ulusal dahili ve cerrahi bilimler yoğun bakım kongresi bildiri özetleri
Transkript
ulusal dahili ve cerrahi bilimler yoğun bakım kongresi bildiri özetleri
8 ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ 16 - 20 Kasım 2011 Swissotel, Ankara BİLDİRİ ÖZETLERİ Değerli Meslektaşlarımız; Derneğimiz kuruluşundan bu yana yoğun bakım çalışanlarının daha iyi hasta bakımı için gerekli olan bilgi donanımlarını artırmak amacı ile her türlü çabayı göstermektedir. Yoğun bakım uzmanlığının diğer tüm gelişmiş ülkelerde olduğu gibi ülkemizde de tanımlanmış bir alan olması için yoğun çalışmalarımız devam etmektedir. Sekizinci ulusal kongremizde de geçmiş yıllarda olduğu gibi ülkemizin ileri gelen 100 civarında yoğun bakım uzmanının deneyimlerinden yararlanma şansını bulacaksınız. Bu yıl da kongremizi başkentimiz Ankara’da gerçekleştireceğiz. Kongre öncesi kurslarımız özellikle yoğun bakım alanındaki temel bilgilerini geliştirmek isteyenler için benzersiz bir fırsat olmaya devam edecek. Kurslara katılan meslektaşlarımızın kongreye de katılımları için kolaylıkları bu yılda sağlayacağız. Kongrede yapılan bildiri ve posterler yeni yapısı ile daha da güçlenen, bir çok indekse dahil edilmiş olan Dahili ve Cerrahi Bilimler Yoğun Bakım Dergisi’nde yayınlanacaktır. Beş yüz civarında katılımcının olacağı kongremizde siz meslektaşlarımızı görmek, deneyimlerimizi paylaşmak bizleri mutlu edecektir. Başarılı ve verimli bir kongre için şimdiden hepinize teşekkür ederiz. Prof. Dr. Murat Sungur Kongre Başkanı Prof. Dr. Muhammet Güven Dernek Başkanı BİLİMSEL SEKRETERYA Yrd. Doç. Dr. Melda TÜRKOĞLU Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı Ankara Tel: 0 312 202 42 41/202 42 01 E-mail: [email protected] Uzm. Dr. Cenk KIRAKLI İzmir Dr. Suat Seren Göğüs Hastalıkları ve Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Yoğun Bakım Ünitesi İzmir Tel: 0 232 433 33 33 - 2557 E-mail: [email protected] Doç. Dr. Emel ERYÜKSEL Yedikule Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Solunum Yoğun Bakım Ünitesi İstanbul Tel: 0 212 664 17 00 - 1149 E-mail: [email protected] ORGANİZASYON SEKRETERYASI DMR Kongre Organizasyon Hizmetleri Turizm Ltd. Şti Barbaros Bulvarı Akdoğan Sok. No: 23/2 34353 - Beşiktaş / İSTANBUL Tel : 0 212 258 50 28 Fax : 0 212 258 50 29 Web : www.dmrturizm.com.tr E-mail : [email protected] 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 4 KURSLAR - 16 KASIM 2011 UYGULAMALI MEKANİK VENTİLASYON KURSU Yöneticiler: Kürşat Uzun, Zuhal Karakurt 09:00-09:30 Mekanik Ventilasyon Tanımı, Endikasyon ve Kontrendikasyonları Serpil Öcal 09:30-10:15 Modlar ve Ayarlar Melda Türkoğlu 10:15-10:45 Kahve Arası 10:45-11:30 Mekanik Ventilasyonda Monitorizasyon, PEEP, Oto PEEP Ramazan Coşkun 11:30-12:15 Ventilatörden Ayırma ve Ekstübasyon Zuhal Karakurt 12:15-13:00 Öğle Yemeği 13:00-13:30 Mekanik Ventilatör Problemleri ve Komplikasyonlar Defne Altıntaş 13:30-14:15 Noninvaziv Mekanik Ventilasyon, Endikasyon, Kontraendikasyon ve Modlar, Uygulama Kürşat Uzun 14:15-14:45 14:45-17:00 Kahve Arası Kahve Eşliğinde Pratik Uygulama Defne Altıntaş, Serpil Öcal, Ramazan Coşkun KRİTİK HASTADA BESLENME KURSU Yöneticiler: Hülya Sungurtekin, Osman Abbasoğlu 09:00-09:30 Kritik Hastada Beslenmenin Önemi, Planlama Çetin Kaymak 09:30-10:00 Kritik Hastada Enteral Beslenme Gülbin Aygencel 10:00-10:30 Kritik Hastada Paranteral Beslenme Kürşat Gündoğan 10:30-11:00 Kahve Arası 11:00-11:30 Özel Ürün Kullanımı Hülya Sungurtekin 11:30-12:00 İzlem ve Hedefler Osman Abbasoğlu 12:00-13:00 Öğle Yemeği 13:00-13:45 Beslenmeye Bağlı Komplikasyonlar Zekeriya Ülger 13:45-17:00 Olgu Tartışması Masa 1 Gülbin Aygencel Olgu Tartışması Masa 2 Hülya Sungurtekin Olgu Tartışması Masa 3 Melda Türkoğlu Olgu Tartışması Masa 4 Çetin Kaymak KURSLAR - 16 KASIM 2011 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ KURSU Yöneticiler: Sultan Taşçı, Gönül Sungur 5 Açılış Konuşmaları 09:00-10:40 OTURUM - I 09:00-09:30 Oturum Başkanı: E. Ümit Seviğ Hemşirelikte Örtük Bilgi Nurgün Platin 09:30-09:40 Tartışma 09:50-10:20 Oturum Başkanı: Sevgi Hatipoğlu Yoğun Bakımda Ağrı Nedenleri, Değerlendirme ve Yeni Yaklaşımlar Ayla Yava 10:20-10:40 Tartışma 10:40-11:00 Kahve Arası 11:00-12:30 OTURUM - II - Yoğun Bakımda Hasta Güvenliği Oturum Başkanı: Aysel Badır 11:00-11:20 İnsan Gücü, Eğitim ve İletişim Aysel Badır 11:20-11:35 Risk Yönetimi ve Olay Raporlama Vesile Ünver 11:35-11:55 Hatalı Uygulamalar Melahat Saylam 11:55-12:15 Enfeksiyonlar Hümeyra Zengin 12:15-12:30 Tartışma 12:30-13:30 Öğle yemeği 13:30-14:10 OTURUM - III Oturum Başkanı: Sultan Taşçı Ventilatör İlişkili Pnömoniyi Önlemede Kanıta Dayalı Uygulamaların Kullanımı Gönül Sungur 14:00-14:10 Tartışma 14:10-14:50 Oturum Başkanı: Nalan Akbayrak Yoğun Bakım Hemşireliğinde Son Durum: Uygulamada Neredeyiz? Eğitimde Neredeyiz? Emine Türkmen 14:50-15:00 Tartışma 15:00-15:20 Kahve Arası 15:20-15:50 OTURUM - IV Oturum Başkanı: E. Ümit Seviğ İleri Yaşam Desteği İlkeleri Murat Sungur 15:40-15:50 Tartışma 15:50-16:40 Oturum Başkanı: Murat Sungur Yoğun Bakımda Etik Sorunlar ve Yaklaşımlar Nermin Ersoy 16:40-16:50 Tartışma 16:50-17:00 Değerlendirme ve Kapanış 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 08:30-09:00 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 6 BİLİMSEL PROGRAM - 17 KASIM 2011 SALON A 09:30-10:00 Açılış 10:00-11:00 Konferans Oturum Başkanı: Muhammet Güven Organ Nakli Merkezi Nasıl Kurulur ve Geliştirilir? Münci Kalayoğlu 11:00-11:30 11:30-12:30 Kahve Arası Konferans Oturum Başkanı: Turgay Çelikel World Federation of Societies of Intensive Care Medicine President’s Lecture Edgar J. Jimenez 12:30-13:30 Öğle Yemeği 13:30-15:00 Yoğun Bakımda Karaciğer Yetmezliği Oturum Başkanları: Münci Kalayoğlu, Aras Pirat 13:30-13:50 Kronik Karaciğer Yetmezliğinde Yoğun Bakım Gerektiren Durumlar Aras Pirat 13:50-14:10 Akut Karaciğer Yetmezliğininin Yoğun Bakımda İzlemi Levent Yamanel 14:10-14:30 Karaciğer Yetmezliğinde Ekstrakorpereal Tedavi Ender Gedik 14:30-14:50 Akut Karaciğer Yetmezliğinde Karaciğer Nakli Münci Kalayoğlu 14:50-15:00 Tartışma 15:00-15:30 Kahve Arası 15:30-17:00 Yoğun Bakımda Sıvı Resüsitasyonu ve Hemodinamik İzlem Oturum Başkanları: Hülya Sungurtekin, Dilek Memiş 15:30-15:50 Kritik Hastada Hipo ve Hipervolemi Dilek Memiş 15:50-16:10 Sıvı Resüsitasyonunda Kristaloid mi? Kolloid mi? Bilgin Cömert 16:10-16:30 Hemodinamik İzlemde Statik İndeksler Kullanılabilir Muhammet Güven 16:30-16:50 Hemodinamik İzlemde Dinamik İndeksler Kullanılmalıdır Hülya Sungurtekin 16:50-17:00 Tartışma 17:00-18:00 Workshop BİLİMSEL PROGRAM - 17 KASIM 2011 SALON B 13:30-15:00 A. Baumannii İnfeksiyonları Oturum Başkanları: Yeşim Çetinkaya Şardan, Melda Türkoğlu 13:30-13:50 Türkiye’de A. Baumannii İnfeksiyonları Dilek Arman 13:50-14:10 Risk Faktörleri ve Önlem Yeşim Çetinkaya Şardan 14:10-14:30 Mortalite ve Morbidite Üzerine Etkileri Hakan Erbay 14:30-14:50 Tedavi Seçenekleri Melda Türkoğlu 14:50-15:00 Tartışma Kahve Arası 15:30-17:00 Nöroloji Yoğun Bakım Oturum Başkanları: Mois Bahar, Hakan Seçkin 15:30-15:50 Travmatik Beyin Hasarında Hasta İzlemi Mois Bahar 15:50-16:10 İskemik Serebrovasküler Olay Belgin Koçer 16:10-16:30 İntraserebral Kanama Hakan Seçkin 16:30-16:50 Kritik Hastada Konvülzyon Yönetimi Neşe Dericioğlu 16:50-17:00 Tartışma 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 15:00-15:30 7 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 8 BİLİMSEL PROGRAM - 18 KASIM 2011 SALON A 09:00-10:30 Sepsis Oturum Başkanları: Melek Tulunay, Arzu Topeli İskit 09:00-09:20 Sepsiste Erken Hedefe Yönelik Tedavi Melek Tulunay 09:20-09:40 Organ Disfonksiyonunun Erken Tanısı ve Rejyonel Perfüzyonda Hedefler İsmail Cinel 09:40-10:00 Sepsiste ivigMA, APC,Steroid Tedavisi Figen Esen 10:00-10:20 Sepsis Kampanyası Başarıya Ulaştı mı? Arzu Topeli İskit 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Arası 11:00-12:30 Göğüs Cerrahisi Oturumu Oturum Başkanları: Bülent Tırnaksız, Akın Kaya 11:00-11:30 Son dönem Solunum Yetmezlikli Hastada Akciğer Nakli ve Diğer Cerrahi Tedaviler Adnan Sayar 11:30-11:50 Uzamış Ampiyem Yönetimi Cüneyt Kurul 11:50-12:20 Mekanik Ventilasyon Uygulanan Hastalarda Cerrahi Tedavi Gerektirecek Pulmoner Sorunlar Bülent Tırnaksız 12:20-12:30 Tartışma 12:30-13:30 Öğle Yemeği Yoğun Bakımda Yılın Makalesi Müge Aydoğdu Oturum Başkanı: Gül Gürsel 13:30-15:00 Yoğun Bakımda Tıbbi Hatalar Oturum Başkanları: Turgay Çelikel, Arzu Topeli İskit 13:30-13:50 Sorunun Boyutu Turgay Çelikel 13:50-14:10 Hasta Bildirimi ve Yönetimi Yusuf A. Kılıç 14:10-14:30 Neler Yapmalıyız? Arzu Topeli İskit 14:30-14:50 Sorunun Adli Boyutu Ziynet Özçelik 14:50-15:00 Tartışma 15:00-15:30 Kahve Arası 15:30-16:30 Serbest Bildiriler Oturum Başkanları: Gündeniz Altıay, Emre Karakoç 16:30-17:30 İnteraktif Oturum Oturum Başkanları: Fatih Ağalar, Murat Sungur 20:00 Gala Yemeği BİLİMSEL PROGRAM - 18 KASIM 2011 SALON B Akut Böbrek Hasarı Oturum Başkanları: Murat Sungur, Celalettin Usalan 09:00-09:20 Akut Böbrek Hasarının Tespitinde Yeni Kriterler ve Belirteçler Melda Dilek 09:20-09:40 Kritik Hastada Akut Böbrek Hasarının Önlenmesi Defne Altıntaş 09:40-10:00 Aralıklı Konvansiyonel Hemodiyaliz Standart Tedavidir Celalettin Usalan 10:00-10:20 Erken Sürekli Renal Replasman Tedavisi Uygulanmalıdır Murat Sungur 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 Kahve Arası 11:00-12:30 Yoğun Bakımda Hemofagositik Sendrom Oturum Başkanları: Yahya Büyükaşık, Benan Bayrakçı 11:00-11:30 Tanımlamalar, Sorunun Boyutu ve Primer Hemofagositik Sendrom Şule Ünal 11:30-11:50 Sekonder Hemofagositik Sendrom Benan Bayrakçı 11:50-12:20 Makrofaj Aktivasyon Sendromu Yahya Büyükaşık 12:20-12:30 Tartışma 12:30-13:30 Öğle Yemeği 13:30-15:00 Akut Respiratuar Distres Sendromu Oturum Başkanları: Emel Eryüksel, Emre Karakoç 13:30-13:50 Akut Respiratuar Distres Sendromunda Sıvı Tedavisi ve Hemodinamik İzlem Emel Eryüksel 13:50-14:10 Akut Respiratuar Distres Sendromunda Steroidler ve Nöromusküler Tedavi Cenk Kıraklı 14:10-14:30 Basınç Volüm Eğrileri Ne İşe Yarar Emre Karakoç 14:30-14:50 Akut Respiratuar Distres Sendromunda PEEP Ayarı, Recruitment ve Yüzüstü Pozisyon Nalan Adıgüzel 14:50-15:00 Tartışma 15:00-15:30 15:30-16:30 20:00 Kahve Arası Serbest Bildiriler Oturum Başkanları: Defne Altıntaş, Serpil Öcal Gala Yemeği 9 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 09:00-10:30 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 10 BİLİMSEL PROGRAM - 19 KASIM 2011 SALON A 09:00-10:30 Uyku Oturum Başkanları: Mehdi Yeksan, Murat Aksu 09:00-09:20 Uyku Fizyolojisi Murat Aksu 09:20-09:50 Uyku Bozukluklarının Temelleri Sadık Ardıç 09:50-10:20 Yoğun Bakımda Uyku Ebru Ortaç 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 11:00-12:30 Kahve Arası Kronik Obstriktif Akciğer Hastalığı, Astım, Obesite Hipoventilasyon Oturum Başkanları: Filiz Koşar, Levent Kart 11:00-11:20 Hiperkapni; Ne Kadar İzin Verebiliriz? Özlem Moçin 11:20-11:40 Hipoksi; Ne Kadar Düşük Olabilir? Emel Eryüksel 11:40-12:00 Status Astmatikusda Mekanik Ventilasyon Levent Kart 12:00-12:20 Obesite Hipoventilasyon Hastasının Yönetimi Filiz Koşar 12:20-12:30 Tartışma 12:30 Kapanış BİLİMSEL PROGRAM - 19 KASIM 2011 SALON B 09:00-10:30 Perioperatif Dönem Oturum Başkanları: Ülkü Aypar, Gökhan Yağcı Kardiyovasküler ve Pulmoner Risk Değerlendirilmesi Hatice Yağmurdur 09:20-09:50 İntraoperatif Katastrofik Olaylar Seval İzdeş 09:50-10:20 Postoperatif Cerrahi Stresin Azaltılması (Beta Bloker, Beslenme, Analjezi, Sıvı Tedavisi) Gökhan Yağcı 10:20-10:30 Tartışma 10:30-11:00 11:00-12:30 Kahve Arası Yoğun Bakımda Sıfır Enfeksiyon Oturum Başkanları: Cem Terzi, Erhan Tabakoğlu 11:00-11:20 Nasıl Başarılır? Gökay Güngör 11:20-11:40 Ventilatör İlişkili Pnömoni Erhan Tabakoğlu 11:40-12:00 Kateter İlişkili Kan Dolaşım Yolu Enfeksiyonları Ahmet Doğrul 12:00-12:20 Cerrahi Alan Enfeksiyonları Cem Terzi 12:20-12:30 Tartışma 12:30 Kapanış 11 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 09:00-09:20 SÖZEL BİLDİRİLER S01 İÇ HASTALIKLARI SERVISLERINDE YATAN HASTALARDA ERKEN UYARI SKORLARI ILE GÜNLÜK SÜRVEYANS HASTANE MORTALITESINI ÖNGÖREBILIR Mine Durusu Tanrıöver, Burçin Halaçlı, Bilgin Sait, Arzu Topeli Amaç: Basit fizyolojik parametreler kullanılarak hesaplanan erken uyarı skorları (EUS) akut tıp üniteleri ve acil servislerde triyaj ve prognozu öngörme amaçlı olarak kullanılmaktadır1. Validasyonu yapılmış bir skorlama sistemi olan modifiye erken uyarı skorları, 3 ve üstünde olduğu zaman kötü sonlanım noktaları ile ilişkili bulunmuştur2. Ancak, iç hastalıkları servislerinde kötüleşmekte olan hastaları tanımak ve prognozu öngörmek amacıyla günlük sürveyansta kullanımına dair veriler kısıtlıdır3. Gereç ve yöntem: Eylül 2009-Temmuz 2010 arasında İç Hastalıkları Servisi’ne yatmış olan hastalar, terminal dönem malignansiler, günlük yatışlar ve yoğun bakım ünitesinden çıkmış olanlar dışlanarak prospektif olarak izleme alındı. Modifiye EUS’nin servise yatışta, sonrasında 4 saatte bir, 3 ve üzeri skor olduğu durumlarda da saatlik hesaplanması için servis hemşirelerine eğitim verildi2. Hastalar taburculuk veya eksitus olana kadar izlendi. Skor ölçümlerinde %30’dan fazla günde eksiği olanlar analize alınmadı. Her hastanın giriş skoru, çıkış skoru, en yüksek skoru, günlük ortalama skor ölçüm sayısı ve değeri ve her bir fizyolojik parametrenin giriş, çıkış, en yüksek ve toplam değerleri kaydedildi. Mann Whitney-U, ki-kare ve ROC testleri ile veriler SPSS 17.0 programında analiz edildi. Bulgular: İzleme alınan 182 hastadan 108 hastanın verileri analiz edildi. Hastane mortalitesi %6.5 idi. Altta yatan hastalıklar ve cinsiyet açısından mortalite farkı yoktu. Acil servisten yatan hastalar diğer yerlerden yatanlara göre daha yüksek mortaliteye sahipti (%15’e %1.5, p=0.01). En yüksek skoru ≥3 olan hasta oranı %29.6, ilk skoru ≥3 olan hasta oranı ise %4.6 idi. Acilden yatanlar ve diğerleri karşılaştırıldığında, girişte skoru 3 ve üstünde olan hasta oranında fark yoktu. Ancak, izlemdeki en yüksek skor acilden yatanlarda daha yüksek oranda 3 ve üstüne çıkmıştı (%45’e %20 .6, p=0.007). Girişte (%18.8’e %1.3, p= 0.003) ya da izlemde (%40’a %4.9, p=0.033) en yüksek skoru 3 veya daha fazla olan hastaların hastane mortalitesi anlamlı derecede yüksekti. Ancak, ROC analizinde giriş skoru değil, izlemdeki en yüksek skor mortalite ile ilişkili bulundu (Tablo 1). Bunların yanında en yüksek sistolik kan basıncı, vücut ısısı ve nörolojik puanlar da mortalite ile ilişkili idi (Tablo 1). Kaynaklar: 1. Subbe CP, Kruger M, Rutherford P, et al. Validation of a modified early warning score in medical admissions. Q J Med 2001;94:521–6. 2. Goldhill DR, McNarry AF. Physiological abnormalities in early warning scores are related to mortality in adult inpatients. Br J Anaesthes 2004;92:882-4.… 3. Goldhill DR, McNarry AF, Mandersloot G, et al. A �������� physiologically-based early warning score for ward patients: the association between score and outcome. Anaesthesia 2005;60:547–53. Tablo 1. ROC analizinde fizyolojik parametrelerin mortaliteyi öngörme değerleri Değişken Eğri altındaki alan p En yüksek skor 0.853 0.002 En yüksek nörolojik skor 0.850 0.002 En yüksek vücut ısısı skoru 0.789 0.011 En yüksek sistolik kan basıncı skoru 0.722 0.05 15 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Ankara Sonuç: EUS genellikle triaj amaçlı kullanılmakla beraber, bu çalışmada giriş skoru değil, izlemdeki skorların mortaliteyi öngördüğü gösterilmiştir. Acil servisten yatan hastalarda mortalite daha yüksek olmasına rağmen, bu hastaların giriş skorları yerine izlemdeki en yüksek skorları mortaliteyi öngörmüştür. EUS’nin sadece triajda kullanılmaları kötüleşen hastayı tanımakta yeterli olmayabilir, sürveyansda da kullanılmaları mortaliteyi daha iyi öngörmektedir. Ancak eğitim verilmiş olmasına rağmen hastaların ancak %59’unda tama yakın skor izlemi mevcuttur. Bu nedenle EUS’nin ileri sistemlerle izlemi, kritik skorlara ulaşıldığında hastane akut tıp ekiplerine haber verilmesi ve hastaların en kısa zamanda akut bakım veya yoğun bakım yataklarına yatırılmaları uygundur. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 16 S02 SOLUNUM YETMEZLİKLİ YOĞUN BAKIM HASTALARINDA ATRİAL FİBRİLASYON: GÖRÜLME SIKLIĞI VE KLİNİK ETKİLERİ Çiğdem Hanazay1,Yağmur Aldağ1, Ayşe Baha1, Salih Bilgin2, Müge Aydoğdu1, Gül Gürsel1 1 Gazi Ünivesitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara 2 Samsun Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Hastanesi Amaç: Atrial fibrilasyon (AF) genel popülasyonda ve yoğun bakım ünitesi (YBÜ) hastalarında en sık görülen aritmi; uygun tedavi edilmediği takdirde önemli bir mortalite ve morbidite nedenidir. Hız kontrolü sağlanamayan AF hastalarında eşlik eden kalp yetmezliği belirtileri nedeniyle hastanın ventilatörden ayrılması zorlaşmakta; uzun süreli antikoagülan tedavi başlanmadığı takdirde tekrarlayan pulmoner emboli, derin ven trombozu ve serebrovasküler olay (SVO) gelişme riski artmaktadır. Bu çalışmada yaşamı tehdit eden önemli sonuçları olan AF’nun YBÜ’de takip ettiğimiz hastalarda görülme sıklığını, yoğun bakım ünitesi sonuçlarına etkisini ve bu hastalara uygulanan tedavilerle etkileşimini belirlemeyi amaçladık. Gereç ve Yöntem: Yoğun bakım ünitemizde takip edilen, entübe olan ve olmayan hastaların yatıştaki ve eğer mevcut ise daha önceki EKG’leri AF varlığı açısından prospektif olarak değerlendirildi. Tüm hastaların yatış öncesi kullanılan ve yatıştan sonra yeni başlanan bronkodilatör, kardiak, antikoagülan tedavileri ayrıntılı bir şekilde sorgulandı ve kaydedildi. Hastalar AF’u olan [AF(+)] ve olmayanlar [AF(-)] olarak iki gruba ayrıldı ve YBÜ sonuçları (MV gün, YBÜ gün, mortalite) açısından karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya yaş ortalaması 68±15 yıl olan 76’sı erkek (%52) toplam 147 hasta dahil edildi. Bu hastaların 36’sında (%25) AF saptandı. AF’u olan 36 hastadan 33’ü YBÜ yatışı öncesi AF tanısı almış; tedavi başlanmıştı. AF’nu olan ve olmayan hastalar karşılaştırıldığında yatış APACHE II değerleri, MV süre, NIMV süre, YBÜ süre açısından anlamlı farklılık saptanmazken mortalitenin AF (+) olan hastalarda daha yüksek olduğu belirlendi (%36’ya karşılık %21; p=0.05) . AF (+) 36 hastanın 22’sine (%61) konjestif kalp yetmezliği de eşlik ediyordu (p=0.007). Diğer eşlik eden komorbiditelerden geçirilmiş SVO AF(+) grupta anlamlı derecede yüksek bulundu (%25’e karşılık %5; p=0,002). YBÜ takipleri sırasında akut böbrek yetmezliği gelişimi yine AF’si olan hastalarda anlamlı derecede daha yüksekti (%44’e karşılık %15; p=0.001). AF’si olan ve olmayan hastalarda AF yi tetiklediği düşünülen bronkodilatörlerden teofilin, kısa ve uzun etkili betagonistin hastaneye yatış öncesi dönemde kullanımı karşılaştırıldı; iki grup arasında anlamlı fark saptanmadı. Hastaneye yatış sonrasında ise AF(+) hastalarda teofilinin tercih edilmediği belirlendi [%4’e karşılık %25; p=0.013]. AF tanısı ile yatış öncesi başlanılan tedaviler değerlendirildiğinde 9 (%27) hastanın beta-blokör, 17(%52) hastanın Ca++ kanal blokörü, 11(%33) hastanın dijital, 13 (%39)’ünün warfarin ve 13 (%39)’ünün asetil salisilik asit kullandığı belirlendi. Düşük molekül ağırlıklı heparin (DMAH) kullanımı yoktu. YBÜ yatışı sonrası uygulanan AF’a yönelik tedaviler ise 8 (%22) hastada beta blokör, 18 (%50) hastada Ca++ kanal blokörü, 10 (%28) hastada dijital, 13 (%36) hastada warfarin, 16 (%44) hastada asetil salisilik asit ve 21(%58) hastada DMAH’di. Taburcu edilebilen 23 AF’lu hastanın 12’si (%52) warfarin ile, 11’i (%48) ise DMAH ile antikoagülasyon önerilerek taburcu edildi. Sonuç: Bu çalışma YBÜ’ne yatan hastaların yaklaşık %25 inde AF tanısı olduğunu ancak bunların sadece %70 inin yatışta antikoagulan ve antiagregan tedavi aldığını, bu hastalarda kalp ve böbrek yetmezliği sıklığının daha fazla olduğunu ve mortalitenin yüksek olduğunu göstermiştir. S03 YOĞUN BAKIM HASTALARINDA PLAZMA VE İDRAR CYSTATİN-C VE NGAL DÜZEYLERİNİN SEPTİK AKUT BÖBREK HASARINI TAHMİN ETME ÖZELLİKLERİNİN KARŞILAŞTIRILMASI Müge Aydoğdu1, Gül Gürsel1, Banu Sancak2, Serpil Yeni1, Gülçin Sarı1, Seçil Taşyürek1, Murat Türk1, Seher Yüksel2, Mehmet Şenez3, Türkan Nadir Öziş1, Ayşen Karademir1, Aykut Türk1, Nimet Erbasan1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Biyokimya Anabilim Dalı, Ankara 3 Ankara Hastanesi Biyokimya Bölümü, Ankara Amaç: Sepsis, yoğun bakım ünitelerinde sık görülen ve %45 mortaliteye sahip bir sendromdur. Akut böbrek hasarı (ABH) varlığında sepsisteki bu yüksek mortalite oranı %70’e kadar artar. Yeni geliştirilen belirteçler ile ABH’nın erken tanısı mortaliteyi önleyebilir. Bu çalışmada sepsisli hastalarda inflamasyonun plazma ve idrar Sistatin-C ve NGAL konsantrasyonları üzerine etkisini ve bu belirteçlerin septik ABH’da tanı değerlerinin araştırılması amaçlandı. Gereç ve Yöntem: Hastalar her gün RIFLE kriterlerine göre ABH açısından değerlendirildi ve yatıştan itibaren gün aşırı kan ve idrar örnekleri alındı. Plazma ve idrar Sistatin-C ve NGAL’in septik hastalarda ABH tanısı için performanslarını değerlendirmek amacıyla ROC eğrileri çizdirildi ve AUC’ler hesaplandı. Sonuç: Bu çalışma septik hastalarda ABH gelişiminin tanısı açısından idrar NGAL, plazma ve idrar Sistatin C düzeylerinin yararlı olabileceğini plazma NGAL’in ise sepsiste de yükselebileceğini ve ABH tanısında yararlı olmadığını göstermiştir. Bulgular: Hastalarımızın % 81.4’ü(n=35) kadın, %18.6’sı(n=8) erkekti ve yaş ortalaması 30.23±15.44yıl idi. Etyolojik dağılım tablo 1’de verildi. Hastalarımızın %32.5’da (n=14)’ünde komorbid durum saptadık ve tablo 2’de gösterildi. Hastalarımızın kan basıncı, hematolojik, biyokimyasal ve arteriyel kan gazı değerleri tablo 3’de özetlendi. Organofosfor entoksikasyonu ile yatırılan hastalarımızdan sadece birinde aşırı sekresyon nedeniyle mekanik ventilatör ihtiyacı oldu. PAM uygulamasının 72. saati bittikten sonra sekresyonların azalması ve saturasyonlarının düşmemesi üzerine extübe edildi ve hasta şifa ile taburcu edildi. Diğer entoksikasyon olgularımızda mekanik ventilatör ihtiyacı olmadı. Hastalarımızın tedavilerinde ağırlıklı olarak sıvı-elektrolit replasmanı yapılmasının yanında aktif kömür verildi, deşarjları sağlandı ve organofosfor entoksikasyonlarında ise antidotla birlikte genel destek tedavisi verildi. Valporik asit entoksikasyonu olan olgumuza 2 seans hemodiyaliz uygulandı. Olgularımızda exitus gelişmedi. Tablo 1: Etyolojik dağılımı Bu çalışma TÜBİTAK (Proje No: 109S001, SBAG-HD-384) ve Gazi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projeleri (01/2010-03) birimi tarafından desteklenmiştir. S04 AKUT ENTOKSİKASYON OLGULARIMIZ VE KLİNİK SONUÇLARIMIZ Ali Kemal Kadiroğlu1, Serdar Yıldırım2, Ferhat Oto2, Berat Ebik2, Fuad Ulucan2, Abdullah Karakuş2, Dilek Geneş2 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, , Nefroloji Bilim Dalı, 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Amaç: Entoksikasyon olguları Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitesine yatırılan hastaların önemli bir kısmını oluşturur. Bunların içinde aşırı dozda ilaç almaya bağlı gelişen akut entoksikasyonlar sıklıkla karşılaşılan olgulardır. Bu çalışmamızda amacımız ünitemize yatırılan akut ilaç entoksikasyon olgularımızın özelliklerini ve sonuçlarımızı paylaşmaktır. Materyal ve Metod: Haziran 2010 tarihinden itibaren Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemize yatırılan akut ilaç entoksikasyon olgularımızın Etkenler Sayı Yüzde Çoklu ilaç 22 % 51.2 Amitriptilin 12 %27.9 Organofosfor 5 % 11.6 Karbamazepin 2 %4.7 Valporik asit 1 %2.3 Metformin 1 %2.3 Toplam 43 % 100 Tablo 2: Olgularımızın komorbiditeleri Komorbiditeler Sayı (n) Yüzde (%) Psikoz 7 16.2 Diyabetes mellitus 2 4.7 Kalp hastalığı 1 2.3 Alzheimer 1 2.3 Postpartum 1 2.3 Gebelik 1 2.3 Ankziete 1 2.3 TOPLAM 14 32.5 17 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Bulgular: Çalışmaya 151 hasta alındı ve normal (N =22 ) ; sepsis (N =66), ve sepsis ve ABH (N =63) olmak üzere 3 grup belirlendi. İdrar NGAL düzeyleri ABH tanısı için 0.83 AUC değeri verirken, plazma NGAL düzeyleri için AUC 0.44 olarak bulundu. İdrar NGAL düzeyi için eşik değeri 29.5 ng/ml olarak belirlendi; bu eşik değerine göre idrar NGAL analizinin ABH tanısı için sensitivitesi %88, spesifisitesi %73 olarak belirlendi. İdrar NGAL analizine benzer şekilde plazma ve idrar Sistatin C düzeyleri de ABH tanısında oldukça etkili bulundu (AUC 0.81 ve 0.88). Plazma Sistatin C için eşik değerler 1.5 mg/L olarak belirlendi; bu eşik değerine göre plazma Sistatin C’nin ABH tanısında sensitivitesi %73, spesifisitesi %68 olarak değerlendirildi. İdrar Sistatin-C için eşik değer 0.106 mg/L, sensitivitesi %85, spesifisitesi %80 olarak bulundu. İdrar NGAL analizi ile ABH tanısının 4±3 gün (ortalama±ss); plazma Cystatin C analizi ile 3 ±1 gün önce koyulabileceği belirlendi. retrospektif analizi yapıldı. Hastalar cins, yaş, etyoloji, komorbid durumlar, kan basıncı, arteriyel kan gazı, hematolojik ve biyokimyasal parametreleri ile tedavileri açısından değerlendirildi. Bununla beraber üniteye yatışıyla birlikte mekanik ventilatör ihtiyacı olanlar ve hastaların klinik son durumları belirlendi. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 18 Tablo 3: Olgularımızın kan basıncı, hematolojik, biyokimyasal ve arteriyel kan gazı değerleri Parametreler Min. Maks. Ortalama Standart sapma Sistolik KB 87 159 125,23 15,72 Diyastolik KB 50 92 72,62 10,05 Glukoz 36 368 112,83 48,04 Üre 3 54 20,30 10,37 Kreatinin 0,3 2,36 0,70 0,31 Na 132 152 138,41 3,36 K 3 6,4 3,84 0,62 ALT 6 94 17,53 16,26 AST 10 52 20,95 8,86 Albumin 2,2 4,51 3,41 0,52 Hgb 8,66 17,3 12,22 1,77 Lökosit 4,54 14,5 9,26 2,22 Trombosit 80 445 224,25 53,02 pH 7 7,52 7,38 0,08 HCO3 18,1 28,2 23,02 2,22 pCO2 19,3 52,8 38,28 7,15 pO2 34,4 99 82,96 18,20 Sonuç: Yoğun bakım ünitemize akut ilaç entoksikasyonu tanısıyla yatırılan olguların içinde çoklu ilaç entoksikasyonlarının (% 51.2) daha fazla olduğu görüldü. İlaç entoksikasyonu ile yatan olgularımızın % 16’sında zeminde psikoz olduğu saptandı. S05 KOLİSTİN NEFROTOKSİSİTESİ FARKLI FORMÜLASYONLAR ARASINDA FARKLILIK GÖSTERİR Mİ, KAN CYSTATİN-C DÜZEYLERİ KOLİSTİN NEFROTOKSİSİTESİNİ ERKEN ÖNGÖRÜR MÜ? Gül Gürsel, Müge Aydoğdu, Yağmur Aldağ, Nimet Erbasan, Ayşen Karademir, Aykut Türk Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara Amaç: Çok ilaca dirençli Acinetobacter ve Pseudomonas enfeksiyonlarında kullanılan kolistinin farklı formülasyonlarının böbrek fonksiyonları üzerine etkilerini karşılaştırmak ve kan cystatin-C düzeylerinin kolistin nefrotoksisitesini erken öngörmede değeri olup olmadığını araştırmaktır. Yöntem: Çalışmaya 49 (%69) colistin sulphomethate sodium (colomycin®) ve 22 (%31)Kolistimetat Sodyum (colimysin®) alan toplam 71 hasta alındı. Hastalar akut böbrek hasarı (ABH) gelişimi açısından günlük kan kreatinin düzeyleri ve idrar miktarları ile monitörize edildi. ABH tanısı RIFLE kriterlerine göre konuldu. Hastalardan gün aşırı kan cystatin-C düzeylerine de bakıldı. Hastaların kan basıncı düzeyleri, kullandıkları diğer nefrotoksik ilaçlar, vazopressörler, diüretik alımı, sepsis ve septik şokta olup olmadıkları, kalp yetmezliği ve kronik böbrek hastalığı tanılarının olup olmadığı kaydedildi. İstatistik analizlerde t testi, Chi kare testi ve lojistik regresyon analizi kullanıldı. Bulgular: Hastaların yaş ortalamaları 68± 17 olup, ortalama APACHE II değerleri 23± 6 olarak belirlendi. Toplam 71 hastanın %66’ı erkekti ve %94’ mekanik ventilatördeydi. %72’inde ventilatör ilişkili pnömoni, %10’unda hastane kökenli pnömoni, %18’inde ise diğer bölge infeksiyonları vardı. Hastaların %51’inde ortalama 6± 5(median 4.) günde ABH gelişti, %40’ı takiben normale döndü. %27 hastada ortalama 4±3 (median 3.) günde poliüri gelişti ve tamamında düzeldi. %30 hastada ortalama ve median 7. günde oligüri gelişti; %30’u daha sonra düzeldi. ABH geliştiği gün ortalama kreatinin ve cystatin-C düzeyleri sırasıyla 1.9± 1.5mg/ dL, 2.12± 1.06 mg/dL olarak bulundu. Hastaların %27 sinde kolistin kesilmek zorunda kalındı, %5 inde doz azaltıldı. Her iki ilaçla ABH, oligüri, poliüri gelişme oranları istatistiksel olarak farklı bulunmadı. Kan cystatin-C düzeyleri monitörize edilen 30 hastanın % 39 unda kan cystatin-C düzeyi kreatininden ortalama 4± 4(median 2, 0-15) gün önce en az %25 artış gösterdi. İleri yaş (OR:1.05, p:0.04) ve vazopressör kullanımı gerektiren hipotansiyon (OR:1.7, p:0.005) kolistin alan hastalarda ABH gelişimi için bağımsız risk faktörleri olarak bulundu. ABH gelişen hastalarda mortalite %78 iken gelişmeyenlerde %27 olarak belirlendi (p<0.0001). Sonuç: Kolistin alan hastaların %51’inde ABH gelişebilir ve %40’ında bu hasar geri dönüşümlüdür. Kolistinin farklı formları arasında nefrotoksisite açısından fark yoktur. İleri yaşta ve septik şoktaki hastalarda Kolistin kullanımı ile nefrotoksisite riski daha yüksektir. Bu hastalar ABH tanısını kreatine göre iki gün önceden koyabilen kan cystatin-C düzeyi ile takip edilebilirler. S07 BRADEN RİSK DEĞERLENDİRME ÖLÇEĞİNE GÖRE YOĞUN BAKIM ÜNİTELERİNDE YATAN HASTALARDA RİSK VE İNSİDANS İNCELENMESİ Gül Gürsel1, Müge Aydoğdu1, Seçil Taşyürek1, Gazi Gülbaş2, Şevket Özkaya3, Sakine Nazik1, Ayşe Demir1 Pakize Özyürek1, Meryem Yavuz2, ,Özlem Yıldız3 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Yoğun Bakım Ünitesi, Ankara, Türkiye 2 Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu, Cerrahi Hastalıkları Hemşireliği, İzmir. 2 İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Malatya, Türkiye 3 Rize Üniversitesi Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Rize, Türkiye Giriş: Noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) akut hiperkapnik solunum yetmezliği erken döneminde mekanik ventilasyon ihtiyacını azaltır ve NIMV başarısı ile ilgili faktörler iyi bilinmektedir. Ama subakut dönemde NIMV cevabını etkileyen faktörler ile ilgili çok az bilgi mevcuttur. Bu çalışmada akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan hastaların NIMV tedavisinin ilk 24 saatinde PaCO2 düzeylerindeki düşüşü ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Metod: NIMV cevabı ilk 24 saat içinde PaCO2 düzeyinin 50mmg’nin altına düşmesi olarak tanımlandı. Bu kritere göre akut hiperkapnik solunum yetmezliği tanısı ile NIMV uygulanan hastalar iki gruba ayrıldı: grup 1- cevap alınamayan; grup 2-cevap alınan. Bu retrospektif çalışmada iki grubun özellikleri ve uygulanan NIMV metodları arasındaki farklılıklar değerlendirildi ve karşılaştırıldı. Bulgular: Çalışmaya toplam 100 hasta dahil edildi; 66 hasta grup 1’de, 34 hasta grup 2’de yer aldı. Her iki grup arasında NIMV uygulama süresi, YBÜ yatış süresi, entübasyon ve mortalite oranları arasında anlamlı fark saptanmadı. Grup 2’deki hastaların %91’i tüm gece boyunca NIMV tedavisi aldı; bu oran grup 1’de %74’tü (p=0.036). Multivaryant analizin sonuçları gösterdi ki; nokturnal NIMV uygulaması daha iyi NIMV cevabı ile ilişkili iken evde NIMV kullanımı, daha yüksek basınç destek (PS) değerlerine ihtiyaç duyulması daha kötü NIMV cevabı ile ilişkilidir. Sonuç: Akut hiperkapnik solunum yetmezliği olan hastalarda tüm gece boyunca NIMV uygulanması ilk 24 saat içindeki PaCO2 düşüşünü artırarak iyileşmeyi hızlandırabilir. Yüksek PS değerlerine ihtiyaç duyulan ve evde NIMV kullanan hastalarda hızlı PaCO2 düşüşü beklenmemelidir. 1 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sağlık Yüksekokulu, Afyonkarahisar 3 Afyon Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi, Cerrahi Yoğun Bakım Hemşiresi, ÖZET: Giriş: Basınç yarası özellikle yoğun bakım ünitelerinde halen istenmeyen bir sağlık sorunu olmaya devam etmektedir. Amaç: Bu çalışma yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda görülen basınç yarası insidansını ve basınç yarası gelişme risk düzeyini incelemek amacıyla yapıldı. Yöntem: Tanımlayıcı olan çalışma 01.10.2008-04.01.2010 tarihleri arasında bir üniversite hastanesinin Dahili ve Cerrahi Bilimler yoğun bakım ünitelerinde yapıldı. Çalışmanın evrenini 01.10.2008-04.01.2010 tarihler arasında yatan toplam 323 hasta oluşturdu. Veriler Hasta Tanıtım Formu, Braden Risk Değerlendirme Ölçeği, Glaskow Koma Skalası ve Deri İzlem Formu kullanılarak toplandı. Veriler SPSS for Windows (13.0) programında kodlanarak sayı, yüzde ve ki-kare dağılımları yapılarak değerlendirildi. Bulgular: Çalışmaya katılan hastaların yaş ortalaması ±60,51 yaş, ortalama yatış günü ± 7,7 gün, %44,6’ sının kadın, %55,4’ nün erkek olduğu görüldü. Braden Risk değerlendirme ölçeğine göre 283 hastada basınç yarası gelişme riski olduğu saptandı. Çalışmaya katılan 323 hastanın 42 ‘ sinde (insidans: %13) birinci derece, 15’inde 2. derece basınç yarası geliştiği (insidans: % 4,6), dış merkezden basınç yaralı gelen 2 hasta olduğu bulundu. Yoğun bakım ünitelerine yatan hastaların 114’ü tam yatağa bağımlı, 74 hastanın bilinç durumunun kapalı olduğu analiz edildi. 9 hastada basınç yarası birinci haftada (1-7 gün), 6 hastanın ikinci hafta (8-15 gün) geliştiği saptandı. Sonuç: Yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda ilk hafta basınç yarası geliştiği görüldü. Yoğun bakım ünitelerine yatan hastaların ilk 6-12 saat içinde risk değerlendirilmelerinin yapılarak, risk durumuna göre önleme girişimleri basınç yaralarının gelişmesini veya ilerlemesini önleyebilir. Anahtar Kelime: Basınç yarası, yoğun bakım ünitesi, kritik hasta, Braden Risk Değerlendirme Ölçeği. 19 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara S06 HIPERKAPNIK SOLUNUM YETMEZLIĞI OLAN HASTALARDA NONINVAZIV MEKANIK VENTILASYON TEDAVISININ İLK GÜN CEVABINI ETKILEYEN FAKTÖRLER 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 20 GİRİŞ: Basınç yarası hastanın acı, ağrı çekmesine, asıl hastalıklarının tedavisini geciktirerek yaşam kalitesini, morbidite ve mortaliteyi belirgin olarak etkileyen önemli bir sağlık sorunudur1,2. Basınç yaralarının tedavisi ve ekipmanı, bakım zamanının büyük bir bölümünü kapsamaktadır. Ayrıca basınç yarası 20. yy en pahalı ve fiziksel zayıflatıcı komplikasyonlarından biri olduğu, kanserden ve kalp damar hastalıklarından sonra üçüncü en pahalı sağlık sorunu olduğu belirtilmektedir3. Yoğun bakım hastaları basınç yarası gelişme riski yönünden birden fazla risk taşımaktadırlar3. Çeşitli risk faktörleri olarak kritik hastalık durumu, hastanede kalma süresindeki artış, bozulmuş doku perfüzyonu, instabil hemodinami varlığı, anemi, sedasyon nedeniyle duyu ve his kaybında azalma, cildin nem nedeniyle maserasyonu, hareketsizlik ve beslenme bozukluğu sayılabilir. Tüm bu faktörlerle birlikte mekanik basınç yarası nedenleri olan basınç, sürtünme ve yırtılmada basınç yarası oluşmasına katkıda bulunurlar1. Hastanede yatan hastaların uluslararası basınç yarası insidans oranları % 1 -% 11 ve prevalans oranları % 3 ile% 22 arasında olduğu görülmektedir. Yoğun bakım hastalarında ise insidans % 5.2 -% 20 ve prevalansı % 14.4 olarak daha yüksek olduğu görülmektedir4. Ülkemizde Yavuz ve ark. (2007) anestezi yoğun bakım ünitesinde yaptıkları bir çalışmada basınç yarası prevalansının %30.4 oranında olduğu, Karadağ ve Gümüşkaya (2005) postoperatif Cerrahi Bilimler yoğun ünitesinde yaptıkları çalışmada basınç yarası prevalansını %54,8 olarak bulmuşlardır. 