Uluslararası Biyobankacılık Alanında Kritik

Transkript

Uluslararası Biyobankacılık Alanında Kritik
Uluslararası Biyobankacılık Alanında Kritik Konular
Moderatör: Jim Vaught1*
Uzmanlar: Akin Abayomi2, Tim Peakman3, Peter Watson4,5, Lisa Matzke6 ve Helen Moore7
1
Editör, Biopreservation & Biobanking, Başkan, Uluslararası Biyolojik ve Çevresel Saklama Depoları
Derneği, Rockville, MD; 2Şef Patolog ve Yönetici, Hematoloji Bölümü, Stellenbosch Üniversitesi, Cape
Town, Güney Afrika; 3Başkan Vekili, UK Biobank, Adswood, Stockport, Birleşik Krallık; 4Profesör,
Patoloji Bölümü, British Columbia Kanser Ajansı, Vancouver, BC, Kanada; 5Profesör, Patoloji ve Tıbbi
Laboratuvar Bölümü, British Columbia Üniversitesi, Vancouver, BC, Kanada 6Proje Yöneticisi, Biyobank
Eğitim ve Araştırma Bürosu, Patoloji ve Tıbbi Laboratuvar Bölümü, British Columbia ÜniversitesiVancouver Genel Hastanesi, Vancouver, BC, Kanada ve Deeley Araştırma Merkezi, Victoria, BC,
Kanada; 7Şef, Biyolojik Saklama Depoları ve Biyolojik Numuneler Araştırma Birimi, Kanser Tanı
Programı, ABD Ulusal Kanser Enstitüsü, Bethesda, MD.
*Bu
yazarın iletişim bilgileri: 9609 Medical Center Drive Rockville, MD 20852. Faks 301-480-4814; eposta [email protected].
Klinik ya da araştırma nedenleri ile biyobankacılık biyolojik numunelerin toplanması, işlenmesi,
depolanması ve analiz edilmesini içerir. Günümüzde teknik, etik ve yasal boyutları olan karmaşık bir
süreç olarak değerlendirilmektedir. Genellikle gönüllülüğe dayalı bir süreç gibi görünmekteyse de
bilgilendirilmiş olur alınması, gizliliğin korunması, kalite kontrol uygulanması ve başka kritik konularda
tabi olduğu kural ve düzenlemeler söz konusudur. Ulusal ağların ve uluslararası işbirliğinin geçerli
olduğu küresel bir yaklaşım söz konusudur ve bu nedenle uygulamaların koordine bir şekilde
yürütülmesi ve kalitenin standardize edilmesi çok önemlidir. Bir iş alanı olarak değerlendirildiğinde ise
bağlantılı araştırma programlarının uzun süre sürdürülmesini sağlamak için planlama yapmak
gereklidir. Tanı ve tedavi alanında ve genetik risklerin değerlendirilmesinde yeni teknolojiler
geliştirildikçe hastalar tıbbi altyapının bir parçası olarak biyobankacılığın önemi ve yararları hakkında
daha çok bilgi sahibi olmaktadır. Sonuçta biyolojik örnek bağışlayan kişiler bu numunelerin kullanım
alanları ve araştırma sonuçları ile daha çok ilgilenmek istemektedir. Biyobankacılıkla ilgili bu tutum
değişikliği Clinical Chemistry dergisinin Ocak 2011 sayısında yer alan Soru-Yanıt bölümünde ele
alınmıştır Gronowski ve ark.; Clin Chem 57: 540-4).
Konunun genişlemesine paralel olarak bu Soru-Yanıt bölümünde biyobankaların günümüzde
yüzleştiği kalite kontrol, ağ tasarımı, uzun süre sürdürülebilirlik, kamunun aydınlatılması ve araştırma
sonuçlarının donörlere iletilmesi gibi bazı sorunlar ele alınmıştır. Ulusal ve uluslararası alanda
biyobanka programlarında yer alan beş uzmanla bu kritik konular tartışılmıştır.
Numunelerin alınması, işlenmesi ve saklanmasında kalite yönetimi ile bağlantılı önemli hususlar
nelerdir?
