Hukuk Adamı, Bedreddin

Transkript

Hukuk Adamı, Bedreddin
hukuk adamı, bedreddin
1 / 153
1
Hukuk Adamı, Bedreddin
“Amuga”
2
3
4
1358/59-1416/18
5
6
7
8
O aslında yalnızca Bedreddin idi. Ona Şeyh Bedreddin dediler, ona Bedreddin Sultan dediler ama o
yalnızca Bedreddin idi. Ben de bu çalışmamda ona hep Bedreddin dedim, çünkü Bedreddin oluşu,
Şeyh’ liğinin çok önündeydi. Ona bir ad ekleyecek olursak, Simavna Kadısı İsrail Oğlu, demek doğru
olacak. O ise her zaman “Ben derim ki” dedi!
9
10
Anlatacağım bu öykü, yalnız onun değil, onun gibi zamanlarında anlaşılamamış, “Amugalar” ın
öyküsüdür.
11
12
Bir yıla yakın zamandır süren bu derleme çalışmamın, siz kardeşlerime katkısının olması en büyük
dileğimdir.
Saygılarımla,
13
14
15
16
Cengiz Akyol
23.02.2013
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
2 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
14
“Aklın keşif yoluyla anlayışı daha tamdır, doğrudur
ve yanılmaktan daha uzaktır.”1
15
Bedreddin
13
16
“Bugün bile, bu sözü söyleyen adamı asıyorlar!
17
18
19
20
21
Bu sözü söyleyen bir adamı, devlete isyan ettiği için asıldı, demek, o
adama yapılacak en saygısızlık. O gün olan biten olayları ayaklanmaları- küçük gördüğüm sanılmasın, Bedreddin’ i bu eylemin
içinde ya da başında düşünmek onun adına yapılacak en büyük
haksızlıktır.
22
23
24
25
Bedreddin, önemli bir düşünce adamı, önemli bir hukuk adamı idi ve
üzerine yapılan tüm çalışmalar ama neredeyse tüm çalışmalar,
Bedreddin’ in bu yanını görmezlikten gelmiştir. Özellikle bu konuda
Nazım Hikmet’ in etkisi büyük olmuştur, diyebilirim.
26
27
28
29
Nazım, o gün ki devrimci ortam içinde Bedreddin’ i bir devrimci, bir
eylem adamı olarak sunarken önemli bir şey yaptığını düşünüyordu,
gündeme de uyuyordu ama bilmeden bu toprakların yetiştirdiği en
önemli düşünce adamını düşünceden uzak, sığ bir şekilde tanıtıyordu.”
30
C.Akyol
31
32
1
Varidat ‘ tan.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
3 / 153
1
2
3
Ali Ekber ÇİÇEK (1935-2006)
“Bu dervişlik bir dilektir, bilene büyük devlettir,
yensiz yakasız gömlektir.
Giyemezsin demedim mi?”
4
5
6
Kaynak:
7
8
Ali Ekber ÇİÇEK2
9
10
11
12
13
14
15
16
17
2
Ali Ekber ÇİÇEK: (1935-2006) Çiçek, babasını 1939 Erzincan depreminde yitirdi ve küçük yaşlarda rençperlik yapmaya
başladı. Bu arada bağlamayı öğrendi ve cem toplantılarında kulağı Alevi deyişleri ve ezgileriyle doldu. İlkokul öğreniminden
sonra maddi olanaksızlıklar sonucu öğrenimini sürdüremedi, ancak ağır yaşam şartlarına karşın müzikten hiç kopmadı.
Müzik aşkı ağır basınca İstanbul'a göç etti ve halk müziğinin önemli isimleriyle tanıştı. Askerden sonra TRT'nin açtığı sınavı
kazanarak, Muzaffer Sarısözen döneminde TRT Ankara Radyosu'na ve Yurttan Sesler Korosu'na girdi. 35 yılı aşkın bir
sürede 400'den fazla türküyü derleyerek geniş kitlelere ulaştırdı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
4 / 153
1
Sunuş
2
3
4
5
Çoğu zaman kahramanlık adına yazılan öyküler o noktaya gelir ki, gerçekleri aşar, o kişiyi aşar,
zamanı aşar, aşar, aşar… Konu kişiyse, kişi artık bambaşka bir kişidir: Homeros’ un Odysseus’ sı,
Plato’ nun Sokrates’ i, Nazım’ ın Bedreddin’ i gibi! Onlar ozanlardır, öykülerini dilediği gibi yazabilirler,
süsleyebilirler, özgürdürler am biz/ben bulabildiğimiz gerçekler kadar özgürüz ve onu yazacağız.
6
Bunun için de:
7
8
Bedreddin’ le ilgili doğru bir çözümleme yapabilmek için şu üç sorunun yanıtını bulmamız, o üç
tarihsel olayı, o üç tarihsel dönemi doğru yorumlamamız gerekir:
9
10
11
12
1. Musa Çelebi’ nin Bedreddin’ i Kazasker olarak ataması -Kazaskerlik Dönemi-, NİYE?
2. Mehmed Çelebi’ nin, Musa Çelebi’ yi öldürmesine karşın, Bedreddin’ i bağışlaması, yüksek bir
gelirle İznik’ e yerleştirmesi -İznik Dönemi-, NİYE?
3. Bedreddin’ nin İznik’ ten ayrılması -Yolculuk, Deliorman Dönemi-, NİYE?
13
Umarım, bu çalışmamda, bu soruların yanıtlarını bulabilirim?
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5 / 153
Giriş
Tarihte yargılamalarından dolayı üzerinde konuşulan iki kişiden biridir, Bedreddin, diğeri de Sokrates’
dir. İkisi de büyük bir yanılsamadır. Umarım bu çalışma hiç değilse birinin, Bedreddin’ in üzerindeki
yanılsamayı yok eder.
5
6
7
8
9
10
Eldeki kaynaklara(!) bakarak Bedreddin kesinlikle ayaklanmanın dışındaydı, hiç ilgisi yoktu,
diyemeyiz, belki. Amacım, bu çalışmada Bedreddin’ i tamamen bu olayların dışında gösterip, masum
olduğunu kanıtlamak değil! Çalışmadaki amacım, Bedreddin’ in çok öne çıkarılan yanlarının, yani
Şeyh gibi, Alevidir gibi, devrimcidir gibi yanında hiç gösterilmeyen hukuk yanını öne çıkarmaktır. Bir
şeyler yaptı, bir şeylere sebep oldu ise bu işlerdeki esas rolünü belirleyenin din adamı oluşu değil,
hukuk adamı oluşudur, diye düşünüyorum.
11
12
13
O her şeyden önce de bir hukuk adamıydı! Herhangi bir cemaate bağlı olmayan var olduğu bile
devlet sistemine bağlı olmayan gerçek bir hukuk adamıydı. Bugünlerde belki de en zor anlatılması
gerekeni anlatacağız, HUKUK ADAMI!
14
15
16
17
Bedreddin’ in başına gelenleri bir Şeyh’ in bir inanç -dinsel anlamda- adamının başına gelenler olarak
yorumlar, değerlendirmelerimizi onun üzerine kurarsak, o insana haksızlık yapmış oluruz; onun
başına gelenler, devletin egemen/çıkar odaklarıyla çelişen, bir hukuk adamının başına gelenlerden
başka bir şey değildir.
18
19
20
Bu yaptığım çalışma sırasında gözden geçirdiğim eserlerdeki, yazarlarına ait görüş ve düşünceler
katılmasam da olduğu gibi aktarılmıştır. Olabildiğince, var olan görüş ve düşüncelerim aralara
serpiştirilmiştir.
21
22
“Şeyh Bedreddin bir âlim.”
23
24
25
26
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
“Gerçekleştirmeye çabaladığı devlet ve insanlık idealleriyle Bedreddin, dünya tarihinin büyükleri
arasına çoktan yükselmiştir; çağının en güçlü kişiliklerinden ve Mustafa Kemal’ e kadarki en üstün
Türk devlet adamlarından biri sayılabilir.”
Ernst WERNER
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
6 / 153
Şeyh Bedreddin, Franz BABINGER
1
Simavna Kadısıoğlu
2
3
4
5
Önsöz
6
7
8
1400’ lü Yıllarda Osmanlı İmparatorluğu
3
Bu çalışmanın ana hedeflerinden biri, Şeyh Bedreddin’ in liderliğinde başlayan başkaldırının tarihsel
dokularını sunmak olacak. Başkaldırının psikolojik boyutları aktarılırken, başlangıç nedenleri
irdelenecek. Hareketin çıkış noktası ve sonrası tanımlanacak.
On yıl süren Fetret Devri ardından, 1413 yılını Temmuzu’ nda Sultan I. Mehmed, Çamurlu Ovası’
ndaki muharebeden zaferle çıkıp, kardeşi Musa Çelebi’ yi tasfiye eder.
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
Karamanlı Mehmed Bey, Yıldırım Bayezıd’ ın oğullarının kavgasını fırsat bilerek, Osmanlı’ nın
boşalttığı alanları doldurup, isyan bayrağı açar ve Bursa sınırlarına dayanır. İzmir derebeyi Cüneyd,
kendi sınırlarını aşarak sultana karşı başkaldırır. Sultan I. Mehmed, hızlı bir şekilde ordusu ile İzmir
sınırlarına dayandığında, on gün süren cenk sonrası Cüneyd’ in sığındığı kaleyi ele geçirir. Cüneyd,
affa uğrar. Ne de olsa Osmanlı’ nın kulu kölesidir. Tuna valiliğine tayin edilerek zararsız hale getirilir.
Sultan I. Mehmed, İzmir’ in ardından Karaman’ a yönelir. Direniş fazla sürmez. Anadolu’ nun
Akşehir, Beyşehir, Seydişehir ardı ardına Osmanlı’ nın eline geçer. Karamanlı Mehmed Bey’ anlaşma
yapılır. Fakat kısa bir süre sonra Karamanlı Mehmed Bey yine ayaklanır. Sultan I. Mehmed,
Karadeniz’ deki kıyı kenti Amasya’ yı -Amasra olmalı- tam ele geçirirken veziri Bayezıd’ ı yanına
alarak Karamanlılara son darbeyi indirebilmek için yönünü tekrar Karaman’ a çevirir.
19
20
Sultan I. Mehmed, ülkede sürekli huzursuzluk yaratan konargöçer Türkmenler’ i zorla Balkanlar’ a
göçe zorlar ve Bulgaristan ile Yunanistan’ dakik seyrek alanlara yerleştirir.
21
22
Amasya sancağına atanması gerekirken, reşit olmayan Murat Bey’ i vali olarak atar ve sancağı
Bursa’ ya bağlar.
23
24
Anadolu’ da her şey yolunda derken 1415 yılının yazında İzmiroğlu Cüneyd ile birlikte hareket eden
Düzmece Mustafa lakaplı Mustafa Çelebi, Bulgar topraklarında ortaya çıkar.
25
26
27
Diğer taraftan Mirçe Cel Batran4, Bizans İmparatoru, itibar kaybına uğramış Karamanlılar ve
tatminsiz İsfendiyar Bey ittifakı hiçbir hedef belirlemeden, Osmanlıları sonsuza dek ortadan
kaldırmak için güçlerini birleştirme kararı alırlar.
28
29
1400’ lü yıllarda topraktan fışkırır gibi çoğalan tarikatlar arasında en belirgin olan ve Şii özellikleri
taşıyan Halvetiler5’ i sayabiliriz.
3
Franz BABINGER: (1891-1967) Alman Şarkiyatçı, Osmanlı tarihini ters yüz etmesiyle bilinir. Gençlik yıllarında Türkiye’ de
gönüllü askerlik yapmıştır. Osmanlı tarihi konusunda tüm dünyada birkaç otoriteden biridir. 1935 yılında Berlin Üniversitesi’
ndeki grevi sırasında Nazilerle işbirliği yamaya zorlanır. Bunu kabul etmez, Üniversitedeki görevinden istifa edip, Almanya
yı terk eder.
4 Mirçe Cel Batran (Mircea): (1355-1418/1420) 1386-1418 yılları arasında Eflak Voyvodalığı yapmıştır. Bayezıd oğulları
arasında baş gösteren taht kavgasında Musa Çelebi’ yi desteklemiştir. Daha sonra da Mustafa Çelebi’ yi desteklemiştir. Bir
sanat aşığıdır. Sırbistan ve Romanya’ da bir çok sanatsal eserin yapılmasına ön ayak olmuştur.
5 Halvetilik: Halvetilik, Türk toplumunda en yaygın olan tarikatlardan biridir. Halvetilik, diğer tarikatlardan farklı olarak, her
zümreden insana hitabeden ve müntesipleri arasında her meslekten insanları görmenin mümkün olduğu bir gönül ocağıdır.
Halvetilik, tasavvuf tarihinde birçok kollara ayrılmasından dolayı "tarikat fabrikası" diye adlandırılır. Osmanlı Padişahlarının
bir çoğunun halveti tarikatı mensubu olduğu rivayet edilmektedir. Ayrıca tekke sayısı bakımından da diğer tarikatlardan
fazla olmuştur. Bununla birlikte Halvetiliğin, çokça alt şubelere ayrılabilen bir özelliği vardır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
7 / 153
1397 ve 1398 yıllarında insanlığın ve alemin harflerle yaratılmış olduğundan yola çıkan ve oldukça
geniş bir kesime kendisini kabul ettiren Hurufi tarikatının kurucusu Fayzullah-ı Hurufi ile Kul Nesimi’
nin bu yolda verdikleri mücadele hayatlarına mal olmuştur.
Şeyh Bedreddin’ in Yaşamı
Şeyh Bedreddin’ in yaşam öyküsünün bilinen ana kaynağı 1560’ da Arapça kaleme alınan “Eşşakaikü’n-n- numaniyye Fi Ulemai’d- devleti’l-osmaniyye” adlı eserdir. Bu eser Osmanlı tarihinde
ilk on padişah devrini konu eder ve tarihçi Molla Taşköprülüzade Ahmet Bey6 tarafından
yazılmıştır.
9
10
11
12
Şeyh Bedreddin’ in kökenleri Anadolu Selçuklu Devleti’ ne kadar uzanır. Babası İsrail’ in, Anadolu
Selçuklu Sultanı Alaeddin’ in yeğeni olduğu söylenir. Fakat bu bilgilerin kesinlikle tekrar
sorgulanması gerekiyor. Çünkü oldukça dikkat çeken ve bir Yahudi ismi olan İsrail7’ in Anadolu
Selçuklu Devleti’ nin üyesi olan birine verilmesi pek mantıklı görülmemektedir.
13
14
15
16
“Aksine, Müslüman Türkler’ de Yahudi isimleri, özellikle peygamber isimleri çok sık kullanılmaktadır.
Çünkü İslamiyet, tüm Yahudi peygamberlerini istisnasız tanır ve benimser. Nuh, İbrahim, Musa,
Yakup, Yahya, Yunus, Bünyamin, Davut, Süleyman, vb. bu isimleri kullanırlar.”
C.Akyol
17
18
19
Şeyh Bedreddin’ nin babası Kütahya bölgesinde küçük bir kasaba olan Simavna8‘ de yaşıyordu.
Kütahya, Sultan Murat tarafından Osmanlı topraklarına katıldıktan sonra babası vali, daha sonra da
kadı olarak atandı.
20
21
22
23
Osmanlı Kaynakları
İdris-i Bitlisi, Osmanlı tarihçileri arasında Şeyh Bedreddin hakkında en ağır sözleri söyleyen
şahsiyet olarak öne çıkar. Bitlisi, Şeyh Bedreddin ‘ in din ve mezhep bağlarını ortadan kaldırmaya,
haram olanları helal saymaya, şarabı serbest bırakmaya, çalgı aletlerini çalma ve dinlemeyi mubah
Halvet, Arapçada "yalnız kalıp tenha bir köşeye çekilmek" anlamına gelmektedir. Allah ile gizlice konuşmak, kalbi yanlış
inançlardan ve kötü huylardan temizlemek, kurtarmak da halvet olarak değerlendirilir. Halvetin ana esası: düşünceyi
Allah'tan gayri her şeyden uzak tutmaktır. İşte bundan hareketle özel bir yere çekilmeden halkın içinde sürekli Allah
tefekkürünü korumaya halvet denir.
Seyyid Yahya Şirvani' nin yetiştirdiği halifelerden bazıları, Anadolu'ya gelmişler ve Halvetiliği Osmanlı toplumunda
yaymışlardır. Bunlar: Pir Muhammed Erzincani, Dede Ömer Ruşeni Molla Ali Halveti ve Habib Karamani 'dir.
Seyyid Yahya Şirvani'den hilafet alıp, Anadolu'ya tarikat faaliyetlerini sürdürmek için gelen bu zatların vefat tarihleri göz
önünde bulundurulduğu zaman, Halveti Tarikatı'nın, Osmanlı topraklarında XV. yüzyılın ikinci yarısından itibaren yayılmaya
başlamıştır.
Osmanlı topraklarında Halvetiliğin ilk filizlendiği merkez, Pir İlyas Halveti ve Zekeriya Halveti gibi üstün özelliğe sahip
şahsiyetlerin çabasıyla, Amasya olmuştur. Pir İlyas'ın Şirvan'dan dönmesiyle, Amasya'da ortaya çıkan Halveti Tarikatı
mensuplarını marifet ilmine teşvik etmiş, bu şekilde halkın hüsn-ü kabulüne mazhar olup, çabucak yayılmıştır.
6 Molla Taşköprülüzade Ahmet Bey: Taşköprülüzâde Usameddin Ahmed bin Mustafa, 2 Aralık 1494’de Bursa’da doğdu.
Dedesi Hayreddin Halil’in Taşköprüdeki Muzafferiye Medresesinde müderrislik yapmış olması nedeniyle ailesi
Taşköprülüler olarak tanınmıştı. Taşköprülülerin babası Muslihüddin Mustafa Efendi ise Fatih Medreselerinde müderrislik
yapmış bilgin bir kişiydi. Taşköprülüzâde ilk eğitimini babasından ve amcası Kemaleddin Kasım’dan aldı. Çeşitli bilim dalları
hakkında bilgi edindikten sonra İstanbul’da eğitimini tamamlayarak l525’de müderris oldu ve Dimetoka’daki Oruç Paşa
Medresesi’ne tayin edildi. Daha sonra İstanbul, Üsküp ve Edirne’de çeşitli medreselerde müderrislik yaptı. 1545’ de Bursa
kadısı oldu. 1551’ de İstanbul kadılığına tayin edildi. Bu görevi sırasında gözleri kör oldu ve hayatının geri kalan kısmını
kitap yazmakla geçirdi. 16 Nisan 1561’ de öldü.
7 İsrail: Carl Brocklemann, İsrail yerine İsmail yazar.
8 Simavna: Yazar, 1919 yılındaki bu baskısından 24 yıl sonra yayınladığı baskıda doğum yerinin, Edirne yakınındaki
Samavona kasabası olduğunu yazar ve yanlışını düzeltir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
8 / 153
saymaya çalıştığı için idam edildiğini iddia eder. İlginç olan taraf, Bitlisi’ nin dile getirdiği bu iddiaların
hiç birinin diğer tarihçiler tarafından yazılmamış olmasıdır.
Anonim Anlatımlar9, Friedrich GİESE
Padişah olma iddiasında olan Musa Çelebi tarafından ordu komutanlığına atanan Şeyh Bedreddin’ in
saflarında yer alan Börklüce Mustafa adında bir müridi vardı. Şeyh Bedreddin İznik’ e sürüldüğünde
Börklüce Mustafa, Aydın eline doğru yola koyuldu. Oradan da Karaburun’ a doğru gitti.
7
8
9
“Bedreddin, ordu komutanı değil, Kazasker idi; Kazaskerliği, ordu komutanlığı ile eş saymak doğru
değildir.”
C.Akyol
10
11
12
13
14
Aydın ahalisini arkasına alıp, bir isyan başlatmıştı. Kendini peygamber ilan edip insanların kendisine
inanmasını sağladı. Şeyh Bedreddin, Börklüce Mustafa’ nın ahaliyi yanına topladığını duyduğu
zaman, İznik’ ten kaçıp İsfendireye gitti. İsfendireye’ de kalırken bir akşam gemiye binip Eflak
bölgesine geçti. Oradan Kara Ormanları’ na ulaştı. Burada Börklüce Mustafa ile buluşup bir
anlaşmaya vardığı söylenir.
15
16
“Böyle bir buluşma tarihler göz önüne alındığında mümkün mü?”
C.Akyol
17
Börklüce’ nin safına 2000-3000 insan toplanmıştı. Sonunda Börklüce Mustafa telef edildi.
18
19
Daha sonra Manisa’ ya giden Bayezıd Paşa güzel vaatlerle 1000-2000 kişiyi çevresinde toplayan
Torlak Kemal’ e karşı cenk etti ve onu yakalayıp idam etti.
20
21
22
23
Öte yandan, askerleriyle Selanik’ e gelen Sultan I. Mehmed, çevreyi kuşattı. Şeyh Bedreddin, Kara
Ormanlar’ da ahaliye karşı çağrı yapıp, “Bundan sonra yönetim bende, artık taht bana ait. Ben
kıralım, ben Mehdi’ yim!” diyordu. Birçok ahali ayaklanmaya katıldı. Bu arada Börklüce Mustafa da
ayaklanmıştı.
24
25
“Börklüce, Torlak’ ın Mustafa Çelebi’ yle eş zamanlı isyanları dikkate değer!”
C.Akyol
26
27
Ancak zamanla Şeyh Bedreddin’ in çevresinde hiç kimse kalmamıştı. Bunu duyan Sultan I. Mehmed,
hemen adamlarını gönderip Şeyh Bedreddin’ i yakalattı.
28
29
“İsyanından korkulan adamın yanında hiç kimse yok!”
C.Akyol
30
31
32
33
34
35
Aşıkpaşazade10
Aşıkpaşazade’ nin Vatikan el yazmalarındaki anlatımları şöyle:
Şeyh Bedreddin, İznik’ te bulunduğu sırada Börklüce Mustafa, Aydın ve Karaburun civarında binlerce
insanı kandırarak kendi saflarına çekmesini bilmiştir. Bunun üzerine kendisini peygamber ilan eden
Börklüce Mustafa’ nın bu başarısını duyan Şeyh Bedreddin, İznik’ i terk eder. Bir gemiye binip
İskenderiye(!) üzerinden Eflak bölgesine geçer. Oradan Kara Ormanlar’ a ulaşır.
9
Bu metin, Muhyiddin Cemali’ nin kaleme aldığı “Tarihi Al-i Osman” dan birebir alınmıştır.
Franz Babinger’ e göre Baba İlyas, Aşıkpaşazade, beş kuşak öncesinden atasıdır. Babinger, Aşıkpaşazade’ nin doğum
yılını 1400 olarak verir, ölüm tarihini ise 1484 olarak verir. Genel kanaate göre 1393’ te Amasya’ nın Elvan Çelebi köyünde
doğmuştur. Halil İnalcık, ölüm tarihini 1502 olarak verir.
10
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
9 / 153
1
2
3
Bayezıd Paşa, yakaladığı Börklüce Mustafa’ yı paramparça eder; daha sonra Torlak Kemal üzerine
yürür. Bu sırada Sultan I. Mehmed, Serez’ e doğru yola çıkmış, Selanik üzerine yürürken Şeyh
Bedreddin, Deliormanlar’ a ulaşır. Kendisine bağlı sufileri gönderip şu açıklamayı yaptırır:
4
5
“Gelin, şimdiden sonra padişahlık benimdir, taht benim elimdedir. Sancak isteyen gelsin, subaşılık
isteyen gelsin! Artık bu ülkenin halifesi benim!”
6
7
Mehmed Neşri11
Cihannüma adlı eserinde olaydan şöyle söz eder:
8
9
10
11
Şeyh Bedreddin’ in, Rumeli ve Börklüce Mustafa’ nın Karaburun’ dakik ayaklanması üzerine: Sultan I.
Mehmed karşısında yenilgiye uğrayan Musa Çelebi’ nin kazaskeri Şeyh Bedreddin idi. Sultan I.
Mehmed, Şeyh Bedreddin konusunda çok şefkatli davrandı ve ona maaş bağlayıp İznik’ e sürgüne
gönderdi. Şeyh Bedreddin’ in kahyası Börklüce Mustafa idi.
12
13
14
15
Aydın elinin büyük bir bölümünü ele geçirdi. Kendini Mesih ilan etti. Ahaliye İbaha propagandası
yapıp onları kendine bağladı. Bunu duyan Şeyh Bedreddin, İznik’ i terk edip, İsfendiroğlu’ na sığındı.
Ondan aldığı destekle Eflak’ a geçti. Oradan Deliorman bölgesine ulaştı. Bu arada Börklüce Mustafa
ile arasındaki sorunu çözüp anlaşmaya vardı.
16
17
18
19
Bayezıd Paşa, Karaburun’ dakik işini bitirip Manisa’ ya yola koyuldu. Orada Torluk Kemal ile
karşılaştı. Torlak Kemal’ i ve müritlerini kılıçtan geçirdi. Tüm bunlar olurken Sultan I. Mehmed
Çelebi, Serez’ e gelmiş, oradan da Selanik’ i fethetmeyi planlıyordu ki, Şeyh Bedreddin, Kara
Ormanlar’ da kendisini halife ilan edilip, kendisine biat edilmesi için sağa sola elçiler gönderdi.
20
Bugün bile, bu şahıs hakkında gerçeği yansıtmayan çeşitli hayali rivayetler anlatılır.
21
22
23
İdris-i Bitlisi12
1515 yılında Şeyh Bedreddin hakkında yazmıştır. Bitlisi, kendinden önceki tarihçilerden alıntılar
yapmış ve kendi anlatımlarını üzerine eklemiştir.
24
25
26
27
28
29
30
31
İdris-i Bitlisi’ ye göre, Simavna Kadısıoğlu Mevlana Bedreddin’ in şeyhlik ve irşad-ı halk tarıkıyla
teshir-i bilad daiyesiyle hurucu ve etrafına halkı davet zımnında müridanını ve hususiyle Mustafa’ yı
Aydın iline yolladı... Elbette birgün olup mürid ve daisi olan bu Mustafa’ dan dolayı kendisinin haline
taarruz olunacağını ve anın dinsizliğine kendi muktedası makıysünaley olacağını tayakkun etdi.
Bundan dolayı İzznik’ dan Kastamoni hakimi İsfendiyar Beğ nezdine apansızın kaçub oradan gemi ile
Karadenizi geçerek Eflak vilayetine gitdi. Çünkü Musa Çelebi’ den dolayı Eflak hakimi ile dostluğu var
idi. Ve şüphesiz münasebet-i asliyye sebebiyle kendisinin dinsizliği küfre mücavereti zaten iktiza
ediyor idi.
32
33
Hak batıla gaalib olduğundan mülahede reisi olan Bedreddin mücahidlere mağlup oldu. Lakin
muharebe meydanından kaçmış ve Deliorman’ a ihtifa etmiş idi.
11
Mehmed Neşri: (... – 1520) En önemli eseri Cihannüma’ dır. Osmanlı’ nın kuruluşundan başlayıp kendi dönemine kadar
getirdiği 6 bölümlük eserini 1493 tarihinde Sultan II. Bayezıd’ e sunmuştur.
12 İdris-i Bitlisi: (1452-57-1520), Kürt kökenli Osmanlı devlet adamı. Babası gibi bir süre Akkoyunlu Devleti'ne hizmet
etmiştir. Vefatına kadar Uzun Hasan'ın hizmetinde bulunmuş; ardından 1490 senesine kadar Uzun Hasan'ın oğlu Yakup
Bey'in divan hizmetinde bulunmuştır. Osmanlı padişahı II. Bayezid tarafından İstanbul'a davet edilmiş bu takiben İstanbul'a
gitmiştir. Özellikle I. Selim döneminde Osmanlı siyasetinde aktif bir rol oynamıştır. Çaldıran Muharebesi'nden sonra Doğu
ve Güneydoğu Anadolu vilâyetlerinin savaş olmaksızın Osmanlı yönetimine geçmesi için görevlendirilmiş ve bunda başarılı
olmuştur. Kürt beylerini bir araya getirmeyi başaran İdris-i Bitlisi Farsça yazdığı Selimname eserinde Kürtleri Kızılbaşlar ile
savaşa teşvik ettiğini, onların da kılıç zoruna Anadolu'yu Kızılbaşlardan temizlemek için yemin ettiklerini ve bu arada 40 bin
Kızılbaşın (Alevinin) öldürüldüğünü yazmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
10 / 153
1
Çelebi Lütfi Paşa13
2
3
4
Börklüce Mustafa adlı bir kahyası vardı. Aydın ilinde Karaburun’ daki ahaliyi ayaklandırıp kavgaya
başladı. Hatta başa kendine peygamber dedirtti.
5
6
7
Şeyh Bedreddin, İznik’ te oturmayıp, İsfendiyaroğlu’ na vardı. Oradan bir gece gemiye bindi. Eflak
ilinden gelip Ağaçdenizi’ ne girdi. Ağaçdenizi’ nden birkaç berbat sufi gönderdi. Zağra Ovası’ ndaki
ahalinin kendisine gelmesini emretti. “Şimdiden sonra beylik benimdir, taht bana verildi” dedi.
8
9
10
11
12
Doukas14
Osmanlı tarihçilerinin Şeyh Bedreddin ayaklanmasının bütünüyle yanlış olduğu konusunda hem fikir
oldukları anlaşılıyor. Aktarmış oldukları bilgilerin büyük bölümünün benzerlikler taşıdığı
görülür. Bu nedenle ayaklanmayı farklı bir bakış açısıyla anlatacak bir kaynağa ihtiyaç var. Bu kim
olabilir? Tabii ki Doukas.
13
14
15
“Karaburun’ da ... kendi halinde yaşayan bir Türk köylüsü (Mustafa) meydana çıktı. Bu zat Türkler’ e
fakirliği, yani neden mal mülk sahibi olamadıklarını öğretiyordu; kadınlardan başka her şeyin yani
yiyecek, giyecek, çift ve ekilmiş tarlaların insanlar arasında müşterek olabileceğini gösteriyordu.
16
17
Ben senin evine, kendi evim gibi, sen de benim evime kendi evin gibi girip çıkabilmelisin. Ama
kadınlar müstesnadır. ... Eğer, Türkler Hıristiyan inancını inkar ederlerse, kendileri de dinsiz olurlar.
18
19
20
21
22
23
24
25
26
Sonuç
Kaynaklar, Şeyh Bedreddin’ in 1413 yılında önemli bir maaş bağlanarak İznik’ e sürgün edildiğini
yazmaktalar... Ayrıca, sürgün yıllarında düşüncelerini geniş kesimlere yaymada Börklüce Mustafa’
dan destek almış olmamalıdır. Börklüce, Şeyh Bedreddin’ in Rumeli Kethüdası ya da Kahyası’ dır;
Doukas, Börklüce’ nin iyi bir asker ve hatip olduğu, insanları etkileme gücünün yüksek olduğu
anlaşılmaktadır. Karaburun, tesadüf olarak seçilmemiştir, konumu gereği kolay savunulabilecek bir
yarım ada durumundadır. Karaburun’ un bir özelliği de hemen karşısında bulunan Sakız Adası’ dır.
Osmanlı tarihçileri, Şeyh Bedreddin’ in Hıristiyanlarla olan diyaloğunu sürekli işleyip, onun
Hıristiyanlara kanarak başkaldırdığını ifade ederler.
13
Damat Çelebi Lütfi Paşa: (1468-1564), Kanuni Sultan Süleyman saltanatı döneminde 13 Temmuz 1539 - Nisan 1541
arasında sadrazamlık yapmış Osmanlı devlet adamıdır.
14 Doukas: Yaklaşık 1400 yıllarda yaşadığı tahmin edilmektedir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
11 / 153
1
2
3
4
Şeyh Bedreddin, sürgün yıllarında görüştüğü müridi Börklüce Mustafa’ ya özellikle Balkanlar’ dakik
Eski Zağra’ ya ulaklar göndermesi yönünde tavsiyelerde bulunmuş olmalıdır. Şeyh Bedreddin bu
insanları kendi tarafına çekip Anadolu’ da başlattıkları başkaldırıya Balkanlar’ dan destek vermeyi
planlamış olmalı. Osmanlı kaynakları bu sayının çok olduğunu söylüyor.
5
6
7
8
“Bedreddin, Süleyman Çelebi’ nin, Musa Çelebi’ nin yapamadığını yapacak! Hem de artık Süleyman
Çelebi’ nin ve Musa Çelebi’ nin güçleri de Mehmet Çelebi’ nin yanındayken? İlginçtir, Bedreddin’ i en
çok güvendiği(!) bu adamlar satmış, onu elini kolunu bağlayarak teslim etmişlerdir.”
C.Akyol
9
10
11
12
13
“Mehmet Çelebi’ nin, Selanik önünden ayrılıp ya da o kuşatmayı beklemeye alıp, Mustafa Çelebi’ yi
bile bırakıp, Bedreddin’ e yönelmesinin tek nedeni olabilir, o da Mustafa Çelebi kargaşalığında
Bedreddin konusunu da çözmek isteğidir. Çünkü o gün ki ulema sınıfının öncelikli isteği Bedreddin
idi. Tüm egemenler “Ben derim ki” diyen adamlardan hep ürkmüşlerdir!”
C.Akyol
14
15
“ “Eriş Dede Sultan eriş!” denilen, Börklüce Mustafa’ dır, Bedreddin değil.”
C.Akyol
16
17
18
19
Şah İsmail
14. yüzyılın ilk çeyreğinde Azerbaycan’ ın kuzeyinde Erdebil’ de yaşamış olan sufi şeyhlerinden Safi
ad-Din Ardabil’ in ünü Bursa’ dakik sultanın kulağına kadar gitmiş olacak ki, sultan her yıl, Safi adDin Ardabil’ e hediyeler göndermiştir.
20
21
Safi ad-Din Ardabil (1252-1334),Türbesi
22
23
24
25
26
27
28
Ardabil’ in soyundan gelen Şeyh Cüneyd, posta oturunca daha önce siyasetle ilgilenmeyip daha
fazla dinsel işlerle uğraşmış olan atalarının aksine siyaset yapmak isteğini açık şekilde göstermiştir.
Kendisi de Şii olan Karakoyunlu hükümdarı Cihan Şah (...-1467), Şeyh Cüneyd (...-1460)’ in
güçlendiğini farkettiğinde Cüneyd’ i ülkesinden kovar. Cüneyd, Akkoyunlu hükümdarı Uzun Hasan’
a sığınmak zorunda kalır ve Uzun Hasan’ ın kızı Hatice Begüm ile evlenir. Emellerini yaymak için
Anadolu’ ya gider. Konya’ da istediği desteği bulamayan Şeyh Cüneyd zorunu olarak Konya’ yı terk
eder.
29
30
31
32
33
Şeyh Cüneyd, Şirvan hakimi Halil ile giriştiği savaşta öldürülür. Lakabı Ali olan oğlu Şeyh Haydar
(...-1488), posta oturur. Babasının bıraktığı yerden devam eden Şeyh haydar’ ın müritleri kısa
zamanda hızlı bir şekilde artmaya başlar. Tâc-ı Haydar adı verilen On İki İmam anısına tasarlanan
on iki kırmızı şeritten oluşan ve daha sonra Kızılbaş adı da verilen taraftarlarının giydikleri başlığın
mucîdidir. 1488 yılında Şirvan ile giriştiği savaşta öldürüldü.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
12 / 153
1
Şeyh Haydar’ dan sonra genç yaşında Şah İsmail babasının tahtına oturur.
2
3
Şah İsmail (1487-1524)
4
5
6
7
8
9
Şah İsmail’ n kısa sürede başarısının arkasında Şeyh Bedreddin’ in Timur ile yaptığı görüşmede
aramak gerekir. Bedreddin’ in, Timur’ dan Kızılbaşlar’ ın yaşadığı bölgelere dokunmamasını talep
ettiği biliniyor. Bedreddin’ in bu talebi Timur tarafından kabul görür ve Kızılbaşlar’ ın yaşadığı
bölgelere dokunmaz. İşte o tarihten bu yana bu bölgede yaşayan ahali, konar-göçer Türkmenler,
Kızılbaşlar, Şii sufilere, dervişlere her zaman özel bir ilgi göstermişler, onlara bağlı kalmışlardır. Şeyh
Bedreddin ‘ i de hiç bir zaman unutmamışlardır.
10
11
12
13
Özellikle o dönemde Tekeli’ de ortaya çıkan Şah Kulu baba ve diğer tekkelerin de Şah İsmail’ e
destek vermesiyle gücü durdurulamaz bir hal almıştı. 1510 yılında Sultan Bayezıd’ ın inşaa ettirdiği
bir tekkede dünya nimetlerinden kendini arındırmış bir şekilde yaşayan, Hasan Halife’ nin oğlu
Şahkulu Baba Tekeli aniden ortaya çıkıverdi; müritlerini Şah İsmail’ e biat etmeye davet ediyordu.
14
15
16
“Şah İsmail’ de Yıldırım Bayezıd’ ın kaderini yaşadı: Yıldırım Bayezıd’ ı Anadolu Beyleri sattılar, Şah
İsmail’ i de Azerbaycan ve İran’ dakik beyler sattılar, diye düşünüyorum.””
C.Akyol
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
13 / 153
Cihannüma (Osmanlı Tarihi), Mevlana Mehmed NEŞRİ
Hurucu-ı İbn-i kadı-i Simavna fi Rum-ili ve Börklüce fi Karaburun
“ Ol vakit ki Sultan, Musa’ nın işin tamam edip Simavna kadısı oğlu ki, Şeyh Bedreddin derleridi,
Musa’ nın kadı askeriyidi, İznik’ e sürüp alefe ta’ yin etdi. Simavna kadısı oğlunun bir kethüdası
varidi, Börklüce Mustafa derleridi. Karaburun’ a varıp ol vilayetde hayli bari mürayılık edip, Aydın
vilayetinin ekserin kendiye döndürüp vilayet da’ vasın edip, halkı ibahat mezhebine da’ vet etdi.
Hatta illerde meşhur oldu. Simavna kadısı oğlu anı işitecek kaçıp İsfendiyar’ a varıp andan gemiye
binip Eflak’ a geçip andan Ağaçdenizi15’ ne varıp makam buldu. Amma Börklüce’ yile fi’ l-cümle
ittifakı varidi.
10
11
12
13
14
15
Sultan Mehmed dahi Bayezıd Paşa’ yı Börklüce’ nin üzerine gönderdi. Bunlar Karaburun’ a varıp
buluşup mübalağa ceng etdiler. Tarafeynden mübalağa adam kusür geldi. ...Börklüce’ yi ceng
arasında paralayıp, müfsidlerden ol iklimi aralayıp pak etdi. Andan Bayezıd Paşa Manisa’ ya gelip
Torlak Hu Kemal’ i anda bulup, anı dahi bir mürüdiyle boğazından asa kodu. Sultan Mehmed ol
hinlerde Sirez’ e varmışidi. Fikri bayidi ki, Selenik’ e düşeydi. Bu tarafda Simavna kadısı oğlu ki,
Ağadenizi’ ne girmişidi. Birkaç bed-baht sofu adanlıları etrafa gönderdi ki,
16
17
18
19
“şimden giri bana gelin, padişahlık bana verildi. Yeryüzüne ben halife olsam gerek. Her kime kim
sancak ve subaşılık gerek yanıma gelsin, kimin ne maksudu varise gelsin ki, şimdiden giri huruc
ederim. Börklüce Mustafa dahi Aydın ilinde huruc etdi. Ol dahi benim müridimdir, benimçün huruç
eder.”
20
21
22
23
... Musa yanında kadı-askeriken tımar alıverdikleri hep yanına derildi. Amma yanına varanlar
gördüler ki, hiçbir işinde hayr yok. Tutup Sirez’ de Sultan Mehmed’ e getirdiler. Acem’ den yenile
gelmiş danişmend16 varidi. Mevlana Haydar derleridi. Sultan Mehmed yanında oluridi. Ana Sultan
sordu ki:
24
“Bunun hali şer’ an nicedir? Bu asılda danişmend kişidir” dedi.
25
Mevlana Haydar eyitdi: “Katli helel, amma malı haramdar.”
26
27
Kendi dahi eyle fetva verdi. İletdiler, bazarda bir dükkan ileyinde berdar etdiler. Bir nice günden sonra
cünüb müridleri varidi. Mezar etdiler. Şimdi dahi ol diyarda müridleri vardır. “
28
29
30
31
32
33
34
35
36
15
16
Ağaçdenizi: Romanya’ da Dobruca’ nın güneyinde ormanlık bölge: Deli-orman.
Danişmend, Bilgili, ilimli.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
Yaşamı, Felsefesi, İsyanı
1
Şeyh Bedreddin,
2
Bedreddin Hareketi, Ernst WERNER
3
4
5
14 / 153
Giriş
Simavnalı Bedreddin Mahmud Rumi (1359-1420), yalnız Türkiye devrim tarihinin değil, bütün insanlık
için devrim tarihinin en ilgi çekici büyük kahramanıdır.
6
7
8
Şeyh Bedreddin, kendi çağdaşları sayılabilecek olan İslam Medeniyetinin Aristoteles’ i İbn Haldun
(1332-1406) dan da, Batı dünyasında Wieleften sonra ilk din reformcusu Çek papazı Jean Huss’ ten
de önemli kişidir.
9
10
11
Jean Huss (1369-1415) yalnız Hıristiyanlar için İsa dininde reformu öngörmekle yetindi. Bedreddin,
Müslüman, Hıristiyan, Yahudi ayırdı yapmadı; bütün din ve ulus sınırlarının göreceliliğini göstererek,
her türlü insan ayrılıklarını iptal etti. Tümüyle insanlığı yücelten bir kurtarıcılık yarattı.
12
13
14
15
Bedreddin Hareketi
16
17
18
19
20
21
22
23
Bedreddin’ in Soyu
Ayaklanmanın perde arkasındaki gerçek nedenleri Osmanlı kaynaklarının hiçbirinde su yüzüne
çıkmıyor. Hareket, Osmanlı ortamındaki Ortodoksluğun -Sünniliğin- dışından böyle bir şeyh
tarafından hazırlandı, örgütlendi ve yönlendirildi.
Bedreddin, Arda Ovası’ ndaki Edirne’ nin güney batısında, Dimetoka’ dan pek uzak olmayan
Simavna’ da Gazi İsrail’ in oğlu olarak 03.10.1358’ de dünyaya geldi. İsrail, Orhan’ ın oğlu
Süleyman’ a başkomutan yardımcısı olarak hizmet etmişti. Soyunun Selçuklulara kadar uzandığını
belirtiyordu. Bedreddin’ in dedesi Abdülaziz, son Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad’ ın
yeğenlerinden biriydi. Bu akrabalık, II. İzzeddin Keykavus’ a kadar tarihleniyor. İzzeddin 1203 de
Moğol İstilaları ve Babai İsyanları ardından Konstantinapol’ a kaçmış ve Türkmen babası Sarı Saltık’
ın İzmir ve Üsküdar üzerinden Dobruca’ ya ulaşmasını sağlamıştı.
24
25
26
27
28
Bedreddin’ in dedesi Abdülaziz, Osmanlı Sarayı’ nda çalışırken, baba Simavna’ da kadılığa
yükseliyordu. I. Murad, kendisine ailesine de miras bırakabileceği araziler bağışlamıştı. Oğul 1402 de
bir zaviye kurdu, bunu 1413 den sonra vakıfa çevirdi. Varisleri artık burada Şeyh olabileceklerdi.
Bedreddin mesleki yoluna Ortodoks bir din bilgini olarak başladı ve çağının Şii etkisindeki
tasavvufundan uzak durdu.
29
30
Kendini aynı zamanda astronomi ve tıbba adadı. Kahire’ de Sultan Berkuk onu oğlu veliaht Ferec’
in öğretmenliğini yapmaya ikna etti.
31
32
33
Kısa sürte sonra Bedreddin, Şeyh Hüseyin Ahlati’ nin büyüsüne kapıldı, müridi oldu. 1402-1402 de
Anadolu’ ya geçti. Ancak Bedreddin yolunu Konya ve Tebriz’ e doğru sürdürdü, orada kendisini din
üzerine tartışmaya çağıran muzaffer komutan Timur’ la tanıştı.
34
35
36
37
1405 de dönerken karşısına Kütahya yolu üzerinde Torlaklar çıktı. Bunlar, Osmanlı kaynaklarında
vahşi diye nitelenen ve Ortodoks inançlar dışında yaşayan bir Türkmen gurubuydu. 1. Mehmed’ e
(Çelebi) karşı cephe almışlardı. Davullar ve başka bir sürü aletlerle yolda cehennemsi bir gürültü
koparıyorlar, ondan nereden gelip nereye varmak istediğini soruyorlardı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
15 / 153
1
2
3
Sünnilikten Heterodoksluk17‘ a -Sünnilik dışına- doğru inanç değiştirmesi halkın gözünde onun
saygınlığını arttırmış olmalı deniyor. Torlaklardan Hü diye anılan öncüsü Kemal’ i de 1405 de
tanımış olmalı. Torlak Kemal kendisine katılıp sonra onun yanında kılıç kuşanmıştır.
4
5
6
7
“Sanırım, Bedreddin konusunun en gizemli noktası burası; Bedreddin Sünnilik dışına çıkmış mıydı?
Buna eksiksiz olarak evet dememiz mümkün değil. Zamanına göre aykırı düşünceleri var ancak,
örneğin Varidat adlı eserinde bunu çok açık olarak göremiyoruz.”
C.Akyol
8
9
10
11
12
13
14
15
Varidat ve Bedreddin’ in Görüşleri
Şeyh panteist-materyalist bir dünya görüşünden yanaydı. İnançtan çok aklın mantığına güveniyordu.
İslam’ da reform derken, örneğin dogmanın saf dışı bırakılmasını, Ortodoks Hıristiyanlığa açık bir
kapı bırakıyordu. Hıristiyanlıkla ilk tanışması daha çocukken annesi sayesinde olmuştu. Hıristiyan
öğretilerini ona Kahire’ de tanıdığı baldızı Maria’ da öğretmiş olabilir. Bedreddin, Mısır’ da Gazila
adında Hıristiyan kökenli bir köleyle evlenmiş, ondan İsmail adında bir çocukları olmuştu. İsmail
sonradan bir Ermeni rahibinin yeğeniyle evlenmiş, kız da sonradan Bedreddin’ in etkisiyle İslam’ a
dönmüştü.
16
17
18
19
20
“Bu konu da çok dile getirildi, annesinin Hıristiyan kökenli olması, karısının Hıristiyan kökenli olması,
baldızının Hıristiyan kökenli olması. Çevresindeki kadınların Hıristiyan kökenli olmasından yola
çıkarak Bedreddin gibi dededen, babadan -ki ikisi de Gazi- aldığı eğitimi ve daha sonra kendisinin
aldığı yoğun eğitimi görmezlikten gelmek, en azından Bedreddin’ e yapılan büyük bir haksızlıktır.”
C.Akyol
21
22
23
24
25
26
“Bedreddin’ i salt bir din adamı, hatta bir Şeyh kabul etmek, hatta ona Şeyh Bedreddin demek, ona
yapılacak en büyük haksızlık! O, döneminin ve sonrasının önemli bir hukuk adamıdır. Osmanlı
Devleti bu yönünü yok saymakla kendisi için en doğru olanı yapmış olabilir ama Nazım Hikmet gibi
bir ozanın Bedreddin’ in bu yönünü ortaya koymaksızın ondan bir devrimci yaratmaya çalışmasını
anlamak mümkün değil; sanırım o gün öylesini uygun gördü!”
C.Akyol
27
28
29
30
31
32
33
34
35
İsyan!
İbn Arabşah’ ın belirttiğine göre, “Bir yığın Grek, doğru dürüst Türkçe konuşamayan bir sürü insan
onun çevresini sardı”. Bu sonuncular arasında Yahudi, Ermeni ve Türk olmayan başka gurupların yer
aldığı tahmin edilebilir. Musa’ nın yenilgisinden sonra Bedreddin, İznik’ e sürgün gitti. Kadıaskerliği
sırasında Börklüce Mustafa’ ya emanet ettiği üç torununu da yanına getirtti. Börklüce Mustafa,
İmparator V. Ionnes Paleologos’ un evlilik dışı kızıyla evlenen Ilario Dorias’ ın kızı Isabella ile
evliydi.
Hoca Sadeddin (1536-1591?) Tacü’t-tevarih (İmparatorluk Tarihi) adlı eserinde şöyle der: “Börklüce
Mustafa, adındaki bir çete başı, Bedreddin’ in kadıasker olduğu sıralarda onun yetkilisi -kethüdası- ,
17
Heterodoks: Heterudoxie’ Yunanca bir kelime olup, kendini gerçek ve doğru inanç diye kabul edilen ‘Orthodoxie’ nin
karşıtıdır. Belirli bir dinin dogmalarına uygun ve doğru sayılan inançlardan ayrılan her inanç sistemi Heterodoks olarak
kabul edilir. Tabi bu ayrım o belirli dinin içinde geçerlidir.
İslamiyet de Kur’an ve hadis hükümlerine uygun düşen gerçek inanç, yani Ortodoks akidenin ‘Sünnilik’ olduğu kabul edilir.
Sünniliğe aykırı düşen dini inançlar ise İslam’ daki heterodoksluğu temsil ederler. Bunlar, aslında birbirinden bir hayli
farklılık gösteren ve Sünniliğe derece derece ters düşen, bazen tamamen aykırı olan fakat yine de İslam dini çerçevesine
girdiği kabul edilen inançlardır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
16 / 153
1
2
resmi işlerini görürken Bedreddin ona danışır idi.” Sadeddin bununla da, Bedreddin’ in düzenbaz
bir danışmanın kurbanı olduğunu söylemek istiyor.
3
4
5
6
7
Börklüce Mustafa, Karaburun’ da, kendisinin peygamber olduğunu yaymaya kalkıştı. Türklere
gönüllü yoksulluğu öğütlüyordu ve kadınlar bir yanan, yiyecek, giyecek, çekek hayvanı ve tarım
aletlerinin, her şeyin ortak olması gerektiğini öğretiyor. Ben kendi evimi nasıl kullanırsam senin evini
de öyle kullanırım diyor, sen benimkini ben de seninkini diyor, ama kadınlar hariç! Hıristiyanların
inançlarına saygı göstermeyen her Türk, Allahsızdır, görüşünü yayıyordu.
8
9
10
11
12
13
14
“Börklüce Mustafa ile Bedreddin’ in düşünce birliğinin nerede başladığı nerede bittiği hiç
anlaşılmamıştır. Gerçi gelen zamanlarda Bedreddin, bu hareketin başı sayılmıştır, ama kesin bir şey
ortada yoktur. O, hareketin yanında ise de, niye içinde olmamıştır, onu da anlamak mümkün değildir?
Gerçi Bedreddin o hareketin hesabının kendisine sorulacağını anlamıştır; niye sorulacaktır, bu da çok
belli değildir? Ancak, Börklüce Mustafa’ nın, Bedreddin’ in ismini kullandığı açıktır. Bedreddin gibi,
akıllı bir adam, Musa’ nın bile yapamadığını, gerçekleştiremediğini, sıcağı sıcağına niçin denesin?”
C.Akyol
15
16
17
Mustafa inanç karşıtlılarını aşma yolunda uğraş veriyordu. Çabalarının ciddi olduğunu göstermek için
derviş takkesini atıp, dış görünüşüyle Hıristiyan rahiplerine benzemeye çalıştı. Çıplak başlılık
Mevleviler için umursamazlığın bir göstergesi sayılıyordu.
18
19
20
21
Mustafa, derviş toplulukları kurmakla yetinmiyor, onları silahlandırmaya çalışıyordu. Çevresindeki
pek çok insanı silahlandırıp, mücadeleye sürdü. Hü Kemal ise bu arada Manisa bölgesinde 3000
kadar Torlak’ la birlikte hareket ediyordu. Kemal ile Mustafa, belki de, Filipoviç’ in tahmin ettiği gibi,
Bedreddin’ in talimatı üzerine birlikte anlaşmış olarak faaliyet gösteriyorlardı.
22
23
“Bu olaylarda -isyanlarda- Venedikliler’ in etkisi!”
C.Akyol
24
25
“Bu olaylarda -isyanlarda- Osmanlı’ nın etkisi!”
C.Akyol
26
27
28
“I. Mehmed, Musa’ yı idam ettiğinde Bedreddin’ i halletmedi? Bedreddin’ in neler yapabileceği o gün
bilinmiyor muydu?”
C.Akyol
29
30
31
32
33
34
35
36
37
“Osmanlı’ yı en çok korkutan neydi?
1. Bedreddin’ in Şeyhliği mi?
2. Bedreddin’ in dindeki aykırılığı mı?
3. Bedreddin’ in hukuk adamı oluşu mu?
4. Bedreddin’ in Selçuklu Hükümdar soyundan gelişi mi?
5. Bedreddin’ in çok seviliyor oluşu mu?
6. Bedreddin’ in düşmanlar tarafından kullanılabileceği mi?”
Belki de hepsinden biraz!”
C.Akyol
38
39
40
41
42
Bu arada I. Mehmed tehlikenin büyüklüğünün farkına varmıştı. Veziri Beyazıd Paşa komutasındaki
Rumeli ve Anadolu ordusunu savaşa sürdü. Mustafacılar üstün kuvvetler karşısında yenik düştüler.
Mustafa’ yı Efes’ e kadar sürükleyerek getirip orada, işkence ettiler, çarmıha çivilediler. Mehmed
toprakları hemen sipahilerine bölüştürdü. Torlakların başına da, aynı şey geldi. Hu Kemal bir
müridiyle birlikte darağacında can verdi.
43
44
Anadolu’ daki bu olaylar sırasında Bedreddin nerelerdeydi? 1410 ile 1413 ilkbaharı arasında Mustafa
kendisiyle birlikte İznik’ te oturmuş, Bedreddin’ in emekli aylığıyla mı geçinmişti? 1416 da onun
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
17 / 153
1
2
3
4
yanından ayrılan Mustafa, Maelaniz yaylasına çekilmiş, vaazlarına orada başlamış, isyana orada
başlamış, isyanı oradan körüklemişti. Bedreddin bundan haber alınca kaçıp, Kastamonu’ da
İsfendiyaroğlu’ na sığındı. Filipoviç’ in belirttiği üzere bu girişimler, Bedreddin ile Mustafa arasında
bir eşgüdüm ve ayrıntılı bir planlama olmadığını gösteriyor.
5
6
7
“Bedreddin’ in, Mustafa’ nın isyanını duyar duymaz, İznik’ den kaçması çok ilginç! Sanki başına
geleceği önceden biliyor, gibi.”
C.Akyol
8
9
10
Bedreddin’ in Amacı
Bedreddin’ in torunu, Sultanlık payesini edinmek istediğini şiddetle red ediyor ve buna benzer
savları, onun düşmanlarının kara çalması olarak niteliyordu.
11
12
13
14
Bedreddin’ in yanına, yalnız Türkmenler, köylüler ve işsiz savaşçılar değil, aynı zamanda sipahiler,
Musa Çelebi’ nin yanında kadıasker iken, kendilerine tımar dağıttığı kişiler de koşmuştur. 1413
yılının deneyimlerinden sonra, Bedreddin, sipahiler olmadan iktidarı değil ele geçirmek, iddiasında
bile bulunamayacağını kavramış olmalı.
15
16
Dinsel hoşgörüyü getirerek, Sırbistan ve Bulgaristan’ ndaki Türk yandaşı küçük soyluları böyle
kazanmak istiyordu.
17
1416 da Anadolu ve Rumeli’ de devlete karşı olmakta bileşen iki ayrı olgu söz konusuydu.
18
19
Nedim Filipoviç, ayaklanmaların üç odağında da, Bedreddin’ in müritleri aracılığıyla yönlendirdiği ve
tüm ipleri elinde tuttuğu bir tek hareket görüyor.
20
21
22
23
24
25
26
Bedreddin çok gezip görmüş, çok üstün kültürlü bir din bilginiydi, devletin kuvvet dengelerini iyi
tanıyordu, üstelik kazaskerlik gibi yüksek bir devlet görevi yüklenmişti. Mustafa Akdağ, bu olguya
büyük önem veriyor, çünkü Bedreddin eninde sonunda egemen sınıftan sayılıyordu. Devlet adamı
olarak kazandığı deneyimleri isyanı hazırlarken de kullanılıyordu. Bu durum onun başkaldırışını
önceki tüm ayaklanmalardan nitelik açısından farklı kılıyordu. Bedreddin, tüm feodal toplumu
yadsıyan bir devrimci değildi, sadece bir reformcuydu o. Mehmed’ i devirmenin ancak Sipahiler
kendisinden yüz çevirdikleri zaman mümkün olduğunu biliyordu.
27
28
29
“Bu durum hiçbir zaman gerçekleşmedi. Mehmed Çelebi, Osmanlı’ nın -babasının döneminin- tüm
önde gelen komutan ve ulemasını yanına almıştı; Musa’ dan önce hele de Musa’ dan sonra!”
C.Akyol
30
31
Sipahileri, Eşitlik İlkesiyle kendi yanına çekemezdi, ancak onlara toprak vaadinde bulunabilirdi, buna
karşılık Hıristiyanlarla uzlaşma fikrini Börklüce’ ye tamamıyla paylaşıyordu.
32
33
34
35
36
37
38
39
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
Simavnalı, Hikmet KIVILCIMLI
1
Kadı İsrailoğlu
2
3
4
5
6
Bedreddin’ in Soyu
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
18 / 153
Osmanlı tarihçilerin Bedreddin soyu üzerinde sessiz kalmıştır. Osmanlı padişahlığına karşı en
modern anlamda halk devrimi uğruna ayaklanmış adamın, o zaman için pek önemli sayılan bir
hükümdar soyundan geldiği açıklanamazdı. Oysa Bedreddin’ in dedeleri Selçuk oğullarının veziri ve
kendisi Sultan Alaeddin Selçuki’ nin kardeşinin oğlu idi.
Osman Gazi, Karahisar’ ı alırken, Sultan Alaeddin, kardeşi oğlu Aktimur eliyle Osman’ a malzeme,
veziri Abdülaziz eliyle de bağımsızlık buyrultusu ve Mısır hükümdarından Akbayrak, tuğ ve alem
göndermiştir. İşte bu, Osmanlı Devleti’ ne bağımsızlık buyrultusu getiren Abdülaziz, Bedreddin’ in
dedesidir.
Abdülaziz
Osmanlı yiğitlik geleneğinde Üçler, Yediler, Kırklar vardır. Abdülaziz tayfası Yedilerdendi.
Yeryüzüne ışık saçan bu yedi yıldızın başı Abdülaziz’ den sonra, iki kardeşi gelir; biri Abdülmümin.
Yürekli çeridir; Abdülaziz’ in bilgin oğlu İsrail’ dir. İsrail, Bedreddin’ in babasıdır.
Beşinci baş, Abdülaziz’ in kız kardeşi oğlu Tülbentli İlyas’ tır. Diğer ikisi, Hacı İlbeyi ile Gazi Ece’
dir. Bunlar, Abdülaziz’ in kız kardeşi kızının oğullarıdır.
17
18
19
20
21
Rumeli’ ye Geçiş
22
23
24
25
Bedreddin
Osmanlı’ nın Rumeli’ ye geçişi, doğrudan doğruya Yedilerin eseridir. Rumeli’ nin fethi Osmanoğulları’
nın rüyalarına Yedilerin baskısıyla girmiştir. Abdülaziz’ in yorumu üzerine: Beşe Süleyman, Gazi
Ece, Gazi İsrail, Gazi Abdülmümin, Hacı İlbeyi ve arkadaşları, gemi ile karşıya geçtiler. Osmanlı’
nın Rumeli’ ye geçişinde Abdülaziz’ in oynadığı önemli rolü, resmi tarih de gizleyemez.
Yıldırım Beyazıd oğulları arasındaki taht kavgaları sonunda; Sultan Mehmed diğer kardeşlerini
yenerek tahta çıkmıştı. İleri görüşlü bir kimse olan kardeşi Musa Çelebi ise Bedreddin’ den yanaydı.
Sultan Mehmed, Musa Çelebi’ yi de yenerek Bedreddin’ i İznik kasabasına sürgün gönderdi.
26
27
Bedreddin, burada boş durmayıp, en sadık adamlarından Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ i
halkı teşkilatlandırmaları için Aydın ve Manisa dolaylarına yolladı.
28
29
30
31
32
33
“Bu görüşe katılmak çok mümkün değil! Onlarla birlikte, Aydın ve Manisa’ da olmamasını
açıklayamayız. Şöyle mi düşünüyordu: “Başarısız olurlarsa, benden olduğunu anlayamazlar;
başarılı olurlarsa, o gün yanlarına giderim.” Böyle bir tespiti, Osmanlı gibi, Bizans kapılarına
dayanmış bir devlet gücünün kabul edebileceğini düşünmüş olabilir mi? Bu tam bir saflık, değil
midir?”
C.Akyol
34
35
“Olayları duyar duymaz, Aydın ve Manisa yerine Deliorman’ a gitmesini nasıl açıklayabiliriz.”
C.Akyol
36
37
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
19 / 153
Nazım Hikmet, Nedim GÜRSEL
1
Bedreddin ve
2
3
Tarihsel maddecilik açısından ele alındığında, Bedreddin ayaklanmasının dinsel-ideolojik
niteliği sınıf savaşımının özgül biçimlerinden biri olarak yorumlanmalıdır.
4
5
“Çok iddialı; zamanının değerlerinden çok uzak bir değerlendirme!”
C.Akyol
6
7
Nazım, dinsel-ideolojik bir köylü ayaklanması biçiminde gerçekleşen Bedreddin hareketinin sınıfsal
çözümlemesini yaparken Engels’ in görüşlerinden yola çıkıyor.
8
9
10
11
12
13
14
“Thomas Münzer’ in felsefi ve tanrıbilimsel öğretisi yalnızca Katolikliğin değil, tüm Hıristiyanlığın
temel ilkelerini hedef alıyordu. Hıristiyanlık adı altında, kimi zaman tanrıtanımazlığa dek yaklaşan
tümtanrıcı görüşler öne sürüyordu. İnanç sahibi kişilerin başlıca görevi, gönüllerine doğan Tanrı
çağrısına uyup cenneti yeryüzünde gerçekleştirmek olmalıydı. Münzer’ e göre cennet her türlü özel
mülkiyet ve sınıf ayrımının ortadan kalktığı, toplum üyelerine yabancılaşmış özerk devlet iktidarının
bulunmadığı bir toplumdan başka bir şey değildi. “
15
16
17
Münzer gibi Bedreddin’ in de öbür dünyaya inanmadığını, cennet ve cehennemi yeryüzünde
aradığını, cennetin iyilik, cehennemiyse kötülük olarak nitelendirdiğini, üstelik bütün bu gerçekleri
hadisle tanıtlamaya çalıştığını biliyoruz.
18
19
20
“Bedreddin’ in cennet ve cehennemle ilgili zamanına göre farklı değerlendirmesi vardır, bu doğrudur
ama değerlendirmeyi öbür dünyaya inanmıyor olarak almak, doğru değil, diye düşünüyorum.”
C.Akyol
21
22
23
Börklüce Mustafa’ yla Torlak Kemal, Aydın yöresinde ayaklanmayı başlattıkları vakit, İznik’ ten
gizlice ayrılarak İsfendiyaroğlu Beyliği’ ne, oradan da Deliorman’ a geçer; Nazım’ ın destanında
belirttiği gibi Rumeli emekçi halkını örgütlemeye(!) girişir.
24
25
26
27
“Ben böyle değerlendirmiyorum; halkı örgütlemeyi istese Aydın, Manisa’ ya giderdi, Deliorman’ a
değil. Osmanlı, Rumeli’ de Anadolu’ da olduğundan çok daha güçlü idi; özellikle Sırplar’ dan büyük
destek görüyordu. Dahası, Musa’ yı ortadan kaldırarak sultanlığını pekiştirmiş bir Mehmed’ e sıcağı
sıcağına isyan etmek akıllıca mıydı?
28
29
30
Bana göre, Bedreddin, bu olayların kendisine yükleneceğinden o kadar emindi ki, İznik’ ten kaçmak
durumunda kalmıştı, ama sığınacak hiçbir yer bulamamıştı.”
C. Akyol
F. Engels, Köylü Savaşları
31
32
33
34
35
36
37
38
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
20 / 153
Bedreddin, Ali YAMAN
1
Simavna Kadısı Oğlu
2
3
Bedreddin hareketinin, büyük ölçüde Heterodoks kitlelere dayandığı açıktır. Bedreddin hareketinin
farklı yönleri olmakla birlikte, Babailer isyanı ile bağlantılı olduğunu bilmekteyiz.
4
5
6
Anadolu’ da Türk-İslam Heteredoksisi’ nin oluşumunu anlayabilmek için Anadolu’ ya göçler
konusuna kısaca değinmek gerekir. Anadolu’ ya ilk büyük göç dalgası Malazgirt Savaşı 1071
sonrası, ikinci ve daha büyük göç dalgası ise Moğol İstilası sonrasında gerçekleşmişti.
7
8
9
“Türkler’ in Anadolu’ ya ilk büyük göç dalgasını 1071 olarak almak doğru değil! Özellikle
Peçenekler/Komanlar, 6. yüzyıldan itibaren çok etkin olarak Anadolu’ da idiler.”
C.Akyol
10
11
12
13
14
15
İslam’ ın göçer/yarı göçer Türkmenler arasında daha çok tasavvuf ve Heterodoks tarikatlar
aracılığıyla benimsenmesinden de anlaşılacağı üzere, İslam’ ın yüzeysel ve esnek bir yorumunu
yayan bu akımların ne kadar yaygın oldukları tahmin olunabilir. Bu akımların temsilcileri olan eski
Türk şaman (kam, baksı) larını andıran babalar ve dervişler bu kitlelere oldukça uygun gelen
eski inançlarla da bağlantılı bir İslam yorumu sunuyorlardı. Bu yorumu yayan babalar ve
dervişler Sünni şeyh ve mutasavvıflarca şiddetle eleştiriliyordu.
16
17
18
19
20
“Bedreddin Ayaklanması(!) öncesi Osmanlı Devleti, iç egemenlik sorununu çözmüş, sultanını
belirlemiş, iç birliği sağlama yolunda önemli bir yol almış, Selanik’ i kuşatmış, bir devletti. Bedreddin’
in bu süreçte, ayaklanmayacak kadar akıllı olduğunu düşünüyorum. Bizanslılar, Cenevizliler, Osmanlı
Devleti’ nin toparlanmasından rahatsız olmaya başlamıştı. Toparlanan Osmanlı Devleti’ nin gözünü,
kaldığı yerden Rumeli’ ye çevireceğini biliyorlardı. Öyle de oldu, Selanik kuşatıldı.
21
22
23
Börklüce ve Torlak, Osmanlı’ yı oyalamak için Bizanslılar ve Cenevizliler tarafından kışkırtılmış,
desteklenmişlerdir.”
C. Akyol
24
25
26
27
Bedreddin hareketi, sosyal ve dinsel ideolojisi bakımından, benzeri nitelikte bir hareket olmuş ve
Babailer Ayaklanması (1240) ile birçok ortak yanları taşımıştır. Bedreddin’ in kendisine karargah
olarak seçtiği Dobruca ve Deliorman bölgesinin, Babailer ayaklanmasının da hareket alanları
olduğu göz önüne alınırsa, bu iki hareket arasındaki sıkı ilişki daha iyi anlaşılabilir.
28
29
30
31
Bedreddin Hareketinin Siyasal ve Sosyo-Ekonomik Temelleri
Bilindiği üzere, Timur ve Osmanlı orduları arasında meydana gelen Ankara Savaşı, 1402 sonrasında
Anadolu’ ya siyasal istikrarsızlıkların ve sosyoekonomik rahatsızlıkların hakim olduğunu görüyoruz.
Bu kiriz dönemi, Fetret Dönemi (1402-1413) olarak adlandırılmaktadır.
32
33
34
Ankara Savaşı sonrasında Timur, Bayezıd’ ın oğulları Süleyman, İsa, Mehmed ve Musa Çelebi’
lere kendi hakimiyeti altında, Rumeli, Balıkesir, Bursa, Amasya, Tokat, Sivas ve çevresi
hükümdarlıklarını vermiş ve diğer birçok beylikleri ise yeniden canlandırmış idi.
35
36
37
Musa Çelebi, 1411 yılında Edirne’ de padişahlığını ilan ettikten sonra, Uc Beyi Mihaloğlu’ nu Rumeli
Beylerbeyi ve Uc’ da yetişmiş büyük fıkıh bilgini Simavna Kadısıoğlu Bedreddin’ i Kazasker
yaparak gazi ağırlıklı bir devlet idaresi kurdu. Bedreddin bu görevde üç yıl kaldı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
21 / 153
Büyük Stratejik Hata
Musa Çelebi, başlarda sınır unsurlarına ya da gazi geleneğine dayalı bir yönetsel yapı kurmuştu
ancak, kısa zaman sonra Musa Çelebi bu tavrını değiştirdi. Uc beylerinin -gazilerinin- tımar ve
ganimet yoluyla sağladıkları serveti kıskanarak, kapıkulları kurumunu canlandırdı ve mevki ve
tımarları onlara verdi. Gazilerin akınlarını durdurmalarını emretti. Bu şekilde tımarların gazilerden
alınması, bunların Musa Çelebi’ den desteklerini çekmeleriyle sonuçlandı.
7
8
9
“Bu hareket, Musa Çelebi’ nin sonunun başlangıcı oldu. Niye böyle davrandı? Sanırım her şeyin
bittiğini, kendisinin Sultan olduğunu düşündü!”
C.Akyol
10
11
12
13
14
Musa Çelebi’ nin bu şekilde önemli bir güç kaybına uğraması, Mehmed Çelebi karşısında yenilmesini
sağlayan önemli unsurlardandı. Bu şekilde Mehmed Çelebi kardeşi Musa Çelebi’ yi 1413 yılında
yendikten sonra, Beylerbeyi Mihaloğlu Mehmed Bey’ i Tokat’ a göndererek hapsettirdi ve Kazasker
Bedreddin’ i ilim ve fazlına hürmeten İznik Kalesi’ ne gönderip, aylık vermek suretiyle burada göz
hapsinde bulundurulması için ferman buyurdu.
15
16
17
18
19
Bedreddin’ in Soyu
Bedreddin’ in babası aynı zamanda Simavna kadısı olan İsrail’ dir. Bu nedenle Simavna Kadısıoğlu
diye de anılmıştır. Annesi ise Simavna (Samona) Tekfuru’ nun -Dimetoka Rum Beyinin- kızıydı ve
sonradan Müslüman olarak, Melek Hatun adını almıştı. Kaynaklara göre Bedreddin’ in 1358 veya
1365 de Edirne kırındaki Simavna kalesi’ nde doğmuş olduğu anlaşılıyor.
20
21
Bedreddin oldukça iyi bir eğitim gördü; zamanın ünlü alimlerinden fıkıh, mantık ve astronomi eğitimi
gördü. 1383 yılında Mısır’ ın Kahire kentine giderek mantık, felsefe ve ilahiyat derslerine devam etti.
22
23
24
Sultan Berkuk18’ un armağan ettiği bir Habeşli cariye ile evlendi ve bir oğlu oldu. Tebriz’ e gidip o
sırada Timur’ un ulema arasında yaptırdığı toplantılara katıldı ve bu toplantılarda büyük başarı
sağladı, ünü her tarafa yayıldı.
25
26
27
Bedreddin’ in baş halifelerinden(!) Börklüce Mustafa Aydın, Torlak Kemal ise Manisa dolaylarında
ayaklanınca, 1416, Bedreddin İznik’ ten ayrıldı. İsfendiyaroğulları’ na sığındı, sonra Sinop
üzerinden Kırım’ a geçti. Kırımdan Eflak Beyi Mircea’ nın yanına gitti.
28
29
30
31
32
33
34
35
İsyan
36
37
38
39
Yargılama
Karaburun taraflarında Börklüce Mustafa’ nın yanında yaklaşık 5.000 kişi yandaşı vardı, isyan
burada başladı ve ilk başlarda başarılı oldu. Dede Sultan olarak anılan Börklüce Mustafa’ nın
üzerine gönderilen İzmir Sancak Bey Aleksandır’ ın ve ardından gönderilen Saruhan Sancak Beyi
Timurtaş Paşazade Ali Bey’ in bozguna uğraması üzerine Çelebi Mehmed, Veziri Azam ve
Beylerbeyi Beyazıd Paşa ile oğlu Şehzade Murad’ ı büyük bir kuvvetle Börklüce Mustafa ve tarafları
üzerine gönderdi. Börklüce ve tarafları teslim olup, çoğu Börklüce’ nin gözleri önünde çok sert bir
şekilde katledildi.
Bedreddin, Deliorman’ da yakalanarak Serez’ e getirildi. Burada ulemadan oluşan bir mahkemede
yargılandı. Yargılama sonunda Mevlana Haydar Acemi’ nin verdiği “Malı haram, kanı helal” yollu bir
fetva üzerine, Serez’ de, 1420 de, asıldı.
18
Sultan Berkuk: Çerkez asıllı Mısır Sultanı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
22 / 153
Bedreddin’ in bedeni bir gece darağacında kaldıktan sonra vasiyeti üzerine yıkanarak müritlerince
satın alınan nalbant dükkanına defnedildi. Defnedildiği yere onu astıran Çelebi Sultan Mehmed’ in de
engel olmadığı büyük bir türbe yaptırdılar. Bu bölgenin Türkiye toprakları dışında kalması sırasındaki
göç esnasında Serezli Ferid Bey ve arkadaşlarınca 1924’ te kemikleri İstanbul’ a getirildi. 1961’ de
ise Sultan Mahmut Türbesi’ ne gömüldü.
Görüşleri
Bedreddin’ in düşüncelerinde Muhyiddin Arabi’ nim etkilerini görebiliriz. Bedreddin, Vahdet-i Vücud
-varlığın birliği- düşüncesinin yerine Vahdet-i Mevcud düşüncesini savunmuştur. İbadetin yapılış
şekilleri üzerinde durmak gereksizdir, çünkü ahiret yönünden hepsi aynı yola çıkar… Oyun, eğlence
ve güzel seslere Tanrı’ ya kavuşmaya vesile olan bir şeyi haram görmek ve haram olduğunu
söylemek helal olabilir mi, görüşünü savunur, Bedreddin.
İ. Hakkı Uzunçarşılı, Bedreddin ve arkadaşlarını “Razi Ekolüne bağlı bilginler” olarak değerlendirir.
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
23 / 153
Hukukçu Bedreddin, İsmail KAYGUSUZ
1
Büyük Bilgin,
2
3
Bedreddin’ in yaşamına ilişkin en geniş bilgi, torunu Hafız Ali’ nin yazmış olduğu manzum
Menakıbname-i Şeyh Bedreddin de bulunmaktadır.
