ksenophon, anabasis (on binlerin dönüşü)

Transkript

ksenophon, anabasis (on binlerin dönüşü)
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
KSENOPHON, ANABASİS (ON BİNLERİN DÖNÜŞÜ)
KSEPHON and ANABASIS
(RETURN OF THE TEN THOUSAND)
КСЕНОФОН И АНАБАСИС (ВОЗВРАЩЕНИЕ
ОДИНАДЦАТИ ТЫСЯЧ)
Prof. Dr. Tuncer GÜLENSOY*
Özet
Ksenophon M.Ö 400’lü yıllarda yaşamış Yunanlı bir savaş muhabiridir. Yunan
ordusu ile birlikte; Marmara denizi, Batı Anadolu, Güneybatı Anadolu, Toroslar,
İskenderun, Fırat ve Dicle Boyları, Van gölü çevresi, Trabzon ve Karadeniz sahillerini gezip dolaşmıştır. Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) adlı eseri sanki bir günlük
gibidir.
Eserinde Küçük Asya’nın halkları, yaşayışları, giyim-kuşamları, yiyecekiçecekleri, gelenek-görenekleri ve töreleri konusunda ilgi çekici bilgiler vermiştir.
Bugünkü Anadolu’nun M.Ö 400 yıllarındaki; şehir, kasaba, köy, dağ, nehir,
çay, dere, göl vb. adlarını da eserinde vermektedir. Anabasis 7 kitap ve bölümlerden oluşmaktadır. Kitabında verdiği bilgiler bugün bile araştırıcılara kaynak oluşturmaktadır.
Makalede; Ksenophon’un Anabasis (Onbinlerin Dönüşü) adlı eserindeki Anadolu kavimlerinin kimler olduğu da yazılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ksenophon, Anabasis, Küçük Asya, Anadolu kavimleri
Abstract
Kosenophon is a Greek war correspondent who lived in the year B.C. 400.
Together with the Greek army, he visited the Marmara Sea, Western Anatolia,
Southwestern Anatolia, the Taurus Mountains, Alexandria, the Euphrates sides,
environment of Lake Van, and Tigris, Trabzon and the Black Sea coasts. Anabasis
(Return of the Ten Thousand) is a book resembling a book of memoirs.
In his books, he supplied interesting information on peoples of the Asia Minor,
*
Em. Öğretim Üyesi. Ankara/TÜRKİYE
7
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
their ways of living and apparels, food and drinks, their traditions and customs and
moral laws.
He also furnished information on the names of cities, towns, villages,
mountains, rivers, streams, lakes etc. of today’s Anatolia in the years B.C. 400.
Anabasis is composed of 7 books and sections. The information supplied by him in
his books serves as s resource for researchers even today. In the article,
Ksenophon communicates in Anabasis (The return of the ten thousand) pieces of
information on the Anatolian people.
Key Words: Ksenophon, Anabasis, Asia Minor, Anatolian people
Ksenophon M.Ö. 400’lü yıllarda yaşamış Yunanlı bir “savaş muhabiri”dir.
“M.Ö. 401 yılında Pers prensi Kyros, ağabeyi kral Artakserkses’e karşı Grek
paralı askerlerini de içine alan bir ordu ile Lidya’nın Sardes kentinden yola çıkar.
Ksenophon, bu sefere bir savaş muhabiri olarak katılır. Yunan ordusunun izlediği
Marmara denizi, Batı Anadolu, Güneybatı Anadolu, Toroslar üzerinden İskenderun
körfezi, Fırat nehri boyundan Dicle’yi takip ederek Van Gölünün batısından Trabzon ve Karadeniz sahili boyunca İstanbul’a gelir.
Ksenophon, Fırat üzerinde Kunaksa’da yapılan savaşta Kyros ve generalleri
öldürülünce, yurtlarından 2400 km. uzakta, sarp ve geçit vermez dağlarla kaplı,
“barbar” ve düşman kavimlerin yaşadığı bir ülkede (bugünkü Doğu Anadolu) hayat
kavgası veren Yunan ordusunun komutanlığına getirilir. Ordunun başkomutanı
olan Ksenophon, yapılan savaşlar sonrasında hayatta kalabilen askerleri ile Karadeniz kıyılarına ulaşır ve Ereğli (Heraclia)’den bindikleri gemi ile İstanbul’a ulaşırlar.