5,6 Basınç yaralarının önlenmesi ve tedavisi multidisipliner ekip yaklaşım gerektirmekle beraber hemşirelerin basınç yaralarını önlemede ön planda oldukları konusunda herkes hem fikirdir7,8,9. Basınç yaraları hemşireliğe hassas bakım kalite indikatörlerinden biridir4,10.Basınç yarası insidansını azaltmak için yapılabilecek en önemli girişim risk durumunun ve faktörlerinin değerlendirilmesidir9. GEREÇ YÖNTEM: Çalışma 01.10.2008-04.01.2010 tarihleri arasında bir üniversitenin Dahili bilimler ve Cerrahi Bilimler yoğun bakım ünitelerinde yatan hastalarda basınç yarası gelişme risklerini ve görülme sıklığını incelemek amacıyla tanımlayıcı olarak planlanmıştır. Çalışmanın evrenini çalışma tarihinde yoğun bakım ünitelerine yatan 323 hasta oluşturdu. Çalışmanın verileri hastanın demografik özelliklerini içeren anket formu, basınç yarası oluşumu, basınç yarası gelişme süresi, basınç yarası gelişen vücut bölgeleri, önleyici girişim türleri ve basınç yarasının Avrupa Basınç Ülseri Danışma Paneli sistemi (EPUAP) göre derecelendirildiği (Tablo1) deri izlem formu11, Basınç yarası gelişme riskini değerlendirmek için Braden Risk Değerlendirme Ölçeği ve hastanın bilinç ve sedasyon durumunu değerlendirmek için Glaskow Koma Skalası formu kullanılarak elde edildi. Çalışmaya katılan hastalar yoğun bakım ünitesine alındıkları ilk altı saat içinde basınç yarası gelişme risk durumları Braden Risk değerlendirme ölçeği ile değerlendirildi. Ölçek uyaranın algılanması, nem, aktivite, hareket, beslenme, sürtünme ve tahriş olmak üzere altı alt boyut içermektedir. Alt boyut puanlarının toplanmasıyla ölçeğin 6-23 arasında değişen toplam puanı elde edilir. Toplam puana göre 9 puan ve altı çok yüksek riskli, 10-12 puan yüksek riskli,13-14 puan orta riskli, 15-18 puan düşük riskli, 19-23 puan risk yok olarak değerlendirilmektedir12,13. Hastalar yoğun bakım ünitesine kabul edildiklerinde ve yoğun bakımda kaldıkları süreçte her gün deri izlemi yapılmış olup, günlük deri izlemleri forma kayıt edildi. Geliştirilen deri gözlem formu üç kategoride aşağıdaki gibi tanımlanmıştır: 1- Deri travması ( ödem, alerji, morluk, deri çatlakları gibi),2-Yara (Cerrahi Bilimler yara yeri varlığı, bacak ülserleri gibi) 3- Diğer (Tanımlanan deri değerlendirmesi dışında farklı oluşumlar) kategorilerinde kaydedildi13. Basınç yarasını önlemede destek yüzeyler ile beraber kullanılan veya önerilen pozisyon verme de “Basınç Yaralarını Önlemeye Yönelik Girişimler” formu ile günlük olarak dolduruldu. Tablo1: Avrupa Basınç Ülseri Danışma Paneli Sistemine Göre Basınç Yarasının Derecelendirmesi Basınç Yarası Dereceleri Tanım 1.derece BY* Cilt sağlamdır. Genellikle bir kemik çıkıntı üzerinde yer alan bölgede basmakla solmayan kızarıklık vardır. 2.derece BY Dermiste kısmi kayıp vardır. Yara yatağının pembe kırmızı olduğu, ölü dokunun olmadığı yüzeysel bir yara vardır. 3.derece BY Tam kat cilt kaybı vardır. Cilt altı yağ dokusu görülebilir fakat kemik, tendon veya kas açıkta değildir. 4. derece BY Kemik, tendon veya kasın ortaya çıktığı tam kat doku kaybı vardır. *Basınç Yarası BULGULAR: Çalışmaya katılan 323 hastanın yaş ortalamasının ± 60,51 yaş olduğu, % 44,6’sının kadın, % 55,4ünün erkek olduğu, %87,6’sının Braden Risk değerlendirme ölçeğine göre basınç yarası gelişme riski taşıdığı bulundu. Hastaların yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) ortalama 7,7 gün kaldıkları görüldü. Hastaların 29,4’ü Dahili Bilimler YBÜ’nde, %70,6’sının Cerrahi Bilimler YBÜ’nde idi. Grafik 1 yoğun bakım ünitelerine göre hastaların risk dağılım oranlarını göstermektedir. Çalışmaya alınan hastaların %65,9’ unun servise çıkarıldığı, %26’sının ex olduğu, %4,3’ünün diğer YBÜ gönderildiği, %3,7’sinin taburcu olduğu görüldü. Hastalar klinik durumları incelendiğinde, hastaların yalnızca %10,8’nin kendi kendine yetebildiği, %35,3’nün yatağa tam bağımlı, % 53,9’ u yarı bağımlı, %17’ sinin sedasyonlu olduğu saptandı. Hastaların hemodinamikleri incelendiğinde ise albumin düzey ortalamaları 2,9 g/dl (3,5 g/dl altında olduğu), hemoglobin düzey ortalamaları 10,7 g/dl, hemotokrit düzey ortalamaları 32,5 gr/dl, Beden kitle İndeksleri (BKI) 19,9 (18.5 -24.9; normal) olarak bulundu. Çalışmaya alınan hastaların %36,5’inde incelmiş deri, %33,7’sinde ödem,%13,6’sında dolaşım bozukluğu, %12,7’sinde deride çatlama, %5,3’ünde bül gibi cilt travmaları olduğu görüldü. Çalışmada yeni basınç yarası oluşma oranı %17,6 olarak bulundu. Basınç yarası gelişme zamanının ortalama 7,7 gün olduğu, hastaların YBÜ’ de min:1 gün max:120 gün kaldığı görüldü. Yeni basınç yarası gelişen hastaların Dahili Bilimler YBÜ’sinde ortalama 12,8 gün, Cerrahi Bilimler YBÜ’sinde ortalama 5,6 gün yattıkları saptandı. Cerrahi Bilimler YBÜ yatan 227 hastanın %9,3’nde 1. Derece, %2,2’ sinde 2. Derece basınç yarası geliştiği, Dahili Bilimler YBÜ yatan 95 hastanın %22,1’inde 1. Derece, %9,5’inde 2.derece, %1,1 3. derece basınç yarası geliştiği saptandı. Yapılan istatistiksel analiz sonucunda Dahili Bilimler YBÜ daha fazla basınç yarası geliştiği ve iki yoğun bakım ünitesi arasında anlamlı fark bulunduğu saptandı (p>0,05 X2=0.00 df=2). Hastalarda basınç yarası görülen vücut bölgeleri Tablo 2’ de verilmiştir. Tablo 2:Hastalarda Gelişen Basınç Yaralarının Gelişen Vücut Alanlarına Göre Dağılımları Vücut Alanları Derece Derece Derece N % N % N % Dirsek 4 1,2 Torakonter 5 1,5 4 1,2 1 0,3 İskiyum 6 1,9 3 0,9 Topuk 10 3,1 Kürek Kemiği 17 5,3 5 1,5 Sakrum 21 6,5 10 3,1 Çalışmaya katılan hastalarda basınç yarası önlemek amacıyla iki tür viskoelastik sünger yatak kullanıldığı görüldü. 162 hasta viskolelastik sünger I, 161 hasta ise viskoelastik sünger II yatağa alındı. İki viskoelastik sünger yataklarda basınç yarası gelişme durumları karılaştırıldığında iki yatak arasında istatistiksel olarak anlamlı fark bulunamadı (p>0,05). Diğer önleyici hemşirelik girişimleri arasında hastaların iki saat süre ile döndürüldüğü ve pozisyon verildiği kayıt edildi. Hastalar hemşireler tarafından günde ortalama 7,01 kez döndürüldüğü saptandı. Hemşirelerin hastalara günde bir kez tüm vücut bakımı verdikleri ve bakım sırasında kuru ciltleri olan hastalara nemlendirici uyguladıkları (ort: 1,4 kez) kayıt edildi. Tartışma: Çalışma sonucunda yeni basınç yarası gelişme oranı %17,6 olduğu görüldü. Çalışma yoğun bakım ünitelerinde yapılan çalışmalarla uyumlu olduğu, ülkemizde yapılan çalışmalara oranla basınç yarası oranımızın düşük olduğu (Yavuz ve ark. %30,4 , Karadağ and Gümüşkaya %54,8) saptandı. Ç a l ı ş mada basınç yaralarının bir haftadan fazla ancak iki haftadan az süre aralığında oluştuğu görüldü. Yeni oluşan birinci derece basınç yaralarının 1-7 gün içinde meydana geldiği kayıt edildi. Literatürde basınç yaralarının belirgin olarak iki hafta içinde oluştuğunu15, ortalama olarak 3-5 gün arasında artığı bildirilmektedir16. Farklı viskoelastik sünger destek yüzeylerinin basınç yarası üzerinde etkinliğini belirlemek üzere yapılan çalışmalar incelendiğinde, Gunningberg ve arkadaşları (2000)’nın ça- 21 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Etik Kurul Onay: Çalışmanın yürütülebilmesi için Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Etik Kurulundan 18.03.2008 tarihinde yazılı izin alınmıştır. Çalışmanın uygulanabilmesi için çalışmanın yapıldığı Araştırma ve Uygulama Hastanesinin Başhekimliği’nden 01.04.2008 tarihinde yazılı izin alınmıştır. Çalışma kapsamına alınan bilinci açık hastalara, bilinçsiz hastaların yakınına çalışmanın amacı ve uygulaması ile ilgili gerekli açıklamalar yapıldıktan sonra katılımları için sözlü ve yazılı onam alınmıştır. Hasta ve hasta yakınlarına hastalarını istedikleri zaman araştırmadan çıkabilecekleri ve bu durumun tedavilerini etkilemeyeceği açıklanmıştır. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 22 lışmasında 1.evre basınç yarasının postoperatif dördüncü günde17, Defloor ve arkadaşları (2005) çalışmasında 2. evre basınç yarası 4-6 günde18 ve Nixon ve arkadaşları (2006)’nın çalışmasında 2. evre basınç yarasının yatışın ilk günlerinde14 ve Shahin ve ark. (2009)’ nın çalışmasında %25 basınç yarasının birinci haftada geliştiği görülmektedir3. Çalışmada Dahili Bilimler yoğun bakım ünitesinde daha fazla basınç yarası geliştiği saptandı. Bunun nedeninin hastaların Dahili Bilimler YBÜ’ sindeki yatış sürelerinin daha uzun (ort: 12 gün, max:120 gün) ve bağımlılık düzeylerinin (48 hasta) daha fazla olmasından kaynaklandığı düşünülmektedir. Çalışma sonuçları basınç yaralarının görüldüğü bölgeler oranında farklılık gösterse de; sıklıkla sakral, trokanterik, iskium, malleol bölgelerinde görüldüğü fikrinde birleşmektedirler19,20. Bu çalışmada hastaların en çok sakrum, kürek kemiği ve topuk bölgesinde basınç yarası geliştiği görüldü. Shahin ve ark. (2009) yılında yoğun bakım hastalarında yaptıkları insidans çalışmasında hastaların sakrum, topuk ve kürek kemiklerinde basınç yarası geliştiği görülmektedir. Sonuçlarımız diğer çalışmalarla paralellik göstermektedir3. Basınç yaralarını önlemede yüksek özellikli sünger yataklar hastanelerdeki standart yataklardan daha etkilidir3. Bu çalışmada iki tür yüksek özellikli sünger yatak kullanıldı. İki yatak arasında basınç yarası görülme sıklığı arasında fark olmadığı ve diğer çalışmalarla uyumlu olduğu görüldü14,15,17,18. Sonuç: Çalışma sonucunda hastalarda çoğunlukla ilk haftada birinci derece yeni basınç yarası geliştiği görüldü. Hastaların ilk YBÜ alındığında risk faktörlerinin ve basınç yarası gelişme riski belirlenmesi uygulanacak hemşirelik girişimlerinin planlanmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. Viskoelastik sünger yatakların önleme girişimleri arasında yer alması cilt bütünlüğünün bozulduğu ikinci ve daha ileri derece basınç yarası gelişmesini önlemede etkili olduğu görüldü. Yoğun bakım ünitelerinde viskoelastik sünger veya alternatif basınç azaltıcı destek yüzeylerin kullanılması basınç yarasını önlemede etkili olacağı düşünülmektedir. Basınç yaralarının önlenmesinde viskoelastik sünger yatak veya diğer alternatif destek yüzeylerin kullanılmasının tek başına yetersiz kalacağı mutlaka diğer önleme girişimleri (döndürme, pozison verme, sürtünmeyi azaltma gibi) ile birlikte kombine uygulanması etkinliği artıracağı bilinmektedir. KAYNAKLAR: 1. Eugene F. Reilly, Giorgos C. Karakousis, Sherwin P. 2. 3. 4. 5. 6. 7. 8. 9. 10. 11. 12. 13. 14. Schrag, , S. P. Stawicki. Pressure ulcers in the intensive care unit: The ‘forgotten’ enemy. OPUS 12 Scientist, 2007; 1: 2, 17-30. Beğer, T. Yoğun Bakımda Dekübit Ülserleri: Risk Faktörleri Ve Önlenmesi, Yoğun Bakım Dergisi 2004, 4(4):244-253. Shahin E, Dassen T,. HalfensIncidence R, prevention and treatment of pressure ulcers in intensive care patients: A longitudinal studyInternational Journal of Nursing Studies 2009:46, 413–421. Elliott R, McKinley S , F Vicki. Quality Improvement Program to Reduce the Prevalence of Pressure Ulcers in an Intensive Care Unit. Am J Crit Care 2008;17:328-334.). Yavuz, M., Dinçarslan, G., Suakar, D., Ilgın, S. Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesinde Basınç Yarası Prevelansı, III. Ulusal Yoğun Bakım Hemşireliği Kongresi, Kongre Özet Kitabı, 6-08 Nisan Antalya, 2007: ss:66., Karadağ M & Gümüşkaya N. The incidence of pressure ulcers in surgical patients: a sample hospital in Turkey. Journal of Clinical Nursing 2005,15: 413–421. Akıncı, G., Yıldırım, G. Yoğun Bakım Ünitelerinde Bası Yarası Gelişiminin Önlenmesi, Yoğun Bakım İnfeksiyonları Kitabı, Bası YaralarıSayısı 2007: 67-70. Athlin, E., Idvall, E., Jernfa, M .Factors of İmportance to The development of Pressure Ulcers İn The Care Trajectory: Perceptions of Hospital and Community Care Nurses. İt And İnger Johansson, Journal of Clinical Nursing2009, 3:2-23. Sayar S, Turgut S, Doğan H, Ekici A, Yurtsever S, Demirkan F,Doruk N, Taşdelen .Incidence of pressure ulcers in intensive care unit patients at risk according to the Waterlow scale and factors influencing the development of pressure ulcers, Journal of Clinical Nursing 2009, 18: 765–774. Akyol, A. İntervention Studies For Prevention Of Pressure Ulcer İn Turkey:Aliterature Review, İnternational Nursing Review 2006, 53:308-316. European Pressure Ulcer Advisory Panel, 2002. Prevalence and Incidence Monitoring 4(1). Available at: www.epuap.org/review4_1/page6.html at 10.06.2008. Bergstrom, N., Demuth, PJ., Braden, BJ. AClinical Tria Of the Braden Scale For Predicting Pressure Sore Risk, Nurs Clin North Am ,1987, 22:417-428. Unosson, M., Krantz, AN.. A Risk Assessment Scale For The Prediction Of Pressure Sore Development:Reliability And Validity Journal Ofadvanced Nursing 2002, 38(2), 190–199. Nixon, J., Cranny, G., Iglesias, C. Etall. Randomised, Controlled Trial Of Alternating Pressure Mattresses Compared With Alternating Pressure Overlays For The Prevention Of Pressure Ulcers: PRESSURE (Pressure Relieving 15. 16. 18. 19. 20. S08 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİN FİZİKSEL TESPİT KULLANIMINA İLİŞKİN BİLGİ, TUTUM VE UYGULAMALARI Sevim Çelik, Esra Demircan, Özge Durmuş, Sibel Kavrazlı, Nur Güven, Emek Seçil Duran Zonguldak Karaelmas Üniversitesi Zonguldak Sağlık Yüksekokulu Hemşirelik Bölümü Amaç: Bu çalışma yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşirelerin fiziksel tespit kullanımına ilişkin bilgi, tutum ve uygulamalarının değerlendirilmesi amacıyla yapılmıştır. Gereç Yöntem: Araştırma evrenini Zonguldak İl Merkezinde yoğun bakım ünitelerinde çalışan hemşireler, örneklemini ise çalışmayı kabul eden 105 hemşire oluşturmaktadır. Veriler Hemşirelerin Fiziksel Tespit Edici Kullanımına İlişkin Bilgi Düzeyi, Tutum ve Uygulamaları Ölçeğinden yararlanılarak, 24 Ocak-14 Şubat 2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Veriler, Mann - Whitney -U ve Kruskal - Wallis testleri kullanılarak değerlendirilmiştir. Bulgular: Hemşirelerin fiziksel tespit edici kullanımına ilişkin bilgi puan ortalamasının 8.00 ± 1.37, tutum puan ortala- malarının 29.96 ± 4.93, uygulama puan ortalamasının 33.92 ± 4.65 olduğu belirlenmiştir. Çalışılan yoğun bakım üniteleri, çalışma yılı, haftalık çalışma saatleri, gündüz bakılan hasta sayılarının fiziksel tespit edici kullanımında hemşirelerin bilgi, tutum ve uygulama puanları üzerinde anlamlı farklılık gösterdiği belirlenmiştir. Sonuç: Hemşirelerin fiziksel tespit edici kullanımına yönelik bilgi puan ortalamalarının iyi, fiziksel tespit uygulamasına ilişkin tutumlarının da olumlu olduğu bulunmuştur. Anahtar Kelimeler; fiziksel tespit, hemşirelik, bilgi, tutum, uygulama. S09 ENDOSÜLFAN İNTOKSİKASYONUNUN HİPOFİZ BEZİ FONKSİYONLARI ÜZERİNE ETKİSİ Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Fatih Tanrıverdi2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Bilim Dalı. Kayseri. 2 Amaç: Endosülfan tarımda kullanılan poliklorid hidrokarbon bir pestisiddir.1960 yılından beri tarımda yaygın olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmadaki amacımız, endosülfan intoksikasyonu nedeniyle takip edilen hastalarda intoksikasyondan üç ay sonra endosülfanın hipofiz bezi fonksiyonları üzerine etkisini araştırmaktı. Gereç ve yöntem: Endosülfan intoksikasyonu nedeni ile yoğun bakım ünitesinde takip ve tedavi edilen yedi hastadan üç tanesi taburcu edildikten üç ay sonra halsizlik, yorgunluk ve ellerde uyuşma olması şikayeti ile müracaat etti. Hastaların hipofiz bezi fonksiyonlarının incelenmesine karar verildi. Hastaların bazal hormonları (sT3, sT4, TSH, PR, FSH, LH, E2, IGF-1 ve Kortizol) çalışıldı. Glukagon testi ve 1 mcg ACTH stimülasyon testi yapıldı. Bulgular: Bazal hormon değerleri (Tablo-1), glukagon testi (Tablo-2) ve 1 mcg ACTH stimülasyon testi (Tablo-3) aşağıda verilmiştir. İkinci vakada hipotaloma-pitüiter-adrenal aksta yetmezlik ve ACTH eksikliği teşhis edildi. Üçüncü vakada ise GH-IGF-I aksında yetmezlik ve GH eksikliği tespit edildi. Sonuç: Bu çalışma endosülfan intoksikasyonundan sonra hipofiz fonksiyonlarının etkilendiğini gösteren ilk çalışmadır. Endosülfan intoksikasyonu olan hastalarda muhtemel hipofiz disfonksiyonu açısından takip gereklidir. 