Sağlık bölümümüzdeyse “hayır” diyebilmenin insan sağlığı üzerindeki olumlu etkilerini konu edindik. Uzmanlara göre, daha önce sosyal hayatta “evet” demeye alışan bireyler için “hayır” demek o kadar da
kolay olmayabiliyor. Ancak “hayır” demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırıyor ve stresi azaltıyor.
Çocuklarınızı zorlamadan ve onlara sürekli “haydi” demeden istediklerinizi yaptırabileceğiniz başka bir yol
var desek ne düşünürsünüz? Aile ve Çocuk sayfalarımızda “haydi” sözcüğünün aslında küçük çocuklarımız için hiçbir şey ifade etmediğine ama onları oyun ve başka yollarla nasıl motive edebileceğinize dair
bilgileri ve ipuçlarını okuyacaksınız.
İyi okumalar dileriz...
EKİM 2013
[3]
SINIR
ÖTESİ
[busayıda]
içindekiler
s.
6
6SINIR ÖTESİ
9
EKİP
RUHU
s.
ÇAYKUR’DAN HABERLER
l
l
POZİTİF
12
EKİP RUHU
16
FOTO RÖPORTAJ
20
HOBİLERİMİZ VE BİZ
24
KAPAK HABERİ
30
EMEK VERENLER
Sahibi
ÇAYKUR Çay İşletmeleri Genel Müdürlüğü adına
İmdat Sütlüoğlu
(Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdür)
Türkiye’nin çayı Almanya’da
Bir kampanya dönemi daha sona erdi
10
12
İstanbul Pazarlama ve
Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay:
“Diğer çalışanlar gibi ben de Çaykur’a gönülden bağlıyım”
l
Yayın Yönetmeni
Süleyman Pınarbaş
(Genel Müdür Yardımcısı)
Yalçın Kanbur: “İnsanlara güler
yüzlü çaylar ikram ediyorum”
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Necla Yeşildağ
(Basın ve Halkla İlişkiler Şube Müdürü)
“Birlik ve beraberlik içerisinde çalışıyoruz”
YaYIN KURULU
Süleyman Pınarbaş, Yavuz Sütlüoğlu, Necla Yeşildağ
Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu
Mine Türkün, Cüneyt Kural
Kemalpaşa Çay Fabrikası
Çaykur Genel Müdürlüğü onlara emanet
YAYINLAYAN
“didi” için ne “didi”ler?
İsmail Hakkı Çelik: “Bölgenin sevdalısıydık”
Lale Filoğlu, Ülkü Karaosmanoğlu
(Yayın Danışmanları)
34SAĞLIK
Daima “evet” stresi artırıyor
36
AİLE VE ÇOCUK
40
POZİTİF s.
10
EMEK VERENLER s.
HOBİLERİMİZ VE BİZ
FOTO RÖPORTAJ s.
18
s.
30
Ona ‘haydi’ demeyin!
Doğa Özkan
(Sanat Yönetmeni)
KİŞİSEL GELİŞİM
İşinizi şansa bırakmayın...
44
Biri sizi gözetliyor
46
GEZİ GÜNLÜĞÜ
Cüneyt Kural
(Editör)
Seyit Göktepe
(Redaksiyon)
TEKNOLOJİ GÜNLÜĞÜ
Dilan Karadağ
(Muhabir)
Metin Özkan, Ahmet Akgül
(Katkıda Bulunanlar)
Kuzey’in hayatımıza güzellemeleri
Caner Kasapoğlu
(Fotoğraflar)
20
Cemal Sahir Sokak No: 26 - 28 Profilo Plaza A Blok
Kat: 2 Mecidiyeköy / İstanbul T: 0 212 337 51 00 pbx
GEZİ GÜNLÜĞÜ
s.
[4]
EKİM 2013
46
BASKI VE RENK AYRIM
Elma Bilgisayar ve Basım
0 212 697 30 30
EKİM 2013
[5]
[sınırötesi]
İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay
“diğer çalışanlar
gibi BEN DE ÇAYKUR’A
gönülden bağlıyım”
Çaykur’da üretilen çayların tüketiciye sunulmasında en önemli UNSURLARDAN
biri de pazarlama ve bölge müdürlükleri. Satış ve pazarlama stratejilerinİN hayata
geçirildiği bu kurumlar, Çaykur’un yurtiçi ve yurtdışına açılan kapıları adeta...
Temel görevi, “paketli çayların bölgesi
dâhilinde teşekkülün politikalarına uygun
olarak iç ve dış satışlarını sağlamak; gerektiğinde Genel Müdürlük emirleri gereği
satış reyonları, fuar satış ve tanıtım stantları
açmak, bunları yönetmek ve denetlemek.
Ayrıca Genel Müdürlük tarafından saptanan plan, program ve bütçe gereğince tüm
mevzuat ve tamimler çerçevesinde kârlılık
ve verimlilik ilkelerine uygun olarak paketli çay üretimini yönetmek ve denetlemek”
olan Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlükleri, Çaykur’un üretim sonrası en önemli
kurumları.
Yoğun bir rekabet ortamında çay satışının
gerçekleştirilmesi, pazarlamaya yönelik
faaliyet ve stratejilerin hayata geçirilmesi,
bayi ağının denetlenmesi gibi ağır bir yükü
taşıyan Bölge Müdürlüklerimizden en büyüğü de İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürlüğü kuşkusuz. Çaykur tarafından üretilen çayın, yıllık olarak üçte birinin
satışını gerçekleştiren kadronun başındaki
isim olan, İstanbul Pazarlama ve Üretim Bölge Müdürü Abdülkadir Aktay’la sorumluluk alanı ve gerçekleştirdikleri faaliyetler
hakkında konuştuk...
Çaykur’un pazarlama stratejisinde
geçmişten bugüne ne tür değişiklikler oldu ve bunlar kurumun geleceğine yönelik olarak ne gibi faydalar sağladı?
Bayilikler öncesinde küçük çaplı “yetkili bayilikler” vardı. Sonrasında her
ilde belli sayıda bayilik verildi. Bu doğrultuda, daha önce çay alan müşteriler
birleşerek büyük bayilikler oluşturdu.
Çaykur’da yıllık alınan yaş çayla orantılı olarak, 110-120 bin ton arası kuru
çay üretilmekte. Bu çayın satışı noktasında çağın pazarlama tekniklerine uygun olarak kurumumuz da gelişmelere
ayak uydurmaya çalışıyor. Bu anlamda, kurumumuzca dönemsel olarak
satış stratejileri uygulanmakta. Önceleri üç aylık dönemlerde yapılan satış
stratejileri iki aylık stratejilere dönüşmüş durumda. Değişik promosyon
uygulamaları (bardak ve şeker bantlamaları) yapılıyor. Marketlerde satış
artırıcı uygulamalar hayata geçiriliyor. Bunları yapmak zorundayız;
çünkü bir taraftan da pazarda özel sektörle yoğun bir rekabet yaşanmakta.
İstanbul Bölge Pazarlama ve Üretim Müdürlüğü hakkında
bilgi verir misiniz?
Bölge Müdürlüğümüz; Edirne, Kırklareli, Tekirdağ, Bursa, Bilecik, Yalova, İzmit, Düzce, Bursa, Sakarya ve İstanbul illerinde
19 bayi vasıtasıyla çay satışı yapıyor. Çaykur’un yıllık çay satışının 1/3’ü Bölge Müdürlüğümüz hinterlandında gerçekleştiriliyor.
Bölge Müdürlüğümüzdeki üretim bölümü 2013 Mart ayı itibarıyla kapandı. Müdürlüğümüzde 24 memur ve 25 işçi olmak üzere
49 kişi çalışıyor.
Kurumun organik çay, yeşil çay, “didi” soğuk çay gibi yeni
ürünleri hakkında bilgi alabilir miyiz?
Organik çaylarımız; Türkiye’de üretilen tek organik çaydır. Bu çayımızın tadı, tüketicilerimiz tarafından beğenildi ve yüksek bir oranda talep görüyor. Yeşil çayımız da tamamı Karadeniz Bölgesi’nde
yetişen Türk çaylarından üretilen tek yeşil çay. Soğuk çay pazarına
“didi” ile giren Çaykur, büyük bir talep gördü. Satışından memnunuz. Kısa zamanda önemli bir satış başarısı yakalayan “didi”,
yoğun bir rekabetin yaşandığı soğuk çay piyasasında önemli bir
avantaj yakalamış durumda. Tüm ürünlerimiz, kalite ve güvenilirlik
açısından, rakiplerine göre açık ara önde gitmeye devam ediyor.
Peki, Müdürlüğünüz ne tür çalışmalarda bulunuyor?
Bölge Müdürlüğümüzde Rize 100. Yıl Çay Paketleme Fabrikası’ndan paketli olarak gelen çaylar, bayilerimize aylık kotaları
oranında satılmakta. Bayilerimizin kurum politikaları doğrultusunda çalışmaları ve fiziki yapıları yakından ve titizlikle takip
ediliyor. Bayilerin, çay satışlarında kolaylık sağlamak üzere,
tüketim noktalarına yönelik promosyon çalışmaları ve çeşitli
uygulamaları da Müdürlüğümüz tarafından takip edilmekte.
[6]
EKİM 2013
Bölge Müdürlüğünüz hangi fuar ve tanıtım çalışmalarına katılıyor? Buralarda ne tür faaliyetlerde bulunuyor?
Çaykur olarak biz üniversitelerden gelen tüm talepleri karşılamaya
çalışıyoruz. Genç nesle milli içeceğimizi tattırmanın gururu içindeyiz. Alınan olumlu tepkilerden de memnuniyet duymaktayız. Gıda
üzerine yapılan tüm fuarlarda stant açmaktayız.
EKİM 2013
[7]
[sınırötesi]
Diğer birçok fuarda da tadım-tanıtım faaliyetleri yürütmekteyiz.
Fuarlarda görsel ve tadımsal olarak tanıtım faaliyetleri ve istişareler yapılmakta. Yurtdışı fuarlara da yoğun bir katılımımız var.
Müdürlüğünüz personeli yeterli ve kalifiye bir yapıya sahip
mi? Kaliteyi daha da artırmak için ne gibi çalışmalar yapılabilir?
Müdürlüğümüzde çalışan arkadaşlarımız, konuları ile ilgili sorumlulukları doğrultusunda büyük bir titizlik ve özveriyle çalışmalarını sürdürmekte. Eksik gördüğümüz noktalarda ise,
hizmet içi eğitimlerle, piyasanın şartlarına göre personelimizin
donanımları artırılmakta. Bu eğitimlerle, günün koşullarına uygun pazarlama strateji ve taktikleri konusunda giderek daha
kaliteli hizmet vermeyi amaçlamaktayız.
Bayiler ve Bölge Müdürlüğü arasındaki koordinasyonu nasıl
sağlıyorsunuz?
Bayilerimiz kurumumuz politikaları doğrultusunda çalışmaları ile
ilgili sürekli bizlerle irtibat halindeler. Gerek karşılıklı ziyaretler
gerekse acil durumlarda mail ve telefonlarla iletişimimiz devam
etmekte.
Çay reyonu çalışmalarınız ne aşamada? Bu konuda hangi
kriterlere sahip olmak gerekiyor?
Çay reyonları ile ilgili talepler kurumumuz tarafından değerlendirilmekte. Kurumumuzun reklamını yapacak, geniş kitlelere
hitap edebilecek ve kurumumuz şartlarına uygun bulduğumuz
talepler olumlu karşılanmakta. Şu anda Bölge Müdürlüğümüz
hinterlandında yedi tane reyon bayiliğimiz mevcut.
İleriye yönelik olarak Çaykur’dan beklentileriniz nelerdir?
Türk çaycılığının lokomotifi olan Çaykur, çay üreticisini korumakta ve bölge insanına ekonomik ve sosyal fayda sağlamakta. Türk damak tadına uygun kaliteli çay üretme çabasında
olan Çaykur, bir taraftan da Türkiye ekonomisine olumlu yönde
önemli bir katkıda bulunuyor. Bunların yanında, bölge insanına
alternatif ürün yetiştiriciliği ile ilgili çalışmalarla da destek oluyor.
Bu çalışmaların daha da ileri düzeylere taşınması, hizmet yarışında insanlarımıza katkı sağlayacak yeni projelerle mutlu ve refah içinde bir ülke yaratılması en büyük beklenti ve temennimiz.
Bir kurum olarak Çaykur ve Çaykur’lu olmak size ne ifade
ediyor?
Çalışanlarımızın çoğu, bölge insanı olması itibarıyla, öncelikli
olarak çay yetiştiricisidir. Çalışma hayatımın yaklaşık 24 senesi Çaykur’da geçti. Bu nedenle Çaykur’a, diğer çalışanlar gibi
ben de gönülden bağlıyım. Türk çaycılığının gelişmesinden ve
gelinen bu noktada benim de bir katkımın olmasından dolayı
haklı bir gurur duymaktayım.
[8]
EKİM 2013
[Çaykur’danhaberler]
Türk damak tadına uygun
kaliteli çay üretme çabasında
olan Çaykur, bir taraftan da
Türkiye ekonomisine olumlu
yönde önemli bir katkıda
bulunuyor. Bunların yanında,
bölge insanına alternatif
ürün yetiştiriciliği ile ilgili
çalışmalarla da destek oluyor.
Türkiye’nin çayı Almanya’da...
Çaykur, 5-9 Ekim tarihleri arasında düzenlenen ve dünyanın en büyük gıda fuarlarından
biri olan Anuga’da, ihracat çalışmalarına başladığı “didi” soğuk çayını görücüye çıkardı…
Uluslararası gıda fuarlarına katılarak, “Türkiye’nin çayı”nı dünyaya tanıtmaya devam eden Çaykur, son olarak Anuga 2013 Gıda Fuarı’na
katıldı. Almanya’da düzenlenen, dünyanın en büyük ticari fuarlarından biri olan Anuga’da yer alan Çaykur, organik çaylarının yanı sıra ihracat
çalışmalarına başladığı “didi”yi de katılımcıların beğenisine sundu. Fuarda “didi”nin katılımcılar tarafından büyük ilgiyle karşılandığını
vurgulayan Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, “Yurtiçinden olduğu kadar yurtdışından da soğuk çayımıza ciddi talep var. Almanya’da
bunu çok net gördük. “didi”nin ihracına yönelik çalışmalara başladık.