“On Binlerin Dönüşü” adını taşıyan bu eser bir “günlük” gibidir. Eserde, o çağın çeşitli Küçük Asya ülkeleri, halkları, yaşayışları, giyim-kuşamları, yiyecekiçecekleri, gelenek-görenekleri ve töreleri konularında verilen bilgiler ilgi çekicidir.
Bugünkü Anadolu’nun pek çok şehir, kasaba, köy, dağ, nehir, çay, dere, göl
vb. adları da M.Ö. 400 yıllarındaki şekliyle verildiği için “onomastik” bilimi bakımından önemlidir.
“Anabasis” YEDİ kitap ve onların bölümlerinden oluşmaktadır. Ksenophon,
ordu ile yola çıktığından itibaren her kişi, her yer ve her olay hakkında geniş bilgi
vermekte, sanki yüzyıllar sonra yazdığı notları okuyacak olan araştırıcılara kaynak
oluşturmaktadır.
Onun verdiği bilgilerden ANADOLU’nun pek çok yerli kavim ile dolu olduğunu öğreniyoruz. Ksenophon’un katıldığı sefer sırasında Anadolu’da yaşayan
kavimler şunlardır:
YUNANLILAR (“Orduda bulunan tüm Yunanlılar, tunç miğferler, erguvan
rengi uzun gömlekler giymişlerdi; bacaklarında baldır zrıhları, ellerinde çıplak
kalkanlar vardı” [s. 17/16] Bu bilgilerden Yunan askerlerinin giyim kuşamını öğ8
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
renmekteyiz. / Savaş sırasında “borular çalınca askerler mızraklarını öne uzatarak
yürürler/ [s.17, 16])
THESALİA’lılar
DOLOP’lar
AİNİA’lılar
OLYNTHOS’lular
KİLİKİA’lılar (kralı Syennesis’tir; karısı Epyaksa)
LAKEDAMONİA’lılar
THRAK’lar (Bugünk Trakya adı, eski çağlarda bu topraklarda yaşamış olan
THRAK kavim adından gelmektedir.) (Saçılar yapılıp zafer türküleri söylendikten
sonra, önce Thrak’lar kalkıp silahlı olarak flüt sesiyle dans ettiler; hafifçe sıçrıyor,
hançerlerle dövüşür gibi yapıyorlardı. Sonunda dans edenlerden biri eşine vurdu ve
herkes onu yaraladığını sandı; çünkü adam büyük bir ustalıkla, yaralanmış taklidi
yaparak kendini yere atmıştı. Paphlagonia’lılar haykırıştılar. O zaman kazanan
dansçı yenilenin silâhlarını alıp “Stalkas”ı söyleyerek dans alanından çıktı. Başka
Thrak’lılar aslında hiçbir şeyi olmayan sözde ölüyü taşıyarak götürdüler. [s.182/56]) DAĞ THRAK’LARI [s.232/11] Darı Yiyenler diye anılan THRAK’lar
[s.236/12]
MİLETOS’lular
MYSİDİA’lılar
PİSİDİA’lılar
KARDUKH’LAR (Kuzeyde dağlar aşılınca yaşayan halk. Bu halkların dağlarda oturdukları, çok savaşçı oldukları, bir krala bağımlı olmadıkları kaydedilir.
Kelimenin etimolojisi yapıldığında KAR+DUK’ tan oluştuğu görülür ki bu da
KARLUK ( < Kar+luk) Türk boyunun adından başka bir şey değildir.
Kardukh’ların evlerinde “yığın yığın tunç kap kacak vardı.” ifadesinden, bu halkın
demiri işleyerek kalayla karıştırıp tunç haline getirdikleri ve “ocak-örs ve çekiç”i
bildikleri anlaşılmaktadır. Ayrıca, bu halkın dağlarda bir çember halinde pek çok
ateş yakıp, bu ateşle haberleşmeleri Türklerin Orta Asya’da uyguladıkları haberleşme sisteminden başka bir şey değildir.)
