Mevlana`nın - Kemalpaşa Belediyesi

Transkript

Mevlana`nın - Kemalpaşa Belediyesi
Mevlana’nın
İnsana Bakışı
Prof.Dr. İbrahim EMİROĞLU
DEÜ İlahiyat Fakültesi
Öğretim Üyesi
Konferans:
19 Aralık 2014 Cuma Saat:19.00
Dere Mesire Alanı
Atatürk Kültür Merkezi
KEMALPAŞA
Kemalpaşa Belediyesi’nin armağanıdır.
Toplumda önemli ve büyük kişiler,ölüm sonrası da yerlerini
korurlar, ‘Sizin ölümünüzden sonra size inananlar peşinizden gider.
Mevlana’nın 741 yıl sonra çağrısına uyup , Hz. Mevlana’yı anmak için
programlar yapmaktayız. Yaşamını hamdım, piştim, yandın sözleriyle
özetleyen Mevlana,ölüm gününü de düğün günü olarak tanımlamıştır.
Ölüm gününü Allaha kavuşma olarak görmüştür. Dostlarına ölümün
ardından ağlamayın diye vasiyet buyurmuştur. Anadolu’da tasavvufun en önde gelen temsilcilerindendir. Aradan 741 yıl geçmesine rağmen onun düşünceleri hala Türk halkının ilgisini çekmektedir. Hz.
Mevlana’nın birçok deyiş ve sözleri toplumda birçok çığır açmaktadır,
‘Milletleri millet yapan değerlerin yanında manevi gücün ve manevi
değerlerin de önemi vardır. Mevlana,manevi değerlerimiz noktasında
toplumda mihenk taşıdır. Özellikle Anadolu’nun Türk ve İslam yurdu
olmasında önemli katkılar sağlamıştır. Mevlevilik 1200’lü yılların ortalarında Anadolu’da çıkan bir tasavvuf yoludur. 700 yıl boyunca devam
eden bu Mevlevilik birçok yerde 1800’lü yıllarda ortaya çıkmıştır. Mevlevilik 700 yıl boyunca Ülkemiz insanının ahlakına,irfanına,eğitimine
yön vermiştir.Aynı zamanda onun yolu maneviyat yoludur.
Bu vesile ile Mevlana’nın 741. anma ve anlama etkinliğimiz
münasebetiyle saygı ve rahmetle anıyoruz.
Arif UĞURLU
Kemalpaşa Belediye Başkanı
Prof. Dr. İbrahim EMİROĞLU
Felsefe ve Dinbilimleri Bölümü
Mantık Anabilim Dalı Başkanı
Özgeçmişi:
1956 Leventpınar köyü İliç/ERZİNCAN doğumlu. Erzincan İmam-Hatip Lisesini (1973) ve Erzurum Yüksek İslâm Enstitüsü’nü bitirdi (1979).
İki yıl Uşak/Ulubey Lisesinde öğretmenlik yaptı. Erzurum Yüksek İslâm
Enstitüsü’ne Felsefe asistanı olarak girdi (1981). Atatürk Üniversitesi
İlâhiyat Fakültesi’ne öğretim görevlisi olarak atandı 1982). Aynı görevle
D.E.Ü.İlâhiyat Fakültesine naklen atandı (1983). 1991’de Mantık alanından doktor, 1996’da Doçent, 2002 yılında da Profesör oldu. İngilizce ve
Arapça bilmektedir.
Tezleri:
1.Yüksek Lisans Tezi: Bakıllâni’de Haber (Bilgi Kaynağı Olması Bakımından), D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, İzmir, 1984.
2.Doktora Tezi: Mantık Yanlışları Üzerine Bir Araştırma, D.E.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
İzmir, 1991.
Kitapları:
Telif:
1.Mantık Yanlışları, İfav, İstanbul, 1993, 256 sayfa.
2.Ana Konularıyla Klasik Mantık, Kitabevi & Asa, İstanbul, 1999, 376 sayfa.
3. Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlânâ,Kon-Vak, İzmir, 2000, 239 sayfa.
4.Yanlış Düşünce ve Davranışlar Karşısında Mevlânâ, İnsan Yayınları, İstanbul, 2002, (İlaveli
3.Baskı: 2009; 4. Baskı: 2011), 2007 sayfa.
5.Sûfî ve Dil , İnsan Yayınları, İstanbul, 2002, III. Baskı: 2010, 284 sayfa.
6.Klasik Mantığa Giriş, Elis Yayınları, Ankara, 2004, VIII. Baskı: 2013, 318 sayfa.
7.Mantık Yanlışları, Elis Yayınları, Ankara, 2004, II. Baskı: 2011, 238 sayfa.
8.Mantık, DEÜ İlahiyat Lisans Tamamlama Uzaktan Eğitim Yayınları, No: 5, İzmir, 2013,
280 sayfa. (III. Baskı)
Tercüme:
1.“Muhâsibi’de Aklın Değeri ve Üstünlüğü (Şerefu’l-Akli ve Mâhiyetuh)”, Derleyen: Abdulkadir Atâ, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XI, İzmir 1998, ss. 159-182.
2.“John Wilson, Dil, Anlam ve Doğruluk (Language & The Pursuit of Truth)”, Ankara, 2002
(Abdullatif Tüzer’le birlikte çeviri)
Makaleleri:
1.“Mantıkta Yanlışların Ele Alınışı”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: VII, İzmir 1992,
ss. 181-189.
2.“Yanlışlara Düşme Nedenleri”, M.E.B. Din Öğretimi Dergisi, Sayı: 32, Ankara 1992, ss.
91-98.
3.“Petitio Principii Nedir?”, Felsefe Dünyası, Sayı: 9, Ankara 1993, ss. 65-74.
4.“Mugalata Nedir?”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: VIII, İzmir 1992, ss. 237-260.
5. “Mevlânâ’nın Fihi Mâ Fih’te Yanlışlara Bakışı”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: IX,
İzmir 1995, ss. 119-137.
6. “Kur’ân’da Akıl ve İnsan”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XI, İzmir 1998, ss. 66-99.
7.“Mevlânâ’ya Göre Biçime takılıp Kalmama”, İslâmî Edebiyat, Sayı: 28, İstanbul 1999, ss.
43-44.
8.“Cedel Nedir?”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XII, İzmir 2000, ss. 17-37.
9. “Mevlânâ’ya Göre Yanlışlara Düşmemek İçin Nefsi Eğitme”, Felsefe Dünyası, Sayı: 31, Ankara 2000/1, ss. 15-23.
10.“Mevlânâ’nın Mesnevî’de Yanlışlara Bakışı”, tabula rasa felsefe-teoloji, Yıl: 1, Sayı: 1, İsparta 2001, ss. 97-127.
