konut - YEM Etkinlik
Transkript
konut - YEM Etkinlik
Yapı-Endüstri Merkezi tarafından hazırlanan BÜLTEN ve Konut Konferansı 2015 boyunca dağıtılan ücretsiz yayın. Sayı: 06 İçindekiler K onut’un Gücü Adına 1 Konut Konferansı 2015 Programı 2 A ndrew Howard ile söyleşi 4 M ekânda Varlık Mücadelesi: Derbent 8 H endrik Bohle ile söyleşi 10 Y uvarlak Masadaki derneklere sorduk: “Konutu Ayakta Tutan Nedir?” 12 C emal Gökçe ile söyleşi 14 A ndrea Desimone 16 N izam Kızılsencer ile söyleşi 18 Y API DERGİSİ SEÇKİSİ: BASIN EKSPRES AKSI 22 Yasemin Keskin Enginöz, Adem Erdem Erbaş, Ergun Gedizlioğlu, Cemal Gökçe, Deniz Şahinkaya, Özge Aklar G -Plus Divan Residence 34 İ STWEST 36 K onut Konferansı 2015’in ana sponsorları AKG Gazbeton 38 BlumTR 39 Çuhadaroğlu 40 İSTWEST, DBArchitects / Bünyamin Derman Konut’un Gücü Adına “Konut’un gücü adına!” söylemiyle bu yıl altıncı kez düzenlenen Konu Konferansı’nda sektör farklı perspektiflerden değerlendirilecek. Akron Better Block ve The Exchange House M ehpare Evrenol ile söyleşi 42 G önye Tasarım’ın “Konseptten Tasarıma” Anlayışı 43 Konut’un dünü, bugünü ve yarınının bütün boyutlarıyla küresel ve yerel ölçekte ele alındığı Konut Konferansı, her yıl olduğu gibi bu yıl da pek çok sorunun ve tüm paydaşlara yol gösterecek yeniliklerin tartışılacağı eleştirel bir ortam hazırlıyor. Bu yıl “Konutun Gücü Adına!” söylemiyle, 24 Kasım 2015 Salı günü Yapı-Endüstri Merkezi’nde gerçekleştirilecek olan sektörün gelenekselleşen buluşmasında, dünya çapındaki uzmanlar ve çağdaş tasarımcılar, inşaat sektörünün yapı taşı olan “konut” meselesini farklı coğrafyalar ve perspektifler çerçevesinde değerlendirecek. AKG Gazbeton, BlumTR ve Çuhadaroğlu ana sponsorluğunda ve ÇEDBİK, GYODER, ICVB, Piemonte Agency, Türkiye İMSAD ve ULI Türkiye’nin de destekleriyle düzenlenen konferansta, konutun sektördeki gücünü mimarlık, tasarım, malzeme, finans, geliştirme, mühendislik, içmimarlık, planlama ve akademi disiplinlerinden yetkili uzmanların perspektiflerinden sunulacak. devamı 2. sayfada 1 t G-Plus Divan Residence, Suyabatmaz Demirel Mimarlık / Arif Suyabatmaz, Hakan Demirel Konut Konferansı bugüne kadar Türkiye ve dünyadan aralarında Massimiliano Fuksas, Alejandro Aravena, Alejandro Brillembourg, Charles Renfro, Alison Brooks, Umberto Napolitano, Simon Allford, Christophe Egret, David West, Aldo Cibic, Cem Sorguç, Ahmet Alataş, Haluk Sur, Gürler Ünlü, Neşecan Çekici, Ahmet Konut Konferansı 2015 Programı 24 Kasım 2015, Salı, Yapı-Endüstri Merkezi - Fulya 9:00-09:30 Kayıt ve Kahvaltı 0 09:30-09:50 Bir Mimarın Güncesi Murat Artu | Artu Mimarlık Kurucusu* 09:50-10:20 Hangimiz Masumuz? Emrah Altınok | Akademisyen, Sanatçı Murat Germen | Sanatçı, Fotoğrafçı, Akademisyen, Mimar 10:20-10:50 Biri Beni Durdursun! Gizem Kıygı | Şehir Plancısı, Bir Umut Derneği Sinan Logie | Sanatçı, Mimar, Kentsel Aktivist 10:50-11:30 Mahallen için Günübirlik Dönüşüm Rehberi Andrew Howard | Better Block Kurucu Ortağı 11:30-11:50 Kahve Arası 11:50-12:00 Konutta Cephe Aranıyor! Halit Güral | Çuhadaroğlu Alüminyum Sistemleri Pazarlama Müdürü 12:00-12:10 Sayende Kendimi Hafiflemiş Hissediyorum! Sırrı Güvenç | AKG Gazbeton Pazarlama ve Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı 12:10-12:20 Oturma Odası Artık “Benim” Banu İşcan Kamaşoğlu | Blum TR Satış Danışmanı, Yük. Mim. 12:20-13:00 Akıllı Kentlilik – İstanbul’un Kentsel Alanlarından Öğrenme Hendrik Bohle | Studio HBohle Kurucusu Mimar, Kentsel Araştırmacı, Yazar 13:00-14:00 Öğle Yemeği 14:00-14:30 Kırla Kent Arasındaki Gerilim: Konut Prof. Dr. Ahsen Özsoy | İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Gülden Erkut | İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi 14:30-15:30 Yuvarlak Masaya Sorduk: Konutu Ayakta Tutan Ne?* “Yeşil Bina mı?” Selçuk Özdil ÇEDBİK Y.K.B. “Mimarlık ve Müteahhitlikte Yatırım mı?” Özlem Gökçe GYODER Y.K.B. “Yenilikçi Yapı Malzemesi mi?” F. Fethi Hinginar Türkiye İMSAD Y.K.B “Çevre Değerlemesi ve Kentsel Ekonomi mi?” Ayşe Hasol Erktin ULI Türkiye Y.K.B. 15:30-15:50 Eğilimlerin Keşfedilme Serüveni – Konutta Millennial Etkisi Nizam Kızılsencer | Strata Architects Kurucu Ortağı 15:50-16:10 Bana Soracak Olursanız… Cemal Gökçe | TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı 16:10-16:30 Kahve Arası 16:30-17:10 Mimarın Hayali: Bütünün Uyumu Andrea Desimone | Andrea Desimone Architetto Kurucusu 17:10-17:30 Görücüye Çıkan Konutlar Gönül Ardal | Gönye Proje Tasarım Mimarlık Kurucu Ortağı Yelin Evcen | Gönye Proje Tasarım Mimarlık Kurucu Ortağı 17:30-18:00 Bir Değişimin İç Yüzü Yasemin Keskin Enginöz | Y. Mimar, YAPI Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Konuşmacılara ilişkin bilgiler, konferansa katılım ve ayrıntılı bilgi için: www.konutkonferansi.com Konut Konferansı 2015 Bülteni Sayı: 06 BASKI VE RENK AYRIMI Pınarbaşı, Işık Gökkaya, Haluk Sur, M. Emre Çamlıbel, Prof. Dr. Pınar Mengüç ve Doğan Hasol’un yer aldığı 80 konuşmacıyı ağırladı. “Markalaşan Konut”, “Sürdürülebilir Büyüme”, “Geleceğin Konut Tasarım Standartları”, “A+ Konut”, “Sosyal Konut”, “Dönüşen Konut”, “Konut Sektöründe Yeni Pazar Arayışları”, “Bir Rant Aracı Olarak Konut” ve “Konut Tüketicisi Bilinci” gibi birçok gündemi masaya yatırmış olan Konut Konferansı, YAPI Dergisi Seçkisi ile de konut tiplerini kentle kurduğu ilişki ve farklı geliştirme modelleri bugüne kadar sahneye taşıdığı konular arasında yer alıyor. “Sosyal Medya Kampanyası ve paralel etkinlikler” Son 3 yıldır Konut Konferansı programını zenginleştiren YAPI Dergisi Özel Seçkisi’ni bu yıl, deneyime açık projelerin birebir gezileceği bir yan etkinlik olarak programına ekliyor. Parsel bazında konut projeleri yerine bu yıl bir kentsel aksı “Konut” ayracıyla ele alan seçki kapsamında bir de alan gezisi düzenleniyor. Bu kapsamda son yıllarda oldukça hızlı bir dönüşüm içinde olan Basın Ekspress hattının araştırma bölgesi olarak seçilmesi ile çeşitli uzmanların görüşünün de alındığı uygulanan projeler üzerinden güncel bir tablonun çizilmesi hedefleniyor. YEM Etkinlik’in Twitter hesabı üzerinden #konut2015 etiketiyle düzenleyeceği sosyal medya kampanyası YAPI Dergisi işbirliğiyle duyurularak 10 katılımcı belirlenecek. G-Plus Residence (Suyabatmaz Demirel Mimarlık, MARYAPI) ve İSTWEST (DB Mimarlık, FERYAPI) projeleri, mimar ve proje yöneticileriyle gezilerek deneyimler Konut Konferansı’nda sunulacak. “Konut Gazetesi” Konut Konferansı 2015’i Twitter’da #konut2015 başlığı ile takip etmek, sorularla oturum ve röportajlara aktif olarak katılmak mümkün olacak. Ayrıca Konut Konferansı kapsamında yazılı kaynak yaratmak ve bilgi paylaşımına katkıda bulunmak amacı ile her yıl olduğu gibi bu yıl da Konut Gazetesi hazırlanacak. “Konut Gazetesi” ile iletişim ve bilgi paylaşımının güçlenmesine ve bu alanda kalıcı bir kaynak oluşturulmasına önemli katkıda bulunacak. Doruk Grafik YAPI-ENDÜSTRİ MERKEZİ A.Ş. ADINA 100 Yıl Mah. Matbaacılar Sitesi 5. Cad. No: 44 İMTİYAZ SAHİBİ: Tolga Türkanık Bağcılar İstanbul GENEL YAYIN YÖNETMEN‹ (SORUMLU MÜDÜR): Tel: 0212 629 01 26 Yasemin Keskin Enginöz BASKI TAR‹H‹: 09.11.2015 YAZI ‹fiLER‹ MÜDÜRÜ: Burçin Yılmaz YAYIN TÜRÜ: Yerel, Süreli DANIŞMAN: Zeynep Gülşen SÖYLEŞİLER: Yasemin Keskin Enginöz YAZI VE YÖNET‹M BÜROSU ÇEVİRİLER: Yasemin K. Enginöz, Sercan Altan Fulya Mah. Yeflilçimen Sok. No: 12/430 KOORDİNASYON: Derya Karaali, Esra Yılmaz, (Polat Kulesi yan›) 34394 fiiflli/‹STANBUL Bahadır Erkmen Tel: (0212) 266 70 70 Faks: (0212) 266 74 66 GRAF‹K TASARIM: TUT AJANS [email protected] www.konutkonferansi.com GRAF‹K UYGULAMA: Aslıhan Abay BASKI SORUMLUSU: Kemal Kara REKLAM YÖNETİCİSİ: Dervifl Y›ld›z REKLAM SATIŞ: Bahad›r Erkmen, Behram Erkan, Sema Çekin, Gülay Kansu, Yalçın Keskin 2 Yayımlanan yazılardaki düşünceler yazarlarına ait olup Konut Konferansı Bülteni’ni bağlamaz. Kaynak gösterilerek yazılardan alıntı yapılabilir. Reklamlar reklam verenin sorumluluğundadır. Konut Konferansı Bülteni reklamlarda verilen bilgilerden dolayı sorumlu tutulamaz. Konut Konferansı Bülteni ücretsizdir, parayla satılamaz. Konferans konuşmacıları, konuşma içerikleri ve etkinlik programı ile ilgili gelişmeler www.konutkonferansi.com adresinden takip edilebilir. www.konutkonferansi.com #konut2015 KONUTUN GÜCÜ ADINA! Türkiye ekonomisinin lokomotifi olarak tanımlanan inşaat sektörünün yapı taşı denilince aklınıza ilk gelen nedir? Konut Konferansı 2015 Gündemleri ve Konuşmacıları •Bir Mimarın Güncesi Murat Artu - Artu Mimarlık Kurucu Ortağı Yaşama, barınma, toplanma, beslenme, mülkiyet hissi, güvenlik, yatırım ve paylaşım ifadelerini aynı çatıda toplayan “konut” sizce de hem sosyolojik, hem ekonomik, hem de politik güce sahip değil mi? Bu gücü neler besliyor, bu güç neler doğuruyor? •Hangimiz Masumuz? Emrah Altınok Akademisyen, Sanatçı Murat Germen - Sanatçı, Fotoğrafçı, Akademisyen, Mimar •Kırla Kent Arasındaki Gerilim: Konut Ahsen Özsoy İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi Gülden Erkut İTÜ Mimarlık Fakültesi Öğretim Üyesi •Biri Beni Durdursun! Gizem Kıygı - Şehir Plancısı, Bir Umut Derneği Sinan Logie - Sanatçı, Mimar, Kentsel aktivist Kullanıcı başka düşünüyor, yatırımcı başka düşünüyor, tasarımcı başka düşünüyor… •Mahallen için Günübirlik Dönüşüm Rehberi Andrew Howard - Better Block Kurucu Ortağı Konut algısı ve tasarımının şeffaflığı ve işbirliği adına işte bu paydaşlara ne görevler düşüyor? Ve asıl önemli soru, görev bilincini ne kadar tanıyor ve birbirilerinden ne kadar haberdar oluyorlar? •Eğilimlerin Keşfedilme Serüveni: Konutta Millennial Etkisi Nizam Kızılsencer - Strata Architects Kurucu Ortağı •Konutta Cephe Aranıyor! Halit Güral - Çuhadaroğlu Alüminyum Sistemleri Pazarlama Müdürü İşbirliği oluşturabilecek en büyük açılım olan konutun gücünü kullanabiliyor muyuz? •Bana Soracak Olursanız… Cemal Gökçe – TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı •Sayende Kendimi Hafiflemiş Hissediyorum Sırrı Güvenç - AKG Gazbeton Pazarlama ve Satıştan Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Tüm bu soruların yanıtları olan deneyim odaklı söylemlerini yapı sektörünün paydaşları Konut Konferansı 2015’te paylaşacaklar. Konutun gücünü, kendi tasarladığı evde yaşayan bir mimarın deneyimlerinden, yatırımcıların yeni nesil proje geliştirme fikirlerine, konut bölgelerinin kent içindeki değişimlerinden konutun değişimi tetiklediği bölge örneklerine kadar geniş bir yelpazede irdelenecek. •Yuvarlak Masaya Sorduk: Konutu Ayakta Tutan Ne? “Yeşil Bina mı?” – Selçuk Özdil, ÇEDBİK Y.K.B. “Mimarlık ve Müteahhitlikte Yatırım mı?” – Özlem Gökçe, GYODER Y.K.B. “Yenilikçi Yapı Malzemesi mi?” – F. Fethi Hinginar, Türkiye İMSAD Y.K.B. “Çevre Değerlemesi ve Kentsel Ekonomi mi?” Ayşe Hasol Erktin, ULI Türkiye Y.K.B. •Oturma Odası Artık “Benim” Banu İşcan Kamaşoğlu - Blum TR Satış Danışmanı •Görücüye Çıkan Konutlar Gönül Ardal, Yelin Evcen Gönye Proje Tasarım Mimarlık Kurucu Ortakları •Akıllı Kentlilik – İstanbul Kentsel Alanlardan Öğrenme Hendrik Bohle – Studio HBohle Kurucusu •Bir Değişimin İç Yüzü: Basın Ekspres Aksı Yasemin Keskin Enginöz - YAPI Dergisi Genel Yayın Yönetmeni MOCA. Mekana ve yaşama değer katan çözümler için! Doğanın yaşama armağanı mermer uzmanı ve üreticisi Leonardo Marble’dan yeni bir ürün: MOCA. Aynı adda gri ve bej renk seçeneğini bir arada sunan MOCA, gerek dış cephelerde, gerekse iç mekan kullanımlarında farklı etkiler yakalamak isteyen yapı sektörünün profesyonellerine, 5 farklı üretim tekniği ile farklılaşan etkideki yüzey alternatifleriyle çözüm üretiyor. İster plaka olarak, isterseniz de mimari tasarım ve uygulama alanlarının gerek duyduğu standart dışı farklı ebatlandırma ile değerlendirmenize sunulma özelliğine sahip MOCA, uygulandığı her alanda ve mekanda keyifli bir estetik görsel etki yaratıyor. Arayın, Leonardo Marble’ın yeni ürünü MOCA ile tanışın. 0216 325 19 15-16 [email protected] a e e Pa tin G ra y- la Ku m G ra y- on H G ra y- lı la Ci G ra y- lu m em çl ki Çe at -P ge Be i -K ge Be i G ra y- in e la um lu on -H ge Be i ila lı -C ge Be i Be i ge -Ç ek iç le m m a e www.leonardomarble.com 3 Andrew Howard ile söyleşi Daha İyi Bir Blok, Daha İyi Bir Yerleşim, Daha İyi Bir Kentsel Yaşam İçin... Amerika Birleşik Devletleri’ndeki şehirler bir yandan çoklu biçimli ulaşımın olanaklarından yararlanan toplulukları yeniden geliştiren öte yandan ekonomik gelişmeyi artıran ve karbon salımını düşüren araçların peşinde. The “Better Block” projesi yaşayan bir “charette” gibi davranan bir tanıtım&uygulama aracı. Böylece topluluklar yapım sürecinde etkin bir şekilde yer alabiliyor ve canlı geri bildirimde bulunabiliyor. Bu alan her şehrin kendi Better Block projesi geliştirebilmesi için yardımcı olacak yardımcı uygulamalar ve haber, bilgi sağlamaya yarıyor. Böylece en iyi uygulamaların kaynağı yaratılıyor. Better Block çalışmaları Amerikan emlak piyasası için de önemli bir harekete dönüşmüş durumda. Henry Ford’un T-Model’i ve Steve Jobs’un Macintosh kişisel bilgisayarı gibi 20. yüzyılın yıkıcı (rakiplerini ortadan kaldıran) yeniliklerinin kent mekânını yeniden düşünürken kullanılan bir türevi gibi… Kentlerdeki bütün kullanılmayan ve terkedilmiş konut birimlerine uygulanan ve giderek popülerlik kazanan yeni yaklaşımlar ve teknolojiler içinde yer alan Better Block gibi yaklaşımların, yakın zamanda bütün emlak piyasasında bir değişime neden olacağı düşünülüyor. Mevcut emlak pratiklerini ortadan kaldırmayabilir ancak temsil ettikleri kültürel değişim er ya da geç piyasayı etkileyecektir, deniliyor. Farklı eyaletlerde farklı yerlerde farklı sorunlara çözüm arayışında, oranın topluluğuyla çalışan ekip geçtiğimiz (2015 yılı) Temmuz ayında, farklı takımların birbirileriyle yarışarak Dallas kent merkezindeki bir bulvar boyunca 8 adet bloğu özel ve kamusal alanlarla birlikte yürünebilirliği, ekonomiyi ve güvenliği geliştirerek yenileyecekleri ilk “Better Block Yarışması”nı düzenledi. Proje aynı zamanda Dallas kentinin “Tam Sokaklar” kampanyasının da çıkış noktasını oluşturarak yüzlerce gönüllü insanı kentin otobüs duraklarını, açık hava pazarlarını, bisiklet altyapısını ve daha fazlasını iyileştirmek için bir araya getirdi. Günün sonunda kazanan, yalnızca geri kazanılmış malzemelerden yaptıkları bir gölgelik sütrüktür ve müzik sahnesi geliştirdikleri yenilikçi blok yenileme çözümleriyle Arlington Texas Üniversitesi oldu. Bu gibi çalışmaların dışında son olarak The Better Block ekibi, yakın zamanda Ohio eyaletinin Akron kentinde konut stoğu fazlasının kentin mülteci komitesi için hareketli bir topluluk merkezine dönüşümünü gerçekleştirmek üzere Knight Cities’in desteğini kazanmış. Alana yapılan birçok gezi sonrasında ekip, çalışmalarını gerçekleştirmek için ideal konumu seçmiş. Biz de Better Block ekibinden Andrew Howard’a hem bu projenin ayrıntılarını hem de ekibin yaklaşımını sorduk. Bir projeye nasıl başlıyorsunuz? Çalışma alanını Better Block ekibi mi belirliyor, yoksa kent sakinleri mi size geliyor ve sizden yardım istiyor? Toplulukla nasıl bir iletişim kuruyor ve ne yapılacağına nasıl karar veriyorsunuz? Ortakları ne kadar iyiyse Better Block da o kadar iyi. Better Block ekibi, son beş yılda 30’dan fazla belediyeye, vakfa ve eyalet yönetimine çeşitli projelerin hayata geçirilmesinde hizmet sunmuş olan bir danışmanlık şirketi. Bu projelerde genel anlamda sıkıcı katılım toplantıları ve kamusal hizmet duyuruları gibi kent sakinleriyle iletişimde alışılageldik sıkıcı yöntemlerde değişime gidildi. Bir topluluğa çağrıldığımızda öncelikle herkese açık bir davetle insanlarla Better Block’un öyküsünü paylaşırız. Sonra insanlardan bir blok belirlemelerini isteriz ve bölgeyi (topluluğun tercihinin ağırlıkta olduğu bir puanlama sistemiyle) kendi patentli yöntemimizle çalışmanın başarılı olabileceği ideal konumu seçmek üzere analiz ederiz. Yer seçimi yapıldıktan sonra oraya toplu bir yürüyüş düzenler, bu sırada değişim için farklı fikirler toplar ve alanı hızla hareketlendirmek için bir konsept plan belirleriz. Better Block ancak insanların katılımıyla bir şeyler inşa edebilir. Dolayısıyla projede, insanların geçici tezgâhlar ve mekân öğeleri yaratmak, programı belirleme aşamasındaki katılımı bu bağlamda turnusol işlevi görür. Bu katılım, sosyal medya aracılığıyla insanlarla doğrudan iletişim kurarak ve insanları daha iyi bir blok yaratma konusunda cesaretlendirerek sağlanır. Projeleriniz için finansmanı nasıl sağlıyorsunuz? Çoğu projemiz kent yönetimi ya da vakıflar tarafından finanse ediliyor. Projelerimiz sırasında mülkleri pazarlamak için çoğu kez 4 Ulusal Emlakçılar Birliği ile çalışıyoruz. Ayrıca, örneğin geçici tezgâhları yaşama geçirmek için “crowdfunding” gibi yaratıcı finansman biçimlerinden de yararlanıyoruz. Çoğu kez proje sırasında ortaya çıkan fikirler, gerçekleşmesi yıllar alacak idealler olsa da, büyük ölçüde kalıcı değişimlerin yaşandığını da görebiliyoruz. Şunu farkettik ki tonlarca parayı bir alanın altyapısına gömmektense oraya olan bakış açısını değiştirmek, söz konusu alana çok daha fazla değer katabiliyor. Elbette yeni borulara ve lambalara da gereksiniminiz var ancak öncelikle işe insanlardan başlamak gerekiyor. Bu otantikliği ve yerel sahiplenmeyi garantiliyor. Better Block iyileştirmeleri kalıcı hale gelecek mi? Better Block projeleri doğası itibariyle geçici nitelikte ve her etkinlik sonrasında sökülüyorlar. Bununla birlikte, bir proje aşaması tamamlandıktan sonra kolayca uygulanmak üzere tasarlandılar. Better Block, hızlı altyapı geliştirmeleri yapmak ve politika değişiklikleri gerçekleştirmek için kent yöneticileri ve karar vericilerle birlikte çalışmayı temel alıyor. Sizden esinlenen başka Better Block projeleri de var mı? Better Block projesi, herkesin davetli olduğu açık kaynaklı bir inisiyatif. Herkes kendi projesini oluşturmak ve daha fazlasını öğrenmek için betterblock.org’u ziyaret edebilir. Bize “Tam Sokak İnisiyatifi” (Complete Street Initiative) ve Better Block ekibinin bu inisiyatif içerisindeki rolünden bahsedebilir misiniz? Kurucu ortaklardan biriyim, ulaşım planlamacısıyım ve “Tam Sokak”ın önceli niteliğindeki “Yürünebilir Sokaklar için Dokuya Duyarlı Tasarım Rehberi”nin yazarlarından biriyim. Yıllarca bisiklet dostu ve yürünebilir sokaklar için mücadele ettim. Bu ve benzeri rehberler üreterek Amerika’nın güneyindeki tüm muhafazakar eyaletlerde çok sayıda belediyede güvenli sokak tasarımları için çaba harcadım. Sokaklarda değişim isteyenlerle 200’den fazla açık toplantı gerçekleştirdim. Çoğu kez bu toplantılar, vatandaşlar ve trafik mühendisleri tarafından tepki gördü. Öyle görünüyor ki mantık hattâ istatistikler, araçlar ve insanların aynı mekânı paylaşması konusundaki bakış açısını değiştiremiyor. Better Block tam da artık pes etme noktasına geldiğim bir anda ortaya çıktı. Bir bisiklet yolu çizmenin keyfi ve insanların sokak tasarımı konusundaki fikirlerinin değişimini görmek bana umut verdi. 2010 yılındaki ilk Better Block mükemmeldi ve bana, insanların eğer denendiğini gözleriyle görürlerse, tam sokak fikrini benimseyebileceklerini gösterdi. Bu aşamadan sonra Better Block kentlilere ulaşma biçimini değiştirerek, belediye binalarında yapılan tipik toplantılar düzenlemek yerine sokak deneyimleriyle insanları biraraya getirmeye başladı. Bize “The Exchange House”dan söz eder misiniz? Bu imtiyazlı bir projeydi değil mi? Bir Knight Cities Challenge kazananı olarak “The Exchange House” projesi, yerel ve ulusal inisiyatiflerin, sivil yenilikçileri destekleyerek kentleri yetenekli insanlar için cazip hale getirmek ve onları tutmak böylece ekonomik ve kültürel olanakları zenginleştirmek yönündeki stratejilerine koşut bir proje niteliğindeydi. Bu çerçevede yarışmada birkaç ayrı tema birlikte öne çıktı. Projede Better Block ekibi, North Hill bölgesindeki boş bir konutu kültürel bir hostele ve toplanma mekânına dönüştürüyor. Uygulamayı bir prototip ya da diğer evler için bir örnek olmak üzere yalnızca tek bir konutta mı gerçekleştirmek istiyorsunuz? Projede kiminle birlikte çalışacaksınız? Airbnb’nin oluşumunu anlatan bir belgesel online olarak yayımlanıp, üzerine katkıda bulunarak geliştirmek isteyenlere sunulacak. Bir kez operasyonel hale geldiğinde, yenilenen terkedilmiş mekân, uluslararası bir Airbnb hosteline dönüşecek. Yeni ve büyümekte olan Bhutanlı mülteci topluluğuna hitap edecek bir ortak mekân, Airbnb ile topluluk için kültürel bir odak haline gelecek. Bu ortak mekânın tam olarak ne olacağına henüz karar verilmemekle birlikte, Bhutan mutfağından yemeklerin yapılacağı ortak bir mutfak için yerel bitkilerin ve sebzelerin yetiştirildiği bir topluluk bahçesi gibi seçenekler tartışılıyor. Proje, North Hill’de bir değişim kıvılcımı ateşlemeyi amaçlıyor. Bu doğrultuda Better Block’un beklentisi, Airbnb listelemelerinde, ev satışlarında, inşaat izinlerinde artış sağlanması ve boş konut sayısının azalması yönünde. Ekip, sivil toplum etkinliğinde de artış beklerken, kent yönetiminin de Airbnb onaylarını ve topluluk etkinliklerine desteği hızlandırmasını umuyor. Buradaki sorun nedir ve sizin buna çözümünüz nedir? Akron, kentin vergi gelirlerini düşürmekte olan ve konut fazlası ortaya çıkaran sürekli bir nüfus azalması sorunu yaşıyor. Aynı zamanda kent merkezi ve iç mahallelerdeki otel odası sayısı da yetersiz. Bu koşullar, boş ve yeterince değerlendirilemeyen konut stoğunun geçici olarak yeniden işlevlendirilip Airbnb yoluyla kiralanarak bu mekânların ekonomik açıdan nasıl yeniden canlandırılabileceğini göstermek için iyi bir olanak sunuyor. Akron’daki North Hill bölgesi, kentin nüfusu artan tek bölgesi durumunda. Bu artışın nedeni giderek büyüyen Bhutanlı mülteci nüfusu ve bu nüfus bu bölgede bir barınma talebi oluşturuyor. Proje bu eğilimi, kullanılmayan bir konutu Airbnb yoluyla Bhutanlılar için bir kültürel odak yaratma yönünde değerlendiriyor. 18 ay boyunca işletilecek Airbnb, bölge sakinlerinin boş bir konutun nasıl ortak bir ekonomik kaynak olarak yeniden işlevlendirilebileceğine ilişkin ayrıntılı bir prototip sunmuş olacak. Mekân ayrıca mahalle sakinleri ve ziyaretçiler için bir Bhutan kültür odağı olarak hizmet verecek. Proje, ortak çabaların nasıl konut stoğu fazlalığını yeniden canlandırdığını, ekonomik hareketliliği ve yerele özgü kimliği nasıl teşvik edebildiğini göstermek üzere kent sakinleriyle birlikte yaşama geçirilecek. Özgün Better Block Dallas Projesi İşveren: Scott Griggs - 1. Bölge Konseyi, Dallas Yer: Dallas Bütçe: 2010 - $50,000 Odak: Herşeyin başladığı proje. 1000 Dolar ve bir grup arkadaşla, bir blok, gece boyu canlı kalan bir mekâna dönüştürüldü. Şimdiye dek 1 milyon doların üzerinde yatırım yapıldı ve kira için sırada bekleyenler bulunuyor. Ödül: Amerikan Peyzaj Mimarları Topluluğu 2011 İletişim Ödülü 2010 yılı ilkbaharında, Better Block ekibi üyeleri “Better Block” adlı proje için bir araya geldiler. Ekip, çoğunlukla terkedilmiş bir grup eski bina boyunca, bozulmuş sokak aydınlatmaları, graffiti, sürekliliği olmayan yaya kaldırımlarının bulunduğu ve trafiğin yüksek hızla aktığı bir kentsel alanı, işletmeler, kâr amacı gütmeyen gruplar ve topluluk temsilcileriyle birlikte, sokak ışıkları, ağaçlar, kafelere ait oturma elemanları, sokak müzisyenleri, duvar resimleri ve daha fazlasıyla canlı, yürünebilir bir alan haline getirmiş. Uygulamanın asıl önemiyse, kent sakinlerine ve yöneticilere, bir alanı canlandırmak ve zaman içinde kaybolmuş potansiyeli yeniden açığa çıkartmak için kentlilerin bu potansiyeli farketmelerini sağlayacak bir dizi küçük değişikliğin yeterli olabileceğini göstermesi olmuş. Projenin sonucu kentsel mekânda hızlı bir değişim olmuş. Bölgelemede hızlı değişikler yapılmış, yeni işletmeler açılmış ve ekonomik teşvikler, yürünebilir kenti destekler yönde değişime uğramış. Benzer müdahale biçimi Dallas Kenti tarafından dört farklı konumda daha uygulanmaya başlanmış. Better Block projeleri, 2012 yılında oybirliğiyle kabul edilen “Tam Sokak İnisiyatifi” için de kamu yardımının sağlanmasına ve bu tarihten beri de ilerici tasarım pratiklerinde kamu katılımına ön ayak olmuş. 5 Akron Better Block ve The Exchange House İşveren: John & James L. Knight Vakfı, George Abbot Yer: Akron, Ohio Bütçe: $50,000 Odak: Airbnb Platformu ve Better Block yöntemleriyle geçici konutlar sunarak Güney Asya ülkelerinden nüfus çekmek. 