KARDUKH dağları (Dicle’in sularına dik olarak inen dağlar.118/27-28]) ( <
Tü. kar+lık)
ARMENİA (Kardukh ülkesini aştıktan sonra, Orentas’ın yönettiği zengin ve
kalabalık bir eyalet.)
ARMEN’ler (Yunan ordusundaki paralı askerler)
MARD’lar (Yunan ordusundaki paralı askerler)
KHALDAİA’lılar (Yunan ordusundaki paralı askerlerden. Bunlar özgür ve
cesur bir halk idi. Sorgun ağacından büyük kalkanları ve mızrakları vardı. Fırat’ın
yukarı çığırında yaşayan bağımsız bir aşiretti [119/4])
KHALYB’ler (Doğu Anadolu’da yaşayan halkların en savaşçıları idiler ve
Yunanlılarla göğüs göğüse savaştan kaçmıyorlardı. Karınlarının altına altına kadar inen keten zırhlar ve etek yerine sık örülmüş ip eteklikler giyiyorlardı. Ayrıca
bacak zırhları, miğferleri ve bellerinde Lakonia hançeri uzunluğunda kılıçları
9
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
vardı; bununla savaşta yakalayabildiklerini boğazlıyor, sonra kafasını kesiyor,
düşmanın görebileceği bir yerdeyseler şarkı söyleyip dans ederek götürüyorlardı.
Ayrıca yirmi ayak kadar uzunluğunda tek uçlu bir mızrak taşıyorlardı. [138/15-17]
TAOK’lar [s.162/17]
PHASİAN’lar (Aras’ın kıyısında yaşıyorlardı. Pasinler adının aslı olmalıdır.)
BARBARLAR (“Barbarlar öyle ayağına tez insanlardı ki çok yakından kaçsalar bile kurtuluyorlar üstelik bir YAY ve bir SAPANdan başka silah taşımıyorlardı.
OK atmada çok ustaydılar. Yaylarının uzunluğu dört beş ayaktan, oklarınınki ise üç
ayaktan daha fazlaydı. Oklarını sol ayaklarıyla yayın aşağı kısmına basıp kirişi
kendilerine doğru çekerek fırlatıyorlardı. Okları, zırhları ve kalkanları deliyordu.
Yunanlılar bu oklardan topladıklarını harbe gibi kullanıyorlardı.” [118/27-28]) (Bu
ok atma tarzı eski Türk (İskit/Saka) tarzıdır. Ok uçları çelik olduğu için zırh ve
kalkanları deliyordu. Doğu Anadolu’nun kuzeyinde yaşayan bu kavim Sakalar’ın en büyük boyu Partlar olmalıdır.)
SKYTHEN’ler ülkesi [s.139/18] (İskitler olmalıdır.)
MAKRON’lar ülkesi [s.140/27; 141/3] (Sorgun ağacından kalkanlar ve mızraklarla silahlanmış olup, kıldan elbiseler giyiyorlardı. / Bu halkın dili farklı idi)
KOLKH’lar (Karadeniz kıyılarında yaşadılar) [148/1]
DRİL’ler (Karadeniz kıyılarında yaşadılar. Bu halk dağlık ulaşılması güç bir
bölgede oturuyordu ve Pontus’un en savaşçı halkıydı.) [s.149/2]
MOSSYNOİK’ler [s.158/17] (Mossynoik’lerin ceviz lapasıyla beslenmiş çocukları çok körpe ve beyazdılar; neredeyse enleri boylarına eşitti; sırtları çeşitli
renklerle boyanmış, bedenlerinin ön kısmına yukardan aşağı küçük çiçek dövmeleri
yapılmıştı. Mossynoik’ler Yunanlılar’ın yanlarında getirdikleri fahişelerle herkesin
gözü önünde birleşmeye çalışıyorlardı; âdetleri böyleydi. Yunanlılar seferleri boyunca böylesine barbar ve Yunan gelenek ve göreneklerinden böylesine uzak bir
halkın arasından geçmediklerini söylüyorlardı) [s.160/32-33]
KHALYB’ler [s.160-161] (Fazla kalabalık bir halk olmayan Khalybler,
Mossynoik’lerin boyunduruğu altında yaşıyor, özellikle demir işçiliği ile geçiniyorlardı)
TİBAREN’ler [s.161/3]
KALDAİA’lılar [s.162/17]
PAPHALAGONİA’lılar [s. 163/23] (Bu ülkede hem çok güzel ovalar hem de
çok yüksek dağlar var.) [s. 165/6]
Şehirler, Nehirler, Dağlar:
KELAİNAİ (Phrygia’da kalabalık ve zengin bir şehir. Vahşi hayvanlarla dolu
büyük bir parkı var.
