Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı

Transkript

Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı
YILDIZ TEKNİK ÜNİVERSİTESİ YAŞAM KÜLTÜRÜ DERGİSİ YIL:01
SAYI:2 / NİSAN 2009
BAŞKANI PROF. DR.
* YÖK
YUSUF ZİYA ÖZCAN İLE
RÖPORTAJ:
Globalleşen dünyada
Türk Yükseköğretiminin
hedefleri
YTÜ yurtdışına
açılıyor
PROF. DR. İSMAİL YÜKSEK
[
[
rektör’den
Merhaba,
Güç ve ilham kaynağımız üniversitemizin dışarıya açılan köprüsü olan
Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisi’nin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan
büyük mutluluk duyuyorum. İlk sayımıza gösterilen ilgi, dergimizin üniversitemizin en etkin tanıtım araçları arasındaki yerini alacağı konusunda bizleri umutlandırmıştır.
Dünyada baş döndürücü ekonomik, sosyal ve yapısal değişimler ve gelişimler yaşanmaktadır. Ülkemizde de yapısal değişiklikler gerçekleşiyor
ve çağdaşlaşmaya uyum açısından bilgi toplumu olma yolunda ilerliyoruz. Değişimlerin ve gelişimlerin sağlıklı olabilmesi için, üniversitelerin
de bu değişime ayak uydurması ve öncü rol oynaması gerekmektedir.
Değişim ve gelişimi planlamada üniversiteler sorumluluk almalı ve değişimi yönetecek liderler yetiştirmelidir.
Üniversitemizdeki eğitim-öğretimi ve AR-GE çalışmalarını bu bakış açısıyla ele aldığımızda, mevcut uygulamalarımızı ve gelecekle ilgili politikalarımızı değiştirme ve geliştirme zorunluluğu karşımıza çıkmaktadır.
Göreve geldiğimiz günden bugüne, değişim ve gelişimin altyapısını
oluşturmaya çalışmaktayız. Üniversitemizin mevcut kaynaklarını iyi yöneterek, öğrencilerimizin ve üniversitemizin geleceğini garanti altına almak için, var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bu bağlamda, uzun
zamandır sabırla ve dikkatle üzerinde çalıştığımız projelerimiz hayata
geçmek üzeredir.
Üniversitemizin DPT’den 4. en büyük bütçeyi alması, Teknopark altyapı
çalışmalarına başlanması, Otağ-ı Hümayun’un restorasyonunun İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti bütçesinden yapılacak olması, Yıldızlar
Yaşam Kültürü Dergisi’nin yayın hayatına başlaması, e-yıldız projemiz,
bilgi işlem sistemini yapılandırma projemiz, üniversitemizin yeni web
sayfası, uluslararası üniversitelerle işbirliklerinin başlatılması gibi, pek
çok umut verici gelişmeler yaşanmaktadır.
Üniversitemizde, çok yakın zamanda meyvelerini toplayacağımız uygulamalar başlatılacaktır. Ekin zamanı bitmek, hasat zamanı başlamak
üzeredir.
Sevgi ve Saygılarımla...
90
yildizlar
NİSAN 2009
içindekiler
Nisan 2009 Yıl 1 Sayı 2
[email protected]
Yıldız Teknik Üniversitesi Adına
İmtiyaz Sahibi
Rektör Prof. Dr. İsmail Yüksek
Genel Yayın Koordinatörü
Prof. Dr. Tamer Yılmaz
Yayın Yönetmeni
Halkla İlişkiler Koordinatörü
Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
Öğr. Gör. Hakan Karataş
1
40
4
46
REKTÖR’DEN Prof. Dr. İsmail Yüksek
SPOT
11
EDİTÖR’DEN Öğr. Gör. Hakan Karataş
12
RÖPORTAJ YÖK BAŞKANI PROF. DR. YUSUF
ZİYA ÖZCAN: Globalleşen dünyada Türk
Yükseköğretiminin hedefleri
18
GÜNCEL YTÜ yurtdışına açılıyor
22
40
ARAŞTIRMA TEZİ Davut Paşa Sarayı’nda
Hünkâr Kasrı (Otağ-ı Hümayun)
RÖPORTAJ DEKAN PROF. DR. ULVİ AVCIATA:
Sanayicimiz sorunlarını çekinmeden bizlere
getirebiliyor
50
RÖPORTAJ PROF. DR. ÖMER AYDIN:
54
Uluslararası düzeyde eğitim veriyoruz
ETKİNLİK Üreten dünyanın çarkları
34
AR-GE “ABB Motor Kontrol Laboratuarı”
36
YTÜ öğrencilerinin hizmetine sunuldu
RÖPORTAJ DOÇ. DR. MEHMET EMİN
BİRPINAR: Çevreyi korumak bir yaşam felsefesi
olmalıdır
80
64
ETKİNLİK Savunma Sanayi Günleri ’09
66
ETKİNLİK Kalite ve Verimlilik Kulübü
68
Lojistik Eğitim Kampı ‘08
YARIŞMA “Yıldızlı Projeler” yarışmasının
finalistleri belli oldu
Tuğçe Uzun
ETKİNLİK Gemi inşamızın dünü bugünü
konulu konferans düzenlendi
88
ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ Sağlık
işletmelerinde yönetim
Görsel Yönetmen
Sema Türk
[email protected]
82
86
10
Yazı İşleri
Nazan Nalbantoğlu
Sare Kuş
Reklam
Melike Emek Bircan
ETKİNLİK 5. RLC seminer günleri
84
Editör
Özlem Şahin Ekinci
Fotoğraf
Mine Atacan
PROJE PERMIT projesi
62
28
TKİNLİK İstiklâl Marşı’nın kabulünün 88.
E
yıldönümünde anma toplantısı yapıldı
76
ĞRENCİ KÜRSÜSÜ Krizden nasıl
Ö
etkilendik?
PROJE JURISTRAS projesi
22
yarışmasında birinci oldular
58
26 AR-GE Araştırma alt yapımızı güçlendirme
çalışmalarına başladık
YARIŞMA YTÜ öğrencileri Ekolojik Ev proje
ĞRENCİ KÜRSÜSÜ Dostluk üzerine...
Ö
“İyi ki Varsın”
Yıldız’da döndü
PROJE Avrupa Komisyonu 6. Çerçeve
Programı kapsamında bir proje: PROMISE
EĞİTİM Japonya’da lisansüstü eğitim
72
12
YAPIM / YAYIN YÖNETİMİ
18
Ajansfa İletişim Bilgileri:
Gülbahar Mh. Esentepe Cd.
No.6/6 (Bozkır İşhanı)
Mecidiyeköy/İSTANBUL
Tel: 0 212 272 61 06
Faks: 0 212 272 61 07
www.ajansfa.com
[email protected]
Baskı:
C&B Basımevi
2. Mat. Sit. No:ZA16
Topkapı/İSTANBUL
Tel: 0 212 612 65 22
Ücretsiz dağıtılır. Para ile satılmaz.
Yayınlanan yazıların sorumluluğu yazarına aittir.
Reklamların sorumluluğu ise reklam verene aittir.
Dergide yayınlanan yazı ve resimler kaynak gösterilmek suretiyle iktibas edilebilir.
90
RÖPORTAJ ANJELİKA AKBAR: “Son
albümünüzü dinlerken ruhum yıkanıyor” diyen
çok insanla karşılaştım
94-95
SANAT GÜNDEMİ - KİTAP
96
DVD Kill Bill Volume I- Volume II
NİSAN / 09
Yıldızlar 3
SPOT
HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR
“28. İstanbul Film Festivali” ödülleri sahiplerini buldu
28. Uluslararası İstanbul
Film
Festivali’nin Altın Lale ödülleri Akbank sponsorluğunda, Lütfi Kırdar Uluslararası Kongre ve Sergi
Sarayı’ndaki Kapanış Galası ve Ödül Töreni’nde sahiplerini buldu. Sunuculuğunu Meltem Cumbul’un üstlendiği Festival Kapanış Galası boyunca Levent Yüksel üç
şarkısıyla izleyicilere sahnede renkli bir program sundu.
“Altın Lale Yılın En İyi Türk Filmi” ödülüne Aslı Özge’nin
“Köprüdekiler” adlı filmi layık görülürken, “Altın Lale
Yılın En İyi Türk Yönetmeni” ödülünü ise “Uzak İhtimal”
filmindeki yönetmenliğiyle Mahmut Fazıl Coşkun aldı.
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, “Yılın En İyi Türk
Filmi” ve “Yılın En İyi Türk Yönetmeni”ne 50.000 TL
para ödülü verilecek.
“28. Uluslararası İstanbul Film Festivali”nin Kapanış
Galası’nda, çağdaş Polonya sinemasının en önemli
yönetmenlerinden, Jerzy Skolimowski’ye festival’in
“Yaşam boyu Başarı Ödülü” takdim edildi. “Altın Lale
Uluslararası Yarışma Ödülü”, Şilili yönetmen Pablo
Larrain’in “Tony Manero” adlı filmine verildi.
“En İyi Kadın Oyuncu” ödülü “Pandora’nın Kutusu”
filmindeki rolü ile Derya Alabora’nın oldu. “En İyi Erkek
4 Yıldızlar
NİSAN / 09
Oyuncu” da, “Uzak İhtimal” filmindeki rolüyle Nadir
Sarıbacak oldu. Oyuncular, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından verilen, 10.000 TL’lik para ödülünün
de sahibi oldu. Festival’de Ulusal Yarışma’da bu yıl
ilk kez verilmeye başlanan “En İyi Senaryo Ödülü”ne
“Uzak İhtimal” filmiyle Tarık Tufan, Görkem Yeltan ve
Bektaş Topaloğlu layık görüldü. Uluslararası İstanbul
Film Festivali’nin Ulusal Yarışma’daki bir diğer yeni
ödülü “En İyi Görüntü Yönetmeni” ise “Süt” filmiyle
Özgür Eken’e verildi. “En İyi Müzik Ödülü”nü “Ali’nin
Sekiz Günü” filmiyle kazanan Nail Yurtsever aldı. Pelin
Esmer’in “11’e 10 Kala” adlı filmi Ulusal Yarışma’nın
“Jüri Özel Ödülü”ne layık görüldü. Uluslararası Film
Eleştirmenleri Birliği FIPRESCI Ödülleri ise; Uluslararası
Yarışma’da Semih Kaplanoğlu’nun yönettiği “Süt” adlı
filme, Ulusal Yarışma’da Reha Erdem’in “Hayat Var”
adlı filmine verildi.
“Sinemada İnsan Hakları” yarışmasındaki Avrupa
Konseyi Sinema Ödülü FACE’i ise Şilili yönetmen Marco
Bechis’in “Kırmızı Adamların Toprağı / Birdwatchers”
adlı filmi kazandı. İKSV’nin medya sponsorlarından
Radikal Gazetesi tarafından verilen “Halk Ödülü”, hem
uluslararası hem de ulusal yarışmada izleyicilerin oylarıyla saptanan filmlere verildi. Halk Ödülü’nü Uluslararası Yarışma’da Semih Kaplanoğlu’nun “Süt”; Ulusal
Yarışma’da Aydın Bulut’un “Başka Semtin Çocukları”
adlı filmleri kazandı. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 5
SPOT
HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR
Yelken sporu tutkunları da artık
güvence altında!
“Zamanın Görünen Yüzü:
Saatler” sergisi devam ediyor
Yapı Kredi Vedat Nedim Tör
Müzesi’nin
yeni sergisi saatler konusuna odaklanıyor. Müzedeki
etnografya ve teknoloji sergi dizilerinin bir devamı olarak
tasarlanan “Zamanın Görünen Yüzü: Saatler” sergisi, 13
Mart – 28 Haziran 2009 tarihleri arasında ziyaret edilebilecek.
Türkiye’de ilk kez Acıbadem Sigorta, yelken
sporcularına seyir sırasında yaşayabilecekleri bir anlık dalgınlık, öngörülemeyen aksilikler ve kötü hava şartlarının
denizde meydana getirebileceği tehlikelere karşı güvence
sağlıyor.
Özellikle hobi olarak veya yarış amacıyla yelken sporu
yapan sağlıklı yelkenciler, Acıbadem Pruva’ya sahip olabiliyorlar. Bu poliçede yüksek teminatlar, her seviyede sporcunun kolaylıkla alabileceği rakamlarla satışa sunuluyor.
Türkiye’nin önemli müze ve özel koleksiyonlarındaki
eserlerden derlenerek hazırlanan sergi; insanoğlunun
günü, saat dilimlerine ayıran matematiksel sistemi ve
bunu hesaplayan “obje”yi bulmasından 1950’li yıllara
kadar geçen tarihi süreci anlatıyor. Bu tarihi süreç içinde
saatler; işlevsellikleri, mekanik kurguları, dönemlerinin
tarihi atmosferi göz önünde bulundurularak ve haklarında
ayrıntılı bilgiler verilerek sergileniyor. Güneş saati, kum
saati, silindirik saatler, kule saatleri, gemici saatleri, camii
ve meydan saatleri ele alınan eserlerden bazıları.
Sergide, Mustafa Şemi, Mehmet Şükrü, Ahmet Eflaki Dede,
Derviş Yahya ve Şeyh Dede gibi eski Türk saat ustalarının
yaptığı ve çok azı günümüze ulaşabilmiş saatler yitip
giden ustalarıyla anılıyor. Bu nadide saatler, Dolmabahçe Sarayı saat uzmanı Şule Gürbüz ile saat ustası Recep
Gürgen’in değerlendirmeleriyle sergileniyor. II
Acıbadem Sigorta Genel Müdürü Dr. Ömer Karahan, insan
hayatı ve sağlığı ile ilgili her türlü riski sigortalayarak
kayak, motosiklet, dalış, parapant gibi sporların yanı sıra
daha birçok sporun teminat altına alınacağını, Acıbadem Pruva’yı da yelken tutkunlarına sunmaktan gurur
duyduklarını belirtti. Kendisi de yelkenci olan Karahan,
yenilikçi ve öncü bir sigorta şirketi olmaları nedeniyle,
tehlikeli sporlarla uğraşan sporseverlerin her zaman
destekçisi olacaklarını söyledi. Bunun bir göstergesi olarak
da dünyada az sayıda yelkencinin dönmeyi başarabildiği
Amerika Kıtası’nın güney ucu olan Horn Burnu’nu geçecek
olan “Uzaklar II Teknesi - Osman Atasoy’un* seyahatine
Acıbadem Sigorta olarak sponsor olduklarını ve bu konuda
destek vermeye devam edeceklerini belirtti.
Horn Burnu, “Yedi Denizlerin Everest’i” ya da “Dünyanın
ucu” olarak da bilinen yıl boyu bölgede hüküm süren fırtınalara, soğuğa, buz dağlarına rağmen denizcileri kendine
çeken tılsımlı bir yerdir. Osman Atasoy’un 11 Ekim 2008
tarihinde başlayan ve tamamı 19,500 deniz mili sürecek
seyahatinin rotası; Türkiye, Cebelitarık, Kanarya Adaları,
Brezilya, Arjantin, Horn Burnu, Şili, Peru, Panama Kanalı,
Bermuda, Cebelitarık, Türkiye olacak. Atasoy şu anda Atlantik Okyanus’unda, Las Palmas adası civarında. II
6 Yıldızlar
NİSAN / 09
NİSAN / 09
Yıldızlar 7
SPOT
HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR
Koruyucu estetikle
yaşlanma geciktirilebilir
Kadınlar sağlık problemlerine
internette çare arıyor
Türkiye’de yapılan bir araştırmaya göre, sağlık
Hipertansiyonun ilacı
siyah çikolata
konusunda interneti kullanan her 10 kişiden 7’sini kadınlar
oluşturuyor.
Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Plastik
Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Ahmet
Karacalar, hastalıklar için uygulanan koruyucu hekimliğin
estetik cerrahide de uygulanmasıyla yaşlanmanın geciktirilebileceğini belirterek “kırışıklık, sarkma oluşmadan
önlem alınırsa, estetik daha başarılı olur” diyor.
Estetik cerrahi kadınların güzelleşmeleri ve yaşlılık belirtilerini ortadan kaldırmaları için önemli bir kurtarıcı. Ancak
yaşlılık çizgileri ve kırışıklıklar yerleşince bunları düzeltmek
daha da zorlaşabiliyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi
Plastik Estetik Cerrahi Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr.
Ahmet Karacalar, estetik cerrahide de tıptaki koruyucu tıp
ilkesinin geçerli olmasının başarıyı artıracağını vurguluyor.
Dr. Karacalar, “Hastalıkların önlenmesi ile tedavi daha
kolay ve ucuz hale gelir. Oysa hasta olduktan sonra tedavi
süresi uzar, masraflar artar ve hastanın yaşam kalitesi
bozulur. Aynı şekilde koruyucu estetik uygulamalar da
deformasyon oluştuktan sonra düzeltilmesine göre çok
daha avantajlıdır” diyor.
Hastalıklar için nasıl aşı ile korunuyorsa estetik cerrahide
de birtakım tedbirler alınabileceğini belirten Dr. Karacalar,
bu önlemleri şöyle anlatıyor: “Biz buna koruyucu estetik
adını veriyoruz. Yıllarca bekleyip deformasyon oluştuktan sonra estetik yaptırayım anlayışı doğru değil. Henüz
deformasyon başlamadan, çevre organları bozmadan
bir problem varsa o problemin üstüne giderek çözülmesi
lazım. Mesela aşı bir koruyucu hekimlik hizmetidir. Aşının
estetik cerrahide benzerleri vardır. Bunlardan biri olan
botoks bir koruyucu estetik uygulamasıdır. Özellikle kötü
kullanılan mimikler deformasyon nedenlerinden biridir.
Botoks mimikleri terbiye eder. Yüzde çizgiler çok oluşmadan, özellikle çok mimik kullanan biri koruyucu estetik
önlemi olarak botoks yaptırabilir. II
8 Yıldızlar
NİSAN / 09
Online sağlık platformu doktorsitesi.com’un verilerine
göre; interneti, sağlık konusunda bilgi almak için en çok
kadınlar kullanıyor. Alexa istatistiklerine göre; Türkiye’nin
en çok kullanılan sağlık sitesi olan doktorsitesi.com’a
göre, siteye yöneltilen soruların %69’u kadınlar tarafından sorulmuş. Siteye 2008 yılında gelen toplam 100 bin
soru içinde, “kadın hastalıkları ve gebelik” ile ilgili sorular
%32’lik bir oran ile ilk sırada yer alıyor. Kadın hastalıkları
arasında; adet dönemi, kızlık zarı, kürtaj, interfilite gibi
konular öne çıkıyor. Türkiye’de genel internet kullanımında erkeklerin %70 kullanım oranı ile önde olduğunu
belirten doktorsitesi.com’un kurucusu Dr. Erden Asena,
buna karşın kadınların sağlık web sitelerini daha yoğun
olarak kullanmalarının nedeninin; problemlerini yüzyüze
paylaşmaktan çekindikleri şeklinde yorumlanabileceğini
söyledi.
Sağlıkla ilgili sorulan 100 bin soru arasında “üroloji”
konusu %5,68 ile ikinci sırada yer alırken, “deri ve zührevi
hastalıklar” %5,54 ile üçüncü sırada yer alıyor.
Katılımcılar arasındaki meslek gruplarında, ev kadınları
%14’lük bir oranla interneti sağlık konusunda en çok kullanan grup olarak dikkat çekiyor. Üniversite öğrencileri %10,
akademisyen ve öğretmenler %8 ile onları takip ediyor. II
Hipertansiyon hastalarına iyi bir ha-
berimiz var! Araştırmalar, çikolatanın hipertansiyona iyi
geldiğini ortaya koyuyor. Ancak siyah çikolata olması ve
tüketirken aşırıya kaçılmaması şartıyla. Hatta fındık ve fıstıklı dahi olabilir. Anadolu Sağlık Merkezi’nden Kardiyoloji
Uzmanı Doç.Dr. Ertan Ökmen, siyah çikolatanın hipertansiyon üzerindeki olumlu etkisini anlattı.
“Flavanoid, damarları genişleten bir maddenin vücutta
salgılanmasını sağlıyor. Damarlar genişleyince de tansiyon
düşüyor. Antioksidan da denilen bu madde, kakaonun
içinde oldukça yüksek miktarda bulunuyor. Bu miktar,
sebze ve meyvelerdekinden dahi daha fazla. Bu nedenle
kakao oranının yüksek olduğu siyah çikolata, hipertansiyona çok iyi gelen bir yiyecek. Hekim olarak yüksek tansiyon
hastalarına günde, bar halindeki bir bitter çikolatanın iki
karesini tüketmelerini öneriyoruz “
Doç.Dr. Ertan Ökmen, bu konuda bilimsel bir örnek de veriyor: “Kakaonun tansiyonu düşürdüğü, Panama açıklarındaki Kuna Adası’nda yaşayan yerlilerin şehre göç etmesiyle
ortaya çıkıyor. Kakao tüketiminin çok fazla olduğu ada
yerlileri, şehre göç etmelerinin ardından yüksek tansiyon
problemiyle karşılaşıyor. Buradan yola çıkarak kakaoyu
inceleyen bilim adamları, içinde yüksek miktarda bulunan
flavanoid maddesinin tansiyonu düşürdüğünü ortaya
koyuyor.”
YTÜ Bahar Şenliği
öğrencileri coşturacak
Yıldız Teknik Üniversitesi 12.Bahar Şenliği,
25- 29 Mayıs tarihleri arasında, Beşiktaş Yerleşkesi’nde Hümayun Bahçe’de düzenlenecek. YTÜ öğrenci kulüplerinin
ortak çalışmasıyla gerçekleştirilen ve artık geleneksel hale
gelen etkinlik, öğrencilere senenin tüm yorgunluğunu
unutturacak.
Yıldız Teknik Üniversitesi Bahar Şenliği, 12 yıldır tüm coşkusuyla çok keyifli aktivitelere sahne oluyor. YTÜ öğrencilerinin yanı sıra, Türkiye genelinden her yıl çok sayıda üniversite öğrencisi, YTÜ Bahar Şenliklerine yoğun ilgi gösteriyor.
Gösterilen bu ilgi karşılıksız kalmıyor. Öğrenciler, her gün
bir sanatçı ve alt grupların konserleri, tiyatro gösterileri ve
çeşitli aktivitelerle baharın gelişini coşkuyla karşılıyor. II
Beyaz ve sütlü çikolatada kakao oranı çok düşük olduğu ya
da hiç bulunmadığı için tansiyonu düşürmede herhangi
bir etkisi bulunmuyor. Siyah çikolatanın yararlı olması
için siyah çikolatadaki kakao miktarının en az % 60 ve
üzeri olması gerekiyor. Ayrıca fındık, fıstığın, flavanoidden
bağımsız olarak vücuttaki yağ faktörüne olumlu katkısı
olduğu için çikolatanın içinde bulunmasının hiçbir sakıncası bulunmuyor. Bilindiği gibi fındık, fıstık ve ceviz gibi
yiyecekler kolesterolü düşürmede ve vücuttaki yağ oranını
dengelemede oldukça faydalı yiyecekler. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 9
“Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı”
32. kez kapılarını açıyor...
6 – 10 Mayıs 2009 tarihleri arasında Tüyap Fuar
ve Kongre Merkezi /Büyükçekmece’de gerçekleştirilecek olan
Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı, yapı
sektörüne yön veren tüm firmaları bir araya getiriyor.
Düzenlendiği ilk yıldan beri sektör profesyonellerinin verdikleri destek ve katkıyla, yapı sektörünün tüm bileşenlerini
bir araya getiren, en büyük ve en önemli yapı malzemeleri
fuarı olma özelliğini taşıyan Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD
İstanbul Fuarı, bu sene de katılımcılara sektöre yön verecek
yenilikleri sergileyecek. Yapı-Endüstri Merkezi tarafından
düzenlenen, her geçen gün büyümekte ve gelişmekte olan
Türk yapı pazarına ulaşmanın en etkili yolu olan Uluslararası
YAPI/TURKEYBUILD Fuarları’nın ilki olan İstanbul Fuarı, bu yıl
da 60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10
ayrı salon ve açık alanda gerçekleşecek.
Türk inşaat sektörünün uluslararası anlamda gelişmesine
katkıda bulunacak Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009
İstanbul Fuarı, yaklaşık 50 ülkeden 810 firmanın katılımı,
10.266 ürün adedi, 1.282 ürün çeşidi ile “Türk Yapı Sektörünün En Büyük Fuarı” olma niteliğini taşıyor.
[
editör’den
ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ
Ortadoğu, Kafkas ve Balkan Bölgesi’nin en büyük sergileme
alanı, katılımcı ve ziyaretçisine sahip olan Uluslararası YAPI/
TURKEYBUILD İstanbul Fuarı, sergilenen ürün çeşitliliğiyle de
farkını göstermektedir.
60.000 m2 alanda, üretim alanlarına göre gruplanmış 10
ayrı salon ve açık alanda her yıl büyüyerek katılımcı ve ziyaretçi sayısını arttırmayı başaran Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD İstanbul Fuarı’nı geçen yıl, 96 bin 230 kişi ziyaret etti.
Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD 2009 İstanbul Fuarı için
hem yurt içinde hem de yurt dışında tanıtım çalışmalarını
yoğun bir biçimde yürüten Yapı-Endüstri Merkezi’nin yetkilileri, bu yıl hem katılımcı firma hem de ziyaretçi sayısında
önemli gelişmeler olacağını belirtti. II
Uluslararası YAPI / TURKEYBUILD 2009 fuarları takvimi
32. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD
2009 İstanbul Fuarı
06-10 Mayıs 2009
22. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD
2009 Ankara Fuarı
01-04 Ekim 2009
15. Uluslararası YAPI/TURKEYBUILD
2009 İzmir Fuarı
15-18 Ekim 2009
Teşekkürler
[
SPOT
HABERLER ETKİNLİKLER OLAYLAR
Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisinin ikinci sayısını sizlerle paylaşmaktan mutluluk
duyuyoruz. Dergimizin ilk sayısına gösterilen ilgi ve vermiş olduğunuz destek
için Yıldızlar Yaşam Kültürü Dergisi olarak herkese çok teşekkür ederiz. Üniversitemize katma değer sağlayacak bir çalışmada az da olsa bizim de payımızın
olması geleceğe daha güvenle bakmamıza ve büyük bir şevkle çalışmamıza neden oluyor.
Dergimizin bu sayısında, YÖK Başkanımız sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN ile yaptığımız röportaj; Üniversitemizin yer aldığı AB projelerİ; Rektörümüzün Almanya
üniversite ziyaretleri ve imzalanan protokoller; Araştırma-Planlama Rektör Yardımcımız Prof. Dr. F. Zerhan YÜKSEL CAN’ın değerlendirmeleri ve hedefleri; FenEdebiyat Fakültesi Dekanımız Prof. Dr. Ulvi AVCITA’nın fakülte tanıtımı; Üniversitemize uzun yıllar hizmet etmiş değerli hocamız Prof. Dr. Ömer AYDIN ile yapılan
Yıldız’ın gelişimine ilişkin röportaj; Üniversitemizi başarıyla temsil eden Çevre ve
Orman Bakanlığı İstanbul İl Müdürü Doç. Dr. Mehmet Emin Birpınar ile yapılan
İstanbul ve çevre konulu söyleşi; gerçekleştirilen seminer, konferans, açılışlar ve
öğrenci yazıları gibi konular hakkında kamuoyunu bilgilendirmeye çalışacağız.
Yoğun gündemine rağmen bizi kırmayıp röportaj talebimizi geri çevirmeyen,
bizlerle düşüncelerini açık bir şekilde paylaşan ve dergimize destek veren YÖK
Başkanımız Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN’a özel bir teşekkür borçluyuz.
Üniversitemizin, ortak projeler gerçekleştirmek amacıyla dış paydaşlarımızla geliştirdiği işbirliği köprüsünün bir ayağı da biz olmak için çaba sarf edeceğiz. Bu
amaçla, Üniversitemizin marka değerini arttırmak ve güçlü yönlerini ön plana
çıkarmak için Fakültelerimiz, öğretim elemanlarımız ve öğrencilerimizin yaptığı
çalışmaları dikkatle takip etmeye özen gösteriyoruz. Üniversitemizdeki olumlu
potansiyeli takip ettikçe dergimizin yapacak çok işi olduğunu görüyoruz.
Üniversite yönetimimiz uluslararası üniversitelerle ortak çalışmalar ve işbirliği
konusunda yeni girişimlerde bulunuyor. Bu hedefe ortak olmak ve Üniversitemizin tanıtımını yurtdışında da yapmak amacıyla dergi olarak biz de üstümüze
düşen görevi yapmak istiyoruz. Başlangıçta yılda bir kez olmak üzere, bir yılın
değerlendirmesini kapsayacak olan dergimizin özel sayısını İngilizce olarak yayınlayarak yurtdışındaki üniversitelere ulaştıracağız. Her yeni sayımızda dergimiz aracılığıyla oluşturduğumuz çemberi mümkün olduğu kadar genişletmeye
çalışıyoruz.
Üniversitemizin tanıtımına katkısı olacak, biriminizle ilgili dergimizde yayınlanmasını istediğiniz etkinlikler, haberler, projeler ve duyurmak istediğiniz yenilikler
ve çalışmalarınız için [email protected] adresinden bize ulaşmanızı bekliyoruz.
Sürpriz konu ve konuklarla dolu dergimizin Temmuz sayısında buluşmak dileğiyle, sevgi ve saygılarımızla...
10 Yıldızlar
NİSAN / 09
NİSAN / 09
Yıldızlar 11
RÖPORTAJ
GLOBALLEŞEN DÜNYADA
TÜRK YÜKSEKÖĞRETİMİNİN
HEDEFLERİ
röportaj, ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ
Y
Yükseköğretim Kurulu Başkanı Sayın Prof. Dr. Yusuf Ziya ÖZCAN ile yükseköğretimimizin bugününü
ve yarınını konuştuk. Başkanımızla üniversitelerin
küreselleşen dünyadaki görevleri, üniversitelerden
beklentiler, kendisinin görevde olduğu yaklaşık 1,5
yıla ilişkin icraatları, değerlendirmeleri ve geriye kalan
görev süresindeki hedeflerine ilişkin uzun bir sohbet
gerçekleştirdik.
Türkiye’deki Yükseköğretim Sistemi hakkında
görüşlerinizi alabilir miyiz?
Türkiye’deki yükseköğretimi, dışarıdaki benzerlerinden soyutlayarak ele almak çok yanlış olur. Biz
küreselleşen dünyanın bir parçasıyız ve orada hangi rüzgârlar esiyorsa bizi de etkiliyor. Genel olarak
baktığımızda, belirli konuların dünyada öne çıktığını
görüyoruz. En bariz ortaklık, yükseköğretim görmek
isteyen öğrenci sayısındaki sürekli artıştır. Bu artış Avrupa ülkelerinin birkaçı için söz konusu değil, mesela
Almanya ve İngiltere’de böyle bir zorunluluk ve güçlü
talep yok. Fakat ABD ve Türkiye’de güçlü talepler var
ve bizim en önemli görevimiz bu talebe cevap vermektir. İkinci önemli konumuz saydamlık, hesap verebilirlik ve karar alma mekanizmalarındaki kurumsal
12 Yıldızlar
NİSAN / 09
Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan - Yüksek Öğretim Kurulu Başkanı
Hakan Karataş - YTÜ Öğretim Görevlisi
özerkliktir. Türkiye’de bu konuda ciddi problemlerimiz
var. Üçüncü sorun, maliyetlerin yükselmesi ve karşılanamamasıdır. Bizim ülkemizde yükseköğretim neredeyse bedava olduğu için, bu durum bizim için çok
geçerli değil.
