numune-gazete-SAYI-9-sayfa-1-5:Layout 1.qxd

Transkript

numune-gazete-SAYI-9-sayfa-1-5:Layout 1.qxd
Her 100 Kişiden 8’inde
Akut Apandisit Görülüyor
Kroner Anjiyografi Tedavi İçin
Belirleyici Rol Oynuyor
Günümüzde ölüm ve iş gücü kaybının en büyük
nedenlerinden biri kalp damar hastalıklarıdır.
Kalp damar hastalıkları, zamanında fark edilip
gerekli önlemler alınmazsa, damar tıkanıklığına
ve bunun sonucunda da kalp krizine ve ölümcül
ritim bozukluklarına yol açabilmektedir.
Ü C R ETS İZ D İR
Akut apandisit her yaş grubunda görülmekte beraber, özellikle
20-30 yaşlarda daha sık görülüyor. Akut apandisit temel olarak
apandix vermiformis lümeninin tıkanmasıyla oluşur. Nadir olarak
lenf dokularının şişmesi, meyve çekirdeği, bağırsak parazitleri gibi
nedenler de akut apandisite neden oluyor. Apandix lümeninin
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
www.numunegazetesi.com
YIL:2 SAYI 9 15 MAYIS 2011
ANEAH
Mamak Semt
Polikliniği
yeni binasında
2009’dan bu yana hizmet veren
ANEAH
Mamak
Semt
Polikliniği hastalara daha iyi
hizmet
verebilmek
ve
hekimlerin çalışma şartlarını
iyileştirmek yeni binasında
hizmet
vermeye
başlladı
Poliklinik, genel cerrahi kliniği,
radyoloji, kadın doğum, çocuk
hastalıkları, ortopedi, üroloji,
dermatoloji, KBB, nöroloji, göz,
fizik tedavi ve 1. ve 2. Dâhiliye
klinikleriyle hastalara hizmet
veriyor. SAYFA 16’DA
Alerji mevsimi
hayatı zorlaştırıyor
Havaların ısınması ile birlikte havada
oluşan polenler solunum yoluyla vücuda
yerleşiyor. Genellikle bağışıklık sistemine
zarar vermeyen polenler bazı bünyelerde
hayatı çok zorlaştırıyor. .SAYFA 13’TE
Emniyet kemeri
hayat kurtarıyor
Doğru takılmış bir
emniyet kemeri,
çarpmanın etkisiyle
vücutta meydana
gelen sarsıntıyı belli
oranlarda azaltıp,
çarpmanın etkisini
vücuttaki en güçlü
noktalara dağıtır ve
koltuktan fırlamayı engelleyerek vücudun
hassas noktalarının bir yerlere çarpmasını
önleyerek hayati önem taşır. SAYFA 15’TE
Kadınlar dikkat!
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
2. Genel Cerrahi Klinik Şefi Op. Dr. Ömer Cengiz
meme kanserini, süt bezleri ve süt kanalları döşeyen
hücrelerin kontrolsüz çoğalması ve bir süre sonrada
vücudun herhangi bir yerine giderek
orada çoğalmaya devam etmesi
şeklinde tanımlayarak, bu hastalığın
kadınlarda daha yoğun görülmekle
birlite erkeklerde de
görülebileceğini belirtti.
SAYFA 5’TE
Gece Terlemesi . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 4
Tatiliniz kabusa dönmesin . . . . . . . . . . . . . . 5
Burun Damlaları Bağımlılık Yapabilir. . . . . 7
Troid Kanseri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 9
Kızamık . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 10
Varis öldürür mü? . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . 17
Prof. Dr.
Nurullah Zengin
Baþyazý
[email protected]
Ülkemizde sağlık hizmetlerinden
memnuniyet
A
nketler ve kamuoyu yoklamaları önyargısız ve
bilimsel usullere uygun yapıldıklarında mevcut
durumu anlama açısından çok değerli bilgiler
verebilen çalışmalardır. Ülkemizde 8 yıldır
vatandaşlarımızın düşüncelerini ele alan Yaşam
Memnuniyeti Anketleri yapılmaktadır.
SAYFA 11’DE
0 2 Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Ataklar halinde gelen
bir baş ağrısı türü: Migren
ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Uzman Doktoru Berna Allı, “Migren ataklar halinde gelen bir
baş ağrısı türü ve ataklar 4 ile 72 saat arasında değişen sürelerde olabiliyor. Kişi ataklar
arasında kendini tamamiyle normal hisseder ancak bir sonraki atağın endişesi içindedir.” dedi
Migren baş ağrılarının
genelde tek taraflı (bazen çift
taraflı olabilen), şiddetli,
nabız atması gibi hissedilen
baş ağrıları olduğunu
söyleyen Dr. Berna Allı,
migrende baş ağrısının yanı
sıra bulantı, kusma, ışığa ve
sese karşı aşırı duyarlılık gibi
belirtilerinde görüldüğünü
söyledi.
Uzm. Dr. Berna Allı,
migreni tetikleyen faktörlerin
çok çeşitli olduğunu ve bu
faktörlere mutlaka dikkat
edilmesi gerektiğini
vurguladı. Dr. Berna Allı
migreni etkileyen ve
tetikleyen faktörleri şöyle
sıraladı.
Bazı besinlerin ürünleri
ve malzemeleri
Çikolata, narenciye, soğan,
fasulye, fındık ve yüksek
yağlı besinler,
Alkollü içecekler, kafein
ve kafein yokluğu,
Bazı besin katkı maddeleri
Glutamatlar ya da tat verici
maddeler: çin yemeklerinde,
kurutulmuş ette, birçok
dondurulmuş gıdada,
kutulanmış veya hazır
çorbada, mangal soslarında,
salata soslarında ve besin
tozlarında vardır.
Aspartam gibi
tatlandırıcılar: gazlı
içeceklerde, meyve sularında,
multi-vitaminlerde, sakızda
vardır.
Yaşam biçimi
Uykusuzluk ya da çok
uyumak
Düzenli beslenmemek
Sigara içmek
Fiziksel güç harcamak,
ritim değişikliği
Stresin artması, stres
boşalması ya da sevinç ve
kızgınlık gibi güçlü duygular
Tiramin: Eski peynirde,
bazı şaraplarda, tuzlanmış
ringa balığında, kurutulmuş
füme balıkta, ekşi kremada,
yoğurt ve maya ekstrelerinde
vardır.
Önleyici bir tedavi yolu ile
atakların sıklığını ve
şiddetinin, hastaya bağlı
olarak yarı yarıya
azaltılabileceğini ifade eden
Dr. Berna Allı; herhangi bir
tedavi almadan sadece
tetikleyici faktörlerin
kontrolü ile yaşam
kalitesinde anlamlı bir artış
sağlanabildiğine dikkat çekti.
Diğer nedenler
Kadınlarda hormonal
değişiklikler: Menopoz, oral
kontrasepsiyon, hormon
replesman
tedavisi,
gebelik,
bazı
ilaçlar.
Sodyum nitratlar: Sosisli
sandviçte vardır.
Farklı saatlerde çalışmak beyni etkiliyor
Eğer İstanbul'dan
Newyork'a uçarsanız, sizin
vücut saatiniz hala İstanbul'a
ayarlıdır. Örneğin İstanbul'dan saat 12:00' de
havalanır, 8 saatlik
bir uçuştan sonra
[email protected]
Türkiye Sağlık Alanında
Batıya Örnek Olmaya Başladı
lkemizin yıllardır kangren haline
gelmiş bir çok sorunun çözümünü
görmek, çözümün içinde yaşamak
ülkesini ve milletini seven bizler için büyük
bir mutluluk. Çok değil 10 yıl öncesine kadar,
halkın hastanelerde çektiği sıkıntıları yaşları
30’un üzerinde olan herkes hatırlar. Doktor
sayısının ihtiyaca cevap veremeyecek kadar
az oluşundan kaynaklanan sorunlardan tutun
da ilaç kuyruklarına kadar yılların biriktirdiği
sorunlarla boğuşuyordu Türkiye...
Ü
Bireylerin ikincil olduğu, devletin asli olduğu
yönetim anlayışları ve global etkenlerin bir
sonucu olan sağlıktaki sorunlar yumağının
neden olduğu dramlar ve hayatın diğer
alanlarına etkilerini düşünmek bile bugün
için anlamsız geliyor yeni nesile.
Derme çatma kar kızakları ile hasta nakil
edildiği günlerden kar paletli ambulanslara,
şehirlerarası klimasız kara ambulanslarından
helikopterli hava ambulanslarına geçişi
yaşamadı yeni nesil. Sosyal güvenceleri
olduğu halde illerinde tedavi olma imkanına
sahip olamadığı için büyükşehirlere sevklerle
gelen hastaların ve hasta yakınlarının
dramlarını bilmedi yeni nesil.
Dünya Sağlık Örgütü yayınladığı yıllık
raporunda, Türkiye’nin gerek ulusal gerekse
uluslararası sağlık organizasyonlarındaki
etkinliğinin ve başarısının diğer ülkeler
tarafından örnek alınması gerektiği belirtildi.
Farklı saatlerde çalışanların ya da jet-lag olanları beyin işleyişinin etkilenebileceği belirlendi
Jetlag nedir?
Yarın
Türkiye, sağlık alanında da yaptığı atılımlarla
çevre ülkelere, hatta düne kadar örnek
aldığımız, gıpta ile baktığımız batılılara
model olmaya başladı.
Çevresel faktörler
Işık: parlak ışık, yanıp
sönen ışık,
Güçlü kokular: parfümler,
boya, temizlik ürünleri, egsoz
dumanı, sigara dumanı
Hava durumu ve seyahat:
hava durumu değişikleri, aşırı
nem, deniz seviyesinden çok
yükseklerde olmak
Amerikan "PloS One" dergisinde
yayımlanan bir araştırma, sık sık farklı
saatlerde çalışanların ya da jet-lag
olanların, konsantrasyon ve hafıza
sorunlarının yanı sıra şeker
hastalığı, yüksek tansiyon,
kalp hastalıkları, kanser
ve kısırlık riskinin artabileceğini gösterdi.
Aysun PALALI
Newyork'a varırsanız, vücut saatiniz
20:00' dedir ama Newyork saat 13:00'
ü yaşamaktadır. Vücudunuzun saati ortama göre 7 saat ileridedir. Karnınız
acıkacak, biraz sonra uykunuz gelecektir ama akşam olmasına
bile daha 7-8 saat vardır.
İşte bu olaya jet-lag denilir.
ABD’nin Berkeley
Üniversitesi’nden bilim
adamları, dişi fareleri,
gündüz ve gece düzenlerini bir ay boyunca, üç
günde bir 6 saat ileri
alarak jet-lag etkisine maruz
bıraktı. Böylece üç günde bir
New York’tan Paris’e uçma etkisi
yaratıldı. Son iki hafta farelerin öğrenme
ve hafıza becerilerini ölçen bilim
adamları, jet-lag olan farelerin normal
düzende yaşayanlara göre en basit
"görevleri" bile yerine getirmekte çok
zorlandığını gördü.
Etkisi uzun sürüyor
Bilim adamları, normal düzene
geçilmesinden bir ay sonra da bu
olumsuz etkilerin devam ettiğini vurguladı. Dahası, hayvanların özellikle
hafızada önemli rol oynayan beynin
hipokampüs bölümünde kalıcı bozulmalar olduğu belirlendi. Araştırmalar,
sık sık jet-lag olan farelerin hipokampüsünde yeni sinir hücresi oluşumunun
yüzde 50 azaldığını ortaya koydu.
Dünya Sağlık Örgütü Bölge Ofisi tarafından
yayımlanan, ‘Sağlık Sistemlerinin Krize
Hazırlık Değerlendirmesi - Türkiye’ adlı
rapora göre, Türkiye’nin sağlık sistemi, afet
ve acil durumlarda krize müdahale
noktasında başka ülkelere örnek nitelikte.
Sağlık alanındaki bu başarıların zirvesi olarak
kabul edebileceğimiz nihai bir hedef olamaz.
Sağlık alanında her zaman mevcut çözümün
daha iyisi, daha insanisi olacaktır. Dün hayal
olanların gerçek olduğu günümüzde yeni
hayallerin de var olması, hayat bulması artık
kaçınılmazdır. Sağlık hizmetlerinin arzında
yaşanan bu gelişmelerin mutlaka sağlığın
diğer alanlarında da olması gerekliliğini
unutmamız gerekmektedir. Özellikle klinik
araştırmaları ile AR-GE faaliyetleri ile öne
çıkan, sağlık alanında yetişmiş insan gücü ile
uluslararası etkinliğe sahip bir Türkiye için
çalışmamız gerekmektedir. Yarınlarda
eskiyecek olan, tüketilmiş olunucak olan
bugünün hedefi, ülkemiz için artık klinik
araştırmalar olmalıdır.
N u m u n e G a z et es i
Alerji mevsimine dikkat
Başlıca alerjik hastalıklar;
Alerjik rinit
En sık görülen alerjik hastalık olan
alerjik rinit; saman nezlesi, bahar
alerjisi gibi isimler de alıyor.
Hapşırma, burun akıntısı, burunda
kaşıntı ve burunda tıkanıklık gibi
bulguların en az iki tanesinin, günde
en az bir saatten fazla
sürmesi alerjik rinite
işaret ediyor.
Doç. Dr. Müge
Özcan, bu
hastalığın
polenlere
bağlı
olarak
bahar
Doç. Dr.
Hürrem BODUR
[email protected]
Nice 14 Martlara
Çoğumuzun dört gözle beklediği
baharı neşe ile karşılamayanlar da
var. Çünkü onlar için bahar; nezle,
burun akıntısı ve göz sulanması
anlamına geliyor. Baharın gelmesiyle
birlikte havada uçuşan polenler
bazı bünyelerde alerjik sorunlar
oluşturabiliyor. Bu alerjik durumlar
sadece bahar mevsiminde gözükmese
de en çok ilkbaharda mevsiminde
insanları etkiliyor.
Alerjiye yol açan polenlerin kaynağını
çeşitli ot ve ağaçlar oluşturuyor.
Bu ot ve ağaçlardaki alerjen maddeler
vücuda girdiğinde, vücut normal
olarak bu istilayı önlemek için
bağışıklık sistemi ile bir reaksiyon
gösteriyor. Normal şartlarda bu
reaksiyon, yararlı ve doğal bir koruma
yöntemidir.
03
Editörden
Havaların ısınmasıyla birlikte havada
oluşan polenler solunum yoluyla
vücuda yerleşiyor. Genellikle
bağışıklık sistemine zarar vermeyen
bu maddeler bazı bünyelerde ise
hayatı çok zorlaştırıyor.
Alerjik hastalıklar, bulgu olarak
sanki tek bir organı ya da sistemi
ilgilendiriyormuş gibi gözükse de
aslında sistematik bir hastalık olarak
tüm vücudu ilgilendiriyor. Ankara
Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi (ANEAH) 1.KBB Kliniği
Şef Yardımcısı Doç. Dr. Müge Özcan,
alerjik hastalıkların göz, deri, solunum
ve sindirim sistemi gibi vücuttaki
birçok sistem ve organı etkilediğini
söyledi.
Mayı s 2011
H A B ERLER
O
mevsimine özel olabileceğini ya da
ev tozu akarları veya hayvan
alerjenlerine bağlı olarak yıl boyu
sürebileceğini ifade etti.
Alerjik rinit tedavisinde en başta
alerjenden korunma geldiğini belirten
Müge Özcan polenlerden korunmak
için hastanın bahar aylarında dış
ortamda fazla bulunmamasını, evde
ve arabasında polen filtreli klimalar
kullanılmasını ve dış ortamdan eve
gelince giysilerin çıkarılarak duş
alınması gerektiğini söyledi.
Ev tozu akarlarına aşırı duyarlılığı
olan bir hastaya evdeki halı ve
ağır perdeleri kaldırması, yatak ve
çarşaflarını haftada bir kez 60 derece
suyla yıkaması ve tozu su içerisine
çeken elektrik süpürgesi kullanm
aları öneriliyor. Ancak bu önlemlerle
alerjenlerden tam olarak korunmak da
mümkün olmuyor.
Alerjik konjonktivit
Gözlerde kaşıntı, kızarıklık, sulanma
ile seyreden bu durum sıklıkla alerjik
rinit ile beraber görülüyor. Daha çok
hastalığa mevsimsel polenler neden
oluyor.
Alerjik astım
Astım solunum yollarının en ciddi
alerjik hastalıklarının biridir. Genel
olarak yıl boyu alerjik rinitli kişilerde
görülmekle beraber, mevsimsel alerjik
rinitle beraber de görülebiliyor. Ayrıca
daha az da olsa hiçbir şekilde rinit
veya konjonktivit olmadan yalnız
başına da görülebilir. Hastalarda
tüm alerjik hastalıklarda olduğu gibi
alerjenle temas sonrası şikâyetler
başlıyor.
Ürtiker
ANEAH Göğüs Hastalıkları
Uzm. Dr. Sema Demir ürtiker
durumunun vücutta kaşıntı, deride
kabarıklık, kaşıntılı ve kızarık
lezyonlarla ortaya çıktığını,
çoğunlukla kısa süreli (6 haftadan az)
olan duruma akut ürtiker denildiğini
söyledi. Uzm. Dr. Sema Demir,
“Gıdalar ve ilaçlar akut ürtikerin en
sık sebebi olan alerjenlerdir. Şikâyetler
6 haftadan uzun sürüyorsa bu
durumda kronik ürtikerden bahsedilir.
Bu hastalarda alerjik sebeplerden
ziyade başka hastalıklar da bu duruma
sebep olur. Bu durumda romatizmal
hastalıklardan, gizli kalmış enfeksiyon
hastalıklarına kadar bir çok sebep
taranmalıdır” dedi.
Sindirim Sisteminin
Alerjik Hastalıkları
Besinlere bağlı alerjiler de ağız içi
veya ağız çevresinde lezyonlar, ishal,
kusma, burunda akıntı, deride şişlik
kızarıklık, astım ile karşımıza
çıkabilir. Bu durumda hastalar genel
olarak kendilerine dokunan gıdayı
ayırt edebilirler. Bu gıdanın
bulunduğu herhangi bir yiyeceğin
alınmaması temel çözümü oluşturur.
Böcek Alerjileri
Birçok böcek zehri ile ortaya
çıkabilen bir durum olmasına karşın,
en sık karşılaşılanı arı sokması ile
alerjik reaksiyonlardır. Reaksiyon
bazen maalesef ölüme kadar gidebilen
anafilaksi tablosunu da oluşturabilir.
Bu tür durumlarda genel korunma
yöntemleri yanında diğer bazı alerjik
hastalıklarda da uygulanan alerji aşısı
(alerjen immünoterapi) hayat
kurtarıcı ve yüz güldürücü sonuçlar
doğurur.
ndokuzuncu
yüzyıl
Osmanlı
İmparatorluğunda Tıp medreseleri
eski parlak dönemlerini kaybetmiş,
hatta bazıları kapanmış ve mesleği
Avrupa’dan gelen yabancı hekimler ve
azınlıklar icra etmeye başlamıştır. Bu arada
mütabbib (tabip olmayan sahte hekim)
hekimler de türemiş ve birçok tıbbi hataya
neden olmuşlardır. Bunların önlenmesi için
birçok ferman çıkarılmışsa da yeterli tıp
eğitimi verilmediği ve yeterli sayıda hekim
yetiştirilemediği için duruma engel
olunamamıştır.
Bu durumdan çok rahatsız olan Şanizade
Mehmet Ataullah (1771–1826), Mustafa
Behçet Efendi (1774–1834) gibi büyük
hekimler yeni tıbbın tıp eğitimine girmesini
savunmuşlardır. Mustafa Behçet Efendi, II.
Mahmut
zamanındaki
hekimbaşılığı
sırasında tıp eğitiminin düzeltilmesi için
yeniden büyük bir çaba içine girmiştir. II.
Mahmut yenilikçi hareketleri esnasında
düzeni tamamen bozulmuş olan yeniçeri
Ordusu’nu ortadan kaldırıp (17 Haziran 1826)
yeni bir ordu kurmuştur (Asakir-i Mansure-i
Muhammediye).
Bu yeni orduya yeni hekim ve cerrahların
yetiştirilmesi gerekmekte imiş. Hekimbaşı
Mustafa Behçet Efendi 26 Aralık 1826’da II.
Mahmut’a, yeni tıp okulunun kurulmasının
amacını, bu okulun nasıl ve nerede
kurulacağı konusunda teklifini yapmıştır.
Sultan II. Mahmut’un yenilikçi hareketleri ve
Hekimbaşı Mustafa Behçet Efendinin
katkılarıyla batılı anlamda ilk tıp mektebi
olan, Tıbhane-i Amire ve Cerrahhane-i Amire
14
Mart
1827
Çarşamba
günü
Şehzadebaşı’ndaki
Tulumbacıbaşı
Konağı’nda kurulmuştur.
Tıp okulunun açılış tarihi olan 14 Mart 1827,
ülkemizde modern tıp eğitiminin başlangıcı
olarak kabul edilmektedir ve 14 Mart tıp
tarihimizde yerini bu şekilde almıştır.
Ülkemizde Tıp Bayramı, ilk kez, 1. Dünya
savaşı sonunda, İstanbul’un işgal edildiği
günlerde, yabancı işgal kuvvetlerine karşı tıp
öğrencilerinin bir tepkisi olarak 1919 yılında
kutlanmış ve 14 Mart kutlamaları günümüze
kadar gelmiştir.