15 ve 17 Mayıs günlerinde Ohio’nun ilk Better Block Projesi, kent sakinlerinin nasıl bir araya gelerek terkedilmiş bir bloğu yeniden canlandırabileceklerini göstermiş. Korunaklı bisiklet yolları, yaya yolu ağı, iki meydan ve ortaya çıkarılan bir dizi işletmeyle Better Block, bir zamanlar yalnızca taşıtlara hizmet eden bir sokağın, bisikletlere, yayalara ve canlılık getirecek yeni işlevlere nasıl açılabileceğini kanıtlamış. Ek olarak, yönetimin sürmekte olan desteğiyle, bütün Akron, Ohio’daki Knight toplulukları ve Better Block projeleri için atölye çalışmaları düzenlenmiş. The Exchange House, bölgedeki mülteci nüfusunun geleneklerine göre programlanabilecek bir mekân sunuyor. Böylece mevcut göçmenler kendi topluluklarından insanlara Akron’da kalmaya davet etme olanağı sunarken, göçmen olmayan kentlilerin de yeni nüfusla etkileşime geçebilecekleri bir alan sunuyor. Yönetici mimar Sai Sinbondit ile birlikte proje için seçilen konutun rehabilitayonu çalışmasına başlanmış. Alandaki çalışmalar sırasında Better Block ekibi, parselin arka tarafında ana yolla arasında yalnızca boş bir otopark alanı olduğunu farketmiş. Bu durum bir fırsat olarak değerlendirilip evin yönelimi yeniden ele alındı ve mekân özgün Temple Meydanı Better Block alanına adapte edilmiş. Exchange House Tasarım ve Rehabilitasyonu (Çalışma Aşaması) Proje, Akron kentinin bugün içinde bulunduğu, azalan nüfus, çok sayıda terkedilmiş konut ve mevcut yapıyı koruyabilmek için düşürülmüş vergi düzeyi gibi birden çok soruna işaret etmek üzere “The Exchange House” (Takas Evi) olarak adlandırılmış. Proje bu sorunlarla mücadele kapsamında North Hill bölgesinde terkedilmiş bir konutu kültürel bir hostel ve toplanma mekânına dönüştürüyor. Proje, ortak konut kullanımının faydalarını göstermek ve hızla dönüştürülen alanların neden olduğu olumsuz etkileri azaltmak üzerine bir örnek oluşturuyor. North Hill bölgesinde nüfusun önemli bir bölümü bölgeyi terk ederken, hareketli bir mülteci topluluğu alandaki varlığını koruyor, bu da bölgenin böylece sahip olduğu özgün kültürün temel alınabileceği bir zemin sunuyor. Bu doğrultuda The Exchange House’un, mülteci nüfusunun geleneklerine göre programlanabileceği ve mevcut göçmenlerin kendi topluluklarından insanları Akron’a davet edebilecekleri ve göçmen olmayan nüfusun da burada yeni gelenlerle kaynaşabileceği bir toplanma noktası olabileceği düşünülmüş. Tamamlandığında da projenin gelecek göçmenler için North Hill’de geçici barınma sağlayarak burada yeteneklerin doğru bir biçimde iletilmesine ve topluluklar arasındaki engellerin aşılmasına katkı sağlaması amaçlanmış. 6 Knight Vakfı, International Institute ve Akron Bhutan Topluluğu ile The Better Block ekibi, alandaki potansiyelleri kapalı konutları ve kullanılabilecek başka alanları keşfetmek için yakın bir çalışma sürdürmüş. Konutun yenilenmesi yeniden canlandırılması sürecinde ekipte alanda yaşamış göçmen kökenli bir mimar da yer almış. Ohio Eyaletindeki Akron kenti, azalan nüfus, konut stoğu fazlalığı, mevcut altyapıyı korumak üzere düşürülmüş vergi düzeyi gibi sorunlarla mücadele ediyor. The Exchange House, bu sorunlarla North Hill bölgesinde terkedilmiş bir konutu kültürel bir hostel ve toplanma mekânına dönüştürerek başa çıkmayı amaçlarken, ortak konut kullanımının faydalarını göstermek ve hızla dönüştürülen alanların neden olduğu olumsuz etkileri azaltmak üzerine de bir örnek oluşturuyor. 7 Mekânda Varlık Mücadelesi: Derbent Gizem Kıygı, Şehir Plancısı, Bir Umut Derneği Bir mahalle kentsel dönüşümle anılmaya başlandığında dilimizde birbirini takip eden kelimeler genellikle iki yönlü oluyor: Talan, yıkım, hak kaybı ve mağduriyet ya da proje, mekân üzerinden yaratılan mali katmadeğer yani rant. Bütün bu kelimeler, Türkiye’de kentsel dönüşümün uygulama pratiklerinin belleğimizde ve dilimizde iz bırakan acı uygulamalarının birer izleği ve aynı zamanda oldukça gerçek. Kentsel dönüşüm lügatımıza girdiğinden beri ortaya çıkan onca öykü arasında Derbent’i özellikli kılan ise, mahalle sakinlerinin yürüttüğü mücadelenin az önce sözünü ettiğim kelimeler dışında ifade olanaklarını kent gündemine bağışlamış olması: Birliktelik, mücadele, kazanım ve sürekli yeniden üretilen umut. Derbent, İstanbul Sarıyer ilçesinde, kuruluşu 1930’lu yıllara dayanan, oldukça kalabalık nüfuslu bir gecekondu mahallesi. Mahalle sakinleri, kurulduğu yıllardan günümüze kadar yerleşik-mekânsal düzende idarecilerin sağlamakla yükümlü olduğu bütün hizmetleri mücadeleyle mahallelerine getirttiler. Derbent’te bugün söz konusu olan dönüşümün başlangıcı ise 1980’lere dayanıyor. O dönemde yerleşimcileri yok sayarak yapılan satışları Derbent/Çamlıtepe Mahallesi Güzelleştirme Derneği Başkanı Rıza Coşkun şöyle anlatır: “Mahallemizin 90 dönümü yeşil alan olarak ayrılmıştı. 1985’ten sonra mahalleye gelen emlakçılar bu alanı Atatürk Sınırlı Sorumlu Yapı Sanayi Kooperatifi’ne satmaya başladılar. Bizi yok saydılar. sonra bu alana Mesa Konutları’nı yaptılar”. Derbent’in bugün tartıştığımız halindeki –kurulduğu günden başlayarak gerek hizmetler, gerek emlakçılara karşı birlikteliklerinin izlerini taşıyan- mücadelesi ise 2004 yılında başladı. Henüz kentsel dönüşüm kelimesi yeni yeni dolaşmaya başlarken, Maslak hattının gelişimini izleyen mahalle sakinleri, birgün dönüşüm tehdidinin kendi kapılarını çalacağını anladılar. Mahalleyi terk etmeye ya da rant döngüsüne katılacak başka yöntemlere tenezzül etmeden, Fotoğraflar Sinan Logie tarafından sağlanmıştır. 8 haklarını ve kazanımlarını korumak adına 2005 yılında dernekleşip daha sonrasında kooperatifleştiler. Nitekim öngörüleri onları yanıltmadı: 2009 yılında Oto Sanayi Kooperatifi ile Cemre İnşaat’ın mahalleliye tebligat göndermesiyle başlayan süreç, koruma imar planlarına dayandırılarak hazırlanan ve mahallelileri yok sayan lüks konut projelerine, oradan da 6306 sayılı Afet Yasası kapsamında 2013 yılında mahallenin tümünün riskli alan ilan edilmesine kadar dayandı. Son 10 yıl içerisinde, Derbent’i kamuoyunda “çantacı” olarak bilinen birçok kişi ziyaret etti, kendilerinden habersiz yapılan proje bizzat İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş tarafından MIPIM’de yabancı yatırımcılara gösterildi. Güne tomalarla uyandıkları da oldu, temsilcilerinin hiçbir gerekçe yokken şafak operasyonuyla gözaltına alındığı da… Bu uzun sürecin kapsadığı yıl sayısı başlı başına bir yılgınlık kaynağı olabilir, üzerine kamuoyu ve idarecilerin kendilerine ettiği muamele de cabası. Ancak Derbentlilerin bütün bunlar karşısında birlikte davranma, maruz kaldıkları uygulamalar karşısında hukuki alanda sürekli takip isteyen sebatkâr hak arama, kendi çözümlerini belirleme, taleplerini oluşturma ve oluşturdukları taleplerle idarecilerle sürekli görüşme tutumları oldukça kararlı ve net. Kendileriyle aynı farkındalığı ve sorunları yaşayan öteki Sarıyer mahalleleriyle de Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri çatısı altında birlikte davranıyor, birlikteliklerini güçlendiriyor ve taleplerini kent gündemine taşımayı başarıyorlar. Bu birliktelik zor bir durumda mücadele kararlılıklarını desteklerken, kazanım olduğunda yine her birine umut veriyor. 10 yıllık bir süreç, onlarca yaşanmışlık ve kazanımı bir çırpıda özetlemek oldukça zor. Yine de kısaca maddeleyelim. Derbent’te Bakanlar Kurulu’nca verilen riskli alan kararı Danıştay 14. Daire tarafından iptal edildi. Projeye dayanak oluşturan 1/5000 ölçekli Koruma Amaçlı Nazım İmar Planı ve plana dayanarak hazırlanan proje ruhsatına yine mahkeme tarafından iptal kararı verildi. Sarıyer Mahalle Dernekleri ve Mahalle Kooperatifleri’yle birikte sorunlarını ve çözüm önerilerini belirleyip 2011, 2012 ve 2013 yıllarında düzenledikleri “Burada Yaşayan Var”, “Çözüm Bizde”, “İşte Çözüm” sloganlı etkinliklerle tutumlarını idarecilere ve kamuoyuna deklare ettiler. 2009 ve 2014 yerel seçimlerinde kendi sorunlarına yönelik hazırladıkları taahhütnameyi bütün il ve ilçe adaylarının imzasına sundukları etkinlikler düzenlediler, böylelikle kendi taleplerini var olan siyasi parti kutuplaşmasına girmeden seçimin gündemine sokmayı başardılar. Derbent önceki dönem, kendilerinin bilgisi dışında şirketlerle görüşme yapan muhtarının yerine yeni bir muhtar seçti. Yine öteki Sarıyer mahalleleriyle birlikte çıkardıkları gazetede muhtarın yetki ve sorumluluklarını hatırlatıp belki de kent gündeminde atıl bir konumda olan bu kurumu kendileri lehine işlevli hale getirdiler. Yerel seçimlerden sonra da birlikte hareket eden Sarıyer mahalleleri, yerleşim alanlarına ilişkin bütün taleplerini geniş bir katılımla belirledi ve raporlayıp belediyeye sundu. Bu talepler çerçevesinde hukuki güvence ve arazi devri görüşme/toplantıları devam ediyor. İstanbul’da benzer sorunlarla yüzleşen mahallelerle kurulan Mahalleler Birliği çatısı altında talep ve mücadele süreci birbirinden beslenerek büyüyor. Bütün bu süreçte mücadelelerine kaynak oluşturacak birikimi dayanışmayla sağladılar. Dayanışma geceleri düzenlediler. Hukuki, planlamaya dönük, sözlerini duyuracak yazılı ve görsel malzeme üretiminde Bir Umut Derneği, Dayanışmacı Atölye gönüllüleri sürecin başından başlayarak mahallelilere eşlik etti. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve yurtdışından gelen akademisyenler, öğrenciler birçok alanda mahallelilerle gönüllü olarak dayanıştı. Derbent’in -aynı zamanda Sarıyer’in öteki mahallelerinin- yok sayıldıkları ve çözümsüzlük atmosferinin yaratıldığı bu ortamda talepleri oldukça net: Kendi mahallelerinde sorunlarına birlikte çözüm üreterek, hukuki güvence altında yaşamak istiyorlar. Ranta kapalı kooperatiflerini kurdular, her yerde ve her şekilde açıkça “Biz varız, buradayız” diyorlar. Bu taleplerin bize anlattığı birkaç noktayı vurgulayarak yazıyı sonlandırıyorum. Derbent kararlılık ve talep/hak arayışı çerçevesinde yürütülen kapsayıcı mücadelenin kazanımlar doğurduğunu öğretti. Bir “üst akla” gereksinim olmadan ama gerektiğinde uzmanlarla dayanışarak, öğrenerek, öğreterek, kendi sözünü ve varlığını ortaya koyarak sorunlara birlikte çözüm üretmenin mümkün olduğunu gösterdi. Kötü konut politikalarının her tür uygulama pratiğine maruz kalan Derbent –ve birlikte davrandıkları bütün mahalleler- dönüşüm dışında iyileştirmeyi, katılımcılığı tartışmaya açıyor ve var olan konut politikalarının anlam sınırlarını ve uygulayışını somut biçimde zorlayarak değiştiriyor. Mahallelerin mücadele süreci mahallelerbirligi.org sitesinden takip edilebilir. Bilgi Üniversitesi Mimarlık Fakültesi Yüksek Lisans programı, 2014-2015 yıllı boyunca Sarıyer’in Derbent mahallesi üzerinde çalıştı. Sinan Logie’nin (Sanatçı, Mimar, Kentsel aktivist) yürüttüğü stüdyo, mahalleliler ve sivil toplum kuruluşlarını içererek, katılımcı bir tasarımın yollarını açan bir deneyim oldu. Ögrencilerin çalışmaları yoğunlukla kamusal alanları ve mahalle içindeki geçirgenlikleri güçlendirerek gerçek bir toplumsal dayanışma ve birlik projesinin temellerini attı. Not: Sinan Logie, 1998’de Brüksel Özgür Üniversitesi Victor Horta Mimarlık Fakültesi’nden mezun oldu. İlk mimari deneyimlerini Belçika’nın en ilerici büroları arasında olan L’Escaut Architectures’de gerçekleştirdi. 2011 yılında İstanbul’a yerleşen Logie, mimarlık ve sanat çalışmalarına ek olarak 2013 yılından beri Bilgi Üniversitesi’nde 3. Lisans ve Yüksek Lisans stüdyolarında ders vermektedir. Yoann Morvan ile birlikte yazdığı ve kentin saçaklanmasını tartışan “İstanbul 2023” adlı kitabı 2014 güz döneminde, Paris’te B2 Yayınevi tarafından yayınlanmıştır. Ayrıca, 2015’ten başlayarak Yaşar Adanalı ile birlikte, mekânsal adalet üzerinde araştırmalarını yoğunlaştıran Beyond Istanbul Enstitüsü’nü kurmuştur. Bunların yanısıra, Logie 2015’ten beri The Journal of Biourbanism adlı akademik derginin editörlüğünü yapmaktadır. Derbent Vaziyet planı (Ece Ünübol) Derbent Woodland (Ece Ünübol) Derbent perspektif (Betül Toy) Derbent kolaj (Betül Toy) 9 Hendrik Bohle ile söyleşi Hendrik Bohle, studio HBohle “Architekturführer Istanbul” adlı bir kitap yayımladınız ve “IN ISTanbul” araştırma projesinde çalışıyorsunuz. “Akıllı Kentlilik - İstanbul’da kentsel mekânının sahiplenilmesinden ders çıkarmak” adlı çalışmanızda, “Konut ve kentsel tasarım için ne öğrenebiliriz?” sorusunu soruyorsunuz. Bize, İstanbul’da sürdürmekte olduğunuz çalışmalardan söz eder misiniz? “Architekturführer Istanbul” (İstanbul Mimarlık Rehberi) gazeteci Jan Dimog ile ortak çalışmanın bir ürünü. İstanbul’a yaptığımız çok sayıda yolculuk sırasında, İstanbul’un çağdaş tasarım, mimarlık ve sanat için bir odak noktası haline geldiğini gördük. Temel amacımız, çağdaş mimarlık hakkında yazmak ve kitabımızda ona bir platform sunmaktı. Kitap öncesinde, Manzara İstanbul 2013 programı kapsamında “IN ISTanbul” projesinde çalışıyordum. “IN ISTanbul” 1950’den beri var olan (gecekondu gibi) enformal yapılarla ilgiliydi. Benim için bu yerleşimler, en az birkaç dikkat çekici çağdaş mimarlık ürünü kadar İstanbul’a özgü. Bu enformal yerleşimler ve binalar için “Spontan Kentsel Tasarım” adını verdiğim bir kategorizasyon sistemim var. İstanbul’un kentsel peyzajı büyük bir çeşitliliğe sahip olmakla birlikte kendi sakinlerinin yaratıcılığı ve bazı sıradışı mimarlar tarafından biçimlendirilmiş. “İstanbul Akıllı Kentleşme” adlı sergide de mimarlık tarihçisi Olaf Bartels ile bunun örneklerini gösterdik. Sergi üzerinde hâlâ çalışıyoruz ve “Architekturführer Istanbul” da 2016 yılında sonunda Türkiye’de yayımlanacak. Berlin, İstanbul ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde yaşıyor ve çalışıyorsunuz. Küreselleşmenin bu kentler üzerindeki etkisi nedir? Küresel kentler hizmet, bilim ve finansal odaklar olma yönünde hızla değişirken, belirli vasıfları olan uzman ve öteki yabancı çalışanları kendine çekiyor. Bunun sonucu olarak farklı yaşam tarzları birbiriyle çarpışıyor ve etkileşime geçiyorlar. Bir kent bu gelişmeleri, değişen çevreye hızla tepki verebilen bir esneklikle karşılamalı. Aynı zamanda kent matrisini dikkatli tasarlamak da 10 büyük önem taşıyor.Yeni teknolojiler, mobilite, farklı yaşam tarzları ve kültürel özellikler dikkatli bir biçimde bir araya getirilmeli. Berlin’in, İstanbul’un ya da Dubai’nin değişmeyen ve küreselleşme tarafından ortadan kaldırılamayan özü nedir? Özellikle küresel dünyada, kentlerin kendine özgü kimliklerini korumak ve güçlendirmek büyük önem taşıyor. Bu bir kentin olduğu haliyle kalması ya da genel bir kent ilüzyonu yaratması gerektiği anlamına gelmiyor. Benim için bu, yaşam ve deneyimle birleşik bir kimlik anlamına geliyor. Örneğin Dubai, kusursuz dünyalar, kareografik kent mekânları yaratma konusunda oldukça iyi ve kenti de bu biçimlendiriyor. Ancak Dubai’nin ruhu en çok bir abranın (geleneksel su taksisi) üzerinde körfezi geçerken hissediliyor. İkisinin birbirini tamamlaması gerekiyor. Boğaz’daki vapurlar olmadan İstanbul nedir ki? Ya da açık kentsel mekânları olmadan Berlin düşünülebilir mi? İstanbul’da yaşamak, gözlemlemek ve insanlarla konuşmak için zamanınız oldu. Kentin içindeki ve dışındaki dev boyutlu konut projelerine ilişkin ne düşünüyorsunuz? İstanbul için kilit önem taşıdığını düşündüğünüz ya da başarılı olamayacağını düşündüğünüz projeler var mı? Bence, her ne kadar nüfusun büyük bölümü için oldukça popüler olsalar da giderek sayıları artan güvenlikli siteler ve özelleştirilmiş mahalleler birer açmaz oluşturuyor. Aslında bunların kentin sakinlerini ayırması değil bir araya getirmesi gerekiyor. İçinde alışveriş merkezleri de olan mono tematik konut öbekleri mekânların giderek viraneleşmesine neden oluyor. Bunun yerine bu mekânların güçlendirilmesi gerekiyor. Şanal Mimarlık’ın Şişhane Park’ı iyi bir örnek, otomobiller bodruma giriyor ve burada kullanıcıları bir kent basamağı olarak karmaşık bir yeşil alan karşılıyor. Emre Arolat’ın konut kompleksi “Hibrit” kapalı gibi görünse de farklılaştırılmış konut birimleri, kentsel konsept ve ayrıntılar iyi düşünülmüş. Can Çinici’nin Gümüşsuyu’ndaki esnek mikro-loftları ise küçük ölçekli konut yapımındaki değişen taleplere iyi bir yanıt niteliğini taşıyor. İstanbul’dan ne öğrendiniz? Bekleme, kendi ellerinle yap, içten hislerine güven ve böylece neredeyse her şey mümkün olabilir. Konut konferansında konuşmanızın konusu ne olacak; dinleyicilere vermek istediğiniz mesaj nedir? Yaratıcılıktan ve kentsel tasarıma katkıda bulunmuş ve gelecekte de bunu yapmalarını umduğum İstanbul sakinlerinin yaratıcı güçlerinden söz etmek istiyorum. Walter Gropius 1956 yılında “Kentlerimizin hastalığı, temel insani gereksinimleri endüstriyel ve ekonomik taleplerin üzerine koyamamaktır” demişti. Bu söz günümüzde her zamankinden daha çok geçerli. Çalışmamda keşfettiğim, enformel, geçici ve hareketli strüktürlerle ortaya çıkan olasılıklardan söz edeceğim. İstanbul’da plancılar ve vatandaşlar bu strüktürlerin değerini farkedip kabullenirlerse onları ortadan kaldırmaya çalışmaktan vazgeçebilirler. Bu konudaki deneyimiyle İstanbul öteki şehirlerin büyük ölçüde önünde ve bu kullanılabilir. Bir konu: Kulpsuz mobilyalar Üç uygulama Blum‘un yenilikçi menteşe, çekmece ve kalkar kapak aksesuarları Dört hareket teknolojisi Konforlu açma ve sessiz kapama için mekanik veya elektrikli Sonsuz seçenekler Kulpsuz mobilyalar tüm yaşam alanlarında uygulanabilir Blum, güncel tasarım trendleri için uygun aksesuar çözümleri sunar „kulpsuz“. Aksesuar uzmanı Blum, bu sade tasarım trendinde form ve SERVO-DRIVE Elektrikli açma desteği, çekmecelere ve kalkar kapaklara maksimum kullanım konforu sunar. Tekli çözüm olarak da temin edilebilir. TIP-ON BLUMOTION Bu yeni teknoloji, kulpsuz çekmecelerde kolay açma ile yumuşak kapamayı tamamen mekanik kombine eder. TIP-ON Çekmeceler, kapaklar ve kalkar kapaklar, mobilya önüne hafifçe bastırıldığında mekanik açılır. Kısaca itildiğinde kapanır. www.blum.com/designtrends Turkey Konut Konferansı Gazete 230 x 350 mm bleed: 5 mm fonksiyonu birleştiriyor. Bu fren sistemi, çekmeceleri, kapakları ve kalkar kapakları yumuşak ve sessiz kapatır. LIGHTHOUSE.de kullanımı belirliyor. Anahtar kelime BLUMOTION [email protected] odaklanma ve düz çizgilerin sanatsal Bu ürünleri sorunuz: Phone +49 8382 27730-25 alanlarının, özellikle mutfağın tasarımını çoğunlukla sadelik, gerekli olana Günümüzde, kulpsuz mobilyalar bir çok yaşam alanında – mutfaktan banyoya – sıklıkla kullanılıyor. Bu yeni dekorasyon stilini, büyük ve çok geniş kapaklar, düz çizgiler, ince fugalar, kulpların „rahatsız edici“ kesintilerinden arınmış tasarımlar oluşturuyor. Blum bu güncel trendleri takip ediyor ve de sadeliği ve aynı zamanda özel şeyleri sevenlere etkileyici uygun aksesuar çözümleri sunuyor. Mobilyaların içinde sıra dışı tasarım fikirlerinin gerçekleştirilmesine katkı sağlıyor. Fakat mobilyaların bir de işlevsel yönü bulunuyor. Bu yön ergonomik mobilya kullanımını, ama özellikle de mobilyaların yeterli saklama alanı sunmasını ve elektrikli veya mekanik olmak üzere konforlu açılıp kapanmasını ön plana çıkarıyor. Simone Traber Günümüzde oturma ve yaşam 11 Yuvarlak Masadaki derneklere sorduk: “Konutu Ayakta Tutan Nedir?” Fethi Hinginar, Türkiye İMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Özdil, ÇEDBİK Yönetim Kurulu Başkanı Sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı? “Sağlıklı konutun tanımı güvenli ve çağdaş konfor isteklerini çevre dostu bir yapılanma içinde karşılamak olmalıdır. Doğal olarak bu yapılanmanın içinde bulunduğu yakın komşuluğu, bu komşulukların içinde bulunduğu yerleşkelerin ve tüme varımla mahallenin, semtin de benzer özelliklerde olması istenir. Türkiye’de güvenli yapılar için kullanılan standartlar çeşitli ve yeterli olsa da yönetmeliklerin eksiklikleri ya da olmayışı yapıların bütünsel olarak güvenli olma güvencesinden yoksun olmasına neden olmaktadır. Ayrıca büyük projeler dışında kentsel dönüşüm adı altında parsel bazında yapılan projeler mahallerde var olan sorunlara çözüm yerine yoğunluğu artırarak ek yükler getirmektedir. Bu da bizi tek tek binalar değil ada, mahalle, semt ölçeğinde çözüm aranması gerektiği sonucuna getirmektedir. Bu planlama içinde yer alacak bütün yeni binaların doğa dostu olmaları ve sürdürülebilirlik kurallarına göre yapılmaları gerekli şarttır. Ancak böyle planlanırsa konutlarımızın her açıdan sağlıklı olduğunu söyleyebiliriz”. 12 Özlem Gökçe, GYODER Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı? “Temel gereksinim olan barınma bitmeyen bir talep olarak değerlendirilebilir. Ancak günümüz koşullarına baktığımızda konuta olan gereksinimi temel barınma gereksinimi olarak ele almak doğru bir yaklaşım olmayacaktır. Var olan konut stokunun sağlıksız olması, sağlıksız kentsel yapılaşmaya yol açması, artan nüfusa bağlı olarak gereksinimlerin ve dinamiklerin değişmesi nedeniyle özellikle şehir merkezlerinde yeni ve nitelikli konut gereksiniminin doğması söz konusudur. Deprem riski yüksek bir coğrafyaya sahip olduğumuz için eski ve sağlıksız binaların yeniden yaşanabilir, sağlıklı alanlara dönüştürülmesi büyük önem taşımaktadır. Deprem tehlikesinin yanısıra özellikle genç neslin yaşam alanlarına yönelik beklentilerinin değiştiğini gözlemliyoruz. Yaşam alanlarına, kentlere ve sosyal tesis gereksinimine bakış açısı küresel olarak değişmiştir. Bakış açısındaki bu değişim yeni, gelişime açık bir mücadele olarak ortaya çıkmaktadır. Barınma dışında, gündelik yaşamla bütünleşmiş sosyal gereksinimlerine ve kişilerin modern yaşam tarzına yönelik gereksinimlerine yanıt verebilen yaşam alanları daha fazla tercih edilmektedir. Sağlıksız yapılaşmanın önüne geçmek ve geçmişte uygulanan yanlış konut politikalarının getirdiği hataları düzelterek ilerlememize olanak sağlayacak kentsel dönüşümden bir bütünsellik içerisinde yararlanılması gerekmektedir. Sağlıklı kentler için sağlıklı konutlar üretebilmek adına, değişen dinamikleri doğru analiz etmek, gereksinime ve denetime tabi olan zorunlulukları doğru okumak ve kapsamlı bir plan ile ilerlemek gerekmektedir”. Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı? “Bugün Türkiye’de ‘konut’u ve konut projelerini ayakta tutan temel ölçütler ne yazık ki henüz gelişmiş ülkelerdeki yapılarla uyumludur diyemiyorum. Zira, ülkemizde hâlâ temel ölçütler, dış görünüşü cazip göstermenin ötesine geçememektedir. Ne yazık ki bu konu da sağlıklı bir durum ortaya koymamaktadır. Oysa sağlıklı olan, öncelikle güvenliliğin -yani hem deprem açısından, hem de yangın ve başka yaşamsal riskler açısından güvenli- sonra da çevreye duyarlılık, enerji verimliliği, sosyal altyapı, yaşam kalitesinin yüksekliği gibi ölçütlerin temel alınmasıdır.” Ayşe Hasol Erktin, ULI (Urban Land Institute) Yönetim Kurulu Başkanı Bugün Türkiye’de “Konut”u ve konut projelerini ayakta tutan nedir; bu sağlıklı mı, sizce sağlıklı konut üretimi için temel taşlar ne olmalı? “Türkiye’de deprem, kentleşme ve nüfus artışı, konutların hem sayısının hem de kalitesinin artmasını zorunlu kıldı. Örneğin, İstanbul’un nüfusu 30 yıl içinde 3 kattan fazla arttı. 1980 yılında Istanbul’un nüfusu 4,5 milyon idi. Günümüzde 17 milyonun yaşadığı söylenen kent, özellikle yeni yatırımlarla kuzeye doğru daha da büyümekte. Bu büyüme doğaldır ki sağlıklı olmadı. Kent içinde son kalan yeşil alanlar yapılaşmaya açıldı. Arsa maliyetlerinin finansmanı için, yoğunluk ve kapasite artışına gidildi. Altyapının yetersiz olduğu ve yapılaşmanın zaten yoğun olduğu bölgelerin, daha da yoğunlaştırılması, sorunları da içinden çıkılmaz hale getirdi. Gayrimenkulün düşünce kuruluşu olarak Urban Land Institute (ULI), arazi kullanımı ve gayrimenkul geliştirme konularında çalışan bütün paydaşları, kentsel alanların bilinçli kullanımı için bir araya getiriyor. Sürdürülebilir, yaşanabilir yerleşimler yaratmak amacıyla çözümleri tartışıyor. ULI’ın yurtdışındaki iyi örneklerden de ortaya koyduğu raporlarda, ‘yaşanabilir’ yerleşimlerin, ‘insan’ ölçeğinde ve yayalara göre planlanması öne çıkıyor. Kentlilerin gereksinimlerini yürüyerek karşılayabileceği, altgeçit, üstgeçit, otoyol, otopark engelleriyle karşılaşmayacakları; parkları, kahvehaneleri, dükkânları ile ‘insan ölçeğinde’ mahalleler düzenleniyor”. 13 Cemal Gökçe ile söyleşi Cemal Gökçe, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Yapıyı konut özelinde değerlendirdiğimizde, inşaat aşamasında yeterli denetimlerin gerçekleştirildiğini düşünüyor musunuz? Markalı projelerin örnek olma anlamında sektöre bir katkısı oluyor mu? İnşaat aşamasında yeterli denetimlerin yapılmadığını görüyor ve düşünüyorum. Ayrıca inşaat aşaması yapıların kullanım evrelerinden önceki bir aşamadır. Yapıların planlama ve proje aşamalarını da düşünmek lazım. Zemin etütleriyle birlikte üst yapı projelerinin de yeterli bir denetimden geçirilmediklerini açıklıkla ifade etmem gerekir. Markalı konut kavramının doğru bir kavram olduğunu da düşünmüyorum. Konut üretimine gereksinimler temelinde bakmak gerekir. Türkiye’de hızla gelişen inşaat sektöründe son yıllarda çokça tepkiye neden olan projeler geliştiriliyor. Siz bu konuda özellikle hangi alanlarda sorunlar olduğunu gözlemliyorsunuz? Bir kaç örnek üzerinden sorunları ele alabilir misiniz? Plan ve planlama olmadan proje olmaz, olmamalıdır da. Son dönemlerde neredeyse “proje konusu” moda düzeyinde ifade edilmeye başlandı. Oysa gelecekle ilgili öngörüler oluşturulurken yalnızca konut ve konut projeleri üzerinden konuya bakılmaz. Sağlıklı bir çevre ve işleyebilir bir altyapı ölçeğinden de konuya bakmak gerekir. Kentimize ve kentlere sonradan parsel bazında ve imar tadilatlarıyla eklenen projeler Bugün bütünlüklü bir planlama çerçevesinde değil de parçacı bir anlayışla yapılarımız yıkılıp yeniden yapılmaktadır. Konut alanları küçülüyor, kat yükseklikleri artıyor. Kentimizde fiziksel eşikler aşılarak yeni sorun alanları ortaya çıkıyor. Konut sayısı ve nüfus %30 oranında artıyor. Kentimiz yeni altyapı sorunlarıyla yeniden yükleniyor. 