4-III Psihologija_TUR.indd - Министерство за образование и наука

Transkript

4-III Psihologija_TUR.indd - Министерство за образование и наука
Lilyana MİLEVA
Kiril Katsarski
Sağlık Mesleki Okullari için
PSİKOLOJİ
Değerlendiriciler:
Prof. Dr. Nikola Sofiyanov
Prof. Sonya Atanasoska
Prof. Suzana Kuseska
Redaksiyon: Prof. Dr. Arif Ago
Düzelti: Dr. Aktan Ago
Çeviri: Enver Asim
Yayıncı: Makedonya Cumhuriyeti Eğitim ve Bilim Bakanlığı
Basımevi: Grafiçki Centar Ltd., Üsküp
Makedonya Cumhuriyeti Eğitim Bakanlığının 30.11.2010 tarihli ve
22-5306/1 sayılı Kararıyla işbu kitabın kullanımına izin verilmiştir.
CIP - Каталогизација во публикација
Национална и универзитетска библиотека “Св.Климент Охридски” ,
Скопје
159.9 (075.3)
Милева, Лилјана
Психологија за III година здравствена струка / Лилјана Милева,
Кирил Кацарски. - Скопје: Министерство за образование и наука на
Република Македонија, 2010, - 225 стр. : илустр. ; 25 см
Библиографија: стр.[222]
ISBN 978-608-226-212-3
1. Кацарски, Кирил [автор]
COBISS.MK-ID 85400330
Lilyana Mileva
Kiril Katsarski
SAĞLIK MESLEKİ OKULLARI İÇİN
PSİKOLOJİ
Hedefin daha parlak olması amacıyla, mesleğin
meçhul laberintlerinde yol göstergesi olarak
geleceğin sağlık çalışanlarına!
Sevgili öğrenciler,
Eğitiminizde Psikoloji dersiyle ilk defa karşılaşıyorsunuz. Bu dersin neden gerekli olduğunu soruyorsunuz, elbete. Psikolog kelimesiyle
karşılaştıysanız ve onun insan ruhunu tanıyan bir şahıstır. Psikoloji, insan ruhunu araştıran bir bilim dalı olduğunu diyebiliriz.
Kendi mesleğinizde çok sayıda sağlıklı ve hasta insanla ve onların
sorunlarıyla karşılacaksınız. Uzman derslerden edineceğiniz bilgilerle gerekli sağlık yardımı sunabileceksiniz. Psikoloji dersi sizin mesleki
bilgileriniz tamamlar ve aynı zamanda insanın organ ile sistem toplamı
olmadığını, hastalığın etkisi altında insan hayatında, özellikle ruhunda
değişiklikler meydana gelmiş olduğunu anlamalısınız.
Psikoloji dersinden edinceğiniz bilgiler, hem kendinizi hem de
hastayı daha iyi anlayabilmeniz, hastalıkla ilgili gerçeği anlayabilmesinde, tedavisine yardımcı olabilirsiniz.
Kitabın içerikleri Sağlık Mesleği III sınıfları Psikoloji Ders
Programına uygundur. Bu kitap insanın toplumsal sağlığıyla ilgili kimi
temel bilgiler içermektedir. Kitap, mesleğinizde yardımcı olacaktır. Bazı
konular belki de başka derslerle, bazıları ise yeniden ve daha geniş olarak
ele alınmıştır, ancak bu sizin gelecekteki mesleğiniz açısından önemli olduğu kanaatindeyiz. Bu bilgileri daha kolay kavrayabilmeniz ve uygula-
yabilmeniz için, konular anlayışlı bir dille yazılmıştır ve onları gelecekte
kolaylıkla uygulayabileceksiniz. Her nasılsa Sizden devamlı ve anlayış ile
okumanız beklenmektedir. Hastanın ruhunu daha kolay anlayabilmeniz
için, kendinizi onun yerine koyunuz. Böylelikle siz de sağlıklı olarak çalışanının mesleği için insancıllık ve iyilik gelişecektir.
Müellifler
PSİKOLOJİ KONULARI
VE DALLARI
✓ PSİKOLOJİ BİLİM VE PRATİK
DİSİPLİNİ OLARAK
✓ PSİKOLOJİ DİSİPLİNLERİ
✓ PSİKOLOJİK YAŞAMIN ORGANİK TEMELLERİ
8
Psİkolojİ
Hayat bilime hedef olmalıdır, bilim hayatın
yolunu aydınlatır.
Nikolai K. Mihaylovski
Kurnaz insanlar bilimi sevmezler, sıradan
insanlar hayranlık duyarlar, akıllılar ise
ondan faydalanırlar.
Bacon
....İnsanın ruhu her zaman kemiklerinden daha
çok acır.
B. Gorbatov
Sağlıklı bedendeki en sıradan bir ruh, en
akıllı hastalıklı insandan daha mutludur.
Jefferson
Sağlıklı insanın yüzlerce isteği vardır, hastanın
sadece bir, sağlıklı olmak.
Sloven Halk deyimi
Kendi sağlığını herhangi bir şey için sarfetmek
en büyük aptallıktır: para kazanmak, şöhret,
zevk ve kısavadeli keyifler; her şey sağlığımıza
hizmet edecek şekilde oturtulmalıdır.
Schopenhauer
sağlık mesleki okullar için
9
PSİKOLOJİ DERSİ VE DALLARI
PSİKOLOJİ NEDİR?
İnsanın kendi kendisini ve başkalarını anlayabilme isteği kuşkusuz
ki insanlığın uzak geçmişine dayalıdır. İnsan dış dünyada diğer insanlarla
kendi ihtiyaçlarını gidermek için bilinçli yaratık olmalıdır, öyleki kendi ve
diğerlerin yaşantılarını öğrenmeye ve daha harmonik ve daha iyi yaşama
usullerini bulmaya ihtiyaç duymaktadır. Böylelikle bilimsel psikolojiden
binlerce yıl önce mevcut olan pratik psikoloji meydana da gelmiştir.
İnsanlar asırlar boyunca kendi davranışlarının yıldızlar, doğaüstü
güçler, mistik olaylar ve benzeri güçler tarafından yönlendirildiğini düşünerek, bütün bu olayları açıklamaya çaba harcamışlardır. Ebinhausun 1907
yılında psikoloji konusunda söylediği gibi bu bilim dalının uzun bir gelişme
sürecinden geçtiğini en iyi bir şekilde açıklar:...psikolojinin kısa tarihi ama
uzun geçmişi vardır.
Psikoloji uzun bir zamandır
felsefe çerçevelerinde gelişmiştir
(Demokrat, Aristoteles, Eflatun).
XIX. yüzyılın sonlarında
özellikle XX. yüzyılın başlarında bilimler bir hayli gelişmiştir.
Almanyada Vilhelm Wundt tarafından 1879 yılında ilk psikoloji laboratuvarının açılmasıyla
Psikolojinin felsefeden ayrılması
sayılmaktadır. (Res. 1).
Psikoloji kelimesi Yunanca psiho-ruh ve logos-bilim kelimelerinden oluşmuştur.
Buna göre psikoloji insanın iç yaşantıları ve dış dünyaya
olan tepkilerine ait bilimdir. Bu
bilim dalı insanların doğuştan
ölümüne kadarki ruhsal yaşamı
Res. No.1 Vilhelm Wundt
ve davranışlarını araştırmaktadır.
10
Psİkolojİ
PSİKOLOJİ BİLGİLERİ NEDEN GEREKLİDİR?
Psikoloji bilgileri, insanı ve onun davranışlarını anlayabilmemiz
için gereklidir. Bunun devamında, psikoloji bilgileri insanın yaşantıları ve
davranışlarını öngörmemizde yardımcı olmaktadır. En önemli olanı, bedensel ve ruh sorunları olan insanlara en iyi şekilde nasıl yardım edebiliriz diye bizi öğretmektedir.
Psikoloji, sağlıklı insanın ruhu hasta insanın ruhundan çok daha
farklı olduğunu öğretmektedir. Hasta insanların ruh sağlığı, beden rahatsızlığının türü ve ağırlığı, hastanın yaşı, en yakınlarının etkisi ve sağlık çalışanlarının davranışına bağlıdır. Hastalığın neticesi hastanın ruh durumu
ve onun davranışlarına bağlı olduğu defalarca kanıtlanmıştır.
Sağlık çalışanı kendi işi esnasında hastanın bir çok sorunuyla karşılaşmaktadır, şöyleki psikolojiyle alakalı bilgisi bu doğrultuda kendisine
yardımcı olmaktadır. Bu bilgiler iyi bir sağlık çalışanın kişiliğini zenginleştirmektedir, çünkü sadece yardım etme isteğinin mevcut olması yetmez,
bunun nasıl yapılabileceğinin de bilmek gereklidir.
RUH VE BİLİNÇ KAVRAMI
Ruh, canlı maddenin belirli gelişme aşamasında meydana gelen
yüksek organize maddenin özelliğidir. Hem insan hem de hayvanın ruha
sahip oldukları düşünülmektedir. Ruh hayvanlarda basit (sıradan) olduğu
ve organizmanın sinir sisteminin gelişimciliğine göre farklı olduğu düşünülmektedir. Hayvanlarda sevinç, üzüntü gibi duygular, hatırlama ve
düşünme yeteneğinin mevcudiyeti ruhun var olduğunu gösterir, ancak
onların davranışları sadece biyolojik gereksinimlerden dikte edilmektedir.
İnsan en yüksek ruh şekline sahiptir ve buna bilinç denilir. Bilinç sadece insanda vardır. Bilinç kavramını açıklamaya çaba harcayan çok sayıda
tanımlar mevcuttur. En yaygın olan tanım da şudur: bilinç konkre-somut
olarak psikolojik belirtilerin toplamıdır, bunun sayesinde insan kendi
kimliğini bilir, zamana oryantasyonu vardır. İnsan bilinç yardımıyla kendi
kişiliği, yaşadığı ortamın gerçeğini anlamakta, kendi davranışlarını buna
göre yönlendirip ayarlayabilmektedir. Demek ki insan düşünmekte, algılamakta, dikkat etmekte, aklında tutmakta, yani tüm oluşumların altyapısı bilinç üzerinde kurulmaktadır. Hastanın bilinçli olup olmadığını tespit
etmek istiyorsak, mantıklı olarak: Adınız nedir, nerede bulunuyorsunuz,
bugünkü tarihi biliyor musunuz, gibi sorular sormalıyız.
sağlık mesleki okullar için
11
PSİKOLOJİ VE DİĞER BİLİM DALLARI
Bilimler sisteminde psikolojiyi hem fen hem de toplumsal bilimler arasına sıralamkatayız. Fen bilimi olarak psikoloji insanı doğadaki en
mükemmel varlık olarak incelemektedir. Aynı zamanda, insan toplumsal
hayatını başka insanlarla paylaştığından dolayı toplumsal bilim olarak da
sayılmaktadır.
Fen bilimi olarak: anatomi, fizyoloji, biyoloji ve diğer bilim dallarıyla, toplumsal bilim olarak da, sosyoloji, etnografya, felsefe, antropoloji ve
diğer bilim dallarıyla yakın ilintidedir.
İnsanda ruh ve beden çok derin temas içindedir ve biri birlerini etkilemektedirler. Aşağıdaki veriler ise bu savları doğrulamaktadır:
◆ Merkezi Sinir Sisteminde (MSSde) meydana gelen organik hasarlar, ruhsal süreçleri zedelemektedir (ör: düşünme, hatırlama, algılama vb.);
◆ Belirli ruh süreçleri, beyinin belirli merkezleriyle bağlıdır;
◆ Ruh hayatının gelişimi Merkezi Sinir Sisteminin gelişimi ile çok
yakın bağlantıdadır;
◆ Güçlü duygu ve yaşantılar bedende değişikliklerin meydana gelmesine neden olmaktadır.
SAĞLIK ÇALIŞANI İÇİN ÖNEMLİ OLAN PSİKOLOJİ DALLARI
Psikolojide teorik ve praktik olmak üzere birkaç bilim dalı mevcuttur. Sağlık alanında çalışanlar şunlara bağlıdır:
1) Tıbbi Psikolojisini, profilini göz önüne almaksızın, her sağlık çalışan bilmelidir.
Tıbbi Psikolojisinin başlıca ödevleri şunlardır:
◆ Hastanın hastalık karşısındaki tutumu, sağlık çalışanın hastalık
karşısındaki tutumu;
◆ Hasta-sağlık çalışanı (ve aksi) hattında beliren psikolojik belirtiler;
◆ Psikosomatik tepkiler (nedenin ruh planında bulunduğu oysa neticenin bedene yansıttığı psikosomatik hastalıklar (örneğin; mide ülseri);
◆ Somatopsikolojik tepkiler (nedenler beden kaynaklıdır, netice ise
insan psikolojisine yansımaktadır, örnek: kanser korkusu);
◆ Hastanın ortam ile etkileşimi.
Psikolojinin bu dalı genel psikoloji ve kişilik psikolojisinin bilinmesine dayanmaktadır.
12
Psİkolojİ
2) Psikopatoloji - Genel olarak semptom (belirti) veya sendrom
olarak kümeleşen ruhsal bozuklukların psikopatolojik özelliklerini inceleyen bilim dalıdır. Semptom ve sendromlar ağırlıklı olarak zihinsel bozukluklardan meydana çıkmaktadır ve düzensiz psikolojik belirtilerden
kaynaklanmaktadır.
3) Zihinsel hijyen - oldukça geniş çapta ve değişik şekillerde uygulanmaktadır: medyalar aracılığıyla yayımlanan yayın ve klibler, okullarda
düzenlenen dersler (sigara, alkol, uyuşturucu önleme kampanyaları), ahalinin zihinsel sağlığını korumakla yükümlü özel enstitüler yardımıyla da
uygulanmaktadır.
Zihinsel Hijyen görevleri şunlardır:
◆ Birincil (önleme anlamında); ahalinin zihinsel sağlığını korumak
ve ilerletmek doğrultusunda değişik önlemlerin alınması demektir;
◆ İkincil- ruh hastalarının erken tespit edilip tedavi edilmesi.
◆ Üçüncül- tedavi edilen ruh hastalarının rehabilitasyonu ve topluma yeniden kazandırılmaları.
4) Klinik Psikolojisi - ruh hastalarının tanı ve tedavi anlamında incelenmesi ve araştırılmasıyla uğraşan Psikoloji dalıdır. Bu bilim dalı psikiyatrik enstitülerinde giderek daha geniş yer alan yeni tarihli psikoloji bilim
dalıdır.
Alıştırma soruları (EVET ya da HAYIR ile cevap verilecek)
1. Bazı insanlar başkalarının düşüncelerini tanıyabilirler.
2. Yüksek alın yüksek zekâ işaretidir.
3. Sadece insanlarda düşünme yeteneği vardır, hayvanlarda yoktur.
4. İnsanın davranışı sadece terbiyenin neticesidir.
5. Çocuk iyiyi kötüden ayırt edebilme yeteneğiyle doğmaktadır.
6. Çabuk öğrenen, çabuk unutur.
7. Ceza, çocuğun iyi davranmasını öğretecek en iyi yöntemdir.
8. Şişman insanlar iyi niyetlidir.
9. Tüm hastalarda doktor korkusu vardır.
10. Aşırı okumak, zihinsel hastalığa neden olabilir.
11. Daha yaşlı hastalarla, genç hastalara kıyasen daha zor işbirliği yapılır.
12. İnsanlarda ruh vardır, hayvanlarda yoktur.
Doğru cevaplar son sayfada bulunur.
sağlık mesleki okullar için
13
İNSANIN PSİKOLOJİK HAYATININ
ORGANİK ESASLARI
SİNİR SİSTEMİ: BÖLÜMLERİ VE ÖNEMİ
Günlük hayatımızda hareket ediyoruz, yazıyoruz...Sol ayağınızın sağ
ayaktan önce ya da sonra ileriye doğru adım atması gerektiğini nereden
biliniyor, diye soru sorduğunuz oldu mu? Hangi yiyeceği hemen yutabiliriz, hangisini çiğnememiz gerekiyor, nereden biliyoruz? Yazılı yaparken
elimiz hangi harfi yazmalı, belli bir matematik denklemini çözerken hangi
formulu kullanmalıyız? Bunları nasıl biliyoruz?
Bedenimizin organları ve sistemleri hepsi kendi başına değil, tam
bir bütün olarak işlemektedirler. Onları sinir sistemi koordine etmektedir.
Ancak bu sinir sisteminin sayısı çok fonksiyonlarından biri olarak sayılır:
onun yardımıyla dışarıdan gelen uyarıları (göz, kulak, burun, dil, derinin
aldığı uyarıları) incelemekteyiz. Örneğin biz elleyeceğimiz bir sobanın sıcak ya da soğuk olduğunu, diş ya da ayağımızın ağırıp ağırmadığını bilemeyiz. Ancak soba sıcak ise çok hızlı bir şekilde (refleks) elimizi sobadan
çekeceğiz ve zarar görmemesi ve ağrı duymasından korumuş olacağız.
Demek oluyor ki refleksler de sinir sisteminin bir parçasıdır. Düşünmek,
hatırlamak, öğrenmek ve diğer yüksek sinir fonksiyonları, aynı öyle sinir
sisteminin yardımıyla icra olmaktadır. Buna göre, sinir sistemini fonksiyonları gayet bileşiktir.
Sinir hücresi yani nöron, sinir sisteminin temel inşaat malzemesidir. Nöron üç esas bölümden oluşmuştur:
1. Hücre gövdesi değişik şekil ve büyüklükte olabilir, özellikle büyük
beyin zarını oluşturan hücrelerde göze çarpmaktadır.
2. Sayısı daha çok olan kısa uzatmalar veya dendritler. Sinir dürtülerini periferiden hücre gövdesine taşımak ve beyinin bir bölgesindeki
daha çok nöron arasında iletişim kurmak onların başlıca görevidir.
3. Uzun uzatma veya nevritler (akson) sadece bir adet bulunur.
Onun uzunluğu farklıdır ve 1 metreyi aşabilir. Aksonun görevi dürtüyü
nöron gövdesinden periferiye (etrafa) taşımaktır. Bu şekilde dürtü akson
üzerinden efektör organlara doğru gitmektedir (dürtüleri icra eden organlar). Akson başka bir sinir hücresinin dendritleriyle de bağlanıp, dürtünün
daha ileriye taşınmalarını sağlayabilir (Resim 2).
14
Psİkolojİ
Dendrit
Sinir
impulsu
Sitoplazma
Nevrit
Çekirdek
Sinir
impulsu
Resim 2. Sinir hücresi
Nöron yanısıra sinir hücresinin oluşumuna destek hücreleri de iştirak etmektedirler ve bu hücreler nöronlara gıda ve destek temin etmektedirler.
Sinir hücreleri, sinir dokusunu oluşturur. Sinir dokusu sinir sistemini oluşturur. Sinir sistemi birkaç kısımdan meydana gelmiştir:
Merkezi sinir sistemi:
Beyin, kafatasında bulunur. Birkaç kısımdan oluşmuştur: Büyük beyin, beyincik, dienesefelen (talamus, hipotalamus), küçük beyin ve omurilik.
- Omurilik, omur sütununun merkezi kanalında bulunur.
- Çevresel sinir sistemi, sinirlerden müteşekkildir. Sinirler merkezi
sinir sisteminde üretilen dürtüleri çevreye taşır.
- Kafatası sinrileri, on iki çift olmak üzere, kafatasından çıkmaktadır
- Spinal (omurilik) sinirleri, omurilikten çıkan sinirlerdir.
Görev itibariyle sinir sistemi şu sistemlere ayrılır:
Lokomotor (gönüllü) sinir sistemi kas ve kemik hareketlerini yöneten (yürümek, yüzmek, yazmak vb.) sinir sistemidir.
sağlık mesleki okullar için
15
Otonom (vegetatif) sinir sistemi, kalp, akciğerler, mide, bağırsaklar ve diğer iç organların çalışmasını yöneten sinir sistemidir. Bu organların çalışması otonomdur yani bizim isteğimize göre değil bağımsız olarak
çalışırlar. Otonom sinir sistemi iki kısımdan oluşmuştur:
-Sempatik sinir sistemi (simpatikus)
-Parasempatik sinir sistemi (parasimpatikus)
Bu iki kısımın görevleri karşıttır, örneğin simpatikus kalbin işlemesini hızlatırken, parasimpatikus yavaşlatmaktadır.
OMURİLİK (MEDULLA SPİNALIS),
REFLEKS YAYI, REFLEKSLER
Omurilik (medulla spinalis), omur kanalında bulunur. Bu şekilde
hareket esnasında meydana gelen sarsıntılardan ve hasarlardan omur sutununu oluşturan omur kabuklarıyla muhafaza edilmiştir. Mening olarak
adlandırılan beyin zarları ve zar ile omurilik arasında bulunan beyin omurilik sıvısı (likvor) omuriliğini ek olarak korumaktadır. Dışarıdan bakıldığında ipliksel dokuyla sonuçlanan 50 santimetre uzunluğunda olan bir
şerite benzemektedir. Yan kesitte omurilik iki kısımdan oluştuğu görülmektedir:
-Ak madde merkezi ve periferik nöronların aksonları yani omuriliğin sinir yollarından oluşmuştur.
-Gri madde, omuriliğin merkezinde bulunur. Kanatları açık kelebek
şeklindedir. Burada belirli sinirler çıkar:
-Ön boynuz, periferik motor nöronlarının yerleşik olan ve motor
sinirleri yükselten bölgedir. Bu
sinirler üzerinden taşınan dürtüler refleksli kas hareketleri Beyaz madde
üretmektedir.
Gri madde
-Orta boynuz, vegetatif
sinir sistemi bünyesine giren ve
vegetatif sinirlerin yükseldiği
bölümdür.
Res. 3 Omurilik bünyesi
16
Psİkolojİ
-Arka boynuz, senzitif sinirler veren bölümdür. Bu sinirler üzerinden dürtüler periferik bölgeden (çeşitli algılayıcıların bulunduğu bölge)
merkeze doğru, yani omuriliğe doğru hareket etmektedirler (Res. 3).
Omurilikten omur sinirleri çıkmaktadır. Bu sinirlerde senzitif, motor bazılarında ise vegetatif sinirler vardır.
Omuriliği aktivitesi en iyi şekilde reflekslerin üzerinden görülür.
Refleksler organizmanın çeşitli dürtülere (iç ve dış) verdiği tepkisidir. Bu
tepkiler bizim isteğimiz dışında meydana gelir bunun için onlara şartsız
refleks deriz. Gözümüz güçlü bir ışık kaynağı karşısında küçülür, küçülen bebek gözün içine giren ışık mikdarını azaltır, bu refleks bir tepkidir.
Ansızın utanmak veya kızmak neticesinde beliren yüz kızarması da refleks
tepkidir. Sıcak ya da keskin bir cismi ellediğimiz zaman elin hızla geri çekilmesi olayını da refleks ile açıklayabiliriz.
BÜYÜK BEYİN KAFATASI
Büyük beyin kafatası adlandırılan kemik kapsulü içinde bulunmaktadır. Kafatası yanı sıra, büyük beyini üç zar ve likvor adındaki beyin sıvısı
dış hasarlardan korumaktadır.
Komisura
Gri madde
Frontal küre
Ak madde
Hipotalamus
Hipofiz
Mezensefelen
Beyin sapı
Küçük beyin
Res.4 Beyin (kafatası) Omuriliği
Omurilik
sağlık mesleki okullar için
17
Beyin sinir sisteminin en önemli kısmıdır. Beynin en önemli kısımları: arka beyin, orta beyin ve ön beyin.
Arka beyini omurilik soğanı (medulla oblongata) ve beyincik (cere
bellum) oluşturur. Omurilik soğanında solunum ve kalp çalışmasını düzenleyen merkezler bulunmaktadır. Beyincik denge sağlama, hareketlerin uyumlaştırılması ve kasların kasılma derecesini sağlayan merkezidir.
Örneğin beyinciği alınan hayvanlar denge sağlayacak durumda değillerdir, kasları ise gevşemekte ve elastikliğini yitirmektedir.
Orta beyinde sinir sistemi ve organizmanın bütünlükte çalışmasını sağlayan önemli çekirdekler bulunmaktadır. Burada oldukça önemli
olan retiküler formasyon da bulunmaktadır. Bu formasyon kasları aktive
etmekte, otomatikleşen hareketleri kontrol etmekte, beyin kabuğu aktivitelerini etkilemektedir. Orta beyinde retiküler formasyonun bir kısmında
hasar meydana geldiği halde, bütün beyinin aktivitesi felç olmakta, insan
duyulara tepki vermemkte ve derin bir uykuya girmektedir.
Günümüzde, insanın uyanıklığı ve aktivitesi büyük ölçüde retiküler
formasyonun aktivitesine bağlı olduğu bilinmektedir.
Beynin en önemli kısmı ön beyindir. İki bölümden oluşmuştur: Ara
beyin ve büyük beyin. Arabeyin talamus ve hipotalamustan oluşmaktadır.
Talamus afferent sinirlerin toplandığı ve sinir dürtülerinin beyin kabuğuna veya efektör merkezlere doğru yöneldikleri yerdir. Hipotalamus sindirim sistemde sayısı çok reaksiyonu kontrol eden merkezdir ve duygusal
tepkilerde çok önemli rol oynamaktadır. Bu beyin duygusal davranışlar
için karakteristik olan beden fonksiyonları bağlayıp uyumlaştırmaktadır
(Res.4).
Gri madde ve Ak maddeden oluşmuştur.
Gri madde beynin yüzeyinde bulunmaktadır. Büyük beynin derinliklerinde (ak maddede) gri madde kısımları öyle denilen subtropikal
gangliyeler oluşturur. Büyük beyin kabuğu kırışıktır, öyleki büyük beyin
yüzeyinde çok sayıda girintili ve çıkıntılı kırışıklar vardır. Beyin kabuğunda değişik görevleri olan birkaç bölüm vardır:
-Motor korteks, istekle yapılan tüm hareketlerin devindiği beyin
kısmıdır.
-Duyu alanı, perifer reseptörlerden gelen tüm dürtülerin yetiştiği
ve işleme alındığı, beyin kısmıdır. Beyinin bu kısmı sayesinde biz neye do-
18
Psİkolojİ
kunduğumuzu (odun ya da demir) veya elimizin ne ile ıslandığını (deniz
suyu ya da güneş yağından mı) anlayabilmekteyiz.
-Asosyatif bölge, duyu organları: göz, kulak, burun, dil, uyarılarını
alan kısımdır. Beyin kabuğunda yerleşen buna benzer birkaç bölge mevcuttur: görme kısmı beyinin arka lobunda, işitme kısmı temporal kısımda
bulunur.
Beyin kabuğunda veya ön lobta düşünme, entelektüel düşünce,
konuşma ve benzeri merkezler bulunmaktadır. Bu aktivitelerden bazıları
beyin merkezleri olarak adlandırılan beyin kabuğu belli yerlerinde meydana gelmektedir, bu şekilde konuşma merkezinin beyin ön sol tarafında
bulunduğunu bilmekteyiz.
Ak madde gri maddenin altında bulunmaktadır. Bu madde kabuktan periferiye ve aksi yöne giden sayısı çok sinir hatları oluşturmaktadır.
Buraya enformasyonları taşıyan asosyatif hatlar da dahildir.
Robert Ornstein tarafından yapılan araştırmalar, beyin sol yarısı (hemisfer) genelde zihinsel aktivitelerden (matematik, diller, mantık,
analiz, yazma), beyin sağ yarısı ise (hemisfer) el hünerleri ve alanda oryantasyondan (sanat, müzik, renklerin algılanması, alan, hayal) sorumlu
olduğunu göstermiştir. İnsan doğal ortama daha iyi adapte olabilmesi için
şartlı ve şartsız reflekslerle tepki göstermektedir. Şartsız refleksler omurilik yardımıyla gerçekleşmektedir. İnsan beyninde şartsız refleks üretme
yeteneği özellikle gelişmiştir. Bu yetenek sayesinde insan evrime ayak uydurmaya başarmıştır, ancak bu yeteneğin, sadece insan için karakteristik
olan yüksek sinir fonksiyonlarının gelişiminde yardımcı olduğu düşünülmektedir.
VEGETATİF SİNİR SİSTEMİ: FONKSİYONLAR
İç organların çalışması irademizin etkisi dışında gerçekleşmektedir.
Biz mideye giren gıdaların daha hızlı hazmedilmesine veya kan basıncının
artmasına etki edemeyiz. Bunu iç organların çalışmasını kontrol eden vegetatif (otonom) sinir sistemi kontrol etmektedir.
Vegetatif sinir sistemi ikiye ayrılır:
Sempatik sinir sistenmi, ağırlıklı olarak iç organların çalışmasını
kontrol eder, örneğin kalbin çalışması hızlanır akciğerlere daha büyük
mikdarda oksijenin nefes etmesini sağlamak amacıyla solunum yolları ge-
sağlık mesleki okullar için
19
nişlemektedir. Bu sinirler omuriliğinin iki tarafında bulunan ve düğümlerden oluşan iki düzine şeklindedir. Bu düğümlere gangliyon denilir ve
omurilik ile yakın alakadadır. Gangliyonlardan belirli organlara giden sinirler çıkmaktadır.
Parasempatik sinir sistemi, sempatik sinir sistemine karşıt olarak
işler. Örneğin solunum ve kalp atışlarını yavaşlatır. Sinir sisteminin bu bölümündeki sinir lifleri kafatasında başlayan ve mideye kadar uzayan onuncu kafatası sinirinden çıka gelmektedirler.
Sempatik ve parasempatik lifler organlar etrafında pleksus olarak
adlandırılan düğümler oluşturmaktadırlar. Bu pleksusların şiddetli ve
beklenmedik olarak tahriş edilmesi bu organların geçici bir süre devre dışında kalmalarına neden olabilir. Futbol ya da boks maçlarında, karın ya
da göğüs bölgesine alınan şiddetli darbe sonucu bilincin nasıl kaybedildiği
ve sporcunun nasıl düştüğünü görmüşsünüzdür, elbette. Bu tür darbeler,
genelde bilincin geçici bir süre kaybolmasına neden olduğuna karşın, çok
tehlikeli olabilirler ve ölüme neden olur.
Korku, öfke, üzüntü, sevinç gibisinden şiddetli duygulardan sonra
meydana gelen hasarların ortak adı psikolojik strestir. Duyguların organizmaya olan etkisi daha eski zamanlardan bilinmekteymiş, (sıkletten safra kesem patladı, korkudan kalbim durdu). Duyguların merkezi beyindir.
Anında belirebilecek şiddetli duygular, sinir sisteminde (sevinçten aklını
oynattı) ve diğer organlarda da hasar yaratabilir.
İÇ SALGI BEZLERİ
İç salgı bezleri Hormon olarak adlandırdığımız özel maddeler salgılamaktadırlar. Hormonlar küçük miktarlarda spesifik hücrelere etki eden
ve spesifik neticelere yol açan özel maddelerdir. Diğer sözlerle her hormonun etkilediği hücre grupları mevcuttur. Her hormonun etkilemekte olduğu “kendi hücresi” veya öyle denilen “hedef hücresi” vardır. Hormon etkisi
altına aldığı hücreyi nasıl tanıyor? Her hedef hücrede hormonun bağlandığı hücre zarında özel yerler vardır. Bu yer reseptör olarak adlandırılır. Her
reseptör kendi hormonu için meydana getirilmiştir. Reseptör herhangi bir
nedenle imha edildiyse, hedef hücre ve hormon biri birini tanıyamaz olurlar ve hormonun etkisi gerçekleşmez. Bezler kendi hormonlarını doğrudan kana salgılar ve bundan dolayı onlara iç salgı bezleri denir.
20
Psİkolojİ
Resim 5. İç salgı bezleri
Hipofiz
Tiroid
bezi
Böbrek üstü
bezleri
Pankreas
Yumurtalıklar
Testisler
İç salgı bezleri
şunlardır: Hipofiz, tiroid, paratiroid bezleri, timus, pankreas,
böbrek üstü bezleri,
üreme bezleri (kadınlarda yumurtalıklar,
erkeklerde
testis).
(Resim 5.)
Hipofiz, beyin
bazında, Türk eyeri
olarak adlandırılan kemik aralığında bulunmaktadır. Nohut tanesi
şeklinde ve büyüklüğündedir. Hipotalamus
olarak adlandırılan bir
şeritle beyin ile bağlıdır.
Lob adını taşıyan üç bölümden oluşur: Ön lob,
orta lob (bağlayıcı) ve
arka lob. Hipofizin tüm
bu kısımları kendi hormonlarını salgılar.
Ön lob şu hormonları salgılar:
- CTH (somatotrop hormon) büyüme hormonu;
- TCH (Tireostimülasyon hormonu) tiroid bezinin çalışmasını stimüle eder;
- ACTH (adrenokortokotropen hormonu) böbrek üstü bezlere etki
eder;
- Prolaktin süt bezlerine etki eder ve süt üretimini stimüle eder;
- LH (lütein hormonu) yumurtalıkları yumurta hücreleri üremesini
stimüle eder. İCSH (interstitial cell stimulation hormone) erkeklerde spermatozoid üretimini stimüle eder.
sağlık mesleki okullar için
21
b. Orta lob MSH (melanostimülasyon hormonu) salgılar ve siyah
pigment yani melanin (melanositler) üreten hücreleri stimüle eder;
c. Arka lob şu hormonları salgılar:
-ADH (Antidiüretik hormonu), böbreklerden suyun kana yeniden
emilmesini sağlamaktadır. Bu şekilde salgılanan sidik mikdarı azalmaktadır.
-Oksitosin, hamile döl yatağının kaslarını kısan hormondur. Aynı
öyle doğumdan sonra annenin süt salgılamasını da etkilemektedir.
Hipofiz fonksiyonunda en sık görülen zedelenme, nanizim yani
cüce boylu büyümedir. Bu büyüme hormonunun daha az salgılanması neticesidir. Bunlar genelde kısa boylu oysa uygun bedensel ve ruhsal gelişimi
olan kişilerdir. Bu hormonun ergenlik çağından önce daha büyük miktarda salgılanması, gigantizme (aşırı derecede büyüme) neden olmaktadır.
Bu kişiler, büyüme dönemi sona ermeden önce iki metreden yüksek olurlar. Büyüme hormonu ergenlik döneminden sonra, yani büyüme bittikten
sonra daha büyük miktarda salgılanırsa, akromegali (akros-vücudun periferik kısmı, megalos- büyük) belirir, periferik yumuşak kısımlar (sakal,
dil, avuçlar, tabanlar vb.) veya iç organlar (mesela karaciğer büyümesi, dalak büyümesi vb.) büyür.
Tiroid bezi tiroksin hormonunu salgılar. Tiroksin bazal metabolizmayı etkiler. Tiroksin salgılanması azaldığında miksedemot belirir, diğer
sözlerle bu kişilerde psikofizik reaksiyonlar yavaşlar, yüz ve vücutta şişlikler
belirir. Çocukların büyüme döneminde tiroksin hormonu salgılanmasında azalmanın belirmesi, bedensel ve ruhsal gelişimde duraksamanın belirmesine neden olmaktadır. Tiroksinin normalin üstünde salgılanması sırasında, Bazedov hastalığı belirir. Hızlı kalp atışları, fırlak göz elmacıkları,el
titremesi ve bedenin zayıflaması bu hastalığın esas belirtileridir.
Pankreas iç ve dış salgı bezidir. İnsülin, bu bezin salgıladığı en
önemli hormondur. İnsülin kandaki şeker seviyesini düşürmektedir.
Glukagon, pankreasın salgıladığı ve kan şekerini artıran ikinci hormondur. Kanda azalan insülin seviyesi, şeker hastalığnın (diyabet) baş nedenlerinden biridir.
22
Psİkolojİ
Böbrek üstü bezler böbreklerin üst tarafında bulunan ve üçgen şapkaya benzeyen çift bezdir. Öz (medula) ve kabuktan (korteks) ibarettir.
-Özün salgıladığı en önemli hormon adrenalindir. Bu hormon, insan organizmasındaki tüm sistemlere çok katlı etkide bulunmaktadır. En
çok kan dolaşımı sistemini etkiler: kalbin daha hızlı çalışmasını sağlar, kan
damarlarını gerer (vazokontraksiyon) tansiyonu yükseltir. Güçlü duyguların belirmesi durumunda adrenalin salgılanması artar;
-Kabuk (korteks) birkaç hormon grubu üretir, ancak aldosteron,
kortizol, androgen ve estrogenler en önemlileridir.
Üreme bezleri (kadınlarda yumurtalık, erkeklerde testis) cinsel
hormonları salgılarlar.
-Erkeklerde testisler testosteron hormonunu salgılar. Bu hormon
erkek cinsel özelliklerinin gelişimine (penis, skrotum, sakal, bıyık, kılların
büyümesi, sesin derinleşmesi, spermatozoidlerin üretilmesi, iskelet ve kasların gelişimi, büyüme) yardımcı olur.
-Kadınlarda yumurtalıklar östrojen ve progesteron hormonlarını
salgılar. Östrojen kadınlarda adet ve kadın özelliklerinin belirmesini (memelerin büyümesi, pelvis etrafında yağ birikimi, cinsel organların etrafında kılların büyümesi) düzenlemektedir. Progesteron östrojenle birlikte
kadınlarda cinsel özelliklerinin oluşmasını etkiler. Ancak kadın bedeninin
hamilelik için hazırlanması ve hamilelik esnasındaki salgıları bakımından
çok büyük önem taşımaktadır.
BEYİN VE RUH
Beyin psikolojik süreçlerin merkezi olduğu, çok eski zamanlardan
bilinmektedir. Bu konuyla meşgul olan müelliflerin ekseriyeti, subkortikal
çekirdeklerden biri olan Amigdala, duyguların ifade edilmesiyle ilgili en
önemli merkezlerden biri olduğu konusudna görüş birliğine varmışlardır.
Örneğin bu merkezleri imha edilen hayvanlar, daha önce korku duydukları
durumlarda artık korku ifade etmemişlerdir. Bu çekirdeğin elektrik ya da
enjeksiyon ile stimüle edilmesi tamamen ters neticeli sonuç vermektedir:
hayvanlarda korku ve panik duygusunun belirmesine neden olmaktadır.
Bu çekirdeğin daha uzun süreli stimülasyonu stres ile alakalı hastalıkla-
sağlık mesleki okullar için
23
rın belirmesine (ör. Mide ülseri) neden olmaktadır. Bu gözlemler, amigdal
çekirdekte yapılan stimülasyonlara verilen otonom ve hormon tepkileri,
uzun süreli stresin zararlı neticelerinin belirmesi bakımından sorumlu oldukları sonucuna yöneltmektedir.
İnsanlar üzerine yapılan araştırmalar, benzer netice vermiştir: hastalarda beynin değişik bölgelerinin stimülasyonu (uyarılması) otonom
sinir sisteminde tepkiler yaratmıştır, bu tepkilerin çoğu korku şeklindedir ancak sadece amigdalanın uyarılması sırasında gerçek korku duyulduğu tespit edilmiştir. Amigdala lezyonları duygusal tepkileri azaltmıştır.
Orbitofrontal korteksin (alın bölgesindeki beyin kısmı) etkisi ilginçtir:
hasta etrafında nelerin meydana geldiği ve nasıl planların yapıldığı enformasyonları (beyin frontal loblarının diğer kısımlarında) amigdalaya da
yöneltilmektedir. Bu farklı duygusal ve fizyolojik tepkilerin belirmesine
neden olabilir. Edebiyatımızda yer alan Phineas Geadges örneği (Damasio,
1994) en ilginçlerinden biri sayılmaktadır: Başı tesadüfen darbe alan ve
orbitofrontal korteksi daha büyük kısmı hasar gören Geadges, o zamana
kadar işgüzar, ciddi ve girişimci bir kişiden, çocuksu, kendisi ve başkaları
karşısında sorumsuz biri olmuştur. Planlı işlemler yapma ve gerçekleştirme yeteneğini kaybetmiş. Sinir sisteminde organik temeli olan başka bir
ruhsal fenomen ataktır.
Uyarıldıkları halde atak (saldırganlık) kışkırtan beyin merkezleri
var mıdır? Beyinde saldırganlık merkezi mevcut mudur? Böyle bir merkez
mevcut ise, bunu ne yöneltiyor ve ne kontrol ediyor? Saldırganlıkta hormonların rolü nedir?
Çok sayıda müellifin araştırmaları, beyinde saldırganlık çeşitlerinin
gelişimi için sorumlu olan merkezlerin var olduğu sonucuna varmamıza sebebiyet vermektedir. Sayısı çok araştırma, kendiliğinden saldırgan
olmayan bazı hayvanlar bile, beyinlerinin belirli bölgeleri uyarıldığında
saldırgan olduklarını göstermektedir. Durum böyleyse belirli saldırganlık
türlerini beyinin hangi bölümleri kontrol etmektedirler? Saldırganlı hipotalamusun uyarılmasıyla en kolay kışkırtılabilir. Bu arada hipotalamus faaliyeti neticeleri orta beyine de yayılmaktadır.
Hormonların saldırganlığa etkileri nedir?
Türlerin ekseriyetinde testosteron ve saldırganlık arasındaki ilinti
çoktandır gözlemlenmiştir. Erkekler daha saldırgandır. Kısırlaştırma uygulandığında, saldırganlık kısıtlanır. Edvard bu konuda yaptığı deneyle-
24
Psİkolojİ
rinde, saldırgan davranışlardan sorumlu olan nöron devreleri dişilerde de
testosteronun verilmesiyle sabitleşebileceğini keşfetmiştir.
Cinsel saldırganlık da aynı öyle testosteron seviyesiyle alakalıdır.
Bazı ülkelerde, cinsel taciz suçu dolayısıyla birkaç kere yargılanan erkeklerin kısırlaştırılması veya karşı androgen etkisi olan ilaçların kullanılması
tavsiye edilmektedir. Başka bir araştırmada, kısırlaştırılmış bir hastaya testosteron iğnesi yapılarak, yeniden saldırgan davrandığı tespit edilmiştir.
Saldırgan davranışla ilgili araştırmalara konu olan başka bir hormon ACTHdİr. Bilim adamlarından oluşan bir grup, çeşitli deneylerle,
ACTHnİn kendiliğinden karşı saldırgan etkisi olduğu ve bu tür saldırganlığın belirmesi için testosteron hormonunun mevcut olması gerektiği sonucuna vardılar. ACTH ve glikokortikoidlerin seviyesini göz önüne almadan, testosteron olmadığı halde saldırganlık belirmez.
HORMON BOZUKLUKLARINDA MEYDANA
GELEN RUH DEĞİŞİKLİKLERİ
Tüm hormon bozuklukları er ya da geç, hasarın doğası ve büyüklüğüne bağlı olarak, sinir-ruh değişikliklerine sebebiyet vermektedir. Birkaç
hormon salgılayan ve diğer endokrin bezlere uyarıcı etkisi olan ve kandaki
hormon seviyesini düzenleyen hipofizin önemi ve rolünu göz önüne alarak, bu bezin hastalanması sırasında meydana gelen psikolojik değişiklikler çok sık görülmektedir. Bu değişiklikler hormonların aşırı derecede,
daha az ölçüde veya yetersiz miktarda salgılanması neticesindeN meydana
gelir. Psikolojik değişiklikler hastalık veya bedensel eksiklikler (kısa boy,
uzun boy, ikincil cinsel belirtilerinin kaybedilmesi, vb.) neticesidir.
