Panik Atak ve Depresyonu Nasıl Alt Ederiz?

Transkript

Panik Atak ve Depresyonu Nasıl Alt Ederiz?
Panik Atak ve Depresyonu Nasıl Alt Ederiz?
Bu yazıda 'hekimden değil çekenden sor' misali, uzun yıllar anksiyete illetinden mustarip olmuş ve
kendi çabaları ve psikoterapi yöntemlerinden aldığı yardımla, bu sorunu aşabilmiş bir kişi olan Lucinda
Bassett'in geliştirdiği yöntemi sunuyoruz.
(Kaynak : Attacking Anxiety and Depression : Midwest Center for Stress and Anxiety, Inc.)
Lucinda Bassett'ten çeviren psikolog Doğa Özge Talayman
PANİK ATAKLARA SON VERECEK ALTI ADIM
HEDEFLER







Panik atağın nasıl ve neden meydana geldiğini anlamak
Anksiyeteyi, paniği ve bunların sonucunda ortaya çıkan depresyonu kendi düşüncelerinizle
yarattığınızı anlamak
Paniği önlemek ya da en azından asgariye indirmek için atılması gereken adımların neler
olduğunu kavramak
Depresyonun çeşitli derecelerini derinlemesine değerlendirmek ve anlamak
Panik, anksiyete, stres ve depresyonu kontrol etmeye ve rahatlatmaya yönelik teknikleri
denemeye başlamak
Depresyonun hem fiziksel hem de psikolojik kökenleri olduğunu anlamak
Depresyonu rahatlatmaya dönük yöntemleri uygulamaya başlamak
Panik atağa ya da anksiyeteye (KAYGI) neden olan şey nedir?
Bu sorunun yanıtı yeterince açıktır:
KENDİNİZ NEDEN OLURSUNUZ
Sizin dışınızda hiçbir şey bir panik atağa neden olamaz. Nedeni bütünüyle sizsiniz. Bunun edenini
görelim: Dışsal bir anksiyete yaşadıktan sonra, bedeninizden gelen hislere ve semptomlara daha fazla
konsantre olmaya başlarsınız. Bu sezgi ve semptomların hangi düzeyde gerçekten kaygılanmanıza
neden olabileceğini tartmaya, onlar üzerine düşünmeye başlarsınız. Bu durum içsel nedenlerden
kaynaklı anksiyeteye neden olur.
Bedeniniz bu gerçek ya da hayal mahsulü korkuyu hisseder ve vücudunuz onunla savaşması ya da
onun kaynağından kaçması için ihtiyaç duyduğu çeşitli kimyasalları salgılamaya başlar. Bu kimyasallar
adrenalin, sodyum laktat ve kortizol'dur.
Anksiyete derecesi yükseldikçe, salgılanan kimyasal miktarı da artar.
Bu durum anksiyetenin ikinci aşamasına, endojenöz (içsel) aşamasına geçmenize neden olur. Artık
temel mesele sizi başlangıçta strese sokan belirgin neden değildir, temel mesele "garip duygular" ve
"acayip belirtiler"dir. Böylelikle "benim sorunum ne" kaygısına kapılırsınız, bu durum şaşırtıcı ve kafa
karıştırıcıdır. Öyle ki, bütün savunma sisteminiz çöker, duyarlılıklarınız yükselir ve paniklersiniz.
Anksiyete karşı konulamaz bir hal almaktadır. Kontrolünüzü bütünüyle kaybetmekten korkar hale
gelirsiniz.
Bu durumda asla aklınızdan çıkarmamanız gereken çok önemli bir şey vardır:
Asla kontrolünüzü kaybetmeyeceksiniz, asla çıldırmayacaksınız!
Zihniniz ve bedeniniz, bu anksiyete durumuna en iyi ihtimalle ancak birkaç saat dayanabilir. Bu sürenin
sonunda kendinizi aşırı derecede yorgun ve sıkıntılı hissedersiniz.
