Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm`in Aşk Nazariyesine Dair

Transkript

Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm`in Aşk Nazariyesine Dair
Divan Edebiyatı Araştırmaları Dergisi 16, İstanbul 2016, 195-226.
İLYAS KAYAOKAY
Ortega Gasset ve Erich Fromm
ile Nedîm’in Aşk Nazariyesine
Dair Ortak Husûsîyetler

On Similarities and Erich Fromm to Ortega Gasset's
Love Thoughts With Nadim
ÖZET
Tarih boyunca hakkında en fazla söz söylenilen değerlerin başında gelen sevgi/aşk, her coğrafya ve toplumda görülebilen, insanlığın özünü teşkil eden ortak paydasıdır. Bu
evrensel duyguyu, bazı sevgi/aşk düşünürleri derinlemesine
irdelemiş ve bu olguya bilimsel bir açıdan yaklaşmaya çalışmıştır. Doğu’da ve Batı’da bu konuda yazılmış pek çok eser
mevcuttur.
Çalışmamızda, aşka dair önemli tespitlerde bulunmuş bir
metafizik profesörü olan İspanyol Ortega Gasset’in (ö.1955)
“Sevgi Üstüne” adlı kitabı ile psikiyatr Erich Fromm’un (ö.
1980) “Sevme Sanatı” adlı eseri ele alınmıştır. Her ne kadar
aşka dair söylemleri umumi düşüncelerden ibaret olsa da
bazı noktalarda öznel fikirlere sahip olduklarını belirtmemiz
gerekir. Bu iki filozofun aşk nazariyesi çoğu noktalarda
örtüşmektedir. Gasset ve Fromm’un aşka dair tespitlerinden
çoğu, Dîvân şiirindeki aşk anlayışı ile paraleldir. Bu doğrultuda beşerî aşkın en önemli temsilcilerinden olan Nedîm
(ö.1730) daha fazla ön plana çıkmaktadır. İki filozofun nesir
halinde sunduğu aşka dair düşünceler, Nedîm’in mısralarında görülmektedir. Birbirinden farklı özelliklere sahip her
üç şahsiyet arasında yapılan mukayeseli çalışma sonucunda
tespit edilen müştereklikler; sevgi, sevgili âşık ve rakip başlıkları altında tasnif edilerek ortaya konulmuştur. Sonuç
bahsinde ise benzer noktalar, yirmi madde halinde sıralanmıştır. İlgili görüşlerin ekseriyetinin öznel görüşler olmadığını kabul etmekle beraber, elde edilen veriler, aşkın evrenselliğinin bir nebze de olsun somutlaştırılması açısından
dikkate değerdir.
ANAHTAR KELİMELER
Gasset, Fromm, Nedîm, Sevgi, Aşk, Mukayese.

ABSTRACT
Throughout history, in the community and geograohy
love most about each of these is said from the beginning
that value and can be seen in the community, although
some nuances to have one common denominator, which
constitutes the very essence of humanity. This has been
examined in depth some sense of universal love and
thinkers have tried to approach this phenomenon from a
scientific point of view. In the East and West, there are
many works written about it. In this study, a professor of
metaphysics to some important conclusions about the love
of Spanish Ortega Gasset's "Love on top" with his
psychiatrist Erich Fromm's book "The Art of Loving" his
work is discussed. Although composed of public opinion
discourse on love, though we should mention that at some
point they have subjective ideas. The theory of these two
philosophers love coincides in many points.
Many of Gasset and Fromm’s views about the love, sofas
are in line with the concept of love in poetry. This is the
direction in which the most important representatives of
human love Nadim come to the fore. Thinking about love
as presented in prose of the two philosophers, it is seen in
the verse Nadim. The commonality with different characteristics are found in the comparative study carried among
the three personalities of love, it has put forward lover and
are classified under headings. The results mentioned in
similar spots are arranged in twenty substances. While
accepting the idea that a little force in adapting to Nadim
their respective opinions, the data obtained, you get a little
bit of love is remarkable in terms of universality embodied.
KEYWORDS
Gasset, Fromm, Nadim, Love, Comparison.
Makalenin Geliş Tarihi: 24.02.2016 / Kabul Tarihi: 05.04.2016

Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Eski Türk Edebiyatı Anabilim Dalı
Yüksek Lisans Öğrencisi, ([email protected]).
196
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
GİRİŞ
İnsanlığın en bariz arketiplerinden olan aşk/sevgi, hakkında en çok
söz söylenilen, en çetrefilli duyguların başında gelmektedir. Gerek Doğu
gerek Batı dünyasının insan anlayışında, sevgi prensibinin temelde yer
alması düsturunun bulunması (Ekici 2006: 163, Polat 2011: 106), aşkın
evrenselliğine dair önemli bir veridir. Çalışmamızda aşkın evrenselliğine
az da olsa dikkat çekmek adına Ortega Gasset1 Erich Fromm2 ve Nedîm
ele alınmıştır.
Sevgiye dair bir takım tespitlerde bulunmuş olan Gasset ve Fromm,
genel hatları itibariyle Batı kültürünün, sevgiye, aşka dair yaklaşımlarını
bize net bir şekilde yansıtmaktadır. Gasset’in, ünlü “Sevgi Üstüne”si, yedi
bölümden müteşekkil olup, ilk fasılası sevginin özelliklerine müstakil
olarak değindiği bölümdür. Giriş bahsinde özellikle vurgulamak istediği
nokta, bir kadın ve erkek arasında geçen “aşk ilişkileri” ile gerçek sevginin
karıştırılmaması hususudur. Sevgiyi, sadece “erkeklerle kadınların birbirleri için geliştirdikleri duygulara indirgeme[nin]” sevginin ihtiva ettiği
unsurları daraltacağını belirten Gasset, sevgi olgusunun azametine dikkat
çekmek adına -Dante’ye ait olan- güneşin ve gezegenlerin sevgi tarafından
yönetildiği düşüncesine yer verir (Gasset 1996: 7). Fromm da “sevgi
1
İspanyol bir filozof olan Ortega Y. Gasset, 1883’te Madrid’de dünyaya geldi. 1910
yılında Metafizik profesörü olarak görev yaptı. 1915’de önemli aydınlarla beraber
ünlü “Espana” dergisi ile ülkesinde kültür ve edebiyat sahasında söz sahibi oldu.
1936’da patlak veren iç savaşla birlikte ülkesindeki aydın baskılarına dayanamayan
Gasset kendi isteğiyle Paris’e sürgüne gitti. 1955 yılında vefat eden Gasset, Albert
Camus’un deyimi ile “Nietzsche’den sonraki en büyük Avrupalı yazardır.” Felsefe,
tarih, edebiyat ve sanat alanında önemli eserleri vardır. Bu eserlerden biri 1926
yılında yayınlanan “Sevgi Üstüne” adlı meşhur çalışmasıdır. Daha fazla bilgi için
bkz. https://tr.wikipedia.org/wiki/Jose_Ortega_y_Gasset
2
Ruhbilimi ve toplumbilimi gibi önemli alanlarda pek çok çalışmaları bulunan Erich
Fromm, 1900 yılında Almanya’da doğdu. Çeşitli üniversitelerde sosyoloji ve
psikoloji öğrenimi gördü. Psikanaliz sahasında kendini geliştirdi ve bu alandaki
çeşitli enstitülerin kuruculuğunu üstlendi. 1933 yılında Chicago Psikanaliz
Enstitüsü’nden aldığı hocalık daveti üzerine Amerika’ya gitti. Muhtelif
üniversitelerde çalışan Fromm, 1980 yılında öldü. Fromm, Karl Marx’ın
öğretilerinden çokça etkilenmiş bir düşünürdür. Fromm’un 1956 yılında yayınladığı
“Sevme Sanatı” alanının temel kitaplarındandır. Daha fazla bilgi için bkz.
https://tr.wikipedia.org/wiki /Erich_Fromm
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 197
olmadan insanlık bir gün için bile var olamaz” diyerek, sevgiyi; kardeşlik
(insan) sevgisi, anne sevgisi, cinsel sevgi, kendini sevme, Tanrı sevgisi
başlıkları altında irdeler (Fromm 1985: 27). Sevgiye, belli bir olgunluğa
çıkmadan erişilemez. Bu olgunluk için sevgiye dair bir şeylerin öğrenilmesi gerekmektedir. “Sevme Sanatı” böyle bir kılavuz kitap niteliğindedir.
Fromm, sevginin etkin özünün; “verme”, “sorumluluk”, “saygı” ve “bilgi”
gibi belli temel unsurlarda ortaya çıkacağını söyler (Fromm 1985: 34).
Bu iki önemli düşünürün eserleri ile Nedîm Dîvânı’nı mukayese
etmemizin nedeni; Nedîm’in aşk anlayışının -kendisinden önceki şairlerin ekseriyetine nazaran- canlı ve hayatla iç içe bir görüntü sergilemesi,
dolayısıyla daha “somut” olmasıdır. Nedîm’de aşk, “içten geldiği gibi
samimi bir şekilde ve serbestçe ifade edilmiştir. Maddî aşkın türlü heyecanları, kaçamaklar ve çapkınlıklar, doymak bilmeyen, uçarı bir âşık
edasıyla anlatılmıştır” (Pala 1995: 94). Nedîm’in gelenek içerisindeki
yerini Mazıoğlu şöyle ifade eder: ” Dîvân şiirinde beşerî aşk duygularının
samimi ve yalın olarak ifade edildiği görülse de genellikle bir takım benzetmeler ve mecazlarla ifade edilerek tabiîlikten ayrılır. Realiteye bağlı
olan Nedîm, aşk duygularını da samimi ve serbest bir şekilde ifade etmiştir” (Mazıoğlu 1988: 46). Bu nedenle Nedîm’de ortaya çıkan malzeme
daha belirgin özellikler taşır. Ancak şu durumu da belirtmemiz gerekir ki
Nedîm, hayatı -nispeten- şiirine yansıtması gibi yönleri olsa da netice
itibariyle kuralları, kalıpları belli bir edebiyatın sanatkârıdır. Vardığımız
hükümlerin kahir ekseriyeti herhangi bir Dîvân şairinde de bulunabilecek
şeylerdir. Zira Cihan Okuyucu, Dîvân Edebiyatı Estetiği adlı kitabında
(Okuyucu 2010: 194-202) Gasset’in sevgi nazariyesi ile Dîvân edebiyatındaki aşk anlayışının örtüştüğü birkaç noktaya dikkat çekmiştir.
Asıl konumuza geçmeden evvel kavram karmaşasını ortadan kaldırmak adına sevgi ve aşk kelimelerine dair bazı izahlarda bulunmamız
gerekir. Sözlüklerde, birbirine yakın mânâlar ihtiva etmesi hasebiyle çoğu
zaman eş anlamlı kelime muamelesi gören aşk ve sevgi, hem köken olarak
hem de anlamsal olarak bazı farklılıklar arz eder. Ele alınan Batılı çalışmalar orijinal dili ile değil de çevirisi üzerinden incelendiği ve çevirilerde
de genellikle bu iki kavram, birbirine yakın anlamlı olarak kabul edilip
kullanıldığından biz de bu çalışmada sevgi ve aşkı yakın anlamlı kavramlar olarak kabul ediyoruz.