14 yalnızca fiziksel büyüklük olarak ortaya çıkmışlardır. Sağlıklı bir çevrede kaliteli bir yaşam sürdürme anlayışını olumsuz olarak etkilemişlerdir. Kent merkezlerinde neredeyse boş alan kalmamıştır. Kente eklenen her yeni yapı yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Konutu yalnızca konut olarak görmemek gerekir. Konut demek insan, otomobil, ulaşım, su, elektrik, oksijen, kanal, kanalizasyon, yeşil alan, oyun alanları, okul ve çalışma alanları, iş yerleri demektir. Açıkçası kent arazisinin nasıl kullanılacağına ilişkin sağlıklı bir çevrenin yaratılması ve planlanması gerekir. Geliştirilen bu projeler kent altyapısını oldukça sıkıntıya sokmuştur. Kentimizde ısı adaları oluşmuş, sel ve su baskınları ortaya çıkmıştır. Hava kirliliği oldukça artmış, trafik ve ulaşım konusu büyük bir sorun olarak karşımıza çıkmıştır. Kent bütününe entegre edilebilecek bütünlüklü bir planlama yerine parçacı bir anlayışla ortaya çıkan projeler kent yaşam kalitesini oldukça düşürmüştür. Gerek kent merkezlerinde gerekse kent çeperlerinde yapılan projelerin kent bütününe taşıdıkları olumsuzluklar ne yazık ki dikkate alınmamış, konuya yalnızca proje üretilen yerler üzerinden bakılmıştır. Üretilen projenin kent bütününe yükleyeceği ve yüklediği altyapı sorunları dikkate alınmamıştır. Başta ulaşım sorunu olmak üzere kent ve kentimiz yeni sorunlarla karşı karşıya bırakılmıştır. Kentsel dönüşüm ve depremden korunma konularında sağlıklı ve doğru adımlar atıldığını düşünüyor musunuz? Bu konularda bir yavaşlık söz konu ise nedenlerini kısaca ele alabilir misiniz? Başta İstanbul olmak üzere birçok kentimiz yeni depremlerle karşılaşacaktır. Yapı stokumuzun sorunlu olduğu 17 Ağustos 1999 Gölcük Depremi ve ardından Van Depremi ile birlikte iyice anlaşıldı. Bu nedenle var olan yapı stokunun deprem güvenlikli bir hale getirilmesi gerekir. Ayrıca yeni yapılacak olan yapıların da deprem yönetmeliklerine ve mühendislik ilkelerine uygun olarak üretilmeleri zorunlu olmak durumundadır. Bugün bütünlüklü bir planlama çerçevesinde değil de parçacı bir anlayışla yapılarımız yıkılıp yeniden yapılmaktadır. Konut alanları küçülüyor, kat yükseklikleri artıyor. Kentimizde fiziksel eşikler aşılarak yeni sorun alanları ortaya çıkıyor. Konut sayısı ve nüfus %30 oranında artıyor. Kentimiz yeni altyapı sorunlarıyla yeniden yükleniyor. Yık-Yap anlayışı ile yıkılmadık yapı bırakılmıyor. Oysa yıkıp yapma konusu, hangi yapının yıkılıp yeniden yapılacağı, hangi yapının güçlendirileceği konusu da bütünlüklü bir planlama sonucunda verilmesi gereken bir karar olmalıdır. Günübirlik ve parsel bazında verilen kararlar, yeni sorunları da beraberinde bölge ve kent bütününe getirmektedir. Depreme hazırlanma konusu yalnızca parsel bazında depreme dayanıklı yapı üretme konusu değildir. Başta ulaşım konusu olmak üzere bütün kent altyapısının ve hava kanallarının bir bütün olarak ele alınıp yeniden değerlendirilmesi konusudur. Yeni sosyal ve demografik Kente eklenen her yeni yapı yeni sorunları da beraberinde getirmiştir. Konutu yalnızca konut olarak görmemek gerekir. Konut demek insan, otomobil, ulaşım, su, elektrik, oksijen, kanal, kanalizasyon, yeşil alan, oyun alanları, okul ve çalışma alanları, iş yerleri demektir. sorunların yaratılmaması gerekir. Nüfus yoğunluğunun artırılmaması gerekir. Ayrıca yakın bir gelecekte yedi ve üzeri büyüklükte bir deprem yaşayacağını bildiğimiz İstanbul’da yeni boş yer ve toplanma alanları yaratmak yerine, var olan boş alanların yapılaşmaya açılmış olması da ciddi bir sorun olarak karşımızda durmaktadır. Deprem afetine hazırlanması gereken kentimiz bugün yeni beş afetle karşı karşıya bulunmaktadır. Açıkçası kentsel dönüşüm konusu, sorunları çözmek yerine yeni sorun alanlarını da beraberinde getirmektedir. Konut Konferansı’na katılım konusundaki görüşlerinizi ve etkinliğin sektöre ne gibi katkılar sunacağını dile getirebilir misiniz? Konut Konferansı gibi etkinliklerin yapılması ve sorunların tartışılmasını önemsiyorum. Ayrıca bilim ve bilgi insanlarıyla sektör temsilcilerinin bir arada bilgi ve deneyimlerini paylaşmaları da önemlidir. Ayrıca bu ve benzeri konferansların sağlıklı ve yaşanabilir bir çevre ile yaşanabilir kentlerin yaratılmasına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyorum. Başarılı bir Konut Konferansı olmasını bütün içtenliğimle diliyorum. 15 Andrea Desimone Andrea Desimone Mimarlık 2001 yılından beri uluslararası planlama ve gayrimenkul geliştirme danışmanlığı veren bir mimarlık bürosu. Büronun kurucusu Andrea Desimone Konut Konferansı’nda yapacağı sunumunda şu konuları ele alacak. Bağlamla, tarihle ve yerel kültürle ilişkilenmek; sürekliliği olan bir anlatım. İstanbul’un olumlu yönlerine atıfla bu anlatımın ayırıcı değil parçalarını bütünleştirici olması. Ev imgesi; evrensel katma bir değer. İstanbul’un tarihi ve çağdaş konutlarına atıfla uyum, malzeme, ışık, renk ve ayrıntılardan doğan ev, kendimizi parçası hissedebileceğimiz özel kimliğe sahiptir. Kent fikri; İstanbul’daki yerleşimlere referansla çok işlevli, kısımlara ayrılmayan ama yayılan, gruplanabilen şehirler. Peyzaj; İstanbul’un su kıyısı ve parklarına atıfla çevresel sağlığın en etkin elemanı peyzaj, çok çeşitli şehir ruhları arasında bağlayıcı elemanlar olarak su ve yeşilden oluşur. İç mekân; Geleneksel İstanbul mimarlığına referansla bir yerin kimliğini yaratan ve geleneksel sanatlar, dekoratif ayrıntılar, teşviklerden meydana gelen sürekli bir diyaloğun parçası olarak iç mekânların dış mekânla ilişkisi. ART Portofino Konut Bloğu Görsel malzemeler Andrea Desimone Mimarlık tarafından sağlanmıştır. Mimari Tasarım: Andrea Desimone Mimarlık İşveren: Özel Yer: Moskova bölgesi, Rusya Proje tarihi: 2014 (Yapım Aşamasında) Uluslararası Yarışma (Proje ayrıca Guinnes Rekorlar kitabına dünyanın boyanan en uzun cephesi olarak girecek) 300 m uzunluğunda cephesi olan yatay bir gökdelen 10.000 kişinin yaşayacağı bir konut kompleksiyle bütünleşik tasarlanmış. Bir düş yaşamak için gereken ortam farklı arkitektonik üsluplar, renkler ve ayrıntılarla zenginleştirilecek. Konut kompleksi 200.000 m2’den büyük bir yüzey alanında yapılıyor ve içinde okullar, kreşler, özel otopark, alışveriş mekânları ve kamusal meydanlar içeriyor. Kompleks sakinlerinin yeni bir yaşam tazını duyumsayabilmesi ve yönlenebilmesi için kimlikli bir mekân üretilirken cephe hareketliliğinden ve renk kullanımının çeşitliliğinden yararlanılmış. 16 Tarihi kentin mikro ölçeğe ve yığılmaya dayanan yapısına zıt biçimde günümüz kentlerinin büyük ölçeğe ve dağılıma dayanan yapısının süperpoze edilerek bir aradalığıyla üretilen proje hacimlerin ve karmaşık ilişkilerin kompozisyonundan oluşuyor. Bu düzen, her birimin daha fazla günışığından yararlanmasını sağlıyor. Kentsel Rehabilitasyon projesi kapsamında ayrıca kent içinde hafif raylı bir ulaşım sisteminin bütünleştirilmesi ve aktarım istasyonuna entegre bir otopark yapılması düşünülüyor. Alessandria Yeni Kıyı Şeridi ve Kentsel Yenileme Projesi Görsel malzemeler Andrea Desimone Mimarlık tarafından sağlanmıştır. Mimari Tasarım: Andrea Desimone Mimarlık İşveren: Kamu Yer: Alessandria, İtalya Proje tarihi: 2010 Tanaro Nehri kıyısında konumlanan Alessandria kenti, tarihte hem bir garnizona yakın olması hem de ekonomik canlılığı nedeniyle önemli bir yere sahiptir. Nehrin karşı kıyısında 18. yy’da büyük ölçekli ve olağanüstü bir kale “Cittadella-Citadel” yapılmıştır. Avrupa’nın en büyük ve bugüne kadar en iyi korunmuş kaleleri arasında sayıldığından UNESCO Dünya Miras Listesi’ne aday olmuştur. Andrea Desimone’nin tasarımı bu iki yakayı (şehri ve kaleyi) birleştirecek “kentsel kapı” konsepti projelendirmektir. Projenin kapsamı; 2 km uzunluğundaki kıyı şeridini rehabilite etmek ve iki yaka arasında var olan köprülere yenilerine ekleyerek düzenlemektir. COK Bütün binalar Fibrobeton kalitesiyle tanışsın diye CALISIYORUZ Çünkü yaptığımız işe ve binalarınıza değer veriyoruz www.fibrobeton.com.tr 17 Nizam Kızılsencer ile söyleşi Nizam Kızılsencer, Strata Architects Kurucu Ortağı Kurucu ortağı olduğunuz Strata Architects ağırlıklı olarak Newyok merkezli projeler üretiyor. Newyork’ta proje yaparken mimarın üzerine düşen nedir? Öncelikle bir fizibilite süreci var. Fizibilitenin kapsamına neler giriyor; arsayla ilgili verileri, arsanın imarıyla ilgili bilgileri topluyorsun. Bölge tümüyle koruma altına alınmış olabilir, başka durumlar olabilir, bunları inceliyorsun. O bölgede yapılmış yapıları ve halihazırda geliştirilmekte olan projeleri inceliyorsun. Çünkü orada arsa çok değerli olduğu için, en iyi değerlendirecek projeyi üretmek gerekiyor. Örneğin hava hakkı diye bir konu var. Aynı blok içerisinde bitişik olduğun başka bir binadan kullanılmamış olan emsal alanı ya da New York’taki tabiriyle hava hakkını alabiliyorsun. Bu bir domino efekti yaratabiliyor; geliştirilmekte olan projenin yanındaki bir parselin hava hakkını almışsan o parsele bitişik olan parseldeki hava hakkını da alabiliyorsun ve bu -eğer mümkünse- bloktaki var olan bütün hava haklarını almaya dek gidebiliyor. Dolayısıyla bunun incelenmesi çok önemli. Çünkü imar değişiklikleri ile arsalarında emsal artışı ve dolayısıyla hava hakkı oluşmuş çoğu bina sahibi bu hava hakkını satmaya sıcak bakıyor. Geliştirici firmalar da bu kullanılmamış emsal alanları satın alarak kendi emsal alanlarına ekleyebiliyor ve böylelikle daha fazla kat çıkabiliyor. Elbette bunun da bir sınırı var; 18 zoning ya da imar bölgelerine göre belirleniyor bu sınır. Bazı bölgelerde yükseklik sınırı çıkıyor. Bazı özelllikteki -Orta Manhattan’da (Midtown)imar bölgelerinde “setback” dediğimiz, cadde arsa sınır çizgisinden geri çekilme mesafesi koşulu bina yükseldikçe artmakta. Geri çekilme mesafesi yüksek bir binanın kat alanı, strüktür ve düşey servis edilebilme açısından doğrudan verimliliğini etkileyen bir ölçüt. Arsa sınırlarına göre bina yüksekliği ve geri çekilme mesafesi birlikte belirlendikten sonra çözülmesi gereken sorun: “bina düşey olarak nasıl servis edilecek; çekirdek nasıl olacak?”. Konut için bir çekirdek tipolojisi var, ticari yapılar, otel, büro ya da karma olduğu zaman çekirdek nasıl işleyecek, düşeyde en önemli konu bu. Çekirdek çözüldüğü zaman kütleyle ilgili ana kararı almış oluyorsun. Kütle ilk başta arsa sınırları, bina yüksekliği ve geri çekilme mesafesi koşulları ile oluşmuş üç boyutlu bir form. Biz bu daha bina kütlesi haline gelmemiş yalnızca imarla ilgili ölçütlerin oluşturduğu biçime “Zoning envelop” diyoruz. “Zoning Envelop” ve “çekirdek” ilk başta ortaya çıkacak alanı kullanılabilir ya da kullanılmaya çok elverişli olmayan alan olarak ortaya koyuyor. Mimarın yapması gereken en önemli şey de bunun etüdünü yapmak; yani bina kütlesi ve çekirdek birlikte en iyi şekilde nasıl konfigüre edilebilir ki verimli katlar ortaya çıksın. İlk yaptığımız fizibilite çalışması bu. Daha sonra işlevsel alanlar nasıl olacak konusu işin içine giriyor. Örneğin binanın işlevi konut ise yalnızca daire ve daire içi çözümleri değil aynı zamanda ortak kullanım alanları ve servis alanlarının ne olacağı, nasıl olacağı çözülmeli. Manhattan’da arsa değeri çok fazla olduğu için bazı ölçütler var: yüzde 80-85 verimlilik olsun, örneğin yüzde 80 satılabilir ya da kiralanabilir alan olsun, gibi… Bu sayı kat bazında değil toplam bina bazında bir verimliliği işaret ediyor. Kat bazında ve bina bazında verimlilik arasında nasıl bir fark var? Buradaki konut projelerinde katlardaki koridorlar, ortak alanlar da brüt alan içine dahil edilerek satılıyor. Newyork’ta konut projesinde ortak alanları satmak mümkün değil. Kanunlar ve bazı sivil organlar (BOMA, vb) satılabilir alanları net bir şekilde açıklamış. Buna göre koridorla daire arasındaki duvarda ya da iki daire arasındaki duvarda ya da cepheyi oluşturan duvarda nereden ölçülendirme yapılması gerektiği belirtilmiş. Bu ölçülendirmenin sonunda çıkan alan; satabileceğin alan. Onun dışındaki alanlar kaybettiğin o yüzde 20’nin içerisinde olan alanlar. Bu kat ba- zındaki kaybedilen alana bina bazında mekanik katlar, giriş lobisi varsa zemin üstü ortak kullanım katları dahil oluyor. Bu yüzde 20 geliştiricinin ya da yatırımcının karşılaması gereken aslında onun hanesine gider olarak giren alanlar mı? Newyork’ta inşaat masrafı metrekare fiyatının içerisine katıılyor. Türkiye’deyse metrekare fiyatı yüksek göstermemek için mimari brüt alan kavramı kullanılıyor. Daire fiyatını brüt alana bölünce daha düşük metrekare fiyatı çıkıyor. 5 bin TL olan metrekare fiyatı, toplam fiyat net alana bölününce 6 bin TL olacak ve belki de “o proje bu kadar etmez” diyeceksin … Öte yandan Manhattan’da zaten herkes başa baş fiyatları yarıştırıyor. Yalnızca konut işlevli iki projede fiyatlar da benzer oluyor. İşte bu yüzden birçok kişi eğer yapabiliyorsa karma bir işlev seçiyor Manhattan’da. Konut imar bölgesinde ticari alanlar yaratamıyorsun, ancak konuttaki kişilere yani daire sakinlerine aynı zamanda dışarıdaki müşteriye de hizmet sunabilecek bir takım mekânlar entegre edebiliyorsun projeye. New York merkezindeki konut projelerinde tercih edilmeye başlanan yaklaşım bu. Bu hizmet mekânı “Health and Wellness Club” da olabilir, (spası, yüzme havuzu, “gym”i içinde olan) barı, restoranı olan hizmetler ya da “food market” (gıda pazarı) dediğimiz herkesin alışverişini yaptığı ama aynı zamanda yemek yediği bir yer de… Aslında mimar, arsa değeri dediğimiz olgu ile projeye başlıyor ama aynı zamanda yaşayacak insanlar için belli bir yaşam tarzı da düşünmek zorunda. Çünkü kimse artık yalnızca daireye para vermek istemiyor; özellikle belli bir parayı gözden çıkartıyorsa bir yaşam tarzı satın almak istiyor. Yalnızca o binanın yaşayanları için önerilen bir yaşam tarzı değil bu, bu yaşam tarzına hizmet edecek ortak mekânlar şehrin nasıl bir parçası olabilir aynı zamanda, bunu da düşünmeliyiz. Bu şekilde bu mekânlar birbirine bağlanarak bu yapıları şehre de bağlayan birer mesnete dönüşüyor. New York’ta artık “experiential lifestyle environment” konseptlerinden söz ediyoruz. Kullanıcılar bir takım özgün mekânlar istiyorlar. Burada ise sürekli birbirinin kopyası olan ve içi kültürel nitelik açısından boşalan ticari mekânlar yaratılıyor, AVM yapılıyor buna karşın Newyork’ta birkaç çok katlı büyük mağaza bi- naları dışında, “big box”, “mall” tarzı AVM yok. Londra, Paris gibi büyük şehirlerde de bizdeki kadar büyük ve çok AVM yok. Gelişmekte olan ülkelere ve şehirlere özgü olsa gerek. Türkiye’de ticari olarak neden düşünülen tek model hep bu? Biraz düşünülmesi ve araştırılması gereken bir konu bu. Dünyadaki değişimler ve yeni eğilimler araştırılarak geliştiricinin uzman ekibi tarafından iyi analiz edilerek, Türkiye’ye nasıl uyarlanabileceği düşünülse daha özgün ve nitelikli kentsel iç ve dış mekânlar üretilebilir oysa…. Bir de arsa değerlerinin normlar dışında bir ivmede çıkış göstermesi ile arsanın nasıl değerlendirileceği hesaplarının değişmesi gibi ilişkili bir takım sorunlar var. Newyork da rantın oldukça yüksek olduğu bir yer fakat, İstanbul’a nazaran arsa fiyatlarının değer kazanımları daha dengeli seyreder. İstanbul’da ise çok şaşırtıcı durumlar ortaya çıkıyor; örneğin Topkapı’da oturmuş bir kent dokusundan yoksun bir yerde Manhattan’daki Midtown gibi küresel bir kent merkezinden çok daha pahalı bir arsa fiyatıyla ya da daire fiyatı ile karşılaşabiliyorsun. Fiyatların bu kadar kabarık seyretmesi yatırım için kaynağın temini ve geri dönüş ile ilgili stratejileri hep satışa endeksli kılıyor. Burada konutun yanısıra geliştirici firmalar ticari alanları da satıyor. Genelde çoğu geliştirici geliştirdiği projeyi satarak hemen elinden çıkarma düşüncesinde. Newyork’ta ise ticari binalar ve mekânlar icin “leasing modeli” daha yaygın. Newyork’ta ticari alanlar 7 yıl ya da 15 yıllık dönemler olarak kiralanabiliyor. Gerçi şimdi bu dönem sürelerinin bayağı kısaldığı ticari alanlar da görülmeye başlandı. Manhattan’da ekonomik durgunluk sonrası canlanan pazarda konut piyasasının müthiş bir ivme ile değer kazandığını söylemek isterim. Bu değer artışına paralel olarak konut ürünün artık yalnızca bir daire iç mekânı olarak pazarlanmadığını söylemekte yarar var. Geliştirici firmaların oraya yalnızca bina yapmakla yetinmemeleri; belli bir yaşam tarzı getirme yarışı içerisinde olmaları da değer artışını tetikliyor. Ama müşteri de bilinçli, karşılaştırıyor projeleri. “Ben öyle bir binada yaşamalıyım ki aşağıya inince sabahleyin jimnastiğimi, yogamı yapabileyim; meditasyon, hobi gibi uğraşlar için iç ve dış ‘lounge’ tarzı mekânlar olsun” gibi talepleri var… “Daycare” ya da “petcare” bekliyorlar. Çocuklu aileler doğumgünü partisi kutlayabilecekleri, bir dış teras ile bitişik catering mutfağı olan bir parti odası istiyor. mimari ürün yalnızca rendering ile değerlendirilebilecek bir ürün değil, bir projenin cephe renderları tek başına bir şey ifade etmiyor, yaşam olarak ne sunuyor, önemli konu bu. Türkiye’de LEED, BREEAM gibi çevre dostu bina performansını ölçen sertifikalar az da olsa görülmeye konuşulmaya başlandı. Amerika’da ise artık neredeyse herkes LEED sertifikasını almayı hedefliyor. Bu bir norm haline geldi. Başka bir açıdan bakarsak Newyork şehrinin enerjiyle ilgili getirdiği kendi mevzuatı, kanunları birçok konuda LEED ile eşdeğer ya da daha katı. Dolayısıyla ”LEED aldık biz farklılık yarattık, vizyon sahibiyiz“ diye kimse ortaya çıkmıyor. Yalnızca bu sertifika sistemleri üzerinden projeyi lanse etmek zaten başarılı bir pazarlama aracı değil.. Mimarlık eğitiminde fiziksel çevre kontrolü anlamında tasarım bilgisi ediniyorsun, iyi mimarın elinden çıkan proje de hem yaşam kalitesi yüksek hem de enerji verimli oluyor zaten… Evet, mimar projeye bir entegrasyon ve optimizasyon süreci olarak bakmak durumunda, “elindeki bütün bu konuları mimarlık aracılığıyla nasıl bütünleştiriyorsun”, projeyi geliştiren kişi bunu bilmek istiyor. Bir de öncelikle maliyet açısından bu sürecin ortaya ne çıkaracağını bilmek istiyor. İkinci olarak yine maliyete paralel olarak hangi kolaylıkla ve ne kadar sürede yapılacağını bilmek istiyor. Bir de elden çıkarmayı düşünmüyorsa proje hayata geçtikten sonra bakım maliyetinin düşük olması onun için çok önemli. Geliştirici tamamını satıp gitmiyor mu? Konut projelerinde ağırlıklı olarak satıyor çünkü yüksek getirili başka bir projeye para aktarmak istiyor. Ticari olan projelerde ise alanları kirala- Buradaki konut projelerinde katlardaki koridorlar, ortak alanlar da brüt alan içine dahil edilerek satılıyor. Newyork’ta konut projesinde ortak alanları satmak mümkün değil. Kanunlar ve bazı sivil organlar (BOMA, vb) satılabilir alanları net bir şekilde açıklamış. yarak gayrimenkulü elinde tutmayı ve işletmeyi daha çok tercih edebiliyor. Arsa zaten hiçbir zaman değer kaybetmiyor. Arsanın üzerine yapılmış olan kat alanları da giderek değerleniyor. Dolayısıyla böyle bir piyasada satış yapıp o getiriyi başka bir yatırımda kullanmak için acil bir gereksinim yoksa binayı elinde tutmak ve işletmeci firmaya vermek rağbet edilen bir yöntem. Satılan ya da kiralanan bir ürün olsun önemli İnsanların bir başka talebi de içinde yaşadıkları mekânların çevresel sorumluluğu hakkında bilgi sahibi olmak. Bina ne kadar enerji sarf ediyor, hizmet veren gıda marketi sunduğu ürünlerin ne kadarını yerel topluluk destekli sağlıyor ya da ne kadar organik? Biz bile arka bahçemizde bir gıda kooperatifi kurduk; kendi bahçemizden sebze meyve yiyoruz. Brooklyn’de bir kişi binanın çatı terasında organik şarap üretmeye başladı; “Brooklyn Yards” markasıyla. Biz de o yüzden geliştirici ile bir araya geldiğimizde mimari projeyi aslında bütün olarak anlatıyoruz. Yani nasıl bir yaşam oluşacak burada ve onu bizden isteyen müşteri nasıl biri… Mimarlık yalnızca şekle ve görsel niteliğe bağlı bir çalışma değil, 19 olan -Manhattan gayrimenkul piyasasında herkes birbirini tanıyor ve- bu çok yoğun rekabet ortamında kimse ortaya kötü bir şey çıkartmak istemiyor. O yüzden her şey belli bir standardın üzerinde gidiyor. Kimse birbirinden aşağıda kalmak istemiyor, herkes belli bir oranda yenilikçi bir ürün getirmeye çalışıyor ama uzun dönemde kimse de mahçup olmak istemiyor. Standartlar ve kanunlar çok belirgin dolayısıyla hataya olanak tanımıyor. Gri alanlar çok az. Geliştirici de müşteriye işine, işinin kalitesine dayanarak güvence veriyor. Müsteri de bu sert piyasada uzun süre kalabilmiş, oturmuş firmalara gidiyor. Newyork’taki geliştiriciler biraz daha uzun soluklu firmalar. Türkiye’de ise belli dönemlerin yeni geliştiriciler yarattığını görüyoruz. Yenilikçi ürün konusuna dönersek, mimar yaşamsal faaliyetleri iyileştiren hattâ insanın yaşantısını ve sağlığını olumlu yönde etkileyen bir takım projeler ortaya çıkarmalı diye düşünüyoruz. Geliştirici firmalarla konuşurken bunun mimarın sorumluluğu olduğu fikrini aktarmaya çabalıyoruz. İnsan sağlığının mekândaki bir takım verilere göre nasıl iyi olabileceği yönünde denetleyip puanlayan ve performansını ölçen sistemler var. Neler var? Newyork’ta ve Kaliforniya’da birkaç yeni sertifika programı var; en gündemde olan “Well” sertifikası. Bizim Well Building Standardı birkaç pilot projede uygulamak yönünde çalışmalarımız var. Well’in ölçütleri nedir; bununla nasıl karşılanıyor? Tümüyle insan fiziksel ve psikolojik sağlığını temel alan bir takım skalalar var. Örneğin bunlardan biri iç mekânlardaki ışığın niteliğiyle ilgili… İnsanın “circadian” ritmi var, sabah kalkıyorsun vücudun çalışmaya başlıyor, hormonların devreye giriyor vb., akşama doğru o değişiyor ve vücut kapatıyor kendini. Onu sağlayan da aslında güneşin kendisi. Ama insanlar yapay ışıklandırılmış ortamda çalışırken o denge bozuluyor. Bu da insanların sağlığını çok olumsuz yönde etkiliyor. Sağlıkla ilgili birçok sorun da o yüzden ortaya çıkıyor. Well ölçütlerinden bir tanesi bu ışığın dengelenmesine yönelik: yapay ışıklandırmayı öyle bir yapıyorlar ki yapay ışık 20 gün içinde günışığı spektrumunda ışık veriyor, gün sonunda, hava karardığında ise sıcak ışığa geçiyor ve melatonin salgısının başlamasını engellemiyor. Öteki ölçümler ve skalalar arasında mekandaki oksijen değerlerine ya da mekândaki ses, gürültü vb. değerleri neler, nem, mekânın içerisinde insanda fiziksel etkinliği motive edecek mekânlar neler vb. sayılabilir. Bir, birbuçuk kilo, gereksinimin neyse sana geliyor, ertesi gün yandaki daireye gidiyor, ertesi gün başkasına... İşleyiş öyle mi? Evet. Yalnızca gıda değil, tavuk da var arı da… Çocuklar tavuğun yumurtasını yiyor. Tavuğa gidip yaklaşıyor, bakıyor; altında yumurta var mı yok mu? Arılar bahçedeki meyve ve sebzelerin ürün vermesini sağlıyor. Bağımsız bir enstitü mü veriyor sertifikayı? Evet bunu bağımsız enstitü veriyor. Tıpkı LEED gibi. Hattâ iki enstitü birlikte çalışma kararı aldılar. Ama önemli olan sertifikadan alınan puandan çok bunun bütüncül bir biçimde insan yaşamını ve sağlığını etkilediğinin farkında olmak. Mimarın da bunu daha fazla dert etmesi. LEED daha çok bina ve çevre ile ilgili bir değerlendirme sistemi, insan sağlığı ve psikolojisine Well kadar girmiyor. Habitat oluşturulmuş oluyor. Evet, bu yaşam tarzı aslında geri göçü de önleyebilir. Şehirleri daha yaşanılır hale getirebilir. Biz bunu Newyork’ta düşünüyorsak buradaki insanların da bunu düşünmesi gerekli. Yalnızca konut yapıp satan yaklaşımdan uzaklaşmak gerek. Bu yaklaşıma hizmet eden mimarlar da aslında kendilerine kötülük ediyorlar diye düşünüyorum. Çünkü insanlara yaşam sunmazsanız bunu başka insanlar gelip yapar. Eko konteynır yapan firmalar var. Evlerin planlarını mimar çiziyor ama endüstriyel bir şirket. Hizmet veriyor, içinde her şeyi olan evler yapıp uçakla indiriyorlar yerine. Yüz binlerce yapılıyor… Yeni nesil kendi istekleriyle daha fazla ilgileniyor. Şirketlerde çalışmak yerine kendi işini yapmayı daha çok seviyor; zamanını çok daha verimli kullanıyor, şu kadar çalışayım, kendime bu kadar zaman harcayayım, bu kadar sosyal olayım, şu kadar süre tatile gideyim vb… Böyle olunca birçok şey ona göre değişmek zorunda kalıyor. Yaşam alanı da doğal olarak. Bunun için de küçük geliştiricilerle, küçük ölçekte, ortaklaşa projeler geliştirmek fikrimiz var: bahçeli evler satın almak, evi sürdürülebilir bir mimari yaklaşımla yenilemek ve bahçesinde kentsel tarımın yapıldığı konutlara dönüştürmek. Bizim terastaki bahçeyi işletenler topladıkları ürünleri karton kutulara koyuyorlar ve her gün bir malike veriyorlar. Salı günleri bizim haftalık paketimiz geliyor. Birçok kişi eğer yapabiliyorsa karma bir işlev seçiyor Manhattan’da. Konut imar bölgesinde ticari alanlar yaratamıyorsun, ancak konuttaki kişilere yani daire sakinlerine aynı zamanda dışarıdaki müşteriye de hizmet sunabilecek bir takım mekânlar entegre edebiliyorsun projeye. Sürdürülebilirlik, wellness gibi konuları bir pazarlama aracı olarak değil insanların yaşamını iyi etki etmek adına konuşmak gerek. Biz nasıl bir yaşam sunabiliyoruz? Bu bilgiyi verince, kullanıcı da değerlendiriyor. Elbette yatırımcı için finansal bir karşılığı var, risk etkenlerini de tartışıyoruz, ne kadar zamanda geri alırsınız… Geliştiricinin yanında da durmak gerekli çünkü onlara hizmet veriyoruz. Ama onları doğru yönde bilinçlendirdiğimizde, yönlendirdiğimizde ondan sonrası için de bir umut var mimarlar için. Çünkü insanlar “ben de böyle bir yer istiyorum, ben de böyle bir yaşam istiyorum” dedikleri zaman, zaten kullanıcı geliştiriciye dikte etmiş oluyor. Geliştirici de mimardan ister hale geliyor. Birbirini tetikleyen bir durum oluyor. New York’ta bu platform yasalarla yaratılıyor. Bir de kurumlar içinde çalışanlar etkileşim halinde. Bir düzenleme öncesinde iletişim kuruluyor, birlikte çalışılıyor, paydaşlar kendi açılarından veri olarak bilgi aktarıyor, sempozyum birlikte yapılıyor. Sonra ortaya çıkan düzenleme birlikte değerlendiriliyor, eleştiriliyor. Kapalı fanus içinde ilerlemiyor… Geotup-dergi-23x35cm.pdf 1 09/11/15 14:08 C M Y CM MY CY CMY K 21 YAPI DERGİSİ SEÇKİSİ: BASIN EKSPRES AKSI DOSYA KONUSU: Basın Ekspres Aksı “konut” üzerinden ele alındığında nasıl bir tabloyla karşılaşıyoruz? Yasemin Keskin Enginöz, Y. Mimar YAPI Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Konut