Yeşil yapı teknolojisindeki atılımlar sürdürülebilir bir
Transkript
Yeşil yapı teknolojisindeki atılımlar sürdürülebilir bir
01_KapakYU4.4_R.qxp:1CoverGH4.1 3/6/09 3:07 PM Sayfa1 BÖLGESEL ÇEVRE MERKEZİ DERGİSİ - ÜÇ AYDA BİR YAYIMLANIR Yıl 4 Sayı 4 | EKİM - ARALIK 2008 | 5,00 YTL yeşeren yapılar Yeşil yapı teknolojisindeki atılımlar sürdürülebilir bir gelecek için umut veriyor M sayfa 5 Kurumsal sürdürülebilirlik İşletmeler, sürdürülebilir bir kalkınma için düşük-karbonlu çalışma modelleri geliştirmek zorunda sayfa 12 e-Devlet ‘çevre’ye kapalı Aralık ayında uygulamaya giren e-Devlet Projesi çevreyi ve sürdürülebilirliği görmezden geliyor sayfa 29 M İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’ndan Korhan Gümüş ile yerel yönetimler üstüne M Yerelin küreselleşmesi STK’lar için pratik rehberler 01_KapakYU4.4_R.qxp:1CoverGH4.1 3/6/09 3:08 PM Sayfa2 İletişim Rehberin içeriği çevre alanında çalışan Sivil Toplum Kuruluşları’nın yürüttükleri projelerde gerçekleştirdikleri iletişim çalışmalarına yardımcı olması hedeflenerek hazırlandı. Yayın iletişim alanında uzman olan personelden çok, asıl uzmanlığı teknik konular olan STK personelini hedefliyor. Kurumsal Stratejik Planlama Özellikle yeni kurulmakta olan, Sivil Toplum Kuruluşlarına (STK) kurumsal yapılarını oluşturma ve bu yapıya uygun bir stratejik plan hazırlama konusunda yardımcı olmayı hedefleyen yayının, STK’lara vizyon ve misyon çerçevesinde bir çalışma programı hazırlamada yol gösterici olması amaçlanıyor. AB Hibe Programlarında Proje Bütçe Yönetimi ve Hibe Projelerinde Bütçeleme Sivil Toplum Kuruluşlarının temel ihtiyaçlarına yönelik olarak hazırlanan bu çalışma, STK’lar için projelerin bütçe yönetimine ilişkin pratik bilgi ve örnekler içeren kapsamlı bir kaynak. Yayının, STK’lara projelerin bütçe yönetiminde daha etkin, verimli ve sorunsuz bir çalışma gerçekleştirmeleri için aydınlatıcı bir rehber olması amaçlandı. AB Hibe Programlarında Proje Uygulama ve Değerlendirme Yayın, REC Türkiye’nin proje uygulama konusunda edindiği deneyimi STK’larla paylaşma düşüncesiyle yola çıkarak, herhangi bir AB Hibe Programı tarafından kabul edilmiş ve Merkezi Finans ve İhale Birimi (MFİB) tarafından sözleşmeye bağlanmış projelerin hayata geçirilmesi sırasında proje sahibi derneklere destek olacak pratik ilgileri içerecek şeklide hazırlandı. Daha fazla bilgi için Yeşim Çağlayan, REC Türkiye Çevresel Bilgi Programı Tel: (90-312) 491 95 72, E-posta: [email protected] 3-5_ForumYU4.4.qxp:2-5ForumGH3.4 3/6/09 3:12 PM Sayfa3 yeşil UFUKLAR İÇİNDEKİLER Yıl 4 Sayı 4 | EKİM - ARALIK 2008 | ISSN 1305-5232 Yeşil Ufuklar, Orta ve Doğu Avrupa için Bölgesel Çevre Merkezi (REC)’nin üç ayda bir yayımlanan ve özgün adı Green Horizon olan dergisinin Türkiye uyarlamasıdır. Yeşil Ufuklar, Green Horizon dergisinde yer alan haber ve makalelerin yanı sıra Türkiye’den haber ve makalelere de yer vermektedir. Yeşil Ufuklar, REC’in karar alma süreçlerine katılımı destekleme, bölgesel paydaşlar arasında işbirliğini teşvik etme gibi amaçlarına hizmet eder. Yeşil Ufuklar, Orta ve Doğu Avrupa’da çevre ve sürdürülebilir kalkınma alanında önemli konulara ve gerçek öykülere yer vermektedir. Dergi, iş dünyası, uluslararası kuruluşlar, hükümet, yerel yönetimler, sivil toplum kuruluşları, akademik kurumlar ve basın için yararlı bir kaynaktır. Yeşil Ufuklar’da yer alan fikir ve görüşlerin Orta ve Doğu Avrupa için Bölgesel Cevre Merkezi (REC) ve REC Türkiye’nin görüşlerini yansıtması gerekmez. Yeşil Ufuklar, elektronik olarak www.rec.org.tr adresinden incelenebilir. Yeşil Ufuklar Yayın Sahibi: REC Türkiye adına Dr. Sibel Sezer Eralp Editör: Nafiz Güder Asistan: Hande Kolunsağ Çeviri: Arzu Sarıgül Özgün Tasarım ve Uyarlama: Turgay Arık Yayın Hizmetleri: Bayt Bilimsel Araştırmalar Basın Yayın ve Tanıtım Ltd. Şti., Ziya Gökalp Cad. 30/31, Kızılay, Ankara. Tel. 0312 431 3062 Baskı: Miki Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti. Matbaacılar Sitesi 560. Sok., No:27, İvedik, Ankara Tel. 0312 395 2128 Baskı Tarihi: 10 Mart 2009 KATKIDA BULUNANLAR Çiğdem Akçura I Pınar Akpınar I Önder Algedik I Victor Ananias I Yunus Arıkan I Oya Ayman I Serkan Bilgin I Şule Canbaz I Doç. Dr. Yücel Çağlar I Duygu Dalgıç I Filiz Demirayak I Didem Doğruöz I Dr. Duygu Erten I Koray Eti I Mehmet Kartal I Cem Orkun Kıraç I Kenan Kuri I Yaprak Kurtsal I Kerem Okumuş I Fuat Özçörekçi I Dr. Uygar Özesmi I Gülçin Özsoy I Hande Özüt I Kenan Peker I Yrd. Doç. Dr. Rabia Karakaya Polat I Daniel Swartz I Nuran Talu I Yüksel Üstün I Elif Yalçın I Serdar Yegül GÖRSELLER 2010 Ajansı Basın Arşivi I AFP I WWW.AJANS.KEMALIYE.NET I Pavel Antonov I Martin Bond I Diyarbakır Güneş Evi I Mark Edwards I Christiane Eisler I FLICKR.COM I Ford Otosan Arşivi I Gabor Kardos I Cem Orkun Kıraç I Oğuz Kurdoğlu I Pamukkale Üniversitesi I REC Arşivi I REC Türkiye Arşivi I REUTERS I UNECE I Still Pictures Green Horizon MAGAZINE TEAM Editor in Chief: Pavel Antonov Editor: Nathan Johnson Designer: Patricia Barna Proofreader: Michael Lindsay Administrative officer: Zsuzsa Tovolgyi Webmaster: Laszlo Tar Intern: Emma Brewin PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ ARŞİVİ FORUM 5 Küresel eşitsizliğin kaynağı kapalı kamu yönetimleri İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın Kentsel Uygulamalar Direktörü Korhan Gümüş, Yeşil Ufuklar’ın, kentsel sürdürülebilirlik ve yönetişim konusundaki sorularını yanıtladı. MERCEK 10 12 14 Seçenek arayışı Orta ve Doğu Avrupa’daki geleneksel uygulamalar dünyadaki büyük gıda açığının giderilmesine yardımcı olabilir mi? KAPAK KONUSU Yeşeren yapılar İş dünyasının, ileriye dönük güçlü malî kazançları farketmesiyle birlikte, yaratıcı yeşil teknoloji bütün Avrupa’daki yeni yapılarda hızla yaygınlaşıyor. REC’in Macaristan Szentendre’deki yeni Konferans Merkezi enerji tasarrufu sayesinde, yatırım maliyetlerini önümüzdeki 20 yıl içinde çıkaracak. Kurumsal sürdürülebilirlik Şeffaf bir yönetim anlayışıyla, sosyal ve çevresel riskleri planlayan ve yöneten sürdürülebilir şirketlerin hisseleri de uzun-dönemde değer kazanıyor. Yerel yönetimin çevredeki rolü Günümüz kentlerinin sürdürülebilir yerler haline gelmesi için çevre, kentsel altyapının ötesinde bir yaklaşımla ele alınmalı. K A PA K K O N U S U 16 18 19 Bugün öde, yarın kazan Yenilikçi yeşil mimari, sürdürülebilir bir geleceğin kilit unsurlarından. Yatırım mâliyeti yüksek olsa da, yeşil yapılar uzun vadede para ve enerji tasarrufu sağlıyor. AFP KAPAK GÖRSEL Kazanca dönüşen maliyet DİĞER BÖLÜMLER Maliyetin yüksek olduğu inanışı, çevre dostu binaların önündeki en önemli engel. Forum 4 Dış Haberler 6 Türkiye’de yeşil bina girişimleri Türkiye’den Haberler 8 Yenilenebilir enerji kaynaklarının zengin olduğu ülkemizde, yapıları bu kaynakları kullanacak şekilde tasarlamak mümkün. REC Bülteni 24 Yasal Boyut 28 Bilişim Teknolojileri 29 Kitaplık 30 EDITORIAL BOARD İLETİŞİM M Editör [email protected] Abone işlemleri [email protected] Bölgesel Çevre Merkezi REC Türkiye İlkbahar Mahallesi, 571. Cadde, 617. Sokak, No: 8, 06550 Yıldız Çankaya, Ankara-Türkiye Tel: (90-312) 491 95 30 Faks: (90-312) 491 95 40 Web: www.rec.org.tr M M 28 WWW.AJANS.KEMALIYE.NET Climate and energy: Zsuzsa Ivanyi Corporate finance: Otto Andras Szabo Environmental law: Stephen Stec Environmental policy: Oreola Ivanova Environment and security: Marta Szigeti Bonifert EU member states: Beata Wiszniewska Green financing: Ruslan Zhechkov Information and research: Jerome Simpson Public participation: Magdolna Toth Nagy REC PR: Zsolt Bauer South Eastern Europe: Radoje Lausevic Sustainable development: Janos Zlinszky Turkey: Sibel Sezer Eralp M Sorumlu Yazı İşleri Müdürü: Yeşim A. Çağlayan M DERGİ EKİBİ 3 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 18 3-5_ForumYU4.4.qxp:2-5ForumGH3.4 3/6/09 3:12 PM Sayfa4 FORUM editörden Çevrenin yereldeki izdüşümü “...siyaset, gerçekten tüm bileşenleri, alanları ve boyutlarıyla yaşamı düzenleme uğraşısı ise bu uğraşının herhangi bir nedenle yalnızca adaylara ve siyasal partilere bırakılması anlamlı bir tutum olamaz. Hiçbir oyun yalnızca bir tarafla oynanmaz; oynanabilir mi? Kaldı ki, yerel yönetim seçimleri, bireysel ve toplumsal yaşamı doğrudan ilgilendiren karar süreçlerini biçimlendirebilecek ilk adımlardan biridir.” Bu saptamayı yapan, Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları Araştırma Derneği’nden Yücel Çağlar, “politika oluşturmak, yalnızca politikacılardan beklenebilecek bir süreç değil,” diyen bu sayımızın söyleşi konuğu Korhan Gümüş ile benzer düşüncede. Yeşil Ufuklar’ın okuyucuları anımsar; 2007 genel seçiminden önce, hem siyasî partilerin çevreye yaklaşımlarını, hem de çevre örgütlerinin partilerden taleplerini irdeleyen REC Türkiye araştırmalarına dergimizde yer vermiştik. Yerel seçimler nedeniyle bu sayımızın bir bölümünü yine çevre, sürdürülebilirlik ve STK’ların seçime odaklı girişimlerine ayırdık. Çevre ve yerel yönetimler konusu neden mi önemli? Yerel yönetimlerin çevre alanında daha fazla yetki ve sorumluluk üstlenmesini, yeni kaynaklarla desteklenmesini sağlamak için Büyükşehir Belediyeleri, Belediye ve İl Özel İdareleri kanunlarında 2000’lerin ilk yarısında değişiklikler yapıldı. Çevre ile ilgili yasal düzenlemelerin gerçek hayattaki izdüşümü olan yerel yönetimler, çevresel süreçlerde daha ağırlıklı bir rol üstlendi. 2009 yerel seçimlerinin çevre açısından böyle bir anlamı da var. Peki çevre STK’ları, artan çevre-yerel yönetim ilişkileri bağlamında 2009 seçimlerine nasıl bakıyor ve ne tür etkinlikler planlıyor? REC Türkiye’nin sorduğu sorulardan biri buydu. Okuyucularımızın anımsayacağı gibi, 2007 seçimi öncesi yaptığımız araştırmada bir çevre vakfının yöneticisi, “çevreci STK’lar arasında asgâri müştereklerin çok olduğunu ancak bu seçimlerde geç kalındığını,” ifade etmiş, “gelecek seçimler için şimdiden bütün çevre STK’larının bir komisyon oluşturup öneriler paketi hazırlamasını,” teklif etmişti. Yerel seçimler öncesindeki tabloya baktığımızda, bu teklifin hayata geçirilmiş olduğunu ve çevre sahasında çalışan sivil örgütlerin ortak bir hareket oluşturduğunu görmeyi isterdik. Ancak, REC Türkiye ekibinin doğrudan bağlantı kurduğu veya İnternet sitelerini taradığı ulusal veya yerel ölçekte çalışan 100’ü aşkın STK’nın, tekil girişimler dışında ortak bir program oluşturamadıklarını gördük. Seçim yaklaştıkça tekil girişimlerin çoğalacağını varsaysak bile, ortak ve etkili bir hareket başlatılması yönünde bir belirti yok. Temas kurduğumuz yerel örgütlerden Karaburun Yarımadası Yerel Gündem 21, somut bir program uyguluyor. Örgüt, bölgedeki belediye başkan adaylarının çevreye bakışını sorgulamanın yanı sıra, kendi çevresel taleplerini somut örneklerle ifade ediyor ve bazı yerel çevre sorunlarının çözümü için yerel yönetimlerle işbirliği yapıyor. Karadeniz doğa örgütlerinin oluşturduğu KarDoğa Federasyonu bölgeyeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 4 deki her ilin çevre sorunlarının çözümü konusunda adaylara yönelik, ‘Söz ver başkan’ başlıklı bir kampanya hazırlığında. Yine yerel ölçekte faaliyet gösteren Diyarbakır Çevre Gönüllüleri Derneği, bölgedeki diğer öncelikler çevreyi arka planda bırakmasına karşın, adayların kesinleşmesiyle birlikte, adaylar ve siyasî partilerin çevresel projelerinin neler olduğunu medya aracılığıyla topluma açıklamalarını talep etme hazırlığında. Ulusal ölçekte Greenpeace Akdeniz Ofisi, somut bir girişim hazırlığında. Örgüt, taleplerini duyurmanın ötesinde, küresel iklim değişimine karşı yerel yönetimlerin önemini vurgulamak için, adayların kullanımına sunacağı ‘iklim dostu enerjiye geçme’ konulu bir kılavuz hazırlayacak. Kılavuz, ‘Güneş için Belediye Başkanları’ girişimine katılmak isteyen başkan adaylarının talebiyle hazırlanıyor. Girişim, yerel yönetimlerin iklim değişimi ile mücadeledeki işlevini dünyadaki başarılı örnekleri de vererek vurgulayacak. Bilinçli hazırlanan örgütlerden biri de Doğa ile Barış Derneği. Dernek, hem çevre kirliliğine hem de kaynak israfına yol açan tanıtım malzemelerine karşı bir kampanya başlatacak. Kampanya; “bayrak ve benzeri tanıtım malzemelerinden etkilenerek olumlu oy veriyor musunuz?” sorusuna yanıt arayan bir anket, başkan adaylarına yönelik standard bir uyarı yazısı, ve halkın adaylara soru sorabileceği, ‘Nasıl bir belediye başkanı istiyorsunuz?’ konulu toplantı ve paneller olmak üzere üç aşamadan oluşacak. En eski çevre kuruluşlarından Türkiye Tabiatını Koruma Derneği, başkanların belediye sınırları dışında da hizmet vermesine olanak sağlayacak yasal düzenlemeler yapılmasından yana. Derneğin seçime yönelik çalışmaları, imkân ölçüsünde adaylarla temas kurmak ile sınırlı. Buğday Derneği seçim öncesinde, son yıllarda uzmanlaştığı ekolojik pazar konusunu ön plana çıkaracak. Buğday, sürdürülebilir bir çevrenin önemli unsurlarından olan yerli tohumların ve ekolojik tarımın yaygınlaşmasını sağlayacak ekolojik pazarların gelişmesinde belediyelere büyük sorumluluk düştüğü inancıyla adaylara yönelik bir öneriler listesi hazırlıyor. Öneriler arasında, kırsal kalkınma ve kırsalda yerinde istihdam sağlamak; Buğday’ın ekolojik pazar girişiminin ulusal bir standard haline gelmesini desteklemek; üreticiye ve tüketiciye yatırım yapmak; yerel yönetim bölgelerinde bu standardda pazarları teşvik etmek için ücretsiz pazar yeri sağlamak ve lojistik destek vermek gibi talepler olacak. Yerel seçim öncesinde en somut programlardan birini, seçim öncesi kampanya konusunda hayli uzun bir geçmişe sahip Doğal Hayatı Koruma Derneği oluşturuyor. Program, adayların çevre koruma politikasına ve ilkelerine sahip olmasının, seçim bölgelerindeki koruma alanlarının artırılmasına destek vermesinin, STK’lar ile işbirliği yapmasının önemini vurgulayacak. DHKD’nin; başta üyeleri olmak üzere toplumla birlikte gerçekleştirmeyi hedeflediği eylem planı, bir basın bildirisi hazırlamak, bunu hem ulusal hem de derneğin gönüllü koordinatörleri aracılığıyla yerel medyaya iletmek; başkan adaylarına hitaben yazılmış ve web sitesine de konacak örnek bir talep mektubunu DHKD üyelerine göndererek bu mektupların imzalanması ve başkan adaylarına iletilmesini teşvik etmek; ayrıca İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylarına da DHKD olarak bir mektup göndermek gibi adımlardan oluşuyor. Doğa Derneği, seçimler öncesinde ‘Çocuklarım için en iyi belediye başkanı hangisi?’ başlıklı bir soru listesi hazırlayacak. Dernek, seçmenleri, oy vermeyi düşündükleri başkan adaylarına, doğa ve sürdürülebilirlik konusunda neler yapacaklarını sormaya davet edecek. Listede, doğal alanların korunması, atık yönetimi, enerji ve su tasarrufu, ekoturizm, sokak hayvanlarının korunması gibi konularda sorular bulunacak. Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği, yaygın bir kampanya yürütmemekle birlikte, başkan adaylarından beklentilerini dile getiren bir liste sunacak. Listede, su havzalarının korunması, çocuklar ve gençler için doğa eğitim parklarının oluşturulması, toplu taşımanın geliştirilmesi, katı atıkların ayrıştırılıp geri kazanılması, yeşil binaların desteklenmesi talep edilecek. Yeşil Ufuklar yayıma hazırlandığı sırada WWF Türkiye henüz resmi bir girişimde bulunmamıştı; ancak verdikleri bilgiye göre, tüm partilerden öncelikle katı atık ve gürültü kirliliği yapmayan, ayrıca günün ekonomik koşullarını göz önüne alan seçim kampanyaları talep etme hazırlığı içindeydi; ayrıca, adaylardan, seçildikleri takdirde kentleri ve yerleşimleri iklim değişimine hazırlama görevini üstlenmelerini istemeyi planlıyordu. Türkiye Çevre Platformu, hazırladığı 13 maddelik ‘Yerel Yönetimler Bildirgesi’nde, enerjiden yeşil alanlara, su kaynaklarından atık yönetimine dek bir dizi konudaki talebini dile getirecek. “Çevre konusunda seçmenden yeterince talep var mı?” sorusunu sorduğumuzda ise, 2007 seçimindekinden daha farklı bir durum görmüyoruz. Yücel Çağlar’ın saptamasıyla, “Anayasa’da yer alan çevre ile ilgili yaptırımların nasıl uygulanacağı yaşamsal önemde bir karar alanı olduğu halde, ne siyasal partiler ve dolayısıyla da adaylar, ne de seçicilerin çoğunluğu bu yalın gerçekliğin ayırdında. Çünkü, görünüşe bakılırsa, ne siyasal partiler ne de adayları bu soruyu nasıl yanıtladıklarını açıklama gereğini duymuyor. Peki, seçiciler duyuyor mu? Yine görünüşe bakılırsa, hayır, çoğunlukla duymuyor!” Çevresel taleplerin siyaset dünyasına taşınması görünüşe göre iki yönlü bir döngüye bağlı: çevre örgütlerinin daha bilinçli ve etkin bir seçmen kitlesi oluşturma yönünde daha fazla çaba göstermesi; somut çevresel talepleri olan seçmenlerin de çevre örgütleri kanalıyla siyasî aktörler üstündeki etkilerini artırmaları. N af i z Güder 3-5_ForumYU4.4.qxp:2-5ForumGH3.4 3/6/09 3:12 PM Sayfa5 FORUM söyleşi 2010 AJANSI BASIN ARŞİVİ İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Ajansı’nın Kentsel Uygulamalar Direktörü Korhan Gümüş, yaklaşan yerel seçimler dolayısıyla Yeşil Ufuklar’ın, kentsel sürdürülebilirlik ve yönetişim konusundaki sorularını yanıtladı. Küresel eşitsizliğin kaynağı içine kapalı kamu yönetimleri Nafiz Güder oluşturmak yerine tümünü paketleyici, sorgulayıcı bir özellik kazanıyor. Bugün, 21. yüzyılda ‘kent’in politik açıdan yeniden anlamlandırılması meselesi, 21. yüzyıla damgasını vuran bir politik konu. Bu gelişme yalnızca bir ölçek sorununa değil, katılımcı ve yaratıcı bir yönetim modeline işaret ediyor. Dolayısı ile, toplulukların kendi gelecekleri üstünde söz sahibi olacakları yeni bir politik anlamlandırma sürecinin başlangıcında olduğumuzu söyleyebiliriz. Oysa ulus-devletin yönetim modeli, kenti bir nesne olarak düzenlemeye çalışıyordu. ‘Yerel yönetim/ belediye’ kavramı 1990’lardan bu yana nasıl değişti? Buna koşut olarak, yerel yönetimlerin merkezî yönetime kıyasla konumlarında ne gibi değişiklikler oldu? Merkezîleşmiş politika içinde yerel yönetimler, yalnızca imar işlerinden sorumlu kuruluşlardı. Görevleri kaldırım yapmak, çöp toplamak, imar hareketlerini kontrol etmekten ibaretti. 1990’lı yıllarda, çöken merkezîleşmiş kamu düzenin dışında, yeni politikaların arayışındaki bazı yerel yönetimler, merkezîleşmiş politikaların gölgesinden kurtulmak için yeni deneyimler geliştirdi. Bu yeni deneyimlerin temel özelliği, yalnızca yeniliklere açıklıkları değil, yönetimlerin entegrasyona yöne- lik katılımcı yönetim araçları geliştirmeleri. Örneğin İstanbul’da bir çok kamu alanı sahipsiz kaldı, yeşil alanlar inşaata açıldı. Müzeler, kültür merkezleri, okullar, hastaneler zayıfladı. Bunlar yalnızca politik tercihlere değil, yeni kamusallık pratiklerinin oluşturulması gereğine de işaret ediyor. Kentin eski endüstri merkezi, Haliç’te yıkımlarla temizlik yapılmaya çalışıldı, deniz kıyısındaki antrepolar satılmaya çalışılıyor, tersanelerin, garların ne olacağı belirsiz. Ulaşım, kültürel miras, kültür, konu ne olursa olsun, müzakere ortamına yalnızca hizmet üreticileri katılabiliyor. Yerel yönetim kavramı, önümüzdeki dönemde, toplumsal katılım, demokrasi, açıklık, hesap verme, sürdürülebilirlik ve çevre boyutlarında nasıl bir evrim geçirecek? Umut verici olan, yaratıcılığın, yenilikçi enerjinin 20. yüzyılda olduğu gibi yalnızca uygar dünyanın merkezinde değil, artık her yerde olması. Dolayısı ile, bugün tek umut verici olan şey, yaratıcı enerjinin sınırlandırılamaması, her yerden fışkırması. Katılım, açıklık, hesap verebilirlik, sürdürülebilirlik, demokrasi derken yalnızca her kesimin kendi kamu yararını temsil etmesi M 21. yüzyılın şehirleri için ‘sürdürülebilirlik’ kavramı ne ifade ediyor? ‘Yerel sürdürülebilirlik’ kavramının evrilmesinde ana itici güçler neler? 20. yüzyılda kalkınma ile çevrenin korunması meselesi birbirine rakip konular gibi görüldü. Kalkınma ile çevre, birbiriyle çelişen iki konu olarak algılandı. Koruma kararlarının, ‘insanların fakirleşmesi’ anlamına geldiğine inanlar çoğunluktaydı. Bu nedenle de çoğu zaman, meselelere vâkıf olan uzmanlar tarafından siyasal bir meşruiyet arayışındaki politikacılar suçlandı. Ya da tam tersi. Sorunların tercihlerle ilgili olduğu iddia edildi. 