198
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Gasset ve Fromm’un aşk anlayışı3 ile Nedîm’in aşka dair söylemlerinin müştereklikleri; aşka, âşığa, maşuğa ve rakibe dair tespitler olmak
üzere dört ana başlık altında irdelenmiştir. İlgili başlıklarda tespit edilen
hususlar arasında kalın çizgiler bulunmadığını baştan beyan etmemiz
gerekir. Zira sevgi başlığı altında incelenen müştereklikler, “sevgili” ve
“âşık” başlıkları altına da dâhil edilebilir. Yalnızca Gasset, Fromm ve
Nedîm’i mukayese etmek, yapılan değerlendirmenin bir yönünü eksik
bırakacağından dolayı, diğer Batılı aşk düşünürleri ve Dîvân şairlerinden
de -konunun sınırlarını aşmamak kaydıyla- örnekler verilmiştir.
Çalışmamızın muhtevası Gasset ve Nedîm ağırlıklıdır. Fromm daha
materyalist bir çizgide olduğu için Gasset ve Nedîm’de bulunan bazı
hususlar Fromm’da görülmemektedir. Ele alınan başlıklar içerisinde
sevgide ıztırap, büyülenme, gizlilik, sevginin doğurganlığı, âşıkların bazı hâlleri
ve âşık bilincinin felce uğraması gibi hususlar hakkında Fromm’un net
görüşleri bulunmadığından yalnızca Gasset ile Nedîm mukayese edilmiştir. Sevgilinin narsist oluşu, âşıkların verme duygusu ve rakibe duyulan
kıskançlık hakkında Gasset’in düşünceleri olmadığından sadece Fromm ve
Nedîm mukayese edilmiştir.
Üç yazarın eserlerinde, konuyla ilgili tespit edilen ortak noktalar ise
şöyledir.
1. SEVGİYE DAİR TESPİTLER
1.1 Sevgi Nesnesi
Sevginin, yalnızca kadın ve erkek arasındaki aşk ilişkilerinden ve sadece belli bir insana bağlı kalmaktan ibaret olmadığını, sevgi nesnelerinin
sonsuz çeşitliliğe sahip olduğunu Gasset şöyle ifade eder: “Bizler erkek
olarak kadını, kadın olarak da erkeği sevmekle kalmayız; sanatı ve bilimi
de severiz; anne çocuğunu sever; dindar kişi Tanrı'yı sever” (Gasset 1996:
3
Aslında Gasset ve Fromm’da tespit edilen çoğu mevzuların onların öz[n]el fikirleri
olduğunu söylemek zordur. Yakaladığımız kimi verileri, çok daha [d]olgun olarak
başka başka isimlerde de kolayca bulabilmekteyiz. Fromm gibi bir psikiyatrın gayet
insanî ve evrensel bir duygu hakkında yaptığı yorumlar herkesi kapsayıcı niteliktedir. Gasset bir metafizik profesörü olduğu için, aşka dair ilginç tespitleri vardır.
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 199
7). Gasset burada bildiğimiz aşk ilişkilerinde, seven ile sevilenin iki zıt
cinsiyetten olması gerektiğine de temas etmiştir.
Fromm’a göre de sevgi, özgün bir kişiyle olan münasebet değildir.
Sevgi “sadece bir sevgi nesnesine değil, tüm dünyaya karşı bağlılığı belirleyen bir karakter yönelimidir” (Fromm 1985: 52).
Sevgi nesnesinin tek olmadığı, pek çek sevgi nesnesinin olduğu
hususu Dîvân edebiyatında da görülmektedir. Sevgili dışında, bazen padişah, sadrazam, şeyh gibi unsurlar da sevgi nesnesi konumunda olabilirler. Bazı manzumelerde sevgi nesnesi hakkında kesin bir hükme varmak zordur. Şairler, dost, yâr, mahbûb, efendi, enîs gibi kavramların
çokanlamlılığından olabildiğince istifade ederler. Şeyh Gâlib’in meşhur;
“Efendimsin cihânda i’tibârım varsa sendendir / Miyân-ı âşıkânda iştihârım varsa sendendir” matlaında da görüldüğü üzere sevgi nesnesi, beşerî
sevgili midir, yoksa mahlas beytinde adını zikrettiği şeyhi midir kesin
olarak bilinmez. Sevgi nesnelerinin çokluğu -her şair gibi- Nedîm’de de
görülmektedir. Nedîm’in sevgi nesneleri arasında padişah, sadrazam gibi
unsurlar da yer almaktadır. Ancak bütüne baktığımızda asıl nesne; beşerî
aşkın unsuru olan kadındır.
Dîvân edebiyatında aşk, beşerîden ilahî olana doğru bir gelişme
gösterse de Nedîm’de bu ilahî aşkın var olduğuna dair kanıtlarımız pek
azdır. Nedîm’de sevgili, dolayısıyla kadın, diğer şairlere oranla daha
somut bir görünümdedir. Kadının, konuşma üslubundan giydiği elbiseye, kullandığı ıtriyyata kadarki detaylar canlı bir şekilde görülmektedir.
Lakin bazı mısralarda geçen ifadelerde, sevgi nesnesinin belirsizliği
tartışma konusu olabilir. Zira erilliğe ait bazı unsurların sevgili için de
kullanıldığını görmekteyiz. Sevgiliye, “civan”, “beg”, “levend” gibi ifadeler yakıştırması bu belirsizliğe işarettir. Aşağıdaki rübaide, âşıkların,
kadınlarla olan münasebetlerinden memnun olmadıkları için erkeklere
yöneldiği görülmektedir:
Erbâb-ı dil oldu hep cüvâna meftûn
Hiç kalmadı bir zen ülfetinden memnûn
Ekser şu’ârâ-yı ‘asr kullanmazlar
Bikr olduğiçün sühanda tâze mazmun (R.6)
200
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
“Kâfir” redifli meşhur gazelinde; erkeğe ait özelliklerin sevgilide
bulunduğunu bu yüzden eril ile dişili ayırt etmekte zorlandığını kendisi
bile itiraf etmektedir:
Kız oğlan nâzı nâzın şeh-levend âvâzı âvâzın
Belâsın ben de bilmem kız mısın oğlan mısın kâfir (G.41/2)
Gasset, sevgi ve nefret arasındaki farklılıkları izah ederken sevgide
nesne ile bütünleşme olduğunu nefrette ise simgesel anlamda bir ayrılık
olduğunu belirtir. Sevgi nesnesi ile bedensel birleşme yahut yakınlaşmadan ziyade, nesneyle simgesel bir bütünleşme vardır (Gasset 1996: 12).
Örneğin; velilerin sınav salonu dışında çocuklarını beklemeleri gibi.
Fromm’a göre de sevgi eyleminde; “bir başka insanın etkin bir şekilde
içine girmek” söz konusudur (Fromm 1985: 38). Bu içe giriş sayesinde
nesne ile bütünleşme sağlanır. Böylece insan, hem kendini hem nesneyi
daha iyi keşfetme olanağı bulur.
Kadın ve erkek, birbirinin zıttı olan iki kutuptur. Tıpkı dünya gibi
bilinmeyen zamanlarda bir bütün halinde olan insan, adeta parçalara
ayrılmıştır. Hem Doğu hem de Batı mitinde bu bölünmeye dair anlatılar
mevcuttur. Jung’un anima ve animus arketipleri bundan mütevellittir.
Dişil ve erili mayalayacak olan en güçlü bağ da sevgidir. Fromm, sevmeyi
bir gereksinim addederek “ayrılma kaygısını yenmenin birleşmeyle” son
bulabileceğini ifade eder (Fromm 1985: 68).
Dîvân şiirinde sevgili ile bütünleşme kolay değildir. Bunun nedeni
tek taraflı bir aşk anlayışından kaynaklanmaktadır. Sevgili ile bütünleşme
düşüncesi, sevgilinin hayali, âşığın gönlünü felaketle doldursa da sevgilinin gönlünde âşığa yer yoktur.
Dil-sîr-i felâketsin her gece hayâliyle
Gâlib aceb ol mâhın gönlünde yerin yok mu (Şeyh Gâlib)4
Nedîm’in sevgili ile bütünleşme isteğini, hem fiziksel hem de ruhsal
açıdan görmekteyiz. Âşığın, daimi olarak sevgiliyi düşünmesi, tahayyül
4
Abdülbâki Gölpınarlı, (1985), Şeyh Gâlib Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 90.
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 201
edip anması ve yanında olmak istemesi, bütünleşmeyi arzu etmesindendir. Gönlün, sevgili ile geçen zamanı düşünmediği, ah etmediği, anmadığı
bir an yoktur.
Bir dem mi var ki âh ederek anmaya gönül
Ey serv-kad seninle geçen rüzgârını (G.164/5)
Sevgilinin, âşığın bu durumundan haberi bile yoktur. Buna rağmen
âşık, sevgilinin hayalini kurarak onunla bir ruhsal bütünleşme çabası içerisine girer. Meyhane köşeleri, âşık için içtenlik bölgesi olup sevgilinin
hayali ile birlikte sabahlara kadar eğlenebileceği en ideal mekândır.
Sen bî-haber hayâlin ile gûşelerde biz
Tâ subh olunca her gece 'ayş u dem eyleriz (G.49/2)
Akan gözyaşlarına seslenen Nedîm, gözyaşının nehirlere karışıp akıp
gitmesini ister. Ayrılmaz bir ikili olan gözyaşı ve âşığın bu ihtilafı, sevgili
içindir. Âşık, sevgilisi yanında olmadan gül bahçesini dolaşmak istemez.
Burada bütünleşme isteği daha somut bir görünümdedir.
Serv-i dil-cûyumdan ayrı geşt-i gülşen istemem
Var yürü istersen ey eşk-i revan cûlarla sen (G.103/6)
1.2 Sevginin Sonsuzluğu/Sürekliliği
Sevgiyi, kaynağı hiç tükenmeyen bir suya benzeten Gasset’ e göre
âşık; “bir mıknatıstan çıkan kıvılcımlar gibi yanıp sönen ani anlar ya da
kopuk kopuk zamanlar dizisi içinde sevmez; sevgiliyi sürekli olarak
sever.” Burada yazar sevginin zamana yayıldığına dikkat çeker (Gasset
1996: 11). Sevgi, “tükenmez, tüketilemez bir kaynaktan gelen saf bir ışınım, yüce bir güç ve sonsuz bir sınırsızlıktır” (Chapman 2004: 125).
Aşkın sürekli ve sınırsız oluşunu, Dîvân şairlerinin; “fezâ-yı aşk,
bahr-i aşk, deryâ-yı aşk, âlem-i aşk” gibi sonsuzluk imgesini çağrıştıran
göstergelerle ifade etmesi bu bakımdan dikkat çekmektedir. Sevgi denizi
içinde koca kâinatın varlığı, bir avuç çer çöp gibidir.
