ulusal dahili ve cerrahi bilimler yoğun bakım kongresi bildiri özetleri

Transkript

ulusal dahili ve cerrahi bilimler yoğun bakım kongresi bildiri özetleri
8
ULUSAL
DAHİLİ VE CERRAHİ
BİLİMLER
YOĞUN BAKIM
KONGRESİ
16 - 20 Kasım 2011
Swissotel, Ankara
BİLDİRİ ÖZETLERİ
Değerli Meslektaşlarımız;
Derneğimiz kuruluşundan bu yana yoğun bakım çalışanlarının daha iyi
hasta bakımı için gerekli olan bilgi donanımlarını artırmak amacı ile her
türlü çabayı göstermektedir. Yoğun bakım uzmanlığının diğer tüm gelişmiş
ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tanımlanmış bir alan olması için yoğun
çalışmalarımız devam etmektedir.
Sekizinci ulusal kongremizde de geçmiş yıllarda olduğu gibi ülkemizin
ileri gelen 100 civarında yoğun bakım uzmanının deneyimlerinden yararlanma
şansını bulacaksınız.
Bu yıl da kongremizi başkentimiz Ankara’da gerçekleştireceğiz.
Kongre öncesi kurslarımız özellikle yoğun bakım alanındaki temel bilgilerini
geliştirmek isteyenler için benzersiz bir fırsat olmaya devam edecek. Kurslara
katılan meslektaşlarımızın kongreye de katılımları için kolaylıkları bu yılda
sağlayacağız.
Kongrede yapılan bildiri ve posterler yeni yapısı ile daha da güçlenen, bir çok
indekse dahil edilmiş olan Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Dergisi’nde
yayınlanacaktır.
Beş yüz civarında katılımcının olacağı kongremizde siz meslektaşlarımızı
görmek, deneyimlerimizi paylaşmak bizleri mutlu edecektir.
Başarılı ve verimli bir kongre için şimdiden hepinize teşekkür ederiz.
Prof. Dr. Murat Sungur
Kongre Başkanı
Prof. Dr. Muhammet Güven
Dernek Başkanı
BİLİMSEL SEKRETERYA
Yrd. Doç. Dr. Melda TÜRKOĞLU
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı
Ankara
Tel: 0 312 202 42 41/202 42 01
E-mail: [email protected]
Uzm. Dr. Cenk KIRAKLI
İzmir Dr. Suat Seren
Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Yoğun Bakım Ünitesi
İzmir
Tel: 0 232 433 33 33 - 2557
E-mail: [email protected]
Doç. Dr. Emel ERYÜKSEL
Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Solunum Yoğun Bakım Ünitesi
İstanbul
Tel: 0 212 664 17 00 - 1149
E-mail: [email protected]
ORGANİZASYON SEKRETERYASI
DMR Kongre Organizasyon Hizmetleri
Turizm Ltd. Şti
Barbaros Bulvarı Akdoğan Sok. No: 23/2
34353 - Beşiktaş / İSTANBUL
Tel : 0 212 258 50 28
Fax : 0 212 258 50 29
Web : www.dmrturizm.com.tr
E-mail : [email protected]
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
4
KURSLAR - 16 KASIM 2011
UYGULAMALI MEKANİK VENTİLASYON KURSU
Yöneticiler: Kürşat Uzun, Zuhal Karakurt
09:00-09:30
Mekanik Ventilasyon Tanımı, Endikasyon ve Kontrendikasyonları
Serpil Öcal
09:30-10:15
Modlar ve Ayarlar
Melda Türkoğlu
10:15-10:45
Kahve Arası
10:45-11:30
Mekanik Ventilasyonda Monitorizasyon, PEEP, Oto PEEP
Ramazan Coşkun
11:30-12:15
Ventilatörden Ayırma ve Ekstübasyon
Zuhal Karakurt
12:15-13:00
Öğle Yemeği
13:00-13:30
Mekanik Ventilatör Problemleri ve Komplikasyonlar
Defne Altıntaş
13:30-14:15
Noninvaziv Mekanik Ventilasyon, Endikasyon, Kontraendikasyon ve Modlar, Uygulama
Kürşat Uzun
14:15-14:45
14:45-17:00
Kahve Arası
Kahve Eşliğinde Pratik Uygulama
Defne Altıntaş, Serpil Öcal, Ramazan Coşkun
KRİTİK HASTADA BESLENME KURSU
Yöneticiler: Hülya Sungurtekin, Osman Abbasoğlu
09:00-09:30
Kritik Hastada Beslenmenin Önemi, Planlama
Çetin Kaymak
09:30-10:00
Kritik Hastada Enteral Beslenme
Gülbin Aygencel
10:00-10:30
Kritik Hastada Paranteral Beslenme
Kürşat Gündoğan
10:30-11:00
Kahve Arası
11:00-11:30
Özel Ürün Kullanımı
Hülya Sungurtekin
11:30-12:00
İzlem ve Hedefler
Osman Abbasoğlu
12:00-13:00
Öğle Yemeği
13:00-13:45
Beslenmeye Bağlı Komplikasyonlar
Zekeriya Ülger
13:45-17:00
Olgu Tartışması Masa 1
Gülbin Aygencel
Olgu Tartışması Masa 2
Hülya Sungurtekin
Olgu Tartışması Masa 3
Melda Türkoğlu
Olgu Tartışması Masa 4
Çetin Kaymak
KURSLAR - 16 KASIM 2011
YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ KURSU
Yöneticiler: Sultan Taşçı, Gönül Sungur
5
Açılış Konuşmaları
09:00-10:40
OTURUM - I
09:00-09:30
Oturum Başkanı: E. Ümit Seviğ
Hemşirelikte Örtük Bilgi
Nurgün Platin
09:30-09:40
Tartışma
09:50-10:20
Oturum Başkanı: Sevgi Hatipoğlu
Yoğun Bakımda Ağrı Nedenleri, Değerlendirme ve Yeni Yaklaşımlar
Ayla Yava
10:20-10:40
Tartışma
10:40-11:00
Kahve Arası
11:00-12:30
OTURUM - II - Yoğun Bakımda Hasta Güvenliği
Oturum Başkanı: Aysel Badır
11:00-11:20
İnsan Gücü, Eğitim ve İletişim Aysel Badır
11:20-11:35
Risk Yönetimi ve Olay Raporlama Vesile Ünver
11:35-11:55
Hatalı Uygulamalar Melahat Saylam
11:55-12:15
Enfeksiyonlar Hümeyra Zengin
12:15-12:30
Tartışma
12:30-13:30
Öğle yemeği
13:30-14:10
OTURUM - III
Oturum Başkanı: Sultan Taşçı
Ventilatör İlişkili Pnömoniyi Önlemede Kanıta Dayalı Uygulamaların Kullanımı Gönül Sungur
14:00-14:10
Tartışma
14:10-14:50
Oturum Başkanı: Nalan Akbayrak
Yoğun Bakım Hemşireliğinde Son Durum: Uygulamada Neredeyiz? Eğitimde Neredeyiz?
Emine Türkmen
14:50-15:00
Tartışma
15:00-15:20
Kahve Arası
15:20-15:50
OTURUM - IV
Oturum Başkanı: E. Ümit Seviğ
İleri Yaşam Desteği İlkeleri Murat Sungur
15:40-15:50
Tartışma
15:50-16:40
Oturum Başkanı: Murat Sungur
Yoğun Bakımda Etik Sorunlar ve Yaklaşımlar Nermin Ersoy
16:40-16:50
Tartışma
16:50-17:00
Değerlendirme ve Kapanış
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
08:30-09:00
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
6
BİLİMSEL PROGRAM - 17 KASIM 2011
SALON A
09:30-10:00
Açılış
10:00-11:00
Konferans
Oturum Başkanı: Muhammet Güven
Organ Nakli Merkezi Nasıl Kurulur ve Geliştirilir?
Münci Kalayoğlu
11:00-11:30
11:30-12:30
Kahve Arası
Konferans
Oturum Başkanı: Turgay Çelikel
World Federation of Societies of Intensive Care Medicine President’s Lecture
Edgar J. Jimenez
12:30-13:30
Öğle Yemeği
13:30-15:00
Yoğun Bakımda Karaciğer Yetmezliği
Oturum Başkanları: Münci Kalayoğlu, Aras Pirat
13:30-13:50
Kronik Karaciğer Yetmezliğinde Yoğun Bakım Gerektiren Durumlar
Aras Pirat
13:50-14:10
Akut Karaciğer Yetmezliğininin Yoğun Bakımda İzlemi
Levent Yamanel
14:10-14:30
Karaciğer Yetmezliğinde Ekstrakorpereal Tedavi
Ender Gedik
14:30-14:50
Akut Karaciğer Yetmezliğinde Karaciğer Nakli
Münci Kalayoğlu
14:50-15:00
Tartışma
15:00-15:30
Kahve Arası
15:30-17:00
Yoğun Bakımda Sıvı Resüsitasyonu ve Hemodinamik İzlem
Oturum Başkanları: Hülya Sungurtekin, Dilek Memiş
15:30-15:50
Kritik Hastada Hipo ve Hipervolemi
Dilek Memiş
15:50-16:10
Sıvı Resüsitasyonunda Kristaloid mi? Kolloid mi?
Bilgin Cömert
16:10-16:30
Hemodinamik İzlemde Statik İndeksler Kullanılabilir
Muhammet Güven
16:30-16:50
Hemodinamik İzlemde Dinamik İndeksler Kullanılmalıdır
Hülya Sungurtekin
16:50-17:00
Tartışma
17:00-18:00
Workshop
BİLİMSEL PROGRAM - 17 KASIM 2011
SALON B
13:30-15:00
A. Baumannii İnfeksiyonları
Oturum Başkanları: Yeşim Çetinkaya Şardan, Melda Türkoğlu
13:30-13:50
Türkiye’de A. Baumannii İnfeksiyonları
Dilek Arman
13:50-14:10
Risk Faktörleri ve Önlem
Yeşim Çetinkaya Şardan
14:10-14:30
Mortalite ve Morbidite Üzerine Etkileri
Hakan Erbay
14:30-14:50
Tedavi Seçenekleri
Melda Türkoğlu
14:50-15:00
Tartışma
Kahve Arası
15:30-17:00
Nöroloji Yoğun Bakım
Oturum Başkanları: Mois Bahar, Hakan Seçkin
15:30-15:50
Travmatik Beyin Hasarında Hasta İzlemi
Mois Bahar
15:50-16:10
İskemik Serebrovasküler Olay
Belgin Koçer
16:10-16:30
İntraserebral Kanama
Hakan Seçkin
16:30-16:50
Kritik Hastada Konvülzyon Yönetimi
Neşe Dericioğlu
16:50-17:00
Tartışma
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
15:00-15:30
7
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
8
BİLİMSEL PROGRAM - 18 KASIM 2011
SALON A
09:00-10:30
Sepsis
Oturum Başkanları: Melek Tulunay, Arzu Topeli İskit
09:00-09:20
Sepsiste Erken Hedefe Yönelik Tedavi
Melek Tulunay
09:20-09:40
Organ Disfonksiyonunun Erken Tanısı ve Rejyonel Perfüzyonda Hedefler
İsmail Cinel
09:40-10:00
Sepsiste ivigMA, APC,Steroid Tedavisi
Figen Esen
10:00-10:20
Sepsis Kampanyası Başarıya Ulaştı mı?
Arzu Topeli İskit
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Arası
11:00-12:30
Göğüs Cerrahisi Oturumu
Oturum Başkanları: Bülent Tırnaksız, Akın Kaya
11:00-11:30
Son dönem Solunum Yetmezlikli Hastada Akciğer Nakli ve Diğer Cerrahi Tedaviler
Adnan Sayar
11:30-11:50
Uzamış Ampiyem Yönetimi
Cüneyt Kurul
11:50-12:20
Mekanik Ventilasyon Uygulanan Hastalarda Cerrahi Tedavi Gerektirecek Pulmoner Sorunlar
Bülent Tırnaksız
12:20-12:30
Tartışma
12:30-13:30
Öğle Yemeği
Yoğun Bakımda Yılın Makalesi Müge Aydoğdu
Oturum Başkanı: Gül Gürsel
13:30-15:00
Yoğun Bakımda Tıbbi Hatalar
Oturum Başkanları: Turgay Çelikel, Arzu Topeli İskit
13:30-13:50
Sorunun Boyutu
Turgay Çelikel
13:50-14:10
Hasta Bildirimi ve Yönetimi
Yusuf A. Kılıç
14:10-14:30
Neler Yapmalıyız?
Arzu Topeli İskit
14:30-14:50
Sorunun Adli Boyutu
Ziynet Özçelik
14:50-15:00
Tartışma
15:00-15:30
Kahve Arası
15:30-16:30
Serbest Bildiriler
Oturum Başkanları: Gündeniz Altıay, Emre Karakoç
16:30-17:30
İnteraktif Oturum
Oturum Başkanları: Fatih Ağalar, Murat Sungur
20:00
Gala Yemeği
BİLİMSEL PROGRAM - 18 KASIM 2011
SALON B
Akut Böbrek Hasarı
Oturum Başkanları: Murat Sungur, Celalettin Usalan
09:00-09:20
Akut Böbrek Hasarının Tespitinde Yeni Kriterler ve Belirteçler
Melda Dilek
09:20-09:40
Kritik Hastada Akut Böbrek Hasarının Önlenmesi
Defne Altıntaş
09:40-10:00
Aralıklı Konvansiyonel Hemodiyaliz Standart Tedavidir
Celalettin Usalan
10:00-10:20
Erken Sürekli Renal Replasman Tedavisi Uygulanmalıdır
Murat Sungur
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
Kahve Arası
11:00-12:30
Yoğun Bakımda Hemofagositik Sendrom
Oturum Başkanları: Yahya Büyükaşık, Benan Bayrakçı
11:00-11:30
Tanımlamalar, Sorunun Boyutu ve Primer Hemofagositik Sendrom
Şule Ünal
11:30-11:50
Sekonder Hemofagositik Sendrom
Benan Bayrakçı
11:50-12:20
Makrofaj Aktivasyon Sendromu
Yahya Büyükaşık
12:20-12:30
Tartışma
12:30-13:30
Öğle Yemeği
13:30-15:00
Akut Respiratuar Distres Sendromu
Oturum Başkanları: Emel Eryüksel, Emre Karakoç
13:30-13:50
Akut Respiratuar Distres Sendromunda Sıvı Tedavisi ve Hemodinamik İzlem
Emel Eryüksel
13:50-14:10
Akut Respiratuar Distres Sendromunda Steroidler ve Nöromusküler Tedavi
Cenk Kıraklı
14:10-14:30
Basınç Volüm Eğrileri Ne İşe Yarar Emre Karakoç
14:30-14:50
Akut Respiratuar Distres Sendromunda PEEP Ayarı, Recruitment ve Yüzüstü Pozisyon
Nalan Adıgüzel
14:50-15:00
Tartışma
15:00-15:30
15:30-16:30
20:00
Kahve Arası
Serbest Bildiriler
Oturum Başkanları: Defne Altıntaş, Serpil Öcal
Gala Yemeği
9
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
09:00-10:30
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
10
BİLİMSEL PROGRAM - 19 KASIM 2011
SALON A
09:00-10:30
Uyku
Oturum Başkanları: Mehdi Yeksan, Murat Aksu
09:00-09:20
Uyku Fizyolojisi
Murat Aksu
09:20-09:50
Uyku Bozukluklarının Temelleri
Sadık Ardıç
09:50-10:20
Yoğun Bakımda Uyku
Ebru Ortaç
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
11:00-12:30
Kahve Arası
Kronik Obstriktif Akciğer Hastalığı, Astım, Obesite Hipoventilasyon
Oturum Başkanları: Filiz Koşar, Levent Kart
11:00-11:20
Hiperkapni; Ne Kadar İzin Verebiliriz?
Özlem Moçin
11:20-11:40
Hipoksi; Ne Kadar Düşük Olabilir?
Emel Eryüksel
11:40-12:00
Status Astmatikusda Mekanik Ventilasyon
Levent Kart
12:00-12:20
Obesite Hipoventilasyon Hastasının Yönetimi
Filiz Koşar
12:20-12:30
Tartışma
12:30
Kapanış
BİLİMSEL PROGRAM - 19 KASIM 2011
SALON B
09:00-10:30
Perioperatif Dönem
Oturum Başkanları: Ülkü Aypar, Gökhan Yağcı
Kardiyovasküler ve Pulmoner Risk Değerlendirilmesi
Hatice Yağmurdur
09:20-09:50
İntraoperatif Katastrofik Olaylar
Seval İzdeş
09:50-10:20
Postoperatif Cerrahi Stresin Azaltılması
(Beta Bloker, Beslenme, Analjezi, Sıvı Tedavisi)
Gökhan Yağcı
10:20-10:30
Tartışma
10:30-11:00
11:00-12:30
Kahve Arası
Yoğun Bakımda Sıfır Enfeksiyon
Oturum Başkanları: Cem Terzi, Erhan Tabakoğlu
11:00-11:20
Nasıl Başarılır?
Gökay Güngör
11:20-11:40
Ventilatör İlişkili Pnömoni
Erhan Tabakoğlu
11:40-12:00
Kateter İlişkili Kan Dolaşım Yolu Enfeksiyonları
Ahmet Doğrul
12:00-12:20
Cerrahi Alan Enfeksiyonları
Cem Terzi
12:20-12:30
Tartışma
12:30
Kapanış
11
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
09:00-09:20
SÖZEL BİLDİRİLER
S01
İÇ HASTALIKLARI SERVISLERINDE YATAN
HASTALARDA ERKEN UYARI SKORLARI
ILE GÜNLÜK SÜRVEYANS HASTANE
MORTALITESINI ÖNGÖREBILIR
Mine Durusu Tanrıöver, Burçin Halaçlı, Bilgin Sait, Arzu
Topeli
Amaç: Basit fizyolojik parametreler kullanılarak hesaplanan
erken uyarı skorları (EUS) akut tıp üniteleri ve acil servislerde
triyaj ve prognozu öngörme amaçlı olarak kullanılmaktadır1.
Validasyonu yapılmış bir skorlama sistemi olan modifiye erken uyarı skorları, 3 ve üstünde olduğu zaman kötü sonlanım noktaları ile ilişkili bulunmuştur2. Ancak, iç hastalıkları
servislerinde kötüleşmekte olan hastaları tanımak ve prognozu öngörmek amacıyla günlük sürveyansta kullanımına
dair veriler kısıtlıdır3.
Gereç ve yöntem: Eylül 2009-Temmuz 2010 arasında İç Hastalıkları Servisi’ne yatmış olan hastalar, terminal dönem malignansiler, günlük yatışlar ve yoğun bakım ünitesinden çıkmış
olanlar dışlanarak prospektif olarak izleme alındı. Modifiye
EUS’nin servise yatışta, sonrasında 4 saatte bir, 3 ve üzeri skor
olduğu durumlarda da saatlik hesaplanması için servis hemşirelerine eğitim verildi2. Hastalar taburculuk veya eksitus olana
kadar izlendi. Skor ölçümlerinde %30’dan fazla günde eksiği
olanlar analize alınmadı. Her hastanın giriş skoru, çıkış skoru,
en yüksek skoru, günlük ortalama skor ölçüm sayısı ve değeri
ve her bir fizyolojik parametrenin giriş, çıkış, en yüksek ve toplam değerleri kaydedildi. Mann Whitney-U, ki-kare ve ROC testleri ile veriler SPSS 17.0 programında analiz edildi.
Bulgular: İzleme alınan 182 hastadan 108 hastanın verileri
analiz edildi. Hastane mortalitesi %6.5 idi. Altta yatan hastalıklar ve cinsiyet açısından mortalite farkı yoktu. Acil servisten yatan hastalar diğer yerlerden yatanlara göre daha
yüksek mortaliteye sahipti (%15’e %1.5, p=0.01). En yüksek
skoru ≥3 olan hasta oranı %29.6, ilk skoru ≥3 olan hasta
oranı ise %4.6 idi. Acilden yatanlar ve diğerleri karşılaştırıldığında, girişte skoru 3 ve üstünde olan hasta oranında
fark yoktu. Ancak, izlemdeki en yüksek skor acilden yatanlarda daha yüksek oranda 3 ve üstüne çıkmıştı (%45’e %20
.6, p=0.007). Girişte (%18.8’e %1.3, p= 0.003) ya da izlemde
(%40’a %4.9, p=0.033) en yüksek skoru 3 veya daha fazla
olan hastaların hastane mortalitesi anlamlı derecede yüksekti. Ancak, ROC analizinde giriş skoru değil, izlemdeki en
yüksek skor mortalite ile ilişkili bulundu (Tablo 1). Bunların
yanında en yüksek sistolik kan basıncı, vücut ısısı ve nörolojik puanlar da mortalite ile ilişkili idi (Tablo 1).
Kaynaklar:
1. Subbe CP, Kruger M, Rutherford P, et al. Validation of a
modified early warning score in medical admissions. Q
J Med 2001;94:521–6.
2. Goldhill DR, McNarry AF. Physiological abnormalities in
early warning scores are related to mortality in adult inpatients. Br J Anaesthes 2004;92:882-4.…
3. Goldhill DR, McNarry AF, Mandersloot G, et al. A
��������
physiologically-based early warning score for ward patients:
the association between score and outcome. Anaesthesia 2005;60:547–53.
