İLAHİ KOMEDYA

Transkript

İLAHİ KOMEDYA
İLAHİ KOMEDYA
Dante Alighieri
İtalyanca Aslından Çeviren:
Nurseren Yurtman
ANTİK DÜNYA KLASİKLERİ
İstanbul
2012 / Haziran
LACİVERT YAYINCILIK
SAN. VE TİC. LTD. ŞTİ.
Kültür Bakanlığı Yayıncılık
Sertifika No: 12366
Antik Dünya Klasikleri: 146
Batı Klasikleri Dizisi: 98
ISBN: 978-605-5282-24-0
Baskı ve Cilt:
Pasifik Ofset
Cihangir Mah. Güvercin Cad.
Baha İş Merkezi Avcılar / İSTANBUL
Tel: (0212) 412 17 77
İrtibat için:
Cağaloğlu, Alemdar Mah.
Alayköşkü Cad. No: 5 Kat: 2
Fatih / İstanbul
Yazışma: P.K. 50 Sirkeci / İstanbul
Telefon: (0212) 511 24 24
Faks: (0212) 512 40 00
Nurseren Yurtman
Nurseren Bedirgil Yurtman, 1929 da Ankara’da doğdu.
1946’da bitirdiği Ankara Kız Lisesi’nden sonra Ankara Üniversitesi Dil Tarih ve Coğrafya Fakültesi’ne girerek, buradaki İngiliz Dili
ve Edebiyatı Bölümünden 1950’de mezun oldu. Mezuniyetten
sonra Amerikan Kütüphanesi’nde çalıştı. Bir süre Bedri Rahmi
Eyüboğlu resim atölyesine devam etti. Atölye çalışması sonrası
resim uğraşına ağırlık verdi. Çok sayıda kişisel ve karma sergi açtı.
Çeşitli dergilerde sanat ve edebiyat üzerine yayınlanan yazıları ile
1967 yılında yayınlanmış “Sonsuzlaşma” ve 1990’da yayınlanmış
“Olduğumca Sev Beni” adlı şiir kitapları mevcuttur.
ÇEVİRMENİN ÖNSÖZÜ
1995 yılı Şubatı’nda, bir süredir sıkıntısını duyduğum ve sonraları artık
resim yapmamı engelleyecek olan göz hastalığının, olumsuz ruhsal etkileri
henüz başlamıştı. Yaşamım boyunca resim uğraşı önemli bir yer tuttuğundan,
bir zaman sonra, kaçınılmaz olarak ondan ayrılmak zorunda kalacağımı
düşünmek, üzüntü vericiydi. Başka neler yapabileceğimi kestirmeye çalışırken o yıllarda başlamış olduğum İtalyanca dil öğreniminin bana yeni
bir fırsat kapısı aralamış olduğunu bilemezdim. Ancak, bu durumdan beni
İtalyanca kurtaracaktı.
Başka bir yabancı dil bilmem ve belki de her türlü dil konusuna meraklı
olmamdan ötürü, beş buçuk ay gibi kısa bir sürede Romano Bilenchi’nin, il
Bottone di Stalingrado isimli kitabını, okuyup çevirebilecek kadar İtalyanca
dilbilgisine erişmiştim. Bu işi sevmiştim ama o günlerde piyasada meraklısını
tatmin edecek düzeyde ve miktarda İtalyanca kitap satılmıyordu. Derken, garip bir rastlantıyla, bir sahafta bir Dante kitabı olduğunu haber aldım. Böylece,
1997’nin 3 Martında, okumak amacıyla aldığım La Divina Commedia’nın
ikinci kitabı Purgatorio’yu, çevirmeye çabalarken buldum kendimi.
Yedi yüz yıldır okunan Dante’yi, kulaktan-dolma tanıyanlardan biriydim.
Okumamıştım, ama ondan söz edilince, kendisinden haberim olduğunu
herkes gibi ben de belirtiyordum. Bu kadar.
Oysa “bir kitap okunduktan sonra çevirisi yapılmalıdır,” düşüncesi yaygındır. Ne var ki bu eksikliğim önderliğinde, Dante’nin, edebi üstünlüğünü,
bilgeliğini, o zamanlardaki dünyayı her özelliğiyle tanıtmasını, tek tek açılan
çiçekler gibi, anlayabiliyordum.
•7•
Dante Alighieri
Orta Çağ’daki bilgi edinimi, bilginlerin, çok sayıda konudaki bilgilere,
üstün düzeyde ulaşmalarını sağlamış. Dante de, zamanının bütün bilgilerini
bildiğini, eserinde kanıtlıyordu. Benim izlenimim ise, Dante’nin edebiyatı
en iyi bildiği oldu. Bu şiiri yazmadan önce, Latincenin gölgesinde kalarak
karanlığa gömülen İtalyancayı, yeni bir düşünce sahibi olan arkadaşlarıyla düzenleyip, arkasından, on yıla yakın bir zaman uğraşarak, La Divina
Commedia’yı hazırladığı zaten biliniyordu.
Öteden beri şiirle uğraştığımdan, Dante’nin büyülü dizelerini Türkçe
söylemek dürtüsü giderek sarıp sarmalıyordu beni. Dante’yle çalışmam
boyunca, kitabı bulmamdakine benzer rastlantılar, on üç yıl boyunca, değişik kılıklara girerek, bana yardımcı oldu. Bir Orta Çağ eserinin çevirisinde,
gizemli yardımlarla ve severek ilerliyordum.
Ne yazık ki, birinci kitabın yirmi yedinci ezgisini bitirip yirmi sekizinciye
geldiğimde, başıma geleceklerden habersizdim
İslam dininin en yüceltici öğretilerinden biri, hiç bir kutsal inancı aşağılamamaktır. Biz bu duyguyla büyür ve çocuklarımızı böylesi tembihlerle
büyütürüz. Bunu düstur edinen bir dinin mensuplarının diğerlerinden en az
bu kadarını beklemek hakkıyken, yalın bir nesnellikle bakıldığında, Hazreti
Muhammet’in ve Hazreti Ali’nin, bu ezgide karşılaştıkları, en hafif deyimle
“kötücül” ve onlara inananların kaldıramayacağı kadar ağırdı. Çeviriyi, öfke,
üzüntü ve düş kırıklığıyla bıraktım. Karşılaştığım durumu, çözümleyemezsem, çeviriyi tamamen bırakacaktım. Sorunu, kimseyle paylaşmadan
çözümlemeliydim. Bu sarsıntıyı karşılayıp atlatmam uzun bir zaman aldı.
Kendime sorduğum ilk soru, İslam dünyasının bunu nasıl karşıladığıydı.
Görünüşe göre, Türkiye’de, birinci kitabın satışı engellenmişti. Milli Eğitim
yayınlarından yayınlanan, Feridun Timur’un, düz yazı çevirisinin Birinci
kitabı satılmıyordu. Aradığınızda da, basılmakta olduğu söyleniyordu.
Karşılaştığım yabancı Müslümanlarsa şaşırtıcı düzeyde tepkisel ve aşırı
duygusal davranıyorlardı. Hatta kimileri öfkelerini, yazara veya yazılanlara
karşı değil, Londra’da, Arap asıllı bir eski kitap satıcısının bana yaptığı gibi
•8•
İlahi Komedya
doğrudan doğruya, bu kitabı arayanlara karşı gösteriyorlardı. Beri yandan,
Batı kaynaklı Dante hakkında yazılmış bir başka kitapta da, miraç konusunda
iki dindeki benzerlikler vurgulanıyordu. Bu da şaşırtıcıydı ama hepsi o kadar.
Anlaşılan, İslam’ın suskun kalması, bu konuda, Dante adına, ya da Hıristiyanlık adına, basit bir af dilemeye bile yol açmamıştı. Belki, bu konuda iyi
bir inceleme yapılabilir. Yine de, tek de olsa, bir bayrak kaldırabilirdim. Bunu
uzun zaman zihnimi oyalayan bir konu olarak yanımda taşıdım. Sonunda
söz konusu ezgiyi, düz yazı olarak ve düşüncelerimi anlatan bir yazının
arkasından çevirmeye karar verdim. Bu, çok zayıf bir ses olabilirdi, ama
belki de güçlü bir sesi getirirdi.
