Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.

Transkript

Ekli dosyayı indirmek için tıklayınız.
Türk Dünyasý Analizleri
KAZAKÝSTAN
AZERBAYCAN
Ankara
TÜRKIYE
Baku
ÖZBEKÝSTAN
Taskent
Alma-ata
Biskek
KIRGIZÝSTAN
Askabad
TÜRKMENÝSTAN
KKTC
P R O F. D R . A B D U L L A H G Ü N D O Ð D U
Türk Jeopolitiði1
(Ak Deniz’e bir kýsrak,
Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu (*)
Napolyon’un, bir ulusun coðrafyasýný bilmenin onun dýþ politikasýný da
bilmek olduðunu söylediðinden söz edilir. Bir ülkenin coðrafî durumu ve
ona baðlý geliþen tarihî gelenekleri, o ülkenin sonsuza kadar uygulamak
zorunda olduðu doðal bir program gibidir. O ülkeyi yönetenler bu siyaseti
izlemeye âdeta mecburdurlar.
Bizde jeopolitik uzun süre daha çok askerlerin ilgi duyduðu bir alan
olarak kalmýþtýr. Atatürk’ün bu kavramý ülkemizde ilk kullananlardan biri olduðu bilinmektedir. siyasî coðrafya çalýþmalarý ile ülkemizdeki en ciddî birikimi oluþturan Süha Göney’i özenle zikretmek gerekir.2 Bu konunun Türkiye’de en dikkat çeken diðer bir ismi Suat Ýlhan’dýr. Bu konuda askeri okullarda dersler veren ve bir dizi çalýþmanýn sahibidir. Askerler dýþýnda birkaç
uluslararasý iliþkiler uzmanýnýn da adýný zikretmek gerekir. Bunlarýn baþýnda
dýþ politik analizleriyle öne çýkan Osman Metin Öztürk’tür. Ancak tarihçi,
antropolog ve özellikle coðrafyacýlarýn konuya yeterince ilgi göstermemiþ
olmalarý üzücüdür.
Jeopolitik genel olarak, coðrafyanýn belirlediði evrensel deðerleri
inceler. Dünya, bölge ve ülke çapýnda uygulanacak politika ve stratejileri araþtýrýr.
Politikanýn iki dayanaðý olan güç ve hedef iliþkisinin bugün ve gelecekte
nasýl olacaðýný inceler. Hedeflere ulaþmak için þartlarý ve aþamalarý belirler.
1
Bu yazý ayný baþlýkla Çaðdaþ Türklük Araþtýrmalarý Sempozyumu(10- 13 Mayýs 2006, Ankara)’nda
bildiri olarak sunulmuþtur.
*
Ankara Üniversitesi, Dil ve Tarih-Coðrafya Fakültesi, Tarih Bölümü öðretim üyesi.
2
Süha Göney, Siyasî Coðrafya, Ýstanbul Üniversitesi Yayýnlarý, Ýstanbul, 1993.
[151]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
Politika, güç ve hedef iliþkisini kurarken, jeopolitikten yararlanmak zorundadýr. Diyebiliriz ki jeopolitik, devletlerin siyasî politikalarýnda en belirleyici
rolü oynar. Jeopolitiði, devlet politikasý düzeyinde devreye sokan þey, ulusal
sorunlarýn evrensel sorunlarla birlikte ele alýnarak coðrafî, askeri, ekonomik,
sosyal ve küresel düzeyde deðerlendirilmesi mecburiyetidir.3
Konusu, insan topluluklarýnýn üzerinde yaþadýklarý bölgenin coðrafî özellikleri ile siyasî ve sosyal örgütlenme biçimleri arasýndaki iliþkiyi incelemek olan siyasî coðrafya ile jeopolitik, birçok yazar tarafýndan eþ anlamlý
olarak kullanýlmaktadýr. Bu bakýmdan o, bir bilim dalý olarak baþta coðrafya
ve tarih, siyaset-bilim ve uluslar arasý iliþkiler ile yakýndan ilgilidir. Jeopolitikle yakýndan ilgili bir kavram da jeostratejidir. O, jeopolitiðin milli savunma
ve savaþ kaynaklarýnýn en iyi nasýl kullanýlacaðýný gösteren yüksek seviyedeki
askeri planlamaya uygulanmasý olarak tarif edilebilir.
Tanýmýyla ilgili olarak çok sayýda farklý görüþ olmakla birlikte Jeopolitik,
devletlerin ulusal güçlerini ve dýþ politika davranýþlarýný, ülkenin coðrafî konumu ve fizikî çevreyle açýklamaya çalýþan bir yaklaþým olarak deðerlendirilebilir. Baþka bir ifadeyle jeopolitik coðrafî unsurlarýn siyasî unsurlarla olan
iliþkisini ortaya koyar. O halde jeopolitiði “coðrafyaya dayanan politika”4
ya da “coðrafyanýn yönlendirdiði politika” þeklinde de anlamamýz mümkündür. Jeopolitikle coðrafyanýn arasýndaki baðý ise siyasî coðrafya saðlamaktadýr.
Türk Jeopolitiðini tanýmlamaya giriþmeden, tanýmda kullanacaðýmýz
yaygýn jeopolitik görüþlere ve jeopolitiðin tarihi geliþimine kýsaca deðinmek
gerekir. Jeopolitiðin bazý temel konularý politika, coðrafya ve antropolojiyle
uyumlu bir taným geliþtiren, Alman coðrafyacý Prof. Friedrich Ratzel
(1844-1904) tarafýndan ortaya konmuþtur. Ýbn Haldun gibi uzviyetçi (organik) bir anlayýþa sahip olan Ratzel’e göre; devletler canlý organizmanýn
karakterlerinin çoðuna sahiptir. Bir devlet, sýnýrlarý dinamik ve deðiþken olan “yaþam alanlarýný” büyütmek ve geniþletmek veya aksi
takdirde ölmek zorundadýr.5
Jeopolitiðin isim babasý olan Ýsveçli Profesör Rudolf Kjellen(18643
Suat Ýlhan, Jeopolitik Duyarlýlýk, Ankara, TTK, 1989, s. 14 vd.
Faruk Sönmezoðlu, Ansiklopedik Politika Sözlüðü, Ýstanbul: Ýletiþim Yay., s. 89; Suat Ýlhan, S.
Ýlhan, a.g.e., s. 2, 14.
5
Bk. Wanklyn, Harriet. Friedrich Ratzel, A Biographical Memoir and Bibliography.
Cambridge, Cambridge University Press: 1961.
4
[152]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
1922), jeopolitik biliminin kurucusu olarak kabul edilebilir. 1900 yýlýnda
Guthenburg Üniversitesi’nde verdiði derslere dayanan Ýsveç Coðrafyasýna
Giriþ adlý kitabýnda jeopolitiðin esaslarýný ortaya koymuþtur. Onun jeopolitikle ilgili en önemli eseri olarak genellikle Bir Yaþama Biçimi Olarak
Devlet(1916) adlý kitabý kabul edilir. Sosyal - Darwinist bir yaklaþýma sahip
olan Kjellen, için jeopolitik; “Devletin varlýðýnýn, coðrafî oluþum veya
mekân içerisinde tabiat kanunlarý ve insanlarýn davranýþlarý açýsýndan araþtýrýlýp deðerlendirilmesidir”. Devleti canlý bir organizmaya benzeten Kjellen, bu organizmanýn vücudunu ülkesi, idare merkezini beyni, nehirleri, yollarý, nehirleri de damarlarý olarak tanýmlar. Ayrýca o jeopolitiðin
bütün bilim dallarýyla iliþkisi olmasý gerektiðini savunur.6 Onun fikirleri Karl
Haushofer(1869-1946) tarafýndan devam ettirilmiþtir.
Öte yandan Amerika Birleþik Devletlerinden Amiral Alfred T. Mahan
(1840-1914) “Tarihin Akýþý Üzerinde Deniz Gücünün Etkisi” adlý 1890
yýlýnda basýlan eserinde dünya hâkimiyeti kurmada bütün tarih boyunca en
etkin rolü deniz gücünün oynadýðýný ispata çalýþtý. Ülkede refah ve emniyeti
mümkün olan en yüksek seviyeye çýkarmak ve dünya gücü olmanýn yolunun
deniz hâkimiyetinden ve deniz ulaþým yollarýný kontrol etmekten geçtiðini
vurguladý. 17. yüzyýl ortasýndan Yüzyýlýn sonuna kadar, Ýngiliz deniz gücünün doðuþu ve geliþimini anlattýðý eserinde denizde güç kazanmak isteyen
bir milletin sahip olmasý gereken altý özellik üzerinde duruyordu. Bunlar:
Coðrafî konum, fizikî olgunluk, arazi geniþliði, nüfus, halkýn ve yönetimin karakteri idi. Mahan’ýn temel tezi; deniz gücü ile kara gücü arasýndaki mücadele bir ülkenin denizden kuþatýlmasýnýn ona karþý yenilmez bir kara ordusu çýkarmaktan daima etkili olduðu üzerine kurulmuþtur.7
6
7
Staten som livsform (1916; “The State as a Life-Form”.