Psikolojik değişiklikler, karakterde değişmenin meydana gelmesi,
sinir, edilgenlik, uykusuzluk, afektif dengesizlik (nedensiz ağlamadan, büyük öfke ve kontrol dışı gülmeye kadar) olarak ifade edilmektedir. Bedenin
görünümü dolayısıyla ya da endokrin bezlerinden salgılanan hormonların
zehirli etkisi dolayısıyla psikoz şeklinde psikolojik değişikliklerin meydana gelmesi de olasıldır.
Yaralanma, kanama, iltihap veya tümör hasarı dolayısıyla hipofiz
dokusu tamamen imha edildiği halde, poliendokrinolojik değişiklikler
meydana gelir. Hasta kilo verir, kaslar zayıflar, cilt incelir, iç organlarda
atrofi olur ve fonksiyonları azalır. Hastalar sıkça yırtılan ve kanayan ince
sağlık mesleki okullar için
25
ve soluk renkli bir ciltle bürünen iskelete benzerler. Bu hastalık, hastalığı
ilk olarak tarif eden Simondsa göre adlandırılmıştır. Şansına bu hastalık
oldukça enderdir.
Soru ve ödevler:
1. Sinir hücresi organizmadaki tüm diğer hücreler gibidir (evet ya da
hayır ile cevaplayınız).
2. Cerebrum ve beyincik aynı şeydir (evet ya da hayır ile cevaplayınız).
3. Sağ ve sol yarımküre tamamen eşittir ve aralarında hiçbir fark
yoktur (evet ya da hayır ile cevaplayınız).
4. Somatotrop hormonunu hangi bez salgılar?
5. Çok korktuğumuz zaman ağzımızın kuruduğunu hissediyoruz.
Bu neden böyle oluyor diye düşününüz.
6. Güçlü duyguların yaşanmasında rol oynayan sinir sistemi kısımları ve hormonları sayınız!
7. Saldırganlığa hangi hormonlar etki ediyor?
TEMEL PSİKOLOJİK BELİRTİLER
✓ DUYULAR VE ALGILAMA
✓ ÖĞRENME
✓ HAFIZA (BELLEK) VE UNUTMA
✓ DÜŞÜNME VE ZEKÂ
✓ DUYGULAR
✓ MOTİVASYON
✓ İLGİ VE TUTUMLAR
28
Psİkolojİ
Tüm iyi şeylerden bilgi en iyisidir: hiç kimse çalamaz, hiç kimse
satın alamaz, çünkü bilgi yokedilemez.
Hitopadeşa
Bilmediği konusunda bilinçli olan en büyüktür.
Lao Ce
Bilgi akılda tutmakla değil, sadece kendi düşünme yeteneğiyle edinildiği zaman bilgidir.
Tolstoy
Bilim iki en güzel şeyi birleştiren hastalıktır: adalet ve güç.
Paolo Mandegaza
Dostumuzu ancak kaybettikten sonra tanırız
İtalyan Halk deyimi
Deha herkese benzer ama hiç kimse dehaya benzemez
Balzak
Sevginin yaşı yoktur, o her zaman doğar
Paskal
Seni sevdim ve seviyorum, eğer bu günah ise
Allahıma yalvarırım günahlarımı hiçbir zaman affetmesin.
Moşin İbn al Ansari
Kahvaltını kendin ye, öğlen yemeğini dostunla paylaş,
akşam yemeğini düşmanına ver.
Çin atasözü
sağlık mesleki okullar için
29
TEMEL PSİKOLOJİK BELİRTİLER
PSİKOLOJİK BELİRTİ KAVRAMI
İnsanın psikolojik hayatı oldukça zengindir ve sayısı çok psikolojik
olaydan ibarettir: psikolojik süreçler (fonksiyonlar), psikolojik durumlar ve psikolojik özellikler.
PSİKOLOJİK SÜREÇLER insanın ortam ile bağlantısını oluşturmaktadır. Onlar insanın ortamdan aldığı,entelektüel açıdan incelediği ve
uygun cevap verdiği duyular ve bilgilerin etkisi altında, bireyin ontogenetik gelişimi esnasında meydana gelmektedirler. Gerşekleştirdikleri görev
gereğince şu gruplara ayrılırlar:
a. bilişsel (kognitif veya entelektüel): duyular, algılamalar, kavramlar, öğrenme, hafıza, düşünme;
b. duygusal- duygular, ruh halleri ve diğer duygusal yaşantıları kapsamaktadır;
c. konatif- motivasyon ve irade aktivitelerini kapsar
PSİKOLOJİK(RUH) DURUMLAR- yorgunluk, ısınmak, dalgınlık,
dikkat, rüya, uyumak vb. Ruh halleri psikolojik süreçlerin gerçekleşme
şekli, süratı ve icraatını belirlemektedir. Örneğin, derste dikkat etmedim
ve hiçbir şey aklıma tutamadım- demek bir psikolojik süreci olan hatırlama (psikolojik süreç) mümkün değilmiş, çünkü öğrenci dikkat (psikolojik
durum) etmiyormuş. Ya da yorgundum ve öğrenemedim- demek yorgunluk (psikolojik durum) dolayısıyla öğrenci öğrenememiş (psikolojik süreç).
PSİKOLOJİK ÖZELLİKLER- bireyin göreceli daimi özellikleridir:
karakter, temperament (mizaç), ilgiler, tutumlar, yetenekler ve değerler.
Bu üç gurup insanın hayatında birlikte işlemektedirler ve kişilik
olarak adlandırılan bir bütünsel organize edilmişlerdir. Bütün bu belirtiler tüm insanlarda mevcuttur, ancak farklı şekilde organize edilmişlerdir,
farklı kalite ve yoğunlukla işlemekteler ve bunun sonucu olarak da insanlar arasındaki bireysel farklılıklar ortaya çıkmaktadır.
30
Psİkolojİ
DUYULAR VE ALGILAMALAR
DÜRTÜ (UYARMA) VE DUYU KAVRAMI
İnsan sürekli olarak dış ortamdan gelen sayısı çok uyarı ile karşılaşmaktadır (renk, kokular, sesler, sıcaklık, soğuk vb.) bazan ise uyarılar
insanın organizmasındaki değişiklikler sonucu da ortaya çıkmaktadır (ör.
açlık, susamışlık, ağrı, tiksinti vb.) Uyarılar duyu organlarına etki eder,
uyarıları alan organlar afferent sinir yolları üzerinden merkezi sinir sistemi uygun duyu merkezlerine taşır ve orada duygu olarak adlandırılan
fizik-kimya eşdeğerine dönüştürmektedir. İnsan evriminde her duyu organın belirli uyarı almaya uyumlaştığı bilinmektedir (örneğin göz sadece
ışık, burun sadece koku almaktadır). Duyular cisimlerin bazı özelliğine
aittir ve nesnel gerçeğin öznel yansımasını temsil etmektedir.
DUYU ÇEŞİTLERİ
Duyular uyarıların kökeni ve duyu organlarına göre ayrılır.
Organizmanın dışında yerleşik olan duyu organları-eksteroseptörler tarafınan alınan (göz, burun, dil, deri, kulak) ve iç interoseptörler (iç organlar,
kaslar, kemik, bezlerde) yerleşmişlerdir.
DIŞ DUYULAR
Görme duyuları- 390-800 milimikron uzunluğundaki ışık dalgalarının göze etki etmesi sonucunda meydana gelmektedir. Mor ötesi ve
kızıl ötesi ışıkları kaydedemeyiz, çünkü bu sınırların dışındadırlar. Renk
duyusu şöyle meydana gelir: cisim tüm ışık dalgalarını emer ya da bir
kısmını yansıtır veya güneş spektrumunun tüm renklerini yansıtır. İnsan
gözü yaklaşık 180 renk ve bu renklerin on binlerce nüansını ayırt edebilir.
Geleceğin sağlık çalışanı için önemli olan şudur ki, ahalide sıkça rastlanan
bazı renk körlüklerini tanımalıdır. Burada her şeyden evvel daltonizm
(insan kırmızı ve yeşil rengı ayırt edemez) ve ahromatizım (insan etrafındaki her şeyi siyah-beyaz-gri nüanslarda görmektedir. İlaçlar, test şiritleri
ve diğer gereçler genelde renkli oldukları için, hastanın görme duyusunun
nasıl olduğunu öğrenmeden yönerge vermemiz yanlış olur.
Dolayısız öğrenme alanında gözün %90 oranla iştirak ettiği tahmin
edilmektedir.
sağlık mesleki okullar için
31
-İşitme duyuları-16-20000 hertz gücündeki titreşimlerin kulağa
etki etmesi sırasında meydana gelmektedir. İşitme duyusuyla sesler, hışırtılar, değişik sesler ve kelimeler işitebilir, onların gücünü ayırt edebiliriz;
-Koku duyuları-kimyasal maddelerin koku algılayıcısına etki ettiğinde meydana gelir. Doğada bulunan cisimlerin kendi kokularına sahiplerdir, öyleki cisimlerin sınıflandırılmasından hareket ederek, kokular:
çiçek, meyve, baharat ve benzeri kokulara ayrılır;
-Deri duyuları- derideki ağrı, sıcak, soğuk, katı, yumuşak vb. algılayıcıları uyarıldığında meydana gelmektedir. Onlar insan için çok önemlidirler ve organizmada koruyucu rol oynamaktadırlar, çünkü dıştan gelen
zararlı etkiler hakkında haberdar etmektedirler.
-Tad duyuları-ağzımıza koyduğumuz maddelerin tükürük bezlerinin etkisiyle çözümlenmesi sırasında meydana gelmektedir. İnsan çok
sayıda temel tad ve tad kombinasyonları ayırt etmektedir. Tad duyuları
insanın kalımı yani beslenmesi için çok önemlidir, neyi yiyebiliriz ve neyi
yiyemeyiz diye bildirirler.
İÇ DUYULAR
İç duyular- iç organlardan kaynaklandığını daha önce söylemiştik,
iki tür mevcuttur:
-Organik duyular-organların durumu yani zedelenen homeostaz
hakkında bizi uyarır (açlık, susamışlık, ağrı, tiksinti)
-Hareket ve denge duyuları- farklı aktiviteler sırasında bedenimizin hareketleri ve pozisyonu hakkında bilgilendirir. Bu duyular sayesinde
insan kısa zamanda çok sayıda motor aktivitesini öğrenebilmektedir.
ALGILAMALAR
ALGILAMA KAVRAMI
Duyular konusunda cisimlerin belirli özellikleri hakkında bizi bilgilendirdiklerini söyledik, algılamalar ise bizi cisimlerle bütünsel olarak
tanıştırmaktadırlar. Algılamalar entellektüel (kognitif) psikolojik süreçler grubuna ait olan psikolojik süreçlerdir.
Algılamalar duyu temeli üzerine meydana gelirler, ancak onların
basit toplamı değillerdir, çünkü duyular merkezi sinir sisteminde zihinsel
32
Psİkolojİ
olarak incelenmektedir ve insanın tecrübesiyle birlikte, doğrudan bilgilenmemizi (cisimin bütünsel olarak kaydedilmesini) sağlamaktadır.
İnsanın tecrübesi, kaydettiğimiz şey için doğru kavram yaratmamız
esnasında algılamamızı sağlamaktadır. Örneğin insan büyük mesafeden
ufak görünür, ancak biz cüce gördük demeyiz, çünkü tecrübemiz bizi tüm
cisimlerin uzaktan küçük göründüğünü öğretir. Ormanda bulunuyorsak,
motorlu testere ve araba sesini tecrübemiz sayesinde farkederiz.
Algılama sürecinde üç temel özellik vardır:
-Algı seçimi- insanın duyularına aynı anda milyonlarca uyarı etki
etmektedir. İnsanın kendi dikkatini hangi uyarılara yönelteceğini kendisi
seçmektedir. Seçimi genelde kendi özellikleri, izlenimleri, uyarıların kuvveti ve diğer şeylere göre yapmaktadır. Örneğin kendi çocuğunun sağlığı
için endişe duyan bir anne, tüm diğer ses ve hışırtıları önemsemeyerek,
kendi çocuğunun nefes alışını dikkatle dinlemektedir.
-Algılamanın bütünselliği- cisim ve belirtiler daha çok öğeden
oluşmaktadır, ancak algılamada onlar bir bütünü oluşturmaktadırlar.
Örneğin ağaç: kök, gövde, dallar, yapraklar;
-Algılama sabitliği- cisim ve belirtiler devamlı olarak değiştiklerine karşın, insan onları sabit olarak adlandırır. Ör. aşağıdan seyredilen
yuvarlak masa elipsoid olarak görünür, ancak biz yuvarlak masa görüyorum deriz. Algılama sabitliği insanın ortamdaki kalımı açısında önemli
bir koşuldur.
Algılamalara iki grupa ayırılan çok sayıda etkenin tesir ettiği bilinir:
DİŞ ETKENLER-uyarıların yakınlık, benzerlik, simetri, süreklilik
ve diğer özelliklerine göre fiziki organizasyonunu kapsar.
İÇ ETKENLER- bu faktörlerin algılama sürecine olan etkisinin büyük önemi vardır:
-Organizmanın fizyolojik durumu algıların seçimi ve algılama sürecinde büyük rol oynamaktadır. Örneğin aç insan gıda algılar, çöldeki
susamış insan su ile dolu vahayı algılar. Sayısı çok hastalık senzomotor
yeteneklerine etki ederek, algılamayı azaltır veya yanlış yönlendirir;
-Duyu organlarının fonksiyonu aynı öyle algılamaya etki eder. Yaşlı
insanlarda görme, koku, işitme gibisinden duyu yeteneklerinin azalığı bilinmektedir. Çeşitli hastalıklara kapılan insanlarda da duyu organlarının
çalışmasında değişiklikler meydana gelmektedir;
sağlık mesleki okullar için
33
-Tecrübe-bu etkeni daha önce önemli bir algılama etkeni olarak
vurguladık. Daha önceki tecrübemizde olan cisim ve olayları, ilk kere karşılaştıklarımıza kıyasen daha hızlı ve daha iyi algılamaktayız;
-Beklentiler-uyarıların seçimi ve onların bütünü olarak organizasyonuna etkide bulunur. Beklentiler, daha önceki tecrübeyle birlikte, insanların aynı şeyleri farklı algılamalarına katkı sunmaktadır. Beklentiler
insanın ihtiyaçlarıyla sıkı temas içindedir;
-Dikkat-algılamalar sürecinde önemli bir etkendir. Bazı olaya ne
kadara daha büyük dikkat gösteriyorsak, algılama da o kadar daha iyi olur.
Kendi işine yeterince dikkat etmeyen insan çok sayıda hata yapabilir;
-Duygular-duyguların algılamalara etkisi iki yönlüdür. Korku öfke
gibi yoğun olumsuz duygular, bozuk algılamalara neden olmaktadır. Ilımlı
yoğunluğu olan hoş duygular, daha düzgün algılama için elverişli bir etkeni temsil eder;
-Sosyal etkenlerin etkisi-bu etken psikologlar Brüner ve Gudman
örneğiyle en iyi şekilde sergilenmektedir. Onlar iki gruba ayrılan çocuklara (yoksul ve zengin çocuklar) metal para gösterip, saklamışlardır. Ondan
sonra çocukların parayı çizmelerini istemişler. Yoksul çocuklar, zenginlere
kıyasen, parayı olduğundan çok daha büyük çizmişler.
Kültür, alışkanlıklar ve gelenekler de algılama sürecini etkiler.
İlaçlar (sedatif, trankilizer, hipnotikler), alkol ve uyuşturucular (kokain,
LSD ve diğ.) büyük yorgunluk, ruh hastalıkları, merkezi sinir sisteminin
zehirlenmesi, yüksek hararetli kimi enfektif hastalıklar ve diğer hastalıklar
insanın algılamalarına etkide bulunabilir.
Sonunda şunu da belirtmeliyiz ki, her seferinde zihinsel süreçler ile
takip edilen algılama sürecinde, insanın zekâsı da önemli rol oynamaktadır.
ALGILAMA BOZUKLUKLARI
Algılamalar alanında üç çeşit bozukluğa rastlanır: agnosyonlar, yanılsama (illüzyonlar) ve varsanı (halüsinasyon).
1. AGNOSYONLAR
Agnosyonlar alınan duyu uyarılarının tanınması mümkün olmayan
algı bozukluğudur. Bu arada perifer senzörler ve afferent ile efferent sinir
34
Psİkolojİ
hatları muhafaza edilmiştir. Beyinde meydana gelen organik hasar neticesinde görme (optik), işitme (akustik) ve dokunma (taktil) agnosyonları
belirir.
Beyin kabuğunun belli bölgelerinde hasarın meydana gelmesi, algılamada sorunlar yaratabilir, hasar ense bölgesindeyse görme algılamalarında bozukluklar olur. Bu gibisinden algılama bozukluğu olan insanlarda
öyle denilen görme agnosyonu olur: onlar görür yani görme hatlarında
hasar yoktur, ancak ne gördüklerini anlamaz ve bilmezler. Onlar her günlük cisimleri (kaşık, çatal, çakmak) bakmakla tanıyamazlar, her birini dokunmaları gereklidir.
Parietel korteks, özellikle arka bölümlerinde meydana gelen hasarlar, alanın algılanmasında bozukluğa yol açar. Böyle bir hasar neticesinde
hasta etrafındaki dünyanın yarısını algılamaz, yani etraf alanda gördüklerini tek taraflı ihmal eder. Hasarlar genelde sağ ve arka parietel kortekste
görülür, hasta sol tarafındaki realiteyi-gerçeyi (olay ve cisimleri) önemsemez. Neticede hastalar sol taraflarında olan cisimlere çarpışır, yüzlerinin
sadece sağ tarafına makyaj yapar, tabakta bulunan yemeği sadece sağ taraftan yerler. Onlarda okuma problemi de belirebilir çünkü kelimelerin sol
tarafını ihmal ederler.
2. YANILSAMA - İLLÜZYONLAR
Gerçek bir dış uyaranın yanlış algılanmasıdır. Demek ki dış uyarının
eğri ya da yanlış algılanması söz konusudur. Dış uyarı oldukça güçlü etkilerin (özellikle korku) tesiri altında algılandığında meydana gelir. Büyük
istek, hayal veya dikkatsizlik de aynı neticeyi verebilir.
İllüzyonlar reel uyarının yanlış algılanmasıdır. Psikopatolojide, çeşitli süreçlerin neticesi olarak (aşırı mikdarda narkotik, uykusuzluk vb)
beyin kabuğundaki sensor merkezlerinde kaydedilen anormal duyarlılık
sonucu olarak, yanlış yorumlanan uyarı olarak belirtilmektedir. Genelde
alışkanlık, davranışlar, telkin veya şuur dışı motivasyonların neticesi olan
bu illüzyonlar, çoğu kez etkin illüzyonlar olarak adlandırılır. Bu illüzyonlar sırasında, hastanın bilincinde aşırıcılık olarak da yorumlanabilir,
örneğin kapının normal olarak tıklanması, güçlü gökgürültüsü olarak yorumlanır.
sağlık mesleki okullar için
35
Pasif illüzyonlar kimi duyu organlarının fonksiyonlarında mevcut eksikliklerin neticesidir. Onlara zaruri, doğal illüzyon denilir, çünkü
insanın belirli durumlarda işleyebilmesini sağlamaktadırlar.
Bu illüzyonların çoğu görsel ve
dokunsal (vizüel ve taktil) illüzyonlardır. Ör: seyretmekte
olduğumuz sinema filmi aralarında kesintiler olan ve hızlı
değişen resimler dizisi olarak
yayınlandığına karşın, gözün
tembelliği dolayısıyla kesintileRes. 6 Geometrik illüzyonları
ri görmeyiz, filmi bir devamlılık
olarak izlemekteyiz.(bu aslında
bir optik illüzyondur). Geometrik optik illüzyonlar adıyla adlandırılan sayısı çok basit geometrik şekiller, görme algılamalarının kontrol edilmesi
amacıyla hazırlanmıştır.
Müller ve Lyer illüzyonlarında ışık olarak çizilen çizgiler AB segmentinin aynı uzunlukta olan CD segmentinden daha uzun görünmesine
neden olmaktadır. Ponso illüzyonunda yukarıki yatay çizgi, aynı uzunlukta olan alttaki yatay çizgiden daha uzun görünmektedir (Res. 6).
Resimdeki iki kadın arasında aşırı büyük farkların olduğu sanılıyor,
ancak gerçekte onlar aynı yüksekliktedir. Kadınların içinde
bulundukları oda, kameradan aynı uzaklıkta bulunuyorlarmış izlenimini verecek
şekilde yapılmıştır, ancak soldaki kadın, kameradan daha
uzaktadır. Bu odaya Ames
odası denir. Adını odayı icat
eden amerikan oftalmologu
Adalbert Amese göre almıştır.
Res.7 İllüzyonlar, Ames Odası
36
Psİkolojİ
Verilen figürleri dikkatle seyrettiğiniz zaman aslında onların üç boyutta oluşturulmasının mümkün olmadığını göreceksiniz.
Öyle denilen paraidoller bir yan algılama şeklidir. Bunlar fantazmatik fikirlerin etkisi altında fantastik resimler şeklinde meydana gelen
illüzyonlardır (gök veya kum gözlendiğinde gayet ayan insan figürleri görülür). Bunu yaşayan özne bunların realite değil, fantezi ürünü olduğu konusunda bilinçili olması tipiktir.
3. HALUSİNASYONLAR (SANRI)
Halüsinasyonlar, dış dünyada karşılığı olmayan duyusal yanlış algılamaya neden olan algılama bozukluklarıdır. Normal koşullarda alınan
uyarı oldukça belirgin etkinin (korku) tesiri altında olduğu veya dikkatsizlik ya da fantezi etkisi altında bulunduğu zaman meydana gelmektedirler.
İllüzyonların normal şartlarda görülmesi mümkün olsa bile, halüsinasyonlar her zaman psikopatolojik olaydır ve bir psikolojik bozukluk neticesidir. Hasta için halüsinasyonlar nesnel realiteyi oluşturur, bunun için
onlara inanır ve onun davranışları halüsinasyonların içeriğine uygundur.
Halüsinasyonlar beş duyu tarafından alınan sahte algılamalardır.
Halüsinasyonlar sırasında dış uyarı yoktur ve hasta örneğin realitede
mevcut olmayan bir ev görür. Halüsinasyonlar geçici durumlarda (uyku
ve uyanma arasında) deliriyum, aşırı yorgunluk veya hipnöz sırasında belirebilir. Ağırlıklı olarak görme duyusuyla alakalıdır. Uzun süren ve şiddetli halüsinasyonlar, şizofren özelliğidir: Hasta kendisine emir veren ya
da suçlayan bir ses işitir, panik atağa yakalanır, boyun eğer veya kendisini savunur. Bu durumlarda hastanın intihar etme olayları da az değilidir. Halüsinasyonlar, illüzyonlar olduğu gibi, kimi uyuşturucu maddelerin
alınmasından da (meskalin, marihuana, LSD) kışkırtılmış olabilir.
Sahte halüsinasyonlarda (psevdohalüsinasyon) hasta onların realitesi bakımında kritiktir, ama buna rağmen onları yaşamaktadır.
Halüsinasyonlar tüm duyular alanında belirir şöyleki onları optik,
akustik, taktil, kokusal,senestetik, gustative (tad) ve vestibüler halüsinasyonları olarak sıralayabiliriz.
a. Görsel halüsinasyon
Dış dünyada karşılığı olmayan görsel algılamalardır. Genelde aküt
organik psikosendromu, yani öyledenilen zehirlenme ve enfektif psikoz-
sağlık mesleki okullar için
37
lar, şizofreni ve diğer durumlarda görülmektedir. Onlar elementer, insanlar gibi şekilli veya ışık çakmaları, şekilsiz görüntüler görme olabilir.
b. İşitsel halüsinasyon:
Dış dünyada karşılığı olmayan sesler veya gürültüler duyma. Görsel
halüsinasyonlar semptomatik psikozlar için karakteristik olduysa, işitsel
halüsinasyonlar genelde öyledenilen endogen psikozlar özellikle şizofren
çevrede görülmektedir. Gürültü, ötüşler, kulaklarda zonklama, ayan kelimeler, veya tam cümleler şeklinde belirebilirler. Psikiyatrik hastalıklarda
en sık görülen halüsinasyon çeşididir.
c. Koku (olfactory) halüsinasyonu:
Yanlış koku algısı, uyarı ve kimyasal maddeler olmadığında algılanır. Genelde paranoid şizofreni ve psikomotor epilepsilerde eliptik eşdeğer
olarak meydana gelmektedir.
d. Tad (gustatory) halüsinasyon:
Genellikle kötü tadlar şeklinde olan yanlış tad algısıdır. Genelde olfaktif halüsinasyonlarla birlikte görünürler.
e. Senestetik (Somatik) halüsinasyon:
İç duyarlılığın algısallığını temsil ederler ve genellikle iç organlarda
olmak üzere vücudun herhangi bir yerinde (mide, cinsel organ, göğüs) bir
şeyler olduğu, ya da iç organlarda yabancı bir cisimin mevcut olduğu şeklinde yanlış algılama.
f. Taktil (haptik, dokunma) halüsinasyon:
Derinin üzerinde böcek dolaşıyormuş gibi (formikasyon), ampute
olmuş (kopmuş) bir kol veya bacağın var olarak algılanması gibi veya başka bir şekilde olabilen yanlış dokunma algısı. Genelde zehirlenme sonucu
meydana gelen ruh durumları, özellikle delirium tremens ve kokain psikozunda görülmektedir.
g. Vestibüler halüsinasyonlar
Baş dönmesi ya da vücudun dönme algısı.
38
Psİkolojİ
HASTALAR İLE ÇALIŞMA ESNASINDA DUYU
VE ALGILAMALAR
Sağlık çalışanların temel görevlerinden biri hastaların sistematik ve
her günlük kayda alınmasıdır. Hastalık belirtilerinin not edilmesi, meydana gelen tüm değişikliklerin ve hastanın genel davranışların takip edilmesi
halinde, semptomların kayda alınması kaçınılmazdır. Dersimizin devamında, semptomların kayda alınmasıyla ilgili kimi daha önemli konulara
değineceğiz.
Hastanın algıları-İş sürecimizde sık sık hasta kendi duyu ve güçlüklerini ne kadar tamam tarif edebiliyor diye kendimize soracağız. Hastanın
açıklamaları hastalık karşısında duyduğu korku, hastaneye yatırılma, hastalık neticesi dolayısıyla son derece öznel olmaktadır. Hasta semptomların
(belirtilerin) kaydedilmesi açısından çok farklıdır. Bazı hastalar, hastalık
ilerleyene kadar farkına varmazlar, başkaları, kendilerinde meydana gelen önemli ve önemsiz değişiklikleri görmezler. Hastaların farklı kaydetme
yeteneklerine sahip olduklarını göz önünde bulundurmalıyız. Özellikle
çocuklarda belirti ifade etme yeteneği daha kısıtlıdır. Belirti saymakta aşırıya kaçan veya herhangi bir fayda karşılığında hasta takliti yapanların da
varolduğunu bilmeliyiz. Bazı hastalar, hastaneye yatırlmaktan kaçınmak
için, hastalık belirtilerini gizlerler.
Bedende ağrılar-genel-İnsanların çoğu (kimisi daha az, kimi daha
çok), hastalığı kendi üzerinde hissetmişlerdir. Her hastalık belirtisinin iyi
bir yanı da vardır diyebiliriz: belirtiler insan bedeninde bir şeylerin iyi olmadığını haber eden alarmdır ve önlemlerin alınması gerekiyor demektir.
Beden ve ruhun sıkı bir bağlantı içinde bulunduğunu ve bedende ağrının belirmesi insanın keyfi ve bütünsel davranışlarına etki ettiğini daha
önce söyledik. Personel sabırlı ve hoş davranıyorsa ve hastanın güçlükleri
karşısında anlayış gösteriyorsa, hasta ağrıları daha kolay tahammül eder.
Sağlık çalışanı hastaya hitaben, hastalığın nasıl geçeceğini, ağrı olacak mı,
ne kadar ağrı olacak, ondan ne bekliyor ve benzer şeyleri söylemelidir. Bu
şekilde davranıyorsa, hastaya yardımcı olacağı sanılmaktadır.
İnsanlarda ağrı konusunda nesnel bir ölçek ve hoşgörü (ağrıyı tahammül etmek) mevcut değildir. Hastaların ağrıları karşısında aşırı duygulu olan sağlık çalışanları, sancı kesici ilaçlarını daha sık tavsiye etmektedirler, ancak bu zararlı da olabilir. Öte yandan hastanın yaşadığı ağrıları
karşısında duyarsız kalmak, aynı öyle kötü bir belirtidir. Bu iki uç arasında
sağlık mesleki okullar için
39
bir ortanın bulunması gerekliyor, bu arada hastanın nasıl bir kişiliğe sahip
olduğu konusundaki bilgilerimizin yardımı dokunabilir.
İnsan sihirli bir şekilde dünyayı değiştirebilseydi, kuşkusuz ki ağrısız
bir dünyayı tercih eder. Ancak böyle bir dünyanın ciddi eksiklikleri olur.
Fiziksel ağrı, kişilerin fiziki ortama adım uydurmalarında çok
önemli rol oynamaktadır. Bunun neticesi olarak evrim içinde kalmaya başarmıştır. Ağrı, önemli bir tehlike işaretidir. İnsanda ağrı mevcut olmasaydı, şimdiye kadar doğanın özel türü olarak yok olmuş olurdu. Ağrısız bir
dünya ile ilgili enteresant bir örnek:
Örnek 1:
Doğuştan ağrı hissi olmayan 19 yaşında bir kız talebe, Amerika
Duke Üniversitesi doktor ve psikologlar gurubu tarafından araştırmalar
yapmaya tutulmuş.
Kızın ebeveyinleri daha küçük yaştan kızın yandığını ama ağrı hissetmediğinin farkına varmışlar. Kızcağız hayatı boyunca birçok kere daha
yanmış, kesik olmuş ya da yaralanmış ama ağrı hissetmemiş. Başağrısı,
adet sancıları, diş veya mide ağrısı hiçbir zaman olmamış.
Laboratuvar analizlerinde cildine yapılan tüm yüzeysel ve derinsel
uyarılara tepki göstermemiş (sıcak, soğuk, dürtme, iğneleme vb.). Fiziki
açıdan kız nerdeyse normal denilebilecek kadar sağlıklıymış, ancak elleri
ve bacaklarında çok sayıda yara izi varmış. Yaşanan ağrının bastırıldığı konusunda hiçbir kanıt yokmuş: hipnoz seanslarında, şiddetli ağrılara maruz kalacağı söyleniyormuş, ancak ağrı verici uyarılar uygulandığı
zaman, kızcağız ağrı yaşadığını kanıtlayacak hiçbir işaret vermiyormuş.
Psikoloji testleri kızın çok zeki olduğu ve uyum sağlama açısından
normal olduğunu göstermiş. Duygusal hassasiyetin belli bir ölçüde kısıtlı
oluşu, onun portresinde tek tuhaf çizgiyi temsil etmekteymiş. Yine de duygular konusunda sıkça ve pek ayan tutumlar sergiliyor ve duygularla ilgili
sözlüğü gayet zengin ve tarif ediciymiş. Ağrı eksikliğinin onun kişisel gelişimini engellediği konusunda hiçbir kesin delil veya kayıt bulunmamıştır.
Bu kız kendisini ortamdan gelen tehlikelerden korumak için diğer
işaretler öğrenmiş ama bunlar mükemmel olamazmış: ayak bileğinin kırıldığı bir trafik kazasından sonra, kırık olduğunun farkına varmadan
matineye gitmiş, ancak ayağı şişerek ayakkabı giyemez olduğu zaman
ayağının hasar gördüğünü anlamış.
40
Psİkolojİ
Kendi algılarımızı nasıl iyileştirelim-Hastada meydana gelen değişiklikleri kaydetmek ve önlem almak, hastalıkları tanımak ve hastanın
beden değişikliklerini takip etmek, sağlık çalışanlarının en önemli görevlerinden biridir. Gözleri devamlı olarak açıkolmalı, sırf hastanın ifadelerine göre hareket etmemeli. Ne kadar daha iyi gözlemci olursa, hastanın
ifadelerini seçip ne kadar daha iyi yorumlar yapabiliyorsa, daha başarılı bir
sağlık çalışanı olacaktır.
Başarılı takip için yapılması gerekenler:
- Planlı takip edelim;
- Temelli takip ve elde edilen verilerden bir bütün oluşturalım;
- Tez elden ve yeterli delil olmaksızı sonuç çıkarmayalım;
- Kayıt işlemlerimize şahsi isteklerimiz ve kişisel tutumlarımızı dahil
etmeyelim;
- Kayıt sırasında gerçek ilgi gösterelim;
- Çalıştıklarımız konusunda yeterince uzmansal ve hayati tecrübemiz olsun;
- Kendi kendimizi pek iyi tanıyalım;
- Kaydettiklerimiz konusunda kendisiyle danışabileceğimiz birisi
olsun.
Başkasının algılarını nasıl iyileştirelim-Hastalar ve onların refakatçılarıyla bizi anlayabilecekleri şekilde konuşuruz. Bize ayan olanların
onlara da ayan olduğunu sanmamalıyız. Çoğu kez bizi yanlış anlayabilirler.
Hastanın anladım demesi yeterli değildir. İnsanların bir şeyi anlamadıklarını itiraf etmeleri daha zordur. Bunun için önemli talimatlar verdiğimiz
zaman, hastanın söylenenleri gerçekten anladığını denetlememiz gerekir.
Bazı insanlar sakin, bazıları hızlı, bazıları az konuşur, bazıları ise
hastanın anlamadığı kelimeleri kullanırlar. Bu durumlar iletişimde aksaklıklara sebebiyet verir. Bizi anlayabilmeleri baş hedeflerden biridir, bundan
dolayı konuşmamız, hastanın eğitimi ve kültürüne uygun olmalıdır.
Hasta, hastaneye alındığında şaşkın ve gafildir. Bunun için yatacağı
bölümdeki davranış kuralları, odaların planı, çalışanlarla ve yardım isteyebileceği kişilerle tanışması gerekiyor.
Hastanın hastanede kalacağı günlerde onun duyu organları durumu
ve diğer karakter özellikleriyle tanışmamız gerekiyor. Aşırı duyarlı olan
ve durmadan şikayet eden bazı hastalar diğer hastaların duygularına tesir
sağlık mesleki okullar için
41
edebilecekleri bilinir. Görme yetersizliği olan bir hastaya sabah bir tane
beyaz, akşam ise bir tane kırmızı hap alacaksınız, demek yanlış olur.
Hastanın benzer duyguları algılara olumsuz etki eder, bunun için
halkımız korkağın gözleri büyüktür demiştir. Hasta ile konuşmak ve ileride meydana gelecek olanlar için iyi hazırlanması, korkunun azalmasına
karkı sunacaktır.
KİŞİLERİN ALGILANMASI
Kişilerin algılanması etkin bir süreci temsil etmektedir. İlk karşılaşma sırasında edindiğimiz izlenim ilk intiba olarak adlandırılır ve genelde tanıştığımız kişinin özelliklerine uygun değildir. Bazı durumlarda
izlenimlerimizi kişinin o andaki davranışları, fiziki görünümü ya da giysilerine göre oluşturmaktayız. İnsan hakkında gerçek resimin çizilmesi ve
davranışlarının tamamını anlayabilmemiz için, onun duygu, motif, karakter çizgileri ve diğer özelliklerini tanımamız gerekiyor. Tüm bu durumların sentezi için daha çok zamana ihtiyacımız vardır. Örneğin bir sağlık
ocağında sayısı çok hasta bakım için bekliyorsa, hastalarla ilgili ilk izlenimimiz onların fiziki görünümüne göre olmalıdır. Kimin sırada olduğunu
göz önüne almadan, ağır hastalara önceliğin verilmesi gerekiyor. Bundan
dolayı hastaların yüz rengi, dudak rengi, vücudun zoraki durumu, el ayak
pozisyonu, solunumu ve diğer belirtilere dikkat ederiz. Uzmansal bilgisi ve
tecrübesi olan bir sağlık çalışanı hastaları daha bekleme odasında seçebilir
ve o anda ihtiyacı en büyük olan hastaya yardım sunabilir.
DİKKAT
DİKKAT KAVRAMI
Dikkat psikolojik bir durumdur. Dikkat olmaksızın algılama gerçekleşemez.
İnsana dış ortamdan çok sayıda uyarının geldiğini daha önce söylemiştik. Hangi uyarıları alıp zihinsel açıdan inceleyeceğimizi dikkat sayesinde yapmaktayız. Dikkat, bir hedefe yönelik bilinçli ve yoğun algıya
dikkat denir.
42
Psİkolojİ
Dikkat aktif ya da pasif olabilir:
- Aktif (kasıtlı, isteyerek) örneğin hemşire bir müdahale yaptığı zaman. Bu dikkat olmaksızın insanın emek faaliyeti düşünülemez.
- Pasif (kasıtsız, isteksiz) şiddetli ve alışıla gelmeyen uyarılardan kışkırtılır (mesela araba frenlerini sesi vb).
İnsanın her günlük yaşamında aktif ve pasif dikkat arasında yakın
bağ vardır ve sıkça yer değiştirirler.
İnsalarda dikkat farklıdır ve insanın gereksinimleri, ilgisi, yaşı, eğitimi ve kültürüne bağlıdır.
HASTALARDA DİKKAT
İnsan hasta olduğu zaman dikkatini önce kendi üzerine yönlendirmektedir. Kendisini tehlikede hissettiği, bunu sağlık çalışanları kendisinden istediği, diğer hastaların tesiri altında ya da akrabaların etkisi altında
yapmaktadır. Dikkatin kendi üzerine yönlendirilmesi belli bir sınıra kadar
faydalıdır, ancak bu bakımda aşırı olan bazı hastalar da vardır, onları başka
hiçbir şey ilgilendirmez ve başka bir uca kayarlar yani egosentrik olurlar.
Bu şekilde başkalarının dikkatini üzerlerine çekerler.
Hastalar kendileri yanısıra, dikkatlerini sağlık çalışanlarına da yöneltiyorlar. Onların davranışlarından kendi haklarında daha çok şey öğrenmeye çalışıyorlar.
Hastalar sağlık çalışanlarının uzmansal ve insani özelliklerini büyük
bir dikkatle denetliyorlar, pozitif ve negative özellikler keşfediyorlar ve
kendi aralarında onlar hakkında konuşuyorlar. Ne kadar daha çok negative özelliğin farkına varıyorlarsa, onların otoritesi o kadar daha küçüktür
ve neticede işbirliği seviyesi aşağıya kaymaktadır.
Sağlık çalışanı hastanın dikkatini yönlendirmeye çaba harcamalı,
bunu özellikle muayene yaptığı sırada (iğne yapma, pansuman, punksiyon
vb.) Hastanın dikkatinin müdahaleden başka tarafa yönlendirilmesiyle,
korku ve ağrı azaltılmaktdır. Eğer hastanın müdahale esnasında yaşadığı
ağrı, beklediğinden daha küçük ise, müdahale edenin otoritesi artmaktadır. Bazan çalıştığımız, müdahale ettiğimiz veya benzer işlemlerde bulunduğumuz zaman söylenecek fıkra veya ilginç olayın mucizeler yaratabileceğini bilmemiz iyidir.
Sağlık çalışanları hastaların dikkatini angaje etmeye özen göstermelidirler. Mesela sağlık organizasyonların bekleme salonlarındaki duvarlar
boş bırakılmamalıdır. Peysaj içerikli güzel resimler, dergiler, poster, radio,
TV ve benzer içeriklerin bulunması faydalıdır (vefat eden bilim adamla-
sağlık mesleki okullar için
43
rının resimleri tavsiye edilmez, çünkü üzüntü duygusu yaratır). Hastane
bölümlerinde hastaların dikkati radyo, TV, toplumsal oyunlar, dergi, kitap
ve diğer içeriklerin bulunduğu salonlarla çekilmeli. Bu araçların seçimi
bölümde yatan hastanın yaşı, cinsiyeti ve hastalığına göre yapılmalıdır.
Soru ve ödevler:
1. Bilgilenme sürecinde duyu ve algılar arasındaki fark nedir?
2. Algılama sürecini etkileyen faktörler hangileridir?
3. Algılamaya yön veren iç faktörlerle alakalı kendi örneğinizi anlatınız.
4. Korkağın gözleri büyüktür deyimini açıklayınız.
5. Sancılı bir müdahale esnasında hastanın dikkatini yöneltebilecek
pratik bir örnek veriniz.
6. Bir müdahaleden evvel ve müdahale esnasında ağrı olmayacak,
ağrı olmayacak kelimelerinin birkaç kere tekrar edilmesi iyimidir?
ÖĞRENME
ÖĞRENME KAVRAMI
Entellektüel psikolojik süreçler grupunda yer alan psikolojik bir
süreçtir. Öğrenme dediğimiz zaman sadece okul sıralarındaki okuma ve
öğrenmeyi değil, bütün hayat devam eden bir süreci kastediyoruz. Çocuk
yürümeyi, konuşmayı, insanlarla davranmayı öğrenir, büyükler de yaşlılar
da öğrenir.
Öğrenme psikolojik bir süreçtir, öğrenme sırasında onların aktivitesi veya edinilen görgünün etkisi altında, bireyin davranışlarında
süregen değişiklikler meydana gelmektedir.
44
Psİkolojİ
ÖĞRENME ÇEŞİTLERİ
I. Nasıl öğreniyoruz, öğrenme sırasında basit mi, yoksa bileşik psikolojik yöntemler mi kullanıyoruz? Öğrenme çeşitleri şöyle olabilir:
1. BASİT ÖĞRENME
A. ŞART KOYMA İLE ÖĞRENME - şartsız reflekslere dayanır Şartsız refleksler organizmanın temel biyolojik reaksiyonudur ve hazırlayıcı ile koruyucu rol oynamaktadırlar. Örneğin yemek için masa başına
oturuyorsak, ağızda tükürük salgılanır, bebeğin dudaklarını dokunursak,
dokunuş emme refleksini kışkırtır, iki örnekte organizma gıdayı almaya
hazırlanır. Şartsız reflekslerin savunma rolü aşağıdaki örnekle açıklanabilir: Sokakta yürürken anında hızlı rüzgar eserek toz kaldırdığında, tozdan
korunmak için otomatik olarak gözlerimizi kapatıyoruz.
Rus fizyologu Pavlov köpekler ile yaptığı deneylerinde, köpeğin
gıda ile hiçbir alakası olmayan uyarılara da (zil, ışık) tükürük saldığını
keşfetmiş. Gıda-zil-tükürük hattında yapılan uzun süreli çalışmalar so-
Şartlı refleks oluşturmaya ait sinir mekanizması:
1-tükürük salgılama merkezi; 2- tükürük bezi;
3- beslenme merkezi (kortekste); 4- görme merkezi (kortekstte)
Res. 8 Şartlandırmalı öğrenme
sağlık mesleki okullar için
45
nunda hayvana gıda verilerek, köpeğin tükrük salgıladığı kaydedilmiştir,
bu şekilde şartlı refleks yaratılmıştır.
