Laffait recrute dans la rue 5

Transkript

Laffait recrute dans la rue 5
İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ  FEN BİLİMLERİ ENSTİTÜSÜ
AÇIK VE KAPALI MADEN İŞLETMECİLİĞİNDE
ÇEVRESEL ETKİ
MADENCİLİKTE ÖZEL KONULAR II DERS PROJESİ
Merve Nazlı BORAND
506112008
Fen Bilimleri Enstitüsü Kimya Mühendisliği ABD
Doktora Öğrencisi
Maden Mühendisliği Anabilim Dalı
Dersi Veren Öğretim Üyesi: Prof. Dr. Orhan KURAL
Proje Danışmanı: Prof.Dr. Filiz KARAOSMANOĞLU
Nisan, 2012
İÇİNDEKİLER
Sayfa No
İÇİNDEKİLER .......................................................................................................... ii
TABLO LİSTESİ ...................................................................................................... iv
ŞEKİL LİSTESİ ......................................................................................................... v
ÖZET.......................................................................................................................... vi
1. GİRİŞ ...................................................................................................................... 1
2. MADENCİLİK ....................................................................................................... 2
3. DÜNYADA MADENCİLİK.................................................................................. 5
3.1 Üretim ............................................................................................................. 6
3.2 Tüketim ........................................................................................................... 7
4. TÜRKİYE’DE MADENCİLİK .......................................................................... 12
4.1 Rezervler ....................................................................................................... 12
4.2 Madencilik Faaliyetlerine Yönelik Yasal Mevzuat ...................................... 16
5. MADEN İŞLETME METODLARI VE ÇEVRESEL ETKİSİ ....................... 22
5.1 Madencilikte İşletme Metodları .................................................................... 23
5.1.1 Açık maden işletmeleri .......................................................................... 23
5.1.2 Yeraltı (Kapalı) maden işletmeleri ........................................................ 29
6. MADEN CEVHERLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ ................................... 31
6.1 Kömür Cevherinin Çevreye Etkisi ................................................................ 31
6.1.1 Kömür üretimi sirasinda çevreye olan etkiler ....................................... 31
6.1.2 Kömürün açık ocak madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan
etkileri............................................................................................................. 32
6.1.3 Kömürün yer altı madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkiler
........................................................................................................................ 34
6.1.4 Kömür hazırlama işlemleri sırasında çevreye olan etkiler .................... 36
6.2 Petrol Üretiminin Çevreye Etkisi .................................................................. 37
6.2.1 Petrol arama ve çevreye olan etkileri .................................................... 38
6.2.2 Petrolün üretilmesi sırasında çevreye olan etkileri ............................... 40
ii
6.3 Nükleer Enerji Kaynakları ve Çevresel Etkileri ........................................... 41
6.3.1 Uranyum cevherinin işlenmesi sırasında oluşan kirleticiler ................. 44
7. CEVHER HAZIRLAMA (ZENGİNLEŞTİRME) VE ÇEVRESEL
ETKİLERİ ................................................................................................................ 46
8. MADENCİLİK FAALİYETLERİ SONUCU BOZULAN ARAZİ ................. 47
8.1 Sınıflandırılması ............................................................................................ 47
8.2 Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Alanların İyileştirilmesinden Beklenen
Yararlar ............................................................................................................... 47
8.3 Bozulan Araziyi Geri Kazanma Çalışmaları ................................................. 48
8.3.1 Bitkilendirme süreci .............................................................................. 50
8.3.2 Bitki seçim kriterleri.............................................................................. 51
8.3.3 Ekim dikim yöntemleri.......................................................................... 52
9. ÖN ARAŞTIRMA VE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME (ÇED)
RAPORLARI ........................................................................................................... 54
9.1 Haritalama ..................................................................................................... 54
9.2 Jeolojik Araştırmalar ..................................................................................... 54
9.3 Hidrojeolojik Araştırmalar ............................................................................ 55
9.4 Meteorolojik ve Klimatolojik Araştırmalar .................................................. 56
9.5 Toprak Araştırması ....................................................................................... 56
9.6 Biyolojik Veri Toplanması............................................................................ 57
9.7 Arazi Kullanımı ve Altyapı Araştırması ....................................................... 57
9.8 Madencilik Faaliyetlerinin Tanımlanması .................................................... 57
9.9 Sosyolojik Çalışmalar ................................................................................... 58
9.10 İyileştirme Faaliyetlerinin Planlanması ...................................................... 58
9.10.1 Ön planlama ........................................................................................ 58
9.10.2 Detay planlama .................................................................................... 59
10. KAYNAKLAR ................................................................................................... 61
iii
TABLO LİSTESİ
Sayfa No
Tablo 3.1 : Dünya nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki üretim oranları……..6
Tablo 3.2 : Ülkelerin bir grup metal madeni için kg bazında kişi başı tüketimi……..7
Tablo 4.1 : Yıllar itibariyle GSYH içerisindeki madencilik sektör payı…………...15
iv
ŞEKİL LİSTESİ
Sayfa No
Şekil 3.1 : Kişi başına hesaplanan maden tüketim miktarı (ton)……………………..8
Şekil 3.2 : Bir Otomobil Üretimi için Gereken Maden Miktarı……………………...8
Şekil 4.1 : Türkiye’de bulunan madenler…………………………………………...13
Şekil 4.2 : Türkiye Maden Yatakları Haritası..……………………………………..14
Şekil 5.1 : Açık maden örneği………………………………………………………24
Şekil 5.2: Bitki örtüsü, alt-üst toprak ve kömür……………………………………..25
Şekil 5.3 : Kömür damarları ve örtü tabakası……………………………………….25
Şekil 5.4 : Toprağın örtü tabakasının kazılıp başka yere taşınması………………...27
Şekil 5.5 : Açık ocak madenciliği çalışması……………………………………...…29
Şekil 5.6 : Kapalı maden ocakları……………………………………………….….29
Şekil 6.1: Madenciliğin çevresel etkileri……………………………………...…….32
Şekil 6.2 : Eski maden ocaklarının göl ve orman olarak değerlendirilmesi………...33
Şekil 6.3 : Eski maden ocaklarının havaalanı ve spor alanı olarak
değerlendirilmesi…………………………………………………………………….33
Şekil 6.4 : Petrolün doğada bulunuş şekli…………………………………………..38
Şekil 6.5 : Sondaj çalışması………………………………………………………....39
v
ÖZET
En önemli doğal kaynaklarımızdan olan madenlerin ülke kalkınmasındaki yeri ve
ekonomiye yaptığı doğrudan katkılar hiç bir şekilde yadsınamaz. Madenlerimizi yer
altından çıkarmaktan ve işlemekten vazgeçilemeyeceği de kesin olarak kabul edilen
bir gerçektir. Bunun yanı sıra, maden işletiminde meydana gelen zararlı atıklar, hava,
su, toprak kalitesinin bozulması, görüntü ve ses kirliliği gibi etmenler madenciliğin
yan etkilerini oluşturmaktadır. Madencilik işlemlerinden vazgeçilmesi söz konusu
olmadığından, çevre ve canlı sağlığı için madenlerin çıkartılmasında, işlenmesinde,
kullanımında ve maden özelliğini kaybetmiş arazilerin tekrar doğaya
kazandırılmasında yoğunlaşmak gereklidir.
Madencilik, açık ve kapalı madencilik olmak üzere iki ana gruba ayrılabilir. Açık
madencilikte, cevherin yeryüzüne yakın bir tabakada bulunması gerekirken, kapalı
madencilikte cevher yeryüzünün derinliklerinde bulunabilir. Ayrıca açık
madencilikte çevreye olan katkı daha fazladır çünkü, atıkların doğaya karışabilme
yüzeyleri fazladır. Yağmur, rüzgar gibi doğal etmenlerle kolaylıkla taşınabilirler.
Hem açık hem kapalı madencilikte maden özelliğini kaybetmiş bölgelerin tekrar
topluma kazandırılması ve rehabilitasyonu gerekmektedir. Bu çalışmalar
doğrultusunda, bu alanların tekrar kullanımı gündeme gelir. Böylelikle büyük
yüzeylerdeki madenler, sosyal amaçlı kullanılabilir. Bu araziler, bitkilendirilebilir,
spor ve sosyal amaçlı tesisler oluşturulabilir. Bunun yanı sıra, kapalı madenler,
karbondioksit depoları olarak görev yapabilir ve böylece karbondioksit salınımının
arttırdığı sera gazı etkisinin azaltılmasında yardımcı olur.
vi
1. GİRİŞ
Tüm dünyada ekonominin hızla gelişmesi, teknolojinin de beraberinde büyümesine
ve bunun sonucu olarak da talep artışına neden olmaktadır. Giderek büyüyen sanayi,
ekonomi ve talep artışının neticesinde dünya çevresel sorunlarla karşı karşıya
kalmakta ve bu sorunlar günümüzde olduğu gibi gelecek için de önemli tehdit
oluşturmaktadır. Çevresel sorumluluğun öneminin farkına varan toplumlar bu
sorunları bertaraf etmek için birtakım çevresel ve mekânsal plânlama ve korumanın
bütünleştirilmesi gerekliliğini kabul etmişlerdir [1,2].
Günümüzde yaşanan çevre problemlerinin ana kaynağını, mevcut doğal dengenin
insan eli tarafından bozulması oluşturmaktadır. Madencilik çalışmaları da doğal
dengeyi bozan, çevreyi kirleten ve canlıların yaşamını, dengesini bozan işlemlerdir.
Yerkabuğundaki maden yataklarının çıkarılması ile arazi bozulmaları kaçınılmaz
şekilde oluşmaktadır. Farklı tipte alan kullanımları ile peyzajda da önemli
değişiklikler ve zararlar meydana gelmektedir. Genellikle açık ocak işletmelerde
diğer madencilik türlerine göre daha büyük çevresel bozulma ve etkiler oluşmaktadır
[2,3].
Günümüz modern yaşantısına bakıldığında madenler ve madenciliğin önemi
büyüktür. Madencilik en basit anlamıyla; yerkabuğunda bulunan madenlerin
bulunması, çıkarılması ve işlenmeye hazır hale getirilmesidir [2,3].
Madencilik, insanlığın tarımdan sonraki en büyük ve en eski uğraşısıdır. Madencilik
faaliyetleri, insan yaşamı için tarım, endüstri ve taşımacılık gibi diğer faaliyet
kollarıyla aynı önemi taşımaktadır ve diğer tüm endüstri kollarının temellerindendir
[1,2].
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte madencilik çalışmaları ve talepleri oldukça
artmıştır. Bu taleplerin sonucunda da maden çıkarmak için kazılan alan miktarı ve
yeraltı ve açık işletmeler açısından da daha önceden olanaksız gibi görünen
derinliklere inmek mümkün hale gelmiştir [2,3].
1
2. MADENCİLİK
Dünyamızda elementlerin özel bir takım fiziko-kimyasal şartlar altında bir araya
gelmeleri sonucunda mineraller oluşur. Bir veya daha çok mineralin, ekonomik değer
taşıyan ve belli geometrilerde yer kabuğunda oluşturdukları birikimlerine maden
yatağı denir. Maden yataklarının işletilmesi sonucunda maden ocağı veya işletmesi
ortaya çıkar. Günün koşullarına göre, kullanılabilen teknolojiler sayesinde insanlığın
kullanımına sunulan ve ekonomik değeri bulunan mineral-mineral grupları veya
kayaçlara maden adı verilir [4,5].
Madenlerin doğada bulunuş şekilleri rastgele değildir. Çok karmaşık mekanizmaları
içeren doğa olayları sonucunda oluşur ve yer kabuğunun özellikli bir takım
bölgelerine
yerleşirler.
Ancak
çok
küçük
bölümleri
yüzeylenebilen
veya
yüzeylenemeyen derinlerde bulunabilen bu oluşumların yer kabuğu içinde
yerleştikleri noktaları ve gerçek boyutlarını belirleyebilmek için, onları oluşturan
mekanizmaları ve bulundukları ortamları çok iyi tanımak gerekmektedir. Birer doğa
gizemi sayılan madenlerin bulunup çıkarılması, yer bilimlerinin temel görevleri
arasındadır [4,6].
Madencilik, ekonominin en önemli sektörlerinden biridir ve ulusların sosyoekonomik kalkınmaları için gerekli olan enerji ve sanayinin temel hammaddelerini
sağlayan tüm faaliyetleri kapsamaktadır [7].
Maden yatağından çıkarılan madenler basit işlemlerden geçirilerek ham halde
(tuvenan) pazarlanabildikleri gibi, bir dizi entegre sanayi tesisleri kurularak
işletildikten sonra konsantre cevher, yarı mamul veya mamul eşya haline getirilerek
de pazarlanabilirler. Madenlerin kurulan entegre tesisler sayesinde işlenerek en son
ürün halinde kullanıcılara sunulması durumunda, katma değeri çok daha yüksek
ürünlerin ortaya çıkmasını sağlamaktadır. Bu durumda madenciliğe bağlı kurulan her
sanayi tesisinin yaratacağı katma değer ve istihdam olanakları gibi olumlu
gelişmeler, toplumun refah düzeyi ve ülkenin kalkınmasında önemli rol oynayacaktır
[4,5].
2
Madencilik sektörü; maden niteliğindeki oluşumların aranıp bulunması, işletilmesi,
değerlendirilmesi, geliştirilmesi, nakledilmesi, çıkarılan cevherin kırma, eleme,
öğütme, sınıflandırma, flatasyon, izabe, rafinaj gibi bir dizi prosesten geçirilerek
zenginleştirilmesi ve pazarlama faaliyetlerinin bir plan dahilinde yapılması
çalışmalarını kapsar. Ülke madenciliğinin kalkınması için çeşitli ekonomik ve idari
düzenlemeler yapmak, ilgili kuruluşları oluşturmak ve ülke maden kaynaklarının
yönetimine ilişkin örgütleri kurmak, bu alandaki eğitimi planlamak ve gerekli
olanakları sağlamak, maden arama ve geliştirme için mevcut yasal ve idari
düzenlemelerin denetiminde gelişme sağlayacak tedbirleri almak ve ülke madencilik
politikasını oluşturmak üzere çeşitli teknik çalışmaları yürütmek de madencilik
faaliyetleri içine girmektedir [4,5].
Madenler binlerce, çoğu zaman milyon yıllar ile ifade edilen zaman dilimlerinde, son
derece özel ve karmaşık jeolojik olaylar sonucunda ve yerkabuğunun özellikli
bölgelerinde gelişebilmiş birer doğa hazineleridir. Aranıp bulunabilmeleri,
işletilmeleri uzun süren uğraşları gerektirir.
Madenler yenilemez, yani bir kez
işletildiklerinde yerine yenisini koyamayacağımız değerlerdir. Bu özellik madenlerin
kıt kaynaklar sınıfında değerlendirilmesi sonucunu doğurmaktadır. Madenler ulusal
sınırlara bağlı olmaksızın, hatta bu sınırlar içerisinde bile düzensiz olarak
dağılmışlardır. Madenler genellikle yerleşim yerlerinin dışında ulaşım ağlarından
uzak, kırsal alanlarda bulunmaktadır. Bazı madenlerin işletilmesini sınırlayan iklim
şartları ve doğal engeller bulunmaktadır. Bu da madenlere ulaşmada ve işletmede bir
takım zorlukları ve yatırım maliyetlerini yükseltmede birer faktör olarak karşımıza
çıkmaktadır [4].
Madencilik sektörü gerek madenlerin kendisinden (doğasından) kaynaklanan,
gerekse ulaşım, teknoloji, finansman, yürürlükteki yasal koşullar ve pazar olanakları
gibi pek çok etken ve değişkenin etkilediği riskleri taşıyan bir yapıya sahiptir.
Madenlerin genel özellikleri özetle şu şekilde sıralanabilir [4,7,8]:
1. Madenler yenilenemeyen, bir kez işletildiklerinde, bir daha yerine konulamayan,
dünyada yeterli bollukta olmayan, kıt kaynaklardır.
2. Madenler çok özel koşullar altında binlerce, kimi zaman milyonlarca yılda
oluşabilen varlıklardır.
3
3. Maden yatakları yeryüzüne eşit olarak dağılmamışlardır. Ulusal sınırlara bağlı
olmaksızın, hatta bu sınırlar içerisinde bile düzensiz olarak dağılmışlardır. Belli
madenler dünyanın ancak belli yerlerinde bulunmakta ve sadece oralardan temin
edilebilmektedirler. Bu özellik kimi ülkelerin diğerlerine göre daha avantajlı olmaları
sonucunu doğurmuştur.
4. Madencilik faaliyetleri; uzun süren, pahalı, geri dönüşümü zaman alan, riski
yüksek, disiplinler arası uyumlu, titiz ve özverili çalışmaları gerektiren bir dizi
uğraştan oluşur.
5. Maden fiyatları uluslararası fiyat hareketlerinden ve siyasi olaylardan çok çabuk
etkilenebilmektedir. Maden fiyatlarının oluşturulmasında gelişmiş batılı ülkelerin
ağırlıklı olarak etkileyebildikleri ve denetimleri altında bulunan New York-Londra
metal borsalarının büyük bir etkisi söz konusudur. Kriz dönemleri, yaşanan
gerginlikler, maden fiyatlarını direkt olarak etkileyebilmektedir.
6. Maden ürünlerinin talipleri yaygın bir coğrafyaya dağılmamış olup, dünyada
sanayileşmiş ülkelerin ağırlıklı olarak bulunduğu alanlarda yoğunlaşmıştır.
7. Maden ürünlerinden elde edilen katma değerin milli gelire etkisi kısa vadede
görülebilmekte ve kalıcı bir nitelik sunmaktadır.
8. Dünya ekonomisinin hammadde ihtiyacının % 70‟ini madencilik, % 30‟unu tarım
sektörü karşılamaktadır.
9. Madencilik istihdam ağırlıklı bir sektördür. Madencilik yatırımlarının % 50-80
kadarı inşaat, makine ve enerji sektörlerinden oluşur ve bu sektörlere girdi
sağlamasının yanında bu sektörleri sürükleyici, canlandırıcı bir rol üstlenerek adeta
bir lokomotif görevi görür. Madencilikte istihdam edilen bir kişiye karşılık, madene
bağlı kurulan ikincil ve üçüncül endüstrilerde 10 kişinin istihdam edilmesi mümkün
olmaktadır.
10. Madencilik sektörü bünyesinde yüksek risk taşıyan bir sektördür. Bu risklerin
başlıcaları; jeolojik, teknolojik, ekonomik ve siyasal risklerdir.
11. Madencilik yatırımları genelde kırsal kesimde olduğu için şehirlere akımı
önleyici ve sosyo-coğrafik yapıyı düzenleyici bir fonksiyonu vardır.
4
3. DÜNYADA MADENCİLİK
Dünya maden rezervlerinde önemli payları olduğu gibi dünya maden üretiminde de
rol oynayan ülkelerin başında ABD, Çin, Güney Afrika, Kanada, Avustralya ve
Rusya gelmektedir. Bunun yanı sıra maden grubuna girmeyen petrol üretiminde
Suudi Arabistan, Kuveyt, İran, Rusya ve Türk Cumhuriyetleri önemli rezervlere
sahiptir. Dünya ticaretinde madencilik ürünleri arasında ihracat değerlerine göre ham
petrol, demir dışı metaller ve endüstriyel mineraller önemli yere sahiptir. Dünya
ticaret rakamları incelendiğinde çelik, bakır, kurşun ve kalay gibi geleneksel
metallerin kullanımı düşerken, ileri seramik malzemeleri, plastik ve polimer kökenli
malzemeler gibi yüksek teknoloji malzemelerinin kullanımının giderek arttığı
görülmektedir. Sektör birçok endüstrinin ilk tedarikçisi konumunda olması sebebiyle
küresel ekonominin temel taşlarından biridir. Örneğin dünya ekonomisinin
lokomotifi konumundaki ABD’de maden ve madenciliğe dayalı sanayilerin toplam
üretimi 27,6 milyar dolar olup ABD ekonomisine sağladığı toplam katma değer 2,28
trilyon dolara kadar ulaşmaktadır. Yine dünya madenciliğinde önemli bir yeri olan
Kanada’da ise toplam madencilik üretimi 2009 yılında 45,3 milyar dolar civarında
olup, sektörden elde edilen vergi geliri ise yıllık 13,5 milyar dolar civarındadır [9].
Ekonomiye sağladığı katkılar açık olan madencilik sektörüne; yatırımcıların ilgisi de
her geçen gün artmaktadır. Maden arama faaliyetlerine en çok yatırım yapan
ülkelerin başında Kanada, Avustralya ve ABD gelmektedir. Söz konusu ülkeler
toplam arama bütçesinin yaklaşık % 69’una tekabül eden 12,6 milyar USD değerinde
harcama gerçekleştirmektedir [9].
Sektör fiyatları, metal ve mineral pazarlarındaki arz ve talebe dayalı olarak dönemsel
hareket etmektedir. 2001’den beri özellikle Çin, Brezilya ve Hindistan gibi
büyümekte olan ekonomilerdeki yüksek talep düzeyleri, küresel madencilik
endüstrisinin yoğun büyüme sürecinin arkasındaki itici güç olmuştur. Bu güçlü talep
artışına dayalı olarak metal fiyatlarında da 2002–2008 yılları arasındaki önemli
artışlar gerçekleşmiştir. Nitekim dünyanın 40 büyük madencilik şirketi ile
gerçekleştirilen bir araştırmada; özellikle 2006 yılında maden sektöründe faaliyet
5
gösteren firmaların karlarının rekor bir düzeye ulaştığı ve piyasa değerlerinin de
ciddi oranda arttığı görülmüştür. Bütün bu olumlu gelişmeler 2008 yılı sonlarına
doğru etkisini artıran küresel kriz nedeniyle durma noktasına gelirken, 2009 yılından
itibaren dünya ekonomisinin düzelme hızına ve talebin artmasına bağlı olarak
sektörün tekrar bir düzelme sürecine girdiği gözlemlenmiştir [9].
3.1 Üretim
Günümüzde, dünyada yıllık 1,5 trilyon USD değerinde 10 milyar tonun üzerinde
maden üretilmektedir. Bu rakamın %75’i enerji ham maddeleri, %10’u metalik
madenler ve %15’i endüstriyel hammadde üretimine aittir. Bu kapsamda verilen
değerlerden madencilik endüstrisinin dünya ekonomisi için ne kadar önemli olduğu
görülmektedir [9]. Dünya ekonomisinin lokomotifi olan ABD’de maden ve
madenciliğe dayalı sanayilerin oransal olarak bütün ekonomi içindeki payı 2008 yılı
itibarıyla %16 seviyesindedir (USGS, Mineral Commodity Summaries 2009).
Yine dünya madenciliğinde önemli bir yeri olan Kanada’da madencilik sektöründen
ciddi bir vergi geliri elde edilmektedir. Sektörün ülkedeki istihdam yaratmadaki gücü
açık olup, örnek verilecek olursa sektörde 2008 yılında 58.506 işçi doğrudan
çalışmaktayken, maden zenginleştirme ve ilgili imalat sanayisinde çalışan işçilerle
birlikte toplam sayı 351.400 kişiye ulaşmaktadır [9]. Sanayileşmiş ülkelerin Dünya
nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki genel üretim oranlarına Tablo 3.1’de yer
verilmektedir.
Tablo 3.1 : Dünya nüfus oranlarına göre başlıca madenlerdeki üretim oranları [9]
Ülkeler
Dünya
Nüfus Oranı
Alüminyum
%
Bakır
%
Kurşun
Çelik
%
%
%
Gelişmiş Ülkeler
14,6
61,5
56,8
60,1
48,8
Gelişmekte Olan
Ülkeler
25,2
18,3
24,6
24,2
24,7
Çin, Hindistan,
Orta Doğu ve
Diğer Asya
Ülkeleri
22,4
3,6
2,7
9,2
5
Türkiye
1,1
0,8
1,6
0,9
1,6
6
3.2 Tüketim
Geçtiğimiz yüzyılda, dünya gayrisafi yurt içi hasılası yaklaşık 18 kat artmış ve
tüketim miktarı da buna paralel olarak büyümüştür. Dünya ham petrol tüketimi 20,43
milyon tondan 3,5 milyar tona yükselerek 172 kat, çelik tüketimi 27,80 milyon
tondan 847 milyon tona yükselerek 30 kat artış göstermiştir. Alüminyum tüketimi
6.800 tondan 24,54 milyon tona yükselerek yaklaşık 3.600 kat, bakır tüketimi ise 495
bin tondan 14 milyon tona yükselerek 28 kat artmıştır. Yaşam standardı kalitesiyle
kişi başına düşen maden tüketimi miktarı arasında doğrusal bir ilişki bulunmakta
olup, tüketim miktarının refah düzeyiyle birlikte arttığı görülmektedir [9]. Küresel
kaynak Tablo 3.2’de, bir önceki tabloda bahsi geçen ülkelerin bir grup metal madeni
için kg bazında kişi başı tüketim miktarları verilmiştir.
Tablo 3.2 : Ülkelerin bir grup metal madeni için kg bazında kişi başı tüketimi [9]
Ş
e
Ülkeler
Dünya Nüfus
Oranı
k
%
i
Gelişmiş
Ülkeler
l
Gelişmekte
Olan
X
Ülkeler
’
Çin,
t
Hindistan,
e Doğu
Orta
ve Diğer
Asya
i
Ülkeleri
s
Türkiye
e
Alüminyum
Bakır
Kurşun
Çelik
%
%
%
%
14,6
17,8
10,3
4,4
438,4
25,2
3,1
2,5
1,0
128,4
22,4
0,7
0,3
0,2
9,3
1,1
0,3
3,7
0,9
188,8
Şekil 3.1’de ise ABD, AB ülkeleri ile Türkiye’deki kişi başına hesaplanan maden
tüketim miktarları gösterilmektedir.
7
Şekil 3.1 : Kişi başına hesaplanan maden tüketim miktarı (ton) [9]
Tüketim miktarlarının yüksek olmasına ve günlük yaşantımızda kullandığımız birçok
eşyanın hammaddesinin madencilikten temin edilmesine rağmen, zaman zaman
sektörün öneminin fark edilmemesi düşündürücüdür. Aşağıdaki örnekler,
madenciliğin önemini vurgulamaları açısından önemlidir [9]:

Ortalama bir konut için yaklaşık 400 ton,

1 km otoyol için 30.000 ton,

Orta büyüklükte bir okul / hastane için yaklaşık 30.000 ton,

25-30 bin kişi kapasiteli bir stadyum için 300.000 ton agrega gereklidir.
Şekil 3.2’de bir otomobil üretmek için gereken maden miktarı gösterilmiştir.
Şekil 3.2 : Bir Otomobil Üretimi için Gereken Maden Miktarı
8
Bu kapsamda gerek üretim ve tüketim, gerekse de istihdam verileri açısından ciddi
bir potansiyele sahip sektöre özel bir hassasiyetle yaklaşılması, tüm ülkeler açısından
büyük önem arz etmektedir.
Dünyada madenciliğin güçlü olduğu ülkeler arasında ABD, Çin, Güney Afrika,
Kanada, Avustralya ve Rusya sayılabilmektedir. Madencilik faaliyetleri ile ilgilenen
firmalara bakıldığında, özellikle KOBİ’ler yerel ve ulusal pazarlarda inşaat
malzemesi ham maddelerinde uzmanlaşırken, çok uluslu şirketler endüstriyel ve
metalik madenlerin üretiminde küresel faaliyetlerde bulunmaktadır. Çok uluslu
büyük şirketler sayı olarak 4000’in üzerindeki maden şirketlerinin küçük bir
bölümünü kapsamakla birlikte, bu şirketler metalik minerallerin üretiminde % 83’lük
bir paya sahiptirler. Kalan % 17’lik üretim küçük ve orta ölçekli şirketler tarafından
yapılmaktadır [9].
Maden aramacılığına en çok yatırım yapan ülkelerin başında Kanada, Avustralya ve
ABD gelmektedir. Bu oranlar ülkelerin gelişmişliği ile birlikte maden potansiyeli ile
de ilgilidir. Bu ülkeler toplam arama bütçesinin % 69’una tekabül eden 12,6 milyar
USD tutarında harcama yapmaktadırlar. Madenlerin aranması için harcanan toplam
para 1998’den 2002 yılına kadar hafif bir azalma gösterirken, 2002-2008 yılları
arasında sürekli artış göstermiştir. 1998 yılından bu yana sadece aramalar için
yaklaşık olarak 60 milyar dolar harcanmıştır.
Dünya maden rezervleri açısından en zengin ülkeler ve bu ülkelerdeki önemli maden
cevherleri aşağıdaki gibidir [9]:

Güney Afrika Cumhuriyeti - Altın, platin grubu metaller, manganez, krom,
alüminyum

Çin - Demir, kurşun, manganez, molibden, kalay, zirkonyum, çinko ve fosfat

Kanada - Uranyum, çinko, altın, bakır, nikel, kobalt, demir, petrol ve doğal gaz

Avustralya - Kömür, demir, rutil, çinko, kurşun ve uranyum

ABD - Kurşun, molibden ve fosfat cevherleri
Güney Afrika Cumhuriyeti
Maden rezervleri açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan Güney Afrika;
altın, platin grubu metaller, manganez, krom, alüminyum, silikat ve vanadyum
rezervleri açısından dünyanın önde gelen ülkelerindendir. Titanyum, zirkonyum,
9
antimon ve fluorpar üretiminde lider olup kesilmiş elmas mücevheri üretiminde de
dünyanın en büyük üreticisidir. Üretilen madenlerin önemli bir kısmı ihraç edilmekte
olup, 2009 yılında ihraç gelirlerinin % 30’dan fazlasını madenler oluşturmuştur [9].
Çin Halk Cumhuriyeti
Dünyadaki genel ekonomik gelişme ve özellikle Çin'in ulaştığı yüksek büyüme
rakamları, beraberinde ham maddelere olan yüksek talebi gündeme getirmiştir. Çin
sahip olduğu kayda değer maden potansiyeline rağmen, pek çok ham maddenin
dünyadaki büyük alıcılarından olmaya devam etmektedir. Çin'in ham madde talebi
özellikle malzeme yoğun inşaat ve otomotiv gibi sektörlerde kullanılan bakır, demir,
krom, alüminyum ve manganez gibi metal ham maddelere yönelik olmaktadır. Artan
büyüme rakamlarıyla, bu metal madenlerin yerli üretimleri, talebin ancak 1/3'ü ile
yarısına kadar olan miktarını karşılamaya yetmektedir. Geri kalan talep ise ülke
dışından temin edilmektedir.
Çin’in giderek artan ham madde ihtiyacı göz önünde bulundurulduğunda, madencilik
sektöründe ihracatı teşvik edici nitelikte uygulamalar olmadığı, hatta devlet
tarafından uygulanan vergilerle ihracatı engelleyici bir tutum sergilendiği
görülmektedir. Ham madde ithalatı ise bunun tam tersi sebeplerle ülkeye ham madde
akışını sürdürülebilir kılmak amacıyla, düşük vergilerle teşvik edilmektedir [9].
Kanada
Kanada, dünyanın sayılı madencilik ülkelerinden biri olup, önemli mineral
kaynakları arasında nikel, kobalt, bakır, altın, demir, çinko, potas, sülfür, gümüş,
uranyum, kurşun, kömür gelmektedir. Kanada dünya uranyum üretiminde % 23;
potas üretiminde % 33 ile 1’inci, nikel üretiminde % 15,9; kobalt üretiminde % 13,3
ile 2’nci, titanyum üretiminde % 14,6; platinyum üretiminde % 4,4; alüminyum
üretiminde % 8,1 ile 3’üncü sırada yer almaktadır. 2008 yılı Kanada GSYH’si 1.226
milyar dolar iken madencilik ve buna bağlı endüstrinin (petrol dâhil) değeri 263,5
milyar dolardır. 2008 yılı Kanada ihracatı 455 milyar dolar olup ihracatın 132 milyar
dolarını petrol ürünleri; 85,4 milyar dolarını ise madencilik oluşturmaktadır.
Alüminyum üreticisi olmamasına rağmen 6,15 milyar dolarlık alüminyum cevheri
ithal eden Kanada, alüminyumu işleyerek 11,6 milyar dolarlık alüminyum ihracatı
gerçekleştirmektedir. Kanada’da kişi başına düşen madencilik üretimi ise 2007
yılında 1.232 dolar, 2008 yılında 1.359 dolar olmuştur [9].
10
Amerika Birleşik Devletleri
ABD, kendi temel endüstrisi için gerekli metal ve mineraller bakımından çok zengin
bir ülkedir. ABD’de büyük ölçüde çıkarılan maden ve mineraller arasında, demir,
kömür, çinko, bakır, gümüş ve suni gübre üretiminde kullanılan fosfat
bulunmaktadır. Ülkede, demir-çelik fabrikaları için yılda 80 milyon tondan fazla
demir üretilmektedir. Amerika’nın başlıca tabii kaynaklarından ikincisi kömürdür.
Yüzlerce yıl yetecek geniş rezervleri bulunmakta olup kömürün büyük bir kısmı
elektrik üretimi için kullanılmakta ve ülkenin elektrik enerjisinin yarısı kömürden
elde edilmektedir. Ülkedeki petrol kuyularından yılda 3,2 milyar varilden fazla petrol
çıkarılmaktadır. Gaz ve benzin gibi petrol ürünlerinin üretimi, işlenmesi ve
pazarlanması, ABD’nin en büyük endüstrilerinden biri konumundadır. Ülkede
enerjinin % 33'ten fazlasını, doğal olarak elde edilen veya kömürden çıkarılan hava
gazı sağlamaktadır [9].
11
4. TÜRKİYE’DE MADENCİLİK
4.1 Rezervler
Ülkemizin karmaşık jeolojik ve tektonik yapısı çok çeşitli maden yataklarının
bulunmasına olanak sağlamıştır. Günümüzde dünyada yaklaşık 90 çeşit madenin
üretimi
yapılmaktayken
ülkemizde
60
civarında
maden
türünde
üretim
yapılmaktadır. MTA verilerine göre, dünyada 132 ülke arasında toplam maden
üretim değeri itibarıyla 28’inci sırada yer alan ülkemiz, maden çeşitliliği açısından
ise 10’uncu sırada bulunmaktadır [9,10].
Başta endüstriyel ham maddeler olmak üzere, bazı metalik madenler, linyit ve
jeotermal kaynaklar gibi enerji ham maddeleri açısından ülkemiz zengindir. Dünya
endüstriyel ham madde rezervlerinin % 2,5’i; kömür rezervlerinin % 1’i; jeotermal
potansiyelinin % 0,8’i ve metalik maden rezervlerinin % 0,4’ü ülkemizde
bulunmaktadır. Ülkemizin zengin olduğu madenler arasında ise ilk sırayı dünya
rezervlerinin % 72’sini oluşturan bor mineralleri almaktadır. Ancak, birkaç maden
dışında dünya ölçeğindeki rezervlerimiz kısıtlıdır [9,10].
Dünyada üretimi ve ticareti yapılan 90 çeşit maden ve mineralden 13’ünün ekonomik
ölçekteki varlığı ülkemizde henüz saptanamamıştır. Ülkemiz 50 çeşit madende
kısmen yeterli kaynaklara sahipken, 27 maden ve mineralin günümüzde bilinen
rezervleri ve kaliteleri, ekonomik madencilik için yetersizdir. Ülkemizin, maden
kaynakları ve çeşitliliği bakımından kendi kendine kısmen yeterli olan ülkeler
arasında yer aldığı söylenebilir [9,10].
Türkiye’de bulunan zengin mineral kaynaklar arasında; bor tuzları, barit, jips,
lületaşı, mermer, diyatomit, perlit, manyezit, stronsiyum tuzları, sepiyolit, fluorit,
kireçtaşı, pomza, sodyumsülfat, zeolit, profilit, kuvars-kuvarsit, linyit, feldspat,
kayatuzu, olivin, doomit, siliskumu, altın, bentonit, trona, asbest, kalsit ve zımpara
taşı önemli mineral kaynaklar arasında; kaolen, karbondioksit, krom, molibden,
boksit, nefelin siyenit, civa, NTE, diatomit, Tras, antimuan, toryum, alünit, kumçakıl, gümüş, turba, tuğla toprağı, volfram sayılabilir.
12
Şekil 4.1 : Türkiye’de bulunan madenler
Türkiye’deki yetersiz mineral kaynakları arasında ise bakır, manganez, grafit, boya
toprakları, kurşun, alüminyum, maden kömürü, zirkon, çinko, arsenik, talk, titan,
demir, kükürt, mika, nikel, fosfat, kil mineralleri sayılabilmektedir [9,10]. Şekil
4.2’de Türkiye’deki maden yatakları gösterilmiştir.
Dünya piyasalarında gerçekleşen talebin büyüklüğü ve yurt içinde sağlanan üretimin
hacmi, Türkiye’de madencilik sektörünün gerçekleştirdiği ihracatın üzerinde
belirleyici olan temel bir etkendir. Küresel piyasalardaki gelişmeler özellikle metalik
cevherlerin ihracı üzerinde etkili olmakta, dünya piyasalarındaki elverişli ekonomik
gelişmeler de Türk madenciliğine önemli gelişim fırsatları sunmaktadır.
Türk madencilik sektörü geleneksel olarak merkezde, orta-büyük ölçekli kamu
kuruluşları ve onların çevresinde, küçük ölçekli özel sektör kuruluşlarından oluşan
bir yapıya sahiptir. Ancak yakın zamana kadar devam eden bu yapı son dönemde,
başta Eti Maden İşletmelerine bağlı bazı ortaklıkların özelleştirilmesi ve Türkiye
Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) bağlı işletmelerin bazılarının özelleştirilmek üzere
Elektrik Üretim Anonim Şirket’ine devredilmesi sonucunda önemli ölçüde
değişmiştir. Bugünkü durum itibarıyla Türk madenciliğinin kurumsal yapısının
kamu-özel ayrımı olmaksızın küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluştuğu ifade
edilebilir [9,10].
Sanayileşme ve ulusal kalkınma açısından ihmal edilmeyecek bir öneme sahip olan
madencilik sektörünün ekonomiye katkısının en önemli göstergesi bu sektörün
gayrisafi yurtiçi hasıla içindeki payıdır. Madenciliğin ülkemiz GSYH’deki payı 2009
yılı itibariyle %1,5 civarında olup, bu oran gelişmiş ülkelerdeki oran olan %4 ile
kıyaslandığında, üretimimizi arttırmamız gerektiği açıktır [9,10].
13
Şekil 4.2 : Türkiye Maden Yatakları Haritası [11]
14
Tablo 4.1 : Yıllar itibariyle GSYH içerisindeki madencilik sektör payı [9]
GSYH İçinde Madencilik Sektörünün Payı (x1.000TL)
Yıllar
GSYH
Madencilik
Üretim
Üretim Artış
Oranı %
Madenciliğin
GSYH Payı %
1999
104.595.916
988.954
-
1,14
2000
166.658.021
1.658.124
68
1,14
2001
240.224.083
2.353.927
42
1,17
2002
350.476.089
3.225.992
37
1,05
2003
454.780.659
4.538.250
41
1,07
2004
559.033.026
5.898.572
30
1,20
2005
648.931.712
7.628.517
29
1,43
2006
758.390.785
8.952.359
17
1,44
2007
853.636.236
10.536.592
18
1,23
2008
950.534.251
13.458.457
28
1,37
2009
953.973.862
14.235.361
6
1,49
Sosyal Güvenlik Kurumu 2008 yılı istatistiklerine göre madencilik sektöründe 4.933
iş yerinde 114.962 işçi çalışmaktadır. Sektörde yer alan iş yerlerinin ülkemizdeki
toplam 1.170.248 iş yeri sayısı içerisindeki oranı % 0,42; sektörde çalışan
sigortalıların ülkemizdeki toplam 8.802.989 sigortalı sayısı içerisindeki oranı %
1,3’tür [9,10].
Türkiye’de üretilen maden ürünleri, inşaat sektöründe ve sanayide hammadde olarak
tüketilmekte olup, ülkemiz ekonomisine ciddi katma değer sağlamaktadır. Türkiye,
belli zenginlik ve kalitede olan maden kaynaklarını ihraç ederken; sanayisinin gerek
duyduğu ve yurt içi kaynaklardan yeterli miktar ve /veya kalitede üretemediği
madenleri de ithal etmektedir. Türkiye’nin ihraç ettiği başlıca madenler mermer ve
doğal taşlar, bor konsantreleri ve ürünleri, krom, sodyum feldspat, manyezit, bakır,
çinko, alçı, barit ve pomza iken ithal edilen önemli madenler arasında kömür, demir,
15
mermer ve doğal taşlar, fosfatlar, bakır, manyezit, potasyum feldspat, krom, kükürt,
silis kumu ve grafit sayılmaktadır [9,10].
4.2 Madencilik Faaliyetlerine Yönelik Yasal Mevzuat
Ülkemizde, kömür madenciliğini etkileyen çevreyle ilgili kanun ve yönetmelikler,
yürürlüğe giriş tarihine göre aşağıda belirtilmiştir [2]:

Orman Kanunu (Kanun No: 6831 Kabul Tarihi: 31 Ağustos 1956) (Değişiklik
Kanun No: 4999 Kabul Tarihi: 5.11.2003),

Milli Parklar Kanunu (Kanun No 2873: Kabul Tarihi: 09 Ağustos 1983),

Çevre Kanunu (Kanun No: 2872 Kabul Tarihi: 9 Ağustos 1983, 11 Ağustos
1983 tarih ve 18132 sayılı Resmî Gazete),

Maden Kanunu (Kanun No: 3213 Kabul Tarihi: 4 Haziran 1985) (Değişiklik
Kanun No: 5177, Kabul Tarihi: 26 Mayıs 2004),

Hava Kalitesinin Korunması Yönetmeliği (02.11.1986 tarih ve 19269 sayılı
Resmî Gazete),

Katı Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (14.03.1991 tarih ve 20814 sayılı Resmî
Gazete),

Tehlikeli Kimyasallar Yönetmeliği (11 Temmuz 1993 tarih ve 21634 sayılı
Resmî Gazete) (Değişiklik 20 Nisan 2001 / 24379 sayılı Resmî Gazete),

Orman Arazilerinin Tahsisi Hakkında Yönetmelik (05 Nisan 1995 tarih ve
22249 sayılı Resmî Gazete),

Millî Ağaçlandırma ve Erozyon Kontrolü Seferberlik Kanunu (Kanun No:
4122 Kabul Tarihi: 23 Temmuz 1995 Yayını: 26 Temmuz 1995 tarih ve 22355 sayılı
Resmî Gazete),

Tehlikeli Atıkların Kontrolü Yönetmeliği (7 Ağustos 1995 tarih ve 22387 sayılı
Resmî Gazete),

Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği (7 Şubat 1993 tarih Değişiklik: 6
Haziran 2002 tarih ve 24777 sayılı Resmî Gazete),

Çevre ve Orman Bakanlığı Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun (Kanun No:
4856 Kabul Tarihi: 1 Mayıs 2003, 8 Mayıs 2003 tarih ve 25002 sayılı Resmî
Gazete),
16

Ağaçlandırma Yönetmeliği (09 Ekim 2003 tarih ve 25254 sayılı Resmî
Gazete),

Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği (18 Mart
2004 tarih ve 25406 sayılı Resmî Gazete),

Su Kirliliği Kontrolü Yönetmeliği (31 Aralık Cuma 2004 tarih ve 25687 sayılı
Resmî Gazete),

Toprak Kirliliğinin Kontrolü Yönetmeliği (31 Mayıs 2005 tarih ve 25831 sayılı
Resmî Gazete),

Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu (Yayın Tarihi: 19 Temmuz 2005
tarihli Resmî Gazete, Kanun No. 5403, Kabul Tarihi: 3 Temmuz 2005 ).
24 Nisan 1930 tarihinde yürürlüğe giren 1593 sayılı Umumi Hıfzısıhha Kanununa
dayanarak çıkarılan Gayri Sıhhi Müesseseler Yönetmeliği'nde (26 Ekim 1983 tarih
ve 18203 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir), işletmeler
yerleşim alanlarına verebilecekleri zararların önem derecelerine göre 3 gruba
ayrılmıştır. Yönetmelikte maden işletmeleri birinci derece sıhhi olmayan tesisler
olarak belirtilmiştir. Bu durum, madencilik faaliyetlerinin yerleşim alanlarına yakın
olamayacağı, ayrıca işletmeler etrafında Sağlık Koruma kuşağının bulundurulması
zorunluluğunu getirmektedir [2].
8 Eylül 1956 tarihinde Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, 6831 sayılı
Orman Kanununun 16. maddesi, ruhsatname veya imtiyaz almış olanlarla,
ruhsatname veya imtiyaz alacakların, işe başlamadan önce çalışma sahalarını, Orman
İdaresine bildirmesini ve ormana zarar gelebilecek hallerde orman idaresinin
göstereceği tedbirlerin alınmasını mecbur kılmaktadır [2].
27 Temmuz 1973 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Su Ürünleri
Tüzüğü'nün Ek–5. Maddesinde iç sulara ve denizlerdeki istihsal yerlerine dökülmesi
yasak olan zararlı maddeler belirtilmektedir. Madencilikle ilgili maddelerin de
bulunduğu bu listede ayrıca, denizlerdeki istihsal yerlerine dökülmesi yasak olan
zararlı maddelerin sınır değerleri de belirtilmektedir [2].
Ülkemizde ''çevre'' kavramı ilk kez 1982 Anayasası ile gündeme gelmiş ve ardından
11 Ağustos 1983 yılında amacı ''bütün vatandaşların ortak varlığı olan çevrenin
korunması, iyileştirilmesi, kırsal ve kentsel alanda arazinin ve doğal kaynakların en
uygun ve en verimli şekilde kullanılması ve korunması, su, toprak ve hava
17
kirliliğinin önlenmesi, ülkenin bitki ve hayvan varlığı ile doğal ve tarihsel
zenginliklerinin korunarak, bugünkü ve gelecek kuşakların sağlık ve yaşam
düzeylerinin geliştirilmesi ve güvence altına alınmasını ekonomik ve sosyal
kalkınma hedefleri ile uyumlu olarak sağlamaktır'' olarak açıklanan Çevre Kanunu
yürürlüğe girmiştir. Kanunun 28. maddesi (3.3.1988 tarih ve 3416 Sayılı Kanunun 8.
maddesi ile değiştirilen şekli) ise, çevreyi kirleten ve çevreye zarar verenleri, sebep
oldukları kirlenme ve bozulmadan doğan zararlardan dolayı kusur şartı aramaksızın
sorumlu tutmakta ve meydana getirdikleri zararlardan ötürü, genel hükümlere göre
tazminat sorumluluğunun saklı olduğunu belirtmektedir [2,12].
Madenler ise Anayasamızın 168. maddesi kapsamında ele alınmaktadır. Ayrıca
amacı madenlerin aranması, işletilmesi, üzerinde hak sahibi olunması ve terk
edilmesi ile ilgili esas ve usulleri düzenlemek olan ve 15 Haziran l985 tarihinde
Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 3213 sayılı Maden Kanununun 46.
maddesi, maden arama dönemi içerisinde, arama sahasının özel mülkiyete ait olması
durumunda, arama çalışmaları için irtifak ve/veya irtifak hakkı tesisinin belirli
süreler dahilinde Bakanlıktan istenebileceğini belirtmektedir. Ancak, bu süre
içerisinde sahaya zarar verilmesi durumunda, adli merciler tarafından tespit edilecek
tazminatın ruhsat sahibine ödenmesi gerektiğini belirtmekte ve sahanın kullanılabilir
durumda terk edilmesini zorunlu tutmaktadır [2].
Doğrudan ilgili olmasa da 2 Kasım 1986 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak
yürürlüğe giren Hava Kalitesini Koruma Yönetmeliği kömür üretimini dolaylı olarak
etkilemektedir. Yönetmelikte hava kalitesini olumsuz etkileyen emisyon sınırları
belirlenmiş, alınması gereken önlemler ile denetim ve yaptırımlar açıklanmıştır. 11
Aralık 1986 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren, Gürültü Kontrol
Yönetmeliğinde, gürültü kaynakları belirtilerek, madencilik faaliyetlerinde de
kullanılan iş makineleri ve diğer donanımların gürültü seviyeleri ayrı ayrı verilmiştir.
Yönetmelik, teknik olarak önlenemeyen gürültü kaynaklarının etkilerini azaltmak
amacıyla, çalışanlara koruyucu malzemelerin verilmesini zorunlu tutmaktadır. 4
Ağustos 1988 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren Su Kirliliği
Kontrolü Yönetmeliğinde ise, endüstriler üretim tiplerine göre 16 gruba ayrılarak,
alıcı ortama verebilecekleri proses atık sularının özellikleri belirtilmiştir. Maden
sanayi sektör grubunda, kömür üretim ve nakli, atık sularının alıcı ortama verilmeden
18
önce sağlanması gereken standartlar belirtilmiştir. Bunun yanında, kömür hazırlama
tesisleri atık sularının alıcı ortama deşarj standartları da belirtilmiştir [2].
7 Şubat 1993 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren ÇED
Yönetmeliği kamu veya özel sektöre ait kurum, kuruluş ve işletmelerin yatırım
kararlarının çevre üzerinde yapabilecekleri tüm etkilerin belirlenmesini, tespit edilen
olumsuz etkilerin önlenmesini ya da çevreye zarar vermeyecek şekilde en aza
indirilmesini ve alternatiflerin değerlendirilmesini amaçlamaktadır. Faaliyetler
yönetmeliği Ek-I ve Ek- III’ de iki gruba ayrılmıştır. Bunlardan Ek-I’de belirtilen
faaliyetleri gerçekleştirecek kurum, kuruluş ve kişiler, yönetmeliğinin ekinde verilen
ÇED Raporu formatına göre ÇED raporunu, yeterlik belgesi alarak hazırlamak veya
bu belgeye sahip kurum, kuruluş ve kişilere hazırlatmakta yükümlü tutulmaktadır.
ÇED yönetmeliğinde, kömür madencilik faaliyetleri, her türlü maden çıkarılması ve
işletilmesi (metal içerenler veya enerji üretenler) şeklinde yer almaktadır [2].
Ülkemizde mevcut maden kanunlarına göre sadece ön işletme ruhsatlı sahalarda
restorasyon (alan onarımı/ rekültivasyon) mecburidir. Bu konu da yeterli birimlerce
denetlenmediği için tam olarak yerine getirilmemektedir. İşletme ruhsatlı sahalarda
ise restorasyon mecburiyeti yoktur [3]. Bu nedenle ülkemizde yapılan ve yapılmakta
olan pek çok madencilik faaliyeti sonrasında alan onarımı yerine getirilmemektedir.
Bazı faaliyet sahaları onarım çalışmaları yapılmadan terk edilmektedir [2].
Ülkemizdeki
madencilik
uygulamalarında
bazı
eksiklikler
ve
sorunlar
bulunmaktadır. Bunlar hukukî, teknik ve idarî sebepler olarak ayrılabilir. Bunlar kısa
şöyle özetlenebilir:

Hukuki sebepler:
Halen yürürlükte olan Orman, Maden ve Çevre Kanunları ve bu kanunların
yönetmeliklerinde de bazı eksiklikler bulunmaktadır. Üst toprağın depolanması
hususunda herhangi bir yaptırım bulunmamaktadır.
Orman Kanununa göre ormanlık araziler için ağaçlandırma bedeli madencilik
faaliyetlerine başlarken işletmeci tarafından peşin olarak Orman İdaresi’ne
ödenmektedir. Böylece ağaçlandırma işini Orman İdaresi kendi üstlenmektedir. Özel
Ağaçlandırma Yönetmeliğine göre maden işletmecisine faaliyetini tamamladığı
sahada özel ağaçlandırma için arazi tahsisi istendiğinde öncelik verilmektedir.
19
Yönetmelikte ayrıca, Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup, orman kapsamı
içinde bulunan bir sahada kapalılık 0,1’den aşağı bulunursa ve hatta çeşitli sebeplerle
üzerindeki orman örtüsü (vejetasyonu) tamamen kaldırılmış olsa da bu sahalar yine
de orman sahası olarak muhafaza edileceği belirtilmektedir. Yönetmelikte, maden
sahalarının ağaçlandırılması ile asli ve odun dışı orman ürünü işleyerek faaliyetlerini
sürdüren kurum, kuruluş ve tüzel kişiliklerin ihtiyacı olan hammaddenin
karşılanması
amacıyla
çalışmalarında
yapacakları
yönetmelikte
ağaçlandırma,
belirtilen
saha
erozyon
kontrolü,
büyüklüğü
imar
sınırlamaları
uygulanmayacağı belirtilmektedir.