Yakın bir zamanda yurtdışına ihracatımız başlayacak,” dedi. “didi”nin
Türkiye’de çok sevildiğini ve bugüne kadar yaklaşık 58 milyon adetlik
satış hacmine ulaştıklarını aktaran Sütlüoğlu, bayram öncesinde 2,5
litrelik “didi”yi tüketicilerin beğenisine sunduklarını ifade etti. İmdat
Sütlüoğlu ayrıca şu anda “didi”nin limon, şeftali ve bergamotlusunun
üretildiğini, ilerleyen günlerde ise farklı çeşitlerin de tüketicilerin
beğenisine sunulacağını söyledi.
Bir kampanya dönemi
daha sona erdi
Çaykur Genel Müdürü İmdat Sütlüoğlu, bu sezon 672 bin ton yaş çay
aldıklarını söyleyerek, bu rakamın geçen yılki rakamlara göre 20 bin ton
daha fazla olduğunu, 27 Nisan’da başlayan kampanyanın 11 Ekim itibarıyla
tamamlandığını belirterek, ”Çaykur bu yıl en huzurlu yılını yaşadı,” dedi.
Sütlüoğlu sözlerine şöyle devam etti; “2013 yılının özetini paylaşmak için
buradayım. Sendikanın grev kararı ile başlayan sezonu, oldukça verimli ve
sorunsuz bir şekilde geride bıraktık. Alınan grev kararı bölgede kaosa neden
olacaktı. Biz de vatandaşımızın sağduyusuna sığındık. Sağ olsunlar buna
kulak verdiler ve grev kâğıt üzerinde kaldı. Fabrikalarımız tam kapasite
çalışarak üretim yaptı. Bu şekilde birinci sürgünü tamamladık. İkinci
sürgün ile beraber randevulu sisteme geçiş yaptık. Geçen yıl bu sistemin
antrenmanını yapmıştık. Oluşturduğumuz SMS sistemiyle vatandaşımızı
bilgilendirerek soru sorduk. Müstahsilimizin de desteğiyle çok büyük bir
sistem değişikliğini sancısız geçirdik. Çay tarihimizin en sorunsuz ve en
huzurlu dönemini geride bıraktık. Küçük üreticiler bir günde toplayıp çayını
verdi. Her gün çay alım yerine gitmedi. Özel sektörü de büyük ölçüde bu
sistem düzenledi. Vatandaş çayını rahat bir şekilde verince geçen yıllara
göre ucuz fiyata çayını satmadı. Geçen yıla göre bu sezon birinci sürgünde
rekoltemiz 26 bin ton fazla oldu. Bu sezon çay alımımız 672 bin ton olurken
geçen seneye göre 20 bin ton civarında fazla çay almış olduk.”
Çaykur için bu sene en önemli gelişmenin “didi” markalı soğuk çay üretimi
olduğunu sözlerine ekleyen Sütlüoğlu “Halkımız bu ürünü bağrına bastı.
Çocuklar ve gençler bu ürünü çok sevdi. Genç nesille “didi” sayesinde
kucaklaştık. Bu ürün 58 milyon adet satışı ile bir rekor kırdı. Yeni çıkan bir
ürünün bir anda rekor kırması ve yok satması görülmemiştir. Üçüncü fabrikayı
da devreye sokarak üretimimize devam ediyoruz. Yine ürünü yetiştirmekte
zorlanıyoruz. Ürünümüzün satışı kolalı ve gazlı içecekleri de etkiledi.
Aynı segmentte olan diğer markalar ağırlıkla üç büyük ilde satılırken,
“didi”nin her ilde satışı yapılmaktadır. Piyasanın arzu ettiği ürünleri
üretmeye devam edeceğiz. Bayram öncesinde 2,5 litrelik “didi”yi
tüketicilerin beğenisine sunduk. Herkesin kana kana içmesini diliyorum,”
dedi. 2013 yılında kapasite artırma çalışmalarının devam ettiğini vurgulayan
Sütlüoğlu, “Gelecek yıl yeni bir fabrikamız daha devreye girecek. Mevcut
fabrikalarımızda kapasite artışı için yatırımlarımıza devam ediyoruz,
edeceğiz. Dünyanın en büyük, en akıllı paketleme fabrikasının projesi de
bitmek üzere. Sıradan bir fabrika değil. Çok çevreci ve çok kapasiteli bir
paketleme fabrikası olacak. Marka değerimizi yükseltecek fabrikanın
ihalesinin birkaç ay içinde yapılmasını planlıyoruz. Turizm destinasyon
merkezi olacak. Çayla ilgili her şeyi ziyaretçiler, gösteri ve animasyonlarla
izleyerek, alışveriş merkezinde dinlenip çaylarını içebilecekler. 2015’in
sonuna kadar bu fabrikayı tamamlamaya çalışıyoruz. Bunun yanında
organik alanlarımızı genişleterek çayımızı tamamen organik yapmak için
çalışmalarımız sürüyor. Üreticilerimize desteklerimiz bu konuda devam
edecek. Bizim tavsiyelerimize müstahsilimizin uyması gerekmektedir”
ifadelerini kullandı.
EKİM 2013
[9]
[pozitif]
“İnsanlara
güler yüzlü çaylar
ikram ediyorum”
Yalçın Kanbur, Çaykur Genel Müdürlüğü’nde odacı olarak görev yapıyor. Personele çay
servisi yapmaktan evrak dağıtımına kadar pek çok görevi üstlenen Kanbur, kurumdaki ilk
yıllarında çay imalatında da çalışmış. Doğuştan işitme ve konuşma sorunu yaşayan Kanbur’un
eğitiminde en büyük yardımcısı ise babası olmuş. Genel Müdürlük personeli tarafından çok
sevilen Kanbur, güler yüzü ve sempatikliğiyle iş arkadaşlarının gözdesi...
Bize kendinizden söz eder misiniz?
1978 Rize Güneysu doğumluyum. Ortaokul mezunuyum. İşine,
ailesine ve çalışma arkadaşlarına çok bağlı bir kişiyim. Gülmeyi
ve insanlarla iyi iletişim kurmayı çok severim. Evliyim. Üç çocuk
sahibiyim. Çocuklarımın ikisi erkek, biri kız. Eşimin ve çocuklarımın herhangi bir engeli yok.
Kurumda çalışmaya ne zaman ve nasıl
başladınız?
Çaykur’da 1998 yılında engelli işçi alımıyla
çalışmaya başladım. Başlangıçta Güneysu
Çay Fabrikası’nda mevsimlik işçi olarak
üretim kısmında çalıştım. Daha sonra odacı oldum. 2007’de kadrolu işçi oldum. Şu
anda Genel Müdürlük zemin katında odacı
olarak çalışıyorum. İnsanlara güler yüzlü
çaylar ikram ediyorum.
Engeliniz nasıl başladı?
Doğuştan duyma ve konuşma engelliyim.
Çalışma yaşamınızda bu sebepten herhangi bir sıkıntı yaşıyor musunuz?
Üretim bölümünde çalışırken zaman zaman sıkıntı yaşadım. Ancak şimdiki de
dâhil olmak üzere diğer görevlerimde hiç-
[10]
EKİM 2013
bir sıkıntı çekmedim. Aslında ben çalışma hayatımda, beni anlamaları için insanlara mümkün olduğunca yardımcı olmaya çalışıyorum. Almış olduğum eğitim ve tecrübelerim buna izin veriyor.
İş arkadaşlarınızın size yaklaşımı nasıl?
Başlangıçta insanlar benimle hiç anlaşamayacaklarını düşünüyorlar. Ancak iletişim sadece konuşmak değildir. Bunu anlamaları için onlara basit, anlaşılır işaretlerle
bir şeyler anlatıyorum. Daha sonra her şey
kendiliğinden gelişiyor. Hatta işyerindeki birçok arkadaşım işaret dilini öğrendi.
Onlarla daha kolay anlaşıyorum. Zaman
zaman başka insanların da beni anlamaları
için tercüman oluyorlar. Sadece anlaşma
zorlukları oluyor. Herhangi bir anlaşmazlık
yaşamıyoruz.
Engelli bir çalışan olarak kurumdan beklentileriniz nelerdir?
Ben genel olarak girişken bir kişiyim. İnsanları benimle iletişime geçmeye bir
şekilde teşvik ederim. Ama benim durumumdaki herkesin bunu yapamadığını görüyorum. Bu yüzden, engeli olanların sosyal hayata daha fazla uyum sağlaması için
çalışmalar yapılabilir.
Başlangıçta insanlar benimle
hiç anlaşamayacaklarını
düşünüyorlar. Ancak iletişim
sadece konuşmak değildir.
Bunu anlamaları için onlara
basit, anlaşılır işaretlerle bir
şeyler anlatıyorum.
Eğitiminizi nasıl tamamladınız?
Sekiz yıllık eğitim hayatımın tamamında işitme engellilere özel hazırlanmış bir programdan geçtim. Bu
konuda babamdan çok destek aldım. Onun yönlendirmeleri benim hayatım için çok değerlidir.
Edindiğiniz tecrübelerinizi paylaşmak, başkalarını
yönlendirmek adına sizin faaliyetleriniz var mı ?
Rize’deki İşitme Engelliler Derneği’nin aktif üyesiyim.
Bir kurum olarak Çaykur’u değerlendirir misiniz?
Çaykur sizin için ne ifade ediyor?
Çaykur benim için bir yuvadır.
EKİM 2013
[11]
[ekipruhu]
İLHAN MUTİ
(İMALAT USTASI)
Ne kadar zamandır kurumda çalışıyorsunuz?
1998 yılının şubat ayında kuruma girdim. 16
yıldır buradayım, 14 yıldır da imalat ustası olarak görev yapıyorum. İki yıl gibi kısa bir sürede imalat ustası oldum. Babam da kurumda
imalat ustasıydı. Ben lise mezunuyum; usta
olmam bu yüzden daha kısa zaman aldı.
Kemalpaşa ve çevresinin Çaykur’la olan
ilişkisi nasıl?
Kemalpaşa’da olup da Çaykur’u bilmeyen
yoktur. Hepimizin ağabeyi, amcası, dayısı yani
ailesinden en az bir kişi Çaykur’da çalışmıştır.
Bir taraftan da çaylıklarımız var, hem işçi hem
de halk olarak herkes Çaykur’dan geçiniyor.
İmalat ustası olarak göreviniz nedir?
Usta olarak öncelikle sabah işe gelenleri ve
gelmeyenleri kontrol ediyoruz. Sonra ekibi
buna göre organize ediyoruz. Mesela bir bölümde bir işçi işe gelmemiş diyelim, o zaman
başka bir bölümdeki işçi arkadaşımızı o bölüme yönlendiriyoruz. Birlik ve beraberlik içerisinde çalışıyoruz. Öğlen yemeği zamanında
işçi arkadaşlar birbirleriyle görev yerlerini değiştiriyor; böylece fabrikada üretim durmadan
sürüyor. Ambar kısmına yardımcı oluyoruz.
Akşamları da iş konuşuyoruz.
Birlik ve beraberlik
içerisinde çalışıyoruz
[12]
EKİM 2013
17 bin dekarlık bir araziden
yılda 16 bin ton çay alan
Kemalpaşa Çay Fabrikası,
aynı zamanda kurumun en
doğuda yer alan işletmesi.
Sarp sınır kapısına
4 kilometre mesafedeki
fabrikanın imalat ustalarıyla
ve fırın sorumlusuyla
konuştuk...
Ekibi nasıl yönlendiriyorsunuz?
Ekipteki arkadaşlarım benim gözüme baktıklarında ne yapmak istediğimi anlar. İşçi ve memur arkadaşlarımızla, amirlerimizle büyük bir
uyum içerisindeyiz. Öyle de olması gerekiyor.
Bazen sorunlar çıksa da aramızda çözmeye
çalışıyoruz. İş çıkışında toplanıyoruz, beraber
yemek yiyoruz. Yaylalara gidiyoruz. Güzel bir
sosyal çevremiz var. Fabrikamız da çok güzel.
Normalde işletmelerde çalışanlar sekiz saat
çalışıp evlerine gider. Biz Çaykur işçileri olarak öyle bakmıyoruz. Bu fabrika bizim diye
düşünüyoruz. Çayı biz topluyoruz, bu yörenin
çayını topluyoruz. Kendi ürettiğimiz çayı işliyoruz. Dolayısıyla da emeğimiz kaybolmasın
diye iyi şeyler olmasını istiyoruz. Bunun için
de elimizden gelen gayreti göstermeye
çalışıyoruz. Tüm ekip birbirine çok bağlı
ve bir takım olmanın bilinciyle çalışıyor.
Bir ya da birkaç kişinin yokluğu diğer arkadaşlarımız tarafından doldurulur ve bu
bir şikâyet konusu olmaz.
Kampanya dönemi sona erdiğinde
işçi arkadaşlar geçimlerini nasıl sağlıyor?
Arkadaşlar son iki maaşlarını saklıyor
genellikle. Bir de çay satışından kazandıkları paralar var. Bunlarla geçimlerini
sürdürüyorlar. Çaykur’da çalışanlar var,
çayı da Çaykur’a satıyorlar. Bu da demektir ki herkes yine Çaykur sayesinde
geçimini sağlıyor. Boş dönemde lüks
yaşamıyoruz ama idare etmeye çalışıyoruz. Haftada üç gün şehre iniyorum.
İnmediğim dört günde masraf yapmamış
oluyorum.
Küresel ısınma nedeniyle tüm dünyada yaşanan iklim değişiklikleri gündemde. Yörede bunun etkilerini gözleyebiliyor musunuz?
Bu bölge, küresel ısınmanın getirdiği
olumsuzlukları çok fazla yaşamıyor henüz ama mart sonuyla nisan başında
yağan karlar bu bölgede uzun süre kaldı.
Kemalpaşa çayı erkenci olsa da sürgün
başlangıcında bu yüzden çok geç gire-
EKİM 2013
[13]
[ekipruhu]
bildik çaya. Bütün Rize bölgesiyle birlikte girdik sürgüne ki normalde bir hafta
öncesinden girerdik. Bu bölge küresel
ısınmanın olumsuzluklarını büyük oranda yaşamadı. Ben hâlâ çocukluğumdaki
iklimi yaşıyorum.
Fabrikanızın kapasitesi ne kadar?
Ne büyüklükte bir alandan çay alıyorsunuz?
17 bin dekarlık bir alandan yılda 16 bin
ton civarında çay alıyoruz; ama günlük
kapasitemiz 175 ton olduğu için, dekar
başına 10 kilogram çay alımına başlayınca diğer işletmelerden aktarma çay
alıyoruz. Bu açıdan bizim fabrikamız
aktarma alan bir işletme olarak görülüyor. Çünkü o zaman 140 ton çay
alabiliyoruz. Buradan Ardeşen Pazar’a
kadar bütün fabrikalara yardımcı oluyoruz. Bunu Genel Müdürlük ayarlıyor.