Konferansı’nda son iki yıldır Yapı Mimarlık, Tasarım, Kültür ve Sanat Dergisi olarak vaka etütleri panelimizle yer alıyoruz. Bu panel kapsamında daha önce parsel bazında küçük ya da büyük ölçekli projeleri ele alarak, mimarları ile tartışmaya açtık. Bu yıl “konut” ayracını kullanarak bu incelemeyi yalnızca projeler üzerinden değil bir bölge üzerinden yapmayı, böylece gerçek anlamda bir yeri etüt etmeyi tercih ettik. İlgisiz görünen sorular aracılığıyla konutkentsel planlama-üst ölçekli planlar ve kalkınma politikaları ilişkisini taramaya çalıştık. Çalışma alanımız son yıllarda büyük bir değişim ve dönüşüm hareketi içinde olan Basın Ekspres aksı oldu. Hem yerin kendi durumuna ilişkin saptamaları ve verileri paylaşmaya hem de örnek oluşturduğu durumun literatürde nasıl bir olgu yumağının bir parçası olduğunu kavramaya çalıştık. Bu ön çalışma elbette ucu açık olan bir sürece aralanan kapı niteliğinde. Bir yandan farklı açılardan üretilen bilgileri derlemeyi bir yandan da nitelikli yaşam alanlarını şehirlerimizde nasıl elde edeceğimizi sorgulamaya çalışıyoruz. Bu bağlamda çalışmamız da yalnızca bir panelden oluşmuyor. Panel öncesinde bir kısmını burada sunduğumuz çeşitli uzmanlarla yaptığımız söyleşiler ya da sorularımıza yanıt olacak şekilde bize ilettikleri makale ve raporlar bu bütünün bir parçası. Bir başka önemli parçayı 14 Kasım Cumartesi günü Basın Ekspres aksına yaptığımız proje gezisi oluşturuyor. Bu gezi kapsamında bölgede öne çıkan konut türlerine örnek olacak iki yapı kompleksini mimarları ve geliştiricileriyle birlikte gezdik ve tartıştık. MARYAPI’nın geliştirdiği ve Suyabatmaz Demirel Mimarlık’ın tasarladığı G-Plus Residence, rezidans örneği olarak; FERYAPI’nın geliştirdiği ve DB Mimarlık’ın tasarladığı İSTWEST ise karma kullanımlı konut projesi örneği olarak ele alındı. Bütün bu deneyimleri ve bilgileri “belgesel” yaklaşımında bir sunumla Konut Konferansı’nda 24 Kasım Salı günü seyirciye ve videolar aracılığıyla sonrasında takip edecek kitleye aktarmayı planlıyoruz. Basın Ekspres aksı, İstanbul’un iki önemli arteri olan TEM ve D-100 yollarını düşeyde birbirine bağlayan ve 5 ilçenin (Küçükçekmece, Bakırköy, Bahçeşehir, Başakşehir, Bağcılar) komşuluğunda yer alan bir kentsel aks. İstanbul’un en planlı yerleşim yerlerinden biri olan Halkalı Toplu Konutları aksın hemen batısında konumlanıyor. Bir yandan çevresinde kentsel dönüşüm anlamında bir hareketlenme var, öte yandan prestij merkezi ve merkez hizmet alanı yapılmak isteniyor. Öte yandan ulaşım aksı olduğu için ne kadar önemli olduğu belirtiliyor. Ancak daha çok parçalanmış bir dokuya sahip olan bu bölgenin merkez olabilmesi için başka araçlara gereksinimi var görünüyor. Bu konudaki sorularımızı kentsel planlama ölçeğinde MSGSÜ Mimarlık Fakültesi Şehir ve Bölge Planlama Bölümü’nden Doç. Dr. A. Erdem Erbaş’a yönelttik. Kendisi bizim için kapsamlı bir rapor hazırladı. Dosyamıza bu bilgilerle giriş yapıyoruz; ardından İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü’nden Prof. Dr. Ergun Gedizlioğlu konuyu ulaşım ölçeğinde değerlendiriyor. İMO İstanbul Şubesi Başkanı Cemal Gökçe altyapı ve planlama üzerinden görüşlerini aktarıyor. Bölgenin mevcut yatırımlar ve gelişmekte olan işlevlerinin neler olacağını EVA Gayrimenkul Yatırım’dan Deniz Şahinkaya aktarırken TSKB’den Özge Aklar bölgedeki gelişimi tetikleyen konuları ve konut yaklaşımlarını özetliyor. Geziye katılamayanlar için yerinde incelediğimiz iki projeyi de bu dosya içinde değerlendiriyoruz. İstanbul Metropoliten Alanı Gelişme Dinamikleri içinde Basın Ekspres Yolu nasıl değerlendirilebilir? Basın Ekspres aksında konut dokusunu -bir yanda Halkalı Toplu Konut Alanı’yla planlı yerleşim oluşturma amacı öte yanda dönüşen işlevli alanların imara açılmasıyla gelişen konut dokusu- şeklinde mi değerlendirmeliyiz? İMP’nin Basın Ekspres hattının gelişimiyle ilgili plan kararları nedir? 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planları mıdır? Görsel: Aysun Koca 22 Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli gelişmeler ve değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun yapılmasının ardından E-5 ve TEM arasında bağlantı yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planlarına göre yenibosna-güneşli,halkalı- ikitelli bölgesindeki sanayi alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmesi. Birinci derece merkez olarak bilinen Yenibosna Basın aksı alt ölçekli planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri gibi) üst düzey hizmet odaklı merkez olarak planlanacaktır kararları aksın komşu alanlarını da etkilemekte. Bu kararlar ne anlama geliyor? Bugün Halkalı’nın Basın Ekspres hattının en planlı bölgesi olmasına karşın Basın Ekspres hattının aslında çok fazla bölücü olduğunu; kuzey güney ve doğu batı parçalarının hem işlev hem de işleyiş açısından çok parçalı bir yapıya sahip olduğunu belirtebiliriz. Öte yandan bölgenin planlarda beklendiği gibi yaşayan bir kent merkezi olabilmesi için bu parçaların birbirleriyle bütünleşeceği, ya da eklemleneceği bir kentsel planlama yaklaşımına ya da araçlarına gereksinim duyduğunu belirtebilir miyiz? Buranın gerçek anlamda merkez olması için neler yapılmalı? Basın Ekspres hattı konut özelinde rezidans projeleri ya da karma kullanımlı projelerle mi gelişiyor? Bunların kentsel planlamada karşılığı nedir? İstanbul Metropoliten Alanı Gelişme Dinamikleri ve Basın Ekspres Yolu* Doç. Dr. Adem Erdem Erbaş, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü 1980 Sonrası İstanbul’da Yaşanan Kentsel Gelişme Dinamikleri Bugün İstanbul yaklaşık 14 milyonluk nüfusu ile Portekiz, Danimarka, Belçika, İsviçre, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Lüksemburg ve Avusturya’dan daha büyüktür. Nüfus büyüklüğü yanı sıra yarattığı pazar hacmi iştah kabartıcıdır. İstanbul’un içinde bulunduğu “konürbasyon”, üretim - tüketim mekânları ile pazar payını her geçen gün arttırmaktadır. İçinde barındırdığı beşeri ve teknik altyapı üstünlükleri, coğrafi konumuna ek olarak bu kenti çok daha dinamik ve devingen hale getirmektedir. Harita 1. Marmara Bölgesi ile İstanbul Metropoliten Alanı içinde Basın Ekspres Yolu Böylesine yoğun bir sanayi gelişiminin yaşandığı, hizmetler sektörünün gelişme gösterdiği bu metropol kenti analiz etmek, sorunları ile baş edebilmek ve kentin gereksinimlerini karşılayabilmek kolay değildir. Bu gereksinimlerin çeşitlenmesi ve artmasında İstanbul’da özellikle 1980 sonrası dönemde yaşanan sosyoekonomik dönüşümler etkilidir. Küreselleşme, neo-liberal politikalar, yenidünya düzeni, tek pazar, yeni bölgeselcilik ve çok uluslu şirketler gibi kavramlar İstanbul’u önceleri bir dünya kenti, şu aralar ise bir finans kenti yapma yönünde yeni fırsatlar sunmuşlardır. Bu dönem gerek iç gerekse dış dinamikler açısından farklılıklar ve değişimlerle yüklü yeni bir evreyi temsil etmektedir. Dış dinamikler açısından en önemli değişim öğesi dünya ölçeğinde ekonomik ve siyasal dönüşümlerin belirginleşmesidir. Sermaye birikim sürecinin buhranlı bir döneme girmesiyle hızlanan “küreselleşme” söylemi bu dönemin hâkim paradigmasıdır. Bu tabloya, 1980’li yılların sonundan itibaren hızlanan soğuk savaş döneminin çözülme süreci eklenmiştir. Türkiye’de ise askeri müdahaleler ve sonrasında yeniden 1950’li yılları hatırlata- cak düzeyde “dışa açılma” politikaları etkinlik kazanmıştır. 1980’le başlayan bu dönemi iki kısma ayırarak irdelemek mümkündür. Buna göre birinci evre; 1990’a dek uzanan 10 yıllık dönemdir. İkinci evre ise 1990’dan itibaren günümüze uzanan zaman aralığıdır. 1980–1990 arası dönem İstanbul’un mekânsal gelişimine, yeni ekonomik ve siyasal kararlara bağlı olarak yeni bir çehre kazandırmıştır. Kentin mekânsal yayılımının hızlılık düzeyi daha da artmıştır. Bir yandan yeni yerleşme alanları oluşmuş, öte yandan mevcut yerleşmeler gelişerek büyümüştür. 1990’lı yıllarla birlikte özellikle küreselleşme kavramıyla ilişkilendirilebilir düzeyde yaşanan değişimler dikkat çekicidir. Uluslararası sermayenin çekiciliğine dayandırılan yaklaşımdaki “Küresel kent” vurgulamaları İstanbul’un gelecekteki kimliğinin etkileyecek beklentileri içermektedir. Bu dönem içinde İstanbul’un mekânsal yapısı üç değişim öğesini yaşamaya başlamıştır. 1.Kentin merkezi ve fonksiyonel alanlarında yaşanan değişim süreci, 2.Kentsel yapı içinde yeni mekânsal gelişim eksenlerinin oluşması, 3.Konut alanlarında yaşanan değişim eğilimidir. İstanbul’da kentsel merkezin ve fonksiyonel alanlarının değişim süreci iki temel faktörün etkisi ile işlemektedir; A.İstanbul sanayisinin desantralizasyon sürecine girmesi ve buna bağlı olarak sanayi alanlarının yer değişimi B.Hizmet alanlarının büyümesi ve yoğunlaşması. Bu boyut içinde Haliç çevresindeki sanayi bölgesi, Kazlıçeşme deri sanayi, Bakırköy ve Levent çevresindeki sanayi tesisleri merkezden kopmuştur. Yine bu süreçte 1950’li yılların sanayi kuşakları, geç dönem sanayi desantralizasyonuna uğrayan alanlarla benzerlik göstererek, hizmet ağırlıklı bir yoğunlaşmaya yöneldiğini görmekteyiz. İstanbul’un merkezi iş alanlarına (M.İ.A) yönelik değişim bu dönemin bir başka kayda değer dönüşümüdür. Bu dönüşümün iki boyutu bulunmaktadır. Birincisi M.İ.A ‘nın geleneksel formunun değişime uğraması ikincisi ise kentin metropol sınırlarında yeni M.İ.A oluşumlarına tanık olunmasıdır. Bu kapsamda Basın Ekspres Yolu’nun da içinde kaldığı bölge 1950’lili yıllarda hizmete açılan o zamanki adıyla Yeşilköy havalimanı ile birlikte İstanbul’un 1.derece alt merkezi olarak turizm+ticaret+hizmet temelli bir yapı üzerine kurgulanacaktır. Kentin tarihi eskiye dayanan geleneksel merkezleri (Eminönü- Karaköy) bu dönemin yeni MİA oluşumlarıyla göreli bir “güç kaybına” uğramışlardır. Dev alışveriş merkezleri, oyun – eğlence alanları, fuar, sergi ve gösteri mekânları ve çok katlı ofis yapıları iç içe yapılarak yeni MİA karakterini yansıtmaktadır. Galeria, Capitol ve Akmerkez bu yapılanmanın ilk örnekleridir. İstanbul’un kentsel gelişiminde 2000’li yıllar sonrasında dikkati çeken önemli değişim öğesi, MİA’nın da gelişimine bağlı olarak, yeni oluşan “mekânsal gelişme aksları”dır. Bu akslarda yer alan yapılaşmalar, İstanbul’un kentsel bütünlüğü içinde geleneksel merkezlerden ayrılan, küreselleşme rüzgârıyla etkileşim gösteren bu boyutuyla özel nitelikler taşıyan yeni ticari yapılaşma örnekleridir. Mekânsal oluşumları itibariyle bu gelişme akslarında kentin merkez ve fonksiyon alanlarının yaşadığı değişim ve dönüşümün sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Bu gelişme aksları bir başka ifadeyle, kentin değişen yüzünü yansıtan, yeni alışveriş – oturma- eğlence ve çalışma alanlarının bir eksen içinde yoğunlaştığı mekânları olarak tanımlanabilir. Kısacası “Hipermarketleşme” ile başlanan “dev alışveriş ve ofis merkezlerinin” gelişimi ve “gökdelenleşmeyle” devam eden sürecin mekânsal yansımasıdır. Bu boyutuyla “küreselleşmenin yansıma mekânları” olarak da tanımlanabilecek olan bu yeni oluşumları, bu gün için altı mekânsal gelişme aksında toplamak mümkündür. 1.Şişli - Mecidiyeköy – Zincirlikuyu - Maslak aksı 2.Bağlarbaşı – Altunizade - Ümraniye aksı 3.Kadıköy - Kozyatağı - Ataşehir - Kartal aksı 4.Bakırköy –Yenibosna- Bağcılar – İkitelli aksı (Basın Ekspres Yolu) 5.Avcılar – Beylikdüzü - Haramidere aksı 6.Levent - Kavacık aksı Harita 2. Alışveriş / Büro Merkezlerinin Gelişme Aksları ile Basın Ekspres Yolu 2500 m2 üzeri alışveriş merkezlerinin toplam tüketim harcamaları içindeki payının her geçen gün artması bu dönüşümün bir göstergesidir. Modern perakendecilik sektörü geleneksel tüketim değerlerinin yerine hızla yenilerini koymaktadır. Bu gelişme trendini ve dinamizmini gelecek yönündeki öngörülere dayandırmaktadır. Türkiye ve ekonomik başkenti İstanbul önümüzdeki süreçte çok önemli gelişmelere açıktır. Başta Avrupa Birliği süreci olmak üzere, Ortadoğu ülkeleri, Karadeniz Ekonomik İşbirliği Teşkilatı, Şangay İşbirliği Örgütü üye ülkeleri ile olan önemli gelişmeler yaşanacaktır. 23 Sürdürülebilir Mekânsal Gelişme ve Karma Arazi Kullanımı Çağdaş kent planlama yaklaşımları çerçevesinde, 1980’li yıllardan sonra literatüre giren sürdürülebilir kent kavramı, çevresel, sosyal, ekonomik yaklaşımların bir ortak noktası olarak sunulmaktadır. Tartışmaların odağında sürdürülebilirlik kavramı olsa da tasarımdan planlamaya kadar birçok başlıkta sürdürülebilirlik kavramsal olarak kendini göstermektedir. Sürdürülebilir mekânsal gelişmeyi sağlamaya yönelik ilkeler şu başlıklarda toplanabilir: 1.Yaşam kalitesi yüksek iyi tasarlanmış bir kompakt kent kurgulamak, 2.Büyüme seviyesi talebe yanıt verecek şekilde, ulaşım, barınma, çalışma işlevleri ile ilgili yeni alanlar geliştirmek, 3.Kentsel gelişme ile kamusal toplu taşıma sistemini, erişebilirlik kapasitesiyle entegre etmek, 4.Gelişmenin kamusal ulaşım kapasitesi ile bağlantılarını kurmak, entegre edilmiş yüksek seviyede kaliteli kamusal mekânlar oluşturmak, 5.Bütünleşmiş bir kentsel açık ve yeşil alan kullanımını sağlamak, 6.Kentin kurgusunda yaya ağırlıklı açık mekânsal alanlara öncelik vermek. Kompakt kent kavramı, Paris ve Barselona gibi yüksek yoğunluklu geleneksel Avrupa kentlerine paralel bir görüşle, kentsel gelişme için bir model olarak kullanılmaktadır. Kavram; sürdürülebilir kentsel gelişme formu, yüksek yoğunluklu karma arazi kullanım yoluyla ulaşım süresini azaltma ve kültürel zenginliği yüksek alanlar oluşturma başlıklarını içermektedir. Bu çerçevede önerilen planlama yaklaşımı, yüksek yoğunluk (1) önererek karma kullanıma dönük yapıları, uygun kamusal ulaşım altyapısının bulunduğu uygun bir konumda teşvik etmektir. Yüksek yoğunluğa sahip alanın ulaşım kapasitesi ise mutlaka entegre edilmiş kamusal toplu ulaşım araçları (metro, tramvay vb) ile çözülmelidir. Kamusal ulaşım altyapısına ait toplu taşıma bağlantı noktalarındaki düzenlemeler, çevre kalitesinin üst düzeyde olması gereken alanları kentsel alanları oluşturmaktadır. Özellikle kentin merkezî iş alanlarında, yürünebilir ve toplu taşıma ile entegre edilmiş bir çevre kalitesinden söz edilebilmesi ancak insan ölçeği esas alınarak kentsel çevrenin uygun işlev ve standartlar çerçevesinde tasarlanmasına bağlıdır. özel otomobile doğru kayacağı, bu şekilde de hava ve gürültü kirliliği başta olmak üzere pek çok sorunun kaynağı olacağı açıktır. Bu nedenle kenti yaymak yerine; sosyo-politik ve ekonomik gelişmeleri içeren, çekici özellikleri iyi kurgulanmış, açık ve yeşil alan düzenlemeleri gerçekleşmiş, kent mobilyasından binalara kadar yüksek kalitede tasarlanmış kent parçalarının kente entegre edildiği kompakt bir kentsel düzen kurgulanmalıdır. İmar Planlarında özelikle çağımızda metropoliten alanı birçok bölgesinde ve merkezi alanlarda karma arazi kullanım kararları temel plan kararlarından biri durumuna gelmiştir. Böylece, konut bölgesine dönen semt sakinlerinin, bölgede genel ihtiyaçlarının karşılayacak ticari alt bölgelere, rekreatif kullanım alanlarına ve diğer sosyal ihtiyaçları için gerekli hizmet tesislerine ulaşılabilmesi, imar planları ile getirilen ve yaşam düzeyini yükseltmek için getirilen işlevlerdir. Evinin yakınında, bir kapalı yüzme havuzu, açık spor alanları, aletli mekanik spor salonları, kuru temizleyiciler, kuaför, market, yeme içme alanları vb kişisel hizmet alanları konut bölgelerinin hemen yakınına yerleştirilmektedir. Ancak karma kullanım işlevine dönük kullanımlar, arazinin az ve pahalı olduğu yerlerde bu hizmetleri sürdürebilmek için zemin altında da yer alabilmektedir. Günümüzde bir bölgenin sadece konaklama, konut vb bir bölgenin sadece ticarete ayrılmasına ilişkin geleneksel planlama kullanım kararlarının (bölgeleme-zoning) değiştiği görülmektedir. Kentsel alanda yaşayan insanların talepleri ve yaşam biçimleri yönü ile değişmektedir. Karma kullanım (mix usage) denilen, birbiri ile ilişkili ve farklı kentsel işlevleri bir arada gerçekleştiren planlama hükümleri çağdaş yaşam düzeyinin talep ettiği olgunun sonucu olarak planlama prensipleri içinde yer almaktadır. Bu çerçevede çağdaş planlama ilkelerinde Merkezi İş Alanı’na (MİA) ait düzenlemelerin ayrı bir yeri ve önemi bulunmaktadır (Castells &Borja, 1997). Dolayısıyla Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresindeki mekânsal oluşumları, metropoliten alandaki çok merkezli kentsel gelişme çerçevesinde MİA ve alt merkez tartışmaları içinde değerlendirmek ve anlamlandırmak gerekmektedir. Fotoğraf 1. Kentsel Mekânda Düşey Büyüme, 24 İstanbul’da son dönemde oluşan, gökdelenleşme ve plazalaşma ile mekânsal kimliğini yansıttığı bu tabloya ”yeni oturma eğilimleri” de eklenmiştir. Villa siteleriyle kimlikleşen bu yeni oturma eğilimi büyük ölçüde kentin kuzey kuşağına yönelmiştir. Kemerburgaz Göktürk, Zekeriyaköy, Bahçeköy, Şile, Riva gibi daha çok konut gelişme istikametindeki yerleşmeler, “villa siteleşmesinin” yönelimindedir. Ayrıca “büyük konut projeleri” de yine bu son dönemin önemli yatırımlarındandır. Hem kamu hem özel hem de kamu-özel ortaklığı ile gerçekleşen birçok yeni konut projesi bulunmaktadır. Bahçeşehir, Başakşehir, Halkalı, Beylikdüzü, Çekmeköy gibi yerleşmeler bu konut projelerinin önemli ilgi alanlarıdır. Konut olgusu ile ilgili olarak yine son yıllarda ”rezidans” olarak yaşamımıza girmiş olan bir konut türü ile karşı karşıya kalmaktayız. Yüksek kaliteli, birçok işlevli bir yapı içinde, otelcilik hizmeti alınan ve genellikle, alışveriş merkezi, ofis yapıları ile beraber yer alan konut yapı grubunu ifade etmektedir. Akmerkez ve Metro City ile başlayan ve Kanyon ile devam eden bu yeni eğilim kentsel gelişme içinde önemli bir dinamizm yaratmıştır. Bugün inceleme alanı olarak belirlenen Basın Ekspres Yolu üzerinde üst düzey bir hizmet alanı olarak Havalimanı’na da yakınlık sayesinde bir çok rezidans projesi geliştirilmektedir. Son yıllarda ise siteleşme olgusu, “kapalı site” (Gated Community) kavramı ile yeniden tartışılır hale gelmiştir. Bu kavram yabancı literatürden doğrudan şehircilik terminolojisine girmiştir. Bu kavram İstanbul için ilk başlarda; sosyal, ekonomik veya doğal afet nedeni ile oluşmuş bir durum karşısında insanların daha konforlu, yaşam kalitesi yüksek, düşük katlı ve yoğunluklu, kırsal çevre niteliği yüksek, genellikle kent çeperlerinde, kendi site yönetimlerine sahip, sosyal ve teknik altyapı donatılarını içeren, genellikle yüksek duvarlarla çevrili, kendi güvenlik elemanları/sistemleri olan, benzer sosyal ve ekonomik düzeye sahip insanların yaşadığı alanları ifade etmektedir. Ancak giderek kentin sadece çeperinde değil, kentin içinde, yüksek katlı, yüksek yoğunluklu, karma kullanım içindeki “rezidans” olarak ifade edilen konut alanlarını da içerecek şekilde gelişmiştir. Bir araştırmaya (2) göre İstanbul nüfusunun yaklaşık %10-15’i bu nitelikteki alanlarda oturmaktadır. Birçok kentsel işlevin bir arada yer alması ile bölgelerdeki konut ve konaklama işlevini ticaret, spor, alışveriş, kültür vb işlevlerle buluşturan ve bir çeşit “otelcilik hizmeti alınan konut” olarak tanımlanacak rezidans planlama literatürüne ve günlük kullanımına girmiştir. Kompakt kenti sağlayabilmek yönünde, açık alan düzenlemesi çerçevesinde kararlar üretilmelidir. Yüksek yoğunluluğa sahip bir alana ulaşım kapasitesinin sunulması mutlaka kamusal yeraltı/yerüstü toplu taşıma hatları ile sağlanmalıdır. Kompakt Kenti sağlama düşüncesi, otomobil bağımlılığını azaltmak ve karbon salınımını düşürmek yönünde önemli bir planlama yaklaşımı olarak karşımıza çıkmaktadır. Aynı yoğunluğu kent mekânında yatayda dağıtmanın, yaygın bir kentsel düzen oluşturacağı, mesafelerin artacağı ve ulaşım modunun Apartman ve Site yaşantısından Rezidans’a Zincirlikuyu – Levent Aksı (Beşiktaş Bld. Sporcular Parkı, Levent, Foto. A.E. Erbaş, 2004). İstanbul İmar Yönetmeliği Rezidans kavramını şu şekilde tanımlamaktadır; “2.04.49. Rezidans: Ticaret, ticaret+hizmet, ticaret + konut, Merkezi İş Alanı ve konut alanlarında yapılan, en az konut şartlarını sağlayan; sekreterlik hizmeti, resepsiyon hizmeti, günlük temizlik servisi, kuru temizleme, çamaşırhane, alışveriş servisi Fotoğraf 2 . İstanbul’da Son Yıllarda Yaşanan Büyük Konut Projeleri Eğilimi (Barbaros Mah., Ataşehir, Foto: A. E. Erbaş, 2014). gibi hizmetlerin yer aldığı, birden fazla bağımsız bölümden oluşan konut binalarıdır.” Son 10 yıl içinde konut alanlarındaki değişim baş döndürücüdür. Bununla birlikte, farklı toplumsal grupların farklı konut gereksinimleri karşısında, konut üretimleri çeşitlenmiştir. Her ne kadar, konut alanlarının yer seçiminde; merkezle olan Metro bağlantısı eksikliği, çalışma-konut alanları ilişkisi, konut alanları tasarlanmasında yerel iklim koşulları, kültürel özellikler gibi temel ilkeler ile konut tipolojileri seçimi, konut blokları vb hususlar çok tartışılsa da Türkiye açısından bu durumu bir geçiş dönemi olarak algılamak gerekir. Çünkü gecekondu ve kaçak yapıdan planlı ve düzenli konut alanlarına geçmek çok kolay olmayacaktır. Ancak burada dikkat edilmesi gereken husus; özellikle ortak kamusal mekânların yoksunluğundan kaynaklanan bir konut gelişmesinin yaratacağı mekânsal ve kültürel ayrışma riskidir. Kent, sadece konut yapılarındaki niceliksel artışla açıklanamaz. Bugün gelişmiş batı toplumları, barınma sorunu çözmek için “Sosyal Konut” olarak oluşturdukları alanlardaki sosyolojik sorunlarla uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Dolayısıyla kentin bir sosyal varlık olduğu, sosyo-mekansal yapı üzerinden konunun kavramsal arka planının tartışılması gerektiği unutulmamalıdır. Bu durumda Basın Ekspres Yolu’nun Atatürk Havalimanı’nın açılmasından buyana geçirdiği yaklaşık 65-70 yıllık kentleşme serüveninin salt fiziki mekandaki değişim ile açıklamak yerine, mekanın ekonomi-politiği ve sosyo-mekansal yapısal dinamikler üzerinden değerlendirmek yerinde olacaktır. Gecekondulaşma, Gecekondu Önleme Bölgeleri ve Basın Ekspres Yolu İnceleme konusu edilen Basın Ekspres Yolu, gerek sanayileşmenin etkisiyle gerekse ticari faaliyetlerin hızlı bir biçimde gelişmesi ile birlikte, hemen yakın çevresinde, Bağcılar, Küçükçekmece, Bahçelievler, Bakırköy ilçelerinin bir kısmı üzerinde, enformel gelişen konut alanları ile karşı karşıya kalmıştır. Bu gelişmeye koşut olarak aksın güneyinde 1960’lı yıllarda Ataköy, kuzeyinde ise 1970’li yıllarda Halkalı konutları projeleri düzenli ve planlı kentleşmeyi sağlamada birer örnek olarak sayılabilir. 1960’lı yılları, ülkenin içinde bulunduğu konjonktür içinde değerlendirmek ve anlamak gerekir. 1950’lili yıllardan sonra hızlanan “göç” olgusunun ülkenin kentleşme pratiğine etkisi çok büyük olmuştur. Yaşanan hızlı göç karşısında hazırlıksız olan “kent” ve “planlama”, bir barınma sorunu olarak konut sorununu çözmede çok yetersiz kalmıştır. Bu çerçevede gecekondu olarak ifade edilen konut üretme biçimine ilişkin farklı yasal düzenlemelerin yapılmaya başlandığı görülmektedir. Yasanın çıktığı 1966 yılından günümüze kadar 775 sayılı Gecekondu Kanunu’nda değişik tarihlerde birçok değişiklik yapılmıştır. Buna karşın özellikle 1980’li yıllara kadar çözülemeyen gecekondu sorunu için 1984 tarihinde 2981 sayılı İmar ve Gecekondu Mevzuatına Aykırı Yapılar Hakkında Kanun, yine 1984 tarihinde 2985 sayılı Toplu Konut Kanunu ve 1985 yılında ise 3194 sayılı İmar Kanunu kabul edilmiştir. Bu tarihlerde çıkan yasal düzenlemeler, temelde planlı bir kentsel yerleşmeyi hedefleyen yaklaşımlar sergilese de asıl olarak kentsel alanlardaki mülkiyet deseni üzerinde etkili olmuşlardır. Özellikle 2981/3290 sayılı kanun uyarınca gecekondu ile birlikte imar mevzuatına aykırı yapı kavramı öne çıkmaktadır. Yasanın çıktığı tarihlerde hisseli mülkiyet dokusu üzerinde gelişen kentsel düzen sadece kentin çeperlerinde değil, kentin yerleşik alanı olarak nitelendirilebilecek birçok noktasında kendini göstermiştir. Hâlâ da günümüzde kentsel dönüşüm başta olmak üzere, kentin yeniden inşasında mülkiyet deseninden gelen “hisse” önem kazanmaktadır. Hisseli mülkiyetin belirleyici olduğu imar planlama yaklaşımlarında mevcut yasal çerçeve, hem ıslah imar planları hem de uygulama imar planları ile birlikte 2981/3290 sayılı kanunun ilgili maddelerini uygulama şansı vermektedir. Ancak 2981/3290 sayılı yasal düzenlemelerin 18.md ile birlikte uygulanabilme koşulları unutulmamalıdır. Bugün ise, mülkiyet yapısının şekillendirdiği bu kentsel dinamikler, özellikle kentsel dönüşüm gibi kentin yeniden kurgulanmasında “hisse” olarak paydaşlar arasında bölüştürülmektedir. En büyük tartışma konularından birisi de elde edilen arsa/proje değerinin bölüşümü konusudur. Planlama bu konuda yeni eşitsizlikler yaratmaya devam etmektedir. Fotoğraf 3. Hisseli Mülkiyet Üzerinde Konut Gelişimi Ortaya çıkan hızlı, kitlesel nüfus yoğunlaşması, kentsel yapı içinde mekânsal planlamanın önüne geçerek, kendi mekanizmasını yaratmış ve bu mekanizma içinde yaşama geçen yeni konut üretme biçimleri belirmiştir. Bunlarda birincisi “gecekondulaşma” yoluyla konut üretme biçimiyken; ikincisi “yapsatçı” modelle (kat karşılığı yürütülen müteahhitlik uygulaması) oluşan “apartmanlaşmadır”. Ortaya çıkan bu tablo içinde 1950’li yıllarla belirginleşen “gecekondulaşma” olgusu zaman içinde biçim yöntem ve nitelik değişikliğine uğrayarak, artık göçün bir sonucu değil nedeni haline gelmiştir. Bu durumu belirleyen hususun başında bir çok çevrenin belirttiği üzere “rant” olgusu gelse de asıl üzerinde durulması gereken hususun “mülkiyet” olduğu unutulmamalıdır. Bugünün birçok “zengin”inin arazi rantından ortaya çıktığı da bilinmektedir. Bu haliyle ilk başlardaki “gecekondulu”dan başka bir “yeni kentli”nin oluştuğu da açıktır. 