Bu yazı, yıllar boyu terk edilmiş durumda, çevirilerimin arasında kaderini
bekledi. Kitap basımı için yayıneviyle görüşmeler esnasında da bu bölümün
gündeme geleceğini ve sırf bu nedenle olumsuz bir yanıtla karşılaşacağını
endişeyle bekledim. Ne var ki tam aksine Antik Kitap’ın bu konudaki yaklaşımı yukarıda anlattığım duygusal tepkilere kıyasla son derece özgüven
dolu ve doğrusu bilgece oldu. Genel Yayın Yönetmenleri Emine Eroğlu’nun
belirttiği gibi bu Müslümanların bir ayıbı değildi. Bu nedenle ortada üstü
örtülecek, saklanacak ya da ondan kaçacak bir durum yoktu. Bize düşen,
buna neden olan koşulları nesnel olarak ortaya koyan; ama Dante’nin sanatsal değerini de teslim eden bir yanıtla kınamak; başka bir deyişle düpedüz
gerçeği yüzlerine vurmaktı.
Bilindiği gibi, evrenlerin, tek Tanrıya bağlı olduğunu söyleyen, üç din var.
Tanrının tanımlandığı ilk iki dinin kutsal kavramları, somutluk içerir. İslam’da
ise, inançtaki içsel ve dışsal temizlik ve içsel ve dışsal değerler önemlidir. Ama
bütün somutlukların ve soyutlukların sahibi olan Tanrı, tamamen soyut
öğelerle anlatılır. Yaradan ve Sonsuzluk kavramlarına ulaşmamıza, sevapları
ve günahları ölçümlememize izin yoktur. Bana düşeni yapmalıydım.
Dante’siz geçirdiğim uzunca bir süre sonunda, inancımı sağlamlayan
bu düşüncelerle rahatladım.
Yıllar sonra, öfke, üzüntü ve düş kırıklığıyla bir köşeye bıraktığım 28. ezginin şiirsel çevirisini de bu düşüncelerle tamamladım. Bu çeviride, Dante’nin
•9•
Dante Alighieri
yaptığı bütün edebiyat oyunlarını eksiksiz Türkçeye geçirmeye çalıştım.
Tüm bu uğraş içinde büyük bir yazınsal haz duyduğumu ve başardıkça
bundan aynı oranda kıvanç duyduğumu belirtmeliyim. Umarım okuyanlar
da aynı tadı alırlar.
Bugün, olacağı düşünülemez bir olaylar dizisinin, son adımlarını atıyorum. Benim bile inanamadığım bir işi başarmış durumdayım. Bu çeviri
serüveni on beş yılı aşkın bir sürede tamamlanan zor, yorucu ve bir o kadar
da keyifli bir uğraş oldu. Bu süre boyunca sayısız kaynak kullandım; pek çok
kişiden destek ve yardım gördüm. Hepsinin adlarını burada anmam ne yazık
ki olanaksız. Buna karşın, üç kişiden söz etmeden geçemeyeceğim. İlki, bu
işe kalkıştığım günden başlayarak, yakın zamandaki vefatına kadar çeviriyi
tamamlayabilmem için bana sürekli destek veren, eşim Hüseyin Sermet
Yurtman. Diğeri de, Dante’nin edebi oyunlarını, Türkçeye aktarmaktaki
çabamı, kendine özgü sanatsal sezgisi ve eleştirileriyle destekleyerek olgunlaştırmamı sağlayan; ama ne yazık ki genç yaşında yitirdiğim, kızım Emine
Yıldız Yurtman (Coşkun). Her ikisini de özlem ve rahmetle anıyorum. Son
olarak da İtalyanca öğrenmemde büyük katkı sağlayan Alyin Ünal’a (Talu)
buradan teşekkürü bir borç bildiğimi belirtmek isterim.
Nurseren Bedirgil Yurtman
6 Mart 2012
Ayazma
• 10 •
DANTE VE İLAHİ KOMEDYA
İlahi Komedya Batı Edebiyatı kanonunun temel yapı taşlarından birisidir.
Taşıdığı bu öneme karşın, genel içeriği görece az, hatta çoğunlukla yanlış
bilinir. Hakkında çok şey işitilen, ancak tam olarak neyi anlattığı az bilinen
her ünlü eserde olduğu gibi, İlahi Komedya’nın neden bu kadar önemsendiği
de kimilerince anlaşılmaz bir durumdur. Ortalama bir edebiyat okurunun
gözünde İlahi Komedya Hristiyanlık ya da Hristiyan teolojisi hakkında yazılmış, daha çok dini bir eserdir. Marx’ın Kapital’i ya da Joyce’un Ulysess’i gibi,
Dante’nin İlahi Komedya’sı da sahibinin ismiyle müsemma, adeta yazarıyla
özdeşleşmiş eserler arasında sayılır. Eserin adının çağrıştırdığına bakarak,
Dante’ye “Büyük Katolik Şair” denmesi yadırganmamalı.
Oysa durum hiç de böyle değildir. Dante’nin “Büyük Katolik Şair” sıfatıyla anılır olması, Dante araştırmacısı G. B. Stone’dan öğrendiğimize göre,
aslında bir modern zaman icadıdır.
Bunun böyle olduğunu anlamak için Dante’nin yaşamına kısa bir göz
atmak yeterli. Her şeyden önce, eserin orijinal adı İlahi Komedya değildi. Yazarın Komedya olarak adlandırdığı eserin “ilahi” sıfatını alışı, şairin
ölümünden iki asır sonraya, 1555 tarihine denk geliyor. Bu tarihte eserin
Venedikli yayıncısı, Komedya’nın sahip olduğu olağanüstü edebiyat işçiliğinden ve kendinde uyandırdığı edebi hazzın etkisinden olsa gerek, esere
“ilahi” sıfatını layık görmüş. Zaten etimolojik kaynaklar “divina” sözcüğünün
15. yüzyıldan sonra “mükemmel”in zayıf bir karşılığı olarak da kullanılmaya
başlandığını söylüyor.
• 11 •
Dante Alighieri
Her ne biçimde olursa olsun eser, sahip olduğu herhangi bir dinî veya
kutsal özellikten dolayı değil, ama okurun beğenisi nedeniyle kutsanan bir
mertebeye ermiştir.
Eski Yunan’da edebi değeri yüksek şiirler “tragedya”, edebi değeri düşük
eserler ise “komedya” olarak adlandırılıyordu. Komedya türündeki eserlerde,
avam, günlük hayata ilişkin konular ele alınırdı ve bu eserlerin en önemli
özelliği mutlu sonla bitmeleriydi. “Komedya”nın etimolojik olarak köy
şamatası anlamına gelen ve “kom” (köy) “odea” (ses) olarak iki sözcüğün
birleşmesinden türediği sanılıyor.
Antik Yunan’da bu tip eserlerde açık saçık hikâyeler bulunur ve mitlerde
anlatılan konular tersyüz edilirdi. Buna karşın insanlığa ilişkin ciddi meseleler edebi değeri yüksek şiir olarak görülen tragedyalarda ele alınırdı. Bu
geleneğin devamı olarak Orta Çağ’da edebi metinler, yüksek, orta ve düşük
olarak tasnif etmiştir.
Dante’nin eserine neden böyle bir isim verdiği her zaman tartışma konusu olmuştur. Edebiyat tarihçisi B. Zygmunt’a göre bunun nedeni Dante’nin
eserinde ele aldığı insanoğlunun kurtuluşu veya kefareti gibi ağır teolojik
içerikli bir ana temanın, o dönemin entelektüel dili Latinceye kıyasla, vulgar
sayılan halk dili İtalyanca ile yazılmasıdır.
Dante İtalyancayı önemseyen bir yazar olarak ortaya çıkar. Ona gösterdiği
ilgi 1308’de yazdığı De Vulgari Eloquentia (Vulgar Dil Üzerine) adlı eserinde
açıkça görülür. Burada, İtalyan dilini kaba özelliklerinden ayıklamayı ve
yerel farklılıklardan kurtararak, ortak bir yapı altında toplama öngörüsünü
dile getirir. Nitekim Komedya, Floransa lehçesinin bugünde geçerli olacak
biçimde standart İtalyanca olarak yerleşmesinde etkili olmuştur. Bu nedenle
Boccaccio’nun, Dante’nin Komedya’ya önce Latince yazarak başladığı iddiası
tartışmalı bir durumdur.
