Gülşen AKAR PEHLİVAN - Uyuşmazlık Mahkemesi

Transkript

Gülşen AKAR PEHLİVAN - Uyuşmazlık Mahkemesi
İDARİ YARGI AÇISINDAN
KAMULAŞTIRMASIZ EL ATMA SORUNU VE
UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN KONUYA
YAKLAŞIMI
Gülşen AKAR PEHLİVAN
Uyuşmazlık Mahkemesi Raportörü
Ankara
19 Eylül 2013
1
İÇİNDEKİLER
1.GİRİŞ
1
2
2-İMAR PLANI
4
2.1 TANIMI; NİTELİĞİ; UNSURLARI
4
2.1.2 İmar Planı
4
2.1.2.1 Nazım İmar Planı
4
2.1.2.2.Uygulama imar planı
4
3-MÜLKİYET HAKKI
5
3.1 TANIMI; NİTELİĞİ; UNSURLARI
5
4-HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİ
7
4.1 HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE YARGITAYIN BAKIŞI
8
4.2 HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE DANIŞTAYIN BAKIŞI
9
4.3.HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN
BAKIŞI
12
5-SONSÖZ
17
SUNUMDA BAHSİ GEÇEN MEVZUAT HÜKÜMLERİ
19
1- ANAYASA
19
2- 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU
19
3- 3194 sayılı İMAR KANUNU
20
4- 6100 sayılı HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
24
5- AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN 1 NOLU EK PROTOKOLÜ 25
KAYNAKÇA
25
2
1.GİRİŞ
Arsa ve arazi sahiplerinin Türkiye'de çok sık karşılaştıkları sorunlardan biri
taşınmaza, idareler tarafından kamulaştırma işlemi yapılmaksızın (bedeli ödenmeksizin) el
koyulmasıdır.(1)
Yargıtay uygulamada, taşınmazın imar planında yol, yeşil alan, park alanı olarak
gösterilmesi
nedeniyle
üzerinde
malikin
yapı
yapmasının
yasaklanmasının,
kamulaştırmasız el atma niteliğinde bulunmadığını belirtmekte ve kamulaştırmasız el
atmanın varlığından söz edebilmek için, idarenin öncelikle taşınmaza fiilen el atması, fiilen
işgal etmesi (tesis, bina, inşaat yapması) şartını aramaktaydı. Ancak Yargıtay’ın son
uygulamalarında artık hukuki el atmayı da kamulaştırmasız el koymanın varlığı için yeterli
olarak kabul ettiği görülmektedir.(1)
Kamulaştırma, idarelerin özel mülkiyet konusu bir taşınmaza el koyması olup,
uygulamada;
a) kamulaştırma
b) Kamulaştırmasız el atma
c) İmar uygulamaları neticesinde kısıtlanan mülkiyet hakkının bedele dönüşmesi olarak
görülmektedir.(1)
Özel mülkiyet konusu taşınmaza ister fiilen, ister hukuken el atılmış olsun, neticede
taşınmazın kullanımına engel olunduktan sonra, sonuçları itibari ile mağduriyet açısından
bir fark bulunmadığı, kaldı ki son yıllarda verilen tüm Yargıtay Kararlarının da bu yönde
olduğu açıktır.(1)
Ülkemizde imar planları neticesinde; taşınmazı, yeşil alan, yol, okul, rekreasyon,
park, sağlık alanı gibi umumi hizmetlere ayrılan malikler, taşınmazlarından uzun yıllar
faydalanamamakta, taşınmazları üzerine yapı yapmaları yasaklanmakta ve mağdur
edilmekteydiler.(1)
İdarenin imar planını yaptıktan sonra uygulama yapmaması, genel hizmetlere
ayırdığı ve kullanım hakkını engellediği özel mülkiyet konusu taşınmazı kamulaştırmaması
veya uzun yıllar malikin mağduriyetini gidermemesi, malikin mülkiyet hakkının özüne
dokunmaktadır.(1)
Maliki açıkça zarara uğratan idarenin bu uygulamasını, hukuki el atma - mülkiyet
hakkının gasbı - mülkiyet hakkına tecavüz - mülkiyet hakkının özünü zedelemek olarak
niteleyebiliriz.(1)
3
Hukuki el atma yoluyla taşınmaz üzerindeki mülkiyet hakkı kısıtlanan malikin,
mağduriyeti oluşturan idareden taşınmaz mal bedelinin tazminini dava yoluyla talep etmesi
mümkün olup, malik taşınmaz mal bedeli davası ile zaten kullanmadığı, faydalanamadığı
taşınmazının mülkiyetini idareye bırakmakta ve bunun karşılığında taşınmazın rayiç
bedelini isteyebilmektedir.(1)
İmar Planları neticesinde taşınmazı, yeşil alan olarak belirlenen malikin, tasarrufu
kısıtlanmakta ve bu suretle, bu taşınmazdan sadece çevresinde konut alanında kalan
parsellerin faydalanabilmekte olduğu; ve benzer bir şekilde, taşınmazının imar planlarında
okul
alanı
olarak
belirlenip,
onlarca
sene
okulun
yapılmaması,
taşınmazın
kamulaştırılmaması, malikin mağduriyetinin giderilmemesi ve kullanım hakkının
engellenmesinin de hukuka aykırı bir uygulama olarak görüldüğü hukuki el atmaya örnek
olarak gösterile bilmektedir.(1)
Ülkemizde imar planlarının yapılması ancak fiilen uygulamaya alınmaması
sonucunda ciddi sorunlar yaşanmaktadır. (2)
İdarenin imar planını yapması ama peşinden çeşitli gerekçelerle imar planı gereği
kamulaştırılması gereken yerleri kamulaştırmaması yada takasa tabi tutmaması nedeniyle
bu taşınmazların malikleri yıllarca taşınmazları üzerinde bir tasarrufta bulunamamakta ve
bu sebeple mağdur olduklarını ileri sürmektedirler.(2)
İdare tarafından sergilenen pasif eylemsizlik tavrı nedeni ile taşınmazları üzerinde
tasarrufta bulunamayan yurttaşların; mülkiyet haklarının kısıtlanması gerekçesi ile (Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi Ek Protokol 1) yaptıkları başvurular Yargıtay’ın içtihat
değiştirmesine neden olmuştur.
Yargıtay; değiştirdiği görüşü ile imar planı geçtikten sonra yasal süresi içinde
uygulanmayan (kamulaştırılmayan) ya da takasa tabi tutulmayan taşınmazlara idarenin
müdahale ettiğini kabul etmiştir. Bu kararlar uyarınca mağdur olan kişiler dava yolu ile
kamulaştırmasız el atma hükümlerine göre tazminat isteyebileceklerdir.(2)
4
2-İMAR PLANI
2.1 TANIMI; NİTELİĞİ; UNSURLARI
2.1.2 İmar Planı
Belde halkının sosyal ve kültürel gereksinimlerini karşılamayı, sağlıklı ve güvenli
çevre oluşturmayı, yaşam kalitesini artırmayı hedefleyen ve bu amaçla beldenin ekonomik,
demografik, sosyal, kültürel, tarihsel, fiziksel özelliklerine ilişkin araştırmalara ve verilere
dayalı olarak hazırlanan, kentsel yerleşme ve gelişme eğilimlerini alternatif çözümler
oluşturmak suretiyle belirleyen, arazi kullanımı, koruma, kısıtlama kararları, örgütlenme ve
uygulama ilkeleri içeren, pafta, rapor ve notlardan oluşan belgedir. İmar planı, nazım imar
planı ve uygulama
imar planı olmak üzere iki aşamadan oluşur.
2.1.2.1 Nazım İmar Planı
Onaylı hali hazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan, varsa
bölge ve çevre düzeni planlarına uygun olarak hazırlanan ve arazi parçalarının; genel
kullanış biçimlerini, başlıca bölge tiplerini, bölgelerin gelecekteki nüfus yoğunluklarını,
gerektiğinde yapı yoğunluğunu, çeşitli yerleşme alanlarının gelişme, yön ve büyüklükleri
ile ilkelerini, ulaşım sistemlerini ve sorunlarının çözümü gibi hususları göstermek ve
uygulama imar planlarının hazırlanmasında esas olmak üzere 1/2000, 1/5000 veya 1/25000
ölçekte düzenlenen, detaylı bir rapor ile açıklanan ve raporu ile bir bütün olan plandır.