öğretim türü, Anadolu Üniversitesi’yle anlaştık ve
bunu Türkiye’de gerçekleştireceğiz. Zannediyorum,
bu yıl olmasa bile bir dahaki yıl, üniversiteye girmeyi
talep edip de giremeyen hiçbir öğrenci kalmayacaktır.
Bunu memnuniyetle söylemek durumundayım.
Sistemin aksayan yönleri sizce nelerdir?
Yurtdışına öğrenci gönderilmesi için çalışmalarınızdan bahseder misiniz?
Özellikle bize ait olan, bize özel problemlerimizden de bahsetmek durumundayız. Türk yükseköğretiminin en ciddi problemi kontenjan problemidir. Bir
yükseköğretim sistemi düşünün ki, ülkesinde yükseköğretim talep eden insanların taleplerine cevap veremiyor. Böyle bir şey kabul edilemez. Madem pek çok
üniversitemiz var, liselerle arasındaki bağlantıyı kurmak zorundayız. En ciddi problemimiz budur. Problemin ciddiyetine binaen ilk olarak bununla uğraşmaya
başladık ve halletmek için birkaç yaklaşım kullandık.
İlk olarak kontenjanları artırdık, yani durumuna göre
50 kişi alan bir bölüme 60 kişi aldık. İkincisi, ikinci öğretim olanaklarını zorladık ki, pek çok bölümde ikinci
öğretim yapılmıyordu. Üçüncü zorladığımız araç da,
açık öğretimdi. Bu yıl 21 tane daha lisans programı
açıldı ve bu programlardan bazıları herkese açık hale
getirilecek. Bu yaşam boyu öğrenme adı verilen bir
Hükümetin “her ilde bir üniversite olacak” politikası
gereği, gelecekteki öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak
amacıyla devlet tarafından yurtdışına gönderilen öğrenci sayısında artış yapılacak. MEB ve Yükseköğretim
Kurulu, bu sene yurtdışına 1.400 öğrenci göndermeye
karar verdi. Esasen hükümetin amacı, önümüzdeki 5
yıl içinde her yıl 1.000 öğrenci göndermekti. Yeni açılan üniversite sayısı 41’e yükseldiği için, bu yıl 1.000
değil 1.400 öğrenciye bu hak tanınacaktı. Çalışmalara
başlandı; ama maalesef 900 öğrenci o sınavı kazanabildi. Bunların içinden 705 öğrenci, teminat mektubu
imzalayabildi. Bu öğrencilere ilave olarak 700 öğrenci
daha bulabilmek için, 2009’un ilk yarısında bir sınav
daha yapmayı düşünüyoruz. Bu, 5 yıl sonrası için yapılan bir yatırımdır. 5 yıl sonra bu öğrencilerin üçte ikisi
dönse, 600 öğretim üyesinin üniversiteleri bayağı bir
rahatlatacağını düşünüyorum.
Öğretim elemanlarının atanmasıyla ilgili yapılan değişikliklerin gerekçelerinden bahseder
misiniz?
Öğretim üyesi dışındaki öğretim elemanlarının
atanmasıyla ilgili değişiklik, Yükseköğretim Kurulu’nda şimdiye kadar yapılmış en radikal değişikliktir.
Üniversiteye alınacak yeni öğretim elemanları için
sistemi ve süreci değiştirdik. Süreci bütün subjektif
unsurlardan temizledik ve tamamen objektif kriterlere göre seçilen bir süreç haline getirdik. Belki bunun
etkisini önümüzdeki 1-2 yıl içinde görmeyeceksiniz,
ama önümüzdeki 15 yıl içerisinde, akademik hayatta
Türkiye’deki en iyi öğrenciler yer alacak. Bir üniversitemiz hariç, hepsi sistemi olduğu gibi kabul ettiler.
Bu, gerçekten Yükseköğretim Kurulu’nun yaptığı en
radikal değişikliklerden biridir.
FARABİ Değişim Programı hakkında bilgi alabilir
miyiz?
ERASMUS programı yıllardır devam eden bir programdır. Biz onun yerli olanını FARABİ Değişim Programı adı altında Türkiye’de yaptık. Ülkemizde üniversitelerin kaliteleri arasında ciddi farklar var, oturmuş
üniversitelerimiz belli bir kaliteyi çoktan tutturmuş.
NİSAN / 09
Yıldızlar 13
lunda da görmek ister, bu da bir iyileştirmeye sebep
olacaktır. Program bitti, Resmi Gazete’de yayınlandı. Bunu ikinci yarıyılda uygulamayı düşünüyorduk,
ama yayınlanması geç kaldı. Bir dahaki akademik yılın ilk yarıyılından itibaren uygulanmaya başlayacak.
Öğrenciler söz konusu olduğunda büyük bir öğrenci
grubunun doğudan batıya; öğretim üyesi söz konusu olduğunda da büyük bir öğretim üyesi grubunun
batıdan doğuya gideceğini düşünüyoruz. Çünkü onlara sağladığımız ek ödenekler fevkalade iyi. Yani bir
öğretim üyesi 1 ya da 2 dönem için doğuya gittiğinde,
batıda aldığının 3-4 mislini doğuda alabilecek.
Mesleki ve Teknik Eğitimi iyileştirme yönünde
yapılan çalışmalardan bahseder misiniz?
Bir de yeni açılan üniversitelerimiz var, 2-3 tane meslek yüksekokulu olan, çok öğretim elemanı olmayan,
derslikleri bile tamamlanmamış olan üniversitelerimiz var. Neredeyse bıçakla kesilmiş gibi iki farklı grup-
tan bahsediyoruz. Eğer böyle bir değişim programı
yaratabilirsek, hiç olmazsa bu az gelişmiş yeni kuru-
lan üniversitelerdeki bazı öğrencilerimizin, 1 yıllığına
dahi olsa, gelişmiş bir üniversiteye gidip, orada eğitim
görmesini ve oradaki kaliteyi görmesini istedik. Belki
okuluna geri döndüğünde oradaki kaliteyi kendi oku-
14 Yıldızlar
NİSAN / 09
Mesleki ve teknik eğitim Türkiye’nin belki de kanayan en büyük yarasıdır. Mesleki ve teknik eğitimde yapılacak kalkınma ve iyileşmeler, aynen ekonomimize
sirayet edecektir. Maalesef bu kurumları ülke ekonomisinin yararına kullanamayan ve lazım olan teknik
elemanı istenilen sayıda ve nitelikte üretemeyen bir
durumla karşı karşıyayız. Biz bu sorunu çözmeye karar
verdik ve ben Başkanlığa geldikten sonra, 2 ay içinde
bir komisyon kurduk.
Türkiye’de mesleki eğitimin nasıl kurtulacağına
ilişkin güzel bir çalışmayla ve projeyle geri döndüler.
Bu çalışmayı, mesleki eğitim ve teknik eğitim olmak
üzere iki adımda düşünmek mümkün. Bunun ilk basamağında meslek yüksekokulları vardır. Bu okullar
bilindiği gibi 2 yıl eğitim veriyor. Bunu yine 2 yıl olarak planlıyor, dönem sayısını 6’ya çıkartmayı düşünüyoruz. Bu 6 dönemin 3’ünü, kesinlikle uygulamalı
yapmayı amaçlıyoruz. 3 dönem teorik ders alan öğrencilerin, kalan 3 dönemi bir işyerinde ve iş kolunda
geçirmesini istiyoruz.
Üniversiteye giriş sistemiyle ilgili değişiklik
yapılacak mı?
Bu herhalde popüler konulardan birisi. Üniversite
giriş sisteminde yaptığımız değişiklikler 2010 yılında gerçekleşecek. Tekrar iki aşamalı bir sınava geçmek üzereyiz. Mevcut sınavın, psikolojik bakımdan
öğrencileri çok zor durumda bıraktığını biliyoruz.
NİSAN / 09
Yıldızlar 15
190 dakikada insanların kaderini tayin etmek, istenilen bir durum değil. Güçlüğü biraz olsun hafifletmek
ve başarıya dayalı bir sistem yaratmak için 2 aşamalı
sınav yapmaya karar verdik. Birinci aşamanın genel
yetenek ve genel bilgi düzeyinde olmasını ve ikinci
aşamada alan bilgilerini test etmeyi planladık. Alan
bilgilerini de klasik usulle yapmayalım; matematik,
geometri, fen dalları, sosyal bilimler, edebiyat ve yabancı dil olmak üzere beş gruba ayırmak istiyoruz.
Her grubun altında 4-5 tane ders var. Her öğrenci, bu
sınavlar sonucunda alanlardan 5 farklı puan alacak ve
ilk aşamadan da genel yetenek ve genel bilgi olmak
üzere 2 puan getirecek. Öğrencinin 7 puanı olacak.
Üniversitelerimiz de bu 7 puanın herhangi bir kombinasyonuyla öğrenci alacak. Bu zannediyorum ki,
mevcut sistemimizle mukayese edildiğinde çok daha
çağdaş bir sistem. Bu çalışmalar komisyon tarafından
tamamlandıktan sonra kamuoyuyla paylaşılacaktır.
Önümüzdeki dönemde gerçekleştirmek istediğiniz çalışmalardan bahseder misiniz?
Üniversitelerimizin Bologna Süreci’ne aktif katılımını sağlamaya çalışıyoruz, her üniversitede bir Bologna
Ofisi olsun istiyoruz. Bu konudaki bütün yapılanmanın da 2012 yılına kadar bitmesini hedefliyoruz. Biliyorsunuz, Bologna karnemiz çok fena değil; ama Bologna süreci içerisindeki üniversitelerimizin sayısı çok
az. Derhal bunu genişletip bütün üniversitelerimizi
kapsayacak şekilde yeniden düzenlememiz gerekiyor.
16 Yıldızlar
NİSAN / 09
Bir başka önemli konu da Teknoloji Transfer Ofis-
lerinin kurulmasıdır. Ülkemizde belki hocalarımız
patent alabiliyor, ama bu aldıkları patentler raflarda
kalıyor. Derhal bu raflarda kalan patentleri, bir şekilde
teknolojiye dönüştürmemiz lazım. Bu Amerika’da 35–
40 yıl önce yapılıyordu, maalesef biz bunda da 35-40
yıl geriden geliyoruz. Bu ofislerin kurulması gerekiyor.
Bu ofislerdeki insanlar, oda oda hocaları gezerek ney-
le uğraştıklarını ve orada teknolojiye dönüştürülecek
herhangi bir bilgi olup olmadığını kontrol edecekler
ve eğer böyle bir bilgi varsa onu alıp sanayiye pazarlamaya çalışacaklar. Amerika’da bütçesinin bir kısmını
bu yoldan elde eden birçok üniversite tanıyorum ve
bu süreç bugün de devam ediyor. Ama maalesef ülkemizde ne şahıslar, ne öğretim üyeleri, ne de çalıştıkla-
rı üniversiteler; bizim teknoloji ofislerimiz olmaması
nedeniyle kazanabiliyor. Bu, üniversitelerimiz için büyük bir kayıp diye düşünüyorum
Bir de TÜBA’ dan (Türkiye Bilimler Akademisi) ge-
len bir istek doğrultusunda, post doktora programları
başlatmaya karar verdik.
Bir başka yapmak istediğimiz şey, Disiplin Yönetme-
liği’nin güncelleştirilmesidir. Mevcut Disiplin Yönet-
meliği, güncel suçlar ve problemlerle başa çıkabilecek
durumda değil. Onun için Disiplin Yönetmeliği’ni de
elden geçirmenin zamanı geldi. Hazırlanan rapor ışığında ilk toplantımızda herkes görüşünü söyleyecek
ve yakında yeni bir Disiplin Yönetmeliğimiz olacak. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 17
GÜNCEL
sek, “Önemli olan temaslara başlamak değil temasları
sürdürmektir. Bu bağlamda, Mayıs ayı içerisinde ziyaret ettiğimiz üniversitelerin akademisyenlerini üniversitemize davet edeceğiz. Türk-Alman Bilim Haftası
başlığı altında ortak araştırma konularını tartışabilmek için, meslektaşlarımızı öğretim elemanlarımızla
aynı masa etrafında toplamaya çalışacağız. Ayrıca, 16
Haziran 2009 tarihinde Berlin Teknik Üniversitesi Rektörünü üniversitemizde ağırlayacağız” dedi.
Üniversite ziyaretlerine Hollanda, Avusturya ve
Amerika ile devam edeceklerini belirten Yüksek,
Amerika’da üniversitelerle temaslara başladıklarını,
Ağustos sonunda Connecticut Üniversitesi başta olmak üzere üniversite ziyaretlerinde bulunacaklarını
ve Eylül ayında ise Japonya’ya gitmeyi planladıklarını
ifade etti.
Berlin Teknik Üniversitesi
YTÜ
YURTDIŞINA
AÇILIYOR
yazı, ÖĞR. GÖR. HAKAN KARATAŞ
18 Yıldızlar
NİSAN / 09
Y
Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İsmail
Yüksek, Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanı Prof. Dr.
Galip Cansever, Mekatronik Bölüm Başkanı Doç. Dr.
Ahmet Koyun, Öğretim Görevlisi Hakan Karataş ve Makine Fakültesi emekli öğretim üyelerimizden Prof. Dr.
Doğan Özgür’den oluşan ekip, 15-20 Mart tarihlerinde,
bazı üniversitelerle temaslarda bulunmak amacıyla
Almanya’ya ziyaret gerçekleştirdiler. Almanya turu,
Berlin Teknik Üniversitesi, Magdeburg Üniversitesi,
Braunschweig Teknik Üniversitesi ve Dresden Teknik
Üniversitesi’yle yapılan görüşmelerle tamamlandı.
Rektör Yüksek, yaklaşık 2 aydır bu üniversitelerle
temasta olduklarını ve Almanya turunda hedefledikleri üniversitelerle görüştüklerini belirtti. Bilginin paylaştıkça değer kazandığını ifade eden Rektör Yüksek,
amaçlarının uluslararası bilgi, kültür ve vizyona sahip;
uluslararası alanlarda etkin akademisyen ve öğrenciler yetiştirmek olduğunu vurguladı. Üniversiteyi
dünyaya açma çabası içinde olduklarını ve bu amaca
hizmet etmek için Almanya gezisini düzenlediklerini
belirten Yüksek, öğrenci ve akademisyen değişimi; ortak proje ve program konularında görüşmeler yaparak
protokoller imzaladıklarını ve İstanbul’da kurulması
planlanan Türk-Alman Üniversitesi’nin kuruluş aşamasında onlara destek olmak istediklerini belirtti. Yük-
Berlin Teknik Üniversitesi’ne yapılan ziyaret esnasında, Prof. Dr. Krüger (Machine Tools and Factory
Management), Prof. Dr. Von Wagner (Mechatronics
and Machine Dynamics Continuum Mechatronics),
Prof. Dr. Boit (Section Semiconductor Devices), Prof.
Dr. Raisch (Control Systems) ve birçok öğretim üyesiyle görüşmeler yapılmış ve laboratuar gezilerinde bulunulmuştur. Daha sonra Üretim Teknoloji Merkezi’nin
çatısı altındaki Fraunhofer Enstitüsü gezilmiş, yapısal
ve yönetimsel işleyişi hakkında bilgi alınmıştır. Üniversitemiz ve Berlin Teknik Üniversitesi arasındaki
1988 yılından beri devam eden ilişkileri aktif hale getirmek amacıyla, Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek
ve Berlin Teknik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. K. Kutzler tarafından mevcut protokolü 5 yıl süre ile uzatan
ek protokol imzalandı. Protokol kapsamında, öğrenciöğretim üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, ortak
sempozyum, konferans ve seminerler yer almaktadır.
Magdeburg Üniversitesi
Prof. Dr. İsmail Yüksek ve beraberindeki heyet,
Magdeburg Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Klaus Erich
Pollmann’a ziyarette bulunarak ikili ilişkileri başlatmışlardır. Elektrik Mühendisliği ve Bilgi Teknolojileri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Andreas Lindemann ve
Dekan Yardımcısı Prof. Dr. Georg Rose ile görüşmeler
yapılmış ve mevcut araştırma konularıyla ilgili bilgi
alışverişinde bulunulmuştur. Ziyaret kapsamında ortak araştırma konularını tespit etmek amacıyla Makine Mühendisliği Fakültesi öğretim üyeleri ile bir araya
gelinmiş ve doktora öğrencileri yürüttükleri projelerle
ilgili bilgi vermişlerdir. Son olarak, Experimental Factory olarak adlandırılan ürün, üretim ve inovasyon
araştırma alanlarına odaklı araştırma ve transfer
merkezinde incelemelerde bulunulmuştur. Magdeburg Üniversitesi akademisyenleri ile önümüzdeki
dönemde seminer, ders vermek ve üniversitemiz akademisyenleri ile işbirliğinde bulunmak amacıyla üniversitemize geleceklerdir.
NİSAN / 09
Yıldızlar 19
tute of Machine Tools and Production Engineering)
ve Prof. Dr. Lars Wolf (Institute of Operating Systems
and Computer Networks) eşliğinde enstitü ziyaretleri yapılmış, enstitü yapıları incelenmiş, araştırma
projeleri hakkında bilgi alınmış ve ortak programlar
hakkında görüşmeler yapılmıştır. Öğrenci-öğretim
üyesi değişimi, ortak proje çalışmaları, konferans ve
seminerler için, Braunschweig Üniversitesi akademisyenleri Mayıs ayı içerisinde akademisyenlerimiz ile
müzakereler de bulunmak üzere üniversitemize ziyarette bulunacaklardır.
Dresden Teknik Üniversitesi
Braunschweig Üniversitesi
Braunschweig Üniversitesi
Almanya programının üçüncü gününde Braunsc-
hweig Üniversitesi’ne giden Rektörümüz Prof. Dr.
İsmail Yüksek ve beraberindeki heyet, ilk olarak Bra-
unschweig Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Jürgen
Hesselbach’ı makamında ziyaret etti. Her iki üniversi-
tenin de işbirliğini başlatma konusunda istekli olduğu
görüşmede, rektörler karşılıklı olarak hangi alanlarda
ortak projeler geliştirebilecekleri konusunda görüşle-
rini ifade ettiler. Prof. Dr. Christoph Herrmann (Insti-
20 Yıldızlar
NİSAN / 09
Almanya programının son gününde ziyaret sırası
Dresden Teknik Üniversitesi’ne gelmişti. Program çerçevesinde, ilk olarak Prof. K. J. Wolter (Faculty of Electrical Engineering and Information Technology) ve
öğretim üyeleriyle görüşmeler yapılmış ve laboratuarlar gezilmiştir. Daha sonra Prof. Volker Ulbricht (Faculty of Mechanical Engineering) makamında ziyaret
edilmiş ve sonrasında lisans ve lisans öğrencilerinin
araştırmalar yaptığı laboratuarlar incelenmiştir. Son
olarak, üniversitemiz ve Dresden Teknik Üniversitesi
arasında işbirliğini başlatmak amacıyla, Rektörümüz
Prof. Dr. İsmail Yüksek ve Dresden Teknik Üniversitesi
Rektörü Prof. Dr. Hermann Kokenge tarafından işbirliği protokolü imzalanmıştır. Protokol kapsamında;
öğrenci-öğretim üyesi değişimi, ortak araştırma projeleri, konferanslar, seminerler, eğitim projeleri ve kültür programlarının düzenlenmesi yer almaktadır. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 21
EĞİTİM
JAPONYA’DA
LİSANSÜSTÜ EĞİTİM
yazı, YRD. DOÇ. DR. KAYHAN GÜLEZ / ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ
E
Eğitim sistemi, Japon kültürünü ve tarihini şekillendiren en önemli unsurlardan biridir. Japon geleneğinde, topluma ve kurulu düzene saygı ile kolektif
amaçların bireyselliğin üstünde tutulması vurgulanır.
Japon eğitim sistemi; çalışkanlık, bireyin kendisini
sorgulaması ve düzenli çalışma alışkanlıklarının edinilmesinin gerekliliği üzerine inşa edilmiştir.
Eğitim sistemi kapsamında ahlaki davranışların ve
karakter gelişiminin öğrenilme süreci, öğrencilerin
okul hayatının büyük bir kısmını oluşturur. Bu doğrultuda, okul müfredatları, Japon toplumunun ve kültürünün temel değerlerinin öğretilmesini hedefleyerek
oluşturulmuştur. Japonya’da, yüksek okullaşma oranı ve derslere devam “zorunluluğu, sistemin temel
karakterlerini oluşturmaktadır. Bu özellikler, eğitim
sisteminde önemli bir yere sahip olan özel eğitim kurumları için de geçerlidir. Bunun sonucunda, Japon
öğrencilerin akademik başarıları uluslararası standartların üzerinde yer almaktadır.
Üniversite eğitimi
Japonya’da yaklaşık 800 üniversite bulunmaktadır.
Bu üniversitelerden 660 tanesi özel, 42 tanesi belediye ve sivil toplum kuruluşları, 98 tanesi ise devlet
üniversitesidir. Devlet üniversiteleri arasında Tokyo
Üniversitesi, Tokyo Institute of Technology, Kyoto
Universitesi, Tohoku Üniversitesi, Hitotsubashi Üniversitesi, Osaka Üniversitesi, Nagoya Üniversitesi,
Chiba Üniversitesi belli başlı okulları oluştururken
özel üniversiteler arasında Keio Üniversitesi, Waseda
Üniversitesi, Nihon Üniversitesi, Science University
of Tokyo başarılı üniversiteler olarak bilinmektedir.
Japonya, sosyal güvenliği, ulaşım rahatlığı, alışveriş
imkânları, ileri teknoloji ile donatılmış mekânları, insanların samimiyeti ve güler yüzlülüğü, kültür seviyesi ile toplumsal refah açısından dünyanın bir numaralı ülkesi olmaya adaydır. Ülkede kültür alışverişine
önem verilmekte ve yabancı öğrenci sayısında artış
olması için tüm imkânlar seferber edilmektedir. Yabancı öğrenciler ile çalışan öğretim üyeleri bunu bir
gurur kaynağı saymakta ve gittikleri her yerde bunu
övünerek ilan etmektedir.
Yabancı öğrencilerin oturumu
Japonya temel olarak Türklere vize uygulamamakta ve 3 aylık turist vizesi pasaport kontrolü sırasında
verilmektedir. Sınır kapısından alınan bu vize 3 aylık
olduğu için Japonca eğitimi açısından pek kullanışlı olmamakta ve her 3 ayda bir ülkeden çıkış ve giriş
yapmak gerekmektedir. Dolayısıyla, Türkiye’den öğrenci vizesi alınarak gelinmesi en uygun yoldur. Buna
imkân olmadığı takdirde, gidilecek Japonca okuluyla
konuşulup, giriş çıkışlarda davetiye verip veremeyecekleri sorulmalıdır. Öğrenci vizesi prosedürleri şu
şekildedir; ilk olarak Japonca okulunun belgeleri doldurulur. Bunlar Japonca okuluna yollanır ve Japonca
Okulu belgeleri inceleyip Göçmen Bürosuna (Immigration Office) gönderir. Göçmen Bürosuna gelen
belgeler incelenip onaylandıktan sonra Certificate of
Eligibility belgesi Japonca okuluna yollanır. Japonca
Okulu da bu belgeyi öğrenciye yollar. Öğrenci bu belgeyle, Türkiye veya başka bir ülkedeki Japon Elçiliği’ne
giderek öğrenci vizesi alabilir. Japonya’da eğitim vizesine sahip kişiler, pre-college ve college student
şeklinde sınıflandırılmaktadır. Dil eğitimi alan tüm
öğrencilere pre-college vizesi verilirken, lisans döneminden itibaren ise college vizesi verilmektedir. Bu
vizelerin temininde muhtemel bir gecikmeye maruz
kalmamak için; ilgili okullara başvuruların, belirtilen
süreler içinde ve titizlikle, sürelere kesin riayet edilirek
yapılması gerekmektedir.
Japonca lisan öğrenimi
Ülkeye eğitim vizesi ile gelinmesi durumunda, Japonca lisan öğrenimi vize alma hakkına sahip Japonca okullarında yapılmalıdır. Japonca okullarında çeşitli
programlar bulunmakla birlikte, lisan eğitimi yapmak
isteyen kişiler, günde 4 saatlik olmak üzere haftada 5
gün programa devam etmelidir. Bu okullarda Japonca
dil eğitimi dışında, Japonca matematik, fizik, kimya ve
tarih dersi de gösterilmektedir. Bu okulun da bitimiyle, toplam 1,5 senelik bir dil eğitiminden sonra üniversiteye girilir.
Eğitim dili
Japonya’da, özellikle yüksek lisans eğitiminde İngilizce eğitim veren bazı üniversiteler bulunmaktadır.
Yabancı öğrencisi fazla olan büyük üniversitelerde,
master ve doktora için İngilizce programlar bulunmaktadır. Master ve doktora programları için istenen
Japonca barajının yüksek olmamasına rağmen, gündelik hayatta kullanmak ve eğitimin pratiğe dökülebilmesi için Japonca öğrenilmesi faydalı olmaktadır.
Eğitimini Japonca devam ettirmek isteyen ve hiç
Japoncası olmayan öğrencilerin, Japoncalarını yeterli
seviyeye getirmeleri için yaklaşık bir buçuk sene Japonca çalışması gerekmektedir. Bu sürenin sonunda
master veya doktoraya kabul için sınavlara girilmek-
>> Master eğitiminde bir sene ders alınması
gerekirken, derslerin sayısının çok az olduğu
doktora sürecinde daha esnek davranılmaktadır.
22 Yıldızlar
NİSAN / 09
NİSAN / 09
Yıldızlar 23
Keio Universty
tedir. Japonca’nın yanında tercih edilen bölüm derslerinden de soruların sorulduğu bu sınav, Türkiye’deki
sınavlarla benzerlik göstermektedir. Sınavın geçilmesi durumunda master için 2 yıl, doktora içinse 3 yıl sürecek bir süreç başlamaktadır. Master eğitiminde bir
sene ders alınması gerekirken, derslerin sayısının çok
az olduğu doktora sürecinde bu konuda daha esnek
davranılmaktadır.
Bunun dışında bazı üniversiteler ve özel kuruluşların
burslarına da yurtdışından başvurmak mümkündür.
MEB ve YÖK burslarının şartları her sene değişebildiği
için, bunlar hakkında en sağlıklı bilgi Türkiye’deki ilgili
kuruluşlardan temin edilmelidir.
Lisansüstü eğitim için bilgi kaynakları
Japonya’da master, doktora veya araştırma konusuyla ilgilenenler için öncelikli tavsiye, bu konuda
Japonya’nın Ankara Büyükelçiliği’nde ve İstanbul
Konsolosluğu’nda bulunan kitapları incelemeleri ve
oradaki görevlilerden bilgi almaları olacaktır.
Boğaziçi, Bilkent, ODTÜ gibi bazı üniversitelerin kütüphanelerinde de, Japonya’daki üniversiteler hakkında ‘ABC’s of Studying in Japan’ ve ‘Japanese Universities and Colleges’ adlı kitapların incelenmesiyle de,
konuyla ilgili faydalı bilgilere ulaşılabilir.
Bu kitapların yanı sıra; Monbusho’ya bağlı AIEJ (Association of International Education in Japan) web
sayfasının (http://www.aiej.or.jp) ziyaret edilmesi
durumunda, bu sayfada da Japonya’da eğitim ve
üniversiteler hakkında (Japonya’daki eğitim sistemi,
yaşam, üniversite isimleri, üniversitelerin adres fax
ve telefon numaraları, kısa tanıtımları ve homepage
adresleri, burslar ) geniş bilgi sahibi olunabilir.
Burs imkanları
Japonya’da master ve doktora yapmak için verilen
burslar, genellikle Japonya’da üniversiteye girdikten
sonra başvurulan burslardır. Türkiye’de iken başvurulabilenlerden en önemlisi Monbusho bursudur.
24 Yıldızlar
NİSAN / 09
Monbusho Bursu
*
Monbusho (Japon Milli Eğitim Bakanlığı), Japonya’daki yabancı öğrenci sayısını arttırmak amacıyla,
her sene lisans ve yüksek lisans seviyesinde, sayısı bir
kaç bini bulan öğrenciye karşılıksız burs vermektedir.
Bu burs genellikle araştırma bursu olarak verilmektedir. 1,5–2 sene süreli olan bu burs, araştırmanın ardından master ve doktora programlarına girilmesi durumunda uzatılabilmektedir.
Monbusho bursuna Türkiye’de iken başvuru iki şekilde yapılmaktadır. Bunlardan birincisi, büyükelçilik
kanalı ile gerçekleştirilmektedir. Son yıllarda elçilikçe
gönderilen öğrenci kontenjanı yavaş yavaş artmakla
birlikte, en son 1997 de bu sayı master ve doktora için
12’ye yükseltildi. Başvuran aday sayısının 50 den fazla
olmadığı düşünülürse, 12 kişinin burs alması olumlu bir durumdur. Bu burs, önceleri TC. Milli Eğitim
Bakanlığı aracılığıyla verilirken, son yıllarda bursun
dağıtımından memnun olunmadığı için, burs dağıtımını bizzat elçilik gerçekleştirmeye başlamıştır. Şu
anda öğrenci seçimleri, daha önce Japon hükümetinin bursuyla Japonya’da kalmış öğretim üyelerinin
oluşturduğu bir heyet aracılığıyla elçilik tarafından
yapılmaktadır.
Bu burs, araştırma bursu adıyla, 1,5 veya 2 yıllığına
verilmektedir. Başvurular, Mayıs ve Haziran aylarında
yapılmaktadır. Başvuru için gereken belgelerin ayrıntılı listesini, konsolosluk ve elçilikten temin etmek
mümkündür.
Monbusho Bursu için gerekli bazı belgeler
- Diploma
- Transkript (not dökümü)
- İngilizce veya Japonca dil yeterlilik belgesi (IELTS, KPDS veya TOEFL 500–550 alt baraj)
- Araştırmanın birlikte yapılacağı hocadan kabul belgesi
Ön elemenin ardından seçilen adaylar, mülakat için
çağırılmaktadır. Mülakat sonunda da, gidecek kişiler
ve yedek liste belli olmaktadır.
Monbusho bursuna başvuruda kullanılabilecek
ikinci yol ise öğrencinin bağlantıya geçtiği öğretim
üyesi aracılığıyla bursa başvurmasıdır. Bu şekildeki
başvuru, araştırmadan daha çok, doğrudan master
ve doktora için başvuru durumunda kullanılmaktadır. Bu metot, daha çok yüksek başarılı öğrencilerin
kullandığı bir yöntemse de, karşılıklı yazışma ile ilgili
öğretim üyesini ikna edebileceğini düşünen herkes,
bu şekilde de başvuru yapabilmektedir. İkinci şekilde
yapılan başvurunun sonuçları geç belli olabileceğinden, elçilik vasıtasıyla başvuru gerçekleştirmek daha
iyi olacaktır.