Dante’nin “Büyük Katolik Şair” olarak nitelenmesine dönecek olursak,
Dante’nin politik felsefe üzerine kaleme aldığı ve pek çok eleştirmence
Komedya’nın ideolojik eşleniği gibi görülen Monarşi adlı eserinin, şairin he-
• 12 •
İlahi Komedya
men ölümünden sonra Papa’nın yeğeni Kardinal Poujet tarafından 1329’da
yakılmasının emredilmesine ve daha sonraları aynı eserin 1554’te Vatikan’ın
yasaklı eserler listesine kalıcı olarak alınmasına ve de bunun 19. yüzyıla değin
sürmüş olmasına bakılırsa, Dante için, Kilise’yle -özellikle de onun politik
tarafıyla- sürekli kavgalı bir yazar olduğunu söylemek mümkün. Zaten bu savı
doğrularcasına Dante, devlet kilise çatışmasında ağırlığını yaşamı boyunca
hep devletten yana koymuştur. Yukarıda belirttiğimiz dil ile kurduğu ilişki
bile Dante’nin Kilise’ye olan mesafesini gösterir.
Özetle söylemek gerekirse, aslında Papalık ve Dante, uyum halinde
kolayca yan yana gelecek figürler değildir. Bu nedenle eserin 1559’da yapılan Basel baskısında Dante’den bir Proto-Protestan olarak söz edilmesi
tesadüf değildir.
Gelgelelim, yaşam tüm karmaşık ve çok katmanlı yapısıyla, şaşırtıcı değişimlere gebe olduğunu gösterir her zaman. Bunun bir tecellisi olarak, eserin
zamanla artan ünü, Katolik Kilisesi’nin Yeni Skolastizm’in bir promosyonu
olarak Dante’ye sahip çıkmasına ve eserini Thomas Aquinas’ın müthiş bir
şiirsel anlatımı olarak nitelendirmesine yol açmıştır.
Tarih içinde herhangi bir dönemden bahsetmek üzere söze başlandığında
karşımıza hemen dönemlere ayırma ve onun yöntemine ilişkin sıkıntılar
çıkar. Bunun ardında yatan neden, tarihle ya da geçmişte yaşanan olaylarla
kurduğumuz ilişkidir. Biliyoruz ki tarih denilen ve zamanla akıp giden dönüşüm, aslında yekpare bir fiziksel olgudur; geçmişe dönüp baktığımızda, olan
bitene anlam verebilmek için çeşitli sınıflandırmalar yapan, kompartmanlar
tanımlayarak onu dönemlere ayıran bizleriz. Gelgelelim, bir yerde gerekli
ve insan zihninin çalışma doğasından kaynaklan bir uğraştır bu. Bu nedenle
dönemler yaratarak zihnimizde algı öbekleri oluşturmak ve olgular arasında
anlam benzerlikleri bularak analizler yapmak her zaman işimizi kolaylaştırır.
Dante Alighieri 1265-1321 yılları arasında yaşadı. Bu açıdan bakıldığında, eğer mutlaka dönemini tespit etmek istersek, Dante’yi, geç Orta Çağ
ve erken Rönesans zaman dilimi içinde sayabiliriz. Bu nedenle olsa gerek
tarihçi Norman Cantor Dante’nin Orta Çağ ve Rönesans arasında pek çok
• 13 •
Dante Alighieri
açıdan geçişken bir özelliğe sahip olduğunu söyler. Dolayısıyla, Dante’yi
hem Orta Çağ hem de Rönesans’la birlikte değerlendirmek olanaklıdır.
Bunun anlamı İtalya’nın kuzeyinde kristalize olan genel dinî, politik, felsefi
ve insan merkezli Rönesans’a giden kültürel süreçleri anlamak demektir.
Onun yaşamına ait önemli bir bölümün bulanık ve hakkında bilinen
pek çok şeyin tahminlere dayalı olduğunu söylemek gerekiyor. Gerçek adı
Durante’yi kısaltarak Dante olarak kullandığı biliniyor. Ailesi aristokratik
bir kökten geliyor olmakla beraber, zengin sınıftan değildi. Dante’nin eğitiminin büyük ölçüde oto-didaktik olduğu sanılmaktadır. Her ne kadar
yüksek öğrenime devam edip etmediği belli değilse de, ilk öğrenimini bir
papaz okulunda bitirdiği kayıtlardan anlaşılıyor. Kesin olan bir şey varsa o
da müthiş bir iştahla kendini okumaya, öğrenmeye ve yazmaya vakfetmiş
olduğudur. Bu nedenle, yazdığı eserlerde edebi gücünün etkisine bezenmiş
geniş bir bilgi birikimi ve entelektüel zenginlik derhal göze çarpar. Buna
karşın düşüncelerindeki eklektik yapı, bir tür fikirler kolajıyla karşımıza çıkar.
Eğitimini tamamladıktan sonra bir süre kamu görevinde bulunan Dante,
aynı zamanda politik bir kişilikti; aktif olarak katıldığı Guelfo Partisi içinde
politika yaptı. O dönemin Floransa siyasi yaşamında Guelfolar ve Ghibellinolar olarak iki parti bulunuyordu. 14. Yüzyıl Floransa tarihini anlatan
Nuova Cronica yazarı Giovanni Villani’ye göre aslında Guelph ve Ghibelline
ayrımı 1215’de iki soylu ailenin arasında çıkan bir evlilik anlaşmazlığının
cinayetle neticelenmesinden kaynaklandı. Bu konu Komedya’da anlatılır
(Buondelmonte suikastı). Başlangıçta basit gibi görünen bu dava sonraları
genişleyerek siyasi bir kimlik kazanmıştır. Guelfolar Papa tarafından, Ghibellinolar ise aristokrasinin savunucusu Kutsal Roma imparatoru tarafından
destekleniyordu. Sonraları Guelfolar kendi içlerinde “Beyazlar” ve “Siyahlar”
olarak ikiye ayrıldılar. Siyahlar, asilzadeler ve küçük zanaatkârlardan oluşan
geleneğe bağlı bir gruptu ve dogmatik anlamda Papacıydı. Beyazlar da
Papa yandaşı olmakla beraber, bu konuda daha reformist düşünüyorlar ve
Floransa’nın bağımsızlığını savunan zengin tüccar sınıf tarafından destekleniyorlardı. Amaçları görece laik bir idare oluşturmaktı. İtalya’nın kuzeyinde
• 14 •
İlahi Komedya
ve merkezinde bulunan şehir devletler arasında görülen bu çekişme -araya
giren anlaşmalarla geçici olarak giderilse de- bir tür kan davası gibi 15. yüzyıla
kadar devam etmiştir. Dante’nin Papa’yı ve hükümeti politikaya bulaşmaları
ve akabinde ortaya çıkan yolsuzluklar ve skandallar yüzünden eleştirmesi –ki
bu Komedya’da çeşitli bölümlerde geçer– onun yakılarak ölüm cezasına
çarptırılmasına yol açtı. Bu cezadan kaçarak kurtulmayı başaran Dante, 1302
ve 1321 yılları arasında İtalya’nın çeşitli bölgelerinde bir gezgin gibi dolaşarak
yaşamını sürgünde geçirdi. Komedya da dahil olmak üzere eserlerin önemli
bir kısmını bu dönemde yazmıştır. Kişisel ruh halinin bu dönemin izlerini
yazılarına yansıttığı konusunda eleştirmenler hemfikirdirler.
Komedya’daki öykü Dante’nin bir ormanda yolunu kaybetmesi ve ölmüş
Pagan yazar Vergilius’la karşılaşmasıyla başlar. Şiirdeki protagonist, yaşayan
biri olarak şairin kendisidir. Tüm öykü, birinci şahıs olarak şairin dilinden,
ölümden sonraki yaşama ilişkin üç bölgeye yapılan seyahati anlatır. Kendisine bu yolculuk öncesi, Tanrı’yı bulmak için Cehennem, Araf ve Cennet’i
geçmek zorunda olduğu söylenir. Böylece, kendine yol gösteren Vergilius’un
ve Beatrice’in ruhuyla öte dünyanın bilinmeyenlerine doğru yolculuğu başlar.