11.“Cedelin İşleyişi ve Değeri”, D.E.Ü. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı: XIII, İzmir 2001, ss.
9-33.
12.“Mevlânâ Celaledin er-Rûmî’ye Göre Görünüşe ve Biçime Takılıp Kalmama”, tabula rasa
felsefe-teoloji, Sayı: 3, Yıl: 1, Isparta 2001, ss. 31-43.
13.“The Language of State in Mawlana Jalal Al-Din Al-Rumi”, Journal of Religious Culture,
(17 sayfa) www.uni-frankfurt.de / irenik/ religiouskultur.html
14.“Mevlana’da Hal Dili”, tabula rasa felsefe-teoloji, Sayı:4, yıl:2 Isparta, 2002, ss. 9-34.
15. “Mevlana’da Eylem Boyutuyla İnsan”, Türkler, Ed. Hasan Celal Güzel, Kemal Çiçek,
Salim Koca, Yeni Türkiye Yay. Ankara 2002, C.7, ss. 486-499.
16. “Pesë Kryeveprat e Ebu Hanıfes”, Parathënien, Perktheu: Mustafa Jetish Bajrami, Prıshtine, 2000, 7-27.
17. “en-Nebiyy Muhammed (s.a.v) Âhırü’r-Rüsüli ed-Delâilu’l-Akliyyeti alâ Kevnihi Âhıre’rRüsüli”, ‘Âfâq al Thaqâfah wa’l-Turâth, Dubai, 2001, ss. 19-25.
18.“Language of State in Mawlânâ Jalal al-Din al-Rûmî”, Hamdard Islamicus, April-June
2003, Vol. XXVI, No: 2, ss. 65-81.
19.“Mevlânâ’nın Hz. Muhammed’e Sevgisi ve Bağlılığı”, DEÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, Sayı:
XVIII, İzmir 2003, ss. 53-90.
20.“Aile Mutluluğu Üzerine”, Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Ekim 2005, sayı:78, s. 42-45.
21.“Eşler Arası Mutluluk (6 S Kuralı”,Diyanet Avrupa Aylık Dergi, Aralık 2005, sayı:80, s.
14-17.
22.“Dede Korkut Kitabındaki Ahlâkî Mesajlar”, Felsefe Dünyası, Sayı: 44, Ankara 2006/2,
s. 46-65.
23.“Mevlânâ’nın Üslûbu, Metodu ve Edebiyatımızdaki Yeri”, Yeni Ümit, Sayı: 76, Nisan-Mayıs-Haziran 2007, s. 25-30.
24.“Mantık-Fıkıh Münâsebeti Üzerine”, Yeni Ümit, Sayı: 77, Temmuz-Ağustos-Eylül 2007,
s. 8-11.
25.“Mevlânâ’da Söz ve Muhatap”, 7EDİ İKLİM, (Mevlânâ Özel Sayısı), Sayı: 211, İstanbul
2007, ss. 16-19.
26.“Mevlânâ’da Hz. Muhammed Sevgisi”, Mevlânâ Ocağı (Mevlânâ’nın Doğumunun 800.
Yılına Armağan), Ed. Mehmet Bayyiğit, Konya 2007, ss. 179-207.
27.“Mevlânâ’ya Göre Hz. Muhammed’in Üstünlüğü”, Din ve Toplum, C. I, Sayı: 1, Ankara
2007, ss. 33-39.
28.“Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nun MantıksalAçıdan Değer(lendirilmes)i”, Türk-İslâm Düşünce Tarihinde Erzurum Sempozyumu,
Erzurum 2007, C. I, ss.555-572.
29.“Kur’ân’da Ahlâk Esasları”, Yeni Ümit, Sayı: 79, 2008/1, s. 46-47.
30.“Kul Hakkından Ne Anlıyoruz?”, Diyanet Avrupa, Sayı: 101, s. 38-41.
31.“Mehmet Âkif İnan’ın Şiirlerinde İnsan Teması-I”, 7EDİ İKLİM, Sayı: 214, İstanbul 2008,
ss. 56-61.
32.“Mevlânâ Ufkundan Peygamber Efendimiz”, Yeni Ümit, Sayı: 80, Nisan-Mayıs-Haziran
2008, s. 9-11.
33.“Mevlânâ’da Aşkı İfade Etme İmkânı ve AŞK Betimlemeleri”, DEÜ. İlâhiyat Fakültesi Dergisi, İzmir 2009, Sayı: XXVII, Yıl: 2008, ss. 1-40.
34.“Ömer Nasuhi Bilmen’in Hukuk-i İslamiyye ve Istılahat-ı Fıkhiyye Kamusu’nun Mantıksal Açıdan Değer(lendirilmes)i”, Felsefe Dünyası, Ankara 2008/2, Sayı:48, s.13-26.
35.“Gazâlî’nin Tehâfüt’ünde Muhataplarını veya Muârızlarını Red Gerekçeleri”, TYB Akademi: Dil, Edebiyat ve Sosyal Bilimler Dergisi, Yıl: I, Sayı: 1, Ankara, 2011, ss. 173-199.
36.“Mevlâna’ya Göre Aşk Dile Getirilebilinir mi?”, Ihlamur Mevlâna Özel Sayısı (Nevniyaz),
Konya 2011, ss. 508-531.
37.“Sa’dî’nin Bostan’ında Bazı Ahlâkî Mesajlar ve Mantıksal İncelikler”, Felsefe Dünyası,
2012/2, Sayı: 56, Ankara 2012, ss. 23-55.
Devam Eden Çalışmaları:
3 M Yazıları (Mantık-Mevlana-Mutluluk)
İLİTAM Mantık Editörlüğü
İdari Görevler
1.
Mantık Anabilim Dalı Başkanlığı
2.
Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği
3.
Fakülte Kurulu Üyeliği
4.
Bölüm Başkanlığı
5.
Fakülte Yönetim Kurulu Üyeliği
: 06.11.1991 - 24.01.2013
: 22.11.1995 - 22.11.1998
: 04.09.2007 - 07.09.2013
: 04.09.2007 - 04.09.213.
: 11.10.2013 (Devam ediyor)
GİRİŞ
Geçmişte olduğu gibi günümüzde de gerek doğulu gerek batılı bütün
bilginlerin ve düşünürlerin ifade ettikleri gibi Hz. Mevlânâ tüm zamanların en büyük mütefekkir ve şairlerinden biridir.
Mevlânâ, İslamiyetin özünü bilen; tefsir, hadis, kelam ilimlerine vâkıf;
devrindeki tefekkür cereyanlarını tanıyan; Hak yolundaki rehberliği
asırlara taşan bir âlim, mutasavvıf, mütefekkir ve sanatkârdır.