Tarım Dairesi Başkanlığı’ndan günlük
aktarma programı veriliyor, bizim eksiğimiz de oradan destekleniyor. Bugün
aldığımız miktara bakılıyor, onu 175
tona tamamlıyorlar ve Hopa, Fındıklı,
Ardeşen, Pazar bölgelerinden takviye
geliyor. Sürgün başında bizde fazla
çay olur. Önce biz gönderiyoruz, bizim
gönderdiğimizden fazla çayı da alıyoruz diğer işletmelerden.
Bölgenin jeolojik yapısı üreticiye sıkıntı yaratıyor mu?
Her ne kadar yollardan yararlansa da
bu büyük bölgenin yüzde 75’i meyillidir.
Yolu olmayan bölgeleri hâlâ fazladır.
Çay bahçelerinde torba sepetler kullanılıyor. Bu sepetler dolunca ya sırtta
taşınıyor ya da yamaçlardan yola kadar
yuvarlıyorlar. Aşağıda ürünü bez torbalara dolduruyorlar. Eskiden katırlarla taşırlarmış; şimdi son model kamyonetler
ve pikaplarla alım yerlerine ulaştırıyorlar. Yani sırtta taşıma işi sona erdi alım
yerlerinde.
[14]
EKİM 2013
Turgay Yılmaz (Fırın Sorumlusu)
Fırın sorumlusunun görevi nedir?
Fırın görevlisi olarak genelde fırın giriş ve çıkış derecelerini kontrol ediyorum. Çıkış sıcaklığının 45 ila 65 derece
arasında olması gerekir. 45 derecenin
altına düştüğünde çay nemli kalıyor.
65 dereceden yukarı çıkınca da çay
yanıyor. Sıcaklık fazla yükseldiğinde
kazan dairesini arayıp düşürtüyoruz.
Düşük ısıda da tersini yapıyoruz. Artık
ısının hangi düzeyde olduğunu çayın
kokusundan anlıyoruz.
Kaç yıldır kurumdasınız?
Ben de 16 yıldır kurumda çalışıyorum.
Bir süre fırında çalıştıktan sonra beş
sene kadar eksperlik yaptım. Sonra
yeniden fırın işçiliğine döndüm.
Bir sürgünde
1200 kilo çay
veriyorum
kuruma. Beş
kişilik bir
aileyiz.Çayımı
satıyorum
ve fabrikada
çalışıyorum.
Siz de üreticisiniz aynı zamanda.
Ailenizde kaç kişi çaydan ve çayla
ilgili işlerden geçiniyor?
Bir sürgünde 1200 kilo çay veriyorum
kuruma. Beş kişilik bir aileyiz. Çayımı
satıyorum ve fabrikada çalışıyorum;
geçimimizi böyle sağlıyoruz, başka bir
gelir kaynağımız yok. Bazen ağabeyimin yanında, pencere işinde çalışıyorum. Sigortamın devamını sağlamak
için çalışıyorum. Emekli olmama 10
sene var.
Çaykur’un randevulu sistem uygulaması hakkında neler düşünüyorsunuz ?
Randevulu sistem biz işçiler için gayet
iyi oldu; çünkü çalışma süremiz uzadı. Çayını ne zaman satacağını bildiği
için üretici açısından da çok iyi oldu.
Bölgedeki bayanlar da durumdan çok
memnun. Eskiden günler süren çay
toplama işlemleri artık çok daha kısa
sürelerini alıyor ve başka işlerle uğraşmaları için yeterli zaman kalıyor.
Turgay Balcıoğlu
(İmalat Usta Yardımcısı)
Kampanya dönemi sona erdiğinde işten ayrılıyorsunuz. Bu dönemde ne tür işler yapıyorsunuz?
Restoranda çalışıyorum. Soğuk meze yapıyorum. Kampanya dönemi bitince sigortamızın
sürmesi için de çalışmamız gerekiyor. Emekli
olmama beş sene var. Çalışanlar var, bağıyla
bahçesiyle uğraşanlar var. Anne-babasıyla yaşayanlar var. Geçimlerini böyle sağlıyorlar. Bu
saatten sonra gurbete de çıkamazlar.
Fabrikanız yerli ve yabancı turistler tarafından da ziyaret ediliyormuş bildiğimiz kadarıyla...
Buradaki çay satış reyonumuzda önemli miktarda satış yapılıyor. Yazın turist kafileleri fabrikamızı ziyaret ediyor. Bu bölgede konaklayan
yabancı ve yerli turistlerin yüzde 90’ı mutlaka
fabrikamızı ziyaret eder. Turistlere eşlik ediyoruz, fabrikayı ve Çaykur’u tanıtmaya çalışıyoruz.
Çayın üretimini, işleniş şeklini, üretim aşamalarını anlatıyoruz. Çaykur’un kalitesini, diğer şirketlerden ayrılan yönlerini anlatıyoruz.
Fabrikanızda çalışan engelli arkadaşlarınızla
ilişkileriniz nasıl?
Kurum devlet kuruluşu olduğu için, yüzde 4
oranındaki engelli ve eski hükümlü çalıştırma
kurallarına tamamen uyuyoruz. Bu arkadaşlarımızdan iyi de verim alıyoruz, üretime katkıları
oluyor. Birden çok engeli olan arkadaşlarımızı
da aramızda idare ediyoruz. Bir işi yapamayacak durumda olan engelli arkadaşlarımız da var.
Onlar da en azından santrallerde çalışıp telefonlara yanıt veriyor. Sosyal açıdan çok önemli bir
durum bu bence. Bizim engelli arkadaşlarımız
hep aramızdadır ve üretime katkıda bulunmak
için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Kimse
‘Ben engelliyim’ diyerek kenara çekilmiyor. Ne
olursa olsun bir şeyler yapmak istiyorlar. Alın
terleriyle kazandıkları parayı gerçekten hak etmeye çalışıyorlar. Bizde herkes verilen her görevi talimatlara uygun bir şekilde yerine getirme
gayreti içindedir.
Turistlere eşlik ediyoruz, fabrikayı
ve Çaykur’u tanıtmaya çalışıyoruz.
Çayın üretimini, işleniş şeklini,
üretim aşamalarını anlatıyoruz.
Çaykur’un kalitesini, diğer
şirketlerden ayrılan yönlerini
anlatıyoruz.
EKİM 2013
[15]
[fotoröportaj]
Kemalpaşa Çay Fabrikası hinterlandında
15 köy, bu köylerde toplam 65 çay alım yeri
ve bu alımyerlerinde 17.400 dekar alanda çay
hasadı yapan 3.135 ruhsatlı çay üreticisi vardır.
KEMALPAŞA
ÇAY FABRİKASI
Kemalpaşa Çay Fabrikası, Çaykur’un en
doğudaki fabrikasıdır. Çayın ülkemize getirildiği
Batum’a yakınlığı, bu bölgede yetişen çayların
hoş kokusuna ve kalitesine de yansımıştır.
Yaş çay alım kampanyalarının başlatıldığı
fabrikalardan biri olması, bu fabrikada üretilen
çayların kalitesine ayrıca önemli katkılar
sağlamaktadır. Yaş işletme kapasitesi 175
ton/gün olan fabrika Çaykur’un denize sıfır
konumdaki tek fabrikasıdır.
Fabrikada
19 memur,
38 kadrolu
154 geçici işçi
olmak üzere
toplam 211
personel istihdam
edilmektedir.
İmalat sistemi
ortodoks olan fabrika
2013 yılında 16.555 ton
yaş çay mubayaası
yapmış, komşu
fabrikalardan aldığı
çaylarla birlikte toplam
17.300 ton
yaş çay yaprağını
siyah çaya
çevirmiştir.
42.381 m² alan üzerinde kurulu fabrikanın kapalı alanı ise 22.204 m²’dir.
[16]
EKİM 2013
EKİM 2013
[17]
[fotoröportaj]
Kıvırma işlemi tamamlanan çaylar
oksidasyon ünitesine gönderilir.
Çaykur’un tüm
fabrikalarında olduğu gibi
alım yerlerinden gelen
çay kamyonları
el değmeden boşaltılır.
Eşit soldurmanın
sağlanması için çay
yaprakları belirli
noktalarda otomatik
karıştırıcılarla altüst edilir.
Kurutulma işlemi tamamlanan
çaylar sınıflandırılma işlemine
tabi tutularak ambalajlanır
ve paketleme fabrikalarına
gönderilmek üzere ambarlarda
muhafaza altına alınır.
[18]
EKİM 2013
Fermantasyon
işleminden kurutma
ünitesine gelen çay
parçacıkları burada
kurutularak, çaylardaki
nem oranı yüzde 3
seviyesine indirilir.
EKİM 2013
[19]
[hobilerimizvebiz]
ÇAYKUR GENEL MÜDÜRLÜĞÜ
ONLARA EMANET
Osman Köseoğlu, Çaykur’un
Rize’deki kalbi Genel
Müdürlük binasının güvenlik
departmanında görev alan spor
âşığı bir Kendirli… Oldukça renkli
bir kişiliğe sahip olan Köseoğlu
ile futboldan yazarlığa kadar ilgi
duyduğu pek çok uğraşı üzerine
keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.
Bize kendinizden bahseder misiniz?
Rize’nin Kendirli beldesinde doğup büyüdüm. Elektronik Meslek Lisesi mezunuyum. 1991 yılında evlendim. Şu anda iki kız, bir erkek babasıyım. Evlendiğim
yıl içimdeki okuma azmiyle Açıköğretim Fakültesi’nde
Kamu Yönetimi bölümüne girdim. Gençlere ve çocuklarıma örnek olmayı tercih ettim. Bir dönem Kendirli
Spor’da amatör olarak futbol da oynadım.
Çaykur ile ne zaman tanıştınız?
1998 yılından 2004 yılına kadar Kendirli Çaykur Çay
Fabrikası’nda meslek lisesi mezunlarına tanınan hak
sayesinde görev yaptım. Ardından 100. Yıl Paketleme Fabrikası’nda altı yıl teknik eleman olarak çalıştım.
Eski Genel Müdürümüz Ekrem Yüce, Çaykur Genel
Müdürlük’te güvenlik elemanı açığı oluşunca beni buraya aldı. 2008 yılından bu yana Çaykur Genel Müdürlüğü
Güvenlik Şubesi’nde görev yapıyorum.
Çalıştığınız hangi departmanı kendinize daha yakın
hissediyorsunuz?
Tabii ikisi de kıymetli görevler ama benim yapıma, sporla uğraştığım için ve eski komando olmamdan dolayı
güvenlik birimi daha uygun duruyor. Kişisel olarak da
güvenlik biriminde yer almaktan oldukça mutluyum. Örneğin bir gece soygun girişiminde bulunan art niyetli iki
kişiyi de etkisiz hale getirmek bana ve arkadaşıma nasip oldu. Bu konuda başarılı olmak bana gurur veriyor.
Sosyal yaşantınızda nelerle ilgileniyorsunuz?
Çeşitli kültürel etkinliklere katılıyorum. Çok uzun yıllardan beri hareketli bir yapıya sahibim. Rize’de yaklaşık
10 yıldan beri her gün düzenli olarak spor yapıyorum.
Kar, yağmur dinlemeden spor yapmayı çok seviyorum. Örneğin geçtiğimiz yıllarda Sarıkamış Allahuekber
Dağları’nda gerçekleşen ‘Türkiye Şehitlerine Yürüyor’
isimli yürüyüşe katıldım.
[20]
EKİM 2013
EKİM 2013
[21]
[hobilerimizvebiz]
Sayın Başbakanımıza 2008 yılında Rize Kültür Merkezi açılışında Kendirli gençliği adına çiçek de vermiştim. Günlük hayatta sosyalleşmek dışında sosyal medyayı da aktif olarak kullanıyorum. Rize Kent
Konseyi’ne de üyeyim, Rize’de yer alan sivil toplum
örgütleri olarak ilimize katkıda bulunmaya çalışıyoruz.
Çoğu iznimi kendimi geliştireceğim etkinliklerle değerlendirmeyi tercih ediyorum.
Bağımsız olarak haberler yayınladığınız bir oluşumun da içerisindeydiniz galiba?..
Evet, Rize’de gerçekleşen ve haber değeri taşıyan
organizasyonları, olayları ve gelişmeleri ‘Rize Vizyon’
isimli internet sitemde yayınlıyorum. Dediğim gibi,
sosyal medyayı da oldukça yakından takip ediyorum.
Yaklaşık dört yıl önce Rize’deki bazı internet sitelerinde Tarım Dairesi Eski Başkanı Muammer Demet sayesinde yazarlık yapmaya başladım. Ardından da yakın zamanda kendi internet sitemi kurdum. Şu anda
Rize’de en çok ziyaret edilen 19’uncu internet sitesi
olarak faaliyet gösteriyor çalışmam.
Her şeyden önce özellikle belirtmek
istiyorum; sıkı bir Fenerbahçe
taraftarıyım. Kendimi bildim bileli
Fenerbahçeliyim. Amcam da oldukça
iyi bir futbolcuydu. O zamanlar Cemil
Turan dönemiydi. Bende o yıllarda
başladı sarı- lacivert aşkı.
Ne tür haberler ve yazılar yer alıyor internet sitenizde?
Daha çok yerel haberler ve spor haberleri yer alıyor. Örneğin geçtiğimiz günlerde Rize Belediyesi’nin
Genç Kız Takımı, Türkiye Şampiyonası’nda finale
kaldı; onunla ilgili haber yaptım. Yine bölgemizde yer
alan çeşitli etkinliklerin de haberlerini yapmaya çalışıyorum.
Spora olan ilginizden biraz daha bahsetmek ister
misiniz?
Her şeyden önce özellikle belirtmek istiyorum; sıkı bir
Fenerbahçe taraftarıyım. Kendimi bildim bileli Fenerbahçeliyim. Amcam da oldukça iyi bir futbolcuydu. O
zamanlar Cemil Turan dönemiydi. Bende o yıllarda
başladı sarı-lacivert aşkı. Örneğin Fenerbahçe kafilesi
Rize’ye geldiği zaman mutlaka karşılarız. Yaklaşık
20 yıldır Rize’de kendilerini en iyi şekilde ağırlarız.
Bu konu hakkında aslında güzel bir de anım var.
