Şubat - Türkiye Ziraat Odaları Birliği

Transkript

Şubat - Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Aylık Yayını
SULAK ALANLAR
KORUNMALI
Türkiye Ziraat Odaları
Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, insanlar ve diğer
canlıların hayati fonksiyonlarını sürdürebilmeleri için su
kaynakları ve sulak alanların
vazgeçilmez olduğunu bildirerek, “Doğanın dengesini
bozmamak ve sürdürülebilir
tarım için sulak alanlar korunmalıdır” dedi. >>Sayfa 5
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
www.tzob.org.tr
ZİRAAT ODALARI
EĞİTİM İÇİN BİR ARAYA GELDİ
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Eğitim ve
Değerlendirme toplantısında bir araya gelen
Ziraat Odası başkanlarına, tarım arazilerinin
yapısal sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere
yönelik SGK uygulamaları hakkında bilgi
sunuldu. >>Sayfa 3
gül…
14 Şubat’ın
gözdesi
AYIN KONUSU
KIRMIZI ET
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün gözdesi olan
2011 yılında 105,4 milyon adet olan, 2012 yılında yüzde
6,1 artarak 111,8 milyon adede çıkan gül üretiminin,
2013 yılında yüzde 25,4 azalarak 83,4 milyon adede
gerilediğini bildirdi. >>Sayfa 8
Türkiye koyun sütü üretiminde
dünya
2'ncisi...
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da
ekonomik fayda sağladığını bildirdi. >>Sayfa 2
■ DOĞU ANADOLU BÖLGESİ TARIM VE
HAYVANCILIĞININ GENEL SORUNLARI
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ >>Sayfa 13
■ BÜYÜYEN TÜRKİYE’DE
ET VE SÜT KURUMU >>Sayfa 14
■ ULUSAL KIRMIZI ET KONSEYİ VE
TARIM ALANLARI
KIRMIZI ET SEKTÖRÜ >>Sayfa 15
■ KIRMIZI ET SEKTÖRÜ’NE BAKIŞ >>Sayfa 15
■ SALGIN HASTALIKLARIN ORTAYA
ÇIKMASINDAKİ FAKTÖRLER >>Sayfa 16
■ KIRMIZI ET SEKTÖRÜ >>Sayfa 17
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi
Bayraktar, koyun sayısında, 2012 yılında, 25 milyon
koyunla 12’inci sırada olan Türkiye’nin, 1 milyon tonu
aşkın koyun sütü üretimiyle Çin’in ardından ikinci,
248 bin 840 ton koyun eti üretimiyle 8’inci olduğunu
bildirdi. >>Sayfa 11
KORUNMALI
Alternatif marjinal tarım arazileri mevcutken verimli
tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılması,
kuşkusuz büyük bir savurganlıktır. >>Sayfa 12
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
2
olunmazsa, çok yakın bir gelecekte
tarım alanlarında üretim yapmak, neredeyse imkânsız hale gelecek. Her
vesileyle belirttiğimiz gibi, şu andaki
durum asla sürdürülebilir değildir.
[SESLENİŞ]
Ziraat Odalarımızın değerli mensupları, sevgili çiftçi dostlarım,
Sektörümüz açısından ülkemizin
en önemli yapısal sorunlarından birini, parçalı arazi yapısı ve tarım alanlarının mirasla bölünmesi, dolayısıyla
arazilerin ekonomik kullanım sınırlarının altına düşmesi oluşturuyor. Bu
yapı nedeniyle tarımsal işletmelerin
küçük ve çok parçalı olması ekonomik üretimi engelliyor, kısıtlıyor; ayrıca
girdi maliyetlerini yükseltiyor; verimi
düşürüyor. Bütün bunların yanı sıra
teknolojinin ve modern araçların kullanılması güçleşiyor.
Değerli arkadaşlarım,
Şayet tarlaların bölünmesine engel
Türkiye Ziraat Odaları Birliği olarak, tarımsal işletmelerin büyümesini,
parçalı yapısının arazi toplulaştırmalarıyla giderilmesini, verimli birimler
haline gelmesini istiyoruz. Miras yoluyla arazi bölünmesinin engellenmesi de Birlik olarak bu konudaki bir
diğer talebimiz.
Sevgili çiftçi dostlarım,
Bugüne kadarki sektörümüzle ilgili
sorunları ortaya koyarken hep bir ilkeyi daha gözettik. O da, sorunlar kadar
çözüm önerilerini de ortaya koymak,
çiftçimizin, ülkemizin menfaatine olan
her çalışmaya destek vermek ve arkasında durmak…
Antalya’da Oda Başkanlarımızın tamamına yakınıyla bir araya geldiğimiz
eğitim toplantısında konuyu bir kez
daha gündeme getirme fırsatı bulduk.
Konuyla ilgili detaylı açıklamalarda bulunan, Oda Başkanlarımızın sorularına
cevap veren Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarım Reformu Genel Müdür Vekili Sayın Gürsel Küsek ile aynı
toplantıda çiftçilerimize yönelik SGK
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
uygulamalarına ilişkin sunum yapan
SGK Sigorta Primleri Genel Müdürü
Sayın Cüneyt Olgaç’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
Değerli arkadaşlarım,
Hepimizin bildiği gibi, tarım üstü
açık bir fabrika… Böyle olunca bütün hava şartlarının etkilediği hassas
bir yapıya sahip... Yağışların az ya da
aşırı olmasından hava sıcaklarına kadar birçok faktör üretime, verime etki
ediyor.
Ekim, Kasım, Aralık, Ocak ve Şubat aylarında yetersiz kalan yağışlar,
özellikle buğdayda ülkemiz rekoltesini etkileyecek. Yağışlarda bu yetersizliğin rekolteyi yüzde 14 civarında
düşüreceğini; üretimin 22 milyon 50
bin tondan 19 milyon tonun altına
ineceğini tahmin ediyoruz. Bu aydan
itibaren, iklim şartları iyi gider, Allah’ın
izniyle yağışlar da normalin üzerinde
olursa rekolte kaybımız azalır. Son
günlerdeki yağışlar endişelerimizi bir
parça gidermiş olmakla birlikte, önümüzdeki aylardaki yağışlar rekolteyi
kesin olarak belirleyecektir. Yine tahminlerimize göre, kış döneminde yaşanan kuraklık, Mart, Nisan ve Mayıs
yağışları mevsim normallerinde olsa
bile buğdayda 27 ilimizde rekolteyi
etkileyecek.
Şubat sonu itibarıyla Ziraat Odalarımızdan alınan bilgiler doğrultusunda yapılan tespitlere göre,
buğdayda rekolte kaybının, Akdeniz Bölgesi’nde yüzde 24,9, İç Anadolu Bölgesi’nde yüzde 23, Karadeniz Bölgesi’nde yüzde 15, Ege
Bölgesi’nde yüzde 13, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde yüzde 5, Doğu
Anadolu Bölgesi’nde ise yüzde 4
olarak gerçekleşeceği tahmin edilmektedir.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 10 Şubat 2014 Pazartesi günü okulların ikinci
döneminin açılmasıyla okul sütü programının da başlayacağını hatırlattı. Şemsi
Bayraktar, program kapsamında; 20132014 eğitim öğretim yılının ikinci döneminde, özel okullar dahil, 30 bin 885 okulda,
velilerinden izin alınmış toplam 6,5 milyon
anaokulu ve ilkokul öğrencisine, pazartesi,
çarşamba ve cuma günleri olmak üzere,
haftada 3 gün süreyle toplamda 303 milyon adet 200 mililitre uzun ömürlü (UHT)
içme sütü dağıtılacağını belirtti.
Sağlıklı çocukluk,
sağlıklı nesiller demektir
Çocukların, geleceğin fiziksel ve ziİmtiyaz Sahibi
TZOB Adına
M. Nuri Şeyda Sorman
Genel Yayın Müdürü
Bekir Şinasi Özdemir
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Ebru Mine Esen
Yakın zamanda 25 milyon ton süt üretiminin hedeflendiği ülkemizde, düşük
kişi başı içme sütü tüketimi, üretilen sütün
tüketiminde sıkıntı yaşanmasına neden
olabilecektir. Bu nedenle son iki yıldır uygulanan, tüm dünyada talep artırıcı politikalardan biri olarak kabul edilen okul çağındaki çocuklarımıza 200 mililitre uzun
ömürlü süt dağıtımı, bazı eleştiri ve tartışmalara rağmen başarılı bir şekilde yürü-
Yayın Kurulu
M. Hikmet Yavuzyiğit
Metin Türkyılmaz
Ömer Kaya
Salim Altay
Hasan Hüseyin Coşkun
Prof. Dr. Mevhibe Albayrak
Prof. Dr. Şengül Hablemitoğlu
Prof. Dr. Erdoğan Güneş
Dr. Özden Hiçbirol
ZİRAAT ODALARI
EĞİTİM İÇİN BİR ARAYA GELDİ
Cenabı Allah’tan rahmeti bol, bereketi ve ürünü bol bir sezon niyaz
ediyor; bütün çiftçilerimize doğal afet
ve bütün olumsuzluklardan uzak çalışmalar; Ziraat Odalarımızın yönetici
ve personeline de başarılar temenni
ediyorum.
Oda başkanlarına, tarım arazilerinin yapısal
sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere yönelik
SGK uygulamaları hakkında bilgi sunuldu
lışma ve faaliyetlerin, birlik ve beraberlik
devam ettiği sürece daha da ileriye taşınacağını vurguladı.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Eğitim ve
Değerlendirme toplantısında bir araya
gelen Ziraat Odası başkanlarına, tarım
arazilerinin yapısal sorunları ve miras hukuku ile çiftçilere yönelik SGK uygulamaları hakkında bilgi sunuldu.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, Antalya’da yapılan
TZOB Eğitim ve Değerlendirme toplantısında yaptığı konuşmada, TZOB’un Türkiye’nin
en büyük meslek kuruluşu olduğunu, hem
Ankara’da Birliğin hem de bölgelerde Ziraat
Odaları’nın çiftçiye layık olmak için çalıştığını, artık büyük organizasyonlar yaptığını, bu
organizasyonlara iktidarıyla, muhalefetiyle
herkesin katıldığını bildirdi.
hinsel sağlıklı toplumunu oluşturabilmesi için sağlıklı beslenmesinin şart
olduğunun altını çizen Bayraktar, şunları
kaydetti: “Çünkü sağlıklı beslenme sağlıklı çocukluk, sağlıklı çocukluk da sağlıklı
yetişkinlik ve sağlıklı nesiller demektir. Bu
yüzden henüz küçük yaşta iken çocuklara
düzenli süt tüketimi alışkanlığının kazandırılması gerekmektedir.
Okul sütü programları içme sütü
alışkanlığı kazandırılarak sağlıklı nesiller
yetiştirmek yanında, aynı zamanda süt
hayvancılığında istikrarı sağlamak ve süt
piyasasını düzenlemek için bir araç olarak
kullanılmaktadır.
tüldü. TZOB olarak uygulama dönemlerinde de belirttiğimiz üzere, bu programı
çok önemsiyor ve atılan bu olumlu adımı
sonuna kadar destekliyoruz.”
Ek gıdalarla çeşitlendirilmeli
Okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim
alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe
arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağladığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“Bu nedenle, sağladığı fayda ve gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar dikkate
alındığında, bu programın başlatılmasının
3
Değerli arkadaşlarım,
Bu tür durumlara önceden tedbir almak, kuraklığın etkilerini en
aza indirebilmek adına fevkalade
önem taşımaktadır. Bu çerçevede,
kısa, orta ve uzun vadede mutlaka
yapılması gereken çalışmalar mevcuttur. Bunların hayata geçirilmesi
için, tarım sektörü paydaşları başta, bütün kesimlerin, bu konuda el
ele vererek çalışması hayati önemdedir.
Bayraktar: "Okul sütü programları, sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal;
tüketim alışkanlıklarının artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt
sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağlıyor."
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, okul sütü programlarının sağlıklı nesiller yetişmesi açısından sosyal; tüketim alışkanlıklarının
artırılarak süt ve süt ürünlerine talep yaratılması ve süt sektöründe arz-talep dengesinin sağlanması açısından da ekonomik fayda sağladığını bildirdi.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
yanında, ayrıca bu programın kesintisiz
devam ettirilmesi ve peynir, yoğurt, ayran,
tereyağı gibi süt ürünleri, bal, fındık, kayısı, elma gibi gıdalarla çeşitlendirilmesi
çok daha faydalı olur. Böylece, bu programların uygulandığı ülkelerdeki gibi çeşitlendirilmiş süt ve süt ürünleri ile sağlıklı
nesillerin yetiştirilmesi devlet garantisine
alınmış olacaktır.
Şunu biliyoruz ki, uzun vadede yürütülecek Okul Sütü Programı sayesinde
Türkiye’de süt kalitesi ve tüketimi artırılırken, aynı zamanda hayvancılık ve hayvancılıkla ilişkili diğer sektörler de gelişecek; bu sektörlerde daha fazla istihdam
sağlanacaktır.”
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Yapım Ajansı
Basım Tarihi
14.03.2014
Yönetim Yeri
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü
GMK Bulvarı No: 25
Demirtepe/ANKARA
Tel: 312 231 63 00 (Pbx)
Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77
e-mail:[email protected]
Kurumsal Yayıncılık | Pazarlama İletişimi
312 447 48 25
Dağıtım
PTT Kargo
Baskı
Arkadaş Basım San. Ltd. Şti.
Kazım Karabekir Caddesi Sütçüoğlu
İşhanı No: 37/4 Ulus / ANKARA
Tel: 312 341 57 07 - 341 63 10
Ziraat Odaları aylık yayını basın ahlak
kurallarına uymayı taahhüt eder.
Yayımlanan yazıların sorumlulukları
sahiplerine ait olup, Birliğimiz görüşlerini
yansıtmamaktadır. Dergide yayımlanan
yazılar, kaynak gösterilmek koşuluyla,
diğer yayın organlarında yayımlanabilir.
Gönderilen yazılar iade edilmez.
Parası, pulu, binası, kanunu, personeli
yetersiz bir teşkilat iken bugün bu noktaya geldiklerini belirten Bayraktar, “Başka
meslek kuruluşlarının 40-50 senede geldiği mesafeyi 7-8 senede kaydettik. Bugün odalarımızın yüzde 80’i kendi hizmet
binasına kavuştu. Bu bir rekordur. Odalarımızın kimi laboratuvar, kimi ürün işleme
tesisi, kimi hizmet binası kuruyor. İnşallah
bu ilkbaharda 70-80 açılışı gerçekleştireceğiz” diye konuştu.
Tarım sektörünün büyük bir sektör
olduğunu, sorunlarının da bulunduğunu
vurgulayan Bayraktar, “Bölge toplantılarımızın da organizasyonlarımızın da amacı
çiftçimizin sorunlarının çözümüne katkı
sağlamak. Bütün konuları sizlerle istişare
ederek götürüyoruz. Sektörümüzün, çiftçimizin bir hayli sorunları da var. Gecemizi gündüzümüze katarak sizler sahada,
bizler Ankara’da bu sorunların çözümüne
inşallah katkı sağlayacağız” dedi.
Genel Başkan Bayraktar’ın konuşmasının ardından Ziraat Odası Başkanlarına
Şemsi Bayraktar tarafından, “Çiftçi Dostu
Şeref Belgeleri” ile “Teşekkür Plaketleri”
takdim edildi.
Toplantının 15 Şubat Cumartesi günü
yapılan ilk oturumunda, TZOB Yönetim
Kurulu Başkan Vekili Nuri Şeyda Sorman’ın
açış konuşmasının ardından, “Genel Mevzuat Uygulamaları”, “Muhasebe Uygulamaları, Bütçe”, “Personel Politikaları, Satınalma İşlemleri”, “Basın ve Halkla İlişkiler,
Çalışmalar, Hedefler” konularında oda
başkanlarına bilgi sunuldu.
Öğleden sonra da, Tarım Reformu Genel Müdür Vekili Dr. Gürsel Küsek tarafından “Tarım Arazilerinin Parçalanmasının
Önlenmesi ve Miras Kanununda Yapılacak Değişiklikler”, Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdürü Dr.
Cüneyt Olgaç tarafından “Çiftçilere Yönelik SGK Uygulamalarında Temel Yöntem
ve Kurallar”, Halim Altınışık tarafından da
“Etkili İletişim ve Halkla İlişkiler Bağlamında Kişisel Gelişim” konularında oda başkanlarına bilgilendirme yapıldı.
TZOB Yönetim Kurulu
Başkan Vekili Sorman
Toplantının 15 Şubat’taki ilk oturumunda açılış konuymasını yapan TZOB
Yönetim Kurulu Başkan Vekili Nuri Şeyda
Sorman, Türkiye Ziraat Odaları Birliği ve
Ziraat Odalarının son 11 yıllık dönemde
çağ atladığını ifade ederek, başarılı ça-
Sorman, son 11 yılda gerçekleştirilen
çalışmaları ve hizmetleri özetlediği konuşmasında, 50. yılını kutlayan Türkiye Ziraat
Odaları Birliği’nin son yıllarda çok büyük
gelişim ve değişim gösterdiğini belirtti.
Sorman, “Son 11 yılda, TZOB kanununun çıkmasından sonra mali imkânlara
kavuşan odalarımız, hakikaten büyük hizmetler yapmaya başladılar. Gerek hizmet
binaları gerek laboratuvar, gerek ekipman
hizmetleri, eğitim hizmetleri, her türlü hizmette, iletişimde, teknolojiyi çiftçilerimize
sunmakta, Avrupa Birliği projelerinde, her
türlü katkıyı yaparak arkamızdaki kesime
hizmetlerimizi geliştirdik. Bu katkılarınızdan dolayı hepinize, ailelerinize teşekkür
ediyorum” dedi.
Başarılı faaliyetlerin birlik ve beraberlik
devam ettiği sürece daha da ileriye taşınacağının altını çizen Sorman, “50 yıldır
değiştirilemeyen Türkiye Ziraat Odaları
Birliği Kanunu’n Sayın Genel Başkanımızın
gayretleriyle değiştirilmesi neticesinde çiftçilerimize daha iyi hizmet eder hale geldik”
diye konuştu. Sorman, şöyle devam etti:
“O kanundan önce, eski başkan arkadaşlarımız da hatırlar, değil böyle binalar
yapmak, hizmetler götürmek, bir kırık masada, bir kırık sandalyede ziraat odaları
hizmet vermeye çalışmaktaydı. Ben de
bu 50 senelik camianın içerisinde 27 senedir Manisa Ziraat Odası Başkanlığı ve
17 senedir de Birlik Yönetim Kurulu üyeliği yapmaktayım. Bugüne kadar 5 Genel
Başkanla çalıştım ve en sonunda Değerli
Genel Başkanımız Sayın Şemsi Bayraktar
her türlü fedakârlığı yaparak bilgili, azimli,
dürüst çalışması neticesinde Ziraat Odalarımıza ve Türkiye Ziraat Odaları Birliğine hakikaten çağ atlatmış, kamuoyunda kariyer
kazandırmış, sözü geçen bir kurum haline
getirmiştir. Huzurlarınızda kendisine ve bu
çalışmalarda ona destek veren Bayraktar
ailesine teşekkür ediyorum.”
17 yıllık Yönetim Kurulu üyeliği sürecinde, son dönemde yaşanan birlik ve
beraberliğin hiçbir dönemde görülmediğinin altını çizen Sorman, “Bu anlayışı
gösteren Sayın Yönetim Kurulu üyelerime de huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
Bu birlik, beraberlik neticesinde inşallah
daha da kurumsallaşarak daha iyi günleri hep beraber, hem oda başkanlarımızla
hem oda personellerimizle daha da ileriye
taşımaya çalışacağız” dedi.
Tarım Reformu Genel Müdür
Vekili Küsek
Konuşmasında, Türkiye’deki arazilerin, tarımsal mekanizasyonun, sulamanın
büyük işletme şeklinde tarım yapılmasına
engel teşkil ettiğine dikkati çeken Küsek,
sözlerini şöyle sürdürdü: “Yani son derece
parçalı, birçoğunun yolu yok. Bir çiftçimiz
ortalama 10 tane parseli kullanıyor. Bu kullandığımız parsellerin en az yüzde 50’sinin
yolu yok, yol ihtiyacını biz komşu parseller
üzerinden sağlıyoruz. Yine, en az yüzde
50’si sulama kanalına doğrudan dayalı
değil, su ihtiyacını da komşu parseller üzerinden alıyor. Mülkiyet güncel değil. Yani
babamızdan, dedemizden miras yasamız
gereği hisseler bölünerek bugüne gelmiş,
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
4
Dolayısıyla Türkiye’nin bu tarımsal altyapı
sorununu, Miras Yasası’nı değiştirerek, Miras Yasası’nın tek başına değişmesi yetmiyor, diğer taraftan da arazi toplulaştırması
gibi altyapı çalışmalarının bir an önce tamamlanması, büyük bir çoğunluğunu yolu
olan, kanalı olan, hisse problemi olmayan
düzgün şekilli büyük parseller haline getirmemiz gerekiyor” dedi.
Küsek, şunları söyledi: “Geçen yıl biliyorsunuz yem bitkisi açığı yaşadık. Şu
anda Ürdün Hükümeti Türkiye’den her
yıl 1 milyon ton kuru yonca talebi var. Biz
yoncayı yetiştirip o tarafa gönderemiyoruz, çünkü büyük araziler kullanım altında, onlarda sorun yok ama birçok küçük
arazi su olmasına rağmen yem bitkisi
ekilip yetiştirilmiyor. Çünkü hepsi parçalı,
küçük, çok fazla hissedarı var.
bir babanın 4 tane parseli var ise bir köyde, 4 tane de çocuğu var ise baba öldüğünde, miras vuku bulduğunda her çocuk
bir parseli almış, her parsel 4’e bölünmüş.
Dolayısıyla 4 parsel 4 çocuklu bir ailenin 16
tane parçası olmuş. Bu, bir kere daha mirasa konu olduğunda geometrik şekilde parçalanarak, Türkiye bugünkü duruma gelmiş. Bugün şehirde oturan Meclisimizdeki
vekillerimiz, kim varsa Türkiye’de herkesin
sonuçta köyün birinde küçük de olsa bir
arazisi var. Bu hissedarların toplamı, bizim
tahminimize göre, kabaca 40 milyon kişi.
Türkiye’deki 40 milyon insanın şu anda köylerde tarım yapılan arazilerde hissesi var.
Ama biliyorsunuz, fiilen tarım yapan işletme
sayısı Türkiye’de 3 milyon, bunu siz biliyorsunuz, kayıtları sizde. Bizim ÇKS’de kayıtlı
çiftçi sayısı kabaca 2,4 milyon civarında,
hadi 3 milyon diyelim. Demek ki 40 milyon
kişinin olan bu araziler şu anda 3 milyon aile
tarafından işletiliyor. Bu ne demek? Şehirde
oturan, köyde oturmayan belki 35 milyon insan kendi arazisini kendisi kullanmıyor. Bu
arazi sahipleri bir şekilde mağdur durumda. Çünkü sosyal sebeplerle bu arazilerini
üçüncü şahıslara satamıyorlar. Köyde kardeşi, amcaoğlu varken yabancı birine bu
araziyi satamıyorlar.”
Şu anda Türkiye’de arazi sahibi olan,
arazisini kullanan ya da kullanmayan herkesin bir şekilde mağdur olduğunu bildiren Küsek, “Hem insanların mağduriyetten
kurtulması adına hem de verimlilik açısından bunun çözülmesi gerekiyor. O potansiyellerin bir an önce harekete geçmesi,
yatırıma dönüşmesi açısından da bu değişimin bir an önce yapılma zorunluluğu var.
Dolayısıyla biz bugüne kadar birim
alandan ve birim hayvandan alınan verimi
nasıl artırabildikse, nasıl dünya ile paralel
bir hale gelebildikse bundan sonraki dönemde de bu arazinin altyapı problemlerini, Türkiye’deki örgütlenme problemlerini
kayıt problemini ortadan kaldırmamız gerekiyor.”
Örgütlenme toprak
ve su kadar önemli
Başkanlara seslenerek, “Sizlerin varlığı, örgütlenme, bu işi hakkıyla yapmak
inanın toprak ve su kadar önemli” diyen
Küsek, “İşte önümüzdeki dönemlerde
Türkiye’nin bu örgütlenmeyi ve bu değer
zincirini yaratmayı da bir an önce tamamlaması gerekiyor, bunu yapması gerekiyor. Türkiye’deki tarımsal altyapı problemlerinin çözümünde kullanılacak en önemli
araçlardan birisi de arazi toplulaştırmasıdır. Bizim bir an önce arazi toplulaştırmasını Türkiye’de tamamlamamız gerekiyor”
şeklinde konuştu.
Küsek, şunları kaydetti:
Çiftçimiz toplulaştırmadan önceki
durumda 1 dekar için harcadığı mazota
göre, toplulaştırma yapılması durumunda yaklaşık yüzde 25 daha az mazot yakıyor. Yaklaşık yüzde 25 daha az zaman
harcıyor. Dolayısıyla böylelikle çiftçimizin
parsel içinde kullandığı makine gideri, işçi
gideri çok daha az olabiliyor. Yine çiftçilerimiz çok iyi bilirler, bir üçlü pullukla bir
traktör akşama kadar 40 dekar bir araziyi
sürebilir, ama 20 dekarlık iki araziyi süremez. Bunu çoğaltabilirsiniz. Bu sebeple
çiftçimizin ciddi kazanımları var.
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Sosyal Güvenlik Kurumu Sigorta Primleri Genel Müdür Vekili Dr. Cüneyt Olgaç
da sözlerine başlarken, TZOB Genel Başkanı Şemsi Bayraktar’ın Sosyal Güvenlik
Kurumunda Yönetim Kurulu Üyesi olmasının hem Sosyal Güvenlik Kurumuna vizyon katması hem tarımda kendi nam ve
hesabına çalışanların sorunlarının taşınması ve sonuç alınması adına çok ciddi
katkılar sağladığını ifade etti.