202
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
‘Aşkunun deryâsına nisbet vücûd-ı kâ'inât
Mevc-i bahr-i bî-kerân üzre bir avuç hâr u has (Bâkî)5
Sevgi, “başı ve sonu olmayan bir şeydir.” (Buscaglıa 1993: 84) Nedîm
de bazı beyitlerinde, aşkın ucu bucağı olmayan bir deniz olduğunu dile
getirir. Kendisi bu aşk denizinde küçük bir gemi misali yol almaktadır.
Deryâ-yı aşka dün beni baştarda eyledi
Bir dâne al fesli Cezâyirli âfeti
(G.153/4)
Nedîm, aşkın sürekliliğini “hep” kelimesi ile ifade eder. Daima sevgili için ağlayan Nedîm, her türlü cevr ü cefayı, azarı görüp, dövülmeye,
sövülmeye, kovulmaya maruz kalsa da bu duruma hep razıdır. Çünkü
sevgi, “doğası gereği reddedilmeyi göze almayı gerektirir” (Buscaglıa
1992: 236). Sevgilinin “küfürleri, sövüp saymaları, âşığına karşı yaptığı
kabalıkları kesinlikle onur kırıcı değildir; çağlar boyunca, kuşaklarca bir
hakaret sayılmamıştır asla” (Hazm 2014: 85). Âşık asla gurur yapıp
sevmekten vazgeçmez. Yeter ki efendisi olan sevgilinin hinterlandında
kalmaya devam edebilsin.
Sen demişsin kim kimin derdiyle giryandır Nedîm
Hep mürüvvetsiz senin derdinle giryân oldu hep (G.9/8)
Dögülmeğe sögülmeğe kul olmağa6 bi'llâh
Hep kâ'ilim ammâ ki efendim senin olsam (G.83/5)
1.3 Sevginin Doğurganlığı
Gasset, sevginin çeşitli yansımalarından hareketle başka hiçbir duygunun aşk ölçüsünde doğurgan olmadığını, bu nedenle sevginin bir
“doğurganlık simgesi” olduğunu dile getirir. Sevgiden arzu, düşünce, istem
ve eylem gibi pek çok unsurun zuhur ettiğini söyler. Sevgiden doğan bu
unsurların tamamı, sevgi olmasa bile yine de onun varlığını öngörürler
5
6
Faruk Kadri Timurtaş, (1987), Bâkî Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür ve Turizm
Bakanlığı Yayınları, s. 100
Bu kelime bazı nüshalarda “kovulmağa” şeklinde de yer almaktadır. Bkz. Şevket
Kutkan, (1981), Nedim Dîvânı’ndan Seçmeler İstanbul: Kültür Bakanlığı Yayınları, s.
110
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 203
(Gasset 1996: 8). Aşk, yapısı gereği farklı özellikleri ihtiva eden pek çok
olguyu da beraberinde getirir. Aşk “bir kez kendini gösterdi mi, çok çeşitli
öğelerin onunla ve onda buluşması pekâlâ olasıdır ve sonuçta, bir dizi
karmaşık olgu onun adıyla anılacaktır” (Simmel 1995: 164). Mutluluk,
hoşnutluk, zevk gibi pozitif hâllerin yanında sıkıntı, dert, hüzün gibi
negatif hâllerin de tezahürüne müsebbiptir. Âşık olmak, “kendimizi hem
olumluya hem olumsuza açmak demektir; kedere, üzüntüye ve düş kırıklığına olduğu kadar neşeye, doyuma ve daha önce mümkün olduğunu
bilmediğimiz bir bilinç yoğunluğuna” (May 2010: 122). Aşkın bu doğurganlığı onun düalist bir yapıda olduğunu gösterir.
Dîvân şiirindeki sevgi nesnesinin özelliklerine baktığımızda bir zıtlık
görmekteyiz. Sevgili hem cellat hem de tabiptir. Âşığını hem öldürür hem
de diriltir. Bu sevgi mucizesini göstermek yalnızca sevgiliye özgüdür.
Hem öldürür üftâdesini hem eder ihyâ
Mahsûsdur ol âfete i’câz-ı mahabbet (Nef’î)7
Nedîm, sevginin düalist bir yapıda olduğunu, olumlu olumsuz pek
çok hâlin ortaya çıkmasının yegâne kaynağının sevgili olduğunu ifade
eder. Sevgili ya güldürür ya ağlatır ya lütuf eder yahut da azarlar. Velhasıl
âşığın başına her ne hâl gelirse o al yanaklı sevgiliden gelir.
Güldürür yâ ağladır yâ lûtf eder yâhud 'itâb
Hâsılı neylerse ol ruhsâr-ı âl eyler beni (G.147/12)
Nedîm, aşka düşünce, taze güzellerin elinde canın ve gönlün beş
paralık olduğunu, itibarsızlaştığını, sabır ve tahammülün ise dert ile
bağrını yırtma uğruna feda olduğunu söyler. Bu olumsuz hâllerin tek
sebebi sevgi[li]dir. Sabır, aşkta amaca ulaşılmasını sağlayan önemli bir
faktör olduğuna Fromm şöyle dikkat çeker. Sevme sanatında “ustalaşmak
isteyen biri, disiplini, yoğunlaşmayı ve sabrı tüm yaşamına uygulamaya
başlamalıdır” (Fromm 1985: 108). “Sevgi Sınıfı” kurarak sevgiye dair dersler veren Buscaglıa da (ö. 1998) sevgide sabrın önemine vurgu yapar
(Buscaglıa 1992: 109).
7
Abdülkadir Karahan, (1992), Nef’î Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür Bakanlığı
Yayınları, s. 154
204
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Aşka düşdüm cân u dil müft-i cüvânân oldu hep
Sabr u tâkat masraf-ı çâk-ı girîbân oldu hep (G.9/1)
1.4 Sevgi ve Arzu
Sevgi ile arzu arasındaki ayrıma değinen Gasset’e göre; bir şeyi arzu
etmek, o şeyi elde etmeye doğru ilerlemek demektir. Bundan dolayı
“arzu, doyurulur doyurulmaz söner, doyumla birlikte sona erer. Oysa
sevgi sonsuza dek doyumsuz kalır” (Gasset 1996: 8). Arzu ile sevgi bazı
zıt özellikler göstermektedir. Arzu, ben merkezli olup arzu edilen şeyin
kendisine gelmesini bekler. Lakin sevgide, nesnenin gelmesi beklenmez,
tam tersi nesneye doğru gidilir. Sevgi salt duygusal bir etkinliktir. Arzularda bu duygusallık görülmeyebilir. “Seviyorsam, sevdiğim kişiyle
devamlı olarak etkin bir ilgi içindeyimdir” diyen Fromm, “eğer tembelsem, devamlı uyanık çevik ve hareketli değilsem, sevdiğim kişiye kendimi etkin olarak veremem.” diyerek sevginin arzuya göre daha aktif bir
yapıya sahip olduğunu dile getirir (Fromm 1985: 122). Ancak şunu
unutmamak gerekir ki arzu, sevgiyi canlı tutan önemli bir unsurdur.
Dîvân şiirinde bazen, şevk, hevâ, arzu çoğu zaman aşkın yerine kullanılsa da aralarında bir fark bulunmaktadır. Arzu, âşığın aşkını artırıcı
bir yapı arz eder. Gönülde arzunun olmaması kuşu olmayan yuvaya
benzer.
Yok cân u dilde âh ki evvelki gibi şevk
Murgânı gitdi kaldı tehi âşiyânları (Riyâzî)8
Nedîm, aşk ve heves (arzu) arasında bir fark olduğunu söyler. Buna
göre; göğüs kafesi mektebinde oynayan gönül daha çocuk olduğu için bu
farkı idrak edemez.
Mekteb-i sînede bir tıfl-ı havâyîdir dil
Kim henüz anlamamış farkını aşk u hevesin (G.70/3)
8
Namık Açıkgöz, (1990), Riyâzî Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 226
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 205
Aşağıdaki beyitte arzunun -tevriyeli kullanım ile- (hava) sevgiyi
canlı tutmadaki özelliğini net olarak görmekteyiz. Arzu, burada doyurulmamış bir hâlde olup, Nedîm için aşk ateşinin daha da artması, sönmemesi için kullanılan bir yelpaze vazifesindedir. “Aşk ateşi” diyerek beliğ
teşbih yapan Nedîm’e mukabil, Stendhal da (ö.1842) aşkı, ateşe benzetir.
“Aşk ateş gibidir” der (Stendhal 1998: 20). Ateş ile aşk arasında pek çok
benzer özellik bulunmaktadır. Ateş de aşk gibi düalist bir yapıya sahiptir.
Birbirine zıt değerleri aynı açıklıkla taşıyabilen bir olgudur. Bachelard,
(ö.1962) ateşin zıtlıkları bir arada bulundurma özelliğini şöyle izah eder:
Ateş, “cennette ışık saçar, cehennemde yakar. Ateş tatlıdır ve ateş işkencedir” (Bachelard, 1995: 13). Ateş de aşk gibi yanıcı ve yakıcıdır. Hem
arındırıcı hem ıztırap verici, yok edici bir özelliğe sahiptir.
Şule-i aşkı hevâ-yı dildir efzûn eyleyen
Bâd-zen bâl-i semenderdir bu âteş-hâneye (G.126/5)
1.5 Sevgide Gizemcilik
Gizemcilik kelimesi, aslında Batı mistisizmini dile getirmek için
kullanılmaktadır. Hristiyanlıkta din adamları halka kapalı ortamlarda
dinsel ayinlerini yaparlar. Bu nedenle sanki bir gizlilik söz konusudur. Bu
gizlilik daha sonra bahsedeceğimiz “yoğunlaşma” için gereklidir. Gasset;
“âşık olmakla gizemcilik arasında şimdiye dek gözlendiğinden çok daha
büyük bir yakınlık” olduğunu söyler (Gasset 1996: 39). Aşk, insanın gizli
yaşamının bir parçası olduğu için “insan, sevgisinden söz edemez” der
(Gasset 1996: 106). Aşkın gizli oluşu düşüncesi, Dîvân edebiyatındaki
aşkın önemli bir düsturudur.
Dutmak diler Fuzûlî kapunda makâm lîk
Bu sırrı kimseye açabilmez nihân dutar (Fuzûlî)9
Pek çok şairde görüldüğü gibi bu anlayış, Nedîm’in beyitlerinde de
görülmektedir. Nedîm, bazen sevgiliyle olan özel anlarının insanlar
tarafından bilinmesini ister. Bu yönüyle diğer şairlere nazaran biraz aykırı
olsa da geleneğin çizgisinden taşmak istemez. Aşk bir sırdır ve gönül bu
aşk sırrının ortaya çıkmasından dolayı korkmaktadır.