Şimdi içsel ve dışsal anksiyeteden bahsedelim:
Dışsal Anksiyete
Anksiyete'nin bu türü, gerçek bir şeylerden, yaşamınızda gerçekten ortaya çıkmış olan bir şeylerden
kaynaklanır. Bu türden bir anksiyete hissetmek için geçerli bir nedeniniz vardır. Bu, birilerinin sizi
incitmeye teşebbüs etmiş olması gibi travmatik bir neden olabilir. Bir televizyon programı izlemek
kadar basit bir nedene, ya da ileriki günlerde yaşanacaklara dair kaygılarınıza dayanıyor da olabilir.
İçsel Anksiyete
Bu tür anksiyete, yaşadığınız dışsal anksiyete ilişkin kaygılarınızdan ve bu durumun yarattığı hislerden
kaynaklanır. İçsel bir anksiyete yaşamanızın yegane nedeni bunu tercih ediyor oluşunuzdur. Dışsal
olaylardan ve dışsal anksiyeteden daha az etkilenmeyi tercih ederek içsel anksiyeteyi de azaltabilirsiniz.
Hayat streslidir. Hem iyi hem de kötü durumlar anksiyeteye neden olabilir. Evlilik, özgüven eksikliği,
kariyer değişikliği, bebek sahibi olmak vb. gibi durumların hepsi dışsal bir anksiyetenin ortaya
çıkmasına neden olabilir. Yaşadığınız bu stres beraberinde kalp atışlarının hızlanması, şaşkınlık, baş
dönmesi gibi kimi fiziksel semptomları da getirir. Tüm bunlar son derece normaldir. Kaygılı birinin işte
tam da bu evrede içsel bir anksiyeteye yol açacak biçimdeki davranışlarının hiçbir sahiciliği yoktur.
"Neyim var? Giderek halsizleşiyorum. Kontrolümü kaybedip aptalca şeyler yapacağım" … Bu ve benzeri
düşüncelerin hiçbir geçerliliği yoktur zira bunlar doğru değildir. Bunlara dair derin kaygılar içerisine
girmenin hiç gereği yoktur. Bizi sıkıntıya sokan içsel anksiyetedir. Bizi saplantılı hale getiren, gerçek dışı
düşüncelere esir olarak kendimizden korkar hale getiren, bedensel semptomlarımızı arttıran hep içsel
anksiyetedir. Bunu durdurmayı öğrenmek zorundasınız. Kendinize dışsal anksiyete yaşama izni
vermelisiniz. Kendinize bunun niçin ortaya çıktığını söylemeli, geçmesini sağlamalısınız.
Anksiyete atağı karşısında oto kontrol sağlamak için altı aşamalı bir yaklaşım söz konusudur:
1. Kaygılı olduğunuzu ve bu yönde hissettiğinizi anlayın. Bedeninizden gelen hislerin bir anksiyete
belirtisi ve aynı zamanda da sizi bir şeylerin rahatsız etmekte olduğuna dair bir gösterge
olduğunu kabul edin.
2. Sizi rahatsız eden şey her neyse, kendinize buna karşı kaygılı olma şansı tanıyın. "Elbette
kaygılıyım çünkü……… ve bu durum karşısında kaygılı olmak gayet doğal"
3. Nefes alın. Önce burnunuzdan yavaşça nefes alın ve bunu yaparken de aklınızdan sayın: bir,
bin, iki, bin. Ardından nefesinizi dört saniye süreyle ağzınızdan verin. Bunu yaparken aklınızdan
dört saniyeyi, aynı yöntemle sayın. Bu işlemi en az atmış saniye süreyle tekrarlayın.
4. Kaygılı zamanlarda kendinizle konuşurken pozitif diyalogu kullanın. Anksiyete geçecektir.
Böylesi bir diyaloga şu örnek verilebilir: "Bu sadece bir anksiyete. Geçecek. Kontrolümü
kaybetmeyeceğim. Hislerimden bağımsız olarak iş hayatımı sürdürebilirim. Hissettiklerim bana
zarar vermeyecek."
5. Meşgale yaratın. Kendinizi uyaracak bir şeyler yapın. Bedeniniz yüksek viteste el freni çekilmiş
bir araba gibidir bu evrede. Sadece orada öyle boş bıoş oturmayın. Yürüyün, koşun, temizlik
yapın, bir şeyler yapın. Kendinizi hislerinize teslim etmeyin.