4
5
6
Kahire, Tebriz, Karaman, Germiyan, Aydın ve Tire’ de dolaşmıştır; Sakız Adası’ na da gittiği
söylenmektedir. İ. Hakkı UZUNÇARŞILI Bedreddin’ in bu gezilerini en doğru bir biçimde şöyle
değerlendirmektedir:
7
8
9
10
“Bedreddin, Anadolu’ da dolaştığı sırada tasavvufi daha doğrusu Batıni ilkelerini yaymaya başlamış
ve gezdiği yerlerde hep Alevi Türkmenlerle temas ederek onların maksadına göre hazırlamak
istemiştir. Daha sonra Rumeli’ ye geçerek Edirne’ ye yerleşmiş ve kendisini ziyarete gelenlerle
görüşerek yavaş yavaş etkinliğini artırmıştır.”
11
12
13
İslam Fıkıhçısı
Bedreddin, çağının önemli bir şeriat bilginidir. En önemli yapıtı Camiü’l Fusuleyn İslam hukuku
üzerinedir. Bu yapıtında,
14
15
16
“Dünyada kutsallık yoktur. Kutsallık sadece Tanrı’ dadır. Onun yarattığı her şey, her nimet insan
içindir. Toprağın tek ıssı Tanrı’ dır. Rumeli’ nde bol bol görülen malikane ısları yüzünden insanlar bu
nimetten mahrum bırakılamaz.”
17
18
19
20
Bir çeşit Medeni Kanun sayılan, Camiü’l Fusuleyn’ i 1413 yılında on ay içinde hazırlamış, bu eseri,
yüksek görevi sırasında kullanmak ve zamanın yargıçlarına bir kolaylık olmak üzere hazırlamıştır.
Özellikle birinci bölümünde, zamanın yargıçlarına hitap ettiği kısmı Türk Hukuk Felsefesi
yönünden büyük önem taşımaktadır.
21
22
23
24
Mehmed Çelebi Bizans İmparatoru Manuel’ e bazı eski topraklarını geri vererek kardeşine karşı
anlaşmış, Bizans gemileriyle Rumeli’ ye geçip Musa Çelebi ile üç kez savaş yapmış ve ikisinde
yenilerek Bizans’ a sığınıp canını zor kurtarmış ve ancak 1413 de bazı Tımarlı Sipahilerin, büyük
toprak sahibi beylerin Musa Çelebi’ yi terk etmesiyle üstün gelip kardeşini öldürtmüş.
25
26
“Tımarlara son vermede, Bedreddin’ in rolü var mıdır, araştırmak gerekir.”
C.Akyol
27
28
29
Mehmed Çelebi’ nin, düşmanı olan kardeşinin akıl hocası Bedreddin’ i, hem de günde 30 akçenin
üstünde gündelikle -Şeyhülislam gündeliğinin üçte biri- ödüllendirmesi düşünülemez! Bedreddin bu
kitapları yazmaya mecbur edildi.
30
31
32
33
34
35
36
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
24 / 153
Bedreddin ve Hurufilik19
İlk etkilendiği kişinin Fazlullah Hurufi olacağı düşünülüyor. Bedreddin, Astrabadlı Fazlullah Hurufi’
nin öldürüldüğü ve Hurufilerin çok sıkı bir biçimde kovuşturulduğu 1393-1394 yıllarda Tebriz
çevresinde bulunmaktaydı. Fazlullah ya da müritleriyle tanışmış, konuşup, tartışmış olabilir.
5
6
7
Hurufilik, namazı, orucu, hac ve zekatı diğer bütün şeriat hükümlerini harflere indirgeyerek, bunların
da insanda mevcut olduğunu kabul edip, dinsel hükümlerin uygulanması zorunluluğunu ortadan
kaldırır. Harf gizemciliği olarak tanımlayabileceğimiz Hurufilikte insan tanrının kendisindedir.
8
9
Hurufilikte ölümden sonra başka bir yaşam olmadığına inanılır. Ölüm birleşikliğin-tümelliğin basite,
ayrıntıya dönüşmesidir.
Fazlullah Hurufi 1339-1394
19
Timur 1336-1405
Hurufilik: Tanrı'nın her peygamberde aşamalı olarak kendisini açtığına, en son olarakta yedinci Şiî imâmı Musa elKâzım'ın soyundan gelen ve Hurûfîyye inancının kurucusu olan Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî'nin bedeninde vücud bulduğuna,
ve "Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî" (Nâimî)’nin Câvidân el-Kebir (Câvidân-Nâme)’ sinin Kur'an-ı Kerîm’ i ilga ettiğine
inanan sufi/tasavvufî yol.
Hurûfilere göre İslâm peygamberi olan Hazreti Muhammed son peygamberdir. Tanrı her peygamberde kendisini aşama
aşama açmıştır. Her peygamber, kendinden önce gelen peygamberlerin sırlarının anlamını çözmekte, Peygamber
Muhammed ise son peygamber olduğu için kendisinden önceki peygamberlerin bildirdiklerinin anlamını çözecek anahtara
sahiptir.
Hurûfiler, evrenin üç temel dönemi olduğu kabul ederler. Peygamberlik, İmamlık ve Tanrılık. Âdem ile başlayan ve İslam
peygamberi Muhammed bin Abdullah ile sona eren dönem peygamberlik, Ali bin Ebu Talib ile başlayan ve onbirinci
İmam Hasan el-Askerî ile biten dönem İmamlık dönemleridir. Bütün peygamberler Fadl’ûl-Lâh'ı müjdelemişlerdir ve Fadl’ûlLâh ile tanrılık dönemi başlamıştır.
Hurûfîliğe göre Allah'nın ilk tecellîsi "ses" ya da kelâm ile olduğundan sesin dış öğeleri ve bunların farklı kombinasyonları da
kutsal nitelik taşır. Kutsal sesin öğeleri, örneğin burun "elif" harfini, gözler "he" harfini, burnun iki yanı "lam" harflerini
oluşturur. Böylelikle Hurûfilere göre Tanrı, kendi ismi olan "Allah"ı insanın yüzüne nakşetmiş bulunmaktadır.
Kabala'da harflerin herbirinin sayısal değerinin oluşu ve Kutsal Metin'de sayısal değerlerin aranışı, Hurûfîlerde de
sözkonusudur.
Hurûfî inancında ibâdetler de harfler ile yorumlanır. Örneğin hac, Fadl’ûl-Lâh'ın öldürüldüğü yeri ziyaret, şeytan taşlama
Fadl’ûl-Lâh'ı öldüren Timur'un oğlu Miranşah'ın Senceriye Kalesi'ni taşlamaktır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
25 / 153
Bedreddin ve Timur
Timur, Bedreddin’ i Şeyhülislam yapmak istediği gibi, damadı olmasını da arzu etmiş. Ama o bunları
kabul etmeyip, Şeyhi Ahlati ile buluşmak üzere, Sultaniye’ yi gizlice terk etmiştir.
“Bedreddin ve Timur ilişkisi çok önemli!”
C.Akyol
Bedreddin ve Zelotlar
Zelotlar, Hellen dilinde kızgınlar, hırslılar, talebedenler… gibi anlamlara gelmektedir. Bedreddin, bu
Zelotların toplumsal hareketini annesinin dilinden dinleyerek, büyümüştür. Zelotlar hareketi, 1340’
larda başlayan iç savaş sırasında Bizans’ ta dini ihtilaf ve ayrılıklarla siyasi mücadele derinleştiği gibi
aynı zamanda ağır bir sosyal kriz devresi geçirildi. Zeloteslerin hareketinde kuvvetli bir sosyal
ihtilalci akım patlak verdi.
12
13
14
15
16
1342-1343 de dostu ve müttefiki Umur Paşa’ nın yardımıyla Selanik’ i kuşatan Kantekuzenos,
Zelotların elindeki kenti ele geçiremedi. 1340-1341 yıllarından beri aynı toplumsal olayları yaşamış
olan Dimetoka’ yı 1343 de Aydınoğlu Umur Paşa ele geçirip, hareketi ezerek yağma karşılığında
Kantekuzenos’ a teslim etti. Dimetoka ve Edirne ancak 1361 ve 1362 yıllarında Osmanlılar’ ın eline
geçti.
17
18
19
20
21
22
Zelotların etkinliği artmış ve 1342 dolaylarında büyük bir güç halini almıştır. Eski Hellen’ deki
öncelleri gibi bunlar da toplumsal eşitlik davası savunuyorlardı.; önceleri daha kapsamlı bir programla
borçların kaldırılmasını ve toprağın yeniden dağıtılmasını istemişseler de, Zelotlar hiç değilse
yoksullara yardım edilmesi ve şehirde genel düzeltimler yapılması amacıyla manastırların da bir
ölçüde mülksüzleştirilmesini ve zenginlerin bir miktar mal varlığına el koymayı isteyecek kadar ileri
gitmişlerdir:
23
24
“Tüm zenginlerin malına el konulmalıdır.”
Zelotlar
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Osmanlı Yönetimine Karşı
26 / 153
Siyasal-Dini Tez, Yağmur SAY
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Kadı Ahmet, Anadolu’ da Taptuk isminde bir Türk şeyhine tabi oldukları için Tabtuki (Taptuklu)
adını alan bir taife mevcut olup, misafirlerine kızlarını, kız kardeşlerini, karılarını peşkeş çektiklerini
söyler. Bu itham, Sünniler tarafından Alevi topluluklar aleyhinde sıkça kullanılmış bir olgudur. İlk
Osmanlı hükümdarlarının yanında, tahta kılıçlarla savaşan, kaleler alan, bir avuç müridi ile binlerce
düşmanı ezen, Müslümanlığı yayan Abdal lakaplı birçok derviş, Aşıkpazade’ nin Rum abdalları
dediği topluluğa mensuptur. Bu topluluk Yeseviye, Kalenderiye, Haydariye gibi çeşitli Heterodoks
toplulukların Anadolu’ da Türkmen gelenekleri ile ve kabilevi inançlarla karışmasından oluşan
Babailik’ in sonraki şekillerinden biri sayılabilir. Osmanlı dönemine ait bazı doğu ve batı eserlerinde
gördüğümüz Torlaklar ve Dervişler büyük bir olasılıkla bu Abdallardır. Bedreddiniler-Torlaklar ve
Börklüceliler’ e önce, İslam’la Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin senkretizminden oluşan bir fikri alt
yapıya sahip bir topluluk demek yanlış olmayacaktır. Bunun yanında Hurufi etkinin de bu topluluklara
üzerinde çok büyük etkilerinin olduğunu da unutmamak gerekmektedir.
14
15
16
17
“Özellikle teolojide ve din mitolojisinde başta birbirinden farklı olan geleneklerin birleştirilmesi ve
kıyaslanmasına yönelik olan, böylece farklı inançlarda temelde yatan bir birliği öne sürerek farklı
inançlara karşı daha kapsayıcı bir duruşu savunan hareket ve denemeler için de bu terim
kullanılabilir.
18
19
20
Basit bir şekilde "farklı din, kültür veya düşünce okullarının birleşimi" olarak tanımlanabilir.
"Birbirinden ayrı düşünce, inanış veya öğretileri kaynaştırmaya çalışan felsefe sistemi" olarak
tanımlanmıştır.”
21
Bedreddiniler-Torlaklar ve Börklüceliler’ de panteist bir tasavvuf anlayışı görmek mümkündür.
22
23
24
25
“Panteizm ya da Tümtanrıcılık, (Doğatanrıcılık ya da Kamutanrıcılık) Evrenin bütününü Tanrı
olarak kabul eden felsefi görüştür. Panteizmde, her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı
her şeydir ve her şey Tanrı'dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır. Panteizmden
farklı olarak Tanrı'nın evrenden ayrı ve bağımsız bir varlığı yoktur.”
26
27
28
29
30
31
32
Torlakların ve Börklücelilerin isyanı ile Bedreddinilerin isyanı arasında bir bağlantının olup
olmadığı hala tartışmalıdır. Bunun yanında Osmanlı kaynaklarının hemen hemen tamamı bu iki
topluluk temsilcisini Bedreddin’ in halifesi olarak göstermektedir. Bir kısım kaynak, Bedreddin’ in
onlara isyan emrini bizzat verdiğini iddia ederken, bir kısmı da Bedreddin’ in yalnızca olacaklardan
haberdar olduğunu belirtir. Bedreddin’ in ve dolayısıyla Bedreddinilerin bir isyan hareketinin içinde
olduğunu kabul etmeyen birkaç kaynak hariç, bütün diğer Osmanlı kaynakları Bedreddin’ in ve
Bedreddinilerin saltanat davasıyla ayaklandıklarını savunmaktadırlar.
33
34
35
36
37
38
39
Bedreddin isyanının iddia edildiği gibi ve tamamen paylaşımcı ve eşitlikçi, özel mülkiyete karşı bir
halk hareketi, hatta isyana katılanlar arasında Hıristiyan ve Müslüman köylüler de bulunmasına
rağmen bir köylü isyanı değil, büyük ölçüde, imtiyazları ellerinden giden Müslüman sipahilerin, sınır
gazilerinin ve Hıristiyan feodallerin isteklerine cevap veren bir ayaklanma hareketi olduğu, daha
ağırlık kazanmaktadır. Halil İnalcık, bu görüşü destekleyerek hareketin merkeziyetçiliğe bir tepki
olduğunu savunmaktadır. İnalcık ayrıca, Bedreddini isyanının sınır boylarındaki gazilere tımarlı
sipahilerle ve hatta medreselilerle yakından ilgisi bulunduğu teşhisini de ortaya koymaktadır.
40
41
42
43
44
“Bu tespit bana çok inandırıcı gelmiyor. Tek başına hükümdar olmuş, sorunlarını çözmüş birine karşı
yapılacak bir hareketin zamanlama olarak da bir doğrusu yok! Zaman olarak yanlış, güç dengesi
olarak olumsuz. Gaziler ve sipahiler imtiyazlarını Musa Çelebi dönemi yitirmişlerdi; o dönem de
büyük olasılıkla Mehmed Çelebi’ yi desteklemişlerdi. “
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
27 / 153
1
2
3
4
5
6
7
Bunların yanında Bedreddini isyanı ile Börklüce ve Torlak isyanlarının temel felsefe ve nihai hedef
dışında, sosyal tabanları bakımından aralarında önemli bir farkın olduğu göze çarpmaktadır. İki halife
de formasyon itibariyle Bedreddin’ den farklı özelliklere sahiptirler. İkisi de Kalenderi olan bu kişilerin
şeyhleri gibi yüksek bir sosyal tabakadan gelmedikleri çok açıktır. Bu kişinin etrafına toplanan halkın
büyük bir kısmı Kalenderi dervişleri (Torlaklar) oldukları gibi, geri kalanlar da büyük bir ihtimalle
fetret döneminin rahatsızlıklarını yaşayan ve Osmanlı siyasal iktidarının gittikçe güçlenen Sünni bir
devletçi tavrına karşı çıkmak isteyen göçebe Türkmen ve köylü kesimi olmalıdır.
8
9
10
11
12
“Kalenderîlik ya da Kalender’îyye, 11. yüzyıldan bu yana mevcut olduğu düşünülen kılık, kıyafet ve
tavırlarıyla ilgi çeken eski bir On İki İmamcı Şiî tarikat. İslam dini iki büyük parçaya bölünmüştür:
Sünnilik ve Şiilik (İmamîlik). Sünnilerde dört okul vardır: Hanefi, Hanbeli, Şafii ve Maliki. Şiîler ise
üç okula ayrılır: Caferiyye, İsmailiyye ve Zeydiyye. Câferîler, On İki İmama; İsmaililer, Yedi İmama;
Zeydîler ise Beş İmama inanırlar. Anadolu Alevilerinin tamamı On İki İmam inancına bağlıdır.
13
14
15
16
17
Başlangıcından günümüze kadar mevcut On İki İmamcı tarikat olarak, Bâbâ'îyye/Vefâ'îyye,
Yesevilik/Ahilik, Kalenderilik/Haydarîlik, Nimetullahîlik/Nûrbakşîlik, Rufailik/Galibilik, Şahkulu/Celali ve
Bektaşîlik/Babagan Kolu (Babalar Kolu)nu saymak mümkündür. Kalenderîlik doğuşu itibariyle
Alevî bir Tarikattır. Kalenderilik, daha sonraları Anadolu Aleviliği ve Bektaşilik etrafında toplanmış
ve zaman içerisinde değişmeler göstermiştir.
18
19
20
21
Mollâ Câmî, Nefehât’ûl-Üns adlı eserinde Kalenderîler’ den bahsederken, İslâm rüpkasını
boyunlarından çıkarıp atmış olan şol tâife ki, zamanımızda “Kalenderîlik” adiyle malûm olmuşlardır,
bu addolunan evsaftan hâlidirler ve bu isim onlara âriyettir. Anlara “Heşev’îyye” derlerse muvafıktır.
“Melâmiye” için da’vayı ihlâs ederler ve izharı fısk ve fücurda mübalâğa kılurlar”, diye yazmaktadır.
22
23
Kalenderiliğin doktrin yapısı ana eksenini Hind-İran mistisizmi ile tasavvufun sentezi oluşturmaktadır.
Bu sentez içinde İran'daki Hurufilik, Melamilik gibi çeşitli unsurlar yer almaktadır.
24
25
26
27
Kalenderîler, mala mülke ve şöhrete önem vermeyen, toplumdan önemli ölçüde kendilerini tecrid
etmiş, kanaat anlayışına sahip bir topluluktu. Hayat tarzları ve dış görünüşlerinde gezgin Budist,
Zerdüştî ve Manici rahipler gibiydiler. Avrupalı seyyahlar Kalenderîlerin "Şâh-ı Merdan aşkına!"
diyerek dua ettiklerini yazmaktadırlar.
28
29
30
Kalenderî dervişlerinin dizelerinden Vahdet-i Vücud inanışına yakınlık duydukları anlaşılmaktadır.
Kimi zaman ibaha, hülul ve tenasühe varan ifadeler de bu dizelerde göze çarpabilmektedir. Ayrıca Ali
ve On İki İmam'a bağlılık, Kerbelâ ile ilgili matem gelenekleri de inançlarında yer almaktadır.”
31
32
Bu isyanlara katılan kesimlerin Müslüman olanlarının, Sünni Müslümanlık, Ortodoks Hıristiyanlık ve
Ortodoks Yahudilik anlayışına mensup bulunmadıklarını rahatlıkla söyleyebiliriz.
33
34
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ in bizzat Hıristiyanlık’ tan dönme Yahudi kökenli Müslümanlardan
olmaları kuvvetli bir olasılıktır.
35
36
37
38
39
40
41
42
Bedreddin’ in Felsefesi
Özellikle Bedreddin’ in kişisel kültürü, kişisel ahlak anlayışı, dinsel ve siyasal faaliyetleri yanında
kendi mistik inançlarına, içinde bulunduğu ortamın mistik inançlarını da eklemiş olduğunu görüyoruz.
Bunların Kalenderilik, Hurufilik ve Bektaşilikle iç içe yürüdüğünü söylemek mümkündür. Ona göre
bu mistisizmin, Ankara Savaşı sonrasında oluşan anarşi ortamında başladığını da söylemek
gerekmektedir.
Bedreddiniliğin mistisizmi, dağınık olan birçok dinsel felsefeyi bir araya getirmekten ibaret gibi
görünmektedir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
28 / 153
1
2
3
Bedreddini ve Torlak mistisizminin faaliyet ve etkilerinin sadece kabile ve köylüler arasında değil,
askeri sınıf ve kent ahalisi üzerinde de etkisinin yoğun olduğu gerçeğinin yanında, Osmanlı Devleti
içindeki Hıristiyan ve Yahudi ahaliyi de etkilediği görülmektedir.
4
5
6
Aşıkpazade’ ye göre, mistisizm; küfür ve Tanrı’ yı inkar etmek demektedir. İdris-i Bitlisi’ ye göre,
Bedreddin’ in Romanya’ da Mirçi tarafından mükemmel bir şekilde karşılanması Bedreddiniliğin
Hıristiyanlık ve Hıristiyanlığa yakın olduğu, onlara toleranslı davrandığı gerçeğinden kaynaklanır.
7
8
“Toleranslı davranması yakın olduğunu göstermez; fazla bir zorlama.”
C.Akyol
9
10
11
12
Ankara Savaşı Sonrası
İdris-i Bitlisi’ de de belirtildiği üzere; Beyazıd’ ın Ankara Savaşı yenilgisinden sonraki dönemin
çatışmalarla, dinsel karmaşalarla ve devlet içindeki hakimiyetsizliklerle dolu olması belli başlı hareket
noktalarıdır.
13
14
15
16
17
18
Osmanlı eserleri kesin bir bilgi vermeseler bile yabancı kaynaklardan, Karadeniz kıyılarının, kuzeye,
belki de Varna’ ya kadar olan toprakların Bizans’ a terk edildiğini anlıyoruz. Rumeli’ deki
kolonizasyonu içinde çok sayıda Türkmen ve Anadolu ahalisi ile dolu olan bu bölgeler Bizans’ a
verilmiştir. Bizans’ a verilen bu topraklarda Türkmen ve Anadolu ahalisi bir hayli çoktur. Bunun için bu
toprakların kaybı aynı zamanda değişik sorunlar da getirecektir. Bizans’ a verilen topraklardaki
Müslümanların tamamının geri götürüp dönmediklerini bilmiyoruz.
19
20
21
22
23
24
Osmanlı merkezi yapısının dağılması ile birlikte küçük beylikler yeniden kendi bölgelerinde denetimi
ele geçirmiş ve merkezi yapının etkilerin kaldırmak için uğraşmışlardır. Timur da Beyazıd’ ın
oğulları arasında toprakları bölüştürerek bir çatışma yaratmayı da başarmıştır. Bu süreç
içerisinde iktidar mücadelesi yaşanmıştır, Bedreddin de bu mücadele içerisinde taraf olmuştur ve
Musa Çelebi’ nin iktidarında üst düzey sorumlulardan biri olarak görev yapmıştır ve iktidarın Mehmed
Çelebi tarafından ele geçirilmesi ile beraber İznik’’ te zorunlu ikamete tabi tutulmuştur.
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
29 / 153
Bedreddin Hareketi, Barış ÇOBAN
Dukas’ a Göre
“Ortak mülkiyet ve din, ırk farkı gözetmeyen eşitlikçi bir düzen kurmayı amaçlayan hareketin söylemi
toplumsal bilinçdışındaki “altın çağ”, “kayıp cennet” e gönderme yapıyordu ve ekonomik bunalım
içerisindeki toplumu bir hedefe ulaşmak için örgütlenmeye çağırıyordu, eylemi de bu nedenle kolektif
ve enternasyonaldi. Bu zat (yani Bedreddin) Türklere fakirliği tedris etti; kadınlardan başka her şeyin,
yani yiyecek, giyecek çift ve ekilmiş tarlaların insanlar arasında müşterek olması akidesini telkin
ediyordu. Ben senin evine, kendi evim gibi, sende benim evime kendi evin gibi girip çıkarsın, kadınlar
müstesnadır, diyordu.”
Yıldırım Bayezid 1360-1403
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
Musa Çelebi 1388-1413
Mehmed Çelebi 1390-1421
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
Büyük Bir Devletin Doğuşu:
WERNER
30 / 153
Osmanlılar (1300-1481), Ernst
Bedreddin Hareketi
F. Babinger şöyle yazıyor:
5
6
7
8
“İnsanların uğradığı meşakkat ve acılardan, karşılaştıkları sosyal güçlüklerden, hele halk
ayaklanmalarından ciddi olarak hiçbir yerde söz edilmiyor. Bunun tek istisnası var, o da Simavnalı
Şeyh Bedreddin ayaklanması… Nedir ki, ayaklanmanın perde arkasındaki gerçek nedenleri Osmanlı
kaynaklarının hiçbirinde su yüzüne çıkmıyor.”
9
10
11
Franz Babinger’ in Şeyh’ le ilgili bilimsel bir biyografiyi ilk kez kaleme alma girişiminden beri
uluslararası Osmanistik hep bu konuyla uğraşıp, duruyor. Son olarak N. Filipoviç de sık sık alıntılar
yaptığımız bir monografi yazdı.
12
13
14
15
Hareket, Osmanlı ortamındaki Ortodoksluğun (Sünniliğin) dışından, böyle bir şeyh tarafından
hazırlandı, örgütlendi ve yönlendirildi. İşte bu olayın, odağı Osmanlı devlet düzeninin dışında yer alan
ve Safeviler ile Osmanlı Devleti arasındaki uzlaşmaz çelişkilere dayanan Kızılbaş
ayaklanmalarından farkı da buradadır.
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
Bedreddin, Arda Ovası’ ndaki Edirne’ nin güneybatısında, Dimetoka’ dan pek uzak olmayan
Simavna’ da Gaza İsrail’ in oğlu olarak 03.10.1358’ de dünyaya geldi. İsrail, Orhan’ ın oğlu
Süleyman’ a başkomutan yardımcısı olarak hizmet etmişti. Soyunun Selçuklulara kadar uzandığını
belirtiyordu. Şeyh’ in dedesi Abdülaziz, son Selçuklu Sultanı III. Alaeddin Keykubad’ ın yeğenlerinden
biriydi. Bu akrabalık, II. İzzeddin Keykavus’ a kadar tarihleniyor. İzzeddin 1263’ te (Moğol istilaları ve
Babai isyanları ardından) Konstantinapol’ a kaçmış ve Türkmen babası Sarı Saltuk‘ un İzmir ve
Üsküdar üzerinden Dobruca’ ya ulaşmasını sağlamıştı. Otuz-kırk bölük Türk ailesi orada çoktandır
yerleşmiş bulunuyordu. Şeyh’ in dedesi Abdülaziz Osmanlı sarayında çalışırken, baba Simavna’ da
kadılığa yükseliyordu. I. Murad, kendisine ailesine de miras bırakabileceği araziler bağışlamıştı. Oğul
1412’ de bir zaviye kurdu, bunu 1413’ ten sonra vakıfa çevirdi. Varisleri artık burada şeyh
olabileceklerdir. Bedreddin mesleki yoluna Ortodoks bir din bilgini olarak başladı ve çağının Şii
etkisindeki tasavvufundan uzak durdu.
28
29
30
“Kısa süre içinde Osmanlı’ da kazaskerliğe gelecek bir ilmiyede yetişmiş bir insanın Şii etkisinde
olabileceğini düşünmek, zaten mümkün olmamalı.”
C.Akyol
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
Kahire, Bağdad, Halep ve Mekke’ ye uzanan araştırma gezisi sırasında, İslam’ daki dinbilim ve
felsefe öğretilerini tek tek inceledi. Kendini aynı zamanda astronomi ve tıbba adadı. Kahire’ de Sultan
Berkuk onu oğlu veliaht Ferec’ in öğretmenliğini yapmaya ikna etti. Veliaht da Sultan olur olmaz,
hocasına duyduğu minnet ve saygı nedeniyle onu şeyhülislam olarak atadı. Kısa süre sonra
Bedreddin, Şeyh Hüseyin Ahlati’ nin büyüsüne kapıldı. Burada kendi baldızı olup Pir Ahlati’ nin
önceden Hıristiyan ve aynı zamanda kölesi olan Maria (Meryem) ile konuşmaları büyük rol oynadı.
Şeyh’ e içten bağlandı ve mürüdi oldu. Bedreddin’ in hayat öyküsü sayılan ve torunu Halil bin İsmail
tarafından 1455-1460 arasında kaleme alınan Menakıbname’ de Bedreddin’ in sırtına
mutasavvıfların giydiği kaba yün elbiseler geçirdiği, elinde avucunda ne varsa hepsini dağıtıp
armağan ettiği, kitaplarını Nil’ e attığı anlatılmaktadır.
41
42
Bedreddin’ in şeyhülislamlığını kıskanıyorlar ve bir yığın dolaplar çevirerek onu istifaya ve ülkeyi terk
etmeye zorluyorlardı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
31 / 153
1
2
3
4
“Kıskanıyorlar diye değerlendirmek bana göre doğru değil! Daha sonra Osmanlı kazaskerliğinde de
yaptığı gibi yargılama usulü -fıkıh usulü-, fıkhı yorumlama biçimini şeriata ya da Hanefi mezhebe
uygun görmemiş olmaları daha gerçek bir değerlendirme olur!”
C.Akyol
5
6
7
8
9
1402-1403’ te Anadolu’ ya geçti. Bir tasavvuf ustası olarak ünü her yere ondan önce ulaşıyordu.
Bedreddin yolunu Konya ve Tebriz’ e doğru sürdürdü, orada kendisini din üzerine tartışmaya çağıran
muzaffer komutan Timur’ la tanıştı. Gurkan (Timur) onda, İslam’ da reform yolunu açacak bir din
bilgini bulacağını ümit ediyordu. Bu yüzden onu sevinerek Semerkand’ a birlikte götürecekti. Ama
Bedreddin gizlice kaçtı ve Ankara’ da bu zorbanın önünden kaçışan Türk birliklerine lanet yağdırdı.
10
11
12
13
Yeni araştırmaların gösterdiğine göre, 15. yüzyılda Doğu Anadolu’ da ve Erdebil dolaylarında,
Sünnilik ile Şiilik arasında dolaşan ve Şiiliği andıran, ama Safevilerin dinbilimsel spekülasyonlarıyla
örtüştüğü söylenemeyen bir halk dini egemendir. Bu inançlar Bedreddin’ de ilerideki Mehdilik
bilincinin tohumlarını atmış olabilir.
14
15
“Mehdilik nereden çıktı, şimdi? Mehdilik düşünecek, Musa’ nın kazaskeri olacak!”
C.Akyol
16
17
18
1405’ te dönerken karşısına Kütahya yolu üzerinde Torlaklar çıktı. Bunlar, Osmanlı kaynaklarında
“vahşi” diye nitelenen ve Ortodoks inançlar dışında yaşayan bir Türkmen gurubuydu. Veliaht I.
Mehmed’ e (Çelebi) karşı cephe almışlardı.
19
20
21
22
23
Şurası kesin ki, Bedreddin Torlakların karşısına bir Mehdi gibi çıkmıştı. H.J. Kissling, onu
Hıristiyanlığın Mesih sipekülasyonlarına benzer şekilde, halkın Alevi, Şii kökenli Mehdi beklentilerini
doyurduğunu, kitlelerin ona kurtarıcı gözüyle baktıklarını belirtiyor. Torlakların Hu diye anılan öncüsü
Kemal’ i de 1405’ te tanımış olmalı. Torlak Kemal kendisine katılıp sonra onun yanında kılıç
kuşanmıştı.
24
25
Uzun gezi yıllarından sonra Şeyh 1407’ de Edirne’ ye hareket eder. İçine doğan fikirleri veya cevheri
yansıtan en önemli eseri Varidat’ ı burada kaleme alacaktır.
26
27
28
29
30
31
“Yazdığı hukuk kitaplarından hiç söz edilmeyip, Varidat’ ın öne çıkarılmasını anlamak mümkün değil!
Bir hukuk adamından zorla bir devrimci(!) bir Şeyh yaratmaya çalışıyorlar gibi geliyor bana; kötü
niyetle değil, o halinin daha yüce olacağına inanıyorlar. Bu arada dönemin en büyük hukuk adamını,
Hanefi fıkhını zorlayacak kadar büyük bir hukuk adamını yok ettiklerinin farkında bile değiller! Oysa
onu asanlar bunun farkında idiler!”
C.Akyol
32
33
34
35
Şeyh panteist20-materyalist bir dünya görüşünden yanaydı: “Cehalet döneminde insanlar elle tutulur
gözle görülür putlara inanıyorlardı. Şimdilerde ise gönüllerini görünmez putlara verdiler.” İnançtan çok
aklın mantığına inanıyordu. Şeyhin tanrısı evrendir, tanrısal güçlerin aslında doğanın yasalarından
başka bir şey olmadığını savunmaktadır.
20
Panteist: Tümtanrıcılık, (Doğatanrıcılık ya da Kamutanrıcılık) her şeyi kapsayan içkin bir Tanrı veya evrenin ya da
doğanın Tanrı ile aynı olduğu görüşüdür. Panteistler kişisel ya da antropomorfik bir Tanrıya inanmazlar. Panteizm genellikle
monizm ile ilişkili bir kavramdır. Panteizmde, her şey Tanrı'nın bir parçası olarak kabul edilir, Tanrı her şeydir ve her şey
Tanrı'dır. Tanrı doğada, nesnelerde, insan dünyasında vardır.
Panteizm 17. yüzyıl filozofu olan Baruch Spinoza çalışmalarına dayalı bir teoloji ve felsefe olarak modern çağda popüler
oldu. Monizm Spinoza' nın felsefesinin temel bir parçasıdır. Panteizm terimi ölümünden sonrasına kadar icat edilmemesine
rağmen, Spinoza en ünlü savunucusu olarak kabul edilir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
32 / 153
1
2
3
Panteizm, Bedreddin’ de antropolojik bir içeriğe de bürünüyor., cennet ve cehennemi bu yüzden
dünyevi durumlar, insanın davranış biçimleri olarak anlıyor. Melekler ve şeytanlar aslında
düşüncelerde ve eylemlerdeki iyi ve kötü niteliklerden başka bir şey değil.
4
5
Mustafa Akdağ, özünde onlardan biri olduğu için Bedreddin’ in görüşlerini Batınilere bağlamak
eğilimindedir.
6
7
Şeyh, Füsusül-Hikem (Gerçeğin Özü) adlı eserini yorumladığı İbnü’l-Arabi’ nin (1165-1240)
teozifi21’ sinden yola çıkıyor. Arabi’ ye göre, tüm yaratıklar Tanrı’ nın kendisini açığa vuruşudur.
8
9
10
11
Hıristiyanlıkla ilk tanışması daha çocukken annesi sayesinde olmuştu. Hıristiyan öğretilerini ona
Kahire’ de tanıdığı baldızı Mana da öğretmiş olabilir. Çünkü Şeyh Mısır’ da Gazila adında Hıristiyan
kökenli bir köleyle evlenmiş, ondan İsmail adında bir çocukları olmuştu. İsmail sonradan bir Ermeni
rahibinin yeğeniyle evlenmiş, kız da sonradan Şeyh’ in etkisiyle İslam’ a dönmüştü.
12
13
Ne yazık ki elimizde hiçbir kıronik veya 1391-1450 arası döneme özgün kaynak eksikliğini dolduracak
güvenilir belgeler yok.
14
15
16
Sünni din adamları, şeyhleri, Allah’ a küfretmek ve kutsal konulara saldırmakla suçluyorlardı.
Hele İdris-i Bitlisi22 ona, örf ve adetleri ve yasaları çiğniyor, insanın en bayağı güdülerine yöneliyor,
diye saldırıyordu.
17
18
Koca Hüseyin daha da açık konuşuyordu: “Kendini hayvansal tutkulara kaptırmış, şarap içiyor,
başka bir sürü yasak şeyler yapıyor.” Onu böylece İbahiye23 mezhebiyle aynı düzeye itiyordu.
19
20
Musa onu kazasker olarak atadı. Eski Osmanlı kıronikçilerine kalırsa, Musa sıradan kişilere bir takım
makamlar bu arada tımarlar bağışlamış.
21
22
23
“Bunu, Bedreddin’ i sıradanlaştırmak için söylenmiş söz. O günün Osmanlı’ sında Bedreddin’ den
başka kazaskerliğe yakın bir kişi yok idi; Musa’ da onu kazasker yaptı.”
C.Akyol
24
25
26
Musa’ nın yenilgisinden sonra Şeyh İznik’ e sürgün gitti. Kazaskerliği sırasında müritlerinden
Börklüce Mustafa’ ya emanet ettiği üç torununu da yanına getirtti. Mustafa, İmparator V. Ioannes
Paleologos’ un evlilik dışı kızıyla evlenen İlario Dorias’ ın kızı Isabella ile evliydi.
21
Teozifi: İnsanlığın evrensel birliği için ırk, renk, inanç ve cinsiyet ayrımı yapmamak; din kuralları, felsefe ve bilim
sınırlarının ötesinde çalışabilmek; doğanın keşfedilmemiş yönlerini ve insanın bilinmeyen yönlerini araştırmak.
22
İdris-i Bitlisi: (1452-57-1520), Kürt kökenli Osmanlı devlet adamı. Mevlana Hüsameddin Ali-ül Bitlisî' nin oğlu, Ebul Fadl
Mehmet Efendi'nin babasıdır. Bitlis’te doğmuştur, bundan ötürü Bitlisî lâkabı ismine eklenmiştir. Doğum tarihi hakkında
çeşitli görüşler vardır.[kaynak belirtilmeli]
Babası gibi bir süre Akkoyunlu Devleti'ne hizmet etmiştir. Vefatına kadar Uzun Hasan'ın hizmetinde bulunmuş; ardından
1490 senesine kadar Uzun Hasan'ın oğlu Yakup Bey'in divan hizmetinde bulunmuştır. Osmanlı padişahı II. Bayezid
tarafından İstanbul'a davet edilmiş bu takiben İstanbul'a gitmiştir. Özellikle I. Selim döneminde Osmanlı siyasetinde aktif bir
rol oynamıştır. Çaldıran Muharebesi'nden sonra Doğu ve Güneydoğu Anadolu vilâyetlerinin savaş olmaksızın Osmanlı
yönetimine geçmesi için görevlendirilmiş ve bunda başarılı olmuştur.
İdris-i Bitlisinin Safevilerin kontrolündeki Doğu Anadolu toprakların Osmanlı Devletine katılmasında önemli rolü oldu. 16.
yüzyılda bölgede ana güç olan Safeviler ve Osmanlıların arasındaki ihtilâflar sonucu 1514 yılında I. Selim ordusu ile Safevi
topraklarına girdi ve Kürtleri Osmanlı safında yer almaya teşvik etmek için İdris-i Bitlisi’ yi bölgeye yolladı. Kürtlerin önce
Akkoyunlular, sonra ise Safeviler ile olumsuz ilişkileri olmuş ve bu sebepten İdris-i Bitlisi bölgedeki Kürt topluluklarının
çoğunluğunun desteğini almayı başardı.
23
İbahiye: Sünnî anlayışın yasakladığı ve günah olarak değerlendirdiği bazı şeyleri yasak görmemektir. Hatta bir
bölümünün tersini yapmak anlayışıdır. Bu anlayış yolun temel kurallarından biri durumuna Balım Sultan'la gelir. İslamlığa bir
yorumdur. Sünni İslam’ ın ortaya sürdüğü şeyleri, Alevî-Bektaşî anlayışından süzerek ya da geçirerek kabul etme veya
kabul etmeme anlayışı ve tavrıdır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
33 / 153
1
2
3
4
Hoca Sadeddin (1536-1591) Tacü’t-tevarih (İmparatorluk Tarihi) adlı eserinde şöyle der: “Börklüce
Mustafa adındaki bir çetebaşı, Şeyh’ in kazasker olduğu sıralarda onun yetkilisi (kethüdası) idi, resmi
işlerini görürken Şeyh ona danışır idi.” Sadeddin bununla da, Bedreddin’ in düzenbaz bir danışmanın
kurbanı olduğunu söylemek istiyor.
5
6
7
8
Oruç (Uruç) bin Adil’de şunları okuyoruz: “Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedreddin kazasker olduğu
zaman, yanında Börklüce Mustafa denen bir kethüdası vardı. BU Börklüce Mustafa Karaburun’ da
şeyh oldu ve ortalığı karıştırmaya başladı. Aydıneli’ ni kendi yanına çekti. Kendisinin Allah korusun,
peygamber olduğunu yaymaya çalıştı.”
9
10
11
Dukas şunları öğreniyoruz: “O günlerde dağlarda köylü cahili bir Türk ortaya çıktı. Buraları
Karaburun denen yöreydi. Türklere gönüllü yoksulluğu öğütlüyor ve kadınlar bir yana, yiyecek,
giyecek, çekek hayvanı ve tarım aletlerinin, her şeyin ortak olması gerekliliğini öğretiyor.
12
13
Ben kendi evimi nasıl kullanırsam senin evini de öyle kullanırım diyor, sen benimkini ben de seninkini
diyor, ama kadınlar hariç!”
14
15
16
17
18
19
20
Mustafa inanç karşıtlıklarını aşma yolunda uğraş veriyordu. Çabalarının ciddi olduğunu göstermek
için derviş takkesini atıp dış görünüşüyle Hıristiyan rahiplerine benzemeye çalıştı. Çıplak başlılık
Mevleviler için umursamazlığın bir göstergesi sayılıyordu. Beyaz sarıklarıyla daha uzaktan göze
çarpan Sünni Türkler için Mustafa’ nın görüntüsü daha ilk bakışta sapkınlık sayılıyordu. Neşri bunu
şöyle dile getiriyordu “…kendini (Aydıneli’ nde) kutsal bir adam diye duyuruyor, halka İbahiye
mezhebini vaaz ediyordu. Kır halkı arasında böyle ün kazandı…Müritleri, Allah’ tan başka ilah yoktur
diye dua ediyorlarmış, ama Muhammed onun peygamberidir, demiyorlarmış!”
21
22
23
Mustafa, derviş toplulukları kurmakla yetinmiyor, onları silahlandırmaya çalışıyordu. Amacı, sömürü
ve baskıyı ortadan kaldırmak, Osmanlı Devleti’ ni çökertmek, tüm toplumu kendi idealleri
doğrultusunda dönüştürmekti. Çevresindeki pek çok insanı silahlandırıp mücadeleye sürdü.
24
25
26
Hu Kemal ise bu arada Manisa bölgesinde 3000 kadar Torlakla birlikte hareket ediyordu. Kemal ile
Mustafa, belki de, Filipoviç’ in tahmin ettiği gibi, Bedreddin’ in talimatı üzerine birlikte anlaşmış olarak
faaliyet gösteriyorlardı.
27
28
29
Mustafacılarla ilk karşılaşan Osmanlıların Aydın Valisi, Bulgar dönmesi Şişman Paşa oldu,
yanındaki tüm birlikleriyle yok edildi. Aynı akıbet Saruhan valisi Ali Bey’ in de başına geldi, ama güç
bela hayatını kurtarabildi.
30
31
32
I. Mehmed, Veziri Bayezıd Paşa komutasındaki Rumeli ve Anadolu ordusunu savaşa sürdü.
Mustafacılar, üstün kuvvetler karşısında yenik düştüler. Mustafa, Efes’ de çarmığa gerildi; Hu Kemal
ise asıldı.
33
34
35
36
Bedreddin neredeydi? 1413 ile 1416 ilkbaharı arasında Mustafa kendisiyle birlikte İznik’ te oturmuş,
Bedreddin’ in emekli aylığından geçinmişti. 1416’ da onun yanından ayrılan Mustafa, Maelaniz
Yaylasına çekilmiş, vaazlarına orda başlamış, kalkışmayı orada başlatmış, hareketi oradan
körüklemişti. Bedreddin olanları haberi alınca kaçıp Kastamonu’ da İsfendiyaroğlu’ na sığındı.
37
38
39
40
41
“Mustafa, Karaburun’ a gitmeden önce düşüncesini, yapacağı eylemi mutlaka Bedreddin’ le
paylaşmıştır; bu konuda Bedreddin’ in hiçbir şey bilmemesi mümkün değil! Bu hareketi biraz
desteklemiş de olabilir/olmayabilir de! Ama bu hareketi mutlaka günlerce karşılıklı olarak
tartışmışlardır!”
C.Akyol
42
43
44
N. Filipoviç’ in belirttiği üzere bu girişimler, Pir ile müridi arasında bir eşgüdüm ve ayrıntılı bir
planlama olmadığını gösteriyor, yoksa Şeyh öyle bir çırpıda kaçmaya kalkışmazdı. İsfendiyaroğlu çok
fazla destek olamadı, ancak gemiyle Kırım’ a gitmesine yardımcı oldu, ama Kırım’ a gidemedi -
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
34 / 153
1
2
3
Venediklilerle savaş halindeydi- Eflak’ a gitti. Mircea kendisini büyük bir saygıyla karşıladı. İdris Bitlisi
bu iki adamın arasındaki gerçek dostluktan söz ediyor. Koca Hüseyin ise bu dostça ilişkiyi ittifak
olarak adlandırıyor. Buradan ikisinin iş birliği yaptıkları sonucu çıkarılabilir.
4
5
6
İbni Arabşah’ ın bildirdiğine göre, Şeyhin çevresini saran sıradan bir yığın insan -1396 da Bulgaristan
Osmanlı egemenliği altına girmişti, bu insanlar I. Bayezıd döneminde Anadolu’ dan gelenler idi- onu
hediyelere boğuyor, saygıyla selamlıyordu.
7
8
Şeyh’ in Amaçları Neydi?
İsimsiz bir kıronikçi bu konuda şunları yazıyor –aktaran F. Babinger-:
9
10
11
12
“Zagora ovasında Şeyh’ in imansız bazı tasavvufçuları iddia ediyor ki, Şeyh ahalinin karşısına çıkıp,
bundan sonra egemenlik bende, taç bana verildi. Bana melik ya da mehdi derler. İsyan bayrağını
açtım, demiş.” II. Murad ve II. Mehmed’ in sarayındaki ulemadan Şükrullah da Bedreddin’ i mehdi,
Mustafa’ yı da peygamber sayıyordu.
13
14
Şeyh’ in torunu, Şeyh’ in Sultanlık payesini edinmek istediğini şiddetle reddediyor ve buna benzer
iddiaları, onun düşmanlarının karaçalması olarak niteliyordu.
15
16
İki Şeyhin de İznik’ te birbirlerinden ayrılmaları, hedef ve yöntem açısından birbirinden farklı
düşündüklerini akla getiriyor.
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Bedreddin çok gezip görmüş, çok üstün kültürlü bir din bilginiydi, devletin kuvvet dengelerini iyi
tanıyordu, üstelik kazaskerlik gibi yüksek bir devlet görevi yüklenmişti. Mustafa Akdağ bu olguya
büyük önem veriyor, çünkü Bedreddin eninde sonunda egemen sınıftan sayılıyordu. Devlet adamı
olarak kazandığı deneyimleri isyanı hazırlarken de kullanıyordu. Bu durum onun başkaldırışını önceki
tüm ayaklanmalardan nitelik açısından farklı kılıyordu. Onun amaçlarında Mustafa’ nın kafasındaki
eşitlik ideali ve komünizim deneyi yoktu. Tüm feodal toplumu yadsıyan bir devrimci değildi. Sadece
bir reformcuydu o. Mehmed’ i devirmenin ancak sipahiler kendisinden yüz çevirdikleri zaman
mümkün olduğunu biliyordu. Sipahileri eşitlik ilkesiyle kendi yanına çekemezdi, ancak onlara
toprak vaadinde bulunabilirdi.
26
27
Bedreddin, geniş çaplı hoşgörü düşüncesiyle, Türkler ve yerli halk arasında bir kaynaşma sağlamak
istiyordu. Dinlerin eşitliği ilkesini bu amaçla yayılıyordu.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Bedreddin ve I. Mehmed
37
38
39
40
Bedreddin Sonrası
Sultan, bu ünlü din bilgini ve saygın şeyh hakkında hüküm verme cesaretini bulamadı, Şeyh’ in Sünni
hasımları ve hasetliler, öncelikle şehzadenin hocası Fahreddin onun idamından yanaydı. Çaydar
adında bir Mevlevi fetvayı okudu. Asılarak idam edilmesi isteniyordu, ama mallarının haczi değil.
Bunlar torunlarına bırakılacaktı. Şeyh 18.12.1416 günü Serez Çarşısında herkesin gözü önünde
asıldı. İnfaz biçimi, suçlunun yüksek soylu geçmişine yakışır olmalıydı. Moğol ve Türkler arasındaki
boş inançlara göre hanlar ve onların sülalesi ancak boğularak ya da asılarak öldürülebilirlerdi; kanları
yere düşmemeliydi. İlkbaharda değil kışın öldü, gerçek bir azizdi… Çünkü inanç geleneklerine göre,
peygamberlerin çoğu kış vaktinin dünyevi cefa alemini cennete tercih ederlerdi.
Gerek kelamı gerek eylemiyle, müritleri gibi ne sınır ne de tabu tanıyan Şeyh, bütün bunlara rağmen
ulema çevrelerinin gözünde daima bilgin bir tasavvufçuydu. Ama sultanlık tacını ele geçirmeye
kalkışmıştı, ölmeliydi. İşte bu nedenlerdir ki, Şeyh’ in Serezli dervişleri kendisine bir türbe yaptırdıkları
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
35 / 153
1
2
zaman dönemin büyükleri pek ses çıkarmadılar. Kadiri tekkesinin baktığı türbe Müslümanların yakın
zamanlara kadar inayet bekledikleri bir erenler tekkesiydi.
3
4
5
6
7
1413-1416 yıllarında Şemseddin onun yanında öğrenim görmüş, sonra 1446’ da Bursa’ nın
kuzeydoğusundaki bir yerde Şeyh’ in torunuyla buluşmuştur. Halil, Şemseddin’ in dul kalan
gelinlerinden biriyle evlenmiş, sonra ılımlı davranışlarından ötürü, Hacı Bayram’ ın kurduğu tarikatın
pirliğine yükselmişti. I. Mehmed (yazar II. Mehmed demiş, yanlış) artık bu tarikatı kovuşturmaya
kalkmadı.
8
9
10
11
12
13
14
Oysa Bedreddin düşüncesinin ılımlı kanadına karşı çıkanlar vardı. Bunlardan Ömer Dede, Börklüce’
nin düşüncelerine yakındı. I. Mehmed’ in Anadolu’ da baskı altında tuttuğu Alevi-Şii öğeler onun
çevresinde toplanıyorlardı. I. Mehmed, daha Bedreddin ayaklanmasını ezer ezmez zorunlu sürgün
mekanizmasını işleterek, Saruhanlılar ile Deliormanlıları Arnavutluk’ a göç ettirdi. Bu zehirlenmiş
insanların hakkından böylece gelmek istiyordu. İsyan bölgelerinde kalanlar ise gerek Sünni gerekse
Ortodoks-Hıristiyan inançlarından farklı dinsel özelliklerini 19. yüzyıla kadar korudular.
Bunlara Amuga deniyordu.
15
16
17
18
Karadeniz kıyısında Burgaz’ ın güneyinde yaşıyorlardı. Asıl yerleşim bölgeleri de Tırakya’ ydı. Şeyh’
e en yakınlık gösteren kesimi oluşturuyorlardı. Bazı örf ve adetleri Bektaşilerinkine benziyordu. Gerçi
Şeyh’ in bu tarikatla yakınlığı konusunda açık bir kanıt yok, ama bu karakteristikleri Bedreddin’ in
etkisine bağlıyorlar.
19
20
Bedreddin kelimesi de 1480’ lerde Türk dil hazinesine adil, dürüst, yürekli kişinin simgesi olarak girdi:
“Ben de halümce Bedreddinem!”
21
22
23
24
Halil İnalcık, Şeyh’ in aslında uç beylerinin merkezi monarşi karşısında yer alan yandaşı olduğunu,
isyanın da uç beyliklerinde ve uzak bölgelerde yaşanan sosyal çelişkilerden kaynaklandığını ileri
sürer. Oysa Şeyh’ in çağdaş ve sonraki kuşaklar üzerinde bıraktığı derin izler bu varsayıma dolaylı
olarak ters düşüyor.
25
26
27
Gerçekleştirmeye çabaladığı devlet ve insanlık idealleriyle Bedreddin, dünya tarihinin büyükleri
arasına çoktan yükselmiştir; çağının en güçlü kişiliklerinden ve Mustafa Kemal’ e kadarki en üstün
Türk devlet adamlarından biri sayılabilir.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
36 / 153
1
Tarihin Nesnesinden Kurmacanın Öznesine Şeyh Bedreddin yahut
2
Tarihsel Bir Kimliğin
3
Yeniden İnşası Üzerine, Murat
KACIROĞLU
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Giriş
16
17
18
19
20
21
22
23
Tarihin Nesnesi
Osmanlı tarihinde Fetret Devri olarak adlandırılan dönem, Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda
Timur’a yenildiği tarih olan 1401’den başlayıp, oğlu Çelebi Mehmed’ in kardeşleriyle giriştiği taht
mücadelesini kazanarak Osmanlı saltanatının tek sahibi olarak tahta çıktığı 1413 yılları arasını
kapsamaktadır. Bu yıllar arasında Osmanlı Devleti’nin bozulan ve zaafa uğrayan siyasal otoritesi
sonucunda Anadolu’da uzun süren bir toplumsal ve siyasal kargaşa yaşanmıştır. Bu dönemde
yaşanan en önemli siyasal olaylardan biri olarak bilenen Şeyh Bedreddin isyanı, sadece devri içinde
değil, sonrasında da tartışılmış, özellikle Şeyh Bedreddin’in kişiliği ve görüşleri üzerinde birçok yorum
ve açıklama girişimleri olmuştur. Bu yorum ve açıklamalar sadece tarih biliminin sınırları içinde
kalmamıştır. Şeyh Bedreddin tarihsel bir kişilik olarak edebiyat dünyasının içinde de yankısını bulmuş
ve bir kurmaca kimlik olarak da ele alınmıştır. Şeyh Bedreddin’i konu olan ve onun macerasını
işleyen birçok roman, şiir ve tiyatro kaleme alınmıştır.
Bedreddin, Osmanlı tarihinin siyasal ve sosyal anlamda en çalkantılı dönemlerinden biri olan Fetret
Devri’nde, kimliğinde birbirinden farklı özellikleri bir arada bulunduran bir özellik taşımaktadır.
Bedreddin, resmî ideolojiye karşı gelmesi dolayısıyla siyasî (Musa Çelebi ile taraf olup Mehmed
Çelebi’ ye karşı olması), bir isyan çıkarmasıyla toplumsal (Musa Çelebi’ nin 1413 yılında, kardeşi
Mehmed Çelebi’ ye yenilmesi sonucu devlet idaresinin Mehmed Çelebi’ nin eline geçmesi, Şeyh
Bedreddin’in bu mücadelede yenilen kardeşten taraf olması), ünlü bir fıkıh âlimi ve mutasavvıf
olmasıyla dinî ve hukukî açıdan önemli bir şahsiyettir.
24
25
26
27
28
29
30
Olayları anlatan Osmanlı kaynakları onu devlete karşı isyan etmiş ve bunun sonucunda da idam
edilmiş bir asi olarak ele alırlar. Aşıkpaşazade, Bedreddin’ in adamları Börklüce Mustafa ve Torlak
Kemal’ le birlikte devlete isyan ettiğini belirttikten sonra onun İznik’ e gelip, adamlarının da Aydın
Karaburun’da halkı ayaklandırdığını ve Mustafa’ nın kendisini peygamber ilan ettiğini söyler. Yine
Aşıkpaşazade, Şeyh Bedreddin’in İznik’ ten Tuna Ovası’ ndaki Ağaç Denizi’ne (Deliorman) kaçtığını
ve orada padişahlığını ve halifeliğini ilan ettiğini, sonrasında da yakalanarak Serez’ de bulunan
Mehmed Çelebi’ nin huzurunda yapılan yargılamanın neticesinde asılarak idam edildiği bilgisini verir
31
32
33
Aşıkpaşazade’ nin Bedreddin ve olayıyla ilgili değerlendirmeleri, birçok resmî Osmanlı tarihçisinin de
temel aldığı görüşler olmuştur. Abdülkadir Gölpınarlı’ nın verdiği bilgiye göre Aşıkpaşazade Tarihi’
nden sonra yazılan birçok tarihlerde Bedreddin, bu olumsuzlayıcı yaklaşımından kurtulamamıştır
34
35
36
37
38
39
40
Tarihte ve Edebiyatta Bedreddin
Bedreddin politik bir figür olduğu kadar dinî ve tasavvufî tarafının da bulunması, etrafında gelişen
olaylarla birlikte idamla biten hayatı onu ilginç bir kişilik hâline getirmiştir. Bu durumda edebiyat
metinleri aracılığıyla anlatılan Bedreddin ile tarih metinlerinin anlattığı Bedreddin, çoğu defa
birbirinden çok farklı özellikler göstermektedir. Özellikle siyasî ve sosyal konulardaki fikrileriyle
modern çağın sosyalist düşüncesi arasında kurulan bağ ile buna karşılık sağ ve muhafazakâr
ideolojilerin Şeyh Bedreddin algısı birbirine tezat oluşturacak biçimde gelişmişti
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
37 / 153
1
2
3
4
Türk edebiyatında Bedreddin’ in ilk defa bir edebî metnin öznesi yapan sanatçı Simavne Kadısıoğlu
Şeyh Bedreddin adlı manzum eseriyle Nazım Hikmet olmuştur. 1936 yılında yayımlanan eser, Türk
edebiyatında aynı konu ne zaman işlenecek olsa, tarihe ait gerçeklerden çok, kendisinden sonra
gelen şairleri ve yazarları etkilemiştir:
5
6
7
8
Yağmur çiseliyor,
korkarak
yavaş sesle
bir ihanet konuşması gibi.
9
10
11
Yağmur çiseliyor,
beyaz ve çıplak mürted24 ayaklarının
ıslak ve karanlık toprağın üstünde koşması gibi.
12
13
14
15
Yağmur çiseliyor,
Serezin esnaf çarşısında,
bir bakırcı dükkânının karşısında
Bedreddinim bir ağaca asılı.
16
17
18
19
20
Yağmur çiseliyor.
Gecenin geç ve yıldızsız bir saatidir.
Ve yağmurda ıslanan
yapraksız bir dalda sallanan şeyhimin
çırılçıplak etidir.
21
22
23
24
25
Yağmur çiseliyor.
Serez çarşısı dilsiz,
Serez çarşısı kör.
Havada konuşmamanın, görmemenin kahrolası hüznü
Ve Serez çarşısı kapatmış elleriyle yüzünü.
26
Yağmur çiseliyor.
27
28
Bu destanî şiirde Bedreddin’i kendi siyasal ideolojisi içinde ele alan şair, onun üzerinden yaşadığı
dönemle ilgili siyasal düşüncelerini dile getirmeye çalışmıştır.
29
30
31
32
33
34
35
36
37
Orhan Asena’ nın 1969’da yayımlanan ve Simavnalı Şeyh Bedreddin adını taşıyan tiyatro
oyununda, Bedreddin’ in daha çok kişilik özellikleri üzerinde durulmuştur. Orhan Asena tiyatro
oyununda Bedreddin’ in kişilik özelliklerini, iki noktada yoğunlaştırmıştır. Birincisi, Bedreddin,
günümüz kimi tarih ve edebiyat yazarlarının değerlendirdiği gibi materyalist bir insan değildir. Çünkü
o, her şeyden önce, bütün bilim adamı özelliklerini ve yaşamda gerçekleştirdiği eylemleri, Tanrı
kelamına dayandırmış bir mutasavvıftır. İkincisi ise, Bedreddin’ in kendi kişiliğinde düalizm yaşayan
bir insan oluşudur. Din ve tasavvuf konularında alışılmış düşüncelerden çok farklı görüşlere sahip
olan Bedreddin’in Tanrı, varlık, din ve insan gibi meselelere bakışıyla çağının algılamasından çok
uzak bir yerde durmaktadır.
38
39
40
41
42
Bedreddin olayını tarihi bozma, tarihi saptırma konusu yapan ilk şahsiyet olan Nâzım Hikmet,
kendinden sonra gelen yazar ve şairler üzerinde de etkili olmuş ve Bedreddin olayının sol çevrelerde
yüceltilen bir değer olarak benimsenmesini sağlamıştır. Sol hareketin Bedreddin’ le kurduğu bu
ideolojik ilişki, sağ-muhafazakâr çevrelerde de karşılığını bulmuştur. Bu bağlamda sağ-muhafazakâr
çevreler ise Bedreddin’ in İslam düşüncesine bağlı bir bilgin olduğunu ve onun fikirlerinin döneminde
24
Mürted: İslam dininden dönen.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
38 / 153
Osmanlı Devleti’ ni ortadan kaldırmak isteyen çeşitli çevreler tarafından saptırıldığı şeklinde bir görüş
geliştirerek sol söyleme karşı çıkmışlarıdır.
4
Anne ve babasının Rum olduğu belirtilen Börklüce Mustafa’nın
yanında Torlak Kemal ise Yahudi bir aileden gelmektedir.
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Bedreddin, politik bir figür olmaktan ötede politik bir figür hâline getirilmiş bir kişiliktir. Onun tamamen
İslam düşüncesi ve tasavvufî bağlamda dile getirdiği fikirleri müritleri tarafından bilinçli bir şekilde
çarptırıldığı için politik bir figür hâline dönüştürülmüştür. Mustafa Necati Sepetçioğlu, romanının
Bedreddin’ le ilgili olay örgüsünü tamamen bu fikir üzerine kurmuştur. Osmanlı’ dan nefret eden
müritleri Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal, Bedreddin adını kullanarak onu yavaş yavaş bir politik
figüre dönüştürürlerken amaçları Ankara Savaşı’ ndan sonra siyasî istikrarı bozulan Osmanlı’ nın
daha güçsüz duruma düşmesidir. “Ağzımdaki soğan acısı gitmeden Osmanlı’ dan kurtulmak var mı?
O zamanaca ölsem de düşünürüm Osmanlı yok edilmeli” diye düşünen Börklüce Mustafa, kendi
amacına ulaşmak için Bedreddin’ in adını ve ününü kullanmaktan çekinmemiştir.
14
15
16
17
Bu iki müridinin kendi sözlerini değiştirerek insanları etraflarında topladıklarından haberi olmayan
Bedreddin, Yıldırım Bayezid’ in oğulları arasında bir politik tercih yapmak zorunda kalır. Edirne’ de
Mûsâ Çelebi’ nin kazaskerlik teklifini kabul eden ve politik bir tercihte bulunan Bedreddin de bundan
gücün ve iktidarın büyüsüne kapılarak bir kimlik değişimi geçirmeye başlar.
18
19
20
21
Mûsâ Çelebi’nin kazaskerlik teklif ettiğini Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ e söyledikten sonra,
Bedreddin’ in politik kişiliği belirginleşir. Bu durumu kendi lehlerine kullanmaya karar veren Börklüce
Mustafa ve Torlak Kemal’ in yanında, kazaskerliğin getireceği iktidar ve gücü önemseyen
Bedreddin’ in tasavvufî kimliği politik bir kimliğe dönüşmeye başlar.
22
23
24
25
26
27
Önceleri bu tür makam ve mevkilere değer vermeyen Bedreddin, iki müridini kendine yardımcı
yaptıktan sonra görevine başlar. Musa Çelebi’ ye sadrazam olarak da yine kendi müritlerinden biri
olan Çeykel’ i uygun gören Bedreddin, onun tanınmaması için bir gözünün kör edilmesine ve adının
da Kör Şah Melik olarak değiştirilmesine izin verir. Önceleri Çeykel’ i kendine hizmet edecek bir
göreve getirttiği için mutlu olan Bedreddin, daha sonra halkın ilgisinin sadece Çeykel’ e yöneldiğini
görmeye başlayınca bu durumdan rahatsız olur.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Bedreddin’ in ünü Edirne’de padişahlığını ilan eden Musa Çelebi’ ye kadar ulaştıktan sonra, Edirne’
ye gelince büyük bir saygıyla karşılanır. Bedreddin burada düşündüklerini hayata geçirmek için iyi bir
fırsat yakaladığını düşünür. Musa Çelebi tarafından kazaskerliğe getirildikten sonra, hukuk ve adalet
meseleleri üzerinde çalışmaya ve zihnindeki ideal toplumu kurmak için mücadeleye başlar. Rumeli’
de kurulan Osmanlı Devleti’ nin yeni yönetimini ve sistemini kendi düşünceleri çerçevesinde
şekillendirmek isteyen Bedreddin, bu noktada bir devlet adamı görüntüsü çizer. Bedreddin’ in ilk
düşüncesi, hükümdarın yetkilerinin sınırlandırılması ve yeni nizamın bu çerçevede oluşturulmasını
sağlamaktır. Bedreddin bu düşüncelerini sistemleştirmek için ise Teshil adını verdiği bir hukuk ve
yönetim kitabı da kaleme almaya başlar.
37
38
39
40
“Bedreddin, İznik’ de, Osmanlı’ nın başına geçmeyi düşünmüş olabilir mi? Musa’ nın bile
beceremediğini bile o nasıl düşünmüş olabilir? Börklüce ve Torlak’ a güvenmiş olabilir mi? Bu denli
hayalperest olabilir mi?”
C.Akyol
41
42
43
Erol Toy’ un 1974’ e yayımlan üç ciltlik Azap Ortakları adını taşıyan romanında, Bedreddin’ in hayatı
etrafında gelişen olaylar anlatılır. Bu romanda Bedreddin’ in politik bir figür olarak anakronik düşünce
içinden anlatıldığı söylemek mümkündür. Yazar, bağlı olduğu ideolojik düşüncenin çizgisine uygun
3
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
39 / 153
1
2
3
4
5
olarak Bedreddin’ i sosyalist bir devrimci olarak göstermeye çalışır. Bedreddin’ in politik bir figür
olarak düşüncesinin geçirdiği evreler ve bu evrelere bağlı olarak düşüncenin eyleme dönüşmesini
anlatan yazar, Bedreddin’ in politik fikirlerini verirken yer yer anakronik bir düzlem geliştirir ve toplum,
iktidar ve üretim gibi konularda onu çağının çok ilerisinde bir dille konuşturur. Bu da ideolojik
söylemin romanın önüne geçmesine neden olur.
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Bedreddin’ in Mısır’dan ayrıldıktan sonra, Şam’ da Timur’ u ziyaret ettiği bölümde geçen diyalogda
ortaya koyduğu fikirler, Marksist düşüncenin temel aldığı kavramlar üzerinden gerçekleşir. Bedreddin’
in burada savunduğu düşünceleri çağının çok ilerisinde, sosyalist fikirlerin birer yansıması olarak da
değerlendirmek mümkündür. Thomas More’ un Ütopya adlı eserindeki görüşlere paralel olarak
Bedreddin’ i konuşturan yazar, onun ağzından ortak mülkiyete dayalı bir toplum düzeni tasvir eder.
Bütün dünyanın tek bir bayrak altında toplanması gerektiğini düşünen Bedreddin, idealinde olan
devlette yeryüzünü bir tek kişinin yöneteceğini, bu hükümdarın ise, danışma kurullarıyla birlikte halk
için en yararlı yöntemleri uygulayacağını savunarak sınırların ve ayrı ayrı devletlerin olmadığı bir
dünya modeli kurar!
15
16
17
18
19
Sonuç
Osmanlı tarihinin dönüm noktalarından biri olarak kabul edilen Fetret Devri’ nin en önemli
olaylarından biri olan Bedreddin olayının ve bu olayın baş aktörü Bedreddin’ in tarihsel kişiliğinin,
düşünce ve macerasının daha sonraki dönemlerde, özellikle Cumhuriyet devrinden sonra insanların
dikkatini çekmiş olmasında, onun farklı görüşlerinin ve öğretilerinin etkisi büyük olmuştur.
20
21
22
23
24
Osmanlı tarih görüşünde devlete isyan etmiş, İslam düşüncesinde yeri olmayan düşünceleri
savunmuş bir isyancı olarak görülen Bedreddin, edebî eserin konusu olarak da yazarların ilgisini
çekmiştir. Özellikle romanlarda anlatılan Bedreddin kimliğinin eserden esere farklılık gösterdiğini
görmek mümkündür ki bu farklılıkların temelinde yine yazarların bağlı oldukları ideolojik düşünce
biçimlerinin etkisi belirleyici olmuştur.
25
26
27
Sonuç olarak Bedreddin’ i konu edinen bu romanlarda yazarların ideolojik tercihlerinin belirleyici
olduğunu söylemek gerekir. Resmî Osmanlı tarihinin devlete başkaldırmış, sapkın fikirleri olan bir
imgeye dönüştürdüğü Bedreddin, bu romanlarda farklı farklı imgelere dönüştürülerek verilmiştir.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Şeyh Bedreddin ve
2
3
4
5
6
Önsöz
7
8
40 / 153
Börklüce Mustafa, Ernst WERNER
Kitabımda, Anadolu Selçuklu ve Osmanlı devletlerindeki üretim biçiminin feodalizm olduğunu
kanıtlarıyla ortaya koymuş bulunuyorum. Buralarda söz konusu olanın feodal toplum olduğunu, bu
toplumda sınıfların bulunduğunu ve sınıf mücadelesinin zaman zaman şiddetlenerek halk isyanları
haline dönüştüğünü tarihi belgelere dayanarak kanıtladım.
“Yakındoğu’ ya toprak mülkiyetini Türkler getirmiştir.”
Friedrich ENGELS
9
10
11
12
Türklerin Anadolu’ yu istila etmesi, sıradan bir istila, bir fetih değil, gerçek anlamda yerleşmek üzere
toprakları ele geçirmektir. Yani bir çeşit içgöç, yeniden yerleşme. Bunun için Türkiye tarihinin
Selçuklularla başladığını özel olarak vurguladım. Anadolu, Selçuklularla birlikte etnik olarak, fakat
özellikle dil bakımından Türkleştirilmeye başlanmıştır.
13
Nizam-ül Mülk, İran’ dan gelmiştir; Türk değildir.
14
15
16
17
18
19
Moğol istilası ve işgali, gelişmeyi en azından zaman açısından ileri atmıştır, ertelemiştir. Bununla
birlikte, gelişmenin engellenmesi Orta Asya’ daki ve Çin’ deki kadar korkunç boyutlara ulaşmamıştır.
Oralarda Moğol istilası, nüfusun onda sekizini ortadan kaldırdı. Selçuklu Devleti’ nde ise, merkezi
ortadan kaldırdılar. Moğol istilasının Anadolu’ da, İran ve Orta Asya’ daki kadar korkunç ve feci
boyutlara ulaşmamasının nedeni, Anadolu’ ya Moğol ordularının ana kolunun değil de, sadece bir
yan kolunun, öncülerinin gelmiş olmasıdır.
20
21
22
23
24
Moğol istilasının bir sonucu da, Türk dilinin ve kültürünün öne çıkması, Fars dili ve kültürünün
Anadolu’ da gerilemesidir. Farsça ve İran kültürü, Selçuklularda hakim dil ve kültürdü. Selçuklular
Farsça konuşmaktaydı. Mimarı ve sanat, İran tarzındaydı. Gerçi Şaman -Kaman- kültürünün de
kalıntıları vardı. Fakat genel olarak hakim olan Fars kültürü idi. Artık istilayla birlikte bu da sona
eriyordu. Başka bir şeklide ifade edecek olursam, Türkleşme ve Türkleştirme başlamıştı.
25
26
27
28
29
Mevlana ve Mevleviler
30
31
32
33
Bedreddin
Mevlana, Fars kültürünün yayıcısı idi. Onun yaydığı din kuralları doğrudan doğruya egemen sınıflara
hizmet ediyordu. Mevleviler, egemen sınıfların, öncelikle Selçukluların, sonra da Moğolların müttefiki
idiler. Hiçbir zaman aşağı tabakalara inmediler. Mevlana’ nın hoşgörüsü ile Bedreddin’ deki hoşgörü
aynı değildir.
Bedreddin’ i bir ıslahatçı (reformcu) ve siyasetçi olarak görüyorum. O, Börklüce Mustafa gibi sınıf
düzenini yıkmaya yönelmemişti. Osmanlı Hanedanı’ nı saf dışı ederek devlet düzeninde ıslahat
(reform) yapmayı amaçlıyordu. Ona göre Osmanlı Hanedanı ortadan kalkmalıydı.
34
35
“Bu görüşe katılmıyorum. Bunun olmazlığını görecek kadar bilgili, deneyimli biriydi, Bedreddin.”
C.Akyol
36
37
Bedreddin kazanmış olsaydı, Balkan halkları, aynı zamanda Türk halkı, daha sonraki yıllarda çekmiş
olduklarını çekmemiş olacaklardı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
41 / 153
Türk feodalizminin önemli bir unsurunu oluşturan yeniçeri ordusu, tüm feodal bağlarından koparılmış,
kışlalara yerleştirilmiş, sultanın emrine verilmiş idi ve savaş tarihi bakımından ilginçtir. Yeniçeriler,
tüm aile ilişkilerinden koparılmışlardır. Klanlarından koparılmışlardır. Sultanların emrine verilmişlerdir.
Ve her an savaşa hazır durumdadırlar.
Bedreddin, Börklüce Mustafa
1402 Ankara felaketinden sonra sadece Latin dünyası bir soluk almakta kalmadı; en başta Bizans,
gırtlağına sarılmış Osmanlı’ dan kurtuluşunu kutladı ve bir imparatorluğun yeniden kurulması olan
umudu yeniden canlandı. 20 Şubat 1403’ te en büyük şehzade I. Süleyman’ la (1402-1410) barış
imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre Bizans, Selanik, Kalamaria ve Halkidik Yarımadası’ nın yanı sıra,
Marmara ve Karadeniz’ de bulunan birçok kıyı şeridini ve ayrıca bazı adaları da geri alıyordu, buna
karşın, haraç ödemekten muaf tutulduğu bölge sayısı çok sınırlı kalıyordu.
Venedik, deniz egemenliğini genişletmek amacıyla var olan geçici iktidar boşluğundan yararlanıyor
ve şehzadelerin taht kavgalarını kendi çıkarları için iyiden iyiye kullanıyordu. Ceneviz, Venedik’ in
karşısında daha zayıf bir konumda bulunuyordu.
Musa Çelebi ve Mehmed Kirişçi
1409 yılında Musa, kardeşi Mehmed’ le anlaşarak Süleyman’ ı püskürtmek için Rumeli’ ye gelmişti.
Musa, ikisi de 1402’ den sonra Türk karşıtı bir siyaset izleyen; Sırp despotu Lazarevic (1389-1427)
ile Eflak Prensi ihtiyar Mircea’ dan (1386-1418) yardım aldı. Lazarevic 1411 yılında, Musa’ yla yaptığı
savaşta öldü.
20
21
22
23
Musa, Süleyman’ dan farklı olarak, basit Türk savaşçılarına; yaya ve müsellemlere; akıncılara ve
Hıristiyan yardım birliklerinin subaylarına dayandı. Dukas, Musa’ nın Sırbistan’ daki yağmalarından
ve köleleştirdiği ya da öldürttüğü savunmasız köylülere karşı savaşçılarının yaptığı gaddarlıklardan
söz eder.
24
25
26
27
28
Musa üç yıl sonra, 5 Temmuz 1413’ te, Türk ve Slav rakiplerinin üstün kuvvetlerine Samakov
yakınlarındaki Çamurlu Savaşı’ nda yenildiği ve bir kölenin hançer darbeleriyle ruhunu teslim ettiği
için amaçlarına ulaşamadı. Böylece 1. Mehmed (1402-1421), 11 yıldır hüküm süren kardeş
kavgasından galip çıkıyordu ve artık Rumeli’ de kendi anlayışına uygun düzenin yeniden kurulmasını
planlayabilirdi.
29
30
31
32
Bizans ve Venedik “Kirişçi” (savaşçı) lakabını taşıyan yeni padişahla kolay baş edilemeyeceğini
oldukça çabuk anladı. II. Manuel henüz 1414 Ocak’ ının başında, dört bir yandan ilerleyen Türklere
karşı yardım için Venedik’ e başvurmuş., fakat Prekadi, İmparator Sigismund’ la kendi sorunları
olduğunu bahane ederek yardım etmeyi reddetmişti.