9
Kenan Akyüz, vd. (1990), Fuzûlî Divânı Ankara: Akçağ Yayınları, G.72/7
206
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Ne havf eylersin ey dil sırr-ı aşkın inkişâfından
Benim ol gamze gibi mu'temed bir râz-dâşım var (G.23/7)
Aşk sırrının açığa çıkması âşığın “mahvının sebebi olacağından onu
gizlemek için aşırı gayret göstermelidir” (Bell 2010: 298). Nedîm, güzele
duyulan sevginin, ihtiyar felek tarafından duyulmasını istemez. Sevgili,
genç olmalı fakat bu sevme işi gizli olmalıdır. Burada gencin hazine anlamı da vardır. Hazineler, malumu olunduğu üzere gizli yerlerde bulunur.
Bir güzel sev sakın amma duymasın zâl-ı felek
Genc ola amma nihân-ender-nihan lâzım sana (G.6/4)
“Âşığın ağzı sıkı olmalıdır.” der İbn Hazm. (ö.1064) Lakin âşığın “çok
gizli tuttuğu sırrı, yüreğinde kor gibi beslediği sevgisi, hareketlerinde ve
gözlerinde açığa çıkar” (Hazm 2014: 76). Aşkını içinde gizlemeyi başarabilse de Nedîm’i ele veren hasret âhı vardır ki bu âhı saklayabileceği bir
yer yoktur.
Sînemde aşkını tutalım etmişim nihân
Ammâ ki kande saklıyayım âh-ı hasreti (G.153/5)
1.6 Sevmek Bir Yetenek İşidir
Yalnızca elverişli ruhlarda yaşayabilen aşk; “bazı bireylerde bulunan, normalde başka yeteneklerle birlikte bahşedilen ama tek başına da
görülebilen özgül bir yetenektir” (Gasset 1996: 113). Âşık olmak bir yetenek işi olduğundan, herkesin gerçek âşık olabileceğini söylemek güçtür.
Sevgi hakkında bazı bilgilerin edinilmesi gerektiğini savunan Fromm da
bu düşünceye katılmaktadır. Ona göre; sevgi konusu belli bir bilgi
birikimi ister. Aşka dair bilgi edinimlerinin gereksizliğine hükmedenlerin
hatası ise “sevgi sorununun bir yetenek sorunu değil, bir nesne sorunu
olduğunu san[malarından]” kaynaklanmaktadır (Fromm 1985: 12).
Dîvân şiirinde de aşkın bir kabiliyet meselesi olduğuna dair söylemler mevcuttur. Şairler, genellikle kendinde bulunan âşıklık yeteneğinin
diğer aşk kahramanlarından fazla olduğunu mukayese yoluyla ifade
ederler. Her gönül aşka yetenekli değildir.
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 207
Aşka kâbil dil mi yok şehr içre yâ dil-ber mi yok
Mest yok meclisde bilmem mey mi yok sâgar mı yok
(Şeyhülislâm Yahyâ)10
Aşka en yetenekli olanlar âşıklardır. Zahid ise sevmeyi bilmeyen,
âşıkların halinden anlamayan kart bir figürdür. Nedîm, ham sofunun
âşıkların halinden anlayamayacağını ve buna yeteneğinin olmadığını
ifade eder. Âşığın hâlini ifşa eden hâllerden bazıları, yakasının yırtık
olması, düğmelerinin kopuk olmasıdır. Bu derbeder hayata katlanabilmek sabretme yeteneğine bağlıdır, zahidin buna ne sabrı ne de yeteneği
vardır.
Çözülmüş dügmeler çâk-i girîban nâfe dek inmiş
Buna sabr olunur mu zâhidâ sen 'âşık-ı zâr ol (G.79/3)
Zahidin, güzel sevmekteki güçlüğü sorup öğrenebileceği tek kişi
âşıktır. Zira âşıklar o işte daha yetenekli daha bilgi sahibidir.
Güzel sevmekde zâhid müşkilin var ise benden sor
Bizim ol fende çok tahkikimiz itkânımız vardır (G.26/5)
1.7 Sevgide Iztırap
Gasset, gerçek sevginin en iyi nasıl anlaşılabileceğini ifade ederken
ölçü olarak ıztırabı kabul eder. Gerçek sevgi, “kendini bir bakıma çekebildiği acılar ve ıztıraplarla belli eder; en iyi bunlarla ölçülür ve hesaplanır”
(Gasset 1996: 9). Sevgide acı ve ıztırap istenmeyen unsur gibi görünse de
sevgiyi besleyen bir mutluluk menbaıdır. Aşk, “müthiş bir lezzete sahip
özel bir ıztıraptır” (Frager 2006: 40). Aşkın özünde, mihnet ve ıztırap
mevcuttur. Âşık, “ıztırabı kabul ettiği zaman gerçek âşık olma yoluna
girmiş demektir” (Buscaglıa 1992: 203). Aşk bir imtihandır ki sıkıntıya
katlanabilme ve sıkıntı ile olgunlaşabilme yeteneğini test eder.
Dîvân şiirinde de gam, keder, üzüntü, acı, ıztırap sevgilinin âşığa
bahşettiği bir nimettir. Çünkü “görünürdeki acının altında gizli bir tat”
vardır aslında (Finkielkraut 1995: 47). Gamla arkadaş olan mutluluğa
10
Lütfi Bayraktutan, (1990), Şeyhülislâm Yahyâ Dîvânı’ndan Seçmeler İstanbul: Kültür
Bakanlığı Yayınları, s. 170
208
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
gerek duymaz. Sevgilinin kapısında cehennem hayatı yaşayan cennetin
adını ağzına almaz:
Neşât u işreti neyler gamunla hem-dem olan
Kapunda cennetün adın anar mı âdem olan (Necâtî)11
Nedîm, sıkıntı ve ıztırabın cehenneminde emin adımlarla ilerlerken
duyduğu memnuniyeti ifade eder. Sevgili için katlanılan mihnet cehenneminden yanmadan geçebilen kimse, aslında her adımda bir cennete
yaklaşır. Sıkıntı cehennemi âşık için asıl cennettir.
Geçen bu duzah-ı endûhdan selâmetle
Behişte her kademinde düçâr olur giderek (G.61/5)
Kaşı yay misali olan sevgili, zulüm okunu âşığın göğsüne gönderdiği
gibi oku içeride bırakmayıp geri alır. Bu durum âşığın acısını daha çok
arttırmış olur.
Aldın hadeng-i cevrini sînemde koymadın
Ey kaşları kemân katı cevr eyledin katı (G.153/2)
1.8 Sevgide Ayrılık
Gasset, sevgi nesnesinden “yüz fersah uzakta bulunduğumuz, onu
hiç düşünmediğimiz süre içinde bütünüyle hareketsiz olsak da, o nesneyi
seviyorsak, içimizde olumlu, ılık bir şey kaynayıp dışarıya akar” (Gasset
1996: 30) diyerek sevginin, sevgi nesnesinden ayrı kalmakla sönmeyeceğini belirtir. Sevgide ayrılık, bazen âşıkları sağaltmak için elzem
olabilir. Sevgiliden uzaklık, “ona duyduğumuz ilgiyi arttırır; başka şeylerin dikkati kamçılamasını önler” (Gasset 1996: 36). Aşkın hararetini
arttıran en önemli değerlerin başında gelen “firkat” yani sevgiliden
uzakta olma hâli, aşkı sürekli diri tutmaktadır. Sevgiliden uzakta olmak
ve buna katlanabilmek vuslat hayaliyle yatıştırılır.
11
Mehmet Çavuşoğlu, (Tarihsiz), Necâtî Bey Dîvânı’ndan Seçmeler Tercüman 1001
Temel Eser, s. 202
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 209
Klasik şiirimizde, kavuşmak geçici, ayrılık ise daimidir. Âşık hicrana
o kadar alışmıştır ki, vuslatın kısa süreliğine vereceği zevk, onun için değersiz hale gelir. Bu ayrılık neticesinde âşık, mertebe atlamıştır.
Sûr-ı safâ-yı vuslata olmaz firîfte
Halvet-güzîn-i hecrin olan mâtem-âşinâ (Nâilî)12
Sevgilinin gelme ümidine kapılan Nedîm, sevgiliyi sabırsızlıkla
bekler. Bu bekleyişin sıkıntısını, nasıl bir belâ olduğunu, âşıktan başkası
bilemez. Bekleyişi sevgiliden ayrılığı belâ kelimesi ile ifade eder. Belâ
kelimesinin Dîvân şiirinde olumlu bir anlamı vardır. Şairler genellikle
belâ kelimesiyle Elest meclisinde verilen söze hatırlatma yaparlar.
Düşüp ümîde neler çekdiğimi ben bilirim
Belâ-yı keş-me-keş-i intizârı benden sor (G.33/2)
Ayrılıkta, bir “dışta kalma” durumu söz konusu olduğundan, âşık
yalnızlık ve özlem çeker. “Tek başınalığını ve yalnızlığını yaşantılayan
her insan, ötekiyle birleşmenin özlemini çeker” (May 2010: 179). Ayrılığın,
“şiddetli huzursuzluk kaynağı” olduğunu söyleyen Fromm, bu huzursuzluğun çaresinin bütünleşme/ kavuşma olduğunu belirtir (Fromm
1985: 18-19). Nedîm, ayrılıktan dolayı her daim âh u figan içerisindedir.
Bu huzursuzluk sonucunda, âşık hasta olmuştur.
Hücûm-ı nâle-i şeb-girden zâlim haberdâr ol
Beni bîmâr-ı hicrân eyledin sen dahi bîmâr ol (G.79/1)
1.9 Cinsel Sevgi
Cinsel sevgi, aslında diğer sevgi biçimlerinden daha özel bir
yapıdadır. Fromm’un ifadesiyle “bir başka insanla tümüyle bir potada
erime, onunla tek vücut olmaya duyulan şiddetli istektir.” (Fromm 1985:
58) Aldatıcı bir sevgi türü olan cinsel sevgide, içgüdünün etkisi mevcut
olup, fiziksel hazza dayalıdır. Gerçek sevgide cinsel yönün bulunmadığını söylemenin güçlüğüne değinen Gasset, sevginin, “bu içgüdüyü kaba
bir güç olarak, bir teknenin rüzgârı kullandığı gibi kullan[dığını]” söyler
(Gasset 1996: 35). Cinsel tercihi öne süren âşık, “şehvetli bir kişiliği” olan
âşıktır (Gasset 1996: 72).
12
Haluk İpekten, (1990), Nâilî-i Kadîm Dîvânı Ankara: Akçağ Yayınları, G.2/3
210
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Dîvân şiirinde de cinsel sevgiye yönelik ifadeler bulunmaktadır.
Kimi şairler bu konuda aşırıya kaçmış ve yoğun müstehcen ifadeler ile
dolu manzumeler yazmışlardır. Bu tarz manzumeler kaleme alanların
başında, Fezâyî (15.yy), Meâlî (16.yy) gibi şairler gelmektedir.