20. yüzyılda kamu düzeni biraz hücrelere bölünmüş bir görünüme sahipti. Politik açıdan kent, yerel konular, ikincil bir konumdaydı ve merkezî politikaların öncelikleri için feda edilebilecek nitelikteydi. Bu nedenle politikaya katılım ile kültürel ve doğal değerlerin korunması arasında bir çelişki ortaya çıktı. Uzmanların politik otoritenin gölgesinde kalmaları denetim işlevlerinin tersine dönmesine yol açtı. 20. yüzyılın siyasal patronaj ve piyasa ilişkileri içine sıkışmış olan bilgi üretiminin, izole edilmiş katılım modelinin bugün sürdürülebilir olmadığı çok açık. Bu nedenle kültür stratejik bir alan olarak işlev kazanıyor ve bu hücrelerden birini Devamı sayfa 23’te 5 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 6-9_HaberYU4.4.qxp:6-8CEENewsGH 3/6/09 3:13 PM Sayfa6 HABERLER MADENCİLİK İ K L İ M V E S A N AY İ Polonya sanayii Avrupa Komisyonu’na meydan okuyor Avrupa Komisyonu’nun, Polonya’nın 2008-2012 ulusal planında salımlarını %27 azaltılmasına ilişkin talebinde uzlaşmaya varılmışken, ülke AB Salım Ticareti Programı’nın (ETS) 2012 sonrası kurgusunu açıkça eleştiriyor. Varşova ayrıca, AB bürokratlarının ‘AB iklim değişimi politikasının temel taşı’ olarak nitelediği ETS’ye karşı geniş bir cephe oluşturmak için diğer üye ülkeleri ikna etme çabasında. Komisyon’un halen taslak halinde olan iklim değişimi planının temel koşulu, ETS kapsamındaki tüm kuruluşların CO2 salım izinleri için açık artırma yoluyla teklif vermek zorunda olması. Bu koşul, salım kotalarının işletmelere ücretsiz verildiği, sadece kotayı aştıklarında ödeme yaptıkları mevcut sistemden çok farklı. Polonya enerji sektörü, Komisyon’un kısıtlı izinlerine eskiden beri karşı. Sektör, aşırı kısıtlamaların enerji fiyatlarını yükselteceğini, bunun da tüm ekonomiyi durgunlaştıracağı iddiasıyla, sınırlandırılmış izinler kapsamında daha uygun bir tahsisat yapılması yönündeki mücadelesinde kısmen başarılı oldu. Polonya enerji sektörüne bağımlı olan sanayi de, salım tahsislerinin bir kısmını değil tamamını ödeme zorunluluğuna karşı ayak diriyor. Maliyetli Brüksel kararları hemen kabul edilmiyor. Ekonomik durgunluk alarm verirken, sanayi, karşı çıkışını destekleyen endişe verici veriler açıklıyor. Sanayi çevrelerine göre, AB’nin iklim politikası, Polonya’ya 2010’dan sonra yılda 600 milyon avro, 2020’den sonra ise yılda 2.4 ilâ 4.2 milyar avro arasında bir maliyet getirecek. Polonya Elektrik Kurumu, hükümeti, Avrupa Komisyonu’nun iklim değişimi yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 6 paketinin estirdiği rüzgârları yumuşatacak yasal bir eylem planı hazırlamaya çağırdı. Varşova’nın bu paketi etkisiz kılmak için uluslararası bir birlik kurma girişimine dair üst düzey söylentiler de doğrulandı. Bu birlik, Temmuz 2008’de Paris’te gerçekleşen ve Polonya ile yedi Orta ve Doğu Avrupa ülkesinin Avrupa Komisyonu’nun planları hakkındaki endişelerini dile getirdiği AB çevre bakanları toplantısında ortaya çıkmıştı. Polonya Çevre Bakanı Maciej Nowicki, “Polonya, açık artırma yönteminin, 2013 itibarıyla uygulanacak kotanın sadece %20’si için geçerli olmasını ve bu miktarın her yıl %10 artırılmasını istiyor”. Bakan daha sonra, bu plan uygulandığı takdirde enerji fiyatlarının %70 artacağını ileri sürdü. Benzer iddialar diğer Orta ve Doğu Avrupa bakanlarından da geldi. Başbakan Donald Tusk’ın strateji ekibinin baş danışmanı Michal Boni’nin, Ağustos başında Polonya Basın Ajansı’na, “Polonya’nın, AB’nin 2012 sonrası salım kotalarının tamamının açık artırma yoluyla elde edilmesi yönündeki planını engellemek için azınlıkları örgütlediği,” yönündeki açıklaması, Varşova’dan gelden bir diğer sert mesaj oldu. AB’deki dengelere göre, Polonya tüm yeni üyelerin desteğini almak zorunda. Avrupa Komisyonu’na karşı böyle bir birlik oluşturma ihtimali düşük olduğundan, Polonya’nın bir ya da daha fazla, büyük AB15 ülkesinden destek arayışına girmesi gerekiyor. Polonya lobisinin etkinliği karar aşamasında belli olacak, Avrupa Parlamentosu ise ETS uygulamasının yasal çalışmalarına Ağustos’ta başladı. Siyanürsüz Bulgaristan koalisyonu, çevre ve kamu sağlığını öne sürerek, 15 Temmuz’da Bulgaristan Ekonomi ve Enerji Bakanlığı’na, hükümetin Chelopech bakır ve altın madenciliği projesi için ciddi bir çevresel etki değerlendirmesi (ÇED) yapması konusunda talepte bulundu. Çevre STK’ları ağı Bankwatch’ın bildirdiğine göre, iki gün sonra Bulgaristan Çevre Yasası için önerilen değişiklik taslağı, Bulgar Parlamentosu’nun Avrupa İşleri Komitesi’nde çoğunluğun desteğini alarak, sonbaharda yapılacak müzakerelerin yolunu açtı. Kampanyayı yürütenler ve vatandaşlar, 200 milyon dolar değerinde olduğu tahmin edilen mevcut madeni genişletme planlarının, tartışmalı siyanür arıtma teknolojisini ve yerinde işlemeyi de kapsamasından endişe ediyor. Madeni işleten Kanada merkezli madencilik şirketi Dundee Değerli Metaller, yöre sakinleriyle doğrudan görüşmeler yaptı, fakat iddialara göre, havzanın aşağısında yaşayan halkı karar alma sürecine dahil etmedi. Bankwatch koordinatörü Daniel Popov, “nihaî bir tahsis sözleşmesi imzalanmadan önce, Chelopech ÇED raporunun en kapsamlı biçimde müzakere edilmesi gerektiğini,” söylüyor. “Pazardhik, Plovdiv ve Haskovo bölgelerinde yaklaşık bir milyon insan yaşıyor. Yöre halkı, içme ve sulama suyu konusunda Maritsa Nehri’ne bağımlı.” Romanya’nın Baia Mare yakınındaki değerli maden işleme tesisinde 2000 yılında yaşanan siyanür sızıntısı (aşağıdaki fotoğraf) başta Tisza Nehri olmak üzere, komşu ekosistemlerde ciddi tahribata yol açmıştı. REUTERS REUTERS Bulgar yeşillerden ÇED talebi 6-9_HaberYU4.4.qxp:6-8CEENewsGH 3/6/09 3:13 PM Sayfa7 HABERLER AB’den Güncel Haberler Romanya sahilleri AB standardları altında İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Avrupa Kyoto hedeflerinin gerisinde Avrupa Çevre Ajansı’nın (EEA) Haziran’da yayımlanan verilerine göre, birçok Avrupa ülkesi salım azaltımı konusunda Kyoto hedeflerinin oldukça gerisinde. Yalnızca eski üyelerin (AB-15) Kyoto Protokolü kapsamında, toplam sera gazı salımlarını, 1990 yılına kıyasla %8 oranında azaltmak gibi bir hedefi var; bugünkü AB-27’nin ise ortak bir Kyoto hedefi bulunmuyor, (tabloya bakınız). EEA’nın iki yıl gecikmeli olarak açıklanan 2006 sera gazı salım değerlerine göre, AB-15’te sera gazı salımları 2005-2006 döneminde %0.8 oranında gerilerken, salımlarda 1990 düzeyine göre sağlanan toplam azalma ise sadece %2.2. Avrupa Yeryüzü Dostları’nın (FoEE) iklim kampanyası sorumlusu Sonja Meister’a göre, “bu veriler alarm niteliğinde. Salımlardaki küçük düşüşler aslında ciddi politik uygulamaların değil, büyük ölçüde ılıman hava koşullarının sonucu, Avrupa’nın iklim değişimine karşı ciddi olarak harekete geçmesi gerekiyor.” Salımlarda en büyük azalma, 2006’ın nispeten sıcak geçmesi sonucunda konutlarda ve hizmet sektöründe kaydedildi. Salımların en çok arttığı sektör ise %7 ile karayolu ulaşımı. 1990 düzeyine oranla salımlarında önemli azalma sağlayan yeni üye ülkelerin hemen hepsi, Kyoto hedeflerini kolaylıkla tutturacak olsa da, veriler, bu durumun etkin çevre politikalarının bir meyvesi olmaktan ziyade, 1990’lardaki ekonomik çöküşün sonucu olduğunu gösteriyor. Gerçekten de, Almanya’nın yaklaşık %50 azalan salım değerleri, Doğu Almanya sanayiinin birleşmeden bu yana süregelen çöküşünden kaynaklanıyor. Orta ve Doğu Avrupa ülkelerindeki dalgalı ekonomik büyüme eğrisi, salımlardaki düşüş eğilimini önümüzdeki yıllarda tersine döndürebilir. Almanya Avusturya Belçika Birleşik Krallık Bulgaristan Çek Cumhuriyeti Danimarka Estonya Finlandiya Hollanda İrlanda İspanya İsviçre İtalya Macaristan Letonya Litvanya Lüksemburg Kıbrıs Malta Polonya Portekiz Romanya Slovakya Slovenya Yunanistan Kyoto hedefi Kyoto başlangıç yılına kıyasla 2006 yılındaki salımlar -21.0% -13.0% -7.5% -12.5% -8.0% -8.0% -21.0% -8.0% 0.0% -6.0% +13.0% +15.0% +4.0% -6.5% -6.0% -8.0% -8.0% -28.0% hedefsiz hedefsiz -6.0% +27.0% -8.0% -8.0% -8.0% +25.0% -18.5% +15.2% -6.0% -16.0% -46.2% -23.7% +1.7% -55.7% -4.0% -2.6 +25.5% +49.5% -8.9% +9.9% -31.9% -55.1% -53.0% +1.2% +66.0% +45.0% -28.9% +38.3% -43.7% -32.1% +1.2% +24.4% Komisyon eko-tasarım planını benimsiyor AB Temmuz ayında, tarihinde ilk kez elektrikli cihazlar için eko-tasarım standardları konusunda temel bir politika paketini kabul ederek, belli bir ürün yelpazesinin ‘bekleme’ konumundaki azami enerji tüketimini belirledi. Komisyon tarafından kabul edilen ve türünün ilk örneği olan bu önlemi başka önlemlerin de izlemesi bekleniyor. Avrupa Yeryüzü Dostları’ndan (FoEE) Michael Warhurst, “Komisyon’un nihayet bu öneriyi yapmış olmasına çok sevindik, ancak esas nokta bu önlemlerin sadece enerji bağımlı ürünleri değil, tüm ürünlerin çevresel etkilerini ele alacak biçimde genişletilmesidir,” yorumunu yaptı. Ends Europe Daily’ye göre, Avrupa Komisyonu’nun Çevreden Sorumlu Vekili Stavros Dimas, planın kabulüden hemen sonra, gözden geçirilen direktifin, AB pazarındaki tüm ürünlerin üçte biri yerine üçte ikisini kapsayacak biçimde genişletileceğini belirtti. AB vatandaşları nükleere karşı endişesiz Eurobarometer’in Temmuz’daki araştırması, AB vatandaşlarının %44’ünün nükleer enerjiyi bir enerji seçeneği olarak gördüğünü ve 2005’te %35 olan destek oranının yükseldiğini gösteriyor. Bu kayda değer artışın temel nedeni, çevre ve enerji güvenliği konusunda artan kaygılar. Nükleer atıkların bertarafı konusundaki kaygılar halen yüksek olmakla birlikte Eurobarometer sonuçları, nüfusun yaklaşık üçte ikisinin nükleer enerjinin sera gazı salımını düşüreceği ve petrol ithalatına bağımlılığı azaltacağına inandığını gösteriyor. Ends Europe Daily’nin haberine göre, araştırmayı yanıtlayan ve nükleer enerjiye karşı olan her on kişiden dördü, “radyoaktif atıklara kalıcı ve güvenilir bir çözüm bulunduğu takdirde düşüncesini değiştirebilir.” Atık yakma tesisi Macaristan’ı tehdit ediyor FRIENDS OF THE EARTH EUROPE REUTERS Ülke Denetçiler geçen yaz tüm AB’de 14,552 sahil plajı ve 6,816 iç sudaki yüzme suyu temizliğini test etti. Sonuçlara göre, kıyı alanlarının %95’i birliğin zorunlu temizlik standardlarına uyuyor ya da üstüne çıkıyor, nehir ve göllerin ise %88.7’si standardları karşılıyor. Bununla birlikte iki yeni AB üyesinin bu konuda harekete geçmesi gerekiyor. Slovenya’nın Adriyatik sahillerinin sadece %68.4’ü yeterince temiz olarak değerlendirilirken; Romanya’nın Karadeniz plajlarının sadece %28.6’si denetimden geçer not almış. Slovenya’nın sadece 46 km olan Adriyatik kıyıları, Romanya’nın 244 km uzunluğundaki Karadeniz sahil şeridine kıyasla oldukça kısa. Macar hükümeti 10 Eylül’de, planlanan bir atık yönetim tesisinin Macaristan sınırına yakınlığından dolayı Avusturya’ya itiraz etme kararı aldı. Macaristan Çevre ve Su Bakanlığı, planlanan atık yakma tesisinin kapasitesinin, bölgede ortaya çıkan atık miktarının çok üstünde olduğunu ve seçilen mevkinin Macaristan’ın Szentgotthard bölgesindeki sürdürülebilir kalkınma planlarını etkileyeceğini ileri sürüyor. Avusturya ve Macaristan, daha önce Raba Nehri için ortak bir ekolojik ıslah planı geliştirmiş ve proje yaklaşık 3.12 milyon avro değerindeki AB ihalesi ile desteklenmişti. 7 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 6-9_HaberYU4.4.qxp:6-8CEENewsGH 3/6/09 3:13 PM Sayfa8 HABERLER Türkiye’den kısa kısa Türkiye kirletme rekortmeni CEM ORKUN KIRAÇ, SAD-AFAG Birleşmiş Milletler tarafından açıklanan verilere göre, hızla sanayileşen Türkiye, değerlendirme kapsamına alınan sanayileşmiş 40 ülke arasında atmosferi en hızlı kirleten ülke oldu. Türkiye’nin 1990 yılında atmosfere saldığı karbon dioksit miktarı 170 milyon ton iken, 2006 yılına gelindiğinde bu miktar 331.8 milyon tona yükseldi. Atmosferi kirletmede %95’lik artış, Türkiye’yi dünya sıralamasında ilk sıraya taşıdı. BM İklim Değişikliği Sekretaryası tarafından Bonn’da açıklanan istatistiklere göre, atmosferi hızla kirletmede Türkiye’yi izleyen ülke İspanya. AB üyesi İspanya’nın atmosfere saldığı karbon dioksit miktarı 1990 yılında 287 milyon ton iken, bu miktar 2006 yılında 433 milyon tona yükseldi. İspanya’da atmosferi kirletmede son 16 yılda görülen artış %50 oldu. <http://www.dwworld.de/dw/ article/0,2144,3752024,00.html> Yeni çevre portalları Çevre ve Orman Bakanlığı, çevre ile ilgili güncel haberler ve yürütülen etkinlikler konusunda bilgi vermek amacıyla <www.cevreci.gov.tr> adresinde yeni bir portalı yayına soktu. Portalda, çevre kavramlarının açıklamaları gibi bilgiler de bulunuyor ve Türkiye Çevre Raporu benzeri belgelere ulaşılabiliyor. Çevre odaklı bir başka yeni portal, <www.yesilbilgi.org> adresinde bulunan Yeşil Bilgi Platformu. Bir bilişim teknolojileri şirketler grubu tarafından hayata geçirilen ve 24 Eylül 2008’de yayına başlayan Yeşil Bilgi Platformu’nun amacı, çevre sorunlarıyla, öncelikle bu konudaki bilgi eksikliğini gidererek müdahele etmek. Bir diğer yeni portal olan <www.igemportal.org> adresindeki İgem Portal ise, Türkiye çevre sektörünün potansiyelini, kapasitesini, üretim gücünü küresel ölçekte duyurmayı amaç ediniyor. Çanakkale’den taze rüzgar Demirer Holding tarafından Çanakkale’nin Ezine ilçesinde kurulacak olan Çamseki Rüzgâr Enerji Santrali’nin kuleleri ve jeneratörlerinin montajına başlandı. Holding Enerji Projeleri Koordinatörü Ahmet Araçman, santralde 11 türbin olacağını ve yılda 82 milyon kilowatt saat yenilenebilir temiz enerji elde edileceğini belirtti. Bu santralin üretime geçmesiyle birlikte Çanakkale bölgesinde elde edilen yenilenebilir temiz enerji miktarı yılda 262 milyon kilowatt saate çıkacak. Bursa’da Su Direktifi WWF-Türkiye tarafından yürütülen ve Avrupa Birliği tarafından desteklenen “Avrupa Birliği Su Yönetimi konusunda AB STK’ları ile deneyim paylaşımıyla Türkiye’deki Çevre STK’larının Kapasite Artırımı Projesi” kapsamında 20-21 Kasım 2008’de Bursa’da “Avrupa Birliği Su ve Çevre Politikalarına Türkiye’nin Uyumu Çalıştayı” düzenlendi. Çalıştayda Su Çerçeve Direktifi’nin Türkiye’de uyumlaştırılması ve uygulanması konuları değerlendirildi. Projenin bir sonraki aşamasında, Avrupa Birliği Su Politikaları, Su Çerçeve Direktifi, Su Çerçeve Direktifi’nin AB’de uygulanma süreci ve üyelik müzakerelerini sürdürmekte olan Türkiye’nin, Su Çerçeve Direktifi’ni uyumlaştırma ve uygulama yolunda atmakta olduğu ve atması gereken adımlar gibi konuların yer aldığı bir online eğitim modülünün geliştirilmesi ve bu bilgilerin Türkiye’deki ilgili kurum ve kuruluşlar vasıtasıyla geniş kitlelere aktarılması amaçlanıyor. yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 8 DOĞA KORUMA Akdeniz foku için ittifak Uluslararası Akdeniz Foku Koruma Müttefikliği Mutabakat Zaptı (i-monk alliance) 9 Kasım 2008’de Portekiz’in Maderia adasında imzalandı. Anlaşmanın amacı; nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan Akdeniz fokunun (Monachus monachus) ekolojik yaşam koşullarının düzeltilmesini ve türün soyunun devamını sağlamak. Anlaşmada kurucu üye olarak yer alan kurumlar -İspanya’dan CBD-HABITAT (Fundación para la Conservación de la Biodiversidad y su Hábitat), Uluslararası Hayvanları Koruma Vakfı (IFAW), Yunanistan’dan MOm (The Hellenic Society for the Study and Protection of the Monk Seal), The Monachus Guardian (Akdeniz fokuna adanmış uluslararası bir İnternet sitesi ve bülteni), the Parque Natural da Madeira of Portugal ve Türkiye’den Sualtı Araştırmaları Derneği- Akdeniz Foku Araştırma Grubu (SAD-AFAG), fokların korunması ve türün dünyada dağılım gösterdiği alanlar konusunda çalışıyor. Üyeler; kâr amacı güdmeyen çevre örgütleri, sivil toplum örgütleri ile, Akdeniz foku ve onların tehlike altında olan habitatlarını koruma konusunda duyarlı olan resmi kurumlardan oluşuyor. Ege ve Akdeniz kıyı ekosistemlerinin temsilcisi konumundaki Akdeniz fokunu yok olma noktasına getiren etkenler, aynı zamanda Akdeniz’i ve Akdeniz insanını tehdit eden etkenler olduğu için bu türün korunması daha geniş bir amaca hizmet ediyor ve simgesel bir önem de taşıyor. Dünyanın en nadir on memelisi arasında bulunan, kıyı sularında avlanan; dinlenmek, üremek ve yavrusunu büyütmek için karaya bağımlı olan bu deniz memelisi, kıyılarımızda besin zincirinin son halkasını oluşturuyor. Bilimsel çalışmalar, kıyılarımızda 100’den fazla fok yaşadığını gösteriyor. Türün en büyük nüfusu Ege Denizi’nde yaşıyor. Dünyadaki Akdeniz foku nüfusunun 400-450 birey olduğu göz önünde bulundurulduğunda, bu sayı önemli bir yer tutuyor. SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA Karadeniz günü buluşması 21 Nisan 1992 tarihli Bükreş Sözleşmesi ve 31 Ekim 1996 tarihinde İstanbul’da kabul edilen Karadeniz’in Korunması ve İyileştirilmesi için Stratejik Eylem Planı kapsamında 31 Ekim günü her yıl Uluslararası Karadeniz Eylem Günü olarak kutlanmaya başlandı. Karadeniz, özellikle çevresini saran ülkeler için önemli bir yaşam kaynağı durumunda. Uzun süre kendi kaderine terk edildikten sonra 1992 Türkiye, Rusya, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ve Gürcistan’ın bir araya gelerek Bükreş Sözleşmesini kabul etmesi ardından da 1996 yılında Karadeniz çevre bakanlarınca imzalanan Karadeniz Stratejik Eylem Planı (KSEP), Karadeniz’in korunması ve rehabilitasyonu için öncelikli eylemlerin yer aldığı geniş kapsamlı bir belge niteliğiyle Karadeniz için umut ışığı oldu. O tarihten sonra da her 31 Ekim’de Karadeniz ile ilgili çeşitli etkinlikler gerçekleştirilmeye başlandı. Bu yıl sekiz Karadeniz ülkesi yeşilleri 30 Ekim-1 Kasım tarihlerinde İstanbul’da bir araya geldi. Kafkasya ve Karadeniz`de barış ve güvenlik politikaları ile Karadeniz’de çevre ve ekoloji sorunlarının konuşulduğu buluşmanın ev sahipliğini Türkiye Yeşiller Partisi yaptı. Gürcistan, Rusya, Azerbaycan, Ukrayna, Moldova, Romanya, Bulgaristan ve Türkiye yeşil partilerinin yanı sıra Batı Avrupa yeşil partilerinden ve Avrupa Parlamentosu Yeşiller Grubu'ndan temsilcilerin katıldığı toplantının gündeminde Kafkasya ve Karadeniz’de barış ve güvenlik politikaları ile Karadeniz’de çevre ve ekoloji sorunları vardı. <www.yesiller.org> 6-9_HaberYU4.4.qxp:6-8CEENewsGH 3/6/09 3:13 PM Sayfa9 HABERLER FİLM FESTİVALLERİ MADENCİLİK Artvin’de madene veda OĞUZ KURDOĞLU ARŞİVİ Artvin’in Cerattepe mevkisinde yaklaşık 14 yıldır bakır madeni açma çalışması yapan Artvin Bakır ve Maden İşletmesi; Yeşil Artvin Derneği ile Artvin Barosu’nun ‘Çevresel Etki Değerlendirme raporu alınmadığı ve doğaya telafisi mümkün olmayan zararlar vereceği’ gerekçesiyle Rize Bölge İdare Mahkemesi’ne açtığı davalar sonucu ruhsatının iptal edilmesi üstüne bölgedeki çalışmalarına son verdi. Hatila Milli Parkı havzasında bulunan Cerattepe’deki 17 hektarlık alanda bakır madeni işletilebilmesi için 1,700 ağaç kesilmiş, 100 metre uzunluğunda bir galeri açılmıştı. Çıkarılan madenin, işleneceği Rize’nin Çayeli ilçesine naklinde kullanılacak teleferik hattı için 3,800 ağacın daha kesilmesi planlanıyordu. Artvin Bakır ve Maden İşletmesi yetkilisi Sabri Altınoluk, karar sonrasında, “mahkemenin bu kararı, projeyi çalışır bir madene dönüştürebilme ihtimali konusunda ciddi oranda belirsizliğe düşmemize yol açmıştır. Bu belirsizlik ve ardından gelen mevcut küresel mali kriz, bu projeye fon ayırarak yatırım yapmamızı gittikçe zorlaştırmıştır,” dedi. Altınoluk ayrıca, “gerçek şu ki, toplumsal ve siyasî destek olmadan, bu projeye yapılan itirazlar hep devam edecektir,” yorumunu yaptı. Yeşil Artvin Derneği Başkanı Erdoğan Gazihan ise, “bu sonuç, birlikte hareket edildiği zaman başarılamaycak hiçbir zorluğun olmadığını gösteren bir örnektir. Neticenin, bu tip uygun olmayan koşullarda çıkarılmak istenen, yahut doğayı bozmak isteyen hareketlere karşı da ışık olmasını diliyorum,” dedi. Artvin İl Çevre ve Orman Müdürlüğü, şirketin bölgede açtığı galeri içinde biriken ağır metal yüklü suların yeterince arıtılmadan doğaya verilmesi nedeniyle şirkete para cezası kesmişti. Yıllardır süren çalışmaların bölgenin doğası üstünde yarattığı olumsuz etki ve tahribatın nasıl düzeltileceği, alanın rehabilitasyonunun nasıl yapılacağı konusunda şimdilik bir plan bulunmuyor. Beyaz perdede sürdürülebilirlik Çevre ve doğa koruma konusunda toplumun bilinci arttıkça, değişik sektörlerin konuya ilgisi de artıyor. Çevre ve doğa, beyaz perdede gerek belgesellerle gerek konulu filmlerle daha çok yer buluyor. Bu yıl bu alanda gerçekleştirilen festivallerden biri olan ve Sürdürülebilir Yaşam Kolektifi tarafından düzenlenen festival, 26-28 Kasım’da İstanbul İtalyan Kültür Merkezi’nde izleyicilerle buluştu. Yaklaşık 25 kısa ve uzun metrajlı belgesel ve canlandırma filmden oluşan ve ücretsiz olan festival üç gün sürdü. Festivalde gösterilen filmler hakkında ayrıntılı bilgiye <http://surdurulebiliryasam.org/filmfestivali.html> adresinden ulaşılabiliyor. Festivalin talep olan diğer illerde de düzenlenmesi planlanıyor. Bu alandaki bir başka festival de ekoloji konulu filmlerin yer aldığı Sinekoloji Film Festivali idi. Festival kapsamındaki filmler, 23-27 Nisan tarihlerinde Mersin ve Adana’dan sonra, 14-15 Kasım’da Bursa’da, 21-22 Kasım’da ise Ankara’da gösterime girdi. Belgesel Sinemacılar Birliği, DOĞADER, Elektrik Mühendisleri Odası, Adana, Ankara ve Bursa barolarının yanı sıra birçok kurumun desteğiyle gerçekleşen festival için seçilen filmler, ekolojik tahribatın ülkesel ya da küresel boyutta hangi aktörler ve gerekçelerle yapıldığını perdeye yansıttı. Festivalle birlikte ‘Çöplük’ başlıklı bir fotoğraf sergisi de açıldı. Türkiye’nin 1950’lerde nükleer savaş tehdidine karşı nasıl bir refleks ve endişe ile hazırlık yaptığını, nükleer silahların sadece beden değil aynı zamanda toplumun ruh sağlığını da nasıl etkilediğini anlatan sergi, fotoğraflar bir çöplükte bulunduğu için bu adı taşıyor. Festival ile ilgili ayrıntılı bilgi <http://www.sinekoloji.org> adresinde bulunuyor. ÇÖLLEŞME Çölleşmeyle mücadelede değişim zamanı ülkelerin çabalarıyla ‘zenginler sözleşmesi’ olarak anılan Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi ve ‘fakirler sözleşmesi’ olarak anılan Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi benimsenmiştir. Konuya sadece Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi açısından bakacak olursak, ağırlıklı olarak fakir ülkeler tarafından benimsenen sözleşmenin, önümüzdeki 10 Yıllık Stratejik Plan döneminde de tatminkâr bir malî kaynak ve küresel politik destek çekmesi pek de kolay gözükmemektedir.” Daha fazla bilgi için, <www.did-cevreorman.gov.tr>. IISD 1994’te benimsenip 1996’da yürürlüğe giren BM Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi’nin (UNCCD), Sözleşme Uygulamalarının Gözden Geçirilmesi Komitesi Yedinci Oturumu (CRIC7) ile Bilim ve Teknoloji Komitesi Birinci Oturumu (CST S–1) 3–14 Kasım 2008’de İstanbul’da gerçekleşti. 