Tim Peakman: Biyobankalar numuneler ve ilişkili verileri elde
ederken ve saklarken bilimsel araştırma amacına uygun şekilde
hareket etmelidir. Yani, numuneleri biyolojik ortama mümkün
olduğunca yakın bir ortamda almalı ve numunelerin alınması ve
işlenmesi süreçlerinde değişiklik gerçekleşmesini mümkün
olduğunca engellemelidir. Tamamen genetik olan çalışmalar
istisna olmak üzere, olgular ve kontroller farklı kaynaklardan
geldiğinde bu nokta özellikle önem kazanır. Numunelerin
işlenmek üzere faklı yerlere gönderildiği çalışmalarda numunenin
alınması ile stabilize edilmesi arasında geçen sürede bazı kararsız
belirteçler kaybolabilir. İşleme süreci yerel bir kurumda
gerçekleştiriliyorsa sürecin standardizasyonunun idamesi zor
olabilir. Risk oranları çoğunlukla 1.2-1.5 arasındadır; dolayısıyla
kontrolsüz ya da ölçülmemiş değişkenlerin etkisiyle zayıf
bağlantılar olduğundan daha kuvvetli gibi algılanabilir, yapay bağlantılar daha ileri inceleme
gereksinimi oluşturabilir ve çalışmanın kuvvetini arttırmak için örneklem boyutu yükseltileceğinden
maliyetler önemli derecede büyüyebilir.
Çalışmaların çoğunda değişkenliklerin en çok görüldüğü dönem analiz öncesi evredir. Yani
değişkenliklerin çoğu numuneler düşük sıcaklıklarda stabilize edilmeden önce alınma, taşınma ve
işlenme sürecinde ortaya çıkar. Numunelerin alınması ve işlenmesi sırasında uygun bir kalite süreci
yürütülürse bu sorunun üstesinden gelinebilir. Büyük çalışmalarda ISO 9001:2008 gibi resmi kalite
standartları kullanılabilir; ancak ister akredite edilmiş olsun, isterse laboratuvarın kendi yaklaşımı
olsun, süreç boyunca kalite yönetim sistemi bütün bileşenleriyle uygulanmalıdır. Numunelerin
işlenmesi tamamıyla kayıt altına alınmalı (tarih, saat, ısı, yer, operatör dahil), standart işletim
yönergeleri (SOP) kullanılmalı, eğitim ve denetimler gerçekleştirilmeli, kritik malzemeler gözden
geçirilmelidir. Değişkenliği azaltmak için alınabilecek pratik önlemlere örnek olarak numunelerin
alınmasından stabilize edilene kadar geçen sürenin daima sabit tutulması ve serum tüplerinde
pıhtılaşma süresi gibi işlem öncesi farklılıkların standardize edilmesi verilebilir. Son olarak,
numunelerin kime ait olduğu tüplerin üzerine barkod yapıştırılması gibi tartışılmaz bir yöntemle
belirlenmeli, böylece karışıklıklardan kaynaklanan yanlış yorumlamaların önüne geçilmelidir.
Numunelerin elde edilme sürecinde amaca uygun olarak kararlı durumda kalıp kalmayacaklarının
bilinmesi önemlidir. Taşınma ve işleme 4 derece santigratta gerçekleştirildiği takdirde çoğu madde
kan içinde gayet kararlı bir konumda bulunur. Birkaç istisna söz konusu ise de, onların da 24 saat
içerisinde çok az bir bölümü parçalanır. Bu düşük düzeydeki kayıpları önlemek için sistem ve süreçler
geliştirmek pahalı ve gereksiz olabilir.
Pater Watson ve Lisa Matzke: Kalite yönetimi bir biyobankanın
oluşturulması ve sürdürülmesi sürecinin olmazsa olmaz bir
parçasıdır. Günün sonunda giren de, çıkan da döküntüdür.
Alınan, işlenen, saklanan ve başka yere gönderilen bütün
numunelerin izinin sürülebilmesi gerekir. Numunelerin
elleçlenme sürecinin uygunluğunu sağlamak için bilinen bir kalite
sistemi kullanılmalıdır. Böyle bir kalite sistemi protokollerin
hazırlanması, standart işlem yönergelerinin (SOP) oluşturulması
ve personelin eğitilerek sürecin düzgün bir şekilde
sürdürülmesini güvence altına alır. Ayrıca referans noktası olarak
Uluslararası Biyolojik ve Çevresel Saklama Depoları Derneği ve
Ulusal Kanser Enstitüsü gibi uluslararası kuruluşların yayınladığı
kılavuzlardan yararlanılırsa, ulusal ya da bireysel düzeydeki
projelerden elde edilen veriler birbirleriyle karşılaştırılabilir.
Kalite yönetimi zaman alıcı ve maliyatleri yükseltici bir süreçtir.
Bu nedenle programın boyutları ve vizyonu biyobankanın ve
araştırmanın boyutları ve vizyonuna göre belirlenmelidir. Temel
araştırma yapacak olan bir biyobankanın kalite yönetim sistemi,
çok merkezli geçerlilik çalışması yürütecek bir biyobankadan
farklıdır. Personelin eğitiilmesi ve bu eğitimin yeterliliğinin takip
edilmesi kalite yönetim sisteminin önemli bir parçasıdır. Böylece
kalite sisteminin sürekli uygulamada kaldığından emin olunabilir.