İdari Sebepler:
Orman Bakanlığına bağlı Orman Genel Müdürlüğü (OGM) ve Ağaçlandırma Genel
Müdürlüğü (AGM) teşkilat yapısı maden alanlarına ve madencilik faaliyetlerine göre
değil, orman alanlarına ve orman faaliyetlerinin yoğunluğuna göre düzenlenmiştir.
Orman İdaresi madencilik faaliyetleri için izin ve irtifak hakkı verdiği bu tür arazileri
mali ve teknik yönden takip etmekte zorlanmaktadır [2,13].
Orman İdaresi genellikle arama ve işletme iznini 5 yıllık süre için vermektedir. Bu
sürede kontrol ve takip etmektedir. Orman İdaresi orman arazisinin kullanma
bedelini her yıl, ağaçlandırma bedelini ise faaliyetler başlarken peşin olarak tahsil
etmektedir. Maden işletmeciliği yapılan ve döküm harmanı olarak kullanılan orman
arazilerinin ağaçlandırılmasından Orman İdaresi sorumludur. Madencilik faaliyetleri
tamamlanıp Orman İdaresine yeniden teslim edilen bu araziler büyük ağaçlandırma
faaliyetlerine
göre
küçük
ölçekli
kaldığından
program
önceliğine
sahip
gözükmemektedir. Sonuç olarak mevcutta bulunan yasalar ve işleyişe göre
madencilik
faaliyetleri
sürdürülmektedir,
ve
birbiriyle
ağaçlandırma
entegre
olarak
faaliyetleri
sürmesi
birbirinden
gerekirken
bağımsız
ayrı
ayrı
yürütülmektedir [2,13].
Yeni Maden Kanunu Tasarısı 57. Hükümet döneminde TBMM'ye gelmiş, kamuoyu
tarafından "talan yasası" olarak adlandırılan tasarı yoğun tepkiler sonucunda ve erken
seçim kararı alındığı için yasalaşmamıştır. Başbakanlığın 07.01.2003 tarihli TBMM
Başkanlığı muhatap yazısında da belirtildiği gibi Yeni Maden Kanunu Değişiklik
Tasarısı 57. Hükümetin düzenlediği şekliyle aynen kabul edilmiştir [2].
20
28.05.2003 tarihinde Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunun kabul ettiği ve 5 Haziran 2004 tarihinde Resmi Gazete’de
yayımlanan ve yürürlüğe giren "Maden Kanununda ve Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun" da, 3213 sayılı Maden Kanununun bazı maddelerinde
değişiklik yapılmıştır [2].
Ongür (2003), Yeni Maden Kanunu tasarı halinde iken, kanunun bazı maddelerine
eleştiriler getirmiştir. Bu eleştirilerin temelinde; önemli sulak alanlarda, mera
alanlarında, su havzalarında, milli parklarda madencilik faaliyetlerinin yürütülmesi
ile ilgili hususlarda maden mühendislerine karar verme yetkisinin verilmesi; zeytinlik
alanlarında yapılacak madencilik çalışmaları sırasında ücreti ödenerek zeytin
ağaçlarının kesilmesi bulunmaktadır. En önemli konulardan biri olan ÇED
çalışmalarının yapılması hususunda da yalnızca Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı
sorumlu tutulmuştur. Yeni haliyle kabul edilen kanunda üst toprağın depolanması
veya madencilik sonrası onarım faaliyetleri ile ilgili herhangi bir yaptırım
getirilmemiştir [2,14].
Yeni Kanunun olumlu yönlerinden bazıları ise; bürokratik işlemlerin biraz daha
azaltılması, izin alımında çeşitli kurumlardaki karar süresinin sınırlanması, bazı
bayındırlık
alanlarında
ruhsatların
taksiri,
ruhsatlarda
yapılmak
istenen
değişikliklerin kolaylaştırılması, kamunun bayındırlık projeleri için yapılacak
madencilik işletmelerinden harç alınmaması, işletilmeyen sahalardan akçalı ceza
alınması, MTA'nın havza bazında arama yapmasına imkân sağlanması gibi konular
sayılabilir [2,14].
21
5. MADEN İŞLETME METODLARI VE ÇEVRESEL ETKİSİ
Çevre, bütün canlıların yaşam boyu ilişki ve etkileşim içinde bulunduğu sosyal,
fiziksel ve kültürel ortamlar bütünüdür. Ülkemiz önemli doğal kaynaklara sahip olup,
dinamik nüfusuyla da her geçen gün gelişmişlik düzeyini artırmaktadır. Hem
bugünün hem de gelecek kuşakların çevre koşullarını tehlikeye atmaksızın çevresel
değerleri güvence altına almak, kalkınmanın bir gereğini oluşturmaktadır.
Çevre kirliliği, eski zamanlardan günümüze kadar gelmiş ve her dönemde en önemli
sorun olarak kabul edilmiştir. Çevre sorunları evrensel sorunlar olup, tek başlarına
ele alınmamaları gerekmektedir. Bu sorunlara yol açan başlıca sebep olumsuz insan
davranışlarıdır. Kaynakların yanlış kullanılması, çarpık kentleşme gibi sorunlar,
çevrede büyük bir tahribata yol açmaktadır.
Madenler, ülkelerin doğal kaynaklarından biridir. Ülkelerin, tüketim miktarlarının
artmasıyla birlikte madenlerin işletilmesi de kaçınılmaz olmuştur. Bununla beraber,
madenler işletilirken, yoğun olarak arazi bozulmalarına ve doğal çevrenin tahrip
olmasına neden olmaktadırlar. Faaliyetlerin yapıldığı alanlarda ve özellikle açık
işletme yöntemi ile çalışılan sahalarda, çalışmalar bittikten sonra topografya, jeolojik
yapı, röliyef, su rejimi, iklim ve peyzaj tamamen değişmekte ve bitki örtüsünün de
tahrip olmasına neden olmaktadır.
Günümüzde çevre bilincinin artması ve madencilik sektörünün ortaya çıkardığı
tahribatın farkına varılması ve bu hammaddelerin tükenmesini önlemek amacıyla
yapılan bilinçli toplumsal hareketlerle, bu problemlere çeşitli çözüm yolları
aranmakta
ve
tedbirler
alınmaktadır.
Sürdürülebilir
kalkınma
politikaları
doğrultusunda doğal çevrenin korunumu için Çevre Kanunu çıkarılmıştır. Türkiye’de
madencilik faaliyetleri Çevre Kanunu ve bu kanuna istinaden çıkarılmış diğer
yönetmeliklere uyularak gerçekleştirilmektedir [9,10].
Çevresel Etki Değerlendirmesi, çevreye büyük ölçüde etkileri olabilecek projelerin
tüm
uygulama
aşamalarında,
bu
etkilerin
ve
önlemlerinin
izlenmesi
ve
değerlendirilmesi sürecidir ve bugün bütün dünyada çevre yönetiminin en üst
22
seviyesi olarak görülmektedir. Ülkemizde de yasal bir statüye oturtulmuş ve
uygulamaya geçmiştir. Ayrıca ülkemizce taraf olunmuş çok sayıda sözleşme,
protokol ve anlaşma bulunmaktadır. Kyoto Protokolü, ozon tabakasını incelten
maddelere dair Montreal Protokolü, Cartagena Biyogüvenlik Protokolü bunların
bazılarıdır [9,10].
Madencilik faaliyetleri sonucu iki tür çevre bozulması söz konusudur. Bunlar
doğrudan bozulma ve dolaylı bozulmadır. Doğrudan Bozulma, maden ocakları
çalışma sahalarındaki örtü ve atık yığınları ile madencilik binalarının inşa edildiği
diğer alanlardaki toprak ve bitki örtüsünün yok edilmesi sonucu meydana gelirken
dolaylı bozulma, eski maden hafriyat yerleri, örtü ve atık yığınları, maden binaları ile
mineral zenginleştirme tesislerinin bulunduğu yerlerde toprak yapısı, su ilişkileri,
kimyasal özellikler, toprak ve bitki örtüsü, yerel iklim, insan ve hayvan sağlığının
değişime uğraması gibi olaylar olarak görülebilir [7].
5.1 Madencilikte İşletme Metodları
Toprak ve çevre bozulmasının karakteri, madencilik yapılan bölgenin tabiatına ve
uygulanılan madencilik metodlarına bağlıdır. Maden işletmelerinde çok çeşitli
metodlar kullanılmasına rağmen, bu metodlar genel olarak iki ana başlık altında
incelenmektedir [7].
5.1.1 Açık maden işletmeleri
İnsanoğlunun her eylemi, çevresinde bir değişime yol açmaktadır. Eylemleri belli bir
noktada yoğunlaştırarak büyük çaplı üretimlerin gerçekleştirildiği endüstriyel
faaliyetlerin çevreye olan etkisi ise, diğer ekonomik faaliyetlere oranla daha büyük
olmaktadır. Sonuçta, endüstrileşme beraberinde konfor, refah, gelişme ve toplumsal
zenginleşme getirirken, diğer taraftan çevresel sorunların ortaya çıkmasına neden
olmaktadır [2,15]. 20. yy öncesinde görülen madencilik faaliyetleri genellikle dar
kapsamlarda olduğu için bunların çevresel etkileri insanların dikkatini çok fazla
çekmemiş ya da az yoğunlukta uygulandığından pek önemsenmemiş olabilir.
Açık ocak madencilik yönteminde faaliyetler;

Bitki örtüsü ve üst toprağı kaldırarak yüzeyi hazırlamak,

Kaya tabakalarını kırmak veya patlayıcılar yardımıyla parçalamak,
23

Örtü tabakasını yükleyerek araziden uzaklaştırmak,

Madeni çıkartarak araziden uzaklaştırmak olarak sıralanabilir [17].
Şekil 5.1’te açık maden işletmelerine örnekler gösterilmiştir.
Şekil 5.1 : Açık maden örneği
Jeolojik yapı, röliyef ve su rejimindeki doğrudan değişiklikler açık maden
işletmelerinde çok daha belirgindir. Bu tür işletmelerde çok miktarda toprak
çıkarılarak dış kısma yığılır. Hafriyat yerlerini çoğu zaman su basar ve dışarıya
yığılan topraklar çok geniş alanları kaplar. Aynı zamanda tarım ve orman alanları da
engellenmiş olur. Açık işletmelerin zararlı etkilerinin boyutu; jeolojik yapıya,
hidrolojik özelliklere, ocak alanı ve derinliğine, mevcut toprak, bitki örtüsü ve iklim
şartlarına bağlıdır. Dış kısımdaki yüksek yığınlar, toprak ve bitki örtüsünü önemli
ölçüde bozarlar. Yığınlarda toplanan kayaçlar bozulmaya fazlasıyla direnç gösterirler
ve bitki örtüsüne zehirli bileşikler verebilirler. İşletme sonrası hafriyat yerleri,
derinlikleri, eğimlerin dikliği ve kayalık olması, su erozyonu ve su basması gibi
sebeplerden dolayı, bu alanların yeniden kullanılmaları çok güçtür [7].
Açık işletme yöntemi sırasında toprak bitki örtüsü, alt ve üst toprak katmanları
sırasıyla kaldırılmalı, Şekil 5.2’de görüldüğü gibi bu işlem yapılırken verimli üst
toprak depolanmalıdır Madencilik faaliyeti bittikten sonra bu katmanın yeniden
oluşabilmesi bütün şartlar elverişli olsa bile çok zaman alır. Madencilik sonrasında
tahrip olmuş alanlara çevredeki topraklardan mikroorganizma aşılamakla organik
madde oluşumu sağlanabilir [2,17].
24
Şekil 5.2: Bitki örtüsü, alt-üst toprak ve kömür [18]
Şekil 5.2’de görüldüğü gibi açık işletme kömür damarları yüzeye yakınsa yapılır ve
üretime üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanır. Bu nedenle arazi daha fazla
bozulur. Halk dilinde bozulmuş arazi terimi; arazi görünümünün iyi olmaması ve
bakımsız olarak bırakılmış olmasını belirtir. Yasal terminolojide ise; iyileştirme
teknikleri uygulanmadan yararlı kullanımlara olanak sağlamayan endüstri ya da diğer
gelişmeler sonucu zarar görmüş araziler olarak tanımlanır. Bu tanıma doğal yollarla
zarar görmüş araziler girmez [2,12].
Şekil 5.3 : Kömür damarları ve örtü tabakası [19]
25
Çevrenin ve ekosistemin korunması açısından madencilik faaliyetlerinin çevre
üzerindeki etkilerinin en aza indirgenmesi veya tamamen ortadan kaldırılması,
peyzaj onarım çalışmalarının ilk aşaması olan alan kullanım plânlaması ile sağlanır
ve bu plânlama öncelikle devlet ekonomisine katkı sağlamakta, bunun yanında çevre
korunmasında da en üst düzey madencilik çalışmasıyla ve ilerde yapılacak çevre
düzenlemesi
ve
iyileştirmesi
çalışmalarına
da
yardımcı
olacak
şekilde
yürütülmektedir [2,3].
Alan kullanım plânlaması, bir alanın değişik faktörler yönünden irdelenip önerilen
kullanımlara uygunluğunun araştırılmasıdır. Her alan için uygun bir kullanım, her
kullanım için uygun bir alan bulunabileceği ilkesinin çift taraflı işletilip
geliştirilmesine olanak sağlayacak plânlamalar dizisidir. Bu tip plânlamalar çevre
değerlerini koruyarak ya da zararlanmayı en aza indirerek kaynaklardan optimum
düzeyde yararlanmayı sağlar [2,20].
Doğayı ve üzerinde yaşayıp kazanç sağladığımız arazileri koruyabilmek, mevcut
potansiyelinden en üst düzeyde yararlanabilmek, geliştirerek ileriki kuşakların
yararlanmasına sunabilmek ancak birbiri ile çelişmeyen kullanım seçeneklerini
irdeleyip araştırarak, bir plâna dayalı olarak uygulamak sürekli bakım ve denetimi
sağlamakla mümkün olabilir [2,20].
İşletme alanı yaratmak veya mevcut alanı genişletmek için yerli nüfusu bir başka
yere nakletmek gereği veya bu nüfusun bazen ocak yakınındaki arazilerde yaşama
zorunluluğu insan sağlığı ve sosyal açıdan da oldukça güçlük yaratmaktadır [2].
Madencilik faaliyeti sırasında işletmenin yapılacağı alanda yol, nehir ve akarsu
güzergâhlarının değiştirilmesinin gerektiği durumlarda, alandaki doğal yapının
bozulması söz konusu olacaktır [2].
İşletme faaliyeti sırasında doğal bitki örtüsünün ve yaban hayatı için gerekli ortamın
yok edilmesi; açık ocağı kuru tutmak için su seviyesinin düşürülmesi sonucu geniş
bir alana yayılı bitki örtüsünün susuz kalması gibi sorunlar açık ocak işletmeciliği
sırasında ortaya çıkmaktadır [2,21]
Kazı ve nakliyat çalışmaları esnasında çıkan tozun meydana getirdiği kirlilik çevreyi
etkilemekte ve insan sağlığını da tehdit etmektedir. Arazinin doğal görünümünün
büyük ölçüde bozulması (topoğrafyanın değişimi) açık ocak işletmeciliğinin en
büyük etkilerinin başında gelmektedir. Bu işlem sırasında rekültivasyon yapılmadığı
26
takdirde verimli üst toprağın kaybedilmesi söz konusudur. İşletme sırasında sahadaki
drenaj nedeniyle yeryüzü su kaynakları kirlenebilecektir [2].
Yerleşim merkezlerine yakın alanlarda dekapaj ve üretim sırasında zaman zaman
yapılan patlatmaların ve iş makinelerinin oluşturduğu toz, gürültü ve titreşimlerin
etkisi ile açık ocak su seviyesinin düşmesi ve buna bağlı olarak önlem alınmadığı
durumlarda ocak yakınlarındaki tarım arazilerinde oluşan verim kaybı açık ocak
işletmeciliğinin zararlarındandır [2,15].
Açık ocak madenciliği sırasında cevherinin bulunduğu alan tespit edildikten sonra
arazideki bitki örtüsü (maki, zeytinlik, orman vb.) kesilip temizlenmekte, verimli üst
toprak tabakası iş makineleriyle kazılarak başka bir alana depolanmaktadır (Şekil
5.4). Genellikle bu işlem sırasında üst toprak katmanları (A, B, C horizonları) ayrı
işlemlere tabi tutulmadan diğer malzemelerle (taş, kaya, kömür parçaları) birlikte
depolanmaktadır. Bunun sonucunda da verimli toprak kaybolmakta ve arazide
yeniden verimli toprak tabakası oluşması uzun yıllar sürmektedir [2,13].
Şekil 5.4 : Toprağın örtü tabakasının kazılıp başka yere taşınması [19]
Madencilik faaliyetleri sırasında araziye verilen zararı en aza indirebilmek ve toprağı
bir sonraki kullanıma hazırlamak için iyi bir işletme tasarımı ve uygulaması
gerekmektedir. Söz konusu çalışmalar üretim süreci ile aynı zamanda plânlanmalı ve
sürdürülmelidir. Geri kazanma ancak o zaman daha ekonomik ve az zaman kaybıyla
gerçekleşir. Madencilik faaliyetleri sırasında uygulanan yöntem her ne olursa olsun
olumsuz etkisi bilinmekle birlikte, açık ocak madenciliğinin yeraltı madenciliğine
göre çevreye verdiği zarar ve olumsuz çevresel ve görsel etkinin daha fazla olduğu
da belirlenmiştir [1,2].
Açık ocak madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile bitki örtüsü ve
topoğrafyadaki değişimler; ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik
27
düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Açık ocak işletmelerinin
daha arama aşamasından başlayarak, kullanım aşamasına varıncaya kadar olan tüm
adımlarında çevreyi yerel ve bölgesel olabildiği gibi bazen de tüm dünyayı
etkileyebilecek şekilde etkileri olabilmektedir. Giderek artan onarım ve geri kazanım
talepleri ve yapılan çalışmaların büyüklükleri karşısında önceden bir plânlama
yapılması zorunlu hale gelmiştir. Plânlamaya konu olan bu çalışmalar, üretim
faaliyetleri sırasında ve sonrasında yapılması gereken işlemleri kapsamaktadır.
Peyzaj onarımının temel hedefi bozulan arazilerin yeniden kullanılabilir duruma
getirilmesi, etkilenen alanın ekolojik ve ekonomik değerine mümkün olduğunca geri
döndürmek olduğundan, onarım plânlamasının arazi kullanım plânlaması ile yakın
ilişkisi bulunmaktadır [2,22].
Geri kazanım sırasında işin teknik ve ekonomik verimliliği ile birlikte doğal ve
kültürel faktörlerin de dikkate alınması gerekir. Onarımda asıl amaç üretimi en
yüksek seviyeye getirmek ve çevre kalitesinin korunması ile birlikte peyzaj onarım
plânlamasının da yapılmasıdır [2,23].
Bir açık ocak plânlaması ancak onarım plânlamasını da içermesi durumunda,
tamamlanmış bir plânlama olarak nitelenmektedir. Genel anlamda bir açık ocak
plânlamasında onarıma dönük aşamalar aşağıdaki gibi sıralanabilir:

Madencilik öncesi koşulların belirlenmesi,

Madencilik faaliyetlerinden etkilenecek grupların istek ve ihtiyaçları ile
uyumlu olarak, bölgenin madencilik sonrası gereksinimlerinin değerlendirilmesi ve
karara bağlanması,

Hedefe ulaşabilmek için, alternatif madencilik ve peyzaj onarım plânlarının
incelenmesi,