2.1.2.2.Uygulama imar planı
Onaylı hali hazır haritalar üzerine varsa kadastral durumu işlenmiş olan ve nazım
imar planına uygun olarak hazırlanan ve çeşitli bölgelerin yapı adalarını, bunların
yoğunluk ve düzenini, yolları ve uygulama için gerekli imar uygulama programlarına esas
olacak uygulama etaplarını ve esaslarını ve diğer bilgileri ayrıntıları ile gösteren ve 1/1000
ölçekte düzenlenen raporuyla bir bütün olan plandır.
3194 sayılı İmar Kanunu'nun 10. maddesinin ilk fıkrasında, imar planlarının
yürürlüğe girmesinden itibaren en geç üç ay içinde, belediyelerce, imar planının
uygulanması amacıyla 5 yıllık imar programının hazırlanacağı ve bu programların belediye
meclisince kabul edildikten sonra kesinleşeceği hükme bağlanmıştır.
5
Denilebilir ki, imar planları onaylanarak bağlayıcılık kazandıktan sonra, idare ve
bireyler açısından bir takım hukuki sonuçlar doğurmaktadır. Bir başka ifadeyle imar
planları, idare ve halk açısından kimi yükümlülükler meydana getirmekte ve haklarına
sınırlamalar koymaktadır.(2)
İdare açısından en belirgin yükümlülük, imar planına aykırı davranışta
bulunulamamasının yanı sıra, planların uygulanması için gerekli olan imar programlarını
ve yönetmelikleri, Kanunda öngörülen süre içerisinde hazırlamaktır. Belediyelerin, imar
programı yapma yükümlülüğünü hiç yerine getirmemeleri halinde bunun müeyyidesi, İmar
Kanununda öngörülmemiştir.(2)
Yukarıda sözü edilen hukuki el atma iddiasının gündeme alınabilmesi için; 1/1000
ölçekli Uygulama İmar Planı’nın kesinleşmesi ve sonrasında dava açma süreleri içinde,
taşınmaz sahiplerince oluştuğu öne sürülen hukuka aykırılığın giderimi için dava
açılabileceği anlaşılmaktadır.
3-MÜLKİYET HAKKI
3.1 TANIMI; NİTELİĞİ; UNSURLARI
Mülkiyet hakkı, taşınır (menkul) ya da taşınmaz (gayrimenkul) bir eşya üzerinde
hak sahibine kullanma, yararlanma ve tasarruf yetkisi veren, hukuk düzeninin sınırları
içinde kullanılabilen mutlak ve ayni bir haktır.(3)
Mülkiyet hakkı Türk hukukunda 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu'nun 683.
maddesinde ve devamında düzenlenmiştir. Mülkiyet hakkı çağdaş hukuk sistemlerinde pek
çok sınırlamalara uğramıştır ve bu nedenle dokunulamaz değil sınırlandırılabilir bir hak
olarak kabul edilir.(3)
Mülkiyet hakkına sahip kişi (malik) mülkiyetinde olan nesneyi kullanma,
başkalarına devretme, tahrip etme, nesnenin ürünlerinden yararlanma yetkisine sahiptir. Bu
hak mutlak nitelikte olduğundan herkese karşı ileri sürülebilir.
Mülkiyet hakkı, Türk Medeni Kanunu'na göre ancak maddi varlıklar üzerinde
kurulabilmekte olup, taşınır ve taşınmaz mülkiyeti olarak ikiye ayrılır. Bu ayrımın önemi
özellikle mülkiyet hakkının devrinde, rehninde kendini gösterir. Taşınmaz mülkiyetinin
devri geçerli bir borçlandırıcı işlem ve tapu sicilinde tescil istemi ile tescilden oluşan
tasarruf işleminin yapılması ile gerçekleşir ve taşınmaz rehininin kurulması tapu sicilinde
tescile bağlıdır.
6
Mülkiyet hakkı, mutlak bir hak olduğundan, Türk Medeni Kanunu malikin
mülkiyeti altındaki nesneyi başkalarının haksız saldırılarından koruyabilmesi için malike
bazı yetkiler tanımıştır. Türk Medeni Kanunu madde 683'e göre malik, "malını haksız
olarak elinde bulunduran kimseye karşı" istihkak davası veya haksız el atmanın önlenmesi
davası açabilir. Geçerli bir kamulaştırma yapılmaksızın mülkiyet konusu taşınmaz mala el
atılması mülkiyet hakkının ihlali olmakla birlikte Türk hukukunda kamulaştırmasız el
atmaya karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bu konuda sıklıkla başvuru
yapılmaktadır.(3)
Anayasa’nın 35. maddesinde herkesin, mülkiyet ve miras haklarına sahip olacağı,
bu hakların, ancak kamu yararı amacıyla, kanunla sınırlanabileceği, mülkiyet hakkının
kullanılmasının toplum yararına aykırı olamayacağı kuralına yer verilmiş, temel hak ve
özgürlüklerin sınırlandırılmasını düzenleyen 13.maddesinde
ise, Temel hak ve
hürriyetlerin, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabileceği, bu sınırlamaların, Anayasanın
sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve
ölçülülük ilkesine aykırı olamayacağı belirtilmiştir.
Keza Anayasanın 90.maddesi uyarınca uygun bulunan ve iç hukukun bir parçası
halini alan Avrupa insan hakları sözleşmesinin 1 nolu Ek Protokolünün “mülkiyetin
korunması” başlıklı 1. maddesinde de “her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk
dokunulmazlığına saygı gösterilmesini isteme hakkı vardır. Bir kimse ,ancak kamu yararı
sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara ve uluslar arası hukukun genel ilkelerine uygun
olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılabilir.”hükmü yer almıştır.
Öte yandan, Anayasa Mahkemesinin 29.12.1999 gün ve E:1999/33, K:1999/51
sayılı kararında “…Demokratik bir toplumda temel hak ve özgürlüklere getirilen
sınırlamanın, bu sınırlamayla güdülen amacın gerektirdiğinden fazla olması düşünülemez.
Demokratik hukuk devletinde güdülen amaç ne olursa olsun, kısıtlamaların, bu
rejimlere özgü olmayan yöntemlerle yapılmaması ve belli bir özgürlüğün kullanılmasını
önemli ölçüde zorlaştıracak ya da ortadan kaldıracak düzeye vardırılmaması gerekir.
3194 sayılı Yasa'nın 13. maddesinin itiraz konusu birinci fıkrasında imar
planlarında, resmi yapı, okul, cami, yol, meydan gibi umumi hizmetlere ayrılan yerlerin,
imar
programına
alınıncaya
kadar
mevcut
kullanma
şeklinin
devam
edeceği
öngörülmüştür. Yasa'nın 10. maddesinde de belediyelerin, imar plânlarının yürürlüğe
7
girmesinden en geç 3 ay içinde bu planı uygulamak üzere 5 yıllık imar programlarını
hazırlayacakları belirtilmiş, ancak Yasa’da bu plânların tümünün hangi süre içinde
programa alınarak uygulanacağına ilişkin bir kurala yer verilmemiştir. 13. maddenin
birinci fıkrası uyarınca imar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerlerin mevcut
kullanma şekillerinin ne kadar devam edeceği konusundaki bu belirsizliğin, kişilerin
mülkiyet hakları üzerinde süresi belli olmayan bir sınırlamaya neden olduğu açıktır.
İmar plânlarının uygulamaya geçirilmesindeki kamusal yarar karşısında mülkiyet
hakkının sınırlanmasının demokratik toplum düzeninin gerekleriyle çelişen bir yönü
bulunmamakta ise de, itiraz konusu kuralın neden olduğu belirsizliğin kişisel yarar ile
kamu yararı arasındaki dengeyi bozarak mülkiyet hakkını kullanılamaz hale getirmesi,
sınırlamayı aşan hakkın özüne dokunan bir nitelik taşımaktadır…” denilmektedir.
Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan
Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1982 gün ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth –
İsveç kararında ise Mahkeme; başvurucuların taşınmazlarının uzun bir süre inşaat yasağı
kapsamında tutulmasını ve bu sürede kamulaştırma yapılmamasını mülkiyet hakkına
müdahale olarak kabul etmiş, bu durumun müdahaleyi ağırlaştırdığı kanaatine varmıştır.
4-HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİ
Türk Yargı Sisteminde var olan uyuşmazlıkların çoğu dava konusu taşınmazlara
idarece fiilen el atılmamış olmasına karşın, salt İmar Planı’nda öğrenim tesisi, ibadethane
alanı, yol, yeşil alan, park gibi alanlara ayrılmış olması nedeniyle kamulaştırmasız el
koyma olgusunun varlığının kabul edilip edilemeyeceği, noktasında toplanmış, idarelerin
imar planı ve imar uygulamaları ile kişilere ait taşınmazların kullanımını kısıtlamaları ve
bu sorunu, uzun yıllar boyunca çözmemeleri son derece yaygın görülen bir uygulama
haline dönüşmüştür. (2)
Uygulamada hukuki el atma uygulaması genelde İmar planı ile bir kişinin
taşınmazının yol, park, okul alanı, yeşil saha, ibadet yeri gibi alanlara ayrılmış olması, veya
kadastral bir parselde yapılan imar uygulaması sonucunda, uygulama alanında taşınmazı
olan bir kişilerden taşınmazların % 40’ı geçmemek üzere ve bedelsiz olarak düzenleme
ortaklık payı (DOP) alınması olarak iki durumda karşımıza çıkmaktadır.(2)
8
1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı’nda yol, otopark, çocuk bahçesi, yeşil alan,
park, okul alanı, ibadet yeri vb. olarak belirlenen veya Düzenleme Ortaklık Payı (DOP)
kesilmesi sonucunda kamu binaları niteliğindeki taşınmazlarda paydaş olan kişiler,
etrafındaki neredeyse tüm taşınmazlar imar hakkı elde ettiği halde, imar hakkı alamamakta
ve taşınmazları uzun yıllar boyu kamulaştırılmamaktadır.(2)
Uygulama İmar Planı’nda sosyal donatı alanı olarak ayrılan taşınmazı ile ilgili
olarak hakları hukuken kısıtlanan kişi, taşınmazına kamulaştırma işlemi yapılmadan el
atıldığı nedeniyle, ilgili idareye karşı tazminat davası açabilmektedir.(2)
Yakın zamana kadar, açılan bu nitelikteki kamulaştırmasız el atma davalarında,
Yargıtay yerleşik kararlarıyla, taşınmazın imar hakkının hukuken kısıtlanması (hukuki el
atma) durumunda, taşınmazın bedelinin idareden istenemeyeceğini kabul etmekteydi.
Yani, Yargıtay içtihatları uyarınca kamulaştırmasız el atma hükümlerinin uygulanabilmesi,
taşınmazın bedelinin idareden talep edilebilmesi için; idarenin taşınmaza fiilen el atması,
taşınmazı işgal etmesi gerekmekteydi. (2)
4.1 HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE YARGITAYIN BAKIŞI
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu; 02.02.2005 tarih ve 2004/5-555 E., 2005/17 K.
sayılı kararıyla, 1/1000 ölçekli Uygulama İmar Planı’nda okul alanı olarak ayrılan bir
taşınmazda hissedar olan davacının açtığı davada, hukuki el atmayı kamulaştırmasız el
atma olarak kabul etmesine karşın; sadece imar uygulaması sonucunda, kamusal nitelikteki
parsellerde hissedar olan davacılara emsal teşkil edebilecek olan ve çok istisnai bu örnek
dışında, Yargıtay; genel olarak kamulaştırmasız el atmanın varlığı için, fiili el atmanın yani
fiilen işgalin varlığını koşul alarak aramaya devam etmiştir.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 07.11.2007 tarih ve 2007/5-805E. - 826K. sayılı
kararı ile, önceki kararına paralel olarak, bir taşınmaza kamulaştırmasız el atıldığından
bahsedebilmek için öncelikle idarenin o taşınmaza eylemli olarak el koyması, idarenin;
malikin kullanımını yasaya aykırı olarak tamamen ortadan kaldırması, bu durumun
(eylemli olarak el koyma durumu) kalıcı olması gerektiği yolunda hüküm kurulmuştur.
Yargıtay’ın bu uygulamasına göre, idare el koyma eylemini o taşınmazı sahiplenme
amaç ve kastı ile yapmış olmalıdır. Bu nedenledir ki idare tarafından sahiplenmek maksadı
ile ve devamlı olarak fiilen el atılmadan bir taşınmazın imar planında yeşil saha, oyun
9
alanı, park yeri olarak gösterilmesi ya da ortasından yol geçirileceğinin gösterilmiş olması
mal sahibine dava hakkı vermeyecektir.(2)
Fakat Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, 15.12.2010 tarih ve 2010/5-662 E., 2010/651
K. sayılı kararı ile
yukarıda değindiğimiz içtihadından vazgeçerek, Anayasa
Mahkemesi’nin 1999/33 E. ve 1999/51 K. sayılı İmar Kanunu’nun 13. maddesinin iptal
gerekçesindeki “modern sosyal mülkiyet
anlayışı’’
ve
Avrupa
İnsan Hakları
Mahkemesinin Sporrong ve Lonnroth kararı değerlendirilerek; “bir taşınmaza fiilen el
atılması ile, taşınmazın hukuken kullanılmasına (imar hakkına) sınırlama getirilmesi
arasında sonuç yönünden bir fark bulunmadığı ve her iki halde de kişinin mülkiyet
hakkının
sınırlandırılmış
olacağını”
vurgulamış
ve
taşınmazın satılmasında
ve
kiralanmasında ve kullanılmasında ve yararlı değişiklikler yapılmasında sıkıntı çekilmesi
saptaması ile hukuki el atmanın varlığı halinde de, taşınmazın bedelinin idareden
istenebileceği sonucuna ulaşılmıştır.(2)
Yargıtay’ın bu içtihadı ile taşınmazları imar planları ile değersiz hale gelen
maliklerin, haklarını aramalarının önü açılmakta; plan yapma ve uygulama konusunda
yetkili olan idarelerin daha dikkatli, şehircilik ilkelerine daha uygun ve sadece bir kere
yapılacak uygulama planları yapmaları gerekmektedir. Her ne kadar uygulamaya dönük
olarak hukuki el atmalar nedeni ile açılacak tazminat davalarının idareleri ekonomik açıdan
çok zor durumda bırakacağı belirtilmekte ise de, olaya hukuki yönden bakmak
gerekmektedir.(2)
Diğer bir değişle, Anayasa’ca korunan ve teminat altına alınan mülkiyet hakkının
varlığı karşısında, tek taraflı tasarrufları ile bu hakkın kullanılmasına sınırlamalar getiren
(taşınmaza hukuki el atmada bulunan) idarelerin, bu taşınmaz sahiplerinin uğradıkları
zararları tazminle yükümlü olacakları ve ödeme kifayetsizliği vb. nedenlerin hiçbir şekilde
hukuki koruma bulamayacağı kuşkusuzdur.
4.2 HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE DANIŞTAYIN BAKIŞI
Yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre
şartlarına uygun teşekkülünü sağlamak amacıyla İmar Kanunu düzenlenmiş; belediye ve
mücavir alan sınırları içinde ve dışında kalan yerlerde yapılacak planlar ile inşa edilecek
resmi ve özel bütün yapılar bu Kanun hükümlerine tabi kılınmıştır.
10
Herhangi bir sahanın, her ölçekteki plan esaslarına, bulunduğu bölgenin şartlarına
ve yönetmelik hükümlerine aykırı maksatlar için kullanılamayacağı da bu Kanunda hüküm
altına alınmıştır.
İmar uygulaması yerleşme yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların plan, fen, sağlık
ve çevre şartlarına uygun oluşumunu sağlamak amacıyla bulunduğu yere göre belediye
veya valilikçe yapılan ve bu yerlerde inşa edilecek resmi ve özel bütün yapıları düzenleyen
imar planı düzenleme işlemi imar uygulaması niteliği taşımaktadır.