Kalite yönetim sisteminin değerlendirilmesi yanlışlıkların
belirlenmesini ve gerekli değişikliklerin yapılmasını sağlar.
Biyobankacılık konusunda standartların yükseltilmesine yardımcı
olacak kalite kontrol programları dışarıdan da alınabilir. Bazı
programlar bir üst standart belirler ve ürünün kalitesini ölçerken,
bazı programlar alt standardı belirler ve eğitim üzerine odaklanır. İkinci yaklaşıma örnek olarak
biyobanka sertifikasyonu verilebilir; Kanada Tümör Dokusu Saklama Deposu ve UBC Biyobanka
Kaynak Merkezi bu tür sertifikasyonu sağlayan kuruluşlar arasındadır.
Helen Moore: Kalite kavramı farklı insanlara farklı anlamlar ifade
edebilir. Bazıları kalite yönetimini elde etmek istediğiniz sonuca
varmak üzere izlemeniz gereken yol şeklinde algılayabilir.
Biyobankacılık açısından kalite yönetimi kimlerin çalışma
kapsamına alınacağı, numunelerin nasıl elde edileceği, işleneceği,
kaydedileceği ve saklanacağı, elde edilen verilerin başlangıçtaki
amaca uygun olup olmadığının belirleneceği bir süreç olmalıdır.
Numuneleri alan, çalışan ve saklayanlar tarafından iyi anlaşılmış
ve kabul görmüş standart işletim yönergelerinin (SOP)
bulunması, bu yönergeler hakkında eğitim verilmiş olması ve
standartlardan sapmaların belirlenmiş olması temel ögeler
arasındadır. Kalite kriterlerinin başlangıçta ortaya konması ve
metrik ya da analitik yöntemlerle ölçülmesi gereklidir. Kalite
yönetim programının bulunması herşeyin mükemmel olmasının
beklendiği anlamına gelmez: kalite yönetimi her zaman hataların
oluşabileceğini bilecek kadar akılcıdır. Örneğin, belli şartlarda numunelerde parçalanma oluşması
kaçınılmazdır. Bu olasılığın bilincinde olmak ve nisbi parçalanmayı ölçebilmek kalite yönetim planının
bir parçasıdır. Biyobankacılık alanında kalite yönetimi en iyi numunelerden elde edilen sonuçların
tekrarlanabilirliği şeklinde ifade edilebilir.
Akin Abayomi: Afrika gibi sıcaklıkların gün içinde çok uç
noktalara çıkabildiği ve numunelerin katetmesi gereken
mesafenin çok büyük olabildiği coğrafi bölgelerde detaylar
önemlidir. Standart işletim yönergelerinin açık ve anlaşılır
olması ve özellikle numunelerin alındığı noktalarda eğitim
olanağının sağlanması bütünlük açısından önemlidir. Amaç
analiz öncesi değişkenliklerin en alt düzeye düşürülmesidir ki bu
nedenle numunenin kararlı halde tutulma süreci donörün
mümkün
olduğunca
yakınına
getirilmelidir.
Bunun
gerçekleştirilmesi için lojistik ve strateji ekibinin araştırmacılar
ve biyobanka kadrosu ile sıkı ve organize bir işbirliği içinde
olması gereklidir. Bu süreçte iletişim çok önemlidir. Numunenin
depolanacağı yere gelinceye kadar katedeceği bütün yolda
bilinçli ve uyumlu bir aktiviteye tabi tutulması ve kitlerin numunelerin alındığı yerlere ulaştırılması
zorunludur. Hücresel düzeyde bir işlem söz konusu ise, mononükleer hücreler mümkün olduğunca
erken izole edilmeli ve dondurulmalı ya da işleme tabi tutulmalıdır. Bu süreç numunelerin alındığı
noktada başlatılıp merkezi bir noktada tamamlanabilir. Numune alma noktasındaki ekip deneyimli
olmalı ve altyapı bu amaca yönelik olarak hazırlanmalıdır. Böylece numunenin alındığı noktada ya da
nükleik asitler izole edildikten sonra oda sıcaklığında depolama ya da taşıma mümkün olabilir.
Merkezi ya da bireysel/yerel biyobankaların avantaj ve dezavantajları nelerdir?
Tim Peakman: Bir çalışmanın merkezi bir yerde mi, yoksa yerel düzeyde mi yürütülmesi sorusuna
verilecek bir yanıt yoktur. Bu karar çalışmanın boyutları, günlük gönüllü katılım sayısı, iş hacmi, işlem
protokollerinin karmaşıklığı, bütçe ve ekibin deneyimi gibi faktörlere bağlıdır. Genel bir kural olarak
çalışma belli bir boyut ve katılım hızının üzerindeyse merkezi düzeyde yapılması daha avantajlıdır.