Teknik, ekonomik ve sosyal koşullara uygun madencilik, onarım ve alan
kullanım plânlarının geliştirilmesidir [2,22].
Plânlama aşamasında çok çeşitli meslek disiplinleri bir araya gelmelidir. Peyzaj
onarımı sağlamada meslekler arası işbirliği çok önemlidir. Devlet kademesinde
yetkilileri ve yasaları da plânlama sürecine katarak bir çalışma yapılmalıdır. Devlet
ile birlikte mühendisler, peyzaj mimarları, toprak bilimciler, sosyal bilimciler, ekoloji
konusunda uzman profesyonellerden oluşan bir plânlama grubu bir arada çalışmalıdır
[2,24]. Şekil 5.5’te açık ocak işletmecilik faaliyeti yapılan bir alanın genel görünümü
28
görülmektedir. Bir tarafta işletmesi bitip, onarımı yapılan arazi; bir tarafta halen
işletme faaliyeti sürdürülen alan; diğer tarafta ise henüz faaliyete başlanmamış, doğal
bitki örtüsüne sahip arazi görülmektedir.
Şekil 5.5 : Açık ocak madenciliği çalışması [25]
5.1.2 Yeraltı (Kapalı) maden işletmeleri
Yeraltı madenciliği maden yatağının üzerindeki örtü tabakasının çok kalın olduğu
durumlarda uygulanan bir yöntemdir. Hangi yöntem uygulanırsa uygulansın
madenciliğin temel hedefi yer kabuğunun farklı katmanlarında bulunan madenin
yeryüzüne çıkarılmasıdır. Yeraltı madenciliğinde madenin bulunduğu alan tespit
edilip yerin altında galeriler açılarak faaliyet sürerken, açık ocak işletmelerde alanın
katman katman kazılmasıyla faaliyet sürdürülmektedir. Buradan da anlaşılabileceği
gibi açık ocak işletmeler yörenin doğal ve ekolojik yapısını, peyzajı, doğal hayatı,
habitatı tahrip etmektedir [2]. Şekil 5.6’da kapalı maden ocakları gösterilmiştir.
Şekil 5.6 : Kapalı maden ocakları
29
Yeraltı madencilik faaliyetleri sırasında bozulan sahalar, genellikle, geniş alanlar
kaplamaz. Bu nedenle bu tür sahalar için madencilik sonrası arazi kullanımı ile ilgili
düzenleme ve iyileştirme çalışmaları da gündeme gelmez [2,22].
Açık işletmelere göre yeraltı maden işletmeciliği çok daha pahalı ve zor olmasına
rağmen, madenin cinsine ve bulunduğu derinliğe bağlı olarak uygulanan bir metod
olup, bu tür metodla yapılan maden işletmeciliği büyük miktarlarda arazi
bozulmalarına sebep olabilmektedir. Yeraltı madenciliğinin doğrudan değişiklikleri
atık yığınları ve pasalarla olduğu gibi üretim ve işletme tesisleri tarafından da
meydana gelmektedir. Röliyef su rejimi, ekolojik ve ekonomik şartlardaki en büyük
bozulmalar, çökmüş ocaklarda görülmektedir. Bu tür maden işletmelerinde
kayaçların birkaç metreye varan yatay veya dikey hareketleri meydana gelebilir. Bu
durum ise, sel basması veya toprağın dağılmasına neden olur. Etkilenen maden
alanları tümüyle iyileştirilemez hale gelerek kullanım değeri düşer. Toprak
çöküntüleri ve kaymalar ayrıca hizmet binaları, yer altı ve yerüstündeki tesislerin
tamamı için tehlike kaynağı oluştururlar [7].
30
6. MADEN CEVHERLERİ VE ÇEVRESEL ETKİLERİ
Bu bölümde enerji kaynağı olarak kullanılan madenlerin çıkartılmasındaki çevresel
etkiler incelenecektir.
6.1 Kömür Cevherinin Çevreye Etkisi
Kömür, değişik oranlarda organik ve inorganik bileşenler içeren tortul bir kayaçtır.
Kömürün ana bileşeni hidrokarbonlardır; bu nedenle, oluşumu karbon çevrimine çok
bağlıdır. Kömürleşme, bir bitkisel deponun fiziksel, kimyasal ve biyokimyasal
değişimlere
uğrayarak
karbonca
zengin
oksijence
fakir
hidrokarbonlara
dönüşmesidir. Turba, bir kömür olmamakla birlikte kömür oluşumunun ilk evresini
oluşturmaktadır. Kömürleşme süreci ise bunu takip etmektedir. Kömürleşme
sürecinin, yumuşak linyit, sert linyit, taşkömürü ve antrasit kademelerini geçtikten
sonra grafitte sonuçlandığı kabul edilir.
Kömürün kullanılabilir enerjiye dönüştürülmesi; üretim, hazırlama, taşıma, depolama
ve yakma gibi çeşitli süreçleri içerir. Bu süreçlerin hepsinde, çevre, az veya çok,
olumsuz yönde etkilenmektedir. Rezervi en yüksek fosil enerji kaynağımız olan
kömür, günümüz koşullarında ve kısa vadede vazgeçemeyeceğimiz bir enerji
kaynağı durumundadır. Bu nedenle, enerji üretimi amacıyla kömür kullanımı ile ilgili
kararlar alınırken, geniş kapsamlı bir çevre analizinin yapılması gerekmektedir [26].
Çevreyi korumak, kirlenmesini önlemek, büyük harcamalar gerekmektedir. Ancak,
zamanında alınmayan tedbirlerin ileride yaratacağı sorunların giderilmesi çok daha
pahalıya mal olacaktır [26].
6.1.1 Kömür üretimi sirasinda çevreye olan etkiler
Maden yatakları belirli bölgelerde oluştuğu için madencilik faaliyetleri için bölge
seçimi veya önceden planlama yapılması söz konusu değildir. Maden yatakları
genellikle yerleşim yerleri dışında ve nispeten bozulmamış doğada bulunurlar.
Önceki nesiller için madencilik faaliyetleri ile topraktan elde edilen zenginlik
ilerleme ve daha iyi bir geleceğin göstergesi olarak gurur verici bir durum ifade
31
etmekteydi. Günümüzde ise bir çok kişi tarafından yaşanılan çevrenin bozulması,
kirletilmesi anlamına gelmektedir [26].
Kömür madeninin, açık ocak veya yer altı üretim yöntemleriyle üretilmesi sırasında
meydana gelen başlıca çevre problemleri [26];
•Arazinin bozulması
•Çevredeki manzaranın bozulması
•Su kaynaklarının zarar görmesi
•Tarım ve orman arazilerinin zarar görmesi
•Gürültü kirliliği ve toz oluşumu
•Erozyon ve toprak kayması
•Arazide meydana gelebilecek göçük ve çökmeler ile patlamaların yarattığı
sarsıntılar
6.1.2 Kömürün açık ocak madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkileri
Kömür damarları yüzeye yakınsa ve örtü tabakaları da gerekli koşulları sağlıyorsa,
üretim, yüzey madenciliği yani açık işletme ile yapılır.
Üretime, çıkarılacak maden üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanır. Bu
nedenle, arazi, yer altı madenciliğine oranla daha fazla bozulur ve doğal manzara yok
olur. Şekil 6.1, doğal manzaranın bozulmasına bir örnek olarak gösterilmiştir.
Şekil 6.1 : Madenciliğin çevresel etkileri
32
Açık işletme madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile, bitki örtüsü ve
topoğrafyadaki değişimler, ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik
düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Ancak, meydana gelen bu
olumsuzlukları, bozulan arazilerin
yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi
çalışmaları ile ortadan kaldırmak olasıdır. Bozulan arazilerin ekolojik ve ekonomik
değerlerinin mümkün olduğu ölçüde geri kazanılmasını hedefleyen iyileştirme
çalışmalarının başlıcaları [26].

Sığ hafriyat yerleri su ile doldurularak balık üretimine uygun hale getirilebilir;
derin olanlar ise su tutma amacı ile kullanılabilir.

Döküm sahaları ile kuru hafriyat alanları, çıkarılmış olan hafriyat ve örtü
tabakasını da kullanmak suretiyle, tarım ve ormancılık amacı ile iyileştirilebilir.
Ormancılık, daha çok, besleyici maddesi zayıf ve geçirgen topraklar için uygundur.

Madencilik alanları ayrıca; konut yapımı, spor alanı, yeşil alan gibi amaçlarla
da kullanılabilir. Şekil 6.2 ve Şekil 6.3’de tekrar kullanım gösterilmiştir [26].
Şekil 6.2 : Eski maden ocaklarının göl ve orman olarak değerlendirilmesi
Şekil 6.3 : Eski maden ocaklarının havaalanı ve spor alanı olarak değerlendirilmesi
33
Açık ocak işletmelerinin en önemli sorunlarından birisi de, kaçak toz oluşumudur.
Bu sorunu en düşük seviyede tutmak için kullanılan en pratik yöntem, maden
sahasının ve yolların sık sık sulanmasıdır. Üretim sırasında oluşan tozu bastırmak,
basınçlı su kullanarak kazı yapmak ve hidrolik yöntemle kömürün nakli gibi çeşitli
amaçlarla, büyük miktarlarda su kullanımı söz konusudur. Kullanılmış atık su; askıda
katıları, demir bileşiklerini, klorürleri, sülfatları ve eser elementleri içerdiğinden ve
genellikle asidik karakterde olduğundan, çevre suların kalitesinin bozulmasına neden
olmaktadır. Suda yasayan canlılar ile çevredeki bitki örtüsü, üretim atık suyunun
olumsuz etkileri nedeniyle yok olabilmektedir [26].
Kömürün yüzey madenciliği ile çıkarılması için kullanılan büyük kapasiteli
makineler yakın çevreyi rahatsız edebilecek ölçüde gürültü çıkarmaktadır. Bunun
yanı sıra, üretim sırasında gerçekleştirilen patlatma ve öğütme işlemleri de, gürültü
kirliliği yaratmaktadır.
6.1.3 Kömürün yer altı madenciliği ile üretimi sırasında çevreye olan etkiler
Kömürün, yeraltı üretim yöntemleri uygulanarak çıkarılması sırasında meydana
gelen olumsuz etkilerin başında, çevrede göçük ve çatlakların oluşumu gelmektedir.
Ayrıca, atık maden suları, gürültü ve toz oluşumu da diğer kirlilik kaynaklarıdır. Yer
altı madenciliğinde meydana gelen göçük ve çökmenin büyüklüğü veya şiddeti,
maden oyuğunun büyüklüğüne ve yeryüzü tabakasının dayanıklılık karakteristiğine
bağlı olarak değişir. Çökme problemleri genellikle, madencilik sonrası destek
sistemleri ve kömür bariyerlerinin zayıflaması sonucu meydana gelmektedir. Aşağıda
sıralanan birbiri ile ilişkili faktörler çöküntünün nasıl, nerede ve ne zaman olacağını
belirlemektedir [26].

Kömür madeninin kalınlığı;

Destek sütunlarının ve galerilerin dağılımı, şekli ve boyutu

Çıkarılan kömürün yüzdesi

Maden üzerindeki örtü tabakasının kalınlığı ve fiziksel karakteristikleri

Madencilikte kullanılan yöntem

Madenin kuru veya su basmış durumu

Örtü tabakasının gerçek veya potansiyel çatlama derecesi ve seviyesi
34

Örtü tabakasının minerolojik özellikleri (örn. killi mineraller su ile
karşılaştığında şişer, kükürtlü mineraller oksijen ve nem varlığında kimyasal ve
fiziksel olarak değişir.)
Yer altından kömürü çıkarmak amacıyla kazı yapılan alan, derinliğe oranla küçükse,
üst katmanlarda meydana gelen göçük ve çökmeler yer yüzeyine kadar
ulaşmamaktadır. 300 m derinlikte bulunan, 1.5 m kalınlığındaki bir kömür
damarının, 250 m uzunluğundaki bir kısmında üretim yapılması, yüzeyde 1.2
metrelik bir çökmeye neden olurken; bu üretimin 600 m derinlikte gerçekleştirilmesi,
sadece 0.6 metrelik bir çökmeye neden olmaktadır. Çökme olayının gerçekleştiği
zaman aralığı da, damarın bulunduğu derinliğe bağlıdır; çökme hızı, üretim yapılan
ayağın uzunluğundan ve üretim hızından etkilenmektedir. Yüzeydeki çökme,
genellikle, damarın bulunduğu derinliğin yarısı kadar bir uzunlukta kömür
üretildiğinde başlar ve üretim alanından, yine derinliğin yarısı kadar bir mesafe
uzaklaşılana kadar devam eder.
Yer altı madenciliği ile üretim yapılırken, kömürün yanı sıra, farklı boyutlarda kayaç
parçaları da yeryüzüne taşınmaktadır. İnsan gücü ile üretim yapılan madenlerde, bu
atığın çoğu yer altında kalmakta ve sorun yaratmamaktadır. Ancak, makine ile üretim
yapılması durumunda çok fazla atık oluşumu söz konusudur ve bu atıkların
toplandığı alanlar, toprak kaybına ve çevre kirliliğine neden olmaktadır [26].
Üretim sırasında kullanılan su, önemli ölçüde asidik atık su oluşturarak su kirliliğine
neden olmaktadır. Bu yöntemle üretilen her bir ton kömür için, yaklaşık 3 ton asidik
ocak suyu oluşmaktadır [26].
Kömür üretiminin yaygın bir hava kirliliği kaynağı da tozdur. Toz oluşumu,
genellikle, delik delme, patlayıcı madde kullanımı, yükleme, taşıma, harmanlama,
depolama ve tüketim alanlarına ulaştırma aşamalarında oluşmaktadır. Ayrıca, üretim
sırasında, kömürün kendiliğinden tutuşması sonucu, çeşitli gazlar atmosfere
yayılarak hava kirliliğine neden olmaktadır.
Kömürün üretimi, hazırlanması ve taşınması sırasında toz oluşumu, özellikle kuru ve
rüzgarlı havalarda önemli sorunlar yaratmaktadır. Bu, geçici bir kirliliktir ve
oluşumunu engellemek için aşağıda özetlenen önlemlerin alınması gerekmektedir
[26];

Kömürün taşındığı yolları stabilize etmek
35

Açık yüzeyleri mekanik olarak süpürerek, küçük boyutlu taneciklerin
birikimini önlemek

Su kullanarak, birikimleri ve ve yüzeyleri ıslatmak

Toz bastırıcı sprey kullanmak, taşıma ve transfer noktalarını kapatmak

Maden sahasının etrafını yeşillendirerek rüzgarı engellemek
Ayrıca, kömürün, güç santrallerine demir yolu ile taşınması için gerekli tren yolları,
toprak kaybına neden olurken; kara yolu ile tüketim alanlarına taşımada yararlanılan
motorlu taşıtlar ise hava kirliliği yaratan egzoz gazları yaymaktadır.
Son yıllarda çevre koruma ve kaynak yönetimi ile ilgili kanunlar klasik madencilik
faaliyetleri ile ilgili bir çok değişimi ve prosedürü de beraberinde getirmiştir. Bunlar
[26];

Çevresel etki değerlendirme yapılması ve halkın gereksinimlerinin dikkate
alınması

Kaynak yönetimi ve arazi kullanımının planlanması

Madencilik sonrası arazi reklamasyon ve rehabilitasyon çalışmalarının
yapılması
6.1.4 Kömür hazırlama işlemleri sırasında çevreye olan etkiler
Ocaklardan çıkarılan kömürün bir kısmı doğrudan tüketiciye iletilirken, bir kısmı da
kömür hazırlama işlemlerine tabi tutulmaktadır. Çeşitli tüketim alanlarında kullanılan
kömürün, belirli bazı özelliklere sahip olması gerekmektedir. Bu özelliklere örnek
olarak; maksimum ve minimum tane boyutu, kül, kükürt ve nem içeriği, ısıl değeri,
uçucu madde içeriği ile koklaşma yeteneği verilebilir. Kömür hazırlama, ocaktan
çıkarılmış kömürden, istenilen özelliklere sahip ürün elde etmek üzere yapılan
işlemlerin tümünü kapsar. Kömürde bulunan en önemli safsızlıklar; inorganik
maddeler, kükürt ve nemdir. İnorganik maddeleri kömürden ayırmakla, kömürün
bıraktığı kül miktarı azaltılarak yanabilir kısımın oranı yükseltilmiş olmaktadır [26].
Kömür hazırlama işlemleri sırasında, istenen tane boyutunu elde etmek amacıyla
uygulanan, kırma ve öğütme işlemleri sonucunda, önemli ölçüde toz oluşumu
nedeniyle, hava kirliliği meydana gelmektedir. Kömür yıkama işlemleri, büyük
miktarlarda su gerektirmektedir; örneğin, bir ton kömürün yıkanabilmesi için
36
yaklaşık 7500 litre su kullanılmaktadır. Yıkama işlemi sonunda oluşan ve tanecik
boyutu küçük katıları içeren atık sular en önemli kirleticidir. Bu atık suların katı
içeriği düşük (%3-10), hacmi oldukça yüksek (~1400 m3/h) olduğundan ekonomik
ve güvenli bertaraf için öncelikle derişikleştirilir. Katı derişimi ~ %30-45 olduktan
sonra uygun depolarda toplanır. Bu depoların çevre sularına herhangi bir kaçak ya da
sızıntı olmayacak şekilde inşa edilmesi çok önemlidir [26].
Depo tamamen kuru atıkla dolduğu zaman bu atıklar alınıp son depolama alanına
gönderilir ve toprak tabakası ile örtülerek çeşitli amaçlarla kullanılır. Bu yöntemin
maliyeti 1 ton kuru atık için yaklaşık £1.2’dur. Kömür yıkama tesislerindeki su
giderme ünitelerinden çıkan katı atığın kömür üretimi sonucu oluşan boşluklarda
depolanması da söz konusudur. Böylece hem yüzeyde atık depolama sorunu
çözülmüş hem de problemlerin önüne geçilmiş olur. Yıkama işleme sonucu oluşan
ve
yığınlar
halinde
biriktirilen
katı
atıklar,
eğer
maden
ocağına
geri
döndürülmezlerse kendiliğinden tutuşabilir ve uzun süre yanarak, hava kirliliğine
neden olabilir. Ayrıca, yağmur suları, bu yığınların tuz ve asit içeriklerini çözerek
çevre sularının kirlenmesine neden olur [26].
6.2 Petrol Üretiminin Çevreye Etkisi
Petrol sözcüğü latince petra (taş) ile oleum (yağ) sözcüklerinin birleşmesinden
oluşmuştur. Ham petrol yüzlerce farklı hidrokarbondan oluşmuş kompleks bir
karışıma sahiptir. Hidrokarbonlar dışında, çok az miktarlarda azot, kükürt, oksijen ve
eser miktarda metalleri de içermektedir.
Petrol ilk kez Amerika’da aydınlanma amacı ile 1850’li yıllarda kullanılmaya
başlanmıştır. Büyük miktarda petrol üretimini sağlayan ilk petrol kuyusu yine
Amerika’da (Pennsylvania) 1859 yılında açılmıştır. Ancak, petrolün yakıt olarak
kullanımının hızla artması ve petrol endüstrisinin hızla gelişmesi, 20. yüzyılın
başlarında içten yanmalı motorların geliştirilmesi sonucu olmuştur.
Petrol ürünlerinin kullanımının çevre kirliliğine neden olmasının yanı sıra, ham
petrolün ve ürünlerinin üretimi, taşınması ve depolanması sırasında da kirlenme
olmaktadır [26].
Petrole olan ihtiyacın giderek artması, daha fazla arama ve üretim çalışması
yapılmasını gündeme getirmektedir. Ancak, petrol arama ve üretim çalışmaları,
37
ekonomiye olan olumlu katkıları yanında doğal çevre üzerinde olumsuz etkileri
nedeniyle birçok sorunların kaynağı durumundadır. Petrolün bulunmasından
tüketime sunulmasına değin geçen süreç; arama, üretim, taşıma, depolama ve
rafinasyon işlemlerini içermektedir. Tüm bu işlemler sırasında; değişik kimyasal
maddeler ve tekniklerin kullanılması sonucunda katı, sıvı ve gaz atıklar
üretilmektedir. Petrol; kara ve deniz sedimanları içinde bulunur. Genellikle
gözenekli, geçirgen katmanlarda toplanmıştır ve bu kesim geçirimsiz bir katman ile
kaplanmıştır [26].
Şekil 6.4 : Petrolün doğada bulunuş şekli
6.2.1 Petrol arama ve çevreye olan etkileri
Petrol arama çalışmaları; petrol kaynaklarının varlığını belirlemek amacıyla, jeofizik
yöntemlerin kullanılmasından, arama kuyusu açılmasına kadar olan süreci içerir. Bu
süreç içerisinde özellikle sondaj çalışmaları sonucu önemli ölçüde
• katı (kayaç kesintileri ve kırıntıları) ve
• sıvı (sondaj sıvısı) atıklar ortaya çıkmaktadır.
Şekil 6.5’te sondaj çalışmasının şematik gösterimi verilmiştir.
38
Şekil 6.5 : Sondaj çalışması [26].
Sondaj sıvılarının temel görevleri; sondaj kesintilerini yüzeye taşımak, formasyon
basınçlarını kontrol etmek, matkabı soğutmak kuyunun stabilitesini sağlamak ve
geçilen formasyonla ilgili maksimum bilgiyi sağlamaktır.
Sondaj sıvıları genellikle tatlı ve tuzlu su bazlı, petrol bazlı veya polimer bazlı olarak
hazırlanırlar; ayrıca, sıvının gerekli fiziksel özelliklere sahip olması için barit,
bentonit, kostik soda, kromlignosülfonat, değişik tuzlar (KCl, CaCl2 vb.,) gibi katkı
maddeleri kullanılır [26].
Sondaj sırasında geçilen kayaç katmanları ağır metaller (civa, kadminyum, çinko,
molibden, bakır, krom...vb) içerebilmektedir. Bu tür kayaçların sondajı sonucu ortaya
çıkan kesintiler, sondaj sıvısıyla yeryüzüne tasınırlar; bu kesintilerden arındırılmamış
sondaj sıvısının atılması kirlenmeye yol açmaktadır. Örneğin; yüksek basınçlı
formasyon kuyularında, sondaj sıvısının % 35’i kadar barit, basıncı karşılamak üzere
eklenir. Basıncı karşılamak üzere eklenen barit, çevreye kullanıldığı oranda zarar
verir. Çünkü, kadmiyum, civa ve kurşun gibi ağır metaller içerir. Kullanılacak baritin
içindeki bu ağır metallerin miktarının daha az olmasına dikkat edilmelidir [26].
Özellikle petrol bazlı sondaj sıvılarının da çevre kirliliği açısından çok sakıncalı
olduğu bilinmektedir. En basit bileşenleri; mazot, tuzlu su ve barittir. Mazot ve
baritin çevreye olan olumsuz etkilerine ilaveten tuz yoğunluğu da yüksek olan bu
atıklar; toprağın verimliliğini azaltmakta ve bitki örtüsüne zarar vermektedir.
39
Bir sondaj operasyonu süresince oluşan ve kirletici madde derişimi yüksek olan bu
atıklar toprağın verimliliğini azaltır; bitki örtüsüne ve su kaynaklarına zarar verir
[26].
Kullanılmış sondaj sıvılarının toplandığı atmosfere açık havuzlar, kirliliğin en yoğun
olduğu alanlardır. Bu havuzların altındaki yer altı su kaynaklarından alınan su
örneklerinde, normal değerlerin çok üstünde ağır metal yoğunluklarına ulaşıldığı
gözlenmektedir.
Sondaj atıklarının işlenmesi ve atımı için kullanılan yöntemler [26]:

Sudan ayırma ve gömme (en ucuz yöntem: buharlaştırarak ayırma)

Açıkta depolama (su bazlı sıvılar için geçerli)

Atıkların katılaştırılması (çimentolaştırıcılarla karıştırma ve kurutma)

Yakma ve biyolojik işlemler
6.2.2 Petrolün üretilmesi sırasında çevreye olan etkileri
Üretim
çalışmaları,
varlığı
belirlenmiş
kaynakların
ekonomik
olarak
değerlendirilmesine yönelik olarak bir alanda birden fazla kuyunun üretime açılması
çalışmalarıyla, üretimi artırıcı çalışmaları içermektedir.
Üretim kuyularının en önemli atık maddesi, petrolle birlikte üretilen formasyon
suyudur. Formasyon sularının içindeki bileşenler esas olarak şu gruplara ayrılabilir
[26];
1. Hidrokarbonlar
2. Ağır metaller
3. Radyoaktif maddeler
4. Tuzlar ve
5. Çözünmüş gazlar
Formasyon sularının atımı genellikle deniz veya göl gibi doğal su kütlelerine
boşaltma veya yeraltında uygun kayaç katmanlarının içine basma şeklinde
gerçekleştirilir. Bu sulara, çevreye atılmadan önce gerekli arıtma işlemleri
uygulanmazsa, önemli ölçüde yeraltı ve yerüstü su kirliliği meydana geleceği açıktır;
kirlilik sonucu su kaynakları kullanılmaz duruma gelebilmektedir.
40
Kullanılan yöntemler [26];

Yerinde azaltma (Kuyudibi su atımı, jelleştiriciler kullanma)

Kaynak ayrımı (Santrifüj, elektrik/manyetik akış filtrasyonu)