Japonya’daki üniversitelerin, özellikle başarılı öğrenciler için burs kontenjanları mevcut bulunmaktadır.
Hatta bazı bölümler, Türkiye’de de olduğu gibi tüm
öğrenciler için burslu olmaktadır. Bazı üniversitelerde de, sadece okul ücretinden muafiyet gibi imkânlar
bulunmaktadır. Bu tip başvurularda, formları doğru
bir şekilde doldurmak ve özellikle essay (deneme yazısı) kısmı var ise bu kısma önem vermek, başvurunun
kabulünde etkili olacaktır. Özellikle, yazışma yapılan
bir öğretim üyesinin bulunması durumunda, bir tür
referans yerine geçecek bu durumun da, burs alınmasında olumlu bir etkisi olacaktır. II
Waseda
Üniversitesi
Tokyo
Teknoloji
Üniversitesi
Tokyo
Üniversitesi
NİSAN / 09
Yıldızlar 25
AR-GE
ARAŞTIRMA ALT
YAPIMIZI GÜÇLENDİRME
ÇALIŞMALARINA BAŞLADIK
yazı, F. ZERHAN YÜKSEL CAN / YTÜ ARAŞTIRMA-PLANLAMA REKTÖR YARDIMCISI
Ü
Üniversitemiz, sosyal, fen ve sanat alanlarını kapsayan 9 fakültesi, 2 meslek yüksek okulu, 19 ön lisans, 34
lisans ve 68 lisansüstü programı, 15 uygulama araştırma merkezi, fakültelerdeki çok sayıda laboratuarları
ve hepsinden önemlisi birbirinden değerli 1.500’e varan öğretim elemanı ile Türkiye’nin öncü üniversiteleri arasında bulunuyor.
Üniversitemizin araştırma, geliştirme kapasitesinin
kullanımını ve verimliliğini arttırmak, Rektörlüğümüzün birincil hedefidir. Bu hedef doğrultusunda; iç ve
dış AR-GE kaynaklarından yararlanma düzeyimizi yükseltmek, bilimsel üretimde yalnızca sayısal değil niteliksel olarak da üst düzey verimliliğe ulaşmak, bilimsel
üretimin üniversite-sanayi işbirliğine dönüşmesini
sağlamak, bunların sonucunda da ulusal ve uluslararası bilimsel, sosyal ve sınai platformlarda tanınırlığımızı arttırmak amacıyla, araştırma alt yapımızın güçlendirilmesine yönelik çalışmalar başlatılmıştır.
Rektörlüğümüzün araştırma alt yapılarını geliştirme hedefi doğrultusunda ilk faaliyeti, Uygar Merkezleri Destek Birimi’ni kurmak olmuştur. Bu birim Kiler-i
Hümayun binasında, Uygar Merkezleri çalışmaları
kapsamında yürütülecek etkinliklere yönelik; iletişim,
toplantı, fotokopi vb. hizmetleri vermeye başlamıştır.
Araştırma projeleri için destek birimi kurulacaktır
Rektörlüğümüz, araştırma projeleri hazırlamalarında yardımcı olacak bir destek biriminin oluşturulmasını hedeflemektedir. Bu birim, araştırmacılarımıza
BAPK, TUBİTAK, DPT, AB gibi değişik düzey ve nitelikteki proje başvurularında yardımcı olacak ve sürdürü-
26 Yıldızlar
NİSAN / 09
lebilir destek verecek biçimde tasarlanmaktadır. Proje
çağrılarının izlenmesi ve ilgili araştırma alanlarındaki
araştırmacıların bilgilendirilmesi, projelerin kurallara
uygun olarak yazılması ve bütçelendirilmesi, bütçenin harcanması ve izlenmesi, proje çıktılarının fikri
mülkiyet haklarının takibi gibi konularda aşamalı desteklerin oluşturulması, söz konusu birimin hedefleri
arasındadır. Yine bu kapsamda, üniversitemizin araştırma alt yapısı ile ilgili veri tabanı oluşturulmasına
öncelik verilecektir.
Tarihi yapıların ve çevrenin korunması
Planlama çalışmaları kapsamında, yerleşkelerimizin master planının ivedilikle yapılması gerekmektedir. Rektörlüğümüz, Yıldız ve Davutpaşa Yerleşkesi
alanlarındaki tarihi yapıların ve çevrenin korunması
ve niteliklerine uygun olarak kullanılması konusuna
da duyarlılıkla yaklaşmaktadır. Bir plan çerçevesinde, tarihi yapıların rölöve ve restorasyon projeleri
hazırlanmakta, uygulamalar için de kaynak bulma
çalışmaları devam etmektedir. Bu kapsamda, Yıldız
Yerleşkesi’nde bulunan üç tarihi köşk ile Davutpaşa
Yerleşkesi’ndeki tarihi hamamın rölöve ve restorasyon çalışmaları tamamlanmak üzeredir. Ayrıca, projesi İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından yaptırılmış olan Otağ-ı Humayun binasının, İstanbul 2010
projeleri kapsamında restore edilmesi için gerekli girişimler yapılmıştır.
Sevgili öğretim üyelerimiz ve elemanlarımız, biz
yönetim olarak AR-GE etkinliklerinde sizlere olanaklar
dâhilindeki tüm desteği vermeyi hedefledik. Sizlerin
de üniversitemizin araştırma alt yapısını geliştirme
etkinliklerine, coşkuyla katkı ve katılımda bulunacağına inanıyoruz. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 27
ETKİNLİK
İ
İstiklâl Marşımızın kabul edilişinin 88. yıldönümü
sebebiyle, 12 Mart tarihinde, üniversitemizin Davutpaşa Yerleşim Birimi Fen-Edebiyat Fakültesi Prof. Dr.
Şevket Erk Konferans Salonu’nda “İstiklâl Marşının
Şairi, Güftesi Bestesi” başlıklı bir toplantı düzenlendi.
Toplantıda önce kısaca Mehmet Âkif Ersoy’un hayatı hakkında bilgi verildi. Âlim Kahraman İstiklâl
Marşı’nın yazılışı ve kabulünü, Mehmet Altun ise
millî marşın bestesinin nasıl kabul edildiğini anlattı.
Ayrıca iki gün süreyle “Belgelerle Millî Marşın Kabul
Serüveni”ni anlatan bir sergi de izleyicilerin ilgisine
sunuldu.
Mehmet Akif’in güftesi beğeniyle karşılandı
İSTİKLÂL MARŞI’NIN
KABULÜNÜN
88. YILDÖNÜMÜNDE
ANMA TOPLANTISI
YAPILDI
yazı, YRD. DOÇ. DR. BAHRİYE ÇERİ / TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI BÖLÜMÜ ÖĞRETİM ÜYESİ
28 Yıldızlar
NİSAN / 09
Âlim Kahraman’ın ayrıntılı olarak anlattığı İstiklâl
Marşımızın güftesinin kabulü konuşmasını kısaca
şöyle özetleyebiliriz:
İstiklâl Marşı’nın yazılması; Yunan ordularının Anadolu içlerine kadar yayıldığı, Sevr Antlaşması’nın imzalandığı, Millî Mücadele’nin ve meclisin en heyecanlı
aylarının yaşandığı bir dönemde gündeme gelir. 18
Eylül 1920’de Güfte yarışması için hazırlanan genelge,
yurdun dört bir yanına iletilir. Genelgede:
* 23 Aralık 1920’ye kadar süre tanınmış,
* 500 Lira para ödülü konulmuş,
* Müracaatların Ankara’ya Maarif Vekâleti’ne yapılacağı belirtilmiştir.
Yarışmaya yurdun çeşitli vilayetlerinden gelen 724
eser katılır. Ancak bunların arasında Mehmet Akif’in
eseri yoktur. Bunu fark eden Hamdullah Suphi, Akif’in
arkadaşı Balıkesir Mebusu Hasan Basri Bey’den bunun sebebini öğrenmek ister. Akif, bu konuda bir
yarışma düzenlenmiş olması ve para ödülünün bulunması sebepleriyle yarışmaya katılmamıştır. 5
Şubat 1921’de Hamdullah Suphi, Mehmet Akif’e bir
mektup yazar ve “Asil endişenizin icap ettirdiği ne
varsa hepsini yaparız.” der. Mehmet Akif ikna olur ve
çalışmaya başlar. On gün içinde, büyük bir coşkuyla
İstiklal Marşını yazıp tamamlar. 26 Şubat 1921 günü
Maarif Vekâleti’nden gelen tezkere Meclis’te görüşülür. Gelen eserler arasından 7 tanesi seçilerek Meclis’e
gönderilir. Marşın seçiminde nasıl bir yöntem izleneceği konusu, bu görüşmeye damgasını vurur. 1 Mart
1921’de Meclis’te ikinci görüşme gerçekleşir. Mustafa
Kemal Paşa’nın başkanlık yaptığı bu oturumda Hamdullah Suphi, yarışmaya katılan eserleri, Akif’in İstiklal
Marşı dışında zayıf bulduğunu, kendi reyinin Akif’in
eserinden yana olduğunu belirtir ve İstiklal Marşı’nı
ilk defa olmak üzere Meclis’te okur. Marş büyük bir
kabul görür. İstek üzere kürsüden iki defa daha okur.
Mustafa Kemal Paşa tarafından da alkışla karşılanır.
Âlim Kahraman, İstiklâl Marşı güfte yarışmasına
katılan diğer şiirlerden de örnekler okuyarak konuşmasını tamamlamıştır.
1 Güfte, 12 Beste Projesi
Diğer konuşmacı Mehmet Altun, Cumhuriyetin 85.
yıldönümü nedeniyle hazırladığı özel bir proje çerçevesinde dinleyicileri bilgilendirmiş, İstiklal Marşı’nın
bestesinin ne şekilde oluştuğu, ne şekilde seçildiği ve
1930 yılında ne şekilde değiştiği konusunda dinleyicileri aydınlatmıştır. Mehmet Altun, bu proje ile amaçlarının İstiklal Marşı’nın bestesi için açılan yarışmaya
gelen ve sayısının 100 kadar olduğu bilinen eserlerin
notalarını bulup, bunları yeniden icra ederek bir dinletiye dönüştürmek olduğunu belirtmiştir. Ayrıca,
yaklaşık 3-4 yıllık bir ön hazırlık ve yazım süresinin
sonunda, Tekfen Filarmoni Orkestrası’nın ve Tekfen
Vakfı’nın eşsiz desteğiyle, Cumhuriyetin 85. yılı olan
geçtiğimiz sene, “1 güfte, 12 beste” adıyla bu projeyi
hayata geçirmenin mümkün olabildiğini sözlerine eklemiştir.
Mehmet Altun, aslında Osmanlı’nın bir resmi millî
marşı olmadığını, aksine son dönem padişahlarının
kendileri için yazdırdıkları kişisel marşları bulunduğunu ifade etmiştir. Mehmet Altun konuşmasına şöyle
devam etmiştir:
II. Mahmud için Donizetti Paşa tarafından bestelenen Mahmudiye Marşı, Abdülmecid’in Mecidiye
Marşı, Abdülaziz için bestelenen Aziziye Marşı, Sultan
Reşad için bestelenen Reşadiye Marşı, Abdülhamid
için bestelenen Hamidiye Marşı gibi... Oysa bir devletin millî marşının olmaması, bazı uluslararası toplantı
ve etkinliklerde, komik durumlara da yol açmaktaydı.
Mehmet Altun konuşmasında bu durum için çarpıcı
bir örnek verir. Örneğin; Reşadiye feribotunun kızaktan indirilmesi töreninde, İngiliz bahriyelilerinin kendi
millî marşlarını söyledikten sonra Osmanlı heyeti de
kendi marşlarını söylemeye davet edilince, bizimkiler
çözüm olarak ilk akıllarına gelen şeyi söyleyivermişlerdi:
“Entarisi ala benziyor,
Sultan Reşad bana benziyor...”
Beste yarışmasına geniş bir katılım olmuştu
12 Mart 1921’de İstiklâl Marşı’nın güftesi kabul edildikten sonra, 17 Mart 1921 günü beste için yarışma
NİSAN / 09
Yıldızlar 29
duyurusu gazetelerde yayımlanır. Dönemin gazetelerinden, alınan bilgiye göre yarışmaya 100’ün üzerinde
beste katıldığını (ancak bunların bir listesi ne yazık ki
mevcut değildir) Prag Konservatuarı’nda okuyan bir
Türk öğrencisinin dahi, yarışmaya beste gönderdiği
anlaşılmaktadır.
Daha sonraki yıllarda, gelen tüm besteler arasından 55 tanesi değerlendirmeye layık bulunmuştur.
Mehmet Altun’a göre bu durum, yollanan eserlerin
belki yarısının değerlendirmeye dahi tutulacak seviyede olmadığını göstermektedir. Bu kadar geniş bir
katılım, millî hislerin çok üst düzeyde olduğunun da
bir anlamda bir göstergesidir. Bu sırada, Anadolu’da
atmosfer giderek yükselmektedir. Beste yarışmasının
açıldığı 17 Mart 1921 tarihi ile gelen tüm bestelerin Maarif Vekâleti’nde toplandığı 31 Mayıs 1921 tarihleri arasında II. İnönü zaferi kazanılmış, 27 Mayıs’ta Ankara
Ulus Meydanı’nda on binlerce kişinin katıldığı büyük
bir kutlama töreni icra edilmiştir.
Seçimi kimler yapacak?
Büyük bir millî heyecanın yaşandığı Ulus’taki tek
eksik, hep bir ağızdan söylenecek bir millî marşın
bulunmamasıdır. O yüzden, Millî Marş’ın bir an evvel seçilmesi önemlidir. Buna karşın, süreci çıkmaza
sokan bazı zorluklar da vardır. Birincisi, onca beste
arasından seçim yapmaya muktedir bir müzik heyetinin Ankara’da oluşturulması çok güçtür. Dönemin
tüm önemli müzisyenleri, İstanbul’dadır. Bu nedenle
Meclis’in gündemine, seçimin İstanbul’daki bir uzman heyete yaptırılması yönünde bir tasarı sunulur.
Tarih 1 Kasım 1921... Yani besteler toplandıktan sonra 5 ay geçmiştir. Ama henüz seçimin kim tarafından
yapılacağı bile belli değildir. İstanbul önerisi, Meclis’te
sert bir tepkiye yol açar. Hatta Tunalı Hilmi Bey, “Bu
yetim kendi göbeğini kendi eliyle kesti. Ve bugün rüştüne ulaşmıştır. Bu marş İstanbul’a gidemez. Ankara
her şeyi kendisi yapar” şeklinde bir reaksiyon gösterir.
Millî Marş’ın seçilmesi konusu, 1922 yazında yeniden, bu kez marş bestelerinin incelenmek üzere Paris Konservatuarı’na gönderilmesi önerisiyle ortaya
atılır. Bu öneriye karşı da sert tepkiler gelir. Örneğin;
1 Haziran 1922 tarihli Tevhid-i Efkâr gazetesinde çıkan
bir yazıda, Paris Konservatuarı’ndaki hocaların Türk
zevkini bilmeleri mümkün olmadığı için, şüphesiz
30 Yıldızlar
NİSAN / 09
“Türk ruhuna ve millî zevke en uzak” eseri seçmelerinin kaçınılmaz olduğu öne sürülür.
Bu öneriye en çok tepki gösteren kişilerden biri de
Kazım Karabekir’dir. Seçim sürecinin uzamasından
rahatsız olan, üstelik Mehmed Akif’in güftesini de beğenmediğini açıkça söyleyen Karabekir Paşa, tepkisini
göstermek için, müziği ve sözleri kendisine ait alternatif bir İstiklal Marşı besteler.
Bestenin seçilmesi
1922 yılının yazı, Millî Mücadele’nin en sıcak dönemidir. Büyük Taarruz’un hazırlıkları yapılır. Zaten
Ağustos ayından sonra Millet Meclisi’nin gündemi
tamamen savaşa odaklanır ve Millî Marş konusu bir
kez daha rafa kaldırılır. Ta ki, Lozan Konferansı’nın
çıkmaza girdiği 1923 Şubatı’na kadar. Artık savaş kazanılmış, dolayısıyla seçim görevinin İstanbul’daki bir
komisyona devredilmesi için bir engel kalmamıştır.
Bu nedenle Maarif Vekaleti, 2 Şubat 1923 tarihinde
İstanbul Maarif Müdürlüğü’ne bir yazı göndererek,
yarışmaya katılan bestelerin Musiki Encümeni Reisi
Ziya Paşa başkanlığında kurulacak bir komisyona incelettirilmesini talep eder. Tüm notalar, bir çuval içinde, İstanbul’da Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderilir.
Niçin Hilal-i Ahmer Cemiyeti’ne gönderildiği bilinmemektedir. Bu arada Hariciye Vekâleti de, yurtdışındaki
elçiliklerden gelen talepler nedeniyle seçim sürecine
dâhil olur. Nitekim arşivlerde, bu döneme ait, yurtdışındaki elçiliklerden gelen çok sayıda telgraf ve belge
bulunmaktadır. Aynı sırada süre giden tartışmalardan
bir diğeri de, Mehmet Akif’in şiirinin hangi mısralarının kullanılacağı konusunda çıkar. Bir heyet, şiirin öne
çıkartılacak kısımlarını belirler. Fakat Mustafa Kemal,
yapılan seçimi onaylamaz ve şiirin en beğendiği parçasının çıkartılmış olmasına itiraz eder. Bu beyit
Hakkıdır, hür yaşamış bayrağımın hürriyet
Hakkıdır, Hakk’a tapan milletimin istiklâl beyitidir.
Bunun üzerine seçim tekrar gözden geçirilerek, güftenin ilk iki kıtasının kullanılmasına karar verilir. Böylece Mustafa Kemal’in beğendiği kısımlardan biri olan
“Hakkıdır Hakk’a tapan milletimin istiklâl” mısrası da
marşta yer almış olur. İstanbul’da Ziya Paşa başkanlığında oluşturulan komisyon, seçimini 19 Temmuz
1923 tarihinde Maarif Vekâleti’ne bildirir: Şu ana kadar geçen süre, iki seneden fazla olmuştur.
Seçilen besteye itirazlar olmuştur
Komisyon, Şark Musikisi Cemiyeti Reisi Ali Rifat
(Çağatay) Bey’in tertip ettiği marşın, “resmi ve millî
marşların tanziminde dikkate alınması lazım gelen
bütün niteliklere haiz” olduğunu bildirir. Ayrıca, Rauf
Yekta (Madran), Zati (Arca), Muallim Kazım (Uz) ve Dr.
Suphi Bey’lerin bestelerinin de “ikincil derecede” seçildiğini duyurur. Bu seçim, tartışmaların ve büyük bir
kaosun da başıdır. Diğer besteciler, bu seçime şiddetle itiraz etmişler, dahası seçimi kabul etmediklerini
açıklamışlardır.
Nitekim Mehmet Zati (Arca) Bey, 27 Temmuz
1923 günü İzmir’e gelen Mustafa Kemal Paşa’yı ziyaret ederek, seçimi beğenmediğini ve seçimin
daha yetkin bir kuruluş tarafından (örneğin Viyana
Konservatuarı’nda) yapılmasını teklif eder.
Diğer bestecilerden İsmail Zühtü Bey ise 1924
Mart’ında kendi eserini doğrudan Mustafa Kemal
Paşa’ya gönderir. Mustafa Kemal Paşa da bunu incelenmesi için Riyaset-i Cumhur Musiki Başmuallimi
NİSAN / 09
Yıldızlar 31
İhsan Bey’e göndertir. Daha ilginci; Riyaset-i Cumhur Orkestrası’nın Ankara’daki kurucusu ve müdürü
olan Osman Zeki (Üngör) Bey, 11 Mart 1924 tarihinde
Ankara’da verdiği bir konserde, kendi bestesini Mustafa Kemal Paşa’nın önünde çaldırır. Konser bitiminde Mustafa Kemal’e “Paşam, marşımız budur” diyen
Zeki Bey, Gazi’den: “Allah razı olsun Zeki Bey. Çok beğendim, aferin” cevabını alır.
Oysa bu olay olduğunda, seçimin üstünden neredeyse 9 ay geçmiştir. İlginç olaylar zinciri sonraki
yıllarda da devam eder. Ali Rifat Bey’in bestesi, fazla
“alaturka” bulunduğu için zaten bazı kesimlerce eleştirilmektedir. Örneğin; Dr. Nuri Refet (Korur) Bey, İstiklal Marşı’nın “ruhları okşamamasından” şikâyet eder.
Tartışmalar uzun süre devam etti
Tüm bu tartışmalar, 1928 yılında dahi, aslında Ali
Rifat Çağatay’a ait millî marşın halen tam olarak benimsenmediğini, aslında millî marş olarak bilinmediğini ortaya koymaktadır.
Nitekim edebiyatçı ve siyasetçi Ahmet Talat (Onay)
Bey’in yine 1928 yılında yazdığına göre, millî marşın
müziğini ya da sözlerini bilmek bir yana, halk daha
İstiklal Marşı’nın bile ne demek olduğunu bilmemektedir. En aydın geçinen kitle arasında dahi, resmi toplantılarda, millî marşı bilenlerin sayısı yüzde 10’ları
32 Yıldızlar
NİSAN / 09
geçmemektedir. Bu sıralarda, yani millî marşın tespit
edilmesinden yaklaşık 4 yıl sonra bile, halen millî marşın hem sözleri, hem de müziği tartışılmaktadır. Örneğin Aka Gündüz’e göre; Millî Marş bir istiklâl marşı
değil, basit bir kahramanlık türküsünden ibarettir.
Mısraları çok uzundur. Zaten seçimin bir yarışma yoluyla yapılması, böyle millî bir meselenin hallolması
için izlenecek en yanlış yoldur. Bu tartışmalar, Mehmed Akif’in sözleri yerine, örneğin Namık Kemal’in
Vatan piyesindeki meşhur:
Amalimiz, efkârımız ikbal-i vatandır;
Serhaddimize kal’a bizim, kanlı bedendir!
mısralarının tercih edilmesi, hatta bazı serhat türkülerinin bile mevcut sözlerden daha iyi olacağına
kadar uzanır.
Ey gaziler! Yol göründü yine garib serime!
Dağlar, taşlar dayanamaz, benim ah u zarıma!
Mehmet Altun bu tartışmaların ancak 1930 yılında, Osman Zeki Üngör’ün bugün çalıp söylediğimiz
İstiklâl Marşı’nın artık resmen benimsenmesiyle sona
erdiğini belirterek konuşmasını bitirir.
İstiklâl Marşı kabulünün 88. yılı nedeniyle düzenlediğimiz toplantıda, İstiklâl marşı için hazırlanmış diğer bestelerden örnekler dinlenmiş ve en son İstiklâl
Marşımız okunarak toplantı bitirilmiştir. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 33
AR-GE
“ABB MOTOR KONTROL
LABORATUARI”
YTÜ ÖĞRENCİLERİNİN
HİZMETİNE SUNULDU
yazı, YRD. DOÇ. DR. NUR BEKİROĞLU/ ELEKTRİK MÜHENDİSLİĞİ BÖLÜMÜ
A
ABB Elektrik Sanayi, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde
kurduğu ABB Motor Kontrol Laboratuarı ile öğrencilere en son motor kontrol teknolojisini aktarıyor.
Teknik uzmanlığını ve uygulama alanındaki bilgi birikimini genç nesillerle paylaşmayı bir sosyal sorumluluk projesine dönüştüren ABB Elektrik, üniversitesanayi arasındaki dayanışmayı desteklemek amacıyla
Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi
bünyesinde ABB Motor Kontrol Laboratuarı’nı kurdu.
Laboratuar, 16 Şubat 2009 tarihinde Yıldız Teknik
Üniversitesi’nde gerçekleşen tören sonrasında, öğrenci ve öğretim üyelerinin hizmetine açıldı.
Yıldız Teknik Üniversitesi Elektrik-Elektronik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Galip Cansever ve Yrd. Doç. Dr.
Nur Bekiroğlu’nun destekleriyle gerçekleşen “ABB
Motor Kontrol Laboratuarı” projesi, Kasım 2008’de
başladı ve Ocak 2009 sonunda tamamlandı. Projeye,
ABB ile işbirliği içinde olan Doruk Elektrik, Bordo Mühendislik ve Halıcı Elektrik katkıda bulundu.
ABB Motor Kontrol Laboratuarı, aynı anda 30 öğrencinin klasik motor yol verme metotlarının yanı sıra;
motor kontrolünde kullanılan en son teknolojilerle
uygulama yapabilmesine imkân veriyor. 110 Metrekarelik bir alana kurulan laboratuarda, modern sürüş
ve kontrol tekniklerinin uygulanabildiği ABB SürücüMotor Eğitim Setleri, farklı motor sürüş tekniklerinin
incelendiği bir motor kontrol merkezi panosu ve farklı
güçlerde endüstriyel motorlar yer almaktadır.
Bu işbirliği, ileride uzun vadeli projelere dönüşebilir
ABB Türkiye Başkanı ve Ülke Müdürü Burhan Gündem açılış töreninde yaptığı konuşmasında, “2007
yılında kısmi bağışlarla yola çıkarak başlayan işbirliğimizin bugün bir laboratuara dönüşmesi, bizler için
gurur verici bir noktaya ulaştı. Bizi heyecanlandıran
3 temel konu: Üniversite-sanayi işbirliğini somut bir
34 Yıldızlar
NİSAN / 09
projeye dönüştürmek, sosyal sorumluluk alanında
ABB Türkiye olarak yaptığımız projelere bir yenisini
daha eklemek ve çevreye olan katkımız sayesinde toplumla ilişkilerimizi zenginleştirmektir.” dedi.
Burhan Gündem sözlerine şöyle devam etti: “Eğitim
alanı, küresel rekabet ortamında ülke olarak refah seviyemizi yükseltmenin temel unsurlarından biridir. Bu
rekabette üst sıralara yükselmemizin ana öğesini de
hiç şüphesiz teknoloji üretebilen ve bilgiye sahip olan
yüksek seviyede eğitilmiş bireyler oluşturmaktadır.
Mesleki becerilerin kazandırıldığı üniversitelerimizle
kurduğumuz işbirliği, umuyorum ki ileride daha uzun
vadeli projelere dönüşebilir. Bu projede emeği geçen
herkese, başta tüm destekleri için Sayın Rektörümüz
Prof. Dr. İsmail Yüksek ve ekibine teşekkür eder, saygılar sunarım”
Her türlü destek takdirle karşılanıyor
Laboratuarın açılışında konuşma yapan YTÜ Rektörü
Prof. Dr. İsmail Yüksek, eğer hedef gelişim ve değişim
ise üniversite ve sanayinin yatırım yapmak zorunda
olduğu en önemli ortak noktanın öğrenciler olduğunu vurguladı. Bu nedenle, öğrencilere verilen eğitimin
kalitesinin arttırmak ve onlara yeni teknolojileri tanıtmak amacıyla, eğitimin önemini kavrayan kurum
ve kişilerden almış oldukları her türlü desteğin, Yıldız
Teknik Üniversitesi tarafından takdirle karşılandığını
söyledi. Prof. Dr. İsmail Yüksek, “Bilimin mutfağı olarak değerlendirilen laboratuarlar; akademik bilginin
teknolojik ürünlere dönüşmesini sağlayan ortamlardır. ABB Motor Kontrol Laboratuarı’nın üniversitemize kazandırılmasında emeği geçen Elektrik-Elektronik
Fakültesi ve Elektrik Mühendisliği Bölümü’nün değerli
öğretim üyelerine ve laboratuarın kurulmasında desteğini bizden esirgemeyen başta ABB Elektrik Sanayi
olmak üzere tüm kuruluşlara, üniversitemiz adına teşekkür ederim” sözleriyle konuşmasını tamamladı. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 35
RÖPORTAJ
ÇEVREYİ
KORUMAK BİR
YAŞAM FELSEFESİ
OLMALIDIR
nunun uzmanı olan, kendisini İstanbul’un çevre sorunlarını çözmeye adayan Çevre ve Orman Bakanlığı
İstanbul İl Müdürü Doç. Dr. Mehmet Emin Birpınar’a
sıkıntıları sorduk…
Günümüz İstanbul’unda çevre ve insan ilişkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bir yaşam alanının sağlıklı kalabilmesi, insan ve çevre ilişkisinin uyumlu olmasına bağlıdır. İstanbul’da,
ne yazık ki böyle uyumlu bir ilişkiden söz edemiyoruz.
Hızlı nüfus artışı, aşırı ve kontrolsüz sanayileşme ve
bununla birlikte artan plansız, çarpık yapılaşma; hava,
su ve toprak kirliliği ile kaynakların dengeli kullanılamaması gibi birçok sebepten dolayı, İstanbul’da doğanın dengesi bozulmuş ve ciddi çevre sorunları ortaya çıkmıştır. İstanbul insanı yaşadığı çevreyle mutlaka
barışık olmalı, çevre sorunları karşısında gerek sorumluluk almak gerekse çözüm üretmek konusunda
istekli olmalıdır. Çevreci düşünce yapısını oluşturmayıp bilinçli hareket etmedikçe, sorunların çözümü zorlaşacaktır.
İstanbul’un sağlığı nasıl bozuldu?
Ç
röportaj, MİNE ULUTAŞ
Çevre ve Orman Bakanlığı İstanbul İl Müdürü ve
Üniversitemiz İnşaat Fakültesi İnşaat Mühendisliği
Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Sayın Mehmet Emin
Birpınar, geleceğimiz konusundaki endişelerini dergimiz aracılığıyla sizlerle paylaştı.
Özellikle İstanbul’da pek çok etkenin çevreyi tehdit ettiğinin altını çizen Birpınar, Evliya Çelebi’nin
Beşiktaş’ta her biri gül, sümbül ve reyhan kokulu toplam 160 cennet bahçesi olduğunu; bu ilçeden servi,
söğüt, ceviz ağaçlarının altında ishakkuşu, ispinoz,
karatavuk, baştankara, bülbül seslerinin dinlendiği bir
gezinti yeri olarak bahsettiğini ifade etmiştir. Birpınar
ayrıca, 1930’lu yıllarda İstanbul’un yaşanabilir alanlarında yeşilin oranı %30 iken, bugün bu oranın % 2,5’e
düştüğü gerçeğini vurgulamıştır.
Toplumsal bilinci olan herkesin çevreci bir bakış
açısına sahip olması gerekliliğinden yola çıkarak, ko-
36 Yıldızlar
NİSAN / 09
İstanbul’un sağlığındaki bozulma bana göre, geçmişte şehre ait çevre düzeni planlarının yanlış yapılmasıyla birlikte başladı. 1940’lı yıllarda, dünyanın en
güzel kentleri arasında yapılan bir yarışmada, İstanbul
Brezilya’nın dünyaca ünlü şehri Rio de Janerio ile birlikte finale kalmış ve dünyanın en güzel kenti seçilmişti.