İmar uygulaması yapılan yerin yapı adalarını, bunların yoğunluk ve düzenini,
yolları ve uygulamaya esas olacak diğer bilgileri ayrıntılarıyla gösteren üzerine kadastral
durumu da işlenmiş plana uygulama imar planı denildiği daha önce belirtilmiştir.
3194 sayılı İmar Kanunu uyarınca nazım ve uygulama imar planı işlemleri bu
planlar üzerinde yapılacak değişikliklerle birlikte Belediye ve Mücavir Alan sınırları içinde
Belediyeler, dışında ise Valiliklerce yürütülmektedir.
Belediyeler şehrin düzgün gelişmesi için Şehir Planları yaparlar. Bunun için Şehir
Plancıları 1/100.000 – 1/50.000’lik büyük planlar yapar. Daha sonra 1/5.000’lik Nazım
Planlar yapılır. Nazım Planlar sadece harita olmayıp yanında plan notlarını içeren
kitapçıkları da olan planlardır. Son olarak da Şehir Plancıları 1/1.000’lik uygulama imar
planları yaparlar. Adından da anlaşılabileceği üzere inşaat yapılabilecek son hale gelen
planlar uygulama imar planlarıdır. Uygulama İmar Planları, arsaların üzerinde ne inşa
edilebileceğini gösterir. Konut – Ticaret – Yeşil Alan – Okul – Park Bahçe – Hastane –
Yol – Cami – Karakol ve eksiksiz tüm şehir ve sosyal yaşam alanları için ihtiyaç olan her
detay bu planlarda işlidir. İmar planları büyük ölçekler halinde büyükşehirlerde büyükşehir
belediye başkanlığı, şehirlerde il belediye başkanlığı tarafından yapılır. Daha küçük
ölçeklere indirilerek ilçe belediyesine gönderilir. İlçe belediyeleri sokağına, parseline kadar
planları indirgeyerek artık uygulama planları haline getirir.
Kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazların, İmar planlarında okul, ibadet yeri,
sağlık, spor, sosyal ve kültürel tesisler ile kamu kuruluşlarının yapıları için ayrılan yerlerle
ilgili olarak imar planının iptali istemiyle açılan davalarda Danıştay 6.Dairesi 27.06.2012
gün ve E:2009/2388, K:2012/3811 sayılı ve 13.06.2012 gün ve E:2009/5451, K:2012/3449
sayılı; kamulaştırmanın uzun süre yapılmadığı takdirde, kişilerin temel haklarından biri
olan mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığı ve bu durumun
mülkiyet hakkının özünün zedelenmesine neden olduğu yolundaki 18.10.2011 gün ve
11
E:2009/10109, K:2011/3784 sayılı kararlarında; 3194 sayılı İmar Kanunuyla, yerleşim
yerleri ile bu yerlerdeki yapılaşmaların; plan, fen, sağlık ve çevre şartlarına uygun
teşekkülünü sağlamak amacıyla, adı geçen Kanunun 7. ve 8. maddesiyle belirli nüfus
kriterini aşan belediyelere imar planlarını hazırlama ve yürürlüğe koyma yükümlülüğü
getirildiğini, Aynı Kanunun 10. maddesinde de belediyelere, imar planlarını uygulamak
üzere belirtilen süre içerisinde imar programını hazırlama; ilgili yatırımcı kamu
kuruluşlarına ise imar programlarında kendi görev alanlarındaki kamu hizmeti için ayrılan
özel mülkiyete konu taşınmazları kamulaştırma zorunluluğu yüklendiğini; İmar planlarında
kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan yerlerde kalan taşınmazlar üzerinde maliklerin
tasarruf haklarının kısıtlandığını, bu yerlerin kamulaştırma işlemine konu teşkil
edeceğinden satış değerlerinin düştüğünü, rayiç değerinden satılamadığını, ancak
kamulaştırma bedeli alınmak suretiyle yarar sağlanabilindiğini, kamulaştırma yapılmadığı
takdirde, kişilerin temel haklarından biri olan mülkiyet hakkının süresi belirsiz bir zaman
diliminde kısıtlandığını ve bu durumun mülkiyet hakkının özünün zedelenmesine neden
olduğunu; İmar Kanununun 10. maddesi hükmüyle, belediyelere imar planının yürürlüğe
girmesinden itibaren en geç üç ay içinde imar programını hazırlama, yatırımcı kuruluşlara
imar planlarında kamu hizmetine ayrılan arsaları imar programı süresi içerisinde
kamulaştırma, yine yetkili idari makamlara kamulaştırmaya ilişkin ödeneği yatırımcı
kuruluşun bütçesine koyma mükellefiyeti yüklenmek suretiyle kanun koyucu tarafından
kamu yararı adına fedakarlığa katlanmak durumunda kalan taşınmaz maliklerinin mülkiyet
haklarının ihlal edilmesi sonucunu doğuracak şekilde uzun süre taşınmazlarının imar
programlarına alınmadan bekletilmesinin uygun görülmediğini ve idareye herhangi bir
takdir yetkisi tanınmaksızın bağlayıcı sürelerle gerekli işlemleri yapma görevi
yüklendiğini; dolayısıyla, planın yürürlüğe girmesinin üzerinden yıllar geçmesine rağmen
davalı idarece taşınmazın imar programına alınmadığını ve bunun sonucu olarak
kamulaştırılmadığı durumlarda imar programına alınmaması nedeniyle, davacının mülkiyet
hakkının süresi belirsiz bir zaman diliminde kısıtlandığını belirterek; mülkiyet hakkının
özünü zedeleyen uygulamaların İmar Kanununun 10. maddesine açıkça aykırı olduğu
hususu göz önüne alındığında, İmar Kanununun 10. maddesi hükmü uygulanmak suretiyle
söz konusu taşınmazın imar programına alınması gerekirken, davalı idarece imar
programında bulunmadığından kamulaştırma işlemi yapılabilmesinin mümkün olmadığı
12
nedeniyle davacının başvurunun reddi yolunda tesis edilen işlemlerde hukuka uyarlık
görülmediğine hükmetmiştir.
Diğer yandan, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun 24.05.2012 gün ve
E:2007/2255, K:2012/801 sayılı ve 14.12.2006 gün ve E:2003/385, K:2006/2124 sayılı
kararlarıyla, kamulaştırmanın yapılabilmesi için taşınmaz malikleri tarafından yapılan
başvurunun reddine ilişkin işlemlerde hukuka uyarlık bulunmadığı öne sürülerek açılan
iptal davalarında; mülkiyet hakkının kullanımının belirsizliğe itildiğinden ve kamu
yararının gerekleri ile mülkiyet hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin
bozulduğundan söz edebilmek için imar planlarının onaylanmasından itibaren beş yıl
geçmesinin gerektiği, imar planlarında, kamunun kullanımı için ayrılan taşınmazların, uzun
süre ilgili idarelerce kamulaştırılmaması nedeniyle taşınmaz maliklerinin mülkiyet
hakkının belirsiz süre ile kısıtlandığı ve böylece kamu yararının gerekleri ile mülkiyet
hakkı arasında gözetilmesi gereken adil dengenin bozulduğu yolunda hüküm verilmiştir.
Tüm buraya kadar yapılan açıklamalar ve tanımlamalar uyarınca İmar planlarının
düzenleyici işlem niteliği taşıdığı ve bu planların hazırlanmasından başlayarak tüm
evrelerinde meydana gelen her türlü uyuşmazlığın idari yargı yerinde çözüme
kavuşturulduğu görülmekte, imar planları nedeniyle taşınmazları üzerindeki tasarruf
yetkileri kısıtlanan maliklerin açmış oldukları iptal ve tam yargı davaları da idari yargı
yerlerince görülmektedir.
4.3.HUKUKİ EL ATMA MÜESSESESİNE UYUŞMAZLIK MAHKEMESİNİN
BAKIŞI
İmar planlarında, kamunun kullanımı için ayrılan taşınmazların, uzun süre ilgili
idarelerce kamulaştırılmaması nedeniyle, taşınmaz maliklerince taşınmaza kamulaştırmasız
el atıldığı ileri sürülerek, fazlaya ilişkin her türlü talep ve dava hakkı saklı kalmak üzere
maddi tazminat istemiyle adli yargı yerinde davalar açılmaktadır.