6. Yaşamakta olduğunuz hislere bir parça mizahi yaklaşmaya çalışın. Garip hissediyor olabilirsiniz,
ama garip görünmüyorsunuz. Kendi kendinize bir müddet garip şeyler hissetme izni verin.
Büyük bir sorun değildir bu. Kendinizi gerçekte rahatsız etmekte olanın ne olduğunu bulmaya
çalışın. Yaşamak istemediğiniz bir çatışmanın mı içindesiniz? Sizi rahatsız eden şey ürkütücü bir
düşünce mi? Yoksa dün gece izlediğiniz televizyon programı mı? Sizi ne rahatsız ediyor?
Tüm bunlar zaman alır ve çok sayıda denemeye ihtiyaç duyulur. Ne var ki panik ve anksiyete
ataklarından korkar olmaktan çıkabilmenin tek yolu da onları deneyimlemektir. Ardından onlar
üzerinden kendi yöntemlerinizle gelecek ve bu atakların sizi incitmediğini göreceksiniz. Kaçmaya hiç
gerek yok. Güvenli yerinizde ve güvenli kişiliğinizdesiniz. Kendinizi iyileştirebilirsiniz.
EŞLER İÇİN KILAVUZ
Yapılması gerekenler:
1. Sık sık övgülerinizi sunun. Hatta küçük başarılar için bile. Sizin cesaretlendirmeniz son derece
önemlidir. Başaramasa bile sadece denediği için onu övün.
2. Onu bağımsız olma yönünde yüreklendirin. O uygun olduğunda uygun olduğu şeyleri "kendi
başına yapmasına" izin verin. Ancak bunu o uygun olduğunda yapın.
3. Tutum ve davranışları iyileştikçe bu durumdan övgüyle söz edin. O, iyiye doğru gidişi fark
edebilecek en son insandır. Değişime dikkat çekin.
4. Kaçındığı kimi hallerde, örneğin araç kullanırken ya da alışveriş yaparken sizin de ona eşlik
etmenizi isterse onunla gidin. Ancak ona belli bir mesafede kalmayı unutmayın. Orada, ihtiyaç
duyduğu anda ona destek sunmak ve yardımcı olmak için hazır bulunduğunuzu hissettirin.
5. Onun paniklediği ya da aşırı derecede kaygılandığı bir durumla karşı karşıyaysanız, ona bunun
sadece bir anksiyete olduğunu anlamasını sağlayarak yardımcı olun. Ona ölmediğini,
çıldırmadığını, kalp krizi geçirmekte olmadığını anımsatın. Kaçmaya neden olmadığını, kaçacak
hiçbir yer bulunmadığını anlamasını sağlayın. Ona çeşitli şeyler göstererek, mizahı kullanarak,
ilgisini çekecek şeyler anlatarak sorundan uzaklaşmasını sağlayın. Ona her şeyin düzeleceğini
söyleyin, korku veya paniği büyütmeyin.
6. Kaygılı eşinizin karar alma süreçlerinde olabildiğince inisiyatif almasını sağlayın. Nereye
gideceksiniz, ne kadar kalacaksınız, ne zaman döneceksiniz. Eşiniz çeşitli düzeylerde kontrol
sahibi olduğunu hissetsin. Onun kendisini daha rahat hissettiğini ve gittiği yerde muhtemelen
daha uzun süre kalacağını göreceksiniz.
7. Eğer eşiniz yaşadığı sorunları aşma yolunda katettiği ilerleme hakkında hayal kırıklığına uğrar
ve stres altına girerse ona her şeyin yolunda olduğunu, iyi gittiğini söyleyin.
8. Daima pozitif olun.
Yapılmaması gerekenler:
1. . Ortadaki durumla eğlenmeye kalkışmayın; asla bu konuyla dalga geçmeyin.
2. Onun ilerlemesini sürekli ona sorarak "şu anda şunu yapıyor olman gerekmiyor mu" gibi
cümleler söyleyerek izlemeye teşebbüs etmeyin. Bu durum onda sizin beklentilerinizi
karşılayamadığı düşüncesini uyandıracak ve onu son derece kaygılı kılacaktır.