Tabii 1936 yılında İstanbul’un nüfusu 900 bin kişiydi;
şu anda ise nüfus 15- 17 milyon arasında değişiyor. 1994
yılında Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın
belediye başkanlığı yaptığı dönemde, yeşil alan miktarı sadece %1,5 oranındaydı. Ağaç dikme kampanyaları
ile bu oran ancak %2,5’e çıkarılabilmiştir.
Geçmişte nasıl bir çevre düzeni planı yapılmıştı?
1940’lı yıllardan sonra İstanbul’a bir mimar getirildi, adı Henry Prost. Şehrin nazım planı ona teslim
edildi. Prost, ilk olarak Haliç’in etrafını, Osmanlı’nın
“Sadabat” olarak isimlendirdiği, piknik yaptığı alanları sanayiye açtı. Kazlıçeşme semtini dericilere verdi.
Unkapanı ile Aksaray arasındaki yolda yer alan birçok
tarihi binayı yıktırdı. Kendi gelecekleri ile ilgili planları
ve programları olmayanlar başkalarının yaptığı plan
ve programlara dâhil olurlar. Kendiniz yapamazsanız
başkaları gelir ve sizin adınıza yapar; sonra “Şehir neden bu hale geldi?” diye düşünürsünüz.
Bugün durum nasıl?
Bunlar, Prost’un yaptıkları. Peki, biz ne yaptık?
1980’li yıllarda Küçükçekmece Gölü’nün etrafını yapılaşmaya açtık. Küçükçekmece Gölü’ne, 1980’li yıllar öncesinde Meksika Körfezi’nden yılan balıkları
gelir, gölü besleyen derelere çıkar, nemli ortamlarda
beslenip yeniden Meksika Körfezi’ne döner ve orada
yumurtlarlardı. Artık bu balıklar ülkemize gelmiyor.
Çünkü Sazlıdere Barajı’nın yapılması ile birlikte, gölün bu taraftan beslenmesi önlendi. Bütün evsel ve
sanayi atık suları da bu göle gitmeye başladı. Şu anda
Küçükçekmece Gölü kullanılamaz haldedir.
Bugün Türkiye Sanayisinin %38’i, üretimin ise,
%40’ı İstanbul’dadır. Günde 12 bin ton evsel, 24 bin
ton civarında tıbbi atık üreten bir şehirden söz ediyoruz. 2030’lu yıllarda, evsel atık miktarının 16 bin tona
ulaşacağı tahmin ediliyor. Toplam 400.176 işyerinin
faaliyet gösterdiği İstanbul’a, yaklaşık 500 bin kişi giriş çıkış yapıyor.
İstanbul Sanayi Odası kayıtlarına göre; 9 bin üretici kuruluş yılda 750.000 ton tehlikeli atık üretiyor.
İZAYDAŞ’a (İzmit Atık ve Artıkları Arıtma Yakma ve
Değerlendirme A.Ş.) 2005 yılı sonu itibariyle sadece
7.800 ton tehlikeli atık işleme gönderilmiş, geri kalan
atığın ne olduğu, ne yazık ki bilinmiyor. İstanbul, günde 150 ton kanserojen etkisi olabilen bitkisel atık yağ
üretiyor.
2000 yılı itibariyle, 869.444 binanın 600 bin adedi imara aykırı ve gecekondu. Şu anda belediyelerin,
İstanbul’da yeşil alan oluşturabilecek ya da ağaç dikecek yerleri yok. Çünkü gördüğünüz gibi; binalar,
kaldırımlar, asfalt yollar her tarafı kaplamış durumda.
Yağan yağmurun yerin altına gitme ihtimali de yok.
Yeraltı suyu oluşumu da, bu şartlar altında oldukça
düşük.
İstanbul’da trafiğe kayıtlı yaklaşık 2,5 milyon araç
var. Bu araçların çoğunda da egzoz emisyon problemi var. Biliyorsunuz, küresel ısınmaya en fazla etkiyi
araçların egzozlarından çıkan karbon kökenli zehirli
gaz atıkları yapıyor. Söylenecek daha çok şey var. Örneğin; İstanbul Boğazı dünyanın en önemli ve en zor
suyollarından birisidir. Karadeniz’den gelen bir gemi
Marmara’ya girene kadar yalıların arasından geçiyor
ve 12 kez rota değiştirmek zorunda kalıyor. İstanbul
boğazından 1936 yılında iki gemi geçerken şu anda
150 tane gemi geçiyor. 2004 yılı rakamlarına göre; 144
milyon ton tehlikeli yakıt boğazdan geçiş yapmış.
NİSAN / 09
Yıldızlar 37
Çevre Yönetimi Şubesi’nin faaliyet alanlarından
bahseder misiniz?
Ne gibi önlemler alıyorsunuz?
İstanbul’un öncelikle doğasını korumamız gerekiyor.
O bakımdan, yeşil alanlar oluşturmaya özen gösteriyoruz. İstanbul il sınırlarının %50’ si ormanlarla kaplı, bununla birlikte yaşanabilir yerlerde çok büyük yeşil alan
yok. Bu alanlarda ağaçlandırma çalışmaları ile uğraşıyoruz. Ağaç sevgisini aşılamak için İstanbullulara bir
milyon tane fidan dağıttık. Ormanlarda doğal dengeyi
de koruma altına almaya çalışıyoruz. Örneğin; sülün
yetiştiriyoruz. Bu sülünler böcek yiyerek, ağaçların ve
ormanların tahrip olmasını önlüyor. Orman köylülerine, kredi vererek ve güneş enerjisi sistemleri kurarak
destek vermeye çalışıyoruz. İstanbul halkının piknik
yapabilecekleri, dinlenebilecekleri alanları tespit ediyoruz. Gelecek neslin daha bilgili ve duyarlı olması
için çaba harcıyoruz. Çevre kirliliğinin önlenmesi ve
çevre sağlığının korunmasına yönelik olarak, Müdürlüğümüz bünyesinde kurulan Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) ve Planlama Şubesi ile Çevre Yönetimi
Şubesi, pek çok alanda çalışma yapıyor.
38 Yıldızlar
NİSAN / 09
Bu şubemiz, işletmelerin bizzat faaliyetleri sırasında çevreyle olan etkilerini inceliyor. Çalışma konuları
da buna göre bir hayli geniş. Sanayi tesisinin bacasında emisyon problemi olup olmadığı; fabrikanın
atık suyunu nereye, nasıl ve hangi kalitede bıraktığı;
eğlence mekanının çevreye yaydığı gürültünün ses
şiddeti ve yüksekliğinin ölçülmesi gibi konular, bu şubemiz tarafından takip altına alınıyor. İşletmeler, çevreye verdikleri zarar için önce uyarılıyor, gerektiğinde
ceza veriliyor. 2005 yılı yasama döneminde çıkarılan
Acil Müdahale Yasası ile birlikte, İstanbul Boğazı’nda
deniz trafiğini daha etkin bir biçimde kontrol edebiliyoruz. Örneğin; şu anda boğazdan sigortasız gemilerin geçişi yasak.
İstanbul tabiî ki hem kültür ve turizm kenti, hem de
bir sanayi şehri. Bizim isteğimiz; sanayinin İstanbul’a
zarar vermeden belli alanlarda toplanması ve faaliyet
göstermesi.
İstanbullular için mesajınız var mı?
Evet, sizin aracılığınızla tüm İstanbullulara mesajım var: Gelecek nesillere bırakabileceğimiz üç şey var;
hava, su ve toprak. Paramız olsa bile, bu üçü olmadan
yaşamak mümkün değil. Ben oğluma hep “Havayı,
suyu ve toprağı sakın kirletme” derim. Tabii, anne ve
baba olarak önce bizim kirletmemiz lazım ki, çocukla-
rımıza örnek olabilelim. Neler yapabiliriz? Bindiğimiz
arabanın egzozunun ölçümünü yaptırabiliriz. Denizlerimizi çöp atılacak yerler olarak görmeyip, doğal
kaynaklarımızın sınırlı olduğunu bilerek bu gerçeklere
göre yaşam tarzımızı yeniden tasarlayabiliriz. Koruma ve kirletmeme ilkesini benimseyip, “azalt, yeniden
kullan, geri kazan” döngüsünü hayatımıza sokabiliriz.
Herkesin sağlıklı, temiz ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı olduğunu bilerek, çocuklarımıza temiz ve
içilebilir su, solunabilir bir hava ve sağlıklı ürünler alabilecekleri topraklar bırakmak amacıyla İstanbul’da,
Türkiye’de ve dünyada yaşayan herkesin sorumluluk
alması gerektiğine inanıyorum. 5 Haziran Dünya Çevre Günü. Nasıl bir çevrede yaşıyoruz, çocuklarımıza
nasıl bir çevre bırakıyoruz, daha yaşanabilir bir çevreye
nasıl sahip olabiliriz soruları, Dünya Çevre Günü’nden
önce de hep aklımızdaydı.
Son olarak Yıldız Teknik Üniversitesi’nin İstanbul ve dolayısıyla ülkemize hizmet eden başarılı
bir temsilcisi olarak, üniversitenizle ilgili görüşlerinizi alabilir miyiz?
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin, yetiştirmiş olduğu
mühendislerin ve teknik elemanların çalışma hayatındaki yeri ve başarısı tartışılmaz. Özellikle pratiğe
yönelik eleman yetiştiren üniversitemiz, şantiye dünyasının lideri konumundadır. Türkiye’de ve dünyadaki
Türk şirketlerinin şantiyelerinde mutlaka bir Yıldızlı
vardır ve olacaktır. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 39
ARAŞTIRMA TEZİ
DAVUT PAŞA
SARAYI’NDA
HÜNKÂR KASRI
(OTAĞ-I HÜMAYUN)
YRD. DOÇ. DR. NÜKET TUNCER, Y.T.Ü. MİMARLIK
FAKÜLTESİ / MİMARLIK TARİHİ ANABİLİM DALI
YRD. DOÇ. DR. FARUK TUNCER, Y.T.Ü. MİMARLIK
FAKÜLTESİ / RESTORASYON ANABİLİM DALI
D
Davut Paşa Sarayı, kaynaklarda Davutpaşa Sahrası
veya Davutpaşa Bahçesi/Çiftliği diye anılan alanda
yaptırılmıştır. Bu alanın, Bizans Dönemi’nde de mesire yeri olduğundan söz edilir. Osmanlı Dönemi’nde
Batı’ya sefere çıkan ordu, Davut Paşa’da toplanırdı. Sefere katılan padişahların birkaç gün Otağ-ı
Hümayun’da kaldıktan sonra, törenle yola çıkmaları
ve dönüşte de aynı şekilde karşılanmaları gelenek haline gelmişti.
Davutpaşa Sahrası’nda, II. Beyazıt döneminde (14811512) sadrazam olan Davut Paşa tarafından törenler
sırasında padişahın kalabilmesi için bir kasır ve bahçe
yaptırdığı kaynaklarda yer alır (Eyice, 1994, s. 8). Kasrın
kitabesi, giriş kapılarının mermer söveleri yok olduğu için günümüze ulaşamamıştır. Ancak, alt katta
büyük salonda yer alan çeşmenin üzerinde, I. Sultan
Ahmet’e ait bir kitabe vardır. Çeşmeyle birlikte, binanın yapımından sonra yerine konan bu kitabe, kasrın
yapımıyla ilgili bilgileri de içermez (Eldem, s. 209).
40 Yıldızlar
NİSAN / 09
Saray, etrafı duvarlarla çevrili geniş bir arazide, çeşitli köşk, havuz, mescit, daire, hamam, hizmet binaları, ahır ve benzeri yapılardan oluşuyordu. Saray’ı oluşturan yapılar 16. yüzyıl içinde ortadan kalkmış; ancak
bu yapılardan günümüze ulaşabilenler Davut Paşa
Kasrı ile Sancak Köşkü’nün (Mehmet Paşa Köşkü) kalıntılarıdır. Eski kaynaklarda “Taş Köşk” veya “Taş Kasır” olarak yer alan Davut Paşa Kasrı arşiv belgelerine
NİSAN / 09
Yıldızlar 41
göre; 16. yy sonları veya 17. yy başlarında, III. Mehmet
döneminde (1595-1603), Hassa Baş Mimarı Dalgıç
Ahmet Ağa tarafından yeniden yapımına başlanmış;
ancak III. Mehmet’in ölümünden sonra I. Ahmet döneminde (1603-1617) tamamlanmıştır (Eyice, 1994, s. 8).
Saray, IV. Mehmet döneminde (1648-1687) en parlak
çağını yaşamıştır. Padişahların kısa sürelerle kalması
amacı ile yapılan saray, söz edilen yıllarda daha uzun
süreler kullanılan gerçek bir saray kimliğini kazanmıştır.
IV. Mehmet 1652 yılında burada bir mescit yaptır-
mış; 1665-66 yılında da bir minare ve minber ilave edilerek, mescit camiye çevrilmiştir. Aynı yıllarda kasrın
içi çinilerle bezenmiş, etrafına da ahşap hizmet binaları ve hamam yaptırılmıştır (Eyice, 1994, s. 8).
42 Yıldızlar
NİSAN / 09
İç mekân-plan özellikleri
İki katlı yapıya, birer giriş bölümü içinde yer alan
iki ayrı kapıdan girilebilir. Kapılar, dikdörtgen bir giriş
sofasına açılırlar. Plan üç bölümde ele alınabilir: Büyük divanhane, giriş sofası ve küçük odalar, hizmet
mekânları ile merdiven bölümü (Eldem, s. 220). Divanhaneyi (büyük salonu), yapının diğer birimlerinden
sofa ayırır.
Kare planlı bir mekân olan divanhanenin (büyük
salon) doğu duvarında, ana mekândan sivri bir kemerle ayrılan bir eyvan vardır. Üzerini aynalı tonozun
örttüğü bu bölüm, ana mekânın zemininden 30 cm
yüksekliğinde bir seki oluşturur. Üzeri kaburgalı çapraz tonozla örtülü olan büyük salon, üç cephesinde
yer alan pencereler ve üzerlerindeki tepe pencereleri
ile aydınlanır. Salonu giriş sofasından ayıran duvarın
ortasında bir ocak ve I. Ahmet’in kitabesi olan bir oda
çeşmesi ile iki dolap bulunur. Pencerelerin aralarında
kalan duvar parçaları, mermer nişler olarak değerlendirilmiştir. Zemin katta yerler altıgen tuğlalar ile kaplanmıştır (Eyice, İslâm Ansiklopedisi,1994, s. 48).
Giriş sofasının uzunluğu, büyük salon ile aynı ölçüde olup dikdörtgen bir plan şemasına sahiptir. Sofanın iki ucundan yapıya girilir. Sofanın batı yönünde,
ortada merdiven bölümü, hizmet (servis) odaları ve
abdesthane olması gereken mekânlar ile iki köşede
dikdörtgen planlı ve üç cephesinde de pencereleri
olan iki oda yer alır. Eldem, II. Sultan Mahmut dönemine ait bir keşifte söz edilen iki yatak odasının, odaların kapladıkları alan ile ilgili bilgiler ile örtüştüğünü,
sözü edilen mekânların, iki köşede yer alan bu odalar
olması gerektiğini belirtiyor (Eldem, s.221).
Üst kata iki sahanlıklı bir merdivenle ulaşılır. Her iki
kat da aynı plan bölümlenmesini gösterir. Üst katta,
sofa ana mekân ile alt katta olduğu gibi; ortada merdiven, hizmet odaları ve köşelerdeki iki odanın oluştur-
duğu mekânlar dizisini birbirinden ayırır. Sofanın her
iki dar duvarında yer alan kapılarla, giriş bölümünün
üzerini örten teraslara çıkılır. Büyük salon da, alt kattaki gibi, üç cephesinde yer alan çift sıra pencere dizisiyle dışa açılır. Batı duvarında, ortada ocak ve yanlarda
nişler vardır. Mekân, yaklaşık 10 m çapında, sekizgen
kasnaklı, geçişi pandantiflerle sağlanmış bir kubbe ile
örtülmüştür. Üst pencerelerden en baştakilerin ölçüleri, pandantifler nedeniyle daha kısa tutulmuş, üzerleri şevli yapılarak, dış cephede diğer pencerelerle aynı
ölçüde yapılabilmeleri sağlanmıştır (Eyice, 1994, s.9).
Cephe özellikleri
İki katlı olan Hünkâr Kasrı’nın cepheleri düzgün kesme taşla kaplanmıştır. Batı cephesinde odalar, merdiven holü ve servis mekânlarının pencereleri yer almaktadır. Doğu cephesinde, büyük salonun sekisinin
çıkma mekânı üç sıra pencere düzeninde, geride, iki
yanda kaburgalı çapraz tonozlu giriş revakları yer almaktadır. Kaburgalı bir tonoz ile örtülü bu mekânlar,
NİSAN / 09
Yıldızlar 43
açık köşesinde bir sütunla taşınmakta, üzerleri üst
katta teras olarak kullanılmaktadır.
Onarımlar
• IV. Mehmet’in son saltanat yıllarında kasrın onarımı Hassa Mimarı Hasan’a yaptırılmıştır (Eldem,
s. 210),
• 1725/1138 H yılında, III. Ahmet Dönemi’nde (Eyice,
İslâm Ans., 1994, s. 46),
• I. Abdülhamit döneminde, 1784/1199H. yılında,
Hassa Baş Mimarı İbrahim tarafından,
• 1810/1225H. yılında, Kirkor, Foti ve Todori kalfalar,
Saray’ın onarım keşfini yapmışlardır. (Eyice, İslâm
Ans., 1994, s. 47). Bu belgeye dayanarak, Davut Paşa
Sarayı’nın o dönemde oldukça büyük bir onarıma
ihtiyacı olduğu anlaşılır (Eldem, tarih yok, s. 212),
• II. Mahmut döneminde, 1812 yılında onarımı
Mehmet Emin Ağa’ya yaptırılan kasır, 1827/1243H
tarihinde ikinci kez onarılır (Eldem, s. 214),
• Ancak Tarih-i Lutfî’de, 1827/1243 H yılında Davut
Paşa Sarayı ve yanındaki caminin harap durumda
olduğunun belirtilmesi, keşiften sonra önemli bir
onarım yapılmadığını gösterir,
• Sultan Mecit’ten sonra saray terk edilmiş, Davut
Paşa Kışlası’nın inşaatı sırasında da oldukça zarar
44 Yıldızlar
NİSAN / 09
görmüştür (Eldem, s. 216). Restorasyonu 1957 yılında gerçekleşebilmiştir,
• Y. Mimar Sedat Çetintaş da, 1938 yılında, Kasrın
içindeki molozları temizletmiş, kapatılmış olan
pencereleri açtırmış, sonradan ilave edilen duvarları yıktırmıştır. Ancak, Kasr’ın restorasyonuna
1957 yılında başlanmıştır (Eyice, 1994, s. 8).
Günümüzdeki durum
Yapıda günümüzde, yukarıda sözü edilen süslemelerden geriye çok az bir kısım kalmıştır. 20.yy ikinci yarısında yapılan restorasyon çalışmalarında yenilenmiş
olması gereken bu süslemeler, alt katta büyük salon
olarak tanımlanan mekanın üzerini örten aynalı tonozun kaburga kemerleri üzerinde yer almaktadır. Söz konusu bu mekânın üzerinde yer alan ana mekânı örten
kubbenin pandantiflerinde ise yine Eldem’in sözünü
ettiği malakâri süslemeler halen görülebilmektedir.
Dış görünümü ile yapı, son yapılan restorasyon çalışmasından bu yana pek yıpranmamıştır, ancak tepe
pencerelerinin tahrip olması, ana mekan ve diğer mekan doğramalarının yok olması sonucunda yapı dış
etkilere açık duruma gelmiştir. Bu durum özellikle üst
kat ana salonda sıvaların ve pencere içlerinde yer alan
çinilerin bozulmasına neden olmaktadır.
Üst kat ana mekân zemin kaplaması günümüze kadar ulaşamamıştır. Söz konusu mekânda, alt salonu
örten kaburgalı tonozun taşıyıcı kemerleri açığa çıkmış bir konumdadır.
Eldem’in yaptığı rölövede, üst kat ana mekân ortasında, dekorasyona yönelik herhangi bir mimari
eleman çizilmemiş olmasına karşılık, yerinde yapılan
ölçümde, mekânın orta noktasının giriş kapısı ve pencere parapetlerine göre daha yüksek bir kotta bulunması, bu noktada herhangi bir mimari elemanın olması gerektiğini düşündürür niteliktedir. II
KAYNAKLAR
• Eldem, Sedad Hakkı, Köşkler ve Kasırlar, DGSA Yüksek
Mimarlık Bölümü Rölöve Kürsüsü Yayını, yayın no: 43,
cilt: 1, İstanbul, tarih yok.
• Eyice, Semavi, “Davud Paşa Sarayı”, Dünden Bugüne
İstanbul Ansiklopedisi, İstanbul, Kültür Bakanlığı ve
Tarih Vakfı Ortak Yayını, cilt: 3, 1994, s. 8 - 9.
• Eyice, Semavi, “Davud Paşa Sarayı”, İslâm Ansiklopedisi, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Cilt: 9, s. 45-46.
• Koçu, Reşad Ekrem, “Davudpaşa Sarayı”, İstanbul Ansiklopedisi, Koçu Yayınları, Cilt: 8, İstanbul, 1966, s.
4308-4313.
• Ünver, Süheyl, “Davutpaşa Sarayı”, Türkiye Turing
Otomobil Kurumu Belleteni, TTOK Yayınları, yayın no:
239, İstanbul, Aralık s. 6-7.
NİSAN / 09
Yıldızlar 45
RÖPORTAJ
YTÜ Fen-Edebiyat Fakültesi Dekanı
Prof. Dr. Ulvi Avcıata:
SANAYİCİMİZ SORUNLARINI
ÇEKİNMEDEN BİZLERE
GETİREBİLİYOR
Y
Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Fen-Edebiyat Fakültesi, öğrenci, öğretim üyesi ve bölüm sayısı bakımından üniversitenin en büyük fakültesi olma özelliğini
taşıyor. Yaklaşık 4.500 öğrencisi bulunan kurumda
aynı zamanda mühendislik birimlerinin fizik, kimya,
matematik derslerinin de verilmesiyle on bin civarında öğrenci eğitim görüyor. Fakültenin dekanlığını,
geçtiğimiz Eylül ayından itibaren Prof. Dr. Ulvi Avcıata
yapıyor. Avcıata’nın en önemli özelliği ise fakülte tarihinde kimyacı kökenli ilk dekan oluşu. Ulvi Hoca ile bu
özel durumunu, fakültedeki çalışmaları ve hedeflerini
konuştuk.
Sayın Avcıata kısaca sizi tanıyabilir miyiz?
röportaj, MİNE ULUTAŞ
1949 yılında Bolu’nun Mudurnu ilçesinde doğdum.
İlk ve orta öğrenimimi bu ilçede tamamladıktan
sonra, Bolu Erkek Öğretmen Okulu’nda öğrenimime
devam ettim. 1966 yılında Çapa Yüksek Öğretmen
Okulu’na seçildim. 1966-71 yılları arasında pedagojik
eğitimi devlet hesabına okuduğumuz okulda, kimya
eğitimim içinde aynı dönemde İstanbul Üniversitesi
Kimya Fakültesi’nde öğrenim hayatıma devam ettim.
Kimya Lisans dalından 1971 senesinde mezun olduktan sonra, mecburi hizmet kapsamında Giresun’da
lise öğretmenliği yaptım. 1974 senesinde İstanbul’a
tayin oldum. Bu arada, 1976 yılında Kimya Yüksek
Mühendisliği’ni tamamladım. 1976 senesinde Yıldız
Devlet Mimarlık Mühendislik Akademisi Temel Bilimler Fakültesi Kimya Kürsüsü’nde uzman olarak göreve
başladım. Bunu takiben, İstanbul Üniversitesi Kimya
Fakültesi Temel İşlemler Bölümü’nde, Prof. Dr. Emin
Ulusoy’un danışmanlığında, doktora çalışmalarına
başladım. 1981’de “Mühendis Doktor” unvanını aldım.
Bir yıl sonra yeni Üniversiteler Kanunu’nun çıkmasıyla, Yıldız Üniversitesi Temel Bilimler Fakültesi Kimya
Kürsüsü’ne Yardımcı Doçent olarak atandım. 1994
yılında Fiziko Kimya Anabilim Dalı’ndan Doçent, 1998
yılında ise Profesör olarak, Anorganik Kimya Anabilim
Dalı Başkanı olarak ABD’de görevime başladım. İki
yıl sonra Kimya Bölüm Başkanlığı görevine atandım.
2008 Eylül’ünden itibaren ise Fen-Edebiyat Fakültesi
Dekanlığı’nı sürdürmekteyim.
Yıldız Teknik Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
hakkında bilgi verebilir misiniz?
Fen-Edebiyat Fakültesi öğrenci, öğretim üyesi ve
bölüm sayısı bakımından üniversitemizin en büyük
fakültesidir. Kimya, Fizik, Matematik, İstatistik, İnsan
ve Toplum Bilimleri, Biyoloji, Batı Dilleri ve Edebiyatı
(Fransızca mütercimlik) ve Türk Dili Edebiyatı olmak
46 Yıldızlar
NİSAN / 09
üzere sekiz bölümde eğitim veriyoruz. Bunlardan biyoloji bölümümüz hariç, diğerlerine öğrenci alınmaktadır. Biyoloji bölümüne ise yer sıkıntısı sebebiyle,
bugüne kadar öğrenci alınamadı. En kısa zamanda
öğrenci alınabileceğini söyleyebilirim. Fakültemizde
4.500 civarında öğrencimiz öğrenim hayatına devam
ediyor. Ama bunun yanında servis derslerinde de hizmet veriyoruz. Bütün mühendislik birimlerinin fizik,
kimya, matematik dersleri, Fen-Edebiyat Fakültesi
tarafından karşılanmaktadır. Sonuçta, mühendislik
fakültesine kayıt olan tüm öğrenciler, birinci sınıfta temel ders olarak bizim verdiğimiz fizik, kimya ve
matematik derslerini almak zorundalar. Bu öğrencilerin sayısını da ortalama olarak 5-6 bin olarak hesaplayabiliriz. Kısacası, Yaklaşık 10.000 öğrenciye hitap
etmekteyiz. Fakültenin akademik kadrosuna bakacak
olursak, 275 öğretim üyesi ve yardımcısı mevcuttur.
NİSAN / 09
Yıldızlar 47
Fakülte olarak diğer üniversitelerle ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?
Fakültemizde 44 profesör, 19 doçent, 69 yardımcı
doçent, 28 öğretim görevlisi, 14 doktoralı toplam 105
araştırma görevlisi ve 7 uzman görev yapmaktadır.
Bilimsel yayınlar bakımından fakültenin konumunu anlatır mısınız?
Bilimsel çalışmalar açısından, üniversitemizin en
önde gelen fakültelerden biriyiz. Bu değerlendirmeleri yaparken, fakülte bazında değil de bölüm bazındaki
faaliyetleri göz önünde bulunduruyoruz. Üniversitemizde yayın potansiyeli olarak, kişi başına düşen yayın sayısı bazında kimya bölümümüz yıllardır birinci
sırada yer almaktadır. Diğer bölümlerimizde de uluslararası pek çok çalışma yapılmıştır.
Üniversite-sanayi işbirliği konusunda ne tür
çalışmalar yapıyorsunuz? Türkiye’de bu işbirliği
sizce yeteri kadar güçlü mü?
Yıldız Teknik Üniversitesi, üniversite-sanayi işbirliği alanında çok önemli bir konuma sahiptir. Çeşitli
birimlerimiz sanayi ile iç içe çalışmalar yapmaktadır.
Mesela makine mühendisliği böyle bir çalışma içindedir. Fen-Edebiyat Fakültesi kapsamında düşünürsek, üniversite-sanayi işbirliğini gerçekleştiren bölüm
kimyadır. Kimya bölümünün bu konuda önemli çalışmaları oluyor. Bu alanda çok büyük mesafeler kat
48 Yıldızlar
NİSAN / 09
edilmiştir. Bu durumdan hem sanayi hem de üniversite büyük yararlar görmektedir. Aynı zamanda sanayi ile gerçekleştirdiğimiz projelerimiz söz konusudur.
Örneğin; Lever firmasıyla saç kozmetikleriyle ilgili olarak “Kozmetik Ürünlerin Performans Ölçüm Teknikleri Geliştirilmesi” konusunda yaptığımız bir projemiz
mevcuttur. Bu proje kapsamında, firma her yıl bize bir
cihaz alıyor. Bu sayede, çok sayıda cihazı bünyemize
katmış bulunuyoruz. Bu cihazlar AR-GE laboratuarımızda, hem sanayicimize hem öğrencilerimize hem
de öğretim üyelerimize hizmet vermektedir.
Türkiye’deki duruma baktığımızda, sanayi-üniversite işbirliğinin zayıf olduğunu düşünüyorum. Bu işbirliğinin sağlanabilmesi için, bir yaklaşımın ortaya
konması gerekiyor. Çünkü her iki kesim de tam olarak
birbirlerine yaklaşamıyor. Bizler bunu zaman içersinde aşmış bulunuyoruz. Biraz da sanayicinin çekingenliğinin üzerinden atılmasında, bizlerin aktivitesinin
çok büyük rol oynadığını kabul etmemiz gerekiyor.
Şu an itibariyle, sanayici çekinmeksizin sorunlarını
bizlere getirebiliyor. Bir sanayici, yaşadığı problemin
çok kısa bir sürede ve kesin olarak çözülmesini ister.
Eğer bunu uzun bir süreye yayarsanız, sanayici kapınızı çalmıyor. Kısa vadeli ve riski olmayan yatırımları
daha fazla tercih ediyorlar.
Diğer üniversitelerle ilişkilerimiz iyi bir çizgide devam ediyor. Ortak projeler verilebiliyor. Ama arzu edilen boyutta değil. Devlet Planlama Teşkilatı (DPT), bazı
destekler veriyor. Bu konuda yapmış olduğumuz “Demir ve Saç Yüzeylerinin Korunması Amacıyla, Polimer
Korumalı ve Çevre Kirliliği Yapmayan Organik Yapılı
Aktif Maddeler Yardımıyla Pasın (Fe2O3) Atmosferden
Etkilenmeyen Magnetite (Fe3O4) Dönüştürülmesi”
konulu projemizi tamamlamış bulunuyoruz. DPT’nin
şemsiye projeleri destekleme kararı almasından bu
yana, çeşitli üniversitelerle ilişkilerimiz devam ediyor.
Bu türde projeler hazırlanarak DPT’ye sunulmaktadır.
Bunun yanında, TÜBİTAK bünyesinde de şahıs projeleri olarak çalışmalar yapılmaktadır. Benim vermiş
olduğum ve 2008 yılında tamamladığımız “Ferrosen
Ve 3-Bromo-1-Fenil-1-Propen Türevler İçeren Yeni
Porfirazin Türevlerinin Sentezi, Karakterizasyonu ve
Metal Komplekslerinin Hazırlanması” isimli projemiz
mevcuttur. Akdeniz Üniversitesi, İnönü Üniversitesi
ve Şişe-Cam Fabrikaları’nın katkısıyla yaptığımız “Fotokatalitik Nano-TiO2 İçeren Şeffaf Kaplamalar” konulu “Yaygınlaştırılmış Ulusal ve Uluslararası Proje”
çalışmamız bulunmaktadır.