Açılan bu davalarda, davalı idarelerce, imar planına dayalı olarak açılan tazminat
davalarının görüm ve çözüm yerinin idare mahkemeleri olduğu ileri sürülerek görev
itirazında bulunulmakta; asliye hukuk mahkemelerince, görevli yargı yerinin adli yargı yeri
olduğu gerekçesiyle, görev itirazının reddine karar verilmektedir.
Davalı idare vekillerinin, idari yargı yararına olumlu görev uyuşmazlığı
çıkartılması yolunda verdiği dilekçesi üzerine, dava dosyası veya onaylı bir örneği
13
Danıştay Başsavcılığı'na gönderilmekte, 2247 sayılı Uyuşmazlık Mahkemesi Kanununun
10.maddesi uyarınca Danıştay Başsavcılığınca olumlu görev uyuşmazlığı çıkarılmasına
ve dosyanın Uyuşmazlık Mahkemesine gönderilmesine karar verilmektedir.
Uyuşmazlık Mahkemesindeki imar planından kaynaklanan tazminat davalarında
göreve ilişkin olarak Danıştay Başsavcısı; uygulama ve öğretide, kamu idarelerinin, kamu
hizmetinin yürütümü sırasında, kamu gücü kullanarak tek yanlı irade açıklamalarıyla
yapmış oldukları işlemlerin, “idari işlem”; herhangi bir işlem ya da karara dayanmaksızın
gerçekleştirdikleri maddi faaliyetleriyle, görevleriyle ilgili hareketsizliklerinin de, “idari
eylem” olarak tanımlandığını;
bu
tanıma
göre;
idarelerin
3194
sayılı
İmar
Kanunu’nun 8. maddesi uyarınca tek yanlı irade açıklamaları ile tesis ettikleri, genel ve
düzenleyici imar planları ile bu planlara dayanılarak tesis edilen parselasyon,
kamulaştırma, ruhsat gibi bireysel işlemlerin, “idari işlem”; bu imar planı uyarınca yapmak
zorunda
oldukları
program
ve
uygulamaları,
bunun
için
gerekli
zamanda
gerçekleştirmemeleri; yani, bu konudaki hareketsizliklerinin de, idari eylem niteliği
taşıdığını; mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamanın, yukarıda açıklandığı üzere, genel ve
düzenleyici işlem olan imar planlarında sosyal donatı alanı olarak gösterilmesinden, bu
planlarda öngörülen kamulaştırma programlarının zamanında yapılmamasından ve imar
uygulaması işleminden kaynaklandığından ihtilaf bulunmadığından; bu kısıtlama ve
hareketsizlikten doğan zararın da idari işlem ve eylemden kaynaklandığının kabulünün
gerektiğini; bu bakımdan hukuki el atma iddiası ile açılan davanın 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu’nun 2. maddesinin 1. fıkrasının (b) bendinde yer alan yer alan
“İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları,” hükmü gereğince idari yargı yerinde görülmesinin gerektiği
yolunda görüş serdetmektedir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı da göreve ilişkin görüşünde; davacıların
taşınmazlarının 1/1000 ölçekli uygulama imar planında sosyal donatı alanı olarak ayrılması
sonucu mülkiyet hakkını kullanamadığını; kamulaştırma yapılmadan beklenmesine rağmen
imar plan değişikliği sonucu mülkiyet hakkı kullanımının engellenmesi sonucu hukuken
kamulaştırmasız el atma koşullarının gerçekleşmesi nedeniyle tazminat talep edildiğini;
Anayasa’nın 125/son madde ve fıkrasında, idarenin kendi eylem ve işlemlerinden doğan
zararı ödemekle yükümlü bulunduğunun kurala bağlandığını; 2577 sayılı İdari Yargılama
Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesi gereğince idari eylem ve işlemlerden dolayı zarara
14
uğrayanlar tarafından açılan tam yargı davalarının idari dava türleri arasında sayıldığını;
dava konusu uyuşmazlıkta, idarenin 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu kapsamında bir
işleminin bulunmaması karşısında, davanın anılan Kanun’un 14. maddesinde işaret edilen
bedel artırma davası niteliğinde olduğunun kabulüne olanak bulunmadığını; Uyuşmazlık
konusu işlemin, 1/1000 ölçekli imar planında sosyal donatı alanı olarak bırakıldığını; dava
tarihine kadar herhangi bir kamulaştırma işlemi ya da fiilen el atmanın bulunmadığını;
davaya konu idari eylemin, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun arazi ve arsa düzenlenmesine
ilişkin 18. maddesinin uygulamasından kaynaklanmakta olduğunu; imar planı ve buna
dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın,
2577 sayılı Kanun’un 2/1-b maddesinde yer alan idari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel
hakları doğrudan zarar görenler tarafından açılan tam yargı davaları kapsamında idari yargı
yerinde çözümlenmesinin gerektiğini; bu nedenle, Danıştay Başsavcılığı’nın 2247 sayılı
Yasa’nın 10. maddesi gereğince yapmış olduğu başvurunun kabulüne karar verilmesi
yolunda görüş bildirmektedir.
Uyuşmazlık Mahkemesi Hukuk Bölümü 14.01.2013 gün ve E:2012/317, K:2013/30
sayılı; 04.06.2013 gün ve E:2013/929, K:2013/1055 sayılı ve imar planlarında okul,
ibadethane, yol, yeşil alan, park, dere mutlak koruma alanı v.b. olarak ayrılmış olması
nedeniyle benzer diğer kararlarında da görevle ilgili olarak gerekçelerini sıralamış ve 3194
sayılı İmar Kanunu’nun “Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması” başlıklı 8.
maddesinden söz ederek, İmar Planı’nda sosyal donatı alanı olarak ayrılan ve bu nedenle
de hukuken el atılmış sayılan yerlerde plana uygun olarak düzenleme yapılmadığını,
kamulaştırma
yapılmadığını,
taşınmazda
inşaat
yapma
olanağı
bulunmadığını;
kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia
edildiğini; davanın konusunun, davalı idarece 3194 sayılı Kanun uyarınca kamu gücü
kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında yeşil alan olarak yer alan
davacılara ait taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğunu, belirtilen duruma göre,
imar planı ve buna dayalı imar uygulaması sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik
bulunan davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 2/1-b maddesinde yer
alan “İdari eylem ve işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından
açılan tam yargı davaları” kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiğini
belirterek, imar planında kamunun kullanım alanı olarak ayrılmak suretiyle hukuki el atma
iddiası ile açılacak davalarda görevli mahkemelerin İdari Yargı olduğuna hükmetmiştir.
15
Yukarıda görüldüğü üzere, Uyuşmazlık Mahkemesi, imar planlarını, her zaman,
sürekli, soyut, nesnel, ve herkes için geçerli, genel hükümler içeren, uyulması zorunlu
hukuksal işlemler olarak tanımlanan idarenin düzenleyici işlemleri kapsamında görmekte
ve imar planı doğrultusunda, , taşınmaz üzerinde yapılmış bir tesis bulunmaması (fiilen el
atmanın bulunmaması) durumunda, davanın imar planından kaynaklanan tazminat davası
olduğuna, dolayısıyla görüm ve çözümünün idari yargı yerine ait olduğuna karar
vermektedir.
İmar planından kaynaklanan tazminat davalarına ilişkin olarak görülen bir diğer
dava türü de tespit davası şeklinde açılan tazminat davalarıdır.