1996 yılında Fenerbahçe’nin Trabzonspor ile çekiştiği ve son maçta şampiyon olduğu bir başarısı
var bildiğiniz gibi. Burada Rizespor sahasında Fenerbahçeli futbolcuların antrenmanı vardı. Ben bir
gün rüyamda Aykut Kocaman’ın son dakikada gol
atacağını gördüm. Arkadaşlarımla ve Kocaman’ın
kendisiyle bu rüyamı paylaştığımda, öyle şey mi
olur atsam daha erken atarım diye şakalaşmıştık,
hepsi şahittir hatta. Ertesi gün Aykut Kocaman maçın son dakikalarında, tam da rüyamda gördüğüm
gibi gol attı ve Fenerbahçe o sene şampiyon oldu.
16 senenin ardından geçen yıl Aykut Kocaman, Fenerbahçe kafilesiyle beraber buradaydı yine. Ben
de kendisiyle görüşme fırsatı buldum ve 16 sene
önce çekilmiş fotoğrafımızı yanımda götürdüm,
anımızı hatırlattım. Benim için oldukça mutluluk verici bir andı.
Size yakın dostlarınız “Ali Şen” de diyormuş galiba? Bu benzetmeyi neden yapıyorlar?
Tabii ben koyu Fenerbahçeli olduğum için sporcularımız geldiğinde her zaman onları karşılardım.
Yakın arkadaşlarım da takımımıza olan bu ilgimden
dolayı bana o dönemlerde kulüp başkanlığımızı
yapan Ali Şen’in ismiyle hitap ederlerdi. Bu arada
Çaykur Rizespor’dan da bahsetmek istiyorum. Her
zaman onların da arkasındayız, onlar bizim gururumuzdur.
Doğup büyüdüğünüz Kendirli’yi çok seviyorsunuz, ismi nereden geliyor?
Bizim oranın Rumca ismi Hoğloz’dur. Düzlük anlamına geliyor, gerçekten yöremizin coğrafi yapısı
genellikle düzdür. Ayrıca, yaşadığımız yerde eskiden kendir ekilirdi. İsmi de tabii zamanla öyle kaldı.
Kişisel olarak da güvenlik biriminde yer
almaktan oldukça mutluyum. Örneğin bir
gece soygun girişiminde bulunan art niyetli
iki kişiyi de etkisiz hale getirmek bana ve
arkadaşıma nasip oldu. Bu konuda
başarılı olmak bana gurur veriyor.
[22]
EKİM 2013
EKİM 2013
[23]
[kapakhaberi]
“didi” için
ne “didi”ler?
Çaykur’un en yeni ürünü “didi”, soğuk çay pazarını sallamaya devam ediyor. Kısa
zamanda önemli bir başarı yakalayarak rekordan rekora koşan “didi”, reklamları,
tadı ve boyutlarıyla son ayların en çok konuşulan konularından biri oldu. İşte
bakkaldan markete, kahvelerden sosyal medyaya “didi” için konuşulanlar...
Soğuk çay piyasasına girdiği haziran ayından bugüne olağanüstü bir başarı göstererek 58 milyonluk bir
satış rakamına ulaşan “didi”, yoğun bir rekabetin yaşandığı pazarda rekor üzerine rekor kırmaya devam
ediyor. Reklam kampanyasının sıcaklığıyla gündeme
damgasını vuran “didi”, sosyal medyada da en çok
konuşulan konulardan biri haline geldi. Bakkallardan
marketlere, kahvelerden aile sofralarına kadar herkesin
yüzünü güldüren “didi”nin bu büyük başarısının altında
Çaykur’un gücü ve doğru bir pazarlama stratejisi yatıyor kuşkusuz. Soğuk çay pazarının yüzde 85’inin üç
büyük ilde yoğunlaştığı Türkiye’de, Anadolu’da yayılmayı başaran, hatta kaçak çayın yoğun olarak tüketildiği illerde bile büyük bir taleple karşılanan “didi”,
satışlarının yüzde 40’ını büyük şehirlerde, yüzde 60’ını
ise Anadolu’da gerçekleştiriyor. Dokuz dilde hazırlanan
yeni kutularıyla yurtdışına açılmayı hedefleyen “didi”
önümüzdeki dönemde de adından sıkça söz ettirecek.
Tüm bu rakamlar soğuk çay pazarının oldukça dinamik
ve cazip bir sektör olduğunu gösteriyor. Bu rakamlar aynı
zamanda yoğun rekabetin de habercisi.
Bu yaz soğuk çay pazarında farklı bir gelişme oldu ve
Çaykur sürpriz bir hamleyle “didi” markasını pazara sundu. Peki kıyasıya bir rekabetin sürdüğü bu pazarda yeni
girişlerin başarı sağlaması olanaklı mı? “didi” dışında bu
cazip pazardan pay almak isteyen başka ürünlerin de
pazara girmesini bekleyebilir miyiz?
“didi” öncü oldu
Pazardaki rekabetin iki büyük
marka arasında oldukça güçlü bir şekilde devam ettiğini
söylemek mümkün. Ancak, “didi”nin burada
değişik bir durumu var.
Tamamen kuru çay üzerine üretim yapan Çaykur’un ilk
kez ürettiği “soğuk çay” tamamen farklı bir segment. İçeriğinde çay olsa da, bu oran ürünlerde yüzde 2-3’ü geçmiyor. Yani çok paralel bir sektör gibi gözükmese de,
markanın çay ile özdeşleşmiş olması önemli bir avantaj
ve tabii Çaykur’un sahip olduğu dağıtım ağı da önemli bir
güç. Hemen her yerde ulaşılabilen Çaykur çaylarının bu
gücü, “didi”yi öne çıkarıyor. Nitekim kısa sürede
gerçekleşen 58 milyonluk satış adedi buradaki
dağıtım gücünü gözler önüne seriyor.
Fakat marka bağlılığının dezavantajının yanında, ürünlerin farklılaşmamış olması pazara yeni girmeye niyetlenenleri iştahlandırabilir. Soğuk çayda gözümüze
çarpan belirgin bir farklılaşma
görülmüyor. “didi”nin (rakiplerinin ürünleriyle karşılaştırıldığında) 50 cl. ve 2,5 litrelik ürünleriyle ve yeni tadı bergamot aromalı
soğuk çay ile farklılaşmaya gitmesinin nedeni pazarda farklılaşmaya yönelik adımlar atmak
olarak değerlendiriliyor. Hatta
bu farklılaşma rakip firmaların da
aynı boyutlarda ürünlere yönelmesine yol açıyor ve bu anlamda
“didi” öncü rolünü üstleniyor.
Türkiye’de soğuk çay pazarı
Ülkemizde “soğuk çay” pazarının büyüklüğü 2012 yılında 400 milyon TL’yi aşmış durumda. Türkiye’de pazar
beş yılda üç kat büyüdü, önümüzdeki beş yılda da büyüme aynı seviyede devam edecek.
Bugün ortalama 1 litre olan kişi başı tüketimin de, gelecek yıllarda yükselerek, pazar büyüklüğünü iki-üç kat
artırması bekleniyor.
[24]
EKİM 2013
EKİM 2013
[25]
[kapakhaberi]
Aytaç Arslançelik-Can Market
50 cl. FARKI
Türkiye’de meşrubat tüketimi her geçen gün
artıyor. Bu sebeple pazara çeşitli kategorilerde yeni markalar giriş yapıyor ve alıcıların
gücü bu sebeple rekabetin arttığı her dakika
artıyor, ancak sektörü yönlendirecek bir güç
değil tabii ki bu. Fiyat hassasiyeti konusunda
ise, soğuk çayın fiyatı büyük porsiyonlarda
koladan pahalı olsa da, meyve suları ile paralel seyrediyor diyebiliriz. Küçük porsiyonlarda
ise çoğunlukla aralarında büyük farklar bulunmayan içecekler, “didi”nin piyasaya sürdüğü
50 cl.’lik orta büyüklükteki porsiyon ile bir farklılık yarattı. Fiyatların birbirine oldukça yakın
olması, fiyat hassasiyeti yerine marka bağlılığı
ve tat hassasiyetini ön plana çıkarmış gibi görünüyor.
Tabii alıcıların gücünün tam olarak ölçülebilmesi için soğuk çay ürününü deneyen ve bu
ürün hakkında bilgi sahibi olan kitlenin artması
da gerekiyor. Bugün kola tükettiği halde, soğuk
çayı denememiş pek çok tüketici mevcut. Orta
yaş seviyesi ve üstünde özellikle göze çarpan
bu durum nedeniyle, ailelerin yemek masalarında soğuk çay görmek biraz zorlaşıyor.
Dağıtım
Ülkesel yönetim politikaları ve soğuk
çay üretimindeki standartlar normal
bir meşrubat üretimindeki ile aynı olduğu için ekstra bir giriş engeli gözükmüyor. Pazardaki doğal rekabetin
haricinde ekonomik ölçünün de yarattığı bir baskıdan söz edemeyiz. Nitekim
böyle bir durum söz konusu olsaydı, daha
önce bu pazarda hiç yer almayan bir kuruluş olan Çaykur pazarda uygun fiyatlı ve
yüksek gramajlı bir ürün denemeyi düşünemezdi. Dağıtım konusuna gelecek olursak;
bu, pazar için bir giriş engeli olabilir. Çünkü pazarda adından söz ettiren markalar bu konuda
rakipsiz. Çaykur’un en güçlü olduğu nokta da
dağıtım. Çaykur’un çayları ile girmediği bakkal,
market ve süpermarket yok.
[26]
EKİM 2013
Ne “didi”ler?
Kadir İpek-Ar Gıda
Müşterilerimizden kutu büyüklüğüyle ilgili öneriler alıyoruz. 50
cl’lik kutuların yanında 33 cl’lik
kutular da piyasaya sürülse “didi”
satışlarımızın daha da artacağını
düşünüyorum. Şu anda şeftali ve
bergamot aromalı ürünler çok fazla satılıyor. Ayda ortalama 25 koli
satıyoruz. Yeni bir ürürn için bu iyi
bir satış rakamı. “didi”yi daha çok
gençler satın alıyor. Bayi ve dağıtım
ağıyla ilgili herhangi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Bayimiz geliyor ve ürün
tanıtımlarını gayet güzel yapıyor.
Çaykur bu konuda çok iyi. Küçük esnafı koruyor; o yüzden de Çaykur’a
minnettarız.
Yeni bir ürün olduğu için başlarda tereddütle karşıladık ama satışlarımızda önemli bir
artış yakaladık. Piyasada da önemli ölçüde tutuldu. Şu anda satışlarımız çok iyi. Üç ürün
de eşit oranda satılıyor. Bayi ve dağıtım ağıyla ilgili hiçbir problem yaşamıyoruz. Yoğunlukla gençler tarafından tüketiliyor. O nedenle gündüz satışlarımız daha fazla oluyor.
Yazın piyasaya çıkan bir ürün olduğu için kış aylarındaki satış miktarını da izleyeceğiz.
Şu anda görünen, “didi”nin rakiplerine göre çok daha başarılı bir grafik izlediği. Yeni 2,5
litrelik ürünleri de merakla bekliyoruz. Tek talebimiz yer sıkıntımızın olması nedeniyle,
mevcut dolapları kullanıyor olmamız. “didi”ye özel bir dolap hem ürünün görünürlüğü,
hem de kalitesi açısından müşterilerimizde farklı bir algı yaratır diye düşünüyorum.
Halit Suday-Orka Süpermarket
“didi”, reyona yerleştirdiğimizden beri diğerlerine oranla en çok satılan ürünümüz oldu. Bunun nedeni tabii
ki boyut ve fiyatı ama en önemlisi yerli bir üreticiye sahip olması. Ben de tadına baktım ve ürün piyasaya
çıktığından beri hep “didi” içmeye başladım. Kalite olarak rakiplerinden
hiçbir farkı yok. Bir ara bulmakta çok sıkıntı yaşadık. Açıkçası bir anlamda karaborsaya düştü ürün ve ikinci, üçüncü ellerden almak
zorunda kaldık. Sonuçta ürünümüzü hep rafta bulundurduk
ve bugüne kadar önemli satış rakamlarına ulaştık. 2,5
litrelik “didi”leri teşhir etmek için yerimiz şimdiden
hazır. Bugüne kadar hiçbir soğuk çay üreticisi ne
500 ml.’lik ne de 2,5 litrelik bir ürün çıkardı. Bunlar
Çaykur’un piyasadaki ilkleri. Ben inanıyorum ki 2,5
litrelik “didi” piyasaya çıktığı andan itibaren rakiplerinin 1,5 litrelik ürünlerini geride bırakacaktır. Bu
açıdan hiçbir sıkıntımız yok. En çok yerli müşterilerimiz satın alıyor “didi”yi. En büyük nedeni de kendi
ülkelerine, kendi firmalarına sahip çıkmaları. Yabancılar da alıyor. Nedenini sorduğumdaysa tadının güzel
ve fiyatının ekonomik olduğunu söylediler. Soğuk çayı
yaş grubu olarak herkes tüketebiliyor ama gençler
arasında daha yaygın. Bergamot ve limon aromalı
“didi” en çok satılan ürünümüz. Toplamda ise aylık 150 koli civarında satışımız var.
Bu çok iyi bir rakam. Tabii bu rakamlar yaz dönemi için. Kışın ister istemez soğuk çay
satışlarımız düşer. Pazarda böyle bir başarı kazanmış bir ürünün kendi dolap ve stantlarının bulunması da büyük avantaj sağlayacaktır. Önümüzdeki dönemde bu tür beklentilerimizin de karşılanacağını düşünüyorum. Çaykur başarılı bir kurum. İstikrarsız
ve başarısız pek çok kurumla karşılaştırıldığında Çaykur’un özel bir konumu var. Çocukluğumdan beri Çaykur’u, Rize’yi ve çaylarını hep bilmişimdir. Kimbilir kaç nesle
hitap ediyor bu firma! Tabii ki bizim için güvenilir bir kurum. Hem devlet kuruluşu
olması hem de yerli üretici ve tüketiciye hitap etmesi açısından pozitif bir kurum.
“didi”nin Çaykur’un bir ürünü olduğu algısı tüm müşterilerimizin zihnine yerleşmiş
durumda. Reklam kampanyasının da çok başarılı olduğunu düşünüyorum.