23 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 17. Support Surfaces) Trial, BMJ, 2006, 1-5. Theaker, C., Kuper, M., Soni, N.. Pressure Ulcer Prevention İn İntensive Care - A Randomised Control Trial Of Two Pressure-Relieving Devices, Anaesthesia 2005, 60(4):395-399. Sharon A.Aronovitch Intraoperatively Acquired Pressure Ulcers: Are There Common Risk Factors? Http://Www.O-Wm.Com/Article/6776, (Erişim Tarihi:01,03,2010 ). Gunningberg, L., Lindholm, C., Carlsson, M. Effect Of Visco-ElasticFoam Mattresses On The Development Of Pressure Ulcers İn Patients With Hip Fractures, Journal Of Wound Care 2000 , November, Vol9,No 10, Pp455-460. Defloor, T., Bacquer, D., Grypdonck, M. The Effect Of Various Combinations Of Turning And Pressure Reducing Devices On The İncidenceOf Pressure Ulcers, International Journal of Nursing Studies 2005, 42: 37–46. Courtney, HL. Pressure Ulcers - Evidence-Based Handbook For Nurses, Advances İn Skin And Wound Care 2007., Chapter 30. Huq, E. Bir Eğitim Hastanesinde Basınç Yarası Prevelansı ve Basınç Yarası Gelişiminde Risk Faktörleri, İstanbul Üniversitesi Cerrah Paşa Tıp Fakültesi FTR Anabilimdalı, Uzmanlık Tezi,2004, İstanbul. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Tablo1- Hastaların Bazal Hormon Seviyeleri 24 Bazal Hormonlar Vaka 1 Vaka 2 Vaka 3 Normal referans değerler sT3 (pg/ml) 2.25 2.31 2.46 1.24-3.71 (pg/ml) sT4 (pg/ml) 12.1 8.99 13.1 7.77-17.1 (pg/ml) TSH (uIU/ml) 2.82 2.1 3.86 0.27-3.75 (uIU/ml) Prolaktin (ng/ml) 5.35 3.54 4.83 2.8-29 (ng/ml) FSH (mIU/ml) 7.16 8.51 3.90 2.5-12.5 (mIU/ml) LH (mIU/ml) 5.79 15.51 5.15 1.9-12.5 (mIU/ml) Estradiol (pg/ml) 24.03 245.35 52.07 11-69 (pg/ml) Kortizol (ug/dl) 26.30 7.31 12.36 9-23 (ug/dl) IGF-1 (ng/ml) 230 287 192.5 107-310 (ng/ml) Tablo.2- Glukagon stimulasyon testi sonuçları Bazal GH (μg/L) Pik GH (μg/L) Bazal kortizol (μg/dl) Pik kortizol (μg/dl) Vaka 1 0.01 3.9 26.46 34.51 Vaka 2 1.42 14.79 7.31 14.79** Vaka 3 0.01 1.06* 10.63 24.40 * Pik GH seviyesi 3 μg/L’den daha düşük ise GH eksikliği kabul edildi. ** Pik kortizol seviyesi 18 μg/dl’den daha düşük ise ACTH eksikliği kabul edildi. GH: Büyüme Hormonu Tablo.3-1 μg ACTH stimulasyon testi sonuçları Basal kortizol (ug/dl) Peak kortizol (ug/dl) Vaka 1 26.30 38.13 Vaka 2 7.53 13.12* Vaka 3 9.64 18.0 * Pik kortizol seviyesi 18 μg/dl’den daha düşük ise ACTH eksikliği kabul edildi. S10 İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE İNSÜLİN İNFÜZYON TEDAVİ PROTOKOLÜNÜN ETKİNLİĞİNİN DEĞERLENDİRİLMESİ Kürşat Gündoğan, Ramazan Coşkun, Muhammet Güven, Murat Sungur Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri Amaç: İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde uygulanan bir insülin infüzyon tedavi protokolünün etkinliğinin değerlendirilmesi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde (İHYBÜ) yapıldı. İHYBÜ’de 24 saatten fazla yatan ve insülin infüzyon tedavisi alan hastalar çalışmaya alındı. Çalışmaya 145 hasta alındı. İnsülin infüzyonu esnasında yapılan ölçümler değerlendirmeye alındı. Bu hastalardan toplam 4205 adet ölçüm yapıldı. İnsülin infüzyonu almadığı zaman ki ölçümler çalışmaya alınmadı. Hastalara Yoğun bakım ünitesinde kendi belirlediğimiz protokol uygulandı. Bu protokole göre kan şekeri değerinin 110-150 mg/dl arasında olması amaçlanmaktadır. Bulgular: Hastaların kan şekeri ortalması 178±57 mg/dl idi. Takipler esnasında hedef kan şekeri değeri olan 110-150 mg/dl’ye ulaşan ölçüm oranı %26 (1102ölçüm) idi. 110 mg/ dl ve daha aşağı değerler içim ölçüm oranı % 6.5 (272 ölçüm) idi. 150 mg/dl’den fazla çıkan ölçüm oranı ise %67.3 (2831 ölçüm) idi. Kan şekeri değeri 150 mg/dl’nin üzerinde çıkan ölçümler değerlendirildiğinde ise 150-200 mg/dl arası ölçüm oranı %35 (1647 ölçüm), 200-300 mg/dl arası ölçüm oranı %21.8 (1024 ölçüm), 300-400 mg/dl arası ölçüm oranı %2.9(134 ölçüm) ve 400 mg/dl’nin üzerinde çıkan ölçüm oranı %0.5 (25 ölçüm) olarak tespit edildi. Hipoglisemi oranı %0.3 (11 ölçüm) olarak tespit edildi. S11 REFEEDİNG SENDROMU Kürşat Gündoğan Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri Özlem Yazıcıoğlu Moçin, Hüseyin Arpağ, Zuhal Karakurt, Nalan Adıgüzel, Merih Balcı, Cüneyt Saltürk, Gökay Güngör. TCSB Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, Solunumsal Yoğun Bakım Ünitesi, İstanbul. Giriş: Solunumsal asidozda (SA), noninvaziv mekanik ventilasyon (NIMV) uygulanması tanımlanmıştır. SA olmayan kritik hastalarda hiperkapni tedavisinde NIMV uygulamaları ile ilgili veri sınırlıdır. Amaç: Çalışmamızda SA gelişmeyen kritik hastalarda YBÜ’de NIMV uygulama sonuçlarını değerlendirmeyi amaçladık Amaç: Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesindeki (İHYBÜ) Refeeding sendromu sıklığını tespit etmektir. Hastalar ve Metod: Çalışma retrospektif olarak yapıldı. İHYBÜ’de yatan 100 hasta çalışmaya alındı. 15 hastada yatışta hipofosfatemi tespit edildi ve çalışmadan çıkarıldı. 85 hasta ile çalışmaya devam edildi. Hastaların demografik özellikleri, beslenme şekli, günlük aldığı kalori miktarı, yatışta ve beslenmeye başladıktan sonraki fosfor, magnezyum ve potasyum değerleri yedi gün boyunca kaydedildi. Sonuç: Çalışmaya 85 hasta alındı (E:n=47,%55.3 K: n= 38, %44.7). Hastaların yaş ortalaması 64±16.33 (18-86) yıl, ortalama APACHE II skoru 28±6.89 (6-51) idi. Hastaların % 27.1’i parenteral (PN), %51.8’i enteral (EN) ve %21.2’si enteral+parenteral (PN+EN) beslenme ile beslendi. Hastalara verilen kalori miktarı ortalama birinci gün 778.5±428.6 kcal (200-2200), ikinci gün 1324.2±402.6 kcal (500-2160), üçüncü gün 1335.1±451.5 kcal (100-2160) ve dördüncü gün 1456.4±401.9 kcal (60-2160) idi. Hastaların takibi sırasında hipofosfatemi (refeeding sendromu) %48.2 (41 hasta) oranında tespit edildi. Hipofosfatemi gelişme günleri; 1. günde % 26.8 (11 hasta), 2.günde %31.7 (13 hasta), 3.günde %22 (9 hasta), 4.günde % 4.9(2 hasta), 6.günde % 7.3 (3 hasta) ve 7.günde %7.3 (3 hasta) oranında bulundu. Verilen kalori miktarı ile fosfor değerleri arasındaki ilişkinin (her bir gün için) yönünü ve gücünü belirlemek için pearson korelasyon analizi yapıldı. Verilen kalori miktarı arttıkça 1,2 ve 3.günlerde fosfor değeri azalmıştır, istatiksel olarak anlamlı değildir (r= -0.083, p=0.611). 4.günde kalori miktarı arttıkça fosfor değeri artmıştır, istatiksel olarak anlamlı değildir (r=0.16, p=0.431). Yöntem: Çalışma şekli: Tek merkezli, retrospektif, kohort çalışma. Çalışma yeri: Çalışma yeri: Bir eğitim araştırma hastanesinde dahili 22 yataklı YBU. Çalışma dönemi: Ocak 2008 –Aralık 2010 dönemleri. Hastalar: Çalışma döneminde YBÜ’ye kabulde arter kan gazı (AKG) değerlerinde SA olmayan (pH>7.35), hiperkarbik (PaCO2≥65mmHg), NIMV uygulama kontrendikasyonu olmayan kritik YBÜ hastaları çalışmaya alındı. Hasta kayıtları: YBÜ ciddiyet skoru (APACHE II), demografik özellikleri, ek hastalıkları, YBÜ girişteki biyokimya değerleri, NIMV uygulama süreleri, NIMV ile, nazal oksijen takibinde ve son YBÜ günü AKG değerleri hasta dosyalarında kayıt edildi. Bulgular: Çalışma döneminde YBÜ de takip edilen 2103 hasta arasından hasta alınma kriteri olan 58 (%2.2) hasta çalışmaya alındı. Hastaların değerleri medyan, çeyrekler arası oran %25-%75 olarak giriş, NIMV, nazal oksijen ve çıkış PaCO2 değerleri sırasıyla 74 (69-82), 67 (61-79), 74 (63-80), 60 (56-66) ) (p<0.001) idi ve YBÜ giriş ve çıkış PaO2/FiO2 değerleri 186 (143-235) ve 240 (202-282) idi, APACHE II değeri 16 (12-18), NIMV ilk ve son gün uygulama saati 13 (9-14) ve 6 (4-10) idi, YBU kalış günü 6 (4-9) idi. Hasta populasyonunda mortalite %4.3 (n=2) bulundu. Sonuçlar: SA olmayan kritik hastalarda YBÜ de hiperkarbi de düşüş NIMV düzenli ve ilk günler daha yoğun olmak üzere uygulandığında sağlanabilir. Bu hastaların uzun dönem evde NIMV desteğinde takip için düşünülmelidir. 25 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Sonuç: İHYBÜ’de uygulanan bu protokole göre kan şekeri ölçüm değerleri 150 mg/dl’nin üzerinde oldukça yüksek bulunmuştur. Hipoglisemi yönünden güvenlidir. Protokol yeniden değerlendirilerek gerekli düzenlemeler yapılmalıdır. S12 KRİTİK, STABİL HİPERKARBİK HASTALARIN YBÜ’DEKİ NONİNVAZİV MEKANİK VENTİLASYON SONUÇLARI. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 26 S13 KRITIK HASTADA ILK 24 SAATTE YBÜ MORTALITESI: TEK MERKEZLI 4 YILLIK KOHORT ÇALIŞMA S14 HEMATOLOJİK KANSERLİ HASTALARDA AKUT RESPİRATUAR SENDROMU: KLİNİK SEYİR VE MORTALİTE Cüneyt Saltürk, Zuhal Karakurt, Gökay Güngör, Özlem Yazıcıoğlu Moçin, Merih Balcı, Huriye Berk Takır, Feyza Kargın, Nalan Adıgüzel. Melda Türkoğlu1, Gökmen Umut Erdem1, Gülbin Aygencel1, Muhammed Erkam Sancar1, Mehmet Muhittin Yalçın2, Elif Suyanı2, Zeynep Akı2, Gülsan Sucak2 TC SB. Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi, İstanbul. 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı Giriş Yoğun bakım ünitesinde başvurudan sonraki ilk 24 saat içinde ölen hastaların klinik özelliklerini inceleyen çalışmalar sınırlıdır. 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Hematoloji Bilim Dalı Amaç Bu çalışmamızda yoğun bakım ünitesine (YBÜ) başvurudan sonra ilk 24 saatte ölen hastaların terminal dönem hasta olup olmadığını araştırdık. Yöntem: Çalışma şekli: Retrospektif kohort, tek merkezli. Çalışma yeri: Bir eğitim araştırma hastanesinde dahili 22 yataklı YBU. Çalışma dönemi: Ocak 2008 –Eylül 2011 dönemleri. Hastalar: Belirtilen dönemde YBÜ’ye kabul edilen ve ilk 24 saat içerisinde ölen tüm hastalar çalışmaya alındı. Hastaların demografik bilgileri, YBU ciddiyet skorları (APACHE II),YBU verileri, YBU giriş ve ölüm saatleri kayıt edildi. Hastalar, son 3 aylık fonksiyonel yaşam performansı (Karnofski), ileri evre kronik hastalıkları (kanser, akciğer parankimal hastalıklar, nörolojik hastalıklar) değerlendirilerek terminal durumları tanımlandı. Bulgular: Belirtilen dönemde 2787 hastanın %16’sında (n=447) ölüm gerçekleşti. Ölen hastalardan YBÜ’ nün birinci günü ölen 96 hasta (%21) çalışmaya alındı. Hastaların değerleri medyan ve çeyrekler arası oran (ÇAO, %25-%75) olarak sırasıyla; yaş, APACHE II değerleri 68 (56-76), 32 (26-36) idi. Terminal hasta tanımlamasına uyan 48 hastanın (%50) 2008-2011 arası dağılımı %0, %60, %46, %63 idi. Ölen hastaların %15’ inin birinci saat , %50 sinin ise ilk 9 saatte öldükleri bulundu. Sonuç: YBÜ’lerde ilk gün ölümlerin yarısında terminal hastalık/hasta varlığı dikkate alınarak bu hastaların takibinin YBÜ dışında özel birimlerde yapılmasını, ulusal sağlık politikası olarak belirlemeyi ve planlamasını öneriyoruz. Anahtar Kelimeler: YBU; mortalite; kritik hasta; terminal hasta Amaç: Akut respiratuar distres sendromunun (ARDS), yoğun bakıma yatan hematolojik kanserli hastalarda klinik seyrini ve mortalitesini ortaya koymaktır. Metodlar: Üniversite hastanemize ait dahili yoğun bakım ünitemizde (YBÜ) ARDS tanısı ile izlenen 28’i prospektif 68 hematolojik kanserli hasta incelenmiştir. Hastalara ait epidemiyolojik veriler medyan (çeyrekler arası aralık) ve n(%) olarak belirtilmiştir. Ölen hastalarla yaşayan hastaların karşılaştırılmasında Mann Whitney U ve ki kare testleri kullanılmıştır. Mortaliteyi belirleyen bağımsız faktörleri belirlemek amacıyla çok değişkenli analiz yapılmış ve mekanik ventilasyon desteğinin tipine göre sağkalımı karşılaştırmak amacıyla Kaplan Meier eğrisi çizilmiştir. Sonuçlar: Çalışmaya alınan hastalarda en sık görülen hematolojik kanser lösemiydi ve hastaların% 47’sinde hematopoetik kök hücre nakli öyküsü mevcuttu. Akut respiratuar distres sendromunun en sık nedeni pnömoniydi ve parsiyel oksijen basıncının fraksiyonel inspire edilen oksijen konsantrasyonuna oranı (PO2/FiO2) 104 (74-165) idi. Atmışsekiz hastanın 10’nuna (% 15) non-invaziv mekanik ventilasyon (NİV), 21’ine (% 31) invaziv mekanik ventilasyon (İMV), 36’sına (% 53) NİV ve İMV uygulanmıştır. Non-invaziv mekanik ventilasyon ve İMV uygulanan hastalar NIV başarısızlığı olarak kabul edilmiştir. Çalışmaya alınan ARDS’li 68 hematolojik kanserli hastada YBÜ mortalitesi % 77 olarak tespit edilmiştir. Nötropeni dışında hastaların hematolojik öyküsü ile mortalitesi arasında bir ilişki tespit edilememiştir. Solunum yetmezliği yanında, iki ya da daha fazla organ yetmezliğinin bulunması (odds oranı 10.1 [1.8-55.7]) ve NİV başarısızlığı (odds oranı 8.6, [1.9-39.1]) mortaliteyi belirleyen bağımsız risk faktörleri olarak tespit edilmiştir (sırasıyla p = 0.008 ve p = 0.005). Mekanik ventilasyon desteğinin tipine göre sağkalımı karşılaştıran Kaplan Meier analizinde ise, sadece NİV uygulanan hastalarda sağkalım en yüksek olarak saptanmıştır (p<0.001). Sonuç: Hematolojik kanseri olan kritik hastalarda ARDS mortalitesi oldukça yüksek olarak tespit edildi. Çoklu or- gan yetmezliğinin yanında NİV başarısızlığı mortaliteyi belirleyen bağımısız faktördü. Tüm hastalar içerisinde sadece NİV uygulanan hastalarda sağkalım en yüksek olarak tespit edildi. Bu hastalarda uygun mekanik ventilasyon stratejisini belirlemek oldukça güç olup, ileri çalışmalara ihtiyaç vardır. Ebru Ortaç Ersoy, Serpil Öcal, Müfide Okay, Alper Açıkgöz, Başak Özgen, Arzu Topeli Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesi Giriş ve Amaç: Prokalsitonin (PCT) bakteriyel enfeksiyon tanısında ve antibiyotik süresinin belirlenmesinde yardımcı bir belirteç olarak kullanılmaktadır. Bu çalışmada yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) klinik enfeksiyon tanısı ile izlenip antibiyotik tedavisi alan hastalarda PCT düzeyi yükselen ve yükselmeyen hastaların karşılaştırılması ve enfeksiyon varlığına rağmen PCT yanıtsızlığı ile ilişkili faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Hastalar ve Yöntem: 2009-2010 yıllarında İç Hastalıkları YBÜ’ye yatan ve enfeksiyon düşünülerek antibiyotik başlanan hastaların dosyaları retrospektif olarak incelendi. Klinik Bulgular: Yüz-yirmi hastanın dosyaları incelendi. Hastaların 42’sinde (%35) enfeksiyon varlığı olmasına rağmen PCT düzeyleri ≤0,5 ng/mL idi. Hastaların yaş ortalaması 63,1±17,5 idi. Tüm hastaların klinik olarak enfeksiyon düşünülen tarihte bakılan PCT değerlerinin ortanca değeri 1,2 (25-75 persentil: 0,3-6,8) olarak bulundu. “Yanıtsız grup” ve “yanıt veren grup” karşılaştırması Tablo’da görülmektedir. Cins, APACHE II, immun supresyon varlığı, KOAH varlığı, pnömoni varlığı lojistik regresyon analizinde değerlendirildiğinde sadece akciğer enfeksiyonu varlığının PCT yanıtsızlığı ile ilişkili olduğu (Odds oranı=3,7 [0,95 güven aralığı=1,3-10,6]; p=0,01) izlendi. Sonuç ve Tartışma: Yoğun bakımda enfeksiyon tablosunda izlenen hastaların yaklaşık üçte birinde PCT yükselmesi saptanmamıştır. PCT yanıtsızlığının sadece pnömoni ile ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bu durum PCT’nin tanı koymada kısıtlılığından, pnömoni klinik tanısının seçiciliğinin düşük olmasından veya PCT yanıtının enfeksiyon tiplerine göre değişkenlik göstermesinden kaynaklanabilir. Tablo: PCT yanıtı veren (>0,5 ng/mL ve yanıtsız (≤0,5 ng/mL grubun karşılaştırılması PCT yanıtı olan grup n=78 PCT yanıtsız grup n=42 p Yaş, ortalama±SS 60,5±18,7 65,7±15,9 0,10 Erkek cins, n (%) 49 (62,8) 19 (45,2) 0,06 APACHE II, ortalama±SS 22,7±7,9 (n=66) 18,3±6,8 (n=36) 0,17 PCT düzeyi (ng/mL), ortanca (25-75 pers.) 4,0 (1,3-13,2) 0,2 (0,8-0,3) <0,01 C-reaktif pr. (mg/dL), ortanca (25-75 pers.) 11,8 (7,1-18,9) (n=68) 8,5 (2,8-13,3) (n=40) 0,15 Üreme varlığı, n (%) 41 (52,6) 17 (40,5) 0,21 İmmun supresyon, n (%) 32 (41,0) 7 (16,7) <0,01 Diabetes mellitus, n (%) 10 (12,8) 8 (12,5) 0,33 Kronik kalp hastalığı, n (%) 30 (38,5) 14 (34,1) 0,64 KOAH, n (%) 13 (16,7) 16 (39,0) <0,01 Kronik böbrek hastalığı, n (%) 12 (15,4) 3 (7,3) 0,21 Nörolojik hastalık, , n (%) 7 (9,0) 7 (17,3) 0,95 Pnömoni, n (%) 45 (57,7) 31 (73,8) 0,08 Yoğun bakım mortalitesi, n (%) 44 (56,4) 18 (42,9) 0,16 YBÜ yatış günü, ortanca (25-75 pers.) 6 (3,0-14,2) 12 (5,7-27,2) <0,01 27 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara S15 KLINIK ENFEKSIYONU OLAN YOĞUN BAKIM HASTALARINDA PROKALSITONIN YANITI OLAN VE OLMAYAN HASTALARIN KARŞILAŞTIRILMASI olarak enfeksiyon gelişen ve/veya bakteriyel üremesi olan hastalarda ilk enfeksiyon epizodu sırasındaki PCT düzeyleri değerlendirildi. Hastalar PCT yanıtı olup olmamalarına göre gruplandırılarak gruplar parametrik ve non-parametrik yöntemlerle karşılaştırıldı. PCT yanıtsızlığı ile ilişkili faktörlerin tespiti için lojistik regresyon analizi kullanıldı. PCT değeri ≤0,5 ng/mL olanlar “yanıtsız grup”, >0,5 ng/mL olanlar “yanıt veren grup” olarak değerlendirildi. POSTER BİLDİRİLER tutulumu olarak değerlendirildi. Uygulanan tedaviye rağmen durumunda düzelme sağlanamayan hasta takibinin 4. günüde ex oldu. Ali Kutlucan1, İbak Gönen2, Leyla Yılmaz Aydın3, Mehmet Turgut1, Havva Erdem4, Ramazan Büyükkaya5 TARTIŞMA Multipl myelomda, akciğer ve plevral tutulum çok nadir olup olgu sunumları şeklinde tarif edilmiştir. Ancak bizim olgumuzdaki gibi, belirgin sekel bırakmamış remisyondaki bir tüberküloz hastasında yeni ortaya çıkan multipl myeloma bağlı akciğer destrüksiyonu bildirilmemiştir. Tüberküloz gibi altta yatan başka nedenlerden dolayı akciğer destrüksiyonu sık gelişebilse de bizim olgumuzdaki gibi myelom gibi bazı nadir görülen hastalıklarında sık görülmemekle birlikte akciğer destrüksiyonu yapabileceği hatırlanmalıdır. Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce 1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce 3 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce 4 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Düzce 5 GİRİŞ Multipl myelom plazma hücrelerinin neoplastik proliferasyonu ile seyreden, kemik iliğinde fazla Ig veya hafif zincir üretimi olan malign bir hastalıktır. Kemik ağrıları, böbrek yetmezliği, anemi, hiperkalsemi gibi çeşitli klinik tablolarla karşımıza çıkmasına rağmen akciğer tutulumu nadir bir durumdur. Bu yazıda daha önceden iki kez tüberküloz öyküsü olan ve tedavi ile sağ akciğer apeksinde küçük bir atelektazi alanı dışında tamamen düzelen, multipl myeloma bağlı akciğer parankim destrüksiyonu olan bir olgu sunulmuştur. OLGU 55 yaşında erkek hasta, nefes darlığı, öksürük, balgam ve hemoptizi yakınmalarıyla acil servise başvurdu. Acil serviste çekilen akciğer grafisinde sağ akciğerde yaygın opasite artışı ve efüzyon olması üzerine hastanemiz göğüs hastalıkları servisine pnömoni ön tanısı ile tetkik ve tedavi için yatırıldı. Özgeçmişinde 30 paket/yıl sigara ile 22 yıl önce ve 8 yıl önce olmak üzere iki kez akciğer tüberkülozu geçirme öyküsü vardı. Soy geçmişinde herhangi bir özellik yoktu. Hasta göğüs hastalıkları servisinde yatarken gelişen solunum yetmezliği nedeniyle dahiliye yoğun bakım ünitesine alındı ve entübe edildi. Hastanın sağ akciğerdeki lezyonlarına yönelik olarak yapılan tetkiklerde bu patolojiyi açıklayacak tüberküloz dahil infeksiyöz bir ajan saptanamadı. Tüm bulgu ve sonuçları ile tekrar değerlendirilen hastanın mevcut solunum yetmezliği ve akciğer patolojisinin multipl myelomun akciğer parankim ve plevral tutulumu ile ilişkili olabileceği düşünüldü. Gönderilen serum immunfiksasyon elektroforezinde IgG:1858 (700-1600) mg/dl, IgA:397 (70-400) mg/dl, IgM:101 (40-230 ) mg/dl, kappa hafif zincir:479 (138375) mg/dl, lambda hafif zincir:348 (93-242) mg/dl bulundu. Eksudatif plevral mayinin sitopatolojik incelemesinde belirgin plazma hücre artışı ve Russell bodies görülmesiyle ön tanımız doğrulandı. Hasta mevcut klinik ve laboratuvar bulgularıyla multipl myelomun akciğer parankim ve plevral P02 NÖROLEPTİK MALİGN SENDROM TANILI ÜÇ OLGU: AYIRICI TANI VE PREDİSPOZAN NEDENLER Ali Kemal Kadiroğlu1, Berat Ebik2, Ömer Kaya2, Serdar Yıldırım2, Yasin Bez3 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı 3 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Psikiyatri Anabilim Dalı Amaç: Nöroleptik Malign Sendrom(NMS), nöroleptik ilaçların kullanımı ile ortaya çıkan hayatı tehdit edici idiosenkratik bir reaksiyondur. Genellikle nöroleptik tedavinin ilk iki haftası içinde başlar ama tedavinin herhangi bir sürecinde de meydana gelebilir. Bu çalışmada ikisi kronik şizofreni, biri motor mental retardasyon(MMR) tanısı nedeniyle antipsikotik kullanan, bununla ilişkili NMS geliştiği düşünülen ve dahiliye yoğun bakım ünitesine yatırılan üç hastayı sunmayı amaçladık. OLGU 1: 58 yaşında bayan hasta 30 yıl önce kronik şizofreni tanısı almış. 1.5 yıldır olanzapin kullanıyor. Son 2 haftadır ateş, terleme, sürekli uyuma isteği, iştahsızlık, solunum sıkıntısı ve oral alım bozukluğu gelişmiş. Genel durumu orta, şuur konfüze, A:39.6ºC, KB:80/50 mmHg, N:122/dk, SS:22/dk, konjunktiva soluk, sağ akciğer orta bölgede raller ve her iki alt extremitede rijidite mevcut. Laboratuarda; lök:3410 Hgb:9.9, trombosit:96800, Üre:102, Kreatinin:1.6 CK:2008 Sedim:80 CRP:15.2. PA AC grafide sağ akciğer orta bölgede infiltrasyonlar mevcut. Periferik yaymada hipersegmente nötrofiller, makrositer eritrositler, çomak artışı ve üç pozitif toksik granülasyon mevcut. Vitamin B12; 92, retikülosit indexi 0.4 (düzeltilmiş 0.25) idi. Kemik iliği megaloblastik 31 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara P01 AKCİĞER DESTRÜKSİYONUYLA AKUT SOLUNUM YETMEZLİĞİNE NEDEN OLAN NADİR BİR OLGU: MULTİPL MYELOMA 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 32 anemi ile uyumluydu. Toplum kaynaklı pnömoni, akut böbrek hasarı ve megaloblastik anemiye yönelik sıvı tedavisi, tazobaktam+piperacillin ve vitamin B12 verildi. Üre ve kreatinin değeri normale gelen, CK değeri düşen hastanın ateşi ve taşipnesi geriledi ve konfüzyonu düzeldi. OLGU 2: 31 yaşında bayan hasta 4 yıl önce kronik şizofreni tanısı almış ve olanzapin tedavisi başlanmış. Son bir aydır aşırı uyuma ve çevreyle iletişim kurmama, son 10 gündür ateş, yaygın vücut ağrısı ve ellerini kollarını hareket ettirememe, şuur bulanıklığı olan hasta, NMS ve genel durum bozukluğu öntanılarıyla yatırıldı.Genel durumu orta, şuur konfüze, A;38.3ºC idi. KB 90/50 mmHg, N:108/dk, SS 14/ dk idi. Alt ve üst extremitelerde rijidite, sakral bölgede 4x5 cm. dekübit ülseri mevcut. Hasta katatonikti. Laboratuarda; lök:15530,Hgb:12.0, trombosit:142000 idi. Üre:141 Kreatinin:1.24 Na:174, Ca:7.5 Alb:2.0, LDH:610 CK:2598, Sedim; 46, CRP; 2.2 ve hepatit paneli negatifti. Katatonik şizofreni, ileri derecede dehidratasyon, prerenal azotemi ve hipernatremi mevcuttu. SVB: 0 cm/H2O idi. İzotonik sıvı tedavisi başlandı. Tedavinin 3. gününden itibaren hastanın Na, CK ve Üre değeri geriledi. Ateşi düşen hastanın rijiditesi kısmen geriledi fakat katatoni hali devam etti. OLGU 3: 27 yaşında bayan hasta, doğuştan MMR mevcut. Bir hafta önce huzursuzluk ve ajitasyonları nedeniyle olanzapin tedavisi başlanan hastada son üç gündür ateş, şuur bulanıklığı, vücudunda katılaşma olunca, NMS öntanısıyla yatırıldı.Genel durum orta, şuuru konfüze, KB:120/75, A:39.6°C, N:122/dk. SS:24/dk Üst ve alt extremitede yaygın rijidite mevcut. Laboratuar; Üre:12 kreatinin:0.49 Na:138, CK:4267, LDH:590, Lök:8870 Hgb:12.0gr/dl, sedim:16 CRP:1.02, hastada NMS’ye ait 4 majör (ateş, rijidite, CK yüksekliği, konfüzyon) ve 1minör( takipne) kriter mevcuttu. 20 mg/gün bromokriptin başlandı. Bromokriptin ve hidrasyon tedavisiyle CK düzeyi düştü, şuur bulanıklığı ve rijiditesi geriledi, ateş, taşikardi ve takipnesi de düzeldi. Sonuç olarak, NMS antipsikotik tedaviye bağlı ortaya çıkan önemli bir klinik antite olup tanı konmadan önce ayırıcı tanının yapılması ve predispozan nedenlerin tedavi edilerek ekarte edilmesi gerekmektedir. P03 GENEL DAHİLİYE YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNE YATIRILAN BİR HASTADA HİPERTANSİYONUN NADİR BİR NEDENİ: SEKONDER HİPERALDOSTERONİZM Ali Kemal Kadiroğlu1,Ömer Kaya2,Yaşar Yıldırım1, Zülfükar Yılmaz1, Hasan Kayabaşı1, Serdar Yıldırım2 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Diyarbakır Giriş: Hiperaldosteronizm bir yada her iki adrenal korteksten aldosteron hormonunun aşırı salgılanması sonucu ortaya çıkan bir hastalıktır. İki’ye ayrılır. Primer hiperaldosteronizm, adrenal korteksin otonomik olarak aşırı aldosteron sekresyonuna bağlı iken, sekonder hiperaldosteronizmde çeşitli nedenlerle artan plazma renin aktivitesi sonucu artan angiotensin II düzeyi aldosteron hipersekresyonuna yol açar. Teşhiste önemli olan biyokimyasal farklılık primer aldosteronizmde renin ve angiotensin düzeyleri süprese iken sekonder de her ikiside yüksektir. Bu olguda amacımız yoğun bakıma yatırılan kritik hastalarda hipertansiyonun nadir bir nedeni olan maligniteye bağlı sekonder hiperaldosteronizmi hatırlamaktır. Olgu: 61y, erkek, vücutta şişlik, şuur bulanıklığı, nefes darlığı ile acil servisimize başvuran hastanın yapılan USG’de KC’de yaygın solid metastatik lezyonlar, sağ böbrek üst polde solid lezyon (RCC? Met?) olması nedeniyle Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitesine(GDYBÜ) yatırıldı. 10 yıldır Parkinson tedavisi alıyor, 8 ay önce mide perforasyonu operasyonu geçirmiş ve hipertansiyon için trandolapril 5 mg 1x1 kullanıyor. FM: Genel durum orta-kötü, şuur konfüze, TA: 230/120 mmHg. A: 36.8 C Nb: 87/dk S:20/dk Boyun venlerinde dolgunluk, SS: Bilateral ral ve ronküsü mevcut, sağ akciğer orta zondan itibaren solunum sesleri azalmış, KVS: Kalp sesleri derinden geliyor, GİS: Göbek üstünden ksifoide kadar insizyon skarı mevcut Ekstremite: PTÖ +/+ Laboratuar: TK: WBC:21.6 PMNL:19.8 Htc:38.6 Hb:12.9 Plt:300000 CRP:1.17 Sedim:10 BK: Üre: 55 Kre: 0.81 Na: 157, K: 3.2, Cl: 88, ALT: 66, ALP:302, LDH: 554, GGT: 983 T.Pro: 4.9 Alb:2.2 TİT: Dansite: 1011 pH: 8 Prot: neg Hepatit paneli: (-), HIV (-) TSH: 6.22 FT4: 0.453. AKG: pH: 7.58, HCO3: 48.2, pCO2: 51 pO2: 81, sO2: 95.3, laktat: 2.12 Sonuç: Vücutta şişlik, şuur bulanıklığı, nefes darlığı ile GDYBÜ’ne yatırılan hastada kan basıncı 230/120mmHg, metabolik alkaloz, hipokalemi, hipernatremi ve idrar klorü (>40) olan hastada maligniteye bağlı Sekonder Hiperaldosteronizm düşünüldü. Bunun için Spironolakton 100 mg tb. (1x1) + ACEi başlandı. P04 GENEL DAHİLİYE YOĞUN BAKIM ÜNİTEMİZDE NOZOKOMİYAL ENFEKSİYON PREVALANSI VE ETKEN MİKROORGANİZMALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ Ali Kemal Kadiroğlu1, Hasan Kayabaşı1, Recep Tekin2, Yaşar Yıldırım1, Özcan Deveci2, Zülfükar Yılmaz1 1 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Nefroloji Bilim Dalı, Diyarbakır 2 Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji Anabilim Dalı, Diyarbakır Amaç: Yoğun Bakım Ünitelerinde(YBÜ) nozokomiyal enfeksiyon sık karşılaşılan bir komplikasyon olup, dahili ve cerrahi YBÜ’de izlenen kritik hastalarda enfeksiyon gelişme oranı % 40’lara ulaşmaktadır. Hastaneye yatırılan hastanın fizyolojik florası 48-72 saat içinde lokal endemik flora ile yer değiştirmekte ve bununda sıklıkla gram negatif multirezistan basiller olduğu bildirilmektedir. Bu çalışmada Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemizde (GDYBÜ) Nozokomiyal Enfeksiyon prevalansını ve enfeksiyon etkeni olan gram negatif basilleri değerlendirmeyi amaçladık. Materyal ve metod: Çalışmaya Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemizde 2010 yılı Haziran – Aralık ayları arasında yatan 269 hasta dahil edildi. GDYBÜ’ne yattıktan sonra ateş(≥38.5°C) gelişen tüm hastalardan kültür için örnekler alındı. Alınan örneklerde gram negatif basil üreyen hastalar değerlendirildi. Kültür için kan, idrar, balgam, santral venöz kateter ucu, açık yara ve derin trakeal aspirattan alınan örnekler Enfeksiyon Hastalıkları ve Klinik Mikrobiyoloji laboratuarında kültür edildi. GDYBÜ’de nozokomiyal enfeksiyon prevalansı, kültür örneklerinin ve izole edilen ajan-patojenlerin dağılımı belirlendi. Bulgular: Hastaların 158’i erkek (%58.7) ve 111’i kadın (%41.3) idi. Erkeklerin yaş ortalaması 58,81±16,91, kadınların yaş ortalaması 56,44±19,16 yıl (p: 0,286)idi. GDYBÜ’de nozokomiyal enfeksiyon prevalansını % 39 (n= 105) olarak bulduk. Şekil 1’de gösterildi. Örneklerin %16’sını kan, %8,6’sını idrar, %6,3’ünü santral venöz kateter ucu, %10’nu derin trakeal aspirat, %2,2’sini balgam ve %2,2’sini yara sürüntüsü oluşturdu. Kültür için kan, idrar, balgam, santral venöz kateter ucu, açık yara ve derin trakeal aspirattan alınan örneklerin dağılımı tablo 1’de özetlendi. En sık izole edilen mikroorganizmalar % 13,8 E.Coli ve % 7,4 Psödomonas Aeruginosanın olduğu, bunları % 6,3 ile Acinetobacter Baumanii ve % 3,3 ile stenotrophomonas maltophilia’nın izlediği görüldü. Sonuç: Genel Dahiliye Yoğun Bakım Ünitemize yatan hastalar arasında nozokomiyal enfeksiyon prevalansı % 39 olarak bulundu. Enfeksiyon etkeni olarak en sık izole edilen ajan patojenler E.Coli ve Psödomonas Aeruginosa olduğu görüldü. Anahtar kelimeler: Genel DahiliyeYoğun Bakım Ünitesi, Nozokomiyal Enfeksiyon, Gram Negatif Basiller, 33 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara İdrar Klor: 132 (> 40 )(Saline yanıtsız metabolik alkaloz) Aldosteron Düzeyi: 196.7 pg/ml (ayakta 30-300 pg/ml; yatarak 10-160 pg/ml) Plazma Renin Aktivitesi: 2.87 ng/ml (rest 0.5-1.9 ng/ml; afterload 1.9-6.0 ng/ml) Ekokardiografi: LVEF: %60, en fazla apikalde olan (2.56 cm) fibrinli karakterde perikardial effüzyon B.Pelvik USG: KC’de en büyüğü sağ lob anterior segmentte 4 cm çapında çok sayıda, çevresi hipoekoik, kendisi izohiperekojen solid metastatik lezyonlar mevcut. Sağ böbrek üst polde 32*35 mm. boyutlarında, böbrek parankimine göre hipoekoik solid lezyon izlendi (RCC MET?) Toraks BT: Mediastinal vasküler yapılar ve kalp minimal sola yer değiştirmiş. Yüksek mediastinal, bilateral üst-alt paratrakeal, trakeobronşial, sağ hiler, subkarinal konglomere olmuş en büyüğü 3.5-4 cm. boyutunda çok sayıda LAP izlendi. Batın-Pelvik BT: KC sağ ve sol lobta en büyüğü yaklaşık 5 cm çapında çok sayıda metastatik lezyonlar izlendi. Bazılarının santrali nekrotik görünümdedir. Her iki sürrenal bezde sağda 14, solda 15 mm. kalınlığa ulaşan, kalınlaşma mevcut (met?). Sağ böbrek orta kesimde yaklaşık 3 cm boyutlu 33 HU dansitesinde lezyon mevcut (met?). Karaciğer Biyopsisi: Kesitlerin incelenmesinde bir kısmı yuvarlak–oval, bir kısmı da iğsi nükleuslu, nükleol belirginliği olmayan, dar sitoplazmalı, mitotik aktif hücrelerden oluşan tümöral lezyon izlenmiştir. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Tablo 1: GDYBÜ’de alınan örneklerin dağılımı 34 Örnekler Sayı(n) Yüzde(%) Kan 43 16 İdrar 23 8,6 Kateter 17 6,3 Derin Trakeal Aspirat 10 3,7 Balgam 6 2,2 Yara sürüntüsü 6 2,2 Toplam 105 39 Tablo 2: İzole edilen mikroorganizmaların dağılımı Mikroorganizmalar Sayı(n) Yüzde(%) Escherichia Coli 37 13,8 Psödomonas Aeruginosa 20 7,4 Acinetobakter Baumanii 17 6,3 Stenotrophomonas Maltophilia 9 3,3 Klebsiella Spp 9 3,3 Kandida Spp 5 1,9 Enterobacter spp 3 1,1 MRSA 2 0,7 Proteus Mirabilis 2 0,7 VRE 0 0 Toplam 105 39 P05 MEKANİK VENTİLATÖRE BAĞLI KALMIŞ BİR HEMŞİRENİN YOĞUN BAKIM DENEYİMİ: NİTEL BİR ÇALIŞMA Sibel Kiper1, Beylü Dikeçligil2 1 Bozok Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu / Yozgat 2 Erciyes Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Anabilim Dalı / Kayseri Yoğun bakım üniteleri; fiziki durumu ağır olan hastaların monitörize edilerek yaşam fonksiyonlarının desteklendiği, bakım ekibi yoluyla özel tedavi yöntemlerinin uygulandığı, hastanedeki en karmaşık biyomedikal cihazların bulunduğu, ileri teknoloji ve performans gerektiren bölümlerdir. Bu araştırmanın konusu, trafik kazası sonucunda mekanik ventilatöre bağlı kalmış bir hemşirenin 13 gün boyunca yoğun bakım hastası olarak yaşadıklarının meslek anlayışını nasıl değiştirdiği ile ilgilidir. Hayatından ümit kesilmişken geçirdiği yoğun bakım tedavisinden sonra hemşire-hasta ilişkisine dair duygu ve düşünce dünyasındaki değişim ve bu değişimin davranışlarındaki yansımaları nitel yöntem ile aktarılmaya çalışılacaktır. Örnek olay incelemesi adı verilen bu çalışma hayat hikayesi tekniği ile çeşitli derinlemesine görüşmeler ile gerçekleştirilmiştir. Bu çalışmanın amacı yoğun bakım tedavilerine yeni bir bakış açısı sunabilmektir. Olgumuz pnomötoraks, hemotoraks, dalak rüptürü, sol mediastenal şift, kot kırığı, klavicula kırığı, sol omuzda kırık ve çıkık, sağ kolda çift fraktür(radius, ulna), sol kolda tek fraktür(ulna), flail ches(yelken göğüs) semptomlarıyla gelmiş, hastanede ‘bundan da ümit yok birazdan bu da gider’ ifadelerine rağmen uzun bir mücadeleden sonra hayata geri dönmüştür. Yoğun bakımda kaldığı süre boyunca 3 kez resüsite edilmiştir. En çok idrar sondasını salladıkları, nazogastrik sondayla besledikleri, aspirasyon sırasında ve saçları yıkanırken canının çok acıdığını söylemiştir. Bütün bu acı deneyimler hemşirenin, yoğun bakımdaki hastalara verilen bakıma ilişkin görüşlerinin değişmesine yol açmıştır. Çalışmamızda, yoğun bakımdaki hastalara bakım verirken sağlık personelinin daha itinalı davranması, hastaya uygulama öncesi işlem hakkında açıklama yapması, kullandıkları cümleleri özenle seçmeleri ve tedavinin yanında sevgi vermeleri önerilebilir. Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım, Mekanik Ventilatör, Yoğun Bakım Deneyimi, Hemşire- Hasta İlişkisi. P06 ÜROGENİTAL ENFEKSİYONA SEKONDER BİLATERAL PSOAS APSESİ OLGUSU Ali Kutlucan1, İbak Gönen2, Seher Kır1, Ramazan Büyükkaya3, Muhammet Ali Kayıkçı4, Murat Oktay5, Mustafa Özşahin6, Fahri Halit Beşir3 1 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, İç Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce 2 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı, Düzce 3 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Radyoloji Anabilim Dalı, Düzce 4 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Üroloji Anabilim Dalı, Düzce 5 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Patoloji Anabilim Dalı, Düzce 6 Düzce Üniversitesi Tıp Fakültesi, Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı, Düzce GİRİŞ Psoas apsesi; genellikle tanısı zor ve geç konulan nadir görülen bir durumdur. Çocuk ve gençlerde daha sık görülebilirken yaşlılarda daha seyrektir. Primer ve sekonder olarak sınıflandırılır. Olguların %70’i primer olup etkenler sıklıkla Staf. Aureus, E. Coli, P. Aeruginosa, �������������������������������������� M.������������������������������������ Tuberculosis ve Brucelladır. Sekonder nedenlerde ise ilk sırayı Crohn hastalığı (%60) almaktadır. Klasik semptom triadı; karın veya bel ağrısı, topallama ve ateştir. Özellikle çocuklarda olmak üzere üriner sistem enfeksiyonlarına bağlı da gelişebilmektedir. Biz burada ürosepsis nedeniyle dahiliye yoğun bakımda takip edilen ve bilateral psoas apsesi tanısı konulan 79 yaşında bir olguyu sunduk. OLGU 79 yaşında erkek hasta, birkaç gündür olan halsizlik, genel durumda bozulma, oral alım azlığı ve sırt ağrısı nedeniyle TARTIŞMA Psoas apsesi tanısı bulguları spesifik olmadığı ve nadir bir durum olması nedeniyle sıklıkla gecikebilmektedir. Yanlış tanılar nedeniyle mortalite oranı yüksektir; özellikle apse drenajı yapılmayan vakalarda mortalitesi %100’e ulaşmaktadır. Bu olgudaki gibi takibi sırasında sepsis tablosu düzeltilemeyen ürogenital enfeksiyonu olan yaşlılarda etyolojide psoas apsesi de düşünülmeli, erken dönemde tanı ve tedaviye yönelik gerekli yaklaşımlar planlanmalıdır. P07 POST-ENTÜBASYON TRAKEAL STENOZ: BİR OLGU Canan Esin Sağlam1, Süleyman Deniz1, Muhammet Tekin1, Hakan Birkent2, Tarık Purtuloğlu1 1 GATA Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı, Ankara, Türkiye 2 GATA KBB Anabilim Dalı ,Ankara, Türkiye GİRİŞ: Trakea stenozu sıklıkla, trakeostomi, uzun süreli entübasyon ya da malign nedenlere bağlı olarak ortaya çıkar. Bu yazıda yenidoğan döneminde uzun süre entübe olan hastada daha sonra gelişen ciddi solunum sıkıntısının giderilmesine yönelik girişimden bahsedilmektedir. OLGU SUNUMU:Dört yaşında erkek hasta prematürite nedeniyle doğum sonrası yenidoğan yoğun bakımında yirmiyedi gün entübe olarak takip edilmiş.Hasta taburcu olduktan sonra stridor şikayeti ile yıllarca pek çok merkeze ve hekime başvurmuş ve bronşial astım tanısı ile bronkodilatatör tedaviler almış.