Üniversiteler bazında ortak işbirliği yapmak suretiyle, proje geliştirme çalışmaları şu an itibariyle ülkemizde daha yeni yeni gelişiyor. Bunun dışında, yurtdışında çeşitli projelerle ortaklık tarzında faaliyetler
gerçekleştiriyoruz. Türkiye’nin ihtiyacı olan, üniversitelerin bir arada vermiş olduğu çalışmaların önem
kazanacağını burada belirtmek isterim. Çünkü TÜBİTAK projelerinde görev aldığım için bunları yakından
biliyorum.
Siz aynı zamanda fakültenin kimya bölümü
kökenli ilk dekanısınız. Bu durum sizde ne tür
duygular oluşturuyor?
Kimyacı olup da idari görevde bulunan çeşitli akademisyenler olmuştur. Kimya bölümü, dışarısıyla
en fazla ilişkisi olan bir bölümdür. Bu yüzden, çevre
ile ilişkilerin geniş tutulması bakımından, kimyacı
birinin böyle bir görevde bulunması, ufkun daha da
açılmasında yararlı olacaktır. Çünkü madde-malzeme
yönünden en büyük sıkıntıyı kimyacılar çektiği için,
her tarafa eşit yaklaşımlar sergileyebileceklerini düşünüyorum. Şahsen de böyle olmasını arzu ediyorum.
Fakültemizin kimyacı olarak ilk dekanıyım. Önceki
dekanlarımız Matematik ve Fizik bilim dallarından
hocalarımızdı ve fakültemize büyük katkıları oldu,
kendilerine teşekkür ediyorum. Dekanlık görevimin
başlamasıyla, bu geleneği ilk defa değiştirmiş oldum
ve yeni açılımlar yapmak istiyorum.
Görev süreniz boyunca gerçekleştirmeyi planladığınız hedeflerinizden ve projelerinizden söz
eder misiniz?
Yer problemine çözüm bulmaya çalışacağım. Çünkü sağlıklı koşullarda bir yer olmadan, çalışmaları
gerçekleştirmek çok zorlaşıyor. Burası tarihi bir bina,
dolayısıyla yapı içerisinde arzu ettiğimiz bazı şeyleri
yapamıyoruz. Tarihi dokuyu bozmamanız gerekiyor. En kısa sürede Rektörlüğümüzün destekleriyle,
Fen-Edebiyat Fakültemizin tamamının yeni yerleşim
yerinde, bir arada bulunacak şekilde yerleşiminin gerçekleşeceğine inanıyorum. Sekiz yıldır bu sorunları
yaşıyorduk. Bu açılımı gerçekleştirdik, kimya bölümü
araştırma laboratuarlarımızın modern bir şekilde yapımı tamamlandı. Buralara taşınacağız ve akreditasyon
için en önemli problemlerden birisi ortadan kalkmış
olacak. Sanayi ile çok daha kaliteli işlerin yürütüleceğine inanıyorum. Yeni binalarımızda, laboratuarların
çok daha modern bir şekilde uygulamaya geçeceğini
söyleyebilirim. Bunun dışında, teçhizat eksikliğimiz
tamamen giderilecek. ERASMUS programıyla, yurtdışına göndereceğimiz öğrenci sayısını artıracağız.
Çünkü yabancı bir üniversitede bulunmuş, çalışmış
bir insanın olaylara değişik açılardan yaklaşabileceğine inanıyorum. Çok sayıda yüksek lisans ve doktora
öğrencimiz mevcut. Bu öğrencilerimizin de ERASMUS
programı çerçevesinde, çalışmalarının bir bölümünü
işbirliği içinde, Avrupa bazında değerlendirilmesini de
gerçekleştirmek yoluyla, açılımımızı daha da güçlendirmeyi amaçlıyoruz. II
NİSAN / 09
Yıldızlar49
RÖPORTAJ
Prof. Dr. Ömer Aydın:
ULUSLARARASI DÜZEYDE
EĞİTİM VERİYORUZ
röportaj, BURCU POLAT / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Ü
Üniversitemize ve ülkesine 45 yıldır her düzeyde
hizmet eden, İnşaat Fakültesi Jeodezi Mühendisliği
Bölüm Başkanı değerli hocamız Prof. Dr. Ömer Aydın
ile üniversitelerin ve Yıldız’ın gelişimi üzerine bir sohbet gerçekleştirdik.
Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
YTÜ’de 1968 yılında lisans, 1969 yılında da yüksek
lisans eğitimimi tamamladım. Öğrenciyken Cemiyet Başkanlığı görevini yürüttüm. Teknik Okul’dan
İstanbul Devlet Mühendislik Mimarlık Akademisi
(İDMMA)’ne geçişte mücadele verenler arasındaydım. 1970 yılında asistan, 1977 yılında doçent, 1989’da
profesör oldum. Üniversitemiz eğitim ve öğretiminde
kalitenin arttırılmasında, fiziksel mekanların verimli
duruma getirilmesinde mesleğimle ilgili sürekli katkıda bulundum. Bugüne kadar geçen süreçte sadece
ders vermekle kalmadım, değişik yönetim kademelerinde görev aldım. 15 yıldır Bölüm Başkanlığı yapmaktayım. Öğrencilik yıllarım dâhil 45 yıllık bir Yıldızlılık
hayatına bakıyorum da, nerelerden nerelere gelmişiz.
Harcanan emeklere gerçekten değer.
50 Yıldızlar
NİSAN / 09
Bugüne kadar yaklaşık 4.500 civarında mezun vermiş
durumdayız. Ülkemizde yaklaşık 11.000 civarında Harita (Jeodezi ve Fotogrametri) Mühendisi bulunmaktadır. Bunun yarıya yakını üniversitemiz mezunudur.
Bölümümüz, yarım asrı geçen eğitim-öğretim faaliyetleri süresince, gelişmiş batı ülkelerinde uygulanan
ders planlarını ve içeriklerini sürekli izleyerek eğitim
programına yansıtmıştır. Bölümümüzde 28 öğretim
üyesi, 2 doktor araştırma görevlisi, 23 araştırma görevlisi ve 1 uzman olmak üzere 54 öğretim elemanı
mevcuttur. Güçlü öğretim elemanı kadrosunun yanında, son yıllarda gelişmiş teknolojik yazılım ve bilgisayarlarla, GPS aletleriyle, elektronik açı ve uzunluk
ölçme aletleriyle donatılan sağlam bir altyapıya sahiptir. Bireysel başarılarının yanında ekip çalışmasıyla
ön plana çıkan, bilimsel ve mesleki etkinliklerin yanında soysal etkinliklerde de aktif olan öğrencilerimiz;
başarılı bir mühendis olmanın yanı sıra sosyal bireyler
olarak yetiştirilmektedir.
Son yıllarda, gelişmiş birçok dünya üniversitesinde eğitimde kalitenin arttırılmasına yönelik olarak
yürütülen akreditasyon çalışmalarına, fakülte ve bölümümüz de katılmıştır. Bölümümüz 2007 yılında 2
yıllığına, 2008 yılı sonunda da 5 yıllığına Mühendislik
Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon
Derneği (MÜDEK) tarafından akredite edilmiştir. Bu
bağlamda, üniversitemiz bünyesinde ilk olarak akredite olan iki bölümden birisi olmuştur.
Hedeflerinizden bahseder misiniz?
Üniversitelerin önemi ve ülkenin gelişimindeki
rolü nedir?
Üniversiteler bir toplumun ve ülkenin aydınlanması, gelişmesi ve yarınları açısından itici güç konumundadır. Üniversiteler bir birey için eğitim-öğretim sürecindeki en önemli dinamiktir. Öyle ki bireyin hayata
bakışının şekillendiği, meslek yaşamına adım attığı
ve hayatı süzgeçten geçirdiği kurumlardır. Eğitimöğretim faaliyetlerinin yanı sıra, bilimsel araştırma
ve geliştirme faaliyetlerinin yürütüldüğü, ülkelerin ve
toplumların gelişmesinde öncül rol oynayan kurumlardır. İnsanların eğitilmesi ve meslek sahibi olmasındaki en önemli bilim yuvalarıdır. Ülkelerin kalkınması
ve gelişmiş toplumlar arasında yer almasında, bilgi
ve teknoloji üretiminde kuşkusuz en ön sırada olan
üniversitelerimiz; toplumun aynası olması, gelecek
yarınların şekillendirilmesi adına önemli görev ve işlevlere sahiptir.
Bölümünüzle ilgili bilgi verebilir misiniz?
Bölümümüz, 1949 yılında mesleğimiz adına ülkemizde ilk kurulan bölüm olma özelliğini taşımaktadır.
Bölümümüz uluslararası düzeyde kabul gören ve
eğitim veren, güncel ve gelişen teknolojik gelişmeleri
izleyerek eğitim programlarına yansıtan, çağdaş ve
kaliteli bir eğitim yapmaktadır. Mesleki alanlarında
teori ve uygulamayı iyi bilen, sosyal ve yönetici yeteneğine sahip gençler yetiştirmektedir. Bu bağlamda
var olan yapısının korunması ve daha da ileriye götürülmesi temel hedeflerimizdir.
Bununla birlikte, özellikle eğitim-öğretim faaliyetlerinde mesleğimiz adına öncül görevlerin sürdürülmesinde, araştırma ve geliştirme faaliyetlerinde
ulusal ve uluslararası düzeyde işbirlikleri oluşturarak
gerek mesleki, gerekse disiplinlerarası projelerin üretilmesinde, güçlü ve dinamik bir akademik kadronun
güncelliğinin sağlanmasında, öğrencilerimiz ve akademik kadromuz için en iyi koşulların sağlanmasına
yönelik hedefler için aralıksız çalışılmaktadır. Özellikle
bilimsel yayın ve proje sayılarının daha da arttırılması, sürekli gelişen ve değişen sistemlerin laboratuarlarımıza kazandırılarak güncelliğinin sağlanması,
ülkemizde mesleğimiz adına giderek sayıları artan
bölümlerimizde öncülük görevinin sürdürülmesi,
dünya ülkelerindeki bölümlerle eğitimde kalite ve nitelik açısından rekabet edebilecek düzeyde olunması
ve her daim bunun korunması yönündeki hedeflerin
gerçekleştirmesi için çalışılmaktadır.
Yürüttüğünüz ulusal ya da uluslararası projeleriniz nelerdir?
Bölümümüz bünyesinde, mesleğimiz adına bugüne kadar oldukça önemli projeler yürütülmüştür. Son
olarak halen devam eden önemli projelerimizden bazıları ise;
• 1/5000 Ölçekli Sayısal Fotogrametrik ve Ortofoto
Harita Üretimi ile Söz Konusu Haritaların Yapımı
ve Etkin Kullanımı İçin İzmir Jeodezik Altyapısının
Oluşturulmasına Yönelik Danışmanlık ve Kontrollük
• Türkiye’nin Deprem Riski Yüksek Jeo-Stratejik
“ancak tektonik rejimleri farklı” Bölgelerinde
Deprem Davranışının Çok Disiplinli Yaklaşımlarla
Araştırılması (TÜRDEP) Projesi
NİSAN / 09
Yıldızlar 51
• Güneybatı Anadolu Bölgesindeki Blok Hareketleri ve Gerilim Alanlarının GNSS Ölçümleri ile Belirlenmesi
Öğrencilerinize ne mesaj vermek istersiniz?
Öğrencilerimiz ülkemizin geleceğidir. Onların mesleki, sosyal ve yönetim bakımından en iyi şekilde yetişmesi için bölümümüzde gereken tüm çalışmalar
yapılmaktadır. Devletimiz onlar için bugüne kadar
önemli katkılar sunmuştur. Öğretim elemanlarımız
onlar için çok büyük çaba sarf etmektedir. Öğrencilerimizden isteğim: Cumhuriyetimizin temel ilkelerine
ve ülkemizin bölünmez bütünlüğüne sahip çıkmaları,
çok çalışıp ülkemizin kalkınmasına katkıda bulunmaları ve en önemlisi dürüst bir yönetim sergileyerek ülkemizde yaşanan yanlışlıkların ortadan kaldırılmasına
katkıları bulunmalarıdır. İşte o zaman, Büyük Önder
Atatürk’ümüzün istediği gençler olacaklardır.
YTÜ sizin için ne anlam ifade ediyor?
YTÜ benim yaşamımdır. Bu kurumda 45 yıldır geçirdiğim süreçte, geçmişime baktığımda nerelerden
nerelere gelmişiz. Tarihi mekanlarda çağdaş eğitimin
sürdürüldüğü üniversitemiz giderek büyümekte ve
büyük bir hızla gelişmesini sürdürmektedir. Öğrencilik ve meslek yaşantımı, daha doğrusu ömrümü geçirdiğim bu kurum benim için aileden bir birey duru-
52 Yıldızlar
NİSAN / 09
mundadır. Acı ve sevinçlerimi yaşadığım, umutlarımı
paylaştığım ve yeşerttiğim nice mutlu ve unutulmaz
anları yaşadığım bir nefes olmuştur benim için. İnanıyorum ki önümüzdeki en kısa sürede, eksik fakülte binalarımızın ve sosyal tesislerimizin tamamlanmasıyla
çok daha iyi bir Yıldız olacak. Bizler de yalnızca o fiziki
mekanları dolduran değil, aynı zamanda onlara nitelik kazandıran ve ruh veren Yıldızlılar olarak bugüne
kadar yaşadığımız ve övünç duyduğumuz Yıldızla her
daim olduğu gibi ilelebet gurur duyacağız.
Son olarak ne söylemek istersiniz?
Öğrencilerimizden isteğim; daha başarılı, donanımlı ve üretken mühendisler olmaları için çok çalışmalarıdır. Öğretim elemanlarımızdan isteğim; Yıldızlılık
ruhunu ve anlayışını gelecek kuşaklara ve nesillere
aktararak, görevlerini en iyi şekilde yerine getirmeleri,
bilimsel araştırma ve yayın yapmaya yönelik faaliyetleri daha da arttırmaları, öğrencilerimize en güncel
bilgileri en iyi ve en anlaşılır şekilde aktarmaya çalışmalarıdır.
Yöneticiler ise görevlerini, vizyon ve misyonlarımıza
uygun şekilde en iyi şekilde yapmak zorundadır. Her
düzeydeki yönetici, birimini geliştirecek şekilde görevini yaparsa çok güçlü bir Yıldız Teknik Üniversitesi
kendiliğinden ortaya çıkar. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 53
ETKİNLİK
ÜRETEN
DÜNYANIN
ÇARKLARI
YILDIZ’DA
DÖNDÜ
Y
Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü,
ulusal organizasyonlardan biri olan Kalite Günleri’nin
11.sini 10-13 Mart 2009 tarihlerinde gerçekleştirdirdi.
Geçmiş yıllarda “Değişen Dünya’da Değişim Yönetimi”, “Enerji Politikaları ve Sektörel Stratejiler”, “Teknoloji Yönetimi” gibi başlıklar altında düzenlenen
etkinlik, bu yıl ise “Yaşam için Üretmek” başlığı ile
gerçekleşti. Organizasyonda, başta YTÜ olmak üzere ülke üniversitelerinden katılan öğrencilerin, kamu
ve özel sektörden konunun uzmanı üst düzey konuşmacılarla, 4 gün süren seminer ve paneller dizisinde
buluşturulup, belirlenen tema çerçevesinde ve sosyal
alanda gelişmeleri hedeflendi.
Toplumsal kalkınma için her alanda üretmek
yazı, ÖĞR. GÖR. SEYHAN HAYDAR /
HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
11. Kalite Günleri’nde, üreten dünyanın çarklarının
nasıl döndüğü konuşuldu; yarına biraz daha ilerde
uyanmamızı sağlayan mekanizmanın yapıtaşları incelendi. Günümüzde yeni şeyler yaratmanın her zamankinden daha çok gerekli olduğunu, insanoğlunun
daha iyiyi görmesi ve toplumsal kalkınma için sadece
teknik anlamda üretimin yeterli olmadığını, sosyal ve
fikirsel üretimin de çok önemli yer tuttuğunu biliyoruz. Kalite Günleri’nde, bu bilinç ile “her alanda üretim” konusu incelenerek bir ilke imza atıldı ve katılımcılara çok verimli bir dört gün yaşatıldı.
Etkinlik programı
Kalite Günleri’nin ilk üç gününde, Türkiye sorunlarına interaktif çözüm önerilerinin dile getirildiği seminerler düzenlendi. Son günde ise öğrencileri bekleyen
profesyonel hayata yönelik pratik tecrübeyi kazandırıp, iş dünyasında şimdiden yeteneklerini ortaya çıkarabilecekleri çeşitli aktiviteler gerçekleştirildi
Kalite Günleri, Rektörümüz Prof. Dr. İsmail Yüksek,
YTÜ Halkla İlişkiler Koordinatörü, Kalite ve Verimlilik
Kulübü danışmanı Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı ve 11.
Kalite Günleri Proje Lideri M. Can Kayacan’ın konuşmalarıyla başladı. Günün ilk seminerini sunan 3M
Türkiye Fabrika Tedarik Zinciri Müdürü Cenk Yüksel,
“Küresel Dalgalanmaların Üretime Etkileri” başlığı
altında, içinde bulunduğumuz çetin krize dair çarpıcı
açıklamalarda bulundu. 2. Oturumda ise Denizli Tekstil İhracatçıları Birliği Başkanı Raşit Güntaş “Tükettiklerimizden Üretilenler” başlığı altında, elyaf projesi
ve geri dönüşümün hâkim olacağı gelecek hakkında
ipuçları verdi.
Oturumlar TÜBİTAK-TÜSSİDE Projeler Koordinatörü Dr. Kemal Berkan’ın sunumuyla devam etti. Kemal
54 Yıldızlar
NİSAN / 09
NİSAN / 09
Yıldızlar 55
Berkan, kalitenin üretimdeki yerinden bahsetti ve iş
hayatında kullanılabilecek önemli bilgiler verdi. Günün son oturumunda ise genç bir mühendisin batan
bir şirketi nasıl Türkiye’nin en önemli markalarından
biri haline getirdiğini, Baymak Genel Müdürü Dr. Murat Akdoğan anlattı.
Kalite Günleri’nin 2. gününde ilk oturum, Koç Holding Dış İlişkiler ve Kurumsal Soysal Sorumluluk Koordinatörü İnci Aylin Gezgüç’e aitti. Aylin Gezgüç
sunumunda, herkesin diğer insanlara karşı da bir sorumluluğu olduğunu hatırlatarak, modern topluma
giden yolda sosyal inovasyonun önemini belirtti. Günün ikinci oturumunda Yıldız Teknik Üniversitesi’nin
yetiştirdiği dünyaca ünlü bilim adamı, Japon Havacılık ve Uzay Dairesi ( JAXA) Teknoloji Geliştirme Dairesi
Başkanı Doç. Dr. Serkan Anılır’ın “Geleceği Yaratmak”
başlıklı bir sunumu oldu. Anılır, kariyerinden ve ATA
ismini verdiği Uzay Asansörü de dahil olmak üzere,
geleceği yönlendiren projelerinden bahsetti. Yalın
Enstitü Derneği Yalın Uygulama Danışmanı İsmail
Baş, üretimi bulunduğu noktaya getiren Japon üretim
felsefesinin en önemlilerinden olan yalın üretimle ilgili ayrıntıları “Dünyayı Değiştiren Makine: Yalın Üretim” başlığıyla anlattı. Günün son oturumu ise Doç.
Dr. Serkan Anılır ve YTÜ Halkla İlişkiler Koordinatörü
Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı’nın katılımı ile gerçekleşen,
Türkiye’nin sorunlarına interaktif olarak çözüm arandığı seminer oldu.
Oturumların son günü, İndex Grup CEO’ su Erol
Bilecek’in sunumu ile başladı. Erol Bilecek, her geçen
gün bir yenilikle bizleri karşılayan yazılım dünyasının
ayrıntılarını ve bu teknolojinin Türkiye’yi taşıyabileceği yerleri anlattı. İkinci oturum ise “2023= Türkiye Teknoloji Cumhuriyeti” başlığı altında, Anadolu Bilişim
Hizmetleri Genel Müdürü Tayyar Bacak ve Koç Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. İskender Yılgör’ün
paneliydi. Üretim Yönetimi, Verimlilik ve Maliyet Analizleri Uzmanı Yazar Atilla Filiz’in üretim yönetiminde
verimlilik sırlarını paylaştığı oturumdan sonra, Müjdat Gezen söyleşisi ile 11. Kalite Günleri seminerleri
sona erdi.
Çeşitli il ve üniversitelerden öğrencilerle YTÜ öğrencilerinin buluştuğu, üniversitenin tek ulusal öğrenci
kulübü organizasyonu olan 11. Ulusal Kalite Günleri,
büyük beğeni topladı. II
56 Yıldızlar
NİSAN / 09
Yrd. Doç. Dr. Hayri Baraçlı
NİSAN / 09
Yıldızlar 57
PROJE
AVRUPA KOMİSYONU
6. ÇERÇEVE PROGRAMI
KAPSAMINDA
BİR PROJE:
PROMISE
A
yazı, MÜNİRE ERDEN / EĞİTİM FAKÜLTESİ DEKANI
Avrupa Eğitim Merkezi Koordinatörlüğü’nde 2005-2007 yılları arasında gerçekleştirilen PROMISE (Promotion of Migrants in Science Education) projesi,
göçmenlerin Fen Bilimleri eğitiminde fırsat eşitliğine sahip olması gerektiği
görüşünden yola çıkılarak geliştirilmiştir. Toplam bütçesi 296.000 Avro olan
proje, Humboldt Üniversitesi, Viyana Üniversitesi, Saraybosna Üniversitesi ve
Yıldız Teknik Üniversitesi işbirliği ile gerçekleştirilmiştir. Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi, Eğitim Bilimleri alanındaki uzmanlığı ile projede önemli
bir rol üstlenmiştir.
Projenin, Y.T.Ü Eğitim Fakültesi tarafından koordine edilen Türkiye ayağında; ilimizdeki 4 okuldan toplam 14 kız öğrencinin yer aldığı Lise Kulübü ile 4
fizik öğretmeninin yer aldığı Öğretmen Takımı kurulmuştur. Öğretmen ve öğrencilerle ayda bir kez toplantılar yapılarak, ülkemizde fen eğitiminin durumu,
öğrencilerin Fen Bilimlerine bakışı, öğretmenlerin ve öğrencilerin yaşadıkları
sorunlar tartışılmıştır. Ayrıca, üniversitelerin Fen Bilimleri bölümlerine geziler düzenlenerek, öğrenci ve öğretmenlerin, fen alanında önemli çalışmalara
imza atmış bilim insanları ile görüşmeleri; bazı deneyleri izlemeleri; üniversitelerin fen bölümlerini tanımaları sağlanmıştır. İşbirliği yapılan okullardaki
fen öğretmenleri için ise, öğretim elemanlarımız tarafından hizmet-içi eğitim
semineri düzenlenerek, öğretmenlerin yeterlilikleri artırılmaya çalışılmıştır.
Projenin uluslararası ayağında; üniversitemizin proje sorumluları, öğrenci
ve öğretmenlerle birlikte Berlin ve Saraybosna’da düzenlenen PROMISE toplantılarına katılmışlardır. Böylece, farklı ülkelerin eğitim sistemleri, Fen Bilimleri öğretimi alanında yapılan uygulamalar ve göçmen öğrencilerin yaşadıkları sıkıntılara ilişkin bilgi sahibi olmaları ve çözüm önerilerine ortak olmaları
sağlanmıştır.
58 Yıldızlar
NİSAN / 09
PROMISE projesinden elde edilen bilgi birikiminin
paylaşımı için, projenin çalışmaları hakkında ayrıntılı bilgilerin yer aldığı bir web sitesi hazırlanmıştır
(www.promise.at).
Ayrıca, proje kapsamında yapılan çalışmalar yoluyla, genelde Fen Bilimleri öğretimine, özelde göçmenlerin bu alanda yaşadığı sorunlara ilişkin paylaşımlar
sonucu ortaya çıkan çözüm önerilerinin yer aldığı,
Science Education Unlimited: Approaches to Equal
Opportunities in Learning Science isimli bir kitap yayınlanmıştır. Bu kitapta Prof. Dr. Münire Erden ile Doç.
Dr. Seval Fer’in makaleleri de yer almıştır. Ayrıca, proje
birçok uluslararası kongrede değişik boyutları ile sunulmuştur.
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi olarak
PROMISE projesi ile okul-üniversite işbirliğinin oluşmasına ve farklı ülkelerdeki akademisyen, öğretmen
ve öğrencilerin yakın temasına olanak sağlamış olmamız; hem de Avrupa’da yaşayan yurttaşlarımızın,
eğitimden kaliteli bir şekilde yararlanmalarına küçük
de olsa bir katkıda bulunmuş olmanın gururunu yaşamaktayız. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 59
60Yıldızlar
NİSAN / 09
NİSAN / 09
Yıldızlar 61
PROJE
JURISTRAS PROJESİ
yazı, PROF. DR. HALDUN GÜLALP / İKTİSADİ VE İDARİ BİLİMLER FAKÜLTESİ DEKANI
J
JURISTRAS, Avrupa Birliği 6. çerçeve programı bünyesinde AB Komisyonu tarafından fonlanan 9 ortaklı
bir projedir. Tam adı “Strasbourg Mahkemesi, Demokrasi, Bireysel ve Kolektif Haklar: Uyuşmazlık Konuları,
Mahkeme Kararlarının Uygulanması ve Reformlar”
olan projenin koordinatörü Atina’da bulunan ELIAMEP adlı bir düşünce kuruluşudur. Projenin Türkiye
ayağının yürütücülüğünü, Y.T.Ü. adına Haldun Gülalp ve Ozan Erözden yapmakta, proje ekibinde araştırmacı olarak ayrıca TESEV’den Dilek Kurban da yer
almaktadır. Toplam bütçesi 1.179.000 EUR olan (YTÜ
payı 59.640 EUR) projeye; Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık, Bulgaristan, İtalya ve Romanya’dan
üniversiteler ve düşünce kuruluşları ortak olarak katılmaktadır. 1 Eylül 2006 tarihinde başlayan proje, 31
Ağustos 2009 tarihinde tamamlanacaktır.
Projenin hedefi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararları
yoluyla, ilgili ülkelerin iç hukuk düzenlerinde ve genel
siyasi kültüründe, insan hakları ihlallerinin azalmasını sonuçlayan dönüşümlerin ortaya çıkıp çıkmadığının anlaşılması, projenin hedefidir. Başka bir deyişle,
bu projeyle, AİHM kararlarının Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’ne (AİHS) taraf ülkelerde ne derece hayata geçirildiği ölçülmeye çalışılmaktadır. Bunun yanında, geleceğe yönelik olarak insan hakları ihlallerinin
azalması için alınan önlemler de projenin konusu
içindedir.
Durum tespiti raporu
Projenin ilk aşamasında, AİHS’nin, projenin yürütüldüğü ülkelerin iç hukukundaki yeri ve diğer mevcut insan hakları koruma mekanizmalarının etkinliği
konusunda; toplam dokuz tane (her ülke için bir tane)
“durum tespiti raporu” (state of the art report) hazırlanmıştır. Bu raporlarda o ülkelerde AİHM’ne başvuru
götüren aktörlerin hangileri olduğu (bağımsız bireyler, profesyonel hukukçular, insan hakları aktivistleri, Sivil Toplum Örgütleri, v.b.), yapılan başvurularda
hangi hukuki ve siyasi argümanların ileri sürüldüğü
de ortaya konulmuştur. Araştırılan bir diğer nokta,
AİHM’ne dava götüren aktörlerin, bu başvuru yolunu
siyasi sonuç elde etmeye yönelik bir hukuki strateji
(strategic litigation) olarak değerlendirip değerlendirmedikleridir. Bunun yanında, AİHM kararlarının gereklerini yerine getirmekle yükümlü resmi organların
tavırları da incelenmiş, kararların gereği gibi hayata
geçirilmesi konusunda ne derece istekli ve başarılı
olunduğu anlaşılmaya çalışılmıştır.
Projenin bu ilk safhasında hazırlanan raporların tam
metinleri, http://www.juristras.eliamep.gr/?cat=7 ad-
62 Yıldızlar
NİSAN / 09
resinde yer almaktadır. Raporların akademisyen olmayanlar için hazırlanmış kısa versiyonları, AB Komisyonu
tarafından Eylül 2007’de kitap olarak basılmıştır. Öte
yandan, bu raporlardan hareketle hazırlanan bir derleme “Protecting Individuals from Non-Majoritarian
Groups in the European Court of Human Rights: Litigation and Jurisprudence in Nine Countries” (eds. Dr
Dia Anagnostou and Dr Evangelia Psychogiopoulou)
yakında Martinus Nijhoff Publishers/Brill Yayınevi tarafından basılacaktır.
Vaka incelemesi raporu
Projenin ikinci safhasında, ampirik veriler toplanmasına yönelik derinlemesine saha araştırması yapılmış ve bu araştırma sonucunda elde edilen bulgular,
dokuz ayrı “vaka incelemesi raporu”nda (case study report) analiz edilmiştir. Tam metinlerine http://www.
juristras.eliamep.gr/?cat=8 adresinden erişilebilen bu
raporlarda, öncelikle, başvuranların AİHS mekanizmalarını kullanırken aldıkları hukuki yardım, AİHM
kararlarının uygulanması açısından kurulan resmi
mekanizmaların işleyişi ve kararların uygulanması
açısından öngörülen tekil ve genel önlemlerin etkinliği ele alınmaktadır. Bu veriler ışığında raporlarda,
ayrıca, siyasi ve hukuki aktörlerin, ülkede egemen
hukuk kültürünün, hukuk alanına yönelik siyasalların
ve hükümet dışı aktörlerin AİHM kararlarının yerine
getirilmesi yönünde etkin kanallar oluşturabilme kapasiteleri incelenmektedir.
Proje ortakları toplantısı
Projenin üçüncü safhasında, vaka incelemesi raporlarında verilerden faydalanılarak, beş ana başlık
altında ülkeler arası karşılaştırmalı incelemeler yapılmaktadır. Beş ayrı raporda toplanacak ve yayınlanacak olan bu incelemeler şu başlıkları kapsamaktadır:
Ayrımcılık Yasağı İhlalleri, Toplumsal Cinsiyet, Azınlık
Politikaları, Göçmenler ve Mülteciler, Din ve Devlet
İlişkileri. Bu çalışmaların planlandığı 5. proje ortakları
toplantısı İstanbul’da, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde
30 Ekim – 2 Kasım 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilmiştir. Aynı toplantıda, Strasbourg’da düzenlenecek olan ve proje sonuçlarının Avrupa Parlamentosu
üyeleriyle paylaşılacağı, 6. ve son proje ortakları toplantısının hazırlıkları da yapılmıştır.