EKİM 2013
[27]
i”
d
i
“d
a
d
a
y
d
e
m
[kapakhaberi]
l
a
y
Sos
Çaykur markasının da
dayanamayarak soğuk çay
denemesi
yaptığı üründür. Şu sırala
r marketlerde
500 ml. olarak 1 tlden ala
bileceğiniz çay.
kar tanesi
yorumla.com
hızlı ve etkili bir
“Soğuk çay” piyasasına
kahvelerde de artık
i”;
giriş yapan Çaykur-“did
”
n iki oralet, bir soğuk çay
istenmeye başladı. “orada
büfeler
or. marketler, bakkallar,
şeklinde siparişler veriliy
lam
kımıza. Bir anda çok sağ
“didi” yetiştiremiyor hal
r.
yku
Ça
er
ürl
dim. teşekk
bergamot içicisi haline gel
aeneskral
Bir Rizeli olarak Çayku
r gibi köklü
bir çay firmasının böyle
inovasyonlar yapmasını
geç bile buldum ama biz
“didi”’yi çok beğendik,
sanırım Türkiye de bizim
gibi düşünüyor ki zor
buluyoruz marketlerde,
“didi” rafları neredeyse
bomboş... Bu arada bilme
yenler için ‘“didi”’
Lazca’da ‘büyük’ anlam
ına gelir, ambalajından
da
bu çok net tahmin edileb
ilir. :)
nsylmz
Ben bu “didi”’ye taktım
galiba
gittim bergamotlusunu
da denedim
onu da beğendim Rakip
leri ile
karşılaştırmadan, yadırg
amadan, ön yargılı
olmadan bir deneyin. Son
uçta değişik bir
aroma bergamot severim
de ben :)
Gözde Mutluer
Reklam kampanyalarında bir
lays teyzesi, bir evin ana tadı
yakalamaya çalışmış ve bence başarmış
üründür. teyzeyi gerçekten çok iyi
seçmişler veya bizim halk olarak tombik
teyzelere karşı aşırı sempatimiz var.
shinigami ryuk
Çaykur, Lazca büyük/çok anlamına
gelen bir kelimeyi ürünün ismi -”didi”olarak koymuş ve Lazlar’a selam çakmış.
O zaman bir Laz olarak “didi” mardi (çok
teşekkürler) Çaykur diyeyim ben de.
ma lazi vore
Bugün 2.5 litrelik dev şişeleri
çıkmış. Dizi dizi, marketin ortasında
duruyordu. İndirimli fiyatıyla 3.20
liraydı; rakiplerine göre çok makul ve
“didi”ye göre bayağı ekonomik
bir seçenek.
asuregibisurat
“didi” alıp içelim “didi”m.
Bebelerde hadi hemen al
“didi”.
Ben de söz verdiysek alırız
“didi”m.
“didi”ymi tutttum ve ald
ım.
“didi” gibi bir marka olu
şturduğunuz için sizi
canı gönülden tebrik ede
rim. Ailece alıyoruz ve
içiyoruz. Tebrikler.
İsmail Akgöz
Türk malıdır.
Denemek lazım.
laedriy
Yerli mali yurdun malı
herkes onu kullanmalı diy
e naralar
ataraktan ilk gördüğüm
yerde almak
istediğim soğuk çay.
the phantom of the
opera
Bergamot aromalısı
iplerine
güzel olan, içimi rahat, rak
litrelik haliyle
taş çıkaran soğuk çay. 2.5
me durumundan
artık sürekli markete git
kurtaracak gibi duruyor.
sherlockmeisida
[28]
EKİM 2013
2.5 litre kesmedi
19 litrelik damacana
istiyoruz !
A.Gökhan
“didi” tarafından retweetlendi
Muhteşem 3’lü. Bergamot
aromalı favorim.
Vapur insanı
Yerli malı yurdun malı
herkes onu kullanmalı,
otlusu
@”didi”Caykur bergam
2.5 litreliği
10 numara olan içecek.
aga
de çıkmış, daha ne olsun
un
Uz
lih
S4
Avrupa’ya da gelicek mi
geldi mi, biz gurbetçiler de içmek
denemek ve Türk içeceğimiz ile
göğsümüzü kabartmak isteriz :)
Halil Catal
EKİM 2013
[29]
[emekverenler]
“BÖLGENİN
SEVDALISIYDIK”
Biz çocuklarımızı
bu bölgeye
faydaları olsun,
bu bölgeyi
kalkındırsınlar
diye çayla ilgili
okullara, ziraat
fakültelerine
gönderdik.
Sözgelimi ben
kendi oğluma
çay teknolojisi
ve çay eksperliği
okuttum.
Çaykur’a 37 yıl emek veren İsmail Hakkı Çelik, mesaisi boyunca idari
kadroda yer almış bir isim. Kurumun tarihine 1974’ten bu yana tanıklık
eden Çelik kurumun geçmişini, bugününü ve geleceğini anlattı...
Kurumda ne kadar süre çalıştınız?
1974’ten 2012’ye kadar bütün genel müdürlerle çalıştım. 37 yıl boyunca görev yaptım. İlk önce fabrikalarda
imalat işçisi olarak çalıştım kısa bir süre. Sonra Genel
Müdürlük binasına gelerek idari işlerde çalıştım. 25 sene
de sendika başkanlığı yaptım amatör sendikacı olarak.
Profesyonel olan hiçbir şeyi sevmiyorum ne sporda ne
de başka bir alanda.
Geçen 37 yılın ardından Çaykur’un dününü ve bugününü nasıl değerlendirirsiniz?
37 yıllık çalışma süremde bizim maddi imkânlarımız çok
farklıydı. Mesai kavramımız yoktu; iş bitinceye kadar
çalışırdık biz. İşyerini kendi işimiz olarak görürdük. Bunun yanında ücretler de çok tatmin ediciydi. O tarihlerde işçilerin her türlü imkânı vardı. Hatta idarecilerimiz,
memur arkadaşlarımız bizim tesislerimizde dinlenir, bizim imkânlarımızdan yararlanırlardı. Değişen dünya koşullarında bu imkânlar da değişime uğradı doğal olarak.
Makineleşme sonrası neler oldu?
Makineleşme de pek çok şeyi değiştirdi. Bu kurumda
48 bin işçinin çalıştığı dönemleri hatırlarım. Şimdi 9 bin
civarında çalışan var yanlış hatırlamıyorsam. 20 bine
yakın daimi çalışan işçisi vardı kurumun bir tarihlerde.
[30]
EKİM 2013
Bunun da bölgeye çok büyük bir getirisi vardı. Şöyle
ki; yaş çay yaprağından sağlanan girdi kadar sanayide
çalışanın da girdisi vardı. Bölgeyi ayakta tutan da tam
olarak buydu.
Şimdiki durum nedir peki?
1940 yılında bu kurum devlet teşvikiyle kuruldu. Üreticisine, çalışanına teşvik verildi yani özendirildi. Bu durum
70’li yılların sonuna kadar böyle devam etti ve çok büyük
getirisi oldu bölgeye. Bölge Çaykur sayesinde kalkındı
ama o dönemlerde Rize’nin nüfusu 420 binlerdeydi, şimdi
320 binlerde. Nüfus azaldı yani. Her yörenin nüfusu artarken bizimki neden azaldı diye sormak gerek.
Çocukluk yıllarınız da Çaykur’da geçti değil mi?
Biz çocukluk yıllarımızda, okul yılları da dâhil, hem okur
hem de Çaykur’da çalışırdık. Hatta çocukluk yıllarında
Çaykur’da işçi olarak çalışıp, burada görev yapmış iki
Genel Müdürümüz vardır. İşçi olarak çalışmış, sonra okula gitmiş, yaz döneminde çalışmış, okulu bitirip
geri dönmüş ve Genel Müdür olmuşlar. Sözgelimi Nejat
Uran, 11 sene Genel Müdürlük yapmıştır. Şimdiki Genel Müdürümüz de yine bölgemizin insanıdır. Çaydan
istifade eden, çayı tanıyan Genel Müdürlerimizin olması
kurumumuz için bir şanstır.
EKİM 2013
[31]
[emekverenler]
Çaykur bizim
göz bebeğimiz;
bunu baştan beri
vurguluyorum.
Çaykur’un
politikaları
devletin
politikalarıdır.
Sosyal devlet
olgusunu
her zaman
vurgulayan bir
yapısı var. Bunun
başka türlüsü de
olamaz zaten.
Kendi çocuklarınız neler yapıyor peki?
Biz çocuklarımızı bu bölgeye faydaları olsun, bu bölgeyi kalkındırsınlar diye
çayla ilgili okullara, ziraat fakültelerine
gönderdik. Sözgelimi ben kendi oğluma
çay teknolojisi ve çay eksperliği okuttum; bu kurumda benden sonra o da
çalışsın, ekmek yesin, bölgesine hizmet
etsin diye. Maalesef oğlum başka bir
alanda çalışmayı seçti ve şimdi Ovit Dağı
Tüneli’nde makine operatörlüğü yapıyor.
Çaykur’un uyguladığı yeni sistemler
hakkında neler düşünüyorsunuz?
Randevulu sistem çok iyi, Genel Müdürümüz İmdat Sütlüoğlu’nun bu sistemi
hayata geçirmesi çok güzel bir olay.
Daha önce de bu sistemin tartışmaları
oldu. Defalarca gündeme getirildi hatta
bizim sendikamız tarafından bile dosyalar hazırlandı ve daha önceki Genel Müdürlere sunuldu. Önce çok sıcak bakıldı
ama hangi nedenle bilmiyorum hiçbir
zaman uygulanmadı.
Peki başka neler yapılabilir sizce?
Şimdiki Genel Müdürümüzün bu konuya
büyük önem verdiğini biliyorum. Kendisi de bu bölgenin insanı olduğu için bu
sıkıntıları biliyordu ve uygulamaya geçti.
Sonuçta hem üretici hem de Çaykur açısından daha kaliteli bir süreç oluştu. Bu
uygulama daha da genişletilebilir. Alım
yerlerinin by-pass edilmesi bile devreye
girebilir ve bu sayede vatandaş çayını
özelliklerini kaybetmeden alıp fabrikaya
doğrudan kendisi getirebilir.
Çaylıkların yenilenmesiyle ilgili düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Çay bu bölgenin olmazsa olmazıdır. Arazimiz çok kısıtlı. Yani bizi başka bir şey
kalkındıramaz, besleyemez. Çayın kökü
çok derinlere kadar iniyor ve diğer bitkilere izin vermiyor. Bunlara bakmak, eski
haline getirmek çok uzun zaman alır.
Üretici bunu yapmak istiyor ama gücü
yok. Devlet destek verse, çaylıkların bir
kısmını söktürse ya da yenilese çok iyi
[32]
EKİM 2013
olur. Benim babamdan kalma 70 yıllık
çaylığım var. Yenileme çalışmasının yapılması lazım. Giderek özelliğini kaybediyor. Bu tür çaylıkların sökülüp yeniden
yapılması gerekir. Bunun yapılabilmesi
için de devletin en az üç-dört sene destek vermesi gerekiyor. Vatandaş bunu
tek başına yapamaz.
Çalışanıma yabancı
gözüyle bakmadım,
bu bölgenin insanı
olarak baktım,
arkadaş olarak
baktım. Bu bölgeyi
hep birlikte biz
kalkındıracağız
sonuçta.
Babam da bu
kurumda yetişmişti,
imalat ustasıydı,
çocukluğum onun
yanında geçti.
Yani bölgenin
sevdalısıydık daha
doğrusu.
Başka birçok proje hayata geçirilmeyi
bekliyor; bu konuda neler söylersiniz?
Genel Müdürümüz İmdat Bey’in projelerini beğeniyorum. Bu kurumda 37 yıl
çalıştım ve yenilikleri merak ediyorum
tabii. Arkadaşlarıma soruyorum, bakıyorum. Zamanında bizim düşündüklerimizi, diğer bürokratlarla çalıştığımız
dönemlerde onların heves edip de yapamadıklarını hayata geçiriyor. Hem
yöremizin insanı olması hem de devlet
kademelerindeki üst düzey görevleri nedeniyle bir ağırlığı var. Başarılarının devamını diliyorum.
Sizin idari kadrodaki göreviniz neydi?
Ben burada idari işlerde puantörlük yaptım. Çay tadımcısı kadrosundaydım. Her
kısmında çalıştım. Bu bölgenin, bu coğrafyanın âşığıydım. İşimi sahiplendim,
seve seve çalıştım. Çalışanlarımıza arkadaş gözüyle baktım. Bu bölgeyi hep birlikte biz kalkındıracağız sonuçta. Babam
da bu kurumda yetişmişti, imalat ustasıydı; çocukluğum onun yanında geçti.
Bölgenin ailecek sevdalısıydık kısacası.
Çay üretmek işin bir ayağı, bir de pazarlama konusu var...
Dünyada çay üretiminde yedinci, çay
tüketiminde ikinci sıradayız. Yani bütün
dünya devleri bu pastadan pay almaya
çalışıyor. En fazla çay pazarlayan ülke
olan İngiltere’nin hiç çayı olmadığını biliyorum. En fazla pazarlamayı yapar ama
kendisi çay üreticisi değildir. Tekel’de
sigarada ve şekerde bir şey uygulandı.
Dünya devleri bizi yutmak istediler ve
yuttular da. Çayda da aynısını yapmaya
çalışıyorlar.
Sizce bu konuda neler yapılabilir?
Bu noktada doğru stratejiler geliştirilirse, ki böyle olacağına
inanıyorum, o zaman dünya lideri olabiliriz. Kaliteli çay üretimi
ve ürün çeşitlendirmesiyle gelecekte çok önemli bir konuma
geleceğimizi düşünüyorum. 300 tonu odun, 300 tonu çay esnafına uygun toplam 600 ton çay almak yerine, 300 ton kaliteli
çay alınırsa, iyi imalat ustaları yetiştirilip iyi imalat yapılırsa, vasıflı işçilere ağırlık verilirse ve üretilen çay damak tadına uygun
olursa problem kalmaz. Yani ben 1 kilo değil yarım kilo çay
alacağım ve bu benim iki haftalık ihtiyacımı karşılayacak; çayı
içtiğimde mutluluk duyacağım, çayın rayihasını hissedeceğim.
Bunlar yapılırsa dünyanın en çok çay satan ülkesi oluruz. Benim görüşüm bu.
Çaykur’un bir de sosyal sorumluluk yönü var...
Çaykur bizim göz bebeğimiz, bunu baştan beri vurguluyorum.
Çaykur’un politikaları devletin politikalarıdır. Sosyal devlet olgusunu her zaman vurgulayan bir yapısı var. Bunun başka türlüsü
de olamaz zaten. Her ne kadar KİT olsa da, kendi yağıyla kavrulsa da devlet tarafından desteklenir zaman zaman. Özel sektör
ticari amaçla çalışır ama Çaykur öyle değildir. Çaykur’un görevi,
bu bölgenin insanını burada tutmaktır. Bu nedenle her türlü ihtiyaca cevap vermek zorundadır. Çaykur, çalışanlarının düğünleriyle, cenazeleriyle; hastalığıyla ve diğer her türlü ihtiyacıyla
yıllardır ilgilendi ve hâlâ da ilgileniyor. O nedenle hiçbir çalışan
tarafından bir devlet dairesi olarak algılanmadı, mesai saatlerinde
çalışılacak bir yer olarak bakılmadı. Bizim işimiz olarak görüldü.