Davacılar vekili tarafından, Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.12.2010 günlü
kararında, mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamaların fiili el atma olmadan da
kamulaştırmasız el atma olarak nitelendirildiği ileri sürülmek suretiyle, tapu kaydına
kamulaştırma şerhi konulan taşınmazların uzun yıllar geçmesine karşın kamulaştırılmaması
nedeniyle kamulaştırmasız el atıldığının, bu nedenle talep edilebilecek bedel ve faiz ile faiz
başlangıcının, Kurumlardan hangisinin kamulaştırmasız el attığının tespitine karar
verilmesi istemiyle açılan davada Uyuşmazlık Mahkemesi 11.3.2013 Gün ve E:2012/321,
K:2013/327 sayılı kararıyla tespit davasının hukukumuzdaki yerini incelemiş,1086 sayılı
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (mülga) ile, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri
Kanunu’nun 106 ve 107. maddelerinden söz ederek; her ne kadar, dava 6100 sayılı
Kanunun 107. maddesinin 3. fıkrası kapsamında tespit davası şeklinde açılmış ise de, dava
dilekçesindeki iddiaların, davalı idarelerin idari eylem ve işlemleri nedeniyle idare hukuku
alanındaki tazmin sorumluluğuna ilişkin olduğu,
davanın 2577 sayılı Yasanın 2'nci
maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinde belirtilen tam yargı davası niteliğini taşıdığı; bu
dava ile ulaşılmak istenilen asıl amacın; davacıların taşınmazlarının tapu kaydına
kamulaştırma şerhi konulması ve kamulaştırmanın zamanında tekemmül ettirilmemesi
sebebiyle mülkiyet hakkına getirilen kısıtlamadan kaynaklanan zararın tazmini olduğu;
tazmini istenilen tutarın dilekçede gösterilmemiş olmasının, bu durumu değiştirecek
niteliği bulunmadığı; bu eksikliğin, İdari Yargı yerince dilekçe ret kararı verilmek suretiyle
tamamlatılmasının mümkün olduğu, bu durumda, davacıların maliki olduğu taşınmazların
Havaalanı Pist Alanı kullanımında kaldığı, tapu kaydı üzerine kamulaştırma şerhi
konulmasına rağmen kamulaştırılmadığı, taşınmaz üzerinde düzenleme yapılmadığı,
kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia
16
edildiği ancak tespit davası şeklinde dava kurgulanmış ise de; hukuka uygunluklarının
denetimi ve zarar doğurucu sonuçlarının giderilmesi İdari Yargı'nın görev alanında
bulunan idari işlem ve eylemlerin hukuk düzeninde yaratmış oldukları etki ve sonuçların,
"hukuki el atma" olarak nitelendirilmesine ve bu olumsuz sonuçlarla ilgili tazminat
taleplerinin adli yargı yerlerinde açılacak tespit ve tazminat davalarına konu edilmelerine
hukuken olanak bulunmadığı gerekçesiyle, davanın, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü
Kanunu'nun 2'nci maddesinin 1 'inci fıkrasının (b) bendinde yer alan "İdari eylem ve
işlemlerden dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı
davaları," kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği yolunda karar vermiştir.
Yine Uyuşmazlık Mahkemesi 13.5.2013 gün ve E:2013/384, K:2013/666 sayı ile
İmar planından kaynaklanan tazminat istemine ilişkin olarak öncesinden fazlaya ilişkin
hakları saklı tutulmak suretiyle adli yargı yerinde açılmış ve hüküm verilmiş olan kısmi
dava mahiyetindeki davanın kabulü sonrasında yine adli yargı yerinde açılan ek davada,
söz konusu davanın bağımsız ve yeni bir dava olduğu gözetilerek yapılan inceleme
neticesinde, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun ‘’Kısmi Dava’’ başlıklı 109.
maddesinden söz ederek; her ne kadar, kısmi dava mahiyetindeki Ankara 8.Asliye Hukuk
Mahkemesi’nin E:2011/442 sayılı dava dosyasının yargılaması adli yargı yerinde yapılmış
ve burada görülmekte olan davada görev (yargı yolu) itirazı olmaksızın karar verilmiş ise
de, hakkında uyuşmazlık çıkartılmış olan ek dava mahiyetindeki Ankara 7.Asliye Hukuk
Mahkemesi'nin E:2012/382 sayılı dava dosyası bu dosyadan bağımsız ve yeni bir dava
dosyası olarak değerlendirilmesi ve görev itirazına ilişkin olarak Danıştay Başsavcısınca
2247 sayılı Yasa'nın 10.maddesi uyarınca çıkartılan görev uyuşmazlığının esasının
incelenmesinin gerektiği, dolayısıyla, olayda, imar planının uygulaması sonucu,
uyuşmazlığa konu parselin imar planında Terminal ve Toplu Taşım alanında kaldığı,
taşınmaza idarece fiilen el atılmadığı, kamulaştırmasız el atma nedeniyle taşınmazın
bedelinin ödenilmesi gerektiğinin iddia edildiği; davanın konusunun, davalı idarece 3194
sayılı Kanun uyarınca kamu gücü kullanılarak tek yanlı irade ile yapılan imar planlarında
yer alan davacının hissedar olduğu taşınmazın bedelinin tazminine ilişkin bulunduğu
anlaşılmış olup, belirtilen duruma göre, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması
sonucunda uğranılan zararın tazminine yönelik bulunan davanın, 2577 sayılı İdari
Yargılama Usulü Kanunu'nun 2/1-b maddesinde yer alan "İdari eylem ve işlemlerden
dolayı kişisel hakları doğrudan muhtel olanlar tarafından açılan tam yargı davaları"
17
kapsamında idari yargı yerince çözümlenmesi gerektiği yolunda karar vermiştir.
İdarenin dava konusu taşınmazlara kamulaştırmasız el atmasından doğan zararın
tazmini istemiyle açılan davada, idarece fiili olarak el atılan taşınmazlar bakımından,
davanın haksız fiillere ilişkin özel hukuk hükümlerine göre Adli Yargı Yerinde; fiili olarak
el atılmayan taşınmaz bakımından ise, imar planı ve buna dayalı imar uygulaması
sonucunda uğranılan zararın tazmini kapsamında ve 2577 sayılı Yasa uyarınca İdari Yargı
Yerinde çözümlenmesi gerektiği yolundaki Uyuşmazlık Mahkemesinin 04.06.2013 gün ve
E:2013/465, K:2013/892 sayılı, kararında ise; idarenin dava konusu taşınmazlardan iki
tanesine, 811 ada 7 ve 8 parsellere, kamulaştırmasız el atması karşısında, bu taşınmazlar
bakımından el atmadan doğan zararın tazminine yönelik olan davanın, haksız fiillere ilişkin
özel hukuk hükümlerine göre görüm ve çözümünün adli yargı yerinin görevine girdiği;
diğer taraftan, davaya konu 811 ada, 9 parsel sayılı taşınmaza ilişkin olarak, taşınmazın
imar planında ilkokul alanında kaldığı; bu parselde de herhangi bir kamulaştırma işlemi
yapılmadığı gibi, plan doğrultusunda bir tesis de yapılmadığı, dolayısıyla bu taşınmaza
fiili olarak el atılmadığının anlaşıldığı; dolayısıyla, davaya konu 811 ada,
7 ve 8 parsel
sayılı taşınmazlar bakımından davanın görüm ve çözümünde Adli Yargı yeri görevli
olduğundan Danıştay Başsavcısı’nın başvurusunun reddine karar vermiştir.
5-SONSÖZ
Yukarıda sunumu yapılan yüksek yargı kararları ışığında, Danıştay ve Uyuşmazlık
Mahkemesi’nin içtihatlarıyla ve öğretide, düzenleyici işlem niteliğinde olduğu kabul edilen
imar planları, kapsadıkları bölgeye ilişkin olarak hem genel kurallar hem de kuralların
uygulanmasını gösteren bir şema içeren karmaşık yapılı bir işlem türü oluşturmaktadır. Bu
planların düzenleyici işlemlerin hukuksal rejimine tabi kılınması, belli bir bölge bazında
imar ilke ve kurallarının mümkün olan soyutluk düzeyinde ifade edilmesi anlamına
gelmektedir.(4)
Kısaca, idari mercilerin verdikleri kararlar sonucunda plan ve projelere uygun el
atmadan doğan zararların tazminine ilişkin dava “idare mahkemesinin görevine giren bir
tam yargı davası” olarak kabul görmekte, bunun dışındaki haksız el atmadan doğan
zararların tazminine ilişkin dava ise “adli yargının görev alanına giren, Borçlar Hukuku
hükümlerine tabi bir tazminat davası” olarak tanımlanmaktadır. (Yargıtay İçtihadı
Birleştirme Genel Kurulu Kararı 16.05.1956 gün ve E:1956/1, K:1956/6) Literatürde
18
bulunan bu ikili ayrım, uygulamada ve uygulamadaki sorunlar nedeniyle açılan davalarda
kendisini göstermektedir.