Nedîm yer yer şehvetli bir âşık görünümünde olup, cinselliği çağrıştırabilecek pek çok unsuru zikretmiştir. Hatta sevgilinin kimliği hususunda bizi tereddütte bırakabilecek ifadelerin varlığı görülmektedir. Mesela
ünlü şarkısında; sevgilinin Cuma namazı için annesinden izin istemesi
konusu tartışmaya açıktır:
İzn alup cuma namâzına deyü mâderden
Bir gün uğrılıyalım çarh-ı sitem-perverden
Dolaşup iskeleye doğru nihan yollardan
Gidelim serv-i revânım yürü Sa‘d-âbâda (Ş.40/4)
Nedîm, ay yüzlü sevgilisinin gömleğini soyduğunu, öptüğünü cesurca söyler. “Gününü yaza düşürmek” ifadesi ile bu mutluluğunu anlatmaktadır.
Soydum o mehin câmesin bûsesin aldım
Vakt oldu müsâ'id günümü yaza düşürdüm (G.86/3)
Nedîm, sevgilinin güzelliğini nerede olursa olsun seyretmek ister.
İster gül bahçesinde isterse hamamda olsun. Hamam ifadesi akıllara cinselliği getirmektedir.
Hüsnünü seyreyleyim de gördüğüm yer ol gülü
Gülsitân olmazsa hammâm olsa da mâni’ değil (G.76/3)
2. SEVGİLİ İLE İLGİLİ TESPİTLER
2.1 Sevgi Kaynağını Sevgiliden Alır
Sevgi nesnesinin özellikleri, âşığın kendisine yönelmesine sebebiyet
verir. Gasset, sevginin, ruhsal kaynağını sevgilinin niteliklerinden aldığını belirtir. Âşık, “nesnenin sevilesi olduğunu gördüğü için sever”
(Gasset 1996: 117). Sevgi nesnesi cezbedici ve çekici bir özelliktedir.
Fromm’a göre çekicilik, “kişilik pazarında genellikle aranan ve peşinde
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 211
koşulan bir süslü nitelikler paketi” anlamına gelir (Fromm 1985: 13).
Sevgilinin ihtiva ettiği bu süslü nitelikler paketi tabiri yerindeyse mükemmeldir.
Dîvân şiirinde sevgiliyi, sevgili yapan bazı cezbedici unsurlar bulunmaktadır. Bunlardan naz ve eda sevgilinin çekici özelliklerinin başında
gelmektedir. Âşık, sevgilinin güzelliğini tek başına yeterli görmez. Güzelliğin yanında çekici unsur olan naz ve edanın da bulunması gerekir. Her
ne kadar âşığı usandıran nitelikler olsa da sevgili, bu vasıflarıyla âşığı
daha da hararetlendirir.
Olsa ne kadar hüsn ile ra'nâ dil-i 'âşık
Bî-şîve olan dilber-i sîmîn-beri neyler (Neşâtî)13
Nedîm, sevgilinin güzelliğini “kemâl” kelimesi ile ifade eder. Zira
âşık olan birinde “sevdiği kişinin mükemmel olduğu inancı” vardır.
(Chapman 2004: 24) Nedîm’in -üstün vasıflarla dolu- sevgili karşısında
göstermiş olduğu hayranlık, sevgilinin çekiciliğinin âşık üzerindeki
tesirinden dolayıdır.
Kemâl-i hüsnünü derk eyledikde dil-dârın
Önünde mahv-ı vücûd etmemek kemâl midir (G.34/8)
Sevgilinin güzelliğini bir lahzada gören âşıklar, kendilerinden geçerek hayranlıklarını ifade ederler.
Bir nezâketle açup fes gûşesinden perçemin
Şöyle göstermiş ki kim gördüyse hayran oldu hep (G.9/6)
Sevgili, âşığın sabrını yağma etse de bu yıkıcılığı, onu çekici bir unsur
haline getirir. Nedîm, sevgilinin çıtı pıtı dilli oluşuna, hazır cevaplı
oluşuna, güzel konuşmasına hayrandır. Sevgi nesnesi “bütün yanları ve
özellikleri sayesinde, sevenin arzusunu ve kendi bireyselliğince tayin
edilmiş ihtiyacını karşılamaya ne kadar elverişliyse, bu tutku da o kadar
yüksek ve kudretli olacaktır.” (Shopenhauer 2003: 28). Belki sevgilide bu
özellikler olmasa âşık da olmaz. At sahibine göre kişner sözü böyle durumlar için söylenir.
13
İsmail Ünver, (1986), Neşâtî Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 96.
212
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Aman sabr u karârım eyledi yağma o kâfirde
Kırık bir ter-zebân ber-ceste nutk-ı bî-aman vardır (G.42/4)
2.2 Sevgili Narsisttir ve İlgi Bekler
Bazı sevgi nesneleri, ilgiyi sadece kendi üzerine çeken, kendini seven
bir narsisttir. “Bencil kişi sadece kendisiyle ilgilidir. Herkesin kendine
göre olmasını ister, vermekten hiç tad almaz, almayı sever” (Fromm 1985:
65). Nesne adeta kendisinden gayrı hiçbir şeyi görmez. Bu yüzden sevme
kabiliyetinden mahrumdur. Mitolojideki “narkissos” mitinden gelmektedir. Kişinin narsisizm kozasından kurtulması, “başka insanların farkına
var[ınca]” gerçekleşir (Dowrick 2000: 74).
Âşık, nesneye sürekli bir ilgi halindedir. Zaten “ilgi” olmaz ise orada
bir gerçek sevgiden söz etmek mümkün olmaz. Aşkta “esas olan sevgiliden başkasını düşünmeme ve ilgilenmemedir” (Soysaldı 2015: 38). Bütün
ilgi ve alaka yalnızca sevgi nesnesine yöneliktir. İlgi az ise orada menfaat
ve başka unsurlar devreye girmiştir. Sevginin emek ve ilgi ile bağlantısına
vurgu yapan Fromm; “sevgi, sevdiğimiz şeyin büyümesi ve yaşaması için
gösterdiğimiz etken ilgidir. Bu etken ilginin bulunmadığı yerde sevgi de
yoktur” der. Sevginin özü, “bir şey için harcanan emek, bir şeyi büyütmek[tir]” (Fromm 1985: 34-35). Bu yüzden emek ve sevgi birbirinden
bağımsız düşünülemez.
Klasik şiirimizde çoğu zaman sevgili, parça-bütün korelasyonu ile
nergise benzetilir. Burada sevgilinin narsist oluşunu dolaylı olarak ifade
edilir. Sevgilinin, âşığa tutum ve davranışı her daim olumsuzdur. Çoğu
zaman âşıklarını tanımazlıktan, görmezden gelir. Âşığın inlemeleri, tegafül hâlinde olan sevgili için bir şey ifade etmez.
Gel ey mest-i tegâfül bir nigâh it hâl-i mestâne
Reh-i meyhânede bu hây u hûlar hep senünçündür (Nâbî)14
Nedîm, sevgilinin narsist bir yapıda olduğunu ve âşığın daimi olarak
göstermiş olduğu ilgi ve alakaya karşı sürekli bir tegafül halinde olduğunu dile getirir. Mitolojideki Narkissos nasıl ki gibi suda aksini görüp
kendine hayranlık duyuyorsa, sevgili de sık sık aynaya bakmaktadır.
14
Ali Fuat Bilkan, (1997), Nâbî Dîvânı İstanbul:Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, G.221/4
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 213
Niçün sık sık bakarsın böyle mir'ât-ı mücellâya
Meğer sen dahi kendi hüsnüne hayrân mısın kâfir (G.41/7)
Sevmek, “kendini karşılıksız olarak adamak, sevgimizin sevilen
kişide de sevgi oluşturacağı ümidini taşımak demektir” (Fromm 1985:
122). Nedîm, ümidinin başlangıcı olan sevgiliden daima bir lütuf bekler.
Sevgiliden, yüzünü bir defa olsun göstermesini ümit eder.
Ey kaşı yâ yüzün beri dönmez misin dahi
Ey gurre-i ümîd görünmez misin dahi (G.156/1)
Schopenhauer (ö.1860) “bir âşık, sevgilisinin soğukluğunu ve onun,
kibrinin, şımarıklığının, ona haz vermesini gaddarlık olarak tanımlarsa
bunda bir abartma yoktur” der (Schopenhauer 2003: 69). Nedîm’in de
sevgiliyi zalim ve gaddar olarak tarif etmesi doğaldır. Zira bir katil olan
sevgili, âşıklarını hançere benzeyen kaşı ile öldürmektedir.
O zâlimde yine dil-dâde-küşlükden nişân vardır
Görürsün hançer-i ebrûsunun nevkinde kan vardır (G.42/1)
2.3 Sevgi[li]nin Kuşatıcılığı
Gasset, sevgi[li]nin kuşatıcı olduğunu söyler. Sevgi[li] “kişinin en
gizli köşelerine kadar gizlice sokarak, bunun dışında kalanları eleyerek,
kişinin yaşamını belli ölçüde etkiler” (Gasset 1996: 73). Sevgilinin atmosfer yaratıcı bir tesiri olduğundan dolayı ondan uzak durmanın bir yolu
yoktur. Bu görünemez etki, “insanın en korunmalı yerlerinden sızarak
içine işler ve âşık erkeğin üzerinde, tıpkı iklimin bitki üzerinde yaptığı
etkiye benzeyen görünmez bir etki yapar” (Gasset 1996: 73). Sevginin
kuşatıcılığı, bizatihi aşk kelimesinde görülmektedir. Kelime, “bazı etimologların, kökenine dair semantik ilişkiyi kurmak için başvurdukları üzüm
asmasının (‘aşeka-lebleb) özelliklerini yansıtmaktadır. Bu bitki, kendini
bir ağacın etrafına sarar ve (rengi) değişmeye tabidir” (Bell 2006: 259).
Âşık da aşk ile sarılmış bir ağaç gibidir.
Dîvân şiirinin kelime kadrosunda yer alan “mihr” kelimesi, aşkın
kuşatıcılığını ifade etmesi bakımından önemlidir. Mihr; güneş anlamının
yanında sevgili, sevgi anlamında da kullanılmaktadır. Güneş, ısısı ve
ışığıyla kuşatıcıdır. Sevgi[li] de bundan dolayı güneşe benzetilir.
214
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
Eger sen âleme pertev salar bir mihr isen ben hem
Bihamdillah mahabbet şem'iyem sûz ü güdâzım var (Hayâlî)15
Nedîm’de sevgilinin bu kuşatıcı etkisi görünür bir etki yapmaktadır.
Sevgili bir örümcek misali gibi âşığını ağlarıyla sarmıştır. Sevgili, bu
kuşatıcılığı ile âşığın tahammülünü, âşığın dünyasını yakıp yıkmıştır.