Şartlı reflex (res.8) gıda ile desteklenmediği halde sönecektir. Şartı
refleks çocuklarda duygu tepkilerinin öğrenilmesinde de önem taşımaktadır (mesela korku). Pavlov deneylerini örnek alarak, bilim adamları başka
bir deneyde şunu yapmışlar: küçük bir çocuğa beyaz sıçanla oynamasını
vermişler. Deneyin başında çocuk tüm diğer oyuncaklarla oynadığı gibi
sıçanla da oynamış. Deneyin devamında çocuk elini sıçana uzatığı her seferinde güçlü gong sesi işitilmekteymiş (bu sesle şartsız korku tepkisi kışkırtılmaktadır). Deneyin devamında çocuğun sıçandan korktuğu görülür,
ancak bu korkusunu kürkü olan diğer cisimlere de yaymaktadır.
İğne yapma korkusunun beyaz mantil ile alakalı olduğu bilinmektedir. Buna göre şartlı öğrenme çocuklardaki duygusal tepkiler için önem
taşımaktadır.
Psikologlar insanın öğrenmesini bütün olarak uyarı-tepki olayına
indirgemenin mümkün olamayacağını, hayvanlar ile yapılan deneylerin
harfi harfine insanlar için de geçerli olamayacağını vurgulamaktadırlar.
B. MEKANİK ÖĞRENME - veya ezberci eğitim. Bu öğrenme sayısı
çok tekrarlama ve dokunma çağrışımları esasına göre gerçekleşmektedir.
Bu öğrenme için çok emeğin sarfedilmesi gerekiyor, öğrenilenler ise çabuk
unutulur.
Bundan dolayı sadece yabancı kelimeler, telefon numaraları, isim ve
adreslerin öğrenilmesi için tavsiye edilir. Dokunma bazlı çağrışım: örnek:
delikanlı=boy, demek bu kelimelerin tekrarlanmasında biri birinin ardından gelirler. Ya da telefon numaraları öğreniyorsak ör: 138-195, 1 sayısının
3ün önünde bulunduğu 3 sayısı 1den sonra geldiğini, 3 ise 8den önce geldiğini öğreniriz.
C. TAKLİT - Bu öğrenme şekli insanın etrafındakilerin nasıl davrandıklarını gözlemlediği ve kendisinin de aynı davranış şekli uygulama
demektir. Bu özellikle gençler ve çocuklar tarafından uygulanan öğrenme
şeklidir. Çocuk model olarak seçtiği başka biri gibi davranmaya çalışmaktadır. Bu arada onun çalışma, hareket etme, konuşma, giyim, davranış ve
yaşam tarzını taklit etmektedir. Bu öğrenme şekli önemlidir çünkü insan
fazla büyük bir çaba harcamadan başarılı davranış şekilleri edinmesini
sağlamaktadır.
2. BİLEŞİK ÖĞRENME
-için daha bileşik zihinsel fonksiyonlar gerekmektedir. Bu grupta yer
alanlar:
46
Psİkolojİ
A. DENEME VE HATALAR İLE ÖĞRENME (edimsel koşulama).
Bu öğrenme şeklini kedi (Torndayk) ve farelerle (Skinner) yapılan deneyler açıklamaktadır. Aç olan hayvanlar, ihtiyaçlarını (açlık) karşılamak
amacıyla hedefe (gıda) varmak için ektin olanlardır. Hayvanlar içinde
gıdanın bulunduğu kafesin kapısını açacak butona basmaya öğrenmeye
mecburi olmuşlar. Açlıktan teşvik olan hayvanlar değişik hareketler yapmakta, tesadüfen düğmeyi basarak hedefe (gıda) varmaktaymışlar. Uzun
süren tekrarlamalarla deneme ve hatalar azalmakta, hayvanlar hedefe hep
daha kolay varmaktadır. Hayvanın kendi ihtiyaçlarını karşılamak için gerekli olan tepkileri daha çabuk öğrendiği, bu öğrenmenin en önemli kurallarından biridir. Bu öğrenme, şartlı öğrenme ve mekanik öğrenmeye
kıyasen, teşvik yani ödüllendirme olayına dayanmaktadır. Bu öğrenme
yöntemiyle hayvanlar eğitilmektdir.
Böyle öğrenme yöntemi insanda da mevcuttur. Örneğin öğrenci belli bir hareketi dersinde pratik tekrarlamalarla öğrenebilir. Öğrenci hareketi
öğrenmeye teşvik bulmuştur (arkadaşları karşısında takdir edilme ya da
öğretmenlerinden daha yüksek not alma motivasyonu). Ne kadar daha
çok tekrarlama yapıyorsa, o kadar daha başarılı olmaktadır.
B. KAVRAMA İLE ÖĞRENME - Bu öğrenme yöntemi en bileşiktir ve anthropoid maymunlar ile insanda mevcuttur. Bu öğrenme yöntemi etkin düşünme ve problemin yaratıcı şekilde çözülmesine yakındır.
Öğrenme yöntemiyle ilgili araştırmalar yapan Keler deneylerinde anthropoid maymunlar kullanmıştır (bir kafez içine koyulan maymun, kafesin içinde dağınık kutular, maymun tavana asılı muzu yetişmeye çalışır.
Denemeleri başarısızdır, ancak kutuları üstü üste dizmeyi akıl ettikten
sonra muza ulaşır). Maymun mevcut durumda cisimler arasındaki ilişkilerin farkına vararak problemi çözmüştür (Res.9).
Bu öğrenme yönteminin özellikleri:
- Çözüm bir anda bulunmaktadır;
- Bir kere çözülen problem gelecek sefer hatasız çözülür;
- Çözüm (kavrama) diğer benzeri durumlarda da uygulanır. Böyle
öğrenme yöntemi bir problem çözme durumunda bulunan insan için karakteristiktir. Bu öğrenme şekli insan için çok önemlidir. Belirli kısımlar
arasındaki temasların farkına varılması ve bir bütünün oluşturulması demektir. Problemlerin kavrama yoluyla halledilmesi en yüksek düşünme
şekli olan yaratıcı düşünme elementlerini içermektedir.
sağlık mesleki okullar için
47
Res. 9 Antropoid maymunlar da kavrama yoluyla öğrenir
II. Öğrendiğimizin ne olduğunu göz önüne alarak, öğrenme sözlü
(verbal) ve motor (mekanik-belli aktivite için gerekli olan hareketlerin öğrenilmesi) olabilir.
A. SÖZLÜ - öğrenme mekanik (basit yazılarda tarif edilenleri ezbere öğrenme) ve anlayarak öğrenme şeklindedir. Anlayarak öğrenme,
öğrenci ve insan için en önemlidir çünkü bu şekilde okunan içerikler uzun
zaman hafızada kalır. Bu öğrenmeyle alakalı olarak, öğrenmekte olduğumuz veriler arasındaki karşılıklı bağlantıları aramamız, aynılarını önceki
bilgimizle bağlamamız ve okuduklarımızın pratikte uygulanmasını araştırmamız çok önemlidir. Anlayarak okumak daha ekonomiktir, daha az
zaman ister, içerikten daha önemli bölümleri çıkartabilir ve bu şekilde
edindiğimiz bilgileri yeni durumlarda kullanabiliriz. Sözlü malzemenin
öğrenilmesindeki başarı: malzemenin anlamı, okuma sırasındaki angajman, motivasyon, okuma organizasyonu ve diğer unsurlara bağlıdır.
48
Psİkolojİ
B. MOTOR (mekanik) ÖĞRENME - Belli bir aktivite için gerekli
olan hareketlerin öğrenilmesine ilişkin mekanik öğrenme yöntemidir. Bu
öğrenme şekline diğerleri arasında alışkanlıkların yaratılması, hergünlük
aktiviteler ör: hijyen alışkanlıkları, giyim-kuşam, yemek alışkanlıkları yer
alır ve böyle aktiviteler her gün tekrarlandığı için otomatikleşmiş olurlar.
Mekanik ve sözlü öğrenme arasında yakın ilişki vardır. Mesela araba sürmeyi öğreniyorsak, eğiticinin sözlü talimatları olmaksızın araba sürmeyi
öğrenemeyiz. İyi mekanik hünerlerin edinilmesi için çok sayıda idman ve
tekrarlama gereklidir. Mekanik öğrenme, sağlık çalışanının hastalar ile çalışması sırasında uygulaması gerektiği farklı tıp tekniklerinin icra edilmesine ait hüner ve bilgilerin edinilmesinde büyük rol oynamaktadır.
HATIRLAMA (BELLEK)
BELLEK NEDİR
Sinir sisteminde öğrenme yolu ile meydana gelen değişiklikleri hatırlama veya bellek olarak işaret etmekteyiz. Hatırlama entellektüel psikolojik süreçler grubuna girmektedir ve sadece öğrenmekle değil, algılarla da
yakın alakası vardır. Hatırlama algılama esnasında, beyinde öyle denilen
engram izleri meydana geldiği sırada başlamaktadır. Enagramlar algılanan
cisimle ilgili beyinde kaydedilen izler demektir. Kaydedilenler enagramda
kalır ve daha sonra durum icabı tekrarlanabilir veya ekfore edilebilir (bilinçaltından bilince çıkarma). Sinir hücrelerinde meydana gelen fizyolojik
değişiklikler, dezoksiribonuklein ve ribonuklein asitlerinin hatırlama süreçlerinde çok büyük rol oynadığını göstermektedir. Hatırlama kompleksli
bir psikolojik süreç olmakla beraber, sayısı çok faktöre bağlıdır: okunmakta olan malzemenin anlamı, okuma esnasındaki angajman, daha önceki
bilgiler ve okuyan kişinin diğer özelliklerine bağlıdır. Reprodüksiyon
(tekrarlama) en yüksek hatırlama şeklidir. Reprodüksiyon hafızaya kayıt
edilenler ve hafızada kalanlara bağlıdır (Ör. 1 ve 2ye bkz).
Hatırlamanın en zayıf hali rekongasyondur ve cisimin mevcudiyeti
sırasında gerçekleşir. Örneğin, profesör öğrenciyi uyarı olmaksızın algılamalarda hangi bozukluklar belirir sorar. Öğrenci cevap verecek durumda
değildir. Profesör bu bozukluklar agnozyon, illüzyon veya halüsinasyon
mudur sorarsa, öğrenci bunların halüsinasyon olduğunu cevaplar, ancak
halüsinasyonlar konusunda fazla bir şey söyleyecek durumda değildir.
sağlık mesleki okullar için
49
Öğrenci algı bozuklukları dersini okurken onun sinir sisteminde meydana
gelen fizyolojik değişikliklerin çok zayıf olduğunu ve çok az iz bıraktığını
göstermektedir. Bununla ilgili olarak, öğrenciler bir dersi okudukları zaman onu çok iyi bildiklerini sanırlar, ancak bu bir yanılgıdır, çünkü sadece
bir rekognasyondur. Kitabı kapadıkları anda bunun bir yanılgı olduğu ve
reprodüksiyonun imkânsız olduğu anlaşılmaktadır. Bir ders sadece kapalı
kitapla anlatılabildiği zaman iyi öğrenilmiş olduğu demektir.
BELLEK TÜRLERİ
1. DUYUSAL BELLEK - Bu hatırlama sürecinde uyarıların duyu
organlarına kadar ulaşır, duyu belleğinde kısa bir süre kalır ve sonra yok
olurlar. Böyle hatırlamanın 700 milsaniye sürdüğü sanılmaktadır. Bu uyarılar genelde işitsel ya da görsel tiptendir. Örnek: koşuyorsunuz, yana bir
göz atıyorsunuz, orada bir grup insan var, ama siz koşmaya devam ediyorsunuz. Sizi biri, 2. bir gurup insan gördünüz mü sorarsa, evet dersiniz ama
onların kim ya da kaç kişi olduklarını bilemezsiniz.
2. KISA SÜRELI BELLEK - Bu bellek yaklaşık 15 saniye sürer ve
hafıza kavşağı olarak adlandırılır, çünkü bazı bilgiler tekrar edilmekle
uzun süreli belleğe geçebilirler, bazıları ise kaybolabilirler. Kısa süreli bellekle ilgili en iyi örnek santraldan bir telefon numarası istememizdir. Bu
numarayı çevirdikçe ve tekrar ettikçe hatırlarız. Bir yere not etmediğimiz
halde unuturuz.
3. UZUN SÜRELİ BELLEK - İnsanın en çok kullandığı bellek türüdür, yani onun kapasitesi sınırsız ve uzun süreli belleğidir. Bu bellek sayısı çok mekanik tekrarlama ve raporlama sayesinde sağlanır. Raporlama
bilgilerin bellek sistemine daha kolay oturtulması için yapılan bilgi işlemidir. Raporlama sırasında başarılı hatırlama tekniklerinin uygulanması
büyük yardımdandır. Ör: Malzemelerin bloklar dahilinde gruplaştırılması, (Müllerin sihirli 7 rakkamı, yani aralarında hiçbir ilintisi olmayan sadece yedi mesele aynı anda bellekte kalabilir, ancak bilgilerin sayısı daha
büyük ise, organizasyon gereği ortaya çıkmaktadır) öznel açıdan elverişli
çağrışımların bulunması (örneğin Pavlovu komşumuz Pavleye göre hatırlar), malzeme anlamlarının artırılması (mesela akılda tutulması gereken
kavramları kısa ve ilginç bir hikayenin içine sığdırmak) görsel ve işitsel
düşüncenin kullanımı (temsil, resim, ses, koku, kasetofon, şema, tabela ve
benzer gereçlerin kullanımı). Uzun süreli bellek esnasında sinir hücreleri
50
Psİkolojİ
çekirdeklerinde RNA ve DNA arttığı ve onların molekülleri bellek ve engram saklama açısında taşıyıcı oldukları tespit edilmiştir.
Örnek 2.
V. Jamesin düşünme süreçleri kalite analizi başlıklı metni (Psikoloji
edebiyatının en büyük miraslarından biri) düşünme ve hafıza süreçlerinin kalitatif (nitel) analizine ait çok önemli bir yazıdır. Metni olduğu gibi
veriyoruz:
Psikoloji açısından konuştuğumuzda, bir olgu (etken, kelime) psikolojimizde mevcut, diğer etkenlerle ne kadar daha çok çağrışımı varsa,
bu etkenin hafızaya yerleşmesi daha kolay olacaktır. Çağrışmaların her
etkeni için bir askı ve derine battığında yüzeye çıkarılabilmesine bir yol
olacaktır. Tüm etkenler birlikte düşüncelerimizin bütünsel dokusuna işlemiş bir ağı oluşturmaktadırlar. Kelimelerin biribirine bağlanması aslında
bu etkenle ilgili düşüncedir. Buradan da mekanik öğrenmenin neden kötü
bir öğrenme yöntemi olduğu anlaşılmaktadır. Meseleler bir saat için ve sadece bir gereksinim için alışılacağı zaman, (mesela not almak için) olaylar
arasında çağrışımların oluşturulması mümkün değildir. Ezbere öğrenilenler çabuk unutulur ve insana hizmet edemez. Buna karşın, aynı malzeme
tedricen, günü gününe öğrenildiğinde, yeniden farklı kombinasyonlarda
belirdiği zaman, farklı açılardan görüşüldüğü sırada, farklı dış etkilerle
bağlanır. Onun hakkında daha sık düşünüldüğü zaman, bu malzeme
aralarında birçok ilintinin bulunduğu sisteme dönüşmekte, bizim önemli
malımız olmaktadır… Anlaşılan, ezbere öğrenmenin ahlak açısından ayıp
olmadığı malumdur, ancak ezbere öğrenmek insana devamlı hizmet edecek sağlam bilgiler temin etmez.
sağlık mesleki okullar için
51
BELLEK BOZUKLUKLARI
Bellek bozuklukları kantite ve kalite nitelikli olabilir.
KANTİTE BOZUKLUKLARI
1. Transitör unutkanlık
Transitör unutkanlık hem sağlıklı hem hasta insanlarda sıkça rastlanan bir özelliktir. Psikofizik yorgunluk esnasında veya dikkatimiz başka
tarafa yönelik olduğu sırada, bazı olayların bir süreliğine unutulması olasıldır. Psikopatolojide bu unutkanlık en çok nörotik kişilerde görülmektedir.
Bu unutkanlık şekli, kuvvetli duyguların düşünme akıntısını frenlediği durumlarda belirir, mesela öğrenci cevap verdiği zaman öğrendiği
dersi hatırlayamaz. Buna sınav stu-poru da denilir.
2. Amnezi
Amneziler geçmişte meydana gelen bazı olayların tamamen ya da
kısmen unutulması demektir. Nedenlerine göre organik ve psikojen, unutkanlığa göre de retrograd ve anterograd tipinden olabilirler.
A. Organik amneziler beyin dokusunda meydana gelen geçici ya da
daimi hasar neticesinde meydana gelir.
a) Retrograd amnezilerde, bilinç kaybedilmeden önceki dönem
unutulur. Unutkanlık süresi beyinde meydana gelen hasarın ağırlığına
bağlıdır. Sıradan beyin sarsıntısında unutkanlık kazadan önceki kısa döneme aittir. Bu tür amnezi kazanın algı kaydetme sürecini zedelediği ve
engramların meydana gelmesini engellediğini göstermektedir.
Örneğin adamın biri işe giderken trafik kazası geçirir, bu arada başından darbe alır ve beyin sarsıntısı geçirir. Kendisine geldiği zaman trafik kazasını hatırlamaz, nasıl meydana geldiğini, kazadan önceki olayları,
bazan ise çok daha eski olayları da hatırlayamaz. Kazadan hemen önceki
bellek en çok silinir.
b) Anterograd amneziler beyinde hasarın meydana gelmesinden
sonra kimi tecrübelerin unutulması demektir.
Örneğin, hasta kazadan sonra kendisine gelir ama daha sonra bilincin döndüğü ilk andan tamamen aymasına kadarki olayları hatırlamaz.
52
Psİkolojİ
B. Psikojen amneziler savunma psikoloji mekanizmaların neticesidir (bilinç altına bastırmak). Kişi bu şekilde kendisini hoş olmayan bazı
yaşantılardan korumaktadır. Bu amneziler genelde histerik kişilerde görüldüğü için, histerik amneziler olarak da bilinirler.
Organik retrograd amnezilerin büyük önemi vardır, çünkü genelde trafik kazaları, kavgalar veya diğer olaylar sırasında meydana gelirler.
Anterograd amnezilerde, hastanın organik amnezyona neden olan olaydan hemen sonra, hasardan hemen önce veya hemen sonra meydana gelen
bazı olayları hatırlaması, daha sonra, bir iki gün sonra ise, ne olayı ne de
kaza zamanını hatırlamaması karakteristiktir. Tıbbi açıdan anterograd amnezi, kazadan hemen sonra yaşanan yüksek psikolojik basınç ile açıklanmaktadır. Daha sonra bilincin toparlanmasından sonra, belli bir döneme
ait bellek kısmen ya da tamamen silinmektedir.
4.Hipermneziyonlar
Öznenin duygusal olarak bağlı olduğu kimi yaşantıların hatırlanması yeteneğidir. Hipermnezi daha yüksek zekâ demek değildir, çünkü buna
oligofrenide de rastlayabiliriz. İnsanın hayati fonksiyonları tehlikede olduğu, yüksek hararet, kimi aktif psikolojik maddelerin etkisi (amfetamin vb)
etkisi altında görülür. Yaşlı kişilerde geçmişte meydana gelenlerin normalin üzerinde hatırlanması (mesela çocukluk çağında olagelenler), hipnoz
altında görülen rüya esnasında yaşananlar, özellikle hayati tehlike atlatan
kişilerde görülür. Örneğin boğulmakta olan kişilerde kısa bir zaman dilimi
içerisinde tüm hayatını film şeridi gibi geçmektedir.
KALİTATİF BOZUKLUKLAR
1. Tamamlanan değişen bellek
Belirli durumlarda, dış etkiler ya da delüziv fikirlerin etkisi altında
bellek değişebilir. Bu bozukluk “sahte bellek” veya “bellek illüzyonu” olarak adlandırılır. Mesela depresyona düşen bir hasta hayatı boyunca hata
işlediğini, yaptığı her şeyin şerefsiz, “yanlış” ve “hatalı” olduğunu söyler.
Afekt belleğin en büyük sahtekarıdır. Bazı kişiye karşı duyulan duygusal
yakınlık dolayısıyla onun eksikliklerini göremeyiz.
sağlık mesleki okullar için
53
2. Patolojik yanılgı (sahtekarlık)
Patolojik yanılgı veya pseudologia fantasika durumunda hasta, kendi fantezisinin etkisi altında, kimi olayları uydurur yani kendi fantezisini
hatıra olarak gösterir. Uydurma yalanlar genelde gerçekelşmeyen isteklere
uygundur. Bu bozukluk gayet canlı hayalleri olan çocuklarda da gözlenebilir. Ama histerik ve psikopat kişilerde de mevcuttur. Bu kişilerde yalan
söylemekte sınır tanımaz, öyleki kendileri de neyin gerçek neyin yalan olduğunu bilemezler.
3. Telkin sonucu değişen bellek
Bellek kimi kere telkin etkisi altında değişebilir. Bu tür bozukluk telkine yatkın olan kişilerde, zihinsel engelleri olanlarda görülür.
4. Konfabulasyonlar
Konfabulasyonlar, bellekte beliren bazı boşlukların uydurma içeriklerle doldurulması demektir. Genelde Korsakof sendromu, duygusal
psikoz, parafreni veya kimi psikolojik-organik bozukluklarda görülür.
Burada, beyin dokusunun hasar görmesi dolayısıyla, yeni olayların kayda
alınması mümkün değildir, bundan dolayı hasta belleğini uydurma içeriklerle doldurur. Örneğin hasta, “Hatırladınız mı, dün Aleksandar Palas
otelinde kahve içiyorduk” sorusuna, “Evet, Ahgmet de yanımızda vardı,
sen hesabı ödedin, yanımızda güzel kızlar oturup, gülüşüyorlardı” cevabını verir.
UNUTMA
UNUTMA KAVRAMI
Öğrenme sırasında beyinde meydana gelen değişiklikleri kaybetme
sürecine unutmak denir. Bilim adamları, unutma neden meydana gelir
sorusuna çok sayıda cevap verirler, nitekim bunlardan hiçbiri kesin cevap
olarak ele alınamaz. Mesela bazıları engramların kullanılmaması nedeniye
unuturuz, derler. Diğerleri hiçbir şeyin unutulmadığını sadece hoş olmayan şeylerin bastırıldığını ya da unutmanın değişik psikofizik reproduksi-
54
Psİkolojİ
yon koşulları dolayısıyla meydana geldiğini iddia ederler. Bazı müellifler,
iki ya da daha çok içeriğin birbirine karışması veya çarpışması sonucu
meydana geldiği ve bu arada bir içerik diğerinin hatırlanmasına engel olduğunu ve buna inhibisyon denildiğini ileri sürüyorlar. İnhibisyon, şimdiki öğrenme, daha önce öğrenilenlerin reproduksiyonunu engelliyorsa
retroaktif inhibisyon olur. Daha önce okuduklarımız şimdi öğrenmekte
olduklarımızı engelliyorsa proaktif inhibisyon olur. Psikolog Ebinghaus
öğrencilerde okullarda öğretilenlere yardımcı olacak bir diyagram yapmıştır (Res.10). Bu diyagram unutmanın okumaktan sonra en büyük olduğunu gösterir, buna gore sınavdan hemen önce okumanın iyi olmadığı
anlaşılmaktadır.
EBİNGAUS’un HATIRLAMA EĞRİSİ
20 dakika sonra
1 saat sonra
9 saat sonra
unutulmuş
hatırlanmış
günlere göre zamanın geçmesi
Res.10 Ebinghaus diyagramı
Beyin şakak bölümlerinde meydana gelen hasarlar, atrofi süreçleri,
beyin travmaları, enfeksiyon ve diğer patolojik belirtiler unutma sürecini
artırmaktadır ve bellekte sayısı çok bozukluğun belirmesine yol açmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
55
Örnek 3
Psikologlar Bovr ve Klark iki gurup talebe ile ilginç bir deney yapmışlar. Birinci grubdan aralarında hiçbir bağlantısı olmayan 10 tamamen farklı ad öğrenmeleri istemiş. İkinci grubdan tüm adları kullanmak
üzere kısa bir öykü düşünmelerini istemişler. Bir ay sonra iki bile grup
reproduksiyon testine tutulmuş. Öykü düşünen grup adların nerdeyse
yüde 94nü hatırlamışlar. Diğer grup sadece % 14nü hatırlamaktaymış.
Her günlük hayatımızda bu tekniği sıkça kullanırız. Çocuğa şunu söyleriz:
ekmek, süt, yağ, cem, yoğurt, börek satın alacaksın, deriz. Bunlardan birini unutma ihtimali büyüktür. Ancak aşağıdaki cümleyi kurmasına yardımcı olursak:Ben ve kardeşim kahvaltıda yağ ve cem ile yağlanmış ekmek
yiyecek, süt içeceğiz, anne ve baba börek ve yoğurt yiyeceklerdir, unutma
ihtimali ortadan kalkar.
Soru ve ödevler:
1. Etkin olduğun ve davranışını değiştirdiğin bir örnek ver.
2. Şartlı öğrenmeye neden basit öğrenme denir?
3. Mekanik öğrenme örneği ver.
4. İnsan için kavrayarak öğrenme neden en önemlidir?
5. Kendinden bir mekanik öğrenme örneği ver.
6. Raporlamaya dayalı uzun süreli bellek örneği ver.
56
Psİkolojİ
DÜŞÜNME
DÜŞÜNME KAVRAMI
İnsan realiteyi öğrenme, bazı belirtilerin neden ve neticelerini keşfetme, hayati problemler çözme gereksinimiyle yaşamaktadır, tüm bu ve
diğer aktiviteler için sadece algılama yeterli olmadığı gibi, daha once edindiği tecrübe ve öğrenme ile hafızaya gerek vardır. Bunu çok daha bileşik
bir süreç olan DÜŞÜNME sağlamaktadır. Düşünme bilgilenme (kognitif,
entellektüel) psikolojik süreçler gurubunda yer alan bir süreçtir. Bu bileşik
psikolojik süreç esnasında daha önceki algılar, bilgi, tecrübeler kullanılır,
yenileriyle tamamlanır, aynıları yeniden kurulur, yeni çözümler aranır ve
probleme çözüm üretilir. Psikoloji edebiyatında düşünme kelimesiyle ilgili sayısı çok tanıma rastlamaktayız. Örneğin Düşünüyorum, kural icabı
cevap arıyorum, demektir(Vudvort 1964). Psikolog Radonyiç düşünmeyle
alakalı iki doğrultuya işaret etmektedir:
Geniş tanım (definisyon), düşünme terimiyle alakalı en sık kullanılmaktadır. Müellifin iddiasına göre, sıradan konuşmada örneğin “dün meydana gelenler hakkında düşünüyorum” veya “duvara bir sanatkarın resmi
koyulursa, bu odanın nasıl görüneceğini düşünüyorum” denilir. Birinci
vakada düşünme hatırlama demek, ikinci vakada ise hayal etmek demektir. İki bile vakanın ortak öğesi şudur: insan düşündüğü zaman hiçbir dış
aktivite yapmaz, aktivite onun kafasında yani içinde gerçekleşir. İnsan bu
arada reel cisimler değil, simge, kelime, tahmin, kavramlar kullanmaktadır. Cisimler yerine hatırlama, fikir, kavram veya kanaat gibisinden
sembollerden yararlanan her iç aktiviteye düşünme denir.
Düşünmek kelimesinin ikinci anlamı daha dardır ve psikoloji biliminde daha sık kullanılır. Bu tanıma göre Radonyiç düşünmenin ne
olduğunu belirtmiştir. Düşünmek hatırlamak ve kavram yaratmak değildir ve bir problem düşünmek vasıtasıyla halledildiyse, yeniden çözmek,
düşünmek değil, hatırlamaktır yani bellektir. Bu yazara göre: düşünmek
problemi özel yoldan halletmek demektir, bu arada konkre durumdaki
önemli ilişki ve bağlantıların farkına varılmaktadır veya bir elementin diğer elementler karşısında nerede bulunduğu görülmektedir (S.
Radoniç 1992).
Yazarların çoğu düşünmeyi problemin halledilmesi, işaret ve
sembollerle operasyon yapmak, halletmekte olduğumuz probleme yönlenmek ve ilişki ile bağlantıları görmek olarak tanımlamaktadırlar.
sağlık mesleki okullar için
57
Düşünme süreci problemin verilmesi, güçlüklerin tanımlanması,
olasıl çözümlerle ilgili varsayımların konulması (hipotezler) ve hipotezlerin denetlenmesiyle başlar.
Örnek 4
PROBLEM ÇÖZDÜĞÜMÜZ ZAMAN NASIL
DÜŞÜNMELİYİZ?
Maer (düşünme-problem çözme konusunda 178 talebe ile çalışmıştır) şu noktaları teklif etmektedir:
1. Sonuca varma neticesi olan problem çözme, eski tecrübelerin
kombinasyonlarından ibarettir.
2. Bulmaca resimlerdeki simalar nasıl bir anda ışıldadıysa, kombinasyon da bir anda ışıldamakta yani bulunmaktadır.
3. Elementlerin önemi bütünün kombinansyonuna bağlıdır. Bunun
için yeni kombinasyonlar elementlerin öneminde değişikliğin meydana
gelmesine yol açmaktadır.
4. Kombinasyonun gerçekleşmesiyle, engel ortadan kaldırılmaktadır.
5. Problemin güçlüğü, insanın farkettiği yerde bulunur. Güçlük
problemin ta kendisinde değildir(aynı bir problemin birkaç yoldan halledilebileceğini gösteren örnekler vardır, bu arada her çözüm farklı güçlüklerin üstesinden gelinmesini temsil eder).
6. İnsanın farkettiği konkre güçlük, problemin çözümünü yani seçeceği çözüm yolunu belirler (Ör. Bir doktor insanı kimi bakteriler karşısında bağışık duruma getirecek serumu bulmaya çalışır, başka bir doktor ise
bakterileri bulaştırma yolununun nasıl kesileceğini bulur).
7. Tüm güçlüklerin aşılması mümkün değildir, bundan dolayı aşılması mümkün olanı seçilmelidir.
8. İnsanların çoğu aynı güçlüğün(probleme) farkına varır.
9. Problemi çözme usulu, genelde daha önce benzer problemler ile
olan temaslar ile şartlıdır (mesela diğer hastalıklar serumların kullanımıyla önlenmiştir). Bu gibisinden güçlükler problemlerin halledilmesinde
sıradandır ve onlar alışılagelen tepkilere yol açmaktadır.
10. Ağır problemler direksiyonlar sıradan ile halledilemez. Direksiyon belli olmadığı zaman problem de ağır olur.
Maer yukarıda verilenlerin sonunda şunu tavsiye ediyor:
58
Psİkolojİ
- Problemle alakalı güçlüğün nerede bulunduğunu tespit ediniz ve
onu çözmeye çaba harcayınız. Başaramazsanız, onu şuurunuzdan çıkarınız ve başka yerde arayınız.
- Alışkanlık ve rutin adamı olmayınız. Yenilikler ve yeni anlamlar
için açık ruhlu olunuz.
- Çözüm zorla değil birdenbire yani ansızın belirir, kombinasyonlara açık olunuz ve başarısız denemelerle zaman kaybetmeyiniz.
KAVRAMLAR
İnsanın bilgilenmesi dolayısız olarak duyu organları üzerinden
(duygu, algılama, kavram yaratma) bir de dolaylı olarak, mantıklı düşünme yoluyla nesnel gerçeklerin kavranması üzerinden gerçekleşmektedir.
Bilincimizde duyu yoluyla oluşan bilgiler, algılar ve tahminler şeklinde
(deja vü) mantıksal yoldan elde edilen bilgiler ise kavramlar olarak temsil
edilmiştir. Kavramlar kelimelerdir, yani sınıf veya benzer cisimlerin ortak özellikleri düşüncesi. Örneğin hasta kavramını nasıl açıklayabiliriz?
Kafamızda farklı hastalık kavramları yaradabilirirz ve tedricen şema yaratırız. Apstraksiyon ile (ayırma anlamında olan düşünme operasyonu)
hasta kelimesiyle alakalı olarak çok sayıda önemsiz detayı atmaktayız,
yönlendirme aracılığıyla tüm hastaların önemli ve ortak özelliklerini tespit etmekteyiz, hasta kelimesinin anlamına gelmekteyiz (tüm hastalar için
ortak olan-genelleştirme) - hasta beden, psikolojik ve sosyal refahı bozulmuş bir insandır.
Kavramlar düşünmeni temel elementleridir ve onların yardımıyla
bileşik düşünme operasyonları yapılmaktadır: analiz (şeylerin dökümü)
sentez (elementlerin bir bütüne birleştirilmesi) komparasyon (şeylerin
kıyaslanması) daha önce sözü edilen apstraksiyon, konkretizasyon (somutlaştırma), genelleştirme vb.
DÜŞÜNME VE KONUŞMA
Konuşma ile daimi bağlantı düşünmenin temel özelliğidir. Konuşma
düşünmenin temel aletidir ve düşünmenin iyileşmesi ve zenginleşmesine
sağlık mesleki okullar için
59
katkı sunmaktadır. Ses, kelime ve işaretler ile efade edilen dış konuşma ve
çok daha zengin olan ve duygularla renklendirilmiş iç konuşma mevcuttur. Pek doğal ki düşündüğümüzle her şeyi konuşmayız. İç konuşma sesli
olarak ne söyleyeceğimizi hazır eder. Konuşmanın üç temel görevi vardır:
a. Komunikatif - konuşmacılar arasında düşünce bildirme ve
transfer
b. Reprezentatif - kelimeler belli nesne ve olaylara aittir
c. Ekspresif - kelimelerle iç duygu va yaşananları ifade ederiz.
Kelimelerin denotatif anlamı vardır yani kesin olarak bir şeyi ifade
ederler. Aynı bölgede yaşayan insanlar için söylenen bir kelime aynı anlamı taşır. Mesela kapı kelimesi. Kelimelerin konotatif anlamı daha zor
açıklanır ve farklı anlamda olabilir. Mesela mutluluk kelimesi sağlık, para,
sevgi, güzellik anlamında olabilir. İnsan talih, başarı, barış, özgürlük, hapishane gibi kelimelere kendi ihtiyacı, istekleri ve duygularını dahil eder ve
bundandır ki insanlar için farklı anlamda olabilir.
DÜŞÜNME VE ÇAĞRIŞTIRMA (ÇAĞRIŞIM)
Çağrışım kelimesiyle aynı zamanda veya art arda yaşanan iki içeriğin (nesne ve olay düşünceleri) bağlanması demektir. Hatırlama sürecinde bu iki olay birlikta ortaya çıkmaya eğilir. Çağrışımlar düşünme sürecinde önemli elementi temsil etmektedirler ve ödevlerin çözülmesinde
yardımcı olurlar. Daha önce onların öğrenme ve hafıza sürecinde önemli
olduklarını söyledik.
Çağrışım kanunları (kuralları) daha ARİSTO zamanından bilinir:
a. Dokunuşa göre çağrışım (zamansal ve alansal). Daha önceki tecrübemizde birlikte veya arda beliren düşünceler bağlanır. Mesela hastalıkağrı, kış-soğuk vb.
b. Karşıt çağrışım. Karşıtlı düşüncelerin bağlanması. Mesela hastalık-sağlık, hayat-ölüm, siyah-beyaz vb.
c. Benzerliğe göre çağrışım. Benzer olan düşüncelerin bağlanması.
Örnek: hoş adam-dost, yüksek adam-basketbolcu vb.
Çağrışımlar kendiliğinden ve kasıtlı olabilirler. Bilim adamları kasıtlı çağrışımların gerçi düşünme olduğunu ve onların insana öğrenme ve
hatırlama sürecinde yardımcı olduklarını düşünüyorlar.
60
Psİkolojİ
Örnek 5.
Kliniklerde tadbikat yapan psikologlar hastalarda kendiliğinden
gelen çağrışımları araştırmışlardır, çünkü onların çağrışımlarına dayanarak, kişiyle alakalı kimi sonuçlara varmaktadırlar. Pratikte özellikle
Yungun Kendiliğinden Gelen çağrışımlar testi kullanılmaktadır: hastaya
belli bir kelime söylenir ve aklına gelecek ilk kelime ile cevap vermesi istenmektedir. Bu arada onun söyleyeceği kelimelerin içeriği ve bunları söylemek için harcadığı zamana bakılır. Onun bazı travmatik tecrübeleriyle
alakası olan kelimeler konulduğu zaman, tepki hızında ve cevap içeriğinde büyük değişiklik meydana geleceği tahmin ediliyor. Buna benzer testler
günümüzde özellikle adliyede kullanılır. Bu testler “Yalan keşif makinalarıyla” kombine edilirler (Bu yalan keşif makinaları kalp atışları, tansiyonu, beyin dalgalarını, psikogalvan refleksi kayda alan bileşik cihazlarla
donatılmıştır). Onların sayesinde çağrıştırma yapan kritik kelimeler verildiğinde belirgin değişikliklerin meydana gelip gelmediği kontrol edilir.
DÜŞÜNME TÜRLERİ
Farklı ölçütlere göre gruplaştırılan sayısı çok düşünme türü vardır.
Düşünme esnasında kullanılan
SİMGELERE GÖRE ÖLÇÜTLER:
1. Somut (Konkre) (semboller algılama ve temsillerdir), uykuda
olan küçük çocuk ve büyükler için karakteristiktir. Bu düşünme yüzeyseldir ve kaydedilen veya kaydedilmiş olanlara aittir.
2. Soyut (semboller kelime ve kavramlardır). Kelimeler şeylerin aslını yansıtan en çok kullanılan sembollerdir. Soyut düşünme daha bileşik ve
daha konkre olmakla beraber medeni insanların özelliğidir.
DÜŞÜNMENİN FAYDASINA GÖRE:
1. Prodüktif olmayan düşünce - çağrımlar tesadüfen bağlandığında
ve insan ile toplum için bir önemi olmayan ürüne varıldığında. Mesela
bulmaca, rebus çözme, hayal etme.
2. Prodüktif düşünme - insan ya da toplum için yeni bilgiler keşfedildiği zaman. Yaratıcı düşünme yani yeni eserlerin meydana getirilmesi
en produktiftir.
sağlık mesleki okullar için
61
DÜŞÜNME GERÇEKÇİLİĞİNE GÖRE:
1. Gerçekçi, insanın dünyasında reel olarak mevcut olan nesne ve
olaylara aittir.,
2. Hayali, reel dünyada mevcut olmayan, insan hayalinin ürünü
olan nesne ve olaylara aittir (Mesela hayvanların konuştuğu masallarda).
Hayali düşünme gençlere karakteristiktir, mesela kendilerini önemli bir
rolda hayal ettikleri zaman.
Res. 11 Prodüktif yaratıcı düşünme
Bu düşünme türleri arasında kesin bir çizgi çizilemez ve ayni bir türün iki farklı ölçüt arasında bulunması vakalara sıkça rastlanır. Örnek bir
sanat eseri veya resimin meydana getirilmesi hayali veya produktif düşünmenin ürünü olabilir.
Yaratıcı düşünme insan toplumu için çok önemlidir. Bu orjinal olan
ve insan ile insanlık için olağanüstü önemden olan düşünmeyi kasteder.
İnsanlık, hayatın tüm alanlarındaki yaratıcıların sayesinde daima ilerlemeler var.
HASTALARDA DÜŞÜNME
Hastalık, bilhassa hastaneye kaldırılmak, insan düşüncesinin büyük
etkisi altındadır. Hastaların kayıtları, hasta çoğunun kendilerini, kendi
hastalıkları ve hastalık nedenleri hakkında düşündüklerini göstermektedir. Onlar hastalığın neticesi, aile, dost ve maddi durumla ilgili düşüncelere kapılırlar. Tüm bu düşünceler yeni meydana gelen durumla yüzleşmeleri için yararlıdır. Pek olgun olmayan insanlarda ve çok korkan kişiler-
62
Psİkolojİ
de düşünce tarzında çok büyük değişiklikler meydana gelebilir. Onlarda
zihni duruma göre aşırı kara düşünceler veya aşırı iyi olduklarını hayal
edebilirler.
Hastane pratiğinde hastalarda genelde şu yönde düşündükleri tespit
edilmiştir:
- Zihni kütleşme - daha uzun süre yatak hastası olan hastalarda görülür. Onlarda düşünme produktif olmamakla beraber sığıdır. Kendilerini
radyo dinlemek, kriminel romanlar okumak gibi şeylere bırakarlar.
- Katatif düşünme - negatif düşünceler ve endişeler bazında kurulan kaçış demektir: yakınlarda vefat edeceğini iddia etmek (konkre bir delil
olmadığına rağmen), bölüm çalışanlarının kendileriyle ilgilenmediklerini
iddia etmek, önceden olmadığına karşın, dine tapmak vb. Bu düşüncenin
delillere dayanmadığı önemlidir.
- Etkilenmek - eleştiri kabiliyetini kaybetmeye başlarlar ve sihirli
ilaçlara ile mucizevi doktorlara inanmaya başlarlar. Sağlık çalışanları bu
tip hastalarla daha çok ilgilenecek vakit bulamadıkları halde, etkilenme
daha da güçlü olur. Etkilenme hastanın karakter çizgileri, eğitimi ve yaşına
bağlıdır. Gençler yaşlılara kıyasen, erkekler ise kadınlara kıyasen daha az
etkilenir.
- Reel olmayan beklentiler - bazı hastalar, onların sağlıkları için
başkasının hesap yürütmesi gerektiğini düşünürler, dolayisiyle aktif oldukları halde tedavisi daha başarılı olabileceğini unutarak, pasif olurlar.
Başkaları sağlık çalışanların mucize yapmalarını beklerler yani gerektiğinden fazla beklentileri olduğu için hayal kırıklığına uğrarlar.
- Kara düşünmek - ağır hastalar ya da ağır ameliyat geçiren hastalar
sıkça ölümü düşünürler ve bu doğal bir şeydir. Böyle düşünceler hastanın
bütünsel davranışını etkilemektedir. Çoğu kez endişeli olmakla beraber
hazırlıksızdırlar. Çocuklar ve yaşlılar ölümden daha az korkarlar ve orta
yaşlı olan insanlara kıyasen ölümü daha az düşünürler.
Soru ve ödevler:
1. Düşünme neden en bileşik psikolojik süreçtir?
2. İnsanı kavram olarak açıkla (Onu hayvanlardan farklı eden önemli
özellikler hangileridir?).
3. Tüm kural türlerinde çağrışımlar konusunda kendi örneklerini ver.
4. Katatim düşünme tarzı olan hastaya nasıl yardımcı olacaksın?
5. Hasta insanlar sağlıklı olanlara kıyasen daha mı çok etkilenir?
Neden?
sağlık mesleki okullar için
63
ZEKÂ
EĞİLİM VE YETENEK KAVRAMI
Organizmanın fizyolojik ve anatomi bünyesinin temeli olan kalıtsal özelliklere eğilim (bir şeye eğilmek) denir. Eğilimler insanda nasıl yeteneklerin gelişeceğini belirlemez, bu onun aktivitesi ve ortamın etkisine
bağlıdır. Eğilimler kalıtımsal bünyelerdir, yetenekler ise öğrenme ve tatbikat sayesinde edinilmektedir.