Günümüzde otomasyon ile çok fazla sayıda numunenin çalışılıp verilerinin güvenli biçimde izlenmesi
sağlanmaktadır. Sürecin bir parçası olarak kalite verileri de kaydedilmekte ve numunelerin saklanması
da otomatize edildiği takdirde düşük sıcaklıklı ortamlarda bozulmadan korunmaları mümkün
olmaktadır. Buna karşılık, merkez oluşturmanın ve sürdürmenin bir maliyeti vardır. Numunelerin bu
merkeze ısı kontrolü sağlanarak taşınması zorunluluğu bu maliyeti daha da arttırmaktadır. Ayrıca
tetkik süreci taşıma süresi kadar gecikmektedir. Protokolleri daha karmaşık olan küçük boyutlu
çalışmalarda yerel düzeyde işlem yapılması daha uygun gibi görünmektedir. Böylece daha fazla sayıda
madde henüz dış faktörlerden etkilenmeden daha düşük maliyetle tetkik edilebilecektir. Ancak bu
yaklaşımın bazı sakıncaları da vardır: numune sayısının düşük olması standardizayon açısından sorun
yaratır, dolayısıyla değişkenliğe açıktır. Ayrıca, özellikle katılım süresinin uzun olduğu durumlarda
verilerin izlenebilirliği önem kazanır. Deneyimlerimizden öğrendiğimize göre büyük ölçekli
çalışmalarda işlemlerin yerel düzeyde yürütülmesi numune başına maliyeti arttırmaktadır. Sonuç
olarak merkezi ya da yerel tercihini numunelerin stabilitelerinin korunması ve maliyet konularını göz
önüne alarak araştırmayı yapacak kişilerin vermesi uygun olacaktır.
Peter Watson: Neyi merkezileştirmekten bahsediyoruz? Teorik olarak biyobankalar kompleks
aktivitelerin yürütüldüğü fiziksel ortamlardır, ancak bazı bileşenlerin araştırmanın tarafsızlığını
sağlamak için yerel düzeyde yürütülmesi gerekirken (örneğin, hastalıkların ve numunelerin bölgesel
değişikliklerini yansıtacak popülasyonlar bulunması), bazılarının kalite düzeyinin iyileştirilmesi için
merkezi düzeyde yürütülmesi gerekir (tetkik ve depolama). Bir kısım bileşenler ise her ikisine birden
ihtiyaç duyar (ağ yönetimi sanal bir merkezde sağlanır, ancak kuvvetli temsilcilikler bulunur). Pratikte
merkezileştirme ya da yerelleştirme kararı lojistik, ekonomi, kalite ve yönetişim ile ilgili faktörler göz
önüne alınarak verilir. Ancak rekabet ögesi nedeniyle bu faktörlerin dengeli bir şekilde ele alınması
her zaman mümkün olmaz.
Araştırma alanında rekabetçi olmak olumlu bir özelliktir, ancak altyapı paylaşımında kararlar
verilirken rekabetçilikten güdülenmek sağlıklı değildir. Desteklenecek biyobanka ve araştırma türleri
de önemlidir. Dolayısıyla en iyi cevabı vermek mümkün değildir, ancak bazı düşünceler ileri
sürülebilir. Sağlık araştırmaları alanında sonuçların tekrarlanabilirliği ve yalnızca profesyonellik, ortak
standartların uygulanması, sonuçların uyumluluğu ve kaynakların yeterliliği ile sağlanabilen kalite
ölçütleri göz önüne alındığında merkezileşme ve/veya paylaşım ve işbirliğinin oluşturulmasının önemi
daha iyi anlaşılır düşüncesindeyim.
Helen Moore: Merkezi biyobankalarda kalite, veri yönetimi ve tetkik süreçlerinin tek elden
yürütülmesinin avantajı vardır. Buna karşılık, bireysel ya da yerel biyobankaların olumlu yönü olarak
esneklik ve yenilikçilik ortaya çıkmaktadır. Bu iki güç aynı standart süreçleri kullanan bireysel ya da
yerel biyobankaların numuneleri sanal bir ağla paylaşması yoluyla birleştirilebilir. Böyle bir ağda
bütünüyle bir kalite yönetim sisteminin kontrolü sağlanmalıdır ve bu süreç numunelerin alındığı
bölgelerin ziyaret edilerek toplama ve saklama koşullarının değerlendirilmesini de içermelidir. Farklı
bölgelerde farklı yapılan uygulamalar kayıt altına alınmalı ve izin verilip verilmediği belirtilmelidir.
Başarılı bir ağda sürekli iletişim sağlanmalı ve niye bir ağ oluşturulduğu, ağın yaptığı işin öneminin ne
olduğu, son ürün ortaya konurken yaklaşımların uyumunun nadan sağlanmasının gerektiği, sürecin
nasıl daha da iyileştirilebileceği gibi sorular yanıtlanmalıdır.