Büyük Türk Hakanlarından Kanuni Sultan
Süleyman’ın hastalık anında söylediği; “Halk
içinde muteber bir nesne yok devlet gibi,
Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi”
sözü, sağlık hakkında söylenmiş çok önemli
bir sözdür. Gerçekten de basit bir soğuk
algınlığı gibi geçici bir hastalık anında bile
gücümüzü kaybettiğimizde bu sözün
önemini daha iyi anlıyoruz. Bir nefeslik
sıhhatin bile değerinin ölçülemeyeceğinin
bilincinde olarak, kutsal mesleklerini büyük
bir özveriyle yapan ve insanların sağlıklı ve
daha sağlıklı yaşaması için ellerinden gelen
her türlü çabayı esirgemeyen tüm sağlık
çalışanlarının 14 Mart Tıp Bayramlarını
kutlar, sağlık ve huzur dolu bir yaşam
dilerim.
0 4 Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Her 100 kişiden 8’inde görülen hastalık:
Akut Apandist
Akut apandisit, karnın sağ alt kısmında bulunan apandix
vermiformisinin (kör bağırsak) iltihaplanmasıdır.
Normalde karnın sağ alt kısmında yer alan bu organ
vücudun çeşitli yerlerinde de bulanabiliyor.
Akut apandisit her yaş grubunda görülmekte
beraber, özellikle 20-30 yaşlarda daha sık
görülüyor. Akut apandisit temel olarak
apandix vermiformis lümeninin tıkanmasıyla
oluşur. Nadir olarak lenf dokularının şişmesi,
meyve çekirdeği, bağırsak parazitleri gibi nedenler de akut apandisite neden oluyor.
Apandix lümeninin tıkanması sonucu lümende
sıvı birikir, mikroorganizmalar çoğalır ve
lümen içi basınç artar. Bu basınç artışı da
apandixin dolaşımının bozulmasına yol açar.
Bu durum zamanında tedavi edilmeyen
hastalarda apandix vermiformisinin herhangi
bir yerinden delinmesine neden olabilir.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
6. Cerrahi Klinik Şef Yardımcısı Doç. Dr. Enver
Okan Hamamcı, akut apandisitte en önemli
belirtinin karın ağrısı olduğunu, bu ağrının
genellikle göbek çevresinde başladığını, 4-6
saasonra karnın sağ alt kadranına yerleştiğini
ve göbek çevresindeki ağrıların azalma ve artma gösterdiğini ve ağrının sürekli hale
geldiğini söyledi. Göbek çevresindeki ağrının
hastalar tarafından net olarak lokalize
edilemediğine dikkat çeken Doç. Dr. Hamamcı,
ağrının sağ alt kadrana geçmesiyle ağrının
hastalar tarafından net bir şekilde gösterildiğini
kaydetti.
Bu tür şikayetleri olan hastaları ağrı kesici ilaç
almamaları konusunda uyaran Doç. Dr. Enver
Okan Hamamcı, bir şeyler yenilip içilmemeli
ve derhal bir hastaneye başvurulmalıdır
dedi.
Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisit
gelişen hastalarda ilaçla tedavi imkanının olmadığını, bu hastalarda kesin tedavinin
cerrahi olduğunun altını çizdi. Akut apandisit
ameliyatlarının günümüzde güvenli ameliyatlardan biri olduğunu belirten Doç. Dr.
Enver Okan Hamamcı, bazı durumlarda
apandix vermiformisinin delinebildiğini
bunun sonucunda da peritonit (karın zarı iltihabı) oluştuğunu söyledi.
Genellikle akut apandisitin erken aşamalarında
görülmeyen bu durum sıklıkla karın ağrısının
önemsiz olduğunu düşünerek ihmal eden ve
ağrı kesicilerle zaman kaybeden hastalarda
görülüyor. Delinen apandisitten çıkan zararlı
mikrobik ve toksik sıcı karın zarı iltihaplanmasına yol açıyor. Geç kalındığında ölümcül
bir seyir izleyebiliyor
Doç. Dr. Enver Okan Hamamcı, akut apandisiti
olan hastaların zamanında doktora başvurduğunda tedavisinin basit olduğunu ancak geç
kalındığında ölümcül bir seyir izleyebildiğini
söyledi.
Özellikle çocuk ve yaşlılarda tanı güçlüklerine
bağlı olarak teşhis ve tedavideki gecikmelerin
ölüm riskini arttırabileceğinin altını çizen Doç.
Dr. Hamamcı, bu nedenle bu hastaların karın
ağrısı, iştahsızlık gibi durumlarda hastaneye
başvurmak için zaman geçirmemeleri gerektiğini ifade etti.
Gece Terlemesi
ANEAH 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin
Sennaroğlu gece terlemesinin, sinsi hastalıkların
göstergesi olabilmesi sebebiyle göz ardı edilmemesi
gereken ve doktorlar açısından da hastanın
şikayetlerinin ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde sorgulamanın
önemini vurguladı.
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, öncelikle gece terlemesinin doğru tanımlanmasının gerektiğini,
gece terlemesinin çarşafın veya çamaşırların
değiştirimesi ihtiyacını doğuracak kadar “sırıl
sıklam” terlemek şeklinde olduğunu kaydetti.
Lenf kanseri, kan kanseri, verem, AIDS, çeşitli
tümörler ve uyku apnesi gibi hastalıkların gece terANEAH 4. Dahiliye
Klinik Şefi Uzman
Dr. Engin
Sennaroğlu
Türkiye açısından özellikle vurgulanması gereken,
gece terlemesi ile alakalı diğer bir hastalığın da
verem (tüberküloz) olduğunu söyleyen Engin
Sennaroğlu, verem hastalarının en sık şikayetleri
arasında öksürük, yorgunluk, ateş ve gece terlemesi
olduğunun altını çizdi.
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu bruselloz (peynir
hastalığı) un Türk insanı için önem arz eden
nörolojik, hematolojik, pek çok hastalıkla karıştırılabilen ve gece terlemesiyle ilişkili sinsi hastalıklardan
biri olduğunu söyledi. Bruselloz hastalığının insanlara çeşitli yollardan bulaştığı , ülkemizde de
Hipotermi
durumunda genel
vücut metabolizması
yavaşlar, tansiyon
düşer ve kalp atışı
yavaşlar. Sert ve
kaba dokunuşlar
kalpte ritim
bozukluğuna neden
olabileceği için son
derece dikkatli ve
nazik olunmalıdır.
ANEAH 2. Acil Tıp Kliniği
Acil Tıp Uzm.
Dr. Mehmet Ali Ceylan
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği Acil Tıp
Uzmanı Doktor Mehmet Ali Ceylan, hipotermiyi vücut kor ısısının
35°C den daha düşük olması olarak tanımladı. Daha çok soğuk iklim
bölgelerinde görülen hipotermi ölümlere neden olmaktadır. Uzm. Dr.
Mehmet Ali Ceylan, ’’Hipotermi daha çok yaşlıları tehdit ediyor,
hipotermi yüzünden ölen hastaların yarısından fazlası 65 yaş üzerindeki hastalardır’’ dedi.
Vücut ısısının 32-35°C ye düştüğünde vücutta ısı üretici ve
koruyucu fizyolojik olayların meydana geldiğini, kalp hızı ve
kan basıncının arttığını dile getiren Uzm. Dr. Ceylan, vücut
ısısının 30°C nin altına düşmeye başladığı zaman kalbin durduğunu söyledi.
Hipotermi tedavisinin genel destek ve ısıtma teknikleri içerdiğini
belirten Uzman Doktor Mehmet Ali Ceylan, hastanın üzerindeki ıslak
elbiselerin çıkarılmasının ve hastanın soğuk alandan uzaklaştırılmasının öneminin altını çizdi. Mehmet Ali Ceylan; “Hastanın donmuş
vücut kısmı ılık
lemesiyle ilişkili olduğuna değinen Uzm.
Dr. Sennaroğlu bunların yanında gebelik
ve menopoz gibi fizyolojik durumlarda da
gece terlemsine rastalanabileceğini
bildirdi. Bazı ağrı kesici ilaçların ateşin
düşmesiyle gece terlemesine neden
olabileceğini ifade eden Engin Sennaroğlu, bunlar gibi birçok ilacında gece
terlemesine sebep olacağını belirtti.
Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, lenf
kanserinin (lenfomların) gece terlemesi
ile en çok ilişkili olan kötü huylu hastalıkların
başında gelen, sinsi hastalıklardan biri olduğunu
ve erken teşhiste önemli rol oynadığına dikkat çekti.
Hipotermi
Uzm. Dr. Mehmet Ali Ceylan, yaşlıların, çocukların ve herhangi bir nedenle bilinç değişikliği olan insanların soğuktan daha çabuk etkilendiğini ve bu kişilerde hipoterminin geliştiğini belirtti. Özellikle
yağmurlu ve rüzgârlı havalarda soğuğa maruz kalmanın
sağlıklı insanlarda bile hipotermiye yol açabileceğine değinen Mehmet Ali Ceylan, yeterli giyinmemenin ve fiziksel
yorgunluğun hipotermi gelişimini kolaylaştırdığını, ilaç ve
alkol zehirlenmesinin de hipotermi oluşumunu hızlandırdığını kaydetti.
Birçok Sinsi Hastalığın Göstergesi,
ANEAH 4. Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu gece terlemesinin, sinsi hastalıkların
göstergesi olabilmesi sebebiyle göz ardı edilmemesi
gereken ve doktorlar açısından da hastanın şikayetlerinin ayrıntılı ve dikkatli bir şekilde sorgulamanın
önemini vurguladı.
Soğukta vücut ısısının
düşmesi:
en çok bulaşmanın çiğ sütten yapılan peynir ve krema yağlarla oluştuğunu kaydeden Sennaroğlu “ Kırsal kesimlerde sütler pastorize edilmemektedir. Sıcak
yaz günlerinde hayvanlardan sağılan sütlere hiçbir
ısıtma işlemi yapılmadan üretilen peynir ve yağlar
hastalığa neden olmaktadır.” dedi.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 4.
Dahiliye Klinik Şefi Uzm. Dr. Engin Sennaroğlu, “Gece
terlemesi şikayeti ile doktora başvuran ve yakın zamanda üst solunum yolu enfeksiyonu geçirme
hikayesi olan hastalarda infeksiyöz mononükleoz
öncelikle araştırılmalıdır.” diye konuştu. Sennaroğlu
yapıllan bir çalışmada infeksiyöz mononükleoz
enfeksiyonun, akut ve subakut dönemde diğer üst
solunum yolu enfeksiyonu nedenleri ile
karşılaştırıldığında daha fazla gece terlemesi ve
yorgunluk şikayetlerinin olduğuna dikkat çekti.
suya batırılarak ısıtılmaya
çalışılmalıdır. Isıtıcı battaniye
ve diğer ısıtıcılar kullanılmalı
ve tedavi amaçlı verilecek oksijen ve serumlar ısıtılmalıdır.
Kar veya soğuk sıvılarla
vücut ovulmamalıdır.” dedi.
N u m u n e G a z et es i
Bu Hastalıkta Kadın
Olmak Büyük Risk
Meme, süt bezleri ve burada oluşturulan sütü meme
başına taşıyan kanallardan oluşuyor. Bu
yapıyı üzüm salkımına
benzetebilirsiniz.
Salkımın taneleri
süt bezleri (lobuslar), taneleri birleştiren saplar
ise süt kanalları (duktuslar) dır.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Genel
Cerrahi Klinik Şefi Op. Dr. Ömer Cengiz meme kanserini,
süt bezleri ve süt kanalları döşeyen hücrelerin kontrolsüz
çoğalması ve bir süre sonrada vücudun herhangi bir yerine giderek orada çoğalmaya devam etmesi şeklinde
tanımladı.
Op. Dr. Ömer Cengiz meme kanseri risk faktörlerini şu
şekilde sıraladı:
Kadın olmak: Meme kanserinde kadın olmanın en
büyük risk olduğunu belirten Ömer Cengiz, meme
kanserinin % 99’ unun kadınlarda görüldüğünü, yaşla
berlikte riskinde arttığını söyledi.
Genetik bozukluklar (BRCA 1-BRCA 2 gen
mtasyonu): Op. Dr. Ömer Cengiz, kişilerde
genetik bozukluk olmasa bile, yakınlarında
meme kanseri olan kadınların meme kanserine
yakalanma olasılığının, yakınlığın derecesine
bağlı olarak artacağının altını çizdi. Op.
Dr. Cengiz, birinci dereceden iki yakın
akrabada meme kanseri varsa, risk dört kat
artıyor dedi.
Hormonal faktörler: Hormonal fak-
Mayı s 2011
H A B ERLER
Meme kanseri,
kadınlarda en sık
görülen kanser
türü. Günümüzde
her 8 kadından 1’i
meme kanserine
yakalanıyor.
Meme kanseri cerrahi uygulamalarının günüzmüzde
iki gruba ayrıldığını belirten Op. Dr. Ömer Cengiz
bunların, Memenin korunduğu hastalıklı bölgenin
ANEAH 2. Genel Cerrahi Klinik Şefi
çıkarıldığı, Memenin tümünün alındığı cerrahi
törlerin meme kanserine sebep olduğunu belirten Ömer
Cengiz, ilk adet yaşının erken olmasının (12 yaştan önce),
geç gelen menapozun (55 yaşından sonra), hiç doğum
yapmamış olmamanın veya ilk doğum yaşının 30
yaşın üzerinde yapılmasının ve uzun süre hormon tedavisi alınmasının meme kanseri riskini arttıracağı ifade
etti.
Opr. Dr. Ömer Cengiz
Yaş
Kişisel meme kanseri öyküsü: Bir memesinde
kanser tespit edilen kadının karşı memesinde kanser
gelişme riski diğer kadınlara göre 3-4 kat daha yüksek
oluyor.
Radyasyon: Op. Dr. Ömer Cengiz başka bir nedenle
göğüs bölgesine yapılan radyayon tedavisinin, meme
kanseri riskini arttırdığını söyledi.
Yaşam tarzına ait faktörler: Kişinin yaşam
tarzının meme kanseri riskinde etkili olduğunu dile getiren Ömer Cengiz, yağlı, kalorisi yüksek ve koruyucu
maddeler içeren gıdalar ile beslenmenin, günde 1015 gram üzerinde alkol tüketiminin ve şişmanlığın meme
kanseri riskini arttırdığını belirtti.
Op. Dr. Ömer Cengiz, genç yaşta bebek sahibi olmanın
ve emzirmenin kanser riskini azalttığını, meme
Yöntem
20-40 Yaş Arası
Kendi Kendine Meme Muayenesi (KKMM)
Ultrasyon, Gerektiğinde Mamografi
40-49 Yaş Arası
KKMM (Ayda Bir)
KMM (Yılda Bir)
Mamografi (İki Yılda Bir)
KKMM (Ayda Bir)
KMM (Yılda Bir)
Mamografi (Yılda Bir)
50 Yaş Üzeri
kanserinin sosyo-ekonomik ve kültür düzeyi yüksek
toplumlarda daha sık görüldüğünü ve sigaranın
etkisinin hala tartışıldığını sözlerine ekledi.
ANEAH 2. Genel Cerrahi Kliniği Şefi Op. Dr. Ömer
Cengiz, amacın meme kanserini bu bulgular olmadan
tanımak olduğunu, bu nedenle kadınların kendi
kendine meme muayenesini öğrenmesi gerektiğini
söyledi. Cengiz, zamanında doktora gidilerek klinik
meme muayenesini yaptırmanın ve görüntüleme
yöntemlerinden yararlanılması gerektiğinin altını çizdi.
Tanı
Meme Kanserinin Bulguları
Memede ele gelen özellikle ağrısız kitleler
Meme başından kanlı veya su gibi berrak akıntılar
Memenin boyutunda veya şeklinde değişiklikler
Meme derisinde düzleşme veya çukurlaşma
Meme başında içeri çekilme veya şekil değişikliği
Koltuk altında ele gelen kitleler
Meme derisinde kızarlık, yara açılması veya meme derisinin
portakal kabuğu gibi olması
05
Kendi kendine meme muayenesi (KKMM)
Klinik meme muayenesi (KKM)
Meme görüntüleme (ultrason, mamogrofi, MR)
Biosie (ince iğne, kalın iğne)
Hangi Yaşta Hangi Meme Muayenesi
Meme kanseri tedavisi genel cerrah, medikal onkolog,
radyasyon onkoloğu, radyolog, patolog, plastik cerrah,
fizyoterapistin de içinde bulunduğu bir ekip tarafından
yapılmalıdır.
uygulamalar olduğunu söyledi. Her iki cerrahi uygulamada da koltuk altı lenf bezleri değerlendirilmelidir.
(Koltuk altı lenf bezlerinde kanser tespit edilirse bu bezler
çıkartılmalıdır.)
Son dönemlerde bu tedavilere ek olarak; alınan
memenin yerine, onko plastik cerrahi ile yeniden
meme yapıldığını söyleyen Ömer Cengiz, cerrahi
tedavi sonrası kemoterapi (ilaçla tedavi), hormono terapi
ve radyoterapinin birlikte veya birbirini takip eden aralıklarla yapıldığını ifade etti.
Meme Kanseri Henüz Önlenemiyor
Op. Dr. Ömer Cengiz henüz meme kanserini kesin
önleyen bir yöntemin olmadığını, günümüzde bilinen
tek yöntemin erken tanı olduğunu belirtti. Erken tanı
meme kanserinin neden olduğu sorunları büyük
ölçüde çözebilmektedir. Cengiz, meme kanseri riskini
azaltabilmek için egzersiz, düzenli beslenme ve alkol
alımının kısıtlanması gibi önlemlerin riski azaltabileceğini
söyledi.
Tatiliniz Kabusa Dönmesin
Turist ishali, turistlerde en çok görülen rahatsızlık türüdür.
Dünyada tropikal bölgelere ve gelişmiş ülkelerden daha az
gelişmiş ülkelere seyahat edenlerde görülen bu rahatsızlığın
şikayetleri arasında gaz, bulantı, karın ağrısı ve ishal bulunuyor.
Turist ishalinin nedenleri arasında hijyenik olmayan gıdalar önemli bir rol üstlenmektedir. Fakat bazı kişisel faktörlerde bu hastalığa
yakalanmada etkili olmaktadır. Bunlar arasında mide hastalıkları,
mide asidini azaltıcı ilaç alıyor olmak, yaşlı ya da çocuk olmak ve
bağışıklık yetmezlikleri sayılabilir.
Ülkeler turist ishali konusunda üç farklı risk grubuna ayrılmıştır.
Türkiye bu risk gruplarından orta risk grubunda yer alır. Çiğ yenen
meyve ve sebzeler ile yeterince temizlenmemiş içme sularının bu
hastalığın oluşmasında, önemli rol oynadığı bildirilmiştir.
Turist ishali turistlerin en fazla karşılaştığı sağlık problemidir ve
birinci risk gurubuna seyahat edenlerin yaklaşık yüzde 80’ini etkileyen bir hastalıktır. Turist ishalini tedavi etmek için vücuttan eksilen sıvının yerine vücuda sıvı alınmasıdır.
Yapılması Gerekenler
Hijyen şartlarının iyi olmadığı, açık sulardan veya açıkta satılan
yiyeceklerden kaçınılmalı ve eller sık sık uygun şekilde temizlenmelidir.
Turist ishallerinde sıklıkla mide bulantısı, kusma ve ateş, ishalle
beraber görülür.
En önemli şey, kaybedilen sıvının yerine konmasıdır.
Sıvı kaybı az ise ağız yolu ile çok ise damar yolu ile vücuda sıvı girişi sağlanmalıdır.
Jet-Lag: Farklı zaman bölgelerine hızlı seyahat etmenin fiziksel
ve zihinsel etkilerini ifade ediyor. Jet-Lag mide ve bağırsaklardaki
sindirim bozuklukları, uykusuzluk, depresyon ve kabızlıkla ilgilidir.
Batıdan Doğuya Jet-Lag
(Seyahat Hastalığı)
Kişiden kişiye değişen Jet-Lag durumu, insanda 24 saatlik biyolojik etkinlik çevriminin ani değişmeler nedeniyle uğradığı geçici değişiklik ve düzensizliğe verilen isimdir.
Bir başka deyişle uçak ile dünyanın farklı
zaman dilimleri geçilirken insan vücudunun bu hızlı zaman değişimine adapte olamamasıdır.
Kuzeyden güneye veya güneyden kuzeye seyahatlerde saat dilimi
farkı az olduğundan Jet-Lag durumu pek görülmüyor. Ancak
doğudan batıya ya da batıdan doğuya fazlaca saat dilimi farkı
JetLag görülme olasılığını arttırıyor.
Jet-Lag sorununa yakalanmamak için yolculuk öncesi iyice dinlenmiş olmak, yolculuk öncesi ve sırasında bol sıvı tüketmek ve yağsız
hafif yiyecekler tüketmek, alkol tüketmemek, gidilecek zaman dilimine kendimizi mümkün olduğunca çabuk ayarlamak Jet-Lag’ın
etkilerini azaltmaya yardımcı olacaktır.
Jet-Lag belirtileri
Aşırı yorgunluk
Stres
Uykusuzluk
Oryantasyo bozukluğu
Mide ve baş Ağrısı
İştahsızlık
0 6 Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Tetanoz
hala öldürücü
bir hastalık
DOÇ. DR. MELTEM ARZU YETKİN
ANEAH 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve
Mikrobiyoloji Kliniği Şef Yrd.
“Tetanozun bulaşma yolları herkesin bildiği gibi
sadece paslı çivi ya da küflü
teneke değil,
toprağın üst
tabakalarında, nemli ortamlarda, ev-ameliyathane tozlarında, tuzlu suda, özellikle gübre içerisinde ve insan
ve hayvanların bağırsak kanalında bulunur ve buradan
dış dünyaya yayılır” dedi.
Vücuda çok küçük yara ve kesiklerden dahi girebilen
tetanoz mikrobunun, salgıladığı “tetanozpazmin” adlı
tetanoz zehri ile omuriliğe ve sinir sistemine zarar
verdiğini belirten Dr. Meltem Arzu Yetkin, gelişmiş tüm
tedavi yöntemlerine rağmen tetanozun hala on hastadan altısının ölümüne yol açtığını söyledi.