Alfred Thayer Mahan, The Influence of Sea Power Upon History, 1660-1783 (1991); New-
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[153]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
Bu arada, Ýngiltere ve Amerika’da bir jeopolitik okul geliþiyordu. Bir Ýngiliz Coðrafyacý olan Sir Halford Mackinder(1861-1947) A. Mahan’a cevap niteliðinde bir iddia ile ortaya çýkýyordu. Avrupa tarihini Asya tarihinin
bir sonucu olarak gören Kara Hâkimiyet Teorisinin kurucusu Ýngiliz
Mackinder’in görüþü8; “Kim Doðu Avrupa’ya hükmederse kalpgâha
hâkim olur; kim kalpgâha hâkim olursa Dünya Adasýna hükmeder;
Kim Dünya Adasýna hükmederse Dünya’ya hâkim olur” þeklinde özetlenebilir.
Mackinder’e göre, “dünya siyasetinin
mihver bölgesi gemilerle ulaþýlmayan fakat
eski tarihte atlý kavimlere açýk bulunan Avrasya bölgesidir. Eskiden olduðu gibi þimdi
de burada çok geniþ, sýnýrsýz bir askerî iktisadî gücün seferber olmasý için uygun þartlar mevcuttur.” Ona göre; dünya üzerinde keþfedilebilecek herhangi bir yer kalmamýþ ve ayrýca deniz gücünün hâkim olduðu çað da kapanmýþtýr. Artýk, hâkimiyet kara gücünün elinde olmalýydý. Buna göre dünyanýn en büyük kara kütlesi olan Avrupa ve Asya topraklarý, “dünyanýn
mihver bölgesi” olarak görülmelidir. Mackinder’e göre coðrafî mihver: “Avrasya’nýn kuzey
ve iç bölgesidir. Kuzey kutbundan Orta Asya
Çöllerine ve oradan da Batýya, Baltýk ile Karadeniz arasýndaki geniþ berzaha kadar uzanýr.” Bir baþka deyiþle bu mihver bölge Almanya ile Merkez Sibirya arasýnda kalan Avrasya bölgesidir. Avrupa,
Asya ve Afrika, üç deðil bir tek kýtadýr ve burasý dünya adasýdýr. Ayrýca Mackinder, mihver bölgeye zamanla “dünya adasýnýn merkezinde bulunan
kalp bölgesi” demiþtir. Yani Mackinder’in “Kalpgâh”(Heartland) adýný
verdiði merkez bölgesi onun daha önce ortaya attýðý mihver bölgesine bire
bir karþýlýk gelir. Kalpgâh, yani Merkez bölgesi, Avrupa ve Asya’nýn deniz-
Kalbgâh, yani Merkez
bölgesi, Avrupa ve Asya’nýn denizden ve deniz
gücünün kontrolünden
uzak olan merkez bölgesidir. Bunun içine Baltýk
denizi, gemi ulaþýmýna
uygun olan orta ve aþaðý
Tuna, Karadeniz, Küçük
Asya, Ermenistan, Ýran,
Tibet ve Moðolistan girer.
port: Naval War College, (http://www.gutenberg.org/files/13529/13529.txt); DOWNS B.
Robert (1980); Dünyayý Deðiþtiren Kitaplar, Ýstanbul: Tur Yayýnlarý, 181-198.
8
Kara Hâkimiyeti Teorisi, Ýngiliz Jeopolitikçi H. Mackinder tarafýndan “Demokratik idealler ve
Gerçek” adlý kitabýnda ve “Tarihin Coðrafî Mihveri” tebliðinde ortaya konmuþ ve jeopolitiðin
temel taþlarý oluþturulmuþtur. Bk. Halford John Mackinder, Democratic Ideals and Reality,
Constable Publishers , Londra, 1942 Sh. 14-16. Eserin kapsamlý bir özeti ve deðerlendirmesi için
bk. DOWNS B. Robert (1980); Dünyayý Deðiþtiren Kitaplar, Ýstanbul: Tur Yayýnlarý, 181-198.
[154]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
den ve deniz gücünün kontrolünden uzak olan merkez bölgesidir. Bunun
içine Baltýk Denizi, gemi ulaþýmýna uygun olan orta ve Aþaðý Tuna, Karadeniz, Küçük Asya, Ermenistan, Ýran, Tibet ve Moðolistan girer. Mackinder’in Karasal gücünün çekirdeði kalpgâhý Rusya olan Avrasya idi. Avrasya
ve Afrika dünya adasýný meydana getiriyordu. Kalpgâhý kontrol eden güç
bizim bugün süper güç konumu dediðimiz hâkim bir mevki elde eder.
Mackinder, mihver bölgesinin dýþýnda onu çevreleyen iki hilâlden bahseder. Bunlardan biri Almanya, Avusturya, Hindistan ve Çin’den oluþan büyük bir iç hilâldir. Ýkincisi Ýngiltere, Güney Afrika, Avustralya, ABD, Kanada ve Japonya’dan oluþan dýþ hilâldir. Mihver bölgeyi elinde tutan Rusya ile iç
hilâlde bulunan Almanya’nýn ittifakýnýn dünya imparatorluðuna giden yolu
açacaðýný söyler.
Birinci Dünya savaþýndan sonra General Profesör Karl Haushofer
(1869-1946) himayesinde bir Alman jeopolitik okul geliþiyordu. O Ratzel ve
Kjellen’in temel kavramlarýný kullandý. O, Jeopolitik Dergisi’ni(Zeitschrift
fuer Geopolitik) kurdu ve 1925 ve 1945 arasýnda meslektaþlarý ile birlikte
hacimli bir jeopolitik yazý birikimi oluþturdu. Haushofer’ýn jeopolitik düþünceleri Ýkinci Dünya Savaþý süresince ve öncesinde Nazi Almanyasý’nýn
fetihlerine meþruluk kazandýrmak için kullanýldý. Gene de þu belirtilmelidir
ki Hashofer’ýn etkisi Müttefiklerce abartýlmýþtýr ve o Nazi Partisi heyetine
girmemiþtir. Üstelik Hitler’e karþý 20 Temmuz’da yapýlan askeri darbeye onun katýlýmýný oðlu Albrecth baþarmýþ ve o savaþýn sonunda toplama kamplarýnda zaman geçirmiþtir. Jeopolitik kuramcýlardan biri olan C. Haushofer'e göre ise jeopolitik; “coðrafî bölgenin ve tarihi geliþmelerin etkisi
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[155]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
altýnda deðiþen siyasi hayat þeklinin (devlet), üzerinde yaþadýðý yer
ile münasebeti” demektir.9
Yaklaþýk ayný tarihlerde Amerikalý Profesör Nicholas Spykman
(1893-1943), Mackinder’in Kalpgâh’ýný gereðinden fazla abartýlý bulmaktaydý. Onun yerine deniz ve kara gücü arasýnda geniþ bir tampon bölge olan
“Kenar-kuþak veya Kenargâh”(Rimland) kavramýný önerdi. II. Dünya savaþýndan sonra Kenargâh kavramý Sovyetler Birliði ve Komünizm’in etkisizleþtirilmesi, kenargâha SSCB(ve baþlangýçta Çin Halk Cumhuriyeti)’nin
yayýlan baskýsýnýn önlenmesi (güçlenmesini önlemek) için Birleþik Devletler’in politikalarýna etki etmeye baþladý. Kuzey Atlantik Ýttifaký(NATO) büyük oranda bu görüþe dayanmaktaydý.10
Mackinder’in görüþüne karþý Amerikalý J.
Spykman tarafýndan geliþtirilen Kenar Kuþak
Teorisi; “Kim kenar kuþaða hükmederse
Avrasya’ya hâkim olur; kim Avrasya’ya hâkim olursa dünyanýn kaderimi kontrol eder” þeklinde özetlenebilir. J. Spykman da Mackinder’le ayný coðrafî tasnif ve tanýmlarý kullanmýþtýr. Rusya ve Orta Asya’nýn oluþturduðu bölge, burada da “Merkezi Bölge” olarak tanýmlanýr. Bu merkezi bölgeye tam hâkim olabilmek için Batý Avrupa, Türkiye,
Ýran, Kuveyt ve Hindistan’a kadar uzanan çevre kuþaða hâkim olmayý öngörür. Yani, Mackinder’in kurgusu merkezden dýþa doðru iken; Spykman’ýnki
ise dýþtan merkeze doðru geliþen bir deðerlendirme olarak görülebilir.
Mackinder’in kurgusu
merkezden dýþa doðru
iken; Spykman’ýnki ise
dýþtan merkeze doðru
geliþen bir deðerlendirme olarak görülebilir.
Bir asra yakýndýr dünya tarihini biçimlendiren büyük savaþlarýn ve ittifaklarýn bu görüþlerle doðrudan baðlantýsý vardýr. Her iki görüþe göre Türkiye ve Türk dünyasý öncelik taþýmaktadýr. Birinci görüþ Türklerin ata yurdu
Orta Asya’yý öne çýkarýrken ikincisi daha çok Türkiye’nin yerleþtiði bölgeyi
öne çýkarmaktadýr.11
Jeopolitiði, Nazilerin yayýlmacý politikalarýna bir gerekçe olarak kullandýklarý sözde bir bilim olarak gören bazý geleneksel yaklaþýmlarýn dýþýnda o
9
Dorpalen, Andreas. The World of General Haushofer. Farrar & Rinehart, Inc., New York:
1984.
10
Servet Cömert, Jeopolitik, Jeostrateji ve Strateji, Ýstanbul, 2000, Harp Akademileri Komutanlýðý Yayýnlarý, s. 82.