33
34
I. Mehmed, Osmanlı’ nın 1402’ den sonra Arnavutluk’ ta kaybettiği kaleleri, özellikle önemli kale
Kruje’ yi geri almaya koyulmuştu.
35
36
37
38
39
40
Maona şirketi -Venedik- aynı zamanda, I. Mehmed Efes, İzmir ve Bergama’ ya egemen olan
Anadolu Beyi Kara Cüneyd’ le yeni kavgalara sürüklendiğinde de, Rodos Adası’ nın büyük efendisi,
Midilli Adası’ nın egemeni Giacomo Gattilusio ve Eski Foça ve Yeni Foça’ nın icarcılarıyla
birleşerek Mehmed’ in yanında yer aldılar. Sakız adası ve esasında bütün Yunan adalar dünyası, bu
dönemde Rumeli ve Anadolu’ da büyük bir isyan dalgasıyla karşı karşıya kaldı. Bu onları Ankara
Savaşı’ ndan sonra ortaya çıkan kargaşadan çok daha derin bir biçimde etkileyecekti.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
42 / 153
Sufi ve Hıristiyan Dostu Bedreddin
Cüneyd, Küçük Asya’ da, 1402’ den sonra kendini her türlü Osmanlı boyunduruğundan kurtardığı
yeni bir beylik ve hanedanlık kurmuştu. Beyazıd’ ın iki oğlundan birini; Mehmed’ e karşı İsa’ yı
destekleyen Cüneyd, Mehmed 1415 yılında Musa gibi İsa’ yı da alt ettiğinde, kendini Beyazıd’ ın oğlu
olarak tanıtan ve Eflak’ tan I. Mehmed’ in tahtında hak iddia etmek için yola koyulan Düzmece
Mustafa’ nın yanına geçti.
7
8
Bedreddin’ in ailesi, Selçuklu hanedan soyundan geliyordu. Bedreddin’ in büyük babası Abd al-Aziz,
son Selçuklu Sultanı III. Alâeddin Keykubat’ ın yeğeniydi.
9
10
11
12
Bedreddin kariyerine bir Sünni tanrıbilimci olarak başladı. Böyle biri olarak dönemin Şii etkisi altındaki
Sufizm’ den uzak duruyordu. Bedreddin’ in torunu Halil Bin İsmail tarafından 1455 ve 1460 yılları
arasında kaleme alınan biyografisi Menakıpname daha sonra onun artık Sufilerin abasını giyindiğini,
sahip olduğu her şeyi bağışladığını ve kitaplarını Nil nehrine fırlattığını anlatır.
13
14
Bedreddin, egemen çevrelerle düşüp kalkıyordu. Aksaray’ da yalnız Hamid ile değil, kendisine
eğilimli olduğu söylenilen Karaman Bey’ yle de ilişki kurmuştu.
15
Bedreddin’ in yaşamına giren üç kadın da Hristiyan’dı; annesi, baldızı, karısı!
16
17
18
19
20
21
Bedreddin ve Kazasker
Bedreddin, kısa sürede siyasi iktidar oyununa etkin bir biçimde katılma fırsatı buldu. Çünkü Musa
Çelebi 1411 yılında onu kazasker olarak atadı. Eski Osmanlı vakayinamelerine göre sıradan
insanlara maaş, muhtemelen tımar dağıtıyor, Türkmen köylülerini ve göçebeleri, küçük sipahileri ve
akıncı subaylarını tercih ediyordu. Bu durum uzun sürmedi ve Bedreddin, Musa’ nın ölümüyle kendini
yeniden bütünüyle çileci bir sufist yaşama adayacağı İznik’ e sürgüne gitti.
22
23
24
“Yazarın, bu dönemde Bedreddin’ in hukuk usulleriyle ilgili yazdığı kitaplardan hiç söz etmemesi
ilginç.”
C.Akyol
25
26
27
28
Dukas, “O günlerde, İyon Körfezi’ nin girişinde bulunan ve halk ağzında Stylarion denilen dağlarda
cahil ve köylü bir Türk ortaya çıktı. Bu dağlar Sakız Adası’ nın karşısında bulunurlar. Türklere gönüllü
yoksulluğu vaaz ediyor ve kadınlar dışında yiyecek, giyecek, koşum hayvanları ve tarım aletleri gibi
her şeyin ortak olması gerektiğini öğretiyordu.” der.
29
30
Mustafa (Börklüce), 1416’ da bunu tek başına devam ettiren kişiydi. Helen ada halkı, hoşgörü
düşüncelerinden çok etkilenmiş olmalıydı.
31
32
33
34
Sultan IV. Murad (1612-1624) döneminde kalem amiri olan Koca Hüseyin Dünya Tarihi’ nde şunları
yazmaktadır: “Sözü edilen Bedreddin, mezkur sapkınların (Börklüce Mustafa) yakalanmasının
kendisinin aleyhine olacağını düşündü. Bu yüzden artık Osmaneli’ nde kalamazdı; İznik’ i terk edip
İsfendiyaroğlu’ na kaçtı.” Kaçışın tarihi Menakıpname’ ye göre 10 Temmuz 1416’ ya denk geliyor.
35
36
37
38
II. Murad ve II. Mehmed saraylarında ulema olarak bulunmuş olan Şükrüllah, açık bir biçimde,
Bedreddin’ i mehdi, Mustafa’ yı da peygamber olarak adlandırır. Kesinlikle Bedreddin’ in düşmanları
arasında sayılamayacak olan İbn Arabşah da onun padişah olmak istediğini açıkça belirtir. Bu heves
hiç de ayakları havada olan bir heves değildi, çünkü şeyh, Selçuklu soyundan geliyordu.
39
40
41
42
“Osmanlı soyundan gelen Musa’ nın beceremediğini, Osmanlı topraklarında Selçuklu soyundan
gelen birinin padişah olmasını istemesi hem de Bedreddin donanımına sahip bir adamın düşünmesi
mümkün mü?”
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
43 / 153
Ankara Savaşı Öncesi
Bayezıd, babasından farklı olarak, devlet yönetiminde ulemaya dayanıyor ve bunların saraylı yoz
kültürünü benimseyerek Yörüklerin basit yaşamına tam karşıt bir konuma sürükleniyordu. O, İslam
geleneklerini hiç tereddüt etmeyen çiğneyen, Doğu’ ya özgü bir despot hayatı sürüyordu. Bayezid,
örneğin, Sırp yardım birliklerini Anadolu beylerine karşı yürütülen savaşa sokarak, eski gazi
düşüncesini açıkça terk etmiş oluyordu. Hazneler biriktiriyor ve tebaasını vergilendiriyordu.
Fethedilen topraklara yerleştirilen Müslümanlar, Hıristiyan reayanın ödemek zorunda olduğu
arazi ve hayvan vergisine ait harçları devralmak zorundaydı. Müslüman ve Hıristiyanların koyun
vergisi çok önceden, daha I. Murad zamanında aynı seviyeye yükseltilmişti. Bayezid, zorba
yöntemlerle bu oluşumu hızlandırıyor ve böylece eskinin güçlerini incitiyordu. Ankara’ ya yaklaşan
kriz, askeri yenilgiden kaynaklanmıyordu; tersine dıştaki başarısızlıklar nedeniyle yalnız daha da
derinleşen bir hal alıyordu. Kökleri geriye, I. Murad dönemine kadar uzanıyordu.
Bastırılan eskinin güçleri, Timur’ un taarruzu ve Bayezid’ ın yok edilmesiyle yeniden canlandı.
Yenden ortaya çıktılar. Bayezid’ ın oğulları hangi güçlere dayanacaklarına karar vermek
durumundaydılar.
Kardeşlerin Tercihleri
Süleyman, Avrupa’ da ki imparatorluk topraklarına yaslanıp Bizanslılarla, Sırplarla, Venediklilerle ve
Cenevizlilerle bir uzlaşma arayışına girdi. Bizanslıları haraç ödemekten muaf tuttu, onlara Selanik’ i
ayrıca Ege ve Karadeniz’ e birkaç kıyı şeridini iade etti. Ne var ki, Süleyman bu siyasetle basit Türk
savaşçılarını incitiyordu. Onlar, kendilerine ganimet ve büyük emlak getirecek olan cihada yeniden
geri dönüleceğini ummuşlardı. Özellikle 1385 yılından itibaren, Serez dolaylarında ve diğer Balkan
bölgelerine iskan edilmiş olan Anadolulu göçebe kabileleri (Yörükler) Süleyman’ a karşı koymuş
olmalıydılar. Bu unsurla Süleyman’ ı terk edip, Anadolu’ dan gelen kardeşi Musa’ ya yöneldiler.
24
25
26
27
28
29
30
31
32
Musa, 1411 yılında Avrupa’ daki imparatorluk vilayetlerinin hakimiydi. Kardeşi Mehmed’ e karşı
müttefiklere sahip olabilmek amacıyla, Anadolu’ nun Türk beyleriyle barış içinde yaşamaya gayret
ediyordu. Musa, daha 1409 yılında taht mücadelelerine girişmişti ve ayrıca başta Eflak Prensi İhtiyar
Mircea (1386-1413) olmak üzere, despot Stefan Lazarevic’ in kardeşi Vuk’ a muhalif Sırp
aristokratlarının da desteğini elde etmişti. Eğer Hıristiyan Balkan prensleri, Musa’ nın hakkından
kolayca gelebileceklerine ve ondan ayrıcalıklar ve özgürlükler elde edebileceklerine inanıyor
idiyseler, fena halde yanılıyrlardı. Musa, yalnızca kardeşine hizmet etmiş Osmanlı’ nın yüksek mevki
sahiplerini bastırmakla kalmıyor, sadık veya düşman zihniyetli adamlar olup olmadıklarına
bakmaksızın aristokrasiyi de kinle kovuşturuyordu.
33
34
35
36
37
38
39
Çağdaşlarının suçlamaları ve kininin arkasında Musa’ nın temsil ettiği anti feodal harekete karşı
muhalefet saklıydı. Osmanlı vakanüvislerine inanırsak eğer, ordusunun ana kütlesini akıncılar
oluşturuyordu. Çünkü bunlar, daha sonra akıncılar hariç hepsinin Musa’ yı terk ettiğini naklederler.
Akıncılar ne tımar ne de ulufe alıyorlardı; yalnız savaş ganimetinden yaşıyorlardı. Seferlerde kural
gereği, düşmana korku salmak ve yılgınlık vermek için öncü olarak kullanılıyorlardı. Aralıksız savaşı
kendine yaşam tarzı yapmış olan bir hükümdara bağlanacakları, sanırım kendiliğinden
anlaşılmaktadır.
40
41
42
43
44
45
Musa’ ya artık Bedreddin de katılmıştı. Ailesi Rumeli’ de tanınmıyor değildi. Babası, Orhan’ ın oğlu
Süleyman Paşa’ ya komutan olarak hizmet etmişti. I. Murad döneminde kendisine, nihayetinde
ailesiyle birlikte Simavna’ ya yerleşeceği Edirne bölgesinde zengin emlak ihsan edilmişti. 3 Ekim
1358’ de, burada doğan ve şeyh olarak Anadolu’ da büyük başarı gösterecek olan bilgili ve ünlü oğlu
Bedreddin, yeni padişah tarafından kazasker gibi önemli bir makamla görevlendirilmişti. Bütün
kadıların ve dinsel tarikatların başı konumundaydı. Önemli anlaşmazlık ve davalar üzerine hükümler
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
44 / 153
1
2
3
veriyor ve vakıfların başı olarak iş görüyordu. Böylesine muazzam yetkileri, öncelikle efendisinin
takdirlerine “cihetlerin” dağıtılmasında kullanıyordu. Anlaşılan tımar da dağıtıyordu, çünkü Musa’ ya
sipahilerin de katıldıklarını duyuyoruz.
4
5
6
7
8
9
10
11
Mehmed 1413 yılında Musa’ nın akıncılarını alt edip onu öldürttükten sonra, Bedreddin maaş
bağlanarak İznik’ e sürgün edildi. İtibarı ve bir Tanrıbilimci olarak ünü o derece büyüktü ki, galip gelen
ona karşı sert tedbirler almaya cesaret edememişti. Mehmed’ in zaferi, aynı zamanda Osmanlı
İmparatorluğu’ nda feodal güçlerinde zaferi anlamına geliyordu. Mehmed sipahilere dayanmıştı;
bunlar Mehmed Avrupa’ da ortaya çıktığında ona katılmıştı. Musa’ nın ortadan kaldırılmasından
sonra tımar dağıtımını bir sistem olarak geliştiriyor ve bu sayede kendine kalın bir feodal askeri
aristokrasi katmanı oluşturuyordu. Tımar sistemi böylece bütün devletin temel direği haline gelirken,
Mehmed kabile savaşçılığını her türlü yöntemle bastırmaya çalışıyordu.
12
13
14
15
16
17
18
Görünen o ki, 1415-1416 yıllarında Eflak’ ta kendini Bayezid’ in oğlu diye tanıtarak ortaya çıkan
Düzmece Mustafa, I. Mehmed’ i bu muhalif katmanların yardımıyla devirmek istiyordu. Düzmece
Mustafa, Padişah’ ın birliklerine yenildikten sonra, müttefiki İzmiroğlu Cüneyd Bey’ le birlikte
sığınma hakkı isteyeceği Selanik’ e gitti. Bu olaylar 1416 yılı sonunda cereyan ediyordu; yani
Bedreddin’ in Rumeli’ de ayaklanmaya başlamasıyla aynı dönemde. Kaynaklarda, toplumsal olarak
son derece benzer niteliklere sahip bu iki hareket arasında olası bir bağı destekleyecek tek bir
tutamak noktası dahi bulunmamaktadır.
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Şeyh Bedreddin,
2
3
4
5
6
7
8
Önsöz
9
10
11
12
13
14
45 / 153
Tasavvuf ve İsyan, Michel BALIVET
Aile tarafından Mevlevilere, tasavvufi açıdan İbn Arabi’ ye bağlanan ve olasılıkla Bektaşilerle
kaynaşmış bir hareketin kurucusu olan Simavnalı Şeyh Bedreddin (1358/59-1416), Avrupa’ da doğan
birinci kuşak Türkler’ dendi. Bir gazi ile Hıristiyan bir annenin oğlu olan Bedreddin, ortaçağın sonunda
Balkanlar’ ın bağrında kurulmakta olan Türk Osmanlı dünyasında önemli bir rol oynamasını
sağlayacak birçok mirası kimliğinde barındırıyordu. Bektaşiler aracılığıyla Arnavutluk ve Balkanlar’
dakik tasavvuf üzerinde de büyük olasılıkla etkisi olmuştur.
Bedreddin Hareketinin Kökenleri
“Bir zamanlar benim dinimden olmadığı için komşumu suçlardım. Ama şimdi kalbim bütün biçimlere
açık; o artık ceylanlar için bir çayır, keşişler için bir manastır, putlar için bir mabet, hacı için Kabe,
Tevrat levhaları ve Kur’ an kitabıdır. Ben aşk dinini vazediyorum ve hangi yöne yönelirse yönelsin bu
din benim dinim ve imanımdır.”
İbn Arabi, 13. Yüzyıl
15
16
17
18
19
Selçuklu Sultanlığı’ nın (11.-13. Yüzyıl) ve Türkmen Beylikleri’ nin (13.-14. Yüzyıl) Anadolu’ sunda iki
tasavvuf biçiminin güçlü damgası görülür. Anadolu’ nun mistik duyarlılığının şekillenmesinde
belirleyici bir rol oynayan iki şahsiyeti tarafından temsil edilmiştir: Muhyiddin İbn Arabi (1165-1240)
ve Mevlana Celaleddin Rumi (1207-1273) çok farklı yerlerden gelseler de, Rum ülkesinde
tasavvufun kökleşmesinde birbiri
20
ni tamamlayıcı bir etkileri olmuştur.
21
22
23
24
Bu iki şahsiyet, evrenselcilik mesajlarını Orta Asya, göçebe ve Şaman kökenlerine hala çok yakın
olan ve bunlarla sürekli temas halinde bulunan bir 13. Yüzyıl Türk dünyasına aşılamıştır; Anadolu’
daki üç büyük derviş topluluğunun, Mevlevi, Bektaşi ve Bayrami tarikatlarının ortaya çıkmasına yol
açmıştır.
25
26
27
28
29
30
31
İbn Arabi, Rum Ülkesinde, Anadolu’ da, Arapça Evrenselcilik
İbn Arabi 1205 de Rum ülkesine geldiğinde 42 yaşında, olgunluk çağında bir adamdı. Ruhü’l Kuds
ve ed-Dürretü’l-Fahire adlı yapıtlarının birçok yerinde anlattığı İspanya’ daki hocalarından gelen
Endülüs etkisi, ünlü Ebu Medyen’ i benimseyen Mağripli sufilerin etkisi. Ayrıca, 1198 de Cordoba’
da, sonra 1221 de Konya’ da rüyasına giren Hallac’ ın mistik kişiliği de üzerinde derin izler
bırakmıştır; Bağdat’ da inançları uğruna öldürülen Hallac, İbn Arabi’ nin çağdaşları olan Attar ve
Ahmed Yesevi aracılığıyla, Türk topraklarının mistik geleneğinde kendine seçkin bir yer edinmiştir.
32
33
34
35
İbn Arabi’ nin İsevi nitelikte oluşu; gayrimüslim düşünce sistemleri ve alimlerle doğrudan ilişkiye
girmekten çekinmeyen açık zihniyeti 13. Yüzyılda nüfusunun beşte dördü gayrimüslim olan ve çeşitli
dinlerden, Müslüman, Budist, Şamanist Türklerin geniş bir hoşgörü yelpazesi içinde yaşadığı Rum
ülkesiyle arasında yakınlık kurulmasını sağlayan noktalardır.
36
37
İbn Arabi’ nin yorumlarında İsa’ ya verdiği önem birçok kişiye yenilik gibi görünür ve şeyhin
düşmanlarının “onun yeri kilisedir” demelerine yol açar.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
46 / 153
1
İbn Arabi Fütuhat’ da şöyle diyor:
2
3
4
5
“Yahudi’nin ve Hristiyan’ın bütün inandıklarına ve hakikaten onların dinlerinde ve vahyedilmiş
kitaplarında bulunan her parçasına, kendi vahyedilmiş kitabıma inandığım gibi inanıyorum. İşin
doğrusu benim kitabım onların kitaplarını ve benim dinim onların dinini içeriyor. Dolayısıyla onların
dini ve kitabı benim kitabımda ve benim dinimde zımnen mevcuttur.”
İmam Gazali 1058-1111
6
7
8
9
10
11
İbn Arabi 1165-1240
Mevlana 1207-1273
Mevlana Celaleddin Rumi, Farsça Evrenselcilik
Mevlana-yi Rum, Rum Ülkesinin Efendisi, Horasan’ daki Belh şehrinde doğan Muhammed
Celaleddin öncelikli etkinlik alanı olarak kabul ettiği Anadolu’ ya bağlı kalmıştır. Bunun tek nedeni
ailesini, Mevlana’ nın ömrünün büyük bir kısmını geçirdiği Selçuklu toprağına göç etmeye zorlayan
tarihsel olaylar (Moğol istilası) değildir; kendi ifadesine göre asıl neden, onu ayrıcalıklı bir bölgeye
doğru yönlendiren takdiri ilahidir.
12
13
14
15
Mevlana‘ nın, İbn Arabi ile Endülüslü mutasavvıfın son günlerinde, Şam’ da karşılaştığı
sanılmaktadır. İbn Arabi gibi onun da manevi silsilesi Ahmed Gazali’ ye dayanır. Mevlana, İbn Arabi’
nin başlıca halifesi olan ve kendisiyle aynı zaman diliminde yaşamış Sadreddin (1203-1272) ile
temas halinde olmuştur.
16
17
18
“Yaradan’ın aşkı her yerde ve ister Mecusi, ister Yahudi, ister Hıristiyan, bütün insanların
üzerindedir.”
19
Mevlana, çoğu kez kendi dindaşlarına karşı Hıristiyanların koruyucusu olarak görünmektedir.
20
21
22
23
24
Mevlana hayattayken, Kostantinopolis’ e göre ve ötesine kadar uzanan Bizans ya da Frank
topraklarında, Müslüman tarikatlar ile Hıristiyan manastır çevreleri arasında sıkı temaslar kurulduğu
anlaşılmaktadır. Karşılıklı saygıya dayanan bu ilişkiler ruhani alanda kurulan kardeşlik bağlarını
saptamamızı sağlamaktadır; bu bağlar,14. Ve 15. Yüzyıllarda daha büyük ölçekte gerçekleşecek
yakınlaşmaları hazırlayacaktır.
25
26
Mevlana, koruması altındaki kişiyi Bizans İmparatoru’ na tavsiye edecek kadar etkili kesişlerle
sıkı ruhani bağlar içindedir.
27
28
29
Mevlana
Hacı Bektaş ve Yunus Emre, Türkçe Evrenselcilik
Orta Asya’ nın Şaman –Kaman- ve aşiret gelenekleri ile tasavvuf anlayışını özgün bir sentez halinde
kaynaştıran özerk bir tasavvuf akımı da, tarihsel çerçevesi iyi belirlenmemiş iyi belirlenmemiş bir
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
47 / 153
1
2
3
4
şahsiyete, Hacı Bektaş Veli’ ye bağlanan harekettir. 13. yüzyılda Horasan’ dan gelerek Anadolu’ ya
yerleştiği anlatılan Hacı Bektaş, 1248 den 1270-1271 kadar esas olarak Sulucakarahöyük’ te (
bugün Kırşehir yakınında Hacıbektaş) yaşadı. Velinin yaşam öyküsü ve onu sahiplenen tarikatın
gelenekleri Orta Asya’ nın izlerini taşımaktadır.
5
6
7
Örtülü olmayan kadınların tarikat ayinlerine katılmaları, esrime amaçlı sema, bazı hayvanların kurban
edilmesi, insanların kuşa dönüşmesi ve tarikat üyelerinin belirgin nitelikleri olan çok uzun bıyıkların
kökeninde Şamanlık yatmaktadır.
8
9
10
Hacı Bektaş, Vilayetname’ ye göre, Nişapur emirinin oğluydu ve mistik eğilimine uyarak tahttan
feragat etmişti. Büyük sufi Ahmed Yesevi (ölüm 1166-1167) ile arasında kurulan bağlantı Yesevi’
nin müritlerinin Horasan’ da etkin olduklarını ve Hacı Bektaş’ ın onların öğretisini izlediğini gösterir.
Ahmed Yesevi 1093-1166
Hacı Bektaş Veli 1209-1271
Yunus Emre 1240-1321
11
12
13
14
15
16
Vilayetname, Anadolu Ahi localarının ve Türk Fütüvveti’ nin piri olan Ahi Evran’ ın Hacı Bektaş’ ın
yakın dostu olduğunu ileri sürer. Hacı Bektaş Veli çevresinde yer alan ve haklı olarak onu sahiplenen
çok değişken topluluklar, Alevi, Kızılbaş, tahtacı adlarını almışlar, ancak bu adların hiçbiri asla
Bektaşi sözcüğü ile tam eşanlamlı değildir. Bektaşi terimi 16. Yüzyıla kadar anarşik olan silsileyi
kurallara bağlamaya ve onu sıkıca yapılanmış bir örgüt haline getirmeye çalışan Balım Sultan’ ın
kurduğu tarikat için meşru bir şekilde kullanılabilir.
17
18
19
“Mevlana, Karamanoğlu topraklarında, Konya’ da bu denli etkin idi de, niye Hıristiyan Karamanlılar
Müslüman olmadılar?”
C. Akyol
Ahi Evran 1171-1261
20
21
Hacı Bayram Veli 1352-1429
Balım Sultan 1457-1517
Bektaş ve müritleri, Anadolu’ ya yerleşmiş olmakla birlikte İslamlaşmamış olan Orta Asya kökenli
aşiretlerin de din değiştirmesinde büyük rol oynar.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
48 / 153
Yerli Hıristiyanların Aziz Haralambos ile özdeşleştirdikleri
Hacı Bektaş Veli’ nin türbesini her gün ziyarete gelirler. Bu
inanç doğrultusunda türbeye girerken Hıristiyan ziyaretçiler
haç çıkarır, Müslüman hacılar ise bitişikteki camide namaz
kılar. Her iki taraf da aynı şekilde iyi karşılanır.
Aziz Haralambos 89-202
1
2
3
4
5
Anadolu’ daki Türk yayılmasının mızrakbaşı olan Bektaşiler türündeki dervişler, daha askeri fetih
başlamadan önce, mutasavvıfların yaydığı mistik evrenselciliğinin çekiciliğine kapılan Hıristiyan
yandaşlar kazanabilmişlerdir.
Simavnalı Şeyh Bedreddin
Yazdığı kırk dolayında yapıttan yalnızca Varidat incelenmiştir.
6
7
Bedreddin olgusunun gerçek kapsamını anlamak isteniyorsa, onun özümsediği çeşitli mirasları
incelemek gerekir.
8
9
10
11
12
İlk incelenmesi gereken kuşkusuz İslami mirastır. Ancak Bedreddin’ de bu mirasın birçok yüzü
bulunmaktadır. Her şeyden önce o gerçek bir alimdir, gençliğinden beri çok yönlü bir eğitim görmüş,
ve fıkıh alanında uzmanlaşarak değerli bir fıkıh alimi olmuştur. Alim ve Ortodoks bir Müslüman olan
Bedreddin, hayatının belirli bir döneminde karşılaştığı bir mürşit sayesinde mistik aydınlanma
deneyimi geçirecektir.
13
14
15
Daha sonra, hayatının ikinci bölümünde, Ortodoks ve ılımlı tasavvufla arasına mesafe koyarak diğer
bir geleneksel tasavvuf cephesi içinde saf tutar: Kötü üne sahip kurulu düzeni değiştirmek ve bir ideal
uğruna dünyayı yeniden şekillendirmek isteyen sufinin silahlı ayaklanması.
16
17
18
Tasavvuf anlayışının İbn Arabi’ ye bağlandığı açıktır, ancak bu bağlantı Endülüslü mürşidin Türk
müritleri Sadreddin Konevi25, Davud-ı Kayseri26 ve Bedreddin’ in devam ettiği ilk Osmanlı
medreselerindeki Ekberiyye27 okulu aracılığıyla kurulmaktadır.
25
Sadreddin Konevi: Sadreddin daha küçükken babasının öldüğü ve annesi de ünlü sûfi ve filozof Muhyiddin İbn ElArabi ile evlendiği rivayet edilmektedir.
26
Davud-ı Kayseri: 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik'e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada kurduğu Osmanlıların
ilk medresesine Başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu medresesinin sistemini kurdu.
27
Ekberiyye Okulu: Kadiriyye Tarikatından ayrılmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
Sadreddin Konevi 1208/10-1274
49 / 153
Davud-ı Kayseri 1258/61-1350
1
2
3
4
Bedreddin’ in yaşam öyküsü hakkındaki bilgiler, torunu Hafız Halil’ in yazdığı Menakıbname’ ye
dayanmaktadır. Bedreddin’ i yalnızca siyasal ihtirası ve tehlikeli sapkın eğilimlerinin dürtüsüyle
hareket eden bir kışkırtıcı olarak gören çeşitli Osmanlı tarihleri ise tam aksine iddianame şeklinde
kaleme alındıklarından, ihtiyatla değerlendirilmelidir.
5
6
7
8
9
10
Bedreddin’ in babası Selçuklu ve gazidir. Büyükbabası Abdülaziz tanınmış bir kişidir, son Selçuklu
sultanı Alaeddin Keykubad’ ın (Ö. 1307) yeğeni, aynı zamanda veziridir. Oruç Bey’ e göre bu
mükemmel ve akıllı adam ilk Osmanlı beyi Osman ile görüşmeler yapmış ve ünlü Osmanlı ailesi
Mihaloğulları’ nın başlangıcındaki Bizanslı Mihail’ in ihtidasında28 hazır bulunmuştur. Rumeli’ deki
ilk gaziler olan Hacı İlbeyi ve Gazi Ece ile onların silah arkadaşlarıyla da akrabalığının bulunduğu
ileri sürülmektedir.
Hacı İlbeyi ….- 1364
11
12
13
“Bedreddin, “ihtiraslı idi, inanç anlamında sapkındı, bir kışkırtıcıydı, tahtta gözü vardı ya da sınıf
mücadelesinin öncüsüydü” demek, işin en kolay yanı!”
C.Akyol
14
15
Bedreddin’ in babası Gazi İsrail, Orhan’ ın oğlu Süleyman Bey’ in emri altında Rumeli’ yi fethe
girişen ilk yedi gaziden biridir; aynı zamanda kadıların kadısı ve alim olarak tanınır.
16
17
Bedreddin’ in annesi Hıristiyan’ dır, Simavna banının kızı olduğuna göre bir yüksek görevli ailesinden
gelmektedir. Bedreddin 1358-59 yılında, Simavna’ da dünyaya geldi.
28
İhtida: Başka dinden çıkıp, Müslüman olmak.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
50 / 153
Bedreddin Mısır’ da
Bedreddin Mısır’ a gelince bu etkin çevreye mensup olur; Mısır’ a gelişi 1382 yılıdır. Tesadüf olarak
İbn Haldun da aynı günlerde Mısır’ a gelmiştir.
İbn Haldun 1332-1406
4
5
Mısır’ a gelmeden ünü duyulmuş parlak bir zekaya sahip olan Bedreddin saraya girmekte fazla zorluk
çekmemiştir. Sultan Berkuk onu saraya davet eder ve oğlu Ferec’ in özel hocalığına tayin eder.
6
7
8
9
10
11
12
Tasavvuf yolunda mürşidi olacak Hüseyin Ahlati29 (1320/21-1405) ile tanıştı. İki adamı
onurlandırmak için Sultan Berkuk onlara iki Habeş cariye sundu. Bu kadınlar Simavnalı Şeyhin
yaşamında önemli bir rol oynayacaktır. Hafız Halil’ in babası, yani Bedreddin’ in oğlu İsmail’ in
annesi; Mariye ise Bedreddin’ in manevi akıl hocası oldu. Çok akıllı bir kadın olan Mariye, Şeyh
Ahlati’ nin öğretisinden çok şey kazanmıştı. Bedreddin’ in Azerbaycan’ dan dönüşünde, Ahlati,
ölümünden bir hafta önce Kahire’ nin bütün şeyhlerinin önünde onun kesin olarak halifesi olduğunu
belirtir; aynı zamanda Bedreddin’ in manevi olarak Allah’ ın halifesi olduğunu ilan eder.
13
14
Beyazıd, Bedreddin’ in fıkıh dersleri vermesi ve en seçkin alimleri ülkesine çekmek için özel bir
medrese yaptırmıştı.
15
16
17
“Beyazıd’ ın medrese alimi, Musa Çelebi’ nin kazaskeri, Mehmed Çelebi’ nin bir süre alimi olan
Bedreddin, birden sınıf mücadelesi yapmaya kalkıyor!”
C.Akyol
18
19
20
Bedreddin ve Timur
21
22
23
24
Mısır’ dan Ayrılış
Bedreddin, 1403 baharına kadar Anadolu’ da kalan Timur’ un gelişinden önce Tebriz’ dedir.
Bedreddin, Timur’ la kısa bir süre sonra ordusunun kış karargahında karşılaşır.
Ahlati’ nin ölümünden hemen önce onun halifesi seçilerek hanikahın30 başına getirilir. Bu seçime
muhalefet edenler olur ve dervişlerin bir kısmı Bedreddin’ e karşı çıkar. Bedreddin altı ay sonunda
Mısır’ dan ayrılmaya karar verir.
29
Hüseyin Ahlati: Seyyid Hüseyin Ahlati, Ahlat (Bitlis’ in İlçesi) doğumludur. Zahiri ve Batini ilimlerinde mahir idi. Cengiz
Han’ ın gelişini önceden keşfedip müritlerinden olan 12 bin aile (yaklaşık 60.000 kişi) ile birlikte Ahlat’ ı terk edip Mısır’ ın
Kahire Şehrine yerleşmiştir.
30
Hanikah: Tekke, dergah.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
51 / 153
1404-1405’ teki bu ani gidişin nedenleri içinde Mısır’ da siyasi bir kargaşanın hüküm sürmesinin de
etkisi vardı. Öğrencisi Sultan Ferec 20 Eylül 1405’ de Mısır’ dan Suriye’ ye kaçmak zorunda kalır.
Diğer taraftan Mısır’ ın ekonomik durumu berbattır.
Anadolu’ ya Dönüş
Halep Türkmenleri Bedreddin’ in yanlarında kalması için çok ısrar ederler; ancak Şeyh Kalmaya rıza
göstermedi.
7
8
Geleneksel olarak Türk Alevilerini de içine alan Bektaşilerin, Bedreddin’ in mirasını büyük ölçüde
sahiplendikleri genel bir kanıdır.
9
10
Bedreddin’ den söz edildiğini duyan Karaman Beyi iltifat etmekten çok, onu güç durumda bırakmak
için sarayına çağırır, çünkü kendisi münkirdi31. O ne iyi bir Hıristiyan, ne de bir Müslümandı.
11
12
13
Bedreddin buna rağmen hükümdarın gözüne girmeyi başardı ve bay onun müridi oldu! Hafız Halil,
Bedreddin’ in Konya’ da kalırken Kayserili Şeyh Hamid-i Veli’ yle bağlantı kurduğunu belirtiyor. Bu
şeyh, Hacı Bayram’ ın mürşididir.
14
15
16
17
Bedreddin oradan Menderes vadisine ve Aydıneli’ ne yönelir; buralar Aydınoğulları’ nın
topraklarıdır, onlar da Timur tarafından kısa süre önce eski yetkilerine kavuşturulmuştur. Bu bölge
Bedreddin tarikatının gelişmesinde büyük rol oynayacaktır, çünkü onun iki halifesi olan Torlak Kemal
(Manisalı Samuel) ve Börklüce Mustafa’ nın merkezi burasıdır.
Torlak Kemal …-1419
18
19
20
21
22
Bedreddin’ in Aydın/Güzelhisar’ da kaldığı belirtilir; oğlu İsmail orada ölür. Bedreddin daha sonra
Tire’ den geçip, İzmir’ e gider. İzmiroğlu Cüneyd çok renkli bir kişidir; Bedreddin ve Börklüce’ nin
yaşamlarıyla sık sık kesişecektir. Timur sonrası, Osmanlılar’ ın yeniden İzmir’ e yeniden
yerleşmesine karşı çıkan kişi olmuştur. Cüneyd, olasılıkla Bedreddin’ i yalnızca Osmanlıların
dayatmasını geciktiren bir kışkırtıcı olarak değil, bir mürşit32 olarak da görüyordu.
31
32
Münkir: İnkâr eden, Allah'ın varlığını, birliğini; tek ilahlığını kabul ve tasdik etmeyen imansız kimsedir.
Mürşit: İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, peygamber varisi olan kılavuz; tarikat piri, şeyhi…
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
52 / 153
Sakızlı Hıristiyanlar
Bedreddin’ in Sakız’ da kaldığı sanılan dönemde, adada iki üst düzey yönetici bulunuyordu: Podesta
ve yardımcısı castellanus. Kasım 1404’ e kadar castellanus, Battista Adorno’ dur.
4
5
6
7
8
Ceneviz egemenliği altındaki Hellen adası Sakız ile Türklerin egemenliği altındaki kara arasında
temas kurma çok kolaydı. Sakız elçileri güçlük çekmeden İzmir’ e gelirler. Görünüşe göre İzmiroğlu
Cüneyd, Bedreddin kadar saygın bir kişinin hiçbir dönüş teminatı olmadan gitmesine izin verir, çünkü
Bedreddin Sakız “beyinin” oğlunun rehin olarak İzmir’ de kalmasını kabul etmemiştir.
9
10
11
12
Aydın Beyliği’ nin 1389/90 da Osmanlılar tarafından fethi, Venedik’ e bağlı olan Girit ile düzenli
ticarete en aşağı on yıl boyunca sekte vurmuştu. Türk baskınları yüzünden durum o kadar
kötüleşmişti ki, 1402 Şubatı’ nda Sakız Mahone’ si, Naksos Dükü, Rodos Saint Jean Şövalyeleri
ve Venedik, Türklere karşı bir birlik oluşturmak konusunda görüşmelere başlamıştı.
13
14
15
16
28 Temmuz 1402 de Bayezid’ in Ankara’ da uğradığı yenilginin sonunda Osmanlı gücünün silinmesi
ve Timur’ un koruması altında Anadolu kıyısındaki beyliklerin yeniden kurulması, Ege’ nin diplomatik
satranç tahtasını baştanbaşa değiştirecektir. Ağustos 1402 den itibaren Timur, Cenova’ yı elinde
bulunduran Fransa kralına, krallığındaki tacirlerin Anadolu’ da iyi kabul göreceğini bildirir.
17
18
19
“Bedreddin üzerinden yapılan kavganın bir nedeni de Anadolu Beylikleri’ nin Osmanlı’ nın ilerleyişini
kabullenememesi; Ankara Savaşı’ nın yarattığı belirsizliği kendi yararlarına çevirme isteğidir de!”
C.Akyol
20
21
Bu dönemlerde Hurufi dervişleri, Müslümanlık ve Hırıistiyanlığın eşdeğer olduğunu uluorta
ilan eder.
22
23
24
25
26
27
Avrupa’ ya Doğru
Bedreddin doğduğu topraklara, Trakya’ ya dönmeye karar verir. Ancak Anadolu Beyleri kendi
aralarında savaştıklarından, denizyolu Saruhan’ ın donanması tarafından kesilmiştir ve Bedreddin
Edirne’ ye dönmek için karayolunu izler. Kütahya, Domaniç’ ten Bursa’ ya geçerek yolunu uzatmak
zorunda kalır. Bu dönemdeki savaş olasılıkla,’ te Mehmed Çelebi’ yi, kardeşi ve rakibi İsa’ nın İzmir,
Aydın Menteşe ve Saruhan beyleriyle kurduğu koalisyonla karşı karşıya getiren savaştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
53 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
İsa Çelebi (1380-1406) Osmanlı Sultanı Yıldırım Bayezid ile “Devlet Hatun33” un oğludur. Ankara Savaşı’ ndan
sonra 1402-1413 döneminde ortaya çıkan Fetret Devri başında Bursa ve civarlarında Timur beratı ile
hükümdarlık yapmış ama sonra kardeşi Mehmed Çelebi tarafından 1403 yılında saf dışı bırakılmıştır. İsa Çelebi
hükümdarlığı tekrar eline geçirmek için başarısız kalan birkaç girişim daha yapmış ama sonunda 1406
yılında Eskişehir’de öldürülmüştür.
17
18
19
20
21
Bedreddin bu yolculuk sırasında, daha sonraki isyanda Manisa civarından harekete geçecek olan
diğer bir önemli müridini, Torlak Kemal’ i de saflarına kattığı dikkate alınırsa, bu yolculuk boyunca
Bedreddin’ in yöre ahalisiyle çok verimli temaslar kurduğu düşünülebilir. Bedreddin’ in izlediği
güzergah yalnızca Batı Anadolu’ yu saran siyasi kargaşa tarafından belirlenmemişti: Bu güzergah
yaylalardaki Türkmen nüfus arasında görüşlerini vazetme arzusunu da yansıtıyordu.
22
23
24
Keşişdağı (Uludağ) eteğindeki bir köyde Bedreddin bir Torlak34 topluluğuyla karşılaşır; köyün adı
Sürme’ dir. Bu köy, Menderes yakınındaki Nizar ve daha sonra Bulgaristan’ da Zağra bölgesindeki
Duğalar’ la birlikte, Bedreddin’ in düşüncelerinin yayıldığı üç merkezden biridir.
25
26
Aydıneli/Börklüce, Saruhan/Kemal ve Rumeli/Bedreddin isyanları olasılıkla bu merkezlerden
düzenlenmiştir.
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
Ankara Savaşından hemen sonra İsa Çelebi önce Balıkesir (Karesi) civarında yerleşti. Timur ordusu Bursa
şehrine yürüyüp şehri ele geçirip talan etti. Sonra kardeşi Musa Çelebi Bursa’da Timur’ un beratı ile emir
olarak hükümet sürmeye başladı. İsa Çelebi Bursa’ yı eline geçirmek için kardeşi ile mücadeleye girişti. Musa
Çelebi önceki çatışmalarda üstün geldi. Fakat sonra Balıkesir civarında yapılan bir çarpışmada İsa Çelebi galip
gelip Bursa’da Timur’ dan beratlı emir olarak hüküm sürmeye başladı.
Amasya’da bulunan Kardeşi Mehmed Çelebi 1403’ de Yıldırım Bayezıd zamanının ünlü komutanlarından olan
Subaşı Eyne Bey’ in tavsiyesini uyarak İsa Çelebi’ ye bir mektup gönderdi. Anadolu topraklarının ikisi arasında
bölüşülmesini önerdi. İsa Çelebi bu öneriyi kabul etmedi ve “ulu karındaş” kendisi olması nedeniyle hükümdarın
kendisi olduğunu savundu. Amasya’ dan askeri ile Mehmed Çelebi Bursa’ ya geldi. İsa Çelebi Mehmed Çelebi
ordusu ile Ulubat Muharebesi’ ne girişti. Bu muharebeyi İsa Çelebi kaybetti; hükümdarlığı bırakıp Bursa’ dan
ayrılmak zorunda kaldı.
Kalenderiyye Tarikatı
10. yüzyılda kurulan ve 12. Yüzyılda Cemaleddin Savi tarafından yeniden örgütlenen bu tarikat,
Anadolu’ da 13. Yüzyıl başında ortaya çıkmıştır. Babai adıyla tanınan ve Orta Asya kökenlerinden
fazla uzaklaşmamış görünen Anadolu Türkmen aşiretlerinin mistik-politik kadroları, yukarda sözü
edilen bu topluluk ile belirli organik bağları olmadan, bu düşünce silsilesi içinde hareket etmektedir.
Baba Resul’ ün Selçuklular’ a karşı çıkardığı büyük ayaklanmada yenik düşmelerine rağmen,
Türkmen Babailer Moğol devrinde ve Beylikler döneminde halk tabakaları arasında hep önemli bir
etkiye sahip olmaya devam etmişler, örgütlü bir devlete katılmaya duydukları tepkiyi sosyopolitik
olmaya devam etmişler.
“Sanki ilk kez devlete katılıyorlar, sanki Türkler hatta Müslümanlar devlet sistemi içinde ilk kez yer
alıyorlar gibi… Bu nedenlere katılmak mümkün değil! Konu, bugün de olduğu iktidardan pay almak,
iktidarın içinde olmak kavgası, başka bir şey değil!”
C.Akyol
33
Devlet Hatun: Germiyanoğlu Süleyman Şah’ ın kızıdır. Annesi tarafından Mevlana’ nın oğlu Veled Çelebi’ nin kızı
Mutahhare Hatun’ dan dünyaya gelmiştir. Musa ve İsa Çelebi’ nin anneleridir. 1414 de vefat etmiştir.
34
Torlak: Sözcüğün gerçek anlamı, terbiye edilmemiş tay, ateşli delikanlı. 14. 15. yüzyıllarda Anadolu’ sunda Torlaklar az
çok belirgin şekilde Kalenderiyye tarikatına bağlanan gezgin dervişlerdir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
54 / 153
1
2
3
4
5
Türkmenlerin her türlü kentsel ve yerleşik merkezi otoriteye karşı besledikleri kuşku, ilk aşamada
Torlaklar’ ın Bedreddin’ e yönelttikleri suçlamalarda ortaya çıkıyor. Torlaklar onu beylere hizmet etmiş
olmakla suçluyor ve bey saraylarında geçirdiği zaman dışında neler yaptığını öğrenmek istiyorlardı.
Sonunda müridi olmayı kabul ettiler ve Bedreddin’ i Bursa’ ya kadar uğurladılar. Kantemir, üç yüzyıl
sonra belirtilere bakarak onu Kalenderi olarak tanıtır.
6
7
8
9
“Bu tanıtım Bedreddin’ e pek uymuyor. En iyi Anadolu, Mısır medreselerinde yetişmiş bir alimin,
Selçuklu soyundan gelen bir adamın kent dışında, devlet dışında kendisini düşünebileceğini
düşünmek çok doğru değil!”
C.Akyol
10
11
12
13
Bursa’ da bir süre kaldıktan sonra, Gelibolu’ dan Trakya’ ya geçer. Bolayır, Kurudağ ve Malkara’
ya uğrar. Edirne’ de birkaç ay kaldıktan sonra, daha önce gördüğümüz gibi, davet üzerine Bursa’ ya
ve Aydın’ a döner. Bu yolculuğunun nedeni varlığıyla taraftarlarına destek vermek olmalı; sonra yedi
yıllığına Edirne’ ye dönerek dünyadan elini eteğini çeker.
14
15
16
17
18
19
20
21
Bedreddin ve Musa
Musa gerçekten de Bedreddin’ i çok önemli bir görev olan kazaskerliğe35 getirir. Her türlü dünyevi
faaliyetten vazgeçmiş görünen, Timur’ un teklifini reddetmiş olan sufi, beklenmedik bir şekilde,
riyazatı36 tamamen terk eder, kamu hayatına atılır. Varidat’ a göre, bu eylem cemaati yeniden doğru
yola sokmayı amaçlıyordu. Üstelik devir halk ayaklanmalarına elverişliydi: Osmanlı zayıf düşmesini
izleyen dönemde, Balkanlar’ da ve Anadolu’ da anarşi hüküm sürüyordu. Bir önceki yüzyılda Selanik’
te görülen Zelot ayaklanmasından beri bölgede sosyal kargaşalar bölgenin hemen her yerinde
birbirini izlemiş ve bunların nedenleri çeşitli olmakla birlikte, patlamaya hazır bir hava oluşmuştu.
22
23
24
25
“Musa’ nın Bedreddin’ i kazasker yapmasının tek nedeninin alim yanı olduğunu düşünmek yanlış olsa
gerek! Musa, Bedreddin’ in, halk üzerindeki olumlu etkisinden yararlanmak istiyordu; bunu da
sağlamış oldu.”
C. Akyol
26
27
28
29
30
31
Kazaskerlik görevinin Bedreddin’ e kazandırdığı güçlü konum, ona düşüncelerini yayma ve Tuna,
Deliorman ve Dobruca’ daki Türklerle sıkı bir bağlantı ağı kurma fırsatı verir. Selçuklu soyundan
gelmesi onu Varna, Silistre, Edirne ve Serez’ de yerleşmiş İzzeddin taraftarlarının soyundan
gelenlere de bağlamaktadır. Eflak voyvodası Mircea ile olasılıkla o dönemde temas kurmuştur.
Mircea, Musa’ dan Mustafa’ ya ve Cüneyd’ e kadar Osmanlı’ nın yeniden bütünleşmesini önleyecek
her türlü çabayı desteklemiştir.
32
33
“Bedreddin’ i, Mircea ile birlikte düşünmek, büyük haksızlık ve büyük yanlıştır!”
C.Akyol
34
35
36
Kazasker, Cüneyd’ le de yakın ilişkiler kurmuş olmalıdır; Bedreddin’ in Edirne’ de inzivaya çekildiği
dönemde (1407-1411), Cüneyd İzmir’ deki beyliğinden sürgün edilmişti ve Arda nehri üzerindeki
Ohri’ de sancakbeyiydi.
37
Bedreddin, kendi ailesine ve Musa Çelebi’ ye çok yakın olan Mihaloğulları ile de sıkı ilişkiler içindeydi.
35
Kazasker: Osmanlı Devleti' nde şeri davalara bakan askeri yargıç. Yetkileri arasında kadı, müderris ve din görevlisi
atamaları, kadı kararlarını bozma, değiştirme ve yeni kararlar oluşturma gibi maddeler vardır. Yetkilerinin çoğunu 16. yüzyıl'
dan itibaren şeyhülislamlığa devretmiştir.
36
Riyazat: Dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışmadır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
55 / 153
1
2
3
Türk tarihçilerinin haklı olarak Fetret Devri olarak adlandırdıkları, 15 yıl süren bu zaman aralığında
büyük bir siyasi kargaşa yaşanmıştır. Musa, Osmanlı’ nın Rumeli tarafını, Mehmed Çelebi ise
Osmanlı’ nın Anadolu yanını temsil etmektedir.
4
5
6
7
Bedreddin, 1411 ve 1413 arasında kazaskerlik görevini sürdürdüğü sırada, Börklüce Mustafa adında
bir kişiyi kethüda37 olarak göreve alır. Bedreddin, Musa’ nın sarayındaki gözde konumundan
yararlanarak ve olasılıkla o sırada Aydın’ a hakim olan Cüneyd’ in onayıyla, efendisinin kesin
talimatıyla Mustafa, Bedreddin’ in düşüncesini yaymak için Aydıneli’ ne gelir.
8
9
Bedreddin’ in oğlu ölünce, onun çocuklarını orada himayesine alır ve onları Musa’ nın 1413’ te
iktidardan düşmesinden sonra Bedreddin’ in sürgün edildiği İznik’ e götürür.
10
11
12
“Musa’ nın başaramadığını bile bile, kendi başına Mehmed Çelebi’ ye karşı çıkması kolay anlaşılır bir
şey değil!”
C. Akyol
13
14
15
Sürgün Günleri
Mihaloğlu gibi Bedreddin de azledilir, yalnızca siyasi değil dini bir gözden düşüş de söz konusudur.
Mehmed Çelebi’ nin iktidara gelişi Ortodoks İslam’ a geri dönüş anlamı taşır gibidir.
16
17
Bedreddin ve ailesi kabul edilebilir maddi koşullar gözetilerek Mehmed Çelebi, Bedreddin’ ulufe38
bağlamıştır. İznik’ e sürgün edilir, ama gelecek konusunda pek az güvencesi vardır.
18
19
20
Bedreddin, İznik gibi büyük bir üniversite –medrese- kentinde bulunmasından da yararlanarak etTeshil adlı yapıtını yazar ve kaygılarını 4 Eylül 1415 de tamamladığı kitabının sonuç bölümünde dile
getirir:
21
22
23
“Bu kitabı tamamladığım şu sırada doğduğum kentten uzaktayım; üzüntü ve felaket
içindeyim. Yüreğimde yanan ateş günden güne büyüyor. Ey gizli iyiliklerin Efendisi bizi
korktuklarımızdan koru.”
24
25
26
27
28
29
Sonunda Bedreddin dostlarını ve ailesini geride bırakarak aceleyle İznik’ ten ayrılır. Bu kaçışla ilgili
Menakıbname’ de gösterilen nedenler Osmanlı kaynaklarıyla çelişmektedir. Hafız Halil, Bedreddin’ in
hacca ve müritlerinin onu çağırdığı Kahire’ ye gitmesine Sultan’ ın izin vermemesinin, Bedreddin’ in
gizlice gitme kararı almasına yol açtığını ifade ediyor. Buna karşılık İdris-i Bitlisi’ ye göre Bedreddin,
müridi Börklüce’ nin Aydıneli’ nde ayaklanmasından sonra Sultan’ ın misilleme yapmasından
korktuğu için İznik’ ten ayrılıyor.
30
31
32
33
34
35
36
“Mehmed Çelebi, Bedreddin’ in Rumeli ve özellikle Ege kıyılarında yaşayan Türkmenler üzerindeki
etkisinden korkmuş olabilir; sonuçta Bedreddin, Musa’ dan yana görünen bir adamdı. Börklüce
Mustafa, Torlak Kemal, Cüneyd, Düzmece Mustafa, Karamanoğulları, Timur artıkları, Cenevizliler,
Bizans vb. gibi o günün isyanları düşünüldüğünde zor kazanılan küçük farkların Bedreddin’ le
isyancıların lehine bozulmasından, Mehmed Çelebi ve çevresi özellikle de Bayezıd Paşa korkmuş
olabilir.”
C. Akyol
37
Kethuda: Osmanlılar döneminde askerî ya da sivil kuruluşların başkanı, başkan yardımcısı ve daha çok, baş sorumlusu
olan kişiye verilen unvan. “Yardımcı ve kâhya” anlamlarına gelir. Kethüda unvanı bu özelliğiyle devlet örgütünde bazı
önemli görevleri de belirler.
38
Ulufe: Bazı saray ve devlet görevlilerine üç ayda bir verilen maaş. Günlük olarak hesaplanırdı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
56 / 153
Ve İsyan Başlıyor
Dukas, Historia adlı ve 1462’ de birden kesilen yapıtında, şöyle anlatır:
3
4
5
“ Börklüce, “Ben senin emlakine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlakime aynı suretle
tasarruf edebilirsin” diyordu. Ayrıca, Hıristiyanların Allah’ a mu’tekid39 bulunduğunu inkar eden her
Türk bizzat kendi dinsiz idi.
6
7
8
9
Çelebi Mehmed’ in Saruhan Valisi Sisman40, bu sahte rahibe karşı hareket ettiyse de Stilaryon’ un
(Karaburun) dar geçitlerinden ileriye geçmeyi başaramadı; karşı taraf 6000 kişilik bir kuvvetle hemen
dar geçitlerden geçerek Sisman ile bütün ordusunu perişan etti. Bu kişiler, Türklerden ziyade
Hıristiyanlara eğilim göstermeğe karar verdiler.
10
11
12
13
Mehmed, durumdan haberdar olunca ancak on iki yaşında bulunan oğlu Murad’ ı Trakya ordusuyla
birlikte padişahın mu’temedi Bayezıd Paşa eşliğinde Mustafa üzerine gönderdi. Bayezıd Paşa,
Bitinya, Frigya, Lidya ve İyonya’ nın bütün silahlı kuvvetlerini topladı. O dar geçitlerden geçti, kim
varsa hepsini katletti; Mustafa ve dervişleri teslim alındı; Ayasluğ41’ da idam edildiler.
14
15
16
17
İsyan, bir köylü ayaklanması, aynı zamanda dinsel bir başkaldırı niteliğindedir. Börklüce, Osmanlı
yazarlarına göre bir cahildir. Osmanlı Devleti’ nin kazaskerinin kethüdalığı gibi gözde bir mevkide
bulunmuş bir kişiye yapılan bu cehalet yakıştırması gariptir. Börklüce’ nin başını çektiği isyan hareketi
taraftarlarını en ateşli, en marjinal sufiler arasından toplamıştır. “
18
19
20
21
22
Rumeli Ayaklanması
İznik’ ten ayrıldıktan sonra Bedreddin, pek çok şeyi açıklayan bir davranışla, Musa’ nın, Düzmece
Mustafa’ nın ve Cüneyd’ in müttefikleri olan, kendi doğal müttefiklerine yönelir. Bunlar, Osmanlı
karşıtı Anadolu Beyleri, özellikle de İsfendiyar ve en başta Eflaklı Mircea olmak üzere Balkan
prensleridir.
23
24
“Başka bir olasılık var mıydı?”
C. Akyol
25
26
27
28
29
30
31
32
33
Bedreddin 1416 yılının Temmuz ayı sonunda, Mısır’ dan dönerken ziyaret etmediği beylerden biri
olan İsfendiyar’ ın yanına gelir. İsfendiyar, Bedreddin’ i Timur’ un oğlu Şahruh’ un yanına gitmekten
vazgeçirir ve Mehmed Çelebi’ den korkusundan, başından atmak için bir elçilik göreviyle Kırım
Tatarlarına gitmesini önerir. Bedreddin pek de istemeden gemiye biner. Gemi rotasını değiştirerek
Eflak’ a uğrar, kaptan orada Bedreddin’ i sahile çıkarıp, bırakır! Eflak sahilinde terk edilen Bedreddin,
Sakız’ da olduğu gibi, onu bilen yörenin Hıristiyan ahalisi tarafından iyi karşılanır ve kente götürülür.
Eflak ile Boğdan arasında süren savaş yüzünden Kırım’ a gitmekten vazgeçen Bedreddin, sonucu
ne olursa olsun Edirne’ ye dönmeye karar verir. Menakıbname, Bedreddin’ in Edirne’ ye yürüyüşünü
sadece yeni yazmış olduğu Nurü’l-kulub adlı yapıtını Sultana sunma arzusuyla açıklar.
34
35
36
37
Düzmece Mustafa ve Cüneyd
Mehmed Çelebi’ nin Bedreddin hareketini daha tohum halindeyken ezmek için gösterdiği şiddetli
tepki, Sultanın birdenbire iki asi arasında kalmasından da kaynaklanmaktadır. Söz konusu diğer olay,
Düzmece Mustafa’ nın isyanıdır.
39
Mu’tekid: Bağlanmış, inanmış. Dindar. İtikad eden. Dini bütün olan.
Sisman: Cüneyd’ in yerine atanan Bulgar.
41
Ayasluğ: Ayasuluk, Selçuk.
40
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
57 / 153
1
2
Gerçekten de iki isyan, Düzmece’ nin Ekim 1416’ da Bulgaristan’ da ortaya çıkışıyla aynı yılın 18
Aralık tarihinde Bedreddin’ in ölümü arasına sıkışan çok dar bir zaman dilimi içinde yer almaktadır.
3
4
5
“Bu çok önemli bir tespit; Saray, Düzmece Mustafa ile Bedreddin’ in birleşmesinden korkmuş olabilir.
En azından, Düzmece Mustafa’ nın, Musa gibi Bedreddin’ i kullanmasından korkmuş olabilir.”
C.Akyol
6
7
8
9
10
11
Düzmece Mustafa, Hıristiyan kaynaklarınca Bayezıd’ ın öz oğlu ve en büyük oğlu idi. Düzmece
Mustafa’ nın doğal müttefikleri ile güzergahı, daha önce de belirttiğimiz gibi, Bedreddin’ inkilerle
aynıdır. 1415 le 1416 arasında Mustafa Sinop’ ta, İsfendiyar’ ın sarayındadır. Sonra Eflak’ ta ortaya
çıkar ve orada Mircea ile resmen ittifak kurar. O bölgeden hareketle, Ulahların ve Cüneyd’ in
desteğiyle Bulgaristan’ ı eylem alanı haline getirir. Cüneyd, Düzmece Mustafa ve Mircea birlikte
Osmanlı karşıtı Rumeli beylerinin desteğiyle Ekim 1416 da Bulgaristan’ ı yağmaladılar.
12
13
14
15
Mehmed Çelebi, Düzmece ile Cüneyd’ in işini bitirmek ve aynı zamanda Selanik’ i fethetmek
için karargahını Serez’ e kurar. Düzmece ile Cüneyd Selanik içine sığınır. Sultan da kenti
kuşatır, 1416 sonbaharı. Mehmed, Selanik’ i kuşattığı sırada, geri hatlarında, Bulgaristan’ da
Bedreddin isyan etmiştir; bu durumda kuşatmayı kaldırır ve Bedreddin’ in üzerine yürür.
16
17
18
“Selanik’ in kuşatmasından vazgeçip, Bedreddin’ e yönelmesi, önemli! Mehmed, Bedreddin’ den bir
şey bekliyordu, ya da öylesine inandırılmış idi.”
C. Akyol
19
20
21
22
23
24
Rumeli’ de Osmanlılara karşı ilk deneme başarısızlığa uğrayınca, Selanik’ te kıstırılmış müttefiklerini
kurtarmayı da hedefleyen Bedreddin taraftarları ikinci bir harekete girişmiştir. Ancak Bizans
imparatorunun verdiği, hayatı süresince Düzmece ve Cüneyd’ in tarafsız kalmalarını
sağlayacağı gibi muğlak bir söz karşılığında Selanik kuşatmasını kaldıran Mehmed’ in bu
kadar hızlı tepki göstereceği hesaba katılmamıştı. Sultan 1416 sonbaharının sonunda
Bedreddin’ in üzerine yürüdü.
25
26
27
28
29
Mehmed Çelebi, Bedreddin’ i ele geçirmek için, kılık değiştirmiş 200 adamla birlikte kapıcıbaşını
gönderir. Bedreddin, bunları büyük bir nezaketle selamlar, karşılar. Ona tutuklu olduğu söylenir;
Serez’ e götürülür. Peygamberlik davası gütmekle suçlanır; Börklüce’ nin ve Torlak’ ın entrikaları ona
mal edilir. Ayrıca, padişahlığa talip olmakla suçlandı. Özellikle Mehmed’ in bu suçu bağışlaması
mümkün değildi.
30
31
32
33
İran’ dan yeni gelmiş Molla Haydar Herevi ile yüz yüze yapılan ve iki gün süren bir tartışma izler. İbn
Arabşah, Molla Haydar Herevi’ in Sultanın baskısı sonucunda verdiği fetvadan sonra, Bedreddin’ in
idam fermanını kendisinin mühürlediğini ekliyor. Bu fetvaya göre “kanı helaldir, ama malı haramdır”.
Aşıkpaşazade de aynı şekilde aktarır.
34
35
Hafız Halil’ e göre bu kararın sorumlusu Haydar Herevi’ den çok, Sadrazam Bayezıd Paşa ve Hurufi
kıyımıyla tanınan Fahreddin-i Acemi’ dir.
36
37
Bedreddin, 18 Aralık 1416 tarihinde Serez çarşısında asılır. Mehmed Çelebi, 1421 de ölür.
Düzmece Mustafa, 1422 de yenilir ve idam edilir. Cüneyd, 1425 de yenilir ve idam edilir.
38
39
40
41
Bedreddin Sonrası
Bulgaristan’ da büyük mülk sahibi ve Bektaşiliği benimsemiş bulunan Mihaloğulları gibi Osmanlı
sarayında kapıkullarının iktidarından yana olmayan eski Musa taraftarları; Kumanların soyundan
gelen Kuzey Türkleri; yarı efsanevi Sarı Saltuk’ un yoldaşları olan Hıristiyanlaşmış Gagavuzlar,
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
58 / 153
Bedreddin’ in atası Selçuklu Sultanı İzzeddin’ in askerlerinin torunları; Demir Baba gibi önemli
tekkelerin çevresinde Bektaşiliği benimsemiş Deliorman köylüleri, vb. Bektaşiliğin kalesi Arnavutluk!
Bedreddinilere İlişkin Fetvalar
Elimizde, Ebussuud ve Hoca Ali tarafından verilmiş üç adet fetva bulunmaktadır. İlk iki fetva:
“Kadınların ve çocukların bulunduğu meclislerde şarap içmek; Serez’ deki türbeyi kabeleri haline
getirmek; okumanın ve yazmanın saçma şeyler olduğunu ve kendileri için ilim yerinin batın olduğunu
beyan etme; Ortodoks müminlere hakaret etmek; aralarında karılarını değiş tokuş etmek.”
Üçüncü fetva daha hukuki niteliktedir: “Bedreddin’ i lanetlemeyi reddeden ve onu sapkın saymayan
bir şahıs kafir mi sayılmalıdır? Hayır!”
Sonuç
1416 isyanı ona mal edilse de, onun bu isyanın itaat edilen şefi ve etkin elebaşı olduğu, kuşkusuz
Osmanlı yanlısı kaynaklar tarafından ileri sürülen, ancak başta torunu olmak üzere yakınları
tarafından sürekli olarak reddedilen bir varsayımdan öteye geçmemektedir.
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
59 / 153
Manakıbı, Abdülbaki GÖLPINARLI
1
Şeyh Bedreddin ve
2
3
“Ukudü’ n Nasiha’, İbni Arabşah
“Simaviye kaadısı oğlu Mahmud’ dur.”
4
5
Bu Simaviye, Edirne kırında kain bir beldedir. Pederi burada kaadı idi. Pederi, gençliğinde ilim
tahsiline düşkün idi. Semerkand’ a gidüp ora ulemasından ahz-ı ilm eyledi.
6
7
819 da Şeyh Bedreddin’ i İsfendiyar bin Ebi-Yezid nezdinde görüp kendisiyle ilmi münasebette
bulunduk.
8
9
“İbni Arabşah, Bedreddini tanımış, konuşmuş kişi!”
C.Akyol
10
11
12
Başına avam-ı nasdan42 birçok kimse toplandı. Padişah olmak hevesine düştü. Ve o tarihte Osmanlı
hükümdarı bulunan Sultan Gıyaseddin Ebulfeth Mehmed bin Ebi-Yezidü’ l Kirişci (Çelebi
Mehmed) aleyhine huruç eyledi.
13
14
Edirne kırına vasıl olduğu zaman halk arasında buraya vürudu süratle intişar ile her taraftan birçok
halk yanına toplandılar. Kendi fetvasıyla kendisi 820 (1417 de) şuhurunda uryan olarak asıldı.
15
16
17
18
19
20
21
Tevarih-i Ali Osman
Bu taraftan gene ol vakit kim Sımavna Kaadısıoğlu Şeyh Bedreddin, Musa zamanında
kaadıaskerken Şeyh’ in katında kethüdaydı, Börklüce Mustafa derlerdi. Şeyhi İznik’ e sürdüklerinde
Börklüce Mustafa, Aydın iline vardı.
“Niye Aydın ili? Çünkü Cüneyd43’ in egemenlik iddiasında olduğu yerlerdendi. Bu Cüneyd’ i
anlamadan, yakından tanımadan o gün olan bitenleri anlamak mümkün değildir!”
C. Akyol
42
Avam- nas: İnsanların tamamı, istisnasız herkes.
Cüneyd, İzmiroğlu Cüneyd: İzmiroğlu Cüneyd Bey. Aydınoğlu hanedanına mensup olmakla birlikte, hanedanın olağan
çizgisi dışından gelerek tarih sahnesine çıktığından ve İzmir valiliği yapmış olmasından ötürü İzmiroğlu Cüneyd Bey olarak
anılır; Kara Cüneyd de denilir.
Osmanlı Devleti'nin yaşadığı Fetret Devri ve II. Murad' ın saltanatının ilk yıllarında gündemde kalmış, Osmanlı Devleti'nin bu
yirmi yıllık süredeki bütün toparlanma çabalarında karşısına çıkmış bir yerel yönetici ve asidir. İsmi bu anlamda Fetret Devri
ile özdeşleşmiştir.
1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid’ in Timur’ a mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğlu Beyliği tekrar
canlanmıştır. Aydınoğlu hanedanının başında bulunan İsa Bey ölmüş bulunduğundan, beyliğin başına Timur Han' ın
emriyle, İsa Bey' in oğlu Aydınoğlu Musa Bey geçti. Musa Bey'in de ertesi yıl vefatı üzerine, 1403'de yerine Aydınoğlu II.
Umur Bey geçti.
Fakat, Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey' in oğlu ve o sırada Timur tarafından Cenevizliler’ den tamamen alınmış
bulunan İzmir' in valisi olan Cüneyd Bey buna karşı çıkarak, saltanat iddiasında bulundu. II. Umur Bey' in üzerine yürüyerek
payitahtı Ayasuluk’ u (Selçuk) zapteden Cüneyd Bey, Umur’un 1405’ te ölümüyle de, Aydınoğlu topraklarına tek başına
hakim oldu ve bu hakimiyetini aralıklarla 1425’ e kadar sürdürdü.
Cüneyd Bey, konumunu sağlamlaştırmak için, Osmanoğlu hanedanı içinde Fetret Devri boyunca cereyan eden taht
kavgalarına karıştı, ve her defasında şehzadelerden birini tutarak, zaman zaman kendisine müttefik bulmak veya mevcut
ittifaklara katılmak yolunu tuttu. Birçok kereler başarısızlığa uğramasına rağmen, kendini bağışlatmayı bildi ve her
seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu.
43
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
60 / 153
1
2
3
4
Aydın ilini kendüye dönderdi. Haşa kendiye peygamber didürdi. Bu taraftan Sımavna Kadısıoğlu
Şeyh Bedreddin dahi bunu işitdi kim Börklüce Mustafa terakkıydedir, bu dahi İznik’ den kaçtı.
İsfendiyar’ a vardı. İsfendiyar yanında dururken bir gice gemiye binüp Eflak iline geçti. Andan gelip
Ağaçdenizi’ ne girdi. Ve illa Börklüce Mustafa’ yla ittifakları vardı, derler.
5
…
6
7
8
9
10
11
Kitab-ı Cihan-numa44, Neşri
Simavne Kadısıoğlu kim, Ağaçdenizi’ ne girmişti, birkaç bedbaht sofi adınluları etrafa gönderdi –ki
“Şimdengeri, bana gelin, muti olun. Padişahlık bana verildi. Yeryüzüne ben halife olsam gerek. Her
kime kim Sancak ve Subaşılık gerek, gelsin benim yanıma. Her kimin ne maksudu varsa gelsin ki,
şimdengeri sahibhurucum. Ve Börklüce Mustafa dahi Aydın ilinde huruç etti. Oldahi benim
mürüdimdir. Benim-çin huruç etmiştir.
12
…
13
14
15
Beyliğe kasd etmeğe ister. Heman Simavne kadısı oğlunu tutup, Serez’ de Sultan Mehmed’ e
getirdiler. Acem’ den yenile gelmiş bir danişmend varidi. Mevlana Haydar derlerdi. Sultan Mehmed
yanında olurdu.
16
Ana Sultan Mehmed sordu:
17
“Bunun gibi iş edenin Şer’an hali nicedir? Bu dahi asılda bir danişmend kişidir.” Dedi.
18
Mevlana Haydar eyitti:
19
“Şeran bunun katli helal, amma malı haramdır.” Dedi.
20
21
22
23
Tevarih-i Al-i Osman, Lütfi Paşa
Simavna oğlu, Musa zamanında kadıasker iken Börklüce Mustafa adlu kethüdası varıdı. Kaçan ol
gavgada gidüb Aydın ilinde Karaburun’ a varub ol yerin halkına hayli müzayaka virdi. Hatta haşa
kendüye peygamber budur.
24
…
25
26
Manisa’ da Torlak Yahudi Kemal ol dahi bir iki bin Torlak ile ceng-ü çegane ile illeri azdurup
yürürdü.
27
28
Ol zamanda Halil dirler bir ulu danişmend varıdı, ol fetva virdi kim, kanı helal, malı haram. Anın
sözüyle Siroz’ da berdar45 itdiler.
29
30
31
32
33
34
35
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin, Osman Sümer
Bedreddin’ in mezarında bulunan kemikleri, 1924 Mübadelesi sonrası, Türkiye’ ye getirirler. İstanbul’
a getirilen bu kemikler, gömülmek üzere onsekiz sene Sultan Ahmed Cami’ i mahfilinde46 koruma
altına alınmıştır. 1942 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü ile Milli Eğitim Bakanlığı arasında yapılan
yazışmalar sonunda Sultan Ahmed Cami’ inden alınarak, Topkapı Sarayı Müzesi Müdürlüğü’ ne nakil
ve teslim edilmiştir. Böylece kemikler yirmi sene de Topkapı Sarayı Müzesi’ nin bir deposunda
kalmıştır. Nihayet 23.10.1961 tarihli Bakanlar Kurulu’nun 5/1840 nolu Kararı ile 29.11.1961 günü
44
Cihannüma: Her tarafı görmeye elverişli camlı çatı katı, kule, dünya haritası.
Berdar: Darağacına asmak.
46
Mahfil: Camilerde etrafı parmaklıklarla çevrilmiş yahut yerden yüksek yapılmış olan yerin adı. Mahfel de denir.
45
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Sultan 2. Mahmud Türbesi bahçesine gömülür.
Bedreddin
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
61 / 153
2. Mahmud Türbesi, Divan Yolu
“Bu Şeyh Bedreddin bir alim, …seçkin bir zat… Kazasker, en yüksek ilim adamı. Tuhaf fikirleri var,
sosyalizme kayan, materyalizme kayan. Bunları tam değerlendireceğimiz, şemasını kuracağımız bir
vaziyet mevzu bahis değil; bilinmiyor, rivayet. Ahmet Yaşar Ocak’ a göre hiç de öyle zındık falan,
ateist falan biri değil! Zaten Varidat çok iyi incelenmemiştir; iyi değerlendirilmemiştir, kaynağın ne
olduğu… Bedreddin’ in fikirlerine bugünün Rumeli Türk’ lüğü çok bağlıdır. Trakya ve Rumeli’ deki
Alev’ likte Şeyh Bedreddin’ in çok önemli bir yeri var; ona tabidirler; pir olarak; çok önemlidir, bu.
Anadolu’ da tabi yok… Divanyolu’ na getirip, gömdüler; o mezar orda nerede, bilmiyorum! Ama orda
olduğunu biliyorum; bul desen bulamam!”
Prof. Dr. İlber ORTAYLI
Şeyh Bedreddin’ in Serez’ deki Türbesi, Franz BABİNGER
Der İslam, Cilt 17.,yıl 1928 .S.100,102 Çeviren İsmet SUNGURBEY
13
14
15
16
17
Yunanistan’ da Türk egemenliğinin araştırmasına adanmış uzun bir eğleşme dolayısıyla, Serez’ de
Şeyh Bedreddin’in 1416 yılı güzünde cüretkâr planlarının cezasını hayatiyle ödemek zorunda kaldığı
yerde birçok günler geçirmek olanağı buldum. Son zamanlarda Bedreddin’ e gösterilen ilgi ve verilen
önem karşısında, Serez’de gözlerim üstüne kısa bir bildir, belki de yerinde olacaktı. Büyük
Kadıaskerin ve engin hukuk bilgininin anısı Serez’ in şimdiki yerlilerinden silinmiş gibidir.
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
En yaşlı Yunan Serezliler hiçbir bilgi vermeyip bana yalnızca eski bir Türk mahallesinin “Bedreddin
Bey” adıyla anıldığını bildirdiler, nerede olduğunu ise hiç kimse bana söyleyemedi. Sonradan bu
Bedreddin Bey’ in ünlü Şeyh adaşından tamamıyla başka bir kimse olduğu anlaşıldı. Tamamıyla
tesadüf olarak, bu gün Venizelos adı verilen ana yoldan bir geçişimde kendine vergi biçiminden
(bakınız Der İslam 11.78 not 1) yeniden tanıyıncaya dek hiç kimse bana türbenin kendisini
gösterebilecek urumda değildi. Türbe, tamda eski Türk çarşısında, böylece muhakkak ki idam
alanının yakınında alçak satış barakalarının arkasında gizlenmiş duruyordu. Üstünde piramit
biçiminde bir külah taşıyan, dört köşe aşağı yukarı dört metre kare tutan yapıdan ibaret İran ve küçük
Asya’ dan bildiğimiz Selçuklu kümbetlerinin aynıdır. Türbeye giriş öbür yönde, güney yönündedir; bu
girişte bu gün bir demircinin demir yığınlarıyla oturduğu, tamamen yabanı otlarla kaplı bir bahçeden
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
62 / 153
1
2
gidilir. Yukarısında yazıtı bilinen (Bakınız Der İslam 11 78.Not 1) bir levhanın izi açıkça görülür.
Levha sökülüp götürülmüştür.