Dr. Meltem Arzu Yetkin, tetanoz mikrobunun
vücuda ciltteki kesiklerden girdiğini, ayrıca
yanıklardan, damardan ilaç kullanımının,
kulak delinmesi, açık yaranın etraftan bulaşması, donuklar, deri yaraları, ameliyat
Dr. Fikri Ak epileptik nöbeti tetikleyen
faktörleri ve epilepsili hastaların
dikkat etmesi gerekenleri
şu şekilde sıraladı:
Tetanoz ya da halk arasında bilinen adı ile
“Kazıklı Humma” clostridium tetani adı
verilen sporlu bakterinin salgıladığı toksine
bağlı olarak gelişen bir enfeksiyon hastalığıdır.
Doğumdan başlayarak her yaştan insanda ve
hemen her toplumda görülebilen son derece
tehlikeli bir hastalık olan tetanoz, gelişmiş
ülkelerde yüksek aşılama oranlarıyla giderek
azalmakla beraber, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde halen önemli bir ölüm nedenidir.
yaraları, doğum sonrası dönem ve hayvan ısırıklarının
tetanoz enfeksiyonu açısından riskli durumlar olduğunu
belirtti. Tetanozun insandan insana bulaşan bir hastalık
olmadığına dikkat çeken Dr. Meltem Arzu Yetkin,
erişkin tetanozlu bir hastanın yüzünde kasılmalar
sonucunda özel bir görüntünün (alaycı bir gülüş gibi)
belirdiğini ifade etti.
Yüz kaslarının spazmı sonucu alın kırışır, dudaklar hafif
aralanır, ağzın iki uçları kenara çekilir, gözler daralır,
burun kenarındaki çizgiler daha belirgin hale gelir. Boyun
kasları kasılır ve yutma güçlüğü olur. Refleks halinde
gelen kas spazmları hastalığın yaygın özelliği olup,
gürültü, ışık, dokunma, koku ile uyarılabilir. Sinir sisteminin uyarılması sonucu kalp atışında düzensizlikler,
kan basıncında değişiklikler, terleme, yutak spazmı, idrar
tutamama görülebilir.
Tetenozun erişkin kişilerin yanı sıra, yeni doğan bebeklerde de hastalık yapabileceğini söyleyen Dr. Meltem
Arzu Yetkin, göbek bağının uygun olmayan şartlarda
kesilmesi sonucu oluşan “ yenidoğan tetanozu” nun çok
sık görüldüğünü ve buna bağlı yenidoğan ölümlerinin
yaklaşık %10 civarında olduğunu kaydetti.
Dr. Meltem Arzu Yetkin, yeryüzünde bu kadar yaygın
bulunan bir bakteri ile karşılaşma oranı bu kadar
yüksek, tanı ve tedavisi güç ve ölüm oranı yüksek olan
tetanozdan en önemli korunma yolunun aşılanma
olduğunu söyledi. Özellikle yenidoğan bebeklerin,
çocukların, gebelerin, elli yaş üzeri grubun, toprak ve
bahçe işleriyle uğraşan kişilerin yüksek risk altında olduklarını ifade eden Dr. Meltem Arzu Yetkin, bu kişilerin
aşılanma konusunda daha duyarlı davranmalarını
istedi.
Epilepsi (Sara Hastalığı)
Gözlüğünüzün vidası çok çabuk çıkıyorsa vidayı takmadan önce, vidanın
gireceği deliğe renksiz oje damlatın.Vidayı öyle takın.
Çay, kahve ve kola gibi uyarıcı içecekler ılımlı tüketilmelidir.
Uzun süreli ve yakından televizyon (en az 3 m. olmalı)
seyredilmemeli ve fazla bilgisayar kullanılmamalıdır. Böyle zamanlarda
oda ışığı mutlaka açık olmalıdır.
Epileptik hasta, aşırı efor sarf etmemeli ve bunu gerek tiren sportif
faaliyetlerden kaçınmalıdır.
İlacı doğru kullanmamak hastanın nöbet geçirmesine neden olabilir.
Ayrıca antiepileptik ilaçların etkinliğini azaltan diğer ilaçların kullanımı
nöbet riskini artırabilir.
B6 vitamin eksikliği ve kan elektrolit dengesinde bozulma nöbet riskini
arttırabilir.
Alkollü içecekler, nöbet oluşumuna yol açabileceği ve epilepsi ilaçların
etkilerini değiştirebileceği için kesinlikle kullanılmamalıdır.
Aç kalınmamalıdır.
Epilepsili hastaların yüksek yerlerin (balkon, çatı vs.) kenarında bulunmamalı ve nöbet geçirdiğinde hayati
tehlikeye girebileceği yerlerden uzak durmalıdır.
Nöbetler kontrol altına alınıncaya kadar motorlu taşıt kullanılmamalıdır.
Epilepsili kişi evlenebilir ve çocuk sahibi olabilir. Epileptik kişi evlenecek
ise eşi hastalığını bilmelidir. Bayanlar hamile kalmadan önce mutlaka doktoru
ile görüşmelidir.
Alınan ilaçların hastalığı tamamen geçirmeyebileceği bilinmelidir. Ama
ilaçlar nöbet gelmemesini ya da sayısının azalmasını sağlayacaktır.
İlaçlar, düzenli ve mutlaka önerildiği şekilde kullanılmalıdır.
Düzenli aralıklarla doktor kontrolüne gidilmelidir.
Hastalar, yanında iyi yüzme bilen birisi olmak şartıyla denize girebilir,
fakat uzun süre denizde ve güneş altında kalmamalı, aşırı yorulmamalıdır.
Epilepsili hasta elinden geldiğince üzülmemeli, olur olmaz
şeyleri dert etmemelidir.
Epilepsi (sara hastalığı) dünya
nüfusunun yaklaşık % 1 ini
etkileyen bir hastalıktır. Hastalık,
erkek ve kadınlarda ırk ayrımı
olmadan eşit olarak görülmektedir.
Epilepsi nöbetleri herhangi bir yaşta
ortaya çıkabilir ama sıklıkla gençler ve
yaşlılar etkileniyor.
Halk arasında sara hastalığı olarak da
bilinen epilepsi kısa süreli beyin
fonksiyon bozukluğuna bağlıdır ve
beyin hücrelerinde geçici anormal
elektrik yayılması sonucu ortaya çıkar.
ANEAH
2.
Nöroloji Kliniği
Şefi Uzm. Dr. Fikri
Ak epilepsi nöbetlerinin çok değişik
çeşitlerinin
olduğunu ve kırkın
üzerinde nöbet tipinin tanımlandığını
söyledi. Dr. Ak,”
Herkes tarafından
epilepsi veya sara
dendiği zaman anlaşılan ve iyi bilinen tonik-klonik
nöbetin yanı sıra
başkalarının farketmeyeceği kadar
Dr. Fikri Ak
hafif nöbet çeşitleri de vardır.
Tanımlanmış bu mevcut nöbet
tiplerine rağmen, herkesin geçirdiği
nöbet kendine özgü bazı farklılıklar
gösterebilir” dedi.
Bu tip durumların
bazı hastalara epilepsi tanısının konulmasını güçleştirdiğini ve çok çeşitli
karışıklara neden
olduğunu ifade eden
Uzm. Dr. Fikri Ak,
bu durumdaki pek
çok hastaya tanı
konulamadığını ve
probleminne olduğunun açığa kavuşmasının yıllar alabileceğini kaydetti.
Aynı zamanda başka
bir bozukluğun yol
açtığı belirtilerin
yanlış olarak epilepsi
tanısı
alabileceğine de değinen Ak, gelişen tanı yöntemleri
sayesinde yanlış tanıların giderek
azaldığını söyledi.
ANEAH 2. Nöroloji Kliniği Şefi Uzm.
Dr. Fikri Ak son olarak epilepsi hastalarına bazı önerilerde
bulundu. Dr. Fikri Ak , ” Epilepsi kısmen de olsa hayatınızı etkileyebilir,
ama normal, aktif bir hayat sürmenizi
engellemez, bazı meslekler dışında
yapamayacağınız hiçbir şey yoktur”
dedi. Dr. Fikri Ak anne-babalarada
seslenerek çocuğunuzun kendini hasta
olarak görmesine ya da epilepsiyi bir
özürmüş gibi kullanmasına izin verilmemesi gerektiğini, epileptik bir
hastayı aşırı kollamaya, sosyal yaşamdan geri bırakmaya, takip etmeye ve
gereğinden fazla ilgi göstermeye gerek
olmadığını belirtti.
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Mayı s 2011
07
Burun damlasında bağımlılık tehlikesi
Burun damlaları genellikle dekonjestan veya anti-alerjik etkilidirler.
Kulak burun boğaz uzmanı kontrolünde doğru endiksiyon ve uygun dozda
kullanıldığında hastalara büyük faydalar sağladığı gibi bilinçsiz kullanımlar hiç
akılda olmayan komplikasyonlarla karşılaşılmasına neden olabilmektedir.
lerin kullanıldığında da olayın kısır
döngüye girdiğini bildirdi. Ayrıca bu
ilaçların burunda kabuklanma, kuruma,
kanama gibi lokal semptomlara ve tansiyon yükselmesi gibi sistemik problemlere de yol açabileceğini söyleyen Ünal,
özellikle kalp rahatsızlığı ve hipertansiyonu olan hastaların bu burun damlalarını
daha dikkatli kullanmalarının gerekliliğine dikkat çekti.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 1. KBB Kliniği Şefi Doç. Dr.
Adnan Ünal, burun tıkanıklarının özellikle sinüzit, nazofarenjit ve alerjik
rinit gibi hastlıklarda sıklıkla görülen ve
yaşam kalitesini bozan önemli bir semptom olduğunu bildirdi. Burun
damlalarının bu hastalıkların tedavisinde
genellikle hızlı bir şekilde rahatlama
sağladığı için hastalar tarafından
oldukça sevilen ilaçlardan biri olduğunu
ifade eden Dr. Adnan Ünal, burun
damlalarının bilinçsiz ve uzun süreli kullanımının hastaların şikayetlerinin artmasına ve burun damlası bağımlılığına
yol açabileceğini savundu.
Burun damlası bağımlılığı olan hastaları
bağımlılıktan kurtarmak için, öncelikle
ilacın kesilmesi
gerektiğini
ifade eden Dr.
Adnan Ünal
Doç. Dr. Adnan Ünal
tıkanıklık yakınBurun damlalarının genel olarak iki
malarını bir
grupta incelenmesi gerektiği üzerinde
duran Ünal, birinci gruptaki damlaların hastalarda bağım- ölçüde rahatlatabilmek için okyanus
lılığa neden olan ilaçlar arasında yer aldığını söyledi. Doç. suyu spreyi ve anti-alerjik burun
Dr. Adnan Ünal bu damlaların, burun içerisine spreylerinin kullanılmasının faydalı
püskürtüldüğünde geniş bir alana ulaşıp hastalık nedeniyle olacağını bildirdi.
şişmiş ve burun tıkanklığına neden olan burun etlerini küçülterek hastaların rahatlamasını sağlayan damlalar olduğunu Anti-alerjik burun damlaları
belirtti. Doç. Dr. Adnan Ünal, bu gruptaki ialçların 5 ile 7 koruma görevi üstleniyor
günden uzun kullanıldığında, hastaların aynı rahatlamayı Anti-alerjik burun damlaları ise ikinci
yaşamak için daha sık ve daha yüksek dozda ilaç kullanmaya grubu oluşturuyor. Genellikle alerjik
başladıklarını fakat ilacın etkisi geçince, burun tıkanıklığının rinit ve nazal polipozis tedavisinde
daha şiddetli olduğunu, burnu açmak için yine aynı sprey- kullanılmakla beraber daha seyrek
Romatizma Üzerine-9
Kireçlenmenin Tedavisi Var mıdır?
O
steoartritin küratif bir tedavisi olmamasına
karşın, hastalığı tedavisi olmayan bir hastalık
olarak görmek de doğru değildir.
Osteoartrit, yani kireçlenme tipi romatizma ile
uğraşan hekimlerin en sık karşılaştığı sorulardan biri
de “kireçlenmenin bir tedavisi olup olmadığı”
konusudur. Aslında bu soruyu soran hastaların pek
çoğu bunun mümkün olmadığını bilen, ancak tıptan
yeni bir gelişme bekleyen kişilerdir. Bu kişilerin çoğu
“tedavi” derken küratif bir tedaviyi yani hastalığı vücuttan tamamen söküp atan, oluşmuş olan yapısal
değişiklikleri geri döndüren bir tedaviyi kastetmektedirler.
Böyle küratif düzelme nezle, grip, ishal, pnömoni-zatüre gibi hastalıklar yani bazı enfeksiyon hastalıkları,
gastrit, mide-barsak ülseri gibi hastalıklar, bazı iltihaplı romatizmalar ve hatta bazı kanserler için
mümkün olmakla birlikte aslında primer hipertansiyon, diyabet, oturmuş inme, kalp yetmezliği ve koroner arter hastalığı gibi pek çok kronik hastalık için
de mümkün değildir. Osteoartrit, yani kireçlenme tipi
romatizma da böyledir ve şu an için hastalığın küratif
yani yıpranmış olan kıkırdağı, kemiği eski normal haline getiren bir tedavi yoktur. Çünkü maalesef kıkırdak vücutta yenilenebilen dokulardan değildir. Buna
karşın kireçlenmeyi tedavisi olmayan bir hastalık
olarak da değerlendirmek doğru olmaz. Uygun tedavi
ile kireçlenme tipi romatizmalı hastaların ağrılarını ve
tutukluklarını gidermek, fonksiyonel durumlarını
düzeltmek ve hayat kalitelerini artırmak pekala
mümkündür.
Hastalığın yol açtığı ana yakınmalar olan ağrı ve tutukluğun giderilmesi tedavinin temelini oluşturur.
Hastalığın yol açtığı ana yakınmalar olan ağrı ve tutukluğun giderilmesi ilaç tedavisinin temelini oluşturur. Ancak ilaç tedavisi yanında hasta eğitimi, kilo
verilmesi, sosyal destek sağlanması, fizik tedavi, egz-
Prof. Dr.
Yaşar KARAASLAN
Pencere
[email protected]
ersiz, iş tedavisi ve protez cerrahisinin de büyük
önemi vardır.
Ağrısını azaltmak için ağrı giderici ilaç verdiğimiz pek
çok kireçlenmeli hasta bize “bu ilaç ağrı kesici mi,
yoksa tedavi edici mi “ diye sorar ve “ağrı kesici ise
ben almayayım, ben ağrıya katlanırım” der. Halbuki
bu yaklaşım doğru değildir, ağrı çeken romatizmalı
bir hastada uygun tedavi ile ağrının giderilmesi hem
hastanın hareketlerini kolaylaştırır, eklemlerde kısıtlanma-donma gelişmesini önler, hem de hastanın
yaşam kalitesini artırır. Ben ağrıya katlanırım deyip
ciddi ağrısı varken ağrı giderici ilaç almayan hasta,
elinde şemsiye yağmur yağarken yağmur bana ne yapacak deyip şemsiyesini açmamakta inat eden kişiye
benzer.
Osteoartritte yaygın kullanılmalarına karşın etkili olmayan bazı tedavi yöntemleri mevcuttur.
Osteoartrit tedavisinde yaygın olarak kullanılmalarına
karşın plasebodan (etken madde içermeyen ilaç) daha
etkili olmayan bazı tedavi yöntemleri mevcuttur. Bunlardan başlıcaları şunlardır: 1-Eklem içi hiyaluronik
asit uygulaması, 2-Glukozamino glikan, 3-Kondroitin
sülfat, 4-Eklem lavajı ve 5-Artroskopik cerrahi.
Kireçlenme tipi romatizmanın çok yaygın olması ve
hastaların kireçlenmeyi önleyen ya da tedavi eden ilaç
veya tedavi yöntemi beklentilerinin çok yüksek olması, bu hastalıkta etkisiz pek çok tedavi yönteminin
çok rağbet görmesine yol açmıştır. Aslında bu tedavilerin çoğunun altında “umut tacirliği” yatmaktadır.
Eklem içine hiyaluronik asit uygulaması, eklem içine
serum fizyolojik (tuzlu su) uygulamasından daha etkili değildir.
olarak konka hipertrofisi ve sinüzit tedavisinde de tercih
ediliyor. Bu grupta en yaygın kullanılan ilaçlar steroid içeren
burun spreyleridir.
Doç. Dr. Adnan Ünal, nazal steroidli spreylerin
alerjik rinitli hastalarda burun tıkanıklığı, akıntı,
hapşırma ve kasıntı gibi alerjik belirtileri etkili
bir şekilde azatlığını söyledi. Doç. Dr. Ünal,
mevsimsel alerjik rinitli hastalarda steroid
içeren spreylerin kullanımının alerjen mevsimi
başlamadan günler önce başlanılmasının ve tedavinin alerjen mevsimi boyunca sürdürülmesini önerdi. Bu gruptaki ilaçların, birinci gruptaki
ilaçlardan en önemli farkının etkisini 5-7
gün sonra göstermesi olduğunu dile getiren
Ankara Numune eğitim ve Araştırma Hastanesi 1. KBB Klinik Şefi Doç. Dr. Adnan Ünal,
bu ilaçları kullanan hastaların nazal dekonjestanlarda olduğu gibi hemen etki beklememeleri gerektiğini açıkladı.
Eklem içine hiyaluronik asit uygulamasının etkinliği
hakkındaki verilerin çelişkili olması ve çoğu çalışmadaki yöntem ve istatistik hataları nedeni ile, bu tedavi bir çok ülkede geri ödeme kapsamından
çıkarılmıştır. Yakın geçmişte Danimarka’dan bildirilen
randomize (raslantısal, tesadüfi), çift kör, 26 hafta
izlem süreli bir klinik çalışmada ağrılı diz osteoartritinde diz ağrısının azaltılması, diz fonksiyonlarının
düzeltilmesi ve analjezik ihtiyacının azaltılması açısından eklem içine hiyaluronat uygulamasının 2 ml veya
20 ml serum fizyolojik (tuzlu su) uygulamasından
daha etkili olmadığı bildirilmiştir (Scand J Rheumatol
2008; 37:142-50).
Glukozaminoglikan ve kondroitin sülfat kombinasyonu plasebodan daha etkili değildir.
Bu iki ajan uzun yıllardır ABD’nde ve birçok Avrupa
ülkesinde ve son yıllarda ülkemizde gıda katkı maddesi olarak marketlerde satılmaktadır. Bu iki maddenin gerek diz, gerekse kalça osteoartritinde hem
ağrının giderilmesi hem de yapısal değişikliklerin
yavaşlatılması açısından plasebodan daha etkili olmadığını gösteren pek çok klinik çalışma ve metaanaliz vardır. Bu çalışmalarda plasebo cevabının
yüksek oranlarda olması, “ama bana çok iyi geldi”
şeklindeki gözlemlerin aslında plasebo yanıtından
kaynaklandığını göstermektedir. (NEJM 2006; 354:
795-808; Ann Intern Med 2008; 148: 268-77)
Eklem lavajı ve artroskopik cerrahinin de osteoartritte
bir yarar sağlamadığı gösterilmiştir.
Gerek eklem lavajının (eklemin içine sıvı verilip geri
alınmak sureti ile yıkanması), gerekse artroskopik cerrahinin de osteoartritli hastalarda bir yarar sağlamadığı randomize kontrollü klinik çalışmalar ile
kanıtlanmıştır. NEJM’in 11 Eylül 2008 sayısında
yayımlanan randomize, kontrollü bir klinik çalışmada
ABD’nden Kirkley ve arkadaşları diz osteoartritinde
artroskopik cerrahinin optimal farmakolojik ve fiziksel
tedaviye bir katkı sağlamadığını göstermişlerdir.
Evet, bu ay da yerimiz bitti. Gelecek ay yeniden buluşmak ümidi ile herkese ağrısız, sağlıklı ve güzel günler dilerim.
0 8 Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Yenidoğan İşitme
Kayıplarında Erken
Tanı Çok Önemli
Toplumda görülen her 1000 canlı doğumdan 2 veya 3 ünde işitme kaybı
görülmektedir. Risk altında olan bebeklerde ise risk altında olmayan bebeklere göre
işitme kaybı 10 kat fazla görülüyor. Çocukluk döneminde geçirilen hastalıklar, kulak
enfeksiyonları, kazalar ve kullanılan bazı ilaçlar bu oranı daha da yukarılara çıkarıyor.
Konuşma ve dil gelişimi doğumdan itibaren 4 yaşına kadar devam
ediyor. Erken teşhis ve erken rehabilite edilen bebeklerin dil
gelişimine paralel olarak; zihinsel,
sosyal ve ruhsal gelişimleri de
olumlu yönde etkileniyor. Doğduktan sonra en geç altı ay içinde
işitme engeli teşhisi konan ve
işitme cihazı uygulanıp, özel
eğitime alınan bebeklerin konuşma
becerisi normal yaşıtlarına benzer
seviyede gelişiyor.
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi 3. Kulak Burun Boğaz Kliniği Klinik Şefi
Prof. Dr. Adil Eryılmaz, yapılan
çalışmalarda yaşamın ilk altı ayından önce tespit edilen ve tedavi
programına alınan işitme kayıplı
çocukların dil ve konuşma
yeteneklerinde daha iyi gelişmeler
olduğunu söyledi. Prof. Dr. Adil
Eryılmaz, bu nedenlerle her bebeğe ilk 3 ayda, tercihen taburcu
olurken işitme taraması yapılması
gerektiğini özellikle riskli grup
içindeki bebeklerde bu testlerin
önem taşıdığını belirtti.
Ülkemizde ilk olarak Hacettepe ve
Marmara Üniversitesi’de işitme
taraması yapıldığını söyleyen Prof.