1997–2007 döneminde pek çok Taraflar Konferansı (COP) ve Sözleşmeyi Gözden Geçirme Komitesi (CRIC) oturumları gerçekleşti. İstanbul’da gerçekleşen CRIC ve CST toplantılarında, UNCCD’nin diğer kardeş çevre sözleşmeleriyle etkileşiminin UNCCD’nin etkisini artıracağı sürekli olarak vurgulandı. Arazi kaybı konusunda küresel bir değerlendirme yapılması gereğine de dikkat çekildi. Sözleşme ortaya çıktığından bu yana, pek çok taraf, birinci 10 yıllık stratejik planda değişiklik yapma önerisinde bulundu ancak bu değişikliklerin neler olacağı kesinleştirilmedi. Değişimin gerçekten sağlanması, tarafların sözleşme taahhütlerini yerine getirmesi ile mümkün olacak. 2009’un sonbaharında gerçekleşecek COP9’da, değişim yönündeki taahhütler sınanacak. Tarafların COP9’da gösterecekleri istek, gerçekten bir değişim isteyip istemediklerini ortaya çıkaracak. Çevre ve Orman Bakanlığı Dış İlişkiler ve AB Dairesi’nden Serdar Yegül’ün hazırladığı değerlendirme raporunda şu ifadeler yer alıyor: “1992’de Rio’da gelişmiş ülkeler ile gelişmekte olan ülkelerin birbirleriyle anlaşamamaları sonucu, tek, kapsamlı ve büyük bir çevre sözleşmesi kabul edilememiş, onun yerine üç ‘sözleşmecik’ (UNCBD, UNCCD, UNFCCC) benimsenebilmiştir. Zengin 9 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa10 M E R C E K | gıda ve tarım Orta ve Doğu Avrupa’daki geleneksel uygulamalar dünyadaki büyük gıda açığının giderilmesine yardımcı olabilir mi? Seçenek arayışı Nathan Johnson S ovyetler Birliği’nin çöküşünden bu yana Orta ve Doğu Avrupa’da görülen politik ve ekonomik değişimler her kesimden bölge sakinini etkiledi; köklü değişimlerden biri de, yiyecek üretimi, satışı, nakliyesi ve tüketiciye ulaşması sürecinde oldu. Batı’nın ‘süpermarket modeli’ tüm bölge ülkelerinde hızla yayılmakla birlikte; küresel gıda sıkıntısının giderek büyümesi ve hızla tırmanan gıda fiyatlarından biyo yakıt üretimini sorumlu tutan güncel bakış açısı; mevcut gıda üretim, tüketim ve dağıtım modelinin ciddi, hatta hayatî yanlışlar taşıdığının bariz göstergeleri. Düşündüren kriz Temmuz’da medyaya sızan bir Dünya Bankası araştırmasına göre, küresel gıda fiyatlarının, tahminlerin çok üstünde, yaklaşık %75 artmasının baş nedeni biyoyakıt üretimi. Tarımsal ürün fiyatlarındaki artış karşısında, Dünya Gıda Programı’ndan Josette Sheeran ‘açlık tsunamisi’nin eli kulağında derken; Avrupa Parlamentosu üyeleri de Temmuz ayında hızla, AB genelinde 2020’de ulaşımda kullanılan yakıtların %10’unun biyo yakıt olması hedefini, 2015’te sadece %4 olacak şekilde düşürme kararı aldı. Hedeflenen üretim düzeyinin düşüşü ve Sheeran’ın çarpıcı benzetmesi, küresel gıda yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 10 FLICKR ÖLÇEK EKONOMİLERİ TARTIDA: (solda) Çek Cumhuriyeti’nde Orta Bohemya’daki Mlada Boleslaw civarındaki bir aile işletmesinde hasat; (karşı sayfa, soldan sağa) Slovenya menşeli hipermarket Mercator’un Belgard mağazasına giren müşteriler; Polonya’da Kazimierz Dolny’deki bir semt pazarı. krizinin büyüklüğünün göstergelerinden sadece ikisi. Birleşmiş Milletler’in tahminlerine göre dünyadaki altı milyardan fazla insanın yaklaşık bir milyarı müzmin açlık çekiyor. Üstelik, Burlington’daki Vermont Üniversitesi’nde bitki ve toprak bilimleri profesörü olan Fred Magdoff, bu sayının “vitamin ve besin eksikliği ile, diğer beslenme eksiklikleri çekenleri kapsamadığı,” görüşünde. “Gıda güvencesi olmayan, yetersiz beslenen ya da yaşamsal gıdaları alamayan insanların sayısı muhtemelen üç milyara yaklaşıyor, yani insanlığın neredeyse yarısı.” Magdoff, Monthly Review’da yayımlanan, “Dünya Gıda Krizi: Nedenleri ve Çözümleri” başlıklı makalesinde, gıda fiyatlarının zirve yapmasının temel nedenlerini sıralıyor. İlk neden, ‘petrol fiyatlarındaki artışa doğrudan veya dolaylı olarak bağlı’. Görünüşe göre, petrole bağımlılığı azaltmak için mısırın etanol, soya fasulyesi ve hurma yağının ise dizel yakıtı elde etmek için kullanılması, insanlar için gıda üretiminin düşmesi anlamına geliyor. Bloomberg’in tahminine göre, önümüzdeki 10 yılda ABD’de yetişen mısırın yaklaşık üçte biri etanol üretimi için kullanılacak. İkinci neden, Latin Amerika ve Asya’da -özellikle de Çin’de- et ürünlerine talebin giderek artması; sığır, domuz ve kümes hayvanlarını beslemede kullanılan mısır, soya fasulyesi ve soya yağı fiyatlarının da yukarı fırlaması. Gerçekten de, The New York Times’a göre dünyada kişi başına düşen et tüketimi 1961’den bu yana iki katına çıkmış. Magdoff üçüncü önemli bir nedeni daha vurguluyor: Eskiden gıda açısından kendine yetebilen kalabalık ülkeler, yani Çin ve Hindistan artık büyük miktarda gıda ithal ediyor. Bu ülkelerdeki net gıda kaybının bir nedeni, önceleri pirinç yetiştirilen tarım alanlarının başka ekonomik faaliyetler için kullanılması. Hiper-aktif alışveriş Dünyadaki birçok ülkeye kıyasla daha zengin ve gıda kıtlığı tehlikesine çok daha uzak olan Orta ve Doğu Avrupalılar, 1990’larda başlayan süpermarket ve hipermarket temelli perakende satış ağının hızla yayılışına tanık oluyor. Bölgede süpermarket furyasındaki ilk dalga Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya ve Slovakya’da gerçekleşti ve 10 yıl içinde bu ülkelerdeki gıda pazarının %40 ilâ 50’sine hakim oldu. İkinci dalga, süpermarket temelli perakende gıda satışının payının 2004’te %25-30’lara ulaştığı ve hızla büyüdüğü Hırvatistan, Bulgaristan Romanya ve Slovenya’da yaşandı. Gelir düzeyi ve kentleşme koşulları Doğu Avrupa’daki üçüncü dalganın erken yaşanmasına yol açsa da, siyasî reformlar aynı hızda gerçekleşmedi; sonuçta, Rusya’daki süpermarket temelli perakende gıda satışları 2004’te %10 gibi düşük bir düzeyde seyrederken, ülke o günden bu yana Doğrudan Yabancı Sermaye Yatırımı’nın (FDI) birinci odağı haline geldi. Süpermarket perakendeciliği; komünizm sonrası dönemde ilerleme ve kalkınma kavramları ile yakından özdeşleştirilse de, herkes, geçmişe ait her şeyin dodolar ile aynı kaderi paylaşması gerektiğini düşünmüyor. İngiltere’deki Açık Üniversite’nin coğrafya bölümünde öğretim üyesi olan Joe Smith, Green Horizon’a, tavan yapan petrol fiyatla- 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa11 gıda ve tarım | M E R C E K FLICKR Ev gibisi yok Sovyet dönemi politikaları hızla terkedilmiş olsa da, Orta ve Doğu Avrupa ülkeleri, on yıllarca süren ‘yokluk ekonomisi’nde öğrendikleri bazı değerli dersler sayesinde, ‘Batılı serbest piyasa’ya yol gösterebilecek eşsiz bir donanıma sahip. Smith ve Jehlicka’nın, Polonya ve Çek Cumhuriyeti’nde Gıda, Politika ve Değişim üstüne Öyküler başlıklı bir başka çalışması ise, ‘geçiş dönemi’ nedeniyle ortaya çıkan, Batılı ‘normlar’a doğru istikrarlı ilerleme konusundaki baskın söylemlere karşı gelen ya da onlara alternatif sunan çeşitli tepkilerin bir bölümünü irdeliyor. Yazarlara göre, “1989’daki siyasî değişimler sonrasında, bölge ülkelerindeki günlük yaşamın birçok boyutunda, hane ölçeğinde tasarruf ve kendi yağıyla kavrulmak çok yaygın uygulamalardı.” Bunların arasında, eski dönemdeki devlet politikaları yüzünden “taze meyve ve sebzenin pahalı olması ya da hiç bulunmaması” nedeniyle baş vurulan kendi kendine üretim ve takas uygulamaları da var. Bir diğer etken de, kamu sektöründe çalışan birçok kişinin, işlerin az olduğu veya hiç olmadığı zamanlarda kendi yiyeceklerini yetiştirmeye; ürettiklerini arkadaşları ve komşularıyla paylaşmaya ya da alım satım yapmaya zaman bulabilmiş olması. Piyasa ekonomisinde tüketici seçeneklerinin artması, kendi kendine üretim ve takas uygulamalarıyla tezat oluşturmakta; buna ek olarak dikkate alınması gereken diğer piyasa kaynaklı ve kültürel etkenler arasında, daha çok kazanmaya çalışan kentli bireylerin boş zamanlarının giderek azalması, ve karı-kocanın her ikisinin de çalıştığı hanelerin giderek çoğalması da var. Ayrıca, gelişen altyapıya (su, elektrik,) koşut olarak araç sahipliğindeki hızlı artış sonucunda, birçok küçük çiftlik şimdi özel mesken olarak kullanılıyor. Ancak düşünülenin aksine, “[Çek Cumhuriyeti’nde] banliyöleşme ve süpermarketlerin yaygınlaşması, geleneksel uygulamaları ve kendi kendine üretimi ortadan kaldırmadı” (Gıda Öyküleri). Smith ve Jehlicka’nın 2005 tarihli araştırması, görüşülen Çekler’in %41.5’inin bahçelerinde ya da kiralık bostanlarda kendileri için meyve ve sebze yetiştirdiğini gösteriyor. Bir diğer sürpriz ise, görünüşe göre bunun tasarruf kaygısıyla yapılmaması. Tersine, yüksek yaşam standardına sahip Çekler arasında kendi ürünlerini üretenlerin oranı (%43.6), düşük gelirlilere oranla (%35) daha fazla. Bu şaşırtıcı bulgular, Smith ve Jehlicka’nın kendi ifadeleriyle, “sürdürülebilirlik hakkındaki resmi diskurun; kültür ve tarihle iç içe geçmiş, toplumun çoğunluğu tarafından benimsenmiş ve büyük ölçüde piyasa dışı uygulamaları nasıl görmezden geldiğini,” gösteriyor. “Üstelik bu geleneksel uygulamalar, idareli ya da az tüketimi savunan sürdürülebilir tüketim kavramıyla büyük ölçüde örtüşüyor. Koşullar, dünyadaki gıda sıkıntısı ve çevre sorunlarıyla başa çıkabilmek için yeni arayışlara girmemiz gerektiğini gösteriyor. Birçok Orta ve Doğu Avrupa sakini için en iyi çözümler kapılarının tam önünde onları bekliyor olabilir. Q olarak gördükleri bu tür pazar seçeneklerine ve uygulamalarına karşı değil. Bununla birlikte, Çek toplumunda hem âdil ticaret hem de organik gıda olgusunun, harcanan para hacmine kıyasla ihmâl edilebilecek düzeyde olduğuna işaret ediyorlar. Örneğin, Çek tüketicilerinin 2006’da âdil ticaret ürünlerine yaptığı harcama sadece 200,000 avrodan biraz fazlayken, 2003’te ülkede satılan gıda ürünlerinin yalnızca %0.06’sı organik idi. REUTERS rı ve arz güvenliğinin; uzun nakliye şebekelerine bağımlı olan örgün gıda üretimi konusunda önemli soruları gündeme getirdiğini ifade etti. “Orta ve Doğu Avrupa’ya büyük başarıyla ihraç edilen süpermarket modeli, bölgedeki gıda düzeninin ekolojik, ekonomik ve toplumsal sürdürülebilirliğine ciddi zarar verdi.” Aynı üniversiteden bir başka coğrafyacı Petr Jehlicka da, hem Polonya hem de Çek Cumhuriyeti’nde geleneksel ve yeni gıda üretim uygulamaları konusunda Smith ile birlikte çalışıyor. İki araştırmacı, bu ülkelerdeki geleneksel gıda arzı uygulamalarına rağbet ve potansiyeli dikkate almadıkları için hem hükümetleri hem de STK’ları eleştiriyor. Smith, “bölge ülkelerinin; gıda sektöründe farklı yaklaşımların, çevresel etkileri ve süpermarket odaklı sistemlerin istikrarsızlığını nasıl önemli ölçüde azaltabileceğini göstererek öncü olabileceğini,” söylüyor. “Bölge, diğer yöresel gıda üretim sistemlerinin yanı sıra ‘kendi ürününü yetiştirme’ ve takas gibi özendirilmesi gereken geleneksel uygulamaları yaşatıyor. [Bunları] özendirmek, bölge ülkelerinin sürdürülebilir gıda konusunda dünyaya öncülük etmesini sağlayabilir.” İki araştırmacı, Sürdürülemez bir Durum: Çek Cumhuriyet’inde Gıda Uygulamaları ile Hükümet Politikaları Arasındaki Tezatlar başlıklı çalışmalarında, günümüzde ‘sürdürülebilir çevre’ konusundaki literatürün çoğunun sorumlu ve bilinçli tüketime odaklandığını; üretimi düşürme ve kısıtlama gibi fikirlere ya da gönüllü yalınlaştırmaya itibar etmediğini öne sürüyor. Sürdürülebilir tüketim için mevcut neoliberal diskurun belirlemiş olduğu âdil ticaret, organik gıda ve nakliye mesafeleri gibi bir dizi konuda çok sayıda yararlı bilgi mevcut. Smith ve Jehlicka, ‘kendi kendine üretim’ benzeri uygulamaların tamamlayıcısı 11 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa12 M E R C E K | iş dünyası ve sürdürülebilirlik Kurumsal sürdürülebilirlik FORD OTOSAN ARŞİVİ İŞ DÜNYASININ YENİ YÜZÜ: Artık Türkiye'de de enerji, inşaat, otomotiv gibi pek çok sektör, süreçlerini çevreye uyumlu ve sürdürülebilir bir anlayışla uyguluyor ve AB Çevre Ödülleri gibi saygın ödüllerin sahibi olabiliyor. Yeni bir işletme anlayışı G Kerem Okumuş ünümüzde birçok şirket temel iş süreçlerine, ürün ve hizmetlerine hiç olmadığı kadar yeşil ve sürdürülebilir bir bakış açısı getirmeye çalışıyor. Bunun yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 12 önemli sebeplerinden birisi, özellikle son zamanlarda artan iklim değişikliği tartışmaları ve buna bağlı bazı çevresel sorunların (kuraklık, yaşanan iklimsel aşırılıklar, artan doğal afetler, vb.) gündemde önem- li yer tutuyor olması ve şirketlerin sorunların çözümü için kendilerini sorumlu hissetmesi mi? Veya tüketici alışkanlıklarının daha sürdürülebilir ürün ve hizmetlere doğru değişiyor olması ve dolayısıyla piyasanın şirketlerin üstünde pazarlama ve farklılaşmaya yönelik getirdiği bir baskı mı? Yoksa şirketlerin küresel bir eğilim haline gelen bu süreçten geri kalmamak adına kullandıkları basit bir iletişim çalışmasından mı ibaret? Bu sorular elbette çoğaltılabilir. Ancak, sürdürülebilirliği sadece pazarlama ve iletişim çalışmasının bir parçası olarak, kurumsal itibarın ve marka değerinin yükseltilmesine yönelik kullanan şirketler artık geride kalıyor. Kurumsal sosyal sorumluluğu yalnızca toplumsal projelere kaynak aktarmak olarak gören şirketler gibi. Bu şirketlerdeki ana kaygı alanları ortakların çıkarlarına öncelik vermek, büyüme odaklı çalışmak ve ne olursa olsun kâr maksimizasyonuna dayalı bir işletme stratejisi izlemektir. Günümüzde, artık, performans göstergesi olan rakamsal bilanço değerleri tek başına şirketlerin performansını ve değerini göstermek için yeterli değil. Önemli olan bu performansın ve başarı göstergelerinin sürdürülebilirliği. Şirketlerde sürdürülebilirliği sağlanmak için ise, tedarik zincirinden başlamak üzere tüm sosyal paydaşlar üstünde bir değer zinciri yaratmayı başarmak gerekiyor. Bu da, ekonomik, çevresel ve sosyal unsurların bütüncül şekilde kurumsal bir yönetişim ilkesi çerçevesinde benimsenerek süreç içinde karşılaşılabilecek muhtemel risk ve maliyetlerin azaltılarak hayata geçirilmesi ile mümkün olabilir. Bu nedenle, şeffaf, sorumlu ve hesap veren kurumsal bir yönetişim anlayışı benimsemiş şirketler sürdürülebilir bir çevre yönetimi uygulamasının yanı sıra sıfır atık hedefi, ‘karbon nötr’ üretim, ürünlerde yaşam döngüsü yaklaşımı gibi çok temel çevresel hedefleri gönüllü uygulamalar çerçevesinde hayata geçirmek için çalışıyor. Bu şirketler aynı zamanda; işçi sağlığı ve iş güvenliğinin tesis edilmesi, sosyal hakların ve fırsat eşitliğinin sağlanması, eğitim olanaklarının sunulması, örgütlenme özgürlüğü gibi sosyal değerleri de sürdürülebilirliğin bir parçası olarak yönetiyor. Piyasanın sürdürülebilir kalkınma için çalışmasını teşvik eden bu yaklaşım, şirketlerin muhtemel çevresel ve sosyal etki- 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa13 iş dünyası ve sürdürülebilirlik | M E R C E K bilir şirketlere yatırım yapmak isteyen bireyler, portföy yöneticileri ve çeşitli ‘sorumlu yatırım fonları’ bulunuyor. Bunun en önemli sebebi şeffaf ve sorumlu bir yönetim anlayışı benimseyerek sosyal ve çevresel riskleri planlayan ve yöneten sürdürülebilir şirketlerin hisselerinin uzundönemde çok istikrarlı artışlar göstermesi. Bu nedenle, ‘Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’ gibi tarafsız ve belirli ölçütler çerçevesinde şirketlerin sürdürülebilirliklerini ölçümleyen ve derecelendiren yapılar, kurumsal sürdürülebilirliğin, özel- Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi Küresel Sektör Liderleri (2008/ 2009) likle menkul kıymetler piyasasında işlem gören şirketler için ne kadar hayatî bir konu olduğunu gösteriyor. Günümüzde yaşadığımız finansal kriz ve ekolojik sorunlar, kısa-dönem planlamanın ve sürdürülebilir olmayan uygulamaların artık geçerli olmadığını gösteriyor. Özellikle Batı Avrupa’da ve ABD’de sürdürülebilir uygulamaları içselleştirmiş işletmelerin süregelen ekonomik krizden olumsuz yönde etkilenmediğini gösteren birçok örnek mevcut. Türkiye’deki işletmelerin de, sürdürülebilirlik çerçevesinde yeni uygulamaları hayata geçirmesi gerekiyor. Bu nedenle, sürdürülebilir bir kalkınma için işletmelerin sorumlu ve yaratıcı bir şekilde geleceğin düşük-karbon ekonomisinde rekabet etmesini sağlayacak sürdürülebilir iş modelleri geliştirmeleri hepimizin dileği. Bu dileğin gerçekleşmesi için en önemli yapısal destek ise, 2012 sonrası ortaya çıkacak iklim rejimin getireceği yeni küresel ekonomik düzene Türkiye’nin katılımı ve ülkemizin AB’ye tam üyelik yolculuğunun devamının sağlanması olacak gibi gözüküyor. Kerem Okumuş, REC Türkiye Direktör Yardımcısı Şirket İsmi Sektör Ülke Australia & New Zealand Banking Group Ltd Bankacılık Avustralya Bayerische Motoren Werke AG (BMW) Xstrata Plc BASF SE Holcim Itausa-Investimentos Itau Unilever Novartis AG TNT N.V. Swiss Re Pearson Plc. ENI adidas AG Land Securities Group PLC Kingfisher Plc Intel Corp. BT Group Plc Air France-KLM Grupo Iberdrola Otomotiv ve Yan Sanayi Tabii Kaynaklar/Madencilik Kimya İnşaat ve Malzemeleri Finansal Hizmetler Yiyecek - İçecek İlaç - Sağlık Endüstriyel Ürünler ve Hizmetler Sigorta Medya Petrol ve Gaz Kişisel Ürünler Gayri Menkul Perakende Teknoloji Telekomünikasyon Seyahat Kamu Hizmetleri Almanya Birleşik Krallık Almanya İsviçre Brezilya Hollanda İsviçre Hollanda İsviçre Birleşik Krallık İtalya Almanya Birleşik Krallık Birleşik Krallık Amerika Birleşik Devletleri Birleşik Krallık Fransa İspanya Kurumsal Sürdürülebilirlik Endeksi, şirketlerin; kurumsal yönetişim, çevre yönetimi ve çevre performans göstergeleri, insan hakları, çevresel ve sosyal raporlama, risk ve kriz yönetimi, iş güvenliği, ürün yönetimi, müşteri ilişkileri yönetimi, sosyal yardım projeleri gibi çok çeşitli alanlarda ortaya koydukları sürdürülebilir yönetim performansına bağlı olarak belirleniyor. 