Tarımsal sigortalılık için tarımsal faaliyette bulunmanın tek başına yeterli olmadığını anımsatan Olgaç, şöyle devam etti:
“Tarımsal faaliyette bulunanların aynı
zamanda 18 yaşını doldurmuş olmaları,
kendi mülkleri de olabilir, ortaklık veya
kiralamak suretiyle olabilir, kamu malı
olabilir, ekim, dikim, bakım, üretme ve
yetiştirme ıslah yoluyla yahut doğrudan
doğruya ıslah etmek suretiyle bitki, orman, hayvan ve su ürünleri elde edilmesini veya bu ürünlerin yetiştirilmesi, muhafazası, taşınması veya pazarlanması
işlemleri gibi tarımsal faaliyetleri yapması
gerekiyor. Tabii, 1 Ekim 2008’den itibaren
sigortalı olanların Ziraat Odalarında kaydı
bulunması lazım. Ziraat Odalarında kaydı yoksa Tarım İl ve İlçe Müdürlüklerinde
kayıtlı olmaları gerekiyor. O da yoksa biz
otomatik olarak faaliyette bulunanların 1
Ekim 2008’den itibaren bu sigortalılık kolu
kapsamında sigortalılıklarını tescil ettik.
Bununla ilgili olarak, eğer ki bu sigortalılar 1 Ekim 2008’den önce bir faaliyette
bulunuyor, oda kaydı var veya odamızın
5
Sulak alanlar korunmalı
Kabaca 55 ilde fiili uygulamamız var.
Neredeyse Türkiye’nin her yerinde toplulaştırma var. Şu anda kabaca 4 milyon
hektar arazide toplulaştırma hizmetleri tamamlandı. Yine 2,5 milyon hektar arazide
hizmetler şu anda devam ediyor. Bizim
2023 yılı hedefimiz ise, kabaca 14 milyon
hektar. Biliyorsunuz, Türkiye’de 23,5-24
milyon hektar civarında bir arazide tarım
yapılıyor. Bunun 14 milyon hektarı bizim
birinci önceliğimiz. Diğerleri nerelerde
derseniz; işte Karadeniz’deki çaylık bölgeler, Mersin’deki limonluk, ağaçlık bölgeler ya da Ege’deki incirlik, bağlık bölgeler. Buraları biz ikinci öncelikli alanlar
olarak algılıyoruz. Şu anda üzerinde dikili
tarım yapılmayan, yıllık işlemeli tarım yapılan 14 milyon hektar tarım arazisini 2023
yılına kadar bitirmeyi hedefliyoruz.
Sigorta Primleri Genel Müdür Vekili
Cüneyt Olgaç
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, insanlar ve diğer canlıların hayati fonksiyonlarını sürdürebilmeleri için su kaynakları ve sulak
alanların vazgeçilmez olduğunu bildirerek, “Doğanın dengesini bozmamak ve
sürdürülebilir tarım için sulak alanlar korunmalıdır” dedi.
bulunmadığı Tarım İlçe Müdürlüklerinde
kaydı varsa onlar bir yıl içinde Sosyal Güvenlik Kurumu’na bildirilmişlerse odaya,
Ziraat Odasına veya Tarım İlçe Müdürlüklerine, İl-İlçe Müdürlüklerine kayıt oldukları tarih onlar için başlangıç tarihi sayıldı.
Değişiklikle yaşanabilecek sorunların ve
uygulanabilecek idari para cezalarının
önlenmesi açısından Sosyal Güvenlik Kurumu Yönetim Kurulunun almış olduğu bir
kararla bir yıllık süre iki defa uzatıldı. Odalarda yaşanabilecek sıkıntıların önüne geçilmesi sağlanmış oldu.
Tabii, bu sigortalıların bildirimi, Sosyal Sigorta İşlemleri Yönetmeliği ekinde yer alan
şekli, biçimi belirlenmiş olan sigortalı çiftçi,
odaya kayıt olduğunda işe giriş bildirimini
Ziraat Odaları, odalarımızın bulunmadığı
yerde Tarım İlçe ya da İl Müdürlükleri Sosyal Güvenlik Kurumu İl Müdürlüğüne ya da
Merkez Müdürlüklerine bu kayıt işlemleri bir
ay içerisinde bildirmekle yükümlüler.
Tabii, bu belgenin illa manuel ortamda, kâğıt ortamında verilmesi mi lazım
diye bir soru aklınıza gelebilir. Burada
Sosyal Güvenlik Kurumu’nun elektronik
altyapısı oluşturuluncaya kadar manuel
ortamda alacağız.”
Cüneyt Olgaç, TZOB Genel Başkanı
Şemsi Bayraktar’ın girişimleri sonucu, tarımda kendi nam ve hesabına çalışanların
emekli olduktan sonra tarımsal faaliyete
devam etmeleri halinde diğer emeklilerde
olduğu gibi yüzde 15 oranında sosyal güvenlik destek primi kesintisi yapılmadığını
da sözlerine ekledi.
Bayraktar, 2 Şubat Dünya Sulak Alanlar Günü dolayısıyla yaptığı açıklamada,
doğa koruma konusunda düzenlenmiş
ilk uluslararası sözleşme olan “Ramsar
Sözleşmesi” adıyla bilinen “Su Kuşları Yaşama Ortamı Olarak Uluslararası
Öneme Sahip Sulak Alanların Korunması
Sözleşmesi”nin İran’ın Ramsar kentinde
imzaya açıldığını ve bu güne kadar Türkiye dahil 168 ülkenin sözleşmeye taraf
olduğunu belirtti.
Sıtmayı önlemenin tek ve kesin çözümünün bataklıkları kurutmak yanlış anlayışı, yeni tarım alanları elde etme amacı
yüzünden sazlık ve bataklıkların yanı sıra
taşkın ovaları ve göllerin de kurutulduğunu ve bu süreçte Akdeniz ülkelerinin sulak
alanlarının yüzde 70’ine yakınının kaybedildiğini vurgulayan Bayraktar, şunları
kaydetti:
“Ancak sulak alanların kurutulması sonucu elde edilen arazilerin pek çoğunda,
tarımsal üretimde istenilen verime erişilemediği gibi; bir kısım yerler tuzlanma,
turbaların yanması, rüzgar erozyonu gibi
nedenlerle kısa zamanda verimsizleşmiştir. Ayrıca, yörenin su rejiminde meydana
gelen bozulmalar ve iklimsel değişmelerin
yanı sıra; birçok canlı türünün neslinin tehlikeye düşmesi ya da tamamen yok olması
gibi telafisi mümkün olmayan sorunlar ortaya çıkmıştır.
Türkiye’de de kaybedilen sulak alanlar
236 bin 538 hektarı bulmaktadır. Avrupa
ülkeleriyle karşılaştırıldığında ülkemizde
kaybedilen sulak alanlar daha küçük gibi
görünse de Türkiye’deki sulak alanların
hemen tamamında su rejimine yapılan
müdahaleler, kirlenme, aşırı ve yanlış avlanma gibi nedenlerle, ekolojik dengenin
büyük ölçüde bozulduğu görülmektedir.
Pek çok alanın tamamen kaybedilmemesi için çok acil önlemler alınmalıdır.”
Ülkemizde uluslararası önemde
135 sulak alan var
Farklı ekolojik karakterdeki zengin
ve çeşitli sulak alan habitatlarına sahip
olan ve 2 önemli kuş göç yolunun geçtiği Türkiye’nin, sulak alanlar bakımından
Avrupa ve Ortadoğu’nun önemli ülkelerinden biri olduğunu belirten Bayraktar,
şu bilgileri verdi:
“Batı palearktik bölgedeki 4 önemli
kuş göç yolundan ikisi Türkiye üzerinden
geçmektedir. Bu çok önemli bir zenginliktir. 13 Kasım 1994 tarihinde Ramsar
Sözleşmesi’ne taraf olan ülkemizde, 135
uluslararası önemde sulak alan olduğu tespit edilmiştir. Ülkemizde, Akyatan
Gölü, Burdur Gölü, Gediz Deltası, Göksu Deltası, Kızılırmak Deltası, Kızören
Obruğu, Kuş Gölü, Kuyucuk Gölü, Meke
Bitkisel ihracatın yarısı
'buğday, üzüm ve domates'ten
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar 2011-2012 üretim sezonunda belli başlı ürünlerde 103,2
milyon tonluk üretimin yüzde 11,8’si olan
12,2 milyon tonunun ihraç edildiğini bildirerek, “Bitkisel ürün ihracatının yarısından
fazlası buğday, üzüm ve domateste yapıldı. 3 üründe yapılan ihracat 6,2 milyon
tonla, toplam bitkisel ürün ihracatının yüzde 51’ini oluşturuyor” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 20112012 üretim sezonunda bitkisel ürünlerde
en fazla üretimin 21,8 milyon tonla buğdayda olduğunu, buğdayı 16,1 milyon
tonla şekerpancarının, 11 milyon tonla
domatesin, 7,6 milyon tonla arpanın, 4,6
milyon tonla patatesin, 4,3 milyon tonla
üzümün, 4,2 milyon tonla mısırın takip ettiğini belirtti.
Üretilen bitkisel ürünlerin yüzde
11,8’inin ihraç edildiğini vurgulayan Bayraktar, “İhracatın üretime oranında en
yüksek ürünün yüzde 95,8 ile fındık olduğunu, bu ürünü, yüzde 90,9 ile bezelye,
yüzde 89,4 ile incir ve yüzde 86,7 ile greyfurtun izlediğini” söyledi.
İhracatın üçte biri buğday
Buğdayın 4 milyon tonla miktar olarak
ihracatta birinci olduğuna, buğdayı 1,1
milyon tonla üzüm ve domatesin takip
ettiğine dikkati çeken Bayraktar, şunları
kaydetti: “2011-2012 üretim sezonunda
tahıllardan; 3 milyon 977,1 bin ton buğday, 275 bin ton mısır, 140 bin ton arpa,
91,7 bin ton pirinç, 26 bin ton yulaf, 1,6
bin ton çavdar ihraç edildi. Baklagiller-
den; 224,2 bin ton kırmızı mercimek, 29,6
bin ton nohut, 1,3 bin ton fasulye, 1,8 bin
ton yeşil mercimek ihracatı gerçekleştirildi. 2011-2012 üretim sezonunda yağlı tohumlardan; 870,3 bin ton ayçiçeği,
27,3 bin ton soya, 3,2 bin ton kolza, ihraç
edildi. 70,3 bin ton patates, 12,2 bin ton
pamuk ihracatı yapıldı.”
Elma, kayısı, mandalina ve limonda
yarım milyon tonluk ihracat
Meyvelerde üzümün 1 milyon 123,4
Maarı, Nemrut Gölü, Seyfe Gölü, Sultansazlığı, Ulubat Gölü, Yumurtalık Lagünü
olmak üzere 14 adet Ramsar alanı vardır.
Bu 14 bölgenin alanı 184 bin 487 hektarı
bulmaktadır.
Sulak alanlar dünya yüzeyinin yaklaşık
yüzde 6-10’unu kaplıyor. Ulusal kaynaklardan derlenen bölgesel ve küresel tahminlere göre sulak alanların dünya üzerinde
kapladığı alan yaklaşık 12,8 milyon kilometrekareyi buluyor.”
Sulak alanların önemi
Bayraktar, sahip olduğu biyolojik çeşitlilik nedeniyle doğal zenginlik müzeleri
olarak kabul edilen sulak alanların, doğal
işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleri olduğunu,
yeraltı sularını besleyerek veya boşaltarak, taban suyunu dengeleyerek, sel sularını depolayarak, taşkınları kontrol ederek,
TZOB Genel Başkanı Bayraktar:
"Bitkisel ürün ihracatının yarısından
fazlası buğday, üzüm ve domateste
yapıldı. 3 üründe yapılan ihracat
6,2 milyon tonla, toplam bitkisel ürün
ihracatının yüzde 51’ini oluşturuyor."
bin tonluk ihracatla başta geldiğini,
elma, kayısı, mandalina ve limonda yarım milyon tonluk, portakal ve fındıkta ise
400 bin tonun üzerinde ihracat yapıldığını bildiren Bayraktar, şöyle devam etti:
“525,8 bin ton elma, 512 bin ton kayısı, 477,7 bin ton mandalina, 473,7 bin
ton limon, 435,8 bin ton portakal, 411,8
bin ton fındık, 233 bin ton incir, 189,9
bin ton greyfurt ihracatı oldu. 65,7 bin
ton nar, 56,4 bin ton kiraz, 37,4 bin ton
şeftali, 34,1 bin ton çilek, 19,5 bin ton
badem, 18,7 bin ton erik, 13,7 bin ton
ceviz, 11,6 bin ton armut, 9,9 bin ton
ayva, 3,8 bin ton kestane, 3,2 bin ton
Antep fıstığı, 1,1 bin ton dut, 943 ton
vişne,11 ton muz ihracatı gerçekleştirildi. 9 bin ton çay ihraç edildi.”
Sebze ihracatında
yük domatesin üzerinde
2011-2012 üretim sezonunda, sebzelerde yapılan ihracatta yükü domatesin çektiğini ve açık farkla önde olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Domateste
1 milyon 116,8 bin, biberde 144,9 bin,
kuru soğanda 143,7 bin, hıyarda 120,6
bin, bezelyede 94,3 bin, havuçta 52,3
bin, kabakta 16,1 bin, patlıcanda 11,4
bin, pırasada 9,9 bin, taze fasulyede
7,9 bin, ıspanakta 4 bin, lahanada 3,5
bin, turpta 2,5 bin ton, marulda 627 ton,
sarımsakta 155 ton, baklada 137 ton,
bamyada 34 ton, semizotunda 1 ton ihracat yapıldı. Karpuzda ihracat 27,1 bin
ton, kavunda 5,9 bin ton oldu. Şeker
pancarında 9 bin ihracat gerçekleştirildi” dedi.
kıyılarda deniz suyunun girişini önleyerek
bölgelerin su rejimlerini düzenlediğini belirtti.
Bulundukları yörede nem oranını yükselterek, başta yağış ve sıcaklık olmak
üzere yerel iklim elemanları üzerinde olumlu etki yapan sulak alanların, tortu ve zehirli
maddeleri alıkoyarak ya da besin maddelerini (azot, fosfor gibi) kullanarak suyu
temizlediğini bildiren Bayraktar, “Sulak
alanlar tropikal ormanlarla birlikte biyolojik
üretim yapan ekosistemlerdir. Başta balıklar ve su kuşları olmak üzere gerek ekolojik, gerekse ticari değeri yüksek, zengin
bitki ve hayvan çeşitliliğiyle birçok türün
yaşamasına olanak sağlarlar” dedi.
Bayraktar, sulak alanların, balıkçılık,
tarım ve hayvancılık, turizm olanaklarıyla
ekonomiye büyük katkı sağladığına dikkati çekti.
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
6
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, Ocak ayında
market fiyatlarında, 3 üründe değişim görülmezken, 11 üründe azalma, 26 üründe
ise fiyat artışı olduğunu, üretici fiyatlarında
ise 14 üründe fiyatlar bir ay önceki fiyatlara
göre değişmezken, 5 üründe azalma, 17
üründe ise fiyat artışı görüldüğünü bildirdi.
TZOB
’un
üretici-market
fiyatları araştırması…
Şemsi Bayraktar, hem üreticide hem
markette Ocak ayında en fazla fiyat düşüşünün karnabaharda görüldüğünü bildirerek, “Market fiyatlarında en fazla fiyat
artışı yüzde 50,23 ile patateste, en fazla
fiyat düşüşü yüzde 35,1 ile karnabaharda
görüldü. Üretici fiyatlarında ise yeşil fasulye fiyatı yüzde 60,64 artarken, karnabaharda fiyat yüzde 32,44 düştü” dedi.
Bayraktar, açıklamasında, TZOBi olarak, üreticiden tüketiciye, halkın tamamını
yakından ilgilendiren gıda fiyatlarındaki
değişimleri, takip etmeye ve kamuoyunu
doğru bilgilendirme amacıyla açıklamalara devam ettiklerini bildirdi.
Market fiyatlarındaki değişimler
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, Ocak
ayındaki market fiyatlarına bakıldığında,
3 üründe fiyat değişimi görülmezken, 11
üründe azalma, 26 üründe ise fiyat artışı
olduğunu belirtti. Ocak ayında maydanoz,
yeşil soğan ve mısırözü yağı fiyatlarında
değişim görülmezken, fiyat düşüşünün
yüzde 35,1 oranla en fazla karnabaharda olduğunu bildiren Bayraktar, şunları
kaydetti:“Karnabahardaki fiyat düşüşünü
yüzde 12,77 ile patlıcan, yüzde 12,49 ile lahana, yüzde 5,98 ile kabak, yüzde 4,42 ile
kuru üzüm, yüzde 4,10 ile domates, yüzde
3,81 ile ıspanak, yüzde 3,71 ile havuç, yüzde 3,01 ile kuru incir, yüzde 2,56 ile tavuk
eti, yüzde 0,75 ile ayçiçeği yağı izledi.
Markette en fazla fiyat artışı yüzde
50,23 oran ile patateste görüldü. Pa-
Organik
tarımın
geleceği
parlak
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, organik tarımın
son yıllarda çok hızlı bir şekilde geliştiğini bildirerek, “Dünyada, 1999-2011 yılları
arasında organik pazar büyüklüğü dolar
cinsinden yıllık ortalama yüzde 12,58 büyüdü. Dünyada, 1999 yılında 15,2 milyar
dolar olan organik pazar büyüklüğü, 2011
yılına kadar 4 katından fazla artarak 62,9
milyar dolara çıktı” dedi.
Bayraktar, Organik Tarım Araştırma
Enstitüsü ile Uluslararası Organik Tarım
Hareketleri Federasyonu verilerine göre,
162 ülkede Türkiye’nin yarısı kadar bir
alanda 1,8 milyon üreticinin organik tarım
yaptığını, 37,2 milyon hektar olan organik
tarımsal üretim alanlarına, arılık için sertifikalandırılan alanlar, doğadan toplama
yapılan tarım dışı 32,5 milyon hektarlık
organik alan da dahil edildiğinde, organik
tarım alanları toplam 69,7 milyon hektara
ulaştığını belirtti.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada,
dünyada, 1999 yılında 15,2 milyar dolar
olan organik pazar büyüklüğünün, 2011
yılına kadar 4 katından fazla artarak 2011
yılında 62,9 milyar dolara çıktığını, bu pazarın 29 milyar dolarının ABD, 9,2 milyar
dolarının Almanya, 5,2 milyar dolarının da
Fransa’ya ait durumda olduğunu belirtti.
Konvansiyonel üretimde kimyasal
mücadele yapılmasının, kimyevi gübrelerin bilinçsiz ve aşırı kullanılması sonucunda ekolojik dengede bozulmalar,
çevre ve insan sağlığı üzerinde olumsuz
etkiler görüldüğünü vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Konvansiyonel
üretimde yaşanan bu sorunlar nedeniyle
özellikle gelir ve eğitim seviyesi yüksek
olan gelişmiş ülkelerin, çevre, bitki, hayvan ve insan sağlığına zarar vermeyen bir
üretim modeli arayışı neticesinde kimyasal maddelerin kullanılmadığı, kontrollü
üretimi öngören organik tarımsal üretim
faaliyeti ortaya çıktı.”
Pazarın yüzde 69’u ABD, Almanya
ve Fransa’ya ait
2011 yılında 62,9 milyar dolarlık organik pazar büyüklüğü bulunduğunu belirten Bayraktar, şöyle devam etti: “1999
yılında 15,2 milyar dolar olan organik pa-
tatesteki fiyat artışını yüzde 42,55 ile limon, yüzde 37,80 ile yeşil fasulye, yüzde 26,22 ile mandalina, yüzde 24,14 ile
sivri biber, yüzde 22,57 ile kuru fasulye,
yüzde 17,63 ile pırasa, yüzde 15,99 ile
pirinç, yüzde 13,91 ile armut, yüzde 9,79
ile salatalık, yüzde 8,95 ile kırmızı mercimek, yüzde 8,28 ile fındık, yüzde 6,99
ile yeşil mercimek, yüzde 6,91 ile zeytinyağı, yüzde 6,81 ile Antep fıstığı, yüzde
5,41 ile kuru kayısı, yüzde 5,37 ile portakal, yüzde 5,17 ile nohut, yüzde 4,74 ile
kuru soğan, yüzde 4,16 ile yumurta, yüzde 2,24 ile marul, yüzde 2,12 ile elma,
yüzde 0,88 ile kuzu eti, yüzde 0,62 ile
süt, yüzde 0,38 ile toz şeker, yüzde 0,33
ile dana eti takip etti.”
Üretici fiyatlarındaki değişimler
Ocak ayındaki üretici fiyatlarına bakıldığında, 14 üründe fiyatlar bir ay öncesine
göre değişmezken, 5 üründe azalma, 17
üründe ise fiyat artışı olduğu bilgisini veren
Bayraktar, “Ocak ayında, pırasa, yeşil soğan, portakal, armut, kuru fasulye, nohut,
kırmızı mercimek, yeşil mercimek, pirinç,
kuru kayısı, kuru üzüm, kuru incir, süt ve
zeytinyağı fiyatlarında değişim meydana
gelmedi. Fiyat düşüşü yüzde 32,44 oran
ile en fazla karnabaharda görüldü. Karnabaharı yüzde 21,43 ile kabak, yüzde
10,24 ile domates, yüzde 9,99 ile patlıcan, yüzde 8,55 ile lahana izledi.
En fazla fiyat artışı yüzde 60,64 oranla
yeşil fasulyede oldu. Yeşil fasulyede meydana gelen fiyat artışını yüzde 54,10 ile limon, yüzde 43,34 ile patates, yüzde 16,95
ile salatalık, yüzde 16,46 ile kuru soğan,
yüzde 14,04 ile mandalina, yüzde 10,87
ile sivri biber, yüzde 9,09 ile elma, yüzde
8,86 ile ıspanak, yüzde 8,22 ile havuç, yüzde 6,35 ile dana eti, yüzde 4,63 ile marul,
yüzde 3,85 ile maydanoz, yüzde 3,82 ile
kuzu eti, yüzde 3,54 ile Antep fıstığı, yüzde 2,08 ile yumurta, yüzde 1,88 ile fındık
izledi” dedi.
zar büyüklüğü, 2001 yılında 20,9, 2003
yılında 25,5, 2005 yılında 33,2, 2007 yılında 46, 2009 yılında 54,9, 2011 yılında
62,9 milyar dolara ulaştı. 1999-2011 yılları arasında organik pazar büyüklüğü cari
fiyatlarla dolar cinsinden yüzde 313,8
arttı. Bu dönemde organik pazar büyüklüğü cari fiyatlarla, dolar cinsinden yıllık
ortalama yüzde 12,58 büyüdü. Bu pazarın 29 milyar dolarının ABD, 9,2 milyar
dolarının Almanya, 5,2 milyar dolarının
da Fransa’ya ait durumda. Bu üç ülke,
dünyadaki organik pazarın yüzde 69’una
sahipler. Organik pazarda ülkemizin yaklaşık 300-350 milyon dolar pay aldığı
tahmin ediliyor ki bu rakam Türkiye’nin
potansiyeli dikkate alındığında daha da
artırılabilir.”
Türkiye’de başlangıçta sözleşmeli
yetiştiricilik şeklinde Ege Bölgesi’nde yoğunlaşan üretimin, daha sonra ülke genelinde yaygınlaştığı bilgisini veren Bayraktar, “İlk etapta oldukça küçük alanlarda ve
az sayıdaki işletmede sürdürülen organik
tarımsal üretim faaliyeti giderek gelişme
göstermiştir. Organik tarım yapılan alanların dağılıma baktığımızda Doğu Anadolu Bölgemiz ilk sırada yer almaktadır.
Bu bölgemizi sırasıyla Ege, Güneydoğu
Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz
ve Marmara Bölgeleri izlemektedir” dedi.
Türkiye’de organik tarımsal üretim
alanı 103 kattan fazla arttı
1996 yılında 6 bin 790 hektar olan organik tarımsal üretim alanlarının, 2012 yılında geldiğinde 103,5 kat artışla 702 bin
909 hektara ulaştığını belirten Bayraktar,
şunları kaydetti: “Türkiye’de organik tarım alanlarının toplam işlenen tarım alanı ve uzun ömürlü bitkiler alanı içindeki
payı, 2012 yılında yüzde 2,95 oldu. Baş-
Türk Çiftçisinin Sesi
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Üretici-market fiyat farkı
Bayraktar, “Ocak ayındaki, üretici ve
market fiyatları arasındaki fark incelendiğinde, üretici ve market arasındaki fiyat farkının en fazla maydanozda yüzde 477,78
olarak gerçekleştiğini, bu rakamın pırasada
yüzde 363,17, mandalinada yüzde 330,62,
ıspanakta yüzde 306,40, elmada yüzde
305,42, portakalda yüzde 303,12, lahanada yüzde 287,15, karnabaharda yüzde
283, kuru soğanda yüzde 279,13, kuru
kayısıda yüzde 265,63’e, limonda yüzde
242,06, armutta yüzde 237,78, marulda
yüzde 237,70, kırmızı mercimekte yüzde
223,70’e kadar çıktığı görülmektedir” dedi.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Yerli sığır azaldıkça
özellikle sağılan kültür ırkı inek sayısının
toplam inek sayısı içindeki oranın yüzde
30,7’den yüzde 40,7’ye çıkması nedeniyle ortalama inek verimi yüzde 10,3 arttı.”
süt verimi
artıyor
İnek başına ortalama süt verimi
2 bin 942 kilograma yükseldi
Bayraktar, 2007 yılında 2 bin 667 kilogram olan yıllık ortalama inek sütü veriminin, 2008 yılında 2 bin 758, 2009’da 2 bin
803, 2010’da 2 bin 847, 2011 yılında 2 bin
899, 2012 yılında ise 2 bin 942 kilograma
ulaştığına, 5 yılda 275 kilogram arttığına
dikkati çekti.