Bunu daha kolay anlatabilmek için şöyle diyebiliriz: Orta tıp okulunda bir nesilden hangi hemşirenin daha iyi tıp teknisyeni olacağını nasıl
söyleyebilirirz? Hiç kimse için önceden hiçbir şey söyleyemeyiz, hastanelerde tadbikat sırasında nasıl davrandıklarını görmek lazım. Ödevlerin
gerçekleştirilmesinde daha büyük uyanıklık, girişim, hüner ve kolaylık
gösterecek olanlar, hastalara iyi bakanlar ve onlarla iyi iletişim kuranlar,
tatbiki derslerde onlar gibi olmayanlardan daha iyi olacaklarını tahmin
edebiliriz. Bunlar eğilimlerdir. Bu eğilimler yeteneklere dönüşecek mi,
okulda bilgi edinmek için sarfedilen emek, sağlık işiyle ilgili tutumlar oluşturmak, meslek için önemli olan karakter çizgileri oluşturmak gibisinden
diğer önemli etkenlere bağlı olacaktır. Eğilimlerle alakalı bileşik hünerleri öğrenmek ve icra etmek gerekir, aksi halde yetenekler gelişmeyecektir.
Yetenekler sürekli öğrenme ile geliştirilir.
İnsanda beden yetenekleri, algılama yetenekleri, psikomotor yetenekleri, zekâ ve diğer yetenekler mevcuttur.
ZEKÂ KAVRAMI
“Zekâ” kelimesi Latince intelitere sözcüğünden kaynaklanmakatadır
ve anlama veya akıl etme anlamındadır.
İnsanın bu yeteneği için sayısı çok definisyon vardır: Soyut düşünme yeteneği, yeni durumlara uyma yeteneği, öğrenme yeteneği, nesneler
arasında önemli ilişkilerin farkına varma yeteneği, eski bilgileri yeni şekilde kullanma yeteneği vb.
64
Psİkolojİ
Genelde bireyin rasyonel düşünmesi, amaçlı davranması, ortama
uyması ve ortamla işbirliğinde bulunması olarak tanımlanmaktadır.
XX. yüzyılda bu yetenek pek çok araştırıldı ve onu açıklayan sayısının çok
tepkisi vardır. Teoriler genelde çift etkenli (Ör. Spirman G genel ve S özel
ayırt eder) ve çok etkenli olmak üzere ikiye ayrılır. Örneğin Terston bu iki
etken yanı sıra daha 7 farklı etkene işaret eder:
S- Özel faktör - alanda ilişkileri düşünme yeteneği,
P- Algılama etkeni - problemin görme alanında olan ödevler yardımıyla halledilmesinden ibarettir
N- Sayısal etken - basit veya bileşik matematik ödevlerine aittir
V- Sözlü etken - söz anlama, onların ilişkisi ve sözlü sonuca varma
yeteneğine aittir.
M- Bellek (memory) etkeni - söz, harf ve sayıların dolayısız olarak
öğrenilmesine aittir
W- Akıcılık etkeni - ayrı kelimeleri hızlı kullanma ve hızlı kelime
üretme yeteneği
R- Yargı etkeni - problemin halledilmesindeki genel prensiplerin
bulunması yeteneğine aittir. Terston bu etkeni zekâ operasyonlarında en
önemli olarak bulmaktadır.
Psikologlar zekâ yeteneğinin tanımlanmasında şu kavramlara işaret
etmektedirler:
BİYOLOJİK ZEKÂ (bu kavramı Galton oturtmuştur) insan entelektüel faaliyet yeteneği için sorumlu olan insan beyninin bünyesi, onun
fizyolojisi, biyokimya ve genetiğe aittir (bilinçli davranmak, problem çözmek, öğrenmek vb). Bu insanı hayvandan ayırmaktadır ve insanlar arasındaki bireysel farklar için sorumludur.
Biyolojik zekâ elektroensefalograf ve diğer fiziksel ve fizyolojk ölçülerle tartılmaktadır. Biyolojik taban yoksa zekâ da mevcut olmaz (Eysenck
1986) Bu kavram fundamental olmamakla beraber en az yer almıştır.
sağlık mesleki okullar için
65
PSİKOMETRİK ZEKÂ veya Qi ağırlıklı olarak biyolojik yani genetik zekâ ile şartlıdır. Kültürel, ailevi, eğitici ve sosyal ile ekonomik etkenler
bu zekânın gelişimini etkiler. Kaba bir hesaplamaya göre, Qi yaklaşık yüzde 70i genetik etkenlere bağlıdır, ancak Qi biyolojik zekâ ile asla eşitleştirilemez.
SOSYAL ZEKÂ VEYA PRATİK ZEKÂ, zekânın her günlik hayatta, problemlerin halledilmesinde uygulanması demektir. Bu kavramı ilk
olarak Torndayk 1920 yılında, insanlar arasında uygun davranma yeteneği olarak oturtmuştur. Bu zekâ büyük ölçüde Qi ve sosyal yaşamın farklı
açıları, tecrübe, sosyal ve ekonomik durum, sağlık, motifler, alışkanlıklar,
aile ağacı, ruhsal bozukluklar ve diğer etkenlere bağlıdır. Yüksek Qi-ye
sahip olan oysa alkolik olan bir bireyin hayatta başaramayacağı kesindir.
Kişilik önemli etkendir ve duygusal yeteneksizlik, uyumsuzluk, nevrotik
gibi özellikler mevcutsa yüksek zekâya karşın bireyin kendi zekâsını sosyal
açıdan benimser şekilde kullanabilmesini engeller.
Diğer yandan kimi bireyler yüksek bir zekâya sahip olmadıklarına
karşın, sosyal açıdan başarılı olabilirler(şowmenler, sporcular vb) Sosyal
zekâ sayısı çok farklı açıyı dahil ettiği ve tartılamadığını göz önüne alarak,
onun bilimsel önemi benimsenmez. (V.Stamenkova-Trajkova 1995)
DUYGUSAL ZEKÂ (EQ) (Bu kavramı D.Golman 1995 yılında
güncellemiştir) - Hayatta, iş yerinde ve ailede başarmak için sadece zekâ
yetmez. Bilim mutluluk, başarının akıl ile koordinasyon içinde olan duyguların gelişmiş olduğuna bağlılığını iddia etmektedir. Bu doğrultuda yapılan deney ve araştırmalar da bunu doğrulamaktadır. İnsanın öğrenme ve
engelleri aşma yeteneği sadece kalıtımsal mesele değildir. Nöroloji veriler
rasyonel ve duygusal akıl arasındaki ilişkiyi gösterir. Duygusal akılın merkezi, MSSde (Merkezi sinir sisteminde) yerleşik bulunan badem şeklindeki Amigdal bezinde bulunduğu biliniryor. Bu bezden yayılan sinyaller
rasyonel (düşünen) akıl sinyallerine kıyasen çok daha hızlı yol katederler.
Evrim açısından Amigdal bezi gücü örnekseldir. İnsanda tepkilerin
süratı bir önceliktir, mesajın duygusal sesini tanıyabilmek önemli bir ser-
66
Psİkolojİ
mayedir. Tepkilerin hızı ve duygusal sesin tanınmasında birlik oldukları
zaman, hayatta başarı ve mutluluk garanti altına alınır.
Ancak hızlı tepkiler çoğu kez hatalı sonuca varmamıza neden olur,
çünkü verilerin incelenmesi için yeterince zamanımız olmaz ve hatta ağır
hatalara neden olabilir. Ancak burada rasyonel akıl müdahale eder ve hataları düzeltir.
Duygusal ve düşünsel, duygular ve us, kalp ve baş arasında her zaman dengenin mevcut olması en üstün zekâdır.
Bu denge yani yürek mantığı ve us mantığı arasındaki işbirliği duygusal zekâ ile açıklanmaktadır. Bu insan doğası hakkında yeni bir temsil
sunmaktadır. Kendi duygularımızı akıllıca kullanmayı öğrenmek, temel
hünerlerden biridir.
İnsan ruhunu iyi tanıyanlar, duygusal zekâyı diğer insanların problemlerini anlama hüneri ve yeteneği olarak işaret ediyorlar. Başkalarının
ve kendi duygularını anlamak yeteneği. Buraya şahsi başarısızlıklara katlanma, kendine güvenme, kendini kontrol etme, kişiler arası güçlükleri
halletme yeteneği, diğer insanlarla uyumlu ilişki oturma yeteneği de girmektedir.
Duygusal zekâ kelimelerin anlamını genişletmektedir. Zeki olmak
ve duygularla zengin olmak, hayatı yaşayabilme yeteneğinin merkezi gibidir. Sahip olduğumuz yetenekleri hangi başarıyla kullanacağımızı belirleyen bir yetenektir.
Duygusal zekâ, çocukluk döneminde, çocuğun ebeveynlerden aldığı duygusallık dersler üzerinden gelişmektedir. Ebeveyn-çocuk hattındaki
ilişki, duygusal akıla giden ve saklanan sayısı çok mesaj sağlamaktadır. Bu
mesajlar bazan acı izler bırakır, bazan da çocukta öz güven ve iyimserliğe
neden olur. Büyüme duygusal okur yazarlığın edinilmesi ama başlangıcı
yürekten ve yürekli olmayan çocuklar için risklerle dolu bir çağdır. İşbu
risk sahası hayatta olasıl şiddet, depresif etki, beslenme bozuklukları, alkol, uyuşturucu vb. kullanma aracılığıyla dile gelebilir.
Duygusal zekânın edinilmesi konusunda temel olarak şunu söyleyebiliriz ki süreç okul eğitiminin başlamasıyla denk gelmektedir. Çocuklar
bu çağda kendi ve başkalarının duygularını tanımaya, hırslarını önlemeyi,
çatışmaları pozitif halletmeyi, empati kurmayı ve güdülerini kontrol etmeyi öğrenmelidirler. Bu şekilde hayat riskleri değişir, mutluluk şansları ise
bir hayli artmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
67
Duygusal zekâ insanların gerçek ölçüde ve gerçek zamanda, gerçek
nedenle ve uygun şekilde gerçek kişiye kızmaları veya onu kabul etmeleri
gibisinden ender bir yeteneği de işaret etmektedir.
ZEKÂNIN TARTILMASI
İlk zekâ tartımı 1905 yılında Fransada Simon ve Bine (psikolog ve
doktor) tarafından yapılmıştır. Testin amacı, dersleri başarıyla takip edemeyen öğrencilerin eğitimden ayrılmasıymış. Bu ilk testler (belli prensiplere göre standartı konulan ödevler) günümüze kadar dünyanın tüm
ülkelerine taşınmıştır ve çok sayıda değişikliğe uğramıştır. Testler kişinin
belli bir zaman dilimi içerisinde halletmesi gereken sözlü ve yazılı sorulardan müteşekkildir. Belli zaman içinde çözülen ödevlerin toplamına göre
kişinin zekâ büyüklüğü elde edilir. Kişinin zekâ büyüklüğü (test sonucu)
takvim büyüklüğü ile bölünerek 100 ile çarpıldığı zaman zekâ katsayısı
elde edilir.
MV
Qi=-----------х100,
KV
Qi – zekâ katsayısı
MV – test sonucu
KV – yaş seviyesi
7
9
Örnek 1. Qi=----- x100=100; Örnek 2. Qi=-----x100=128
7
7
Zekâ ölçme testleri büyük önem taşıyor. Mesela çocukların okula
hazırlıklı olup olmadıkları kontrol edildiği, belli bir mesleğe yönelme sırasında, büyüklerin başka bir meslek edinmeleri sırasında önemli rol oynamaktadır. Testler titizlikle ve uzman kişiler tarafından uygulanmalıdır
çünkü süistimal edilebilir ve yanlış yorumlanarak, kişiye zarar verebilirler.
68
Psİkolojİ
ZEKÂNIN GELİŞİMİ VE AHALİ
ARASINDAKİ DAĞILIMI
Qİ artışı
Nüfuz sayısı
Zekâda kalıtımsal faktörler büyük rol oynadıklarına karşın, insanın
yaşam ortamı ve aktivitesi ihmal edilmemelidir. Elverişsiz ortamda veya
aktivite olmayan bir ortamda kalıtımsal yeteneklerin gelişimi mümkün
değildir.
Qi 90’dan 110’a kadar
ortalama Qİ
Res. 12
Yaş (yıl)
Res.13
Zeânın doğuştan hemen sonra gelişmeye başladığı düşünülmektedir. 25 yaşına kadar maksimal olarak gelişir, bundan sonra duraksama dönemine girir ve 55 yaşından sonra azalmaya başlar. Bazı insanlarda zekâ
azalması göze çarpmaz çünkü yeni durumlara adım uydurmalarında yardımcı olan büyük hayati tecrübeleri vardır. Zekâ azalması bireyseldir ve
insanın aktivitelerine bağlıdır (Res.13). İlerleyen yaşlarda büyük başarıyla çalışan ve eser üreten sayısı çok sanatçı, bilim adamı, devlet adamının
eserleri de bunu doğrulamaktadır. Mesela Blaje Koneski, Slavko Yanevski,
Tolstoy, Verdi, Mikelancelo ve b.
Terman (Amerikan psikolog) zekâ testlerinden elde edilen sonuçları
sınıflandırmıştır, Bine-Simon tabelasına göre:
sağlık mesleki okullar için
Qi alanı
140
120-140
110-120
90-110
80-90
70-80
0-70
69
Zekâ seviyesi
Çok yüksek, doruk, deha
Çok yüksek
Yüksek,
Ortalama, Normal
Ortalamanın altında, Düşük sınırında
Düşük, Küt
Gelişmemiş, Belirgin geri kalmışlık
İnsanların çoğunda Qi 90-110 arasındadır yani ortalamadır, yüzde
1-2 zirve zekâya sahiptir, zekâ açısından engelli kişilerin sayısı %2-3 oranındadır (Res.12).
Yüksek, ortalamanın üzerinde ve zirve zekâya sahip insanlar, toplumun gerçi zenginliğini oluşturmaktadırlar ve onların gelişebilmeleri için
tüm şartların temin edilmesi gerekmektedir. Yaratıcı insanlar her zaman
zekidir ancak zeki insanlar her zaman yaratıcı değillerdir. Bizim okullarımızda (ortalama zekâya sahip çocuklar için) çoğu zaman zeki çocukların
farkına varılmaz ve ortalama zekâya sahip çocukların arasında kaybolurlar.
PSİKOLOJİK GELİŞİMİNDE ENGELLİ
KİŞİLERDE ETYOLOJİ FAKTÖRLERİ
VE SINIFLANDIRMA
Zihinsel engelli kişilerin sayısı büyük olmadığına karşın, psikologlar
ve sağlık çalışanları bu grupa özel dikkat göstermektedirler.
Dünya sağlık Örgütüne göre, dünya ahalisinin %1-3ünde entelektüel engel görülmüştür (Bu alanda yapılan çok sayıda test ve ölçme ile kanıtlanmıştır).
Araştırmalar çocuk ve gençlerde yapılsaydı bu yüzdelik çok daha
büyük olacaktı.
Etyoloji faktörleri: biyolojik, psiko-sosyal veya karma olabilir. Eğilim
etkenleri şöyle sınıflandırılabilir:
1. Kalıtım (%5 civarında) kalıtmsal metabolizma ve kromozom
aberasyonlarını kapsar.
2. Embrion gelişimini müdahale etmek (%30 civarında), fetüs
travmaları veya kromozom bozuklukları nedeniyle meydana gelir.
70
Psİkolojİ
3. Hamilelik ve doğum öncesi güçlükler (%10 civarında), buraya
genelde fetal malformasyonları, erken doğum, hipoksi, ürün enfeksiyonları ve doğum travmaları girmektedir.
4. Süt dönemi ve çocuklukta edinilen Genel sağlık durumu (%5
civarında), özellikle enfeksiyon, travma ve zehirlenmeler.
5. Ortam ve diğer psikolojik bozuklukların etkisi (%15-20 civarında), bu genelde zayıf beslenme, sosyal ve konuşma stimülasyonları, autizm vb sonucudur.
Zihinsel engelli kişilerin sınıflandırılmasına ait eski sıralama üç
gruptan ibarettir:
1. Debil (debilitas mentis) zekâ katsayısı 50-70 arasında olan ve zihni olgunluğu 7-12 yaş arası olan çocuğa denk gelen olgunluk;
2. İmbessil (imbecilitas) zekâsı 20-50 oranında olan ve 2-6 yaşlarındaki çocuğa denk gelen olgunluk;
3. İdiyot (idiotia) 20-yi aşmayan zekâ oranı ve 2 yaşındaki çocuğa
denk gelen olgunluk.
Yeni sınıflamaya göre 70-85 arasında zekâ oranı olan kişiler, sınır
vakalarıdır, sıralı okula giderler. Daha iyi netice elde edebilmeleri için ek
derslere gerek duyarlar. Qisi 51-70 arasında olanlar, psikolojik gelişiminde hafif engelli kişilerdir. Onların hafif programlar ile özel eğitim, terbiye
ve iş için özel olarak hazırlanmaları gerekmektedir. Qi 36-50 arasında olan
kişiler, psikolojik gelişiminde orta engelli kişilerdir. Temel alışkanlıklara
sahip olurlar, kendi temel ihtiyaçlarını karşılayabilirler, özel kurumlarda
basit işlemler için yetiştirilebilirler. Motor eksiklikleri olanlar enderdir.
Özel koşullarda çalışabilirler. Psikolojik gelişiminde ağır engelli olan kişilerin Qisi 21-35 arasında değişir, genelde konuşmaları gelişmemiştir,
herhangi bir eğitim için yetenekli değillerdir, temizlik alışkanlıkları yoktur. Denetim altında basit işlemler yapabilirler. Qi oranı 20 altında olanların zihinsel engeliler en ağırdır. Onlar herhangi bir eğitim veya rehabilitasyon için yetenekli değillerdir çünkü yetenekleri son derece kısıtlıdır.
Onların ortamdan korunması ve daimi bakımı gereklidir.
Gelişmekte olan kişide zekânın azalması tıbbi biliminde oligofreni
olarak adlandırılır.
Zekâ genetik potansiyeline vardıktan sonra azalması, demensiyon
(organik psikosendrom) olarak adlandırılır. Demensiyonda görülen temel
sağlık mesleki okullar için
71
bozukluklar ağırlıklı olarak kognitif psikolojik süreçlerinde gözlenir. Zekâ
bozukluğu dolayısıyla bu kişiler, nesne ve olaylar arasındaki önemli ilişkileri yanlış görmektedirler. Önce amnezi sendromları belirir, taze bilgilerin
hatırlanmasında ve onların süregen tecrübeye dönüştürülmesinde güçlük
çekilir. Bundan sonra düşünme sürecinde (düşüncelerde dağınıklık) değişiklikler meydana gelmektedir.
Zarar görmüş zekâ ve bozulmuş kognitif süreçler konatif (isteklilik
ve duygular) alanında bozukluğa yol açar: depresyon, duygusal gerginlik,
duygusal kütlük, afektif dengesizlik, sinir. Süreç ilerlediği halde, konuşmada güçlük, yer ve zaman açısından oryantasyonun kaybolması, görülür
hatta bazı hastalarda kimlik kaybı bile yaşanabilir.
Nedenini ve süresini göz önüne alarak, birkaç çeşit demensiyon
mevcuttur. Bunlardan bazıları başarıyla tedavi edilir, bazıları ise kişiyi
ömüre bedel etkiler.
Örnek 6.
İdiot savant:
İnsanlar arasında İdiot-savant olarak adlandırılan, bir ya da daha
çok özel olarak gelişmiş yetenekleri olan engelliler nadirdir. Şirer, Rotman
ve Goldştayn L vakasını en çok araştırmışlardır.
L-yi anası 11 yaşındayken ilk olarak doktora götürmüş. 6 yıldan
fazla devam eden tıbbi araştırmaları onun sağlıklı ve fiziksel olarak gelişmiş biri olduğunu, normal bir EEG-ye sahip olduğu ve nörolojik bozuklukları bulunmadığını göstermiştir. Ancak psikolojik araştırmalar sayısı
çok paradoks ile dolu olan bir psikolojik bünyeyi meydana çıkarmışlar.
Bu şahıs 70 yıllığına her tarihin hafta içindeki gününü söyleyebiliyormuş.
İşittiğinden hemen sonra 12 çift sayılı rakkamı tamı tamına toplayabiliyormuş. Sayısı çok kelimeyi önden ve arkadan söyleyebiliyor, bir kez
gösterilen kelimeyi kodlama şeklini hiçbir zaman unutmazmış. Bir kez
dinledikten sonra opera müziklerini çalabilir ya da söyleyebilirmiş. Buna
rağmen okul eğitimini takip edemiyormuş. Onun genel bilgileri ortalamanın altındaymış ve kelimelerin anlamını bilmiyormuş. Mantıksal düşünme yeteneği yokmuş, soyutlama gerektiren problemlerin içinde tamamen
kaybolurmuş. Vinenin zekâ testinde Qi-50 kaydedilmiş.
72
Psİkolojİ
L vakası zihni aktivitelerin bir kalite ya da bir yetenek ile belirlendiği anlayışına karşı koyan dramatik bir örnektir. Şirer, Roşman ve
Goldştaynın de belirttiklerine göre, L-nin sayısı az bağlı aktivitelerdeki
üstünlüğü, bu yeteneklerin bir vergi olduğunu göstermez. Lnin yetenekleri spesifik bir motivasyon ve dar bir aktivite içinde alıştırma yapmanın
neticesi olduğu daha kesindir. Her normal çocuk Lnin yaptığını ve fazlasını bile yapabilir.Sözü edilen müellifler İdiot savant ile alakalı şu analizi
tercih ediyorlar:
Genel ve özel yetenekler mevcuttur. Soyut zekâ yeteneği tüm zihni
aktivitelerin normal fonksiyonu için önemlidir. Soyut zekâ bozuk olduğu
zaman, insan normalin üzerinde egzersiz yapmaya ve biraz zarar görmüş olan özel fonksiyonlarını geliştirmeye teşvik olabilir. Ancak bir insanda tüm fonksiyonlar arasında sıkı bağlanmışlık vardır ve gerçekte zarar
görmemiş yeteneklerin ifade edilmesinde atipik şekillere rastlamaktayız.
Buradan alışılagelmeyen aktivitelerin gelişimiyle karşılaşmaktayız. L çift
rakkamlı sayıları toplayabilir ama kelimelerin anlamını bilmez. Buna
göre bir idiot savantın aktivitesi aynen normal insandaki gibidir, yani genel ve özel yetenekleri olan interaksiyon ile belirlenmiştir.
Soru ve ödevler:
1. Zekâ nedir?
2. Qi nasıl hesap edilir?
3. 13 yaşındaki çocukların testlerini başarıyla çözen 10 yaşındaki
çocuğun Qini hesapla, Terman tabelasına göre bu çocuk hangi kategoride
bulunmaktadır?
4. 8 yaşında olan bir çocuk 5 yaşındaki çocuğun testlerini çözebiliyor. Onun Qi ne kadardır ve neler başarabilir?
sağlık mesleki okullar için
73
DUYGULAR
DUYGU KAVRAMI
Duygular dış veya iç tahrişler, veya başka insanlar tarafından kışkırtılan sayısı çok yaşantıyı kapsayan psikolojik süreçlerdir ve organizmanın fizyolojik açıdan tahriş olmasına neden olurlar. Bunlar insanın
diğer insanlar karşısında, kendisi, nesne ve olaylar karşısındaki tutumunu belirtmektedirler. Bu yaşantılar genelde duygular, hisler, etkilenmeler, ruh halleri, duygusal ton, duygusallık olarak adlandırılır.
Heyecan - Hem insanlarda hem hayvanlarda beliren yaşantılar olmak üzere, canlı organizmanın biyolojik doğasından kaynaklanmaktadır.
Mesela korku bir heyecandır, tehlike durumunda hem insanda hem hayvanda görülür.
Duygular - sadece insanda belirir ve onun öğrenmesi ve sosyal yaşamı (mesela vatanseverlik, ahlak) neticesidir. Heyecan ve duygu kelimeleri
her günlük yaşamda genelde aynı anlamda kullanılmaktadır.
Affekt - etkilenmek-anında beliren ve sayısı çok motor ile vegetatif
belirti ile birlikte yaşanan en güçlü duygusal yaşantılardır (hırs, büyük sevinç büyük korku). Affektlerin etkisi altında bilincin daralması yaşanabilir.
Bu durumda insan kendi davrnışlarını kontrol edemez ve olayları değerlendiremez. Kişi mantıksal düşüncenin eksikliği durumunda daha sonra
pişmanlık duyacağı davranışlarda bulunur (aşırı hareketlilik, ağlamak, çağırmak, küfür etmek, saldırganlık vb). Kısa süren affektlerin organizmaya
zararlı etkisi olur.
Ruh halleri - daha uzun süren ve duygusal açıdan daha zayıf olan
yaşantı, bütünsel bilinçli yaşantımızın temel rengini vermektedir (mesela
iyimserlik, karamsarlık). Ruh halleri olay ve yaşananlardan kaynaklanır,
ancak kişinin tipi, vegetatif ve endokrinoloji sistemin yapısı ve durumuna
da bağlıdır.
Duygusal ton - dış nesnelerin algılanmasından doğan hoş veya nahoş (hoş olmayan) yaşantılara aittir. Mesela: güzel bir resim sergisi insanda
hoş duygular uyandırır.
74
Psİkolojİ
Aşırı duygusallık - Bazı insanların daha sık ve daha güçlü duygusal
tepkileri olduğu bilinmektedir. Onlar azami iç veya dış heyecan dolayısıyla
daha kolay heyecanlanırlar.
Hassaslık - Bunlar bileşik ve gizli duygulardır (kışkırtılmadıkça,
insan onların var olduklarından habersiz olabilir). Örnek vatanımızda
yaşadıkça onu ne kadar sevdiğimizi bilemeyiz. Dış bir ülkede daha uzun
zaman kalırsak vatanımızı ne kadar sevdiğimizi anlayabiliriz.
DUYGUSAL YAŞANTILARIN
ORGANİK TEMELLERİ
Deneylerden elde edilen tecrübeler ve merkezi sinir sistemine yapılan cerrahi müdahalelere dayanan bilgilere göre, sayısı çok organ ve bez
duygusal yaşama iştirak etmektedir.
- Limbik sistem duygusal tecrübenin oluşturulmasında baş rolü
oynamaktadır ve onun aracılığı sayesinde duygusal yaşantıyı takip eden
beden değişiklikleri bilinci belirmektedir.(mesela, ayaklarım kesildi, ya da
felç oldum dediğimizde, bunu limbik sistem sayesinde bilmekteyiz.)
- Hipotalamus - duyguların entegrasyonu ve duygusal yaşamın
kontrolunde rol oynar. Hipotalamusun elektrik dalgalarıyla tahriş edilmesi, öfke yaratmaktadır, buysa hipotalamusun affektlerde rol oynadığını
gösterir.
Resimdeki kedinin hipotalamusu imha olduğu için iştahını kaybetmiştir. Sağdaki kedi hipotalamusun tahriş edilmesi nedeniyle öfke ifade
ediyor (Res.14).
- Merkezi retiküler formasyon - duygusal davranışın başlangıcı ve
kontrolunde rol oynar.
- Vegetatif sinir sistemi - baş merkezi hipotalamusta bulunur.
Duygulara büyük etkide bulunur. Sempatik sinir sistemi heyecan ve organizm ihtiyaçlarının artması durumunda devreye girer, parasempatik sistem ise duygusal yaşantılar üzerine engelleyici etki yapmaktadır. Vegetatif
sinir sistemi iç salgılı bezleri teşvik eder. Uygun bir tepkide bulunmamızı
sağlayan adrenalin hormonun salgılanması özel önemi vardır.
- Beyin kabuğu - duygusal heyecanın kalitesini temin eder ve durumun değerlendirilmesiyle alakalı olarak, sınırlayıcı etki eder. Bir duyguya
yol açan durum bittiği zaman, beyin kabuğu duygusal tepkinin sona ermesini sağlamaktadır.
sağlık mesleki okullar için
75
Re.14 Hipotalamusun rolü
DUYGU TÜRLERİ
I. BİRİNCİL VEYA TEMEL - İnsan ve onun kalımı için birincil
önemden oldukları için öyle adlandırılmışlardır. Esas özellikleri: bireyin
erken gelişim aşamasında belirirler, kışkırtıkları durumlar basittir ve yüksek gerginlik ile takip edilmektedirler. Bu grupta bulunanlar:
Korku - biyoloji açısından en eski histir, hayvanlarda da görülür, hoş değildir, daha ufak veya daha büyük beden gerginliği beraberinde
belirir. Bazı tehlikeli durum karşısındaki tepki olarak meydana gelir ve o
anda meydana gelen beden değişiklikleri müdafa için hazırlık anlamındadır. Yoğunluk bakımından korku daha zayıf, daha güçlü ve çok güçlü
yani panikatak şeklinde olabilir. Tadbikatta genelde özürsüz korku ile karşılaşmaktayız (gerçek hayatta korkunç olmayan şeyler, mesela yükseklik,
kapalı alanlar, doktorlar, iğne, pansumanlar vb, görülür ve bunlara fobiler
denir). Hastane koşullarında korku bir duygu olarak kollektifte yaşama ve
hastaların aşırı duygusallığı nedeniyle bir hastadan diğerine kolay taşınır;
76
Psİkolojİ
- Sevinç - İnsanoğlu istediği bir hedefe vardığı zaman yaşanan hoş
bir duygudur. Yoğunluk açısından hafif memnuniyetten sonsuz sevince kadar erişebilir. İnsanın çizdiği hedefin önemi ve hedefe varmak için
katedilen yolun ağırlığına bağlıdır. Yol ne kadar daha ağırsa, sevinç de o
kadar daha büyüktür.
- Üzüntü (hüzün) düşünme ve mekaniği etkileyen nahoş histir.
Değerini bildiğimiz bir şeyi kaybederken yaşanır. Üzüntünün de yoğunluğu farklı olabilir. Ailesinden yakın biri veya sevdiği bir dostunu kaybettiği zaman derin üzüntü yaşar ve bu duygu uzmansal yardım gerektirecek derin depresyona dönüşebilir.
- Öfke - kendi ihtiyacını veya bir hedefini gerçekleştirme yolunda engellenen insanlarda belirir. Öfkenin yoğunluğu farklı olabilir, hafif
kızgınlıktan aşırı affekte kadar gidebilir. Daha uzun süren bir zaman içerisinde mevcut olan engel, gerginliğin birikmesi daha sonra öfke halinde patlak vermesine neden olabilir. Öfke çoğu zaman agresif davranma
beraberinde gider. Bu vaka özellikle çocuklar ve olgulaşmayan kişilerde
meydana gelir. Olgun insanlar onu kontrol etmeye ve duygusal gerginliği boşaltabilmeyi öğrenmektedirler. Bu duygu genelde hasta insanlarda
mevcuttur.
II. İKİNCİL DUYGULAR - Bu duygular öğrenme yoluyla edinilmektedir. Onlar birincil duyguların bileşik kombinasyonları olarak
meydana gelirler, insan ve sosyal ortamın yansıması oldukları için onlara
sosyal duygu da denilir. Bu gruba girenler:
1. İNSANIN KENDİSİNE YÖNELTTİĞİ DUYGULAR
- Suçluluk duygusu - insanın kendi yakınlarına ondan beklenenleri veremediğini düşündüğü zaman belirir. Bu özellikle vefat eden veya
ağır hastaların akrabalarında meydana gelir, uzun sürebilir, yorucu olabilir ve kimi durumlarda uzmansal yardım (psikolog) gerektirebilir.
- Kendini değerlendirme duygusu - başarılı veya başarısızlığı yaşamak. İnsanın kendine güven ve inanç duygusu farklı hayat durumlarıyla başa çıkmasına yardımcı olmaktadır. Kendine olan yetersiz güven
daha düşük değer kompleksinin belirmesine neden olur ve başarının yolunda duran büyük bir neden olabilir.
sağlık mesleki okullar için
77
2. İNSANIN BAŞKALARINA YÖNLENDİRDİĞİ DUYGULAR
Başka insanlarla birarada yaşamak bizde en değişik duygular uyandırır:
- Sevgi - insanlara, nesnelere, hayvanlara doğru, sempati dost, iş
ortağı, ebeveyn, yaşlılar, çocuklar, bizim için güzel olan şeylere doğru duyar. İnsan sevmeye ve sevilmeye açıktır. Sevgi eksikliği, özellikle çocukluk çağında, bütün hayatımıza etki edebilir. Hasta insanlar sağlık çalışanlarının onlardan yana olduklarını hissetmelidirler, bu şekilde kendilerini
güvende hissedeceklerdir.
- Kıskançlık - sevgi, rekabet, üzüntü ve korku içeren bileşik bir
duygudur. Sevdiğimiz kişinin başka birine daha yakın olduğunun farkına vardığımız zaman belirir. Kıskançlığın yoğunluğu farklıdır: kuşkularda ağır kıskançlığa kadar gelişebilir. Ağır kıskançlık insanın kendisine
veya partnörüne zarar vermeye yol açabilir. Kıskançlık başka hastalara
daha dikkatli olduğunu gösterildiğini zanneden hastalarda da belirebilir
(Bu kıskançlığın erotik doğası yoktur).
- Haset - insan sahip olması istediği şeylerin başkasında olduğunun farkına vardığı zaman belirir. İstek ne kadar daha büyük ise haset de
o kadar daha büyüktür. Mesela hastalar sağlıklı insanlara hasetle bakar.
Bundan dolayı hastaların karşısında övünmek ve mahrum oldukları şeylere işaret etmek iyi değildir.
- Yanlızlık - hastalarda sıkça beliren nahoş bir duygudur. Daha
önce kendi ailesi ile yaşayanlarda daha belirgindir. Yanlızlık duygusunun
azaltılması için çeşitli önlemler alınmaktadır: hastaları gün içinde daha
sıkça ziyaret edip kendileriyle konuşmak, hastalığın doğası ve ağırlığını
göz önüne alarak, bölüm hastalarıyla değişik aktiviteler tertiplemek vb.
- Empati - başkalarının sorunlarını yaşamak ve anlamak. Psiko
analiz ile uğraşan bilim adamları bu duyguyu başkalarının yaşadıklarını
anlamak, başkasıyla bir nevi entelektüel identifikasyon olarak yorumluyorlar. Empati zamanla sağlık çalışanlarında gelişen bir duygudur, ancak
bu ilişkide kendi duygularını fazlasıyla yatırmazlar. Sağlık çalışanı hasta
karşısında aşırı acıma duygusu ifade ediyorsa, tedavi sürecini kötü etkileyebilir.
78
Psİkolojİ
DUYGULAR ESNASINDA MEYDANA
GELEN FİZYOLOJİK DEĞİŞİKLİKLER
Duyguları sinir ve endokrin sisteminin işlemesiyle kışkırtılan sayısı çok fizyolojik değişikliği takip etmektedir. Duygular ne kadar daha yoğunsa, bedendeki değişiklikler de o kadar daha yoğun olacaktır. Affektler
sırasında en yoğun beden değişiklikleri meydana gelir. Değişiklikler biyolojik kalıtım sonucudur ve organizmanın kalımını sağlamaktadır. En
sık rastlanan değişiklikler şunlardır: kan basıncı değişikliği, psikogalvan
refleksi (elektrik direnişi tartılırken, yükselen terleme dolayısıyla elektrik
iletkenliğini artmaktadır), cilt renginin değişmesi, kan periferiden iç organlara doğru çekilir, kalp atışları hızlanır, solunum değişir, ter bezleri
daha yoğun salgılamaya başlar vb. Bütün bu değişiklikler, sempatik sinir
sisteminin etkisi altında, duygusal şok olarak adlandırılan birinci aşamada meydana gelir. Organizma bu durumda herhangi bir eylemde bulunacak durumda değildir, ama fizyolojik açıdan kendini müdafa etmeye
hazırdır. Özel değişiklikler aşaması olarak adlandırılan ikinci sahvada
sempatik sinir sisteminin etkisi bitmekte ve parasempatik sinir sisteminin etkisi devreye girmektedir. Organizmadaki değişiklikler yatışır, ya-
Örnek 7.
Konuyla ilgili enteresant bir deney yapıldı. Öznelere adrenalin iğnesi yapıldı. (Adrenalin hızlı nefes alma, kalp atışlarının hızlanması gibisinden tepkiler yaratır). Başka bir gruba (I) alışılagelen huzursuzlukların
meydana geleceği söylenmiş; diğer bir gruba(II) hiçbir şey söylenmemiş. I
gurupta fizyolojik ve duygusal değişikliklerin belirmeye başladığını tespit
etmişler. II grupta sadece fizyolojik değişikliklerin farkına varmışlar ancak
onları duygu olarak yorumlamamışlar. Birinci grup iki alt grupa ayırılarak bir “casus” sızdırılmış. Bu casus birinci alt grupta agresif davranarak,
iğnenin kendisinde hoş olmayan tepkiler uyandırdığını iddia etmekteymiş. İkinci alt grupta neşeli davranarak, iğnenin kendisinde hoş duygular
yarattığını iddia ediyormuş. Öznelerin kendilerinde hissettikleri duygular,
“casusun” iddialarına tamamen uygunmuş! Hatırlayalım: Öznelerin tümüne aynı adrenalin iğnesi yapılmıştır.
sağlık mesleki okullar için
79
pılması gereken eylemler için rasyonel karar verilir (İ. Todorova 2000
y.). Bir duygunun değerlendirilmesi, bu duygu hakkında bildiklerimize
bağlıdır.
Duyguların ifade edilmesi sosyal ortamda öğrenilenler ile yakın
alakalıdır. Çocuklar erken çağda kendi duygularını ifade etmeyi ebeveyinlerinden öğrenirler. Antropoloji alanında yapılan araştırmalar,
duyguların farklı milletlerde farklı şekilde ifade edildiğini göstermiştir.
Örnek: bizde siyah renk yas ifade ederken, Hindistanda beyaz renk yas
bildirir. Bizlerde yas ağlamakla, sızlamakla kimi Afrika ülkelerinde ise
geleneksel zıplama ve kendi yüzlerini tırmalamakla ifade edilir. Batı kültüründe öğrenci öğretmenin gözlerine baktığı zaman saygı ifade ederken,
Vietnamda bu davranış bir saygısızlık olarak algılanır. Kimi Afrika kabilelerinde tükürmek sempati işaretidir, medeni uluslarda ise tükürmek
hakaret sayılır. Avrupada sonuna kadar açılan gözler şaşkınlık, Çinde ise
kızgınlık işaretidir.
Duygusal planda yaşananların dış manifestasyonları insanın yüzünde (res.15), beden hareketlerinde(üzüntülü yavaş hareket eder, kasları gevşektir, yüz ifadelerinde, ses ifadeleri ve konuşmasından görülür, göz
ve dudaklar etrafındaki kasların hareketleri en belirgindir) sesli ifadeler
(gülmek, çığlık atmak, hüngür hüngür ağlamak) konuşma (yüksek sesli,
yavaş veya çok yavaş) ifade edilir. İnsanlar arasında başarılı komüniksayon için konuşmacının duygularını değerlendirmeyi öğrenmek önemlidir,
davranışlarıŞaşkınlık
Sevinç
Hayranlık
mıza nasıl tep
ki gösterdiklerini bilmek ve
davranışlarımızı
buna göre düzmek önemlidir.
Üzüntü
Öfke
İğrenme
Res. 15 Duyguların ifade edilmesi
80
Psİkolojİ
HASTALAR VE SAĞLIK ÇALIŞANLARIN
DUYGULARININ PRATİK AÇISI
GİRİŞ
Tedavi sürecinde hastanın duygularına olumsuz etki eden durumun
sayısı çoktur. İşlerimizi organize etmeye ve hastanın psikolojik yaşamı karşısında duyarlı olabilirsek, bu durumların çoğu büyük emek sarfetmeden
önlenebilir. Muayenehanelerde bekleme en kritik duygusal durumlardan
biri uzun sürecek bekleme olabilir çünkü hasta beklemeyi bir aşağılanma
olarak yaşayabilir. Hastanelerde de kritik durumlar vardır ve bunlar hastaların memnuniyetsizliğini artırır. Örneğin hastanın bölüme yatırılması
sırasında çalışanın pasif davranışı, kalabalık hastanın bulunduğu odaya
yerleştirilmesi, hasta karşısında sıradan davranış, samimiyetin gözardı
edilmesi (başka insanlar karşısında çıplak soyunmasını istemek) olumsuz
netice verir.
Bundan dolayı hasta için hoş olmayacak şeyler konusunda düşünmemiz ve aynılarından çekinmemiz gerekiyor. Kendimizi hastanın yerine
koymamız iyidir (“Ben onun yerinde olsaydım kendimi nasıl hissederdim?”).
HASTANIN DUYGULARINA NASIL ETKİ
EDEBİLİRİZ?
Pozitif duyguların teşvik edilmesi
Sağlık çalışanı hastanın duygularına bir hayli etki etmektedir, bundan dolayı kendi işi ve kişiliğiyle hastanın psikolojik yaşamının iyileşmesine katkı sunmalıdır. Metnin devamında verilen birkaç öğüt faydalı olabilir:
◆ Hasta hastane bölümüne alınırken kendinizi takdim etmelisiniz,
selamlaşma ve tokalaşma hastaya cesaret verir ve “kapıları açar”, hastayı
çalışanlar ile tanıştırınız, odasına götürüp diğer hastalarla tanıştırınız.
◆ Hastaların sorularına dikkatle cevap veriniz, fazla vaadlerde bulunmayınız, cesaretsiz de bırakmayınız. Teşhis konusunda diyaloga girmeyiniz hastalıkla ilgili tahminler yapmayınız (bu konular doktorlara
aittir) daha yüksek mevkideki çalışanların mesuliyet alanına girmeyiniz.
sağlık mesleki okullar için
81
Hasta bölüm çalışanlarını eleştirdiği zaman bile söylediklerine kulak veriniz. Eleştirisi yerinde ise hataları düzeltmeye çalışınız, hasta haklı değilse
bunun neden böyle olduğunu açıklayınız. Hastayı dinlemeye bilen, onun
güvenini kazanır.
◆ Hasta kendi samimi hayatıyla ilgili bir sırrını söylediyse kimseye
söylemeyin, başkalarına taşımayın. Bunun hastalıkla alakası varsa sadece
doktora kısa çizgilerde açıklama yapınız.
◆ Dostane olunuz ama aşırmayınız, durumuna gülmeyiniz, bugün
bir şeye izin vermek, ertesi gün is aynısını yasaklamak iyi değildir, tüm
hastalar karşısında aynı ölçüde hoş davranmaya çalışınız.
◆ Duygusal açıdan dengeli olmaya çalışınız, çünkü bugün neşeli ertesi gün ise hüzüntülü olanlar hastalara pozitif etki etmez. Duygularınız
hastaların duygularıyla uyum içinde olsun. Şakalar söylemeyiniz, hastanın
ağrıları ya da ağlayacağı varsa ona gülmeyiniz, her zaman dikkatli olunuz.
◆ Her sabah hastaları selamlama ve nasıl olduklarını sorma alışkanlığını oturtunuz.
◆ Beklemesi gerekiyorsa, yaklaşık ne kadar bekleneceğini söyleyiniz,
saatlerce beklemek gerekiyorsa “birkaç dakika beklemek lazım” demeyiniz.
◆ Koridorda ziyaretçilerle karşılaşırsanız hangi hastayı aradıklarını
sorunuz, kapıdan kapıya dayanıp kendi başına aramalarına izin vermeyiniz. Hastalar yabancılar tarafından görülmelerini istemezler.