Tablo 1. ROC analizinde fizyolojik parametrelerin mortaliteyi öngörme değerleri
Değişken
Eğri altındaki alan
p
En yüksek skor
0.853
0.002
En yüksek nörolojik skor
0.850
0.002
En yüksek vücut ısısı skoru
0.789
0.011
En yüksek sistolik kan
basıncı skoru
0.722
0.05
15
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim
Dalı, Ankara
Sonuç: EUS genellikle triaj amaçlı kullanılmakla beraber, bu
çalışmada giriş skoru değil, izlemdeki skorların mortaliteyi
öngördüğü gösterilmiştir. Acil servisten yatan hastalarda
mortalite daha yüksek olmasına rağmen, bu hastaların giriş
skorları yerine izlemdeki en yüksek skorları mortaliteyi öngörmüştür. EUS’nin sadece triajda kullanılmaları kötüleşen
hastayı tanımakta yeterli olmayabilir, sürveyansda da kullanılmaları mortaliteyi daha iyi öngörmektedir. Ancak eğitim verilmiş olmasına rağmen hastaların ancak %59’unda
tama yakın skor izlemi mevcuttur. Bu nedenle EUS’nin ileri
sistemlerle izlemi, kritik skorlara ulaşıldığında hastane akut
tıp ekiplerine haber verilmesi ve hastaların en kısa zamanda akut bakım veya yoğun bakım yataklarına yatırılmaları
uygundur.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
16
S02
SOLUNUM YETMEZLİKLİ YOĞUN BAKIM
HASTALARINDA ATRİAL FİBRİLASYON:
GÖRÜLME SIKLIĞI VE KLİNİK ETKİLERİ
Çiğdem Hanazay1,Yağmur Aldağ1, Ayşe Baha1, Salih Bilgin2,
Müge Aydoğdu1, Gül Gürsel1
1 Gazi Ünivesitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı, Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara
2 Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi
Amaç: Atrial fibrilasyon (AF) genel popülasyonda ve yoğun
bakım ünitesi (YBÜ) hastalarında en sık görülen aritmi; uygun tedavi edilmediği takdirde önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Hız kontrolü sağlanamayan AF hastalarında eşlik eden kalp yetmezliği belirtileri nedeniyle hastanın
ventilatörden ayrılması zorlaşmakta; uzun süreli antikoagülan tedavi başlanmadığı takdirde tekrarlayan pulmoner
emboli, derin ven trombozu ve serebrovasküler olay (SVO)
gelişme riski artmaktadır. Bu çalışmada yaşamı tehdit eden
önemli sonuçları olan AF’nun YBÜ’de takip ettiğimiz hastalarda görülme sıklığını, yoğun bakım ünitesi sonuçlarına
etkisini ve bu hastalara uygulanan tedavilerle etkileşimini
belirlemeyi amaçladık.
Gereç ve Yöntem: Yoğun bakım ünitemizde takip edilen,
entübe olan ve olmayan hastaların yatıştaki ve eğer mevcut
ise daha önceki EKG’leri AF varlığı açısından prospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastaların yatış öncesi kullanılan ve
yatıştan sonra yeni başlanan bronkodilatör, kardiak, antikoagülan tedavileri ayrıntılı bir şekilde sorgulandı ve kaydedildi. Hastalar AF’u olan [AF(+)] ve olmayanlar [AF(-)] olarak iki
gruba ayrıldı ve YBÜ sonuçları (MV gün, YBÜ gün, mortalite)
açısından karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 68±15 yıl olan 76’sı erkek (%52) toplam 147 hasta dahil edildi. Bu hastaların 36’sında (%25) AF saptandı. AF’u olan 36 hastadan 33’ü YBÜ yatışı
öncesi AF tanısı almış; tedavi başlanmıştı. AF’nu olan ve olmayan hastalar karşılaştırıldığında yatış APACHE II değerleri,
MV süre, NIMV süre, YBÜ süre açısından anlamlı farklılık saptanmazken mortalitenin AF (+) olan hastalarda daha yüksek olduğu belirlendi (%36’ya karşılık %21; p=0.05) . AF (+)
36 hastanın 22’sine (%61) konjestif kalp yetmezliği de eşlik
ediyordu (p=0.007). Diğer eşlik eden komorbiditelerden geçirilmiş SVO AF(+) grupta anlamlı derecede yüksek bulundu (%25’e karşılık %5; p=0,002). YBÜ takipleri sırasında akut
böbrek yetmezliği gelişimi yine AF’si olan hastalarda anlamlı derecede daha yüksekti (%44’e karşılık %15; p=0.001).
AF’si olan ve olmayan hastalarda AF yi tetiklediği düşünülen
bronkodilatörlerden teofilin, kısa ve uzun etkili betagonistin hastaneye yatış öncesi dönemde kullanımı karşılaştırıldı;
iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. Hastaneye yatış
sonrasında ise AF(+) hastalarda teofilinin tercih edilmediği belirlendi [%4’e karşılık %25; p=0.013]. AF tanısı ile yatış
öncesi başlanılan tedaviler değerlendirildiğinde 9 (%27)
hastanın beta-blokör, 17(%52) hastanın Ca++ kanal blokörü, 11(%33) hastanın dijital, 13 (%39)’ünün warfarin ve 13
(%39)’ünün asetil salisilik asit kullandığı belirlendi. Düşük
molekül ağırlıklı heparin (DMAH) kullanımı yoktu. YBÜ yatışı
sonrası uygulanan AF’a yönelik tedaviler ise 8 (%22) hastada
beta blokör, 18 (%50) hastada Ca++ kanal blokörü, 10 (%28)
hastada dijital, 13 (%36) hastada warfarin, 16 (%44) hastada
asetil salisilik asit ve 21(%58) hastada DMAH’di. Taburcu edilebilen 23 AF’lu hastanın 12’si (%52) warfarin ile, 11’i (%48)
ise DMAH ile antikoagülasyon önerilerek taburcu edildi.
Sonuç: Bu çalışma YBÜ’ne yatan hastaların yaklaşık %25
inde AF tanısı olduğunu ancak bunların sadece %70 inin
yatışta antikoagulan ve antiagregan tedavi aldığını, bu hastalarda kalp ve böbrek yetmezliği sıklığının daha fazla olduğunu ve mortalitenin yüksek olduğunu göstermiştir.
S03
YOĞUN BAKIM HASTALARINDA PLAZMA VE
İDRAR CYSTATİN-C VE NGAL DÜZEYLERİNİN
SEPTİK AKUT BÖBREK HASARINI TAHMİN
ETME ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI
Müge Aydoğdu1, Gül Gürsel1, Banu Sancak2, Serpil Yeni1,
Gülçin Sarı1, Seçil Taşyürek1, Murat Türk1, Seher Yüksel2,
Mehmet Şenez3, Türkan Nadir Öziş1, Ayşen Karademir1,
Aykut Türk1, Nimet Erbasan1
1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara
2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı,
Ankara
3 Ankara Hastanesi Biyokimya Bölümü, Ankara
Amaç: Sepsis, yoğun bakım ünitelerinde sık görülen ve
%45 mortaliteye sahip bir sendromdur. Akut böbrek hasarı
(ABH) varlığında sepsisteki bu yüksek mortalite oranı %70’e
kadar artar. Yeni geliştirilen belirteçler ile ABH’nın erken tanısı mortaliteyi önleyebilir. Bu çalışmada sepsisli hastalarda
inflamasyonun plazma ve idrar Sistatin-C ve NGAL konsantrasyonları üzerine etkisini ve bu belirteçlerin septik ABH’da
tanı değerlerinin araştırılması amaçlandı.
Gereç ve Yöntem: Hastalar her gün RIFLE kriterlerine göre
ABH açısından değerlendirildi ve yatıştan itibaren gün aşırı
kan ve idrar örnekleri alındı. Plazma ve idrar Sistatin-C ve
NGAL’in septik hastalarda ABH tanısı için performanslarını
değerlendirmek amacıyla ROC eğrileri çizdirildi ve AUC’ler
hesaplandı.
Sonuç: Bu çalışma septik hastalarda ABH gelişiminin tanısı
açısından idrar NGAL, plazma ve idrar Sistatin C düzeylerinin
yararlı olabileceğini plazma NGAL’in ise sepsiste de yükselebileceğini ve ABH tanısında yararlı olmadığını göstermiştir.
Bulgular: Hastalarımızın % 81.4’ü(n=35) kadın,
%18.6’sı(n=8) erkekti ve yaş ortalaması 30.23±15.44yıl idi.
Etyolojik dağılım tablo 1’de verildi. Hastalarımızın %32.5’da
(n=14)’ünde komorbid durum saptadık ve tablo 2’de gösterildi. Hastalarımızın kan basıncı, hematolojik, biyokimyasal
ve arteriyel kan gazı değerleri tablo 3’de özetlendi. Organofosfor entoksikasyonu ile yatırılan hastalarımızdan sadece
birinde aşırı sekresyon nedeniyle mekanik ventilatör ihtiyacı oldu. PAM uygulamasının 72. saati bittikten sonra sekresyonların azalması ve saturasyonlarının düşmemesi üzerine
extübe edildi ve hasta şifa ile taburcu edildi. Diğer entoksikasyon olgularımızda mekanik ventilatör ihtiyacı olmadı.
Hastalarımızın tedavilerinde ağırlıklı olarak sıvı-elektrolit
replasmanı yapılmasının yanında aktif kömür verildi, deşarjları sağlandı ve organofosfor entoksikasyonlarında ise
antidotla birlikte genel destek tedavisi verildi. Valporik asit
entoksikasyonu olan olgumuza 2 seans hemodiyaliz uygulandı. Olgularımızda exitus gelişmedi.
Tablo 1: Etyolojik dağılımı
Bu çalışma TÜBİTAK (Proje No: 109S001, SBAG-HD-384) ve
Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (01/2010-03)
birimi tarafından desteklenmiştir.
S04
AKUT ENTOKSİKASYON OLGULARIMIZ VE KLİNİK
SONUÇLARIMIZ
Ali Kemal Kadiroğlu1, Serdar Yıldırım2, Ferhat Oto2, Berat
Ebik2, Fuad Ulucan2, Abdullah Karakuş2, Dilek Geneş2
1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, ,
Nefroloji Bilim Dalı,
2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Amaç: Entoksikasyon olguları Genel Dahiliye Yoğun Bakım
Ünitesine yatırılan hastaların önemli bir kısmını oluşturur.
Bunların içinde aşırı dozda ilaç almaya bağlı gelişen akut
entoksikasyonlar sıklıkla karşılaşılan olgulardır. Bu çalışmamızda amacımız ünitemize yatırılan akut ilaç entoksikasyon
olgularımızın özelliklerini ve sonuçlarımızı paylaşmaktır.
Materyal ve Metod: Haziran 2010 tarihinden itibaren Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Yoğun Bakım
Ünitemize yatırılan akut ilaç entoksikasyon olgularımızın
Etkenler
Sayı
Yüzde
Çoklu ilaç
22
% 51.2
Amitriptilin
12
%27.9
Organofosfor
5
% 11.6
Karbamazepin
2
%4.7
Valporik asit
1
%2.3
Metformin
1
%2.3
Toplam
43
% 100
Tablo 2: Olgularımızın komorbiditeleri
Komorbiditeler
Sayı (n)
Yüzde (%)
Psikoz
7
16.2
Diyabetes mellitus
2
4.7
Kalp hastalığı
1
2.3
Alzheimer
1
2.3
Postpartum
1
2.3
Gebelik
1
2.3
Ankziete
1
2.3
TOPLAM
14
32.5
17
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Bulgular: Çalışmaya 151 hasta alındı ve normal (N =22 ) ;
sepsis (N =66), ve sepsis ve ABH (N =63) olmak üzere 3 grup
belirlendi. İdrar NGAL düzeyleri ABH tanısı için 0.83 AUC değeri verirken, plazma NGAL düzeyleri için AUC 0.44 olarak
bulundu. İdrar NGAL düzeyi için eşik değeri 29.5 ng/ml olarak belirlendi; bu eşik değerine göre idrar NGAL analizinin
ABH tanısı için sensitivitesi %88, spesifisitesi %73 olarak belirlendi. İdrar NGAL analizine benzer şekilde plazma ve idrar
Sistatin C düzeyleri de ABH tanısında oldukça etkili bulundu
(AUC 0.81 ve 0.88). Plazma Sistatin C için eşik değerler 1.5
mg/L olarak belirlendi; bu eşik değerine göre plazma Sistatin C’nin ABH tanısında sensitivitesi %73, spesifisitesi %68
olarak değerlendirildi. İdrar Sistatin-C için eşik değer 0.106
mg/L, sensitivitesi %85, spesifisitesi %80 olarak bulundu.
İdrar NGAL analizi ile ABH tanısının 4±3 gün (ortalama±ss);
plazma Cystatin C analizi ile 3 ±1 gün önce koyulabileceği
belirlendi.
retrospektif analizi yapıldı. Hastalar cins, yaş, etyoloji, komorbid durumlar, kan basıncı, arteriyel kan gazı, hematolojik ve biyokimyasal parametreleri ile tedavileri açısından
değerlendirildi. Bununla beraber üniteye yatışıyla birlikte
mekanik ventilatör ihtiyacı olanlar ve hastaların klinik son
durumları belirlendi.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
18
Tablo 3: Olgularımızın kan basıncı, hematolojik, biyokimyasal ve arteriyel kan gazı değerleri
Parametreler
Min.
Maks.
Ortalama
Standart
sapma
Sistolik KB
87
159
125,23
15,72
Diyastolik KB
50
92
72,62
10,05
Glukoz
36
368
112,83
48,04
Üre
3
54
20,30
10,37
Kreatinin
0,3
2,36
0,70
0,31
Na
132
152
138,41
3,36
K
3
6,4
3,84
0,62
ALT
6
94
17,53
16,26
AST
10
52
20,95
8,86
Albumin
2,2
4,51
3,41
0,52
Hgb
8,66
17,3
12,22
1,77
Lökosit
4,54
14,5
9,26
2,22
Trombosit
80
445
224,25
53,02
pH
7
7,52
7,38
0,08
HCO3
18,1
28,2
23,02
2,22
pCO2
19,3
52,8
38,28
7,15
pO2
34,4
99
82,96
18,20
Sonuç: Yoğun bakım ünitemize akut ilaç entoksikasyonu tanısıyla yatırılan olguların içinde çoklu ilaç entoksikasyonlarının (% 51.2) daha fazla olduğu görüldü. İlaç entoksikasyonu
ile yatan olgularımızın % 16’sında zeminde psikoz olduğu
saptandı.
S05
KOLİSTİN NEFROTOKSİSİTESİ FARKLI
FORMÜLASYONLAR ARASINDA FARKLILIK
GÖSTERİR Mİ, KAN CYSTATİN-C DÜZEYLERİ
KOLİSTİN NEFROTOKSİSİTESİNİ ERKEN
ÖNGÖRÜR MÜ?
Gül Gürsel, Müge Aydoğdu, Yağmur Aldağ, Nimet Erbasan,
Ayşen Karademir, Aykut Türk
Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara
Amaç: Çok ilaca dirençli Acinetobacter ve Pseudomonas
enfeksiyonlarında kullanılan kolistinin farklı formülasyonlarının böbrek fonksiyonları üzerine etkilerini karşılaştırmak
ve kan cystatin-C düzeylerinin kolistin nefrotoksisitesini erken öngörmede değeri olup olmadığını araştırmaktır.
Yöntem: Çalışmaya 49 (%69) colistin sulphomethate sodium (colomycin®) ve 22 (%31)Kolistimetat Sodyum (colimysin®) alan toplam 71 hasta alındı. Hastalar akut böbrek hasarı
(ABH) gelişimi açısından günlük kan kreatinin düzeyleri ve
idrar miktarları ile monitörize edildi. ABH tanısı RIFLE kriterlerine göre konuldu. Hastalardan gün aşırı kan cystatin-C
düzeylerine de bakıldı. Hastaların kan basıncı düzeyleri, kullandıkları diğer nefrotoksik ilaçlar, vazopressörler, diüretik
alımı, sepsis ve septik şokta olup olmadıkları, kalp yetmezliği ve kronik böbrek hastalığı tanılarının olup olmadığı kaydedildi. İstatistik analizlerde t testi, Chi kare testi ve lojistik
regresyon analizi kullanıldı.
Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 68± 17 olup, ortalama APACHE II değerleri 23± 6 olarak belirlendi. Toplam 71
hastanın %66’ı erkekti ve %94’ mekanik ventilatördeydi.
%72’inde ventilatör ilişkili pnömoni, %10’unda hastane
kökenli pnömoni, %18’inde ise diğer bölge infeksiyonları
vardı. Hastaların %51’inde ortalama 6± 5(median 4.) günde
ABH gelişti, %40’ı takiben normale döndü. %27 hastada ortalama 4±3 (median 3.) günde poliüri gelişti ve tamamında
düzeldi. %30 hastada ortalama ve median 7. günde oligüri
gelişti; %30’u daha sonra düzeldi. ABH geliştiği gün ortalama kreatinin ve cystatin-C düzeyleri sırasıyla 1.9± 1.5mg/
dL, 2.12± 1.06 mg/dL olarak bulundu. Hastaların %27 sinde kolistin kesilmek zorunda kalındı, %5 inde doz azaltıldı.
Her iki ilaçla ABH, oligüri, poliüri gelişme oranları istatistiksel olarak farklı bulunmadı. Kan cystatin-C düzeyleri monitörize edilen 30 hastanın % 39 unda kan cystatin-C düzeyi
kreatininden ortalama 4± 4(median 2, 0-15) gün önce en az
%25 artış gösterdi. İleri yaş (OR:1.05, p:0.04) ve vazopressör
kullanımı gerektiren hipotansiyon (OR:1.7, p:0.005) kolistin
alan hastalarda ABH gelişimi için bağımsız risk faktörleri
olarak bulundu. ABH gelişen hastalarda mortalite %78 iken
gelişmeyenlerde %27 olarak belirlendi (p<0.0001).
Sonuç: Kolistin alan hastaların %51’inde ABH gelişebilir
ve %40’ında bu hasar geri dönüşümlüdür. Kolistinin farklı
formları arasında nefrotoksisite açısından fark yoktur. İleri
yaşta ve septik şoktaki hastalarda Kolistin kullanımı ile nefrotoksisite riski daha yüksektir. Bu hastalar ABH tanısını kreatine göre iki gün önceden koyabilen kan cystatin-C düzeyi
ile takip edilebilirler.
S07
BRADEN RİSK DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİNE
GÖRE YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE
YATAN HASTALARDA RİSK VE İNSİDANS
İNCELENMESİ
Gül Gürsel1, Müge Aydoğdu1, Seçil Taşyürek1, Gazi Gülbaş2,
Şevket Özkaya3, Sakine Nazik1, Ayşe Demir1
Pakize Özyürek1, Meryem Yavuz2, ,Özlem Yıldız3
1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara, Türkiye
2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Cerrahi Hastalıkları
Hemşireliği, İzmir.
2 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı, Malatya, Türkiye
3 Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı, Rize, Türkiye
Giriş: Noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) akut hiperkapnik solunum yetmezliği erken döneminde mekanik ventilasyon ihtiyacını azaltır ve NIMV başarısı ile ilgili faktörler
iyi bilinmektedir. Ama subakut dönemde NIMV cevabını
etkileyen faktörler ile ilgili çok az bilgi mevcuttur. Bu çalışmada akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan hastaların
NIMV tedavisinin ilk 24 saatinde PaCO2 düzeylerindeki düşüşü ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Metod: NIMV cevabı ilk 24 saat içinde PaCO2 düzeyinin
50mmg’nin altına düşmesi olarak tanımlandı. Bu kritere
göre akut hiperkapnik solunum yetmezliği tanısı ile NIMV
uygulanan hastalar iki gruba ayrıldı: grup 1- cevap alınamayan; grup 2-cevap alınan. Bu retrospektif çalışmada iki
grubun özellikleri ve uygulanan NIMV metodları arasındaki
farklılıklar değerlendirildi ve karşılaştırıldı.
Bulgular: Çalışmaya toplam 100 hasta dahil edildi; 66 hasta
grup 1’de, 34 hasta grup 2’de yer aldı. Her iki grup arasında NIMV uygulama süresi, YBÜ yatış süresi, entübasyon ve
mortalite oranları arasında anlamlı fark saptanmadı. Grup
2’deki hastaların %91’i tüm gece boyunca NIMV tedavisi
aldı; bu oran grup 1’de %74’tü (p=0.036). Multivaryant analizin sonuçları gösterdi ki; nokturnal NIMV uygulaması daha
iyi NIMV cevabı ile ilişkili iken evde NIMV kullanımı, daha
yüksek basınç destek (PS) değerlerine ihtiyaç duyulması
daha kötü NIMV cevabı ile ilişkilidir.
Sonuç: Akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan hastalarda tüm gece boyunca NIMV uygulanması ilk 24 saat içindeki
PaCO2 düşüşünü artırarak iyileşmeyi hızlandırabilir. Yüksek
PS değerlerine ihtiyaç duyulan ve evde NIMV kullanan hastalarda hızlı PaCO2 düşüşü beklenmemelidir.
1 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu, Afyonkarahisar
3 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Cerrahi
Yoğun Bakım Hemşiresi,
ÖZET:
Giriş: Basınç yarası özellikle yoğun bakım ünitelerinde halen istenmeyen bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir.
Amaç: Bu çalışma yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda görülen basınç yarası insidansını ve basınç yarası gelişme
risk düzeyini incelemek amacıyla yapıldı.
Yöntem: Tanımlayıcı olan çalışma 01.10.2008-04.01.2010
tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin Dahili ve Cerrahi Bilimler yoğun bakım ünitelerinde yapıldı. Çalışmanın evrenini 01.10.2008-04.01.2010 tarihler arasında yatan toplam
323 hasta oluşturdu. Veriler Hasta Tanıtım Formu, Braden
Risk Değerlendirme Ölçeği, Glaskow Koma Skalası ve Deri
İzlem Formu kullanılarak toplandı. Veriler SPSS for Windows
(13.0) programında kodlanarak sayı, yüzde ve ki-kare dağılımları yapılarak değerlendirildi.
Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması ±60,51
yaş, ortalama yatış günü ± 7,7 gün, %44,6’ sının kadın, %55,4’
nün erkek olduğu görüldü. Braden Risk değerlendirme ölçeğine göre 283 hastada basınç yarası gelişme riski olduğu saptandı. Çalışmaya katılan 323 hastanın 42 ‘ sinde (insidans: %13)
birinci derece, 15’inde 2. derece basınç yarası geliştiği (insidans: % 4,6), dış merkezden basınç yaralı gelen 2 hasta olduğu
bulundu. Yoğun bakım ünitelerine yatan hastaların 114’ü tam
yatağa bağımlı, 74 hastanın bilinç durumunun kapalı olduğu
analiz edildi. 9 hastada basınç yarası birinci haftada (1-7 gün), 6
hastanın ikinci hafta (8-15 gün) geliştiği saptandı.
Sonuç: Yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda ilk hafta
basınç yarası geliştiği görüldü. Yoğun bakım ünitelerine yatan hastaların ilk 6-12 saat içinde risk değerlendirilmelerinin
yapılarak, risk durumuna göre önleme girişimleri basınç yaralarının gelişmesini veya ilerlemesini önleyebilir.
Anahtar Kelime: Basınç yarası, yoğun bakım ünitesi, kritik
hasta, Braden Risk Değerlendirme Ölçeği.
19
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
S06
HIPERKAPNIK SOLUNUM YETMEZLIĞI OLAN
HASTALARDA NONINVAZIV MEKANIK
VENTILASYON TEDAVISININ İLK GÜN
CEVABINI ETKILEYEN FAKTÖRLER
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
20
GİRİŞ:
Basınç yarası hastanın acı, ağrı çekmesine, asıl hastalıklarının
tedavisini geciktirerek yaşam kalitesini, morbidite ve mortaliteyi belirgin olarak etkileyen önemli bir sağlık sorunudur1,2.
Basınç yaralarının tedavisi ve ekipmanı, bakım zamanının
büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Ayrıca basınç yarası
20. yy en pahalı ve fiziksel zayıflatıcı komplikasyonlarından
biri olduğu, kanserden ve kalp damar hastalıklarından sonra üçüncü en pahalı sağlık sorunu olduğu belirtilmektedir3.
Yoğun bakım hastaları basınç yarası gelişme riski yönünden
birden fazla risk taşımaktadırlar3. Çeşitli risk faktörleri olarak
kritik hastalık durumu, hastanede kalma süresindeki artış,
bozulmuş doku perfüzyonu, instabil hemodinami varlığı,
anemi, sedasyon nedeniyle duyu ve his kaybında azalma,
cildin nem nedeniyle maserasyonu, hareketsizlik ve beslenme bozukluğu sayılabilir. Tüm bu faktörlerle birlikte mekanik basınç yarası nedenleri olan basınç, sürtünme ve yırtılmada basınç yarası oluşmasına katkıda bulunurlar1.
Hastanede yatan hastaların uluslararası basınç yarası insidans oranları % 1 -% 11 ve prevalans oranları % 3 ile% 22
arasında olduğu görülmektedir. Yoğun bakım hastalarında
ise insidans % 5.2 -% 20 ve prevalansı % 14.4 olarak daha
yüksek olduğu görülmektedir4. Ülkemizde Yavuz ve ark.
(2007) anestezi yoğun bakım ünitesinde yaptıkları bir çalışmada basınç yarası prevalansının %30.4 oranında olduğu,
Karadağ ve Gümüşkaya (2005) postoperatif Cerrahi Bilimler
yoğun ünitesinde yaptıkları çalışmada basınç yarası prevalansını %54,8 olarak bulmuşlardır. 5,6
Basınç yaralarının önlenmesi ve tedavisi multidisipliner ekip
yaklaşım gerektirmekle beraber hemşirelerin basınç yaralarını önlemede ön planda oldukları konusunda herkes hem
fikirdir7,8,9. Basınç yaraları hemşireliğe hassas bakım kalite
indikatörlerinden biridir4,10.Basınç yarası insidansını azaltmak için yapılabilecek en önemli girişim risk durumunun ve
faktörlerinin değerlendirilmesidir9.
GEREÇ YÖNTEM:
Çalışma 01.10.2008-04.01.2010 tarihleri arasında bir üniversitenin Dahili bilimler ve Cerrahi Bilimler yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası gelişme risklerini
ve görülme sıklığını incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak
planlanmıştır.
Çalışmanın evrenini çalışma tarihinde yoğun bakım ünitelerine yatan 323 hasta oluşturdu. Çalışmanın verileri hastanın
demografik özelliklerini içeren anket formu, basınç yarası
oluşumu, basınç yarası gelişme süresi, basınç yarası gelişen
vücut bölgeleri, önleyici girişim türleri ve basınç yarasının
Avrupa Basınç Ülseri Danışma Paneli sistemi (EPUAP) göre
derecelendirildiği (Tablo1) deri izlem formu11, Basınç yarası
gelişme riskini değerlendirmek için Braden Risk Değerlendirme Ölçeği ve hastanın bilinç ve sedasyon durumunu değerlendirmek için Glaskow Koma Skalası formu kullanılarak
elde edildi.
Çalışmaya katılan hastalar yoğun bakım ünitesine alındıkları ilk altı saat içinde basınç yarası gelişme risk durumları
Braden Risk değerlendirme ölçeği ile değerlendirildi. Ölçek
uyaranın algılanması, nem, aktivite, hareket, beslenme, sürtünme ve tahriş olmak üzere altı alt boyut içermektedir. Alt
boyut puanlarının toplanmasıyla ölçeğin 6-23 arasında değişen toplam puanı elde edilir. Toplam puana göre 9 puan
ve altı çok yüksek riskli, 10-12 puan yüksek riskli,13-14 puan
orta riskli, 15-18 puan düşük riskli, 19-23 puan risk yok olarak değerlendirilmektedir12,13.
Hastalar yoğun bakım ünitesine kabul edildiklerinde ve yoğun bakımda kaldıkları süreçte her gün deri izlemi yapılmış
olup, günlük deri izlemleri forma kayıt edildi. Geliştirilen
deri gözlem formu üç kategoride aşağıdaki gibi tanımlanmıştır: 1- Deri travması ( ödem, alerji, morluk, deri çatlakları
gibi),2-Yara (Cerrahi Bilimler yara yeri varlığı, bacak ülserleri gibi) 3- Diğer (Tanımlanan deri değerlendirmesi dışında
farklı oluşumlar) kategorilerinde kaydedildi13. Basınç yarasını önlemede destek yüzeyler ile beraber kullanılan veya
önerilen pozisyon verme de “Basınç Yaralarını Önlemeye
Yönelik Girişimler” formu ile günlük olarak dolduruldu.
Tablo1: Avrupa Basınç Ülseri Danışma Paneli Sistemine Göre
Basınç Yarasının Derecelendirmesi
Basınç Yarası
Dereceleri
Tanım
1.derece BY*
Cilt sağlamdır. Genellikle bir kemik
çıkıntı üzerinde yer alan bölgede basmakla solmayan kızarıklık vardır.
2.derece BY
Dermiste kısmi kayıp vardır. Yara yatağının pembe kırmızı olduğu, ölü dokunun olmadığı yüzeysel bir yara vardır.
3.derece BY
Tam kat cilt kaybı vardır. Cilt altı yağ
dokusu görülebilir fakat kemik, tendon
veya kas açıkta değildir.
4. derece BY
Kemik, tendon veya kasın ortaya çıktığı
tam kat doku kaybı vardır.
*Basınç Yarası
BULGULAR:
Çalışmaya katılan 323 hastanın yaş ortalamasının ± 60,51
yaş olduğu, % 44,6’sının kadın, % 55,4ünün erkek olduğu,
%87,6’sının Braden Risk değerlendirme ölçeğine göre basınç yarası gelişme riski taşıdığı bulundu. Hastaların yoğun
bakım ünitesinde (YBÜ) ortalama 7,7 gün kaldıkları görüldü. Hastaların 29,4’ü Dahili Bilimler YBÜ’nde, %70,6’sının
Cerrahi Bilimler YBÜ’nde idi. Grafik 1 yoğun bakım ünitelerine göre hastaların risk dağılım oranlarını göstermektedir.
Çalışmaya alınan hastaların %65,9’ unun servise çıkarıldığı,
%26’sının ex olduğu, %4,3’ünün diğer YBÜ gönderildiği, %3,7’sinin taburcu olduğu görüldü. Hastalar klinik durumları incelendiğinde, hastaların yalnızca %10,8’nin kendi kendine yetebildiği,
%35,3’nün yatağa tam bağımlı, % 53,9’ u yarı bağımlı, %17’ sinin
sedasyonlu olduğu saptandı. Hastaların hemodinamikleri incelendiğinde ise albumin düzey ortalamaları 2,9 g/dl (3,5 g/dl altında olduğu), hemoglobin düzey ortalamaları 10,7 g/dl, hemotokrit düzey ortalamaları 32,5 gr/dl, Beden kitle İndeksleri (BKI)
19,9 (18.5 -24.9; normal) olarak bulundu. Çalışmaya alınan hastaların %36,5’inde incelmiş deri, %33,7’sinde ödem,%13,6’sında
dolaşım bozukluğu, %12,7’sinde deride çatlama, %5,3’ünde bül
gibi cilt travmaları olduğu görüldü.
Çalışmada yeni basınç yarası oluşma oranı %17,6 olarak bulundu. Basınç yarası gelişme zamanının ortalama 7,7 gün
olduğu, hastaların YBÜ’ de min:1 gün max:120 gün kaldığı
görüldü. Yeni basınç yarası gelişen hastaların Dahili Bilimler
YBÜ’sinde ortalama 12,8 gün, Cerrahi Bilimler YBÜ’sinde ortalama 5,6 gün yattıkları saptandı. Cerrahi Bilimler YBÜ yatan 227 hastanın %9,3’nde 1. Derece, %2,2’ sinde 2. Derece
basınç yarası geliştiği, Dahili Bilimler YBÜ yatan 95 hastanın
%22,1’inde 1. Derece, %9,5’inde 2.derece, %1,1 3. derece
basınç yarası geliştiği saptandı. Yapılan istatistiksel analiz
sonucunda Dahili Bilimler YBÜ daha fazla basınç yarası geliştiği ve iki yoğun bakım ünitesi arasında anlamlı fark bulunduğu saptandı (p>0,05 X2=0.00 df=2). Hastalarda basınç
yarası görülen vücut bölgeleri Tablo 2’ de verilmiştir.
Tablo 2:Hastalarda Gelişen Basınç Yaralarının Gelişen Vücut
Alanlarına Göre Dağılımları
Vücut
Alanları
Derece
Derece
Derece
N
%
N
%
N
%
Dirsek
4
1,2
Torakonter
5
1,5
4
1,2
1
0,3
İskiyum
6
1,9
3
0,9
Topuk
10
3,1
Kürek
Kemiği
17
5,3
5
1,5
Sakrum
21
6,5
10
3,1
Çalışmaya katılan hastalarda basınç yarası önlemek amacıyla iki tür viskoelastik sünger yatak kullanıldığı görüldü. 162
hasta viskolelastik sünger I, 161 hasta ise viskoelastik sünger
II yatağa alındı. İki viskoelastik sünger yataklarda basınç yarası gelişme durumları karılaştırıldığında iki yatak arasında
istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı (p>0,05). Diğer
önleyici hemşirelik girişimleri arasında hastaların iki saat süre
ile döndürüldüğü ve pozisyon verildiği kayıt edildi. Hastalar
hemşireler tarafından günde ortalama 7,01 kez döndürüldüğü saptandı. Hemşirelerin hastalara günde bir kez tüm vücut
bakımı verdikleri ve bakım sırasında kuru ciltleri olan hastalara nemlendirici uyguladıkları (ort: 1,4 kez) kayıt edildi.
Tartışma:
Çalışma sonucunda yeni basınç yarası gelişme oranı %17,6
olduğu görüldü. Çalışma yoğun bakım ünitelerinde yapılan
çalışmalarla uyumlu olduğu, ülkemizde yapılan çalışmalara
oranla basınç yarası oranımızın düşük olduğu (Yavuz ve ark.
%30,4 , Karadağ and Gümüşkaya %54,8) saptandı. Ç a l ı ş mada basınç yaralarının bir haftadan fazla ancak iki haftadan az süre aralığında oluştuğu görüldü. Yeni oluşan birinci
derece basınç yaralarının 1-7 gün içinde meydana geldiği
kayıt edildi. Literatürde basınç yaralarının belirgin olarak iki
hafta içinde oluştuğunu15, ortalama olarak 3-5 gün arasında
artığı bildirilmektedir16.
Farklı viskoelastik sünger destek yüzeylerinin basınç yarası üzerinde etkinliğini belirlemek üzere yapılan çalışmalar
incelendiğinde, Gunningberg ve arkadaşları (2000)’nın ça-
21
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Etik Kurul Onay: Çalışmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Etik Kurulundan 18.03.2008 tarihinde yazılı izin alınmıştır. Çalışmanın uygulanabilmesi için
çalışmanın yapıldığı Araştırma ve Uygulama Hastanesinin
Başhekimliği’nden 01.04.2008 tarihinde yazılı izin alınmıştır. Çalışma kapsamına alınan bilinci açık hastalara, bilinçsiz
hastaların yakınına çalışmanın amacı ve uygulaması ile ilgili
gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra katılımları için sözlü ve
yazılı onam alınmıştır. Hasta ve hasta yakınlarına hastalarını
istedikleri zaman araştırmadan çıkabilecekleri ve bu durumun tedavilerini etkilemeyeceği açıklanmıştır.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
22
lışmasında 1.evre basınç yarasının postoperatif dördüncü
günde17, Defloor ve arkadaşları (2005) çalışmasında 2. evre
basınç yarası 4-6 günde18 ve Nixon ve arkadaşları (2006)’nın
çalışmasında 2. evre basınç yarasının yatışın ilk günlerinde14
ve Shahin ve ark. (2009)’ nın çalışmasında %25 basınç yarasının birinci haftada geliştiği görülmektedir3.
Çalışmada Dahili Bilimler yoğun bakım ünitesinde daha fazla basınç yarası geliştiği saptandı. Bunun nedeninin hastaların Dahili Bilimler YBÜ’ sindeki yatış sürelerinin daha uzun
(ort: 12 gün, max:120 gün) ve bağımlılık düzeylerinin (48
hasta) daha fazla olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.
Çalışma sonuçları basınç yaralarının görüldüğü bölgeler
oranında farklılık gösterse de; sıklıkla sakral, trokanterik,
iskium, malleol bölgelerinde görüldüğü fikrinde birleşmektedirler19,20. Bu çalışmada hastaların en çok sakrum, kürek
kemiği ve topuk bölgesinde basınç yarası geliştiği görüldü. Shahin ve ark. (2009) yılında yoğun bakım hastalarında
yaptıkları insidans çalışmasında hastaların sakrum, topuk
ve kürek kemiklerinde basınç yarası geliştiği görülmektedir.
Sonuçlarımız diğer çalışmalarla paralellik göstermektedir3.
Basınç yaralarını önlemede yüksek özellikli sünger yataklar
hastanelerdeki standart yataklardan daha etkilidir3. Bu çalışmada iki tür yüksek özellikli sünger yatak kullanıldı. İki yatak
arasında basınç yarası görülme sıklığı arasında fark olmadığı
ve diğer çalışmalarla uyumlu olduğu görüldü14,15,17,18.
Sonuç:
Çalışma sonucunda hastalarda çoğunlukla ilk haftada birinci derece yeni basınç yarası geliştiği görüldü. Hastaların
ilk YBÜ alındığında risk faktörlerinin ve basınç yarası gelişme riski belirlenmesi uygulanacak hemşirelik girişimlerinin
planlanmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. Viskoelastik sünger yatakların önleme girişimleri arasında yer alması cilt bütünlüğünün bozulduğu ikinci ve daha ileri derece basınç yarası gelişmesini önlemede etkili olduğu görüldü. Yoğun bakım ünitelerinde viskoelastik sünger veya alternatif basınç azaltıcı destek yüzeylerin kullanılması basınç
yarasını önlemede etkili olacağı düşünülmektedir. Basınç
yaralarının önlenmesinde viskoelastik sünger yatak veya
diğer alternatif destek yüzeylerin kullanılmasının tek başına yetersiz kalacağı mutlaka diğer önleme girişimleri (döndürme, pozison verme, sürtünmeyi azaltma gibi) ile birlikte
kombine uygulanması etkinliği artıracağı bilinmektedir.
KAYNAKLAR:
1. Eugene F. Reilly, Giorgos C. Karakousis, Sherwin P.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
Schrag, , S. P. Stawicki. Pressure ulcers in the intensive care unit: The ‘forgotten’ enemy. OPUS 12 Scientist,
2007; 1: 2, 17-30.
Beğer, T. Yoğun Bakımda Dekübit Ülserleri: Risk Faktörleri
Ve Önlenmesi, Yoğun Bakım Dergisi 2004, 4(4):244-253.
Shahin E, Dassen T,. HalfensIncidence R, prevention
and treatment of pressure ulcers in intensive care patients: A longitudinal studyInternational Journal of Nursing Studies 2009:46, 413–421.
Elliott R, McKinley S , F Vicki. Quality Improvement Program to Reduce the Prevalence of Pressure Ulcers in an
Intensive Care Unit. Am J Crit Care 2008;17:328-334.).
Yavuz, M., Dinçarslan, G., Suakar, D., Ilgın, S. Anestezi
ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde Basınç Yarası
Prevelansı, III. Ulusal Yoğun Bakım Hemşireliği Kongresi,
Kongre Özet Kitabı, 6-08 Nisan Antalya, 2007: ss:66.,
Karadağ M & Gümüşkaya N. The incidence of pressure
ulcers in surgical patients: a sample hospital in Turkey.
Journal of Clinical Nursing 2005,15: 413–421.
Akıncı, G., Yıldırım, G. Yoğun Bakım Ünitelerinde Bası
Yarası Gelişiminin Önlenmesi, Yoğun Bakım İnfeksiyonları Kitabı, Bası YaralarıSayısı 2007: 67-70.
Athlin, E., Idvall, E., Jernfa, M .Factors of İmportance to
The development of Pressure Ulcers İn The Care Trajectory: Perceptions of Hospital and Community Care
Nurses. İt And İnger Johansson, Journal of Clinical Nursing2009, 3:2-23.
Sayar S, Turgut S, Doğan H, Ekici A, Yurtsever S, Demirkan F,Doruk N, Taşdelen .Incidence of pressure ulcers in
intensive care unit patients at risk according to the Waterlow scale and factors influencing the development
of pressure ulcers, Journal of Clinical Nursing 2009, 18:
765–774.
Akyol, A. İntervention Studies For Prevention Of Pressure Ulcer İn Turkey:Aliterature Review, İnternational
Nursing Review 2006, 53:308-316.
European Pressure Ulcer Advisory Panel, 2002. Prevalence and Incidence Monitoring 4(1). Available at:
www.epuap.org/review4_1/page6.html at 10.06.2008.
Bergstrom, N., Demuth, PJ., Braden, BJ. AClinical Tria Of
the Braden Scale For Predicting Pressure Sore Risk, Nurs
Clin North Am ,1987, 22:417-428.
Unosson, M., Krantz, AN.. A Risk Assessment Scale For
The Prediction Of Pressure Sore Development:Reliability
And Validity Journal Ofadvanced Nursing 2002, 38(2),
190–199.
Nixon, J., Cranny, G., Iglesias, C. Etall. Randomised, Controlled Trial Of Alternating Pressure Mattresses Compared With Alternating Pressure Overlays For The Prevention Of Pressure Ulcers: PRESSURE (Pressure Relieving
15.
16.
18.
19.
20.
S08
YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİN FİZİKSEL
TESPİT KULLANIMINA İLİŞKİN BİLGİ, TUTUM
VE UYGULAMALARI
Sevim Çelik, Esra Demircan, Özge Durmuş, Sibel
Kavrazlı, Nur Güven, Emek Seçil Duran
Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Zonguldak Sağlık
Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü
Amaç: Bu çalışma yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin fiziksel tespit kullanımına ilişkin bilgi, tutum ve uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır.
Gereç Yöntem: Araştırma evrenini Zonguldak İl Merkezinde yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşireler, örneklemini ise çalışmayı kabul eden 105 hemşire oluşturmaktadır.
Veriler Hemşirelerin Fiziksel Tespit Edici Kullanımına İlişkin
Bilgi Düzeyi, Tutum ve Uygulamaları Ölçeğinden yararlanılarak, 24 Ocak-14 Şubat 2011 tarihleri arasında toplanmıştır.
Veriler, Mann - Whitney -U ve Kruskal - Wallis testleri kullanılarak değerlendirilmiştir.
Bulgular: Hemşirelerin fiziksel tespit edici kullanımına ilişkin bilgi puan ortalamasının 8.00 ± 1.37, tutum puan ortala-
malarının 29.96 ± 4.93, uygulama puan ortalamasının 33.92
± 4.65 olduğu belirlenmiştir. Çalışılan yoğun bakım üniteleri, çalışma yılı, haftalık çalışma saatleri, gündüz bakılan hasta sayılarının fiziksel tespit edici kullanımında hemşirelerin
bilgi, tutum ve uygulama puanları üzerinde anlamlı farklılık
gösterdiği belirlenmiştir.
Sonuç: Hemşirelerin fiziksel tespit edici kullanımına yönelik
bilgi puan ortalamalarının iyi, fiziksel tespit uygulamasına
ilişkin tutumlarının da olumlu olduğu bulunmuştur.
Anahtar Kelimeler; fiziksel tespit, hemşirelik, bilgi, tutum,
uygulama.
