numune-gazete-SAYI-9-sayfa-1-5:Layout 1.qxd
Transkript
numune-gazete-SAYI-9-sayfa-1-5:Layout 1.qxd
Her 100 Kişiden 8’inde Akut Apandisit Görülüyor Kroner Anjiyografi Tedavi İçin Belirleyici Rol Oynuyor Günümüzde ölüm ve iş gücü kaybının en büyük nedenlerinden biri kalp damar hastalıklarıdır. Kalp damar hastalıkları, zamanında fark edilip gerekli önlemler alınmazsa, damar tıkanıklığına ve bunun sonucunda da kalp krizine ve ölümcül ritim bozukluklarına yol açabilmektedir. Ü C R ETS İZ D İR Akut apandisit her yaş grubunda görülmekte beraber, özellikle 20-30 yaşlarda daha sık görülüyor. Akut apandisit temel olarak apandix vermiformis lümeninin tıkanmasıyla oluşur. Nadir olarak lenf dokularının şişmesi, meyve çekirdeği, bağırsak parazitleri gibi nedenler de akut apandisite neden oluyor. Apandix lümeninin Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla... www.numunegazetesi.com YIL:2 SAYI 9 15 MAYIS 2011 ANEAH Mamak Semt Polikliniği yeni binasında 2009’dan bu yana hizmet veren ANEAH Mamak Semt Polikliniği hastalara daha iyi hizmet verebilmek ve hekimlerin çalışma şartlarını iyileştirmek yeni binasında hizmet vermeye başlladı Poliklinik, genel cerrahi kliniği, radyoloji, kadın doğum, çocuk hastalıkları, ortopedi, üroloji, dermatoloji, KBB, nöroloji, göz, fizik tedavi ve 1. ve 2. Dâhiliye klinikleriyle hastalara hizmet veriyor. SAYFA 16’DA Alerji mevsimi hayatı zorlaştırıyor Havaların ısınması ile birlikte havada oluşan polenler solunum yoluyla vücuda yerleşiyor. Genellikle bağışıklık sistemine zarar vermeyen polenler bazı bünyelerde hayatı çok zorlaştırıyor. .SAYFA 13’TE Emniyet kemeri hayat kurtarıyor Doğru takılmış bir emniyet kemeri, çarpmanın etkisiyle vücutta meydana gelen sarsıntıyı belli oranlarda azaltıp, çarpmanın etkisini vücuttaki en güçlü noktalara dağıtır ve koltuktan fırlamayı engelleyerek vücudun hassas noktalarının bir yerlere çarpmasını önleyerek hayati önem taşır. SAYFA 15’TE Kadınlar dikkat! Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Klinik Şefi Op. Dr. Ömer Cengiz meme kanserini, süt bezleri ve süt kanalları döşeyen hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve bir süre sonrada vücudun herhangi bir yerine giderek orada çoğalmaya devam etmesi şeklinde tanımlayarak, bu hastalığın kadınlarda daha yoğun görülmekle birlite erkeklerde de görülebileceğini belirtti. SAYFA 5’TE Gece Terlemesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4 Tatiliniz kabusa dönmesin . . . . . . . . . . . . . . 5 Burun Damlaları Bağımlılık Yapabilir. . . . . 7 Troid Kanseri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9 Kızamık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10 Varis öldürür mü? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17 Prof. Dr. Nurullah Zengin Baþyazý [email protected] Ülkemizde sağlık hizmetlerinden memnuniyet A nketler ve kamuoyu yoklamaları önyargısız ve bilimsel usullere uygun yapıldıklarında mevcut durumu anlama açısından çok değerli bilgiler verebilen çalışmalardır. Ülkemizde 8 yıldır vatandaşlarımızın düşüncelerini ele alan Yaşam Memnuniyeti Anketleri yapılmaktadır. SAYFA 11’DE 0 2 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Ataklar halinde gelen bir baş ağrısı türü: Migren ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Uzman Doktoru Berna Allı, “Migren ataklar halinde gelen bir baş ağrısı türü ve ataklar 4 ile 72 saat arasında değişen sürelerde olabiliyor. Kişi ataklar arasında kendini tamamiyle normal hisseder ancak bir sonraki atağın endişesi içindedir.” dedi Migren baş ağrılarının genelde tek taraflı (bazen çift taraflı olabilen), şiddetli, nabız atması gibi hissedilen baş ağrıları olduğunu söyleyen Dr. Berna Allı, migrende baş ağrısının yanı sıra bulantı, kusma, ışığa ve sese karşı aşırı duyarlılık gibi belirtilerinde görüldüğünü söyledi. Uzm. Dr. Berna Allı, migreni tetikleyen faktörlerin çok çeşitli olduğunu ve bu faktörlere mutlaka dikkat edilmesi gerektiğini vurguladı. Dr. Berna Allı migreni etkileyen ve tetikleyen faktörleri şöyle sıraladı. Bazı besinlerin ürünleri ve malzemeleri Çikolata, narenciye, soğan, fasulye, fındık ve yüksek yağlı besinler, Alkollü içecekler, kafein ve kafein yokluğu, Bazı besin katkı maddeleri Glutamatlar ya da tat verici maddeler: çin yemeklerinde, kurutulmuş ette, birçok dondurulmuş gıdada, kutulanmış veya hazır çorbada, mangal soslarında, salata soslarında ve besin tozlarında vardır. Aspartam gibi tatlandırıcılar: gazlı içeceklerde, meyve sularında, multi-vitaminlerde, sakızda vardır. Yaşam biçimi Uykusuzluk ya da çok uyumak Düzenli beslenmemek Sigara içmek Fiziksel güç harcamak, ritim değişikliği Stresin artması, stres boşalması ya da sevinç ve kızgınlık gibi güçlü duygular Tiramin: Eski peynirde, bazı şaraplarda, tuzlanmış ringa balığında, kurutulmuş füme balıkta, ekşi kremada, yoğurt ve maya ekstrelerinde vardır. Önleyici bir tedavi yolu ile atakların sıklığını ve şiddetinin, hastaya bağlı olarak yarı yarıya azaltılabileceğini ifade eden Dr. Berna Allı; herhangi bir tedavi almadan sadece tetikleyici faktörlerin kontrolü ile yaşam kalitesinde anlamlı bir artış sağlanabildiğine dikkat çekti. Diğer nedenler Kadınlarda hormonal değişiklikler: Menopoz, oral kontrasepsiyon, hormon replesman tedavisi, gebelik, bazı ilaçlar. Sodyum nitratlar: Sosisli sandviçte vardır. Farklı saatlerde çalışmak beyni etkiliyor Eğer İstanbul'dan Newyork'a uçarsanız, sizin vücut saatiniz hala İstanbul'a ayarlıdır. Örneğin İstanbul'dan saat 12:00' de havalanır, 8 saatlik bir uçuştan sonra [email protected] Türkiye Sağlık Alanında Batıya Örnek Olmaya Başladı lkemizin yıllardır kangren haline gelmiş bir çok sorunun çözümünü görmek, çözümün içinde yaşamak ülkesini ve milletini seven bizler için büyük bir mutluluk. Çok değil 10 yıl öncesine kadar, halkın hastanelerde çektiği sıkıntıları yaşları 30’un üzerinde olan herkes hatırlar. Doktor sayısının ihtiyaca cevap veremeyecek kadar az oluşundan kaynaklanan sorunlardan tutun da ilaç kuyruklarına kadar yılların biriktirdiği sorunlarla boğuşuyordu Türkiye... Ü Bireylerin ikincil olduğu, devletin asli olduğu yönetim anlayışları ve global etkenlerin bir sonucu olan sağlıktaki sorunlar yumağının neden olduğu dramlar ve hayatın diğer alanlarına etkilerini düşünmek bile bugün için anlamsız geliyor yeni nesile. Derme çatma kar kızakları ile hasta nakil edildiği günlerden kar paletli ambulanslara, şehirlerarası klimasız kara ambulanslarından helikopterli hava ambulanslarına geçişi yaşamadı yeni nesil. Sosyal güvenceleri olduğu halde illerinde tedavi olma imkanına sahip olamadığı için büyükşehirlere sevklerle gelen hastaların ve hasta yakınlarının dramlarını bilmedi yeni nesil. Dünya Sağlık Örgütü yayınladığı yıllık raporunda, Türkiye’nin gerek ulusal gerekse uluslararası sağlık organizasyonlarındaki etkinliğinin ve başarısının diğer ülkeler tarafından örnek alınması gerektiği belirtildi. Farklı saatlerde çalışanların ya da jet-lag olanları beyin işleyişinin etkilenebileceği belirlendi Jetlag nedir? Yarın Türkiye, sağlık alanında da yaptığı atılımlarla çevre ülkelere, hatta düne kadar örnek aldığımız, gıpta ile baktığımız batılılara model olmaya başladı. Çevresel faktörler Işık: parlak ışık, yanıp sönen ışık, Güçlü kokular: parfümler, boya, temizlik ürünleri, egsoz dumanı, sigara dumanı Hava durumu ve seyahat: hava durumu değişikleri, aşırı nem, deniz seviyesinden çok yükseklerde olmak Amerikan "PloS One" dergisinde yayımlanan bir araştırma, sık sık farklı saatlerde çalışanların ya da jet-lag olanların, konsantrasyon ve hafıza sorunlarının yanı sıra şeker hastalığı, yüksek tansiyon, kalp hastalıkları, kanser ve kısırlık riskinin artabileceğini gösterdi. Aysun PALALI Newyork'a varırsanız, vücut saatiniz 20:00' dedir ama Newyork saat 13:00' ü yaşamaktadır. Vücudunuzun saati ortama göre 7 saat ileridedir. Karnınız acıkacak, biraz sonra uykunuz gelecektir ama akşam olmasına bile daha 7-8 saat vardır. İşte bu olaya jet-lag denilir. ABD’nin Berkeley Üniversitesi’nden bilim adamları, dişi fareleri, gündüz ve gece düzenlerini bir ay boyunca, üç günde bir 6 saat ileri alarak jet-lag etkisine maruz bıraktı. Böylece üç günde bir New York’tan Paris’e uçma etkisi yaratıldı. Son iki hafta farelerin öğrenme ve hafıza becerilerini ölçen bilim adamları, jet-lag olan farelerin normal düzende yaşayanlara göre en basit "görevleri" bile yerine getirmekte çok zorlandığını gördü. Etkisi uzun sürüyor Bilim adamları, normal düzene geçilmesinden bir ay sonra da bu olumsuz etkilerin devam ettiğini vurguladı. Dahası, hayvanların özellikle hafızada önemli rol oynayan beynin hipokampüs bölümünde kalıcı bozulmalar olduğu belirlendi. Araştırmalar, sık sık jet-lag olan farelerin hipokampüsünde yeni sinir hücresi oluşumunun yüzde 50 azaldığını ortaya koydu. Dünya Sağlık Örgütü Bölge Ofisi tarafından yayımlanan, ‘Sağlık Sistemlerinin Krize Hazırlık Değerlendirmesi - Türkiye’ adlı rapora göre, Türkiye’nin sağlık sistemi, afet ve acil durumlarda krize müdahale noktasında başka ülkelere örnek nitelikte. Sağlık alanındaki bu başarıların zirvesi olarak kabul edebileceğimiz nihai bir hedef olamaz. Sağlık alanında her zaman mevcut çözümün daha iyisi, daha insanisi olacaktır. Dün hayal olanların gerçek olduğu günümüzde yeni hayallerin de var olması, hayat bulması artık kaçınılmazdır. Sağlık hizmetlerinin arzında yaşanan bu gelişmelerin mutlaka sağlığın diğer alanlarında da olması gerekliliğini unutmamız gerekmektedir. Özellikle klinik araştırmaları ile AR-GE faaliyetleri ile öne çıkan, sağlık alanında yetişmiş insan gücü ile uluslararası etkinliğe sahip bir Türkiye için çalışmamız gerekmektedir. Yarınlarda eskiyecek olan, tüketilmiş olunucak olan bugünün hedefi, ülkemiz için artık klinik araştırmalar olmalıdır. N u m u n e G a z et es i Alerji mevsimine dikkat Başlıca alerjik hastalıklar; Alerjik rinit En sık görülen alerjik hastalık olan alerjik rinit; saman nezlesi, bahar alerjisi gibi isimler de alıyor. Hapşırma, burun akıntısı, burunda kaşıntı ve burunda tıkanıklık gibi bulguların en az iki tanesinin, günde en az bir saatten fazla sürmesi alerjik rinite işaret ediyor. Doç. Dr. Müge Özcan, bu hastalığın polenlere bağlı olarak bahar Doç. Dr. Hürrem BODUR [email protected] Nice 14 Martlara Çoğumuzun dört gözle beklediği baharı neşe ile karşılamayanlar da var. Çünkü onlar için bahar; nezle, burun akıntısı ve göz sulanması anlamına geliyor. Baharın gelmesiyle birlikte havada uçuşan polenler bazı bünyelerde alerjik sorunlar oluşturabiliyor. Bu alerjik durumlar sadece bahar mevsiminde gözükmese de en çok ilkbaharda mevsiminde insanları etkiliyor. Alerjiye yol açan polenlerin kaynağını çeşitli ot ve ağaçlar oluşturuyor. Bu ot ve ağaçlardaki alerjen maddeler vücuda girdiğinde, vücut normal olarak bu istilayı önlemek için bağışıklık sistemi ile bir reaksiyon gösteriyor. Normal şartlarda bu reaksiyon, yararlı ve doğal bir koruma yöntemidir. 03 Editörden Havaların ısınmasıyla birlikte havada oluşan polenler solunum yoluyla vücuda yerleşiyor. Genellikle bağışıklık sistemine zarar vermeyen bu maddeler bazı bünyelerde ise hayatı çok zorlaştırıyor. Alerjik hastalıklar, bulgu olarak sanki tek bir organı ya da sistemi ilgilendiriyormuş gibi gözükse de aslında sistematik bir hastalık olarak tüm vücudu ilgilendiriyor. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi (ANEAH) 1.KBB Kliniği Şef Yardımcısı Doç. Dr. Müge Özcan, alerjik hastalıkların göz, deri, solunum ve sindirim sistemi gibi vücuttaki birçok sistem ve organı etkilediğini söyledi. Mayı s 2011 H A B ERLER O mevsimine özel olabileceğini ya da ev tozu akarları veya hayvan alerjenlerine bağlı olarak yıl boyu sürebileceğini ifade etti. Alerjik rinit tedavisinde en başta alerjenden korunma geldiğini belirten Müge Özcan polenlerden korunmak için hastanın bahar aylarında dış ortamda fazla bulunmamasını, evde ve arabasında polen filtreli klimalar kullanılmasını ve dış ortamdan eve gelince giysilerin çıkarılarak duş alınması gerektiğini söyledi. Ev tozu akarlarına aşırı duyarlılığı olan bir hastaya evdeki halı ve ağır perdeleri kaldırması, yatak ve çarşaflarını haftada bir kez 60 derece suyla yıkaması ve tozu su içerisine çeken elektrik süpürgesi kullanm aları öneriliyor. Ancak bu önlemlerle alerjenlerden tam olarak korunmak da mümkün olmuyor. Alerjik konjonktivit Gözlerde kaşıntı, kızarıklık, sulanma ile seyreden bu durum sıklıkla alerjik rinit ile beraber görülüyor. Daha çok hastalığa mevsimsel polenler neden oluyor. Alerjik astım Astım solunum yollarının en ciddi alerjik hastalıklarının biridir. Genel olarak yıl boyu alerjik rinitli kişilerde görülmekle beraber, mevsimsel alerjik rinitle beraber de görülebiliyor. Ayrıca daha az da olsa hiçbir şekilde rinit veya konjonktivit olmadan yalnız başına da görülebilir. Hastalarda tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi alerjenle temas sonrası şikâyetler başlıyor. Ürtiker ANEAH Göğüs Hastalıkları Uzm. Dr. Sema Demir ürtiker durumunun vücutta kaşıntı, deride kabarıklık, kaşıntılı ve kızarık lezyonlarla ortaya çıktığını, çoğunlukla kısa süreli (6 haftadan az) olan duruma akut ürtiker denildiğini söyledi. Uzm. Dr. Sema Demir, “Gıdalar ve ilaçlar akut ürtikerin en sık sebebi olan alerjenlerdir. Şikâyetler 6 haftadan uzun sürüyorsa bu durumda kronik ürtikerden bahsedilir. Bu hastalarda alerjik sebeplerden ziyade başka hastalıklar da bu duruma sebep olur. Bu durumda romatizmal hastalıklardan, gizli kalmış enfeksiyon hastalıklarına kadar bir çok sebep taranmalıdır” dedi. Sindirim Sisteminin Alerjik Hastalıkları Besinlere bağlı alerjiler de ağız içi veya ağız çevresinde lezyonlar, ishal, kusma, burunda akıntı, deride şişlik kızarıklık, astım ile karşımıza çıkabilir. Bu durumda hastalar genel olarak kendilerine dokunan gıdayı ayırt edebilirler. Bu gıdanın bulunduğu herhangi bir yiyeceğin alınmaması temel çözümü oluşturur. Böcek Alerjileri Birçok böcek zehri ile ortaya çıkabilen bir durum olmasına karşın, en sık karşılaşılanı arı sokması ile alerjik reaksiyonlardır. Reaksiyon bazen maalesef ölüme kadar gidebilen anafilaksi tablosunu da oluşturabilir. Bu tür durumlarda genel korunma yöntemleri yanında diğer bazı alerjik hastalıklarda da uygulanan alerji aşısı (alerjen immünoterapi) hayat kurtarıcı ve yüz güldürücü sonuçlar doğurur. ndokuzuncu yüzyıl Osmanlı İmparatorluğunda Tıp medreseleri eski parlak dönemlerini kaybetmiş, hatta bazıları kapanmış ve mesleği Avrupa’dan gelen yabancı hekimler ve azınlıklar icra etmeye başlamıştır. Bu arada mütabbib (tabip olmayan sahte hekim) hekimler de türemiş ve birçok tıbbi hataya neden olmuşlardır. Bunların önlenmesi için birçok ferman çıkarılmışsa da yeterli tıp eğitimi verilmediği ve yeterli sayıda hekim yetiştirilemediği için duruma engel olunamamıştır. Bu durumdan çok rahatsız olan Şanizade Mehmet Ataullah (1771–1826), Mustafa Behçet Efendi (1774–1834) gibi büyük hekimler yeni tıbbın tıp eğitimine girmesini savunmuşlardır. Mustafa Behçet Efendi, II. Mahmut zamanındaki hekimbaşılığı sırasında tıp eğitiminin düzeltilmesi için yeniden büyük bir çaba içine girmiştir. II. Mahmut yenilikçi hareketleri esnasında düzeni tamamen bozulmuş olan yeniçeri Ordusu’nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826) yeni bir ordu kurmuştur (Asakir-i Mansure-i Muhammediye). Bu yeni orduya yeni hekim ve cerrahların yetiştirilmesi gerekmekte imiş. Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826’da II. Mahmut’a, yeni tıp okulunun kurulmasının amacını, bu okulun nasıl ve nerede kurulacağı konusunda teklifini yapmıştır. Sultan II. Mahmut’un yenilikçi hareketleri ve Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendinin katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp mektebi olan, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire 14 Mart 1827 Çarşamba günü Şehzadebaşı’ndaki Tulumbacıbaşı Konağı’nda kurulmuştur. Tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827, ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı olarak kabul edilmektedir ve 14 Mart tıp tarihimizde yerini bu şekilde almıştır. Ülkemizde Tıp Bayramı, ilk kez, 1. Dünya savaşı sonunda, İstanbul’un işgal edildiği günlerde, yabancı işgal kuvvetlerine karşı tıp öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında kutlanmış ve 14 Mart kutlamaları günümüze kadar gelmiştir. Büyük Türk Hakanlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın hastalık anında söylediği; “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi” sözü, sağlık hakkında söylenmiş çok önemli bir sözdür. Gerçekten de basit bir soğuk algınlığı gibi geçici bir hastalık anında bile gücümüzü kaybettiğimizde bu sözün önemini daha iyi anlıyoruz. Bir nefeslik sıhhatin bile değerinin ölçülemeyeceğinin bilincinde olarak, kutsal mesleklerini büyük bir özveriyle yapan ve insanların sağlıklı ve daha sağlıklı yaşaması için ellerinden gelen her türlü çabayı esirgemeyen tüm sağlık çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramlarını kutlar, sağlık ve huzur dolu bir yaşam dilerim. 