11
Suat Ýlhan, “Jeopolitik Açýdan Türk Dünyasý”, Deðiþen Dünyada Türkiye ve Türk Dünyasý
Sempozyumu (Bildiriler), H.Ü. A.Ý.Ý.T.E., Ankara, 1993, s. 99-107.
[156]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
bir bilim dalý olarak geliþmesini sürdürmüþtür. Onun Ýkinci Dünya Savaþý
sonrasýnda oluþan bu kötü þöhreti 1970’lerin ortalarýna kadar sürdü. Çaðdaþ
jeopolitik klasik jeopolitikten farklý olarak güç politikalarý ve coðrafya ile
daha ilgilidir. Siyasetçiler, askeri plânlamacýlar ve diplomatlar plânlamalarýnda, coðrafî faktörlerin nasýl önemli olabileceðinin analizini yaparken jeopolitiði bir yöntem olarak kullanmaktadýrlar. Son 15- 20 yýl içinde pek çok yazar,
jeopolitiði tam olarak siyasî coðrafya demek olduðuna veya genelde coðrafya ve politika arasýndaki iliþkiye dikkatleri çekti. Jeopolitik güney Amerika’da Batýdakinden bir bakýma farklý bir içerik taþýr. Rusya’da, Ýngiltere’de, Almanya’da, Amerika’da, Ýran’da ve Türkiye’de de farklý jeopolitik algýlamalarýn olmasý doðaldýr. Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra jeopolitik terimi nadiren kullanýlmýþtýr. 1970’li yýllar boyunca Henry Kissinger yeri geldikçe bu
kavramý kullandý, jeopolitik 1990’lar boyunca(güçlenen bir diriliþ) giderek
kuvvetlendiði bir yeniden canlanma(Rönesans) yaþadý. Çaðdaþ geleneksel
jeopolitik esas olarak Mackinder ve Spykman’a dayanýr.
Yukarýda özetlemeye çalýþtýðýmýz siyasî coðÇaðdaþ jeopolitik klasik
rafya ve jeopolitiði ilgilendiren dünya görüþleri,
kara ve deniz hâkimiyetlerine dayanmaktadýr. jeopolitikten farklý olarak
Bunun dýþýnda Ýkinci Dünya Savaþý’ndan sonra güç politikalarý ve coðAmerikalý George T. Renner ve Rus Sversky rafya ile daha ilgilidir.
tarafýndan geliþtirilen Hava hâkimiyet teorisinden söz edebiliriz. Atatürk’ün “istikbal göklerdedir” sözünü bu yönde
deðerlendirebiliriz. Buna göre Ortadoðu ve Kuzey Afrika önem kazanmaktadýr.
Bir dereceye kadar jeopolitik kendi teorik(kavramsal, nazarî canlýlýðýný)
dinamiklerini 1990’lar boyunca deðiþtirdi. Artýk günümüzde eleþtirel jeopolitik yaygýn bir rol oynuyor. Büyük oranda çaðdaþ jeopolitik, milli savunma
plânlamalarý, stratejik çalýþmalar ve milli gücün unsurlarý gibi konularý içermektedir. Bu hususta önemli bir katký saðlayan Ýngiltere doðumlu stratejik
uzman Colin S. Gray ve kitabý Nükleer Çaðýn Jeopolitiði: Kalpgâh,
Kenargâhlar ve Teknolojik Devrim(1977)’dir. Bir baþka önemli kitabý
Süper Gücün Jeopolitiði(1989)ve Geoffrey Sloan ile birlikte kaleme aldýðý
Coðrafî ve Stratejik Tarih 1871-2050(2002) adýný taþýr. Diðer yandan bazý
stratejistler jeopolitiðin önemini yitirmekte olduðu ve yerini jeoekonomiðin
aldýðýný iddia etmektedirler.
Avrasya, küresel üstünlük mücadelesinin oynandýðý satranç tahtasý olarak algýlanmaktadýr ve bu mücadele ayný zamanda Jeostrateji,
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[157]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
yani jeopolitik çýkarlarýn stratejik idaresini de içerir.12 Türkler bu
satranç tahtasýnýn en etkin bölümüne yayýlmýþ durumdadýrlar. Gerek
jeopolitik görüþler, gerekse stratejik öncelikler içerisinde Türkiye ve Türk
dünyasýnýn özel bir yeri vardýr. Küresel güç iddiasýndaki tüm aktörlerin, bu
olguya göre davrandýklarýný biliyoruz.
Türk Jeopolitiði: Beklentilerin büyüklüðüne baðlý olarak, insanlýðý
mekân etkeni ile karþýlýklý iliþkisi içinde inceleyen bir disiplin olarak
jeopolitik daha geniþ bir tanýmlama çerçevesinde de algýlanmaktadýr. Yüz
yýlý aþan araþtýrmalar, jeopolitik yöntemin sadece devletleri deðil,
uygarlýklarýn, iktisadî görüþlerin, dinî, millî duyarlýlýklarýn algýlanmasýnda da
kullanýlabileceðini göstermiþtir. Bu baðlamda Ýslâm'ýn, Ortodoksluðun,
Kapitalizmin, Sosyalizmin, Türklüðün, Rusluðun, Farslýðýn jeopolitiðinden söz edilebilmektedir.13 Buraya kadar jeopolitiðin dünyada ve bizdeki bu serüveni üzerine yapýlan bu genel deðerlendirmeden sonra Türk Jeopolitiðinden ne anladýðýmýzý izaha giriþebiliriz. Mevzubahis yaptýðýmýz bu
husus aslýnda her gün yolumuz üzerinde bulunan, yanýndan gelip geçerken
fark etmediðimiz veya fark etmememiz için bilinçli bir karartmaya tabi
tutulan bir gerçekliktir.14
12
Zbigniev Brzezinský, Büyük Satranç Tahtasý, Sabah Kitapçýlýk A.Þ. , 1.Baský, Ýstanbul, 1998, s.
40- 42.
13
Aleksandr Dugin, Rus Jeopolitiði Avrasyacý Yaklaþým, Küre Yay., tercüme Vügar Ýmanov, Ýstanbul, 2004, s. IX-X.
14
Bu konuda 1961’de Washington’daki NATO Askeri Komite Karargâhý’nda görev yapan Kurmay Albay Atýf Erçýkan’ýn baþýndan geçen olay dikkat çekicidir. Basýna yansýdýðýna göre olay
þöyle cereyan eder: “Yeni Kurmay Baþkaný Fransýz general, karargâhtaki müttefik kuvvetleri temsil
eden proje subaylarýný toplayarak kendisine tevdi edilen proje dosyalarýný daðýtýyor. Erçýkan’a verilen dosyanýn ilginç bir baþlýðý vardýr, “Sovyetler Birliði’ne Karþý Uygulanacak Psikolojik Harp
Harekâtý” Kurmay Albay Erçýkan, son derece önemli bir baþlýðý içeren dosyanýn kendisine tevdi
edilmesinden son derece mutluydu.
Atýf Erçýkan, dosyayý okumaya fýrsat bulamadan, biri Amerikalý diðeri Ýngiliz 2 albay hýþýmla odaya
giriyor. Neye uðradýðýný anlamayan Erçýkan þaþkýndýr. Albaylar, “Kurmay baþkaný bu dosyayý
sana yanlýþlýkla vermiþ, onu geri istiyor” derler. Erçýkan dosyanýn kapaðýný bile açmamýþtýr. Albaylara, itiraz ederek, “Kurmay Baþkaný bu dosyayý yanlýþlýkla deðil, bilerek verdi. Size vermem” diyor. Aðýz dalaþý devam ederken albaylardan birisi dosyayý masanýn üzerinden almak ister.
Erçýkan, pes etmez. Daha çevik davranarak dosyayý kaparak çekmeceye kilitler. Ýþte bu esnada Albaylar, daha da sertleþerek bir müttefike yakýþmayan sözler sarf ediyorlar. Ýþin açýkçasý, Erçýkan
ölümle tehdit edilir.
Albaylarýn, “Bu dosyanýn gizlilik derecesini biliyor musun?” sorusuna Erçýkan,
“NATO’daki en yüksek gizlilik derecesi olan ‘Cosmic top secret’dir.” diyerek karþýlýk veriyor. Subaylarýn verdiði cevap ise Erçýkan’ý þok edecek niteliktedir. Subaylar, Erçýkan’a “Hayýr,
burada ondan daha yüksek gizlilik derecesi vardýr. Adý Vagram!dýr. Bu dosyadan deðil bir
[158]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Türk Jeopolitiði’nin itici gücünün Türk etnik menþeinin en eski zamanlardan beri üst üste yýðýlan katmanlarý olduðunu kabul etmemiz gerekir.