Gerek Yargıtay’ın ve gerekse Danıştay’ın vermiş olduğu kararlarda, henüz bir ortak
paydada buluşulamamış olunması nedeniyle davalarda oluşan görev uyuşmazlıklarının
çözümü için Mahkememize başvurulmakta ve Mahkememizce anlatıla gelen kavramlar
gözetilerek hukuki el atmalarda idari yargı yerinin görevli olduğu yolunda kararlar
verilmekte olup, bu uygulama istikrarlı bir biçimde devam etmektedir.
19
SUNUMDA BAHSİ GEÇEN MEVZUAT HÜKÜMLERİ
1- ANAYASA
Mülkiyet hakkı
Madde 35 – Herkes, mülkiyet ve miras haklarına sahiptir. Bu haklar, ancak kamu yararı
amacıyla, kanunla sınırlanabilir. Mülkiyet hakkının kullanılması toplum yararına aykırı
olamaz.
Kamulaştırma
Madde 46 – (Değişik:3/10/2001-4709/18 md) Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu
yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette
bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere
göre, kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idarî irtifaklar kurmaya yetkilidir.
Kamulaştırma bedeli ile kesin hükme bağlanan artırım bedeli nakden ve peşin
olarak ödenir. Ancak, tarım reformunun uygulanması, büyük enerji ve sulama projeleri ile
iskân projelerinin gerçekleştirilmesi, yeni ormanların yetiştirilmesi, kıyıların korunması ve
turizm amacıyla kamulaştırılan toprakların bedellerinin ödenme şekli kanunla gösterilir.
Kanunun taksitle ödemeyi öngörebileceği bu hallerde, taksitlendirme süresi beş yılı
aşamaz; bu takdirde taksitler eşit olarak ödenir.
Kamulaştırılan topraktan, o toprağı doğrudan doğruya işleten küçük çiftçiye ait
olanlarının bedeli, her halde peşin ödenir.
İkinci fıkrada öngörülen taksitlendirmelerde ve herhangi bir sebeple ödenmemiş
kamulaştırma bedellerinde kamu alacakları için öngörülen en yüksek faiz uygulanır.
2- 4721 sayılı TÜRK MEDENİ KANUNU
Mülkiyet hakkının içeriği
Madde 683- Bir şeye malik olan kimse, hukuk düzeninin sınırları içinde, o şey üzerinde
dilediği gibi kullanma, yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir.
Malik, malını haksız olarak elinde bulunduran kimseye karşı istihkak davası açabileceği
gibi, her türlü haksız el atmanın önlenmesini de dava edebilir.
20
3- 3194 sayılı İMAR KANUNU
Planların hazırlanması ve yürürlüğe konulması
Madde 8 – Planların hazırlanmasında ve yürürlüğe konulmasında aşağıda belirtilen
esaslara uyulur.
a) Bölge planları; sosyo-ekonomik gelişme eğilimlerini, yerleşmelerin gelişme
potansiyelini, sektörel hedefleri, faaliyetlerin ve alt yapıların dağılımını belirlemek üzere
hazırlanacak bölge planlarını, gerekli gördüğü hallerde Devlet Planlama Teşkilatı yapar
veya yaptırır.
b) İmar Planları; Nazım İmar Planı ve Uygulama İmar Planından meydana gelir. Mevcut
ise bölge planı ve çevre düzeni plan kararlarına uygunluğu sağlanarak, belediye sınırları
içinde kalan yerlerin nazım ve uygulama imar planları ilgili belediyelerce yapılır veya
yaptırılır. Belediye meclisince onaylanarak yürürlüğe girer. (Değişik dördüncü cümle:
8/8/2011- KHK-648/21 md.) Bu planlar onay tarihinden itibaren belediye başkanlığınca
tespit edilen ilan yerlerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay süreyle eş
zamanlı olarak ilan edilir.(1) Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir. Belediye
başkanlığınca belediye meclisine gönderilen itirazlar ve planları belediye meclisi onbeş
gün içinde inceleyerek kesin karara bağlar.
Belediye ve mücavir alan dışında kalan yerlerde yapılacak planlar valilik veya
ilgilisince yapılır veya yaptırılır. Valilikçe uygun görüldüğü takdirde onaylanarak
yürürlüğe girer. (Değişik üçüncü cümle: 8/8/2011- KHK-648/21 md.) Onay tarihinden
itibaren valilikçe tespit edilen ilan yerinde ve ilgili idarelerin internet sayfalarında bir ay
süreyle eş zamanlı olarak ilan edilir. Bir aylık ilan süresi içinde planlara itiraz edilebilir.
İtirazlar valiliğe yapılır, valilik itirazları ve planları onbeş gün içerisinde inceleyerek kesin
karara bağlar.
Onaylanmış planlarda yapılacak değişiklikler de yukarıdaki usullere tabidir.
Kesinleşen imar planlarının bir kopyası, Bakanlığa gönderilir.
İmar planları alenidir. Bu aleniyeti sağlamak ilgili idarelerin görevidir. Belediye
Başkanlığı ve mülki amirlikler, imar planının tamamını veya bir kısmını kopyalar veya
kitapçıklar haline getirip çoğaltarak tespit edilecek ücret karşılığında isteyenlere verir.
c) (Ek: 3/7/2005 - 5403/25 md.) Tarım arazileri, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı
Kanununda belirtilen izinler alınmadan tarımsal amaç dışında kullanılmak üzere
plânlanamaz.
21
İmar programları, kamulaştırma ve kısıtlılık hali:
Madde 10 – Belediyeler; imar planlarının yürürlüğe girmesinden en geç 3 ay içinde, bu
planı tatbik etmek üzere 5 yıllık imar programlarını hazırlarlar. Beş yıllık imar
programlarının görüşülmesi sırasında ilgili yatırımcı kamu kuruluşlarının temsilcileri
görüşleri esas alınmak üzere Meclis toplantısına katılır. Bu programlar, belediye
meclisinde kabul edildikten sonra kesinleşir. Bu program içinde bulunan kamu
kuruluşlarına tahsis edilen alanlar, ilgili kamu kuruluşlarına bildirilir. Beş yıllık imar
programları sınırları içinde kalan alanlardaki kamu hizmet tesislerine tahsis edilmiş olan
yerleri ilgili kamu kuruluşları, bu program süresi içinde kamulaştırırlar. Bu amaçla gerekli
ödenek, kamu kuruluşlarının yıllık bütçelerine konulur.
İmar programlarında, umumi hizmetlere ayrılan yerler ile özel kanunları gereğince
kısıtlama konulan gayrimenkuller kamulaştırılıncaya veya umumi hizmetlerle ilgili projeler
gerçekleştirilinceye kadar bu yerlerle ilgili olarak diğer kanunlarla verilen haklar devam
eder.
İmar planlarında umumi hizmetlere ayrılan yerler:
Madde 13 – (Birinci fıkra iptal: Ana.Mah.nin 29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33,
K.:1999/51 sayılı Kararı ile) İmar programına alınan alanlarda kamulaştırma yapılıncaya
kadar emlak vergisi ödenmesi durdurulur.
Kamulaştırmanın yapılması halinde durdurma tarihi ile kamulaştırma tarihi arasında
tahakkuk edecek olan emlak vergisi, kamulaştırmayı yapan idare tarafından ödenir. Birinci
fıkrada yazılı yerlerin kamulaştırma yapılmadan önce plan değişikliği
ile kamulaştırmayı gerektirmeyen bir maksada ayrılması halinde ise durdurma tarihinden
itibaren geçen sürenin emlak vergisini mal sahibi öder.