Önce Cehennem’e inerler ve günahkârların akıbetiyle karşılaşırlar. Öykü
boyunca Vergilius, Beatrice ve Aziz Bernard Tanrı’nın katına ulaşana kadar
belirli bölgelerde ona eşlik ederler. Dante anlatımını hayranlık duyduğu ve
örnek aldığı üç model kimliğin eserleri ve fikirleri üzerinde kurgulamıştır.
Bunlar edebi ve entelektüel donanımını borçlu olduğu şair Vergilius, felsefi
görüşlerini benimsediği filozof Aristoteles, ruhani gelişiminde ona yol
gösteren Aziz Thomas’tır.
Komedya’da olayların geçtiği mekân pek çok bakımdan kendine özgü
bir yapıya sahiptir ve o dönemin coğrafi bilgisini de temsil eder. Coğrafyacı
Batlamyus’un modeliyle uyumlu olarak, Komedya’da dünyanın merkezde
olduğu bir evren resmedilir. Yerküre, alt ve üst olarak bölünen iki yarıküre
biçimli bir yapıdadır. Üst yarım kürenin ortasında Kudüs, doğuda en uçta
Ganj ve batıda en uçta Cebelitarık bulunur. Bilinen toprakların dışında kalan
her yer tamamen denizle kaplanmıştır. Kudüs’ün hemen altından açılan
• 15 •
Dante Alighieri
huni biçimindeki bir yol, katmanlar halinde en dibinde İblis’in bulunduğu
Cehennem’e iner. İlginçtir; o dönemin anlayışından olsa gerek burası çok
soğuk bir yer olarak tasvir edilir. Zaten burası Cennet’ten kovulan Şeytan’ın
büyük bir hızla yeryüzüne düşerek, günahlarının ağırlığıyla kürenin merkezine kadar inmesi ve bu nedenle ortaya çıkan derin çukurdan oluşmuştur.
Araf dağı ise bu çukurun ters yönüne çıkan toprakların yarattığı bir tepedir.
Dolayısıyla Cehennem’in dibinden, diğer yarım kürenin yüzeyine çıkan ve
geliş yönünün tam zıddına, dikey bir yolla Araf dağına ulaşılır. Araf dağının
zirvesinden sonra ise Cennet’e yol alınır.
Dante, Aristoteles’in de etkisi ile merkezleri ortak kürelerden oluşan bir
semavat tahayyül eder. Yer’in etrafındaki bu küreler melekler tarafından
hareket ettirilirler. En yüksek onuncu küredeyse Tanrı’nın Evi bulunur.
Tüm öykünün ana teması Tanrı’yı bulmak için gereken ahlaki değerleri
yüceltmek üzere hazırlanmıştır. Eser boyunca günahkârlar için resmedilen
kâbusa benzer cezalar, insanları nasıl bir tehlike beklediğini gösteren etkili
bir yöntem olarak kullanılmıştır. Yazdıklarına baktığımızda, Dante’yi bir
doğaüstücü veya sanrılar içinde bir mistik ya da ezoterik bir dini mezhebin
temsilcisi sanmak mümkünse de, edebi düzeyde eser günahların kişileştirildiği ve ideal bir ahlaki hayatın kurgulandığı bir teolojik alegori olarak
özetlenebilir.
Aslında Dante’nin yaşadığı çağın tüm entelektüel birikimini görünür
kılmaya çalıştığı, kendi zamanına bir tür tanıklık ettiği söylenebilir. Bu tanıklık
için Tanrı’ya ve onun insan için takdir ettiklerine yaslanarak, ona ulaşmak
üzere bir anlatı geliştirmiştir. Tanrı’ya ulaşana kadar geçirdiği evreler çeşitli
eleştirmenlerce Dante’nin Beatrice’ye duyduğu aşkın farklı tezahürleri olarak
görülmüştür.
Batı edebiyatında önemli sayılabilecek kim varsa, Dante hepsini bir biçimde etkilemeyi başarmıştır. Bunların başında Harold Bloom’un neo-Hristiyan şair olarak tanımladığı T. S. Eliot geliyor. Bloom’a göre Eliot, Komedya’yı
neredeyse İncil seviyesine taşıyacak kadar yüceltir. Eliot, “evrensel şair” olarak
nitelediği Dante’nin şiirinde başkalarında görülmeyen bir vuzuhtan ve şi-
• 16 •
İlahi Komedya
irsel berraklıktan bahseder; ona göre, Shakespeare ve Dante sanki dünyayı
aralarında paylaşmışlar ve bir üçüncüye yer bırakmamışlardır. Aynı dönem,
şiirde imgeci akımın kurucusu olarak tanınan yakın arkadaşı ünlü şair Ezra
Pound da, Dante’nin şiirindeki imgelem zenginliğinin benzersizliği üzerine
vurgu yapar. Bizim edebiyatımızdan A. H. Tanpınar da Avrupa şiirini Dante
ile başlatıyor. Halkın diline inmesi ve dili kıvama getirmesi bakımından
Dante’yi Yunus Emre ile kıyaslıyor.
Batı kanonu üzerine kapsamlı bir araştırma yazan Harold Bloom,
Shakespeare’i kanonun merkezinde konumlandırsa da buradan çıkacak
bir boşluğun ancak Dante ile doldurulacağı inancındadır. Bloom’a göre,
Dante veya Shakespeare’i okuduğumuzda sanatın sınırlarında gezindiğimizi duyumsarız. Dante, orijinalliği ve edebi yaratıcılığı ile bu sınırları
Shakespeare’den çok daha ileriye taşır, hatta Shakespeare’de var olduğunu
bildiğimiz o doğalcılığı aşmayı başarır.
Katolikliğin büyük şairi olarak nitelenmesine karşıt olarak, ünlü edebiyat
eleştirmeni Erich Auerbach, Dante’yi aksine dünyevi bir şair olarak niteliyor.
Çünkü ona göre, aslında Dante’nin eseri için ilahiyat, başka kaynaklarla
birlikte kullandığı herhangi bir diğer kaynaktır.
Auerbach’ın, “Dante, Seküler Dünyanın Şairi” adlı monografisi her
bakımdan zengin bir Dante analizi yapar. Kadim Yunan metinlerinden
yola çıkarak sanatta taklit üzerinden geniş değerlendirme yapan Auerbach,
Komedya’da anlatılanların bütün genişliği ve derinliğiyle dünyevi bir yaşamın,
öte dünya kurgusunda toplanmış bir hali olduğu iddiasındadır. Bundan
kastettiği şey, Komedya’da anlatılan öte dünyanın, baştan sona bu dünyanın
sözü ve imgeleriyle kurulduğu ve bu dünyada olup biten ne varsa öbür dünya
yaşamı dolayımında bize aktarıldığıdır. Bunu yaparken, Dante’nin benzersiz
bir edebi işçilikle dokuduğu anlatımında, dünya yaşamını ezeli ve ebedi bir
düzen içine yerleştirerek, onun tüm karmaşasını herhangi bir soyutlamaya
başvurmadan, ama kendi bağlamı içinde koruyarak tasvir ettiğini söyler.
• 17 •
Dante Alighieri
Tanpınar bu durumun, Batı şiirini Doğu’nunkinden ayıran en büyük
özellik olduğunu düşünüyor. Ona göre Dante’de “muhayyilenin reel biçimde
anlatımını” görürüz.
Bu sahiden de böyledir: Dini bir konu üzerinden ve geniş bir teolojik
bilgiyle yazıyor olsa da, dünyevî bir şairdir Dante; çünkü bize Komedya’da
anlattığı, hepimize tanıdık gelen sıradan insanlık halidir ve kahramanları da
aslında sevgi ve nefret ikilemindeki kıskaca takılmış, sevaptan çok günaha
meyilli, zaaflarla donanmış, günlük yaşamlarında geçici, sözüm ona zaferler
elde eden sıradan insanlardır.
Bu insanlar anlatı içinde teknik olarak bedensiz ruhlar olsalar da, her
biri bütün özellikleriyle birer birey olarak karşımıza çıkarlar. Bu bakışla
Komedya Hristiyanlık ya da Hristiyan teolojisi hakkında yazılmış dinî bir
eser olmaktan, hatta Michael Dirda’nın Balzac’a gönderme yaparak söylediği gibi bir “ilahi komedya” olmaktan çok bir “insanlık komedisi” (comedie
humaine) olarak okunmalıdır.