Hun-Avar-Göktürk-Uygur-Karahanlý-Selçuklu-Cengizli-Osmanlý vs. gibi
sayýsýz siyasî yapýlarý üreten bu Türk etnik oluþumu, gerek bozkýrý ve gerekse
onu çevreleyen yerleþik medeniyetleri kendi yönetiminde birleþtirecek yüksek idarî kabiliyetlerini bozkýr geleneklerinden almaktadýr. Türk etnik oluþumu, önce bozkýrda ortaya çýkýp þekillenmiþ ve oradan bozkýrý çevreleyen
yerleþik uygarlýklara hâkimiyetini geniþletmiþtir. Demir ve atla bütünleþmiþ
olan bozkýrýn atlý savaþçýsý yaklaþýk M.Ö. 1000 ile M.S. 1500 yýllarý arasýnda
Mackinder’in merkez bölgesinden büyük askeri organizasyonlar düzenleyerek Hindistan, Çin, Ýran ve Avrupa tarihini þekillendirmiþlerdir. Eski dünyanýn bütün yerleþik Türk Jeopolitiði’nin itici
mýntýkalarý, er veya geç, bozkýrýn atlý savaþçýsý- gücünün Türk etnik
nýn yayýlma gücüne boyun eðmiþtir. Demir ve menþeinin en eski zaüzenginin saðladýðý muazzam hareketlilik, eski manlardan beri üst üste
dünya ölçeðinde kapalý bir siyasî sistem yarat- yýðýlan katmanlarý oldumýþtýr. Tarih, 2500 yýldan daha fazla bozkýr dün- ðunu kabul etmemiz
yasý ile yerleþik dünya arasýndaki diyalektik çeliþgerekir.
ki ekseninde yürümüþtür.
Orta zaman Türk hâkimiyet anlayýþýna göre devlet, baþta bulunan hanedanýn ortak malý durumundadýr. Bu, özel hukuk kurallarýnýn kamu hukuku
sahasýna taþýnmasý ve uygulanmasýndan baþka bir þey deðildir. Bu bozkýr feodal nizamýna göre, hanedana mensup her þehzadeye belirli bir toprak parçasý verilirdi. Ancak bu durum, bazý sakýncalarý da bünyesinde barýndýrmakbilgi dýþarý sýzdýrmak, bir kelimeyi dahi sýzdýrýrsan bil ki ölürsün” diyorlar. Erçýkan dosyanýn
ciddiyetini anlýyor, ancak pes etmeyerek, “Dosyayý okuduktan sonra kendi Genelkurmay Baþkanýma arz ederim, baþka kimseye söylemem” diyor. Subaylar tehditlerden de bir netice alamayacaklarýný anladýklarýndan odayý terk ediyorlar. Bir skandal sayýlmasý gereken bu olay bu kadarla
da bitmiyor. Amerikan ve Ýngiliz subaylarýnýn iþi ölümle tehdide kadar vardýrmalarýn anlamý dosyanýn içeriðinde mevcuttu. Atýf Erçýkan, asýl þoku dosyayý okurken yaþýyor.
Atýf Erçýkan'ý þok eden “Sovyetler Birliði’ne Karþý Uygulanacak Psikolojik Harp Harekâtý”
baþlýklý dosyada Türkiye ile ilgili ilginç ibareler yer alýyordu. Sovyet Rejimi’nin merkezi otoritesini
çökertmeyi amaçladýðý belirtilen dosyada, psikolojik harp vasýtalarý zikrediliyordu. Psikolojik harbin hedef kitleleri ise Ruslar dýþýndaki halklardý. Bu halklarýn büyük bir kýsmý ise Türk’tü. Dosyanýn
sonundaki bölümde merkezi otorite çöktüðü zaman ortaya çýkacak manzara tasvir ediliyordu. Buna göre Rusya’dan baþka on beþ, on altý kadar yeni devlet ortaya çýkacaktý. Peki bu durumda nasýl bir
manzara ortaya çýkacaktý? Bu bölümde, meydana gelecek yeni devletlerden 5-6 tanesinin Türk devleti olacaðý belirtilerek mealen þöyle deniliyordu: “Bunlarýn iþgal ettikleri coðrafya stratejik
yönden çok deðerli ve tabii kaynaklarý bakýmýndan da çok zengindir. Bu devletler, Batý’daki Türkiye Cumhuriyeti ile birleþirse o zaman Hitler Almanyasý’ndan veya Stalin Rusyasý’ndan daha tehlikeli bir kuvvet Batýlýlarýn karþýsýna çýkar.”, Yeni Þafak Gazetesi, 27 Mart
2006.
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[159]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
ta, Türk tarihinde sýklýkla karþýlaþtýðýmýz taht mücadelelerine sebep olmaktaydý. Kendine güvenen her þehzade, sonucuna katlanmak þartýyla, hükümdara isyan edebilirdi.15 Merkezi otoriteye karþý gerçekleþen bý isyan giriþimleri, aslýnda bozkýr hâkimiyet anlayýþýnda çevre- merkez çeliþkisinden
baþka bir þey deðildi.16 Anadolu’nun Türkleþmesi hadisesi, ayný zamanda
Selçuklu Devleti’ndeki söz konusu bu merkez çevre iliþkisinin sonucunda
gerçekleþmiþtir diyebiliriz.
Anadolu’nun Türkleþmesi hadisesi ayrýca, Orta Asya orijinli bozkýr kavimlerinin doðudan batýya büyük yürüyüþ ve yayýlma hareketlerinin doðal
bir sonucudur. Bu hareketler eski zamanlarda Ýran setine çarpýp daha yukarýdan Hazar’ýn kuzeyinden kendine bir mecra bulmaktaydý. Ancak Hz. Ömer’in 642 yýlýnda bu setti yýkmasýndan sonradýr ki, Hazar’ýn güneyinden de
kendine bir mecra açabilecektir. Abbasî imparatorluðunun daðýlmasý ardýndan hýzla Ýslâm dünyasýnda inisiyatifi ele alan Türkler, Selçuklularla birlikte
bütün Ýslâm dünyasýnda hâkimiyet kurmayý baþarmýþlardýr.
Anadolu’nun Türkleþmesi hadisesi ayrýca, Orta
Asya orijinli bozkýr kavimlerinin doðudan batýya büyük yürüyüþ ve yayýlma hareketlerinin
doðal bir sonucudur.
Hanedan içi taht mücadeleleri Selçuklu devletinde, kuruluþundan yýkýlýþýna kadar sürekli
yaþanan temel sorunlardan biri olmuþtur. Bu tür
isyanlarýn çevre merkez çeliþkisinin tabii bir sonucu olduðundan söz etmiþtik. Ancak bunlardan Kutalmýþ isyanýnýn neden olduðu çevremerkez gerilimin yarattýðý merkez kaç güç, Anadolu’nun Türkleþmesi sürecini temin eden enerjiyi üretmiþtir.
Kutalmýþ, Selçuklu hanedanýna mensup olup, Doðunun ve Batýnýn hükümdarý unvanýyla döneminin Ýslâm dünyasýnýn en büyük hükümdarý olan
Sultan Tuðrul’un amcasý Arslan Yabgu’nun oðludur. 1061 yýlýnda Selçuklu Devleti'nin baþýna geçmek düþüncesiyle Sultan Tuðrul’a karþý baþlattýðý isyan, 1064 yýlýna kadar sürmüþ ve Kutalmýþ’ýn ölümü ile sonuçlanmýþtýr. Kutalmýþ isyanýnýn dayandýðý unsurlar, Ýbrahim Yinal ve Sultan Sencer’e
karþý baþ gösteren Oðuz isyanlarýnda olduðu gibi Selçuklu Devleti’nin
çevresini oluþturan ve yönetimden memnun olmayan konar -göçer Türkmenler idi.
15
Mehmet Altay Köymen, Selçuklu Devri Türk Tarihi, (Ankara, 1993), s. 11.
Abdullah Gündoðdu, “Bozkýrýn Egemenlik Anlayýþý”, Kafalý Armaðaný, (Ankara, 2002), s.
127-136
16
[160]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Kutalmýþ oðullarý da babalarýnýn iddiasý dolayýsýyla Selçuklu sultanlarý
tarafýndan hep endiþe ile izlenmiþ ve merkezden uzak bölgelere gönderilerek yeni bir hâkimiyet meselesinin önüne geçilmek istenmiþtir. Nitekim bu
nedenle, 1073 yýlýnda Sultan Melikþah tarafýndan Anadolu’da fethedecekleri ülkeler Kutalmýþ’ýn çocuklarýna býrakýlmýþtýr. Bu tevcihle kurulmasýna
müsaade edilen Anadolu Selçuklu Devleti’nin yanýnda kuzey doðu Anadolu’dan batýya doðru Saltuklular, Mengücekler ve Daniþmendliler
devletlerinin kurulmasý temin edilerek Kutalmýþ oðullarýnýn gücü sýnýrlandýrýlmak istenmiþtir. Ayný þekilde Anadolu’nun fethine Artuk, Tutak, Afþin
gibi kudretli beylerin de memur edilmesi bu amaca yöneliktir. Kutalmýþ’ýn
dört oðlu Süleyman Þah liderliðinde Marmara sahillerinde Anadolu Selçuklu devletini kurduðu ve doðuda nüfuz ve etkisini geniþleterek Kilikya
bölgesini fethettiði sýrada Malazgirt Savaþý’na katýlmýþ kumandanlardan
olan Daniþmend Gazî de Yeþilýrmak ve Kýzýlýrmak vadisini Türklere açýyordu. Böylece, Sivas, Amasya, Tokat, Niksar, Kayseri, Çorum ve Çankýrý bölgelerinde hâkimiyet kuruyordu.17
Anadolu’nun fethi aðýrlýk merkezi Ýran ve Sýr derya boylarýnda olan bir
Türk devletinin yani Büyük Selçuklu devletinin batýya yönelik jeopolitik
17
Mükrimin Halil Yinanç, “Dâniþmendliler”, MEB Ýslâm Ansiklopedisi, c. III, (Ýstanbul, 1993), s.