0 4 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Her 100 kişiden 8’inde görülen hastalık: Akut Apandist Akut apandisit, karnın sağ alt kısmında bulunan apandix vermiformisinin (kör bağırsak) iltihaplanmasıdır. Normalde karnın sağ alt kısmında yer alan bu organ vücudun çeşitli yerlerinde de bulanabiliyor. Akut apandisit her yaş grubunda görülmekte beraber, özellikle 20-30 yaşlarda daha sık görülüyor. Akut apandisit temel olarak apandix vermiformis lümeninin tıkanmasıyla oluşur. Nadir olarak lenf dokularının şişmesi, meyve çekirdeği, bağırsak parazitleri gibi nedenler de akut apandisite neden oluyor. Apandix lümeninin tıkanması sonucu lümende sıvı birikir, mikroorganizmalar çoğalır ve lümen içi basınç artar. Bu basınç artışı da apandixin dolaşımının bozulmasına yol açar. Bu durum zamanında tedavi edilmeyen hastalarda apandix vermiformisinin herhangi bir yerinden delinmesine neden olabilir. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 6. Cerrahi Klinik Şef Yardımcısı Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisitte en önemli belirtinin karın ağrısı olduğunu, bu ağrının genellikle göbek çevresinde başladığını, 4-6 saasonra karnın sağ alt kadranına yerleştiğini ve göbek çevresindeki ağrıların azalma ve artma gösterdiğini ve ağrının sürekli hale geldiğini söyledi. Göbek çevresindeki ağrının hastalar tarafından net olarak lokalize edilemediğine dikkat çeken Doç. Dr. Hamamcı, ağrının sağ alt kadrana geçmesiyle ağrının hastalar tarafından net bir şekilde gösterildiğini kaydetti. Bu tür şikayetleri olan hastaları ağrı kesici ilaç almamaları konusunda uyaran Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, bir şeyler yenilip içilmemeli ve derhal bir hastaneye başvurulmalıdır dedi. Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisit gelişen hastalarda ilaçla tedavi imkanının olmadığını, bu hastalarda kesin tedavinin cerrahi olduğunun altını çizdi. Akut apandisit ameliyatlarının günümüzde güvenli ameliyatlardan biri olduğunu belirten Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, bazı durumlarda apandix vermiformisinin delinebildiğini bunun sonucunda da peritonit (karın zarı iltihabı) oluştuğunu söyledi. Genellikle akut apandisitin erken aşamalarında görülmeyen bu durum sıklıkla karın ağrısının önemsiz olduğunu düşünerek ihmal eden ve ağrı kesicilerle zaman kaybeden hastalarda görülüyor. Delinen apandisitten çıkan zararlı mikrobik ve toksik sıcı karın zarı iltihaplanmasına yol açıyor. Geç kalındığında ölümcül bir seyir izleyebiliyor Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisiti olan hastaların zamanında doktora başvurduğunda tedavisinin basit olduğunu ancak geç kalındığında ölümcül bir seyir izleyebildiğini söyledi. Özellikle çocuk ve yaşlılarda tanı güçlüklerine bağlı olarak teşhis ve tedavideki gecikmelerin ölüm riskini arttırabileceğinin altını çizen Doç. Dr. Hamamcı, bu nedenle bu hastaların karın ağrısı, iştahsızlık gibi durumlarda hastaneye başvurmak için zaman geçirmemeleri gerektiğini ifade etti. Gece Terlemesi ANEAH 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu gece terlemesinin, sinsi hastalıkların göstergesi olabilmesi sebebiyle göz ardı edilmemesi gereken ve doktorlar açısından da hastanın şikayetlerinin ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde sorgulamanın önemini vurguladı. Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, öncelikle gece terlemesinin doğru tanımlanmasının gerektiğini, gece terlemesinin çarşafın veya çamaşırların değiştirimesi ihtiyacını doğuracak kadar “sırıl sıklam” terlemek şeklinde olduğunu kaydetti. Lenf kanseri, kan kanseri, verem, AIDS, çeşitli tümörler ve uyku apnesi gibi hastalıkların gece terANEAH 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzman Dr. Engin Sennaroğlu Türkiye açısından özellikle vurgulanması gereken, gece terlemesi ile alakalı diğer bir hastalığın da verem (tüberküloz) olduğunu söyleyen Engin Sennaroğlu, verem hastalarının en sık şikayetleri arasında öksürük, yorgunluk, ateş ve gece terlemesi olduğunun altını çizdi. Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu bruselloz (peynir hastalığı) un Türk insanı için önem arz eden nörolojik, hematolojik, pek çok hastalıkla karıştırılabilen ve gece terlemesiyle ilişkili sinsi hastalıklardan biri olduğunu söyledi. Bruselloz hastalığının insanlara çeşitli yollardan bulaştığı , ülkemizde de Hipotermi durumunda genel vücut metabolizması yavaşlar, tansiyon düşer ve kalp atışı yavaşlar. Sert ve kaba dokunuşlar kalpte ritim bozukluğuna neden olabileceği için son derece dikkatli ve nazik olunmalıdır. ANEAH 2. Acil Tıp Kliniği Acil Tıp Uzm. Dr. Mehmet Ali Ceylan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği Acil Tıp Uzmanı Doktor Mehmet Ali Ceylan, hipotermiyi vücut kor ısısının 35°C den daha düşük olması olarak tanımladı. Daha çok soğuk iklim bölgelerinde görülen hipotermi ölümlere neden olmaktadır. Uzm. Dr. Mehmet Ali Ceylan, ’’Hipotermi daha çok yaşlıları tehdit ediyor, hipotermi yüzünden ölen hastaların yarısından fazlası 65 yaş üzerindeki hastalardır’’ dedi. Vücut ısısının 32-35°C ye düştüğünde vücutta ısı üretici ve koruyucu fizyolojik olayların meydana geldiğini, kalp hızı ve kan basıncının arttığını dile getiren Uzm. Dr. Ceylan, vücut ısısının 30°C nin altına düşmeye başladığı zaman kalbin durduğunu söyledi. Hipotermi tedavisinin genel destek ve ısıtma teknikleri içerdiğini belirten Uzman Doktor Mehmet Ali Ceylan, hastanın üzerindeki ıslak elbiselerin çıkarılmasının ve hastanın soğuk alandan uzaklaştırılmasının öneminin altını çizdi. Mehmet Ali Ceylan; “Hastanın donmuş vücut kısmı ılık lemesiyle ilişkili olduğuna değinen Uzm. Dr. Sennaroğlu bunların yanında gebelik ve menopoz gibi fizyolojik durumlarda da gece terlemsine rastalanabileceğini bildirdi. Bazı ağrı kesici ilaçların ateşin düşmesiyle gece terlemesine neden olabileceğini ifade eden Engin Sennaroğlu, bunlar gibi birçok ilacında gece terlemesine sebep olacağını belirtti. Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, lenf kanserinin (lenfomların) gece terlemesi ile en çok ilişkili olan kötü huylu hastalıkların başında gelen, sinsi hastalıklardan biri olduğunu ve erken teşhiste önemli rol oynadığına dikkat çekti. Hipotermi Uzm. Dr. Mehmet Ali Ceylan, yaşlıların, çocukların ve herhangi bir nedenle bilinç değişikliği olan insanların soğuktan daha çabuk etkilendiğini ve bu kişilerde hipoterminin geliştiğini belirtti. Özellikle yağmurlu ve rüzgârlı havalarda soğuğa maruz kalmanın sağlıklı insanlarda bile hipotermiye yol açabileceğine değinen Mehmet Ali Ceylan, yeterli giyinmemenin ve fiziksel yorgunluğun hipotermi gelişimini kolaylaştırdığını, ilaç ve alkol zehirlenmesinin de hipotermi oluşumunu hızlandırdığını kaydetti. Birçok Sinsi Hastalığın Göstergesi, ANEAH 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu gece terlemesinin, sinsi hastalıkların göstergesi olabilmesi sebebiyle göz ardı edilmemesi gereken ve doktorlar açısından da hastanın şikayetlerinin ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde sorgulamanın önemini vurguladı. Soğukta vücut ısısının düşmesi: en çok bulaşmanın çiğ sütten yapılan peynir ve krema yağlarla oluştuğunu kaydeden Sennaroğlu “ Kırsal kesimlerde sütler pastorize edilmemektedir. Sıcak yaz günlerinde hayvanlardan sağılan sütlere hiçbir ısıtma işlemi yapılmadan üretilen peynir ve yağlar hastalığa neden olmaktadır.” dedi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, “Gece terlemesi şikayeti ile doktora başvuran ve yakın zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu geçirme hikayesi olan hastalarda infeksiyöz mononükleoz öncelikle araştırılmalıdır.” diye konuştu. Sennaroğlu yapıllan bir çalışmada infeksiyöz mononükleoz enfeksiyonun, akut ve subakut dönemde diğer üst solunum yolu enfeksiyonu nedenleri ile karşılaştırıldığında daha fazla gece terlemesi ve yorgunluk şikayetlerinin olduğuna dikkat çekti. suya batırılarak ısıtılmaya çalışılmalıdır. Isıtıcı battaniye ve diğer ısıtıcılar kullanılmalı ve tedavi amaçlı verilecek oksijen ve serumlar ısıtılmalıdır. Kar veya soğuk sıvılarla vücut ovulmamalıdır.” dedi. N u m u n e G a z et es i Bu Hastalıkta Kadın Olmak Büyük Risk Meme, süt bezleri ve burada oluşturulan sütü meme başına taşıyan kanallardan oluşuyor. Bu yapıyı üzüm salkımına benzetebilirsiniz. Salkımın taneleri süt bezleri (lobuslar), taneleri birleştiren saplar ise süt kanalları (duktuslar) dır. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel Cerrahi Klinik Şefi Op. Dr. Ömer Cengiz meme kanserini, süt bezleri ve süt kanalları döşeyen hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve bir süre sonrada vücudun herhangi bir yerine giderek orada çoğalmaya devam etmesi şeklinde tanımladı. Op. Dr. Ömer Cengiz meme kanseri risk faktörlerini şu şekilde sıraladı: Kadın olmak: Meme kanserinde kadın olmanın en büyük risk olduğunu belirten Ömer Cengiz, meme kanserinin % 99’ unun kadınlarda görüldüğünü, yaşla berlikte riskinde arttığını söyledi. Genetik bozukluklar (BRCA 1-BRCA 2 gen mtasyonu): Op. Dr. Ömer Cengiz, kişilerde genetik bozukluk olmasa bile, yakınlarında meme kanseri olan kadınların meme kanserine yakalanma olasılığının, yakınlığın derecesine bağlı olarak artacağının altını çizdi. Op. Dr. Cengiz, birinci dereceden iki yakın akrabada meme kanseri varsa, risk dört kat artıyor dedi. Hormonal faktörler: Hormonal fak- Mayı s 2011 H A B ERLER Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanser türü. Günümüzde her 8 kadından 1’i meme kanserine yakalanıyor. Meme kanseri cerrahi uygulamalarının günüzmüzde iki gruba ayrıldığını belirten Op. Dr. Ömer Cengiz bunların, Memenin korunduğu hastalıklı bölgenin ANEAH 2. Genel Cerrahi Klinik Şefi çıkarıldığı, Memenin tümünün alındığı cerrahi törlerin meme kanserine sebep olduğunu belirten Ömer Cengiz, ilk adet yaşının erken olmasının (12 yaştan önce), geç gelen menapozun (55 yaşından sonra), hiç doğum yapmamış olmamanın veya ilk doğum yaşının 30 yaşın üzerinde yapılmasının ve uzun süre hormon tedavisi alınmasının meme kanseri riskini arttıracağı ifade etti. Opr. Dr. Ömer Cengiz Yaş Kişisel meme kanseri öyküsü: Bir memesinde kanser tespit edilen kadının karşı memesinde kanser gelişme riski diğer kadınlara göre 3-4 kat daha yüksek oluyor. Radyasyon: Op. Dr. Ömer Cengiz başka bir nedenle göğüs bölgesine yapılan radyayon tedavisinin, meme kanseri riskini arttırdığını söyledi. Yaşam tarzına ait faktörler: Kişinin yaşam tarzının meme kanseri riskinde etkili olduğunu dile getiren Ömer Cengiz, yağlı, kalorisi yüksek ve koruyucu maddeler içeren gıdalar ile beslenmenin, günde 1015 gram üzerinde alkol tüketiminin ve şişmanlığın meme kanseri riskini arttırdığını belirtti. Op. Dr. Ömer Cengiz, genç yaşta bebek sahibi olmanın ve emzirmenin kanser riskini azalttığını, meme Yöntem 20-40 Yaş Arası Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM) Ultrasyon, Gerektiğinde Mamografi 40-49 Yaş Arası KKMM (Ayda Bir) KMM (Yılda Bir) Mamografi (İki Yılda Bir) KKMM (Ayda Bir) KMM (Yılda Bir) Mamografi (Yılda Bir) 50 Yaş Üzeri kanserinin sosyo-ekonomik ve kültür düzeyi yüksek toplumlarda daha sık görüldüğünü ve sigaranın etkisinin hala tartışıldığını sözlerine ekledi. ANEAH 2. Genel Cerrahi Kliniği Şefi Op. Dr. Ömer Cengiz, amacın meme kanserini bu bulgular olmadan tanımak olduğunu, bu nedenle kadınların kendi kendine meme muayenesini öğrenmesi gerektiğini söyledi. Cengiz, zamanında doktora gidilerek klinik meme muayenesini yaptırmanın ve görüntüleme yöntemlerinden yararlanılması gerektiğinin altını çizdi. Tanı Meme Kanserinin Bulguları Memede ele gelen özellikle ağrısız kitleler Meme başından kanlı veya su gibi berrak akıntılar Memenin boyutunda veya şeklinde değişiklikler Meme derisinde düzleşme veya çukurlaşma Meme başında içeri çekilme veya şekil değişikliği Koltuk altında ele gelen kitleler Meme derisinde kızarlık, yara açılması veya meme derisinin portakal kabuğu gibi olması 05 Kendi kendine meme muayenesi (KKMM) Klinik meme muayenesi (KKM) Meme görüntüleme (ultrason, mamogrofi, MR) Biosie (ince iğne, kalın iğne) Hangi Yaşta Hangi Meme Muayenesi Meme kanseri tedavisi genel cerrah, medikal onkolog, radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, plastik cerrah, fizyoterapistin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından yapılmalıdır. uygulamalar olduğunu söyledi. Her iki cerrahi uygulamada da koltuk altı lenf bezleri değerlendirilmelidir. (Koltuk altı lenf bezlerinde kanser tespit edilirse bu bezler çıkartılmalıdır.) Son dönemlerde bu tedavilere ek olarak; alınan memenin yerine, onko plastik cerrahi ile yeniden meme yapıldığını söyleyen Ömer Cengiz, cerrahi tedavi sonrası kemoterapi (ilaçla tedavi), hormono terapi ve radyoterapinin birlikte veya birbirini takip eden aralıklarla yapıldığını ifade etti. Meme Kanseri Henüz Önlenemiyor Op. Dr. Ömer Cengiz henüz meme kanserini kesin önleyen bir yöntemin olmadığını, günümüzde bilinen tek yöntemin erken tanı olduğunu belirtti. Erken tanı meme kanserinin neden olduğu sorunları büyük ölçüde çözebilmektedir. Cengiz, meme kanseri riskini azaltabilmek için egzersiz, düzenli beslenme ve alkol alımının kısıtlanması gibi önlemlerin riski azaltabileceğini söyledi. Tatiliniz Kabusa Dönmesin Turist ishali, turistlerde en çok görülen rahatsızlık türüdür. Dünyada tropikal bölgelere ve gelişmiş ülkelerden daha az gelişmiş ülkelere seyahat edenlerde görülen bu rahatsızlığın şikayetleri arasında gaz, bulantı, karın ağrısı ve ishal bulunuyor. Turist ishalinin nedenleri arasında hijyenik olmayan gıdalar önemli bir rol üstlenmektedir. Fakat bazı kişisel faktörlerde bu hastalığa yakalanmada etkili olmaktadır. Bunlar arasında mide hastalıkları, mide asidini azaltıcı ilaç alıyor olmak, yaşlı ya da çocuk olmak ve bağışıklık yetmezlikleri sayılabilir. Ülkeler turist ishali konusunda üç farklı risk grubuna ayrılmıştır. Türkiye bu risk gruplarından orta risk grubunda yer alır. Çiğ yenen meyve ve sebzeler ile yeterince temizlenmemiş içme sularının bu hastalığın oluşmasında, önemli rol oynadığı bildirilmiştir. Turist ishali turistlerin en fazla karşılaştığı sağlık problemidir ve birinci risk gurubuna seyahat edenlerin yaklaşık yüzde 80’ini etkileyen bir hastalıktır. Turist ishalini tedavi etmek için vücuttan eksilen sıvının yerine vücuda sıvı alınmasıdır. Yapılması Gerekenler Hijyen şartlarının iyi olmadığı, açık sulardan veya açıkta satılan yiyeceklerden kaçınılmalı ve eller sık sık uygun şekilde temizlenmelidir. Turist ishallerinde sıklıkla mide bulantısı, kusma ve ateş, ishalle beraber görülür. En önemli şey, kaybedilen sıvının yerine konmasıdır. Sıvı kaybı az ise ağız yolu ile çok ise damar yolu ile vücuda sıvı girişi sağlanmalıdır. Jet-Lag: Farklı zaman bölgelerine hızlı seyahat etmenin fiziksel ve zihinsel etkilerini ifade ediyor. Jet-Lag mide ve bağırsaklardaki sindirim bozuklukları, uykusuzluk, depresyon ve kabızlıkla ilgilidir. Batıdan Doğuya Jet-Lag (Seyahat Hastalığı) Kişiden kişiye değişen Jet-Lag durumu, insanda 24 saatlik biyolojik etkinlik çevriminin ani değişmeler nedeniyle uğradığı geçici değişiklik ve düzensizliğe verilen isimdir. Bir başka deyişle uçak ile dünyanın farklı zaman dilimleri geçilirken insan vücudunun bu hızlı zaman değişimine adapte olamamasıdır. Kuzeyden güneye veya güneyden kuzeye seyahatlerde saat dilimi farkı az olduğundan Jet-Lag durumu pek görülmüyor. Ancak doğudan batıya ya da batıdan doğuya fazlaca saat dilimi farkı JetLag görülme olasılığını arttırıyor. Jet-Lag sorununa yakalanmamak için yolculuk öncesi iyice dinlenmiş olmak, yolculuk öncesi ve sırasında bol sıvı tüketmek ve yağsız hafif yiyecekler tüketmek, alkol tüketmemek, gidilecek zaman dilimine kendimizi mümkün olduğunca çabuk ayarlamak Jet-Lag’ın etkilerini azaltmaya yardımcı olacaktır. Jet-Lag belirtileri Aşırı yorgunluk Stres Uykusuzluk Oryantasyo bozukluğu Mide ve baş Ağrısı İştahsızlık 0 6 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Tetanoz hala öldürücü bir hastalık DOÇ. DR. MELTEM ARZU YETKİN ANEAH 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Kliniği Şef Yrd. “Tetanozun bulaşma yolları herkesin bildiği gibi sadece paslı çivi ya da küflü teneke değil, toprağın üst tabakalarında, nemli ortamlarda, ev-ameliyathane tozlarında, tuzlu suda, özellikle gübre