Fiyat değişimlerinin nedenleri
Üreticide fiyatı artan ürünlere bakıldığında yeşil fasulye, sivri biber ve salatalık
gibi ürünlerde hasat edilen ürün miktarındaki azalmaya bağlı olarak fiyat artışı
meydana geldiğini; limonda görülen fiyat
artışında ise yataklık limonların piyasaya
arzının etkili olduğunu bildiren Bayraktar,
“Mandalinada sezon sonuna yaklaşılmasıyla arzdaki daralma fiyatı artırmıştır. Patateste görülen artışta ekim daralmasıyla
birlikte üretimde görülen gerileme temel
nedendir” dedi. Fiyatı düşen ürünler içinde karnabaharda hava sıcaklıklarındaki
artışa bağlı olgunlaşmanın hızlanmasıyla
birlikte hasat edilen ürün miktarındaki artışın düşüşe yol açtığını belirten Bayraktar,
kabak, domates ve patlıcanda da benzer
bir durumun söz konusu olduğunu ve fiyatlarda gerileme yaşandığını kaydetti.
Bayraktar, gıda ve alkolsüz içeceklerde Ocak ayında fiyatların yüzde 5,16 arttığını, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun
ise yüzde 10,89’a çıktığını belirterek, yeni
uygulamaya konulan yurt içi üretici fiyat
endeksinde imalat içinde gösterilen gıda
ürünleri endeksinin Ocak ayında, yüzde
2,59, Ocak ayı itibarıyla yıllık bazda ise
yüzde 11,40 arttığını bildirdi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, ülkemizde yerli sığır sayısı azaldıkça, sağılan inek başına süt veriminin de, toplam inek sütü
üretiminin de daha fazla arttığını bildirerek, “2007-2012 döneminde toplam sığır
sayısı yüzde 26,1, sağılan inek sayısı
yüzde 28,4 artmasına karşın, inek başına ortalama süt verimi yüzde 10,3 arttığı
için toplam inek sütü üretimi yüzde 41,7
çoğaldı” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2007
yılında 11 milyon olan sığır sayısının, süt
ve et krizinin yaşandığı 2008 yılında 10,9
milyona, 2009’da 10,7 milyona indiğini, 2010 yılında 11,4, 2011 yılında 12,4,
2012 yılında ise 13,9 milyona çıktığını ve
2007-2012 döneminde yüzde 26,1 arttığını belirtti. Ülkemizde ıslah çalışmalarının sonuçlarının alındığını, 2012 yılı itibarıyla toplam sığır sayısı içinde yerli sığır
oranının yüzde 17,7’ye inerken, kültür
ırkı sığır oranının yüzde 40,8’e ulaştığını,
kültür melezi ırkı sığır oranının ise yüzde
41,5 olduğunu vurgulayan Bayraktar,
şunları kaydetti:
“2007 yılında yerli sığır sayısı 3,3 milyon, toplam sığır sayısı içindeki oranı
yüzde 29,7 iken, bu rakamlar 2012 yılında sırasıyla 2,5 milyon ve yüzde 17,7’ye
indi. Kültür melezi sayısı, 2007 yılında 4,5
milyonken, bu rakam 2012 yılında 5,8 milyona yükseldi. 2007 yılında yüzde 40,5
olan kültür melezi oranı, 2012 yılına kadar
1 puan artarak yüzde 41,5 oldu. Oransal
ve sayısal açıdan en fazla artış kültür ırkında yaşandı. 2007 yılında 3,3 milyon
olan kültür ırkı sığır sayısı, 2012 yılında 5,7
milyona yaklaştı. Kültür ırkının toplam sığır
içindeki oranı ise 2007-2012 döneminde
yüzde 29,9’dan yüzde 40,8’e yükseldi.”
Sağılan kültür ırkı sığır sayısı
yüzde 70,1 arttı
2007-2012 döneminde toplam inek
sütü üretiminin 4,7 milyon ton artışla 11,3
milyon tondan 16 milyon tona çıktığını
vurgulayan Bayraktar, şöyle devam etti:
“Toplam inek sütü üretimi, 2007-2012 döneminde yüzde 41,7 arttı. Bu dönemde
sağılan sığır sayısı yüzde 28,4 artarak 4,2
milyon baştan 5,4 milyon tona çıktı. 20072012 döneminde sağılan yerli sığır sayısı
yüzde 22,3 azalışla 1 milyon 230 binden
956 bine inerken, sağılan kültür merkezi
sığır sayısı yü zde 33,2 artarak 1,7 milyondan 2,26 milyona, sağılan kültür ırkı sığır
sayısı ise yüzde 70,1 artarak 1,3 milyondan 2,2 milyona yükseldi. Bu dönemde
yerli ineklerden alınan toplam süt üretimi
yüzde 22,4 azalırken, kültür melezi toplam süt üretimi yüzde 33,8, kültür ırkı toplam süt üretimi yüzde 69,4 arttı.
2007-2012 döneminde sağılan yerli
inek başına yıllık süt verimi 1316 kilogramdan 1313 kilograma, kültür ırkı süt
verimi 3 bin 886 kilogramdan 3 bin 869
kilograma inerken, melez inek süt verimi 2
bin 713 kilogramdan 2 bin 725 kilograma
yükseldi. Sağılan yerli inek sayısının toplam inek sayısı içindeki oranının azalması,
Arıcılık ve koyun keçi
kayıt sistemleri de eklendi
Bayraktar, şunları kaydetti: “Organik
tarıma başlamak isteyen üreticilerin, Gıda,
Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı İl veya İlçe
müdürlüğünden güncellenmiş onaylı Çiftçi
Kayıt Sistemi (ÇKS) kaydı, yapacağı üretime göre ise büyükbaş hayvancılık işletmeleri için Türkvet’den onaylı İşletme Tescil
Belgesi, küçükbaş hayvancılık işletmeleri
için Koyun Keçi Kayıt Sistemi’nden onaylı
belge ve arıcılık işletmeleri için ise Arıcılık
Kayıt Sistemi’nden onaylı belgeleri almaları gerekiyor. Ayrıca, organik olarak değerlendirilecek bitkisel ürünler için, tek yıllık
bitkilerde ekim tarihinden itibaren en az iki
yıl, mera ve yem bitkilerinde yem olarak
kullanılmasından önce en az iki yıl, yem
bitkisi dışındaki çok yıllık bitkilerde ise ilk
organik ürün hasadından önce üç yıllık
geçiş süreci uygulanacak.”
Şemsi Bayraktar, ıslah çalışmalarına
devam edilmesi, kültür ırkı süt veriminde
de artış sağlanması gerektiğini bildirerek,
“2012 yılında sağılan sığır sayısının tamamı kültür ırkından oluşsaydı inek sütü
üretimi, 5 milyon ton daha fazla olarak 21
milyon ton olurdu” dedi.
Süt üretimindeki artışa paralel olarak
süt tüketiminin artırılması, ihracat olanaklarının araştırılması gerektiğini belirten
Bayraktar, şunları kaydetti: “16 milyon
tonu inek sütü, 1,4 milyon tonu koyun,
keçi ve manda sütü olmak üzere 17,4
milyon ton olan toplam süt üretimi, artış
hızına bakılırsa çok yakın bir gelecekte 25
milyon tonlara çıkacak.
Tüketimde artış sağlanamaması veya
ihracat yapılamaması halinde, arz-talep
dengesizliği sektörde sıkıntıya yol açacak. Okul sütü gibi programlar süte olan
talebi artıracak. Çocuklara süt sevdirilirse, süt ve süt ürünleri tüketimi artar, buna
bağlı olarak kırmızı et üretiminde de artış
yaşanır ve Türkiye kırmızı et sorununu da
çözmüş olur.”
gerçekleşmiştir. Üreticiler, ithalattan kolay
para kazanmak isteyenlerin piyasayı tedirgin edici ithalat söylemlerini bırakmaları
halinde daha rahat üretim yapabilecekler,
devletin vereceği desteklerle ve gümrük
vergilerindeki koruyucu önlemlerle birlikte
halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabileceklerdir.
langıçta 8 ürün çeşidi üretilirken, bugün
bu rakam 200’ü aşmıştır. 2004 yılında 10
olan organik hayvancılık yapan çiftçi sayısı, 2012 yılında 1587’ye çıktı. Organik
arıcılıkta ise 2005 yılında 370 olan üretici
sayısı 2012 yılında 750’ye ulaştı. Bu çiftçiler, 92 bin 142 adet kovandan 517 ton
bal ürettiler.
Verilen destekler de üreticileri organik
tarıma yönlendirdi, organik tarımın gelişmesini sağladı. 2013’te organik meyve
sebze üretimi yapan üreticiye dekar başına 70 lira, tarla bitkileri için dekar başına
10 lira, anaç sığır ve manda için hayvan
başına 150 lira, buzağı için 50 lira, anaç
koyun ve keçi için hayvan başına 10 lira,
arılı kovan için kovan başına 5 lira, alabalık için kg başına 0,35 lira, çipura ve levrek
için kg başına 0,45 lira ödeme yapılacağı
kararlaştırıldı.”
7
İthalat talebini
üretim boşa çıkarıyor
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, kırmızı ette ithalat
talebini artan üretimin boşa çıkardığını bildirerek, “Kırmızı et üretimi, 2013 yılında yüzde
8,8 artarak 996 bin tonu geçti. Üretimdeki
bu artış da dikkate alınarak ette ithalat söylemlerine bir an önce son verilmeli” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011
yılında 776 bin 915 bin ton, 2012 yılında
915 bin 845 ton olan kırmızı et üretiminin
2013 yılında 996 bin 125 tona yükseldiğini
belirtti. 2013 yılında en fazla artış oranının
yüzde 35,1 ile keçi etinde görülürken, sığır eti üretiminin yüzde 8,8, koyun eti üretiminin yüzde 5,8 arttığını, manda eti üretiminde ise yüzde 80,6 oranında gerileme
olduğu bilgisini veren Bayraktar, şunları
kaydetti: “2011 yılında 644 bin 906 ton
olan sığır eti üretimi, 2012 yılında 799 bin
344 tona, 2013 yılında 869 bin 292 tona
çıktı. Koyun eti üretimi, 2011 yılında 107
bin 76 tondu. Bu rakam 2012 yılında 97
bin 334 tona indi. Geçen yıl ise 102 bin
943 tona çıktı. Keçi etinde, 2011 yılında
23 bin 318 ton olan üretim, 2012 yılında
17 bin 430 tona düştü, 2013 yılında ise 23
bin 554 tona yükseldi. Zaten yetersiz olan
manda etinde 2011 yılında 1615 ton olan
üretim, 2012 yılında 1736 tona çıktıktan
sonra 2013 yılında 336 tona geriledi.”
Kırmızı et üretimindeki esas artışın sığır etinden sağlandığını belirten Bayraktar, manda eti üretiminde büyük düşüş
olduğunu, koyun eti üretiminin 2013 yılındaki artışa rağmen, 2011 yılı rakamının
altında kaldığını, keçi etinde de 2011 yılı
rakamının ancak geçilebildiğini vurguladı.
Kırmızı etin yüzde 87,27’si sığır,
yüzde 10,33’ü koyun eti
Sığır eti üretimin toplam kırmızı et üre-
timinin yüzde 87,27’sini karşıladığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti:
“Kırmızı et üretiminin yüzde 87,27’sini
sığır eti, yüzde 10,33’ünü koyun eti, yüzde
2,36’sını keçi eti, yüzde 0,04’ünü manda
etinden oluştu. 2011 yılında kırmızı et üretiminin yüzde 83’ü sığır etinden oluşuyordu. Bu oran 2012 yılında yüzde 87,28’e
çıktı. 2013 yılında da yüzde 87,27 ile bu
oranı korudu.
2013 yılındaki artışın nedeni, 2012
yılının sonunda gümrük vergilerinin yükseltilmesi dolayısıyla ithalatın durarak, ülkeye ürün girişinin engellenmiş olmasıdır.
Doğru olan bu karar, üreticilerimize nefes
aldırmıştır.
Gümrük vergilerin yükseltilmesi ülkeye ürün girmesini engellemiş, verilen ülke
içi teşviklerle birlikte de üretimde artışlar
TZOB olarak ithalat yapılmadan da bu
ülkenin et ihtiyacının karşılanacağına inanıyoruz. Zaten üretim rakamları da bunu
teyit ediyor. Bunun aksini iddia edenler,
gerekçelerini kamuoyuna açıklamak zorundadırlar.”
Ette yaşanan her türlü krizin
temelinde sütteki istikrarsızlık yatıyor
Et sektöründe yaşanan her türlü krizin
temelinde süt piyasasındaki istikrarsızlığın yattığını belirten Bayraktar, şöyle devam etti:
“Düşük süt fiyatları nedeniyle damızlık hayvanlar kasaba gidince milyarlarca
dolarlık besilik, kasaplık canlı hayvan ve
karkas et ithal etmek, yurt dışından damızlık hayvan satın almak, hayvancılığın
eski hale gelmesi ve işletmelerin yeniden kurulabilmesi için sıfır faizli krediler
vermek gerekmektedir. Bunların hepsi,
devlete ve hazineye yük demektir. Ette
ithalatçı olmak istemiyorsak süt fiyatlarında istikrarı sağlamamız, bunun için de
Et ve Süt Kurumu’nu faaliyete geçirmemiz şarttır. Bugün süt fiyatlarının üretimi
sürdürülemez kıldığı aşikârdır. Eğer çiğ
süt fiyatları böyle devam edecek olursa,
2008 yılında yaşanan süreç tekrar yaşanabilir.
Beklentimiz; ithalat söylemlerine bir
an önce son verilmesi, ithalatın kesinlikle tekrar açılmaması, çiğ süt fiyatlarının
hayvancılığın geleceği açısından sürdürülebilir seviyelere getirilmesi gerekir.”
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
8
gül…
Gül üretimi 2011 yılında 105 milyon 363
bin 657 adet olarak gerçekleşti. 2012
yılında yüzde 6,1 artış göstererek, 111
milyon 763 milyon 570 adede çıktı. 2013
yılında ise gül üretimimiz bir önceki yıla
göre yüzde 25,4 azalarak 83 milyon 405
bin 40 adede indi. Gül üretimi, üreticilerin
yeterli gelir için başka çiçek türlerine yönelmesi, gülün dayanıklılığının az ve üretiminin meşakkatli olması ve yurtdışından
daha ucuz gül ithal edilmesi nedeniyle
geriledi.”
14 Şubat’ın
gözdesi
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, 14 Şubat Sevgililer Günü’nün gözdesi olan 2011 yılında 105,4 milyon adet olan, 2012 yılında
yüzde 6,1 artarak 111,8 milyon adede
çıkan gül üretiminin, 2013 yılında yüzde
25,4 azalarak 83,4 milyon adede gerilediğini bildirdi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011
yılında 1,86 milyon metrekare olan gül
ekim alanının, 2012 yılında 1,9 milyon
metrekareye yükseldiğini, 2013 yılında
ise 1,6 milyon metrekareye gerilediğini
belirtti.
Çiçeklerin günümüzde süs bitkisi olmaktan çıktığını, gelir getiren bir tarım faaliyeti olduğuna dikkati çeken Bayraktar,
şunları kaydetti: “Süs bitkileri içinde en
çok üretilen kesme çiçeklerdir. Ülkemiz,
mevcut iklim ve coğrafi yapısıyla, kesme
çiçek üretimi açısından büyük potansiyeli olan ülkelerin başında gelmektedir.
Günümüzde hemen her ülkede çiçek
yetiştirilmektedir. Ancak ticari anlamda
kesme çiçek üretimi 50’den fazla ülkede yapılmaktadır. Kesme çiçek sektörü
sağladığı istihdam ve ihracat hacmi dolayısıyla birçok ülkenin ekonomisinde giderek artan bir öneme sahip olmaktadır.
Ülkemizde ticari anlamda kesme çiçek üretiminin, yaklaşık 50 yıllık bir geç-
İller itibarıyla gül üretimi
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
izli kredi konu başlıklarına yüzde 50 faiz
indirimi uygulanmak üzere süs bitkisi
üretimi eklenmesi olumlu bir gelişmedir.
Ziraat Bankası’nın 1-4 yıl arası sübvansiyonlu tarımsal krediler için uyguladığı yüzde 10 olan cari faiz oranı baz
alındığında, kesme çiçek üreticileri,
2014 yılında yüzde 5 faiz oranıyla kredi
kullanabilecektir. Süs bitkileri üreticileri
için de uygulanan düşük faizli kredi kullanımı sektörün gelişmesi ve üreticilerin
düşük faiz oranları ile yatırım yapabilmeleri açısından önem taşımaktadır.
Sektör yüksek maliyetle girdi kullanmaktadır. Tarımın diğer kollarından ayrı
olarak satışlarda yüksek katma değer
vergisi (KDV) uygulanmaktadır. Sektörün gelişmesi için süs bitkilerinin de bir
tarımsal faaliyet olduğu gerçeğinden
hareketle, tarımla sektöre uygulanan
KDV’deki farklılıklar giderilmelidir.
gül…
mişi bulunmaktadır. Önceleri İstanbul
Adalar ve Yalova çevresinde başlayan
çiçekçilik, 1970’lerde İzmir’de, 1980’lerde Antalya’da ve 1990’lı yılların başlarında az miktarda da olsa Adana ve Muğla
illerinde gelişmeye başladı.”
Kesme çiçek üretimi
Gül üretiminde İzmir’in 2013 yılında
32 milyon 450 bin adetle ilk sırada yer
aldığını, İzmir’i 20 milyon 705 bin adetle
Mersin, 13 milyon 919 bin adetle Yalova,
10 milyon 450 bin adetle Antalya, 2 milyon 820 bin adetle Adana’nın izlediğini
bildiren Bayraktar, bu illerin dışında Kocaeli, Hatay, Samsun, Şanlıurfa, Ordu,
Bursa, Balıkesir, Kastamonu, İstanbul,
Malatya, Düzce ve Kırklareli’nde de ticari
olarak gül üretimi yapıldığını belirtti.
Türk Çiftçisinin Sesi
Türkiye’de kesme çiçek üretiminin
bölge, iklim ve üretim teknikleri gibi
özellikler göz önüne alınarak, iç pazar
ve ihracata yönelik yapıldığını bildiren
Bayraktar, şöyle devam etti:
“Kesme çiçek üretiminin büyük bölümü örtü altında yapılmaktadır. 2011
yılında 1 milyar 44 milyon 195 bin 929
adet olan kesme çiçek üretimimiz, 2012
yılında 1 milyar 77 milyon 199 bin 887
adet, 2013 yılında ise 1 milyar 25 milyon
983 bin 70 adet olarak gerçekleşti.
Süs bitkileri sektörünün katma değer
ve istihdam oluşturma değeri yüksek,
özelikle atıl işgücünün değerlendirilmesinde önde gelen sektörlerden biri olabileceğini vurgulayan Bayraktar, “2010
yılında 56 milyon dolar olan süs bitkileri
ihracatımız, 2011 yılında 76 milyon dolara çıkmış, 2012 yılında 73 milyon dolara gerilemiştir. 2013 yılında ihracat 77
milyon 27 bin dolara ulaşmıştır. En fazla
süs bitkisi ihracatı yapılan ülkeler Hollanda, Almanya, İngiltere, Türkmenistan,
Irak, Azerbaycan, Ukrayna, Rusya ve
Romanya’dır” dedi.
Sektörün gelişmesi için
yapılması gerekenler
Türkiye’nin kesme çiçek üretiminde
gösterdiği artışa rağmen, dünya kesme
çiçek ticaretinden büyük bir pay alamadığını belirten Bayraktar, yapılması gerekenler konusunda da şunları kaydetti:
Üretimi en çok yapılan kesme çiçek
türü karanfildir. Karanfil üretimi 2013 yılında 594 milyon 445 bin 350 adet olarak
gerçekleşti. Karanfil üretimini 123 milyon
266 bin 480 adetle gerbera, 83 milyon
405 bin 40 adetle gül, 55 milyon 640 bin
250 adetle lale ve 42 milyon 181 bin 875
adetle kasımpatı izlemektedir.
“Kesme çiçek ihracatının dolayısıyla
da gelirlerin artmasında ihracat sezonunun uzamasının önemli bir etkisi olduğu
açıktır. Ülkemizde süs bitkilerinde 2013
yılında ihracat 77 milyon doları aştı. Ancak milyarlarca dolarlık ihracat yapabilecek potansiyel mevcuttur.
14 Şubat yılın en çok çiçek gönderiminin yapıldığı günlerinden biridir. Güller
14 Şubat’ta en çok tercih edilen çiçektir.
Süs bitkileri sektörü, düşük faizli kredi veya değişik kaynaklardan hibeyle
desteklenmelidir. 2014 yılında düşük fa-
İleri teknoloji kullanımı
teşvik edilmeli
Süs bitkisi üretiminde ileri teknoloji, yıl
boyu kontrollü üretim ve topraksız tarım
gibi modern üretim tekniklerinin kullanımı
teşvik edilmeli, birim alandaki verimlilik,
üretimde kalite, depolama tekniklerinin
geliştirilmesi, raf ve vazo ömrünün artırılması konularında çalışmalar geliştirilmelidir. Üretim konusunda özellikle
doku kültürü laboratuvarlarının kurulması
önemlidir.
Ülkemiz coğrafi konumu ve politik
yapısı ile Avrupa, Rusya ve Ortadoğu
ülkeleri pazarlarına kolayca açılabilecek ve ihracat yapabilecek durumdadır.
Özellikle Asya ve Orta Doğu için kurak
koşullara dayanıklı az bakım isteyen
dayanıklı türlerin üretimine öncelik verilmelidir.
Özellikle ihracatın artırılması amacıyla tanıtım, reklam faaliyetleri ve koordinasyonu sağlayacak güçlü bir dış
pazarlama organizasyonunun oluşturulması zorunludur.
Süs bitkileri sektörü hızlı gelişen,
istihdam düzeyi ve ihracat potansiyeli
yüksek gelecek vaat eden bir sektördür.
Ülkemizde bu potansiyelin daha hızlı
ilerlemesi, katma değerinin daha hızlı artırılabilmesi için; süs bitkileri AraştırmaGeliştirme kuruluşlarının çalışmalarına
ağırlık verilmeli ve yaygınlaştırılmalıdır.”
Tarımda fiyat artışı
diğer sektörlerin
altında kaldı
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, tarımda üretici fiyatlarında (ÜFE), mevsimsel etkiler
nedeniyle, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun yüzde 13,54’ü bulmasına karşın,
Ocak ayı enflasyonunun yüzde 2,78 ile
yüzde 3,32 artan tarım dışı yurtiçi üretici
fiyatlarının altında kaldığını bildirdi.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada,
üretici fiyatlarının, Ocak ayında tarım, orman
ve balıkçılıkta yüzde 2,78, tarım ve avcılık
ürünlerinde yüzde 2,02, ormancılık ürünlerinde yüzde 8,15, balıkçılıkta yüzde 33,17
arttığını, Ocak ayı itibarıyla yıllık enflasyonun
ise tarım, orman ve balıkçılıkta yüzde 13,54,
tarım ve avcılık ürünlerinde yüzde 13,62, ormancılık ürünlerinde yüzde 4,18, balıkçılıkta
yüzde 19,47 olduğunu belirtti.
On iki aylık ortalamalara göre
tarımda enflasyon yüzde 0,36
Ocak 2014’de, on iki aylık ortalamalara göre yıllık enflasyonun Ocak ayında tarım, orman ve balıkçılıkta yüzde 0,36 gibi
son derece düşük seviyede gerçekleştiğini, tarım ve avcılık ürünlerinde on iki aylık
ortalamalara göre yüzde 0,33, balıkçılıkta
yüzde 10,51 arttığını, ormancılık ürünlerinde yüzde 6,8 düştüğünü vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Ocak 2014’de tarım dışı yurtiçi üretici fiyatları yüzde 3,32,
madencilik ve taş ocakçılığında yüzde
3,68, imalat sanayinde yüzde 3,29, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretim ve
dağıtımında yüzde 3,60, su temini, kanalizasyon ve atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetlerinde yüzde 1,39 artmıştı. Ocak ayı
itibarıyla yıllık enflasyon tarım dışı yurtiçi
fiyatlarında tarımın altında yüzde 10,72
gerçekleşmişti. On iki aylık ortalamalara
göre, tarım dışında, Ocak 2014’de yurtiçi
üretici fiyatları yüzde 5,22, madencilik ve
taş ocakçılığında yüzde 10,09, imalat sanayinde yüzde 5,31, elektrik, gaz, buhar
ve iklimlendirme üretim ve dağıtımında
yüzde 7,45, su temini, kanalizasyon ve
atık yönetimi ve iyileştirme faaliyetlerinde
yüzde 10,58 artmıştı. Görüldüğü gibi tarımda üretici fiyatları, on iki aylık ortalamalarda yüzde 0,36 artışla diğer sektörlerin
çok çok gerisinde kaldı.”
Tarımda üretici fiyatları
2010:100 olan endeksin, tarım, or-
mancılık ve balıkçılıkta Ocak 2014’te
114,35 olmasının, dolayısıyla yüzde
14,35 artmasının üreticinin enflasyondan
mağdur olduğunu gösterdiğini belirten
Bayraktar, şöyle devam etti:
“2010:100 bazlı endekse göre, 2010Ocak 2014 döneminde tarımda üretici
enflasyonu yüzde 14,35 olurken, tarım
dışı yurtiçi üretici fiyatları 2010 sonu2014 Ocak döneminde yüzde 28,32 arttı.
Üreticimiz fiyatlarda istikrar ve bin bir
zahmetle, gece gündüz çalışarak, her
türlü riski üzerine alarak ürettiği ürünün
değerini bulmasını, tüketicinin de makul
bir fiyattan ürün tüketmesini istiyor” dedi.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
9
Ziraat Odaları eğitim atağını
2014’te de sürdürecek
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, bakanlıklar, kurum ve kuruluşlarla yaptıkları işbirliğiyle
2013’de kadın çiftçi, genç çiftçi, sürü yönetimi elemanı, sosyal güvenlik, tarım danışmanları, güvenli traktör eğitimleri düzenledikleri bildirerek, “Çiftçilerimizin büyük
ilgisi nedeniyle eğitimleri, 2014 yılında 81
ile yaymayı kendimize hedef koyduk” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, eğitimin, tarımda verimliliği artıran unsurların
başında geldiğini belirtti. Tarımsal eğitim
çalışmalarının, teknik elemanların eğitimi
ve çiftçilere yönelik tarımsal mesleki eğitim olarak iki boyutu bulunduğunu vurgulayan Bayraktar, her iki eğitimin de hedef
kitle olan çiftçilerde davranış değişiklikleri
oluşturarak onlara pratik beceriler kazandırmayı amaçladığına dikkati çekti.