◆ Ziyaretçilerin hastalara olumsuz etkide bulunduklarını gördüğünüz zaman, kimseye çaktırmadan ortalıktan uzaklaştırınız.
◆ Hastaları daha sık gözetleyiniz, hasta unutulmaktan hoşlanmaz.
◆ Hastanın adını ve kendisi hakkında söylediklerini belleğinize koyunuz, bu şekilde onun güvenini kazanacaksınız ve konuşma nedenleriniz
olacaktır.
◆ Daha yaşlı hastalara çocukmuş gibi davranmayın, yani onlara amıca veya teyze kelimeleriyle hitap etmeyiniz.
◆ Hastaların sizin kişisel sorunlarınızla yüklemeyiniz, onların zaten
kendi problemleri var.
◆ Profesyonel ve mesul davranınız ve her defasında hastalara siz hizmet sunduğunuzu hatırlayınız.
82
Psİkolojİ
KENDİ DUYGULARIMIZI NASIL
KONTROL EDELİM
Duygular bilhassa yoğun olanları, gözlemlerimizin nesnelliğine ve
bütünsel davranışlarımıza etki eder.
Bu büyükler, olgun insanlar, kendi duygusal yaşamlarını kontrol altında tutmaktadırlar ve bu şekilde hastalar ile çalışmaya ve umumi olarak
hayata nesnel yanaşımları vardır. Bunun için kimi bilinen, yani önemli ilkelerden hareket etmeleri gerekmektedir:
◆ Kendi duygularımızla yüzleşmek - üzgün, kızgın, yılmış olduğunuzu kabul edin. Aksi halde kendinizi aldatmış olursunuz, içinizdeki
memnuniyetsizlik ve gerginlik artar, uygun olmayan bir yerde ve başka insanlar karşısında öfke veya hiddet ifade etmeniz olasıldır. Kendi duygularımızı ve nedenleri incelediğimizde, içimizdeki gerginlik azalmaya başlar.
◆ Beden faaliyeti - bütünsel sağlığa pozitif etki eder. İnsan beden faaliyeti üzerinden meslekten de kaynaklanan duygusal basınçtan kurtulur.
Sizin şahsiyetinize uygun bir beden faaliyeti seçiniz, gerek varsa doktorunuzla danışınız. Bazı insanlar spor için zamaları olmadığını iddia ederler.
Ancak 24 saat zarfında kendi sağlığımız için her defasında zaman bulabiliriz, bunun için günümüzü iyi organize etmemiz lazım.
◆ Hoş olmayan yaşantılar için hazırlıklı olunuz - hazırlık onları daha
kolay karşılamanıza yardımcı olacak. Huzursuz ya da gerginseniz, herhangi bir işe sarılınız çünkü iş gerginliğinizi azaltacaktır. Mümkünse duygusal
açıdan kritik olan durumlardan kaçının, ama bu iş görevlerinden kaçınmak demek değildir.
◆ Sağlık çalışanı mesleği zor bir meslektir, çünkü insan her gün ağır
durumlarla karşılaşmaktadır, her iş günü hüzün, hastalık, ölüm ile karşılaşmaktadır. Çoğu kez iş yerinde yaşananları eve taşırlar ve onlardan kolay kurtulamazlar. Zihinsel hijyen açısından sağlık çalışanı mesleği, bu işi
yapmakta olan insanın sağlığını tehlikeye atmaktadır. Bu iddiadan yana
yapılan sayısı çok araştırma, bu branştaki sağlık çalışanlarının diğer branşlara kıyasen daha büyük sıklıkla nörotik ve psikonörotik tepkiler yaşadıklarını göstermektedir. Öte yandan diğer mesleklere kıyasen kendi sağlıkları için fazla hesap yürütmedikleri de ilginçtir: doktora gitmeyi erteler,
hissettikleri semptomları gözardı eder yani kısacası kendileri hakkın-
sağlık mesleki okullar için
83
da yeterince hesap yürütmezler. Sağlık çalışanları kendi sağlığı hakkında
devamlı olarak hesap yürütmeli: kendi yaşama tarzı için iyi düşününüz,
size problem olan ve huzursuz eden şeyleri değiştirmeye çalışın, iş yerinde
elinizden geldiği kadar çaba sarfedin. İş önemlidir ama sizi boş zamanınızda fazla yüklememelidir. Kendiniz ve yakınlarınız için zaman ayırınız,
bu şekilde hastalara da yardımcı olacaksınız. İş yerinizde sizin iş ve hayat
güçlükleriniz hakkında kunuşabileceğiniz birinin olması iyidir. Ailesi veya
arkadaşı olan kişiler stresli durumları daha kolay atlatırlar. Sağlıklı yaşamaya, sağlıklı bir yaşam felsefesi uygulamaya çalışınız. Kendi kişiliğiniz ve
uzmansal açıdan yetişmeniz için hesap yürütünüz, mucize yapmanızı beklemeyiniz. Hüzünlüyseniz, sinirli, negatif enerjiyle doluysanız, gerginliği
boşaltma yolunu bulunuz.
Sağlık çalışanını rahatsız eden ve memnuniyetsizliğe yol açan sayısı
çok durum vardır: Disiplinli olmayan hastalar, beden temizliği kötü olan
hastalar, suçluluk duygusu, (hastalıkla ilgili beklentiler her zaman gerçekçi olmalı) hastanın ölümü vb. Ölüm bu mesleğin ayrılmaz bir parçasıdır,
her zaman dokunucudur, ancak hayata reel ve sağlıklı bakışımız varsa, bu
olayla çok daha kolay yüzleşebileceğiz.
◆ Sağlık çalışanı mesleği komplekslidir, çünkü hastanın aile üyeleri
de kapsam içindedir. Onlar hastanın rahatsızlığı dolayısıyla ağır sarsıntı
içindeler, hastalık, tedavi ve neticelerle ilgili değişik enformasyonlar isterler,. Onlar ek olarak mali harcamalarla da yüklü olmaktadırlar. Bunun için
onların duyguları ve hasta karşısındaki tutumları dolayisiyle, ailenin duygularına etki etmeliyiz. Olaylara dramatik boyut vermemeliyiz, küçümseme de yapamayız. Durumu ne çok iyi ne de çok kötü göstermemeliyiz.
Onlarda çalışanların hasta için kaygılı oldukları duygusunu uyandırmak
lazım. Aile üyeleri hastaya ziyaret sırasında hasta hakkında bilgi istemeleri
oysa çalışanın hangi hastadan söz edildiğini hatırlayamaması vakaları sıktır. Bu durum aileye çok olumsuz yansır ve insanlar hastanın doğru yere
getirilip getirilmediği konusunda haklı olarak endişe duymaya başlarlar.
Aile üyelerinin hasta karşısında nasıl davranmalı diye yön göstermemiz iyidir, bu şekilde hastanın ruh haline olumlu etki edeceklerdir. Bazı
hastalar (geriyatri veya psikiyatri bölümleri) kendilerine yemek verilmediği, paralarının çalındığını ve benzeri ifadeler vermektedirler. Bu onların
psikolojik yaşamındaki bozukluğun neticesidir, dolayisiyle akrabaları haberdar edilmelidir.
84
Psİkolojİ
◆ Tekniğin ilerlemesiyle ve tıpta icra edilemsiyle giderek daha çok
tıbbın dehümanizasyonundan söz edilmektedir. Tekniğin teşhis koyma
ve tedavide kaçınılmaz olduğu su götürmez bir gerçektir, ancak sağlık
çalışanlarının sıcak ve insani davranışı olmaksızın tedavinin çok daha
bileşik olacağı da bir gerçektir.
DUYGULARIN PSİKOLOJİK SAĞLIĞA ETKİSİ
Duygular motivasyonlarla birlikte insanın psikolojik hayatında
baş yerde bulunmaktadırlar. Bazan mesela okumak, algılar, spor, insanlar arasında ilişkilerde yardımcı olmaktadırlar. Ancak bazan aşırı güçlü
duygular zararlı olabiliyorlar, mesela: sınavdan evvel duyulan heyecan,
algılama nesnelliğini azaltırlar vb. Aşırı duygusallık ağrı duygusunu
azaltır yani sancı kesici etkisi olur. Beden hastalıkları duygusal yaşamda
meydana gelen değişikliklerle derin bağlantı içindedir ve aksine, güçlü
duygusal yaşantılar bedende değişikliklere neden olmaktadır. Bu doğrultuda kimi patolojik belirtilere işaret edeceğiz.
PATOLOJİK ETKİ - son derece duygusal bir tepkidir - hastanın
bilinci kapanır, oryentasyonu olmaz ve şu özellikler gözlenir:
- Neden ve tepki arasında boyut farkı,
- Bilincin daralması,
- Psikomotorik huzursuzluk (kaba davranışa kadar gelişebilir),
- Ani başlangıç ve son,
- Etki durumu esnasında amnezi.
Hasta bu durumda en değişik kriminel davranışlarda bulunabilir
(yaralanma, cinayet) ve bunlar tıbbi-adliye tartışmalarına konu olur. Bu
hastalar için tipik olan şudur: önemsiz bir neden dolayısıyla doğan tepki
anlamsızdır, hasta öfkelidir, saldırgandır, bağırıp çağırır, bakışı küttür
etrafını tanımaz (bilinç darlığı). Cinayet işlediyse bu çok zalimdir.
Patolojik afekt (etki) durumunda olan kişiye yanaşırken çok dikkatli olmalıyız, çünkü böyle bir kişinin yanında olan herkes saldırganlıktan payını alabilir. Patolojik etki genelde epilepsi, isteri hastaları, alkol,
uyuşturucu ve zehirlenme vakalarında en çok görülen ruhi bozukluktur.
Patolojik etki içinde olan kişi kontrol dışındadır ve etki esnasında yaptıkları psikiyatri ve kriminolojide ekspertiz konusudur.
sağlık mesleki okullar için
85
STRES - Stres İngilizce kökenli bir kelimedir ve organizmanın
psikolojik veya fiziksel açıdan aşırı yüklenmesi demektir. Organizmada
meydana gelen yoğun değişiklikler, vegetatif sinir sistemi ve iç salgı bezlerinin yoğun aktivitesi sonucudur. Organizma bu alarm verici tepkiyle
meydana gelen yeni duruma adım uydurmaya çalışmaktadır.
Günümüzde insan çok yoğun, gergin ve koşturmacalı bir hayat
yaşadığı için stresli durumlar sıkça rastlanan vakalardır. Stres nedenleri
değişik olabilir: psikojen (patolojik etki), zehirlenme (gıda, zehir, uyuşturucu, alkol), virüs enfeksiyonları, beyin ya da kalp enfarktüsü, hava
sıcaklığının değişmesi vb. Diğer sözlerle ani ve güçlü etkide bulunan
ve organizmanın homeostazını değiştiren tüm etkenler neden olabilir.
Stres birkaç aşama olarak geçer:
-Alarm - sayısı çok belirgin beden değişikliği meydana gelebilir,
bunlardan bazıları çok ağır olabilir ve ölümle sonuçlanabilir (mesela
kalp enfarktüsü).
-Direniş - bu aşamada organizma kendi mekanizmalarıyla ve uzmansal yardım ile desteklenerek, kaybolan dengesini geri çevirmeye çalışır.
-Yorgunluk - organizmanın tehlikeli durumu atlattığı ve yavaşça
normale döndüğü son aşamadır.
Bu aşamaların uzunluğu her şeyden evvel stres nedenleri, yoğunluğu ve organizmanın önceki psikolojik ve fiziki durumuna bağlıdır.
İnsan adım uydurup stresi aşmaya başaramaz ise, özellikle bu stres
psikoloji kökenli ise, devamlı yorgunluk, uykusuzluk hisseder, iştahı zayıflamaya başlar ve diğer değişiklikler meydana gelir.
Stres durumunda insanın düşünmesi, psikomotoriğinde büyük
değişiklikler olur, bilinçte bile değişiklik meydana gelebilir.
KAYGI DUYGUSU (anksiyete) - yorucu ve hoş olmayan, can
sıkıntısı kaygı yaratan bir duygudur. Hasta endişelidir ancak duyduğu
korkuyu tam olarak tanımlayamaz, ağlayası gelir ama nedenini kestiremez. İnsanlar belirli bir koruku durumunda çok cesaretli de olabilirler.
Kaygı durumunda çaresizilik başlıca özelliklerden biridir. Bu durum
tedricen başlar, hastalar tam olarak ne zaman başladığını hatırlamazlar,
uzun sürer ve hastayı gerçekten de yorar. Bunun nedenleri dış ortamdan (başarısızlıklar, ortam ile geçimsizlik, pozisyon memnuniyetsizliği)
86
Psİkolojİ
veya insanın ta kendisinden (früstrasyon ve çatışmalar) kaynaklanabilir. Kaygı duygusu, insanın kendi şahsiyeti için önemli olan değerler
sisteminin tehlikeye sürüklendiği duygusundan kaynaklanır. Çağdaş
toplumda meydana gelen olaylar da kaygı duygusunun belirmesine neden olabilmektedir. Bu hastalık genelde nevroz ve psikoz hastalarında
görülür.
PSİKOTRAVMA - bu durumun nedeni dış psiko-sosyal ortamdan kaynaklanır. Bu ortam insan psikolojisini etkiler insanın kişiliğine olumsuz yansıyabilecek ağır ruh bozukluklarına neden olabilir.
Psikotravma (ruhun zedelenmesi) aniden: yoğun duygu şokları (sevilen şahısın ölümü) iş yerinin kaybedilmesi, büyük maddi zarar, hayati
tehlike, korkulu sahneler (deprem, cinayetler, savaş), aşkta başarısızlık
dolayısıyla anında belirebilir. Bunun yanı sıra psikotravmanın yoğunluğu ve uzunluk süresi de önemli faktördür. Kişi psikotravmaya nasıl
tepki gösterecek, onun psikolojik yapısı ve duygusal dengeliliğine bağlıdır. Bazan psikotravma insanın ruhunda daimi bozuklukların meydana
gelmesine neden olmaktadır.
HOSPİTALİZM - İnsanın karşılanmayan duygusal ihtiyaçları
dolayısıyla beliren patolojik olgudur. İnsanın beden ve ruh birliğinden
ibaret olduğunu daha önce söyledik. Bedene gıda, su, temizlik gerektiği
gibi, ruhada diğer insanlar ile duygusal bağlanması gereklidir. Sevgi, çocuklar karşısında sevgi ve kaygı, büyüklere ve genelde insanlara doğru
sevgi sözkonusu. Çocuklarda hospitalizm genelde enstitülerde geçirilen uzun zaman (mesela kimsesiz çocuklar yurdu, hastaneden geçirilen
uzun zaman) kendibaşına kalma, yetersiz motivasyon ve duygusal bağların kopukluğu dolayısıyla belirmektedir. Sevgi eksikliği yani duygusal
deprivasyon (çocuk annesinden ayrıldığı zaman) başlangıçta sonsuz
ağlama ve yemeyi reddetme ile ifade edilir. Sağlık çalışanları bu dönemde annenin rolünu tatmin etmediği halde çocuk pasif, suskun olur, geriye çekebilir, (hijyen alışkanlıkları olduysa, altına yapmaya başlar ve öyle
denilen rokinler belirebilir (çember içinde dönmeler). Bu durumlar
farklı şekilde ifade edilir, mesela çocuk oturur ve saatlerce ileri doğru
salanır, ya da yatakta yatarken başını sağa sola çevirir veya duvara vurur. Hospitalizm 2-3 yaşindaki çocuklar için en ağırdır ve süresine bağlı
olarak çocuğun gelişimine olumsuz neticeler bırakabilir (psikofizik gelişiminde geri kalır, ya da duygusal açıdan soğuk bir kişi olarak gelişir).
sağlık mesleki okullar için
87
Hospitalizm uzun bir süredir. Hastanede yatan büyüklerde de belirebilir. Hastalar pasif olur, hastane havasından hoşlanıyorlarmış gibi
izlenim bırakarlar, gerçekdışı beklentileri vardır, egosentrik olurlar.
Sosyal problemleri olan hastalarda bu durum daha belirgindir (yanlızlar, kötü hayat şartları, işsizlik vb).
Hospitalizmin önlenmesi bakımında sağlık çalışanların rolü çok
büyüktür. Çocuklar ile yapılacak çalışmalarda annenin yerini almalı,
onu konuşmaya, yürümeye teşvik etmeli.
Büyükler ile yapılacak çalışmalarda, konuşma aracılığıyla hastanın öz güvenini güçlendirmeli, aktif olmaları ve dış dünya ile ilişkileri
kesmemeleri yönünde ısrarcı olmalıdırlar.
PSİKOSOMAT HASTALIKLAR çağdaş insanın en sık rastlanan hastalıklarından biridir. Yoğun yaşama dinamiği sonucu olarak
belirmektedirler. İnsanlar her gün hoş olmayan duygusal yaşantılara
mağdurdur ve bunlar hastalığın belirmesine yol açan baş nedenlerden
biridir. Demek nedenler insan ruhundadır ve bunun neticesi olarak
bedensel (somatik) patolojik-anatomik değişiklikler meydana gelmektedir. Örneğin uzun süreli stres durumunda yüksek tansiyon daimileşir ve hipertansiyon hastalığı gelişir. Kalp kasının uzun süre ile daha
yoğun çalışması nedeniyle kalpte hipertrofi gelişir. Kanda pıhtılaşma
olur, kolaylıkla tromb meydana gelir ve miyokard enfarktüsü gelişir.
Gastrointestinal sisteminde ülser, helikobakter pilori, kolit ve benzeri
hastalıklar en sık rastlanan patolojik belirtilerdir. Uzun süren stresli durumlar bağışıklık sistemine de olumsuz yansır, dolayısıyla insan daha
sık enfeksiyonlara yenik düşer ve kanserojen hastalıklara daha yatkın
olur. Kasların aşırı gerginliği bedende farklı ağrılar bilhassa baş ağrılarının belirmesine neden olur. Şeker hastası olma ihtimali artar. Uzun
süreli psikolojik gerginlik organizmayı ek olarak yıpratır ve depresyon
habercisi olabilir.
Günümüzde çok sayıda psikosomat hastalığın mevcut olduğu tespit edilmiştir ve tıbbın tüm branşlarında görülmektedirler. Bu hastalıkların tedavisi iki doğrultuda olmalı: hastalanan organ (patolojik-anatomik değişiklikler) tedavi edilmeli ve hastalığa yol açan psikojen faktör
ortadan kaldırılmalı. Tedavi genelde uzun süreli ve belirsizdir.
Bu açıklamanın ardından, bu hoş olmayan duygusal rahatsızlıkları nasıl önlemek, hastalığı nasıl önlemek ve aynı zamanda çağdaş ya-
88
Psİkolojİ
şamın yoğun temposuna nasıl adım uydurmak, sorusunu soracaksınız,
elbette.
Bu soruların cevabı çok basittir - relaks olmaya öğreniniz!
Örnek 8.
Strese karşı 13 öğüt
◆ Yaptığınız işi seviniz. Daha iyi çalışacaksınız. Hedefinizi hayal
ediniz yetenekleriniz sayesinde ona varmaya özen gösteriniz.
◆ Stres faktörlerinizin listesini oluşturunuz, gereksiz güçlük ve
hüsran yaratanları elimine ediniz.
◆ Sizin herkes tarafından beğenilmenizi aramayınız, buna ulaşmak imkânsızdır.
◆ Olduğunuz gibi görünün. Size ait olmayan bir dünyada yaşamak
için boşuna yorulmayınız. Uyumlaşma enerjinizi boşuna sarfetmiş olacaksınız.
◆ Kendinizi düşünün.
◆ Gerekli olduğunda ortamdan ayrılınız, tartışmalara, telefon görüşmesine veya toplantıya son veriniz. Gereksiz yere kaybedilen mücadeleden kaçmak daha iyidir.
◆ Ne düşündüğünüzü ve ne hissetiğinizi söyleyin, bunu kendiniz
için saklamayın.
◆ Kendi problemlerinizle yüzleşin, onlardan kaçmayınız ve yarına
ertelemeyiniz.
◆ Ailevi ve mesleki duygusal değişmeler için hazırlıklı olunuz.
Aynı zamanda meydana gelebilecek aşırı çok değişiklik stres yaratabilir.
◆ Çalışma gününüze özel adaptasyon çabaları istemeyen hikayeler
ve istikrar bölgeleri oturtunuz.
◆ İzole olunuz ve gün içinde en azında on beşer dakikalık iki ara
veriniz.
◆ Haftada en azında 1.5 saat sporla uğraşınız. Uygun sporu seçin.
◆ Arabanıza aşırı derecede bağlı olmayın, yaya yürümeyi tercih
edin. Çalışma yükünü azaltınız ve zamanınızı eğlencelere feda etmeyiniz.
sağlık mesleki okullar için
89
Soru ve ödevler:
1. Sende korku, sevinç, üzüntü ve öfke kışkırtan kimi yaşantıları tasfir ediniz.
2. Bileşik duygulardan sağlık çalışanların mesleği için en önemli
bulduklarını çıkarın
3. Ağır ve ümütsüz vakalar ile çalıştığın halde, duygusal yaşamın
dengesini korumak için ne yapardınız?
4. Hastanın hangi belirtileri sizde nahoş duygular yaratır? Bu durumlarda ne yapardınız?
5. Patolojik affekt, kaygı ve psikotravma özellikleri hangileridir?
6. Çocuklarda hospitalize vakasını tarif et.
7. Hangi hastalıklara psikosomatik denir?
8. Rol yapınız: sınıf öğrencilerinden bir grup hasta(5-6 öğrenci) diğer grup ise (2-3 öğrenci) sağlık çalışanı, ötekileri ise gözlemci olacaklardır. Duygusal açıdan kritik durumlar geliştiriniz ve farklı davranış türleri
sergileyiniz. Sonunda yorum yapınız.
MOTİVASYON
MOTİVASYON KAVRAMI
Motivasyon kelimesiyle insan davranışının dinamik güçleri hakkında söz edildiği psikoloji bölümü belirtilmektedir. Kendimize soralım:
neden her sabah kalkıyoruz, giyiniyoruz ve okula, işe gidiyoruz? Yatakta
en güzel olduğuna göre, niye yatmaya devam etmiyoruz? Aktivitemizi
yönetenler nedir, bizi devreye sokan nedir? Bunlar temeli merkezi sinir
sisteminde bulunan iç faktörlerdir. İnsanın davranışı çok bileşiktir ve
çoğu zaman kolay anlaşılamaz, ancak onun temelinde her zaman motifler, yani insanın karşılaması gereken gereksinimler yatmaktadır. Bir
kriminel film seyrettiğimizde, kurala göre katili keşfetmesi gereken kişi
her zaman motiften hareket eder ve tüm izlerini hünerlice gizleyen katili
keşfemeye başlar.
Motivasyon psikolojinin en ilginç alanlarından biridir, çünkü sürecin ta kendisi de dinamik ve değişkendir, onunla insanların belli durum-
90
Psİkolojİ
lardaki davranışlarını açıklamaya çalışırız. Çoğu zaman insanın başka
türlü değil de neden böyle davrandığını sorarız. Demek motifler organizmayı aktive eden ve onun aktivitesini belli bir hedefe yönlendiren
devindiricilerdir.
Teoretikçiler motivasyonun açıklanmasında öyledenilen gereksinimler teorisini (Engels) vurguluyorlar. Buna göre insanların davranışları
ve onların faaliyetleri onların düşünce ve fikirleriyle değil, onların gereksinimleri veya daha basit söylenirse onların insanların konuştuklarıyla değil
yaptıklarıyla açıklanmalıdır.
İhtiyaç
İhtiyaç
için şuur
Bozuk denge
İstek
Biyolojik ve
sosyal denge
Etkinlik
AMAÇ
Res. 16 Motivasyon çemberi şeması
HOMEOSTAZ - Bu kelimeyi biyolojiden tanıyoruz ve doğada her
organizmin kendi organizmasında denge sağlamaya eğiliyor demektir.
Örneğin bizim organizmamızda su baş elementlerden biridir ve diğer elementler karşısında belirli bir ilişkisi vardır. Bu ilişki yani orantı bozulursa
(mesela aşırı terleme aracılığıyla) su eksikliği belirirse bu eksikliği tazmin
etmek gerekir. Dengenin bozulması ve organizmanın bu dengeyi geri getirme eğilimine Homeostaz denilir. Denge (homeostaz) organizmanın
daimi eğilimine ve gereksinim üzerinden ifade edilir. Gereksinim organiz-
sağlık mesleki okullar için
91
mada bir şeyin eksik ya da fazlalık olduğu zaman belirir. Örneğin insanın
gıda gereksinimi nasıl ifade edilir?
Bu metabolizm süreçlerinde besleyici malzemeler sarfedildiği, kan
plazması ekşimesi arttığı ve kan damarları ve organlardaki sinir ucları
kışkırtıldığı zaman belirir. Bu durum beyin merkezlerinde uyarılar kışkırtır ve açlık duygusunun belirmesine neden olur (gereksinim bilinci).
Bu durumda gereksinimi nasıl karşılamalıyız. Düşünürüz, somut aktivite
başlatırız ve hedefe ulaşırız. Bu şekilde denge sağlanmıştır. Organizmada
fazlalık da bir gereksinimdir. Sidik kesesinde toplanan sidik, kasları gerer,
bu arada sidik kesesindeki sinir ucları uyarılır, enformasyonlar beyin kabuğuna taşınır ve orada su dökme bilinci yaradılır. Biyolojik gereksinimler (biyolojik homeostaz) yanı sıra insanda sosyal gereksinimler (sosyal
homeostaz) de mevcuttur. Mesela yanlız insanın başka insanlarla beraber
olmaya gereksinimi vardır ya da insan başka insanlar tarafından kabul
edinmek ve saygılanmak gereksinimini duymaktadır.
İnsan kendi gereksinimlerini karşılamadığı halde, huzursuz ve gergin olur. Motivasyon bilinçli (insan kendi gereksinimini tanımladığı yani
gerginlik durumunu bildiği zaman) ve bilinç dışı (kendi davranışlarının
hedef ve nedenlerinden haberi yoktur) olabilir.
Bilim adamları bunların arasında gene de farkın mevcut olduğunu düşünüyorlar. Gereksinim bir şeyin fazlası ya da eksikliği demektir.
Gereksinim olmadığı zaman bile motif vardır. Şişman insan yediği ve
açlığını(gereksinim) karşıladığına rağmen devamlı yemeye (motif) eğilir.
Organizmada bir mineral gereksinimi de olabilir ama insan bundan haberdar olmayabilir ve onu tatmin etmeye motifi olmaz. Motif kavramı gereksininm kavramından daha geniştir. Bilinçli olarak yaşanan gereksinime
güdü denir.
İnsanın motivasyonu için duygular özel önem taşır. Motif ve duyguların arasında derin bir bağlantının bulunduğunu söyleyebiliriz. Motifler
tatmin edilmediği zaman insan gergin, huzursuz, agresif olabilir, kendisini
rahat hissetmez ve aksine gereksinimler ve motif tatmin edildiği zaman
insanın kendisini memnun hissetmesine katkı sunar. Motivasyon bazan
başka etkenledir, mesela övgü ile teşvik edilebilir.
92
Psİkolojİ
MOTİF TÜRLERİ
Motifler en değişik türden olabilir, ancak araştırmalar öyle denilen
üniversel motiflerin mevcut olduğunu ve bunların hangi ırka ait olduklarını göz önüne almadan dünyadaki tüm insanlarda mevcut olduğunu göstermişlerdir. Motiflerin klasifikasyonu:
BİYOLOJİK GEREKSİNİM VE MOTİFLER
- Bu motifin adı insanın biyolojik bütünselliği ve kalımı için
önemli olan temel gereksinimlerin karşılanmasından söz edildiğini gösterir. En önemlileri de şunlardır:
- Malzeme (su, gıda, oksijen) gereksinimi
- Ekskret (sidik, dışkı) boşaltma gereksinimi
- Organizmanın dinlenme ve uyku gereksinimi
- Organizmada biyolojik dengenin korunma gereksinimi (ağrı mekanizması, güçsüzlük, sıcaklık, soğukluğun etkisi ve b)
- Türlerin üremesi için önemli olan cinsel güdü
- Analık güdüsü, bu güdü olmasa küçük çocuğun hayatta kalması
mümkün olmaz.
Bu motiflerden bazıları sosyalleşme süreci üzerinden son derece
sosyalleşmişlerdir. Mesela gıda gereksinimi çoğu kez gerçi “görme adetlerine” dönüşür ya da elbiselerle vücudumuzu dış hava soğukluğundan koruduğumuzdan başka çoğu kez moda trentlerini de ifade ederiz.
Örnek 9.
Psikoloji araştırmaları annelik motifinin özellikle güçlü olduğunu
göstermiştir.
Bir deneyde ana fare bir kafeze konularak, kafezden sadece elektro
şokların verildiği zeminden geçtiği halde çıkabilirmiş. Bu farede açlık, susuzluk ve annelik duyguları mevcutmuş. Zeminin öbür tarafında motifi
tatmin edebilecek nesne bulunmaktaymış. Elektrik şokların yoğunluğu da
değişkenmiş.
Araştırmalar ana farenin zeminin diğer tarafına su ya da gıda değil, yavrusu bulunduğu zaman en çok feda olmaya hazır olduğunu göstermiştir.
sağlık mesleki okullar için
93
SOSYAL MOTİFLER:
Güvenlik motifi - en önemli sosyal motiflerden biri olarak sayılır.
Bu motif insanın geçimini sağlaması ve esas gereksinimlerini karşılaması
eğilimini içermektedir. Bu gereksinim en küçük çağdan ifade edilmektedir. Çocuklara bakan sağlık çalışanları, onların organik gereksinimlerini
zamanında ve yeterli ölçüde karşıladıkları, çocukları beklenmedik yoğun
uyarılara tabi tutmadıkları, iş saati esnasında onlarla daha çok oynadıkları
ve onlara sevgi ile şefkat gösterdikleri zaman çocukları daha güvenli olacaklardır.
Çocuklarda bu motif çocukluk çağında tatmin edilmediği zaman,
onlar hayatları boyunca ortamdaki insanlara karşı güvensizlik, düşmanlık
ve saldırganlık ifade ederler.
Sağlıklı büyükler, çalıştıkları, savaşların ya da savaş tehditlerinin olmadığı yerde, sık sık meydana gelen doğal afetlerin olmadığı yerde kendilerini güvenli hissedirler.
İş esnasındaki kararlığımızla hastanın güvenini de artırmaktayız (laboratuvar çalışanı kan teşhisinizi yapması gereken laboratuvar çalışanının
elleri titriyorsa veya bu analizin nasıl yapıldığını arkadaşına soruyorsa,
kendinizi nasıl hissedersiniz). Bölümde hastaların rahatlığı ve onların biolojik ile diğer gereksinimlerinin tatmin edilmesi için hesap yürütülüyorsa
hasta kendisini daha güvenli hissedecektir.
Sevgi ve mensubiyet duygusu (duygusal bağlılık) - temel sosyal
gereksinimlerden biridir ve güvenlik motifiyle yakından bağlıdır. Bu motife daha afiliyatif motif (sevilmek ve diğer insalar ile bağlı olmak) denilir.
Çocukluğun erken çağında belirir ve insan için çok önemlidir. Pratik dünyadan hiçbir çocuk aşırı sevgi ve kaygıdan zarar görmediğini, sayısı çok
çocuk ise büyüklerin sevgi eksikliği dolayısıyla mutsuz olduklarını göstermiştir. Büyüklerde bu motif eksikliği özellikle yaşlılarda reddedilmişlik
duygusunun belirmesine neden olmaktadır, bundan dolayı yaşlı insanlar
ufak bir dikkat karşılığında çok müteşekkür olmayı bilirler.
Bu motifi psikolog Harlov araştırmıştır. Küçük maymunlarla deneyler yapmıştır. Maymunlara iki tür suni ana verilmiş, biri tel diğeri ise kürktenmiş. Bunlardan her ikisi gıda gereksinimini karşılamaktaymışlar (ikisinde de süt şişesi varmış). Maymuncukların daha sık kürklu suni ananın
kucağına sığındıkları kaydedilmiştir. Bu araştırmalar sayesinde çocuklar
karşısında güler yüzlü olan çocuklarla daha çok ilgilenen ve sağlık çalışan-
94
Psİkolojİ
larını, küşük hastaların psikolojisine oldukça daha pozitif etkide bulunacaklardır.
Beraber olma motifi - genel ve güçlü bir motiftir. Diğer insanlarla
beraber olmak yanlızlıktan kaçınmak demektir. Huzursuz, endişeli olduğumuz ya da sorunlarımız olduğu zaman bu motif oldukça önemlidir. Bu
motifin tatmin edilmesi için hastalar, hastaların dostluk kurabilecekleri
odalara yerleştirilmelidirler. Bu dağılım onların ilgi alanlarına göre olmalıdır. Bunun yanı sıra bölümde hastaların birlikte olabilecekleri alanlar
bulunmalı,(TV salonu, sosyal oyunlar vb). Anlaşılan bu aktiviteler sadece
mümkün olduğunda tertiplenebilecektir.
Sosyla motifler gurubundan en önemli olan asosyal motif, saldırganlık motifini ayırmak gerekir. (insanın başkalarına sözlü veya fiziksel
olarak saldırdığı zaman). Çağdaş psikologlara göre, saldırgancılık, insanlarda sıkça rastlanan bir vakadır ve atak şeklinde dile gelebilir, düşmanlık
ve nefret nedeniyle başkasına zarar verme, kendi kendini savunma şeklinde ifade edilebilir.
Saldırganlık, küçük yaşta çocukta beliriverebilir. Gelişmesi genelde
ebeveynlerin taklitini yapmakla veya eğitim esnasında olumsuz etkilemeden doğabilir.
Saldırganlık huzursuzluk, karşılanmayan gereksinimler, sağlık çalışanların işinden memnuniyetsizlik neticesi olarak hastalarda sıkça rastlanmaktadır.
MOTİF HİYERARŞİSİ
Kişisel motifler
Kişisel motiflerde sayısı çok sayıda motif yer alır: kendini icra etmek, kendini tasdıklamak, mükemmellik, afirmasyon, prestij, şöhret, güç,
şan vb.
Bazı müellifler bu motifleri sosyal motiflerin dayanağı olarak saymaktadırlar çünkü durum icabı sosyal ortamda ve diğer insanlar karşısında gerçekleşmektedirler. Kişisel motifler şahsın kişiliğine ve onun
değerlerinin vurgulanmasına yöneliktir. Bu motifler şahi kişilik ve diğer
kişilikler açısından gözlenebilirler. Kendimiz hakkında olan resimi mükemmele yaklaştırmak için devamlı çaba harcadığımızı ve başkaları tarafından saygılanmamız için çaba harcıyoruz demektir.
sağlık mesleki okullar için
95
kendi kendini güncelleştirmek
ün ve saygı
duygusal bağlanmışlık
GÜVENCE
BİYOLOJİK
Res. 17 Motiflerde hiyerarşi
Kendini saygılama motifi - kişinin ün ve şöhrete sahip olması, güvenli, değerli ve yetenekli olması çabasıyla ifade edilmektedir.
Kendi kendini güncelleştirme (icra etme) motifi - bizim neler yapabileceğimizi ve şahsi yeteneklerimizi gösterme eğilimini ifade etmektedir. Bu arada üzerinde durduğumuz faaliyette elimizden geleni yapmaktayız. Kısacası bu motif yaptığımız işi en iyi şekilde yapma anlamındadır.
Bu motifler açısından insanlar arasında büyük fark olur. Böyle motiflerin belirmesi ve gelişimi her şeyden önce terbiyeye bağlıdır.
İnsanın her günlük aktiviteleri sayısı çok motifin etkisine bağlıdır.
Bu motifler bazan aynı zamanda etki eder (mesela öğrencinin aynı anda
yemek yeme, dinlenme, spor yapma ve okuma gereksinimi olabilir) Bu
durumda bir motif diğerlerinin önüne çıkar ve dominant olur (örnek: öğrenci önce yemeğini yiyecektir). Dominant motif tatmin edildikten sonra,
diğeri gelir.
Psikolog A. Maslov motiflerin tatmin edilmesinde büyük bir düzen
ve sıranın mevcut olduğunu iddia ediyormuş ve motiflerle alakalı bilinen
MOTİF HİYERARŞİ PİRAMİTİ-ni oturtmuştur (rs.17). Bu psikologa
göre, insanın fiziki kalımı için her şeyden önce biyolojik motifin karşılanması önemlidir, bundan sonra güvenlik motifi, emotif bağlılık motifi,
saygı ve şöhret motifi ve kendini güncelleştirme motifi sıralanmakatadır.
Sıradaki motifin grçekleşebilmesi için piramitte onun altında bulunan
motifin gerçekleşmiş olması gerekmektedir. Kısacası insan aç ve susamış
ise kendisini güvende hissedemez. Piramit tersinden bakılıyorsa insanın
psikolojik gereksinimleri vurgulanır, öyleki kendini güncelleştirme motifi birinci yere çıkmaktadır, biyolojik motifler ise son yerde kalmaktadır.
96
Psİkolojİ
Kendini çok güçlü güncelleştirme motifleri olan insanlar yoğun olarak çalıştıkları zaman yemeyi unudurlar.
Sağlık gereksinimi - Psikologlar P. Brayma ve S. Ozimets bu gereksinimi latent (gizli) motif olarak değerlendiriyorlar. Organizma ve şahsiyetimizin biyo-sosyal dengesi zedelenmedikçe, bu gereksinimin farkında
olmayız. Maddi ve manevi sağlığımız bozulduğu anda bu ihtiyacın mevcudiyetinden bilinçli oluruz.
Hastalığın tipi ve yoğunluğunu göz önüne alarak, sağlık gereksinimi
en üst sıraya çıkar. Ağır hastalarda bu gereksinim yemek ve cinsel ilişkiden
daha önemlidir.
Hasta tedavi olunca başlangıçta kendisine verilen tüm tavsiyelere
uymaktadır (mesela beslenmeyle ilgili olarak), ancak zamanın geçmesiyle
tavsiyelere uymamaktadırlar.
Sağlık gereksinimi ahali arasından sağlık eğitiminin tertiplenmesi
aracılığıyla güncelleştirilmelidir. Daha çocuk yaşlarında hijyen ve diğer
alışkanlıkların geliştirilmesi, güncelleştirilen sağlık gereksinimini değiştiren önemli önlemlerdir.
HASTALARIN GEREKSİNİMLERİNİ
TATMİN ETMEK
Hastalardaki sağlık gereksinimi biyolojik ihtiyaçların (gıda, su, dinlenme vb) giderilmesiyle de yakın bağlantı içindedir. Sağlık çalışanları bu
ihtiyacı hastalığın türü yani hijyen-diyet rejimine göre karşılamaktadırlar. Çok sayıda sıkça rastlanan hastalara ve onların kişisel karakterleri için
önemli olan bazı psikolojik gereksinimler üzerinde duracağız. Hastaların
gereksinim ve istekleri onların yaşı, eğitimi, karakter özellikleri, ilgi alanları ve hastalık türüyle sıkı bağlantı içindedir.
En sık rastlanan psikolojik gereksinimler:
- Hızlı ve tamamen iyileşmek;
- Hastalıkla ilgili bilgiler ve tahminler;
- Terapi ve tedavi bilgileri;
- Ağrı ve hoş olmayan durumların ortadan kaldırılması;
- Aile, dostlar, işle ilgili bilgiler;
- Güncel olaylardan haberdar olmak;
sağlık mesleki okullar için
97
- Odadaki diğer hastalar ve bölüm çalışanlarıyla iyi ilişkilerin kurulması;
- Huzur ve rahatlık, onların kişiliğinin saygılanması, samimiyetin
korunması;
- Hoş ortam (hastane odası, konforlu yatak, havalandırılmış mekân).
Olgun olmayan hastalar, stres altındaki hastalar, diğer ihtiyaçlar da
duyabilirler, mesela sağlık çalışanlarına aşırı bağlanmış, aşırı kapanmış gereksinimi, anında ilaç alma ihtiyacı vb. ifade edebilirler.
Sağlık çalışanların profesyonel tutumu, hastanın normal davranışları ve aşırılığa kaçmaktaki sınırı değerlendirebilmeleri, hastanın karakteristiklerini tanıması ve pek doğal ki onun gereksinimlerini imkânlar dahilinde karşılaması demektir.
Soru ve ödevler:
1. Kişisel örnek vererek motivasyonu anlatmaya çalış. Mesela neden
sağlık işçisi olmayı seçtin ve bu hedefe nasıl varacaksın?
2. Homeostaz örneği ver.
3. Kendini ne zaman güvenli hissediyorsun?
4. Başkaları veya nesneler karşısında agresif davranıyor musun?
Bunu neden yapıyorsun?
5. Kendi sağlığını korumak için aldığın önlemleri liste olarak göster.
İLGİ
İLGİ KAVRAMI VE TÜRLERİ
İlgiler insanın bir faaliyet, olay veya nesne karşısında pozitifi yönelimini temsil eder. Onlar hoştur ve tatmin sırasınde güçlükler belirdiği
zaman bile insanı tatmin ederler.
İlgiler değişiktir: aktif (insan kendi sağlığını korumak için spor yaptığı zaman) ve pasif (spor için okuduğu ya da futbol seyrettiği zaman).
Ayrıca sınırlı (bir öğrenci sadece cerrahi dersi için ilgi gösteriyorsa), geniş
(tüm dersler için ilgi duyuyorsa), profesyonel (mesela bir eczacılık teknis-
98
Psİkolojİ
yeni boş zamanında mesleğindeki yenilikleri okur), profesyonel olmayan
yani hobi, (mesela bir laboratuvarcı boş zamanında bir enstrüman çalar).
Tüm ilgi tipleri insan ve onun aktiviteleri için önemlidir. İlginin esas
temeli zekâdır (insanda ilgilerin olmayışı zekâsal kütlüğün göstergesidir).
Onlar ortamın etkisi altında gelişirler, ortam çocuğu teşvik eder ama ilgiler sık sık değişirler. Örnek olarak bir çocuk bugün polis olmak ister, ertesi
gün kamyon sürücüsü, daha sonra da polis olmak ister. 12 yaşından sonra
da devam eden ilgilerin hayati boyunca sürdükleri sanılmaktadır.
İlgilerin bilim ve teknik ile alakası vardır ve kişinin gelişimine katkıda bulunurlar. Günümüzde bilgisayar tekniği insanları bilimsel dalda
meydana gelenler ile yakından haberdar olmalarına katkı sunmaktadır.
İLGİLERİN PRATİKTE UYGULANMASI
Meydana çıkan, muhafaza edilen ve geliştirilen ilgiler, gelecekte ki
mesleğin seçiminde büyük rol oynamaktadır. Örneğin, öğrencilerin orta
tıp okullarına kaydı sırasında mesleki yönelim sorularını çalışan hizmetler, sağlık çalışanın sahip olması gerektiği özelliklerini nazarı itibara almalıdır (iletişim, insaniyetlik zekâ, farkına varma yeteneği, liderlik özelliği,
geniş ligi alanları vb).
Mesleki ilgiler insanların kendi uzmansal bilgilerini devamlı olarak
tamamlayıp artırmalarına yardımcı olmaktadır. Bu doğrultuda yapılan
araştırmalar meslek başarısının zekâ yeteneklerine kıyasen ilgilere daha
çok bağlı olduğunu göstermiştir.