3. . Onun durumunu başka insanlara anlatmayın. Eğer eşiniz durumunun birileri tarafından
bilinmesi gerektiğini düşünüyorsa bunu o kişiye anlatmak onun kendi hakkıdır.
4. Ona bebek muamelesi yapmayın. Destekleyici ve şefkatli davranın.
5. Onun korkuları ya da atakları karşısında sinirlenmeyin. Unutmayın ki bu yönde hisse
kapıldığında bunu engellemek onun gerçekten de elinde değildir. Siz ona ne kadar kötü
davranır ya da onun kendisini ne kadar suçlu hissetmesine neden olursanız sorunlarını aşması
da o kadar uzun sürecektir.
6. . Eğer onunlayken bir panik atak yaşarsa, oradan ayrılmayı, eve ya da hastaneye gitmeyi
önermeyin. Onu yukarıda anlatıldığı biçimde sakinleştirmeye çalışın.
7. Ona ait materyalleri okumayın. Bu program sizinle paylaşmaya karar vermediği sürece onun
şahsına aittir. Böyle bir paylaşım çabasına girerse konuya ilgi gösterin.
8. Başlangıçta bir parça sinirli ya da bencil birine dönüşürse bunu çok fazla dert etmeyin. Bu
yalnızca sinirli ya da bencil biri olması durumunda dahi insanların yine de onu sevmeye devam
edeceğini idrak ettiği ilk döneme özgü bir durumdur ve zamanla değişecektir. O kendisine
mutlu ve ılıman bir denge kuracaktır. Eşinizin kendine güveni arttıkça onu bundan dolayı övün.
Evde yapılması gerekenler
Anksiyete bozukluğundan muzdarip insanlar açısından panik atağın kendilerine zarar vermeyeceğinin
kavranması çok önemlidir. Anksiyete bozukluğu yaşayan insanlar değişimlerden, risk almaktan ve
çatışmadan kaçınma eğilimi taşırlar. Bu bağlamda, böylesi kaçınmaya dönük davranışlar
sergilediğinizde anksiyete duygusu yaşayacaksınız. Bu durum beraberinde kimi fiziksel semptomları da
getirecektir. Bunların sizi korkutmasına izin vermeyin. Yaşadıklarınızın olumlu taraflarını anlayabilmek
için kendinizle pozitif bir diyalog içerisine girin. Kuşkusuz kaygılısınız, bir tür meydan okumayla karşı
karşıyasınız. Bu durumda kalbinizin hızla atması da kendinizi garip ve kafası karışmış bir halde
hissetmeniz de son derece doğal.
Bazıları panik ataklardan kaçınmaya çalışır.
Bunu yapmayın!
Bunun yerine, bu duyguları deneyimlemenize izin verin. Bunu yeni yeteneklerinizi sınayabileceğiniz bir
deneyim olarak görün. Bu duygulardan korkmamayı öğrendiğinizde kaygılı periyotlar da ortadan
kalkacaktır.
NEFES ALMAK
Paniği hissetmeye başladığınızda hemen nefesinizi değiştirmenizi öneriyoruz. Önce burnunuzdan
yavaşça nefes alın ve bunu yaparken de aklınızdan sayın: bir, bin, iki, bin. Ardından nefesinizi dört
saniye süreyle ağzınızdan verin. Bunu yaparken aklınızdan dört saniyeyi, aynı yöntemle sayın. Bu
işlemi en az atmış saniye süreyle tekrarlayın. Hemen ardından zihninizi pozitif ve rahatlatıcı bir
diyalogla doldurun. Bu egzersiz bütün ağırlığıyla gelecek atakları etkili biçimde önleyecektir. İçinizden
saymanız son derece etkin bir yatıştırma yöntemidir. Nefes alma tekniği beyninize rahatlaması, her
şeyin yolunda olduğu yönünde sinyaller verecektir. Böylelikle kırmızı alarm durumu ortadan
kaldırılabilecektir.