3
4
5
6
7
8
9
Türbenin içi, demirci atölyesi için depo diye kullanılmaktadır; çıplak ve hemen hemen karanlıktır. İki
yerlinin bir Yunanlının ve öbürleri gittikten sonra geride kalan bir Türkün ağzından halk geleneğini
dinlemeyi başardım. Yunanlı şu demirci, yalnızca Şeyh Bedreddin’in birçok yüz yıl önce tutuşturduğu
toplumsal hareketi biliyordu. Türbenin en yakındaki kaderi üzerinde verdiği bilgiler daha ilginçti. Türk
ahalinin 1924 te Mübadele yoluyla Serez’ i hem de gözyaşları içinde terk etmesinden önce, bir takım
Türkler, ihtimal ki dervişler türbenin içini kazıp Şeyhin kemiklerini güvenliğe almaya giriştiler. Bunun
için yöneticilerin onayını aldılar
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Ve gerçekten belli derinlikte, söylendiğine 50,75 cm derinlikte, Bedreddin’in ölüsünün kalıntılarını
önemsiz kemik parçacıkları şeklinde buldular. Her halde ölünün durumu açık seçik olarak
görülebiliyordu; mezarı açanlar cesedin durumunun beklenmiş oldukları gibi olmadığını görünce,
derin bir üzüntüye kapılmış olacaklardır. Bu konuyu daha ayrıntılı olarak araştırmamışsam da
oldukça güvenle, ölünün Mekke’ye yöneltilmiş olmayıp çapsal (kutri) olarak gömülmüş bulunduğunu
kabul edebilirim. Kemikler mezar toprağı ile birlikte madeni bir sandukaya konuldu ve söylenildiğine
göre İstanbul’a Fatih Camii’ ne götürüldü. Bu bilgileri bir Türk de yani (pek çok emlak sahibi ve akar
sahibi bir kimse olan Miralay Mahmut Beyin oğlu Serez’ de doğup yetişmiş bulunan Alemdarzade
İsmail Bey de doğruladı. O kentin Türk geçmişi konusunda hayli bilgisi olan, Türk egemenlini
kalıntıları teker teker bana göstermek ve kendi yordamınca açıklamak için benimle birlikte bütün gün
kızgın güneş altında Serez’ in bütün mahallerini dolaşan tek Müslüman’dı. Kendi ağzından bir takım
pek eski gazilere ilişkin türküler not ettiğim bu az öğrenim görmüş adam (kendisi sürekli olarak
öğrenimini eksikliğinden yakınıyordu) bana Bedreddin Sultan’ ın (onu münhasıran böyle anıyordu.)
bir padişah ve büyük bir evliya olduğunu anlattı. Sultanla çatışması üstüne ancak seçik olamayan
bilgiler verdi. Serez’ deki bütün tekkeleri ve evliya mezarlarını pekiyi bilen İsmail Bey, hangi tekkenin
büyük Şeyhin geleneğini koruyup sürdürmüş olduğu yolundaki sorum üzerine, gerçekten de bunun
türbenin ardında bulunup kalıntılarında şimdi de açık seçik olarak görülebilen bir Kadiri tekkesi idiği
cevabını verdi. Bu tekke savaş sırasında 1913 yılında 28 Hazirandaki büyük yangında harap
olmuştu; dervişler o zamandan beri, tekke harabesinin hemen yanındaki kırmızı sıvalı özel bir binada
oturuyorlardı. Öbür ahaliyle birlikte 1923/24 yılında Serez’i terk etmişler, sahip oldukları her ne kadar
kitap yazma varsa, hepsini alıp birlikte götürmüşlerdi. Birçok yerlinin tahmin ettiğine göre, çarşı
yolunun ardında türbenin yakın çevresi birçok yıldan beri bakımsızdı türbenin kendisine de saygı
gösterilmemiş tersine pek az saygı değer amaçlar için kötüye kullanılmıştı. Çarşının ardında, bu gün
tamamıyla yitmiş olan pek büyük Türk mezarlığı (Orta mezarlık) uzanıyordu. Şimdiye kadar hiçbir
mezar taşı muhafaza edilmemişti. İşte bu mezarlığın kuzey ucunda Şeyhin türbesi yer alıyordu.
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
Bedreddin Mahmud
Bedreddin Mahmud, Hafız Halil’ in Manakıbı’ na göre 1358/1359 da doğmuştur. Ölümü 1415 yılı
denilirse de 1416 da sağ olduğunu ve İsfendiyar’ ın yanında bulunduğunu İbni Arabşah
söylemektedir; 1417 daha doğrudur.
Bedreddin’ in hayatında ve giriştiği harekette en önemli rolü oynayan, Abdurrahman İbni Aliyy İbni
Ahmad il-Bıstami’ dir. Antakya’ da doğmuş, Mısır’ , Şam’ a gidip tahsil etmiş, 1430/1431 de
ölmüştür.
Bedreddin’ in Soyu
Bedreddin’ in ceddi Abdülaziz, bir savaş eridir. Hazreti Mevlana’ ya ulaşmış, sonra Çelebi
Hüsameddin’ e intisab etmiştir. Büyük atası, Bağdad’ da, Cengiz hücumunda şehid olmuş. Abdülaziz,
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
63 / 153
1
2
3
Selçuk hükümdarlarından Alaeddin soyundan, Konya’ da doğmuş; soyundan gelen biri,
Selçukoğulları’ na vezirlik etmiş; bu zat, amcası Sultan olunca, kaçıp, Abbasoğulları’ na sığınmış;
Mu’ tasım billah da onu şeyhülislamlık makamına tayin etmiş.
4
5
6
7
Abdülaziz, yüz yıldan fazla yaşamış, Abdülmümin ve Fazıl Bey adında iki kardeşi, İlyas adlı bir de
kız kardeşinin oğlu varmış. O vakitler herkes yalın börk giydiği halde İlyas, börkünün üstüne beyaz
sarık sardığından halk, kendisine Tülbendli İlyas dermiş. Bunun bir de oğlu varmış. Hacı İl Beyi ve
Gazi Ece, kız kardeşinin kızının oğullarıymış.
8
9
10
11
12
13
14
Abdülaziz’ in oğlunun adı İsrail imiş. Bunlar Süleyman Paşa47’ yla beraber, Rumeli’ ne geçmişler.
Abdülaziz, pusuya düşmüş; şişe geçirilip ateşte kızartılmak suretiyle şehid edilmiş. Abdülaziz’ e İsrail’
in amcası diyenler de varmış; fakat doğrusu, oğlu olmasıdır. Gazi İsrail, Dimoteka fethinde bulunuyor
ve elde edilen ganimetleri gazilere dağıtıyor; kendisi, beyin kızını alıyor. Melek adını veriyor. Bu
kasından birkaç oğlu oluyor ki bir tanesi Bedreddin Mahmud. Bedreddin, Sımavna’ da 1358/59
yılında doğuyor. O günlerde daha Edirne daha alınmamış. Edirne alınınca (1361) İsrail, Edirne’ ye
yerleşiyor.
Sultan Orhan
Sultan 1. Murad
Sultan Bayezıd
Mehmed Çelebi
Musa Çelebi
Bedreddin
:
:
:
:
:
:
1281-1362
1326-1389
1360-1403
1389-1421
…-1403
1359-1420
15
Bedreddin, önceleri tasavvufu ve sema’ ı inkar edermiş. Hatta Mevlana’ yı bile hoş görmezmiş.
16
…
17
18
19
Timur’ un oğlu ölmüş, cenazesini Sultaniyye’ ye götürmek üzere Tebriz’ e getirmişler. Bedreddin,
Timur ordusunda bulunan ve Bayezıd’ a ihanet edip, Timur’ a kaçan askerleri yeriyor. Onlar da nadim
olduklarını söylüyorlar. Bedreddin de Sultaniyye’ ye varıyor. Oradan Tebriz’ e geliyor.
20
21
22
Batınilik
Kuran’ ın içyüzünü, Batıni anlamını anlayanlardan zahiri hükümlerinin kalkacağına inananlara, genel
bir deyimle Batıni ve bunların yollarına Batınilik denmiştir.
23
24
Batınilik, Peygamber ve İmam hakkındaki inançta, Peygamberi ve İmamı Tanrı ile bir görmekle
başlamıştır, diyebiliriz.
25
26
27
28
29
30
Halife Osman zamanında bir Yahudi dönmesi olan San’ alı Abdullah ibni Saba’ nın, Osman’ nın
aleyhine halkı kışkırttığını, Peygamber’ in vasisinin de Ali olduğunu, Peygamber’ in yeniden dünyaya
gelip küfrün kökünü kazıyacağını, alemi adaletle dolduracağını söyler; Osman’ ın öldürülmesine
sebep olduğu gibi, Cemel Savaşı’ na da ona uyanların sebep olmuştur. Bu kişi, Şia katında da mel’
undur. Hz. Ali hakkındaki inançlarında aşırı olması yüzünden hapsedilmiş, tevbe etmediği için de Hz.
Ali’ nin emriyle yakılarak öldürülmüştür.
47
Süleyman Paşa: (1316 (?) - 1357/1360), Osmanlı Padişahı Orhan Gazi' nin büyük oğlu olup, annesi Nilüfer Hatun' dur.
Osmanlı Devleti' nin Rumeli' ye, başka bir deyişle Avrupa'ya geçişinin öncüsü ve sembolü olan şahsiyettir ve Rumeli Fatihi
olarak bilinir. Bolayır ile Seydikavağı arasında doğanla avlanırken atından düşerek vefat etmiş.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
64 / 153
1
2
3
4
Batıniler, te’vilde48 iki yol tutarlar: Birincisi doğrudan ayetleri, anlam bakımından, öbürü kelimelerdeki
harfler ve bunların ebced hesabına göre sayı değerleri bakımından te’vil etmektir. Her ikisi içinde
belirli bir yöntem yoktur ve bütün bu te’viller gelişigüzel yapılır. Ancak gaye aynı olduğu için, yöntemin
pek o kadar önemi yoktur ve aynı sonuca varılır.
5
6
Batınilere göre, mucizeler aklidir. Nuh Tufanı, halkın batın bilgisinde boğulması, Nuh’ un gemisi,
müstecibin49 bindiği davet gemisidir.
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
Bedreddin İçin Söylenilenler
“Bu kitap, sapmış ve saptıran, yeryüzünde kıyamete dek bozgunlukta bulunan Simav oğlu diye
tanınmış Şeyh Bedreddin’ in kitabıdır. O kitapta ilhada50 dair yazılar yazmış, haşri51 inkar etmiş,
alemin önüne ön olmayacağına hükmetmiş… Halbuki bilgisizlik yüzünden, kötülüğe fazlasıyla
emreden nefsin iğvasıdır, şeytanın bezediği şeylerdir bunlar. Öyle olduğu halde o, mertebelerde
olgunluğa ulaşmış sanmıştır kendini hilafete hak kazanmış görmüştür kendini ve halkı tevhide irşad
için padişahlığı ele almaya niyetlenmiştir; ilmi, anlayışı, zahidliği52, kendisine benlik vermiştir;
kendisini bütün bilginlerle bir görmüştür; böyle inanmıştır. Oysa ki onun cinsinden olan hem doğru
yoldan sapmıştır, hem halkı saptırmıştır… Kendisini kutub sanan ve bu bozuk inançla kıyam edip
Dobruca, Zağra ve Yenişehir’ i alan bu adamın hali anlaşılmış, gizli dileği meydana çıkmış, kendisine
uyanların dilekleri bilinmiş… sonunda Siroz’ a getirilmiş saltanat için kıyam ettiğinden öldürülmüş,
ona uyanlar dağılmış, gizlemişlerdir.”
19
20
21
22
23
24
25
Sofyalı Bali Efendi (…-1553) Halvetiyye tarikatının Cemaliyye şubesine mensup âlim bir şeyhtir.
Uzun süre Sofya’da faaliyet gösterdiği için “Sofyalı” diye meşhur olmuşsa da, esasen bugünkü
Makedonya sınırları içinde kalan Strumitsa (Usturumca) şehrindendir. Tahsilini Sofya ve İstanbul’
da tamamladıktan sonra Halvetiyye şeyhlerinden Kasım Çelebi’ ye (…-1518) mürid olmak suretiyle
tasavvuf yoluna girmiştir. Cemaliyye şubesinin kurucusu Aksaraylı Cemal Halvetî’ nin (Çelebi Halife,
ö.1493-94) İstanbul’daki halifelerinden olan Kasım Çelebi, aynı zamanda Fatih Sultan Mehmed
devrinin de ileri gelen âlimlerindendi. Bali:
26
27
28
29
30
“…soyundan Çelebi Halife’ nin Dobruca ve Deliorman halkını azdırdığını, kadı erkek bir arada şarap
içtiklerini; Kevser, sevgilinin dudağıdır, cennetteki şarap da budur, huri, Tanrı sofrası olan dünyadır;
ahiret, din bilginlerinin sandıkları gibi değildir deyip Enel Hak deyince hepsinin Şeyh’ e secde
ettiklerini, mumları söndürüp, birbirlerine geçtiklerini, padişahın emriyle yapılan camide Cuma
namazının bile kılınmadığını bildiriyor ve haklarından gelinmelerini istiyor.” Diyor.
31
32
İbrahim hakkı Konyalı, 15 Kasım 1950 de yayınlanan “Stalin’ in Şeyhi Bedreddin Simavi”, adlı
makalesinde:
33
34
35
“…Bedreddin’ in müridleri onu peygamber tanırlarmış. Batıni olan Bedreddin, Hıristiyanlıkla
Müslümanlığı çiftleştirmek istemiş; yalnız mallar değil, kadınlar bile müşterekmiş. Kendisi, Bağdad’
da, Hılle53 sancağına bağlı Semave’ li imiş. Timur tarafından gizlice vazifelendirilmiş. Bu, tamamıyla
48
Te’vil: Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri. Yorum, yorumlama. Lafı bilinen
anlamından başka bir anlamla yorumlama.
49
Müstecib: Yoldan çıkan, şaşan.
50
İlhad: İslam dinine ve Kur'an'ın koyduğu kurallara karşı gelme. Özellikle kelam kitaplarında İslam'ın ilk dönemlerinden
beri, felsefi düşüncenin etkisiyle İslam dinini ve peygamberlik kurumunu eleştirerek filozofları peygamberlerden üstün
tutmak amacıyla kullanılır.
51
Haşr: İslam inanışına göre bütün canlıların yeniden diriltilerek mahşerde, hesap vermek üzere toplanmasıdır
52
Zahidlik: Zahidlik, dünyaya rağbet etmemek, dünyadan, dünya varlıklarından, mal mülk sevdasından yüz çevirmek
demektir.
53
Hılle: El Hilla, Irak' ın merkezinde Fırat Nehri üzerinde bir şehir. Bağdat' ın 100 km güneyinde yer alır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
65 / 153
1
2
3
gayr-i ilmi yazıda, yalnız Sımavna adlı yerin Edirne’ ye bağlı olduğuna dair arşivde iki vesikanın
bulunduğunu ve gene arşiv kayıtlarına dayanarak Bedreddin’ in Edirne’ de bir zaviyesi olduğunu
bildirmesi önemlidir.”
4
5
“Sanırım bu makaleyi, Nazım Hikmet’ in …Bedreddin Destanı sonrası yazdı; yazması gerekiyordu.”
C.Akyol
6
Raif Yelkenci’ ye göre de:
7
8
9
10
“Bedreddin, batıni yetiştiren Semave’ lidir. Batınidir; müridlerine esrarı, afyonu, içkiyi helal
etmiştir; her şeyin müşterek olması esasını kabul eylemiştir: Timur’ un casusudur. Börklüce,
İranlı’ dır; Bursa’ da Süleyman Çelebi’ nin mevlidinin yazılmasına sebeb olan İranlı vaiz bile
belki Bedreddin’ in mürididir.”
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Şeyh
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
Giriş
66 / 153
Bedreddin Olayı, Şefaettin SEVERCAN
Şeyh Bedreddin’in, idam kararında, Osmanlı resmi ideolojisinin; idamın tarih oluş öyküsünde, hem
resmi hem de sivil ideolojik yönlendirmelerin oldukça etkili olduğu, hem yalana hem de keyfiliğe terk
edilen en çarpıcı örneklerden biridir. Bir taraftan devletin verdiği her kararı, ‘devlet-i ebed müddet’
anlayışıyla değerlendirmek suretiyle, resmi ideolojinin yanında yer alan âlimler; diğer taraftan, kendi
inanç ve ideolojilerine bir temsilci ve kök bulma ihtiyacı ve heyecanı ile olayı değerlendiren, bir başka
ifadeyle düşüncesine tarih arayan bilim adamları olayı iyice karmaşık hale getirmişlerdir. Çünkü
olayın gerçek boyutları, resmi ve sivil ideoloji çuvalına bir türlü sığmamaktadır. Buna rağmen, Şeyh
Bedreddin olayı başlangıcından günümüze kadar, bir taraftan Ortodoks diğer taraftan Heterodoks
ideolojik zemine malzeme olarak kullanılmaktan kurtulamamıştır.
12
13
Tarih alanının dışına taşarak hukuk, edebiyat ve sanat alanlarında birçok esere konu ve ilham
kaynağı olmuştur.
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
1. Onun hakkında yazılanlar, söylenilenler ve farklı değerlendirmeler kendisinden hemen sonra
başlar. O kimine göre “ilmî derinliği derya gibi sonsuz bir âlim” iken,
2. Kimine göre “sultanına karşı ayaklanmış bir âsidir.”
3. Kimine göre “seçkin bir kadı ve âlim, büyük bir mutasavvıf,”
4. Kimine göre ise “ünlü bir filozoftur.”
5. Çağdaş bilim adamlarımız ve araştırmacılar da onu farklı değerlendirmeye devam ederler.
Kimilerine göre “müctehid, materyalist feylesof, koyu sûfî ve ihtilalci” iken,
6. Kimilerine göre “Diyâr-ı Rum’un pertevi” ve “Türklerin Hallac-ı Mansur’u” dur.
7. Kimilerine göre “gerici”,
8. Kimilerine göre “ilerici”,
9. Kimine göre “komünist”
10. “Stalin’in şeyhi” ve “kızıl bâtıni peygamberi”
11. Kimine göre de, “Alman köylü isyancısı ilahiyatçı, çağdaş Thomas Münzer” dir.
12. Bir bilim adamı onu Leibniz ve Spinoza’ ya benzetirken
13. Diğeri Campanella ile
14. Bir başkası da Auguste Comte ile aynı kategoride görmektedir.
Değerlendirmeler ve anakronik benzetmeler böyle devam eder gider.
31
32
33
34
35
36
37
38
39
Şeyh Bedreddin zaman zaman ‘Türk solu’ ve ‘Türk sağı’ arasında, birine göre diğerinden kurtarılması
gereken bir kimlik olarak da gündeme taşınır. “Türkiye solunun tarihe bakışı çerçevesinde Şeyh
Bedreddin olayını bir “tarihi bozma, tarihi saptırma” konusu yapan ilk şahsiyet olan Nazım Hikmet,
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Destanı’ nın önsözünde bu destanı yazmasındaki amacının,
Şeyh Bedreddin’ i İlahiyat Fakültesi müderrisi olan M. Şerefeddin Yaltkaya’ nın kaleminden
kurtarmak olduğunu söyler. Buna karşılık Şeyh Bedreddin’ i “sol ideoloji tarafından çalınmış olarak
gören ve onun solun elinden geri alınması gerektiğini işleyen” ve “onun kasten gösterildiği gibi
materyalist ve bâtıni bir kişi olmadığını tam tersine onun tamamen Sünni/merkezî İslam’a bağlı bir
âlim ve mutasavvıf olduğunu” savunan makaleler yayınlanmıştır.
40
41
On beşinci yüzyılın başlarında, Ankara Savaşı bozgunuyla yeniden başa dönen Osmanlı Devleti, bir
taraftan ikinci kuruluş için iç savaşlar yaparken diğer taraftan köklü etnik ve kültürel problemlerle
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
67 / 153
karşı karşıya kalmıştı. Büyük halk kitleleri yoksullukla mücadele etmekteydi. Özellikle Şeyh
Bedreddin’ in yaşadığı bölge olan Trakya ve Ege’ de, İslam’ın, Hıristiyanlığın ve Yahudiliğin uç
yorumlarının mozaiğinden oluşan heretik bir inanç yapısı egemen olmuştu. İşte Şeyh Bedreddin,
özellikle siyasi tercihinin günün birinde kendisini idama götüreceğinden habersiz, bu kaotik
yapılanmanın merkezinde siyasi, sosyal ve dinî çerçevede oldukça önemli ve yönlendirici roller
üstlenir.
Arka Plan,
1. Siyasal Tablo
1402 Temmuzu’ nda Ankara Savaşı’ ndan hemen sonra ortaya çıkan durum, gelecek karanlık
günlerin ayak sesleri gibiydi. Timur’a karşı başarısız ve gereksiz bir savaşa, sadece kendi kanaatiyle
aceleci davranıp karar veren Sultan Bayezid’ in yenilgisi, yaklaşık yüzyıllık bir dönemi yeniden başa
döndürmüştü. Muhtemeldir ki Timur’un bu seferi, Irak ve Mısır ile bağlantı hattını, çok etkili olmaya
başlayan Bayezid’ e karşı, emniyet altına alma girişimi çerçevesinde tamamen stratejik idi. Ayrıca,
Timur’ un savaştan sonra Avrupa’ya ve Galata’ya elçiler göndermesi ve Fransa Kralı VI. Charles’ e
yazdığı bir mektubunda “Hıristiyanları ezen” Bayezid’ i yendiğini müjdeleyerek ticari ayrıcalıklar
istemesi” bu savaşta Avrupa devletlerinin ve Bizans’ın da rolü olduğunu düşündürmektedir. Musa
Çelebi’ nin Edirne’ de halka yaptığı bir konuşmasında,
18
19
“İskitleri, İranlıları ve diğer milletleri bizim üzerimize sevk edenler Bizanslılar, İstanbul’ da hüküm
süren imparatorlardan başkaları değildir.”
20
21
22
23
24
Sözleri de bu düşünceyi güçlendirmektedir. Ve herhalde Timur, Anadolu’ yu fetih ve istila etmeyi
düşünmüyordu. Eğer bunu isteseydi, Bayezid’ in oğullarının, babalarının topraklarında, kendisine
itaat etmeleri şartıyla hüküm sürmelerine müsaade etmezdi. Gelibolulu Mustafa Âlî, Timur’ un
Anadolu’ da kalmasının kendisi açısından mümkün olmadığını ve bunun için Anadolu’yu istila
etmeden terk ettiğini söyleyerek şu değerlendirmeyi yapar:
25
26
27
28
“ Zira ki, Timur kendüsi bizzat milk-i dü-vümde sabit-kadem olmak muhal idi. Hind ü Sind ve İran u
Turan’da ’alâka-i kesîresi olan şehriyâr bu 67eşbih mesâfe-i ba’idede mütemekkin olmak, bir neticesi
yok hayal idi. Farazâ ki, evladından birisini alıkosa, yanına vâfir asker virüb “Milk-i Rûm’ı zabt eyle”
67eşb, mümkinü’l-husûl olmayacağını bilürdi.”
29
30
31
32
33
34
35
A.D. Alderson, Fisher ve Gibbons gibi bazı Batılı Osmanlı araştırmacılarına göre, Bayezid her ne
kadar görünüşte Timur tarafından tahttan düşürülmüş ise de gerçekte, daha önce savaş alanında
kendi halkı tarafından fiilen tahttan indirilmişti. Zira evvela, devlete haraç veren kabilelerden “Kara
Tatarlar” düşman tarafına geçtiler ve bunları “Anadolu Sipahileri” takip etti. Daha sonra Sırp
uyruklular savaş alanını terk ettiler. Sanki bunlar yetmiyormuş gibi, Vezir-i Azam Çandarlı Ali Paşa
ve Yeniçeri Ağası Hasan Ağa, Çelebi Mehmed’ in Amasya’ya çekildiği sırada, veliaht Süleyman
Çelebi ile Bursa’ ya kaçtılar.
36
37
38
Burada ilginç bir durum da, Bayezid’ i esaretten kurtarmak için ne bir gayret sarf edilmiş ne de onu
hürriyetine kavuşturmak için bir müzakere yapılmıştı. Ama gerçek şu ki, Bayezid’ in oğulları ve halkı,
onu yüzüstü bırakmışlardı.
39
40
41
Bayezid’ in altı oğlu olup bunlardan Ertuğrul daha önceden vefat etmiş, diğer beş oğlu ise Ankara
Savaşı’ nda hazır bulunmuşlardı. Babalarının intiharı ile aralarındaki taht kavgası meşruiyet kazanan,
şehzâdeler büyükten küçüğe olmak üzere: Süleyman, İsa, Mehmed, Musa ve Mustafa idiler.
42
43
44
Oğullarının en küçüğü olan Mustafa bazı kaynaklarımıza göre savaş sonunda kayboldu ve tüm
aramalara rağmen bulunamadı, bir kısım kaynaklarımıza göre ise, Timur Mustafa Çelebi’ yi
beraberinde Semerkand’ a götürmüştür. Timur büyük bir ihtimalle, Osmanlı ülkesini istila etmek
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
68 / 153
1
2
3
4
yerine, kendisinin hakimiyetini tanıyan, küçülmüş birkaç Osmanlı Beyliği bırakmak istiyordu. Bu
nedenle, Bayezid zamanında büyük ölçüde birliği tamamlanmış olan Anadolu topraklarını yeniden
eski Anadolu beylerine verdi. Geriye kalan Osmanlı ülkesini de, kendi hâkimiyetini tanımaları şartıyla,
Bayezid’ in dört oğlu arasında taksim etti.
5
6
Bu taksime göre, Rumeli toprakları Süleyman’ a, Balıkesir bölgesi İsa’ya, Bursa bölgesi Musa’ya ve
Amasya bölgesi de Mehmed Çelebi’ye bırakılmıştı.
7
8
9
10
11
“Fetret Devri” olarak anılacak olan, on bir yıllık siyasi ve toplumsal buhran, kargaşa ve belirsizlik
dönemi başlıyordu. Tahta geçme sistem olarak şehzadelerden “her biri için boş” olarak tanımlanmıştı
ve onların en güçlü olanı tahtın sahibi olacaktı. Diğerleri ise “kardeşlerin hal’i uygulaması” na göre
ölüme katlanacaklardı. Bu durum “hukuki sultan” ile “fiilî sultan” arasında ayırım yapma imkanını asla
vermeyecek ve tahtı kim ele geçirirse, tahtın meşru sahibi de o olacaktı.
12
13
14
15
16
17
18
19
Şehzadeler arasında başlayan ve tarafları oldukça yıpratan mücadelelerde evvela, Çelebi Mehmed,
kardeşi İsa Çelebi’ yi ortadan kaldırarak Balıkesir’ i kendi topraklarına kattı. İsa Çelebi Eskişehir’ de
bir hamamda yakalanarak boğuldu ve cesedi Bursa’ ya getirilerek babasının yanına defnedildi. İkinci
perde Musa Çelebi ile Emir Süleyman arasında geçti. Neşri’ nin nakline göre, Musa Çelebi
Karaman’ da iken, Rumeli’ de Eflak prensi Mircea/Mirça, Rumeli akıncısından oldukça tedirgin
olmaları ve huzurları kaçması sebebiyle Musa Çelebi’ yi Eflak iline davet ederek ona kızını vermeyi
ve onu buraya ‘bey’ yapmayı ister. Bunun için Musa Çelebi’ye bir elçi gönderir. Musa Çelebi elçiyle
görüştükten sonra “asıl maksut dahi buydu” diyerek hemen yola koyulur.
20
Mirça, Musa Çelebi’yi çok büyük izzet ve ikramla karşılar, ona kızını verir ve Eflak’a bey ilan eder.
21
22
23
24
Musa Çelebi hemen bir ordu kurarak Rumeli’ ni zapt eder ve Emir Süleyman üzerine yürür. Evvela
kardeşine yenilerek kaçan Musa Çelebi, sonunda, içki ve eğlence âlemlerine düşkün olan Emir
Süleyman’ ı İstanbul’a kaçarken yakalar ve boğdurtur. Emir Süleyman’ ın cesedi de Bursa’ ya
getirilerek büyük babası Murat Hüdavendigar’ın yanına defnedilir.
25
26
Fetret Devri’ nin üçüncü perdesi, geriye kalan iki kardeş, Musa Çelebi ile Mehmed Çelebi arasında
geçer.
27
28
Musa Çelebi, kardeşi Süleyman’ ın hal’inden sonra Edirne’ ye gelerek saltanat tahtına oturur
(17 Şubat 1411). Adına para kestirir ve hutbe okutur.
29
30
31
Sonra, daha önceki bütün ümerayı azlederek sancaklarını ellerinden alır ve yerlerine kendi
adamlarını getirir. Âlî, Musa Çelebi’ nin bu uygulamasını Rumeli emirlerine ihanet olarak
değerlendirerek şöyle der:
32
33
“Emek-dâr olan ümerây-ı sâhib-i kâr u bârın her birini yavrı şahin gibi ürkitdi. Zira ki, ol âna dek ’azl
görmemişler idi. Ale’l-husûs nice hizmetleri mukâbelesinde ol yüzden ihânet ihtimâlin virmemişler idi.”
34
35
36
37
Musa Çelebi, azlettiği emirlerin yerlerine yaptığı yeni atamalar çerçevesinde Şeyh Bedreddin
Mahmud’ u da kazaskerliğe atadı. Daha sonra, ilkbaharla birlikte askerini çekip yeni fetihlere
başlayarak, Pravadi, Muturni ve Köpri gibi bazı kaleleri fethetti. Karadeniz sahilindeki Tesalya’ yı
aldıktan sonra İstanbul’ u muhasara etti.
38
39
40
41
42
43
44
Bu muhasara sonunda İstanbul’ un Musa Çelebi’nin eline geçmesinden korkan İmparator Manuel,
Mehmed Çelebi’ ye haber göndererek davet etti. Mehmed Çelebi bu davet üzerine Bizans İmparatoru
ile anlaşarak askeriyle beraber İstanbul’ a geldi. Birkaç gün içinde Çatalca’ nın kuzeybatısındaki
İnceğiz köyünde Musa Çelebi ile yapılan savaşta yenilgiye uğradı. Ancak çarpışmalar bitmedi,
neticede Rumeli emirlerinin Musa Çelebi’ yi terk ederek Mehmed Çelebi tarafına geçmeleriyle güç
dengesi iyice bozuldu ve Musa Çelebi kardeşi ile baş edemeyeceğini anlayıp Bulgaristan’ a gitmeye
karar verdi. Ancak Sofya’ nın güneyinde Çamurlu Derbend mevkiinde yapılan savaşta Musa Çelebi
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
69 / 153
1
2
kesin yenilgiye uğradı ve kaçmak isterken yakalanarak 10 Temmuz 1413’ de boğuldu. O’ nun da
kabri diğer kardeşleri gibi Bursa’da babasının türbesindedir.
3
4
Musa Çelebi’ nin ölümünden sonra yanında yer alan ileri gelen emirler cezalandırıldı. Ancak
Şeyh Bedreddin ilmî kariyerinden dolayı affedilerek İznik’e sürgün edildi.
5
6
7
8
Musa Çelebi’ nin de ortadan kaldırılmasından sonra, 31.07.1413 tarihinde müstakil olarak Osmanlı
tahtına cülûs eden Mehmed Çelebi, hiç vakit kaybetmeden Osmanlı Devleti’ ni Ankara Savaşı öncesi
durumuna getirmek için harekete geçti. İlk olarak Anadolu harekâtına girişti. Mehmed Çelebi’nin
devleti yeniden kurmasında Anadolu’ ya öncelik vermesini P. Wittek şöyle değerlendirir:
9
10
11
“Bu bölge aslî karakterini ve Türk-gazi ananelerini kaybetmemişti. Bu bölge genç Osmanlı Sultanı için
milli şuur ve anane bakımından yeniden güç almak demekti. I. Mehmed Şarktaki eyaletinin cevheri
olan bu öz değeri görebildi.”
12
13
14
15
16
17
P. Wittek’ in bu değerlendirmesine saygı duymakla beraber, devletin en ciddi anlamda otorite ve
toprak kaybının Anadolu’ da olması, Mehmed Çelebi’ ye devletin yeniden kurulmasında stratejik
açıdan Anadolu’ yu daha öncelikli olarak değerlendirmesini zorunlu kılmış olabilir. Ayrıca, Mehmed
Çelebi’ nin kardeşi Musa Çelebi’ yi yenerek saltanatta yalnız kalmasında Bizans İmparatoru’ nun,
Eflak prenslerinin ve Rumeli emirlerinin destekleri de, kendisini, evvela Anadolu’ ya harekete
yönelten bir başka unsur olabilir.
18
19
20
21
22
23
24
25
26
Temelini Karaman Seferi’ nin oluşturduğu Anadolu harekâtını başarıyla tamamlayıp, beylikleri büyük
ölçüde yeniden otoritesi altına alan Mehmed Çelebi, Eflak voyvodasının isyanı üzerine Batı’ ya
yöneldi. Eflak üzerine varılınca, Eflak voyvodası isyanına pişman olup büyük hediye ve minnetlerle
sulh istedi. Onun bu isteği kabul edilerek, Macaristan sınırları içinde bulunan Severin kalesi
fethedildikten sonra Mehmed Çelebi Edirne’ye döndü. Daha sonra ikinci defa Anadolu harekâtına
çıkan Çelebi Mehmed, Samsun’ u aldıktan sonra Bursa’ ya döndü. Bu sıralarda Düzmece Mustafa
denilen Yıldırım Bayezid’ in oğlu Mustafa Çelebi, Selânik bölgesinde hükümdarlık iddiasıyla ortaya
çıkmıştı. Mehmed Çelebi bu olayı bastırmak için Selânik’e gitmek üzere Serez’ de bulunduğu sırada
Şeyh Bedreddin olayı ortaya çıktı.
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
2. Kültürel Zemin ve İnanç Tablosu
37
38
39
40
41
42
Dönemin Anadolu’ su ise bu merkezlere nispeten biraz daha geriden geliyordu. Bu nedenle, Orhan
Gazi tarafından yaptırılan İznik medresesi, Mehmed Çelebi tarafından yaptırılan Bursa Sultaniye
Medresesi gibi, Anadolu medreselerinde ihtisas yapmak isteyen âlimler Orta Asya, Kahire ve Şam
medreselerine gidiyorlardı. Davud-ı Kayserî, Şeyh Bedreddin, Ahmedî Kahire’ de, Muhsin-i
Kayserî Şam’ da, Kadızâde-i Rûmî Musa Horasan ve Maveraünnehir’ de, Alaaddin-i Rûmî
Semerkand’ da ihtisas yapmışlardı.
43
44
Bu dönemin kültürel zemininde ve inanç dokusunda genel olarak “İlk Osmanlı Dönemi Türk Sûfiliği”
diyebileceğimiz, “gazilik”, “alplik/alperenlik, dervişlik” gibi kavramların, “ahilik”, “fütüvvet” gibi
On dördüncü yüzyıl ve on beşinci yüzyılın ilk yarısı, genel olarak hem İslam dünyasının hem de Türk
dünyasının ilmî ve fikrî duraklama içinde olduğu dönemdir. Bu genel duraklamaya rağmen Timur ve
oğlu Şahruh zamanlarında ilmî faaliyetler ilerlemiş ve bu dönemin meyvesi olarak Sadeddin
Teftezânî (Öl.1390) ve Seyyid Şerif Cürcânî (Öl.1413) gibi âlimlerin eserleri ve öğrencileri yıllarca
Osmanlı medreselerinde etkili olmuşlardır. Bu dönemde, akıl ve rey geleneğinin daha etkili olduğu
Orta Asya bölgesi, bilhassa Harezm, Horasan ve Mâverâünnehir felsefe, mantık, kelam, tasavvuf
ve edebiyat alanlarında öne çıkmıştır. Nakil geleneğinin daha etkili olduğu Orta Doğu bölgesi ise,
Kahire ve Şam başta olmak üzere tefsir, hadis, fıkıh, tarih, tasavvuf ve edebiyat sahalarında öne
çıkmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
70 / 153
1
2
kurumların taşıdığı değerlerin ve yönlendirmelerin toplum gündeminde medreselerden daha etkin
şekilde yer aldığını görebiliyoruz.
3
4
5
6
Ve yine bu dönemde Osmanlı toplumunun fikrî gündemini, medrese ulemasından daha ziyade
bu “sufi” ulemanın elinde tuttuğunu görebiliyoruz. Bu iki grubun, daha sonraki yıllarda, zaman
zaman sertleşen, zaman zaman yumuşayan, ama devamlı birbirleriyle mücadele içinde
olduklarını göreceğiz.
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Temellerini Selçuklu’ da da gördüğümüz ve büyük ölçüde onların kültür mirası olarak Osmanlı’ ya
bıraktıkları ve ağırlıklı olarak “Türk motifleri” taşıyan “İlk Osmanlı dönemi Türk Sûfiliği” nin
öğretilerinin, hem teorik hem de pratik olarak daha ilk Osmanlı sultanlarından itibaren benimsendiğini
ve hatta teşvik edildiğini görüyoruz. Hatta bu anlayışın sadece kuruluş yıllarında değil, daha uzun
yıllar özellikle devletin fetih politikasının motivasyonunda, âdeta resmî ideoloji gibi yer aldığını da
gözlemliyoruz. İlk Osmanlı sultanları hakkında kayıtların 15. Yüzyılın ilk yıllarına kadar giden şifahi
geleneğe kadar uzandığını söyleyen, Colin Imber, bir tarih yazısından daha ziyade coşkulu menkıbe
türündeki hikayeler olarak tanımladığı –ilk Osmanlı kroniklerine istinaden- ilk Osmanlı gazilerinin fikrî
temellerini şöyle değerlendirir:
16
17
18
19
“İlk Osmanlı gazileri gerçekten ihlaslı ve dindar kişilerdi. Ancak onların dinleri Sünni İslam şeriatından
daha ziyade, İslam’ a sathi bir hayranlık şeklinde idi. Onlar, Hz. Muhammed’ in, rüyalarında ve
hayallerinde bizzat kendini göstererek, özellikle kafirleri İslam’a davet etme konusunda elde
edecekleri makamlarını, kendilerine takdim ettiğine inanıyorlardı.”
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
Bayezid’ den II. Murat dönemine kadar olan Osmanlı ilim adamlarından öne çıkan bir kısmının
ağırlıklı bilimsel kimlikleri dönemin kültürel dokusu ve inanç tablosunun sufî karakteristiğinin açık ve
net bir göstergesidir. Bu tablonun kimliğinden de açıkça anlaşılacağı gibi 15. Yüzyılın başlarından
itibaren tasavvuf cereyanlarının oldukça etkili biçimde yaygınlaştığı görülür. Bektaşîlik, Halvetîlik,
Bayramîlik, Kadirîlik, Mevlevîlik vb. diğer tarikatlar, dönemin hem devlet yönetiminde hem de
toplum hayatında kalın çizgilerle yer almaktadır. Günümüz fikir hayatında dahi etkinlikleri çok güçlü
bir şekilde devam eden, bu ilim ve gönül adamlarının kendi dönemlerindeki etkinlikleri herhalde daha
az değildir. Tarikatların ve gönül adamlarının sunduğu, şeyh-mürid örgüsü ile topluma inen hoşgörü
ağırlıklı değerler, hiç şüphesiz, Osmanlı toplumunun hem fikir dokusunu hem de sosyal yapısını
derinden etkilemişlerdi. Öyle ki, âdeta bir “şeyh” karizması oluşmuştu. Hatta mahalli bir şeyhin
söylediklerinin, doğruluğuna ya da yanlışlığına bakılmaksızın, sadece itaat ediliyordu.
31
32
33
34
35
Osmanlı yönetimi bu olguyu iyi değerlendirerek, kendi varlığına tehlike teşkil etmediği sürece, bu,
medreseli ve sufi ulemayı destekledi. Çünkü bunlar, eğitimleri, yetişme tarzları ve Osmanlı
saltanatına bakışları itibariyle, âdeta, kamuoyu üzerinde Osmanlı Hanedanı’ nın meşruiyetinin ve
devamlılığının garantisi gibiydiler. Ve yine bunların halk üzerindeki etkileri sebebiyle halk, yönetimi
fazlaca sorgulamıyor ve böylece de ülkenin idaresi daha da kolaylaşıyordu.
36
37
38
Ancak bu ilişkiyi zaman zaman bozan, devlet-ulemâ arasındaki bu zımnî sözleşmeye uymayan
şeyhler ve dervişler de çıkıyordu. İşte Şeyh Bedreddin, ağırlıklı olarak, bu sözleşmeye
uymayan tablonun ilginç bir örneğidir.
39
40
41
42
43
44
45
46
Olay bölgesinin yani Ege, Trakya ve kısmen de Balkanlar’ ın kültürel zemin ve inanç dokusu yukarıda
özetlemeye çalıştığımız çerçeveden farklıdır. Özellikle dini anlama ve yaşama açısından bu farklılık
daha da artar ve belirginleşir. Fetret Dönemi süresince Balkanlar’ daki Ortodoks Hıristiyan prensleri,
kendi çıkar hesapları çerçevesinde zaman zaman şehzadelerle, emirlerle ve mahalli şeyhlerle siyasi
ilişkilere girmişlerdi. Öncelikli olarak siyasi olan bu ilişkiler her iki tarafın toplumları arasında kısmî de
olsa bir yakınlaşmayla sonuçlandı. Bu yakınlaşmada en etkin görevi “dervişler” üstlenmişlerdi.
Böylece, dinî bilgileri zayıf ve taklide dayalı olan halkın inanç dokusunda “derviş” ve “şeyh” karizması
daha da belirleyici hale geldi. “Dervişler dayatmadan çok ikna yoluyla, doktrinde gözü pek
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
71 / 153
1
2
3
4
5
6
özetlemelere giderek ve ibadette etkin bir bağdaştırmacılıkla Balkan halklarına nüfuz etmişlerdir. Bu
halklar kendilerine kalıcı bir iç barış ve dinsel uzlaşma sağlayabileceklerini ileri süren Türklerle
anlaşmaya hazırdı, çünkü onlar Balkanlar’ a gelmeden önce bu konularda büyük sıkıntı içindeydiler.”
Dolayısıyla Osmanlı Devleti’ nin diğer bölgelerinde olduğu gibi Ege, Trakya ve özellikle Balkanlar’ da
“sûfîlik, mistik bir ihtiyacın tatmininden ve basit bir tercih konusu olmaktan öte, bir hayat tarzına
dönüşmüşlüğü gösteren sosyal” ve dinî bir gerçek oldu.
7
8
9
10
11
12
Dervişlerin, Sufilerin ve şeyhlerin bu bölgeye taşıdıkları inanç tablosu, en belirgin özellikleri göz
önüne alındığında, ‘evrensel tasavvuf dini’ olarak tanımlanabilir. İbn Arabî, Mevlâna Celaleddin
Rûmî, Hacı Bektaş ve Yunus Emre gibi mutasavvıf ve gönül adamları İslâm’ ı anlayışları ve
yorumlarıyla bu evrenselliğin merkezinde yer alırlar. İbn Arabî’ nin şu sözleri, hem bu evrensel
tasavvuf dininin temel çerçevesini hem de onun bu dine katkılarını ortaya koyması bakımından
önemli bir örnek teşkil eder:
13
14
15
16
17
18
19
20
“Yahudinin ve Hıristiyan’ ın bütün inandıklarına ve hakikatin onların dinlerinde vahyedilmiş
kitaplarında bulunan her parçasına, kendi vahyedilmiş kitabıma inandığım gibi inanıyorum. İşin
doğrusu benim kitabım onların kitaplarını ve benim dinim onların dinini içeriyor. Dolayısıyla onların
dini ve kitabı benim kitabımda ve benim dinimde zımnen mevcuttur. Bir zamanlar benim dinimden
olmadığı için komşumu suçlardım. Ama şimdi kalbim bütün biçimlere açık; o artık ceylanlar için bir
çayır, keşişler için bir manastır, putlar için bir mabet, hacı için bir Kâbe, Tevrat levhaları ve Kur’an
kitabıdır. Ben aşk dinini vazediyorum ve hangi yöne yönelirse yönelsin bu din benim dinim ve
imanımdır.”
21
22
23
Mevlânâ Celaleddin Rumî’ nin cenaze merasiminde hazır bulunanların ağıtları ve söyledikleri,
Mevlânâ’ nın bu evrensel tasavvuf dinindeki yerini ortaya koyması bakımından oldukça önemlidir.
Ahmet Eflâkî bunları şu şekilde nakleder:
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
“Cenazeyi dışarı çıkardılar. Büyük kıyamete benzer bir kıyamet koptu. Herkes ağlıyordu. Erkekler
çıplaktılar, feryat ederek elbiselerini yırtarak gidiyorlardı. Hıristiyanlardan, Yahudilerden, Araplardan,
Türklerden vs.’ den bütün milletler, bütün din ve devlet sahipleri hazır bulunuyorlardı. Her biri kendi
âdetleri veçhile kitapları ellerinde önden gidiyorlar, Zebur’ dan, Tevrat’ tan, İncil’ den ayetler okuyor
ve hepsi de feryat ediyordu. Büyük bir karışıklık oldu, papaz ve kiliselerin diğer büyükleri çağrılıp
onlara: ‘Bu olayın sizinle ne ilgisi vardır, bu din padişahı bizim başbuğumuz, imamımız ve
rehberimizdir,’ dediler. Onlar da: ‘Biz Musa’nın, İsa’nın ve bütün peygamberlerin gerçekliklerini onun
açık sözlerinden anladık ve kitaplarımızda okuduğumuz olgun peygamberlerin tabiat ve hareketlerini
onda gördük. Siz Müslümanlar, Mevlâna’ yı nasıl devrinin Muhammed’ i olarak tanıyorsanız, biz de
onu zamanın Musa’ sı ve İsa’ sı olarak biliyoruz. Siz nasıl onun muhibbi iseniz, biz de bin şu kadar
misli daha onun kulu ve müridiyiz. Nitekim kendisi buyurmuştur: Yetmiş iki millet sırrını bizden dinler.
Biz, bir perdeden yüzlerce ses çıkaran bir neyiz. Mevlânâ’nın zatı, insanlar üzerinde parlayan ve
onlara inayette bulunan hakikatler güneşidir. Güneşi, bütün dünya sever. Bütün evler onun nuruyla
aydınlanır.”
38
Dediler.
39
40
41
42
43
44
45
Osmanlı döneminde özellikle ordu içerisinde gelişen ve güçlenen Bektaşiler, Hıristiyanlar, Yahudiler
ve diğer gayrimüslimlerle yakın ilişkiler kurarlar. “Onları İslam’a döndürmek kuşkusuz amaçları
arasındadır ama çoğu zaman İslam’ a şeklen bağlanmayı zorunlu kılmadan dinler üstü bir anlayışla
mistik temaslara öncelik verirler. Bu duruma imparatorluğun son dönemlerine kadar gayrimüslim
kaynaklar tanıklık ederler: Bektaşîler karma ibadet yerlerini, ritüellerin birbirine karışmasını destekler;
saflarına Hıristiyanları kabul ederler, rahiplerle düzenli temas halindedirler ve kimi zaman açıkça
evrenselci nitelik taşıyan tüzükler hazırlarlar. Örneğin tarikatın bir kuralına göre:
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
72 / 153
1
2
3
“Gerçek Bektaşî hangi dinde olursa olsun her insana saygı gösterir, onu sevgili kardeşi sayar. Hiçbir
dini reddetmez, hepsine saygı gösterir. Hiçbir kutsal kitabı, ahirete ilişkin hiçbir öğretiyi mahkum
etmez.”
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Fetret Dönemi mücadelelerinin yer aldığı siyasi-coğrafyanın inanç dokusu, aynı zamanda Osmanlı
toplumundaki zıt eğilimleri de açığa çıkarmıştır. Öyle ki, Şehzâde Süleyman’ ın Trakya’da temellenen
iktidarı daha fazla Rumelili görünümündedir ve Çandarlı ailesinin desteğine sahiptir. Hıristiyan
komşuları ile yaptığı ittifak onu rahatlatmaktadır. Keyif ehli Süleyman “yarı-kafir” olarak görülmektedir.
Mehmed Çelebi’ nin Anadolu niteliği daha baskındır ve Arnavut Bayezid Paşa’ nın desteğine
sahiptir. Devletin bütünlüğünü yeniden kurmayı hedeflemiştir. Ehl-i Sünnet çizgisini sıkı sıkıya
korumuştur. Musa’ ya gelince, Rumeli uç beyliklerinin savaşçı ve Heterodoks insanlarını benimsemiş
gibidir. Taraftarları Tuna boylarının Türkleridir. Çevresine Bektaşi yorumunu benimseyen
Mihaloğulları gibi doktrin açısından konumları tartışmalı eski ailelerin temsilcilerini toplar.
Balkanlar’daki Mircea ve Anadolu’ daki İsfendiyar müttefiklerindendir.
14
15
16
17
18
19
20
Şehzâdeler arası mücadelelerde Musa Çelebi’ nin dayandığı siyasi coğrafya ve bu coğrafyanın inanç
yapısı, bir taraftan bu bölge insanının Şeyh Bedreddin’ e sahip çıkmasını ve ona destek vermesini
açıklamada önem ifade eder. Diğer taraftan da Şeyh Bedreddin’ in Mehmed Çelebi tarafından idam
edilmesinde oldukça düşündürücü ve açıklayıcı bir rol üstlenir. Öyle ki, Şeyh Bedreddin’ in yanında
yer alanlarla karşısında duranların gerekçeleri önemli oranda aynıdır. Bu çelişik olgu, belki de,
taraflardan en azından birinin gerçek niyetinin görünenle aynı olmadığını ortaya koyması bakımından
ayrıca önem kazanır.
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
43
44
Şeyh Bedreddin’ in Hayatı Doğumu ve Ailesi
Tam adı, Mevlânâ Şeyh Bedreddin Mahmut bin İsrâil b. Abdü’l-Aziz olan Bedreddin Mahmut bugün
Yunanistan sınırlarında kalan Simavna’ da doğmuştur. Doğum tarihi ile ilgili verilen bilgiler birbirini
tutmaz. Torunu Halil b. İsmail ve H. J. Kısslıng, Bedreddin Mahmut’ un doğum tarihinin 1358-1359
olduğunu ifade ederken, Şerafettin Yaltkaya, 1368 olabileceğini söyler. Babası, Abdü’l-Aziz’in oğlu
İsrâil, annesi ise Grek kökenli bir Hıristiyan iken sonradan Müslüman olan Melek Hatun’ dur. Halil b.
İsmail, Mecdî Mehmed Efendi, İ. Hakkı Uzunçarşılı ve Bezmi Nusret Kaygusuz Şeyh’in ecdadını
Selçuklulara dayayarak, III. Alaaddin Keykubad’ın (1293-1307) yeğeni olduğunu söylerler. Halil b.
İsmail’in Menakıbname’ sinden kaynaklandığı anlaşılan bu bağın doğruluğunu ihtiyatla karşılamak
gerekir. Nitekim, Ş. Yaltkaya, İ. H. Uzunçarşılı, O. Şaik Gökyay ve A. Yaşar Ocak Halil b. İsmail’in
rivayetine güvenerek Şeyh’in ecdadını Selçuklulara bağlamanın doğru olmadığını ve muhtemelen bu
bağlantının siyasi amaçlarla sonradan uydurulmuş olabileceğini söylerler.
Babasının mesleğinden dolayı “Simavna kadısı Oğlu” diye şöhret bulmuş olmasına rağmen,
babasının “kadı” olduğu hususu da ihtilaflıdır. Dönemi anlatan kaynaklarımızın çoğunda “Simavna
kadısı oğlu” şeklinde verilmekle, babasının kadı olduğu kabullenilmiştir. Mecdî Efendi de özellikle,
Simavna kalesinin Şeyh Bedreddin’ in babası elinde feth olunduğunu ve O’ nun Simavna bölgesine
önce “vali” sonra da “kadı” olarak tayin edildiğini ifade eder. Orhan Şaik Gökyay ise, Şeyh’in
babasının “kadı” olmadığını, Dimetoka ve çevresini fethe giden Hacı İlbey’ in yanındaki “gazi” lerden
biri olduğunu ve bir istinsah veya telaffuz hatası sonucu “kadı” şekline dönüştüğünü ileri sürer. Ayrıca
J. Kısslıng de, Şeyh’ i anlatırken, “Kadı Gazi İsrail’in en büyük oğlu” şeklinde vermek suretiyle,
babasının hem “kadı” hem de “gazi” olduğunu ifade eder.
Eğitimi
Edirne’ nin 1361 baharında Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra, ailesi buraya yerleşen
Bedreddin’ in çok yönlü bir tahsil hayatı vardır. İlk tahsiline babasının yanında başlamış ve ilk dinî ve
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
73 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
hukuki bilgileri babasından öğrenmiştir. Kuvvetle muhtemeldir ki, bu ilk bilgileri ile birlikte daha
sonraları bir hukukçu olarak temayüz etmesini sağlayan ilk yönelimlerini de babasından almıştır.
Annesi Melek Hatun’ un bir Hıristiyan mühtedisi54 olması ilk tahsili sırasında Hıristiyanlık dinini
öğrenmiş olmasını kuvvetle muhtemel kılmaktadır. Ayrıca Şeyh’ in eşinin ve Menakıbname’ nin
yazarı torunu Halil’ in annesi yani oğlu İsmail’in eşi olan gelininin de Hıristiyan mühtedisi olmaları,
daha sonraki yıllarında da Hıristiyanlık bilgilerinden pek uzak kalmadığını ifade etmesi bakımından
önem arz eder. Bedreddin Mahmut’ un daha sonra Hıristiyanlığa ve Hıristiyanlara sempati ile
bakmasını annesi sağlamış olabilir. Ayrıca Grekçeyi bilmesini de annesine borçlu olmalıdır.
9
10
11
12
13
14
15
16
Edirne’ den sonra sırasıyla Bursa, Konya, Kudüs, Kahire, Tebriz ve Kazvin onun için önemli birer
eğitim merkezleri olmuştur. Mustafa Âlî’ nin ceddi olduğunu söylediği Mevlânâ Şâhidî’ den ve Molla
Yusuf’ tan dersler okuduktan sonra onun ölümü üzerine yirmi yaşlarında iken Bursa’ ya gelmiştir.
Burada Koca Efendi olarak bilinen Bursa kadısı Şeyh Mahmud’ dan, ilerde çok iyi bir matematik ve
astroloji bilgini olacak olan ve Kadızâde-i Rûmî olarak bilinen Şeyh Mahmud’ un oğlu Musa Çelebi
ile birlikte dersler aldı. “Molla Şemseddin Fenârî gibi ünlü müderrisler aracılığı ile İbn Arabî’ nin
etkisinin sürdüğü bu kentte Bedreddin, takipçisi olduğunu sonradan açıkça ifade edeceği Endülüslü
büyük sufinin sistemini tanımış olmalıdır.”
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Daha sonra hocasının tavsiyesi ile Konya’ ya giden Bedreddin 1381 yılına kadar burada Mevlânâ
Feyzullah’ tan mantık ve astronomi dersleri okudu. Mevlâna Feyzullah Menakıbname’ ye göre
Sadeddin Teftazânî’ nin; Taşköprülüzâde’ ye göre de Fazlullah-ı Hurufi’ nin talebesidir. Eğer bu
sonuncunun talebesi olduğu doğru ise böylelikle Şeyh Bedreddin’ in Hurufilikle ilk tanışmasının ve ilk
bilgilerinin de kaynağı ortaya çıkmış olur. Menakıbname bu konuda bilgi vermez. M. Balıvet, Halil b.
İsmail’ in bu suskunluğunu, Osmanlı sarayının iyi gözle bakmadığı çevrelerle dedesinin sürdürmüş
olabileceği ilişkiye sansür olarak yorumlanabileceğini söyler. Aynı yıl Kudüs’ e giderek İbnü’lAskalânî’ den bir müddet hadis dersleri aldıktan sonra Memluk Sultanı el-Melikü’z-Zâhir Seyfeddin
Berkuk’ un (1382-1399) saltanatı döneminde Kahire’ye geçti.
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
Kahire’de arkadaş olduğu meşhur âlim Seyyid Şerif el-Cürcânî ile birlikte Mübarek Şah elMantıkî’ den ilâhiyat, felsefe ve mantık dersleri alarak yüksek tahsilini tamamladı. Buraya
gelmesinden yaklaşık iki yıl sonra 1383’ te Mübarek Şah ile birlikte hac için Mekke’ye giden
Bedreddin, hac dönüşünde Memluk Sultanı Berkuk’ un daveti üzerine oğlu Ferec’ e hocalık yapmak
üzere saraya girdi. Arap kaynaklarında Devletü’l-Etrak/Türk Devleti olarak adlandırılan Burcî
Memluklerin ilk hükümdarı olan Sultan Berkuk’ un, genelde ilim adamlarını seven ve koruyan bir
kimliğe sahip olmasının yanında Türkçe konuşanları sistemli bir şekilde desteklediği de ifade
edilmektedir. Şeyh Bedreddin, Berkuk’ un sarayında hayatının akışında ve düşüncelerinde çok köklü
değişikliklere sebep olacak olan Sultan Berkuk’ un hocası meşhur mutasavvıf Ahlatlı/Darendeli Şeyh
Seyyid Hüseyin ile tanıştı. Bedreddin, önceleri tasavvufa karşı olduğu halde Türkçe konuşan Ahlatlı
Şeyh Hüseyin’ den etkilenerek ona intisap etti. Sultan Berkuk, Şeyh Ahlati ile Şeyh Bedreddin’ i iki
kız kardeş ile evlendirmek suretiyle aralarındaki bu dostluk ve intisabı güçlendirdi. Başlangıçta Ahlati
için sadece bir mürid olan Bedreddin çile günlerini başarıyla tamamlar. Ahlati Bedreddin’ deki cevheri
kısa zamanda keşfederek Tebriz yolculuğunda önce ona halifesi olmasını teklif eder. Burada kendisi
gibi ilim tahsili için İslam dünyasından Kahire’ ye gelen birçok kişiyle de tanışma ve sohbet imkanını
bulan Bedreddin artık dönemin bilim adamları arasında tanınmaya ve meşhur olmaya başlamıştır.
42
43
44
45
Kahire’ den muhtemelen 1402-1403 yıllarında Şeyh Hüseyin Ahlati’ nin tavsiyesi ile Tebriz’ e gitti.
Ahlati Bedreddin’in Hurufiliğin ana merkezi olan Tebriz’ de Hurufi çevrelerle temas sağlamasını,
onlardan etkilenmesini, tasavvuf telakkilerini bu doğrultuda geliştirip kökleştirmesini istiyordu. Nitekim
Bedreddin de, Vahdet-i Vücud telakkisini, Tebriz’deki Hallac-ı Mansur geleneğine bağlı Hurufi
54
Mühtedi: Hidayete eren.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
74 / 153
1
2
3
4
5
çevresinde panteist bir doğrultuda iyice pekiştirme imkanı bulmuştu. Ankara Savaşı’ndan sonra, 1403
baharında, Tebriz’ e dönen Timur’ un huzurunda yapılan tartışmalarda Timur’ un takdirini kazanmış
ve hatta Timur ona kendisiyle beraber İç Asya’ ya gitmeyi teklif etmiş fakat Bedreddin bunu kabul
etmemiştir. Bu seyahat esnasında Kazvin’ e de uğrayan Bedreddin burada Bâtıni akidesiyle dolgun
olarak tekrar Kahire’ye dönmüştür.
6
7
8
9
10
11
12
Kahire’ ye dönüşünden kısa bir süre sonra Bedreddin’ i halifesi seçen Ahlati, onun kendisinden sonra
kendi makamına geçmesini de vasiyet eder. Şeyhinin rehberliğinde günlerini geçirirken, Ahlatlı
Hüseyin’ in ölümü üzerine, daha önce yapılan vasiyet gereği, onun makamına geçer ve şeyhlerin
şeyhi olur. Ancak kısa sürede bu seçime muhalefet eden diğer şeyhlerle arası açılır. Hem artık Mısır’
ın siyasi ve ekonomik istikrarı da iyice bozulmuştur. Şehzade iken öğrencisi olan Sultan Ferec
kardeşleri ile girdiği mücadelede Suriye’ ye sığınmak zorunda kalmıştır. Bütün bunlar Bedreddin’ in
Mısır’ dan ayrılışını çabuklaştırmış olabilir.
13
14
15
16
17
18
19
20
21
Şeyh Bedreddin altı ay sonra Edirne’ ye dönmeye karar verir. Dönüş yolunda güzergahı olan Kudüs
ve Şam’ da kalmadan Halep’ e gelir. Menakıbname’ ye göre, Halep’ te bin dolayında Türkmen
tarafından karşılanmasını M. Balıvet, Şeyh’ in Babai havası taşıdığına delil gösterir ve şöyle der: “O
dönemde hem âlim hem Ortodoks sufi tipi aynı kişide toplanabiliyor, kitlelere seslenebilen halk dervişi
tipiyle de örtüşebiliyordu.” Haleplilerin orada yerleşme ısrarlarını kabul etmeyen Şeyh Halep’ ten
Konya’ ya geldiğinde Menakıbname’ ye göre Karaman Bey’ i Şeyh’ e mürid olur. Yine Menakıbname’
nin verdiği bilgilere göre, Konya’da Şeyh’ in, Hacı Bayram Velî’ nin müridi olan Kayserili Şeyh
Hamid-i Velî ile bağlantı kurmasını, M. Balıvet bu defa da Şeyh ile Bayramiyye tarikatı arasında
kurulan ilk bağlar olarak değerlendirir.
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Konya’ dan Edirne’ ye dönerken, Aydıneli’ ne gelir. Bu bölge Şeyh Bedreddin’ in bundan sonraki
hayatında çok önemli rol oynayacaktır. İsyan olaylarının merkezinde yer alan Börklüce Mustafa ile
Torlak Kemal’ in merkezleri bu bölgedir. Şeyh Tire’ ye uğrar ve burada Dede Sultan diye anılan
Börklüce Mustafa ile tanışır. Şeyh Tire’ de iken İzmiroğlu Cüneyd’ in daveti üzerine İzmir’ e gelir
ve Cüneyd kendisine mürid olur. Bu intisap, Cüneyd’ in Aydıneli’ nin Osmanlı’ya tekrar
bağlanmaması için gösterdiği direnç göz önüne alındığında ileride Şeyh Bedreddin’ in durumunu zora
sokan önemli gelişmelerden biri olacaktır. Şeyh İzmir’ de iken Sakız adasının Hıristiyan yöneticisinin
daveti üzerine Sakız’ a giderek, adanın yöneticisinin Müslüman olması ve müridleri arasına katılması
ve ayrıca ada halkın bir kısmının da gizlice Müslüman olmaları ile sonuçlanan görüşmeler yapar. Bu
görüşmeler Şeyh’ in Hıristiyanlar üzerindeki doğrudan etkinliğini ortaya koyması bakımından ayrıca
önemlidir. Buradan İzmir yoluyla geçtiği Kütahya’ da Yahudilik’ ten dönme Torlak Kemal ile tanışır.
Kütahya’ dan da Bursa ve Gelibolu üzerinden Edirne’ ye gelir ve hanımının ölümü üzerine, halktan
kendisini çekerek yedi yıl sürecek münzevi bir hayata başlar.
35
36
37
Bu uzun ve renkli eğitim sürecinin sonunda yeniden Edirne’ ye döndüğünde artık Şeyh Bedreddin
farklı ve de ayrıcalıklı bir âlimdir. Ansiklopedik bir bilim adamı olarak, fıkıh, tasavvuf ve felsefe
alanlarında öne çıkan bilimsel fotoğrafının arkasında çok yönlü bir kimlik gizlemektedir.
38
39
40
41
42
Eserlerine gelince, hem zahiri hem de bâtıni ilimlerde seçkin bir yere sahip olan Şeyh’ in birçok eser
yazdığı rivayet edilir. Bursalı Mehmed Tahir’ in sayısını 38 olarak belirttiği eserlerin birçoğunun
nüshaları bugün yoktur. Onun mevcut olan bütün eserlerinin ve muhtelif dönemlerde bunlara yazılmış
şerhlerin, bulundukları kütüphanelerle birlikte listesi Hamit Er’ in hazırladığı M. Şerefeddin Yaltkaya,
Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin adlı Latin alfabesine çeviride yer almaktadır.
43
44
45
46
Letâifü’l-İşârât, fıkıh alanındaki ilk eseri olup, el yazmasıdır. Şeyh Bedreddin’ in fıkhî meselelere
olan vukûfiyeti bakımından önem taşıyan bu eseri, içindeki içtihatlardan dolayı hem tenkitlere hem de
takdirlere muhatap olmuştur. Kitabü’t-Teshîl, Letâifü’l-İşârât’ının daha kolay anlaşılması için ona
şerh olarak yazmıştır. El yazması olarak duran bu esere 1413 yılında Edirne’ de kazasker iken
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
75 / 153
başlamış ve 1415 yılında İznik’ te gözaltında iken tamamlamıştır. Câmiu’l-Fusûleyn, Edirne’ de
kazasker iken yazdığı bu meşhur eseri, muhâkemat 75eşbih75t55 ilgilidir. Ölümünden sonra bile
birkaç yüzyıl boyunca Osmanlı medreselerinde okutulmuştur. Birçok yazma nüshaları bulunan bu
eser 1300 yılında Mısır’ da basılmıştır. Vâridât, müellifin tasavvufla ilgili en meşhur eseridir. Şeyh
Bedreddin’ in felsefî, kelâmî ve tasavvufî konularda yoğun tartışmalarla bırakan bu eseridir. El
yazması olarak duran bu eserin birçok Türkçe tercümesi yapılmış olup, Bilal Dindar tarafından da
Sayh Badr al-Din et ses Waridat adı altında doktora tezi olarak çalışılmıştır. Füsûsu’l-Hikem Haşiyesi,
tasavvufa ait olan bu eseri de basılmamış, el yazması olarak durmaktadır.
Şeyh Bedreddin’ in Siyasi Faaliyetleri
Şehzadelerin taht mücadeleleri sırasında, Musa Çelebi kardeşi Süleyman’ ı ortadan kaldırıp Edirne’
ye gelince, kardeşinin üst düzey bürokratlarını azlederek, yerlerine kendi adamlarını atar. Bu
atamaların en önemlilerinden biri de, Şeyh Bedreddin’in, Musa Çelebi’ nin ısrarı ve hatta mecbur
tutması ile 1411’ de kazaskerlik görevini kabul etmesidir.
14
15
16
17
18
Kendisini aktif siyasi hayata sokan bu görevine ancak iki yıl, Mehmed Çelebi’ nin Musa Çelebi’ yi
ortadan kaldırmasına kadar, devam edebilen Şeyh Bedreddin, Mehmed Çelebi tarafından diğer
bürokratlar gibi cezalandırılmayıp, “dinî ilimleri ve dinî hakikatleri yaymak ve isteyenleri İrşad
göreviyle” ve ayda bin akçe maaş ihsanıyla, ailesiyle beraber 1413’ de İznik’e gönderilerek burada
ikamete mecbur edilir.
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
İznik’ te eserlerini yazmakla meşgul iken Mısır’ a davet edilen Bedreddin, Mehmed Çelebi’ den
Mısır’a ve hacca gitmek üzere izin ister fakat bu isteği kabul edilmez. Bu sıralarda, Kahire’ den dönüş
yolunda Tire’ de tanıştığı ve kazasker iken kendine kethüda yaptığı Börklüce Mustafa, Aydın’ da
halkın ve ileri gelenlerin gözünü fesatlık bağları ile bağlayıp nice saf kimseleri hile ve düzenle
tuzağına düşürmüş, Aydın halkının zayıf yüreklilerini kendine bağlamıştı. Böylece üç binden fazla
yaya ve atlı fesatçıya başbuğ olup, “iç mücadele sarsıntılarından henüz kurtulmuş olan Osmanlı
Devleti’ ni gafil avlayarak şeyhlikten şahlığa geçmek isteğiyle” isyana kalkıştığı haberi Şeyh
Bedreddin’ e ulaşınca, Şeyh bu işin sonunun felaket olacağını ve bu yüzden kendisinin sorguya
çekilme ihtimalini de hesaba katıp kaçmaya kalkışır. Aynı sıralarda Şeyh’in yine Kahire dönüşünde
Kütahya’ da tanıştığı ve müridi olduğu Torlak Kemal, Manisa civarında Börklüce Mustafa gibi, iki
bine yakın kişiyle dolaşarak halkı sapıklığa davet etmektedir.
30
31
32
33
34
35
Bütün bu olayların birinci derecede kaynağı durumunda olan çağdaş Bizans tarihçisi Cenevizli Dukas
şaşırtıcı şekilde Şeyh Bedreddin ve Torlak Kemal’ den hiç bahsetmeden, Börklüce Mustafa’ nın
fikirleri ve isyanı ile ilgili kısmen de görgü şahidi olarak detaylı açıklamalar yapar. Aynı şekilde, Fatih
Sultan Mehmed döneminde yaşamış olan ve olayın birinci derecede önemli kaynaklarından
Behçetü’t- Tevârih’ inde Şükrullah b. Şehabeddin de Şeyh Bedreddin’ den hiç bahsetmeden
Börklüce Mustafa’ nın isyanını anlatır. Dukas’ a göre:
36
37
38
39
40
41
42
43
“Karaburun’da Perkliçia/Börklüce Mustafa adında, Sakız rahiplerinin Dede Sultan dedikleri, bir Türk
köylüsü ortaya çıkmıştı ve, o kadınlardan başka her şeyin, yani yiyecek, giyecek, hayvanlar ve
arazinin insanlar arasında müşterek olduğunu telkin ediyordu. Hıristiyanların Allah’ a inanmadıklarını
söyleyen kafirdir diyordu. Bu köylünün müridleri bir Hristiyan’la karşılaştıklarında ona gayet dostane
davranıyorlar ve ona Allah tarafından gönderilmiş gibi hürmet ediyorlardı. Nihayet etrafına birçok
Hıristiyan ve Müslüman toplayarak altı bin kişilik bir kuvvet ile Karaburun’ da isyan etti. Çok çetin ve
iki tarafın da çokça zayiat verdiği çarpışmalardan sonra Bayezid Paşa tarafından teslim alındı ve
Ayasluğ’ da çarmıha gerilerek öldürüldü…”
55
Muhakemat Usulü: Yargılama usulü.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
76 / 153
1
2
3
Osmanlı kroniklerinde genel olarak Börklüce Mustafa’ nın ‘peygamberlik iddiasıyla’ ortaya çıktığı ve
ortalığı yakıp yıkıp, yağmalayarak isyan ettiği düşüncesi öne çıkar. Bayezid Paşa daha sonra o
sırada Manisa’ da bulunan Torlak Kemal üzerine yürüdü ve Torlak Kemal’ i de yakalayıp astırdı.
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
Muhtemelen 1416 Temmuzu’ nda İznik’ ten kaçan Şeyh Bedreddin, Kastamonu’ ya gelip, Musa
Çelebi’nin ve Cüneyd’ in müttefiki olan, İsfendiyar Emirinden kendisini, Deşt-i Kıpçak olarak bilinen
Tatar illerine, Şahruh’ a göndermesini ister. Ancak İsfendiyar Bey, Mehmed Çelebi’ den korkusundan
Şeyh’in bu isteğine olumlu cevap veremez ve onu Kırım’a gönderir. Kardeşi Süleyman’ a karşı
savaştığı dönemde Musa Çelebi de Sinop’ a sığınmış oradan da Eflak’ a geçmişti. Bu sırada Eflak ile
Boğdan arasında süren savaş yüzünden Kırım’ a gitmekten vazgeçen Bedreddin, sonucu ne olursa
olsun Edirne’ ye dönmeye karar verir. Zağra’dan Silistre ve Dobruca’ ya oradan da Deliorman’ a
gelen Şeyh’ in, müridleri, kazasker iken tımar verdikleri ve iyiliğini görenler giderek artarak etrafında
büyük kitleler oluşturur. Nihayet, bazı kötü niyetli fesatçılar Şeyh hazretlerine fesat edip, saltanat
sevdasındadır diye, Sultan Mehmed Han’ a şikayet ederler. Bunun üzerine Şeyh ve müridlerinin
Edirne’ ye yürüyüşünü komploya yoran Sultan Mehmed, Şeyh Bedreddin üzerine de iki yüz askerle
Bayezid Paşa’yı gönderir. Artık bu bölgede yani Deliorman’ da fiilen isyan hareketi başlamıştır.
16
17
18
19
20
21
Ancak daha isyanın ilk safhasında Börklüce Mustafa’ nın ve Torlak Kemal’ in idam edildiklerini ve
müridlerinin büyük bir yenilgiye uğratılarak dağıldıklarını duyan, Şeyh’ in yanındakilerin bir kısmı
dağılırlar. Bayezid Paşa Deliorman’ a ulaşınca, kalan çok az insanla yapılan kısa bir çatışmadan
sonra adamları dağılır ve Şeyh Bedreddin yakalanarak, bu sırada Serez’ de bulunan Çelebi Mehmed’
in yanına gönderilir. Dönemin ilk kaynaklarından Aşıkpaşaoğlu ile Neşri’ ye göre Şeyh Bedreddin
bizzat kendi adamları tarafından yakalanarak Mehmed Çelebi’ye getirilmiştir.
22
23
24
25
26
Sultan Çelebi Mehmed, Şeyh’ in ilmine ve mütefekkir kişiliğine duyduğu saygıdan dolayı O’ nun
cezasını ulemanın vermesini istedi. Şeyh Bedreddin, dinî görüşlerinin şer’ an suç unsuru taşıması ve
devlete karşı ayaklanma ile suçlanıyordu. Bedreddin bu suçların ikisini de kabul etmedi.
Düşüncelerinin İslam’ a aykırı olmadığını, Sultan’ a karşı ayaklanmadığını ve suçsuz olduğunu
söyledi.
27
28
29
30
Divan-ı Hümayun’ da yapılan yargılamada suçlamalar ve savunmalardan sonra, o sırada İran’ dan
yeni gelmiş Heratlı Mevlânâ Haydar isminde bir âlim, Şeyh Bedreddin’i dinî düşünceleri ile ilgili
savunmasını beraatı için yeterli buldu ancak devlete karşı ayaklanma suçunu sabit bularak “şer’ an
katlının helal malının haram” olduğuna hükmetti.
31
32
33
34
35
Menakıbname’ ye göre ise Mevlânâ Haydar Şeyh ile yaptığı görüşmeler sonucu onun ilminden
etkilenmiş ve idam edilmeyip serbest bırakılmasını teklif etmiştir. Ancak Sultan’ ı ve Bayezid Paşa ile
Şeyh’ e düşmanlık eden çevresindeki diğer münafıkları ikna etmeyi başaramamıştır. İdam kararını
Şeyh’ in eski dostlarından olan ama şimdi ona ihanet eden yine bir İran kökenli âlim Fahreddin-i
Acemi vermiştir.
36
37
38
39
Rivayetlere göre Şeyh Bedreddin’ in kendisi de bu hükmü haklı bulmuştu. Hatta İbn Arabşah’ ın
nakline göre, Mehmed Çelebi, Şeyh’ ten suçuyla ilgili hükmü bizzat kendisinin vermesini istemiş,
Şeyh Bedreddin’de kendi idamına hükmetmişti. Serez pazarında bir dükkan önünde asılarak buraya
defnedildi ve malları varislerine verildi (18 Aralık 1416).