S09
ENDOSÜLFAN İNTOKSİKASYONUNUN
HİPOFİZ BEZİ FONKSİYONLARI ÜZERİNE
ETKİSİ
Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Fatih Tanrıverdi2,
Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
1
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı. Kayseri.
2
Amaç: Endosülfan tarımda kullanılan poliklorid hidrokarbon bir pestisiddir.1960 yılından beri tarımda yaygın olarak
kullanılmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız, endosülfan intoksikasyonu nedeniyle takip edilen hastalarda intoksikasyondan üç ay sonra endosülfanın hipofiz bezi fonksiyonları
üzerine etkisini araştırmaktı.
Gereç ve yöntem: Endosülfan intoksikasyonu nedeni ile
yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi edilen yedi hastadan üç tanesi taburcu edildikten üç ay sonra halsizlik, yorgunluk ve ellerde uyuşma olması şikayeti ile müracaat etti.
Hastaların hipofiz bezi fonksiyonlarının incelenmesine karar
verildi. Hastaların bazal hormonları (sT3, sT4, TSH, PR, FSH,
LH, E2, IGF-1 ve Kortizol) çalışıldı. Glukagon testi ve 1 mcg
ACTH stimülasyon testi yapıldı.
Bulgular: Bazal hormon değerleri (Tablo-1), glukagon testi
(Tablo-2) ve 1 mcg ACTH stimülasyon testi (Tablo-3) aşağıda
verilmiştir. İkinci vakada hipotaloma-pitüiter-adrenal aksta
yetmezlik ve ACTH eksikliği teşhis edildi. Üçüncü vakada ise
GH-IGF-I aksında yetmezlik ve GH eksikliği tespit edildi.
Sonuç: Bu çalışma endosülfan intoksikasyonundan sonra
hipofiz fonksiyonlarının etkilendiğini gösteren ilk çalışmadır. Endosülfan intoksikasyonu olan hastalarda muhtemel
hipofiz disfonksiyonu açısından takip gereklidir.
23
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
17.
Support Surfaces) Trial, BMJ, 2006, 1-5.
Theaker, C., Kuper, M., Soni, N.. Pressure Ulcer Prevention İn İntensive Care - A Randomised Control Trial Of
Two Pressure-Relieving Devices, Anaesthesia 2005,
60(4):395-399.
Sharon A.Aronovitch Intraoperatively Acquired
Pressure Ulcers: Are There Common Risk Factors?
Http://Www.O-Wm.Com/Article/6776, (Erişim Tarihi:01,03,2010 ).
Gunningberg, L., Lindholm, C., Carlsson, M. Effect Of
Visco-ElasticFoam Mattresses On The Development Of
Pressure Ulcers İn Patients With Hip Fractures, Journal Of
Wound Care 2000 , November, Vol9,No 10, Pp455-460.
Defloor, T., Bacquer, D., Grypdonck, M. The Effect Of Various Combinations Of Turning And Pressure Reducing
Devices On The İncidenceOf Pressure Ulcers, International Journal of Nursing Studies 2005, 42: 37–46.
Courtney, HL. Pressure Ulcers - Evidence-Based Handbook For Nurses, Advances İn Skin And Wound Care
2007., Chapter 30.
Huq, E. Bir Eğitim Hastanesinde Basınç Yarası Prevelansı ve Basınç Yarası Gelişiminde Risk Faktörleri, İstanbul
Üniversitesi Cerrah Paşa Tıp Fakültesi FTR Anabilimdalı,
Uzmanlık Tezi,2004, İstanbul.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Tablo1- Hastaların Bazal Hormon Seviyeleri
24
Bazal Hormonlar
Vaka 1
Vaka 2
Vaka 3
Normal referans değerler
sT3 (pg/ml)
2.25
2.31
2.46
1.24-3.71 (pg/ml)
sT4 (pg/ml)
12.1
8.99
13.1
7.77-17.1 (pg/ml)
TSH (uIU/ml)
2.82
2.1
3.86
0.27-3.75 (uIU/ml)
Prolaktin (ng/ml)
5.35
3.54
4.83
2.8-29 (ng/ml)
FSH (mIU/ml)
7.16
8.51
3.90
2.5-12.5 (mIU/ml)
LH (mIU/ml)
5.79
15.51
5.15
1.9-12.5 (mIU/ml)
Estradiol (pg/ml)
24.03
245.35
52.07
11-69 (pg/ml)
Kortizol (ug/dl)
26.30
7.31
12.36
9-23 (ug/dl)
IGF-1 (ng/ml)
230
287
192.5
107-310 (ng/ml)
Tablo.2- Glukagon stimulasyon testi sonuçları
Bazal GH
(μg/L)
Pik GH
(μg/L)
Bazal
kortizol
(μg/dl)
Pik
kortizol
(μg/dl)
Vaka 1
0.01
3.9
26.46
34.51
Vaka 2
1.42
14.79
7.31
14.79**
Vaka 3
0.01
1.06*
10.63
24.40
* Pik GH seviyesi 3 μg/L’den daha düşük ise GH eksikliği kabul edildi.
** Pik kortizol seviyesi 18 μg/dl’den daha düşük ise ACTH
eksikliği kabul edildi.
GH: Büyüme Hormonu
Tablo.3-1 μg ACTH stimulasyon testi sonuçları
Basal kortizol
(ug/dl)
Peak kortizol
(ug/dl)
Vaka 1
26.30
38.13
Vaka 2
7.53
13.12*
Vaka 3
9.64
18.0
* Pik kortizol seviyesi 18 μg/dl’den daha düşük ise ACTH
eksikliği kabul edildi.
S10
İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM
ÜNİTESİNDE İNSÜLİN İNFÜZYON
TEDAVİ PROTOKOLÜNÜN ETKİNLİĞİNİN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Kürşat Gündoğan, Ramazan Coşkun, Muhammet Güven,
Murat Sungur
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
Amaç: İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde uygulanan bir
insülin infüzyon tedavi protokolünün etkinliğinin değerlendirilmesi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde (İHYBÜ) yapıldı.
İHYBÜ’de 24 saatten fazla yatan ve insülin infüzyon tedavisi
alan hastalar çalışmaya alındı. Çalışmaya 145 hasta alındı.
İnsülin infüzyonu esnasında yapılan ölçümler değerlendirmeye alındı. Bu hastalardan toplam 4205 adet ölçüm yapıldı. İnsülin infüzyonu almadığı zaman ki ölçümler çalışmaya
alınmadı.
Hastalara Yoğun bakım ünitesinde kendi belirlediğimiz protokol uygulandı. Bu protokole göre kan şekeri değerinin
110-150 mg/dl arasında olması amaçlanmaktadır.
Bulgular: Hastaların kan şekeri ortalması 178±57 mg/dl idi.
Takipler esnasında hedef kan şekeri değeri olan 110-150
mg/dl’ye ulaşan ölçüm oranı %26 (1102ölçüm) idi. 110 mg/
dl ve daha aşağı değerler içim ölçüm oranı % 6.5 (272 ölçüm) idi. 150 mg/dl’den fazla çıkan ölçüm oranı ise %67.3
(2831 ölçüm) idi. Kan şekeri değeri 150 mg/dl’nin üzerinde
çıkan ölçümler değerlendirildiğinde ise 150-200 mg/dl arası
ölçüm oranı %35 (1647 ölçüm), 200-300 mg/dl arası ölçüm
oranı %21.8 (1024 ölçüm), 300-400 mg/dl arası ölçüm oranı %2.9(134 ölçüm) ve 400 mg/dl’nin üzerinde çıkan ölçüm
oranı %0.5 (25 ölçüm) olarak tespit edildi. Hipoglisemi oranı %0.3 (11 ölçüm) olarak tespit edildi.
S11
REFEEDİNG SENDROMU
Kürşat Gündoğan
Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
Özlem Yazıcıoğlu Moçin, Hüseyin Arpağ, Zuhal Karakurt,
Nalan Adıgüzel, Merih Balcı, Cüneyt Saltürk, Gökay Güngör.
TCSB Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Solunumsal Yoğun Bakım
Ünitesi, İstanbul.
Giriş:
Solunumsal asidozda (SA), noninvaziv mekanik ventilasyon
(NIMV) uygulanması tanımlanmıştır. SA olmayan kritik hastalarda hiperkapni tedavisinde NIMV uygulamaları ile ilgili
veri sınırlıdır.
Amaç:
Çalışmamızda SA gelişmeyen kritik hastalarda YBÜ’de NIMV
uygulama sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık
Amaç: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun
Bakım Ünitesindeki (İHYBÜ) Refeeding sendromu sıklığını
tespit etmektir.
Hastalar ve Metod: Çalışma retrospektif olarak yapıldı.
İHYBÜ’de yatan 100 hasta çalışmaya alındı. 15 hastada yatışta hipofosfatemi tespit edildi ve çalışmadan çıkarıldı. 85
hasta ile çalışmaya devam edildi. Hastaların demografik
özellikleri, beslenme şekli, günlük aldığı kalori miktarı, yatışta ve beslenmeye başladıktan sonraki fosfor, magnezyum
ve potasyum değerleri yedi gün boyunca kaydedildi.
Sonuç: Çalışmaya 85 hasta alındı (E:n=47,%55.3 K: n= 38,
%44.7). Hastaların yaş ortalaması 64±16.33 (18-86) yıl,
ortalama APACHE II skoru 28±6.89 (6-51) idi. Hastaların
% 27.1’i parenteral (PN), %51.8’i enteral (EN) ve %21.2’si
enteral+parenteral (PN+EN) beslenme ile beslendi. Hastalara verilen kalori miktarı ortalama birinci gün 778.5±428.6
kcal (200-2200), ikinci gün 1324.2±402.6 kcal (500-2160),
üçüncü gün 1335.1±451.5 kcal (100-2160) ve dördüncü gün
1456.4±401.9 kcal (60-2160) idi. Hastaların takibi sırasında hipofosfatemi (refeeding sendromu) %48.2 (41 hasta) oranında
tespit edildi. Hipofosfatemi gelişme günleri; 1. günde % 26.8
(11 hasta), 2.günde %31.7 (13 hasta), 3.günde %22 (9 hasta),
4.günde % 4.9(2 hasta), 6.günde % 7.3 (3 hasta) ve 7.günde
%7.3 (3 hasta) oranında bulundu. Verilen kalori miktarı ile
fosfor değerleri arasındaki ilişkinin (her bir gün için) yönünü
ve gücünü belirlemek için pearson korelasyon analizi yapıldı. Verilen kalori miktarı arttıkça 1,2 ve 3.günlerde fosfor
değeri azalmıştır, istatiksel olarak anlamlı değildir (r= -0.083,
p=0.611). 4.günde kalori miktarı arttıkça fosfor değeri artmıştır, istatiksel olarak anlamlı değildir (r=0.16, p=0.431).
Yöntem:
Çalışma şekli: Tek merkezli, retrospektif, kohort çalışma.
Çalışma yeri: Çalışma yeri: Bir eğitim araştırma hastanesinde dahili 22 yataklı YBU. Çalışma dönemi: Ocak 2008 –Aralık 2010 dönemleri. Hastalar: Çalışma döneminde YBÜ’ye
kabulde arter kan gazı (AKG) değerlerinde SA olmayan
(pH>7.35), hiperkarbik (PaCO2≥65mmHg), NIMV uygulama
kontrendikasyonu olmayan kritik YBÜ hastaları çalışmaya
alındı. Hasta kayıtları: YBÜ ciddiyet skoru (APACHE II), demografik özellikleri, ek hastalıkları, YBÜ girişteki biyokimya
değerleri, NIMV uygulama süreleri, NIMV ile, nazal oksijen
takibinde ve son YBÜ günü AKG değerleri hasta dosyalarında kayıt edildi.
Bulgular:
Çalışma döneminde YBÜ de takip edilen 2103 hasta arasından hasta alınma kriteri olan 58 (%2.2) hasta çalışmaya
alındı. Hastaların değerleri medyan, çeyrekler arası oran
%25-%75 olarak giriş, NIMV, nazal oksijen ve çıkış PaCO2 değerleri sırasıyla 74 (69-82), 67 (61-79), 74 (63-80), 60 (56-66)
) (p<0.001) idi ve YBÜ giriş ve çıkış PaO2/FiO2 değerleri 186
(143-235) ve 240 (202-282) idi, APACHE II değeri 16 (12-18),
NIMV ilk ve son gün uygulama saati 13 (9-14) ve 6 (4-10) idi,
YBU kalış günü 6 (4-9) idi. Hasta populasyonunda mortalite
%4.3 (n=2) bulundu.
Sonuçlar:
SA olmayan kritik hastalarda YBÜ de hiperkarbi de düşüş
NIMV düzenli ve ilk günler daha yoğun olmak üzere uygulandığında sağlanabilir. Bu hastaların uzun dönem evde
NIMV desteğinde takip için düşünülmelidir.
25
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Sonuç: İHYBÜ’de uygulanan bu protokole göre kan şekeri
ölçüm değerleri 150 mg/dl’nin üzerinde oldukça yüksek bulunmuştur. Hipoglisemi yönünden güvenlidir. Protokol yeniden değerlendirilerek gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
S12
KRİTİK, STABİL HİPERKARBİK HASTALARIN
YBÜ’DEKİ NONİNVAZİV MEKANİK
VENTİLASYON SONUÇLARI.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
26
S13
KRITIK HASTADA ILK 24 SAATTE YBÜ
MORTALITESI: TEK MERKEZLI 4 YILLIK
KOHORT ÇALIŞMA
S14
HEMATOLOJİK KANSERLİ HASTALARDA
AKUT RESPİRATUAR SENDROMU: KLİNİK
SEYİR VE MORTALİTE
Cüneyt Saltürk, Zuhal Karakurt, Gökay Güngör, Özlem
Yazıcıoğlu Moçin, Merih Balcı, Huriye Berk Takır, Feyza
Kargın, Nalan Adıgüzel.
Melda Türkoğlu1, Gökmen Umut Erdem1, Gülbin Aygencel1,
Muhammed Erkam Sancar1, Mehmet Muhittin Yalçın2, Elif
Suyanı2, Zeynep Akı2, Gülsan Sucak2
TC SB. Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi
Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul.
1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı
Giriş
Yoğun bakım ünitesinde başvurudan sonraki ilk 24 saat içinde ölen hastaların klinik özelliklerini inceleyen çalışmalar sınırlıdır.
2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Hematoloji
Bilim Dalı
Amaç
Bu çalışmamızda yoğun bakım ünitesine (YBÜ) başvurudan
sonra ilk 24 saatte ölen hastaların terminal dönem hasta
olup olmadığını araştırdık.
Yöntem:
Çalışma şekli: Retrospektif kohort, tek merkezli.
Çalışma yeri: Bir eğitim araştırma hastanesinde dahili 22
yataklı YBU. Çalışma dönemi: Ocak 2008 –Eylül 2011 dönemleri. Hastalar: Belirtilen dönemde YBÜ’ye kabul edilen ve ilk
24 saat içerisinde ölen tüm hastalar çalışmaya alındı. Hastaların demografik bilgileri, YBU ciddiyet skorları (APACHE
II),YBU verileri, YBU giriş ve ölüm saatleri kayıt edildi. Hastalar, son 3 aylık fonksiyonel yaşam performansı (Karnofski), ileri evre kronik hastalıkları (kanser, akciğer parankimal
hastalıklar, nörolojik hastalıklar) değerlendirilerek terminal
durumları tanımlandı.
Bulgular:
Belirtilen dönemde 2787 hastanın %16’sında (n=447) ölüm
gerçekleşti. Ölen hastalardan YBÜ’ nün birinci günü ölen 96
hasta (%21) çalışmaya alındı. Hastaların değerleri medyan
ve çeyrekler arası oran (ÇAO, %25-%75) olarak sırasıyla; yaş,
APACHE II değerleri 68 (56-76), 32 (26-36) idi. Terminal hasta tanımlamasına uyan 48 hastanın (%50) 2008-2011 arası
dağılımı %0, %60, %46, %63 idi. Ölen hastaların %15’ inin
birinci saat , %50 sinin ise ilk 9 saatte öldükleri bulundu.
Sonuç:
YBÜ’lerde ilk gün ölümlerin yarısında terminal hastalık/hasta varlığı dikkate alınarak bu hastaların takibinin YBÜ dışında özel birimlerde yapılmasını, ulusal sağlık politikası olarak
belirlemeyi ve planlamasını öneriyoruz.
Anahtar Kelimeler: YBU; mortalite; kritik hasta; terminal
hasta
Amaç: Akut respiratuar distres sendromunun (ARDS), yoğun bakıma yatan hematolojik kanserli hastalarda klinik
seyrini ve mortalitesini ortaya koymaktır.
Metodlar: Üniversite hastanemize ait dahili yoğun bakım
ünitemizde (YBÜ) ARDS tanısı ile izlenen 28’i prospektif 68
hematolojik kanserli hasta incelenmiştir. Hastalara ait epidemiyolojik veriler medyan (çeyrekler arası aralık) ve n(%)
olarak belirtilmiştir. Ölen hastalarla yaşayan hastaların karşılaştırılmasında Mann Whitney U ve ki kare testleri kullanılmıştır. Mortaliteyi belirleyen bağımsız faktörleri belirlemek
amacıyla çok değişkenli analiz yapılmış ve mekanik ventilasyon desteğinin tipine göre sağkalımı karşılaştırmak amacıyla Kaplan Meier eğrisi çizilmiştir.
Sonuçlar: Çalışmaya alınan hastalarda en sık görülen hematolojik kanser lösemiydi ve hastaların% 47’sinde hematopoetik kök hücre nakli öyküsü mevcuttu. Akut respiratuar
distres sendromunun en sık nedeni pnömoniydi ve parsiyel
oksijen basıncının fraksiyonel inspire edilen oksijen konsantrasyonuna oranı (PO2/FiO2) 104 (74-165) idi. Atmışsekiz hastanın 10’nuna (% 15) non-invaziv mekanik ventilasyon (NİV), 21’ine (% 31) invaziv mekanik ventilasyon (İMV),
36’sına (% 53) NİV ve İMV uygulanmıştır. Non-invaziv mekanik ventilasyon ve İMV uygulanan hastalar NIV başarısızlığı
olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya alınan ARDS’li 68 hematolojik kanserli hastada YBÜ mortalitesi % 77 olarak tespit edilmiştir. Nötropeni dışında hastaların hematolojik öyküsü ile
mortalitesi arasında bir ilişki tespit edilememiştir. Solunum
yetmezliği yanında, iki ya da daha fazla organ yetmezliğinin
bulunması (odds oranı 10.1 [1.8-55.7]) ve NİV başarısızlığı
(odds oranı 8.6, [1.9-39.1]) mortaliteyi belirleyen bağımsız
risk faktörleri olarak tespit edilmiştir (sırasıyla p = 0.008 ve p
= 0.005). Mekanik ventilasyon desteğinin tipine göre sağkalımı karşılaştıran Kaplan Meier analizinde ise, sadece NİV uygulanan hastalarda sağkalım en yüksek olarak saptanmıştır
(p<0.001).
Sonuç: Hematolojik kanseri olan kritik hastalarda ARDS
mortalitesi oldukça yüksek olarak tespit edildi. Çoklu or-
gan yetmezliğinin yanında NİV başarısızlığı mortaliteyi belirleyen bağımısız faktördü. Tüm hastalar içerisinde sadece
NİV uygulanan hastalarda sağkalım en yüksek olarak tespit
edildi. Bu hastalarda uygun mekanik ventilasyon stratejisini
belirlemek oldukça güç olup, ileri çalışmalara ihtiyaç vardır.
Ebru Ortaç Ersoy, Serpil Öcal, Müfide Okay, Alper Açıkgöz,
Başak Özgen, Arzu Topeli
Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun
Bakım Ünitesi
Giriş ve Amaç: Prokalsitonin (PCT) bakteriyel enfeksiyon
tanısında ve antibiyotik süresinin belirlenmesinde yardımcı bir belirteç olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada yoğun
bakım ünitesinde (YBÜ) klinik enfeksiyon tanısı ile izlenip
antibiyotik tedavisi alan hastalarda PCT düzeyi yükselen ve
yükselmeyen hastaların karşılaştırılması ve enfeksiyon varlığına rağmen PCT yanıtsızlığı ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır.
Hastalar ve Yöntem: 2009-2010 yıllarında İç Hastalıkları
YBÜ’ye yatan ve enfeksiyon düşünülerek antibiyotik başlanan hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Klinik
Bulgular: Yüz-yirmi hastanın dosyaları incelendi. Hastaların
42’sinde (%35) enfeksiyon varlığı olmasına rağmen PCT düzeyleri ≤0,5 ng/mL idi. Hastaların yaş ortalaması 63,1±17,5
idi. Tüm hastaların klinik olarak enfeksiyon düşünülen tarihte
bakılan PCT değerlerinin ortanca değeri 1,2 (25-75 persentil:
0,3-6,8) olarak bulundu. “Yanıtsız grup” ve “yanıt veren grup”
karşılaştırması Tablo’da görülmektedir. Cins, APACHE II, immun supresyon varlığı, KOAH varlığı, pnömoni varlığı lojistik
regresyon analizinde değerlendirildiğinde sadece akciğer
enfeksiyonu varlığının PCT yanıtsızlığı ile ilişkili olduğu (Odds
oranı=3,7 [0,95 güven aralığı=1,3-10,6]; p=0,01) izlendi.
Sonuç ve Tartışma: Yoğun bakımda enfeksiyon tablosunda izlenen hastaların yaklaşık üçte birinde PCT yükselmesi
saptanmamıştır. PCT yanıtsızlığının sadece pnömoni ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu durum PCT’nin tanı koymada
kısıtlılığından, pnömoni klinik tanısının seçiciliğinin düşük
olmasından veya PCT yanıtının enfeksiyon tiplerine göre
değişkenlik göstermesinden kaynaklanabilir.