1980’li yıllarla birlikte “gecekondulaşma“, “gecekondulu” kavramlarıyla yapılan tanımlamanın yetersiz kalacağı bir düzeye ulaşılmıştır. Üst plan ilişkileri yönüyle Basın Ekspres Yolu ve Yakın Çevresi İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 13.02.2009 gün ve 103 sayılı kararı ile uygun bulunan ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı tarafından 15.06.2009 tarihinde onaylanarak yürürlüğe giren 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı, İnceleme konusu alanı da kapsayacak şekilde üst ölçekli plan olarak kabul edilebilir. 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda inceleme konusu alanın da içinde bulunduğu yakın çevre “meskun alan”da kalmaktadır. Ayrıca bu bölge için çevre düzeni planında “M1” – Birinci Derece Merkez tanımlaması yapılmaktadır. 1980 sonrasında, İstanbul metropoliten alanının kentsel gelişme dinamiklerine bağlı olarak; merkezi iş alanı, Taksim, Mecidiyeköy, Zincirlikuyu, Levent ve Maslak istikametinde devam eden aks üzerinde yer seçmiştir. Bölgenin, daha önce büyük yüzölçümlü arazi kullanımı talep eden sanayi ile gelişmiş olması, daha sonra bu sanayi tesislerinin üst düzey hizmet alanlarına dönüşmesi, yapılan I. ve II. Boğaz Köprü ve bağlantı yollarının buradan geçmesi ve metro, metrobüs gibi yüksek taşıma kapasiteli toplu taşıma araçlarının bölgedeki varlığı, aksın varlığını daha güçlendirmektedir. Bununla birlikte, daralan gelişme alanları neticesinde yapılan son İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda Okmeydanı, Dolapdere, Piyalepaşa MİA alanı, yakın çevredeki büyük bir alan da MİA etkilenme ve bütünleşme bölgesi olarak işaretlenmiştir. Dava konusu taşınmazlar ve yakın çevresi bölgenin özelliğine göre M1 – Birinci Derece Merkez alanı olarak işaretlenen alan içinde kalmaktadır. (Kayabaşı, Foto: A. E. Erbaş, 2009). 25 Basın Ekspres Yolu’nun İstanbul 1/100.000 ölçekli 22-25 milyon olarak hesaplanmıştır. Ancak nüfus – istihdam dengesi ve kentin ekolojik taşıma kapasitesi göz önüne alındığında plan nüfusunın 16 milyon ile sınırlı kalması kararı alınmıştır. Bu kapsamda nüfusun sektörel dağılım öngörülerinin alt ölçekli planları yönlendirebilmesi açısından, İstanbul doğal ve yapay eşikler dikkate alınarak 10 alt bölgeye ayrılmıştır. Çevre Düzeni Planı içindeki durumu İstanbul Çevre Düzeni Planı raporunda M1 – Birinci Derece Merkez için, 7.3.4. Birinci Derece Merkezler İstanbul’da son dönemde hâkim konumu daha da artmış olan MİA’nın; orman alanları, diğer merkezi bölgeler ve kıyı yerleşmeleri üzerindeki baskısını azaltmak amacıyla Plan’da alt kademe merkezler tanımlanmıştır. Söz konusu merkezlerin dinamik, çekici ve yarışabilir olması, farklılıklarını koruması ve bu farklılıkların tamamlayıcılık ilkesi içinde bütünleştirilmesi ve zenginleştirilmesi sağlanacaktır. Avrupa Yakası’nda mevcutta ticaret hizmet kullanımlarının yoğunlaştığı Bakırköy’ün yanı sıra, Yenibosna Basın Aksı ve Silivri Birinci Derece Merkez olarak belirlenmiştir. Etki alanı Avrupa Yakası’nın büyük bölümüne ulaşan Bakırköy merkezinin bu potansiyelini gelecekte de devam ettirmesi; Silivri merkezinin ise kentin batı bölgesine hizmet edecek yeni bir merkez olarak geliştirilmesi planlanmıştır. Mevcutta üretim ve depolama fonksiyonlarını kısmen devam ettiren Yenibosna Basın Aksı, medya kuruluşlarının burada yerleşmesi ile belli bir gelişim ivmesi kazanmıştır. Bu gelişimin yönlendirilmesi ile üst düzey hizmet odaklı bir merkez oluşturulacaktır. Atatürk Havaalanı’na yakınlık avantajı üst düzey hizmet merkezi nitelikli gelişimi destekleyecektir. Anadolu Yakası’nda, MİA’nın yükünü azaltan, iki yaka arasındaki gerek işgücü gerekse ulaşım dengesini sağlayan, ticaret, turizm, konut, kültür, yönetim ve rekreasyon alan ve kullanımlarının yer alacağı güçlü bir merkeze ihtiyaç duyulmaktadır. Bu bağlamda Kartal ile Kozyatağı-Ataşehir birinci derece merkezler olarak tanımlanmıştır. Kartal İlçesi, Sabiha Gökçen Havaalanı’na yakınlığı, dönüşüm sürecindeki sanayi alanları, bu bölgeyi destekleyen ulaşım projelerinin varlığı, Avrupa Yakası ile denizyoluyla bağlantı kurma olanağı, Gebze Sanayi Bölgesi’ne yakınlığı nedeniyle iş merkezlerinin yerleşimi için avantajlı konuma sahiptir. Bu potansiyelleri ile Kartal merkezinin üst düzey hizmet odaklı bir merkez olarak gelişmesi öngörülmektedir. 26 Kozyatağı-Ataşehir, bölgenin sahip olduğu potansiyel ve mevcut eğilimler doğrultusunda, uluslararası finans merkezi niteliğinde üst düzey hizmet odaklı bir merkez olarak tanımlanmıştır. İstanbul Çevre Düzeni Planı merkezi iş alanı stratejilerinden birisinin; “MİA üzerindeki baskıyı azaltacak, ihtisaslaşmış, üst düzey hizmet-ticaret birimlerinin yer alabileceği birinci derece merkezler ile hinterlandındaki yerleşmelerin ticaret-hizmet ihtiyaçlarını karşılayacak nitelikte ikinci derece ve alt merkezlerin belirlenmesi” olduğu, bu kapsamda da Basın Ekspres Yolu bölgesinin uzmanlaşmış bir merkez olmasının öngörüldüğü Atatürk Havalimanı’na yakın bölgelerde, “üst düzey hizmet merkezi nitelikli” gelişmelerin hedeflendiği anlaşılmaktadır. Önerilen alt bölgeler içinde nüfus ve istihdam dengesine dikkat çekilmekte, buna göre 7 nolu alt bölge İstanbul’un alt merkezi niteliğine sahip olduğu belirtilmektedir. İnceleme konusu alanında içinde yer aldığı bu 7 Nolu Alt Bölge; Nüfus ve yapı yoğunluklarının yüksek olduğu Bakırköy, Esenler, Bağcılar, Güngören, Bahçelievler, Başakşehir ve Küçükçekmece İlçelerini kapsamaktadır. Bu çerçevede Birinci derece Merkezlerde yer alabilecek temel işlevlere bakıldığında ise; 8.4.3.4. Birinci Derece Merkezler MİA’ya baskıyı azaltacak birinci derece merkezlerde; üst düzey hizmet fonksiyonları; merkezi iş alanına göre daha küçük ölçekli firmalar, bürolar, iş hanları, mağazalar, teşhir mekanları vb. ticaret ve hizmet fonksiyonları; sigorta acenteleri ve banka şubeleri vb. finans fonksiyonları ile konaklama tesisleri, eğlence, yeme-içme, sosyal, kültürel, yönetim, eğitim ve sağlık tesisleri ile belediye hizmet alanları gibi teknik ve sosyal altyapı alanları ve kültür endüstrileri yer alabilecektir. Bu merkezlerde, belirtilen fonksiyonlarla birlikte konut kullanımı da yer alabilir. Birinci derece merkez olarak belirlenen Yenibosna Basın Aksı, Kartal ve Kozyatağı merkezleri alt ölçekli planlarda üst düzey hizmet odaklı merkez olarak planlanacaktır. 7 nolu alt bölgenin 1/5000 ölçekli Meri Plan nüfusu ile yaklaşık 3,5 milyon nüfusa erişeceği, fakat öneri nüfusun bu alanda yaklaşık olarak 3,3 milyonu geçmemesi gerektiği anlaşılmaktadır. Buna göre alanda 1/5000 ölçekli meri planlar ile öngörülen nüfusun çok az bir miktar arttırılabileceği, neredeyse nüfus artışının dondurulacağı ortaya çıkmaktadır. Alt bölgelere göre istihdam yapısı ele alındığında, Basın Ekspres Alanı’nın da içinde bulunduğu 7 nolu alt bölgenin yaklaşık olarak 2023 yılında 1,172,500 işgücü oluşturması ve bunun da ağırlıklı olarak hizmet ve sanayi alanlarında olması gerektiği anlaşılmaktadır. İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda öngörülen alt bölgeler (ÇDP, Plan Raporu) İstanbul Metropoliten Planı Raporu’nda nüfus öngörüsü ve sektörel dağılım arasında bir denge oluşturulması hedeflenmektedir. 2023 yılı için İstanbul İli toplam nüfusu; mevcut dinamiklerin ve eğilimlerin devam etmesi durumunda İstanbul’da istihdam kapasitesi açısından 2000 yılında %60 seviyesinde olan ticaret ve hizmetler sektörünün payının 2023 yılında %80 seviyesine çıkarılması, %31 olan sanayi sektörünün payının ise %20’ye indirilmesi hedeflenmektedir. Bu hedefler çerçevesinde sanayiden ticaret ve hizmetler sektörüne bir dönüşüm hedeflenmektedir. Ancak hâlâ aktif olarak fa- aliyetine devam eden birçok sanayi kuruluşu, ürettiği katma değer ve istihdam olanaklarına bakılmaksızın plan kararları ile işlev değişikliğine ve desantralizasyona zorlanmaktadır. Bu durum yeni ticari alanlar ve iş merkezleri elde etme adına kentte “sanayisizleşme” sürecini doğurmaktadır. İstanbul’un ekonomik dönüşümünde mekâna ilişkin iki ana yaklaşım bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, merkezde sanayi alanlarının boşaltılmasıyla oluşacak alanların bilgi ekonomisi, kültür endüstrileri ve hizmetler sektörüne yönelik kullanılmasıdır. Diğeri ise kentin iki ucunda Silivri ile Tuzla-Kurtköy’de yeni çekim merkezleri ve gelişme alanlarının oluşturulmasıdır. İstanbul için tek-merkezli bir yapıdan söz etmek mümkün değildir. Hizmet faaliyetlerinin yoğunlaşma ve dağılma örüntüleri incelendiğinde, Avrupa ve Anadolu Yakaları için farklı merkezler tanımlanabilir. Mevcutta Tarihi Yarımada’dan başlamak üzere, Büyükdere aksı boyunca Maslak’a kadar uzanan ve üst düzey hizmetlerin yoğunlaşma eğilimi yüksek tek merkezli çekim noktası olarak gelişen MİA, kentin doğal alanlarını tehdit eden kuzey gelişiminin temelini oluşturduğu gibi, iki yaka arası kentsel trafiğin yoğunluğunu arttırmaktadır. Kuzeye gelişme eğilimini sürdüren MİA aksı, kentin kuzeyinde bulanan orman alanlarını ve İstanbul Boğazı’nı da tehdit etmektedir. MİA’nın Maslak aksından kuzeye doğru ilerlemesi sürdürülebilirlik ilkesi ile ters düşmektedir. Bu çerçevede, MİA’nın rahatlatılması, merkezi kentsel dokulardaki fonksiyonların yer seçim süreçlerinin yeniden tanımlanması ve Boğaz üzerinden köprü geçişlerinin azaltılması politikası benimsenmiş ve Maslak aksında daha fazla gelişmeye izin verilmemesi ve mevcut yüksek yoğunluklu yapısının rehabilite edilmesi kararı alınmıştır. İstanbul Metropolitan Planı Raporu’nda çok merkezli yapının desteklendiği belirtilmektedir. Bu haliyle merkezlerin gruplandırıldığı ve hiyerarşik bir sıradüzen içinde kademelendirildiği görülmektedir. İstanbul Metropoliten Alanı’nda merkezler kademelenmesine esas olan analizler şu başlıklara göre yapılmıştır; •Toplam istihdam yoğunluğu (toplam istihdam/ nüfus), •Hizmetler yoğunluğu (hizmet istihdamı/net alan, hizmet istihdamı/nüfus), •Ortalama hizmet firması büyüklüğü, •Alandaki imalatın niteliği, türü, firma büyüklüğü, v.b. •Hizmet istihdamının imalat istihdamına oranı, •Üretim hizmetlerinin toplam hizmetler içindeki payı, İstanbul Metropoliten Alanı’nda çok merkezli gelişim öngörüsü (ÇDP, Plan Raporu) İstanbul’daki merkezler sahip oldukları özelliklere göre üç kademede değerlendirilebilir. Bu kademeler; 1. MİA ve Bütünleşme Bölgesi: İstanbul Avrupa ve Anadolu Yakaları’nda yer alan birinci derecede merkezlerdir. 2. Alt Merkezler: İstanbul Avrupa ve Anadolu Yakaları’nda MİA’dan sonra iş hizmetleri kapsamında ikinci derece potansiyele sahip merkezlerdir. 3. Yerel Merkezler: Çevrelerinde oturan iskân nüfusuna hizmet veren merkezlerdir. İstanbul Metropoliten Planı’nda merkezi iş alanı ve bütünleşme bölgesi olarak Büyükdere aksı boyunca Maslak’a kadar uzanan mevcut MİA ile MİA’nın batı yönünde, Topkapı-MaltepeBayrampaşa’yı kapsayan alana doğru gelişebileceği alanlar ve Altunizade bölgesi MİA ve Bütünleşme Bölgesi olarak tanımlanmıştır İstanbul Metropoliten Planı Raporu’nda Merkezi iş alanı ve bütünleşme bölgesi ile ilgili kararlar ticaret ve hizmet merkezleri başlığı altında yer almaktadır. İstanbul İl bütününü kapsayan alan için hazırlanan 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Planı Plan Raporunun hedef ve stratejileri gözden geçirildiğinde ise “6.2.4. hedefler ve stratejiler: Hedef 3. İstanbul’un mekansal gelişimini, çevresel, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik doğrultusunda kentsel işlevsel bütünleşmeyi sağlama ‘ ifadeli bir strateji ile karşılaşılmaktadır. İstanbul’un küresel düzeyde gelişmesini sağlayan bir Hedef 1: ise ana strateji ifadeleri içinde: “Turizm sektöründe gelişimin sağlanması ve kent ekonomisindeki payının arttırılması için sürdürülebilir turizmin sağlanmasına yönelik plan kararlarının oluşturulması ve bu alanda standart ve kalitenin geliştirilmesi “ (Plan Raporu: sayfa 18) önerilmiştir. Kentlinin sektörde turizm yatırımı yapma ve kullanma kapasitesinin arttırılması, 24 saat yaşayan kent kimliğinin geliştirilmesi hükümleri de ana strateji kapsamında yer almaktadır. (Plan Raporu: sayfa 19) Ana Strateji 2’de : Yüksek rekabet gücüne sahip sürdürülebilir ekonomik gücün sağlanması , hükmüne ilaveten; merkezde sanayi alanlarının boşaltılması ile oluşacak alan kapasitesinin bilgi ekonomisi, kültür endüstrileri ve hizmetler sektörüne yönelik kullanılması, (Plan Raporu : sayfa 20) Hedef 3 olarak belirlenen “İstanbul’un mekânsal gelişimini çevresel ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirlik doğrultusunda kentsel işlevsel bütünleşmeyi sağlamayı gerçekleştirecek ana stratejilerden birinin nüfus istihdam dağılımının İstanbul Bütününde ve her iki yakada dengelenebilmesi için yeni odakların belirlenmesi’ şeklinde ifade edilmektedir. Merkez alanlarında gece gündüz nüfus dengesinin sağlanması için gerekli düzenlemenin yapılması (Plan Raporu Sayfa:23) Hedef 5’te sosyal sermayeyi güçlendirme hükmünü gerçekleştirmek üzere belirlenen stratejilerde: Genel istihdam oranının arttırılması ve işgücü piyasasının işleyişindeki eşitsizliklerin azaltılması önerilmektedir.(Plan Raporu: sayfa 32) 15.06.2009 tt.li İstanbul Çevre Düzeni Planı’nda İstanbul Metropoliten Alanı projeksiyon nüfusunun hesaplanması sonucu belirlenen nüfus; İstanbul’da yeterli seviyelerde ve nitelikte donatı alanlarının karşılayabileceği ve depremsellik açısından rasyonel yerleşme yoğunluklarının getirilebildiği bir plan senaryosunun sonucu elde edilmiştir. Bu nüfus öngörülerine göre İstanbul on alt bölgeye ayrılmıştır. (Plan Rapor Sayfa 36) (3) Dava konusu taşınmazın bulunduğu 6. Bölgenin nüfusuna ait öngörüler aşağıda belirtilmiştir. Alınan nazım imar planı değişikliği kullanım kararları, bölge nüfus yapısına olabilecek etkiler yönü ile değerlendirilmiştir. 1/100.000 ölçekli İstanbul Çevre Düzeni Plan Raporunda ana strateji:2, merkezde sanayi alanlarının boşaltılması ile oluşacak alan kapasitesinin, kültür endüstrileri ve hizmetler sektörüne yönelik kullanılmasını ön görmekte, Hedef 3’ ile kısaca” Nüfus istihdam dağılımının İstanbul Bütününde ve her iki yakada dengelenebilmesi için yeni odakların belirlenmesi’. Merkez alanlarında gece gündüz nüfus dengesinin sağlanması için gerekli düzenlemenin yapılmasının hüküm altına alındığı, Hedef 5 teki hükümler incelendiğinde, ”Genel istihdam oranının arttırılması ve işgücü piyasasının işleyişindeki eşitsizliklerin azaltılmasının” önerildiği görülmektedir. Turizm Hizmet ve Ticaret alanında temel kullanım amacının “Merkezi İş Alanı ve Bütünleşme Bölgesi” kullanımında bölgedeki ana ulaşım yolu üzerinde görülen ve yüzölçümü olarak önemli bir yatırım imkanı sağlayabilecek ve bölge insanı için çalışma alanı dolayısı ile istihdam yaratabilecek bir alan olduğu belirtilmektedir. Basın Ekspres Yolu ve Tartışmalar İnceleme konusu olarak belirlenen Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresi İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları içinde, Küçükçekmece, Bağcılar, Bahçelievler, Başakşehir ve Bakırköy İlçe belediyeleri tarafından çevrelenmiş olup, Atatürk Havalimanı ile İkitelli Sanayi Bölgesi arasında uzanan alanı kapsamaktadır. Metropoliten bölgenin doğu batı yönündeki en önemli gelişme omurgasını oluşturan TEM otoyolu bağlantısı alanın kuzeyinde, D100 karayolu ise güneyinde yer almaktadır. Yaklaşık olarak 300-350 ha büyüklüğünde bir alandan söz edilmesi mümkündür. Basın Ekspres Yolu bilinen ve TEM ile D100 karayolunun ana bağlantı yolu, üzerinde barındırdığı basın ve medya kuruluşları nedeniyle medya aksı olarak gelişme karakteri göstermektedir. Basın ve medya ku27 ruluşları, Atatürk Havalimanı, fuar ve sergileme alanları, gümrük, serbest bölge ve bölgenin ticaret ve sanayi altyapısı sayesinde son dönemde büyük bir gelişme göstermiştir. Basın Ekspres Yolunun bulunduğu alan, kuzeygüney doğrultusunda eğimin güney yönünde azaldığı, doğu-batı doğrultusunda ise tepe ve yamaçların bulunduğu bir vadi şeklinde topografyaya sahiptir. Bu vadinin içinden geçen ise Ayamama Deresi olarak isimlendirilen önemli bir dere geçmektedir. Alanın yakın çevresinde; İstanbul Atatürk Havalimanı, serbest bölge, üniversite alanları, mahkeme, Kuyumcukent, fuar, iş merkezleri, sanayi üretim alanları, konaklama tesisleri, açık ve kapalı lojistik depolama tesisleri, ticaret merkezleri ve konut alanları yer almaktadır. Bölgede kent-içi ulaşımda, önemli bir karayolu bağlantısı ve LRT–Hafif Raylı Sistem bağlantısı bulunurken, uluslararası bağlantılar için Atatürk Havalimanı’nı kullanmaktadır. Hafif raylı sistem Yenikapı-Havalimanı arasında sefer yapmakta olup, Marmaray ile de entegre edilmiştir. İnceleme alanının kuzey kesimi karayolu ağırlıklı kavşaklardan oluşurken, güneyde yer alan Yenibosna Kavşağı’nın yörenin önemli bir aktarma merkezi olmasından dolayı (Metrobüs, Hafif Metro, Otobüs, Minibüs, Taksi vb) günün belirli saatlerinde trafik yoğunluğu yaşanmaktadır. Farklı ulaşım türlerinin bağlantı noktası olması ile aktarma merkezi, kavşak ve bağlantı yolları düzenlemelerinin yetersizliği Yenibosna’daki trafik yoğunluğunun temel nedenleri arasında saymak mümkündür. İçinde bulunduğumuz şu son dönemde İstanbul metropoliten alanı ve özelde de Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresinde kentsel gelişmeyi etkileyecek dinamikler şu şekilde özetlenebilir; 1.Yeni Bir Yönetim Modeli Ülkenin birincil kenti konumundaki İstanbul için yeni bir yönetim modeli oluşturulmaya çalışılmaktadır. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi amacıyla Yerel Yönetimler Yasası’nın hazırlıkları devam etmektedir. Ancak 6645 sayılı kanun ile değişik 5393 sayılı Belediye Kanunu, 6360 sayılı kanun ile değişik 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu, 5302 sayılı İl Özel İdaresi kanunu, 5747 sayılı Büyükşehir Belediye sınırları ile ilgili yeni bir çok yasal düzenlemeler yapılmış bu düzenlemeler ile sonuç olarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi sınırları İstanbul İl sınırlarına kadar genişletilmiştir. Bu süreç içinde Başakşehir gibi yeni ilçeler kurulmuş ve idari sınırlarda yetki, görev ve sorumluluk yönleriyle değişiklikler oluşmuştur. İstanbul İl sınırları içinde yeni oluşturulan ve kaldırılan ilçe ve belediye sınırlarının kentsel gelişme dinamikleri ile çok yakın ilişkileri bulunacaktır. 2.Deprem ve Sel başta olmak üzere Afet Riski: 17 Ağustos 1999 Marmara Depremi’nden sonra İstanbul’daki deprem riski önemli gündem maddelerinden birisi haline gelmiştir. Yapılan yüksek yapılar da dahil olmak üzere, yeni ve mevcut konut stoku üzerinde deprem 28 odaklı kentsel projeler hazırlıkları gündeme gelecektir. Ayrıca bölgede yaşanan 09 Eylül 2009 tarihinde Ayamama Deresi’nin taşması ve oluşan sel nedeniyle yaşanan can ve mal kayıpları risk sakınım planları ve afet önleme projelerinin uygulanmasını acil hale getirmektedir. 3.Göç: 1950’lerden beri süren göç olgusu Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresinde yer alan ilçeleri çok etkilemektedir. İstanbul’a değişik kentlerden gelen göç yanı sıra İstanbul içinde de yer değiştiren önemli bir nüfus büyüklüğü bulunmaktadır. Bu anlamıyla daha iyi yaşam koşulları ve kentsel kaliteyi arayan belli bir nüfus önümüzdeki dönemde Basın Ekspres yolu ve yakın çevresinde geliştirilen projelerde yaşamayı tercih edecektir. 4.Kentsel Büyüme: Metropolde yaşanan büyüme, üretim merkezlerinin desantralizasyonu da beraberinde getirmiştir. Sanayi ve hizmet sektöründe yaşanan bu mekânsal yayılma bölgedeki ulaşım ve iletişim altyapısının güçlü olması ile açıklanabilir. D100 karayolu ve TEM otoyolu ile İstanbul - Edirne ve giderek Avrupa hattı güçlenmiştir. Çorlu ve Lüleburgaz’a kayan sanayi yatırımları, Ambarlı ve Silivri’deki liman yatırımları, Fuar ve Kongre Merkezleri İstanbul’un geleneksel merkezi hem de metropolün hinterlandında bulunan bu yeni merkezleri ile güçlü bağlar oluşturmasına olanak vermiştir. Dolayısıyla Basın Ekspres bölgesi hem yüksek gelir grubu hem de orta gelir grubunun yaşayacağı bir alan olarak önümüzdeki dönemde çok hızlı gelişecek bir alan haline gelecektir. Bu kapsamda bu büyümenin bir yağ lekesi olarak kontrolsüz olmasından ziyade AKILLI BÜYÜME ilkelerine göre çok iyi organize edilmesi gerektiği açıktır. Bu gelişmelere ek olarak sanayiden hizmet ve konut alanlarına olan dönüşümün konut boyutu kadar, sanayi yönüyle de ele alınması gerekir. Sanayiden bağımsız bir kentsel gelişme düşünülmemelidir. Özellikle Basın Ekspres Yol üzerinde ve yakın çevresinde yer alan sanayi alanlarının dönüşümü için belirli bir programlama/etaplama yapılması esastır. 5.Kentsel Kalite: Kentin merkezi çalışma ve konut alanlarında yaşanan, trafik, gürültü, çevre kirliliği, estetik, güvenlik, altyapı gibi konular, belli bir kaliteli yaşam çevresini özleyen grupları yeni arayışlara itmiştir. Yenilikçi mekânlar konusunda yaratıcı olan ve oluşan bu pazara hitap edebilen yatırım kararları ise bu arayışlara yanıt vermeye çalışmaktadır. Komşuluk ilişkilerinin zayıfladığı, örgütlenmenin gelişmiş toplumların düzeyine ulaşamadığı bir düzende, bu yeni mekânlar önemli birer sosyo-ekonomik mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugün gelinen noktada modern kentin gelişmesi ve kurgulanmasında doğal yapının korunması ve kentsel gelişmenin sosyal, teknik altyapı imkânları ile donatılması en temel şehircilik ilkelerinden birisidir. Altyapı imkânları geliştirilmeden ve mevcutta bu imkânlar tesis edilmeden sürdürülebilir bir kentsel gelişmeden söz edilemeyeceği ise açıktır. Bu nedenle özellikle bölgede yer alan Ayamama Deresi’nin bölgedeki sel ve taşkın riskini önleyecek bir takım düzenlemeler çerçevesinde ıslah edilmesi, kentsel gelişmenin ekolojik gelişmeyi sağlayacak şekilde kurgulanması yerinde olacaktır. Yaratılan istihdam ve katma değer sayesinde ekonomik gelişme yanı sıra, farklı toplumsal grupların kullanabileceği kamusal alanların oluşturulması, çeşitlenen toplumsal gereksinimlerinin karşılanması yönüyle toplumsal gelişme, bölgedeki doğal varlığın korunması, yörenin taşıma kapasitesine saygı gösterilmesi yönüyle de ekolojik gelişme kriterlerinin temel planlama yaklaşımı olarak kabul edilmesi gerekmektedir. Sonuç olarak Basın Ekspres Yolu ve yakın çevresinde yapılacak düzenlemelerde; yaşam kalitesinin arttırılması, sürdürülebilir kentsel gelişmenin sağlanabilmesi için, ekonomik, toplumsal ve ekolojik kriterlerin bir arada, dengeli bir şekilde, göz önünde tutulması gerekmektedir. *Bu yazı aslından kısaltılarak burada kullanılmıştır. Yazının tamamına www.yapi.com.tr adresinden ulaşılabilir. Notlar 1.Yüksek yoğunluk sadece yüksek yapı olarak anlaşılmamalıdır. Kent planlamada yoğunluk kavramı nüfus yoğunluğu, yapı yoğunluğu, konut yoğunluğu gibi kavramlar çerçevesinde ele alınmaktadır. Bu yoğunluğun farklı mekânsal dokular içinde düzenlenmesinde, farklı iklim tipleri, farklı sosyo-ekonomik nedenler etkili olmaktadır. 2.Bu konuda daha geniş bilgi için bkz. Ünsal, F., Erbaş, A. E., Çavuşoğlu, E., (2001), Social Cohesion and Spatial Segregation in Globalisation Era: The Case of Istanbul, Sixth International Metropolis Conference, Rotterdam. 3.