içerisinde ve insan ve hayvanların bağırsak kanalında bulunur ve buradan dış dünyaya yayılır” dedi. Vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen tetanoz mikrobunun, salgıladığı “tetanozpazmin” adlı tetanoz zehri ile omuriliğe ve sinir sistemine zarar verdiğini belirten Dr. Meltem Arzu Yetkin, gelişmiş tüm tedavi yöntemlerine rağmen tetanozun hala on hastadan altısının ölümüne yol açtığını söyledi. Dr. Meltem Arzu Yetkin, tetanoz mikrobunun vücuda ciltteki kesiklerden girdiğini, ayrıca yanıklardan, damardan ilaç kullanımının, kulak delinmesi, açık yaranın etraftan bulaşması, donuklar, deri yaraları, ameliyat Dr. Fikri Ak epileptik nöbeti tetikleyen faktörleri ve epilepsili hastaların dikkat etmesi gerekenleri şu şekilde sıraladı: Tetanoz ya da halk arasında bilinen adı ile “Kazıklı Humma” clostridium tetani adı verilen sporlu bakterinin salgıladığı toksine bağlı olarak gelişen bir enfeksiyon hastalığıdır. Doğumdan başlayarak her yaştan insanda ve hemen her toplumda görülebilen son derece tehlikeli bir hastalık olan tetanoz, gelişmiş ülkelerde yüksek aşılama oranlarıyla giderek azalmakla beraber, özellikle gelişmekte olan ülkelerde halen önemli bir ölüm nedenidir. yaraları, doğum sonrası dönem ve hayvan ısırıklarının tetanoz enfeksiyonu açısından riskli durumlar olduğunu belirtti. Tetanozun insandan insana bulaşan bir hastalık olmadığına dikkat çeken Dr. Meltem Arzu Yetkin, erişkin tetanozlu bir hastanın yüzünde kasılmalar sonucunda özel bir görüntünün (alaycı bir gülüş gibi) belirdiğini ifade etti. Yüz kaslarının spazmı sonucu alın kırışır, dudaklar hafif aralanır, ağzın iki uçları kenara çekilir, gözler daralır, burun kenarındaki çizgiler daha belirgin hale gelir. Boyun kasları kasılır ve yutma güçlüğü olur. Refleks halinde gelen kas spazmları hastalığın yaygın özelliği olup, gürültü, ışık, dokunma, koku ile uyarılabilir. Sinir sisteminin uyarılması sonucu kalp atışında düzensizlikler, kan basıncında değişiklikler, terleme, yutak spazmı, idrar tutamama görülebilir. Tetenozun erişkin kişilerin yanı sıra, yeni doğan bebeklerde de hastalık yapabileceğini söyleyen Dr. Meltem Arzu Yetkin, göbek bağının uygun olmayan şartlarda kesilmesi sonucu oluşan “ yenidoğan tetanozu” nun çok sık görüldüğünü ve buna bağlı yenidoğan ölümlerinin yaklaşık %10 civarında olduğunu kaydetti. Dr. Meltem Arzu Yetkin, yeryüzünde bu kadar yaygın bulunan bir bakteri ile karşılaşma oranı bu kadar yüksek, tanı ve tedavisi güç ve ölüm oranı yüksek olan tetanozdan en önemli korunma yolunun aşılanma olduğunu söyledi. Özellikle yenidoğan bebeklerin, çocukların, gebelerin, elli yaş üzeri grubun, toprak ve bahçe işleriyle uğraşan kişilerin yüksek risk altında olduklarını ifade eden Dr. Meltem Arzu Yetkin, bu kişilerin aşılanma konusunda daha duyarlı davranmalarını istedi. Epilepsi (Sara Hastalığı) Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce, vidanın gireceği deliğe renksiz oje damlatın.Vidayı öyle takın. Çay, kahve ve kola gibi uyarıcı içecekler ılımlı tüketilmelidir. Uzun süreli ve yakından televizyon (en az 3 m. olmalı) seyredilmemeli ve fazla bilgisayar kullanılmamalıdır. Böyle zamanlarda oda ışığı mutlaka açık olmalıdır. Epileptik hasta, aşırı efor sarf etmemeli ve bunu gerek tiren sportif faaliyetlerden kaçınmalıdır. İlacı doğru kullanmamak hastanın nöbet geçirmesine neden olabilir. Ayrıca antiepileptik ilaçların etkinliğini azaltan diğer ilaçların kullanımı nöbet riskini artırabilir. B6 vitamin eksikliği ve kan elektrolit dengesinde bozulma nöbet riskini arttırabilir. Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna yol açabileceği ve epilepsi ilaçların etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır. Aç kalınmamalıdır. Epilepsili hastaların yüksek yerlerin (balkon, çatı vs.) kenarında bulunmamalı ve nöbet geçirdiğinde hayati tehlikeye girebileceği yerlerden uzak durmalıdır. Nöbetler kontrol altına alınıncaya kadar motorlu taşıt kullanılmamalıdır. Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru ile görüşmelidir. Alınan ilaçların hastalığı tamamen geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama ilaçlar nöbet gelmemesini ya da sayısının azalmasını sağlayacaktır. İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği şekilde kullanılmalıdır. Düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidilmelidir. Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir, fakat uzun süre denizde ve güneş altında kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır. Epilepsili hasta elinden geldiğince üzülmemeli, olur olmaz şeyleri dert etmemelidir. Epilepsi (sara hastalığı) dünya nüfusunun yaklaşık % 1 ini etkileyen bir hastalıktır. Hastalık, erkek ve kadınlarda ırk ayrımı olmadan eşit olarak görülmektedir. Epilepsi nöbetleri herhangi bir yaşta ortaya çıkabilir ama sıklıkla gençler ve yaşlılar etkileniyor. Halk arasında sara hastalığı olarak da bilinen epilepsi kısa süreli beyin fonksiyon bozukluğuna bağlıdır ve beyin hücrelerinde geçici anormal elektrik yayılması sonucu ortaya çıkar. ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Şefi Uzm. Dr. Fikri Ak epilepsi nöbetlerinin çok değişik çeşitlerinin olduğunu ve kırkın üzerinde nöbet tipinin tanımlandığını söyledi. Dr. Ak,” Herkes tarafından epilepsi veya sara dendiği zaman anlaşılan ve iyi bilinen tonik-klonik nöbetin yanı sıra başkalarının farketmeyeceği kadar Dr. Fikri Ak hafif nöbet çeşitleri de vardır. Tanımlanmış bu mevcut nöbet tiplerine rağmen, herkesin geçirdiği nöbet kendine özgü bazı farklılıklar gösterebilir” dedi. Bu tip durumların bazı hastalara epilepsi tanısının konulmasını güçleştirdiğini ve çok çeşitli karışıklara neden olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Fikri Ak, bu durumdaki pek çok hastaya tanı konulamadığını ve probleminne olduğunun açığa kavuşmasının yıllar alabileceğini kaydetti. Aynı zamanda başka bir bozukluğun yol açtığı belirtilerin yanlış olarak epilepsi tanısı alabileceğine de değinen Ak, gelişen tanı yöntemleri sayesinde yanlış tanıların giderek azaldığını söyledi. ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Şefi Uzm. Dr. Fikri Ak son olarak epilepsi hastalarına bazı önerilerde bulundu. Dr. Fikri Ak , ” Epilepsi kısmen de olsa hayatınızı etkileyebilir, ama normal, aktif bir hayat sürmenizi engellemez, bazı meslekler dışında yapamayacağınız hiçbir şey yoktur” dedi. Dr. Fikri Ak anne-babalarada seslenerek çocuğunuzun kendini hasta olarak görmesine ya da epilepsiyi bir özürmüş gibi kullanmasına izin verilmemesi gerektiğini, epileptik bir hastayı aşırı kollamaya, sosyal yaşamdan geri bırakmaya, takip etmeye ve gereğinden fazla ilgi göstermeye gerek olmadığını belirtti. N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Mayı s 2011 07 Burun damlasında bağımlılık tehlikesi Burun damlaları genellikle dekonjestan veya anti-alerjik etkilidirler. Kulak burun boğaz uzmanı kontrolünde doğru endiksiyon ve uygun dozda kullanıldığında hastalara büyük faydalar sağladığı gibi bilinçsiz kullanımlar hiç akılda olmayan komplikasyonlarla karşılaşılmasına neden olabilmektedir. lerin kullanıldığında da olayın kısır döngüye girdiğini bildirdi. Ayrıca bu ilaçların burunda kabuklanma, kuruma, kanama gibi lokal semptomlara ve tansiyon yükselmesi gibi sistemik problemlere de yol açabileceğini söyleyen Ünal, özellikle kalp rahatsızlığı ve hipertansiyonu olan hastaların bu burun damlalarını daha dikkatli kullanmalarının gerekliliğine dikkat çekti. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. KBB Kliniği Şefi Doç. Dr. Adnan Ünal, burun tıkanıklarının özellikle sinüzit, nazofarenjit ve alerjik rinit gibi hastlıklarda sıklıkla görülen ve yaşam kalitesini bozan önemli bir semptom olduğunu bildirdi. Burun damlalarının bu hastalıkların tedavisinde genellikle hızlı bir şekilde rahatlama sağladığı için hastalar tarafından oldukça sevilen ilaçlardan biri olduğunu ifade eden Dr. Adnan Ünal, burun damlalarının bilinçsiz ve uzun süreli kullanımının hastaların şikayetlerinin artmasına ve burun damlası bağımlılığına yol açabileceğini savundu. Burun damlası bağımlılığı olan hastaları bağımlılıktan kurtarmak için, öncelikle ilacın kesilmesi gerektiğini ifade eden Dr. Adnan Ünal Doç. Dr. Adnan Ünal tıkanıklık yakınBurun damlalarının genel olarak iki malarını bir grupta incelenmesi gerektiği üzerinde duran Ünal, birinci gruptaki damlaların hastalarda bağım- ölçüde rahatlatabilmek için okyanus lılığa neden olan ilaçlar arasında yer aldığını söyledi. Doç. suyu spreyi ve anti-alerjik burun Dr. Adnan Ünal bu damlaların, burun içerisine spreylerinin kullanılmasının faydalı püskürtüldüğünde geniş bir alana ulaşıp hastalık nedeniyle olacağını bildirdi. şişmiş ve burun tıkanklığına neden olan burun etlerini küçülterek hastaların rahatlamasını sağlayan damlalar olduğunu Anti-alerjik burun damlaları belirtti. Doç. Dr. Adnan Ünal, bu gruptaki ialçların 5 ile 7 koruma görevi üstleniyor günden uzun kullanıldığında, hastaların aynı rahatlamayı Anti-alerjik burun damlaları ise ikinci yaşamak için daha sık ve daha yüksek dozda ilaç kullanmaya grubu oluşturuyor. Genellikle alerjik başladıklarını fakat ilacın etkisi geçince, burun tıkanıklığının rinit ve nazal polipozis tedavisinde daha şiddetli olduğunu, burnu açmak için yine aynı sprey- kullanılmakla beraber daha seyrek Romatizma Üzerine-9 Kireçlenmenin Tedavisi Var mıdır? O steoartritin küratif bir tedavisi olmamasına karşın, hastalığı tedavisi olmayan bir hastalık olarak görmek de doğru değildir. Osteoartrit, yani kireçlenme tipi romatizma ile uğraşan hekimlerin en sık karşılaştığı sorulardan biri de “kireçlenmenin bir tedavisi olup olmadığı” konusudur. Aslında bu soruyu soran hastaların pek çoğu bunun mümkün olmadığını bilen, ancak tıptan yeni bir gelişme bekleyen kişilerdir. Bu kişilerin çoğu “tedavi” derken küratif bir tedaviyi yani hastalığı vücuttan tamamen söküp atan, oluşmuş olan yapısal değişiklikleri geri döndüren bir tedaviyi kastetmektedirler. Böyle küratif düzelme nezle, grip, ishal, pnömoni-zatüre gibi hastalıklar yani bazı enfeksiyon hastalıkları, gastrit, mide-barsak ülseri gibi hastalıklar, bazı iltihaplı romatizmalar ve hatta bazı kanserler için mümkün olmakla birlikte aslında primer hipertansiyon, diyabet, oturmuş inme, kalp yetmezliği ve koroner arter hastalığı gibi pek çok kronik hastalık için de mümkün değildir. Osteoartrit, yani kireçlenme tipi romatizma da böyledir ve şu an için hastalığın küratif yani yıpranmış olan kıkırdağı, kemiği eski normal haline getiren bir tedavi yoktur. Çünkü maalesef kıkırdak vücutta yenilenebilen dokulardan değildir. Buna karşın kireçlenmeyi tedavisi olmayan bir hastalık olarak da değerlendirmek doğru olmaz. Uygun tedavi ile kireçlenme tipi romatizmalı hastaların ağrılarını ve tutukluklarını gidermek, fonksiyonel durumlarını düzeltmek ve hayat kalitelerini artırmak pekala mümkündür. Hastalığın yol açtığı ana yakınmalar olan ağrı ve tutukluğun giderilmesi tedavinin temelini oluşturur. Hastalığın yol açtığı ana yakınmalar olan ağrı ve tutukluğun giderilmesi ilaç tedavisinin temelini oluşturur. Ancak ilaç tedavisi yanında hasta eğitimi, kilo verilmesi, sosyal destek sağlanması, fizik tedavi, egz- Prof. Dr. Yaşar KARAASLAN Pencere [email protected] ersiz, iş tedavisi ve protez cerrahisinin de büyük önemi vardır. Ağrısını azaltmak için ağrı giderici ilaç verdiğimiz pek çok kireçlenmeli hasta bize “bu ilaç ağrı kesici mi, yoksa tedavi edici mi “ diye sorar ve “ağrı kesici ise ben almayayım, ben ağrıya katlanırım” der. Halbuki bu yaklaşım doğru değildir, ağrı çeken romatizmalı bir hastada uygun tedavi ile ağrının giderilmesi hem hastanın hareketlerini kolaylaştırır, eklemlerde kısıtlanma-donma gelişmesini önler, hem de hastanın yaşam kalitesini artırır. Ben ağrıya katlanırım deyip ciddi ağrısı varken ağrı giderici ilaç almayan hasta, elinde şemsiye yağmur yağarken yağmur bana ne yapacak deyip şemsiyesini açmamakta inat eden kişiye benzer. Osteoartritte yaygın kullanılmalarına karşın etkili olmayan bazı tedavi yöntemleri mevcuttur. Osteoartrit tedavisinde yaygın olarak kullanılmalarına karşın plasebodan (etken madde içermeyen ilaç) daha etkili olmayan bazı tedavi yöntemleri mevcuttur. Bunlardan başlıcaları şunlardır: 1-Eklem içi hiyaluronik asit uygulaması, 2-Glukozamino glikan, 3-Kondroitin sülfat, 4-Eklem lavajı ve 5-Artroskopik cerrahi. Kireçlenme tipi romatizmanın çok yaygın olması ve hastaların kireçlenmeyi önleyen ya da tedavi eden ilaç veya tedavi yöntemi beklentilerinin çok yüksek olması, bu hastalıkta etkisiz pek çok tedavi yönteminin çok rağbet görmesine yol açmıştır. Aslında bu tedavilerin çoğunun altında “umut tacirliği” yatmaktadır. Eklem içine hiyaluronik asit uygulaması, eklem içine serum fizyolojik (tuzlu su) uygulamasından daha etkili değildir. olarak konka hipertrofisi ve sinüzit tedavisinde de tercih ediliyor. Bu grupta en yaygın kullanılan ilaçlar steroid içeren burun spreyleridir. Doç. Dr. Adnan Ünal, nazal steroidli spreylerin alerjik rinitli hastalarda burun tıkanıklığı, akıntı, hapşırma ve kasıntı gibi alerjik belirtileri etkili bir şekilde azatlığını söyledi. Doç. Dr. Ünal, mevsimsel alerjik rinitli hastalarda steroid içeren spreylerin kullanımının alerjen mevsimi başlamadan günler önce başlanılmasının ve tedavinin alerjen mevsimi boyunca sürdürülmesini önerdi. Bu gruptaki ilaçların, birinci gruptaki ilaçlardan en önemli farkının etkisini 5-7 gün sonra göstermesi olduğunu dile getiren Ankara Numune eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. KBB Klinik Şefi Doç. Dr. Adnan Ünal, bu ilaçları kullanan hastaların nazal dekonjestanlarda olduğu gibi hemen etki beklememeleri gerektiğini açıkladı. Eklem içine hiyaluronik asit uygulamasının etkinliği hakkındaki verilerin çelişkili olması ve çoğu çalışmadaki yöntem ve istatistik hataları nedeni ile, bu tedavi bir çok ülkede geri ödeme kapsamından çıkarılmıştır. Yakın geçmişte Danimarka’dan bildirilen randomize (raslantısal, tesadüfi), çift kör, 26 hafta izlem süreli bir klinik çalışmada ağrılı diz osteoartritinde diz ağrısının azaltılması, diz fonksiyonlarının düzeltilmesi ve analjezik ihtiyacının azaltılması açısından eklem içine hiyaluronat uygulamasının 2 ml veya 20 ml serum fizyolojik (tuzlu su) uygulamasından daha etkili olmadığı bildirilmiştir (Scand J Rheumatol 2008; 37:142-50). Glukozaminoglikan ve kondroitin sülfat kombinasyonu plasebodan daha etkili değildir. Bu iki ajan uzun yıllardır ABD’nde ve birçok Avrupa ülkesinde ve son yıllarda ülkemizde gıda katkı maddesi olarak marketlerde satılmaktadır. Bu iki maddenin gerek diz, gerekse kalça osteoartritinde hem ağrının giderilmesi hem de yapısal değişikliklerin yavaşlatılması açısından plasebodan daha etkili olmadığını gösteren pek çok klinik çalışma ve metaanaliz vardır. Bu çalışmalarda plasebo cevabının yüksek oranlarda olması, “ama bana çok iyi geldi” şeklindeki gözlemlerin aslında plasebo yanıtından kaynaklandığını göstermektedir. (NEJM 2006; 354: 795-808; Ann Intern Med 2008; 148: 268-77) Eklem lavajı ve artroskopik cerrahinin de osteoartritte bir yarar sağlamadığı gösterilmiştir. Gerek eklem lavajının (eklemin içine sıvı verilip geri alınmak sureti ile yıkanması), gerekse artroskopik cerrahinin de osteoartritli hastalarda bir yarar sağlamadığı randomize kontrollü klinik çalışmalar ile kanıtlanmıştır. NEJM’in 11 Eylül 2008 sayısında yayımlanan randomize, kontrollü bir klinik çalışmada ABD’nden Kirkley ve arkadaşları diz osteoartritinde artroskopik cerrahinin optimal farmakolojik ve fiziksel tedaviye bir katkı sağlamadığını göstermişlerdir. Evet, bu ay da yerimiz bitti. Gelecek ay yeniden buluşmak ümidi ile herkese ağrısız, sağlıklı ve güzel günler dilerim. 0 8 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Yenidoğan İşitme Kayıplarında Erken Tanı Çok Önemli Toplumda görülen her 1000 canlı doğumdan 2 veya 3 ünde işitme kaybı görülmektedir. Risk altında olan bebeklerde ise risk altında olmayan bebeklere göre işitme kaybı 10 kat fazla görülüyor. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kulak enfeksiyonları, kazalar ve kullanılan bazı ilaçlar bu oranı daha da yukarılara çıkarıyor. Konuşma ve dil gelişimi doğumdan itibaren 4 yaşına kadar devam ediyor. Erken teşhis ve erken rehabilite edilen bebeklerin dil gelişimine paralel olarak; zihinsel, sosyal ve ruhsal gelişimleri de olumlu yönde etkileniyor. Doğduktan sonra en geç altı ay içinde işitme engeli teşhisi konan ve işitme cihazı uygulanıp, özel eğitime alınan bebeklerin konuşma becerisi normal yaşıtlarına benzer seviyede gelişiyor. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. Kulak Burun Boğaz Kliniği Klinik Şefi Prof. Dr. Adil Eryılmaz, yapılan çalışmalarda yaşamın ilk altı ayından önce tespit edilen ve tedavi programına alınan işitme kayıplı çocukların dil ve konuşma yeteneklerinde daha iyi gelişmeler olduğunu söyledi. Prof. Dr. Adil Eryılmaz, bu nedenlerle her bebeğe ilk 3 ayda, tercihen taburcu olurken işitme taraması yapılması gerektiğini özellikle riskli grup içindeki bebeklerde bu testlerin önem taşıdığını belirtti. Ülkemizde ilk olarak Hacettepe ve Marmara Üniversitesi’de işitme taraması yapıldığını söyleyen Prof. Dr. Eryılmaz, 2000 yılında imzalanan bir protokolle doğum hastanelerinde de yenidoğan işitme Prof. Dr. Adil Eryılmaz Kroner Anjiyografi tedavi için belirleyici rol oynuyor taraması yapıldığını ve ulusal yenidoğan işitme taraması kampanyasının temellerinin oluştuğuna dikkat çekti. Bu proje kapsamında Ocak 2003 ve Ekim 2010 arasında toplam 1830024 bebeğe işitme taraması yapıldığı ve 3915 bebekte işitme kaybı tespit edildiği bildirildi. Yenidoğan işitme taramasında başlıca iki odyolojik test kullanıldığını, bu testlerin kolay uygulanabilen, hastaya girişim gerektirmeyen, hızlı ve güvenilir tetkikler olduğundan bahseden Prof. Dr. Adil Eryılmaz, hastanın kulağına sadece bir prop yerleştirerek geçti kaldı şeklinde teşhis sağlayan yöntemler olduğunu sözlerine ekledi. Koroner anjiyografi, kalp kasını besleyen damarlarda (koroner damarlar) kan akımını engelleyen bir darlık olup olmadığını tespit eden önemli bir tanı yöntemidir. Günümüzdeki teknolojik koşullar ve bilgi birikimi sayesinde başarı oranı % 99 un üzerindedir. Koroner anjiyografi tedavi değil, bir teşhis yöntemidir. Günümüzde ölüm ve iş gücü kaybının en büyük nedenlerinden biri kalp damar hastalıklarıdır. Kalp damar hastalıkları, zamanında fark edilip gerekli önlemler alınmazsa, damar tıkanıklığına ve bunun sonucunda da kalp krizine ve ölümcül ritim bozukluklarına yol açabilmektedir. Kalp damar hastalıklarındaki en önemli konu hastaların kalp krizi geçirmesine engel olmaktır. Çünkü kalp krizleri, ilk saatlerde çoğunlukla ölüme neden olan ritim bozukluklarına yol açtıkları gibi, kalpte tıkanan damarın beslediği bölgenin hasar görmesine ve o bölgenin çalışamamasına neden olmaktadır. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. Kardiyoloji Kliniği Klinik Şefi Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, koroner anjiyografinin kalp boşluklarına ve koroner arterlerlere kontrast madde (bir Doç. Dr. Sinan Aydoğdu Riskli bebek tanımına giren durumlar Ailede kalıtsal işitme kaybı olması Anne karnında geçirilen enfeksiyonlar Baş ve yüz anomalileri 1500 gramdan düşük doğum ağırlığı Kan verilmesini gerektirecek sarılık olması İç kulak üzerinde toksik etkili antibiyotik ve idrar söktürücü kullanımı Bakteriyel menenjit Doğum sonrasındaki değerlendirme skorlarının düşük olması Yoğun bakımda uzun süre solunum cihazına bağlı kalmış olmak İşitme kaybı görülen sendromlu hastalar üzerinde duran Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, birçok merkezin balonstent veya by-pass kararı alınmayan hastaları işlemden yaklaşık 7-12 saat sonra taburcu ettiğini, bazı merkezlerin ise hastaların işlem sonrası hastaneye yatışını uygun bulduğunu söyledi. çeşit tıbbi boya maddesi) verilmesi sırasında görüntülenmesi ve hareketli film çekilmesi esasına dayandığını söyledi. Koroner anjiyografinin kateter laboratuvarında yapıldığını ifade eden Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, kalp damarlarına ulaşmak için, kullanılan kol ya da kasık atardamarı etrafına sınırlı uyuşturma yapıldığını ve kasık veya kol atardamarına bir kılıf yerleştirildiğini sonrasında daha ince ve içi boş plastik yapıda teller kullanılarak bu kılıf içinden ilerlenip ve kalp damarlarının ağız kısmına kadar gelindiğini belirten Doç. Dr. Aydoğdu daha sonra opak madde verilerek damarların yapısının görüntülendiğini söyledi. Son aşamada ise sol kalp boşluğu boya maddesiyle doldurulur ve kalbin kasılması değerlendirilir diyen Doç. Dr. Sinan Aydoğdu bu işlemin 10-15 dakika sürdüğünü, bu işlemler sırasında kılıfın yerleştirilmesine bağlı olarak hafif ağrı hissinin olduğunu sözlerine ekledi. Koroner anjiyografi için hastaneye yatış işleminin yapılması gerektiğinin Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, koroner anjiyografi sonrası hastaların 24 saat süre ile işlemin yapıldığı bölgeyi zorlamaması gerektiğini, bazı morluklar ve sertliklerin oluşabileceğini bunların önemli olmadığına dikkat çekti. Bu morlukların tamamen geçmesinin birkaç hafta alabileceğini kaydeden Doç. Dr. Aydoğdu, ancak işlem yerinde kanama, şiddetli ağrı, ani şişlik olması durumunda derhal hastaneye gidilmeli dedi. Koroner anjiyografi sırasında veya hemen sonrasında nadir olmakla beraber, işlemle ilgili sorun veya istenmeyen olaylarla karşılaşılabilmektedir. Koroner anjiyografi işlemi sonrasında nadiren işlem yapılan damar bölgesinde ağrı, hafif şişlik ve morarma olabilmektedir. Ancak işlem bölgesinde onarım gerektirecek komplikasyonların olma olasılığı çok azdır. Çok nadir olarak felç ve miyokard enfarktüsü gelişme ihtimali vardır. Doç. Dr. Sinan Aydoğdu bunlar dışında oluşabilecek bazı komplikasyonları şu şekilde özetledi. Acil cerrahi, kalp damarlarında ve boşluklarında delinme, ağır alerjik reaksiyona bağlı tansiyon düşüklüğü, bazı ritim bozuklukları. N u m u n e G a z et es i Mayı s 2011 H A B ERLER 09 Burun Tıkanıklığı ve Nedenleri Burun boşluğu ortada septum, yanlarda konka adı verilen etlerden oluşuyor. Burnun görevleri solunum, koku alma, havayı nemlendirme ve ısıtmadır. Burun tıkanıklığı burnun solunum görevini yerine getirememesi nedeniyle oluşan bir durumdur. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 3. KBB Kliniği Uzman Doktoru Seçil Kayalı Dinç, burun tıkanıklığının birçok nedeninin olduğunu, bu nedenlerin yapısal, enfeksiyon ve tümöral hadiseler olabileceğini söyledi. Seçil Kayalı Dinç, “Yapısal nedenlerden en önemlisi septum deviasyonu adı verdiğimiz burun ortasında kemik ve kıkırdaktan oluşan yapının eğriliğidir. Septum deviasyonu çocukluk çağında veya daha ileri yaşta burna alınan darbe, doğum travması sonucu veya doğumsal olabilmektedir. Bu eğrilik septoplasti adı verdiğimiz bir operasyon ile düzeltilebilmektedir. Bu operasyon çocukluk çağında da yapılabilmektedir.” dedi. lerinde büyüme gelişir ve hastada burun tıkanıklığı oluşur. Alerji tedavisi ile hastanın şikâyetlerinde gerileme sağlanıyor. Diğer bir burun tıkanıklığı nedeni ise burunda tümördür. Özellikle tek taraflı kötü kokulu burun akıntısı, giderek artan burun tıkanıklığı, sık sık burun kanaması Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç olan hastalarda tümöral Diğer bir burun tıkanıklığı nedeninin ise enfeksiyonlar olduğunu dile hadiseler unutulmagetiren Doktor Dinç, virüslerin neden malıdır. Yapılacak olduğu soğuk algınlığı sonucunda, burun- operasyon ile mukozasında şişliklerin meydana geldiğini h a s t a n ı n ve bu şişliklerin hava geçişini önleyerek bu- ş i k a y e t run tıkanıklığına neden olduğunu açıkladı. l e r i n d e Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç, “Ayrıca alerji a z a l m a de önemli bir burun tıkanıklığı sebebidir. g ö r ü l ü r ” . Özellikle polen, hayvan tüyleri, ev tozu dedi. akarlarına karşı burunda reaksiyon oluşması ile burun Çocuklar da ise burun mukozası ve tıkanıklığına, en sık burun arka b u r u n duvarında geniz eti adı verilen e t - dokudaki büyümenin sebep olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç, bu geniz eti büyümesine bağlı olarak hastada geceleri ağzı açık uyuma ve horlama olabileceğini, geniz etinin normalden fazla büyümesinin yumuşak damağın ağızdan burun tabanına doğru Seçil Kayalı Dinç, burun tıkanıklığına sebep olan diğer yapısal nedenin konka hipertrofisi olduğunu, konka hipertrofisine ise alerjik durumların, enfeksiyon ve septum deviasyonuna bağlı olarak, burun etlerinin büyümesinin yol açtığı burun tıkanıklarının oluştuğunu söyledi. Kadınlarda Erkeklere Oranla 3 Kat Fazla Görülen Tiroid Kanseri, Genellikle 45 Yaş Üzerindeki Kişilerde Görülüyor Tiroid Kanserinin ameliyatla tedavisi mümkün çökmesine, damağın kubbeleşmesi ve burun boşluğunun daha da daralmasına neden olacağına dikkat çekti. Geniz eti büyümesi olan hastaların şikayetleri yapılacak olan geniz eti ameliyatı ile düzelmektedir. Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç son olarak, burun tıkanıklığı olan kişinin kulak burun boğaz hekimine başvurması gerektiğini ve ayrıntılı muayene sonucuna göre tedavi olmasının gerekliliğine işaret etti. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4. Genel Cerrahi Kliniği Şef Yardımcısı Doç. Dr. Mutlu Doğanay tiroid kanserleriyle ilgili olarak, “Tiroid kanserinin over kanserlerinden sonra en sık görülen endokrin sistem kanserleri olmasına karşın tüm kanserler içerisinde görülme oranı % 1’dir.” dedi. Tiroid kanserlerinin büyük bir çoğunun ameliyat ile tedavi edildiğini, özellikle genç hastalarda ve kanser çapınının 1-1,5 cm’den küçük olması durumlarında uygun bir tedavi ile tam bir tedavi gerçekleştiğini belirten Doç. Dr. Mutlu Doğanay, tiroid nodüllerinin toplumda yaklaşık % 10-30 arasında görüldüğünü, ancak bunların ise sadece % 10-15 nin kansere dönüştüğünü ifade etti. Tiroid bezi, boynun ortasında ve nefes borusunn önünde yer alan kelebek veya papyon şeklinde ve ortasını birleştiren parçadan oluşan bir organdır. Tiroid bezi foliküler hücrelerden tiroksin (T4) ve triiyodotirin (T3) adı verilen tiroidhormonlarını salgılar. Tiroid haormonları vücudun hareket yeteneğini ve enerjisini düzenlemektedir. Vücutta bir çok hücrenin normal işlevlerini devam ettirebilmesi için T4 ve T3 hormonlarınagereksinimi vardır. Tiroid kanserleri arasında en sık görülen tipin papiller tiroid kanseri olduğuna değinen Doğanay, özellikle 40 yaşın altındaki kadınlarda, çapı 4 cm’nin altında olan ve tiroid bezinin dışına taşmamaış durumlarda tedaviden elde edilen sonucun çok iyi olduğuna dikkat çekti. Doç. Dr. Mutlu Doğanay, “ Tiroid kanserleri genellikle 45 yaş üzerindeki kişilerde görülür. Tiroid kanseri ile basit ndüllü guatrın coğrafi dağılımı arasında sıkı bir bağ vardır. Kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha fazla görülür." dedi. Doç. Dr. Mutlu Doğanay 1 0 M ay ı s 2 0 1 1 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin: ‘e-rapor uygulaması ile vatandaş ilacını ücretsiz alacak’ Mart’ta yayınlanan ve 10 Mart’ta yürürlüğe giren ‘Sağlık Uygulama Tebliği (SUT)’ ile artık tansiyon ilaçları ve kolesterol düşürücü ilaçlar raporsuz satılamayacak. Bu uygulamanın hedefleri ve sonuçları üzerine görüştüğümüz Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin, erapor uygulamasının sağlık hizmetleri sunumunda bilgi teknolojilerini kullanımda ülkemizin ulaştığı seviyenin bir göstergesi olduğunu belirterek bu uygulamanın gerekli olduğunu belirtti. Zengin yeni uygulama ile olası ilaç suiistimalleri ile daha etkin bir mücadele imkanının da oluşacağına dikkat çekti. Yeni uygulama neyi getiriyor? Yeni uygulamaya geçilen düzenleme ile daha önce rapor istenmeden satılan tansiyon ve kolesterol düşürücü ilaçlar artık raporsuz satılamayacak. Bu ilaçlar, ilgili tek bir uzman hekim tarafından elektronik ortamda hazırlanacak e-rapor ile çalışan ve emeklilere katkı payı istenmeksizin ücretsiz olarak verilecek. Bu raporların geçerlilik süresi en az 1 yıl olacak. Zengin: Kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor Bazı ilaçlarda uygulanmaya başlanılan e-rapor uygulaması hakkında kamuoyunun bilgi eksikliğinden kaynaklı olarak yanlış bilgilendirilmeye çalışıldığını belirten Ankara Numune Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin, yeni uygulamada hastalar açısından herhangi bir zorluk veya ekstra bir güçlük olmadığını aksine hastalar için avantajlar sağladığını belirtti. E-rapor uygulaması ile bu ilaçlar için çalışanlardan ve emeklilerden alınan %10 - %20 gibi ilaç katkı payı alınmasının ortadan kalktığını, ücretsiz olarak verileceğini belirten Zengin, “bu ilaçları sürekli kullanmak zorunda kalan vatandaşlarımız için bu ciddi bir ekonomik katkı olacaktır” dedi. ANEAH 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikroyoloji Klinik Doktoru Doç. Dr. Esragül Akıncı: En bulaşıcı enfeksiyonlardan biri K I M A Z I K Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Klinik Doktoru Doç. Dr. Esragül Akıncı, aile üyelerinden birinin kızamık hastalandığına yakalanması durumunda ev halkının %90’ına hastalığın bulaşma tehlikesinin olduğunu söyledi. Kızamığın insana bulaşması solunum yolu ile oluyor. Hastanın öksürük ve aksırıkları ile çevreye yayılan damlacıkların solunum yoluyla alınması sonucu hastalığın mikrobu vücuda girer. Hastanın kullanmış olduğu çamaşır, oyuncak ve yıkanmış yemek kaplarının ise hastalığın bulaşmasında bir rolü olmuyor. Bulaştırıcılık döküntüden önce, virüs vücuda girdikten 5 gün sonra başlar ve döküntü çıktıktan 5 gün sonraya kadar devam eder. Sonbaharda vakalarda artış olmakla beraber, kış döneminde, özellikle soğuk geçen ilkbahar aylarında en üst seviyeye çıkar. Yaz aylarında ise hastalık pek görülmez. Çok bulaşıcı olduğundan 2 ila 4 yılda bir salgınlar yapar. Salgının olduğu topluluklarda bağışık olmayan kişiler (hastalığı geçirmeyenler, aşı yaptırmayanlar ya da aşı dozu eksik olanlar) hastalığa yakalanırlar. Doç. Dr. Esragül Akıncı “Kızamığın kuluçka Kızamık, ateş ve döküntü ile kendini gösteren çok bulaşıcı viral bir hastalıktır. Bir çocukluk çağı hastalığı olan kızamık, esas olarak çocuklarda görülmektedir. Ancak kızamık aşısı olmamış veya çocukluğunda kızamık hastalığı geçirmemiş yetişkinler kızamık virüsü ile karşılaştıklarında, bağışık olmadıklarından hasta olabilirler. Ülkemizde de kızamık vakaları daha çok 15 yaşından küçük çocuklarda görülmekte olup, erişkin vaka sayısı çok daha azdır. süresi 10-14 gündür. Kuluçka döneminde genelde hastalık belirtileri görülmüyor. Ancak kuluçka döneminin sonunda, hafif ateş, halsizlik, kas ağrıları, inatçı ve kuru öksürük, gözde kızarıklık, sulanma, ışıktan rahatsız olma ve nezle benzeri şikâyetlerle (burun akıntısı, hapşırma vb.) hastalık başlar. Ateş giderek yükselir ve 39-40 dereceye çıkar. Pembe-kırmızı renkte, hafif kabarık deri kızamığın en önemli belirtisi olarak ağız içinde gri-beyaz renkte, iğne başı büyüklüğünde, çevresi koyu kırmızı lekeler olan koplik lekeleri görülür. Koplik lekeleri çık- Doç. Dr. Esragül Akıncı tıktan 12-24 saat sonra küçük döküntüleri başlar. Deri döküntüleri, kulak arkasından saç çizgisi boyunca başlayarak boyuna, yüze, kollara, gövde ve bacaklara yayılır.” dedi. Avuç içi ve ayak tabanında ise döküntülerin görülmediğini belirten Esragül Akıncı, döküntüler başladığında, düşmeye başlayan ateşin tekrar yükselerek 39-40 dereceye çıktığını, öksürük, nezle ve gözde kızarıklığın daha da arttığını söyledi. Doç. Dr. Esragül Akıncı hastanın en kötü göründüğü zamanın döküntülerin ikinci gün olduğunu, döküntüler ortaya çıktıktan 3-4 gün sonra ateşin düştüğünü söyledi. Doç. Dr. Esragül Akıncı, “Döküntüler 6-7 günde kahverengileşir ve pullanarak kaybolur; iz bırakmaz. Hastalık 7-10 gün içinde düzelir.” dedi. Hastanın takibi ve tedavisi doktor kontrolünde yapılmasının önemine değinen Doç. Dr. Esragül Akıncı, hastalığın özel bir tedavisinin olmadığını, hastalığın belirtilerini hafifletmeye yönelik tedavi yönteminin uygulanması gerektiğini kaydetti. Hastanın sık havalandırılan ve güneş gören nemli bir odada yatırılmasını, oda sıcaklığının da 18- 20 ºC civarında olmasının altını çizen Doç. Dr. Akıncı, ateş düşürücü, öksürük şurubu, ağrı kesici gibi hastanın şikayetlerini hafifleten ilaçların ve bol sulu gıdaların hastaya fayda sağladığını ifade etti. Kızamıktan korunmada en etkili yöntem aşılama olduğunu söyleyen Esragül Akıncı, aşı ile %90-95 oranında bağışıklık sağlandığını, ülkemizde kızamık aşısının 1970’li yıllardan bu yana uygulandığını belirtti. Çok bulaşıcı olan kızamıkta enfeksiyon zincirini kırabilmek için toplumda aşılama oranının yüksek olması (%94) gerekmektedir. Ülkemizde de zaman zaman aşı kampanyaları yapılarak düşük olan aşılanma oranı giderek artırılmıştır. Yakın zamanda Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan kızamık salgını ülkemizi de etkilemiş ve İstanbul’da 33 vaka tespit edilmiştir. Vakaların büyük bölümü 2035 yaş grubunda yer almıştır. Ülkemizi temsil eden kan örneklerinde yapılan çalışmada ise kızamığa karşı bağışıklığın yüksek düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu bu salgınla ilgili olarak, kızamık hastası ile temas eden kişilere yaş durumuna bakılmaksızın aşı uygulanmasına devam edilmesine ve kızamık hastası ile teması olmayan 1975-1990 arasında doğan kişilere ise aşı uygulamasına gerek olmadığına karar vermiştir. N u m u n e G a z et es i Lenf Bezi Kanseri Lenfoma en hızlı ilerleyen kanser türlerinden biri olmasına karşın, tedavi başarısı oldukça yüksektir. En önemli belirtileri boyunda, koltuk altında ya da kasıklardaki ağrısız bezeler, gece terlemesi, düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateştir. Ayrıca sürekli yorgunluk ve kilo kaybı da lenfomanın habercisi olabilir. Ancak bu belirtilerin başka hastalıklarda da görülebileceği unutulmamalıdır. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Uzman Doktoru Doğan Uncu, lenf bezi kanserinin vücuttaki çeşitli lenfoit dokulardan ortaya çıkan ve geniş bir hastalık grubunu oluşturan bir kanser çeşidi olduğunu söyledi. Genelde bu tümörlerin kanser olarak değil lenfoma olarak adlandırıldığını belirten Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenf bezi kanserinin tüm kanser türlerinde % 3 olarak görüldüğünü ve altıncı sıklıkta görüldüğünü belirtti. Genel olarak lenf bezi kanserleri hodgkin lenfomalar ve hodgkin dışı lenfomalar olarak 2 ye ayrıldığını ifade eden Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenfomalar genelde lenf bezlerinde ortaya çıkarken özellikle hodgkin dışı lenfomalarda daha sık olarak lenf bezleri dışında vücudun her organında köken alabilirler. Bunlar da extranodal lenfomalar olarak adlandırılır dedi. Uzm. Dr. Doğan Uncu, ancak çeşitli organ tutunumlarına bağlı olarak hastalarda anemi, sarılık ve böbrek fonksiyonları bozuklukları gibi bulguların da ortaya çıktığını, yine hastalarda B semptomları denen ateş, gece terlemesi ve kilo kaybı görüldüğünü, özellikle ultrasonografi, tomografi, MR ve PET gibi güncel görüntüleme yöntemleri ile hastalığın dağılımı ve yaygınlığının belirlendiği, tedavi planlamasının da buna göre yapıldığını söyledi. Hastalığın evrelemesinde, tutulan lenf bölgesi sayısı bu bölgelerin diyaframın tek tarafında veya her 2 tarafında olması ve kemik iliği gibi organların tutulumunun araştırılması hastalığın evresini belirliyor. Son 20 yılda görülme sıklığı artan lenf bezi kanseri gittikçe artan tümörler arasında yer alıyor. Bu artış özellikle yaşlılarda extranodal lenfomalar şekilde görülür. Lenf bezi kanseri ileri yaş hastalığıdır. Hodgkin dışı lenfomalar daha ileri yaşlarda ortaya çıkarken hodgkin lenfomalar daha genç yaşlarda ortaya çıkıyor. Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenfoma tanısının uygun dokunun biyopsi ile alınıp patolojik olarak incelenmesi ile ortaya konulduğunu, lenfomalar için tanı koydurucu bir laboratuvar olgusunun olmadığını söyledi. Tedavi planlamasından önce hastalığın kesin alt tipinin belirlenmesinin son derece önemli olduğunun altını çizen Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenfomaların çok geniş bir hastalık grubunu oluşturduğu için Dünya Sağlık Örgütü sınıflamasına göre yaklaşık 30 alt tipi vardır ve bu alt tipler hastanın tedavisinin planlanmasında prognozunun belirlenmesinde oldukça önemlidir zira foliküler lenfomalarda hastalığın başlangıç tedavisi ilaçsız takip ederken, agrsif lenfomalarda (Burkitt lenfoma) ise çok yoğun kemoterapiler ile beraber kemilk iliği nakli gündeme gelmektedir dedi. ANEAH Tıbbi Onkoloji Klinik Uzman Doktoru Doğan Uncu Mayı s 2011 H A B ERLER 11 Prof. Dr. Nurullah ZENGİN Başyazı [email protected] Ülkemizde Sağlık Hizmetlerinden Memnuniyet A nketler ve kamuoyu yoklamaları önyargısız ve bilimsel usullere uygun yapıldıklarında mevcut durumu anlama açısından çok değerli bilgiler verebilen çalışmalardır. Ülkemizde 8 yıldır vatandaşlarımızın düşüncelerini ele alan Yaşam Memnuniyeti Anketleri yapılmaktadır. Her geçen yıl daha da olgunlaşan bu anketler insanımızın sağlık, eğitim, güvenlik, çalışma hayatı, sosyal güvenlik ve gelir durumu gibi alanlarda memnuniyetini ölçmeyi amaçlamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu kısa adı TUİK tarafından organize edilen bu anketler her yıl Ekim ayı içerisinde yapılmaktadır. Son 20 yılda görülme sıklığı artan lenf bezi kanserigittikçe artan tümörler arasında yer alıyor. Bu artış özellikle yaşlılarda extranodal lenfomalar şekilde görülür. Lenf bezi kanseri ileri yaş hastalığıdır. Hodgkin dışı lenfomalar daha ileri yaşlarda ortaya çıkarken hodgkin lenfomalar daha genç yaşlarda ortaya çıkıyor. Hastalığın tam alt tipi ve yaygınlığı belirlendikten sonra tedaviye çoklu kemoterapi kombinasyonları ile başlanılmalı diyen Uzm. Dr. Doğan Uncu, hodgkin ve hodgkin dışı lenfomaların tedavi protokollerinin birbirinden farklılık gösterdiğini, erken evre hodgkin hastalığında % 90 üzerinde tedavi sağlanırken, ileri evre hodgkin dışı lenfomlarda bu oranın % 20 lerin altına düşebildiğini ifade etti. Radyoterapinin erken evrelerde ve lenf bezi veya organ tutunumlarında şifa şansını artırabileceğini sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Doğan Uncu, son yıllarda biyolojik ajanların standart tedavi protokollerine eklenmesiyle tedavi şansının artmıştır, bu konuda en çok kullanılan ajan lenfoma hücresinin yüzeyindeki bir antijeni hedefleyen ve bir monoklonal antikor olan rituximabtır. Bu antikor özelllikle B hücreli lenfoma alt tiplerinde kullanılmaktadır diye konuştu. Genelde ileri ortaya çıksa da insan hayatının her döneminde görülen lenfomalar için erken teşhis önemli olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Doğan Uncu özellikle boyun, koltuk altı veya kasık bölgesinde ortaya çıkan ağrısız ve ilerleyici lenf bezi büyümelerinde zaman geçirmeden en yakın sağlık kurumuna müracaat edilmesi gerektiğini söyledi. Ülkemizin genel yapısını yansıtacak şekilde seçilmiş 3440 hane ve 7027 erişkin üzerinde yapılan 2010 Yılı Yaşam Memnuniyeti Anketi sonuçları yakın zamanda açıklandı. İlk dikkati çeken sonuç olarak, genelde memnuniyet oranlarının yıllar içinde arttığı görülmektedir ve 2010 yılında da bu artış devam etmektedir. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet 2010 yılı içinde %73 bulunmuştur. Bu değer tüm alanlar içinde en yüksek değerdir. Ayrıca 2003 yılı değeri olan %39,5’in hemen her yıl artarak yükselmeye devam etmesi de ayrıca dikkat çekicidir. Anketin detaylarına TUİK’in web sayfasından (www.tuik.gov.tr) ulaşılabilir. Detaylar incelendiğinde sağlık hizmetlerini oluşturan değişik hizmetlerin hemen tümünde bir memnuniyet artışı olduğunu söylemek mümkündür. Geniş bir grup üzerinde yapılan Yaşam Memnuniyeti Anketi sonuçlarını değişik açılardan yorumlamak faydalı ve aynı zamanda gereklidir. Öncelikle geçen yıllar içinde sağlık politikalarında halkın tercihlerine duyarlı kaynak yönetimi ve organizasyonların yapıldığı gerçeğini teslim etmemiz gerekiyor. Bir diğer önemli tespit ise yüksek sayılabilecek bu memnuniyet oranlarına kendimizi kıyasladığımız ülkelere göre daha az sağlık çalışanı sayısı ile ulaştığımız gerçeğidir. Nüfus başına düşen hekim sayısı ülkemizde Batı Avrupa ülkelerinin üçte biri kadardır. Yardımcı sağlık personeli sayıları açısından fark daha fazladır ve bazı branşlarda yedi katı bulmaktadır. Bütün bu zorluklara rağmen memnuniyet anketlerinde ulaşılan başarıda hiç şüphesiz sağlık çalışanları en büyük paya sahip olan kesimdir. Bu gerçeği tespit etmekle beraber sağlık çalışanları olarak bir özeleştiri yapmamız gerektiğini de düşünüyorum. Sağlık çalışanları sayısının yetersizliği bu kadar ortada iken, bizler bu tespiti ortaya koyup bunu giderebilecek çalışmalar yaptık mı? Yakında bir hekim fazlalığı, bir hekim enflasyonu ile karşılaşacağımızı ifade edebilme acaba hangi bilgiye dayanmaktadır? İlgili meslek odalarının özlük haklarının iyileştirilmesi çalışmalarını, hekim yetişmesinin zorluğu gerçeğinin arkasına sığınarak, hekimlerin sayıca az olmaları üzerine kurgulamaları ne kadar doğrudur? Yakında hekim fazlalığı olacağı ve mezun olduğumuzda hekim olarak işsiz kalabilme tehlikesini çeyrek asır önce bir tıp fakültesi öğrencisi olarak duymuş ve açıkçası inanmıştım. Aradan geçen bunca zaman sonra, bir sağlık idarecisi olarak hekimlerin çalışma şartlarının ağırlaşması ve daha nitelikli sağlık hizmeti vermeyi kısıtlayan en önemli zorluğun hekim ve diğer sağlık çalışanlarının sayıca yetersiz olmaları olduğunu görmek kendi adıma acı ve üzüntü verici. Sağlık hizmetlerinden memnuniyet anketinin yüksek çıkması tüm sağlık çalışanlarını şüphesiz memnun etmiştir. Bu çerçevede yapılacak değerlendirme ve tartışmalar da acaba çok temel sorunlarımızı daha doğru tespit etmemize zemin hazırlar mı? 12 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER Numuneli Ressamlar Paris’te Sergi Açtı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının yaptığı resimler 10-13 Mart tarihlerinde Anadolu’nun Renkleri ismiyle Paris’te sergilendi. Aynı eserler 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri içerisinde Hastanemiz Başhekimlik girişinde tekrar sergilendi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının eserlerinden oluşan Anadolu’nun Renkleri Resim Sergisi 10-13 Mart 2011 tarihleri arasında Fransa’da sergilendi. Fransa’nın başkenti Paris’te açılan sergi, başkanlığını Türk kardiyolog Dr. Fıtrat Demir ONGER’in yaptığı Paris Anadolu Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu. Sergiye Türkiye'nin Paris Başkonsolosu Uğur Arıner başta olmak üzere Paris’te yaşayan sanatseverler büyük ilgi gösterdiler. Sergide ANEAH Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Hürrem Bodur ve sergide eserleri yer alan ressamlarımız da hazır bulundular. Onger: “Bu güzel eserlerin burada sergilenmesinden mutluluk duyuyorum.” Serginin açılışında bir konuşma yapan Paris Anadolu Kültür Merkezi Başkanı Dr. Fıtrat Demir Onger, “Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan değerli meslektaşlarımızın mesai dışında yaptıkları çalışmalar sonucu ortaya çıkan bu güzel eserleri bugün burada sergilemekten büyük mutluluk duyuyoruz. Doktor ve sağlıkçılar yalnız hastalarının sıhhatiyle değil, aynı zamanda fırsat buldukları zaman, kültür ve sanat ile de ilgileniyorlar. Bu ilgi alanları resim oluyor, müzik ve yazı oluyor. İşte bu sergide gördüğünüz eserler bu ilgi sonucu ortaya çıkan güzellikler "dedi . Bodur: “Bu resim sergisini Paris’te açtığımızdan dolayı mutluyum.” Dr. Onger'den sonra söz alan, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Hürrem Bodur ise yaptığı konuşmada, hastanemiz Eserleri Paris’te sergilenecek ressamlarımız Alp Karademir, Aysel Ç. Hamamcı, Aysel Bilgiç, Ayfer Salman, Aysun Eraslan, Bahadır Külah, Dilek Öztaş, Feriha Karadeniz, Filiz Akyazı, Gül R. Yılmaz, Gülşen Kadıoğlu, Hatice Bodur, Hatice Dirkeç, Işıl Koparal, Kiraz Küçük, Mehmet Acılar, Mine Serpin, Muhterem Erdoğdu, Nalan Akgül, Nevin Türk, Nuran Allı, Saliha Yücel, Serap Şahin, S. Emine Gökçe, Sema Efe, Serpil Duran, Serpil Berktaş, Sevinç Dural, Şengül Can, Yusuf Duran. çalışanlarının eserlerinin sergilendiği böyle güzide bir serginin açılışında bulunmaktan son derece memnun olduğunu ifade etti. Bodur, serginin 2010 yılı içerisinde Ankara’da iki defa açıldığını ve büyük beğeni topladığını belirterek, “14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Ankara’da tekrar açılacaktır” dedi. Efe: “Paris’te resim sergisi açmak yıllardır hayalimdi” Ressam hemşire Sema Efe ise yaptığı konuşmada, dünya sanat başkenti Paris'te resim sergisi açmayı yıllardır hep hayal ettiğini ve bugün bunun gerçekleşmiş olmasından dolayı büyük sevinç duyduğunu, Paris Anadolu Kültür Merkezi'nin Başkanı Dr. Onger'in kendilerine böyle güzel bir fırsat sunmasından ötürü çok sevinçli olduğunu ifade etti. Sema Efe, Sergilenen eserlerde genel olarak Türkiye'nin özel yerlerini, doğal güzelliklerini ve kültürel yapısını tuvale aktardıklarını belirtti. hçesi i r a T n i n Sergi kara esai saatleri sonrası An m in e’n Ef a lm Se e şir Hem rsleri ile Serginin ilk adımları i’nde verdiği resim de es an st Ha a m tır aş ndan sergide Numune Eğitim ve Ar sim derslerinin ardı re ğu du ol ın ım ra tıl başladı. Yoğun ka lı Haziran ayında Anka Yı 10 20 . dı şla ba a ay r oluşm açılan sergilenecek resimle şhekimlik binasında Ba i es an st Ha a m tır aş rgilendi. Numune Eğitim ve Ar ra Armada AVM’de se ka An da ın ay ık al Ar sonrasında sergi, yine 2010 yılı da Paris-Fransa’da ve ın as ar ri le rih ta 11 esi 20 Sergi 10-13 Mart m ve Araştırma Hastan iti Eğ e un m Nu ra ka krar An 14 Marttan itibaren te da ziyarete açıldı. Başhekimlik binasın Arıner: “Bu resimler keyifle yapılmış” Serginin açılış konuşmalarında son sözü Türkiye’nin Başkonsolosu Uğur Arıner yaptı. Başkonsolos Arıner, “Böyle bir güzel serginin açılışına davet edilmek güzel bir şey, ama ortaya konulan eserler bence daha da güzel. Bu serginin açılmasına öncülük eden ve mesai dışında yorgun-argın bir halde yapılan bu eserler bana göre hiç de yorgun bir halde yapıldığını sanmıyorum. Zira bu resimler keyifle yapılmış ve bu kadar güzel eserler yaratılmış. Sanatçıları kutluyorum. Burada bu serginin açılmasına katkı sağlayan, Paris'teki Türk toplumunun yakinen tanıdığı ve Türk kültürüne yaptığı katkılarla her zaman gurur duyduğumuz Dr. Demir Onger'e sizlerin huzurunda teşekkür ediyorum" dedi. Zengin: “Bu serginin Türk ve Fransız halkları arasındaki işbirliğinin pekişmesine katkı sağlamasını dilerim.” Ankara’daki yoğun programından dolayı Paris’teki sergiye katılamayan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin’in sergiye katılanlara hitaben gönderdiği mesajda şöyle dedi: “Binlerce yıllık geçmişi ile Anadolu’nun mirası olan renkleri tuvale taşıyan, kendileri ile aynı hastanede birlikte çalışmaktan mutlu olduğum, onur duyduğum mesai arkadaşlarımın Paris Anadolu Kültür Merkezi’nde açmış bulundukları Anadolu’nun Renkleri Resim Sergisi’nde sizlerle birlikte olamamanın hüznünü yaşıyorum. Yüzlerce yıllık tarihi geçmişimiz olan Fransız halkı ile aramızda ki işbirliğinin daha da pekişmesine katkı sağlayacağını düşündüğüm bu serginin hayırlı olmasını dilerim. Bu vesile ile eserleri sergilenen ressamlarımıza, serginin Paris’te açılmasında katkı sağlayanlara, özellikle Büyükelçilik yetkililerimize, Paris Anadolu Kültür Merkezi Yöneticilerine teşekkür ederim.” Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Sağlık Bakanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Devlet Bakanlıklarımız adına gönderilen mesajların okunmasından sonra serginin açılış kurdelesi kesildi. Daha sonra Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi adına Paris Başkonsolosu Arıner’e ve Anadolu Kültür Merkezi Başkanı Onger’e günün önemini ve hatırası olarak birer plaket takdim edildi. N u m u n e G a z et es i Mayı s 2011 H A B ERLER 13 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde Iraklı doktor ve hemşirelere sertifika verildi Eğitimlere katılan beyin cerrahi uzmanı Op. Dr. Ardan Ahmed Soliman ve yanık hemşireleri Shaymaa Azeez Mustafa, Hameed Odhafa Bahheet, Zaid Muayad Hüssein ve Fadhil Alwan Hamad Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki eğitimlerin ardından sertifikalarını aldılar. Iraklı Doktor Ardan Ahmet Soliman: “Türk doktorlara teşekkür ederim” Hastanede yapılan törende yapılan konuşmalarda eğitim boyunca her şeyin çok güzel olduğunu ifade eden Iraklı Doktor Ardan Ahmed Soliman, ANEAH'taki eğitimlerinin çok faydalı olduğunu, Türk doktorların yardımları ve kardeşlik duygularıyla geçirdikleri eğitimden Görünen Köy [email protected] Hekimliğe Adanmış Bir Yaşam Eğitimlere katılan beyin cerrahi uzmanı Op. Dr. Ardan Ahmed Soliman ve yanık hemşireleri Shaymaa Azeez Mustafa, Hameed Odhafa Bahheet, Zaid Muayad Hüssein ve Fadhil Alwan Hamad Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ndeki eğitimlerin ardından sertifikalarını aldılar. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak Hükümeti arasında yapılan anlaşma kapsamında, sağlık eğitimi almak üzere Ankara'ya gelen sağlık personelleri Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde eğitimlerini tamamladılar. Doç. Dr. Mahir ÖZMEN İ kinci dünya savaşının hemen ardından 1946’da Kilis’te doğdu. İlk, orta ve liseyi memleketinde okuduktan sonra 1964 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesine girdi. 1970’de mezun olduktan sonra yine aynı fakültede nöroloji ihtisasına başladı. Daha o dolayı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Nurullah Zengin'e teşekkür etti. Op. Dr. Ardan Ahmed Soliman, Türkiye' de sağlık alanında kullanılan teknolojinin çok ileri bir seviyede olduğunu ve bu eğitimleri kendilerine fırsat veren başta Türkiye Cumhuriyeti’ne, Sağlık Bakanlığı’na, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi yönetimine ve eğitimlerinde emeği geçen herkese teşekkürü borç bildiklerini söyledi. zamanlarda insan sevgisi, titizliği, bilgisi ve dik duruşu ile dikkat çekti. 