O, tefekkürü; din, ilim, felsefe ve tasavvuf süzgecinden geçirmiş; îman
ve sevgi potasında eritmiş sağlam bir tefekkür sistemi ortaya koymuştur.
Onun tefekkür dünyası incelendiği zaman odak noktasının insan olduğu görülür. Eserlerinde Mevlânâ; bize hep mükemmel insan reçetesini
sunar; güzel ahlâk sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü, kısaca örnek insan olmanın yollarını anlatır.
MEVLÂNÂ’NIN ÖRNEK ŞAHSİYETİ
Mevlânâ’nın en belirgin özelliklerinden biri engin hoşgörüsüdür. Sema
grubuna katılmak isteyen bir sarhoşa karşı sergilediği tavır, birbirine söven ve birbiriyle kavgaya tutuşan iki kişiye karşı söyledikleri, Konya’da
hayat kadınlarına karşı söyledikleri bunun birkaç örneğidir. Bunun için
o, Gönüller Sultanı olarak anılmayı hak etmiştir.
Mevlânâ’nın her tavrına, bütün düşüncelerine tevâzu hâkimdir. Kendi
dininden olmayanlara secdeyle selâmı, cüzamlılara yakınlığı, sarhoşu
incitmelerine üzülmesi, çocukları beklemesi onda tevâzunun had safhada olduğunu gösterir. Hamamda tellâk ona yer açmak için bir adamı
havuzun kenarından uzaklaştırınca, Mevlânâ utançtan terlemiş, kendi6
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
sini dışarıya atmıştır. Tek başına yürürken (elini öpmeleri ve önümde
secde etmelerinden kurtulmak için) kalabalıktan kaçmaya çalışmıştır.
Mevlânâ, bâtıl inançlardan uzak durmuş, halkı da bu konuda uyarmıştır. Mevlânâ, ömrünün büyük kısmını ibadetle geçiren âbid ve zâhid
bir kuldur.
İNSANA BAKIŞI
O sebeple Mevlânâ’nın nazarında kim olursa olsun, ister dinli ister dinsiz, ister kadın ister erkek, ister zengin isterse fakir olsun hepsi saygı
değerdir. Zira insan, Tanrı’nın yaratıp ona ruhundan üfürdüğü için
Tanrı’dan bir eser taşımaktadır ve dolayısıyla değerlidir ve kutsaldır. Bütün insanları bir gözle görmek ve ona saygı göstermek gerekir. Ayrıca
insanlardan şikâyet etmek de doğru değildir. Çünkü Mevlânâ’ya göre,
“Yaratıktan şikayet, Yaratandan şikayettir”.
Hürriyeti insanın iç âleminde görmeye çalışan Mevlânâ, bağlarla bağlanmanın insanın hürriyetini zedeleyeceğini savunmuştur. Sahte ve geçici, iç ve dış bağlardan sıyrılma şeklinde tanımladığı hürriyetin düşünce için çok önemli bir değer olduğunu görmüştür.
Hz. Mevlânâ yaratıkları melekler, hayvanlar ve insan olmak üzere üçe
ayırır. Aklı daima şehvetine galip gelen meleklerden daha yüksek, şehveti aklına galip gelen ise hayvanlardan daha aşağıdır. Melek, bilgisi ile;
hayvan bilgisizliği ile kurtulur. İnsan oğlu ise bu ikisi arasında mücadele
eder.
İnsana ayak bağı olan şu dört hayvânî huydan kurtulması gerekir:
Tavus kuşu gibi azametli olmayı,
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
7
Kaz gibi hırslı olmayı,
Horoz gibi şehvete düşkün olmayı ve
Karga gibi olmayacak ümitlere düşüp, uzun ömre tamah etmeyi.
Mevlânâ, yücelmek için arınmayı, susmayı, olgunlaşmayı, hırslanmamayı, kaygılanmamayı, şaşkınlıktan geçmeyi şart koşmaktadır. Yücelmeye engel olan bedeni çeşitli gıdalarla besleme yerine, canı düşünce,
anlayış ve buluş gıdalarıyla beslemek gerekir. O zaman varılacak hedefe
ulaşılabilir; İlâhî aşkla temizlenen can, göklere yükselir ve yücelir. Yücelmek için alçakgönüllü olmak da gerekmektedir.
Mevlânâ’ya göre insan sadece dışını değil ondan daha fazla içini temiz
tutmalıdır. Ancak o zaman olgun bir insan olabilir. İnsan bir kap, bir çanak gibidir. Onun dışını yıkamak vacipse de içini yıkamak daha vaciptir.
DUYGU VE AŞK BOYUTUYLA İNSAN
“Ben yere göğe sığmam, ancak mümin kulumun kalbine sığarım” kudsi
hadisini sıkça kullanan Mevlânâ, insanın mahlukat içinde Tanrı’yı istiap
edebilen eşsiz bir yetiye sahip olduğunu belirtir. Ona göre insandaki bu
eşsiz yeti gönüldür.
Gönül, İlâhî tecellilerin aksettiği Kâbe gibi mukaddes bir mekândır. İnsandaki gönül, âdeta Cenab-ı Hakk’ın kendisini görmek için baktığı bir
aynadır. Mevlânâ bu hususu Hz. Yusuf ile yolculuktan dönüşte hatıra
olarak ayna getiren arkadaşını konu alan bir hikâye ile anlatır.
Gönül kapısının açılmasının birinci yolu, nefs tezkiyesi denilen riyazat
ve mücahede, ikinci yolu kalb tasfiyesi denilen taât ve ibâdetler, üçüncü
yolu ise aşk ve cezbedir. Gönlü olgunlaştırmanın yollarından biri de diğer gönüllere değer vermektir.
8
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Gönül eğitimi değirmen benzetmesi ile anlatılır:
Gönül buğdaya (un haline gelen buğday incelmekte ve benlik ve gururdan kurtulmaktadır), insan değirmene, beden taşa, düşünceler de suya
benzetilir.
Mevlânâ’ya göre ilâhi taktir, şeyler ve insanlar arasında aşkı halk etmiştir; hâliyle aşk olmasaydı yaratma da, dolayısıyla insan olmazdı. Kâinat
çarkını çeviren, hayatı bir safhadan ötekine yükselten, cansızdan canlıyı
çıkaran hep aşktır. O hâlde kâinatı anlamak için akıl gerekli olsa da yeterli değildir. Aşk olmadan insanın ve hayatın sırrı kavranamaz. İnsan
“cüz’i aşk”, “zahiri aşk”, “geçici aşk”, dünya aşkı”nı aşıp, Mevlânâ’nın “ilahi aşk”, “küll aşkı”, “ebedi aşk”, “Allah aşkı” diye adlandırdığı gerçek aşka
ulaşmalıdır ve O’nda yok olmalı (fenâ fillah)dır. İnsan, Hak sevdasıyla,
Hak yolunda, yanmayı, olmayı ve ermeyi amaç edinmelidir. Bu durum,
Mevlânâ’nın çok yaygın olarak bilinen şu ifadesinde kendisini bütün
açıklığıyla gösterir:
“Hâsılı bütün sözüm, şu üç sözden artık değil:
Hamdım, oldum, yandım.”