Ziraat Odalarının, AB standartlarında
örnek işletme oluşturulmasına, tarımsal
ürün çeşitliliğinin artırılmasına, işletmelerin kapasitelerinin, insan kaynaklarının ve
istihdamın, girişimciliğe yönelik yaklaşımların, tarımsal üretim tekniklerinin, yerel
ürünlerin pazarlanmasının geliştirilmesine
önem verdiğini belirten Bayraktar, “Gelir
getirici faaliyetlerin çeşitlendirilmesi, ürün
kalitesinin artırılması, çevre dostu uygulamaların ve teknolojilerin tanıtılması gibi
yararlar sağlanarak çiftçilerimizin ekonomik aktivitelerini ve yaşam kalitelerinin artırılmasında eğitim çalışmalarının öneminin
idraki içindeyiz. Ziraat Odalarımızdaki teknik elemanlar ile çiftçilerimizin eğitimlerini
her şeyin üzerinde tutuyoruz. Türkiye Ziraat Odaları Birliği, bu amaçla Gıda, Tarım
ve Hayvancılık, Aile ve Sosyal Politikalar,
Milli Eğitim bakanlıkları ve Türkiye İş Kurumu (İŞKUR) gibi kurumlarla işbirliği yap-
maktadır. Çiftçilerimizin özellikle de kırsal
kesimde çalışan kadınlarımızın sorunlarına sahip çıkmak ve kadın çiftçilerimizin
örgütlenmelerini sağlayabilmek amacıyla, tüm Türkiye’de faaliyetlerini sürdüren
Odalarımız aracılığıyla, tarımın değişik
konularında eğitimler vermekteyiz” dedi.
Kadın çiftçi eğitimi
Bayraktar, 14 Mayıs 2012 tarihinde Türkiye Ziraat Odaları Birliği, Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı arasında imzalanan protokol çerçevesinde, 2013 yılında, İzmir’de
104, Kayseri’de 105, Diyarbakır’da 102,
Sakarya’da 322 ve Gaziantep’te 138 olmak üzere 5 pilot ilde 771 kadın çiftçiye
eğitim verildiğini hatırlattı.
Şemsi Bayraktar, “İklim Değişikliği ve
Kadın”, “Kooperatifçilik ve Kadın”, “Girişimcilik, Liderlik ve Kadın”, “Toplumsal
Cinsiyet Eşitliği ve Kadın Hakları”, “Sosyal Güvenlik” temel konularının yanı sıra
tarımla ilgili talep edilen konularda düzenlenen eğitim programlarının ardından
düzenlenen törenlerle kadın çiftçilere sertifikalarının dağıtıldığını belirtti.
Genç çiftçi ve sürü yönetim elemanı
eğitimleri
2013 yılında TZOB’un Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü arasında Aktif İşgücü Piyasası Programları İşbirliği Protokolü
kapsamında “Tarımsal Nüfus Gençleşiyor” ve “Sürü Yönetim Elemanı Benim”
projelerinin hazırlandığı bilgisini veren
Bayraktar, şöyle devam etti: “Bu projeler kapsamında pilot olarak belirlenen
Sakarya’nın Akyazı, Çanakkale’nin Bayra-
Süt ürünlerinde en fazla artış
ayran ve peynirde
miç ilçeleri ile Adana, Şanlıurfa, Kastamonu, Aydın, Ordu illerinde 138 genç çiftçi,
yine pilot uygulama için belirlenen Ankara, Kırşehir, Iğdır, Sivas illerinde de Sürü
Yönetim Elemanı Benim projesi kapsamında 92 genç sürü yönetim elemanının
eğitimi sağlandı. Söz konusu eğitimlerde
İŞKUR proje kapsamında kursiyerlere
günlük belirlenen miktarda zaruri gider
ödemesinin yanında eğitime katılanların
sigorta primleri de yatırıldı.
2013 yılında 14 ilde bulunan tüm Ziraat Odaları personeline, sosyal güvenlik
ile ilgili iş ve işlemler konusunda eğitimler verildi. TZOB ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Araştırmalar
ve Politikalar Genel Müdürlüğü (TAGEM)
işbirliğinde, 2010 yılından bugüne 6 ilde
çiftçilerimizin tarımın değişik konularında
eğitim almaları sağlandı.”
Tarım danışmanlarının eğitimi
TZOB ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık
Bakanlığı arasında 2012 yılında imzalanan protokol ile danışmanlık yetki belgesi olan 85 odadan 296 tarım danışmanın
eğitiminin hedeflendiğini belirten Bayraktar, “64 tarım danışmanına Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığına ait Adana, Aydın,
Ankara’daki eğitim tesislerinde İletişim
Teknikleri ve Tarımsal Metodoloji konusunda 12 gün süreli eğitimler verildi” dedi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, süt ürünlerinde
en fazla artışın ayran ve peynir üretiminde
görüldüğünü bildirerek, “Süt ürünleri içinde ayran üretimi yüzde 10,16 artışla 560
bin tonu, peynir üretimi yüzde 6,39 artışla
600 bin tonu aştı” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, içme
sütü üretiminde yüzde 3,83, yoğurt üretiminde yüzde 2,73 artış görüldüğünü,
içme sütünde 1 milyon 298 bin ton, yoğurtta 1 milyon 81 bin tonluk üretime ulaşıldığını, sanayiye aktarılan inek sütü miktarının ise 2013 yılında yüzde 0,08 artışla
7 milyon 939 bin tona çıktığını belirtti.
2010 yılında 6 milyon 745 bin ton olan
sanayiye aktarılan inek sütü miktarının,
2011 yılında 7 milyon 74 bin tona, 2012
yılında 7 milyon 932 bin tona, 2013 yılında ise 7 milyon 939 bin tona ulaştığını
bildiren Bayraktar, “2010 yılında içme sütü
üretimi 1 milyon 91 bin ton iken, bu rakam
2011 yılında 1 milyon 165 bin tona, 2012
yılında 1 milyon 250 bin tona, 2013 yılında 1 milyon 298 bin tona yükseldi. Yoğurt
üretimi, 2010 yılında 908 bin tondan, 2011
yılında 1 milyon 7 bin tona, 2012 yılında
1 milyon 53 bin tona, 2013 yılında 1 milyon 81 bin tona çıktı. En fazla üretim artışı görülen ayranda 2010 yılında 398 bin
ton olan üretim, 2011 yılında 459 bin tonu,
2012 yılında 508 bin tonu, 2013 yılında ise
560 bin tonu aştı.
2010-2013 döneminde sanayiye aktarılan inek sütü miktarı yüzde 17,7 artarken,
içme sütü üretimi yüzde 19,02, yoğurt üretimi yüzde 19,06 arttı. Aynı dönemde üre-
Bayraktar, yine 2013 yılında Konya
Altınekim’de 600 ve Manisa Saruhanlı’da
250 kursiyere güvenli traktör eğitimi verildiğini hatırlattı.
2014 hedefi 81 ilde eğitim
2014 yılında Ankara Uluslararası Eğitim Merkezi’nde 17 tarım danışmanına
proje hazırlama ve proje döngü yönetimi
eğitimi verildiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “Çiftçilerimizin büyük ilgisi nedeniyle eğitimleri, 2014 yılında 81 ile yaymayı kendimize hedef koyduk. Konuyla
ilgili olarak eğitici eğitimlerini, Mart ayında
planlıyoruz. 2014 yılında Sosyal Güvenlik
Kurumu ile yapacağımız protokolle Ziraat
Odalarımızda eğitimlere devam edeceğiz. Ziraat Odalarımız 2014 yılı için eğitim
çalışmalarının programını çiftçilerimizden gelen talepler sonucu oluşturdular.
Bu bağlamda 15-40 yaş arasındaki genç
çiftçilerimize yönelik eğitimlere devam
edeceğiz. Genç çiftçi eğitimleri için; 27
ilde düzenlenecek 125 kursa toplamda 3
bin 280 çiftçimiz katılacak. Sürü yönetim
elemanı eğitimleri 51 ilde yapılacak. Bu
illerde düzenlenecek 350 kursa katılmak
için 10 bin 811 kişi başvurdu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı ile işbirliği
içinde düzenlenen eğitim programının
Türkiye İş Kurumu Genel Müdürlüğü tarafından onaylanmasıyla eğitim çalışmaları başladı.”
timdeki artış peynirde yüzde 26,89’u bulurken, ayranda yüzde 40,75’e ulaştı” dedi.
İhracatta yıllık yüzde 25 artış
Süt ve süt ürünlerinde 2010 yılında
167 milyon 993 bin 183 dolar olan ihracat, 2011 yılında yüzde 34,56 artarak 226
milyon 44 bin 594 dolara çıktıktan sonra
2012 yılında yüzde 0,32 azalarak 225 milyon 319 bin 610 dolara indiğini bildiren
Bayraktar, “2013 yılında süt ve süt ürünleri ihracatı yüzde 24,95 artarak 281 milyon
546 bin 808 dolara ulaştı. 2010-2013 döneminde ihracat yüzde 67,59 arttı” dedi.
51 ülkeye peynir ve lor, 92 ülkeye
süt ve krema, 27 ülkeye tereyağı ve
süt esaslı yağlar ihraç edildi
Bayraktar, Türkiye’nin 2013 yılında içlerinde Irak, Suudi Arabistan, Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri Azerbaycan, Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Ürdün, Lübnan,
ABD ve Katar başta olmak üzere 51 ülkeye 153 milyon 790 bin 592 dolarlık peynir ve lor, yine başta Irak, Japonya, Çorlu
Serbest Bölgesi, Mersin Serbest Bölgesi,
Mısır, Azerbaycan, Filipinler, Kosova, Pakistan, Myanmar gelmek üzere 92 ülkeye
124 milyon 579 bin 128 dolarlık süt ve
krema ihracatı yaptığını bildirdi.
Şemsi Bayraktar, 2013 yılında Irak,
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti, Azerbaycan, Türkmenistan, ABD, Suudi Arabistan, Afganistan, Gürcistan, Birleşik
Arap Emirlikleri, Ekvator Ginesi başta
olmak üzere 27 ülkeye tereyağı ve süt
esaslı yağ ihracatı gerçekleştirdiğini
vurguladı.
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
10
Kanatlı sektörü hem üretimde
hem ihracatta yüz güldürüyor
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, 2013 yılında,
kanatlı sektörünün hem üretimde hem
de ihracatta yüz güldürdüğünü bildirerek,
“Tavuk yumurtası üretimi 16,5 milyar adede, tavuk eti üretimi 1 milyon 758 bin tona
yükseldi. Kümes hayvanları eti ihracatı ise
1 milyar doları aştı” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2009
yılında 13 milyar 832 milyon 726 bin olan
yumurta üretiminin, 2010 yılında 11 milyar
840 milyon 396 bin adede indiğini, 2011
yılında 12 milyar 954 bin 686 bin adede,
2012 yılında 14 milyar 910 milyon 774 bin
adede, 2013 yılında ise yüzde 10,6 artışla
16 milyar 496 milyon 751 bin adede çıktığını belirtti.
Şemsi Bayraktar, 2013 yılında yumurta
üretiminin, 2012 yılına göre 1 milyar 585
milyon 977 bin arttığını bildirdi. Tavuk yumurtasında 2010 yılının Eylül ayında, aylık
1 milyar adet üretim sınırının geçildiğini,
2011 yılı Ocak ayında 1,1 milyar, 2012 yılı
Mart ayında 1,2 milyar, 2012 Ekim ayın-
da 1,3 milyar, 2013 yılının Ekim ayında ise
1,45 milyar adedin aşıldığını vurgulayan
Bayraktar, “Kasım ayında 1 milyar 418
milyon 61 bin, Aralık ayında ise 1 milyar
444 milyon adet üretim oldu” dedi.
Tavuk eti üretimi arttı,
hindi eti üretimi düştü
Tavuk etinde 2009 yılında 1 milyon 293
bin, 2012 yılında 1 milyon 723 bin 919 ton
olan üretimin, 2013 yılında, 2012 yılına
göre yüzde 2 artarak 1 milyon 758 bin
363 tona yükseldiğini bildiren Bayraktar,
şunları kaydetti:
“Aralık ayında Kasım’a göre yüzde 9,9
artarak 133 bin 956 tondan 147 bin 201
tona çıktı. 2012 yılının Aralık ayına göre tavuk eti üretiminde yüzde 0,5’lik düşüş görüldü. Tavuk etinde de 2013 yılında yüzde
2’lik bir artış var. 2009 yılında 1 milyon
293 bin 315 ton, 2010’da 1 milyon 444
bin 59 ton, 2011’de 1 milyon 613 bin 309
ton, 2012 yılında 1 milyon 723 bin 919 ton
olan tavuk eti üretimi, 2013 yılında 1 mil-
Bayraktar, 2011 yılında tavuk yumurtasında dünya 12’incisi olan Türkiye’nin,
2012 yılında Fransa ve İspanya’yı geride
bırakarak 10’uncu, tavuk eti üretiminde
ise 2012 yılında Arjantin’i geçerek, 9’uncu
olduğu bilgisini verdi.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada,
Türkiye’nin 2011 yılında 809 bin 668 ton
olan yumurta üretiminin yüzde 15,1 artışla
931 bin 923 tona, dünya üretimindeki payının ise yüzde 1,24’den yüzde 1,40’a çıktığını belirtti. Tavuk etinde ise 2011 yılında
1 milyon 613 bin 433 ton olan üretimin
yüzde 6,8 artışla 2012 yılında 1 milyon
723 bin 905 tona yükseldiğini vurgulayan
Bayraktar, dünya üretiminde Türkiye’nin
payının ise yüzde 1,79’dan yüzde 1,86’ya
yükseldiğine dikkati çekti.
Çin, dünya yumurta üretiminin
üçte birinden fazlasını karşılıyor
Türkiye’nin yumurta üretim artışında 26 büyük üretici ülke arasında yüzde 15,1 ile birinci sırayı aldığını belirten
Bayraktar, şunları kaydetti: “Çin, dünya
yumurta üretiminin üçte birinden fazlasını, yüzde 36,91’ini tek başına karşılıyor.
İkinci sıradaki ABD’nin payı yüzde 8,19,
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
yon 758 bin 363 tona çıktı. 2009 yılında 30
bin 242 ton, 2010 yılında 31 bin 965 ton,
2011 yılında 36 bin 331 ton olan hindi eti
üretimi, 2012 yılında 41 bin 931 tona çıktı.
Bu rakam, 2013 yılında yüzde 5,5 düşüşle
39 bin 627 tona indi.”
te, üreticileri sıkıntıya sokmakta, üretimin
sürdürülebilirliğini ve karlılığını engellemektedir. Dolayısıyla üreticiyi yemde dışa
bağımlılıktan kurtaracak, ucuza yem teminini sağlayacak destekler hayata geçirilmelidir.
İhracatta 1 milyar dolar sınırı geçildi
Özellikle yumurta sektöründe üretime göre tüketimin yetersiz kalması ve
fiyat istikrarsızlıkları nedeniyle üretim
kapasitesinin tamamının kullanılamaması, başka bir değişle üretim planlaması
yapılamaması çoğu zaman sıkıntı yaratmaktadır. Bu nedenle üretim kapasite
artışlarının yumurta tüketimi ve ihracat
miktarlarına paralel bir seyir izlemesine,
arz fazlası oluşmaması için üretim planlaması yapılmasına, yurt dışı damızlık girişlerinin de bu planlamaya paralel hale
getirilmesine ihtiyaç vardır.
2009 yılında 126,6 milyon dolar olan
tavuk yumurtası ihracatının, 2010 yılında
156,2 milyon, 2011 yılında 284,2 milyon,
2012 yılında 350,6 milyon, 2013 yılında
ise yüzde 15,9 artışla 406 milyon 354 bin
62 dolara yükseldiği bilgisini veren Bayraktar, şöyle devam etti:
“Kümes hayvanları etleri, sakatatları
ve benzeri ürün ihracatının 2009 yılında
150,8 milyon dolarken, 2010 yılında 203,3
milyon dolara, 2011 yılında 385,4 milyon
dolara, 2012 yılında 527,3 milyon dolara çıktı. İhracat, 2013 yılında, 2012 yılına
göre yüzde 15,3 artarak 608 milyon 66
bin 271 dolara yükseldi.
Tavuk yumurtası ve tavuk eti hem üretimde hem ihracatta yüz akı durumunda.
2012 yılında 877 milyon 944 bin 741 dolar
olan ihracat, 2013 yılında 1 milyar doları aşarak 1 milyar 14 milyon 420 bin 333
dolara çıktı. 2009-2013 döneminde tavuk
yumurtası ihracatı 3,2 katına, kümes hayvanları etleri, sakatatları ve benzeri ürünler ihracatı ise 4 katına yükseldi. Bu bile
sektörün potansiyelini göstermeye yeter
de artar bile.”
Sektörde sorunlar ve çözüm önerileri
Türkiye’nin birçok sorunla baş etmek
zorunda kalmasına rağmen, sürekli gelişen bir kanatlı sektörü olduğunu belirten
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, sorunları
ve çözüm önerilerini ise şöyle sıraladı:
“Yemde dışa bağımlı olunması ve yükselen yem fiyatları maliyetleri etkilemek-
Türkiye, yumurta üretimindeki
artışta dünya
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, kanatlı sektörünün gösterdiği üretim artışları ve yaptığı ihracatla ülkenin yüz akı bir sektör
olduğunu bildirerek, “Tavuk etinde dünya
9’unculuğuna, tavuk yumurtasında dünya
10’unculuğuna yükseldi” dedi.
Türk Çiftçisinin Sesi
Sektörde örgütlenme hızla gelişmektedir. Örgütlerin üreticilerin üretimden
son aşamaya kadarki tüm süreçte üyelerine etkin hizmet vermesi için iç ve dış
kaynaklarla desteklenmesi ve güçlendirilmelerine ihtiyaç vardır. Bu gelişim,
üretici ve tüketici arasındaki fiyat farkının
azalmasına, aynı tüketicilerin daha uygun fiyatla kanatlı ürünleri tüketmesine
neden olacaktır. Bu sayede kişi başı tüketim rakamlarında da artışlar meydana
gelebilecektir.
Sektör, her zaman hastalıkların tehdidi
altındadır. Yakın zamanda en çok baş ağrıtan hastalık kuş gribi olmuştur. Fakat bilindiği üzere Türkiye kuş gribiyle mücadelede
önemli bir başarı göstermiştir. Bu hastalığın
her zaman risk oluşturduğu düşünülerek,
mücadelenin taviz verilmeden sürdürülmesi gerekmektedir.
Dış pazarlardaki rekabette güçlü olabilmek, hem mevcut pazarları korumak
hem de yeni pazarlar elde etmek için verilen ihracat destekleri artırılmalıdır.”
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Traktör sayısındaki artış 2013’te 50 bini geçti
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, traktör sayısının, 2013 yılında, 2012 yılına göre, 50 bin
396 adet artarak 1 milyon 515 bin 421
adetten 1 milyon 565 bin 817 adede ulaştığını bildirdi.
Bayraktar, traktör sayısının 2010 yılında
36 bin 840, 2011 yılında 61 bin 336 adet arttığını, 2012 yılında bu rakamın 49 bin 213’e
düştüğünü, 2013 yılında yeniden yükselerek 50 bin 396’ya ulaştığını vurguladı.
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada,
2013 yılında aylık düzeyde en fazla artışın
6 bin 838 adetle Aralık’ta meydana geldiğini; traktör sayısının 2013 yılı Ocak ayında 2 bin 113, Şubat’ta 2 bin 458, Mart’ta 4
bin 23, Nisan’da 4 bin 646, Mayıs’ta 4 bin
918, Haziran’da 2 bin 629, Temmuz’da 4
bin 283, Ağustos’ta 3 bin 276, Eylül’de 4
bin 837, Ekim’de 4 bin 687, Kasım’da ise
5 bin 688 adet arttığı bilgisini verdi.
En fazla artış Konya’da
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, traktörde iller arasında 2013 yılında en fazla
artışın 2 bin 676 adetle Konya’da, 2000
adetle Manisa’da, 1665 adetle Ankara’da,
1535 adetle Gaziantep’te, 1526 adetle
Denizli’de, 1496 adetle Şanlıurfa’da, 1394
adetle Balıkesir’de, 1365 adetle Adana’da,
1219 adetle Bursa’da, 1199 adetle İzmir’de,
1182 adetle Kayseri’de, 1079 adetle Kars
ve Tokat’ta, 1061 adetle Aydın’da,1020
adetle Çorum’da görüldüğünü belirtti. Yine
2013 yılında traktör sayısının Yozgat’ta 982,
Diyarbakır’da 969, Kahramanmaraş’ta
961, Sivas’ta 953, Afyonkarahisar’da
942, Erzurum’da 941, Antalya’da 906,
Sakarya’da 879, Ardahan’da 872,
Adıyaman’da 826, Muş’ta 773, Samsun’da
735, Çanakkale’de 729, Muğla’da 724,
Amasya’da 716 arttığını bildiren Bayraktar,
şunları kaydetti: “Traktör sayısı 2013 yılında
İstanbul’da 163 adet azalırken, Trabzon’da
değişmedi. Rize’de 2, Hakkari’de 29,
Zonguldak’ta 38, Karabük’te 57, Yalova’da
63, Ordu’da 70, Bingöl’de 76, Artvin’de
89, Gümüşhane’de 90, Bayburt’ta 94,
Şırnak ve Tunceli’de 102, Giresun’da 114,
Erzincan’da 125, Bartın’da 135, Bitlis’te
167, Siirt’te 210, Bilecik’te 235, Kırıkkale’de
248, Ağrı’da 261, Sinop’ta 288, Batman’da
294, Elazığ’da 312, Van’da 327, Niğde’de
328, Iğdır’da 344, Nevşehir’de 346,
Düzce’de 386, Kilis’te 387, Kırşehir’de 395,
Bolu’da 415, Kocaeli’de 424, Çankırı’da
428, Isparta’da 434, Kırklareli 439,
Edirne’de 452, Burdur’da 458, Uşak’ta 524,
Tekirdağ’da 540, Hatay’da 593, Malatya’da
595, Kastamonu’da 599, Osmaniye’de
601, Mardin’de 625, Karaman’da 628,
Eskişehir’de 661, Aksaray’da 662,
Mersin’de 680, Kütahya’da 683 adet artış
oldu.”
Manisa birinci, Rize sonuncu
Traktör sayısında Manisa 75 bin 890
adetle birinciliğini sürdürürken, Konya’nın
73 bin 578 adetle ikinci, Balıkesir’in 55 bin
407 adetle üçüncü, Bursa’nın 54 bin 495
adetle dördüncü, İzmir’in 54 bin 369 adetle
beşinci sırada bulunduğunu bildiren Bayraktar, “Ankara’da 46 bin 744, Samsun’da
46 bin 207, Adana’da 45 bin 582, Denizli’de
41 bin 847, Antalya’da 41 bin 70 adet traktör bulunuyor. Aydın’da 37 bin 751, Tokat’ta
36 bin 952, Ayfonkarahisar’da 36 bin 111,
Çorum’da 35 bin 468, Şanlıurfa’da 31 bin
652, Sakarya’da 31 bin 485 traktör var.
Mersin, Kütahya, Edirne, Çanakkale, Yozgat, Tekirdağ, Sivas, Muğla, Kastamonu,
Gaziantep’de 25-30 bin, Kayseri, İstanbul,
Diyarbakır’da 20-25 bin, Eskişehir, Malatya, Hatay, Burdur, Isparta, Bolu, Kırklareli,
1’incisi
Hindistan’ın payı ise yüzde 5,42 düzeyinde bulunuyor. Üç ülkenin dünya üretimindeki payları yüzde 50,5’yi geçiyor.
Çin’de yumurta üretimi, 2012 yılında yüzde 2,5 arttı. Üretimde ikinci olan ABD’de
üretim yüzde 0,4, üçüncü Hindistan’da
yüzde 3,2, dördüncü Japonya’da yüzde
1, beşinci Rusya’da yüzde 2,2 arttı. İlk 26
ülke içinde en fazla artış yüzde 15,1 ile
Türkiye’de yaşanırken, Türkiye’yi yüzde
11,9 ile İran, yüzde 9,2 ile Tayland, yüzde
6,3 ile Almanya, yüzde 5,5 ile Pakistan izledi. Üretimde en fazla düşüş yüzde 15,4
ile İspanya’da görülürken, bu ülkeyi yüzde 9,7 azalmayla Polonya, yüzde 5,7 ile
Meksika takip etti.
2011 yılında 65 milyon 235 bin 626 ton
olan yumurta üretimi 2012 yılında yüzde
1,7 artış ile 66 milyon 374 bin 561 tona
çıktı. Çin, 24,5 milyon tonla dünya üretiminin yüzde 36,91’ini tek başına karşıladı. İkinci ABD, 5 milyon 435 bin 168
ton, üçüncü Hindistan 3,6 milyon ton,
dördüncü Japonya 2 milyon 506 bin 768
ton, beşinci Rusya 2 milyon 333 bin 600
ton yumurta üretti. 2011 yılında 5’inci olan
Meksika 2 milyon 318 bin 261 tonla 2012
yılında Rusya’nın gerisinde kaldı. Türkiye, Fransa ve İspanya’yı geride bırakarak
10’uncu sıraya yükseldi. ”
ABD, Çin ve Brezilya, dünya tavuk
eti üretiminin yüzde 44,6’sını karşılıyor
Türkiye’nin, tavuk eti üretiminde yüzde
6,8 artışla Polonya, Rusya, Çin, Ukrayna
ve Peru’nun ardından 6’ıncı olduğunu bil-
2012 yılında en büyük üretici ABD’de
tavuk eti üretimi, yüzde 0,4 düştü. Üretimde ikinci olan Çin’de yüzde 9,6, üçüncü
Brezilya’da yüzde 1, dördüncü Rusya’da
yüzde 14, beşinci Meksika’da yüzde 1,1 arttı.