Ders 2'yi depresyon karşısında kullanmak
Ders 2'de de dinlediğinizde göreceksiniz ki odak noktası fiziksel rahatlamayı beraberinde getiren kimi
yeteneklerin kazanılmasıdır. Peki ama depresyonla birlikte bir rahatlama nasıl sağlanabilir? Gerçekten
kazanılabilir mi? Depresyon ve anksiyete bozukluğunun tedavisi bir süreçtir. Bir açma/kapama düğmesi
yoktur. Fiziksel ve psikolojik değişimlerin büyük bölümü zamana ve pratiğe ihtiyaç duyar.
Rahatlamak, anlamayı da kapsar. Depresyonun hem fiziksel hem de psikolojik olduğunu anlamalıyız.
Eğer uzun bir süre (iki hafta, iki ay ya da iki yıl) stresli ve kaygılı olursak beynimizde olan ve bizi
depresif olmayan bir halde tutacak kimyasalları salgılayan merkezler yavaş yavaş bastırılmaya başlanır.
Önce yeterli serotonin üretemez oluruz. İşte bu nedenle doktorlar kimi durumlarda antidepresan
önerirler. (Unutulmamalıdır ki antidepresanlar serotonin üretmez; beynimizi onu üretmeye teşvik eder.
Bu bilgi ilaç kullanmaktan korkanların rahatlamasını sağlayabilir.)
Bu hafta kendinizi daha iyi hissetmenizi sağlayacak adımları atmaya başlamanızı istiyoruz. Bu
programda ifade edilen altı adım yalnızca paniğin ya da ağır anksiyetenin başlangıcında değil, başka
duygularınız kabardığında da kullanılabilirsiniz.
Örneğin: Diyelim ki bir mağazada kasaya giden uzun bir kuyruktasınız ve şöyle bir iç diyalog içine
girdiniz: "Neden ben? Neden ben her zaman en yavaş ilerleyen sırada oluyorum? Yoksa benimle ilgili
bir eksiklik mi var?" Bedeninizde korku ve/veya öfkeden kaynaklı bir metabolizma yükselmesi
hissetmeye başladığınızda bu altı adımı uygulayın. Diyelim ki eve geldiğinizde boş bir evle karşılaştınız
ve "kimse beni sevmiyor, kimsenin umrunda değilim" diyen duygular üzerinize gelmeye başladı. Derhal
bu altı adımı uygulayın.
İlk üç adım sizi fiziksel olarak rahatlatacaktır. Dördüncü adım size hem fiziksel hem de psikolojik açıdan
yardımcı olacaktır.
Duyguların da kendi kimyası vardır. Düşündüklerimizi hissederiz. Bu stres, anksiyete ya da depresyonla
başa çıkmak açısından son derece önemli bir kavrayıştır. Bu altı adımı uygulamak bizi rahatlatacak ve
duygularımızı, dolayısıyla da ona denk düşen kimyamızı değiştirebileceğimizi gösterecektir. Depresif
olduğumuzda tam anlamıyla motive olmanız son derece zordur. Oprah Winfley şöyle demişti:
"Motivasyon yapmakla birlikte gelir".
Ruh hali:
Araştırmalar, ruh halinin kötü olduğu pek çok durumun önlenebilir ya da en azından kısa zamanda
oldukça kolay biçimde onarılabilir olduğu yönündeki düşünceleri destekliyor.
Adımlar:
1. Ruh halinizi izleyin. Bu ruh halini kaynağına ilişkin bir şeyler yapmanız mümkün ise eğer, bunu
yapın. Değilse, davranışlarınızı seçin (pozitif olun).
2. yaşamınızdaki olumlu şeyleri listeleyin.
3. Egzersiz yapın.
4. Sosyalleşin
5. Mizahi yönler arayın
6. Birileri için iyi bir şeyler yapın
7. Çevrenizi değiştirin
8. Sanata ilgi gösterin
9. Doğal güzellikler içinde vakit geçirin
10. Çok sevdiğiniz bir arkadaşınızla konuşuyormuşcasına kendinizle konuşun
Orta düzeyli depresyon:
Bu tür depresyon hüzün ve umutsuzluk biçiminde ortaya çıkabilmektedir. Bazı hekimler bu tür
depresyonu distimi olarak adlandırmaktadır. Bu durum karşısında yukarıda yazılan adımları atın, bütün
bu program boyunca listelenen becerileri, aktiviteleri kullanın ve hekiminize danışın.