Projenin son safhasında, proje kapsamındaki dokuz
ülkenin (Almanya, Avusturya, Belçika, Birleşik Krallık,
Bulgaristan, İtalya, Romanya, Türkiye ve Yunanistan)
AİHM kararlarını uygulamaya koyma performansının
kantitatif ve kalitatif açıdan inceleneceği genel bir
karşılaştırmalı rapor hazırlanmakta, ayrıca projenin
ilk safhalarında elde edilen bulgular, somut siyasa
önerilerine dönüştürülmektedir. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 63
ETKİNLİK
SAVUNMA SANAYİ
GÜNLERİ ’09
S
yazı, BİLGE OK / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Savunma sanayi ve teknolojilerinin gelişimi ve üniversitelerin rolünü tartışmak amacıyla, YTÜ Makine
Mühendisliği Fakültesi tarafından organize edilen
Savunma Sanayi Günleri 2009, Makine Teknolojileri Öğrenci Kulübü’nün işbirliği ve Savunma Sanayi
Müsteşarlığı’nın katılımlarıyla, 2-6 Mart tarihleri arasında, Yıldız Teknik Üniversitesi’nde gerçekleştirilmiştir.
Savunma sanayinin gelişiminin, ülkemiz için öneminin ve üniversitelerin bu sektöre katkısının; akademisyenler, öğrenciler ve sektörün tüm paydaşları
tarafından tartışılması, öğrencilerimize ve sektör çalışanlarına yeni bakış açıları kazandırmıştır.
Teknoloji yarışı
Dünyada barış ortamı sağlanmadıkça, ülkelerin savunma sanayine yaptıkları harcamaların her geçen
gün artacak olması, kaçınılmaz ve endişe verici bir
gerçek olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkeler kendi güvenliklerini sağlayabilmek ve bu sektörde söz sahibi
olabilmek için, AR-GE’ye dayalı teknolojik bir yarış içine girmişlerdir. Bu teknolojik yarışa ayak uydurmak ve
ön plana çıkmak isteyen ülkeler için; üniversitelerdeki
akademik bilgiyi, araştırma ortamını, akademisyen
ve öğrenci potansiyelini kullanmak akılcı bir yaklaşım
olacaktır.
Savunma sanayi, ülkelerin teknolojik ve ekonomik
gelişimini yönlendiren en önemli sektörlerden biridir.
Uzun bir süredir geliştirilen politikalar ve yatırımlar,
Türk Savunma Sanayi’nde atılımlara neden olmuş ve
pek çok proje hayata geçirilmiştir. Bu sektörün gelişi-
64 Yıldızlar
NİSAN / 09
minde en önemli pay ise hiç kuşkusuz üniversite ve
araştırma kurumlarınındır. Mühendislik anlamında
en ileri teknolojilerin kullanıldığı bu sektör, her zaman
mühendisler için ilgi çekici bir alan olmuştur.
Etkinliğin amacı ve hedef kitlesi
Yerli savunma sanayimizin ülkemiz için ne kadar
önemli olduğunun üniversite gençleri tarafından bir
kez daha farkına varılması, yerli üretilen savunma
teknolojilerinin gelişiminden haberdar olunması,
ülke gençlerinin gelecekteki savunma sanayinin rotası hakkında bilgi edinmesi etkinliğin temel amacı
olmuştur. Bunun yanında, AR-GE yoğunluklu çalışmalarda bulunan firmaları tanıyan ve ülkemizde ileri
teknolojiye sahip ürünlerin üretilebileceğini gören,
özgüven ve motivasyon kazanmış genç mühendislik
öğrencileri; akademik çalışmalarını savunma alanında sürdürebilecek, Ankara’ya uzak olan akademisyenler ve bu sektördeki çeşitli alanlarda çalışmak ya da
ortaklık yapmak isteyen KOBİ temsilcileri etkinliğin
temel hedef kitlesini oluşturmaktadır.
Etkinlikte, Türk Savunma Sanayi sektöründe görev alan öncü firmalarımızın yanı sıra; sektörde çalışmalarını sürdüren kurum ve kuruluşlarımız da yer
almıştır. Bu kapsamda savunma sanayimizin dünü,
bugünü, yarınını ve ülkemiz için teknoloji ve ekonomi
anlamında katkıları ele alınmıştır. Etkinlik süresince,
bir yandan yerli savunma sanayinin ülke için önemi
vurgulanırken; diğer yandan sektördeki firmalarımızın çalışmalarını daha yakından tanıma fırsatı oluşmuştur. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 65
ETKİNLİK
KALİTE VE VERİMLİLİK KULÜBÜ
LOJİSTİK EĞİTİM KAMPI
‘08
yazı, ÖĞR. GÖR. SEYHAN HAYDAR / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Y
Yıldız Teknik Üniversitesi Kalite ve Verimlilik Kulübü (KVK) tarafından bu yıl dördüncüsü düzenlenen
Lojistik Eğitim Kampı, 18 Aralık’ta yurtiçinden ve yurtdışından gelen katılımcıların, sektör duayenlerinin ve
basının katıldığı Yıldız Çatı Restoran’da düzenlenen
muhteşem bir kokteylle kapılarını açtı.
18–21 Aralık tarihleri arasında gerçekleştirilen kampın açılış konuşmasını, 19 Aralık tarihinde YTÜ Rektörü Sayın Prof. Dr. İsmail Yüksek ve İstanbul Ticaret
Odası Yönetim Kurulu Başkanı Murat Yalçıntaş adına
İTO Yönetim Kurulu Üyesi Sayın Abdullah Çınar yaptı.
Dört yıldır düzenleniyor
Ülkemizin en hızlı gelişen sektörlerinden olan Lojistik’teki yetişmiş eleman eksikliğini çok önceden hisseden Kalite ve Verimlilik Kulübü, dört yıldır bu Kampı düzenlemektedir. Etkinlikle, katılımcıların lojistik
anlamındaki bilgi, beceri ve iş ağlarını geliştirmesi;
proje çalışanlarının da tam bir takım oyunu sergileyerek sektöre ve geleceğe yönelik pratik kazanmaları
ve iş hayatını daha yakından gözlemleme fırsatı elde
etmeleri amaçlanmıştır. Lojistik Eğitim Kampı, her yıl
değişen proje lideri ve proje takımı tarafından 6 aylık
bir çalışmanın eseri olarak ortaya çıkmaktadır.
Tüm dünyaya açıldı
Ulusal anlamda alanında ilk ve en iyilerden biri olan
Lojistik Eğitim Kampı, KVK’nın girişimci ruhu sayesinde, bu yıl kapılarını tüm dünyaya açtı. Avrupa’nın ve
Türkiye’nin çeşitli şehirlerinden 90 üniversite öğrencisi ve şirket katılımcısı, KVK’nın misafiri olarak kamp
kapsamında 4 gün boyunca ağırlandı. Bu yıl Türkçe ve
İngilizce paralel oturumlarla içeriği daha da zenginleştirilen kamp, katılımcılarına 24’den fazla uzman ve
deneyimli sektör yöneticisi ile buluşma olanağı sundu. Ayrıca düzenlenen uygulama ve vaka yarışmalarıyla, katılımcıların teorikte edindikleri bilgileri pratikle pekiştirmeleri sağlandı.
Yoğun bir ilgi oldu
Lojistik Eğitim Kampı, bu gün geldiği son noktada
sektörün, akademisyenlerin, üniversite öğrencilerinin yoğun ilgisini görmektedir. Avrupa, Rusya ve ülke
çapında yapılan etkili tanıtım çalışmaları sayesinde,
bu yıl 500’e yakın online başvuru olmuş; katılımcılar
uzman bir danışmanlık firması aracılığıyla belirlen-
66 Yıldızlar
NİSAN / 09
miştir. YTÜ’nün adını tüm dünyada duyurmayı hedefleyen ve daha şimdiden Avrupa ve Rusya’da pek çok
üniversitede adından övgüyle söz ettiren kamp, alanında bir dünya markası olmuştur.
Kampın bu yıl ki destekçileri arasında; İstanbul Ticaret Odası, Upitrans Taşımacılık, İDO, Beşiktaş Belediyesi, YTÜ Mezunlar Derneği ve bunun yanı sıra; pek
çok ürün, hizmet ve basın destekçisi, LODER ve UND
gibi öncü sektör dernekleri yer almıştır.
Yabancı misafirlere şehir turu düzenlendi
Oturumlar YTÜ Oditoryum ve Sergi salonlarında
gerçekleştirilirken, konuklar 4 gün boyunca seçkin bir
mekân olan Antik Otel’de ağırlandı. Oturumlarda bilgi ve becerilerini arttıran konuklar, Malta Köşkü’nde
yedikleri akşam yemeğinin ardından, düzenlenen aksam eğlencelerinde birbirleriyle tanışma ve kaynaşma
fırsatı buldular. Ayrıca Rusya, Fransa, İtalya, Almanya,
Bulgaristan, Yunanistan, Portekiz, Avusturya, Sırbistan ve Hindistan’dan gelen konuklar; düzenlenen
şehir turu sayesinde, ülkemizin kültürünü ve tarihini
daha yakından tanıdılar. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 67
YARIŞMA
Y
YTÜ IEEE Öğrenci Kulübü, kurulduğu günden bu yana meslekî ve teknik gelişmelere
önem veren; gerçekleştirdiği etkinliklerle ekip ruhunun, takım çalışmasının ve liderliğin en güzel örneklerini sergileyen; düzenlediği organizasyonlarla mühendis adayları
ve iş dünyası arasında köprü oluşturarak, mühendislik yetkinliğinin artmasına olanak
veren bir öğrenci topluluğudur. Kulüp, vizyon sahibi üniversite öğrencilerini teşvik etmek ve çalışmalarına destek vermek amacıyla, 2009 yılında ilki gerçekleştirilecek olan
“Göster Enerjini” sloganı ile “Yıldızlı Projeler” proje yarışmasını düzenlemektedir.
Yarışmanın amacı; önlisans, lisans ve yüksek lisans öğrencilerinin yapacakları çalışmaların kalitesini destek ve teşvik ile arttırarak, projelere ilgi duyacak kişi ve kurumlarla temasa geçmek; bu yolla danışmanlık, malzeme, laboratuar ve hizmet desteği
almak; ortaya çıkan çalışmaların, bilim dünyasına, araştırma kurumlarına, sanayi kuruluşlarına ve sektöre duyurulmasını sağlamaktır.
Proje konuları
Enerji Kaynakları, Enerji Sistemleri, Elektrikli Araçlar
* Yenilenebilir
Enerji Verimliliği ve Kalitesi
* Kontrol ve Otomasyon Uygulamaları
* Mekatronik ve Robotik Uygulamaları
* Elektrik Makineleri ve Güç Elektroniği
* Haberleşme Tekniği ve Sistemleri
* Elektronik Devreler ve Sistemler
Sistem ve Uygulamaları (Bina, Enerji, Fabrika, Makine Otomasyonu)
* Akıllı
Bilgisayar ve Yazılım Uygulamaları
* İnterdisipliner Mühendislik Uygulamaları
* Diğer...
*
Proje kriterleri
Yarışma için 12 Nisan 2009 tarihine kadar başvurusu yapılmış projelerin, Bilim Kurulu tarafından aşağıda belirtilen kriterlere uygun olarak ilk elemesi yapılacaktır.
Proje konusunun uygunluğu
Projenin bilimsel açıdan değerlendirilmesi
Projenin özgünlük ve yaratıcılık açısından değerlendirilmesi
Bilimsel yeterlilik ve uygulanabilirlik açısından değerlendirilmesi
Üretime yapabileceği katkı açısından değerlendirilmesi
*
*
*
*
*
Değerlendirme süreci
”
R
E
L
E
J
O
R
“YILDIZLI P NALİSTLERİ
İ
F
N
I
N
I
S
A
YARIŞM
U
D
L
O
İ
L
L
BE
68 Yıldızlar
NİSAN / 09
Değerlendirme Kurulu, yarışmaya katılacak ilk 20 projeyi 17 Nisan 2009 tarihinde
ilan etmiştir. Söz konusu finalist projeler, belirlenen yazım kuralları çerçevesinde 12
Haziran 2009’a kadar elektronik ortamda teslim edilecektir. Teslim edilen projelerin
sunumu, Bilim Kurulu önünde yine açıklanacak kriterlere uygun olarak, belirlenen gün
ve saatte yapılacaktır. Finalist ilk 20 projenin değerlendirilmesinde, % 40 Bilim Kurulu, % 40 Sanayi Kurulu ve % 20 www.elektrikport.com sitesinde yapılacak olan genel
oylamanın etkisi olacaktır. Yarışmaya 28 üniversiteden, toplam 143 proje başvurusu
olmuştur. Başvurular, 12 Nisan tarihinde sona ermiştir.
Dereceye girmiş olan projelere ödülleri, YTÜ Merkez Yerleşkesi Oditoryumu’nda düzenlenecek ödül töreni ile verilecektir. Ödül töreni; akademisyenler, üniversite öğrencileri ve sanayi kuruluşu temsilcilerine açık olacaktır.
NİSAN / 09
Yıldızlar69
Yıldızlı Projeler
Koordinatörleri
ÖDÜLLER
lü
Birincilik Ödü
1000 TL
ü bilgisayar ve
1 adet dizüst
para ödülü
İkincilik Ödülü
1 adet dizüstü
ödülü
ülü
Üçüncülük Öd
1 adet dizüstü
bilgisayar
oje Ödülü
Pr
Uygulanabilir
500 TL
*
0 TL para
bilgisayar ve 50
Jüri Özel Ödülü
(Yenilikçilik)
500 TL
Yarışmaya katılan projelerin üniversitelere göre dağılımı
70 Yıldızlar
ÜNİVERSİTE
PROJE SAYISI
ÜNİVERSİTE
Ahi Evran Üniversitesi
1
İstanbul Teknik Ünv.
5
Atatürk Üniversitesi
1
İstanbul Üniversitesi
3
Başkent Üniversitesi
1
Kadir Has Üniversitesi
1
Bilkent Üniversitesi
1
Kırıkkale Üniversitesi
1
Boğaziçi Üniversitesi
1
Kocaeli Üniversitesi
8
Celal Bayar Üniversitesi
1
KKTC Doğu Akdeniz Ünv.
1
Dokuz Eylül Üniversitesi
2
Marmara Üniversitesi
2
Dumlupınar Üniversitesi
4
Maltepe Üniversitesi
4
Erciyes Üniversitesi
1
Orta Doğu Teknik Ünv.
3
Osmangazi Üniversitesi
2
Sabancı Üniversitesi
1
Fırat Üniversitesi
2
Süleyman Demirel Ünv.
4
Gazi Üniversitesi
4
Trakya Üniversitesi
1
Gaziosmanpaşa Ünv.
2
Yeditepe Üniversitesi
2
GYTE
2
Yıldız Teknik Üniversitesi
81
Hacettepe Üniversitesi
1
NİSAN / 09
PROJE SAYISI
Engin AYÇİÇEK
Yıldız Teknik Ü
niversitesi
Elektrik-Elektro
nik Fakültesi
Elektrik Mühen
disliği Bölümü
Alper COPLUG
İL
YTÜ IEEE Öğren
ci Kulübü
Denetleme Ku
rulu Üyesi
Finale kalan ilk 20 proje
ÜNİVERSİTE
PROJENİN İSMİ
KATILIMCI
Atatürk Üniversitesi
Vinç Otomasyonu
Fevzi Çakmak Bolat
Bilkent Üniversitesi
e-Jo
Ezgi Çiçek, Ayşegül Onat, Çetin Şahin
Boğaziçi Üniversitesi
Volan Teker
Hüsnü Avşar Gürdal, Burak Çeliktaş,
Seçil Yüksel
Gazi Üniversitesi
BIMUS- Biyomedikal Uzaktan Sistemler
Hidayet Tunç, Volkan Koçak
Gaziosmanpaşa Ünv.
Tıbbı Aromatik Bitki Kurutma Kontrolü
Mehmet Taner Tuncay, Bülent Korucu
İstanbul Teknik Ünv.
Ters Çevrim
Alaattin Gökçe, Ceyda Kırkağaçlı,
Nihal Bahtiyar
İstanbul Teknik Ünv.
Static Kramer Sistemi ile Şebekeye
Güç İadesi
Aytaç Caner Eminoğulları,
M. Serkan Zafer, M. Ali Berk Zengin
Kadir Has Ünv.
Surfingfish
Ender Piyale, Ahmet Ardal, Çağrı İlban
Kocaeli Üniversitesi
Yapay Mühür Ağı
Berat Özügeldi
Maltepe Üniversitesi
Yaslan
Gamze Çakır
ODTÜ, YTÜ, Gazi Ünv.
Yıldırım Santrali
Cem Çırak, Özgür Tıraşçı, Alper Ünlü
Sabancı Üniversitesi
Robotraktör
Eren Pek, Eren Canarslan
Süleyman Demirel Ünv.
Mikro Denetleyici Kontrollü Sualtı
Gerçek Renk Görüntüleme Sistemi
Alpaslan Bayram Yıldızhan,
Mehmet Çelik
Süleyman Demirel Ünv.
FPGA üzerinden eliptik eğri sayısal imza
algoritması (ECDSA) gerçeklenerek
güvenli ve hızlı bir VOİP haberleşme
sisteminin elde edilmesi
Tuncay Doğantuna, Y. Onur Pirdal,
A. Kadir Kılıç
Yeditepe Üniversitesi
Araçtaki Muhbir Cihaz
Yonca Yılmaz
Yeditepe Üniversitesi
Akıllı Hastene
Bulut Altıntaş
Yıldız Teknik Ünv.
e-bekçi
Ahmet Alpat, Levent Kömürcü
Yıldız Teknik Ünv.
Yapay Rüzgar Vadisi
Cüneyt Koç
Yıldız Teknik Ünv.
CAB BUS Protokolü ile MCU Tabanlı
Fabrika Otomasyonu
Serkan Düşmez
Yıldız Teknik Ünv.
Uçuşan Testere
Can Yiğit, Erden Alpaslan, Mihraç Özden
NİSAN / 09
Yıldızlar 71
YARIŞMA
YTÜ ÖĞRENCİLERİ
EKOLOJİK EV
PROJE YARIŞMASINDA
BİRİNCİ OLDULAR
Y
Yapıda Yeni Ürünler Fuarı kapsamında, kimya şirketi BASF’in sponsorluğunda düzenlenen Ekolojik-Ev
Öğrenci Proje Yarışması’nda dereceye giren projeler,
fuarın açılış töreninde açıklandı. Yıldız Teknik Üniversitesi (YTÜ) Mimarlık Bölümü öğrencileri; Onur
Akın, Aziz Şahin Ekicioğlu ve Deniz Yazıcı’dan oluşan
ekip, Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nden
toplam 63 adet projenin katıldığı Ekolojik-Ev yarışmasında, rüzgâr türbinli ev projeleriyle birinci seçildi.
Tasarımlarında yerel ve ekolojik dengeyi bozmayacak
malzemeler seçerek, iklimsel ve görsel konfor koşullarının sağlanması açısından gerekli önlemleri alan
ve rüzgâr türbinleriyle enerji tüketimini minimumda
tutmayı hedefleyen ekip ayrıca, BASF’in İngiltere’de
inşa ettiği düşük enerji maliyetli eve bir seyahat hakkı
kazandı.
Yarışmanın konusu ve yeri
derleyen, MİNE ULUTAŞ
Yarışmanın konusu, seçimi öğrenci tarafından yapılacak bir arazide, çevresi ile birlikte ele alınan bir ekolojik ev tasarımıdır. Proje, doğayla uyumlu, ekolojik
dengeyi korumayı, sürdürülebilir bir çevre oluşturmayı ve kullanıcı konforunu sağlarken; minimum enerji
tüketmeyi hedeflemelidir. Tasarımda, yeni teknolojilerin ve yeni ürünlerin kullanılması önerilmektedir.
Proje bir tek aile evi olarak ele alınmalı, ihtiyaç
programı ve gerekli alanlar buna bağlı olarak belirlenmelidir.
Jüri Üyeleri
Prof. Dr. Gül Koçlar Oral (İTÜ)
Prof. Dr. Rengin Ünver (YTÜ)
Doç. Dr. Sinan Mert Şener (İTÜ)
Doç. Dr. Alpin Köknel Yener (İTÜ)
Y. Doç. Dr. Gülten Manioğlu (İTÜ)
Öğr. Gör. Dr. Ş. Filiz Akşit (İTÜ)
Cüneyt Dayıcıoğlu (BASF)
Ekolojik Ev (mimari anlatım)
Çevresel veriler
Proje alanı, yıllık ortalama yağmur, rüzgâr ve güneşlenme süresi değerleri göz önünde bulundurularak, Şile’ye bağlı Meşrutiyet Köyü’nde belirlenmiştir.
72 Yıldızlar
NİSAN / 09
Şile-Ömerli orman bölgesinde, 5km2’lik alan içerisinde, 8 adet taş ocağı mevcuttur. Evde kullanılacak taşların bu taş ocaklarından; ahşap malzemelerin ise orman bölgesindeki ömrünü tamamlamış ağaçlardan
elde edilmesi düşünülmüştür. Evin yapım sürecinde
emek harcayacak işçilerin Şile ve çevresinde yaşayan
yerel işçilerden olması amaçlanmıştır. Evin enerji ve
iklimsel problemlerini, doğal ve temiz kaynaklarla
karşılaması düşünülmüş; doğanın kan dolaşımı içinde yerel bir tasarım hedeflenmiştir.
Konsept
a.Form: Tasarımda, geleneksel kırma çatılı ahşap
evler, yerel malzemeler ve ekolojik sistemlerle
yeniden yorumlanarak, modern bir yapı kurgulanmıştır. Bu süreçte, yapının yalınlığı, konfor koşulları ve ekolojik sistem ilişkilerinin göz önünde
bulundurulması, sıfır enerjili bir ev için oldukça
estetik bir görünüm getirmiştir.
b.Malzeme kullanımı: Kullanılan malzeme, geleneksel, doğal, geri dönüştürülebilir ve yapımında
az enerji harcanmış ahşap olarak seçilmiştir. Ahşapın nefes alma özelliği sayesinde, evin radon
gazı konsantrasyonu çok düşüktür.
Yapının kuzey cephesinde ısıl kütleyi dengede
tutmak ve yapı fiziği açısından optimum koşulları sağlamak için, nefes alan ve daha az enerji
tüketimi sağlayan yalıtım malzemeleri tercih
edilmiştir.
Planlama
Lineer bir plan şeması kurgulanarak, yaşama birimleri iyi yöne konumlandırılmıştır. İç birimler, merdiven
ve sirkülasyon ile kuzey cephesinden koparılarak, ısıl
kütle yalıtım araçları ile dış havadan yalıtılmıştır. Yapının güney cephesinde, bir ray sistemi üzerinde ahşap
kayar paneller tasarlanmış, bu paneller yaz güneşini
süzerek gölgelendirme; gün ışığını optimize ederek iyi
bir aydınlatma sağlamaktadır.
Ekolojik Sistemler
a.Enerji yönetimi: Güneş, rüzgâr gibi yenilenebilir
enerji kaynakları kullanılarak, evin ihtiyacı olan
NİSAN / 09
Yıldızlar 73
enerji bu hibrid sistemden karşılanmaktadır. Bu
temiz enerji kaynaklarının kullanılması, hem doğaya zarar vermeden enerji tasarrufu sağlamaktadır. Evde kurgulanan enerji döngüsüyle, kendine yetebilen bir tasarım hedeflenmiştir. Üretilen
ve tüketilen enerji sürecinde doğaya hiçbir müdahale edilmemiş, CO2 salınımı sıfıra indirgenmiştir. Enerji tasarruflu ev aletleri ve aydınlatma
elemanları kullanılarak, evin yıllık elektrik tüketiminin %30 oranında azaltılması düşünülmüştür.
b.Güneş yönetimi: Güney cephede kullanılan ahşap paneller, yaz aylarında kapatılarak güneş
ışınlarını engeller. Böylece ev içi optimum sıcaklık
korunur. Kış aylarında ise paneller açılarak, güney
cepheden maksimum güneş ışını alınır. Bu sayede, kış aylarında ısıl kütlenin dengede kalması
sağlanır. Kış gecelerinde ise paneller kapatılır ve
gündüz kazanılan ısının ev içinde tutulması sağlanır.
c.Güneş enerjisi: Çatıya yerleştirilen güneş panelleri, yıllık güneşlenmeden maksimum yararlanacak
şekilde yerleştirilmiştir. Bu fotovoltaik sistemle
sağlanan enerji, evdeki enerji ihtiyacının büyük
bölümünü karşılamaktadır.
74 Yıldızlar
NİSAN / 09
d.Rüzgar enerjisi: Bölge oldukça fazla rüzgar aldığı için, temiz enerji üretiminde rüzgar türbinleri
kullanılmıştır. Evin enerji ihtiyacının büyük bir
bölümü, rüzgâr enerjisinden karşılanmaktadır.
e.Doğal havalandırma: Ev, ayaklar üzerinde kaldırılarak hava geçişine izin verilmiştir. Böylece,
Şile’deki yüksek nemden kaynaklanan yoğuşmalar engellenmiştir. Diğer yandan, alt döşemede
kuzeyden gelen hava akımının geçişine izin verecek boşluklar tasarlanmış ve bu bölgede oluşan
yüksek basınç alanından, çatı ve güney cephede
bulunan boşluklardaki alçak basınç alanlarına
doğru hava akımı oluşturulması amaçlanmıştır.
Permakültür
Tasarım bitki, hayvan ve insanları üretim amaçlı bir
araya getirerek; bakımı kolay, istikrarlı, kendi kendine
yeten bir düzeni amaçlamıştır. Bahçedeki yenebilir
peyzaj tasarımı, evdeki gıda ihtiyacının bahçede yetiştirilen organik ürünlerle karşılanmasını sağlamaktadır. Aynı zamanda, organik atıkların ve beslenen
hayvanların atıklarının peyzajda gübre olarak kullanılmasıyla ve toplanan yağmur suyunun kullanılmasıyla,
tamamen doğal bir yaşam döngüsü hedeflenmiştir. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 75
PROJE
PERMIT
PROJESİ
yazı, PROF. DR. FÜSUN ATASEVEN /
BATI DİLLERİ VE EDEBİYATLARI BÖLÜMÜ
BAŞKANI
A
Avrupa Birliği Genel Sekreterliği koordinasyonunda Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından yürütülen
ve kısaltılmış adı PERMIT (Promote Education and
Reciprocal Understanding Through Multicultural Integrated Teaching - Çok Kültürlü Bütünleşik Öğretim
Aracılığıyla Eğitimi ve Karşılıklı Anlayışı Geliştirmek)
olan bu proje, AB ile Türkiye arasında bir sivil toplum
diyalogu geliştirmeyi amaçlamaktadır. Proje, üniversitemiz önderliğinde CA’ Foscari Üniversitesi (İtalya),
Primorska Üniversitesi (Slovenya) ve TWAS -The Academy of Sciences for the Developing World (İtalya)
ile ortaklaşa yürütülmektedir. 2008 yılının Mayıs
ayında başlayan proje on sekiz ay sürecektir.
Proje çerçevesinde, üye ülkelerde (Türkiye, İtalya ve
Slovenya) lise öğretimini etkileyen kültürel değerlere
ilişkin bağlar geliştirilmekte ve deneyimler karşılıklı
olarak paylaşılmaktadır. Lise öğretmenleri ve öğrencilerinin; AB kurumları ve politikaları, çevre, toplum,
kadın/erkek eşitliği, insan hakları gibi konularda bilgi
ve bilincinin arttırılmasını amaçlayan proje sayesinde; eleştirel düşünce, yaratıcı sınıf-içi etkinlikler ve
tartışma ortamı, etik davranış, bireysel sorumluluk
teşvik edilmekte ve bu teşvikle birlikte sivil toplum
anlayışı geliştirilmektedir.
Bu bağlamda Türkiye, İtalya ve Slovenya’nın eğitim
sistemlerini etkileyen kültürel değerler, değerlendirme ölçütleri, öğretim stratejileri ve öğretmen-öğrenci
iletişimi üzerine karşılaştırmalı araştırmalar yapılmaktadır. Her üç ülkeden projeye katılan lise öğrencilerinin çoklu zekâ kuramına, eleştirel düşünceye, etik
olarak kabul edilebilir ve sorumluluk gerektiren davranışlar kazanmalarına yönelik öğretim stratejileri
oluşturulmakta ve bunlar uygulamaya geçirilmektedir. Formasyon kursu sürecinde projeye katılan Türk,
İtalyan ve Sloven lise öğretmenlerinin bu amaçla geliştirilen öğretim modülleri ve materyallerini deneysel
olarak kendi sınıflarında uygulamaları sağlanmaktadır. Bu şekilde, kültürel değerler, program ve öğretim
yöntemleri arasındaki farklılıklara dayalı sınırlar aşılarak, üye ülkelerin eğitim-öğretim sistemleri arasındaki işbirliği ve etkileşimin artması amaçlanmaktadır.
Araştırmacılara, öğrencilere ve öğretmenlere destek vermek ve doğrudan iletişimi sağlamak üzere
çevrim-içi bir iletişim platformu hazırlanmıştır: www.
univirtualcooperation.org/permit/. WEB düzenleyici
ve diğer destek birimler, Venedik Üniversitesi tarafından belirlenip oluşturulmuştur. Projeye sözü edilen üç ülkeden katılan lise öğretmenleri, ilgili kültür
alanlarında oluşturdukları öğretim modüllerini kendi
sınıflarında denemekte ve bu deneyimlerinin sonucunda elde ettikleri verileri, çevrimiçi iletişim ağı aracılığıyla paylaşmaktadır. Bu şekilde, proje sırasında
oluşturulan materyaller (ders planları, öğretim stra-
76 Yıldızlar
NİSAN / 09
tejileri yönergeleri, öğrenci dönütleri, değerlendirme
etkinlikleri sonuçları vb.), ilk önce sanal ortam kullanıcıları tarafından paylaşılmakta ve tartışılmaktadır.
Paylaşılan bu bilgiler belirli aralıklarla Bilimsel Komite
üyeleri tarafından değerlendirilmekte, onaylanan bilgiler web sitemizde duyurulmaktadır.
Liseler bağlamında yapılan araştırmalara, formasyon kursuna, materyal geliştirme ve deneysel çalışma
süreçlerine, projede belirlenen sivil toplum kuruluşları
da dâhil edilmektedir. Böylece sivil toplum kuruluşları ve okullar arasında ilişkiler arttırılarak, sivil toplum
anlayışının geliştirilmesi öngörülmektedir.
PERMIT projesinin sonuçları, 2009 yılının Ekim
ayında Yıldız Teknik Üniversitesi yürütücülüğünde
düzenlenecek uluslararası bir seminer aracılığıyla;
proje ortakları, ilgili kurum ve kuruluşlar, eğitim ve
bilim çevreleriyle paylaşılacaktır.
Projeye katılan başlıca hedef gruplar
Araştırmacılar: Projeye her ülkeden iki, TWAS’tan
bir kişi olmak üzere toplam yedi araştırmacı katılmaktadır. Araştırmacılar, Bilimsel Komite’nin yönergeleri
doğrultusunda kabul edilen yöntembilimsel temeli
esas alarak, farklı ülkelerdeki eğitim sistemini etkileyen değerler üzerinde çalışmaktadır. Ayrıca, projeye
katılan okulları ve uluslararası seminerlere katılım
gösterecek öğretmenleri belirlemekte ve katılımcıların koordinasyonunu sağlamaktadır.