EKİM 2013
[33]
[sağlık]
Daima
“Evet”
stresi
artırıyor
“Hayır” diyememek bilinçaltında yatan pek
çok inanca dayanır. Bu, kişiden kişiye değişir.
Genelde çocukken ya da gelişim sürecinde
öğrenilmiş bir şeydir. Zamanla kişi kendisine
olan saygısını daha da yitirir ve yaşam amacını
-kendisi olma amacını-gerçekleştiremediği
için bir iç huzursuzluk, mutsuzluk duymaya
başlar. Artık “hayır” diyememek, başkalarının
isteklerine öncelik vermek bir alışkanlık
haline gelmiştir. Alışkanlıklarımız da yaşam
kalitemizi ya yükseltir ya da düşürür.
[34]
EKİM 2013
Modern zamanların pek çok avantajı olsa da en
kötü yanlarından biri insanların üzerinde yarattığı
stres ve bunun getirdiği psikolojik, fizyolojik sorunlar. Suçluluk duygusu, içsel çatışma veya “yapabilirim” yanılgısıyla “evet” yerine “hayır” demek ve daha
fazla talep karşısında “hayır” demeyi öğrenmek günümüzde kişinin kendisi için yapabileceği en büyük
iyiliklerden biri olarak ortaya çıkıyor. Peki bulunduğu
ortamda farklı duygularla “hayır” yerine “evet” diyen
kişiyi maruz kaldığı durumlar sonrasında neler bekliyor ve kişi bundan nasıl etkileniyor?
“Hayır” demeyi öğrenmenin ve uygulamanın maruz
kalınan stres düzeyinin düşmesine ve kişinin hayatındaki önemli şeylere vakit ayırmasına yardımcı olacağını vurgulayan uzmanlara göre, birisine “hayır”
demek kişinin umursamaz, bencil ve diğer kişilere
sırtını dönmüş olarak görülmesine neden olabiliyor.
Yorgunluk sebebi
Bazen bu durumların altında beğenilmemek, hoşlanılmamak, eleştirilmek, reddedilmek, dışlanmak ve
bir arkadaşlığı kaybet mek korkusu yatabiliyor. İlginç
bir şekilde “hayır” diyebilme becerisi özgüven ile yakın bir ilişki içinde bulunuyor. Özgüven ve özsaygı
düzeyi düşük olan kişiler başkalarına karşı çıkma
konusunda genelde sıkıntı duyuyor ve başkalarının
ihtiyaçlarını kendi ihtiyaçlarının önüne koyma eğilimi içinde oluyor. Kişi başkaları için yaşayan birisine
dönüştüğünü hissettiğinde, kendi özdeğeri diğer insanlar için yaptıklarına bağımlı hale gelebiliyor. Böylece zaman içinde çevrede kişinin her daim hazır
olmasını ve taleplerinin karşılanmasını bekleyen bir
çember oluşuyor. “Hayır” diyememek yorgunluğa,
öfkeye ve strese neden oluyor.
Stresi azaltıyor
“Hayır” demek, “evet” demeye göre daha sağlıklı bir
seçenek olarak ortaya çıkıyor.
Kişinin “evet” demeye devam
etmesi taleplerin sayısının artmasına ve stres düzeyinin tırmanmasına neden olabiliyor.
“Hayır” demek belki en kolay
yol olmasa da, kişinin stresini azaltmasını, sorumluluklarını yerine daha iyi getirmesini, yeni ilgi alanları
edinmesini sağlıyor. Aşırı yük ve fazla stres altında
kalmak ve bunlardan “evet” diyerek kurtulacağını
düşünmek, kişinin kendisini hasta ve tükenmiş hissetmesine yol açıyor.
Ne zaman “hayır” demeli?
Hangi faaliyet için vakit ve enerji harcamanın değer olduğunu kestirmek
bazen güç olabiliyor. Kişinin karşısına çıkan yükümlülükleri ve fırsatları
değerlendirmek için belli stratejilerden yararlanmasını tavsiye eden
uzmanlar şu önerilerde bulunuyor:
• En önemli olanı bulup, üzerine odaklanın. Yeni bir söz vermeden
önce yükümlülük ve önceliklerinizi gözden geçirin. Sizin için çok önemli
olduğunu hissediyorsanız, gerçekleştirin; yoksa pas geçin.
• “Evet-stres” oranını tartın. Vereceğiniz yeni söz, size kısa vadeli,
anlık bir yük mü getiriyor, yoksa sizi aylar sürecek ek bir stres altına
mı sokuyor? İkincisi söz konusu ise, “evet” demek yerine başka hangi
seçenekler olduğunu tekrar gözden geçirin.
• Değerlendirmeleriniz sırasında suçluluk duygusundan arının.
• Değerlendirdiğiniz konuya odaklanın. Yanıt vermeden önce kendinize
zaman tanıyın.
Nasıl “hayır”
demeli?
“Hayır” derken kısa ve öz olmaya
özen gösterilmesi gerekiyor.
“Hayır” uygun olmayan görevleri
üstlenmemenizi sağlayacak
olan basit, tek ve güçlü bir
sözcüktür. Her zaman durum
bu kadar basit olmayabilir.
Ama unutulmamalı ki “hayır”
sözcüğü kesindir, kullanmaktan
korkulmaması gerekir. Onun yerine
“emin değilim”, “yapabileceğimi
sanmıyorum” gibi ifadeler ileride
“evet” diyebileceğiniz
şeklinde yorumlanabilir.
Açıklama yapmayın
“Hayır” derken, reddetme nedeniyle ile ilgili uzun açıklamalar
yapmaktan ve kendinizi haklı göstermeye çabalamaktan uzak durun.
Dürüst, saygılı ve kararlı duruş karşıdaki kişinin yanıtı kabullenmesi
açısından oldukça önem taşıyor. Daha önce sosyal hayatta
“evet” demeye alışan bireyler için “hayır” demek o kadar da kolay
olmayabiliyor. Ancak “hayır” demeyi öğrenmek yaşamı kolaylaştırıyor
ve stresi azaltıyor.
EKİM 2013
[35]
[aileveçocuk]
Ona “haydi”
demeyin!
Altı yaşından küçük çocuklar için zamanın bir anlamı yoktur ve çabuk olmak onlara göre
büyük faydalar da sağlamaz. Çeşitli durumlarda söylenen “haydi”, “lütfen acele et” gibi
sözler onları bir yarış havasına sokar ve kendilerini kötü hissetmelerine yol açar.
[36]
EKİM 2013
Direktiflerinizi moral bozucu olmaktan çıkarıp eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Yaptığı işlerdeki yavaşlığın ve
süratin kendi kontrolü altında olduğunu
hissetmesini sağlarsanız olaylar üzerinde oyalanarak ağırdan alma gücünü
kullanmaya ihtiyaç duymayacaktır.
Dakik bir insan olun. İşleri zamanında
yapmanız çocuğunuzun bunun önemini anlamasını ve diğerleriyle empati
kurmasını sağlar. Ona, “Hazırlanmak
için acele etmeliyiz, böylece anaokuluna zamanında gidebilir ve öğretmenini
bekletmeyiz” diyebilirsiniz. Bu, daha
hızlı olması için çocuğunuzu motive
edecektir; ayrıca bir yerde zamanında
olmak ile gecikmenin diğerleri üzerindeki etkisi arasındaki ilişkiyi kurmasını
sağlayacaktır.
Ona hazırlanması için yeterli zamanı
verin. Eğer aceleniz varsa, anaokulu
çağındaki ‘kaplumbağanızı’ beklemek,
sakinliğinizi kaybetmenize ve daha fazla gecikmenize neden olabilir. Dışarı
çıkmaya hazırlanması için ihtiyacı olan
zamanı tanıyın. Acele etmenin ne anlama geldiğini bilmeyen ve “tam zamanlı
araştırmacı” olan biri için oyalanmak tipik bir davranıştır.
Bir program hazırlayın ve onu takip
edin. Bir çocuğun günlük yaşantısında
rutine ve tutarlılığa ihtiyacı olduğunda
ya da rutini bozulduğu için oyalanmalara başladığında zaman sınırlamaları koyun; yemek, banyo, oyun ve uyku için
sabit örnek süreler belirleyin. Böylece
sizin istediğiniz işlere ait zaman dilimlerine alışmasını sağlayabilirsiniz.
EKİM 2013
[37]
[aileveçocuk]
Neler Yapılmalı?
Sizin adımlarınıza yetişebilmesi için bunu kolay bir hale getirin.
l Motive edici sorular sorun ve kıyafet değiştirirken acele etmeyle ilgili
basit oyunlar oynayın. Örneğin, ondan babaannesinin evinde ne olduğunu tahmin etmesini isteyin ve hızlı bir şekilde hazırlanması için onu
özendirin. Ya da evden arabaya doğru gelirken acele etmesini istiyorsanız, kollarınızı açıp ondan koşmasını isteyebilirsiniz.
l Rekor kırma oyunu oynayın.
l Çocuklar zamansal bir rekor kırmaya çalışırken sizin isteklerinizi
yaparken olduğundan daha hızlı hareket ederler.
Ona, “Görelim bakalım saat çalmadan önce
giyinebilecek misin?” diyebilirsiniz.
l Size özenmesini sağlayın.
l
Problem örneği:
Ayşegül Oyalanıyor
Neler
Yapılmamalı?
Kontrolü kaybetmeyin.
Eğer aceleniz varsa ve çocuğunuz bu
duruma aldırış etmiyorsa, onun oyalanmasına dikkatinizi vererek her ikinizin de
yavaşlamasına neden olmayın. Örneğin
hızlanması için ona bağırmayın. Sinirlenmek, yalnızca onu daha fazla yavaşlamaya
teşvik edecektir.
l Onu azarlamayın.
l Oyalandığı zamanlarda acele etmesi için onu
azarlamak yalnızca onun ilgisini hareketsiz
kalmaya itecektir. Acele ettirme tekniğinizi, bir
oyuna dönüştürme yöntemiyle değiştirin.
l Kendiniz oyalanmayın.
l Çocuğunuzun bir yere gitmeye hazırlanması için demek istediğiniz şey ile gösterdiğiniz
şeyin aynı olması gerekmektedir. Örneğin
ona, kendiniz hazır değilken “Ben gitmek
için hazırım” demeyin.
l
l
Örneğin ona şöyle deyin: “Saat çalmadan işlerini bitirdiğinde okula gitmek için evden çıkmadan önce oyun oynamak için 10 dakikan olur.” Bu, çocuğunuzun program
dâhilinde gittiğinde kendisini güzel şeylerin beklediğini
görmesini sağlar.
l Sonucunda ödüllendirdiğiniz kadar eylemi yaparken de
ödüllendirin.
l
[38]
EKİM 2013
l Verilen işi bitirmek için
eyleme geçtiğinde çocuğunuzu
destekleyin. Örneğin ona şöyle
deyin: “Hızlı giyinebilme tarzını
seviyorum.” Bu, bitirmesine kadar bekleyip
sonra yalnızca, “Giyindiğin için teşekkür
ederim” demenizden iyidir.
l Ona dünyanın onun kendi programına rağmen devam
etmekte olduğunu öğretmek için, gerektiğinde işini
bitirebilmesi için fiziksel rehberlik edin (arabaya binerken,
giyinirken vb.).
l Eğer çocuğunuz sizin isteklerinizin dışında bir şey
yapmak istediği için oyalanıyorsa, “büyükanne kuralını”
uygulayın. Örneğin ona şöyle deyin: “Giyinmeni bitirdiğin
zaman, oyuncak treninle oynayabilirsin.”
Üç yaşındaki Ayşegül, o an yapılması gereken şeyleri yapmak yerine
bağcıklarıyla oynamakta ya da çimleri biçmeye gitmeye karar vermekte
ustaydı. Büyükannesi Hatice Hanım ve bakıcısı onu zorla, neredeyse
sürükleyerek anaokulunun kapısına götürdükleri için kendilerini kötü
hissediyorlardı. Büyükanne, “Acele et! Oyalanmayı bırak!” diye yönlendirmeye çalışıyordu ama Ayşegül kendi istediği zamanda işleri bitirmek
istiyordu ve bunun dışındaki özendirmeleri önemsemiyordu bile. Hatice
Hanım, en sevdiği torununa karşı kendini çaresiz, kızgın ve sinirli hissediyordu. Sonunda kızına Ayşegül’e daha fazla bakamayacağını söyledi. Ayşegül’ün annesi Nur Hanım, annesine Ayşegül oyalanmadığında
onu övmesini, oyalandığındaysa görmezden gelmesini tavsiye etti. Nur
Hanım, ayrıca annesine Ayşegül çabuk davrandığında onu ödüllendirmesini önerdi. Hatice Hanım’a en doğal gelen buydu; çünkü torunlarına
hediye almaktan hoşlanıyordu.
Ayşegül her zamankinden daha hızlı bir şekilde okula doğru giderken,
“Bugün anaokuluna giderken benden de hızlı ilerlediğin için seninle gurur duyuyorum,” dedi Hatice Hanım. Okula yaklaştıklarında Ayşegül’ün
yavaşladığını görünce Hatice Hanım onun yavaşlığından şikâyet etmek
yerine onu teşvik etmeye karar verdi. “Eğer ben beşe kadar saymadan
önce okula yetişirsen sana çantamda gördüğün o güzel tarağı vereceğim,” dedi. Ayşegül sanki hayatında hiç oyalanmamış biri gibi koşmaya
başlamıştı. Hatice Hanım, söylediğini yaptı ve ona tarağı verdi. Böylece
isteklerini yerine getirdiğinde onun bir ödüle sahip olabileceğini gösterdi. Ayşegül hâlâ büyükannesinin istediği zamanda giyinebilmek için
tatlı sözlerle kandırılmaya ihtiyaç duyuyor fakat Hatice Hanım torunuyla
tekrar iyi vakit geçirmeye başladı ve her ikisi için de düzgün ilerleyen bir
süreç içerisinde oldukları için kendini daha kontrollü hissediyor.
EKİM 2013
[39]
[kişiselgelişim]
İş yaşamında şansa yer var mı?
Çalışırken şansınızı maksimuma çıkarmanız
mümkün mü? Bir diğer deyişle, işlerinizin
yolunda gitmesi için şansın hep yanınızda
olmasını nasıl sağlarsınız? Yoksa “İşimi şansa
bırakmam; her etabını planlarım, takip ederim,
başarımın tamamı bana ait”
diyenlerden misiniz? Şans, bir kişinin veya
kurumun başarısına ne oranda etki
ediyor? Bu ve buna benzer soruların
yanıtlarını sizin için araştırdık.