Dr. Eryılmaz, 2000 yılında imzalanan bir protokolle doğum hastanelerinde de yenidoğan işitme
Prof. Dr. Adil Eryılmaz
Kroner Anjiyografi tedavi için
belirleyici rol oynuyor
taraması yapıldığını ve ulusal
yenidoğan işitme taraması kampanyasının temellerinin oluştuğuna
dikkat çekti. Bu proje kapsamında
Ocak 2003 ve Ekim 2010 arasında
toplam 1830024 bebeğe işitme
taraması yapıldığı ve 3915 bebekte
işitme kaybı tespit edildiği bildirildi.
Yenidoğan işitme taramasında
başlıca iki odyolojik test kullanıldığını, bu testlerin kolay uygulanabilen, hastaya girişim gerektirmeyen, hızlı ve güvenilir tetkikler olduğundan bahseden Prof.
Dr. Adil Eryılmaz, hastanın kulağına sadece bir prop yerleştirerek
geçti kaldı şeklinde teşhis sağlayan
yöntemler olduğunu sözlerine ekledi.
Koroner anjiyografi, kalp kasını besleyen damarlarda
(koroner damarlar) kan akımını engelleyen bir darlık olup olmadığını
tespit eden önemli bir tanı yöntemidir. Günümüzdeki teknolojik koşullar
ve bilgi birikimi sayesinde başarı oranı % 99 un üzerindedir.
Koroner anjiyografi tedavi değil, bir teşhis yöntemidir.
Günümüzde ölüm ve iş gücü kaybının
en büyük nedenlerinden biri kalp
damar hastalıklarıdır. Kalp
damar hastalıkları, zamanında
fark edilip gerekli önlemler
alınmazsa, damar tıkanıklığına ve bunun sonucunda da kalp krizine
ve ölümcül ritim bozukluklarına yol açabilmektedir. Kalp damar
hastalıklarındaki en
önemli konu hastaların kalp krizi
geçirmesine engel olmaktır. Çünkü kalp
krizleri, ilk saatlerde
çoğunlukla ölüme neden olan ritim bozukluklarına yol açtıkları
gibi, kalpte tıkanan
damarın beslediği bölgenin hasar
görmesine ve o bölgenin çalışamamasına neden olmaktadır.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 1. Kardiyoloji Kliniği Klinik
Şefi Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, koroner
anjiyografinin kalp boşluklarına ve koroner arterlerlere kontrast madde (bir
Doç. Dr.
Sinan
Aydoğdu
Riskli bebek tanımına giren durumlar
Ailede kalıtsal işitme kaybı olması
Anne karnında geçirilen enfeksiyonlar
Baş ve yüz anomalileri
1500 gramdan düşük doğum ağırlığı
Kan verilmesini gerektirecek sarılık olması
İç
kulak üzerinde toksik etkili antibiyotik ve idrar söktürücü kullanımı
Bakteriyel menenjit
Doğum sonrasındaki değerlendirme skorlarının düşük olması
Yoğun bakımda uzun süre solunum cihazına bağlı kalmış olmak
İşitme kaybı görülen sendromlu hastalar
üzerinde duran Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, birçok merkezin balonstent veya by-pass kararı alınmayan hastaları işlemden
yaklaşık 7-12 saat sonra
taburcu ettiğini, bazı
merkezlerin ise hastaların işlem sonrası hastaneye yatışını uygun
bulduğunu söyledi.
çeşit tıbbi boya maddesi) verilmesi
sırasında görüntülenmesi ve hareketli
film çekilmesi esasına dayandığını
söyledi. Koroner anjiyografinin kateter
laboratuvarında yapıldığını ifade eden
Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, kalp damarlarına ulaşmak için, kullanılan kol ya
da kasık atardamarı etrafına sınırlı
uyuşturma yapıldığını ve kasık veya
kol atardamarına bir kılıf yerleştirildiğini sonrasında daha ince ve içi boş
plastik yapıda teller kullanılarak bu
kılıf içinden ilerlenip ve kalp damarlarının ağız kısmına kadar gelindiğini
belirten Doç. Dr. Aydoğdu daha sonra
opak madde verilerek damarların
yapısının görüntülendiğini söyledi.
Son aşamada ise sol kalp boşluğu boya
maddesiyle doldurulur ve kalbin kasılması değerlendirilir diyen Doç. Dr.
Sinan Aydoğdu bu işlemin 10-15
dakika sürdüğünü, bu işlemler sırasında kılıfın yerleştirilmesine bağlı olarak
hafif ağrı hissinin olduğunu sözlerine
ekledi.
Koroner anjiyografi için hastaneye
yatış işleminin yapılması gerektiğinin
Doç. Dr. Sinan Aydoğdu, koroner anjiyografi sonrası
hastaların 24 saat
süre ile işlemin
yapıldığı bölgeyi
zorlamaması
gerektiğini, bazı
morluklar ve sertliklerin oluşabileceğini bunların önemli olmadığına dikkat
çekti. Bu morlukların tamamen
geçmesinin birkaç hafta alabileceğini
kaydeden Doç. Dr. Aydoğdu, ancak
işlem yerinde kanama, şiddetli ağrı, ani
şişlik olması durumunda derhal hastaneye gidilmeli dedi.
Koroner anjiyografi sırasında veya
hemen sonrasında nadir olmakla beraber, işlemle ilgili sorun veya istenmeyen olaylarla karşılaşılabilmektedir.
Koroner anjiyografi işlemi sonrasında
nadiren işlem yapılan damar bölgesinde ağrı, hafif şişlik ve morarma
olabilmektedir. Ancak işlem bölgesinde onarım gerektirecek komplikasyonların olma olasılığı çok azdır.
Çok nadir olarak felç ve miyokard enfarktüsü gelişme ihtimali vardır.
Doç. Dr. Sinan Aydoğdu bunlar dışında
oluşabilecek bazı komplikasyonları şu
şekilde özetledi. Acil cerrahi, kalp
damarlarında ve boşluklarında delinme, ağır alerjik reaksiyona bağlı tansiyon düşüklüğü, bazı ritim bozuklukları.
N u m u n e G a z et es i
Mayı s 2011
H A B ERLER
09
Burun Tıkanıklığı ve Nedenleri
Burun boşluğu ortada septum, yanlarda konka adı verilen etlerden oluşuyor. Burnun görevleri solunum, koku alma,
havayı nemlendirme ve ısıtmadır. Burun tıkanıklığı burnun solunum görevini yerine getirememesi nedeniyle oluşan bir durumdur.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi 3. KBB Kliniği Uzman Doktoru
Seçil Kayalı Dinç, burun tıkanıklığının
birçok nedeninin olduğunu, bu nedenlerin
yapısal, enfeksiyon ve tümöral hadiseler
olabileceğini söyledi.
Seçil Kayalı Dinç, “Yapısal nedenlerden en
önemlisi septum deviasyonu adı verdiğimiz
burun ortasında kemik ve kıkırdaktan
oluşan yapının eğriliğidir. Septum deviasyonu çocukluk çağında veya daha ileri yaşta
burna alınan darbe, doğum travması sonucu
veya doğumsal olabilmektedir. Bu eğrilik
septoplasti adı verdiğimiz
bir operasyon ile
düzeltilebilmektedir. Bu operasyon
çocukluk
çağında da
yapılabilmektedir.” dedi.
lerinde büyüme gelişir ve
hastada burun tıkanıklığı
oluşur. Alerji tedavisi ile
hastanın şikâyetlerinde gerileme sağlanıyor. Diğer bir
burun tıkanıklığı nedeni
ise burunda tümördür.
Özellikle tek taraflı kötü
kokulu burun akıntısı,
giderek artan burun tıkanıklığı, sık sık burun kanaması
Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç
olan hastalarda
tümöral
Diğer bir burun tıkanıklığı
nedeninin ise enfeksiyonlar olduğunu dile hadiseler unutulmagetiren Doktor Dinç, virüslerin neden malıdır. Yapılacak
olduğu soğuk algınlığı sonucunda, burun- operasyon ile
mukozasında şişliklerin meydana geldiğini h a s t a n ı n
ve bu şişliklerin hava geçişini önleyerek bu- ş i k a y e t run tıkanıklığına neden olduğunu açıkladı. l e r i n d e
Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç, “Ayrıca alerji a z a l m a
de önemli bir burun tıkanıklığı sebebidir. g ö r ü l ü r ” .
Özellikle polen, hayvan tüyleri, ev tozu dedi.
akarlarına karşı burunda reaksiyon
oluşması ile burun Çocuklar da ise burun
mukozası ve tıkanıklığına, en sık burun arka
b u r u n duvarında geniz eti adı verilen
e t - dokudaki büyümenin sebep
olduğuna işaret eden Uzm. Dr. Seçil
Kayalı Dinç, bu geniz eti büyümesine bağlı olarak hastada geceleri
ağzı açık uyuma ve horlama olabileceğini, geniz etinin normalden fazla
büyümesinin yumuşak damağın
ağızdan burun tabanına doğru
Seçil Kayalı Dinç, burun
tıkanıklığına sebep olan diğer
yapısal nedenin konka
hipertrofisi olduğunu, konka
hipertrofisine ise alerjik durumların, enfeksiyon ve septum deviasyonuna bağlı
olarak, burun etlerinin
büyümesinin yol açtığı burun
tıkanıklarının oluştuğunu
söyledi.
Kadınlarda Erkeklere Oranla 3 Kat
Fazla Görülen Tiroid Kanseri, Genellikle
45 Yaş Üzerindeki Kişilerde Görülüyor
Tiroid
Kanserinin
ameliyatla
tedavisi
mümkün
çökmesine, damağın kubbeleşmesi ve burun boşluğunun daha da daralmasına neden
olacağına dikkat çekti. Geniz eti büyümesi
olan hastaların şikayetleri yapılacak olan
geniz eti ameliyatı ile düzelmektedir.
Uzm. Dr. Seçil Kayalı Dinç son olarak, burun tıkanıklığı olan kişinin kulak burun
boğaz hekimine başvurması gerektiğini ve
ayrıntılı muayene
sonucuna göre
tedavi
olmasının
gerekliliğine
işaret etti.
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi 4. Genel
Cerrahi Kliniği Şef Yardımcısı
Doç. Dr. Mutlu Doğanay tiroid
kanserleriyle ilgili olarak,
“Tiroid kanserinin over
kanserlerinden sonra en sık
görülen endokrin sistem
kanserleri olmasına karşın tüm
kanserler içerisinde görülme
oranı % 1’dir.” dedi. Tiroid
kanserlerinin büyük bir
çoğunun ameliyat ile tedavi
edildiğini, özellikle genç
hastalarda ve kanser çapınının
1-1,5 cm’den küçük olması
durumlarında uygun bir tedavi
ile
tam
bir
tedavi
gerçekleştiğini belirten Doç.
Dr. Mutlu Doğanay, tiroid
nodüllerinin
toplumda
yaklaşık % 10-30 arasında
görüldüğünü, ancak bunların
ise sadece % 10-15 nin
kansere dönüştüğünü ifade
etti.
Tiroid bezi, boynun ortasında ve nefes borusunn önünde yer alan kelebek veya papyon şeklinde ve
ortasını birleştiren parçadan oluşan bir organdır. Tiroid bezi foliküler hücrelerden tiroksin (T4) ve
triiyodotirin (T3) adı verilen tiroidhormonlarını salgılar. Tiroid haormonları vücudun hareket
yeteneğini ve enerjisini düzenlemektedir. Vücutta bir çok hücrenin normal işlevlerini devam
ettirebilmesi için T4 ve T3 hormonlarınagereksinimi vardır.
Tiroid kanserleri arasında en sık
görülen tipin papiller tiroid
kanseri
olduğuna
değinen
Doğanay, özellikle 40 yaşın
altındaki kadınlarda, çapı 4
cm’nin altında olan ve tiroid
bezinin
dışına
taşmamaış
durumlarda tedaviden elde edilen
sonucun çok iyi olduğuna dikkat
çekti.
Doç. Dr. Mutlu Doğanay,
“ Tiroid kanserleri genellikle 45
yaş üzerindeki kişilerde görülür.
Tiroid kanseri ile basit ndüllü
guatrın coğrafi dağılımı arasında
sıkı bir bağ vardır. Kadınlarda
erkeklere oranla üç kat daha fazla
görülür." dedi.
Doç. Dr. Mutlu Doğanay
1 0 M ay ı s 2 0 1 1
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin:
‘e-rapor uygulaması ile
vatandaş ilacını ücretsiz alacak’
Mart’ta yayınlanan ve 10 Mart’ta yürürlüğe giren ‘Sağlık
Uygulama Tebliği (SUT)’ ile artık tansiyon ilaçları ve
kolesterol düşürücü ilaçlar raporsuz satılamayacak. Bu
uygulamanın
hedefleri
ve
sonuçları üzerine
görüştüğümüz Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin, erapor uygulamasının sağlık hizmetleri sunumunda bilgi
teknolojilerini kullanımda ülkemizin ulaştığı seviyenin bir
göstergesi olduğunu belirterek bu uygulamanın gerekli
olduğunu belirtti. Zengin yeni uygulama ile olası ilaç
suiistimalleri ile daha etkin bir mücadele imkanının da
oluşacağına dikkat çekti.
Yeni uygulama neyi getiriyor?
Yeni uygulamaya geçilen düzenleme ile daha önce rapor
istenmeden satılan tansiyon ve kolesterol düşürücü ilaçlar
artık raporsuz satılamayacak. Bu ilaçlar, ilgili tek bir
uzman hekim tarafından elektronik ortamda hazırlanacak
e-rapor ile çalışan ve emeklilere katkı payı istenmeksizin
ücretsiz olarak verilecek. Bu raporların geçerlilik süresi
en az 1 yıl olacak.
Zengin: Kamuoyu yanlış bilgilendiriliyor
Bazı ilaçlarda uygulanmaya başlanılan e-rapor
uygulaması hakkında kamuoyunun bilgi eksikliğinden
kaynaklı olarak yanlış bilgilendirilmeye çalışıldığını
belirten Ankara Numune Hastanesi Başhekimi Prof. Dr.
Nurullah Zengin, yeni uygulamada hastalar açısından
herhangi bir zorluk veya ekstra bir güçlük olmadığını
aksine hastalar için avantajlar sağladığını belirtti. E-rapor
uygulaması ile bu ilaçlar için çalışanlardan ve
emeklilerden alınan %10 - %20 gibi ilaç katkı payı
alınmasının ortadan kalktığını, ücretsiz olarak verileceğini
belirten Zengin, “bu ilaçları sürekli kullanmak zorunda
kalan vatandaşlarımız için bu ciddi bir ekonomik katkı
olacaktır” dedi.
ANEAH 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikroyoloji Klinik Doktoru Doç. Dr. Esragül Akıncı:
En bulaşıcı enfeksiyonlardan biri
K
I
M
A
Z
I
K
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 2. Enfeksiyon Hastalıkları ve Mikrobiyoloji Klinik Doktoru Doç. Dr. Esragül
Akıncı, aile üyelerinden birinin kızamık
hastalandığına yakalanması durumunda ev
halkının %90’ına hastalığın bulaşma
tehlikesinin olduğunu söyledi.
Kızamığın insana bulaşması solunum
yolu ile oluyor. Hastanın öksürük ve aksırıkları ile çevreye yayılan damlacıkların
solunum yoluyla alınması sonucu
hastalığın mikrobu vücuda girer. Hastanın kullanmış olduğu çamaşır, oyuncak ve yıkanmış yemek kaplarının ise
hastalığın bulaşmasında bir rolü olmuyor. Bulaştırıcılık döküntüden önce,
virüs vücuda girdikten 5 gün sonra
başlar ve döküntü çıktıktan 5 gün sonraya kadar devam eder. Sonbaharda
vakalarda artış olmakla beraber, kış
döneminde, özellikle soğuk geçen ilkbahar aylarında en üst seviyeye çıkar.
Yaz aylarında ise hastalık pek
görülmez. Çok bulaşıcı olduğundan 2
ila 4 yılda bir salgınlar yapar. Salgının
olduğu topluluklarda bağışık olmayan kişiler
(hastalığı geçirmeyenler, aşı yaptırmayanlar
ya da aşı dozu eksik olanlar) hastalığa
yakalanırlar.
Doç. Dr. Esragül Akıncı “Kızamığın kuluçka
Kızamık, ateş ve döküntü ile kendini gösteren çok
bulaşıcı viral bir hastalıktır. Bir çocukluk çağı
hastalığı olan kızamık, esas olarak çocuklarda
görülmektedir. Ancak kızamık aşısı olmamış veya
çocukluğunda kızamık hastalığı geçirmemiş
yetişkinler kızamık virüsü ile karşılaştıklarında,
bağışık olmadıklarından hasta olabilirler.
Ülkemizde de kızamık vakaları daha çok 15
yaşından küçük çocuklarda görülmekte olup,
erişkin vaka sayısı çok daha azdır.
süresi 10-14 gündür. Kuluçka döneminde
genelde hastalık belirtileri görülmüyor.
Ancak kuluçka döneminin sonunda, hafif
ateş, halsizlik, kas ağrıları, inatçı ve kuru öksürük, gözde kızarıklık, sulanma, ışıktan rahatsız olma ve nezle benzeri şikâyetlerle (burun akıntısı, hapşırma vb.) hastalık başlar.
Ateş giderek yükselir ve 39-40 dereceye
çıkar. Pembe-kırmızı renkte, hafif kabarık
deri kızamığın en önemli belirtisi olarak ağız
içinde gri-beyaz renkte, iğne başı büyüklüğünde, çevresi koyu kırmızı lekeler olan
koplik lekeleri görülür. Koplik lekeleri çık-
Doç. Dr. Esragül Akıncı
tıktan 12-24 saat sonra küçük döküntüleri
başlar. Deri döküntüleri, kulak arkasından saç
çizgisi boyunca başlayarak boyuna, yüze, kollara, gövde ve bacaklara yayılır.” dedi.
Avuç içi ve ayak tabanında ise döküntülerin
görülmediğini belirten Esragül Akıncı,
döküntüler başladığında, düşmeye başlayan ateşin tekrar yükselerek 39-40 dereceye çıktığını, öksürük, nezle ve gözde
kızarıklığın daha da arttığını
söyledi. Doç. Dr. Esragül
Akıncı hastanın en kötü
göründüğü zamanın döküntülerin ikinci gün olduğunu,
döküntüler ortaya çıktıktan 3-4
gün sonra ateşin düştüğünü
söyledi. Doç. Dr. Esragül
Akıncı, “Döküntüler 6-7 günde
kahverengileşir ve pullanarak
kaybolur; iz bırakmaz. Hastalık
7-10 gün içinde düzelir.” dedi.
Hastanın takibi ve tedavisi doktor kontrolünde yapılmasının
önemine değinen Doç. Dr. Esragül Akıncı, hastalığın özel bir
tedavisinin olmadığını, hastalığın belirtilerini
hafifletmeye yönelik tedavi yönteminin
uygulanması gerektiğini kaydetti. Hastanın
sık havalandırılan ve güneş gören nemli bir
odada yatırılmasını, oda sıcaklığının da 18-
20 ºC civarında olmasının altını çizen Doç.
Dr. Akıncı, ateş düşürücü, öksürük şurubu,
ağrı kesici gibi hastanın şikayetlerini hafifleten ilaçların ve bol sulu gıdaların hastaya
fayda sağladığını ifade etti.
Kızamıktan korunmada en etkili yöntem
aşılama olduğunu söyleyen Esragül Akıncı,
aşı ile %90-95 oranında bağışıklık sağlandığını, ülkemizde kızamık aşısının 1970’li
yıllardan bu yana uygulandığını belirtti.
Çok bulaşıcı olan kızamıkta enfeksiyon
zincirini kırabilmek için toplumda aşılama
oranının yüksek olması (%94) gerekmektedir.
Ülkemizde de zaman zaman aşı kampanyaları yapılarak düşük olan aşılanma oranı
giderek artırılmıştır. Yakın zamanda Avrupa
ülkelerinde ortaya çıkan kızamık salgını
ülkemizi de etkilemiş ve İstanbul’da 33 vaka
tespit edilmiştir. Vakaların büyük bölümü 2035 yaş grubunda yer almıştır. Ülkemizi temsil eden kan örneklerinde yapılan çalışmada
ise kızamığa karşı bağışıklığın yüksek
düzeyde olduğu tespit edilmiştir. Sağlık
Bakanlığı Bilim Kurulu bu salgınla ilgili
olarak, kızamık hastası ile temas eden
kişilere yaş durumuna bakılmaksızın aşı
uygulanmasına devam edilmesine ve kızamık
hastası ile teması olmayan 1975-1990 arasında doğan kişilere ise aşı uygulamasına
gerek olmadığına karar vermiştir.
N u m u n e G a z et es i
Lenf Bezi Kanseri
Lenfoma en hızlı ilerleyen kanser türlerinden biri
olmasına karşın, tedavi başarısı oldukça yüksektir.
En önemli belirtileri boyunda, koltuk altında ya da
kasıklardaki ağrısız bezeler, gece terlemesi,
düşmeyen ve sebebi bilinmeyen ateştir. Ayrıca
sürekli yorgunluk ve kilo kaybı da lenfomanın
habercisi olabilir. Ancak bu belirtilerin başka
hastalıklarda da görülebileceği unutulmamalıdır.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Tıbbi Onkoloji Kliniği Uzman
Doktoru Doğan Uncu, lenf bezi kanserinin
vücuttaki çeşitli lenfoit dokulardan ortaya
çıkan ve geniş bir hastalık grubunu oluşturan bir kanser çeşidi olduğunu söyledi.
Genelde bu tümörlerin kanser olarak
değil lenfoma olarak adlandırıldığını belirten Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenf bezi
kanserinin tüm kanser türlerinde % 3
olarak görüldüğünü ve altıncı sıklıkta
görüldüğünü belirtti.
Genel olarak lenf bezi kanserleri hodgkin
lenfomalar ve hodgkin dışı lenfomalar
olarak 2 ye ayrıldığını ifade eden Uzm. Dr.
