Şubat - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Transkript
Şubat - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Aylık Yayını SULAK ALANLAR KORUNMALI Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, insanlar ve diğer canlıların hayati fonksiyonlarını sürdürebilmeleri için su kaynakları ve sulak alanların vazgeçilmez olduğunu bildirerek, “Doğanın dengesini bozmamak ve sürdürülebilir tarım için sulak alanlar korunmalıdır” dedi. >>Sayfa 5 Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 www.tzob.org.tr ZİRAAT ODALARI EĞİTİM İÇİN BİR ARAYA GELDİ Türkiye Ziraat Odaları Birliği Eğitim ve Değerlendirme toplantısında bir araya gelen Ziraat Odası başkanlarına, tarım arazilerinin yapısal sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere yönelik SGK uygulamaları hakkında bilgi sunuldu. >>Sayfa 3 gül… 14 Şubat’ın gözdesi AYIN KONUSU KIRMIZI ET Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün gözdesi olan 2011 yılında 105,4 milyon adet olan, 2012 yılında yüzde 6,1 artarak 111,8 milyon adede çıkan gül üretiminin, 2013 yılında yüzde 25,4 azalarak 83,4 milyon adede gerilediğini bildirdi. >>Sayfa 8 Türkiye koyun sütü üretiminde dünya 2'ncisi... Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağladığını bildirdi. >>Sayfa 2 ■ DOĞU ANADOLU BÖLGESİ TARIM VE HAYVANCILIĞININ GENEL SORUNLARI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ >>Sayfa 13 ■ BÜYÜYEN TÜRKİYE’DE ET VE SÜT KURUMU >>Sayfa 14 ■ ULUSAL KIRMIZI ET KONSEYİ VE TARIM ALANLARI KIRMIZI ET SEKTÖRÜ >>Sayfa 15 ■ KIRMIZI ET SEKTÖRÜ’NE BAKIŞ >>Sayfa 15 ■ SALGIN HASTALIKLARIN ORTAYA ÇIKMASINDAKİ FAKTÖRLER >>Sayfa 16 ■ KIRMIZI ET SEKTÖRÜ >>Sayfa 17 Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, koyun sayısında, 2012 yılında, 25 milyon koyunla 12’inci sırada olan Türkiye’nin, 1 milyon tonu aşkın koyun sütü üretimiyle Çin’in ardından ikinci, 248 bin 840 ton koyun eti üretimiyle 8’inci olduğunu bildirdi. >>Sayfa 11 KORUNMALI Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken verimli tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılması, kuşkusuz büyük bir savurganlıktır. >>Sayfa 12 Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 2 olunmazsa, çok yakın bir gelecekte tarım alanlarında üretim yapmak, neredeyse imkânsız hale gelecek. Her vesileyle belirttiğimiz gibi, şu andaki durum asla sürdürülebilir değildir. [SESLENİŞ] Ziraat Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım, Sektörümüz açısından ülkemizin en önemli yapısal sorunlarından birini, parçalı arazi yapısı ve tarım alanlarının mirasla bölünmesi, dolayısıyla arazilerin ekonomik kullanım sınırlarının altına düşmesi oluşturuyor. Bu yapı nedeniyle tarımsal işletmelerin küçük ve çok parçalı olması ekonomik üretimi engelliyor, kısıtlıyor; ayrıca girdi maliyetlerini yükseltiyor; verimi düşürüyor. Bütün bunların yanı sıra teknolojinin ve modern araçların kullanılması güçleşiyor. Değerli arkadaşlarım, Şayet tarlaların bölünmesine engel Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, tarımsal işletmelerin büyümesini, parçalı yapısının arazi toplulaştırmalarıyla giderilmesini, verimli birimler haline gelmesini istiyoruz. Miras yoluyla arazi bölünmesinin engellenmesi de Birlik olarak bu konudaki bir diğer talebimiz. Sevgili çiftçi dostlarım, Bugüne kadarki sektörümüzle ilgili sorunları ortaya koyarken hep bir ilkeyi daha gözettik. O da, sorunlar kadar çözüm önerilerini de ortaya koymak, çiftçimizin, ülkemizin menfaatine olan her çalışmaya destek vermek ve arkasında durmak… Antalya’da Oda Başkanlarımızın tamamına yakınıyla bir araya geldiğimiz eğitim toplantısında konuyu bir kez daha gündeme getirme fırsatı bulduk. Konuyla ilgili detaylı açıklamalarda bulunan, Oda Başkanlarımızın sorularına cevap veren Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdür Vekili Sayın Gürsel Küsek ile aynı toplantıda çiftçilerimize yönelik SGK Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 uygulamalarına ilişkin sunum yapan SGK Sigorta Primleri Genel Müdürü Sayın Cüneyt Olgaç’a bir kez daha teşekkür ediyorum. Değerli arkadaşlarım, Hepimizin bildiği gibi, tarım üstü açık bir fabrika… Böyle olunca bütün hava şartlarının etkilediği hassas bir yapıya sahip... Yağışların az ya da aşırı olmasından hava sıcaklarına kadar birçok faktör üretime, verime etki ediyor. Ekim, Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat aylarında yetersiz kalan yağışlar, özellikle buğdayda ülkemiz rekoltesini etkileyecek. Yağışlarda bu yetersizliğin rekolteyi yüzde 14 civarında düşüreceğini; üretimin 22 milyon 50 bin tondan 19 milyon tonun altına ineceğini tahmin ediyoruz. Bu aydan itibaren, iklim şartları iyi gider, Allah’ın izniyle yağışlar da normalin üzerinde olursa rekolte kaybımız azalır. Son günlerdeki yağışlar endişelerimizi bir parça gidermiş olmakla birlikte, önümüzdeki aylardaki yağışlar rekolteyi kesin olarak belirleyecektir. Yine tahminlerimize göre, kış döneminde yaşanan kuraklık, Mart, Nisan ve Mayıs yağışları mevsim normallerinde olsa bile buğdayda 27 ilimizde rekolteyi etkileyecek. Şubat sonu itibarıyla Ziraat Odalarımızdan alınan bilgiler doğrultusunda yapılan tespitlere göre, buğdayda rekolte kaybının, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 24,9, İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 23, Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 15, Ege Bölgesi’nde yüzde 13, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yüzde 5, Doğu Anadolu Bölgesi’nde ise yüzde 4 olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 10 Şubat 2014 Pazartesi günü okulların ikinci döneminin açılmasıyla okul sütü programının da başlayacağını hatırlattı. Şemsi Bayraktar, program kapsamında; 20132014 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde, özel okullar dahil, 30 bin 885 okulda, velilerinden izin alınmış toplam 6,5 milyon anaokulu ve ilkokul öğrencisine, pazartesi, çarşamba ve cuma günleri olmak üzere, haftada 3 gün süreyle toplamda 303 milyon adet 200 mililitre uzun ömürlü (UHT) içme sütü dağıtılacağını belirtti. Sağlıklı çocukluk, sağlıklı nesiller demektir Çocukların, geleceğin fiziksel ve ziİmtiyaz Sahibi TZOB Adına M. Nuri Şeyda Sorman Genel Yayın Müdürü Bekir Şinasi Özdemir Sorumlu Yazı İşleri Müdürü Ebru Mine Esen Yakın zamanda 25 milyon ton süt üretiminin hedeflendiği ülkemizde, düşük kişi başı içme sütü tüketimi, üretilen sütün tüketiminde sıkıntı yaşanmasına neden olabilecektir. Bu nedenle son iki yıldır uygulanan, tüm dünyada talep artırıcı politikalardan biri olarak kabul edilen okul çağındaki çocuklarımıza 200 mililitre uzun ömürlü süt dağıtımı, bazı eleştiri ve tartışmalara rağmen başarılı bir şekilde yürü- Yayın Kurulu M. Hikmet Yavuzyiğit Metin Türkyılmaz Ömer Kaya Salim Altay Hasan Hüseyin Coşkun Prof. Dr. Mevhibe Albayrak Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu Prof. Dr. Erdoğan Güneş Dr. Özden Hiçbirol ZİRAAT ODALARI EĞİTİM İÇİN BİR ARAYA GELDİ Cenabı Allah’tan rahmeti bol, bereketi ve ürünü bol bir sezon niyaz ediyor; bütün çiftçilerimize doğal afet ve bütün olumsuzluklardan uzak çalışmalar; Ziraat Odalarımızın yönetici ve personeline de başarılar temenni ediyorum. Oda başkanlarına, tarım arazilerinin yapısal sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere yönelik SGK uygulamaları hakkında bilgi sunuldu lışma ve faaliyetlerin, birlik ve beraberlik devam ettiği sürece daha da ileriye taşınacağını vurguladı. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Eğitim ve Değerlendirme toplantısında bir araya gelen Ziraat Odası başkanlarına, tarım arazilerinin yapısal sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere yönelik SGK uygulamaları hakkında bilgi sunuldu. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Antalya’da yapılan TZOB Eğitim ve Değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmada, TZOB’un Türkiye’nin en büyük meslek kuruluşu olduğunu, hem Ankara’da Birliğin hem de bölgelerde Ziraat Odaları’nın çiftçiye layık olmak için çalıştığını, artık büyük organizasyonlar yaptığını, bu organizasyonlara iktidarıyla, muhalefetiyle herkesin katıldığını bildirdi. hinsel sağlıklı toplumunu oluşturabilmesi için sağlıklı beslenmesinin şart olduğunun altını çizen Bayraktar, şunları kaydetti: “Çünkü sağlıklı beslenme sağlıklı çocukluk, sağlıklı çocukluk da sağlıklı yetişkinlik ve sağlıklı nesiller demektir. Bu yüzden henüz küçük yaşta iken çocuklara düzenli süt tüketimi alışkanlığının kazandırılması gerekmektedir. Okul sütü programları içme sütü alışkanlığı kazandırılarak sağlıklı nesiller yetiştirmek yanında, aynı zamanda süt hayvancılığında istikrarı sağlamak ve süt piyasasını düzenlemek için bir araç olarak kullanılmaktadır. tüldü. TZOB olarak uygulama dönemlerinde de belirttiğimiz üzere, bu programı çok önemsiyor ve atılan bu olumlu adımı sonuna kadar destekliyoruz.” Ek gıdalarla çeşitlendirilmeli Okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağladığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: “Bu nedenle, sağladığı fayda ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar dikkate alındığında, bu programın başlatılmasının 3 Değerli arkadaşlarım, Bu tür durumlara önceden tedbir almak, kuraklığın etkilerini en aza indirebilmek adına fevkalade önem taşımaktadır. Bu çerçevede, kısa, orta ve uzun vadede mutlaka yapılması gereken çalışmalar mevcuttur. Bunların hayata geçirilmesi için, tarım sektörü paydaşları başta, bütün kesimlerin, bu konuda el ele vererek çalışması hayati önemdedir. Bayraktar: "Okul sütü programları, sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağlıyor." Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağladığını bildirdi. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 yanında, ayrıca bu programın kesintisiz devam ettirilmesi ve peynir, yoğurt, ayran, tereyağı gibi süt ürünleri, bal, fındık, kayısı, elma gibi gıdalarla çeşitlendirilmesi çok daha faydalı olur. Böylece, bu programların uygulandığı ülkelerdeki gibi çeşitlendirilmiş süt ve süt ürünleri ile sağlıklı nesillerin yetiştirilmesi devlet garantisine alınmış olacaktır. Şunu biliyoruz ki, uzun vadede yürütülecek Okul Sütü Programı sayesinde Türkiye’de süt kalitesi ve tüketimi artırılırken, aynı zamanda hayvancılık ve hayvancılıkla ilişkili diğer sektörler de gelişecek; bu sektörlerde daha fazla istihdam sağlanacaktır.” Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Yapım Ajansı Basım Tarihi 14.03.2014 Yönetim Yeri Türkiye Ziraat Odaları Birliği Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77 e-mail:[email protected] Kurumsal Yayıncılık | Pazarlama İletişimi 312 447 48 25 Dağıtım PTT Kargo Baskı Arkadaş Basım San. Ltd. Şti. Kazım Karabekir Caddesi Sütçüoğlu İşhanı No: 37/4 Ulus / ANKARA Tel: 312 341 57 07 - 341 63 10 Ziraat Odaları aylık yayını basın ahlak kurallarına uymayı taahhüt eder. Yayımlanan yazıların sorumlulukları sahiplerine ait olup, Birliğimiz görüşlerini yansıtmamaktadır. Dergide yayımlanan yazılar, kaynak gösterilmek koşuluyla, diğer yayın organlarında yayımlanabilir. Gönderilen yazılar iade edilmez. Parası, pulu, binası, kanunu, personeli yetersiz bir teşkilat iken bugün bu noktaya geldiklerini belirten Bayraktar, “Başka meslek kuruluşlarının 40-50 senede geldiği mesafeyi 7-8 senede kaydettik. Bugün odalarımızın yüzde 80’i kendi hizmet binasına kavuştu. Bu bir rekordur. Odalarımızın kimi laboratuvar, kimi ürün işleme tesisi, kimi hizmet binası kuruyor. İnşallah bu ilkbaharda 70-80 açılışı gerçekleştireceğiz” diye konuştu. Tarım sektörünün büyük bir sektör olduğunu, sorunlarının da bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, “Bölge toplantılarımızın da organizasyonlarımızın da amacı çiftçimizin sorunlarının çözümüne katkı sağlamak. Bütün konuları sizlerle istişare ederek götürüyoruz. Sektörümüzün, çiftçimizin bir hayli sorunları da var. Gecemizi gündüzümüze katarak sizler sahada, bizler Ankara’da bu sorunların çözümüne inşallah katkı sağlayacağız” dedi. Genel Başkan Bayraktar’ın konuşmasının ardından Ziraat Odası Başkanlarına Şemsi Bayraktar tarafından, “Çiftçi Dostu Şeref Belgeleri” ile “Teşekkür Plaketleri” takdim edildi. Toplantının 15 Şubat Cumartesi günü yapılan ilk oturumunda, TZOB Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nuri Şeyda Sorman’ın açış konuşmasının ardından, “Genel Mevzuat Uygulamaları”, “Muhasebe Uygulamaları, Bütçe”, “Personel Politikaları, Satınalma İşlemleri”, “Basın ve Halkla İlişkiler, Çalışmalar, Hedefler” konularında oda başkanlarına bilgi sunuldu. Öğleden sonra da, Tarım Reformu Genel Müdür Vekili Dr. Gürsel Küsek tarafından “Tarım Arazilerinin Parçalanmasının Önlenmesi ve Miras Kanununda Yapılacak Değişiklikler”, Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdürü Dr. Cüneyt Olgaç tarafından “Çiftçilere Yönelik SGK Uygulamalarında Temel Yöntem ve Kurallar”, Halim Altınışık tarafından da “Etkili İletişim ve Halkla İlişkiler Bağlamında Kişisel Gelişim” konularında oda başkanlarına bilgilendirme yapıldı. TZOB Yönetim Kurulu Başkan Vekili Sorman Toplantının 15 Şubat’taki ilk oturumunda açılış konuymasını yapan TZOB Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nuri Şeyda Sorman, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve Ziraat Odalarının son 11 yıllık dönemde çağ atladığını ifade ederek, başarılı ça- Sorman, son 11 yılda gerçekleştirilen çalışmaları ve hizmetleri özetlediği konuşmasında, 50. yılını kutlayan Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin son yıllarda çok büyük gelişim ve değişim gösterdiğini belirtti. Sorman, “Son 11 yılda, TZOB kanununun çıkmasından sonra mali imkânlara kavuşan odalarımız, hakikaten büyük hizmetler yapmaya başladılar. Gerek hizmet binaları gerek laboratuvar, gerek ekipman hizmetleri, eğitim hizmetleri, her türlü hizmette, iletişimde, teknolojiyi çiftçilerimize sunmakta, Avrupa Birliği projelerinde, her türlü katkıyı yaparak arkamızdaki kesime hizmetlerimizi geliştirdik. Bu katkılarınızdan dolayı hepinize, ailelerinize teşekkür ediyorum” dedi. Başarılı faaliyetlerin birlik ve beraberlik devam ettiği sürece daha da ileriye taşınacağının altını çizen Sorman, “50 yıldır değiştirilemeyen Türkiye Ziraat Odaları Birliği Kanunu’n Sayın Genel Başkanımızın gayretleriyle değiştirilmesi neticesinde çiftçilerimize daha iyi hizmet eder hale geldik” diye konuştu. Sorman, şöyle devam etti: “O kanundan önce, eski başkan arkadaşlarımız da hatırlar, değil böyle binalar yapmak, hizmetler götürmek, bir kırık masada, bir kırık sandalyede ziraat odaları hizmet vermeye çalışmaktaydı. Ben de bu 50 senelik camianın içerisinde 27 senedir Manisa Ziraat Odası Başkanlığı ve 17 senedir de Birlik Yönetim Kurulu üyeliği yapmaktayım. Bugüne kadar 5 Genel Başkanla çalıştım ve en sonunda Değerli Genel Başkanımız Sayın Şemsi Bayraktar her türlü fedakârlığı yaparak bilgili, azimli, dürüst çalışması neticesinde Ziraat Odalarımıza ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğine hakikaten çağ atlatmış, kamuoyunda kariyer kazandırmış, sözü geçen bir kurum haline getirmiştir. Huzurlarınızda kendisine ve bu çalışmalarda ona destek veren Bayraktar ailesine teşekkür ediyorum.” 17 yıllık Yönetim Kurulu üyeliği sürecinde, son dönemde yaşanan birlik ve beraberliğin hiçbir dönemde görülmediğinin altını çizen Sorman, “Bu anlayışı gösteren Sayın Yönetim Kurulu üyelerime de huzurlarınızda teşekkür ediyorum. Bu birlik, beraberlik neticesinde inşallah daha da kurumsallaşarak daha iyi günleri hep beraber, hem oda başkanlarımızla hem oda personellerimizle daha da ileriye taşımaya çalışacağız” dedi. Tarım Reformu Genel Müdür Vekili Küsek Konuşmasında, Türkiye’deki arazilerin, tarımsal mekanizasyonun, sulamanın büyük işletme şeklinde tarım yapılmasına engel teşkil ettiğine dikkati çeken Küsek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani son derece parçalı, birçoğunun yolu yok. Bir çiftçimiz ortalama 10 tane parseli kullanıyor. Bu kullandığımız parsellerin en az yüzde 50’sinin yolu yok, yol ihtiyacını biz komşu parseller üzerinden sağlıyoruz. Yine, en az yüzde 50’si sulama kanalına doğrudan dayalı değil, su ihtiyacını da komşu parseller üzerinden alıyor. Mülkiyet güncel değil. Yani babamızdan, dedemizden miras yasamız gereği hisseler bölünerek bugüne gelmiş, Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 4 Dolayısıyla Türkiye’nin bu tarımsal altyapı sorununu, Miras Yasası’nı değiştirerek, Miras Yasası’nın tek başına değişmesi yetmiyor, diğer taraftan da arazi toplulaştırması gibi altyapı çalışmalarının bir an önce tamamlanması, büyük bir çoğunluğunu yolu olan, kanalı olan, hisse problemi olmayan düzgün şekilli büyük parseller haline getirmemiz gerekiyor” dedi. Küsek, şunları söyledi: “Geçen yıl biliyorsunuz yem bitkisi açığı yaşadık. Şu anda Ürdün Hükümeti Türkiye’den her yıl 1 milyon ton kuru yonca talebi var. Biz yoncayı yetiştirip o tarafa gönderemiyoruz, çünkü büyük araziler kullanım altında, onlarda sorun yok ama birçok küçük arazi su olmasına rağmen yem bitkisi ekilip yetiştirilmiyor. Çünkü hepsi parçalı, küçük, çok fazla hissedarı var. bir babanın 4 tane parseli var ise bir köyde, 4 tane de çocuğu var ise baba öldüğünde, miras vuku bulduğunda her çocuk bir parseli almış, her parsel 4’e bölünmüş. Dolayısıyla 4 parsel 4 çocuklu bir ailenin 16 tane parçası olmuş. Bu, bir kere daha mirasa konu olduğunda geometrik şekilde parçalanarak, Türkiye bugünkü duruma gelmiş. Bugün şehirde oturan Meclisimizdeki vekillerimiz, kim varsa Türkiye’de herkesin sonuçta köyün birinde küçük de olsa bir arazisi var. Bu hissedarların toplamı, bizim tahminimize göre, kabaca 40 milyon kişi. Türkiye’deki 40 milyon insanın şu anda köylerde tarım yapılan arazilerde hissesi var. Ama biliyorsunuz, fiilen tarım yapan işletme sayısı Türkiye’de 3 milyon, bunu siz biliyorsunuz, kayıtları sizde. Bizim ÇKS’de kayıtlı çiftçi sayısı kabaca 2,4 milyon civarında, hadi 3 milyon diyelim. Demek ki 40 milyon kişinin olan bu araziler şu anda 3 milyon aile tarafından işletiliyor. Bu ne demek? Şehirde oturan, köyde oturmayan belki 35 milyon insan kendi arazisini kendisi kullanmıyor. Bu arazi sahipleri bir şekilde mağdur durumda. Çünkü sosyal sebeplerle bu arazilerini üçüncü şahıslara satamıyorlar. Köyde kardeşi, amcaoğlu varken yabancı birine bu araziyi satamıyorlar.” Şu anda Türkiye’de arazi sahibi olan, arazisini kullanan ya da kullanmayan herkesin bir şekilde mağdur olduğunu bildiren Küsek, “Hem insanların mağduriyetten kurtulması adına hem de verimlilik açısından bunun çözülmesi gerekiyor. O potansiyellerin bir an önce harekete geçmesi, yatırıma dönüşmesi açısından da bu değişimin bir an önce yapılma zorunluluğu var. Dolayısıyla biz bugüne kadar birim alandan ve birim hayvandan alınan verimi nasıl artırabildikse, nasıl dünya ile paralel bir hale gelebildikse bundan sonraki dönemde de bu arazinin altyapı problemlerini, Türkiye’deki örgütlenme problemlerini kayıt problemini ortadan kaldırmamız gerekiyor.” Örgütlenme toprak ve su kadar önemli Başkanlara seslenerek, “Sizlerin varlığı, örgütlenme, bu işi hakkıyla yapmak inanın toprak ve su kadar önemli” diyen Küsek, “İşte önümüzdeki dönemlerde Türkiye’nin bu örgütlenmeyi ve bu değer zincirini yaratmayı da bir an önce tamamlaması gerekiyor, bunu yapması gerekiyor. Türkiye’deki tarımsal altyapı problemlerinin çözümünde kullanılacak en önemli araçlardan birisi de arazi toplulaştırmasıdır. Bizim bir an önce arazi toplulaştırmasını Türkiye’de tamamlamamız gerekiyor” şeklinde konuştu. Küsek, şunları kaydetti: Çiftçimiz toplulaştırmadan önceki durumda 1 dekar için harcadığı mazota göre, toplulaştırma yapılması durumunda yaklaşık yüzde 25 daha az mazot yakıyor. Yaklaşık yüzde 25 daha az zaman harcıyor. Dolayısıyla böylelikle çiftçimizin parsel içinde kullandığı makine gideri, işçi gideri çok daha az olabiliyor. Yine çiftçilerimiz çok iyi bilirler, bir üçlü pullukla bir traktör akşama kadar 40 dekar bir araziyi sürebilir, ama 20 dekarlık iki araziyi süremez. Bunu çoğaltabilirsiniz. Bu sebeple çiftçimizin ciddi kazanımları var. Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdür Vekili Dr. Cüneyt Olgaç da sözlerine başlarken, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Sosyal Güvenlik Kurumunda Yönetim Kurulu Üyesi olmasının hem Sosyal Güvenlik Kurumuna vizyon katması hem tarımda kendi nam ve hesabına çalışanların sorunlarının taşınması ve sonuç alınması adına çok ciddi katkılar sağladığını ifade etti. Tarımsal sigortalılık için tarımsal faaliyette bulunmanın tek başına yeterli olmadığını anımsatan Olgaç, şöyle devam etti: “Tarımsal faaliyette bulunanların aynı zamanda 18 yaşını doldurmuş olmaları, kendi mülkleri de olabilir, ortaklık veya kiralamak suretiyle olabilir, kamu malı olabilir, ekim, dikim, bakım, üretme ve yetiştirme ıslah yoluyla yahut doğrudan doğruya ıslah etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini veya bu ürünlerin yetiştirilmesi, muhafazası, taşınması veya pazarlanması işlemleri gibi tarımsal faaliyetleri yapması gerekiyor. Tabii, 1 Ekim 2008’den itibaren sigortalı olanların Ziraat Odalarında kaydı bulunması lazım. Ziraat Odalarında kaydı yoksa Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinde kayıtlı olmaları gerekiyor. O da yoksa biz otomatik olarak faaliyette bulunanların 1 Ekim 2008’den itibaren bu sigortalılık kolu kapsamında sigortalılıklarını tescil ettik. Bununla ilgili olarak, eğer ki bu sigortalılar 1 Ekim 2008’den önce bir faaliyette bulunuyor, oda kaydı var veya odamızın 5 Sulak alanlar korunmalı Kabaca 55 ilde fiili uygulamamız var. Neredeyse Türkiye’nin her yerinde toplulaştırma var. Şu anda kabaca 4 milyon hektar arazide toplulaştırma hizmetleri tamamlandı. Yine 2,5 milyon hektar arazide hizmetler şu anda devam ediyor. Bizim 2023 yılı hedefimiz ise, kabaca 14 milyon hektar. Biliyorsunuz, Türkiye’de 23,5-24 milyon hektar civarında bir arazide tarım yapılıyor. Bunun 14 milyon hektarı bizim birinci önceliğimiz. Diğerleri nerelerde derseniz; işte Karadeniz’deki çaylık bölgeler, Mersin’deki limonluk, ağaçlık bölgeler ya da Ege’deki incirlik, bağlık bölgeler. Buraları biz ikinci öncelikli alanlar olarak algılıyoruz. Şu anda üzerinde dikili tarım yapılmayan, yıllık işlemeli tarım yapılan 14 milyon hektar tarım arazisini 2023 yılına kadar bitirmeyi hedefliyoruz. Sigorta Primleri Genel Müdür Vekili Cüneyt Olgaç Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, insanlar ve diğer canlıların hayati fonksiyonlarını sürdürebilmeleri için su kaynakları ve sulak alanların vazgeçilmez olduğunu bildirerek, “Doğanın dengesini bozmamak ve sürdürülebilir tarım için sulak alanlar korunmalıdır” dedi. bulunmadığı Tarım İlçe Müdürlüklerinde kaydı varsa onlar bir yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmişlerse odaya, Ziraat Odasına veya Tarım İlçe Müdürlüklerine, İl-İlçe Müdürlüklerine kayıt oldukları tarih onlar için başlangıç tarihi sayıldı. Değişiklikle yaşanabilecek sorunların ve uygulanabilecek idari para cezalarının önlenmesi açısından Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunun almış olduğu bir kararla bir yıllık süre iki defa uzatıldı. Odalarda yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçilmesi sağlanmış oldu. Tabii, bu sigortalıların bildirimi, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ekinde yer alan şekli, biçimi belirlenmiş olan sigortalı çiftçi, odaya kayıt olduğunda işe giriş bildirimini Ziraat Odaları, odalarımızın bulunmadığı yerde Tarım İlçe ya da İl Müdürlükleri Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğüne ya da Merkez Müdürlüklerine bu kayıt işlemleri bir ay içerisinde bildirmekle yükümlüler. Tabii, bu belgenin illa manuel ortamda, kâğıt ortamında verilmesi mi lazım diye bir soru aklınıza gelebilir. Burada Sosyal Güvenlik Kurumu’nun elektronik altyapısı oluşturuluncaya kadar manuel ortamda alacağız.” Cüneyt Olgaç, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın girişimleri sonucu, tarımda kendi nam ve hesabına çalışanların emekli olduktan sonra tarımsal faaliyete devam etmeleri halinde diğer emeklilerde olduğu gibi yüzde 15 oranında sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılmadığını da sözlerine ekledi. Bayraktar, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada, doğa koruma konusunda düzenlenmiş ilk uluslararası sözleşme olan “Ramsar Sözleşmesi” adıyla bilinen “Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması Sözleşmesi”nin İran’ın Ramsar kentinde imzaya açıldığını ve bu güne kadar Türkiye dahil 168 ülkenin sözleşmeye taraf olduğunu belirtti. Sıtmayı önlemenin tek ve kesin çözümünün bataklıkları kurutmak yanlış anlayışı, yeni tarım alanları elde etme amacı yüzünden sazlık ve bataklıkların yanı sıra taşkın ovaları ve göllerin de kurutulduğunu ve bu süreçte Akdeniz ülkelerinin sulak alanlarının yüzde 70’ine yakınının kaybedildiğini vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Ancak sulak alanların kurutulması sonucu elde edilen arazilerin pek çoğunda, tarımsal üretimde istenilen verime erişilemediği gibi; bir kısım yerler tuzlanma, turbaların yanması, rüzgar erozyonu gibi nedenlerle kısa zamanda verimsizleşmiştir. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana gelen bozulmalar ve iklimsel değişmelerin yanı sıra; birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır. Türkiye’de de kaybedilen sulak alanlar 236 bin 538 hektarı bulmaktadır. Avrupa ülkeleriyle karşılaştırıldığında ülkemizde kaybedilen sulak alanlar daha küçük gibi görünse de Türkiye’deki sulak alanların hemen tamamında su rejimine yapılan müdahaleler, kirlenme, aşırı ve yanlış avlanma gibi nedenlerle, ekolojik dengenin büyük ölçüde bozulduğu görülmektedir. Pek çok alanın tamamen kaybedilmemesi için çok acil önlemler alınmalıdır.” Ülkemizde uluslararası önemde 135 sulak alan var Farklı ekolojik karakterdeki zengin ve çeşitli sulak alan habitatlarına sahip olan ve 2 önemli kuş göç yolunun geçtiği Türkiye’nin, sulak alanlar bakımından Avrupa ve Ortadoğu’nun önemli ülkelerinden biri olduğunu belirten Bayraktar, şu bilgileri verdi: “Batı palearktik bölgedeki 4 önemli kuş göç yolundan ikisi Türkiye üzerinden geçmektedir. Bu çok önemli bir zenginliktir. 13 Kasım 1994 tarihinde Ramsar Sözleşmesi’ne taraf olan ülkemizde, 135 uluslararası önemde sulak alan olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde, Akyatan Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören Obruğu, Kuş Gölü, Kuyucuk Gölü, Meke Bitkisel ihracatın yarısı 'buğday, üzüm ve domates'ten Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar 2011-2012 üretim sezonunda belli başlı ürünlerde 103,2 milyon tonluk üretimin yüzde 11,8’si olan 12,2 milyon tonunun ihraç edildiğini bildirerek, “Bitkisel ürün ihracatının yarısından fazlası buğday, üzüm ve domateste yapıldı. 3 üründe yapılan ihracat 6,2 milyon tonla, toplam bitkisel ürün ihracatının yüzde 51’ini oluşturuyor” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 20112012 üretim sezonunda bitkisel ürünlerde en fazla üretimin 21,8 milyon tonla buğdayda olduğunu, buğdayı 16,1 milyon tonla şekerpancarının, 11 milyon tonla domatesin, 7,6 milyon tonla arpanın, 4,6 milyon tonla patatesin, 4,3 milyon tonla üzümün, 4,2 milyon tonla mısırın takip ettiğini belirtti. Üretilen bitkisel ürünlerin yüzde 11,8’inin ihraç edildiğini vurgulayan Bayraktar, “İhracatın üretime oranında en yüksek ürünün yüzde 95,8 ile fındık olduğunu, bu ürünü, yüzde 90,9 ile bezelye, yüzde 89,4 ile incir ve yüzde 86,7 ile greyfurtun izlediğini” söyledi. İhracatın üçte biri buğday Buğdayın 4 milyon tonla miktar olarak ihracatta birinci olduğuna, buğdayı 1,1 milyon tonla üzüm ve domatesin takip ettiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “2011-2012 üretim sezonunda tahıllardan; 3 milyon 977,1 bin ton buğday, 275 bin ton mısır, 140 bin ton arpa, 91,7 bin ton pirinç, 26 bin ton yulaf, 1,6 bin ton çavdar ihraç edildi. Baklagiller- den; 224,2 bin ton kırmızı mercimek, 29,6 bin ton nohut, 1,3 bin ton fasulye, 1,8 bin ton yeşil mercimek ihracatı gerçekleştirildi. 2011-2012 üretim sezonunda yağlı tohumlardan; 870,3 bin ton ayçiçeği, 27,3 bin ton soya, 3,2 bin ton kolza, ihraç edildi. 70,3 bin ton patates, 12,2 bin ton pamuk ihracatı yapıldı.” Elma, kayısı, mandalina ve limonda yarım milyon tonluk ihracat Meyvelerde üzümün 1 milyon 123,4 Maarı, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Ulubat Gölü, Yumurtalık Lagünü olmak üzere 14 adet Ramsar alanı vardır. Bu 14 bölgenin alanı 184 bin 487 hektarı bulmaktadır. Sulak alanlar dünya yüzeyinin yaklaşık yüzde 6-10’unu kaplıyor. Ulusal kaynaklardan derlenen bölgesel ve küresel tahminlere göre sulak alanların dünya üzerinde kapladığı alan yaklaşık 12,8 milyon kilometrekareyi buluyor.” Sulak alanların önemi Bayraktar, sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilen sulak alanların, doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleri olduğunu, yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek, TZOB Genel Başkanı Bayraktar: "Bitkisel ürün ihracatının yarısından fazlası buğday, üzüm ve domateste yapıldı. 3 üründe yapılan ihracat 6,2 milyon tonla, toplam bitkisel ürün ihracatının yüzde 51’ini oluşturuyor." bin tonluk ihracatla başta geldiğini, elma, kayısı, mandalina ve limonda yarım milyon tonluk, portakal ve fındıkta ise 400 bin tonun üzerinde ihracat yapıldığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: “525,8 bin ton elma, 512 bin ton kayısı, 477,7 bin ton mandalina, 473,7 bin ton limon, 435,8 bin ton portakal, 411,8 bin ton fındık, 233 bin ton incir, 189,9 bin ton greyfurt ihracatı oldu. 65,7 bin ton nar, 56,4 bin ton kiraz, 37,4 bin ton şeftali, 34,1 bin ton çilek, 19,5 bin ton badem, 18,7 bin ton erik, 13,7 bin ton ceviz, 11,6 bin ton armut, 9,9 bin ton ayva, 3,8 bin ton kestane, 3,2 bin ton Antep fıstığı, 1,1 bin ton dut, 943 ton vişne,11 ton muz ihracatı gerçekleştirildi. 9 bin ton çay ihraç edildi.” Sebze ihracatında yük domatesin üzerinde 2011-2012 üretim sezonunda, sebzelerde yapılan ihracatta yükü domatesin çektiğini ve açık farkla önde olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Domateste 1 milyon 116,8 bin, biberde 144,9 bin, kuru soğanda 143,7 bin, hıyarda 120,6 bin, bezelyede 94,3 bin, havuçta 52,3 bin, kabakta 16,1 bin, patlıcanda 11,4 bin, pırasada 9,9 bin, taze fasulyede 7,9 bin, ıspanakta 4 bin, lahanada 3,5 bin, turpta 2,5 bin ton, marulda 627 ton, sarımsakta 155 ton, baklada 137 ton, bamyada 34 ton, semizotunda 1 ton ihracat yapıldı. Karpuzda ihracat 27,1 bin ton, kavunda 5,9 bin ton oldu. Şeker pancarında 9 bin ihracat gerçekleştirildi” dedi. kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek bölgelerin su rejimlerini düzenlediğini belirtti. Bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yapan sulak alanların, tortu ve zehirli maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu temizlediğini bildiren Bayraktar, “Sulak alanlar tropikal ormanlarla birlikte biyolojik üretim yapan ekosistemlerdir. Başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik, gerekse ticari değeri yüksek, zengin bitki ve hayvan çeşitliliğiyle birçok türün yaşamasına olanak sağlarlar” dedi. Bayraktar, sulak alanların, balıkçılık, tarım ve hayvancılık, turizm olanaklarıyla ekonomiye büyük katkı sağladığına dikkati çekti. Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 6 Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Ocak ayında market fiyatlarında, 3 üründe değişim görülmezken, 11 üründe azalma, 26 üründe ise fiyat artışı olduğunu, üretici fiyatlarında ise 14 üründe fiyatlar bir ay önceki fiyatlara göre değişmezken, 5 üründe azalma, 17 üründe ise fiyat artışı görüldüğünü bildirdi. TZOB ’un üretici-market fiyatları araştırması… Şemsi Bayraktar, hem üreticide hem markette Ocak ayında en fazla fiyat düşüşünün karnabaharda görüldüğünü bildirerek, “Market fiyatlarında en fazla fiyat artışı yüzde 50,23 ile patateste, en fazla fiyat düşüşü yüzde 35,1 ile karnabaharda görüldü. Üretici fiyatlarında ise yeşil fasulye fiyatı yüzde 60,64 artarken, karnabaharda fiyat yüzde 32,44 düştü” dedi. Bayraktar, açıklamasında, TZOBi olarak, üreticiden tüketiciye, halkın tamamını yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki değişimleri, takip etmeye ve kamuoyunu doğru bilgilendirme amacıyla açıklamalara devam ettiklerini bildirdi. Market fiyatlarındaki değişimler TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Ocak ayındaki market fiyatlarına bakıldığında, 3 üründe fiyat değişimi görülmezken, 11 üründe azalma, 26 üründe ise fiyat artışı olduğunu belirtti. Ocak ayında maydanoz, yeşil soğan ve mısırözü yağı fiyatlarında değişim görülmezken, fiyat düşüşünün yüzde 35,1 oranla en fazla karnabaharda olduğunu bildiren Bayraktar, şunları kaydetti:“Karnabahardaki fiyat düşüşünü yüzde 12,77 ile patlıcan, yüzde 12,49 ile lahana, yüzde 5,98 ile kabak, yüzde 4,42 ile kuru üzüm, yüzde 4,10 ile domates, yüzde 3,81 ile ıspanak, yüzde 3,71 ile havuç, yüzde 3,01 ile kuru incir, yüzde 2,56 ile tavuk eti, yüzde 0,75 ile ayçiçeği yağı izledi. Markette en fazla fiyat artışı yüzde 50,23 oran ile patateste görüldü. Pa- Organik tarımın geleceği parlak Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, organik tarımın son yıllarda çok hızlı bir şekilde geliştiğini bildirerek, “Dünyada, 1999-2011 yılları arasında organik pazar büyüklüğü dolar cinsinden yıllık ortalama yüzde 12,58 büyüdü. Dünyada, 1999 yılında 15,2 milyar dolar olan organik pazar büyüklüğü, 2011 yılına kadar 4 katından fazla artarak 62,9 milyar dolara çıktı” dedi. Bayraktar, Organik Tarım Araştırma Enstitüsü ile Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu verilerine göre, 162 ülkede Türkiye’nin yarısı kadar bir alanda 1,8 milyon üreticinin organik tarım yaptığını, 37,2 milyon hektar olan organik tarımsal üretim alanlarına, arılık için sertifikalandırılan alanlar, doğadan toplama yapılan tarım dışı 32,5 milyon hektarlık organik alan da dahil edildiğinde, organik tarım alanları toplam 69,7 milyon hektara ulaştığını belirtti. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, dünyada, 1999 yılında 15,2 milyar dolar olan organik pazar büyüklüğünün, 2011 yılına kadar 4 katından fazla artarak 2011 yılında 62,9 milyar dolara çıktığını, bu pazarın 29 milyar dolarının ABD, 9,2 milyar dolarının Almanya, 5,2 milyar dolarının da Fransa’ya ait durumda olduğunu belirtti. Konvansiyonel üretimde kimyasal mücadele yapılmasının, kimyevi gübrelerin bilinçsiz ve aşırı kullanılması sonucunda ekolojik dengede bozulmalar, çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz etkiler görüldüğünü vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Konvansiyonel üretimde yaşanan bu sorunlar nedeniyle özellikle gelir ve eğitim seviyesi yüksek olan gelişmiş ülkelerin, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığına zarar vermeyen bir üretim modeli arayışı neticesinde kimyasal maddelerin kullanılmadığı, kontrollü üretimi öngören organik tarımsal üretim faaliyeti ortaya çıktı.” Pazarın yüzde 69’u ABD, Almanya ve Fransa’ya ait 2011 yılında 62,9 milyar dolarlık organik pazar büyüklüğü bulunduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “1999 yılında 15,2 milyar dolar olan organik pa- tatesteki fiyat artışını yüzde 42,55 ile limon, yüzde 37,80 ile yeşil fasulye, yüzde 26,22 ile mandalina, yüzde 24,14 ile sivri biber, yüzde 22,57 ile kuru fasulye, yüzde 17,63 ile pırasa, yüzde 15,99 ile pirinç, yüzde 13,91 ile armut, yüzde 9,79 ile salatalık, yüzde 8,95 ile kırmızı mercimek, yüzde 8,28 ile fındık, yüzde 6,99 ile yeşil mercimek, yüzde 6,91 ile zeytinyağı, yüzde 6,81 ile Antep fıstığı, yüzde 5,41 ile kuru kayısı, yüzde 5,37 ile portakal, yüzde 5,17 ile nohut, yüzde 4,74 ile kuru soğan, yüzde 4,16 ile yumurta, yüzde 2,24 ile marul, yüzde 2,12 ile elma, yüzde 0,88 ile kuzu eti, yüzde 0,62 ile süt, yüzde 0,38 ile toz şeker, yüzde 0,33 ile dana eti takip etti.” Üretici fiyatlarındaki değişimler Ocak ayındaki üretici fiyatlarına bakıldığında, 14 üründe fiyatlar bir ay öncesine göre değişmezken, 5 üründe azalma, 17 üründe ise fiyat artışı olduğu bilgisini veren Bayraktar, “Ocak ayında, pırasa, yeşil soğan, portakal, armut, kuru fasulye, nohut, kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç, kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, süt ve zeytinyağı fiyatlarında değişim meydana gelmedi. Fiyat düşüşü yüzde 32,44 oran ile en fazla karnabaharda görüldü. Karnabaharı yüzde 21,43 ile kabak, yüzde 10,24 ile domates, yüzde 9,99 ile patlıcan, yüzde 8,55 ile lahana izledi. En fazla fiyat artışı yüzde 60,64 oranla yeşil fasulyede oldu. Yeşil fasulyede meydana gelen fiyat artışını yüzde 54,10 ile limon, yüzde 43,34 ile patates, yüzde 16,95 ile salatalık, yüzde 16,46 ile kuru soğan, yüzde 14,04 ile mandalina, yüzde 10,87 ile sivri biber, yüzde 9,09 ile elma, yüzde 8,86 ile ıspanak, yüzde 8,22 ile havuç, yüzde 6,35 ile dana eti, yüzde 4,63 ile marul, yüzde 3,85 ile maydanoz, yüzde 3,82 ile kuzu eti, yüzde 3,54 ile Antep fıstığı, yüzde 2,08 ile yumurta, yüzde 1,88 ile fındık izledi” dedi. zar büyüklüğü, 2001 yılında 20,9, 2003 yılında 25,5, 2005 yılında 33,2, 2007 yılında 46, 2009 yılında 54,9, 2011 yılında 62,9 milyar dolara ulaştı. 1999-2011 yılları arasında organik pazar büyüklüğü cari fiyatlarla dolar cinsinden yüzde 313,8 arttı. Bu dönemde organik pazar büyüklüğü cari fiyatlarla, dolar cinsinden yıllık ortalama yüzde 12,58 büyüdü. Bu pazarın 29 milyar dolarının ABD, 9,2 milyar dolarının Almanya, 5,2 milyar dolarının da Fransa’ya ait durumda. Bu üç ülke, dünyadaki organik pazarın yüzde 69’una sahipler. Organik pazarda ülkemizin yaklaşık 300-350 milyon dolar pay aldığı tahmin ediliyor ki bu rakam Türkiye’nin potansiyeli dikkate alındığında daha da artırılabilir.” Türkiye’de başlangıçta sözleşmeli yetiştiricilik şeklinde Ege Bölgesi’nde yoğunlaşan üretimin, daha sonra ülke genelinde yaygınlaştığı bilgisini veren Bayraktar, “İlk etapta oldukça küçük alanlarda ve az sayıdaki işletmede sürdürülen organik tarımsal üretim faaliyeti giderek gelişme göstermiştir. Organik tarım yapılan alanların dağılıma baktığımızda Doğu Anadolu Bölgemiz ilk sırada yer almaktadır. Bu bölgemizi sırasıyla Ege, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz ve Marmara Bölgeleri izlemektedir” dedi. Türkiye’de organik tarımsal üretim alanı 103 kattan fazla arttı 1996 yılında 6 bin 790 hektar olan organik tarımsal üretim alanlarının, 2012 yılında geldiğinde 103,5 kat artışla 702 bin 909 hektara ulaştığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Türkiye’de organik tarım alanlarının toplam işlenen tarım alanı ve uzun ömürlü bitkiler alanı içindeki payı, 2012 yılında yüzde 2,95 oldu. Baş- Türk Çiftçisinin Sesi Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Üretici-market fiyat farkı Bayraktar, “Ocak ayındaki, üretici ve market fiyatları arasındaki fark incelendiğinde, üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla maydanozda yüzde 477,78 olarak gerçekleştiğini, bu rakamın pırasada yüzde 363,17, mandalinada yüzde 330,62, ıspanakta yüzde 306,40, elmada yüzde 305,42, portakalda yüzde 303,12, lahanada yüzde 287,15, karnabaharda yüzde 283, kuru soğanda yüzde 279,13, kuru kayısıda yüzde 265,63’e, limonda yüzde 242,06, armutta yüzde 237,78, marulda yüzde 237,70, kırmızı mercimekte yüzde 223,70’e kadar çıktığı görülmektedir” dedi. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Yerli sığır azaldıkça özellikle sağılan kültür ırkı inek sayısının toplam inek sayısı içindeki oranın yüzde 30,7’den yüzde 40,7’ye çıkması nedeniyle ortalama inek verimi yüzde 10,3 arttı.” süt verimi artıyor İnek başına ortalama süt verimi 2 bin 942 kilograma yükseldi Bayraktar, 2007 yılında 2 bin 667 kilogram olan yıllık ortalama inek sütü veriminin, 2008 yılında 2 bin 758, 2009’da 2 bin 803, 2010’da 2 bin 847, 2011 yılında 2 bin 899, 2012 yılında ise 2 bin 942 kilograma ulaştığına, 5 yılda 275 kilogram arttığına dikkati çekti. Fiyat değişimlerinin nedenleri Üreticide fiyatı artan ürünlere bakıldığında yeşil fasulye, sivri biber ve salatalık gibi ürünlerde hasat edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı olarak fiyat artışı meydana geldiğini; limonda görülen fiyat artışında ise yataklık limonların piyasaya arzının etkili olduğunu bildiren Bayraktar, “Mandalinada sezon sonuna yaklaşılmasıyla arzdaki daralma fiyatı artırmıştır. Patateste görülen artışta ekim daralmasıyla birlikte üretimde görülen gerileme temel nedendir” dedi. Fiyatı düşen ürünler içinde karnabaharda hava sıcaklıklarındaki artışa bağlı olgunlaşmanın hızlanmasıyla birlikte hasat edilen ürün miktarındaki artışın düşüşe yol açtığını belirten Bayraktar, kabak, domates ve patlıcanda da benzer bir durumun söz konusu olduğunu ve fiyatlarda gerileme yaşandığını kaydetti. Bayraktar, gıda ve alkolsüz içeceklerde Ocak ayında fiyatların yüzde 5,16 arttığını, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun ise yüzde 10,89’a çıktığını belirterek, yeni uygulamaya konulan yurt içi üretici fiyat endeksinde imalat içinde gösterilen gıda ürünleri endeksinin Ocak ayında, yüzde 2,59, Ocak ayı itibarıyla yıllık bazda ise yüzde 11,40 arttığını bildirdi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, ülkemizde yerli sığır sayısı azaldıkça, sağılan inek başına süt veriminin de, toplam inek sütü üretiminin de daha fazla arttığını bildirerek, “2007-2012 döneminde toplam sığır sayısı yüzde 26,1, sağılan inek sayısı yüzde 28,4 artmasına karşın, inek başına ortalama süt verimi yüzde 10,3 arttığı için toplam inek sütü üretimi yüzde 41,7 çoğaldı” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2007 yılında 11 milyon olan sığır sayısının, süt ve et krizinin yaşandığı 2008 yılında 10,9 milyona, 2009’da 10,7 milyona indiğini, 2010 yılında 11,4, 2011 yılında 12,4, 2012 yılında ise 13,9 milyona çıktığını ve 2007-2012 döneminde yüzde 26,1 arttığını belirtti. Ülkemizde ıslah çalışmalarının sonuçlarının alındığını, 2012 yılı itibarıyla toplam sığır sayısı içinde yerli sığır oranının yüzde 17,7’ye inerken, kültür ırkı sığır oranının yüzde 40,8’e ulaştığını, kültür melezi ırkı sığır oranının ise yüzde 41,5 olduğunu vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “2007 yılında yerli sığır sayısı 3,3 milyon, toplam sığır sayısı içindeki oranı yüzde 29,7 iken, bu rakamlar 2012 yılında sırasıyla 2,5 milyon ve yüzde 17,7’ye indi. Kültür melezi sayısı, 2007 yılında 4,5 milyonken, bu rakam 2012 yılında 5,8 milyona yükseldi. 2007 yılında yüzde 40,5 olan kültür melezi oranı, 2012 yılına kadar 1 puan artarak yüzde 41,5 oldu. Oransal ve sayısal açıdan en fazla artış kültür ırkında yaşandı. 2007 yılında 3,3 milyon olan kültür ırkı sığır sayısı, 2012 yılında 5,7 milyona yaklaştı. Kültür ırkının toplam sığır içindeki oranı ise 2007-2012 döneminde yüzde 29,9’dan yüzde 40,8’e yükseldi.” Sağılan kültür ırkı sığır sayısı yüzde 70,1 arttı 2007-2012 döneminde toplam inek sütü üretiminin 4,7 milyon ton artışla 11,3 milyon tondan 16 milyon tona çıktığını vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti: “Toplam inek sütü üretimi, 2007-2012 döneminde yüzde 41,7 arttı. Bu dönemde sağılan sığır sayısı yüzde 28,4 artarak 4,2 milyon baştan 5,4 milyon tona çıktı. 20072012 döneminde sağılan yerli sığır sayısı yüzde 22,3 azalışla 1 milyon 230 binden 956 bine inerken, sağılan kültür merkezi sığır sayısı yü zde 33,2 artarak 1,7 milyondan 2,26 milyona, sağılan kültür ırkı sığır sayısı ise yüzde 70,1 artarak 1,3 milyondan 2,2 milyona yükseldi. Bu dönemde yerli ineklerden alınan toplam süt üretimi yüzde 22,4 azalırken, kültür melezi toplam süt üretimi yüzde 33,8, kültür ırkı toplam süt üretimi yüzde 69,4 arttı. 2007-2012 döneminde sağılan yerli inek başına yıllık süt verimi 1316 kilogramdan 1313 kilograma, kültür ırkı süt verimi 3 bin 886 kilogramdan 3 bin 869 kilograma inerken, melez inek süt verimi 2 bin 713 kilogramdan 2 bin 725 kilograma yükseldi. Sağılan yerli inek sayısının toplam inek sayısı içindeki oranının azalması, Arıcılık ve koyun keçi kayıt sistemleri de eklendi Bayraktar, şunları kaydetti: “Organik tarıma başlamak isteyen üreticilerin, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl veya İlçe müdürlüğünden güncellenmiş onaylı Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) kaydı, yapacağı üretime göre ise büyükbaş hayvancılık işletmeleri için Türkvet’den onaylı İşletme Tescil Belgesi, küçükbaş hayvancılık işletmeleri için Koyun Keçi Kayıt Sistemi’nden onaylı belge ve arıcılık işletmeleri için ise Arıcılık Kayıt Sistemi’nden onaylı belgeleri almaları gerekiyor. Ayrıca, organik olarak değerlendirilecek bitkisel ürünler için, tek yıllık bitkilerde ekim tarihinden itibaren en az iki yıl, mera ve yem bitkilerinde yem olarak kullanılmasından önce en az iki yıl, yem bitkisi dışındaki çok yıllık bitkilerde ise ilk organik ürün hasadından önce üç yıllık geçiş süreci uygulanacak.” Şemsi Bayraktar, ıslah çalışmalarına devam edilmesi, kültür ırkı süt veriminde de artış sağlanması gerektiğini bildirerek, “2012 yılında sağılan sığır sayısının tamamı kültür ırkından oluşsaydı inek sütü üretimi, 5 milyon ton daha fazla olarak 21 milyon ton olurdu” dedi. Süt üretimindeki artışa paralel olarak süt tüketiminin artırılması, ihracat olanaklarının araştırılması gerektiğini belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “16 milyon tonu inek sütü, 1,4 milyon tonu koyun, keçi ve manda sütü olmak üzere 17,4 milyon ton olan toplam süt üretimi, artış hızına bakılırsa çok yakın bir gelecekte 25 milyon tonlara çıkacak. Tüketimde artış sağlanamaması veya ihracat yapılamaması halinde, arz-talep dengesizliği sektörde sıkıntıya yol açacak. Okul sütü gibi programlar süte olan talebi artıracak. Çocuklara süt sevdirilirse, süt ve süt ürünleri tüketimi artar, buna bağlı olarak kırmızı et üretiminde de artış yaşanır ve Türkiye kırmızı et sorununu da çözmüş olur.” gerçekleşmiştir. Üreticiler, ithalattan kolay para kazanmak isteyenlerin piyasayı tedirgin edici ithalat söylemlerini bırakmaları halinde daha rahat üretim yapabilecekler, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabileceklerdir. langıçta 8 ürün çeşidi üretilirken, bugün bu rakam 200’ü aşmıştır. 2004 yılında 10 olan organik hayvancılık yapan çiftçi sayısı, 2012 yılında 1587’ye çıktı. Organik arıcılıkta ise 2005 yılında 370 olan üretici sayısı 2012 yılında 750’ye ulaştı. Bu çiftçiler, 92 bin 142 adet kovandan 517 ton bal ürettiler. Verilen destekler de üreticileri organik tarıma yönlendirdi, organik tarımın gelişmesini sağladı. 2013’te organik meyve sebze üretimi yapan üreticiye dekar başına 70 lira, tarla bitkileri için dekar başına 10 lira, anaç sığır ve manda için hayvan başına 150 lira, buzağı için 50 lira, anaç koyun ve keçi için hayvan başına 10 lira, arılı kovan için kovan başına 5 lira, alabalık için kg başına 0,35 lira, çipura ve levrek için kg başına 0,45 lira ödeme yapılacağı kararlaştırıldı.” 7 İthalat talebini üretim boşa çıkarıyor Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kırmızı ette ithalat talebini artan üretimin boşa çıkardığını bildirerek, “Kırmızı et üretimi, 2013 yılında yüzde 8,8 artarak 996 bin tonu geçti. Üretimdeki bu artış da dikkate alınarak ette ithalat söylemlerine bir an önce son verilmeli” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011 yılında 776 bin 915 bin ton, 2012 yılında 915 bin 845 ton olan kırmızı et üretiminin 2013 yılında 996 bin 125 tona yükseldiğini belirtti. 2013 yılında en fazla artış oranının yüzde 35,1 ile keçi etinde görülürken, sığır eti üretiminin yüzde 8,8, koyun eti üretiminin yüzde 5,8 arttığını, manda eti üretiminde ise yüzde 80,6 oranında gerileme olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları kaydetti: “2011 yılında 644 bin 906 ton olan sığır eti üretimi, 2012 yılında 799 bin 344 tona, 2013 yılında 869 bin 292 tona çıktı. Koyun eti üretimi, 2011 yılında 107 bin 76 tondu. Bu rakam 2012 yılında 97 bin 334 tona indi. Geçen yıl ise 102 bin 943 tona çıktı. Keçi etinde, 2011 yılında 23 bin 318 ton olan üretim, 2012 yılında 17 bin 430 tona düştü, 2013 yılında ise 23 bin 554 tona yükseldi. Zaten yetersiz olan manda etinde 2011 yılında 1615 ton olan üretim, 2012 yılında 1736 tona çıktıktan sonra 2013 yılında 336 tona geriledi.” Kırmızı et üretimindeki esas artışın sığır etinden sağlandığını belirten Bayraktar, manda eti üretiminde büyük düşüş olduğunu, koyun eti üretiminin 2013 yılındaki artışa rağmen, 2011 yılı rakamının altında kaldığını, keçi etinde de 2011 yılı rakamının ancak geçilebildiğini vurguladı. Kırmızı etin yüzde 87,27’si sığır, yüzde 10,33’ü koyun eti Sığır eti üretimin toplam kırmızı et üre- timinin yüzde 87,27’sini karşıladığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Kırmızı et üretiminin yüzde 87,27’sini sığır eti, yüzde 10,33’ünü koyun eti, yüzde 2,36’sını keçi eti, yüzde 0,04’ünü manda etinden oluştu. 2011 yılında kırmızı et üretiminin yüzde 83’ü sığır etinden oluşuyordu. Bu oran 2012 yılında yüzde 87,28’e çıktı. 2013 yılında da yüzde 87,27 ile bu oranı korudu. 2013 yılındaki artışın nedeni, 2012 yılının sonunda gümrük vergilerinin yükseltilmesi dolayısıyla ithalatın durarak, ülkeye ürün girişinin engellenmiş olmasıdır. Doğru olan bu karar, üreticilerimize nefes aldırmıştır. Gümrük vergilerin yükseltilmesi ülkeye ürün girmesini engellemiş, verilen ülke içi teşviklerle birlikte de üretimde artışlar TZOB olarak ithalat yapılmadan da bu ülkenin et ihtiyacının karşılanacağına inanıyoruz. Zaten üretim rakamları da bunu teyit ediyor. Bunun aksini iddia edenler, gerekçelerini kamuoyuna açıklamak zorundadırlar.” Ette yaşanan her türlü krizin temelinde sütteki istikrarsızlık yatıyor Et sektöründe yaşanan her türlü krizin temelinde süt piyasasındaki istikrarsızlığın yattığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “Düşük süt fiyatları nedeniyle damızlık hayvanlar kasaba gidince milyarlarca dolarlık besilik, kasaplık canlı hayvan ve karkas et ithal etmek, yurt dışından damızlık hayvan satın almak, hayvancılığın eski hale gelmesi ve işletmelerin yeniden kurulabilmesi için sıfır faizli krediler vermek gerekmektedir. Bunların hepsi, devlete ve hazineye yük demektir. Ette ithalatçı olmak istemiyorsak süt fiyatlarında istikrarı sağlamamız, bunun için de Et ve Süt Kurumu’nu faaliyete geçirmemiz şarttır. Bugün süt fiyatlarının üretimi sürdürülemez kıldığı aşikârdır. Eğer çiğ süt fiyatları böyle devam edecek olursa, 2008 yılında yaşanan süreç tekrar yaşanabilir. Beklentimiz; ithalat söylemlerine bir an önce son verilmesi, ithalatın kesinlikle tekrar açılmaması, çiğ süt fiyatlarının hayvancılığın geleceği açısından sürdürülebilir seviyelere getirilmesi gerekir.” Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 8 gül… Gül üretimi 2011 yılında 105 milyon 363 bin 657 adet olarak gerçekleşti. 2012 yılında yüzde 6,1 artış göstererek, 111 milyon 763 milyon 570 adede çıktı. 2013 yılında ise gül üretimimiz bir önceki yıla göre yüzde 25,4 azalarak 83 milyon 405 bin 40 adede indi. Gül üretimi, üreticilerin yeterli gelir için başka çiçek türlerine yönelmesi, gülün dayanıklılığının az ve üretiminin meşakkatli olması ve yurtdışından daha ucuz gül ithal edilmesi nedeniyle geriledi.” 14 Şubat’ın gözdesi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün gözdesi olan 2011 yılında 105,4 milyon adet olan, 2012 yılında yüzde 6,1 artarak 111,8 milyon adede çıkan gül üretiminin, 2013 yılında yüzde 25,4 azalarak 83,4 milyon adede gerilediğini bildirdi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011 yılında 1,86 milyon metrekare olan gül ekim alanının, 2012 yılında 1,9 milyon metrekareye yükseldiğini, 2013 yılında ise 1,6 milyon metrekareye gerilediğini belirtti. Çiçeklerin günümüzde süs bitkisi olmaktan çıktığını, gelir getiren bir tarım faaliyeti olduğuna dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Süs bitkileri içinde en çok üretilen kesme çiçeklerdir. Ülkemiz, mevcut iklim ve coğrafi yapısıyla, kesme çiçek üretimi açısından büyük potansiyeli olan ülkelerin başında gelmektedir. Günümüzde hemen her ülkede çiçek yetiştirilmektedir. Ancak ticari anlamda kesme çiçek üretimi 50’den fazla ülkede yapılmaktadır. Kesme çiçek sektörü sağladığı istihdam ve ihracat hacmi dolayısıyla birçok ülkenin ekonomisinde giderek artan bir öneme sahip olmaktadır. Ülkemizde ticari anlamda kesme çiçek üretiminin, yaklaşık 50 yıllık bir geç- İller itibarıyla gül üretimi Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 izli kredi konu başlıklarına yüzde 50 faiz indirimi uygulanmak üzere süs bitkisi üretimi eklenmesi olumlu bir gelişmedir. Ziraat Bankası’nın 1-4 yıl arası sübvansiyonlu tarımsal krediler için uyguladığı yüzde 10 olan cari faiz oranı baz alındığında, kesme çiçek üreticileri, 2014 yılında yüzde 5 faiz oranıyla kredi kullanabilecektir. Süs bitkileri üreticileri için de uygulanan düşük faizli kredi kullanımı sektörün gelişmesi ve üreticilerin düşük faiz oranları ile yatırım yapabilmeleri açısından önem taşımaktadır. Sektör yüksek maliyetle girdi kullanmaktadır. Tarımın diğer kollarından ayrı olarak satışlarda yüksek katma değer vergisi (KDV) uygulanmaktadır. Sektörün gelişmesi için süs bitkilerinin de bir tarımsal faaliyet olduğu gerçeğinden hareketle, tarımla sektöre uygulanan KDV’deki farklılıklar giderilmelidir. gül… mişi bulunmaktadır. Önceleri İstanbul Adalar ve Yalova çevresinde başlayan çiçekçilik, 1970’lerde İzmir’de, 1980’lerde Antalya’da ve 1990’lı yılların başlarında az miktarda da olsa Adana ve Muğla illerinde gelişmeye başladı.” Kesme çiçek üretimi Gül üretiminde İzmir’in 2013 yılında 32 milyon 450 bin adetle ilk sırada yer aldığını, İzmir’i 20 milyon 705 bin adetle Mersin, 13 milyon 919 bin adetle Yalova, 10 milyon 450 bin adetle Antalya, 2 milyon 820 bin adetle Adana’nın izlediğini bildiren Bayraktar, bu illerin dışında Kocaeli, Hatay, Samsun, Şanlıurfa, Ordu, Bursa, Balıkesir, Kastamonu, İstanbul, Malatya, Düzce ve Kırklareli’nde de ticari olarak gül üretimi yapıldığını belirtti. Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye’de kesme çiçek üretiminin bölge, iklim ve üretim teknikleri gibi özellikler göz önüne alınarak, iç pazar ve ihracata yönelik yapıldığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti: “Kesme çiçek üretiminin büyük bölümü örtü altında yapılmaktadır. 2011 yılında 1 milyar 44 milyon 195 bin 929 adet olan kesme çiçek üretimimiz, 2012 yılında 1 milyar 77 milyon 199 bin 887 adet, 2013 yılında ise 1 milyar 25 milyon 983 bin 70 adet olarak gerçekleşti. Süs bitkileri sektörünün katma değer ve istihdam oluşturma değeri yüksek, özelikle atıl işgücünün değerlendirilmesinde önde gelen sektörlerden biri olabileceğini vurgulayan Bayraktar, “2010 yılında 56 milyon dolar olan süs bitkileri ihracatımız, 2011 yılında 76 milyon dolara çıkmış, 2012 yılında 73 milyon dolara gerilemiştir. 2013 yılında ihracat 77 milyon 27 bin dolara ulaşmıştır. En fazla süs bitkisi ihracatı yapılan ülkeler Hollanda, Almanya, İngiltere, Türkmenistan, Irak, Azerbaycan, Ukrayna, Rusya ve Romanya’dır” dedi. Sektörün gelişmesi için yapılması gerekenler Türkiye’nin kesme çiçek üretiminde gösterdiği artışa rağmen, dünya kesme çiçek ticaretinden büyük bir pay alamadığını belirten Bayraktar, yapılması gerekenler konusunda da şunları kaydetti: Üretimi en çok yapılan kesme çiçek türü karanfildir. Karanfil üretimi 2013 yılında 594 milyon 445 bin 350 adet olarak gerçekleşti. Karanfil üretimini 123 milyon 266 bin 480 adetle gerbera, 83 milyon 405 bin 40 adetle gül, 55 milyon 640 bin 250 adetle lale ve 42 milyon 181 bin 875 adetle kasımpatı izlemektedir. “Kesme çiçek ihracatının dolayısıyla da gelirlerin artmasında ihracat sezonunun uzamasının önemli bir etkisi olduğu açıktır. Ülkemizde süs bitkilerinde 2013 yılında ihracat 77 milyon doları aştı. Ancak milyarlarca dolarlık ihracat yapabilecek potansiyel mevcuttur. 14 Şubat yılın en çok çiçek gönderiminin yapıldığı günlerinden biridir. Güller 14 Şubat’ta en çok tercih edilen çiçektir. Süs bitkileri sektörü, düşük faizli kredi veya değişik kaynaklardan hibeyle desteklenmelidir. 2014 yılında düşük fa- İleri teknoloji kullanımı teşvik edilmeli Süs bitkisi üretiminde ileri teknoloji, yıl boyu kontrollü üretim ve topraksız tarım gibi modern üretim tekniklerinin kullanımı teşvik edilmeli, birim alandaki verimlilik, üretimde kalite, depolama tekniklerinin geliştirilmesi, raf ve vazo ömrünün artırılması konularında çalışmalar geliştirilmelidir. Üretim konusunda özellikle doku kültürü laboratuvarlarının kurulması önemlidir. Ülkemiz coğrafi konumu ve politik yapısı ile Avrupa, Rusya ve Ortadoğu ülkeleri pazarlarına kolayca açılabilecek ve ihracat yapabilecek durumdadır. Özellikle Asya ve Orta Doğu için kurak koşullara dayanıklı az bakım isteyen dayanıklı türlerin üretimine öncelik verilmelidir. Özellikle ihracatın artırılması amacıyla tanıtım, reklam faaliyetleri ve koordinasyonu sağlayacak güçlü bir dış pazarlama organizasyonunun oluşturulması zorunludur. Süs bitkileri sektörü hızlı gelişen, istihdam düzeyi ve ihracat potansiyeli yüksek gelecek vaat eden bir sektördür. Ülkemizde bu potansiyelin daha hızlı ilerlemesi, katma değerinin daha hızlı artırılabilmesi için; süs bitkileri AraştırmaGeliştirme kuruluşlarının çalışmalarına ağırlık verilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.” Tarımda fiyat artışı diğer sektörlerin altında kaldı Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda üretici fiyatlarında (ÜFE), mevsimsel etkiler nedeniyle, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 13,54’ü bulmasına karşın, Ocak ayı enflasyonunun yüzde 2,78 ile yüzde 3,32 artan tarım dışı yurtiçi üretici fiyatlarının altında kaldığını bildirdi. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, üretici fiyatlarının, Ocak ayında tarım, orman ve balıkçılıkta yüzde 2,78, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 2,02, ormancılık ürünlerinde yüzde 8,15, balıkçılıkta yüzde 33,17 arttığını, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun ise tarım, orman ve balıkçılıkta yüzde 13,54, tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 13,62, ormancılık ürünlerinde yüzde 4,18, balıkçılıkta yüzde 19,47 olduğunu belirtti. On iki aylık ortalamalara göre tarımda enflasyon yüzde 0,36 Ocak 2014’de, on iki aylık ortalamalara göre yıllık enflasyonun Ocak ayında tarım, orman ve balıkçılıkta yüzde 0,36 gibi son derece düşük seviyede gerçekleştiğini, tarım ve avcılık ürünlerinde on iki aylık ortalamalara göre yüzde 0,33, balıkçılıkta yüzde 10,51 arttığını, ormancılık ürünlerinde yüzde 6,8 düştüğünü vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Ocak 2014’de tarım dışı yurtiçi üretici fiyatları yüzde 3,32, madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 3,68, imalat sanayinde yüzde 3,29, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtımında yüzde 3,60, su temini, kanalizasyon ve atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetlerinde yüzde 1,39 artmıştı. Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyon tarım dışı yurtiçi fiyatlarında tarımın altında yüzde 10,72 gerçekleşmişti. On iki aylık ortalamalara göre, tarım dışında, Ocak 2014’de yurtiçi üretici fiyatları yüzde 5,22, madencilik ve taş ocakçılığında yüzde 10,09, imalat sanayinde yüzde 5,31, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve dağıtımında yüzde 7,45, su temini, kanalizasyon ve atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetlerinde yüzde 10,58 artmıştı. Görüldüğü gibi tarımda üretici fiyatları, on iki aylık ortalamalarda yüzde 0,36 artışla diğer sektörlerin çok çok gerisinde kaldı.” Tarımda üretici fiyatları 2010:100 olan endeksin, tarım, or- mancılık ve balıkçılıkta Ocak 2014’te 114,35 olmasının, dolayısıyla yüzde 14,35 artmasının üreticinin enflasyondan mağdur olduğunu gösterdiğini belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “2010:100 bazlı endekse göre, 2010Ocak 2014 döneminde tarımda üretici enflasyonu yüzde 14,35 olurken, tarım dışı yurtiçi üretici fiyatları 2010 sonu2014 Ocak döneminde yüzde 28,32 arttı. Üreticimiz fiyatlarda istikrar ve bin bir zahmetle, gece gündüz çalışarak, her türlü riski üzerine alarak ürettiği ürünün değerini bulmasını, tüketicinin de makul bir fiyattan ürün tüketmesini istiyor” dedi. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 9 Ziraat Odaları eğitim atağını 2014’te de sürdürecek Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarla yaptıkları işbirliğiyle 2013’de kadın çiftçi, genç çiftçi, sürü yönetimi elemanı, sosyal güvenlik, tarım danışmanları, güvenli traktör eğitimleri düzenledikleri bildirerek, “Çiftçilerimizin büyük ilgisi nedeniyle eğitimleri, 2014 yılında 81 ile yaymayı kendimize hedef koyduk” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, eğitimin, tarımda verimliliği artıran unsurların başında geldiğini belirtti. Tarımsal eğitim çalışmalarının, teknik elemanların eğitimi ve çiftçilere yönelik tarımsal mesleki eğitim olarak iki boyutu bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, her iki eğitimin de hedef kitle olan çiftçilerde davranış değişiklikleri oluşturarak onlara pratik beceriler kazandırmayı amaçladığına dikkati çekti. Ziraat Odalarının, AB standartlarında örnek işletme oluşturulmasına, tarımsal ürün çeşitliliğinin artırılmasına, işletmelerin kapasitelerinin, insan kaynaklarının ve istihdamın, girişimciliğe yönelik yaklaşımların, tarımsal üretim tekniklerinin, yerel ürünlerin pazarlanmasının geliştirilmesine önem verdiğini belirten Bayraktar, “Gelir getirici faaliyetlerin çeşitlendirilmesi, ürün kalitesinin artırılması, çevre dostu uygulamaların ve teknolojilerin tanıtılması gibi yararlar sağlanarak çiftçilerimizin ekonomik aktivitelerini ve yaşam kalitelerinin artırılmasında eğitim çalışmalarının öneminin idraki içindeyiz. Ziraat Odalarımızdaki teknik elemanlar ile çiftçilerimizin eğitimlerini her şeyin üzerinde tutuyoruz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, bu amaçla Gıda, Tarım ve Hayvancılık, Aile ve Sosyal Politikalar, Milli Eğitim bakanlıkları ve Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) gibi kurumlarla işbirliği yap- maktadır. Çiftçilerimizin özellikle de kırsal kesimde çalışan kadınlarımızın sorunlarına sahip çıkmak ve kadın çiftçilerimizin örgütlenmelerini sağlayabilmek amacıyla, tüm Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren Odalarımız aracılığıyla, tarımın değişik konularında eğitimler vermekteyiz” dedi. Kadın çiftçi eğitimi Bayraktar, 14 Mayıs 2012 tarihinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde, 2013 yılında, İzmir’de 104, Kayseri’de 105, Diyarbakır’da 102, Sakarya’da 322 ve Gaziantep’te 138 olmak üzere 5 pilot ilde 771 kadın çiftçiye eğitim verildiğini hatırlattı. Şemsi Bayraktar, “İklim Değişikliği ve Kadın”, “Kooperatifçilik ve Kadın”, “Girişimcilik, Liderlik ve Kadın”, “Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Hakları”, “Sosyal Güvenlik” temel konularının yanı sıra tarımla ilgili talep edilen konularda düzenlenen eğitim programlarının ardından düzenlenen törenlerle kadın çiftçilere sertifikalarının dağıtıldığını belirtti. Genç çiftçi ve sürü yönetim elemanı eğitimleri 2013 yılında TZOB’un Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü arasında Aktif İşgücü Piyasası Programları İşbirliği Protokolü kapsamında “Tarımsal Nüfus Gençleşiyor” ve “Sürü Yönetim Elemanı Benim” projelerinin hazırlandığı bilgisini veren Bayraktar, şöyle devam etti: “Bu projeler kapsamında pilot olarak belirlenen Sakarya’nın Akyazı, Çanakkale’nin Bayra- Süt ürünlerinde en fazla artış ayran ve peynirde miç ilçeleri ile Adana, Şanlıurfa, Kastamonu, Aydın, Ordu illerinde 138 genç çiftçi, yine pilot uygulama için belirlenen Ankara, Kırşehir, Iğdır, Sivas illerinde de Sürü Yönetim Elemanı Benim projesi kapsamında 92 genç sürü yönetim elemanının eğitimi sağlandı. Söz konusu eğitimlerde İŞKUR proje kapsamında kursiyerlere günlük belirlenen miktarda zaruri gider ödemesinin yanında eğitime katılanların sigorta primleri de yatırıldı. 2013 yılında 14 ilde bulunan tüm Ziraat Odaları personeline, sosyal güvenlik ile ilgili iş ve işlemler konusunda eğitimler verildi. TZOB ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM) işbirliğinde, 2010 yılından bugüne 6 ilde çiftçilerimizin tarımın değişik konularında eğitim almaları sağlandı.” Tarım danışmanlarının eğitimi TZOB ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında 2012 yılında imzalanan protokol ile danışmanlık yetki belgesi olan 85 odadan 296 tarım danışmanın eğitiminin hedeflendiğini belirten Bayraktar, “64 tarım danışmanına Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığına ait Adana, Aydın, Ankara’daki eğitim tesislerinde İletişim Teknikleri ve Tarımsal Metodoloji konusunda 12 gün süreli eğitimler verildi” dedi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, süt ürünlerinde en fazla artışın ayran ve peynir üretiminde görüldüğünü bildirerek, “Süt ürünleri içinde ayran üretimi yüzde 10,16 artışla 560 bin tonu, peynir üretimi yüzde 6,39 artışla 600 bin tonu aştı” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, içme sütü üretiminde yüzde 3,83, yoğurt üretiminde yüzde 2,73 artış görüldüğünü, içme sütünde 1 milyon 298 bin ton, yoğurtta 1 milyon 81 bin tonluk üretime ulaşıldığını, sanayiye aktarılan inek sütü miktarının ise 2013 yılında yüzde 0,08 artışla 7 milyon 939 bin tona çıktığını belirtti. 2010 yılında 6 milyon 745 bin ton olan sanayiye aktarılan inek sütü miktarının, 2011 yılında 7 milyon 74 bin tona, 2012 yılında 7 milyon 932 bin tona, 2013 yılında ise 7 milyon 939 bin tona ulaştığını bildiren Bayraktar, “2010 yılında içme sütü üretimi 1 milyon 91 bin ton iken, bu rakam 2011 yılında 1 milyon 165 bin tona, 2012 yılında 1 milyon 250 bin tona, 2013 yılında 1 milyon 298 bin tona yükseldi. Yoğurt üretimi, 2010 yılında 908 bin tondan, 2011 yılında 1 milyon 7 bin tona, 2012 yılında 1 milyon 53 bin tona, 2013 yılında 1 milyon 81 bin tona çıktı. En fazla üretim artışı görülen ayranda 2010 yılında 398 bin ton olan üretim, 2011 yılında 459 bin tonu, 2012 yılında 508 bin tonu, 2013 yılında ise 560 bin tonu aştı. 2010-2013 döneminde sanayiye aktarılan inek sütü miktarı yüzde 17,7 artarken, içme sütü üretimi yüzde 19,02, yoğurt üretimi yüzde 19,06 arttı. Aynı dönemde üre- Bayraktar, yine 2013 yılında Konya Altınekim’de 600 ve Manisa Saruhanlı’da 250 kursiyere güvenli traktör eğitimi verildiğini hatırlattı. 2014 hedefi 81 ilde eğitim 2014 yılında Ankara Uluslararası Eğitim Merkezi’nde 17 tarım danışmanına proje hazırlama ve proje döngü yönetimi eğitimi verildiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Çiftçilerimizin büyük ilgisi nedeniyle eğitimleri, 2014 yılında 81 ile yaymayı kendimize hedef koyduk. Konuyla ilgili olarak eğitici eğitimlerini, Mart ayında planlıyoruz. 2014 yılında Sosyal Güvenlik Kurumu ile yapacağımız protokolle Ziraat Odalarımızda eğitimlere devam edeceğiz. Ziraat Odalarımız 2014 yılı için eğitim çalışmalarının programını çiftçilerimizden gelen talepler sonucu oluşturdular. Bu bağlamda 15-40 yaş arasındaki genç çiftçilerimize yönelik eğitimlere devam edeceğiz. Genç çiftçi eğitimleri için; 27 ilde düzenlenecek 125 kursa toplamda 3 bin 280 çiftçimiz katılacak. Sürü yönetim elemanı eğitimleri 51 ilde yapılacak. Bu illerde düzenlenecek 350 kursa katılmak için 10 bin 811 kişi başvurdu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği içinde düzenlenen eğitim programının Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmasıyla eğitim çalışmaları başladı.” timdeki artış peynirde yüzde 26,89’u bulurken, ayranda yüzde 40,75’e ulaştı” dedi. İhracatta yıllık yüzde 25 artış Süt ve süt ürünlerinde 2010 yılında 167 milyon 993 bin 183 dolar olan ihracat, 2011 yılında yüzde 34,56 artarak 226 milyon 44 bin 594 dolara çıktıktan sonra 2012 yılında yüzde 0,32 azalarak 225 milyon 319 bin 610 dolara indiğini bildiren Bayraktar, “2013 yılında süt ve süt ürünleri ihracatı yüzde 24,95 artarak 281 milyon 546 bin 808 dolara ulaştı. 2010-2013 döneminde ihracat yüzde 67,59 arttı” dedi. 51 ülkeye peynir ve lor, 92 ülkeye süt ve krema, 27 ülkeye tereyağı ve süt esaslı yağlar ihraç edildi Bayraktar, Türkiye’nin 2013 yılında içlerinde Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri Azerbaycan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Ürdün, Lübnan, ABD ve Katar başta olmak üzere 51 ülkeye 153 milyon 790 bin 592 dolarlık peynir ve lor, yine başta Irak, Japonya, Çorlu Serbest Bölgesi, Mersin Serbest Bölgesi, Mısır, Azerbaycan, Filipinler, Kosova, Pakistan, Myanmar gelmek üzere 92 ülkeye 124 milyon 579 bin 128 dolarlık süt ve krema ihracatı yaptığını bildirdi. Şemsi Bayraktar, 2013 yılında Irak, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, ABD, Suudi Arabistan, Afganistan, Gürcistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Ekvator Ginesi başta olmak üzere 27 ülkeye tereyağı ve süt esaslı yağ ihracatı gerçekleştirdiğini vurguladı. Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi 10 Kanatlı sektörü hem üretimde hem ihracatta yüz güldürüyor Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 2013 yılında, kanatlı sektörünün hem üretimde hem de ihracatta yüz güldürdüğünü bildirerek, “Tavuk yumurtası üretimi 16,5 milyar adede, tavuk eti üretimi 1 milyon 758 bin tona yükseldi. Kümes hayvanları eti ihracatı ise 1 milyar doları aştı” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2009 yılında 13 milyar 832 milyon 726 bin olan yumurta üretiminin, 2010 yılında 11 milyar 840 milyon 396 bin adede indiğini, 2011 yılında 12 milyar 954 bin 686 bin adede, 2012 yılında 14 milyar 910 milyon 774 bin adede, 2013 yılında ise yüzde 10,6 artışla 16 milyar 496 milyon 751 bin adede çıktığını belirtti. Şemsi Bayraktar, 2013 yılında yumurta üretiminin, 2012 yılına göre 1 milyar 585 milyon 977 bin arttığını bildirdi. Tavuk yumurtasında 2010 yılının Eylül ayında, aylık 1 milyar adet üretim sınırının geçildiğini, 2011 yılı Ocak ayında 1,1 milyar, 2012 yılı Mart ayında 1,2 milyar, 2012 Ekim ayın- da 1,3 milyar, 2013 yılının Ekim ayında ise 1,45 milyar adedin aşıldığını vurgulayan Bayraktar, “Kasım ayında 1 milyar 418 milyon 61 bin, Aralık ayında ise 1 milyar 444 milyon adet üretim oldu” dedi. Tavuk eti üretimi arttı, hindi eti üretimi düştü Tavuk etinde 2009 yılında 1 milyon 293 bin, 2012 yılında 1 milyon 723 bin 919 ton olan üretimin, 2013 yılında, 2012 yılına göre yüzde 2 artarak 1 milyon 758 bin 363 tona yükseldiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Aralık ayında Kasım’a göre yüzde 9,9 artarak 133 bin 956 tondan 147 bin 201 tona çıktı. 2012 yılının Aralık ayına göre tavuk eti üretiminde yüzde 0,5’lik düşüş görüldü. Tavuk etinde de 2013 yılında yüzde 2’lik bir artış var. 2009 yılında 1 milyon 293 bin 315 ton, 2010’da 1 milyon 444 bin 59 ton, 2011’de 1 milyon 613 bin 309 ton, 2012 yılında 1 milyon 723 bin 919 ton olan tavuk eti üretimi, 2013 yılında 1 mil- Bayraktar, 2011 yılında tavuk yumurtasında dünya 12’incisi olan Türkiye’nin, 2012 yılında Fransa ve İspanya’yı geride bırakarak 10’uncu, tavuk eti üretiminde ise 2012 yılında Arjantin’i geçerek, 9’uncu olduğu bilgisini verdi. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin 2011 yılında 809 bin 668 ton olan yumurta üretiminin yüzde 15,1 artışla 931 bin 923 tona, dünya üretimindeki payının ise yüzde 1,24’den yüzde 1,40’a çıktığını belirtti. Tavuk etinde ise 2011 yılında 1 milyon 613 bin 433 ton olan üretimin yüzde 6,8 artışla 2012 yılında 1 milyon 723 bin 905 tona yükseldiğini vurgulayan Bayraktar, dünya üretiminde Türkiye’nin payının ise yüzde 1,79’dan yüzde 1,86’ya yükseldiğine dikkati çekti. Çin, dünya yumurta üretiminin üçte birinden fazlasını karşılıyor Türkiye’nin yumurta üretim artışında 26 büyük üretici ülke arasında yüzde 15,1 ile birinci sırayı aldığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “Çin, dünya yumurta üretiminin üçte birinden fazlasını, yüzde 36,91’ini tek başına karşılıyor. İkinci sıradaki ABD’nin payı yüzde 8,19, Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 yon 758 bin 363 tona çıktı. 2009 yılında 30 bin 242 ton, 2010 yılında 31 bin 965 ton, 2011 yılında 36 bin 331 ton olan hindi eti üretimi, 2012 yılında 41 bin 931 tona çıktı. Bu rakam, 2013 yılında yüzde 5,5 düşüşle 39 bin 627 tona indi.” te, üreticileri sıkıntıya sokmakta, üretimin sürdürülebilirliğini ve karlılığını engellemektedir. Dolayısıyla üreticiyi yemde dışa bağımlılıktan kurtaracak, ucuza yem teminini sağlayacak destekler hayata geçirilmelidir. İhracatta 1 milyar dolar sınırı geçildi Özellikle yumurta sektöründe üretime göre tüketimin yetersiz kalması ve fiyat istikrarsızlıkları nedeniyle üretim kapasitesinin tamamının kullanılamaması, başka bir değişle üretim planlaması yapılamaması çoğu zaman sıkıntı yaratmaktadır. Bu nedenle üretim kapasite artışlarının yumurta tüketimi ve ihracat miktarlarına paralel bir seyir izlemesine, arz fazlası oluşmaması için üretim planlaması yapılmasına, yurt dışı damızlık girişlerinin de bu planlamaya paralel hale getirilmesine ihtiyaç vardır. 2009 yılında 126,6 milyon dolar olan tavuk yumurtası ihracatının, 2010 yılında 156,2 milyon, 2011 yılında 284,2 milyon, 2012 yılında 350,6 milyon, 2013 yılında ise yüzde 15,9 artışla 406 milyon 354 bin 62 dolara yükseldiği bilgisini veren Bayraktar, şöyle devam etti: “Kümes hayvanları etleri, sakatatları ve benzeri ürün ihracatının 2009 yılında 150,8 milyon dolarken, 2010 yılında 203,3 milyon dolara, 2011 yılında 385,4 milyon dolara, 2012 yılında 527,3 milyon dolara çıktı. İhracat, 2013 yılında, 2012 yılına göre yüzde 15,3 artarak 608 milyon 66 bin 271 dolara yükseldi. Tavuk yumurtası ve tavuk eti hem üretimde hem ihracatta yüz akı durumunda. 2012 yılında 877 milyon 944 bin 741 dolar olan ihracat, 2013 yılında 1 milyar doları aşarak 1 milyar 14 milyon 420 bin 333 dolara çıktı. 2009-2013 döneminde tavuk yumurtası ihracatı 3,2 katına, kümes hayvanları etleri, sakatatları ve benzeri ürünler ihracatı ise 4 katına yükseldi. Bu bile sektörün potansiyelini göstermeye yeter de artar bile.” Sektörde sorunlar ve çözüm önerileri Türkiye’nin birçok sorunla baş etmek zorunda kalmasına rağmen, sürekli gelişen bir kanatlı sektörü olduğunu belirten TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sorunları ve çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı: “Yemde dışa bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları maliyetleri etkilemek- Türkiye, yumurta üretimindeki artışta dünya Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kanatlı sektörünün gösterdiği üretim artışları ve yaptığı ihracatla ülkenin yüz akı bir sektör olduğunu bildirerek, “Tavuk etinde dünya 9’unculuğuna, tavuk yumurtasında dünya 10’unculuğuna yükseldi” dedi. Türk Çiftçisinin Sesi Sektörde örgütlenme hızla gelişmektedir. Örgütlerin üreticilerin üretimden son aşamaya kadarki tüm süreçte üyelerine etkin hizmet vermesi için iç ve dış kaynaklarla desteklenmesi ve güçlendirilmelerine ihtiyaç vardır. Bu gelişim, üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkının azalmasına, aynı tüketicilerin daha uygun fiyatla kanatlı ürünleri tüketmesine neden olacaktır. Bu sayede kişi başı tüketim rakamlarında da artışlar meydana gelebilecektir. Sektör, her zaman hastalıkların tehdidi altındadır. Yakın zamanda en çok baş ağrıtan hastalık kuş gribi olmuştur. Fakat bilindiği üzere Türkiye kuş gribiyle mücadelede önemli bir başarı göstermiştir. Bu hastalığın her zaman risk oluşturduğu düşünülerek, mücadelenin taviz verilmeden sürdürülmesi gerekmektedir. Dış pazarlardaki rekabette güçlü olabilmek, hem mevcut pazarları korumak hem de yeni pazarlar elde etmek için verilen ihracat destekleri artırılmalıdır.” Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Traktör sayısındaki artış 2013’te 50 bini geçti Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, traktör sayısının, 2013 yılında, 2012 yılına göre, 50 bin 396 adet artarak 1 milyon 515 bin 421 adetten 1 milyon 565 bin 817 adede ulaştığını bildirdi. Bayraktar, traktör sayısının 2010 yılında 36 bin 840, 2011 yılında 61 bin 336 adet arttığını, 2012 yılında bu rakamın 49 bin 213’e düştüğünü, 2013 yılında yeniden yükselerek 50 bin 396’ya ulaştığını vurguladı. Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılında aylık düzeyde en fazla artışın 6 bin 838 adetle Aralık’ta meydana geldiğini; traktör sayısının 2013 yılı Ocak ayında 2 bin 113, Şubat’ta 2 bin 458, Mart’ta 4 bin 23, Nisan’da 4 bin 646, Mayıs’ta 4 bin 918, Haziran’da 2 bin 629, Temmuz’da 4 bin 283, Ağustos’ta 3 bin 276, Eylül’de 4 bin 837, Ekim’de 4 bin 687, Kasım’da ise 5 bin 688 adet arttığı bilgisini verdi. En fazla artış Konya’da TZOB Genel Başkanı Bayraktar, traktörde iller arasında 2013 yılında en fazla artışın 2 bin 676 adetle Konya’da, 2000 adetle Manisa’da, 1665 adetle Ankara’da, 1535 adetle Gaziantep’te, 1526 adetle Denizli’de, 1496 adetle Şanlıurfa’da, 1394 adetle Balıkesir’de, 1365 adetle Adana’da, 1219 adetle Bursa’da, 1199 adetle İzmir’de, 1182 adetle Kayseri’de, 1079 adetle Kars ve Tokat’ta, 1061 adetle Aydın’da,1020 adetle Çorum’da görüldüğünü belirtti. Yine 2013 yılında traktör sayısının Yozgat’ta 982, Diyarbakır’da 969, Kahramanmaraş’ta 961, Sivas’ta 953, Afyonkarahisar’da 942, Erzurum’da 941, Antalya’da 906, Sakarya’da 879, Ardahan’da 872, Adıyaman’da 826, Muş’ta 773, Samsun’da 735, Çanakkale’de 729, Muğla’da 724, Amasya’da 716 arttığını bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Traktör sayısı 2013 yılında İstanbul’da 163 adet azalırken, Trabzon’da değişmedi. Rize’de 2, Hakkari’de 29, Zonguldak’ta 38, Karabük’te 57, Yalova’da 63, Ordu’da 70, Bingöl’de 76, Artvin’de 89, Gümüşhane’de 90, Bayburt’ta 94, Şırnak ve Tunceli’de 102, Giresun’da 114, Erzincan’da 125, Bartın’da 135, Bitlis’te 167, Siirt’te 210, Bilecik’te 235, Kırıkkale’de 248, Ağrı’da 261, Sinop’ta 288, Batman’da 294, Elazığ’da 312, Van’da 327, Niğde’de 328, Iğdır’da 344, Nevşehir’de 346, Düzce’de 386, Kilis’te 387, Kırşehir’de 395, Bolu’da 415, Kocaeli’de 424, Çankırı’da 428, Isparta’da 434, Kırklareli 439, Edirne’de 452, Burdur’da 458, Uşak’ta 524, Tekirdağ’da 540, Hatay’da 593, Malatya’da 595, Kastamonu’da 599, Osmaniye’de 601, Mardin’de 625, Karaman’da 628, Eskişehir’de 661, Aksaray’da 662, Mersin’de 680, Kütahya’da 683 adet artış oldu.” Manisa birinci, Rize sonuncu Traktör sayısında Manisa 75 bin 890 adetle birinciliğini sürdürürken, Konya’nın 73 bin 578 adetle ikinci, Balıkesir’in 55 bin 407 adetle üçüncü, Bursa’nın 54 bin 495 adetle dördüncü, İzmir’in 54 bin 369 adetle beşinci sırada bulunduğunu bildiren Bayraktar, “Ankara’da 46 bin 744, Samsun’da 46 bin 207, Adana’da 45 bin 582, Denizli’de 41 bin 847, Antalya’da 41 bin 70 adet traktör bulunuyor. Aydın’da 37 bin 751, Tokat’ta 36 bin 952, Ayfonkarahisar’da 36 bin 111, Çorum’da 35 bin 468, Şanlıurfa’da 31 bin 652, Sakarya’da 31 bin 485 traktör var. Mersin, Kütahya, Edirne, Çanakkale, Yozgat, Tekirdağ, Sivas, Muğla, Kastamonu, Gaziantep’de 25-30 bin, Kayseri, İstanbul, Diyarbakır’da 20-25 bin, Eskişehir, Malatya, Hatay, Burdur, Isparta, Bolu, Kırklareli, 1’incisi Hindistan’ın payı ise yüzde 5,42 düzeyinde bulunuyor. Üç ülkenin dünya üretimindeki payları yüzde 50,5’yi geçiyor. Çin’de yumurta üretimi, 2012 yılında yüzde 2,5 arttı. Üretimde ikinci olan ABD’de üretim yüzde 0,4, üçüncü Hindistan’da yüzde 3,2, dördüncü Japonya’da yüzde 1, beşinci Rusya’da yüzde 2,2 arttı. İlk 26 ülke içinde en fazla artış yüzde 15,1 ile Türkiye’de yaşanırken, Türkiye’yi yüzde 11,9 ile İran, yüzde 9,2 ile Tayland, yüzde 6,3 ile Almanya, yüzde 5,5 ile Pakistan izledi. Üretimde en fazla düşüş yüzde 15,4 ile İspanya’da görülürken, bu ülkeyi yüzde 9,7 azalmayla Polonya, yüzde 5,7 ile Meksika takip etti. 2011 yılında 65 milyon 235 bin 626 ton olan yumurta üretimi 2012 yılında yüzde 1,7 artış ile 66 milyon 374 bin 561 tona çıktı. Çin, 24,5 milyon tonla dünya üretiminin yüzde 36,91’ini tek başına karşıladı. İkinci ABD, 5 milyon 435 bin 168 ton, üçüncü Hindistan 3,6 milyon ton, dördüncü Japonya 2 milyon 506 bin 768 ton, beşinci Rusya 2 milyon 333 bin 600 ton yumurta üretti. 