Auerbach, Dante’nin edebiyat tarihindeki ilk realist yazar olduğu görüşündedir; hatta o belki de realist yazarların en büyüğüdür. Çünkü ilk
kez Dante, tragedyalarda efsanevi bir kahraman olarak tanıdığımız insanı
mitik ya da dinî bir özne olarak değil, ya da Auerbach’ın sözleriyle söylersek
“anekdotlarla anlatılan ahlaki bir tipleme olarak değil”, ama hepimizin bildiği
tanıdık tarihi bir gerçeklik, bir bütünsel kimlik olarak, çeşitli veçheleriyle
anlatmayı başarır. Böylece, insanın bu mitik ve efsanevi kimliği, eski tragedyalarla birlikte kaybolur; artık insan bizzat insan olarak ve kendi kaderiyle
birlikte bir anlatının içine yerleşir. İnsanoğlunun bireysel kaderinin anlamsız
bir şey olmadığını, hatta onun çeşitli trajik öğelerle örülü yapısıyla sahiden
önemli bir şey olduğunu ve insanın karakterinin ilahi adaletle karşı karşıya
bırakan kendi sonunu nasıl belirlediğini anlatmaya çalışır.
Auerbach, bir şair-filozof olarak nitelediği Dante’nin, geleneksel Katolik dogmasını dışlayarak Katolikliğe ilginç biçimde yeni, farklı bir yorum
getirdiği saptamasını yapıyor. Bu dogmayı oluşturan evrensel Hristiyan
doktrinine göre ruhlar nihai kaderlerine hemen ulaşmazlar; kıyamete kadar
• 18 •
İlahi Komedya
ölüm ve kıyamet arasındaki süre içinde, duyularından ve bedenlerinden
ayrılmış olarak sonlarını beklerler. Oysa Dante, Antik Yunan’dan bu yana
gelen bir düşüncenin takipçisi olarak, insan kimliğinin ruh ve beden olarak
birliğine inanmıştı. Bu nedenle bu dogmaya aykırı olarak, Komedya’da insan
portrelerini total bir habitus çerçevesinde ele alır.
Bunu biraz daha açacak olursak, Dante’nin anlatıyı nasıl kurguladığı da
ortaya çıkar. Dante’nin öte dünya hakkındaki görüşü her bir ruhun ölümden sonra da bireyselliğini koruyarak yaşamaya devam ettiği biçiminde
olduğundan, karakterleri nihai kaderlerine ulaşırlarken, ruh beden birliğini
bozmamak için onlara gölge bedenler vererek acıyı ve sevinci yaşatır. Bu
anlatım biçimi insanların daha önce yaptıklarından dolayı acı çekmelerini
ve bunun sonsuza kadar sürmesini sağlar ve aynı zamanda bunları fiziksel
olarak gözümüzde canlandırmaya yarar. Böylece Komedya’da gösterilen
insanlar, dünyevi koşullarından koparılmış, kendilerine hazırlanan mekanda,
aklın ve imanın yüksek mahkemesinde yargılanan bireysel figürler olarak
-geleneksel dogmadan farklı- ahiretteki nihai sonlarına ulaşırlar. Burada
dünyevi ve tarihî karakterlerinden kaynaklanan kaderlerinin sonucuna
tüm şiddetiyle katlanmak zorunda kalırlar. Bu karakterlerin özelliğinden
dolayı, Edward Said’in dediği gibi, Dante’nin tasavvurundaki hiç kimse bu
eserde yalnızca kendini temsil etmez. Herkes kişiliğinin ve kendine düşen
yazgının tipik bir temsilcisidir aynı zamanda. Bu nedenle Dante’nin anlattığı
aslında bir ilahi yargı tasavvurudur. Said, Dante’nin Komedya’da bu denli
başarılı olmasının nedeninin, dünyevi hakikatin gerçekçi resmi ile evrensel
Hırıstiyan değerlerini yekpare dokuda birleştirmiş olmasına bağlar.
Evrensel edebî geleneğe baktığımızda, ahlak kurallarının yazılı örneklerinin Antik Yunan’da tragedyalar ve mitler aracılığıyla verildiğini biliyoruz.
Benzer örneklerin Doğu Asya’da çeşitli biçimleri de mevcuttur. Talmud
olarak bilinen Yahudi yasalarında da benzer bir dil vardır. Amaç bir vicdani
sorumluluk üzerinden, insanın dürtülerini kontrol edebilmek ve bir tür
içselleştirilmiş toplum düzeni oluşturmaktır. Komedya bu geleneğin devamı
olarak değerlendirilebilir. Tuhaf bir biçimde, Dante’nin edebî anlatımındaki
• 19 •
Dante Alighieri
gücünden dolayı, Hristiyanlık’ta Cehennem anlayışı İncil’den değil Dante’nin
tasvirlerinden beslenmiştir.
Bu tarafıyla insanoğlunun edebiyatla ilişkisi açısından çok önemli bir
mihenk taşı ve pek çok şeyin ilkidir Komedya. Bu nedenle yazıldığı tarihten
bu yana, edebî, felsefî, dinî ve siyasi açılardan çokça eleştirilen ve kendisine
pek çok kez atıfta bulunulan bir eser olmuştur.
Gelgelelim, İslam coğrafyasında da hiç sevilmeyen bir yazar oldu Dante.
Bunun nedeni İlahi Komedya’nın İslam peygamberiyle ilişkisi açısından
sorunlu bir eser olmasıydı. Muhtemelen yine bu nedenle Dante ve Komedya
üzerine entelektüel çalışmalar neredeyse yok denecek kadar azdır ülkemizde.
Hele Batı’daki Dante araştırmaları külliyatı düşünüldüğünde, bizde sözü
bile edilemeyecek bir yoksunluk söz konusudur.
Bu, duygusal ve bir yere kadar anlaşılır bir şey; ama her şeye rağmen
Komedya’nın İslam’la ilişkisi boyutuyla da olsa, ele alıp incelenmesi gerekirdi
ve hiç değilse yalnızca bu konunun temelleri üzerine akademik düzeyde çalışmalar yapılabilirdi. Hele bu eserin Batı kanonunda bulunduğu ve
bunun temel eğitim düzeyindeki okullarda okutulduğu düşünülürse, bu
durumun İslamofobiyi besleyen bir gizli damar olduğunu söylemek çok
zor olmasa gerek.
Tarihte böyle garipliklere rastlanır. Dostoyevski’nin o yüksek edebi
gücünü yansıttığı eserlerine karşın ıslah olmaz Panslavistliği ve OsmanlıTürk düşmanlığı buna benzer bir durumdur. Wagner’in müziğinin zengin
kromatik yapısı ve tonal merkezleri hızla değiştiren olağanüstü müziksel
yaratıcılığına karşın, ırkçılığı ve antisemitik düşünceleri, ayrıca kendi yaşamındaki ahlaki zaaflarının insanı şaşırtacak düzeyde süfli olması bir başka
örnektir. Bütün bunlar Dante meselesi ile tam bir paralellik göstermese de,
anlatmaya çalıştığımız, aşırı uçta iyi ve kötünün nasıl bir araya geldiği ve
birlikte barınabildiğidir. Bize düşense bunları ayıklamak ve hepsini kendi
ağırlığınca değerlendirebilmektir.
• 20 •
CEHENNEM
Birinci Ezgi
1. Yaşam yolumuzun ortasında,
buldum kendimi karanlık bir ormanda,
çünkü doğru yol yitmiş gitmişti.
4. Ah! Kaç kez anlatsam olanları ve arta kalanları
bu yabani, haşin ve ulu ormanı,
onu düşünsem, yenilenir korkularım!1
7. Her şey acıydı, az çok ölüm kadar acı;
ama iyiliklerden söz edeyim diye,
hepsini söyleyeceğim size, sizi gezdirirken:
10. Bilmiyorum oraya girişimi nasıl anlatacağım,
o noktada beni ağır bir uyku bastırdı,2
öyle ki doğruluğun yolundan ayrılmışım.