13 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR DOW JONES Geleceğin düşükkarbon ekonomisinde rekabet edebilmek için işletmelerin sürdürülebilir iş modelleri geliştirmesi gerekiyor. Q lerini muhasebe sisteminde faaliyete bağlı ana gider kalemlerinden biri olarak görmesini, dolayısıyla bu konuları temel iş süreçlerinin bir parçası olarak tanımlamasını sağlıyor. Bu nedenle, kurumsal sürdürülebilirlik anlayışı, muhtemel risk ve maliyetleri önceden planlayarak şirketleri daha yenilikçi bir anlayışa sahip olmaya teşvik ediyor. Şirketler, hazırladıkları sürdürülebilirlik ve kurumsal sosyal sorumluluk raporları ile, elde edilen başarıları ve bir sonraki dönem için hedefleri kantitatif olarak, çalışanları ve müşterileriyle birlikte, diğer sosyal paydaşlar olarak tanımlayabileceğimiz tedarikçiler, kamu kurumları, basın ve ilgili sivil toplum kuruluşları ile paylaşıyor. Bu olumlu çalışmalar, müşteri ve çalışanların şirkete olan bağlılıklarını artırdığı gibi, şirketlerin marka değerlerine de önemli katkı sağlıyor. Günümüzde, küresel birçok şirketin marka değerinin kendi varlıklarının çok üstünde olduğunu biliyoruz. Ancak konunun şirketler için ne kadar hayatî olduğunu, şirketlerin kurumsal sürdürülebilirlik performanslarının aynı zamanda bir yatırım ölçütü olarak kullanıldığını gördüğümüz zaman daha açık bir şekilde anlayabiliyoruz. Bugün, sürdürüle- 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa14 M E R C E K | çevre ve yerel yönetimler Günümüz kentlerinin sürdürülebilir yerler haline gelmesi için çevre, kentsel altyapının ötesinde bir yaklaşımla ele alınmalı Yerel yönetimin çevredeki rolü Y Hande Özüt irmi dokuz Mart 2009’daki yerel seçimlerde, 19 siyasî parti ve bağımsız adaylar, 2,100’ü aşkın belediyenin yönetimi için yarışacak. Başka bir deyişle, yaklaşık 40,500 belediye başkan adayı çeşitli konulardaki vaadleri ile seçmenlerden destek isteyecek. Bu sayıya belediye meclis üyeleri ve il genel meclis adaylarını da eklersek, yerel seçimlerin hem çevre hem de diğer sahalarda ne kadar etkili olacağını görebiliriz. Türkiye nüfusunun yaklaşık %80’ini doğrudan etkileyen seçimler dolayısıyla partilerin ve adayların çevre ve sürdürülebilirlik konularına yaklaşımına baktık. Belediye ve başkan adayı sayısının yüksek olması, adayların çevre vizyonlarına tek tek bakmayı zorlaştırsa da, genel bir fikir edinmek için büyükşehir belediyelerine ve bazı büyük belediyelere sorular gönderdik; parti programları ve yapılanların ileriye dönük hedeflerin göstergesi olduğu düşüncesinden hareketle, çevre konusunda mevcut stratejileri ve bunların gerçekleşme durumunu gözden geçirdik. Strateji raporları Yerel yönetimlerin çevresel faaliyetleri iki temel grupta incelenebilir. Bunlardan ilki, atıksu arıtma tesisi, ulaştırma, katı atık deponi sahası gibi altyapı yatırım ve iyileştirme faaliyetleri; ikincisi ise, çevre konusunun sektörlere entegrasyonu olarak adlandırabileceğimiz konular. Bu ikinci grup genelde kentsel ulaşım, enerji, konut, arazi kullanımı, endüstriyel üretim gibi kenti ilgilendiren tüm konulara çevreci bir yaklaşım getirmek olarak açıklanabilir. Yenilenebilir enerji, enerji verimliliği, geri dönüşüm, toplumsal eğitim ve bilinçlendirme, toplu taşıma gibi faaliyetler bu grupta. Belediyelerin çevre konusundaki hedef ve stratejilerini diğer konular ile entegre bir şekilde belirleyecekleri temel belge ‘Strateji Raporları’. 5018 sayılı kanunun yanı sıra, 5393 sayılı Belediye ve 5216 yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 14 sayılı Büyükşehir Belediyesi kanunları ile nüfusu 50,000 üstündeki belediyeler stratejik plan hazırlamakla yükümlü. Belediye Kanunu’nun geçici 4. maddesine göre, 13 Temmuz 2006’e kadar hazırlanması gereken stratejik planların süresi beş yıl. Başka bir deyişle 243 belediyenin 2006-2011 zaman dilimi için stratejik raporlarını hazırlamış olması gerekiyor. Hemen tüm büyükşehir belediyelerinin birbirine benzeyen strateji raporlarında aşağıdaki genel hedeflerin ön plana çıktığını görüyoruz: - Atık su: Atık su ve yağmur suyu altyapısı olmayan yerlerde 2011 yılı sonuna kadar çalışmaların tamamlanması. Mevcut atık su arıtım sisteminin bakım ve onarımının yapılması. - Katı atık: Sürdürülebilir katı atık bertarafı ve geri dönüşümün sağlanması. - Yeşil alanlar: Kent temizliği ve aktif yeşil alanların standardlarının yükseltilmesi. Kişi başına düşen aktif yeşil alanların artırılması. - Hava kirliliği: Hava kalitesinin standardının yükseltilmesi. Birçok belediyenin strateji raporunda bulunan ve yukarıda kısmen sıralanan genel hedefler, belediyelerin temel yükümlülüğü olan altyapı, yeşil alan ve benzeri konuları içeriyor. Ancak belediyelerin artan nüfus ve farklılaşan tüketim ihtiyaçları ile günümüz kentlerini sürdürülebilir kılabilmek için çevreyi, kentsel altyapının ötesinde bir yaklaşımla ele alması gerekiyor. 2008 Dünya Habitat Günü’nde de ‘Uyumlu Kent’ teması işlendi ve uyumlu kent, ‘çevreyle ilişkilerini, çevre üstündeki etkilerini kontrol edebilen kenttir,’ şeklinde tanımlandı, (Metin kutusu: 1). Nüfusunun yaklaşık %80’i belediyelerde yaşayan ülkemizde de uyumlu kentlere ulaşabilmek için belediyelerin çevre konusunu; enerji, ulaşım, eğitim, istihdam ve arazi kullanımı başta olmak üzere tüm politikalarına dahil etmesi gerekli. Bazı iyi örnekler Belediyelerin strateji raporlarında, çevre ile ilgili yaklaşımların ve hedeflerin, ‘çevre’ başlığının ötesine uzandığı iyi örnekler bulmak mümkün. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin hava kirliliğini önleme amacıyla yenilenebilir enerji kullanımı artırmayı, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin enerji verimliliğini teşvik etmeyi, Kayseri Belediyesi’nin ise doğal gaz kullanımını yaygınlaştırmayı hedeflemesi gibi örnekler sürdürülebilir kentsel enerji kullanımı yönünde atılmış adımlar. Bir diğer olumlu örnek ise, çevrenin eğitim ve bilinç artırma politikalarına entegrasyonu. Bu kapsamda, İstanbul, İzmir, Eskişehir, Adana, Antalya ve Kayseri büyükşehir belediyeleri çevre eğitimi faaliyetlerini stratejik planlarına dahil eden belediyelerden. Bilinçlendirme çalışmalarında çoğunlukla görülen konular; hava kalitesinin yükseltilmesi; çevre sorunlarının en az seviyeye düşürülmesi, geri kazanılabilecek atıklar konusunda halkın bilgilendirilmesi, ilköğretim okullarında çevre eğitimlerinin yapılması, katı atık, atık su, hava ve toprak kirliliği konularında eğitimlerin yaygınlaştırılmasıdır. Ayrıca bazı belediyeler, çevre politikalarını ve faaliyetlerini sağlıklı ve güncel verilere dayandırmak için ölçme ve izleme çalışmaları yürütüyor. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi, hava kalitesinin daha sağlıklı tespit edilmesi için hâlen 10 olan ölçüm istasyonu sayısını, 2011 sonuna kadar 17’ye çıkarmayı planlıyor. Yine 2011 yılı sonuna kadar, İstanbul’da trafikten kaynaklanan kirliliğin tespit edilmesine ve ulaşım politikalarının geliştirilmesine yardımcı olmak için 30 izleme istasyonu kurmayı hedefliyor. Planlamadan uygulamaya Strateji raporlarındaki genel hedeflerden stratejilere ve uygulamalara doğru gidildikçe somut çözümlerin ve faaliyetlerin azaldığını söyleyebiliriz. Hedeflerini hayata geçirmeye başlayan belediyeler arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Bursa Nilüfer Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Eskişehir Odunpazarı Belediyesi sayılabilir. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, hava kalitesini daha sağlıklı tespit etme hedefini strateji raporunun sayfaları arasında kalmaktan kurtarmış, Çevre ve Orman Bakanlığı ile yapılan protokolle, İstanbul Hava Kalitesi Ölçüm verilerinin bakanlığın İnternet sitesinde yayımlanması için gerekli altyapı kurulmuş ve sistem Şubat 2007'de yayına başlamıştır. Bilgiler, saat başı güncellenmektedir. 10-15_mercekYU4.4.qxp:11-15InsightGH3.4 3/6/09 3:15 PM Sayfa15 çevre ve yerel yönetimler | M E R C E K gârını kullanmaya yönelik enerji projelerini destekliyor. Yol gösterici örnekler Örnekleri çoğaltmak mümkün ancak yeterli değil. Bu noktada, belediyelerin çevresel hedeflerine ulaşmak için daha somut faaliyetler yürütmesi yerinde bir talep olur. Bunun için dünyadaki öncü yerel yönetişim uygulamaları ve uluslararası yerel yönetim örgütlerinin uygulamaları yol gösterici olabilir. Akla gelen en başarılı örnekler arasında, ICLEI’nin iklim dostu kentler girişimi var, (Metin kutusu: 2). Türkiye’de belediyelerin hedef ve stratejileri ile ilgili etkin faaliyetler planlayıp uygulamalarına destek olan farklı planlama yöntemleri de var. Bunlardan biri, REC’in geliştirdiği katılımcı bir planlama modeli olan Yerel Çevre Eylem Planları (YEÇEP). YEÇEP bir yörenin ya da kent halkının çevre yatırımlarının planlamasına katılımını teşvik eden bir araç. YEÇEP süreci, çevresel önceliklerin belirlenmesini ve bu öncelikleri hedef alan en uygun eylem planlarının geliştirilmesini içeriyor. Bu eylem planları çerçevesinde üretilecek projelere hem ulusal hem uluslararası kaynaklardan finansman sağlamak da daha kolay. Örneğin, Avrupa Yatırım Bankası, Kf W ve Dünya Bankası gibi uluslararası finans kuruluşları kredi sağlayacağı altyapı yatırım projelerinin bu tür kapsamlı ve katılımcı planlama yaklaşımının bir parçası olmasını tercih ediyor. REC Türkiye, YEÇEP’in bir planlama aracı olarak kullanımına yönelik hazırlıkları tamamladı. Bu kapsamda; YEÇEP Uygulama Rehberi Türkiye’ye uyarlanarak, katılımcı çevre planlaması konusunda tüm belediyelere bir rehber sağlandı. Yöntemin Türkiye hukuksal ve yönetsel yapısı içindeki yerini belirlemek ve geçmişteki planlama pratikleri ile ilişkisini kurmak için yerel yönetim uzmanları tarafından YEÇEP Strateji Raporu hazırlandı. Ankara’daki merkezî bilgilendirme toplantısının ardından Ankara, Yolava ve Gaziantep’te yapılan bölgesel eğitimlere, 54 belediye ve büyükşehir belediyesi, 16 Yerel Gündem 21, dört il özel idaresi, altı Belediyeler Birliği temsilcisi katıldı ve yöntem konusunda kapsamlı bir eğitim aldı. REC Türkiye, 2009’da üç belediyedeki pilot uygulamalarla YEÇEP’i hayata geçirecek. Üç yıllık proje sonunda beklenen iki temel çıktı; pilot belediyelerin katılımcı çevre planlaması uygulama kapasitesinin artması ve YEÇEP uygulamasını Türkiye çapına yayacak deneyim ve dersler edinmek. Q Nilüfer Belediyesi Çevre Bürosu tarafından ilçenin gürültü haritasının çıkarılması, elektromanyetik kirliliğin ve hava kirliliğinin ölçülmesi ve izlenmesi, sağlıklı ve düzenli veri toplamaya bir başka örnek. Çevre sorunlarına entegre çözümler getirmek için uluslararası ve ulusal kuruluşlardan destek alan belediyeler de var. Erzurum’da Alman Teknik İşbirliği Kurumu (GTZ) ve Erzurum Büyükşehir Belediyesi Su ve Kanalizasyon İdaresi (ESKİ) ortaklığında yürütülen ‘Çevreye Zarar Vermeyen Belediye Hizmetlerinin Geliştirilmesi’ projesi bunlara bir örnek. Projenin amacı, belediye işletmesi olan ESKİ'nin, belediye hizmetlerinin katı atık ve su yönetimi konusunda ekolojik ve ekonomik açıdan devamlılık kazanmasını sağlaması. Türkiye Belediyeler Birliği’nin de çevre ve sürdürülebilirlik konusunda belediyeler arasında işbirliğini desteklemeye yönelik proje ve faaliyetleri var. Gönüllü belediyelerden temsilcilerin katılımı ile kurulan ‘Sürdürülebilir Kent Ulaşımı Komisyonu’nda kent içi ulaşım politikalarına çevresel yaklaşımın entegrasyonu için mevzuat eksiklikleri, eğitim ihtiyaçları gibi konular tartışılıyor. Türkiye Belediyeler Birliği ile İsveç Bölgeler ve Yerel Yönetimler Birliği işbirliğinde yürütülen Belediye Ortaklık Ağları (TUSENET) Projesi modüllerinden birinin konusu çevre. Bu modülde İstanbul Büyükşehir, Büyükçekmece, Zeytinburnu ve Adalar belediyeleri, Stockholm ve Nacka belediyeleri birlikte çalışmalar yürütüyor, modüle üye belediyeler katı atık stratejik planlarını hazırlıyor. TUSENET’in bir başka modülünde ise, Antalya Büyükşehir, Muğla ve Tarsus belediyeleri, Malmö Belediyesi ile birlikte yenilenebilir enerji kaynakları ve enerji verimliliği konularında çalışmalar yürütüyor. Çalışmalar, İsveç Uluslararası Kalkınma Ajansı (SIDA) ile Türkiye Belediyeler Birliği ve pilot belediyelerin öz kaynaklarından sağlanan finansmanla sürüyor. Araştırmamızı yanıtlayanlardan biri olan Eskişehir Büyükşehir Belediyesi’nin geri dönüşüm ve atıklardan enerji elde etme gibi hedefleri de var. Eskişehir’e bağlı Odunpazarı belediyesinin yürüttüğü ‘Odunpazarı Geri Kazanım Projesi’ kapsamında eğitim ve bilinçlendirme çalışmaları ve ÇEVKO’nun işbirliğiyle ayrı toplanan atıkların geri dönüştürülmesi hedefleniyor. Benzer şekilde Karabük Belediyesi ve Bursa Nilüfer Belediyesi de, AB hibesi ile başlattığı geri dönüşüm projesini tüm kente yayma kararı aldı. İzmir Mordoğan Belediyesi, karayoluna yatırım yapmak yerine, karbon salımını da azaltacak deniz ulaşımı ve toplu taşıma projelerine öncelik veriyor; enerji konusunda, bölgenin rüz- Hande Özüt, REC Türkiye Proje Yöneticisi BM Dünya Habitat Günü ve Çevre ile Uyumlu Kentler Teması Birleşmiş Milletler, 2008 yılı Dünya Habitat Günü için hızlı kentleşmenin sorunları ve çevreye etkileri konusunda farkındalığı artırmak, çöküntü alanlarının giderek büyümesi ve fakirliğin kentselleşmesine dikkat çekmek ve kentlerde daha iyi bir yaşam arayan kişilerin sayısının artması amacıyla ‘ahenkli kentler’ temasını seçti. Angola’nın başkenti Luanda’da gerçekleşen etkinliklerde kendini besleyen doğal kaynaklar ve ekosistem ile uyumlu, ahenkli kentleşme politikaları ve pratikleri tartışıldı. İnsanlık tarihinde ilk defa nüfusun yarısının kentlerde yaşadığı bu dönemde elverişli barınma ihtiyacı ve su, sağlık koşulları, elektrik, güvenli sokaklar gibi temel hizmetler, özellikle gelişen ülkelerde her zamankinden daha önemli bir hale geldi. Çevre ve iklim üzerinde en büyük etkiyi kentlerin yarattığı da hesaba katılınca, zayıf yönetim yapılanmalarının bedelini en çok kent ve çevresinde yaşayanların ödediği söylenebilir. Bu bağlamda kentsel kirliliği azaltacak çevreye duyarlı enerji verimliliği teknolojilerinin dünya çapında yayılması acil önem taşıyor. (kaynak: Harmonious Cities: World Habitat Day 2008 www.unhabitat.org) ICLEI ve İklim Koruma için Kentler Kampanyası (CCP) ve REC Türkiye Uygulaması Uluslararası Yerel Çevre Girişimleri Konseyi (ICLEI), 1993 yılından itibaren yürütmekte olduğu Cities for Climate Protection (CCP, İklim Koruma için Kentler Kampanyası) ile, yerel yönetim düzeyinde sera gazı salım-larının hesaplanması ve belirli hedefler doğrultusunda azaltılmasını kolaylaştırmayı hedefliyor. Söz konusu kampanyaya, 2008 yılı itibarıyla dünya çapında 800’e yakın belediye ve yerel yönetim katılıyor. Kampanya kapsamında, seçilmiş yöneticiler tarafından imzalanan bir bildirge kapsamında, yerel yönetimlerin, bir enerji ve salım envanteri ve öngörüsünü hazırlamaları, belirli bir yıl için azaltma hedefi belirlemeleri, bir Yerel Eylem Planı oluşturmaları, bu amaçla politika ve önlemleri hayata geçirmeleri ve uygulanan önlemlerin salım azaltımına yönelik etkilerini izleyip doğrulatmaları bekleniyor. REC Türkiye, ICLEI tarafından geliştirilmiş olan bu kampanyanın Türkiye’de, özellikle yerel seçimlerden önce başlayacak şekilde yürütülmesine ön ayak oldu; “Yerel Yönetimlerin Sera Gazı Salımlarının Azaltılması Çabalarına Katılımın Kolaylaştırılması Projesi”, REC Türkiye tarafından Hollanda Çevre ve Planlama Bakanlığı’nın (VROM) sağladığı destekle uygulamaya kondu. Proje, belediye sınırları içerisinde gerçekleşen insan etkinliklerinden kaynaklanan sera gazı salımlarının standard yöntemlerle hesaplanması ve bu salımların belirli hedefler doğrultusunda azaltılması konusunda yerel yönetimlerin kapasitesinin geliştirilmesini amaçlıyor. Proje kapsamında, seçimlerden önce yürütülecek kampanya ile belediye başkan adaylarının ve seçmenlerin gündemine ‘İklim Dostu Kentler’ kavramının sokulması amaçlanıyor. Yerel seçimlerin ardından ise, gönüllü olacak ve bildirgeyi imzalayacak belediye başkanlarının iklim dostu kentler doğrultusundaki çalışmaları desteklenecek. (kaynak: REC Türkiye Yerel Yönetimlerin Sera Gazı Salımlarının Azaltılması Çabalarına Katılımının Kolaylaştırılması Projesi: www.rec.org.tr) 15 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa16 K A PA K K O N U S U | yeşil yapılar DAHA YEŞİL, DAHA TEMİZ: (üstte) Almanya, Juehnde’deki 200 evin çoğu, ısı ve elektriğini 2005’te yaklaşık 2 milyon avroya malolan biyogaz tesisinden temin ediyor. Juehnde Belediye Başkanı August Brandenburg, “bu ilerlemenin ön saflarında bulunmaktan gururluyuz,” diyor. kazan Bugün öde, yarın CHRISTIANE EISLER/STILL PICTURES(ÜSTTE); GABOR KARDOS (ALTTA SOLDAN SAĞA) 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 n 3/6/09 3:17 PM Sayfa17 yeşil yapılar | K A PA K K O N U S U Yenilikçi yeşil mimari, sürdürülebilir bir geleceğin kilit unsurlarından. Yatırım mâliyeti yüksek olsa da, yeşil yapılar uzun vadede para ve enerji tasarrufu sağlıyor. B ükreş’teki Tomescu Caddesi 19 numaranın projesini hazırlayan Rumen mimarlar bir noktayı çok iyi biliyordu: Bu proje çok özel olmalıydı. Şantiye sahasının dar olması ve bölgenin tarihi öneminden kaynaklanan mahallî sınırlamalar gibi zorluklar yok değildi. Projenin iki mimarı, Gabriela Tabacu ve Cosmin Caciuc, bu tür zorluklarla başa çıkabilecek kadar bilgili ve deneyimli olmakla birlikte; müşterilerinin evi, sıra dışı, çevre dostu enerji ve ısıtma teknolojisiyle donatmak istemesi, mimarların meslekî becerileri için ayrı bir sınavdı. Pavel Antonov Kendilerinden böyle yenilikçi bir proje istenmesi, aslında mimarlar için tamamen bir sürpriz değildi. Bükreş Ion Mincu Üniversitesi Mimarlık ve Kentsel Planlama bölümünde profesör olan, yapı restorasyonu ve yenilemesi konusunda çeşitli ödüllerin sahibi [Bayan] Tabacu, son dönemde sürdürülebilir yapılar ve yeşil mimarî konularına odaklanmıştı. Aynı üniversitede ders veren ve yıllardır birlikte çalıştığı mesai arkadaşı Caciuc da mimarlık ve teknoloji ilişkileri konusunda uzmandı. Yani bu ikili, Tomescu projesi için eşi bulunmaz bir ekipti. Aslında müşteri de, aynı mahallede, yeni inşaat sahasının hemen karşısında doğup büyümüş ve bu arsayı hayâlindeki evi yapmak için satın almıştı. Tabacu, bu evin hayallerin gerçekleştiği bir ev olacağını düşünüyor. 250 m2’lik arsa üstündeki 400 m2 kullanım alanına sahip evde; ebeveyn yatak odası, ferah bir mutfak ve oturma odası, kitaplık, çalışma odası ve misafir odalarının yanı sıra bodrumda bir atölye ve garaj da olacak. Tabacu’nun iç mekânını kavramsal anlamda ‘akıcı bir yapı’ olarak nitelediği evde, bir odadan diğerine doğrudan geçilebiliyor ve katlar arasında ‘iletişim’i sağlayan geniş bir merdiven bulunuyor. Evin, güçlü ama aynı zamanda ekonomik bir hava koşullandırma ünitesine ihtiyaç duyacağı daha başında anlaşılmıştı. Tabacu, “böyle bir evde alışıldık ısıtma ve havalandırma sistemleri kullanmanın uzun vadede çok yüksek işletme giderleri doğuracağını,” söylüyor. Müşterinin eski bir dostları olması, iki mimar için projenin ciddiyetini daha da artırıyor. “Arkadaşımız için herşeyin mükemmel olmasını istiyoruz,” diyor Tabacu. Tabacu ve Caciuc bunu sağlamak için evi; termal yer altı suyunu kullanan bir ısı pompası; konveksiyon ısıtıcılar; kullanma suyunu ısıtmak için üst terasta bir güneş paneli; ve enerji kaynaklarını ihtiyaç yoğunluğuna göre kombine ve koordine edecek ileri düzeyde gelişmiş bir otomasyon sistemiyle donattı. Elektrik ihtiyacının %30 ilâ 50 artmasına karşın plan, işletme giderlerinde standard projelere kıyasla toplamda %50 ilâ 60’lık bir azalma öngörüyor. Yapı tamamlandığında, sahibi bir çok açıdan kâzançlı olacak: parasal açıdan bakılınca, sağlanan enerji tasarrufu, kaba inşaat ve tesisat masraflarını kısa sürede dengeliyor; yaşam tarzı açısından, mekânın en verimli biçimde tasarlanması ve termal ısıtma büyük bir rahatlık sağlıyor; ve etik açıdan bakılınca, fosil yakıt tüketimi azaltılarak doğaya karşı sorumluluklarını yerine getiriyor. Elbette, tüm bunlar herşey plana göre uygulanırsa gerçekleşebilir. Bu projenin tasarımı, her iki mimara da kısa zamanda çok şey öğretti ve her ne kadar yenilikler mimari olmaktan ziyade tesisatla ilgili olsa da, ikisi de sık sık yenilikçi bir iş yaptıkları hissini yaşadı. Tabacu, “tesisatı kuracak bir mühendis bulmamız epey zor oldu ve şimdi bile projenin yoluna girdiğinden emin değiliz,” diyor. “Şu anda, projeyi kontrol edip, projenin yolunda gittiğini söyleyecek ve bizim -ve tabii ciddi yatırım yapmış olan müşterimizin- içini rahatlatacak birini arıyoruz.” Ancak Romanya’da yeşil yapı uzmanları bulmak kolay değil. Tabacu bu projenin, Romanya’da kendi türünün ilk örneği olan bir konut projesi olduğunu düşünüyor. Tabacu’ya göre bunun nedeni, klasik yöntemle inşa etmenin hem daha kolay, hem de daha ucuz olması. En basit mantık yürütmeyle, Tabacu, yeşil yapıların gelişimini sadece Romanya, Orta ve Doğu Avrupa’da değil, tüm dünyada yavaşlatan yanlış yargıların kapanına kısılmış İŞTE GÜNEŞ: (altta, soldan sağa) Macaristan, Szentendre’de Haziran 2008’de açılan REC Konferans Merkezi’ndeki güneş panelleri ve otomatik panjurlar. 