40
41
42
43
44
45
İlk Kaynakların Rivayetleri ve Bunların Değerlendirilmesi
Siyaseten idam edilen Şeyh Bedreddin’le ilgili bize birinci el ve ikinci el kaynaklık eden tarihçilerimizin
bir kısmının, onun şahsiyeti ve bu siyasi serüveni ile ilgili rivayetleri ve değerlendirmeleri
birbirlerinden oldukça farklılıklar gösterir. Bu farklılıklar olayı ele alan tarihçinin durduğu yere göre
şekillenir. Eğer tarihçi resmi ideolojinin yanında yer almak durumunda ise daha farklıdır. Büyük
ölçüde bu farklı bakışların şekillendirdiği rivayetler, Şeyh Bedreddin olayını Marksist okumaların
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
77 / 153
dışında kalan diğer ideolojik okumalara imkan ve fırsat veren ilk yönlendiriciler olmuşlardır. Bu
kaynaklardan önemli olan bir kısmının olaya ilişkin rivayetleri ve bakış açıları şöyledir:
3
4
5
6
7
8
9
10
1. İlk Kaynaklar
11
12
13
Dukas ve Şükrullah: Bizans tarihçisi Cenevizli Dukas (1400-1470) ve eseri Behçetü’t-Tevârih’ ini
1460’ larda tamamlayan Osmanlı tarihçisi Şükrullah, Şeyh Bedreddin olayı ile ilgili olarak sadece
Karaburun’ daki Börklüce Mustafa’ nın isyanını ve asılmasını naklederler.
14
15
16
17
18
19
20
21
22
Aşıkpaşazade, Oruç Bey ve Neşri: Aşıkpaşazade’ nin 1476’ da, Oruç Bey’ in 1500’e doğru, Neşri’
nin 1520’ den evvel yazdıkları bu üç kaynağımızın da anlattıkları hemen hemen aynı gibidir. “Bu
taraftan Simavna Kadısıoğlu ki, Ağaç Denizi’ne (Deliorman’a) girmişti, illere birkaç kötü sofu
gönderdi: Gelin şimdiden sonra padişahlık benimdir. Taht benim elimdedir. Sancak isteyen gelsin.
Tımar isteyen, subaşılık isteyen gelsin. Elhasıl ne dileği olan varsa gelsin. Ben şimdiden sonra huruç
ettim. Bu ülkede halife benim. Mustafa Aydıneli’ nde huruç etti. O’ da benim hizmetkârımdır” dedi.
Simavna Kadısıoğlu, Musa’ nın yanında kazasker iken kendilerine tımar alıverdiği adamlar dahi
yanına geldiler. Amma gelenler gördüler ki, bunun işinde hayır yok, Beyliğe kast etmeğe ister.
Hemen Simavna Kadısıoğlu’ nu tuttular. Serez’ de bulunan Sultan Mehmed’ e getirdiler”
23
24
25
Menakıbname: Şeyh Bedreddin’ in torunu Halil b. İsmail’ in dedesinin ölümünden 45 yıl sonra
yazmış olduğu bu Şeyh Bedreddin Biyografisi konunun en önemli kaynaklarından biri olup, olaya ilgi
duyan her müellifin merkezî kaynak olarak ihtiyaç duyduğu ve en fazla müracaat ettiği eserdir.
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
İdris-i Bitlisi: II. Bayezid’ in emri üzerine kaleme alıp 1510’ lu yıllarda tamamladığı Heşt Behişt adlı
eserinde İdris-i Bitlisi olayı şöyle nakleder: “810 senesinde ehl-i îman arasında din’ i ve mülkî bir
fitne ortaya çıktı. Zamanın seçkin kadılarından ve âlimlerinden, şer’ i ve akl’ i ilimlerde bilgin biri
olan, Mevlânâ Bedreddin, zahirî ilimlerle beraber, ehl-i halin süluk yollarını ve makamlarını da elde
etmişti. Musa Çelebi kendisini dinî ilimlerdeki zenginliğinden ve ehl-i tasavvuf arasındaki yerinden
dolayı kazaskerlik ve sadaret mansıbına memur ve mecbur etmişti. Börklüce Mustafa’ nın dinden
uzaklaşarak yaptıklarından dolayı, elbette bir gün, kendisinin hesaba çekileceğine inanarak İznik’ ten
Kastamonu’ ya kaçtı. Şeyh Bedreddin, istiklal elde etmek için muharebeye karar verip, padişahın
askerine karşılık harp teşkil eyledi. Hak batıla galip olduğundan Bedreddin mücahitlere mağlup
oldu…”
36
37
38
39
40
41
42
43
Hoca Sadeddin Efendi: “Börklüce’ nin köpürüp isyan etmesi ve ayaklanıp başkaldırması
üzerine sorguya çekilme kuşkusu Şeyhi, bu sonuçla karşı karşıya bıraktı. Yoksa bu kadar
değerli dinî eserler ve kıymetli kitaplar yazmış olan üstün yaradılışlı ve saygıya layık bir
kişinin ayaklanma, başkaldırma, hukuku, düzeni çiğneme gibi kötü bir yolu beğenmesi çok
uzak bir ihtimaldir. Kim ki, bir başkasının hayat elbisesini yırtar, elbette öldürülür, kavramını
unutmuş olmak ve dürüst yoldan sapıtmak usul ve 77eşb alanlarında böyle eserler vermiş, yazılarıyla
dersleriyle tanınmış bir kimse için imkansız bir haldir. Eserleri ise bilginler ve müftüler katında buna
delil tutulmaktadır.”
İbn Arabşah: Yaklaşık 1416 yılında İsfendiyar’ ın yanında Şeyh Bedreddin’ le görüşen İbn Arabşah
onun hakkında şunları söyler: “Şeyh Bedreddin’ i İsfendiyar b. Ebu Yezid’ in yanında gördüm ve
kendisiyle ilmî sohbette bulunduk. Özellikle fıkıh ilminde olmak üzere, ilmî derinliğini derya gibi
sonsuz buldum. İlimlerde çağdaşlarından üstün olup, memleketine döndükten sonra sufi oldu.
Etrafına fakihleri ve fakirleri topladı. Halk uzak yerlerden kendisini ziyarete ve hediyeler getirmeye
başladılar. Başına birçok insan toplandı, padişah olmak hevesine düştü ve Osmanlı hükümdarı
aleyhine huruç56 eyledi.”
56
Huruç: Ayaklanma, isyan etme.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
78 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
Taşköprülüzade: Yaklaşık olarak 1540-1550 yılları arasında Arapça olarak yazılan ve Mecdi Efendi
tarafından ağır bir Osmanlıca ile Türkçeye çevrilen Şakâik-ı Numâniye adlı eserinde
Taşköprülüzade şunları nakleder: “Âlim, amil, fazıl ve kâmil olan Şeyh Bedreddin Mahmut’ un, Allah
cennet ve nimet yurdunda günahlarını bağışlasın. Merhum Şeyh Bedreddin hazretleri Zağra’ ya
varınca, yanına çok sayıda dostları ve tanıdıkları toplandı. Bazı fesatçılar Şeyh hazretlerine haset
edip, saltanat sevdasındadır diye Sultan Muhammed Han’ a şikayet eylediler. Bunun üzerine
Padişah’ın emriyle alınıp, Acemli Mevlânâ Haydar’ ın fetvasıyla asıldı. Her hususta Allah’ın rızasına
boyun verdiğinden, dünyada ve ahirette şanının yüksekliğini elde etmiştir. Bu yüceliği ima için,
makamının yüksekliğine işaret olarak asıldı. Ömrü boyunca, Muhammed (s.)’in şeriatının sağlam
ipine sarıldığından O’ nun mi’râcı da asılmakla oldu.”
11
12
13
14
15
16
Mustafa Ali: “Mevlânâ Şeyh Bedreddin, aklî ilimlerin faziletlerinin sahibi, birçok sahada eserleri olan,
büyük kerametleri ile bilinen, ünlü bir filozof ve büyük bir âlimdir. Etraf memleketlerden dostları işitip
O’ nun etrafında toplandılar. Şüphesiz bazı kötü niyetli müfsitler, Sultan Muhammed’ e “dostlarının
çokluğu ile saltanata talip olduğu bilinmektedir” diye şikayet ettiler. Kendisinin öğrencisi
seviyesindeki… Acemli Mevlânâ Haydar bir tarikle katline fetva verdi. Sultan Musa’ nın döneminde
Mevlânâ Bedreddin’ den daha yüksek bir âlim olduğu bilinmemektedir.”
17
18
19
20
2. Kaynakların Değerlendirilmesi
21
22
23
24
25
26
27
28
Menakıbname çizgisi: Bu tasnife esas olan başta Menakıbname’ nin yazarı Şeyh Bedreddin’ in
torunu İsmail b. Halil olmak üzere Hoca Sadeddin Efendi, Taşköprülüzade ve Mustafa Ali bu çizgide
yer alırlar. Bu düşünce çizgisi Menakıbname merkezlidir ve Şeyh Bedreddin’ in dinî ve siyasî açıdan
kendisine isnat edilen suçu işlemediği, Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ in isyanlarıyla bir ilgisinin
bulunmadığı şeklinde ifadelendirilir. Bunlara göre Şeyh Bedreddin’ in etrafındaki insanlar ve
müritleri, hasetçi ve kindar etrafının şikayeti ve etkisiyle I. Mehmed tarafından yanlış
yorumlanmıştır. Halbuki Şeyh Bedreddin, döneminin makamı en yüksek âlimi, ünlü bir filozof ve
mi’râcı idamıyla gerçekleşen üstün yaradılışlı kâmil bir insandır.
29
30
31
32
33
34
35
Şeyh Bedreddin’ in torunu olması nedeniyle Menakıbname’ nin yazarı Halil b. İsmail’in taraf olduğu
ve eserini dedesinin savunması çerçevesinde kaleme aldığı, özellikle dedesini zora sokacak ve kötü
duruma düşürebilecek rivayetleri gizlediği veya farklı şekilde naklettiği gerekçesiyle güvenilirliğinde
ciddi şüpheler bulunmaktadır. Dolayısıyla Menakıbname’ yi esas alarak bakış açılarını oluşturan bu
çizginin diğer eserlerinin de aynı kusurluluğu paylaştıklarını düşünmek yanlış olmayacaktır. Böylece
bu çizginin rivayetlerini olayı objektif bir değerlendirmeye imkan verecek tanıklıklar olarak kabul
edemeyiz.
36
37
38
39
40
41
42
43
Resmî ideoloji çizgisi: İbn Arabşah, Aşıkpaşazade, Neşri, Oruç Bey ve İdris-i Bitlisi gibi bilim
adamları da bu çizgide yer alırlar. Genellikle iktidar söyleminin arkasında duran bu düşünce çizgisinin
merkezinde, Şeyh Bedreddin’ in hem dinî hem de siyasî açıdan suçlu olduğu; Börklüce Mustafa ve
Torlak Kemal isyanlarının Şeyh Bedreddin tarafından organize edildiği ve bunların kendi
ayaklanmasına bir başlangıç olduğu kanaati hakimdir. Bu çizginin müracaat kaynağı da
Aşıkpaşazade ve İbn Arabşah’ tır. Diğer kaynaklar genellikle bu iki kaynağın rivayetlerini esas almak
suretiyle bakış açılarını şekillendirirler. Dolayısıyla bu iki kaynağın verdiği bilgilerin objektifliği ya da
sübjektifliği diğer kaynaklar için de geçerli olacaktır.
44
45
46
Aşıkpaşazade bu dönemi, Çelebi Mehmed zamanında Amasya dizdarı olan ve II. Murad
zamanında Bursa naibi tayin edilen, ismini vermediği birisinden işiterek yazmıştır. Ayrıca,
Aşıkpaşa’ nın, Musa Çelebi’ ye karşı Mehmed Çelebi’ yi desteklemiş olduğu muhtemelen düşünülür
Bu temel kaynakların farklı rivayetlerini tahlil ettiğimizde, bunların iki ana çizgide toplandığını
görüyoruz. Biri Menakıbname çizgisi, diğeri resmi ideoloji çizgisidir. Modern incelemeleri ayrı bir
başlık altında ele almak anlaşılmalarını daha da kolaylaştırıcı olacaktır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
79 / 153
1
2
3
4
iken, Mehmed Çelebi’ nin ölünceye kadar birçok vesileyle Aşıkpaşa’ yı yanında bulundurduğu ve
zaman zaman onu hediye ve ihsanlara boğduğu bilinmektedir. Bir şekilde resmî tarihçi konumunda
olan Aşıkpaşa’ nın 83 yaşlarında yazdığı bu eserinde, Mehmed Çelebi’ nin bir icraatını anlatırken,
objektifliği oldukça risk taşır. Onun naklindeki şu çelişki de, ayrıca şâyân-ı dikkattir: Şeyh Bedreddin;
5
6
7
8
9
10
“Gelin! Şimdiden sonra padişahlık benimdir. Taht benim elimdedir. Sancak isteyen gelsin. Tımar
isteyen, subaşılık isteyen gelsin. Elhâsılı ne dileği olan varsa gelsin. Ben şimdiden sonra 79eşbi
ettim. Bu ülkede halife benim. Simavna Kadısıoğlu, Musa’nın yanında kazasker iken kendilerine
tımar alıverdiği adamlar dahi yanına geldiler. Amma gelenler gördüler ki, bunun işinde hayır yok.
Beyliğe kasd etmeğe ister. Hemen Simavna Kadısıoğlu’ nu tuttular. Serez’de bulunan Sultan
Mehmed’ e getirdiler.”
11
12
13
Burada, hem Şeyh Bedreddin’in bizzat kendi ağzından padişahlık için ayaklandığını bildiren daveti
üzerine bir takım insanlar geliyorlar hem de, aynı insanlar, Şeyhi, padişah olmaya kasd ediyor diye
yakalayıp Mehmed Çelebi’ye götürüyorlar. Bunu anlamak zordur.
14
15
16
17
18
İbn Arabşah’ a gelince, o da I. Mehmed’ in sarayına sığınan bir bilim adamıdır. Durduğu yer
onun da resmi ideolojinin yanında yer almasını gerekli kılmış olması kuvvetle muhtemeldir. Bir
taraftan Şeyh Bedreddin’ i çok yüceltirken diğer taraftan onun idamını meşrulaştıracak rivayetlere yer
vermesi kendisinin de çok rahat olmadığını düşündürebilir. Dolayısıyla Aşıkpaşazade gibi İbn
Arabşah’ ın da objektifliği konusu önemli kaygılar barındırmaktadır.
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
3. Modern İncelemeler
35
36
37
38
“Hep beraber sürebilmek toprağı, ballı incirleri hep beraber yiyebilmek, 79eşbi yanağından
gayri her şeyde her yerde hep beraber! Diyebilmek için.Tarihsel, sosyal, ekonomik
şartların/zarurî neticesi bu! Deme bilirim! O dediğin nesnenin önünde kafamla eğilirim. Ama
bu yürek/o, bu dilden anlamaz pek.”
39
40
41
42
43
44
Artık Nazım yolu açmıştı ve takip edildi bir bir. Öyle ya, “Bir mistik sosyalist saymak gerekir
Bedreddini.” Ya da “materyalist anlayışını çağına göre çok ileri bir biçimde belirleyen” kişi denilerek.
Fındıkoğlu şöyle tanımlıyor onun sosyalistliğini, “Şeyh Bedreddin ve Müslüman Şarkta görülen, çoğu
zaman komünist, nadir olarak sosyalist vasfı ile tavsif olunan içtimaî mesele, olsa olsa “ziraî
sosyalizm” denen nev’i şahsına mahsus bir sosyalizm diye adlandırılabilir.” Ve bu okumayı takip
eden niceleri.
Modern incelemeler yukarıda verdiğimiz temel kaynakların bakış açılarına yeni çizgiler katarlar. Bu
yeni çizgilerin önemli bir bölümü, aslında ‘resmî ideoloji çizgisi’ karşıtlığı içinde ‘Menakıbname
çizgisinin’ ideoloji tualine resmediliş öyküsünü andırır. Bir bölümü daha da ilginç bir şekilde, bu
resmin felsefesine karşı durma adına ‘Resmî ideoloji çizgisi’ yanında Şeyh Bedreddin’ i aynı tuale
yerleştirir. Bu karşıtlığın birliği yani ayni tualde buluşma, belki de, ideolojik okuyucunun kendi
çocuğunu yemesidir. Modern incelemelerin bir diğer çizgisi ideolojik okumanın vazgeçilemez keyfiliği
ve kolaycılığı anakronizm çıkmazıdır. Bir başkası, ideolojinin kaybettiği Şeyh Bedreddin’ i arayan
bilimsel çığlık, bir başka yanıyla da ‘isyanın’ keyfî okunmalarına bilimsel isyan. Ve diğerleri. Bunları
örneklendirmek anlaşılmalarını kolaylaştıracaktır. Marksist Okumalar: Ağırlıklı olarak sol ideolojiye
Osmanlı’ da tarih arama ihtiyacından kaynaklanan bir arayışın okumasıdır. Türk solu, olayı Marksist
tarih felsefesi anlayışıyla veya ‘tarihsel- maddeci’ yaklaşımla okumak suretiyle, toplum düzenini
temelinden değiştirmeyi amaç edinen bir ihtilal teşebbüsü olarak gösterir. İsyan hareketinin
motivasyonunu da ekonomik çıkarların sınıfsal çatışmalarıyla izah ederler. A. Yaşar Ocak’ ın, Şeyh
Bedreddin olayını bir “tarihi bozma, tarihi saptırma” (deformation historique) konusu yapan ilk
şahsiyet olduğunu söylediği Nazım Hikmet şöyle diyordu destanında Şeyh Bedreddin için:
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
80 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
Bu bakış açısına yer yer ama oldukça ilginç bir şekilde Türk sağının düşüncelerini paylaşan tarihçiler
de katılır. İ. Hamdi Danişmend, onun için “ bir materyalist ve komünisttir” derken, İ. Hakkı
Konyalı daha da ileri giderek onun için, “Stalin’in şeyhi, kızıl bir batını peygamberi. 530 yıl önce
onu tepelemek suretiyle dünyayı kızıl tehlikeden kurtaran Çelebi Sultan Mehmed’ in.
Hatıralarını taziz eden törenler yapılmalıdır. Onun Topkapı Sarayı Müzesi’ nde bulunan
kemikleri yakılmalıdır” der. İ. Agah Çubukçu da onu, “manevi duyguları siyasal amaçla sömürerek
sosyalist bir düzen kurmak isteyen” kişi olarak tanıtır. Her iki tür ideolojik yaklaşımlarda bulunan
modern incelemeler genellikle Şeyh Bedreddin’ in sahip olduğunu söyledikleri şu fikirlerden hareket
ederler:
10
11
12
13
14
15
16
“Tanrı dünyayı yaratmış, insanlara bahşetmiştir. Erzak, giyecekler, hayvanlar, toprak ve bütün toprak
mahsulleri umumun müşterek hakkıdır. İnsanlar tabiat ve yaratılış itibariyle eşittir. Birinin servet
toplayıp biriktirmesiyle, diğerlerinin ekmeğe bile muhtaç kalması İlâhî maksada muhaliftir. Nikahlı
kadınlar ortaklıktan müstesnadır. Bu birlik haricinde kalan her şey insanların müşterek malıdır. Ben
senin evinde kendi evim gibi oturabilmeliyim. Sen benim eşyamı kendi eşyan gibi kullanabilmelisin.
Emlakimize karşılıklı tasarruf edebilmeliyiz. Gerek Müslümanlıkta, gerek Hristiyanlıkta ulemanın ve
papazların hataları ile nice bidatler ihdas olunmuştur. Bunlar kaldırılırsa din bir olur.”
17
18
19
20
Modern incelemelere ilham kaynağı olan bu fikirler Şeyh Bedreddin’in kendi eserlerinde
bulunmamaktadır. O’ nun çok tartışılan eseri Vâridât’ ında bu düşüncelerin hiç biri yoktur. Konunun
ana kaynaklarından biri olan Dukas’ a ve temel kaynaklardan İdris-i Bitlîsî’ ye göre bu düşünceler
Börklüce Mustafa’ ya aittir.
21
22
23
24
25
26
27
28
29
4. Anakronik Benzetmeler
Şeyh Bedreddin’ i ideolojik okumanın bir diğer cephesini anakronik benzetmeler oluşturur.
Fındıkoğlu, onun “Thomas More’ lar, Campanella’ lar ve Andrealarla beraber zikredileceğini
söylerken, Cerrahoğlu, Tanzimat dönemi aydınlarından Murat Bey’ in Şeyh Bedreddin’ i Luther’ e
benzetmesini uygun bulmayarak, tıpkı Nedim Gürsel gibi, Thomas Müntzer57’ e benzetir. Hammer
onu Zerdüşt’ e benzetirken, Baldemir Şeyh’i “feodal dönemin Kant’ı” olarak görmektedir. Hilmi Ziya
Ülken onu önce Leibniz’ e sonra da Spinoza’ ya benzetirken, Semaheddin Cem onu Auguste
Comte’ a benzetir. Mevlüt Uyanık da Şeyh Bedreddin hareketini Haricîler ve Vahhabîler’ e
benzetir.
57
Thomas Müntzer: (1488-1525) Müntzer birtakım anti-Lutherci yazılarıyla Luther' e karşı çıktı ve Köylüler
Savaşı sırasında asilerin lideri oldu. Sloganlarından biri Omnia sunt communia, yani “her şey ortaktır” dı. Müntzer politik
ve dinsel baskıya karşı Tanrı’ nın saflarında yer aldığına inanan 8000 kadar köylüye Frankenhausen Savaşı’ nda, Ağustos
1524' te, sonradan Köylüler Savaşı olarak anılacak ayaklanmanın liderlerinden biri oldu. (15 Mayıs 1525) Müntzer ve
çiftçileri yenilgiye uğradılar. O yakalandı, işkence gördü ve boynu vuruldu.
Luther ayrıca Müntzer kadar radikal değildi. Cennetten gelen devamlı vahye inanmayan Romalı Katolik rahipleri eleştirirken,
Müntzer, "Bu rezil ve hain rahiplerin en küçük minvalde dahi kiliseye yararları dokunmamaktadır, damadın sesini
reddedenler için bu onların iblis sürüsü olduklarının en kesin delilidir. Fahişelerinin utanmazlığıyla edepsizce
reddederlerken, o zaman nasıl Tanrı’ nın hizmetkârları, O’ nun sözünün taşıyıcıları olabilirler? Tüm gerçek rahiplerin
vahiyleri olmalıdır ki böylece gayelerinden ödün vermesinler." Luther’den farklı olarak, Müntzer iyi işlerin ayrıca erdemliğe
iman etmeyi gerektirdiğine inanmıştır. Müntzer, "Hıristiyan olmanın başlangıcı kelâmı gayretle beklemektir.”
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
81 / 153
Thomas Müntzer (1488-1525)
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
5. Bilimsel Okumalar
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
Başarılı bir objektiflik güveni vermemekle beraber, belki kaynakların verdiği imkanlar nispetinde
bilimsel okuma iddiasını taşıyan daha önceki modern çalışmaların başında, objektiflik gayretlerine
rağmen çok genel anlamda resmî ideoloji çizgisindeki eserleri öne çıkaran, Simavna Kadısı Oğlu
Şeyh Bedreddin adlı biyografik incelemesiyle Mehmed Şerefeddin Yaltkaya’ yı; daha sonra da
muhtelif çalışmalarının yanı sıra özellikle Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin incelemesinde, Şeyh
Bedreddin’in şuuraltında kendisinin Mehdi olduğuna inandığını ve Fetret Devri’ nin iktisadî ve içtimaî
çöküntülerinin onun bu şuuraltını güçlendirerek, kıyam etme zamanının geldiğine inanarak isyan
ettiğini söyleyen Abdülbâki Gölpınarlı’ yı; ve “Bütün Yönleriyle Bedreddin” adlı eserinde, Şeyh
Bedreddin’ in hukukçu yanını diğer bütün özelliklerinin önüne koyan ve onun mücadelesinin zaman
ve mekan üstü olduğunu, onun insanlığı cehennem karanlıklarına sürükleyen her türlü bağnaz
Şeyh Bedreddin olayının ideolojinin eline terkedilmesiyle ortaya çıkan ölçüsüz hatta sınırsız keyfiliğin
karşısında, objektiflikte başarılı bir çizgi yakalamış bilimsel incelemeler de hiç şüphesiz mevcuttur.
Bunların başında konuyla ilgili birden fazla incelemeleri bulunan, “Osmanlı Toplumunda Zındıklar
ve Mülhidler” adlı eserinde Şeyh Bedreddin’ e ayırdığı bölüm ile Ahmet Yaşar Ocak’ ı zikretmemiz
gerekir. O bu eserinde Şeyh Bedreddin hareketini, 81eşbi-ekonomik bunalımların eseri, mesiyanik,
eşitlikçi anlayışın hakim olduğu bir toplumsal düzen amaçlayan siyasal bir çerçeveye yerleştirir. Bu
çizginin önemli bir diğer örneği İtalyan kökenli Türkolog Michel Balıvet, Şeyh Bedreddin Tasavvuf ve
İsyan adlı eserinde, Şeyh Bedreddin’in siyasi tavrının kesin olmadığını, onun isyanın elebaşı
olmasının yanlı kaynaklarca ileri sürülen bir varsayımdan öteye gitmediğini söyler. Ona göre, belli
düşünce hareketlerinin ve sosyopolitik gerginliklerin kesişme noktasında yer alan Simavnalı
Bedreddin’in şahsiyetinin güçlü izi, esas olarak Balkan İslamı’ nda hissedilmiştir. Marksist okumaların
kaynağını teşkil eden Varidat’ ın Şeyh Bedreddin’ e aidiyetinin oldukça şüpheli olduğunu söyleyen
Bilal Dindar; ve Şeyh’ in yargılanmasını dönemin hukuk usulüne göre yasal olarak teşekkül ettiğini ve
âdil bir yargılama olduğunu söyleyen Yaşar Şahin Anıl gibi bilim adamlarının bilimsel çalışmalarıyla
örnekleri çoğaltmamız mümkündür. Ayrıca son yıllarda üniversitelerimizde konuyla ilgili tez
çalışmaları da yapılmaya başlanmış olup Hacettepe Üniversitesi’nde M. Hulusi Lekesiz’in Osmanlı
İlmi Zihniyetinde Değişme (Teşekkül-Gelişme-Çözülme: XV-XVII. Yüzyılar) adı altında yapmış olduğu
yüksek lisans tezi ile Erciyes Üniversitesi’nde Ali Kozan’ın isyan hadisesi ve Varidat’ın edisyon kritiği
ile muhteva analizini ele alan, Şeyh Bedreddin adlı halen devam etmekte olan tez çalışmaları buna
örnek gösterilebilir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
82 / 153
zihniyete karşı savaş verdiğini ve bunun için Bedreddin’in büyük olduğunu söyleyen Necdet
Kurdakul’ u zikredebiliriz.
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
6. Diğer Okumalar
13
14
15
16
17
18
19
20
Sonuç Yerine
Genelde ideolojik bir okuma türü olan ancak bir bütünlük içerisinde belirli bir ideolojinin bakış
açısından ziyade popülist veya sathî değerlendirme özelliği ağırlıklı olan okumalardır. Bunlar Şeyh
Bedreddin’ i kendi düşünce alanında bir yere yerleştirirler. Şeyh Bedreddin’in Mehmed Çelebi
tarafından İznik’ e sürülmesi üzerine Şeyh’ in kendisine yapılan bu hareketin intikamını almak
maksadıyla siyasi faaliyetlere giriştiğine ilişkin yorumlamalarıyla Lamartin’ i; Şeyh Bedreddin’ in
düşünceleri ve hareketinde “Anadolucu” bir öz bulan İsmet Zeki Eyüboğlu’ nu; Şeyh Bedreddin
hareketini mezhep gibi gören ve bunun Türklük bilincinden kaynaklandığını söyleyerek onu Türkİslam sentezi içerisinde bir çizgiye yerleştiren Bezmi Nusret Kaygusuz’ u bu okuma türünün örnekleri
arasında zikredebiliriz.
Birçok Bedreddin var kaynaklarda, düşünceden eyleme bilimden isyana uzanan çizgide, ayrıca
onlarcası dillerde, yüzlercesi de gönüllerde; bir tarafta devletini yıkmayı amaçlayan bir âsi, diğer
tarafta sadece yanlış anlaşılmış masum bir Bedreddin. Her iki yaklaşım da aynı güvenilirlikte
tanımlıyor kendini. İdamından tarih oluşuna, ilmiyle kişiliğiyle, düşündükleriyle-düşünmedikleriyle,
yazdıklarıyla-yazmadıklarıyla ve belki daha önemlisi yaptıklarıyla-yapmadıklarıyla, hep ideolojik
okumalara muhatap olmuş ayrıcalıklı bir hayat serüveni. Bu serüven ‘olanlar’ kadar ‘olmayanları’ da
taşıyor sırtında, daha da önemlisi birçok Bedreddin bu ‘olmayanlar’ ile var.
21
22
Bütün bunlarda elbette söyledikleri ile söylemediğine ve yaptıkları ile yapmadığına imkan veren
Bedreddin’ in de büyük payı var. Yani “olan” Bedreddin’ in “olmayana” da önemli katkısı var.
23
24
25
26
27
28
29
Yukarıda ancak bir makale sınırları içinde ele aldığımız Şeyh Bedreddin evvela, kişiliği ve bilimsel
kimliği ile çok yönlü ve özgür bir karakter koyuyor ortaya. Büyük ölçüde yaşadığı dönemin ve
coğrafyanın siyasi şartlarının getirdiği daha bağımsız hareket etme imkanının; ve yine özellikle
bölgenin kültür ve inanç dokusunda önemli yeri olan evrensel tasavvuf inançlarının etkisiyle oluşan
bu özgür kimliği, onun hem farklı cephelerini ortaya çıkarıyor hem de bunları anlamamızı
kolaylaştırıyor. Bu özgür yapısı onun bir taraftan bulunduğu zemine çabuk ve kolay uyumunu
sağlarken diğer taraftan sabit düşünceleri yerine değişenlerini fazlalaştırıyor.
30
31
32
33
Kesinlikle oportünist ve gayri ahlaki imaları taşımadan bilimin evrenselliği çerçevesinde ve sadece
bilimsel zenginliğini barındıran konjonktürel bir karakter yapısı olduğu anlaşılıyor. Çünkü yeni bilimsel
yönelimleri eskilerini silip atmıyor belki bir başka yere yerleştiriyor. İşte Şeyh Bedreddin’ i büyük
ölçüde bu yapısı yönlendiriyor.
34
35
36
37
38
39
40
41
Bundan dolayı 82eşbih82t derecesinde bir fıkıh âlimi/İslam hukukçusu olan Şeyh Bedreddin, Kahire’
ye gidince oradaki bilim zeminine çok çabuk uyum sağlamak suretiyle, panteizm/Vahdet-i Mevcud
olarak görmek isteyenlere bu imkanı kısmen de olsa verebilen, bir Vahdet-i Vücud felsefesi ile
donanmış büyük bir mistik-sufi olarak dönüyor. Artık İslam’ ın ahiret, melek, cin, şeytan, kıyamet ve
Cennet-Cehennem gibi birtakım inançlarını, yine materyalist olarak görmek isteyenlere kısmen bu
imkanı da verebilen, akılcı bir anlayış ile yorumluyor. Yedi yıl süren sufi bir hayattan sonra
kazaskerlik göreviyle ve bu defa bir bürokrat olarak yeniden fıkıha dönerek önemli eserler yazıyor.
Yaklaşık üç yıl sonra İznik’ ten kaçmasıyla beraber bu kez altı ay devam eden eylem dönemi geçirir.
42
43
44
İşte, hukukçuluğu, tasavvuf felsefesi, mistik sufiliği, akılcılığı, bürokratlığı ve aksiyonerliği ile Şeyh
Bedreddin. Bu çok yönlü kimlikte bilgi kaynakları ve metodolojileri itibariyle birbirlerine karşı duran
akılcılık ile mistik sufiliği ve buna bağlı olarak hukukçuluk ile mutasavvıflığı şahsında birleştirebilmiş
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
83 / 153
1
2
3
4
5
bir âlimdir. Bu bilim dallarının karşıtlığını gerektiğinde birinin metodolojisini diğerinde kullanmak
suretiyle aşabilmiştir. Onun bu başarısında en etkin pay, bize göre siyasî ve dinî arka planında
oluşan, oldukça özgür bilimsel anlayışı ve özgün kişiliğine/karakterine aittir. Onun kişiliğinde ve bilim
anlayışında kategorik ayırımlara ve yasak/günah yorumlara yer yoktur. Bir başka ifadeyle inancının
sınırladığı bir inanç alanı bulunmaz.
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Temel kaynaklar Şeyh Bedreddin’ in siyasî eylemlerinin sağlıklı analizine pek imkan vermemektedir.
Daha önce ifade ettiğimiz gibi onu suçlayanların da savunanların da çizgisini güvenilir ve
objektif bulmuyoruz. Bir taraftan Şeyh Bedreddin’ in isyan lideri olmasının yanlı kaynaklarca ileri
sürülen bir varsayımdan öteye gidemeyeceğini; diğer taraftan Halil b. İsmail’ in iddia ettiği şekilde
tamamen suçsuz olduğunun da aynı oranda sadece bir savunma ve koruma gayretinden ileri
gitmeyeceğini düşünüyoruz. Kaynakların yargıları ve bu yargılara haklılık kazandıran yanlı rivayetler
bir tarafa bırakılıp yansız görünen ortak rivayetler, bilimsel tenkit işleminden geçirilerek bir araya
getirildiğinde ve bunlar Şeyh Bedreddin’in yukarıdaki özellikleriyle birleştirildiğinde ortaya çıkan tablo
çok genel hatlarıyla bize şunları söyleme hakkını vermektedir:
15
16
17
18
Şeyh Bedreddin ile gerçek ilişkileri varsayımlardan ileri gitmeyen ancak yaptıkları propagandalarda
Şeyh Bedreddin’ in ismini kullandıkları anlaşılan Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ in asılmalarının
Şeyh Bedreddin’ i korkutması doğaldır. Bundan dolayı İznik’ ten İsfendiyar’a bir ihtilal projesi için
değil can korkusuyla gitmiş olması daha tercihe şayandır.
19
20
21
22
İhtilal yapmak için geldiği rivayet edilen bölge halkıyla Kahire dönüşü yedi yıllık inziva süresinde
geliştirdiği ilişkiler ve ayrıca –daha sonra toprakları ellerinden alınmış olan- kazaskerliği döneminde
dağıttığı tımar sahiplerinin Şeyh Bedreddin’in etrafında toplanmış olmaları, planlı bir isyan girişimini
düşündürmeyecek ölçüde doğaldır.
23
24
25
26
27
Şeyh Bedreddin’ in İznik’ te gözaltı hapsinde iken kaçmış olması kendisini suçlu durumuna
düşürmüştür. Gözaltı cezasının bizzat Sultan Çelebi Mehmed tarafından verilmiş olması
Sultan’a Bedreddin’ in bu kaçışını kendisine karşı işlenmiş bir suç olarak değerlendirme
haklılığını vermiştir. Buna birde Bedreddin’ in Musa Çelebi ile olan ilişkisi eklenince suçun
boyutları iyice artar.
28
29
Şeyh’in kendisini yakalamaya gelen güçlere gösterdiği direnç, yargılanma esnasında kaçış suçuyla
birlikte, bir isyan girişiminde bulunduğunun delili olarak ileri sürülmesine neden olur.
30
31
32
Şeyh Bedreddin’in, bu olaylar serüveninde olayları yönlendiren değil olayların yönlendirdiği bir
konumda görülmesi onun kişilik yapısı da göz önüne alındığında daha kabule şayan bir anlamlılık
kazanır.
33
34
35
Son tahlilde Şeyh Bedreddin’ in birtakım ideolojik okumaları ve anakronik benzetmelere malzeme
olmayı hak etmediği görülmektedir. Onu kendine tarih arayan düşüncelerin elinden kurtarmak ancak
bilimsel okumalarla gerçekleşebilecektir.
36
37
38
39
40
41
42
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
84 / 153
Oruç Beğ Tarihi, Oruç Beğ “Hazırlayan: Prof. Dr. Necdet ÖZTÜRK”
Oruç Beğ
Oruç Beğ, Sultan II. Bayezid devri (1481-1512) tarih yazarlarındandır. Edirne’ li olan yazarın yaşamı
hakkında çok az şey biliyoruz; 1502 yılları civarında öldüğünü söyleyebiliriz.
5
6
7
Oruç Beğ’ in (1288-1502) yıllarını kapsayan Tevarih-i Al-i Osman adında genel bir Osmanlı Tarihi’ ni
sade bir Türkçe ile yazdı. Oruç Beğ, eserini yazarken daha önce yazılmış bazı Osmanlı tarih
kaynaklarını kullandı; ancak bu kaynaklara kendi gözlemlerini de ekledi.
8
9
10
Kemalpaşazade, Hoca Sadeddin ve Gelibolulu Mustafa Ali gibi 16. Yüzyılın önemli tarihçileri ve
bilginleri isim vermeden de olsa, onun eserinden doğrudan ya da dolaylı olarak aldılar. Bu, Oruç Beğ’
in kaynağının güvenirliliğini gösterir.
11
12
Tarihçiler
Aşıkpaşazade ( Derviş Ahmed Aşıki) (ölümü 1502?) de, Oruç Beğ’ in kaynakları arasında bulunur.
13
14
Fatih devri devlet, siyaset ve bilim adamlarından Karamanlı Nişancı Mehmed Paşa, Osmanlılarda
ilk Arapça Osmanlı tarihini yazan isim oldu.
15
16
II. Bayezid dönemi tarihçileri ise, Oruç Beğ, Aşıkpaşazade, Mevlana Mehmed Neşri, Bayatlı Mahmud
oğlu Hasan, Behişti, Mevlana Ruhi Çelebi, Kemalpaşazade, İdris-i Bitlisi’ dir.
17
18
19
20
21
Dili ve Üslup Özellikleri
22
23
24
Karaman ve Yunan
25
26
27
28
29
30
Dili, Eski Türkiye Türkçesinin (13.-15. Yüzyıllar) son devresine girer. Oruç Beğ ve çağdaşı
Aşıkpaşazade Türkiye Türkçesinin nesir dilinin gelişmesinde önemli kilometre taşlarıdır. Eserin
kelime hazinesi de Tarihsel Türkiye Türkçesi Sözlüğü’ nün hazırlanmasında kayda değer ölçüde
malzeme sunmaktadır.
“Karaman vilayetine ol vakit vilayet-i Yunan derlerdi. Yunan vilayetine Karaman deyü niçün derler?”
Oruç Beğ
“Bu deme, Selçuklu yerleşmesi öncesi döneme ait!”
C. Akyol
Rumeli’ ye Geçiş
Orhan Gazi oğlu Süleyman Paşa, yetmiş seksen kişiyle, sallarla Rumeli’ ye geçer. Yanında Gazi
Evrenos Beğ, Hacı İlbeği, Ece Beğ ve Fazıl Beğ vardır. Kısa zamanda Gelibolu, Çorlu fethedildi.
Süleyman Paşa, bir av sırasında kazada ölür.
31
Evrenos Beğ, Keşan, İpsala, Gümülcine, Vidin ve Çiroz’ u fetheder.
32
33
34
35
“Karamanoğulları ile Osmanlılar arasında çekişme yüzlerce yıl, Fatih’ e kadar devam etmiştir. Bu
çekişme özellikle Osmanlılara çok büyük güç, para ve zaman kaybettirmiştir. İnsan, eğer bu çekişme
olmasaydı ya da daha kısa zamanda çözülebilseydi, neler daha olabilirdi, diye soruyor.”
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Yıldırım Bayezid ve Kadılar
2
3
Yıldırım Bayezid (1360, Edirne-8 Mart 1403, Akşehir)
85 / 153
4
5
6
7
8
9
10
Ali Paşa vezir oldu. Onun zamanında ulemalar ve danişmendeler çok oldular. Kara Rüstem ve
danişmendler kendi nefislerine göre davranmaya başladılar. Bir yandan da fetvaya ve hileye
başladılar. Takvayı terk ettiler yerine fetvayı kodular. Kadılarla halk arasında rüşvet artmaya başladı.
Taşradaki kadılar da bu gidişe uydular, rüşvetle iş yapmaya başladılar.
Kadıların bu fesadlarını Yıldırım Bayezid işitti; ne kadar kadı var ise hepsini getirdi; yirmiden fazla
kadıyı Yenişehir’ de bir eve koyar ve hapseder. Daha sonra araya girenler olur ve Yıldırım Bayezid
kadıları affeder.
11
12
13
“Bu kadıların, bu anlayışın ileride Bedreddin’ in yerleştirmeye çalıştığı Yargılama Usulleri’ ni
benimsemeleri mümkün değildi.”
C. Akyol
14
15
Yıldırım Han, Sivas’ ı alır, başına oğlu Süleyman’ ı koyar. Erzincan’ ı alır. O günlerde Mısır sultanı,
Sultan Berkük idi.
16
17
“Bedreddin, bu günlerde Mısır’ dadır.”
C.Akyol
18
19
20
21
Fetret Devri
Yıldırım’ ın altı oğlu vardı. Birisi, Mustafa Çelebi, Timur’ a savaşı sırasında kayboldu(!). Beş oğlu ise,
Emir Süleyman, Sultan Mehmed, İsa Çelebi, Musa Çelebi ve Kasım Çelebi. Kasım Çelebi küçükken
öldü.
22
23
24
“Yaş sırasına göre: Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Musa Çelebi, Mehmed Çelebi ve
Şehzade Kasım.”
C.Akyol
25
26
27
28
Savaş sonrası, Emir Süleyman Edirne’ de, Mehmed Çelebi Amasya’ da, Musa Çelebi ise Bursa’ da
yerleşirler. Daha sonraları Süleyman, Musa’ yı Bursa’ dan çıkarır, Musa da Karamanoğlu’ na sığınır.
Süleyman’ ın Karamanoğlu’ nu sıkıştırması sonrası Musa Çelebi, İsfendiyaroğlu’ na sığınır; daha
sonra Sinop’ tan Eflak’ a geçer, Mircea’ ya sığınır.
29
30
“Musa’ nın yaptığı bu kaçış yolunun Bedreddin tarafından da aynen kullanıldığını görürüz.”
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
86 / 153
1
2
3
4
Musa, Yıldırım’ ın zamanında akıncıların başıydı. Süleyman’ ı yener ve Edirne’ de tahta oturur. Kör
Şahmelik’ i vezir edindi. Mihaloğlu Mehmed Beğ’ i Rumeli Beylerbeyi yapıyor. Ve Semavna kadısı
oğlu Şeyh Bedreddin’ i kadıasker –Kazasker- edindi. Ve ne kadar sancaklar varsa sahiplerinden
aldı. Ve her sancağı kendi kullarına verdi.
5
6
Musa Çelebi, Evrenos Beğ58’ den korkardı. Ol vakit Evrenos Beğ hayatta idi. İki üç bin yarar kulları
vardı, kılıç erleri. Gümülcine’ yi, İskete’ yi, Marulya’ yı, Siroz ve Selanik’ i fethetmişti.
7
8
Evrenos Beğ, Mihaloğlu Yahşi Beğ, Musa’ dan yüz dönderdiler, kaçtılar, Sultan Mehmed’ e geldiler.
Musa yenildi, Mehmed’ in çadırında öldürüldü.
9
10
Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedreddin’ i dahi oğluyla kızıyla İznik’ e gönderdiler. Ayda bin akçe ulufe
verdiler.
11
12
13
14
Çelebi Mehmed Dönemi
Kara Boğdan, Eflak ve Laz ile barıştı. Rumeli ve Anadolu askerleri birleştirilip, İsfendiyaroğlu ve
Hamidoğlu, Germiyan ve Menteşe ve Aydınoğlu askerlerini de alıp Karamanoğlu üzerine yürüdü.
Karamanoğlu kaçtı.
15
16
Samsun’ u aldıktan sonra İskilib’ e uğradı. Orada Tatar evlerini gördü. Timur Han zamanından
kalmıştı. Ol Tatar evlerini ol aradan göçürdü. Rumeli’ ne Filibe’ ye getirdi.
17
18
19
Ol vakit kim, Musa Beğ’ e Simavna kadısı oğlu Şeyh Bedreddin merhum kadıasker iken katında bir
kethüdası vardı. Ana lakabıyla Börklüce Mustafa derlerdi. Ve Şeyh Bedreddin’ in has müridi idi. Ve
halifesiydi.
20
21
Sonra ol Börklüce Mustafa varup Anadolu’ da Karaburun’ a varup şeyh olmuşıdı. Dürlü dürlü fesad
işlere başladı.
22
23
24
…Padişah tarafından Şeyh Bedreddin’ i, aadam gönderüp, İznik’ den sürdüler. Bazıları dahi
derler kendü kaçdıgitdi derler. Ma’ lum değül. Ve illa padişah tarafından emr olundu. Bu
memleketten çıkardılar. Şeyh Bedreddin’ i Samsun’ a dek iletdiler. Kodular gitdiler.
25
26
27
28
29
30
31
“Evet, inanılmaz! Bu tespit ilk kez yapılıyor. Bu tespiti daha önce hiçbir çalışmada görmedim. Bilinen,
Bedreddin’ in, İznik’ den kaçmış olmasıydı. Niye, Börklüce Mustafa’ ya yardım edecekti. Bedreddin,
Börklüce Mustafa’ ya, Torlak Kemal’ e yardım etmek için İznik’ den kaçmıştı. Bedreddin’ in, İznik’ den
kaçarak, isyana yardım ettiği söylenirdi. Oysa öyle değilmiş. En azından kaçtığı kesin değil.
Bedreddin’ in, İznik’ den kaçması(!), onun suçlu olması şeklinde yorumlanmıştı; suçlu değilse, neden
kaçtı denilmişti.”
C.Akyol
32
33
34
35
36
37
38
“O tarihlerde asıl korkulan, Börklüce Mustafa’ nın ya da Torlak Kemal’ in çıkardığı isyanlar değildi;
asıl korkulan Düzmece(!) Mustafa’ nın taht talebiydi, onun hareketi idi. Mustafa Çelebi’ nin, düzmece
olarak gösterilmesine pek bakmayalım, düzmece falan değil gerçek Mustafa Çelebi idi! Mustafa
Çelebi’ nin izlediği yola bakarsak, aynı yolu Bedreddin de izliyor. Bedreddin’ in niyeti Mustafa Çelebi’
ye katılmak olabilir. Ya da Mehmed Çelebi, özellikle çevresi, Vezir Bayezid Paşa ve diğer ulema
kesimi böyle göstererek Bedreddin’ den de kurtulmak istemiş olabilirler.
C.Akyol
58
Evrenos Beğ: (Gazi Evrenos Bey veya Hacı Evrenos (1288-1417). Evrenos Beğ’ le Musa Çelebi’ nin arası hiçbir zaman
iyi olmadı. Evrenos Beğ, gizli gizli Mehmed Çelebi’ yi destekledi; onun Rumeli’ ye geçişini sağladı.
Evrenos, Evros’ dan gelir. Evros, Meriç demek. Meriçli…
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
87 / 153
1
2
3
4
Şeyh Bedreddin, Samsun’dan çıktı, İsfendiyaroğlu’ na vardı. Andan durmayıp, çıkıp gemiyle Kefe’ ye
geçti. Kefe’ den dolaşıp… Kara Boğdan’ dan göçüp Eflak iline geçmişdi. Eflak ilinden göçüp gelüp
Silisre’ den ve Ağaçdenizi’ nden geldi çıkdı. Birkaç sofular gönderdi. Her tarafa padişahlık bana
verildi dedi. Taht bana mukarrer dedi. Subaşılık ve sancak isteyen gelsin dedi.
5
6
Kadı-asker iken tımar verdiği Türkler ve tavcılar katına geldiler cem oldular. Fikr edüp gördüler kim,
bunun işinde haayır yok, hazine yok… dağıldılar, gitdiler.
7
8
“Hazinenin olmadığını, kuru kuruya padişahlık ilan edilmeyeceğini Bedreddin bilmiyor!”
C.Akyol
9
10
11
“Bedreddin’ in Eflak’ da olduğu günlerde Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) de Eflak’ da, Selanik’
dedir. Birlikte olmuşlar mıdır, bilinmiyor. Mustafa Çelebi, Bedreddin’ i çağırmış mıdır, bilinmiyor.
Bedreddin, Mustafa Çelebi’ yle birlikte olmak istemiş midir, bilinmiyor.
12
13
14
15
Ama şunu rahatlıkla düşünebiliriz: Mehmed Çelebi, Bedreddin’ in Mustafa Çelebi’ yi
desteklemesinden çok korkmuş olabilir. Bu nedenle, Selanik kuşatmasını kaldırıp, öncelikle
Bedreddin’ i yakalamak istemiştir.”
C.Akyol
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
88 / 153
Tevarih-i Al-i Osman, Aşık Paşazade
Giriş
Bilinen ilk Osmanlı tarihçilerinden bir olan Aşık Paşazade’ nin asıl adı Derviş Ahmed’ dir. Aşık
Paşazade denilmesinin nedeni, soy olarak Aşık Paşa’ ya bağlı olması nedeniyledir. 1393 ya da 1400
yıllarında doğduğu söylenir. Aşık Paşazade, 1413 yılında, Mehmed Çelebi’ nin Musa Çelebi’ yle olan
mücadeleleri sırasında Geyve’ de (Sakarya) görülmektedir.
Aşık Paşazade, eserinin daha pek çok yerinde Osman soyuna olan bağlılığını ve bunların gaza için
gönderilmiş bir sülale olduğuna inancını söyler.
Bölüm 67 Bayezid’ ın Oğulları
“Bayezid Han’ ın altı oğlu kalmıştı. Beşi belli, biri de görünmez oldu. Çünkü biri Timur’ la yapılan
savaşta ortadan kayboldu. Oğullarının biri Emir Süleyman, ikincisi Mehmed, üçüncüsü İsa,
dördüncü Musa, beşinci de Kasım’ dır. Bu Kasım, o zaman sarayda olup daha küçüktü. Sonra o
ortalıktan kaybolan Mustafa idi.”
14
15
16
“Sonunda Musa, İsa’ yı ortadan kaldırdı ve gelip Bursa’ ya oturdu. Beri yandan Emir Süleyman da
Bursa’ ya geldi. Musa kaçıp Karaman’ a gitti. Sonunda Emir Süleyman tekrar Rumeli’ ne geçti, 14021403.”
17
18
Musa, Emir Süleyman’ ı yener, öldürür; Rumeli’ de başa geçip oturdu, 1410. Bunun üzerine Mehmed
Çelebi, Amasya’ dan derhal Bursa’ ya geldi; tahta oturdu.
19
20
“Musa Çelebi, Kör Şahmelik’ i vezir yaptı. Mihaloğlu Mehmed Bey’ i Rumeli’ ne beylerbeyi etti.
Simavna Kadısıoğlu’ nu kadıasker ve kullarından Azab Bey’ i de emir-i alem edindi.
21
22
23
“… Daha sonra bu vezir, Şahmelik kaçıp, Mehmed Çelebi’ ye sığınır. Mehmed Çelebi, Edirne’ ye
varınca bütün beyler huzuruna geldiler. Musa’ nın yanında yalnız akıncı kalmıştı. Semekov’ da
savaş oldu. Musa kaçtı, … çadırında öldürüldü.”
24
25
“… Simavna Kadısıoğlu’ nu da oğlu ve kızıyla İznik’ e yolladılar. Mehmed Çelebi ayda bin akçe
ulufe etti.”
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Bölüm 77 Simavna Kadısıoğlu
“Simavna Kadısıoğlu İznik’ e gelince Mustafa da Aydın iline vardı. Oradan Karaburun’ a geçti. O ilde
çok mürailiklerde59 bulundu. Aydın ili vilayetinin çoğunu kendinden tarafa çevirdi… Sözün kısası
kendisine peygamber ve veli dedirtti… Beri yanda Simavna Kadısıoğlu (Bedreddin demiyor),
Börklüce’ nin bu şekilde ilerlemekte olduğunu işitince İznik’ ten kaçıp İsfendiyar’ a gitti. Deniz
kenarına inip, gemiye bindi ve Eflak’ a geçti. O da Börklüce ile aynı görüşte anlaşmıştı.
Sultan Mehmed de Bayezid Paşa’ yla oğlu Murad Han’ ı (1404-1451) birlikte gönderdi. Gidip
Börklüce ile karşılaştılar. Savaş oldu e her iki taraftan pek çok adam öldü. Sonunda savaş sırasında
Börklüce’ yi parçaladılar… Sonra Bayezid Paşa tekrar Manisa’ ya geldi ve Torlak Kemal’ i yakalayıp
59
Mürailik: İkiyüzlülük, kişinin olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki sahipmiş gibi davranması veya
sahip olduğunu iddia etmesidir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
89 / 153
1
2
bir müridiyle astı… Sultan Mehmed ise Serez’ e vardı, oradan da Selanik’ e geçecekti. Bu yanda
ağaç denizine (Deliorman60) giren Simavna Kadısıoğlu, bazı zavallı sofuları illere gönderip:
3
4
“Bana gelin artık padişahlık bana verildi, taht benim emrimdedir. Şimdiden sonra sancak
isteyen gelsin, ordu komutanlığı isteyen gelsin, tımar isteyenler gelsin.” Dedi.
5
6
7
8
“Bu sözler bana çok inandırıcı gelmiyor. Musa’ nın, Karamanoğlu’ nun, Cüneyd’ in, İsfendiyaroğlu’
nun; taze Börklüce Mustafa’ nın ve Torlak Kemal’ in yenilgisini, yok oluşlarını görmüş bir insanın
böyle bir isyana kalkışması için aptal olması gerekir! O, hiç de aptal biri değildi!”
C.Akyol
9
10
11
12
13
14
Bölüm 78 Simavna Kadısıoğlu’ nun Durumu Ne Oldu?
“Ağaç denizinde durup bir hayli ün sahibi oldu. Hizmetçi ve yardımcıları çoğaldı. Gösteriş ve
tantanası arttı ve emir sahibi oldu. Sancaklar ve komutanlıklar atadı ve yanına sayısız gönüllü
topladı. Ayrıca Musa’ nın yanında kadıasker iken Simavna Kadısıoğlu’ nun tımar alıverdiği tımar
erlerinden çok adam yanına toplandılar. Amma bu kimseler bakınca bunun işinde hiç hayır
görmediler. Derhal Simavna Kadısıoğlu’ nu tutup Serez’ e Sultan Mehmed’ e getirdiler.
15
16
17
“Mehmed Çelebi ile Osmanlı Orduları ile Bedreddin’ in karşılaşması, savaşması hiç olmamıştır. Hiçbir
kaynak bu konuda olmuştur, demiyor. Bu durum çok ilginçtir!”
C.Akyol
18
19
20
21
“Padişah’ ın yanında Acem’ den yeni gelmiş Mevlana Haydar adında bir bilgin var idi. Ona: “Bunun
hali nasıldır ve bunun hakkında ne dersin?” diye sordular ve “Bu bilgili bir kişidir.” Dediler. Mevlana
Haydar “Bunun kanı helaldir ve malı haramdır.” Dedi. Götürüp Pazar yerinde bir dükkan önünde,
halkın arasında boğazından astılar. Öldükten sonra birkaç cünüp müridi indirip, bir yere gömdüler.”
22
23
24
“Fetvayı, Osmanlı içinden, Türklerden birinin vermediğini, veremediğini görüyoruz. Oysa, fetva
verecek çok alim ve ulema var idi!”
C. Akyol
25
“Soru – İmanla mı gitti veya ne…
26
27
Cevap – Allah bilir. Hayatta iken ve ölümünde hangi itikat ve inanç üzerinde idi, neye inanırdı; canını
bile o itikat üzerine mi verdi bilmiyoruz.”
28
29
30
“Dönemin en büyük alimi, binlerce sayfa eser bırakan (38-52 kitap), sözünü apaçık söylemiş bir kişi
için “bilmiyoruz.” Diyor.”
C.Akyol
60
Deliorman: Bölgeye ilk gelen Türkler, Kıpçaklar ve Peçeneklerdir. Daha Osmanlı Devleti kurulmadan çok önceleri
Selçuklu Prensi İzzeddin Keykavus ve Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğrencisi Sarı Saltuk binlerce Türkmen’ le birlikte buraya
gelmişler ve Kıpçak-Peçenek toplulukları ile karışmışlardır. Şah İsmail ile yapılan savaştan sonra Anadolu' daki Alevi
inanışlı bazı Türkmenler, Osmanlı Devletinden soğudular bunun üzerine Osmanlı yönetimi isyana katılan Türkmen
aşiretlerini parçalayıp bir kısmını Balkan dağlarının ardında bulunan, Kuzey ülkelerinden ve Leh Kazaklarından gelecek
saldırıda ilk zarara uğrayacak bölge olan Deliorman'a sürgün etmeye başladı. Kırşehir, Kırıkkale, Yozgat gibi illerdeki Alevi
nüfusun önemli bir kısmı Deliorman'a sürüldü. Alevi Türkmenlerin ezici çoğunlukta olduğu Tokat, Sivas ve Malatya gibi
şehirlerdeki Alevi nüfustan da büyük oranlarda Deliorman'a sürgün yaşandı. 16. yüzyılda sürgün ile gelen Türkmenler
Deliorman'a çabuk ısındılar çünkü burada 1200'lü yıllarla başlayan bir Horasani kültür vardı. Bu tarihi ve kültürel
özelliklerinden dolayı Deliorman bölgesi Tasavvufi düşüncelerin ve özelliklede Bektaşilik, Babailik, Bedreddinilik gibi
tarikatların çok yoğun olduğu bir bölge olarak anıldı.
“Bu dip not bile niye Deliorman’ ı iyi açıklıyor. Belki gerçekten bir isyan başlatmak için ya da gerçek dostlarının yanına
güvende olmak için, Deliorman’ a gitmişti.”
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
90 / 153
Acaibu’ l Makdur , İbni Arabşah
61
Osmanoğlu’ nun Evlatları
Sultan Bayezıd’ ın oğulları arasında en büyüğü sözü edilen Süleyman’ dı. Diğerlerinin adları ise şöyleydi:
isa, Mustafa, Muhammed (Mehmed) ve Musa. Musa en küçükleriydi.
İsa, bir kaleye gizlendi ve ağabeyi Süleyman tarafından katledilinceye kadar orada kaldı. Daha sonra ise
Musa, İsa’ nın intikamını Süleyman’ dan aldı ve onu öldürdü. Arkasından Muhammed (Mehmed), hepsinin
arkasından Musa’ yı öldürdü. … O da ölünceye kadar, şeriat-ı Mustafa, Musevilik ve İsevilik ortadan
kaldırıldı.
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
61
Makdur: Güç. Kuvvet. Kudret. Takdir olunmuş. Allah'ın takdiri. Daha evvelden takdir olunmuş.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
91 / 153
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı,
2
Nazım HİKMET
3
4
5
Nazım Hikmet’ in Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedrettin Destanı, 1936, Türk edebiyatında Şeyh Bedreddin’ i
ilk defa bir edebî metnin öznesi yapan eserdir; bu çok önemlidir! Nazım Hikmet, Destanına şu satırlarla
başlar:
6
7
8
9
Darülfünun İlâhiyat Fakültesi tarihi kelâm müderrisi Mehmed Şerefeddin Efendi’ nin 1925 senesinde
Evkafı İslamiye Matbaasında basılan «Simavna Kadısı oğlu Bedreddin» isimli risalesini okuyordum.
Risalenin altmış beşinci sayfasına gelmiştim. Cenevizlilere sırkâtip olarak hizmet eden Dukas, tarihi kelâm
müderrisinin bu altmış beşinci sayfasında diyordu ki:
10
11
12
13
“O zamanlarda İyonyen körfezi medhalinde kâin ve avam lisanında Stilaryum – Karaburun tesmiye edilen
dağlık bir memlekette âdi bir Türk köylüsü meydana çıktı. Stilaryum Sakız adası karşısında kâindir. Mezkûr
köylü Türklere vaiz ve nesayihte bulunuyor ve kadınlar müstesna olmak üzere erzak, melbûsat, mevaşi ve
arâzi gibi şeylerin kâffesinin umumun mâli müştereki addedilmesini tavsiye ediyor idi.”
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
Stilaryum’ daki adi Türk köylüsüsün vaaz ve nasihatlarını bu kadar vuzuhla anlatan Cenevizlilerin sırkâtibi,
siyah kadife elbisesi, sivri sakalı, sarı uzun merasimli yüzüyle gözümün önüne geldi. Simavna Kadısı oğlu
Bedreddin’ in en büyük müridine, Börklüce Mustafa’ ya «adi» demesi, her iki manasında da, beni güldürdü.
Sonra birdenbire risalenin müellifi Mehmed Şerefeddin Efendiyi düşündüm. Risalesinde Bedreddin’ in
gayesinden bahsederken, “Erzak, mevâşi ve arâzi gibi şeylerin umumî mali müşterek addedilmesini
tavsiye eden Börklüce’ nin kadınları bundan istisna etmesi bizce efkârı umumiyyeye karşı ihtiyar
etmiş olduğu bir takiyye ve tesettürdür. Zira vahdeti mevcuda kail olan şeyhinin Mustafa’ ya bunu istisna
ettirecek bir dersi hususiyet vermediği muhakkaktır,” diyen bu tarihi kelâm müderrisini asırların üstüne remil
atıp insanların zamirini keşfetmekte yedi tulâ sahibi buldum. Ve Marks’ la Engels’ ten iki cümle geldi
aklıma:
24
25
“Burjuva için karısı alelâde bir istihsal âletidir. Burjuvazi, istihsal âletlerinin içtimaileştirileceğini duyunca
tabiatıyla bundan içtimaileştirilmenin kadınlara da teşmil edileceği neticesini çıkarıyor.”
26
27
28
Burjuvazinin modern amele sosyalizmi için düşündüğünü, Darülfünun İlâhiyat Fakültesi müderrisi de
Bedreddin’ in kurunu vüstaî köylü sosyalizmi için neden düşünmesin? İlâhiyat bakımından kadın mal değil
midir?
29
30
31
32
33
34
Risaleyi kapadım. Gözlerim yanıyordu amma uykum yoktu. Başucumdaki çiviye asılı şimendifer marka saate
baktım. İkiye geliyor. Bir cıgara. Bir cıgara daha. Koğuşun sıcak, durgun, ağır kokulu bir su birikintisine
benzeyen havasında dolaşan sesleri dinliyorum. Benden başka yirmi sekiz insanı ve terli çimentosuyla
koğuş uyuyor. Kulelerdeki jandarmalar yine bu gece düdüklerini daha sık, daha keskin öttürüyorlardı. Bu
düdük sesleri ne zaman böyle deli bir sirayetle, belki de hiç sebepsiz, telaşlansalar ben kendimi karanlık bir
gece batan bir gemide sanırım.
35
36
Üstümüzdeki koğuştan idamlık eşkıyaların zincir sesleri geliyordu. Evrakları temyizde. Yağmurlu bir akşam
kararı giyip döndüklerinden beri hep böyle sabahlara kadar demirlerini şakırdatıp dolaşıyorlar.
37
38
39
Gündüzleri arka avluya çıkarıldığımız vakit kaç defa onların pencerelerine baktım. Üç insan. İkisi sağdaki
pencerenin içinde oturur, birisi soldaki pencerede. İlk yakalanıp arkadaşlarını ele veren bu tek başına
oturanmış. En çok cıgara içen de o.
40
41
Üçü de kollarını pencerelerin demirlerine doluyorlar. Oldukları yerden denizi, dağları çok iyi görebildikleri
halde onlar hep aşağıya, avluya, bize, insanlara bakıyorlar.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
92 / 153
1
2
3
Seslerini hiç işitmedim. Bütün hapishane içinde bir kerre olsun türkü söylemeyen sade onlardır. Ve hep
böyle yalnız geceleri konuşan zincirleri birdenbire bir sabah karanlığında susarsa, hapishane bilecek ki,
dışardaki şehrin en kalabalık meydanında göğüsleri yaftalı üç beyaz uzun gömlek sallanmıştır.
4
5
6
7
Bir aspirin olsa, avuçlarımın içi yanıyor. Kafamda Bedreddin ve Börklüce Mustafa. Kendimi biraz daha
zorlayabilsem, başım böyle gözlerimi bulandıracak kadar ağrımasa, çok uzak yılların kılıç şakırtıları, at
kişnemeleri, kırbaç sesleri, kadın ve çocuk çığlıkları içinde iki ışıklı ümit sözü gibi Bedreddin’ le Mustafa’ nın
yüzlerini görebileceğim.
8
9
10
11
12
13
Gözüme, demin kapatıp çimentoya bıraktığım risale ilişti. Yarısı güneşten solmuş vişne çürüğü bir kapağı
var. Kapakta, üstünlü esreli sülüs bir yazıyla risalenin adı bir tuğra gibi yazılı. Kapağın içinden sararmış
sayfa yapraklarının yırtık kenarları çıkıyor. Bu İlâhiyat Fakültesi müderrisinin sülüs yazısından, kamış
kaleminden, dividinden ve rıhından Bedreddin’ imi kurtarmak lazım, diye düşünüyorum. Aklımda İbni
Arabşah’ tan, Aşıkpaşazade’ den, Neşri’ den, İdrisi Bitlisi’ den, Dukas’ tan ve hatta Şerefeddin Efendi’ den
okuya okuya ezberlediğim satırlar var:
14
15
“Şeyh Bedreddin’ in tevellüdü 770(1359) etrafında olmak lazım geleceğini kuvvetle tahmin etmek
mümkündür.”
16
17
“Tahsilini Mısırda ikmal etmiş olan Şeyh Bedreddin senelerce burada kalmış ve hiç şüphesiz bu
muhitte büyük bir kuvveti ilmiyeye mazhar olmuş idi.”
18
“Mısırdan Edirne’ ye avdetinde ebeveynini burada berhayat bulmuş idi.”
19
20
“Kendisinin buraya vürudu peder ve validesini ziyaret maksadile olabileceği gibi bu şehirde tasaltun
etmiş olan Musa Çelebi’ nin daveti vakıasile olmak ihtimali de vardır.”
21
22
“Çelebi Sultan Mehmed kardeşlerine galebe ile vaziyete hâkim olunca Şeyh Bedreddini İznikte
ikamete memur eylemiş idi.”
23
24
“Şeyh burada itmam etmiş olduğu Teshil62 mukaddemesinde “…Kalbimin içindeki ateş tutuşuyor. Ve
günden güne artıyor, o surette ki kalbim demir de olsa selâbetine rağmen eriyecek…” demektedir.”
25
26
“Şeyhi İznik’ e serdiklerinde kethüdası Börklüce Mustafa Aydın eline vardı. Andan göçtü Karaburun’
a vardı.”
27
28
29
30
“Diyordu ki: “Ben senin emlâkine tasarruf edebildiğim gibi sen de benim emlâkime aynı suretle
tasarruf edebilirsin.” Köylü avam halkı bu nevi sözlerle kendi tarafına celp ve cezb ettikten sonra
Hristiyanlar ile dostluk tesisine çalıştı. Çelebi Sultan Mehmed’ in Saruhan valisi Sisman bu sahte
rahibe karşı hareket ettiyse de Stilaryum’ un dar geçitlerinden ileriye geçmeğe muvaffak olamadı.”
31
32
“Simavna kadısı oğlu işitti kim Börklüce’ nin hali terakki etti, o dahi İznik’ ten kaçtı. İsfendiyar’ a
vardı. İsfendiyar’ dan bir gemiye binip Eflak eline geçti. Andan gelip Ağaç Denizi’ ne girdi.”
33
34
35
36
“Bu esnada müşarünileyhin halifesi Mustafa’ nın Aydın elinde avazeyi huruç ve fesat ve ilhadı Sultan
Mehmed’ in kulağına vasıl oldu. Derhal Rumiyei suğra ve Amesye Padişahı olan Şehzade Sultan
Murad’ ın ismine hükmü hümayün sadır oldu ki Anadolu askerlerini cem ile mülhid Mustafa’ nın
def’ine kıyam eyliye. Ve mükemmel asker ve teçhizat ile Aydın elinde anın başına ine…”
37
38
“Mustafa, on bine yakın müfsit ve mülhid müritlerinden olan asker ile şehzadeye mukabeleye kıyam
eylediler.”
39
“Mübalega cenk olundu.”
40
“Birçok kan döküldükten sonra tevfiki ilâhi ile o leşkeri ilhad mağlub oldu.”
62
Teshil: Kolaylaştırmak.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
93 / 153
1
2
3
4
5
“Sağ kalanlar Ayasluğ63’ a getirildiler. Börklüce’ ye tatbik olunan en müthiş işkenceler bile onu fikri
sabitinden çeviremedi. Mustafa bir deve üzerinde çarmıha gerildi. Kolları yekdiğerinden ayrı olarak
bir tahta üzerine çivilendikten sonra büyük bir alay ile şehirde gezdirildi. Kendisine sadık kalan
mahremanı Mustafa’ nın gözü önünde katledildi. Bunlar “Dede Sultan iriş” nidalar ile mütevekkiline
ölüme tevdii nefs ettiler.”
6
7
“Ahir Börklüce’ yi paraladılar ve on vilâyeti teftiş ettiler, gideceklerin giderdiler bey kullarına tımar
verdiler. Bayezid Paşa yine Manisa’ ya geldi Torlak Kemal’ i anda buldu. Anı dahi anda astı.”
8
9
10
“Bu esnada Ağaçdenizi’ ndeki Bedreddin’ in hali terakkide idi. Her taraftan birçok halk yanına
toplandılar. Bilumum halkın kendisiyle birleşmesine ramak kalmış idi. Bundan dolayı Sultan
Mehmedin bizzat hareketi icab etti.”
11
12
“Ve Bayezid Paşa’ nın teklifiyle bazı kimseler Kadı Bedreddin’ in silki mütabaatına64 ve müritliğine
dahil oldular. Ve birkaç tedbir ile orman içinde derdest edip bağladılar…”
13
14
15
“Sirozda Sultan Mehmed’ e getirdiler. Acemden henüz gelmiş bir danişmend65 var idi. Mevlâna
Haydar derlerdi. Sultan Mehmed yanında olurdu. Mevlâna Haydar etti “şeran bunun katli helâl amma
mali haramdır.”
16
17
“Andan Simavna Kadısı oğlunu pazara iletip bir dükkân önünde berdar66 ettiler. Bir nice günden
sonra cünüb67 müritlerinden birkaçı gelip anı andan aldılar. Şimdi dahi ol diyarda müritleri vardır.”
18
19
20
21
Başım çatlayacak gibi. Saate baktım. Durmuş. Yukardakilerin zincir şakırtıları biraz yavaşladı. Yalnız birisi
dolaşıyor. Herhalde o tek başına soldaki pencerede oturandır. İçimde bir Anadolu türküsü dinlemek ihtiyacı
var. Bana öyle geliyor ki, şimdi yolparacılar koğuşundan yine o yayla türküsünü söylemeğe başlasalar
başımın ağrısı bir anda diniverecektir.
22
23
24
Bir cıgara daha yaktım. Eğildim. Çimentonun üstünden Mehmed Şerefeddin Efendi’ nin risalesini aldım.
Dışarda rüzgâr çıktı. Penceremizin altındaki deniz, zincir ve düdük seslerini kapatarak homurdanıyor.
Penceremizin altı kayalık olacak.
Nazım HİKMET (1902-3 Haziran 1963)
25
…
63
Ayasluğ: Selçuk
Mütabaat: Birine tabi olmak, uymak. Birini takip etmek.
65 Danişmend: İlim, irfan sahibi, bilgin, alim.
66 Berdar: Asılmış. Darağacına çekilmiş.
67 Cünüb: Abdestsiz.
64
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
İlk Baskı, 1936
hukuk adamı, bedreddin
94 / 153
1
2
3
4
5
Başımın ağrısı birdenbire dindi. Yataktan çıktım. Penceredekine doğru yürüdüm. Elimden tuttu. Benden
başka yirmi sekiz insanı ve terli çimentosuyla uyuyan koğuşu bıraktık. Birdenbire kendimi o bir türlü
göremediğimiz, denizle duvarımızın birleştiği yerde, kayaların üstünde buldum. Börklüce’ nin müridiyle yan
yana karanlık denizin dalgalarını sessizce aşarak yılların arkasına, asırlarca geriye, Sultan Gıyaseddin
Ebülfeth Mehmed bin ibni Yezidülkirişçi, yahut sadece Çelebi Sultan Mehmed devrine gittik.
6
7
8
Ve işte size anlatmak istediğim macera bu yolculuktur. Bu yolculukta gördüğüm ses, renk, hareket, şekil
manzaralarını parça parça ve çoğunu -eski bir itiyat yüzünden- bir çeşit uzunlu kısalı satırlar ve ara sıra
kafiyelerle tespit etmeğe çalışacağım. Şöyle ki: (der ve destan başlar!)
9
1.
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
Sedirde al yeşil, dal dal Bursa ipeklisi,
duvarda mavi bir bahçe gibi Kütahyalı çiniler,
gümüş ibriklerde şarap,
bakır lengerlerde kızarmış kuzular nar idi.
Öz kardeşi Musayı ok kirişiyle boğup
yani bir altın leğende kardeş kanıyla aptest alarak
Çelebi Sultan Memet tahta çıkmış hünkâr idi.
Çelebi hünkâr idi amma
Âl Osman ülkesinde esen
bir kısırlık çığlığı, bir ölüm türküsü rüzgâr idi.
Köylünün göz nuru zeamet
alın teri timar idi.
Kırık testiler susuz
su başarında bıyık buran sipahiler var idi.
Yolcu, yollarda topraksız insanın
ve insansız toprağın feryadını duyar idi.
Ve yolların sonu kale kapısında kılıçlar şakırdar
köpüklü atlar kişner iken
çarşıda her lonca kesmiş kendi pirinden ümidi
tarumar idi.
Velhasıl hünkâr idi, timar idi, rüzgâr idi,
ahüzar idi.
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
95 / 153
Gülün Öteki Adı, Mine G. KIRIKKANAT
Katharlardan Şeyh Bedreddin’ e
10. yüzyıldan başlayarak 14. Yüzyıla dek Güney Fransa’ nın Oksitanya bölgesinde etkili olmuş
Kathar doktrini ile 1417’ de asılarak öldürülen Şeyh Bedreddin mezhebi arasında akrabalık aramak,
ilk bakışta düşsel gelebilir. Oysa Şeyh Bedreddin yandaşlarının ilk olarak örgütlendiği Aydın Beyliği,
Kathar doktrininin aynı bölgede baş verdiği Alaşehir (Philadelphia) odağının yansıma alanı
içerisindedir.