MARSYAS (Nehir. Kelainai şehrini aştıktan sonra Meandros’a kavuşur. “Söylendiğine göre Apollon kendisi ile boy ölçüşmek isteyen Marsyas’ı burada yenip
diri diri derisini yüzerek, deriyi kaynağın bulunduğu mağaraya asmış; ırmak
Marsyas adını bu olaydan sonra almış.” [s. 15/8])
PELTAİ (şehir)
KAYSTROS ovası
10
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
KASTOLOS ovası (Lydia’da /İzmir bölgesi)
PHRYGİA (Manisa bölgesi)
KAPPADOKİA (Kayseri bölgesi)
KARİA (Aydın bölgesi)
MİLETOS (bugünkü Milet. Ünlü İonia şehri)
MEANDROS ırmağı (Bugünkü Menderes nehri)
MİDAS pınarı (Phrygia kralı Midas, kaynağın sularına şarap karıştırarak Satir’i burada yakalamıştır. [s.16-17/13]
ABYDOS (Bugünkü Nara)
HELLESPONTOS (Çanakkale boğazı)
MAGNESİA [s.182/7] (Bugünkü Manisa) [Manisa < Magnesia]
DANA (Büyük ve zengin bir şehir)
TARSOS (Klikya’da. Klikya kralı Syennesis’in sarayı bu zengin ve büyük şehirdeydi. Şehri iki yüz ayak genişliğinde olan Kydnos ırmağı ortasından ikiye
bölüordu. [s. 18-19/23, 24] Bugünkü TARSUS şehri)
İSSOS (Kilikya’nın son şehri olup deniz kıyısında büyük ve zengin bir şehir
idi.)
ASPENDOS (Kilikya’nın doğusunda bulunan ünlü şehir. Bugünkü Aspendos
harabelerinin bulunduğu yer.)
İKONİON (Bugünkü Konya) [Konya < İkonion]
KİLİKYA KAPILARI (Kilikya’ya geçit veren boğaza verilen ad: Gülek Boğazı)
PSAROS ırmağı
PYRAMOŞ ırmağı
MYRİANDOS (Fenikelilerin oturduğu kıyı şehri)
KHALOS ırmağı (Yüz ayak genişliğinde olan bu ırmakta insana alışmış olan
balıklar yaşardı. Suriyeliler bu balıklara tanrı gözüyle bakıyorlar ve güvercinlere
olduğu gibi onlara da zarar verilmesine izin vermiyorlardı. [s.27/9])
DARDAS ırmağı (Bu ırmağın kaynağında Suriye valisi Belesys’in sarayı yükseliyordu; çok geniş, çok güzel, her mevsimin meyvelerini yetiştiren bir bahçesi
vardı. Kyros, bahçeyi dümdüz edip, sarayı yıktırdı. [s. 27/10])
THAPSAKOS (Fırat ırmağı kıyısında büyük, kalabalık ve zengin bir şehirdi.)
ARAKSES ırmağı (Suriye içinde. Irmak kıyısında buğday ve şarapla dolup taşan köyler vardı.)
ARABİA (Bu bölgede toprak deniz gibi dümdüz ve pelin otlarıyla örtülü kesintisiz bir ovaydı. Bodur çalılar ya da sazlar gibi başka bitkiler varsa da tümü
ıtırlı bitkiler gibi kokuluydu. Hiçbir ağaç görülmüyordu. Ama her çeşit vahşi hayvan, bir yığın yaban eşeği, bir sürü devekuşu, ayrıca toy kuşları ve ceylanlar vardı.