Nevşehir, Amasya, Kahramanmaraş, Kars,
Uşak ve Aksaray’da 15-20 bin, Erzurum,
Kocaeli, Niğde, Osmaniye, Adıyaman,
Çankırı’da 10-15 bin, Karaman, Kırşehir,
Bilecik, Muş, Düzce, Mardin, Zonguldak,
Elazığ, Kırıkkale, Ardahan, Sinop, Van,
Ağrı, Erzincan, Karabük’te 5-10 bin arası
traktör, Batman, Bartın, Kilis, Iğdır, Gümüşhane, Bitlis, Giresun, Bayburt, Yalova,
Siirt, Ordu, Şırnak, Tunceli, Artvin’de 1-5
bin arası traktör, Bingöl’de 949, Hakkari’de
732, Trabzon’da 173, Rize’de ise 40 adet
traktör bulunuyor” dedi.
Desteklerin satışlara etkisi
“2004 yılından bu yana uygulaması
devam eden devlet destekli düşük faizli
kredi uygulamasına 2011 yılında traktör
konusunun da eklenmesiyle üreticiler, Ziraat Bankası’ndan yıllık yüzde 5 faiz oranıyla traktör kredisi kullanabildiler. 2010
yılında 36 bin 840 adet olan traktör sayısı
artışı, 2011 yılında yüzde 66,5 artarak 61
bin 336 adede yükseldi. 2011 yılında traktör sayısında bu artışa düşük faizli kredi
kullanımının etkisinin olduğu düşünüyoruz” diyen Bayraktar şöyle devam ett:
“Traktör sayısı, 2012 yılında 49 bin 213
adet arttı. 2014 yılında da devam ediyor.
Ayrıca Kırsal Kalkınma Yatırımlarının
Desteklenmesi Programı kapsamında
verilen makine ekipman desteklerinin ve
IPARD programı kapsamında traktör alımı
desteğinin de tarım makineleri sektörüne
olan katkısı büyüktür. Destek kapsamında alınan traktör sayısı 2013 yılında 1840
adet olmuştur.
Çiftçilerimizin modern teknolojiye
ulaşması bakımından tarım alet ve makinelerine verilen desteklere devam edilmesi son derece önemlidir.”
Türkiye koyun sütü üretiminde
dünya
diren Bayraktar, şöyle devam etti: “Tavuk
etinde ABD, 17 milyon 38 bin tonla birinci, Çin 12 milyon 667 bin 151 tonla ikinci, Brezilya 11 milyon 588 bin 139 tonla
üçüncü sırada bulunuyor.
Bu ülkelerden ABD, dünya üretiminin
yüzde 18,39’unu, Çin yüzde 13,67’sini,
Brezilya yüzde 12,51’ini karşılıyor. Bu üç
ülkenin toplam dünya tavuk eti üretiminde
payları yüzde 44,6’ya yaklaşıyor.
11
2'ncisi...
bin tona yükseldi. Üretimde ilk sırayı 1
milyon 580 bin tonla Çin alırken, Türkiye
1 milyon 10 bin 7 tonla ikinci, Suriye 703
bin tonla üçüncü, Yunanistan 699,5 bin
tonla dördüncü, Romanya 651 bin tonla
beşinci, Somali 615 bin tonla altıncı, İspanya 552,5 bin tonla yedinci, Sudan 532
bin tonla sekizinci sırayı aldı.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, koyun sayısında, 2012 yılında, 25 milyon koyunla
12’inci sırada olan Türkiye’nin, 1 milyon
tonu aşkın koyun sütü üretimiyle Çin’in
ardından ikinci, 248 bin 840 ton koyun eti
üretimiyle 8’inci olduğunu bildirdi.
İlk 30 ülke içinde en fazla artış yüzde
21,4 ile Polonya’da yaşanırken, bu ülkeyi yüzde 14 ile Rusya, yüzde 9,6 ile Çin,
yüzde 9,2 ile Ukrayna, yüzde 8 ile Peru,
yüzde 6,8 ile Türkiye izledi. Tavuk eti üretimde en fazla düşüş yüzde 5,7 ile yumurta üretiminde olduğu gibi İspanya’da görülürken, bu ülkeyi yüzde 0,4 azalmayla
ABD takip etti.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2011
yılında 23 milyon 89 bin 691 adet baş olan
koyun sayısının 2012 yılında 25 milyon 31
bin 565’e çıktığını, koyun eti üretiminin
aynı yıllarda 229 bin 640 tondan 248 bin
840 tona, koyun sütü üretiminin ise 892
bin 822 tondan 1 milyon tonu aşarak 1
milyon 10 bin 7 tona yükseldiğini belirtti.
2011 yılında 90 milyon 36 bin 378
ton olan tavuk eti üretimin 2012 yılında
yüzde 2,9 ile 92 milyon 665 bin 787 tona
çıktı. 2011 yılında 10’uncu olan Türkiye,
Arjantin’i geride bırakarak 9’uncu olurken, Polonya, 16’ncılıktan 13’üncülüğe
çıktı. İspanya, 2011 yılında 18’inci iken,
Peru ve Kolombiya’ya geçilerek 20’inci
sıraya indi.”
Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) dünya koyun sayısının yüzde
2,14’ünü barındıran Türkiye’nin, koyun eti
üretimin yüzde 2,75’ini, koyun sütü üretiminin yüzde 9,98’ini karşıladığını vurgulayan Bayraktar, şunları kaydetti: “Türkiye,
2012 yılında, koyun sayısını yüzde 8,41,
koyun eti üretimini yüzde 8,36, koyun sütü
üretimini ise yüzde 13,13 artırdı. Koyun
sütünde Türkiye, 100 bin tonun üzerinde
üretim yapan 17 ülke içinde üretimini en
fazla artıran ülke oldu.
Koyun sayısı, koyun eti ve sütü
üretiminde Çin birinci
Dünyada, 2011 yılında 1 milyar 152,4
milyon baş olan koyun sayısı, yüzde 1,44
artışla 2012 yılında 1 milyar 169 milyona
çıktı. Koyun sayısında, 2012 yılı verilerine
göre, 187 milyon başla Çin birinci olurken, bu ülkeyi 75 milyonla Hindistan, 74,7
milyonla Avustralya, 52,5 milyonla Sudan (Sudan ve Güney Sudan’ın toplamı),
48,75 milyonla İran, 38,5 milyonla Nijerya,
32,2 milyonla İngiltere, 31,3 milyonla Yeni
Zelanda, 28,4 milyonla Pakistan, 25,5
milyonla Etiyopya, 25,2 milyonla Cezayir
izledi. Türkiye, 25 milyon 31 bin 565 baş
koyunla 12’inci olurken, Türkiye’yi 24,4
milyonla Güney Afrika Cumhuriyeti, 20,8
milyonla Rusya takip etti.
Koyun eti üretimi, dünyada 2012 yılında, 2011 yılına göre yüzde 1,93 artarak 9
milyon 930,8 bin tondan 10 milyon 122,5
Koyun eti üretimi, dünyada 2011 yılında 8 milyon 347,7 bin ton iken, 2012
yılında yüzde 1,6 artışla 8 milyon 480,8
bin tona yükseldi. Çin, 2 milyon 80 bin
tonla koyun eti üretiminde birinci olurken, Avustralya 607,5 bin tonla ikinci,
Yeni Zelanda 447,3 bin tonla üçüncü, Sudan 357,3 bin tonla dördüncü, Hindistan
295,8 bin tonla beşinci, İngiltere 285 bin
tonla altıncı, Cezayir 261,8 bin tonla yedinci, Türkiye 248 bin 840 tonla sekizinci,
Suriye 182,9 bin tonla dokuzuncu, Rusya
172,6 bin tonla onuncu oldu.”
Koyunculuk önemli bir yer edindi
Bayraktar, koyunculuğun özellikle et
ve süt üretiminde önemli bir yer edindiğini, gelir seviyesinin yükselmesi ve tüketimin artmasıyla kırmızı ette oluşabilecek
açığın kapatılması için keçinin mandayla
birlikte en önemli alternatif kaynaklardan
birisi olduğunu belirtti. Kırmızı et yanında
koyun sütünden yapılan peynirlerin büyük
ilgi gördüğünü, katma değeri yüksek bu
ürünlerin her geçen gün tüketiciler tarafından daha fazla talep edildiğine dikkati
çeken Şemsi Bayraktar şunları kaydetti:
“Koyun yetiştiriciliği potansiyelimiz dü-
şünüldüğünde, koyunculuktan elde edilen ürünlerin ve dış pazarlarda ihracat
potansiyelinin artırılması mümkün görülmektedir. Yapılan çalışmalar AB içinde
hayvancılıkta rekabet gücü en yüksek
hayvancılık üretiminin küçükbaş hayvancılık olduğunu göstermektedir” dedi.
Yapılması gerekenler
Bayraktar, rekabet gücünün ve beklenen üretim artışlarının sağlanabilmesi için
alınması gereken tedbirleri şöyle sıraladı:
 “Mevcut iç ve dış talep dikkate alınarak üretim planlaması yapılmalı,
 Maliyetlerin düşürülmesi, gelirin üretimi sürdürülebilecek seviyelerde tutulması için tedbir alınmalı, destek sağlanmalı,
 Üretim maliyeti düşse bile tüketiciler
ürünleri çok ucuza tüketememektedirler.
Aracı sayısının azaltılması, perakendecilerin yüksek kar marjlarının kontrol edilmesi noktasında gerekli tedbirler alınmalı,
 Meralar ıslah edilerek üreticilerin hizmetine sunulmalı ve ıslah edilen meraların
tekrar tahrip edilmesini önleyici tedbirler
alınmalı,
 Hayvan hastalıklarıyla etkin mücadele edilmeli,
 Üreticilere verilen desteklere artırılarak devam edilmeli,
 Kaçak canlı hayvan ve et girişleri önlenmeli,
 Canlı hayvan ve et ithalatına izin verilmemeli,
 Kesimhaneler başta olmak üzere
altyapı sorunları halledilmeli, bu konuda
desteklemeler yapılmalıdır.”
Ziraat
ODALARI
Arazilerin bir kısmının ise kabiliyetlerine
uygun kullanılmadığına dikkati çeken Bayraktar, şunları kaydetti: “Tarım alanlarının
amaç dışı kullanımında ilk sırayı sanayi
alıyor. Sanayiyi, konut, turizm, madencilik ve ulaştırma amaçlı kullanımlar izliyor.
Sanayi, çoğunlukla verimli araziler üzerinde kuruldu. Hızlı nüfus artışının konut ihtiyacını artırması, mirasla arazilerin küçük
parçalara bölünmesine sebep olması,
verimli araziler üzerinde kurulu kentlerde sanayileşmenin artması üzerine bu
kentlere ve verimli kıyı bölgelerine yönelik yoğun iç göç, verimli tarım arazilerinin
geri dönüşümü olmayan bir şekilde elde
çıkmasına sebep oluyor. Yine verimli kıyı
ovalarında gelişen turizm sonucu meydana gelen yapılaşma tarım arazilerinin
elden çıkmasına neden oluyor. Kıyılarda,
meyve bahçeleri kesildi. Yerlerine yazlıklar
inşa edildi.
Kentlerde sanayi, turizm gibi ekonomik faaliyetlerin arazi kullanım biçimlerini
belirlemesi, dolayısıyla tarım dışı kullanı-
mının özellikle Çukurova, Gediz, Menderes, Tarsus ovaları, İzmir, Bursa, Antalya,
Mersin, Kocaeli, Sakarya, Düzce, Trakya
gibi verimli tarım arazilerinin bulunduğu
yerlerde yoğunlaşması, konunun ciddiyetini daha da artırıyor.”
Şehir planları, ülke tarımının
geleceği düşünülerek yapılmalı
Şehir planlarının, ülke tarımının geleceği düşünülerek yapılması gerektiğini belirten Bayraktar, tarım alanlarını korumak için
yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
Toprak etütleri tamamlanmalı, ülke
çapında arazi kullanım planı; neresi tarım,
turizm, neresi sanayi alanı belirlenmelidir.
Konut ihtiyacı için tarım arazilerinin
nitelikleri ve alternatif alanları değerlendirmeden şehir planları yapılmamalı.
Tarım alanlarının imara açılması yerine kentsel dönüşüm projeleriyle bu alanlarda ikamet sağlanmalı.
Toprak Kanunu, tavizsiz ve kararlı biçimde uygulanmalı ve tüzük uygulanır hale
getirilmelidir. Bu nedenle Toprak Koruma
Kurullarına önemli görevler düşmektedir.
Sıkı kontrol ve denetimle tarım arazileri üzerinde kaçak yapılaşma önlenmelidir.
Tarım arazilerinde amaç dışı kullanım
için izin verme sürecinde, alternatif arazi
arama konusuna gerekli özen gösterilmeli.
‘Kamu yararı’ kavramı çoğu zaman tarım arazilerinin tarım dışına çıkarılmasında
kullanıldığı için, bu kavrama açıklık getirilmeli.
İllerde kurulan Toprak Koruma Kurulları üyelerinin çok azı sivil toplum kuruluşlarından, çoğunluğu ise resmi kurumlardan
oluşturuluyor. Tarım arazileri söz konusu
olduğunda, oluşturulacak kurulda Ziraat
Odalarından bir yetkili bulunması gerekir.
Bir diğer sebep
Miras Kanunu hükümleri
Tarım arazilerimizde üretim yapılmasını engelleyen diğer bir konu da, Medeni
Kanunun miras hükümleri yüzünden çok
küçülen tarım arazilerinin pek çoğunun
ekonomik olarak tarım yapılamayarak atıl
vaziyete gelmeleridir. Modern tarım işletmeciliği esaslarına göre; toprak verimliliği, sulanabilirlik durumu, iklim koşullarına
bağlı yetişen bitki deseni, işletmedeki iş
gücü durumu, işletmenin alet, ekipman
ve fiziki koşulların oluşturduğu kriterler
dikkate alınarak belirlenecek optimal işletme büyüklüğünü sağlayacak şekilde
arazilerin toplulaştırılması, mevcut işletmelerin daha fazla küçülmesini önleyecek tedbirlerin alınması büyük önem
taşımaktadır. TBMM gündeminde olan
miras hukukuyla ilgili düzenleme kanunlaştırılırsa tarım arazilerindeki parçalanma önlenir.”
İşsizlik tarım sayesinde
tek hanede kaldı
ayında 6 milyon 557 bin olan tarımdaki
istihdamın, Ağustos’ta 6 milyon 511 bine,
Eylül’de 6 milyon 370 bine, Ekim’de 6 milyon 28 bine, Kasım’da 5 milyon 728 bine
indiğini vurguladı.
Bayraktar, bir önceki aya göre 2013 yılında, Nisan’da 350 bin, Mayıs’ta 225 bin,
Haziran’da 191 bin, Temmuz’da 83 bin artan
tarımdaki istihdamın, Ağustos ayında 46 bin,
Eylül’de 141 bin, Ekim ayında 342 bin, Kasım ayında 300 bin kişi azaldığını bildirdi.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, işsizlik oranının tarım
sayesinde tek hanede kaldığını bildirerek,
“Tarım, Kasım ayında, yüzde 12 olan işsizlik oranını 2,1 puan düşürerek yüzde 10’un
altına indirdi ve yüzde 9,9 ile tek hanede
kalmasını sağladı” dedi.
Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013
yılı Kasım ayında tarımda istihdam 5 milyon 728 bine düşmesine rağmen, yine de
sanayiden 801 bin fazla istihdam yarattığını belirtti.
Şemsi Bayraktar, 2013 yılında,
Nisan’da 6 milyon 58 bin, Mayıs’ta 6 milyon 283 bin, Haziran’da 6 milyon 474 bin,
tarımsal faaliyetin zirveye ulaştığı Temmuz
TZOB Genel Başkanı Bayraktar, yaptığı açıklamada, 2013 yılı Kasım ayında
toplam istihdamın, 2012’nin aynı ayına
göre 152 bin artarak, 25 milyon 291 binden 25 milyon 443 bine çıktığını vurguladı. Toplam istihdamın, 2013 yılı Kasım
ayında, Ekim ayına göre 205 bin azalarak
25 milyon 648 binden 25 milyon 443 bine
indiğini bildiren Bayraktar, şunları kaydetti: “2012 yılının Kasım ayına göre, 2013’ün
Kasım ayında hizmetler sektöründe istihdamın 260 bin, sanayide 114, inşaatta
78 bin arttı, tarımda 299 bin azaldı. 2013
Kasım ayında istihdam, 2013 Ekim ayına
göre, tarımda 300 bin, inşaatta 65 bin
azalırken, sanayide 28 bin, hizmetlerde
133 bin arttı. Toplamda 2013 Kasım ayında, Ekim ayına göre 205 bin azalarak 25
milyon 443 bine inen istihdamda, tarımın
payı yüzde 22,5 oldu. 2012 yılının Kasım
ayına göre tarımın istihdamdaki payı yüz-
de 23,8 iken 2013 yılı Kasım ayında 1,3
puan azaldı.
Tarımda mevsim şartları nedeniyle istihdamda düşüş olmasına rağmen, sanayiden 801 bin, inşaattan 3 milyon 839 bin
daha fazla istihdam sağlandı.”
Tarım işsizliği 2,1 puan düşürüyor
Türkiye’de işsiz sayısının Kasım’da 2
milyon 784 bin kişi, işsizlik oranının ise
yüzde 9,9 olduğuna dikkati çeken Bayraktar, “2012 Kasım ayında işsizlik oranı
yüzde 9,4 düzeyindeydi. Tarımın, 5 milyon
728 bin kişiye iş, aş sağlayarak, işsizliği
tek hanelere indirmesi fevkalade önemlidir. 2013 Kasım ayında, yüzde 12 olan
işsizlik oranını 2,1 puan düşürerek yüzde
9,9’a çekmesi tarımın ekonomimize yaptığı çok büyük katkıdır. Kasım ayında bile
5,7 milyonun üzerinde istihdam yaratması, işsizliği 2,1 puan indirmesi tarımın Türkiye ekonomisi ve sosyal hayatı için çok
önemli olduğunu ortaya koyuyor.
İşsizliğin daha da artmasını önleyen
tarım, kentlerde işsizliği yüzde 11,8’den
yüzde 11,5’e, kırsalda yüzde 12,7’den
yüzde 6,6’ya, toplamda 12’den yüzde 9,9
indirdi” dedi.
Tarımın istihdamdaki payı
Son bir yıllık dönemde mevsimsel oynamalar nedeniyle tarımın istihdamdaki
AYIN KONUSU KONUSU
AYIN
KONUSU
AYIN KONUSU KONUSU AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU AYIN KONUSU
KONUSU AYIN KONUSU
KONUSU AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSUKONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
DOĞU ANADOLU BÖLGESİ
TARIM VE HAYVANCILIĞININ GENEL SORUNLARI
ÇÖZÜM ÖNERİLERİ
İşletmelerin sermaye gereksinimini
dikkate alacak olursak, sermaye unsuru
yeterli olmayan bir hayvancılık işletmesinden üretimde artış beklemenin mümkün olamayacağını söyleyebiliriz. Kredi
şartları, üretimin artırılmasını sağlayacak
ve istenildiği zamanda üreticilerin ihtiyacına cevap verecek şekilde düzenlenmeli ve bölge üreticilerinin hizmetine sunulmalıdır.
payının yüzde 22,4 ile yüzde 26 arasında
değiştiğini belirten Bayraktar, Kasım ayında hizmetler sektörünün 12 milyon 900
bin, tarımın 5 milyon 728 bin, sanayinin
4 milyon 927 bin, inşaat sektörünün ise
1 milyon 889 bin kişiye istihdam yarattığı
bilgisini verdi.
Tarımda çalışan 5 milyon 728 bin kişinin yüzde 53,35’ini erkeklerin, yüzde
46,65’ini kadınların oluşturduğunu bildiren Bayraktar, 3 milyon 56 bin erkek ile 2
milyon 672 bin kadının tarımda istihdam
edildiğini belirtti. Türkiye’de 7 milyon
545 bin kadının istihdamda yer aldığını,
bunların 3 milyon 678 bininin hizmetler,
2 milyon 672 bininin tarım, 1 milyon 95
bininin sanayi, 80 bininin ise inşaat sektöründe çalıştığını vurgulayan Bayraktar,
tarımda çalışanların yüzde 46,65’inin kadın, çalışan kadınların yüzde 35,4’ünün
ise tarımda istihdam edildiğini bildirdi.
Bayraktar, kadın istihdamında hizmetler
payının yüzde 49 iken, sanayinin payının
yüzde 14,5’de, inşaatın payının yüzde
1,1’de kaldığını vurguladı.
KONUSU
Üreticilerin eğitim düzeyi bilimsel
anlamda üretim yapmalarını engellemektedir. Bölgede üreticilere bilgi aktarımını sağlayacak ve bilgi eksikliğinden
kaynaklanan verim kayıplarını önleyecek
danışmanlık hizmetlerinin sayı ve kalite
olarak artırılması gerekmektedir.
Örgütlenme meyve ve sebzede arz
ve talebi dengeleyerek fiyat istikrarını
sağlayacak, üreticinin düzenli gelir elde
etmesini, tüketicinin de makul bir fiyattan
meyve ve sebze tüketebilmesine olanak
tanıyacaktır.”
Tarımda çalışanların
yüzde 46,65’i kadın
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
sağlamak için genetik olarak verimli ve
çevreye uyumlu hayvan ıslah çalışmalarının koordineli bir şekilde yürütülmesi
gerekmektedir.
Meyvecilik alanındaki genişleme üretim rakamlarına yansımıştır. Özellikle zeytin üretiminde önemli artış vardır. Fakat
meyve ve sebzedeki üretim artışı, ekonomik örgütlenme yetersizliği ve güçsüzlüğü nedeniyle iç ve dış pazarlara yeterince
yansıtılamadı. Düşük üretici fiyatları yüzünden üreticilerimiz sıkıntıya girdi.
Bayraktar, 25 milyon 443 bin olan
toplam istihdamın yüzde 22,5’ini tarımın
karşıladığını ifade ederek, “Sanayide istihdam yüzde 19,4’de, inşaatta yüzde
7,4’de kalırken, tarımdaki istihdam en düşük olduğu aylarında bile yüzde 22’lerin
altına inmiyor. Yaz aylarında yüzde 25’leri
aşıyor ve istihdamın dörtte birini karşılıyor.
En büyük istihdam kapısı hizmetler sektörü de toplam istihdamda yüzde 50,7 pay
alıyor” dedi.
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN
AYIN KONUSU
KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
KIRMIZI ET
KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN
AYIN AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSU AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KONUSU
AYIN KONUSUAYIN KONUSUAYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN
AYIN KONUSU AYIN KONUSU AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
AYIN KONUSU
KORUNMALI
Bayraktar, tahıllar ve diğer bitkisel
ürünlerin ekilen alanının 1995-2013 döneminde, yüzde 14,4 azalmayla 18,25
milyon hektardan 15,62 milyon hektara,
nadas alanlarının yüzde 19 gerilemeyle
5,12 milyon hektardan 4,15 milyon hektara indiğini bildirdi. Bu dönemde sebze
alanlarının yüzde 13,9 azalışla 938 bin
hektardan 808 bin hektara gerilediğini,
meyve, içecek ve baharat bitkileri alanının ise yüzde 28,3 yükselişle 2,52 milyon
hektardan 3,23 milyona çıktığını belirten
Bayraktar, şunları kaydetti: “2013 yılında, 2012 yılına göre toplam tarım alanı
23 milyon 782 bin hektardan 23 milyon
811 bin hektara, tahıllar ve diğer bitkisel
ürünler ekilen alan 15 milyon 463 bin
hektardan 15 milyon 618 bin, meyveler,
içecek ve baharat bitkileri alanı 3 milyon
201 bin hektardan 3 milyon 232 bin hektara çıktı. Buna karşın sebze bahçeleri
alanı 827 bin hektardan 808 bin hektara,
nadasa bırakılan alan ise 4 milyon 286
bin hektardan 4 milyon 148 bin hektara indi. 2013 yılında toplam tarım alanı,
2012 yılına göre, 29 bin hektar, tahıllar ve
diğer bitkisel ürünler ekilen alan 155 bin,
meyveler, içecek ve baharat bitkileri alanı
31 bin hektar artarken, nadasa bırakılan
alan 138 bin hektar, sebze bahçeleri alanı ise 19 bin hektar azaldı.
13
M. Latif Maskan
TZOB Yönetim Kurulu Üyesi
Şemsi Bayraktar, yaptığı açıklamada,
Türkiye’nin, 76,96 milyon hektar karasal alanıyla Avrupa’da Rusya’nın ardından en geniş
karasal alana sahip ülkesi olmasına karşın,
birinci ve ikinci sınıf tarım toprağının yetersiz
olduğunu, 5,1 milyon hektar her türlü tarıma
ve işlemeye elverişli birinci sınıf, 6,7 milyon
hektar da işlemeli tarıma orta elverişli ikinci
sınıf tarım toprağı bulunduğunu belirtti.
TARIM ALANLARI
Meyve alanlarında artış
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
KONUSU
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel
Başkanı Şemsi Bayraktar, 1995-2013 döneminde toplam tarım alanlarının yüzde
11,3 azalarak 26,83 milyon hektardan
23,81 milyon hektara gerilediğini bildirdi.