8
9
10
11
12
13
“Gerçekten düşsel geliyor! Bedreddin’ i yüceltme adına yapılan her türlü tanım ve yükleme onu
gerçeğinden uzaklaştırıyor, farklılaştırıyor. Bedreddin söylemedikleri onun adına söylenerek,
yapmadıkları onun adına yaptı gibi gösterilerek başka bir Bedreddin yaratıldı. Varidat olarak yazdığı
birkaç sayfalık kitabı öne çıkarılarak yüzlerce sayfa olarak yazdığı hukuk kitapları görmezlikten
gelindi. Kaldı ki Varidat bile doğru yorumlanmış, doğru değerlendirilmiş değildir.”
C.Akyol
14
15
Kathar mezhebinin evrensel ve birincil derecedeki merkezi ise Balkanlar’ dır ve bu mezhep
Makedonya, Bosna, Dalmaçya bölgelerinde çok yaygındır.
16
17
18
Oksitanya’ nın tarihsel başkenti Toulouse, günümüzde de Fransa’ nın en dinamik illerinden biri.
Hemen tüm eski yapılarının kiremit oluşu nedeniyle “Pembe Kent” diye anılıyor. Oksitanya’ nın ikinci
önemli kenti Montpellier’ dir.
19
20
21
Kathar dinine kabul edilmek için, özgür seçimle karar verebilecek erginlik yaşına ulaşmanın dışında
hiçbir koşul ve zorunluluk gerekmiyor; dönemin Katolik Kilise’ sinin, inananlarına yüklediği tüm ödev
ve gerekler yadsınıyordu.
22
23
Kathar dinini diğer tüm tek tanrılı dinlerden ayıran en büyük özelliklerden biri, tarihte ilk kez her iki
cinsin eşit koşullarda din görevlisi olabilmeleriydi.
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
96 / 153
Alevilik, Anadolu’ nun Gizli Kültürü Nejat BİRDOĞAN
,
Bedreddin Aleviliği?
…
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
Bizim konumuz Anadolu Aleviliğinin tarihidir. Bedreddin’ in bu konu içindeki yeri nedir? Bu soruya
kuşkusuz hak veriyoruz. Bir kez Bedreddin Alevi değildi. Hiç yoksa bizim benimsediğimiz anlamda
Türkmen kökenli bir Alevi değildi. İslam bilgilerini sonuna değin öğrenmiş, bilimler arasından
oranlama yapabilecek düzeyde dürüst, namuslu ve zeki bir bilgindi. Doğumundan ölümüne değin
okuyan, üreten ve yazan bir kişi için değişik yorumlar olacaktır. Bize göre Bedreddin bir tarikat adamı
değildir. Kişisel olarak o denli gelişmiş ve dolmuştu ki, bu zeki adamın düşüncelerini bir tarikatın
anlaması olası değildi. Bugün bile din, hukuk, toplumbilim alanlarında yetkili olmayanlarca zor
anlaşılır bir kişi olan bu düşün eri, kendi döneminden çok yukarıda ve ileride idi. Belki ulu kişiliği ve
hakkındaki söylencelerle bir takım yandaşlar toplamıştı. Ancak ne bir şaman kalıntısı, ne bir mezhep
odağı olmadığından bir yolak kurmamıştı. Kendinden sonra oluşan Bedreddinliler ise eski OğuzTürkmen gelenekleri ile büyüyenlerdi. Bundan dolayıdır ki, Bedreddinliler Alevilerin içine sığındılar ve
orada eridiler. Onlarda Bedreddin’ den salt bir ad kaldı. Öbür alışkanlıklarını hep Alevi
geleneklerinden edinip, bugüne geldiler.
17
18
19
20
Bedreddin’ in koyu Sünniliğe karşı çıkması onu Alevilerin arasında geçerli kıldı. Aleviliğin, Şiiliğin ve
Batıniliğin bu yalın insanlarca birbirine karıştırılması bu sonucu doğurdu. Özetle, Varidat notlarından
onun kimi düşüncelerini sergilersek, Bedreddin’ in neden Ehl-i Sünnet’ ce sevilmeyip, onun zındık
diye adlandırıldığını anlarız. Bedreddin, Halep Alevilerinin tarikat önderliği önerilerini reddetmiştir.
21
22
23
Din bilgisi üzerine tanımadığı kitap ve bilgin kalmadı. Tanıdığı bölgelerin ve inançların hukuk
düzenlerini inceledi. Bu konudaki düşüncelerini Letaifü’ l İşarat, Camiü’ l Füsüleyn ve Teshil adlı
kitaplarında topladı.
24
25
“Uyanık ve zeki hukukçu kimi söylentileri ezberleyip aktaran değil, kendi hukuk mantığı ile
ortaya yeni buluşlar çıkaranlardır.” (Teshil’ in Önsözü)
26
“Başkasının içtihadı ile yargıya varmak haramdır.”
27
28
29
“Dünyada kutsallık yoktur. Kutsallık yalnız Tanrı’dadır. Onun yarattığı her şey, her nimet insan
içindir. Toprağın tek sahibi Tanrı’ dır. Rumeli’ nde bol bol görülen malikane sahipleri aracılığı
ile insan bu nimetten yoksun bırakılamaz.” (Camiü’ l Füsüleyn)
30
31
32
33
34
Önce Hanefi inancına uygun fıkıh bilgini iken bunların yorumuna ilişkin düşünceleri ile dönemin
üstüne çıkmış ve dolaysıyla ters düşmüş. Daha sonra sanırız ki Bedreddin, Kuran’ daki kimi
buyrukları tevil yoluyla bir tür Batınilik yapmış. Oysaki, Alevilik kesinlikle Batınilik değil. Aleviliğe
sonradan Kent Bektaşiliği ile tevil sanatı giriyor. Bu Bektaşilik de Bedreddin’ den sonra… Bedreddin’
in düşüncesine göre içtihad değil birey önemlidir.
35
Özelikle Ehl-i Sünnet içtihadının o dönemdeki uygulaması Bedreddin’ i ürpertir.
36
37
38
Bedreddinlilerin br sığınak aradıkları ve bu sığınağı Aleviler arasında buldukları bir gerçek. Bugün
Aleviler içinde Rumeli’ nde Bedreddin Ocağı da var. Bu ocak mensupları Bedreddin’ i pir tanımakta,
onun ölmediğine inanmakta, zuhurunu beklemektedir.
39
40
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
97 / 153
Kavuklu İhtilalci Şeyh Bedreddin, Kadir MISIROĞLU
Bedreddin ve Timur
Edirne’ de Batıni tekkesinin Şeyhi Bedreddin, Yıldırım Bayezid’ ın yenilgisinin kendisine çok iyi bir
zemin hazırlayacağını düşünüyordu. Bunun için müridlerinden Torlak Kemal’ i Timur’ a göndermişti.
Kendisi, Anadolu’ ya saldırmazdan yaklaşık altı ay kadar önce Timur’ u Tebriz’ de bizzat ziyaret
etmişti ve ondan girişeceği isyan hareketi için destek sözü almıştı. Timur, Tebriz’ de, kendisine:
“Halk asalete meftundur. Asil olmayan adamın arkasından kolay kolay gitmez. Sen de, Selçuklu
Sultanı II. İzzeddin Keykavus’ un torunu Abdülaziz’ in deden olduğu yolunda bir haberi her tarafa yay.
Gerçi babanın adı Müslümanlar arasında pek yaygın olmayan İsrail imiş.”
10
Dedi. Bu –Selçuklu soyundan oluşu- .çok akıllıca uydurulmuş bir yalandı.
11
12
Bu tekke, adeta bir meyhane gibiydi. Şarap kadehleri dolup boşalıyor, uzun çubuklarla tömbeki
içiliyordu.
13
Timur’ un yanındaki Almalıklı Şeyh Şemseddin Hoca:
14
15
16
17
18
19
“Onun, Selçuklu şehzadelerinden birine nisbet edilmesi asılsızdır. Zannımca o havalide Yahudilerin
Babil esaretinden kalma kadim bir aileye mensuptur. Anasının adı Melek Hatun olmasına rağmen o
da bir Rum dönmesidir. Öğrendiğime göre Şeyh Bedreddin’ in dedesi Abdülaziz, Rumeli’ deki
fetihlere katılmış biridir. Dimetoka (Gümülcine)’ nın fethinde oğlu İsrail’ i, yani Şeyh Bedreddin’ in
babasını oranın Rum beyinin kişiyle evlendirmiştir. Melek Hatun adını alan bu Rum dönmesi
Bedreddin’ in anasıdır.”
20
21
22
23
“Buraya kadar söylenilen her şey yanlış! Bedreddin, Bayezıd’ la Timur’ un savaşı sırasında, o
tarihlerde Edirne’ de değil, Mısır’ dadır. 1380 yıllarında Edirne’ den ayrılmış ve 1403 yılına dek
neredeyse kesintisiz Kahire’ dedir. O yıllarda Torlak Kemal ile de daha tanışmamıştı; tanışması Mısır
dönüşüdür.
24
25
26
27
28
Kendisi doğrudan doğruya Timur’ la görüşmüş, ama görüşmesi savaştan çok sonra 1403 yılındadır.
Kendisi Tebriz’ dedir be Timur’ un isteği üzerine görüşme gerçekleşmiştir. Çünkü o yıllarda
Bedreddin’ in ünü Timur’ un kulağına kadar gelmişti; Timur iyi bir Müslüman’ dı hatta Sünni bir
Müslüman’ dı, Bedreddin’ i tanımak istemiş idi. Bedreddin, Timur’ dan değil, aksine Timur, Bedreddin’
den birlikte olmalarını istemiş idi ve Bedreddin Timur’ dan zor kaçabilmiş idi.
29
Bedreddin, Timur’ la birlikte olan, onu yanında olan Anadolu Beyleri’ ne de çok kızmış idi!
30
31
Bedreddin 1403-1405 arasında yine Mısır’ dadır. Edirne’ ye dönüşü 1405 yıldır!”
C.Akyol
32
33
34
35
“Tarihsel kayıtlara göre, Bedreddin’ in dedesinin Abdülaziz oluşu, Abdülaziz’ in Osmanlı’ nın Rumeli
gazilerinden oluşu ve hatta Abdülaziz’ in Selçuklu Sultanı’ nın yeğeni oluşu kesindir! Kesin olduğu
için bunu çürütmek adına tersini öne sürmek ters hile oluşturmaktır.”
C.Akyol
36
37
38
39
“İsrail, bir peygamber adıdır, Yakub’ un diğer adıdır; Müslümanlar’ ın da kabul ettiği bir peygamberin
adıdır; tıpkı İbrahim, Nuh, Lut, Musa, Yusuf gibi! İsimden, Bedreddin’ in Yahudi olduğunu çıkarması
fazla zorlama! Bedreddin’ in büyükannesi tarafından Mevlana soyuna dayandığını biliyoruz.”
C.Akyol
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
98 / 153
1
2
3
4
“Annesinin Rum oluşu daha doğrusu Hellen oluşu doğrudur da bunu Bedreddin’ i aşağılamak adına
söylemesini anlamak mümkün değil! Osmanlı Padişahları’ nın birçoğunun, başta Fatih olmak üzere
annesi Rum, Hellen’ dir.”
C.Akyol
5
Bedreddin, Torlak Kemal’ e,
6
7
“… onun (Timur’ un) otoritesi altında biz Anadolu ve Rumeli’ de ibahacı68 fikirlerimizi yaymak fırsatı
bulamayız.”
8
Diyor!
9
10
11
“Kimdir ibahacı? İslam’ ın haram kıldığı her şeyi helal kabul eden, bu haramlara göre yaşayan kişi.
Dahası, Bedreddin, malların ve kadınların ortak olmasını, şarabın ve zina gibi günah kabul edilmiş
her şeyin yapılmasında sakınca görmemektedir.
12
13
14
15
Düşünebiliyor musunuz, böyle bir kişi Osmanlı’ nın bir döneminde 1410-1413 yılları arasında üç yıl
Kazaskerlik yapmış! İleriki yıllarda da uzun süre oluşturduğu yargılama usulleri Osmanlı Hukuk
Sistemi içinde kullanılmıştır.”
C.Akyol
16
17
Bedreddin, Mısır’ da Şeyh Hüseyin Ahlati ile görüştükten sonra fikri değişiklik olur, batınilik yolunun
mücahidi olur.
18
Mehmed Çelebi tarafından İznik Medreselerine baş müderris olarak tayin edilir.
19
20
21
Bedreddin, bugünkü komünizmin muhtevasına paralel fikirlerin müdafii olmakla beraber hem bunları,
hem de cennet, cehennem, haşr gibi temel İslami görüşleri reddeden fikirlerini mahirane bir surette
gizli tutuyordu.
22
23
“Varidatı okursanız, Bedreddin’ in tam bir batıni olduğunu anlarsınız!”
Murat BARDAKÇI
24
25
Beyazıd Paşa, Şeyh Bedreddin’ in etrafındaki askeri eğitim görmemiş olan müridan69 topluluğunu
dağıtıp bertaraf etmekte güçlük çekmedi.
26
27
“Bu durumu Bedreddin görmedi, öyle mi?”
C. Akyol
28
29
Bedreddin’ in Savunmasından
Bedreddin:
30
31
“Ben şeriata aykırı bir iş yapmadım. Hepimizin tabi olduğu kanun şer’ i şerif olduğuna göre hiçbir
endişem yoktur.”
32
“Hacca gitmek için senden birçok kereler izin istedim. Bunun için kaç kereler dilekte bulundum.”
33
“Ben müçtehidim. İçtihatlarımdan dolayı kınanmam caiz değildir.”
34
35
“Börklüce Mustafa ile Torlak Kemal’ in kendisinin baş müritlerinden olmalarına rağmen izinsiz kıyam
etmişlerdir.”
36
68
69
İbaha: İslam’ ın haram kıldığı her şeyi helal kabul etmek ve yaşamında uygulamak.
Müridan: Müritler.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
99 / 153
1
İddiacı:
2
3
“Başlangıçta çok iyi yetişmiş bir fakih, sonradan Mısır’ da tanıştığı bir meczup vasıtasıyla İslam dışı
batıni fikirlere bulaştı.”
4
5
6
“Vaktiyle fıkha dair yazdığı kitapların medrese talebeleri ve hatta ulemaca elden ele dolaşıp
başüstünde tutulduğunu, en son olarak kaleme aldığı Varidat isimli tasavvufi eserinde ise batı, ifsad
edici ve İslam’ la bağdaşmayacak fikirler ileri sürdü.”
7
8
9
Kısacası Bedreddin, şer’ i tabiriyle söylemek gerekirse bir ibahacıdır. İbaha, Allah’ ın haram kıldığı
şeyleri mübah saymaktan başka bir şey değildir. Onun için müridlerinin şarap içmelerine ve saz çalıp
eğlenmelerine izin vermiştir.
10
Mevlana Haydar:
11
12
“O’ nun gerek tasavvuf perdesi altında serdettiği batıni fikirler sebebiyle mürted bir kimse olduğunu…
Evet, şeriatta mürtedin hükmü idamdır.”
13
“Kanı helal, malı haramdır.”
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
100 / 153
İslam Ansiklopedisi, İSAM
Soyu
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin Mahmud (ö. 823/1420)
Osmanlı fakih ve mutasavvıfı, önemli bir isyan ve ihtilâl hareketinin başlatıcısı.
Edirne yakınlarında, bugün Yunanistan topraklarında bulunan Simavna kasabasında doğdu. Doğum
yılı olarak 740(1339) ile 770(1368) arasında değişen çeşitli tarihler gösterilir. Torunu Halil b. İsmail
Menakıbname’ de şeyhin doğum tarihini 760(1359) olarak kaydetmiştir. Babası Selçuklu Sultanı II.
İzzeddin Keykavus’un torunu olduğu söylenen Abdülaziz’ in oğlu İsrail, annesi ise Rum asıllı bir
Hristiyan iken ihtida etmiş olan Melek Hatun’ dur. Babasının mesleği dolayısıyla Simavna Kadısı
Oğlu (İbn Kadı-i Simavna) diye tanınmıştır. Edirne’ nin Osmanlılar tarafından fethedilmesi üzerine
(1362) ailesi buraya yerleşti. Ancak bazı son dönem araştırmacıları Bedreddin’ in soyunu Selçuklu
hanedanına bağlayan rivayeti şüphe ile karşılamakta, bu rivayetin muhtemelen siyasî maksatlarla
uydurulduğunu düşünmektedirler (bk. Uzunçarşılı, I, 360 vd.; Gökyay, s. 16-18). Orhan Şaik
Gökyay, Bedreddin’ in babasının kadı olmayıp Hacı İlbeyi’ nin yanında Dimetoka ve çevresini fethe
giden gazilerden biri olduğunu bazı deliller göstererek öne sürmüş, bir istinsah veya telaffuz hatası
sonucu “gazi” kelimesinin “kadı” şeklini almış olduğunu iddia etmiştir (bk. A.y.).
Eğitimi
İlk tahsiline babasının yanında başlayan Bedreddin daha sonra Şahidi adlı bir hocanın derslerine
devam etti. Mevlânâ Yusuf’ tan sarf70 ve nahiv71 (sarf-ı nahiv72) okudu. Koca Efendi diye bilinen
Bursa Kadısı Şeyh Mahmud ile oğlu Musa Çelebi’ nin I. Bayezid’ in refakatinde Edirne’ ye
gelmeleri üzerine, ileride astronomi ve matematik alanlarında büyük şöhret kazanacak olan Musa
Çelebi ile birlikte Koca Efendi’ den tahsile başladı; bu arada Mevlana Yusuf’ un yanında fıkıh
öğrenimine de devam etti. Altı ay sonra Musa Çelebi ve amcası Abdülmümin’ in oğlu Müeyyed ile
birlikte bir yıl süreyle Bursa Kaplıcaları Medresesi’ nde yine Koca Efendi’ nin derslerini takip ettiler.
Bu üç öğrenci hocalarının tavsiyesine uyarak Bursa’ dan Konya’ya gitti ve orada Mevlana Feyzullah’
tan mantık ve astronomi okudu. Bir yıl sonra Musa Çelebi Semerkant’ a giderek Uluğ Bey’ in
astronomi hocası olurken Bedreddin Simavi ve Müeyyed 1381’ de Şam’ a gittilerse de veba salgını
yüzünden çok geçmeden Kudüs’ e geçerek Mescid-i Aksa’ da İbnü’l-Askalânî’ den hadis okudular.
İki arkadaş, bir Türk beyi olan Ali Keşmir’i’ nin himayesinde Berkuk’ un saltanatı döneminde Kahire’
ye gitti. Ali Keşmir’i bir Cuma namazından sonra, aralarında Mübarek Şah el-Mantıkı ve öğrencisi
Seyyid Şerif el-Cürcânî’ nin de bulunduğu bir grup alimi akşam yemeğine davet etmiş, sabaha
kadar süren ilmi sohbet sırasında Bedreddin Simavi’ yi çok beğenen Mübarek Şah onu Seyyid Şerif’
e örnek göstermişti. Bedreddin bundan sonra Mübarek Şah’ ın gözde öğrencisi oldu ve Seyyid Şerif’
le birlikte ondan mantık ve felsefe gibi aklî ilimler tahsil etti. Mübarek Şah 1383’te hac için Mekke’ ye
giderken Bedreddin’ i de yanına almıştı. Bedreddin’ in biyografisini kaleme alan torunu Halil onun bu
hac seyahati sırasında Ebu Zeyl’ den ders aldığını yazıyorsa da o tarihte adı geçen âlim ölmüş
bulunuyordu. Bedreddin Mekke’ den Medine’ ye geçti ve orada çok kalmadan Seyyid Şerif’ in bir
70
Sarf: Arapça' da kelime yapılarını ve kelimelerde oluşan harf değişikliklerini inceleyen ilim dalı.
Nahiv: Kelimelerin cümle içindeki görevlerini ve cümle yapılarını inceleyen ilim.
72
Sarf-ı nahiv: Dilbilgisi.
71
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
101 / 153
1
2
mektubu üzerine tekrar Kahire’ ye döndü. Burada Bedreddin’ in başarısını öğrenen Sultan Berkuk,
oğlu Ferec’ i eğitmesi için onu sarayına davet etti; Bedreddin üç yıl bu görevde kaldı.
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
Sultan Berkuk’ un sarayında tertip etmeyi âdet haline getirdiği ilmî sohbetlerden birine Bedreddin
Simavi de katıldı ve burada Mısır’ ın önde gelen âlimleriyle tartışma imkânı buldu. Sultan, kendisinin
hocası olan Ahlatlı Şeyh Seyyid Hüseyin ile Bedreddin Simavi’ nin bu tartışmalardaki
başarılarından son derece memnun oldu; Bedreddin’ i cariyelerinden Câzibe ile, Ahlatlı Hüseyin’ i de
onun kardeşi Meryem ile evlendirdi. Bu evlilik onun ilmî ve fikrî hayatında bir dönüm noktası oldu.
Zira önceleri tasavvufun aleyhinde olan Bedreddin baldızı Meryem’ le yaptığı tasavvufî sohbetler
üzerine tavrını değiştirerek Ahlatlı Şeyh Hüseyin’ e intisap etti. Fakat bu ani değişiklik üzerine
hastalanarak yemeden içmeden kesildi. Durumundan endişelenen şeyhi ona doğuya seyahate
çıkmasını tavsiye etti. Bu vesileyle muhtemelen 1402 veya 1403’ te gittiği Tebriz’ de Timur’ un
otağında İranlı âlimlerle yaptığı tartışmalardaki başarısıyla Timur’ un takdirini kazandı. Bir rivayete
göre Timur onu kızıyla evlendirip şeyhülislâm yapmak istemişse de o bir an önce şeyhi Ahlatlı
Hüseyin’ e dönmek istediğinden Timur’ un bu arzusunu yerine getirememiştir.
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
Anadolu’ ya Dönüş
28
29
30
31
Şehzadeler Savaşı ve İsyanlar
Tekrar Kahire’ ye dönen Bedreddin Simavi şeyhinin gözetiminde çilesini doldurdu ve onun ölümü
üzerine şeyhlik makamına geçti. Ancak Kahire’ deki diğer şeyhlerle arası açıldığından altı ay sonra
memleketi olan Edirne’ ye dönmeye karar verdi. Filistin, Şam ve Halep üzerinden Konya’ ya geldi.
Kendisini büyük bir ilgiyle karşılayan Konyalılar onun şehirde kalmasını sağlamak için bir tekke
kurmak istedilerse de şeyh bu teklifi kabul etmedi. Buradan Tire’ ye geçerek sonraki isyan
hareketinin ileri gelenlerinden olan ve halk arasında Dede Sultan diye anılan Börklüce Mustafa ile
tanıştı; bu arada Sakız adasının Hristiyan yöneticisinden gelen bir davet üzerine adaya gitti ve
rivayete göre onun Müslümanlığı benimseyerek müridleri arasına katılmasını sağladı. Daha sonra
İzmir üzerinden Kütahya’ ya geçerek orada isyan hareketinin diğer bir elebaşısı olan Torlak Kemal
ile tanıştı. Bursa ve Gelibolu üzerinden Edirne’ ye vararak ebeveynine kavuştu. Bir yıl sonra
yeniden Bursa ve Aydın’ a gittiyse de tekrar Edirne’ ye döndü ve münzevi bir hayat sürdürmeye
başladı.
Şehzadeler mücadelesinde Yıldırım Bayezid’ in oğullarından Musa Çelebi’ nin, kardeşi Süleyman
Çelebi ile yaptığı savaş sonunda Edirne’ yi ele geçirmesi üzerine (814/1411) Bedreddin
kazaskerliğe tayin edildi ve böylece onun aktif siyasî hayatı başlamış oldu.
32
33
34
35
Daha sonra Musa Çelebi kardeşi Mehmed Çelebi karşısında yenik düşünce Şeyh Bedreddin 1413’ te
ailesiyle birlikte İznik’ e sürülerek göz hapsine alındı; kendisine 1000 akçe de maaş bağlandı. Ancak
36
37
38
“Tarihte, bunun böyle olduğunu gösteren kesin bir tespit, kanıt yok! Sünni Müslüman anlayışı, bugün
bile Bedreddin’ i bağışlamış değil! Asıl araştırılması gereken konu bu olsa gerek!”
C. Akyol
39
40
41
Arkasından yoğun bir propaganda faaliyetine girişti; kısa zamanda çevresinde geniş bir mürid ve
sempatizan kitlesinin oluşmasını sağladı. Bu arada Tire’ de tanıştığı Börklüce Mustafa’yı Aydın
42
43
“Kesin tespitler devam ediyor!”
C.Akyol
siyasî ihtirasları sebebiyle bu durumu kabullenmedi ve görünüşte dinî-tasavvufî, gerçekte ise
siyasî teşkilatlanmayı sağlamak üzere harekete geçti.
ve civarında propaganda faaliyetiyle görevlendirdi.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
102 / 153
1
2
3
Börklüce Aydın ve Karaburun’da binlerce sempatizan topladı. Ancak onun bu faaliyetleri sebebiyle
4
5
“Önceki satırlarda isyanından emindi, bu satırlarda ise yorum farkı girdi!”
C.Akyol
kendisinin sorumlu tutulacağından kaygılanan veya bu gelişmelerin bir isyan hareketi
başlatma imkânı hazırladığını düşünen şeyh,
6
7
8
9
10
11
göz hapsinde olmasına rağmen muhtemelen 1416’ da İznik’ ten kaçmayı başardı, Kastamonu’ ya
gidip İsfendiyar Bey’ e sığındı. Niyeti Tatar iline ulaşmaktı. Fakat burada umduğu desteği
bulamayınca Sinop Limanı’ ndan gizlice bir gemiye binerek Rumeli yakasına geçti. Önce Zağra’ ya,
oradan da Silistre, Dobruca ve Deliorman’ a giderek burada yerleşti. Şeyhin bu yerlerdeki
taraftarlarının sayısı hızla artıyordu. Deliorman’ dan her tarafa adamlar göndererek propaganda
12
13
14
15
16
17
18
19
20
Şeyh Bedreddin ve müridlerinden Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi ihtilâlcilerin başarılarından
kaygılanan Çelebi Sultan Mehmed şeyhin üzerine büyük bir kuvvet gönderdi. O sırada Karaburun’ da
bulunan Börklüce ve Manisa’ da bulunan Torlak kuvvetleri mağlûp edildi. Bayezid Paşa
kumandasındaki devlet güçleri şeyhin adamlarını dağıtmaya ve kendisini de ele geçirmeye muvaffak
oldular. Şeyh Serez’ de bulunan padişahın huzuruna götürüldü. Padişah, onun aynı zamanda bir din
âlimi olduğunu ve hareketinin de bir yönüyle dinî nitelik taşıdığını göz önüne alarak hakkında hüküm
vermek üzere ilim adamlarından bir heyet kurulmasını emretti. Bu heyet şeyhin faaliyetlerinin ve
görüşlerinin dinî hükümlerle bağdaşmadığına, isyan sayıldığına, malı ve ailesi korunmak
şartıyla kendisinin idam edilmesi gerektiğine karar verdi.
21
22
23
“Eğer suçlama isyan olsaydı, malı da helal olurdu; görüşlerinin dini hükümlerle bağdaşmaması esas
suçlamadır!”
C.Akyol
24
25
26
Heyet üyelerinden Mevlânâ Haydar Acemi tarafından açıklanan bu kararın isabetli olduğunu bizzat
şeyhin de kabul ettiği rivayet edilir. Bu fetva üzerine Bedreddin Simavi 1420’ de Serez’ de idam
edilerek –asılarak- burada defnedildi.
27
28
29
30
1924’ te Türkiye ile Yunanistan arasında yapılan nüfus mübadelesi uyarınca Türkiye’ye gelen
göçmenlerin İstanbul’a getirdikleri şeyhin kemikleri çeşitli yerlerde saklandıktan sonra 1961 yılında
Sultan Mahmud’ un Divanyolu’ ndaki türbesi hazîresine defnedildi. Şeyh Bedreddin adına Edirne’ de
bir zaviye73, Konya’da da bir mescid inşa edilmiştir.
31
32
33
34
35
alanını genişletti.
İslam’ a Bakışı
Bedreddin Simavi İslâmî ilimlerden bilhassa fıkıh ve tasavvufta temayüz etmiştir. Gerek eserleri
gerekse hakkında yazılmış diğer kaynaklar onun fıkıhta sadece ansiklopedik bilgi sahibi ve bir
aktarıcı olmayıp aynı zamanda müctehid74 derecesinde bir âlim olduğunu göstermektedir. Fakat
Simavi asıl ününü siyasî faaliyetleri yanında tasavvufî ve felsefî görüşleriyle yapmıştır. Zikir75,
73
Zaviye: Tekkeler gibi tarikat etkinliklerinin yürütüldüğü, daha çok kırsal alanlarda kurulan ve farklı işlevleri olan yapılardır.
Tekkelerin küçük olanı, şubeleri.
74
Müctehid: İctihad eden, gücü yettiği kadar çalışan. Ayet ve hadislerden şer'i hükümler çıkaran din alimi. İslam dininde, bir
konu hakkında varolan delilleri inceleyerek hüküm çıkartan bilim adamlarına verilen isimdir. Müctehidlerin yaptıkları işe ise
dinde ictihâd denmekte. Terimin kökeni Arapça 'cehd' kelimesine dayanır. Cehd Arapça' da zorluk ve zor olan bir şeyi ifade
eder ki müctehid de tüm elde olan verileri zorlayarak bir konunun doğrusunu bulmaya çalışan anlamına gelir.
75
Zikir: Hatırlamak, anmak, zihinde tutmak, unutmamak anlamına Kur’an kaynaklı bir terimdir. Tasavvufta zikir kendisine
sıklıkla atıf yapılan bir kavramdır. Hazreti Peygamberin müminlerden en çok yapmasını istediği ve de alimlerimizin bolca
tavsiye ettiği önemli bir çalışma şeklidir. Zikir aynı kelimelerin tekrarı manasına gelir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
103 / 153
1
2
3
4
riyâzet76, mücahede103eşb. tasavvufî uygulamalara büyük önem vermiş, Mısır’da tasavvufa intisap
etmesinden sonra kendisi de böyle bir hayat yaşamaya itina göstermiştir. Varidat’ taki bilgilere göre o
tasavvufî keşfin ancak Allah’ a yönelme, kalbin arındırılması ve peygamberlerin yolundan gitmekle
gerçekleşebileceğini belirtir.
5
6
7
8
9
10
11
12
Şeyh Bedreddin Vahdet-i Vücud77’ cu bir mutasavvıftır78. Ona göre her türlü sınırlamaların ötesinde
sırf ve gerçek varlık (Vücud) Allah’ tır. Allah ne küllî79 ne de cüz’i80 bir varlıktır; çünkü küllî kavramı
O’ nun bir cüzünün olduğu, cüz’ i kavramı da O’ nun bir küllîsinin bulunduğu fikrini doğurmaktadır.
Oysa Allah bu türlü alâkalardan münezzehtir. Hak’ ta zuhura81 bir meyil vardır; bu sebeple, “Ben
gizli bir hazine idim; bilinmek istedim ve bilineyim diye halkı yarattım ” buyurmuştur. Bu da
gösteriyor ki yaratma O’ nun zuhurundan başka bir şey değildir. Gerçek varlık Hakk’ ın varlığından
ibarettir; eşyadaki başkalık ve zıtlıklar zuhurun mertebeleri dolayısıyla nisbî ve itibarîdir. Her şey (kül)
Hakk’ın zatında ve Hakk’ın zatı her şeydedir ve O’ nun zatı her bakımdan vaciptir.
13
14
15
16
Bedreddin Simavi kelamcı ve filozofların imkân ve hudûs82 konusundaki görüşlerine de karşı
çıkarak imkânın sadece görünüşten ve bir hayalden ibaret olduğunu belirtmiştir. Buna göre Allah’ ın
kendileriyle tecelli ettiği eşya (mezâhir) sureti itibariyle mümkün ve hâdis, hakikati itibariyle Vücud-ı
Mutlak ve vaciptir. Çünkü görünür eşyada tecelli eden ve görünür olan (zahir83) Allah’ tır.
17
18
19
20
21
22
23
Şeyh bu görüşleriyle bazı mutasavvıfların hulûl84 ve ittihad85 yolundaki iddialarına da karşı çıkmıştır.
Çünkü hulûl ve ittihad kavramları iki ayrı varlığı hatıra getirmektedir, oysa varlıkta yalnız birlik vardır;
âlem Hakk’ ın zuhurundan ibarettir, şu halde âlem yaratılmamıştır. Böylece yaratma konusunda
bir kısım İslâm filozofları gibi düşünen Şeyh Bedreddin, Allah’ ın iradesinin âlemle ilişkisi konusunda
da onlarla aynı düşüncededir. Nitekim o Kur’an’ da Allah’ ın irade ve dilemesiyle ilgili ayetlerin, “Allah
nasıl dilerse öyle yapar” anlamında değil, “Allah âlemin istidatlarına uygun şekilde diler ve
ister” tarzında düşünülmesi gerektiğini savunmuştur (Varidat, s. 76).
24
25
26
27
28
29
30
31
Bedreddin Simavi bedenlerin yeniden dirileceği inancına karşı çıkmış ve bu yüzden kendisini
eleştirenler olmuştur. Ona göre beden çürüyüp toprağa karıştıktan sonra parçaları daha önce
olduğu gibi yeniden teşekkül etmeyecektir. Esasen o beden-ruh ayırımına da taraftar değildir. Çünkü
insan bedeni aslında ruh, daha doğrusu hak olup suretlerin birikmesiyle yoğunluk kazanmıştır.
Suretler ortadan kalktıkça insan bedeni letafet kazanır ve nihayet bir olan ve ortağı bulunmayan
Hakk’ ın kendisi kalır. Ona göre halkın anladığı manada bedenlerin haşri mümkün gibi gözükmüyor.
Fakat şu düşünülebilir: Öyle bir zaman gelir ki insan nevinden hiç kimse kalmaz; sonra topraktan
anasız ve babasız yeni bir insan doğar ve o nesillerle devam eder. (Varidat, s. 73).
76
Riyazet: Dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışma. Tasavvufi hal ve makamları elde etmek için
harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir. Riyazet daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak;
mücahede ise Ahlâk değişmesini sağlamak demektir.
77
Vahdet-i Vücud: Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir" olduğunu savunan
görüştür. Allah' tan başka varlık olmadığına, mevcut olan tek varlığın Allah olduğuna, var gibi gözüken ne varsa Allah' ın
parçaları olduğuna inanmaktır. Bu inanış tasavvufun amentüsünün ilk şartıdır. Bu felsefenin künhüne vakıf olan
mutasavvıflar Lâ ilâhe illallah demeyi terk edip la mevcude illallah diyerek bu amentüyü ikrar ederler.
78
Mutasavvıf: Tasavvufla uğraşan, ilgilenen kişi.
79
Külli: Bütüne ve genele ilişkin. Külli irade, Allah’ ın sıfatıdır.
80
Cüz’i: Az, azıcık, pek az, kısmi. Cüz’i irade, insanlara verilmiş olan ve kaza ve kader sınırları çerçevesinde hareket
imkânı tanıyan özgür iradedir.
81
Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak, öne çıkmak.
82
Hudûs: Yeniden meydana gelmek, öldükten sonra dirilmek.
83
Zahir: Görünen.
84
Hulul: Allah’ ın ruhunun her hangi bir bedene girdiğine inanmak. Allah’ ın evrenle, insanla bütünleşmesi
85
İttihad: Birleşme, bir olma.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
104 / 153
1
2
3
4
“Bedreddin’ e yapılan en büyük karşı çıkışlardan biri, “.. yeniden dirilme inancına karşı çıkışıdır.” Ben
Varidat’ ı okuduğumda tam da böyle anlamıyorum. Sanırım sıkıntı Varidat’ ın tam olarak
anlaşılmamasından kaynaklanıyor.”
C. Akyol
5
6
7
8
9
Şeyh Bedreddin cennet ve cehennemi de yaygın dinî anlayıştan farklı bir şekilde açıklamıştır.
Varidat’ ta cennetin sekiz manada anlaşılabileceğini belirtmiştir ki bunların ilki yaygın dinî mana,
diğerleri ise te’vil yoluyla ulaşılan manalardır. Burada şeyhin yaygın cennet ve cehennem inancına
fazla önem vermediği anlaşılmaktadır. Aynı tevilci ve bâtıni yorum şeytan ve melek hakkındaki
açıklamalarında da görülmektedir.
10
11
12
13
14
15
16
Şeyhin bilhassa ahiret ile cismanî haşir hakkındaki te’vil ve yorumları birçok tenkide uğramış
ve bazı âlimlerce tekfir edilmesine sebep olmuştur. Nitekim saray çevresine yakınlığıyla tanınan
Aziz Mahmud Hüdâyî, I. Ahmed’ e (1590-1617) yazdığı tezkirede ondan “asılmış olan ve Allah’ ın
gazabına uğramış bulunan Şeyh Bedreddin” diye söz etmekte, Varidat adlı kitabında bedenlerin
dirilmesini ve kıyamet hallerini inkâr edip ilhad ve İbâhîliğe saptığını, halkın itikadını bozduğunu, Ehl-i
sünnet’ e muhalefet ettiğini, kızılbaşlarla bir olup isyan ettiğini… belirtmektedir (M. Şerefeddin,
Simavna Kadısı Oğlu Şeyh Bedreddin, s. 72).
17
18
Buna karşılık Aziz Mahmud Hüdâyî tarikinden meşhur Celvetî şeyhi Bursalı İsmâil Hakkı Şerh-i
Muhammediyye’ de Bedreddin’ den övgüyle söz eder.
19
20
21
22
23
İdrîs-i Bitlisî de Heşt Bihişt adlı eserinde şeyhi fıtratının “104eşbi ve mükâşefeye yatkın olması”,
zamanının çoğunu riyâzet ve mücahedeye ayırması gibi meziyetleri dolayısıyla övmekteyse de onun
gösteriş ve alışkanlıklara dayanan ilim ve ibadetinin “İblîs’in taati” gibi bencillik ve böbürlenmesine
sebep olduğunu, bunun da kâmil bir mürşidden feyiz almamış olmasından kaynaklandığını, böyle bir
şeyhin etrafında toplanan müridlerinse İbâhîliğe ve şeytanın yoluna saptıklarını belirtmektedir.
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Şeyhin eleştirilmesine yol açan sebeplerden biri de kendi eserlerinde açıkça görülmemekle birlikte,
başta Börklüce Mustafa olmak üzere taraftarlarının özel mülkiyeti reddetmeleri, her türlü mülkün
halkın ortak malı olduğunu savunmaları, kadın erkek bir arada sazlı içkili ayinler
düzenlemeleri ve umumiyetle İbâhîliği86 savunmalarıdır. Son yüzyılda Türkiye’de bazı Marksist
yazarlar bu tür fikirleri Bedreddin Simavi’ ye mal ederek onun ve taraftarlarının başlattığı olayları
devrimci niteliği olan bir halk hareketi şeklinde yorumlamış, bu yönde çeşitli fikrî ve edebî eserler
kaleme almışlardır. Ancak şeyhin masumiyetini savunan kaynaklar bu tür görüş ve uygulamaların
onun taraftarlarınca ihdas edildiğini ve şeyhin günahsız olduğunu, hatta ihtilâl hevesinde dahi
olmadığını belirtmişlerdir. Nitekim torunu Halil b. İsmail’ in yazmış olduğu Menakıbname’ de şeyh
temize çıkarılmakta, başına gelenlerin asıl sebebinin Börklüce Mustafa, Torlak Kemal gibi
yandaşlarıyla ulemanın kıskançlığı vb. sebepler olduğu ileri sürülmektedir. Aynı şekilde
Taşköprizade de onun masumiyetine inandığını “…yakalandı ve haksız yere öldürüldü”
şeklindeki ifadesiyle dile getirmiştir.
37
38
39
Bursalı Mehmed Tâhir ise şeyhe yöneltilen ithamların Varidat’ ı iyi anlayamamaktan
kaynaklandığına işaret etmektedir. Özellikle siyasî emelleriyle ilgili isnatların asılsız olduğu görüşü
bazı son dönem araştırmacıları tarafından da savunulmaktadır
40
41
Harîrîzâde Şeyh Bedreddin’ e Bedriyye adlı bir tarikat nisbet etmekteyse de şeyhin vefatından sonra
böyle bir tarikat teşekkül etmemiştir. Ancak onun sempatizanlarından olup “Bedreddin sûfîleri” diye
86
İbahilik: Sünnî anlayışın yasakladığı ve günah olarak değerlendirdiği bazı şeyleri yasak görmemektir. Hatta bir
bölümünün tersini yapmak anlayışıdır. Bu anlayış yolun temel kurallarından biri durumuna Balım Sultan' la gelir. Farzları
ortadan kaldıran; nefsin hoşlanıp zevk aldığı her şeyi mubah ve meşru gören sapık ve batıl mezhep, anlayış.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
105 / 153
1
2
3
4
anılan bir zümre zamanla Alevî-kızılbaş kesime karışarak erimiştir. Hatta Gölpınarlı’ nın bildirdiğine
göre bu kesim içinde bir de “Bedreddin ocağı” geliştirilmiş olup bu ocağa mensup olanlar Bedreddin’
in ölmediğine, günün birinde tekrar gelerek âlemi nizama koyacağına inanırlar. Bununla birlikte
şeyhin Şiilik ve Alevîlik’ le hiçbir ilgisi yoktur.
5
6
7
8
9
10
“Aynen katılıyorum; Bedreddin’ in Şii ya da Alevi olarak düşünülmesi, Osmanlı ulema sınıfının Şeyhi
dışlamak adına kullandığı bir yorumdur. Ancak ortada kalan Bedreddin’ i düşüncelerinden dolayı
özellikle Rumeli Alevileri’ nin benimsemesi yakın hissetmesi çok doğal; aynı içe almayı Anadolu
Alevi’ lerinde göremiyoruz; en azından Rumeli’ de olduğu kadar! O yaşamıyla, ailesiyle gerçek bir
Rumeli’ lidir, Rumeli Türk’ üdür.”
C.Akyol
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
Önemli Eserleri
1. Letâifü’l-İşârât
Fıkıh alanında yazdığı ilk eserdir. Katib Çelebi ve Taşköprizade, Şeyh Bedreddin’ in bu eseri İznik’
te göz hapsinde tutulduğu sırada yazdığını belirtirlerse de M. Şerefeddin Yaltkaya daha önce
yazılmış olduğu görüşündedir. Müellifin on ayda tamamladığı ve halen şerhinden ayrı bir nüshası
bulunmayan eser onun fıkhî meselelere vukufunu ve müctehid derecesinde bir fakih olduğunu
göstermesi bakımından büyük önem taşır. İhtiva ettiği içtihatlar dolayısıyla hem takdir hem de tenkit
edilmiştir. Mukaddimesinde de belirtildiği gibi eser İbn Sââtî el-Ba‘lebekkî’ nin Mecmau’l-bahreyn’ i
örnek alınarak tertip edilmiş; ayrıca Letâifü’l-İşârât’ ta bu kitap ile Abdullah b. Mahmûd el-Mevsılî’ nin
el-Muhtâr, Hâfızüddin en-Nesefî’nin Kenzü’d-dekāik, ve Tâcüşşerîa Mahmûd’ un Vikayetü’r-rivâye fî
mesâili’l-Hidâye adlı eserlerinin ihtiva ettiği bütün konular toplanmış; bunlarda bulunmayan bazı fıkhî
meseleler de “Tefrika”, “Müteferrika”, “Şettâ” gibi başlıklar altında incelenmiştir.
23
24
25
26
27
28
Bedreddin Simavi, Letâifü’l-İşârât’ ının et-Teshil87 adıyla şerhetmiştir. Müellif, 1413’ te başladığı ve
1415’ te İznik’ te göz hapsinde bulunduğu sırada tamamladığı bu şerhi Letâifü’l-İşârât’ ın daha iyi
anlaşılmasını sağlamak için yazdığını mukaddimede belirtmektedir. Mukaddimede ayrıca akıllı ve
zeki ilim adamı için ilimde rivayetleri ezberleyip aktarmaktan çok şahsî görüş ve içtihatlarını
ortaya koyması gerektiğine inandığı için eserde nakilcilikle yetinmeyerek kendi görüşlerine
ağırlık verdiğini açıklamıştır.
29
30
31
32
2. Câmiu’l-Fusûleyn
33
34
35
36
37
38
3. Varidat
Müellifin Edirne’ de kazaskerliğe tayin edildikten sonra telif ettiği, kaza ve mahkemeyle ilgili konuların
ağırlıkta olduğu muamelâta dair bir fıkıh kitabıdır. Türkiye ve dünya kütüphanelerinde birçok yazma
nüshası bulunan eser Kahire’de basılmıştır.
Müellifin muhtemelen İznik’ te göz hapsindeyken veya daha güçlü bir görüşe göre İznik’ ten kaçtıktan
sonra Rumeli’ de verdiği derslerden oluşan felsefî, tasavvufî, kelâmî ve diğer fikrî konulara dair en
önemli eseri olup hakkında yoğun tartışmaların yapılmasına yol açan da daha çok bu eserdeki
düşüncelerdir. Varidat’ ın birçok yazma nüshası mevcuttur. Ayrıca eserin çeşitli Türkçe tercümeleri
yapılmıştır.
39
40
41
87
Teshil: Kolaylaştırmak.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
106 / 153
1
Mehmed I, Halil İNALCIK, İSAM
2
(‫)محمد‬
3
4
Mehmed Çelebi, 1413-1421
5
6
1386 veya 1387 yılında dünyaya geldi. I. Bayezid’ in Devlet Hatun adlı bir cariyesinden doğma
dördüncü oğludur.
7
8
9
10
11
12
“Çelebi” veya Yunanca krytsez (genç efendi) kelimesinden gelen “Kirişçi” lakabıyla tanınır. Fetret
devrinde kardeşi Süleyman (1402-1411) ve Mûsâ (1411-1413) Edirne’ den Rumeli topraklarını
kontrol ederken 804-816 (1402-1413) yılları arasında Anadolu’ da Tokat, Amasya ve Bursa’ ya hâkim
olmuştur. 805-806 (1403-1404) ve 813-816 (1410-1413) yıllarında Batı Anadolu ve Bursa’ yı
hâkimiyeti altına almış, kendi hükümdarlığı döneminde Osmanlı Devleti’ nin iki parçasını birleştirmeyi
başarmıştır.
13
14
15
16
17
18
Haziran 1399’ da Amasya, Tokat, Sivas ve Ankara’ yı da içine alan, daha önce Eretna Hanedanının
toprakları olan Rum vilâyetine vali olarak gönderildi. Ertuğrul (ö.1400), Mustafa (1402] yılında Timur
tarafından yakalanıp Semerkant’ a götürüldü, Süleyman, Mûsâ, Îsâ ve Kasım adlı altı kardeşi vardı.
1402’ de Mûsâ babasıyla birlikte Timur tarafından yakalandığında Kasım Bursa’daki sarayda
bulunuyordu. Süleyman, Îsâ, Mehmed ve Mûsâ ise “dârüssaltana” olarak kabul edilen Bursa’yı ve
Rumeli’nin merkezi Edirne’yi ele geçirmek için birbirleriyle mücadeleye giriştiler.
19
20
21
Timur’ un İzmir kuşatması esnasında 2 Aralık 1402-5 Ocak 1403 Süleyman’ a Boğaz’ın öte
yakasındaki topraklar üzerinde hâkimiyetini belirleyen bir yarlık verildi. Kütahya’ ya görüşmek üzere
çağrılan Mehmed ise bu emre itaat etmedi veya edemedi.
22
23
24
25
26
27
28
Tokat ve Amasya bölgesindeki Türkmen beylerine karşı Mehmed’ in ilk faaliyeti, bazı Osmanlı
tarihleri içinde yer alan Menâkıbnâme’ de (Neşrî) destansı bir üslûpla anlatılmıştır. Hükümranlığını
kabule karşılık olarak bu beylerin topraklarındaki mülkiyeti kendisinin tasdik etmesiyle neticelenen bir
uzlaşmanın söz konusu olduğu görülmektedir. İleride Osmanlı merkeziyetçiliği yeniden tesis
edildiğinde mirasa dayalı bu mülktimar konusu önemli bir problem haline gelecektir. Bu mahallî
hânedanların kontrolündeki Türkmen veya Tatar kuvvetleri Mehmed’ in ordusunda önemli bir güç
oluşturuyorlardı. 1413 Mûsâ’ ya karşı olan savaşta yanında Tatar ve Türkmen tümenleri vardı
29
30
31
32
Kara Devletşah, Kubadoğlu, Mezid Bey ve Taşan ailesi, Ankara Savaşı’ ndan sonra Timur’un
hükümranlığını kabul eden ve Osmanlı hâkimiyetine meydan okuyan yerel hânedanlardı. Mehmed
de Timur’ un hükümdarlığını kabul etti ve böylece Tokat, Amasya bölgesindeki hükümranlığını
meşrulaştırdı. Burada rakiplerine karşı otoritesini kurma mücadelesinde ulemâ ve şehir eşrafı
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
107 / 153
1
2
tarafından desteklendiği görülürken yerel beylerin Tatar ve Türkmen tâbileriyle ona karşı ne prestijleri
vardı ne de bunlar Osmanlı şehzadesinin sahip olduğu meşruiyeti haizdi.
3
4
5
6
7
8
Hâkim Türk geleneğine göre bir hükümdarın çocuklarından her birinin babasının yerine geçme hakkı
vardır ve veraseti düzenleyen bir kanun olmadığı için onun meşruiyeti tartışılamaz. Menâkıbnâme’
nin açıkça ifade ettiği gibi tanınmak için mücadele eden şehzadelere halkın çoğunluğu, Allah’ ın
yardımının işareti olarak yorumladıkları savaşı kazanma zorunda olduklarını söylerdi. Her ne kadar
ilk başlarda Mehmed kendinden büyük kardeşi Süleyman’ ın otoriteyi temsil ettiğini kabul etse de
yaşta büyüklük prensibi bağlayıcı değildi.
9
10
11
12
13
Osmanlı şehzadeleri (çelebiler) arasında cereyan eden 1402-1413 yıllarındaki mücadele
Menâkıbnâme’ den (Neşri) takip edilebilir. Bu kaynağa göre karşılaşmalarının birçoğunda Îsâ Çelebi,
Batı Anadolu beyleri ve Kastamonulu İsfendiyar’ ın ittifakını elde etmesine rağmen Mehmed’ e
yenildi ve Mehmed Bursa’ yı aldı. Ardından onu yakalayıp Eskişehir’ de öldürdü (1403-1404).
Elizabeth Zachariadou, Îsâ’ nın 1403’ te Süleyman tarafından öldürüldüğünü belirtir.
14
15
16
17
18
19
20
(1403-1404) da Mehmed, Süleyman Çelebi ile yaptığı mücadele sonrasında Bursa ve Ankara’ yı
kaybetti, Tokat-Amasya üssüne çekilmek zorunda kaldı ve Mûsâ’ yı Rumeli’ye gitmeye teşvik etti.
Mûsâ, Eflak Voyvodası Mircea’ nin davetini kabul ederek 1406’ da Eflak’ a deniz yoluyla ulaştı.
Mûsâ’ nın Doğu Balkanlar’daki başarıları Süleyman’ ı Rumeli için Bursa’yı terk etmeye mecbur etti.
Yanbolu savaşındaki ilk zaferinin ardından (13 Şubat 1410) Mûsâ iki defa yenildi (Haziran 1410).
Sonunda âni bir saldırı ile Edirne’ yi ele geçirdi ve Süleyman’ ı öldürdü (17 Şubat 1411). Süleyman’
ın Anadolu’dan ayrılmasının ardından Mehmed Bursa’ yı yeniden ele geçirdi.
21
22
23
Ancak Mehmed ile olan anlaşmasına uymayan Mûsâ bağımsız tarzda hareket etmeye başladı,
uç beylerinin hırçın politikalarını benimseyerek vasal devletleri kendinden soğuttu, onlar da
Mehmed’in tarafına geçti.
24
25
26
27
Mûsâ’ ya karşı 1411’ de iki başarısız teşebbüste bulunduktan sonra uç beyleri ve vasal devletlerin
ittifakıyla 5 Temmuz 1413’ de rakibini yendi ve saf dışı bıraktı. Neşrî’ deki Menâkıbnâme’ ye göre
1402’ den başlamak suretiyle Süleyman sekiz yıl on ay on yedi gün, Mûsâ iki yıl yedi ay yirmi gün ve
Mehmed yedi yıl on bir ay hükümdarlık yapmışlardır.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Timur’ un hükümranlığı altında yeniden eski beyliklerini ele geçiren Candaroğulları, Karamanlılar,
Germiyan, Saruhan ve Aydın beyleri, Osmanlı şehzadelerinin başşehir kabul edilen Bursa’ yı elde
etme mücadelesine fiilen katıldılar. Onların bu mücadelelerdeki politikaları Bizans, Eflak ve Sırbistan’
ınki gibi Ankara Savaşı’ndan sonra oluşan statünün devam ettirilmesine yönelikti. Her bir Osmanlı
şehzadesi kendi adına onların otonomi veya bağımsızlıklarına saygılı davranacağını göstererek
destek veya tarafsızlıklarını kazanmaya çalıştı. Timur’ un ayrılışı, Anadolu hanedanlarının Osmanlı
güç ve üstünlüğünün henüz sarsılmaz bir gerçek olduğunu anlamalarını sağladı. Hatta bazıları
varlığını devam ettirme pahasına Bursa’ yı hangi şehzade ele geçirdiyse onun hükümranlığını
kabul etti.
37
38
39
40
41
42
43
Bizans ve Balkanlar’ daki vasal devletler I. Murad (1362-1389) ve I. Bayezid (1389-1403)
dönemlerinde haraç ödüyorlardı. Ankara Savaşı’ nın ardından bağımsız hale geldiler ve bazı
topraklarını geri aldılar. Fetret döneminin karışık ortamında bir Osmanlı şehzadesini diğerine karşı
destekliyor ve sığınma hakkı veriyor, kendi üzerlerinde hükümranlık iddia edecek kadar güçlü hale
gelen ve sultanlık hakkı iddia eden herhangi birine karşı diğer Osmanlı şehzadelerini karşı
kullanıyorlardı. Dolayısıyla Eflak Voyvodası Mircea ve Bizans İmparatoru II. Manuel’ in politik
manevraları Osmanlı şehzadeleri arasındaki mücadeleyi ciddi şekilde etkilemiştir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
108 / 153
1
2
3
Uç beyleriyle kaybedilen toprakları alma siyasetini benimseyen ve daha çok akınlarla meşgul olan
Mûsâ bu politikaların dışında kalmakla birlikte diğer şehzadeler Süleyman ve Mehmed bazen
uzlaşarak bazen da taviz vererek Hıristiyan hükümdarlarla irtibatlarını kesmediler.
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Fetret dönemi boyunca Bizans merkezî bir rol oynadı ve rakip Osmanlı şehzadelerinin itimadını
muhafaza etti. Bu durum, Süleyman Çelebi ile 1403 antlaşmasından sonra Bizans’ ın Anadolu ve
Rumeli arasındaki geçişleri kontrol etmesi gerçeğine dayanır. Osmanlılar genel olarak 1403
antlaşmasını bu şekilde yorumluyordu. 1403’ te Süleyman Anadolu’ ya geçip Bursa’ daki Mehmed
üzerine yürümeye karar verdiğinde küçük kardeşi Kasım ve kız kardeşi Fatma’ yı imparatora rehine
olarak bırakmıştı. Daha sonra yatıştırma politikasının bir parçası olarak Süleyman oğlu Orhan’ ı
imparator II. Manuel’ e rehin olarak gönderdi. İmparator da önce Mûsâ’ ya karşı ve o bertaraf
edildiğinde 1413’ de Mehmed’ e karşı, Süleyman’ ın meşru halefi olarak Osmanlı tahtını talep eden
Orhan’ ı kullanmayı denedi. Mehmed’ in nihaî başarısı, kendisine baba dediği imparatora karşı
çoğunlukla yatıştırıcı ve uzlaşmacı tavrına dayanır.
14
15
Mûsâ’ nın sert şahsiyeti veya verasetle beyliğe gelen uç beylerini gücendiren merkeziyetçi ve
otokratik politikası onları Mûsâ’dan soğutmuştu.
16
17
18
1413’ de Edirne’ de Osmanlı ülkesinin tek hükümdarı olarak tahta çıkışı üzerine Bizans, Sırbistan,
Eflak, Mora Despotluğu, Atina Prensliği dahil I. Mehmed haraç ödeyen vasal ülkelerin elçilerini kabul
etti ve onları kuvvetli bir barış ve dostluk garantisiyle geri gönderdi.
19
20
Balkanlar’ da kendini emin hissedince sonraki iki yılı Anadolu’ daki hâkimiyetini yeniden tesis etme
mücadelesine ve kendisine karşı Mûsâ’ ya yardım eden beyleri cezalandırmaya ayırdı.
21
22
23
24
25
Mûsâ’ yı bırakarak İzmir’ e dönen ve orada beyliğini yeniden canlandıran Cüneyd’ i 1414’ de yenip
bütün Batı Anadolu’ yu ele geçirdi. Aydın ili işgal edildi ve bir Osmanlı sancağı haline getirildi. Bu
mücadelede Germiyanoğulları, Menteşeoğulları, Sakız adasındaki Cenevizliler, Midilli adası
hâkimi, Foça, Rodos şövalyeleri Cüneyd’ in haşin ve sert davranışını hesaba katarak Mehmed’ in
tarafını tuttular.
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
Mücadele sırasında Mehmed şövalyelerin İzmir’ de tekrar inşa ettiği kaleyi yıktı. Menteşeoğulları da
onun hükümdarlığını kabul etti. 1413’ de Mehmed Rumeli’ de Mûsâ’ ya karşı ilerlerken Karaman
Beyi Mehmed Bursa’ yı kuşattı ve kale etrafındaki mahalleleri yaktı. Mehmed’ in Mûsâ’ ya karşı
zaferi haberi geldiğinde Karamanlılar otuz bir gün süren kuşatmanın ardından geri çekildiler.
Mehmed hemen Candaroğlu İsfendiyar’ a karşı bir sefere hazırlanırken o, Karamanlılar’ a karşı
planlanan sefere yardımcı kuvvet göndereceğine söz vererek bağlılık bildirdi. Karamanlılar tarafından
işgal edilen Germiyan ise Osmanlılar’ ın tabii müttefiki ve vasalıydı. Karaman’ a karşı büyük seferden
önce Mehmed, Karamanlılar’ ın hâmisi kabul edilen Memlük sultanına pahalı hediyelerle bir elçi
gönderdi. Mehmed bu seferde Karamanlılar’ ı yendi ve Konya’ yı kuşatma altına aldı (Mart 1415).
Karamanoğlu barış istedi, Hamîdili (Isparta yöresi), Saidili toprakları Osmanlı ülkesine katıldı.
36
37
38
39
Anadolu ve Rumeli’ de Osmanlı idaresinin kurulup toprakların bir hükümdarın emri altında yeniden
birleşmesi ve Mehmed’ in daha önceki Osmanlı vasal devletleri üzerinde tekrar hâkimiyet tesisi
üzerine, Bizans imparatoru, Papa ve Venedik birlikte Osmanlılar’ a karşı Haçlı seferi çağrısında
bulunmak için diplomatik faaliyete başladı.
40
41
42
43
44
45
Fetret dönemindeki karışıklıklardan istifade eden Venedik kontrolünü Batı Yunanistan, Arnavutluk ve
Mora adasına kadar genişletmeyi başarmıştı. I. Mehmed ile bir anlaşmaya varma müzakereleri ise
onun kardeşlerine karşı galibiyetiyle birlikte başarısızlığa uğradı. I. Mehmed’ in 1414’ de Cüneyd’ e
karşı mücadelesi sırasında Nakşa adasının Venedikli dükü, bağlılıklarını yenileyen Ege’ deki diğer
Latin emirlere katılmadı. Bunun üzerine I. Mehmed, 1415’ de Batı Anadolu’ daki deniz gazilerini
Venedikliler’ in Ege’de sahip oldukları yerler üzerine akına gönderdi. Çalı Bey kumandasında
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
109 / 153
1
2
3
Gelibolu donanmasını da (on üç kadırga olmak üzere 112 gemi) Kiklat adalarına yolladı. Venedik bu
saldırıya saldırı ile karşılık vermeye karar verdi. Pietro Loredano kumandasındaki Venedik
donanması sürpriz bir atak yaparak Gelibolu’ daki Osmanlı donanmasını tahrip etti (29 Mayıs 1416).
4
5
6
7
8
9
10
11
12
I. Mehmed’ in kardeşi Mustafa, Timurlu Şâhruh tarafından serbest bırakıldıktan sonra Trabzon’ a
ulaştı (Ocak 1415). Mustafa’ nın yolladığı adamları Venedikliler ve Bizans imparatoruyla müzakereye
başladı. Önce Konya’ ya, sonra Kastamonu’ ya gelen Mustafa oradan deniz yoluyla Rumeli
yakasına, Eflak’ a geçti. I. Mehmed tarafından Niğbolu beyliğiyle uzaklaştırılmış olan Cüneyd Bey
ona katıldı. I. Mehmed’ in büyük kardeşi Mustafa’ nın sahneye çıkması Anadolu ve Rumeli’ deki
vasal devletlerin düşmanca tavrı dinî-içtimaî ayaklanmaları beraberinde getiren bir iç savaşı tekrar
başlattı. Askerî olarak Mircea tarafından desteklenmesine rağmen Mustafa ve Cüneyd uç
kuvvetlerini kendilerine çekmekte başarısız oldular ve İstanbul’ a dönmeye mecbur kaldılar.
İmparator bu defa (bahar 1416) onları Selanik’ e gönderdi.
13
14
15
16
17
I. Mehmed Bizans’ a karşı savaş ilân etti. Mustafa ve Cüneyd Makedonya’ da Serez’ i ele geçirdiler
ve bununla Osmanlı uç kuvvetlerinin desteğini kazanmayı ümit ettiler. Ancak bunda başarısız oldular,
I. Mehmed onları yine Selanik’ e ilticaya zorladı (sonbahar 1416). Sonunda imparator onları I.
Mehmed hayatta olduğu müddetçe hapiste tutma hususunda onunla anlaştı ve bunun karşılığında I.
Mehmed’ den yıllık 300.000 akçe (10.000 altın duka civarında) tazminat almayı kabul etti.
18
19
20
21
Rumeli’ de Mustafa’ ya karşı savaşırken I. Mehmed aynı zamanda Batı Anadolu’ da ve Rumeli’ de
Deliorman’ da Şeyh Bedreddin tarafından düzenlenen ayaklanmayla uğraşmak zorunda kaldı (1416’
un yaz ve sonbaharı). Şeyhi koruyan ve bilfiil destekleyen Mircea Deliorman’ ı işgal etti ve Silistre’
ye saldırdı (sonbahar 1416). I. Mehmed şeyhi Zağra’ da yakalayarak Serez’ de idam ettirdi.
22
23
24
25
26
Onun Rumeli’ deki bu meşguliyeti sırasında Anadolu beyleri yine hareketlenmeye başladılar. Bunun
üzerine I. Mehmed önce şeyhin Eflak’ e geçmesine yardım eden İsfendiyar Bey’e karşı yürüdü
(1417’ nin başları). İsfendiyar’ ın I. Mehmed’ in hükümranlığını kabul etmesi üzerine barış sağlandı.
1417’ de) I. Mehmed ciddi şekilde hasta olduğu için Karaman üzerine olan sefer Bayezid Paşa
tarafından düzenlendi, Karaman beyi yakalandı.
27
28
29
Fetret döneminde Balkanlar’ daki Osmanlı hâkimiyetine karşı en önemli rakip olarak belirginleştiği
için Eflak Voyvodası Mircea, Macaristan Kralı Sigismund tarafından desteklendi. I. Mehmed’ in
1419’ de Mircea’ ya karşı seferi Sigismund’ un Balkanlar’ ı işgal etme planıyla alâkalıdır.
30
31
32
33
34
I. Mehmed’ in Anadolu’daki vasalları Karamanlı ve Candaroğulları beyleri bu büyük sefere
oğullarının kumandasında destek kuvvetler gönderdiler. I. Mehmed Eflak üzerine akın düzenledi,
Yeni Yergöğü (daha sonra Rusçuk) Kalesi’ ni Tuna’ nın sağ kıyısında inşa ettirdi, ardından
“Macaristan vilâyetine varıp Severin Kalesi’ ni” aldı. Neşrî’ ye göre Eflak Voyvodası Mircea teslim
oldu ve üç oğlunu sultana rehin olarak gönderip haraç ödemeyi kabul etti.
35
36
37
38
I. Mehmed’ in saltanatı boyunca en temel mesele, Osmanlı Devleti’ nin Anadolu ve Balkanlar’da
1402 felaketinden sonraki olumsuz şartlarda hâkim bir güç olarak yeniden ortaya çıkmasının
gerçekleşmesidir. İlk önce Ankara Savaşı’ nın ardından askerî çöküntüye rağmen Osmanlılar her iki
bölgede de büyük askerî güç olmaya devam ettiler.
39
40
41
42
43
44
45
İkinci olarak Osmanlı hanedanı, feodal beyler ve bölgedeki diğer hanedanlar üzerinde tek meşruiyet
kaynağı olan emperyal geleneği tesis edebildi. 1405 ve 1413 yıllarında meselâ Sırp prenslerinin
arasındaki çekişmenin çözümünde Osmanlı yöneticileri devreye girmişti. En az bunlar kadar önemli
bir başka husus da Osmanlı askerî grupları, sipahiler, yaya, müsellem, kapıkulları ve köylülerin kendi
statülerinin ve toprak hukukunun, meşruiyet ve kabulünün Osmanlı merkezî hükümetinin varlığına ve
işlerliğine dayalı olduğunu bilmeleriydi. Bundan dolayı Osmanlı tahrir ve tımar sistemi bu dönemde
geliştirilmiş ve yaygın olarak uygulanmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Yargılama Usulüne Dair
2
3
4
5
6
7
Önsöz
8
110 / 153
“Camiul-Fusuleyen”
Ülkemizin kültür ve bilim tarihinde Bedreddin’ in döneminin en önde gelen bir hukuk bilimcisi olduğu pek
bilinmemiştir. Bedreddin, çoğunlukla Mehmed Şerefeddin Yaltkaya88’ in risalesi ve esas olarak bu risaleyi
temel alan Nazım Hikmet’ in “Şeyh Bedreddin Destanı” adlı şiiriyle 30’ lu yılların ikinci yarısından itibaren
güncellik kazanmıştır. Bu iki kaynak, Türkiye’ de ve dünyadaki Şeyh Bedreddin algılamasını büyük ölçüde
belirlemiştir.
Kitabın aslı Arapça’ dır.
9
10
Mehmed Şerefeddin Yaltkaya 1879-1947
11
12
13
14
Çevirisi yapılan üç kitabın hiçbirinde Bedreddin ismi/lakabı mevcut değildir. Bedreddin lakabına ilişkin
bir ip ucu bu kitaplarda yoktur. Bedreddin’ in doğduğu yerin adının yaygın olarak bilindiği şekilde
“Simavna” değil, “Samavna” ya da “Samavuna” olarak okunması daha doğrudur. Bedreddin’ in
doğum tarihi torunu Halil bin İsmail’ in belirttiğine göre 1359 yıldır.
15
16
17
18
19
Bedreddin’ in dedesinin Selçuklu ailesinden olduğuna dair ilk bilgi de Halil Bin İsmail’ in eserinde yer
almaktadır. Franz Babinger’ e Şeyh Bedreddin’ in Selçuklu soyundan olduğunu gösteren rivayetlerin
doğruluğundan şüphe etmeye gerek yoktur. Bedreddin’ in Selçuklu soyundan olduğuna dair rivayetin,
giriştiği isyan hareketine kamuoyunda meşruiyet sağlama düşüncesiyle uydurulmuş olduğunu
düşüneneler de vardır.
20
21
Bedreddin Tebriz’ de bulunduğu sıralarda Timur’ un hazır bulunduğu ilmi tartışmalarda kendini
göstermiş ve Timur’ un takdirini kazanmıştır.
22
23
24
25
26
27
Mısır’ a dönüşünden bir müddet sonra şeyhi Ahlati onu yerine halife bırakarak ölmüştür. Ahlati’ nin
ölüm tarihi 1397 denilmektedir. Bedreddin’ in Timur’ la görüşmesi Ankara Savaşı’ ndan sonra
olduğuna göre ve Bedreddin’ in Tebriz dönüşünde Şeyh Ahlati hayatta olduğuna göre Ahlati’ nin
ölümünün 1397 olması tarihen mümkün değildir. Hafız Halil’ in Menakıbname’ sine göre Ahlati’ nin
ölümü 1404-1405’ tir. Bedreddin’ in Mısır’ dan ayrılış tarihi 1404’ ün sonlarıyla 1405’ in başları
arasında olmalıdır.
88
Mehmed Şerefeddin: Ord. Profesör, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Diyanet İşleri Başkanı' dır. Atatürk'ün cenaze namazını
kıldıran kişidir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
111 / 153
1
2
3
Kahire’ den Halep’ e, oradan Karamanoğlu bölgesinde ilerleyerek Konya’ ya, oradan Germiyan
bölgesini geçerek Menderes vadisine ve Aydıneli’ ne varır. Bedreddin Edirne’ ye çekilmesinden
sonra, davet üzerine buraya bir kez daha gelecektir.
4
5
İsmail’ in orada Börklüce ile karşılaşması 1410 yılında olduğuna göre İsmail’ in ölümü Mısır’ dan
dönüşte uğradıklarında değil, davet üzerine Aydın’ a ikinci gelişleri sırasında olmalıdır.
6
7
8
9
10
11
Kazaskerliğinden İdamına
Bedreddin’ in hayatındaki en önemli kararı, Musa Çelebi’ nin yanında yer alıp, 1411 yılında onun
kazaskerliğini kabul etmesidir. Bedreddin o güne dek dört yıl süren bir inziva içinde idi. Bu karar
bilime geri dönüş olmuştur; çünkü kazasker olur olmaz hemen hemen tamamı yargılama usulüne dair
olan Camiu’l Fusuleyn adlı kitabını yazmaya başlamış ve kendi ifadesine göre on aydan kısa süre
içerisinde tamamlamıştır.
12
13
14
Kazaskerliği, Musa Çelebi’ nin yenilmesi ve öldürülmesi sonrası 1413 yılında sona erer ve Bedreddin,
ilmine hürmeten öldürülmeyip, yüklü miktarda maaş bağlanarak ailesiyle birlikte 1413 yılının
ortalarında itibaren İznik’ te mecburi ikamete tabi tutulur.
15
16
17
18
19
20
Kendisi İznik’ te iken Kethüdası Börklüce ile Torlak Kemal’ in Aydın Karaburun havalisinde
ayaklanmaları patlak vermiştir. Bedreddin’ in İznik’ ten ayrılışı/kaçışı tam bu döneme tesadüf eder.
İznik’ ten ayrılış kimilerince Hac yapma talebinin Çelebi Mehmed tarafından kabul edilmemesi
üzerine Hac yapma amacına, kimilerince Börklüce ve Torlak Kemal’ in isyanlarının kendisiyle
irtibatlandırılarak kendisinin bundan sorumlu tutulup cezalandırılacağından korkmuş olmasına
kimilerince ise Rumeli’ nde isyan çıkarmak ve şeyhlikte şahlığa geçmek amacına bağlanmıştır.
21
22
23
Gerçekten de Bedreddin’ in İznik’ ten kaçmasının nedeni, Börklüce ve Torlak’ ın çıkardığı
isyanla bağlantısı olup olmadığı, kendisinin bir şahlık amacı taşıyıp taşımadığı ve bu amaçla
kendisinin de Rumeli’ nde bir isyan hareketine girişip girişmediği tam bir muammadır.
24
25
26
27
28
29
30
“Ben de her zaman, Börklüce ve Torlak Kemal’ in isyanlarını bahane ederek Osmanlı Sultan’ ının ve
özellikle de ulemanın Bedreddin’ le bir hesaplaşma içine gireceğini daha başat neden olarak
düşünmüşümdür. Çünkü Bedreddin gibi akıllı ve deneyimli bir adamın Musa Çelebi’ nin yapamadığını
yapmaya kalkışacak kadar saf olacağını; hele de tüm Osmanlı güçlerini Bayezıd öncesi güce yakın
bir şeklide birleştirmiş, Selanik kapılarına dayanmış bir Mehmed Çelebi’ inin önüne çıkmasının intihar
olacağını bile bile isyana kalkışacağını düşünmüyorum.”
C. Akyol
31
32
33
Hoca Sadeddin Efendi89 (1536/37-1599) ve Müneccimbaşı Ahmed Dede90 (1631-1702) gibi bazı
tarihçiler, “Asrının ve zamanının feridi91 olan bir aziz olup sultana karşı huruç etmiş olması uzak bir
ihtimaldir.” Demişlerdir.
34
35
Halil İnalcık, Bedreddin’ in Börklüce ve Torlak’ ın isyanlarıyla irtibatlı olduğunu ve kendisinin de
isyancı olduğunu düşünmektedir.
89
Hoca Sadeddin Efendi: 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla devlet işlerinde etkili
oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed' in döneminde de koruyarak padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve
dış siyasette etkin rol oynadı. Şeyhülislam olarak (1598) fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve
müderrisliği dışında asıl ününü Hoca Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı.
90
Müneccimbaşı Ahmed Dede: Osmanlı tarihçisi. Çeşitli konularda çok sayıda eser vermiş olmakla birlikte, en tanınmış
kitabı Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olma konumunu günümüzde de sürdüren ve Arapça yazdığı Sahaifü'lAhbâr adlı eseridir. Aslında bir dünya tarihi olan söz konusu eser bu özelliği nedeniyle sonradan pek çok
kaynakta "Câmiü’d-Düvel" adı ile anılagelmiştir.
91
Ferid: Eşi benzeri olmayan, tek, eşsiz, üstün.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
112 / 153
1
2
3
4
Eğer Bedreddin’ in fiilen bir isyan hareketinin içinde olduğu veya isyanı başlattığı kabul edilse bile, bu
fiil İslam hukukuna göre devlete/kurulu düzene isyan suçu (bağy92) kapsamına girer ve Hanefi doktrin
açısından bağy suçunda, özellikle fiilen çatışma ortamında bulunmayan ve öldürme eylemine
karışmamış olan kişiler için idam cezası yoktur. Bu durumda idamı siyaseten olmuştur.
5
6
“Güneş batmaya yüz tutunca sararır, efendim.”
7
8
9
10
11
Bedreddin
Bilim Adamlığı
Şeyh Bedreddin’ in büyük bir fakih olduğu, fıkıh alanında hacimli üç kitap yazmış olmasından
hareketle zaten tahmin edilen ve dile getirilen bir husus idi. Hukuk mantığı ve hukuk felsefesi
açısından da son derece değerli olan bu üç kitabın çevrilmesiyle birlikte onun büyük bir fakih, üst
düzey bir hukukçu olduğunu bu kitapların içeriğinden hareketle söyleyebilecek durumdayız.