Tablo: PCT yanıtı veren (>0,5 ng/mL ve yanıtsız (≤0,5 ng/mL grubun karşılaştırılması
PCT yanıtı olan grup
n=78
PCT yanıtsız grup
n=42
p
Yaş, ortalama±SS
60,5±18,7
65,7±15,9
0,10
Erkek cins, n (%)
49 (62,8)
19 (45,2)
0,06
APACHE II, ortalama±SS
22,7±7,9 (n=66)
18,3±6,8 (n=36)
0,17
PCT düzeyi (ng/mL), ortanca (25-75 pers.)
4,0 (1,3-13,2)
0,2 (0,8-0,3)
<0,01
C-reaktif pr. (mg/dL), ortanca (25-75 pers.)
11,8 (7,1-18,9) (n=68)
8,5 (2,8-13,3) (n=40)
0,15
Üreme varlığı, n (%)
41 (52,6)
17 (40,5)
0,21
İmmun supresyon, n (%)
32 (41,0)
7 (16,7)
<0,01
Diabetes mellitus, n (%)
10 (12,8)
8 (12,5)
0,33
Kronik kalp hastalığı, n (%)
30 (38,5)
14 (34,1)
0,64
KOAH, n (%)
13 (16,7)
16 (39,0)
<0,01
Kronik böbrek hastalığı, n (%)
12 (15,4)
3 (7,3)
0,21
Nörolojik hastalık, , n (%)
7 (9,0)
7 (17,3)
0,95
Pnömoni, n (%)
45 (57,7)
31 (73,8)
0,08
Yoğun bakım mortalitesi, n (%)
44 (56,4)
18 (42,9)
0,16
YBÜ yatış günü, ortanca (25-75 pers.)
6 (3,0-14,2)
12 (5,7-27,2)
<0,01
27
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
S15
KLINIK ENFEKSIYONU OLAN YOĞUN
BAKIM HASTALARINDA PROKALSITONIN
YANITI OLAN VE OLMAYAN HASTALARIN
KARŞILAŞTIRILMASI
olarak enfeksiyon gelişen ve/veya bakteriyel üremesi olan
hastalarda ilk enfeksiyon epizodu sırasındaki PCT düzeyleri
değerlendirildi. Hastalar PCT yanıtı olup olmamalarına göre
gruplandırılarak gruplar parametrik ve non-parametrik yöntemlerle karşılaştırıldı. PCT yanıtsızlığı ile ilişkili faktörlerin
tespiti için lojistik regresyon analizi kullanıldı. PCT değeri
≤0,5 ng/mL olanlar “yanıtsız grup”, >0,5 ng/mL olanlar “yanıt
veren grup” olarak değerlendirildi.
POSTER BİLDİRİLER
tutulumu olarak değerlendirildi. Uygulanan tedaviye rağmen durumunda düzelme sağlanamayan hasta takibinin 4.
günüde ex oldu.
Ali Kutlucan1, İbak Gönen2, Leyla Yılmaz Aydın3, Mehmet
Turgut1, Havva Erdem4, Ramazan Büyükkaya5
TARTIŞMA
Multipl myelomda, akciğer ve plevral tutulum çok nadir
olup olgu sunumları şeklinde tarif edilmiştir. Ancak bizim
olgumuzdaki gibi, belirgin sekel bırakmamış remisyondaki
bir tüberküloz hastasında yeni ortaya çıkan multipl myeloma bağlı akciğer destrüksiyonu bildirilmemiştir. Tüberküloz
gibi altta yatan başka nedenlerden dolayı akciğer destrüksiyonu sık gelişebilse de bizim olgumuzdaki gibi myelom gibi
bazı nadir görülen hastalıklarında sık görülmemekle birlikte
akciğer destrüksiyonu yapabileceği hatırlanmalıdır.
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Düzce
1
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları
Anabilim Dalı, Düzce
2
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim
Dalı, Düzce
3
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce
4
Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı,
Düzce
5
GİRİŞ
Multipl myelom plazma hücrelerinin neoplastik proliferasyonu ile seyreden, kemik iliğinde fazla Ig veya hafif zincir
üretimi olan malign bir hastalıktır. Kemik ağrıları, böbrek
yetmezliği, anemi, hiperkalsemi gibi çeşitli klinik tablolarla
karşımıza çıkmasına rağmen akciğer tutulumu nadir bir durumdur. Bu yazıda daha önceden iki kez tüberküloz öyküsü
olan ve tedavi ile sağ akciğer apeksinde küçük bir atelektazi alanı dışında tamamen düzelen, multipl myeloma bağlı
akciğer parankim destrüksiyonu olan bir olgu sunulmuştur.
OLGU
55 yaşında erkek hasta, nefes darlığı, öksürük, balgam ve
hemoptizi yakınmalarıyla acil servise başvurdu. Acil serviste
çekilen akciğer grafisinde sağ akciğerde yaygın opasite artışı ve efüzyon olması üzerine hastanemiz göğüs hastalıkları
servisine pnömoni ön tanısı ile tetkik ve tedavi için yatırıldı. Özgeçmişinde 30 paket/yıl sigara ile 22 yıl önce ve 8 yıl
önce olmak üzere iki kez akciğer tüberkülozu geçirme öyküsü vardı. Soy geçmişinde herhangi bir özellik yoktu. Hasta göğüs hastalıkları servisinde yatarken gelişen solunum
yetmezliği nedeniyle dahiliye yoğun bakım ünitesine alındı ve entübe edildi. Hastanın sağ akciğerdeki lezyonlarına
yönelik olarak yapılan tetkiklerde bu patolojiyi açıklayacak
tüberküloz dahil infeksiyöz bir ajan saptanamadı. Tüm bulgu ve sonuçları ile tekrar değerlendirilen hastanın mevcut
solunum yetmezliği ve akciğer patolojisinin multipl myelomun akciğer parankim ve plevral tutulumu ile ilişkili olabileceği düşünüldü. Gönderilen serum immunfiksasyon elektroforezinde IgG:1858 (700-1600) mg/dl, IgA:397 (70-400)
mg/dl, IgM:101 (40-230 ) mg/dl, kappa hafif zincir:479 (138375) mg/dl, lambda hafif zincir:348 (93-242) mg/dl bulundu. Eksudatif plevral mayinin sitopatolojik incelemesinde
belirgin plazma hücre artışı ve Russell bodies görülmesiyle
ön tanımız doğrulandı. Hasta mevcut klinik ve laboratuvar
bulgularıyla multipl myelomun akciğer parankim ve plevral
P02
NÖROLEPTİK MALİGN SENDROM TANILI
ÜÇ OLGU: AYIRICI TANI VE PREDİSPOZAN
NEDENLER
Ali Kemal Kadiroğlu1, Berat Ebik2, Ömer Kaya2, Serdar
Yıldırım2, Yasin Bez3
1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Nefroloji Bilim Dalı
2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı
3 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı
Amaç: Nöroleptik Malign Sendrom(NMS), nöroleptik ilaçların kullanımı ile ortaya çıkan hayatı tehdit edici idiosenkratik bir reaksiyondur. Genellikle nöroleptik tedavinin ilk iki
haftası içinde başlar ama tedavinin herhangi bir sürecinde
de meydana gelebilir. Bu çalışmada ikisi kronik şizofreni,
biri motor mental retardasyon(MMR) tanısı nedeniyle antipsikotik kullanan, bununla ilişkili NMS geliştiği düşünülen ve
dahiliye yoğun bakım ünitesine yatırılan üç hastayı sunmayı
amaçladık.
OLGU 1:
58 yaşında bayan hasta 30 yıl önce kronik şizofreni tanısı
almış. 1.5 yıldır olanzapin kullanıyor. Son 2 haftadır ateş,
terleme, sürekli uyuma isteği, iştahsızlık, solunum sıkıntısı
ve oral alım bozukluğu gelişmiş. Genel durumu orta, şuur
konfüze, A:39.6ºC, KB:80/50 mmHg, N:122/dk, SS:22/dk,
konjunktiva soluk, sağ akciğer orta bölgede raller ve her
iki alt extremitede rijidite mevcut. Laboratuarda; lök:3410
Hgb:9.9, trombosit:96800, Üre:102, Kreatinin:1.6 CK:2008
Sedim:80 CRP:15.2. PA AC grafide sağ akciğer orta bölgede
infiltrasyonlar mevcut. Periferik yaymada hipersegmente
nötrofiller, makrositer eritrositler, çomak artışı ve üç pozitif toksik granülasyon mevcut. Vitamin B12; 92, retikülosit
indexi 0.4 (düzeltilmiş 0.25) idi. Kemik iliği megaloblastik
31
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
P01
AKCİĞER DESTRÜKSİYONUYLA AKUT SOLUNUM
YETMEZLİĞİNE NEDEN OLAN NADİR BİR OLGU:
MULTİPL MYELOMA
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
32
anemi ile uyumluydu. Toplum kaynaklı pnömoni, akut böbrek hasarı ve megaloblastik anemiye yönelik sıvı tedavisi,
tazobaktam+piperacillin ve vitamin B12 verildi. Üre ve kreatinin değeri normale gelen, CK değeri düşen hastanın ateşi
ve taşipnesi geriledi ve konfüzyonu düzeldi.
OLGU 2:
31 yaşında bayan hasta 4 yıl önce kronik şizofreni tanısı
almış ve olanzapin tedavisi başlanmış. Son bir aydır aşırı
uyuma ve çevreyle iletişim kurmama, son 10 gündür ateş,
yaygın vücut ağrısı ve ellerini kollarını hareket ettirememe, şuur bulanıklığı olan hasta, NMS ve genel durum bozukluğu öntanılarıyla yatırıldı.Genel durumu orta, şuur
konfüze, A;38.3ºC idi. KB 90/50 mmHg, N:108/dk, SS 14/
dk idi. Alt ve üst extremitelerde rijidite, sakral bölgede 4x5
cm. dekübit ülseri mevcut. Hasta katatonikti. Laboratuarda;
lök:15530,Hgb:12.0, trombosit:142000 idi. Üre:141 Kreatinin:1.24 Na:174, Ca:7.5 Alb:2.0, LDH:610 CK:2598, Sedim;
46, CRP; 2.2 ve hepatit paneli negatifti. Katatonik şizofreni,
ileri derecede dehidratasyon, prerenal azotemi ve hipernatremi mevcuttu. SVB: 0 cm/H2O idi. İzotonik sıvı tedavisi
başlandı. Tedavinin 3. gününden itibaren hastanın Na, CK
ve Üre değeri geriledi. Ateşi düşen hastanın rijiditesi kısmen
geriledi fakat katatoni hali devam etti.
OLGU 3:
27 yaşında bayan hasta, doğuştan MMR mevcut. Bir hafta
önce huzursuzluk ve ajitasyonları nedeniyle olanzapin tedavisi başlanan hastada son üç gündür ateş, şuur bulanıklığı, vücudunda katılaşma olunca, NMS öntanısıyla yatırıldı.Genel durum orta, şuuru konfüze, KB:120/75, A:39.6°C,
N:122/dk. SS:24/dk Üst ve alt extremitede yaygın rijidite
mevcut. Laboratuar; Üre:12 kreatinin:0.49 Na:138, CK:4267,
LDH:590, Lök:8870 Hgb:12.0gr/dl, sedim:16 CRP:1.02, hastada NMS’ye ait 4 majör (ateş, rijidite, CK yüksekliği, konfüzyon) ve 1minör( takipne) kriter mevcuttu. 20 mg/gün bromokriptin başlandı. Bromokriptin ve hidrasyon tedavisiyle
CK düzeyi düştü, şuur bulanıklığı ve rijiditesi geriledi, ateş,
taşikardi ve takipnesi de düzeldi.
Sonuç olarak, NMS antipsikotik tedaviye bağlı ortaya çıkan
önemli bir klinik antite olup tanı konmadan önce ayırıcı tanının yapılması ve predispozan nedenlerin tedavi edilerek
ekarte edilmesi gerekmektedir.
P03
GENEL DAHİLİYE YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNE
YATIRILAN BİR HASTADA HİPERTANSİYONUN
NADİR BİR NEDENİ: SEKONDER
HİPERALDOSTERONİZM
Ali Kemal Kadiroğlu1,Ömer Kaya2,Yaşar Yıldırım1, Zülfükar
Yılmaz1, Hasan Kayabaşı1, Serdar Yıldırım2
1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Nefroloji Bilim Dalı, Diyarbakır
2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Diyarbakır
Giriş: Hiperaldosteronizm bir yada her iki adrenal korteksten aldosteron hormonunun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. İki’ye ayrılır. Primer hiperaldosteronizm, adrenal korteksin otonomik olarak aşırı aldosteron
sekresyonuna bağlı iken, sekonder hiperaldosteronizmde
çeşitli nedenlerle artan plazma renin aktivitesi sonucu artan angiotensin II düzeyi aldosteron hipersekresyonuna
yol açar. Teşhiste önemli olan biyokimyasal farklılık primer
aldosteronizmde renin ve angiotensin düzeyleri süprese
iken sekonder de her ikiside yüksektir. Bu olguda amacımız
yoğun bakıma yatırılan kritik hastalarda hipertansiyonun
nadir bir nedeni olan maligniteye bağlı sekonder hiperaldosteronizmi hatırlamaktır.
Olgu: 61y, erkek, vücutta şişlik, şuur bulanıklığı, nefes darlığı
ile acil servisimize başvuran hastanın yapılan USG’de KC’de
yaygın solid metastatik lezyonlar, sağ böbrek üst polde solid
lezyon (RCC? Met?) olması nedeniyle Genel Dahiliye Yoğun
Bakım Ünitesine(GDYBÜ) yatırıldı. 10 yıldır Parkinson tedavisi alıyor, 8 ay önce mide perforasyonu operasyonu geçirmiş ve hipertansiyon için trandolapril 5 mg 1x1 kullanıyor.
FM: Genel durum orta-kötü, şuur konfüze, TA: 230/120
mmHg. A: 36.8 C Nb: 87/dk S:20/dk
Boyun venlerinde dolgunluk, SS: Bilateral ral ve ronküsü
mevcut, sağ akciğer orta zondan itibaren solunum sesleri
azalmış, KVS: Kalp sesleri derinden geliyor, GİS: Göbek üstünden ksifoide kadar insizyon skarı mevcut Ekstremite:
PTÖ +/+
Laboratuar:
TK: WBC:21.6 PMNL:19.8 Htc:38.6 Hb:12.9 Plt:300000
CRP:1.17 Sedim:10
BK: Üre: 55 Kre: 0.81 Na: 157, K: 3.2, Cl: 88, ALT: 66,
ALP:302, LDH: 554, GGT: 983 T.Pro: 4.9 Alb:2.2
TİT: Dansite: 1011 pH: 8 Prot: neg
Hepatit paneli: (-), HIV (-) TSH: 6.22 FT4: 0.453.
AKG: pH: 7.58, HCO3: 48.2, pCO2: 51 pO2: 81, sO2: 95.3,
laktat: 2.12
Sonuç: Vücutta şişlik, şuur bulanıklığı, nefes darlığı ile
GDYBÜ’ne yatırılan hastada kan basıncı 230/120mmHg,
metabolik alkaloz, hipokalemi, hipernatremi ve idrar klorü
(>40) olan hastada maligniteye bağlı Sekonder Hiperaldosteronizm düşünüldü. Bunun için Spironolakton 100 mg tb.
(1x1) + ACEi başlandı.
P04
GENEL DAHİLİYE YOĞUN BAKIM
ÜNİTEMİZDE NOZOKOMİYAL
ENFEKSİYON PREVALANSI VE
ETKEN MİKROORGANİZMALARIN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ali Kemal Kadiroğlu1, Hasan Kayabaşı1, Recep Tekin2, Yaşar
Yıldırım1, Özcan Deveci2, Zülfükar Yılmaz1
1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı,
Nefroloji Bilim Dalı, Diyarbakır
2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır
Amaç: Yoğun Bakım Ünitelerinde(YBÜ) nozokomiyal enfeksiyon sık karşılaşılan bir komplikasyon olup, dahili ve cerrahi
YBÜ’de izlenen kritik hastalarda enfeksiyon gelişme oranı %
40’lara ulaşmaktadır. Hastaneye yatırılan hastanın fizyolojik
florası 48-72 saat içinde lokal endemik flora ile yer değiştirmekte ve bununda sıklıkla gram negatif multirezistan basiller olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada Genel Dahiliye
Yoğun Bakım Ünitemizde (GDYBÜ) Nozokomiyal Enfeksiyon
prevalansını ve enfeksiyon etkeni olan gram negatif basilleri
değerlendirmeyi amaçladık.
Materyal ve metod: Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemizde 2010 yılı
Haziran – Aralık ayları arasında yatan 269 hasta dahil edildi.
GDYBÜ’ne yattıktan sonra ateş(≥38.5°C) gelişen tüm hastalardan kültür için örnekler alındı. Alınan örneklerde gram
negatif basil üreyen hastalar değerlendirildi. Kültür için kan,
idrar, balgam, santral venöz kateter ucu, açık yara ve derin
trakeal aspirattan alınan örnekler Enfeksiyon Hastalıkları ve
Klinik Mikrobiyoloji laboratuarında kültür edildi. GDYBÜ’de
nozokomiyal enfeksiyon prevalansı, kültür örneklerinin ve
izole edilen ajan-patojenlerin dağılımı belirlendi.
Bulgular: Hastaların 158’i erkek (%58.7) ve 111’i kadın
(%41.3) idi. Erkeklerin yaş ortalaması 58,81±16,91, kadınların
yaş ortalaması 56,44±19,16 yıl (p: 0,286)idi. GDYBÜ’de nozokomiyal enfeksiyon prevalansını % 39 (n= 105) olarak bulduk.
Şekil 1’de gösterildi. Örneklerin %16’sını kan, %8,6’sını idrar,
%6,3’ünü santral venöz kateter ucu, %10’nu derin trakeal aspirat, %2,2’sini balgam ve %2,2’sini yara sürüntüsü oluşturdu.
Kültür için kan, idrar, balgam, santral venöz kateter ucu, açık
yara ve derin trakeal aspirattan alınan örneklerin dağılımı
tablo 1’de özetlendi. En sık izole edilen mikroorganizmalar
% 13,8 E.Coli ve % 7,4 Psödomonas Aeruginosanın olduğu,
bunları % 6,3 ile Acinetobacter Baumanii ve % 3,3 ile stenotrophomonas maltophilia’nın izlediği görüldü.
Sonuç: Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemize yatan hastalar arasında nozokomiyal enfeksiyon prevalansı % 39 olarak
bulundu. Enfeksiyon etkeni olarak en sık izole edilen ajan patojenler E.Coli ve Psödomonas Aeruginosa olduğu görüldü.
Anahtar kelimeler: Genel DahiliyeYoğun Bakım Ünitesi,
Nozokomiyal Enfeksiyon, Gram Negatif Basiller,
33
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
İdrar Klor: 132 (> 40 )(Saline yanıtsız metabolik alkaloz)
Aldosteron Düzeyi: 196.7 pg/ml (ayakta 30-300 pg/ml;
yatarak 10-160 pg/ml)
Plazma Renin Aktivitesi: 2.87 ng/ml (rest 0.5-1.9 ng/ml;
afterload 1.9-6.0 ng/ml)
Ekokardiografi: LVEF: %60, en fazla apikalde olan (2.56 cm)
fibrinli karakterde perikardial effüzyon
B.Pelvik USG: KC’de en büyüğü sağ lob anterior segmentte 4 cm çapında çok sayıda, çevresi hipoekoik, kendisi izohiperekojen solid metastatik lezyonlar mevcut. Sağ böbrek
üst polde 32*35 mm. boyutlarında, böbrek parankimine
göre hipoekoik solid lezyon izlendi (RCC MET?)
Toraks BT: Mediastinal vasküler yapılar ve kalp minimal sola
yer değiştirmiş. Yüksek mediastinal, bilateral üst-alt paratrakeal, trakeobronşial, sağ hiler, subkarinal konglomere olmuş
en büyüğü 3.5-4 cm. boyutunda çok sayıda LAP izlendi.
Batın-Pelvik BT: KC sağ ve sol lobta en büyüğü yaklaşık 5
cm çapında çok sayıda metastatik lezyonlar izlendi. Bazılarının santrali nekrotik görünümdedir. Her iki sürrenal bezde
sağda 14, solda 15 mm. kalınlığa ulaşan, kalınlaşma mevcut
(met?). Sağ böbrek orta kesimde yaklaşık 3 cm boyutlu 33
HU dansitesinde lezyon mevcut (met?).
Karaciğer Biyopsisi: Kesitlerin incelenmesinde bir kısmı
yuvarlak–oval, bir kısmı da iğsi nükleuslu, nükleol belirginliği olmayan, dar sitoplazmalı, mitotik aktif hücrelerden oluşan tümöral lezyon izlenmiştir.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Tablo 1: GDYBÜ’de alınan örneklerin dağılımı
34
Örnekler
Sayı(n)
Yüzde(%)
Kan
43
16
İdrar
23
8,6
Kateter
17
6,3
Derin Trakeal Aspirat
10
3,7
Balgam
6
2,2
Yara sürüntüsü
6
2,2
Toplam
105
39
Tablo 2: İzole edilen mikroorganizmaların dağılımı
Mikroorganizmalar
Sayı(n)
Yüzde(%)
Escherichia Coli
37
13,8
Psödomonas Aeruginosa
20
7,4
Acinetobakter Baumanii
17
6,3
Stenotrophomonas Maltophilia
9
3,3
Klebsiella Spp
9
3,3
Kandida Spp
5
1,9
Enterobacter spp
3
1,1
MRSA
2
0,7
Proteus Mirabilis
2
0,7
VRE
0
0
Toplam
105
39
P05
MEKANİK VENTİLATÖRE BAĞLI KALMIŞ BİR
HEMŞİRENİN YOĞUN BAKIM DENEYİMİ:
NİTEL BİR ÇALIŞMA
Sibel Kiper1, Beylü Dikeçligil2
1 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu / Yozgat
2 Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim
Dalı / Kayseri
Yoğun bakım üniteleri; fiziki durumu ağır olan hastaların
monitörize edilerek yaşam fonksiyonlarının desteklendiği,
bakım ekibi yoluyla özel tedavi yöntemlerinin uygulandığı,
hastanedeki en karmaşık biyomedikal cihazların bulunduğu, ileri teknoloji ve performans gerektiren bölümlerdir.