Bayraktar, “Geçmişte hızlı nüfus artışının
yanı sıra, kırsaldan kente olan göçler, yerleşimlerin içinden veya yakınından geçen
karayolları, otobanlar ve çevrelerinde kurulan sanayi, turizm, madencilik, kamu
yatırımları ve yerleşim alanları, tarım arazilerinin geri dönüşümü olmayan şekilde
elden çıkmasına yol açtı” dedi.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
AYIN KONUSU
12
Türk Çiftçisinin Sesi
KONUSU
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Hayvancılık ülkemizde, sektörler ve
bölgeler arası dengeli kalkınma, sanayi ve hizmetler sektörüne yeni istihdam
imkanları yaratma, ulusal geliri artırma,
kırsal alanda işsizlik sorununu azaltma,
göçü önleme ile kalkınma ve sanayileşmenin finansmanını öz kaynaklara dayandırma gibi önemli iktisadi fonksiyonları
yerine getirmektedir. Bunun yanında sektörün ulusal beslenme ve koruyucu sağlık
hizmetleri politikasının başarıya ulaşması
açısından sosyal amacı ağır basan görevi
de bulunmaktadır. Hayvancılık ayrıca, bir
taraftan tarımsal işletmelere düzenli gelir, diğer taraftan çeşitli sanayi kollarının
hammadde ihtiyacını karşılayan önemli
bir üretim dalıdır.
Geçim büyük ölçüde hayvancılıktan
sağlandığı için Doğu Anadolu Bölgesi için
hayvancılık daha da büyük bir anlam ifade etmektedir. Ama maalesef hayvancılık
tüm ülkede olduğu gibi burada da önemli
sorunlar yaşamaktadır. Hayvancılıkta ekonomik bir üretim yapılabilmesi için doğal
yem kaynaklarından yani çayır ve meralardan maksimum düzeyde faydalanmak
gerekmektedir. Çayır ve mera alanlarının Doğu Anadolu Bölgesi topraklarının
%39’unu oluşturduğu dikkate alınırsa
bölgede ekonomik olarak hayvancılığın
yapılabileceğini söyleyebiliriz. Ancak öncelikle bu meraların kaliteli ve üretim ya-
pılabilir bir duruma getirilmesi gerekmektedir ki, bu durum 1998 yılında çıkarılan
Mera Kanunu’nun önemini bir kat daha
artırmaktadır. İsteğimiz bölgedeki Mera
Kanunu çalışmalarının en kısa zamanda
bitirilmesi ve meraların üreticilerin verimli bir şekilde faydalanabilecekleri yapıya
kavuşturulmasıdır. Ayrıca yem bitkilerinin
toplam ekilebilir alandaki payını artırmaya
yönelik tarım politikaları uygulanmalıdır.
Bölgede hayvancılık çoğunlukla
meraya dayalı küçükbaş hayvancılık
özellikle koyunculuk şeklinde yürütülmektedir. Bu bölge, geçmişte özellikle
de 1980’li yılların ortalarına kadar bu imkanın azami düzeyde değerlendirilmesi
neticesinde özellikle küçükbaşta ihracat
üssü olmuştur. Ama ne yazık ki günümüzde bundan eser kalmamıştır. Bölgenin teşvik ve uygun bölgesel politikalarla tekrar bu konuda canlandırılmasına
ihtiyaç vardır. İhracatta geçmişte yaşadığı kimliğin tekrar kazandırılması, bölge refah düzeyinin artması, bölge insanı kadar ülke hayvancılığına da önemli
katkılar sağlaması kaçınılmaz olacaktır.
Diğer yandan şehirleşme her geçen
gün artmakta, toplumsal talep de bu eksende gelişme göstermektedir. Üretilen
hayvansal ürünlerin bölgede üretilmesi
ve değerlendirilmesi de bu açıdan bakıl-
dığında, büyük önem arz etmektedir. Bu
yöndeki talepleri karşılayabilmek için hayvancılığa dayalı sanayiinin (et ve süt sanayii vb.) bölgede yatırım yapması teşvik
edilmelidir.
Hayvan hastalıkları bölge ve dolayısıyla ülke hayvancılığının en önemli sorunudur. Bölgenin yapısı itibarıyla bu sorun
daha da önem kazanmaktadır. Komşu
ülkelerde hayvan hastalıklarının yaygın
olması bu bölgemizi de her zaman hastalıklar yönüyle risk altında tutmaktadır.
Yapılacak olan karantina ve hayvan hastalıkları ile mücadele çalışmalarına ağırlık
verilmeli ve hastalık riski minimum düzeye
indirilmeye çalışılmalıdır.
Kaçakçılık bölge için en önemli risklerden birisidir. Hayvan hastalıklarının
özellikle bölgeye kaçak yollardan giren canlı hayvanlar kanalıyla yayıldığı
düşünüldüğünde, bu konuda gerekli
tedbirlerin sıkılaştırılması, cezaların
caydırıcı noktaya getirilmesi önem arz
etmektedir.
Bölgede birim hayvandan elde edilen verim, mevcut potansiyel dikkate
alındığında genelde düşüktür. Nedeni
ise yerli ırk hayvanların toplam içerisindeki payının yüksek olmasıdır. Verimi artırmak ve istenilen üretim artışını
Canlı hayvan ve et ithalatı bölge üreticilerinin en çok etkilendiği politikalardan
birisidir. İthalatın durdurulması yönündeki
kararı olumlu karşılıyoruz. Tekrar açılması yönünde yapılan baskılara direnilmesi,
kesinlikle atılan bu adımdan geri dönülmemesini temenni ediyoruz.
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Tarım ve hayvancılık, Türk toplumunun iktisadi hayatında geçmişten bugüne her zaman önemli bir yer işgal etti.
Düne göre ekonomi içindeki ağırlığı giderek azalsa bile bugün de ülkemizdeki
her dört aileden biri geçimini topraktan
kazanıyor. Sadece bu gösterge bile tarımı ciddiye almamız için tek başına yeterli
bir gerekçe sunuyor. Öte yandan ülkemizin nüfusu artarken ve ekonomimiz büyürken gıda güvenliği, sağlıklı beslenme
gibi konuları da geçmişe göre giderek
daha çok tartışıyoruz. Gelişmiş toplumlar
için doğru beslenme o kadar önemli ki
örneğin ABD Tarım Bakanlığının kendisi
için belirlediği dört temel stratejik hedeften biri de; “Tüm Amerikan çocuklarının
güvenli, besleyici ve dengeli öğünlere
erişmesini sağlamak.”
Toplumların refah seviyesindeki yükselişin yansımalarından biri de kişi başına tüketilen hayvansal ürün miktarındaki artıştır;
daha zengin olan genellikle daha fazla et
tüketir. Et ve Süt Kurumu (ESK) perspektifinden baktığımızda ülkemizde refah seviyesinin yükselmesi karbonhidrattan proteine, tahıldan ete doğru bir yolculuğu ifade
ediyor. Bizim de topluma karşı sorumluluğumuz aynı nispette artıyor.
Hayvancılığımız nereye gidiyor?
1980’lere kadar dalgalı bir şekilde artan ancak takip eden yıllarda çeşitli nedenlerle azalan hayvan varlığımız, son
yıllarda gerek tarım sektörüne aktarılan
kaynakların artması, gerekse desteklemelerden hayvancılığın aldığı payın yükselmesine paralel olarak tekrar yükselişe
geçti. Özellikle sığırda, sayının yanında
hayvanlarımızın niteliği de yükseldi. Et ve
süt üretimimizdeki önemli sıçramalar bu
gelişmelerin yansımaları.
Hayvancılıkta yaşanan bu olumlu
gelişmeler yanında daha fazla mesafe
almamız gereken konular da mevcut.
Örneğin ölçek sorunu. Hayvan besleyen
işletmelerde büyükbaş hayvanlarımızın
% 80’i hala 10 başın altındadır. Sektörde sürdürülebilir büyüme ve istikrar için
aile işletmeciliğine dayalı küçük ölçekli
hayvancılığı da mutlaka büyütmeliyiz.
Kırsalda toprağımızın bekçiliğini yapan
insanımızı, toprağa ve beslediği hayvana küstürmemek için daha fazla gayret
göstermeliyiz. Bütün dünyada ilk sıkıntı
ve krizde başka bir arayışa girmeden,
hayvancılığın çilesini gelenek haline gelmiş bir sadakatle çekenler aile işletmeleridir. Küçük yetiştirici bankaya gittiğinde
de veteriner hekime ihtiyaç duyduğunda
da büyüklere göre dezavantajlı. Sektördeki diğer birçok sorun, aslında ölçek
sorununun farklı yansımalarından başka
bir şey değil.
Ölçek sorununun küçük yetiştiriciler
üzerindeki olumsuz etkisini azaltmak için,
son dönemde ESK olarak sözleşmeli besicilik uygulamalarımızda küçükler lehine
pozitif ayrımcılık yapmaya başladık. Çeşitli primler ve ilave avantajlarla cazip hale
getirdiğimiz sözleşmeli besiciliğe ilgi her
geçen gün artıyor. Tüm imkanlarımızı zorlayarak özellikle küçük işletmelerin hamisi
olmaya devam edeceğiz.
BÜYÜYEN TÜRKİYE’DE ET VE SÜT
KURUMU
Küçükbaş hayvancılığımız
daha fazla ilgi istiyor
Kırmızı et üretirken küçükbaş hayvanlarımızdan daha fazla istifade etmeliyiz. Dünyada tüketilen kırmızı etin % 58’i
domuz eti. Domuz sığıra göre daha hızlı
çoğaldığı, daha çabuk kesim ağırlığına
ulaştığı için özellikle tercih ediliyor. Domuz
bizim için bir seçenek değil elbette. Bizim
gibi geçmişi göçebe hayvancılığa dayanan “buğdayla koyun gerisi oyun” diyen
bir milletin koyundan daha fazla yararlanması gerekiyor. Zaten, Sayın Bakanımız
da yeri geldikçe ifade ediyor, yağış rejimimizin sorunlu olması nedeniyle ülkemiz
coğrafyası sığırdan ziyade küçükbaş hayvanların yararlanabileceği evsafta mera
üretebiliyor. Yaşadığımız coğrafyanın şartları içinde küçükbaş hayvancılığa önem
vermemiz bir tercih meselesi olmanın ötesinde zorunluluk aslında. Bu hayvanların
etinden daha fazla yararlanabilmek için
Bakanlığımızın gösterdiği hedef doğrultusunda çalışmalar yapıyoruz. Özellikle
küçükbaş ürünlerinin tüketimini artırmaya
dönük kampanyalar düşünüyoruz.
Et tüketimindeki yeni trend
yeni fırsatlar sunuyor
Nüfusumuz arttıkça, refah seviyemiz
yükseldikçe et talebi artıyor. Bu doğru ancak eksik bir ifade. Artan refah özellikle
kıymetli ete olan talebi tetikliyor. Özellikle
büyük şehirlerimizde sayıları hızla artan
Amerikan tarzı steakhouse konseptli restoranlara ilgi giderek artıyor. İnsanımız
para kazandıkça dünyayı geziyor, dışarıda
gördüğünü Türkiye’de de bulabilme arayışı; mutfağa ve ete de yansıyor. İyi eti iyi
pişirerek sunabilenler bu talebi karşılıyor.
Bugüne kadar restoran işletmeciliği ile işi
olmamış bazı büyük grupların satın almalar ve ortaklılarla sektöre dahil olduklarını
görüyoruz. Ete olan talep artarken, nitelik
kaygısı taşıyarak hayvan yetiştiriciliği yapanlar için de yeni fırsatlar ortaya çıkıyor.
Et
ve
Balık
Kurumu,
28.08.1952 tarih ve 3/15597 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı’na istinaden
01.10.1952 tarihinde İktisadi Devlet Teşekkülü olarak kurulmuş ve 01.01.1953
tarihinde faaliyete geçmiştir. İlk et kombinası 1953 yılında Erzurum’da hizmete
açılmış, bunu 1955 yılında Ankara, 1956
yılında Konya ve Zeytinburnu Et Kombinaları takip etmiştir. Müteakip yıllarda açılan
25 et kombinası, 2 tavuk kombinası, 2 et
işletme ünitesi, 1 balık mamulleri fabrikası ve 1 soğuk hava deposu olmak üzere
üretim ve muhafazaya yönelik işyeri sayısı
35’e ulaşmıştır.
EBK, 18.06.1984 tarihinde yürürlüğe
giren 233 sayılı Kanun Hükmünde Kararname hükümlerine tabi bir İktisadi Devlet
Teşekkülü olarak faaliyetini devam ettirmekteyken 20.05.1992 tarih ve 92/3088
sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile özelleştirme kapsamına alınmıştır. Özelleştirme
sürecinde kombinaların bir kısmı satılmış,
bir kısmı kapatılmış, bir kısmı ise bila bedel
çeşitli kamu kuruluşlarına devredilmiştir.
Agro-stratejik konumumuz ve
hayvancılık
Sayın Bakanımızın, “Türkiye sadece jeo-politik ve jeo-stratejik konumuyla
değil aynı zamanda agro-stratejik konumu itibarıyla da özel bir ülkedir” sözü
çok hassas. Tarım-gıda ürünlerinde net
ihracatçı ve net ithalatçı ülkelerin irtibat
güzergâhında bulunan ülkemiz için yapılan bu değerlendirme hayvancılık için de
fazlasıyla geçerli.
Dünya sığır eti ihracatının % 85’i ABD,
Brezilya, Hindistan, Avustralya, Yeni
Zelanda gibi az sayıda ülke tarafından
gerçekleştiriliyor. Yakın coğrafyamızdaki
Suudi Arabistan, Rusya gibi ülkelerin en
büyük canlı hayvan ve et ithalatçısı olduğu göz önünde bulundurulduğunda,
ülkemizin enerji ve hububatta olduğu
gibi hayvancılıkta da bölgesel üs olması
mümkündür. Yeter ki büyük üretim potansiyelimizden daha fazla yararlanmanın
yollarını bulabilelim.
ESK ve Süt
Bilindiği gibi Nisan 2013’e kadar
ESK’nın adı EBK (Et ve Balık Kurumu) idi.
İsim değişikliğinden itibaren süt piyasasında istikrarın sağlanması da görevlerimiz arasına girdi. Et ve süt piyasalarının
birbiriyle kuvvetli ilişkisi nedeniyle Hükümetimiz bu yönde bir adım attı. Henüz
mevzuat tamamlanmadı. Ancak süt piyasasına dönük Kurumsal hazırlıklarımız
devam ediyor. Bir süredir AB’nin Ortak
Tarım Politikası kapsamında süt sektörüne dönük uygulamaları inceliyoruz. Bu
alanda tesislenme niyetimiz yok. İhtiyaç
duyulan hallerde özel sektörün mevcut
işleme ve depolama kapasitesinden yararlanarak süt tozu, peynir ve tereyağı
gibi raf ömrü uzun ürünler üzerinden piyasada dengeleyici bir rol oynayacağız.
Zaman içinde gelişmeler kamuoyuna
yansıyacaktır.
Tarihçe
Dünden Bugüne
Et ve Süt Kurumu
Kurum, hayvancılığı geliştirme ve kalite standardını yükseltme hedefi doğrultusunda 26/08/2005 tarih ve 2005/104
sayılı Özelleştirme Yüksek Kurulu Kararındaki: “...Şirketin yeniden yapılanması,
AB normlarına uygun olarak hayvancılık
sektöründe düzenleyici ve destekleyici
bir rol üstlenmesi...” temel gerekçesi ile
özelleştirme kapsamından çıkartılmış,
06/10/2005 tarih, 25958 sayılı Resmi
Gazete’de yayınlanan kararname ile Kurumun, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile ilgilendirilmesi onaylanmıştır.
ESK’nın yönü ve stratejisi
Bugün itibarıyla ESK elindeki kombinaları, depolama tesislerini, mağazalarını
ve ithalat imkânlarını kullanarak piyasaların düzenlenmesine yönelik görevini yerine getirmeye çalışıyor. Et ve süt, hayvancılık sektörünün çıktıları olduğu için biz
aslında süreci değil sonuçları yönetmeye
çalışan bir kurgu içinde görevimizi yapmaya çalışıyoruz.
Ancak et ve süt değer zincirlerinin
daha gerisindeki safhalarda bir sorun
olduğu takdirde sadece ürünler (çıktılar)
üzerinden yapılan müdahalelerin sektörde istikrarı sağlama imkânı vermediğini
de kurumsal deneyimlerimizden biliyoruz. Bu nedenle konuyu eti ve sütü içine alan; ama bu ürünlerin kaynağı olan
canlı hayvanı da kapsayan bütünsel bir
yaklaşımla değerlendiriyoruz ve kendi
içimizde tartışıyoruz. Ülkesel ve kurumsal
deneyimlerimizle birlikte dünya hayvancılığının önemli ülkelerini de inceleyerek,
ülkemiz şartlarında uygulanabilecek bir
model üretme arzusundayız. Bütüncül bir
yaklaşımla, sadece sonuçları değil bütün
bir süreci yönetebilme imkânı sağlayacak
enstrümanlara sahip olma arayışımız var.
Bize piyasa düzenleme için daha geniş
bir hareket alanı sağlayacak bu yaklaşımı
aslında bir proje fikri olarak Sayın Bakanımızla da paylaştık.
Temel amacımız; yetiştirici ve besicilerimizin faaliyetlerinde sürdürülebilirlik
şartlarını muhafaza etmekten başlayarak, sanayi ve pazarı da içine alacak
şekilde, et ve süt değer zincirlerinin üretimden tüketime bütün halkalarıyla sorunsuz bir şekilde işlemesini sağlamak;
bunun için piyasa istikrarının önündeki
altyapı kaynaklı engelleri kaldırmak, arztalep denkleminde sürdürülebilir bir denge kurmaktır.
Et ve sütte fiyat dalgalanmalarının olumsuz etkisinden üreticiyi koruyacak
ve üreticilerin gelirini artıracak, piyasada
istikrar sağlayacak, piyasa düzenleme kurumu kurulması faaliyetleri ile birlikte 2013
yılında Et ve Balık Kurumunun, et ve süt
piyasalarını düzenleyen bir kuruma dönüştürülmesi çalışması başlatılmıştır.
Bu kapsamda, Et ve Balık Kurumu
Genel Müdürlüğünün adı, 27.04.2013 tarihli Resmi Gazete’nin 4553 sayılı Kararı ile
Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü olarak değiştirilmiştir.
Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğü
Sakarya, Denizli, Ankara, Yozgat, Adana, Bingöl, Diyarbakır, Erzurum, Ağrı ve
Van olmak üzere on adet kombinası ve
bir adet depo müdürlüğü ile faaliyetlerini sürdürmekte, perakende sektöründe
17’si kurum tarafından işletilen ve 65 adet
franchisee olmak üzere toplam 82 adet
satış mağazası ile ülke genelinde hizmet
vermektedir.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Ahmet Yücesan
Ulusal Kırmızı Et Konseyi
Yönetim Kurulu Başkanı
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Ulusal Kırmızı Et Konseyi kırmızı et
sektöründe faaliyet gösteren tüm paydaşları bünyesinde barındıran bir üst çatı
örgütüdür. Konseyimiz sektörde etkin,
sürdürülebilir hayvancılık politikalarının
geliştirilmesi için çalışmalar yürütmekte ve yürütülen çalışmalar Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ile paylaşılmaktadır.
Ulusal Kırmızı Et Konseyinin yapısı
hakkında bilgi vermek gerekirse; 5488
sayılı Tarım Kanununun 11’nci maddesinde belirtilen yetkiler çerçevesinde ve ilgili
Yönetmelik kapsamında 25 Ağustos 2010
tarihinde kurulmuştur. Konseyimiz 4 alt
gruptan oluşmaktadır. Bunlar; 1. Üretici 2.
Sanayici 3. Kamu 4. Araştırma Kurumları,
Meslek Odaları ve STK’lar alt gruplarıdır.
Alt gruplarımız içerisinde; sanayici,
tüketici, üretici ve kamu mensupları eşit
şekilde temsil edilmektedir.
Kırmızı et sektörünün sorunlarına
ilişkin olarak Ulusal Kırmızı Et
Konseyinin görüşleri;
1. Yem bitkileri üretiminin artırılması
ve meraların yeniden yapılandırılması
Besi işletme maliyetlerinin %40’ını
oluşturması nedeniyle yem ve yem hammaddeleri üretiminde geçtiğimiz sene
küresel ölçekte yaşanan düşüş, kırmızı
Petek Ataman
TMMOB
Gıda Mühendisleri Odası Başkanı
İsmail Kemaloğlu
Et ve Süt Kurumu
Genel Müdürü
14
Türk Çiftçisinin Sesi
Sıklıkla vurgulandığı gibi, beslenme
insanoğlunun vazgeçemeyeceği ve erteleyemeyeceği bir ihtiyaçtır ve işte bu nedenledir ki gıdaya yeterli, güvenli ve sürdürülebilir bir şekilde ulaşmak bir insan hakkıdır.
Ve yine bu nedenledir ki gıda, ülkelerin
stratejik öneme sahip değerlerindendir.
Ekonomide serbestliğin, rekabetin öne
çıktığı içinde bulunduğumuz zaman dilimine rağmen konu gıda olunca durup bir
kez daha düşünmek gerektiğini artık herkes kabul etmektedir. Ülkeler temel gıda
maddelerine yönelik piyasa düzenleyici
politikalar geliştirmeye çalışmaktadırlar.
Bu bakışla, kırmızı et de insanların
beslenmesinde vazgeçilmez olan gıda
maddelerinin başında yer almaktadır.
Özellikle de vücudumuzun üretemediği
ve dışarıdan alınması zorunlu olan “elzem
aminoasitler” için kırmızı et en temel iki
kaynaktan biridir. Ve ne yazık ki, ülkemizde böylesi önemli ve vazgeçilmez olan
bir gıda maddesi yeterince tüketilememektedir. Ülkemizde kişi başı kırmızı et
tüketimi (küçük baş dahil) AB ülkelerinin
yarısı; ABD’nin ise 1/4’ü kadardır. Bu rakama ülkemizde tüketimi olmayan domuz
eti de eklendiğinde tüketim miktarındaki
uçurum daha da büyümektedir.
15
ULUSAL
KIRMIZI ET
KONSEYİ VE
KIRMIZI ET
SEKTÖRÜ
et üretimini negatif yönde etkilemiş ve ülkemizde yem girdi fiyatları artmıştır. Ülkemizde 10 milyon hektar civarında bulunan
meraların düzenlenen yeni mevzuatlar ile
birlikte ıslah edilmesi şartı ile özel sektöre
kiralanması önem arz etmektedir.
Besi hayvanı veriminin artırılmasında
önemli olan kaliteli kaba yem açığının kapatılması için yem bitkileri üretim alanlarının en az 3 katı oranda artırılması, alternatif
kaba yem kaynaklarının geliştirilmesi, Doğu
Anadolu’da en önemli hayvancılık merkezleri olan beş vilayetin (Erzurum, Kars,
Ardahan, Muş Ağrı) meraya dayalı kaliteli
kaba yem üretim merkezi haline getirilmesi, kaba yem bitkilerinden yoncaya 4 yılda
bir verilen desteklemenin her yıl verilmesi
ve miktarının artırılması gerekmektedir.
Besi işletmelerine Bakanlık tarafından hayvancılık yapan işletmelerin kaliteli
kaba yem ihtiyacının en az 1/3’ünü kendi
üretebilir hale getirilmesi için destekleme
verilmesi suretiyle besicilik sistemi yeniden yapılandırılmalı, kendi kaba yemini
üretebilen işletmelerin sayısı artırılmalıdır.
2. Mezbahaların alt yapılarının
geliştirilmesi ve karkas
standartlarının oluşturulması
Kesimhanelerin mevcut şartlarının
iyileştirilmesi ve modernizasyonuna yö-
nelik olarak AB mevzuatları ile Gıda ve
Yem Kanununa uyum çerçevesinde ilgili
ikincil mevzuat yürürlüğe konmuştur. İlgili
mevzuat gereği işleme açısından gerekli
teknik ve hijyenik şartları sağlayamayan,
donanımını yenileyip modernize edemeyen mezbaha ve kombinalara ek bir yıl
süre verilmiştir. Bu konuda işletmelerin
modernizasyonu için gereken uyum maliyetlerinin IPARD gibi çeşitli kaynaklara
yöneltilmesi ve IPARD desteklerinin 81 ile
yayılmasının sağlanması gerekmektedir.
Ancak kapatılması ertelenen mezbahalar içerisinde kritik öneme sahip olan
belediye mezbahalarının IPARD kaynaklarından veya mümkün değil ise belediyelerin kendi kaynaklarınıyla modernizasyonu sağlanmalıdır.
Gelişmiş ülkelerde uygulanan, AB tek
ortak piyasa düzeni içerisinde yer alan
Karkas Derecelendirme Sistemi’nin ülkemizde kurulabilmesi için yürütülen çalışmaları konsey olarak desteklemekteyiz.
3. Sığır ırklarının üretiminin ihtiyaca
göre yeniden düzenlenmesi
Ülkemizde karkas et veriminin gelişmiş ülkeler seviyesine gelebilmesi için
Simmental, İsviçre Esmeri gibi kombine
ırkların Türkiye’ye uyum sağlaması ve yaygınlaştırılması büyük önem arz etmektedir.
Ülkemizde bulunan tarım ve hayvancılık işletmelerinin önemli bir bölümünün
polikültür tarım yapması sebebiyle süt
ve et verimi daha dengeli olan kombine
ırkların desteklenmesi ve Bakanlığımızın
desteklemelerinin bu ırklar üzerinde yoğunlaştırılması gerekmektedir.
4. Küçükbaş hayvancılığın sayı ve
kalite yönünden geliştirilmesi
Küçükbaş hayvancılığımızın geliştirilmesi için döl verimi yüksek Sakız, İvesi, Karya, Sönmez, Tahirova gibi kombine ırkların ülkemizde yaygınlaştırılması
yoluyla küçükbaş hayvan sayımızın yılda %30 civarında artırmak mümkün olabilecektir.
5. Tüketimine ilişkin bilgi kirliliği
Arza ilişkin yaşanan sorunların yanında kırmızı ete ilişkin medyada yer alan
bilgi kirliliği tüketime darbe vurmaktadır.
Tüketicilerin fiyatların yüksek olmasından
ötürü et tüketmedikleri savına karşılık bu
tip haberlerin basında yer alması tüketimi olumsuz etkilemektedir. Konseyimiz
tüketicilerin doğru bilgilendirilmesi ve
tüketimin artırılması için kamuoyu oluşturulmasına dönük faaliyetler (Kamu spotu, Kongre, Bilgilendirme Broşürler vs.)
yanında ülke genelinde tüketici algısının
araştırılması amacıyla bir anket çalışması
yürütmektedir.