12
13
14
15
Letâifü’l-İşârât’ ta Bedreddin her taraftan Hanefi ekolünün kurucu imamları arasındaki farklı
görüşlerin hukuk mantığı açısından temellendirilmesini yapmış yani kurucu imamlar arasındaki görüş
farklılığının hangi gerekçelerden kaynaklandığını belirtmiş, bir yandan da diğer mezhep imamlarının
hangi gerekçeden dolayı farklı düşündüklerine dikkat çekmiştir.
16
17
18
19
20
Et-Teshil’ de ise bu temellendirmeye ilaveten, bir kurucu imamın fıkhın bir konuda esas aldığı ilkeyi
başka yerde kullanıp kullanmadığının izini sürmüş, diğer bir ifadeyle her bir kurucu imamın
görüşlerini iç tutarlılık açısından test etmiş ve bu ilkenin uygulanmadığını düşündüğü yerlerde
probleme ve problemin muhtemel kaynağına dikkat çekmiştir. Bu hususları Bedreddin
ölçüsünde yapan bir fakih belki de yoktur.
21
22
“İşte asıl mesele bu; kurucu imamlarla ve o günün uleması arasındaki temel sorun bu!”
C.Akyol
23
24
25
Letâifü’l-İşârât’ ı şerhetmek üzere yazdığı Et-Teshil adlı kitabının önsözüne yazdığı şu sözler
Bedreddin’ in kendini ve kitabını nasıl konumlandırdığı, dolayısıyla onun bilimsel kimliği hakkında çok
net fikir vermektedir:
26
27
28
29
30
31
“Bu kitapta kendi zihni çabamla ve kendi şahsi düşüncemle ürettiğim yaklaşık bin nükte
bulunmaktadır. Kitapta “Ben derim ki” ifadesiyle başlayan yerler bana ait olup, kendi şahsi
görüşümdür. Başkaları tarafından dile getirilmiş olan görüşleri, bir kaçı müstesna kendime nispet
etmedim. Zeki kişiyi ahmak kişiden ayıran şey “özgün düşünce üretebilme“ özelliğidir. Yoksa ki
sadece mevcut rivayet ve görüşleri ezberleyip nakletmekle zeki olan, olmayandan ayırt edilmiş
olmaz.
32
…
33
34
35
Fıkıh ilmi dışındaki ilimler kolay olduğu için alimlerin bu ilimlerde rahatlıkla tasarruf ettiklerini, yazıp
çizdiklerini görürsün. Ancak bu alimler fıkıh ilminde tasarruf etme, yeni şeyler söyleme şöyle
dursun çoğu defa bu ilmin inceliklerini bile anlayamazlar.”
36
37
“Mevcut ulema ve alim sınıfına iyi bir gönderme var!”
C.Akyol
92
Bağy: Sözlükte "haktan ayrılmak, zulmetmek, haddi aşmak" anlamına gelen bâğy kelimesi, Kur'an-ı Kerim' de, sözlük
anlamının dışında Allah' a karşı gelme ve dinin çizdiği sınırları aşma manasında ahlâkî bir terim olarak kullanılmıştır.
Fıkıh ıstılahında “bağy (devlete isyan)”; idarecinin, yönetiminden duyulan rahatsızlıklardan hareket ederek, kendilerince
doğru olduğuna inandıkları düşünceleri istikametinde, itaatten ayrılmak ve aynı görüşü taşıyan diğer kişilerle birlikte devlete
isyan etmek diye değerlendirilmektedir.
Devlete isyan edenin cezası elbette ki idamdır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
113 / 153
1
2
3
4
5
Bedreddin, Hanefi ekol sistematiğine derinlemesine vakıf ve Hanefi ekol sistematiği çerçevesinde
yazan bir fakihtir. Bununla birlikte, mukayeseli hukuk alanında yazdığı dolayısıyla diğer ekollerin
görüş ve gerekçelerine de yer verdiği Letâifü’l-İşârât ve onun şerhi Et-Teshil’ de, kendi kanaatince
diğer ekollerin gerekçesini daha sağlam veya daha kuvvetli bulduğunda bunu dile getirmekten
çekinmemiştir.
6
7
8
“Hanefi ekole dahil olmasına karşın –Osmanlı ve ulema da Hanefi idi- diğer ekolün –mezhebingerekçesi daha sağlam ise onu almaktan, kullanmaktan kaçınmamıştır.”
C.Akyol
9
10
Fıkıh alanında yaptığı en önemli katkı, Hanefi mezhebini iç tutarlılık açısından bir eleştiriye
tabi tutmasıdır.
11
12
13
14
Bedreddin’ in, Hanefi mezhebine yönelttiği, 1000’ den fazla eleştiri, mezhebin kendisine veya
gerekçelendirme mantığına yönelik olmaktan çok, Hanefi mezhebinin kurucularının hukukun bütün
alanları ve bütün konuları itibariyle tutarlı olup olmadıklarına ve bazı önde gelen fakihlerin görüşlerine
yöneliktir.
15
Bedreddin’ in Et-Teshil’ de “Ben derim ki” ifadesiyle başlayan 850 civarında cümlesi vardır.
16
17
Camiu’l Fusuleyn’ de “Ben derim ki” cümlesiyle başlayan itiraz ve eleştirilerinin sayısı 480’ den
fazladır.
18
19
Bedreddin’ in ilim bakımından Seyyid Şerif Cürcânî’ (1340-1413) den üstün olduğu, Molla Feneri
(1350-1430) ayarında bir alim olduğu şeklinde değerlendirmeler yapılmaktadır.
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
114 / 153
1
“Varidat”
2
3
Ahiret işlerinin, cahillerin iddia ettiği gibi olmadığını bil. O işler buyruk, bilinmeyen gayb ve meleklerin
dünyasıyla ilgili olup, cahil halk tabakasının iddia ettiği gibi, gözle görülen dünyayla ilgili değildir.
4
İbadetlerin amacı, gönülleri ölümlü varlıklardan sıyırıp, ebedî ve yüce varlığa yöneltmektir.
5
6
Bu beden baki kalmayacağı gibi, ölümden sonra dağdan bölümlerinin yeniden birleşmesi de,
mümkün değildir. Ölülerin diriltilmesindeki amaç, bu değildir.
7
8
“Gaybı bilinmeyeni, Allah’tan başka kimse bilmez. İlimde ilerlemiş olanlar ise, O’na inandık
derler.” Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.
9
10
11
Bütünün bütünde olmasında şüphe yoktur. Yani, varlıklar her nesnede ve hatta her zerrede vardır.
Görmüyor musun tohumda bütün ağacın var olduğunu ve bütünün ağacın her bölümünde
oluştuğunu?
12
13
14
Ağacın bütünü meyvede mevcuttur. Her bölümünde bir tohum vardır, böylece bütün buradadır ve
ondan oluşmaktadır. Aynı şekilde bütün âlemler, kâinat “özden” meydana gelmektedir ve asıl da
bütünden gerçekleşmektedir.
15
16
Bazı insanlar birbirilerine ibadet ederler veya dirhem ve dinarlara, paralara, yiyeceklere, övünç
ve kibirliliğe bilmeden ibadet edip, Allah’a ibadet ettiklerini sanırlar.
17
İçin melekler ve şeytanlarla doludur; galip gelen kararı verir. Cinler ise, ikisinin arasındadır
18
19
20
Bir toplumun başları olan hatip, imam ve diğerlerinin amaçları, Hakk’a yönelik olmayabilir. Bu durum,
onlardan uzaklaşman için yeterlidir. Şayet amaç onları doğru yola yönlendirmek ise, ibadetin temeli,
hedeflerinin Allah olduğu yönündedir.
21
Allah bütün nesne lerde vardır. Çünkü aşamalar bakımından hepsi varlık ve tezat içine girmektedir.
22
23
Bütün varlık aşamaları, cisimler âleminin içindedir. Bu cisimler yok olunca, ruhlar ve diğer
mücerredattan93 başka her şey yok olur.
24
25
26
27
28
Kulun suretinde görünümünde Hak’tan başka bir şey yoktur. Fakat kul yanılgıya düşüp, kendisinde
Hak’tan başka özgün bir varlığın işi ve seçimi bulunduğunu sanmış tır. Bu yanılgı, onun gafletinden
ileri gelmektedir. Tıpkı iş yapan sanatkârın, iş yaparken kendisinin ve âletinin ayrı birer varlık
olduğunu sandığı yanılgısı gibi. O âletin esas işi yaptığım sanırsa, bu düşüncesi beğenilmez; çünkü
gafletinden gerçekleşmektedir.
29
30
31
32
33
Bu aşamadaki iş, görünüşte insanın fakat gerçekte Allah’ındır. Bilgin kişi, düşünüp, yaptım derse,
gerçeği söylemiş olur. Cahil bunu söylerse inandırıcı olmaz. Araştırıp, gerçeği ortaya çıkarmak için,
işi yapanın işini hissetmesi ve seçmesi gerekir. Zira istediğini yapar, istemediğini bırakır; çünkü işler,
Allah’ın isteğiyle tahakkuk eder; iç ve dış sebeplerden dolayı, aşamalar ve örneklerin
gereklerindendir. İnsan, işleri bırakmaya muktedir olduğunu sanır; hâlbuki durum öyle değildir.
34
35
36
Kâinat cinsi türü ve özü yönünden kesin olarak kadimdir ve onun ortaya çıkışı zamanla ilgili
değil, zatidir. Karşıtlıklar Hak’tan doğar. Hak bunların bir kısmından hoşlanır, bir kısmından
hoşlanmaz. Doğuş, öz ve aşamalar gereğidir. Buna karşı çıkılmaz.
37
38
Zahirde düşünen kişilerin sandığı gibi suçlar ve fevahişler ahlâksızlıklar, Allah’ın emriyle ortaya
çıkmaz.
93
Mücerredat: Tek, yalnız.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
115 / 153
1
2
3
4
Hasta doktoruna, beni sağlığıma kavuşturuncaya kadar senin emirlerine riayet etmeyeceğim derse,
bu akla uygun düşmez. Hakikati arayan kişi de, engelleri aşmak için çaba göstermeli ve ben istediğim
gerçekleşinceye kadar şeyhlerin söylediklerine uymayacağım dememelidir. Zira böyle bir durum bilgi
istememenin belirtisidir.
5
6
7
Allah’a ulaşmanın en iyi yolu, dünya işlerini bir yana bırakmaktır. Allah’a ulaşma isteğinde bulunan
birçok kişiye bu yol önerilince, der ki isteğim yerine gelmeyinceye kadar dünyayı bırakmam. Bu da
gerçekleşmesi mümkün olmayan bir durumdur.
8
9
10
Halk tabakasının iddia ettiği gibi ölü bedenlerin yeniden dirilmesi, doğru değildir. Fakat öyle bir
zaman gelebilir ki, insanlardan kimse kalmazsa, yeniden topraktan babasız anasız insan doğar ve
daha sonra evlenmeyle çoğalır.
11
12
13
Cennet ve cehennem ile ayrıntılarının anlamlarının, cahillerinin akıllarından geçen anlamlarla
ilgisi yoktur. Melekler ise melekût alemindendir. Öyle ki, iyiliğe yol açanlara melekler,
kötülüğe yol açanlara ise, şeytanlar ve iblisler denir.
14
15
Söylendiğine göre “Ulu Tanrı, ilk önce bir cevher yarattı ve daha sonra kâinatı o cevherden var
etti”. Buradaki cevherden maksat, ilk varlığın Hak suretiyle ortaya çıkmasıdır.
16
17
18
Mütekellimler kelamcılar, Allah her şeye muktedirdir ve istediğini yapabilir derler. Bu da, Allah’ın
kâfire küfrü ve zalime zulmü istediği anlamına gelir ve bir anlamda da, küfür ile zulmün onun iradesi
ve seçimi ile ortaya çıktığı demektir.
19
20
21
Ebu Ali İbni Sina ve benzerleri Allah’ın varlığının kendini gerektirdiğini zatı vaciptir söylerler. Yani
onun varlığı kâinatın varlığından değişiktir; fakat kâinata etki yapmıştır demektedirler. Halbuki ikisi
birbirinden ayrı ve farklıdır; tıpta ateşle su gibi arasında ters etki vardır.
22
23
24
25
Allah’ın isteği ve seçimi kâinatın isti’ dadına göredir. Ulu Tanrı’nın buyurduğu “Allah istediğini yapar
ve dilediğini hükmeder” sözleri, bir şey için ne dilerse, onu yapar anlamına gelmez. Yani tasavvur
ve tahayyül edilen, birbirine zıt olan İslâm, küfür, zulüm, adalet, taş, ağaç ve diğerlerinde istediğini
gerçekleştirir anlamını taşımaz. Buradan çıkarılan anlam şudur:
26
27
28
29
30
Allah’ın isteği ve dileği, o nesnenin isti’ dadı doğrultusundadır. İsti’ dadında bulunmayanı
istemez ve dilek isti’ dada bağlıdır. Kâinatın tümü isti’ dadına göre ortaya çıkmıştır. İrade bu
şekilde olup, bunun karşıtı ile ilişkisi yoktur. Allah istediğinden başka bir şey yapmaz ve
istediği de isti’ dadın dışına çıkmaz. İstediğini yaparken, nasıl olur da özde ortaya çıkanı
yapmasın?
31
32
Cahiliye döneminde insanlar görülen putlara tapıyorlardı. Bu çağda ise kuruntuya dayalı putlara
tapıyorlar.
33
34
35
Bir kişi, “Ben Allah’ım” derse, mutlaka doğrudur; çünkü varlık koşulsuz olarak Hakk diye adlandırılır
ve bu ister bütün nesneler, isterse bir kısım nesneler ondan ortaya çıksın veya çıkmasın, ister
vasıflandırılabilsin veya vasıflandırılmasın durum aynıdır
36
37
38
Samimi fakirler vakitleri elverdikçe sema’ yapabilirler. Zira onlar güzel bir ses duyunca, gönüllerini
Allah’a yönlendirir ve dünyayı tamamıyla bir tarafı bırakarak Allah sevgisiyle doldururlar. Allah’a
ulaşmayı gerçekleştiren işi bir Müslümanın yasaklaması helâl midir?
39
40
Allah bütünden münezzehtir, bütün ondadır ve o da bütündedir. Bütün hallerde gereğinden ayrı
kalınmayan bir gerektir.
41
42
43
Ulu Tanrı bütünde, bütün de onda ortaya çıkar. Gerçeğine bakılırsa görünüş ve görülen aynıdır ve
aradaki farklar itibarîdir. Allah’ın isteği ve iradesi, zatının gereğidir. Bu husus cahillerin ve medrese
âlimlerinin iddia ettiği gibi değildir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
116 / 153
1
2
3
Mutlak yokluk diye bir şey yoktur. Mutlak varlığın var olması gereği tespit edildi. Bütün varlıklar onda
var olur. O da yüce Allah’tır. Yine bütün varlıklar onun görünüşüdür ve görünen odur. Ayrıca görünüş
de ondadır.
4
Şunu bil ki mutlak varlık olan yüce Allah’ın her aşamada iki özelliği vardır.
5
6
Biri etki ve fiildir; diğeri ise etkilenmektir. İlkinde varlık Allah’tır ikincisinde de âlemdir, yaratılmıştır ve
meydana gelen olaydır; bunu anla!
7
Allah Teâlâ ne bütündür, ne de parçadır. Zira bütün ve parçanın başka bir anlamı vardır.
8
9
10
11
Adı geçen mutlak varlık bütünden bir niteliktir, ondan daha üstün bir aşama yoktur, o her şeyin
üstündedir ve bütün ondadır; o da bütündür ve bütün odur. Bu aşamada varlığın ne başlangıcı, ne
sonu, ne görünüşü ve ne de görünmeyişi aşamaları yoktur. Diğer aşamaları da buna göre
değerlendir!
12
13
Bazen dünyanın varlığına, bazen da yokluğuna inanır ve bu yokluğun içinden bütün nesneleri görür
ve şaşa kalır. Daha sonra bütün nesnelerin yok olduğunu görür ve bunu anlatmaya gücü yetmez.
14
15
16
Allah yoluna kendini adayan kişi, bu birlikle bütün nesnelerin kendine bağlı olduğunu ve bu
nesnelerin kendi kişiliğinde bulunduğunu hisseder. Bu aşamayı izah etmek mümkün değildir ve bunu
tatmayan tadını bilmez.
17
18
19
Gerçek sofi, gözlerin görmediği, kulakların duymadığı ve hiçbir insan gönlünün hatırlamadığı olayları
görür. İnsanlara akıllarının alabildiği ve onlara uygun olanları anlatıp, söylediği halde öldürülmesine
neden olabilecekleri ise, gönlünde saklı tutar. Bu durumda nasıl münafık sayılmaz?
20
21
22
Tasavvuf üç anlamın adıdır. Mutasavvıf bilgi ve hünerinin aydınlığı hiç sönmeyen, kitapta açıkça
izah edilen ilme dair çelişkili üstü kapalı bilgi vermeyen ve Allah’ın bilinmesini istemediği hususları
kerametleriyle ifşa etmeyen kimsedir.
23
24
25
26
27
Allah’ı bilen kişilerin, ilme’l yakin, ayne’l yakin ve hakka’l yakin anlamlarına dair değişik görüşleri
vardır; bunu bil! Buna örnek olarak sadece kulaktan kulağa duyulan ve görülmeyene ilme’l yakin
denir. Görerek öğrendiği ise, ayne’l yakindir. Kendi yaptığı bir iş ise de, hakka’l yakindir. Böylece
ilme’l yakin şüphe götürmeyen bilgidir. Fakat görülmemiştir. Ayne’l yakin ise, görerek bilmektir.
Hakka’l yakin ise de, kendisidir.
28
29
30
31
32
33
34
Gökler, yeryüzü, öğeler ve benzerlerine vekil kılman melekler, bunların içindeki Allah’ın iradesiyle
ortaya çıkan güçlerdir. Onlar göz açıp kapayıncaya kadar süren kısacık süre içerisinde bile Allah’a
itaat etmekten geri kalmazlar. Meleklerin başlangıçtan sonsuza kadar Allah’ın adını andıklarını Yüce
Allah âyeti kerimede şöyle belirtmiştir: “Onu hamd ile 116eşbih etmeyen hiçbir şey yoktur, fakat
siz onların teşbihlerini anlamazsınız.” Şeytanlar ise, insanın kanı içinde akan ve nefsin hayvani
şehvetlerini gösteren içindeki güçlerdir. Bu güçler insanı Allah ve şeriata karşı gelmeye sürükler.
Allah’ın selamı üzerine olsun Peygamber hazretleri buna şu sözleri ile değinir:
35
“Şeytan kanla birlikte dolaşıyor”.
36
37
38
Ey cahiller! Sizler Allah’ın, Peygamberlerin ve velilerin söylediklerim anlamıyorsunuz. Akıllarınızın
eksikliği, gönüllerinizin bulanıklığı, ahiretle ilgili gafletiniz ve aşırı derecede dünyaya bağlılığınız, sizi
gerçeklerden uzaklaştırmıştır ve gerçeği öğrenmenizi engellemiştir.
39
40
41
42
Aynı zamanda kader meselesi hakkındaki en bilgiliniz, en cahilinizdir. Gözleriniz bunu
görmemiştir, bunun sebebi Peygamber ve bütün velilerin bilmemesinden değil; onlar bunu güneş
bildikleri gibi bilirler. Fakat akıllarınızın eksikliğinden dolayı, size ve aşağılık kimselere izah
etmiyorlar.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
117 / 153
1
2
3
4
Kur’an otuz cüzdür. Dünya işleriyle ilgili cüz, birden biraz daha fazladır. Hâlbuki ahiret işlerine dair
cüzler, geriye kalan yirmi dokuz cüzdür. Kur’an’ın bu şekilde düzenlenmesi, esasında insanlara bir
uyarıdır. Bu uyarı insanlara ve âlimlere dünya ve ahiret işlerine ne oranda süre ayırmalarını
göstermektedir. Allah daha iyi bilir. Allah’tan gelen emirlerden biri de budur.
5
6
Allah daha iyi bilir. Allah’a hamdolsun bu konulardaki bilgileri Yüce Allah bana bildirdi. Bu bilgiler
kitap okuyarak ve öğrenim görerek elde edilemez.
7
8
9
10
Fıkıh konularına dair bilgileri elde etmek istiyorsa, o halde, fıkıh kitaplarını okumalı ve incelemelidir.
Biri kalkıp, ben de kitap ve sünnetten yararlanarak bu bilgileri, âhiret ve fıkıh işleriyle ilgilenen
bilgilerin eserlerini gözden geçirmeden elde edebilirim; onlar insandı, ben de insanım derse, doğru
olmaz ve bu düşünce ömrü boşa harcamaktan başka bir işe yaramaz.
11
12
13
Dünya Allah’ın görünüşü olduğundan dolayı, “Ben Allah’ım” diyen herkesin sözü de doğrudur.
Çünkü bununla bütün Allah kastediliyor; bölümle hiç bir alakası yoktur ve konuşan insan değil,
Allah’tır.
14
15
16
Ölmeden önce öl, ta ki ölümsüz kalasın. Zira dünyadan, dünyanın tatlarından ve şehvetlerinden uzak
duran kişi, başlangıcı ve sonu olmayan gerçek varlığa kavuşur. Bu tür hayatta ölüm yoktur; sonsuza
kadar devam eder. Fakat insanlar bu yaşantıyı değil, dünya yaşantısını istemektedirler.
17
18
Tutkulardan kurtulmak için harcanan çabalar çağ ve zamanlara göre değişebilir. Bundan
dolayı da şer’ î hükümler yasalar de değişebilir.
19
20
21
22
23
“Allah’tan başka tapılacak yoktur” diyen cennete girer. Allah’a şirk koşma durumu ise, kötü bir
durumdur. “Allah’tan başka tapılacak varlık yoktur” diyen kişi, kötü durumdan iyi duruma geçer.
“Allah’tan başka tapılacak yoktur” diyen ve açıkça görülen, duyulan putlara tapmaktan vazgeçip,
duyularla ilgisi bulunmayan ve görülmeyen Allah’a yönelen kişi, duyularla ifade edilemeyen Allah’a
ulaşır. Bu durum cennet ile ifade edilmiştir.
24
25
26
27
28
29
Allah daha iyi bilir, sıradan kişilerin ibadeti bir alışkanlıktır; henüz yolun başlangıcında olanların
ibadeti ise, bir korku ve temennidir; yolunu ortasındakilerin ise, yüce makamlara ve
kerametlere erişmektir. Yolun sonuna varmış olanlara gelince, onlarınki şeriatın sınırlarını
korumaktır. Allah’a varmak için sarfedilen çaba ve çalışmalarla ona yönelmenin sonu yoktur.
Zira Allah’a dair bilgilerin ve Allah yolunda yürümenin sonu gelmez ve o yolda yürümenin de sonu
yoktur.
30
31
Daha önce söylenenler Allah yolundaki çaba ve uğraşılara dair değildi. O söylenenler sadece bazı
ibadetler ve lüzumsuz işler için geçerlidir.
32
Sırf Allah’a yönelmek, zihin açıklığı ve düşünmeyi gerektirir.
33
İnsanlar Allah’ı tam anlamıyla bilselerdi, ona sadece sayılı kişiler ibadet etmezdi.
34
35
36
37
38
39
Fakat Allah gönüllerini mühürledi, onlar da kendi istek ve tahayyüllerine göre nesnelere ibadet ettiler.
Aslında gerçek bu değildir; fakat bunda bir hikmet vardır ve böyle olması gerekir. Hazreti Ebu Bekr
Sıddık radiyallâhü anh, “Hiç bir şey görmedim ki, onda Allah’ı görmeyeyim”, demiştir. Diğer bir
deyişle gönlünde ve nefsinin içindeki her görüntünün Allah’ın görüntüsü olduğu ve her şeyden önce
nefsini gördüğünü belirtir. Böylece her şeyden önce Allah’ı gördüğünü belirtmesi doğrudur. Zira Allah
onun görüşü ve bütün gücü olmuştur ve söylenenler haktır.
40
41
42
43
Hazreti Osman radiyallâhü anh “Ben bir nesneyi gördüğümde, ondan sonra muhakkak Allah’ı
görürüm,” demiştir. Sofi vaktin oğludur; o, vaktini tasalanmayla ve geçmişi düşünmekle boşa
harcamadığı gibi geleceği de fazla düşünmez. Çünkü uzun bir ümitle vaktini Allah’a yönelmekle,
kendini arındırmakla ve o zaman içerisinde Allah için gerekli olanları düşünmekle geçirir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
118 / 153
1
2
3
4
5
Sofinin tanımları şöyle yapılabilir: O, sadece bir yolu ve bir geleneği seçmemiştir. Her zaman ve ne
şekilde olursa olsun Allah’la birliktedir. O, Allah’tan başkasına bakmaz. Bazen insanlarla alakadar
olup, gönüllerinin Allah’a bağlanması için çaba harcar; bazen da kendisi Allah’la alakadar olur ve bu
iki alakadarlık arasındaki farkın önemli olmadığını görür. Her ne kadar iki durum arasında fark varsa
da, ikisi de Hak’tır. İşler niyetlere bağlıdır ve sofi kişi de vaktin oğludur.
6
7
8
9
Akıl, nefs, ruh ve gönlün varlık olduğunu bil. Bunlar aşamaları dolayısıyla varlığın birer aşamasıdır.
Allah bu aşamalarda değişik şekillerde tecelli eder ve bir aşamadan diğerine geçer. Kimi zaman gök,
kimi zaman melek, bazen öğe, bazen da maden, bitki, hayvan veya insan şekliyle ortaya çıkar.
Bazen en aşağıdakilere kadar iner, bazen da en üsttekilere kadar çıkar.
10
Bütün bu şekilleri alan mutlak varlık olan Allah’tır.
11
12
Bugün de Allah, varlık şekline bürünüp, velilere görünebilir. Çünkü Allah kulun şeklini almaya
muktedirdir. Şunu bil ki, akıl görüş, düşünüş, buluş, açık şekilde seçiş ve anlama için bir araçtır.
13
Sofiler düşünce ve görüş yönlerinden dolayı akla, ayak bağı ve örtü demişlerdir.
14
15
Zira düşünen güçlerin içinde hayal ve kuruntu unsurları da yer alabilir ve inşam yanılgıya
sürükleyebilir. Böylece de nesneleri iyi kavramayabilir.
16
17
18
19
20
21
22
Bundan dolayıdır ki, kelam alanında çalışan bilginler, akla dayanan bir konuyu izah ederlerken,
düşünce ve görüşlerine başvururlar ve bu düşüncelerini uzun bir süre için savunurlar. Daha sonra
bunun aksi görüşlerine yansımaya başlarsa, yıllar soma bu görüşlerinden vazgeçerler. Görülüyor ki
sırf akla dayanıp ve onu düşünce ve görüşle oyalamak, gönlün amaca varmasını engeller ve konu
aydınlanmaz. Her akim iki yönü bulunur. Biri düşünce ve görüşle kavrama, diğer ise, gönlün temizliği
ile bulma yönündedir. İkinci yön, yani buluş yoluyla anlamak daha doğrudur ve yanlış yapılma ihtimali
daha azdır. Akla takılan bulanıklıklar bir yana bırakılınca, gerçek ortaya çıkar.
23
24
25
Bedreddin, Varidat’ ı Arapça kaleme almıştır. Bundan amacı, içinden geldiği şeriatı karşısına alıp
İslam ulemasıyla yüksek düzeyde tartışmaya girmek ve yandaşlar sağlamak düşüncesinden
kaynaklanmış olabilir.
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
119 / 153
1
“Letâifü’l-İşârât” Tartışmalı Konuların İncelikleri
2
3
4
Bedreddin’ in yazdığı ilk eseri olup, yazımına Mısır’ da bulunduğu sıralarda başlamış ve muhtemelen
orada veya zayıf bir ihtimalle de olsa Edirne’ de inziva yıllarında tamamlanmıştır.
5
6
7
8
9
Mukayeseli hukuk alanında yazdığı bu kitapta Bedreddin, Hanefi mezhebinin kurucu imamları Ebu
Hanife (699-767), Ebu Yusuf (731-798) ve İmam Muhammed (749-805) ile yine Hanefi imamlardan
sayılan İmam Züfer’ (728-775) in kendi aralarındaki görüş ayrılıklarını gerekçeleriyle birlikte yer
verdiği gibi diğer üç mezhep imamı İmam Malik (711-795), İmam Şafii (767-820) ve Ahmed bin
Hanbel’ (780-855) in görüş ve gerekçelerine de yer verir.
10
11
Hukuk mantığı ve tekniğinin uygulanışı açısından son derece önemli ve üst düzey bir kitaptır, bu
kitap.
12
13
14
Letâifü’l-İşârât, Bedreddin’ in fıkıh/İslam hukuku alanında yazdığı ilk kitap olup, fıkhın mukayeseli
hukuk diye adlandırabileceğimiz hilafiyat94 türüne dairdir. Hilafiyat türü eserlerde özellikle fıkıh
ekolleri arasında tartışmalı olan konular incelenir.
15
16
17
Letâifü’l-İşârât, İslam hukuk ekolleri arasında tartışmalı olan konuların mukayeseli olarak her bir
görüşün dayandığı hukuk mantığı ve hukuki dayanaklarına işaret edilerek sergilendiği bir mukayeseli
hukuk kitabıdır.
18
19
20
21
22
23
İçindekiler sayfasına şöyle bir göz gezdirildiğinde fark edileceği üzere kitapta namaz, oruç gibi
ibadetler; alım satım, kiralama, hibe gibi özel borç münasebetleri, evlenme, boşanma gibi aile
hukuku konuları; adam öldürme, hırsızlık, zina gibi suçlarla bunların cezalarının incelendiği ceza
hukuku konuları; kadılık adabı, şahitlik gibi muhakeme usulü konuları, gündelik hayattaki helaller ve
haramlar ve daha birçok konu yer almaktadır. Sözü edilen bu konular diğer fıkıh kitapları gibi
fıkhın konularını anlatmak üzere yazılmış değildir.
24
25
26
Doğrudan kurucu imamlar olarak nitelendirilmesi mümkün olan mezhep imamları arasındaki görüş
ayrılığına değinilir ve kurucu imalar arasındaki görüş ayrılıkları bağlamında bir hukuki işlemin
mahiyetine ve şartlarına ilişkin bilgi verilir.
27
28
94
Hilafiyat: Mukayeseli hukuk.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
120 / 153
1
“Camiul-Fusuleyen” Yargılama Usulüne Dair
2
3
4
5
Bedreddin’ in Musa Çelebi’ ye kazasker olduğu yılda, kendi ifadesine göre yaklaşık on ay içerisinde
yazdığı daha çok yargılama usulüne ait olan ve bu konudaki daha önceki örnekleri bir araya getiren
bir kitaptır.
6
7
8
9
Bedreddin bu kitapta, bu alanda daha önce yazılmış ve ikisinin de adı El-Fusul olan –biri Ustruşeni’
ye diğeri İmadi’ ye ait- iki kitabı bir araya getirmiştir. Zaten kitabın adı olan ve iki faslı bir araya
getiren anlamındaki Camiul-Fusuleyen’ de bu durumu ifade etmektedir. Uygulamaya dönük içeriği
sebebiyle Bedreddin’ in sonraki dönemlerde en çok atıf yapılan kitabı budur.
10
11
12
Bedreddin, kitabı Hanefilerin muteber kitaplarından derlemiş olmakla birlikte, gerekli gördüğü
yerlerde “Ben derim ki” diyerek itirazlarını ve kendi görüşünü belirtmektedir. Bedreddin’ in bu
üslubunun, dönemin uleması tarafından sempatik bulunmadığını söylemek mümkündür.
13
14
15
16
17
“Bedreddin’ in “Ben derim ki” olan bu tavrı, bunun arkasından değerlendirilmeleri, günün ulema
kesimince hiç hoş karşılanmadı; ona kin beslemelerine sebep oldu. Eğer sıkıştırılmamış olsaydı,
belki o gün değil ama geleceğin en önemli kazasker adaylarından biriydi; ulema bunu görüyordu,
engellemeye çalıştılar; nasıl?”
C. Akyol
18
19
Bedreddin’ in özellikle Camiul-Fusuleyen’ de örf değişikliklerine yaptığı atıflar toplumsal değişimhukuk ilişkisinin boyutlarına ışık tutması bakımından önemlidir.
20
21
Bedreddin yaptığı bütün alıntılara referans göstermiş ve bunları rumuzlarla ifade etmiştir. Bu hangi
bilginin hangi kaynaktan alındığını göstermesi açısından önemlidir.
22
23
24
25
Mukaddime
“… Bu kitap, sıkışık durumlarda işimi kolaylaştırsın diye kendim için hazırladığım bir derleme olup,
kırk fasıldan (bölüm) oluşmaktadır.
Adını Camiul-Fusuleyen (İki Fusul’ü Birleştiren) koydum.”
26
27
28
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
121 / 153
Birinci Fasıl
Hâkimlik ve Hüküm Verme Hakkındadır
…
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
Yargı Görevini Üstlenmek
“Kimi fakihlere göre yargı görevini üstlenmek, Hz. Peygamber’ in “Yargı görevini üstlenmek bıçaksız
kesilmekle eşdeğerdir.” Hadisinden dolayı mekruhtur95. Kimi fakihler ise adil ola, Kitab’ı, sünneti ve
rey içtihadını bilen kimsenin yargı görevini üstlenmesine ruhsat verildiği görüşündedir. El-Hulasa’ da
zikredildiğine göre, alimlerin çoğu, yargı görevi talebinde bulunmanın hiçbir durumda caiz olmadığı
görüşündedirler. Bir talepte bulunmadığı halde yargı görevine atanmış olan kişinin, bir icbar
olmadıkça kendiliğinden göreve başlaması caiz değildir. Bu anlayış Irak ulemasına aittir. Ebu Hanife’
nin de tercihi bu yöndedir. Nitekim kendisi kadılık görevini kabul etmemesi nedeniyle kırbaçlanmıştır.
Muhammed de bu görevi üstlenmek istemediği için yetmiş küsur gün hapsedilmiştir. Ülkemizin
fukahasına göre ise bu göreve uygun olan kişinin, (kendisinin bir talebi olmaksızın göreve getirilmesi
durumunda) ayrıca bir icbar olmaksızın göreve başlamasında bir beis yoktur. Görev talebinde
bulunmak ise şer’an haramdır. Öyle ki Sultanın hakimlik talebinde bulunan kimseyi o göreve
ataması caiz değildir.”
17
18
19
20
21
22
Kadılık Görevine Getirilecek Kişide Aranan Şartlar
23
24
25
Kadıhan96 (sorar): Zamanımızda bir soruya muhatap olan müftinin nasıl davranacağı… bu konuda
Hanefi mezhebinin kurucu imamlarından, (yani Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed’ den) zahir97
bir rivayet bulunup bulunmadığına göre değişir.
26
27
28
29
30
(Kadıhan’ ın yanıtı) Eğer o mesele mezhep imamlarımızdan zahir rivayetler şeklinde ihtilafsız
olarak nakledilmiş bir mesele ise müfti onların görüşleriyle fetva verir. Kendisi müctehid bile
olsa kendi görüşleriyle onlara muhalefet edemez… Müfti, bizim imamlarımıza muhalif kalanların
(yani diğer mezhep imamlarının) görüşlerini dikkate almaz ve gerekçesini kabul etmez. Çünkü
imamlarımız delilleri tanımış ve sahih98 olanı sahih olmayandan temyiz etmişlerdir.
31
32
33
Ben derim ki, bu yaklaşım Hanefi imamlara beslenen hüsnüzandan99 ibarettir. Yoksa Malik bunlarda
daha önemlidir… Ebu Hanife ve iki arkadaşı Ebu Yusuf ve Muhammed zamanında hadisler, daha
sonra olduğu ölçüde tedvin100 edilmiş değildi. Zira Kütub-i Sitte101 ve benzer hadis kitapları
Müctehid Olmak
“Kadılık görevine gelecek kişinin müctehid olması şart değildir. Müctehid olmanın şartı, ahkam
ayetlerini, ahkam hadislerini ve bunlardan hüküm çıkarma yollarını, icma ve kıyası bilmektir.
Müctehid, fıkıh bilen muhaddis veya hadis bilen fakih olarak da tanımlanmıştır… Şer’i hükümleri
beyan etmek ise ancak şer’i delilleri bilmekle mümkün olur…
95
Mekruh: İslam'da "hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey" manasına gelir. İslam' da dini bakımdan yasaklanmamış olsa da
yapılmaması istenen eylemlere verilen isimdir.
96
Kadıhan (Hasen bin Mensûr el-Fergânî): (Ö. 1196) Hanefi mezhebi fıkıh âlimlerinden.
97
Zahir: Açık, belli.
98
Sahih: Gerçek, doğru.
99
Hüsnüzan: İyi niyet, güzellik.
100
Tedvin: Derleme.
101
Kütub-i Sitte: Kütub-i sitte, altı kitap anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet tarafından en sağlam hadis kaynakları olarak
kabul edilmektedir.
Kitap
Hadisler (tekrarlarla)
Sahîh-i Buhârî
9.082
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
122 / 153
1
2
3
4
bunlardan sonra tedvin edilmiştir. Ayrıca, müçtehidin görüşü, Kitab’a, sünnete, icmaa değil de bu
imamların görüşüne, hatta sahabe ve tabiinin görüşüne muhalif olsa bile, başkasının görüşüyle değil,
kendi görüşünün hak ve başka görüşlerden üstün olduğuna inanmaktadır. Bu inançta olan birinin
başka bir görüşle amel etmesi helal olabilir mi?
5
6
7
El-Vecizu’l-Muhit (sorar): mezhep imamlarımız (Ebu Hanife, Ebu Yusuf ve Muhammed) bir konuda
görüş birliği etmişlerse kadı kendi görüşüne dayanarak onlara muhalefet edemez. Çünkü doğru, bu
imamların görüşleri dışında değildir.
8
9
10
11
12
Ben derim ki, bu yaklaşım tartışmaya açıktır… Ebu Hanife bir tarafta, diğer iki arkadaşı bir tarafta ise
kadı, eğer müçtehitse muhayyerdir. Kendi içtihadına göre bunlardan birini alır. Müctehid değilse
bizzat tercihte bulunmayıp –avamdan biri gibi- bir fakihe sorması ve onun görüşüne göre hareket
etmesi gerekir. Şehirde farklı görüşlere sahip iki fakih varsa bunlardan hangisini daha doğru/isabetli
görüyorsa unun görüşünü alır.
13
14
15
16
17
Adalet
18
19
20
21
22
El Kafi103 (sorar): Kadı, hükmü ertelemesi sebebiyle günahkar olur, bu yüzden görevden alınır (azl)
ve tazir104 edilir. Zalim bir yöneticinin atamasıyla kadılık görevini üstlenmek caizdir. Çünkü birçok
sahabi, Ali’ ye muhalefetini ortaya koymasından sonra Muaviye’ nin yönetimi altında birçok görev
üstlenmişlerdir. Halbuki haklı olan Ali’ ydi. Yine sahabiler fasıklığına ve zulmüne rağmen Yezid’ den
görev almışlardır.
23
24
25
26
Hâkimin Hüküm Sayılan Sözleri
27
28
29
“Sınırları belirlenmiş olan araziyi davacıya teslim et!” sözü de hüküm değildir…”Hakimin “Ver!” sözü
hüküm değildir.” Denilerek hakimin emrinin hüküm olmayacağı açıkça belirtilmekte ve hüküm
olabilmesi için “Hüküm verdim.” Demesinin gerektiği ifade edilmektedir.
30
31
32
Hakimin Görevden Alınması (Azl)
Kadı’ nın adil (dinin emirlerine riayet eden biri) olması şart değildir. Fasık102 biri de kadı olmaya
elverişlidir. Bir görüşe göre ise atama sırasında adalet şarttır. Adil iken kadı tayin edilip sonradan
fasık olan kimse, azledilmeyi hak eder, fakat kendiliğinden azledilmiş/görevi sonlanmış sayılmaz.
Ulemanın geneli bu görüşü benimsemiştir. Devlet başkanının fasık olan kadıyı azletmesi gerekir.
Hakimin “Nezdimde sabit oldu.” Sözü hükümdür. Sahih görüş bu yöndedir. Bir görüşe göre ise hakim
bu sözle hüküm vermiş olmaz. Hüküm olabilmesi için hakimin “Hüküm verdim.” , “Hükme bağladım.” ,
“Yürürlüğe koydum.” Demesi gerekir.
Sultan, herhangi bir şaibe olsun veya olmasın, kadıyı görevden alabilir. İlmi unutmaması için, bir
kadıyı bir seneden fazla görevde tutmaz. El-Hulasa’ da böyledir.
Sahîh-i Müslim
7.275
Sünen-i Tirmîzî
3.951
Sünen-i Ebû Dâvûd
5.274
Sünen-i Nesâî
5.724
Sünen-i İbni Mâce
4.341
Toplam:
35.64
102
Fasık: Allah’ ın emirlerini tanımayan, günah işleyen kişi. Allah’ ın emirlerine karşı zıt hareket eden.
El-Kufi: El Kuleyni (Ö. 941/942) tarafından fıkıh kitabı. Şii Müslümanlar için yazılmıştır.
104
Tazir Etmek: Cezalandırılır.
103
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
123 / 153
1
“Et-Teshil” Kolaylaştırmak
2
3
4
Bedreddin’ in fıkıh alanındaki üçüncü ve son kitabıdır. Kendi eseri olan Letâifü’l-İşârât’ ın şerhi105
olan bu kitabın yazımına Edirne’ de Musa Çelebi’ ye kazaskerlik yaptığı sırada başlamış ve İznik
sürgünü sırasında tamamlamıştır (1414)
5
6
7
8
9
Bedreddin, bu kitapta özellikle Hanefi ekolünün kurucu imamlarının kimi görüşlerinin tutarsız
olduğunu ileri sürerek eleştirmiş ve kimi konularda kendine özgü tercihlerde bulunmuştur. Bedreddin’
in “Ben derim ki” diyerek ifade ettiği ve sayısı 850 civarında olan bu tercih ve eleştirilerine cevap
vermek üzere Emir Fazıl bir kitap kaleme almış ve Bedreddin’ in bu itirazlarının büyük çoğunluğunun
yerine olmadığını ifade etmiştir.
10
11
12
13
Halil İnalcık, herhangi bir kaynak belirtmeksizin Osmanlı’ da İslam hukukuna ait temel metin olarak
İbrahim Halebi’ (1456-1549) nin “El-Mülteka106” (1478) adlı eserine kadar ilkin Bedreddin’ in ElTeshil’ i, ondan sonra Molla Hüsrev107’ (…-1480) in Dürer’ inin esas tutulmuş olduğunu
söylemektedir.
14
15
16
17
Osmanlı Devleti’ nde Hanefi mezhebi resmi mezhep olarak esas alındığı için hukuk uygulamalarında
temel metin olarak önerilen kitabın özellikle ve sadece Hanefi ekolün görüşlerini içinde
barındırıyor olması gereklidir. Halbuki Et-Teshil, mukayeseli hukuk alanında yazılmış olan,
dolayısıyla Hanefi mezhebi dışındaki diğer üç mezhebin görüşlerine de yer vermektedir.
18
19
20
21
“Bugün bile bu değerlendirme yapılabiliyorsa, Bedreddin’ in döneminde fıkıhla ilgili düşüncelerinin
Hanefi ekolü –mezhebi- ile çelişmesi nasıl değerlendirilirdi? Ve daha da önemlisi diğer üç mezhebin
de görüşlerine yer veriyor! ”
C.Akyol
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
105
Şerhi: Bir şeyi açıklamak amacıyla yazılmış kitap
Mülteka: Kavuşma, buluşma, birleşme yeri. İki şeyin birleştiği yer.
107
Molla Hüsrev: Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir. Babası, bir Fransız
subayıdır ancak daha sonra Müslüman olmuştur. Üçüncü Osmanlı Şeyhülislamı. Hanefi mezhebi fıkıh alimidir.
Sultan İkinci Murad devrinde Varna Savaşından önce, 1429 senesinde Kazaskerliğe tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, Fatih
Sultan Mehmed tahta geçince de bu göreve devam etmiştir.
106
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
124 / 153
Sonuç, Bugün!
Kemal YALÇIN isimli bir yurttaşın Bedreddin Öyküsü
Denizli Belediye Meclisi, 07.09.2005 tarihli, 370 sayılı kararıyla, daha önceki meclis tarafından
konmuş olan
5
6
7
“Şeyh Bedreddin Caddesi” nin adını “gerek Denizli, gerek ülkemizin tarihi geçmişi ile ilgisinin
8
gerekçesiyle değiştirmişti.
bulunmadığı, Denizli’ye hiç gelmediği, il ile bağlantısının olmadığı, isminin pek fazla
tanınmadığı…”
9
10
30 Ocak 1996 tarihli, Kültür Bakanlığı Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü adına Mehmed Özel imzalı
bir yanıt aldım. Aynen şöyle deniliyordu:
11
12
13
“İlgi yazınız incelenmiş olup; Şeyh Bedreddin mezarı yapımı isteğiniz, 1996 mali yılı geçici
bütçesinde anıt, şehitlik ve büst yapımları ile ilgili herhangi bir ödenek bulunmadığından
verilmesi mümkün bulunmamaktadır.”
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
Ekler
2
1. Dönemin Osmanlı Devleti Şeyhülislamları
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
125 / 153
1. Molla Şemsüddin-i Fenari (1424 – 1430)
2. Molla Fahrettin Acemi (1430 – 1460)
3. Molla Hüsrev (1460 – 1480)
4. Molla Gürâni (1480 – 1488)
5. Molla Abdülkerim (1488 – 1495)
6. Alaettin Çelebi (1495 – 1496)
7. Efdalzade Hamidettin (1496 – 1503)
8. Zenbilli Ali Efendi (1503 – 1526)
9. Kemalpaşazade Ahmet Şemsettin Efendi (İbn-i Kemal) (1526 – 1534)
10. Sadullah Sadi Efendi (1534 – 1539)
11. Çivizade Muhittin Mehmed Efendi (1539 – 1542)
12. Hamidi Abdülkadir Efendi (1542 – 1543)
13. Fenerizade Muhittin Efendi (1543 – 1545)
14. Ebussuud Efendi (1545 – 1574)
2. Serez
Yunanistan’ın Orta Makedonya coğrafi bölgesine dahil bir il.
2011 yılı sayımına göre nüfusu 76.240 kişidir. Bizans İmparatorluğu zamanında kuzey sınırlarını
korumak ve Bulgaristan’ a stratejik geçiş noktası olarak kullanılmak amaçlı bir kale inşa edilmiştir. 15.
Yüzyılda Bulgarlar tarafından ele geçirilmiştir. 1196 yılındaki Serez savaşında Bizanslılar Bulgar
İmparatoru Ivan Asen tarafından yenilgiye uğratılmışlardır. Dokuz yıl sonra, 1205 yılında, Bulgar
İmparatoru Kaloyan Latin İmparatorluğu ordusunu mağlup etmiş ve bölgeyi Bulgar İmparatorluğu’na
dahil etmiştir.1256 yılında İznik İmparatorluğu tarafından ele geçirilmiştir. Serez 1345 yılında Sırpların
eline geçmiş ve Stefan Dusan (Sırbistan Kralı) tarafından başkent haline getirilmiştir. Dusan, Serez’
in, üçüncü büyük Bizans kentinin, ele geçirilmiş olmasından kendisini Sırp ve Yunan İmparatoru
olarak ilan etmiştir. Ölümünden sonra imparatorluğu feodal anarşiye sahne olmuş, imparatoriçe
Consort Helena 1356’ya kadar Serez’i yönetmeye devam etmiştir. 1365 yılında Despot Jovan
Ugljesa Mrnjavcevic imparatoriçeyi mağlup etmiş ve küçük ama güçlü Serez ülkesini kurmuşturç
1371 yılındaki Maritsa Savaşı’ndan sonra Bizanslılar Serez’i tekrar kontrol altına almışlardır.1383
yılında ise Osmanlılar Serez’i alarak sancak haline getirmişlerdir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
126 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1900 yılı itibariyle kentin nüfusu, 11027 erkek 10585 kadın olmak üzere toplam 21602 kişiydi.
Kentteki 55 mahallenin 25’inde Türkler yaşıyordu. Sancak nüfusunun %39’u Müslüman, %37’si
Bulgar, %21’i Rum’du. Kent merkezinde 4389 hane, 43 han, 1115 dükkan, 21 kilise, 29 cami, 15
dergah, 2 havra, 11 medrese, 23 mektep, 1 kütüphane, 100 havlu dokuma tezgahı, 1 buharlı pamuk
fabrikası vardı. Her yıl şubat ayında açılan panayırı ve yayları ile ünlüydü. Serez tarihinde öne çıkan
isim Şeyh Bedrettin’di. Bedreddin’in türbesi Orta Mezarlık adlı Türk mezarlığındadır. Mezarlık Tekkesi
denilen Bedreddini Tarikatının Tekkesi bu Türbenin yanındaydı. Bedreddin’in na’şı mübadele
sırasında Serez Mübadele Komisyonu tarafından İstanbul’a getirilmiş ve 2. Mahmut Türbesi
haziresine defnedilmiştir. Serez, İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin önemli merkezlerinden birisidir.
Mübadele öncesi ve sonrasında rol oynayan önemli bir isim de Serezli Mehmed Esat Bey dir.
Mehmed Esat Bey, tiyatro sanatçısı Metin Serezli’nin babasıdır. Selanik’ten sonra bölgenin en önemli
ticaret ve kültür merkeziydi. 1757 yılına kadar gümüş ve altın para basan bir darphane
mevcuttu. Müslümanların büyük çoğunluğu Serez’i 1913 yılında terk etmek zorunda kalmıştır. Son
kalan Türkler de 1923 mübadelesinde Serez’i terk etmiştir.
16
17
Vilayet Binası
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
127 / 153
Selçuk Sultan Cami “Zincirli Cami”
3. İzmiroğlu Cüneyd Bey (Kara Cüneyd) Ayaklanması
Osmanlı Devleti’nin yaşadığı Fetret Devri ve II. Murat’ın saltanatının ilk yıllarında gündemde kalmış,
Osmanlı Devleti’nin bu 20 yıllık süredeki bütün toparlanma çabalarında karşısına çıkmış bir yerel
yönetici ve asidir. İsmi bu anlamda Fetret Devri ile özdeşleşmiştir.
7
8
9
10
11
12
13
14
15
1402 Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’in Timur’a mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğlu
Beyliği tekrar canlanmıştır. Aydınoğlu hanedanının başında bulunan Aydınoğlu İsa Bey ölmüş
bulunduğundan, beyliğin başına Timur Han’ın emriyle, İsa Bey’in oğlu Aydınoğlu Musa Bey geçti.
Musa Bey’in de ertesi yıl vefatı üzerine, 1403’de yerine Aydınoğlu II. Umur Bey geçti. Fakat
Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey’in oğlu ve o sırada Timur tarafından Cenevizlilerden tamamen
alınmış bulunan İzmir’in valisi olan Cüneyd Bey buna karşı çıkarak, saltanat iddiasında bulundu. II.
Umur Bey’in üzerine yürüyerek payitahtı Ayasluğ’u (Selçuk) zapt eden Cüneyd Bey, Umur’un 1405’te
ölümüyle de, Aydınoğlu topraklarına tek başına hâkim oldu ve bu hâkimiyetini aralıklarla 1425’e
kadar sürdürdü.
16
17
18
19
Cüneyd Bey, konumunu sağlamlaştırmak için, Osmanoğlu hanedanı içinde Fetret Devri boyunca
cereyan eden taht kavgalarına karıştı ve her defasında şehzadelerden birini tutarak, zaman zaman
kendisine müttefik bulmak veya mevcut ittifaklara katılmak yolunu tuttu. Birçok kereler başarısızlığa
uğramasına rağmen, kendini bağışlatmayı bildi ve her seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu.
20
İzmiroğlu Cüneyd Bey’in karıştığı başlıca gaileler şunlardır:
21
22
23
24
25
26
1404 yılında I. Mehmed Çelebi’nin Bursa’ya girerek hükümdarlığını ilan etmesinden sonra Ulubat’ta
yendiği kardeşi İsa Çelebi, önce Bizans’a, sonra Edirne’deki diğer kardeş Süleyman Çelebi’ye, I.
Mehmed’e ikinci defa yenilmesinden sonra da İsfendiyar Bey’e, üçüncü yenilgisinden sonra ise
İzmiroğlu Cüneyd Bey’e sığınmıştır. Onun aracılığıyla Saruhan ve Menteşe Beyleriyle anlaşarak
talihini bir kere daha denemek istedi, ancak yine mağlup oldu ve bu defa Karamanoğlu Beyliği’ne
iltihak etti. Ancak bir süre sonra yakalanarak ortadan kaldırıldı.
27
28
29
30
Anadolu’da yalnız kalarak kuvvetlenen I. Mehmed’in bu kez karşısına çıkan Edirne’deki kardeşi
Süleyman Çelebi’nin hâkimiyetini İzmiroğlu Cüneyd Bey ve Menteşeoğlu İlyas Bey kabul ettiler.
Ancak I. Mehmed’in diğer kardeş Musa Çelebi’yi Rumeli’ye göndermesiyle geri çekilmek zorunda
kalan Süleyman Çelebi, Musa Çelebi’nin bir baskını ile ortadan kaldırıldı.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
128 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
Süleyman Çelebi’yi bertaraf eden Musa Çelebi Edirne’de bu kez kendi hükümdarlığını ilan edince
İzmiroğlu Cüneyd Bey bu defa da onun tarafına geçti. Musa Çelebi I. Mehmed’in Anadolu’da kuvvetli
olduğunu bildiği için daha ziyade Bizans’la meşgul oldu ve İstanbul’u bir kez kuşattı. Bu arada
sonradan büyük bir isyan çıkaracak Şeyh Bedreddin’i kazasker yaparak, nüfuzunu artıracağı bir
mevki edinmesini sağladı. Bizans İmparatoru’nun Musa Çelebi’ye karşı yardım istemesiyle I.
Mehmed 1411’de İnceğiz mevkiinde kardeşi ile savaşa girişti ve kaybetti. Gemilerle Anadolu tarafına
geçerek yaralı bir halde Bursa’ya geldi. Bir yıl sonra Musa Çelebi’yle yaptığı ikinci savaşta da yenildi.
Musa Çelebi’nin sert yönetiminin ahaliyi I. Mehmed tarafına meylettirmesiyle I. Mehmed kardeşine
karşı üçüncü defa Rumeli’ye geçti. Kendisine katılan Sırp despotu ve bazı ümera ile birlikte, Tuna’ya
çekilmekte olan Musa Çelebi üzerine yürüyen I. Mehmed, Çamurlu Derbend mevkiinde meydana
gelen savaşta Musa Çelebi’yi nihayet yendi. Musa Çelebi, yaralı olarak kaçarken yakalanıp
boğduruldu ve Bursa’ya nakledilip, babasının türbesine defnedildi. İzmiroğlu Cüneyd Bey ise Ohri’ye
sürüldü.
14
15
16
17
18
19
Ancak İzmiroğlu Cüneyd Bey kısa süre sonra Ohri’den kaçarak Aydın’a geldi ve Ayasluğ’u (Selçuk)
kuşatarak şehri aldı ve sancakbeyini öldürttü. I. Mehmed, Anadolu’ya dönünce önce Cüneyd Bey
üzerine yürüyüp, Çandarlı İbrahim Paşa eliyle Menemen, Kayacık ve Nif kalelerini aldı. Bu arada
İzmir de temelli olarak Osmanlı Devleti idaresine alındı. Ancak Çelebi Mehmed, Cüneyt’in annesinin
ricası üzerine İzmiroğlu Cüneyd Bey’i affederek 1414’te Niğbolu Sancakbeyliğini verdi, Aydın
sancakbeyliğine de Bulgar kralı Şişman’ın Müslüman olan oğlu Süleyman’ı atadı.
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
İzmiroğlu Cüneyd Bey, affedilip Niğbolu sancakbeyi tayin edilmişken, Düzmece Mustafa’nın
(“Mustafa Çelebi” veya daha sonra isyan eden II. Murat’ın kardeşi Küçük Mustafa Çelebi’den ayırmak
için, “Büyük Mustafa Çelebi” de denilir) ortaya çıkmasıyla bu sefer onunla birlik oldu ve padişaha
tekrar başkaldırdı. Harekete Eflak voyvodası Mirçe’ yi de dâhil edip Tesalya ve Selanik tarafında
büyük karışıklıklar çıkardılar. Bu bölgeyi seçmelerinin sebebi, yenilgi halinde, o dönemde hem Bizans
İmparatorlu’ ğuna hem de Osmanlı Devleti ile bağımlılık anlaşmaları olmakla birlikte özerk bir
konumda olan Selanik’e sığınabilme düşüncesiydi. Nitekim I. Mehmed Düzmece Mustafa ordusunu
Selanik mıntıkasında yendi ve isyancılar Selanik valisi Dimitrios Laskaris’in himayesine sığındılar.
Uzun müzakerelerden sonra I. Mehmed Bizans İmparatoru Manuel’i isyancıların Selanik’te
tutuklanmalarına ve Bizanslıların yıllık üçyüz bin akçe karşılığında kayd-ı hayat şartıyla Düzmece
Mustafa, Cüneyd Bey ve otuz üç maiyetinin Limni adasında sürgün edilmelerine ikna etti.
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
1421 Mayısında tahta geçen II. Murad padişah değişikliklerinin karışıklıklara gebe olduğunu
bildiğinden ve daha bir yıl öncesinde, şehzadeliğinde, Rumeli’de Şeyh Bedreddin İsyanı’nın, Ege
Bölgesi’nde Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal (Samuel) isyanlarının bastırılmasına bizzat nezaret
ettiğinden, gönül alıcı mektuplar ve çok değerli hediyeler göndermek suretiyle herhangi bir kargaşa
çıkmasını baştan önlemek istiyordu. II. Murad zamanında da mevkiini koruyan Amasyalı Bayezid
Paşa, Çelebi Mehmed’in ölümünün duyulmasından sonra serbest bırakılan ve meşru hükümdarla
mücadeleye başlayan Düzmece Mustafa’nın üzerine gönderildi. Edirne’nin Sazlıdere mevkiinde
Şehzade Mustafa’nın kuvvetleriyle karşılaştı. Emri altındaki askerlerin büyük çoğunluğu Mustafa
tarafına geçince teslim olmak zorunda kaldı ve ertesi gün İzmiroğlu Cüneyd Bey’in tahrikleriyle
katledildi.
41
42
43
44
45
46
Sazlıdere zaferinden sonra bir süre boyunca eli güçlenen ve Edirne’de saltanat sürmeye başlayan
Mustafa’ya bağlı birlikler ile karşı tarafın avantajını değerlendirmekte geç kalmasından istifade eden
II. Murat’ın birlikleri Ocak-Şubat 1422’de Ulubat Çayı kenarında karşı karşıya gelirler. II. Murat’ın
maiyetindeki Hacı İvaz Paşa ve Mihaloğlu Mehmed Bey gibi şahısların Rumeli beylerini sözlü ve
yazılı olarak etkilemesi üzerine, herhangi bir çarpışma olmaksızın Mustafa’nın kuvvetlerinde bir moral
çöküntüsü yaşandı. Bunu fark eden ve Mustafa’nın sonunu iyi görmeyen İzmiroğlu Cüneyd Bey de
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
129 / 153
1
2
değerli eşyaları ve kendisine bağlı yetmiş kişi ile birlikte gece vakti karargâhtan kaçarak Aydın
yöresine sığındı.
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
Ancak Mustafa Çelebi olayı Osmanlı Devleti açısından bardağı taşıran son damla olmuştu. Döndüğü
Aydın yöresinde Beyliğinin eski topraklarını elde etmek, Bizanslılar ve Venediklilerle ilişkiler kurmak
çabası içine girer. Aydın ili beyi Yahşi Bey ve Anadolu Beylerbeyi Oruç Bey’in üstesinden
gelemedikleri Cüneyt’i yeni Anadolu Beylerbeyi Hamza Bey, Akhisar civarında yenilgiye uğratır.
Sıkıştırılan Cüneyd Bey Sisam adası karşısındaki İpsili kalesine sığınmış, ancak Osmanlıların
Anadolu’daki en önemli hasmı konumunda olan Karamanoğlu Beyliği’nden beklediği yardımı
göremeyince (gizlice Karamanoğlu İbrahim Bey’in yanına kadar gidip bir miktar Karaman askeri ile
döndüğü, ancak bu yardımcı kuvvetlerin İpsili’ye varışta Cüneyt’i terk ettiği belirtilmektedir), teslim
olmuş ve yanındaki oğlu Bayezid ile birlikte öldürülmüştür. Çanakkale hapishanesinde bulunan diğer
oğlu Kurt Bey ve kardeşi Hamza Bey de öldürülerek soyuna son verilmiştir.
13
14
Bu bir türlü rahat durmayan tarihi şahsiyetin ortadan kaldırılmasıyla Aydınoğlu Beyliği toprakları
tamamıyla Osmanlı Devleti’nin hâkimiyeti altına girmiştir (1425).
15
4. Takvim Dönüştürme
16
HİCRİ YILIN MİLADİ YILA ÇEVRİLMESİ
Hicri yılı 33’ e bölünüz
Çıkan sayıyı hicri yıldan çıkarınız
1. çıkan sayıyı 622 ile toplayınız
17
1420/33 = 43.03 (=43)
1420 – 43 = 1377 (1.sayı)
1377 + 622 = 1999
MİLADİ YILIN HİCRİ YILA ÇEVRİLMESİ
Miladi yıldan 621 rakamını çıkarınız
(2.sayı) çıkan sayıyı 33’ e bölünüz
Bölümü 2.çıkan sayı ile toplayınız
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
1999 – 621 = 1378 (2.sayı)
1378/33 = 41.75 (=42)
1378 + 42 = 1420
hukuk adamı, bedreddin
1
130 / 153
5. Tarihler
1320
Hüseyin Ahlati’ nin doğumu.
1358, 3 Ekim, 1359
Bedreddin’ in doğumu.
1358-1379
Bedreddin, ailesiyle birlikte Edirne’ de yaşıyor.
1376
Musa Çelebi ile tanışır.
1380
Bedreddin, Bursa’ da eğitim görüyor.
1381
Bedreddin, Konya’ dadır.
1381-1383
Bedreddin, Kudüs, Kahire yolculuğundadır.
1382
Berkuk, Mısır Sultanı olur.
1383
Bedreddin, Kahire’ dedir.
1384
Bedreddin, Mekke ve Medine’ dedir; Kahire’ ye döner.
1391
Bedreddin’ in oğlu İsmail doğar.
1395
Bedreddin, Sultan Berkuk’ un oğlu Ferec’ in öğretmenidir.
1395
Bedreddin, Hüseyin Ahlati ile karşılaşır.
1399
Sultan Berkuk’ un ölümü.
1402, Temmuz
Yıldırım Bayezıd ve Timur, Ankara Savaşı
1403, Nisan
Bedreddin, Tebriz ve Sultaniye’ dedir.
1403, Aralık
Bedreddin, Timur’ un Karabağ’ daki otağındadır.
1404-1405
Bedreddin, Mısır’ a döner.
1405
Hüseyin Ahlati’ nin ölümü.
1405
Bedreddin, Anadolu, Sakı, Tırakya yolu ile Edirne’ ye döner.
1405
Nesimi, Halep’ de idam edilir.
1405-1406
Bedreddin’ in torunu, İsmail’ in oğlu Hafız Halil’ in doğumu.
1405-1411
Bedreddin, Edirne’ dedir.
1410
Börklüce Mustafa ve oğlu İsmail’ in karşılaması, İsmail’ in ölümü.
1411-1413
Musa Çelebi’ nin, Osmanlı Rumeli’ sinde sultanlığı.
1411-1413
Bedreddin, Musa Çelebi’ nin Kazaskeri’ dir; Börklüce Mustafa kethüdasıdır.
1413-1421
Mehmed Çelebi’ nin sultanlığı.
1413-1414
Bedreddin, İznik’ de sürgündedir. İznik Medreseleri’ nin başındadır.
1413-1414
Börklüce Mustafa, Aydıneli’ ndedir.
1415
Mehmed Çelebi, İzmir’ i fetheder; Cüneyd, Niğbolu Sancakbeyi olur.
1415, Nisan
Düzmece Mustafa, Sinop’ tadır.
1415, Temmuz
Düzmece Mustafa, Eflak’ tadır.
1416
Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal’ in, Karaburun ve Manisa isyanı ve
yenilgileri.
1416, 10 Temmuz
Bedreddin, İznik’ ten kaçar.
1416, Temmuz
Bedreddin, Sinop’ da İsfendiyar’ ın yanındadır.
1416, Sonbahar
Bedreddin, Eflak’ da, Bulgaristan’ dadır.
1416, Ekim-Kasım
Bedreddin, tutuklanır.
1416, 18 Aralık
Bedreddin, Serez’ de asılır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
131 / 153
6. Tarihçilerimiz
Beylikler Dönemi (1243 - 1318)
Anadolu’da 13. ve 14. yüzyılda yazılmış olan eserlerde Anadolu Selçukluları ve Anadolu Beyliklerinin
tarihi anlatılmış, olaylar Osmanlı devletinin kuruluşuna kadar getirilmiştir.
5
6
7
Anadolu Selçukluları ve Beylikler döneminde (1075-1318) Anadolu’da daha çok Arapça ve Farsça
eserlerin yazıldığı görülmektedir. Bu dönemde Arap dili “din ve hukuk” alanında, Fars dili “sanat ve
edebiyat” konularında egemen olmuştur.
8
9
Türkçe olarak yazılmış “Danişmendname” ve “Battalname” gibi eserler, Anadolu’da Türkçe tarih
yazıcılığını başlatmıştır. Ayrıca Taberi, İbn Kesir gibi İslam tarihçilerinin eserleri Türkçeye çevrilmiştir.
10
11
12
13
Dönemin ünlü tarih kitapları
1. el-Evâmirü'l-Alâiyye fi'l-umûri'l-Alâiyye, İbn Bibi
2. Müsâmeretü'l-Ahbâr ve Müsâyeretü'l-Ahyâr (Tezkire-i Aksarayi), Kerimüddin Mahmud-i Aksarayî
3. Menakıbü’l-arifin, Eflakî
14
15
16
17
Osmanlı Dönemi
18
15. yüzyıl Osmanlı tarihçileri ve eserleri
19
20
21
22
23
1. Ahmedi (1334-1412, Amasya) Dasitan-i Tevarih-i Mülük-ü Al-i Osman (İskendername)
Osmanlı tarihinden bahseden en eski eser, Ahmedî’ nin "İskender-nâme" adlı eserine müstakil bir
kısım olarak ilâve ettiği “Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân” isimli manzum parçadır. 8754
beyitten oluşan ve uzun bir mesnevî özelliği taşıyan İskendername bir “evrensel tarih"tir; Âdem ile
başlar, Makedonya kralı Büyük İskender’ in hayatı ve kahramanlıklarını anlatır.
24
25
26
27
28
29
1390 yılında tamamlanmış ve Germiyanoğlu Süleyman Bey’e sunulmuştur. Ahmedî, daha sonra bu
eserinin sonuna Yıldırım Bayezid’e kadar gelen bir Osmanlı tarihi eklemiş ve bunu 1410 yılında I
.Bayezid’in oğlu Emir Süleyman’a takdim etmiştir. “Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân” adını
taşıyan 340 beyitlik bu bölüm, Ertuğrul Gazi’ den başlayarak Emir Süleyman’ a kadar gelen ilk 200
yıllık Osmanlı tarihi hakkında bilgi verir. Bu eserin İÜ'de kayıtlı olan en eski tarihli nüshasının, 1983
yılında İ. Erünsal tarafından tıpkıbasımı yapılmıştır.
30
31
32
33
34
2. Şükrullâh Efendi (1388-1464?) Behcetü't Tevârîh,
II. Mehmed (Fâtih, 1451-1481) devri tıpçılarından Şirvanlı Şükrullah ile karıştırılan müellif; 1456’ da
yazmaya başladığı eserini 1458’de tamamlamış ve devrin meşhur sadrazamı Mahmut Paşa’ ya ithaf
etmiştir. Behcetü't Tevârîh adlı eseri, 13 kısımdan meydana gelen umumî bir tarihtir. 13.kısım, II.
Mehmet’in tahta çıkmasına kadar gelen Osmanlı tarihinden bahseder.
35
36
37
Çelebi Mehmet, II.Murat ve II. Mehmet zamanlarını (1413-1481) idrak eden müellifin 1407’ den
itibaren verdiği bilgiler çok önemli olup ana kaynak mahiyetindedir. Farsça olan eser Kanuni devrinde
Türkçe’ ye tercüme edilmiştir. Eser Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet
13. yüzyılın sonunda kurulmuş olan Osmanlı Devleti hakkında bilgi veren tarih kaynakları ancak 15.
yüzyılın başlarından itibaren yazılmaya başlanmıştır. Bu bakımdan 15. yüzyılın ilk yarısı, özellikle II.
Murat devri, Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
132 / 153
1
2
Zaim ve pek çok tarihçi tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Türk Boyları ve Osmanlı' larla ilgili
son kısmı Nihal Atsız tarafından 1939-49'da iki defa Türkçe’ ye çevrilerek neşredilmiştir.
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
3. Kaşifi Gaza-name-i Rum
"Gaza-name'-i Rum"; Fatih Sultan Mehmed' in saray şehnamecisi Kaşifi tarafından yazılan ve
padişaha sunulan en eski gazavat-name örneklerindendir. Farsça olarak kaleme alınan eser, Sultan
II. Murad'ın tahttan çekilerek yerine oğlu II. Mehmed' i geçirmesiyle başlar ve Varna Savaşı' nın
ayrıntılı bir biçimde tasvir edilmesinden sonra, Sultan II. Murad'ın tekrar tahta davet edilmesi ve
akabinde meydana gelen olaylarla devam eder. Eserin en önemli özelliği; diğer tarih kaynaklarında
Sultan II. Murad' ın ikinci kez tahta geçişi müstakil bir padişahlık gibi ele alınırken, Kaşifi' nin diğer
kaynaklarda rastlanmadık bir biçimde II. Mehmed' in saltanatını hala devam eder gibi göstermesidir.
Bunda kuşkusuz müellifin, II. Mehmed' e duyduğu özel yakınlığın büyük rolü olmalıdır. Eserin
günümüze ulaşan yegane nüshası, İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Farsça Yazmalar, nr.: 1388'de
kayıtlıdır. 2005 yılında M. Esmail' in doktora tezine konu olan eser, dönemin diğer kaynaklarında yer
almayan ciddi bilgiler içerdiği için, II. Murad döneminde yazılmış en eski ve en önemli vekayinameler
arasında yer alır.
16
17
18
19
20
4. Oruç b. Âdil el-Edrenevî (Oruç Beg) Tevarih-i Al-i Osman,
1503’e (H. 908) kadar gelen olayları anlatır. Fatih Sultan Mehmed ve II. Bâyezid devirleri için ana
kaynaktır. Her iki dönemi de ayrıntılarıyla verir. Yahşi Fakih’ in "Menâkıb-nâme" sinden söz eder.
Aşıkpaşazade ile Neşri tarihlerini tamamlayacak değerdedir. Nesir tarzında yazılan en eski Osmanlı
tarihidir.
21
22
23
24
25
26
27
5. Nişancı (Karamani) Mehmet Paşa Tevarihü's-Selatinü'l-Osmaniyye
Uzun yıllar nişancılık yaptığı için nişancı vasfı ile ün yapan Mehmet Paşa aslen Karamanlı bir
Türk’tür.1 478-1481 senelerinde II. Mehmet’in sadrazamı iken padişahın ölümünü müteakip
yeniçeriler tarafından öldürülen Karamani Mehmet Paşa, iki kısımdan ibaret bir Osmanlı Tarihini
Arapça olarak kaleme aldı. 1.risale Osman Gazi’den II. Mehmet’in cülusuna kadar (1451), 2. risale
1451’den Mart 1480 arasındaki olayları anlatır. Bu eser yalnızca Osmanlı tarihinden bahsettiği için
evrensel bir özellik taşımaz.
28
29
30
31
32
33
34
35
36
37
38
39
40
6. Aşıkpaşazade (1393-1481) Tevarih-i Al-i Osman
Çorum Elvançelebi’ de 1393’te dünyaya gelen ve bu asrın sonlarına kadar yaşamış olan müellif,
kendini Derviş Ahmet Aşıki olarak tanıtır. II. Murat’ın Balkan seferinde bulunmuş ve II. Mehmet’in
bütün seferlerini yakından takip etmiştir. 15. yüzyıl Osmanlı devleti tarihi için en önemli kaynak
mahiyetinde olan bu “menkıbe” tarzındaki eser tarih yazma amaçlı yazılmamıştır. Karşılıklı konuşma
tarzında yazılan bu eser,Osmanlı padişahlarını birer Gazi olarak gösterir. Eser adeta gazaya giden
ordunun maneviyatını artırmak için destani bir şekilde kaleme alınmıştır. Aynı zamanda bir halk
destanı şeklindedir.Türkçe nesir (düzyazı) olarak yazılmış ilk Osmanlı tarihidir ve bütünüyle Osmanlı
tarihini ele alan ilk Türkçe eserdir. Bu eserinde ilk defa Osmanlı devletinin kuruluşunda rol oynayan 4
önemli zumreden bahseder: Gaziyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum ve Baciyan-ı Rum.
Aşıkpaşazade, tarihini şahit olduğu yıllardan önceki devirlerini Orhan Gazi’nin imamının oğlu Yahşi
Fakih’ in menakıbnamesinden ve II. Murat devrinde Bursa naibi (vekili) olan bir zattan okuyup
dinleyip naklettiğini söyler. Eserini 86 yaşında yazmıştır.
41
42
43
7. Enveri Düsturname-i Enveri,
II. Mehmet ve II. Bayezid devirlerinde (1451-1512) yaşamış olan Enveri 1464 senesinde veziriazam
Mahmut Paşa’nın emriyle genel bir İslam tarihi, Aydınoğulları ve Osmanlı tarihini ihtiva eden 3730
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
133 / 153
1
2
3
4
5
beyitten oluşan mesnevi tarzında “Düstur-name” isimli manzum bir eser yazmıştır. Bunun 842 beyti
Osmanlı tarihine aittir ve 1466’ya kadarki Osmanlı tarihini içerir. Eser Türkçe yazılmış olup "evrensel
tarih" özelliği taşır. Eserde Fatih ve Timur mukayese edilmiştir. Eser 3 bölüme ayrılır. Birinci bölümde
genel İslam tarihi, ikinci bölümde Aydınoğulları tarihi geniş sayılabilecek şekilde anlatılır. Bu yüzden
Enveri’ nin eseri özellikle Aydınoğulları tarihini aydınlatmak bakımından büyük bir öneme sahiptir.