İlahi aşkla hedeflenen, insanın kendisinden geçerek her şeyde Allah’ın
varlığını görmesi yani birlik alemine ulaşmasıdır. Beşeri aşk, ancak
Allah’a ulaşmada bir merdiven görevi üstleniyorlarsa değerlidir.
Mevlânâ’nın eserlerinde 128 aşk betimlemesi ile karşılaşmaktayız. Bunlardan bazıları şöyledir:
Aşk, kimseye niyazı ve ihtiyacı olmayan Allah’ın bir vasfıdır.
Aşk, hayatın aslıdır, temelidir; varlığın kaynağıdır.
Aşk, canlılıktır (o olmasaydı dünya donup kalırdı).
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
9
Aşk, kurtuluştur...
Aşk, berekettir, arınmadır.
Aşk, can tatlığıdır, tüm tattır.
Aşk, gerçekten de ululuktur, beyliktir.
Aşk, yedinci kat göğün üstüne çıkmaya vasıta olan güzel bir merdivendir.
Aşk, ruhun nurudur.
Aşk, bütün güzel hayallerin özdür.
Aşk, bengisudur.
Aşk, dönüştüren bir kimyadır, anlamlar definesidir.
Aşk, gönül açıklığıdır.
Aşk, uçsuz bucaksız, sırlarla dolu bir deryadır.
Aşk, ateşi söndürülemeyen yüce bir ışıktır.
Aşk, susuştur.
Aşk, cihanda öteden beri kapalı kalmış bir sırdır.
Aşk kendinden ve varlıktan geçmektir.
Aşk, dîvâneliktir.
Aşk, çaresizliktir.
Aşk, kaynamadır, coşmadır, sararmadır, solmadır, çağlamadır, ağlamadır.
Aşk, kişiyi hem yaralayan, hem şifa veren; hem bulanıklaştıran, hem
arı-duru bir hale getiren; hem üşüten, hem ısıtan; hem ağlatan, hem
de güldüren bir derttir.
Aşk, değer biçilmeyendir.
Aşk, hile de değildir, düzen de!
Aşk ne büyüdür, ne oyunbazlık!
Aşk, oyuncak değildir.
Aşk, yalan bir söz, kuru bir ses değildir.
Aşk, şehvet değildir.
Aşk, âvâre olmak değildir.
Aşk, masal değildir, göktendir, gökten!
10
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Aşk olmadan hayatın sırrı kavranamaz. Aşksız geçen ömür, ömürden
sayılmaz. Aşkın olmadığı gönülde din bir aldanış ve aldatıştan ibarettir.
Aşk konusunda söz veya dil yetersiz, akıl da âciz kalınca, bu konuda
Mevlânâ’nın pratik teklifi, aşkı yine aşkın anlatmasıdır.
AKIL BOYUTUYLA İNSAN
Mevlânâ, aklı çok yönlü görüp, ele alan bir düşünürdür. O, sarhoşluktaki akıl, kafadaki akıl, bir de aklın aklından bahseder. Uyanıklık hâlinde
akıl ile, kendinden geçişteki akıl farklıdır. Bu tıpkı kafesteki kuşa benzer.
Mevlânâ, yanlış yapmamak için “akla yâr ve akıllıya dost olma”yı öğütler. O, “her an akla, insafa aferin” çeker ve “akıldan, insaftan ayrılmama”,
daima aklı ve dini kılavuz edinme tavsiyesinde bulunur.
Kişinin, aklını iyi kullanarak, sağlam bir ölçüye yapışması ve yanlışa
karşı direnmesi gerekmektedir.
Mevlânâ’ya göre aklın önemli bir özelliği işin sonunu görmesidir, âkıbeti
görmeyen akıl nefistir. Aklın âkıbeti görebilmesi için ise düşünmesi gerekir. Mevlânâ’ya göre “iyi düşünce insanı semirtir.”
İnsanın deneyimlerinden ve birikimlerinden yararlanması aklı iyi kullanmada önemli bir yer tutar. Zira “eski ve tecrübe görmüş akıl, kişiye
yeni bir baht bağışlar”.
EYLEM BOYUTUYLA İNSAN
Birçok sûfi, ahlâkçı ve filozof gibi Mevlânâ da, insanın önce kendisini
tanıması, sonra da eylemlerini kontrol etmesi üzerinde durur. İnsan,
söz ve davranışlarıyla tanındığı için, eylem güzelliği ayrı bir önem arzetmektedir. Mevlânâ Celâledîn er-Rûmî’nin düşüncesinde ideal insan,
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
11
fikir boyutuyla güzel düşünen, duygu boyutuyla seven, eylem boyutuyla
da güzel eyleyen değerli bir varlıktır.
Mevlânâ, söz-eylem uygunluğuna oldukça değer verir. Güzel eylemlerde bulunan insan, hayatın bir sınav olduğunu kavramış, sorumluluk
bilinci gelişmiş, yanlışlara karşı tedbirli, kötülüklere karşı sağlam iradeli,
çevresindekilere karşı sevgi ve saygı dolu kısacası edepli ve güzel ahlâklı
olandır.
Ahlâkı olgunlaşmış insan, güzel eylemlerde bulunur. Nefsini eğiten,
kötü davranışlarda bulunmaz. O, benlikten kurtulduğu, şehvetini
kontrol ettiği, ihtiraslarının esiri olmadığı, haset ve kinini attığı; sabırlı, alçakgönüllü, akıllı, insaflı, hoşgörülü ve mânen güçlü olduğu için,
diğer insanlara iyi davranmayı ve onlarla iyi geçinmeyi başaran mutlu insandır. O’na göre mutluluk insan-ı kâmil olabilmektedir. İnsanın
mutluluğu, gösterişten uzak, sade bir hayat yaşamak ve diğer insanlara
dost olmakla mümkündür. Mevlânâ’ya göre iyilik, maddi bir menfaat
beklendiği için değil, Tanrı’nın rızasını kazanmak için yani karşılıksız
yapılmalıdır. Ancak o zaman bir değere sahip olabilir.
Mevlânâ’ya göre;
Cennette olmak istersen, herkese dost ol, hiç kimsenin kinini yüreğinde tutma!
Fazla bir şey isteme ve hiç kimseden de fazla olma
Melhem ve mum gibi ol, iğne gibi olma
Eğer hiçbir kimseden sana fenalık gelmesini istemezsen
Fena söyleyici, fena öğretici, fena düşünceli olma!