17 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa18 Maliyetin yüksek olduğu inanışı, çevre dostu binaların önündeki en önemli engel Kazanca dönüşen maliyet U FLICKR.COM K A PA K K O N U S U | yeşil yapılar Duygu Erten luslararası Enerji Ajansı’nın 2006 verilerine göre, dünyadaki toplam enerji tüketiminin %40’ı, CO2 salımlarının ise %24’ü binalarda gerçekleşiyor. Oysa binalar çevre dostu bir anlayışla inşa edildiği takdirde, binayı daha enerji etkin hale getirerek hem tasarruf sağlamak hem de karbon salımını azaltmak mümkün. Türkiye’de binaları çevre dostu tasarlama ve inşa etme anlayışı yeni yeni gelişiyor ve bir çok firma, özellikle gönüllü başvurulan sertifikaların kriterlerini yerine getirerek, binalarını çevreci ilân etmek istiyor. LEED, Enerji ve Çevre Dostu Tasarımda Liderlik’in kısaltması olup, ABD'deki Çevre Dostu Binalar Konseyi tarafından geliştirilen bir dizi kriterler listesidir. LEED, binanın tasarımında çevre dostu olmayı desteklemek, bina endüstrisinde çevre dostu olma konusuna liderlik etmek, çevre dostu olma rekabetini artırmak, çevre dostu tüketimde tüketiciyi bilinçlendirmek, bina endüstrisini dönüştürmek gibi amaçları destekleyen bir sertifika. Bu sistem altı alanda puanlama yapmaktadır. Her bir alanda mümkün olan en yüksek puanlar alındığı takdirde, bir binanın alabileceği tavan puan 69’dur. Bu alanlar şunlardır: sürdürülebilir araziler (14 puan), su kullanımında etkinlik (5), enerji ve atmofer (17), malzeme ve kaynaklar (13), iç hava kalitesi (15), inovasyon ve tasarım (4 artı 1 de tasarımda LEED sertifikalı profesyonel kullanmak). Nisan ayı başında yeni çıkacak LEED versiyonunda bu puanlar yükselecektir. Binalar dört ayrı alanda sertifika alabilir: Sertifika, 26-32 puan; Gümüş, 33-38 puan; yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 18 Altın, 39-51 puan; ve en çevreci bina anlamına gelen Platin, 52-69 puan. LEED sertifikası, ABD Yeşil Bina Konseyi’ne (USGBC) proje ekibi tarafindan yapılan başvuru üzerine, sadece USGBC tarafından verilir. LEED’in yanı sıra, İngiltere’de oluşturulan ve sıklıkla kullanılan bir başka sertifikalama sistemi de BREEAM sertifikasıdır. Yaygın ve yanlış inanış Ancak özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu hareketin önündeki en önemli engel çevre dostu binaların maliyetli olduğu yönündeki yaygın inanış. Özellikle yenilenebilir enerji teknolojilerinin yüksek maliyeti, mesela çevre dostu malzemelerden KDV alınmaması gibi teşvikler olmadığı için yatırımın geri dönüş zamanının uzunluğu, eko karneye sahip malzemelerin eksikliği ve bazı malzemelerin ithâl edilmesinden dolayı maliyetlerin daha yüksek olduğu doğru. Ancak sürdürülebilir mimarinin ilkelerini içselleştirmiş bir tasarım ekibi bu engelleri aşabilir ve çok temel kriterleri yerine getirerek %1-3 gibi bir maliyet artışı ile çevre dostu bina yapabilir. Siemens’in 2008’de Gebze’de yaptığı ve LEED-Gold sertifikasına başvuran proje ekibi, maliyetin standard bir binaya göre %1 yüksek olduğunu açıkladı. Maliyetin büyük kısmı tasarım ve mühendislik için daha fazla zaman harcanmasından kaynaklandığından, yeşil bina uygulaması yaygınlaştıkça, tasarım ve mühendislik çalışmaları standard hale gelecek ve maliyet düşecektir. Bunun en iyi örneği bugün Kaliforniya’da sıfır ön yatırım maliyetiyle inşa edilmekte olan ‘Yeşil Okullar’dır. Ayrıca Kaliforniya eyalet yasaları tüm kamu binalarının ve okulların yeşil olmasını ve minumum LEED sertifikası standartlarını sağlamasını şart koşmuştur. Enerji modellemenin maliyeti (bunun özel danışmanlık hizmeti gerektirmesi), ‘commissioning’ dedigimiz, binanın LEED aldıktan sonra enerji harcamalarının göz altında tutulması, tasarlandığı şekilde yüksek performanslı bir bina olarak yaşadığının teyid edilmesi, commissioning raporunun hazırlanması ve sertifika sistemlerinden herhangi birine başvurulacaksa buna ödenen danışmanlık hizmetleri, ayrıca bunları veren kurumlara ödenen ücretler, yeşil binalarda ön yatırım maliyetini biraz yükseltse de, maliyetteki gerçek artış hesaplanırken kullanma aşamasında ödenecek düşük enerji ve su faturalarının sağlayacağı kazanç, yani binanın işletme maliyetlerinin %7-8 düşeceği de göz önüne alınmalıdır. Binanın yeşil yapılması kararı ne kadar erken alınırsa; örneğin yatırımcı, mimarla ve proje yöneticisi ekiple el sıkışırken buna karar verilirse, maliyet de o kadar düşüyor. Bunun nedeni, yeşil tasarımın entegre bir tasarım olması. Ayrıca, sayıları git gide artan yeşil binaların tasarım ve inşaat deneyimlerinin paylaşılması ve alınan derslerden yola çıkarak aynı hataların yapılmaması da maliyetleri düşüren bir başka nokta. Ayrıca ön maliyet artışının geri dönüş analizini de yapmak gerekir. Çünkü yeşil binalardaki enerji ve su tasarrufu, inşaat sırasında daha az atık üretme, atık su ve katı atıkların yönetimi, dönüştürülmüş malzeme kullanılması, malzemenin taşınması ve korunmasında kullanılan özel metodlar, ve yaşanırken atıkları ayrıştırarak atma kriterleri, iç hava kalitesinin iyileşmesi, yeşil yapılan ofis binalarında çalışanların yaşam kalitesinin yükselmesi ve üretkenliğin artışı, bunun yanı sıra, hem çalışanların sağlık masraflarının hem de binanın işletme masraflarının düşmesi de artı değer yaratmaktadır. Sürdürülebilir binaların masraflı değil tam tersi, tasarruf sağladığının anlaşılması için bu alanda herkese eğitim vermek gerekiyor. Nisan 2008’de CoStart grubunun yayımladığı rapor, 1,300 tane LEED sertifikalı ve ENERGY Star etiketli binayı inceliyor. Rapora göre, toplam 32.6 milyon tutan bu binalarda kiralar metrekare başına 112 dolar artarken, kiralama oranı %3.8 yükselmiş ve metrekaresi ortalama 1,710 dolara satılmış. Mimarlar öncü konumda Çevre dostu binalar konusunda en önemli görev mimarlara düşüyor. Mimarların bundan böyle estetik ve maliyet azaltma gibi konuların dışında, enerji verimliligine de odaklanmaları gerekiyor. Bu da mimarlık alanındaki ücretlendirmelerde bir takım değişikliklere gidilmesi gerektiğini gösteriyor. Mimarların, tasarladıkları binalardaki çevre dostu parametrelere göre ücret almalarını sağlamak gerekiyor. Bu ücret kademeleri bugüne kadar yapılmış projelerden çıkan istatistiklerle oluşturulmalı. Binanın LEED sertifikası alması için standard bina tasarım ekibinin maliyetine, daha evvel yapılmış projelere dayanarak, gümüş için %1-2, altın 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa19 yeşil yapılar | K A PA K K O N U S U En büyük eksik uzman Q Bugün Türkiye’nin en büyük eksiği, bu konularda yetişmiş, deneyim sahibi yeşil bina uzmanıdır. Bu uzmanların görevi, yeşil bina parametrelerinin tasarıma zamanında entegrasyonunu sağlamak ve müşteriye finansal olarak yük getirmeyecek çözüm alternatifleri sunmaktır. İkinci eksigimiz, yenilenebilir enerji teknolojileri için ön yatırım maliyetini düşürecek teşvikler ve vergi indirimleridir. Ayrıca tüketicinin, yâni binaların içinde yaşayan kişilerin bilgilendirilmesi ve yeşil bina talep etmesi de çok önemli. Üniversitelerde bu alanda derslerin açılması ve hatta multidisipliner bölümler kurulması gerekiyor. Kamu kuruluşları henüz bu konuya giremedi. Son dönemde ODTÜ Mimarlık Fakültesi Araştırma, Tasarım, Planlama ve Uygulama Merkezi (MATPUM) Toplu Konut İdaresi’ne (TOKİ) çevre dostu tasarım konusunda danışmanlık veriyor. Bina mevzuatında ABD’deki 189P örneği bir yeşil yönetmelik de hazırlanması gerekiyor. ABD Aydınlatma Ulusal Komitesi Amerikan Isıtma, Soğutma ve Hava Koşullandırma Mühendisleri Derneği (ASHRAE) ve Amerikan Çevre Dostu Binalar Derneği tarafından hazırlanan bu yönetmelik sertifika kriterlerini kullanmadan da yeşil bina yapılmasını sağlıyor. Son olarak, her türlü kurumun sosyal sorumluluk stratejilerine yeşil bina yapımını mutlaka alması gerekiyor. Dr. Duygu Erten, Çevre Dostu Binalar Derneği başkan yardımcısı YÜZÜNÜ GÜNEŞE DÖNEN EV: Konutların ısıl enerji ihtiyacının güneş enerjisi ile karşılanabileceğini göstermeyi amaçlayan Diyarbakır’daki Güneş Evi, Türkiye’deki en yeni iki uygulamadan biri. GÜNEŞ EVİ EĞİTİM VE UYGULAMA PARKI ARŞİVİ için %3-4, platin için ise %8-9 eklemek gerektiğini söyleyebiliriz. Türkiye’de çevre dostu bina yapımında bir an evvel standard bir sisteme geçilmesi gerekiyor. Bu sistem en ideal şekilde ancak, devlet, sivil toplum örgütleri ve akademi işbirliğiyle gerçekleşebilir. Türkiye’de ısıtma soğutma ve havalandırma, peyzaj mimarlığı, aydınlatma alanlarında çalışan sivil toplum örgütleri, Isı, Su, Ses ve Yangın Yalıtımcıları Derneği (İZODER), İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği (İMSAD), makina, inşaat ve mimar odaları, yapı malzemesi üreticileri, Türk Standartları Enstitüsü, Çevre Dostu Binalar Derneği liderliğinde ve bu konuda çalışan üniversitelerle ortaklık yaparak çevre dostu bina inşa etmek için minimum bir standard oluşturmalıdır. Bu standardın, inşaat sektörünün kullandığı ortalama pratiklere uygunluğu ve enerjinin kullanımı, sera gazı salımları, sürdürülebilir arazi seçimi, su ve kaynakların kullanımı ve iç hava kalitesi gibi alanları kapsaması gerekiyor. Bu minimum standardın üstüne çıkmak isteyenler de gönüllü olarak daha çevreci binalar tasarlatıp inşa edebilir ve sertifika sistemlerini kullanarak bu binaları çevreci ilân edebilir. Böylelikle bina sahipleri arasında yeşilmiş gibi gösterenle, gerçekten yeşil olanlar ayırd edilebileceği gibi; eminim ileride bu konuda çıkacak yerel ve ulusal teşviklerden faydalanma imkânı da doğacaktır. Türkiye’de yeşil bina girişimleri S Pınar Akpınar ürdürülebilir yaşam için çevreye dost binalarda yaşamak önemli, çünkü enerji, su, elektrik gibi kaynakları çoğunlukla yaşam alanlarımızda tüketiyoruz. Çevre Dostu Binalar Derneği’nin tanımlamasına göre, doğa dostu binaların bazı temel nitelikleri sağlaması gerekiyor, bunlar: uygun yalıtım ile enerji tasarrufunu hedefleyen tasarımlar; doğal ışıktan yararlanan ve ışığa göre kendini ayarlayan camlar; enerji tasarruflu çatı düzenekleri ve ev tipi rüzgar türbinleri; verimli ısıtma, doğal iklimlendirme ve havalandırma sistemleri; sağlığa zarar vermeyen ve depremin etkilerini olabildiğince aza indirgeyecek malzemelerin kullanımı; çevreye dost inşa yöntemleri; yağmur suyunu tutan düzenekler ve az suya ihtiyaç duyan bitkilendirme; ve geri dönüşümü kolaylaştırma şeklinde sıralanabilir. Uluslararası sertifika sistemlerine uygun yeşil bina inşası Türkiye’de henüz emekleme aşamasında olmakla birlikte, yenilenebilir enerji sistemleri ya da doğal malzeme kullanan çevre dostu binalar konusundaki bilimsel girişimlerin 30 yıldan fazla bir geçmişi bulunuyor. Bu yapılar çoğunlukla, örnek teşkil etmeyi amaçlayan uygulamalı eğitim merkezi niteliğinde veya üniversiteler bünyesindeki akademik çalışmaların desteklenmesi amacıyla kurulan yapılar. Erciyes Üniversitesi Mühendislik Fakültesi’nden Prof. Dr. Necdet Altuntop’un 2008’de yaptığı araştırma, bu girişimler hakkında oldukça ayrıntılı bilgi veriyor. Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü’nün (MTA) Marmaris’te 1977’de kurduğu güneş evi, Türkiye’deki ilk uygulama. Yapının ihtiyaç duyduğu enerjinin %30’u, pasif güneş enerjisi sitemiyle elde edilmiş. MTA’nın 1981’de yine Marmaris’te kurduğu laboratuarda ise aktif güneş enerjisi sistemi kullanılmış. Orta Doğu Teknik Üniversitesi öğretim üyelerinin öncülüğünde 1976’da yapımına başlanan güneş evi, o günden bu yana çeşitli revizyonlardan geçirilmiş ve sistemleri yenilenmiş. Çukurova Üniversitesi bünyesinde 1981’de faaliyete geçen güneş evinde, ihtiyaç duyulan enerjinin %99’a varan kısmı pasif sistem tarafından karşılanabilmiş. Ege Üniversitesi bünyesindeki iki güneş evinden ilki 1986 yılında, ikincisi ise 1990 yılında kurulmuş. 1990’larda, güneş evi projelerinin çoğaldığını görüyoruz. Bu dönemde, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin, Erciyes Üniversitesi’nin, TÜBİTAK’ın hayata geçirdiği çeşitli projeler var. 2000 yılı ve sonrasında ise, Hacettepe Üniversitesi’nin, Pamukkale Üniversitesi’nin, Süleyman Demirel Üniversitesi’nin, Temiz Enerji Vakfı’nın bu konudaki girişimlerini görmek mümkün. Güneş evi uygulamalarına Elektrik İşleri Etüd İdaresi ve Devlet Planlama Teşkilatı gibi resmi kurumlar da ilgi duymuş. Güneş evleri konusundaki en yeni iki uygulamadan biri Diyarbakır’da, ikincisi İstanbul’da. Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin, 2008 Haziran ayında inşaatı tamamlanan güneş evi projesi, ‘enerji mimarlığı’ konusunda eğitim ve uygulama amaçlı kullanılıyor. Enerjisinin 100%’ünü kendisi karşılayabilen pasif tipteki yapının amaçlarından biri, ısıl enerji ihtiyacı nispeten az, birim alana gelen güneş ışınımı yüksek olan Diyarbakır’da konutların ısıl enerji ihtiyacının güneş enerjisi ile karşılanabileceğinin gösterilmesi. Yıldız Teknik Üniversitesi’nin Davutpaşa yerleşkesindeki Yıldız Enerji Evi de yine 2008 Haziran ayında hayata geçirilmiş. Proje kapsamında rüzgâr enerjisi, güneş enerjisi, dikey tip toprak kaynaklı ısı pompası ve gizli ısı depolama sistemi gibi yeni teknolojiler, bölgede yaygın olarak kullanılan konvansiyonel enerji kaynakları ile birlikte uygulanıyor. Yenilenebilir enerji kaynaklarının zengin olduğu ülkemizde, yapıları bu kaynakları kullanacak şekilde tasarlamak mümkün. Yukarıda bahsi geçenler, bu tasarımlara birkaç örnek. Doğanın bizlere sunduğu imkânları kullanıp yeşil yapılar tasarlamak, hem doğanın hem de bizim yararımıza olacak. Pınar Akpınar, REC Türkiye Yeşil Kutu proje sorumlusu 19 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa20 K A PA K K O N U S U | yeşil yapılar durumda. “İnsan neden, hem pahalıya mal olacak hem de nasıl sonuçlanacağı bilinmeyen bir işe girip başına dert alsın ki?” Tahmin edileceği gibi, çevreyi korumak ya da küresel iklim değişimini önlemek gibi nedenleri dile getirmek pek ilgi uyandırmıyor. Ancak burada vurgulanması gereken temel nokta, doğru uygulandığı takdirde yeşil yapıların iyi para kazandırıyor olması, günümüzde iş dünyasının ve yatırımcıların yeşil yapılara bu denli ilgi göstermesinin nedeni de bu. ‘Yeşil yapılar konusunda bilgili uzmanlar bulmak kolay değil.’ - Tabacu Merkezi Londra’da bulunan F&C Menkul Değerler Yönetimi’nde sürdürülebilirlik yöneticisi olan Andrew Szyman’a göre, küresel bir işbirliği grubu olan UNEP Finans Girişimi, güvenilir finans mekanizmalarından destek gören birçok iyi çevresel veya toplumsal uygulama saptamış. Szyman, sürdürülebilirliğin kazançla desteklenmesi gerektiğini ekleyerek, müteahhitler, girişimciler, yatırımcılar ve müşterilerin, sürdürülebilir yapılara ilgi gösterilmemesi konusunda birbirini suçlamasını, ‘suçlama döngüsü’ olarak adlandırıyor. Szyman, “bu döngüyü şimdi müşterilerin değiştirebileceği,” görüşünde. “Müşteriler bir kez yeşil yapı talep etmeye başladığında, müteahhitler, girişimci ve yatırımcıların bu talebi karşılayacaklarına kuşkum yok. Aksi takdirde müşterilerin yaptığı yatırım onlara bir kazanç sağlamayacak.” PAVEL ANTONOV Herşey paraya bağlı ŞANTİYE ZAMANI: Tabacu ve Caciuc, Tomascu Caddesi’ndeki şantiye alanında projenin uygulanışını izliyor. Romanya ile Orta ve Doğu Avrupa bölgesinde sürdürülebilir yapı projelerinin tasarım, uygulama ve işletmesinde uzmanlaşmış bir şirket olan Sopolec’in genel müdürü Steven Borncamp, “insanların çevreyi düşünmesine bile gerek yok, iş sonunda gelip paraya dayanıyor,” diyor. “Kazançlarına kıyasla maliyetin sözü bile edilmez.” Yeşil yapıların malî getirisine inanan bir başka şirket de, Avrupa ve Güney Amerika’da alışveriş merkezleri yapımcısı ve işletmecisi olan Sonae Sierra. Şirketin web sitesine göre, “şirket alışveriş ve dinlence sektörüne yenilik ve heyecan getirmeyi hedefliyor.” Sonae Sierra’nın danışmanlarından Joana Barata Correia, şirketin ‘yeşil alışveriş merkezi’ yaklaşımının, çevresel ve toplumsal açıdan çeşitli somut yararlarını ayrıntılarıyla anlatıyor. Correia’ya göre, “günümüzde endüstrinin önderleri aynı zamanda çevre öncüleri olmalı.” Olumsuz açıdan bakıldığında, sürdürülebilir yapıların karşılaştığı önemli bir engel zaman unsurudur. Szyman bunu şöyle açıklıyor: “Eğer bir şirket, bir mülkü -örneğin bir alışveriş merkezini- inşa eder ve 20 yıllığına sahiplenip işletirse mesele yok. Fakat ticarî mülk yatırımlarında tipik uygulama mülkü sadece beş yıl tutmaktır, böyle olunca [sürdürülebilir yapılar için yapılan] yatırımların bir kısmı kazanç getirmez. AIG/Lincoln’ün Avrupa inşaat müdürü David Lawrence da, yatırımları kısa sürede kâra dönüştürme beklentisinin, birçok yatı- İnşaat sektöründe enerji verimliliğinin önündeki başlıca engeller Kaynak: UNEP/SBCI 2006 ENGEL KATEGORİLERİ TANIM ÖRNEKLER ÜLKELER OLASI ÇÖZÜMLER Ekonomik / finansal ekonomik engeller Yatırım maliyetinin, enerji tasarrufu ile sağlanan kazanca oranı Daha verimli donanım için daha yüksek doğrudan maliyetler; finansmana erişimin kısıtlı olması; enerji sübvansiyonları; çevre, sağlık harcamaları ve diğer dışsal maliyetlerin içselleştirilmemesi Çoğu ülke (özellikle gelişmekte olan ülkelerin yanı sıra gelişmiş ülkeler) Malî araçlar, örneğin: vergi iadesi, Kyoto Esneklik Düzenekleri, sübvanse edilen borçlar, yasal düzenlemeler, ve enerji fiyatlarının yükseltilmesi ya da enerji fiyatlarındaki sübvansiyonun kaldırılması Gizli maliyetler / kazançlar Doğrudan finansal akış içinde yer almayan maliyet ya da riskler (gerçek ya da algılanan) Potansiyel uyumsuzluklardan, performans risklerinden, hukuki masraflardan vb. kaynaklanan maliyet ve riskler; özellikle gelişmekte olan kimi ülkelerdeki düşük enerji kalitesi Tüm ülkeler Elektrikli cihaz standardları, yapı yönetmelikleri (yüksek hukuki masraflarla başa çıkmak için), EPC/ ESCO’lar (Enerji Performans Sertifikası/ Enerji Tasarruf Şirketleri), toplumsal önderlik programları Piyasa başarısızlıkları Özel enerji verimliliği yatırımları ile enerji tasarrufunun sağladığı kazançlar arasında istikrarlı bir ödünleşmeyi engelleyen piyasa koşulları ve sınırlamaları Alışıldık yapı tasarlama sürecinin getirdiği kısıtlamalar; parçalı piyasa yapısı; ev sahibi/ kiracı kutuplaşması ve yanlış teşvikler; idarî ve yasal engeller (örneğin: yerinde enerji üretim teknolojilerinin yaygınlaşamaması), yetersiz bilgi, enerji tasarruflu donanımın her yerde bulunmaması Tüm ülkeler Malî araçlar ve teşvikler; ürün standardları; kural koyan düzenleyici; bilgi veren düzenleyici; ekonomik gereçler; teknoloji paylaşımı; Kyoto düzenekleri yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 20 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa21 yeşil yapılar | K A PA K K O N U S U rımcıyı yeşil yapılardan uzaklaştırdığında hemfikir. Öte yandan, AIG/Lincoln’ün Macaristan Vecses’teki örnek yeşil projesi olan Quadrium, çoğu kişinin korktuğu kadar maliyetli olmamış. Lawrence, “tasarımın ilk aşamasından itibaren ele alındığı takdirde, sürdürülebilir yapı uygulamasının çok maliyetli olmadığını,” söylüyor. Gayrımenkul girişimcisi olan AIG/ Lincoln, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya da dahil sekiz Avrupa ülkesinde faaliyet gösteriyor. Lawrence, “Karbon nötr bir bina yapmanın ya da çok yeşil olmanın maliyeti geleneksel inşaatlara kıyasla %5 ilâ 10 daha yüksek olacaktır,” diyor. “Fakat biz yapılarımızın ‘çok iyi’ olmasını istiyoruz, spekülatif bir girişimci olarak da bu mertebeye erişebileceğimizi düşünüyoruz. Biz [enerji açısından] en alt noktadayız [yani olabilecek en iyi derece] çünkü. Lawrence’ın atıfta bulunduğu derecelendirme, sürdürülebilirlik projelerinin performansını ölçen bir Birleşik Krallık markası olan BREEAM’e ait. AIG/ Lincoln, arazi alımı ve inşaat