Doğan Uncu, lenfomalar genelde lenf bezlerinde ortaya çıkarken özellikle hodgkin
dışı lenfomalarda daha sık olarak lenf bezleri dışında vücudun her organında
köken alabilirler. Bunlar da extranodal
lenfomalar olarak adlandırılır dedi.
Uzm. Dr. Doğan Uncu, ancak çeşitli
organ tutunumlarına bağlı olarak
hastalarda anemi, sarılık ve böbrek
fonksiyonları bozuklukları gibi bulguların da ortaya çıktığını, yine hastalarda B semptomları denen ateş, gece
terlemesi ve kilo kaybı görüldüğünü,
özellikle ultrasonografi, tomografi,
MR ve PET gibi güncel görüntüleme
yöntemleri ile hastalığın dağılımı ve
yaygınlığının belirlendiği, tedavi
planlamasının da buna göre
yapıldığını söyledi. Hastalığın
evrelemesinde, tutulan lenf bölgesi
sayısı bu bölgelerin diyaframın tek
tarafında veya her 2 tarafında olması
ve kemik iliği gibi organların tutulumunun araştırılması hastalığın evresini
belirliyor.
Son 20 yılda görülme sıklığı artan lenf
bezi kanseri gittikçe artan tümörler
arasında yer alıyor. Bu artış özellikle
yaşlılarda extranodal lenfomalar şekilde
görülür. Lenf bezi kanseri ileri yaş
hastalığıdır. Hodgkin dışı lenfomalar
daha ileri yaşlarda ortaya çıkarken
hodgkin lenfomalar daha genç yaşlarda
ortaya çıkıyor.
Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenfoma tanısının
uygun dokunun biyopsi ile alınıp patolojik
olarak incelenmesi ile ortaya konulduğunu, lenfomalar için tanı koydurucu
bir laboratuvar olgusunun olmadığını
söyledi.
Tedavi planlamasından önce hastalığın
kesin alt tipinin belirlenmesinin son
derece önemli olduğunun altını çizen
Uzm. Dr. Doğan Uncu, lenfomaların çok
geniş bir hastalık grubunu oluşturduğu için
Dünya Sağlık Örgütü sınıflamasına göre
yaklaşık 30 alt tipi vardır ve bu alt tipler
hastanın tedavisinin planlanmasında prognozunun belirlenmesinde oldukça önemlidir zira foliküler lenfomalarda hastalığın
başlangıç tedavisi ilaçsız takip ederken,
agrsif lenfomalarda (Burkitt lenfoma)
ise çok yoğun kemoterapiler ile
beraber kemilk iliği nakli gündeme gelmektedir dedi.
ANEAH Tıbbi Onkoloji
Klinik Uzman Doktoru
Doğan Uncu
Mayı s 2011
H A B ERLER
11
Prof. Dr.
Nurullah ZENGİN
Başyazı
[email protected]
Ülkemizde Sağlık Hizmetlerinden
Memnuniyet
A
nketler ve kamuoyu yoklamaları önyargısız ve
bilimsel usullere uygun yapıldıklarında mevcut
durumu anlama açısından çok değerli bilgiler
verebilen çalışmalardır. Ülkemizde 8 yıldır
vatandaşlarımızın düşüncelerini ele alan Yaşam
Memnuniyeti Anketleri yapılmaktadır. Her geçen yıl
daha da olgunlaşan bu anketler insanımızın sağlık,
eğitim, güvenlik, çalışma hayatı, sosyal güvenlik ve gelir
durumu gibi alanlarda memnuniyetini ölçmeyi
amaçlamaktadır. Türkiye İstatistik Kurumu kısa adı
TUİK tarafından organize edilen bu anketler her yıl Ekim
ayı içerisinde yapılmaktadır.
Son 20 yılda görülme sıklığı
artan lenf bezi kanserigittikçe
artan tümörler arasında yer alıyor.
Bu artış özellikle yaşlılarda
extranodal lenfomalar şekilde
görülür. Lenf bezi kanseri ileri
yaş hastalığıdır. Hodgkin dışı
lenfomalar daha ileri yaşlarda
ortaya çıkarken hodgkin
lenfomalar daha genç yaşlarda
ortaya çıkıyor.
Hastalığın tam alt tipi ve yaygınlığı belirlendikten sonra tedaviye çoklu kemoterapi kombinasyonları ile başlanılmalı diyen
Uzm. Dr. Doğan Uncu,
hodgkin ve hodgkin dışı
lenfomaların tedavi protokollerinin birbirinden farklılık
gösterdiğini, erken evre
hodgkin hastalığında % 90
üzerinde tedavi sağlanırken,
ileri evre hodgkin dışı
lenfomlarda bu oranın % 20
lerin altına düşebildiğini
ifade etti. Radyoterapinin
erken evrelerde ve lenf bezi veya organ
tutunumlarında şifa şansını artırabileceğini
sözlerine ekleyen Uzm. Dr. Doğan Uncu,
son yıllarda biyolojik ajanların standart tedavi protokollerine eklenmesiyle tedavi
şansının artmıştır, bu konuda en çok kullanılan ajan lenfoma hücresinin yüzeyindeki bir antijeni hedefleyen ve bir monoklonal antikor olan rituximabtır. Bu antikor
özelllikle B hücreli lenfoma alt tiplerinde
kullanılmaktadır diye konuştu.
Genelde ileri ortaya çıksa da insan hayatının her döneminde görülen lenfomalar
için erken teşhis önemli olduğunu hatırlatan Uzm. Dr. Doğan Uncu özellikle
boyun, koltuk altı veya kasık bölgesinde
ortaya çıkan ağrısız ve ilerleyici lenf
bezi büyümelerinde zaman geçirmeden en
yakın sağlık kurumuna müracaat edilmesi
gerektiğini söyledi.
Ülkemizin genel yapısını yansıtacak şekilde seçilmiş 3440
hane ve 7027 erişkin üzerinde yapılan 2010 Yılı Yaşam
Memnuniyeti Anketi sonuçları yakın zamanda açıklandı.
İlk dikkati çeken sonuç olarak, genelde memnuniyet
oranlarının yıllar içinde arttığı görülmektedir ve 2010
yılında da bu artış devam etmektedir. Sağlık
hizmetlerinden memnuniyet 2010 yılı içinde %73
bulunmuştur. Bu değer tüm alanlar içinde en yüksek
değerdir. Ayrıca 2003 yılı değeri olan %39,5’in hemen her
yıl artarak yükselmeye devam etmesi de ayrıca dikkat
çekicidir. Anketin detaylarına TUİK’in web sayfasından
(www.tuik.gov.tr) ulaşılabilir. Detaylar incelendiğinde
sağlık hizmetlerini oluşturan değişik hizmetlerin hemen
tümünde bir memnuniyet artışı olduğunu söylemek
mümkündür.
Geniş bir grup üzerinde yapılan Yaşam Memnuniyeti
Anketi sonuçlarını değişik açılardan yorumlamak faydalı
ve aynı zamanda gereklidir. Öncelikle geçen yıllar içinde
sağlık politikalarında halkın tercihlerine duyarlı kaynak
yönetimi ve organizasyonların yapıldığı gerçeğini teslim
etmemiz gerekiyor. Bir diğer önemli tespit ise yüksek
sayılabilecek bu memnuniyet oranlarına kendimizi
kıyasladığımız ülkelere göre daha az sağlık çalışanı sayısı
ile ulaştığımız gerçeğidir. Nüfus başına düşen hekim
sayısı ülkemizde Batı Avrupa ülkelerinin üçte biri
kadardır. Yardımcı sağlık personeli sayıları açısından
fark daha fazladır ve bazı branşlarda yedi katı
bulmaktadır. Bütün bu zorluklara rağmen memnuniyet
anketlerinde ulaşılan başarıda hiç şüphesiz sağlık
çalışanları en büyük paya sahip olan kesimdir.
Bu gerçeği tespit etmekle beraber sağlık çalışanları olarak
bir özeleştiri yapmamız gerektiğini de düşünüyorum.
Sağlık çalışanları sayısının yetersizliği bu kadar ortada
iken, bizler bu tespiti ortaya koyup bunu giderebilecek
çalışmalar yaptık mı? Yakında bir hekim fazlalığı, bir
hekim enflasyonu ile karşılaşacağımızı ifade edebilme
acaba hangi bilgiye dayanmaktadır? İlgili meslek
odalarının özlük haklarının iyileştirilmesi çalışmalarını,
hekim yetişmesinin zorluğu gerçeğinin arkasına
sığınarak, hekimlerin sayıca az olmaları üzerine
kurgulamaları ne kadar doğrudur?
Yakında hekim fazlalığı olacağı ve mezun olduğumuzda
hekim olarak işsiz kalabilme tehlikesini çeyrek asır önce
bir tıp fakültesi öğrencisi olarak duymuş ve açıkçası
inanmıştım. Aradan geçen bunca zaman sonra, bir sağlık
idarecisi olarak hekimlerin çalışma şartlarının
ağırlaşması ve daha nitelikli sağlık hizmeti vermeyi
kısıtlayan en önemli zorluğun hekim ve diğer sağlık
çalışanlarının sayıca yetersiz olmaları olduğunu görmek
kendi adıma acı ve üzüntü verici.
Sağlık hizmetlerinden memnuniyet anketinin yüksek
çıkması tüm sağlık çalışanlarını şüphesiz memnun
etmiştir. Bu çerçevede yapılacak değerlendirme ve
tartışmalar da acaba çok temel sorunlarımızı daha doğru
tespit etmemize zemin hazırlar mı?
12
Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
Numuneli Ressamlar
Paris’te Sergi Açtı
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının yaptığı
resimler 10-13 Mart tarihlerinde Anadolu’nun Renkleri ismiyle Paris’te
sergilendi. Aynı eserler 14 Mart Tıp Bayramı etkinlikleri içerisinde
Hastanemiz Başhekimlik girişinde tekrar sergilendi.
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi çalışanlarının eserlerinden oluşan
Anadolu’nun Renkleri Resim Sergisi 10-13 Mart 2011
tarihleri arasında Fransa’da sergilendi. Fransa’nın
başkenti Paris’te açılan sergi, başkanlığını Türk
kardiyolog Dr. Fıtrat Demir ONGER’in yaptığı Paris
Anadolu Kültür Merkezi’nde sanatseverlerle buluştu.
Sergiye Türkiye'nin Paris Başkonsolosu Uğur Arıner başta
olmak üzere Paris’te yaşayan sanatseverler büyük
ilgi gösterdiler. Sergide ANEAH Başhekim Yardımcısı
Doç. Dr. Hürrem Bodur ve sergide eserleri yer alan
ressamlarımız da hazır bulundular.
Onger: “Bu güzel eserlerin burada
sergilenmesinden mutluluk duyuyorum.”
Serginin açılışında bir konuşma yapan Paris Anadolu
Kültür Merkezi Başkanı Dr. Fıtrat Demir Onger, “Ankara
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde çalışan
değerli meslektaşlarımızın mesai dışında yaptıkları çalışmalar sonucu ortaya çıkan bu güzel eserleri bugün burada sergilemekten büyük mutluluk duyuyoruz. Doktor
ve sağlıkçılar yalnız hastalarının sıhhatiyle değil, aynı
zamanda fırsat buldukları zaman, kültür ve sanat ile
de ilgileniyorlar. Bu ilgi alanları resim oluyor, müzik ve
yazı oluyor. İşte bu sergide gördüğünüz eserler bu ilgi
sonucu ortaya çıkan güzellikler "dedi
.
Bodur: “Bu resim sergisini Paris’te açtığımızdan
dolayı mutluyum.”
Dr. Onger'den sonra söz alan, Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Başhekim Yardımcısı Doç. Dr.
Hürrem Bodur ise yaptığı konuşmada, hastanemiz
Eserleri Paris’te sergilenecek ressamlarımız
Alp Karademir, Aysel Ç. Hamamcı, Aysel Bilgiç, Ayfer Salman, Aysun Eraslan,
Bahadır Külah, Dilek Öztaş, Feriha Karadeniz, Filiz Akyazı, Gül R. Yılmaz,
Gülşen Kadıoğlu, Hatice Bodur, Hatice Dirkeç, Işıl Koparal, Kiraz Küçük,
Mehmet Acılar, Mine Serpin, Muhterem Erdoğdu, Nalan Akgül, Nevin Türk,
Nuran Allı, Saliha Yücel, Serap Şahin, S. Emine Gökçe, Sema Efe, Serpil Duran,
Serpil Berktaş, Sevinç Dural, Şengül Can, Yusuf Duran.
çalışanlarının eserlerinin sergilendiği böyle güzide bir
serginin açılışında bulunmaktan son derece memnun
olduğunu ifade etti. Bodur, serginin 2010 yılı içerisinde
Ankara’da iki defa açıldığını ve büyük beğeni topladığını
belirterek, “14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla Ankara’da
tekrar açılacaktır” dedi.
Efe: “Paris’te resim sergisi açmak yıllardır
hayalimdi”
Ressam hemşire Sema Efe ise yaptığı konuşmada, dünya
sanat başkenti Paris'te resim sergisi açmayı yıllardır hep
hayal ettiğini ve bugün bunun gerçekleşmiş olmasından
dolayı büyük sevinç duyduğunu, Paris Anadolu Kültür
Merkezi'nin Başkanı Dr. Onger'in kendilerine böyle güzel
bir fırsat sunmasından ötürü çok sevinçli olduğunu ifade
etti. Sema Efe, Sergilenen eserlerde genel olarak
Türkiye'nin özel yerlerini, doğal güzelliklerini ve
kültürel yapısını tuvale aktardıklarını belirtti.
hçesi
i
r
a
T
n
i
n
Sergi
kara
esai saatleri sonrası An
m
in
e’n
Ef
a
lm
Se
e
şir
Hem
rsleri ile
Serginin ilk adımları
i’nde verdiği resim de
es
an
st
Ha
a
m
tır
aş
ndan sergide
Numune Eğitim ve Ar
sim derslerinin ardı
re
ğu
du
ol
ın
ım
ra
tıl
başladı. Yoğun ka
lı Haziran ayında Anka
Yı
10
20
.
dı
şla
ba
a
ay
r oluşm
açılan
sergilenecek resimle
şhekimlik binasında
Ba
i
es
an
st
Ha
a
m
tır
aş
rgilendi.
Numune Eğitim ve Ar
ra Armada AVM’de se
ka
An
da
ın
ay
ık
al
Ar
sonrasında
sergi, yine 2010 yılı
da Paris-Fransa’da ve
ın
as
ar
ri
le
rih
ta
11
esi
20
Sergi 10-13 Mart
m ve Araştırma Hastan
iti
Eğ
e
un
m
Nu
ra
ka
krar An
14 Marttan itibaren te
da ziyarete açıldı.
Başhekimlik binasın
Arıner: “Bu resimler keyifle yapılmış”
Serginin açılış konuşmalarında son sözü
Türkiye’nin Başkonsolosu Uğur Arıner yaptı.
Başkonsolos Arıner, “Böyle bir güzel serginin
açılışına davet edilmek güzel bir şey, ama ortaya
konulan eserler bence daha da güzel. Bu serginin
açılmasına öncülük eden ve mesai dışında
yorgun-argın bir halde yapılan bu eserler bana
göre hiç de yorgun bir halde yapıldığını sanmıyorum. Zira bu resimler keyifle yapılmış ve
bu kadar güzel eserler yaratılmış. Sanatçıları
kutluyorum. Burada bu serginin açılmasına
katkı sağlayan, Paris'teki Türk toplumunun
yakinen tanıdığı ve Türk kültürüne yaptığı
katkılarla her zaman gurur duyduğumuz Dr.
Demir Onger'e sizlerin huzurunda teşekkür
ediyorum" dedi.
Zengin: “Bu serginin Türk ve Fransız
halkları arasındaki işbirliğinin
pekişmesine katkı sağlamasını
dilerim.”
Ankara’daki yoğun programından dolayı
Paris’teki sergiye katılamayan Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah
Zengin’in sergiye katılanlara hitaben gönderdiği
mesajda şöyle dedi: “Binlerce yıllık geçmişi ile
Anadolu’nun mirası olan renkleri tuvale taşıyan,
kendileri ile aynı hastanede birlikte çalışmaktan
mutlu olduğum, onur duyduğum mesai arkadaşlarımın
Paris Anadolu Kültür Merkezi’nde açmış bulundukları
Anadolu’nun Renkleri Resim Sergisi’nde sizlerle birlikte
olamamanın hüznünü yaşıyorum. Yüzlerce yıllık tarihi
geçmişimiz olan Fransız halkı ile aramızda ki işbirliğinin
daha da pekişmesine katkı sağlayacağını düşündüğüm
bu serginin hayırlı olmasını dilerim. Bu vesile ile
eserleri sergilenen ressamlarımıza, serginin Paris’te açılmasında katkı sağlayanlara, özellikle Büyükelçilik
yetkililerimize, Paris Anadolu Kültür Merkezi Yöneticilerine teşekkür ederim.”
Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık, Sağlık Bakanlığı,
Kültür ve Turizm Bakanlığı, Dış İşleri Bakanlığı, Devlet
Bakanlıklarımız adına gönderilen mesajların okunmasından sonra serginin açılış kurdelesi kesildi. Daha sonra
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi adına
Paris Başkonsolosu Arıner’e ve Anadolu Kültür Merkezi
Başkanı Onger’e günün önemini ve hatırası olarak birer
plaket takdim edildi.
N u m u n e G a z et es i
Mayı s 2011
H A B ERLER
13
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde
Iraklı doktor ve hemşirelere
sertifika verildi
Eğitimlere katılan beyin cerrahi uzmanı Op.
Dr. Ardan Ahmed Soliman ve yanık hemşireleri
Shaymaa Azeez Mustafa, Hameed Odhafa
Bahheet, Zaid Muayad Hüssein ve Fadhil
Alwan Hamad Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi'ndeki eğitimlerin ardından sertifikalarını aldılar.
Iraklı Doktor Ardan Ahmet Soliman:
“Türk doktorlara teşekkür ederim”
Hastanede yapılan törende yapılan konuşmalarda eğitim boyunca her şeyin çok güzel
olduğunu ifade eden Iraklı Doktor Ardan
Ahmed Soliman, ANEAH'taki eğitimlerinin çok
faydalı olduğunu, Türk doktorların yardımları
ve kardeşlik duygularıyla geçirdikleri eğitimden
Görünen Köy
[email protected]
Hekimliğe Adanmış Bir Yaşam
Eğitimlere katılan beyin cerrahi uzmanı Op. Dr. Ardan
Ahmed Soliman ve yanık hemşireleri Shaymaa Azeez
Mustafa, Hameed Odhafa Bahheet, Zaid Muayad Hüssein
ve Fadhil Alwan Hamad Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi'ndeki eğitimlerin ardından
sertifikalarını aldılar.
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak
Hükümeti arasında yapılan anlaşma kapsamında, sağlık eğitimi almak üzere Ankara'ya
gelen sağlık personelleri Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nde eğitimlerini
tamamladılar.
Doç. Dr.
Mahir ÖZMEN
İ
kinci dünya savaşının hemen ardından 1946’da
Kilis’te doğdu. İlk, orta ve liseyi memleketinde
okuduktan sonra 1964 yılında Ankara Üniversitesi
Tıp Fakültesine girdi. 1970’de mezun olduktan sonra
yine aynı fakültede nöroloji ihtisasına başladı. Daha o
dolayı Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Başhekimi Doç. Dr. Nurullah
Zengin'e teşekkür etti. Op. Dr. Ardan Ahmed
Soliman, Türkiye' de sağlık alanında kullanılan teknolojinin çok ileri bir seviyede
olduğunu ve bu eğitimleri kendilerine fırsat
veren başta Türkiye Cumhuriyeti’ne, Sağlık
Bakanlığı’na, Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi yönetimine ve eğitimlerinde emeği geçen herkese teşekkürü
borç bildiklerini söyledi.
zamanlarda insan sevgisi, titizliği, bilgisi ve dik
duruşu ile dikkat çekti.
1974’de ruh ve sinir hastalıkları uzmanı, 1975’te
Ankara Numune Hastanesi Nöroloji Kliniği’nde
başasistan oldu. Bir sure Hacettepe Üniversitesi Tıp
Fakültesi’nde EEG laboratuvarında çalıştıktan sonra
Numune Hastanesine de EEG laboratuvarını kurdu.
1979’da şef yardımcısı, 1987’de klinik şefi oldu. Önce
Ankara Dışkapı SSK Hastanesinde çalıştı ardından
Başhekim Zengin: “Bilgiyi
paylaşmak gereklidir, erdemdir”
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah Zengin,
''Ortak bir kültüre sahip olduğumuz Iraklı
meslektaşlarımızdan bu övgüleri duymak
gerek şahsım adına gerekse hastanemiz
adına bizleri çok mutlu etti. Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi olarak bilgiyi
paylaşmanın gerekliliğinin ve erdeminin
fakındayız. Çeşitli ülkelerden ülkemize eğitim
1996 yılında yılında Dr Sabahat Gürçay’ın emekli
olması üzerine boşalan şefliğe atanarak yeniden
Numune Hastanesi’ne döndü. Emekli oluncaya kadar
için gelen sağlık çalışanlarına yardımcı olmak,
belirli sürelerle de olsa eğitimlerine katkıda
bulunmak bizleri de mutlu etmekte, motive
etmektedir.
Bu başarılı eğitim sürecine katkıda bulunan,
emeği geçen bütün arkadaşlarıma
huzurlarınızda teşekkür ederim'' dedi.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Beyin ve Sinir Cerrahisi Kliniğinden Op. Dr. Fatih
Gürsoy ve Op. Dr. Ali Dalgıç ile Başhemşire Elvan Salman'da eğitimlerin çok verimli
olduğunu, eğitim için gelen Iraklıların ameliyatları izlediklerini ve öğrenmeye çok meraklı
olduklarını dile getirdiler.
da burada çalıştı.