Bu araştırmanın konusu, trafik kazası sonucunda mekanik
ventilatöre bağlı kalmış bir hemşirenin 13 gün boyunca yoğun bakım hastası olarak yaşadıklarının meslek anlayışını
nasıl değiştirdiği ile ilgilidir. Hayatından ümit kesilmişken
geçirdiği yoğun bakım tedavisinden sonra hemşire-hasta
ilişkisine dair duygu ve düşünce dünyasındaki değişim ve
bu değişimin davranışlarındaki yansımaları nitel yöntem ile
aktarılmaya çalışılacaktır. Örnek olay incelemesi adı verilen
bu çalışma hayat hikayesi tekniği ile çeşitli derinlemesine
görüşmeler ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı yoğun bakım tedavilerine yeni bir bakış açısı sunabilmektir.
Olgumuz pnomötoraks, hemotoraks, dalak rüptürü, sol mediastenal şift, kot kırığı, klavicula kırığı, sol omuzda kırık ve çıkık,
sağ kolda çift fraktür(radius, ulna), sol kolda tek fraktür(ulna), flail
ches(yelken göğüs) semptomlarıyla gelmiş, hastanede ‘bundan
da ümit yok birazdan bu da gider’ ifadelerine rağmen uzun bir
mücadeleden sonra hayata geri dönmüştür. Yoğun bakımda
kaldığı süre boyunca 3 kez resüsite edilmiştir. En çok idrar sondasını salladıkları, nazogastrik sondayla besledikleri, aspirasyon
sırasında ve saçları yıkanırken canının çok acıdığını söylemiştir.
Bütün bu acı deneyimler hemşirenin, yoğun bakımdaki hastalara verilen bakıma ilişkin görüşlerinin değişmesine yol açmıştır.
Çalışmamızda, yoğun bakımdaki hastalara bakım verirken sağlık
personelinin daha itinalı davranması, hastaya uygulama öncesi
işlem hakkında açıklama yapması, kullandıkları cümleleri özenle
seçmeleri ve tedavinin yanında sevgi vermeleri önerilebilir.
Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım, Mekanik Ventilatör, Yoğun Bakım Deneyimi, Hemşire- Hasta İlişkisi.
P06
ÜROGENİTAL ENFEKSİYONA SEKONDER
BİLATERAL PSOAS APSESİ OLGUSU
Ali Kutlucan1, İbak Gönen2, Seher Kır1, Ramazan
Büyükkaya3, Muhammet Ali Kayıkçı4, Murat Oktay5, Mustafa
Özşahin6, Fahri Halit Beşir3
1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce
2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları
Anabilim Dalı, Düzce
3 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Düzce
4 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce
5 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce
6 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon
Anabilim Dalı, Düzce
GİRİŞ
Psoas apsesi; genellikle tanısı zor ve geç konulan nadir görülen bir durumdur. Çocuk ve gençlerde daha sık görülebilirken
yaşlılarda daha seyrektir. Primer ve sekonder olarak sınıflandırılır. Olguların %70’i primer olup etkenler sıklıkla Staf. Aureus,
E. Coli, P. Aeruginosa, ��������������������������������������
M.������������������������������������
Tuberculosis ve Brucelladır. Sekonder nedenlerde ise ilk sırayı Crohn hastalığı (%60) almaktadır. Klasik semptom triadı; karın veya bel ağrısı, topallama ve
ateştir. Özellikle çocuklarda olmak üzere üriner sistem enfeksiyonlarına bağlı da gelişebilmektedir. Biz burada ürosepsis
nedeniyle dahiliye yoğun bakımda takip edilen ve bilateral
psoas apsesi tanısı konulan 79 yaşında bir olguyu sunduk.
OLGU
79 yaşında erkek hasta, birkaç gündür olan halsizlik, genel
durumda bozulma, oral alım azlığı ve sırt ağrısı nedeniyle
TARTIŞMA
Psoas apsesi tanısı bulguları spesifik olmadığı ve nadir bir durum olması nedeniyle sıklıkla gecikebilmektedir. Yanlış tanılar
nedeniyle mortalite oranı yüksektir; özellikle apse drenajı yapılmayan vakalarda mortalitesi %100’e ulaşmaktadır. Bu olgudaki gibi takibi sırasında sepsis tablosu düzeltilemeyen ürogenital enfeksiyonu olan yaşlılarda etyolojide psoas apsesi de
düşünülmeli, erken dönemde tanı ve tedaviye yönelik gerekli
yaklaşımlar planlanmalıdır.
P07
POST-ENTÜBASYON TRAKEAL STENOZ: BİR
OLGU
Canan Esin Sağlam1, Süleyman Deniz1, Muhammet Tekin1,
Hakan Birkent2, Tarık Purtuloğlu1
1 GATA Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara,
Türkiye
2 GATA KBB Anabilim Dalı ,Ankara, Türkiye
GİRİŞ: Trakea stenozu sıklıkla, trakeostomi, uzun süreli entübasyon ya da malign nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar.
Bu yazıda yenidoğan döneminde uzun süre entübe olan
hastada daha sonra gelişen ciddi solunum sıkıntısının giderilmesine yönelik girişimden bahsedilmektedir.
OLGU SUNUMU:Dört yaşında erkek hasta prematürite nedeniyle doğum sonrası yenidoğan yoğun bakımında yirmiyedi gün entübe olarak takip edilmiş.Hasta taburcu olduktan sonra stridor şikayeti ile yıllarca pek çok merkeze ve hekime başvurmuş ve bronşial astım tanısı ile bronkodilatatör
tedaviler almış.Çocuğun durumunda herhangi bir değişiklik
olmamakla birlikte büyüdükçe solunum sıkıntısı artmış.Normal nefes alıp verirken bile hırıltısı sürüyor,egzersiz esnasında morarıyormuş.Birkaç kez üst solunum yolu enfeksiyonu
esnasında asfiksiye girmiş ve sık enfeksiyon geçirdiği için
tonsillektomi planlanmış.Ameliyat sırasında kas gevşetici
verilmesinin ardından endotrakeal tüpün glottisten ileriye
ilerletilememesi nedeniyle uyandırılmış .Hasta KBB Kliniği
tarafından tanı konması amacıyla operasyona alındı.Maske
ile sevofluran inhale ettirilip ketamin ve midazolam ile spontan solunumun korunduğu derin sedasyon sağlandı.Video
laringoskopide .subglottik bölgede membran gelişimiyle
beraber ciddi bir stenoz olduğu görüldü.(Görüntü-1) Ertesi
gün elektif olarak terapötik bronkoskopiye alındı.Hastada
yine derin sedasyon altında Nd-YAG LAZER ile membranöz
striktür alanı koagüle edilip küçük numaralı bir tüp ile entübe edildi. Endotrakeal tüp kafı ile mekanik balon dilatasyonu yapıldı. Hava yolu normal genişliğine ulaşınca sorunsuz
bir şekilde ekstübe edildi (Görüntü-2) Ciddi obstrüksiyonu
olan hastalarda hava yolunu tamamen tıkayacağı için kas
gevşetici kullanımından sakınılması önerilmektedir. Bu hastada biz de entübasyon sırasında kas gevşetici kullanmadık.
Postoperatif birkaç günlük takipte komplikasyon gelişmedi
ve hasta taburcu edildi.
TARTIŞMA VE SONUÇ: Uzamış entübasyon 2-3 haftaya kadar kabul edilebilir. Ancak süre uzadıkça komplikasyon riski
artmaktadır Endotrakeal tüp kafları, hava yollarına basınç
ve mukoza travmasına yol açmaktadır. Bu aşırı basınç eskar
ve striktüre yol açan çember şeklinde nekroz alanı oluşmasına neden olmaktadır. Bu tip hastaların cerrahi işlemi esna-
35
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
acil servise başvurmuş. Burada yapılan tetkiklerinde idrar
yolu enfeksiyonunun yanında hipotansif seyretmesi, lökositoz, CRP yüksekliği ve subfebril ateşinin olması üzerine
sepsis ön tanısıyla dahiliye servisine yatırıldı. Hastanın kan
ve idrar kültürleri alınarak Amikasin başlandı. Yatışının 3.
gününde genel durumunun kötüleşmesi, tansiyonunun
düşmesi (<80/50 mm/Hg) ve solunumunun yüzeyelleşmesi üzerine dahiliye yoğun bakım ünitesine alınarak tedavisi
düzenlendi. Skrotal akıntılı lezyonu gelişti ve akıntıdan gönderilen kültürlerde P. Aeroginosa ve E. Coli üredi; Salmonella
ve Brucella negatifti. Yapılan skrotal USG normal olarak değerlendirildi. Antibiyoterapiye rağmen genel durumu kötü
seyreden hipotansif hastaya damar yolu amacıyla katater
açılması planlandı. Kateter için sağ inguinal bölgeye yapılan
ponksiyonda pürülan sıvı aspire edilmesi üzerine hastaya
çekilen tüm batın BT’de; solda daha büyük boyutta bilateral iliopsoas kasında lokalize, solda retroperitoneal alana
kadar uzanım gösteren apse ile uyumlu, kalın duvarlı, kontrast madde enjeksiyonu sonrası duvarı kontrast tutulumu
gösteren sıvı koleksiyonları izlendi. Apselere perkutan yolla
USG eşliğinde drenaj kateteri yerleştirildi. Apse materyali
patolojiye ve kültüre gönderildi. Yoğun antibiyotik tedavisi altında olduğu için abse materyalinin kültüründe üreme
olmadı. ARB ve mikobakteri kültürü 2 kez negatif geldi, kolonoskopide patoloji saptanmadı. Akciğer grafisinde plevral
efüzyon izlenen hastaya yapılan tetkiklerde Tüberküloz bulguları saptanmadı. Yoğun bakım takibinde İmipenem tedavisi ve apse drenajı ile genel durumu düzelen hasta dahiliye
servisine alındı. Çekilen kontrol BT’de batın içinde yaygın
kistik-apse odaklarının devam ettiği görüldü ve perkütan
drenajla tedavi edilemeyeceği, cerrahi drenaj gerektiği kararı verildi. Takibinde hemoglobin düşüşü olan ve kanama
odağı saptanamayan hastaya çekilen kontrol batın MR’da;
sağ alttaki apse içeriği hematomla uyumlu olarak izlendi.
Hasta cerrahi drenaj için preoperatif hazırlanırken gelişen
ani kardiak ve solunum arresti nedeniyle kaybedildi.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
sında hava yolu kontrolü önem arz etmektedir. Ayrıca uzun
süreli ve tedaviye dirençli stridor vakalarında cerrahi bir
nedenin altta yatabileceği unutulmamalı ve hastanın uzun
süreli entübasyon ya da trakeostomiye maruziyeti sorgulanmalıdır. Bu vakalarda rigid bronkoskopi tanı koydurucu, terapötik bronkoskopi ya da cerrahi yöntemler sadece küratif
değil hayat kurtarıcıdır.
P08
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDE ACİNETOBACTER
İNFEKSİYONLARI
Gülşen İskender1, M. Cihat Oğan1, Müfide Çimentepe2,
Ece Bilen Dirim2, Nuran Akay3, Yeşim Yiğit3, Hürüye Özen3,
Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 tarihleri arasında hastanemiz yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) gelişen hastane infeksiyonlarından (Hİ) izole edilen Acinetobacterler ve antimikrobiyal direnç oranları değerlendirilmiştir.
Yöntem: Hastalar, Hİ gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması
ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuvarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem
ile teyit edilmiştir.
Görüntü 1
36
Görüntü-2
Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde gelişen 115 hastane
infeksiyonunun 34’ünden (%29,5) Acinetobacter baumannii izole edilmiştir. Ventilatör ilişkili pnömonilerin 24’ünden
(24/45: %53,3), üriner sistem infeksiyonlarının 5’inden (5/34:
%14,7), santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı infeksiyonların 4’ünden (4/29: %13,7) ve cilt ve yumuşak doku infeksiyonların birinden (1/8: %12,5) A. baumannii izole edilmiştir.
Antimikrobiyal direnç oranlarına baktığımızda tigesiklin direnci saptanmazken, kolistin direnç oranı %10, karbapenem
(imipenem ve meropenem), kinolon, 3. kuşak sefalosporin
ve piperasilin tazobaktam (pip-taz) direnç oranları %100 ve
aminoglikozit direnci ise %80 civarında saptanmıştır.
Sonuç: Non fermantatif gram negatif çomaklar son yıllarda
giderek artan oranlarda yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) infeksiyon etkenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle de
Acinetobacter baumannii yoğun bakım ünitelerinde sık rastlanan bir hastane infeksiyonu (Hİ) etkenidir. Kolonize ve infekte hastalar A. baumannii için önemli rezervuardır. A. baumannii infeksiyonlarının tedavisi, bu mikroorganizmanın birçok antibiyotiğe dirençli olmasından dolayı oldukça güçtür.
Bu nedenle YBÜ’lerinde gereksiz antibiyotik kullanımından
kaçınılması, hastanelerin kendi lokal epidemiyolojik verilerine dayanarak uygun ampirik tedavilere yönelmesi, antibiyoterapi sürelerinin kısaltılması, el yıkamanın farkındalığı,
medikal aletlerin dezenfeksiyon ve sterilizasyonu, ortamın
temizliğinin düzenli olarak yapılması ve yoğun bakım üni-
tesi, mikrobiyoloji laboratuvarı ve enfeksiyon kontrol komitesi çalışanlarının ortak hareket etmesinin bu infeksiyonları
azaltacağına inanıyoruz.
Gülşen İskender1, M. Cihat Oğan1, Ayla Yenigün2, Sema
Batı2, Yeşim Yiğit3, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Neslihan
Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 tarihleri arasında hastanemiz yoğun bakım ünitesinde gelişen hastane infeksiyonları (Hİ), izole edilen mikroorganizmalar ve antimikrobiyal direnç oranları değerlendirilmiştir.
Yöntem: Hastalar Hİ gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması
ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem
ile teyit edilmiştir.
Bulgular: Toplam 345 hastada 115 Hİ gelişmiş (Hİ hızı ve
dansitesi %33,33 ve 45,42). Tespit edilen Hİ’ları sırayla pnömoni (44, %38,26), üriner sistem infeksiyonları (34, %29,56),
kan dolaşımı infeksiyonları (30, %26,08), cilt ve yumuşak
doku infeksiyonları (5, %4,34), cerrahi alan infeksiyonları (2,
%1,73) olmuştur.
İzolatların %73,91’i (85/115) gram negatif, %19,13’ü (22/115)
gram pozitif ve %6,95’i (8/115) kandida idi. En sık izole edilen mikroorganizmalar; A. baumannii (34/115: %29,56), P.
aeruginosa (11/115: %9,56), E. coli (10/115: %8,69), koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (10/115: %8,69), kandidalar
(8/115: 6,95), enterokoklar (8/115: %6,95) ve K. pneumoniae
(6/115: %5,21) idi.
Direnç oranlarına bakıldığında; en sık izole edilen 3 gram
negatif mikroorganizmadan A. baumannii tigesiklin %100
duyarlı, kolistine %10 dirençli, karbapenemler, kinolonlar,
piperasilin-tazobaktam (pip-taz) ve 3. kuşak sefalosporinlere %100 dirençli, aminoglikozitlere ise % 80 civarında dirençli bulundu. P. aeruginosa izolatlarında 3. kuşak sefalos-
Sonuç: Birçok merkezde olduğu gibi merkezimizde de sık
rastlanan hastane infeksiyonları etkenlerinde yüksek düzeylerde antimikrobiyal direnç oranları büyük sorun oluşturmaktadır. Hastane infeksiyonlarını önleme amacıyla etkin tedbirlerin alınması ve rasyonel antibiyotik kullanımı bu
sorunu çözmede yardımcı olacaktır.
P10
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDE İNVAZİV ARAÇ İLİŞKİLİ
HASTANE ENFEKSİYONLARI
M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Müfide Çimentepe2,
Ece Bilen Dirim2, Hürüye Özen3, Nuran Akay3, Yeşim Yiğit3,
Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesinde invaziv araç (üriner kateter,
santral venöz kateter ve ventilatör ) kullanım oranları ve
invaziv araç ilişkili enfeksiyonlar (VİP: Ventilatör ilişkili pnömoni, Kİ-ÜSE: Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonu, SVKİKDE: Santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu)
değerlendirilmiştir.
Yöntem: Hastalar aktif sürveyans yöntemi ile mikrobiyoloji
laboratuvarı sonuçları ve klinik bulgularına dayanarak izlenmiştir. Hastalara uygulanan her invaziv araç günü, İnvaziv
Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı hastane enfeksiyonu tanımları-
37
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
P09
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE HASTANE
İNFEKSİYONLARI VE ANTİMİKROBİYAL
DİRENÇ
porinlere %100, kinolonlara %80, pip-taz ve karbapenemlere %70 civarında direnç saptandı. E. coli karbapenemler ve
tigesikline %100 duyarlı, pip-taz’a %60, kinolonlar, 3. kuşak
sefalosporinler ve trimetoprim-sulfametoksazole %80 civarında, nitrofurantoine ise %100 dirençli bulundu. Gram pozitiflerde KNS’lerin hepsi metisilin dirençli, linezolide %12,
teicoplanine %33 dirençli ve vankomisine tam duyarlı bulundu. S.aureus izolatlarında metisilin direnci %33, linezolid
ve glikopeptid direnci saptanmadı. E.faecium’da linezolid
direnci saptanmadı, glikopeptid direnci ise %80 civarında
saptandı. E.fecalis linezolid ve glikopeptid duyarlı bulundu.
Kandidalarda; kandida parapsilosis amfotrisin B, flukonazol
ve vorikonazole duyarlı, kandida krusei flukonazole %100
dirençli ve diğer iki antifungale duyarlı bulundu. Kandida
albicans ise test edilen üç antifungale karşı %20 dirençli bulundu.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
38
na göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre
yapılmıştır:
İnvaziv araç kullanım oranı = İnvaziv araç kullanım günü /
hasta günü
İnvaziv araç ilişkili enfeksiyon hızı = (İnvaziv araç ilişkili enfeksiyon sayısı / invaziv araç günü) x 1000
P11
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDE KATETER İLİŞKİLİ
ÜRİNER SİSTEM ENFEKSİYONLARI
M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ece Bilen Dirim2, Müfide
Çimentepe2, Yeşim Yiğit3, Hürüye Özen3, Nuran Akay3,
Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
Bulgular: Ocak- Eylül 2011 döneminde yoğun bakım ünitesinde 345 hasta takip edilmiştir (hasta günü: 2532). Ventilatör günü 1745 ve VİP sayısı 44, ventilatör kullanım oranı 0,69
ve VİP hızı 25,21 bulunmuştur. Üriner kateter günü 2400 ve
Kİ-ÜSE sayısı 34, üriner kateter kullanım oranı 0,95 ve Kİ-ÜSE
hızı ise 14,17 olarak hesaplanmıştır. Santral venöz kateter
günü 2023, SVKİ-KDE sayısı 29, SVK kullanım oranı 0,80 ve
SVKİ-KDE hızı 14,34 bulunmuştur.
Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de
yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön
Rapor 2006-2010 verilerinde; anestezi ve reanimasyon karma servislerinde invaziv araç ilişkili enfeksiyon oran ve hızı
2009 yılı Türkiye ortalamasına baktığımızda ventilatör kullanım oranı ve VIP hızımız %75 ve %90 persentil arasında olup
hastanemizde saptanan kullanım oranı ve hızı yüksektir. Üriner kateter kullanım oranı %50 persentilde ve Kİ-ÜSE hızı ise
%90 persentilin üzerindedir, hastanemizde saptanan kullanım oranı ortalamaya yakın ama üriner enfeksiyon hızı daha
yüksektir. Santral venöz kateter kullanım oranımız Türkiye
ortalamasının %90 persentilin üzerinde ama SVKİ-KDE hızı
%75 ve %90 arasındadır, santral venöz kateter kullanım oranımız daha yüksek olmasına rağmen infeksiyon hızı daha
düşüktür. Sonuç olarak hastanemizin yoğun bakım ünitesinde yatan hastaları, major operasyonlar geçirmiş onkoloji
hastaları veya hematoloji ve kemik iliği transplantı olmuş
hastalar oluşturduğu için yatış süreleri uzun ve invaziv araç
kullanım oranları yüksektir. Bu yüzden invaziv araç ilişkili enfeksiyon hızlarının fazla olması kaçınılmaz görünmektedir.
İnvaziv araç uygulanması ve bakımında enfeksiyon kontrol
tedbirlerinin sıkı uygulanması ve kullanım süresinin mümkün olduğu kadar kısa tutulması bu enfeksiyon hızlarını
azaltmada yardımcı olacaktır.
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen
kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonları (Kİ-ÜSE) ve bu enfeksiyonlarda etken olarak izole edilen mikroorganizmalar
değerlendirilmiştir.
Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından
aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam
otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan
her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı
hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır:
Üriner kateter kullanım oranı = Üriner kateter günü / hasta
günü
Kİ-ÜSE hızı = (Kİ-ÜSE sayısı / kateter günü) x 1000
Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta
sayısı 345, hasta günü 2532’idi. Üriner kateter günü 2400
ve Kİ-ÜSE sayısı 34 idi, böylece kateter kullanım oranı 0,95
ve Kİ-ÜSE hızı ise 14,17 olarak hesaplandı. Bu enfeksiyonlardan izole edilen mikroorganizmalara baktığımızda candida spp. (%20,59) ilk sırada yer almaktaydı. Daha sonra E.
coli (%17,65), A. baumannii (%14,71), Enterococcus spp.
(%14,71), Klebsiella spp. (%11,76) ve Proteus spp. (%11,76)
yer almaktaydı.
Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de
yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön
Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması
ile karşılaştırıldığında hastanemizdeki üriner kateter kullanım oranı %50 persentilde olmasına rağmen enfeksiyon hızı
%90 persentilin üzerindedir. Bu yüzden üriner kateter kullanım oranı ve süresini azaltmakla birlikte kateter takımı sırasında ve daha sonraki kateter bakımında enfeksiyon kontrol
kurallarına daha fazla dikkat edilmesi gerekmektedir. Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonlarında hastanenin mikrobiyolojik paterninin bilinmesi ve kültür sonuçları çıkmadan
önce kritik hastalarda ampirik tedavi seçiminde göz önünde
bulundurması gerekmektedir.
M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ayla Yenigün2, Sema
Batı2, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Yeşim Yiğit3, Neslihan
Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen
santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonları
(SVKİ-KDİ) ve etken mikroorganizmalar değerlendirilmiştir.
P13
ANKARA ONKOLOJI HASTANESI YOĞUN
BAKIM ÜNITESINDE VENTILATÖR İLIŞKILI
PNÖMONILERIN DEĞERLENDIRILMESI
M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ayla Yenigün2, Sema
Batı2, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Yeşim Yiğit3, Neslihan
Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4
1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü
2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı
3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği
Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından
aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam
otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan
her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı
hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır:
SVK kullanım oranı = SVK günü / hasta günü
SVKİ-KDE hızı = (SVKİ-KDE : SVK günü) × 1000
Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta sayısı 345, hasta günü 2532, SVK günü 2023 ve SVKİ-KDE sayısı
29 olarak bulunmuştur. SVK kullanım oranı 0,80 ve SVKİ-KDE
hızı ise 14,34 olarak hesaplanmıştır. Bu enfeksiyonlardan
izole edilen mikroorganizmalara bakıldığında ilk sırada koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (%31,03) yer almakta, daha
sonra Acinetobacter baumannii (%13,79), Klebsiella spp
(%10,34), Pseudomonas spp. (%10,34), Enterococcus spp.
(%6,90), S. maltophilia (%6,90) ve daha düşük oranla diğer
gram negatif ve gram pozitif bakteriler yer almaktadır.
Sonuç; Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de
4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon
Bölümü
Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen
ventilatör ilişkili pnömoniler (VİP) ve etken mikroorganizmaları değerlendirilmiştir.
Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından
aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam
otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan
her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı
hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır:
Ventilatör kullanım oranı = Ventilatör günü / hasta günü
VİP hızı = (VİP sayısı / ventilatör günü) × 1000
Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta sayısı 345, hasta günü 2532, ventilatör günü 1745 ve VİP sayısı 44 olarak bulunmuştur. Ventilatör kullanım oranı 0,69 ve
VİP hızı ise 25,21 olarak hesaplanmıştır. Bu enfeksiyonlardan
izole edilen mikroorganizmalara bakıldığında ilk sıralarda
39
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
P12
ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDE SANTRAL VENÖZ
KATETER İLİŞKİLİ KAN DOLAŞIMI
ENFEKSİYONLARI
yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön
Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması
ile karşılaştırdığımızda hastanemiz yoğun bakımında SVK
kullanım oranı %90 persentilin üzerinde olmasına rağmen
SVKİ-KDE hızı %75 ve %90 persentil arasındadır. Hastanemiz
YBÜ’sinde takip edilen kritik hasta popülasyonunu (genellikle kanserli hastalar) göz önünde bulundurarak uzun süren YBÜ yatışı ve sıkça kullanılan SVK kaçınılmazdır ki bu da
beraberinde artan hastane enfeksiyonu riskini getirmektedir. Enfeksiyon kontrol tedbirlerinin tamamen uygulanması
ve hastanede en yaygın hastane enfeksiyonları etkenlerinin
bilinmesi ve antibiyotik tedavilerinde dikkate alınması büyük önem taşımaktadır.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
40
Acinetobacter baumannii (%53,34) ve Pseudomonas spp.
(%20,00) yer almaktadır. Daha sonra Klebsiella spp (%6,66),
Proteus spp (%4,45), E. coli (%4,45) ve daha düşük oranla
diğer gram negatif ve gram pozitif bakteriler gelmektedir.
Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de
yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön
Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması ile
karşılaştırdığımızda ventilatör kullanım oranı ve VİP hızımız
%75 ve %90 persentil arasındadır. Hastanemiz YBÜ’sinde
takip edilen kritik hasta popülasyonunu (kemoterapi alan,
operasyon veya kemik iliği transplantasyon olmuş kanserli
hastalar) göz önünde bulundurarak bu hastaların uzun süren yatışı ve entübasyon dönemi kaçınılmazdır ki bu da beraberinde artan hastane enfeksiyonu oranlarını getirmektedir. Ventilatör kullanımında enfeksiyon kontrol tedbirlerinin
tamamen uygulanması ve hastanede en yaygın VİP etkenlerinin bilinmesi ve antibiyotik tedavilerinde dikkate alınması
büyük önem taşımaktadır.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 41 ± 11 yıl, 7’si erkek,
6’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: monitörizasyon 12 hasta (%92), gastrointestinal sistem 6 hasta
(%46), kardiyovasküler sistem 11 hasta (%85), hematolojik problemler 9 hasta (%69), nörolojik problemler 2 hasta
(%15), renal problemler 2 hasta (% 15) tespit edildi. SAPS 2
skoru 59 ± 22, SOFA skoru 11 ± 3 olarak bulundu.Yatış sırasında sepsis 11 hastada (%85), nötropeni 5 hastada (%38.5)
vardı.Takipleri sırasında 11 hasta (%85) vazopressör, 7 hasta (%54) inotropik tedavi aldı.Hastaların ortalama mekanik
ventilatörde kalma süresi 6 ±9 gün, yoğun bakımda kalma
süreleri 8 ±9 gün idi. Bu hastaların tümü eksitus oldu.
Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
P15
AKUT MİYELOBLASTİK LÖSEMİ (AML)
VE AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ (ALL)
HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
P14
ALLOJENİK KÖK HÜCRE NAKLİ (AKİT) VE
OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ (OKİT) YAPILAN
HASTALARIN İÇ HASTALIKLARI YOĞUN
BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ
DEĞERLENDİRİLMESİ
Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2,
Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2,
Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı. Kayseri
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı. Kayseri
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen AKİT ve OKİT yapılan hastaların
sonuçları değerlendirildi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil
servis veya hematoloji servisinden yatırılan 9 AKİT ve 4 OKİT
hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni
olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör
veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun
bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu
kaydedildi.
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen AML ve ALL hastalarının sonuçları değerlendirildi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil
servis veya hematoloji servisinden yatırılan 19 AML ve 5 ALL
hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni
olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör
veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun
bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu
kaydedildi.
bilirubin: 6 mg/dl/5 mg/dl’ye düştü. Böbrek fonksiyonları
düzeldi. Mekanik ventilatörden ayrılan hasta servise devir
edildi daha sonra servisten taburcu edildi. Total/Direkt bilirubin seviyesindeki düşme şekil 1’de gösterilmiştir.
Tartışma:Yapılan çalışmalarda karaciğer yetmezliği olan hastalarda bilurubin absorbsiyon kolonunun kullanımının bilurubin düzeylerini stabilize ettiği ve düşürdüğü,multıorgan
yetmezliğine gidişi önlediği görülmüştür.Bilurubin yüksekliği olan hastalarda bilurubin seviyesini düşürmek için kullanılabilir.
Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
P16
KARDİAK SİROZLU BİR HASTADA
HİPERBİLİRUBİNEMİDE BİLİRUBİN
KOLONUNUN ETKİNLİĞİ BİR OLGU SUNUMU
Şekil.1 Absorbsiyon kolonunun kullanım günlerindeki bilirubin seviyeleri
Samime Uslup1, Ramazan Coşkun2, Kürşat Gündoğan2,
Muhammet Güven2, Murat Sungur2
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı. Kayseri
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
Giriş: Bilirubin yüksekliğinin A-V nodal blokaj, kardiak aritmi, nöbet geçirme, çoklu organ yetmezliğine sebep olduğu
bilinmektedir.Bu vakada bilirubin yüksekliği olan karaciğer
sirozlu bir hastada bilirubin absorbsiyon kolonunun kullanılması ve bilirubin düzeyini düşürmedeki etkinliği tartışılmıştır.
Olgu: 59 yaşında erkek hasta, acil servise genel durumunda bozulma, nefes darlığı, çarpıntı, tüm vücutta sararma,
idrarda koyulaşma şikayeti ile geldi. Yapılan tetkiklerde total bilirubin 63 mg/dl, direkt bilirubin 52 mg/dl, BUN 190
mg/dl, kreatinin 9.5 mg/dl idi. Fizik muayenede batında
distansiyon, batın ultrasanografide ise hepatik venler belirgin, karaciğer normalden büyük,karaciğer sirozu?,batında
serbest mai mevcuttu Özgeçmişinde tip 2 diabetes dellitus,
hipertansiyon, aort ve mitral kapak replasmanı öyküsü vardı. Hastaya kardiyak siroz ve akut böbrek yetmezliği tanısı
konularak İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine yatırıldı.
Genel durumu daha da bozulan hasta entübe edildi. İki defa
hemodiyaliz, dört defa plazmaferez uygulandı. Plazmaferez
işlemi sırasında toplamda dört adet biluribin absorbsiyon
kolonu kullanıldı. Hasta işlemden fayda gördü. Total/direkt
P17
KRONIK MIYELOSITER LÖSEMI (KML)
VE KRONIK LENFOSITER LÖSEMI (KLL)
HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI YOĞUN
BAKIM ÜNITESINDEKI TAKIP SONUÇLARININ
DEĞERLENDIRILMESI
Kürşat Gündoğan1, Ramazan Coşkun1, Süleyman Baldane2,
Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı.Kayseri
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen KML ve KLL hastalarının sonuçları değerlendirildi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil
servis veya hematoloji servisinden yatırılan 5 KML ve 5 KLL
hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni
olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör
41
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 43 ± 17 yıl, 13’ü erkek,
112i kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri:
gastrointestinal sistem 4 hasta (%17), kardiyovasküler sistem 21 hasta (%87), hematolojik problemler 15 hasta (%62),
nörolojik problemler 3 hasta (%12.5), böbrek problemi 4
hasta (% 17) tespit edildi. SAPS 2 skoru 53 ± 20, SOFA skoru 10 ± 3 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 21 hastada
(%87), nötropeni 13 hastada (%54) vardı.Takipleri sırasında
19 hasta (%79) vazopressör, 9 hasta (%37) inotropik tedavi
aldı.Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi
5 ±7 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 6 ±7 gün idi. Bu
hastaların tümü eksitus oldu.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
42
veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun
bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu
kaydedildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 62 ± 12 yıl, 8’i erkek,
2’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: Monitörizasyon 9 hasta (%90), gastrointestinal sistem 4 hasta
(%40), kardiyovasküler sistem 7 hasta (%70), hematolojik
problemler 5 hasta (%50), nörolojik problemler 1 hasta
(%10), böbrek problemi 5 hasta (% 50), metabolik problemler 2 hastada (%20) tespit edildi.SAPS 2 skoru 57 ± 9, SOFA
skoru 9 ± 4 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 8 hastada
(%80), nötropeni 6 hastada (%60) vardı. Takipleri sırasında
6 hasta (%60) vazopressör, 3 hasta (%30) inotropik tedavi
aldı. Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi
2 ±3 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 4 ±3 gün idi. Bu
hastaların %90’ı eksitus oldu.
Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
bakımda kalış süresi, ekisutus veya taburcu olma durumu
kaydedildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 44 ± 8 yıl, 4’ü erkek,
2’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: Monitörizasyon 4 hasta (%67), gastrointestinal sistem 3 hasta
(%50), kardiyovasküler sistem 5 hasta (%83), hematolojik
problemler 5 hasta (%83), nörolojik problemler 1 hasta
(%17), metabolik problemler 1 hastada (%17) tespit edildi. SAPS2 skoru 67 ± 16, SOFA skoru 10 ± 3 olarak bulundu.
Yatış sırasında sepsis 8 hastada (%80), nötropeni 6 hastada
(%60) vardı. Takipleri sırasında 6 hasta (%60) vazopressör, 3
hasta (%30) inotropik tedavi aldı. Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 2 ±3 gün, yoğun bakımda
kalma süreleri 4 ±3 gün idi. Bu hastaların tümü eksitus oldu.
Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
P19
MULTİPLE MYELOMALI HASTALARIN İÇ
HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ
TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
P18
LENFOMA HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI
YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP
SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Süleyman Baldane2, Kürşat Gündoğan1, Ramazan Coşkun1,
Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
Derya Karademir2, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2,
Ramazan Çoşkun1, Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı.Kayseri
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen multiple myelomalı hastaların
sonuçları değerlendirildi.
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı. Kayseri
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen Lenfoma hastalarının sonuçları
değerlendirildi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 6 Lenfoma hastası
çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış
nedeni, SAPS 2 skoru ve SOFA skoru, sepsis ve nötropeni
olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör
veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil
servis veya hematoloji servisinden yatırılan 8 hasta çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni,
SAPS 2 skoru ve SOFA skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda
kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi.
Bulgular:Hastaların yaş ortalaması 59 ± 9 yıl, tümü erkek
idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: monitörizasyon 6 hasta (%75), solunum sistemi 7 hasta (%879, kardi-
Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
P20
SOLİD ORGAN TÜMÖRLÜ HASTALARIN İÇ
HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ
TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2, Ramazan Coşkun1,
Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1.
1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı. Kayseri
2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim
Dalı.Kayseri
Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma
endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli
bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu
amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen solid organ tümörlü hastaların
sonuçları değerlendirildi.
Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes
Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil
servis veya medikal onkoloji servisinden yatırılan 41 hasta
çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış
nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe
edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi.
Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 62 ± 12 yıl, 29’u erkek,
12’si kadın idi. Yoğun bakıma yatış nedenleri şu şekilde idi:
32 hasta (% 78) monitörizasyon, 10 hasta (%24) gastrointestinal sistem, 33 hasta(%80) solunum sistemi, 27 hasta (%66)
kardiyovasküler sistem, 4 hasta (%10) hematolojik, 7 hasta
(%17) nörolojik, 13 hasta (%32) renal, 4 hasta (%10) metabolik problemler nedeni ile yatırıldı. SAPS 2 skoru 57±16,
SOFA skoru 6± 4 idi. Hastaların %44’ünde sepsis, %10’unda
nötropeni vardı. %46 hasta vazopressör tedavi, %29 hasta
ise inotropik tedavi almakta idi. Hastaların mekanik ventilatörde kalma süresi 5 ± 12 gün, yoğun bakımda kalma süresi
ise 7 ± 12 gün olarak tespit edildi. Hastaların %93’ü eksitus
oldu.
Sonuç: Solid organ tümörü olan hastaların yoğun bakıma
yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda
ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun
bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir.
P21
NÖROLEPTİK MALİGN SENDROMU TAKLİT EDEN
CREUTZFELD JAKOP HASTALIĞI: OLGU SUNUMU
Hatice Yağmurdur, Nevzat Mehmet Mutlu, Birsen Doğu,
Bayazit Dikmen
S.B.Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi,
2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, C3 Yoğun Bakım
Ünitesi
Giriş: Prionlar ölümcül nörodejeneratif hastalıklara neden
olan patojenlerdir. Creutzfeld Jakop Hastalığı (CJH) insanlarda en sık görülen prion hastalıklarından biridir. Genetik,
sporadik veya bulaşma sonucu ortaya çıkabilmektedir. Nöroleptik Malign Sendrom (NMS), trankilizan ve antipsikotik
ilaçların kullanılmasıyla ilişkisi olan, santral nörotransmitterlerin inbalansıyla karakterize, dopaminerjik bloğun geliştiği
düşünülen bir sendromdur. Sunduğumuz bu olguda NMS’
yi taklit eden Creutzfeld Jakop Hastalığı tanısı alan olgunun
yoğun bakım takibinin önemini vurgulamayı amaçladık.
Olgu: 70 yaşında herhangi bir hastalığı olmayan bayan
hastaya ani başlayan ve hızla ilerleyen unutkanlık şikayeti
ile fenitoin, olanzapin ve sitolapram tedavisi başlanıyor. Bir
hafta boyunca ilaçlarını düzenli kullanan hastada; bilinç bulanıklığı, yürüyememe, kasılmalar, oral alamama, kusma ve
ateş şikayeti başlaması üzerine acil servisimize başvuruyor. Acile getirildiğinde genel durumu kötü, bilinci açık ancak
kooperasyon ve oryantasyonu kısıtlı olan hastanın yapılan
ilk muayenesinde vücut ısısı: 39.2 C° , kan basıncı:140/90
mmHg, nabız:100 atım/dk ve solunumu takipneik (30/dk)
olan hastanın oskültasyonunda her iki akciğer bazallerinde
yaygın ronküs ve ralleri vardı. Yaygın kas rijiditesi de olan
hasta mevcut bulgularıyla yoğun bakım ünitesine kabul
edildi. Arteriyel kan gazı analizinde pH: 7.41, pO2: 62 mmHg, pCO2: 34 mmHg’ idi. Laboratuvar analizinde CPK: 4444 IU/L
ve lökosit: 15100/mm³ olması dışında diğer tüm tetkikleri
normaldi. Akciğer radyografisinde sağ bazalde infiltratif görünümü olan hastada NMS ve buna bağlı aspirasyon pnömonisi ön tanılarıyla non invazif mekanik ventilatör ve ikili
43
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
yovasküler sistem 3 hasta (%37), hematolojik problemler
2 hasta (%25), nörolojik problemler 3 hasta (%37), böbrek
problemi 5 hasta (% 63), metabolik bozukluklar 1 hastada
(%12.5) tespit edildi. SAPS 2 skoru 70 ± 17, SOFA skoru 9
± 7 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 6 hastada (%75),
nötropeni 1 hastada (%12.5) vardı. Takipleri sırasında 2 hasta (%25) vazopressör, 4 hasta (%50) inotropik tedavi aldı.
Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 11
±16 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 11 ±14 gün idi.Bu
hastaların tümü eksitus oldu.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
44
antibiyotik tedavileri ile dantrolen 1 mg/kg her altı saatte
bir tekrarlanan dozda başlandı. Dört gün süreyle dantrolen
tedavisine devam edilen hastanın kas rijiditesi düzelmesine ve CPK düzeyleri normal sınırlara dönmesine ve ateşleri
olmamasına rağmen hastanın bilinci açık ancak oryantasyon ve kooperasyon kurulamıyordu. Takip eden günlerde
konuşma ve yutma bozukluğu ve hafıza kaybı hızla ilerleyen hastanın anamnezindeki ani bilinç kaybı da göz önüne
alındığında CJH’den şüphelenildi. MRI ve EEG bulguları da
CJH’yi düşündüren hastadan BOS örneği alınarak TAU protein ve Protein 14-3-3 gönderildi. Sonuçların CJH ile uyumlu
gelmesi üzerine hastaya CJH tanısı kondu. PEG açılarak beslenmesi düzenlenen hasta yoğun bakımdan önce nöroloji
servisine oradan da evine taburcu edildi.
Tartışma: Hızlı ilerleme, ani gelişen ağır bunama, myoklonus, piramidal, ekstrapiramidal ve görme ile ilgili bulgular
başlıca belirtileridir. EEG’de periyodik yükselmeler, MRI’da
kortikal signal değişiklikler ve BOS’da 14-3-3 proteinin bulunması, TAU protein düzeyinin yüksekliği tanıyı destekleyicidir. Kesin tanı, beyin biopsisi ile konabilir.
Sonuç: SSS tutulumlu olup klinik bulguları birbirine benzeyen olgularda anamnezin önemi ve klinik takip ayırıcı tanıda laboratuar verilerinden daha yol gösterici olmaktadır.
CJH’da klinik tanı ancak yüksek olasılıklı ve olasılıklı şekilde
konulabiliyor olmasına karşın erken tanı benzer klinik bulgularla seyreden ancak tedavisi mümkün olan hastalıkların
tedavi edilebilmesi ve hastanın sonraki takibinde hekim ve
hasta yakınlarını bilgilendirmek amacıyla önemlidir.
P22
İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ
EKİBİNİN EL HİJYENİ UYUMUNUN
DEĞERLENDİRİLMESİ
Burcu Bayrak , Çiğdem Özdemir ,Melda Türkoğlu , Gülbin
Aygencel1
2
1,
1
1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Ünitesi
2 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik
Bölümü
Giriş: Klinik personelin el hijyenine uyumu, hastane infeksiyonlarının önlenmesinde en önemli uygulamadır
(Brunetti ve ark., 2006). Sadece bu uygulama ile hastane infeksiyonlarının yaklaşık %50 oranında azaltılabildiği
bildirilmektedir(Lucet 2002).
Amaç: Bu çalışmada Gazi Üniversitesi Tıp fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde el hijyenine uyumun değerlendirilmesi amaçlanmıştır.