Çocuğun durumunda herhangi bir değişiklik olmamakla birlikte büyüdükçe solunum sıkıntısı artmış.Normal nefes alıp verirken bile hırıltısı sürüyor,egzersiz esnasında morarıyormuş.Birkaç kez üst solunum yolu enfeksiyonu esnasında asfiksiye girmiş ve sık enfeksiyon geçirdiği için tonsillektomi planlanmış.Ameliyat sırasında kas gevşetici verilmesinin ardından endotrakeal tüpün glottisten ileriye ilerletilememesi nedeniyle uyandırılmış .Hasta KBB Kliniği tarafından tanı konması amacıyla operasyona alındı.Maske ile sevofluran inhale ettirilip ketamin ve midazolam ile spontan solunumun korunduğu derin sedasyon sağlandı.Video laringoskopide .subglottik bölgede membran gelişimiyle beraber ciddi bir stenoz olduğu görüldü.(Görüntü-1) Ertesi gün elektif olarak terapötik bronkoskopiye alındı.Hastada yine derin sedasyon altında Nd-YAG LAZER ile membranöz striktür alanı koagüle edilip küçük numaralı bir tüp ile entübe edildi. Endotrakeal tüp kafı ile mekanik balon dilatasyonu yapıldı. Hava yolu normal genişliğine ulaşınca sorunsuz bir şekilde ekstübe edildi (Görüntü-2) Ciddi obstrüksiyonu olan hastalarda hava yolunu tamamen tıkayacağı için kas gevşetici kullanımından sakınılması önerilmektedir. Bu hastada biz de entübasyon sırasında kas gevşetici kullanmadık. Postoperatif birkaç günlük takipte komplikasyon gelişmedi ve hasta taburcu edildi. TARTIŞMA VE SONUÇ: Uzamış entübasyon 2-3 haftaya kadar kabul edilebilir. Ancak süre uzadıkça komplikasyon riski artmaktadır Endotrakeal tüp kafları, hava yollarına basınç ve mukoza travmasına yol açmaktadır. Bu aşırı basınç eskar ve striktüre yol açan çember şeklinde nekroz alanı oluşmasına neden olmaktadır. Bu tip hastaların cerrahi işlemi esna- 35 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara acil servise başvurmuş. Burada yapılan tetkiklerinde idrar yolu enfeksiyonunun yanında hipotansif seyretmesi, lökositoz, CRP yüksekliği ve subfebril ateşinin olması üzerine sepsis ön tanısıyla dahiliye servisine yatırıldı. Hastanın kan ve idrar kültürleri alınarak Amikasin başlandı. Yatışının 3. gününde genel durumunun kötüleşmesi, tansiyonunun düşmesi (<80/50 mm/Hg) ve solunumunun yüzeyelleşmesi üzerine dahiliye yoğun bakım ünitesine alınarak tedavisi düzenlendi. Skrotal akıntılı lezyonu gelişti ve akıntıdan gönderilen kültürlerde P. Aeroginosa ve E. Coli üredi; Salmonella ve Brucella negatifti. Yapılan skrotal USG normal olarak değerlendirildi. Antibiyoterapiye rağmen genel durumu kötü seyreden hipotansif hastaya damar yolu amacıyla katater açılması planlandı. Kateter için sağ inguinal bölgeye yapılan ponksiyonda pürülan sıvı aspire edilmesi üzerine hastaya çekilen tüm batın BT’de; solda daha büyük boyutta bilateral iliopsoas kasında lokalize, solda retroperitoneal alana kadar uzanım gösteren apse ile uyumlu, kalın duvarlı, kontrast madde enjeksiyonu sonrası duvarı kontrast tutulumu gösteren sıvı koleksiyonları izlendi. Apselere perkutan yolla USG eşliğinde drenaj kateteri yerleştirildi. Apse materyali patolojiye ve kültüre gönderildi. Yoğun antibiyotik tedavisi altında olduğu için abse materyalinin kültüründe üreme olmadı. ARB ve mikobakteri kültürü 2 kez negatif geldi, kolonoskopide patoloji saptanmadı. Akciğer grafisinde plevral efüzyon izlenen hastaya yapılan tetkiklerde Tüberküloz bulguları saptanmadı. Yoğun bakım takibinde İmipenem tedavisi ve apse drenajı ile genel durumu düzelen hasta dahiliye servisine alındı. Çekilen kontrol BT’de batın içinde yaygın kistik-apse odaklarının devam ettiği görüldü ve perkütan drenajla tedavi edilemeyeceği, cerrahi drenaj gerektiği kararı verildi. Takibinde hemoglobin düşüşü olan ve kanama odağı saptanamayan hastaya çekilen kontrol batın MR’da; sağ alttaki apse içeriği hematomla uyumlu olarak izlendi. Hasta cerrahi drenaj için preoperatif hazırlanırken gelişen ani kardiak ve solunum arresti nedeniyle kaybedildi. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara sında hava yolu kontrolü önem arz etmektedir. Ayrıca uzun süreli ve tedaviye dirençli stridor vakalarında cerrahi bir nedenin altta yatabileceği unutulmamalı ve hastanın uzun süreli entübasyon ya da trakeostomiye maruziyeti sorgulanmalıdır. Bu vakalarda rigid bronkoskopi tanı koydurucu, terapötik bronkoskopi ya da cerrahi yöntemler sadece küratif değil hayat kurtarıcıdır. P08 ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE ACİNETOBACTER İNFEKSİYONLARI Gülşen İskender1, M. Cihat Oğan1, Müfide Çimentepe2, Ece Bilen Dirim2, Nuran Akay3, Yeşim Yiğit3, Hürüye Özen3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 tarihleri arasında hastanemiz yoğun bakım ünitesinde (YBÜ) gelişen hastane infeksiyonlarından (Hİ) izole edilen Acinetobacterler ve antimikrobiyal direnç oranları değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastalar, Hİ gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuvarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Görüntü 1 36 Görüntü-2 Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde gelişen 115 hastane infeksiyonunun 34’ünden (%29,5) Acinetobacter baumannii izole edilmiştir. Ventilatör ilişkili pnömonilerin 24’ünden (24/45: %53,3), üriner sistem infeksiyonlarının 5’inden (5/34: %14,7), santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı infeksiyonların 4’ünden (4/29: %13,7) ve cilt ve yumuşak doku infeksiyonların birinden (1/8: %12,5) A. baumannii izole edilmiştir. Antimikrobiyal direnç oranlarına baktığımızda tigesiklin direnci saptanmazken, kolistin direnç oranı %10, karbapenem (imipenem ve meropenem), kinolon, 3. kuşak sefalosporin ve piperasilin tazobaktam (pip-taz) direnç oranları %100 ve aminoglikozit direnci ise %80 civarında saptanmıştır. Sonuç: Non fermantatif gram negatif çomaklar son yıllarda giderek artan oranlarda yoğun bakım ünitelerinde (YBÜ) infeksiyon etkenleri olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle de Acinetobacter baumannii yoğun bakım ünitelerinde sık rastlanan bir hastane infeksiyonu (Hİ) etkenidir. Kolonize ve infekte hastalar A. baumannii için önemli rezervuardır. A. baumannii infeksiyonlarının tedavisi, bu mikroorganizmanın birçok antibiyotiğe dirençli olmasından dolayı oldukça güçtür. Bu nedenle YBÜ’lerinde gereksiz antibiyotik kullanımından kaçınılması, hastanelerin kendi lokal epidemiyolojik verilerine dayanarak uygun ampirik tedavilere yönelmesi, antibiyoterapi sürelerinin kısaltılması, el yıkamanın farkındalığı, medikal aletlerin dezenfeksiyon ve sterilizasyonu, ortamın temizliğinin düzenli olarak yapılması ve yoğun bakım üni- tesi, mikrobiyoloji laboratuvarı ve enfeksiyon kontrol komitesi çalışanlarının ortak hareket etmesinin bu infeksiyonları azaltacağına inanıyoruz. Gülşen İskender1, M. Cihat Oğan1, Ayla Yenigün2, Sema Batı2, Yeşim Yiğit3, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 tarihleri arasında hastanemiz yoğun bakım ünitesinde gelişen hastane infeksiyonları (Hİ), izole edilen mikroorganizmalar ve antimikrobiyal direnç oranları değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastalar Hİ gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Bulgular: Toplam 345 hastada 115 Hİ gelişmiş (Hİ hızı ve dansitesi %33,33 ve 45,42). Tespit edilen Hİ’ları sırayla pnömoni (44, %38,26), üriner sistem infeksiyonları (34, %29,56), kan dolaşımı infeksiyonları (30, %26,08), cilt ve yumuşak doku infeksiyonları (5, %4,34), cerrahi alan infeksiyonları (2, %1,73) olmuştur. İzolatların %73,91’i (85/115) gram negatif, %19,13’ü (22/115) gram pozitif ve %6,95’i (8/115) kandida idi. En sık izole edilen mikroorganizmalar; A. baumannii (34/115: %29,56), P. aeruginosa (11/115: %9,56), E. coli (10/115: %8,69), koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (10/115: %8,69), kandidalar (8/115: 6,95), enterokoklar (8/115: %6,95) ve K. pneumoniae (6/115: %5,21) idi. Direnç oranlarına bakıldığında; en sık izole edilen 3 gram negatif mikroorganizmadan A. baumannii tigesiklin %100 duyarlı, kolistine %10 dirençli, karbapenemler, kinolonlar, piperasilin-tazobaktam (pip-taz) ve 3. kuşak sefalosporinlere %100 dirençli, aminoglikozitlere ise % 80 civarında dirençli bulundu. P. aeruginosa izolatlarında 3. kuşak sefalos- Sonuç: Birçok merkezde olduğu gibi merkezimizde de sık rastlanan hastane infeksiyonları etkenlerinde yüksek düzeylerde antimikrobiyal direnç oranları büyük sorun oluşturmaktadır. Hastane infeksiyonlarını önleme amacıyla etkin tedbirlerin alınması ve rasyonel antibiyotik kullanımı bu sorunu çözmede yardımcı olacaktır. P10 ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE İNVAZİV ARAÇ İLİŞKİLİ HASTANE ENFEKSİYONLARI M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Müfide Çimentepe2, Ece Bilen Dirim2, Hürüye Özen3, Nuran Akay3, Yeşim Yiğit3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesinde invaziv araç (üriner kateter, santral venöz kateter ve ventilatör ) kullanım oranları ve invaziv araç ilişkili enfeksiyonlar (VİP: Ventilatör ilişkili pnömoni, Kİ-ÜSE: Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonu, SVKİKDE: Santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonu) değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastalar aktif sürveyans yöntemi ile mikrobiyoloji laboratuvarı sonuçları ve klinik bulgularına dayanarak izlenmiştir. Hastalara uygulanan her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı hastane enfeksiyonu tanımları- 37 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara P09 ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE HASTANE İNFEKSİYONLARI VE ANTİMİKROBİYAL DİRENÇ porinlere %100, kinolonlara %80, pip-taz ve karbapenemlere %70 civarında direnç saptandı. E. coli karbapenemler ve tigesikline %100 duyarlı, pip-taz’a %60, kinolonlar, 3. kuşak sefalosporinler ve trimetoprim-sulfametoksazole %80 civarında, nitrofurantoine ise %100 dirençli bulundu. Gram pozitiflerde KNS’lerin hepsi metisilin dirençli, linezolide %12, teicoplanine %33 dirençli ve vankomisine tam duyarlı bulundu. S.aureus izolatlarında metisilin direnci %33, linezolid ve glikopeptid direnci saptanmadı. E.faecium’da linezolid direnci saptanmadı, glikopeptid direnci ise %80 civarında saptandı. E.fecalis linezolid ve glikopeptid duyarlı bulundu. Kandidalarda; kandida parapsilosis amfotrisin B, flukonazol ve vorikonazole duyarlı, kandida krusei flukonazole %100 dirençli ve diğer iki antifungale duyarlı bulundu. Kandida albicans ise test edilen üç antifungale karşı %20 dirençli bulundu. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 38 na göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır: İnvaziv araç kullanım oranı = İnvaziv araç kullanım günü / hasta günü İnvaziv araç ilişkili enfeksiyon hızı = (İnvaziv araç ilişkili enfeksiyon sayısı / invaziv araç günü) x 1000 P11 ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE KATETER İLİŞKİLİ ÜRİNER SİSTEM ENFEKSİYONLARI M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ece Bilen Dirim2, Müfide Çimentepe2, Yeşim Yiğit3, Hürüye Özen3, Nuran Akay3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü Bulgular: Ocak- Eylül 2011 döneminde yoğun bakım ünitesinde 345 hasta takip edilmiştir (hasta günü: 2532). Ventilatör günü 1745 ve VİP sayısı 44, ventilatör kullanım oranı 0,69 ve VİP hızı 25,21 bulunmuştur. Üriner kateter günü 2400 ve Kİ-ÜSE sayısı 34, üriner kateter kullanım oranı 0,95 ve Kİ-ÜSE hızı ise 14,17 olarak hesaplanmıştır. Santral venöz kateter günü 2023, SVKİ-KDE sayısı 29, SVK kullanım oranı 0,80 ve SVKİ-KDE hızı 14,34 bulunmuştur. Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön Rapor 2006-2010 verilerinde; anestezi ve reanimasyon karma servislerinde invaziv araç ilişkili enfeksiyon oran ve hızı 2009 yılı Türkiye ortalamasına baktığımızda ventilatör kullanım oranı ve VIP hızımız %75 ve %90 persentil arasında olup hastanemizde saptanan kullanım oranı ve hızı yüksektir. Üriner kateter kullanım oranı %50 persentilde ve Kİ-ÜSE hızı ise %90 persentilin üzerindedir, hastanemizde saptanan kullanım oranı ortalamaya yakın ama üriner enfeksiyon hızı daha yüksektir. Santral venöz kateter kullanım oranımız Türkiye ortalamasının %90 persentilin üzerinde ama SVKİ-KDE hızı %75 ve %90 arasındadır, santral venöz kateter kullanım oranımız daha yüksek olmasına rağmen infeksiyon hızı daha düşüktür. Sonuç olarak hastanemizin yoğun bakım ünitesinde yatan hastaları, major operasyonlar geçirmiş onkoloji hastaları veya hematoloji ve kemik iliği transplantı olmuş hastalar oluşturduğu için yatış süreleri uzun ve invaziv araç kullanım oranları yüksektir. Bu yüzden invaziv araç ilişkili enfeksiyon hızlarının fazla olması kaçınılmaz görünmektedir. İnvaziv araç uygulanması ve bakımında enfeksiyon kontrol tedbirlerinin sıkı uygulanması ve kullanım süresinin mümkün olduğu kadar kısa tutulması bu enfeksiyon hızlarını azaltmada yardımcı olacaktır. 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonları (Kİ-ÜSE) ve bu enfeksiyonlarda etken olarak izole edilen mikroorganizmalar değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır: Üriner kateter kullanım oranı = Üriner kateter günü / hasta günü Kİ-ÜSE hızı = (Kİ-ÜSE sayısı / kateter günü) x 1000 Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta sayısı 345, hasta günü 2532’idi. Üriner kateter günü 2400 ve Kİ-ÜSE sayısı 34 idi, böylece kateter kullanım oranı 0,95 ve Kİ-ÜSE hızı ise 14,17 olarak hesaplandı. Bu enfeksiyonlardan izole edilen mikroorganizmalara baktığımızda candida spp. (%20,59) ilk sırada yer almaktaydı. Daha sonra E. coli (%17,65), A. baumannii (%14,71), Enterococcus spp. (%14,71), Klebsiella spp. (%11,76) ve Proteus spp. (%11,76) yer almaktaydı. Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması ile karşılaştırıldığında hastanemizdeki üriner kateter kullanım oranı %50 persentilde olmasına rağmen enfeksiyon hızı %90 persentilin üzerindedir. Bu yüzden üriner kateter kullanım oranı ve süresini azaltmakla birlikte kateter takımı sırasında ve daha sonraki kateter bakımında enfeksiyon kontrol kurallarına daha fazla dikkat edilmesi gerekmektedir. Kateter ilişkili üriner sistem enfeksiyonlarında hastanenin mikrobiyolojik paterninin bilinmesi ve kültür sonuçları çıkmadan önce kritik hastalarda ampirik tedavi seçiminde göz önünde bulundurması gerekmektedir. M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ayla Yenigün2, Sema Batı2, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Yeşim Yiğit3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen santral venöz kateter ilişkili kan dolaşımı enfeksiyonları (SVKİ-KDİ) ve etken mikroorganizmalar değerlendirilmiştir. P13 ANKARA ONKOLOJI HASTANESI YOĞUN BAKIM ÜNITESINDE VENTILATÖR İLIŞKILI PNÖMONILERIN DEĞERLENDIRILMESI M. Cihat Oğan1, Gülşen İskender1, Ayla Yenigün2, Sema Batı2, Nuran Akay3, Hürüye Özen3, Yeşim Yiğit3, Neslihan Çınar Kuru4, Süheyla Ünver4 1 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Hastalıkları Bölümü 2 Ankara Onkoloji Hastanesi Mikrobiyoloji Laboratuvarı 3 Ankara Onkoloji Hastanesi Enfeksiyon Kontrol Hemşireliği Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır: SVK kullanım oranı = SVK günü / hasta günü SVKİ-KDE hızı = (SVKİ-KDE : SVK günü) × 1000 Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta sayısı 345, hasta günü 2532, SVK günü 2023 ve SVKİ-KDE sayısı 29 olarak bulunmuştur. SVK kullanım oranı 0,80 ve SVKİ-KDE hızı ise 14,34 olarak hesaplanmıştır. Bu enfeksiyonlardan izole edilen mikroorganizmalara bakıldığında ilk sırada koagülaz negatif stafilokoklar (KNS) (%31,03) yer almakta, daha sonra Acinetobacter baumannii (%13,79), Klebsiella spp (%10,34), Pseudomonas spp. (%10,34), Enterococcus spp. (%6,90), S. maltophilia (%6,90) ve daha düşük oranla diğer gram negatif ve gram pozitif bakteriler yer almaktadır. Sonuç; Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de 4 Ankara Onkoloji Hastanesi Anestezi ve Reanimasyon Bölümü Amaç: Bu çalışmada Ocak-Eylül 2011 döneminde hastanemiz yoğun bakım ünitesine (YBÜ) yatan hastalarda gelişen ventilatör ilişkili pnömoniler (VİP) ve etken mikroorganizmaları değerlendirilmiştir. Yöntem: Hastalar hastane enfeksiyonu gelişimi açısından aktif sürveyans yöntemiyle değerlendirilmiştir. Mikroorganizma tanımlaması ve antibiyotik duyarlılık testleri mikrobiyoloji laboratuarında klasik yöntemlerle yapılmış, Vitek tam otomatize sistem ile teyit edilmiştir. Hastalara uygulanan her invaziv araç günü, İnvaziv Araç İlişkili Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Formu’na kaydedilmiş ve hastaların tanısı hastane enfeksiyonu tanımlarına göre yapılmıştır. Hesaplamalar aşağıdaki formüllere göre yapılmıştır: Ventilatör kullanım oranı = Ventilatör günü / hasta günü VİP hızı = (VİP sayısı / ventilatör günü) × 1000 Bulgular: Bu dönem içinde YBÜ’sinde takip edilen hasta sayısı 345, hasta günü 2532, ventilatör günü 1745 ve VİP sayısı 44 olarak bulunmuştur. Ventilatör kullanım oranı 0,69 ve VİP hızı ise 25,21 olarak hesaplanmıştır. Bu enfeksiyonlardan izole edilen mikroorganizmalara bakıldığında ilk sıralarda 39 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara P12 ANKARA ONKOLOJİ HASTANESİ YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDE SANTRAL VENÖZ KATETER İLİŞKİLİ KAN DOLAŞIMI ENFEKSİYONLARI yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması ile karşılaştırdığımızda hastanemiz yoğun bakımında SVK kullanım oranı %90 persentilin üzerinde olmasına rağmen SVKİ-KDE hızı %75 ve %90 persentil arasındadır. Hastanemiz YBÜ’sinde takip edilen kritik hasta popülasyonunu (genellikle kanserli hastalar) göz önünde bulundurarak uzun süren YBÜ yatışı ve sıkça kullanılan SVK kaçınılmazdır ki bu da beraberinde artan hastane enfeksiyonu riskini getirmektedir. Enfeksiyon kontrol tedbirlerinin tamamen uygulanması ve hastanede en yaygın hastane enfeksiyonları etkenlerinin bilinmesi ve antibiyotik tedavilerinde dikkate alınması büyük önem taşımaktadır. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 40 Acinetobacter baumannii (%53,34) ve Pseudomonas spp. (%20,00) yer almaktadır. Daha sonra Klebsiella spp (%6,66), Proteus spp (%4,45), E. coli (%4,45) ve daha düşük oranla diğer gram negatif ve gram pozitif bakteriler gelmektedir. Sonuç: Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nin Şubat 2011’de yayınladığı Türkiye Hastane Enfeksiyonları Sürveyans Ön Rapor 2006-2010 verilerine göre; 2009 Türkiye ortalaması ile karşılaştırdığımızda ventilatör kullanım oranı ve VİP hızımız %75 ve %90 persentil arasındadır. Hastanemiz YBÜ’sinde takip edilen kritik hasta popülasyonunu (kemoterapi alan, operasyon veya kemik iliği transplantasyon olmuş kanserli hastalar) göz önünde bulundurarak bu hastaların uzun süren yatışı ve entübasyon dönemi kaçınılmazdır ki bu da beraberinde artan hastane enfeksiyonu oranlarını getirmektedir. Ventilatör kullanımında enfeksiyon kontrol tedbirlerinin tamamen uygulanması ve hastanede en yaygın VİP etkenlerinin bilinmesi ve antibiyotik tedavilerinde dikkate alınması büyük önem taşımaktadır. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 41 ± 11 yıl, 7’si erkek, 6’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: monitörizasyon 12 hasta (%92), gastrointestinal sistem 6 hasta (%46), kardiyovasküler sistem 11 hasta (%85), hematolojik problemler 9 hasta (%69), nörolojik problemler 2 hasta (%15), renal problemler 2 hasta (% 15) tespit edildi. SAPS 2 skoru 59 ± 22, SOFA skoru 11 ± 3 olarak bulundu.Yatış sırasında sepsis 11 hastada (%85), nötropeni 5 hastada (%38.5) vardı.Takipleri sırasında 11 hasta (%85) vazopressör, 7 hasta (%54) inotropik tedavi aldı.Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 6 ±9 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 8 ±9 gün idi. Bu hastaların tümü eksitus oldu. Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. P15 AKUT MİYELOBLASTİK LÖSEMİ (AML) VE AKUT LENFOBLASTİK LÖSEMİ (ALL) HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ P14 ALLOJENİK KÖK HÜCRE NAKLİ (AKİT) VE OTOLOG KÖK HÜCRE NAKLİ (OKİT) YAPILAN HASTALARIN İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2, Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. Ramazan Coşkun1, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2, Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı. Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı. Kayseri Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen AKİT ve OKİT yapılan hastaların sonuçları değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 9 AKİT ve 4 OKİT hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi. Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen AML ve ALL hastalarının sonuçları değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 19 AML ve 5 ALL hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi. bilirubin: 6 mg/dl/5 mg/dl’ye düştü. Böbrek fonksiyonları düzeldi. Mekanik ventilatörden ayrılan hasta servise devir edildi daha sonra servisten taburcu edildi. Total/Direkt bilirubin seviyesindeki düşme şekil 1’de gösterilmiştir. Tartışma:Yapılan çalışmalarda karaciğer yetmezliği olan hastalarda bilurubin absorbsiyon kolonunun kullanımının bilurubin düzeylerini stabilize ettiği ve düşürdüğü,multıorgan yetmezliğine gidişi önlediği görülmüştür.Bilurubin yüksekliği olan hastalarda bilurubin seviyesini düşürmek için kullanılabilir. Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. P16 KARDİAK SİROZLU BİR HASTADA HİPERBİLİRUBİNEMİDE BİLİRUBİN KOLONUNUN ETKİNLİĞİ BİR OLGU SUNUMU Şekil.1 Absorbsiyon kolonunun kullanım günlerindeki bilirubin seviyeleri Samime Uslup1, Ramazan Coşkun2, Kürşat Gündoğan2, Muhammet Güven2, Murat Sungur2 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı. Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri Giriş: Bilirubin yüksekliğinin A-V nodal blokaj, kardiak aritmi, nöbet geçirme, çoklu organ yetmezliğine sebep olduğu bilinmektedir.Bu vakada bilirubin yüksekliği olan karaciğer sirozlu bir hastada bilirubin absorbsiyon kolonunun kullanılması ve bilirubin düzeyini düşürmedeki etkinliği tartışılmıştır. Olgu: 59 yaşında erkek hasta, acil servise genel durumunda bozulma, nefes darlığı, çarpıntı, tüm vücutta sararma, idrarda koyulaşma şikayeti ile geldi. Yapılan tetkiklerde total bilirubin 63 mg/dl, direkt bilirubin 52 mg/dl, BUN 190 mg/dl, kreatinin 9.5 mg/dl idi. Fizik muayenede batında distansiyon, batın ultrasanografide ise hepatik venler belirgin, karaciğer normalden büyük,karaciğer sirozu?,batında serbest mai mevcuttu Özgeçmişinde tip 2 diabetes dellitus, hipertansiyon, aort ve mitral kapak replasmanı öyküsü vardı. Hastaya kardiyak siroz ve akut böbrek yetmezliği tanısı konularak İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine yatırıldı. Genel durumu daha da bozulan hasta entübe edildi. İki defa hemodiyaliz, dört defa plazmaferez uygulandı. Plazmaferez işlemi sırasında toplamda dört adet biluribin absorbsiyon kolonu kullanıldı. Hasta işlemden fayda gördü. Total/direkt P17 KRONIK MIYELOSITER LÖSEMI (KML) VE KRONIK LENFOSITER LÖSEMI (KLL) HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNITESINDEKI TAKIP SONUÇLARININ DEĞERLENDIRILMESI Kürşat Gündoğan1, Ramazan Coşkun1, Süleyman Baldane2, Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Kayseri Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen KML ve KLL hastalarının sonuçları değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 5 KML ve 5 KLL hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör 41 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 43 ± 17 yıl, 13’ü erkek, 112i kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: gastrointestinal sistem 4 hasta (%17), kardiyovasküler sistem 21 hasta (%87), hematolojik problemler 15 hasta (%62), nörolojik problemler 3 hasta (%12.5), böbrek problemi 4 hasta (% 17) tespit edildi. SAPS 2 skoru 53 ± 20, SOFA skoru 10 ± 3 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 21 hastada (%87), nötropeni 13 hastada (%54) vardı.Takipleri sırasında 19 hasta (%79) vazopressör, 9 hasta (%37) inotropik tedavi aldı.Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 5 ±7 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 6 ±7 gün idi. Bu hastaların tümü eksitus oldu. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 42 veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 62 ± 12 yıl, 8’i erkek, 2’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: Monitörizasyon 9 hasta (%90), gastrointestinal sistem 4 hasta (%40), kardiyovasküler sistem 7 hasta (%70), hematolojik problemler 5 hasta (%50), nörolojik problemler 1 hasta (%10), böbrek problemi 5 hasta (% 50), metabolik problemler 2 hastada (%20) tespit edildi.SAPS 2 skoru 57 ± 9, SOFA skoru 9 ± 4 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 8 hastada (%80), nötropeni 6 hastada (%60) vardı. Takipleri sırasında 6 hasta (%60) vazopressör, 3 hasta (%30) inotropik tedavi aldı. Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 2 ±3 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 4 ±3 gün idi. Bu hastaların %90’ı eksitus oldu. Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. bakımda kalış süresi, ekisutus veya taburcu olma durumu kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 44 ± 8 yıl, 4’ü erkek, 2’si kadın idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: Monitörizasyon 4 hasta (%67), gastrointestinal sistem 3 hasta (%50), kardiyovasküler sistem 5 hasta (%83), hematolojik problemler 5 hasta (%83), nörolojik problemler 1 hasta (%17), metabolik problemler 1 hastada (%17) tespit edildi. SAPS2 skoru 67 ± 16, SOFA skoru 10 ± 3 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 8 hastada (%80), nötropeni 6 hastada (%60) vardı. Takipleri sırasında 6 hasta (%60) vazopressör, 3 hasta (%30) inotropik tedavi aldı. Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 2 ±3 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 4 ±3 gün idi. Bu hastaların tümü eksitus oldu. Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. P19 MULTİPLE MYELOMALI HASTALARIN İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ P18 LENFOMA HASTALARININ İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Süleyman Baldane2, Kürşat Gündoğan1, Ramazan Coşkun1, Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. Derya Karademir2, Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2, Ramazan Çoşkun1, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Kayseri 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen multiple myelomalı hastaların sonuçları değerlendirildi. 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı. Kayseri Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen Lenfoma hastalarının sonuçları değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 6 Lenfoma hastası çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SAPS 2 skoru ve SOFA skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya hematoloji servisinden yatırılan 8 hasta çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SAPS 2 skoru ve SOFA skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi. Bulgular:Hastaların yaş ortalaması 59 ± 9 yıl, tümü erkek idi. Hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri: monitörizasyon 6 hasta (%75), solunum sistemi 7 hasta (%879, kardi- Sonuç: Hematolojik malignitesi olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. P20 SOLİD ORGAN TÜMÖRLÜ HASTALARIN İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİNDEKİ TAKİP SONUÇLARININ DEĞERLENDİRİLMESİ Kürşat Gündoğan1, Süleyman Baldane2, Ramazan Coşkun1, Derya Karademir2, Muhammet Güven1, Murat Sungur1. 1 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı. Kayseri 2 Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı.Kayseri Amaç: Malignitesi olan hastaların yoğun bakıma alınma endikasyonları ve yoğun bakım başarısı hakkında yeterli bilgi mevcut değildir. Bu konuda tartışmalar mevcuttur. Bu amaçla İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesine (İHYBÜ) yatırılarak takip ve tedavi edilen solid organ tümörlü hastaların sonuçları değerlendirildi. Gereç ve yöntem: Bu çalışma retrospektif olarak Erciyes Üniversitesi Tıp Fakültesi İHYBÜ’de yapıldı. İHYBÜ’ne acil servis veya medikal onkoloji servisinden yatırılan 41 hasta çalışmaya alındı. Hastaların ilk yatışta yoğun bakıma yatış nedeni, SOFA ve SAPS 2 skoru, sepsis ve nötropeni olup olmadığı kaydedildi. Takipleri sırasında vazopressör veya inotrop tedavi alıp almadığı kaydedildi. Ayrıca hastanın entübe edildi ise mekanik ventilatör gün sayısı, yoğun bakımda kalış süresi, eksitus veya taburcu olma durumu kaydedildi. Bulgular: Hastaların yaş ortalaması 62 ± 12 yıl, 29’u erkek, 12’si kadın idi. Yoğun bakıma yatış nedenleri şu şekilde idi: 32 hasta (% 78) monitörizasyon, 10 hasta (%24) gastrointestinal sistem, 33 hasta(%80) solunum sistemi, 27 hasta (%66) kardiyovasküler sistem, 4 hasta (%10) hematolojik, 7 hasta (%17) nörolojik, 13 hasta (%32) renal, 4 hasta (%10) metabolik problemler nedeni ile yatırıldı. SAPS 2 skoru 57±16, SOFA skoru 6± 4 idi. Hastaların %44’ünde sepsis, %10’unda nötropeni vardı. %46 hasta vazopressör tedavi, %29 hasta ise inotropik tedavi almakta idi. Hastaların mekanik ventilatörde kalma süresi 5 ± 12 gün, yoğun bakımda kalma süresi ise 7 ± 12 gün olarak tespit edildi. Hastaların %93’ü eksitus oldu. Sonuç: Solid organ tümörü olan hastaların yoğun bakıma yatış nedenleri primer hastalıkları dışında yüksek oranda ek problemler nedeniyle olmaktadır. Bu hastalarda yoğun bakım mortalitesi oldukça yüksek oranda tespit edilmiştir. P21 NÖROLEPTİK MALİGN SENDROMU TAKLİT EDEN CREUTZFELD JAKOP HASTALIĞI: OLGU SUNUMU Hatice Yağmurdur, Nevzat Mehmet Mutlu, Birsen Doğu, Bayazit Dikmen S.B.Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 2.Anesteziyoloji ve Reanimasyon Kliniği, C3 Yoğun Bakım Ünitesi Giriş: Prionlar ölümcül nörodejeneratif hastalıklara neden olan patojenlerdir. Creutzfeld Jakop Hastalığı (CJH) insanlarda en sık görülen prion hastalıklarından biridir. Genetik, sporadik veya bulaşma sonucu ortaya çıkabilmektedir. Nöroleptik Malign Sendrom (NMS), trankilizan ve antipsikotik ilaçların kullanılmasıyla ilişkisi olan, santral nörotransmitterlerin inbalansıyla karakterize, dopaminerjik bloğun geliştiği düşünülen bir sendromdur. Sunduğumuz bu olguda NMS’ yi taklit eden Creutzfeld Jakop Hastalığı tanısı alan olgunun yoğun bakım takibinin önemini vurgulamayı amaçladık. Olgu: 70 yaşında herhangi bir hastalığı olmayan bayan hastaya ani başlayan ve hızla ilerleyen unutkanlık şikayeti ile fenitoin, olanzapin ve sitolapram tedavisi başlanıyor. Bir hafta boyunca ilaçlarını düzenli kullanan hastada; bilinç bulanıklığı, yürüyememe, kasılmalar, oral alamama, kusma ve ateş şikayeti başlaması üzerine acil servisimize başvuruyor. Acile getirildiğinde genel durumu kötü, bilinci açık ancak kooperasyon ve oryantasyonu kısıtlı olan hastanın yapılan ilk muayenesinde vücut ısısı: 39.2 C° , kan basıncı:140/90 mmHg, nabız:100 atım/dk ve solunumu takipneik (30/dk) olan hastanın oskültasyonunda her iki akciğer bazallerinde yaygın ronküs ve ralleri vardı. Yaygın kas rijiditesi de olan hasta mevcut bulgularıyla yoğun bakım ünitesine kabul edildi. Arteriyel kan gazı analizinde pH: 7.41, pO2: 62 mmHg, pCO2: 34 mmHg’ idi. Laboratuvar analizinde CPK: 4444 IU/L ve lökosit: 15100/mm³ olması dışında diğer tüm tetkikleri normaldi. Akciğer radyografisinde sağ bazalde infiltratif görünümü olan hastada NMS ve buna bağlı aspirasyon pnömonisi ön tanılarıyla non invazif mekanik ventilatör ve ikili 43 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara yovasküler sistem 3 hasta (%37), hematolojik problemler 2 hasta (%25), nörolojik problemler 3 hasta (%37), böbrek problemi 5 hasta (% 63), metabolik bozukluklar 1 hastada (%12.5) tespit edildi. SAPS 2 skoru 70 ± 17, SOFA skoru 9 ± 7 olarak bulundu. Yatış sırasında sepsis 6 hastada (%75), nötropeni 1 hastada (%12.5) vardı. Takipleri sırasında 2 hasta (%25) vazopressör, 4 hasta (%50) inotropik tedavi aldı. Hastaların ortalama mekanik ventilatörde kalma süresi 11 ±16 gün, yoğun bakımda kalma süreleri 11 ±14 gün idi.Bu hastaların tümü eksitus oldu. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 44 antibiyotik tedavileri ile dantrolen 1 mg/kg her altı saatte bir tekrarlanan dozda başlandı. Dört gün süreyle dantrolen tedavisine devam edilen hastanın kas rijiditesi düzelmesine ve CPK düzeyleri normal sınırlara dönmesine ve ateşleri olmamasına rağmen hastanın bilinci açık ancak oryantasyon ve kooperasyon kurulamıyordu. Takip eden günlerde konuşma ve yutma bozukluğu ve hafıza kaybı hızla ilerleyen hastanın anamnezindeki ani bilinç kaybı da göz önüne alındığında CJH’den şüphelenildi. MRI ve EEG bulguları da CJH’yi düşündüren hastadan BOS örneği alınarak TAU protein ve Protein 14-3-3 gönderildi. Sonuçların CJH ile uyumlu gelmesi üzerine hastaya CJH tanısı kondu. PEG açılarak beslenmesi düzenlenen hasta yoğun bakımdan önce nöroloji servisine oradan da evine taburcu edildi. Tartışma: Hızlı ilerleme, ani gelişen ağır bunama, myoklonus, piramidal, ekstrapiramidal ve görme ile ilgili bulgular başlıca belirtileridir. EEG’de periyodik yükselmeler, MRI’da kortikal signal değişiklikler ve BOS’da 14-3-3 proteinin bulunması, TAU protein düzeyinin yüksekliği tanıyı destekleyicidir. Kesin tanı, beyin biopsisi ile konabilir. Sonuç: SSS tutulumlu olup klinik bulguları birbirine benzeyen olgularda anamnezin önemi ve klinik takip ayırıcı tanıda laboratuar verilerinden daha yol gösterici olmaktadır. CJH’da klinik tanı ancak yüksek olasılıklı ve olasılıklı şekilde konulabiliyor olmasına karşın erken tanı benzer klinik bulgularla seyreden ancak tedavisi mümkün olan hastalıkların tedavi edilebilmesi ve hastanın sonraki takibinde hekim ve hasta yakınlarını bilgilendirmek amacıyla önemlidir. P22 İÇ HASTALIKLARI YOĞUN BAKIM ÜNİTESİ EKİBİNİN EL HİJYENİ UYUMUNUN DEĞERLENDİRİLMESİ Burcu Bayrak , Çiğdem Özdemir ,Melda Türkoğlu , Gülbin Aygencel1 2 1, 1 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesi 2 Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Hemşirelik Bölümü Giriş: Klinik personelin el hijyenine uyumu, hastane infeksiyonlarının önlenmesinde en önemli uygulamadır (Brunetti ve ark., 2006). Sadece bu uygulama ile hastane infeksiyonlarının yaklaşık %50 oranında azaltılabildiği bildirilmektedir(Lucet 2002). Amaç: Bu çalışmada Gazi Üniversitesi Tıp fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Ünitesinde el hijyenine uyumun değerlendirilmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Çalışmamız, iç hastalıkları yoğun bakım ünitesinde 1 Ağustos 2011-2 Eylül 2011 tarihleri arasında, mesai saatleri içerisinde ünite çalışanları tarafından (Hemşire, Doktor, Yardımcı Personel) el hijyeninin sağlanması gereken durumlar ve bu durumlarda el hijyenin sağlanıp sağlanmadığının belirlenmesi amacıyla yapılan prospektif gözleme dayalı bir çalışmadır. Bulgular: Çalışmamızda 934 el hijyeni sağlanması gereken durum gözlemlenmiş ve bu durumlarda el hijyeni uyum oranı %33.9 olarak saptanmıştır. Yoğun bakım ünitesi ekibinin hasta ve hasta çevresi ile temas sonrası el hijyeni sağlama oranı %53.1 iken temas öncesi el hijyeni sağlama oranı sadece %14.8 olarak belirlenmiştir. Meslek grupları arasında el hijyeni uygulamaları uyum oranlarına bakıldığında ise; hasta ve çevresi ile temas öncesi hemşirelerin %20, doktorların %9.9, yardımcı personelin %12.4, hasta ve çevresi ile temas sonrası ise; hemşirelerin %67.5, doktorların %34.6, yardımcı personelin %54.3 olarak saptanmıştır. Temas öncesi ve sonrası el hijyeni sağlama durumlarında, gruplar arası fark istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur (p<0.05). El hijyenin sağlandığı durumlarda el hijyeni sağlama şekline bakıldığında, yoğun bakım ekibinin %94 oranında alkol bazlı el dezenfektanı ile, %6 oranında ise su ve sabun ile el yıkama şeklinde el hijyeni sağladığı belirlenmiştir. Sonuç: Yoğun bakım ünitemizde tüm sağlık çalışanlarında el hijyenine uyum düşük olarak saptanmıştır. Bu uyum, özellikle hasta ve çevresi ile temas öncesi ve sağlık çalışanları arasında doktorlar grubunda en kötü olarak tespit edilmiştir. Yoğun bakım ünitesinin şartlarının iyileştirilmesi, personel eğitimi, uyumun izlenmesi ve geri bildirimin el hijyeni uygulamalarında uyumun artırılmasına önemli katkılar sağlayacağını düşünüyoruz. Kaynaklar: 1. Brunettı L, Santoro E, De Caro F, Cavallo P, Boccıa G, Capunzo M, Motta O. Surveillance of nosocomial infections: a preliminary study on hand hygiene compliance of healthcare workers. Journal Of Preventıve Medıcıne And Hygıene 2006; 47: 64-68. 2. Lucet JC, Rigaud MP, Mentre F, et al. Hand contamination before and after different hand hygiene techniques: A randomized clinical trial. J Hosp Infect 2002;50:27680. P23 YOĞUN BAKIM ENFEKSİYONLARINDA ERKEN TANIDA LÖKOSİTOZ PROKALSİTONİN ARTIŞINDAN DAHA DEĞERLİ OLABİLİR Mİ? Burcu Aslan Candır1, Gülçin Telli2, Gül Sema Yıldıran1, Murat Küçük1, Betül Demirok1, Leyla Batma1, Melda Türkoğlu1, Murat Dizbay2, Gülbin Aygencel Bıkmaz1 2 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Klinik Mikrobiyoloji ve Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Yoğun bakım hastalarında enfeksiyonların erken tanısı ve tedavisi mortalite ve morbidite üzerine etkili olması nedeniyle oldukça önemlidir. Enfeksiyonun tanısındaki gecikmeleri önlemek ve erken tedaviye başlamak için lökosit sayımı, CRP, prokalsitonin gibi biyokimyasal belirleyiciler kullanılmaktadır. Son yıllarda yapılan çalışmalarda prokalsitonin düzeyinin enfeksiyonları erken tanımada diğer belirleyicilere göre daha etkin olduğu gösterilmiştir1. Merkezimizde son 1 ayda yoğun bakımda yatan 4 vakada beyaz küre artışının prokalsitonin artışından önce gerçekleştiğini gözlemledik. Aşağıda Tablo 1’de bu hastalara ait Bu vakalarda klinik enfeksiyon gelişen hastalarda erken dönemde beyaz kürenin artığını ancak prokalsitoninin artış göstermediği hatta azaldığı gözümüze çarpmıştır. Bilindiği gibi beyaz küre artışı enfeksion tanısında özgün bir belirleyici olarak kabul edilmemektedir. Bizim bu gözlemimiz özgün olmamakla birlikte erken yükselmesi bakımından beyaz küre artışının klinik enfeksiyon tanısında değerli olabileceğini düşündürmektedir. Ancak bu artışın enfeksiyon tanısının konulmasında hangi hasta grubunda, hangi enfeksiyon alanları ve mikroorganizmalar için geçerli olduğu ve bu durumlarda ne kadar yüzde artışının önemli olduğunu gösteren çalışmalara ihtiyaç vardır. Kaynaklar 1. Müller B, Becker KL, Schachinger H, Rickenbacher PR, Huber PR, Zimmerli W, et al.Calsitoninprecursorsarer eliablemarkerspfsepsis in a medicalintensivecareunit. CritCareMed 2000;977-83. Tablo1. Hastalara ait demografik özellikler ve klinik enfeksiyon tanısının konulduğu güne ait biyokimyasal belirteçler Yaş Cinsiyet Vaka 1 Enfeksiyon tipi Kakteter ilişkili kan dolaşım yolu enfeksiyonu Mikroorganizma KÖ BK KOG BK KÖ Pk KOG Pk KS Pk. Acinetobakter 6,160 10,600 8,7 7,2 5,66 43 Kadın Vaka 2 44 Kadın Pnömoni Pseudomonas 7,700 13,450 5,36 2,42 2,1 Vaka 3 81 Kadın Birincil Kan dolaşım yolu enfeksiyonu Klebsiella 13,140 18,200 0,18 0,19 0,15 Vaka 4 66 Kadın İdrar yolu enfeksiyonu Candida albicans 11,500 17,900 1,35 1,35 0,4 KÖ:klinik tablonun gelişiminden önceki gün, KOG:klinik enfeksion olduğu gün, KS: klinik enfeksiyon sonrası gün, BK:beyaz küre, Pk:prokalsitonin P24 DIRENÇLI A BAUMANNI PNÖMONI TEDAVISINDE COLISTINE BAĞLI POLIÜRI Huriye Berk Takır, Merih Balcı, Nalan Adıgüzel, Gökay Güngör, Özlem Yazıcıoğlu Moçin, Cüneyt Saltürk, Feyza Kargın, Zuhal Karakurt Süreyyapaşa Göğüs Hastalıkları ve Göğüs Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi Solunumsal Yoğun Bakım Ünitesi Giriş: Dirençli Acinetobacter baumanni enfeksiyonunda Colistin duyarlı hastalarda anürik akut böbrek yetmezliği doza bağlı olarak tanımlanmıştır. Amaç: Colistin kullanımı sırasında günlük idrar ve böbrek fonksiyon testleri takibi yapılan 13 dirençli A baumanni hastasının değerlendirilmesi planlandı. Yöntem:Geriye dönük olgu serisi sunumu. Yer: 22 yatak- 45 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 1 Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Yoğun Bakım Bilim Dalı, klinik veriler ve klinik enfeksiyon tanısının konulduğu (klinik enfeksiyon tanısı CDC kriterlerine uygun olarak yapılmıştır.) güne göre biyokimyasal belirleyicilere ait veriler görülmektedir. 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara 46 lı Solunumsal Yoğun Bakım Ünitesi. Dirençli A . baumanni enfeksiyonu tanımlanan ve 2010-11 yıllarında yoğun bakım ünitesinde yatan ve 2 günden fazla kalan hastalara çalışmaya alındı. Hastaların demografik özellikleri, YBU verileri, günlük idrar ve sıvı miktarları, sıvı dengesi, kan üre nitrojen (BUN) ve serum kreatinin düzeyleri; YBU kalış süresi ve mortaliteleri hasta dosyalarından kayıt edildi. Günlük 3000ml’den fazla idrar çıkışı poliüri olarak kabul edildi. Hasta değerleri medyan, çeyrekler arası oran (ÇAO, %25-%75) olarak belirtildi. Bulgular: Çalışmaya 13 hasta (10 erkek) alındı. Hastaların yaşları 69 (52-73), YBU kalış günü 21 (17-32), APACHE II skoru 20 (16-22), SOFA 8 (6-9) idi. Kolistin tedavisi başlanmadan önce BUN: 26 (21-44)mg/dl, serum kreatinin 0.61 (0.48-0.86) idi. Kolistin öncesi 5 hastada poliüri mevcuttu. Takibinde 3. günde 11 hastanın 9’u poliürik 5. gününde 10 hastanın 6 sında poliüri gözlendi. Hastaların günlük idrar miktarları ml olarak 0. gün, 1gün 3. gün 5. gün sırasıyla 2300 (1800-3050), 2200 (1520-3000), 4050 (2950-5800), 3500 (2400-5400) ml idi. YBU mortalitesi %61.3 (n=8). Hastaların hepsinde BUN ve kreatinin değerleri normal aralıkta idi Sonuçlar: Nefrotoksik ilaç olarak bilinen Kolistin kullanımında saatlik idrar çıkışı takibinin yapılması gelişen poliüride sıvı dengesinin korunması nefrotoksisite gelişmesinin önlenmesi açısından önemlidir. İndekste tersine dönen ifadeler yer almamaktadır. TISS-28 Skorlama Sistemi ise, Temel aktiviteler (7 madde), Solunum desteği (4 madde), Kardiyovasküler destek (7 madde), Renal destek (3 madde), Nörolojik destek (1 madde), Metabolik destek (3 madde), Özel müdahaleler (3 madde) alt başlıklarını içeren toplam 28 maddeden oluşmakta ve 1’den 8’e kadar puanlandırılmaktadır. Bulgular: Araştırma kapsamına alınan hastaların en çok % 35,71 oranında Anestezi ve Reanimasyon Yoğun Bakım Ünitesi’nde bulunduğu saptanmıştır. İndeksin dil eşdeğerliliği yapıldıktan sonra uzman görüşleri alınmış ve uzmanların önerileri doğrultusunda gerekli düzeltmeler yapılmıştır. İndeksin geçerlilik analizi için fixed effect modeli ile pooled (havuzlanmış) rölatif risk hesaplaması yapılmıştır. Pooled (havuzlanmış) rölatif risk, ortalama bakım zamanının altında ve üzerinde bakım zaman harcanan hastaların kritik (yanlış) uygulama insidansına göre hesaplanmıştır. Hastaların bağımlılık düzeyi ve ortalama bakım zamanı TISS-28 skorlama sistemi ve araştırma kapsamına alınan hastane için belirlenen bakım zamanı esas alınarak düzenlenmiş, tüm maddeler için %95 güven aralığındaki pooled rölatif riskin (havuzlanmış rölatif risk); 1,49 (1,39-1,61) olduğu ve istatistiksel olarak anlamlılık gösterdiği saptanmıştır (p<0,0001). İndeksin güvenirlik analizi için araştırmacı ve bağımsız araştırmacı arasındaki uyum (10 hasta) kappa istatistiği ile değerlendirilmiş ve indeksin tüm maddeleri için bağımsız gözlemciler arası uyum düzeyinin (K: 0,920) çok güçlü düzeyde olduğu ve istatistiksel olarak anlamlılık gösterdiği saptanmıştır (p=0.000). P25 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELİĞİ DURUM İNDEKSİ TÜRKÇE FORMUNUN GEÇERLİLİK VE GÜVENİRLİĞİ Hülya Sarsılmaz, Asiye Durmaz Akyol Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Amaç: Araştırma, Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi Türkçe formunun Türk toplumu için geçerlilik ve güvenirliğini sınamak, geçerli ve güvenli bir indeksi literatürümüze kazandırmak amacıyla yapılmıştır. Gereç ve Yöntem: Araştırmaya bir eğitim hastanesinin belirlenen yoğun bakım ünitelerinde yatmakta olan 504 yetişkin hasta alınmıştır. Araştırma verileri 15.06.2010- 30.12.2010 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplama aracı olarak; Birey Tanıtım Formu, Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi (Critical Nursing Situation Index-CNSI), TISS-28 Skorlama Sistemi formu kullanılmıştır. Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi, Binnekade ve ark.(2001) tarafından geliştirilmiş ve “doğru, “yanlış”, “uygulanmıyor” ifadelerine yönelik değerlendirmeleri içeren 84 maddeden oluşmaktadır. Sonuç: Bu sonuçlara göre Yoğun Bakım Hemşireliği Durum İndeksi Türk toplumuna yönelik olarak geçerli ve güvenilir bulunmuştur. Sonuçlar doğrultusunda, bazı ifadelerin Türkçeye uyarlamasında değişiklikler yapılmış, İndeksin YBÜ’leri için geliştirilmiş başka indekslerle karşılaştırılması ve geçerliliğinin arttırılması önerilmiştir. Anahtar Kelimeler: Yoğun bakım, Yoğun bakım hemşireliği, İndeks, Hasta güvenliği, Kritik uygulama. P26 YOĞUN BAKIM HEMŞİRELERİNİN PERFORMANS ENGELLERİNİN İNCELENMESİ Asiye Durmaz Akyol, Hülya Sarsılmaz Ege Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu İç Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalı Amaç: Araştırma, İzmir ilinde bulunan kamu ve özel hastanelerde görev yapan yoğun bakım hemşirelerinin (YBH) performans engellerinin incelenmesi amacıyla yapılmıştır. Bulgular: Araştırmaya alınan YBH’lerinin en fazla oranla %34,1’inin Ege Üniversitesi, %22,5’inin Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi’nde, %86,8’inin kamu hastanelerinde, %25,7’sinin Anestezi ve Reanimasyon YBÜ’nde görev yaptığı saptanmıştır. YBH’lerinin belirttikleri performans engellerinin içerisinde “Hastaların odaları birbirine çok yakındır.” ifadesi-çevre (%56,6),“Çalıştığım ünitedeki izole edilmeyen odalar iyi korunmaktadır.” ifadesi-araç (%39,9),“Hasta yüküm makul sınırlardadır.” İfadesi-organizasyon (%58,2), “Hastalarım ya da yakınlarının eğitimi için önemli derecede zaman harcadım.” İfadesi-sorumluluk (%29,6) en çok görülen engel olarak saptanmıştır. YBH’lerinin aldıkları yardım konusunda en çok görülen engellerinin, ünite sekreterin- den aldıkları yardımın zamanı (%37,4), yeterliliği (%37,3) ve yararlılığına (%36,0) yönelik olduğu saptanmıştır. Diğer performans engellerinden en çok vardiyalarındaki çalışma alanına yönelik “gürültü” (%57,1), vardiyalarındaki iş yüküne yönelik “İşinizi yaparken ne kadar fiziksel aktivite yaptınız?” ifadesinin (%88,4), vardiyalarındaki ruhsal duruma yönelik “Yorgunluk” ifadesinin (%59,0), vardiyalarında sundukları bakımın kalitesine yönelik, “Bugün, sadece hastaların en belirgin problem ve şikayetlerini mi göz önünde bulundurdunuz?” ifadesinin (%44,0), vardiyalarında yapılan işe yönelik, “İşim oldukça hızlı olmamı gerektirdi.” ifadesinin (%86,5) olduğu saptanmıştır. YBH’lerinin çevre, araç, organizasyon ve sorumluluk engelleri ile YBÜ’leri arasında anlamlı fark saptanmıştır (p<0,005). Sonuç: Bu çalışma sonucunda yoğun bakım hemşirelerinin (YBH) en çok yaşadıkları performans engelleri saptanmıştır. Bu sonuçlar doğrultusunda; YBH’lerinin performans engellerini etkileyen ve ilişkili olan faktörlere yönelik düzenlemelerin yapılması, YBÜ’lerinde uygun fiziksel koşulların sağlanması ve hastane politikalarının bu doğrultuda geliştirilmesi gibi önerilerde bulunulmuştur. Anahtar Kelimeler: Yoğun Bakım, Yoğun Bakım Hemşireleri, Performans engelleri, İş çevresi 47 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara Gereç ve Yöntem: Araştırmaya İzmir ili özel ve kamu hastaneleri içerisinde, yoğun bakım ünitesi (YBÜ) bulunan ve çalışmasının yürütülmesine izin veren 8 kamu ve 3 özel hastanenin YBÜ’lerinde görev yapmakta olan ve araştırmaya katılmayı kabul eden 378 YBH alınmıştır. Araştırma verileri Mayıs 2010- Nisan 2011 tarihleri arasında toplanmıştır. Veri toplamada; Hemşire Tanıtım Formu ve Yoğun Bakım Hemşirelerinin Performans Engellerinin İncelenmesine Yönelik Anket Formu kullanılmış, verilerinin istatistiksel analizi (SPSS 15.0) bilgisayar programı kullanılarak, veriler sayı ve yüzde dağılımları ile, ilişkiler ise ki-kare analizi ile değerlendirilmiştir. DİZİN G Açıkgöz, Alper 27 Adıgüzel, Nalan 25, 26, 45 Akay, Nuran 36, 37, 38, 39 Akı, Zeynep 26 Aldağ, Yağmur 16, 18 Arpağ, Hüseyin 25 Aslan Candır, Burcu 45 Aydoğdu, Müge 16, 18, 19 Aygencel Bıkmaz, Gülbin 45 Aygencel, Gülbin 26, 44 Geneş, Dilek 17 Gönen, İbak 31, 34 Gülbaş, Gazi 19 Gündoğan, Kürşat 23, 24, 25, 40, 41, 42, 43 Güngör, Gökay 25, 26, 45 Gürsel, Gül 16, 18, 19 Güven, Muhammet 23, 24, 40, 41, 42, 43 Güven, Nur 23 B H Baha, Ayşe Balcı, Merih Baldane, Süleyman Batı, Sema Batma, Leyla Bayrak, Burcu Berk Takır, Huriye Beşir, Fahri Halit Bez, Yasin Bilen Dirim, Ece Bilgin, Salih Birkent, Hakan Büyükkaya, Ramazan 16 25, 26, 45 40, 42, 43 37, 39 45 44 26, 45 34 31 36, 37, 38 16 35 31, 34 C Coşkun, Ramazan 23, 24, 40, 41, 42, 43 Ç Çelik, Sevim Çınar Kuru, Neslihan Çimentepe, Müfide Çoşkun, Ramazan 23 37, 38, 39 36, 37, 38 42 D Demir, Ayşe Demircan, Esra Demirok, Betül Deniz, Süleyman Derya Karademir Deveci, Özcan Dikeçligil, Beylü Dikmen, Bayazit Dizbay, Murat Doğu, Birsen Duran, Emek Seçil Durmaz Akyol, Asiye Durmuş, Özge 19 23 45 35 41 33 34 43 45 43 23 46 23 E Ebik, Berat Erbasan, Nimet Erdem, Gökmen Umut Erdem, Havva 17, 31 16, 18 26 31 Halaçlı, Burçin Hanazay, Çiğdem 15 16 İ İskender, Gülşen 36, 37, 38, 39 Kadiroğlu, Ali Kemal 17, 31, 32, 33 Karademir, Ayşen 16, 18 Karademir, Derya 40, 42, 43 Karakurt, Zuhal 25, 26, 45 Karakuş, Abdullah 17 Kargın, Feyza 26, 45 Kavrazlı, Sibel 23 Kayabaşı, Hasan 32, 33 Kaya, Ömer 31, 32 Kayıkçı, Muhammet Ali 34 Kır, Seher 34 Kiper, Sibel 34 Kuru, Neslihan Çınar 36 Kutlucan, Ali 31, 34 Küçük, Murat 45 Kürşat Gündoğan 40 M 43 19 O Oğan, M. Cihat Okay, Müfide Oktay, Murat Ortaç Ersoy, Ebru Oto, Ferhat 36, 37, 38, 39 27 34 27 17 Ö Öcal, Serpil Özdemir, Çiğdem Özen, Hürüye Özgen, Başak Öziş, Türkan Nadir Özkaya, Şevket R Ramazan Coşkun 41 S Sağlam, Canan Esin 35 Sait, Bilgin 15 Saltürk, Cüneyt 25, 26, 45 Sancak, Banu 16 Sancar, Muhammed Erkam 26 Sarı, Gülçin 16 Sarsılmaz, Hülya 46 Sucak, Gülsan 26 Sungur, Murat 23, 24, 40, 41, 42, 43 Suyanı, Elif 26 Süleyman Baldane 41 Şenez, Mehmet 27 44 36, 37, 38, 39 27 16 19 16 T Tanrıöver, Mine Durusu Tanrıverdi, Fatih Taşyürek, Seçil Tekin, Muhammet Tekin, Recep Telli, Gülçin Topeli, Arzu Turgut, Mehmet Türk, Aykut Türk, Murat Türkoğlu, Melda 15 23 16, 19 35 33 45 15, 27 31 16, 18 16 26, 44, 45 U Ulucan, Fuad Uslup, Samime 17 41 Ü Ünver, Süheyla N Nazik, Sakine 34 19 Ş K Mutlu, Nevzat Mehmet Özşahin, Mustafa Özyürek, Pakize 36, 37, 38, 39 Y Yağmurdur, Hatice 43 Yalçın, Mehmet Muhittin 26 Yavuz, Meryem 19 Yazıcıoğlu Moçin, Özlem 25, 26, 45 Yenigün, Ayla 37, 39 Yeni, Serpil 16 Yıldıran, Gül Sema 45 Yıldırım, Serdar 17, 31, 32 Yıldırım, Yaşar 32, 33 Yıldız, Özlem 19 Yılmaz Aydın, Leyla 31 Yılmaz, Zülfükar 32, 33 Yiğit, Yeşim 36, 37, 38, 39 Yüksel, Seher 16 49 8. ULUSAL DAHİLİ VE CERRAHİ BİLİMLER YOĞUN BAKIM KONGRESİ , 16-20 Kasım 2011, Swissotel, Ankara A