2011 yılında 5’inci olan Meksika 2 milyon 318 bin 261 tonla 2012 yılında Rusya’nın gerisinde kaldı. Türkiye, Fransa ve İspanya’yı geride bırakarak 10’uncu sıraya yükseldi. ” ABD, Çin ve Brezilya, dünya tavuk eti üretiminin yüzde 44,6’sını karşılıyor Türkiye’nin, tavuk eti üretiminde yüzde 6,8 artışla Polonya, Rusya, Çin, Ukrayna ve Peru’nun ardından 6’ıncı olduğunu bil- 2012 yılında en büyük üretici ABD’de tavuk eti üretimi, yüzde 0,4 düştü. Üretimde ikinci olan Çin’de yüzde 9,6, üçüncü Brezilya’da yüzde 1, dördüncü Rusya’da yüzde 14, beşinci Meksika’da yüzde 1,1 arttı. Nevşehir, Amasya, Kahramanmaraş, Kars, Uşak ve Aksaray’da 15-20 bin, Erzurum, Kocaeli, Niğde, Osmaniye, Adıyaman, Çankırı’da 10-15 bin, Karaman, Kırşehir, Bilecik, Muş, Düzce, Mardin, Zonguldak, Elazığ, Kırıkkale, Ardahan, Sinop, Van, Ağrı, Erzincan, Karabük’te 5-10 bin arası traktör, Batman, Bartın, Kilis, Iğdır, Gümüşhane, Bitlis, Giresun, Bayburt, Yalova, Siirt, Ordu, Şırnak, Tunceli, Artvin’de 1-5 bin arası traktör, Bingöl’de 949, Hakkari’de 732, Trabzon’da 173, Rize’de ise 40 adet traktör bulunuyor” dedi. Desteklerin satışlara etkisi “2004 yılından bu yana uygulaması devam eden devlet destekli düşük faizli kredi uygulamasına 2011 yılında traktör konusunun da eklenmesiyle üreticiler, Ziraat Bankası’ndan yıllık yüzde 5 faiz oranıyla traktör kredisi kullanabildiler. 2010 yılında 36 bin 840 adet olan traktör sayısı artışı, 2011 yılında yüzde 66,5 artarak 61 bin 336 adede yükseldi. 2011 yılında traktör sayısında bu artışa düşük faizli kredi kullanımının etkisinin olduğu düşünüyoruz” diyen Bayraktar şöyle devam ett: “Traktör sayısı, 2012 yılında 49 bin 213 adet arttı. 2014 yılında da devam ediyor. Ayrıca Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında verilen makine ekipman desteklerinin ve IPARD programı kapsamında traktör alımı desteğinin de tarım makineleri sektörüne olan katkısı büyüktür. Destek kapsamında alınan traktör sayısı 2013 yılında 1840 adet olmuştur. Çiftçilerimizin modern teknolojiye ulaşması bakımından tarım alet ve makinelerine verilen desteklere devam edilmesi son derece önemlidir.” Türkiye koyun sütü üretiminde dünya diren Bayraktar, şöyle devam etti: “Tavuk etinde ABD, 17 milyon 38 bin tonla birinci, Çin 12 milyon 667 bin 151 tonla ikinci, Brezilya 11 milyon 588 bin 139 tonla üçüncü sırada bulunuyor. Bu ülkelerden ABD, dünya üretiminin yüzde 18,39’unu, Çin yüzde 13,67’sini, Brezilya yüzde 12,51’ini karşılıyor. Bu üç ülkenin toplam dünya tavuk eti üretiminde payları yüzde 44,6’ya yaklaşıyor. 11 2'ncisi... bin tona yükseldi. Üretimde ilk sırayı 1 milyon 580 bin tonla Çin alırken, Türkiye 1 milyon 10 bin 7 tonla ikinci, Suriye 703 bin tonla üçüncü, Yunanistan 699,5 bin tonla dördüncü, Romanya 651 bin tonla beşinci, Somali 615 bin tonla altıncı, İspanya 552,5 bin tonla yedinci, Sudan 532 bin tonla sekizinci sırayı aldı. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, koyun sayısında, 2012 yılında, 25 milyon koyunla 12’inci sırada olan Türkiye’nin, 1 milyon tonu aşkın koyun sütü üretimiyle Çin’in ardından ikinci, 248 bin 840 ton koyun eti üretimiyle 8’inci olduğunu bildirdi. İlk 30 ülke içinde en fazla artış yüzde 21,4 ile Polonya’da yaşanırken, bu ülkeyi yüzde 14 ile Rusya, yüzde 9,6 ile Çin, yüzde 9,2 ile Ukrayna, yüzde 8 ile Peru, yüzde 6,8 ile Türkiye izledi. Tavuk eti üretimde en fazla düşüş yüzde 5,7 ile yumurta üretiminde olduğu gibi İspanya’da görülürken, bu ülkeyi yüzde 0,4 azalmayla ABD takip etti. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011 yılında 23 milyon 89 bin 691 adet baş olan koyun sayısının 2012 yılında 25 milyon 31 bin 565’e çıktığını, koyun eti üretiminin aynı yıllarda 229 bin 640 tondan 248 bin 840 tona, koyun sütü üretiminin ise 892 bin 822 tondan 1 milyon tonu aşarak 1 milyon 10 bin 7 tona yükseldiğini belirtti. 2011 yılında 90 milyon 36 bin 378 ton olan tavuk eti üretimin 2012 yılında yüzde 2,9 ile 92 milyon 665 bin 787 tona çıktı. 2011 yılında 10’uncu olan Türkiye, Arjantin’i geride bırakarak 9’uncu olurken, Polonya, 16’ncılıktan 13’üncülüğe çıktı. İspanya, 2011 yılında 18’inci iken, Peru ve Kolombiya’ya geçilerek 20’inci sıraya indi.” Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünya koyun sayısının yüzde 2,14’ünü barındıran Türkiye’nin, koyun eti üretimin yüzde 2,75’ini, koyun sütü üretiminin yüzde 9,98’ini karşıladığını vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Türkiye, 2012 yılında, koyun sayısını yüzde 8,41, koyun eti üretimini yüzde 8,36, koyun sütü üretimini ise yüzde 13,13 artırdı. Koyun sütünde Türkiye, 100 bin tonun üzerinde üretim yapan 17 ülke içinde üretimini en fazla artıran ülke oldu. Koyun sayısı, koyun eti ve sütü üretiminde Çin birinci Dünyada, 2011 yılında 1 milyar 152,4 milyon baş olan koyun sayısı, yüzde 1,44 artışla 2012 yılında 1 milyar 169 milyona çıktı. Koyun sayısında, 2012 yılı verilerine göre, 187 milyon başla Çin birinci olurken, bu ülkeyi 75 milyonla Hindistan, 74,7 milyonla Avustralya, 52,5 milyonla Sudan (Sudan ve Güney Sudan’ın toplamı), 48,75 milyonla İran, 38,5 milyonla Nijerya, 32,2 milyonla İngiltere, 31,3 milyonla Yeni Zelanda, 28,4 milyonla Pakistan, 25,5 milyonla Etiyopya, 25,2 milyonla Cezayir izledi. Türkiye, 25 milyon 31 bin 565 baş koyunla 12’inci olurken, Türkiye’yi 24,4 milyonla Güney Afrika Cumhuriyeti, 20,8 milyonla Rusya takip etti. Koyun eti üretimi, dünyada 2012 yılında, 2011 yılına göre yüzde 1,93 artarak 9 milyon 930,8 bin tondan 10 milyon 122,5 Koyun eti üretimi, dünyada 2011 yılında 8 milyon 347,7 bin ton iken, 2012 yılında yüzde 1,6 artışla 8 milyon 480,8 bin tona yükseldi. Çin, 2 milyon 80 bin tonla koyun eti üretiminde birinci olurken, Avustralya 607,5 bin tonla ikinci, Yeni Zelanda 447,3 bin tonla üçüncü, Sudan 357,3 bin tonla dördüncü, Hindistan 295,8 bin tonla beşinci, İngiltere 285 bin tonla altıncı, Cezayir 261,8 bin tonla yedinci, Türkiye 248 bin 840 tonla sekizinci, Suriye 182,9 bin tonla dokuzuncu, Rusya 172,6 bin tonla onuncu oldu.” Koyunculuk önemli bir yer edindi Bayraktar, koyunculuğun özellikle et ve süt üretiminde önemli bir yer edindiğini, gelir seviyesinin yükselmesi ve tüketimin artmasıyla kırmızı ette oluşabilecek açığın kapatılması için keçinin mandayla birlikte en önemli alternatif kaynaklardan birisi olduğunu belirtti. Kırmızı et yanında koyun sütünden yapılan peynirlerin büyük ilgi gördüğünü, katma değeri yüksek bu ürünlerin her geçen gün tüketiciler tarafından daha fazla talep edildiğine dikkati çeken Şemsi Bayraktar şunları kaydetti: “Koyun yetiştiriciliği potansiyelimiz dü- şünüldüğünde, koyunculuktan elde edilen ürünlerin ve dış pazarlarda ihracat potansiyelinin artırılması mümkün görülmektedir. Yapılan çalışmalar AB içinde hayvancılıkta rekabet gücü en yüksek hayvancılık üretiminin küçükbaş hayvancılık olduğunu göstermektedir” dedi. Yapılması gerekenler Bayraktar, rekabet gücünün ve beklenen üretim artışlarının sağlanabilmesi için alınması gereken tedbirleri şöyle sıraladı: “Mevcut iç ve dış talep dikkate alınarak üretim planlaması yapılmalı, Maliyetlerin düşürülmesi, gelirin üretimi sürdürülebilecek seviyelerde tutulması için tedbir alınmalı, destek sağlanmalı, Üretim maliyeti düşse bile tüketiciler ürünleri çok ucuza tüketememektedirler. Aracı sayısının azaltılması, perakendecilerin yüksek kar marjlarının kontrol edilmesi noktasında gerekli tedbirler alınmalı, Meralar ıslah edilerek üreticilerin hizmetine sunulmalı ve ıslah edilen meraların tekrar tahrip edilmesini önleyici tedbirler alınmalı, Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele edilmeli, Üreticilere verilen desteklere artırılarak devam edilmeli, Kaçak canlı hayvan ve et girişleri önlenmeli, Canlı hayvan ve et ithalatına izin verilmemeli, Kesimhaneler başta olmak üzere altyapı sorunları halledilmeli, bu konuda desteklemeler yapılmalıdır.” Ziraat ODALARI Arazilerin bir kısmının ise kabiliyetlerine uygun kullanılmadığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Tarım alanlarının amaç dışı kullanımında ilk sırayı sanayi alıyor. Sanayiyi, konut, turizm, madencilik ve ulaştırma amaçlı kullanımlar izliyor. Sanayi, çoğunlukla verimli araziler üzerinde kuruldu. Hızlı nüfus artışının konut ihtiyacını artırması, mirasla arazilerin küçük parçalara bölünmesine sebep olması, verimli araziler üzerinde kurulu kentlerde sanayileşmenin artması üzerine bu kentlere ve verimli kıyı bölgelerine yönelik yoğun iç göç, verimli tarım arazilerinin geri dönüşümü olmayan bir şekilde elde çıkmasına sebep oluyor. Yine verimli kıyı ovalarında gelişen turizm sonucu meydana gelen yapılaşma tarım arazilerinin elden çıkmasına neden oluyor. Kıyılarda, meyve bahçeleri kesildi. Yerlerine yazlıklar inşa edildi. Kentlerde sanayi, turizm gibi ekonomik faaliyetlerin arazi kullanım biçimlerini belirlemesi, dolayısıyla tarım dışı kullanı- mının özellikle Çukurova, Gediz, Menderes, Tarsus ovaları, İzmir, Bursa, Antalya, Mersin, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Trakya gibi verimli tarım arazilerinin bulunduğu yerlerde yoğunlaşması, konunun ciddiyetini daha da artırıyor.” Şehir planları, ülke tarımının geleceği düşünülerek yapılmalı Şehir planlarının, ülke tarımının geleceği düşünülerek yapılması gerektiğini belirten Bayraktar, tarım alanlarını korumak için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: Toprak etütleri tamamlanmalı, ülke çapında arazi kullanım planı; neresi tarım, turizm, neresi sanayi alanı belirlenmelidir. Konut ihtiyacı için tarım arazilerinin nitelikleri ve alternatif alanları değerlendirmeden şehir planları yapılmamalı. Tarım alanlarının imara açılması yerine kentsel dönüşüm projeleriyle bu alanlarda ikamet sağlanmalı. Toprak Kanunu, tavizsiz ve kararlı biçimde uygulanmalı ve tüzük uygulanır hale getirilmelidir. Bu nedenle Toprak Koruma Kurullarına önemli görevler düşmektedir. Sıkı kontrol ve denetimle tarım arazileri üzerinde kaçak yapılaşma önlenmelidir. Tarım arazilerinde amaç dışı kullanım için izin verme sürecinde, alternatif arazi arama konusuna gerekli özen gösterilmeli. ‘Kamu yararı’ kavramı çoğu zaman tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasında kullanıldığı için, bu kavrama açıklık getirilmeli. İllerde kurulan Toprak Koruma Kurulları üyelerinin çok azı sivil toplum kuruluşlarından, çoğunluğu ise resmi kurumlardan oluşturuluyor. Tarım arazileri söz konusu olduğunda, oluşturulacak kurulda Ziraat Odalarından bir yetkili bulunması gerekir. Bir diğer sebep Miras Kanunu hükümleri Tarım arazilerimizde üretim yapılmasını engelleyen diğer bir konu da, Medeni Kanunun miras hükümleri yüzünden çok küçülen tarım arazilerinin pek çoğunun ekonomik olarak tarım yapılamayarak atıl vaziyete gelmeleridir. Modern tarım işletmeciliği esaslarına göre; toprak verimliliği, sulanabilirlik durumu, iklim koşullarına bağlı yetişen bitki deseni, işletmedeki iş gücü durumu, işletmenin alet, ekipman ve fiziki koşulların oluşturduğu kriterler dikkate alınarak belirlenecek optimal işletme büyüklüğünü sağlayacak şekilde arazilerin toplulaştırılması, mevcut işletmelerin daha fazla küçülmesini önleyecek tedbirlerin alınması büyük önem taşımaktadır. TBMM gündeminde olan miras hukukuyla ilgili düzenleme kanunlaştırılırsa tarım arazilerindeki parçalanma önlenir.” İşsizlik tarım sayesinde tek hanede kaldı ayında 6 milyon 557 bin olan tarımdaki istihdamın, Ağustos’ta 6 milyon 511 bine, Eylül’de 6 milyon 370 bine, Ekim’de 6 milyon 28 bine, Kasım’da 5 milyon 728 bine indiğini vurguladı. Bayraktar, bir önceki aya göre 2013 yılında, Nisan’da 350 bin, Mayıs’ta 225 bin, Haziran’da 191 bin, Temmuz’da 83 bin artan tarımdaki istihdamın, Ağustos ayında 46 bin, Eylül’de 141 bin, Ekim ayında 342 bin, Kasım ayında 300 bin kişi azaldığını bildirdi. Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, işsizlik oranının tarım sayesinde tek hanede kaldığını bildirerek, “Tarım, Kasım ayında, yüzde 12 olan işsizlik oranını 2,1 puan düşürerek yüzde 10’un altına indirdi ve yüzde 9,9 ile tek hanede kalmasını sağladı” dedi. Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılı Kasım ayında tarımda istihdam 5 milyon 728 bine düşmesine rağmen, yine de sanayiden 801 bin fazla istihdam yarattığını belirtti. Şemsi Bayraktar, 2013 yılında, Nisan’da 6 milyon 58 bin, Mayıs’ta 6 milyon 283 bin, Haziran’da 6 milyon 474 bin, tarımsal faaliyetin zirveye ulaştığı Temmuz TZOB Genel Başkanı Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılı Kasım ayında toplam istihdamın, 2012’nin aynı ayına göre 152 bin artarak, 25 milyon 291 binden 25 milyon 443 bine çıktığını vurguladı. Toplam istihdamın, 2013 yılı Kasım ayında, Ekim ayına göre 205 bin azalarak 25 milyon 648 binden 25 milyon 443 bine indiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “2012 yılının Kasım ayına göre, 2013’ün Kasım ayında hizmetler sektöründe istihdamın 260 bin, sanayide 114, inşaatta 78 bin arttı, tarımda 299 bin azaldı. 2013 Kasım ayında istihdam, 2013 Ekim ayına göre, tarımda 300 bin, inşaatta 65 bin azalırken, sanayide 28 bin, hizmetlerde 133 bin arttı. Toplamda 2013 Kasım ayında, Ekim ayına göre 205 bin azalarak 25 milyon 443 bine inen istihdamda, tarımın payı yüzde 22,5 oldu. 2012 yılının Kasım ayına göre tarımın istihdamdaki payı yüz- de 23,8 iken 2013 yılı Kasım ayında 1,3 puan azaldı. Tarımda mevsim şartları nedeniyle istihdamda düşüş olmasına rağmen, sanayiden 801 bin, inşaattan 3 milyon 839 bin daha fazla istihdam sağlandı.” Tarım işsizliği 2,1 puan düşürüyor Türkiye’de işsiz sayısının Kasım’da 2 milyon 784 bin kişi, işsizlik oranının ise yüzde 9,9 olduğuna dikkati çeken Bayraktar, “2012 Kasım ayında işsizlik oranı yüzde 9,4 düzeyindeydi. Tarımın, 5 milyon 728 bin kişiye iş, aş sağlayarak, işsizliği tek hanelere indirmesi fevkalade önemlidir. 2013 Kasım ayında, yüzde 12 olan işsizlik oranını 2,1 puan düşürerek yüzde 9,9’a çekmesi tarımın ekonomimize yaptığı çok büyük katkıdır. Kasım ayında bile 5,7 milyonun üzerinde istihdam yaratması, işsizliği 2,1 puan indirmesi tarımın Türkiye ekonomisi ve sosyal hayatı için çok önemli olduğunu ortaya koyuyor. İşsizliğin daha da artmasını önleyen tarım, kentlerde işsizliği yüzde 11,8’den yüzde 11,5’e, kırsalda yüzde 12,7’den yüzde 6,6’ya, toplamda 12’den yüzde 9,9 indirdi” dedi. Tarımın istihdamdaki payı Son bir yıllık dönemde mevsimsel oynamalar nedeniyle tarımın istihdamdaki AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSUKONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU DOĞU ANADOLU BÖLGESİ TARIM VE HAYVANCILIĞININ GENEL SORUNLARI ÇÖZÜM ÖNERİLERİ İşletmelerin sermaye gereksinimini dikkate alacak olursak, sermaye unsuru yeterli olmayan bir hayvancılık işletmesinden üretimde artış beklemenin mümkün olamayacağını söyleyebiliriz. Kredi şartları, üretimin artırılmasını sağlayacak ve istenildiği zamanda üreticilerin ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlenmeli ve bölge üreticilerinin hizmetine sunulmalıdır. payının yüzde 22,4 ile yüzde 26 arasında değiştiğini belirten Bayraktar, Kasım ayında hizmetler sektörünün 12 milyon 900 bin, tarımın 5 milyon 728 bin, sanayinin 4 milyon 927 bin, inşaat sektörünün ise 1 milyon 889 bin kişiye istihdam yarattığı bilgisini verdi. Tarımda çalışan 5 milyon 728 bin kişinin yüzde 53,35’ini erkeklerin, yüzde 46,65’ini kadınların oluşturduğunu bildiren Bayraktar, 3 milyon 56 bin erkek ile 2 milyon 672 bin kadının tarımda istihdam edildiğini belirtti. Türkiye’de 7 milyon 545 bin kadının istihdamda yer aldığını, bunların 3 milyon 678 bininin hizmetler, 2 milyon 672 bininin tarım, 1 milyon 95 bininin sanayi, 80 bininin ise inşaat sektöründe çalıştığını vurgulayan Bayraktar, tarımda çalışanların yüzde 46,65’inin kadın, çalışan kadınların yüzde 35,4’ünün ise tarımda istihdam edildiğini bildirdi. Bayraktar, kadın istihdamında hizmetler payının yüzde 49 iken, sanayinin payının yüzde 14,5’de, inşaatın payının yüzde 1,1’de kaldığını vurguladı. KONUSU Üreticilerin eğitim düzeyi bilimsel anlamda üretim yapmalarını engellemektedir. Bölgede üreticilere bilgi aktarımını sağlayacak ve bilgi eksikliğinden kaynaklanan verim kayıplarını önleyecek danışmanlık hizmetlerinin sayı ve kalite olarak artırılması gerekmektedir. Örgütlenme meyve ve sebzede arz ve talebi dengeleyerek fiyat istikrarını sağlayacak, üreticinin düzenli gelir elde etmesini, tüketicinin de makul bir fiyattan meyve ve sebze tüketebilmesine olanak tanıyacaktır.” Tarımda çalışanların yüzde 46,65’i kadın AYIN KONUSU AYIN KONUSU sağlamak için genetik olarak verimli ve çevreye uyumlu hayvan ıslah çalışmalarının koordineli bir şekilde yürütülmesi gerekmektedir. Meyvecilik alanındaki genişleme üretim rakamlarına yansımıştır. Özellikle zeytin üretiminde önemli artış vardır. Fakat meyve ve sebzedeki üretim artışı, ekonomik örgütlenme yetersizliği ve güçsüzlüğü nedeniyle iç ve dış pazarlara yeterince yansıtılamadı. Düşük üretici fiyatları yüzünden üreticilerimiz sıkıntıya girdi. Bayraktar, 25 milyon 443 bin olan toplam istihdamın yüzde 22,5’ini tarımın karşıladığını ifade ederek, “Sanayide istihdam yüzde 19,4’de, inşaatta yüzde 7,4’de kalırken, tarımdaki istihdam en düşük olduğu aylarında bile yüzde 22’lerin altına inmiyor. Yaz aylarında yüzde 25’leri aşıyor ve istihdamın dörtte birini karşılıyor. En büyük istihdam kapısı hizmetler sektörü de toplam istihdamda yüzde 50,7 pay alıyor” dedi. AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KIRMIZI ET KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSUAYIN KONUSUAYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU KORUNMALI Bayraktar, tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerin ekilen alanının 1995-2013 döneminde, yüzde 14,4 azalmayla 18,25 milyon hektardan 15,62 milyon hektara, nadas alanlarının yüzde 19 gerilemeyle 5,12 milyon hektardan 4,15 milyon hektara indiğini bildirdi. Bu dönemde sebze alanlarının yüzde 13,9 azalışla 938 bin hektardan 808 bin hektara gerilediğini, meyve, içecek ve baharat bitkileri alanının ise yüzde 28,3 yükselişle 2,52 milyon hektardan 3,23 milyona çıktığını belirten Bayraktar, şunları kaydetti: “2013 yılında, 2012 yılına göre toplam tarım alanı 23 milyon 782 bin hektardan 23 milyon 811 bin hektara, tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ekilen alan 15 milyon 463 bin hektardan 15 milyon 618 bin, meyveler, içecek ve baharat bitkileri alanı 3 milyon 201 bin hektardan 3 milyon 232 bin hektara çıktı. Buna karşın sebze bahçeleri alanı 827 bin hektardan 808 bin hektara, nadasa bırakılan alan ise 4 milyon 286 bin hektardan 4 milyon 148 bin hektara indi. 2013 yılında toplam tarım alanı, 2012 yılına göre, 29 bin hektar, tahıllar ve diğer bitkisel ürünler ekilen alan 155 bin, meyveler, içecek ve baharat bitkileri alanı 31 bin hektar artarken, nadasa bırakılan alan 138 bin hektar, sebze bahçeleri alanı ise 19 bin hektar azaldı. 13 M. Latif Maskan TZOB Yönetim Kurulu Üyesi Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada, Türkiye’nin, 76,96 milyon hektar karasal alanıyla Avrupa’da Rusya’nın ardından en geniş karasal alana sahip ülkesi olmasına karşın, birinci ve ikinci sınıf tarım toprağının yetersiz olduğunu, 5,1 milyon hektar her türlü tarıma ve işlemeye elverişli birinci sınıf, 6,7 milyon hektar da işlemeli tarıma orta elverişli ikinci sınıf tarım toprağı bulunduğunu belirtti. TARIM ALANLARI Meyve alanlarında artış Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 KONUSU Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 1995-2013 döneminde toplam tarım alanlarının yüzde 11,3 azalarak 26,83 milyon hektardan 23,81 milyon hektara gerilediğini bildirdi. Bayraktar, “Geçmişte hızlı nüfus artışının yanı sıra, kırsaldan kente olan göçler, yerleşimlerin içinden veya yakınından geçen karayolları, otobanlar ve çevrelerinde kurulan sanayi, turizm, madencilik, kamu yatırımları ve yerleşim alanları, tarım arazilerinin geri dönüşümü olmayan şekilde elden çıkmasına yol açtı” dedi. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 AYIN KONUSU 12 Türk Çiftçisinin Sesi KONUSU Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Hayvancılık ülkemizde, sektörler ve bölgeler arası dengeli kalkınma, sanayi ve hizmetler sektörüne yeni istihdam imkanları yaratma, ulusal geliri artırma, kırsal alanda işsizlik sorununu azaltma, göçü önleme ile kalkınma ve sanayileşmenin finansmanını öz kaynaklara dayandırma gibi önemli iktisadi fonksiyonları yerine getirmektedir. Bunun yanında sektörün ulusal beslenme ve koruyucu sağlık hizmetleri politikasının başarıya ulaşması açısından sosyal amacı ağır basan görevi de bulunmaktadır. Hayvancılık ayrıca, bir taraftan tarımsal işletmelere düzenli gelir, diğer taraftan çeşitli sanayi kollarının hammadde ihtiyacını karşılayan önemli bir üretim dalıdır. Geçim büyük ölçüde hayvancılıktan sağlandığı için Doğu Anadolu Bölgesi için hayvancılık daha da büyük bir anlam ifade etmektedir. Ama maalesef hayvancılık tüm ülkede olduğu gibi burada da önemli sorunlar yaşamaktadır. Hayvancılıkta ekonomik bir üretim yapılabilmesi için doğal yem kaynaklarından yani çayır ve meralardan maksimum düzeyde faydalanmak gerekmektedir. Çayır ve mera alanlarının Doğu Anadolu Bölgesi topraklarının %39’unu oluşturduğu dikkate alınırsa bölgede ekonomik olarak hayvancılığın yapılabileceğini söyleyebiliriz. Ancak öncelikle bu meraların kaliteli ve üretim ya- pılabilir bir duruma getirilmesi gerekmektedir ki, bu durum 1998 yılında çıkarılan Mera Kanunu’nun önemini bir kat daha artırmaktadır. İsteğimiz bölgedeki Mera Kanunu çalışmalarının en kısa zamanda bitirilmesi ve meraların üreticilerin verimli bir şekilde faydalanabilecekleri yapıya kavuşturulmasıdır. Ayrıca yem bitkilerinin toplam ekilebilir alandaki payını artırmaya yönelik tarım politikaları uygulanmalıdır. Bölgede hayvancılık çoğunlukla meraya dayalı küçükbaş hayvancılık özellikle koyunculuk şeklinde yürütülmektedir. Bu bölge, geçmişte özellikle de 1980’li yılların ortalarına kadar bu imkanın azami düzeyde değerlendirilmesi neticesinde özellikle küçükbaşta ihracat üssü olmuştur. Ama ne yazık ki günümüzde bundan eser kalmamıştır. Bölgenin teşvik ve uygun bölgesel politikalarla tekrar bu konuda canlandırılmasına ihtiyaç vardır. İhracatta geçmişte yaşadığı kimliğin tekrar kazandırılması, bölge refah düzeyinin artması, bölge insanı kadar ülke hayvancılığına da önemli katkılar sağlaması kaçınılmaz olacaktır. Diğer yandan şehirleşme her geçen gün artmakta, toplumsal talep de bu eksende gelişme göstermektedir. Üretilen hayvansal ürünlerin bölgede üretilmesi ve değerlendirilmesi de bu açıdan bakıl- dığında, büyük önem arz etmektedir. Bu yöndeki talepleri karşılayabilmek için hayvancılığa dayalı sanayiinin (et ve süt sanayii vb.) bölgede yatırım yapması teşvik edilmelidir. Hayvan hastalıkları bölge ve dolayısıyla ülke hayvancılığının en önemli sorunudur. Bölgenin yapısı itibarıyla bu sorun daha da önem kazanmaktadır. Komşu ülkelerde hayvan hastalıklarının yaygın olması bu bölgemizi de her zaman hastalıklar yönüyle risk altında tutmaktadır. Yapılacak olan karantina ve hayvan hastalıkları ile mücadele çalışmalarına ağırlık verilmeli ve hastalık riski minimum düzeye indirilmeye çalışılmalıdır. Kaçakçılık bölge için en önemli risklerden birisidir. Hayvan hastalıklarının özellikle bölgeye kaçak yollardan giren canlı hayvanlar kanalıyla yayıldığı düşünüldüğünde, bu konuda gerekli tedbirlerin sıkılaştırılması, cezaların caydırıcı noktaya getirilmesi önem arz etmektedir. Bölgede birim hayvandan elde edilen verim, mevcut potansiyel dikkate alındığında genelde düşüktür. Nedeni ise yerli ırk hayvanların toplam içerisindeki payının yüksek olmasıdır. Verimi artırmak ve istenilen üretim artışını Canlı hayvan ve et ithalatı bölge üreticilerinin en çok etkilendiği politikalardan birisidir. İthalatın durdurulması yönündeki kararı olumlu karşılıyoruz. Tekrar açılması yönünde yapılan baskılara direnilmesi, kesinlikle atılan bu adımdan geri dönülmemesini temenni ediyoruz. Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Tarım ve hayvancılık, Türk toplumunun iktisadi hayatında geçmişten bugüne her zaman önemli bir yer işgal etti. Düne göre ekonomi içindeki ağırlığı giderek azalsa bile bugün de ülkemizdeki her dört aileden biri geçimini topraktan kazanıyor. Sadece bu gösterge bile tarımı ciddiye almamız için tek başına yeterli bir gerekçe sunuyor. Öte yandan ülkemizin nüfusu artarken ve ekonomimiz büyürken gıda güvenliği, sağlıklı beslenme gibi konuları da geçmişe göre giderek daha çok tartışıyoruz. Gelişmiş toplumlar için doğru beslenme o kadar önemli ki örneğin ABD Tarım Bakanlığının kendisi için belirlediği dört temel stratejik hedeften biri de; “Tüm Amerikan çocuklarının güvenli, besleyici ve dengeli öğünlere erişmesini sağlamak.” Toplumların refah seviyesindeki yükselişin yansımalarından biri de kişi başına tüketilen hayvansal ürün miktarındaki artıştır; daha zengin olan genellikle daha fazla et tüketir. Et ve Süt Kurumu (ESK) perspektifinden baktığımızda ülkemizde refah seviyesinin yükselmesi karbonhidrattan proteine, tahıldan ete doğru bir yolculuğu ifade ediyor. Bizim de topluma karşı sorumluluğumuz aynı nispette artıyor. Hayvancılığımız nereye gidiyor? 1980’lere kadar dalgalı bir şekilde artan ancak takip eden yıllarda çeşitli nedenlerle azalan hayvan varlığımız, son yıllarda gerek tarım sektörüne aktarılan kaynakların artması, gerekse desteklemelerden hayvancılığın aldığı payın yükselmesine paralel olarak tekrar yükselişe geçti. Özellikle sığırda, sayının yanında hayvanlarımızın niteliği de yükseldi. Et ve süt üretimimizdeki önemli sıçramalar bu gelişmelerin yansımaları. Hayvancılıkta yaşanan bu olumlu gelişmeler yanında daha fazla mesafe almamız gereken konular da mevcut. Örneğin ölçek sorunu. Hayvan besleyen işletmelerde büyükbaş hayvanlarımızın % 80’i hala 10 başın altındadır. Sektörde sürdürülebilir büyüme ve istikrar için aile işletmeciliğine dayalı küçük ölçekli hayvancılığı da mutlaka büyütmeliyiz. Kırsalda toprağımızın bekçiliğini yapan insanımızı, toprağa ve beslediği hayvana küstürmemek için daha fazla gayret göstermeliyiz. Bütün dünyada ilk sıkıntı ve krizde başka bir arayışa girmeden, hayvancılığın çilesini gelenek haline gelmiş bir sadakatle çekenler aile işletmeleridir. Küçük yetiştirici bankaya gittiğinde de veteriner hekime ihtiyaç duyduğunda da büyüklere göre dezavantajlı. Sektördeki diğer birçok sorun, aslında ölçek sorununun farklı yansımalarından başka bir şey değil. Ölçek sorununun küçük yetiştiriciler üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için, son dönemde ESK olarak sözleşmeli besicilik uygulamalarımızda küçükler lehine pozitif ayrımcılık yapmaya başladık. Çeşitli primler ve ilave avantajlarla cazip hale getirdiğimiz sözleşmeli besiciliğe ilgi her geçen gün artıyor. Tüm imkanlarımızı zorlayarak özellikle küçük işletmelerin hamisi olmaya devam edeceğiz. BÜYÜYEN TÜRKİYE’DE ET VE SÜT KURUMU Küçükbaş hayvancılığımız daha fazla ilgi istiyor Kırmızı et üretirken küçükbaş hayvanlarımızdan daha fazla istifade etmeliyiz. Dünyada tüketilen kırmızı etin % 58’i domuz eti. Domuz sığıra göre daha hızlı çoğaldığı, daha çabuk kesim ağırlığına ulaştığı için özellikle tercih ediliyor. Domuz bizim için bir seçenek değil elbette. Bizim gibi geçmişi göçebe hayvancılığa dayanan “buğdayla koyun gerisi oyun” diyen bir milletin koyundan daha fazla yararlanması gerekiyor. Zaten, Sayın Bakanımız da yeri geldikçe ifade ediyor, yağış rejimimizin sorunlu olması nedeniyle ülkemiz coğrafyası sığırdan ziyade küçükbaş hayvanların yararlanabileceği evsafta mera üretebiliyor. Yaşadığımız coğrafyanın şartları içinde küçükbaş hayvancılığa önem vermemiz bir tercih meselesi olmanın ötesinde zorunluluk aslında. Bu hayvanların etinden daha fazla yararlanabilmek için Bakanlığımızın gösterdiği hedef doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz. Özellikle küçükbaş ürünlerinin tüketimini artırmaya dönük kampanyalar düşünüyoruz. Et tüketimindeki yeni trend yeni fırsatlar sunuyor Nüfusumuz arttıkça, refah seviyemiz yükseldikçe et talebi artıyor. Bu doğru ancak eksik bir ifade. Artan refah özellikle kıymetli ete olan talebi tetikliyor. Özellikle büyük şehirlerimizde sayıları hızla artan Amerikan tarzı steakhouse konseptli restoranlara ilgi giderek artıyor. İnsanımız para kazandıkça dünyayı geziyor, dışarıda gördüğünü Türkiye’de de bulabilme arayışı; mutfağa ve ete de yansıyor. İyi eti iyi pişirerek sunabilenler bu talebi karşılıyor. Bugüne kadar restoran işletmeciliği ile işi olmamış bazı büyük grupların satın almalar ve ortaklılarla sektöre dahil olduklarını görüyoruz. Ete olan talep artarken, nitelik kaygısı taşıyarak hayvan yetiştiriciliği yapanlar için de yeni fırsatlar ortaya çıkıyor. Et ve Balık Kurumu, 28.08.1952 tarih ve 3/15597 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden 01.10.1952 tarihinde İktisadi Devlet Teşekkülü olarak kurulmuş ve 01.01.1953 tarihinde faaliyete geçmiştir. İlk et kombinası 1953 yılında Erzurum’da hizmete açılmış, bunu 1955 yılında Ankara, 1956 yılında Konya ve Zeytinburnu Et Kombinaları takip etmiştir. Müteakip yıllarda açılan 25 et kombinası, 2 tavuk kombinası, 2 et işletme ünitesi, 1 balık mamulleri fabrikası ve 1 soğuk hava deposu olmak üzere üretim ve muhafazaya yönelik işyeri sayısı 35’e ulaşmıştır. EBK, 18.06.1984 tarihinde yürürlüğe giren 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet Teşekkülü olarak faaliyetini devam ettirmekteyken 20.05.1992 tarih ve 92/3088 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile özelleştirme kapsamına alınmıştır. Özelleştirme sürecinde kombinaların bir kısmı satılmış, bir kısmı kapatılmış, bir kısmı ise bila bedel çeşitli kamu kuruluşlarına devredilmiştir. Agro-stratejik konumumuz ve hayvancılık Sayın Bakanımızın, “Türkiye sadece jeo-politik ve jeo-stratejik konumuyla değil aynı zamanda agro-stratejik konumu itibarıyla da özel bir ülkedir” sözü çok hassas. Tarım-gıda ürünlerinde net ihracatçı ve net ithalatçı ülkelerin irtibat güzergâhında bulunan ülkemiz için yapılan bu değerlendirme hayvancılık için de fazlasıyla geçerli. Dünya sığır eti ihracatının % 85’i ABD, Brezilya, Hindistan, Avustralya, Yeni Zelanda gibi az sayıda ülke tarafından gerçekleştiriliyor. Yakın coğrafyamızdaki Suudi Arabistan, Rusya gibi ülkelerin en büyük canlı hayvan ve et ithalatçısı olduğu göz önünde bulundurulduğunda, ülkemizin enerji ve hububatta olduğu gibi hayvancılıkta da bölgesel üs olması mümkündür. Yeter ki büyük üretim potansiyelimizden daha fazla yararlanmanın yollarını bulabilelim. ESK ve Süt Bilindiği gibi Nisan 2013’e kadar ESK’nın adı EBK (Et ve Balık Kurumu) idi. İsim değişikliğinden itibaren süt piyasasında istikrarın sağlanması da görevlerimiz arasına girdi. Et ve süt piyasalarının birbiriyle kuvvetli ilişkisi nedeniyle Hükümetimiz bu yönde bir adım attı. Henüz mevzuat tamamlanmadı. Ancak süt piyasasına dönük Kurumsal hazırlıklarımız devam ediyor. Bir süredir AB’nin Ortak Tarım Politikası kapsamında süt sektörüne dönük uygulamaları inceliyoruz. Bu alanda tesislenme niyetimiz yok. İhtiyaç duyulan hallerde özel sektörün mevcut işleme ve depolama kapasitesinden yararlanarak süt tozu, peynir ve tereyağı gibi raf ömrü uzun ürünler üzerinden piyasada dengeleyici bir rol oynayacağız. Zaman içinde gelişmeler kamuoyuna yansıyacaktır. Tarihçe Dünden Bugüne Et ve Süt Kurumu Kurum, hayvancılığı geliştirme ve kalite standardını yükseltme hedefi doğrultusunda 26/08/2005 tarih ve 2005/104 sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararındaki: “...Şirketin yeniden yapılanması, AB normlarına uygun olarak hayvancılık sektöründe düzenleyici ve destekleyici bir rol üstlenmesi...” temel gerekçesi ile özelleştirme kapsamından çıkartılmış, 06/10/2005 tarih, 25958 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanan kararname ile Kurumun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile ilgilendirilmesi onaylanmıştır. ESK’nın yönü ve stratejisi Bugün itibarıyla ESK elindeki kombinaları, depolama tesislerini, mağazalarını ve ithalat imkânlarını kullanarak piyasaların düzenlenmesine yönelik görevini yerine getirmeye çalışıyor. Et ve süt, hayvancılık sektörünün çıktıları olduğu için biz aslında süreci değil sonuçları yönetmeye çalışan bir kurgu içinde görevimizi yapmaya çalışıyoruz. Ancak et ve süt değer zincirlerinin daha gerisindeki safhalarda bir sorun olduğu takdirde sadece ürünler (çıktılar) üzerinden yapılan müdahalelerin sektörde istikrarı sağlama imkânı vermediğini de kurumsal deneyimlerimizden biliyoruz. Bu nedenle konuyu eti ve sütü içine alan; ama bu ürünlerin kaynağı olan canlı hayvanı da kapsayan bütünsel bir yaklaşımla değerlendiriyoruz ve kendi içimizde tartışıyoruz. Ülkesel ve kurumsal deneyimlerimizle birlikte dünya hayvancılığının önemli ülkelerini de inceleyerek, ülkemiz şartlarında uygulanabilecek bir model üretme arzusundayız. Bütüncül bir yaklaşımla, sadece sonuçları değil bütün bir süreci yönetebilme imkânı sağlayacak enstrümanlara sahip olma arayışımız var. Bize piyasa düzenleme için daha geniş bir hareket alanı sağlayacak bu yaklaşımı aslında bir proje fikri olarak Sayın Bakanımızla da paylaştık. Temel amacımız; yetiştirici ve besicilerimizin faaliyetlerinde sürdürülebilirlik şartlarını muhafaza etmekten başlayarak, sanayi ve pazarı da içine alacak şekilde, et ve süt değer zincirlerinin üretimden tüketime bütün halkalarıyla sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak; bunun için piyasa istikrarının önündeki altyapı kaynaklı engelleri kaldırmak, arztalep denkleminde sürdürülebilir bir denge kurmaktır. Et ve sütte fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinden üreticiyi koruyacak ve üreticilerin gelirini artıracak, piyasada istikrar sağlayacak, piyasa düzenleme kurumu kurulması faaliyetleri ile birlikte 2013 yılında Et ve Balık Kurumunun, et ve süt piyasalarını düzenleyen bir kuruma dönüştürülmesi çalışması başlatılmıştır. Bu kapsamda, Et ve Balık Kurumu Genel Müdürlüğünün adı, 27.04.2013 tarihli Resmi Gazete’nin 4553 sayılı Kararı ile Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir. Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü Sakarya, Denizli, Ankara, Yozgat, Adana, Bingöl, Diyarbakır, Erzurum, Ağrı ve Van olmak üzere on adet kombinası ve bir adet depo müdürlüğü ile faaliyetlerini sürdürmekte, perakende sektöründe 17’si kurum tarafından işletilen ve 65 adet franchisee olmak üzere toplam 82 adet satış mağazası ile ülke genelinde hizmet vermektedir. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Ahmet Yücesan Ulusal Kırmızı Et Konseyi Yönetim Kurulu Başkanı Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Ulusal Kırmızı Et Konseyi kırmızı et sektöründe faaliyet gösteren tüm paydaşları bünyesinde barındıran bir üst çatı örgütüdür. Konseyimiz sektörde etkin, sürdürülebilir hayvancılık politikalarının geliştirilmesi için çalışmalar yürütmekte ve yürütülen çalışmalar Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile paylaşılmaktadır. Ulusal Kırmızı Et Konseyinin yapısı hakkında bilgi vermek gerekirse; 5488 sayılı Tarım Kanununun 11’nci maddesinde belirtilen yetkiler çerçevesinde ve ilgili Yönetmelik kapsamında 25 Ağustos 2010 tarihinde kurulmuştur. Konseyimiz 4 alt gruptan oluşmaktadır. Bunlar; 1. Üretici 2. Sanayici 3. Kamu 4. Araştırma Kurumları, Meslek Odaları ve STK’lar alt gruplarıdır. Alt gruplarımız içerisinde; sanayici, tüketici, üretici ve kamu mensupları eşit şekilde temsil edilmektedir. Kırmızı et sektörünün sorunlarına ilişkin olarak Ulusal Kırmızı Et Konseyinin görüşleri; 1. Yem bitkileri üretiminin artırılması ve meraların yeniden yapılandırılması Besi işletme maliyetlerinin %40’ını oluşturması nedeniyle yem ve yem hammaddeleri üretiminde geçtiğimiz sene küresel ölçekte yaşanan düşüş, kırmızı Petek Ataman TMMOB Gıda Mühendisleri Odası Başkanı İsmail Kemaloğlu Et ve Süt Kurumu Genel Müdürü 14 Türk Çiftçisinin Sesi Sıklıkla vurgulandığı gibi, beslenme insanoğlunun vazgeçemeyeceği ve erteleyemeyeceği bir ihtiyaçtır ve işte bu nedenledir ki gıdaya yeterli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde ulaşmak bir insan hakkıdır. Ve yine bu nedenledir ki gıda, ülkelerin stratejik öneme sahip değerlerindendir. Ekonomide serbestliğin, rekabetin öne çıktığı içinde bulunduğumuz zaman dilimine rağmen konu gıda olunca durup bir kez daha düşünmek gerektiğini artık herkes kabul etmektedir. Ülkeler temel gıda maddelerine yönelik piyasa düzenleyici politikalar geliştirmeye çalışmaktadırlar. Bu bakışla, kırmızı et de insanların beslenmesinde vazgeçilmez olan gıda maddelerinin başında yer almaktadır. Özellikle de vücudumuzun üretemediği ve dışarıdan alınması zorunlu olan “elzem aminoasitler” için kırmızı et en temel iki kaynaktan biridir. Ve ne yazık ki, ülkemizde böylesi önemli ve vazgeçilmez olan bir gıda maddesi yeterince tüketilememektedir. Ülkemizde kişi başı kırmızı et tüketimi (küçük baş dahil) AB ülkelerinin yarısı; ABD’nin ise 1/4’ü kadardır. Bu rakama ülkemizde tüketimi olmayan domuz eti de eklendiğinde tüketim miktarındaki uçurum daha da büyümektedir. 15 ULUSAL KIRMIZI ET KONSEYİ VE KIRMIZI ET SEKTÖRÜ et üretimini negatif yönde etkilemiş ve ülkemizde yem girdi fiyatları artmıştır. Ülkemizde 10 milyon hektar civarında bulunan meraların düzenlenen yeni mevzuatlar ile birlikte ıslah edilmesi şartı ile özel sektöre kiralanması önem arz etmektedir. Besi hayvanı veriminin artırılmasında önemli olan kaliteli kaba yem açığının kapatılması için yem bitkileri üretim alanlarının en az 3 katı oranda artırılması, alternatif kaba yem kaynaklarının geliştirilmesi, Doğu Anadolu’da en önemli hayvancılık merkezleri olan beş vilayetin (Erzurum, Kars, Ardahan, Muş Ağrı) meraya dayalı kaliteli kaba yem üretim merkezi haline getirilmesi, kaba yem bitkilerinden yoncaya 4 yılda bir verilen desteklemenin her yıl verilmesi ve miktarının artırılması gerekmektedir. Besi işletmelerine Bakanlık tarafından hayvancılık yapan işletmelerin kaliteli kaba yem ihtiyacının en az 1/3’ünü kendi üretebilir hale getirilmesi için destekleme verilmesi suretiyle besicilik sistemi yeniden yapılandırılmalı, kendi kaba yemini üretebilen işletmelerin sayısı artırılmalıdır. 2. Mezbahaların alt yapılarının geliştirilmesi ve karkas standartlarının oluşturulması Kesimhanelerin mevcut şartlarının iyileştirilmesi ve modernizasyonuna yö- nelik olarak AB mevzuatları ile Gıda ve Yem Kanununa uyum çerçevesinde ilgili ikincil mevzuat yürürlüğe konmuştur. İlgili mevzuat gereği işleme açısından gerekli teknik ve hijyenik şartları sağlayamayan, donanımını yenileyip modernize edemeyen mezbaha ve kombinalara ek bir yıl süre verilmiştir. Bu konuda işletmelerin modernizasyonu için gereken uyum maliyetlerinin IPARD gibi çeşitli kaynaklara yöneltilmesi ve IPARD desteklerinin 81 ile yayılmasının sağlanması gerekmektedir. Ancak kapatılması ertelenen mezbahalar içerisinde kritik öneme sahip olan belediye mezbahalarının IPARD kaynaklarından veya mümkün değil ise belediyelerin kendi kaynaklarınıyla modernizasyonu sağlanmalıdır. Gelişmiş ülkelerde uygulanan, AB tek ortak piyasa düzeni içerisinde yer alan Karkas Derecelendirme Sistemi’nin ülkemizde kurulabilmesi için yürütülen çalışmaları konsey olarak desteklemekteyiz. 3. Sığır ırklarının üretiminin ihtiyaca göre yeniden düzenlenmesi Ülkemizde karkas et veriminin gelişmiş ülkeler seviyesine gelebilmesi için Simmental, İsviçre Esmeri gibi kombine ırkların Türkiye’ye uyum sağlaması ve yaygınlaştırılması büyük önem arz etmektedir. Ülkemizde bulunan tarım ve hayvancılık işletmelerinin önemli bir bölümünün polikültür tarım yapması sebebiyle süt ve et verimi daha dengeli olan kombine ırkların desteklenmesi ve Bakanlığımızın desteklemelerinin bu ırklar üzerinde yoğunlaştırılması gerekmektedir. 4. Küçükbaş hayvancılığın sayı ve kalite yönünden geliştirilmesi Küçükbaş hayvancılığımızın geliştirilmesi için döl verimi yüksek Sakız, İvesi, Karya, Sönmez, Tahirova gibi kombine ırkların ülkemizde yaygınlaştırılması yoluyla küçükbaş hayvan sayımızın yılda %30 civarında artırmak mümkün olabilecektir. 