KIRMIZI ET
SEKTÖRÜ’NE
BAKIŞ
Gelişmekte olan bir ülke olarak tarım ve gıda sektöründe sorunlarımız bulunmaktadır. Konu kırmızı et olduğunda
sorunlar daha karmaşık hal almakta ve
çözüm aranırken kapsamlı yaklaşmak
gerekmektedir. Kırmızı et sektörü sadece
kendi dinamiklerinden değil, süt sektöründeki gelişmelerden de doğrudan etkilenmektedir. Bu iki sektörün sorunlarını ayrı
değerlendirmek neredeyse imkansızdır.
Yukarıda gıdaya yeterli, güvenli ve sürdürülebilir biçimde ulaşımın bir hak olduğunu ifade etmiştik. Bir yandan gıda güvenliğini sağlayacağız, tüketici sağlığı tehlikeye
girmeyecek; diğer yandan ürünleri sürdürülebilir biçimde tüketiciye makul fiyatlarla
arz edeceğiz. Sürdürülebilirliği sağlamak
için de üreticinin bin bir zorlukla yaptığı bu
işten vazgeçmemesini sağlayacağız.
Sektör ne durumda?
Neler yapıyoruz ya da yapmalıyız?
Hayvancılık işletmeleri genelde küçük
ölçekli ve dağınık yapıda ve maliyetler
yüksek. İşletme boyutlarının küçüklüğünün etkisi olmakla birlikte; başta yem olmak üzere girdi maliyetlerinin yüksekliği
ve çayır meraların azlığı önemli bir etmen.
Fiyat dalgalanmaları yoğun yaşanmakta.
Fiyat dalgalanmalarında süt sektöründe
yaşananların etkisini göz ardı etmek mümkün değildir. 2010’da yaşanan fiyat artışı
bu konuda ders niteliğindedir. 2007 yılında
süt fiyatlarında yaşanan düşüşe gereği gibi
müdahale edilememesi et sektöründe yaşanan sıkıntıya temel oluşturmuştur.
Dönemsel olarak artan süt üretimine
çözüm bulunamayışı, üretici ile sanayici
arasında denge mekanizmasının olmayışı
nedeniyle sütün üreticinin elinde kalması veya maliyetini karşılamayan fiyatlarla
alınması nedeniyle besicinin hayvanını
kesmesi, buna bağlı olarak et miktarı ve
fiyatında sorun yaşanması kırmızı et sektörünü zora sokmuştur. Çözüm bir müdahale kurumu oluşturmak, okul sütü gibi
tüketimi artıracak veya depolanmasını
sağlayacak sistemlerin kurulması iken ithalat yolu tercih edilmiş, bu da üretici için
rekabet sorununu doğurmuştur.
Gelinen noktada et ithalatı kesilmiş, et
üretimini ve süt tüketimini artıracak, küçükbaş hayvancılığı ve küçükbaş hayvan eti
tüketimini özendirecek politikalar izlenmeye başlanmış ve nihayet bir Et ve Süt Kurumu oluşturularak müdahale mekanizması
geliştirilmeye çalışılmıştır. Henüz bu mekanizmanın işlediğinden söz etmek mümkün
değilse de, önemli bir adım olarak görmek
gerekir. Et sektörüne verilen desteklerde
ve kırmızı et üretiminde artış sağlanmıştır.
Atılan bu adımlar politika olarak doğru
adımlardır ancak Et ve Süt Kurumu’nun
etkin çalışması henüz sağlanamamıştır.
Bir an evvel gerçekten müdahale kurumu
gibi davranabilmesi sağlanmalıdır.
Ulusal Kırmızı Et Konseyi’nin Aralık ayı
Kırmızı Et, Süt ve Yem Analizi Raporu’nda
küçükbaş hayvan sayısında %10,7 artış olduğu ancak kesiminde %18,8 azalma yaşandığı vurgulanmıştır. Bu sonucu iyi irdelemek ve strateji belirlemek gerekmektedir.
Ülkemizde etçi ırkların yeterli olmayışı
da bir başka sorun olarak ortaya çıkmaktadır. Etçi ırkların yetiştiriciliği süt hayvanlarının yetiştiriciliğine kıyasla ekonomik
olmadığından et ve süt sektörlerindeki
etkileşim daha büyük boyutlarda yaşanmaktadır.
Hayvancılıkta yem hammaddelerinde
dışa bağımlı oluşumuz, kaba yem açığı da
maliyetleri yukarı çeken bir başka noktadır.
Ziraat
ODALARI
Ziraat
ODALARI
Dr. Nahit Yazıcıoğlu
Hayvan Sağlığı ve Karantina
Daire Başkanı
16
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
SALGIN
HASTALIKLARIN
ORTAYA
ÇIKMASINDAKİ
FAKTÖRLER
Yer küre üzerinde yaşamını sürdüren
tüm canlı varlıklar ekosistem olarak tanımladığımız bir ortak sistem içinde, birbirleriyle sürekli temas halinde yaşamlarını
sürdürürler. Çevre, insan/hayvan ve hastalık etkeni ajanlar arasında etkileşimler sonucunda mevcut ortak yaşam dengesinin
bozulması “sağlıklı yaşam” veya “hastalık”
durumu olarak tanımlayabileceğimiz fizyolojik olgular şekillenir. İnsan ve hayvan popülasyonlarındaki doğal kaynaklarla orantısız artış, gelir dağılımındaki dengesizlikler
ve buna bağlı olarak kırsal alandan şehirlere, az gelişmiş bölge/ülkelerden gelişmiş bölge/ülkelere göçler, doğal habitatın
insan eliyle bozulması, sanayi devriminin
bir sonucu son yüzyılda insanlık tarihinde
önceki dönemlerde görülmemiş şekilde
insanoğlunun seyahat imkânına kavuşması, uluslararası ticaret hacminin artması,
artan insan ve hayvan popülasyonlarının
fizyolojik faaliyetleri sonucu oluşan çevre
kirliliği ve iklim değişiklikleri insan ve hayvan popülasyonlarında salgın hastalıkların
artmasına neden olmuştur. Günümüzde
teşhis teknikleri ve mücadelede önemli
gelişmeler olmasına rağmen salgın ve bulaşıcı hayvan hastalıkları dünyanın birçok
bölgesinde hüküm sürmektedir.
harcamalarına bağlı kayıplar şeklinde çok
büyük ekonomik kayıplara neden olmaktadır. Örnek olarak 2011 yılında Brucellosis’e
bağlı yıllık ekonomik kaybın 4,2 milyar liraya ulaştığı, 1997-2007 yılları arasında
ülkemizde endemik olarak seyreden şap
hastalığına bağlı kayıpların yaklaşık 117
milyon avro olduğu bildirilmektedir.
İnsan ve veteriner hekimlik tarihini incelediğimizde, önemli sosyal ve ekonomik
kayıplara sebep olan ve “hayat diye” tanımlanan insan-hayvan yaşam sürecini sınırlayan bulaşıcı hastalıkların etkenlerinin kontrol altına alınması ancak 20. yüzyılın ikinci
yarısında antibiyotiklerin insan ve hayvan
popülasyonlarında kullanılabilme imkânına
kavuşulmasıyla mümkün olmuştur. Ancak,
antibiyotiklerin insan ve veteriner hekimlik
alanında geniş çaplı kullanımından kısa bir
süre sonra insan hayatını tehdit eden belli
başlı bakteri türlerinde kullanılan antibiyotiklere karşı direnç oluştuğu ve bu direncin
zaman içinde gittikçe yayıldığı çeşitli çalışmalarla ortaya konmuştur. Uluslararası kuruluşların (WHO, FAO) son yıllarda yayınladıkları ve geniş kapsamlı verilere dayanan
raporlarında insanlığın süratle antibiyotik
öncesi döneme dönüşme riski ile karşı karşıya kaldığını göstermektedir.
5996 Sayılı Kanun gereğince, Hayvan
Hastalıkları ile Mücadeleye yönelik 37
adet yönetmelik te yayımlanarak yürürlüğe
girmiş, ayrıca 22.01.2011 tarih ve 27823
sayılı Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “İhbarı Mecburi Hayvan Hastalıkları ve Bildirimine İlişkin Yönetmelik”
ile 34 adet Kara Hayvanı Hastalığı ve 17
adet Su Hayvanı Hastalığı İhbarı Mecburi
Hastalık kapsamına alınmıştır.
Durum hayvan sağlığı alanında da aynıdır. Bakterilerin ve parazitlerin sebep olduğu ve üretim hastalıkları diye tanımlanan
hastalıkların (mastitis, buzağı/kuzu ishalleri
gibi) tedavisinde önemli boyutlarda antibiyotik direnç sorunuyla karşılaşılmaktadır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) “zoonoz
hastalıkları” insanlarla omurgalı hayvanlar
arasında doğal yollarla bulaşabilen hastalıklar olarak tanımlamaktadır. Günümüzde 1,709 potojen ajanın insanlarda
enfeksiyonlara neden olduğu bilinmektedir. Bu etkenlerden 832’si (%49) zoonotik
karekterdedir. Zoonoz hastalıkların %33,0
oranında bir bölümü ise insandan insana
bulaşma özelliğine sahiptir. Uzun yıllardan
beri ülkemizde görülmekte olan Şap, Brucella, Tüberküloz, Kuduz, Şarbon v.s. gibi
hastalıklar yanında son yıllarda yukarıda
izah edilen sebeplerle Kuş Gribi, Lumpy
Skin, Kırım Kongo Kanamalı Ateşi, Üçgün
Hastalığı gibi hastalıklar da görülmeye
başlanmıştır. Salgın ve bulaşıcı hastalıklar hayvanlarda et, süt, yapağı veriminin
azalması, yavru kayıpları, ölümler, gelişme
geriliğine bağlı kayıplar, teşhis ve tedavi
Türk Çiftçisinin Sesi
2010 yılında yayımlanan 5996 Sayılı
“Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda
ve Yem Kanunu” ile hayvan ve bitki varlığının hastalık ve zararlılara karşı korunması, mücadele yöntemleri, hayvanlardan
insanlara geçen hastalıkların önlenmesi
ve insan sağlığının korunması ile çiftlikten
sofraya gıda güvenilirliğini sağlamak amacıyla, gıdanın üretim ve dağıtımının tüm
aşamaları ile ilgili kuralların belirlenmesi, kontrolü ve izlenebilirliğinin artırılması
amaçlanmıştır. Yine aynı Kanunun 4’üncü
ve 43’üncü maddesine dayanılarak hazırlanan “Bulaşıcı Hayvan Hastalıkları ile Mücadelede Uygulanacak Genel Hükümlere
İlişkin Yönetmelik”le, hayvan ve hayvansal
ürünlerden insan ve hayvanlara geçebilen
hastalıklardan korunma ve bulaşıcı hayvan hastalıkları ile mücadelede uygulanacak genel esaslar belirlenmiştir.
Ülkemizde ihbarı mecburi bir hastalığın ortaya çıkması veya ortaya çıkma
şüphesinin varlığı halinde, hastalığın yayılmasının önlenmesi için Bakanlığımız İl/
İlçe teşkilatları tarafından koruma ve gözetim bölgeleri oluşturulmakta, hastalıkla
ilgili epidemiyolojik araştırma yapılmakta,
gerekli kontrol, teşhis ve diğer incelemeleri yapmak için numune alınmakta,
gerekli görülmesi halinde hayvanlar itlaf
ve imha edilmekte ve hayvanların hareketlerinin kısıtlanması veya yasaklanması
amacıyla kordon konulmaktadır.
Ülkemizde yapılan hayvan
hastalıkları ile mücadele faaliyetleri
Hastalıklarla mücadelede koruyucu
aşılamalar çok önemlidir. Bu amaçla Brusella, Kuduz ve Koyun-Keçi Vebası ile
ilgili olarak Türkiye genelinde aşı bedeli
alınmadan aşılama yapılmaktadır. Bakanlığımızca yapılan çalışmalar neticesinde
Trakya bölgesi şap hastalığı açısından
Dünya Hayvan Sağlığı Teşkilatı (OIE) tarafından aşılı ari bölge olarak kabul edilmiştir. Türkiye’deki tüm koyun keçi cinsi
hayvanların küpelenmesi, kayıt altına alınması ve PPR hastalığının izlenmesi amacı
ile ülkemizde AB destekli “Koyun Keçilerin Küpelenmesi ve Aşılanması” Projesi
yürütülmektedir. Proje kapsamında 2012
yılı sonbahar döneminde yaklaşık 15 milyon küçükbaş hayvan aşılanmış, proje
gereğince İl Müdürlüklerimize 63 milyon
kulak küpesi ve 17.510 uygulama pensi
dağıtılmış, yaklaşık 41 milyon küçükbaş
hayvan küpelenerek kayıt altına alınmış-
Uygulanacak bu proje ile sığır, koyun ve
keçilerde brusella sürü prevalansının öncelikle %1’in altına çekilmesi, sonra test
ve kesim metodu uygulanarak hastalığın
eradikasyonu planlanmaktadır.
tır. Aşılanarak küpelenen hayvanların veri
tabanına (Koyun ve Keçi Kayıt SistemiKKKS) kayıtları tamamlanmıştır. Brusella
hastalığı ülkemizde sığırlarda ve koyun
keçilerde yaygın olarak görülmektedir.
Brusella hastalığı ile mücadelenin temelini aşılama oluşturmaktadır. Bakanlığımızca 2012 yılına kadar subkutan (deri altı)
uygulanan brusella aşısı 2012 yılından
itibaren konjuktival (göz damlası) yolla
uygulanmaya başlanmıştır. Bu sayede
uygulayıcı ve çevrenin brusella ile kontaminasyon ihtimali düşürülmüş, uygulama hatasından kaynaklanan bağışıklık
oluşmama riski en aza indirilmiştir. Ayrıca
“Brusellanın Konjuktival Aşı ile Kontrol
ve Eradikasyon Projesi” hazırlanmış ve
uygulanmaya başlanmıştır. Bahse konu
proje gereği B.Abortus konjuktival aşısı tüm dişi sığırların 1 yıl arayla iki kez,
B.Melitensis konjuktival aşısı ise tüm dişi
koyun ve keçiler ile damızlık erkek koyun
ve keçilerin aşılanması planlanmaktadır.
Proje süresinin sığırlarda 10 yıl, koyun
keçilerde ise 6 yıl olması planlanmıştır.
Hayvan hastalıklarıyla mücadelede
tazminat ve destekler
Tazminatlı hastalıklarda tazminat oranlarını ve şartlarını belirlemeye yönelik düzenlenen "Tazminatlı Hayvan Hastalıkları
ve Tazminat Oranlarına Dair Yönetmelik"
ile tazminat oranları yeniden belirlenmiş ve
yetiştiricilerin kayıplarının daha fazla miktarlarda karşılanmasına imkan sağlanmıştır. Yine aynı yönetmelik ile Tazminatlı Hayvan Hastalıkları ve Tazminat Oranlarına
Dair Yönetmelikte yer alan hayvan hastalıklarından hangilerine (Ruam, sığır tüberkülozu, sığır brusellozu, koyun ve keçi brusellozu, sığır vebası, Afrika at vebası, kuş
gribi, kuduz ve şap), nerede ve ne zaman
tazminat ödemesi yapılacağı belirlenmiştir.
Süt sığırı işletmelerinde sığır tüberkülozu ve sığır brusellozu hastalıkları açısından kontroller yapılmakta ve hastalık tespit
edilmeyen işletmeler sertifikalandırılarak,
hayvan başına "Hastalıktan Ari İşletme
Destekleme" ödemesi yapılmaktadır.
Hayvan hastalıkları ile mücadelenin
serbest veteriner hekimlerin de katkıları ile
daha etkin bir şekilde yapılabilmesi için,
uygulayıcılara yönelik programlı şap ve
brusella aşılamalarında, aşılanan hayvan
başına "Programlı Aşı Uygulamaları Desteği" yapılmaktadır. Bakanlıkça uygulanan
programlı aşılama desteklemesinden, aşıyı tatbik eden ve mesleğini 6343 sayılı Veteriner Hekimliği Mesleğinin İcrasına Türk
Veteriner Hekimler Birliği ile Odalarının
Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair
Kanuna göre serbest olarak icra eden veteriner hekimler yararlanmaktadırlar.
"Çiftlikten sofraya" gıda güvenilirliğini
sağlamak amacıyla, birincil üretim dahil,
gıdanın üretim ve dağıtımının tüm aşamaları ile ilgili kuralların belirlenmesi, kontrolü ve izlenebilirliğin temini amaçlanmıştır.
İzlenebilirlik kapsamında, hayvancılık işletmelerinde doğan sığır cinsi hayvanlar
20 gün içerisinde, bu süreden önce işletmeden ayrılacaklarsa ayrılmadan önce
bireysel numaralarının bulunduğu her iki
Sığırlarda ekonomik kayıplara neden
olan tüberküloz ile mücadele kapsamında ise karantina, kesim ve imha tedbirleri
uygulanmaktadır. Sığır tüberkülozu tespit
edilen hayvanın bulunduğu işletmede,
sürüye ait altı haftalıktan büyük tüm hayvanlarda tüberkülin testi uygulanıp pozitif
sonuç veren sığırlar şarta bağlı kesime
sevk edilmektedir. Mezbaha kesimi sonrasında hayvanlarında sığır tüberkülozu
tespit edilen hayvan sahiplerine tazminat
ödemesi yapılmaktadır.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
KIRMIZI ET
SEKTÖRÜ
hayvancılıktan söz edilemez ve hayvan ve
hayvansal ürünlerin ihracatı mümkün olamaz. Hastalık çıkan hayvan pazarları da
kapandığından yurtiçi ticarette olumsuz
etkilenmektedir.
Şarbon hastalığından korunma ve
mücadele amacı ile aşılama, karantina,
kordon ve itlaf tedbirleri uygulanmaktadır.
Şarbon hastalığına yakalanan hayvanlar
tazminatsız olarak öldürülmekte ve imha
edilmektedir. Hastalık görülen mihraklarda bulunan büyükbaş, küçükbaş ve tek
tırnaklıların tamamı beş yıl boyunca aşılanmaktadır.
Koyun ve Keçi Çiçeği Hastalığından
korunma ve mücadele amacı ile aşılama
karantina ve kordon tedbirleri uygulanmakta, hastalığın görüldüğü bütün illerde,
küçükbaş hayvan mevcudunun aşılamaları yoğun ve düzenli bir şekilde yapılmaktadır. Mihraklardaki koyun ve keçiler, kuzu
ve oğlaklar ile birlikte hastalığın görüldüğü yıl ve sonraki 2 yıl boyunca üst üste
aşılanmaktadır.
kulağa da takılan kulak küpesi takılarak
tanımlanmakta ve Türkvet’e (Hayvan Kayıt
Sistemi) kaydedilmektedir. Hayvancılık işletmelerinde doğan koyun-keçi türü hayvanlar 6 ay içerisinde, bu süreden önce
işletmeden ayrılacaklarsa ayrılmadan
önce bireysel numaralarının bulunduğu
her iki kulağa da takılan kulak küpesi takılarak tanımlanmakta ve KKKS’ye (Koyun
keçi Kayıt Sistemi) kaydedilmektedir. Kanatlı hayvancılık işletmeleri de sürü bazlı
olarak Türkvet’e kaydedilmektedir.
“Çiftlikten sofraya” gıda güvenliği yaklaşımında, gıda maddesi ürünlerinin tüm
aşamaları üretim yerinden tüketiciye kadar kayıt altına alınmakta ve ürünün tüketilinceye kadar izlenebilmesi sağlanmaktadır. İzlenebilirlik; hayvan sağlığı ve gıda
güvenliği açısından ilgili tüm unsurların
hareket, işlem, kontroller, ilişkili tüm hayvan ve hayvansal ürün geçmiş bilgilerinin
belgelendirilmesidir. Böylece izlenebilirlik
bir sistem olarak hem yem üreticileri hem
çiftlik sahipleri hem de son ürün kalitesiyle ilişkili gıda işletmecileri ve risklerin etkili
değerlendirilip ele alınmasında başlıca rol
üstlenmektedir.
Hayvan Hastalıkları ile Mücadele Projesi kapsamında ülkemiz hayvancılığının
geliştirilmesi, üretimin artırılması, ekonomik yönden önemli kayıplara sebep
olan hayvan hastalıkları ile mücadele ve
bu hastalıkların ülke genelinde eradikasyonunun sağlanması amaç edinilmiştir.
Söz konusu proje kapsamında uygulamaya konulan projeler, koruyucu aşılama programları ve hayvancılık desteklemeleri ile hayvan hastalıklarının öncelikli
olarak kontrolü ve sonrasında eradikasyonu hedeflenerek, ülkemiz hayvancılığının geliştirilmesi, üretimin artırılarak
ekonominin canlandırılması, tarım sektörünün gayri safi milli hasıla içerisindeki payının artırılması amaçlanmış olup,
çalışmalarımız bu amaç doğrultusunda
devam etmektedir.
17
Adnan Gültek
Kırmızı Et Üreticileri Merkez Birliği
Genel Sekreteri
Türk Çiftçisinin Sesi
Mücadelede sadece Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı değil, herkesin rol
alması, bilinçlenmesi, yeterli kaynağı tahsis etmesi hem sağlık hem de işletme
karlılığı açılarından oldukça önemlidir.
Kırmızı et üretimimizi değerlendirebilmek için öncelikle hayvan sayısındaki
gelişme ve sürü kompozisyonumuzun incelenmesi gerekmektedir.
TÜİK verilerine göre 2012 yılında
büyükbaş hayvan sayısı bir önceki yıla
göre %12,3 artarken küçükbaş hayvan
sayısı ise %10,7 artmıştır. Yılsonu itibarıyla sığır sayısı 13 milyon 915 bin baş,
koyun sayısı 27 milyon 425 bin baş, keçi
sayısı ise 8 milyon 357 bin baş olarak
gerçekleşmiştir.
Sığırda kültür ırkı ve melezlerinin oranı
% 82’yi geçmiştir. Burada et üretimi açısından dikkat çeken husus kültür ırkı ve
melezlerinin hemen genelinin sütçü ırklardan oluşmasıdır. Ülkemizde damızlık etçi
sığır ırkı yetiştiriciliği bulunmadığından,
besi için süt ırkı veya kombine ırkların
erkekleri kullanılmaktadır. Süt ırkı hayvanlarla besicilik yapmak verimi, kaliteyi
dolayısı ile maliyetleri etkileyen önemli bir
dezavantaj oluşturmaktadır.
Besi materyali yani besiye alınacak
hayvan, kırmızı et üretiminin en önemli ve
maliyete en az yem kadar etki eden unsurudur.
Randıman, karkastaki kemik oranı,
karkastan elde edilen kaliteli et oranı ve
günlük canlı ağırlık artışı tamamen ırkla
ilgilidir.
Örneğin;
•Randıman; Sütçü ırk olan Holstein’da
%55-57, Kombine ırk olan Simental’de
%60-62, Etçi ırklar olan Limousin’de %65,
Charole’de %70, Angus’ta %75’dir.
• Karkastaki kemik oranları; Yerli karada %23, Holstein’da %19, Simental’de
%16’dır.
•Aynı yemle beslenen besideki hayvanlar arasında ırklara göre 100-200 gr
günlük ağırlık artışı farkı bulunmaktadır.
Hayvan sayısındaki ve verimdeki artış ile
üretim artmaktadır. TÜİK tarafından toplam
kırmızı et üretimi kurban bayramını kapsayan IV. Çeyrek (Ekim, Kasım Aralık) döneminde 368.177 ton olarak tahmin edildi.
Buna göre 2013 yılı toplam kırmızı et
üretimimiz 996.125 ton oldu. Geçen yıl
yani 2012 de bu rakam 915.845, 2011 yılında ise 776.915 ton idi. Yani 2012 yılına
göre üretimde % 9, 2011 yılına göre ise
%28 artış olmuştur.
Kırmızı et üretiminde türlerin payına
bakacak olursak üretimin %87’sinin sığırdan elde edildiği görülmektedir. Bu geçmişte küçükbaş hayvancılığın gerilemesi
yanında, halkımızın tüketim alışkanlıklarının değişmesi ile ilgilidir.
Kırmızı et üretiminin yeterliliği konusunda bazı tartışmalar yapılmaktadır.
Burada yanlış olan gelişmiş ülkelerle domuz etini katarak yapılan mukayesedir.
Kıyaslama yapılan ülkelerdeki kırmızı et
üretiminin yarıdan fazlası domuzdan elde
edilmektedir. Bu bakımdan mukayese,
sığır, manda, koyun ve keçi eti tüketimi
üzerinden yapılırsa sağlıklı olabilir. Böyle
bir kıyaslamada yine de halkımızın yeterli kırmızı et tüketebildiği söylenemez. Bu
açıdan yeterliliğin göreceli olduğu ortaya
çıkmaktadır. Bu gün 13 kilogram olduğu
söylenen kişi başı tüketim 20 kilograma
çıkarıldığında 1,5 milyon tonun üzerinde,
30 kilograma çıkarıldığında ise 2,3 milyon
ton kırmızı et üretmemiz gerekmektedir.
Üretimi artırabilmek sürü kompozisyonunun değişmesi, yani kombine ve etçi ırk
sayısını artırarak et veriminin artırılması yanında yem kaynakları yeterliliğini gündeme
getirecektir. Yem; özellikle ABD, bazı AB
ülkeleri, Arjantin, Uruguay ve Avustralya
gibi geniş, verimli ve bol yağmur alan otlaklara sahip olmayan ülkemiz için önemli
bir sorundur.
Besicilik bu sorun nedeni ile ahırlarda
ve fabrika yemleri ile yapıldığından maliyet
yüksek olmaktadır. Yem kaynaklarımıza
bakacak olursak;
 Mera Alanları
Türkiye yaklaşık 12 milyon hektar ile
dünya mera alanlarının %0,38’ine sahiptir ve dünya sıralamasında 46. sırada yer
almaktadır.