1974’de ruh ve sinir hastalıkları uzmanı, 1975’te Ankara Numune Hastanesi Nöroloji Kliniği’nde başasistan oldu. Bir sure Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde EEG laboratuvarında çalıştıktan sonra Numune Hastanesine de EEG laboratuvarını kurdu. 1979’da şef yardımcısı, 1987’de klinik şefi oldu. Önce Ankara Dışkapı SSK Hastanesinde çalıştı ardından Başhekim Zengin: “Bilgiyi paylaşmak gereklidir, erdemdir” Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin, ''Ortak bir kültüre sahip olduğumuz Iraklı meslektaşlarımızdan bu övgüleri duymak gerek şahsım adına gerekse hastanemiz adına bizleri çok mutlu etti. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak bilgiyi paylaşmanın gerekliliğinin ve erdeminin fakındayız. Çeşitli ülkelerden ülkemize eğitim 1996 yılında yılında Dr Sabahat Gürçay’ın emekli olması üzerine boşalan şefliğe atanarak yeniden Numune Hastanesi’ne döndü. Emekli oluncaya kadar için gelen sağlık çalışanlarına yardımcı olmak, belirli sürelerle de olsa eğitimlerine katkıda bulunmak bizleri de mutlu etmekte, motive etmektedir. Bu başarılı eğitim sürecine katkıda bulunan, emeği geçen bütün arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ederim'' dedi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniğinden Op. Dr. Fatih Gürsoy ve Op. Dr. Ali Dalgıç ile Başhemşire Elvan Salman'da eğitimlerin çok verimli olduğunu, eğitim için gelen Iraklıların ameliyatları izlediklerini ve öğrenmeye çok meraklı olduklarını dile getirdiler. da burada çalıştı. Özellikle klinik nöroloji, serebrovasküler hastalıklar, EEG ve epilepsi üzerine çalışmalar yaptı ulusal ve uluslararsı makaleler yayımladı. Hiç evlenmedi. Eş ve çocuklarına ayıracağı sevgi ve özenin çoğunu hastaları, yardım ve bakıma muhtaç Enerji içecekleri akla zarar! kişiler, asistanları ve birazını da yiğenleri aldı. Yapılan araştırmalar göstermiştir ki iki kutu kola veya enerji içeceği vücuttan 5 mg kalsiyum ve magnezyum kaybına sebep olmaktadır. Ayrıca bu içecekler D vitamini gibi sütte bulunan birçok vitamini içermediğinden kesinlikle çocuk içeceği değildir. Ankara Numune Hastanesinde Nöroloji Klinik Şefi İlk olarak 1987' de Avusturya' da ve 1997' de Amerika' da satılmaya başlanan enerji içecekleri özellikle gençler arasında çok popüler. Bazıları bunları kahvaltıda, öğle ve akşam yemeklerinde ve aralardaki atıştırmalarda adeta su veya soda gibi içiyor. Bu içecekler her geçen gün daha çok tüketiliyor. Günümüzde dünya piyasasında içerdikleri kafein miktarı kutu veya şişe başına 505 miligrama kadar çıkan yüzlerce marka var. Araştırmalara göre enerji içeceklerinin bilinçsizce kullanımlarına bağlı olarak gençler arasında kafein zehirlenmesinin her geçen gün hızla arttığını ortaya koyuyor. Ayrıca, enerji içeceklerinin madde bağımlılığına yol açmasından ve alkolle beraber alınmasının yaratacağı zararlardan ciddi endişe duyuluyor. Kafein bağımlılığı ve kafein yoksunluğu da gençleri bekleyen diğer tehlikeler. Enerji içecekleri ilgili yönetmelikler yetersiz. İçeceklerin üzerinde muhtevalarının bildirilmesi ve sağlıkla ilgili uyarılar konması gerekiyor, ama buna fazla uyulmuyor. Bazılarında çok küçük harflerle ‘günde bir kutudan fazla içmeyin' yazıyor görebilenler için. Yönetmelikler yeterli olmadığı için de bunların ‘performans artırıcı' ‘uyarıcı' ve psikoaktif' etkileri vurgulanarak özellikle genç erkeklere dönük müthiş pazarlama kampanyaları yürütülüyor. Enerji içeceklerin içerisinde neler vardır? Önce, enerji içeceği denilen bu madde neyin nesidir, sorusuna cevap vermeye çalışalım; Enerji içeceklerinin içinde bulanabilen maddeleri sıralarsak karşımıza şunlar çıkmaktadır: Kafein, Ephedrine, Guarana, Şeker, Vitamin B, Taurin, İnositol, Glukoronolakton, Carnitine, Creatine, tatlandırıcı ve etil alkol... Bu içeceklerin (kolalı içecekler de buna dâhil çünkü kafein içerikleri çok yüksek) yaygınca kullanılmalarının bir diğer sakıncası da; süt ve ayran gibi besin değeri yüksek içeceklerin yerini almalarıdır. Süt ve süt türevleri çocukların, gelişme çağındaki kız ve erkeklerin artan kalsiyum ihtiyacını karşılamak için en uygun içeceklerdir. Özellikle kız çocuklarda bu yaşlarda başlayan yetersiz kalsiyum alımı ileriki yaşlarda osteoporosis (kemik ermesi) riskini arttırmaktadır. Güleryüzü, titizliği, pozitif enerjisi ve insan sevgisi ile dokuyup bezedi meslek yaşamını. olarak 14 yıl çalıştıktan sonra doğum gününde emekli oldu. Mesleğin son gününde de tıpkı ilk günündeki gibi heyecanlı ve enerjikti. Dr Şenay Özbakır… Hastalara ve hekimliğe adanmış bir yaşam. Meslekte 40 yıl. Sağlık ve eğitim ordusu için yetiştirilmiş 40 tan fazla uzman, şef yardımcısı, klinik şefi, doçent ve profesör… Eksikliği hissedilecek mutlaka.. Ama yetiştirdiği hekimler-dünün asistanları bugünün hocalarıhekimlik adına, insanlık adına, yaşam adına ondan öğrendiklerini uygulamayı sürdürdükçe devam edecek meslek yaşamı… Ne mutlu size böylesi adanmış bir yaşam için. Ne mutlu bize sizi tanıdığımız için. Güle güle Şenay abla, Sağlıklı, mutlu, huzurlu emekliler, Gözün arkada kalmasın… 1 4 M ay ı s 2 0 1 1 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER 14 Mart Tıp Bayramı Ankara Numune’de coşkuyla kutlandı 14 Mart Tıp Bayramı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi içerisinde çeşitli etkinliklerle kut landı. ANEAH Dr. Münif İslamoğlu Konferans salonunda yapılan program ilk olarak saygı duruşunda bulunuldu ve İstiklal Marşı okundu. Daha sonra Fizik Tedavi Kliniği Klinik Şefi Doç. Dr. Hatice BODUR, “Hekimlik ve Sanat” konulu konuşmasında hekim kelimesinin anlamı, hekimlik sanatının unsurları, tıp ve edebiyat ilişkisinin neler olduğu hakkında bir konuşma yaptı. Hekimliğinin yanı sıra şair ve yazarlığı ile de tanınan Bodur, son yıllarda ressamlığı ile de kendinden söz ettirmeye başlamıştı. Bodur, kendisinin de yer aldığı ressamlardan oluşan, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının Paris’te açtığı “Anadolu’nun Renkleri” resim sergisi hakkında bilgi verdi. Doç. Dr. Hatice Bodur konuşmasına kendi yazdığı Çaylı Şiirler’i okuyarak son verdi: Çaylı Şiir Yorgunluğun üzerine, acem tabakta İnce belliden bir yudum çay Mola verince köpüklüsünden Ferah bir kahve Mutlu olmak kolay, niyetin varsa Yoktur muştular telvelerde, niyetin yoksa Ya bayat, ya da demini almamıştır hayat Sen deminde değilsen Yoktur tadı bir şeyin, senin gönlün yoksa Milli Mücadele’de tıbbiye öğrencileri ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah ZENGİN yaptığı konuşmasında şunları söyledi, “Tüm tıp camiasının ve Numunelerin Tıp Bayramını kutluyorum. Yoğun bir gün yaşıyoruz. Öğleden önce bakanlığımızın düzenlediği Tıp Bayramı etkinliğine katıldım. Daha sonra Sayın Cumhurbaşkanı’nın Tıp Bayramı nedeniyle verdiği davete icabet ettim. 14 Mart Tıp Bayramı bir vesile oluyor, rutin dışına çıkıp kendimizi değerlendirme fırsatını buluyoruz. Tıp bilimi sağlığı koruyan, bozulan sağlığı tedavi eden bir bilim dalıdır. İlk dönemlerde bitkisel ilaçlarla hastalıklar tedavi edilmeye çalışıldı. 18. yüzyılda denemeye ve gözlemlemeye dayalı tıp uygulamalarına geçildi. 20. yüzyıldan itibaren ise klinik araştırmalar başladı ve modern tıbbın temelleri atıldı. 14 Mart ilk Tıp Fakültesi’nin açılış tarihidir. Milli Mücadele yıllarında işgale karşı tıbbiye öğrencileri bir araya gelmişler ve bugünü kutlamaya başlayarak zor bir süreç olan işgal günlerinde insiyatif kullanmışlardır. Tıp Bayramları tıp hizmetlerinin ve sağlık çalışanlarının sorunlarının tartışıldığı ortamlardır. Öğleden önceki etkinlikte bu konular tartışıldı. Bazı temel tespitlerde zorluklar yaşıyoruz. Basit konularda bile farklı düşünüyoruz. Sağlık çalışanı sayısının yeterliliği konusunda bile farklı görüşler var. Batı ülkelerine göre doktor sayımız 1/3 oranında daha az. Hemşire sayımız ise 1/7 oranında daha az. Pek çok problemimizde ortak görüşe sahip olmakla bunları çözmede önemli yol kat edebiliriz. Sayın Cumhurbaşkanı ile yapılan toplantıda da önemli değerlendirmeler yapıldı. Hekime yönelik şiddet de bu toplantıda gündeme geldi. Bizlerin de hastane olarak yaşadığımız bazı olaylar var ve çok önemli bir problem. En son Kars’ta bir meslektaşımıza bir saldırı oldu. Bu doktor arkadaşımızı tedavisi için Sağlık Bakanlığımız ambulans uçakla hastanemize getirdi. Biz de tedavisini üstlendik. Numune Sağlık Dergisi’nin bir sayısını da bu konuya ayıracağız. Maalesef bu olaylar yaşanıyor. Bu tip olaylar hasta-hekim ilişkilerine çok zarar veriyor. Önümüzdeki dönemde bu konudaki duyarlılığımızı ortaya koymamız gerekir. Hepinizin Tıp Bayramı kutlu olsun.” ANEAH’ta 19 yeni doçente plaket verildi Daha sonra 2010 yılında doçent ünvanı kazanan hastanemiz uzman doktorların kutlama törenine geçildi. Doç. Dr. Bülent C.YÜKSEL, Doç. Dr. Münevver MORAN, Doç. Dr. Yavuz Fuat YILMAZ, Doç. Dr. Emine TAMER, Doç. Dr. Fatma Arzu KILIÇ, Doç. Dr. Müzeyyen ŞANLI GÖNÜL, Doç. Dr. Seray ÇAKMAK, Doç. Dr. İhsan Tuncer OKAY, Doç. Dr. Filiz ACAR SİVAS, Doç. Dr. Gönül ALTINTAŞ ERDEN, Doç. Dr. Bülent DAĞLAR, Doç. Dr. Bülent ÖZKURT, Doç. Dr. Dilek BERKER, Doç. Dr. Gül DAĞLAR, Doç. Dr. Fatih DEDE, Doç. Dr. Uğur GÖZALAN, Doç. Dr. Yunus Nadi YÜKSEK, Doç. Dr. İbrahim ÖZCAN, Doç. Dr. Mehmet Numan ALP’ e hocalarımız tarafından plaket verildi. ANEAH’a bağışta bulunanlara plaket verildi Törenin ikinci bölümünde Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne bağışta bulunanlara Başhekimlik tarafından plaket takdim edildi. 03 Eylül 2010 tarihinde kaybettiğimiz hastane çalışanı Dr. Aydın GÜRSOY’un ablası Gülümser GÜRSOY’a Başhekim Prof. Dr. Nurullah ZENGİN hastaneye yaptıkları yardımlardan dolayı teşekkür ederek plaket takdim etti. Başhekim Zengin konuşmasında şöyle dedi: “Dr. Aydın GÜRSOY’ un farklı bir kişiliği vardı. Olaylara hep olumlu açıdan bakardı. Tedavisini yapmak için elimizden geleni yaptık, ancak maalesef kendisini kaybettik. Kıymetli ailesi hatırasını yaşatmak için hastanemize bağışta bulundu. Biz de Dr. Aydın GÜRSOY’un hatırasını her zaman yaşatacağız.” Dr. Aydın GÜRSOY’un ablası Gülümser GÜRSOY ise yaptığı konuşmada aile olarak doktor kardeşinin bu şekilde anılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi, başhekimimize ve hastanemize teşekkür etti. ANEAH Plastik Cerrahi Kliniğinde merhum eşi Özcan DİNLER ve kendi adına iki odanın yenilenmesini sağlayan Sayın Nedime DİNLER’e de Başhekim Zengin tarafından teşekkür plaketi verildi. Son olarak hastane başhekimi Zengin, ANEAH Nöroloji Klinik Şefi Uz. Dr. Fikri AK’a Sağlık Bakanlığı tarafından, Ankara ilinde “Yılın Doktoru” seçilmesi nedeniyle bir plaket verdi. Uzm. Dr. Fikri Ak’a yılın doktoru ünvanını, ‘intravenöz ve intraarteriyel trombolitik tedavi, tanısal ve girişimsel nöro-radyolojik işlemler’ konularındaki başarılı çalışmaları nedeniyle verilmişti. Fikri AK yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Hepimizin Tıp Bayramı kutlu olsun. Yılın doktoru ödülü Ankara’da Sağlık Bakanlığımız tarafından bize verildi. Bu ödül sadece bana verilmiş değildir. Bu bir ekip işidir. Bu çalışma ve uygulamayı ilk başlatan şu anda Paris’te çalışmalarına devam eden Uz. Dr. Erdem GÜRKAN’dır. Daha sonra klinikte çalışmaları Uz. Dr. Gürdal ORHAN yürütmüştür. Bu ödül tüm klinik ve hastane çalışanlarına aittir. Bize bu imkanı hastanemiz sağladı. Bu çalışmada emeği geçen tüm klinik doktor, hemşire ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.” Başhekim Zengin ise yaptığı konuşmada, “Her başarı ekip işidir. Zor bir alanda Fikri AK hocanın hiçeksilmeyen heyecanı ve ekibini motive etmesi bu işin temel noktasıdır, kendisini başarısından dolayı kutluyorum.” dedi. Tıp Bayramı Kokteyli Plaket alanların toplu hatıra fotoğrafının çekilmesinden sonra Şef Kafeterya’sında başhekimimizin verdiği kokteyle geçildi. Tıp Bayramı pastası başhekimimiz Doç. Dr. Nurullah ZENGİN ve Dr. Aydın GÜRSOY’ un ablası Gülümser GÜRSOY tarafından kesildi. Anadolu’nun Renkleri resim sergisi açıldı Kokteyl sonrası Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının Paris’te açmış oldukları Anadolu’nun Renkleri resim sergisi Başhekimlik binasında tekrar ziyarete açıldı. Serginin açılış kurdelesini ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr. Hürrem BODUR ve sergideki resimleri yapan Numune çalışanlarının resim hocası Hemşire Sema EFE birlikte kestiler. Başhekim Zengin yaptığı konuşmada, serginin ilk defa bir yıl önce hastane içerisinde, daha sonra Armada Alışveriş Merkezi’nde açıldığını, son olarak Paris’te başarılı bir sergi süreci yaşandığını, bunun yanı sıra ileriki günler için dört Avrupa kentinden teklif aldıklarını, bunları duymaktan büyük mutluluk duyduğunu belirterek, “sergimiz hayırlı, uğurlu olsun” dedi. Sergilenen resimler hastane çalışanları ve ziyaretçiler tarafından beğeni topladı. N u m u n e G a z et es i Mayı s 2011 H A B ERLER Sahte ilaçlar tehlike saçıyor Dünya genelinde 2005 yılında sahte ilacın piyasa payı yüzde 6 civarındayken, yapılan araştırmalarda 2010`da bu oranın yüzde 15 civarında olduğu belirtildi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başeczacısı Dr. Ecz. Aydın Alper Şahin; günümüzde hemen hemen herşeyin sahtesinin olduğunu, sağlık sektöründe de sahtecilik ve kaçakçılık gibi olayların görüldüğünü ve devletin mümkün olduğu kadar sağlık harcamalarına destek olduğunu söyledi. Şahin, sağlığın öneminden dolayı da sektörün her zaman suistimale açık olduğunu belirtti. Şahin, dünya genelinde 2005 yılında sahte ilacın piyasa payının yüzde 6 civarında olduğunu, 2010 da ise bu oranın yüzde 15 civarında olduğunu Dr. Ecz. A. Alper Şahin, ülkemizde halkın aldığı ilaçların önemli bir bölümünün sosyal güvenlik kurumları tarafından karşılandığını, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi' nde ise yatan hastaların ilaçlarının hastane tarafından karşılandığını ifade etti. Sahte ilaçların önüne geçmek için üretim, ithalat, satış ve kalite gibi konularda gerekli tedbirlerin alınmasının önemine değinen Şahin, eczacıların işinin sadece ilaç satmak olduğunun unutulmaması gerektiğini, sahte ilaçların azaltılması için de eczacıların daha güçlü olması ve üretim noktalarının sık sık denetlenmesinin gerekli-liğini savundu. Dr. Ecz. A. Alper Şahin, ilaçta kazancın geri planda olup, sağlığın daha önemli olduğu herkes tarafından bilinmesi gerekir. Türkiye' de sahte ilaç konusu dünyadan biraz daha farklı oluyor. Ülkemizde sahte ilaç olarak piyasa sürülen ilaçlar genellikle ambalajı değiştirilmiş şekilde üretiliyor dedi. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, gelişmiş ülkelerde kullanılan ilaçların tümünün % 30 dan fazlasını sahte ilaçlar oluşturuyor. Sahte ilaçlardan korunmak için ilaçları kullanmadan önce mutlaka bir hekime danışılmalı ve ilaçtaki belgelerin ve seri numaraların kontrol edilmesi gerekiyor. 