Meslek dışı hobiler kişi için çok önemlidir. Onlar gerginlikten kurtulmanız, meslekten kaynaklanan tüm olumsuz etkilerden rölaks olmanıza yardımcı olur.
Onlar hastalıkla alakalı tüm belirtilere yönelik olur. İyi bir sağlık
çalışanı, onun ilgi alanlarını keşfedip zaman zaman onları konuşuyorsa,
hastayı negatif düşüncelerden uzaklaştıracak ve yardımda olacaktır.
sağlık mesleki okullar için
99
TUTUMLAR
KAVRAM VE TÜRLERİ
Tutumlar insanın kimi olay, insan veya nesne karşısında pozitif
ya da negatif tepki gösterme ve davranışını buna göre yönlendirme hazırlılığını ifade etmektedir.
Tutumlar kişisel ve sosyal olabilir. Kişisel tutumlar bireyin kendisi için önemli olan olaylara (mesela seyrettiğim tiyatro temsili çok iyi idi
ya da dostumu saygılıyorum) aittir. Sosyal tutumlara gelince, bireyin toplum için önemli olay veya enstitüler karşısındaki tutumlarını ifade eder.
Toplumsal düzen, din, savaş, silahsızlanma, aile ve evlilik, çocukların eğitimi vb.
Tutumlar başkalarının tutumlarını benimsemek (genelde ebeveyn
ve öğretmenlerin tutumlarını), kişisel tecrübe bazlı ve bireyin ait bir grubun tarafından etkisi altında oluşmaktadırlar.
Tutumların duygusal rengi vardır, bir kimse tutumumuza saldırıyorsa, biz bunu kişiliğimize yapılan bir saldırı olarak algılarız ve dolayisiyle kendi tutumlarımızı müdafaa ederiz.
ÖNYARGILAR
Mantık açısından temelsiz, yetersiz verilere ya da tezatlı verilere
dayanan negatif tutumlardır. Bunlar çok katıdır, zor değişir ve duygusal
açıdan güçlü olurlar. Belli milletlere yönelik oldukları zaman etnik önyargılar olarak adlandırılırlar. Etnik önyargılar gerçi bir talihsizlik ve bireyler
ya da milletler arasında çatışma ve duşmanlıkların gelişimine katkı sunmaktadırlar (Örnek 10). Etnik, dini ve ırk önyargıları mantık prensiplerini
çiğner, çünkü doğru olmadıklarına karşın onların mevcudiyeti büyük bir
direngenlikle devam etmektedir. Onlar adalet prensiplerini de çiğnemektedirler çünkü önyargılara maruz kalan grup ayırıma tabii tutularak zülme uğramaktadırlar. Hümanizm prensiplerine de aykırıdır, çünkü insan
onuru saygılanmamaktadır. Etnik ve dini önyargılar her milliyetçiliğin
ayrılmaz parçasıdır, onlar daha az ya da daha çok dünyanın her tarafında
mevcuttur. Genelde ne zaman ve neden başladıkları bilinmez ama bume-
100
Psİkolojİ
rang gibi geri döner, savaşlara ve felaketlere neden olur ve maalesef çok zor
ortadan kaldırılırlar.
Önyargıların kökeniyle alakalı birçok açıklama mevcuttur:
◆ Bazı ülkelerin iktidar sınıfı kimi millet ve grupların istismar edilmesini önyargılarla açıklamaktadır. Komşu veya farklı uluslar arasında
aynı bölgede yaşayanlar arasında çatışmaların tekrarlanması, savaşlar ve
tezatlar, önyargıların insanların anlayışlarının bir parçası olmalarına katkı
sunmaktadır. Önyargı kaynakları kişisel ve umumi güçlükler ile memnuniyetsizlikler olabilir.
Önyargılar kolay oturtulup yayılmaktadırlar, çünkü insanlar gereksinimlerinin karşılanmaması dolayısıyla agresif davranış ifade etmeye ve
bu şekilde psikolojik baskıdan kurtulmaya yatkındırlar. Bu agresif davranış memnuniyetsizliğini sebebiyetine yönelik değil (çünkü böyle bir şey
mümkün değildir) millet ve gruplara doğru milliyetçilik propaganda olarak yönlendirilmektedir.
Örnek 10
Amerikada iki grup öğrenci ile bu konuda ilginç bir araştırma yapıldı. Birinci grup ırkçı eğilimli ikinci grup ise ırkçı değilmiş. Onlara farklı
fotograflar verilmiş. Örneğin bir fotografta otobusun içi ön planda ise konuşmakta olan zenci ve beyaz görünmekteymiş. Beyzın elinde bir tıraş bıçağı varmış ve zenciye bir şeyler açıklamaktaymış. Belli bir zaman sonra,
öğrencilerden fotografları tarif etmeleri aranmış. Irkçı temayülleri olan
gurupta içerik bakımında değişiklikler kaydedilmiş. Neticede daha önce
tarif edilen fotografta onlar tartışma pozisyonunda olan zenci ve beyaz
görmüş, zencinin elinde ise bıçak tuttuğunu iddia etmişlerdir.
SAĞLIK KÜLTÜRÜ- TUTUMLAR VE ÖNYARGILAR
Dünya Sağlık Örgütü sağlığı sadece hastalık ve halsizliklerin olmayışıyla değil, bütünsel bedensel, psikolojik ve sosyal refah olarak tanımlamaktadır. İnsanlık bütünsel olarak analiz edildiğinde ve bu definisyonla kıyaslandığında, sağlıklı insanın bulunması çok enderdir. İnsanlığın
çoğu için bu şekilde düşünülen sağlık, erişilmesi zor bir hayaldir.
sağlık mesleki okullar için
101
Kötü ekonomik, sosyal, siyasi ve diğer olumsuz koşullarda yaşayan
insanlar sağlıklı olamazlar. Ancak sağlığı bozan faktörler sadece toplumsal
koşullar değildir. Buraya sayısı çok diğer faktör de girmektedir:
- Kişinin gelişiminde psikolojik sağlığa etkide bulunacak değişik
“eğitim önlemleri” kendi etkisini yaratabilir. Mesela çocuğa karşı yetersiz
sevgi ve dikkat, ebeveynlerin çocuklara karşı agresif davranışı, onun temel
gereksinimlerinin tatmin edilmeyişi (frustrasyonlu çocuk), korkutma, yasak konular ve diğer nedenler ruh sağlığında ciddi bozukluklar meydana
getirebilir.
- Büyüklerde sağlıklı olduğuna dahil öznel duygusu çoğu kez reel
duruma uygun değildir. İnsan kendisini iyi hissedebilir, ama hasta olabilir,
mesela kanserojen hastalıklar, şeker, tansiyon veya başka bir şeyden rahatsız olabilir. Bu tür hastalıklar hastalığın başlangıcında görülür semptom
vermezler ama çok tehlikelidirler ve feci şekilde bitebilirler. Mesela beyin
kanaması kalp krizi vb. Aksine de olabilir, insan kendisini çok hasta hissedebilir ama kendisinde hiçbir hastalık bulunmayabilir.
- Günümüz insanın bağımlılık yaratan ve ölümle sonuçlanan hastalıklar (sigara, alkol, uyuşturucu) dolayisiyle tehlikede bulunmaktadır.
- Düzensiz beslenme ve kilo fazlalığı aynı öyle ciddi bir sorunu
oluşturmaktadır. Bedene alınan her fazlalık kilo, organizmamızdaki tüm
sistemlerin aşırı yüklenmesine neden olmaktadır ve bu sistemlerin aşırı
yüklenme sayısı çok ağır neticeye yol açmaktadır.
- Etrafımızdaki insanların çoğu spordan mahrum kaldıkları bir gerçektir. Spor iyi sağlığın temel koşullarından biridir.
- Günümüzde toplumda, iş yerinde ve aile ortamında stresli durumların önlenmesi mümkün değildir. Bu stresli durumların sayısı çok (psikosomat) hastalığın belirmesine sebebiyet vermektedir.
Yukarıda adı geçen ve sayısı çok diğer faktörlerin önlenmesi ya da
hafifletilmesi için tüm toplumsal kaynakların angaje edilmesi gerekiyor:
ebeveyn, öğretmen, sağlık çalışanları vb. Bu doğrultuda özellikle çocuk ve
gençlerin eğitimine özen gösterilmelidir. Sonunda şunu da vurgulamalıyız
ki her birey, kendi sağlığını kendisi koruması ve kendisi için bizzat sorumlu olduğunu bilmelidir.
Sağlık çalışanları kendi faaliyetleri dahilinde sağlık propagandası
aracılığıyla negatif olan tüm kitlevi belirtilere yönelik sağlık eğitimi tertiplemektedirler. Bu arada en çok afişler, broşür, dergi, dersler, rol oyunu,
organize iş haneler vb.
102
Psİkolojİ
Sağlık propagandası temel prensipleri şunlardır:
- Sürekli eğitim;
- Eğiticinin propagandası yapılan konuyla alakalı en yeni bilimsel
edinimler ve olgulara ait bilgi tabanı olması;
- Eğitici özelliği prensipi: ele alınan malzemeyi sadece öğrenmek değil, her günlük hayatta kullanmak;
- Bilgileri tedricen ve sistemli şekilde öğrenme prensipi: olguları ortaya atarken öğrencilerin eğitimine uyumlu olarak, daha kolaydan daha
zora, bilinenlerden bilinmeyenlere, yakından daha uzağa, daha basitten
bileşiğe gitmek;
- Görsellik prensibi - duyu organları, audiyo-vizüel ve diğer teknik
cihazların kullanılmasını sağlamak;
- Teori ve pratik arasında bağlantı ilkeleri, seminer, kurslar ve tanıtımların düzenlenmesi. Bu arada konuşulanlar pratik olarak desteklenmektedir.
- Gönüllülük prensipi, propagandasını yaptığımız şeyleri benimseme açısından önemlidir.
Sağlık propagandası genişçe yayılmış bir aktivitedir ve onu kendi çalışma sektörlerinde tüm sağlık çalışanları uygulamaktadırlar.
Soru ve ödevler:
1. Kendi ilgi alanlarını say?
2. Senin hobin nedir ve ne kadar önem veriyorsun?
3. Sağlık çalışma mesleğini neden seçtin?
4. Kendi tutumlarından birini söyle ve onu nasıl edindiğini açıkla.
5. Ne düşünüyorsun, gençler arasındaki etnik önyargıları hangi tedbirlerle önleyebiliriz?
6. Düşün, sporla ne kadar uğraşıyorsun ve sevdiğin spor hangisidir?
7. Sigara, alkol ve uyuşturucu kullanmanın zararlı neticelerini say.
8. Sınıfında güncel sağlık sorunlarıyla ilgili propaganda ve eğitim
tertiple.
PSİKOLOJİK HAYATIN
ORGANİZASYONU- KİŞİLİK
✓ KİŞİLİK KAVRAMI
✓ KİŞİLİĞİN BÜNYESİ
✓ KİŞİLİĞİN DİNAMİĞİ
✓ KİŞİLİĞİN GELİŞİMİ
104
Psİkolojİ
Eğitim yetenekleri geliştirir ama yaratamaz.
Voltaire
Senin doğum gününde çiçek de doğmuştur.
İspanya deyimi
Akıllı ebeveyinler kimi kere çocuklarının hata
etmesine izin vereceklerdir.
Gandhi
Gençlik talihlidir çünkü geleceği vardır.
Gogol
O, mutlu yıllar, daha bir kez çocuk olmayı kim
istemez ki?
Byron
Anneler her zaman gençtir. Benim annem de gençtir. Annem
hiçbir zaman yaşlanmaz. Benim annem için ben her zaman
çocuğum ve onun gözünde hiçbir zaman yaşlanmam.
Branko V. Radiçeviç
sağlık mesleki okullar için
105
KİŞİLİK-KAVRAM, ÖZELLİKLER, KİŞİLİK
TEORİLERİ
Psikolojik belirtiler başlığında psikolojik belirtileri ayrı ayrı da incelemekteyiz. Onlar ayrı değillerdir ama Kişi olarak adlandırılan bir bütün
içinde organize edilmişlerdir.
Kişilik, bireyi diğer insanlar karşısında temsil eden organize karakter özelliklerinin toplamıdır, veya diğer insanlar tarafından farkedilen ve onlara tepki gösteren karakteristikler toplamıdır.
Kişiliğin üç temel özelliği vardır:
Birlik - demek insan bir bütün olarak işler, onun özellikleri uyumlaşmış bir bütünleşmeyi temsil eder. Bir kişiyi anlamak istiyorsak, bir özelliğe dayanarak sonuç çıkarmamalıyız, onun tüm özelliklerini, onların bağlanmışlığını ve karşılıklı etkileşimini de tanımalıyız.,
Özellik - her insan özeldir, diğerlerinden farklıdır ve sadece ona
özgü olan şekilde davranmaktadır,
Göreceli tutarlılık - önceki iki özellikle bağlanıtsı olan ve insanın
kendi özelliklerine sadık olduğunu ifade eden bir özelliktir. Tutarlılık,
durumun değerlendirilmesi ve insanın tecrübesi dolayisiyle görelidir (rölatif) diyebiliriz. Bunu bir örnekle açıklayalım: cesur insan kendisi için
tehlikeli olduğunu düşündüğü bir durumda(hayatını kaybedebileceği için
başkasının yardımına koşmaz) cesaretini göstermeyecektir. Onun hakkında cesurdur deriz, çünkü bu adam gerekli olduğu bir çok durumda kendi
cesaretini göstermiştir.
Kişileri inceleyip gösterdiğimizde, bunu genelde kişinin karakter
çizgilerine göre yapmaktayız. Çizgiler derken, insanın aynı ya da benzeri
durumlarda aynı şekilde davranmaya eğilmesini kastediyoruz. Konkre bir
kişide bir özelliğin çizgi olabilmesi için, davranışlarında göreli tutarlılık
özelliğine sahip olmalıdır.
Bunu cesur adam örneğinde gösterdik.
Çizgiler bir kişide realitedir ve onlar bir kişiyi anlayabilmemiz, incelememiz ve tarif edebilmemize yardımcı olmaktadırlar.
Kimi müelliflere göre, (Olport) çizgiler nöropsikiyatrik bünyelerdir yani aynı ya da benzeri durumlarda aynı veya benzeri tepkilerin
tekrarlanmasıyla sinir sisteminde stabilize olmuş izlerdir. Her dilde
kişinin herhangi bir çizgisini işaret eden sayısı çok kelime mevcuttur.
Mesela: kibar, güleryüzlü, güçlü, cesaretli, yılmaz, bencil, duygusal,dürüst,
106
Psİkolojİ
r il
ce
be
n
b e de l e r
ik
özell
er
tembel vb. Kişinin temel çizgileri veya özellikleri şunlardır: yetenekler,
mizaç (temperament), karakter, gereksinimler, ilgiler, tutumlar ve beden
özellikleri (res.17).
tutum
lar
mizaç
KİŞİLİK
ile
r
ihtiya
ter
rak
ka
çlar
ilg
Res 17.
Kişilik strüktürün
şeması
KİŞİLİK TEORİLERİ
Birçok bilim dalı ve bilim adamı insanın doğasını açıklamaya çaba
harcamışlardır. Bu doğrultuda sayısı çok teori vardır. Her teori kimi önemli faktöre ağırlık verir, fakat aynı zamanda her teorinin eksikliği de vardır,
bundan dolayı teoriler sadece varsayımlardır. Kişinin bütünselliğini anlayabilmemiz için aşağıdaki teorilere yer vereceğiz:
1. PSİKOANALİZ (PSİKODİNAMİK) TEORİLER
Bu teorinin en önemli temsilcisi Sigmund Freud (1856-1939). Onun
teorisi kişiyi dinamik güçleri (gereksinimler, güdüler, motifler) üzerinden
açıklamaktadır ve kişi hakkında yazılan en kapsamlı teorilerden biri olarak kabul edilmektedir. Freud psikolojide ilk olarak bilinçsiz kavramını
oturtmuştur. Freud insan aktivitesinin temel devindiricileri-onun dürtü ve
içgüdüleri olduğunu iddia ediyormuş: yaşama-eros (susama, açlık, seks)
ve ölüm-tanatos (agresif ve destruksiyon).
Kişinin bünyesini üç bölüm olarak (res.18) göstermektedir: İDkişinin biyolojik tarafını oluşturmaktadır ve kendi gereksinimlerini hemen
sağlık mesleki okullar için
107
Res. 18
Freuda göre kişilik
strüktürünün
şeması
o
Dış dünyayla
iletişim
g
Super
ego
Şuur
Şuur altı
E
ve şimdi tatmin etmeye eğilir,
EGO- psikolojik yanını temsil
eder ve kişinin nesnel ve reel
koşullara uyması (realite ile
iletişim) demektir ve SÜPER
İD
EGO- kişinin toplumsal yanını temsil eder ve bir ortamda
sosyal normların saygılanması
demektir. Normal durumda
kişinin üç bile bölümü uyumlu
işlerler, ancak kişide hüsran varsa ya da çatışmalı durumda bulunuyorsa, bu
üç bölüm arasında uyum yoktur ve kişi savunma mekanizmaları kullanır.
“Çocuk insanın babasıdır” fikri Freudtan kaynaklanır ve o bu deyimle kişinin gelişiminde erken çocukluk çağının önemini vurgulamaktadır. Erken çocukluk çağında üç dönem ayırt eder: oral dönem- doğuştan
birinci yaşın sonuna kadar devam eder ve çocuk dünyayı organizmanın en
hassas bölümü olan ağzı üzerinden yaşar, demektir, anal dönem- birinci
yaştan üçüncü yaşa kadar devam eder ve bu dönemde eliminatör aktiviteler memnuniyet kaynağını oluşturur, falus dönemi- cinsellik organı ile
yapılan manipülasyon sırasında duyulan memnunluk. Tüm bu dönemler
normal belirtilerdir ve çocuk onları ebeveynlerinden yasak almadan geçmelidir. Aksi halde patolojik davranışlar: oral fiksasyonu-(içki, sigara),
anal fiksasyon (aşırı temizlik, kalın kafalılık, cimrilik), falus fiksasyonu
(cinsel sapıklıklar) belirebilir.
Çocukluğun erken çağında Edip kompleksi de belirebilir (çocuğun
karşı cinsten ebeveyn ile olma isteği gösterir, ayni cinse karşı düşmanlık
ifade eder)
Şuursuz
2. KİŞİ HAKKINDA BİLİŞSEL TEORİLER
Bu teoriler insanı bilişsel süreçler olan düşünce ve anlayış aracılığıyla açıklamaktadırlar. Bu teorilerle insanın gerçekleri süreli olarak öğrenmesi ve açıklaması gereksinimiyle açıklanmaktadır.
108
Psİkolojİ
İnsan düşünce aracılığıyla olayların neden ve neticelerini anlamaktadır, kendi davranışını değiştirip uyumlaştırmakta, doğayı istifade etmekte, çalışmakta ve yaratmaktadır. İsviçreli psikolog J. Piage (1896-1980) bu
teorilerin en önemli temsilcisidir.
3. EĞİTİM VE ÖĞRENİM TEORİLERİ
Bu teorilerle eğitimin önemi vurgulanmakta, diğer etkenler önemsenmemektedir. Kişinin gelişimi sırasında yetiştirildiği çizgi ve davranışları geliştirdiği düşünülmektedir. Çocuk büyüklerin istedikleri gibi davranacaktır çünkü onlar onu ödüllendirmektedirler (bu durumda kendisini
hoş hisseder) ya da cezalandırırlar (hoş hissetmez). Amerika psikologu
Scinner bu teorilerin temsilcisidir ve öğrenmeyi deneme ve hatalar aracılığıyla açıklamaktadır.
4. SOSYAL TEORİLER
Kişiyi yaşamakta olduğu toplumun etkileriyle açıklamaktadır. E.
Fromma göre (bu teorilerin en önemli temsilcisi) insanın belli bir toplumda ve belli bir zamandaki kişiliğini sadece yaşamakta olduğu toplumsal
sistemi tanıyorsak anlayabiliriz. Toplumda meydana gelen her değişme,
kişinin de değişmesine neden olmaktadır. İnsan tüm şimdiye kadarki sistemlerde kendi doğasından yabancılaştırılmıştır. XX. yüzyılda insanın yabancılaşması en büyüktür. Bu çağda insanın değerleri onun insani kaliteleri
üzerinden değil, ne kadar paraya sahip olduğu ve ne kadar kazanabileceği
olgusu üzerinden değerlendirilmektedir.
Yukarıda da belirttiğimize göre, ortaya atılan teorilerden hiçbiri kişiyi bütünsel olarak açıklamamaktadır ve tümünün de eksiklik ve boşlukları
vardır.
TEMPERAMENT (MİZAÇ)
KAVRAM VE TÜRLERİ
İnsanların arasında duygusal tepki biçimine göre büyük farkların
mevcut olduğu bilinmektedir. Kimileri daha çok hoş davranır ve keyfi yerindedir, diğerleri keyifsiz ve kapalıdırlar. Bazısı çabuk kızar ve kızgınlığı
çabuk geçer, bazısı çok kızar ve kızgınlığı uzun sürer. Bu farklar insanların
mizacındaki farktan kaynaklanmaktadır. Temperament (Mizaç) psikolojik özellikler grupuna girmektedir ve bir kişinin duygusal tepki şeklini
sağlık mesleki okullar için
109
belirtmektedir. Duygusal tepki şekli derken, sadece hisler değil, bireyin tüm aktivitelerinin süratı, yoğunluğu ve süresini kastetmekteyiz.
Bundan dolayı, mizaç bireyin değişik dürtü ve durumlara karakteristik
duygusal tepkisidir diyebiliriz.
TEMPERAMENT (MİZAÇ) TİPLERİ - Millattan önce V. yüzyılda
yaşayan Yunan doktor Hipokrat tarafından tarif edilmiştir. Onun düşüncesine göre, insanın organizmasında 4 çeşit sıvı akmaktaymış: (safra, kan,
kara safra, salgı), bunlar aralarında karışmakta (temperare-karışma) ve
hangi sıvı ağır basıyorsa, insanın da mizaçı öyle olacakmış. Hipokratın bu
tahmini kanıtlanmamıştır, ancak mizaç adları kalıcı olmuştur. Günümüzde
mizaçın vegetatif sinir sistemi, iç salgı bezleri ve MSS bazi bölümlerine
bağlı olduğu bilinmektedir. Hipokrata göre mizaç tipleri şunlardır:
a. Kolerik (holea-safra), bu kişiler hızlı, yoğun ve uzun süreli tepki
gösterir, yüzlerinde ne hissetikleri görülür (ekstravert) kızgınlık ve öfke temel duygularıdır. Ekstravert doğaları nedeniyle onlar iyi organizatördür,
hırslı olurlar, çoğu kez başolmak isterler ve bununla başkalarını kendilerine karşı çevirirler.
b. Sangvinik (sangvis-kan) hızlı tepki gösterir, tepkilerin yoğunluğu
zayıftır, kısa sürer, dışa dönük temel duyguları şen ve iyimser olmalarıdır.
Aktiftir, sayısı çok aktiviteye girişir, ama sonuna kadar bitirmez, sayısı çok
insanla kolay tanışır ama bu temaslar genelde yüzeyseldir.
Karikatürde dört mizaç tipi gösterilmiştir
Res.19
110
Psİkolojİ
MİZAÇ TABELASI (Hipokrata göre)
MİZAÇ
TEPKİLER
hız
yoğunluk
süre
Kolerik
+
+
+
İFADELER
+dışa dönük
TEMEL DUYGU
kızgın,sinirli
Sangvinik
+
-
-
+dışa dönük
şen, iyimser
Melankolik
-
+
+
-içe dönük
hüzünlü, karamsar
Flegmatik
-
-
-
-içe dönük
kayıtsızlık
Res.20. Mizaç tipleri
c. Melankolik (melan hole-kara safra) çok yavaş tepki verir, ama
uzu sürer ve yoğundur, yüzlerinde ne hissettikleri okunamaz, karamsarlık
temel duygularıdır. Olayları derinden yaşar, zor temas kurar, ama temas
kurunca gerçek dost olur.
d. Flegmatik (flegma-salgı) yavaş tepki verirler tepkileri kısa sürer,
manifestasyonu içe dönük olur, kayıtsızlık ise temel duygularıdır. Halk
arasında bu gibisinden kişilere için “Ne ölüye ağlar, ne diriye güler” deyimi
geçerlidir. Bu kişiler huzurlu ve dengeli davranırlar.
Mizaç kalıtsal olduğu ve nörofiziyolojik temeli olduğunu göz önüne alarak, doğada böylesine temiz tipler yoktur. İnsanların çoğu karışık
tiptendir. Mizaç kalıtsal odluğundan başka kontrol altına alınıp “Terbiye”
edilebilir.
Mesela anında sinirlenen insanlar “ona kadar saymayı” öğrenirler,
sakin olanlar kendi duygularını yoğunlaştırırlar vb.
Temel duyguların kontrol edilmesi ve duygusal denge insan davranışı için önemlidir. Aynı öyle duygusal gerginlikten boşalma da sağlığın
korunması açısından önemlidir.
Örnek 11
Şeldonun Harvard Üniversitesinde gerçekleştirdiği araştırmaları oldukça ilginçtir. Bu araştırma insanın beden yapısı ve mizacı arasındaki
bağlantıyı göstermek için uygulanmıştır. Erkek bedenlerine ait sayısı çok
röntgen fotografının incelenmesiyle, insanların iç temel beden yapısına
göre sıralanabileceği sonucuna varmış:
Endomorfi - bedenin orta kısmı belirgin şişman insanlar
Mezomorfi - güçlü kas ve kemiklere sahip beden yapısı
sağlık mesleki okullar için
111
Ektomorfi - beden yapısı narin olan zayıf kişiler
Şeldon karakter çizgileri ve beden yapısı arasındaki ilişkileri araştırarak, aşağıdaki üç mizaç tipini vermektedir:
1. Vesserotoni - serbest ve hoş davranır, beden memnuniyetlere eğilim, yavaş tepkiler, tatlı dilli, iyi uyur, hoş olmayan durumlarda arkadaş
ararlar, endomorf beden yapısına sahiptir
2. Somatotoni - saldırgan ve sinirli davranır, cesaret göstermeye eğilir, yarışmacı saldırganlığı vardır, hoş olmayan durumlarda aktif, başkaları karşısında kibar olmaz, mezomorf beden yapısı vardır
3. Serebrotoni - çekinsel davranır, aktif olmaz, iletişime kapalı, düzensiz uyur, kronik yorgunluk, uygunsuz durumlarda çekingen, ektomorf
beden yapısına sahiptir.
KARAKTER
KAVRAM VE TİPLER
Karakter kelimesi mühür, işaret demektir ve kişinin özünü temsil etmektedir. Karakter kelimesiyle kişinin iradesi ve ahlaki davranışlarına
ait en önemli özelliklerini belirtmekteyiz.
İrade bir hedefin gerçekleştirilmesine ilişkin bilinçli faaliyettir (kararlılık, sebat, direngenlik).
Bir kişinin karakterini onun davranış biçimlerine göre belirlemekteyiz:
a. Kendine doğru: kibirli, mütevazi, kendini beğenmiş, özeleştirisel,
kendine emin, emin değil ve dilimizde bu hattı belirten diğer kelimeler,
b. Diğer insanlara doğru: dostluk, bencillik, altruizm, hümanizm,
nefret, kıskançlık, agresif, vb,
c. İşine doğru: yaratıcı, aktif, tembel, doldurucu, disiplinli vb,
d. Yaşam ortamı ve iş ortamı karşısında: temiz bir yaşam ortamı
için çaba sarfediyor, kamu asayiş ve düzen, disiplin, dikkatli, toplumsal
mülk için hesap yürütür, çalıştığı alet ve cihazlara bakar vb.
112
Psİkolojİ
Eski kitaplarda tarif edilen karakter tipleri günümüzde de kullanılmaktadır: iyi karakter, ahlaki özelliklere sahiptir (ortamdaki davranış kuralları), ancak davranışında kararlı değil, kötü karakter –ahlaki özellikleri
saygılamayan siması var, sağlam karakter- ahlaki değerler yanısıra aynılarının uygulanmasında kararlılık ifade eder, zayıf karakter- kimi pozitif
ahlaki değerleri olabilir ama onları uygulamakta kararlı değil.
Bir grup Amerikan araştırmacı, karakter çizgilerini araştırarak, karakterlerin beş tipe ayrılmasını teklif ediyorlar: ahlaksız, hırslı, konformist,
irasyonel, vicdanlı ve rasyonel-altruist tipi.
Ahlaksız tipin özellikleri şunlardır: olgunlaşmayan duygusal dengesizlik, sosyal durumların algılanmasında hatalar, kendi kendini kontrol
etmekte zayıflık, tutarsızlık, tezatlı davranış ve agresif davranış.
Hırslı ve bencil tip, kendi davranışlarından doğacak neticeleri görememe, kendi kendini kontrol edememek, kişiliğin zayıf bütünleşmesi,
egosentrizm, insanlar karşısında olgunlaşmamış davranış, negativizm ve
agresif karakter.
Konformist, diğer insanların istemlerini sakin, eleştirisiz kabul etmeyi alışan bir kişi olarak tarif edilmektedir. Sosyal ve ahlaki değerleri
pasif kabul eder. Kompleksli ve rasyonel düşünce için yetenekli değildir,
huzurlu hayatı sever. Onun ülküsü ailevi huzur ve herhangi bir kimseyle
çatışmaya girmemeyi tercih eder.
İrasyonel vicdanlı tip: onun davranışını belirleyen özel kurallar
dünyası vardır. Gerçeklerle teması zayıftır ve davranışlarında sertlik gösterir. Agresif karakterin önemli bir kısmını kontrol etmeye başarır.
Rasyonel altruist tip: ideal karakter tipini temsil eder. Bu kendisi
hakkında, kendi yetenekleri ve yaşamakta olduğu dünyadaki yeri konusunda bilinçli olan bir bireydir. Çatışmalardan kurtulmuştur, sert davranış
kurallarını rasyonel kullanır. İçindeki enerjiyi toplumsal faydalı hedeflere
yönlendirir.
Sayısı çok karakter tipolojilerin mevcudiyeti (Freudun oral, anal ve
falus karakterleri, Frommun üretken olmayan ve üretken karakter tipleri,
Youngun dışa dönük ve içe dönük tipleri) psikolojide karakterleri sınıflandırma probleminin henüz yeterince açıklanmadığı sonucuna varmamıza
neden olmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
113
Karakterde genel ve bireysel çizgiler görmekteyiz. Genel çizgiler
toplumun kararlaştırıcı etkisi altında oluşmaktadır (sosyal koşullar, genel
kültür, toplumsal sistem). Bu gruptaki çizgiler şunlardır: yüksek ahlak, vatanseverlik, kollektif bilinci, disiplin vb. Bireysel yani ferdi çizgiler kişinin
eğitimi, terbiyesi ve sosyal-ekonomi koşullarına bağlıdır. Terbiyenin rolu
karakterin oluşmasında kararlaştırıcıdır.
Soru ve Ödevler:
1. Kendi kişiliğini tarif et ve en önemli özelliklerini belirt.
2. Çizgiler nasıl meydana geliyor ve neye yarar?
3. Freud çocuk insanın babasıdır deyimini neden kullanmış?
4. Hipokrat tiplerine göre kendi karakterini tarif et.
5. Senin karakterin nasıldır? Birkaç kelime ile tarif et.
KİŞİLİĞİN DİNAMİĞİ
DİNAMİK KAVRAMI
Kişiliğin dinamiği kavramı altında, insanın aktivitelerini belirli hedeflere yönlendiren ve teşvik eden tüm belirtileri kastetmekteyiz.
Motif ve gereksinimler kişi dinamiğinin temel jeneratörleridir. İnsan kendi tutum ve ilgilerini tatmin ettiği zaman aktiftir. Her insanda bu dinamikler farklı şekilde organize edilmişlerdir. İnsanların gereksinimleri farklıdır
ve onları hedefe götüren farklı iradeleri vardır. İnsan aktivite esnasında
çoğu kez hedefe varıncaya kadar davranışlarını değiştirmektedir. Bundan
sonra hedefini gerçekleştirdiyse kendisini hoş, gerçekleşmediyse de nahoş
hissetmektedir.
114
Psİkolojİ
HÜSRAN KAVRAMI VE ÇATIŞMA
Hedefin gerçeklelmesine giden yolda çoğu zaman değişik güçlükler
bulunmaktadır ve insan aynılarını daha kolay veya daha zor aşmaktadır.
Ancak bazan insanın uzun süreli çaba harcamasına rağmen üzerinden gelemeyeceği güçlüklerle karşılaşır. Bu durumda hüsran ya da engellenme
(para yok, arkadaş yok, iş bulamıyoruz vb.) olduğunu belirtiriz.
Hüsran nedenleri değişik kaynaklardan gelebilir: fiziksel: mesela
konsere gitmek isterdik ama bilet için paramız yok; sosyal: mesela ebeveyinler çocuğun dış ülkelerde üniversite okumasına karşı geliyorlar, kişinin
kendisinde: mesela kız manken olmak istiyor ama manken olabilmek için
uygun beden ölçüleri yok; çatışma durumu: kişi seçim yapamadığı ya da
uygunsuz durumlardan kaçınamadığı zaman.
Motifler arasında çatışma veya karşı gelme durumu çatışma yani
çatışma durumu olarak adlandırılır. İnsan çoğu zaman kendi motiflerinde meydana gelen çatışma nedeniyle, belli bir gereksinimini tatmin edecek
durumda olmaz.
İki bile durumda (çatışma ve hüsran) insan gergindir, huzursuzdur,
kendisini memnun ve rahat hissetmez.
ÇATIŞMA TÜRLERİ
Amerikan psikolog Kurt Lewin üç tip tarif etmiştir:
1. Yanaşma-yanaşma çatışması – kişi aynı oranda çekici olan iki
hedef arasında bulunmakta, oysa birini seçmeye mecburdur. Çatışma olarak ağır değildir oysa uzun zaman sürebilir ve insanı değişitirebilirler çünkü çekici bir nesneyi terketmenin nahoşluğunu taşır. Mesela bir genç kıza
aynı zamanda iki erkek yanaşmaya çalışmaktadır.
L
Bu çatışma en hafiftir ve insanın ruhsal sağlığına olumsuz etki etmez, sadece terkedilen nesne için pişmanlık duyulabilir.
2. İkili kaçınma çatışması – insanın aynı anda iki hoş olmayan durumda bulunduğu, ikisinden de kötü netice beklediği, oysa birini seçmeye mecbur olduğu demektir. Bu durumda insan iki kötüden daha hafifini
sağlık mesleki okullar için
115
seçer. Örnek, sevdiğimiz olsa ağır hasta olan kişiye gerçekleri söylemek
zorundayız, bunu yapmak çok zordur, öte yandan ona yalan söylemek istemeyiz.
Öğrencilerde de benzeri çatışmalar vardır. Örneğin öğrenci kendisine şu soruyu sorar: Acaba derste kalıp zayıf not mu alsam, yoksa dersten
kaçıp özürsüz mü alsam.
L
Bazan bu çatışma çok kuvvetlidir ve insanlar kurtuluşu hastalığa kaçışta bulmaktadırlar. Müdür kendi firmasındaki problemleri halledemez,
fakat iş yerinden de ayrılamaz, kalp problemi olur ve hastaneye kaldırılır.
Bu tür çatışmalarla daha sık karşılaşan insanlar nevrotik ve psikosomatik
tepkiler gösterebilirler.
3. Yanaşma-kaçınma çatışması - bu çatışmada bir hedef vardır,
aynı zamanda çekici ve reddedici olan nesne ya da kişi söz konusudur. Bu
durum ambivalensiyon olarak adlandırılır ve gerçekten çok yorucu olabilir. Örneklerin sayısı çoktur. Mesela: kız makarna yemeği sever ama aynı
zamanda şişmanlamaktan korkar, iyi bir şirkette çalışan biri şefinden kaçmak ister, ancak iyi maaş aldığı için şirkette kalır. Bunu hasta insanlarda
da görebiliriz - insan hastaneye gitmeye mecbur olduğunu bilir ama aynı
zamanda gitmekten ve ailesinden ayrılmaktan çekinir.
L
P
____
Bu tip çatışmalar insanda daha uzun zaman gözleniyorsa, ciddi nöropsikolojk ve psikosomatik hastalıklar belirebilir ve kişiye ciddi zararlar
verebilir.
HÜSRAN VE ÇATIŞMA TEPKİLERİ
İnsan çatışma ve hüsranlara pozitif tepki verebilir ve gerçekçi bir
yanaşımla engellerin üstesinden gelebilir: artırılmış çabalar ve daha ka-
116
Psİkolojİ
liteli emek. Mesela bu yıl tıp fakültesine kayıt yaptıramayan aday, kendi
hedefine varmak için bir yıl zarfında hazırlıklar yapabilir. Bir spor takımı
rakibini dize getirmek için oyunda taktik değiştirir ya da bir genç beğendiği kızın sempatilerinin kazanmak için taktik değiştirir. Hedefin bilinçli
olarak değiştirilmesi, gerçekçi tepkilere girmektedir. Örnek olarak, güzelliği ve çekiciliğiyle puan toplayamayan bir genç, sporda ad yapar. Hüsran
dayanırlılığını artırmak da gerçekçi yanaşımdır. Mesela sevmediğimiz bir
şefi zamanla tahammül etmeye alışırız.
Hüsranlara gösterilen olumsuz tepkiler çoktur. Hüsran kaynağı veya
tamamen suçsuz birine yönelik olacak agresif davranış, en sık rastlanan
hüsran tepkilerinden biridir. Dezorganize davranış (büyük insan küçük
çocuk gibi davrandığı zaman, gerginlik, huzursuzluk ve çaresizlik de bu
grupta yer almaktadır. İnsan çatışma ve hüsranlara genelde savunma mekanizmaları ile cevap vermektedir.
SAVUNMA MEKANİZMALARI
Bu durumlar bazan o kadar huzursuzluk yaratıcıdır ki insan onlardan kendisini savunmalıdır.
Memnun edilmeyen gereksinim ve istekler ortadan kaldırılmalı,
bastırılmalı veya tanınmayacak kadar yeni şekile sokulmalıdır. Bu rolü savunma mekanizmaları oynamaktadırlar.
Bu mekanizmaları S. Freud tarif etmiştir. İnsan kendi benliğini kendisi ve başkaları karşısında korumak için bu mekanizmaları bilinçsiz ve
otomatik olarak kullanmaktadır. Savunma mekanizmalarının kullanılmasıyla, hüsran ile kışkırtılan gerginlik azalmaktadır. Metnin devamında
daha sık kullanılan savunma mekanizmalarını tarif edeceğiz:
- Mantığa bürünme (rasyonalization) - en sık kullanılan savunma
mekanizmalarından biridir. Hüsrana uğrayan kişi başarısızlık nedenlerini
başka birine yükler (bu arada kendi söylediklerine inanır). Örnek: öğrenci
sınavdan geçmemiştir çünkü sadece “ezberciler” geçebilir ya da doktorun
tavsiyelerini saygılamayan hasta, doktorun ona yardım etmek istemediğini
ve yardım edemediğini söyler.
Bu mekanizma “ekşi üzüm” ve “tatlı limon” olarak adlandırılan iki
alt gurubu vardır. Masalda üzüme yetişemeyen tilki üzümün zaten ekşi
sağlık mesleki okullar için
117
olduğunu ve dolayısıyla fazla uğraşmanın fuzuli olduğunu söylemiştir.
Belli hedeflere ulaşamayan kişiler genelde aynı o hedefi küçümserler. Tatlı
Limon mekanizması buna aykırıdır. İnsan elinde bulunan şeyin değerini
artırır. Mesela küçük başarılar büyük başarı olarak gösterilir.
- Telafi etme (ödünleme) kişi bir alanda başaramadığı veya engellerle karşılaştığı için başka alanda netice elde eder ve bu şekilde gerginliğini ve daha düşük değer duygusunu azaltır. Mesela yürüyemeyen bir özürlü
kişi sanat resimleri çizer, üniversite diploması alamayan kız iyi bir manken
olur.
Ödülenmenin özel bir şekli üst ödülenmektir. Üst ödülenme kişinin hüsran ve engelleri olduğu alanda üstün başarı elde etmesi demektir.
Mesela konuşmakta güçlük çeken Yunan devlet adamı Demosten şahane
bir nutukçu olmuş, çocukluk çağında felç olan Vilma Rudolf büyük irade
ve yoğun çalışmalar sonucunda atletik dalında dünyaca ad yapmıştır.
- Özdeşleşme - başka biriyle özdeşleşme anlamında olan bu mekanizma oldukça önemlidir. Özdeşleşme çocukluk çağında önemli bir süreçtir. Çocuk bunun üzerinden öğrenir, hayatın rollerini alışır ve toplumsallaşır. Savunma mekanizması olarak başkaları ile özdeşleşmemiz demektir.
Çocuk-ebeveyn hattında da bir nevi özdeşleşme mevcuttur. Bir babanın
yapmış olduğu açıklaması aynen şöyledir: “Ben doktor olmadım ama sen
mutlaka olacaksın”. Bu arada çocuk doktor olmak istiyor mu ve olabilir mi
diye hesap yürütmüyor.
- Bastırma (repression) ile ifade edilen savunma mekanizmasıdır.
İnsan hoş olmadığı tüm içerikleri, pişmanlık duyduğu, suçluluk hissettiği
tüm duyguları bilin çaltına bastırır. Bu içerikler sözde unutulmuşlardır,
ancak değişik durumlarda psikonürotik durumların belirmesine neden
olabilirler. S. Freud bilinç altına bastırılanların meydana çıkarılması yönünde büyük katkı sunmuştur. Freud psikoanaliz uygulayarak, çoktandır
bilinç altına bastırılanları yüzeye çıkarmaya başarmıştır. Hasta bastırılmış
olayları yeniden yaşamıştır, ancak bundan sonra hastalık belirtileri genelde kaybolmaktaymış.
Bastırma en ağır savunma mekanizmasıdır çünkü bu mekanizma
esası üzerine psikolojik bozukluklar, özellikle nürozlar meydana gelmektedir.
118
Psİkolojİ
- Gerileme hasta kendi davranışlarında gerilediği anlamında olan
bir savunma mekanizmasıdır. Örnek olarak, hüsranı olan hasta çocuk gibi
davranmaya başlar.
Hastalar çoğu kez regresyon yani gerileme ile tepki gösterirler. Krizli
durumlarda sıkça ağlarlar, annelerini ararlar, sevilmeyi, nazlanmayı isterler. Çekilme, çocukluğa kaçma infantil davranıştır, çünkü büyük olmak
kolay değildir.
- Yansıtma, yansıtma kendimizde derinliklere bastırdığımız istekleri başka birine atfetmek demektir. Bunlar genelde yaşanılan ortamdaki
davranış kuralları ve normlarına aykırı olan istek ve gereksinimlerdir ve
genelde başkalarına atfedilmektedirler. Bu şekilde başkasından söz ederken aslında kendimizden konuşmaktayız. Örnek: genç erkeklerden hoşlanan kadın, bu özelliği komşu karısına atfeder.
- Karşıt tepki gösterme - iki aşaması olan bileşik bir mekanizmadır.
Önce yasak olan içerik bastırılır, bundan sonra da bastırılan içeriğe doğrudan zıt olan bir davranış oturtulur. Mesela bir kimse veya insanlara karşı
bastırılmış olan agresif davranış yerine aşırı kibarlıkla karşılaşmaktayız.