13. Ama sonra geldim eteğine bir tepenin,3
tam orada bittiği yerde, o vadinin,
ki doluverdi yüreğim bir korku ile,
16. yükseklere baktım ve gördüm doruklarını,4
giyinmişti artık o gezegenin ışıkları ile,
6. “Onu düşünsem, yenilenir korkularım”: Dante, bağışlanmanın ilk adımı olan pişmanlığı bu yaşamda tatmak gerektiğini İlahi Komedya’da sık sık yineleyecektir.
11. Bedensel uykudan değil, vicdanının düştüğü aymazlıktan söz ediyor.
13. İlerde göreceğimiz gibi çetin yollar, geçitlerle başka çetin yollara açılıyorlar. Bu
Dante’nin ulaştığı ilk geçittir ve onu ölümlü dünyadan, ölülerin dünyasına geçirir.
16. Dağ ve doruk kavramları ile ilk kez burada karşılaşıyoruz. Erdemli yaşamın simgesi
olan bir “colle-tepe”den söz ediyor. Yüksekler, genelde, Tanrı’nın her zaman bulunduğu
yerler olarak düşünülüyor.
• 51 •
Dante Alighieri
o gezegen ki götürür doğru yola herkesi.
19. O zaman korkularım biraz dindi,
yüreğimdeki gölün içinde kalmıştım,
dualarla geçirmiştim o geceyi.
22. Ve böylece, korku biraz duruldu,
enginlerden dışarı çıktı, kıyıya,
tehlikeli suya şaşkın bakan biri gibi idim,
25. Böylece ruhum, hâlâ kaçan o ruhum,
geri dönmüştü, yeniden o geçide bakmak için,
o geçit ki, canlı geçirmez, yaşayan hiç kimseyi.
28. Yorgun bedenimi dinlendirdikten sonra,
yeniden ıssız kumsaldaki yolu tutturdum,
öyle ki inerken ayaklarım sımsıkı basıyordu yere.5
31. Ve bakınız, neredeyse dağın eteğinde,6
bir pars vardı, çevik ve çok atik bir pars,
ki beneklerle kaplanmıştı postu.
34. Ve beni gözünün önünden ayırmıyordu;
aslında hep yolumun üstündeydi,
öyle ki geri dönmek için uğraşıp durdum.
37. Sabahın erken saatlerinde idik
ve güneş yükseliyordu o yıldızlarla birlikte,
onlar onunla birlikteydiler, kutsal aşk
40. ilk kımıldadığında, bu güzelliklerle;
öylece iyilik umacak bir nedenim oldu,7
30. Dante’nin benzetmeleri onun gözlem gücünü gösteriyor. Bulunduğu yere ayağını
sağlam basabilmesini, ruhunun günahsız yanının ona sağlam basılacak yer bulması için
yardımcı olmasına benzetebiliriz.
31-33. Gerçek dışı bir görüntü: Aslan, dişi kurt görünüyor ve değişiyor. Dehşet verici,
fakat düşsel ve gerçek dışı olduğu belirgin. Üç yabani hayvan, içerde azabı çekilen üç günahı anlatıyor. Parsı hileciliğin, aslanı şiddetin, dişi kurtu iffetsizliğin simgesi olarak düşünüyorlar. Bunların üçü de İncil’den alınmış simgeler.
41. Gün doğarken ortaya çıkan güzellikle Dante’nin umudu artıyor. İlerdeki ezgilerde,
güneş, şafak, yıldızlar gibi gökyüzü imgeleriyle çok karşılaşacağız.
• 52 •
İlahi Komedya
o süslü postlu yabani hayvandan,
43. Zamanın o saatinde, bu tatlı süre içinde;
ama öyle olmadı, korku beni bırakmadı
gözlerimin önüne bir aslan geldi.
46. Bu aslan görünüverdi tam karşımda,8
kaldırdığı başı, kudurmuş açlığıyla,
sanki hava bile korkuyordu ondan;
49. ve bir dişi kurt, büyük bir açgözlülük içinde,
neredeyse zayıflıktan iskelete dönmüş,
birçok insana kederler yaşatmış.
52. bu kurt bana verdi büyük bir ağırlık,
görüntüsünün verdiği korku ile
yitirdim yükselme umudumu.
55. Ve böylece isteyerek elde eder birçok şeyi,
ve gün gelir de yapılanlar yiterse,
ağlar, üzülür, bütün düşüncelerinin içinde;
58. bu hayvan böylece bütün rahatımı kaçırdı,
bana doğru yavaş yavaş gelerek,
beni güneşin sustuğu yere sıkıştırdı.9
61. Yığıldığım zaman ben yerlere,10
bağışlandı gözlerimin önüne
46-49-50 dizelerinde, “parea” iki kez, onun anlamdaşı “sembrava” da bir kez kullanılınca,
gerçek dışı bir masal anlatımı doğmuş. Dante’nin düşleyerek gözlerinin önüne getirdiği
bu dört yabani hayvan, Hristiyanlıkta dört simgedir. O simgeler açıklanınca, ayrı bir düşünce odasına giriyoruz. Pars, günahlardan hilekârlık, aslan şiddet, dişi kurt şehveti simgeliyor. Üçü de Dante’ye, yani insanlığa saldırıyorlar. Pars’ın her yönden gelişi, insanın
hilekârlık günahından güç kurtulacağını gösteriyor. Dördüncü hayvan Bozkurt’tur. Onu,
102-111. dizelerde Vergilius anlatıyor.
60. “Güneşin sustuğu yer”: Dişi kurt Dante’yi tekrar karanlığa, yani şehvete itiyor. Bedensel isteklere kapılanlar Tanrı’nın sesini duyamayacak kadar sağırlaşırlar. Görerek algıladığımız güneşi ses vererek suskunlaştırması, “duyulmadığı karanlık” diyerek yazınsal bir
güzellik yaratıyor.
61. Vergilius sahneye girer. Büyük ozan, M.Ö. 76 yılında doğmuş, Jül Sezar zamanında.
• 53 •
Dante Alighieri
suskunluğu yüzünden silikleşen o kişi.
64. O büyük ıssızlıkta onu görünce:
“Acı bana”, diye bağırdım ona,
“istersen in ol, istersen cin.”11
67. Yanıtladı beni: “İnsan değilim, bir insandım,
ve anam babam Lombardialıydı,
Mantova her ikisinin de vatanıydı.
70. Sub Julio’dur doğumum, yine de geç oldu,12
Roma’da yaşadım, o iyi Augusto idi başta,13
düzmece ve yalancı tanrıların zamanında
73. ozandım ve Anchise’nin, o haksever14
oğlunu anlattım, kibirli İlion’un
yıktığı Truva’dan çıkıp gelen.
76. Ama sen, neden dönesin bu kadar çok sıkıntıya?
Neden tırmanmayasın mutluluk dağına,
ki o, başlangıcı ve nedenidir bütün sevinçlerin?”
79. “Sakın sen o Vergilius olmayasın,15
söz pınarından koca bir ırmak akan?”
66. Bu dize, aslında şöyle: “Hangisisin sen; ya gölgesin ya da gerçek insan.” Türkçedeki “in
misin, cin misin” sözü, alımıyla beni çekti.
70. Dizede, Julius Sezar yerine, Latince olarak: “Julius’un altıda, egemenliğinde” diyor.
71. “Augusto”: Kral demek, o da Jül Sezar.
73. “Düzmece ve yalancı”: Paganlık. Hristiyanlıktan önce olduğu için, Vergilius, büyük
bir ozan ve düşünür olduğu halde, Tanrı’dan yardım görmeyeceği, İlahi Komedya boyunca vurgulanıyor. Çoktan öldüğü için artık sessizdir ve sessizlik insanları silikleştirir
ve unutturur.
73. Aeneas, Vergilius’un en önemli yapıtıdır. Aeneas’ın babası olan Anchise, İda dağında
Afrodit ile yasak bir aşk yaşar. Oğulları olur, Afrodit bu çocuğu büyütmeleri için orman
perilerine verir. Anchise’ye de bu olaydan kimseye söz etmemesini söyler. Fakat o sarhoş
olduğu bir sırada bu sırrı ağzından kaçırır. Azra Erhat’ın dediğine göre, ya kör ya topal
olur. Bu yüzden Aeneas, Truva’dan kaçarken babasını sırtında taşır. Aeneas, İtalya topraklarında yaşayanları bir ulus haline getirir ve sonra Roma İmparatorluğu’nu kurar.