Başta mısır, yonca, fiğ ve korunga olmak üzere 2.3 milyon hektar alanda ise
yem bitkisi üretilmektedir.
 Kaba Yem Üretim Kaynakları
Çayır Mera
: 12 milyon ton
Yem Bitkileri ekilişleri
: 8,5 milyon ton
Silaj yapımından
: 10,5 milyon ton
Bahçe içi otlaklar
: 5 milyon ton
Sap saman anız artıkları : 10 milyon ton
olmak üzere toplam 46 milyon tondur.
Ülkemizin yıllık 52 milyon ton kaba
yem ihtiyacı dikkate alındığında, kaliteli
kaba yem açığımızın 16 milyon ton olduğu görülmektedir.
 Karma Yem Üretimi
Ülkemizde 500’ü faal 700’e yakın
yem fabrikası mevcuttur. Faal olanlar da
%75-80 kapasite ile çalışmaktadır. Bunların toplam üretimi 14 milyon ton olup,
bunun 8 milyon tonu (4,4 milyon ton süt,
3.6 milyon ton besi) ruminant yemidir.
Ayrıca 4-5 milyon ton yem işletmelerde
yapılmaktadır.
Yem hammaddelerinin bir kısmındaki
dışa bağımlılık kurların artması ile fabrika
yemi fiyatlarına yansımaktadır. Bu nedenle yem hammaddesi ithalatında gümrük
vergileri düzenlemelerine ihtiyaç bulunmakta, yurt içinde de katma değer vergisi
indirimine gidilmesi gerekmektedir.
Besicilikte verim kaybına dolayısı ile
üreticiye ve ülke ekonomisine en çok zarar veren sorunlardan birisi ise hayvan
hastalıklarıdır.
Türkiye eğer halkına sağlıklı ürünler
sunmak, kırmızı et üretiminin sürekliliğini sağlamak ve hayvansal ürünlerinin
dış pazarlara kolayca girmesini ve bu
pazarlarda rekabet etmesini istiyorsa,
hayvan hastalıkları ile etkin mücadele
etmeli ve birçok hastalıkta eradikasyonu
sağlamalıdır.
Sınırların kontrol altına alınamaması
ve ülke içi hayvan hareketlerinin yoğunluğu nedeniyle gerek insan ve hayvan
sağlığında gerekse ülke içi üretim ve dış
ticaret imkânlarında yarattığı olumsuzluklar nedeniyle önemli bir tehdit olarak
hala güncelliğini korumaktadır. Bu hastalıklar önlenemediği sürece ekonomik
Türkiye’de hayvancılık sektöründe
canlı hayvan ve kırmızı et piyasasında
bir fiyat istikrarsızlığı bulunmakta ve bu
istikrarsızlık yetiştiriciler ile kamu ve sanayiciler nezdinde olumsuz etki yaratmaktadır. Mevcut yapıda üreticiye fiyat
ve alım garantisi sağlanamadığı gibi,
sanayiye de düzenli hammadde akışında zorlanılmaktadır. Ürünün fiyatını
üretici değil aracılar belirlemektedir. Bu
nedenlerle;
•Et ve Süt Kurumunun yapısı yeniden
gözden geçirilmeli, geniş katılımlı olmalı,
sektörün tüm paydaşlarını içine almalı,
özerk olmalı ve kendi fonunu sağlamalı,
•İllerde canlı hayvan ve et borsalarının
kurulması teşvik edilmeli,
•Et ve sütte ürün standardizasyonu
sağlanmalı,
•Tedarik zincirini kısaltacak tedbirler
alınmalı,
•Süper marketlerle ilgili gereken düzenlemeler yapılmalıdır.
2010 yılında iç fiyatların yükselmesi
nedeni ile kırmızı et, kasaplık hayvan ve
besi materyali ithalatı açılmıştır. İthalatın
üretici fiyatlarını düşürmeden perakende
fiyatlarını düşüreceği fikri büyük yanılgı
olmuştur. Tüketiciye hiçbir faydası olmayan, üretimi sekteye uğratan bu gibi
uygulamalardan kaçınılması gerekmektedir.
Üreticimizin diğer ülkelerin daha önce
açıklanan besleme koşulları, hastalık
problemini çözmüş olmaları ve desteklenen maliyet ve dış ticaretleri ile rekabet
edebilme şansı yoktur.
Yurt içi üretim artırılmaz, maliyetleri düşürecek tedbirler alınmaz ise dışa bağımlı
hale geleceğimizden, ithalat önce düşük
fiyat, sonra artan fiyat şeklinde seyredecektir. Bu bakımdan alınacak tüm tedbirler yanında, Türkiye’de tamamen ithal
besi materyaline dayalı olarak yapılması
planlanan büyük ölçekli besicilik girişimlerine son verilmelidir.
Sürekli üreticiden fedakârlık beklemek
en hafif tabiri ile insafsızlıktır. Üretici zaten
yıllardır fedakârlık yaparak tüketiciye artan
maliyetleri yansıtmamaya çalışmaktadır.
Girdi fiyatlarındaki anormal artışlar ve enflasyon gibi faktörler göz önüne alındığında
üreticinin fiyat yükselttiği iddiaları iktisata
aykırıdır. Ülkede sanki sadece kırmızı et
fiyatları artıyor kampanyaları hesap bilmeyenlerin ya da amacı başka olanların konuyu saptırmalarından ibarettir.
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Türkiye’de besicilik riskleri
Ülkemizde besicilikle iştigal eden üreticilerimiz aşağıda sıralanmış olan birçok
riskle karşı karşıyadır.
 Bulaşıcı hayvan hastalıkları,
 Fiyat istikrarsızlığı,
 Girdi fiyatlarındaki aşırı yükselme
(yem, ilaç, elektrik vb.),
 Kaçak canlı hayvan-et giriş ve çıkışları,
 Canlı hayvan hırsızlığı (sigorta kapsamında olmadığı için en büyük risklerden birisi),
 Canlı hayvan ve et ithalatı,
 Kesim sonrası alıcılar tarafından
ödemenin yapılmaması veya geciktirilmesi (üreticiye güven veren alıcıların oluşturulması gerekmektedir),
 Tüketiciyi korkutucu açıklamalar
(kolesterol, vb.),
Aslında yukarıda ifade edilen risklerin
büyük bir kısmı hayvancılığın genelinde
üreticileri tedirgin etmektedir. Bu risklerin
bir kısmı süreklilik arz etmekte, bir kısmı
ise zaman zaman ortaya çıkmaktadır. Ama
yine de yatırım yapacak olan üreticilerin
karar verme ve üretimin sürdürülebilirliği
aşamasında önemli etkileri olmaktadır.
Üretimin sürekliliği ve sürdürülebilir kılınması öncelikle yukarıda sıralanan
riskleri ortadan kaldıracak ya da minimize
edecek tedbirlerin hayata geçirilmesiyle
ve piyasada uzun soluklu istikrarın sağlanmasıyla mümkün olabilir.
Türkiye kırmızı et üretimi
Bugün Türkiye’deki üretilen et miktarı
devletin resmi kurumu olan Türkiye İstatistik
Kurumu tarafından dönemsel olarak belirlenip, kamuoyunun bilgisine sunulmaktadır.
KIRMIZI ET
19
ÇİNELİ KADIN ÇİFTÇİLER
TARIM FUARINDA
SEKTÖRÜNE GENEL BAKIŞ
Özellikle ithalatın başladığı 2010 yılından sonraki dönem incelendiğinde tablodan da görüleceği üzere kırmızı et üretimimiz; 2012 yılında %17.9, 2013 yılında
ise %8.8 oranında artmıştır. 2013 yılında
artış hızı 2012 yılına göre daha düşük seyretmiş olsa da, toplam kırmızı et üretiminde artış olması önemli bir gelişmedir.
2013 yılı ithalat söylemlerinin sıkça
dile getirildiği bir yıl olduğundan üretim
de önem arz etmektedir. 2013 yılında sığır
eti üretiminin %8.8, koyun eti üretiminin
%5.8, keçi üretiminin %35.1 artması doğal olarak toplam kırmızı et üretimine de
yansımış, üretim %8.8 oranında artmıştır.
Manda etindeki %80.6’lık azalış dikkat çekici olup, bu konuda acil tedbirler alınmasına ihtiyaç olduğu görülmektedir.
2013 yılında artışın devam etmiş olmasının nedeni 2012 yılının sonunda gümrük
vergilerinin yükseltilmesi dolayısıyla ithalatın durarak, ülkeye ucuz ürün girişinin
engellenmiş olmasıdır. Hükümetimizin almış olduğu bu doğru karar, üreticilerimize
nefes aldırmıştır.
Gümrük vergilerin yükseltilmesi ülkeye
ucuz ürün girmesini engellemiş, verilen
ülke içi teşviklerle birlikte de üretimde artışlar gerçekleşmiştir. Geçen yıl özellikle
yem fiyatlarının ciddi oranda yükselmesine rağmen bu artışın gerçekleşmiş olması aslında önemli bir başarıdır. Üreticiler
ithalattan kolay para kazanmak isteyenlerin piyasayı tedirgin edici ithalat söylemlerini bırakmaları halinde daha rahat üretim
yapabilecekler, devletin vereceği desteklerle ve gümrük vergilerindeki koruyucu
önlemlerle birlikte halkımızın ihtiyacını rahatça karşılayabileceklerdir.
da istikrarı sağlamamız, bunun için de
müdahale kurumunu faaliyete geçirmemiz şarttır. Bugün süt fiyatlarının üretimi
sürdürülemez kıldığı aşikardır. Eğer çiğ
süt fiyatları böyle devam edecek olursa
ne yazık ki 2008 yılında yaşanan süreç
tekrar yaşanabilecek, hayvanlar kasaba
gidebilecek, ithalatta kısır döngüye tekrar girilebilecektir. En vahimi de ithalat
yapalım diyenler için ne yazık ki haklı bir
gerekçe oluşturulmuş olunacaktır.
Beklentimiz; ithalat söylemlerine bir
an önce son verilmesi, ithalatın kesinlikle
tekrar açılmaması, çiğ süt fiyatlarının hayvancılığın geleceği açısından sürdürülebilir seviyelere getirilmesidir.
Neler yapılmalı?
I. Sığır dışındaki manda, koyun ve
keçi, kırmızı et ihtiyacının ikame edilmesini sağlayacak en önemli alternatif
kaynaklardır. Bu üretim kaynakları teşvik
edilmeye devam edilmeli, sorunlarını çözmeye yönelik gerekli tedbirler alınmalıdır,
II.Kısır olmayan ve çok ciddi bir hastalığı bulunmayan dişi hayvanların kesilmesini
önleyici tedbirler titizlikle takip edilmelidir,
III.Devlet, aşırı fiyat düşüş ve yükselmelerine karşı gerekli tedbirleri almalı, bu
konuda piyasayı regüle etmek için gerektiğinde müdahale edecek mekanizmaları
en kısa zamanda devreye sokmalıdır,
TZOB olarak ithalat yapılmadan da
bu ülkenin et ihtiyacının karşılanacağını
düşünüyoruz. Çünkü yapılan baskılarla
bu konuda atılan adımlar, binlerce çiftçimizi ve onların ailelerini, milyonlarca tüketiciyi olumsuz etkilemekte, milyarlarca
dolarlık dövizin dışarı çıkmasına neden
olmaktadır.
IV.Yakın zamanda yaşanmış olan damızlık hayvanların kasaba gitmesinden
ders çıkarılmalı, bu durumun bir daha
yaşanmaması için özellikle süt sektörüne
yönelik tedbirler alınmalıdır. Bu amaçla
alınacak en önemli tedbir, çiğ süt fiyatlarının üretimi sürdürebilecek noktada olmasını sağlamak olmalıdır.
Üzerinde durmak istediğimiz bir diğer
konu ise ülkenin canlı hayvan ve et ithal
edebilir noktaya nasıl geldiğini unutmamak olduğudur. Bilindiği üzere 2008 yılında sütte yaşanan kriz bu sürecin kilit
dönemini oluşturmuştur. O dönemde düşük seyreden çiğ süt fiyatları ve yükselen
girdiler birçok damızlık hayvanın kasaba
gitmesine yol açmıştır.
V.Üretici-tüketici fiyatları arasındaki
makas kontrol edilmeli, özellikle tüketici
fiyatlarının aşırı yükselmelerine karşı gerekli tedbirler alınmalı yani, üretici kadar
tüketici de korumalıdır,
İyi bilinmelidir ki, et sektöründe yaşanan her türlü krizin temelinde süt piyasasındaki istikrarsızlık yatmaktadır. Düşük
süt fiyatları nedeniyle damızlık hayvanlar
kasaba gidince milyarlarca dolarlık besilik, kasaplık canlı hayvan ve karkas et
ithal etmek, yurtdışından damızlık hayvan satın almak, hayvancılığın eski hale
gelmesi ve işletmelerin yeniden kurulabilmesi için sıfır faizli krediler vermek
gerekmektedir. Bunların hepsi, devlete
ve hazineye yük demektir. Türkiye çok
zengin bir ülke değildir ve birileri istedi
diye ülkemizi böyle bir yükümlülüğün
altına sokmak doğru değildir. Ette ithalatçı olmak istemiyorsak süt fiyatların-
Aksaray’da Ziraat Odası Başkanlığı ve Gıda, Tarım ve Hayvancılık İl Müdürlüğü tarafından verilen eğitimleri başarıyla tamamlayan 250 çiftçi sertifika
almaya hak kazandı.
VI.Kaçakçılığı önlemek için özellikle küçükbaş hayvanlar mutlaka kayıt altına alınmalı ve bu kayıtlar sürekli güncellenmelidir,
VII.Dünya silah ticareti gibi gıda ticaretinin yapılacağı yöne doğru kaymaktadır,
Türkiye bu konjöktürde üreticisini korumalı, gıda güvencesini sağlamak için üretimi devam ettirecek tedbirleri almalıdır,
VIII.Hayvan hastalıkları ile etkili mücadele edilmeli, bu konuda gerekli bütçe
oluşturulmalıdır,
IX.Ucuz maliyetli bir üretim için meralarımız en kısa zamanda ıslah edilerek
üreticilerimizin hizmetine sunulmalı, ıslah
edilen bu meraların sürdürülebilirliğine
yönelik tedbirler alınmalıdır,
X.Yoğun buzağı ölümlerine sebep
olan hastalıklarla mücadele için gerekli
tedbirleri alınmalıdır,
XI.Sektör kayıt altına alınmalı ve sürekli izlenmelidir. Besiye ne kadar hayvan alınıyor? Tüketim ne kadar? Talep
dönemsel olarak nasıl seyrediyor? Ne
kadar et üretiliyor? Kontrol ve kayıtdışı
kesim ne kadar? Yerel, bölgesel ve ülkesel fiyatlar (üretici ve tüketici bazında)
nasıl seyrediyor? Sınır ülkelerde üretim
ve fiyatlar nasıl seyrediyor? gibi sorulara
cevap verilmeden piyasaya müdahale
etmek ve piyasayı kontrol etmek mümkün değildir. Bu konuda en kısa zamanda gerekli altyapı oluşturulmalı ve hayata
geçirilmelidir,
XII.Et üretimini artırmaya, karkas
ağırlığını artırmanın olumlu etkisi vardır. Yalnız Türkiye et üretimini artırmada sadece hayvan başına karkas
ağırlığının artırılmasının yeterli olacağı
düşünülmemeli, karkas ağırlığını uygun seviyelere taşımayı ihmal etmeden
özellikle koyun ve keçi sayısının artırılmasına imkan sağlayacak politikalar
uygulanmalıdır. Bu politikaların uygulama alanı belirlenirken koyun ve keçi
sayısının sadece Doğu ve Güneydoğu
Anadolu bölgelerinde değil, Orta ve
Batı Anadolu’da da, üstelik daha hızlı
biçimde, azaldığı unutulmamalıdır,
XIII.Sektörde en kısa zamanda kayıt
dışılığı önleyecek tedbirler alınmalıdır.
İhbarı mecburi hastalıkların eradikasyonu için gerekli projeler hazırlanmalı, bu
projeler istikrarlı bir şekilde uygulanarak
ülkemizde önemli hayvan ve verim kayıplarına yol açan hastalıklar en kısa sürede
kontrol altına alınmalıdır.
XIV.Et teşvik primi başta olmak üzere
iç üretime yönelik verilen desteklere devam edilmelidir,
XV.Küçükbaş yetiştiriciliğinde önemli
bir ihtiyaç olan çobanlığı özendirici tedbirler alınmalıdır.
Aksaray’ın merkeze bağlı Kutlu beldesinde çiftçilere yönelik Tıbbi Aromatik Bitki Yetiştirme Eğitimi sonrasında 250 çiftçi sınava girdi. Yapılan sınavın
ardından başarılı olan 250 çiftçiye Tıbbi Aromatik Yetiştiriciliği sertifikaları Ziraat Odası Başkanı Emin Koçak tarafından verildi.
Sertifika dağıtım töreninde bir konuşma yapan Ziraat Odası Başkanı Emin
Koçak, köy köy, belde belde, ilçe ilçe gezerek tüm çiftçilere eğitim verdiklerini
belirterek, bu eğitimlerin aralıksız devam edeceğini ve çiftçilerin daha bilinçli,
daha verimli bir tarım ve hayvancılık yapacaklarını söyledi. Eğitimin her alanda önemli olduğuna dikkat çeken Başkan Koçak, çiftçilere eğitim vermekle
verimliliği, bilinçliliği ve kaliteyi artırdıklarını belirtti. Başkan Koçak, böylece
hem çiftçilerin hem de Aksaray ekonomisinin ve tarım ile hayvancılığının kazandığını kaydetti.
TRAKTÖR KULLANMA
EĞİTİMİ VERİLDİ
Karaman Ziraat Odası, Jandarma ve Bölge Trafik ekiplerinin iş birliğiyle çiftçilere traktör kullanma eğitimi verildi. Karaman Ziraat Odası ile Jandarma ve
Bölge Trafik ekipleri iş birliğiyle gerçekleşen 10 etaplık kursun ilki merkeze bağlı
Yollarbaşı beldesinde yapıldı. Eğitim öncesi bir konuşma yapan Ziraat Odası
Başkanı Recep Muğlu, “Çiftçilerimizin traktörlerini kullanırken bir kazaya sebebiyet vermemeleri için bu eğitimi düzenleme kararı aldık. Bu eğitim Türkiye’ye
örnek bir eğitimdir. Oda olarak yaptığımız tespitlerde en önemli kusurların başında çiftçilerimiz kullandıkları traktörler ile arkasına taktıkları römorkun su ve
oksitlenmeden dolayı zaman içinde lambalarının yanmaması ve reflektörlerin
yıpranmasını gördük. Bu reflektör kazayı önlemede çok önemlidir” dedi.
Düzenledikleri bu eğitime katılamayan traktör sahibi çiftçilere oda olarak
birer takım reflektör vereceklerine de ifade eden Muğlu,
“Çiftçilerimiz mutlaka hayati önem taşıyan bu kurallara uymalıdırlar. Kesinlikle traktörlerinde tepe lambası, römorklarında da reflektör takılı olmalıdır. Biz hiç
kimsenin canının yanmasını istemeyiz. Her yaz
döneminde çiftçilerimiz kullandıkları traktör
ile kazalara karışıyor. Bu kazalar ise bahsettiğimiz
lambaların yanmaması, römorkta reflektörün bulunmamasından kaynaklıdır. Eğitim çalışmasında bizlere destek olan jandarma ve bölge trafik ekiplerimize
teşekkür ediyorum” diye konuştu.
Çineli kadın çiftçiler, Çine Ziraat Odası ile Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe
Müdürlüğü’nün katkılarıyla TAR-GEL Projesi kapsamında görev yapan Mühendis ve Veteriner Hekim refakatinde Denizli Tarım Fuarı’nı ziyaret ettiler.
Çine Ziraat Odası
Türkiye’de yukarıda sıralanan besi
çeşitlerinin hepsine her bölgede rastlamak zordur. Genelde mera besisi; Doğu-Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi (özellikle
Erzurum ve Kars’ta) ile diğer bölgelerin
yüksek yaylalarında yaygın iken, tahıl yetiştiriciliğinin fazla olduğu yerlerde ve bitkisel-hayvansal üretimi beraber yürüten
tarım işletmelerinde daha ziyade anız besisi görülmektedir. Ahır besisi ise, özellikle
büyük şehirlerde ve buralara yakın bulunan yerlerde yapılmaktadır.
250 ÇİFTÇİ
SERTİFİKA ALDI
Bu tür organizasyonların önümüzdeki günlerde de devam edeceğini belirten Çine Ziraat Odası Başkanı Osman Eşiyok, “Birliğimizin bize bu konulara
destek olmak için talimatı var. Önümüzdeki günlerde Çineli kadın çiftçilerimizi
farklı il ve ilçe fuarlarına da göndereceğiz” dedi.
Çine ve köylerinden 27 kadın çiftçinin Denizli Tarım Fuarı’na ziyaret ettiğini belirten Çine Gıda, Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Özkan Atıgan da
“Aile içindeki en etkin birey kadın… Çocuk bakmaktan süt sağmaya, yemek
yapmaktan çobanlığa kadar her türlü işle uğraşıyor. Karşılaştıkları yenilikçi ve
doğru olayları en iyi şekilde faaliyete geçirip uygulayabilecek olan devamlı bir
çaba içerisinde oldukları tarımsal sektördeki yenilikleri hakkında bilgi edinilmesi amacıyla Çineli bayanlarımıza günübirlik gezi düzenledik” diye konuştu.
JEOTERMAL ENERJİ
SANTRALİNDE İNCELEME
Aydın Ziraat Odaları
Ülkemizde besi faaliyetleri değişik şekillerde yapılmaktadır. Genel bir değerlendirme yapılacak olursa, mevcut besi türleri; besiye alınan hayvan türüne göre (sığır
besisi, koyun besisi, kuzu besisi), besinin
yapıldığı yere göre (ahır besisi, mera besisi, anız besisi), besi süresine göre (60-120
günlük kısa süreli besi, 120-220 günlük
orta süreli besi, 220 günden fazla uzun
süreli besi), besiye alınan hayvanın yaşına
göre (genç hayvan besisi, yaşlı hayvan besisi), yıl içinde yapım zamanına göre (yaz
besisi, kış besisi), besin maddeleri yoğunluğuna göre (kaba yem ağırlıklı besi-ekstansif besi, kesif yem ağırlıklı besi-entansif
besi) ve rasyolarda ağırlıklı olarak kullanılan yeme göre (mısır silo yemi besisi, pancar yaprağı silo yemi besisi, vb.) şeklinde
sınıflandırılmaktadır.
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Aksaray Ziraat Odası
Türkiye’de yapılan besi faaliyetleri
Yıl: 6 | Sayı: 62 | ŞUBAT 2014
Karaman Ziraat Odası
Levent Genç
Veteriner Hekim
TZOB Teknik Müşavir
18
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Aydın Ziraat Odaları Jeotermal Enerji ve Çevre Komisyonu,
Kızıldere’de Kurulu özel bir şirkete ait jeotermal enerji santralinde inceleme ve denetlemelerde bulundu.
Komisyon Başkanı ve Buharkent Ziraat Odası Başkanı
Naim Özdamar ile Germencik
Ziraat Odası Başkanı Yusuf İzzet Karapınarlı, İncirliova Ziraat
Odası Başkanı İhsan Ayaydın,
Köşk Ziraat Odası Başkanı Veli
Tuna, Nazilli Ziraat Odası Başkanı Necdet İzgü’den oluşan
komisyon üyeleri, önce Kızıldere-Savcıllı sınırları içinde yeni faaliyete başlayan yine özel sektöre ait sondaj kuyusunda inceleme yaptı. Komisyon
üyeleri daha sonra Kızlıdere jeotermal
enerji santrali alanına geçti.
İşletme Müdürü Ali Er tarafından karşılanan komisyon üyelerine santral hakkında bilgi verilerek enerji santralinin
gezilmesi sağlandı. İnceleme sonunda
açıklamalarda bulunan Komisyon Başkanı Özdamar, şunları kaydetti: “2872 sayılı
yasa biz Ziraat Odalarına çevre ile ilgili denetleme ve inceleme görevlerini yüklemiştir. Büyük Menderes Ovası özellikle Denizli
kaynaklı kirleticiler tarafından yaşanmaz
hale getirilmektedir. Bu kaynaklar içinde
Denizli’nin evsel ve sanayi atıkları, tekstil fabrikalarının kimyasalları ve jeotermal
enerji, turizm ve sera işletmelerinin deşarjlarından kaynaklanan Büyük Menderes kirlenmesi öne çıkmaktadır.
Bunun yanında 1967’den beri Kızıldere jeotermal alanı en büyük kirletici olarak
karşımıza çıkmaktadır. Biz işletme yönetiminden atmosfere yüzde 99’u karbondioksitten oluşan gazları salmamalarını,
gürültü kirliliğine tedbir almalarını, Büyük
Menderes’e deşarj edilen sıvı akışkanların
engellenmesini, çevreye yayılan nem oranının kabul edilebilir seviyeye düşürülmesini, tarım alanları ortasına sondaj kuyuları
açılmamasını, yeni kurulacak santralin
tarım alanları dışına kurulmasını talep ve
arzu etmekteyiz. İşletme yönetiminin bu istek ve arzularımızın bölgede yoğun olarak
mevcut bulunan ve üreticilerin en önemli
geçim kaynağı olan incir üretimini korumaya yönelik olduğunu ve bu konudaki hassasiyetimizi anlamalarını beklemekteyiz.”
TZOB
Ziraat
ODALARI
Türk Çiftçisinin Sesi
Türkiye Ziraat Odaları Birliği
Ücretsiz Yaygın Süreli Gazetesidir
Yıl: 6
OCAK 2014
ŞUBAT
2014
Sayı: 61
62
Yönetim Yeri
GMK Bulvarı No: 25 Demirtepe/ANKARA
Tel: 312 231 63 00 (Pbx)
Fax: 312 229 65 38 - 231 30 77
www.tzob.org.tr

Benzer belgeler