Süvariler bazen bu av hayvanlarının peşine düşüyorlardı. Yaban eşekleri, kovalanınca uzaklaşıp duruyor (çünkü atlardan hızlı koşarlar) sonra atlar yaklaşınca yeniden uzaklaşıp duruyorlardı ve süvariler onları yakalayamıyorlardı. Yakalananların
eti, geyik etini andırıyordu ama daha yumuşaktı. Devekuşlarını ise, kimse yakala11
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
yamadı. Kovalamaya kalkışan süvariler çok çabuk vazgeçtiler; çünkü devekuşları
hem ayaklarıyla koşar hem de yelken gibi kullandıkları kanatlarıyla havalandıklarından, arayı çok fazla açıyorlardı. Toy kuşları apansız kaldırılırsa yakalanabiliyorlardı; çünkü keklikler gibi uzun uçamayıp çabuk yoruluyorlardı. Etleri çok lezzetli
idi. [s. 29/1-3])
MASKAS ırmağı (Yüz ayak genişliğinde)
KOSSOTE (Masmas ırmağı kıyısında ıssız bir şehir)
KAHRMANDE (Fırat’ın öbür kıyısında büyük ve zengin bir şehir)
DİCLE (nehir)
DİCLE’den çıkan dört kanal (Genişlikleri yüz ayaktır; çok derindirler, üstlerinde buğday yüklü tekneler gidip gelir; Fırat’a dökülürler, birbirlerinden yüz
fersenk uzaklıktadırlar; üstlerinde köprüler vardır. [s.37/15])
ZAPATAS (Dicle’nin büyük kollarından biri. Bugünkü Büyük Zap)
SİTTAKE (Dicle’ye on beş stadion uzaklıkta büyük ve çok kalabalık bir şehir. [s.66/13])
LARİSSA (Dicle kıyısında, eskiden Medler’in oturduğu büyük ve ıssız bir şehir. [s.100/7])
MESPİLA (Larissa’ya bir gün altı fersenk uzaklıkta eskiden Medler’in olan
bir şehir. [s.100/10])
FIRAT (nehir)
LYDİA (Şehir)
PARTHENİOS (Bugünkü Bartın çayı) [Bartın < Parthen(ios)]
PHRYGİA (Şehir)
KAPPADOKİA
PHYKOS ırmağı (Dicle kıyılarından dört günde yirmi fersenk aşılarak varılan yüz ayak genişliğinde bir ırmak.)
OPİS (Phykos ırmağı kenarında büyük bir şehir.)
SUSA (Opis’e yakın bir şehir. Dicle’nin doğusunda yer alır))
EKBATANA (Opis’e yakın bir şehir. Kral burada yazlarını geçirirdi.)
KAİNAİ (Dicle’nin öte yanında, dört günde yirmi fersenk aşılarak varılan büyük ve zengin bir şehir.) [s.68/28])
KENTRİTES ırmağı (Bugünkü Botan nehri. 118/1. Bu ırmak, Kardu7kh dağlarından altı yedi stadion uzaklıkta olup Armenia’yı Kardukh’lar ülkesinden ayırır.)
TELEBOAS ırmağı [124/3] (Batı Armenia denilen yer)
HARPASOS (ırmak)
GYMNİAS (şehir) [s.139/19]
THEKHES (dağ) [s.139/21]
TRAPEZOS (şehir) (Bugünkü Trabzon) [Trabzon < Trapezos]
SİNOPE (Pontos Eukseinos kıyısında olup, Kolkh ülkesinin kolonisidir.)