Akin Abayomi: Altyapının, özellikle de elektrik arzının güvenilmez olduğu Afrika’da uzun vadede
maliyet etkinliğinin daha yüksek olması nedeniyle standardizasyonun merkezileşme aracılığıyla
gerçekleştirilmesi daha akılcı bir yaklaşımdır. Yerleşimleri numunelerin alındığı ve işlendiği çevre
laboratuvarların kolayca erişebileceği şekilde belirlenen merkezler araştırma hedeflerine daha kolay
ulaşılmasını ve numunelerin gönüllülerin fizyolojik ortamlarına mümkün olduğunca yakın olmasını
sağlar. Şüphesiz ki bunun için iyi bir planlama yapılmalı ve mali kaynak oluşturulmalıdır. Bu noktada
biyobankacılığın ihtiyaçlara göre belirlenen kendine özgü bir ekonomisi ve yazılım altyapısı olması
gereklidir. Tedarikçiler veya kargo şirketleri müşterileri (araştırmacılar, kurumlar ya da endüstri)
desteklemek adına hizmetlerinden ücret almayabilir. Bu yaklaşımla gerek günümüz, gerekse
gelecekte önemli parametreler olan sürdürülebilirlik ve numune bütünlüğü ile ilgili yükler
araştırmacıların üzerinden alınabilir. Bu yaklaşımla dikkatler iyi numuneler alınması ve verilerin
fenotipik açıdan standardize olması üzerine yoğunlaşır ve daha geniş ölçekli çalışmalar yürütülmesi
mümkün olur. Ayrıca verilerin epidemiyolojik çalışmalar yapılması için kullanılması gibi ikincil yararlar
da ortaya çıkar.
Uzun vadede sürdürülebilirlik açısında biyobankaların karşılaştığı sorunlar nelerdir?
Peter Watson ve Lisa Matzke: Biyobankaların kurulması, işletilmesi ve sürdürülmesi pahalıdır.
Numunelerin alınması, işlenmesi, saklanması ve gerektiğinde tekrar ortaya çıkarılması, yani bir
biyobankanın yerine getirdiği işlevler yüksek maliyetli süreçlerdir. Biyobankalar aynı değildir;
amaçları, kapsamları ve ölçekleri farklıdır. Dahası, tek bir araştırma altyapısı için bile üstesinden
gelinmesi gereken etik ve yasal zorunluluklar vardır. Dolayısıyla biyobankaların sürdürülebilirliğinin
ekonomik, operasyonel ve sosyal boyutları vardır. Mali sürdürülebilirlik daha baskın gibi görünse de
diğer boyutlar da göz ardı edilmemelidir.
Biyobankalar mali açıdan güvencede değildir. Destekler genellikle kısa süreli ve proje bazlıdır. Bu
güvencesizlik muhtemelen kapsam, ölçek ve tasarımın karmaşıklığı ve değişkenliğinden
kaynaklanmaktadır. Bireysel düzeyde biyobankaların varlığı ve biyobankaların diğer sağlık araştırma
altyapısından farklı olması durumu daha da zorlaştırmaktadır. Sağlık araştırmalarına maddi destek
sağlayan kaynaklar dağınık ve parçalanmıştır ve hepimizin olduğu kadar sonuca odaklıdırlar. Kapsam
ve ihtiyaç iyi belirlenmemişse, beklenen hedeflere ulaşılması için çok uzun bir zaman geçmesi
gerekiyorsa ve umut verici sonuçlar yayınlanmaya devam ediyorsa biyobankalara yatırım yapmaya ne
gerek vardır? Araştırmacılar biyobankaların öneminin farkındadır, ancak bu önemin daha geniş
topluluklara anlatılması gereklidir. Sonuçta, araştırmanın kalitesinden ödün vermeden yürütülmesinin
öneminin paydaşlara (hastalar, araştırmacılar, kurumlar, hükümet ve sponsorlar) yeteri kadar
aktarılamaması bireysel biyobankaların sürdürülebilirliğinin önmündeki en büyük engeldir. İyi haber,
biyobankalar bu konuları kendi içlerinde tartışarak yeni stratejiler geliştirmeye çalışmaktadır.
Helen Moore: Biyolojik numuneler özel araştırmalar için toplanır. Araştırmanın başlangıçta konan
hedeflerine ulaşıldıktan sonra sponsor maddi desteğini kesebilir. Oysa bu numuneler başka
araştırmalarda kullanılabilecek büyük bir potansiyele sahiptir. Bu numune kaynağını değerlendirmek,
depolanma ve dağıtım için gerekli desteği bulmak pek kolay olmayabilir. Konunun önemi ile ilgili
toplumu bilgilendirmek, araştırmacılara yüksek kalitede biyobankacılığın değerini vurgulamak yarar
sağlayabilir.