sürecinde, çevresel yenilikçiliğe ve enerji-etkin teknolojilere özel önem vererek, BREEAM ilkelerine uyuyor. Girişimci şirketin 2008 hedefi çok iddialı idi: üstlendikleri bütün ticarî işyeri uygulamalarında BREEAM’den ‘en iyi’ derecesini almak. Quadrium tesisi 2006’da bu dereceyi elde etmişti. Orta ve Doğu Avrupa bölgesinden BREEAM’e gelen sertifikasyon başvurularının sayısı, bölgede yeşil yapılara ilginin giderek arttığının göstergesi. Derecelendirmeden sorumlu ana firma olan BRE’nin sürdürülebilirlik bölümünden Anna Surgenor, “Macaristan, Polonya ve Romanya’nın her yanından kuruluşların, yapı portfolyolarını değerlendirmesi talebiyle BREEAM’e başvurduğunu,” ifade ediyor. Şimdiye dek başvuran şirketlerin çoğunun batılı olduğunu söyleyen Surgenor, bu akımın doğuya doğru ilerlediğini de ekliyor. Yeşil yapıların kazançlarını sergileme yönünde bir başka adım; İtalya Çevre, Arazi ve Deniz Bakanlığı’nın malî katkısıyla, İzlanda, Liechtenstein ve Norveç hükümetlerinin destekleriyle 2007-2008’de Macaristan Szentendre’de hayata geçirilen bir proje olan, Bölgesel Çevre Merkezi’ne ait ‘REC Konferans Merkezi’dir. Bağışçıların cömert desteği, REC’in yerel güneş ve jeotermal enerji kaynaklarını kullanarak ve ileri kontrol sistemlerinden yararlanarak enerji gereksinmesini asgariye indirmesini; yüksek estetik, işlevsellik ve rahatlık beklentisini karşılamasını sağladı. Konferans merkezi projesi, bir ışık rafı ve sensörler sayesinde, bina boş olduğunda aydınlatmayı kapatan ve dış ortamdaki aydınlığa bağlı olarak ışığı kısan bir sisteme sahip. Yılda 22,300 kilowatt saate kadar enerji üretebilen çatıdaki güneş panelleri ile, merkezin kendi enerji ihtiyacı karşılanırken, üretim fazlası enerji ise diğer tüketicilerin kullanımı için bölgenin elektrik şebekesine satılacak. Yer altı ısı pompası, içerde enerji verimliliğini sağlayan ve ‘yalıtımlı kılıf ’ denen bir yalıtım sayesinde binanın hem ısı- SERA ETKİSİ: (solda, yukarıdan aşağıya) İsveç’te enerji-tasarruflu evler; California’da turba kaplanmış toprak damlı ev; Danimarka’da, enerjitasarruflu bir evin çatısının montajı. tılmasını hem de soğutulmasını sağlıyor. Toplam 2 milyon avronun altındaki maliyet, enerji tasarrufundan kazanılan parayla, –enerji fiyatlarının yükseleceği de varsayılarak- 20 yıldan biraz uzun bir sürede dengelenecek. Sopolec’ten Borncamp, Batı Avrupa’da ve ülkesi Amerika’da yeşil yapılara gösterilen ilginin Orta ve Doğu Avrupa’ya kıyasla daha fazla olabileceği görüşünde. Borncamp, Birleşik Krallık söz konusu olduğunda buna hiç kuşku olmadığını, Almanya’nın ise yeşil yapılar konusunda uzun süredir öncü bir rol üstlendiğini belirtiyor. Sopolec tarafından Nisan ayında Bükreş’te düzenlenen, “Orta ve Doğu Avrupa’da Yeşil Yapı” konferansında, yeşil yapı dostu işletmeler, karar mercileri, inşaatçılar ve mimarlar bir araya geldi. Borncamp, “hem Romanya’da hem de bölgede yeşil yapılara yönelik ilgi büyük, ancak çok dağınık,” diyor. AIG/Lincoln’den Lawrence, bölgedeki ilginin yoğun olduğunu ve bölge piyasasının sürdürülebilir yapılara kesinlikle hazır olduğunu kabul etmekle birlikte, halen öğrenilecek ve yapılacak çok şey olduğunu söylüyor. Lawrence’ın beklentileri, 2009’dan itibaren zorunlu sertifikasyon gerektiren AB Yapı Direktifi’ne dayanıyor. Lawrence, “bu uygulama, yeşil yapı algısını değiştirecek,” diyor. MARK EDWARDS/STILL PICTURES İş dünyasına uygun düzenleme Avrupa Komisyonu (AK) tahminlerine göre, inşaat sektöründeki enerji tüketimi 2020’de %28 azaltılabilir, üstelik uygun bir maliyetle. Bu da, birliğin toplam enerji tüketiminin %11 azalması demek. İnşaat sektöründeki enerji tüketimi, AB’nin toplam enerji tüketiminin yaklaşık %40’ını oluşturuyor. Bu oran, küresel enerji tüketiminin %30 ilâ 40’ını inşaat sektörünün oluşturduğu yönündeki IPCC ve UNEP verileriyle uyuşuyor. Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 2007 tarihli Dördüncü Değerlendirme Raporu’na (AR4) göre, incelenen tüm sektörler arasında inşaat sektörü, küresel ısınma tehdidini kârlı bir biçimde azaltmada en büyük potansiyele sahip; başka bir deyişle, 2030 yılı itibarıyla, konut ve ticarî yapı sektörlerinde öngörülen asgari salım değerleri, net ekonomik kârla yaklaşık %30 azaltılabilir. IPCC değerlendirmesinin, büyük ölçüde Budapeşte’deki Orta Avrupa Üniversitesi tarafından konut ve ticarî yapılarda yürütülmüş bir araştırmaya dayanarak hazırlanan altıncı bölümünde, enerji verimliliğini artırma konusunda “en çeşitli, en büyük ve en hesaplı telafi fırsatlarının yapı sektöründe bulunduğu,” belirtiliyor. Raporda tanımlanan diğer önlemler arasında, düşük karbonlu yakıtlara geçiş, daha yüksek oranda yenilenebilir enerji kullanımı ve CO2 dışındaki sera gazı salımlarının kontrolü var. Yapılardaki enerji tüketimi ve toplam enerji; pasif güneş tasarımı, yüksek verimli MARTIN BOND/STILL PICTURES MARK EDWARDS/STILL PICTURES 21 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 16-22_kapakkonusuYU4.4.qxp:4.1 3/6/09 3:17 PM Sayfa22 K A PA K K O N U S U | yeşil yapılar MARTIN BOND/STILL PICTURES MARK EDWARDS/STILL PICTURES MARTIN BOND/STILL PICTURES yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 22 aydınlatma ve elektrikli cihazlar, yüksek verimli havalandırma ve soğutma sistemleri, sıcak su için güneş enerjisi kullanımı, yalıtım malzeme ve teknikleri, yüksek yansıtmalı inşaat malzemeleri ve çok katmanlı kaplama gibi mevcut teknolojilerin yaygın kullanımıyla azaltılabilir. Rapor ayrıca, sürekli olarak güncellenen elektrikli cihaz standardları ile, bina enerji yönetmelikleri gibi devlet politikalarının ve yasal düzenlemelerin de sürece katkıda bulunduğunu ekliyor. IPPC, yapı sektöründe salım azaltılmasıyla sağlanan kazançlara ve daha düşük işletme maliyetlerine dikkat çekerken, mevcut birçok teknolojinin yaygın olarak kullanılmasına engel olan piyasa unsurlarının ortadan kaldırılması için özel çaba sarfedilmesi gerektiğini vurguluyor. Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) bu özel konuda bir öneri getirdi: devlet düzenlemesi. UNEP, yapı yönetmelikleri ve cihaz standardları gibi düzenleme ve denetleme gereçlerinin; enerji verimliliğini artırma ve böylece endüstrinin küresel ısınmadaki payını azaltma yolunda en etkin yöntemler olduğu inancında. Bu önlemlerin başarıya ulaşmasının ön koşulu, uygulama ve yaptırım süreci için gerekli kaynak ve emeğin sağlanmasının yanı sıra ilgili şartnamelerin düzenli olarak güncellenmesi. Bunlar, yapı kaynaklı sera gazı salımlarının azaltılmasına yönelik politika gereçleri konusunda UNEP’in Sürdürülebilir Yapılar ve İnşaatlar Girişimi’nin (SBCI) 2007’de yayımladığı değerlendirmesinin temel saptamaları. Orta Avrupa Üniversitesi ile birlikte hazırlanan bu UNEP çalışması, yapılarda enerji verimliliğine yönelik yasama, bilgilendirme, ekonomik teşvikler ve malî önlemler alanlarındaki 20 farklı tür politika gerecini analiz ediyor. Çalışmada, 52 ülkeden yaklaşık 80 örnek vaka inceleniyor ve CO2 salımlarının azaltılmasındaki başarı, maliyet düşüklüğü ve diğer başarı faktörleri temel alınarak çeşitli politika gereçleri değerlendiriliyor. UN Genel Sekreter Yardımcısı ve UNEP İcra Direktörü Achim Steiner, araştırmanın, “bu salım azaltımlarının sağlanması ve, çevresel, toplumsal ve ekonomik kazanımların gerçekleşmesi için gereken düzenleyici politikaların oluşturulması, uygulanması ve yaptırımı konusunda hükümetlerin üstlenmesi gereken hayatî rolleri sergilediğine,” dikkat çekiyor. İnşaat sektörünü sürdürülebilir kılmak için düzenlemeye giderken üstlenecekleri hayatî rolün ne olacağı hükümetlere bırakılmıştır. Ocak 2006’da 25 olan AB üye ülkelerinden sadece 10’u, 2003 tarihli ‘Binalarda Enerji Performansı Direktifi’ni tanınan sürede ulusal mevzuatlarıyla uyumlaştırabilmiştir. ENDS’in haberine göre, Avrupa Komisyonu, gecikmiş ya Mevcut birçok teknolojinin yaygın olarak kullanılmasına engel olan piyasa unsurlarının ortadan kaldırılması için özel çaba sarfedilmelidir’ IPCC da tamamlanmamış uyumlaştırma konusunda 17 üye ülke hakkında yasal işleme başvurdu. Direktif, hükümetlerin kendi ulusal verimlilik standardlarını belirlemelerini beklemekle birlikte, birlik genelinde normlar getirmiyor. 2008’de tekrar gözden geçirilen direktifte performansı en kötü olan üye ülkelerde enerji verimliliğini iyileştirecek bağlayıcı AB performans şartlarının çıtası yükseltildi; ancak komisyon Nisan ayında AB genelinde ilk defa binalarda enerji verimliliği standardlarını getirme düşüncesinden geri adım attı. Avrupa Komisyonu, Nisan’da açıklanan kamuoyu danışma belgesinde, AB düzeyinde enerji koşullarını belirlemenin “çok karmaşık ve çetin” olacağını belirtti. ENDS, Brüksel’in bu ifadesini, bu fikri daha dikkatli ele alma yönünde bir yaklaşım değişikliği olarak yorumladı. Kamoyu danışma belgesi, her bir AB ülkesi tarafından oluşturulmuş farklı performans koşullarının karşılaştırılmasına imkân tanıyacak bir ‘kıyaslama sistemi’ oluşturulması fikri üstüne tasarlandı. Belge, daha önce tartışılan, 1,000 metrekareden daha büyük olup esaslı biçimde yenilenecek ve asgari verimlilik koşullarını karşılaması istenen tüm mevcut yapılar için belirlenen 1,000 metrekare eşiğinin bir kenara atılacağına işaret ediyor. Belgede ayrıca, binalara enerji performansı sertifikası verilmesine; kalorifer kazanları ve hava koşullandırma sistemlerinin denetimine daha sıkı koşullar getirilebileceği belirtiliyor. Konu, 20 Temmuz’da halkın görüşüne açılmıştı. Romanya’ya geri dönersek, Tabacu iyimserliğini koruyor. Sadece iki ilâ üç yıl içinde, ülke genelinde birçok yeşil yapı projesinin ortaya çıkacağını düşünüyor; Borncamp da mimarın heyecanına katılıyor. Bu arada Sopolec’in Mayıs ayında hayata geçirdiği Romanya Yeşil Yapı Konseyi, girişimcileri, yatırımcıları, işletmecileri ve sürdürülebilir yapılarla ilgilenen kesimi bir araya getirecek. Borncamp, Güneydoğu Avrupa’da türünün ilk örneği olan organizasyonun, komşu ülkelerdeki profesyonellere de açık olduğunu belirtiyor. Q ÜSTÜ VE ALTI: (solda, yukarıdan aşağıya) ‘Yeşil Yapı’, İngiltere’de Manchester’in göbeğinde çevre-dostu bir apartman; Hollanda, Delft’te çatısı turba kaplı çevre-dostu bir yapı; İsveç’te enerji-tasarruflu bir evin bodrumundaki mahzen. Balkanlar’da çevre konusunda daha fazla bilgi için <rerep.rec.org> adresindeki REReP Record’a bakınız. 3-5_ForumYU4.4.qxp:2-5ForumGH3.4 3/6/09 3:12 PM Sayfa23 FORUM söyleşi değil, araştırma ve yaratıcılığın, bilginin piyasa ilişkileri ve patronaj altında olmaması önemli. Çünkü müzakere ortamlarına yalnızca hizmet üreticilerinin, çıkar gruplarının katılımı, siyasal alanın daralmasına yol açıyor. Yaratıcılığı özel sektör destekleyemez. Özel sektör risk alamaz, kamu yararı için kendisini temsil etmeyen işler yapamaz. Dolayısı ile, kamunun asıl sorumluluğu yaratıcılığı, bağımsızlığı desteklemek olmalı. Sorun ise küreselleşme çağında hâlâ merkezîleşmiş politikanın araçlarının yerelde kullanılması. Örneğin kamu şirketleri hem kamu, hem imtiyazlı tekeller olarak kapalı iş görüyor. KİPTAŞ, Kültür A.Ş., TOKİ, İSMEK adı, işlevi ne olursa olsun, bunlar kamusal işlevleri tersine çeviriyor, yaratıcı enerjiye kapatıyor. Segmentleşmiş, kendi içine kapalı, dar teknokratik korporatist hakikatlere boğulmuş kamu yönetimlerinde tam bir çığrından çıkma olgusu yaşanıyor. Bunun ise, güçsüzlerin ezilmesi, kaynakların yağmalanması, şiddetin yaygınlaşması ile olağanlaşan bir kriz yarattığı, toplulukların yaşam imkanlarını çöküntüye uğrattığı görülüyor. Kentsel dönüşüm modeli, küçük üretimin dönüşüm modeli, turizm sektörünün soylulaştırma misyonu, bunlar kenti zenginleştirirken fakirleştiren durumlar. Bu da aynı zamanda küresel eşitsizliğin ana kaynağı. Demek ki yerel sorumlulukların, küresel sorumluluklarla birlikte ele alınması, birbiriyle ilişkili olarak geliştirilmesi zorunluluğu var. Örneğin Berlin Belediyesi, Londra Belediyesi bugün göç, istihdam yapısının gelişmesi ve toplumsal entegrasyon meselesini küresel platformda ele alarak kendilerini 21. yüzyıla taşıyor. Çevresel ve kentsel sürdürülebilirlik açısından yerel yönetimlerin işlevleri neler? Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin kentlerinde bu işlevler nasıl farklılık gösteriyor? Gelişmemiş dediğimiz ülkelerin özelliği, hâlâ Soğuk Savaş döneminden kalan politikalara karşı çıkıldığı bir dönemde, kovuğa saklanması ve iktidarların tamamen piyasa ilişkilerine teslim olması. Küresel sorunların, çığrından çıkma durumunun ve gelişmemişliğin bu politikasızlık ile çok yakından bir ilişkisi var. Merkezîleşmiş siyaset, ideoloji üzerinden iş görür. Yerellik ise deneyim demektir. Bu nedenle, politikayı metafizik bir alana çeken merkezîleşmiş yönetimlerin tersine, yerel yönetimlerin politikayı somut konulara taşımak gibi bir misyonları ve kapasiteleri olmalı. Soyut değerler, insanların kendi hayatlarında nasıl bir değişim yaratacağını gösteremez. Bu nedenle, gelişme deneyimle birlikte olur. Küresel iklim değişimi gibi küresel çevre sorunlarıyla mücadelede yerel yönetimlerin önemi ve rolü nedir? Enerjinin etkin kullanımı ile ilgili bütün konular, ulaşım, mimarî yapı tasarımları, üre- tim işlevlerinin yönlendirilmesi ve denetlenmesi, halkın bilgilendirilmesi, karbon emisyonlarının sınırlandırılması... Bunların hepsi yerel yönetimlerin politik misyonları ile ilişkili. Bu nedenle, uluslararası sözleşmelerden doğan yükümlülüklerin merkezî otoritelerden yerele doğru kaydığını görüyoruz. Bu açıdan bakıldığında merkezi otoriteler ile yerel otoritelerin türdeş olmayan, farklı roller oynaması gerekliliği ortaya çıkıyor. Yoksa belediyeler de fragmante olan kamu düzeninin bir parçasını oluşturuyor. Örneğin merkezi otoritenin yerel organları koordinasyon sağlamak yerine, yerel yönetim gibi işlev üstlenebiliyor. Peki kentler, böyle küresel sorunlarla mücadelede öncü olabilir mi? Dünyada hangi şehirler bunu yapıyor? Bazı yerel ekonomilerin kendi ölçeklerinde başarılı olduklarını son birkaç on yılda gördük. Ama aynı zamanda bunun yeterli olmadığını da. Şimdi yeni bir durumun eşiğindeyiz. Başka bir deyişle yeni bir durumla karşı karşıyayız. Kentler bu küresel rolün aktörleri olmak zorunda. Kentlerin, yeni politik süreçler içinde kendi deneyimlerini üretmesinden başka çare yok. Yeni deneyimlerin başarılı olabilmesi için sürekli arayış içinde olunması gerekiyor. Başarı ise yerelliğin sürekli yeniden anlamlandırılması ile mümkün. Bunu başarabilen kentler var. Küresel krizler artık kentler bağlamında ortaya çıkıyor, daha doğrusu görünür hale geliyor. Küresel krizin en belirgin özelliği tamamen kontrol dışı, çığrından çıkmış ve sorunlara boğulmuş bir kentleşme biçimi. Ancak son ekonomik kriz, yalnızca kendi gemisini kurtarma telaşında olan, küresel sorunlara ilgi göstermeyen yerel girişimlerin de sürdürülebilir olmadığını gösterdi. Demek ki yerelliğin öne çıkması da yeterli değil, küresel ilginin de aynı ölçüde gelişmesi gerekli. Bugünkü ‘ekonomik’ diye adlandırılan kriz, gerçekte tam anlamıyla 20. yüzyıl politikalarının iflası, ya da sonu demek. Sizce ‘çevre ve sürdürülebilirlik’ yaklaşımı, belediye başkanı adaylarının başarısına katkı sağlar mı? 21. yüzyılda kentli seçmen için ‘çevre’nin önceliği nedir? 20. yüzyılda kendi yarattıkları başarılı deneyimler ile öne çıkan çok sayıda kent yönetimleri, belediye başkanları oldu. Ancak bugün öylesine farklı politik başarı ölçütleri ortaya çıkmaya başladı ki, ‘çevre ve sürdürülebilirlik’ açısından sadece kendi kentini başarılı bir şekilde yönetmenin yeterli olamayacağını söyleyebiliriz. Belki de 21. yüzyılın başarı ölçütünün, yerelde olduğu kadar, küresel ölçekte de yeni bir yerel politikaya uzandığına artık vurgu yapmak gerekiyor. Yerel politikacıların, kendi seçmenlerine, yalnızca yerel sorunları çöz- mekte başarılı olduklarını göstermenin ötesinde, başka kentlerle işbirliği yapma konusunda da başarılı olması gerekiyor. Bu durumu kavrayan yerel yöneticilerin gelecekte merkezî politikaların korunaklı politik ortamlarındaki yöneticilere göre daha başarılı olacağına inanıyorum. Çünkü yerel yöneticilerin, artık küresel politika ortamında da rol üstlenmesi ve seçmenlerini bu küresel rol açısından da tatmin etmesi gerekiyor. “Politika oluşturmak, yalnızca politikacılardan beklenebilecek bir süreç değil.” Yerel başarının tek başına yeterli, hatta belki de imkân dahilinde olamayacağı yeni politik koşullarda, seçmenlerin yöneticilerden beklentisi de farklı olacaktır. Zaten çevre konusundaki duyarlılığın seçmenler nezdinde öncelik kazanması için küresel bir bakışa ihtiyaç yok mu? Mart 2009 yerel seçimlerinde seçilecek başkanların, yerel sürdürülebilirlik konusundaki küresel çabalara dahil olabileceği bir yol haritası var mı? Dikkat ederseniz yerel seçimler öncesinde adayların kente, çevreye dair söyleyebilecekleri bir şeyleri yok. Tam tersine, geleneksel seçim rüşveti olarak imarla ilgili konular gündeme geliyor. Başka türlü olması da imkânsız. Öyleyse bu sorunun dolaylı bir cevabı şu: Böyle bir haritanın olması için, seçimlerde resmî tarafı politika geliştirmeye zorlayacak bir durum olması gerekiyor. İlginin, resmî aktörlerin ilişkisinin dışındaki alana da gösterilmesi gerekli. Bu da ancak temsil dışı kişi ve kuruluşların, yani entelektüel sektörün, sanatın, kültürün rolü ile ilgili. 2009 yerel seçimlerinden sonra, seçilen yerel yöneticilerin katkıda bulunabilecekleri bir yol haritasına dahil olabilmeleri için öncelikle Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler platformlarında, merkezî otorite dışındaki ilişkilerin de güçlenmesi gerekir. Resmi otorite kadar, resmi olmayan ‘otoriteler’ de kendi rollerine karşı ilgi duymak zorunda. Kültür sektörü, entelektüel üretim, politikayı etkilemek için temsil dışı bir rol oynamak zorundadır. Yoksa bağımlı olur. Üniversiteler, uzmanlık kuruluşları, Sivil Toplum Kuruluşları yeni deneyimlere öncülük yapabilir. Politikalar, farklı rollere sahip aktörlerin ilişkisiyle oluşur. Politikaların oluşumunun, yalnızca politikacılardan beklenebilecek bir süreç olmadığını düşünüyorum. Resmi alan, yani siyasal temsil kurumları dışında da çaba sarf edilmediği ölçüde, bütün niyetler imkansızı istemekle eş anlamlı. Q M Baştarafı sayfa 5’te 23 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 24-27_RECBulletiYU4.4_G.qxp:23-26RECBulletinGH3.4 3/6/09 3:20 PM Sayfa24 REC TÜRKİYE ARŞİVİ R E C B Ü LT E N İ | türkiye İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Türkiye'de iklim değişikliği politikaları I “Türkiye’de İklim Değişikliği Politikalarının Tanıtılması” başlıklı proje, AB Çevre Genel Müdürlüğü LIFE Fonu’ndan sağlanan destekle, Bölgesel Çevre Merkezi (REC) Türkiye Ofisi’nin eşgüdümünde, Çevre ve Orman Bakanlığı Çevre Yönetimi Genel Müdürlüğü ve Yunan Exergia şirketinin ortaklığında, İtalyan Çevre ve Arazi Bakanlığı’nın eş-fon katkısıyla 2006-2008 döneminde yürütüldü. Proje, ülkemizde iklim değişimi alanında; kamu çalışanlarının teknik kapasitesinin geliştirilmesi; sivil toplumun konuyla ilgili olarak etkin ve doğru biçimde bilgilendirilmesi ve uluslararası süreçlere uygun şekilde katılması; iklim değişimi rejimi, iklim değişimi ile savaşım ve iklim değişimine uyum konularında ulusal ve uluslararası düzeyde en güncel bilgilere erişimin sağlanması; çeşitli sektörlerde ileriye dönük öneri ve çalışmaların somutlaştırılması; sera gazı envanterinin farklı açılardan ele alınması; resmi müzakere stratejilerine önemli katkılar sağlanması gibi pek çok alanda örnek çalışmaları hayata geçirdi. Bunun yanı sıra, projenin uygulanması sırasında ortaya çıkan ulusal ve uluslararası koşullar dikkate alınarak, proje kapsamında Kyoto Protokolü konusunda kamu kurumlarının üst düzey yetkilileri ile, İsviçre ve Avrupa Komisyonu yetkililerinin bir araya geldiği gayrı resmi görüşmeler de, Türkiye’nin Kyoto Protokolü’ne katılımı yönünde yürütülen tartışmalara oldukça önemli katkılar sağladı. Proje kapsamında yürütülen çalışmaların ve bu çalışmalarda elde edilen bilgi, bulgu ve geliştirilen önerilerin özetinin yer aldığı ‘Proje Çıktılarının Özeti’ başlıklı belgeye ve proje kapsamında hazırlanan diğer yayınlara REC Türkiye web sitesinden ulaşılabiliyor, <www.rec.org.tr>. İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ I Küresel ekonominin ve ekosistemin geleceği, 1-12 Aralık 2008 tarihlerinde Poznan’da gerçekleşen BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 14. Taraflar Konferansı’nda (COP14) ele alındı. Poznan Konferansı, 2012 sonrasındaki uluslararası iklim değişimi rejimi için, 2009’da Kopenhag’da kabul edilmesi beklenen yeni anlaşma öncesindeki son büyük buluşma olması açısından özel önem taşıyordu ve bugüne kadarki en yoğun gündeme sahipti. Ülke delegeleri iki hafta boyunca, COP14 (BMİDÇS), COP/MOP4 (Kyoto Protokolü), iki yardımcı organ (SBI/ SBSTA29) ile AWG-LCA (BMİDÇS), ve AWG-KP (KP) olmak üzere aynı anda altı resmî paralel sürece katıldı. Ayrıca, 11-12 Aralık 2008’de 150’den fazla ülkenin çevre bakanlarının katılımıyla bir üst düzey oturum ve yuvarlak masa toplantısı yapıldı. Poznan’ın resmi gündeminde, teknoloji transferi için yeni bir fon ya da yapının oluşturulması, ormansızlaşmanın engellenerek salımların azaltılması (REDD), karbon yakalama ve saklama (CCS), nükleer enerji projelerinin karbon ticareti kapsamına alınması, 2012 sonrasında yükümlülük alacak ülkeler arasında genişleme ve farklılaşma için yöntemler belirlenmesi, Uyum Fonu’nun malî kaynaklarının artırılması gibi konular yer aldı. Türkiye, Poznan zirvesine BMİDÇS tarihindeki en kalabalık heyetiyle katıldı. Çevre ve Orman Bakanlığı Müsteşarı Prof. Dr. Hasan Z. Sarıkaya başkanlığında, Çevre ve Orman Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı, Maliye Bakanlığı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı, Bayındırlık Bakanlığı, yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 24 IISD Küresel malî krizin ilacı düşük karbon Tarım ve Köyişleri Bakanlığı, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, TÜBİTAK Marmara Araştırma Merkezi, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü, Orman Genel Müdürlüğü, İSTAÇ, UNDP, Türkiye Çimento Müstahsilleri Birliği başta olmak üzere pek çok kurumdan 40’ı aşkın temsilci resmi heyette yer aldı. Ayrıca, TÜSİAD, Küresel Eylem Grubu, Yeşiller Partisi, Eğitim-SEN de, uluslararası bağlı kuruluşları heyetleri kapsamında Poznan’a katıldı. Hükümetlerarası Kuruluş (IGO) kategorisinde Sekretarya’ya akredite gözlemci kuruluş sıfatıyla COP ve SB toplantılarına katılan Böl- gesel Çevre Merkezi (REC), REC'in hemen bütün ülkelerinde yoğun olarak faaliyet gösterdiği Orta ve Doğu Avrupa Bölgesi’nde düzenlenen ilk COP toplantısı olması nedeniyle, Poznan’da etkin bir katılım sergiledi. REC Türkiye, 4 Aralık 2008’de gerçekleşen yan etkinlikte ve 6 Aralık 2008’de gerçekleşen Orta ve Doğu Avrupa Günü’nde, 2005-2008 Döneminde BMİDÇS 6. Madde Türkiye Ulusal Odak Noktası kapsamında yürütülen çalışmaları ve elde edilen başarıları anlattı. COP çıktıları ile ilgili ayrıntılı bilgiye REC Türkiye web sitesinden erişilebilir, <www.rec.org.tr>. 