Mevlânâ Celâleddin er-Rûmî’nin felsefesine göre insan melek değildir;
o, hatalara açık bir varlıktır. Bazen o, aldanır, aldatır ve aldatılır. Ona
göre, kişiyi yanlışa düşmeye sevkeden nedenler:
12
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Mevlânâ’ da Yanlışlardan Korunma Yolları
Cehalet
Zann
Gaflet
Manavi Körlük
Zayıf Akıllılık Yanlış Yorumlama
Apaçık Şeylere Karşı Çıkma
Gerçeğe Göz Yumma
Yalana ve Hileye Aldanma
Önyargılar ve Tarafgirlik
Acelecilik ve Tedbirsizlik
Tahammülsüzlük
Nefse Uyma
Hiddet ve Şehvet
Hisler
Hayal ve Vehim
Haset ve Kibir
Görünüşle gerçeği, sûretle mânayı ayıramama
Eksik Tetkik
Yanlış Teşhis ve Tedavi
Eşya ve Olayları Yakından İncelememe
Gerçek Nedene İnememe
Taklit ve Taassup
Örnek ve Önderden Kaçınma
Uygun Olmayanı Yapma
Olduğu Gibi Görünmeme
Şekilde Kalma
Ortama ve Şahıslara Göre Davranma
Sözle Özün Birbirine Uymaması
Kızmak
Özeleştiriden Kaçmak.
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Bilgili Olmak
Aklı İyi Kullanmak
Mantıksal olarak uygun ilişkiler kurma, iddiayı delillendirme
İyi Arama ve Araştırmada Bulunmak
Akıllı ve Uyanık Olma
Tedbirli ve İhtiyatlı Olma
Bir Şeyin Aslına ve Kaynağına İnme
Biçime Takılıp Kalmama
İşin sonunu Görmeye Çalışma
İradeyi Sağlamlaştırmak
Nefsi eğitme ve Onunla Mücadele Etme
Benlikten Kurtulma
Özeleştiride Bulunma
Haddi Aşmama
Donanıma sahip olma
Sabırlı Olma
Sözü Uygun ve Yerinde Söyleme
Uygun Olanı Yapmak
Manevî Güç Kazanma
İNSAN SEVGİSİ
Engin gönüllü Mevlânâ kadın-erkek, çocuk-yaşlı, hasta-sağlıklı, Müslüman-Hıristiyan, iyi-kötü, zengin-fakir, sultan-kul demeden; her insanı
Hak nûrundan bir parça bilmiştir. İnsanlığa bu gözle bakan Mevlânâ’nın,
insanlara davranışlarında hep hoşgörü ve sevgiyi buluruz. Hayatında bu
konuyla ilgili çarpıcı örnekler çoktur.
13
14
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Mevlânâ bir gün hamamdan aniden dışarıya fırlıyorlar. “Daha yeni girmiştiniz, neden çıktınız?” dedikleri zaman; “Tellak bana yer açmak için
oradan birilerini uzaklaştırmıştı. Bu mahcupluk bizi terletti, dayanamadım, hamamı terk ettim” cevabını veriyorlar.
Yine bir gün yolda giderken oyun oynayan çocuklar Mevlânâ’yı görür;
hepsi yanına koşup elini öperler. Çocukların biri uzakta ve meşguldür;
“Ben de geliyorum!” diye seslenir. Mevlânâ, çocuk işini bitirip yanına
gelinceye kadar onu bekler.
Bir gün Mevlânâ evinde kızı Melike Hatunun cariyesini azarladığını
işitir. Hemen müdahale eder ve: “Onu niçin dövüyor ve niçin incitiyorsun? O hanım, sen de cariye olsaydın ne yapardın? İster misin ki, bütün
dünyada Allah’tan başka hiç kimsenin köle ve cariyesi yoktur diye fetva
vereyim? Hakikatte onların hepsi bizim kardeşlerimiz ve hemşerilerimizdir. Çünkü Cenab-ı Hak: ‘Allah sizi bir nefis gibi yarattı ve dünyaya
getirdi.’ buyurmuştur.” diyerek kızını ikaz eder. Bunun üzerine kızı da
tövbe edip, o cariyeyi azad etmiştir.
KADINA VERDİĞİ DEĞER
İnsan yaratanla yaratılan arasında bir noktada oturmaktadır. Hz.
Mevlânâ Divan-ı Kebir de “ İnsandır desem, aşktan utanırım; Tanrı’dır
desem, Tanrı’dan korkarım ” diyor.
Mevlânâ “ Ben pergel gibiyim. Bir ayağımla İslam şeriatında sağlamca durduğum halde diğer ayağımla yetmiş iki milletle beraberim. Bütün milletler kendi sırrını bizden dinlerler” demekle İslam’ın Rabbü’lÂlemîn anlayışının tasavvufta nasıl anlatıldığını bize göstermektedir.
ÇOCUK SEVGİSİ
Mevlânâ; insanlığa yol gösteren bir mürşid, büyük bir sanatkar oluşunun yanında müşfik bir babadır. Onun bütün insanları kucaklayan
sevgisine çocukların da dahil olduğunu görürüz. Oğlu Sultan Veledin
canı sıkkın, üzgün bir halde oturduğunu görünce; başına bir kurt postu
geçirerek “Buw buw buw” diyerek onu güldürünceye kadar şakalaşması
küçük bir örnektir.
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
15
Mevlânâ kadın için:
“O güzel sevgili, sanki yaratıcı bir kudret ve kalpleri cezbeden bir pınarın nûrudur.” diyerek bu konudaki görüşünü en öz biçimiyle dile getirir.
Devrinde, başta sultan eşleri olmak üzere pek çok hanım müridi vardı.
Her cuma akşamı sultanın naibi Emineddin Mikâil’in evinde toplanan
hanımlara eşlik ettiği, sohbet ve nasihatlerle başlayan gecenin sema ile
sabah namazına kadar sürdüğünü Eflâkî anlatır.
Mevlânâ’ya göre kadın, toplumsal hayattaki yerini almalıdır. Onu gizlemek ve toplumdan soyutlamak doğru değildir.
Öncelikle, Mesnevî’de
“Kadın, Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratıcıdır yaratılmış değil”
denilerek kadın doğurgan olması ve neslin devamını sağlamadaki rolü
dolayısıyla Yaratan’ın nuru olarak görülmüş ve özel bir yere oturtulmuştur.