İstanbul Çevre Düzeni Planı Raporu Yönetici Özeti. Kaynaklar •Aru, K.A. (1993), Kentsel Analiz Teknikleri, MSU, FBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Ders Notları, İstanbul. •Aru, K.A. (1998) Türk Kenti, Türk Kent Dokularının İncelenmesine ve Bugünkü Koşullar İçinde Değerlendirilmesine İlişkin Yöntem Araştırması, YEM Yayınları, İstanbul. •Bayındırlık ve İskân BakanlığI (2006), Teknik Araştırma ve Uygulama Genel Müdürlüğü, Planlama Ve İmar Kanunu Tasarısı Taslağı Sunuşu, Ankara. •Benevolo, L. (2006), Avrupa Tarihinde Kentler, Literatür Yayıncılık, İstanbul. •Berg, L., Braun, E., Meer, J. (1996), Organising and Implementing Major Metropolitan Projects, European Regional Science Association, 36th European Congress, ETH Zürih. •Brenner, N., Theodore, N. (2002) Spaces of Neoliberalism. Blackwell, Oxford. •BUNKER, Raymond, SEARLE, Glen (2009) Theory and Practice in Metropolitan Strategy: Situating Recent Australian Planning. •Castells M, Barja J. (1997), Local and Global, The Management of Cities in The Information Age, United Hations Centre for Human Settlements (Habitat), Earthscan Pub. London. •Cezar,M. (1993), Türk Şehirleri ve Gelişimi, MSU, FBE, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Ders Notları, İstanbul. •Commission of the European Communities (1999) Sustainable Urban Development in the European Union: A Framework for Action. •Commission of the European Communities, COM (2000) URBAN II: 1100, 28/04/2000. •Commission of the European Communities, COM (2002) The Programming of the Structural Funds 2000-2006: An Initial Assessment of the Urban Initiative : 308 Final, 14/06/2002. •Commission of the European Communities, COM (2004) Towards a Thematic Strategy on the Urban Environment: 60 Final,11/02/2004. •Commission of the European Communities, COM (2005) Draft Declaration on Guiding Principles for Sustainable Development: 218 Final, 25/05/2005. •Commission of the European Communities, SEC (2005) Sustainable Development Indicators to Monitor the Implementation of the EU Sustainable Development Strategy: 161 Final, 09/02/2005. •Council of Europe (1993),Structure And Operation Of Local And Regional Democracy; Netherland, Strasbourg. •ÇEVRE ve ORMAN BAKANLIĞI, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Taşkın Gerçeği. •Çubuk, M. (1973) Beşeri Yerleşmelerde Mekân Organizasyonu ve Ülkesel Kalkınmayı Bir Mekân Organizasyonu İçinde Yaratmak. İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yayını, İstanbul. •Çubuk, M. (2009), Türkiye’de Netleşemeyen ve Uzlaşılmayan Bir Kavram: Kentsel Tasarım ve 4.Uluslararası Kentsel Tasarım Kongresi Üzerine, MSGSÜ, İstanbul •Çubuk, Mehmet (1993) Istanbul, A Metropolization Process, Urbanistica, Dicembre, N.6, Universita di Rome. •Dincer, I. & Enlil, Z. & Evren, Y.,( 2009) An Overview of Istanbul’s Conservation Sites, MEGARON Vol. 4(1) p. 5-15, Istanbul, •Dougherty, L.D. (2006), Embodying The City: Identity And Use In Urban Public Space, Thesis for the degree of Master of Landscape Architecture, Virginia Polytechnic Institute and State University, USA. •DPT (2006) IX. Kalkınma Planı 2007–2013: Gemi İnşa Sanayi Özel İhtisas Komisyonu Raporu. •Eraydın, A. (1992) Post-Fordizm ve Değişen Mekânsal Öncelikler. ODTÜ Mimarlık Fakültesi Yayını, Ankara. •Erbaş, A.E., (2014), Central Business District Planning and the Sustainable Urban Development Process in Istanbul, Sustainable City VIII (DOI:10.2495/SC130061), 69-80 pp., Southampton, UK, WIT PRESS. •Erbaş, A. E. (1995), Planlamaya Ekolojik Yaklaşım; Sürdürülebilir Kentsel Gelişme Çerçevesinde İstanbul Örneği İrdelemesi, MSU. FBE. Kentsel Planlama Programında Kabul Edilmiş Yüksek Lisans Tezi. İstanbul. •Erbaş, A. E., Erbil, T. (2010), “New Challenges in the Transition of Industrial Areas within the Vision of Istanbul Metropolitan Plan for 2023”, 485-494 pp., Real Corp 2010 konferansı, Viyana. •Erbaş, A. E., Erbil, T. (2011), “Rethinking the Urban Transformation Projects Again: the Distribution of Public Burden and Benefits. The Case of Kartal District, Istanbul”, 843-852 pp., Real Corp 2011 konferansı, Essen. •Erbaş, A. E., Erbil, T. (2013), “Neoliberal Challenges and Practices of Urban Regeneration Projects in Istanbul”, 843-852 pp., Real Corp 2013 konferansı, Roma. •Erbaş, A.E., C. Doğan, Ö. Küçükerman (Danışman), (2013) Zaman ve Mekan İçinde Kent Mobilyası Tasarımı (Tarihi Süreç İçinde Kamusal Mekanın Planlanması ve Tasarımında Değişim Süreçleri),38-66 pp.,İstanbul, Haliç Üniversitesi, Mimarlık Fakültesi. •Ercan, M. A., Challenges and Conflicts in Achieving Sustainable Communities In Historic Neighbourhoods Of Istanbul, Habitat International Vol. 35 p.295-306, 2011. •Erden, D., Kentsel Yenileşmede Bir Araç Olarak Dönüşüm Projeleri, Doktora Tezi, MSGSÜ, Fen Bilimleri Enstitüsü, 2003. •Ergun, N. Gentrification in Istanbul, Cities, Vol. 21, No. 5, p. 391–405, UK, 2004. •Ersoy, M. (2009) Kent Planlamada Arazi Kullanım Standartları, TMMOB Şehir Plancıları Odası Yayını, Ankara. •European Union (2003) European Union Regional Policy, Partnership with the Cities, The Urban Community Initiative. Brochure. •GENC, F., Türkiye’de Kentsel Dönüsüm: Mevzuat ve Uygulamaların Genel Görünümü, Yönetim ve Ekonomi, Vol.15/1 Celal Bayar Üniversitesi IIBF, Manisa, 2008. •Gencel & Velibeyoglu (2006), Public Spaces in the Information Age, 42nd ISoCaRP Congress. •Gibson M., & Kocabas A., London: Sustainable Regeneration – Challenge And Response, Urban Design and Local Specifities in The Process of Globalization, International Urban Design Meeting, MSU, Istanbul, 2001. •Giddens A.(1999), Küreselleşmenin İkilemleri, SDD, Sayı 12, S.56, İstanbul. •Giddens, A. (1994) Sosyoloji: Eleştirel Bir Yaklaşım. Translation by M.R. Esengün and İ. Öğretir. Birey Yayıncılık, İstanbul. •Giddens, A. (1999) Küreselleşmenin İkilemleri. Sosyal Demokrat Değişim Dergisi 56: 11-20. •Godinez, M.A.J. (1999), Küreselleşme Yeni Bir Olgu mu? SDD, Sayı 12, S.59, İstanbul. •Grant J.(2002), Mixed Use in Theory and Practice: Canadian Experience with Implementing a Planning Principle, Journal of the American Planning Association, Vol.68, No.1, pp.71-84, Chicago. •Gunton, T. (2003), Megaprojects and Regional Development: Pathologies in Project Planning, Regional Studies, Vol.37.5, pp.505-519, London. •Güvenç, B. (1999) İnsan ve Kültür. Remzi Kitabevi, İstanbul. •GÜVENÇ, Murat (19939 Metropol Değil Azman Sanayi Kenti, Istanbul, vol.5, pp.75-81. •Hall, P. (2009) Looking Backward Looking Forward: The City Region of the Mid-21st Century. Regional Studies 43 (6): 803-817. •Harvey D. (2005), “The Political Economy of Public Space” in Low, S. and Smith, N. (eds), The Politics of Public Space, Routledge, 17-34.New York. •Healey, P. (1997) Making Strategic Spatial Plans. Routledge, London. •Healey, P. (2004), The Treatment of Space and Place in the New Strategic Spatial Planning in Europe, International Journal of Urban and Regional Research, Vol.28.1, pp.45-67. •Healey, P. (2009) City Regions and Place Development. Regional Studies, 43(6): 831-843. •Hofrichter, H. (1995), Stadtbaugeschichte von der Antike bis zur Neuzeit, Vieweg Yayınları, Braunschweig/ Wiesbaden, Almanya. •Howe, Joe & White, Iain (2004), Like a Fish Out of Water: The Relationship between Planning and Flood Risk Management in the UK, Planning, Practice & Research, Vol. 19, No. 4, pp. 415 –425, November. •Hutter, G.. (2007) Strategic Planning for Long-Term Flood Risk Management: Some Suggestions for Learning How to Make Strategy at Regional and Local Level, International Planning Studies Vol. 12, No. 3, 273–289, August. •ISOCARP Review (2005) Making Spaces for the Creative Economy. Bilbao. •ISOCARP Review (2009) Low Carbon Cities. Porto. •ISOCARP Rewiew (2007) Urban Trialogues CoProductive Ways to Relate Visioning and Strategic Urban Projects. Antwerp. •IULA EMME,Toplu Konut idaresi (1993),Karşılaştırmalı Yerel Yönetim Yapıları Araştırması, İstanbul. •Kadıoğlu Mikdat. (2008) Sel, Heyelan ve Çığ için Risk Yönetimi, Afet Zararlarını Azaltmanın İlkeleri, JICA Türkiye Ofisi Yayınları No: 2, Ankara, 2008. •Kadıoğlu, Mikdat. (2008) Sel Risk Yönetimi, DSİ XI. Bölge Taşkın Konferansı, 19 – 20 Haziran, Edirne. •Karaman, A. (2001), The Role of Urban Design in Creating Local Identity in the Globalization Process, International Urban Design Meeting, MSGSÜ, İstanbul. •Kayden J.S. (2000), Privately Owned Public Space: The New York City Experience, John Wiley & Sons, New York •Kocabas, A., Kentsel Dönüşüm (Yenileş(tir)me): İngiltere Deneyimi ve Türkiye’deki Beklentiler, Literatür Yayınları. Istaqnbul, 2006. •Kokturk, E., Türkiye’de Kentsel Dönüşüm ve Almanya Deneyimi, 11. Türkiye Harita Bilimsel ve Teknik Kurultayı, TMMOB Harita ve Kadastro Mühendisleri Odası, Ankara, 2007. •Konuk, G. (1998), Kentsel Tasarımda Yeni Bir Söylem: Planlama Süreci İçinde Kentsel Tasarım ve Kentsel Tasarım Kontrolleri, MSGSÜ, İstanbul. •Korkanç, Selma Y., Korkanç, Mustafa. (2006) Sel Ve Taşkınların İnsan Hayatı Üzerindeki Etkileri, ZKÜ Bartın Orman Fakültesi Dergisi Yıl: 2006 Cilt:8 Sayı:9. •Küçükerman, Ö. (1986), Şehir Mobilyaları Otoriteyi Sağlar, Çağdaş Şehir Dergisi, Sf.23-26, İstanbul. •Küresel Komşuluk, (1996), BM Küresel Yönetim Komisyonu Raporu, Türkiye Çevre Vakfı, Ankara. •Lehnerer, A. (2009), Grand Urban Rules, 010 Publishers, Rotterdam. •Lia, Y.P., Huang, G.H., Zhang, N., Mo, D.W. and Nie, S.L. (2008) ISIP: Capacity Planning For Flood Management Systems Under Uncertainty, Civil Engineering and Environmental Systems Vol. 00, No. 0, 1–20. •Lovering, j. & Turkmen, H., Bulldozer Neo-liberalism in Istanbul: The State-led Construction of Property Markets, and the Displacement of the Urban Poor, International Planning Studies, Vol. 16, No. 1, 73–96, February 2011. •Luk, W.L.(2009), Privately Owned Public Space In Hong Kong And New York: The Urban And Spatial Influence Of The Policy, The 4th International Conference of the International Forum on Urbanism (IFoU), Amsterdam/ Delft. •Madanipour, A, (1996), Design of Urban Space, An Inquiry Into a Socio-Spatial Process, John Wiley & Sons, West Sussex, England. •Madanipour, A, (2006), Roles and Challenges of Urban Design, Journal of Urban Design, 11:2, 173 – 193, England. •Mimi Li, M., (2003), Urban Regeneration Through Public Space: China Urban Regeneration Through Public Space: A Case Study in Squares in Dalian, China, A thesis for the degree of Master of Arts in Geography University of Waterloo Ontario, Canada. •Ministry of Housing, Spatial Planning and the Environment (2000), Compact Cities and Open Landscapes, Spatial Planning in the Netherlands, The Hague. •Mumford, L. (2007), Tarih Boyunca Kent, Kökenleri, Geçirdiği Dönüşümler ve Geleceği,Çeviri. G.Koca, T.Tosun, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. •Nes & López (2007), Micro Scale Spatial Relationships in Urban Studies: The Relationship between Private and Public Space and its Impact on Street Life Proceedings, 6th International Space Syntax Symposium, İstanbul. •Neuvel, Jeroen M.M., Brink, Adri van den (2009), Flood risk management in Dutch local spatial planning practices, Journal of Environmental Planning and Management, Vol. 52, No. 7, October, 865–880. •Newman, O. (1972), Defensible Space. Crime Prevention through Urban Design, MacMillan, London. •O’Neill, P.M., Mcguirk, P. (2003), Reconfiguring the CBD: Work and Discourses of Design in Sydney’s Office Space, Urban Studies, Vol.40, No.9, pp.1751-1767, London. •Ozcevik, O, İstanbul’da Deprem Odaklı Dönüşüm Projesinin Ana Bileşenlerinin Analizi: İETT Blokları Örneği, ITÜdergisi/a Mimarlık, Planlama, Tasarım, Vol.6/1, p.8194, Istanbul, 2007. •Ozden, P., Belediyelerin Sosyal Programları ve Kentsel Yenileme, Yerel Yönetimler Üzerine Güncel Yazılar: 197–225, (ed. M. Kösecik, H. Özgür), Nobel Yayın, Ankara. 2007. •Punter, J. (2007), ‘Developing Urban Design as Public Policy: Best Practice Principles for Design Review and Development Management’, Journal of Urban Design, 12:2, 167 – 202, England. •Roberts, P., The Evolution, Definition and Purpose of Urban Regeneration, Urban Regeneration. London, Thousand Oaks, New Delhi, Sage Publications. p. 9-36, 2000. •Rogers, R., Towards A Strong Urban Renaissance, Urban Task Force, London, 2005. •Rossi, A. (2003), Şehrin Mimarisi, Kanat Kitap, İstanbul. •Sassen, S. (1999) Global Financial Centers. Foreign Affairs 78 (1) January-February: 75-87. •Sennett, R. (1999), Gözün Vicdanı, Kentin Tasarımı ve Toplumsal Yaşam, Ayrıntı Yayınları, İstanbul. •Sokmen P.,(2003) Kentsel Dönüşüm İçin Kaynak Yaratıcı Sürdürülebilir Bir Planlama Çerçevesi, Kentsel Dönüşüm Sempozyumu, Yıldız Teknik Universitesi, Istanbul. •Sökmen, P. (1999), Batı Kentlerinin Gelişmesinde Bir Politika Aracı Olarak Tasarım, Tasarım+Kuram, sf.17-28, MSGSU, Mimarlık Fakültesi Yayını, İstanbul. •Storbjörk, Sofie. (2007) Governing Climate Adaptation in the Local Arena: Challenges of Risk Management and Planning in Sweden, Local Environment Vol. 12, No. 5, 457–469. •The Planning System and Flood Risk Management, Planning Guidelines, Consultation Draft Guidelines for Planning Authorities, UK, September 2008. •Thomas, S., A Glossary of Regeneration and Local Economic Development, Manchester: Local Economic Strategy Center, UK, 2003. •Tonnelat, S. (2008), The Sociology of Urban Public Spaces, Sino-French Urban, Regional & Planning Symposium. •Turel, A., İstanbul Eylem Planlamasına Yönelik Mekânsal Gelişme Stratejileri Araştırma ve Model Geliștirme Çalışmaları. METU, Ankara, 2005. •Tümertekin, Erol (1994) Ekonomik Coğrafya, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yayınları No:2926. •UNITED NATIONS (1987) World Commission on Environment and Development, Our Common Future (Brundtland Report). •Uysal, U.E., An Urban Social Movement Challenging Urban Regeneration: The Case of Sulukule, Istanbul, Cities, Vol.29 p.12–22, UK, 2012 •Webster, C. (2007), Property Rights, Public Space and Urban Design, TPR, 78 (1) pp.81-101 •WILSON, Elizabeth. (2006) Adapting to Climate Change at the Local Level: The Spatial Planning Response, Local Environment Vol. 11, No. 6, 609–625, December •Yalçıntan, M.C., Erbaş, A.E.(2003) “Impacts of “Gecekondu” on the Electoral Geography of Istanbul”, International Labor and Working-Class History (ISI), 91-111 pp. 29 Basın Ekspres hattı xxxx Prof. Dr. Ergun Gedizlioğlu, İTÜ İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli gelişmeler ve değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun yapılmasının ardından E-5 ve TEM arasında bağlantı yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planlarına göre Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli bölgesindeki sanayi alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmüştür. Birinci derece merkez olarak bilinen Yenibosna Basın Ekspres aksı alt ölçekli planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri gibi) üst düzey hizmet odaklı merkez olarak planlanacaktır kararları aksın komşu alanlarını da etkilemektedir. Basın Ekspres yolu aslında bir bağlantı yolu. İstanbul ulaşımı açısından nasıl bir öneme sahip ve nasıl oluştu? Tarihçesinden söz edebilir misiniz? Sizin de belirttiğiniz gibi bu yol bir bağlantı yolu. Sanırım 1988 yılında sonlarında açılan FSM köprüsünün ve 2. çevreyolunun Avrupa yakasındaki 1. çevreyolu ile 3 bağlantısından birisidir. Aslında çevreyoluna değil, İstanbul’un Trakya çıkışına yapılan bir bağlantıdır. Bu bağlantı planlanırken Atatürk Havalimanı’nı dikkate almak dışında başka bir yerleşim vb. nedenle gelebilecek trafik yükü hakkında bir araştırma, tahmin yapıldığını sanmıyorum. Bana göre; yer seçiminin dikkati çeken 2 önemli özelliği var. Birincisi FSM ve TEM’in bu yolla doğrudan Atatürk Havalimanı’na bağlanmış olmasıdır. İkincisi ise imara açılabilecek önemli bir bölgenin, Halkalı, eski çöplük ve Altınşehir’in iki çevre yoluna bağlantısını sağlamasıdır. Bu ikincisinin aynı zamanda bölgeye önemli bir değer artışı sağlayacak olması gözden kaçırılmamalıdır. Bu yolun yapımından sonra yola sınır olan arsalar, ülkemizde her yol yapımında karşılaşıldığı gibi, çok değerlendi. Öyle ki; Halkalı ve çevresi imarlı olarak gelişirken yola komşu arsalarda ve sanayi yapılarından idare yapıları oluşmaya ve dolayısıyla dönüşüm başladı. Böylece yola Basın Ekspres yolu adını halk verdi. Bölge çok değerli duruma geldiğinden yol çevresinde kaçak yapılaşma da önlenemedi. Bunun en güzel örnekleri Ayamama deresinin içine yapılan yapılardır. Bu yapılardan birisinde, ATV’de akşam haberleri okunurken yayın yapılan stüdyoyu sel basması TV’de canlı izlenmişti. Çünkü ATV, Sabah gazetesi, birkaç radyonun yönetim ve yayın bölümleri olan dev boyutlu bina dere yatağı 30 içinde ruhsatsız ve kaçaktı. Böyle bir yapılaşma ile gelişen bölge son olarak çok ağır trafik yükü getiren AVM yatırımlarına izin verilince çözümsüz duruma geldi. Basın Ekspres hattının çevresindeki en planlı konut yerleşimi Halkalı Toplu Konut alanları. 1969 yılında planlanmaya başlanan bu projenin merkeze bağlanan bir uydu kent olarak planlandığını düşünürsek Halkalı Toplu Konut projesi geliştirilirken ulaşım altyapısı nasıl kurgulandı? Bunlardan hangileri yapıldı? Belirttiğiniz gibi, çok eskiden planlanan Halkalı ve çevresinin imara açılması, benim bildiğim, ilk kez Rahmetli Ecevit’in Başbakanlığı döneminde (benim mesleğe ilk başladığım) 70’li yıllardadır. Ben daha öncesini bilmiyorum ama; Ecevit’in Başbakanlığında en önemli projelerinden biri olarak, devlet desteği ile dar gelirliler için, bölgede konut yapılması gündeme gelmişti. Bu projede yine anımsadığım kadarıyla bölgede çok katlı yoğun nüfusun yaşayacağı konutlar olacak ve bölge raylı ulaşımla Bakırköy TCDD’ye, ve o yıllar yalnız hayal edilen, kuzey güney metrosuna, şimdi tam anımsamıyorum ancak sanırım, Taksim’de ya da Şişli’de bağlanacaktı. Ancak o yıllarda yaşanan özel koşullar, Kıbrıs savaşı, batının ambargosu vb. nedenlerle yapılamamıştı. Havaray bir ulaştırma yatırımı değildir. Seyirlik, eğlencelik yatırım olarak düşünülebilir. Çünkü kapasitesi çok düşük, saatte 5 bin ya da en fazla 10 bin yolcu kadardır, ki bu kadar yolcunun 4 katına kadar otobüs yolları ile taşımak olasıdır. Basın Ekspres hattı son yıllarda önemli değişimler geçiriyor. TEM Otoyolunun yapılmasının ardından E-5 ve TEM arasında bağlantı yolu olması; 1/100.000 İstanbul Çevre Düzeni Planlarına göre Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli bölgesindeki sanayi alanının birinci derece merkeze dönüşümü öngörülmüştür. Birinci derece merkez olarak bilinen Yenibosna Basın aksı alt ölçekli planda (Kartal, Kozyatağı-Ataşehir merkezleri gibi) üst düzey hizmet odaklı merkez olarak planlanacaktır kararları aksın komşu alanlarını da etkilemekte. Ancak yalnızca otoyol odaklı bir ulaşıma sahip. Burası için ulaşım planlarında ne öngörülmüştü? Son dönemde telaffuz edilen havaray, marmaray nasıl bir etki eder bölgeye? Ulaşım sorunun çözülmesi için neler yapılmalı? Ben kent ya da ulaşım plancısı değilim o nedenle Çevre Düzeni Planında, birinci derece merkez vb. yerlerde ulaşım altyapısı için en az neler öngörülmelidir bilemiyorum. Ben ancak yolun kapasitesine (saatte ya da günde geçirebileceği en çok taşıt) bakarak çevresindeki yoğunluğa göre yeterliliğini değerlendirebilirim. Bu yol ilk projelendirildiğinde yukarda belirttiğim gibi yapılan bir trafik etüdü benim bildiğim yoktu. Bununla birlikte şunu söylemem olası, Halkalı imar alanı dolmaya başladığında bu yol ancak yetiyordu. Kaldı ki, ilk planladığında bu yol üzerinde TEM kavşağından sonra Çobançeşme’ye doğru Halkalı ve Yenibosna yanıyla bağlantısını sağlayan 2 katlı kavşak vardı. Halkalı ve Güneşli kavşakları. Bunlar da tam katlı kavşak değildi yalnız otoyola giriş ve çıkışları sağdan olan, sola dönüş için 270 dönen ilmekleri (loop) olmayan basit Baklava Dilim (Diamond) kavşaklardı. Bunun böyle olduğu kavşakların bugünkü durumuna bakınca hemen anlaşılacaktır. Çünkü bu ilmekler yani sol dönüşü sağlayan bağlantı kolları, gerek olunca, sonradan eklendiği ve yeterli alan olmadığı için (tümünün yarıçapları 16-18 m dolaylarında) gereğinden çok küçüktür. Kaldı ki bu kavşaklar daha sonra yapılan geliştirme projeleriyle birkaç kez düzeltilmiş ve en son 2000’li yıllarda bu dönüş ilmekleri eklenmiştir. Ama bunların beklenen işlevi yapması geometrik yetersizlikleri nedeniyle olanaksızdır. Bunların yola baskısı yetmiyormuş gibi yol çevresinde gelişen ticari yapının baskısı ile gelmiştir. Ayrıca Sefaköy ve Kuyumcukent kavşakları sonradan yapıya eklenmiştir ki bu ekler yolun daha fazla yüklenmesine neden olmuştur. Bu yola cepheli sanayi yapılarının AVM’ye dönüşmeleri ise artık bu yolun içinden çıkılmaz olmasına neden olmuştur. Özetle burada sorun; kentin öteki bölgelerinde yapıldığı ve yukarda açıkladığım gibi, ulaşım altyapısını artırmadan bu altyapıyı kullanan bölgedeki nüfus yoğunluğunu ve trafik yükünü artırmaktır. Bu sorunu raylı ulaşım yatırımı ile bir ölçüde azaltabilirsiniz. O da AVM ve konut bölgesine getirilecek hizmet ile orantılıdır. Buna karşın bölgede hâlâ sanayi önemli oranda olduğundan bunlardan kaynaklanan yük trafiği için bu yatırımın bir düzelme sağlaması zordur. Havaray ise bir ulaştırma yatırımı değildir. Seyirlik, eğlencelik yatırım olarak düşünülebilir. Çünkü kapasitesi çok düşük, saatte 5 bin ya da en fazla 10 bin yolcu kadardır, ki bu kadar yolcunun 4 katına kadar otobüs yolları ile taşımak olasıdır. Buna karşın özellikle makaslar ve atölye yapıları inanılmaz büyüklükte yatırım gerektirir, gösterilen Havaray fotoğrafları olayın vitrinidir. Yolcu kapasitesi dişe dokunur değilken bile gerekli yatırım da göz önünde bulundurularak yapılacak bir karşılaştırma ile söylediklerim daha iyi anlaşılacaktır. Bugün Halkalı’nın Basın Ekspres hattının en planlı bölgesi olmasına karşın Basın Ekspres hattının aslında çok fazla bölücü olduğunu; kuzey güney ve doğu batı parçalarının hem işlev hem de işleyiş açısından çok parçalı bir yapıya sahip olduğunu belirtebiliriz. Öte yandan bölgenin planlarda beklendiği gibi yaşayan bir kent merkezi olabilmesi için bu parçaların birbirleriyle bütünleşeceği, ya da eklemleneceği bir kentsel planlama yaklaşımına ya da araçlarına gereksinim duyduğunu belirtebilir miyiz? Buranın gerçek anlamda merkez olması için neler yapılmalı? Bu söyleminize tümüyle katılıyorum. İki bölgeyi duvar gibi birbirinden ayırıyor. Ama bu durum daha planlama aşamasında görülmeli ve gerekli önlemler alınmalıydı. Karadeniz otoyolunda tren yollarının kent geçişlerinde vb. öteki yapılarda görüldüğü gibi, bir hızlı ulaşım yapısı, ekseni yaptığınızda bu, yapıdaki trafiğin hızlı ola- bilmesi, bu trafikle kesişen başka akımlar, yaya vb. etki olması gerekir. Bu da iki yaka arasının birbirinden kopması demektir. Örneğin Karadeniz Otoyolu Ordu kenti dışında bütün yerleşim yerlerinin denizle bağlantısını koparmıştır. Burada da durum aynıdır. Bu iki yakanın birbirinden kopmaması gerekiyor idi ise, ki kentin bütünlüğü için öyle olmalı, bu yol projelendirilirken, yolun iki yanını bağlayacak kavşaklar için yeterli alanlar ayrılmış olmalıydı. Basın Ekspres Yolu Cemal Gökçe, TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Basın Ekspres hattında İkitelli’de 2009 yılında yaşanan sel felaketi nedeniyle 31 kişi öldü. Basın Ekspres hattı ve çevresinde altyapı sorunları çözüldü mü? Yeni projeler üretilirken proje bazında önlemlerin alınmış olması o bölgenin sorunları çözülmedikçe işe yarar mı? Sizce bölgenin sorunları neler? 2009 yılında yaşanan sel felaketi hâlâ belleğimizdeki yerini korumaktadır. Birçok olayda olduğu gibi o felakette de suçlu olarak çok yağan yağmuru görmüştük. İfade etmek gerekir ki, doğa ve teknolojik olayların afet olarak adlandırılabilmesi için o olayın doğurduğu sonuçlara bakmak gerekir. Afet bir olayın kendisi değil doğurmuş olduğu sonuçlardır. Toplumlar ve ülkemiz insanları yüz yıllardır sel ve su taşkınlarıyla yüz yüze gelmektedir. Bu sel ve su taşkınlarının nedenleri araştırılarak korunmanın yolları bulunmaya çalışılmıştır. Ülkemizde var olan bilgi birikimine karşın zaman zaman üzücü sonuçlarla açıkçası can ve mal kayıplarıyla karşılaşıldığı da görülmektedir. 2009 yılında Basın Ekspres hattında ortaya çıkan su taşkınları ve bunun acı sonuçları da insan, yönetim ve denetim eksikliğinden kaynaklanmıştı. Genel olarak sel ve taşkınların insan ve yönetim uygulamalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı açıklıkla söylenebilir Burada merkez olur mu? Kuşkuluyum. Çünkü ulaşım altyapısı buranın merkez olmasına göre planlanmamış. Bundan sonra geliştirilmesi de olanaklı değil. Buranın merkez olması ilk proje yapılmadan önce bölge planlarında ön görülerek gerekli planların hazırlanması ve ulaşım için altyapı alanları ayrılmalıydı. Kanal İstanbul bu bölgeye kentsel planlama ve ulaşım açısından nasıl bir etki eder? Gerek Basın Ekspres yolunun çevresinde ortaya çıkan yeni yapılar, gerekse TEM’in çevresi ve güzergâhında ortaya çıkan binlerce yeni yapı, başta ulaşım sorunu olmak üzere başka sorunlar, İstanbul’u etkisi altına almıştır. Oysa meteorolojik ölçekteki bilgi düzeyinin giderek gelişmesinin yanında, teknolojik gelişmelerin önceden ortaya koyduğu meteorolojik olaylarla ilgili bilgiler var olan yönetimlerin gerekli önlemleri almalarını da kolaylaştırmaktadır. Taşkın esas itibariyle doğal bir olaydır. Bu olayı can ve mal kayıplarına neden olacak şekilde afete dönüştüren neden ise var olan yönetimlerin “risk” anlayışlarının gelişmemiş olması ya da bu konunun başka şeylere tercih edilmesidir. Oysa dere/akarsu havzası ve dere yatağı çevresi için planlama ve projelendirme aşamalarında öngörülen (kabul edilen) “arazi kullanım koşulları ve esasları” ile, “işletme dönemi için kabul edilen bakım-onarım esasları” dikkate alınarak bu yapıların korunması ve çevre koşullarının kontrol altında tutulması gerekmektedir. Birçok nedenin yanında Basın Ekspres hattını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Ayrıca hatalı arazi kullanımı, bitkilerin yok edilmesi, ormansızlaştırma, dere yataklarında yasa dışı ve bilim dışı yöntemlerle yapılaşma, erozyon ve benzeri konulara yönelik insandan ve denetim eksikliğinden kaynaklanan taşkın zararlarını azaltmak olanaklıdır. 2009 yılında Basın Ekspres hattında ortaya çıkan su taşkınları ve bunun acı sonuçları da insan, yönetim ve denetim eksikliğinden kaynaklanmıştı. Genel olarak sel ve taşkınların insan ve yönetim uygulamalarının bir sonucu olarak ortaya çıktığı açıklıkla söylenebilir. Kontrol edilmeyen bir yapılaşma ve kentleşmenin sel ve taşkın riski bulunan her yerde mutlaka bir acı sonuç yarattığı görülmüştür. Kanal İstanbul! Nasıl bir şey bilen var mı? Yukarda söylenenlerin aynısını yineleyebilirim. Çok zor ama diyelim ki gemi geçişine yetecek büyüklükte bir kanal yaptınız ve çevresini de imara açtınız, (açmazsanız maliyetine TC’yi bırakın AB bile katlanamaz ancak rant ile yapılabilir), eğer 20 – 30 yıl sonra ne olacağını şimdiden planlayıp gerekli önlemleri (yukarda söyledim) şimdiden almazsanız elinizde Trakya topraklarını ikiye bölen, geçilemez bir duvar kalır sonra. Özellikle Basın Ekspres bölgesinde bulunan sektör çeşitliliğinin ortaya çıkardığı kentleşme süreci, plansızlık ve denetimsizlik, dere boyları ve akarsu havzaları üzerinde bulunan yapılaşma yoğunluğunu önemli ölçüde artırmıştır. 