Yöntem: Çalışmamız, iç hastalıkları yoğun bakım ünitesinde 1 Ağustos 2011-2 Eylül 2011 tarihleri arasında, mesai saatleri içerisinde ünite çalışanları tarafından (Hemşire,
Doktor, Yardımcı Personel) el hijyeninin sağlanması gereken
durumlar ve bu durumlarda el hijyenin sağlanıp sağlanmadığının belirlenmesi amacıyla yapılan prospektif gözleme
dayalı bir çalışmadır.
Bulgular: Çalışmamızda 934 el hijyeni sağlanması gereken
durum gözlemlenmiş ve bu durumlarda el hijyeni uyum
oranı %33.9 olarak saptanmıştır. Yoğun bakım ünitesi ekibinin hasta ve hasta çevresi ile temas sonrası el hijyeni sağlama oranı %53.1 iken temas öncesi el hijyeni sağlama oranı
sadece %14.8 olarak belirlenmiştir. Meslek grupları arasında el hijyeni uygulamaları uyum oranlarına bakıldığında ise;
hasta ve çevresi ile temas öncesi hemşirelerin %20, doktorların %9.9, yardımcı personelin %12.4, hasta ve çevresi ile
temas sonrası ise; hemşirelerin %67.5, doktorların %34.6,
yardımcı personelin %54.3 olarak saptanmıştır. Temas öncesi ve sonrası el hijyeni sağlama durumlarında, gruplar
arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05).
El hijyenin sağlandığı durumlarda el hijyeni sağlama şekline bakıldığında, yoğun bakım ekibinin %94 oranında alkol
bazlı el dezenfektanı ile, %6 oranında ise su ve sabun ile el
yıkama şeklinde el hijyeni sağladığı belirlenmiştir.
Sonuç: Yoğun bakım ünitemizde tüm sağlık çalışanlarında
el hijyenine uyum düşük olarak saptanmıştır. Bu uyum, özellikle hasta ve çevresi ile temas öncesi ve sağlık çalışanları
arasında doktorlar grubunda en kötü olarak tespit edilmiştir. Yoğun bakım ünitesinin şartlarının iyileştirilmesi, personel eğitimi, uyumun izlenmesi ve geri bildirimin el hijyeni
uygulamalarında uyumun artırılmasına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz.
Kaynaklar:
1. Brunettı L, Santoro E, De Caro F, Cavallo P, Boccıa G, Capunzo M, Motta O. Surveillance of nosocomial infections: a preliminary study on hand hygiene compliance
of healthcare workers. Journal Of Preventıve Medıcıne
And Hygıene 2006; 47: 64-68.
2. Lucet JC, Rigaud MP, Mentre F, et al. Hand contamination before and after different hand hygiene techniques:
A randomized clinical trial. J Hosp Infect 2002;50:27680.
P23
YOĞUN BAKIM ENFEKSİYONLARINDA
ERKEN TANIDA LÖKOSİTOZ PROKALSİTONİN
ARTIŞINDAN DAHA DEĞERLİ OLABİLİR Mİ?
Burcu Aslan Candır1, Gülçin Telli2, Gül Sema Yıldıran1, Murat
Küçük1, Betül Demirok1, Leyla Batma1, Melda Türkoğlu1,
Murat Dizbay2, Gülbin Aygencel Bıkmaz1
2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve
Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı
Yoğun bakım hastalarında enfeksiyonların erken tanısı ve
tedavisi mortalite ve morbidite üzerine etkili olması nedeniyle oldukça önemlidir. Enfeksiyonun tanısındaki gecikmeleri önlemek ve erken tedaviye başlamak için lökosit sayımı,
CRP, prokalsitonin gibi biyokimyasal belirleyiciler kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda prokalsitonin
düzeyinin enfeksiyonları erken tanımada diğer belirleyicilere göre daha etkin olduğu gösterilmiştir1.
Merkezimizde son 1 ayda yoğun bakımda yatan 4 vakada
beyaz küre artışının prokalsitonin artışından önce gerçekleştiğini gözlemledik. Aşağıda Tablo 1’de bu hastalara ait
Bu vakalarda klinik enfeksiyon gelişen hastalarda erken dönemde beyaz kürenin artığını ancak prokalsitoninin artış
göstermediği hatta azaldığı gözümüze çarpmıştır. Bilindiği
gibi beyaz küre artışı enfeksion tanısında özgün bir belirleyici olarak kabul edilmemektedir. Bizim bu gözlemimiz
özgün olmamakla birlikte erken yükselmesi bakımından
beyaz küre artışının klinik enfeksiyon tanısında değerli olabileceğini düşündürmektedir. Ancak bu artışın enfeksiyon
tanısının konulmasında hangi hasta grubunda, hangi enfeksiyon alanları ve mikroorganizmalar için geçerli olduğu ve
bu durumlarda ne kadar yüzde artışının önemli olduğunu
gösteren çalışmalara ihtiyaç vardır.
Kaynaklar
1. Müller B, Becker KL, Schachinger H, Rickenbacher PR,
Huber PR, Zimmerli W, et al.Calsitoninprecursorsarer
eliablemarkerspfsepsis in a medicalintensivecareunit.
CritCareMed 2000;977-83.
Tablo1. Hastalara ait demografik özellikler ve klinik enfeksiyon tanısının konulduğu güne ait biyokimyasal belirteçler
Yaş
Cinsiyet
Vaka 1
Enfeksiyon tipi
Kakteter ilişkili
kan dolaşım
yolu enfeksiyonu
Mikroorganizma
KÖ
BK
KOG
BK
KÖ
Pk
KOG
Pk
KS
Pk.
Acinetobakter
6,160
10,600
8,7
7,2
5,66
43
Kadın
Vaka 2
44
Kadın
Pnömoni
Pseudomonas
7,700
13,450
5,36
2,42
2,1
Vaka 3
81
Kadın
Birincil Kan
dolaşım yolu
enfeksiyonu
Klebsiella
13,140
18,200
0,18
0,19
0,15
Vaka 4
66
Kadın
İdrar yolu enfeksiyonu
Candida albicans
11,500
17,900
1,35
1,35
0,4
KÖ:klinik tablonun gelişiminden önceki gün, KOG:klinik enfeksion olduğu gün, KS: klinik enfeksiyon sonrası gün, BK:beyaz küre, Pk:prokalsitonin
P24
DIRENÇLI A BAUMANNI PNÖMONI
TEDAVISINDE COLISTINE BAĞLI POLIÜRI
Huriye Berk Takır, Merih Balcı, Nalan Adıgüzel, Gökay
Güngör, Özlem Yazıcıoğlu Moçin, Cüneyt Saltürk, Feyza
Kargın, Zuhal Karakurt
Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve
Araştırma Hastanesi Solunumsal Yoğun Bakım Ünitesi
Giriş: Dirençli Acinetobacter baumanni enfeksiyonunda
Colistin duyarlı hastalarda anürik akut böbrek yetmezliği
doza bağlı olarak tanımlanmıştır.
Amaç: Colistin kullanımı sırasında günlük idrar ve böbrek
fonksiyon testleri takibi yapılan 13 dirençli A baumanni
hastasının değerlendirilmesi planlandı.
Yöntem:Geriye dönük olgu serisi sunumu. Yer: 22 yatak-
45
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım
Bilim Dalı,
klinik veriler ve klinik enfeksiyon tanısının konulduğu (klinik
enfeksiyon tanısı CDC kriterlerine uygun olarak yapılmıştır.)
güne göre biyokimyasal belirleyicilere ait veriler görülmektedir.
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
46
lı Solunumsal Yoğun Bakım Ünitesi. Dirençli A . baumanni
enfeksiyonu tanımlanan ve 2010-11 yıllarında yoğun bakım ünitesinde yatan ve 2 günden fazla kalan hastalara
çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, YBU
verileri, günlük idrar ve sıvı miktarları, sıvı dengesi, kan üre
nitrojen (BUN) ve serum kreatinin düzeyleri; YBU kalış süresi ve mortaliteleri hasta dosyalarından kayıt edildi. Günlük
3000ml’den fazla idrar çıkışı poliüri olarak kabul edildi. Hasta değerleri medyan, çeyrekler arası oran (ÇAO, %25-%75)
olarak belirtildi.
Bulgular: Çalışmaya 13 hasta (10 erkek) alındı. Hastaların
yaşları 69 (52-73), YBU kalış günü 21 (17-32), APACHE II skoru 20 (16-22), SOFA 8 (6-9) idi. Kolistin tedavisi başlanmadan
önce BUN: 26 (21-44)mg/dl, serum kreatinin 0.61 (0.48-0.86)
idi. Kolistin öncesi 5 hastada poliüri mevcuttu. Takibinde 3.
günde 11 hastanın 9’u poliürik 5. gününde 10 hastanın 6
sında poliüri gözlendi. Hastaların günlük idrar miktarları ml
olarak 0. gün, 1gün 3. gün 5. gün sırasıyla 2300 (1800-3050),
2200 (1520-3000), 4050 (2950-5800), 3500 (2400-5400) ml
idi. YBU mortalitesi %61.3 (n=8). Hastaların hepsinde BUN
ve kreatinin değerleri normal aralıkta idi
Sonuçlar: Nefrotoksik ilaç olarak bilinen Kolistin kullanımında saatlik idrar çıkışı takibinin yapılması gelişen poliüride sıvı dengesinin korunması nefrotoksisite gelişmesinin
önlenmesi açısından önemlidir.
İndekste tersine dönen ifadeler yer almamaktadır. TISS-28
Skorlama Sistemi ise, Temel aktiviteler (7 madde), Solunum
desteği (4 madde), Kardiyovasküler destek (7 madde), Renal
destek (3 madde), Nörolojik destek (1 madde), Metabolik
destek (3 madde), Özel müdahaleler (3 madde) alt başlıklarını içeren toplam 28 maddeden oluşmakta ve 1’den 8’e
kadar puanlandırılmaktadır.
Bulgular: Araştırma kapsamına alınan hastaların en çok
% 35,71 oranında Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım
Ünitesi’nde bulunduğu saptanmıştır. İndeksin dil eşdeğerliliği yapıldıktan sonra uzman görüşleri alınmış ve uzmanların önerileri doğrultusunda gerekli düzeltmeler yapılmıştır.
İndeksin geçerlilik analizi için fixed effect modeli ile pooled
(havuzlanmış) rölatif risk hesaplaması yapılmıştır. Pooled
(havuzlanmış) rölatif risk, ortalama bakım zamanının altında
ve üzerinde bakım zaman harcanan hastaların kritik (yanlış)
uygulama insidansına göre hesaplanmıştır. Hastaların bağımlılık düzeyi ve ortalama bakım zamanı TISS-28 skorlama
sistemi ve araştırma kapsamına alınan hastane için belirlenen
bakım zamanı esas alınarak düzenlenmiş, tüm maddeler için
%95 güven aralığındaki pooled rölatif riskin (havuzlanmış
rölatif risk); 1,49 (1,39-1,61) olduğu ve istatistiksel olarak anlamlılık gösterdiği saptanmıştır (p<0,0001). İndeksin güvenirlik analizi için araştırmacı ve bağımsız araştırmacı arasındaki
uyum (10 hasta) kappa istatistiği ile değerlendirilmiş ve indeksin tüm maddeleri için bağımsız gözlemciler arası uyum
düzeyinin (K: 0,920) çok güçlü düzeyde olduğu ve istatistiksel
olarak anlamlılık gösterdiği saptanmıştır (p=0.000).
P25
YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ DURUM İNDEKSİ TÜRKÇE
FORMUNUN GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİĞİ
Hülya Sarsılmaz, Asiye Durmaz Akyol
Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı
Amaç: Araştırma, Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi
Türkçe formunun Türk toplumu için geçerlilik ve güvenirliğini sınamak, geçerli ve güvenli bir indeksi literatürümüze
kazandırmak amacıyla yapılmıştır.
Gereç ve Yöntem: Araştırmaya bir eğitim hastanesinin belirlenen yoğun bakım ünitelerinde yatmakta olan 504 yetişkin
hasta alınmıştır. Araştırma verileri 15.06.2010- 30.12.2010
tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak;
Birey Tanıtım Formu, Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi (Critical Nursing Situation Index-CNSI), TISS-28 Skorlama Sistemi formu kullanılmıştır. Yoğun Bakım Hemşireliği
Durum İndeksi, Binnekade ve ark.(2001) tarafından geliştirilmiş ve “doğru, “yanlış”, “uygulanmıyor” ifadelerine yönelik değerlendirmeleri içeren 84 maddeden oluşmaktadır.
Sonuç: Bu sonuçlara göre Yoğun Bakım Hemşireliği Durum
İndeksi Türk toplumuna yönelik olarak geçerli ve güvenilir
bulunmuştur. Sonuçlar doğrultusunda, bazı ifadelerin Türkçeye uyarlamasında değişiklikler yapılmış, İndeksin YBÜ’leri
için geliştirilmiş başka indekslerle karşılaştırılması ve geçerliliğinin arttırılması önerilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Yoğun bakım hemşireliği, İndeks, Hasta güvenliği, Kritik uygulama.
P26
YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİN
PERFORMANS ENGELLERİNİN İNCELENMESİ
Asiye Durmaz Akyol, Hülya Sarsılmaz
Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları
Hemşireliği Anabilim Dalı
Amaç: Araştırma, İzmir ilinde bulunan kamu ve özel hastanelerde görev yapan yoğun bakım hemşirelerinin (YBH)
performans engellerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır.
Bulgular: Araştırmaya alınan YBH’lerinin en fazla oranla
%34,1’inin Ege Üniversitesi, %22,5’inin Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, %86,8’inin kamu hastanelerinde, %25,7’sinin Anestezi ve Reanimasyon YBÜ’nde görev yaptığı saptanmıştır. YBH’lerinin belirttikleri performans
engellerinin içerisinde “Hastaların odaları birbirine çok yakındır.” ifadesi-çevre (%56,6),“Çalıştığım ünitedeki izole edilmeyen odalar iyi korunmaktadır.” ifadesi-araç (%39,9),“Hasta
yüküm makul sınırlardadır.” İfadesi-organizasyon (%58,2),
“Hastalarım ya da yakınlarının eğitimi için önemli derecede
zaman harcadım.” İfadesi-sorumluluk (%29,6) en çok görülen engel olarak saptanmıştır. YBH’lerinin aldıkları yardım
konusunda en çok görülen engellerinin, ünite sekreterin-
den aldıkları yardımın zamanı (%37,4), yeterliliği (%37,3)
ve yararlılığına (%36,0) yönelik olduğu saptanmıştır. Diğer
performans engellerinden en çok vardiyalarındaki çalışma
alanına yönelik “gürültü” (%57,1), vardiyalarındaki iş yüküne
yönelik “İşinizi yaparken ne kadar fiziksel aktivite yaptınız?”
ifadesinin (%88,4), vardiyalarındaki ruhsal duruma yönelik
“Yorgunluk” ifadesinin (%59,0), vardiyalarında sundukları
bakımın kalitesine yönelik, “Bugün, sadece hastaların en belirgin problem ve şikayetlerini mi göz önünde bulundurdunuz?” ifadesinin (%44,0), vardiyalarında yapılan işe yönelik,
“İşim oldukça hızlı olmamı gerektirdi.” ifadesinin (%86,5) olduğu saptanmıştır. YBH’lerinin çevre, araç, organizasyon ve
sorumluluk engelleri ile YBÜ’leri arasında anlamlı fark saptanmıştır (p<0,005).
Sonuç: Bu çalışma sonucunda yoğun bakım hemşirelerinin
(YBH) en çok yaşadıkları performans engelleri saptanmıştır.
Bu sonuçlar doğrultusunda; YBH’lerinin performans engellerini etkileyen ve ilişkili olan faktörlere yönelik düzenlemelerin yapılması, YBÜ’lerinde uygun fiziksel koşulların
sağlanması ve hastane politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi gibi önerilerde bulunulmuştur.
Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım, Yoğun Bakım Hemşireleri, Performans engelleri, İş çevresi
47
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
Gereç ve Yöntem: Araştırmaya İzmir ili özel ve kamu hastaneleri içerisinde, yoğun bakım ünitesi (YBÜ) bulunan ve
çalışmasının yürütülmesine izin veren 8 kamu ve 3 özel hastanenin YBÜ’lerinde görev yapmakta olan ve araştırmaya
katılmayı kabul eden 378 YBH alınmıştır. Araştırma verileri
Mayıs 2010- Nisan 2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri
toplamada; Hemşire Tanıtım Formu ve Yoğun Bakım Hemşirelerinin Performans Engellerinin İncelenmesine Yönelik Anket Formu kullanılmış, verilerinin istatistiksel analizi
(SPSS 15.0) bilgisayar programı kullanılarak, veriler sayı ve
yüzde dağılımları ile, ilişkiler ise ki-kare analizi ile değerlendirilmiştir.
DİZİN
G
Açıkgöz, Alper
27
Adıgüzel, Nalan
25, 26, 45
Akay, Nuran
36, 37, 38, 39
Akı, Zeynep
26
Aldağ, Yağmur
16, 18
Arpağ, Hüseyin
25
Aslan Candır, Burcu
45
Aydoğdu, Müge
16, 18, 19
Aygencel Bıkmaz, Gülbin
45
Aygencel, Gülbin
26, 44
Geneş, Dilek
17
Gönen, İbak
31, 34
Gülbaş, Gazi
19
Gündoğan, Kürşat 23, 24, 25, 40, 41,
42, 43
Güngör, Gökay
25, 26, 45
Gürsel, Gül
16, 18, 19
Güven, Muhammet 23, 24, 40, 41, 42,
43
Güven, Nur
23
B
H
Baha, Ayşe
Balcı, Merih
Baldane, Süleyman
Batı, Sema
Batma, Leyla
Bayrak, Burcu
Berk Takır, Huriye
Beşir, Fahri Halit
Bez, Yasin
Bilen Dirim, Ece
Bilgin, Salih
Birkent, Hakan
Büyükkaya, Ramazan
16
25, 26, 45
40, 42, 43
37, 39
45
44
26, 45
34
31
36, 37, 38
16
35
31, 34
C
Coşkun, Ramazan 23, 24, 40, 41, 42, 43
Ç
Çelik, Sevim
Çınar Kuru, Neslihan
Çimentepe, Müfide
Çoşkun, Ramazan
23
37, 38, 39
36, 37, 38
42
D
Demir, Ayşe
Demircan, Esra
Demirok, Betül
Deniz, Süleyman
Derya Karademir
Deveci, Özcan
Dikeçligil, Beylü
Dikmen, Bayazit
Dizbay, Murat
Doğu, Birsen
Duran, Emek Seçil
Durmaz Akyol, Asiye
Durmuş, Özge
19
23
45
35
41
33
34
43
45
43
23
46
23
E
Ebik, Berat
Erbasan, Nimet
Erdem, Gökmen Umut
Erdem, Havva
17, 31
16, 18
26
31
Halaçlı, Burçin
Hanazay, Çiğdem
15
16
İ
İskender, Gülşen
36, 37, 38, 39
Kadiroğlu, Ali Kemal
17, 31, 32, 33
Karademir, Ayşen
16, 18
Karademir, Derya
40, 42, 43
Karakurt, Zuhal
25, 26, 45
Karakuş, Abdullah
17
Kargın, Feyza
26, 45
Kavrazlı, Sibel
23
Kayabaşı, Hasan
32, 33
Kaya, Ömer
31, 32
Kayıkçı, Muhammet Ali
34
Kır, Seher
34
Kiper, Sibel
34
Kuru, Neslihan Çınar
36
Kutlucan, Ali
31, 34
Küçük, Murat
45
Kürşat Gündoğan
40
M
43
19
O
Oğan, M. Cihat
Okay, Müfide
Oktay, Murat
Ortaç Ersoy, Ebru
Oto, Ferhat
36, 37, 38, 39
27
34
27
17
Ö
Öcal, Serpil
Özdemir, Çiğdem
Özen, Hürüye
Özgen, Başak
Öziş, Türkan Nadir
Özkaya, Şevket
R
Ramazan Coşkun
41
S
Sağlam, Canan Esin
35
Sait, Bilgin
15
Saltürk, Cüneyt
25, 26, 45
Sancak, Banu
16
Sancar, Muhammed Erkam
26
Sarı, Gülçin
16
Sarsılmaz, Hülya
46
Sucak, Gülsan
26
Sungur, Murat
23, 24, 40, 41, 42, 43
Suyanı, Elif
26
Süleyman Baldane
41
Şenez, Mehmet
27
44
36, 37, 38, 39
27
16
19
16
T
Tanrıöver, Mine Durusu
Tanrıverdi, Fatih
Taşyürek, Seçil
Tekin, Muhammet
Tekin, Recep
Telli, Gülçin
Topeli, Arzu
Turgut, Mehmet
Türk, Aykut
Türk, Murat
Türkoğlu, Melda
15
23
16, 19
35
33
45
15, 27
31
16, 18
16
26, 44, 45
U
Ulucan, Fuad
Uslup, Samime
17
41
Ü
Ünver, Süheyla
N
Nazik, Sakine
34
19
Ş
K
Mutlu, Nevzat Mehmet
Özşahin, Mustafa
Özyürek, Pakize
36, 37, 38, 39
Y
Yağmurdur, Hatice
43
Yalçın, Mehmet Muhittin
26
Yavuz, Meryem
19
Yazıcıoğlu Moçin, Özlem
25, 26, 45
Yenigün, Ayla
37, 39
Yeni, Serpil
16
Yıldıran, Gül Sema
45
Yıldırım, Serdar
17, 31, 32
Yıldırım, Yaşar
32, 33
Yıldız, Özlem
19
Yılmaz Aydın, Leyla
31
Yılmaz, Zülfükar
32, 33
Yiğit, Yeşim
36, 37, 38, 39
Yüksel, Seher
16
49
8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara
A

Benzer belgeler