Ayrıca erkeğin kadın karşısında bazı bakımlardan üstün gibi görünmesine karşın, kadınların erkekler üzerinde kurdukları hakimiyetten söz
edilmiştir. Bu konu Mesnevî’de su ve ateş metaforları ile açıklanmaya çalışılmıştır. “Sevgi ve acıma insanlık özelliğidir, hiddet ve şehvet ise hayvanlık” denilerek, erkeğin kadına sevgi ve acıma gibi insani duygularla
değil de, hiddet ve şehvet gibi hayvani duygularla yaklaştığında kadınlar
üzerinde hakimiyet kurabilecekleri vurgulanmıştır.
16
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Hayvani duygularla yaklaşan erkekler ise sert ve kaba olarak değerlenerek, cahil olarak görülmüş ve bu davranış biçimi tasvip edilmemiştir.
Mevlevilikte evlilik kurumuna da özel bir önem verilmiş ve evlilikte
denkliğin gerektiği vurgulanmıştır. Mesnevî’deki;
Eşlerin birbirine benzemesi lâzım. Ayakkabı ve mestin çiftlerine bir
bak! Ayakkabının bir teki ayağa biraz dar gelirse ikisi de işe yaramaz.
Kapı kanadının biri küçük, diğeri büyük olur mu? Ormandaki aslana
kurdun eş olduğunu hiç gördün mü? beyitleri bu durumu ifade etmektedir.
DİĞER DİNLERDEN OLANLARA BAKIŞI
Hz. Mevlânâ, insanları bugün dil, din, ırk, renk bakımından farklı göstererek aralarında düşmanlıkları körükleyen anlayışa, kesinlikle karşıdır. O, insanlar arasında barış ve diyaloga mani olacak her türlü engelin
aşılmasını ister ve şu dizelerle, bunu açıkça ifade eder:
“Gel, ansızın ayrılıp gitmeden birbirimizin kıymetini bilelim.
Alicenap kişiler, arkadaşları uğruna canlarını feda ederler. Düşmanlığı bırak, biz de insanız.
Kin ve garez, dostlukları karartır; niçin onları gönlümüzden söküp
atmayalım?
Mevlânâ’nın sevgi ve tevazusu yalnız Müslümanlara değil, din ayırımı yapmaksızın bütün insanlara açıktır. Mesnevî’de ilk bahsedilen dinî motif, şüphesiz İbranilerin dini olan Ya¬hudilik olmuştur.
Sonra,Hıristiyanlığın temel motiflerine de işaret edilmektedir.
Mevlânâ, kendisine intisap eden bazı Hıristiyanların dinlerinde kalmalarına bile ses çıkarmıyordu. Bunların içinde, hem Mevlânâ müridi hem de kilise papazı olarak hayat sürenler bile vardır. Mevlânâ’nın
diğer din mensuplarına saygı göstermesinin dayanağını Kur’ân ve Hz.
Muhammed’in söz ve eylemleriydi. Bunu çok sayıda olaydan birkaçı ile
örneklendirelim:
•Başına birtakım musibetler gelen bir tüccarın hikâyesi,
•Kostantiniyye (İstanbul) diyarından Mevlânâ’yı görmek için Konya’ya
gelip 30 defa onun karşısında eğilip, buna karşın Mevlânâ’nın 33 defa
eğilmesi karşısında şaşkına dönüp tâifesi ile birlikte Müslüman olan bilgin bir rahibin olayı,
•Mevlânâ’nın evinde ocak yapan Rum ustasının yaşadıkları vs.
Madem ki öldükten sonra bizimle barışacaksın, şimdi öldüğümüzü
farzet de barışalım.”
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
18
17
Hz. Mevlânâ’ya göre aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşır. Sevgi, tahammül ve hoşgörü ile açılamayacak kapı yoktur.
“Sevgiyle acılar tatlılaşır, sevgiyle dertler şifa. bulur. Sevgiyle ölüler
dirilir. Sevgiyle padişahlar kul olur. Barış dalgaları kalplerden kinleri
atar, savaş dalgaları ise sevgileri altüst eder. Kin ve nefret gelince göze
yüz perde iner, marifetler görünmez olur.”
İLME BAKIŞI
Bizzat kendisi büyük bir âlim olan Mevlânâ, ilme büyük değer verir.
İlim insana rehberdir. İnsan ilmiyle bütün varlıklardan üstün olmuştur.
İlim; Hz. Süleyman’ın mührü gibidir, ilimle bütün dünya insanın hükmü altına girer.
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
İnsanlık ilimle itibar kazanmıştır. Allah sevgisi ilimle elde edilir. İlimden nasibi olmayanlar ve akılsızlar bu sevgiden uzaktır.
Ancak, değerli olan ilim, insanın yaratılış sırrını idrak etmesini sağlayan, aşkla kazanılan, gönül sayfalarına yazılan ledün ilmidir. “Bütün
ömrümün hasılı şu üç sözden fazla değildir:
Hamdım, piştim, yandım…” sözleriyle Mevlânâ, zâhirî ilimlerde üstad
olduğu dönemi hamlık olarak vasıflamaktadır.
Mevlânâ’nın ilimle ilgili bir tavsiyesi de; ilmin amelle birlikte olduğu
zaman sahibine değer kazandırmasıdır. İlim sözde ve nazariyatta kalmamalı, yaşanmalıdır.
“Nefsini bilen, Rabbini bilir.” hükmünce; asıl olan insanın nereden gelip,
nereye gideceğini idrak etmesidir:
Âlim de nice binlerce ilim bilir ama, o zâlim kendi nefsini bilmez.
Çölde yolculuk eden bir bedevi ile filozofun hikayesi, bir kaptan ile bir
nahivci (dilbilgini) arasında geçen olay ilimle ilişkilendirilebilir.
AHLAK ANLAYIŞI
Aynı zamanda bir ahlâk veya gönül eğitimcisi olan Mevlânâ, insanlara
sevgiyi, gerçek aşkı anlatırken, örnek insan olmayı da öğretir.
“Din, nasihattir.” ve “İslam, güzel ahlak dinidir.” hadislerinden yola çıkarak eserlerini birer öğütler manzûmesi şeklinde insanlığın hizmetine
sunmuştur. Mesnevî’de farklı konulara örnek olarak anlattığı her hikayeden ahlâkî öğütler çıkarmak mümkündür. Güzel huyların insana
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
19
kazandıracağı değeri, diğer yandan kötü huyların da insandan alıp götürdüklerini hemen her fırsatta dile getirir. Ancak ahlaki güzelliğin, ya
da onun diliyle edebin gösterişte kalmaması, gönülde yerleşmesi şarttır.
Bunun için hırs, kıskançlık, kibir, yalan, iki yüzlülük, gıybet gibi kötü
huylar terkedilmelidir. Zira,
Hırs, insanın temiz bir göz, akıl ve kulak edinmesine mânidir; kalbi
körleştirir.
Kıskançlık, bütün kusurların mayası, en kötü huydur.
Gıybet, başkalarının arkasından dedikodu yapanların ağız kokusunu
Cenb-ı Hak’tan gizlemek imkansızdır.