[s.143/22] (Bugünkü Sinop)
12
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
ANİA (Dril’lerin başkenti olan kale. Bu kale olağanüstü derinlikte bir ırmak
yatağı ile çevriliydi ve içine girilmesi çok zordu. ….Kale kazıklarla ve birbirine
çok yakın tahta kulelerle donatılmış bir hendekle çevriliydi) [s.149/2-5]
KERASUS (Bugünkü Giresun) [s.153/2]
KOTYORA [s.161/3] (Tibaren’lerin topraklarındaki Sinope kolonisi)
THERMODON ırmağı (genişliği üç yüz ayak) [s:166/10]
İRİS ırmağı (genişliği üç yüz ayak) [s.166/10]
HALYS ırmağı [s.166/10, 187/1]
HERAKLEİA (bugünkü Ereğli) [s.166/10] [Ereğli < Herakleia]
BOİOTİA [s.168/21, 25]
AKHAİA [s.169/27]
HARMENE (Sinope’nin limanı) [s. 183/15]
İASON burnu [s.187/1]
AKHERUSİAS burnu (Herakles’in köpek Kerberus’u zincire vurmak için
indiği söylenen burun) [s.187/1]
THERMODON ırmağı [s.187/1]
PARTHENİOS ırmağı [s.187/1]
LYKOS ırmağı [s.187/3]
KALKHEDON (Bugünkü Kadıköy)
KHRYSOPOLİS (Bugünkü Üsküdar)
SELYMBRİA (Bugünkü Silivri) [Silivri < Selymbria]
LAMPSAKOS (Bugünkü Lapseki) [Lapseki < Lampsakos]
EUBOİA (Bugünkü Eğriboz)
Yunanlıların ve Barbarların Savaş Aletleri ve Giysileri ile Savaşçılar:
Atlı araba (Tırpanlı araba denen savaş arabaları. Bu arabalar, tekerleklerinden başlayarak yatay olarak ileri uzanan, ayrıca alt tarafa düşecek her şeyi parçalamak için yere doğru diklemesine uzanan tırpanlarla donatılmıştı. [s. 40/10])
Krallık sancağı (Bir mızrak üstüne geçirilmiş ve kanatlarını açmış altın bir
kartal [s.49/12])
Zırh (göğüs zırhı) /Manda derilerinden yapılmış zırh
Miğfer / deriden yapılmış ortasında bir sorguç bulunan ve tıpkı bir üç
kademeli tacı andıran miğfer [s.157/13]
Paphlagonia miğferi
Butluk
Baldır zırhları
Ham deriden kalkanlar
Öküz derisiyle kaplı kalkanlar [s.139/23] / Beyaz öküz postuyla kaplı kalkanlar [s.157/12]
Sorgun ağacından kalkanlar [s.140/26]
Ağır piyadelerin ayaklarına kadar inen tahta kalkanlar
Savaş atı (Tüm atların başları ve göğüsleri at zıhları ile kaplıdır.)
13
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
Kargı / Dokuz ayak uzunluğunda, bir ucunda bir mızrak demiri, öbür
ucunda bir topuz olan kargı [s.157/12]
Kılıçlar / Yunan kılıçları
Demir baltalar [157/13]
Okçu (Savaşta ok atan savaşçı)
Yay (Ok atmak için kullanılan savaş aygıtı. Persler’in yayları büyük idi.)
Sapancı (Savaşta sapan ile taş atan savaşçı. Rodoslu sapancılar kurşun yuvarlaklar kullanıyorlar ve taşlarını Perslerden iki kat uzağa atabiliyorlardı. [s.98/16])
Artçı (Savaşta ordunun ardını koruyan savaşçı)
BARBAR SÜVARİLERİ (Barbar süvarileri kaçarlarken bile hasımlarını yaralamaktaydılar; çünkü bineklerinin üstünde geri dönerek ok atıyorlardı. [s.97./10].
Bu ifadeden barbar adı verilen kavmin TÜRK olması muhtemeldir. Çünkü atın
üzerinde giderken geri dönerek düşmana ok atmak Peçenek, Kuman/Kıpçak ve
İskit gibi Türk boylarının süvarilerine özgü bir tarzdı.)
Üç sıra kürekli kadırga [s.197/18]
Etnografik Malzemeler:
Keçi kurban etmek (Artemis’e öldürülen düşman sayısı kadar keçi kurban
etmeyi adarlardı. [s.90/12])
Güneşe at adamak (131/35)
Rüzgâra kurban verme [127/4]
FAL: Kesilen kurbanın falı /bağırsak falı [158/23]
ANT İÇME ( Bir boğa, bir erkek domuz ve bir koç bir kalkanın üstünde boğazlandıktan sonra, akan kanın içine kılıç (Yunanlılar) ve bir mızrak (barbarlar)
batırarak ant içilir. [s.57/9]) (Birbirlerine sağ ellerini vererek karşılıklı kötülük
yapmamaya ant içme. [s. 69/3]) Tanrılar adına içilin ant’lar birbirlerine düşman
olmayı yasaklar.