15 Bitkisel ilaçlar da tehlike oluşturuluyor Dr. Ecz. A. Alper Şahin bitkisel ilaçlar ve internetten satılan ilaçlar hakkında ise bitkisel ilaçların, genelde internetten satılan ve reklamı yapılan ilaçlar grubunda yer aldığını, internetten satılan bitkisel ilaçların denetim zorluğu ve bu ilaçları kullananların hiçbir bilgi sahibi olmadan bitkisel ilaç kullanmalarının büyük tehlike oluşturduğunu açıkladı. Bu ilaçların büyük çoğunluğunun yan etken maddeler içerdiğini kaydeden Dr. Ecz. A. Alper Şahin; bu bitkisel ilaçların bazı faydalar sağladığını ancak yüksek oranda insan vücuduna zararlı olduğunu, bu ilaçların kullanılmasını özendirici yayınlara, desteklere ve övgülere pek kulak asılmaması gerektiğini sözlerine ekledi. ANEAH Başeczacısı Dr. Ecz. Alper Şahin Emniyet kemeri hayat kurtarıyor Kazalarda emniyet kemerinin önemi ve faydası artık şüphe götürmüyor. Trafik kazalarındaki yaralanmalar, emniyet kemeri kullanımı ile yüksek oranda azalmaktadır. Araştırmalar gösteriyor ki, emniyet kemerinin yararı, bütün kaza türlerinde görülüyor. Emniyet kemeri kullanımının ölümcül kazalardaki rolü daha da dikkat çekiyor. Doğru takılmış bir emniyet kemeri, çarpmanın etkisiyle vücutta meydana gelen sarsıntıyı belli oranlarda azaltıp, çarpmanın etkisini vücuttaki en güçlü noktalara dağıtır ve koltuktan fırlamayı engelleyerek vücudun hassas nokta- larının bir yerlere çarpmasını önleyerek hayati önem taşır. Otomobilde seyahat eden ve üç noktalı emniyet kemerini uygun şekilde takmış olan yolcuların ağır yaralanma riskini yüzde 45 oranında azalttığı görülmüştür. Ayrıca ölümcül kazalarda emniyet kemeri kullananların yüzde 24,8’i hiç zarar görmeden kazayı atlatırken, emniyet kemeri kullanmayanlarda bu oran yüzde 6,3’te kalıyor. Araştırmalarda, arka koltukta emniyet kemeri kullanımının, kazalardaki ölüm ve yaralı oranını b ü y ü k ölçüde azalttığı ortaya çıkmıştır. Yine araştırmalar gösteriyor ki, emniyet kemeri kullanımının zorunlu olduğu ülkelerdeki kazalarda ölüm ve yaralanma oranı, emniyet kemeri kullanımının zorunlu olmadığı ülkelere göre yüzde 40 daha az. Emniyet kemeri, frenleme ve çarpışma esnasında hem sürücüyü hem de yolcuları etkileyen kuvveti vücudun daha güçlü bölgelerine yayıyor. Bu sayede kişileri koltuğa bağlayarak hareketin devamlılığını kesiyor. Emniyet kemeri karın bölgesinde leğen kemiğini sarmalıdır, eğer kemer karın bölgesini sararsa, karın bölgesindeki organlar frenleme ve çarpışma esnasında ağır tahribatlara uğrayabilir. Kısa yolculuklarda ve şehir içi seyahatlerde emniyet kemerenin bir faydasının olmayacağı düşüncesi, emniyet kemeri ile ilgili toplumda yanlış bilinen ve uygulanan bir düşünce olmakla birlikte düşük hızlarda yapılan trafik kazalarında da emniyet kemerinin bir artısının olmayacağı düşüncesi toplumda yerleşmiş bir düşüncedir. Oysa yapılan araştırmalar gösteriyor ki 50 km. hızla kafa kafaya çarpışan otomobillerin sürücülerinin hissettiği baskı tam 4 ton geliyor. Aracınıza bindiğinizde emniyet kemerini bilinçli bir şekilde takın. Gideceğiniz mesafe ile emniyet kemeri arasında hiçbir ilişki yoktur. Gideceğiniz mesafe ne olursa olsun kesinlikle emniyet kemeri kullanın. G Emniyet kemeri kullanımını ön arka olarak belirlemeyin. Emniyet kemeri her durumda can kurtarır. G Emniyet kemerinin alt şeridi kalçaların hizasından, çapraz şerit ise omzun üz erinden göğüs ortasından geçmelidir. G Kemeri bağlarken üzerinizdeki kalın giysileri çıkarmaya dikkat edin. Mesela kaban, palto, kazak gibi giysiler emniyet kemerinin etkinliğini azaltır. G Emniyet kemeri ile vücudunuz arasında hiçbir şey olmamalıdır. Emniyet kemeri sıkıca bedeni sarmalıdır. G Unutmayalım ki emniyet kemerinin bir yaralanmalar ve ölümler herkesçe bilinir. Bu yüzden emniyet kemerini sürekli olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz 16 Mayıs 2011 N u m u n e G a z et es i H A B ERLER ANEAH Mamak Semt Polikliniği yeni binasında Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül: ‘Bu poliklinik Mamak’ta önemli bir boşluğu doldurdu’ Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mamak Semt Polikliniği Müdür Yardımcısı Ali Gülay, 6 Nisan 2009 tarihinde Mamak Semt Polikliniği olarak ilk defa hasta alımına başladıklarını, geçen zaman içerisinde hem hastalara daha iyi hizmet verebilmek hem de hekimlerin çalışma şartlarını iyileştirmek için bina değişikliğine gittiklerini söyledi. Ali Gülay eski poliklinik binasına göre daha iyi ve kullanışlı olan yeni binaya geçmelerinde kendilerine her zaman destek olan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin’e teşekkürü borç bildiklerini belirtti. Mamak Semt Polikliniği Başhekim Yardımcısı Op. Dr. Manolya Berk Ayna, genel cerrahi kliniği, radyoloji, kadın doğum, çocuk hastalıkları, ortopedi, üroloji, dermatoloji, KBB, nöroloji, göz, fizik tedavi ve 1. ve 2. Dâhiliye klinikleriyle hastalara Mamak Semt Polikliniği’nde hizmet verildiğini, adres değişikliği olmasına rağmen hasta sayılarında bir değişme olmadığının altını çizdi. Her şey Mamaklılar İçin Eski binaya göre daha yeni olan Mamak Semt Polikliniği’nde jeneratör, hasta asansörü, engelli tuvaletleri, hasta çağırma monitörleri, sıra alma numaratörü ve 24 saat kayıt yapan güvenlik kameraları yer alıyor. Eski binada yaşanan teknik sorunlar (ısıtma, yalıtım, hasta asansörü vb.) yeni binada sorun olmaktan çıktı. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mamak Semt Polikliniği’nde kadın doğum, çocuk hastalıkları ve dâhiliye klinikleri hastaların yoğun olarak tercih ettiği kliniklerin başında geliyor. Mamak Semt Polikliniği’nde hepsi kendi branşında uzman olmak üzere 14 uzman hekim görev yapıyor. 1’i başhemşire olmak üzere 4 hemşire, 3 memur, 1 teknisyen, 5 güvenlik görevlisi ve 3 temizlik görevlisi Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Mamak Semt Polikliniği’nde görev yapıyor. Mamak Semt Polikliniği Müdür Yardımcısı Ali Gülay, Mamak’ta tıpkı bir devlet hastanesi gibi çalıştıklarını, kendilerine her konuda yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül ve Mamak Belediyesi çalışanlarına emeklerinden dolayı teşekkür etti. ANEAH Mamak Semt Polikliniği Mamak’ta Bir Boşluğu Doldurdu Mamak Belediyesi Başkanı Mesut Akgül, yeni binasında, modern bir sağlık hizmeti veren Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi (ANEAH) Mamak Semt Polikliniği’nin çalışmalarından dolayı, Mamak halkı adına poliklinik çalışanlarına ve ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin’e teşekkür etti. Mamak’taki Kliniklerimiz Genel cerrahi Radyoloji G Kadın doğum G Çocuk hastalıkları G Ortopedi G Üroloji G Dermatoloji G KBB G Nöroloji G Göz G Fizik tedavi G Dâhiliye G G Belediye Başkanı Mesut Akgül, yerel yönetimler olarak öncelikli görevlerinin vatandaşlara temel hizmetleri sunmak olduğunu, bunun için de Mamak Belediyesi olarak diğer kurumlarla sürekli bir işbirliği içinde olduklarını söyledi. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Mamak Semt Polikliniği projesinde ellerinden gelen imkânları kullandıklarını belirten Mesut Akgül, bu tip projelerde sürekli bulunacaklarını kaydetti. Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin köklü bir kuruluş olduğunu kaydeden Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, “Geçen zaman içerisinde birçok insanın faydalandığı, şifa bulduğu bir hastane Numune Hastanesi. Mamak Semt Polikliniği’nde Numune adının olması, talebi ve bakış açısını zaten gösteriyor. ANEAH Mamak Semt Polikliniği Mamak’ta bir boşluğu doldurdu diyebiliyorum” diye konuştu. Mamak Semt Polikliniği’nin ilk açıldığı eski binasında Mamaklıların yoğun talebiyle karşılaştığını söyleyen Mesut Akgül, hasta yoğunluğunun artmasından dolayı fiziksel olarak bazı ihtiyaçların doğduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı da yeni binasına taşınmasının Mamak halkı için daha faydalı olacağının altını çizen Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, “ANEAH Mamak Semt Polikliniği’nin burada halkımıza daha iyi bir hizmet sunacağına inanıyorum. Yeni açılacak olan kurumlara da gereken desteği sağlayacağız” dedi. Sağlıkta eskiden olan devlet hastanesi mantığının değiştiğini vurgulayan Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, hastaların ihtiyaçları, semt poliklinikleri, hastaları bilgilendirmek için oluşturulan gazete ve dergi gibi yazılı unsurlar tamamen insan odaklı girişimler olduğunu söyledi. Sağlıkta bir dönüşümün gerçekleştiğini ve bunun tamamen toplum tabanlı olduğunu ifade eden Başkan Mesut Akgül, “Sağlıkta Avrupa standartlarını yakaladığımızı düşünüyorum. Sağlık alanındaki çalışmalarından dolayı sayın Başbakanımıza, Sağlık Bakanımıza ve ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin’ e teşekkürlerimi sunuyorum.” dedi. Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül N u m u n e G a z et es i Yolculuk Esnasında Sağlıklı Beslenme Önerileri G Uzun yol seyahatlerinde sürücülerin kesinlikle uykusuz yola çıkmamaları ve sık sık mola vererek dinlenmeleri önemlidir. G Mola verilen zamanlarda mutlaka kısa yürüyüşler yapılmalı ve hareketlilik sağlanmalıdır. Özellikle uzun uçak yolculuklarında ara sıra ayağa kalkıp dolaşılması, yolculuk sırasında çeşitli el, boyun ve ayak hareketlerinin yapılması önemlidir. G Sürücüler uzun süre aç kalmaları durumunda dikkatleri daha çabuk dağılıp, baş ağrısı ve yorgunluk gibi sağlık sorunları ile karşılaşılabilmektedir. Aynı zamanda ağır bir öğünün ardından Sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte su ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Sıvı alımı amacıyla her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmelidir. kan şekerinde oluşabilecek hızlı yükselme ile birlikte de aynı sorunlar yaşanabilmektedir. Bu nedenle sürücülerin azar azar ve sık sık beslenmeleri önemlidir. G Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinler tercih edilmemeli, basit karbonhidrat olan saf şeker ve şekerli besinler yerine kuru üzüm, erik ya da A ve C vitaminlerinden zengin ve evde hazırlanarak paketlenmiş taze meyve ve sebzeler tercih edilmelidir. G Yolculuklarda sindirim sistemi rahatsızlıklarına ve gıda zehirlenmele- rine maruz kalınmaması için yemek yeme amaçlı güvenilir yerlerin tercih edilmesi ve açıkta satılan yiyeceklerin kesinlikle tüketilmemesi gerekmektedir. Mümkünse yolculuk sırasında evde hazırlanarak paketlenen yiyeceklerin tüketimi tercih edilmelidir. G Yolculuk sırasında dinlenme tesislerinde tüketim sıklığı az olan bazı gıdaların son kullanma tarihleri ile Tarım ve Köy işleri Bakan- lığından izinli olup olmadığına dikkat edilmesi de önemlidir. G Yemek yenilen yerlerin, kullanılan tabak, çatal, kaşık vb. nin temiz olmasına özen gösterilmeli, dinlenme yerlerinde mutlaka yemek yenilecek ise tavuk, balık gibi et yemekleri yerine pişmiş sebze yemekleri tercih edilmelidir. Çiğ sebze ve salataların tüketiminden kaçınılmalıdır. G Sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte su ve mineral kaybının önlenmesi için yeterli sıvı alımı önemlidir. Sıvı alımı amacıyla her gün en az 2-2.5 litre (12-14 su bardağı) su içilmeli, sıvı alımının karşılanmasında aşırı kahve, çay tüketiminden kaçınılmalı, gazlı içecekler yerine taze sıkılmış meyve suları, kuşburnu, ıhlamur gibi bitki çayları tercih edilmelidir. Varis ölüme götürür mü? Varis, toplardamarların normal yapısını kaybederek genişleyip solucanımsı bir görünüm olması durumudur. Toplardamarlara ait bir dolaşım bozukluğu olan varis hastalığının en belirgin sebebi derin toplardamarlardaki kapak yetmezliğidir. DOÇ. DR. üNAL SAKINCI ANEAH Göğüs Cerrahi Kliniği Şefi ANEAH Göğüs Cerrahi Kliniği Şefi Doç. Dr. Ünal Sakıncı, varisin birçok nedeninin olduğuna dikkat çekti. En belirgin sebebin derin toplardamardaki kapak yetmezliği olduğuna bunun haricindeki sebeblerin ise genetik, obezite, hamilelik gibi karın basıncını arttıran sebepler olduğuna değinen Sakıncı, uzun süre ayakta kalanların, sıcak ve nemli ortamlarda çalışanların ve özellikle aşçıların varis için riskli grupta yer aldıklarını belirtti. Varisin öncelikle estetik görüntünün bozulmasına bağlı olarak psikolojik bozukluklara, kramplara daha ileri durumlarda ayak bileği seviyesinde staz ülseri denen kapanmayan yaralara sebep olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ünal Sakıncı, varisin en önemli etkisinin damar içerisinde staz etkisinden oluşan kan pıhtısının yerinden koparak akciğerin bir bölümünü tıkayarak ani ölümlere neden olmasını dile getirdi. Ankara Numune Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Şefi Doç. Dr. Ünal Sakıncı variste erken teşhisin koruyu önlemlerin etkisini arttıracağını savundu. Doç. Dr. Sakıncı, varis yerinin ve varise neden olan sebeplerin varisin türünü etkilediğine dikkat Mayı s 2011 H A B ERLER çekerek varisin temel tedavisinin cerrahi olduğunu kaydetti. Doç. Dr. Ünal Sakıncı yüzeysel varislerde sklerozan enjeksiyon tedavisinin yüksek frekansta termal enerji ile tedavi ve köpük jel uygulamalarının başarılı sonuç verdiğini ifade etti. Varisten korunmak için, uzun süre hareketsiz bir şekilde ayakta kalınmamalı, karın içi basıncı arttıracak korse ve ve sıkı giysilerden kaçınılmalıdır. Doç. Dr. Ünal Sakıncı yürüyüşler yapmanın ve sporun varis hastalığını önlemede yararlı olacağını belirtti. Son olarak Doç. Dr. Ünal Sakıncı, varis çorabının, erken evre cerrahi uygulanmayan dönemlerde ve ameliyat sonrası koruyucu etkisi bakımından faydalı olduğunu ancak varis çorabının tedavi edici bir özelliğinin bulunmadığını sözlerine ekledi. 17 Dr. Ecz. A. Alper ŞAHİN Bizim Eczane [email protected] İlaç Yönetimi ve Uygulamaları Üzerine Sağlıklı bir hayat sürdürmek, insanların en temel ihtiyacıdır. Toplumun sağlıkla ilgili arayışları, insanlık tarihi kadar eskidir. İnsanlar doğuştan ölüme kadar, sağlıklı, bir hayat sürdürebilmek için sürekli ve nitelikli sağlık hizmetine ihtiyaç duymaktadır. Tüm sağlık hizmetleri içersinde de ilaç güvenliğinin ve yönetiminin çok önemli olduğu bilinmektedir. İlaç Yönetimi ve güvenliği konusunda tüm uluslar arası sağlık organizasyonları hastane kurullarını ve bunların yöneticilerini bu konuda sorumlu kılmıştır. İlaç güvenliğinin ve yönetiminin sağlıklı işleyişine yönelik ilk adım; sorunların farkına varma, hataların neden meydana gelebileceğini anlamaya dayalıdır. İlaç yönetimi, ilacın temini, stoklanması, hastaya verilmesi ve sonuçlarının izlenmesiyle başlayan, önemli ve karmaşık bir süreci içerir. Bu süreçte, ilaç yönetiminin her safhasındaki risk noktaları belirlenerek doktorlar, hemşireler ve eczacıların ortak çalışması gerekmektedir. Ülkemiz kamu hastanelerinde ilaç temini ve kullanımı Sağlık Bakanlığımızın farklı kurumlarının denetim ve takibi altında olup mevzuatlarca belirlenmiştir. Geçen yıllardan farklı olarak, hastane eczanelerinde ilaç stoklaması artık 3’er aylık dönemlerle yapılmaktadır. Buna göre eczacıların birincil görevi bu stoklamayı sağlıklı bir şekilde hastanelerin öncelikli ilaç kalemlerine göre yapabilmeleridir. Ankara ilindeki kamu hastane eczaneleri, yatan hastaların ihtiyacı olan ilaçları alımda sağlık bakanlığımızın izin verdiği çerçeve ihalelerle temin yoluna gitmek zorundadır. Çerçeve ihalelerin yetersiz kaldığı, ilaç firmalarının ve ihale depolarının bu ihalelere katılmadığı hallerde, her hastane kendi açık ihalesini yapmakla yükümlüdür. Açık ihalelerde istenen sonucun alınamaması durumunda, son çare ve sınırlı koşullarda ilaçlar, depolar tarafından kurum ıskontosunun yapılmış olması şartıyla hastaneye alınabilmektedir. Sağlık Bakanlığının kurumlarının belirlediği ilaç yönetim stratejilerine göre hastanelerimizde yatan hastaların ilaçlarının hastane tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu mantıkla yatan hasta reçeteleri dışarıya da çıkartılmamalıdır. Dışarıya çıkan her reçete kurumun alacağından mahsup edilmekte ve döner sermaye gelirinin azalmasına yol açmaktadır. Hastaların ilaç sorunu yaşamamaları amacıyla klinik eczacılık kuralları ve akılcı (rasyonel) ilaç kullanım yöntemlerine göre hasta tedavilerinde maliyet/yarar analizlerinin ivedilikle yapılması gerekmektedir. Aksi takdirde kurumlarımız ve hastanelerimiz mali zarar görmektedir. Devlet istatistiklerine göre, Türkiye’de sağlığa ayrılan payın yarıya yakını ilaç harcamalarına gitmektedir. Dolayısıyla da toplumun büyük çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı akılcı ilaç kullanımı stratejilerine daha fazla gereksinim duyulmaktadır. Akılcı ilaç kullanım yöntemlerinden biri hastalığın ve hastanın durumuna göre ilacın akılcı ve doğru bir şekilde inceleyip tanı konulduktan sonra ancak mevcut ilaçlar arasından en uygununu seçmeye dayalıdır. Diğer bir değişle, bir hastalığın tedavisinde, doğru ilacın, gereken anda, gerektiği dozda ve uygun fiyatla kullanılmasıdır. Buna göre hastane eczanesinde bulunan ve stoklarla sınırlı ilaçların seçilmesi, muadil ilaç uygulamalarının arttırılması ve hastaların tedavisinde aynı endikasyonu karşılayacak iki veya üç ilaç varsa, hekimin bunların arasında ekonomik ve maliyet bazlı seçim yapması çok büyük bir önem taşımaktadır. Benzer endikasyon gösteren ilaçların tercih edilerek kullanımları özellikle hasta reçete yazımında maliyetin azaltılması açısından da büyük bir gereksinimdir. Çünkü asıl olan, ilacın hem kullanana, hem de ulusal ekonomiye en yararlı biçimde sunulabilmesidir. Bu anlamda akılcı ilaç kullanımı, ucuz ya da indirimli ilaç kullanımı olarak da algılanmamalıdır. Unutulmamalıdır ki, hastanın tedavisinden ve takibinden hekimlerimiz, hastanın ilaç konusunda doğru yönlendirilmesinden ve bilgilendirilmesinden ise eczacı sorumludur. Eczacılar da bunu hastane kaynaklarını ve ihtiyaçlarını göz önünde bulundurularak yapmalı ve zaman geçirilmeksizin uygulamalara geçilmelidir. 