Kibir, daha önceden melek olan şeytanın lânetlenmesine sebep olmuş
kötü bir huydur.
Mal düşkünlüğü, insanın boğazına takılan bir çöp gibidir; bu çöp ebedi
saadetin kaynağı olan âb-ı hayatı içmeye engeldir.
Rüşvetin yaygın olduğu bir toplumda, adalet mekanizması felç olur.
İsraf kötüdür, en büyük israf ise insanın zamanını kötü harcamasıdır.
İnsan öncelikle kendi kusurlarını düzeltmeye çalışmalı, başkalarının
ayıbını görmemeli. Başkasında kusur arayanlar, kınadıkları hâle mutlaka kendileri de düşerler.
Yalancıların yeminine inanılmaz, doğruların ise yemine ihtiyacı yoktur.
Zâ1im insan zulmünün cezasını görecektir.
Mevlânâ, şu güzel ahlakî huyları ise övmektedir.
Alçak gönüllülük, insanı yücelten bir değerdir. Meyveli ağacın dalları
yere eğilir. Tevâzu konusunda, iki âlemin meyvelerinin toplandığı Hz.
Peygamber; eşsiz bir örnektir.
Cömertler, özellikle fakir ve muhtaçlara yardımda bulunanlar cennet
selvisinin dalını tutarlar, verdikleri çoğalarak kendilerine döner.
Sözünde durmak, insanın vefası için bir ölçüdür.
20
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
Vefâ, dostluğun ortaya çıkışı ve yaşaması vefâya bağlıdır. Vefâ, insanın
“elest bezminde” Allah’a verdiği sözde durmasıdır.
Kızdığı zaman öfkesine hâkim olan, Cenâb-ı Hakk’ın hışmından korunur.
Sabır, ferahlığın anahtarıdır. Sabırla her güçlük ortadan kalkar.
Mevlânâ; sonunda pişman olmamak için her zaman ihtiyatlı olmak,
başkalarının halinden ibret almak, aceleci olmamak, az yemek, az uyumak ve az konuşmak gibi konuların önemini de dile getirir.
İBADET ANLAYIŞI
Mevlânâ, îmân esasları ve İslâmiyet’in temel prensiplerine gönülden
bağlıdır. Bu sebeple ibadet konusu eserle de çok açık bir dille ve geniş
olarak yer alır. Bu konudaki fikirler özetle üç temele dayanır:
İbadetin gerekliliği (Kulluk)
İbadetin samimiyetle yapılması
İbadetin mükâfâtı.
“Çekirdek kabuksuz ekilirse yeşermez, kabuklu ekmek gerek.” sözleriyle
Mevlânâ dinin kurallarla ve ibâdetlerle sınırlanan şeriat yönünü kabuğa
benzetir ve kabuğun önemini belirtir. Ancak fidanı asıl yeşerten kabuğun içindeki özdür. İbadet ederken kul; tam bir teslimiyet ve samimiyet içinde olmalı, asıl dindarlık gönülde filizlenmelidir.
Mesnevî’de anlatılan Hz. Musa ile çoban arasında yaşanan olayda da
ibadetlerde samimiyetin ve gönülden bağlılığın önemi işlenir.
İster namaz ve oruç, ister hac ve cihad olsun hepsi itikâd için birer şahittirler.
Oruç; onun helâlden bile sakındığına, harama ulaşmasının imkansızlığına şahittir.
Zekat, malını dağıttığı için şahittir. Artık başkasının malına kem gözle
nasıl bakabilir?
Ama o şahitler yalancı iseler, İlâhi adaletin hâkimince makbûl olmazlar.
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
21
HÜRRİYET
Mevlânâ’da ilâhî aşk, düşünce, can, gönül ve benlikle olan ilişkileri
içinde izaha çalışılan hürriyetin (insan, bilgi-hikmet, düşünce, adâlet,
vefa gibi) diğer değerlere kaynaklık ettiğini söylememiz mümkündür.
Her şeyden sıyrılmayı, arı-duru olmayı hürriyetin şartlarından gören
Mevlânâ, ilâhî aşk şarabını sunana kul olmayı öğütlemektedir.
Devamlı olarak hürriyeti arayan Mevlânâ, hürriyetin olmadığı yerde
kavga ve yaralama olacağını, bütün kavgaların hürriyetle sona ereceği
fikrini savunmaktadır. Onda, selvi motifi hürriyeti temsil etmektedir.
Hür insanlar, selvi gibi gelişmiş, boy salmış, güzellik timsali kişilerdir.
Selvi yüceliği de temsil ettiği için, hür insanlar yüce bir ruha sahiptirler.
ADALET
Mevlânâ, adâleti güzelliğin esası olarak görmektedir. İki dünyaya da güzellik veren adâlettir.
Adâleti insan davranışlarında görmeye çalışan Mevlânâ, insanlara aşırı gitmemelerini, ortalama bir yol tutmalarını tavsiye etmiştir. Böylece
“orta yol (i’tidâl)” şeklinde tarif edilen adâlet, insanın ahlâkî davranışlarına yön veren ana değerlerden birini teşkil etmektedir.
KADER
Mevlânâ’nın ihtiyâr ve cebr konusundaki düşüncelerine baktığımız zaman, onun ifrat ve tefrite kaçan kaderiyeci ve cebriyeci görüşleri desteklemediği; orta yolu tutarak, hem insanın irâde hürriyetine sahip olduğunu, hem de ilâhi takdirin mevcudiyetini kabul ettiğini görürüz.
22
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
İlim, irade ve kudret sıfatlarının sahibi olan Cenâb-ı Hak; irâde ve
kudretiyle her kul üzerinde tasarrufta bulunur. Kulun İlâhi irâdeyi ve
takdiri yenmesi mümkün değildir. Mevlânâ bu konuyu, Hz. Ömer’in
Müslüman oluşunu ve Firavun (rüyada görülen saltanatını yıkacak
erkek çocuklara karşı öldürücü tedbirleri) ile Hz. Musâ’nın hikayesini
aktararak işler.
Diğer yandan Cenâb-ı Hak, insana ilim ve din vermiş, onlara doğru
yolu göstermek için kitap ve peygamber göndermiş, insan cüz’î iradesiyle sorumlu bir varlık kılınmıştır.
Cüz’î irâdenin varlığına dair pek çok örnek mevcuttur. Bunlardan ilki
Hz. Adem ile Havva anamızın Cennette iken kendilerine yasaklanan
meyveyi yemeleri gösterilir.
O halde, insan irâdesiyle yaptığı her işten mesuldür. İnsanın yaptığı her
işin sonucu, yine o kimseyi etkiler. İçkiyi içen sarhoş olur, çalışanın ücretini yine çalışana öderler; herkes ektiğini biçer.