Klinik:
İleri düzeyde depresyon, kişinin dışındaki dünyaya olan ilgisini kaybetmesi, belirgin ve uzun süreli
davranış değişimleri, daha da kötüsü gerçeklikten kopuş, profesyonel bir tedaviyi gerektirir. Oturmayın,
durumu birilerine anlatın. Çoğumuz ilaçlardan korkarız. Depresyondan ilaçsız kurtulmak da
mümkündür. Bununla birlikte eğer teşhis klinik depresyon biçimindeyse, ileri düzeyde depresyon söz
konusuysa, eğer sürekli bir intihar düşüncesi söz konusuysa bu durumda ilaç kullanmanın zamanının
gelip gelmediğini anlamak gereklidir. Doktorunuzla, terapistinizle, eczacınızla konuşun. Sağlam,
güvenilir bilgiler edinin. Genellikle antidepresanlar hakkında yanlış bilgilendirilmiş haldeyizdir.
Depresyon, kirli güneş gözlüklerinin ardından bakmaya benzer. Bakışınız temiz değildir. Gördükleriniz
bozunuma uğramıştır. Şeyleri gerçekçi halleriyle görmemektesinizdir. Gördüklerinize dayanarak
kararlar alırsınız, oysa gördükleriniz gerçekte olanlar değildir. "Bazen yapılacak en cesur şey çıkıp
yardım aramaktır" . İçinde bulunduğunuz biçimde yaşamak zorunda değilsiniz!
İntihar eğilimi:
Depresyonun en üst aşaması. Hasta yaşamak için bir neden görmez ve onsuz herkesin çok daha mutlu
olacağını düşünür. İntihar düşüncesi onu rahatlatır. Bu durumda derhal bir psikoloğa başvurun.
Ayrılmak olası tek yanıt gibi görünüyor olabilir. Sadece bir an için durun ve şu soruya dürüstçe bir yanıt
verin: "Peki bu geride bıraktıklarıma ne yapacak" Bu, sorumlusu olmayı asla istemeyeceğiniz bir
mirastır. Bu kısa bilgileri okumak sizi kaygılandırabilir. Bir miktar depresyonunuzun olması, bunun daha
da kötüye gideceği anlamına gelmez. Neden ile sonuç konusundaki bilgilerimizi kullanarak neden (çoğu
kez stres, anksiyete ve olumsuz düşünme biçimleri)üzerinde yoğunlaşarak bunun beraberinde getirdiği
etkileri de değiştirebiliriz. Bu harika bir haber!
EŞ'İN KILAVUZU
Hasta: "Eğer bir tek kişi daha bana 'hey, biraz sakin ol' derse sanırım artık şiddete
başvurmak zorunda kalacağım. Onlar benim böyle olmayı istediğimi mi sanıyor"
İyi arkadaşlar, aile üyeleri, iş arkadaşları ve hatta kimi zaman terapistler bile en yararsız şeyi
söyleyebilirler. Çoğu kez bunu yaparken çabaları son derece iyi niyetlidir, ama verilen mesaj
korkunçtur.
Hasta: "Kendimi buradan çekip çıkarmaya çalışıyorum. Ama yemin ederim bir keresinde
bu güçten o kadar uzaktım ki gün ışığını bile göremedim"
Ruh hali bozuklukları yaşayan insanlar bazen diğerlerinin semptomları fark etmesine ihtiyaç duyarlar.