Bu aşırı tepki bunun doğal olmadığı tepki şeklinden söz edildiğini gösterir.
Aynı öyle, bazı kişiler karşısındaki gizli istekler, kaba davranışlarla ifade
edilebilir.
- İnkâr etme, herkesin farkına varabileceği sıkça kullanılan bir mekanizmadır. İhmal, tehlikeyi görmezlikten gelme, gerçeğin yadsınması
veya kabul edilmemesi, tehlikeli durumun itiraz edilmesinden ibarettir. Bu
durumlar insanın göz göre göre kör odluğu durumlardır. Diğer sözlerle insan gerçeklerle yüzleşmeyi reddeder. Çocuk annesinin öldüğüne inanmak
istemez, hasta rahatsızlığının ağır olduğunu kabul etmez, sigara bağımlısı
nikotinin zararlı olduğuna inanmaz, aşık olan gözler eksiklikleri görmez
ve sayısı çok diğer örnek.
- Dönüştürme (konvertion) - psikolojik gerginliğin bedene taşındığını belirten bir savunma mekanizmasıdır. Dönüştürme her günlük
hayatımızda sıkça rastlanır. Örnek olarak, başağrısı olmak ve tablet içmek, problemin aslıyla yüzleşmekten çok daha kolaydır. Müdürle haksızlıklar konusunda konuşmaktansa doktor iznine çekilmek daha kolaydır.
Dönüştürme çoğu zaman çözülmesi zor olan durumlardan tek çıkar yolu
temsil etmektedir ve bu tip hastalar sıkça doktora gelirler. Sonunda şunu
da belirtmeliyiz ki, savunma mekanizmaları insanın hüsranlı durumlara
uyumlaşmasına yardımcı olmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
119
Onlar insanların gerginlikten kurtulmasına katkı sunarlar. Ilımlı ölçüde kullanılıyorsa, insanın kimliğinin iyi ve sağlıklı olmasına yardımcı
olurlar. Savunma mekanizmaları devamlı tepki halini almış olurlarsa, zararlı olurlar ve hayatı zorlaştırırlar. Bu insanlara kendisini aldatıyor, bulutlarda yaşıyor, gerçekçi değil, problemlerini hallademez, denilir. Bütün
bu problemler, sadece kendileriyle yüzleşerek, durumu gözden geçirip çözümler ürettiğimizde halledilebilir.
Soru ve ödevler:
1. Kişilik dinamiği kavramı altında ne anlıyorsun?
2. Tüm çatışma tipleriyle ilgili kendi örneklerini ver.
3. İnsanın psikolojik sağlığı için hangi çatışma en ağırdır?
4. Hüsrana uğradığın zaman nasıl tepki gösterdiğini hatırla?
5. Savunma mekanizmaları insana her defasında faydalı olabilir mi?
6. Tüm savunma mekanizmalarıyla ilgili kendi örenklerini ver.
KİŞİNİN GELİŞİMİ
GELİŞME KAVRAMI
Kişinin psikolojik hayatının gelişimi filogenetik ve ontogenetik açıdan ele alınabilir.
I. FİLOGENETİK (ilkel insanların belirmesinden günümüz homo
sapiens insanına kadar canlı türü olarak gelişimi). En önemli filogenetik
etkenler şunlardır:
a. İnsan elinin gelişimi - emek sürecinde meydana gelmiştir ve büyük beyin kabuğunun paralel gelişimiyle takip edilmiştir;
b. Konuşmanın gelişimi - insanlar arasında temel iletişim aracı, bilgi ve tecrübe değişimi, büyük beyin kabuğunun gelişimiyle sağlanmıştır;
c. Sosyal kalıtım - hayvanlara kıyasen insanların büyük bir öncüllüğünü temsil eder. Her nesil bu kalıtımı artıran aktiviteleri devam eder,
asırlar boyunca yaradılanları her yeni doğan istifade edebilecektir, mesela
yüzyıllar önce yazılan bir kitabı okuruz, yıllar önce imal edilen uçakla uçarız, çocuklar bilgisayar yanında büyür vb.
II. ONTOGENETİK - (bireyin döllenmiş yumurtadan bütünsel bir
organizmaya kadar gelişimi). En önemli ontogenetik etkenleri şunlardır:
120
Psİkolojİ
a. Biyolojik (kalıtımsal) kromozomlarda bulunan genler üzerinden
taşınır. İnsanın kromozom kompleksine Kariotip denir. İnsan kariotipinde
toplam 46 kromozom bulunur. 44 kromozom (22 çift) somatik yani bedenseldir ve her iki cins için aynıdır, 2 kromozom ise (1 çift) erkek için XY
dişi için de XXtir. Döllemeye anneden 23 kromozom, babadan da 23 kromozom iştirak eder. Bebeğin cinsiyetini baba belirler. Kromozom sayısı
bakımından sayısı çok kromozom aberasyonu bilinir. (Örnek: Sy Down en
sıktır, 47. kromozom karyotipi (21. çiftte bir artı) en tanınmıştır, Sy Turner
bir eksi veya 45. kromozom, bir kromozom eksiktir vb. Büyüklük ve şekil
açısından da kromozom hataları ve diğer malformaysonlar olabilir. Genler
sayısı çok kalıtsal hastalıkların taşıyıcıları da olabilirler.
b. Sosyal ortam - aynı öyle bireyin psikolojik yaşamının gelişimi
bakımından önemli bir etkendir. Bu ortam fiziksel (coğrafya, maddi zenginlikler) olabilir ama etrafımızdaki insanlardan oluşan sosyal çevre daha
önemlidir. (Aile birinci yerde bulunmaktadır, çocukluk arkadaşları, okul
arkadaşları, kitlevi iletişim araçları vb.) Sosyal ortamda bireyin doğuşuyla
taşıdığı potansiyelleri teşvik edilip gelişmektedir. Sosyal ortam, davranışlarımızdaki kural ve normlar için önemli etken olan eğitimi de kapsamkatadır. Amaç eğitimli ve terbiyeli çocukların yetiştirilmesidir.
c. Kişisel aktivite - önceki etkenlerle yakından bağlıdır ve her çocuk
kendi bireysel yeteneklerini geliştirebilmesi için teşvik edilmeli ve aktif olmalıdır. İnsanın filogenetik yeteneklerinin aktivitesiz de meydana çıkacağı
(mesela yürümek, konuşmak) ancak egzersiz ve teşvikle konuşmanın çok
daha zengin olacağı düşünülmektedir. Bireysel aktiviteler yani spor, sanat
ve diğer yeteneklerin geliştirilmesi ontogenetik özellikleri için özel önemdendir (Örnek 12.)
Kişinin gelişimi konusunda farklı görüşler mevcuttur, ancak kişinin
gelişiminde daha önemli olanı nedir: kalıtım, ortam yoksa bireysel faaliyet
mi? Soruları etrafında farklı yanaşımlar vardır. Nativist anlayışına göre,
kalıtım baştadır ve bir kişinin bütünsel gelişimi ve tüm özelliklerini belirlemektedir.
Bu iddialar karşısında en büyük önemi ortama, bireyin yaşadığı
koşullara veren iddialar da mevcuttur. Amerikan psikolog Jonn Wotson
bu iddiaların en karakteristik temsilcisidir. Onun bu sözleri meşhurdur:
“Bana normal çocuklar veriniz, onların yetenek, eğilim ve kalıtımını göz
önüne almadan onlardan ne istersem yaparım: doktor, müzisyen, dilenci,
hırsız”. Bu anlayışlar nativist görüşler olduğu gibi tutarsızdır.
sağlık mesleki okullar için
121
Bilim adamları bu üç ontogenetik faktörden hangisinin en önemli
olduğu konusunda uzun zaman tartışmışlardır. Bazıları biyolojik etkeninin en önemli olduğunu, diğerleri ortam, üçüncüleri ise kişisel aktivitenin
en önemli olduğunu düşünüyorlarmış. Günümüzde tüm bu etkenlerin
aynı ölçüde önemli olduğu ve biri diğerinin eksikliğinde işleyemeyecekleri, biyolojik faktör ise diğer iki grubun devreye girecekleri zemini oluşturduğu düşünülüyor.
Sosyal ortamın etkisi altında olan karakter özellikleri, ilgiler, tutumlar, değerler, insancıllık, agresif davranış, motivasyon ve diğer özellikler
edinilmektedir.
Örnek 12.
Denis, sahada yapmış olduğu araştırmalarında çocuklarda oturma, durma ve yürüme için egzersizlerin yapılması değil, büyüme ve sinir
sistemi ile kasların gelişimi daha önemli olduğunu keşfetmiştir.
Daha yoğun olan bir başka araştırmada, ikiz kız kardeşleri hayatının ilk 36 haftasında sırt üstü yatırmış yani oturmalarına veya ayağa
kalkmalarına izin vermemiş. Birkaç hafta sonra ikizleri serbest hareket
etmeye bıraktığı zaman, kızlar oturmaya başlamış. 52. haftada yardım
ile durmaya bırakmış, ancak onlar serbest hareket etmeye başladıkların
üçüncü günde ayak durmuşlar.
Hopi kızılderilileri kabilesindeki çocukların yürümesini araştırırken, Denis sınırlamaların etkisini araştırmış. Hopi kızılderililerde bebekleri doğduktan hemen sonra bir tahtaya bağlamaktaymışlar ve birkaç
ay böyle kalmaktaymışlar. Hareketlerinde kısıtlama olmayan çocuklara
kıyasen, Denis Hopi kabilesi çocuklarında hareket etme bakımında fark
yokmuş. Bu hareket türlerinin egzersiz sonuçları değil, olgunlaşmanın etkisi altında bulundukları beyandır.
Kalıtsal nedir, edinilenler nedir?
Aşağıdaki özellikleride kalıtsal etkenlerin dominasyonu mevcut olduğu sanılmaktadır:
◆ ırk türü genel özellikleri;
◆ beden yapısı ve beden benzerliği (göz, kulak, burun);
122
Psİkolojİ
◆ duyu organları özellikleri ve organları duyarlığı;
◆ saç, cilt, göz, diş rengi;
◆ temperament - mizaç (duygusal tepki şekli);
◆ zekâ;
◆ bedensel ve psikolojik bozukluklar;
◆ kan grubu ve kan elementlerinini özellikleri.
Biyolojik kalıtsal faktör, ortam ve aktiviteler
1. Kelog psikologlar çifti Tenerife adasında yıllarca kendi çocukları
ve aynı yaşta olan bir maymuncuğu yetiştirmişler. Küçükler aynı şekilde
beslenmiş, giyinmiş, oynamış... Başlangıçta maymuncuk yürüme, tırmanma, beslenmede daha ilericiymiş. Ancak daha sonra çocukta konuşma belirdiği zaman, maymuncuk bir hayli geri kalmaya başlamış.
Bu örnek teşvik edici ortamın kalıtsal zemini olmayan psikolojik
özellikleri geliştiremediğini göstermektedir.
2. Hindistanda kurtlarla büyüyen iki kız çocuğu bulunmuş. Beden
olarak insanlara benziyor ama kurtlar gibi davranıyorlarmış (dört ayak yürür, gündüz uyur geceleyin ularmış. Romanyanın bir taşrasında bulunan
Berci çocuk köpeklerle yaşıyor, köpek gibi davranıyormuş. Bu örnekler bu
çocukların insan biyopotansiyeline sahip olduklarına karşın, ortamın etkisi altında hayvan gibi davrandıklarını göstermektedir.
3. Aktivite insanın hayatında çok önemli rol oynar. Bu konuda sayısı
çok örnek vardır.
Kör ve sağır olan Helena Keler, büyük aktivitesi ve teşvik sayesinde
birkaç dil öğrenmiş, birkaç kitap yazmış, doktorasını muhafaza etmiştir.
Vilma Rudolf felç olan ve tekerlekli sandakleye mahkûm olan kızcağız, büyük istek ve yoğun egzersizler sayesinde dünya çapında şöhret
yakalamış, olimpiyat madalyaları kazanmıştır.
Soru ve ödevler:
1. Düşünme bir: süreç mi, durum mu, özellik midir (altını çiziniz);
2. Mizaç bir: süreç mi, durum mu, özellik midir (altını çiziniz);
3. Kendi karakterini tarif et. Olumsuz özelliklerini ortadan kaldırabilir misin, bir düşün.
4. Senin çevrende sosyal kalıtıma neler girebilir?
sağlık mesleki okullar için
123
5. Kendi beden özelliklerini incele ve ebeveyinlerinden kalan görünen özelliklerini say.
6. Psikolojik hayatın gelişimi için en önemli ontogenetik faktör hangisidir?
YAŞAM ÇAĞLARININ ÖZELLİKLERİ
ÇOCUKLUK
Çocuklu kişinin oluşması bakımında özel önem taşıyan ilk çağdır.
Doğuştan 12 yaşına kadar devam eder. Bu dönemde beden ve psikolojik
anlamda dinamik bir gelişim meydana gelmektedir. En erken çocukluk
çağında (hayatın ilk 2 yılı) çocuk tutma, durma yürüme gibi temel hünerleri öğrenmektedir. Bu dönemde duyu organları, duyarlılık, ve öğrenme organları gelişir. Birinci yaşın sonunda çocuklar ortalama olarak kesin
anlamı olan üçer kelime öğrenirler. Erken çocukluk döneminde, kendi
hakkında resim yaratmaya başlar. 2-3 yaş arasında sağlıklı çocuklar hijyen
özelliklerini benimser. Bu dönemde diğer çocuklarla oynama da gelişir.
İdentifikasyon ve taklit yoluyla çocuk kimliği gelişir.
Çocuklarda duyguların gelişimi oldukça yoğundur ve onun psikolojik yaşamını zenginleştirir. Düşünme, bellek, konuşma gibisinde zekâ
süreçlerinin geliştirilmesiyle, çocuk daha bağımsız olur ve iradei aktiviteleri gelişir. Bu şeklide bilgileri sistemli bir şekilde edinmek için olgunlaşır,
okula gitmeye başlar. Okula gitmekle çocuğun hayatı değişir çünkü, orada
cevap vermesi gereken istem ve ödevlerle karşılaşmaktadır. Çocuğun gelişimi okulun kontrolu altında gerçekleşmektedir. Orada okuma, yazma,
yeni kavramlar öğrenir ve zekâsını geliştirir. Okuldaki toplu yaşam çocuklarda davranış kuralları ve sosyal duyguların gelişimine katkı sunar.
124
Psİkolojİ
ÇOCUKLAR İÇİN
AŞK
YAŞLILAR İÇİN
GURUR
SEVİNÇ
MEMNUNİYET
HEYECANLIK
KISKANÇLIK
MEMNUNİYETSİZLİK
KİN
İĞRENÇLİK
KORKU
DOĞUMDA
3. AYDA
6. AYDA
12. AYDA
18. AYDA
24. AYDA
Res. 21. Çocuklarda duygu belirme sıralaması
GENÇLİK
Gençlik çocukluk çağına bağlanan ve 12 yaşlarında başlayan dönemdir. Hızlı beden gelişimi ve ikincil cinsi özelliklerinin belirmesiyle karakterize olur. Fiziki ve fizyolojik planda meydana gelen değişiklikler genç
insanda şaşkınlık yaratır. Cinsi olgunluk ve teşvik ettiği istekler bu gelişimi
daha da belirgin yapar. Bu dönemde (veliler ve büyükler) gençlerle cinsel
olgunluk ve cinsellik konusunda açıkça konuşmalı, bu değişikliklerin anlaşılmasında yardımcı olmalıdırlar. Sayısı çok antropolojik veri, bu dönem
için karakteristik olan güçlüklerin tüm toplumsal ortamlarda görülmediğini göstermektedir. Gençler iyi yönlendirildikleri halde, çocukluktan ergenlik çağına geçiş daha kolay olur ve büyük sarsıntılar yaşanmaz.
Gençlik döneminde büyük zekâ ve toplumsal gelişim olur. Piyajeye
göre(İsviçreli pisikolog) gençlikte soyut işlemler (Formal Operational)
zekâ gelişir, yani soyut kavramlar ile operasyon yapma ve düşünülen tahminlerden olasıl neticeler çıkarma yeteneği gelişir. Genç insanda yoğun
olarak güncel toplumsal olaylar karşısında ilgi artar ve kendi fikirlerine
sağlık mesleki okullar için
125
duygusal olarak bağlanır. Bağımsız olma duygusu, velilerin isteklerine karşı koymalarına neden olur. Velilerin davranışlarındaki tutarsızlıklar için
düşünür ve otoritelere karşı eleştirisel tutum geliştirirler.
Kendi sorunlarını çözemeyen ya da pozitif bir şekilde ad yapmaya
başaramayan gençler, agresif davranış gösterir, ya da kendilerine kapanır
veya çeşitli suçlar işlemeye başlarlar.
Ebeveyin ve öğretmenlerin genç insanlara anlayış ve hoşgörü ile yanaşmaları, onlara görev ve ödev vermeleri, onları doldurabilir ve yaşantı
ile yeni bilgilerle yüklü bu dönemin olgun bir şahıs olmasına yol göstergesine yardımcı olabilir.
OLGUNLUK ÇAĞI
İnsanın hayatında en uzun süren ve en yaratıcı olan çağdır. 20 yaşından sonra başlar (bazı müelliflere göre 24 yaştan sonra başlar) ve 60 yaşına
kadar devam eder.
Bu tam psikolojik ve fiziksel gelişim dönemidir. Bireylerin çoğu 2030 yaş arası dönemde en önemli hayati problemlerini hallederler (okul, iş,
evlilik, aile).
Bu önemli hayat problemlerinin halledilmesinden sonra, kişide ve
onun davranışlarında sayısı çok değişiklik meydana gelir: daha sorumlu olur, işleri ciddiye alır, kendi davranışlarını daha çok kontrol eder, vb.
Olgunluk çağında insan en üretkendir, kendisi, ailesi ve toplumu için kazanır. Bu dönemin sonunda ilgiler azalır, insanın dostluk kurduğu çevre
daralır.
YAŞLILIK
Yaşlılık 60 yaşlarında başlayan dönemdir ve sayısı çok hayat fonksiyonun azalması demektir. 60 yaşından sonra aktif olmaya devam eden
kişilerde yaşlılığın daha az dile geldiği bilinir. (zekâ dersini tekrarla).
Yaşlı insanların problemleriyle ilgilenen iki bilim vardır: Gerantoloji
- sağlıklı yaşlı insanları araştıran bilim ve Geriyatri - hasta olan yaşlıları
araştıran bilim.
126
Psİkolojİ
Yaşlı kişilerde meydana gelen beden değişiklikleri ve beyan olduklarını göz önüne alarak, burada her sağlık çalışanı tarafından bilinmesi gereken psikolojik değişiklikler üzerinde duracağız:
Duyu organlarında duyu hissinin azalması (göz, kulak, koku);
Bellekte değişiklik - yaşlılarda uzak geçmişte meydana gelen
olaylar bakımında hipermnezi olur(artan bellek) yakın geçmişte olanları
unuturlar;
Düşünmede değişiklik, inceliğini kaybeder, kaba ve sert olur;
Aktif olmayanlarda zekâ azalır;
Duygusal yaşamda değişiklik-duygular dengesiz olur veya
duyguları kontrol etmekte güçlük çekilir. Yanlızlık duygusuna kapılma ve
faydasız oldukları düşüncesi gelişir;
Motivasyon açısından da değişiklik olur. Hayatta kalma motifleri en önemli olur (gıda, su, dinlenme);
Yaşlı insanların ortamın daha büyük dikkatine gerek duyarlar;
Zekânın azalmasıyla alakalı olarak, ilgi alanları da azalır.
Psikolojik planda meydana gelen bu değişiklikler yanı sıra, yaşlı insanlar bağışıklığın azalması nedeniyle sıkça rahatsız olurlar ve dolayısıyle
onların psikolojik değişiklikleri de daha belirgin olur.
Tıp biliminin ilerlemesi ve yaşam koşullarının iyileşmesiyle, yaşlı
insanların sayısı artmaktadır (yaklaşık 100 yıl önceye kadar ortalama 40
yıllık ömür varken, günümüzde insanın ömrü ortalama 70 yıl oldu) Her
devlet yaşlı kişilerin bakımı için hesap yürütmelidir. Yaşlıların kendi aile
ortamlarında bulunmaları en iyi olduğu bilinir. Böyle bir şey mümkün değilse, onların doğru dürüst yerleşebilecekleri sayısı çok enstitü bulunmalıdır.
Bazı yaşlı insanlar, dul erkek veya kadınlar, yanlızlık dolayısıyla sıkça evlilik kurmayı göze alırlar. Bu olay ailenin tepkisine neden olmaktadır.
Yapılan araştırmalar, hayat arkadaşı bulan kişilerin daha kaliteli ve daha
uzun yaşlılık dönemine sahip olduklarını gösteriyor.
Yaşlı insanların çoğu sağlık enstitülerinde kalan hastalar olduklarını
göz önüne alarak, çocuklar, gençler, özellikler tıp okullarındaki öğrencilerde yaşlılar karşısında pozitif duyguların geliştirilmesi gereklidir.
sağlık mesleki okullar için
127
SAĞLIKLI (OLGUN) KİŞİ
Psikolojide sağlıklı ve olgun kişi kavramı altında aynı şey kastedilmektedir. Olgunluk kavramı kelime olarak insan yaşamının değişik çağlarında kullanılabilir: mesela olgun yeni doğan (2.500 gr. üzerinde ağırlık
ile doğan iyi refleksleri olan bebek) ya da çocuğu akranları ile kıyaslarız.
Olgunluk kelimesini gençlik ve yaşlılık arasındaki dönem (20-60 yaş) olarak da belirtebiliriz. Ancak bazı insanlar bu çağda da olgunluk göstermezler.
Demek oluyor ki olgunluk bir dinamik süreçtir. Kişinin gelişimi
“daha iyi olgunlaşmaya” dönük doğal bir eğilimdir. Olgunluk kişinin yaşamakta olduğu koşulları benimsemesi, onlara uyması ve değiştirmesine yönelik entelektüel, psikososyal ve duygusal hazırlanmışlık demektir. Olgun kişi nedir konusundaki ölçütlere gelince mevcut toplumsal ortama bir hayli bağlıdır. Ancak psikologlar tüm toplumlar için geçerli olan
üniversel ölçütlerin var olduğu konusunda aynı düşünceyi paylaşıyorlar:
işle alakalı uyum sağlamak, durumlar karşısında gerçekçi yanaşım, gerçekleştirilmesi mümkün olan uzun süreli hedeflerin konulması, bağımsızlık,
kendi başına karar alabilmek, ilgilerin daimiliği, hayat güçlükleriyle mücadele etme hazırlılığı, cinsel uyum sağlamış, çatışma ve hüsranları gerçekçi yanaşımla halleder, kendi duygularını kontrol eder, başarısızlıklara
alışır, hoşgörülü olur, insanları oldukları gibi kabul eder, güncel olaylar
karşısınd ilgi gösterir, savunma mekanizmalarını kısıtlı ve ılımlı kullanır,
ahlak prensipleri vardır, önyargıları olmaz, espiri anlayışı olur, (başkalarına gülmez). Olgun olmayan kişilerde bu özelliklerin çoğu yoktur ve hem
kendileri hem ortama problem olurlar.
Soru ve ödevler
1. Kişinin gelişimi için en önemli faktör hangisidir?
2. Biyolojik faktörler nasıl etki eder ve onlar kişinin gelişimi için en
önemli midir?
3. Sosyal faktörler hangileridir ve kişinin gelişimine nasıl etki ederler?
128
Psİkolojİ
4. Yeterince aktif misin ve senin aktiviten kişiliğinin gelişimine nası
etki ediyor?
5. Ailenin senin gelişimine etkisini tarif et.
6. Gençliğini birkaç kelime ile tarif et.
7. Yaşlı insanlardaki psikolojik değişimler hangileridir? Etrafındaki
çevrede yaşlı biri varsa tarif et.
8. Olgun kişi kavramı altında ne düşünüyorsun?
PSİKOLOJİK HAYATTA BOZUKLUKLAR
✓ NORMAL OLMA KAVRAMLARI
✓ BİLİNCİN DEĞİŞİK VE BOZUK HALLERİ
✓ NEVROZ, PSİKOZ, PSİKOPAT KİŞİ
✓ BAĞIMLILIK HASTALIKLARI
✓ SAPKIN DAVRANIŞLAR
130
Psİkolojİ
Hayatın en büyük zenginlikleri olan sağlık, gençlik ve
özgürlük, elimizde bulunduğu sürece, değerini bilemeyiz,
ancak onları kaybettikten sonra değerini anlarız.
Schopenhauer
Akıllı ve budala adam arasındaki fark çoğu
zaman gözle görülemez.
Ubayd Zakani
Çocuğun taşıdığı hüzün, büyüklerin taşıdıkları yüke
eşittir, ama çocuk onu kendi zayıfça omuzlarında taşır.
Sylvia Kekkonen
Budala akıllının karşısında büyük önceliğe sahiptir,
her zaman kendisinden memnundur.
Napoleon II
Her kalbin dibinde saklı bir hazine vardır, bunu sadece
sevgi gün yüzüne çıkarabilir.
Eduard Rod
sağlık mesleki okullar için
131
NORMALLİK KAVRAMI
Normal davranışların bittiği anormalliğin başladığı sınırın belirlenmesi, giderek daha çok bir gereksinim olarak ortaya çıkmaktadır. Bu
özellikle psikiyatrik pratik, tıbbi bilirkişilik yani bir kişinin zihinsel yeterliliğinin değerlendirilmesinde önemlidir. Sayısı çok psikolog ve psikiyatrist,
normal davranışları açıklamaya çaba harcamışlardır ve bilim adamlarının
çoğu normal ve anormal davranışlar arasında kesin bir çizginin çizilmesinin mümkün olamayacağı konusunda sözbirliğine varmışlardır.
Tıpta genel olarak normallik ve sağlık kavramları eşitleştirilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü, sağlık konusunda şu tanımı vermektedir: Sağlık,
sadece hastalık ve zayıflığın olmayışı değil, bütünsel bedensel, psikolojik ve
sosyal refah durumudur. Buna göre ağrı ve güçlükleri olmayan, çalışma
yetenekleri azalmayan, öznel olarak kendisini iyi hisseden ve zihinsel fakirleşme göstermeyen ve belirgin davranışlar sergilemeyen kişi sağlıklı
insandır. Ancak bu definisyon psikiyatride bütünsel olarak uygulanamaz,
çünkü insan öznel olarak kendisini çok iyi hissedebilir ama içinde ağır bir
ruh hastalığı gizlenebilir.
Melanie Kleinin düşüncesine göre kişinin normalliği, kişi kapasitelerinin optimal entegrasyonu demektir. Klayn: duygusal olgunluk, karakterin gücü, çatışmalı durumları halletme yeteneği, kişi ve ortam arasında
gerçekleşen denge derecesi ve onun bütünselleşmiş bir ortam olarak etkisi
önemlidir, diyor.
Analitik uzmanı Salivenin düşüncesine göre, bir kişinin normalliğini değerlendirirken, onun diğer insanlara, yaşadığı ortama uyma ve bu
ortamın kültür değerletrini kabul etme ve saygılama yeteneğine bağlıdır.
Normallik kavramıyla ilgili olarak, gençlerin zihinsel sağlık problemlerini araştıran Oferin bu konudaki araştırmaları ilginçtir: Ofer aşağıdaki ölçütleri vermektedir:
- Herhangi bir şekliyle patolojinin olmayışı yani bedensel ve ruhsal
bozuklukların olmayışı;
- Kişi gerileme olmayan gelişimde ödevler çözmektedir;
- Duyguları uygun olarak yani esneklikle yaşamakta, aynılarını kontrol etmektedir;
- Çatışmaları başarıyla ve aklını kullanarak halledir;
132
Psİkolojİ
- Büyüklerle bilhassa ebeveyinleriyle gayet iyi ilişkileri vardır. Bu
arada babasından güven almakta, annesi ona anlayış ile yanaşmakta ve
genç kişi annesiyle daha yakın ve duygusal olarak bağlıdır.
- Genç kişinin kendi ailesi ve daha geniş toplumsal birliğin mensubu olduğunu hissetmekte, toplumun normları ve değerleri konusunda
bilinçlidir.
Şunu bilmek gerekiyor ki normallik kavramları kişinin yaşı, zihinsel gelişme seviyesi, eğitim derecesi ve sosyal mensubiyetine göre değişir.
Kişinin normallik ölçütleri ayrıca toplumsal koşullar, kültür, gelenekler ve
adetlere bağlıdır. Örneğin Afrikanın Zulu kabilesinde kadınların halüsinasyonları olması normaldir.
Antipsikiyatriye göre, kişinin normalliği her şeyden evvel yaşamakta olduğu ortamdaki diğer insanlar tarafından ne denli kabul edildiğine
bağlıdır. Sadece hasta değil, onun etrafındaki insanlar da soru altındadır.
Ortam karar verdiği anda bir kişi ruh hastası olarak işaretlenebilir, çünkü
onun davranışları genel olarak kabullenen normlara aykırıdır. Bunun tersi
de söylenebilir: toplumsal yaşamın tüm gereksinimlerini tatmin edemeyen kişi psikolojik hastadır.
Tuhaf, alışıla gelmeyen, tahmin edilemeyecek şekilde davranmayan
tek bir insanın bile olmadığı bir gerçektir. Ancak bu anormal kişiler grubuna koyulmalıdırlar anlamına gelmez. Sonunda şunu da söyleyelim ki
normallik kavramı bilimde tezatlıdır ve psikiyatrist ve psikologlar arasında tartışmalara yol açmaktadır. Şunu göz önüne almak gerekiyor ki, kişinin gelişimi dinamik bir süreçtir, öyleki kişinin normalliği de bir süreç ve
eğilimdir.
AGRAVASYON VE SİMÜLASYON
Agravasyon (agravo - Latince, zorlaştırmak, ağırlaştırmak), mevcut
hastalık semptomlarının bilinçli olarak kötüleştirilmesi demektir. Bu histerik semptomlardan farklıdır, bu arada şunu vurgulamak gerekir ki semptomlar her zaman bilinçli ve kasıtlı olarak kötüleşmeyebilir, vegetatif ve
senzomotor bozuklukların belirmesiyle, karakteristik mekanizmaları vardır. Bazan iki bile durum gözlenir, buysa teşhis koymakta güçlük yaradır.
İhtilaflı soruların halledilmesinde, hasta karşısında iyi niyetli ve anlayış İle
sağlık mesleki okullar için
133
dolu davranış, onun durumunu analyabilme yeteneği ve ekspertizin hedef
ve ödevlerini anlatabilme yardımcı olmaktadır.
Simülasyon (simulatio-latince, benzetim) tıpta uydurulmuş, mevcut olmayan hastalık demektir (hasta takliti yapmak). Komple klinik resiminin reprodüksiyonu mümkün değildir, bundan dolayı hastalığın
sadece bazı semptomları simüle edilir. Psikolojik açıdan sağlıklı olan insanlarda gerçi simülasyon az görülür, psikolojik zeminli kısmi simülasyon
daha sık rastlanır. Bu arada hasta mevcut bozuklukları (agravasyon) ya
daha kötüye götürür, ya da daha önce mevcut semptomların uzatılmasına
eğilir(metasimülasyon). Bu durumların halledilmesinde, hasta ailesinin
durumla alakalı psikolojisi, özellikle afektif davranışları göz önüne alınmalıdır. Çoğu olaylara hastanın tutumlarına aile ve akrabalar üzerinden
etki edilebilir ve bu şekilde mevcut durumların aşılmasına katkı sunulabilir.
BİLİNCİN ÖZEL DURUMLARI
Bilinçli olmak dış olayları tanımak, ama kendi iç durumlarını, düşünceler, algılamalar, temsiller ve duyguları tanımak demektir. Darbe, yaralanma ya da anestezi durumunda dış olaylar ve iç dünyamız ile kontakt
kesilmektedir.
İnsanda bilinç değişikliğine yol açabilecek çok sayıda durum vardır:
stimülasyon eksikliği veya aşırı derecede mevcut olması, telkin, meditasyon, hipnoz, uyuşturucu veya alkol kullanımı vb. ve her şeyden evvel uyku ve rüya. Bilincin değişik durumları, insanın normal sağlığının
bozulması, aşırı yüksek hararet, organizmanın susuz kalması, uykusuzluk, sara nöbetleri, zehirlenme veya bazı ilaçların kullanımı sırasında da
gözlenebilir. Bu durumlarda illüzyon, halüsinasyon, bedensizlik duygusu,
kendi vücudundan ayrılmışlı duygusu, bedenin tuhaf şekil ve büyüklük
duygusu, zaman ve alan algılanmasında bozukluk, reailete anlamında
bozukluk belirebilir. Bu durumları yaşayan kişiler bunların genelde tarif
edilemeyeceklerini söylüyorlar. Bu durumlar genel olarak introspeksiyon
ile tanınabilir. Onların kayda alınıp denetlenmesi için objektif yöntemler
yoktur (BBG ve bazı diğer fizyolojik testler hariç).
134
Psİkolojİ
UYKU VE RÜYA
Önceleri insan uyurken bilinçsiz ve pasif olduğu düşünülmekteydi.
Günümüzde bunun tamam olmadığı biliniyor. Uyumak oldukça bileşik
bir aktivite ve bilinç değişikliği demektir: dikkat, hissetmek, bellek, öğrenmek vs.
Uyku esnasında meydana gelen değişiklikler konusunda yapılan en
son araştırmalar, insanın uyanık olduğu zamandaki bilinç durumlarını da
daha kolay anlayabilmemize yardımcı olacaktır.
Her insanın uyuma gereksinimi vardır. Çocuklarda bu gereksinim,
büyüklere kıyasen oldukça daha büyüktür. 3 yaşına kadarki çocuklar 16
saat uyur, 5 yaşına kadarki çocuklar ortalama olarak 11 saat uyur. Büyükler
ortalam 8 saat uyurlar. Yaşlı insanlar ortalama olarak 6 saat uyurlar, ancak
uykusu kalite açısıdnan da farklıdır, onlar genelde derin uyku aşamasına
girmezler.
İnsan daha uzun zaman uyuduğu sırada davranışlarında değişiklikler meydana gelir: yorgunluk duygusu, başağrısı, algılama değişiklikleri,
konsentrasyon - dikkat güçlükleri, dezoryentasyon, hafıza kaybı kaydedilir, bazı durumlarda paranoya fikirleri ve halüsinasyonlar da belirir. Bu
gibi durumlarda beyinin elektrik aktivitelerinde de anormalliklerin meydana geldiği kaydedilmiştir.
DEĞİŞİK BİLİNÇ DURUMLARINDA BEYİNİN
ELEKTRİK AKTİVİTESİ
Elektroensefelograf elektrotları insan kafatasına dokunduğunda, cihaz insan beyninde devamlı olarak elektrik aktivitesinin mevcut olduğunu
kaydedecektir. Aralarında fark olan ve insanın farklı aktivitelerini yansıtan
değişik elektrik dalgaları mevcuttur (Res.22).
EEG (elektroencefelograf) tekniği yardımıyla uyuma esnasında iki
tamamen farklı durum kaydedilmiştir: REM durumu ve NREM durumu.
REM durumu beyin ve bütünsel olarak organizmanın çok yoğun aktivite
durumunu temsil etmektedir. Beyinde uyanık durum ve zihinsel aktivite
durumları için alışıla gelen elektrik dalgaları belirmeketdir (beta dalgalar),
sağlık mesleki okullar için
135
Huzursuzluk
Relaksasyon
Uyuklama hali
Uyku
Derin uyku
1 san.
Res. No. 22 EEG yardımıyla elde edilen beyin aktivitesi
kasların yoğun elektrik aktiviteleri kaydedilir, ancak bu aktivite önlenmiştir ve insan görünüşte sakindir, yoğun ve hızlı göz hareketleri (nitekim bu
durum buna göre adını da almıştır: rapid eye mowment), nabızda ve tansiyonda değişiklik, nefes alma derinliği ve yoğunluğunda değişiklikler meydana gelmektedir. Organizmanın bu gibisinden aktif durumu nedeniyle,
REM uyuma aşaması daha paradoksal uyuma fazı olarak da adlandırılır,
çünkü insan görünüşte aktif değildir, ama aslında oldukça etkin bir aşamada bulunur. NREM fazında tüm bu değişiklikler görülmez ve aktivitenin
olmadığı bir dönemdir.
136
Psİkolojİ
RÜYA GÖRMEK
İnsanlar uyurken çoğu zaman rüya görürler. Rüyalarda realite ve
mantık yoktur, zaman ve mekân duygusu kaybolur, ahlâk normları yıkılır.
Rüyalar her zaman çok tuhaftır, bazan çok güzel, bazan korkunç, çoğu kez
de ağır ve açıklanması mümkün değildir. Neden rüya görürüz ve ruyalarımız neyi işaret eder?
Araştırmalar rüyaların ağırlıklı olarak REM fazında görüldüğünü,
rüya görmek, o fazda beyinde meydana gelen yoğun aktivitelerin yansıması olduğunu göstermiştir. Rüyanın içeriği tesadüf değildir. Psikoanaliz ile
uğraşan Freud (1856-1939) rüyaları araştırarak, her rüyanın açık ve örtülü
anlamı olduğunu iddia ediyordu.
Örtülü anlamı ilk bakışta görünmeyenlerdir, ancak psikoloji açısından oldukça önemlidir. Freudun düşüncesine göre, bu rüyalar insanın
bastırdığı ve toplumsal yasaklar dolayısıyla tetmin edemediği bilinç altı
fikirlerini meydana çıkarmaktadır (rüyalardaki cinsellik sembolleri insanın bastırmış olduğu cinselliğini ifade eder). Freud rüyalardaki sembollerin geçmişte meydana gelen çatışmaları yansıttığını iddia ederken, Jung
(1875-1961) onların şimdiki yaşamı ve gelecekteki yaşamı yansıttıklarını
ve “kollektif bilinçsiz”den kaynaklandığını ileri sürmekteydi. Junga göre,
rüyalardaki semboller insanın olabileceği şeyi, Freuda göre de insanın olduğu şeyi yansıtmaktadır.
STİMÜLASYON EKSİKLİĞİ VEYA
AŞIRI MEVCUDİYETİ
İnsan beyni normal işleyebilmesi için devamlı olarak yeni bilgilerle
“bombardıman” edilmelidir. Bilgiler duyu organlarımızdan gelmektedir.
Bu tür bilgilerin sayısı sıfırlandığı veya azaldığı durumda, beyin değişik bir
aktivite fazına girmektedir. Mesela bilgiler hiç olmadığı zaman, beyinde
alfa dalgalar belirir. Bu dalgalar aktivitenin olmadığını belirtir, duygusallık artar, tepki zamanı uzar, üç boyutlu görme alanı yerine iki boyutlu ve
eğrilmiş görme alanı belirir, canlı temsil ve halüsinasyonlar oluşur, asosyal
düşünme, şaşkınlık, korku vb. duygular meydana çıkar.
sağlık mesleki okullar için
137
Maalesef bu soruyla ilgili bilimsel veriler, insancıl olmayan hedefler
için suistimal edildi. Psikolojik savaş uzmanları, savaş kurbanları üzerine uygulanan korkunç psikolojik eziyet teknikleri uygulamaya başladılar.
Kurbanların duygulardan tamamen mahrum bırakıldılar. Bu hedefe varmak için şu yöntemi kullandılar: onlara yeterince yemek verilir, bedensel
olarak eziyete çarptırılmazlar, uyku yapmalarına izin verilir ve görünüşte
her şey yerindedir, ancak onların etrafındaki her şey tek renktir (mesela
beyaz). Duvarlar, karyolalar, yemek, ve hatta içme suyu bile beyaz renktedir. Kişi beyaz odada birkaç gün kaldıktan sonra, bütünsel dezintegrasyon
konseptine uğramaktadır. Atom bombasının bu tür yöntemler karşısında
oyuncak olduğunu iddia eden uzmanların düşünceleri, beyin yıkama tekniğinin ne kadar insanlık dışı olduğunu tasdiklemektedir.
TELKİN
İnsan telkin altında bulunduğu zaman, bilincinde değişiklik meydana gelmiş durumdadır ve genelde kendisinden istenenleri yapmaktadır.
Başkalarının etkisi altına kolay giren kişi telkine yatkın kişidir.
Başkalarına etki edebilen kişi ise telkin sahibidir. Psikoterapi telkini temel tedavi yöntemi olarak kullanmaktadır. Kendi kendimize telkin veriyorsak ototelkin olur, başkası telkin ettiği zaman hetero-telkin denir,
hipnoz aracılığı ile telkin ediliyorsa, hipnotik telkin olur, uyuşturucular
vasıtasıyla telkin varsa, narkotelkin yapılır demektir.
Örnek 13
Bir anda tavandaki avize yerinden çıkarak, yazmakta olan bir çocuğun yanına düştü ve kırıldı. Çocuğun eli yaralanmıştı. Annesi yerinde
kalakalmış, öylesine seyrediyordu. Çok geçmeden çocuğun yaralı kolu
gibi onun da kolu ağrımaya başladı. Kendi eline bakınca büyük bir çizik
gördü.
Bu vaka aynı zamanda ototelkin ve empatiyi temsil etmektedir.
Çocuk kendini korumak isterken, talihsiz kazayı kendi üzerine algılıyor.
Kendi irade gücü ve ototelkin aracılığıyla, kolun belli yerinde yara izi
bırakacak fizyolojik değişiklik meydana getirmeye başarıyor.
138
Psİkolojİ
EMPATİ (EŞ DUYUM)
Empati bilinçte meydana gelen özel bir durum olmakla beraber,
başka bir kişiyi anlayabilmek uğruna, kendi kimliğinin bir kısmını
kaybetme uğruna, kaynaşma meydana gelmektedir. Başka bir kişi tarafından yaşanan olayları kendimize atfetmekteyiz, entelektüel identifikasyon
yapmaktayız ve aynı duyguları yaşamaktayız. Empati her sağlık çalışanın
işinde önemli bir tekniktir, çünkü başkaları ile kaynaştığında onları daha
iyi anlayabilecektir. Mesela görme kusuru olan kişilerle çalışan sağlık işçisi, siyah gözlük kullanır ve bir yere kadar görme bozukluğu olanlarla benzer duruma gelir.
OTOJENİK EĞİTİM
Otojenik eğitim psikolojik ve psiko-tedavi yöntemidir. Bu yöntem
yardımıyla insan egzersiz yardımıyla kendi psikolojik durumu (ve vegetatif sistemin işlemesi) üzerine kontrol sağlamakatadır. İnsanda nörotik
belirtilerin ortadan kaldırılması temel hedeflerden biridir. Meditasyon ve
biyofeetback özel otogenik eğitim türlerini temsil etmektedir.
Meditasyon yüksek konsantrasyonun sağlandığı bir durumdur.
Genelde gözler kapalı, beden ise rahat bir pozisyondadır. Psikolojik araştırmalar meditasyon sırasında bu değişikliklerine meydana geldiğini göstermiştir: kan dolaşımı etkinleşir, oksijen tüketimi ve karbondioksid üretimi azalır, beyin aktivitesi artar, simpatik sinir sistemi sakinleşir ve çok
önemli olarak, ağrı duyarlılığı azalır. Psikoloji açısından beden hareketleriyle kombine edilen meditasyon ve nefes alma egzersizleri özel önemdendir. Bu egzersizler huzursuzluğun ve agresif olma durumlarının azalmasında uygulanmaktadır.