5. Tüketimine ilişkin bilgi kirliliği Arza ilişkin yaşanan sorunların yanında kırmızı ete ilişkin medyada yer alan bilgi kirliliği tüketime darbe vurmaktadır. Tüketicilerin fiyatların yüksek olmasından ötürü et tüketmedikleri savına karşılık bu tip haberlerin basında yer alması tüketimi olumsuz etkilemektedir. Konseyimiz tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi ve tüketimin artırılması için kamuoyu oluşturulmasına dönük faaliyetler (Kamu spotu, Kongre, Bilgilendirme Broşürler vs.) yanında ülke genelinde tüketici algısının araştırılması amacıyla bir anket çalışması yürütmektedir. KIRMIZI ET SEKTÖRÜ’NE BAKIŞ Gelişmekte olan bir ülke olarak tarım ve gıda sektöründe sorunlarımız bulunmaktadır. Konu kırmızı et olduğunda sorunlar daha karmaşık hal almakta ve çözüm aranırken kapsamlı yaklaşmak gerekmektedir. Kırmızı et sektörü sadece kendi dinamiklerinden değil, süt sektöründeki gelişmelerden de doğrudan etkilenmektedir. Bu iki sektörün sorunlarını ayrı değerlendirmek neredeyse imkansızdır. Yukarıda gıdaya yeterli, güvenli ve sürdürülebilir biçimde ulaşımın bir hak olduğunu ifade etmiştik. Bir yandan gıda güvenliğini sağlayacağız, tüketici sağlığı tehlikeye girmeyecek; diğer yandan ürünleri sürdürülebilir biçimde tüketiciye makul fiyatlarla arz edeceğiz. Sürdürülebilirliği sağlamak için de üreticinin bin bir zorlukla yaptığı bu işten vazgeçmemesini sağlayacağız. Sektör ne durumda? Neler yapıyoruz ya da yapmalıyız? Hayvancılık işletmeleri genelde küçük ölçekli ve dağınık yapıda ve maliyetler yüksek. İşletme boyutlarının küçüklüğünün etkisi olmakla birlikte; başta yem olmak üzere girdi maliyetlerinin yüksekliği ve çayır meraların azlığı önemli bir etmen. Fiyat dalgalanmaları yoğun yaşanmakta. Fiyat dalgalanmalarında süt sektöründe yaşananların etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. 2010’da yaşanan fiyat artışı bu konuda ders niteliğindedir. 2007 yılında süt fiyatlarında yaşanan düşüşe gereği gibi müdahale edilememesi et sektöründe yaşanan sıkıntıya temel oluşturmuştur. Dönemsel olarak artan süt üretimine çözüm bulunamayışı, üretici ile sanayici arasında denge mekanizmasının olmayışı nedeniyle sütün üreticinin elinde kalması veya maliyetini karşılamayan fiyatlarla alınması nedeniyle besicinin hayvanını kesmesi, buna bağlı olarak et miktarı ve fiyatında sorun yaşanması kırmızı et sektörünü zora sokmuştur. Çözüm bir müdahale kurumu oluşturmak, okul sütü gibi tüketimi artıracak veya depolanmasını sağlayacak sistemlerin kurulması iken ithalat yolu tercih edilmiş, bu da üretici için rekabet sorununu doğurmuştur. Gelinen noktada et ithalatı kesilmiş, et üretimini ve süt tüketimini artıracak, küçükbaş hayvancılığı ve küçükbaş hayvan eti tüketimini özendirecek politikalar izlenmeye başlanmış ve nihayet bir Et ve Süt Kurumu oluşturularak müdahale mekanizması geliştirilmeye çalışılmıştır. Henüz bu mekanizmanın işlediğinden söz etmek mümkün değilse de, önemli bir adım olarak görmek gerekir. Et sektörüne verilen desteklerde ve kırmızı et üretiminde artış sağlanmıştır. Atılan bu adımlar politika olarak doğru adımlardır ancak Et ve Süt Kurumu’nun etkin çalışması henüz sağlanamamıştır. Bir an evvel gerçekten müdahale kurumu gibi davranabilmesi sağlanmalıdır. Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin Aralık ayı Kırmızı Et, Süt ve Yem Analizi Raporu’nda küçükbaş hayvan sayısında %10,7 artış olduğu ancak kesiminde %18,8 azalma yaşandığı vurgulanmıştır. Bu sonucu iyi irdelemek ve strateji belirlemek gerekmektedir. Ülkemizde etçi ırkların yeterli olmayışı da bir başka sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Etçi ırkların yetiştiriciliği süt hayvanlarının yetiştiriciliğine kıyasla ekonomik olmadığından et ve süt sektörlerindeki etkileşim daha büyük boyutlarda yaşanmaktadır. Hayvancılıkta yem hammaddelerinde dışa bağımlı oluşumuz, kaba yem açığı da maliyetleri yukarı çeken bir başka noktadır. Ziraat ODALARI Ziraat ODALARI Dr. Nahit Yazıcıoğlu Hayvan Sağlığı ve Karantina Daire Başkanı 16 Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 SALGIN HASTALIKLARIN ORTAYA ÇIKMASINDAKİ FAKTÖRLER Yer küre üzerinde yaşamını sürdüren tüm canlı varlıklar ekosistem olarak tanımladığımız bir ortak sistem içinde, birbirleriyle sürekli temas halinde yaşamlarını sürdürürler. Çevre, insan/hayvan ve hastalık etkeni ajanlar arasında etkileşimler sonucunda mevcut ortak yaşam dengesinin bozulması “sağlıklı yaşam” veya “hastalık” durumu olarak tanımlayabileceğimiz fizyolojik olgular şekillenir. İnsan ve hayvan popülasyonlarındaki doğal kaynaklarla orantısız artış, gelir dağılımındaki dengesizlikler ve buna bağlı olarak kırsal alandan şehirlere, az gelişmiş bölge/ülkelerden gelişmiş bölge/ülkelere göçler, doğal habitatın insan eliyle bozulması, sanayi devriminin bir sonucu son yüzyılda insanlık tarihinde önceki dönemlerde görülmemiş şekilde insanoğlunun seyahat imkânına kavuşması, uluslararası ticaret hacminin artması, artan insan ve hayvan popülasyonlarının fizyolojik faaliyetleri sonucu oluşan çevre kirliliği ve iklim değişiklikleri insan ve hayvan popülasyonlarında salgın hastalıkların artmasına neden olmuştur. Günümüzde teşhis teknikleri ve mücadelede önemli gelişmeler olmasına rağmen salgın ve bulaşıcı hayvan hastalıkları dünyanın birçok bölgesinde hüküm sürmektedir. harcamalarına bağlı kayıplar şeklinde çok büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Örnek olarak 2011 yılında Brucellosis’e bağlı yıllık ekonomik kaybın 4,2 milyar liraya ulaştığı, 1997-2007 yılları arasında ülkemizde endemik olarak seyreden şap hastalığına bağlı kayıpların yaklaşık 117 milyon avro olduğu bildirilmektedir. İnsan ve veteriner hekimlik tarihini incelediğimizde, önemli sosyal ve ekonomik kayıplara sebep olan ve “hayat diye” tanımlanan insan-hayvan yaşam sürecini sınırlayan bulaşıcı hastalıkların etkenlerinin kontrol altına alınması ancak 20. yüzyılın ikinci yarısında antibiyotiklerin insan ve hayvan popülasyonlarında kullanılabilme imkânına kavuşulmasıyla mümkün olmuştur. Ancak, antibiyotiklerin insan ve veteriner hekimlik alanında geniş çaplı kullanımından kısa bir süre sonra insan hayatını tehdit eden belli başlı bakteri türlerinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç oluştuğu ve bu direncin zaman içinde gittikçe yayıldığı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Uluslararası kuruluşların (WHO, FAO) son yıllarda yayınladıkları ve geniş kapsamlı verilere dayanan raporlarında insanlığın süratle antibiyotik öncesi döneme dönüşme riski ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir. 5996 Sayılı Kanun gereğince, Hayvan Hastalıkları ile Mücadeleye yönelik 37 adet yönetmelik te yayımlanarak yürürlüğe girmiş, ayrıca 22.01.2011 tarih ve 27823 sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıkları ve Bildirimine İlişkin Yönetmelik” ile 34 adet Kara Hayvanı Hastalığı ve 17 adet Su Hayvanı Hastalığı İhbarı Mecburi Hastalık kapsamına alınmıştır. Durum hayvan sağlığı alanında da aynıdır. Bakterilerin ve parazitlerin sebep olduğu ve üretim hastalıkları diye tanımlanan hastalıkların (mastitis, buzağı/kuzu ishalleri gibi) tedavisinde önemli boyutlarda antibiyotik direnç sorunuyla karşılaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) “zoonoz hastalıkları” insanlarla omurgalı hayvanlar arasında doğal yollarla bulaşabilen hastalıklar olarak tanımlamaktadır. Günümüzde 1,709 potojen ajanın insanlarda enfeksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. Bu etkenlerden 832’si (%49) zoonotik karekterdedir. Zoonoz hastalıkların %33,0 oranında bir bölümü ise insandan insana bulaşma özelliğine sahiptir. Uzun yıllardan beri ülkemizde görülmekte olan Şap, Brucella, Tüberküloz, Kuduz, Şarbon v.s. gibi hastalıklar yanında son yıllarda yukarıda izah edilen sebeplerle Kuş Gribi, Lumpy Skin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Üçgün Hastalığı gibi hastalıklar da görülmeye başlanmıştır. Salgın ve bulaşıcı hastalıklar hayvanlarda et, süt, yapağı veriminin azalması, yavru kayıpları, ölümler, gelişme geriliğine bağlı kayıplar, teşhis ve tedavi Türk Çiftçisinin Sesi 2010 yılında yayımlanan 5996 Sayılı “Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu” ile hayvan ve bitki varlığının hastalık ve zararlılara karşı korunması, mücadele yöntemleri, hayvanlardan insanlara geçen hastalıkların önlenmesi ve insan sağlığının korunması ile çiftlikten sofraya gıda güvenilirliğini sağlamak amacıyla, gıdanın üretim ve dağıtımının tüm aşamaları ile ilgili kuralların belirlenmesi, kontrolü ve izlenebilirliğinin artırılması amaçlanmıştır. Yine aynı Kanunun 4’üncü ve 43’üncü maddesine dayanılarak hazırlanan “Bulaşıcı Hayvan Hastalıkları ile Mücadelede Uygulanacak Genel Hükümlere İlişkin Yönetmelik”le, hayvan ve hayvansal ürünlerden insan ve hayvanlara geçebilen hastalıklardan korunma ve bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadelede uygulanacak genel esaslar belirlenmiştir. Ülkemizde ihbarı mecburi bir hastalığın ortaya çıkması veya ortaya çıkma şüphesinin varlığı halinde, hastalığın yayılmasının önlenmesi için Bakanlığımız İl/ İlçe teşkilatları tarafından koruma ve gözetim bölgeleri oluşturulmakta, hastalıkla ilgili epidemiyolojik araştırma yapılmakta, gerekli kontrol, teşhis ve diğer incelemeleri yapmak için numune alınmakta, gerekli görülmesi halinde hayvanlar itlaf ve imha edilmekte ve hayvanların hareketlerinin kısıtlanması veya yasaklanması amacıyla kordon konulmaktadır. Ülkemizde yapılan hayvan hastalıkları ile mücadele faaliyetleri Hastalıklarla mücadelede koruyucu aşılamalar çok önemlidir. Bu amaçla Brusella, Kuduz ve Koyun-Keçi Vebası ile ilgili olarak Türkiye genelinde aşı bedeli alınmadan aşılama yapılmaktadır. Bakanlığımızca yapılan çalışmalar neticesinde Trakya bölgesi şap hastalığı açısından Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) tarafından aşılı ari bölge olarak kabul edilmiştir. Türkiye’deki tüm koyun keçi cinsi hayvanların küpelenmesi, kayıt altına alınması ve PPR hastalığının izlenmesi amacı ile ülkemizde AB destekli “Koyun Keçilerin Küpelenmesi ve Aşılanması” Projesi yürütülmektedir. Proje kapsamında 2012 yılı sonbahar döneminde yaklaşık 15 milyon küçükbaş hayvan aşılanmış, proje gereğince İl Müdürlüklerimize 63 milyon kulak küpesi ve 17.510 uygulama pensi dağıtılmış, yaklaşık 41 milyon küçükbaş hayvan küpelenerek kayıt altına alınmış- Uygulanacak bu proje ile sığır, koyun ve keçilerde brusella sürü prevalansının öncelikle %1’in altına çekilmesi, sonra test ve kesim metodu uygulanarak hastalığın eradikasyonu planlanmaktadır. tır. Aşılanarak küpelenen hayvanların veri tabanına (Koyun ve Keçi Kayıt SistemiKKKS) kayıtları tamamlanmıştır. Brusella hastalığı ülkemizde sığırlarda ve koyun keçilerde yaygın olarak görülmektedir. Brusella hastalığı ile mücadelenin temelini aşılama oluşturmaktadır. Bakanlığımızca 2012 yılına kadar subkutan (deri altı) uygulanan brusella aşısı 2012 yılından itibaren konjuktival (göz damlası) yolla uygulanmaya başlanmıştır. Bu sayede uygulayıcı ve çevrenin brusella ile kontaminasyon ihtimali düşürülmüş, uygulama hatasından kaynaklanan bağışıklık oluşmama riski en aza indirilmiştir. Ayrıca “Brusellanın Konjuktival Aşı ile Kontrol ve Eradikasyon Projesi” hazırlanmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bahse konu proje gereği B.Abortus konjuktival aşısı tüm dişi sığırların 1 yıl arayla iki kez, B.Melitensis konjuktival aşısı ise tüm dişi koyun ve keçiler ile damızlık erkek koyun ve keçilerin aşılanması planlanmaktadır. Proje süresinin sığırlarda 10 yıl, koyun keçilerde ise 6 yıl olması planlanmıştır. Hayvan hastalıklarıyla mücadelede tazminat ve destekler Tazminatlı hastalıklarda tazminat oranlarını ve şartlarını belirlemeye yönelik düzenlenen "Tazminatlı Hayvan Hastalıkları ve Tazminat Oranlarına Dair Yönetmelik" ile tazminat oranları yeniden belirlenmiş ve yetiştiricilerin kayıplarının daha fazla miktarlarda karşılanmasına imkan sağlanmıştır. Yine aynı yönetmelik ile Tazminatlı Hayvan Hastalıkları ve Tazminat Oranlarına Dair Yönetmelikte yer alan hayvan hastalıklarından hangilerine (Ruam, sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş gribi, kuduz ve şap), nerede ve ne zaman tazminat ödemesi yapılacağı belirlenmiştir. Süt sığırı işletmelerinde sığır tüberkülozu ve sığır brusellozu hastalıkları açısından kontroller yapılmakta ve hastalık tespit edilmeyen işletmeler sertifikalandırılarak, hayvan başına "Hastalıktan Ari İşletme Destekleme" ödemesi yapılmaktadır. Hayvan hastalıkları ile mücadelenin serbest veteriner hekimlerin de katkıları ile daha etkin bir şekilde yapılabilmesi için, uygulayıcılara yönelik programlı şap ve brusella aşılamalarında, aşılanan hayvan başına "Programlı Aşı Uygulamaları Desteği" yapılmaktadır. Bakanlıkça uygulanan programlı aşılama desteklemesinden, aşıyı tatbik eden ve mesleğini 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına Türk Veteriner Hekimler Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanuna göre serbest olarak icra eden veteriner hekimler yararlanmaktadırlar. "Çiftlikten sofraya" gıda güvenilirliğini sağlamak amacıyla, birincil üretim dahil, gıdanın üretim ve dağıtımının tüm aşamaları ile ilgili kuralların belirlenmesi, kontrolü ve izlenebilirliğin temini amaçlanmıştır. İzlenebilirlik kapsamında, hayvancılık işletmelerinde doğan sığır cinsi hayvanlar 20 gün içerisinde, bu süreden önce işletmeden ayrılacaklarsa ayrılmadan önce bireysel numaralarının bulunduğu her iki Sığırlarda ekonomik kayıplara neden olan tüberküloz ile mücadele kapsamında ise karantina, kesim ve imha tedbirleri uygulanmaktadır. Sığır tüberkülozu tespit edilen hayvanın bulunduğu işletmede, sürüye ait altı haftalıktan büyük tüm hayvanlarda tüberkülin testi uygulanıp pozitif sonuç veren sığırlar şarta bağlı kesime sevk edilmektedir. Mezbaha kesimi sonrasında hayvanlarında sığır tüberkülozu tespit edilen hayvan sahiplerine tazminat ödemesi yapılmaktadır. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 KIRMIZI ET SEKTÖRÜ hayvancılıktan söz edilemez ve hayvan ve hayvansal ürünlerin ihracatı mümkün olamaz. Hastalık çıkan hayvan pazarları da kapandığından yurtiçi ticarette olumsuz etkilenmektedir. Şarbon hastalığından korunma ve mücadele amacı ile aşılama, karantina, kordon ve itlaf tedbirleri uygulanmaktadır. Şarbon hastalığına yakalanan hayvanlar tazminatsız olarak öldürülmekte ve imha edilmektedir. Hastalık görülen mihraklarda bulunan büyükbaş, küçükbaş ve tek tırnaklıların tamamı beş yıl boyunca aşılanmaktadır. Koyun ve Keçi Çiçeği Hastalığından korunma ve mücadele amacı ile aşılama karantina ve kordon tedbirleri uygulanmakta, hastalığın görüldüğü bütün illerde, küçükbaş hayvan mevcudunun aşılamaları yoğun ve düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Mihraklardaki koyun ve keçiler, kuzu ve oğlaklar ile birlikte hastalığın görüldüğü yıl ve sonraki 2 yıl boyunca üst üste aşılanmaktadır. kulağa da takılan kulak küpesi takılarak tanımlanmakta ve Türkvet’e (Hayvan Kayıt Sistemi) kaydedilmektedir. Hayvancılık işletmelerinde doğan koyun-keçi türü hayvanlar 6 ay içerisinde, bu süreden önce işletmeden ayrılacaklarsa ayrılmadan önce bireysel numaralarının bulunduğu her iki kulağa da takılan kulak küpesi takılarak tanımlanmakta ve KKKS’ye (Koyun keçi Kayıt Sistemi) kaydedilmektedir. Kanatlı hayvancılık işletmeleri de sürü bazlı olarak Türkvet’e kaydedilmektedir. “Çiftlikten sofraya” gıda güvenliği yaklaşımında, gıda maddesi ürünlerinin tüm aşamaları üretim yerinden tüketiciye kadar kayıt altına alınmakta ve ürünün tüketilinceye kadar izlenebilmesi sağlanmaktadır. İzlenebilirlik; hayvan sağlığı ve gıda güvenliği açısından ilgili tüm unsurların hareket, işlem, kontroller, ilişkili tüm hayvan ve hayvansal ürün geçmiş bilgilerinin belgelendirilmesidir. Böylece izlenebilirlik bir sistem olarak hem yem üreticileri hem çiftlik sahipleri hem de son ürün kalitesiyle ilişkili gıda işletmecileri ve risklerin etkili değerlendirilip ele alınmasında başlıca rol üstlenmektedir. Hayvan Hastalıkları ile Mücadele Projesi kapsamında ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi, üretimin artırılması, ekonomik yönden önemli kayıplara sebep olan hayvan hastalıkları ile mücadele ve bu hastalıkların ülke genelinde eradikasyonunun sağlanması amaç edinilmiştir. Söz konusu proje kapsamında uygulamaya konulan projeler, koruyucu aşılama programları ve hayvancılık desteklemeleri ile hayvan hastalıklarının öncelikli olarak kontrolü ve sonrasında eradikasyonu hedeflenerek, ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi, üretimin artırılarak ekonominin canlandırılması, tarım sektörünün gayri safi milli hasıla içerisindeki payının artırılması amaçlanmış olup, çalışmalarımız bu amaç doğrultusunda devam etmektedir. 17 Adnan Gültek Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği Genel Sekreteri Türk Çiftçisinin Sesi Mücadelede sadece Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı değil, herkesin rol alması, bilinçlenmesi, yeterli kaynağı tahsis etmesi hem sağlık hem de işletme karlılığı açılarından oldukça önemlidir. Kırmızı et üretimimizi değerlendirebilmek için öncelikle hayvan sayısındaki gelişme ve sürü kompozisyonumuzun incelenmesi gerekmektedir. TÜİK verilerine göre 2012 yılında büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla göre %12,3 artarken küçükbaş hayvan sayısı ise %10,7 artmıştır. Yılsonu itibarıyla sığır sayısı 13 milyon 915 bin baş, koyun sayısı 27 milyon 425 bin baş, keçi sayısı ise 8 milyon 357 bin baş olarak gerçekleşmiştir. Sığırda kültür ırkı ve melezlerinin oranı % 82’yi geçmiştir. Burada et üretimi açısından dikkat çeken husus kültür ırkı ve melezlerinin hemen genelinin sütçü ırklardan oluşmasıdır. Ülkemizde damızlık etçi sığır ırkı yetiştiriciliği bulunmadığından, besi için süt ırkı veya kombine ırkların erkekleri kullanılmaktadır. Süt ırkı hayvanlarla besicilik yapmak verimi, kaliteyi dolayısı ile maliyetleri etkileyen önemli bir dezavantaj oluşturmaktadır. Besi materyali yani besiye alınacak hayvan, kırmızı et üretiminin en önemli ve maliyete en az yem kadar etki eden unsurudur. Randıman, karkastaki kemik oranı, karkastan elde edilen kaliteli et oranı ve günlük canlı ağırlık artışı tamamen ırkla ilgilidir. Örneğin; •Randıman; Sütçü ırk olan Holstein’da %55-57, Kombine ırk olan Simental’de %60-62, Etçi ırklar olan Limousin’de %65, Charole’de %70, Angus’ta %75’dir. • Karkastaki kemik oranları; Yerli karada %23, Holstein’da %19, Simental’de %16’dır. •Aynı yemle beslenen besideki hayvanlar arasında ırklara göre 100-200 gr günlük ağırlık artışı farkı bulunmaktadır. Hayvan sayısındaki ve verimdeki artış ile üretim artmaktadır. TÜİK tarafından toplam kırmızı et üretimi kurban bayramını kapsayan IV. Çeyrek (Ekim, Kasım Aralık) döneminde 368.177 ton olarak tahmin edildi. Buna göre 2013 yılı toplam kırmızı et üretimimiz 996.125 ton oldu. Geçen yıl yani 2012 de bu rakam 915.845, 2011 yılında ise 776.915 ton idi. Yani 2012 yılına göre üretimde % 9, 2011 yılına göre ise %28 artış olmuştur. Kırmızı et üretiminde türlerin payına bakacak olursak üretimin %87’sinin sığırdan elde edildiği görülmektedir. Bu geçmişte küçükbaş hayvancılığın gerilemesi yanında, halkımızın tüketim alışkanlıklarının değişmesi ile ilgilidir. Kırmızı et üretiminin yeterliliği konusunda bazı tartışmalar yapılmaktadır. Burada yanlış olan gelişmiş ülkelerle domuz etini katarak yapılan mukayesedir. Kıyaslama yapılan ülkelerdeki kırmızı et üretiminin yarıdan fazlası domuzdan elde edilmektedir. Bu bakımdan mukayese, sığır, manda, koyun ve keçi eti tüketimi üzerinden yapılırsa sağlıklı olabilir. Böyle bir kıyaslamada yine de halkımızın yeterli kırmızı et tüketebildiği söylenemez. Bu açıdan yeterliliğin göreceli olduğu ortaya çıkmaktadır. Bu gün 13 kilogram olduğu söylenen kişi başı tüketim 20 kilograma çıkarıldığında 1,5 milyon tonun üzerinde, 30 kilograma çıkarıldığında ise 2,3 milyon ton kırmızı et üretmemiz gerekmektedir. Üretimi artırabilmek sürü kompozisyonunun değişmesi, yani kombine ve etçi ırk sayısını artırarak et veriminin artırılması yanında yem kaynakları yeterliliğini gündeme getirecektir. Yem; özellikle ABD, bazı AB ülkeleri, Arjantin, Uruguay ve Avustralya gibi geniş, verimli ve bol yağmur alan otlaklara sahip olmayan ülkemiz için önemli bir sorundur. Besicilik bu sorun nedeni ile ahırlarda ve fabrika yemleri ile yapıldığından maliyet yüksek olmaktadır. Yem kaynaklarımıza bakacak olursak; Mera Alanları Türkiye yaklaşık 12 milyon hektar ile dünya mera alanlarının %0,38’ine sahiptir ve dünya sıralamasında 46. sırada yer almaktadır. Başta mısır, yonca, fiğ ve korunga olmak üzere 2.3 milyon hektar alanda ise yem bitkisi üretilmektedir. Kaba Yem Üretim Kaynakları Çayır Mera : 12 milyon ton Yem Bitkileri ekilişleri : 8,5 milyon ton Silaj yapımından : 10,5 milyon ton Bahçe içi otlaklar : 5 milyon ton Sap saman anız artıkları : 10 milyon ton olmak üzere toplam 46 milyon tondur. Ülkemizin yıllık 52 milyon ton kaba yem ihtiyacı dikkate alındığında, kaliteli kaba yem açığımızın 16 milyon ton olduğu görülmektedir. Karma Yem Üretimi Ülkemizde 500’ü faal 700’e yakın yem fabrikası mevcuttur. Faal olanlar da %75-80 kapasite ile çalışmaktadır. Bunların toplam üretimi 14 milyon ton olup, bunun 8 milyon tonu (4,4 milyon ton süt, 3.6 milyon ton besi) ruminant yemidir. Ayrıca 4-5 milyon ton yem işletmelerde yapılmaktadır. Yem hammaddelerinin bir kısmındaki dışa bağımlılık kurların artması ile fabrika yemi fiyatlarına yansımaktadır. Bu nedenle yem hammaddesi ithalatında gümrük vergileri düzenlemelerine ihtiyaç bulunmakta, yurt içinde de katma değer vergisi indirimine gidilmesi gerekmektedir. Besicilikte verim kaybına dolayısı ile üreticiye ve ülke ekonomisine en çok zarar veren sorunlardan birisi ise hayvan hastalıklarıdır. Türkiye eğer halkına sağlıklı ürünler sunmak, kırmızı et üretiminin sürekliliğini sağlamak ve hayvansal ürünlerinin dış pazarlara kolayca girmesini ve bu pazarlarda rekabet etmesini istiyorsa, hayvan hastalıkları ile etkin mücadele etmeli ve birçok hastalıkta eradikasyonu sağlamalıdır. Sınırların kontrol altına alınamaması ve ülke içi hayvan hareketlerinin yoğunluğu nedeniyle gerek insan ve hayvan sağlığında gerekse ülke içi üretim ve dış ticaret imkânlarında yarattığı olumsuzluklar nedeniyle önemli bir tehdit olarak hala güncelliğini korumaktadır. Bu hastalıklar önlenemediği sürece ekonomik Türkiye’de hayvancılık sektöründe canlı hayvan ve kırmızı et piyasasında bir fiyat istikrarsızlığı bulunmakta ve bu istikrarsızlık yetiştiriciler ile kamu ve sanayiciler nezdinde olumsuz etki yaratmaktadır. Mevcut yapıda üreticiye fiyat ve alım garantisi sağlanamadığı gibi, sanayiye de düzenli hammadde akışında zorlanılmaktadır. Ürünün fiyatını üretici değil aracılar belirlemektedir. Bu nedenlerle; •Et ve Süt Kurumunun yapısı yeniden gözden geçirilmeli, geniş katılımlı olmalı, sektörün tüm paydaşlarını içine almalı, özerk olmalı ve kendi fonunu sağlamalı, •İllerde canlı hayvan ve et borsalarının kurulması teşvik edilmeli, •Et ve sütte ürün standardizasyonu sağlanmalı, •Tedarik zincirini kısaltacak tedbirler alınmalı, •Süper marketlerle ilgili gereken düzenlemeler yapılmalıdır. 