31 yurttaşımızın yaşamını yitirmesi ile birlikte taşkının ortaya çıkarmış olduğu psikolojik etkiler, Basın Ekspres yolu çevresinde bulunan ve taşkın alanı içerisinde bulunan yapıların yıkılacağı da gerek kent yöneticileri tarafından gerekse merkezi hükümet tarafından defalarca ifade edilmiştir. Oysa ilgili yol güzergâhında ortaya çıkan sorunların kapsamlı bir ölçüde yeniden planlanarak giderilmesi ve yeni sorunların yaşanmaması çerçevesinde bir uygulamanın olmadığı görülmektedir. Bu güzergâh eskisinden çok daha fazla yapılaşmanın baskısı altına girmiş ve yapılaşmış, nüfus yoğunluğu da oldukça artmıştır. Gerek Basın Ekspres yolunun çevresinde ortaya çıkan yeni yapılar, gerekse TEM’in çevresi ve güzergâhında ortaya çıkan binlerce yeni yapı, başta ulaşım sorunu olmak üzere başka sorunlar, İstanbul’u etkisi altına almıştır. Hava kirliliği, ısı adalarının oluşması, ulaşımın saatlerce yapılamaması, dışa bağımlı hale gelen enerjinin çok daha fazla tüketilmesi, ulaşım ve trafik tıkanıklığının ortaya çıkardığı üretim ve ekonomik kayıplar, küçük ölçekli kar ve yağmur sularının yarattığı büyük sorunlar ilk akla gelen sorunlar olarak söylenebilir. Kanal İstanbul bu bölgeye kentsel planlama ve ulaşım açısından nasıl bir etki eder? Kanal İstanbul, kanal çevresinin ve bu bölgenin daha da yapılaşmasına, bölgenin yeni ve oldukça büyük göç baskısı altına girmesine neden olacağı gibi, oldukça büyük alt yapı sorununu da beraberinde getirecektir. Yalnızca İstanbul değil, Trakya da yeni bir nüfus baskısı altına girecek, ortaya çıkacak olan yeni altyapı sorunları büyük ölçüde çözümsüz kalacaktır. Su sorunu ve su havzalarının yapılaşması, ulaşım sorunu, hava kirliliği, tarım ve orman alanlarının yok olması, kanal üzerine yapılacak olan onlarca yeni köprü, Karadeniz ve Marmara Deniz suyunun karışmasıyla ekosistemin bozulması gibi yeni sorunların ortaya çıkmasına neden olacaktır. 31 Basın Ekspres Yolu nasıl gelişiyor? Deniz Şahinkaya EVA Gayrimenkul Değerleme Araştırma ve Raporlama Müdürü Basın Ekspres hattının kuzey batısında kalan Halkalı Toplu Konut yerleşim alanı bu eksen ve yakın çevresindeki en planlı ve sosyal donatı ve altyapı gereksinimleri planlanmış tek alan. Ve bir konut alanı. Bu yerleşmenin Basın Ekspres hattının gelişiminde herhangi bir etkisi olmuş olabilir mi? Basın Ekspres hattının gelişimine doğrudan olmasa da bölgede markalı konut yapılanmasının gelişimini tetiklemiş olduğunu söyleyebilir miyiz? İki sorunun yanıtını da şu şekilde özetleyebilirim: Basın Ekspres Yolu, TEM Otoyolu ve D-100 Karayolu’nun ortasında bulunması nedeni ile ulaşım alternatifleri açısından önemli bir konuma sahip. Bölgede aynı zamanda kentsel dönüşüm çalışmaları da devam ediyor. Yeni konut geliştiricilerini bölgeye tek başına Halkalı Toplu Konut projesinin çektiğini söylemek doğru olmayacaktır. Bölgede hâlâ erişilebilir arsa stoku mevcut. Yatırımcıları bölgeye çeken en önemli belirleyici bu diyebiliriz. Basın Ekspres aksının 1/100.000 ÇDP’nda Yenibosna-Güneşli-Halkalı-İkitelli sanayi alanlarının birinci derece merkeze dönüşü ne demektir? Bu bugün ne olduğu ve gelecekte ne olacağı anlamına gelmektedir? Basın Ekspres aksının 1/100.000 ÇDP’nda birinci derece merkez olarak belirlenen Yenibosna Basın Ekspres aksının üst düzey hizmet odaklı merkez olarak planlanması ne anlama geliyor? Bu iki sorunun da yanıtı aynı aslında. Yenibosna Basın Ekspres Aksı olarak adlandırılan Yenibosna, Güneşli ve Halkalı, İkitelli ana kavşaklarıyla önemli ulaşım bağlantı noktalarını da içeren İkitelli-Atatürk Havalimanı aksı, 1980’li yıllarda aks üzerinde yer seçen, üst düzey yazılı ve görsel medya hizmet binalarının etkisiyle bölgesel bir hizmet alanı ve kentsel etkinlik merkezi olma potansiyelini taşımaktadır. Bu aks boyunca sanayiden hizmetlere dönüşme eğiliminde olan bu alan Plan’da, İstanbul için belirlenen ilkeler çerçevesinde özellikle özel sektörün karar alma 32 ve finans birimlerinin tercih edeceği 1. Derece Merkez olarak belirlenmiştir. Bu durumda aksın her iki tarafındaki sıkışık konut dokusunun bundan nasıl etkileneceğini öngörebiliriz? Bunların da gelecekte dışa kapalı, bulunduğu parsel ya da arsa sınırında kalmış konut, karma proje ya da rezidans projelerine dönüşeceği mi düşünülmeli? Bölgede önemli finans kuruluşlarının yer seçmeleri halinde beyaz yakalılar için konut üretimi de yapılması gerekecektir. Büroların yoğun olduğu bölgelerde konut projeleri yatırımları da hız kazanıyor. Daha önce de belirttiğim gibi bölgede kentsel dönüşüm çalışmaları devam ederken, erişilebilir fiyatlı arsa stoku da mevcut. Finans kuruluşlarının bu aksa ilgi göstermesi halinde konut geliştiricilerin yatırımlarının da bölgede yoğunlaşacağı kanaatindeyim. Dışa kapalı parsel sınırlı konut gelişimleri uzun vadede burada işlemeyen bir kentsel doku yaratır mı? Daha bütüncül bir kentsel merkez oluşturacak planlama yaklaşımına ya da kararlarına gereksinim yok mu? Aslında bu tam da kentsel dönüşüm tanımı. Bölgede kentsel dönüşüm çalışmaları devam ediyor. Burada önemli olan arsa ve konut sahiplerinin rant elde etmekten önce sağlıklı ve sağlam binalarda yaşamaya öncelik vermeleri. Parsel bazında değil de ada bazında yapılan kentsel dönüşümler, hem bölgeye hem de sahip olunan gayrimenkule orta vadede daha fazla değer katmakta. Aslında bugünü değil de yarını düşünürsek daha fazla kâr elde ediyoruz. Ancak hem yatırımcılar hem de mülk sahipleri bunun farkında değil ne yazık ki. Bölgede yer alan projelere bakıldığında genellikle küçük alanlı dairelerin daha çok talep gördüğü saptanmıştır. Projeleri tercih edenler genellikle çalışan, bekâr ve çocuksuz aileler olup orta ve orta-üst gelir grubundaki ailelerdir. Bölgeye ayrıca konut segmentinde Arap yatırımcıların ilgisi bulunmaktadır. Basın Ekspres’in en önemli avantajı olarak bağlantı yolu olması gösteriliyor. Ancak yolun yalnızca şu an otoyol olarak işliyor olması nedeniyle artık çok yoğun ve kaldıramayacağı bir trafik yükü taşıması anlamına da geliyor. Çevresindeki proje gelişimi için olumlu görülen bu yol olma durumu ne yazık ki bir süre sonra bu projeler için olumsuz bir etki oluşturabilir mi? Bölgenin gayrimenkul olarak değerini artıracak ulaşım projelerine gereksinim yok mu? Planlanan Marmaray hattı, çevresindeki Kirazlı metro hattı ve yapılması planlanan havaray yeterli mi sizce? Trafik artık İstanbul’un çoğu yerlerinde çok yoğun. Bu yoğunluğun temel nedeninin önlenemeyen iç göç olduğunu düşünüyorum. İstanbul artık yüzölçümü bazında bu kadar kalabalığı kaldıramıyor, kabına sığamıyor. Yine de bazı bölgelerde altyapı çalışmaları biraz olsun bu yoğunluğu hafifletiyor. Basın Ekspres bölgesinde de Ataköy 5. kısımdan başlayıp Basın Ekspres yolunu geçerek İkitelli Organize Sanayi Sitesi’ne kadar ulaşacak olan metro istasyonunun, E-5 ve TEM otoyollarındaki trafiği biraz olsun azaltmasını bekliyoruz. Bu hat aynı zamanda iki farklı hat ile (Marmaray ve Başakşehir-Kirazlı) de bütünleşecek. Bunun dışında Sefaköy - Kuyumcukent - Havalimanı Havaray hattı bölgeye her noktadan ulaşımı kolaylaştıracak bir başka etmen. Basın Ekspres hattındaki karma projelerin ve rezidans projelerin doluluğu ya da satışa dönme hızıyla ilgili bilgi verebilir misiniz? Burada kullanıcı kitlenin yapısı ve konut tercihleri arasında nasıl bir ilişki var? Basın Ekspres Yolu çevresinde yaklaşık 50’ye yakın markalı konut projesi bulunurken, bu projelerdeki konut adedi yaklaşık 16.000 adettir. Bölgedeki projelerdeki konutların tipolojik dağılımına baktığımızda yüzde 35’i 1+1 tipinde, yüzde 32’si 2+1, yüzde 28’i 3+1, kalan yüzdesinin ise başka tiplerde olduğu görülmektedir. Bölgede yer alan projelere bakıldığında genellikle küçük alanlı dairelerin daha çok talep gördüğü saptanmıştır. Projeleri tercih edenler genellikle çalışan, bekâr ve çocuksuz aileler olup orta ve orta-üst gelir grubundaki ailelerdir. Bölgeye ayrıca konut segmentinde Arap yatırımcıların ilgisi bulunmaktadır. Basın Ekspres çevresindeki projelerdeki fiyatlar değişkenlik göstermekte, ortalama olarak birim metrekare satış fiyatları takribi 3.500 - 8.000 TL/m aralığında değişmektedir. Günümüzdeki kur artışı nedeni ile kimi satış bürolarının kur sabitleme ya da satış fiyatından indirim yapma opsiyonları olduğu saptanmıştır. Konut fiyatları geçen yıla oranla yaklaşık yüzde 8 oranında, bir önceki yıla göre ise yüzde 16 oranında artmıştır. 2009 yılında olan İkitelli sel felaketi bölgenin gelişimine nasıl etki etti? Altyapı ve donatı sorununun çözüldüğünü söyleyebilir miyiz? Böylesi bir olumsuzluk buradaki yatırımları nasıl etkiler? Bölge konum olarak çok iyi olsa da Ayamama Deresi’nde oluşan taşkınlar yatırımcıları daha çok Güneşli çevresine yönlendirdi. Bu süreçte bölge bir prestij kaybı yaşadı. Ancak derenin ıslah edilmesi sonrasında bölgenin cazibesinin de artacağını düşünüyorum. Bence Güneşli’den daha çok talep görecektir. Basın Ekspres Yolu’nu etkileyecek konular Özge Aklar, TSKB Gayrimenkul Değerleme A.Ş. İdari İşler ve İş Geliştirme Müdürü Basın Ekspres Yolu, Küçükçekmece, Bağcılar ve Bahçelievler ilçeleri arasında TEM ve D-100 otoyolu arasındaki bağlantı yoludur. Aslında en önemli özelliği de Atatürk Havalimanı’na ulaşım sağlanan akslardan biri olmasıdır. Basın Ekspres yolu çevresindeki ilçeler nüfusun artış eğiliminde olduğu bir bölge oluşturmaktadır. 2010 – 2014 yılları arasında Türkiye nüfusu yüzde 5, İstanbul nüfusu ise yüzde 8 artış göstermiştir. Bu yıllar arasında İstanbul ortalamasını yakalayan ilçe Küçükçekmece olmuştur. Özellikle, yakın çevrede konumlu olan niteliksiz alanların dönüşmeye başlamasıyla, bölgenin nüfusunda ciddi bir artış gerçekleşmesi beklenmektedir. Önümüzdeki dönemde bu bölgeyi etkileyecek bazı gelişmeleri şu şekilde sıralayabiliriz; 3. Havalimanı - Kuzey Marmara Otoyolu 3. Köprü, Kuzey Marmara Otoyolu adı verilen ve Avrupa Yakası’nda Odayeri ile Anadolu Yakası’nda Paşaköy bölgelerini birbirine bağlayan güzergâhta, 115 km’lik iki yaka arasındaki geçişi sağlayacak köprüdür. Olimpiyat Yolu Projesi Küçükçekmece İlçesi sınırlarından geçerek, D-100 Karayolu ile TEM Otoyolu’nu birbirine bağlaması planlanan yol. Ayamama Deresi Islah Projesi 2015 yılı içerisinde ıslah çalışmalarının tamamlanması ve dere üzerinde ve çevresinde, çok sayıda rekreasyon alanı ve parkın ortaya çıkması beklenmektedir. Mahmutbey Adalet Sarayı Mahmutbey İSTOÇ karşısında konumlu boş araziye İlçe inşa edilmesi planlanan ve büro gelişimini tetiklemesi öngörülen proje. Raylı Sistem Projeleri 2016 yılında Halkalı Gebze Marmaray Yüzeysel Metrosu, 2017 yılında Mecidiyeköy-Kağıthane-Alibeyköy-Mahmutbey Metro Hattı, 2019 yılında Mahmutbey-Halkalı-Bahçeşehir Metro Hattı ile 2019 yılı sonrasında Ataköy – Basın Ekspres - İkitelli Metro Hattının hayata geçirilmesi planlanmaktadır. Atatürk Havalimanı’nın belirsizliği 3. Havalimanı’nın inşaatının tamamlanması ile birlikte, Atatürk Havalimanı’nın konumlandığı arazinin nasıl değerlendirileceği henüz netlik kazanmamıştır. Başakşehir-Sefaköy-Halkalı Havaray Hattı Başlangıcının mevcut metrobüs hattı Sefaköy durağı olması ve 16 istasyondan oluşması öngörülen hat. Basın Ekspres Yolu öncelikle alternatif bir büro bölgesi, alternatif bir MİA olarak öngörülmüştü. Nitelikli büro projelerinde birim satış fiyatı genel olarak 5.000 – 6.000 TL/m2 civarındadır. Bölgedeki projelerde kira değerleri ise, 12-15 USD/m2/ ay düzeylerindedir. Bölgeyi büro sektörü açısından çekici yapan, arsa arzının son derece fazla olması olarak göze çarpmaktadır. Bölgenin eski sanayi bölgesi olması ve İstanbul için yaşamsal önemde olan iki ana arterin; TEM ve D-100 Karayolu’nun arasında konumlanmış olması, arsa arzı ile birleşince bölgenin büro sektörü açısından önemi artmaktadır. Bölgede, mevcut durumda birçok büro ya da ev-büro inşaatı yer almaktadır. Ancak günümüzde bölgedeki büro projelerinde dolulukların ve birim kira değerlerinin beklenenin oldukça altında olduğu gözlemlenmektedir. Basın Ekspres Yolu otel ve konaklama sektörü açısından değerlendirildiğinde, son 5 yıllık zaman diliminde çok sayıda otel açıldığını gözlemliyoruz. Bunun yanında hâlâ süren inşaatlar da söz konusudur. Basın Ekspres Yolu; Atatürk Havalimanı, İstanbul Fuar Merkezi, Bosphorus Convention Center, TÜYAP gibi önemli merkezlere yakın bir noktada konumlanmış olup bu özelliklerinden dolayı, kongre ve fuar turizmi açısından son derece önemli bir lokasyondur. Bu sektörün önümüzdeki dönemde gidişatını Atatürk Havalimanı’nın taşınması ile ilgili planlama etkileyecektir. Basın Ekspres Yolu’ndan, Havalimanı Bölgesi’ne doğru ilerledikçe, oda sayısında artış olmaktadır. Bölgedeki var olan otel oda fiyatları ortalama 70-80 USD iken doluluklar ise ortalama yüzde 55-70 düzeylerindedir. Bu düzey yeni yatırımları etkilemektedir. Basın Ekspres aksının doğusunda ve batısında yeni geliştirilen projeler, eski fabrika ve imalat binaları ile konvansiyonel konutlar yer almaktadır. Geçmişte sanayi ve hafif sanayi alanı olarak kullanılan alanların geçirdiği dönüşüm bölgeyi hizmet sektörüne açmış, bu değişim ile birlikte bölgenin değişen yapısı konut sektörü için çekici güç olmuştur. Basın Ekspres Yolu-Otel/Oda Sayısı 5300 2700 2250 200 150 Mevcut 2015 yılı 2016 yılı 2017 yılı oda sayısı içerisinde içerisinde içerisinde yeni yeni yeni eklenecek eklenecek eklenecek stok stok stok Toplam Basın Ekspres Yolu-Konut Sayısı 12,400 9,500 2,000 Mevcut konut sayısı 2016 yılı içerisinde yeni eklenecek stok 900 2017 yılı içerisinde yeni eklenecek stok Toplam Bölgede konumlu projelerin konut dağılımlarına bakıldığı zaman, bölgede yer alan konutların, yüksek metrajlara sahip olmadığı gözlenmektedir. Bölgenin genelinde üretilen nitelikli konutların, nitelikli ve nispeten ekonomik konutlarda yaşamak isteyen çekirdek aileler ya da genç profesyonellere hitap edebileceği düşünülmektedir. Şehir içerisinde, orta kalitedeki konutlarda ikâmet eden, ancak rezidans hizmetleri ve konforundan yararlanmak isteyen, orta-üst gelir grubuna mensup kişilerin nitelikli bölgelerde yer alan prestijli rezidans projelerine talepte bulunması beklenmektedir. •Basın Ekpres bölgesinin büro bölgesi olarak algılanması •Uzun süreli oturum amaçlı çocuklu ailelerin tercih etmemesi •Bölgenin havalimanına yakın olması nedeniyle kısa süreli konaklamalar için tercih edilmesi gibi etkenler bölgedeki daire tiplerini de etkilemektedir. Bölgedeki projelerin geneline bakıldığında Basın Ekpress Yolu’na yakın konumlu projelerde ağırlıklı olarak 1+1 ve 2+1 daire tiplerine yer verildiği, iç kesimlere doğru ilerlendiğinde ise 3+1 oranının arttığı görülmektedir. Bölgede yer alan konut projelerine bakıldığında, konut satış fiyatlarının min. 1.500 – maks. 3.000 USD/m2 aralığında olduğu gözlemlenmiştir. Rezidans satış fiyatları, konut satış fiyatlarına göre biraz daha yüksek değerlerden gerçekleşmektedir. Bölgede yer alan konut projeleri ve yakın gelecekte inşa edilmesi planlan projelerin ağırlıkla Basın Ekspres aksının doğusunda kümelendiği görülmektedir. Bu duruma neden olarak, aksın batı tarafında yer alan Ayamama Deresi ve kuzeye doğru ilerledikçe, aksın batı tarafında dönüşümü sanayi tesislerine göre daha zor olan niteliksiz konut alanlarının bulunması olduğu düşünülmektedir. 2014 2013 2012 2011 2010 2010-2014 Yılları Arası Nüfus Artışı Bağcılar 754.623 752.250 749.024 746.650 738.809 2% Bahçelievler 599.027 602.931 600.162 600.900 590.063 2% Küçükçekmece 748.398 740.090 721.911 711.112 695.988 8% 3 ilçe Toplam 2.102.048 2.095.271 2.071.097 2.058.662 2.024.860 4% İstanbul 14.377.018 14.160.467 13.854.740 13.624.240 13.255.685 8% Türkiye 77.695.904 76.667.864 75.627.384 74.727.269 73.722.988 5% 33 G-Plus Divan Residence Görsel malzemeler Suyabatmaz Demirel Mimarlık tarafından sağlanmıştır. Mimari Tasarım: Suyabatmaz Demirel Mimarlık Arif Suyabatmaz, Hakan Demirel Ekip: M. Kocaman, O. Ülgen, E. A. Yaşuk, K. Atala, E. Yazkurt, D. Subaşı, M. Uzman İşveren: Mar Yapı Yer: Bağcılar, İstanbul 100.000 m2 G-Plus Divan Residence Projesi İstanbul’un dönüşerek gelişmekte olan bölgelerinden Bağcılar’da yer almaktadır. Bölgenin öne çıkan başlıca özellikleri ise İstanbul’un en yoğun ulaşım akslarından olan E-5 Otoyolu ile TEM Otoyolunu birbirine bağlayan Basın Ekspres Otoyolu üzerinde yer alması ve Atatürk Havalimanı’na olan yakınlığıdır. Günümüzde artık kullanılmayan eski sanayi yapılarının Basın Ekspres otoyolu yakınında yer almaları ise arsa stoğu açısından Bağcılar’ı İstanbul’un merkezinde bulunan öteki ilçelerden daha avantajlı bir konuma taşımaktadır. Şehircilik bağlamında bütün bu özellikler G-Plus Divan Residence Projesi’nin gerek arsasının büyüklüğü gerekse konumu itibariyle yer seçimi ölçütlerinin bütün artılarına sahip olduğunu göstermektedir. G-Plus, İstanbul’un en önemli ana ulaşım arterlerinden biri olan Basın Ekspres Otoyolu’ndan kolay ulaşılabilirliği ve ülkenin en önemli havalimanına yakınlığıyla oldukça avantajlı bir arsa üzerinde yer almaktadır. Ayrıca bölgeden geçen metronun istasyonuna yakınlığı da proje alanının başka bir olumlu özelliğidir. Toplam 21.000 m2 büyüklüğünde bir arsanın üzerinde yükselen G-Plus Divan Residence Projesi anayola yakınlığı nedeniye araç trafiğinin her iki akış yönünden de kuvvetle algılanmaktadır. Bu algı meselesi ve projenin bulunduğu yerle sosyal ve fiziksel anlamda kuracağı ilişki sonrasında simgesel anlamda öne çıkarak kendini farkedilir kılması tasarım aşamasında 34 projeye yaklaşım stratejimizi ve çözüm önerimizi belirleyen başlıca verilerdir. Projeye yaklaşım biçimimizi ve nihai tasarımın çıkış noktasını belirleyen- ler ise keyfi form arayışları ve tercihleri yerine daha çok yer okuma, anlama ve ele aldığımız konunun gereklilikleri üzerinden olmuştur. B-B Kesiti Doğu Görünüşü Yedinci ve Onikinci Katlar Planı C-C Kesiti Zeminin kullanılması ve arsayı çevreleyen iki sokak arasında yaya akışının kademelenen bir kamusal alan marifetiyle sağlanması yapının çevresiyle kuracağı dolaysız ilişkinin ön koşulu olarak kabul edilmiştir. Bu anlamda G-Plus Divan Residence Projesi sakinlerine kendilerine ayrılmış özel alanlarında teknoloji destekli güvenli bir yaşam sunarken kamusal anlamda kentin içinde, kentle bütünleşmiş ve kentsel yaşamın bütün cazibe ve çeşitliliğinin deneyimlendiği zengin ve farklı fırsatlar sunmaktadır. Aralarında kot farkı bulunan ve proje alanının sınırlarını belirleyen iki cadde arasına yerleşen geniş blok, ticaret birimlerini ve sosyal alanları barındırır. Bu yatay bloğun ortasında yer alan yarı açık pasaj, kent yaşamının bildik tipolojilerinden biridir ve alt - üst kademeler arasındaki bağlantıyı içindeki merdivenlerle sağlayarak yapıya ulaşmada alternatif sunar. Aynı zamanda bu bölümdeki mağazaların doğal ışık ve hava almalarına olanak tanır. Zemindeki bu arkadlı bölüm üzerinde yükselen otel ve büro birimlerine sağlam bir altlık oluşturur ve onların toprakla olan bağını güçlendirir. Üst bölümde konut bloklarının herbiri farklı caddeler tarafına yerleşerek birbirlerinin manzarasını ve havasını kesmezler. Bu bloklar mimari olarak düşey ve yatay elemanlardan oluşurlar. Düşey-yatay arasındaki bu gerilim binanın simgeselliğine katkı yaparak benzerleri arasından ayrışmasını sağlar. Konut birimlerinin yer aldığı yüksek blokların altında büro, otel, mağaza ve lokantaların bulunduğu yatay bloklar uzanır. Ters yönlerde iki yüksek blokla sonlanan bu alçak yapıların oluşturduğu insani ölçekte meydan ortak yaşamın keyfinin çıkarılabileceği bir yerdir. Zemin katında bulunan mağaza ve lokantaların önündeki korunaklı arkadın yarattığı yarı açık mekânlar kullanımı daha da özendirir. Alçak blokların zemin kat haricindeki 1. ve 2. katları bürolara ve otele ayrılmıştır. Bu düzenlemeyle konut, büro ve otel işlevleri aynı bina içinde ancak birbirlerinden ayrı çözülmüştür. 18 ve 22 katlı iki ayrı konut bloğu ise arsanın birbirine uzak iki köşesine yerleşirler. Aralarındaki mesafe sayesinde her blok manzara ve gün ışığından en üst düzeyde yararlanır ve birbirlerinin üzerine gölge düşürmezler. Aralarındaki mesafeye karşın ikisi de bir bütünün parçasıdırlar. Bloklardaki rasyonel planlama katlarda değişebilir kullanım isteklerine yanıt verilmesini sağlar. Böylece tip adedi ve dağılımı kat bazında kullanıcı isteklerine göre yeniden kurgulanabilir. Gerek teknik donatıları gerekse mekânsal çözümleriyle kullanıcılarına hakettikleri yaşam kalitesini sunarlar. 35 İSTWEST Görsel malzemeler DB Mimarlık tarafından sağlanmıştır. Tasarım: DBArchitects / Bünyamin Derman Yer: Bahçelievler Proje Ekibi: Deniz Çiler Erkan, N. Serkan Uğuz, Güven Çimenoğlu, Oytun Bilsel, Ezgi Kalender İşveren: Fer Gayrimenkul Geliştirme ve İnşaat A.Ş. Statik: Yapı Teknik İnş. San. Proje ve Taah. Ltd. Şti. Mekanik: Anka Proje ve Danışmanlık Elektrik: Anka Proje ve Danışmanlık Peyzaj: Spiga Peyzaj Parsel Alanı: 68.731 m2 İnşaat Alanı: 205.000 m2 Proje Tipi: Konut – Residence – Çarşı 14 Blok - 428 Konut, 571 Residence, 95 Adet Ticaret Birimi Proje Tarihi: 30 Nisan 2011 - 2013 FER YAPI PROJE RAPORU Bu proje, kent dinamiklerinin, denge ve uyum içinde, ‘kent içinde kent’ konseptiyle yorumlandığı bir projedir. Meydanlar, sokaklar, avlular ve parklarla parçalanan yapı kütleleri, farklı kotlarda oluşturulan yeşil zeminler, yapısal özellikleri ve çevresiyle kurduğu ilişki, onu emsallerinden farklılaştırır. Bu proje kente, sağır duvarlarla değil, onunla zeminden itibaren, birebir ilişkili mekanlarla karşılık verir. Yanı sıra kamusal özel alan tanımı ve ayrımını ustalıkla yapar, konut kullanıcılarının güvenlik ve mahremiyetini gözetir. Arsanın kentin hızlı akışına cephe oluşturan çeperleri, bu akışa karşılık verecek program ve kabukla şekillenirken, yolun gerisinde yeşil bir avlu oluşturan iki L baza ve üzerinde yükselen konut blokları ile sakin ve keyifli bir yaşam alanı tanımlanır. 36 Bağcılar Basın Ekspres Yolu ve Değirmenbahçe caddesi yönünde yeralan ve arsa çizgisini vurgulayan yatay bloklar üzerinde köşe noktalarda üç rezidans bloğu yükselir. Cephe karakteristiği ve program olarak içteki konut bloklarından ayrışan bu yapılardan Basın Ekspres yoluna cepheli olanın bazasında katlı mağaza ve dükkanlar, Starcity alışveriş merkezi ile karşılıklı cephe oluşturan yatay blokta cafe ve restoranlar yeralır. Zemindeki kırmızı zon, çeper boyunca yer yer bir kentsel meydan ve alle olarak yaya hareketini organize eder. Basın Ekspres yolu yönündeki yatay bloktan açılan bir pasajdan (giriş) yeşil bir iç avlunun etrafında sıralanmış ‘food court’a ulaşılır. Değirmenbahçe caddesi yönündeki yatay bloğu sonlandıran saçak, içteki konut alanının girişini vurgular. Konut bloklarının altında yeralan bazalardan birinde, az katlı yatay konutlar yeralır. Arkadaki baza, bu konutların kullanıcılarına hizmet eden sosyal tesistir. Çeperdeki kütleler ve içteki konut kütleleri sadece kentle kurdukları ilişki ile değil, aynı zamanda cephe karakteristiği ile de birbirlerinden ayrışırlar. Yola cepheli rezidans blokları, metal mesh ve gerisindeki cam yüzeyin oluşturduğu çift cepheyle, kente daha maskulen bir yüz oluştururken, içteki konut bloklarının cephelerinde ahşap ve cam ağırlığı fark edilir. Daire planları ve m2’leri de her iki konut bloğunda farklılık gösterir. Yola cepheli olanlarda, 1+1, 2+1 ve stüdyo daireler, ev-büro olarak kullanıma müsait daireler varken, diğerinde daha büyük m2’ler ve 2+1 ve 3+1’lerin ağırlıklı olduğu, çocuklu ve kalabalık ailelerin, şehrin içinde, fakat sakin ve yeşile yakın bir yaşantıyı bulabilecekleri nitelikte bir konut yapısı mevcuttur. Vaziyet Planı Kat Planları 37 AKG Gazbeton Öncelikle gazbeton kullanım alanlarından söz eder misiniz? AKG Gazbeton olarak bir yapının hangi alanlarında ürün temin etmektesiniz? Yapılarda çatıdan taPazarlama ve Satıştan vana, duvardan koSorumlu Genel Müdür lon-kirişe kadar AKG Yardımcısı Sırrı Güvenç Gazbeton ürünleri kullanılmaktadır. Duvar örgüsü, yer ve çatı döşemeleri, kapı ve pencere geçişleri gibi alanlar, kolon ve kirişler başta olmak üzere, mantolama ihtiyacı olan tüm alanlar da ısı yalıtım plağımız Minepor ile en etkili çözümü sunuyoruz. Blok ve donatılı ürünler olarak iki ana gruba ayırdığımız ürünlerimiz, kendi içlerinde de gruplara ayrılıp oldukça geniş bir ürün yelpazesi oluşturmaktadır. Örneğin; donatılı grupta olan “panel” ürünlerde, çatı paneli, duvar paneli, döşeme paneli gibi alt açılımlar, bu alt açılımlarda da yatay duvar paneli, taşıyıcı düşey duvar paneli gibi daha da alt açılımlar söz konusu. Üstün AKG Mühendisliği sayesinde oluşturduğumuz geniş ürün yelpazemiz ile bir yapının her noktasına, her bölümüne en iyi ve en kaliteli ürünleri temin edebiliyoruz. Türkiye’de konut üretim hızı dikkate alındığında, hangi ürünlerinizin satışı daha fazla olmaktadır? (son dönemde uygulamasını yaptığınız bir iki referanstan söz eder misiniz?) Donatılı ürün grubumuzda önemli bir artış söz konusu. Blok ürün gruplarımız satışın lokomotifi. Buna rağmen donatılı ürün gruplarını piyasada aranır ve özellikle AKG’yi tercih edilir noktaya getirmek kolay olmadı. Üretim kabiliyeti, mühendislik becerisi, pazarın beklentisi çok iyi analiz edilerek geliştirilen ürünlerimizle pazarın ihtiyacına gerekli karşılığı vermeye çalışıyoruz. 