Hurma şarabı
Kaynatılan hurmalardan çekilmiş ekşi bir içki
Hapşırma: Hapşırık sesini duyan askerler hep bir ağızdan tanrının adını andılar. [s.89/9] Bugün birisi hapşırdığı zaman söylenilen “Çok yaşa!” gibi bir ünlem
olmalı.
Kar gözlüğü: “Yürürken gözlerin önünde siyah bir şey tutularak gözler kardan
korunuyordu.” [128/13] (Dîvânu Lügâti’t-Türk’te de “göz ağrıdığı veya kamaştığı
zaman, ‘at kuyruğundan yapılmış bir dokuma üzerine konur”du; buna közlük ya da
közündürük denirdi. bk. DLT, I478, 429, 430. Ksenophon’un ‘siyah bir şey’ dediği
nesne, Türkler’in Orta Asya’da kar için kullandıkları “at kuyruğundan yapılmış
gözlük”ten başkası değildir.)
Çarık (Yeni öldürülmüş öküz derileriyle yapılan ayakkabı. 128/14)
Toprak altına yapılan evler (Barbarların evleri toprak altındaydı. Girişleri
kuyu ağzına benziyordu ama içleri genişti. Hayvanlar için toprağa giriş delikleri
kazılmıştı; insanlar merdivenler iniyorlardı. Bu konutların içinde keçiler, koyunlar,
inekler, kümes hayvanları ve tüm bu hayvanların yavruları vardı. Dışarı çıkarılmadan kuru samanla besleniyorlardı. Ayrıca buğday, arpa, sebze ve testiler içinde
14
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
arpa şarabı vardı. Şarapların üzerine arpa taneleri yüzüyordu, içlerine bir kısmı
büyük öbürleri küçük kamış çubuklar batırılmıştı. Susayan bu kamış parçalarını
ağzına alıp emiyordu. Bu içki çok serti ve su katılmadan içiliyordu. Alışılırsa pek
hoştu.” [130/25-27]) Burada arpa şarabı diye tanıtılan içki Kırgızlar’ın “şoro” adını
verdikleri alkollü içkiye benziyor. Orta Asya Türk ülkelerinde yapılan ve çok içilen
bu içki gibi “boza” da aynı şekilde (darı, buğday, arpa) kaynatılıp, fermantosyona
tabi tutulduktan sonra içilir. )
Deli bal: (….Doruğa ulaşan Yunanlılar bol erzak dolu birçok köyde konakladılar. (20) Bu köylerde onları şaşırtan bir tek şeyle karşılaştılar: birçok kovan vardı
ve bu kovanlardaki peteklerden bal yiyen askerler kustular, ishal oldular ve içlerinden hiç biri ayakta duramıyordu; az yiyenler körkütük sarhoş olmuş insanlara, çok
yiyenlerse azgın çılgınlara, hatta can çekişen insanlara benziyorlardı. (21) Bu durumda birçoğu bir bozgun sonrasındaymış gibi yere serilmiş büyük bir umutsuzluk
başlamıştı. Ertesi gün kimsenin ölmediği görüldü ve sarhoşluk yaklaşık olarak bir
gün önce başladığı saatte geçti. Üçünü ve dördüncü gün müshil almış gibi bitkin
düşmüş bir halde ayaklandılar.) [s.143/20-22]
Spor: Mukavemet koşusu, güreş, yumruk dövüşü, pankration, at yarışları.
[s.144/25-28]
Tunik: ….Dizlerini bulmayan ve kalın çuval bezi kadar sık dokunmuş tunikler
giymişlerdi. Başlarında Paphiagonia’lılarınki gibi deriden yapılmış ortasında sorguç bulunan ve tıpkı bir üç kademeli taclandıran miğferler vardı. [s.157/13-14]
YATAK: Yapraklardan yapılmış yataklara uzanarak akşam yemeği yediler.