Tekrar kullanım, hapsetme
Petrol üretiminde hava kirliliğine neden olan en önemli olaylar ani püskürmelerdir
(blowouts).
Püskürme ile birlikte petrol, gaz, çamur ve tuzlu su yayınımı olur. Bu kirleticiler
rüzgar tarafından dağıtılarak çevre bitki örtüsünün, sularının ve toprağın
kirlenmesine neden olurken; hidrokarbonlar doğrudan atmosfere yayılarak hava
kirliliği yaratır. Su yüzeyinde dağılmış halde bulunan petrolün evaporasyonu ile de
ilave bir miktar hidrokarbon atmosfere geçer [26].
Üretim sırasında çıkan yangınlar da önemli ölçüde hava kirliliğine neden olur.
Üretimi artırıcı yöntemlerden olan buhar ile öteleme işlemi sonunda; kükürt ve
hidrokarbon içeriği yüksek olan buhar, üretim kuyusundan atmosfere yayılır. Üretimi
artırıcı diğer bir yöntem olan yerinde yakma işlemi sonunda açığa çıkan karbon
monoksit ve karbondioksit gibi gazlar da atmosfere yayılır ve hava kirliliği yaratır.
Denizde petrol üretimi karada petrol üretimine oranla çevreye daha az zarar
vermektedir. Denizde petrol üretimi sırasında suyun kirlenmesinin başlıca nedenleri
ani püskürme ve taşmalar sonucu yayılan hidrokarbonlar ile kullanılmış suyla atılan
hidrokarbonlardır. Karada üretim sırasında ise bu etkilere ilave olarak, yolların
yapımı ve kanalların açılması da su kirliliğine katkıda bulunur. Yol yapımı bölge
suyunun kalitesini etkiler. Kanalların açılması ise geçici olarak bulanıklığın ve
çökelti oluşturan madde derişiminin artmasına neden olur [26].
6.3 Nükleer Enerji Kaynakları ve Çevresel Etkileri
Hızla tükenmekte olan fosil yakıtlara karşı alternatif olarak sunulan ve atom
çekirdeğinin parçalanma veya birleşmesi ile elde edilen nükleer enerji günümüzde
üzerinde en çok konuşulan enerji türüdür. Nükleer enerjinin barışçıl amaçlarla
kullanılması için yapılan araştırmalar 1930’lu yıllara dayanmaktadır. Bu zamandan
günümüze dek inişli çıkışlı sürecine rağmen nükleer santrallerin bugün dünya
elektrik enerjisi üretiminde önemli bir payı vardır. Çevre ve insan sağlığı açısından
41
bakıldığı zaman, elektrik enerjisi üretiminin büyük sorunları beraberinde getirdiği
görülmektedir.Fosil yakıtlarla çalışan güç santrallerinin çevreye yaydığı karbon
dioksit, kükürt oksitler, azot oksitler, tanecikler vb. kirleticiler günümüzde önemli
çevre sorunları olarak karşımıza çıkmaktadır. Bunun yanında, bir nükleer santralde
bu kirleticilerin oluşmadığı; ancak, en önemli sorunun oluşan radyoaktif atıkların
kontrolü ve bunların çok uzun bir süre güvenli bir şekilde saklanması olduğu
bilinmektedir.
Bu raporda nükleer yakıtın hammaddesi olarak uranyum cevherinin çıkarılması,
arıtılması, saflaştırılması anlatılacaktır [26].
Uranyum maden işletmeciliği genel olarak diğer maden işletmelerine benzemektedir;
ancak çıkartılan ve işlenen cevherin radyoaktif olması nedeniyle uranyum
madenciliği insan ve çevre sağlığı açısından özel bir ilgi ve dikkat gerektirmektedir.
Çıkartılan cevherin tenörü çok düşüktür (~ %1) ve sülfatları ile karışık halde
bulunmaktadır. Bu nedenle cevherden kazanılan uranyumun ~ 525 katı atık olarak
elde kalmaktadır. Eğer reaktörden çıkan yakıt işlenip tekrar kullanılacak olursa,
cevher atığı % 40 oranında azalmaktadır.
Uranyum cevheri genellikle yüzeyde veya yüzeye yakın derinliktedir. Madencilikte
açık veya kapalı işletme yapılmasını, cevherin üzerini kapatan taş, toprak tabakasının
kalınlığı belirlemektedir. Eğer cevher yüzeye yakınsa ve örtü tabakaları da gerekli
koşulları sağlıyorsa, üretim yüzey madenciliği yani açık işletme ile yapılır [26].
Üretime, çıkarılacak maden üzerindeki örtü tabakası kaldırılarak başlanılır. Bu
nedenle arazi yer altı madenciliğine oranla daha fazla bozulur ve doğal manzara yok
olur. Açık işletme madenciliğinden kaynaklanan toprak kayıpları ile bitki örtüsü ve
topoğrafyadaki değişimler, ekolojik dengenin bozulması, görsel kirlenme, verimlilik
düşüşü, erozyon gibi olumsuz etkilere neden olmaktadır. Ancak, meydana gelen bu
olumsuzlukları, bozulan arazilerin
yeniden düzenlenmesi ve iyileştirilmesi
çalışmaları ile ortadan kaldırmak olasıdır. Bir yer altı uranyum madeninin
yerüstündeki kısmı sadece birkaç dönümdür. Yeraltındaki geçitler göz önüne alınırsa
bu alan biraz daha büyük olabilir. Yüzeyde kalan bu alanın büyük bir kısmı
madenden çıkartılan yığınlar tarafından kaplanmaktadır; ancak bu yığın daha sonra
ocağa geri gönderilmektedir. Kömür işletmesindeki patlayıcı grizu gazının yerini,
uranyum işletmesinde patlayıcı değil, fakat radyoaktif olan radon gazı alır. Yeraltı
galerilerinde radon birikmesi bol hava akımı ile önlenir. Maden girişindeki fanlar,
42
uzun taşınabilir kablolarla taze havayı çalışma sahasına gönderirler. Madenin içinde
uygun geçiş yollarının yapılması da iyi bir havalandırmaya katkıda bulunur.
Açık ocak uranyum madenciliğinde açığa çıkan radon gazı sürekli olarak atmosfere
yayılmakta ve yerel havadaki derişimi yer altı madenlerine kıyasla çok daha az
olmaktadır. Buna karşılık rüzgar ve yağmura maruz kalmaları yüzünden açık
işletmelerdeki tanecik yayınımı yeraltı işletmelerine oranla çok daha fazladır. Yeraltı
işletmelerinde ise radonun bozunma ürünlerinin çoğu kolaylıkla taneciklere
yapıştığından, etkin bir havalandırmanın güç olduğu durumlarda işçilerin solunum
aygıtı kullanmaları söz konusu olabilmektedir [26].
Uranyum bozunma zinciri içindeki en önemli radyoaktif çekirdekler; radyum,
toryum ve bunların bozunma ürünleridir. Bunlar içinde insan ve çevre sağlığı
açısından potansiyel olarak en zararlı olanlar: Kurşun-210, polonyum-210 ve
toryum-230’dur. Radon ise radyum-226’nın radyoaktif bozunma ürünüdür.Radon
gazı, doğal uranyumun ana bileşeni olan uranyum-238’in kararlı bir kurşun izotopu
ile son bulan bir seri radyoaktif bozunma tepkimelerinin bir ürünüdür ve aşağıdaki
sıra ile oluşmaktadır. Uranyum-238’in radyoaktif bozunma ürünü olan toryum-230
radyoaktif bozunma ile önce radyum 226’ya, oluşan radyum-226 ise uranyum
cevheri çıkarılırken atmosfere karışan radon-222’ye bozunmaktadır [26].
Radon gazından kaynaklanan temel tehlike gazın kendisinden değil, bozunma
ürünlerinden ileri gelmektedir. Bu ürünler, maden çıkarılan alanlarda, haddeleme
işlemlerinin yapıldığı sahalarda, ya da atık yığınlarından rüzgar yolu ile taşınan tozda
bulunabilmektedir. Radon-222’nin yarı ömrü 92 saattir. Radon-222’nin katı bozunma
ürünü olan Polonyum-218’in yarı ömrü ise ~3 dakikadır ve bu izotop da daha sonra
sırası ile Kurşun-214, Bizmut-214 ve Polonyum-214’e bozunmaktadır. Katı halde
olan bu radyoaktif çekirdekler grubuna radon gazının kısa ömürlü radyoaktif
bozunma ürünleri denmektedir. Radon gazının yarılanma ömrü kısa olduğu için
radon gazı bulunan her yerde bu bozunma ürünleri de bulunmaktadır. Radon gazı ve
onun bozunma ürünlerini içeren hava solunacak olursa, katı ürünler ciğerler
tarafından tutulur. Polonyum-218 ve Polonyum-214’den kaynaklanan kısa menzilli
“α”ışınımı dokulara zarar vererek, akciğer kanseri oluşumuna neden olur. Radon
gazının kendisi ciğerlerde kalmayarak, kısmen kan tarafından tutulmakta, kısmen de
solunum yoluyla dışarı verilmektedir. Böylece havadaki radondan kaynaklanan asıl
43
tehlike, onun ciğerlerde depolanan kısa ömürlü olan ve “α”ışınımı yapan bozunma
ürünleridir [26].
Uranyum madenciliğinde oluşan atık sular yer altı ve yerüstü madenlerinden gelen
drenaj sularını, çeşitli yıkama ve tortu sularını içerir. Yer altı işletmelerine giren
zemin suyu (cevher ile temas etmiş su) ise çamur kolektörlerinde toplanmakta ve
daha sonra yüzeye pompalanmaktadır. Bu su, içinde uranyum ve radyumun da
bulunduğu az miktarda radyoaktif madde içerir, ancak bunların büyük çoğunluğu
toprak tarafından emilmektedir. Bazı yer altı madencilik işletmelerinde atık su
boşaltılmadan önce uranyumu kazanmak ekonomik açıdan daha uygundur [26].
6.3.1 Uranyum cevherinin işlenmesi sırasında oluşan kirleticiler
Cevherin topraktan çıkarıldıktan sonra bir ön zenginleştirmeye tabi tutulması
girişimleri uranyum cevheri için başarılı olmamıştır. Yani diğer madenlerde
kullanılan yüzdürme (gravitasyon) ya da elektriksel veya manyetik alanlardan
geçirme gibi fiziksel ayırma yöntemleri uranyum madeninde sonuç vermemiştir. Bu
nedenle, topraktan çıkarılan cevherin tamamı “kimyasal ayırıma” uğratılmak
zorundadır. Yalnız cevher tabakasının kazılması, bitişik tabakaların karıştırılmaması
uranyum madenciliğinde daha çok önem taşır. Bunu sağlamak için bir kılavuz elinde
bir radyasyon algılayıcısı ile kazıcı ve yükleyici makinalara sürekli yol gösterir.
Ayrıca cevher işleme fabrikasına yükünü boşaltan her kamyondan hemen bir örnek
alınarak hızlı analiz yöntemleri ile tenörün tayini yapılır. Uranyum cevherinin
arıtılmasına ince toz haline öğütülmesi ile başlanır. Sonra kimyasal karakterine göre,
genellikle asitte, bazen de bazda çözülür. Kimyasal tepkimeleri hızlandırmak için
ortam buharla ısıtılır. Eğer asitte çözme söz konusu ise nitrik asit kullanılır. Nitrik
asit, cevher içinden uranyumu çözerek alır, çözünmeyen safsızlıklar filtreden
süzülerek ayrılır. Bu arada asitte çözünen safsızlıklarda olacaktır. Bunların
uranyumdan
ayrılmaları
“iyon
değiştirme”
veya
“çözücü
ekstraksiyonu”
yöntemleriyle gerçekleştirilir. Bu sırada uranyum sulu faza geçerken, safsızlıklar
organik fazda kalır. Tekrar bir nitrik asit muamelesi safsızlıkları çökelterek, filtreden
süzülüp alınmalarını sağlar. Kalan sulu çözelti uranyum diuranit şeklinde çöktürülür.
Renginden ve kıvamından dolayı “sarı pasta” adı verilen bu çökelti % 60 uranyum
içerir. İşlenen 1 ton cevherden yaklaşık 3kg sarı pasta elde edilir. Sarı pasta, daha
ileri derecede saflaştırma ve uranyum hekzaflorüre dönüşüm için uranyum arıtma
44
ünitesine gönderilmektedir. Safsızlıkları içeren sulu faz ise atık gölcüğüne
gönderilmektedir. Cevher işlenmesi sırasında oluşan atıklar [26];
•Katı atıklar
•Sıvı atıklar
•Gaz atıklar
45
7.
CEVHER
HAZIRLAMA
(ZENGİNLEŞTİRME)
VE
ÇEVRESEL
ETKİLERİ
Yeraltından çeşitli metodlarla çıkarılan madenler, mineral atıklarıyla beraber
çıkarıldığı için mineral dokusuna ulaşıncaya kadar kırma, öğütme ve eleme işlemine
tabi tutulurlar. Eleklerden geçirildikten sonra silolarda depolanır. Buraya kadar tüm
madenlerde aynı işlemler uygulanır. Bundan sonra zenginleştirme işlemine geçilir.
Cevherin yapısına göre önce sulu sistem zenginleştirme ile mineral atıkları
temizlenir. Her değişik tür cevheri zenginleştirmek için farklı metodlar uygulanır.
Örneğin, demir cevherinin zenginleştirilmesi yüksek ısıda olur. Sonuç olarak
zenginleştirme; yeraltından çıkarılan maden cevherinin fiziksel, kimyasal ve
minerolojik işlemlere tabi tutularak cevherin pasadan ayrılmasıdır. Sulu sistem
zenginleştirme sonucu ortaya çıkan sıvı atıklar ise sedimentasyon havuzlarına ihtiyaç
gösterirler ve bu nedenle pasa barajlarında toplanırlar. Sıvı atıkların depolanması
çoğu zaman su ilişkileri ve tuzlanmada etkili olurlar ve tarımsal zehirli metallerin
veya maden cevherini işlemede kullanılan kimyasal atıkları bulundurabilirler. Aşırı
dolu sedimentasyon havuzları oldukça zararlı ve tehlikelidir. Bunların etkileri ile
hidrostatik basınç artar ve atık baraj duvarlarının çökmesi veya sızıntı olması
durumunda çevrede doğrudan büyük tehlike oluşturabilirler. Genellikle yüksek
düzeyde tuzun ve bitki örtüsü için zararlı diğer metallerin bulunması, atık barajındaki
drenajla ilgili güçlükler nedeniyle, sulu pasa çamurunun iyileştirilmesi işleri oldukça
sorunlu bir durum meydana getirilebilir [7].
46
8. MADENCİLİK FAALİYETLERİ SONUCU BOZULAN ARAZİ
8.1 Sınıflandırılması
Madencilikle ilgili arazi ve çevre bozulmalarını kapsayan sınıflandırmalar,
uygulanan madencilik metodlarına bağlı olarak meydana gelen toprak ve çevre
bozulması esas alınarak yapılmaktadır [7].
a. Cevher hazırlama (zenginleştirme) sonucu, toprak ve çevrenin bozulup kirlenmesi,
b. Yüzey madenciliği sonucu meydana gelen arazi bozulmaları,
c. Sıyırma madenciliği sonucu oluşan arazi bozulması,
d. Açık maden işletmeciliği sonucu meydana gelen toprak ve arazi bozulmaları,
e. Yer altı (kapalı) maden işletmeciliğine bağlı olarak ocak çökmeleri ve ocak
ağızlarında biriken atıkların sebep olduğu arazi ve çevre bozulması olarak sayılabilir.
Bir başka kritere göre, ıslahı gereken madencilik alanlarının sınıflandırılması şu
şekilde yapılmaktadır [7];
a. Maden ocaklarının işletme süreleri,
b. Madencilikle ilgili arazi bozulma biçimleri,
c. Madencilik sonrası, hafriyat yer ve atık yığınlarının şekilleri,
d. Arazi ve toprağın iyileştirilmesi ve eski haline getirilme yöntemleri,
e. Su rejimi olarak sıralanmaktadır.
8.2 Madencilik Faaliyetleri ile Bozulan Alanların İyileştirilmesinden Beklenen
Yararlar
İyileştirmedeki başlıca amaç, madenciliğe bağlı olarak bozulan ve etkilenen alanlara
ekolojik ve ekonomik değerlerini mümkün olduğu ölçüde geri kazandırmak
olmalıdır. Yeniden kazanma arazinin güzel bir peyzaj görünümüne sahip olması
kadar, bu alanlardan ekonomik olarak yararlanmayı da hedefler. Bu maksatla sığ
47
hafriyat yerleri suyla doldurulup balık yetiştirmeye uygun hale getirilebilir. Derin
ocak alanları ise, su tutma yerleri olarak kullanılacağı gibi eğlence, dinlenme yerleri
olarak da düzenlenebilir. Çok derin hafriyat yerleri dik eğimleri nedeni ile yalnızca
su tutma yapıları olarak kullanılabilir. Taş yığınları, pasa barajları aynı zamanda kuru
hafriyat yerleri ve çökmüş ocaklar, tarım ve ormancılık amaçları için iyileştirilebilir.
Uygun amaçlar için iyileştirilmiş arazide tarımsal gelişme, gerekli röliyef, toprak ve
su ilişkilerinin geliştirilmesi için, arazinin uygun biçimde düzenlenmesine, toprağın
verimliliğinin eski haline getirilmesine eğimin azaltılmasına ve yol inşası gibi benzer
faaliyetlere ihtiyaç gösterir. Ormancılık daha çok toprak besin maddesi zayıf ve fazla
geçirgen topraklarda planlamalıdır. Zehirli ve termal yönden faal topraklarda
iyileştirilmeden sonra tarım tercih edilmelidir. Çünkü bu tür topraklar üzerine 100150 cm humuslu- gübreli toprak malzemenin örtülmesi ile ot ve tahıl ürünlerinin
yetiştirilmesi sağlanabilir. Madencilik yapılmış bazı alanlar konut yerleri, spor
alanları, kentsel yeşil alanlar ve benzeri amaçlar için geri kazanılabilir [7].
8.3 Bozulan Araziyi Geri Kazanma Çalışmaları
Madencilik faaliyetleri nedeniyle tahrip edilmiş bir alam çevresel açıdan stabil bir
duruma getirmek, temiz bir çevrenin ve doğal kaynakların gelecek nesillere
aktarılması için zorunludur. Ancak, tahrip edilmiş bir alan kendi haline
bırakıldığında ekolojik dengesine ulaşması, kendi kendini onarması çok uzun yıllar
alabilir. Böyle bir zaman sürecinde bu alanların yeniden doğaya kazandırılması ya da
onarılması için insanın yardımına gereksinim vardır. Bu amaçla; madencilik
faaliyetleri sonrası onarım, tahrip edilmiş bir alanın verimliliğinin, ekolojik,
ekonomik ve estetik değerlerinin yeniden kazandırılmasını hedefleyen çalışmalardır
[27]. Onarım, madencilik sonrası kullanım için madencilik yapılan alanın
hazırlanmasına ilişkin işlemler olarak ifade etmektedir. Ancak, onarım; madenciliği
tamamlayan, ona ilave bir aşama değil, ilk madencilik planlarıyla başlayan,
madencilik faaliyetleri aşamasında devam eden bir dizi aşamalardan oluşur. Buradan
da anlaşılmaktadır ki; madencilik faaliyetleri ile kısmen yada tamamen tahrip edilen
çevrenin onarılması, yeniden kazanılması, madencilik faaliyetleri başlamadan önce
dikkate alınması gereken, madencilik faaliyetleriyle paralel yürütülen ve faaliyet
soması alana yeni bir kullanım kazandırılmasıyla sonuçlanan çok yönlü ve çok
faktörlü, mııltidisipliner bir çalışmadır. Bir alanı onarmak için yapılması gerekenleri
48
basit bir çözüm formatında tanımlamak imkansızdır. Bu kapsamda onarım
çalışmaları 4 ana basamak halinde ele alınabilir. Bunlar;
1. Madencilik sonrası alan kullanım planlaması
2. Alan kullanım planlaması doğrultusunda yemden düzenleme (kazı, döküm, su
rejimi kontrolü, üst örtünün ayrı olarak toplanıp serilmesi vb.)
3. İyileştirme (biyolojik onarım)
4. İzleme ve bakım olarak sıralanabilir [28]
Alan kullanım planlaması; bir alamn değişik faktörler yönünden irdelenip önerilen
kullanımlara uygunluğunun araştırılmasıdır. Her alan için uygun bir kullanım her
kullanım için uygun bir alan bulunabileceği ilkesinin çift taraflı işletilip,
geliştirilmesine olanak sağlayacak planlamalar dizinidir. Bu tip planlama çalışmaları
çevre değerlerini koruyarak ya da zararlanmayı minimuma indirerek kaynaklardan
optimum düzeyde yararlanması sağlar. Son alan kullanımının amacı ve hedefinin
önceden belirlenmemesi onarım çalışmalarının kesilerek yürütülmesine, para ve
zamanın boşa harcanmasına ve sonuçta istenmeyen durumlarla karşılaşılmasma
neden olabilir.
Yeniden düzenleme; planlamaya uygun olarak kazı döküm yapılması, döküm
sahalarının ve şevlerin istenilen eğim ve yükseltide olmasının sağlanması, en üstteki
bitkisel toprağın ve hemen altındaki verimli toprağın tekniğine uygun olarak
toplanması ve serilmesi, grading, drenaj ve su rejimi kontrolü ve gerekli alt yapının
hazırlanması açısından önemlidir.
İyileştirme faaliyetlerine topoğrafik düzenlemesi tamamlanan alanlarda başlanır.
Amaç; tahrip edilmiş alana biyolojik verimliliğin yemden kazandırılmasıdır ve bu
süreç,
toprağın
değerlendirilmesi,
iyileştirilmesi,
geliştirilmesi
ve
yeniden
bitkilendirme çalışmalarım içerir.
Uygun bir yeniden düzenleme ve iyileştirme çalışmasından sonra arazinin verimli
olarak kullanılmasını sağlamak için ek bir sürece ihtiyaç vardır. Bu aşamada izleme,
kontrol, bakım ve gelişim planlarına gereksinim duyulur. Su kalitesi, drenaj, şev
duyarlılığı, erozyon izlenmesi gereken başlıca faktörlerdir. Kalıcı bitkilendirmeyi
takiben ise büyüme izlenir ve kaydedilir. Döküm alanlarında toprağın durumu ve
gelişimi ise gerekli denemeler yapılarak gözlenebilir [16].
49
Madencilik faaliyetlerinin yol açtığı olumsuz sonuçları gidermek, bozulan araziler ile
ekolojik ve ekonomik iyileştirmeler için geri kazanma çalışmaları yapılır. Geri
kazanma çalışmalarıyla;
- Ziraat (tarım, bahçe, çayır, mera v.s.)
- Orman (ticari ve ticari olmayan)
- Rekreasyon (eğlence ve dinlenme yerleri, parklar, halka açık alanlar),
- Su kullanımı (balıkçılık, toplumsal ihtiyaçlar için),
- İnşaat (hafif endüstriyel binalar, konut ve hizmet binaları),
- Yaban hayatı (doğal koruma alanları olarak ayrılabilir) gibi faaliyetler için sahalar
yeniden kazanılabilir.
8.3.1 Bitkilendirme süreci
Onarım çalışmaları sürecinde, onarımın amacı doğrultusunda ekosistem, bütün
ekolojik özellikleriyle uygulama alam ve bitki örtüsü arasında etkileşim sistemidir.
Ekosistem içinde uygulama alanı ve bitki örtüsü olmak üzere her iki ana sistem öğesi
sürekli olarak birbirlerine bağımlı olup aralarında çok sıkı bir ilişki bulunmaktadır.
Alamn biyotik ve abiyotik faktörleri, bitki örtüsünün gelişmesi ve biçimlenmesini
etkilediği gibi aynı şekilde bitki örtüsünden de etkilenmektedir. Bu açıklamaların
ışığında onarım sürecinde bitkilendirme; fiziksel, kimyasal ve biyolojik yasalar
çerçevesinde
ekosistem
içerisindeki
öğeler
arasındaki
olumlu
ilişkilerin
sağlanmasıdır [29]
Onarım sürecinde kullanılan bitkiler ekosistem içerisindeki işlev ve gelişim
durumlarına göre 3 grup altında toplanmaktadır.
1. Kriptogam
2. Otsu bitkiler
3. Odunsu bitkiler
Kriptogamlar, yosun ve likenler olup, ilkel bitkilerdir. Bunlar bitkisel süksesyonun
ilk aşaması olmakla beraber klimaks toplulukların arasında yaşamını sürdüren türler
de bulunmaktadır. Bu bakımdan ekosistemin bir öğesi olarak kriptogamlara onarım
çalışmalarında amaçlanan ekosisteme göre belirli bir oranda yer vermek gerekebilir.
Bitkisel süksesyonun ikinci aşamasını genellikle bir ,iki ve çok yıllık gramineae ve
50
diğer familyalara bağlı otsu bitkiler oluşturmaktadır. Bununla birlikte ekstrem
koşullara dayanıksız olduklarından onarım çalışmalarında yararlanılan otsu bitkilerin
sayısı odunsulara oranla azdır [29].
Odunsu
bitkiler
ise,
onarım
süresinde
çok
yönlü
ve
çeşitli
şekillerde
kullanılmaktadır. Gerek otsu gerekse odunsu olsun bitkilerin onarım açısından
işlevleri aşağıda sıralanmıştır [30].
1. Toprak üstü kısımları ile yağmur damlalarının enerjilerini absorbe edip, doğrudan
toprağa çarpmasını önleyerek toprak yüzeyini korur.
2. Toprak yüzeyinde belirli bir yüksekliğe dek yaptığı örtüleme ile yüzeydeki su ve
hava hareketim önleyerek bunların erozif etkilerini azaltır.
3. Toprakaltı kısımlarıyla toprak kütlelerini derinlere kadar tutarak hareketlerini
önlemede yardımcı olur.
4. Toprağı gölgeleyip evaporasyonu azaltarak erozyona olan duyarlılığı düşürür.
5. Artıklarıyla toprağın organik madde miktarını ve su tutma kapasitesini artırır.
6. Transpirasyon yoluyla su döngüsüne katkıda bulunur.
Bitkiler aynca, iklim ve zaman koşullan ile yıkılma ve parçalanma sorunu ile karşı
karşıya değillerdir. Bunun tamamen tersi, zamanla daha durağan ve daha etkin hale
gelirler [33]
8.3.2 Bitki seçim kriterleri