79. Dante, Vergilius’a olan saygısını burada ilk kez gösteriyor. Oyun boyunca, davranış ve
sözleri ile bu saygıyı sık sık gösterecektir.
• 54 •
İlahi Komedya
diye yanıt verdim ona, başımı utançla eğerek.
82. “Ey bütün ozanların onuru ve ışığı,16
bana, uzun çalışmalar ve büyük bir aşk
sağladın, araştırmam için bütün yazdıklarını.
85. Sensin benim ustam ve benim gözde yazarım:
yalnız sen varsın, senden aldım
o güzel biçemi, bana onur getiren.
88. Bak şu hayvana, çünkü beni önlüyor:
kurtar beni ondan, ey şanlı bilge,
damarımdan ve nabzımdan titretir o beni.
91. “bir yabani yerden kurtulmak istersen,
gidilecek başka yollar da bilirsin”
diye yanıtladı beni gözümdeki yaşları görünce
94. Benim yakındığım bu hayvan
kimseyi geçirmez kendi yolundan,
ama hep engeller, eder canından:
97. ve alçaklıkla kötülük doğasındadır,
aç istekleri yüzünden hiç tanımaz Tanrı’yı,
ve her yemekten sonra daha fazla acıkır.
100. Çoktur onun çiftleştiği hayvanlar,
bu böyle gidecektir, sonunda ona ölümün
acısını tattırmaya gerçek bir bozkurt gelecektir.
82-86. Süslü sözlerle dolu olan bu övgüde, aslında Dante’nin başardığı en büyük işin açıklaması yatıyor. İlahi Komedya’ya başlamadan önce, Vergilius’un yazın biçemini kullanarak
soneler ve ezgiler yazmış. Romalı ozana saygısı sonsuz. Vergilius’un anlattığı Cehennem’e
iniş Dante’yi etkilemiş. Vergilius’un ulusçu duyguları da Dante üzerinde etki yapmış. Vergilius, Pagan olmasına karşılık, İsa’nın gelişini müjdeliyor. Bu “şanlı bilge” Dante’yi bütün
korkularından kurtarabilir. Dante’nin 9. dizede söylediklerine koşut olan bir yanıtı var
Vergilius’un: Dante, bize iyi olmayan şeyler de anlatacağını söylemişti. Vergilius da başka
bir yol seçeceklerini. Bu yol Cehennem’den Âraf ’a, Cennet’e ve Tanrı’ya ulaşan yoldur.
Başlangıcında da anlatacağı pek çok kötülük vardır.
• 55 •
Dante Alighieri
103. Bozkurt ne toprak peşindedir ne de pul,17
aradığı, bilgi, aşk ve erdemdir,
ve doğumu, iki çul arasında olacaktır.
106. Bu utançtan, kurtuluşuna kavuşacak İtalya
uğruna öldürülecekler: Bakire Cammilla,18
Eurialus ve Turnus ve Nisus:
109. Onlar bütün kentlerde o dişi kurdu avlayacak,
sonunda kurt Cehennem’in içinde kalacak,
orası ki, haset ilk oradan çıkmıştır.
112. Böylece ben, senin yerine, düşünür, görürüm,
sen beni izlersin, ve ben kılavuzun olurum,19
seni sonsuzluktaki o yere götürürüm,
115. orada duyacaksın umutsuz çığlıkları,
göreceksin eskinin acı dolu ruhlarını,
çünkü bu ikinci ölüm hepsini bağırtır.
118. Ve göreceksin sevine sevine yananları
ateşlerin içinde, belki umduklarından,
bir gün kutsanmışların arasına katılacaklarını:
121. Eğer hâlâ çıkmak istersen bütün bunlardan sonra,
benden çok daha değerli bir kadının20
ruhuyla bırakırım seni, ben ayrılırım;
103. Gerçek, İsa’nın gelişi. Burayı anlatmak için İtalyancasına bakmak gerekiyor.
103. “Questi non cibarà terra né peltro, ma sapienza e amore e virtute, e sua nazion
sarà tra feltro e feltro.” Lodovico Magugliani’ye göre binlerce yorum var. Mark Musa,
“Bozkurt’un VII. Henry, Charles Martel, hatta Dante olabileceğini söyleyenler var” diyor.
Ama kendisi Verona kralı Can Grande della Scala, Verona’ya yakın, Feltro ile Montefeltro
kasabaları arasında doğduğu için, gerçeğe daha yakın buluyor. Oysa İsa zenginlik peşinde değildir ve doğumu ”Nazion”, iki “feltro” arasında olmuş. Feltro, paçavra demek.
107-108. Cammille, Eurialo, Turno, Niso Truva savaşının kahramanlarıdır.
113. Sonsuzluktaki o yer, Cennet’tir.
122. Bahsedilen değerli ruh, Beatrice.
• 56 •
İlahi Komedya
124. çünkü yukarıdaki o ülkelerin imparatoru21
onun yasalarına isyan etmek için
istemiyor kendi kentine benim girmemi,
127. Her yerde o egemendir, orayı da yönetir;
orası onun kentidir, onundur o ulu erike.22
Ah! Mutluluktur oraya seçilmek!”
130. Ve ben ona: “Ozan, sana yine yalvarırım
tanımadığın Tanrı adına, yardım et
bu kötülükten ve beterinden kaçmam için,
133. şimdi söylediğin yere al götür beni,
görebileyim o kapıda Aziz Peter’i
ve bütün o birlikte olduklarını.”
136. Bunun üzerine kımıldadı ve ben de peşinden gittim.
124-126. Vergilius Hristiyanlıktan önce 79 yılında doğduğu için bu dini tanımamış. Büyük bir ozan olduğu halde onu Cennet’e almıyorlar. O ülkenin İmparatoru: Tanrı. Vergilius, Pagan olduğu için, kesinlikle Cennet’e girme iznini alamıyor.
128. “Erike”: Taht.
• 57 •
İkinci Ezgi
1.
Gün bizi bırakıyordu ve kararan hava,
yeryüzünün hayvanlarını kurtarıyordu
yorgunluklarından ve ben tek başıma,
4. hem yola hem de gördüğüm acılara karşı23
savaşa hazırlanıyordum, o savaşı ise
hiç şaşmayan belleğim anlatacak.
7. Ey Esin Perileri, ey ulu yetenek, şimdi bana yardım edin:
ey akıl, sen ki her gördüğümü yazdın,
burada senin soyluluğun ortaya çıkacak.
10. Konuşmaya başladım: “Bana yol gösteren ozan,
erdemlerimi dene, acaba onlar yeterli midir,
güvenip beni o yüksek geçide götürmeden.
13. Diyorsun ki, Silvio’nun babası
daha çürümemiş bedeni ile ulaşmış
ölümsüzlük günlerine, aklı da başındaymış,
16. bu yüzden, bütün kötülüklerin düşmanı24
ona nazik davranmış, ondan başka
beklemiş, şöyle ya da böyle,
19. akıllı bir insan bunu küçümseyemez;
ki o Roma ruhu taşıyordu ve kraldı,
4. Cehennem’de azaplıları görüp acıyacağını ve yorulacağını biliyor ve önlem alıyor. 13.
“Silvio’nun babası”, Roma’yı kuran Aeneas’ın babasıdır. Vergilius’un en büyük yapıtı olan
Aeneas’ta anlatılıyor.
16. “bütün kötülüklerin düşmanı”: Tanrı.
• 58 •
İlahi Komedya
seçilmişti göklerin babası tarafından:25
22. şunlar ve bunlar, gerçeği söylemek gerekirse,26
kutsal bir yer olarak kurulmuştu,
ardılı içindi ulu Piero’nun o koltuk,27
25. Çünkü bu gidiş yüzünden o seni övdü,
bu gidiş için sana gerekli isteği verdi,
onun utkusu ve papalık cüppesi hakkında.
28. Ve sonra gitti o seçkin Tekne,28
bize getirdi o inanışın güvencesini,
gerekli olan oydu en başta, kurtuluş yolunda.
31. Ama ben, neden size geldim? Ya da izin veren kim?
Ben Aeneas değilim, Paul da değilim;
ne ben ne de başkası inanır buna değdiğime.