Biyobankacılığın gerçek maliyeti hakkında nispeten az şey bilinmektedir. Halen Ulusal Kanser
Enstitüsü bu alanda bir çalışma yürütmektedir. Sonuçlar gerek basılı olarak, gerekse elektronik
ortamda yayınlanacak, böylece biyobankacılığın maliyeti hakkında bilgilenmek mümkün olacaktır.
Akin Abayomi: Maliyet araştırma-geliştirme alanına yatırım yapma kültürünün bulunmadığı,
kaynakları sınırlı toplumlarda daha da büyük bir sorundur. Biyobankacılık üçüncü dünya ülkeleri için
öncelikli bir alan değildir, çünkü kısa vadede ekonomik bir geri dönüş beklenmemektedir. Akademik
alanda bu sorun daha da büyümektedir, çünkü paydaşlar araştırma için kaynak ayırmaya direnç
göstermektedir. Bu noktada, önce dış kaynaklar harekete geçirilerek ulusal kaynakların tetiklenmesi
yararlı olabilir.
Biyobankalar potansiyel değerlerini topluma ve bilim çevrelerine daha iyi nasıl anlatabilir?
Peter Watson ve Lisa Metzke: Biyobankanın kendi potansiyel değerini anlatması için işlevinin,
vizyonunun ve temel mesajlarının açık olması, bir başka deyişle marka olması gerekir. Dinleyicilerin
kim olduğu ve onlara nasıl mesaj verilmesi gerektiği bilinmelidir. Toplumu bilgilendirmekle bilim
dünyasını bilgilendirmek birbirinden farklıdır. Araştırmacı için önemli olan araştırılacak bir malzene
bulunmasıdır. Toplum ise son ürünle, yani daha iyi bir sağlığa kavuşmakla ilgilidir. Bu farklılıklara
yönelik değişik iletişim stratejileri geliştirilmeli ve gerek toplumun, gerekse bilimsel çevrelerin
yönetim, tasarım ve planlama aşamalarına katılımları sağlanmalıdır.
Helen Moore: Biyobankalar tıbbi araştırma girişimlerinin önemli bir parçasıdır. Bu nedenle geniş bir
katılım sağlanacak şekilde topluma mal edilmelidir. Biyobankalara bağışlanan numunelerin
günümüzde ve gelecekte bilimsel araştırmalar için saklanmasının önemi toplum tarafından iyi
anlaşılmalıdır. ABD’de ehliyet almak için başvuran 16-17 yaşındaki gençlere beklenmedik bir ölüm
durumunda organlarını bağışlamak isteyip istemedikleri sorulmaktadır. Toplumu da araştırma
amacıyla numune bağışlamak hususunda bilinçlendirmek gerekir. Böyle bir bilinç farklı kültürel ve
sosyoekonomik düzeydeki yaş gruplarında oluşturulmalıdır.
Akin Abayomi: Genomik çağında iletişim üç yöndedir; yukarı doğru paydaş politika oluşturucular ve
ulusal yetkililer; yatay olarak grup üyeleri, işbirliği yapanlar ve olası müşteriler; aşağı doğru
numuneleri sağlayacak kitle. Her biri için farklı bir iletişim stratejisi ve tarzı geliştirilmelidir. En büyük
boşluk aşağı ve yukarı doğru yönlerde yer alanlar arasında olacaktır. Yeterli bilinci oluşturmak ve
sürekliliği sağlamak için ipin ucunu hiç bırakmamak gerekir. Üç farklı düzey arasındaki bilinç farkı çok
anlamlı olabilir. Bilinç düzeyi değerlendirmeye alınmamalıdır. Ulusal paydaşlar için önemli olan
yalnızca toplumun sağlığının iyileştirilmesi değil, aynı zamanda ekonomik gelişme olanaklarıdır. Yatay
düzlemde yönetim mutlaka etkileşime açık olmalıdır. Toplum açısından da komiteler oluşturarak
genişleme sağlanması önemlidir. Bilinçli bir toplum katılım sağlanması açısından kritik değere sahiptir;
bunun için hasta-toplum-araştırmacı arasındaki ilişkilerin dinamik olması gereklidir.