İŞİNİZİ ŞANSA
BIRAKMAYIN,
şansINIZI
KULLANIN
[40]
EKİM 2013
Bazılarımız için şans olsa da olur olmasa da... Ya
da “Aman bir talihsizlik olmasın da ben işimi sağlama alırım” diye düşünürüz. Diğerleri için şans başarıyı taçlandırır, doğru zamanda doğru yerde olmayı
başarmış ve azimle çalışarak ilerlemişlerdir. Nasrettin Hoca’nın göle maya çalma fıkrasındaki gibi “ya
tutarsa” zihniyetinden çok, fırsatı gören ve doğru
değerlendiren kişiler şansın değerini bilir. Kendimizi şanslı saysak da saymasak da hayatın pek çok
aşamasında şansın etkisini gözlemlememiz mümkündür.
Şans gerçekten var mı?
Gerçeği görmek ve kabul etmek büyük bir meziyettir. Bazen tam olarak açıklayamadığımız, somut
delillere dayanmayan gerçekleri kavramamız ve ona
göre hareket etmemiz gerekir. İşte şans da böyle
bir olgudur. Şansın çoğu zaman önceden kestirilememesi onun gerçek dışı olduğu anlamına gelmez.
Şans vardır. Herkesin ve her şirketin başına
şanslı ve şanssız olaylar gelir. Asıl ilginç olan bu
olaylara bireylerin veya şirketlerin verdikleri tepkiler, şansı veya şanssızlığı yönetmek için izledikleri stratejilerdir.
tekrar başına geçmesinde ve hepimizin teknoloji algısını, kullanımını değiştiren ürünler geliştirmesinde
şansın mutlaka etkisi olmuştur.
Çoğu başarılı şirket veya birey iyi ve kötü şansın varlığını kabul eder; hayıflanmak, şikâyet etmek veya
kötü şansı bir anormallik olarak görmek yerine, kendi
kendilerine şu soruyu sorarlar: “Bunu nasıl avantaja
çevirebilirim?”. Bazen talihsizlik olarak görülen bazı
olayları dahi fırsata çevirmek mümkündür. Jobs’ın
Apple’dan kovularak Pixar’ı kurması, yaratıcı potansiyelini “Toy Story”ye aktarması kötü şansı üretkenliğe
dönüştürmenin en güzel örneklerindendir.
İş hayatında şans önünüze NASIL çıkar?
İş hayatında şansı, fırsatların önünüze çıkması ve
çıkan fırsatları iyi değerlendirmek şeklinde tanımlayabilirsiniz. İlle de iyi ve kötü şans olarak ayrım
yapmaktansa, kişilerin fırsata nasıl cevap verdiklerini, açılan yeni kapıların onları hangi yollara götürdüğünü, o yollarda kimlerle buluşturduğunu ve ne
işler başardıklarını düşünebilirsiniz. Bu yolculuğun
her aşamasında hedefleriniz sizi belli bir aşamaya
yönlendirirken adeta her şeyin yerini bulduğu veya
talihsizliklerin yeni fırsatlar yarattığı ilginç bir serüvene dâhil olursunuz. Bu olaylar silsilesi “şans” diye
adlandırılabilir.
Ancak asıl başarıyı getiren, Steve Jobs’ın dediği
gibi, noktaları birleştirmektir. Yani, sahip olduğunuz bilgi dağarcığını, deneyimlerinizi ve geleceğe
dair vizyonunuzu birleştirip yeni bir şeyler yaratmak.
Jobs, kendi yaşamından bir örnekle noktaları nasıl
birleştirdiğini ve ilk Macintosh bilgisayarı hayata nasıl geçirdiğini anlatır. Üniversitedeyken sırf keyif aldığı için yazıldığı kaligrafi dersi kişisel bilgisayarların
klavyelerinin ve fontlarının tasarlanmasında büyük
rol oynar. Jobs’ın Apple’ı kurmasında, Apple’dan
kovulmasında, daha sonra kötü yönetilen şirketin
EKİM 2013
[41]
[kişiselgelişim]
Şans Getirisi
Nereden başlamalı?
Kendini uzun süre başarıyla faaliyet gösteren şirketlerin öğrencisi ve öğretmeni olarak gören, birkaç en
çok satan iş kitabının yazarı Jim Collins “Great by
Choice” adını verdiği kitabında daha önce bu kadar
net dile getirilmeyen bir kavramın üzerinde duruyor:
‘Şans getirisi’ (Return on Chance). Collins, stratejik
planların yapıldığı sene sonu toplantılarında ekonominin nasıl olacağı ve şirketi nasıl etkileyeceği
konusunda yapılan çalışmalar yerine zaman, para
ve diğer kaynakların şans getirisi üzerine yoğunlaşması gerektiğini vurguluyor. Kitabında sözünü ettiği başarılı şirketlerin çoğu önceliğini şansa veriyor.
Değişken ekonomik faktörler aynı coğrafya ve sektörlerdeki her şirketin etkileneceği faktörler. Şirketleri başarılı stratejiler kurmada farklı kılan ise şans
yönetimine verdikleri önem. Yani, stratejilerini oluştururken fırsatları görmeye ve geliştirmeye harcadıkları mesai şirketleri birbirinden ayıran en büyük
etken. Hızla büyüyen şirketleri etüt ettiğinizde karşınıza ekonomik tehditlerden korkan ve ürkek yatırımlar yapan üst düzey yöneticiler görmüyorsunuz.
Aksine yarının Michael Dell veya Steve Jobs’ları
kendilerini ekonominin kurbanları olarak görmek
yerine, ekonomi ne durumda olursa olsun kendi
alanlarında fırsatı gören keskin gözlere ve hızla
harekete geçen dev adımlara sahipler.
Collins’in tavsiye ettiği en hızlı yol; bundan sonra yapacağınız sene
sonu strateji toplantılarında geçtiğimiz senenin şans getirisini hesaplamak. Basit sorularla durum değerlendirmesi yapmak mümkün: Geçtiğimiz sene hangi alanlarda büyüdük? Fırsatlar neydi,
nerelerde yatırım yaptık? Rakipler nerelere yatırım yaptı? Seneye
neler yapabiliriz?
Özellikle, neler yapabiliriz sorusunu gündelik yaşamımıza sokmak
zaman içinde bakış açımızı değiştirecektir. Müşterilerle görüşmelerinizde, gazete okurken veya araba kullanırken, çevrenizi gözlemlerken kendinizi bir fırsat avcısı gibi görün. Nerelerde açık var?
Hangi alanlarda yatırıma/hizmete veya yeni ürünlere ihtiyaç var?
Neler yapılabilir? Bu yaklaşım sizi tüketimden üretime yönlendirecek, yararlı bir şeyler yapmanın tatminini verecektir.
Fikirleri uygulamaya geçirmek
Gözlemleriniz, arkadaşlarınızla veya müşterilerinizle konuşmalarınız sırasında farklı fikirler geliştirebilir, size heyecan veren projelerin temelini atabilirsiniz. Ancak önemli olan fikri hızla icraata
dönüştürmektir. Hızla büyüyen şirketlerin en büyük başarısı fırsatı
görüp kısa süre içinde projelendirmek ve hayata geçirmektir. Böylece, yeni fikir heyecan içinde büyütülür ve hayata geçirilir. Hız,
şans getirisinin en büyük etkenlerindendir. Şansını çoğaltmak için
girişimcilerin, yöneticilerin doğru iş bağlantılarına sahip olması gereklidir.
Doğru bağlantılar yeni fırsatları doğurur,
yeni fikir destekleyicilerle beraber geliştirilir ve sağlam bir şekilde büyütülür.
Şans
getirisini
yükseltmenin
3 yolu
1
2
Hayatı size
doğru akan
bir şans
nehri olarak
görün
Kötü/İyi şans
olayları
için kendinizi
hazırlayın
Talihsiz olayların başınıza gelmesi
kaçınılmazdır, ne zaman ve nasıl
olacaklarını kestirmek ise zordur.
Kimi zaman işte başkasının yaptığı
hatadan dolayı maddi veya manevi
olarak cezalandırılırsınız ya da bir
sağlık problemi hayatınızın akışını
değiştirir. Kontrol edemediğiniz
faktörlere uyum sağlamak,
gerektiğinde onlarla mücadele etmek
için esnek planlar üretebilmelisiniz.
Gerektiğinde daha az çalışabilmek
için sağlığınız ve gücünüz yerindeyken
para biriktirmeli, kötü şansa karşı
gerekli önlemleri almalısınız.
Nehre atlayın ve bu nehrin
içinde iyi ve kötü şansla
karşılaşarak yüzün. Bu
görselle her kulaçta iyi
veya kötü olabilecek
olaylara dokunacak
yakınlıkta olduğunuzu
ve hayatınızın bir parçası
olarak onları avantaja
çevirmeniz gerektiğini
algılayabilirsiniz.
3
İyi şansı görünce tanıyın
İyi şansı görür görmez anlamak, fırsatı yerinde ve anında yakalamak anlamına
gelir. Bazen iyi şans kendini net bir şekilde belli etmez. Örneğin, size profesyonel
anlamda yol gösterecek bir rehberle tanışırsınız, hayat arkadaşınız olacak insanla
karşılaşırsınız veya patronunuz değişir. Tüm bu olayların önemini bazen aylar, bazen
yıllar sonra anlayabilir, bazense iş işten geçtikten sonra bu insanların sizin için
değerini ve önemini kavrayabilirsiniz. Liderler bu ayrımı ta başından net bir şekilde
yapabilen profesyonellerdir. Hangi formda olursa olsun iyi şans kapınızı çaldığında
tüm kaynaklarınızı kullanmalı, hızla harekete geçmelisiniz.
[42]
EKİM 2013
EKİM 2013
[43]
[teknolojigünlüğü]
Sosyal medya hesabınızda
alacağınız önlemler dışında
nelere dikkat edebilirsiniz?
BİRİ SİZİ GÖZETLİYOR
Sosyal medyada bir günde paylaşılan kişisel içeriğin büyüklüğünü hiç
düşündünüz mü? Peki ya paylaştığınız kişisel bilgileriniziN arkadaşlarınız ve
yasal kurumların dışında da birileri tarafından
takip edilme olasılığını?..
Doksanlı yılların sonuna doğru bilgisayarların hayatımıza girmesi her şeyin başlangıcıydı… İlk 10 yıllık süreçte kullanımlarının bu kadar yaygınlaşacağı belki de
çoğu insan tarafından tahmin bile edilemiyordu. Sonuçta kimse daha bilgisayarın ne olduğunu bile tam olarak
bilmiyor, sağdan-soldan duydukları tariflere kendileri
de eklemelerde bulunarak bilgisayar denilen teknolojik
cihazı birbirlerine anlatıyorlardı. Aradan geçen yıllarda
bilgisayar teknolojilerinin gelişmesi ve daha tüketilebilir
fiyatlara inmesi sonucu; televizyonun ardından belki de
toplumların hayatında ciddi sosyal yaşam değişiklikleri
yaratacak bu gelişmeyi günümüzde herkes kabullenir
oldu ve hayatının bir parçası olarak görmeye başladı...
İnternet ne kadar masum?
Yakın zamanda güvenlik firmalarının dahi artık müşterilerine bilgi verirken değindikleri bir konudan bahsediyoruz aslında. Facebook, Twitter, Foursquare gibi,
çoğu insanın severek kullandığı bu kişiselleştirilmiş
sayfalar göründükleri kadar masum olmayabiliyorlar.
Temel alışkanlıklarınızın ve beğenilerinizin ilgili platformlara reklam veren firmalar tarafından görülebildiği
artık bilinen bir gerçek. Sayfalarınızda yer alan reklamlar bu uygulamalar üzerinde doldurduğunuz cinsiyet,
yaş, hobi gibi seçenekleri dikkate alarak; bizlere en
uygun firmaların ürünlerinin reklamını yapıyorlar. Temel
bilgilerimiz profesyonel firmalar tarafından değerlendirildiğinde belki rahatsız oluyoruz ama en nihayetinde
bu durum belirli bir oranda sınırlandırılıyor.
[44]
EKİM 2013
En nihayetinde konu güvenlik olunca yukarıda bahsettiğimiz detaylar sadece
belli bir alanda alabileceğiniz önlemleri oluşturuyor. Sadece internet alanında
değil, daha geniş bir açıdan günümüzde teknolojinin kullanıldığı hırsızlık
ve benzeri kötü olaylarla karşılaşmamanız için dikkat etmeniz gereken pek
çok konu bulunuyor. Bunlardan birkaçını sıralayarak yazımızı sonlandırmak
istiyoruz. İşte ufak detaylarla kendi kendinize alabileceğiniz bazı önlemler:
Öncelikle evlerinizde sağlam, kırılmaz ve anahtar yokken açılamayan kilitleri
ve yüksek güvenlikli çelik kapıları tercih edin.
Araba, ev ve işyerinizin anahtarlarını ayrı anahtarlıklarda taşıyın. Bu önlem
anahtarlarınız çalındığında ya da kaybolduğunda hepsi için endişelenmenizi
önler.
Anahtarınızı paspas altı, posta kutusu gibi yerlerde bırakmayın, güvenli
yerlerde muhafaza edin.
Uzun süre evde olmayacaksanız, bir yakınınızdan ara sıra eve gelerek ışıkları
yakmasını isteyin. Unutmayın, hırsızlar sadece internet hesaplarınızı kontrol
etmez, posta kutusu dolu dairelerin uzun süredir boş olduğunu düşünürler,
gelen yakınınız posta kutunuzu da boşaltsın. Kapıya yapıştırılmış eski tarihli
kargo bildirim yazıları, apartman aidatı makbuzları gibi belgeler de kaç
gündür evde olmadığınız konusunda kötü niyetli kişilere fikir vereceğinden
apartman görevlinizden veya komşunuzdan bu kâğıtları gördüğünde
kapınızdan almasını isteyin.
Güvenmediğiniz internet siteleri üzerinden kredi kartı bilgilerinizi kullanarak
alışveriş etmeyin.
Alarm sisteminiz varsa bunu belirten etiketler yapıştırmak caydırıcı olabilir.
Dışarıdan kolayca tırmanılmasını sağlayan ağaç, yangın merdiveni vb. yerlere
dikkat edin.
Bilgisayarınızın çalışmaya devam ediyor olması güvenli olduğu anlamına
gelmemektedir. Mutlaka belli zaman aralıklarında bir profesyonelden
bilgisayarınıza bakım yapmasını isteyin.