Eğer irâdemiz yoksa, bu üzülme, bu utanma niçin?
Sen hangi işe meylediyorsan, kendi kudretini orada görürsün.
Hangi işe gayretin, isteğin yoksa; cebr diye onu Hakk’a nisbet edersin.
Mevlânâ Celâledîn, yanlış kader anlayışı ile ilgili olarak hırsız ile bağ
sahibi örneğini verir.
Hırsızlık suçuyla hakim karşısına çıkan: “Ne yaptıysam Allah’ın takdiriyle oldu,” deyince; Hâkim de: “Ben de seni Allah’ın emri ile cezalandırıyorum” der.
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
23
Mevlânâ’nın dünya ve hayat görüşünde çalışmak, bitmeyen bir dinamizm ve enerji ile güçlüklerle mücadele etmek; daha sonra Allah’a güvenip, tevekküle yönelmek gerekir:
Önce çalış, tevekkülde kemâl gülsün. Tohumunu ek, sonra tevekkül et.
DÜNYAYA BAKIŞI
Mevlânâ’nın düşüncesinde, hem dünya, hem de dünyada bulunan her
şey fânidir, yalnızca birer sûrettir, insanı maddi hayata esir eden unsurlardır. Zira insanın maddiyâta düşkünlüğü, ruhunu aşk ile yükseltmesini engeller. Dünyaya hırsla bağlananlar; duvara aks eden ışığın güneşten
geldiğini görmeyip, duvara âşık olanlar gibidir. Veya dünyaya sarılan
kişi, kuşu bırakıp gölgesini avlayan avcı gibidir.
İnsan, Allah sevgisi ile bu altının, gümüşün ve hırsının esiri olmaktan
kurtulmalıdır. Ancak bu dünya bağ1arından kurtulmak, çalışmayı bırakmak değil; yalnızca hırstan ve nefsin isteklerinden kurtulmak, dünya
dolusu malı olsa bile onların kulu olmamak, dünyaya sultan olsa bile
Hakk’ın kulu olduğunun bilincini taşımaktır.
Mevlânâ bu âlmin geçici, âhiretin kalıcı o1duğunu belirtir Ancak dünyadaki hayat anlamsız bir var oluş değildir. “İlk âlem, imtihan âlemi;
ikinci âlemi de insanların yaptıklarının karşılığını görme âlemidir.” Bu
yüzden insan imtihan süresini iyi değerlendirmeli, ömrünü hayırlı ve
güzel işler yolunda sarf etmelidir. Doğru tercihi yapanlar, işin sonunu
gören akıllı insanlardır.
24
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
ÖLÜM
Mevlânâ ölüm olayına diğer insandan çok farklı yaklaşmaktadır. Sıradan vatandaşa göre ölüm, dehşet verici bir olaydır. Oysa ona göre ölüm,
korkulacak bir şey değil, ezeli ve ebedi gerçek olan Allah ile buluşma ve
ebedi hayata kavuşmadır. Onun için Mevlânâ ölümü şeb-i aruz, yani
sevgili ile buluşma anı olarak nitelendirmiştir.
Mesnevî’nin ilk beyitlerindeki ney metaforu gibi, insan dünyada iken
gurbettedir. Ölüm, onu asıl vatanına ve sevgilisine kavuşturur.
Bir gün Mevlânâ oğlu Sultan Veled’e “Senden Mevlânâ’nın yolu nedir?
diye sorduklarında “yeyip içmemektir” de, buyurdu. Sonra hayır hayır
“ölmektir” dersin dedi.
Ölüm kötü bir şey değildir. İnsanın dünyadaki sıkıntılardan kurtulmasıdır. İnsanın ölümden korkması, ölümün gerçeğinden değil, kişinin bu
dünyada yaptıkları kötülüklerden korkmasıdır.
Hangi tohum yere ekildi de bitmedi? Ne diye insan tohumundan şüpheye düşüyorsun? diye soran Mevlânâ, mezarı canın kurtuluş yeri, ölmeyi
batan güneşin yeniden doğmaya hazırlığı olarak niteler ve ölüm ile uyku
arasında da bir benzerlik kurar.
Sen müminsen, tatlı isen; ölümün de mümin olur. Kâfir ve acı isen, ölümün de kâfirdir.diyen Mevlânâ, insanların ölüm gerçeğini görüp dostun
huzuruna eli boş çıkmamalarını ebedî hayat için hazırlık yapmalarını
öğütler. Hayat îmânla ebedîdir. Yoldaşın îmân olursa ölmezsin.
diyen Mevlânâ, ölüm korkusu ve ölüme hazırlığı şu iki mısrada özetler:
Aşksız olma ki ölmeyesin,
Aşkla öl ki diri kalasın!
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
25
SONUÇ
Büyük Türk mütefekkiri ve mutasavvıfı olan Mevlânâ’nın tefekkür anlayışı, eserlerinde görüleceği üzere din, ilim ve tasavvuf süzgecinden geçirilmiş, iman ve sevgi potasında eritilmiş, zaman ve mekânla aşınmayan
türden sağlam bir zemin üzerine inşa edilmiştir.
O, dürüstlüğü, gerçekçiliği, dünyalık peşinde olmayışı, özgüveni,
mücâdeleci ruhu, olgun tavrı, herkesle diyaloga açık bulunuşu; başlıklar
altında kısaca göstermeye çalıştığımız düşünce yapısı, değerli fikirleri,
orijinal ve hayranlık uyandıran yorumları ve de geniş ufkuyla kendisini
topluma kabul ettirmeyi başarmıştır.
İnsanları her kusurlarına ve din ayrığına rağmen kucaklayabilecek kadar müsamahalı ve şefkatli olan büyük sûfiye, tefekküründeki birleştirici güç ve san’atındaki engin anlayışına, XIII. Yüzyılda olduğu kadar
bugünkü insanlığımızın da ihtiyacı vardır.
Mevlânâ’nın düşünceleri, İlâhî sevgiyle olgunlaşan ideal insanın yolunu aydınlatmağa yöneliktir. Örnek insan olmanın, dolayısıyla huzurlu
topluma kavuşmanın yollarına dair çağları aşan mesajları özellikle egoizmin, menfaatçiliğin, beleşçiliğin, önyargılılığın ve hoşgörüsüzlüğün
baskın çıktığı günümüz insanının dertlerine deva olacak mahiyettedir.
26
MEVLANA’NIN İNSANA BAKIŞI
www.izmir-kemalpasa.bel.tr
/kemalpasa.belediyesi
/kemalpasa_beld
Mehmet Akif Ersoy Mah. İsmet İnönü Cad No : 111
0 232 988 11 11 0 232 878 10 79

Benzer belgeler