34. Eğer gelmekle kendimden vazgeçeceksem,
boşuna gitmemiş sayılır bu gelişim:
Sen akıllısın; öğret benim düşünemediğimi.”
37. Ve bu şudur derken, istemediğini dönüp istersin,
ve amacını değiştirir yepyeni bir düşünce,
öyle ki yeniden başlar bütün eziyetler;
40. bana da öyle oldu, o karanlık kıyıda:
çünkü düşünürken bitirdim bu serüveni,
başlangıcı bu kadar hızlı olan.
43. “Eğer dediğini iyi anladıysam”
dedi, o görkemli görünüşlü gölge,
“senin ruhunu korkaklık bürümüş;
46. o yüzden insan çoğu kez utanca düştükçe
öyle ki onurlu amacından dönerken,
21. “göklerin babası”: Tanrı.
22. “şunlar ve bunlar”: Roma da Roma İmparatorluğu da.
24. “ulu Piero”: İsa’nın havarilerinden, Büyük Papa diye anılıyor.
28. “seçkin Tekne”: Aziz Paol
• 59 •
Dante Alighieri
yanlış görür, hayvan gibi, oysa gölgedir
49. Bu korkudan kendi kendini kurtarman için,
anlatacağım neden geldiğimi, ve ne anladığımı,
içini döktüğün ilk andan beri.
52. Ne yapacağını bilmezlerin arasındayken ben,29
bir kadın seslendi, kutsanmış ve güzel,
ondan rica ettim buyruğunun ne olduğunu..
55. Gözleri yıldızlar gibi parlıyorlardı,
yumuşak ve yavaşça konuşmaya başladı
kendi dilinde, sesi meleksiydi, öyle tatlı,
58. Ey ruh, kibarsın ve Mantovalısın,
ünün dünyada dolaşıyor hâlâ,
ve dolaşacak dünya durduğu kadar da;
61. bir arkadaşım ve talihli de değil,30
o ıssız yerde takıldı kaldı,
korkudan döndü yolundan;
64. ve umarım daha tam yitmiş olmasın,
yardım bulmakta da gecikmiş olmayayım,
bunları ondan değil, Göklerden duydum ben.
67. Şimdi kımılda ve süslü sözlerinle,
ve kurtulması için bütün gayretinle
ona yardım et, içim rahat etsin benim de.
70. Ben Beatrice’yim, senin gelmeni sağladım;31
oradan geldim, oraya dönmek isterim;
aşktır beni getiren ve bu sözleri söyleten.
73. Efendimin karşısına çıkınca
52. “Ne yapacağını bilmezlerin arasındayken ben”: Cehennem’in Limbo denilen yeri, altıncı Ezgi’de anlatılacak. Orası Cehennem’in girişinde, çok tanrılı ve iyi ruhlara ayrılmış.
Onlar iyi sayılıyorlar, fakat Âraf ’a bile çıkmaya hakları yok.
61. Dante benim dostumdur, ama talihsizdir.
70. “Ben Beatrice’yim”: Beatrice Portinari, Dante’nin ilk aşkı. Dante’nin Yeni Hayat kitabı
onun için yazılmıştır. Gerçek’in simgesidir.
• 60 •
İlahi Komedya
sık sık seni ona öveceğim.
Sonra sustu ve ben başladım:
76. Ey erdemli kadın ki yalnız onun yardımı ile
insanlık erişebilir buradaki her şeye,
ki daha kıttır onların çemberinde.32
79. Büyük onur duydum buyruklarından,
artık uygularım, geç bile kaldım,
Buralara kendini göstermeye az gelirsin.33
82. Bir de söyle bana, hangi nedenle dikkat etmeden
bu çemberden tırmanarak döneceksin.
bu geniş yerden, senin için zor olacak.34
85. Bu kadar derinden öğrenmek istediğini
sana kısaca söyleyeyim, dedi bana,
belki ben bu kapıdan geldim korkmadan.
88. Korku eğer yalnızca bu nedenle varsa,35
bir gücü olan, başka kötülükler yapar
başka olumsuzluklar, çünkü o korku değildir.
91. Tanrı beni böyle yarattı, kerem ederek,
sizin acılarınızdan bana tattırmadı,
ne de bu yangının alevlerini bana ulaştırdı.
94. Göklerde soylu bir kadın öyle ağladı ki36
78. “onların”: Dünya ile Cennet karşılaştırması.
81. “Buralar”: Cehennem. Vergilius, Beatrice’nin, onu Tanrı karşısında öveceğini söylemesinden tedirgin olmuştur. Çünkü Vergilius, kutsal komutlara uysa bile, bu işi, Tanrı’nın
karşısında övülmek için yapmayacaktır. Bunu incelikle ve kesinlikle söyler. (N.Y.)
84. “bu geniş yer”: Cennet.
88-90. Dante’nin ahlak tabanlı sözlerinden biri. “Başkalarına yaptığınız kötülük korkutsun sizi” diyor.
94-114. dizeler arasında, Beatrice, Meryem Ana tarafından Vergilius’a gönderilmesinin
öyküsünü anlatıyor. Beatrice’nin bu iş için seçilme nedeni açık: Dante’nin ona karşı olan
aşkı. Vergilius’un seçilme nedeni de Dante’nin, Vergilius’un bilgeliğine ve ozanlığına olan
hayranlığıdır. Güzel göz hayranı olan Dante, aydınlık simgesi, güzel gözlü Santa Lucia’yı
da bu yüzden sever.
• 61 •
Dante Alighieri
buradaki engellere, beni sana yolladı,
böylece, sert yargıları kırmış oldu..
97. O kadın emrindeki Lucia’yı çağırdı ve dedi ki:
“Bekliyorum şimdi, senin içten bağlılığını,
sana diyorum ve sana buyuruyorum.”
100. Lucia, acımasızların düşmanı olan,
kalktı geldi benim olduğum yere,
oturuyorken ben yaşlı Raşel’le.37
103. dedi: ‘Beatrice, Tanrı’nın gerçek övüncü,
kaçmayasın seni en çok sevenden,
senin için yaban sürüden ayrılan birinden?
106. Duymuyor musun dualarını ağlamasında?
Görmedin mi ölümle nasıl dövüşüyor,
denizin yenemediği ırmağın başında?’
109. Dünya üzerinde hiç kimse amacına ulaşmazdı,
ya da lanetlerden kaçmazdı bu kadar hızlı,
benim yaptığım kadar, bu sözler biter bitmez,
112. bıraktım kutsal yerimi, aşağıya geldim
inandırdı beni senin soylu sözlerin,
seni de onurlandırdı ve ben onları işittim.
115. Sonra ben bunları aklımdan geçirirken
o parlak gözleri doldu gözyaşlarıyla,
çünkü hemen gelmek istemiştim ben.
118. İşte tam istediği gibi sana yetiştim:
önündeki vahşi hayvandan seni kurtarmaya,
güzel dağı aşıp, ulaşmaktan alıkoyan o saraya.
121. Peki ne oluyor? Neden, neden vazgeçiyorsun?
Neden yüreğini böyle korku sarıyor?
Neden yürekli ve açık olmuyorsun,
124. ayrıca, aynı üç kutsal kadın, gökyüzündeki
102. Raşel, düşünenlerin simgesi ve Yakub’un karısıdır.
• 62 •
İlahi Komedya
saraydan seninle ilgilenmediler mi,
ve sözlerim seni iyice etkilemedi mi?”
127. Nasıl minik çiçekler, gecenin buzunda
boyun büker ve kapanırlar, güneş orayı
ağartınca, saplarında doğrulur ve açılırlarsa;
130. benim de yorulmuş güçlerim canlandı:
güçlü kutsal bir ateş yüreğimden aktı,
açık sözlü biri gibi başladım konuşmaya:
133. “Ey merhametli kişi, ki bana yardım etti,
ve sen ki incelikle boyun eğdin
eğebildiğin kadar onun doğru sözlerine!
136. Sen benim yüreğimi istekle doldurdun,
gelir gelmez, söylediklerinle,
ilk amacıma yüzümü çevirdim.
139. Şimdi gidelim; çünkü aynıdır ikimizin istekleri
sen öndersin, sen ustasın ve sen efendisin.”
Ona böyle dedim; ve, sonra o yürüyünce
142. o bol ağaçlı ve yokuş yola girdim ben de.
• 63 •