NİSAN / 09
Yıldızlar 77
Projenin kapsamında gerçekleştirilen etkinlikler
I. Bilimsel Komite Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008)
Bilimsel Komite ve Yönetim Kurulu bu toplantıda;
projenin aşamaları, süreç ve süreleri konusunda ortak
bir karara varmıştır. Ayrıca, projeye katılan ülkelerdeki
eğitim sistemini etkileyen kültürel öğeler, değerlendirme ölçütleri, öğretim stratejileri üzerine karşılaştırmalı araştırma için öncelikler tespit edilmiş; araştırma sonuçlarının analizine ilişkin yöntembilimsel
çerçeve belirlenmiştir.
I. Yönetim Kurulu Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008)
Projenin koordinasyon görevini üstlenen Yönetim
Kurulu, projeyle ilgili olarak sunulan fikir, süre, süreçler, hedef ve sonuçlara yönelik yöntembilimsel çerçeve konusunda belli bir karara varmıştır.
I. Araştırmacılar Toplantısı - YTÜ (Kasım 2008)
Araştırmacılar, Bilimsel Komite’nin yönergeleri
doğrultusunda kabul edilen yöntembilimsel çerçeveyi temel alarak, farklı ülkelerdeki eğitim sistemini
etkileyen önemli değerlerin analiz yöntemlerini belirlemişlerdir. Araştırmacılar tarafından görev paylaşımı
yapılarak, gerçekleştirilecek ara toplantılar, projenin
süreç ve süreleri, çevrimiçi paylaşım çalışmaları konularında düzenlemelerde bulunulmuştur.
Uzman lise öğretmenleri: Her ülkeden altı kişi olmak üzere, çeşitli uzmanlık alanlarından toplam yirmi dört uzman lise öğretmeni projeye katılmaktadır.
Mesleki gelişim sürecinde ve yenilikçi materyallerin
geliştirilmesinde -gerektiğinde- 120 uzman lise öğretmeni, projede dolaylı olarak yer alacaktır.
Lise seviyesindeki eğitim kurumları: Her ülkeden,
lise seviyesinde en az üç eğitim kurumu, projeye katılmaktadır. Türkiye’den katılan okulların belirlenmesinde, en az bir okulun görece olarak daha kırsal bir bölgede yer almasına dikkat edilmiştir. İtalya’dan katılan
okulların belirlenmesinde, en az bir okulun göçmen
öğrenci yüzdesinin; Slovenya’dakilerin ise Müslüman
(Bosnalı) öğrenci yüzdesinin yüksek olması göz önünde bulundurulmuştur. Ayrıca, tüm dünyadan yabancı öğrencileri kabul eden uluslararası bir okul olarak
UWCAD da projede yer almaktadır.
Sivil Toplum Kuruluşları: Sivil toplum kuruluşları,
sivil toplum anlayışının geliştirilmesi amacıyla, projenin belirli süreçlerinde projeye dâhil edilmiştir.
Lise öğrencileri: Öngörülen eğitim kurumlarında
eğitim gören yaklaşık 720 lise öğrencisi, bu projeye
katılmaktadır.
78 Yıldızlar
NİSAN / 09
Bilimsel Komite: Proje kapsamında oluşturulan
Bilimsel Komite’de; pedagoji, kültürlerarası psikoloji
ve sosyal bilimler öğretimi alanlarından dört uzman
yer almaktadır. Bilimsel Komite, yöntembilim bağlamında projenin tutarlılığından sorumludur. Eğitim
araştırmaları etkinliklerinin gerçekleştirilmesi, mesleki gelişim programı içeriğinin belirlenmesi, yenilikçi
materyallerin geliştirilmesi amacıyla, ortak bir yöntembilimsel çerçevenin oluşturulmasına yönelik projeye katkı sağlamaktadır. Ayrıca, tüm araştırmaların
ve geliştirilen materyallerin geçerliliğini değerlendirmektedir. Bilimsel Komite’nin projenin başlangıcında, araştırma faaliyetlerinin sonunda/uygulamanın
başında, uygulamanın sonunda ve proje bitiminde
olmak üzere 4 kez toplanması öngörülmektedir.
Yönetim Kurulu: Yürütücülüğünü Yıldız Teknik
Üniversitesi’nin üstlendiği PERMIT Projesi’nin 3 kişiden oluşan Yönetim Kurulu; proje başlangıcında
eylem planı hazırlamak, görevleri tanımlamak, ilgili
süreç ve süreleri belirlemek üzere toplanmıştır. Kurul,
projeyle ilgili stratejik kararlar almak, gelişmeleri izlemek ve olası sorunların çözümlerini bulmak amacıyla
proje süresince altı ayda bir toplanmaktadır.
Formasyon Programı I. Uluslararası Semineri (12-14 Şubat 2009) - Yıldız Teknik Üniversitesi
Bu seminerde, laboratuar çalışmalarına ve deneyim
paylaşımına dayalı yöntemsel yaklaşımlara yer verilmiştir. Öngörülen seminer planı dâhilinde, ilgili akademisyenler ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri,
projeye ilişkin kendi konuları çerçevesinde sunumlar
yapmışlardır. Bu sunumlara ek olarak, görece daha
deneyimli öğretmenlerin yürütücülük görevini üstlendiği uzmanlık alanı temelli çalışma grupları oluşturulmuştur. Her öğretmen, en iyi deneyimleri temel
alarak Bilimsel Komite ve araştırmacıların belirlediği
ölçütlere uygun yöntem ve içerikte bir ders ünitesi
taslağı hazırlamıştır. II
Proje Yöneticisi: Prof. Dr. Füsun Ataseven
İletişim: [email protected] / (0212) 383 43 80-81
.
DİPNOT
.
Bu projeye, Avrupa Birliği tarafından finansman sağlanmaktadır. Proje, Avrupa Birliği Genel Sekreterliği
koordinasyonunda Yıldız Teknik Üniversitesi tarafından yürütülmektedir.
Yukarıdaki yayının içeriğinden Yıldız Teknik Üniversitesi sorumludur; bu yayın Avrupa Birliği’nin görüşlerini
yansıtmamaktadır.
Araştırmanın başlatılması (Aralık 2008-Ocak 2009)
Türk, Sloven ve İtalyan araştırmacılar tarafından,
araştırmaya katılacak öğrenci ve öğretmenlerden
oluşan odak gruplar oluşturulmuş ve çalışmaya başlanmıştır. Araştırmanın başlangıcında belirlenen
odak sınıfların gözlemleri, araştırmacılar tarafından
yapılmıştır. Bilimsel Komite’nin hazırladığı anket ve
görüşme soruları; öğrencilere, öğretmenlere ve sivil
toplum kuruluşları temsilcilerine dağıtılmıştır.
Araştırma ile bağlantılı Formasyon Kursu Programı
Araştırma sırasında, konuyla ilgili bir Formasyon
Kursu Programı taslağı (Master Programme) hazırlanmıştır. Bu program, üç ülkeden yaklaşık 100 öğretmenin katılımıyla gerçekleştirilmektedir. Bu öğretmenlerden yaklaşık 70-80’i kursu yerel olarak izleyecek;
20-30’u ise seminerlere katılacaktır. Seçilen öğretmenlerin uzmanlık alanları; tarih, dil (ana ve yabancı),
doğa ve çevre bilimleridir. Görece olarak daha mütevazı bölgelerden gelen ve konularında uzman öğretmenlerin tercih edilmesi uygun görülmüştür.
Formasyon faaliyetlerinde öğretmenlerin önemli
bir rolü vardır. Katılan okullar arasında sağlıklı bir iletişim ağının kurulması ve her proje üyesi (TWAS hariç)
tarafından uluslararası bir toplantı ve üç yerel seminer düzenlenmesi planlanmıştır. Kültürel değişim çalışmalarının ağırlıklı olarak çevrimiçi iletişim platformu çerçevesinde yapılması; bu platform üzerindeki
akreditasyonun ise Venedik Üniversitesi tarafından
sağlanması öngörülmüştür.
NİSAN / 09
Yıldızlar 79
ETKİNLİK
5. RLC
SEMİNER GÜNLERİ
yazı, ÖĞR. GÖR. NİHAL YURTSEVEN / HALKLA İLİŞKİLER KOORDİNATÖRLÜĞÜ
Y
YTÜ-IEEE Öğrenci Kulübü, 23–26 Şubat 2009 tarihleri arasında, YTÜ Oditoryum ve Sergi Salonu’nda gerçekleştirdiği organizasyonla, şehir dışındaki üniversitelerden de olmak üzere yoğun bir katılımcıyı misafir
ederek, kitlelere ulaşma hedefini gerçekleştirmiştir.
Elektrik-Elektronik sektörüne yönelik firmaların
sunumları ve saygın derneklerin panelleri ile gerçekleşen 5.RLC, hem öğrencilerin mevcut birikimlerini
arttırması hem de üniversite-sanayi işbirliğine destek
vermesi açısından, oldukça verimli bir organizasyon
olmuştur.
Sektörün lider kuruluşları olan Mercedes Benz Türk,
Arçelik ve Amper Elektrik’in altın sponsorluğu; Schneıder Electric’in gümüş sponsorluğu; Anel Group’un
platin sponsorluğu; ABB’nin kokteyl sponsorluğu; Endüstri Otomasyon Dergisi’nin iletişim sponsorluğu;
Phoenix Contact‘ın ve ENOSAD’ın büyük destekleriyle
gerçekleştirilen organizasyonda, sektör her yönüyle
mercek altına alınarak sanayi-üniversite-öğrenci üçgeninde karşılıklı beklentilerin dile getirildiği bir yapı
oluşturulmaya çalışılmıştır.
RLC Seminer Günleri’nin öncelikli amacı; firmalarla öğrenciler arasındaki iletişimi sağlamakla birlikte;
öğrencilerin gelişen teknolojiye ayak uydurmalarını
kolaylaştırmak ve sektörün önemli firma ve akademisyenleriyle onları buluşturarak her türlü bilgi aktarımına olanak sağlamaktır.
Üniversite-sanayi işbirliği
RLC Seminer Günleri bünyesinde; ENOSAD, TESİD
ve ETMD derneklerinin yönetim kurulu üyeleri ve
Elektrik-Elektronik Fakültesi öğretim üyelerinin birlikte gerçekleştirdikleri panellerle, üniversite ile sanayi
arasındaki ilişkilerin nasıl arttırılacağının ve sektör ile
üniversitenin karşılıklı olarak birbirlerinden beklentilerinin tartışıldığı platformlar oluşturulmuştur.
Aneltech Genel Müdürü Suat Baysan’ın katılımıyla gerçekleşen Liderlik ve Innovasyon konulu kariyer
oturumu ve Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof.
Dr. Levent Gürel’in bilişimsel elektronikte dünya rekorunu yakalayan projenin sunumuyla renklenen
organizasyonda; ABB, Schneider Electric, Siemens,
80 Yıldızlar
NİSAN / 09
AnelTech, Amper Elektrik, Empa-Texas Instruments,
Phoenix Contact, Arçelik&Grundig, Omron, Amphenol, Mercedes-Benz ve Viko gibi sektörün dev firmaları da organizasyonda yer alarak gereken desteği göstermişlerdir. Katılımcılar, oturumlar süresince çeşitli
teknik bilgiler, sektördeki gelişmeler ve mevcut iş imkanları hakkında bilgilendirilmiştir. Öğrenciler, şirketlerin organizasyon süresince açmış oldukları stantlar
aracılığıyla iş ve staj başvuruları yapmışlardır. Aynı zamanda, öğrencilerin talepleri doğrultusunda, proje ve
tezler için de destek sağlanacağı belirtilmiştir.
Seminerler ilgiyle karşılandı
4 gün süren bu organizasyon boyunca, sektör hakkında bilinmesi gereken önemli noktalar gerek paneller, gerekse sunumlarla detaylı bir şekilde irdelenerek
ele alınmış, önemli sorular yanıtlanmaya çalışılmıştır.
Artık kalitesini duyuran ve sektörün öncelikli organizasyonları arasında kendine önemli bir yer edinmeye
başlayan RLC Seminer Günleri, bu yıl da hayatın ritmini teknolojiyle paylaşmak isteyen bütün üniversite
öğrencileri ve akademisyenler tarafından ilgiyle takip
edilmiş ve organizasyonun sloganı olan “Sadece Derse Girilerek Mühendis Olunmaz!” ifadesinin doğruluğunu herkese ispat etmiştir. II
*
SPONSOR FİRMALAR
Sponsorluğu
* Platin
Anel Group
Sponsorluğu
* Altın
Mercedes Benz Türk, Arçelik ve Amper Elektrik
Gümüş Sponsorluğu
* Schneider Electric
Sponsorluğu
* Kokteyl
ABB
Sponsorluğu
* İletişim
Endüstri Otomasyon Dergisi
verenler
* Destek
Phoenix Contact, ENOSAD
NİSAN / 09
Yıldızlar 81
ETKİNLİK
G
GEMİ
İNŞAMIZIN
DÜNÜ BUGÜNÜ
KONULU
KONFERANS
DÜZENLENDİ
yazı, MİNE ULUTAŞ
82 Yıldızlar
NİSAN / 09
Gemi İnşa ve Tersaneler Genel Müdürü Yaşar Duran Aytaş, Yıldız Üniversitesi Oditoryumu’nda, 20 Şubat 2009 tarihinde “Türk Gemi İnşa Sanayinin Dünü
Bugünü” konulu bir konferans verdi.
Genel Müdür Yaşar Duran Aytaş, konferansta Anadolu Selçukluları ve Osmanlı İmparatorluğundan başlayarak, bugüne kadar gemi inşa sanayimizin gelişimini ve tarihçesini anlattı.
Konferansta Genel Müdür Aytaş’dan sonra bir konuşma yapan İTÜ Gemi İnşa ve Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı ve TDİ Yönetim Kurulu Başkanı Prof. Dr. Ali
İhsan Aldoğan da Türkiye’de yapılan askeri gemilerin
çoğunun yurt dışından getirildiğini söyledi. Üniversite olarak akreditasyon aldıklarını söyleyen Prof. Aldoğan; tersanelerin de akreditasyondan geçmesi ve
kalite belgesi almaları gerektiğini vurguladı. Milgem
projesinin ön plana çıktığını ve denizaltılarda da aynı
durumun söz konusu olduğunu söyleyen Aldoğan,
üniversite-sektör ve müsteşarlık işbirliğiyle bunun yapılabileceğine dikkat çekti. II
*
NİSAN / 09
Yıldızlar 83
ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ
DOSTLUK ÜZERİNE...
“İYİ Kİ VARSIN”
ASLI ARDIÇ / İSTATİSTİK BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ
“Ancak evcilleştirdiğin şeyleri tanıyabilirsin”, dedi
tilki. İnsanlar artık hiçbir şeyi tanımaya vakit ayırmıyorlar. Hazır şeyleri satın alıyorlar tacirlerden. Dost
satan tacir olmadığı için, insanların da dostu olmuyor
hiç. Sen, dost olmak istiyorsan, evcilleştir beni! “ Bu
satırlar, çoğunuzun yabancı olmadığı, benimse okumakta çok geç kaldığım bir çocuk kitabı olan, ancak bir
yetişkine ithaf edilen “Küçük Prens” adlı yapıttandır.
Yaşamımızda bizlere doğru gelen yanlışlarımız öyle
güzel dile getirilmiş ve öyle haklı eleştiriler var ki; bu
kitabı hâlâ okumayanlarınız varsa mutlaka okumalı…
lar, hayatındaki diğer kişilere nazaran daha çok vakit
geçirdiğiniz kişilerdir. Çok zaman geçirmek, bir kişiyle
bağlarınızı güçlendirmez. Sadece alışkanlık oluşturur.
Alışkanlıklar ise sevgi bağından yoksun, sadece muhtaç olunduğu için vardır. Bu nedenle vazgeçilmesi
kolaydır ve yerini kolayca başka bir şeye devredebilir.
İnsanlar hep aynı çevrede sabit değildir. Hayatınızın
farklı zamanlarında, farklı insanlarla daha çok zaman
geçirirsiniz ve dostlarınız da zamanla değişir(!) İnsanları birbirinden daha iyi anlayabilecek bir başka canlı
yokken, birbirimiz için ne kadar da değersiziz…
Hayatınızdaki en önemli şey nedir?
Aslında sorun şöyle başlıyor…
Çoğu zaman bu sorunun cevabı, içinde bulunduğunuz durumla ilgilidir. Cevap iyi bir okulda okumak,
iyi bir iş bulmak, para kazanmak, bir mutluluğunuzu kaybetmemek, bir sorununuzdan kurtulmak, bir
üzüntünüzü sonlandırmak vb olabilir. Aslında her ne
durumda olursanız olun, dostlarınıza ihtiyaç duyarsınız. Onlardır, yaşamınızı daha güzel ve anlamlı kılan
ya da kılacak olan…
Öylesine bireysel yaşıyoruz ki…
Kazanmak için, yükselmek için, başarıyı devam ettirmek için, mutlu olmak için, güçlü görünmek için
hiçbir şeyimizi paylaşmayız. Buna rağmen, çevrenizdeki hemen hemen herkesin dostlarım dediği bir kitle
olduğunu görürsünüz. Hiçbir şey paylaşmadığınız,
dolayısıyla aslında tanışmadığımız insanlara mı dostlarım diyoruz? Öyleyse dostların diğer kişilerden farkı
nerede? Bu noktada şunu fark ettim ki; dost kelimesinin günümüzde içerdiği anlam ile benim sözlüğümdeki anlamı oldukça farklıydı. Birçoklarına göre dost-
84 Yıldızlar
NİSAN / 09
Somut görünüşlü, geleceğe yatırım yapmak olarak
görülen gerekliliklerimiz için o kadar çaba sarf ederken,
insan ilişkilerimize hiç emek vermiyoruz. Hatta bazılarımız, kendimizi bile tanımaya vakit ayırmıyoruz. Kendini tanıyanlarımız da tanıtmaya ya da karşısındakini
tanımaya gerek duymuyor, derken birbirinden farkı
olmayan arkadaşlarımız oluyor. Arkadaşlarımız da
kendi aralarında çok görüşülenler ve az görüşülenler
olarak ikiye ayrılıyor. Çok görüşülen arkadaşlara verilen yeni isim, bildiğiniz üzere dostlardır(!) Görünüşte
kimseye ihtiyacı olmayan, kendi kendine yeten güçlü
karakterler gibi dursak da, aslında yalnızlığa mahkûm
ve mutsuz kişileriz.
Birini gerçekten tanımak, günlük yaşamın gereksiz ayrıntıları olduğu düşünülen inceliklerde gizlidir.
Biriyle dostluk kurmak; zaman, emek, sabır ve güven
gerektirir. Dost dediğiniz kişilerle gerçekten tanıştığınızda; iç dünyanızdaki değişimi, hayatınızın daha anlamlı ve kolay olmaya başladığını fark edeceksiniz…
Benim sözlüğüme göre dost
Bence dost kelimesinin anlamı, üzüntünü paylaştığında destek ve sabır gösterebilen, mutluluğunu
paylaştığında senin kadar sevinebilen, bazen gel demesen de ihtiyacın olabileceğini düşünerek yanında
olan, her şeyini paylaşabildiğin, tüm bunların yanı
sıra birlikte zaman geçirmekten keyif aldığın kişidir.
Üzerinde az düşünülen bu kavramın, benim için içeriği oldukça kabarıktır. Hâl böyle olunca da; bir elin parmağını geçmeyecek kadar az dostum var. Ve öyle bir
tanesi var ki; onunla beraber hayatım büyük ölçüde
anlamlılaştı ve güzelleşti. Önceleri tek taraflı bir dostluktu bizimkisi… Sadece ben anlatırdım, bazen onun
için anlamsız olduğunu bildiğim şeyleri bile… Öyle ki;
bazen bir günü sabahtan akşama kadar tüm ayrıntılarıyla anlatırdım. Çabaladım dostluğumuz için, çünkü
o kadar iyi anlaşabileceğim biri karşıma bir daha çıkar
mıydı, emin değildim. Yaşamınız boyunca karşınıza
çıkacak dost sayısı bir ya da iki, şanslıysanız üçtür.
Bazı insanlar keşfedilmeyi, evcilleştirilmeyi bekler,
sormadan anlatmazlar. Evcilleştirmenin anlamı biriyle ilgilenmek, bağlar kurmak ve bir diğer yanıyla so-
rumluluk almaktır. Zamanla aranızdaki bağ öylesine
gelişir ki, en önemli varlığınız dostunuz olur, her daim
yanınızdadır. Bundan sonra, etrafınızdaki anlamsız
ilişkileri daha iyi fark edersiniz. Gıptayla dostluğunuza bakan birçok kişiyi görürsünüz. En önemlisi geri kalan yolda yalnız değil, çok güvenlisinizdir.
Emeğin en büyüğünü insan ilişkileri hak eder
Dostluğu kazanmak, diğer şeyleri elde etmeye göre
çok daha zordur, ancak yaşamınızı anlamlı kılan, güzelleştiren, kolaylaştıran en önemli kavramdır. Elde
edilen diğer şeyler belirli kıstaslara dayanırken, dostluğu kazanmak tamamen yürek ve sabrın eseridir.
Elde etmek ve kazanmak arasında bile derin bir anlam farkı gizlidir. Elde edilenler, yaşamak için gerekli
olanlardır. Kazanılanlar ise hayatın bizlere sunduğu
ödüllerdir.
Hayatınızda benim sözlüğüme uygun bir dostunuz
ya da dostlarınız varsa ona “İyi ki varsın! “ deyin. Şayet
yoksa evcilleştirmeyi ve keşfedilmeyi bekleyen birine
emek verin. Unutmamalıyız ki; duygularımızı önemsemeye başladığımızda, hayat bizler için güzelliklerini
sunacaktır… II
NİSAN / 09
Yıldızlar 85
ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ
KRİZDEN
NASIL ETKİLENDİK?
İŞLETME BÖLÜMÜ ÖĞRENCİSİ
Kriz, evde, okulda, haberlerde, artık gittiğimiz her
yerde bu kavramı duyar olduk. Peki, nedir bu kriz, nasıl
ortaya çıktı? Geliyorum diyerek, nasıl geldi? Biz nasıl
etkilendik? Neler yapılıyor ve neler yapılmalı?
Çoğumuz şu an sadece dersleriyle ilgilenmeyi tercih etse de, okul hayatından sonra bizi bekleyen ve
güçlü rakiplerin olduğu bir piyasa var ve biz bu piyasada tutunabilmek, başarılı olabilmek için yaşadığımız hayatın farkında olarak, güçlü ve hazırlıklı olmak
zorundayız.
Kriz nedir?
Kriz kavramı, ani gelişmeleri ve geleceği görmenin
tam olarak şekillenemediği durumlar için kullanılır.
Krizin ortaya çıktığı ekonomilerin hepsinde, organizasyonlar daha önce karşılaşmadıkları bir değişim
sürecinden geçmektedir. Kriz, daha önceki işleyişi
tehdit eder. Ekonomik literatürde ise enflasyon, işsizlik, durgunluk, bütçe açıkları, resesyon gibi kriterlerle
açıklanır.
Dünyada bilinen, hacmi, kapsama alanı ve süreci
itibariyle en büyük kriz 1929 ekonomik buhranıdır.
Amerikalılar, 1929 krizinden aldıkları dersle, daha vahim olan 1987 krizini daha kolay atlattılar. Umarım,
bu iki büyük krizden alınan derslerle, şu an yaşamakta
olduğumuz 2009 krizi de durum daha da vahimleşmeden atlatılır.
Hedef ve stratejiler
Öncelikle bu krizin etkilerini en aza indirebilmek
için, hedef ve stratejilerin kısa vadeli olmaması gerekir. Ünlü ekonomist Keynes ‘uzun vadede hepimiz
ölmüş olacağız’ dese de, beklentiler uzun vadeli stratejiler çerçevesinde oluşturulmalıdır. Şirketlerin ve
Hükümet’in uzun vadeli planlarla, hem içinde bulundukları dönem ve koşulları, hem de gelecek dönemi
86 Yıldızlar
NİSAN / 09
iyi algılamaları; dönemsel değişiklikleri ve kırılma
noktalarını hızlıca kendileri için birer manevra alanına
dönüştürebilmeleri gerekiyor. Çünkü bu kriz diğerlerine benzemiyor, bütün dünya aynı anda çalkalanıyor.
Dolayısıyla, ithal çözümler Türkiye’ye her zaman uygun düşmeyebilir. Geçmişte iç piyasada sorun yaşayan pek çok sektör için, dış piyasaya yönelmek hayat
kurtaran bir çözümdü; fakat bugün bu imkânsız. İç ve
dış pazarlarda meydana gelen daralma, üretim ve ihracatı olumsuz yönde etkilemeye başladı.
Dış pazarlarda hiç umut olmaması, içerdeki talepleri canlandırma çalışmalarına neden oldu. Örneğin,
faiz oranları indirildi. Oysaki Türkiye’de faiz oranlarını
düşürmek, tüketimi doğrudan etkilemez. Bu durum
sadece enflasyonu kontrol altında tutmayı sağlar.
İhracat geriledi
Forbes ve BusinessWeek Türkiye dergilerinden
alıntı yaptığım şu rakamlara göre; iç ve dış pazarların daralması, özellikle ihracatı ve dolayısıyla üretimi
olumsuz yönde etkiledi. İhracat gerilemesi, bütün ana
sektörlerde, otomotivde, hazır giyimde, kimyevi maddelerde, demir çelik ürünlerinde, elektrik ve elektronik
dallarında gözlendi.
Gerileme, ana sektörler yanında; ihracat yaptığımız
ana ülkeler itibariyle de ortaya çıktı. Toplam ihracatımızın %45-50 sini gerçekleştirdiğimiz AB ülkelerinin
siparişlerindeki azalma, ihracatımızı sınırlayan faktörlerin başında geldi. İç piyasalar da daralma eğilimine
girdi. Belirsizlik, tüketicilerin ihtiyaçlarını ertelemesine neden oldu.
Beklenildiği gibi, piyasalardaki daralma, sanayi ve
imalat sektörlerinde de gerilemelere neden oldu. Nitekim Eylül 2008’de, bir önceki yılın aynı ayına oranla
sanayi üretimi %5,5 ve imalat sanayindeki düşüş %6,4
iken; Ekim ayındaki düşüşler, bir önceki yılın aynı ayı-
IMF ile anlaşma neler kazandıracak?
na oranla sanayide % 8,5 ve imalatta % 10,3’e kadar
yükseldi.
Türkiye’de IMF ile imzalanacak anlaşma ile rahatlama yaşanacağı beklentileri oldukça yüksek. Yapı Kredi Portföy Araştırma Bölümü Başkanı Ozan Gökler’e
göre; Türkiye’de 2009 ve sonrası için en önemli konu,
IMF ile yapılacak stand-by anlaşması ve Mart ayında
yapılacak yerel seçimler ile ortaya çıkıyor. 17- 18 Milyar dolarlık bir IMF anlaşmasının, hem 2009 yılı kamu
dış borç ödemelerini karşılayabileceğini, hem de
Türkiye’yi IMF’ye net geri ödeyici olmaktan kurtarabileceğini düşünüyor Gökler.
İşsizlik arttı
Kriz sürecinde en üzüntü veren durum, işsizlik
oranlarındaki yükseliş oldu. Nitekim 2007 yılının
3.çeyreğinde %9,3 düzeyinde olan işsizlik, bu yılın aynı
döneminde % 10,3’e yükseldi. İşsiz sayısı da, aynı dönemler itibarıyla, 295 bin artarak 2,5 milyona ulaştı.
Bu trendin 2009 yılında da sürme olasılığı, ülkenin
bazı sosyal sorunlarla da karşılaşabileceği endişesini
gündeme getirdi...
İçinde bulunduğumuz resesyon döneminde işsizlik
rakamları artarken biz ne yapacağız diye düşünüyorsanız şu tüyoları verebilirim: Üretim, inşaat, toptan
satış, perakende ticaret, ulaşım, depo, doğal kaynaklar ve gayrimenkul gibi sektörler işçi çıkarımına giderken; kamu ve özel eğitim, sağlık, yayıncılık, bilgisayar
sistemleri tasarımı, finans ve sigorta, bilimsel araştırmalar gibi fiziksel olmayan sektörlerde ise istihdam
yaratılmıştır.
Küresel mali kriz, dünyada var
olan likide bolluğuna son verdi.
700
Kolaylıkla ve ucuz maliyetli olarak bulunabilen dış kredilerin
sonuna gelindi. Hatta vadesi
henüz gelmemiş kredilerin bile,
geri çağrıldığına tanık olundu.
Bankalar, borçlarını yeniden yapılandırmada güçlüklerle karşılaşmaya başladılar. Doğal olarak,
kaynak sıkıntısı çeken bankalar,
reel sektöre kredi verirken hem
miktar hem de kredi verilecek
kuruluşların seçiminde daha seçici hale geldiler.
Rağbet gören meslekler
Aşağıdaki grafik, en çok talep gören meslekleri göstermektedir. Grafikten de anlaşıldığı gibi, 2009’un kilit
kelimesi ‘Satış’ olacak. Satış elemanı, saha satış temsilcisi ve danışmanına olan talep oldukça fazladır. Bunun yanında yönetici asistanlarına olan talep gittikçe
artmasına rağmen, başvuru sayısı daha azdır. 2009
küresel mali krizinden en az zararla çıkılması ve hepimizin amaçladığı kariyere sahip olması dileğiyle… II
600
500
400
300
200
Forbes Ocak 2009
ZEYNEP TÜRKEL /
100
0
r
ma
mi
tıb
l
ssi
me
ü
bi m
be
ase
h
mu
r
nı
nı
rü
isi
isi
iye
usu
dü
nd
nd
sta
ma
kas
he
he
asi
ele
mü
ü
ü
i
e
a
c
i
m
z
am
et
seb
ğa
aat
kin
ha
yön
ma
inş
ma
mu
ml
u
sor
NİSAN / 09
ış
sat
Yıldızlar 87
ÖĞRENCİ KÜRSÜSÜ
SAĞLIK İŞLETMELERİNDE
YÖNETİM
MUHAMMED ATTİLA SEVİM /
Sağlık, insan yaşamının sürdürülmesinde, yaşam
kalitesinin yaratılmasında ve korunmasında özel bir
öneme sahiptir. Sağlık hizmeti sunumu, kişilerin yaşam kalitesini ve mutluluğunu doğrudan etkileyen
önemli bir alan olarak görülmelidir. Ayrıca, günümüzde sağlık hizmetleri, ülke ekonomilerinin önemli
bir parçası olup, büyük bir hizmet endüstrisi olarak
karşımıza çıkmaktadır. Bu kapsamda değerlendirildiğinde; sağlık, ülkelerin gelişmişlik düzeyinin önemli
bir göstergesi olarak kabul edilmektedir. Özellikle ülkemiz gibi gelişmekte olan ülkelerde, hizmet sektörü
giderek sanayi ve tarım sektörünün önüne geçmektedir. Gelişmişliğin olağan sonucu olan bu değişim, çok
tabiidir ki beraberinde birçok sorunda getirmektedir.