2010 yılında iç fiyatların yükselmesi nedeni ile kırmızı et, kasaplık hayvan ve besi materyali ithalatı açılmıştır. İthalatın üretici fiyatlarını düşürmeden perakende fiyatlarını düşüreceği fikri büyük yanılgı olmuştur. Tüketiciye hiçbir faydası olmayan, üretimi sekteye uğratan bu gibi uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir. Üreticimizin diğer ülkelerin daha önce açıklanan besleme koşulları, hastalık problemini çözmüş olmaları ve desteklenen maliyet ve dış ticaretleri ile rekabet edebilme şansı yoktur. Yurt içi üretim artırılmaz, maliyetleri düşürecek tedbirler alınmaz ise dışa bağımlı hale geleceğimizden, ithalat önce düşük fiyat, sonra artan fiyat şeklinde seyredecektir. Bu bakımdan alınacak tüm tedbirler yanında, Türkiye’de tamamen ithal besi materyaline dayalı olarak yapılması planlanan büyük ölçekli besicilik girişimlerine son verilmelidir. Sürekli üreticiden fedakârlık beklemek en hafif tabiri ile insafsızlıktır. Üretici zaten yıllardır fedakârlık yaparak tüketiciye artan maliyetleri yansıtmamaya çalışmaktadır. Girdi fiyatlarındaki anormal artışlar ve enflasyon gibi faktörler göz önüne alındığında üreticinin fiyat yükselttiği iddiaları iktisata aykırıdır. Ülkede sanki sadece kırmızı et fiyatları artıyor kampanyaları hesap bilmeyenlerin ya da amacı başka olanların konuyu saptırmalarından ibarettir. Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye’de besicilik riskleri Ülkemizde besicilikle iştigal eden üreticilerimiz aşağıda sıralanmış olan birçok riskle karşı karşıyadır. Bulaşıcı hayvan hastalıkları, Fiyat istikrarsızlığı, Girdi fiyatlarındaki aşırı yükselme (yem, ilaç, elektrik vb.), Kaçak canlı hayvan-et giriş ve çıkışları, Canlı hayvan hırsızlığı (sigorta kapsamında olmadığı için en büyük risklerden birisi), Canlı hayvan ve et ithalatı, Kesim sonrası alıcılar tarafından ödemenin yapılmaması veya geciktirilmesi (üreticiye güven veren alıcıların oluşturulması gerekmektedir), Tüketiciyi korkutucu açıklamalar (kolesterol, vb.), Aslında yukarıda ifade edilen risklerin büyük bir kısmı hayvancılığın genelinde üreticileri tedirgin etmektedir. Bu risklerin bir kısmı süreklilik arz etmekte, bir kısmı ise zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Ama yine de yatırım yapacak olan üreticilerin karar verme ve üretimin sürdürülebilirliği aşamasında önemli etkileri olmaktadır. Üretimin sürekliliği ve sürdürülebilir kılınması öncelikle yukarıda sıralanan riskleri ortadan kaldıracak ya da minimize edecek tedbirlerin hayata geçirilmesiyle ve piyasada uzun soluklu istikrarın sağlanmasıyla mümkün olabilir. Türkiye kırmızı et üretimi Bugün Türkiye’deki üretilen et miktarı devletin resmi kurumu olan Türkiye İstatistik Kurumu tarafından dönemsel olarak belirlenip, kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır. KIRMIZI ET 19 ÇİNELİ KADIN ÇİFTÇİLER TARIM FUARINDA SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ Özellikle ithalatın başladığı 2010 yılından sonraki dönem incelendiğinde tablodan da görüleceği üzere kırmızı et üretimimiz; 2012 yılında %17.9, 2013 yılında ise %8.8 oranında artmıştır. 2013 yılında artış hızı 2012 yılına göre daha düşük seyretmiş olsa da, toplam kırmızı et üretiminde artış olması önemli bir gelişmedir. 2013 yılı ithalat söylemlerinin sıkça dile getirildiği bir yıl olduğundan üretim de önem arz etmektedir. 2013 yılında sığır eti üretiminin %8.8, koyun eti üretiminin %5.8, keçi üretiminin %35.1 artması doğal olarak toplam kırmızı et üretimine de yansımış, üretim %8.8 oranında artmıştır. Manda etindeki %80.6’lık azalış dikkat çekici olup, bu konuda acil tedbirler alınmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir. 2013 yılında artışın devam etmiş olmasının nedeni 2012 yılının sonunda gümrük vergilerinin yükseltilmesi dolayısıyla ithalatın durarak, ülkeye ucuz ürün girişinin engellenmiş olmasıdır. Hükümetimizin almış olduğu bu doğru karar, üreticilerimize nefes aldırmıştır. Gümrük vergilerin yükseltilmesi ülkeye ucuz ürün girmesini engellemiş, verilen ülke içi teşviklerle birlikte de üretimde artışlar gerçekleşmiştir. Geçen yıl özellikle yem fiyatlarının ciddi oranda yükselmesine rağmen bu artışın gerçekleşmiş olması aslında önemli bir başarıdır. Üreticiler ithalattan kolay para kazanmak isteyenlerin piyasayı tedirgin edici ithalat söylemlerini bırakmaları halinde daha rahat üretim yapabilecekler, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabileceklerdir. da istikrarı sağlamamız, bunun için de müdahale kurumunu faaliyete geçirmemiz şarttır. Bugün süt fiyatlarının üretimi sürdürülemez kıldığı aşikardır. Eğer çiğ süt fiyatları böyle devam edecek olursa ne yazık ki 2008 yılında yaşanan süreç tekrar yaşanabilecek, hayvanlar kasaba gidebilecek, ithalatta kısır döngüye tekrar girilebilecektir. En vahimi de ithalat yapalım diyenler için ne yazık ki haklı bir gerekçe oluşturulmuş olunacaktır. Beklentimiz; ithalat söylemlerine bir an önce son verilmesi, ithalatın kesinlikle tekrar açılmaması, çiğ süt fiyatlarının hayvancılığın geleceği açısından sürdürülebilir seviyelere getirilmesidir. Neler yapılmalı? I. Sığır dışındaki manda, koyun ve keçi, kırmızı et ihtiyacının ikame edilmesini sağlayacak en önemli alternatif kaynaklardır. Bu üretim kaynakları teşvik edilmeye devam edilmeli, sorunlarını çözmeye yönelik gerekli tedbirler alınmalıdır, II.Kısır olmayan ve çok ciddi bir hastalığı bulunmayan dişi hayvanların kesilmesini önleyici tedbirler titizlikle takip edilmelidir, III.Devlet, aşırı fiyat düşüş ve yükselmelerine karşı gerekli tedbirleri almalı, bu konuda piyasayı regüle etmek için gerektiğinde müdahale edecek mekanizmaları en kısa zamanda devreye sokmalıdır, TZOB olarak ithalat yapılmadan da bu ülkenin et ihtiyacının karşılanacağını düşünüyoruz. Çünkü yapılan baskılarla bu konuda atılan adımlar, binlerce çiftçimizi ve onların ailelerini, milyonlarca tüketiciyi olumsuz etkilemekte, milyarlarca dolarlık dövizin dışarı çıkmasına neden olmaktadır. IV.Yakın zamanda yaşanmış olan damızlık hayvanların kasaba gitmesinden ders çıkarılmalı, bu durumun bir daha yaşanmaması için özellikle süt sektörüne yönelik tedbirler alınmalıdır. Bu amaçla alınacak en önemli tedbir, çiğ süt fiyatlarının üretimi sürdürebilecek noktada olmasını sağlamak olmalıdır. Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer konu ise ülkenin canlı hayvan ve et ithal edebilir noktaya nasıl geldiğini unutmamak olduğudur. Bilindiği üzere 2008 yılında sütte yaşanan kriz bu sürecin kilit dönemini oluşturmuştur. O dönemde düşük seyreden çiğ süt fiyatları ve yükselen girdiler birçok damızlık hayvanın kasaba gitmesine yol açmıştır. V.Üretici-tüketici fiyatları arasındaki makas kontrol edilmeli, özellikle tüketici fiyatlarının aşırı yükselmelerine karşı gerekli tedbirler alınmalı yani, üretici kadar tüketici de korumalıdır, İyi bilinmelidir ki, et sektöründe yaşanan her türlü krizin temelinde süt piyasasındaki istikrarsızlık yatmaktadır. Düşük süt fiyatları nedeniyle damızlık hayvanlar kasaba gidince milyarlarca dolarlık besilik, kasaplık canlı hayvan ve karkas et ithal etmek, yurtdışından damızlık hayvan satın almak, hayvancılığın eski hale gelmesi ve işletmelerin yeniden kurulabilmesi için sıfır faizli krediler vermek gerekmektedir. Bunların hepsi, devlete ve hazineye yük demektir. Türkiye çok zengin bir ülke değildir ve birileri istedi diye ülkemizi böyle bir yükümlülüğün altına sokmak doğru değildir. Ette ithalatçı olmak istemiyorsak süt fiyatların- Aksaray’da Ziraat Odası Başkanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından verilen eğitimleri başarıyla tamamlayan 250 çiftçi sertifika almaya hak kazandı. VI.Kaçakçılığı önlemek için özellikle küçükbaş hayvanlar mutlaka kayıt altına alınmalı ve bu kayıtlar sürekli güncellenmelidir, VII.Dünya silah ticareti gibi gıda ticaretinin yapılacağı yöne doğru kaymaktadır, Türkiye bu konjöktürde üreticisini korumalı, gıda güvencesini sağlamak için üretimi devam ettirecek tedbirleri almalıdır, VIII.Hayvan hastalıkları ile etkili mücadele edilmeli, bu konuda gerekli bütçe oluşturulmalıdır, IX.Ucuz maliyetli bir üretim için meralarımız en kısa zamanda ıslah edilerek üreticilerimizin hizmetine sunulmalı, ıslah edilen bu meraların sürdürülebilirliğine yönelik tedbirler alınmalıdır, X.Yoğun buzağı ölümlerine sebep olan hastalıklarla mücadele için gerekli tedbirleri alınmalıdır, XI.Sektör kayıt altına alınmalı ve sürekli izlenmelidir. Besiye ne kadar hayvan alınıyor? Tüketim ne kadar? Talep dönemsel olarak nasıl seyrediyor? Ne kadar et üretiliyor? Kontrol ve kayıtdışı kesim ne kadar? Yerel, bölgesel ve ülkesel fiyatlar (üretici ve tüketici bazında) nasıl seyrediyor? Sınır ülkelerde üretim ve fiyatlar nasıl seyrediyor? gibi sorulara cevap verilmeden piyasaya müdahale etmek ve piyasayı kontrol etmek mümkün değildir. Bu konuda en kısa zamanda gerekli altyapı oluşturulmalı ve hayata geçirilmelidir, XII.Et üretimini artırmaya, karkas ağırlığını artırmanın olumlu etkisi vardır. Yalnız Türkiye et üretimini artırmada sadece hayvan başına karkas ağırlığının artırılmasının yeterli olacağı düşünülmemeli, karkas ağırlığını uygun seviyelere taşımayı ihmal etmeden özellikle koyun ve keçi sayısının artırılmasına imkan sağlayacak politikalar uygulanmalıdır. Bu politikaların uygulama alanı belirlenirken koyun ve keçi sayısının sadece Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde değil, Orta ve Batı Anadolu’da da, üstelik daha hızlı biçimde, azaldığı unutulmamalıdır, XIII.Sektörde en kısa zamanda kayıt dışılığı önleyecek tedbirler alınmalıdır. İhbarı mecburi hastalıkların eradikasyonu için gerekli projeler hazırlanmalı, bu projeler istikrarlı bir şekilde uygulanarak ülkemizde önemli hayvan ve verim kayıplarına yol açan hastalıklar en kısa sürede kontrol altına alınmalıdır. XIV.Et teşvik primi başta olmak üzere iç üretime yönelik verilen desteklere devam edilmelidir, XV.Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli bir ihtiyaç olan çobanlığı özendirici tedbirler alınmalıdır. Aksaray’ın merkeze bağlı Kutlu beldesinde çiftçilere yönelik Tıbbi Aromatik Bitki Yetiştirme Eğitimi sonrasında 250 çiftçi sınava girdi. Yapılan sınavın ardından başarılı olan 250 çiftçiye Tıbbi Aromatik Yetiştiriciliği sertifikaları Ziraat Odası Başkanı Emin Koçak tarafından verildi. Sertifika dağıtım töreninde bir konuşma yapan Ziraat Odası Başkanı Emin Koçak, köy köy, belde belde, ilçe ilçe gezerek tüm çiftçilere eğitim verdiklerini belirterek, bu eğitimlerin aralıksız devam edeceğini ve çiftçilerin daha bilinçli, daha verimli bir tarım ve hayvancılık yapacaklarını söyledi. Eğitimin her alanda önemli olduğuna dikkat çeken Başkan Koçak, çiftçilere eğitim vermekle verimliliği, bilinçliliği ve kaliteyi artırdıklarını belirtti. Başkan Koçak, böylece hem çiftçilerin hem de Aksaray ekonomisinin ve tarım ile hayvancılığının kazandığını kaydetti. TRAKTÖR KULLANMA EĞİTİMİ VERİLDİ Karaman Ziraat Odası, Jandarma ve Bölge Trafik ekiplerinin iş birliğiyle çiftçilere traktör kullanma eğitimi verildi. Karaman Ziraat Odası ile Jandarma ve Bölge Trafik ekipleri iş birliğiyle gerçekleşen 10 etaplık kursun ilki merkeze bağlı Yollarbaşı beldesinde yapıldı. Eğitim öncesi bir konuşma yapan Ziraat Odası Başkanı Recep Muğlu, “Çiftçilerimizin traktörlerini kullanırken bir kazaya sebebiyet vermemeleri için bu eğitimi düzenleme kararı aldık. Bu eğitim Türkiye’ye örnek bir eğitimdir. Oda olarak yaptığımız tespitlerde en önemli kusurların başında çiftçilerimiz kullandıkları traktörler ile arkasına taktıkları römorkun su ve oksitlenmeden dolayı zaman içinde lambalarının yanmaması ve reflektörlerin yıpranmasını gördük. Bu reflektör kazayı önlemede çok önemlidir” dedi. Düzenledikleri bu eğitime katılamayan traktör sahibi çiftçilere oda olarak birer takım reflektör vereceklerine de ifade eden Muğlu, “Çiftçilerimiz mutlaka hayati önem taşıyan bu kurallara uymalıdırlar. Kesinlikle traktörlerinde tepe lambası, römorklarında da reflektör takılı olmalıdır. Biz hiç kimsenin canının yanmasını istemeyiz. Her yaz döneminde çiftçilerimiz kullandıkları traktör ile kazalara karışıyor. Bu kazalar ise bahsettiğimiz lambaların yanmaması, römorkta reflektörün bulunmamasından kaynaklıdır. Eğitim çalışmasında bizlere destek olan jandarma ve bölge trafik ekiplerimize teşekkür ediyorum” diye konuştu. Çineli kadın çiftçiler, Çine Ziraat Odası ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürlüğü’nün katkılarıyla TAR-GEL Projesi kapsamında görev yapan Mühendis ve Veteriner Hekim refakatinde Denizli Tarım Fuarı’nı ziyaret ettiler. Çine Ziraat Odası Türkiye’de yukarıda sıralanan besi çeşitlerinin hepsine her bölgede rastlamak zordur. Genelde mera besisi; Doğu-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi (özellikle Erzurum ve Kars’ta) ile diğer bölgelerin yüksek yaylalarında yaygın iken, tahıl yetiştiriciliğinin fazla olduğu yerlerde ve bitkisel-hayvansal üretimi beraber yürüten tarım işletmelerinde daha ziyade anız besisi görülmektedir. Ahır besisi ise, özellikle büyük şehirlerde ve buralara yakın bulunan yerlerde yapılmaktadır. 250 ÇİFTÇİ SERTİFİKA ALDI Bu tür organizasyonların önümüzdeki günlerde de devam edeceğini belirten Çine Ziraat Odası Başkanı Osman Eşiyok, “Birliğimizin bize bu konulara destek olmak için talimatı var. Önümüzdeki günlerde Çineli kadın çiftçilerimizi farklı il ve ilçe fuarlarına da göndereceğiz” dedi. Çine ve köylerinden 27 kadın çiftçinin Denizli Tarım Fuarı’na ziyaret ettiğini belirten Çine Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Özkan Atıgan da “Aile içindeki en etkin birey kadın… Çocuk bakmaktan süt sağmaya, yemek yapmaktan çobanlığa kadar her türlü işle uğraşıyor. Karşılaştıkları yenilikçi ve doğru olayları en iyi şekilde faaliyete geçirip uygulayabilecek olan devamlı bir çaba içerisinde oldukları tarımsal sektördeki yenilikleri hakkında bilgi edinilmesi amacıyla Çineli bayanlarımıza günübirlik gezi düzenledik” diye konuştu. JEOTERMAL ENERJİ SANTRALİNDE İNCELEME Aydın Ziraat Odaları Ülkemizde besi faaliyetleri değişik şekillerde yapılmaktadır. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, mevcut besi türleri; besiye alınan hayvan türüne göre (sığır besisi, koyun besisi, kuzu besisi), besinin yapıldığı yere göre (ahır besisi, mera besisi, anız besisi), besi süresine göre (60-120 günlük kısa süreli besi, 120-220 günlük orta süreli besi, 220 günden fazla uzun süreli besi), besiye alınan hayvanın yaşına göre (genç hayvan besisi, yaşlı hayvan besisi), yıl içinde yapım zamanına göre (yaz besisi, kış besisi), besin maddeleri yoğunluğuna göre (kaba yem ağırlıklı besi-ekstansif besi, kesif yem ağırlıklı besi-entansif besi) ve rasyolarda ağırlıklı olarak kullanılan yeme göre (mısır silo yemi besisi, pancar yaprağı silo yemi besisi, vb.) şeklinde sınıflandırılmaktadır. Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Aksaray Ziraat Odası Türkiye’de yapılan besi faaliyetleri Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014 Karaman Ziraat Odası Levent Genç Veteriner Hekim TZOB Teknik Müşavir 18 Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Aydın Ziraat Odaları Jeotermal Enerji ve Çevre Komisyonu, Kızıldere’de Kurulu özel bir şirkete ait jeotermal enerji santralinde inceleme ve denetlemelerde bulundu. Komisyon Başkanı ve Buharkent Ziraat Odası Başkanı Naim Özdamar ile Germencik Ziraat Odası Başkanı Yusuf İzzet Karapınarlı, İncirliova Ziraat Odası Başkanı İhsan Ayaydın, Köşk Ziraat Odası Başkanı Veli Tuna, Nazilli Ziraat Odası Başkanı Necdet İzgü’den oluşan komisyon üyeleri, önce Kızıldere-Savcıllı sınırları içinde yeni faaliyete başlayan yine özel sektöre ait sondaj kuyusunda inceleme yaptı. Komisyon üyeleri daha sonra Kızlıdere jeotermal enerji santrali alanına geçti. İşletme Müdürü Ali Er tarafından karşılanan komisyon üyelerine santral hakkında bilgi verilerek enerji santralinin gezilmesi sağlandı. İnceleme sonunda açıklamalarda bulunan Komisyon Başkanı Özdamar, şunları kaydetti: “2872 sayılı yasa biz Ziraat Odalarına çevre ile ilgili denetleme ve inceleme görevlerini yüklemiştir. Büyük Menderes Ovası özellikle Denizli kaynaklı kirleticiler tarafından yaşanmaz hale getirilmektedir. Bu kaynaklar içinde Denizli’nin evsel ve sanayi atıkları, tekstil fabrikalarının kimyasalları ve jeotermal enerji, turizm ve sera işletmelerinin deşarjlarından kaynaklanan Büyük Menderes kirlenmesi öne çıkmaktadır. Bunun yanında 1967’den beri Kızıldere jeotermal alanı en büyük kirletici olarak karşımıza çıkmaktadır. Biz işletme yönetiminden atmosfere yüzde 99’u karbondioksitten oluşan gazları salmamalarını, gürültü kirliliğine tedbir almalarını, Büyük Menderes’e deşarj edilen sıvı akışkanların engellenmesini, çevreye yayılan nem oranının kabul edilebilir seviyeye düşürülmesini, tarım alanları ortasına sondaj kuyuları açılmamasını, yeni kurulacak santralin tarım alanları dışına kurulmasını talep ve arzu etmekteyiz. İşletme yönetiminin bu istek ve arzularımızın bölgede yoğun olarak mevcut bulunan ve üreticilerin en önemli geçim kaynağı olan incir üretimini korumaya yönelik olduğunu ve bu konudaki hassasiyetimizi anlamalarını beklemekteyiz.” TZOB Ziraat ODALARI Türk Çiftçisinin Sesi Türkiye Ziraat Odaları Birliği Ücretsiz Yaygın Süreli Gazetesidir Yıl: 6 OCAK 2014 ŞUBAT 2014 Sayı: 61 62 Yönetim Yeri GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA Tel: 312 231 63 00 (Pbx) Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77 www.tzob.org.tr