6
7
8
9
10
8. Mehmed Neşrî (ö.1520) Cihan-nüma,
II. Murat, II. Mehmet ve II. Bayezid devirlerinde yaşamıştır. II. Bayezid dönemi tarihçisidir. Eser
evrensel olup Âdem’den başlar.8 kısımdan oluşur. Son kısmı Osmanlı tarihi ağırlıklı olup 1485 yılına
kadar olan olayları anlatır. Neşri’ nin Cihan-nüma’ sı “tarihi tarih için yazmada” ilk kıpırdanmayı
gösterir. Neşri’ nin Cihannüma’ sı “tenkitçi” tarzda yazılmış ilk eserdir.
11
12
13
14
Neşri, Cem Sultan ile II. Bayezid arasında geçen taht mücadelesinde Cem’in tarafını tutmuş, Cem
ölünce II. Bayezid’den af dileyip saraya kabul edilmiştir. II. Bayezid’ i öven kasidesi vardır. Neşri’ nin
Cihan-nüma’ sı kendinden sonraki tarihçilere kaynaklık etmesi açısından önemlidir ve 15. asır için en
önemli kaynaklar arasındadır. Eser Türk Tarih Kurumu Yayınları' nca yayınlanmıştır.
15
16
17
18
19
20
9. Dursun Bey Tarihi-i Ebu'l Feth-Sultan Mehmet Han,
İstanbul’un zaptında bizzat bulunmuştur. Divan katibi, Anadolu ve Rumeli defterdarlığı makamlarında
da bulunmuş olan Dursun Bey "Tarih-i Ebu’l Feth-Sultan Mehmet Han" isimli II. Mehmet’in ve II.
Bayezid’ in saltanatının ilk 6 senesini içeren bir eser bırakmıştır. Yazar, Sultan II. Murat devrini
kısaca özetledikten sonra Fatih devrini ve II. Bayezid devrini anlatır. Bu kitap 1497-1500 seneleri
arasında yazılmıştır.
21
Eser, 1977 yılında Mertol Tulum tarafından İstanbul Fetih Cemiyeti yayınları arasında yayınlanmıştır.
22
23
24
25
26
10. Sarıca Kemal Dasitan-ı Ali Osman (Selatin-name),
Bergamalı olan müellif 1490 yılında II. Bayezid’ in emriyle 300 beyitten oluşan Dasitan-ı Ali Osman
veya Selatin-name adıyla bilinen Türkçe bir tarih yazmıştır. Yazar Osmanlı komutanlarının
kahramanlıklarını över, özellikle Osmanlı Türklerinin Anadolu’ ya gelmelerini ve Sultan Alaaddin ile
karşılaşmalarını tasvir eder. Eser günümüze kadar hala neşredilmemiştir.
27
28
29
30
31
32
33
34
35
36
11. Behiştî Sinan Çelebi
Asıl ismi Ahmed bin Sinan olup "Behiştî" mahlâsı ile şöhret bulan müellif, İstanbul'un ilk subaşısı olan
Karıştıran Süleyman Bey’ in oğludur. II. Bayezid döneminde sancak beyliği yapmış olan Behiştî,
tezkire kitaplarında Dîvân edebiyatında ilk "hamse"yi yazan, asrının en büyük şairleri arasında
zikredilir. II. Bayezid döneminde, işlediği bir suçtan dolayı padişahın hışmından korkarak Herat'a
kaçan müellif, burada tanıştığı Molla Câmî ve Ali Şir Nevâî' nin şefaati sayesinde affedilerek tekrar
İstanbul'a dönmüş ve eski vazifesine yeniden tayin edilmiştir. "Leylî-vü Mecnûn", "Yûsuf-u
Züleyhâ", "Vâmık-u Azrâ", "Hüsn-ü Nigâr" ve "Süheyl-ü Nev-bahâr" adlarını taşıyan şiir
kitaplarından günümüze yalnız "Leylî-vü Mecnun" adlı eseri ulaşmış olup, yegâne nüshası İstanbul
Üniversitesi Kütüphanesi'nde (TY, no.: 5591) kayıtlıdır.
37
38
39
Şairliğinin yanı sıra tarihle de meşgul olan Behiştî, kuruluştan II. Bayezid'in saltanatının ilk yıllarına
kadar gelen bir "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" kaleme almıştır. Eserini yazarken Âşık Paşa-zâde, Neşrî ve
Anonim târihlerden yararlanmistir.
40
41
42
Behiştî' nin vekayinamesinin, II. Bayezid dönemiyle ilgili kısmı, A. Moser tarafından yayınlanmıştır.
Münşiyane bir üslûpla, manzum ve mensur olarak kaleme alınan eserin, başı ve sonu eksik olan ve
Yıldırım Bayezid' in cülûsundan Fâtih' in ölümüne kadarki olayları içine alan British Museum nüshası
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
134 / 153
1
2
ile, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı bulunan ve II. Bayezid' in ilk yıllarını anlatan son
kısmı, Hakan Yılmaz tarafından yayına hazırlanmaktadır.
3
4
5
6
7
8
12. Ruhi Çelebi
Ruhinin hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Müellifin eserinin birinci kısmına Mebadi, ikinci kısmına
Metâlib adı verilmektedir. Ruhi’nin eseri 1511 yılına kadar devam etmektedir. Basit bir üslupla ele
alınmıştır. 16. yüzyılın meşhur tarihçilerinden Ali, Ruhi’ yi kaynaklarında sık sık zikreder.
Müneccimbaşı da Ruhi’ den faydalanmıştır. Osmanlı tarihçiliği için önemli bir kaynak değeri
bulunmaktadır. Henüz neşredilmemiştir.
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
13. Hasan b. Mahmûd el-Bayâtî, Câm-ı Cem-Âyîn,
Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde yaşamış olan Hasan bin Mahmûd el-Bayâtî, Fâtih
Sultan Mehmed' in saltanatının son yılında, 1481' da çıktığı bir Hacc yolculuğu esnasında padişahın
küçük şehzadesi Cem Sultan' la karşılaşmış ve tarih ve "ensab" ilmine meraklı olan şehzadenin isteği
üzerine, yanında bulunan bir "Oğûz-nâme" nüshasına dayanarak, Osmanoğulları' nın nesep
silsilesini kronolojik bilgiler ışığında anlatan "Câm-ı Cem-Âyîn" adlı silsilenâmesini yazmıştır. Eser,
içerdiği bilgiler ve kurgulama tarzı bakımından alanında tek olması nedeniyle büyük bir değer
taşımaktadır. Nitekim söz konusu eserin Türkler' in her peygamber döneminde İslâm dinini tasdik
ettiklerine ve müslümanlıkla tanışmalarının bilinenin aksine, sonraki asırlarda değil, bizzat
Muhammed peygamber döneminde gerçekleştiğine dair ciddî tarihsel veriler içermesi; onun daha
önce Reşîdüddin' in "Câmi'ü't-Tevârîh" inde verdiği bazı bilgileri tasdik edecek yapıda ve tarihin
akışını tamamen değiştirecek bir tarzda, Türk tarihi açısından son derece kıymetli ve önemli bilgiler
içeren eşsiz bir kaynak olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
Eserin, Ali Emîrî Efendi tarafından Yanya' nın Delvino kazasında bulunan nüshası, müellif tarafından
hicrî 1331 yılında "Nevâdirü'l-Eslâf" külliyatının 5. eseri olarak basılmış; daha sonraki yıllarda yine
Ali Emîrî tarafından, eserin öncekine nisbetle imlâ yönünden daha tam olan başka bir nüshası
bulunarak Millet Kütüphanesi'ndeki Tarih koleksiyonuna katılmıştır. Ali Emîrî Efendi'nin
kütüphanesine sonradan kazandırdığı bu ikinci nüsha, Fahrettin Kırzıoğlu tarafından sadeleştirilerek
Atsız'ın "Osmanlı Tarihleri" içinde yayınlanmıştır.(Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1949.) Yakın zamana
kadar yegâne nüshası Ali Emirî nüshasından ibaret sanılan eserin, Hakan Yılmaz tarafından yurtiçi
ve yurtdışı kütüphanelerinde yapılan araştırmalar neticesinde 4 nüshası daha bulunduğu tespit
edilmiş ve mevcut 5 nüsha karşılaştırılarak, Ali Emîrî ve Nûruosmâniye nüshalarının tıpkıbasımları ile
birlikte transkripsiyonlu olarak neşredilmiştir.(İstanbul, 2007.) Bu neşrin giriş kısmında, diğer Osmanlı
kaynaklarında yer alan "Oğuz-nâme" kaynaklı bilgiler ayrıntılı olarak incelenmiş (Bk. a.g.e., Giriş, s.
XI-XXIV.) ve ayrıca metin kısmında "Câm-ı Cem-Âyîn"deki bilgilerle kıyaslanarak malûmat tenkidi
verilmiştir.
35
16. yüzyıl Osmanlı tarihçileri
36
37
38
39
40
41
1. İdris-i Bitlisi Heşt bi-hişt
Uzun Hasan’ ın oğlu Yakup Bey’in sarayında kâtip iken 1501’ de Osmanlı devletine sığınan İdrisi
Bitlisi, 1502 senesinde II. Bayezid’ in emri üzerine Farsça olarak büyük bir Osmanlı tarih kaleme aldı.
Böylece ilk defa bir padişah emri üzerine bir tarih kitabı yazıldı. Bitlisi burada sekiz Osmanlı
hükümdarını her biri birer defter teşkil edecek şekilde "sekiz cennet" adıyla kaleme aldı. 8000
beyitten oluşan bu eser 13 ayda tamamlandı.
42
43
Heşt bi-Hişt oldukça güç bir lisanla yazıldığı için diğer Türkçe eserler tarafından gölgede bırakıldı.
Bu yüzden yazma kopyalarının sayısı azdır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
135 / 153
1
Bitlisi’ den sonra Osmanlı Tarih yazıcılığında iki ekol ortaya çıkmıştır. Bunlar:
2
3
1. İran tarzı tarih yazıcılığı
2. Arap tarzı tarih yazıcılığı.
4
5
6
7
İran tarzı tarih yazıcılığı, olayları abartılı bir şekilde ele almayı gerektirir. Yavuz döneminde Mısır
seferiyle birlikte Osmanlı Tarih yazıcılığına Arap tarzı girmiştir. Bundan önce görülen ilk Arap tarih
yazıcılığı örneği Kemal Paşazade’ dedir. Özellikle İbn-i Fahd’ ın Kemal Paşazade’ nin üzerinde etkisi
büyüktür.
8
9
10
Heşt bi-Hişt iki defa Türkçe’ ye çevrilmiştir. Çevirenlerden birisi müellifin büyük oğlu Ebu’l-Fadıl
Mehmet’tir. Türkçe tercümesi İstanbul Universite kütüphanesinde numara 430’da ayrıca Viyana
kütüphanesinde bulunmaktadır.
11
12
13
Nuruosmaniye kütüphanesi numara 3078’ de kayıtlı bulunan eserin "Heşt-Behişt Tercümesi" olduğu
iddia edilmişse de, bu eser Kemal Paşa-zade' nin "Tevârîh-i Âl-i Osmân"ının I., II. ve IV.
Defter'lerinin bir arada bulunduğu bir mecmuadan ibârettir.
14
15
16
2. Keşfî Mehmed Çelebi (ö.1524) Selim-name
Yavuz sultan Selim'in İran ve Mısır seferinde sır katibi olarak hazır bulundu. Arapça ve Farsça
manzumelerle karışık olarak telif etmiş olduğu Selim-name’ yi 1521’ de bitirdi.
17
18
19
20
21
22
23
3. Şükrî-r Bitlisî Selim-name
İlk yazdığı "Selim-nâme" Koçi Bey tarafından hatalı bulununca kendisi tarafından imha edilmiş ve
yerine yenisi yazılmıştır. "Selîm-nâme"si 1490’ da I. Selim’in (Yavuz) Trabzon’ a vali olmasıyla başlar
ve Kanuni Sultan Süleyman’ın cülusundan hemen sonrasına, 1521-1523’ e kadar devam eder.
Eserini I. Süleyman’ a ve Sadrazam İbrahim Paşa’ya sunmuş, mükâfat olarak kendisine bir tımar
ihsan olunmuştur. Ayrıca Şükrî’ den bir de "Süleyman-nâme" yazması istenmiş fakat bunu
gerçekleştirememiştir.
24
25
Şükrî’ nin Selim-nâme’ si olayları gözleriyle görenlerin nakillerine dayanılarak yazıldığından yüksek
bir tarihî değeri vardır.
26
27
Yazmaları Viyana’da, Upsala’ da, Dresden’ de, Londra’ da ve İstanbul Millet Kütüphanesinde kayıtlı
bulunmaktadır.
28
29
30
31
32
33
4. Hadîdî Tevarih-i âl-i Osman
II. Bayezid, Yavuz I. Selim ve Kanûnî I. Süleyman' ın ilk yıllarında yaşamıştır. Eseri 6646 beyitten
oluşan manzum bir "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" dır. Eserde Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1523’ e
kadar gelen olaylar anlatılır. Eser üzerine 1986’ da Necdet Öztürk tarafından İstanbul’ da bir doktora
tezi hazırlanmış, daha sonra bu tez 1992 yılında Marmara Üniversitesi Yayınları tarafından
basılmıştır.
34
35
36
37
38
39
40
5. Kemal Paşa-zade (ibn-i Kemâl) (1468-1534) Tevârih-i âl-i Osman
II. Bayezid döneminin en önemli tarihçisidir. Hayata ümera sınıfında atılıp daha sonra ilmiye sınıfına
geçerek bu alanda hızla yükselmiştir. 300’ ün üzerinde eseri vardır. Kanuni Sultan Süleyman
döneminde şeyhülislamlığa getirilmiştir. Tıpkı İdris-i Bitlisî gibi, II. Bayezid’in emriyle Türkçe bir
Osmanlı tarihi kaleme almıştır. 1505’te tamamlanan eser 10 defterden oluşur, her padişah bir defteri
teşkil eder. Eserinde olayların ön plana çıktığı ve bu olayları neden-sonuç ilişkisi içerisinde sade bir
üslupla değerlendirdiği için, ilmi tarihçilik Kemal Paşa-zâde ile başlar. Eseri bu yönüyle Arap tarih
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
136 / 153
1
2
yazıcılığına da bir örnektir. Eserinin sonunu teşkil eden "Mohaç-nâme" müellifin bizzat sefere iştiraki
dolayısıyla ayrıca bir kıymet oluşturmaktadır.
3
4
5
6
7
8
9
10
"Tevârîh-i Âl-i Osmân"ın Prof. Dr. Şerafettin Turan tarafından hazırlanan I., II. ve VII. defterleri Türk
Tarih Kurumu tarafından Ankara’ da basılmış; bu neşri Prof. Dr. Ahmet Uğur' un hazırladığı VIII.
Defter' in son kısmını ve IX. Defter' in mukaddimesini içeren "Selim-nâme" adlı çalışma takip etmiştir.
1997 Yılında Şefaettin Severcan tarafından hazırlanan X. ve Ahmet Uğur tarafından hazırlanan VIII.
Defter' le, 2000 yılında Koji Imazava tarafından hazırlanan IV. Defter de yine Türk Tarih Kurumu
yayınları arasında neşredilmiştir. Son olarak, mevcut bütün defterlerin neşrini tamamlamak üzere;
günümüze yalnız birer nüshası ulaşan III. ve VI. Defter' lerle, IX. Defter' in ayrıntılı bir neşri de Hakan
Yılmaz tarafından baskıya hazır hâle getirilmiştir.
11
12
13
14
15
6. Matrâkçı Nasûh Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn
Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yaşayan Nasuh b. Abdullah, bu hükümdarın cülusundan (1520),
1547 yılına kadar devam eden "Mecmâ'u't-Tevârîh" adında bir eser yazmıştır. En meşhur eseri
Kanûnî Sultan Süleymân'ın Irakeyn Seferi'nde takip ettiği menzilleri minyatürler eşliğinde anlatan
"Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn" dir. Müverrihin diğer bir eseri ise "Tuhfetü’l-Guzzât"tır.
16
"Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn" eseri Türk Tarih Kurumu yayınları arasında neşredilmiştir.
17
18
19
7. Muhyittin Cemali (ö.1554) Tevarih-i âl-i Osman
Meşhur şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin oğludur. Tevarih-i Ali Osman’ ı yazmıştır. Yazma
nüshaların çoğu 1557’de bitmektedir.
20
21
22
8. Rüstem Paşa (1500-1561) Tevarih-i âl-i Osman
1500’ lü yıllarda Bosna’da doğdu. Vezirlik ve Sadrazamlık yapmıştır. Karısı, Kanuni Sultan Süleyman’
ın kızı Mihr-imah Sultandır. Eseri 1560 yılına kadar gelir. Neşri tarihinden yararlanmıştır.
23
24
9. Lütfi Paşa (ö.1564) Tevarih-i âl-i Osman
Kaleme aldığı Tevarih-i Ali Osman başlangıçtan 1553 senesinin sonuna kadar olan olayları içerir.
25
26
27
10. Ferdi Süleymanname
Hammer ve Karabecek tarafından iddia edildiğine göre Ferdi, Kanuni Sultan Süleyman’ nın 1515’ te
doğan ve Konya Ereğlisi' nde 1553’ te boğdurulan şehzade Mustafa’ nın mahlasıdır.
28
29
Ferdi, Süleyman’ ın cülusu 1520’ den 1542’ ye kadar olan zamanı anlatan bir Süleyman-name adlı
eser kaleme almıştır. Esere bu devrin baş kaynaklarından biri olarak bakılabilir.
30
31
32
33
11. Ahmet Taşköprülüzade (1455-1561) Şaka’ikü’n-Nu’maniye fi-Ulemai’d-Devletü’lOsmaniye
Osmanlı ulemasından olup eserinde Osman Gazi’den I. Süleyman’ a kadar yaşayan 552 alim ve
şeyhlerin terceme-i halini (özgeçmiş) yazmıştır. Arapça’ dır.
34
1852 yılında Mehmet Necmi tarafından Türkçe baskısı yapımıştır.
35
36
37
38
39
12. Za'îm mir Mehmed Kâtib (ö. 1592) Câmi'u't-Tevârîh
Câmi’u’t-Tevârîh adını taşıyan ve Sokullu Mehmet Paşa’ ya sunulmuş olan bu eser beş kısma
ayrılmıştır. 5. kısımda Osmanlı tarihi başlar. Bu dönemde müellifin kullandığı kaynaklar arasında
Hadidi’nin "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ı sık sık geçmektedir. Müellif ayrıca Neşrî' nin "Kitâb-ı Cihânnümâ"sından ve Oruç Beg Târihi' nden de yararlanmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
137 / 153
1
2
Eserin kuruluştan III. Murad devri başlarına kadar gelen Osmanlılar' la ilgili kısmı, Hakan Yılmaz
tarafından neşre hazırlanmaktadır.
3
4
5
6
7
13. Koca Nişancı (ö. 1567) Tabakatü’l-Memalik fi-Derecatü’l-Mesalik
Asıl adı Celâlzâde Mustafa Çelebi' dir. Kastamonu Tosya’da doğdu. Nişancılık ve Tezkirecilik (belli
bir meslekte tanınmış kişilerin özellikle şairlerin yaşam öykülerinin toplandığı eserler yazan)
yapmıştır. Reisülküttaplıkta (katiplerin başı) bulunmuştur ve Divan-ı Hümayun’ un dört asıl üyesinden
biridir.
8
9
10
11
Tabakatü’l-Memalik fi-Derecatü’l-Mesalik adlı eseri Osmanlı toplumunun tabakaları ve
derecelerinden bahseder. Bu eserinde yazdığı otuz tabakadan otuzu da Kanuni’den bahseder.
Kanuni’den bir sene sonra (1567) vefat etmiştir. 46 yıllık Kanuni döneminin tarihini yazdığından
önemli bir tarihçidir. 30. tabaka, Kanuni’yi en iyi anlatan tabakadır.
12
13
Kanuni dönemini anlatan en iyi eser budur. Koca Nişancı ayrıca Osmanlı kanunlarını tedvin eden (bir
araya getiren) insanlardan birisidir. Koca Nişancı’nın bundan başka bir Selim-name’ si de vardır.
14
15
16
14. Mehmet Paşa (Küçük Nişancı) (ö.1571) Tarih-i Nişancı
Eseri Tarih-i Nişancı ilk evrensel tarihtir. Yaratılışla başlar. Özelliği: 1561’ e kadar gelen Osmanlı
tarihini mufassal (tasvirli-ayrıntılı) olarak yazmıştır. Eserin dörtte üçünü Osmanlı Tarihi oluşturur.
17
18
19
20
21
15. Feridun Ahmet (ö.1583) Münşe'aü's Selatin
Reisülküttap, nişancı ve sancak beyi olmuştur. Veziriazam Rüstem Paşa’ nın kızıyla evlenmiş ve
1583’ te ölmüştür. Münşe’atü’s-Selatin adlı eserinde kuruluştan III. Murat’ ın cülusuna kadar olan
Osmanlı tarihine ait 1880 resmi vesikayı içermek iddiasında bulunmuştur. Bu eserin değeri büyük
olmakla birlikte, birçok sahte vesikayı da içerdiğinden tedbirle istifade edilmelidir.
22
23
24
16. Mustafa Cenabi (ö.1590) el-Aylamü’z-zahir veya Tarih-i Cenabi
Doğum tarihi ve doğduğu yer kesin olarak bilinmiyor. Çeşitli yerlerde müderrisliklerde bulunmuş ve
1587 yılında Halep kadılığına getirilmiştir.
25
26
27
28
Eseri, geniş içerikli ilk umumi tarih olup dili Arapça’ dır. III. Murat’a ithaf edilmiştir. İnsanın
yaratılışından başlar ve evrensel bir tarihtir. Eserin sade, anlaşılır bir dili ve üslubu vardır. Eser 82
bab üzerine kurulmuştur ve her bab bir hanedandan bahseder. Bunların sonuncusu Osmanlı
hanedanına ayrılmış olup 1588 yılına kadar olan olaylardan bahseder.
29
30
31
17. Hoca Sadettin Efendi (1536-1599) Tacü't-Tevarih (Tarihlerin tacı)
Meşhur alim Ebussuud Efendi’ nin talebesidir. 1571’de Sahn mertebesine çıkmış, 1574’te III. Murat’
ın şehzade hanlığını yapmıştır. 1598’ de şeyhülislam makamına getirildi. 1599’ da vefat etti.
32
33
34
Hoca Saadettin Efendi kendi yaşadığı dönemi yazmadı. Eseri Osman Gazi’ den I. Selim’ in ölümüne
kadar olan tarihi içerir. Sonuncu 5. cildi dönemin düşünür ve bürokratlarının biyografilerini
barındırması açısından önemlidir.
35
36
Eseri İsmet Parmaksız tarafından 5 cilt halinde Türkçe’ ye çevrildi. İngilizce’ ye, Fransızca’ ya,
Latince’ ye ve İtalyanca’ ya tercümesi yapılmıştır.
37
38
39
40
18. Gelibolulu Mustafa Ali (1541-1599) Künhü'l-Ahbar
Gelibolu’ da Nisan 1541’ de dünyaya geldi. İyi bir medrese tahsili yaptıktan sonra saraya intikal etmiş
birçok himmetleriyle Lala Mustafa Paşa’ nın hizmetine girerek Suriye ve Mısır’ da bulunmuş, sonra
uzun zaman defterdarlık yapmıştır.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
138 / 153
1
2
3
4
5
6
7
Fakat düşmanlarının entrikaları sonucu sancak beyi vazifesine indirilmiştir. Bundan sonraki hayatı
açık değildir. Cidde’de 1599’da öldüğüne göre Arabistan’a sürgüne gönderildiği tahmin edilmektedir.
16. yüzyılın en şöhretlisi kabul edilen Mustafa Ali, bir genel tarih mahiyetinde olan Künhü’l-Ahbar
adlı dört kısımdan oluşan bir eser yazmıştır. Bu eser Mustafa Ali’ye gerçek ününü kazandıran
eserdir. İlmi-tenkitçi tarih anlayışıyla kaleme aldığı bu eser, okuduğu 160 kitabın özüdür. Sırasıyla
Peygamberler Tarihi, İslam Tarihi, Türk ve Moğol Tarihi ve nihayet Osmanlı Tarihi anlatılır. Osmanlı
tarihi 1596’da sona erer.
8
9
10
11
12
Yaşadığı dönemin gereği olarak ilim adamları için gerekli olan patronaj ilişkisi Mustafa Ali için de
gerekli idi. Bu yüzden Künhü’l-Ahbar’ a kadar olan bütün eserlerini sürekli birilerine ithaf etmişti.
Ancak hayatı boyunca nişancılık makamını elde etmek istemesi, ancak bunu başaramaması üzerine
kırgın ve dargın bir ruh haliyle yazdığı Künhü’l-Ahbar’ ı diğer eserlerinin aksine hiç kimseye ithaf
etmemiştir.
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
Mustafa Ali’ ye göre Batı’ nın etnolojisi ile Doğu’ nun kültürü birleşecek, ortaya çok nadide ve eşsiz
bir toplum çıkacaktı ve Osmanlı kültürünün kendine özgü kimliği, etnik ve dinsel toplulukların iç içe
geçmesiyle doğrudan bağlantılıydı. Bu yüzden Osmanlı devletinin başarısı için Müslüman kimliği
yeterli değildir. Bir siyasal yapılanma aynı zamanda İslami dini kültürle bağlantılı olarak olgun
evrenselci entelektüel ve tinsel gelenekleri geliştirmek zorundaydı. Ali vücut ve ruh dikotomisinden
(Birbirinin zıddı olan ancak biri olmadan diğerinin anlam ifade etmeyeceği şeyleri anlatan sosyal ve
siyasal bilim terimi./ doğada olan zıtlıkların birlikteliği.) söz eder; Osmanlı sınır halkı güçlü vücutlar ve
savaşçılar sağlıyordu, ruh ve zihin ise art bölgenin medreselerinden geliyordu. Yüksek kültürü sınır
boylarına getiren alimler gelecek kuşaklara öğrenme isteğini ve saygısını miras bıraktılar. Osmanlı
devletinin büyük bir kültür oluşturmasını da bu sağladı.
23
24
25
Mustafa Ali’ nin eserleri üçe ayrılır: Edebi, tarihi ve sosyal içerikli eserler. Mustafa Ali’ nin diğer
eserleri: Mihr-ü Mah’ da aşkı anlatmıştır. Nadirü’l Meharib yazarın ilk eseri olup Bayezid-Cem
arasındaki taht kavgasını anlatır. Eserleri Şunlardır:
26
27
28
29
30
Tarih:
1. Künhü'l-Ahbâr . *Menâkıb-ı Hünerverân. *Hâlâtü'l-Kâhire mine'l-Âdâti'z-Zâhire. *Fusûlü'l-Hallü
ve'l-Akd fî Usûli'l-Harcı ve'n-Nakd. *Nusretnâme. *Fursatnâme . *Nâdirü'l-Mehârib . *Heft-Meclis .
*Zübdetü't-Tevârih . *Mirkatü'l-Cihâd .
2. Câmiü'l-Buhûr der-Mecâlis-i Sûr
31
32
Edebi:
Dîvan . *Farsça Dîvan . *Mihr ü Mâh . *Mihr ü Vefâ . *Tuhfetü'l Uşşâk . *Riyâzü's-Sâlikin
33
34
35
Sosyoloji:
Nushatü's-Selâtin . *Mevâidü'n-Nefâis fî Kavâidi'l-Mecâlis . *Mehâsinü'l-Âdâb . *Hülâsatü'l-Ahvâl derLetâif-i Mevâiz-i Sahîh-i Hâl . *Tuhfetü's-Sulehâ
36
37
Diğer :
Nevâdirü'l-Hikem . *Hakâyıku'l-Ekâlim . *Menşeü'l-İnşâ . *Münşeât;
38
39
40
41
19. Selaniki Mustafa (ö.1599) Tarih-i Selanik
Selaniki, Kanuni’ nin son zamanları ile II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet devirlerini yaşamıştır.
Sokullu Mehmet Paşa’nın emrinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kanuni’nin son ve 13. seferi olan
Zigetvar seferine katılmış ve gördüklerini eserine nakletmiştir.
42
43
Tarih-i Selanik adlı eseri 1563-1599 arası Osmanlı tarihinden bahseder. Selaniki’ nin eseri bu
dönem için çok önemlidir. Eserde Kıbrıs’ın Fethi (1571), İnebahtı Deniz Savaşı (1571) ve Tunus’ un
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
139 / 153
1
2
3
Fethi gibi önemli hadiseler vardır. Divan kâtipliği görevinde bulunduğu sırada devletin sır olarak kabul
ettiği arşiv belgelerinin yönetiminden dolayı bu belgeleri bizzat görüp yazdığı için "birinci el kaynak"
teşkil eder.
4
5
Prof.Dr. Mehmet İpşirli tarafından 1989’da İstanbul Üniversitesi; 1999'da Türk Tarih Kurumu
Yayınlarından neşredilmiştir.
6
17. yüzyıl Osmanlı tarihçileri
7
8
1. Mehmet bin Mehmet (ö.1640) Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar
İki kısımdan oluşan eser 1087 sülaleden bahseder.
9
10
11
2. Ayni Ali (Müezzinzade) Kavanin-i Ali Osman ve Hülasa-i Mezamin-i Defter-i Divan
I. Ahmet zamanında hazine kahyası iken Murat Paşa’nın emriyle tımar ve zeamet müesseselerine ait
kanunları toplamış ve kritik ederek fenalıkların ortadan kalkması çarelerini öne sürmüştür.
12
13
14
15
16
17
18
3. Mustafa Koçi Bey (ö.1650’ler) Risale-i Koçi Bey
I. Ahmet’ten IV. Murat zamanlarına kadar hükümdarların hizmetinde bulunmuş ve Risale-i Koçi Bey
adı verilen eserini Sultan IV. Murat için yazmıştır. Babinger’ in tabiriyle Osmanlıların Montesquieu’sü
kabul edilen Koçi Bey, III. Murat’tan başlayarak IV. Murat’a kadar göze çarpan bütün
intizamsızlıklardan bahsetmiştir. Ayrıca eski devlet düzenine aykırı hareketleri, bu düzenin ihmal
edilmesini yaklaşmakta olan yıkılışın başlıca sebebi olarak göstermektedir. 1630’ da yazılmış eser
ancak son zamanlarda büyük önem kazanmıştır.
19
20
21
İlk baskısı Ahmet Vefik Paşa tarafından yapılmıştır. Almanca, Macarca, Fransızca ve Rusça
tercümeleri vardır. Yazma nüshaları Berlin, Viyana, Münih, St. Petersburg, Kahire ve İstanbul Esat
Efendi Kütüphanesi'nde bulunmaktadır.
22
23
24
25
4. İbrahim Peçevî (1574-1650) Tarih-i Peçevî
1574’ te Macaristan’ın Peçu kentinde doğmuştur. Anne tarafı Sokullu ailesine mensuptur. Sinan
Paşa’nın Macaristan seferinde, Gran kuşatması, Eğri seferi ve Petervaradin kuşatmasında bulundu.
Tokat’ta ve Temeşvar’da defterdarlık yaptı. 1641’de emekliye ayrılarak görevi bıraktı.
26
27
28
Daha gençliğinde tarih incelemelerine aşırı bir eğilim gösteren İbrahim Peçevî 1520-1639 yılları için
en önemli kaynaklardan biri kabul edilen tarih kitabını yazmıştır. Özellikle 1593’ ten sonraki olayları
bizzat yaşamış olması, padişah ve sadrazamlarla görüşmesi sebebiyle, birinci el kaynak sayılabilir.
29
30
31
Eserini kaleme alırken yerli kaynakların yanı sıra Macar tarihçilerin eserlerine de bakmış ve böylece
her hâlde yabancı kaynaklara da bakan ilk Osmanlı Tarih yazarı olmuştur. IV. Murat’ ın İran
seferinden dönüşünün anlatılması eserin son bölümünü oluşturur.
32
33
34
35
5. Kâtip Çelebi (Haci Halife Kalfa) (1609-1657) Fezleke-i Tarih
1609’da İstanbul’da doğan Mustafa b. Abdullah birçok memuriyetlerde bulunmuş 1657’ de ölmüştür.
Katip Çelebi Osmanlıların en büyük Polihistor (çok bilen)’ larındandır. Toplam 15 eseri
bulunmaktadır.
36
37
38
39
1. Fezleke-i Tarih: 1592-1654 seneleri olaylarını içeren, yaratılıştan yaşadığı döneme kadar gelen
Arapça bir dünya tarihidir.
2. Keşfü’z-Zünun, büyük bir bibliyografya kamusudur. Katip Çelebi’nin en büyük eseridir. 1653’te
ikmal edilen bu eserde okuduğu ve bildiği 14.500 kitap ismini alfabe sırasıyla teskip etmiştir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
140 / 153
1
2
3
4
5
6
3. Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-bihar: 1656 yılında yazılmış olan eser Osmanlı deniz gücü hakkında
bilgi verir.
4. Takvimüt Tevarih; 1648
5. Cihannüma; 1648’de yazmaya başlamıştır. Bitmemiş olan bu eser ilk ve tek dünya coğrafyasıdır.
6. Sultanü’l-Vusul-ila Tabakatü’l – Fühul ; meşhur adamların biyografisi.
7. Mizanü’l-hak fi İhtirarü’l-ahak; 1656’nın dini tartışmalarını anlatır.
7
8
9
10
11
6. Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi (1591-1658) Ravzatü’l-Ebrar Süleyman-name
1591 yılında İstanbul’ da doğmuş, medrese tahsilini bitirdikten sonra müderris olmuş ve kadılığa
kadar yükselmiştir. Ravzatü’l-Ebrar adlı eseri dünya yaratılışından 1646 senesine kadar gelen genel
bir tarih olup 4. kısmı yalnız Osmanlı tarihine aittir. Ayrıca yazarın II. Süleyman’ ın hayatını anlatan
Süleyman-name adlı bir eseri daha vardır
12
13
14
15
7. Solakzade Mehmet Hemdemi (ölm.1657) Fihrist-i Şahan veya Solakzade Tarihi
IV. Mehmet’ in saltanatı zamanında (1648-1687) Fihrist-i Şahan ismiyle bir Osmanlı tarihi kaleme
almıştır. Bu eser sonradan kısaca Solakzade Tarihi ismiyle tanınmıştır. Bu eser özellikle IV. Murat
(1623-1640) devri için başlı başına önemlidir.
16
8. Evliya Çelebi (1611-1682 ?) Seyahatname
17
18
19
9. Müneccimbaşı (Ahmet b. Lütfullah) Sahayifül-Ahbar
Arapça bir genel tarih yazmıştır. Sahayifül-Ahbar adlı bu eser 1672’ ye kadar olan olaylardan
bahseder.
20
21
22
23
24
10. Mustafa Naima (1655 - 1716) Ravzatü’l Hüseyin fi Hülasat-ı Ahbarü’l-Hafikin (Tarih-i Naima)
İlk Osmanlı vakanüvisi olan Mustafa Naimâ Efendi, genellikle “Naimâ Tarihi” olarak bilinen hicri 1000
yılından sonraki olayları ayrıntılarıyla veren bir Osmanlı tarihi yazmıştır. Bu çalışmada Osmanlı
vekayi'nameleri arasında önemli bir yere sahip olan "Târih-i Na'îmâ" "Ravzatü'l-Hüseyn fî hulâsati
ahbâri'l-hafikayn" adıyla da bilinir.
25
26
27
28
29
30
31
Âli’ nin Künhü’l-Ahbar’ıyla başlayan ve Naimâ döneminde tarih geleneğinin yerleşik parçası haline
gelmiş bulunan nasihatnâme tarzındaki siyasal eleştiri, büyük ölçüde Naimâ Tarihi’ nde de yer
almıştır. Aynı zamanda olayları tenkidî bir tarih anlayışla ve olayların sebep-sonuçları üstünde
durarak izah etme yoluna gitmiştir. Naima da İbn Haldun’ un tarih anlayışından etkilenmiş ve İbn
Haldun’un beş dönemle ilgili nazariyesini özetleyerek Osmanlı tarihini dönemlerini bu şemaya göre
açıklamaya çalışmıştır. Naimâ’dan sonra çöküş dönemi yazarları, İbn Haldun’ un fikirlerini Osmanlı
tarihinin takip ettiği gidişatı açıklayan bir nazariye olarak kabul etmişlerdir.
32
33
Naîma Mustafa Efendi'nin bu eseri Prof. Dr. Mehmet İpşirli tarafından hazırlanmış ve Türk Tarih
Kurumu tarafından 4 cild olarak yayınlanmıştır.
34
35
36
11. Fındıklılı Mehmet Ağa Silahtar Tarihi
Katip Çelebi’nin Fezleke’ sinin devamı olarak bir Osmanlı tarihi yazmış ve 1654 ile 1695 senelerini
tasvir etmiştir. Özellikle İmparatorluğun iç durumu hakkında kıymetli bir kaynak niteliğindedir.
37
38
39
12. Bostan-zade Yahya Efendi Târîh-i Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb) Vak'a'-i Sultân Osmân Hân
Fâtih dönemi ilim ve devlet adamlarından Bostan Mehmed Efendi' nin üç oğlunun en küçüğü olan
Bostan-zade Yahya Efendi, I. Ahmed döneminde kazaskerlik ve Divan kâtipliği görevlerinde
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
141 / 153
1
2
3
4
5
6
bulunmuştu. En meşhur eseri, yakın zamana kadar Taşköprizade' ye ait olduğu zannedilen Târîh-i
Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb)tır. Eser, I. Ahmed' e kadarki ilk on dört padişahın şemaillerini ve özelliklerini,
geçmişteki İslâm hükümdarlarıyla karşılaştırarak anlatır. Genç Osman döneminde de devlet hizmetini
sürdüren Yahya Efendi, II. Osman (Genç Osman)'ın tahttan indirilişi ve devamında gelişen, bizzat
kendi müşahadelerine dayanarak kaydettiği olayları ise Vak'a'-i Sultân Osmân Hân adlı eserinde
tafsilatlı olarak anlatmıştır.
7
Târîh-i Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb) eseri Terakkî Matbaası tarafından basılmıştır.
8
18. yüzyıl Osmanlı tarihçileri
9
10
11
12
13
14
1. Mehmet Raşid (ö.1735) Tarih-i Raşid
1714-1721 yılları arasında sarayda vakanüvislik yapan Raşid, Halep ve Mekke kadısı olmuş, sonra
da İstanbul kadılığında bulunmuştur. 1734’ te Anadolu Kazaskerliğine (Osmanlı’ da en yüksek ilmi
rütbe, günümüzün adalet bakanı-Kadı ve müderrislerin atama ve tayin işleri ile ordu mensupları ile
ilgili davalara ve devleti ilgilendiren davalara bakmaktan sorumlu olan kişi) tayin edilmiştir. 1735’ te
vefat etmiştir.
15
16
Naima’ nın devamı niteliğinde 1660 ile 1721 yıllarına kadar olan zaman için esas kaynak teşkil edilen
ve genellikle Tarih-i Raşid ismiyle anılan bir eser bırakmıştır.
17
18
2. Süleyman b.Şemdanizade (Fındıklılı Süleyman) Müri't-Tevarih
Müri’t-Tevarih (Müriyyü’t-Tevarih) isimli genel bir tarih olan eserine Osmanlı tarihini de ilave etmiştir.
19
20
Şemdanizade’ nin özellikle birçok kaynaktan yararlanarak yazmış olması eserine ayrıca bir kıymet
vermektedir. En önemli kısmı kendi yaşadığı devri teşkil eder.
21
22
23
24
25
26
27
3. Ahmed Resmî Efendi (1700-1783) Hülasatü’l-itibar
Birçok memuriyetlerde bulunmuş ve diplomatlık da yapmıştır. Viyana ve Berlin’ e elçi olarak
gönderilmiş ve bu münasebetle gördüğü işleri kaleme almıştır. Küçük Kaynarca anlaşmasını
müteakip (1774) Rus harbi ve sulh müzakeresine ait Hülasatü’l-itibar unvanıyla bir risale (kitapçık,
broşür) ile Osmanlı devletinde, toplumdaki ve devletin işleyişindeki aksamaların nedenlerini ve
çözüm yollarının konu edildiği yazılarını yaymıştır. Bu risale daha çok saraya sunulmak üzere
hazırlanmıştır edebi dilin kullanıldığı eserdir..
28
29
4. Yirmisekiz Mehmed Çelebi
1720-1721’ de Fransa kralı XIV. Louis’ e elçi olarak gönderilmiş ve buna ait bir eser bırakmıştır.
30
31
32
33
34
35
36
5. Ahmet Vasif (ö.1806) Mehasinü’l-Asar ve Haka’ikü’l-Ahbar
Bağdatlı Ahmet Vasıf, Türk-Rus harbinde Ruslara esir düşmüş, fakat Katerina’ nın sulh
müzakeresine ait mektubu ile geri gönderilmiştir. O müzakere esnasında epey rol oynamış ve 1772’
de Ruslar ile yapılan Bükreş Andlaşması’ nda vakanüvis vazifesini ifa etmiştir. 1783’te devlet
vakanüvisliği makamına gelmiş, ertesi yıl Madrid’e elçi olarak gönderilmiştir. 1791’de Ruslarla yapılan
sulh müzakeresinde önemli rol oynamıştır. Bir süre için gözden düşen hatta sürgün edilen Ahmet
Vasıf tekrar yükselerek baş defterdar olmuştur.
37
38
Ahmet Vasıf’ ın eseri Mehasinü’l-Asar ve Haka’ikü’l-Ahbar ismini taşır. 1752-1774 senelerini içerir.
1788’ e ait ikinci cildin büyük kısmı Enveri’ ye aittir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
142 / 153
1
2
3
4
5
6. Ahmet Asim Burhan-i Kat'ı (Türkçe çevirisi)
1789’ da Antep’ten İstanbul’a gelerek yedi senelik bir çalışmadan sonra herkesçe bilinen Farsi
Kamus olan Burhan-ı Kat’ ı Türkçe’ ye çevirmiştir. 1807’den itibaren devlet vakanüvisliği vazifesine
getirilmiştir. Telif ettiği (yazdığı) tarihi Sistov anlaşmasının akdi (sözleşme) ile başlar. II. Mahmud’ un
tahta cülusu ile 1808’de biter.
6
7
8
9
7. Halim Giray Gülbün-i Hanan
Kırım Hanının neslindendir. Çatalca’ da oturtulmuş ve burada şiir ve edebiyat ile meşgul olarak
yaşamıştır. Bundan başka bir de Gülbün-i Hanan adlı mufassal (ayrıntılı) bir Kırım tarihi de yazmıştır.
Eser 1466’ da başlar ve 1801’de Midilli’ de ölen Bahıt Giray’ a kadar gelir.
10
11
8. Kefeli İbrahim b. Ali Tevarih-i Tatar Han ve Dağıstan ve Moskov ve Deşt-i Kıpçak Ülkeleri
Kırım Hanı Fatih Giray’ın divan kâtipliğini yaptı. Eserini 1736’ da yazmıştır.
12
13
14
9. Mehmet Said (Faraizci Zade) (ö.1835) Gülşen-i Ma’arif
Bursalıdır. Ulemadan olup 1835’ te vefat etmiştir. Eseri iki kısımdan ibaret bir genel tarihtir. Bunun
ikinci kısmı Osmanlı tarihine ait olup Küçük Kaynarca Antlaşması' na kadar gelir.
15
19. yüzyıl Osmanlı tarihçileri
16
17
18
19
20
1. Hayrullah Efendi (d.1817) Tarih-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniyye
1817’de İstanbul’ da doğmuştur. Meşhur tıp ve ilahiyat alimi Abdülhak Molla’nın oğludur. İyi bir
medrese tahsili görmüş ve müderris olmuştur. Sonra özellikle eğitim işleriyle meşgul olmuştur. Şair-i
azam Abdülhak Hamit Tarhan’ ın babası olan Hayrullah Efendi ilk defa olarak Batı kaynaklarından da
yararlanmak suretiyle Osmanlı tarihini yazan bir Türk tarihçidir.
21
22
23
24
Hayrullah Efendi, Osmanlı tarihini dünya tarihinin bir parçası gibi almış ve yalın bir dille aynı devirde
yaşayan İslam ve Hıristiyan hükümdarları hakkında bakış açısı ve tefsirler bulunmuştur. Hayrullah
Efendi’ nin yararlandığı başlıca batı kaynakları Fransızca idi. Joseph von Hammer-Purgstall’ in
Osmanlı tarihini de Fransızca’ dan okumuştur. Eseri III. Ahmet devrine (1603-1617) kadar gelir.
25
26
27
2. Atabey (1810-1880) Ata Tarihi
Asıl ismi Tayyarzade Ataullah Ahmet olan müellif büyük memuriyetler işgal etmiş olan Ata’ nın
kaleminden Ata Tarihi ismiyle bilinen beş ciltlik Osmanlı tarihini yazmıştır.
28
29
30
31
Bu eser özellikle tasnif (düzenleme) özelliği ile ve bu zamana kadar belli olmayan bazı eski
kaynaklardan yararlanılarak yazılmasından dolayı kendisinden önceki tarihlerden çok farklıdır. Saray
hayatında teşrifat (protokol), sadrazamlardan, Osmanlı siyasetinde rol oynayan diğer büyük
şahsiyetlerden ve alimlerden bahsedilmektedir.
32
Özellikle II. Mahmud ve Abdülmecid devri için çok önemlidir.
33
34
35
36
37
38
39
3. Mustafa Nuri Paşa Netaicü'l-vuu'at
Asıl adı Seyyid Mustafa Nuri Paşa’dır. Mısır’ dan yahut Tunus’tan İzmir’ e gelen Mansur zade
ailesine mensup olup 1814’ te İzmir’de doğdu. Defter-i Hakani (Osmanlı yönetiminde Tapu ve
Kadastro Genel Müdürlüğü' nün karşılığı olan kuruluş- Osmanlıca hukuk terimi, meali: tapu sicili.)
nazırı (bakanı) iken Osmanlı tarihine ait Netayicü’l-Vuku’ at adlı bir eser yazmıştır. O, eski
vakanüvisçilerin yazış tarzını bırakarak vakaları tenkitçi (eleştirel) gözüyle görmek ve anlayışlı bir dil
kullanmak yolunu seçmiştir. Eser 4 cilttir.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
143 / 153
1
2
3
4
4. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891) Fezleke-i Tarih-i Osmanî
XIX. asrın en büyük Türk bilginlerinden olan Ahmet Vefik Paşa, Türk dilinden başka Osmanlı tarihi ile
de meşgul olmuş ve bir tarih el kitabı hazırlamıştır. Sultan Abdülaziz’e kadar Osmanlı tarihini içeren
eseri Fezleke-i Tarih-i Osmanî’ dir.
5
5. Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895) Mecelle, Tarih-i Cevdet
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
6. Sadullah Enveri ( ? - 1789)
7. Halil Nuri (? - 1798)
8. Mehmed Emin Edîb (?- 1881)
9. Ahmed Vâsıf (? 1806)
10. Mehmed Pertev (?-?)
11. Ömer Âmir ( ?- 1814)
Osmanlı vakanüvisleri
XVII. yüzyılda kurulan resmi kıronolojik tarih yazarları olan Osmanlı vakanüvisleri ve anlattıkları
dönemler sırasıyla şöyledir:
1. Sadullah Enveri Efendi (1775-1779),
2. Mehmed Edib Emin Efendi (1792),
3. Halil Nuri Efendi (1794-1798),
4. Vasıf Efendi (1753-1774),
5. Pertev Efendi (müsveddeleri Mütercim Asım Efendi’nin tarihine eklenmiştir),
6. Amir Efendi (müsveddeleri Mütercim Asım Efendi’nin tarihine eklenmiştir),
7. Mütercim Asım Efendi (1788-1808),
8. Şânî-zâde Mehmed Ataullah Efendi (1808-1820),
9. Mehmed Esad Efendi (1821-1824 ve Yeniçeri Ocağı’nın ilgası hadiselerini yazılması),
10. Mehmed Recai Efendi (eser bırakmamıştır),
11. Nail Efendi (eser bırakmamıştır),
12. Cevdet Paşa (1773-1825),
13. Ahmed Lütfi Efendi (1825-1848),
14. Muallim Naci Efendi yalnız ismen
15. Abdurrahman Şeref Bey son vakanüvis.
31
32
33
34
35
36
37
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
1
7. Haritalar
2
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
144 / 153
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
14. yüzyıl Ortasında Osmanlılar
4
5
Çelebi Mehmed Dönemi 1403-1413 Emirlik / 1413-1421 Padişah
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
145 / 153
hukuk adamı, bedreddin
1
2
3
4
5
6
7
8
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
146 / 153
hukuk adamı, bedreddin
1
Dip Notları
2
Avam- nas: İnsanların tamamı, istisnasız herkes.
3
Ayasluğ: Ayasuluk, Selçuk.
4
Ayasluğ: Selçuk
5
Berdar: Asılmış. Darağacına çekilmiş.
6
Cihannüma: Her tarafı görmeye elverişli camlı çatı katı, kule, dünya haritası.
147 / 153
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
Cüneyd, İzmiroğlu Cüneyd: İzmiroğlu Cüneyd Bey. Aydınoğlu hanedanına mensup olmakla birlikte,
hanedanın olağan çizgisi dışından gelerek tarih sahnesine çıktığından ve İzmir valiliği yapmış
olmasından ötürü İzmiroğlu Cüneyd Bey olarak anılır; Kara Cüneyd de denilir. Osmanlı Devleti'nin
yaşadığı Fetret Devri ve II. Murad' ın saltanatının ilk yıllarında gündemde kalmış, Osmanlı Devleti'nin
bu yirmi yıllık süredeki bütün toparlanma çabalarında karşısına çıkmış bir yerel yönetici ve asidir.
İsmi bu anlamda Fetret Devri ile özdeşleşmiştir. 1402 Ankara Savaşı'nda Yıldırım Bayezid’ in Timur’ a
mağlup ve esir düşmesinden sonra Aydınoğlu Beyliği tekrar canlanmıştır. Aydınoğlu hanedanının
başında bulunan İsa Bey ölmüş bulunduğundan, beyliğin başına Timur Han' ın emriyle, İsa Bey' in
oğlu Aydınoğlu Musa Bey geçti. Musa Bey'in de ertesi yıl vefatı üzerine, 1403'de yerine Aydınoğlu II.
Umur Bey geçti. Fakat, Aydınoğlu İbrahim Bahadır Bey' in oğlu ve o sırada Timur
tarafından Cenevizliler’ den tamamen alınmış bulunan İzmir' in valisi olan Cüneyd Bey buna karşı
çıkarak, saltanat iddiasında bulundu. II. Umur Bey' in üzerine yürüyerek payitahtı Ayasuluk’ u (Selçuk)
zapteden Cüneyd Bey, Umur’un 1405’ te ölümüyle de, Aydınoğlu topraklarına tek başına hakim oldu
ve bu hakimiyetini aralıklarla 1425’ e kadar sürdürdü. Cüneyd Bey, konumunu sağlamlaştırmak için,
Osmanoğlu hanedanı içinde Fetret Devri boyunca cereyan eden taht kavgalarına karıştı, ve her
defasında şehzadelerden birini tutarak, zaman zaman kendisine müttefik bulmak veya mevcut
ittifaklara katılmak yolunu tuttu. Birçok kereler başarısızlığa uğramasına rağmen, kendini
bağışlatmayı bildi ve her seferinde yeni vazifeler almaya muvaffak oldu.
25
Cünüb: Abdestsiz.
26
27
Cüz’i: Az, azıcık, pek az, kısmi. Cüz’i irade, insanlara verilmiş olan ve kaza ve kader sınırları
çerçevesinde hareket imkânı tanıyan özgür iradedir.
28
Danişmend: İlim, irfan sahibi, bilgin, alim.
29
30
31
Davud-ı Kayseri: 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik'e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada
kurduğu Osmanlıların ilk medresesine Başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu
medresesinin sistemini kurdu.
32
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
Deliorman: Bölgeye ilk gelen Türkler, Kıpçaklar ve Peçeneklerdir. Daha Osmanlı Devleti kurulmadan
çok önceleri Selçuklu Prensi İzzeddin Keykavus ve Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğrencisi Sarı
Saltuk binlerce Türkmen’ le birlikte buraya gelmişler ve Kıpçak-Peçenek toplulukları ile
karışmışlardır. Şah İsmail ile yapılan savaştan sonra Anadolu' daki Alevi inanışlı bazı Türkmenler,
Osmanlı Devletinden soğudular bunun üzerine Osmanlı yönetimi isyana katılan Türkmen aşiretlerini
parçalayıp bir kısmını Balkan dağlarının ardında bulunan, Kuzey ülkelerinden ve Leh Kazaklarından
gelecek saldırıda ilk zarara uğrayacak bölge olan Deliorman'a sürgün etmeye başladı. Kırşehir,
Kırıkkale, Yozgat gibi illerdeki Alevi nüfusun önemli bir kısmı Deliorman'a sürüldü. Alevi Türkmenlerin
ezici çoğunlukta olduğu Tokat, Sivas ve Malatya gibi şehirlerdeki Alevi nüfustan da büyük oranlarda
Deliorman'a sürgün yaşandı. 16. yüzyılda sürgün ile gelen Türkmenler Deliorman'a çabuk ısındılar
çünkü burada 1200'lü yıllarla başlayan bir Horasani kültür vardı. Bu tarihi ve kültürel özelliklerinden
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
148 / 153
1
2
dolayı Deliorman bölgesi Tasavvufi düşüncelerin ve özelliklede Bektaşilik, Babailik, Bedreddinilik gibi
tarikatların çok yoğun olduğu bir bölge olarak anıldı.
3
4
5
Devlet Hatun: Germiyanoğlu Süleyman Şah’ ın kızıdır. Annesi tarafından Mevlana’ nın oğlu Veled
Çelebi’ nin kızı Mutahhare Hatun’ dan dünyaya gelmiştir. Musa ve İsa Çelebi’ nin anneleridir. 1414 de
vefat etmiştir.
6
Ekberiyye Okulu: Kadiriyye Tarikatından ayrılmıştır.
7
El-Kufi: El Kuleyni (Ö. 941/942) tarafından fıkıh kitabı. Şii Müslümanlar için yazılmıştır.
8
Fasık: Allah’ ın emirlerini tanımayan, günah işleyen kişi. Allah’ ın emirlerine karşı zıt hareket eden.
9
Ferid: Eşi benzeri olmayan, tek, eşsiz, üstün.
10
Hanikah: Tekke, dergah.
11
12
Haşr: İslam inanışına göre bütün canlıların yeniden diriltilerek mahşerde, hesap vermek üzere
toplanmasıdır
13
14
15
Heterodoks: Heterudoxie’ Yunanca bir kelime olup, kendini gerçek ve doğru inanç diye kabul edilen
‘Orthodoxie’ nin karşıtıdır. Belirli bir dinin dogmalarına uygun ve doğru sayılan inançlardan ayrılan
her inanç sistemi Heterodoks olarak kabul edilir. Tabi bu ayrım o belirli dinin içinde geçerlidir.
16
17
Hılle: El Hilla, Irak' ın merkezinde Fırat Nehri üzerinde bir şehir. Bağdat' ın 100 km güneyinde yer
alır.
18
Hilafiyat: Mukayeseli hukuk.
19
20
21
22
23
Hoca Sadeddin Efendi: 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla
devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed' in döneminde de koruyarak
padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. Şeyhülislam olarak (1598)
fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca
Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı.
24
25
26
27
28
Hoca Sadeddin Efendi: 1574 yılında III. Murad'ın tahta çıkması ile birlikte Hace-i Sultani sıfatıyla
devlet işlerinde etkili oldu. Bu sıfatını daha sonra tahta çıkan III. Mehmed' in döneminde de koruyarak
padişah üzerinde nüfuzu sayesinde iç ve dış siyasette etkin rol oynadı. Şeyhülislam olarak (1598)
fetva yazımında büyük yetenek gösterdi. Şeyhülislamlığı ve müderrisliği dışında asıl ününü Hoca
Tarihi olarak da anılan Tac üt-tevarih isimli yapıtıyla kazandı.
29
Hudûs: Yeniden meydana gelmek, öldükten sonra dirilmek.
30
31
Hulul: Allah’ ın ruhunun her hangi bir bedene girdiğine inanmak. Allah’ ın evrenle, insanla
bütünleşmesi
32
Huruç: Ayaklanma, isyan etme.
33
34
35
36
37
38
39
40
41
42
Hurufilik: Tanrı'nın her peygamberde aşamalı olarak kendisini açtığına, en son olarakta
yedinci Şiî imâmı Musa el-Kâzım'ın soyundan gelen ve Hurûfîyye inancının kurucusu olan Fadl’ûlLâh Ester-Âbâdî'nin bedeninde vücud bulduğuna, ve "Fadl’ûl-Lâh Ester-Âbâdî" (Nâimî)’nin Câvidân
el-Kebir (Câvidân-Nâme)’ sinin Kur'an-ı Kerîm’ i ilga ettiğine inanan sufi/tasavvufî yol. Hurûfilere
göre İslâm peygamberi olan Hazreti Muhammed son peygamberdir. Tanrı her peygamberde
kendisini aşama aşama açmıştır. Her peygamber, kendinden önce gelen peygamberlerin sırlarının
anlamını çözmekte, Peygamber Muhammed ise son peygamber olduğu için kendisinden önceki
peygamberlerin bildirdiklerinin anlamını çözecek anahtara sahiptir. Hurûfiler, evrenin üç temel
dönemi olduğu kabul ederler. Peygamberlik, İmamlık ve Tanrılık. Âdem ile başlayan ve İslam
peygamberi Muhammed bin Abdullah ile sona eren dönem peygamberlik, Ali bin Ebu Talib ile
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
149 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
başlayan ve onbirinci İmam Hasan el-Askerî ile biten dönem İmamlık dönemleridir. Bütün
peygamberler Fadl’ûl-Lâh'ı müjdelemişlerdir ve Fadl’ûl-Lâh ile tanrılık dönemi başlamıştır. Hurûfîliğe
göre Allah'nın ilk tecellîsi "ses" ya da kelâm ile olduğundan sesin dış öğeleri ve bunların farklı
kombinasyonları da kutsal nitelik taşır. Kutsal sesin öğeleri, örneğin burun "elif" harfini, gözler "he"
harfini, burnun iki yanı "lam" harflerini oluşturur. Böylelikle Hurûfilere göre Tanrı, kendi ismi olan
"Allah"ı insanın yüzüne nakşetmiş bulunmaktadır. Kabala'da harflerin herbirinin sayısal değerinin
oluşu ve Kutsal Metin'de sayısal değerlerin aranışı, Hurûfîlerde de sözkonusudur. Hurûfî inancında
ibâdetler de harfler ile yorumlanır. Örneğin hac, Fadl’ûl-Lâh'ın öldürüldüğü yeri ziyaret, şeytan
taşlama Fadl’ûl-Lâh'ı öldüren Timur'un oğlu Miranşah'ın Senceriye Kalesi'ni taşlamaktır.
10
11
12
Hüseyin Ahlati: Seyyid Hüseyin Ahlati, Ahlat (Bitlis’ in İlçesi) doğumludur. Zahiri ve Batini ilimlerinde
mahir idi. Cengiz Han’ ın gelişini önceden keşfedip müritlerinden olan 12 bin aile (yaklaşık 60.000
kişi) ile birlikte Ahlat’ ı terk edip Mısır’ ın Kahire Şehrine yerleşmiştir.
13
Hüsnüzan: İyi niyet, güzellik.
14
15
16
17
İbahilik: Sünnî anlayışın yasakladığı ve günah olarak değerlendirdiği bazı şeyleri yasak
görmemektir. Hatta bir bölümünün tersini yapmak anlayışıdır. Bu anlayış yolun temel kurallarından
biri durumuna Balım Sultan' la gelir. Farzları ortadan kaldıran; nefsin hoşlanıp zevk aldığı her şeyi
mubah ve meşru gören sapık ve batıl mezhep, anlayış.
18
İhtida: Başka dinden çıkıp, Müslüman olmak.
19
20
21
İlhad: İslam dinine ve Kur'an'ın koyduğu kurallara karşı gelme. Özellikle kelam kitaplarında İslam'ın
ilk dönemlerinden beri, felsefi düşüncenin etkisiyle İslam dinini ve peygamberlik kurumunu eleştirerek
filozofları peygamberlerden üstün tutmak amacıyla kullanılır.
22
23
24
25
26
İslamiyet de Kur’an ve hadis hükümlerine uygun düşen gerçek inanç, yani Ortodoks akidenin
‘Sünnilik’ olduğu kabul edilir. Sünniliğe aykırı düşen dini inançlar ise İslam’ daki heterodoksluğu
temsil ederler. Bunlar, aslında birbirinden bir hayli farklılık gösteren ve Sünniliğe derece derece ters
düşen, bazen tamamen aykırı olan fakat yine de İslam dini çerçevesine girdiği kabul edilen
inançlardır.
27
İttihad: Birleşme, bir olma.
28
Kadıhan (Hasen bin Mensûr el-Fergânî): (Ö. 1196) Hanefi mezhebi fıkıh âlimlerinden.
29
30
31
32
Kazasker: Osmanlı Devleti' nde şeri davalara bakan askeri yargıç. Yetkileri
arasında kadı, müderris ve din görevlisi atamaları, kadı kararlarını bozma, değiştirme ve yeni kararlar
oluşturma
gibi
maddeler
vardır.
Yetkilerinin
çoğunu 16.
yüzyıl'
dan
itibaren şeyhülislamlığa devretmiştir.
33
34
35
Kethuda: Osmanlılar döneminde askerî ya da sivil kuruluşların başkanı, başkan yardımcısı ve daha
çok, baş sorumlusu olan kişiye verilen unvan. “Yardımcı ve kâhya” anlamlarına gelir. Kethüda unvanı
bu özelliğiyle devlet örgütünde bazı önemli görevleri de belirler.
36
Külli: Bütüne ve genele ilişkin. Külli irade, Allah’ ın sıfatıdır.
37
38
Kütub-i Sitte: Kütub-i sitte, altı kitap anlamına gelmektedir. Ehl-i Sünnet tarafından en
sağlam hadis kaynakları olarak kabul edilmektedir.
39
40
Mahfil: Camilerde etrafı parmaklıklarla çevrilmiş yahut yerden yüksek yapılmış olan yerin
adı. Mahfel de denir.
41
Makdur: Güç. Kuvvet. Kudret. Takdir olunmuş. Allah'ın takdiri. Daha evvelden takdir olunmuş.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
150 / 153
1
2
Mehmed Şerefeddin: Ord. Profesör, Türkiye Cumhuriyeti'nin 2. Diyanet İşleri Başkanı' dır.
Atatürk'ün cenaze namazını kıldıran kişidir.
3
4
Mekruh: İslam'da "hoş görülmeyen, beğenilmeyen şey" manasına gelir. İslam' da dini bakımdan
yasaklanmamış olsa da yapılmaması istenen eylemlere verilen isimdir.
5
6
7
8
9
Molla Hüsrev: Sivas ile Tokat arasındaki Kargın köyünde doğmuştur. Doğum tarihi bilinmemektedir.
Babası, bir Fransız subayıdır ancak daha sonra Müslüman olmuştur. Üçüncü Osmanlı Şeyhülislamı.
Hanefi mezhebi fıkıh alimidir. Sultan İkinci Murad devrinde Varna Savaşından önce, 1429 senesinde
Kazaskerliğe tayin edilmiştir. Molla Hüsrev, Fatih Sultan Mehmed tahta geçince de bu göreve devam
etmiştir.
10
Mu’tekid: Bağlanmış, inanmış. Dindar. İtikad eden. Dini bütün olan.
11
Muhakemat Usulü: Yargılama usulü.
12
Mutasavvıf: Tasavvufla uğraşan, ilgilenen kişi.
13
14
15
Mücahede: Allah yolunda yapılan her türlü çaba ve gayreti içerir. Tasavvufta, kişinin ruhi olgunluğa
erişmek için İslam’ın emrettiği, ancak nefse zor gelen şeyleri nefs-i emmareye yükleyerek onunla
savaşması anlamında kullanılmaktadır. Sufilere göre nefisle yapılan savaş en büyük savaştır
16
Mücerredat: Tek, yalnız.
17
18
19
20
21
Müctehid: İctihad eden, gücü yettiği kadar çalışan. Ayet ve hadislerden şer'i hükümler çıkaran din
alimi. İslam dininde, bir konu hakkında varolan delilleri inceleyerek hüküm çıkartan bilim adamlarına
verilen isimdir. Müctehidlerin yaptıkları işe ise dinde ictihâd denmekte. Terimin kökeni Arapça 'cehd'
kelimesine dayanır. Cehd Arapça' da zorluk ve zor olan bir şeyi ifade eder ki müctehid de tüm elde
olan verileri zorlayarak bir konunun doğrusunu bulmaya çalışan anlamına gelir.
22
Mühtedi: Hidayete eren.
23
Mülteka: Kavuşma, buluşma, birleşme yeri. İki şeyin birleştiği yer.
24
25
26
27
Müneccimbaşı Ahmed Dede: Osmanlı tarihçisi. Çeşitli konularda çok sayıda eser vermiş olmakla
birlikte, en tanınmış kitabı Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olma konumunu günümüzde
de sürdüren ve Arapça yazdığı Sahaifü'l-Ahbâr adlı eseridir. Aslında bir dünya tarihi olan söz
konusu eser bu özelliği nedeniyle sonradan pek çok kaynakta "Câmiü’d-Düvel" adı ile anılagelmiştir.
28
29
30
31
Müneccimbaşı Ahmed Dede: Osmanlı tarihçisi. Çeşitli konularda çok sayıda eser vermiş olmakla
birlikte, en tanınmış kitabı Osmanlı tarihinin önemli kaynaklarından biri olma konumunu günümüzde
de sürdüren ve Arapça yazdığı Sahaifü'l-Ahbâr adlı eseridir. Aslında bir dünya tarihi olan söz
konusu eser bu özelliği nedeniyle sonradan pek çok kaynakta "Câmiü’d-Düvel" adı ile anılagelmiştir.
32
Münkir: İnkâr eden, Allah'ın varlığını, birliğini; tek ilahlığını kabul ve tasdik etmeyen imansız kimsedir
33
34
Mürailik: İkiyüzlülük, kişinin olmadığı duygu, düşünce, erdem, değer veya özellikleri, sanki sahipmiş
gibi davranması veya sahip olduğunu iddia etmesidir.
35
36
Mürşit: İrşad eden, doğru yolu gösteren, gafletten uyandıran, peygamber varisi olan kılavuz; tarikat
piri, şeyhi…
37
Mürted: İslam dininden dönen.
38
Müstecib: Yoldan çıkan, şaşan.
39
Mütabaat: Birine tabi olmak, uymak. Birini takip etmek.
40
Nahiv: Kelimelerin cümle içindeki görevlerini ve cümle yapılarını inceleyen ilim.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
151 / 153
1
2
3
Riyazat: Dünya zevklerinden kaçınma ve nefsin isteklerini yenmeye çalışma. Tasavvufi hal ve
makamları elde etmek için harcanan sürekli ve düzenli çabalara mücahede ve riyazet denir. Riyazet
daha ziyade, nefsin arzularına karşı koymak; mücahede ise Ahlâk değişmesini sağlamak demektir.
4
5
Sadreddin Konevi: Sadreddin daha küçükken babasının öldüğü ve annesi de ünlü sûfi ve
filozof Muhyiddin İbn El-Arabi ile evlendiği rivayet edilmektedir.
6
Sahih: Gerçek, doğru.
7
Sarf: Arapça' da kelime yapılarını ve kelimelerde oluşan harf değişikliklerini inceleyen ilim dalı.
8
Sarf-ı nahiv: Dilbilgisi.
9
Sisman: Cüneyd’ in yerine atanan Bulgar.
10
Sultan Berkuk: Çerkez asıllı Mısır Sultanı.
11
12
13
14
Süleyman Paşa: (1316 (?) - 1357/1360), Osmanlı Padişahı Orhan Gazi' nin büyük oğlu olup,
annesi Nilüfer Hatun' dur. Osmanlı Devleti' nin Rumeli' ye, başka bir deyişle Avrupa'ya geçişinin
öncüsü ve sembolü olan şahsiyettir ve Rumeli Fatihi olarak bilinir. Bolayır ile Seydikavağı arasında
doğanla avlanırken atından düşerek vefat etmiş.
15
Şerhi: Bir şeyi açıklamak amacıyla yazılmış kitap
16
Tazir Etmek: Cezalandırılır.
17
18
Te’vil: Bir sözü veya davranışı görünür anlamından başka bir anlamda kabul etme, çevri. Yorum,
yorumlama. Lafı bilinen anlamından başka bir anlamla yorumlama.
19
Tedvin: Derleme.
20
Teshil: Kolaylaştırmak.
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
Thomas Müntzer: (1488-1525) Müntzer birtakım anti-Lutherci yazılarıyla Luther' e karşı çıktı
ve Köylüler Savaşı sırasında asilerin lideri oldu. Sloganlarından biri Omnia sunt communia, yani “her
şey ortaktır” dı. Müntzer politik ve dinsel baskıya karşı Tanrı’ nın saflarında yer aldığına inanan 8000
kadar köylüye Frankenhausen Savaşı’ nda, Ağustos 1524' te, sonradan Köylüler Savaşı olarak
anılacak ayaklanmanın liderlerinden biri oldu. (15 Mayıs 1525) Müntzer ve çiftçileri yenilgiye
uğradılar. O yakalandı, işkence gördü ve boynu vuruldu. Luther ayrıca Müntzer kadar radikal değildi.
Cennetten gelen devamlı vahye inanmayan Romalı Katolik rahipleri eleştirirken, Müntzer, "Bu rezil ve
hain rahiplerin en küçük minvalde dahi kiliseye yararları dokunmamaktadır, damadın sesini
reddedenler için bu onların iblis sürüsü olduklarının en kesin delilidir. Fahişelerinin utanmazlığıyla
edepsizce reddederlerken, o zaman nasıl Tanrı’ nın hizmetkârları, O’ nun sözünün taşıyıcıları
olabilirler? Tüm gerçek rahiplerin vahiyleri olmalıdır ki böylece gayelerinden ödün vermesinler."
Luther’den farklı olarak, Müntzer iyi işlerin ayrıca erdemliğe iman etmeyi gerektirdiğine inanmıştır.
Müntzer, "Hıristiyan olmanın başlangıcı kelâmı gayretle beklemektir.”
34
35
Torlak: Sözcüğün gerçek anlamı, terbiye edilmemiş tay, ateşli delikanlı. 14. 15. yüzyıllarda Anadolu’
sunda Torlaklar az çok belirgin şekilde Kalenderiyye tarikatına bağlanan gezgin dervişlerdir.
36
Ulufe: Bazı saray ve devlet görevlilerine üç ayda bir verilen maaş. Günlük olarak hesaplanırdı.
37
38
39
40
41
Vahdet-i Vücud: Tasavvuf düşüncesinde, yaratanla yaratılanın tek kaynaktan geldiğini ve "bir"
olduğunu savunan görüştür. Allah' tan başka varlık olmadığına, mevcut olan tek varlığın Allah
olduğuna, var gibi gözüken ne varsa Allah' ın parçaları olduğuna inanmaktır. Bu inanış tasavvufun
amentüsünün ilk şartıdır. Bu felsefenin künhüne vakıf olan mutasavvıflar Lâ ilâhe illallah demeyi terk
edip la mevcude illallah diyerek bu amentüyü ikrar ederler.
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
152 / 153
1
2
Zahidlik: Zahidlik, dünyaya rağbet etmemek, dünyadan, dünya varlıklarından, mal mülk sevdasından
yüz çevirmek demektir.
3
Zahir: Açık, belli. Görünen.
4
Zahir: Görünen.
5
6
Zaviye: Tekkeler gibi tarikat etkinliklerinin yürütüldüğü, daha çok kırsal alanlarda kurulan ve farklı
işlevleri olan yapılardır. Tekkelerin küçük olanı, şubeleri.
7
8
9
10
Zikir: Hatırlamak, anmak, zihinde tutmak, unutmamak anlamına Kur’an kaynaklı bir
terimdir. Tasavvufta zikir kendisine sıklıkla atıf yapılan bir kavramdır. Hazreti Peygamberin
müminlerden en çok yapmasını istediği ve de alimlerimizin bolca tavsiye ettiği önemli bir çalışma
şeklidir. Zikir aynı kelimelerin tekrarı manasına gelir.
11
Zuhur: Görünmek, ortaya çıkmak, öne çıkmak.
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
26
27
28
29
30
31
32
33
34
35
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL
hukuk adamı, bedreddin
153 / 153
1
2
3
4
5
6
7
8
9
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
25
Kaynaklar:
1. Acaibu’ l Makdur, Bozkırdan Gelen Bela, İbni Arabşah, Selenge
2. Alevilik, Anadolu’ nun Gizli Kültürü, Nejat BİRDOĞAN
3. Büyük Bir Devletin Doğuşu: Osmanlılar (1300-1481), Ernst WERNER, Yordam Kitap
4. Cihannüma (Osmanlı Tarihi “1288-1485”), Mevlana Mehmed NEŞRİ, Bilge Kültür Sanat
5. Gülü Öteki Adı, Mine G. KIRIKKANAT
6. İslam Ansiklopedisi, İSAM
7. Kavuklu İhtilalci Şeyh Bedreddin, Kadir MISIROĞLU, Sebil Yayını
8. Oruç Beğ Tarihi, Hazırlayan: Prof. Dr. Necdet ÖZTÜRK, Bilge Kültür Sanat
9. Osmanoğulları’nın Tarihi, Tevarih-i Al-i Osman, Aşık Paşazade
10. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin, Franz BABINGER, La Yayınları
11. Simavna Kadısıoğlu Şeyh Bedreddin Destanı, Nazım HİKMET
12. Şeyh Bedreddin Olayı, Prof. Dr. Şefaettin SEVERCAN, Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
13. Şeyh Bedreddin ve Börklüce Mustafa, Ernst WERNER
14. Şeyh Bedreddin ve Manakıbı, Abdülbaki GÖLPINARLI, Milenyum Yayınları
15. Şeyh Bedreddin, Tasavvuf ve İsyan, Michel BALIVET, Tarih Vakfı Yurt Yayınları
16. Şeyh Bedreddin, Yaşamı, Felsefesi, İsyanı, Ernest WERNER, Hikmet KIVILCIMLI, Nedim
GÜRSEL, Ali YAMAN, İsmail KAYGUSUZ, Yağmur SAY, Barış ÇOBAN
17. Tarihin Nesnesinden Kurmacanın Öznesine Şeyh Bedreddin Yahut Tarihsel Bir Kimliğin Yeniden
İnşası Üzerine, Yrd. Doç. Dr. Murat KACIROĞLU
18. Tartışmalı Konuların İncelikleri, “Letaifu’l İşarat”, Şeyh BEDREDDİN
19. Varidat, BEDREDDİN, Dr. Cengiz KETENE, Kültür Bakanlığı Yayınları 1990
20. Yargılama Usulüne Dair “Camiul-Fusuleyen”, Şeyh BEDREDDİN, TC Kültür ve Turizm Bakanlığı
Hazırlayan:
Cengiz AKYOL

Benzer belgeler