24-27_RECBulletiYU4.4_G.qxp:23-26RECBulletinGH3.4 3/6/09 3:20 PM Sayfa25 REC TÜRKİYE ARŞİVİ türkiye | R E C B Ü LT E N İ İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ Enerji potansiyelinde yeni model I REC Türkiye ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nın ortaklığında, Türkiye Kojenerasyon Derneği ile World Alliance of Decentralized Energy (Dünya Yerel Enerji Birliği, WADE) kuruluşlarının teknik desteğiyle Mayıs 2008’de başlayan, ‘Türkiye için WADE Modelinin Uygulanması’ projesi kapsamında Ankara’da gerçekleştirilen ilk çalıştay, kamu kuruluşları, özel sektör ve üniversitelerden toplam 27 temsilciyi bir araya getirdi. Çalıştayda, kurulu güç, ekonomik değerler, kirletici yükleri açısından mevcut durum senaryo verilerinin değerlendirilmesi ve WADE modelinde kullanılmak üzere, 20062026 dönemine yönelik çeşitli senaryoların temel yaklaşımları için öneriler ele alındı. WADE modeli, bugüne dek Avustralya, Kanada, Çin, Avrupa Birliği Komisyonu, ‹rlanda, Sri Lanka, ‹ngiltere, Almanya gibi ulkeler icin uygulandı ve model sonuclari soz konusu ulkelerin elektrik ve enerji politikalarinin gelisitirilmesinde dikkate alindi. Model, 50 MW altindaki kojenerasyon uygulamalari ile yerel yenilenebilir enerji teknolojileri ve enerji verimliligini bolgesel enerji olarak tanimlaniyor. Model kapsaminda, gelecek 20 yılda ortaya cikacak elektrik talebin karsilanmasi icin 4 farkli senaryo (Mevcut Durum, Arz Guvenligi, Cevre ve Piyasa) gelistirilerek, senaryolar arasinda maliyet (ilk yatırım, iletim/ dağıtım, işletme, yakıt maliyetleri), fosil yakıt tüketimi ve hava kirleticileri ile CO2 salimlari degerleri icin ortaya cikacak farklar belirleniyor. Proje ve model hakkinda ayrıntılı bilgi icin <http://www.rec.org.tr/> YEREL YÖNETİMLER Daha az gaz salan kentler I REC Türkiye’nin yürüttüğü ‘Yerel Yönetimlerin Sera Gazı Salımlarının Azaltılması Çabalarına Katılımın Kolaylaştırılması Projesi’, Hollanda Çevre ve Planlama Bakanlığı’nın (VROM) desteğiyle Aralık 2008’de başladı. Proje, belediye sınırları içinde gerçekleşen insan etkinliklerinden kaynaklanan sera gazı salımlarının standard yöntemlerle hesaplanması ve bu salımların belirli hedefler doğrultusunda azaltılması konusunda yerel yönetimlerin kapasitesini geliştirmeyi amaçlıyor. Proje kapsamında, önce yerel yönetim adaylarına ulaşılarak proje içeriği ile ilgili bilgi verilecek, ardından seçimler sonuçlandığında gönüllü belediye başkanları ile proje uygulamaları gerçekleştirilecek. Ayrıntılı bilgi için, <www.rec.org.tr>. SİVİL TOPLUM REC Türkiye STK Projesi sona erdi iletildi. Ayrıca 2,500’den fazla abonesi olan aylık e-bültenler vasıtasıyla, ulusal, uluslararası ve Avrupa’dan haberler, duyurular ve güncel bilgiler STK’lara aktarıldı. İletişim, Stratejik Planlama, AB Hibe Programlarında Proje Uygulama ve Değerlendirme, AB Hibe Programlarında Proje Bütçe Yönetimi ve Hibe Projelerinde Bütçeleme ve A’dan Z’ye İklim Değişikliği Başucu Rehberi başlıklı beş rehber hazırlandı. Yine STK’ların kullanımına yönelik olarak REC’in İngilizce olarak hazırladığı, Sürdürülebilirlik için Planlama, STK Ağları İş Başında ve Gönüllü Programları Uygulama Rehberi başlıklı yayınlar Türkçe’ye uyarlandı. Bölgesel Kalkınma Programlarının Yeşillendirilmesi Ağı tarafından hazırlanan Avrupa Birliği Bölgesel Kalkınma Programlarının Çevreyle Uyumunda bir Araç Olarak Ortaklık başlıklı yayın da Türkçe olarak basıldı. Proje kapsamında çevre alanında fonlar, uzmanlar, mevzuat ve web sitelerini barındıran veri tabanları hazırlandı. Son olarak STK’ların kullanımına açık bir çevre wiki sitesi hazırlandı. Site aracılığıyla STK’ların mevcut bilgiyi kolay ve hızlı bir şekilde paylaşması amaçlanıyor. Projenin hibe kısmında toplam 17 projenin izleme ve değerlendirme çalışması yürütüldü. Bu projelerin üçü kurumsal kapasiteyi geliştirme konusuna odaklanırken, diğer 14 proje tematik alanlarda başarılı sonuçlara imza attı. Her bir alt alandan bir örnek proje belirlenerek, bunlarla ilgili kısa tanıtım filmleri hazırlandı ve projelerin etkisinin artırılması amaçlandı. Proje çıktıları, toplantı sonuçları, tanıtım filmleri ve yayınlara REC Türkiye web sitesinden erişilebilir, <www.rec.org.tr>. REC TÜRKİYE ARŞİVİ I Yararlanıcısının Avrupa Birliği Genel Sekreterliği, Sözleşme makamının Merkezi İhale ve Finans Birimi olduğu ‘Katılım Öncesi Süreçte Sivil Toplumun Güçlendirilmesi: STK Hibe Programı – A5 Çevre Bileşeni’ projesi REC Türkiye tarafından Avrupa Komisyonu’nun malî desteği ile, Aralık 2006 - Aralık 2008 döneminde gerçekleştirildi. Kapanış toplantısı 3 Aralık 2008’de Ankara'da düzenlenen projede, kapasite geliştirme, çevresel bilgi ve hibe olmak üzere üç ana başlık altında çalışmalar yürütüldü. İki yıl süren projede, kurumsal kapasitenin geliştirilmesi ve AB uyum süreci kapsamında STK’lara yönelik düzenlenen 19 eğitim ve toplantıya 561 kişi katıldı. Yeşil Ufuklar’ın Temmuz-Eylül 2006 sayısında proje hakkındaki bilgi ve haberler, dergiye abone 1,000’den fazla kişi ve kuruma 25 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 24-27_RECBulletiYU4.4_G.qxp:23-26RECBulletinGH3.4 3/6/09 3:20 PM Sayfa26 R E C B Ü LT E N İ | toplumsal katılım Birlikte mutluluk T UNECE ARŞİVİ Pavel Antonov RİGA YOLUNDA: Aarhus taraflar toplantısının yeni başkanı Çek Çevre Bakanı Yardımcısı Jan Dusik (solda), EEB’den John Hontelez ile sohbet ediyor. emmuz ayında Letonya’nın başkenti Riga’da gerçekleşen Aarhus Sözleşmesi Üçüncü Taraflar Toplantısı’nın sonucu, katılımcıların çoğu için kutlamaya değerdi. Bir Sivil Toplum Kuruluşları birliği olan Avrupa ECO Forumu, toplantının, UNECE’nin kısaca Aarhus Sözleşmesi olarak bilinen, Çevre Konularında Bilgiye Erişim, Karar Alma Sürecinde Halkın Katılımı, ve Yargıya Başvuru Hakkında Sözleşmesi’nin “geleceğini güçlendirmeye” katkıda bulunduğunu belirtti. ECO Forum, bu yorumu, sözleşmenin 20092014 dönemini kapsayan, toplumsal katılımı ve yargıya erişimi güçlendirecek unsurlar içeren, ve haklarını kullanmak isteyen sivil topluluklara destek sağlanmasını kabul eden yeni stratejik planına dayanarak yapıyordu. Sözleşmenin tarafları, “dünya toplumlarının karşı karşıya kaldığı ciddi çevresel, toplumsal ve ekonomik sıkıntıların; yurttaşlar ve sivil toplum kuruluşları da dahil tüm paydaşların katılımı ve desteği olmadan, yalnızca kamu yöneticileri tarafından çözülemeyeceği,” konusunda anlaştı. İmzalanışından 10 yıl sonra Avrupa ve Orta Asya’da yürürlükte olan Aarhus, yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 26 toplumun çevre haklarını koruma konusunda en önde gelen bağlayıcı hukukî gereç konumunda. Toplantıda üst düzey bir gruba hitap eden UNECE İdarî Sekreteri Marek Belka, Aarhus’un ana ilkelerinin, “sıradan vatandaşları, hükümetlerin hesap vermesini sağlamak ve sürdürülebilir kalkınma yollarını teşvik sürecinde etkin rol almak konusunda güçlendirdiğini,” belirtti. Bu, hukukî bir belge için önemli bir işlevdir ve her ne kadar alışılmış devlet işleyişine uymasa da, hesap verebilen yönetişimin olduğu ülkelerde geçerlidir. Avrupa’nın yurttaşlarına daha fazla hak tanıma olanağı ve istekliliği konusunda bir takım şüpheci yaklaşımlar da yok değil. AB, Norveç’in sunduğu ve yurttaşların özel şirketler hakkındaki bilgilere erişim hakkının artırılması önerisini veto etmişti. Aarhus Sözleşmesi müzakerelerini yöneten Willem Kakebeeke, rahatsız edici bir başka duruma dikkat çekiyor: AB’ye üye ülkelerin kapalı kapılar ardında ‘eşgüdüm’ toplantıları yapıyor olması, önemli konularda ilerlemeyi çoğu kez engellemekte. Toplantıda; sözleşmenin toplumun katılımına ilişkin -ECO Forum’a göre geçmişten beri uygulamada zayıf kalan- ikin- ci ayağını izlemek üzere bir uygulama ekibi kurma sözü de verildi. Avrupa Çevre Bürosu Genel Sekreteri ve Toplumsal Katılım Kampanyası’nın başkanı John Hontelez, “biz STK’lar olarak, Aarhus Sözleşmesi’nin toplumsal katılım ayağındaki zayıflığı ele alması gerektiğini her zaman vurguladık,” diyor. Taraflar toplantısında, sözleşmede yapılan değişikliklerin nasıl uygulanacağı konusunda da karara varıldı. Bu kararın, üç yıl önce Almati’de kabul edilen Genetiği Değiştirilmiş Organizmalarla (GDO) ilgili değişikliğin ne zaman ve nasıl yürürlüğe gireceği konusunda da önemli bir etkisi olacak. ECO Forum hukuk uzmanı Serhey Vykhryrst’e göre, “tüm taraflar, GDO’larla ilgili değişikliğin bir an önce yürürlüğe girmesi gerektiğini ifade ettiği halde, AB bu hafta, değişikliğin uygulaması konusunda endişeye yol açtı.” Toplantıda benimsenen Riga Bildirisi, Aarhus’un karşılaştığı temel güçlüğün uygulama olduğunu kabul ediyor. Uygulama konusunda otuz beş ulusal rapor ve bir ortak rapor, sözleşme hedeflerinin hayata geçip geçmediğini ve nasıl uygulandığını gösteriyor. Bazı ülkelerin, sözleşme ilkelerine uyması ve uygulama konusunda ciddi adım atması resmi olarak istenirken; çeşitli ülkelerde sivil toplum tarafından hazırlanan alternatif raporlar Aarhus’un uygulanışı konusunda çok daha eleştirel oldu. Toplantıda Türkmenistan ve Ukrayna, bir önceki taraflar toplantısı kararların uygulamadıkları gerekçesiyle şartlı uyarı aldı. Riga’daki temsilciler, yargıya erişim konusunun, sözleşmenin hâlâ en sorunlu ayağı olduğunu tespit ederek, uygulama ekibinin yargıya erişim konusundaki görev tanımını yenileme konusunda anlaştı. Bununla birlikte uygulama ekibinin, deneyim paylaşımı ve kapasite geliştirme dışındaki konularda başarılı olup olamayacağını zaman gösterecek. Üçüncü ayağın uygulamasının zor olmasına rağmen, AB ülkeleri uygulama ekibinin yetkilerinin genişletilmesine karşı çıkıyor. Taraflar ayrıca, Kirletici Salım ve Yayılma Kayıtları (PRTR) Protokolü’nün 2009’da yürürlüğe girebilmesi için protokole taraf olunması çağrısında bulundu. Hazırlanma ve kabul edilme aşamasından başlayarak Aarhus Sözleşmesi’nde etkin bir rol oynayan REC; Riga’daki taraflar toplantısında kabul edilen ortak rapor, strateji belgesi, çalışma programı, çeşitli uygulama ekipleri ve çalışma grupları için görev tanımlarının hazırlanması da dahil olmak üzere birçok önemli belgeye katkıda bulundu. REC ve Aarhus Sözleşmesi birlikte olgunlaştı ve sözleşme REC’in misyonunu yerine getirmesine yardımcı olan temel mekanizmalardan biri oldu. Q Onuncu yılı kutlanan Aarhus Sözleşmesi’nin yeni bir gündemi var 24-27_RECBulletiYU4.4_G.qxp:23-26RECBulletinGH3.4 3/6/09 3:20 PM Sayfa27 haber | R E C B Ü LT E N İ SÜRDÜRÜLEBİLİR KALKINMA YEŞİL TEKNOLOJİ I REC, SECTOR projesi çerçevesinde, konferans merkezi; kuruluşun Macaristan, Szentendre’deki merkez ofisinde 27 Haziran’da düzenlenen bir törenle tanıtıldı. Büyük ölçüde İtalya Çevre Bakanlığı’nın desteği ile kurulan merkez, İzlanda, Lichtenstein ve Norveç’ten de önemli destek aldı. Yerel şirketler de, pek çok özel yapı malzemesinde ve teknolojide önemli indirimler yaparak projeye katkıda bulundu. İki milyon avroluk inşaat maliyetinin sadece 20 yıl içinde sağlanacak enerji tasarrufuyla karşılanması bekleniyor. İtalyan mimarlık bürosu Architetture Sostenibili’nin tasarladığı merkezin iddialı ekolojik hedefleri, özel tasarım tekniklerini ve enerji sistemlerini bir arada kullanarak sağlandı. Binanın elektriği, çatıdaki 140 adet güneş panelinden elde ediliyor; enerji fazlası ya da açığı ise ulusal elektrik şebekesi ile kurulan iki yönlü hat ile dengeleniyor. Etkili bir yalıtımın yanı sıra, 12 adet jeotermal ısı pompası yıl boyunca yapının ısıtma ve soğutma devrelerinin verimliliğini sağlıyor. Hava dolaşımını sağlamak için, yer altındaki görece sabit sıcaklık nedeniyle oluşan ısıl potansiyel SECTOR aracılığıyla Yeni konferans merkezi örnek oluyor beş STK’ya hibe farkından yararlanan ısı pompaları, yapıI REC’in yeni kurulan sıfır CO salımlı 2 Güney Doğu Avrupa’da kentsel sürdürülebilirliği teşvik etmek için, İsveç Uluslararası Kalkınma ve İşbirliği Ajansı’nın (SIDA) katkısıyla bölgede etkin beş STK’ya 174,000 avroluk destek verdi. 2009 boyunca sürecek beş proje şöyle: motorlu taşıt kaynaklı hava kirliliğini azaltma; kentsel ormanlar ve yeşil alanların korunması; çevreci lobi grupları kurulması; kentsel ulaşımın iyileştirilmesi; organik gıda üretim ve tüketiminin teşvik edilmesi. Hibeye alan STK’lar ise proje sırasına göre: ECAT Tiran (Yönetim ve Teknoloji için Çevre Merkezi), bir akademik birlik olan Eco-Logic, 4x4x4 Balkan Köprüleri Üsküp, Zelena Akcija (Yeşil Eylem) ve yerel kalkınma kuruluşu Struga. REC’in STK Destek Programı’nın kıdemli hibe yöneticisi Entela Pingulu, “SECTOR hibelerinin bölge STK’ları için, kentsel gelişimin çevresel etkileri konusunda farkındalığı artırmakla kalmayıp, toplum yararına katılımı ve katkıyı teşvik etme fırsatı olduğunu,” ifade ediyor. “Desteklenen girişimlerin bazıları toplumların demokratikleşmesini hızlandıracak politika tartışmaları ile mevcut düzenlemeleri sorguluyor. Diğerleri, enerji tasarrufu, tüketimi azaltma, geri kazanım ve benzeri konularla davranış değişikliği aşılıyor. Hibeler kentin yeşillendirmesi, atık sahalarının temizlenmesi ve çöplüklerin iyileştirilmesi gibi uygulamalara da olanak sağlıyor. Hibe değerlendirme sürecinde bağımsız bir komite, proje önerilerini, hibe duyurusunda açıklanan kıstaslar çerçevesinde değerlendirerek seçti. Seçme sonuçları SIDA tarafından onaylandı. Hibe duyurularıyla ilgili ayrıntılı bilgi için <www.rec.org/sector/support/index.html> REC Türkiye, Orta ve Doğu Avrupa Bölgesindeki çevre sorunlarının çözümüne yardımcı olmak amacıyla çalışan, siyasî görüşlerden ve çıkar guruplarından bağımsız, kâr amacı gütmeyen, uluslararası bir kuruluş olan Orta ve Doğu Avrupa için Bölgesel Çevre Merkezi’nin (REC) Türkiye’deki temsilcisidir. REC bu hedefe ulaşabilmek için sivil örgütler, resmi kurumlar, özel sektör ve diğer çevre paydaşları arasındaki işbirliğini teşvik etmekte, serbest bilgi paylaşımını ve çevre yönetimine toplumsal katılımı desteklemektedir. REC 1990 yılında ABD, Avrupa Komisyonu ve Macaristan tarafından kurulmuştur. Bugünkü yasal zemini, 29 ülke hükümeti ve Avrupa Komisyonu tarafından imzalanan bir sözleşmeye ve Macaristan Hükümeti ile yapılan uluslararası bir anlaşmaya dayanmaktadır. REC’in merkezi Macaristan’da Szentendre’dedir. Hizmet verdiği 17 ülkede; Arnavutluk, Bosna Hersek, Bulgaristan, Çek Cumhuriyeti, Estonya, Hırvatistan, Karadağ, Letonya, Litvanya, Macaristan, Makedonya, Polonya, Romanya, Sırbistan, Slovakya, Slovenya ve Türkiye’de ülke ofisleri bulunmaktadır. REC’in mevcut bağışçıları, hükümetlerarası ve özel pek çok kurumun yanı sıra Avrupa Komisyonu ile ABD, Almanya, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Hırvatistan, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Macaristan, Makedonya, İtalya, Japonya, Letonya, Litvanya, Hollanda, Norveç, Polonya, Slovakya, Slovenya, İsveç, İsviçre, Türkiye ve Birleşik Krallık hükümetleridir. nın iç iklimini, herhangi bir anda içerde bulunan insan sayısına göre otomatik olarak ayarlıyor. Doğal aydınlatma, her bir katta pencerelerin üstüne yerleştirilen yansıtıcı raflarla azamiye çıkarılıyor. Ayarlanabilen raflar, güneş ışığını hem içeri yöneltiyor, hem de yaz aylarında siperliğe dönüşebiliyor. Yapıya yerleştirilen sensörler ise içerdeki aydınlatma düzeyini sürekli olarak ayarlıyor. Konferans merkezi, REC’in ve proje ortaklarının düzenlediği konferansları ağırlamanın yanında, çevre dostu başka kuruluş ve şirketlerin de kullanımına sunulacak. Yörede ekolojik mimariyi özendirme çabası çerçevesinde, okul grupları, mühendis adayları ve ilgi duyan diğer meslek grupları rehberli turlarla tesisi gezebilecek. Merkezin (80 ve 120 kişi kapasiteli) iki ana salonu, bilgilendirme kampanyaları ve iklim değişimiyle ilgili etkinlikler için de kullanılacak. Yeni merkez, REC’in, Orta ve Doğu Avrupa’da yaşanan hızlı toplumsal ve ekonomik değişimi çevre dostu bir temele oturtma çalışmalarını koordine edeceği bir odak da olacak. HEYECANLI AÇILIŞ: Konferans merkezinin açılış töreninde (soldan sağa): REC Genel Kurul Başkanı Jaako Henttonen; REC İcra Direktörü Marta Szigeti Bonifert; Japonya’nın Macaristan Büyükelçisi Shinichi Nabekura ve Finlandiya Ulaştırma ve Haberleşme Bakanlığı’ndan, Haberleşme Bakanı Suvi Linden. ARNAVUTLUK Rr. Ismail Qenali, No.27, Third Floor, Tirana Tel/Faks: (355-4) 223-2928 BOSNA HERSEK Kalemova 34 71000 Sarajevo Tel/Faks: (387-33) 263-050, 209130 E-posta: [email protected] Banya Luka Saha Ofisi Slavka Rodica 1 78000 Banja Luka, RS Bosnia and Herzegovina Tel/Faks: (387-51) 317-022 E-mail: [email protected] BULGARİSTAN Tzar Simeon 42, Ap. 2 1000 Sofia Tel: (359-2) 983-4817 Faks: (359-2) 983-5217 E-posta: [email protected] ÇEK CUMHURİYETİ Senovazna 2, 11000 Prague Tel/Faks: (420) 224-222-843 E-posta: [email protected] ESTONYA Ravala str 8 10143 Tallinn Tel/Faks: (372) 646-1423 E-posta: [email protected] HIRVATİSTAN Djordjiceva 8a Br. 10000 Zagreb Tel: (385-1) 481-0774 Tel/Faks: (385-1) 481-0844 E-posta: [email protected] KARADAĞ Ivana Crnojevica 16/2 81000 Podgorica Tel: (382) 020-210-235 Faks: (382) 020-210-236 Kosova Saha Ofisi Kodra e Diellit Rruga 3 Lamela 26, PO Box 160 10000 Pristina Tel/Faks: (381-38) 552-123 E-posta: [email protected] LETONYA Peldu 26/28, 3 LV-1050 Riga Tel/Faks: (371-7) 228-055 E-posta: [email protected] LİTVANYA Svitrigailos g. 7/16 03110 Vilnius Tel: (370-5) 231-0067 Tel/Faks: (370-5) 233-5451 E-posta: [email protected] MACARİSTAN Ady Endre ut 9-11 2000 Szentendre