468.
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[161]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
zorlamasýnýn bir sonucudur. Buna karþýn Anadolu’nun Türkleþmesi18, burayý tavattun eden müstakil hareket etmeye meyilli Türk unsurlarýn bir birinden baðýmsýz ama ayný gayeye yönelmiþ faaliyetlerinin sonucudur. Bu Türk
unsurlarýn ortak hedefi kendi siyasî hükümranlýðýnda Anadolu jeopolitiðini birleþtirmek olmuþtur. Bu jeopolitiðin arkasýnda jeoekonomik
sâikler de bulunuyordu. Aslýnda bu jeo-ekonomik sâikler, Asya’dan(Uluð
Türkistan) küçük Asya’ya Türk devlet geleneði olarak taþýnmýþtý. Eski ve
Orta çaðlarýn küresel ticaretin damarlarý olan ticaret yollarý üzerinde denetim kurup bunlarýn güvenliðini saðlamak yoluyla küresel zenginlikten (ekonomik ve kültürel) gönüllerince istifade etmeyi istihdaf eden bu devlet geleneði19 Anadolu’da bunu gerçekleþtirecek vasatý
Anadolu’daki Türk fütu- yaratmakta zorlanmayacaktýr. Küresel ticaretin
hatý burayý tek bir eko- batý ucu Akdeniz ve Karadeniz havzasý vasýtasýyla Batýya ulaþýyordu. Anadolu ise bu iki havnomik ünite haline geti- zaya
da hakim olacak imkânlara malikti. Bilhasrecek siyasî ve askerî bir sa Batý Anadolu(Marmara Bölgesi), Akdeniz ve
gayeyi taþýmýþtýr. Bunu
Karadeniz’i ayný anda denetleyen bir kilit durumundaydý.
Söz konusu kilidin en kritik mevkisi
Türk tarihinde ilk defa
gerçekleþtiren Alaaddin ise Ýstanbul ve Çanakkale boðazlarýdýr. Osmanlýlarý müteradifleri(eþitleri) arasýnda yükselten
Keykubad olmuþtur.
bu kilide hâkim olacak þekilde konuþlanmýþ olmalarýdýr.
Anadolu’daki Türk fütuhatý burayý tek bir ekonomik ünite haline getire18
Anadolu’nun Türkleþmesi, millî tarihimiz kadar dünya tarih bakýmýndan da fevkalâde bir hadisedir. Fetihten önce, uzun yýllar Bizans- Sasanî, Bizans-Arap savaþlarý süresince savaþ alaný hâline gelen Anadolu, ýssýzlaþmýþ ve nüfus bakýmýndan da seyrekleþmiþti.(M. Kafalý, Anadolu’nun Türkleþmesi, Ankara, 2000.) Bu bakýmdan Selcuklu Devleti’ni kuran aslî unsurlar Harezm ve Maveraünnehir baþta olmak üzere Türk kültürünün hakim olduðu bölgelerden kitleler halinde buraya aktýlar. Türkler, daha Haçlý seferleri çaðýnda burayý savunacak ve ardýndan da cihan imparatorluðunun
siklet merkezi yapacak bir nüfus cesametine ulaþmýþ bulunuyorlardý. Bu akýþ, sürekliliði olan bir eylem olarak günümüze kadar tekrarlanmýþtýr. Bu Türkleþme, Anadolu’nun bitki ve hayvan dokusunu deðiþtirecek kadar köklü bir deðiþime yol açmýþtýr. Karþýlaþtýrma için bk. Hayri Ertem, Boðazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Florasý, Ankara, 1974; Hayri Ertem, Boðazköy Metinlerine Göre Hititler Devri Anadolu’sunun Faunasý, Ankara, 1965; Ýrfan Albayrak, “Kültepe Metinlerinde Geçen Besin Maddeleri”, IV. Kayseri ve Yöresi Tarih Sempozyumu Bildirileri, 10-11 Nisan 2003, Kayseri, s. 59-67. Türkler öncesinde domuz kültürünün ve ziraatçý kültürün egemen olduðu Anadolu’da, Türk hâkimiyetinden sonra domuz kültürünün izleri tamamen silinirken, Orta Asya bozkýrlarýyla bütünleþen hayvancý ekonominin aðýrlýk kazandýðý bir
ekonomik yapý ortaya çýkmýþtýr.
19
Abdullah Gündoðdu, “Osmanlýlar ve Dünya Ticareti: Osmanlýlarýn Tarihsel Zenginliklerine Dönüþ Projeleri”, Osmanlý, Yeni Türkiye Yayýnlarý, C. 3, Ankara 1999, s. 45- 50.
[162]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
cek siyasî ve askerî bir gayeyi taþýmýþtýr. Bunu Türk tarihinde ilk defa gerçekleþtiren Alaaddin Keykubad olmuþtur. Onun zamanýnda(1220-1237) bir
yandan Alanya(Alaiye) üzerinden Akdeniz’e yönelen faaliyetler, diðer yandan da Kýzýlýrmak ve Yeþilýrmak havzasýndan Karadeniz’e yönelmiþti. Anadolu’da siyasî birliði saðlayarak Anadolu ekonomik ünitesinin ortaya çýktýðý
Alaaddin Keykubad zamanýnda Türk hâkimiyeti Kýrým’a kadar geniþlemiþ
ve Kýbrýs müstakbel fetih plânýna dâhil edilmiþti. 13. yüzyýl, Anadolu’da
Türk birliðini kurma idealinin sadece siyasî hayatla sýnýrlý olmadýðý, manevî
ve kültür hayatýnda da bir birliðe yönelme halinin en kuvvetli bir þekilde yaþandýðý bir yüzyýl olmuþtur. Bugün bile Türk kültür ve manevî hayatýnýn ortak sembol isimleri olan Nasrettin Hoca, Hacý Bektaþ Veli, Yunus Emre, Ahi Evran gibi isimlerin bu dönemin ürünleri olmasý tesadüf deðildir.
Bu isimlerin bir kýsmýnýn Türk dünyasýnýn diðer bölgelerinde de ortak bir
deðer olarak birleþtirici rol oynamalarý anlamlýdýr. Bu tabi seyir, 1243 Kösedað yenilgisi ardýndan Ýlhanlý istilâsý20, ile kesintiye uðramýþ olmasýna karþýn Fatih ve Yavuz ça- Türk jeopoliði ve jeoðýnda bu hedefini aþmýþtýr. Bu dönemde muaz- ekonomisi Kýrým’dan
zam bir dünya imparatorluðunu yaratan ayný je- Kýbrýs’a hatta Süveyþ’e
opolitiktir. Bu imparatorluðun hayat merkezini
bugünkü Türkiye muhafaza etmektedir. Bu uzanan asgarî bir enlem
baðlamda Türk jeopoliði ve jeo-ekonomisi Ký- geniþliðini bünyesinde
rým’dan Kýbrýs’a hatta Süveyþ’e uzanan asgarî taþýr.
bir enlem geniþliðini bünyesinde taþýr.
Anadolu’nun güneyinde ve doðusunda ortaya çýkacak ve Anadolu’daki
askeri gücü dengeleyecek bir gücün Anadolu’nun birliði için her zaman büyük tehdit oluþturduðunu biliyoruz. Bu gücün küresel boyutta bir gücü temsil ettiði zaman ise Anadolu’daki merkez kaç eðilimlerin büyük bir ivme kazandýðýný, tehdidin doðrudan parçalayýcý bir etki yaptýðýný söyleyebiliriz.
1243 yýlýnda Anadolu’nun doðusunda ve güneyinde Ýran ve Irak’ta yerleþmiþ
olan Ýlhanlýlar gibi 1402’de Timur ve 1918'den sonra Ýtilaf devletleri yine
ayný mevkilerde yerleþmiþ olan böylesi bir küresel gücü temsil ediyorlardý.
Geliþmeler Anadolu'daki özenle kurulmuþ olan Türk birliðinin parçalanmasý þeklinde neticelenmiþtir. Bugün yine ayný þekilde Irak’ta yerleþmiþ bulunan Amerikan iþgal gücünün ayný yönden gelen benzer tehditleri ve
20
Bu Anadolu Selçuklu- Ýlhanlý çatýþmasý, Ýon- Med, Helen-Pers, Bizans-Sasani ve daha sonraki
Osmanlý-Safevî çatýþmalarýnda olduðu gibi, Ýran jeopolitiðinin Anadolu jeopolitiði ile asýrlardýr
süre gelen çatýþmasýnýn bir sonucu olarak görülebilir. Ýki Jeopolitik sürekli rekabet halinde
olagelmiþtir.
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[163]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
etkileri oluþturmakta olmasý bir tesadüf deðildir. 14. ve 15. yüzyýllarda Akkoyunlu, Safevî, Memluk devletlerinin yarattýðý tehdit de ayný yönlerden gelmekle beraber bunlar Anadolu’da temerküz eden ve Türk birliðine yönelmiþ
olan Osmanlý gücüyle rekabet edecek boyutta güçler deðillerdi. Bu nedenle
Anadolu jeopolitiði onlara üstün gelebilmiþtir. Yine Mehmet Ali Paþa isyanýnda Türkiye’nin güney sýnýrlarýndan gelen tehdit ancak Rusya ve Batýlý
devletlerin desteðiyle bertaraf edilmiþtir ki bu hattýn Türk jeopolitiðinin yumuþak karný olduðunu göstermesi bakýmdan önemlidir. Bu örnekler Anadolu’daki yerleþen gücün her zaman için çevresinden üstün bir caydýrýcýlýk
yeteneðine sahip olmasý gerekliliðini bize söylüyor. Ayný zamanda yine buradan anladýðýmýz Millî Mücadele ve daha sonrasýnda görüldüðü gibi, sürpriz
bir þekilde ortaya çýkacak küresel güçlere karþý ise baþka küresel veya bölgesel güçlerle ittifak kurarak onu dengelemek mecburiyeti Anadolu’da Türk
birliði dolayýsýyla Türk jeopolitiði için öncelikli bir strateji durumundadýr.