Biyobankaların araştırma sonuçlarının vericilere dönüşü konusundaki tartışmalı rolü hakkında bir
yorumda bulunabilir misiniz? Patologların inceleme sonucu tesadüfen yeni bulgular saptaması
gittikçe daha çok görülmektedir. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Peter Watson: Son yıllarda “araştırma sonuçlarının geri dönüşü” araştırma alanında en baskın ELSI
(Etik, Legal ve Sosyal Öneriler) başlığı haline gelmiştir. Buradaki temel etkileyiciler verilerin elektronik
ortamda paylaşımının kolaylaşması ve elde edilen bilginin boyutları ile derinliğidir (örnek vermek
gerekirse biyolojik bir numuneden DNA analizi yapmak mümkündür). Vericilerle araştırmalar
arasındaki etkileşim karmaşıktır ve birbirinden farklı olabilen biyobanka tasarımlarının çok iyi
anlaşılmaması her iki taraf açısından da tartışmalı bir ortam oluşturmaktadır. Ancak tüm bunların
ötesinde en önemli konu zaman zaman göz ardı edilmektedir: araştırmaların amacı yapı itibarı ile
klinik kullanımdan farklı olabilir. Bu açıdan başlangıçta kabul edilmesi gereken teorik ve pratik
zorunluluklar vardır. Bu nedenle araştırma biyobankaları klinik kullanım alanından değildir ve
araştırma sonuçlarının geri döndürülmesi gibi bir sorumluluklarının bulunmaması gerekir. Ancak
kuşkusuz ki, tesadüfen saptanan bir bulgunun geri bildiriminin yapılması etik bir kuraldır.
Helen Moore:
Günümüzde tıbbi araştırmalara katılanların sayısında çok büyük bir artış
gözlenmektedir ve genomik ve proteomik teknolojilerin çok sayıda biyolojik numunenin tetkik
edilmesine olanak sağlamaktadır. Gerek bu tür modern teknolojiler, gerekse geleneksel patolojik
incelemeler sonucunda araştırmanın başlangıçtaki amacının dışında tesadüfi bulgulara ulaşılabilir.
Bazı olgularda bu bulguların klinik önemi olmayabilir, ancak bazılarında tıbbi önlem alınması
gerekebilir. Geleneksel olarak bu tür bulgular klinik inceleme sırasında değil de, araştırma amaçlı
tetkikler sırasında saptanmışsa, araştırmacıların ya da biyobankaların sonuçları katılımcılara veya
hekimlerine iletme zorunluluğu bulunmadığı kabul edilir. Ancak gün geçtikçe daha fazla genomik
varyasyona müdahalede bulunma şansı ortaya çıktığından ve tıbbi bakıma yönelik daha fazla sayıda
genomik araştırma yürütüldüğünden araştırma ile klinik bulgu arasındaki sınır belirsizleşmeye
başlamıştır. Araştırmacıların ve biyobankaların tesadüfi bulguları geri bildirme sorumluluğu halen etik
bir tartışma konusudur. Tartışmanın ana başlıklarını hangi tesadüfi bulgulara tıbbi açıdan müdahale
edilebileceği ve tesadüfi bulguların katılımcılara ve/veya hekimlerine bildirmenin olası yarar ve
zararları oluşturmaktadır.
Akin Abayomi: Bu oldukça karmaşık bir sorundur ve tıbbın kişiselleştirilmesi kavramına yönelik
beklentiler arttıkça muhtemelen daha da karmaşık bir hale gelecektir. Tıbbi yarar sağlayacak bir
bilginin katılımcı ya da doktorundan saklanmasının etik olmadığını söylemek mümkündür. Ancak
insan kaynağındaki yetersizlik ve elde edilen verilerin kanıta dayalı tıp kapsamında kişilere iletilmesi
gerekliliği bu yaklaşımın önündeki başlıca sınırlılıklardır. Bu noktada dinamik onay kavramı bir
seçenek oluşturabilir; çağdaş iletişim teknolojileri sayesinde hastalara erişim daha kolay bir hale
gelmiştir.
Biyobankacılığın geleceğinde önemli etkilere sahip olacağını düşündüğünüz bir ya da iki konu
hakkında kısa yorumlarınızı alabilir miyiz?
Tim Peakman: Biyobankacılığın üstesinden gelmesi gereken en önemli konu veri yönetimi olacaktır.
Üç kaynaktan gelecek gibi görünmektedir:
 Kaynakların kullanımından elde edilen veriler-çoğu çalışmada diğer araştırmacılara açık veriler
ve numuneler açığa çıkar ve tipik olarak bu düzenleme verilerin araştırma tamamlandıktan
sonra biyobankaya geri bildirimini de içerir. Bu yaklaşımın en büyük avantajı ilerideki
kullanıcılar için de kaynak teşkil etmesidir. Ancak bu noktada verilerin standardizasyonu,
meta-analizlere uygunluğu, kalitesi ve saklama ile erişim koşulları karşılanmalıdır.