Özellikle klinik nöroloji, serebrovasküler hastalıklar,
EEG ve epilepsi üzerine çalışmalar yaptı ulusal ve
uluslararsı makaleler yayımladı.
Hiç evlenmedi. Eş ve çocuklarına ayıracağı sevgi ve
özenin çoğunu hastaları, yardım ve bakıma muhtaç
Enerji içecekleri akla zarar!
kişiler, asistanları ve birazını da yiğenleri aldı.
Yapılan araştırmalar göstermiştir ki iki kutu kola veya enerji içeceği vücuttan 5 mg
kalsiyum ve magnezyum kaybına sebep olmaktadır. Ayrıca bu içecekler D vitamini gibi
sütte bulunan birçok vitamini içermediğinden kesinlikle çocuk içeceği değildir.
Ankara Numune Hastanesinde Nöroloji Klinik Şefi
İlk olarak 1987' de Avusturya' da ve 1997' de Amerika' da satılmaya başlanan enerji içecekleri özellikle gençler arasında çok
popüler. Bazıları bunları kahvaltıda, öğle ve akşam
yemeklerinde ve aralardaki atıştırmalarda adeta su
veya soda gibi içiyor. Bu içecekler her geçen gün
daha çok tüketiliyor. Günümüzde dünya
piyasasında içerdikleri kafein miktarı kutu
veya şişe başına 505 miligrama kadar
çıkan yüzlerce marka var.
Araştırmalara göre enerji içeceklerinin
bilinçsizce kullanımlarına bağlı
olarak gençler arasında kafein zehirlenmesinin her geçen gün hızla arttığını ortaya koyuyor.
Ayrıca, enerji içeceklerinin
madde bağımlılığına yol
açmasından ve alkolle beraber alınmasının yaratacağı zararlardan ciddi
endişe duyuluyor. Kafein
bağımlılığı ve kafein yoksunluğu da gençleri bekleyen
diğer tehlikeler. Enerji içecekleri ilgili
yönetmelikler yetersiz. İçeceklerin üzerinde
muhtevalarının bildirilmesi ve sağlıkla ilgili uyarılar konması
gerekiyor, ama buna fazla uyulmuyor. Bazılarında çok küçük
harflerle ‘günde bir kutudan fazla içmeyin' yazıyor görebilenler
için. Yönetmelikler yeterli olmadığı için de bunların
‘performans artırıcı' ‘uyarıcı' ve psikoaktif' etkileri vurgulanarak özellikle genç erkeklere
dönük müthiş pazarlama kampanyaları
yürütülüyor.
Enerji içeceklerin içerisinde neler
vardır?
Önce, enerji içeceği denilen bu madde
neyin nesidir, sorusuna cevap vermeye
çalışalım; Enerji içeceklerinin içinde bulanabilen maddeleri sıralarsak karşımıza şunlar çıkmaktadır: Kafein, Ephedrine, Guarana,
Şeker, Vitamin B, Taurin, İnositol, Glukoronolakton, Carnitine, Creatine, tatlandırıcı ve etil
alkol...
Bu içeceklerin (kolalı içecekler de buna dâhil çünkü
kafein içerikleri çok yüksek) yaygınca kullanılmalarının
bir diğer sakıncası da; süt ve ayran gibi besin değeri yüksek
içeceklerin yerini almalarıdır. Süt ve süt türevleri çocukların,
gelişme çağındaki kız ve erkeklerin artan kalsiyum ihtiyacını
karşılamak için en uygun içeceklerdir. Özellikle kız çocuklarda
bu yaşlarda başlayan yetersiz kalsiyum alımı ileriki yaşlarda osteoporosis (kemik ermesi) riskini arttırmaktadır.
Güleryüzü, titizliği, pozitif enerjisi ve insan sevgisi
ile dokuyup bezedi meslek yaşamını.
olarak 14 yıl çalıştıktan sonra doğum gününde emekli
oldu. Mesleğin son gününde de tıpkı ilk günündeki
gibi heyecanlı ve enerjikti.
Dr Şenay Özbakır…
Hastalara ve hekimliğe adanmış bir yaşam. Meslekte
40 yıl.
Sağlık ve eğitim ordusu için yetiştirilmiş 40 tan fazla
uzman, şef yardımcısı, klinik şefi, doçent ve
profesör…
Eksikliği hissedilecek mutlaka.. Ama yetiştirdiği
hekimler-dünün asistanları bugünün hocalarıhekimlik adına, insanlık adına, yaşam adına ondan
öğrendiklerini uygulamayı sürdürdükçe devam
edecek meslek yaşamı…
Ne mutlu size böylesi adanmış bir yaşam için.
Ne mutlu bize sizi tanıdığımız için.
Güle güle Şenay abla,
Sağlıklı, mutlu, huzurlu emekliler,
Gözün arkada kalmasın…
1 4 M ay ı s 2 0 1 1
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
14 Mart Tıp Bayramı Ankara
Numune’de coşkuyla kutlandı
14 Mart Tıp Bayramı Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi içerisinde çeşitli etkinliklerle kut
landı.
ANEAH Dr. Münif İslamoğlu Konferans salonunda
yapılan program ilk olarak saygı duruşunda bulunuldu
ve İstiklal Marşı okundu. Daha sonra Fizik Tedavi
Kliniği Klinik Şefi Doç. Dr. Hatice BODUR, “Hekimlik ve
Sanat” konulu konuşmasında hekim kelimesinin
anlamı, hekimlik sanatının unsurları, tıp ve edebiyat
ilişkisinin neler olduğu hakkında bir konuşma yaptı.
Hekimliğinin yanı sıra şair ve yazarlığı ile de tanınan
Bodur, son yıllarda ressamlığı ile de kendinden söz ettirmeye başlamıştı. Bodur, kendisinin de yer aldığı
ressamlardan oluşan, Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi çalışanlarının Paris’te açtığı
“Anadolu’nun Renkleri” resim sergisi hakkında bilgi verdi.
Doç. Dr. Hatice Bodur konuşmasına kendi yazdığı
Çaylı Şiirler’i okuyarak son verdi:
Çaylı Şiir
Yorgunluğun üzerine, acem tabakta
İnce belliden bir yudum çay
Mola verince köpüklüsünden
Ferah bir kahve
Mutlu olmak kolay, niyetin varsa
Yoktur muştular telvelerde, niyetin yoksa
Ya bayat, ya da demini almamıştır hayat
Sen deminde değilsen
Yoktur tadı bir şeyin, senin gönlün yoksa
Milli Mücadele’de tıbbiye öğrencileri
ANEAH Başhekimi Prof. Dr. Nurullah ZENGİN yaptığı
konuşmasında şunları söyledi, “Tüm tıp camiasının ve
Numunelerin Tıp Bayramını kutluyorum. Yoğun bir gün
yaşıyoruz. Öğleden önce bakanlığımızın düzenlediği
Tıp Bayramı etkinliğine katıldım. Daha sonra Sayın
Cumhurbaşkanı’nın Tıp Bayramı nedeniyle verdiği
davete icabet ettim. 14 Mart Tıp Bayramı bir vesile oluyor,
rutin dışına çıkıp kendimizi değerlendirme fırsatını buluyoruz. Tıp bilimi sağlığı koruyan, bozulan sağlığı tedavi
eden bir bilim dalıdır. İlk dönemlerde bitkisel ilaçlarla
hastalıklar tedavi edilmeye çalışıldı. 18. yüzyılda denemeye ve gözlemlemeye dayalı tıp uygulamalarına
geçildi. 20. yüzyıldan itibaren ise klinik araştırmalar
başladı ve modern tıbbın temelleri atıldı.
14 Mart ilk Tıp Fakültesi’nin açılış tarihidir. Milli
Mücadele yıllarında işgale karşı tıbbiye öğrencileri bir
araya gelmişler ve bugünü kutlamaya başlayarak zor
bir süreç olan işgal günlerinde insiyatif kullanmışlardır.
Tıp Bayramları tıp hizmetlerinin ve sağlık çalışanlarının
sorunlarının tartışıldığı ortamlardır. Öğleden önceki
etkinlikte bu konular tartışıldı. Bazı temel tespitlerde
zorluklar yaşıyoruz. Basit konularda bile farklı düşünüyoruz. Sağlık çalışanı sayısının yeterliliği konusunda
bile farklı görüşler var. Batı ülkelerine göre
doktor sayımız 1/3 oranında daha az. Hemşire
sayımız ise 1/7 oranında daha az. Pek çok problemimizde ortak görüşe sahip olmakla
bunları çözmede önemli yol kat edebiliriz.
Sayın Cumhurbaşkanı ile yapılan
toplantıda da önemli değerlendirmeler
yapıldı. Hekime yönelik şiddet de bu
toplantıda gündeme geldi. Bizlerin de
hastane olarak yaşadığımız bazı olaylar
var ve çok önemli bir problem. En son
Kars’ta bir meslektaşımıza bir saldırı
oldu. Bu doktor arkadaşımızı tedavisi için
Sağlık Bakanlığımız ambulans uçakla
hastanemize getirdi. Biz de tedavisini
üstlendik. Numune Sağlık Dergisi’nin bir
sayısını da bu konuya ayıracağız. Maalesef bu olaylar yaşanıyor. Bu tip olaylar
hasta-hekim ilişkilerine çok zarar veriyor.
Önümüzdeki dönemde bu konudaki
duyarlılığımızı ortaya koymamız gerekir.
Hepinizin Tıp Bayramı kutlu olsun.”
ANEAH’ta 19 yeni doçente plaket verildi
Daha sonra 2010 yılında doçent ünvanı kazanan
hastanemiz uzman doktorların kutlama törenine
geçildi. Doç. Dr. Bülent C.YÜKSEL, Doç. Dr.
Münevver MORAN, Doç. Dr. Yavuz Fuat YILMAZ,
Doç. Dr. Emine TAMER, Doç. Dr. Fatma Arzu KILIÇ,
Doç. Dr. Müzeyyen ŞANLI GÖNÜL, Doç. Dr.
Seray ÇAKMAK, Doç. Dr. İhsan Tuncer OKAY, Doç.
Dr. Filiz ACAR SİVAS, Doç. Dr. Gönül ALTINTAŞ
ERDEN, Doç. Dr. Bülent DAĞLAR, Doç. Dr. Bülent
ÖZKURT, Doç. Dr. Dilek BERKER, Doç. Dr. Gül
DAĞLAR, Doç. Dr. Fatih DEDE, Doç. Dr. Uğur GÖZALAN, Doç. Dr. Yunus Nadi YÜKSEK, Doç. Dr. İbrahim ÖZCAN, Doç. Dr. Mehmet Numan ALP’ e hocalarımız
tarafından plaket verildi.
ANEAH’a bağışta bulunanlara plaket verildi
Törenin ikinci bölümünde Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi’ne bağışta bulunanlara Başhekimlik
tarafından plaket takdim edildi. 03 Eylül 2010 tarihinde
kaybettiğimiz hastane çalışanı Dr. Aydın GÜRSOY’un
ablası Gülümser GÜRSOY’a Başhekim Prof. Dr. Nurullah
ZENGİN hastaneye yaptıkları yardımlardan dolayı
teşekkür ederek plaket takdim etti. Başhekim Zengin
konuşmasında şöyle dedi: “Dr. Aydın GÜRSOY’ un farklı
bir kişiliği vardı. Olaylara hep olumlu açıdan bakardı.
Tedavisini yapmak için elimizden geleni yaptık, ancak
maalesef kendisini kaybettik. Kıymetli ailesi hatırasını
yaşatmak için hastanemize bağışta bulundu. Biz de Dr.
Aydın GÜRSOY’un hatırasını her zaman yaşatacağız.”
Dr. Aydın GÜRSOY’un ablası Gülümser GÜRSOY ise yaptığı
konuşmada aile olarak doktor kardeşinin bu şekilde anılmasından duyduğu memnuniyeti dile getirdi, başhekimimize ve hastanemize teşekkür etti.
ANEAH Plastik Cerrahi Kliniğinde merhum eşi Özcan DİNLER ve kendi adına iki odanın yenilenmesini sağlayan
Sayın Nedime DİNLER’e de Başhekim Zengin tarafından
teşekkür plaketi verildi.
Son olarak hastane başhekimi Zengin, ANEAH Nöroloji
Klinik Şefi Uz. Dr. Fikri AK’a Sağlık Bakanlığı tarafından,
Ankara ilinde “Yılın Doktoru” seçilmesi nedeniyle bir
plaket verdi. Uzm. Dr. Fikri Ak’a yılın doktoru ünvanını,
‘intravenöz ve intraarteriyel trombolitik tedavi, tanısal
ve girişimsel nöro-radyolojik işlemler’ konularındaki
başarılı çalışmaları nedeniyle verilmişti. Fikri AK
yaptığı konuşmada şöyle dedi: “Hepimizin Tıp Bayramı
kutlu olsun. Yılın doktoru ödülü Ankara’da Sağlık
Bakanlığımız tarafından bize verildi. Bu ödül sadece
bana verilmiş değildir. Bu bir ekip işidir. Bu çalışma ve
uygulamayı ilk başlatan şu anda Paris’te çalışmalarına
devam eden Uz. Dr. Erdem GÜRKAN’dır. Daha sonra
klinikte çalışmaları Uz. Dr. Gürdal ORHAN yürütmüştür.
Bu ödül tüm klinik ve hastane çalışanlarına aittir. Bize
bu imkanı hastanemiz sağladı. Bu çalışmada emeği
geçen tüm klinik doktor, hemşire ve çalışanlarına
teşekkür ediyorum.”
Başhekim Zengin ise yaptığı konuşmada,
“Her başarı ekip işidir. Zor bir alanda Fikri AK
hocanın hiçeksilmeyen heyecanı ve ekibini motive etmesi bu işin temel noktasıdır, kendisini
başarısından dolayı kutluyorum.” dedi.
Tıp Bayramı Kokteyli
Plaket alanların toplu hatıra fotoğrafının
çekilmesinden sonra Şef Kafeterya’sında
başhekimimizin verdiği kokteyle geçildi. Tıp
Bayramı pastası başhekimimiz Doç. Dr.
Nurullah ZENGİN ve Dr. Aydın GÜRSOY’ un
ablası Gülümser GÜRSOY tarafından kesildi.
Anadolu’nun Renkleri
resim sergisi açıldı
Kokteyl sonrası Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi çalışanlarının
Paris’te açmış oldukları Anadolu’nun
Renkleri resim sergisi Başhekimlik binasında tekrar ziyarete açıldı. Serginin
açılış kurdelesini ANEAH Başhekimi Prof. Dr.
Nurullah Zengin, Başhekim Yardımcısı Doç. Dr.
Hürrem BODUR ve sergideki resimleri yapan
Numune çalışanlarının resim hocası Hemşire Sema
EFE birlikte kestiler.
Başhekim Zengin
yaptığı konuşmada,
serginin ilk defa bir yıl önce hastane içerisinde,
daha sonra Armada Alışveriş Merkezi’nde
açıldığını, son olarak Paris’te
başarılı bir sergi süreci
yaşandığını, bunun yanı sıra
ileriki günler için dört Avrupa
kentinden teklif aldıklarını, bunları duymaktan büyük mutluluk
duyduğunu belirterek, “sergimiz
hayırlı, uğurlu olsun” dedi.
Sergilenen resimler hastane
çalışanları ve ziyaretçiler tarafından beğeni topladı.
N u m u n e G a z et es i
Mayı s 2011
H A B ERLER
Sahte ilaçlar
tehlike saçıyor
Dünya genelinde 2005 yılında sahte ilacın piyasa payı
yüzde 6 civarındayken, yapılan araştırmalarda 2010`da bu
oranın yüzde 15 civarında olduğu belirtildi.
Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Başeczacısı
Dr. Ecz. Aydın Alper Şahin; günümüzde
hemen hemen herşeyin sahtesinin olduğunu,
sağlık sektöründe de sahtecilik ve kaçakçılık
gibi olayların görüldüğünü ve devletin
mümkün olduğu kadar sağlık harcamalarına
destek olduğunu söyledi. Şahin, sağlığın
öneminden dolayı da sektörün her zaman suistimale açık olduğunu belirtti. Şahin,
dünya genelinde 2005 yılında sahte ilacın
piyasa payının yüzde 6 civarında olduğunu,
2010 da ise bu oranın yüzde 15 civarında
olduğunu Dr. Ecz. A. Alper Şahin, ülkemizde halkın aldığı ilaçların önemli bir
bölümünün sosyal güvenlik kurumları
tarafından karşılandığını, Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi' nde ise yatan
hastaların ilaçlarının hastane tarafından
karşılandığını ifade etti.
Sahte ilaçların önüne geçmek için üretim,
ithalat, satış ve kalite gibi
konularda gerekli tedbirlerin
alınmasının önemine değinen Şahin, eczacıların
işinin sadece ilaç satmak
olduğunun unutulmaması gerektiğini, sahte
ilaçların azaltılması için
de eczacıların daha güçlü
olması ve üretim noktalarının
sık sık denetlenmesinin gerekli-liğini savundu.
Dr. Ecz. A. Alper Şahin, ilaçta kazancın geri
planda olup, sağlığın daha önemli olduğu
herkes tarafından bilinmesi gerekir. Türkiye'
de sahte ilaç konusu dünyadan biraz daha
farklı oluyor. Ülkemizde sahte ilaç olarak
piyasa sürülen ilaçlar genellikle ambalajı değiştirilmiş şekilde
üretiliyor dedi.
Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, gelişmiş
ülkelerde
kullanılan
ilaçların tümünün % 30
dan fazlasını sahte ilaçlar
oluşturuyor. Sahte ilaçlardan
korunmak için ilaçları kullanmadan önce mutlaka bir hekime danışılmalı
ve ilaçtaki belgelerin ve seri numaraların
kontrol edilmesi gerekiyor.
15
Bitkisel ilaçlar da
tehlike oluşturuluyor
Dr. Ecz. A. Alper Şahin bitkisel ilaçlar
ve internetten satılan ilaçlar hakkında
ise bitkisel ilaçların, genelde internetten
satılan ve reklamı yapılan ilaçlar
grubunda yer aldığını, internetten satılan
bitkisel ilaçların denetim zorluğu ve bu
ilaçları kullananların hiçbir bilgi sahibi
olmadan bitkisel ilaç kullanmalarının
büyük tehlike oluşturduğunu açıkladı.
Bu ilaçların büyük çoğunluğunun yan
etken maddeler içerdiğini kaydeden
Dr. Ecz. A. Alper Şahin; bu bitkisel
ilaçların bazı faydalar sağladığını ancak
yüksek oranda insan vücuduna zararlı
olduğunu, bu ilaçların kullanılmasını
özendirici
yayınlara,
desteklere
ve övgülere
pek kulak
asılmaması
gerektiğini
sözlerine
ekledi.
ANEAH Başeczacısı
Dr. Ecz. Alper Şahin
Emniyet kemeri hayat kurtarıyor
Kazalarda emniyet kemerinin önemi ve faydası artık şüphe götürmüyor.
Trafik kazalarındaki yaralanmalar, emniyet kemeri kullanımı ile yüksek
oranda azalmaktadır. Araştırmalar gösteriyor ki, emniyet kemerinin yararı,
bütün kaza türlerinde görülüyor. Emniyet kemeri kullanımının ölümcül
kazalardaki rolü daha da dikkat çekiyor.
Doğru takılmış bir emniyet kemeri, çarpmanın etkisiyle vücutta
meydana gelen sarsıntıyı belli
oranlarda azaltıp, çarpmanın etkisini vücuttaki en güçlü noktalara
dağıtır ve koltuktan fırlamayı engelleyerek vücudun hassas nokta-
larının bir yerlere çarpmasını
önleyerek hayati önem taşır. Otomobilde seyahat eden ve üç noktalı emniyet kemerini uygun şekilde takmış olan yolcuların ağır
yaralanma riskini yüzde 45
oranında azalttığı görülmüştür.
Ayrıca ölümcül kazalarda emniyet
kemeri kullananların yüzde 24,8’i
hiç zarar görmeden kazayı atlatırken, emniyet kemeri
kullanmayanlarda bu oran
yüzde 6,3’te kalıyor.
Araştırmalarda, arka
koltukta emniyet kemeri kullanımının,
kazalardaki ölüm
ve
yaralı
oranını
b ü y ü k
ölçüde
azalttığı ortaya
çıkmıştır. Yine
araştırmalar gösteriyor
ki, emniyet kemeri kullanımının zorunlu olduğu
ülkelerdeki kazalarda ölüm ve
yaralanma oranı, emniyet kemeri
kullanımının zorunlu olmadığı
ülkelere göre yüzde 40 daha az.
Emniyet kemeri, frenleme ve
çarpışma esnasında hem sürücüyü
hem de yolcuları etkileyen kuvveti
vücudun daha güçlü bölgelerine
yayıyor. Bu sayede kişileri koltuğa
bağlayarak hareketin devamlılığını
kesiyor. Emniyet kemeri karın
bölgesinde leğen kemiğini sarmalıdır, eğer kemer karın bölgesini
sararsa, karın bölgesindeki organlar frenleme ve çarpışma esnasında ağır tahribatlara uğrayabilir.
Kısa yolculuklarda ve şehir içi
seyahatlerde emniyet kemerenin
bir faydasının olmayacağı
düşüncesi, emniyet kemeri ile
ilgili toplumda yanlış bilinen ve
uygulanan bir düşünce olmakla
birlikte düşük hızlarda yapılan
trafik kazalarında da emniyet kemerinin bir artısının olmayacağı
düşüncesi toplumda yerleşmiş
bir düşüncedir. Oysa yapılan
araştırmalar gösteriyor ki 50 km.
hızla kafa kafaya çarpışan otomobillerin sürücülerinin hissettiği
baskı tam 4 ton geliyor.
Aracınıza
bindiğinizde
emniyet kemerini
bilinçli bir şekilde
takın. Gideceğiniz
mesafe ile emniyet
kemeri arasında
hiçbir ilişki yoktur.