Tel: (36-26) 504-075 Faks: (36-26) 302-137 E-posta: [email protected] MAKEDONYA Ilindenska 118 1000 Skopje Tel/Faks: (389-2) 309-0135, 309-0135, 306-0146 E-posta: [email protected] POLONYA ul. Grojecka 22/24 02-301 Warsawa Tel: (48-22) 823-8459, 823-9629 Faks: (48-22) 822-9401 E-posta: [email protected] Web: www.rec.org.pl ROMANYA Str Episcop Timus nr. 4, Sector 1, Bucharest Tel: (40-21) 316-7344, 316-7345 Faks: (40-21) 316-7264 E-posta: [email protected] SIRBİSTAN Primorska 31 11000 Belgrade Tel: (381-11) 329-2899 Faks: (381-11) 329-3020 E-posta: [email protected] SLOVAKYA Vysoka 18, 81106 Bratislava Tel: (421-2) 5263-2942 Faks: (421-2) 5296-4208 E-posta: [email protected] SLOVENYA Slovenska cesta 5 1000 Ljubljana Tel: (386-1) 425-6860 Faks: (386-1) 421-0939 E-posta: rec-slovenia@ guest.arnes.si TÜRKİYE İlkbahar Mahallesi, 571.Cadde, 617.Sokak, No:8, 06550 Yıldız-Çankaya, Ankara Tel: (90 312) 491 9530 Faks: (90 312) 491 9540 E-posta: [email protected] 27 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 28-30_ColumnsYU4.4G.qxp:Columns 3/6/09 3:48 PM Sayfa28 YEŞİL BAKIŞ Çevre denetiminde yenilik Çevre Denetimi Yönetmeliği'nin artı ve eksileri yaşayarak anlaşılacak Yaklaşık yedi yıldır yürürlükte olan, ancak bir türlü ciddi olarak uygulanamayan yönetmelik, tesis veya faaliyetin çalışmaya başlamasından sona erdirilmesine kadar olan süreçte çevre denetiminin usûl ve esaslarını; denetim yapacak personelin, çevre yönetim birimi/ görevlisinin, çevre hizmeti konusunda yetkilendirilmiş firmaların nitelikleri ile yükümlülüklerini düzenliyor. Yönetmeliğin uygulanamamasının ana sebebi, ilgili mercilerdeki denetim görevlilerinin nitelik ve nicelik bakımından yetersizliği. Örneğin İstanbul’da, denetlenecek kuruluş sayısının fazlalığı ile, İl Çevre ve Orman Müdürlüğü’nün personel sayısının düşüklüğü kıyaslandığında, yönetmeliğin yaygın olarak uygulanamayışının yanıtı kolaylıkla bulunur. Tabii ki Çevre ve Orman Bakanlığı’nı suçlamak yanlış olur. Bakanlığın, ülke bütçesindeki payının hâlen küçük olduğu dikkate alınırsa, kendisini nasıl geliştireceği sorusu da cevaplanır. Aktif bir denetim için yeterli sayıda ve nitelikli çevre denetçisi gerekir. Bu da ekonomik güç, zaman ve deneyimle mümkündür. Gelişen ülkelerde bu bir süreç gerektirir. Bakanlığın (veya geçmişte bu görevleri üstlenmiş kurumların) yaşı halen bu konuma gelebilmek için fevkalade gençtir. Yönetmelik, geç de olsa, bu eksikliğin giderilmesi için, özel sektörün de bağımsız bir gözle denetim sürecine katılmasını sağlıyor. Tanımlar, görevler, denetlenecek tesisler yönetmelikte net olarak açıklanmıştır. Bu yönüyle kendini günümüz koşullarında tamamlamıştır. Yine de, aşağıda açıklanan bazı konularda revizyonlara ihtiyaç duyduğu görülmektedir: 1. Yönetmelikte bahsi geçen “askerî işyerleri, askerî bölgelerin ve tatbikatların, 2690 sayılı Türkiye Atom Enerjisi Kurumu Kanunu uyarınca TAEK’in yetki alanına giren kurum, kuruluş ve işletmelerin denetimi ile, 14765 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Tüzüğü kapsamına giren konuların” denetimi ancak “bakanlık ve ilgili kuruluş arasında bir protokol yapılması durumunda ilgili kuruluşla ortak yapılabilir,” denmektedir. Bu kuruluşlar önemli ve hassas konular üstünde çalıştığı için böyle bir yükümlülük belki hoş karşılanabilir, yine de yönetmeliğin 1. bölüm 2. maddesindeki ‘denetim uygulanamaz’ ibaresi kaldırılıp 2 ve 3. madde birleştirilerek yukarıdaki gibi bir açıklama getirilebilir. 2. Tesis veya faaliyetlerin kendini izlemesi ve iç tetkik konusu Madde 7’de; iç tetkikin ne sürede, nasıl yapılacağı ise ileriki bölümlerde verilmiştir. Tetkik kısmında, bakanlığa uygunsuzluk durumunun bildirilmesi gerektiği söylenmektedir. Fakat ilgili firmanın iyileşmesi durumu göz önüne alınarak ve halihazır envanter yapılması amacıyla düzenli olarak uygunluk ve uygunsuzluk durumunun bir arada olduğu tutanaklar da belli aralıklarda bakanlığa veya yetkili kuruluşlara gönderilebilir. Bu tutanak kısa bir tablo halinde işaretlenme şeklinde olabilir. 3. Çevre görevlisinin nitelik ve görevlerine ilişkin üçüncü bölümde, yetkilendirilecek kişilerin “mühendislik, fizik, kimya veya biyoloji bölümlerinden mezun olması zorunlu” tutulmaktadır. Çevre konusunda en bilgili üniversite bölümü çevre mühendisliğidir. Uygun denetçi öncelikle çevre mühendisi olmalıdır. Kuruluşlarda çalışacak çevre mühendislerini sınava tabi tutmamakla birlikte; bu işletmeleri denetleyecek kamu personeli, hangi üniversite mezunu olursa olsun sınavı geçmesi yeterli görülerek, denetçi hatta baş denetçi olabilmektedir. Yani denetçiler işi bilmiyorsa, işletmede çevre mühendisi olması önemini yitirmektedir. Çünkü denetçi denetimi sağlıklı yapamadığında, işletmeci, çevre mühendisi gözüyle yapılan iyileştirmenin ve bunun maliyetinin gereksiz olduğunu düşünebilir. 4. Madde 8, fıkra 7’de, “Çevre yönetim biriminde en az bir tane çevre mühendisi veya çevre mühendisliği alanında yüksek lisans ve/ veya doktora eğitimi almış personel çalıştırılması zorunludur,” ibaresi önemlidir. Yalnız bu kişinin o birimin başı olması gerektiği de vurgulanmalıdır. 5. 21 Kasım 2008’de yeniden yayımlanan bu yönetmeliğin yürürlüğe giriş tarihi 1 Ocak 2009’dur. Geçici 1. madde ile yeni yönetmeliğin yükümlülükleri için işletme sahiplerine 18 veya 24 ay daha süre verilmiştir. Böylece denetimsizliğin iki yıl daha süreceği resmen ifade edilmektedir. Özetle, yaklaşık yedi yıldır pratikleşemeyen yönetmeliğin yeni haliyle, özel sektörün önünün açılması sayesinde denetimlerin daha etkin ve hızlı olacağı kanaati belirmektedir. Yukarıda açıklanan genel husularda yapılacak bazı modifikasyonlar ile de mükemmele yaklaşan bir mevzuat manzumesi ortaya çıkabilecektir. Elbette yeni bir mevzuatın artı ve eksilerini anlamak yaşamadan mümkün değildir. Bu aynen, tad ve tuzunu bilmediğiniz, ancak yiyerek anlayacağınız yeni bir yemek gibidir. Ölçüleri kendi dinamiği içinde yapıldıkça her kesimin hoşlanacağı bir dengede kendine yer bulacaktır. Q Koray Eti Yasal Boyut Koray Eti, Genel Müdür, Tricon Çevre Enerji İnşaat Danışmanlık Yatırım Ltd. Şti. Bilgiyi paylaşmak için yeni yollar REC Türkiye tarafından yürütülen katılım Öncesi Süreçte Sivil Toplumun Güçlendirilmesi – STK Hibe Programı Bileşen A5: Çevrenin Korunması projesi kapsamında Türkçe’ye kazandırılan STK Ağları İş Başında yayını REC’in sekiz Güneydoğu Avrupa ülkesinde gerçekleştirdiği amacı, aktif bir STK bilgisayar ağı geliştirmek olan çalışmanın sonuçlarını içeriyor. Bu çalışma sırasında kullanılan yöntemler temel alınarak Türkiye’de gerçekleştirilen çalışmalar sonucu oluşturulan Çevre wiki sitesi de Türkiye’de çevre alanında faaliyet gösteren STK’lar için bir bilgi paylaşım platformu oluşturmayı amaçlıyor. Wiki sitesine cevre-wiki.info adresinden erişilebilir. Yayından edinmek için lütfen REC Türkiye ile iletişime geçin. Daha fazla bilgi için Yeşim Çağlayan, REC Türkiye Çevresel Bilgi Programı Tel: (90-312) 491 95 72, E-posta: [email protected] yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 28 28-30_ColumnsYU4.4G.qxp:Columns 3/6/09 3:48 PM Sayfa29 YEŞİL BAKIŞ Bilişim Teknolojileri Rabia Karakaya Polat e-Devlet ‘çevre’ye kapalı Türkiye’nin elektronik kapısında çevrenin yokluğu hemen göze çarpıyor gündemi ne kadar meşgul ettiği düşünüldüğünde bu portalda çevre ve ekoloji konularının bu kadar ihmal edilmiş olmasını anlamak zor. Daha geçen sene su sıkıntısı her günün akşam haberlerinin ayrılmaz bir parçası değil miydi? Portal üç ana başlık altında yapılandırılmış: iş, vatandaş ve devlet. İş ve vatandaş başlıkları altında çevreyle ilgili en ufak bir referans yok. Ancak devlet başlığı altında ‘Enerji, Doğal Kaynaklar ve Çevre’ konusunda devlettenvatandaşa tek yönlü bir bilgi yüklemesinden söz edilebilir. 124 sayfadan oluşan ‘çölleşmeyle mücadele ulusal eylem planı’ bu konuda çalışan akademisyen ve araştırmacılar için faydalı bir kaynak olabilir. Ama çölleşme konusunda bilinç yaratacak ve bireylerin ne yapabileceğini gösterecek daha kısa ve net bilgilerin olmaması dikkat çekici. Benzer şekilde ‘yenilenebilir enerji kaynakları’ başlığı altında sadece rüzgar enerjisinden çok kısaca bahsediliyor. Nükleer enerji ile ilgili hükümetin bilinen bütün plan ve çabalarına rağmen bu konuda tek satır bilgiye ulaşmak mümkün değil. ‘Kömür ve Getirdiği Çözümler’ başlığı ise kömürün gün geçtikçe daha temiz bir yakıt olmasından dem vuruyor. Bütün portalda bir kez bile ‘sürdürülebilir’ kelimesi geçmiyor. Portalda olmayanlara biyo çeşitlilik, gıda güvenliği, organik tarım, geridönüşüm ve küresel ısınmayı eklediğinize e-devlet kapısı ‘çevre’ye kapalı demek abartı olmaz herhalde. Sürdürülebilir bir çevre için uygun devlet politikaları geliştirilmesi kadar bireylerin bilinçli olması ve daha ‘yeşil yaşaması’ da önemli. Başka bazı ülkelerdeki e-devlet portallarını incelediğimizde bu konuda neler yapılabileceğini daha iyi görmek mümkün. Örneğin Britanya’nın e-devlet portalı olan <www.direct.gov.uk> daha yeşil yaşam ipuçları, daha yeşil seyahat ve eğlence, atık ve yeniden dönüşüm, enerji ve su tasarrufu, yeşil alışveriş ve ürünler gibi başlıklar altında çevreyi koruma ve sürdürme için devlet ile birey arasında bir işbirliği başlatıyor. ‘ACT on CO2’ kampanyasına doğrudan bir link vererek bireylerin kendi karbon salımlarını azaltmaları için neler yapabilecekleri anlatılıyor. Türkiye’nin e-devlet portalında da çevre ile ilgili alanlarda faaliyet gösteren sivil toplum örgütlerine linkler verilmesi bu portalın çevre ve ekoloji konusunda sinerji oluşmasına katkıda bulunmasını sağlayabilirdi. Doğrudan çevreyle ilgili olmasa da, e-devlet portalında yerel yönetimlerle ilgili herhangi bir bilgi olmaması Türkiye’deki merkeziyetçi anlayışın bir yansıması olarak dikkat çekici. Çevre konuları da dahil olmak üzere hayatımız büyük ölçüde yerel seviyede şekilleniyor. Devletin sağladığı hizmetlerin bir çoğu bireylere yerel seviyede ulaşıyor. Yerel seviyede üretiyor, tüketiyor, kirletiyoruz. Yerel yönetimler devletin bireye ulaştığı ilk nokta olmasına rağmen ‘devletin kısayolu’ olan portal yerel yönetimleri tamamen görmezden gelmiş. Kısacası, e-devlet portalı devletten bireye tek yönlü bilgi yükleme ve bazı kamu hizmetlerini online olarak sağlamaya yönelik olarak tasarlanmış. Türkiye’de varolagelen devlet merkezli devlet-birey ilişkisini, bürokratik hantallığı ve merkeziyetçiliği dönüştürmek bir yana bunları aynen yansıtıyor. Önce devletin kapıları çevre ve ekolojiye aralanmadan e-devletin kapılarının açılması zor görünüyor. Q Kamu hizmetlerinin elektronik ortamda sunulacağı e-Devlet Kapısı Projesi <www.turkiye.gov.tr> 19 Aralık 2008’de açıldı. Portal ilk etapta 22 kamu hizmetinin online sunulmasını sağlıyor. Bunun dışında bir çok alanda ise işlem yapma olanağı olmasa bile bilgiye ulaşmak mümkün. Örneğin doğum bildirimi ile ilgili olarak yapılması gerekenler burada detaylı olarak anlatılıyor. 19 milyon avroluk yatırım ile gerçekleştirilen proje, yasalarda kağıt ortamında işlem yapmayı gerekli kılan hükümlerin değişmesiyle birlikte daha da genişleyecek. Tüm kamu hizmetlerinin tek bir duraktan sağlanması yeni ve yaratıcı bir uygulama sayılmaz. Birçok ülkede bu tür portallar uzun zamandır hizmet sağlıyor. Ancak Türkiye’de İnternet kullanımının gelişmiş ülkelere göre daha yavaş ilerlediği düşünülürse bu portal için geç kalmış bir uygulama demek doğru olmayabilir. Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre ancak 2008 yılı itibariyle her dört evden birinde İnternet erişimi mevcut hale geldi. İnternet’e iş yeri, okul gibi başka kanallardan erişenleri de dahil edince bu oran yüzde 35’i buluyor. Sayısal uçurum edevlet uygulamaları için hala bir engel olmakla birlikte alışverişini, banka işlemlerini ve iletişim ihtiyaçlarını İnternet üzerinden gerçekleştirmekte olan bireylerin kamu hizmetlerine de internet üzerinden ulaşabilme zamanı geldi. E-devlet portalını, kullanım kolaylığı, ne tür bilgiler içerdiği, hangi hizmetlerin online sağlanabildiği gibi birçok açıdan incelemek mümkün. Ancak ben bu yazıda biraz tersten bakıp portalda nelerin olduğuna değil nelerin olmadığına bakmayı deneyeceğim. Bir şeyin yokluğu hemen göze çarpıyor: Çevre. Dünyada ve Türkiye’de çevre konularının son yıllarda Yrd. Doç. Dr. Rabia Karakaya Polat, Işık Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü Başucunuzda iklim değişkliği rehberi ‘A’dan Z’ye İklim Değişikliği Başucu Rehberi – Çok Geç Olmadan Harekete Geçmek İsteyenler İçin’ yayını Türkiye’de İklim Değişikliği Politkalarının Tanıtılması projesi kapsamında düzenlenen ‘Öncülerin Eğitimi’, ‘STK Buluşmaları’, ‘Sektörel Çalışma Grupları’ sonucu ortaya çıkmıştır. ‘Başucu rehberi’ kavramıyla, yayında iklim değişikliği ile ilgili en güncel ve kritik bilgileri derlemeye çalıştığımızı vurgulamak istedik. ‘Çok geç olmadan’ vurgusunu, iklim krizinin, giderek geri dönülmeyecek noktalara yaklaşma riskinin, her geçen gün daha da arttığını bir kez daha gündeme getirmek için öne çıkardık. ‘Harekete geçmek isteyenler’ ise, umarız, bütün bu bilgileri ve aciliyeti görüp, çözümün parçası olma yolunda ilerlemeye başlayan, sizler olursunuz. Daha fazla bilgi için Yeşim Çağlayan, REC Türkiye Çevresel Bilgi Programı Tel: (90-312) 491 95 72, E-posta: [email protected] 29 | EKİM - ARALIK 2008 | yeşil UFUKLAR 28-30_ColumnsYU4.4G.qxp:Columns 3/6/09 3:48 PM Sayfa30 YEŞİL BAKIŞ Daniel Swartz Nereye gidiyoruz? Kitaplık Kanadalı yazar kendimize hergün sorduğumuz sorulardan bazılarını ele alıyor MIO-ECSDE ve Yeşil Adımlar Çevre Eğitim Derneği, 2008, 142 sayfa Ronald Wright, Da Capo Yayınları, 2005, 224 sayfa Kanadalı yazar Ronald Wright’ın 2004’deki Massey konferansları, İlerlemenin Kısa Tarihi’nin temelini oluşturuyor. Wright, Gauguin’in ünlü resminden yola çıkıyor: “Nereden geliyoruz? Neyiz? Nereye gidiyoruz?” Bunlar çağlardır, âlimlerin, filozofların, kaygılı ebeveynlerin ve kamp ateşi başında milyonlarca üniversitelinin aklını kurcalayan sorular. İlerlemenin Kısa Tarihi, yüzyıllardır yapmamız gereken şeyleri yapmamızı öneriyor bize: Geçmişten ders al ve aynı hataları tekrarlamadan daha iyi bir gelecek kur. Dünyanın dört bir yanındaki antik kalıntılar ‘sürdürülemeyen kalkınmanın batıkları’ ve bunların günümüze benzerliği kaygı verici. Wright ilerlemenin teknolojik, maddi, ahlakî göstergelerine yüzeysel değiniyor. Barınma, yeterli yiyecek, temiz su, barış ve iyi bir eğitimi sağlayacak daha iyi çözümlere nasıl ulaşabileceğimize değinmek yerine, ‘kontrolden çıkmış değişim furyası’na ve ‘zamanın çöküşü’ne, geldiğimiz dünya ile terk edeceğimiz dünyanın birbirinden ne kadar farklı olduğuna odaklanıyor. Wright’a göre insanların mağaraları terk etmesinden sonraki tüm büyük değişimler fizikî değil kültüreldi. “Bizler, en son 50,000 yıl önce yenilenen bir donanım üstünde 21. yüzyılın yazılımını kullanıyoruz. Zamanın çoğu diliminde, insanların pek çoğu açlık sınırında yaşadı ve yaşıyor.” ABD ve AB’nin her biri, üretim yapmamaları için çiftçilere yılda bir milyar dolar ödüyor, her yıl bir o kadar parayı da, fiyatları yapay olarak yüksek tutmak için üretim fazlası ürünü satın almaya harcıyor. Şimdilerde ise, çok uluslu şirketler, temel gıda ürünlerini patentliyor. Sulamadaki ‘gelişme’, melez ürünler ve diğer teknolojik çözümlere rağmen insanlar hâlâ kendilerini doyuramıyor. Bereketli Hilal’deki eski uygarlıklar sulamayı keşfettiğinde tuzlanma başladı ve toprakları çoraklaştı. Sümer, Roma ve Maya uygarlıklarının akıbetine uğramak istemiyorsak yeni bir toplum düzeni kurmak zorundayız. Bence, GDO’lara ve nükleer güce hayır deyip, yenilenebilir enerji kaynaklarına, depozitolu şişelere ve organik tarıma dönebiliriz. Q Çevre, Kültür ve Sürdürülebilir Kalkınma için Akdeniz Enformasyon Bürosu’nun (MIO-ECSDE) uluslararası bir eğitim paketi projesi olan Akdeniz’de Su, Yeşil Adımlar Çevre Eğitimi Derneği tarafından Türkiye koşullarına uyarlanmış. Kitap, ilköğretim çağından liseye dek tüm öğrenciler ve eğitimciler için suya dair tüm temel bilgileri verirken, keşfetme, araştırma ve merak da aşılıyor. Su kitabı, çevre sorunlarının sınır tanımadığını ve Akdeniz havzasında yaşayan herkesin doğayı, suyu israf etmeme, doğru kullanma konusunda kendi yaşamından başlayarak sorumluluk üstlenmesi gerektiğini vurgulayor. Eğitim paketi iki bölümden oluşuyor. Birinci bölüm, suya dair kuramsal bilgileri içeriyor. İkinci bölümde ise, aktif ders işleme yaklaşımıyla çeşitli uygulamalar, deneyler, etkinlikler ve araştırma önerileri yer alıyor. Kitabın kapsadığı konular arasında, suyun önemi, suyun özellikleri, su döngüsü, içme suyumuz, su ve sağlık ilişkisi, evlerde su kullanımı, tarımda su, sanayide su, sulak alanlar, su ve kültür ilişkisi gibi başlıklar bulunuyor. Disiplinler arası bir yaklaşımla hazırlanan kitap, fen bilgisi, Türkçe, sosyal bilgiler, tarih, coğrafya, sanat ve matematik derslerinde kullanılmaya uygun. Akdeniz’de Su kitabı, <www.medies.net> adresinden indirilebiliyor. İlerlemenin Kısa Tarihi, Q Akdeniz’de Su Doğa korumaya gönüllü katkısı Doğa koruma çalışmaları, zorlu, zahmetli ve masrafları yüksek olan çalışmalardır. Doğa koruma çalışmalarında gönüllülerden yardım almak, çalışmalarda gönüllüler kullanmak hem bu işin maliyetini hem de kurumlardaki kadrolu personelin yükünü azaltır. Ancak, gönüllü programları iyi planlanmalı, tüm işler iyi tanımlanmalı ve değerlendirilmelidir. ‘Gönüllü Programları Uygulama Rehberi’, Bölgesel Çevre Merkezi - REC'in İtalya'da gerçekleştirdiği pilot çalışmaların sonucunda hazırlandı ve REC Türkiye tarafından Türkçe'ye kazandırıldı. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de doğa koruma açlışmalarında gönüllü yardımına sık sık ihtiyaç duyulmaktadır. Bu yayın ile gönüllü programları yürüten kurumlara destek olarak gönüllü çalışmaların amaçlarına ulaşmasını yardımcı olabilmeyi diliyoruz. Daha fazla bilgi için Yeşim Çağlayan, REC Türkiye Çevresel Bilgi Programı Tel: (90-312) 491 95 72, E-posta: [email protected] yeşil UFUKLAR | EKİM - ARALIK 2008 | 30 01_KapakYU4.4_R.qxp:1CoverGH4.1 3/6/09 3:08 PM Sayfa3 Doğal kaynakları verimli kullanıyor, çevresel düzenlemelere uyuyor, kimyasal atıklarınızı gereği gibi yönetebiliyor, musunuz? Çevresel, sosyal ve etik değerlerin yönetimi şirketinizin temel politikalarından birisi mi? O halde Avrupa'nın en saygın şirketlerinden biri siz olabilirsiniz. Avrupa Komisyonu Çevre Genel Müdürlüğü tarafından 1987 yılında verilmeye başlanan “Avrupa Birliği Çevre Ödülleri”, çevre dostu politika ve ürünlere öncülük eden şirketlerin başarılarını ödüllendiriyor. REC Türkiye’nin eşgüdümünde yürütülen programla Türkiye’den şirketler de bu yarışa katılma ve bu saygın ödülü kazanma fırsatını elde ediyor. 2009 - 2010 ödülleri için başvurular 16 Şubat 2009 tarihinde başlıyor. Sizi de çevre ve sürdürülebilir kalkınmaya olan duyarlılığınızı ödüllendirmeye davet ediyoruz. Ayrıntılı bilgi için www.abcevreodulleri.info adresini ziyaret edebilirsiniz. BÖLGESEL ÇEVRE MERKEZİ REC Türkiye Sürdürülebilirlik için Değişimin Yönetimi Rekabetin arttığı, doğal kaynakların hızla tükendiği günümüzde düşük karbon ekonomisine geçiş vazgeçilmez bir koşul... • Yaşanan finansal kriz ve iklim değişikliği gibi temel ekolojik problemlerin yönetimi için işletmelerin sürdürülebilirliği nasıl sağlanır? • Kurumsal sürdürülebilirlik için temel prensipler nelerdir? • Sürdürülebilirlik Raporlamanız var mı? • Sürdürülebilirliğinizi ölçümlüyor musunuz? • Sürdürülebilirlik için yatırımlarınızı nasıl finanse edeceğinizi biliyor musunuz? • Kurumsal itibar ve sürdürülebilirlik için kurumsal sosyal sorumluluğun rolü nedir? Bölgesel Çevre Merkezi (REC) ve Boğaziçi Üniversitesi ortak girişimi ile Kurumsal Sürdürülebilirlik Sertifika Programı Programın yeri : Boğaziçi Üniversitesi Programın süresi : 06 Nisan - 03 Haziran 2009 Son kayıt tarihi : 16 Mart 2009 Boğaziçi Üniversitesi Yaşamboyu Eğitim Merkezi 34342 Bebek, İstanbul Tel: (0212) 257 31 27-28 Faks: (0212) 257 24 80 Bölgesel Çevre Merkezi - REC Türkiye İlkbahar Mah. 571. Cad. 617. Sok. No:8 06550 Yıldız Ankara Tel: (0312) 491 95 30 Faks: (0312) 491 95 40 sd-certifi[email protected] • info@sd-certificate.info • www.sd-certificate.info