[s.182/4]
DANS (bk. Thrak’lar)
“Çift Sürücü” adlı pantomim: (Bir oyuncu silâhlarını yere bırakır, çift sürer
gibi ve hayvanlarını güder gibi yapar; ama korkuyormuşçasına durmadan arkasına bakar. Bir haydut gelir, öbürü onu görür görmez silâhlarını kapar ve öküzlerinin önünde dövüşür; tüm bu hareketler flütün sesine ayak uydurularak uyumlu
yapılıyordu. Sonunda haydut çiftçiyi sımsıkı bağlayıp – ya da çiftçi haydutu bağlayıp- hayvanları götürür; sonra çiftçiyi elleri arkasında bağlı olarak öküzlerinin
yanına koşup iterek önünde yürür. Sonra iki kolunda ad hafif birere kalkan taşıyan
bir Mysia’lı ortaya çıktı. Kalkanlarını hareket ettirerek bazen iki düşmana bazen
tek düşmana karşı savaşır taklidi yaparak dans ediyor, bazen da kendi çevresinde
dönüp kalkanlarını bırakmadan perende atıyordu; güzel bir görünümdü bu. Sonunda kalkanlarını birbirine vurarak Pers dansı oynadı; çömeliyor, doğruluyor ve
tüm bu hareketler flütün sesine uyularak yapılıyordu. ….) [s.182/7-12]
Boynuz kupalar (Thrak’ların içki kabı) [s.221/23]
SAÇI: (Thrak geleneği uyarınca Seuthes ona sunulan ekmekleri alıp küçük
parçalara böldükten sonra dilediklerine attı; etler konusunda da aynı biçimde davranıp kendisine ancak tadına bakacak kadar ayırdı.) [s.227/22] (Bu davranış eski
Türk geleneği olan “saçı”ya benzemektedir.)
15
KÜLTÜR EVRENİ - UNIVERSE OF CULTURE - ВСЕЛЕННАЯ КУЛЬТУРЫ
Yiyecekler:
Kızılca buğday [s.159/27]
Ekmek
Tuzlanarak küplere bastırılmış Yunus balığı eti; yunus yağı [159/29]
(Mossynoik’ler bu yağı Yunanlıların zeytinyağı kullanması gibi kullanıyorlardı)
Yassı ve dilimsiz ceviz [s.159/29] (Kaynatılıp ekmek gibi pişiriliyordu.)
Şarap (Sertliği yüzünden biraz kekreydi; su katılınca hafif hoş kokulu bir şarap
oluyordu.)
Arpa, buğday
Her çeşit sebze
Darı
Susam
İncir, üzüm
Ksenophon’un uzun gezisi boyunca tuttuğu notlara dayanarak yazdığı tarihî
bilgiler Amasyalı Strabon’un “Geographia” adlı eserinde verdiği bilgilerle de örtüşmektedir. Özellikle Anadolu’da hala kullanılan Giresun, Ereğli, Trabzon, İzmir, Silivri, Lapseki, Zap ırmağı, Sinop, Konya, Tarsus vb. gibi onlarca yer adının
M.Ö. 400 ve daha eskilere dayandığı, Anadolu’nun fethinden sonra Türkçenin
ahengine uygun olarak Türkçeleştirildiği görülmektedir.
Anadolu’nun M.Ö. dönemlerde de Peçenek, Kuman/Kıpçak, Saka (İskit/Sykit)
Türkleri tarafından iskân edildiği de artık tarihî bir gerçektir. Bu Türk kavimlerinin
Doğu Anadolu’nun büyük bir bölümünde yerleşerek (özellikle Karacadağ yörelerinde), Roma ve daha sonra Bizans devletlerinin topraklarını Pers ve Arap ordularına karşı korudukları tarihî eserlerde geçmektedir. Daha sonraki yüzyıllarda Gürcü
Kralı II. David’in daveti üzerine Kafkaslar’a ve Doğu Anadolu’da Kür boylarına
gelerek yurt tutan Kıpçak Türkleri’nin torunları hala buralarda yaşamaktadırlar.
Görüldüğü üzere M.Ö. yaşamış bir gezgin (asker, yazar, savaş muhabiri), tespit
edebildiği kadarıyla bizlere değerli bilgiler aktarmıştır. Bu bilgileri konularına göre
değerlendirmek da bugünün okuyan ve anlayabildiğini yorumlayan kişilere düşmektedir.
Nisan 2011-Ankara
16

Benzer belgeler