Büyük coðrafî keþiflerin baþladýðý 16. yüzyýl
Türk dünyasý için geri kalmýþlýk ve içine kapanma olarak yaþanan ve giderek derinleþen büyük
bir kopuþu ifade ediyordu. Eski ticaret yollarýnýn önemini yitirmesiyle uygarlýðýmýzý finanse
eden maddî imkânlardan mahrum kaldýðýmýz
bu dönemde Batý, okyanuslarý sýnýrsýz sýçrama
imkâný veren tramplen gibi dört yüz yýl boyunca
kullandý. Kolomb çaðýyla birlikte hýzla bizden uzaklaþan “tarih”, 1869 yýlýnda Süveyþ Kanalý’nýn
açýlmasýyla birlikte baþlayan süreçte yine bizim
etrafýmýzda cereyan etmeye baþlamýþtýr. Bu 16.
yüzyýldan önceki eski dünyanýn yeniden kurulmasý anlamýna gelmektedir. Kolomb sonrasý bu
çaðý Mackinder, Kolomb öncesinde olduðu gibi, yine bir siyasî kapalý sistem
olarak deðerlendirir. Bir tür küreselleþme olan bu sistem, dünya çapýnda bir
siyasî sistem olacaktýr. Bu çaðýn kapalý sistem özelliði ve onunla birlikte hem
karada hem havada görülen sýnýrsýz hareketlilik dolayýsýyla, Mackinder’in
özenle vurguladýðý gibi, deniz gücünün hâkim olduðu çað kapanmýþ, kara
gücünün hâkim olacaðý yeni bir çað baþlamýþtýr. Gerçek anlamýyla Türk jeopolitiði kurulduðunda küresel güce dönüþmeye hazýr rakipsiz bölgesel güç
doðacaktýr.
Mehmet Ali Paþa isyanýnda Türkiye’nin güney
sýnýrlarýndan gelen tehdit
ancak Rusya ve Batýlý
devletlerin desteðiyle
bertaraf edilmiþtir ki bu
hattýn Türk jeopolitiðinin yumuþak karný
olduðunu göstermesi
bakýmdan önemlidir.
Türk jeopolitiðinin Bölgesel Rakipleri Rusluk ve Farslýk
Türkiye ve Rusya: Büyük Türklük âlemi geniþ Slav âlemi ile Avrasya’da
[164]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Türkiye, Rusya ve Ýran’ýn birbirlerine rakip çýkarlarý
simetrik bir gücü temsil eder. Bu kýyaslamayý Farslýk âlemi ile de yapmak
mümkündür. Söz konusu simetri yüzyýllar boyu süren sert bir rekabet yanýnda karþýlýklý yoðun alýp vermeleri de ihtiva eder. Slav dünyasýnýn stratejik
bakýmdan en güçlü kesimini Doðu Slavlarý(Rusya-Ukrayna-Beyaz Rusya)
meydana getirirken Türk dünyasýnýn en güçlü kesimini Batý Türkleri yani
Oðuz Türkleri(Türkiye-Azerbaycan-Türkmenistan) oluþturur. Türk Jeopolitiðinin politik gerçeklikle örtüþen alaný burasýdýr. Kültürel olarak da
Türkülerin çalýnýp söylendiði bir kültürel coðrafya bütününü bu tanýmýn
içine sokabiliriz.
Rusluk, Stockholm'den gelen Germen asýllý hâkim askerî unsurlarýn kalabalýk Slav kitleleri ile Bizans’tan alýnan Ortodoks Hýristiyanlýk potasýnda erimesi sonucunda ortaya çýkmýþ üçlü bir terkiptir. Rusluðun Türklükle olan
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[165]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
iliþkisi, Rus millî kimliðine bir dördüncü unsuru katmýþtýr. Bu daRusya'nýn
Bozkýrla (Step) yürütülen iliþkilerin sonucunda dördüncü bir unsur olarak
edindiði Bozkýr kültürüdür. Ancak bu son unsur daha çok dýþ bir etki olarak
ilk üç unsuru biçimlendirici bir özelliðe sahiptir.21
Rus siyasî ve kültür hayatýnda Batýcýlar ve Slavofiller olmak üzere iki ana çizgi hep varlýðýný hissettiregelmiþtir.22 Batýyla bütünleþmeyi Rusya’nýn
yararýna gören birinci görüþ daha çok Çarlýk Rusyasýnýn jeopolitik görüþünü
oluþturmuþtur. Bu jeopolitik görüþün teorisyenlerinden olan Rus tarihçilerinin en büyüðü sayýlan Solovyev ve K. Kavalin Avrupa ile Asya’yý bir biriyle
sürekli boðuþan iki rakip olarak telâkki etmektedir. Avrupa, hayat veren denizlerin Asya ise ölümcül bozkýrýn etkisini ortaya koyar. Bunu Zerdüþt
dualizmi ile izah eden Solovyev’e göre, âdeta taRus siyasî ve kültür haya- rihin Hürmüz ve Ehrimen’i olan bu iki kuvvetin
çarpýþmasý cihan tarihinin temel diyalektiðini otýnda Batýcýlar ve Slavo- luþturur. 1845’ten baþlayarak otuz yýldan daha
filler olmak üzere iki ana fazla Moskova üniversitesinde profesörlük yaçizgi hep varlýðýný hisset- pan Solovyev’in bu görüþü, geliþmeci ve batý
yanlýsý Rus tarih yazarlarý tarafýndan kabul ediltiregelmiþtir
miþtir. O, Rusya’nýn batýlýlaþmasý, denizlerin hayat bahþeden etkilerinden yararlanmasý için gereken sosyal ve siyasî tedbirleri almasýný tavsiye eder. Bu nazariyeye göre de
Ruslar denizsiz kalmamalý; steplerden, Ehrimen’in karanlýk ve ölümcül ülkesinden kurtulup, Hürmüz’ün aydýnlýk ve hayat veren hükmüne boyun eðmelidir.23 Büyük Petro’nun faaliyetlerini özellikle 1715 yýlýnda bozkýrý temsil eden baþkentin Moskova’dan denizlere açýlan Petersburg’a taþýnmasýnda
bu düþünceler etkili olmuþtur.
Yeltsin döneminde dýþiþleri bakaný Andrey Kozirev’in þahsýnda güçlü
bir þekilde temsil edilen Batýcý siyasete göre, Rusya Batý ile bir yandan demokrasi, piyasa ekonomisi, insan haklarýna saygý gibi temel deðerleri paylaþýrken, diðer yandan da uluslar arasý terör, Ýslâmî köktencilik ve mülteci akýný
gibi ayný tehditlere maruz kalmaktadýr. Bu nedenle, Rusya’nýn mümkün olan
21
Abdullah Gündoðdu, “Türkiye ve Rusya, Kaçýnýlmaz Etkileþmeler Kaçýnýlmaz Benzeþmeler”, 2023 Dergisi, 15 Haziran 2006, Sayý 62, s. 44-46; Akdes Nimet Kurat, Rusya Tarihi Baþlangýçtan 1917'ye Kadar, Ankara, 1999, s. 3-37.
22
Anne De Tinguy, “Rusya’nýn Bir Güney Politikasý Var mý?”, Unutkan Tarih Sovyet Sonrasý
Türk dilli Alan, Hazýrlayan S. Vaner, Ýstanbul, 1997, s. 269.
23
Yusuf Akçura, Þark Meselesine Dâir: Tarih-i Siyasî Notlarý, Erkan-Harbiye Mektebi Matbaasý, Ýstanbul, 15 Teþrin-i Sâni 1336, s. 8-9.
[166]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
en hýzlý þekilde zengin Kuzey ile bütünleþmesi öngörülmekteydi. Söz konusu Batýcý siyasetin Rusya’nýn özgünlüðü ve kiþiliðini kaybetmesine yol açacaðýný savunan muhalefeti temsil eden Avrasyacýlar, Rusluðu insanlýk için bir
öðretmen olarak tanýmlarlar. Batý’nýn Rusya ile ilgili niyetlerini düþmanca
bulan bu görüþ Putin Rusyasý'nda vitrine taþýnmýþtýr.