Tahammül mülkünü yıkdın Hülâgû Han mısın kâfir
Aman dünyâyı yakdın âteş-i sûzan mısın kâfir (G.41/1)
Nedîm, güzellerin aşkının, görünmez olduğunu âşığı gizlice sarıp
etkisi altına aldığını, belâya benzeterek ifade eder. İnsanlar aşkı ilk defa
belâ ile tatmıştır.
Görünmez bir belâdır aşk-ı hûban-ı cihan şimdi
Nedîmâ kıl hazer germ-ülfet olma bizden eylerle (G.146/5)
2.4 Sevgi Nesnesinin Putlaştırılması
Aşk sahnesinin rol dağılımında sevgili pasif, âşık ise (sürekli ona
ulaşmaya çalışması sebebiyle) aktif bir görünüm arz eder. Sevgi nesnesi,
âşığı bir mıknatıs gibi kendisine çeker. Sevgi nesnesinin âşığa gelme
durumu söz konusu ol[a]madığından âşık, onun bir parçası olmak üzere
nesneye “göç etmeye” yönelir. Bu “göç durumu içinde olmak, sevgi içinde
olmak” demektir (Gasset 1996: 11). Diyebiliriz ki sevgi nesnesi, bir “put”
konumunda olup kurbanlarının kendisine yönelmesini bekler. Fromm’a
göre; din dışı mezoşistlik sevgide, sevgi nesnesi putlaştırılmaktadır. Âşık,
sevgiliye adeta tapar, zira sevgili; mutluluğun, sevincin tüm kaynağıdır.
Ancak şu hususu göz ardı etmemek gerekir; “hiç bir put kendisine tapan
kişiye kendinden beklenenleri veremeyeceği için geçen zamanla birlikte
düş kırıklıkları başlar” (Fromm 1985: 99). Âşığın mutluluğa erişememesi
bundan dolayıdır.
Geleneğimizde sıkça görüldüğü üzere sevgili, bir puta -diğer adıyla
saneme-benzetilir. Puta teşbih edilmesinin nedeni sevgilinin, taş gibi tepkisiz ve hareketsiz oluşudur. Aynı zamanda sevgiliye tapıldığı için puta
teşbih edilir.
15
Ali Nihat Tarlan, (1992), Hayâlî Bey Dîvânı Ankara: Akçağ Yayınları, G.68/3
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 215
Billâh ey büt-hâne-i hüsnün büt-i ayyâresi
Nice mermerden düzülmüşdür yüregin hâresi (Ahmet Paşa)16
Âşık, sevgi nesnesine teslimiyet içerisindedir. Dolayısıyla “sevmek
bir nevi tapınma” demektir (Chapman 2004: 179). Âşık, mezoşist bir
yapıdadır. Mezoşist “kişiye emredilir, sömürülür, canı yakılır, aşağılanır”(Fromm 1985: 29). Sevgili Nedîm’in sürekli canını yakar, aşağılar,
hakaret edip, azarlar. Buna mukabil Nedîm, bir köle gibi efendisine itaat
halindedir.
Nedîm, sevgiliyi “gönül çeken sevgi putu” olarak tarif eder. Âşığın
gönlüne yerleşen sevgili, orayı bir peri evi yapmıştır. Kısacası gönlü
büyüleyip tesiri altına almıştır.
Cây edeli sînem büt-i dil-cû-yı mahabbet
Dil oldu perî-hâne-i câdû-yı mahabbet (G.11/1)
Puta benzeyen nazlı sevgilinin hayalinden dolayı, gönül kilisesi,
Ferhat'ın put evine dönüşmüştür. Sevgili bir put olursa, âşığın gönlü de
bir kilise olacaktır.
Deyr-i dil böyle sanem-hâne-i Ferhâd olmak
Hep senin ey büt-i nâzende hayâlindendir (G.21/3)
Servi boylu sevgilinin, zulüm eteğini beline sokarak, koşup gelmesi
âşığı azarlamak, canını yakmak içindir. Âşık bu durumdan kaçmaz.
Ber-çîde dâmen-i sitem olmuş şitâb ile
Serv-i revânımın yine benzer 'itâbı var (G.24/6)
Âşık, kendisine kul köle olsun diye sevgilinin ferman çıkartmasına
gerek yoktur. Âşık, ezelden beri zaten sevgiliye bağlı bir köledir.
Bana kul olsun deyü hacet ne fermân etmeğe
Ben senin çokdan efendim bende-i fermânınam (G.90/2)
16
Ali Nihat Tarlan, (1992), Ahmet Paşa Dîvânı Ankara: Akçağ Yayınları, G.349/1
216
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
3. ÂŞIKLA İLGİLİ TESPİTLER
3.1 Âşığın Sevgiliye Yönelimi
Gasset, “âşık olan her insanın, istediği için âşık olduğunu” söyler
(Gasset 1996: 37). Sevgi, zorlama ile değil, “sadece özgür olunduğunda
yaşanabilen” bir eylemdir”(Fromm 1985: 30). Daha sonra sevgi nesnesinin
heyecanlandırıcı özelliği, âşığın bu özgürlüğünün iplerini eline alır. Bu
yüzden sevgide gayr-ı ihtiyari bir durum da söz konusudur. Bu nedenle
Gasset de ruhta bir takım huzursuzlukların baş gösterebileceğini ifade
eder. Âşık, “nesnenin yarattığı uyarıyla bir noktasından ince bir biçimde
zedelenir. Sevgi, nesnenin gönderdiği delici okların açtığı yaralardan dışarıya fışkırarak nesneye doğru etkin bir biçimde akmaya başlar” (Gasset
1996: 10). Bu durumda âşık, kendini, ruhsal bir devinim içinde sevgi
nesnesine doğru yönelmiş bir durumda bulur. Sevgi, bir nevi sürekli
göçtür. İnsan sevdiği zaman içindeki “dinginliği ve sürekliliği terk ederek
gerçekten o nesneye doğru göç eder” (Gasset 1996: 11). Âşık sadece
sevgiliye bağımlı olup onun için her türlü fedakârlığı göze almaya razıdır.
Dîvân şiirinde aşk gayr-ı iradi bir durumdur. Mecnun gibi aklını ve
iradesini sevgiliye teslim etmiştir. Sevgiliden gayrı her şeye kapalıdır.
Âşığın asıl vatanı olan sevgilinin mahallesine doğru bir göç halindedir.
Sevmek, “sevilene bağlanmak ona doğru akmak” demektir (Chapman
2004: 186). Sevgiliden uzak durmak mümkün değildir.
Ser-be-ceyb-i inzivâ mümkün mi ‘uşşâka Belîğ
Kûy-ı yâra bî-bahâne reh-güzâr itmek de güç (Beliğ)17
Nedîm’in gönlü, sevgilinin mahallesinde bir toz misali ayaklar altına
dökülmekten kaçınmaz. Yeter ki sevgilinin ayağının toprağı olabilsin.
Gubâr-âsâ gönül kûyunda pâ-mâl olmadan kaçmaz
Türâb-ı makdem-i yâra heman bir intisâb olsun (G.113/5)
Sevgilinin mahallesine gidiş çok gizli olmalıdır. Bu gizli göç
sırasında âşığın yoldaşı yalnızca yollar olmalı ve yolların da uykuda yani
ıssız ve sessiz olması gerekmektedir.
17
Abdulkerim Abdulkadiroğlu, (1988), Belîğ Ankara: Kültür ve Turizm Bakanlığı
Yayınları, s. 66
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 217
Şöyle pinhân gidesin kûyuna cânânın kim
Râh ol hem-demin ammâ o da hâbide gerek (G.57/3)
3.2 Âşığın Çeşitli Hâlleri
Âşık, sevgi nesnesinden dolayı derbeder bir hâl ve tutum içerisindedir. Âşık, “başıboş dolaşır, aklını kaybeder, sarhoş bir adam gibi anormal davranışlar gösterir” (Finkielkraut 1995: 45). Dikkatin böyle kapanmış bir vaziyette olmasını Gasset şöyle tarif eder: “Gözler bir yere takılır
kalır, bakış donuktur, baş göğsün üstüne doğru düşme eğilimindedir;
beden yapabilirse, içe doğru çekilir. Görünüş, tümüyle insan biçimli ama
sanki içbükey ve içine doğru kapanmış bir nesneyi temsil eder” (Gasset
1996: 43). Âşık, adeta kuluçkaya yatmış bir canlı gibi bütün ilgi ve dikkatini, sevgiliye yoğunlaştırmıştır.
Dîvân şiirinde âşık, şekil itibariyle dal (‫ )ﺩ‬harfine veya hilale benzetilir. Nedeni âşığın çektiği eziyetlerden dolayı vücudunun, halsiz
düşüp büklüm büklüm görünmesidir. Âşığın gözleri ise daima sevgiliyi
arar vaziyettedir.
Âşıkın kâmetini cevr ile kim dâl etti
Şu duran dilber-i dal-hançere sor bana sorma (Enderunlu Vâsıf)18
Nedîm de sevgili için bir söz söylemeye kalktığı zaman sevgilinin
saçı gibi bedeninin iki büklüm olduğunu söyler. Yine Nedîm’in iki elinin
elbisesinin yakasında, gözlerinin ise eteğinin kenarına bakılı olması
durumu, Gasset’in ifade ettiği âşık hallerine yakındır.
Bir mısra‘-ı resâ deyicek mû-miyânına
Mânend-i turre kaddi ham-ender-ham eyleriz (G.49/6)
Güzel gösterdiler âsâr-ı aşkı zîr ü bâlâdan
İki destim girîbânımda çeşmim tarf-ı dâmende (G.134/3)
18
Haluk İpekten, (1989), Enderunlu Vâsıf Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 26
218
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
3.3 Âşığın Sevgiliye Yoğunlaşması
Âşık olan kişi, doğası gereği bütün dikkati sevgiliye yönlendirir. Bu
durumda sevgi nesnesi, diğer tüm unsurlardan daha fazla ön plandadır.
Onun ayrıcalıklı bir yeri olur. Bir denize dökülen su kolları misali âşık da
sevgi nesnesine kapılarak çağar. Yoğunlaşma, bilincin tek bir noktaya
saplanıp, onun tutsağı olmasıdır. Fromm, “yoğunlaşarak yapılan bir faaliyet[in] kişiyi diri tuta[cağını]” söyler (Fromm 1985: 111). Yoğunlaşma
hali içerisinde bulunan insan “dış dünyayla hiçbir bağlantısı olmayan
büyülü bir dünyanın içinde kısılıp kalmış[tır]” (Gasset 1996: 36). Sıkışıp
kalmış olan âşık için kaçışı sağlamak kolay değildir.
Mutasavvıfların inziva hayatı aslında bir “yoğunlaşma” sürecidir.
Her türlü maddeden uzaktırlar. Sevgiliye yoğunlaşan âşık, onunla ruhsal
bir iletişime geçme çabasındadır. Gasset bunun için "birbirinin duygularını özümsemek" tabirini kullanır (Gasset 1996: 41). Mecnun’un çölde
ceylanın gözüne bakarak onunla ruhsal bir iletişime geçmeye çalışması
“yoğunlaşma” neticesidir.