Hizmet sektörünün en önemli ayağını oluşturan
sağlık işletmeleri, varlığını sürdürmek, verimliliğini
artırmak ve kalite programlarını uygulamak zorundadır. Dünyada, gelişmişlik seviyesinin bir göstergesi
olan sağlık kurumlarına ayrılan bütçe ülke ekonomisinin yarısına yakınken; Türkiye de bu oranın %25’lerde
olması, Türkiye’de sağlık kuruluşlarına verilen önemi
ortaya koymaktadır. Oysaki ülkemizde en düşük performansla işleyen sistemler, sağlık sistemleridir.
Verimli ve kaliteli sağlık hizmeti
Ülkemizde sağlık hizmetlerinin verimli ve kaliteli
bir şekilde yapılabilmesine ilişkin planlama çalışmaları, son yıllarda üzerinde en fazla tartışılan konulardan
birisi haline gelmiştir. Sağlık Bakanlığı’nın bu yöndeki
ve özellikle genel sağlık sigortasıyla ilgili çalışmaları
bunun bir göstergesidir. Her alanda olduğu gibi, sağlık hizmetlerinde de beklenen kalite ve verim düzeyinin elde edilebilmesi için, sağlık kurum ve kuruluşlarının yönetimi profesyonelce icra edilmelidir. Sağlık
Bakanlığı’nın yürüttüğü Sağlıkta Dönüşüm Programı,
aslında tam olarak bunu amaçlamaktadır.
88 Yıldızlar
NİSAN / 09
ENDÜSTRİ MÜHENDİSLİĞİ ÖĞRENCİSİ
Sağlık kurumlarını kim yönetmeli?
Yapılan çalışmalarda tespit edilen en büyük eksik;
sağlık işletmelerinin eğitim hayatı boyunca yönetim
dersi almamış doktorlar tarafından yönetilmesidir.
Hastanelerde yasal olarak bir işletme müdürü bulunsa da, hiçbir zaman hiyerarşik olarak bir başhekimden üstün olmamıştır. Bu da yönetim için geçerli
olan altın sözlerin, doktorlar tarafından söylenmesine neden olmaktadır. Özel hastanelerin birçoğu, verimliliğini profesyonelce yöneltilmesine borçludur.
Özellikle, dünya çapında bir örgüt olan ve hastane yönetimleri ve hastane sistemlerini bir standarta oturtan JCI de bu noktaya dikkat çekmektedir. Bu eksik,
Bakanlık tarafından da fark edilmiş ve 2007 yılından
itibaren, hastane yönetimleri deneyimli yöneticilere
bırakılmaya başlanmıştır. Çünkü sağlık örgütlerinin
en üst kademesinden en alt kademesine kadar tüm
pozisyonlarda çalışanlar, yönetimle ilgili görevleri
ifa etmekteydi. Herhangi bir sistem bilgisi olmayan
doktorların yataklı tedavi kurumlarını işletmesi, ayrı
bir verimsizliğe sebep olmaktadır. Uzmanlık alanı
yönetim olan Endüstri Mühendisliği ve İşletme Mühendisliği gibi bölümlerde, konuya gereken önem
gösterilmemekte ve gerçek manada kapsamlı bir sağlık sistemi araştırması teknik üniversiteler tarafından
pek de desteklenmemektedir. Hâlbuki sistem sadece
üretime has bir şey değildir.
Çağdaş ve etkin yönetim
Türkiye’de ki sağlık sistemi ciddi bir şekilde ele alınmalı; sistem analizi yaklaşımları uygulanarak gerekli
verim artırımları, performans artırımları ve kalite politikaları uygulanmalıdır. Sağlık hizmeti veren üretim
birimlerinin en büyük alt sistemleri hastanelerdir.
Dolayısıyla, söz konusu hizmet üretiminin büyük bir
bölümünü üstlenmiş olması sebebiyle bu birimlerin,
çağdaş işletmecilik anlayışına göre yönetilmeleri gerekmektedir. Ülkemizde, yıllar itibariyle sağlık hizmetleri üretim unsurları (insangücü, sermaye, tıbbi araçgereç vb.) bakımdan yetersizlikten söz edilmektedir.
Bunun yanında, hastanelerin verimlilik ölçütü olarak
kabul edilen “yatak kullanım oranı” %55’dir. İşte burada; söz konusu işletmelerde üretim faktörlerinin daha
etkin bir şekilde kullanılması, dolayısıyla verimliliğin
yükseltilmesi açısından, etkin bir yönetim ve organizasyon faaliyetinin önemi ortaya çıkmaktadır.
Türkiye’deki hastanelerin büyük bir çoğunluğunu
oluşturan devlet hastanelerindeki verimsizliğin en
önemli etmenlerinden birisi olan yönetim ve organizasyon sorunlarının; uygulamalı olarak incelenmesi,
sorunların somutlaştırılması ve çözüm önerileri geliştirilmesi gerekmektedir. Ülkemizde sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümü, devlet hastanelerinde üretilmektedir. Sağlık hizmetlerinin büyük bir bölümünü
üstlenmiş olması sebebiyle, özellikle devlet hastane-
lerinin modern yönetim ve organizasyon anlayışına
göre yönetilmeleri ve sunulan hizmetlerin daha da
ileriye götürülebilmesi için, mevcut sorunların ortaya çıkarılması ve çözümlenmesi büyük önem arz
etmektedir. Bu konuyla ilgili bilimsel çalışmaların az
ve yetersiz oluşu, konunun önemini daha fazla artırmaktadır.
Problemi onu yaratan düşünce sisteminin içinde
kalarak çözemeyiz.(Albert Einstein).Yapılan birçok kalite yönetim çalışmasının başarısızlıkla sonuçlanmasının asıl nedeni, çözümün hep mevcut sistem içinde
aranmasıdır. Mevcut sistemden tamamen vazgeçip
değişim mühendisliğinin öngördüğü kriterler ile sistem yeniden yapılandırılmalı ve işlerliği artırılmalıdır.
Sonuç olarak; “Sağlık İşletmelerinin Yönetimi ve
Organizasyonu-Hastanelerde Kalite Yönetimi”ni incelemeye çalıştığım bu projede ortaya çıkan veriler
bize şunu göstermektedir ki; sağlık sistemi, profesyonel yöneticilere ihtiyaç duymaktadır.
Öğr. Gör. Dr. Savaş Balin’e teşekkür ederim. II
NİSAN / 09
Yıldızlar89
A
RÖPORTAJ
Anjelika Akbar ile son albümüne ve özel hayatına
dair keyifli bir sohbetimiz oldu.
Son albümünüz “Raindrops by Anjelika” piyasaya çıktı. Satışlardan memnun musunuz?
Evet, satışlardan çok çok memnunum. Kaç haftadır
hem klasiklerde listenin başında, hem de son zamanlarda genel tüm müzik kategorilerinde “top tende”.
Satışlar, rakamlar benim en son ilgilendiğim konu.
Asıl önemli olan, insanlar beni görünce gözlerindeki
ışıl ışıl bakışlar, mutlu, huzurlu ifade… “Son albümünüzü dinlerken ruhum yıkanıyor” diyen o kadar çok
insanla karşılaştım ki bu son zamanlarda. İnsanlar,
birbirilerinden bağımsız olarak aynı ifadeyi kullanıyor.
Bu çok önemli, zaten asıl yapmak istediğim, müzikle
ruhları yıkamaktır.
Nasıl bir ekiple çalıştınız?
Anjelika Akbar:
“SON ALBÜMÜNÜZÜ
DİNLERKEN RUHUM
YIKANIYOR”
DİYEN ÇOK İNSANLA
KARŞILAŞTIM.
röportaj, NAZAN NALBANTOĞLU
90Yıldızlar
NİSAN / 09
Her açıdan çok verimli bir hazırlık dönemi geçirdim.
İlk başta albümün ana fikrini oluştururken çok önemli
bir destek aldım. Bunlar, bilimsel ve istatistikî olarak
benim müzik çalışmalarımı daha da iyi ve doğru şekilde iletmem için yapılan çalışmalardı. Bunların başında Yelda İpekli vardı. Hem fikirler oluşurken hem de
uygulamada; özellikle bazı enstrümanlar, sanatçılar
ve fikirler bu esnada oluştu. Yelda İpekli’nin yönlendirmesi ile müziğimin ruhunu, insanların bilinçlerine
hangi metotlarla en doğru şekilde iletebileceğimize
karar verdik.
Benim için çok enteresan bir hazırlık dönemi oldu.
“Raindrops By Anjelika” albümünün arkasında çalışan
bu dev kadro, ayrıca Universal Music, Taxim Edition ve
Rezonans Müzik iş birliği ile şimdiye kadar gerçekleştirdiğim en özel ve profesyonel anlamda benim için
de yeni yaklaşımlarla dolu bir çalışma oldu. Albümün
kaydı esnasında da inanılmaz güzel anlarımız oldu:
Albümde Haluk Bilginer benim yazdığım şiir üzerine
müziğimle şarkı söyledi; dünyanın tek kadın neyzeni
Burcu Sönmez ney üfledi; meşhur Hintli müzisyen
Shankar Bhattacharya sarod ve tanpura ile yine büyüledi; 6 yaşındaki İlyas Seçkin vokal yaptı; Yinon Muallem dünyanın birçok ülkesine ait vurmalılarla büyülü
atmosfer yarattı. Mehmet Yılmaz, birkaç saatliğine de
olsa köşe yazılarından uzaklaşıp piyano çaldı. Genç ve
yetenekli konservatuar öğrencileri harikalar yarattı.
Rahşan Apay çellonun büyüsünü tekrar sergiledi. Tek
kelimeyle harikaydı! Ayrıca, Amerikalı Pieter Snapper
ve Yeni Zelandalı Rouben de Laboure, ses mühendisliğinin ustalığı ile bize çok destek oldular.
Eserlerinizi ikinci bebeğinize hamileyken ürettiniz. Bu süreçten bahseder misiniz?
Albümün birçok eserini hamile iken besteledim, hatta bazılarını o dönemde gittiğim Himalaya
Dağları’nda. Hamilelik harika bir süreç, duygu derinliği
ve hassasiyetinin arttığı o dönemde, sanat ve yaratı-
cılığa dair yapılan işler bence çok daha verimli oluyor.
Benim örneğimde de öyle oldu. Bebeğime konsantre
olurken içimdeki duyguları müziğe aktarıyordum. Albümdeki bazı bestelerim daha önceki dönemlere ait
ama onları da tekrar farklılaşan duygularla yeniden
hayata döndürdüm, farklı yorumladım.
Albümünüz için marka kurgusu yapıldı. Sanatçıların marka olarak yönetilmesi, bir meta gibi
algılanmasına sebep olmuyor mu?
Hiç öyle değil. Bunu netleştirmemde fayda var sanırım. Marka, yalnızca ürünler için değil; yaşam tarzı, yaşam vaadi olan her şey için geçerli bir tanımdır.
Yani yalnızca metalar marka olmaz. Farklı mesajı olan
her şey marka olabilir. Özellikle daha geniş kitlelere
ulaşmak ve kendini doğru ifade etmek isteyen her şey
markalaşmaya ihtiyaç duyar. Kaldı ki, ben müziğimle
çok geniş kitlelere ulaşmayı hedefliyorum. Bunu da
stratejik bir bütünlük içinde yapmam için marka kurgusu kaçınılmaz oluyor.
NİSAN / 09
Yıldızlar 91
>> Daha geniş kitlelere ulaşmak ve kendini doğru
ifade etmek isteyen her şey markalaşmaya
ihtiyaç duyar.
Eserlerin yaratım süreçlerinde bile strateji
kurgulanması, sanatçının özgürlüğüne zarar
vermiyor mu? Bu süreç nasıl işliyor?
Şöyle oluyor: Ben belli bir konsepte karar vermek istiyorum. Mesela, “Huzur” konusunu işlemek istiyorum
ve bestelerim o ruh halini yansıtacak. Benim tarzım
zaten belli, orada bir değişiklik yok. Ancak, insanların
algılamasında hangi enstrümanların tınısı huzuru en
çok çağrıştırır, bunu ben istatistiki olarak bilemeyeceğim. Bunu bir ekip, araştırma yaparak anlayabilir ve
bana o verileri sunabilir. Sonuçlara dayanarak müziğimin seslendirilmesinde bestelerime ney, flüt, çello ve
vokal kattım. Belki araştırma yapılmamış olsaydı, başka tür enstrümanlar olabilirdi. Ama benim amacım
müzik terapisi niteliğinde bir çalışma yapmak ise, bu
verilere kulak vermem lazım. Ya da, diyelim, benim bir
erkek vokale ihtiyacım var, ama bu vokal bir şarkıcının
vokali olmaması gerekiyordu: Bilgeliği simgeleyecek
bir ses ve aynı zamanda saygı uyandıran bir insan
olmalıydı. Sonuçlar doğrultusunda Haluk Bilginer en
doğru isim olarak karşımıza çıktı. Nota olarak özellikle Akdeniz havzasında, insanlar Mİ, Sİ, Mİ bemol ve Si
bemol notalarını kolaylıkla algılıyor. Bestelerimde bu
tonaliteleri kullandım, mümkün olduğunca. Bunun
gibi birçok başka örnek verebilirim. Zarar ve kısıtlama
değil, inanılmaz ilginç, faydalı, bilgilendirici ve ufkumu genişleten bir çalışma oldu.
Dünyada sayılı sanatçının sahip olduğu “Mutlak
Kulak” yeteneğine sahipsiniz. Bu yetenek eserlerin oluşmasında nasıl bir katkı sağlıyor?
Benim mutlak kulak yeteneğimin bir özelliği var:
Duyduğum her müzik sesinin hangi nota olduğunu
bilmekle kalmıyor, aynı zamanda mekanik seslerin
de hangi nota olduğunu anlayabiliyorum. Onun için
bana sorarsanız, Evrende müzikten başka bir şey yok!
Tabiki, ilham, gözlem ve çalışma mutlak kulak yeteneği ile birleşince, her şeyi çok daha çabuk algılıyor, bestelerimi çabuk oluşturuyorum. Mesela, büyük senfonik bestelerimi oluştururken, 50-60 müzik aletini aynı
anda duyuyor ve doğrudan kağıda aktarabiliyorum.
Hâlbuki mutlak kulağa sahip olmayan bir besteci, ilk
önce müziği basit bir şekilde mesela piyano için besteliyor, sonra kâğıt üzerinde diğer enstrümanlara uyarlıyor, ya da en kötüsü başkasından yardım alıyor. Benim
bu işlemlerim hızlı, kolay ve doğal gerçekleşiyor.
Piyano çalmayı 3 yaşında öğrendiniz. İlk bestelerinizi 5 yaşında yaptınız. Üstün yetenekli
kişilerin eğitim aldığı bir okulda eğitim aldınız.
Üstün yetenekli kişilerin sosyal yaşamda çeşitli
zorluklar çektiği söylenir. Siz bu konuda sorun
yaşıyor musunuz?
Hayır, çok mutluyum ki, bu konuda hiçbir zorluk
çekmedim ve çekmiyorum. Son derece sosyal ve insanlarla iç içe olan bir insanım. Benim için müzik hayatın
dışında değil, hayatın tam içinde. Eşim, çocuklarım,
dostlarım, gezilerim, mutfakta pasta yapmalarım, kitap okumalarım – hepsi müzikle ve çalışmalarımla iç
içe. Bu açıdan kendimi çok şanslı hissediyorum.
92 Yıldızlar
NİSAN / 09
Çocuklarınız da sizin gibi yetenekli mi?
Bence evet. Büyük oğlumun hem çok mükemmel
bir müzik kulağı var, hem de grafik tasarım ve fotoğrafçılık konusunda önemli yetenekleri. Küçük, şimdiden görünüyor ki, müzik hayranı. Bakalım ne olacak,
yeter ki mutlu olsunlar!
Gençlere destek olmak için çalışmalarınız oluyor
mu?
Tabi ki, manevi olarak gençlere, çocuklara yönelik
çalışmalarım oluyor, kurduğum ve yönettiğim www.
bilinclianne.com sitesinin ana amacı: “Yeniçağın Bilinçli İnsanı”nı yetiştirmek. Ayrıca gençlere açıklamalı
konserler veriyorum, yıllardır öğrencilerimle yaptığım
yardım konserlerinin gelirini de, gençlerin bursları
için aktarıyorum.
İkinci çocuğunuzun doğumu esnasında klasik
müzik dinlemişsiniz, faydası oldu mu?
Çok faydalı oldu. Müziğe karşı ilgisi ve inanılmaz
tepkileri, ilk günden beri kendini gösterdi ve göstermeye devam ediyor. Hamilelik zamanında dinlettiğim
eserleri, doğum esnasında ve ilk günlerden itibaren
de dinletiyorum. Onlarla rahatlıyor, mutlu oluyor!
Emzik gibi bir şey oldu! Zaten verdiğimiz emziği çok
kısa zamanda bıraktı. Müzik varken buna gerek yok
diye düşündü herhalde!
Türkiye’de yaşamayı tercih ettiniz. Bu ülkede
yaşamak size ne katıyor?
Yaşam beni buraya getirdi. UNESCO üyesi olarak ilk
eşimle geldiğim bu ülkede kaldım. İlk oğlum burada
doğdu, burada kurduğum dostluklar, manevi bağlantılar beni çok zenginleştirdi. Türkiye’nin çok renkliliği
beni büyülüyor.
Sorularımızı yanıtladığınız için teşekkür ederiz.
Ben de teşekkür ediyorum. II
NİSAN / 09
Yıldızlar 93
SANAT GÜNDEMİ
KİTAP
Aşk
İSTANBUL
SERGİ
3 Nisan - 16 Mayıs Elif Şafak - Yayınevi: Doğan Kitap - Sayfa: 420 Sayfa
14 Mayıs 2 Mayıs
Bundan uzun zaman önceydi. Bir roman düştü gönlüme. Aşk Şeriatı. Yazmaya cesaret edemedim. Dilim
lal oldu, kalemimin ucu kör. Kırk fırın ekmek yemeye
yolladım kendimi. Dünyayı dolaştım. İnsanlar tanıdım, hikâyeler topladım. Üzerinden çok bahar geçti.
Fırınlarda ekmek kalmadı; ben hâlâ ham, hâlâ aşkta
bir çocuk gibi toy… “Hamuş” derdi Mevlâna kendine.
Yani Suskun. Düşündün mü hiç bir şairin, hem de
nâmı dünyayı sarmış bir şairin, yani işi gücü, varlığı,
kimliği ve hatta soluduğu hava bile kelimelerden
müteşekkil olan ve elli binden fazla muhteşem dizeye imza atmış bir insanın, nasıl olup da kendine SUSKUN adını verdiğini? Kâinatın da tıpkı bizimki gibi
nazenin bir kalbi ve düzenli bir kalp atışı var. Seneler
Duman
Sadi Diren Retrospektif Sergi
Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi
Bilgi İçin: 0212 316 10 83
13 Mart - 28 Haziran
Vedat Nedim Tör Müzesi
Zamanın Görünen Yüzü: Saatler
Depeche Mode
Mekan: Santralistanbul
Saat: 21.00
Bilgi İçin: www.biletix.com
Mekan: İzmir Açıkhava Tiyatrosu
Saat: 20.30
Bilgi İçin: www.biletix.com
14 Mayıs TİYATRO
20 Mayıs Şevval Sam’la İstanbul Musikisi
Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi
Saat: 20.00
Bilgi İçin: 0212 316 10 83
Şafak Vakti
Stephenie
Meyer
Yayınevi: Epsilon Yayınları
Lulu Köprüde
var ki nereye gidersem gideyim o sesi dinledim. Her
bir insanı Yaradan’ın emaneti saklı bir cevher addedip, anlattıklarına kulak verdim. Dinlemeyi sevdim.
Cümleleri, kelimeleri ve harfleri… Oysa bana bu kitabı
yazdıran şey som sessizlik oldu. Mesnevi’yi şerhedenlerin çoğu bu ölümsüz eserin “b” harfiyle başladığına
dikkat çeker. İlk kelimesi “Bişrev!”dir. Yani “Dinle!”
Tesadüf mü dersin ismi “Suskun” olan bir şairin en
kıymetli yapıtına “Dinle!” diye başlaması. Sahi sessizlik dinlenebilir mi? Bu romanda her bölüm aynı sessiz
harfle başlar. “Neden?” diye sorma, ne olur. Cevabını
sen bul. Ve kendine sakla. Çünkü öyle hakikatler var
ki bu yollarda, anlatırken bile sır kalmalı.
Tek Şişman Beyniniz
100 Yılın 100 Filmi
Paul Auster
Yasemin Soysal
Atillâ Dorsay
Yayınevi: Can
Yayınları
Yayınevi: Klan
Yayınları
Yayınevi: Remzi
Kitabevi
Sayfa: 208
Sayfa: 23
Sayfa: 392
Sayfa: 584
Mekan: Yapı Kredi Kültür Merkezi
Bilgi İçin: www.ykykultur.com
Stephenie Meyer’in “Alacakaranlık” serisinin son kitabı çıktı! “Korkma” diye mırıldandım.
“Biz birbirimize aitiz.”
KONSER
9 Mayıs
Geyikler Lanetler
Mekan: Sabancı Üniversitesi, Gösteri
Merkezi
Saat: 20.00
Bilgi için: www.biletix.com
4 Mayıs Paco-Pena: Flamenco Vivo
Mekan: CRR Konser Salonu
Saat: 20.00
Bilgi İçin: www.biletix.com
DANS
22 Mayıs
Michel Camilo Trio & Roby Lakatos
ve Grubu
Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi
Saat: 20.00
Bilgi İçin: 0212 316 10 83
Kapanış Gösterisi
“Jazzıng Flamenco”
Mekan: İş Sanat Kültür Merkezi
Saat: 20.00
Bilgi İçin: 0212 316 10 83
94 Yıldızlar
NİSAN / 09
Kendi kelimelerimin doğruluğuyla ben de bir anda şaşkına dönmüştüm. Bu an öyle
kusursuz, öyle gerçekçi ki,
hakkında şüphe etmenin yolu
yoktu. Kolları bana dolanmış,
beni öyle sarmalamışken…
Vücudumdaki her hücrenin
gerçekten canlı olduğunu
hissedebiliyordum. “Sonsuza
kadar,” diyerek onayladı beni.
Caz müzisyeni Izzy Maurer,
New York’taki bir gece kulübünde bir kaza kurşunuyla
vurulur ve yaşamı tümüyle
değişir. Izzy, gizemli bir taşın
büyüsüne kapılarak, ruhunun
tuhaf ve ürkütücü labirentinde masalsı bir yolculuğa çıkar.
New York Üçlemesi, Şans
Müziği, Ay Sarayı, Brooklyn
Çılgınlıkları gibi romanlarıyla
son dönem Amerikan edebiyatının en saygın yazarlarından biri olan Paul Auster,
sonradan Duman ve Surat
Mosmor gibi senaryolarıyla
sinemaseverlerin gönlünde
de taht kurmuştu. Lulu Köprüde ise, Auster’ın senaryosunu yazmakla yetinmediği, ilk
kez yönetmenliğini de filmin
romanı.
Yasemin Soysal, Yüksek
Lisans Tezi araştırması olarak
zihnin beden üzerindeki
etkilerini araştırmaya başladığında, insanların kolayca
kilo vermelerini sağlayacak
bir sistem geliştirebileceğini
hayal bile edemiyordu. Fakat
geliştirdiği yöntemi kilo
problemi yaşayan yaklaşık
1000 kişi üzerinde denedi.
Sonuçlar inanılmazdı! Kilo
sorunu yaşayan kişiler hızla
ve son derece sağlıklı bir
şekilde kilo vermekle kalmıyor
aynı zamanda yaşamlarının
pek çok alanında da olumlu
ilerlemeler kaydediyorlardı.
Üstelik karmaşık diyetlere,
özel egzersizlere, kendini bir
şeylerden yoksun bırakmaya
ihtiyaç kalmadan.
Atillâ Dorsay, okura verdiği
sözü tutuyor ve 100 Yılın
100 Yönetmeni´nin ardından,
sinemanın yüz yıllık tarihinden özenle seçtiği filmleri de
sinemaseverlere armağan
ediyor. Her film üzerine geniş
ve kapsamlı bir inceleme
yazısıyla ve birer deneme gibi
de okunabilecek özgün metinlerle… Dorsay´ın deyimiyle
“Bir sinema tarihçisi kitabı
olmaktan çok, bir sinemasever kitabı olan“ bu çalışma,
yine onun deyişiyle “her şeye
karşın dünyada hâlâ önemli
ölçüde var olan sinema kültürünün ve sinema sevgisinin
ülkemizde de biraz olsun yaygınlaşmasına yönelik küçük
bir çaba.“
NİSAN / 09
Yıldızlar 95
DVD
Kill Bill Volume I- Volume II
Quentin Tarantino, yaptığı az sayıda filmle adından çokça söz etti-
ren yönetmenler arasına girmeyi başarmış bir yönetmen. Son yıllar-
da yapılan birçok film, ondan ve yaptığı filmlerden etkilendi. Hatta
Tarantinesk film diye bir kavram bile üretildi. Aslında, Tarantino’nun
kendisine ve etkilendiği kaynaklara bakıldığı zaman, sinema dünya-
sında bir gezintiye çıkmış oluyorsunuz. Tarantino’nun, gençliğinde
video dükkânında tezgâhtarlık yaptığını ve derin sinema bilgisini
burada çalışırken edindiğini, bir dipnot olarak belirtelim. Bu özelliği,
yönetmen olmasının yanı sıra, sinemayı bir izleyici olarak ta sevdiğini ve takip ettiğini gösteriyor. Filmlerine bakıldığı zaman, bu açıkça
görülüyor.
Dördüncü filmi Kill Bill de Tarantino’nun yaptığı şey; kılıçlı samuray
filmleri, Çin dövüş sineması ve Spagetti Western sinemasını harman-
lamak ve önümüze eşsiz bir eğlence kaynağı, tekrar tekrar izlenecek
ve her izlendiğinde keyif alınacak bir film sunmak. Tıpkı Spileberg’ün
İndiana Jones’da ve Lucas’ın Star Wars’ta yaptığı şeyi yapıyor Taranti-
no. İndiana Jones nasıl 30’lu 40’lı yıllardaki ucuz macera filmlerinden
Kill Bill Volume I
*****
Tür: Gerilim-Aksiyon
Yönetmen: Quentin Tarantino
Senaryo: Quentin Tarantino
Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson
Müzik: Lars Ulrich
Yapım: 2003, ABD , 110 dk.
Oyuncular: Uma Thurman (Gelin) , Lucy
Liu (O-Ren Ishii) , Vivica A. Fox (Vernita
Green) , Daryl Hannah (Elle Driver) ,
David Carradine (Bill) , Michael Madsen
(Budd) , Julie Dreyfus (Sofie Fatale) ,
Chiaki Kuriyama (Gogo Yubari) , Sonny
Chiba (Hattori Hanzo) , Michael Bowen
(Buck)
Süre: 110 dk.
Kill Bill Volume II
*****
Tür: Gerilim-Aksiyon
Yönetmen: Quentin Tarantino
Senaryo: Quentin Tarantino
Görüntü Yönetmeni: Robert Richardson
Müzik: RZA, Robert Rodriguez
Yapım: 2004, ABD
Oyuncular: Uma Thurman (Gelin) , David
Carradine (Bill) , Michael Madsen (Budd)
, Daryl Hannah (Elle Driver) , Gordon Liu
(Johnny Mo) , Michael Parks (Esteban
Vihaio) , Samuel L. Jackson (Rufus) , Lucy
Liu (O-Ren Ishii)
Süre: 136 dk.
96 Yıldızlar
NİSAN / 09
zıpkın gibi bir aksiyon çıkardıysa; Tarantino da Kill Bill de aynısını yapıyor ve sinefiller için her sahnesi bir başka filme göndermeler taşı-
yan ve bu anlamda hoş sürprizler barındıran bir film çıkarıyor ortaya.
Filmin konusu kısaca; Ölümcül Engerek Yılanı Suikast Timi üyesi bir
gelinin, hamile kalınca tövbe ederek katilliği bırakmaya karar vermesi; diğer üyelerin başta patronları Bill olmak üzere gelini düğün
provasında damat ve avanesiyle birlikte yok etmesi; ancak gelinin bu
olaydan kurtularak intikam almaya başlamasının hikâyesi.
Filmi keyifli kılan sahneler
Tarantino’nun başta tek film olarak düşündüğü, ancak süresi uza-
yınca dağıtımcı stüdyonun ikiye böldüğü filmin birincisinin temposunun, ikinciye göre daha hareketli olduğunu söylemek lazım. Hele
Vernita Gren (Vivica e. Fox) ve Gelin (Uma Thurman) arasında geçen
bıçaklı dövüş sahnesi, sinema literatürüne geçmiş eşsiz kalitede ve
çok keyifli. Hastanede, Elle Driver (Daryl Hannah)’ın Gelin’i ziyeret ettiği sahne, Brian De Palma’ya ve İtalyan Giallo filmlerine saygı duruşu niteliğinde. Gelin’in Hattori Hanzo kılıcına sahip olduğu sahnede,
Japon kült oyuncu Sony Chiba’nın oynaması, Gelin’in O-ren İshii yi
öldürmeye giderken Bruce Lee’nin giydiği eşofmanı giymesi ve buna
benzer birçok sahne, biz daha önce bu filmi izlemedik mi sorusunu
akla getiriyor. Her şey çok tanıdık, ama çok ta yeni.
Oyunculuklar dört dörtlük
Uma Thurman, David Caradine, Daryl Hannah, Lucy Liu ,Vivica E.
Fox, rollerinin hakkını başarıyla veriyorlar. Birinci bölümde, O-ren
İshii’nin koruması Gogo Yubari(Chiaki Kuruyama) ve İkinci bölümde
Pae Mei(Gordon Liu), akıllara zarar bir performans göstererek en se-
vilen karakterler oldular. Zaten Tarantino, her filminde kıyıda köşede
kalmış bir oyuncuyu çıkarıp parlatmayı bilmiştir. Filmin müzikleri,
orijinal ve kalburüstü. Thr Rza, Ennio Morricone (sergio Leone’yle
birlikte en çok çalışan müzisyen) filmle bütünleşen müzikler yap-
mışlar. Birinci bölümün başında, jenerik müziği olarak akan Nancy
Snatra’nın seslendirdiği Bang Bang parçası mükemmel oturmuş. II

Benzer belgeler

Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı

Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı oluşturmaya çalışmaktayız. Üniversitemizin mevcut kaynaklarını iyi yöneterek, öğrencilerimizin ve üniversitemizin geleceğini garanti altına almak için, var gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz. Bu ba...

Detaylı

Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı

Dergi Sayı No - Yıldız Teknik Üniversitesi Vakfı Ajansfa İletişim Bilgileri: Gülbahar Mh. Esentepe Cd. No.6/6 (Bozkır İşhanı) Mecidiyeköy/İSTANBUL Tel: 0 212 272 61 06 Faks: 0 212 272 61 07 www.ajansfa.com [email protected]

Detaylı