Türkiye ve Rusya 20. yüzyýla Orta Çað’dan kalma son fetih imparatorluklarýna sahip olarak girmiþler ve bu imparatorluklar I. Cihan harbiyle tasfiye olmuþlardýr. O zamana kadar giriþtikleri on iki büyük savaþýn pek azýndan
Osmanlý devleti galip çýkmýþtýr. Rusya’nýn yarattýðý tehdit Türkiye’yi sürekli
dýþarýdan bir akciðer arayýþýna itmiþtir. 1853- 1856 Kýrým Savaþý’nda Ýngiliz
ve Fransýz ittifaký, I. Cihan harbinde Almanya, Soðuk Savaþ döneminde ise
Amerika bu iþlevi görmüþtür. Bu boðuþmadan genelde Rusya’nýn karlý çýkmasýna raðmen, her iki ülkede geliþen Batý kapitalizmi karþýsýnda taþra durumunda kalarak bu rekabetin bedelini kanlý savaþlardan daha aðýr ödemiþlerdir. Bu sürecin ye- Anadolu bozkýrýnýn ortagâne istisnasý Milli Mücadele önderinin Bolþe- sýnda Ankara’da konuþviklerle Batý emperyalizmine karþý kurmuþ olduðu ittifaktýr. Atatürk’ün ölümüne kadar de- lanmýþ olan Kemalistlervam eden bu ittifak her iki ülkenin de yararýna le bozkýra açýlan Moskoiþlemiþtir. Aslýnda bu dönem, jeopolitik bakým- va’da yerleþmiþ olan Boldan her iki taraf için de bir kopuþu ifade ediyor- þeviklerin ittifaký jeopodu. Anadolu bozkýrýnýn ortasýnda Ankara’da
konuþlanmýþ olan Kemalistlerle bozkýra açýlan litik bir zorunluluk olMoskova’da yerleþmiþ olan Bolþeviklerin ittifaký muþtur.
jeopolitik bir zorunluluk olmuþtur. Ancak bu ittifak bir yanda Sovyetlerin Stalin’in çelik yumruðuna boyun eðmesi ve bir
yandan da Mustafa Kemal’in vefatý nedeniyle meyvelerini toplayamamýþtýr.
Ýkinci Dünya savaþý’nýn yarattýðý olumsuz þartlar bizi bütünüyle Batý ittifakýna baðýmlý hale getirecektir. Bu baðýmlýlýk ise yarý müstemleke anlamýna gelen bir süreci baþlatacaktýr.
Türkiye ve Ýran: Türklük ve Farslýk ise Çin hududundan baþlayarak
Anadolu’ya kadar sarmal bir yay gibi uzanýr. Farslýk, en eski çaðlardan beri
Med-Pers-Sasanî gibi büyük imparatorluklar yanýnda Tohar, Soðd, Tacik,
Afgan, Peþtu gibi etnik uzantýlarý bu sarmalýn deðiþik katmanlarýnda yer alýr.
Firdevsî’nin konu ettiði Ýran-Turan savaþlarýnda olduðu gibi, Türklük ve
Farslýk sert bir boðuþma içerisinde sürekli rakip jeopolitik alanlar üretmiþtir.
Boðuþmalar yoðun kültürel alýþ veriþlere engel olmamýþtýr.
Ýran ve Anadolu jeopolitiðinin rekabeti kadar, Türklük ve Farslýðýn Orta
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[167]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
Asya’ya uzanan rekabeti ve iliþkileri Türk jeopolitiðini belirleyen bir olgu
durumundadýr. Rakip alanlarda ilk öne çýkan Türkiye’nin Laik bir Müslüman ülke olmasýna karþýn Ýran’ýn mezhep temeline dayanan teokratik yapýsýdýr. Aslýnda Ýran’ýn bu durumu Fars birliðini savunan milliyetçileri de rahatsýz etmektedir. Ancak Ýran’ýn son zamanlarda karþýlaþtýðý tehdit karþýsýnda
bu guruplar memnuniyetsizliðini ertelemiþ görünmektedirler. Ýran, coðrafyaya dayalý bir baðlýlýk duygusuyla Þia asabiyetinin tayin ettiði bir yapýyý ifade
eder. Bu yapýnýn temelinde, derinden derine güçlü bir þekilde hissedilen Fars
milliyetçiliði yatmaktadýr.
Ýran’ýn dýþ politik tercihleri ve eðilimleri
Türkiye ve Türklere bakýþýný etkilemektedir.Ýran
bir yandan kendi içindeki Türkleri, Türkiye ile
olan iliþkilerinde hiçbir þekilde söz konusu etmemektedir. Türkiye de bu konuda Ýran’ý rahatsýz edecek davranýþlardan kaçýnmaktadýr. 1990’lý yýllarýn baþýnda Türkiye ve Ýran arasýnda kýsa
bir süre de olsa özellikle Azerbaycan ve orta Asya’ya yansýyan bir rekabet yaþanmýþ, Batý ile iyi
iliþkiler içersinde olan Türkiye’nin Azerbaycan ve Orta Asya’da Pantürkist
bir tehdit oluþturmasýna karþýn Ýran da Ermenistan ve Tacikistan ile yakýn iþbirliðine yönelmiþtir.24
Rakip alanlarda ilk öne
çýkan Türkiye’nin Laik
bir Müslüman ülke olmasýna karþýn Ýran’ýn
mezhep temeline dayanan teokratik yapýsýdýr.
Rusya ve Ýran faktörü, Türkiye’nin Türk dünyasý ile olan iliþkilerinde sürekli gözetmesi gereken bir etkiye sahiptir. Azerbaycan, Türk Jeopolitiði’nin
bu faktörlerle doðrudan çatýþtýðý bir bölgeyi oluþturur. Türkiye’nin ýsrarla
Kafkasya ve özellikle Azerbaycan’dan uzak tutulmasý bu iki rakip alanýn çýkar ortaklýðýný oluþturur. Hatta bir birleri ile rakip ve sürekli mücadele hâlindeki jeopoitik alanlarýn konu Türkiye’ye geldiðinde çýkarlarýnýn ve önerilerinin garip bir þekilde bir biriyle örtüþmesi Türk jeopolitiðinin önünde en büyük engel konumundadýr. Rakip jeopolitik görüþlerin ittifakla Türkiye ve Azerbaycan arasýna set inþa etmekte olduðunu görüyoruz.25 Milli Mücadele ile
tarihe gömdüðümüz Batý emperyalizminin Büyük Ermenistan projesi Türk
jeopolitiðini kýrmayý azmetmiþti. Sovyet döneminde oluþturulan Ermenistan sýnýrlarý Türk jeopolitiðinin sýrtýna saplanmýþ bir kama gibidir. Ýran’ýn
24
Gökhan Çetinsaya, “Humeyni’den Rafsancani’ye Ýran Dýþ Politikasý”, Türkiye Günlüðü,
Sayý 63, Kasým -Aralýk 2000, s. 49. ( 43- 53.)
25
Dugin, a.g.e, s. 78 v.d.; Ýzzetullah Ýzzeti, Ýran ve Bölge Jeopolitiði, tercüme Hakký Uygur, Küre
yay., Ýstanbul 2005, s. 41 v.d.
[168]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Ýstanbul
ÖZBEKÝSTAN
ERM
GÜRCÝSTAN
ENÝS
TAN
AZ
ER
Diyarbakýr
Að
rý D
TÜRKÝYE
ý
að
BAÐIMSIZ
Tebriz
KÜRDÝSTAN
BÜYÜK
LÜBNAN
SURÝYE
ÝSRAÝL
(1987 Sýnýrlarý)
Bakû
BA
YC
TÜRKMENÝSTAN
TACÝKÝSTAN
Tahran
Herat
Baðdat Þehir Devleti
Kâbil
AFGANÝSTAN
(Statüsü Belirlenmemiþ)
Basra
GENÝÞLETÝLMÝÞ
ÜRDÜN
KÜVEYT
Bender Abbas
MISIR
Medine
Karaþi
KATAR
KUTSAL
B.A.E.
ÝSLÂM DEVLETÝ
Mekke
SAUDÝ ANAVATANLARI
BAÐIMSIZ YÖNETÝMÝ
NEPAL
BAÐIMSIZ
BELÜCÝSTAM
Riyad
SUDAN
Ýslâmabad
ÝRAN
ÞÝÝ ARAP DEVLETÝ
WEST BANK
ÇÝN
AN
Kerkük
Þam SÜNNÝ
Amman IRAK
KIRGIZÝSTAN
PA
KÝS
TA
N
Ankara
HÝNDÝSTAN
Gvadar
UMMAN
ERÝTRE
YEMEN
YENÝ ORTADOÐU HARÝTASI
ETYOPYA
eyalet taksimatý da Türk jeopolitiði kaygýlarýný yansýtýr. En son basýna yansýyan Büyük Orta Doðu Projesi’nin Pentagon mahreçli haritalarý Amerika’nýn
doðrudan Türk jeopoliðini hedef aldýðýný göstermektedir. Büyük Kürdistan’ýn Türk jeopolitiðine ebediyen kýrmak amacýyla tasarlanan boyutu ilk göze
çarpan husustur. Haritanýn en ilginç ayrýntýsý tümüyle bir Türk kenti olan
Tebriz’in bile bu uydu devlete býrakýlmýþ olmasýdýr. Türkiye’nin millî, üniter
ve laik yapýsý da Türk jeopolitiði gibi çoðu kere bu alanlarýn hedefi durumundadýr.
20. yüzyýlýn baþýnda Ahmet Aðaoðlu’nun: “Hayal kadar vâsi ve yine
hayâl kadar müphem olan Türk âleminin hudûd-ý hakîkîsini çizmekten müþkil bir þey yoktur” diye yaptýðý deðerlendirme belki bugün için de
hala geçerliliðini korumaktadýr. 1980’lerin sonunda Sovyetlerin daðýlmasý ve
1991 yýlýnda baðýmsýz Türk cumhuriyetlerinin bir biri ardýnca ortaya çýkmasý
Türk dünyasý kavramýný yeniden gündemimize sokmuþtur. Gündemimizdeki sýrasý ise daha çok konjonkture baðlý olarak deðiþmektedir. Ancak Türkiye kurumlarý soðuk savaþ alýþkanlýklarýndan kurtulamadýklarý için Türk
dünyasýna yönelik kalýcý politikalar geliþtirmekte güçlük çekmektedirler.