38 Deneyim ve teknoloji üstünlüğü de olunca tüm taşlar yerine oturuyor. Türkiye’de her zaman en prestijli projelerde AKG Gazbeton ürünleri kullanıldı. “Konutun Gücü Adına” söyleminin yakışacağı tüm projeler AKG ile çalışıyor diyebilirim. Bu projelere örnek vermek gerekirse; İzmir Folkart Towers’ın AKG Gazbeton ürünleri ile yükselmesi, İzmir merkezli bir grup olarak bizlere gurur veriyor. İstanbul Piri Reis Üniversitesi, alanında ilklere imza atan bir proje ve bu ilkler de AKG ile gerçekleştirildi. Bu projelere ek olarak özellikle havalimanlarının AKG Gazbeton’u tercih ettiğini söyleyebilirim. Ülkemizin adından söz ettiren projelerinden Zorlu Center, Trump Towers gibi projeler de bizi tercih eden projelerden sadece birkaçı. Sürdürülebilir yapıların gelişimi göz önünde bulundurulduğunda, bu konuyla ilgili yaptığınız Ar-Ge çalışmalarınızdan söz eder misiniz? Pek çok firma Ar-Ge yaptığını söyler. Ancak aradaki farkı görmek için AKG’nin AR-GE’den ne gibi iş çıktıları elde ettiğine bakmak lazım. Bizim vizyonumuzda “AKG Ar-Ge yapar” yaklaşımı var. Güncel bir örnek vermek gerekirse; AKG Mühendisliği ile geliştirilen Yeni Nesil Isı Yalıtım Plağı Minepor, pek çok ödül ve belge aldı. Yılın ısı yalıtım ürünü seçilen Minepor, Türkiye’den kendi alanında verilen ilk ETA Belgesi’nin de sahibi oldu. Bu başarılar tesadüf değil. Özgün, yenilikçi ve ihtiyaçları karşılayacak ürünler geliştirmek bizim misyonumuz. Bu kadar açık ara önde olduğumuz bir noktada bile bulunduğumuz noktayı daha ileri götürmek için çabalıyoruz. 2016 yılında da Ar-Ge konusunda yeni açılımlarımız olacak. Bu açılımlarımızı, her zaman olduğu gibi, sektörle ve kamuoyuyla paylaşacağız. Gazbeton aynı zamanda yalıtım niteliğiyle de bilinen bir ürün. Konutta yalıtımın Türkiye ekonomisine katkısı ve ekonomideki payı nedir? “Konutun Gücü Adına” derken “Konutun Yalıtım Gücü Adına” da demek yanlış olmayacak çünkü ülkemiz artık yalıtımın gücünü keşfetti. Doğru yalıtım ile konutlardaki ısıtma ve soğutma maliyetlerini yüzde 50’ye varan oranda düşürebiliyorsunuz. Bunun ekonomiye faydasını hesaplamanın en basit yolu, konutların ısıtma ve soğutmaya bir yıl içinde harcadıkları parayı hesaplayıp, bunu ikiye bölmektir. Elektrik, doğalgaz, yakıt gibi tüm enerji kaynaklarından elde edilecek tasarrufu düşünürsek, karşımıza çok ciddi rakamların çıktığını göreceksiniz. Biz de bu sebeple “Yalıtımı Sağlama Alın” diyoruz. Konut Konferansı’na sponsor olmanızın nedeni nedir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz? YEM Konut Konferansı’nda sektörle ilgili başlıklar ajandalarımızda önemli bir yer tutuyor ve sektöre yol gösteriyor. AKG Gazbeton, genel merkezi İzmir olan AKG Grubu’nun önde gelen şirketlerinden biri. Türkiye’nin en büyük 3 bölgesinde işletmeleri olan bir firmayız. İşletmelerimiz arasında Çorlu’da bulunan tesisimiz en son ve en yeni teknoloji ile 2011 yılının sonunda faaliyete başladı. Çorlu işletmesi ile 4 yıl içinde önemli adımlar atıldı ve Marmara Bölgesi’nden önemli tedarikçilerden biri haline geldik. YEM Konut Konferansı ve diğer YEM Etkinlikleri ile dokunduğumuz paydaş sayımızı daha da arttırmak istiyoruz. Sektöre yön veren bir şirket olarak, sektör için son derece kıymetli olan bu konferansa sponsor olduk. BlumTR BlumTR olarak faaliyet alanınızdan ve Türkiye’deki yapılanmanızdan söz eder misiniz? Blum firması 1952 yılında Avusturya’nun Voralberg eyaletinde Julius Blum tarafından kuruldu. 3 ana ürün grubunda mobilya akseBanu İşcan Kamaşoğlu, suarları üretmektedir: Çekmece, Menteşe ve Y. Mimar BlumTR Satış Kalkar Kapak SistemDanışmanı leri. BlumTR firması ise 1995 yılında Türkiye’de önceleri irtibat bürosu olarak faaliyetine başladı, 2009 yılından beri de Gebze’deki merkezinde stoklu olarak Blum ürünlerinin bayiler üzerinden satış faaliyetlerini yürütüyor. BlumTR’nin ürün ve sistem gamı konut özelinde hangi alanlarda kullanılıyor? Blum ürünleri mobilyanın bulunduğu bütün yaşam alanlarında kullanılmaktadır. Mutfak, banyo, oturma odasındaki dolap, TV ünitesi vb. yatak odalarında komodin, giysi dolapları, girişlerdeki vestiyer dolapları gibi modüllerde Blum ürünleri kullanılıyor. Hedef kitlenizin yapısı nedir? Evhanımları mı; içmimarlar mı; amatör dekorasyon ilgilileri mi; mobilya üreticileri mi yoksa hazır mutfak firmaları mı? Bu farklı nitelikteki hedef kitleye nasıl hizmet veriyorsunuz? Hedef kitlemiz sorunuzda saymış olduğunuz bütün müşteri grupları diyebiliriz. Her farklı hedef kitlesine yönelik hazırlanmış broşürlerimiz, dekorasyon ve son kullanıcıya yönelik bazı dergilerde reklam ve görsel çalışmalarımız, internet sitemizde ya da elektronik ortamda bazı uygulamalarımız bulunuyor. Ayrıca yılda iki kez farklı gruplara hitap eden fuar çalışmalarımız da var: Yapı-Turkeybuild ve Intermob fuarları. Ürünleriniz topluca -örneğin markalı konut projelerinde- kullanılıyor mu? Bu projelerde nasıl bir hizmet sunuyorsunuz? Konutlar tamamlandıktan ve yaşam başladıktan sonra tüketicinin ya da konutta yaşayanların sizin ürünlerinizle ilgili gereksinim ve yardım taleplerini nasıl karşılıyorsunuz? Ürünlerimiz birçok markalı konut projelerinde kullanılıyor. Örnek vermek gerekirse: Tema İstanbul, Resim Orman, Batışehir, Kaşmir Göl Konakları vb. Bu tip konut projeleri bizim endüstri müşterisi olarak adlandırdığımız büyük mutfak ve mobilya üreticileri tarafından gerçekleştiriliyor. Bu firmalar da toplu aksesuar alımını bizden yapıyorlar. Konutlar teslim edildikten sonra öncelikle inşaat firmalarının belli bir garanti süresi var ve bu garanti kapsamında mobilya aksamları ile ilgili de mobilya üreticileri garanti veriyor. Bizim ürünlerimiz ise zaten mobilya ömrü boyunca garantili olduğundan genelde bu anlamda sıkıntı yaşamıyoruz. Elbette garantimiz, ürünün teknik detaylarda belirtilen ölçülere uygun montajının yapılması halinde geçerlidir. Aksesuarın hatalı monte edildiği ya da çalışmadığı durumlarda son kullanıcının kendisi dahi firmamıza başvurduğu takdirde biz gerekli incelemeyi kendi personelimizle yapıp, mobilya üreticisi firma ile paylaşıp, son kullanıcıyı mağdur etmiyoruz. Konut için ürün geliştirirken BlumTR’nin yaklaşımı nedir? Konut için ürün geliştirirken Blum firması olarak sürekli pazar araştırmaları, farklı gereksinimleri daha iyi analiz etmek amaçlı gerçek yaşayan mutfaklardan bütün dünyada mutfak gözlemleri yapıyoruz. Mutfak alışkanlıkları ülke- den ülkeye farklılıklar gösteriyor. Yakın zamanda Türkiye’de de 20 tane yaşayan canlı mutfakta, kamera kurarak gözlemler yaptık. Daha sonra bütün bu araştırmalar ürün geliştirmede kullanılıyor. Yeni bir ürün pazara sunulmadan yaklaşık 2-2,5 yıl Ar-Ge çalışması yapılıyor. Her türlü basınç, kullanım testleri Avusturya’daki fabrikamızdaki test istasyonlarında çok uzun bir süre yapılıyor. BlumTR ürünlerinin kalitesini nasıl garanti altına alıyor? Ürünlerini geliştirirken tasarımdan ve tasarımcıdan nasıl yararlanıyor? Ürün geliştirme yapılırken dünyadaki mobilya eğilimleri, mobilya tasarımına yön veren tasarımcılar, mobilya üreticilerinin görüşleri, önerileri ve çalışmaları yakın planda izleniyor ve bunlardan edinilen bilgiler ışığında ürünler pazar gereksinimleri de göz önünde bulundurularak tasarlanıyor. Konut Konferansı’na sponsor olmanızın nedeni nedir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz? Mobilyanın olduğu bütün yaşam alanlarında ürünlerimizin kullanılması hedefimiz olduğu için konutlarda da bir çok yaşam alanında ürünlerimizin kullanılması bizim konut konferansına sponsor olmamız gerektiğini düşündürdü. Ürünlerimizin çeşitliliğinin ve kalitesinin bilinirliğinin daha fazla artacağını düşündüğümüzden bu konferansı önemsiyoruz. 39 Çuhadaroğlu Çuhadaroğlu olarak bir yapının hangi aşamalarında destek veriyorsunuz? Yarı mamül ve anahtar teslimi cephe taahhüdü alanlarında faaliyet gösteren Çuhadaroğlu Grubu’nun Çuhadaroğlu Pazarlama hedefi yatırımcının Müdürü Halil Halit Güral bir yapı üzerine düşünce geliştirmeye başladığı ilk anda yanında olmak yönündedir. Geçmiş dönemlerde yapı maliyeti 100 birim ise geleneksel cephe elemanları ile 10 birimlik bir cephe maliyeti söz konusu olmaktaydı. Bugün bu oranın yüzde 20-30 aralığına doğru ilerlediği yapılar ortaya çıkıyor. Cephenin niceliksel boyutunun yanısıra niteliksel boyutu doğrudan yapının ısıtma ve soğutma sistemlerinin tasarım ve maliyetlerine etki ediyor. Cephe ve doğramaların nitelikleri ile doğru orantılı olan performanslarının gerçekçi düzlemde tanımlanması, yetersiz performans tanımları kadar gereksiz performans tanımlarından da kaçınılması optimum çözümlerin aranması gerekiyor. Bu bağlamda Çuhadaroğlu uzmanları tasarım süreçlerinden başlayarak çözüm ortağı olarak katkı veriyorlar. İlerleyen süreçlerde, ısı hesapları, statik analizler, fayda-maliyet analizleri ile gelişen çalışmalar işin uygulama boyutunda proje bazlı performans testlerinin yapılması ve projenin gereksinimlerine yanıt verecek uygulayıcıların saptanmasıyla sahada yapılan uygulamaların denetlenmesini de kapsıyor. Güvenilir ve sağlıklı (yeşil bina ve enerji tasarrufu anlamında) yapılar kapsamında, ürünleriniz ne gibi katkılar sağlamaktadır? LEED ve BREEAM sertifikasyon süreçlerinde ilgili belgeleri alan projelerde alüminyum profil sistemlerimiz ile yer aldık. Burada bir yanlış algılama var; ürünlere tek tek bu sertifikalar verilmiyor. Ancak yapı hafriyat toprağının değerlendirilmesinden yağmur suyu ve atık suyun kazanılmasına, uçucu madde içeren bileşenler kullanılmasından yapıya alınan taze havaya kadar pek çok ölçüt değerlendirilmeye alınıyor. Bu noktada alüminyum geri dönüştürülebilir bir malzeme olarak yarışa öteki bazı malzemelerden önde başlıyor. Bu noktada ürünlerin asgari mesafelerden taşınarak uygulanması, geri dönüştürülmüş hammadde içermesi, yapının ömrünün tamamlandığında bertaraf edilebilmesi ya da geri dönüşüme tabi tutulabilmesi anlamında alüminyum çok yeterli parametreler veriyor. Onun dışında kullanılan yüzey işlem malzemelerinin toksik madde içermemesi, üretim yapılan tesisin yeterli altyapıya haiz çevre değerlerine saygılı üretim yapması da ayrıca 40 önemli ölçütler arasında yer alıyor. Yapının bu sertifikasyon süreçlerinde tanımlanan yalıtım performansları sağlaması da ayrıca Çuhadaroğlu uzmanlarının yaptığı detaylandırma ve ısı hesapları ile teyit ediliyor. Alüminyum ürünlerin sıkça kullanıldığı yapılar nelerdir? Türkiye ve dünyadaki yaygın kullanım alanlarından söz eder misiniz? Konutlar özellikle günışığı ve doğal havalandırma olanaklarından yararlanma gereksiniminin üst düzeyde olduğu yapılar. Arsa maliyetlerinin yüksek oranlara karşılık geldiği bölgelerde, dikey yapılaşma gerekliliği de ön plana çıkıyor. Bu bağlamda, özellikle konut projelerinde yüksek sızdırmazlık performansına sahip pencere ve kapı sistemleri ile kaldır-sür mekanizmalı sürme doğrama sistemleri yaygınlıkla kullanılıyor. Özellikle projenin gereksinimlerine göre farklı olarak 60 mm, 70 mm ve 80 mm derinliklerde ürettiğimiz ST serisi kapı ve pencere sistemleri, kaldır-sür mekanizmalı ürünlerde ise SL 45 ve SL 60 HR yaygınlıkla kullandığımız ürünlerimiz. Giydirme cephe sistemlerinde de özellikle GE 50 ICV ürünümüz, cephe içinde gizli olarak çift eksen açılım olanağı vermesi nedeniyle konut projelerinde tercih ediliyor. Bunların dışında yapının talep ettiği çözümlere göre Exen projesinde olduğu gibi, panel sistem uyguladığımız projeler de söz konusu olabilmektedir. Alüminyum hafif ancak mukavim bir malzeme olarak en çağdaş çözümleri geliştirebildiğimiz bir yapı malzemesidir. Özellikle soğutma maliyetlerinin günümüzde dikkat çekici boyutlara ulaşması nedeniyle kapı, pencere ve giydirme cephenin yanısıra bazı güneş kontrol elemanlarının da alüminyum malzeme ile oluşturulması giderek yaygınlaşmaktadır. Perfore levhalar, genleştirilmiş metal levhalar, güneş kırıcılar ile yapılarda alüminyum kullanımı giderek artan bir grafik çizmektedir. Alüminyumun en kayda değer özelliğinin de ayrıca vurgulanması gerekmektedir. Yapı ölçeklerinin çok büyüdüğü günümüzde bu yapıların ekonomik ömrünü doldurduğunda ortaya çıkacak atıkların bertaraf edilmesini de bugünden düşünmek durumunda olduğumuz bir gerçektir. Alüminyum geri dönüştürülebilir bir malzeme olarak yapıdan ambalaja kadar geniş bir kullanım alanı çerçevesinde tekrar kullanılabilir bir malzemedir. Bütün dünyada kullanımı yaygınlaşan çelik yapıların gelişimiyle ilgili yenilikçi projeleriniz var mı? Bu yapılarda sizin projelendirdiğiniz kısımlarla ilgili (cephe sistemi vb.) dünya standartlarındaki çözümlerinizle ilgili bilgi verir misiniz? Türkiye’de çelik yatırımları otomotivi önceleyen bir şekilde yapılmış durumdadır. Özellikle çimento üretiminde yapılan büyük yatırımlar, yapı üretiminde nakit akışının belli bir vadeye yayılarak oluşması ve zaman parametresinin maliyet unsurları arasında arka planda kalması çelik yapıların ülkemizde yaygınlaşmasının önünü kesmektedir. Çelik yapılarda cephe bileşenlerinin yer alması açısından betonarme yapılara göre bazı teknik ayrıntılar fark etmektedir. Özellikle genleşme ve rüzgâr yükü kaynaklı salınım farkları cephe yüklerini yapıya aktaran ankraj tasarımları ile çözülmektedir. Bu açıdan betonarme yapı ile çelik yapı arasında cephe çözümleri açısından çok radikal farklılıklar bulunmamaktadır. Avcılar’daki Hilton Double Tree yapısında Türkiye’de çelik yapıda ilk panel cephe uygulaması Çuhadaroğlu Alüminyum Sanayi A.Ş. tarafından gerçekleşmiştir. Çelik yapıların yaygınlıkla tercih edildiği İran, Tahran’da Millenium Tower projemiz devam etmektedir. Tahran Borsası Genel Merkezi de tasarım aşamasında 2016’da gerçekleştireceğimiz projeler arasındadır. Kentsel dönüşümün sektörünüz açısından katkıları nelerdir? Kentsel dönüşüm geçmişte yaptığımız hataları tekrarlamamamız için önemli bir fırsat olarak önümüze çıkıyor. Bunun tasarım ve malzeme boyutları var, malzeme konusunda görüş belirtmek gerekirse daha önce de vurguladığımız geri dönüşümlü çevre dostu malzemeleri öncelikle değerlendirmemiz gerekiyor. Bir de bu malzemelerin yalıtım performanslarını bu kez daha dikkatli tayin etmemiz çok önemli bir konudur. İthalatımızın büyük çoğunluğu enerji açıklarımızdan kaynaklanmaktadır, bu durumda yeni yapacağımız yapıların enerji verimli olmasının ülkemiz açısından olmazsa olmaz bir yaklaşım olarak belirlenmesi gerekmektedir. Konut Konferansı’nda yer almanın katkıları nelerdir; bu konferansı hangi açıdan önemsiyorsunuz? Ülkemizde gelişmiş ülkelerdeki kişi başına düşen alüminyum tüketiminin dörtte biri mertebesinde bir tüketim söz konusudur. Alüminyum ülkemizde özellikle büro, otel, hastane gibi işleve sahip yapılarla özdeşleşmiş bir malzeme, nitelikli konut gereksinimi, çevre bilinci ve satın alma gücü artışına paralel konutlarda alüminyum doğrama ve cephe sistemlerinin kullanılmaya yeni yeni başlandığını görüyoruz. Çuhadaroğlu firması üretim ve satış kadar eğitim ve kamuoyunu bilgilendirme amaçlı etkinliklere destek vermek, mimari öğrencilerine yönelik yarışmalar ile toplumda farkındalık yaratmaya gayret eden bir misyonu her zaman üstlenmiştir. Bu bağlamda konut alanına yatırım yapan işverenden son kullanıcıya bilgi aktararak, deneyimlerimizi paylaşarak Konut Konferansı kanalıyla geri dönüşümlü, çevreci, uzun ömürlü ve mukavim bir malzemenin kullanılmasındaki toplumsal yararlara dikkat çekmeye çalışıyoruz. BİNLERCE YAPI MALZEMESİ HER AN CEBİNİZDE Dış cephe kaplamasından yer karosuna, banyodan çatıya, pencereden kapıya aradığınız her şey, sektörün vazgeçilmez başvuru kaynağı YAPI KATALOĞU’nda! w w w .y a p i k a t a l o g u . c o m 41 Mehpare Evrenol ile söyleşi Mehpare Evrenol, Y. Mimar Evrenol Architects Gayrimenkul yatırımcıları ya da işverenleriniz konut projelerinde sizden neler talep ediyor öncelikli olarak? Gayrimenkul yatırımcısının arzı ile tüketici beklentisi örtüşüyor mu? Gayrimenkul yatırımcıları projenin satılabilir kabiliyetinin yüksek olmasını önemsiyorlar. Metrekarelerin maksimumda kullanılması, net brüt alanlarının oranının doğru hesap edilerek maksimum fayda sağlanması projenin önemli bir girdisi. Son 5-6 yılda da tanıklık ettiğimiz rekabet ortamında konsept konusu önem kazandı. Bütün projelerin bir başkasından farklı, ikna edici, sempatik, tüketicilerin beklentilerin ötesinde bir konseptle donanması gerekliliği gibi yeni bir vizyon var. Mimardan beklentiler biraz mimarların iki ayağını bir pabuca sokuyor; proje hem iyi çözülmüş, işlevleri doğru, üretim maliyetleri optimize edilmiş bir sonuca yaslanmalı hem de ikonik ya da konsept olarak farklılaşan bir tasarım ortaya çıkmalı. Geliştirici, tüketicinin beklentilerine endekslenen bir sistemde yol alıyor. Konu bunun dışında değil yoksa satamazlar maksat satmaksa. Tüketicinin ne istediğini iyi okumaya çok gayret ediyorlar. Parsel bazında üretilen kapalı siteler oldukça eleştiri alıyor. Öte yandan bir kesimin daha önce oturduğu bölgeden oranın gayrimenkul değerinin artması nedeniyle ötelenerek mahalle dokularının zedelendiği bir yaklaşım da sürdürülebilirlik açısından oldukça sorunlu bir durum oluşturuyor. Mimarın hareket alanı geliştirici işverenle çalışırken dar mı? Alan nasıl genişleyebilir? Sizin bir mimar olarak düşünceniz nedir? Parsel bazında üretilen kapalı siteler genellikle kentin kendiliğinden oluşmuş, yüksek yoğunluklu alanlarının dışında yer alıyor. Buralarda zaten mahalle dokusundan söz edemeyiz; mahalleler oluşmuyor. Mahalle dokusu yerine kapalı siteler ve onların arasında kamusal yollarla oluşmuş suni bir dokudan söz ediyoruz. Kentlerin çeperlerinde gelişen kapalı siteler bu kentsel biçimlenmeyi dayattılar ve bir sistem oluşturdular. Kentin merkezlerinde yer alan az sayıda kapalı siteler var. Sosyal katmanların çok karmaşık bir şekilde-geliştiği daha doğrusu bir nevi ur gibi büyüdüğü, birbirine geçtiği merkezlerde, insanlar kapalı sitelerde ‘ko42 runarak’ çocuk büyütmeyi tercih ediyorlar. Ben bunu defaten kapalı sitelere geçmeyi tercih eden ailelerle konuşarak anladım. Bizim çok sevdiğimiz, kentin belirli bölgelerinde hâlâ devam eden mahalle kavramı sosyal yapının değişmesiyle zarar görüyor. Kapalı siteler yapıldı da zarar gördü değil, sosyal katmanların karmaşası, insanları bir nevi kendilerini korumaya itti. Çalışan anne baba emniyetle çocuğunun kapalı siteden içeri girdiğini görmek, oyun oynadığını, spora gittiğini bilmek adına mahalledeki eski alışkanlıklarından, köşe başındaki bakkalla merhabalaşmaktan vazgeçebiliyor. Komşusuyla yabancılaşarak yaşamaya razı kalıyor. Bu da bir nevi tüketicinin talebi, geliştirici bayılmıyordu bunları yapmaya. Mimar bunu ancak şöyle dengeleyebilir -ki bunu da ancak büyük yerleşim projelerinde hayata geçirebilir: sitenin içinde ve duvarların dışına taşabilen kentsel mekânlar oluşturabilir, bu alanları kısmen kente dahil edebilir. Biz bunu AltınOran ve Bosphorus projelerimizde hayata geçirdik. Ankara’da bütün kentlinin kullanabileceği, konserlere, mitinglere, törenlere ve sanat performanslarına olanak veren bir kent meydanı önerdik. Bosphorus City projemizde de Ortaköy meydanı diye tabir edilen alanın halka açık olması ‘kapalılık’ durumunu kırabilen öğeler. Bu durumda duvarlar ardındaki kapalı yaşam sakinlerinin kentliyle buluşarak gerçek kentten pay alması sağlanıyor. Bariyerlerin duvarlarla değil de hiç olmazsa görsel bir iletişimin sağlanabileceği şekilde tasarlanmasının projenin kente katılmasına bir katkı sağlayabileceğini düşünüyorum. Bu gibi adımları mimar atabilir. Konut projelerinde arsaya yerleşim ve daire planı oldukça önemli. Ancak kat planlarının tekrara dayandığını söylemek yanlış olmayacaktır sanırım, özellikle gayrimenkul yatırım projelerinde, bunların matematiğe dayalı bir kuralı var. Bu tip projelerde kat planlarını değiştirmek mümkün mü? Ya da siz ne tür çözümler getiriyorsunuz? Konut yerleşim projelerinde matematik dediğimiz konu, yine bu alandaki konutları alabilecek tüketicilerin ödeyebilecekleri para miktarına ve yaşam tarzlarına bağlı olarak hesap ediliyor ve 1 odalı, 2 odalı, 3-4 odalı gibi büyüklükler, tipler ortaya çıkıyor. Bu matematik, piyasa araştırmalarının analizleri sonrasında ortaya çıkıyor ve kararlar önce gayrimenkulcünün önüne oradan da mimarın önüne geliyor. Ancak bu matematiğe uymak, projeleri tek tip, çok fazla tekrarlı yapılacak bir sisteme sokmuyor. Bu matematikle tek tipliliği ayırmak gerekir. Matematiğe uyularak da farklı projeler elde edilebiliyor. Burada mesele mimarın konuya kaliteli vakit ayırmasıyla, mimarın bu vaktini satın alacak yatırımcının konuyu doğru değerlendirmesiyle fark getiriyor. 8 tane binayla yapılacak bir projede eğer 20 katlı 8 aynı tip binanın her katı da aynı ise ve 4-5 tip daire ile çözülüyorsa işte o bizi çok ürküten, insanları tek tip olmaya mahkûm eden, yaşantıları tek tip olmaya zorlayan projeler ortaya çıkıyor. Bu projeler ucuz elde ediliyor, mimar az para kazanıyor belki inşaat maliyetleri biraz düşük oluyor fakat ortaya çıkan projeler insanın kişiliğini ezen yaşam şekilleri olarak kentlerde sahne alıyor. Biz büro olarak, uzun yıllardan beri bu sürüye katılmamak için çok ayak diriyoruz. Bizim projelerimiz özellikle çok adette farklı plan tipiyle ve çok adette farklı konut tipiyle yaşama geçen projeler. Sürekli altını çizdiğimiz bir konu var; kendiliğinden oluşmuş bir kent parçası elde etme çabasındayız. Bunun için emek vermek, çok çalışmak, zamana yatırım yapmak ve karşılığını da aslında tam alamadan ancak bittiğinde projenin karşısına geçip “ben de birbirinin eşi olan binalarla projeyi tamamlamadım” diyebilmenin bir ayrıcalığını yaşamak var. Bazı büyük çaplı projelerimizde 100-150 tane farklı daire tipiyle 30-40 farklı bina tipi çözdüğümüz oluyor. Bence mimarın onuru bu. Tekil konut projeleriyle, kişiye özel konut projeleriyle de ilgileniyor musunuz? Buradaki yaklaşım yüksek yoğunluklu konut projelerinden nasıl farklılaşıyor? Tekil binalarla da ilgileniyoruz elbette ama az adette yapabildiğimiz bir konu. Yüksek yoğunluklu konut projeleri bir yaşam biçimi sunduğu için ve misyonu çok adette insana ulaştığı için, büyük sorumluluk getirdiğinden bir mimar için yüksek hedef taşıyor. Tekil projelerin bazılarıyla da yüksek kalitede sanat eseri yapma şansı oluyor ama bu da her zaman elde edilen bir fırsat değil. Yurtdışındaki konut uygulamalarını izliyor musunuz; nasıl değerlendiriyorsunuz? “Yurtdışındaki konut” çok muğlak bir kavram. İtalya’daki, İspanya’daki konut uygulamaları ile Şikago’daki ya da Şangay’daki, Kalkata’daki konut uygulamaları birbirinden çok farklı konseptler ve nitelikler taşıyor. Sahil şeridinde yığılmış apartman tipolojilerine bakacak olursak, İspanya da kepaze, İtalya da kepaze hadi bizim sahillerimiz biraz daha kepaze. Yani kapital dayatınca dayatıyor. Yüksek yoğunluklu konut projelerinden bize benzeyen deyince ben hep Çin’i anlıyorum. Çin’deki, HindiÇin’deki konut projeleriyle korelasyon kuruyorum bizdekilerle. Kapital ve teknik biçimliyor kentleri artık. Birçok projeye baktığımda o proje Halkalı’da da olabilir Gonzu’da da olabilir. Zaten küreselleşen dünyada çalışan çekirdek aile kavramı da birbirine benzeşti ve bu model sonuçlara yansıyor. Sizin Türkiye’de ya da yurtdışında başarılı bulduğunuz konut yerleşimi var mı? Varsa hangi ölçütleri karşıladığı için başarılı buluyorsunuz, aktarır mısınız? Yatırım için değil de yaşam için tasarlanmış projeler hemen ayrışıyor. Bu çok önemli gerçekten. Yükselmemiş konut projesi başarılı sonuçlar veriyor. Bu bakımdan farklı tip konut seçeneklerinin sunulduğu dolayısıyla farklı tip konut kullanıcısının bir araya gelip daha kentin hakiki nüvesi gibi davranabilen projeler enteresan. Yakın dönemde tamamladığımız örneğin Köyceğiz projemiz bu özlemlerime yanıt veren projelerimizdendir. 5 ila7 katlı arsa sınırlarına çekilmiş konutlar, arabaların girmediği, yeşilin alabildiğine yer aldığı, çocukların koşturduğu, insanların dolaşabilmesine olanak veren yeşil alanlarla donanmış projeleri kıymetli buluyorum. Tekil bir proje seçmek istemiyorum ama emsali, yoğunluğu 0.5, 0.7 olma ayrıcalığını taşıyan projeleri başka bir klasa koyuyorum. Hayalini kurduğumuz insani yaşam koşullarını davet ediyor. Gönye Tasarım’ın “Konseptten Tasarıma” Anlayışı Türkiye’nin büyük inşaat projelerine içmimarlık çözüm ortağı olarak katkı sağlayan Gönye Proje Tasarım, Tahincioğlu Gayrimenkul’ün Nidapark Başakşehir projesinin sosyal tesis, lobi ve örnek dairelerini de tasarladı. Konutların içmimari projesi hazırlanırken, bu projede ev sahibi olacak farklı tarzları benimseyen, zevk sahibi kişilerin beklentilerine hitap eden bir konsept oluşturmak için çalışılmış. Hedef kitlenin bu yapısına uygun olarak projenin örnek dairesi, Gönye Proje Tasarım tarafından bütün eğilimlerden bağımsız “Zamansız Mekân” konseptinde tasarlanmış. Şık ve klasik çizgilere sahip bu tarz, sadeleştirilmiş ve modern bir anlayışla yorumlanarak, sofistike bir mekân yaratılmış. Mekânın genelinde farklı beğenilere hitap edebilmek için, hem klasik hem de modern mobilyalarla uyum sağlayabilecek bir çerçeve oluşturulmuş. Lake lambri ve çıta üzerinde aplik uygulaması ile mekânda klasik ve yumuşak bir dokunuş yaratırken, bu projeye özel, konsepte uygun olarak tasarlanan televizyon ünitesi gibi mobilyalarla projeye benzersizlik katmak amaçlanmış. Gönye Proje Tasarım Konsept Ekibi üyeleri, projede benimsedikleri içmimari anlayışı şu sözlerle anlatıyorlar: “Gönye olarak bizler, mekân tasarımını belli bir konsept çerçevesinde gerçekleştiriyoruz. Bizim için konsept her zaman tasarımdan önce gelen bir kavram. Genel banyo Havuz Oturma odası Salon Dairenin içindeki her mekân, farklı fikirlerden yola çıkılarak tasarlanırken, hepsinin bir arada uyum içinde olmasına da önem veriyoruz. Hedef kitlenin beğenisini ve gereksinimlerini düşünerek, bazen bir renkten bazense tek bir nesneden bir konsepte ulaşabiliyoruz. Tasarladığımız projelerde bizim hedefimiz, her zaman mekânı anlamlandırmak oluyor. Nidapark Başakşehir projesinin içmimari konseptini oluştururken, zamansız, sofistike bir çizgide, sıcak ve yaşayan mekânlar yaratmayı hedefledik.” Yatak odası Erkek çocuk odası Kafe 43 44