(Üçüncü fıkra iptal: Ana.Mah.nin 29/12/1999 tarihli ve E.:1999/33, K.:1999/51
sayılı Kararı ile)
Onaylanmış imar planlarında, birinci fıkrada yazılı yerlerdeki arsa ve arazilerin, bu
Kanunda öngörülen düzenleme ortaklık payı oranı üzerindeki miktarlarının mal
sahiplerince ilgili idarelere bedelsiz olarak terk edilmesi halinde bu terk işlemlerinden
ayrıca emlak alım ve satım vergisi alınmaz.
22
Arazi ve arsa düzenlemesi
Madde 18 – İmar hududu içinde bulunan binalı veya binasız arsa ve arazileri malikleri
veya diğer hak sahiplerinin muvafakatı aranmaksızın, birbirleri ile, yol fazlaları ile, kamu
kurumlarına veya belediyelere ait bulunan yerlerle birleştirmeye, bunları yeniden imar
planına uygun ada veya parsellere ayırmaya, müstakil, hisseli veya kat mülkiyeti esaslarına
göre hak sahiplerine dağıtmaya ve re'sen tescil işlemlerini yaptırmaya belediyeler
yetkilidir. Sözü edilen yerler belediye ve mücavir alan dışında ise yukarıda belirtilen
yetkiler valilikçe kullanılır.
Belediyeler veya valiliklerce düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların dağıtımı
sırasında bunların yüzölçümlerinden yeteri kadar saha, düzenleme dolayısıyla meydana
gelen değer artışları karşılığında "düzenleme ortaklık payı" olarak düşülebilir. Ancak, bu
maddeye göre alınacak düzenleme ortaklık payları, düzenlemeye tabi tutulan arazi ve
arsaların düzenlemeden önceki yüzölçümlerinin yüzde kırkını geçemez.
(Değişik üçüncü fıkra: 3/12/2003-5006/1 md.) Düzenleme ortaklık payları,
düzenlemeye tâbi tutulan yerlerin ihtiyacı olan Milli Eğitim Bakanlığına bağlı ilk ve
ortaöğretim kurumları, yol, meydan, park, otopark, çocuk bahçesi, yeşil saha, ibadet yeri
ve karakol gibi umumî hizmetlerden ve bu hizmetlerle ilgili tesislerden başka maksatlarla
kullanılamaz.
Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, yukarıdaki fıkrada sözü geçen umumi
hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde,
eksik kalan miktar belediye veya valilikçe kamulaştırma yolu ile tamamlanır.
Herhangi bir parselden bir miktar sahanın kamulaştırılmasının gerekmesi halinde
düzenleme ortaklık payı, kamulaştırmadan arta kalan saha üzerinden ayrılır. Bu fıkra
hükümlerine göre, herhangi bir parselden bir defadan fazla düzenleme ortaklık payı
alınmaz. Ancak, bu hüküm o parselde imar planı ile yeniden bir düzenleme yapılmasına
mani teşkil etmez.
Bu düzenlemeye tabi tutulan arazi ve arsaların düzenleme ortaklık payı
alınanlarından, bu düzenleme sebebiyle ayrıca değerlendirme resmi alınmaz. Üzerinde bina
bulunan hisseli parsellerde, şüyulanma sadece zemine ait olup, şüyuun giderilmesinde bina
bedeli ayrıca dikkate alınır.
Düzenleme sırasında, plan ve mevzuata göre muhafazasında mahzur bulunmayan
bir yapı, ancak bir imar parseli içinde bırakılabilir. Tamamının veya bir kısmının plan ve
23
mevzuat hükümlerine göre muhafazası mümkün görülemeyen yapılar ise, birden fazla imar
parseline de rastlayabilir. Hisseli bir veya birkaç parsel üzerinde kalan yapıların bedelleri,
ilgili parsel sahiplerince yapı sahibine ödenmedikçe ve aralarında başka bir anlaşma temin
edilmedikçe veya şüyuu giderilmedikçe bu yapıların eski sahipleri tarafından
kullanılmasına devam olunur. Bu maddede belirtilen kamu hizmetlerine ayrılan yerlere
rastlayan yapılar, belediye veya valilikçe kamulaştırılmadıkça yıktırılamaz.
Düzenlenmiş arsalarda bulunan yapılara, ilgili parsel sahiplerinin muvafakatları
olmadığı veya plan ve mevzuat hükümlerine göre mahzur bulunduğu takdirde, küçük
ölçüdeki zaruri tamirler dışında ilave, değişiklik ve esaslı tamir izni
verilemez. Düzenlemeye tabi tutulması gerektiği halde, bu madde hükümlerinin tatbiki
mümkün olmayan hallerde imar planı ve yönetmelik hükümlerine göre müstakil inşaata
elverişli olan kadastral parsellere plana göre inşaat ruhsatı verilebilir.
Bu maddenin tatbikinde belediye veya valilik, ödeyecekleri kamulaştırma bedeli
yerine ilgililerin muvafakatı halinde kamulaştırılması gereken yerlerine karşılık, plan ve
mevzuat hükümlerine göre yapı yapılması mümkün olan belediye veya valiliğe ait
sahalardan yer verebilirler.
Veraset yolu ile intikal eden, bu Kanun hükümlerine göre şüyulandırılan Kat
Mülkiyeti Kanunu uygulaması, tarım ve hayvancılık, turizm, sanayi ve depolama amacı
için yapılan hisselendirmeler ile cebri icra yolu ile satılanlar hariç imar planı
olmayan yerlerde her türlü yapılaşma amacıyla arsa ve parselleri hisselere ayıracak özel
parselasyon planları, satış vaadi sözleşmeleri yapılamaz.
4- 6100 sayılı HUKUK MUHAKEMELERİ KANUNU
Eda davası
MADDE 105- (1) Eda davası yoluyla mahkemeden, davalının, bir şeyi vermeye veya
yapmaya yahut yapmamaya mahkûm edilmesi talep edilir.
Tespit davası
MADDE 106- (1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin
varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep
edilir.
24
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta
hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.
Belirsiz alacak ve tespit davası
MADDE 107– (1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin
olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu
hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle
belirsiz alacak davası açabilir.
(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve
kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi
yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.
(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu
durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.
Kısmi dava
MADDE 109- (1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda,
sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) Talep konusunun miktarı, taraflar arasında tartışmasız veya açıkça belirli ise kısmi dava
açılamaz.
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hâli
dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği
anlamına gelmez.
5- AVRUPA İNSAN HAKLARI SÖZLEŞMESİNİN 1 NOLU EK PROTOKOLÜ
Mülkiyetin korunması
Madde 1 - Her gerçek ve tüzel kişinin mal ve mülk dokunulmazlığına saygı gösterilmesini
isteme hakkı vardır. Bir kimse, ancak kamu yararı sebebiyle ve yasada öngörülen koşullara
ve uluslararası hukukun genel ilkelerine uygun olarak mal ve mülkünden yoksun
bırakılabilir.
25
KAYNAKÇA
(1) http://cozumarsa.com/makaleler-2/ (Erişim Tarihi 08.07.2013)
(2) http://www.ghdernegi.com/makale.php?id=5 (Erişim Tarihi 08.07.2013)
(3) http://tr.wikipedia.org/wiki/M%C3%BClkiyet_hakk%C4%B1 (Erişim Tarihi
08.07.2013)
(4) http://www.ankarabarosu.org.tr/siteler/ankarabarosu/tekmakale/2008-2/6.pdf (Erişim
Tarihi 08.07.2013)
26

Benzer belgeler

KAMULAŞTIRMA KARARI • UZUN YILLAR UYGULAMA

KAMULAŞTIRMA KARARI • UZUN YILLAR UYGULAMA Diğer taraftan, Anayasa Mahkemesinin sözü edilen kararında da atıf yapılan İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin 23.09.1982 gün ve 7151/75 sayılı Sporrong ve Lönnroth – İsveç kararında ise Mahkeme; baş...

Detaylı

İmar Uygulaması ve Düzenleme Ortaklık Payı

İmar Uygulaması ve Düzenleme Ortaklık Payı park, okul alanı, ibadet yeri vb. olarak belirlenen veya Düzenleme Ortaklık Payı (DOP) kesilmesi sonucunda kamu binaları niteliğindeki taşınmazlarda paydaş olan kişiler, etrafındaki neredeyse tüm t...

Detaylı