Gideceğiniz mesafe ne olursa olsun
kesinlikle emniyet kemeri kullanın.
G Emniyet kemeri kullanımını ön arka olarak belirlemeyin.
Emniyet kemeri her durumda can kurtarır.
G Emniyet kemerinin alt şeridi kalçaların hizasından, çapraz şerit
ise omzun üz erinden göğüs ortasından geçmelidir.
G Kemeri bağlarken üzerinizdeki kalın giysileri çıkarmaya dikkat
edin. Mesela kaban, palto, kazak gibi giysiler emniyet
kemerinin etkinliğini azaltır.
G Emniyet kemeri ile vücudunuz arasında hiçbir şey olmamalıdır.
Emniyet kemeri sıkıca bedeni sarmalıdır.
G Unutmayalım ki emniyet kemerinin bir yaralanmalar ve
ölümler herkesçe bilinir. Bu yüzden emniyet kemerini sürekli
olarak kullanmayı alışkanlık haline getirmeliyiz
16
Mayıs 2011
N u m u n e G a z et es i
H A B ERLER
ANEAH Mamak Semt Polikliniği
yeni binasında
Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül:
‘Bu poliklinik Mamak’ta önemli
bir boşluğu doldurdu’
Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Mamak
Semt Polikliniği
Müdür Yardımcısı
Ali Gülay, 6 Nisan
2009 tarihinde Mamak Semt Polikliniği
olarak ilk defa hasta
alımına başladıklarını, geçen zaman
içerisinde hem hastalara daha iyi hizmet
verebilmek hem de hekimlerin
çalışma şartlarını iyileştirmek için
bina değişikliğine gittiklerini söyledi. Ali Gülay eski poliklinik binasına göre daha iyi ve kullanışlı olan
yeni binaya geçmelerinde kendilerine her zaman destek olan Ankara
Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimi Prof. Dr. Nurullah
Zengin’e teşekkürü borç bildiklerini
belirtti.
Mamak Semt Polikliniği Başhekim
Yardımcısı Op. Dr. Manolya Berk
Ayna, genel cerrahi
kliniği, radyoloji, kadın
doğum, çocuk hastalıkları, ortopedi, üroloji,
dermatoloji, KBB,
nöroloji, göz, fizik tedavi ve 1. ve 2.
Dâhiliye klinikleriyle
hastalara Mamak Semt
Polikliniği’nde hizmet
verildiğini,
adres
değişikliği olmasına
rağmen hasta sayılarında bir değişme olmadığının altını
çizdi.
Her şey Mamaklılar İçin
Eski binaya göre daha yeni olan
Mamak Semt Polikliniği’nde jeneratör, hasta asansörü, engelli tuvaletleri, hasta çağırma monitörleri, sıra
alma numaratörü ve 24 saat kayıt
yapan güvenlik kameraları yer
alıyor. Eski binada yaşanan teknik
sorunlar (ısıtma, yalıtım, hasta
asansörü vb.) yeni binada sorun olmaktan çıktı.
Ankara
Numune
Eğitim ve Araştırma
Hastanesi Mamak
Semt Polikliniği’nde
kadın doğum, çocuk
hastalıkları ve dâhiliye klinikleri
hastaların yoğun olarak tercih ettiği
kliniklerin başında geliyor.
Mamak Semt Polikliniği’nde hepsi
kendi branşında uzman olmak
üzere 14 uzman hekim görev yapıyor. 1’i başhemşire olmak üzere 4
hemşire, 3 memur, 1 teknisyen, 5
güvenlik görevlisi ve 3 temizlik
görevlisi Ankara Numune Eğitim
ve Araştırma Hastanesi Mamak
Semt Polikliniği’nde görev yapıyor.
Mamak Semt Polikliniği Müdür
Yardımcısı Ali Gülay, Mamak’ta
tıpkı bir devlet hastanesi gibi
çalıştıklarını, kendilerine her konuda
yardımlarını ve desteklerini esirgemeyen Mamak Belediye Başkanı
Mesut Akgül ve Mamak Belediyesi
çalışanlarına emeklerinden dolayı
teşekkür etti.
ANEAH Mamak Semt Polikliniği
Mamak’ta Bir Boşluğu Doldurdu
Mamak Belediyesi Başkanı Mesut
Akgül, yeni binasında, modern bir
sağlık hizmeti veren Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi (ANEAH) Mamak Semt Polikliniği’nin çalışmalarından dolayı,
Mamak halkı adına poliklinik çalışanlarına ve
ANEAH Başhekimi
Prof. Dr. Nurullah Zengin’e teşekkür etti.
Mamak’taki
Kliniklerimiz
Genel cerrahi
Radyoloji
G Kadın doğum
G Çocuk hastalıkları
G Ortopedi
G Üroloji
G Dermatoloji
G KBB
G Nöroloji
G Göz
G Fizik tedavi
G Dâhiliye
G
G
Belediye Başkanı Mesut Akgül, yerel yönetimler olarak öncelikli
görevlerinin vatandaşlara temel hizmetleri sunmak olduğunu,
bunun için de Mamak Belediyesi olarak diğer kurumlarla
sürekli bir işbirliği içinde olduklarını söyledi. Ankara Numune
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin Mamak Semt Polikliniği projesinde ellerinden gelen imkânları kullandıklarını belirten Mesut
Akgül, bu tip projelerde sürekli bulunacaklarını kaydetti.
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin köklü bir kuruluş olduğunu kaydeden Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül,
“Geçen zaman içerisinde birçok insanın faydalandığı, şifa
bulduğu bir hastane Numune Hastanesi. Mamak Semt Polikliniği’nde Numune adının olması, talebi ve bakış açısını zaten gösteriyor. ANEAH Mamak Semt Polikliniği Mamak’ta bir boşluğu
doldurdu diyebiliyorum” diye konuştu.
Mamak Semt Polikliniği’nin ilk açıldığı eski binasında Mamaklıların yoğun talebiyle karşılaştığını söyleyen Mesut Akgül, hasta
yoğunluğunun artmasından dolayı fiziksel olarak bazı ihtiyaçların
doğduğuna dikkat çekti. Bundan dolayı da yeni binasına taşınmasının Mamak halkı için daha faydalı olacağının altını çizen Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, “ANEAH Mamak Semt Polikliniği’nin burada halkımıza daha iyi bir hizmet sunacağına
inanıyorum. Yeni açılacak olan kurumlara da gereken desteği
sağlayacağız” dedi.
Sağlıkta eskiden olan devlet hastanesi mantığının değiştiğini vurgulayan Mamak Belediye Başkanı Mesut Akgül, hastaların
ihtiyaçları, semt poliklinikleri, hastaları bilgilendirmek için oluşturulan gazete ve dergi gibi
yazılı unsurlar tamamen insan odaklı girişimler olduğunu söyledi. Sağlıkta bir
dönüşümün gerçekleştiğini ve bunun tamamen toplum tabanlı olduğunu ifade eden
Başkan Mesut Akgül, “Sağlıkta Avrupa
standartlarını yakaladığımızı düşünüyorum.
Sağlık alanındaki çalışmalarından dolayı
sayın Başbakanımıza, Sağlık
Bakanımıza ve ANEAH Başhekimi
Prof. Dr. Nurullah Zengin’ e
teşekkürlerimi sunuyorum.” dedi.
Mamak Belediye
Başkanı Mesut Akgül
N u m u n e G a z et es i
Yolculuk
Esnasında
Sağlıklı Beslenme
Önerileri
G
Uzun yol seyahatlerinde
sürücülerin kesinlikle
uykusuz yola çıkmamaları
ve sık sık mola vererek dinlenmeleri önemlidir.
G Mola verilen zamanlarda
mutlaka kısa yürüyüşler
yapılmalı ve hareketlilik
sağlanmalıdır. Özellikle uzun
uçak yolculuklarında ara
sıra ayağa kalkıp dolaşılması,
yolculuk sırasında çeşitli el,
boyun ve ayak hareketlerinin
yapılması önemlidir.
G Sürücüler uzun süre aç
kalmaları durumunda dikkatleri daha çabuk dağılıp, baş
ağrısı ve yorgunluk gibi
sağlık sorunları ile karşılaşılabilmektedir. Aynı zamanda
ağır bir öğünün ardından
Sıcaklıkların etkisiyle artan terle birlikte
su ve mineral kaybının önlenmesi için
yeterli sıvı alımı önemlidir. Sıvı alımı
amacıyla her gün en az 2-2.5 litre
(12-14 su bardağı) su içilmelidir.
kan şekerinde oluşabilecek
hızlı yükselme ile birlikte de
aynı sorunlar yaşanabilmektedir. Bu nedenle
sürücülerin azar azar ve
sık sık beslenmeleri
önemlidir.
G Kan şekerini hızla yükselten ve hızlı düşüren besinler tercih edilmemeli, basit
karbonhidrat olan saf şeker
ve şekerli besinler yerine
kuru üzüm, erik ya da A ve
C vitaminlerinden zengin
ve evde hazırlanarak
paketlenmiş taze
meyve ve
sebzeler tercih edilmelidir.
G
Yolculuklarda
sindirim sistemi rahatsızlıklarına ve gıda zehirlenmele-
rine
maruz kalınmaması için yemek yeme
amaçlı güvenilir yerlerin tercih edilmesi ve açıkta satılan
yiyeceklerin kesinlikle
tüketilmemesi gerekmektedir. Mümkünse yolculuk
sırasında evde hazırlanarak
paketlenen yiyeceklerin
tüketimi tercih edilmelidir.
G
Yolculuk sırasında dinlenme tesislerinde tüketim
sıklığı az olan bazı gıdaların
son kullanma tarihleri ile
Tarım ve Köy işleri Bakan-
lığından izinli olup olmadığına dikkat edilmesi de önemlidir.
G Yemek yenilen yerlerin,
kullanılan tabak, çatal, kaşık
vb. nin temiz olmasına
özen gösterilmeli,
dinlenme yerlerinde mutlaka
yemek yenilecek
ise tavuk, balık
gibi et yemekleri
yerine pişmiş sebze yemekleri tercih
edilmelidir. Çiğ sebze ve
salataların tüketiminden
kaçınılmalıdır.
G Sıcaklıkların etkisiyle
artan terle birlikte su ve
mineral kaybının önlenmesi
için yeterli sıvı alımı önemlidir. Sıvı alımı amacıyla
her gün en az 2-2.5 litre
(12-14 su bardağı) su
içilmeli, sıvı alımının
karşılanmasında aşırı kahve,
çay tüketiminden kaçınılmalı, gazlı içecekler yerine
taze sıkılmış meyve suları,
kuşburnu, ıhlamur gibi bitki
çayları tercih edilmelidir.
Varis ölüme götürür mü?
Varis, toplardamarların normal yapısını kaybederek genişleyip solucanımsı bir
görünüm olması durumudur. Toplardamarlara ait bir dolaşım bozukluğu olan varis
hastalığının en belirgin sebebi derin toplardamarlardaki kapak yetmezliğidir.
DOÇ. DR. üNAL SAKINCI
ANEAH Göğüs Cerrahi Kliniği Şefi
ANEAH Göğüs Cerrahi Kliniği
Şefi Doç. Dr. Ünal Sakıncı,
varisin birçok nedeninin olduğuna
dikkat çekti. En belirgin sebebin
derin toplardamardaki kapak yetmezliği olduğuna bunun haricindeki sebeblerin ise genetik,
obezite, hamilelik gibi karın
basıncını arttıran sebepler olduğuna değinen Sakıncı, uzun süre
ayakta kalanların, sıcak ve nemli
ortamlarda çalışanların ve özellikle aşçıların varis için riskli grupta
yer aldıklarını belirtti.
Varisin öncelikle estetik görüntünün bozulmasına bağlı olarak
psikolojik bozukluklara, kramplara daha ileri durumlarda ayak
bileği seviyesinde staz ülseri denen kapanmayan yaralara sebep
olduğunu söyleyen Doç. Dr. Ünal
Sakıncı, varisin en önemli etkisinin damar içerisinde staz etkisinden oluşan kan pıhtısının yerinden
koparak akciğerin bir bölümünü
tıkayarak ani ölümlere neden olmasını dile getirdi.
Ankara Numune Araştırma Hastanesi Göğüs Cerrahi Kliniği Şefi
Doç. Dr. Ünal Sakıncı variste
erken teşhisin koruyu önlemlerin
etkisini arttıracağını savundu.
Doç. Dr. Sakıncı, varis yerinin ve
varise neden olan sebeplerin
varisin türünü etkilediğine dikkat
Mayı s 2011
H A B ERLER
çekerek varisin temel tedavisinin
cerrahi olduğunu kaydetti.
Doç. Dr. Ünal Sakıncı yüzeysel
varislerde sklerozan enjeksiyon
tedavisinin yüksek frekansta termal enerji ile tedavi ve köpük jel
uygulamalarının başarılı sonuç
verdiğini ifade etti. Varisten korunmak için, uzun süre hareketsiz
bir şekilde ayakta kalınmamalı,
karın içi basıncı arttıracak korse
ve ve sıkı giysilerden kaçınılmalıdır. Doç. Dr. Ünal Sakıncı
yürüyüşler yapmanın ve sporun
varis hastalığını önlemede yararlı
olacağını belirtti. Son olarak Doç.
Dr. Ünal Sakıncı, varis çorabının,
erken evre cerrahi uygulanmayan
dönemlerde ve ameliyat sonrası
koruyucu etkisi bakımından faydalı olduğunu ancak varis
çorabının tedavi edici bir özelliğinin bulunmadığını sözlerine
ekledi.
17
Dr. Ecz.
A. Alper ŞAHİN
Bizim Eczane
[email protected]
İlaç Yönetimi ve Uygulamaları Üzerine
Sağlıklı bir hayat sürdürmek, insanların en temel ihtiyacıdır.
Toplumun sağlıkla ilgili arayışları, insanlık tarihi kadar
eskidir. İnsanlar doğuştan ölüme kadar, sağlıklı, bir hayat
sürdürebilmek için sürekli ve nitelikli sağlık hizmetine
ihtiyaç duymaktadır. Tüm sağlık hizmetleri içersinde de ilaç
güvenliğinin ve yönetiminin çok önemli olduğu bilinmektedir.
İlaç Yönetimi ve güvenliği konusunda tüm uluslar arası sağlık
organizasyonları hastane kurullarını ve bunların yöneticilerini
bu konuda sorumlu kılmıştır. İlaç güvenliğinin ve yönetiminin
sağlıklı işleyişine yönelik ilk adım; sorunların farkına varma,
hataların neden meydana gelebileceğini anlamaya dayalıdır.
İlaç yönetimi, ilacın temini, stoklanması, hastaya verilmesi ve
sonuçlarının izlenmesiyle başlayan, önemli ve karmaşık bir
süreci içerir. Bu süreçte, ilaç yönetiminin her safhasındaki risk
noktaları belirlenerek doktorlar, hemşireler ve eczacıların ortak
çalışması gerekmektedir. Ülkemiz kamu hastanelerinde ilaç
temini ve kullanımı Sağlık Bakanlığımızın farklı kurumlarının
denetim ve takibi altında olup mevzuatlarca belirlenmiştir.
Geçen yıllardan farklı olarak, hastane eczanelerinde ilaç stoklaması artık 3’er aylık dönemlerle yapılmaktadır.
Buna göre eczacıların birincil görevi bu stoklamayı sağlıklı
bir şekilde hastanelerin öncelikli ilaç kalemlerine göre yapabilmeleridir. Ankara ilindeki kamu hastane eczaneleri, yatan
hastaların ihtiyacı olan ilaçları alımda sağlık bakanlığımızın
izin verdiği çerçeve ihalelerle temin yoluna gitmek zorundadır.
Çerçeve ihalelerin yetersiz kaldığı, ilaç firmalarının ve ihale
depolarının bu ihalelere katılmadığı hallerde, her hastane kendi açık ihalesini yapmakla yükümlüdür. Açık ihalelerde istenen sonucun alınamaması durumunda, son çare ve sınırlı
koşullarda ilaçlar, depolar tarafından kurum ıskontosunun
yapılmış olması şartıyla hastaneye alınabilmektedir.
Sağlık Bakanlığının kurumlarının belirlediği ilaç yönetim
stratejilerine göre hastanelerimizde yatan hastaların ilaçlarının
hastane tarafından karşılanması gerekmektedir. Bu mantıkla
yatan hasta reçeteleri dışarıya da çıkartılmamalıdır. Dışarıya
çıkan her reçete kurumun alacağından mahsup edilmekte ve
döner sermaye gelirinin azalmasına yol açmaktadır. Hastaların
ilaç sorunu yaşamamaları amacıyla klinik eczacılık kuralları
ve akılcı (rasyonel) ilaç kullanım yöntemlerine göre hasta tedavilerinde maliyet/yarar analizlerinin ivedilikle yapılması
gerekmektedir. Aksi takdirde kurumlarımız ve hastanelerimiz
mali zarar görmektedir.
Devlet istatistiklerine göre, Türkiye’de sağlığa ayrılan payın
yarıya yakını ilaç harcamalarına gitmektedir. Dolayısıyla da
toplumun büyük çoğunluğunun üzerinde uzlaştığı akılcı ilaç
kullanımı stratejilerine daha fazla gereksinim duyulmaktadır.
Akılcı ilaç kullanım yöntemlerinden biri hastalığın ve
hastanın durumuna göre ilacın akılcı ve doğru bir şekilde inceleyip tanı konulduktan sonra ancak mevcut ilaçlar arasından
en uygununu seçmeye dayalıdır.
Diğer bir değişle, bir hastalığın tedavisinde, doğru ilacın,
gereken anda, gerektiği dozda ve uygun fiyatla kullanılmasıdır. Buna göre hastane eczanesinde bulunan ve stoklarla
sınırlı ilaçların seçilmesi, muadil ilaç uygulamalarının arttırılması ve hastaların tedavisinde aynı endikasyonu karşılayacak
iki veya üç ilaç varsa, hekimin bunların arasında ekonomik
ve maliyet bazlı seçim yapması çok büyük bir önem taşımaktadır. Benzer endikasyon gösteren ilaçların tercih edilerek kullanımları özellikle hasta reçete yazımında maliyetin azaltılması
açısından da büyük bir gereksinimdir.
Çünkü asıl olan, ilacın hem kullanana, hem de ulusal
ekonomiye en yararlı biçimde sunulabilmesidir. Bu anlamda
akılcı ilaç kullanımı, ucuz ya da indirimli ilaç kullanımı olarak
da algılanmamalıdır.
Unutulmamalıdır ki, hastanın tedavisinden ve takibinden
hekimlerimiz, hastanın ilaç konusunda doğru yönlendirilmesinden ve bilgilendirilmesinden ise eczacı sorumludur. Eczacılar da bunu hastane kaynaklarını ve ihtiyaçlarını
göz önünde bulundurularak yapmalı ve zaman geçirilmeksizin uygulamalara geçilmelidir.
1 8 M ay ı s 2 0 1 1
N u m u n e G a z et es i
H A B E RLER
Hasta ve yakınlarına Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde eğitim verildi
Hastalara deri hastalıkları
ve korunma yolları anlatıldı
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde yatan hasta,
muayene için gelen hasta ve hasta yakınlarını bilgilendirmek için
eğitimler devam ediyor. Bu kapsamda ‘deri hastalıkları ve korunma’
konusunda eğitim de gerçekleştirildi. Eğitim, ANEAH 2. Dermatoloji
Klinik Şefi Doç. Dr. Ülker Gül tarafından verildi.
Hastalıklardan korunmak için nelere dikkat edilmesi
gerektiğini ayrıntılı olarak anlatan Doç. Dr. Ülker Gül,
“korunmanın tedavi etmekten daha kolay ve ucuz”
olduğunu vurguladı.
İşte eğitimde anlatılan konuların özeti:
Yıkanma
Yüz ve el temizliğinde durulanabilen temizleyiciler
kullanılmalı, ele sürülüp bırakılan temizleyiciler kullanılmamalıdır. Özellikle kuru derili kişiler, yaşlılar
ve el ekzeması bulunanlar nemlendiricili sabunlar
kullanmalıdırlar. Yıkama işleminden hemen sonra
nemlendirici kullanılmalıdır.
Kolonya ve ıslak mendil çok olan el ve yüze yağ
oranı yüksek nemlendiriciler ve onarıcılar sık sık
uygulanmalıdır. Çok soğuk ortamda uzun süre
kalınırsa ‘donma’ bulgularının ortaya çıkabileceği
unutulmamalıdır. Ayrıca, soğuk ama güneşli
havalarda yaz aylarında olduğu gibi derimizi
güneşten korumalıyız.
Sıcak havalarda deriyi koruma
Sıcak havalarda özellikle kıvrım bölgeleri ve parmak
arası bölgelerinde terleme nedeni ile nemlilik artar.
Sıcak havalarda deriyi koruma
Sıcak havalarda özellikle kıvrım bölgeleri ve parmak
arası bölgelerinde terleme nedeni ile nemlilik artar.
Nemin artması mantar hastalığının oluşumunu kolaylaştırır. Ayak parmak araları, kasıklar gibi bölgelerde
mantar hastalıkları ortaya çıkar. Ayrıca meme altı gibi
kıvrım bölgelerinde intertrigo adı verilen kızarıklıklar
oluşabilir. Sentetik kıyafetler ya da sentetik ayakkabı
giyilirse vücudun kapalı alanlarında pişik oluşabilir. Sıcak
havalarda vücudun terlemesi ile oluşan teri emecek pamuklu kıyafetler giyilmelidir. Ek olarak ayağın havalanmasını sağlayacak şekilde hakiki deriden yapılmış
deri ayakkabılar kullanılmalıdır.