Nedîm de gönlün her vakit sevgiliyi düşünüp tahayyül ettiğini tıpkı
Mecnun gibi kendisi dışında hiçbir unsurla temasa geçmediğini söyler.
İbn Arabî, (ö.1240) eğer âşık başka şeylere yönelebiliyorsa “o saf ve gerçek
sevgi değildir” diyerek âşığın sevgiliden gayrı bir unsuru düşünmeye
fırsatı olmadığını belirtir.(Arabî 2013: 37).
Dâ'im visâl-i dil-beri yâd etmede gönül
Mecnûn kendi kendi ile güft ü gûdedir (G.29/4)
Gönül her an sevgiliye kavuşmayı düşünmektedir. Mecnun gibi
kendi kendisi ile dedikodu halindedir. Âşıklık bir nevi mecnun olmaktır.
“Platon buna kutsal delilik demiştir.” (Gasset 1996: 34) Beyitte, mecnun
olma hâli bilincin felce uğraması anlamını taşıması yanında, cenneti de
telmih eder. Delilerin akıl melekesi işlev görmediği için bu her türlü dini
sorumluluktan muaftırlar. Âşık olan insan, aklını kalbi ile tebdil ettiğinden bir nevi cennet hayatı yaşar. Gasset de sevgilinin, âşığa adeta bir
cennet hayatı yaşattığını söyler (Gasset 1996: 39).
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 219
3.4 Âşık Olmak Büyülenmedir
Sevgili, âşığını adeta kendi kuluçkasına yatırmıştır. Âşık olan kişi
bilincini tek bir nesneyle kapandığından bu kendinde olmama hâli âşığa
uyurgezer, mecnun, büyülenmiş insan havası verir. “Âşık olmak aslında
bir büyülenmedir.” (Gasset 1996: 38) Büyülenme ifadesi sevgilinin, âşığı
üzerinde bıraktığı derin tesiri en güzel anlatan kelimelerden biridir. Âşık
büyülenme karşısında daha itaatkâr bir yapıya bürünür. Aşkta büyünün
olduğunu söyleyen Eva Illauz da (d.1961) aşkı, “kişiyi itaat etmek
zorunda bırakan bir güç” olarak tanımlar (Illauz 2013: 259).
Dîvân şiirinde sevgilinin saç, gamze ve göz gibi çeşitli güzellik unsurları cadı ve büyücü olarak betimlenir. Ancak sevgili, bu gibi unsurlara
ihtiyaç duymadan bile güzelliğiyle âşıkı büyüler.
Bir gösterür mi sihr-i füsûn-kâr-ı hüsnüni
Ebrû-yı çîn çîn ile ol turreler bana (Osman-zâde Tâ’ib)19
Nedîm, sevgilinin güzellik unsurlarından dolayı efsuna uğramış bir
esir görünümde karşımıza çıkmaktadır.
Akıbet gönlüm esîr etdin o gîsûlarla sen
Hey ne câdûsun ki âteş bağladın mûlarla sen (G.103/1)
Âşık büyülenip teslim olmuştur. “Sevgide varolan şey, büyülenme
nedeniyle teslim olmaktır” (Gasset 1996: 110). Âşık kişi aşk ile zincirlenerek bir nevi esir hayatı yaşamaktadır. Nedîm, ham sofulardan, âşıklara kadar herkesin sevgilinin zindanında esir olduğunu söyler. Sevgiliye
“beyim” diye hitap etmesi de sevgi nesnesinin mahiyeti açısından dikkat
çekmektedir.
Fırka-i erbâb-ı dilden zümre-i zühhâda dek
Hep esirindir begim hatta dil-i nâ-şâda dek (G.60/1)
19
Mustafa Yatman, (1989), Osman-zâde Tâib Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları, s. 80
220
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
3.5 Âşık Olmak Bilinci Felce Uğratır
Gasset, gerçek âşıkların zihinsel bir travmaya girdiğini, âşık olmanın
“bilincimizin gelişmesi üzerinde kısıtlayıcı, yoksunlaştırıcı ve felce uğratıcı bir etki yap[tığını]” belirtir (Gasset 1996: 28). Maslow (ö.1970), sevginin temel işleyişinden biri olarak “sevgi nesnesinden derin bir şekilde
etkilenmey[e]” dikkat çeker. Bu durumda âşıkta, “istekli, araştıran bir
bakış, yani "özen"le görme ortaya çıkar” (Maslow 2001: 83). İşte Aşkın gözü
kördür klişesi bu gibi durumların ortaya çıkardığı bir sözdür. Âşık, sevdiği
dışındaki her şeye bilincini kapadığı zaman “aşk o insana hâkim olur”
(Arabî 2013: 35). Âşık insan, normal halden çıktığı için dış dünyayı algılamakta güçlük çeker. Bilinç bir nevi felçlidir. Gasset’e göre; bilinç “felce
uğramadan, alıştığımız dünya kısıtlanmadan âşık olma[k] olanaksızdır”
(Gasset 1996: 34).
Sevgili, âşığı her yönden sararak onu adeta felce uğratır. Âşık ne
başkasına bakabilir ne kaptırdığı gönlünü geri alabilir. Bir yere gidemez,
konuşamaz, adım atamaz.
Seni gören gözümüz gayrıya bakabilemez
Sana gönül viren ey dil-rübâ alabilemez
Gören cemâlüni hayrân kalur turur gidemez
Sözin idebilemez adımın adabilemez (Taşlıcalı Yahyâ)20
Nedîm, âşığın hasretle sevgiliyi beklerken değişime uğradığını, dünyanın artık âşığın gözüne bambaşka göründüğünü söyler. Öyle ki tatlı
şerbetin tadı bile âşığa acı gelmektedir.
Zamân-ı va'd-i tahassürde başkadır 'âlem
O telh şerbet-i şîrin-güvârı benden sor (G.33/4)
Aşk “çoğu zaman sarhoş edici bir şey olarak tanımlanır” (Buscaglıa
1992: 156). Âşıkların vasıflarından biri de “sarhoş” oluşudur. Aşk badesini içen âşık, aklını da bir kenara bırakır. Aşkta aklın yerini gönül alır. Bu
yüzden düşünce yetisini kaybetmiştir. Nedîm, âşığın gönlünün “sevgi
şarabı” ile kendisinden geçtiğini ve bu sayede akıllandığını söyler.
20
Mehmet Çavuşoğlu, (1983), Yahyâ Bey ve Dîvânı’ndan Örnekler Ankara: Kültür ve
Turizm Bakanlığı Yayınları, s. 178
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 221
Koyun şarâb-ı mahabbetle kendüden gitsin
Zaman gelir bu gönül hûş-yâr olur giderek (G.61/2)
3.6 Âşık Veren Taraftır
Sevginin etkin yapısı içerisinde âşık en cömert tip olarak karşımıza
çıkar. Cömert insan “alan” değil “veren” kategorisindedir. Âşıklar için
“vermenin almaktan daha iyi olduğu duygusu, yoksun olma acısının,
alma sevincinden daha iyi olduğu anlamına gelmektedir” (Fromm 1985:
31). Herkes “vermeyi” kolay kabul edemez. “Yalnızca sevgiyi bir beklentimiz olmadan verebiliriz” (Buscaglıa 1993: 95). Verme, “halk dilindeki
gibi, bir vazgeçme, bir şeyden yoksun kalma bir yoksullaşma değildir”
(Benazus 2003: 17). Sevgide vermek “birleştici, zenginleştirici ve yücelticidir” (Dowrick 2000: 174). Bu eylem bir özveri bir erdemdir.
Dîvân şiiri geleneğinde âşıkların en çok kullandığı eylemlerin başında “ver-“ fiili yer almaktadır.
Şeyhî’yi kûy-ı melâmetde nişân etmek için
Veririz ârı yele nâm u nişân ile bile (Şeyhî, G.161/7)
Âşıklar, Nedîm örneğinde görüldüğü üzere canını bile sevgiliye helal
etmektedir. Âşıklar can varlıklarını sevgili uğruna harcamaktadır. Çünkü
âşık, kendisini sevgiliye adayan bir fedaidir. Hem ruhsal anlamda hem de
fiziksel anlamda sevgiliye “kendini armağan e[der]” (Chapman 2004: 83).
Uşşâkın olsa n'ola fedâ nakd-i cânları
Seyr etmedin mi dünkü fedâyî cüvânları (G.155/1)
Metâ'-ı vaslına canlar verirdim ammâ kim
Âmân o gamze-i hûn-hâr bende cân mı kodı (G.148/2)
RAKİPLE İLGİLİ TESPİTLER
Rakibe Duyulan Kıskançlık ve Düşmanlık
Aşk ilişkilerinde seven ve sevilenin yanı sıra bir de rakip vardır. Gasset, aşk üçgeninin bir ayağı olan rakipten hiç söz etmez. Yalnızca Fromm,
rakibe dair birkaç tespitte bulunur. Fromm, “Sevginin ve Şiddetin
Kaynağı” kitabında sevgide gerginliğe neden olarak, rakip diye tabir
222
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
edilen üçüncü bir kişinin varlığını gösterir. “A'nın istediği bir nesneye
B'nin sahip olması ya da A'nın sevgisini özlediği bir kişinin B'yi sevmesi,
kendisinin istediği ama sahip olamadığı şeylere sahip olan B'ye karşı A'da
nefret ve düşmanlık doğar. Gıpta ve kıskançlık yalnızca A'nın istediklerine sahip olmamasından değil, aynı zamanda başka birinin o şeylere
sahip olmasından doğan gerginliklerdir” (Fromm 1990: 23). Kıskançlık,
“sevilen nesneye tek başına malik olmayı özel amaç edinen sevgi düzeninin bencil yanıdır” (Mead 2002: 66). Sevgilinin, engelleyici vasfı bulunan rakip ile paylaşılası mümkün olamaz. Şayet olursa orada gerçek bir
sevgiden söz etmek imkânsız hale gelir. Sevgilinin “bir rakip ya da ölüm
nedeniyle yitirilmesi, tutkuyla seven kimse için başka bütün acıları aşan”
bir acıdır (Schopenhauer 2003: 62).
Dîvân şiirinde rakip, âşığın düşmanı olarak telakki edilir ve daima
kötülenir. Bunun nedeni, sevgilinin âşığına değil de rakibe yönelmesidir.
Nefret edilen rakibin ölümü arzu edilir. Rakip yalnızca bir kişi olarak
düşünülmez. Sevgilinin saçı bile bazen rakip konumundadır. Maşuk ile
âşığın arasında bulunan her nesne rakiptir ve kıskanılır.
Olmasun mı Lâmi’î gayretle kim ol şûh-çeşm
Virür alur gayrilerle iltifât itmez ana
(Lâmi’î)21
Nedîm, rakibe gıpta ile bakar. Zira sevgiliyi yaşmakla bile göremezken baş düşmanı rakip, sevgilinin gerdanını örtüsüz koklamaktadır.