Meydana getirilen TÝKA gibi kurumlarýn faaliyetlerinde bu açýklýkla görülmektedir. Türkiye’nin Türk dünyasý ile olan iliþkilerinde, ilk göze çarpan þey
belirsizliktir. Bu kafa karýþýklýðý içerisinde Türkiye'nin Türk dünyasýna
yönelik politikalarýnda dikkatleri çeken en temel husus ise Türk dün2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[169]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
yasýný oluþturan birimlere eþit uzaklýkta veya yakýnlýkta durma çabasýdýr. Türk dünyasýný yeknesak bir bütün olarak algýlama ve ona göre politika üretme çabasýnýn, Türkiye’nin eylem gücünü sýnýrladýðý açýktýr. Halbuki
Türk dünyasýný oluþturan her bir birim ancak bir birinden çok farklý stratejik
hedef ve yöntemlerle gerçek anlamýyla algýlanabilir. Kazakistan ayrý bir birimdir, Azerbaycan ayrýdýr ve her biri farklý stratejileri gerektirmektedir.
Bugün uluslararasý iliþkiler, uluslararasý hukuk ve uluslar arasý siyasetin
önündeki en temel sorun soðuk savaþ sonrasýnda ortaya çýkan tek kutuplu
dünya düzeninin kalýcý olup olmayacaðý sorusudur. Avrupa Birliði müzakere
süreci ve Geniþletilmiþ Ortadoðu Projesi Türkiye’yi ciddi güvenlik krizine
sokmuþ görünmektedir. Türkiye içeriden zayýflatýlmýþ, dýþarýdan kuþatýlmýþ
bir görünüm arz etmektedir. Ancak krizler ayný zamanda fýrsatlarý da içerir.
Krizin iyi yönetilmesi riskleri fýrsatlara dönüþtürecektir. Türkiye’nin kuþatýlmýþlýðý aþma yollarýnýn baþýnda Türk jeopolitiðine yönelmesi gelmektedir.
Türkiye’nin Türk dünyasý ile iliþkilerini, Türk Jeopolitiði önceliðine göre yeniden belirlemesi ve bunu kurumsallaþtýrmasý
Türk dünyasýný yeknesak gereklidir. Türkiye’nin karþýlaþtýðý güncel ve yabir bütün olarak algýlama kýn gelecekteki güvenlik sorunlarý ile ilgili olarak
ve ona göre politika ü- da tek çýkýþ yolu yine Türk jeopolitiðidir. Ayný
çözüm Azerbaycan için de geçerlidir. Türkiye ile
retme çabasýnýn, Türki- bütünleþmek, topraklarýnýn %20’si Ermenilerce
ye’nin eylem gücünü
iþgale uðramýþ Azerbaycan için gerçek baðýmsýzlýðýn teminatý olacaktýr. Türk Jeopolitiði,Türk
sýnýrladýðý açýktýr.
dünyasýnýn geneli içinde yer almakla birlikte ondan farklý bir yapýya sahiptir. Ýzmir ile Bakü arasýnda yüz milyonu aþan, kalkýnmýþ, yüksek teknolojiye sahip bir devlet hayal deðildir. Kendini Atatürk’ün esgeri olarak tanýmlayan Elçibey bunu en iyi idrak edenlerden biri
idi. Türk jeopolitiði, Atatürk’ün büyük oranda alt yapýsýný oluþturduðu bir
stratejik önceliktir. Bu, Atatürk’ün Alman milli birliðinin ortaya çýkýþýnda
Bismark’ýn yaptýðý gibi, Büyük bir Türk milleti inþa etme projesinin adýdýr.
Önce Almanya’nýn milli devletini nasýl kurduðunu hatýrlamakta fayda
var. Çünkü Türk milletlinin inþasý, Alman milli birliðinin kuruluþuna benzemektedir. Bismarck, Alman birliðini hayatýnýn en büyük ideali haline getirmiþ ve Alman milletinin yaþamasýný bu birliðin gerçekleþmesinde görmüþtü.
Alman birliðini kurarken önce alman birliðinin önünde engel olan Avusturya’yý yenmesi gerekiyordu. 1866’da Sadowa Zaferi ile Bismarck, Alman birliðini yarý yarýya gerçekleþtirmiþti. Güney alman devletleri bu birliðe katýlmadýkça, Alman birliðinin bütünlüðü saðlanamazdý. Halbuki güney Alman
[170]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
Türk Jeopolitiði (Ak Deniz'e bir kýsrak, Hazara bir kartal baþý gibi uzanan bu memleket)
Türk Jeopolitiði : TURAN Coðrafyasý
devletleri Katolikti ve Fransa’nýn ve özellikle III. Napolyon’un Katoliklik
politikasýnýn bu devletler üzerinde etkisi vardý. Üstelik bu devletler, Protestan Prusya’dan da korkuyorlardý. Sadowa’dan sonra Prusya’ya cephe alan
Güney Alman devletleri þimdi Fransa’nýn kendi topraklarýna göz diktiðini
görünce Katolik baðlarýna raðmen, Fransa’dan korkup Protestan Prusya’ya
yanaþmaya baþladýlar. Bismarck, Alman birliðinin tamamlanmasý için Katolik güney Alman devletlerinin de kontrol altýna alýnmasý ve bunun için de
Katolik Fransa ile savaþ yapýlmasý gerektiðini biliyordu. Katolik baðlar yerine milli baðlarýn güçlendirilmesi Fransa’nýn ezilmesi ile mümkün olmuþ,
1870’de III Napolyon’un Sedan’da esir edildiði zaferle Alman birliði önünde hiçbir engel kalmamýþtý. 18 Ocak 1871’de Versay Sarayý’nýn Aynalý Salon’unda görkemli bir törenle Alman Birliðinin kurulduðu ilân edildi. Güney Alman devletlerinin de artýk bu birliðe girmeleriyle Almanya tarihteki
yerini bu þekilde almýþ oluyordu. Þimdi Alman Papa sayesinde Almanya’da
ve hinterlandýnda artacak Katolik asabiyeti, alman birliðini temelinden sarsacak tehlikeleri de beraberinde taþýmaktadýr. Dinsel baðlarýn yerine yüksel2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8
[171]
Prof. Dr. Abdullah Gündoðdu
tilen Alman ruhuyla kurulan birliðin, bu baðlarýn özellikle de Katolik baðlarýn canlanmasýyla sarsýlacaðýný söylemek kehanet olmayacaktýr. Cihan harplerinin onca tahribatýnda dayanabilmiþ olan Berlin’deki Alman ruhunu sembolize eden zafer takýnýn yükselecek Katolik dindarlýðýna dayanabileceði
þüphelidir.
Atatürk de Türk milletinin inþasýný en büyük ideali yapmýþ ve kurduðu
milli devleti en büyük eseri olarak görmüþtü. 28 Þubat 1920’de Osmanlý Mebusan Meclisi gizli oturumunda kabul edilen ve 12 Þubat’ta tüm dünyaya ilân edilen öncelikli olarak milli sýnýrlar içinde siyasî ve ekonomik baðýmsýzlýðý hedefleyen Misak-ý Milli Türk Jeopolitiðinin nüvesini oluþturur.
Büyük Türk milletini inþa ederken, laiklik Osmanlý Safavî rekabetinin
getirdiði tarihi tortuyu da temizlemek için en önemli inþa malzemesi idi. Hilâfet ve saltanatýn kaldýrýlmasý bunu tamamlayan devrimlerdi. Bu baðlamda
Azeri Türkü Ayetullah Þeriat Medari’nin, Humeyni tarafýndan öldürülmesinden kýsa süre önce, bir diplomatýmýza; “Atatürk laikliði kabul ile
Sünnî- Þiî duvarýný yýktý. Gerekirse Türkiye ile birleþiriz!” dediðini hatýrlamakta fayda var. Unutmamalýdýr ki, Atatürk’ün saðlýðý boyunca Azerbaycan baþta olmak üzere bütün Türk dünyasý, alfabe ve dil birliðini gerçekleþtirmiþ durumdaydý. Sovyet Türklüðü’nün Latin alfabesini býrakarak Kiril’e göçürülmeleri, Atatürk’ün ölümünden sonra gerçekleþtirilmiþ olmasý,
üzerinde durulmasý gereken bir husustur.
Türkiye’nin, derhal Azerbaycan ile ulus temelinde bütünleþmenin yollarýný bulmasý gerekir. Atatürk-Neriman Nerimanov-Resulzade perspektifi bunu bahþedecek imkânlara sahiptir. Bu perspektif, Türk jeopolitiðidir. Elbette, bu projenin muarýzlarý olacaktýr. Ancak bunun arkasýna askeri ve ekonomik gücü almýþ Türk diplomasisi için Avrupa Birliði müzakere
sürecinden daha az yorucu ve yýpratýcý olacaðý kesindir.
[172]
2 1 . Y Ü Z Y I L Te m m u z / A ð u s t o s / E y l ü l 2 0 0 8