Modern hırsızlık yöntemleri
Bu noktada güvenlik açığını paylaştıklarımız değil, tanımadığımız insanlar
tarafından takip edilen hesaplarımız oluşturuyor. Kişisel bilgilerimiz içerisinde yer almayan ve çoğu zaman hayatımızla ilgili masum bir ileti olarak
paylaştığımız detaylar, kötü niyetli insanlar tarafından dikkate alınıyor. Örneğin; yeni evinizde çektikten sonra paylaştığınız fotoğraflar evinizin içerisinde yer alan kıymetli eşyalarınızı ele verebiliyor. Özellikle yaz aylarında
hırsızlık oranlarının arttığını hatırlarsak; internet üzerinde tatile çıktığınızdan
bahsetmeniz; evinizde o an kimsenin olmadığını kendi elinizle herkese
haber vermeniz anlamına geliyor. Arabanızın plakasının göründüğü fotoğraf, çalıştığınız işyeri… Tüm bunlar günümüzde hırsızların ve kötü niyetli
kişilerin amaçlarına ulaşmak için yararlanabilecekleri bir sürü bilgi olarak
sosyal medya tarafından herkesin önüne serilen ve uzmanlar tarafından
dikkat etmemiz gereken husular olarak önümüze çıkıyor.
Apartman boşluğuna bakan banyo, tuvalet ve diğer havalandırma
pencerelerine dikkat edin.
Evinizin birden fazla kapısı varsa karanlıkta kalan kısımları aydınlatmaya ve
dışarıdan evin içerisinin görünmemesine özen gösterin.
Cep telefonunuza gelen ödül kazandınız, para kazandınız gibi mesajları
ciddiye almayın.
Evden kısa süreliğine uzaklaşacağınız zamanlarda bir odanın ışığını açık
bırakabilirsiniz.
Kendini polis, savcı, devlet memuru olarak tanıtan kişilerie itibar etmeyin.
Tanımadığınız insanlara kişisel bilgilerinizi telefonda vermeyin.
Elden satılan bazı eşyaların çalıntı mal olma ihtimali vardır ve fiyatları
ona göre de caziptir. Bilmeyerek de olsa çalıntı mal almanın suç olduğunu
unutmayın.
Bütün önlemlere rağmen hırsızlığa uğrarsanız, açık bir
kapı veya pencereyle karşılaştığınızda içeriye girmeyin,
hemen güvenlik güçlerine haber verin.
EKİM 2013
[45]
[gezigünlüğü]
KUZEY’ İN
HAYATIMIZA
GÜZELLEMELERİ
Sadece ülkemizden değil dünyanın dört bir yanından insanları
kendine çeken ve hiç ayrılmak istemeyeceğiniz Karadeniz’in
kıymetlilerini ziyaret ediyoruz bu sayımızda…
[46]
EKİM 2013
Mavi ile yeşilin, gezgin ile huzurun buluştuğu yaylalar…
Türkiye’nin kuzeyinde yer alan Uzungöl ile başlıyoruz
yolculuğumuza. Kemençe seslerine eşlik eden derelerin sohbeti, şahit olduğumuz yöresel danslar ve belki
de hiç beklemediğimiz kadar güzel geçen bir deneyim…
Uzungöl, Trabzon’ a yaklaşık 100 km uzaklıkta; deniz
seviyesinden 1100 metre yükseklikte bulunuyor. Bölgeye ulaşmanın çeşitli yolları bulunuyor. Eğer uzun ve yol
boyunca manzaraya doyacağınız bir ulaşım istiyorsanız
Trabzon’a karayolu ile gelebilirsiniz. Böylelikle seyahatiniz boyunca ihtiyaç duyacağınız aracınıza baştan kavuşmuş olursunuz. Daha kolay bir ulaşım istiyorsanız elbette
tercihiniz uçaktan yana olmalı. Trabzon Havalimanı’ndan
araç kiralayarak Uzungöl ve Ayder Yaylası’na kolayca
ulaşabilirsiniz. Ayrıca hemen hatırlatalım, araç kiralamak
istemeyenler için servislerle çeşitli günübirlik seyahatler
de gerçekleştiriliyor.
Huzur burada!
Uzungöl oldukça geniş bir yaylanın içerisinde yer alan
oldukça sempatik bir köyden oluşuyor. Köy içerisinde
konaklayabileceğiniz pansiyonlar, bölgenin mimarisine uygun oteller, lezzetli yöresel yemekler yiyebileceğiniz lokantalar ve sevdiklerinize hediyelik eşyalar alabileceğiniz çeşitli dükkânlar bulunuyor. Bölge sahip
olduğu özellikler sayesinde doğa turizmini de oldukça
canlı yaşıyor. Vardığımızda karşılaştığımız eşsiz manzara zaten bunun adeta kanıtı olarak her yanımızı bir
anda sarıyor. Yazımızın başında bahsettiğimiz gibi birçok memleketten insanlarla da karşılaşıyoruz, turistik
ziyaretlerin mayıs ile ağustos ayları arasında oldukça
arttığını öğreniyoruz. Doğal hayatın korunmuş olmasından dolayı ziyaretiniz sırasında eşsiz fotoğraflar da
elde edebiliyorsunuz. Doğa fotoğrafçılığına meraklıysanız mutlaka bir rehber eşliğinde etrafta dolaşmanızı
tavsiye ediyoruz çünkü yaban hayatı bildiğiniz gibi çeşitli yırtıcaları da bünyesinde bulunduruyor.
EKİM 2013
[47]
[gezigünlüğü]
Dağların arasında saklı bir güzellik
Uzungöl, adından anlaşılacağı gibi vadi ortasında hayli geniş ve uzun bir
göle de sahip. Öyle ki bu gölün uzunluğu yakşalık 1000 metre civarında.
Yer yer derinliğinin 15 metreyi bulduğu söylenen gölde, bölgeye özgü
meşhur alabalıklar da yaşıyor. Yine unutmadan uyaralım, göldeki balıkları avlamak yasak ve bu konuda ciddi yaptırımlar bulunuyor.
Ustalardan
yöresel miraslar
Etrafta yer alan yerleşim noktalarında
çeşitli el yapımı evlere ve diğer hediyelik eşyalara rastlamak mümkün.
Karadeniz insanının ne kadar yetenekli olduğunu el emeği göz nuru bu
güzel hediyelikleri gördükçe daha da
Yaz aylarında cıvıl cıvıl olan yayla, Uzungöl gibi, bizlere eşsiz bir manzara sunuyor.
Eğer hayatınızda ilk defa bir yayla görüyorsanız buraya tutulacağınıza emin olabilirsiniz. Bol oksijeni, meşhur kaplıcaları,
etrafta yer alan ladin ve kayın ormanları ile
bizleri Karadeniz’in diğer doğal güzellikleri
gibi büyülemeyi çoktan başarıyor.
Bölgenin meşhur kaplıcalarının sinir hastalıklarına, romatizmaya, cilt problemlerine
iyi geldiği söyleniyor. Öyle ki çeşitli hastaneler bölgede bulunan termal tesislere
hastalarını yönlendiriyorlar.
Kaplıca ziyaretleri dışında, ziyaretiniz sırasında rafting de yapabiliyorsunuz. Özellikle Fırtına Deresi bu spor için oldukça
uygun bir yapıya sahip.
Elbette yürüyüşler ve bol oksijen karnınızın
acıkmasına da katkıda bulunuyor. Oldukça
zengin ve lezzetli bir mutfağı bulunan bölgede; hamsi buğulama, mıhlama ve kabak
çorbasının tadına mutlaka bakmanızı tavsiye ediyoruz. Unutmadan, Ayder’in meşhur
balını da muhakkak denemelisiniz.
iyi anlıyoruz. Tabii yetenekten bahsetmişken yerel halkın müziğe olan
yatkınlığından da bahsetmek gerekiyor. Yöresel çalgı olarak kaval ve
tulumun yaygın olduğunu öğrendiğimiz Uzungöl’de, konakladığınız süre
boyunca kimi zaman bu muhteşem
müzik aletlerinin tınısına şahit olabiliyorsunuz.
denemeden dönmeyin
Uzungöl’de balık yemenizi özellikle
tavsiye ediyoruz. Bölgeye özgü kaygana, alabalık, laz böreği mutlaka
tatmanız gereken lezzetler arasında
yer alıyor. Göl etrafında soluklanıp
eşsiz manzarayı da mutlaka bir süre
seyretmelisiniz. Daha fazlası için biraz yükseğe çıkabilir, böylece hayatınız boyunca unutamayacağınız anılardan birine sahip olabilirsiniz.
Yeşil Vadi bizimdir!
Uzungöl’de geçirdiğimiz keyifli zamanın ardından sıra Ayder Yaylası’na
geliyor. Çamlıhemşin ilçesinin 19
km uzağında yer alan Ayder Yaylası,
yaklaşık olarak 1400 metre yükseklikte yer alıyor. Yolculuğumuz boyunca karşımıza çıkan şelaleler, çam
ormanları ve eşsiz tabiatıyla Ayder
Yaylası, daha varmadan bile bizi etkilemeyi başarıyor.
[48]
EKİM 2013
Kaçkar Dağları sizi bekliyor
Gözlemlerimize göre maceraya atılmak isteyen ziyaretçilerin de uğrak noktası oluyor Ayder Yaylası.
Ufak bir araştırma sonrası bölgenin, Kaçkar Dağı’nın en yüksek noktalarına ulaşırken ve dönerken
kullanılan rotanın üzerinde yer aldığını öğreniyoruz. Özellikle dönüş rotasında sahip olduğu
kaplıcalar sayesinde dağcılar tarafından oldukça sık tercih ediliyormuş. Kış aylarında kayak, yaz
aylarında rafting ve doğa yürüyüşleri bölgede tercih edilen sporların başında geliyor. Uzungöl’de
olduğu gibi fotoğrafseverlerin oldukça tercih ettiği bir bölge olma özelliğine de sahip Ayder Yaylası.
Son olarak, ülkemizin güzellikleri arasında yer alan Ayder Yaylası’nın ve Uzungöl’ün birçok yurtdışı
deneyiminizden çok daha fazlasını sizlere sunduğunu söyleyebiliriz. Dönerken, heybemizde pek çok
güzel hatıra biriktirdiğimiz bu güzel topraklar; Fırtına Deresi’nin sesi, Uzungöl’ün eşsiz tulumunun
melodisiyle karışarak anılarımız arasında yıllarca süzülmeye devam edeceğe benziyor...
EKİM 2013
[49]
[serbestkürsü]
Çalışmalarını bizimle paylaşmak isteyen arkadaşlarımız için
iletişim adresimiz: [email protected]
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10 11 12 13
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Bu Gece
Hicranı demirledim aşkın sahillerine.
Hasret pınarlarından bade içtim bu gece,
Şu rüya âleminin taktım delillerine,
Sesin geldiği yönü rota seçtim bu gece!
Berrak deryaya düştüm götürdü uzaklara,
Aşkın heyecanını yükledim kızaklara,
Devirdim engelleri, takmadım tuzaklara,
Çırptım kanatlarımı, yare uçtum bu gece.
Vapurum sis bulutu, direkleri dumandan,
Gözlerimi kapattım çalmak için zamandan,
Vira edip ayrıldım sığındığım limandan,
Amansız deryalara yelken açtım bu gece.
SOLDAN SAĞA:
1) Canlı organizmada veya canlı hücrelerde hareketi,enerjiyi sağlamak için
oluşan,biyolojik ve kimyasal değişmelerin bütünü 2) Bir yerde oturma-Kalıtımın
temeli sayılan asit türü-Duman kiri 3) Adet-Dolaylı olarak anlatma - Işık, ziya
4) Dikilitaş-Rütbe, paye 5) Lityumun sembolü-Dilemek-Numaranın kısa yazılışı
6)…..Eğin(Bir köşe yazarının adı)-Bir erkek ismi 7) Doğruluk, dürüstlük, adalet 8)
Barındırma-Monopol, inhisar 9)O gösterme sıfatının eski şekli-İstanbul’da ünlü
bir eğlence mekanının adı-Engerek yılanı 10) Aids testi-Asya’da bir ülke 11) Bir
bulunma hali eki-Benzer,eşdeğer-Bir bağlaç 12) Zayıflamak-Karşılık beklemeden yapılan iş 13) Artı-Antalya’da bir çay adı
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1) Esatir-Terbiye, ahlak 2) Büyükler, ileri gelenler-Bir giysi türü 3) Adet-Bir yerde
bulunanların bütünü, halk-belirti, im 4) Operasyon-Allah’ın sıfatlarından biri 5)
Berilyumun simgesi-Duman kiri-Şaşkınlık verici olağanüstü olay 6) Otizm üç yaşından önce başlayan ve ömür boyu süren, sosyal etkileşime ve iletişime zarar
veren, sınırlı ve tekrarlanan davranışlara yol açan beynin gelişimini engelleyen
bir rahatsızlık ve bu hastalığı olana denir - Kayak 7) Makine Kimya Enstitüsü’nün
kısa yazılışı-Yunanistan’ın başkenti 8) Kaz dağlarının mitolojik dönemlerdeki
adı-Manevi olarak-Lityumun simgesi 9) Çinkonun simgesi-Uçamayan bir kuşBir şaşma sözü 10) Kocaeli’ne bağlı bir yerleşim bölgesi-İşinin ustası 11) AkılKesilecek hayvan pazarlamacısı-Lantanın simgesi 12) Duyurular-Fukara 13) Ruj
silmekte kullanılan kimyasal bir bileşik-Gemilerde hazır bulundurulan kayık
Hazırlayan: MİTHAT BAYRAKOĞLU - Veri Hazırlama Kontrol Memuru / Ardeşen Çay Fabrikası
[50]
EKİM 2013
Yüreğim alabora, kafa tutar dalgaya,
Balıklar teyakkuzda, dizildiler halkaya,
Önümde yakamozlar, ışık vermez arkaya,
Hızımı rüzgâr ile ölçtüm biçtim bu gece.
Aleste komutunu tayfalara verdiler,
İki fersah ötede istinga et dediler,
Aklımın dümenini alabanda ettiler,
Hayal incilerimi bolca saçtım bu gece.
Deryaları turlarken seyrime daldı afak,
Şualar inzal oldu kalbime ufak ufak,
Terk ettim hülyaları doğarken yeni şafak,
Metafizik âlemden Nur’a geçtim bu gece.
Mustafa Hoşoğlu
Derepazarı Çay Fabrikası
Tarım Kısım Müdürü

Benzer belgeler