Birilerinin kendileriyle konuşmasına, gerekli randevuları almasına ve onlarla birlikte sağlık hizmetinin
sunulduğu yere gitmesine gereksinim duyarlar. Depresyon altındayken düşüncelerimiz bunun etkisi
altındadır. Şeyleri kirli, karanlık gözlüklerin ardından izleriz. Depresyon yaşayanlar kendilerini suçlama
eğilimindedir ve bu durum kendilerinden nefret etmelerini arttırır, kendilerini gerekli adımları atmaktan
aciz olduklarına inandırır. Ne yazık ki derpesif bozukluklarda utanma duygusu varlığını korur. Suçu
nezle oluşumuza, işimize, eşimize ve bir dizi "kabul edilebilir" koşullara atarız. Milyonlarca insan
kelimenin tam anlamıyla yaşamak yerine sadece var olmaktadır. Bir biçimde eğer daha güçlü olsaydım
tüm bunları hiç yaşamazdım düşüncesi şekillenir. Depresyondayken yaşamayı beceremez sadece var
oluruz. Depresyondaki kişinin yaşamındaki önemli insanlar bütün bu tabloyu tersine çevirebilir.
Hasta: "Arkadaşlarıma minnettarım. Paniği ve açık alan korkusunu anlamadıkları kesin
ama depresyondan kesinlikle korkuyorlar. Eğer beni arabaya bindirip yardım almaya
götürmeselerdi neler olurdu, tahmin bile edemiyorum. Şimdi dönüp geriye bakınca
eğlenceli görünüyor. Onlar gerçekten paniğimi ve araç kullanmaktan korkmak gibi
sakınmacı davranışlarımı anlamadılar bile. Arabayı bana sürdürdüler. Midwest Merkezi'ne
dek arabayı kullandım,beni orada bıraktılar ve arabamı alıp alışverişe gittiler!"
Depresyon sinsidir. Kendisini adım adım inşa eder. Öyle ki çoğu kez hasta bile neler olduğunu
anlayamaz: "Yolunda olmayan bir şeyler var ama ne?" Başlangıçta kimi ağrılar, yorgunluk, baş ağrısı,
mide ve bağırsak sistemiyle ilgili çok sayıda sorun, kaslarda kırgınlık, göğüste ağrı gibi şikâyetler
hissedilir. Tüm bunların hekimlerce kontrolü gereklidir. Tüm bu kontrollerde bir hekimin tüm bu
semptomların depresyona da işaret edebileceğini anımsamasını umut etmekteyiz.
1. Aile ve arkadaş çevresi depresyonlu kişiyi tedaviye başlaması için yüreklendirmelidir. Onunla
gidin ve bekleme odasında onu bekleyin.
2. Eğer o da bunu talep ediyorsa depresyonun geçmiş seyrinin açığa çıkarılmasına yardımcı olun.
Kimi zaman hastanın dikkatini çekmeyen ya da onun anımsamadığı kimi şeylere bir gözlemci
dikkat çekebilir.
3. Güven verici olun. "Bu geçici bir durum, tedavi edilebilir bir durum. Sen zayıf biri değilsin ve
yaşadıkların da senin başarısızlığın değil" "Bu bir depresyon konuşması. Eğer ben o durumda
olsaydım bana da böylesine acımasız laflar edecek miydin? O halde bunu kendine de yapma.
Seni seviyorum. Bana sana yardım etme imkânı tanı."
4. Yargılayıcı olmayın. Sevdiğiniz kişi tüm bunları sizin dikkatinizi çekebilmek için yapmıyor.
Depresyon yaralayıcıdır ve gerçektir.
5. İlişkinizi mümkün olabildiğince normal tutun. Bu durum güvende olma ve istikrar duygularının
gelişimine yardımcı olur.
6. Çektiği acıların farkında olmanız önemlidir ancak asla eğer gerçekten neler hissettiğini
bilmiyorsanız "neler hissettiğini biliyorum" demeyin. "Tüm bunları yaşadığın için çok üzgünüm"
cümlesi çok daha rahatlatıcıdır.
7. Yardım alabileceğini ve kendisini daha iyi hissedeceğini söyleyen bir iletişim bu süreçte hayati
bir önem taşır.
8. . Sevdiğiniz kişi bu durumu hiç önemsemiyormuş gibi görünse bile ona karşı son derece
samimi, kibar, cömert ve iltifat dolu olun.
9. Depresyondaki kişiye her zaman olduğu gibi saygıyla yaklaşın.
10. Bu listeye kendi deneyimlerinizden çıkardığınız yararlı bir başka maddeyi de siz ekleyin.
http://www.kemalsayar.com/sayfalar.asp?s=255