Güneşten korunma
Güneşe kontrolsüz temas ile deri yaşlanması oluşur ve
takiben deri kanserleri oluşabilir. Özellikle yazın güneş
ışınlarının en yoğun olduğu saatler olan 10.00-15.00
arası güneş ışığı altında bulunulmamalı; bina içinde
kalınmalıdır. Vücudu açıkta bırakmayacak sıkı dokunulmuş kıyafetler giyilmeli, güneş ışığını geçirmeyen
çepeçevre siperli şapka ve geniş çerçeveli güneş
gözlüğü kullanılmalıdır. Şemsiye kullanmak alışkanlık
haline getirilmelidir. Güneşten koruyucu alırken hem
UVA ve hem de UVB’ye karşı korumasına, güneşten koruyucu faktörünün (SPF) en az 25 olmasına dikkat
edilmelidir. Güneşten koruyucu dışarıya çıkmadan
yarım saat önce bol
miktarda sürülmeli;
dışarıda durulmaya devam edilecekse, her 3 saatte bir
tekrar sürülmelidir.
Kuru ve kaşınan deride koruma
Bazı kişiler yapı olarak kuru deriye sahipken, bazı kişiler
hipotiroidi gibi hastalıklar nedeni ile kuru deriye sahip
olurlar. Ayrıca yaşlanıldıkça da deri kurur. Kuru olan
deri kaşınmaya eğilimlidir. Bu nedenle günlük
yaşamda alınacak önlemler önem taşır. Deriyi kurutan
temizleyiciler yerine, yumuşak ve içinde nemlendirici
bulunan temizleyiciler kullanılmalıdır. Sıcak su ile
yıkanılmamalı, ılık su ile yıkanılmalıdır. Sık yıkanılmamalıdır, sık yıkanma derinin kurumasını arttırır.
Banyodan sonraki bir kaç dakika içinde, deri nemli iken
nemlendiriciler sürülmelidir. Gün içinde de belli
aralıklar ile deri nemlendirici kullanılarak nemlendirilmelidir.
Bazı sık görülen deri hastalıklarından
korunma yöntemleri
Koruyucu yöntemler bizleri birçok deri hastalığından
korumaktadırlar. Bu hastalıklar çok fazladır. Burada
sık karşılaşılan 3 hastalıığı anlatılacağız.
a- Mantar hastalığından korunma
Mantar hastalığı ülkemizde sık rastlanılan deri hastalıklarından biridir. Mantar hasta hayvanlardan, hasta insanlardan ve topraktan bulaşabilir. Hayvanlara temas
ile edinilen bir ortamda mantar hastalığına sahip bir
kişinin tespitinde sadece hasta kişinin tedavisi değil,
hasta hayvanın da tedavisi gerekir. Çocuklarda
hastalığa sahip bir kişi bütün sınıfı hastalandırabilir.
Bu nedenle hastalığın toplu yaşanılan yerlerde
bilinmesi ve önlem alınması önemlidir. Saçlı deri
mantarı varsa, iyileşene kadar hasta çocuğun tarağı
kullanılmamalı, yattığı yastıkta yatılmamalı, kullandığı
bere ve atkı gibi hasta bölgeye temas eden giysiler ortak
olarak kullanılmamalıdır. Diğer önemli bir konu da ayak
mantarıdır. Ailede bir bireyin ayağında mantar hastalığı
varsa; hasta kişinin kullandığı ayakkabı ve terlikler kullanılmamalı ve ayrıca banyo ve tuvalet terlikleri ortak
olmamalıdır. Bazı durumlarda mantar
hastalığının gelişmesi kolaylaşır. Mantar
hastalığı oluşumu nemli ortamlarda
oluşur. Bu nedenle de ayaklarımızı
mantar hastalığından korumak
için en önemli faktör kuru tutmaktır: Ayaklar yıkandığında parmak
araları dahil çok iyi kurulanmalı,
nemi alan saf pamuklu çorap giyilmeli, deriden yapılmış ayakkabı
kullanılmalı, yazın açık ayakkabı giyilmelidir. Ayrıca ayağı sık terleyenlerin de sık
çorap değiştirmeleri ve ıslak olmayan ayakkabı
giymeleri gerekir.
b- El ekzemalarından korunma
El ekzemaları sık görülen hastalıklardan biridir. Eller deterjan, ıslak mendil, kolonya, şampuan vb gibi tahriş
Deri hastalıklarından korunma
Bizi dış çevreye karşı koruyan en önemli bariyerdir;
ancak dış çevrenin zararlı etkilerinden de en çok
etkilenen bir organımızdır. Dış çevrenin zararlı
etkileri genel olarak aşağıda sıralanmıştır:
G Yıkanma alışkanlıkları (Sık yıkanma, deriyi kurutan temizleyiciler ile yıkanma gibi)
G Hava değişiklikleri (Sıcak, soğuk, nem, ayaz vb)
G Güneş ışınları
G Enfeksiyon ajanları (mikroorganizmalar, mantarlar vb)
G Giyim alışkanlıkları (Kıyafet, ayakkabı vb)
G Çeşitli moda akımları (Boyalar, yapıştırıcı ile kullanılan maddeler vb)
G Mesleki nedenler ile temas edilen maddeler (deterjan, çimento, boyalar vb)
G Alışkanlıklar (sigara, solaryum vb)
edici maddelere temas etmemelidir. Ev kadını veya
mesleki nedenler ile su ve deterjan ile teması olacaksa,
ellerine önce bez eldiven, sonra bulaşık eldiveni
giyilerek işlerini yapmalıdırlar. Mesleki nedenler ile temas
edinilen diğer maddelerden korunmada özel mesleki
korunma yöntemleri de çalışanlara öğretilmektedir (Özel
iş eldivenleri gibi). El ekzemalarında yapılan en önemli
yanlış, eli etken olan temas maddelerinden korumamak;
buna karşın ortaya çıkan dermatit bulgusunu kortizonlu
kremler kullanarak bastırma girişimidir. Bu nedenle bazı
hastalar uzun süre kullanılan kortizonlu kremlerin zararlı
etkileri ile gelmektedirler. Halbuki elin uygun korunma
yöntemleri ile korunması çok pratik ve zararsız bir yöntemdir.
c- Şeker hastalarında deriyi koruma
Şeker hastalarında yara iyileşmesi gecikmiştir. Herhangi
bir yara varlığında enfekte olmadan iyileşebilmesi için
yakın takip gerekir. Bazı hastalarda kilo nedeni ile meme
altı, kasık gibi kıvrım bölgelerinde intertrigo denilen
sürtünme dermatitleri oluşabilir. Bu bölgelerin nemini
alacak pamuklu kumaşlar kullanılmalı, havalandırılması
sağlanmalıdır. Şeker hastalarında ayakta duyu hissi
bozuk olabilir, ayakkabının dar geldiğini yani vurduğunu
hissedemezler ve böylece kolayca yara oluşur. Bu
nedenle şeker hastaları her gün ayaklarını muayene etmelidirler.
Yanlış tedaviden korunmak
Ne yazık ki deri hastalığına sahip bazı bireyler doktora
gitmeksizin komşudan, televizyondan, gazete ve
dergilerden, internetten, aktarlardan yanlış bilgilenerek
deriye zarar veren tedavileri uyguladıkları görülmektedir.
Tedaviler kişilere özeldir. Tedavi verilirken yaş, cinsiyet,
daha önce kullanılan tedaviler ve o tedavilere alınan
cevap, hastadaki diğer hastalıklar, deri hastalığının yerleşim yeri ve yaygınlığı gibi faktörler göz önüne
alınarak yapılmaktadır. Aynı hastalık bile olsa başka
birine verilen bir tedavi başka kişi için uygun değildir.
Bu nedenle doktora danışmadan tedavi kullanılmaması
gerekir. Aksi halde yanlış uygulamaların neden olduğu
ciddi yan etkiler ortaya çıkmaktadır.
Nu m u n e G a z et es i
Mayı s 2011
S U DO KU B U LM ACA
19
Sudoku uzakdoğudan dünyaya yayılmış bir zeka oyunudur. Bulmacadaki her satır, her sütun ve 3x3’lük her kutuya, 1’den 9’a
kadar rakamlar yerleştirilecektir. Her satır, her sütun ve 3x3’lük kutu bölümlerinde 1’den 9’a kadar sayılar sadece 1 defa kullanılabilir.
2
4
9
KOLAY
6
4
5
7
8
5
6
5
8
7
1
2
8
3
4
2
2
3
9
6
6
7
9
1
O R TA
3
1
7
8
6
9
8
6
4
3
2
5
3
4
2
6
9
5
3
7
ZOR
2
9
8
5
5
9
4
9
1
3
4
Numune Gazetesi
15 Mayıs 2011 Yıl:2 Sayı:9
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Adına
Yayın Kurulu Başkanı
Prof. Dr. Nurullah ZENGİN
(Başhekim)
Genel Yayın Yönetmeni
Doç. Dr. Hürrem BODUR
(Başhekim Yrd.)
Haber Koordinatörü
Uzm. Ecz. Aslıhan BEYAN
Yayın Kurulu
1. Doç. Dr. Hürrem Bodur
2. Ahmet Zengin (Hastane Müd.)
3. Dr. Abdulkadir Özbek
4. Uzm. Ecz. Aslıhan Beyan
5. Elvan Salman (Baş Hemş.)
4
1
9
4
2
1
9
2
8
6
3
2
Bilimsel Danışma Kurulu
1. ABAYLI Ekrem
2. AK Fikri
3. ALLI Nuran
4. ALTIPARMAK Emin
5. ATAN Ali
6. AVŞAR Fatih
7. AYDOĞDU Sinan
8. BALABAN Neriman
9. BELEN Ahmet Deniz
10. BİÇİMOĞLU Ali
11. BODUR (ÇOLAKOĞLU) Hatice
12. CENGİZ Ömer
13. COŞKUN Faruk
14. ÇETİNKAYA Mesut
15. DEDE Doğan
16. DERE Hacı Hüseyin
17. DİKMEN Bayazit
18. DİLBAZ Nesrin
19. DOKUZOĞUZ (KUT) Başak
20. ERDOĞAN Bülent
21. ERYILMAZ Adil
22. ESKİOĞLU Erdal
23. GÖĞÜŞ Nermin
24. GÖKA Erol
25. GÜÇTEKİN Ali
26. GÜL Ülker
27. GÜLER Serdar
28. GÜVENER Engin
2
3
9
5
2
7
3
9
3
6
8
3
4
4
3
9
3
1
8
2
8
7
7
7
5
8
6
2
2
2
9
4
7
7
1
1
8
4
4
1
5
9
2
7
7
7
2
7
6
4
7
9
6
2
3
9
4
7
3
5
3
6
9
7
8
6
7
3
8
4
8
6
1
8
8
7
4
3
5
4
5
3
8
4
8
5
6
5
6
4
1
7
3
6
3
4
1
8
6
5
2
3
2
8
5
5
9
1
6
1
3
9
1
8
1
5
9
6
4
6
7
1
7
7
1
7
1
7
2
2
8
2
3
7
5
4
2
1
4
2
5
1
4
6
5
7
3
8
9
5
3
5
7
1
8
2
1
6
7
1
9
8
2
9
5
6
7
2
8
8
4
1
6
8
9
5
29. HASIRİPİ Hikmet
30. HENGİRMEN Süleyman
31. KAMA Nuri Aydın
32. KARAASLAN Yaşar
33. KARADEMİR Mehmet Alp
34. KOCA Yüksel
35. KOÇ Mahmut
36. KOPARAL Salih Suha
37. KULAÇOĞLU Sezer
38. KURAL Gülcan
39. MEMİŞ Ali
40. ODABAŞ Ali Rıza
41. ÖZBAKIR Şenay
42. ÖZDEM Cafer
43. ÖZET Gülsüm Gülistan
44. ÖZKARA Adem
45. ÖZMEN Mehmet Mahir
46. PEKSOY İrfan
47. SAKINCI Ünal
48. SARAÇOĞLU Ömer Ferit
49. SEÇKİN (ERARSLAN) Selda
50. TABAK Abdullah Yalçın
51. TÜMÖZ Mehmet Ali
52. TÜMÖZ Mübeccel
53. UÇANER Ahmet
54. ULUSOY Feridun Vasfi
55. ÜNAL Adnan
56. YILDIRIMKAYA Mustafa Metin
57. YÜKSEL Enis
9
8
6
1
6
3
5
7
2
7
1
2
1
Aysun Yayıncılık Matbaacılık
Reklam İnşaat Turizm
San. Tic. Ltd. Şti. Adına
İmtiyaz Sahibi ve
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
4
5
Yönetim Adresi:
Mahatma Gandi Caddesi No: 105/3
G.O.P. / Çankaya – ANKARA
Tel: 0 312 436 44 00
Fax: 0 312 447 54 59
E-mail: [email protected]
www.numunegazetesi.com
Aysun PALALI
Genel Yayın Koordinatörü
Ankara Numune Eğitim ve
Araştırma Hastanesi :
Tel: (0312) 508 40 00
Cumali KÖKTAŞ
www.anh.gov.tr
Haber Merkezi
Taşkın Palalı
Ayça Gülşen Karahan
AVEC Reklam Organizasyon
www.avecreklam.com
Numune Gazetesi Basın Meslek
ilkelerine uymaya söz vermiştir.
Ücretsizdir, para ile satılmaz.
Numune Gazetesi’nin tüm içeriği,
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma
Hastanesi tarafından hazırlanmakta
olan bir sağlık gazetesidir. Yayınlanan
yazıların sorumluluğu yazarlarına,
reklamların sorumluluğu ise reklam
verene aittir. Numune Gazetesinde
yayınlanan makale ve haberler kaynak
belirtilmek suretiyle alıntı yapılabilir.
Yayın Türü
Yaygın Süreli Yayın
Baskı: Başak Matbaacılık Tanıtım Hiz. Ltd. Şti.
Anadolu Bulvarı No:5/15 Gimat-Yenimahalle
Ankara Tel:0312 397 15 17 (15.05.2011)
Hukuk Danışmanı
Av. Çiğdem Altınışık
Mizanpaj
SAĞLIK ALANINDA ÖNEMLİ TELEFONLAR
Bilgiyle, Güvenle, Sağlıkla...
YIL:2 SAYI:9 15 MAYIS 2011
G
Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi 508 40 00
G
Hızır Acil Servis 112
G
Sağlık Bakanlığı iletişim Merkezi (SABİM) 184
G
TC Sağlık Bakanlığı 585 10 00
G
Ankara İl Sağlık Müdürlüğü (Rüzgarlı) 309 13 53
G
Kızılay Kan Merkezi 362 97 00
G
Hıfzısıhha Ulusal Zehir Merkezi 114 (Ücretsiz )
G
Alo Yangın 110
Yaşlılar beslenmesine daha
çok dikkat etmelidir
Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal
kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı
yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı veya yağsız süt veyoğurt
tüketimine özen gösterilmelidir.
Türkiye'de 65 yaş ve üzerinde yaklaşık 4 milyon kişi yaşamaktadır. Ülkemizde yaşlı nüfusun oranı ve yaşlılarda hastalıkların görülme sıklığı giderek
artmaktadır.
besinler yoluyla alınan enerji ile harcanan enerji arasındaki denge
sağlanmalıdır. Yağlı besinlerin tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı
et yerine tavuk veya hindi eti tercih edilmelidir.
Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli bir bölümü, yetersiz
ve dengesiz beslenmeden kaynaklanan hastalıkların etkisi altında yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık, diyabet, kalp-damar
hastalıkları, osteoporoz, felç, iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz beslenme önemli bir risk faktörüdür.
Haftada en az 2-3 kez balık tüketilmelidir. Hayvansal kaynaklı yağ tüketimi azaltılmalı, bitkisel kaynaklı sıvı yağlar tercih edilmelidir. Az yağlı
veya yağsız süt ve yoğurt tüketimine özen gösterilmelidir.
Kan şekerini hemen yükselten şeker,
şekerli ve hamurlu besinler yerine
muhallebi ve sütlaç gibi sütlü
tatlılar tercih edilmelidir. Özel
gün ve toplantılarda pasta,
tatlı ve şekerleme tüketiminden olabildiğince
Her yaşta olduğu gibi bu yaş grubunda da yeterli ve dengeli
beslenme sağlığın korunması ve geliştirilmesi için çok önemlidir. Yeterli
ve dengeli beslenme; dört besin grubunda bulunan besinlerin
yeterli miktarda tüketilmesiyle sağlanır. Bu besinler; süt grubunda
yer alan süt, peynir ve yoğurt; et grubunda yer alan et, tavuk, yumurta
ve kuru baklagiller; sebze ve meyve grubu ile tahıl grubuna giren ekmek,
bulgur, makarna, pirinç, mısır ve tarhanadır.
kaçınılmalıdır.
Her gün imkanlar dahilinde 5-7 porsiyon sebze ve meyve ile haftada
2-3 kez kuru baklagil yemeği tüketilmelidir. Kızartma ve kavurma yöntemleri yerine sağlık açısından daha uygun olan haşlama, ızgara ve
fırında pişirme yöntemlerini tercih edilmelidir. Kızartılmış besinlerden
uzak durulmalıdır. İçinde et bulunan yemekleri pişirirken ilave
yağ konulmamalıdır. Mümkün olduğunca yaşa uygun olarak
fiziksel aktivite artırılmalıdır.
65 yaş üzerindeki kişilerde yoğun olarak görülen, beyin
kanamaları ve ölümlere yol açan yüksek tansiyondan korunmak için günlük tuz tüketimi kısıtlanmalıdır.
Hazırlanmış yemeklere ilave tuz eklenilmemeli ve tuz içeriği yüksek
geleneksel besinler olan turşu ve salamuralardan uzak durulmalıdır.
65 yaş üstü kişilerin sıvı kayıpları ile bu kayıpların yol açtığı sağlık sorunları diğer yaş grubundaki kişilere göre daha yüksektir. Bu nedenle yaşlı
bireyler günlük sıvı tüketimini artırmalı ve günde 8-10 su bardağı sıvı
tüketmelidirler.
Sigara, alkol, aşırı çay ve kahve tüketimi herkes için özellikle de yaşlı
kişiler için sağlık sorunlarına davetiye çıkarmaktadır. Ihlamur, taze
sıkılmış meyve suyu, ayran ve çorba yaşlı bireyler için uygun
içeceklerdir.
Ülkemizde 65 yaş ve üzeri yaşlı nüfusun önemli
bir bölümü, yetersiz ve dengesiz beslenmeden
kaynaklanan hastalıkların etkisi altında
yaşamaktadır. Bu yaş grubunda görülen şişmanlık,
diyabet, kalp-damar hastalıkları, osteoporoz, felç,
iskelet ve kas sistemi hastalıklarında bilinçsiz
beslenme önemli bir risk faktörüdür.
Bu besinlerin önerilen tüketim miktarları kişiye özgü olarak
değişmekte, bireyin yaşı, cinsiyeti ve fiziksel aktivite durumu bu oranları
etkilemektedir. Öğün sayısı artırılmalı, az ve sık yemek yenilmelidir.
Sabah kahvaltısı mutlaka yapılmalıdır. İdeal vücut ağırlığı korunmalı,
Sağlık Bakanlığı’nca Yılın Doktoru seçilen Ankara Numune’den Fikri Ak:
‘Doktorlar mesleklerini sevgi ve sabır ile yapıyor’
Ankara’da Yılın Hekimi, Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Nöroloji Klinik Şefi
Uzman Doktor Fikri Ak Oldu. Dr. Ak’a ödülü Sağlık Bakanı Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından verildi.
Sağlık Bakanlığı tarafından 14 Mart Tıp Bayramı
etkinlikleri kapsamında, Ankara’da yapılan anket
sonuçlarına göre Ankara’da Yılın Doktoru seçilen Fikri
Ak, insan hayatının kutsallığından ödün vermeksizin, sevgi ve sabır ile doktorluk mesleğini icra ettiklerini, halk
sağlığı adına gösterilen samimi gayretlerin devam
etmesi gerektiğini söyledi.
Hekimliğin, fedakârlık isteyen bir meslek olduğunu ifade
eden Uzm. Dr. Fikri Ak, aldığı ödülde hekimin normal
rutin işlerinden başka; doktorun insana ve hastaya
özverili davranmasının, Türkiye’de yeni bir buluş, yeni
bir tedavi metodu ve yurtdışındaki tedavi yöntemlerinin ülkemizde kullanılmasının önemli olduğunu
kaydetti.
Uzm. Dr. Fikri Ak, yaptığı açıklamada, doktorların
en çok istediğinin hastalarının iyileşmesi olduğunu,
görevini yerine getiren doktorların da mutlu olduklarını
ifade etti. Son dönemlerde doktorların maddiyata önem
verdikleri, parasız iş yapmadıkları gibi düşüncelerin
kamuoyunda yer aldığını dile getiren Fikri Ak, bu
düşüncelerin yanlış olduğunu, yapılan işin ve fedakârlıkların maddiyatla karşılaştırılmasının bile yanlış
olduğunu, dünyada hiçbir meslekte böyle fedakârlıkların
yapılmadığının altını çizdi.
Fikri Ak, son günlerde bir hekim düşmanlığının
toplumda oluştuğunu, bunların kendilerini çok rahatsız
ettiğini, doktorlara yapılan bu haksız saldırıların
doktorların çalışma düzenlerini bozduğunu
belirtti. Uzm. Dr. Fikri Ak özgür çalışma ortamında, doktorların hastalar üzerinde bazı bilimsel
riskler aldığını, doktorlara baskı yapıldığı zamanlar
doktorların bu riskleri alamadıklarını bunun
da hastalara ve halk sağlığına zararlı
olduğunu söyledi.
Uzm. Dr. Fikri Ak doktorların
özlük haklarının düzeltilmesini,
çalışma şartlarının daha iyi
olmasını, doktorların konsantrasyonun yüksek olmasının gerekliliğini ifade
etti. Fikri Ak, bütün bu sorunlara rağmen bütün hekimlerin
hastaları için elinden geleni
yaptığını, onlarla üzülüp onlarla
sevindiklerini, sonuçta hekimliğin ayrı bir görev olduğunu vurguladı.

Benzer belgeler