 Ev içi veri sağlama-büyük biyobankaların çoğu deneyimlerini ve kaynaklarını topladıkları tüm
numunelerden büyük veri tabanları elde etmek üzerine yoğunlaştırmaktadır. Örneğin, Birleşik
Krallık Biyobankası 500 000 kişinin genotipini çıkarmakla meşguldür; tüm grubun plazma,
serum ve idrarında 40 belirteç çalışmakta ve 100 000 kişinin çok modlu görüntüleme
verilerini elde etmek üzere pilot bir çalışma yürütmektedir. Bu veri setleri çok büyük ve
heterojendir; saklanması, erişilmesi ve kullanılması da çok zordur. Gerek yeni geliştirilen
teknikler, gerekse kullanıcılar tarafından uygulanan yeni analitik yaklaşımlar açısından güncel
kalmalarını sağlamak çok önemli bir sorun haline gelecektir.
 Verilerdeki boşlukları önlemek-geniş erişime açık biyobankaların karşılaştığı en önemli
sorunlardan biri kaynaktan yararlanan çalışmaların çokluğudur. Yenilenme olanağı
bulunmayan kaynakların kademeli bir şekilde kullanılması verilerde boşluklar yaratır. Birleşik
Krallık Biyobankası yukarıda belirttiğim çalışmanın maliyetini hesaplarken 3-4 yıl içinde 500
000 kişinin tamamının DNA analizini tamamlayacağını öngörmüştür. Burada dijital ortamda
genomun bir kaydı oluşturulmuştur ve kalan DNA ileride başka araştırmalar (örneğin,
epigenetik) için de kullanılabilecektir. Şu anda proteom ve metabonom için yüksek içerikli
tarama yaklaşımları üzerinde duruyoruz.
Helen Moore: Biyobankalar ve araştırma programları arasındaki bilgi akışı hastalık oluşması,
ilerlemesi ve tedavi yanıtı başlıklarındaki bireysel farklılıkların anlaşılması konusunda çok önemli
olacaktır. Katılımcıların bilgilerinin gizliliği kavramından ödün vermeden bu tür bir bilgi paylaşımının
sağlanması gelecekte çok büyük bir önem kazanacaktır.
Biyolojik örneklerle ilgili farklı toplama, işleme ve saklama yöntemlerinin biyolojik bütünlüğe etkisi
gibi daha ileri bilimsel bilgilere sahip olmamız kanıta dayalı veriler elde etmemiz noktasında önem
vermemiz gereken bir olgudur. Numunelere neler yapıldığı kaydedilmeli ve bu bilgiler de
saklanmalıdır. Böylece gelecekte numunelerin amaca uygun bir şekilde saklandığının bir güvencesi
olacaktır.
Akin Abayomi: DNA parmak izi ileride numunelerin ve elde edilen verilerin izlenmesi için değerli bir
yöntem olacaktır. Birbiriyle demografik olarak bağlantılı olan tek nükleotid polimorfizmleri yoluyla
belirleyiciliği yüksek belirteçler sayesinde numuneler kaynağından yayınlandığı zamana kadar
izlenebilecektir. Müzik endüstrisinde yayın haklarını düzenleyen kurallara benzer şekilde biyolojik
numuneler de kaynağından itibaren izlenerek ekonomik dönüş sağlanacaktır. Bu nokta kalite
güvencesi açısından da önemlidir. Böylece sürecin bilimsel kurallara uygun şekilde yürütüldüğünden
ve kademeli olarak ilerleme sağlandığından da emin olunacaktır.
Yazar Katkıları: Tüm yazarlar bu makalenin bilimsel içeriğine katkıda bulunduklarını ve şu üç
gereksinimi yerine getirdiklerini ifade eder: (a) kavram ve tasarıma, verilerin toplanmasına veya analiz
edilmesi ve yorumlanmasına anlamlı katkı; (b) makalenin bilimsel içerik açısından hazırlanması ve
gözden geçirilmesi; ve (c) yayımlanma için nihai onay.
Yazarların Olası Çıkar Çatışması Beyanları: Makalenin gönderilmesi aşamasında tüm yazarlar Olası
Çıkar Çatışması Beyan Formu’nu doldurmuştur. Olası çıkar çatışmaları:
İstihdam veya Yöneticilik: Bildirilmemiştir.
Danışmanlık: J. Vaught, Stallenbosch Üniversitesi için H3 Afrika Projesi Danışma Kurulu; A. Abayomi,
Stallenbosch Üniversitesi, FMHS, Cape Town, Güney Afrika; P. Watson, BC Kanser Ajansı.
Hissedarlık: Bildirilmemiştir.
Onursal Ücretler: Bildirilmemiştir.
Araştırma Desteği: Bildirilmemiştir.
Uzman Tanıklığı: Bildirilmemiştir.
Patentler: Bildirilmemiştir.

Benzer belgeler