Bu durum rakibin kıskanılması için geçerli bir nedendir. Nedîm, rakibi,
kâfir şeklinde betimleyerek onu düşman ilan eder.
Nikâb ile göremezken biz onu vâ-hayfâ
Rakîb o gerden-i sîmini bî-nikâb kokar (G.16/4)
Rakîb-i nâ-müselmânın da yâ Rab olmasın hasmı
O kâfir-beççe-i İslâm-düşmen gibi îmansız (G.50/2)
21
H. Bilen Burmaoğlu, (1989), Bursalı Lâmi’î Çelebi Dîvânı’ndan Seçmeler Ankara: Kültür
Bakanlığı Yayınları, s. 88
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 223
Sonuç
Aşkın evrenselliğine bir nebze de olsa ışık tutması açısından Gasset
ve Fromm ile Nedîm’in aşk anlayışına dair örtüşen noktaları şöyle sıralayabiliriz.
1. Gasset ve Fromm, sevgi nesnelerinin çeşitliliğine dikkat çeker. Nedîm’de de yalnızca sevgili sevgi nesnesi değildir. Padişah, bir devlet
büyüğü de sevgi nesnesi konumuna geçebilmiştir.
Gasset ve Fromm, aşk ilişkilerinde sevgi nesnelerinin cinsiyetini net
bir biçimde ortaya koyarken, bu belirlilik Nedîm’in bazı beyitlerinde
görülmese de yine de nesnelerin cinsiyeti bellidir.
2. Gasset ve Fromm, sevgi nesnesi ile simgesel bir bütünleşmeden söz
ederken, Nedîm’de bu bütünleşme isteği canlı bir şekilde görülmektedir.
3. Gasset, sevginin süreklilik arz ettiğini ve sevginin sonsuz
olduğunu ifade eder. Bu husus Nedîm’de de mevcuttur.
4. Gasset’e göre sevgi bir doğurganlık simgesi olup düalist bir yapı
arz eder. Nedîm’de de aşktan zuhur eden; mutluluk ve sevinç gibi olumlu
hâllerin yanında gam, keder gibi olumsuz hâller de vardır. Pek çok hâlin
ortaya çıkmasına aşk müsebbiptir.
5. Gasset ve Fromm sevgi ve arzu arasındaki bir takım farklılıklara
dikkat çeker. Bu duruma Nedîm de değinmektedir. Arzunun, sevgiyi
canlı tuttuğu hususu Nedîm’de de görülmektedir.
6. Gasset, sevgide gizliliğin esas yoğunlaşma için gerekli olduğunu
belirtir. Nedîm de aşkın bir sır olduğunu söyler.
7. Gasset ve Fromm, sevginin herkese bahşedilmeyen, bir yetenek işi
olduğunu ifade ederler. Nedîm bu yetenekli kimselerin yalnızca âşıklar
olduğunu zahidlerle mukayese ederek ortaya koyar.
8. Gasset’e göre ıztırap, sevginin gerçekliğini göstermesi adına
gereklidir. Nedîm’in aşk anlayışında da sıkıntı ve acının ayrı bir yeri olsa
da yapısı gereği ıztıraptan fazla memnun değildir.
9. Gasset, sevgide ayrılığın aşkı canlı tutması münasebetiyle gerekli
olduğunu düşünür. Fromm, ayrı olmanın huzursuzluk nedeni olduğunu
224
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
söyler. Nedîm her fırsatta ayrılıktan doğan şikâyetlerini, huzursuzluklarını dile getirse de ayrılıkta olumlu bir tarafın olduğunu bilir.
10. Gasset ve Fromm’a göre; sevgide cinselliği reddetmek abestir.
İnsan doğası gereği zıt kutbu olan karşı cins ile birleşmek ister. Cinselliği
çokça öne süren âşıklar şehvetli bir yapıya sahiptir. Nedîm’de de cinsellik
unsurları diğer şairlere nazaran daha fazla belirgindir.
11. Gasset ve Fromm’a göre; sevgi, kaynağını sevgi nesnesinin
niteliklerinden almaktadır. Nedîm de sevgiliye olan muhabbetin, hayranlığın bizzat sevgiliden kaynaklandığını söyler.
12. Fromm, sevgilinin, ilgiyi yalnızca kendisinde toplamak isteyen
bir narsist olduğunu belirtir. Nedîm de sevgilinin âşığa hiç yüz vermediğini yalnızca kendi güzelliğine hayran olduğuna dikkat çeker.
13. Gasset’de görülen sevgi[li]nin kuşatıcılığı özelliği Nedîm’de daha
ileri boyutta olup, yıkıcılığı ile karşımıza çıkar.
14. Gasset’e göre; sevgi nesnesi sürekli âşığı kendi merkezine doğru
çeker. Bir nevi âşığın iradesi sevgiliye teslim olmuştur. Âşık, sevgiliye
doğru yönelmiş bir göçmen gibidir. Sevgi nesnesi putlaştırılmıştır.
Fromm, bu durumun mazoşist sevgide görüldüğünü söyler. Nedîm de
sürekli sevgiliye doğru, sevgilinin mahallesine doğru bir göç hâli
içindedir. Sevgili Nedîm için bazen taş kalpli bir puttur. Nedîm, maruz
kaldığı her türlü zulme rağmen ondan vazgeçmeyen bir mazoşist âşık
görünümündedir.
15. Gasset’in âşıkların ahvali için yaptığı tarifler (derbederlik, kendinden geçme, bedenin iki büklüm olması… gibi) Nedîm’de de görülmektedir.
16. Gasset ve Fromm, sevgide olmazsa olmazlardan biri olarak
yoğunlaşmaya işaret eder. Nedîm de mecnunluk üzerinden bu durumun
var olduğunu söyler.
17. Gasset’de görülen âşıkların büyülenmiş olduğu düşüncesi
Nedîm’de de çokça yer almaktadır.
18. Gasset, âşıkların bilincinin bir tahribata uğradığını belirtir.
Nedîm’in de âşık bilincinin adeta felce uğradığına dair söylemleri vardır.
Ortega Gasset ve Erich Fromm ile Nedîm’in Aşk Nazariyesi
● 225
19. Fromm’a göre; âşık sürekli “veren” taraf, sevgili ise “alan” taraftır. Nedîm de âşıkların bu özelliğine dikkat çekerek gerekirse canını dahi
sevgili uğruna vereceğini söyler.
20. Fromm’a göre rakip, nefretin ve kıskançlığın kaynağıdır. Nedîm
de rakibin sevgili ile hemhal olmasını kıskanır ve rakibi düşman olarak
görür.
Kaynakça
BACHELARD, Gaston (1995) Ateşin Tinçözümlemesi (Çev: Nail Bezel) Ankara:
Öteki Yayınevi
BELL, Joseph Norment (2010), İslam’da Aşk Tasavvuru Hanbelîlik Örneği (Çev:
Yücel Aşıkoğlu) İstanbul: İnsan Yayınları.
BENAZUS, Hanri (2003), Sevginin Gizemi (Haz: Çağlayan Erendağ) İstanbul:
Sistem Yayıncılık.
BUSCAGLIA, Leo (1992), Sevgi İçin Doğmak (Çev: Mehmet Harmancı) İstanbul: İnkılâp Yayınevi.
________ (1993), Sevgi (Çev: Nejat Ebcioğlu) İstanbul: İnkılâp Yayınevi.
CHAPMAN, Gary (2004), Beş Sevgi Dili (Çev: Betül Çelik) İstanbul: Sistem
Yayıncılık.
EKİCİ, Mustafa (2006), Hıristiyanlık’ta ve İslam’da Sevgi Yüksek Lisans Tezi,
Ankara: Ankara Üni.
DOWRİCK, Stephanie (2000), Sevginin Halleri (Çev: Gürol Koca) İstanbul: Ayrıntı Yayınları.
FİNKİELKRAUT, Alain (1995), Sevginin Bilgeliği (Çev: Ayşen Ekmekçi) İstanbul: Ayrıntı Yayınları
FRAGER, Robert (2006), Aşktır Asıl Şarap (Çev: Ömer Çolakoğlu) İstanbul:
Keşkül Yayınları.
FROMM, Erich (1985), Sevme Sanatı (Çev: Işıtan Gündüz) İstanbul: Say Yayınları.
________ (1990), Sevginin ve Şiddetin Kaynağı (Çev: Yurdanur Salman, Nalan
İçten) İstanbul: Payel Yayınları.
GASSET, Ortega (1996), Sevgi Üstüne (Çev: Yurdanur Salman) İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları.
226
●
DİVAN EDEBİYATI
ARAŞTIRMALARI
DERGİSİ
ILLOUZ, Eva (2013), Aşk Neden Acıtır Sosyolojik Bir Açıklama (Çev: Özge Çağlar Aksoy) İstanbul: Jaguar Kitap.
İBN ARABÎ (2013), İlahî Aşk (Çev: Mahmut Kanık) İstanbul: İnsan Yayınları.
İBN HAZM (2014), Güvercin Gerdanlığı (Çev: Mahmut Kanık) İstanbul: İnsan
Yayınları.
MACİT, Muhsin (1997), Nedîm Dîvânı Ankara: Akçağ Yayınları.
MASLOW, Abraham (2001), İnsan Olmanın Psikolojisi (Çev: Okhan Gündüz)
İstanbul: Kuraldışı Yayıncılık.
MAY, Rollo (2010), Aşk ve İrade (Çev: Yudit Namer) İstanbul: Okuyan Us
Yayınları.
MAZIOĞLU, Hasibe (1988), Nedim Ankara: Kültür Bakanlığı Yayınları.
MEAD, Margaret (2002), İlkel ve Uygarlaşmış Biçimlerde Kıskançlık (Aşkın Anatomisi, Derleyen: A. Krich, Çev: Mehmet Harmancı) İstanbul: Say
Yayınları.
OKUYUCU, Cihan (2010), Dîvân Edebiyatı Estetiği İstanbul: Kapı Yayınları.
PALA, İskender (1995), Ah Mine’l-Aşk Cogito (Aşk Sayısı) İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları. s. 81-103.
POLAT, Mehmet Nuri (2011), İlahi Dinlerde Aşk Yüksek Lisans Tezi, Erzurum:
Atatürk Üni.
SCHOPENHAUER, Artur (2003), Aşkın Metafiziği (Çev: Veysel Atayman)
İstanbul: Bordo Siyah Klasik Yayınlar.
SİMMEL, Georg (1995), Aşk Üzerine Parçalar Cogito (Aşk Sayısı) İstanbul: Yapı
Kredi Yayınları. s. 163-189.
STENDHAL (1998) Aşk Üzerine (Çev: Mehmet Mukadder Yakupoğlu) Ankara: Mor Yayınları.
SOYSALDI, İhsan (2015), Tasavvufta Aşk İstanbul: Rağbet Yayınları.

Benzer belgeler