Onarım sürecinde kullanılacak bitki materyalinin seçiminde birçok faktörün dikkate
alınması gerekir. Bu faktörler başlıca dört grup altında toplanabilir.
1. Ekolojik kriterler: Bitkiler öncelikle getirileceği alanın içinde bulunduğu bölgeye,
sonra da alanın mikro-ekolojik özelliklerine uyum göstermelidir. Yıllık sıcaklık
dağılımları ile maksimum ve minimum sıcaklıklar, yağış miktarı, toprak ve hava
nemi, tuzluluk, kireçlilik, rüzgar, toprak pH'sı, hava, toprak ve su kirliliği gibi
kısıtlayıcı özellikler seçimde önemli rol oynar. Bu nedenle önceden saptanmamışsa,
literatür ve arazi çalışmaları ile alana uygun bitkilerin listesi çıkarılmalıdır. Seçilen
bitkiler birbirleriyle mücadeleye girmeyecek türler olmalıdır.
2. İşlevsel kriterler: Birbirini çeşitli özellikler bakımından tamamlayan bitkiler
seçilerek başarı şansı artırılmalıdır. Toprak yüzeyini iyice örten, yoğun dal ve yaprak
51
dokusuna sahip, yüzeydeki su ve toprak hareketlerini önleyen toprak üstü aksanıma,
derin ve güçlü kök yapısına sahip, rizom ve tolonlarıyla alana yayılabilen bitkiler
olmalıdır. Gelişme hızı yavaş , dallan kuılgan olmamalıdır.
3. Kültürel kriterler: Seçilen bitki; çalışılacak alanın büyüklüğüne bağlı olarak kolay
ve bol miktarda üretilebilmeli, özel cihaz, yapı ve kimyasal maddeler
gerektirmemelidir. Gerek üretim yerinde gerekse dikildiği – ekildiği yerde bakım
ihtiyaçları minimal düzeyde olmalıdır.
4. Ekonomik kriterler: Bitkilerin, uygulama yapılacak alanda en ekonomik biçimde
temini, özel bazı soranlar dışında temel ilke olarak alınmalıdır. Birbiri yerine
kullanılabilecek bitkilerden en kolay ve ucuz biçimde elde edilebilecek ve ekimdikimi en ekonomik yolla gerçekleştirilecek, nakliye gideri en düşük, tutma şansı en
yüksek bitkiler tercih edilmelidir [33].
Onarım çalışmalarında bitkilendirme sürecinde çeşitli ekim dikim yöntemleri
kullanılabilir. Bunların seçiminde mevcut bitkisel materyalin çeşidi, miktarı,
uygulama ekipmanı ve işçi mevcudu gibi faktörler rol oynar [33].
8.3.3 Ekim dikim yöntemleri
Madencilik
faaliyetleri
esnasında
ve
sonrasında
sebep
olunan
çevresel
olumsuzlukların giderilmesi veya yeniden kazanımına yönelik iyileştirme ve
kullanım için planlar yapılmalı ve ocağın işletmeye açılmasıyla beraber bu plan
programlı olarak uygulanmalıdır. Unutulmaması gereken gerçek şudur ki; çevreyi
koruma, kirliliği önleme ve ekolojik değerleri geri kazanmada en etkili ve maliyeti en
ucuz olan yol, arazi ve çevre bozulmalarını önlemeye erken başlamaktır. Sonuç
olarak, endüstride kullanılan hammaddelerin büyük bir kısmı yer altı kaynaklarından
sağlanmaktadır ve giderek artan talepler, madencilik teknolojisindeki ilerlemeler
madencilik alanlarının genişlemesini ve düşük tenörlü maden yataklarının da
işletilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu durum ise arazi ve çevre bozulmalarını daha da
yaygınlaşmaktadır. Ayrıca teknolojik gelişmelerin arazi üzerindeki olumsuz etkileri
çok daha belirgin olan açık maden işletmeciliğinde daha fazladır. Madenciliğin çevre
üzerindeki doğrudan etkisi, toprak ve bitki örtüsünü yok etmesidir. Madencilik
yapılan alanlarda çoğu zaman peyzajda önemli olumsuzluklar meydana geldiği
görülür. Aynı zamanda madenciliğin bitişik alanlar üzerinde dolaylı etkileri de
vardır. Bunlar cevher, bitki örtüsü ve atık yığınları ile madencilik binaları ve
52
tesislerinin bulunduğu arazilerde meydana gelir. İyileştirme ve yeniden kazanma
çalışmaları üretim süreci çerçevesinde planlanmalıdır. Bu şekilde geri kazanma
çalışmaları daha ekonomik olabilmekte ve minimum zaman kaybı ile iyileştirme
gerçekleştirilebilmektedir. İyileştirme çalışmalarına başlamadan önce jeolojik,
hidrojeolojik, meteorolojik, klimatolojik, arazi kullanım gibi ön araştırmalara gerek
vardır [7].
53
9. ÖN ARAŞTIRMA VE ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRME (ÇED)
RAPORLARI
9.1 Haritalama
Haritalama, doğrudan ve dolaylı olarak çevre bozulmasına uğrayacak alanları
belirlemek için kullanılır. Jeodezik haritalama, röliyef, yerüstü, yer altı tabii ve suni
özelliklerin tümünü kapsamalıdır. Uzaktan Algılama çalışmaları, planlama ve aynı
zamanda envanter toplamada kullanılan bir yöntemdir. Haritanın ölçeği, söz konusu
arazinin alanı ve madencilik faaliyetinin tipine bağlı olarak seçilmelidir. Genel
prospeksiyon için 1: 5000’den 1:25000’e kadar ölçekli haritalar kullanılabilir. Kontur
aralıklarının topoğrafik röliyef göstermesi ve bunların da 1-5 m. arasında olması
düşünülmelidir. Toprak çalışmalarının yapılması düşünülen yerlerde, yardımcı
ölçümler ve profil çalışmaları için 0.5-0.25 m. kontur aralıklarının kullanılması
gerekli olabilir. Ayrıca, bu genel haritalardan başka, bazı özel haritaların
hazırlanması da gerekebilir [7].
9.2 Jeolojik Araştırmalar
a. Genişletilmiş açık üretim alanı ile toprak dahil örtü tabakaları,
b. Doğrudan bozulma zonunda örtü ve atık yığınları altında önceden bilinen yüzeyi
ile toprak formasyonlar,
c. Cevher yatağı içinde gang tabakaları ve mercekler,
d. Atık yatağı ile birlikte asıl maden yatağı,
e. Açık maden işletmeciliğinde, yüzeydeki tabakaların 1-15 m. aralıkta uzanımları
incelenmelidir [7].
Örnekler, değişik litolojiler için sondaj deliklerinden sağlanır. Toprakla ilgili arazi ve
laboratuvar deneyleri aşağıdaki özellikleri için yapılmalıdır [7].
a. Formasyonun muhtemel toksik etkisini belirlemek,
b. Bitkiler için gerekli besleyici maddelerin belirlenmesi,
54
c. Arazinin iyileştirilmesi için kullanılabilir maddelerin araştırılması,
d. Toprağın tekrar tarıma açılabilmesi için kullanılabilecek maddelerin araştırılması.
Jeolojik araştırmalardan elde edilen bilgiler, iyileştirmeye uygun ve uygun olmayan
fiziki yapı ve formasyonları belirleyebilmeli, aynı zamanda yığın ve pasalardaki
havalandırmanın muhtemel sonuçlarının tahmini ile birlikte atık miktar ve kalitesinin
tespiti için esas teşkil etmelidir. Jeolojik araştırmalar içinde, aynı zamanda yığınların
kararlılığının hesaplanmasında ve iyileştirilen arazinin bina yapımı için de
kullanılması durumunda yararlanılmak üzere, formasyonların jeomekanik özellikleri
de tespit edilmelidir. Bu araştırmalar sırasında, jeolojik özelliklerin daha iyi
belirlenebilmesi için çevresel jeoloji haritaları da yapılmalıdır. Bu haritaların ana
amacı planlamaya yardımcı yorumlanabilecektir. Böyle bir çevresel jeoloji haritası
planlama için gerekli bilgileri kapsamalı ve gereksiz bilgiler haritadan çıkarılmalıdır.
İyi bir çevresel jeoloji haritasında bölgenin jeolojik ve hidrolojik bilgileri ile ayrıca
mühendislik özellikleri de bulunur. Sahadan sahaya değişmesine rağmen geri
kazanılan arazinin değerlendirilmesinde bazı özel bilgiler de çevre jeolojisinden
sağlanabilir. Bunlar genel olarak şunlar olabilir [7];
a.Toprağın fiziksel ve kimyasal özellikleri, arazinin sismik kararlığı, yapı malzemesi
potansiyeli, atık tanziminin yapılabilmesi için gerekli bilgiler,
b. Eğim kararlılığı,
c. Aktif ve muhtemel aktif faylar ve kırık sistemleri,
d. Su tablasının derinliği ve yer altı suyu özelikleri,
e. Taşkın durumunun incelenmesi.
9.3 Hidrojeolojik Araştırmalar
Hidrojeolojik bilgiler, akarsular, göller gibi su birikintilerinin toplam yüzey alanları,
yer altı su düzeyi ile yağmur suyunun yeraltına sızma oranları ve kimyasal
özelliklerini içermelidir. İşletme ürünleri, örtü ve atık yığınlarının belirlenen şartları
için, yerüstü ve yer altı sularında meydana gelebilecek kantitatif ve kalitatif
değişikliklerin tahmini yapılmalıdır. Doğrudan ve dolaylı bozulmalara maruz olanlar
için, filtrasyon parametreleri, yer altı suyunun akış yönleri ve oranları, yer altı ve
55
yerüstü sularının denge koşulları incelenmelidir. Hidrojeolojik araştırmalar aynı
zamanda aşağıdaki konuları da kapsamalıdır [7].
a. Akiferlerin drenajı sonucu kuyulardaki su seviyesinin düşmesi,
b. Yığınlar ve pasaların sebep olduğu su birikmeleri,
c. Yer altı ve yerüstü suların kirlenmesi,
d. Hidrolojik değişikliklerin tarım ve ormancılık, aynı zamanda diğer arazi kullanım
biçimleri üzerine etkilerinin irdelenmesi, bu araştırmaların önemli bir hedefidir.
9.4 Meteorolojik ve Klimatolojik Araştırmalar
İyileştirmeyi planlamak için meteorolojik istasyon kayıtlarından, iklim verilerinin
toplanması gereklidir. Isı, güneşlik, bulutluluk, buharlaşma, havadaki nem, rüzgar
dağılımı ve şiddeti gibi standart verileri, uzun zaman periyotları için toplanmalıdır.
Eğer alan için gerekli veriler mevcut değilse, dünya meteorolojik teşkilatınca
düzenlenen
güvenilebilir
standart
verilere
başvurulmalıdır.
Madencilik
faaliyetlerinin, mevcut yerel iklim üzerinde değişiklikler yaratıp yaratmayacağının,
göller, ormanlar ve ekili alanlar gibi yerler üzerinde etkisinin belirlenmesi gerekir
[7].
9.5 Toprak Araştırması
Toprak araştırması, bölgedeki değişik tip ve karakterdeki toprağın detay özelliklerini,
toprak profillerinin tanımlamalarını ve laboratuar analizlerinin detaylı açıklanmasını
sağlar. Toprak kapasitesi verilerini, toprak üstü ve alt tabakaların iyileştirme için
uygunluğunu belirler. Dolaylı bozunma bölgelerinde toprak-su ve bütün fiziksel
özelliklerinin belirlenmesi gereklidir. Toprakların kalite ve özelliklerin daha iyi
görülebilmesi için toprak haritaları hazırlanabilir. Arazi kullanımının planlanması
için bu haritalar çok yararlıdır. Topraklar arazi kullanım tipine göre sınıflandırılır
(hafif endüstri, zararlı atık alanları, yollar, rekreasyon, tarım ve ormancılık gibi).
Toprak özellikleri (eğim, su içeriği, permeabilite, ana kayaç derinliği, erozyona
yatkınlık, şişme ve büzülme potansiyelleri, taşıma kuvveti ve korozyon potansiyeli)
arazi kullanım kabiliyetlerin belirlenmesinde yardımcı olurlar [7].
56
9.6 Biyolojik Veri Toplanması
Bitki örtüsünün tanımlanmasında, planlanan türlerin nitelikleri, ekosistem ve arazi
kullanımları gibi özellikler dikkate alınmalıdır. Araştırmanın sonuçları haritalarda
gösterilmelidir. Topluluklar meydana getiren bitkilerin yoğun olduğu yerlere özel
dikkat gösterilmelidir. Aynı zamanda zararlı faunanın veya zararlı maddeler içeren
türlerin aşırı nüfus artışının sebep olabileceği dolaylı etkilerin de incelenmesi gerekir.
Böyle bir araştırma için uygun uzmanlığa sahip pek çok personele ihtiyaç vardır [7].
9.7 Arazi Kullanımı ve Altyapı Araştırması
Arazi kullanım araştırması, sürülüp ekilebilir topraklar, çayırlar, meralar, ormanlar,
konut
yerleri,
endüstriyel
alanlar,
kıraç
arazilerin
belirlenmesi
için
gerçekleştirilmelidir. Doğrudan ve dolaylı bozulmadan etkilenen alanlar için özelliği
olan
toprakların
değeri
belirlenmelidir.
Yerüstü
ve
yeraltına
ait
etkiler
değerlendirilmeli, böylece madenciliğin sebep olabileceği muhtemel kayıpları tahmin
edilmelidir. İyileştirme çalışmalarının planlanmasında arazi kullanım araştırması ve
geri kazanılan alanın hangi amaçla kullanılacağı çok önemlidir. Bu araştırmalar
sırasında arazi sınıflama haritaları da yapılabilir. Bu haritalar arazi kullanım şeklinin
uyumunu ve düzenini sağlar [7].
9.8 Madencilik Faaliyetlerinin Tanımlanması
Madencilik faaliyetleri, üretim metodları, cevher ürünü, örtü ve atığın taşınması için
kullanılan makinaların ve aletlerin tipleri dikkate alınarak tanımlanmalıdır. Yeni tesis
edilen madenler ve zenginleştirme tesisleri, işletilmesi, planlanan diğer alanlar için,
yardımcı makinalar, yığınlar ve pasaların konulacağı alanların detayları ile birlikte,
muhtemel faaliyet zaman tablosu verilmelidir. Aynı zamanda açılacak ocak ve
kuyular, dağılacak parçaların etkileri ile gürültü ve titreşim etkileri hakkında
tahminler yapılmalıdır [7].
Madencilik projeleri için aşağıdaki hususlar incelenmelidir [7]
-Arazinin değerlendirilmesi, madencilik ve endüstriyel amaçlar için kullanımın
programlanması ile birlikte madencilik faaliyetine başlanılmadan önce arazi kullanım
metodu,
57
-Arazi değişikliklerinin çeşidi ve ölçeği,
-Yatağın işletilmesi, örtü ve atıkların taşınması, yığılması ve işlenmesi için metodlar,
-Radyoaktif ve zararlı maddelerin nötrolizasyonu, konsantrasyonu veya ayrılan
yerlere yığılma metodları,
-Drenaj metodları ve mevcut imkanlar hakkında veriler, nihai şev açısı ve bunun
arazi rejimi, su basması ve çöküntü üzerindeki etkileri,
-Çöküntü alanlarında yüzeyde ve binalarda meydana gelebilecek zararlar ile bunlar
için alınacak önlemler hakkında veriler,
-Binaların ve diğer tesislerin çeşidi, büyüklüğü ve şekilleri ile birlikte bunların,
faaliyetin bitiminden sonra kullanılma durumları.
9.9 Sosyolojik Çalışmalar
Sosyolojik çalışmalar, madencilik yatırımına konu olan bölgede nüfus büyüklüğünü,
mülkiyet konularını, sosyal, dini, politik ve ekonomik hususları, aynı zamanda
madencilikten etkilenecek değişiklikler ve sonucundaki iyileştirme ile ilgili tahmini
de kapsamalıdır. Çalışmanın amacı, mahalli nüfus ve yetkilileri çevrede meydana
gelebilecek değişikliklere alıştırmaktır. Bu faaliyetler, eski alışkanlıkları ve
gelenekleri
getirilen
yeni
tedbirler
ile
değişikliğe
uğrayacak
alanlardaki
planlamalarla gelişmiş ülkelerde olduğu gibi daha önceden gerçekleştirmektir.
Çalışmanın kapsamı, planlanan çevre değişikliğinin ölçeğine uygun olmalıdır [7].
9.10 İyileştirme Faaliyetlerinin Planlanması
9.10.1 Ön planlama
İyileştirme, bütün madencilik faaliyetleriyle aynı zamanda planlanmaktadır. Başlıca
amaç, seçilen alanda kullanılacak iyileştirme tekniklerinin tanımlanmasına, probleme
yaklaşım metodunun belirlenmesi ve iyileştirme faaliyetlerinin finansmanının
düzenlenmesidir. İyileştirme, ön araştırmalar bölümünde bahsedilen araştırmalardan
elde edilen sonuçlara dayandırılmalıdır. Ön planlama, aynı zamanda detay planlama
için ihtiyaç duyulan ilave araştırmaları da kapsamalıdır.
58
Ön iyileştirme planları tartışılmalı, mahalli yetkilileri, doğrudan ilgili kurum ve
kuruluşlar ile özellikle söz konusu alanın kullanıcıları tarafından kabul edilmelidir
[7].
9.10.2 Detay planlama
Detay planlama, ön planlamada tanımlanan hususlara işaret eder. Ön araştırma
bölümüne göre belirlenen konular da detay bilgileri içerir. Detay Planlamada [7];
a. Alternatif iyileştirme tekniklerinin tanımı,
b. Korunması gereken toprak hakkında kantitatif ve kalitatif çalışmalar ve tabakaların
çıkarma tekniklerinin irdelenmesi, malzemenin taşınması, nihai ve geçici yığınlara
yerleştirilmesi,
c. Verimli toprağın iyileştirilmesi ve kaybının en aza indirilecek bir biçimde
depolanması için gereken özelliklerin tespiti,
d. Yığınların, pasa eğimlerinin aynı zamanda madencilik yapılmış alanların
eğimlerinin biçimlendirilmesi ve kuvvetlendirilmesi metodları,
e. İyileştirilen alanlarda toprağın eski haline getirilmesi yöntemleri,
f. Yığınlar, hafriyat yerleri ve dolaylı bozunma bölgeleri arasında su ilişkilerinin
düzenlenmesi metodları,
g. Hafriyat yerinin suyla doldurulması için, suyun özelliklerinin belirlenmesi ve
kirlenmesini önleme usulleri,
h. Yolların yapımı, yenileştirilmesi veya yeniden inşasının belirlenmesi,
ı. İyileştirilmiş arazinin kullanımının programlanması,
i. Öncü bitkilerin tanımı ve türlerin seçimi metodları ve bunların etkilerinin
incelenmesi,
j. Depolama alanlarında üst toprağın kullanılmasından sonra, iyileştirme usulleri,
k. Örtü ve atık yığınlarını iyileştirme yöntemleri,
l. İşletme maliyetinin hesaplanması ve iyileştirmenin etkilerinin tahmini,
m. İyileştirme maliyetinin finansmanı,
59
n. İyileştirilmiş arazinin gelecekteki kullanımları için, satışı, dağıtılması usullerinin
araştırılması,
o. İyileştirilmiş arazinin kullanıcıları için öneriler gibi konular bulunmalıdır.
60
10. KAYNAKLAR
[1] Atmaca, M. 2001. Afşin-Elbistan Termik Santrali açık işletme alanının
madencilik
sonrası
olası
alan
kullanım
alternatiflerinin
değerlendirilmesi. Doktora tezi, Çukurova Üniversitesi, Adana.
[2] Acar, D., Ö., 2007, Türkiye’de Açık Ocak Kömür Madenciliği Sonrası Peyzaj
Onarım Çalışmalarının İrdelenmesi, Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, Ankara.
[3] Kocadağıstan, M. E. 1997. Pasinler-Esendere kum ocakları doğa onarımı ve
rekreasyonel alan kullanımı planlaması. Yüksek lisans tezi, Atatürk
Üniversitesi, Erzurum.
[4] Bağırsakçı, S., 2000, Türkiye’de ve Dünya’da Madencilik Sektörü, Türkiye Ve
Orta Doğu Amme İdaresi Enstitüsü Kamu Yönetimi Lisans Üstü
Uzmanlık Programı, Doktora Tezi, Ankara.
[5] Kaynak, Y.1983. Madencilik Araştırması, TSK Bankası, İstanbul, s.1.
[6] Tok, Ç., 1987. Maden Aramacılığı ve MTA Genel Müdürlüğü, TODAİE-KYUP
Uzmanlık Tezi, Ankara, s.1.
[7] Türkiye Çevre Atlası, 2004, Türkiye Çevre ve Orman Bakanlığı, sf:172-180.
[8] Seyhan, İ.,1993. Türkiye’de Madencilik, MTA Yayını, Ankara.
[9] TBMM Araştırma Komisyonu Raporu, Mayıs 2010, Sayfa 227,228
[10] Ernst &Young Türkiye, Dünyada ve Türkiye’de Madencilik Sektörü,
http://www.vergidegundem.com/tr/c/document_library/get_file?uuid=7
99f643c-16f0-427a-b282-b78516feaa1f&groupId=10156, Erişim Tarih:
04.04.2012
[11] Türkiye Maden Yatak Haritası, Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü,
http://www.mta.gov.tr/v2.0/default.php?id=myatak, Erişim Tarihi:
04.04.2012
[12] Fanuscu, E. M. 1999. Bozulmuş alanların kentsel kullanım açısından
değerlendirme olanakları (İstanbul Ağaçlı Yöresi açık maden alanı
örneği). Doktora tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul.
[13] Karakurt, H. 2002. Ege Bölgesinde açık kömür işletmeciliği yapılan orman
sahalarının yeniden ağaçlandırılması için toprak verimliliği yönünden
alınacak önlemler üzerinde bir araştırma. Basılmamış Doktora tezi, Ege
Üniversitesi, 66 s., İzmir
[14] Öngür, T. 2003. Maden yasa tasarısının getirdikleri. Makale. Web sitesi.
www.geocities.com/siyanurlealtin/yazi/tasari2003.html - 61k Erişim
tarihi: 08.04.2003
[15] Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı. DPT:2605, ÖİK:616, Ankara.
61
[16] Akpınar, N. 1994. Açık Kömür Ocaklarında ÇED ve Doğa Onarım
Çalışmalarının Milas-Sekköy Açık Kömür Ocağı Örneğinde
İrdelenmesi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Doktora Tezi.
[17] Dizdar, Y. 1993. Açık Maden Alanlarının İmarı. Tabiat ve İnsan, Sayı 4; 32–33
s. İstanbul.
[18] Karakurt, H., Akkaş, M.E., Kaymakçı, E. ve Kostak,S. 2006. Aydın Linyitleri
açık kömür havzasında toprak ıslahı ve yeniden bitkilendirme
imkanları. Powerpoint sunusu, Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü,
Proje no: 15.6202, İzmir.
[19] Karakurt, H., Akkaş, M.E., Kaymakçı, E. ve Kostak,S. 2006. Aydın Linyitleri
açık kömür havzasında toprak ıslahı ve yeniden bitkilendirme
imkanları. Powerpoint sunusu, Ege Ormancılık Araştırma Enstitüsü,
Proje no: 15.6202, İzmir.
[20] Akpınar, N., Kara, D. ve Ünal, E. 1993. Açık ocak madenciliği sonrası alan
kullanım planlaması. Türkiye XIII. Madencilik Kongresi.
[21] Papila, F. A. 1995. Türk kömür madenciliğinde çevre koruması açısından
karşılaşılan sorunlar ve alınan tedbirler. İTÜ Maden ve Kimya Metalürji
Fakülteleri ve Berlin Teknik Üniversitesi Sempozyum, İstanbul.
[22] Kuzu, C., Ökten, G. ve Nasuf, E. 1997. Kömür ocaklarının çevre düzenlemesi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Maden Mühendisliği Bölümü, İstanbul.
[23] Gentcheva-Kostadinova, S. and Haigh, M. 1998. Land reclamation and
afforestation research on the coal-mine-disturbed lands of Bulgaria.
Land Use Policy. Butterworth Co. Ltd. 94-102p.
[24] Miao, Z. and Marrs, R. 2000. Ecological restoration and land reclamation in
open-cast mines in Shanxi Province, China. Journal of Environmental
Management, (59); 205–215 p.
[25] İpekoğlu, İ. 2001. Kömür ocaklarının çevreye verdiği zararların giderilmesinde
kullanılan yöntemler ve teknikler. Yüksek lisans tezi, İstanbul
Üniversitesi, İstanbul.
[26] Meriçboyu, A., Yavuz, N., 2011. Enerji Çevre Hukuku Ders Notları, , İTÜ
Enerji Enstitüsü, İstanbul
[27] Akpınar, N, 2005. Madencilik Faaliyetleri Sonrası Onarım Çalışmalarında
Bitkilendirme Süreci, Madencilik ve Çevre Sempozyum Kitabı, sf: 159164, Ankara.
[28] Akpınar, N, 2000. Taş Ocaklarının Çevresel Etkileri ve Bu Alanların Onarımı.
2000’li Yıllarda Yaşadığımız Çevre ve Peyzaj Mimarlığı Sempozyum
Kitabı. Ankara.
[29] Köseoğlu, M. B. Özkan. 1984. Peyzaj Onarım Tekniği. Ege Üniv. Ziraat
Fakültesi Peyzaj Mimarlığı Bölümü Ders Kitabı. Bornova, İzmir.
[30] Köse, H. F. Şimşir, A.Güney, 1993. Açık Maden işletmelerinde Rekültivasyon
ve Rekreasyon. Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi
Yayınları No: 236.
[31] Çeleni, H., 1988. Sorunlu Alanlarda Bitkilendirme Tekniği. Ankara Üniversitesi
Ziraat Fakültesi Yayınlan No: 1047, Ankara.
62
[32] Öcal, M., 1993. “Madenciliğin Ülke Ekonomisindeki Yeri ve Önemi”, Türkiye
2. Madencilik Şurası, Komisyon Raporu, Ankara, , s.99; İsmail Hakkı
Arslan, “Madencilik Sektöründe Bir Durum Değerlendirmesi”, MTA
Doğal Kaynaklar ve Ekonomi Bülteni, Sayı: 1-2, Ankara.
[33] Güney, A.,1989. Peyzaj Onarımında Bitki Kullanımı ve Ege Bölgesinde
Kullanılabilecek Bazı Bitkiler. Ege Üniversitesi Ziraat Fakültesi
Dergisi. Cilt: 26 Sayı:3. İzmir.
63

Benzer belgeler