1 8 M ay ı s 2 0 1 1 N u m u n e G a z et es i H A B E RLER Hasta ve yakınlarına Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde eğitim verildi Hastalara deri hastalıkları ve korunma yolları anlatıldı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yatan hasta, muayene için gelen hasta ve hasta yakınlarını bilgilendirmek için eğitimler devam ediyor. Bu kapsamda ‘deri hastalıkları ve korunma’ konusunda eğitim de gerçekleştirildi. Eğitim, ANEAH 2. Dermatoloji Klinik Şefi Doç. Dr. Ülker Gül tarafından verildi. Hastalıklardan korunmak için nelere dikkat edilmesi gerektiğini ayrıntılı olarak anlatan Doç. Dr. Ülker Gül, “korunmanın tedavi etmekten daha kolay ve ucuz” olduğunu vurguladı. İşte eğitimde anlatılan konuların özeti: Yıkanma Yüz ve el temizliğinde durulanabilen temizleyiciler kullanılmalı, ele sürülüp bırakılan temizleyiciler kullanılmamalıdır. Özellikle kuru derili kişiler, yaşlılar ve el ekzeması bulunanlar nemlendiricili sabunlar kullanmalıdırlar. Yıkama işleminden hemen sonra nemlendirici kullanılmalıdır. Kolonya ve ıslak mendil çok olan el ve yüze yağ oranı yüksek nemlendiriciler ve onarıcılar sık sık uygulanmalıdır. Çok soğuk ortamda uzun süre kalınırsa ‘donma’ bulgularının ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Ayrıca, soğuk ama güneşli havalarda yaz aylarında olduğu gibi derimizi güneşten korumalıyız. Sıcak havalarda deriyi koruma Sıcak havalarda özellikle kıvrım bölgeleri ve parmak arası bölgelerinde terleme nedeni ile nemlilik artar. Sıcak havalarda deriyi koruma Sıcak havalarda özellikle kıvrım bölgeleri ve parmak arası bölgelerinde terleme nedeni ile nemlilik artar. Nemin artması mantar hastalığının oluşumunu kolaylaştırır. Ayak parmak araları, kasıklar gibi bölgelerde mantar hastalıkları ortaya çıkar. Ayrıca meme altı gibi kıvrım bölgelerinde intertrigo adı verilen kızarıklıklar oluşabilir. Sentetik kıyafetler ya da sentetik ayakkabı giyilirse vücudun kapalı alanlarında pişik oluşabilir. Sıcak havalarda vücudun terlemesi ile oluşan teri emecek pamuklu kıyafetler giyilmelidir. Ek olarak ayağın havalanmasını sağlayacak şekilde hakiki deriden yapılmış deri ayakkabılar kullanılmalıdır. Güneşten korunma Güneşe kontrolsüz temas ile deri yaşlanması oluşur ve takiben deri kanserleri oluşabilir. Özellikle yazın güneş ışınlarının en yoğun olduğu saatler olan 10.00-15.00 arası güneş ışığı altında bulunulmamalı; bina içinde kalınmalıdır. Vücudu açıkta bırakmayacak sıkı dokunulmuş kıyafetler giyilmeli, güneş ışığını geçirmeyen çepeçevre siperli şapka ve geniş çerçeveli güneş gözlüğü kullanılmalıdır. Şemsiye kullanmak alışkanlık haline getirilmelidir. Güneşten koruyucu alırken hem UVA ve hem de UVB’ye karşı korumasına, güneşten koruyucu faktörünün (SPF) en az 25 olmasına dikkat edilmelidir. Güneşten koruyucu dışarıya çıkmadan yarım saat önce bol miktarda sürülmeli; dışarıda durulmaya devam edilecekse, her 3 saatte bir tekrar sürülmelidir. Kuru ve kaşınan deride koruma Bazı kişiler yapı olarak kuru deriye sahipken, bazı kişiler hipotiroidi gibi hastalıklar nedeni ile kuru deriye sahip olurlar. Ayrıca yaşlanıldıkça da deri kurur. Kuru olan deri kaşınmaya eğilimlidir. Bu nedenle günlük yaşamda alınacak önlemler önem taşır. Deriyi kurutan temizleyiciler yerine, yumuşak ve içinde nemlendirici bulunan temizleyiciler kullanılmalıdır. Sıcak su ile yıkanılmamalı, ılık su ile yıkanılmalıdır. Sık yıkanılmamalıdır, sık yıkanma derinin kurumasını arttırır. Banyodan sonraki bir kaç dakika içinde, deri nemli iken nemlendiriciler sürülmelidir. Gün içinde de belli aralıklar ile deri nemlendirici kullanılarak nemlendirilmelidir. Bazı sık görülen deri hastalıklarından korunma yöntemleri Koruyucu yöntemler bizleri birçok deri hastalığından korumaktadırlar. Bu hastalıklar çok fazladır. Burada sık karşılaşılan 3 hastalıığı anlatılacağız. a- Mantar hastalığından korunma Mantar hastalığı ülkemizde sık rastlanılan deri hastalıklarından biridir. Mantar hasta hayvanlardan, hasta insanlardan ve topraktan bulaşabilir. Hayvanlara temas ile edinilen bir ortamda mantar hastalığına sahip bir kişinin tespitinde sadece hasta kişinin tedavisi değil, hasta hayvanın da tedavisi gerekir. Çocuklarda hastalığa sahip bir kişi bütün sınıfı hastalandırabilir. Bu nedenle hastalığın toplu yaşanılan yerlerde bilinmesi ve önlem alınması önemlidir. Saçlı deri mantarı varsa, iyileşene kadar hasta çocuğun tarağı kullanılmamalı, yattığı yastıkta yatılmamalı, kullandığı bere ve atkı gibi hasta bölgeye temas eden giysiler ortak olarak kullanılmamalıdır. Diğer önemli bir konu da ayak mantarıdır. Ailede bir bireyin ayağında mantar hastalığı varsa; hasta kişinin kullandığı ayakkabı ve terlikler kullanılmamalı ve ayrıca banyo ve tuvalet terlikleri ortak olmamalıdır. Bazı durumlarda mantar hastalığının gelişmesi kolaylaşır. Mantar hastalığı oluşumu nemli ortamlarda oluşur. Bu nedenle de ayaklarımızı mantar hastalığından korumak için en önemli faktör kuru tutmaktır: Ayaklar yıkandığında parmak araları dahil çok iyi kurulanmalı, nemi alan saf pamuklu çorap giyilmeli, deriden yapılmış ayakkabı kullanılmalı, yazın açık ayakkabı giyilmelidir. Ayrıca ayağı sık terleyenlerin de sık çorap değiştirmeleri ve ıslak olmayan ayakkabı giymeleri gerekir. b- El ekzemalarından korunma El ekzemaları sık görülen hastalıklardan biridir. Eller deterjan, ıslak mendil, kolonya, şampuan vb gibi tahriş Deri hastalıklarından korunma Bizi dış çevreye karşı koruyan en önemli bariyerdir; ancak dış çevrenin zararlı etkilerinden de en çok etkilenen bir organımızdır. Dış çevrenin zararlı etkileri genel olarak aşağıda sıralanmıştır: G Yıkanma alışkanlıkları (Sık yıkanma, deriyi kurutan temizleyiciler ile yıkanma gibi) G Hava değişiklikleri (Sıcak, soğuk, nem, ayaz vb) G Güneş ışınları G Enfeksiyon ajanları (mikroorganizmalar, mantarlar vb) G Giyim alışkanlıkları (Kıyafet, ayakkabı vb) G Çeşitli moda akımları (Boyalar, yapıştırıcı ile kullanılan maddeler vb) G Mesleki nedenler ile temas edilen maddeler (deterjan, çimento, boyalar vb) G Alışkanlıklar (sigara, solaryum vb) edici maddelere temas etmemelidir. Ev kadını veya mesleki nedenler ile su ve deterjan ile teması olacaksa, ellerine önce bez eldiven, sonra bulaşık eldiveni giyilerek işlerini yapmalıdırlar. Mesleki nedenler ile temas edinilen diğer maddelerden korunmada özel mesleki korunma yöntemleri de çalışanlara öğretilmektedir (Özel iş eldivenleri gibi). El ekzemalarında yapılan en önemli yanlış, eli etken olan temas maddelerinden korumamak; buna karşın ortaya çıkan dermatit bulgusunu kortizonlu kremler kullanarak bastırma girişimidir. Bu nedenle bazı hastalar uzun süre kullanılan kortizonlu kremlerin zararlı etkileri ile gelmektedirler. Halbuki elin uygun korunma yöntemleri ile korunması çok pratik ve zararsız bir yöntemdir. c- Şeker hastalarında deriyi koruma Şeker hastalarında yara iyileşmesi gecikmiştir. Herhangi bir yara varlığında enfekte olmadan iyileşebilmesi için yakın takip gerekir. Bazı hastalarda kilo nedeni ile meme altı, kasık gibi kıvrım bölgelerinde intertrigo denilen sürtünme dermatitleri oluşabilir. Bu bölgelerin nemini alacak pamuklu kumaşlar kullanılmalı, havalandırılması sağlanmalıdır. Şeker hastalarında ayakta duyu hissi bozuk olabilir, ayakkabının dar geldiğini yani vurduğunu hissedemezler ve böylece kolayca yara oluşur. Bu nedenle şeker hastaları her gün ayaklarını muayene etmelidirler. Yanlış tedaviden korunmak Ne yazık ki deri hastalığına sahip bazı bireyler doktora gitmeksizin komşudan, televizyondan, gazete ve dergilerden, internetten, aktarlardan yanlış bilgilenerek deriye zarar veren tedavileri uyguladıkları görülmektedir. Tedaviler kişilere özeldir. Tedavi verilirken yaş, cinsiyet, daha önce kullanılan tedaviler ve o tedavilere alınan cevap, hastadaki diğer hastalıklar, deri hastalığının yerleşim yeri ve yaygınlığı gibi faktörler göz önüne alınarak yapılmaktadır. Aynı hastalık bile olsa başka birine verilen bir tedavi başka kişi için uygun değildir. Bu nedenle doktora danışmadan tedavi kullanılmaması gerekir. Aksi halde yanlış uygulamaların neden olduğu ciddi yan etkiler ortaya çıkmaktadır. Nu m u n e G a z et es i Mayı s 2011 S U DO KU B U LM ACA 19 Sudoku uzakdoğudan dünyaya yayılmış bir zeka oyunudur. Bulmacadaki her satır, her sütun ve 3x3’lük her kutuya, 1’den 9’a kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3x3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar sadece 1 defa kullanılabilir. 2 4 9 KOLAY 6 4 5 7 8 5 6 5 8 7 1 2 8 3 4 2 2 3 9 6 6 7 9 1 O R TA 3 1 7 8 6 9 8 6 4 3 2 5 3 4 2 6 9 5 3 7 ZOR 2 9 8 5 5 9 4 9 1 3 4 Numune Gazetesi 15 Mayıs 2011 Yıl:2 Sayı:9 Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Adına Yayın Kurulu Başkanı Prof. Dr. Nurullah ZENGİN (Başhekim) Genel Yayın Yönetmeni Doç. Dr. Hürrem BODUR (Başhekim Yrd.) Haber Koordinatörü Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN Yayın Kurulu 1. Doç. Dr. Hürrem Bodur 2. Ahmet Zengin (Hastane Müd.) 3. Dr. Abdulkadir Özbek 4. Uzm. Ecz. Aslıhan Beyan 5. Elvan Salman (Baş Hemş.) 4 1 9 4 2 1 9 2 8 6 3 2 Bilimsel Danışma Kurulu 1. ABAYLI Ekrem 2. AK Fikri 3. ALLI Nuran 4. ALTIPARMAK Emin 5. ATAN Ali 6. AVŞAR Fatih 7. AYDOĞDU Sinan 8. BALABAN Neriman 9. BELEN Ahmet Deniz 10. BİÇİMOĞLU Ali 11. BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice 12. CENGİZ Ömer 13. COŞKUN Faruk 14. ÇETİNKAYA Mesut 15. DEDE Doğan 16. DERE Hacı Hüseyin 17. DİKMEN Bayazit 18. DİLBAZ Nesrin 19. DOKUZOĞUZ (KUT) Başak 20. ERDOĞAN Bülent 21. ERYILMAZ Adil 22. ESKİOĞLU Erdal 23. GÖĞÜŞ Nermin 24. GÖKA Erol 25. GÜÇTEKİN Ali 26. GÜL Ülker 27. GÜLER Serdar 28. GÜVENER Engin 2 3 9 5 2 7 3 9 3 6 8 3 4 4 3 9 3 1 8 2 8 7 7 7 5 8 6 2 2 2 9 4 7 7 1 1 8 4 4 1 5 9 2 7 7 7 2 7 6 4 7 9 6 2 3 9 4 7 3 5 3 6 9 7 8 6 7 3 8 4 8 6 1 8 8 7 4 3 5 4 5 3 8 4 8 5 6 5 6 4 1 7 3 6 3 4 1 8 6 5 2 3 2 8 5 5 9 1 6 1 3 9 1 8 1 5 9 6 4 6 7 1 7 7 1 7 1 7 2 2 8 2 3 7 5 4 2 1 4 2 5 1 4 6 5 7 3 8 9 5 3 5 7 1 8 2 1 6 7 1 9 8 2 9 5 6 7 2 8 8 4 1 6 8 9 5 29. HASIRİPİ Hikmet 30. HENGİRMEN Süleyman 31. KAMA Nuri Aydın 32. KARAASLAN Yaşar 33. KARADEMİR Mehmet Alp 34. KOCA Yüksel 35. KOÇ Mahmut 36. KOPARAL Salih Suha 37. KULAÇOĞLU Sezer 38. KURAL Gülcan 39. MEMİŞ Ali 40. ODABAŞ Ali Rıza 41. ÖZBAKIR Şenay 42. ÖZDEM Cafer 43. ÖZET Gülsüm Gülistan 44. ÖZKARA Adem 45. ÖZMEN Mehmet Mahir 46. PEKSOY İrfan 47. SAKINCI Ünal 48. SARAÇOĞLU Ömer Ferit 49. SEÇKİN (ERARSLAN) Selda 50. TABAK Abdullah Yalçın 51. TÜMÖZ Mehmet Ali 52. TÜMÖZ Mübeccel 53. UÇANER Ahmet 54. ULUSOY Feridun Vasfi 55. ÜNAL Adnan 56. YILDIRIMKAYA Mustafa Metin 57. YÜKSEL Enis 9 8 6 1 6 3 5 7 2 7 1 2 1 Aysun Yayıncılık Matbaacılık Reklam İnşaat Turizm San. Tic. Ltd. Şti. Adına İmtiyaz Sahibi ve Sorumlu Yazı İşleri Müdürü 4 5 Yönetim Adresi: Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3 G.O.P. / Çankaya – ANKARA Tel: 0 312 436 44 00 Fax: 0 312 447 54 59 E-mail: [email protected] www.numunegazetesi.com Aysun PALALI Genel Yayın Koordinatörü Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi : Tel: (0312) 508 40 00 Cumali KÖKTAŞ www.anh.gov.tr Haber Merkezi Taşkın Palalı Ayça Gülşen Karahan AVEC Reklam Organizasyon www.avecreklam.com Numune Gazetesi Basın Meslek ilkelerine uymaya söz vermiştir. Ücretsizdir, para ile satılmaz. Numune Gazetesi’nin tüm içeriği, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi tarafından hazırlanmakta olan bir sağlık gazetesidir. Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarlarına, reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir. Numune Gazetesinde yayınlanan makale ve haberler kaynak belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir. Yayın Türü Yaygın Süreli Yayın Baskı: Başak Matbaacılık Tanıtım Hiz. Ltd. Şti. Anadolu Bulvarı No:5/15 Gimat-Yenimahalle Ankara Tel:0312 397 15 17 (15.05.2011) Hukuk Danışmanı Av. Çiğdem Altınışık Mizanpaj SAĞLIK ALANINDA ÖNEMLİ TELEFONLAR Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla... YIL:2 SAYI:9 15 MAYIS 2011 G Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 508 40 00 G Hızır Acil Servis 112 G Sağlık Bakanlığı iletişim Merkezi (SABİM) 184 G TC Sağlık Bakanlığı 585 10 00 G Ankara İl Sağlık Müdürlüğü (Rüzgarlı) 309 13 53 G Kızılay Kan Merkezi 362 97 00 G Hıfzısıhha Ulusal Zehir Merkezi 114 (Ücretsiz ) G Alo Yangın 110 Yaşlılar beslenmesine daha çok dikkat etmelidir Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt veyoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Türkiye'de 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişi yaşamaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı ve yaşlılarda hastalıkların görülme sıklığı giderek artmaktadır. besinler yoluyla alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki denge sağlanmalıdır. Yağlı besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı et yerine tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir. Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür. Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt ve yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir. Kan şekerini hemen yükselten şeker, şekerli ve hamurlu besinler yerine muhallebi ve sütlaç gibi sütlü tatlılar tercih edilmelidir. Özel gün ve toplantılarda pasta, tatlı ve şekerleme tüketiminden olabildiğince Her yaşta olduğu gibi bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli beslenme sağlığın korunması ve geliştirilmesi için çok önemlidir. Yeterli ve dengeli beslenme; dört besin grubunda bulunan besinlerin yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt grubunda yer alan süt, peynir ve yoğurt; et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta ve kuru baklagiller; sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek, bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır. kaçınılmalıdır. Her gün imkanlar dahilinde 5-7 porsiyon sebze ve meyve ile haftada 2-3 kez kuru baklagil yemeği tüketilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemleri yerine sağlık açısından daha uygun olan haşlama, ızgara ve fırında pişirme yöntemlerini tercih edilmelidir. Kızartılmış besinlerden uzak durulmalıdır. İçinde et bulunan yemekleri pişirirken ilave yağ konulmamalıdır. Mümkün olduğunca yaşa uygun olarak fiziksel aktivite artırılmalıdır. 65 yaş üzerindeki kişilerde yoğun olarak görülen, beyin kanamaları ve ölümlere yol açan yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi kısıtlanmalıdır. Hazırlanmış yemeklere ilave tuz eklenilmemeli ve tuz içeriği yüksek geleneksel besinler olan turşu ve salamuralardan uzak durulmalıdır. 65 yaş üstü kişilerin sıvı kayıpları ile bu kayıpların yol açtığı sağlık sorunları diğer yaş grubundaki kişilere göre daha yüksektir. Bu nedenle yaşlı bireyler günlük sıvı tüketimini artırmalı ve günde 8-10 su bardağı sıvı tüketmelidirler. Sigara, alkol, aşırı çay ve kahve tüketimi herkes için özellikle de yaşlı kişiler için sağlık sorunlarına davetiye çıkarmaktadır. Ihlamur, taze sıkılmış meyve suyu, ayran ve çorba yaşlı bireyler için uygun içeceklerdir. Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür. Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları etkilemektedir. Öğün sayısı artırılmalı, az ve sık yemek yenilmelidir. Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı korunmalı, Sağlık Bakanlığı’nca Yılın Doktoru seçilen Ankara Numune’den Fikri Ak: ‘Doktorlar mesleklerini sevgi ve sabır ile yapıyor’ Ankara’da Yılın Hekimi, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Klinik Şefi Uzman Doktor Fikri Ak Oldu. Dr. Ak’a ödülü Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından verildi. Sağlık Bakanlığı tarafından 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri kapsamında, Ankara’da yapılan anket sonuçlarına göre Ankara’da Yılın Doktoru seçilen Fikri Ak, insan hayatının kutsallığından ödün vermeksizin, sevgi ve sabır ile doktorluk mesleğini icra ettiklerini, halk sağlığı adına gösterilen samimi gayretlerin devam etmesi gerektiğini söyledi. Hekimliğin, fedakârlık isteyen bir meslek olduğunu ifade eden Uzm. Dr. Fikri Ak, aldığı ödülde hekimin normal rutin işlerinden başka; doktorun insana ve hastaya özverili davranmasının, Türkiye’de yeni bir buluş, yeni bir tedavi metodu ve yurtdışındaki tedavi yöntemlerinin ülkemizde kullanılmasının önemli olduğunu kaydetti. Uzm. Dr. Fikri Ak, yaptığı açıklamada, doktorların en çok istediğinin hastalarının iyileşmesi olduğunu, görevini yerine getiren doktorların da mutlu olduklarını ifade etti. Son dönemlerde doktorların maddiyata önem verdikleri, parasız iş yapmadıkları gibi düşüncelerin kamuoyunda yer aldığını dile getiren Fikri Ak, bu düşüncelerin yanlış olduğunu, yapılan işin ve fedakârlıkların maddiyatla karşılaştırılmasının bile yanlış olduğunu, dünyada hiçbir meslekte böyle fedakârlıkların yapılmadığının altını çizdi. Fikri Ak, son günlerde bir hekim düşmanlığının toplumda oluştuğunu, bunların kendilerini çok rahatsız ettiğini, doktorlara yapılan bu haksız saldırıların doktorların çalışma düzenlerini bozduğunu belirtti. Uzm. Dr. Fikri Ak özgür çalışma ortamında, doktorların hastalar üzerinde bazı bilimsel riskler aldığını, doktorlara baskı yapıldığı zamanlar doktorların bu riskleri alamadıklarını bunun da hastalara ve halk sağlığına zararlı olduğunu söyledi. Uzm. Dr. Fikri Ak doktorların özlük haklarının düzeltilmesini, çalışma şartlarının daha iyi olmasını, doktorların konsantrasyonun yüksek olmasının gerekliliğini ifade etti. Fikri Ak, bütün bu sorunlara rağmen bütün hekimlerin hastaları için elinden geleni yaptığını, onlarla üzülüp onlarla sevindiklerini, sonuçta hekimliğin ayrı bir görev olduğunu vurguladı.