Bazı kliniklerde şiddetli ağrıları olan ağır kanser hastaları, narkotik analgetiklerin kullanımından kaçınmak için meditasyon egzersizleri
yaptıkları bilinmektedir. Yoga ve diğer özel egzersizlerle uğraşan insanlar,
kendi bedenlerini kanamadan delebilirler, tabanlarında hiçbir zarar olmaksızın ateşler üzerinde yürüyebilir, cam kırıklarında yatabilirler.
Biyofeetback- şartlandırma ve deney ile hata yoluyla gerçekleşen bir
öğrenme yöntemidir. İnsan bu yöntem sayesinde solunum, kalb çalışması,
kan tansiyonu, nabız, deri sıcaklığı ve hatta beyindeki elektrik dalgaları
sağlık mesleki okullar için
139
gibi sayısı çok iç beden süreçlerini kontrol edebilmektedir. Teknik şundan
ibarettir: kontrol altına alınacak organın çalışması önce uygun cihazlarla
kayda alınır, şöyleki hasta bile bu bilgileri görebilir veya işitebilir (monitörde veya hoparlörden kalb atışlarını takip edebilir). Şartlandırma ve devamlı deneme yoluyla hasta bu sürece etkide bulunmayı öğrenir. Başarılı
olup olmadığı konusunda devamlı bilgilendirilmektedir. Memnun olmadığı halde, en etkili ve en hızlı usulu öğrenene kadar çalışmaya devam etmektedir. Hastalar bu tekniği kullanarak cilt sıcaklığını 5 dereceye kadar
değiştirebilir, kan basıncını yüzde 15 cıvarında azaltabilir, nabzı hızlatabilir veya yavaşlatabilir, kas gerginliğini yumuşatabilier vb.
Biyofeetback tekniği gelecekte tıpta geniş çapta uygulanacağı ve hastaların tansiyon, migren, kalp aritmisi ve daha çok sayıda diğer iç süreçleri
kendi başına kontrol edebilecekleri tahmin ediliyor.
BİLİNÇ BOZUKLUKLARI
Bilinç bozuklukları daha dar anlamda kantitatif ve kalitatif olarak
ikiye ayrılabilir:
1. Kantitatif bozukluklar:
a. Somnolensiyon - insan uykuludur (uyuşuk) ve dışarıdan gelen
tüm uyarılara yavaş tepki gösterir;
b. Sopor - bilincin derin uyuşukluk halinde olması, hasta sadece
daha şiddetli uyarılarla uyandırılabilir;
c. Koma - derin patolojik uyku durumu (bilinç tamamen kapalıdır)
hasta en şiddetli uyarıların uygulanmasına karşın uykudan uyanamaz;
d. Kısa süreli bilinç kaybolması - genelde epilepsi vakaları olarak
veya beyin vasküler spazım sonucu olarak meydana gelir;
Kantitatif bozukluklar her zaman merkezi sinir sisteminde olan organik bozuklukluklar neticesidir.
2. Kalitatif bozukluklar
A. Bulanık bilinç durumları:
a. Zihinsel kargaşa - sintez yeteneğinde dağınıklık. Hastada otopsikolojik ve alopsikolojik dezoryentasyon vardır, psikomotor sistemi yavaşlamıştır, illüzyon ve halüsinasyonlar gibisinden algılama bozuklukları
gözlenir.
140
Psİkolojİ
Merkezi sinir sisteminde (organik psikosendrom) meydana gelen
zehirlenme ve enfeksiyon durumlarında gözlenir.
b. Deliryum durumları - üç temel belirtisi vardır:
- Bulanık bilinç ve dezoryentasyon;
- Korkuyla peşpeşe giden psikomotor huzursuzluk;
- İllüzyon ve halüsinasyonlar yoğundur.
Deliryum durumu organik psikosendromda, özellikle zehirlenme
ile meydana gelen semptomatik psikozlar, kranyo-serebral travmalar ve
diğer psikoorganik bozukluklarda gözlenmektedir.
c. Eniroid sendromu - reel dünya ile olan bağlantının kısmen ya
da bütünsel olarak kesilmesiyle ifade edilen bilinç bozukluğudur. Rüya
görmek veya rüya ile gerçek arasındaki durumu anımsatan bir durumdur
(hafif konfuzyon, kısmi dezoryentasyon). Kimi epilepsi türleri ve semptomatik psikoz durumlarında gözlenir.
d. Amensiyon - kabul edilen uyarıların sentez etme yeteneğin bozuk olduğu durumdur. Hasta şaşkın görünür, yavaş hareket eder, korku
ifade eder ve işleri bağlamaya yetenekli değildir, bundan dolayı vermekte
olduğu cevaplarında kargaşa ve mantıksızlık vardır.
e. Otomatizm - davranış ve bilinç arasındaki disosyasyon neticesi
olarak meydana çıkan durumdur. Bu arada belli hareket ve işlemler otomatik yapılır, yani bilinç ve iradenin kontrolu dışında yapılırlar. Hipnotik
fenomen, epilepsi nebetlerinden önce ve sonra, baş travmaları sırasında
gözlenir.
B. Değişik (daralmış) bilinç durumu
a. Alaca karanlık durumu - bilincin bulanması ile ifade edilen tranzitör patolojik durumudur, kimi durumlarda koordinasyon aktiviteleri
muhafaza edilmiş durumdadır. Zihinsel konfuzyon ile yakın alakalıdır ve
çoğu zaman onun evrimsel modifikasyonu olmakla beraber kısa sürmektedir (birkaç dakkadan birkaç güne kadar). Hastada belirgin psikomotor
huzursuzluk, korku ve dezoryentasyon gözlenmektedir. Motor hareketler
yapabilir, yolculuk yapabilir, bazı etkinliklerde bulunabilir, ancak kendi
aktivitesinden bilinçli değildir ve almış olduğu duygusal uyarıların sentezini yapamayacak durumdadır. Alacakaranlık durumdayken, sayısı çok
illüzyon ve halüsinasyon yaşamaktadır ve bu yaşantıları onun korku ve
huzursuzluğunu artırmaktadır.
Psikopatolojik içeriklere göre, alacakaranlığın özellikleri şunlardır:
- Etrafında meydana gelenlerin yanlış (eğri) algılanması;
sağlık mesleki okullar için
141
- Kısmen ya da bütünsel otopsikolojik veya alopsikolojik dezoryentasyon;
- Psikomotor heyecan ve agitasyon;
- Güncel olaylar rüya gibi yaşanır.
Alacakaranlık durumu ansızın gelir, kısa sürer ve ansızın sona erer,
çoğu zaman terminal uyku ile biter, bundan sonra da lakunar amnezyon
meydana gelir ve hasta kriz dönemini hatırlayamaz. Daralmış bilinç durumlarında kriminal davranışlar meydana gelebilir ve bu arada hedefsizlik, koordinasyon dışı davranışlar ve şiddet ifade edilebilir.
Bilinç bulanıklığı derinliğine göre alacakaranlık durumlar derin ya
da sığı olabilir. Burada genel olarak epilepsi veya histeroyid psikopatlar
(psikogen alacakaranlık durumlar) bulunur. Ancak merkezi sinir sisteminde meydana gelen kimi egzogen zehirlenme vakalarında da gözlenebilir.
Alacakaranlık durumların kriminalist ve forenzetik önemi özeldir,
çünkü hasta tranzitör ruh bozukluğu aşamasından geçmektedir ve Suç
Yasasına göre, bu durumda işlemiş olduğu suç dolayısıyla mesuliyetsizdir.
Daha sığı olan durumlar teşhis koyma ve ekspertiz açısından özel zorluk
yaratmaktadır, çünkü bu durumlarda bilinçte hafif değişiklik meydana
gelmiştir ve hastalar gözde kimi tutarlı aktiviteler de yapabilecek durumdadırlar.
b. Hipnoz - hipnoz altına alınan insanın suni bir şekilde uykuya
benzer duruma getirildiği durumdur, bu arada onun hipnoz uygulayan
kişi ile iletişimi muhafaza edilmiştir. Hipnoz altındaki insan kendi iradesiyle düşünemez ve davranamaz, çünkü bilinci sınırlıdır, ve telkine çok
yatkındır.
Geçen yüzyılda bazı vakalarda hipnoz ameliyatlar esnasında tek
anestezi aracı olarak kullanılmıştır, hipnoz yapan kişilerin de sihirli güce
sahip oldukları iddia ediliyormuş. Fraud zamanında hipnoz karşısında
yeni bir tutum geliştirildi. Freud hipnozu histerik davranışlarda beliren
bilinçsiz süreçlerin araştırılması için kullanıyordu.
Örnek 14.
Ana adındaki hasta Freudun hipnoz ile tedavi yöntemlerinde en
tanıdık vakalarından biridir. Ana su içmeyi kestirmiş va su bardağını
dudaklarına yakşaltırdığında her defasında tiksinti ile reddetmekteymiş.
Freud hipnoz yoluyla kritik anın çocukluk çağında bir yerde bulunduğu-
142
Psİkolojİ
nu, mürebbiyesinin aynı kabdan hem kıza hem köpeğe su verdiği günden
kaynaklandığını keşfetmiş. Freud bu arada uyguladığı hipnoz seansında,
kıza bir bardak su vermiş ve içmesini teklif etmiş. Freud o anda kızı kendisine getirmiş, ama kız bardaktan su içtiğini görünce, tiksinerek bardağı
atmış.
Hipnoz seansları ve telkinlerin tekrarlanmasıyla kızın su içmeye
karşı koyması giderek azalmaya başlamış.
Hipnoz seansı sırasında, hipnoz uygulayan kişinin sadece birkaç
kelimesi, hipnotize edilen kişinin tamamen bağımlı olmasına yol açabilir,
hasta tüm emirleri yerine getirir ve yüksek derecede regresyona varabilir.
Örnek olarak buna benzer bir seansta, hastaya sen bebeksin diye telkin
edilmiş. Hasta gerçekten bebek gibi davranmaya başlamış. Şişenin büyük
olduğunu kendisinin ise küçücek olduğunu söylüyormuş. Bebek gibi ağlıyormuş.
Hipnozda önemli olan şudur ki, hipnotize edilen kişi hipnoz zamanında neler olduğunu hatırlamaz. Örneğin seans sırasında birkaç gün sonra bazı aktiviteler yapması telkin edilirse, bu emrileri bilinçiz olarak yerine
getirecektir.
Tıpta hipnozun geniş çapta uygulanma olanaklara halen araştırılmaktadır. Bir kardiovasküler hastalıkları hastanesinde, kalp hastaları iki
grupa ayrılmış. Birinci grup doğada mecburi egzersizlere giderken, ikinci
grup odalarında kalır, hipnoz aracılığıyla doğaya götürülerek, mecburi egzersizler yapmaları telkin edilmekteymiş. Bundan sonra iki bile grup tıp
kontrolünden geçirilmiş. İki bile grupta aynı derecede iyileşme olduğu
kaydedilmiş!
c. Fuga (fuga-kaçış) - kısmen daralmış bilinç durumudur, öznenin
hedefi olmayan bir yere anında kaçışı ile ifade edilmektedir. Fuganın birkaç temel özelliği vardır:
- Her zaman beklenmedik anda olur
- Her zaman mantıksızdır
- Her zaman kısa sürer
- Kısmen ya da bütünsel amnezyon olur
Fugalar dromomanilerden (bu durumda yolculuk yapma ve yer değiştirme temayyülü mevcuttur) ve Vagabundizmdan (toplumsal yaşama
ayak uyduramayan kişilerin sürekli olarak dolaşmaları) ayrı tutulmalıdır.
sağlık mesleki okullar için
143
d. Somnabulizm (noktabulizma) veya uyurgezerlik, uyku ve motor aktiviteleri arasındaki uyumsuzluğun neticesi olan otomatik davranış
şeklidir. Uyku ve algılama alanı, bilinç ve motorik arasındaki uyumsuzluktan kaynaklanır. İnsan uyur ve gezer, çağırıldığında yatağına döner, fakat
ertesi gün hiçbir şey hatırlamaz. Evdeki ailevi ilişkilerinde bozukluk olan
çocuklarda ve epilepsi ekvivalenti olarak belirli duygusal bozuklukların
semptomu olarak meydana çıkmaktadır.
NEVROZLAR
KAVRAM VE NEDENLER
Nevrozlar organik zemini olmayan zihinsel bozukluklar grubudur. Nevroz kişide psikolojik değişikliklerin mevcut olduğu durumdur.
Patolojik organik zemini yoktur, kişide öznel nitelikli psikolojik zorluklar
belirmektedir ve insanın samimi, mesleki ve sosyal yaşamına yansımaktadır. Nevrozu olan kişi reel dünya ile bağlantısını hiçbir zaman koparmaz,
realitenin mevcudiyetini inkâr etmez, sadece realiteyi gözardı eder.
Nevroz olan kişi realitenin istekleri ve gereksinimleri arasındaki
zıddiyetin mevcut olması dolayısıyla ortaya çıkmaktadır. Ankisyeteyi ve
huzursuzluk duygusunu üzerinden atamaz.
Nevroz kişiyi tamamen anlayabilmek için, kişinin bilinç altı çatışmalarına ilişmek lazm. Nevroz kişide duygusal çatışması her zaman merkezi
yerde bulunmaktadır. Demek nevrotik davranışın esasında bir çatışma bulunmaktadır. Nevrotik davranışlarda çatışma temel elementi temsil etmektedir. İnsan çoğu kez iki motif, iki durum arasında psikoloji açısından ikilemde kalmaktadır. Frustrasyon dayanılmaz olduğu zaman, kişi hastalığa
kaçış yapar. Burada başarı elde etmeye ait olanaklar ve istekler arasındaki
uyumsuzluk ile karşılaşmaktayız, kişi mücadele eder, çözüm arar, çözüm
bulamaz. Bu kaçışın neticesi psikolojik fonksiyonların azalması ve hastalığa kaçış olmaktadır.
Hayat temposunun çok hızlı olduğu bir zamanda yaşıyoruz. Büyük
teknik edinimler, hayatta maksimuma ulaşma gereği, maddi teminat isteklerinin büyük olduğu bir zamandayız. İstekler büyük ama imkânlar küçük.
Yeni Çağ insana yeni problemler, yeni stresler, yeni patoloji ve davranış
kuralları getiriyor, Yarının neler getireceği belli değil. Bu belirsizlik çoğu
zaman insanın aklını da uğraştırmaktadır. Sadece iki seçenek veren büyük
144
Psİkolojİ
prestij mücadelesi içindeyiz: biri elde edilen başarıdan bütünsel memnunluk ve ruh huzuru, diğeri ise bütünsel huzursuzluk, üzüntü, nahoş duygular ve ruhsal huzursuzluk olarak dile gelmektedir.
Labil kişilerde hayatta kaydedilen her başarısızlık, her kavga, gerçekeleşmeyen her istek, kişinin tepkilerini inhibe eden, depresyona sokan ve
yavaşlatan faktörler olmakla beraber kişiyi hastalığa sürüklemektedirler.
Kişinin hayatında normal yoldan ve kendi yeteneksizliği yüzünden elde
edemediği tüm şeyleri, hastalık yoluyla, etraftan acıma arayarak elde etmeye çaba harcamaktadır. Bu şeklilde kişi hastalığa sığınır, hastalığın organik zemini olmaksızın, nürotik tip olur.
TEORİLER
Nevrozların meydana gelişini açıklayabilecek tüm etimoloji anların
açıklanması ne kadar zor ise, nevrotik ve somatik bozuklukların belirmesine yol açan nedenlerin açıklanması da kimi kere gayet zor olmaktadır.
Her hastanın hastalık belirtilerine temelli bir yanaşım, kişinin nevrotik davranışlarıyla ilgili ek açıklama verebilir. Demek her konkre durumun ayrı incelenmesi gerekmektedir, tüm olasıl güncel çatışmalar ve kişinin bu durumlara tepkisi göz önüne alınmalıdır. Bu arada hastanın efektif
durumu ve savunma modellerini kullanma olgusu gözardı edilmemelidir.
Bu amaçla nevrotik hastalıkların meydana gelişini açıklamaya çalışan sayısı çok teori mevcuttur:
- Biyolojik teori
- Psikoanalitik teori
- Biheyvioral teori
1. Biyolojik teori
Bu teori kabul edilemez çünkü nevrozların temeline biyolojik içeriğin konulması mümkün değildir. Nevrotik davranışların belirmesinde
daha çok predispozisyon etkeni olarak kalıtsal faktör mevcuttur ve ortam
faktörüyle birlikte sözü edilen davranışın kreasyonunda kararlaştırıcıdır.
Nevrotik hastalıklarla ilgili biyolojik yanaşım konusunda şimdiye
kadar ileri sürülen bilgiler henüz tamamlanmamıştır ve ikna edici değillerdir.
sağlık mesleki okullar için
145
2. Psikoanaliz teorisi
Bu teori kişi teorisine dayanmaktadır. Bu amaçla kişi bütünsel gelişimi üzerinden takip edilmelidir, ve bu arada hastanın daha sonraki hayatına yansıyabilecek en erken çocukluk çağındaki psikolojik travmalara
önem verilmektedir.
3. Biheyviyoral teorisi –Davranış teorisi
Biheyviyorizm terimi, bireyin dış dünya ile ilişkilerini ve bu dünyanın birey ahlakına olan etkisini araştıran psikolojik yöndür.
NEVROZ KLASİFİKASYONU
Nevroz klasifikasyonu çok hassastır ve farklı müelliflere göre değişiktir. Uluslararası nevroz klasifikasyonu şunları kapsar: nevrasteni, anksionizm, depresif, konverzif, opsesyon-kompulsif, fobi, hipohondrik, mesleki nevrozlar ve rent nevrozları.
1. Nevrasteni
İlk nevrasteni tepkileri Amerika muhacirlerinde gözlenmiştir. Bu
tepkiler, ahalinin yeni ortamdaki çok sayıda dış etkene kitlevi tepki olarak meydana çıkmıştır. Psikolojik ve fiziksel yorgunluk şeklinde değişik
belirtiler kaydedilmiştir. Bu belirtileri ilk olarak bilim adamı C. Beard tarif
ederek, onları sinir zayıflığı yani nevrasteni olarak adlandırmıştır.
Psikolojik değişiklikler genelde uykunun bozulması, uyku ihtiyacının olmayışı, üstünkörü uyumak, zor uyumak gibi başlamaktadır. Yetersiz
uyku ve dinlenme dolayısıyla hasta her gelen gün kendisini daha halsiz,
keyifsiz hissetmekte, gün içinde uyuya kalacak bir hali vardır, sinirli ve
endişeli görünür. Bu belirtilere unutkanlık, iş yerinde ve dikkatinde konsantrasyon eksikliği, bellek zayıflığı, güvenin yitirilmesi de dahil edilerek,
kendisinin her davranışını ve belirtileri analiz etmektedir. Tüm bu öznel
psikolojik semptomlar, deri parestezileri, kaşıntı duygusu, boğaz kuruması, beden ağrıları ve en çeşitli başağrılarıyla takip edilmektedir. Hastaya
ışık, yüksek sesler, konuşma, sesli müzik vb. gibi her şey mani olmaktadır.
Aşırı terleme, geğirme, mide kısılmaları, basur, psikojen idaresizlik, soğukluk gibi vegetatif semptomlar da belirmektedir.
146
Psİkolojİ
2. Kaygı nevrozu
Burada korku duygusu hüküm sürer, yani hoş olmayan bir şeyin
meydana geleceği beklentisi mevcuttur.
Daha belirgin olan kaygı (anksiyoz) duygusu, bilinçsiz içeriklerin
kişinin bilinçli kısmına girmesi karşısında gösterilen direnişin zayıflamasından kaynaklanan hoş olmayan bir duygudur.
Kaygı hastada gerginlik yaratır, konsentrasyonu azalır, yaratıcılıkta kısıtlanma olur, endişe duygusu somatik olmaya başlar. Tahikardi,
zaman zaman ekstrasistoli, baş dönmesi, göğüs kısılması ve boğulma
duygusu belirir, iştahı kaçar, yemeklerin tadı olmaz. Midede ülser belirebilir, cinsellik fonksiyonu azalır. Psikolojik gerginlik dolayisiyle başağrısı belirir.
Bu hastalarda hangi klinik belirtilerinin ağır basacağı, kişinin temel bünyesine bağlıdır.
3. Depresif nevroz
Depresif nevrozlarda afekt temel bozukluklardan biri olur, yani
depresif afekt ağırlıklıdır. Bu nevroz tipi genelde sevilen bir kişinin kaybı veya ondan ayrılması ya da uzaklaştırılmasından kaynaklanır. Başka
durumlarda bu nevroz tipi hayalkırıklığı, kendine karşı tutum değiştirme, agresif empülsü olan çatışma ve benzeri durumların neticesi olarak
meydana gelmektedir.
Klinik resminde depresyon ve ortam ve toplum karşısında ilginin
azalması ağırlıklıdır. Bu arada iştah azalır, uykuda bozukluk olur, zor
uyur. Düşünme akışı depresif olur, kendilerini yanlız hissederler, etraflarındaki insanlara hoşgörü ile bakmazlar.
Üzüntü karşısında gösterilen tepki normal bir ek belirtidir, belli
bir süre devam eder ve azalır veya kaybolur. Hastanın aktivitesini azaltan daha uzun süreli üzüntü durumları, depresif nevrozun geliştiğini
haber eden işarettir.
4. Konverzif (histerik) nevroz
Konverzif nevroz aşırı derecede eğilimli olan kişilerde çok sayıda
çatışmalı durumların neticesi olarak belirmektedir. Şiddetli duygular,
büyük heyecanlar, incitilme, aşağılık duygusu ve benzeri değişiklikler kişide histerik davranmanın değişik şekillerine neden olmaktadır.
Buradan şu sonuca varabiliriz ki, konverzif nevroz yani histeri, eğilimli
sağlık mesleki okullar için
147
olan kişilerde sayısı çok öznel ve nesnel güçlükler karşısında gösterilen
özel tepki türünü temsil etmektedir. Bu arada bu güçlükler kalıtsal mıdır yoksa belli bir ortamda mı edinilmiştir, ağırlıklı olmaz.
Bunlar kişinin bünyesine bağlıdır. Esasta bu kişilerde infantilizm
işaretleri, duygusal olgunsuzluk, afekt ifadeleri labildir, ahlakları ise artistlikle doludur. Konverziyon hastasında tepkiler duygularla yüklüdür,
egosentrizme eğilirler ve üstünlük sağlamak isterler. Telkine yatkındırlar, kararsız olurlar, bir sorunun halledilmesinde sonuna kadar gitmeye
yeteneksizdirler.
Beden belirtilerine gelince vücutta titreşme, tikler, uyumsuz hareketler, felçler, mutizm, afoni, değişik histeri nöbetleri ve hatta bilinç
kaybı olarak ifade edilmektedir. Tüm bu durumların organik zemini
yoktur ve tecrübeli bir doktor çok kolay farkına varır. Histerik yani konverzif atak her zaman klasiktir. Her zaman başka kişilerin yanında ya
da bir kimsenin gelmesini beklerken meydana gelir. Hasta büyük bir
artistlikte yere serilir, bu arada kendisine bir zararın gelmemesine dikkat eder, fazla ses vermeden, uzuv kısılmaları ile epilepsi nöbetini taklit
etmeye başlar. Bu ataktan sonra anında uyanıverir, artist gibi poz alır ya
da yerinde donakalır.
Bu belirtiler yanı sıra sık tekrarlanan baş ağrıları olur ve psikolojik zorlanma nedeniyle bu ağrıları artar.
Psikolojik bozukluklar kimi kere bilinç ve bellekte meydana gelen
çeşitli bozukluklardan da kaynaklanabilir.
5. Takınaklı zorlanma nevrozu (Opsesif-kompülsif nevrozu)
Opsesif nevroz, psikonevrozların özgü şeklini temsil eder. Bir iş
veya stimülasyonun zoraki yaptırılması şeklinde olan nörotik bozukluk mevcuttur. Hastaya zoraki düşünceler, zoraki yapılması istenilen işi
yapmamak için her türlü çaba harcamaktadır, bu işlerin ertelenmesi ise
yeni heyecanların belirmesine, iç huzurun kaçmasına, korku duygusunun artmasına ve zoraki düşüncenin daha da belirgin olmasına neden
olmaktadır. Tüm bunlar kişide güçlü nevrozlar yaratır, onun psikolojik
huzurunu bozar. Başlangıçta hasta bu düşüncelere karşı mücadele eder.
Çoğu zaman bu nevrozları opsesyon korkularından ayırt edemeyiz.
Opsesif korkular, opsesif kompulsif nevrozlara benzerdir, çünkü korku
duygusu belirmektedir.
148
Psİkolojİ
Örnek 15.
Benimle ilgili bir şeylerin yerinde olmadığını görüyorum, ama bu
benden daha güçlüdür. Her şey çaktırmadan azar azar başladı. Önce
ellerimi giderek daha sık yıkadığımın farkına vardım. Daha sonra elbiselerimi sıkça yıkadığımı gördüm... ondan sonra çeşmeyi de yıkamaya
başladım... sonra arttıkça arttı. Gece gün ellerimi sudan çıkarmıyorum.
Yıkandığım zaman önce ellerimi sonra yüzümü yıkıyorum, sonra yine
ellerime dönüyorum çünkü ellerimin yüzümden kirlendiklerini zannediyorum,. Çeşmeyi en azında birkaç kere yıkadıktan sonra, yıkama
suyu almak için musluğu açıyorum... Ellerim uyuşuncaya kadar çamaşır yıkıyorum, sonra ellerime bir fırdacık bile düşse yeniden yıkıyorum....geceleyin uyuyamıyorum, neyin kirli olduğunu düşünüyorum.
Artık dayanamadığım zaman gizlice kalkıyorum ve yeniden yıkamaya
başlıyorum. Elleri temiz olan bir çocuk paltomu ilişirse, benim huzurum kaçıyor ve güç halde eve gelip hemen yıkamaya başlıyorum. Kedi
kuyruğu ile değerse, çoraplarımı soyup hemen yıkıyorum...onları yıkamaz isem, omurgamda dikenler dolaşmaya başlıyor, sinirleniyorum,
yüzüm kızarıyor, yemek yiyemiyorum, terliyorum, kalbim hızlı çarpmaya başlıyor,korkuyorum ve hemen yıkamaya başlıyorum, o zaman
kendimi daha rahat hissediyorum...Ama artık dayanamıyorum, ağlıyorum, sızlıyorum, bunu yapmaya mecburmuyum, içimden kendime
kıyasım geliyor, bu şekilde artık yapamıyorum. Rica ediyorum, bana
yardım edin!
6. Fobik nevroz
Korku insanın yaşamında bir duygu olarak mevcuttur. Bu hoş ve
sağlıklı olmayan şeyler kışkırtan bir duygudur. Korkunun duyulması için
reel bir zemin mevcut olduğu zaman, insan korkudan çekinmek veya atlatmak için elden geleni yapmaktadır. Korku duygusu insanda mücadele veya
kaçış tepkisi yaratabilir.
Ancak başka durumlarda korku duygusunun zemini olmaz. Kişi
böyle bir duygunun mevcudiyeti mantıksız olduğunu bildiğine karşın,
korkuyu azaltamaz veya etrafından geçemezler.
sağlık mesleki okullar için
149
Fobik nevrozun özellikleri: mevcut durumda gereksininmlerin sınırlarını aşan yoğun korku duygusu belirir ve kışkırtıcı durumlardan kaçınma ahlakına sebebiyet vermektedir.
Bir çok fobi çeşidi mevcuttur:
a. Agorafobi
Bildiğimiz bir yer veya durumdan ayrılma sırasında duyulan yoğun
korku duygusunu temsil etmektedir. Bu genelde dişil cinsiyette gözlenen
fobik nüroz tipidir. Hasta yanlız kalmaktan korkar, kendisini uygunsuz
hisseder ve başına bir şeylerin geleceğini, yardıma koşacak birinin olmayacağını düşünür. Aynı öyle sokakta da daha büyük bir alan ya da caddeyi
geçmesi gerektiği veya dükkana girmesi lazım olduğu zaman yoğun korku
duygusu yaşar. Korkuyu yenme girişiminde terleme, ağız kuruması, ayakların kesilmesi baş dönmesi, kalp atışlarının hızlanması ve en yakındaki
kişiden yardım isteme gereği duyulmaktadır.
b. Sosyal fobi
Sosyal ilişkiler durumunda korku duygusu belirir, bu korku yabancı
insanlar ile görüşme sırasında vurgulanır. Hasta bu durumda gülünç duruma düşmekten ve kendi davranışıyla sosyal pozisyonunu kaybetmekten
korkar. Fobik korkuları esasta kişinin bünyesi ile alakalıdır. Onlar her zamandan beri güvensizlik duygusu taşıyan kişilerdir ve yaşadıkları ortamda
uyumsuz sosyalleşme sürecinin neticesinden kaynaklanırlar.
c. Hayvan korkusu
Hayvan korkusu hayvanlarla alakalı olan bir çeşit korkudur. Bu izole
edilen bir korku asıllı nevrozdur. Korku genelde böcek, kedi, köpek, örümcek, yılan, fare ve benzeri hayvanların ortaya çıkmasından sonra belirir.
Kimi durumlarda hayvan korkusu bezı hayvan ile yaşanan dolayısız temas
sonucunda (mesela köpek ısırması) neticesi olabilmektdir.
d. Özel korkular
Adı geçen korku tipleri yanı sıra, pratikte şu korku tiplerine de rastlanılmkatadır: yükseklik, asansör, gök gürültüsü, uçakla yolculuk yapmak,
pislik, böcekler ve diğer korku tipleri.
e. Hastalık korkusu
Bu fobiler insanın kendi sağlığı için duyduğu korku tipleridir ve
normalde yanlış yorumlanan normal fizyolojik belirtilere bağlanmaktadırlar. Sağlık için duyulan kaygı, hastalık belirtilerinini yanlış yorumlan-
150
Psİkolojİ
ması, kötü hastalıklardan hasta olduğunun sanılması şeklinde ifade edilebilirler.
Bu fobinin belirme nedenleri çok etkenlidir ve kişinin duyarlılığından da kaynaklanmaktadır.
7. Hipohondrik nevroz
Her insan kendi bedenini içten ve dıştan kontrol etmekte, bedenindeki sayısı çok uyarının farkına varmaktadır, lakin bunlar organların normal fonksiyonları neticesidir. Bu normal uyarılar her zaman mevcuttur
ancak her zaman farkına varmayız çünkü onlar az da olsa bilinç eşiğinin
altında yerleşiktirler.
Hipohondrik nevroz bu sanzasyonlar ile tamamen uğraşmak demektir ve aynıları insanda rahatsızlık duygusu uyandırmaktaddır. Bundan
dolayı sık sık doktora gidilir ve doktordan yardım istenilmektedir.
Kimi durumlarda insanın kendi vücuduyla aşırı derecede ilgilenmesi narsisoid belirti olarak da ele alınabilir. Hipohondrik semptomları
hayatın herhangi bir çağında belirebilir. En çok 40-50 yaşlar arasında kaydedilmektedir.
Hastanın klinik resmine gelince, hastanın psiholojik durumu gereğince değişen sayısı çok fiziksel güçlüklerin belirmesiyle ifade edilmektedir. Hasta genelde midede hoş olmayan bir duygunun belirmesi, göğüs
kısılması ve sayısı çok diğer uyarının belirmesinden şikayet etmektedir,
ancak normal olan bir şahıs bu belirtileri önemsemez. Hasta kendi sağlığı
için duyduğu kaygı yanı sıra, depresyona eğilen ruh hali ile büyük kaygı
duygusuna kapılmaktadır.
Bu nevroz tipi oldukça zor tedavi edilir, hasta sürekli olarak sözü
edilen güçlüklerden şikayet eder, doktor ise hastanın şikayetlerini özürleyebilecek hiçbir organik rahatsızlık bulamaz. Hasta doktordan doktora gider hastalığına teşhisin konulmasını ve ilaçların yazılmasını ister. Bundan
dolayı yardım arayışlarında bir anda agresif davranış sergileyebilir.
8. Mesleki nevrozlar
Mesleki nevrozlar konverzif bozukluklar grupuna girer, bu nevrozlar insanın her günlük mesleki işini yapmasını engeller. En sık rastlanan
bozukluklar mesleki işle dolayısız alakası olan belli bir hareketi yapmakta
zorlanmak veya yapamamak şeklindedir. Hasta başka bir hareket yapması
sağlık mesleki okullar için
151
gerektiği zaman sorun yaşamaz. Seyirciler karşısına çıkması gereken kemancı küçük parmağıyla yapması gereken harekette zorlanır, daktilo makinede yazamaz çünkü parmakları felç oluyor ve meselki nevrozlar gurubuna giren ve sayısı çok konverzif nevrozu beraberinde sürükleyen sayısı
çok diğer örnek vardır.
Nevroz hastaları genelde uzman yardım ile (ilaçlar, psikoterapi, gurup terapi) ev koşullarında tedavi edilir. Onların iş yeteneği kaybolmamıştır, sadece azalma ihtimali vardır. Daha ağır nevroz hastaları hastane
koşullarında tedavi edilir.
ÇOCUKLUK ÇAĞINDA NEVROTİK VE
PSİKOTİK HASTALIKLAR
Çocuklarda nevroz
Çağdaş psikoloji, çocuklarda nevrozun belirmesine yol açan önemli
olayların meydana geldiği çocukluk dönemine büyük önem vermektedir.
Nevroz olan sayısı çok büyüklerde, hastalık tarihçesi araştırıldığı zaman,
daha çocukluk çağında mevcut olan aynı ya da benzeri nevroz belirtileri
arasında bağlantının mevcut olduğu kaydedilmiştir. Başka bir gurupta
çocukluk çağında gözlenen nevroz belirtileri ergenlik döneminde yok
olduğu, daha sonraki ruhsal gelişimde ise yeniden belirdikleri gözlenmiştir.
Çocuk psikolojisi çok yatkındır, tüm duygusal yaşananları kabulletmeye hazırdır ve aynılarına kişiliği savunma mekanizmaları ile
karşılık vermeye hazırdır. Çocuk psikolojisinin uyumsuz kurulması ve
çocuk ahlakında diğer sapmaların belirmesinde sadece sosyal, ekonomik ve kültürel etkenler kararlaştırıcı değildir. Çocuğun büyümekte ve
yaşamakta olduğu ortamdaki duygusal olaylar da önemli oldukları ileri
sürülmektedir.
Psikoloji bilim adamlarının çoğu, çocuk kişiliğinin oluşumu çocuğun sosyalleşmesi yani okula gitmeye başladığı çağda sona erdiği görüşünü savunmaktadırlar. Çocuk sözü edilen dönemde ağır ve ciddi duygusal travmalardan muhafaza edilirse, ebeveyn sevgisini tüm sıcaklığıyla
yaşıyorsa, hayatının daha sonraki dönemlerinde bozuklukların meydana
gelme ihtimalleri azalır. Bu okul döneminde ebeveynler kendi tutumları-
152
Psİkolojİ
nı çocuğun gelişimi ile uyum içinde tutmayı, itici ve soğuk davranmamalı, aşırı kıskanç olmamalıdırlar. Aile içindeki psikolojik iklim çocuk kişiliğinin oluşmasına olumsuz etkide bulunmayacak şekilde olmalıdırlar.
Psiko-edükasyon etkeni çocuk psikolojisinini gelişiminde çok önemli rol
oynamaktadır, çünkü nevroz olan bir annenin kendi çocuğunda ikinci
nevroz çizgilerini yarattığı bir kural olarak bilinmektedir.
Çocukluk çağında nevrotik ve psikotik hastalıkların meydana gelmesine ilişkin bu psikososyal etkenler yanı sıra, endogen (kalıtsal) etkenler de bu bozuklukların belirmesine neden olmaktadır.
Çocuktaki nevrotik bozukluklar çeşitli olabilir. Onlar yeme bozuklukları, çekirdek nevrozları ve ahlak bozuklukları olabilir.
1. Alışkanlık bozuklukları
Genelde yeme bozukluğu (mental anoreksi ya da açgözlülük-anorexia mentalis ve bulimia), geceleyin altına yapma (enuresis nokturna) ve
gece korkusu (pavor nokturnus) olarak ifade edilmektedirler.
1a. Beslenme bozukluğu, küçük çocuk yani süt çocuklarında da
ifade edilebilir. Çocuk meme almayı reddedir veya memeyi kabul ederse
birkaç emmeden sonra uyuyakalır. Ancak daha büyük çocuklarda beslenme bozukluğu şöyle gelişir:
-Zihinsel anoreksi, dürtü bozukluğu olarak. Kendisinin de beslenme problemleri olan depresif bünyeli annenin düzgün olmayan tutumu,
anoreksinin belirmesine neden olan en sık nedenlerden biridir. Anne çocuğun belli bir beslenme ritmi uygulamasını zorla kabul ettirir, dolayisiyle
çocuk sinirli olur ve ağlama ile kendisini müdafa eder. Zamanla, kendisine
yemek verildiğinde nahoş duygu refleksi gelişir, zamanla bu refleks yeme
karşısında tiksinti duyulması ve tiksintinin belirmesine yol açmaktadır.
Anoreksi mekanizması aslında yemek almaktan duyulan korkuyu temsil
etmektedir, çünkü çocuk yemeğe zorlanmakta, kendisine bağırılmakta
hatta dayak bile verilmektedir.
-Açgözlülük (bulimiya), çocuklarda gözlenen daha ender nürotik
tepkidir, ebeveyinlere kendisinin iyi ve uslu çocuk olduğunu göstermek
ve onların gönlünü almak, kendisine verilen her şeyi yiyebileceğini göstermek için gerekenden çok daha büyük mikdarda yemek ile ifade edilen
nevrotik tepkidir.
-Geceleyin altına su dökme (enuresis nokturna), çocukların 3 veya
5 yaşlarına kadar altlarına su dökmeleri normal sayılır. Ancak bu yaştan
sonra da devam ediyorsa, bunun bir nevrotik bozukluk olduğu beyandır.
sağlık mesleki okullar için
153
Geceleyin çocuğun altına su dökmesi en derin uyku esnasında meydana gelmektedir ve bu çocuklar uykudan zor uyanmaktadırlar. Su dökme
olayı genelde yatılı okularda yerleştirilmiş çocuklarda, yaşama koşulları
karşısında gösterilen bir tepki veya eğiticinin tutumları karşısında ifade
edilen bir tepki, veya genelde ebeveyinlerden ayrılma olayı gösterilen bir
tepki olarak ifade edilmektedir. Derin uyku ve olayın unutulması, suçun
azaltılmasına ait istek olarak ele alınmaktadır. Günümüzde enurezise sebebiyet veren genlerin izole edildikleri bilinmektedir. Ancak enurezis-in
ifade edilme açısından, genetik ve psikolojik etkenlerin interaksiyonu da
önemlidir.
-Gece korkusu (pavor nokturnus), anında duyulan korku, çığlık,
huzursuzluk, yatakta sıçrama, ağlama ve beden titremesi olarak ifade
edilmektedir, bu durum çok kısa sürer ve ardından uyku gelir. Ertesi gün
çocuk olup bitenleri hatırlamaz. Bu çocuklar çoğu zaman kendi yataklarını terkedip, ebeveyinlerin yatağına girerler ve uykularına orada devam
ederler. Bazan gece korkusunun nedenlerini söylerler, bazı hayvanlar veya
benzeri şeylerden kokrtuklarını ileri sürerler. Ancak ebeveyn sevgisi ve sıcaklığın eksikliği bu bozukluğun zemininde yatmaktadır. Bundan dolayı
ebeveyinlerın yatağına sığınırlar.
1b. Çekirdek nevrozu - çocuklarda meydana gelen bünye değişikliklerine tepki olarak belirir ve zoraki nevroz ile konverziyon olarak ifade
edilir.
-Zoraki nevroz, çocuklarda 7 yaşlarında belirir, ergenlikte ise belirtileri tamamen açığa çıkmaktadır. Zoraki nevroz, zoraki düşünce veya
fikir, kendisinden kurtulamayacağı veya karşı koyamayacağı belli bir hareketin zoraki yapılması, olarak ifade edilmektedir. Çocuk bundan kurtulmak istemiyorsa, içten gelen basıncı artmakta, çocuk gergin ve sinirli olmakta, korku ve heyecan hissetmektedir. Düşünce veya hareketini verilen
emir doğrultusunda yaptığı halde çocukta rahatlama, hafifleme ve huzur
kaydedilir. Zoraki hareketlerin çoğu kez defalarca tekrarlanması mecburiyeti olur. Daha önce yaşanmış bir korkudan savunma mekanizması, zoraki nevrozların özünde bulundukları düşünülmektedir. Yaşanan korkudan
savunma, çocuğun korkudan kendisini savunacak düşünce veya hareketin
belirmesidir.
-Konverziyon, çocuklarda sıkça rastlanan nevrotik tepki tipidir, somatik ve psikolojik planda, entrapsikolojik çatışmasının kendine doğru
itilmesinin nürotik şeklini temsil etmektedir. Konverziyonlar tik olarak
154
Psİkolojİ
(bir grup kasın ansızın ve kontrol dışı hareket etmesi ve aynılarının tekrarlanması) ifade edilebilirler. Bunlar genel olarak: göz kırpma, göz süzme, göz kırpma, grimas, öksürür gibi yapma, ani durumlarda konuşma
bozukluğu veya kekeme, saç bükme, dış gıcırdatma, tırnak ısırma, parmak
emme ve benzeri şekillerde ifade edilir.
Konverziyon bilinç kapanması veya histerik körlük, sağırlık veya felç
olarak da ifade edilebilir.
1c. Ahlak bozukluğu - bütünsel çocuk kişiliğinin kişide travmalar
yaratan iç çatışmalar ve dış etkenlere karşı olan nevrotik tepkisini göstermektedir. Bunlar genelde kıskançlık, hırs, kızgınlık, boyun eğmezlik,
saldırganlık, suç işlemleri ve ortam ile çatışma ile ifade edilen duygusal
tepkilerdir.
Çocukta yanlış yönlendirilen enerji fazlalığı vardır, bu enerji çatışmalar ile boşaltılır çünkü çocukta aile içinde ve hareket ettiği ortamda otoafirmasyon, otorite olma gereği vardır yani kişiye psikolojik sıkıntı veren
şeylere karşı protestosunu ifade etmektedir.
PSİKOZLAR
Psikozlar deyimi ardında en ağır psikolojik bozukluklar grubu kastedilmektedir. Hastada ego bozulması ve ağır kişi bozuklukları mevcuttur. Bu bozukluklar gerçek dünya ile temaslarını sınırlama veya tamamen
kesintiye uğratmaktadır. Hastalar kendi mesleki faaliyetlerini gerçekleştirecek durumda değillerdir, çünkü onların düşünme ve bellek yetenekleri, duyguları ve umumi aktiviteleri zedelenmiştir. Bu hastaların çoğu
saldırgandır, buna göre de kendileri ve yaşadıkları ortam için tehlikelidirler, kendi durumlarından haberdar değillerdir ve kendi problemini
kabul etmezler, bundan dolayı onların hastanede tedavi altına alınmaları
gereklidir.
Psikoz nedenleri ikiye ayrılır: organik ve psikojen nedenler.
Organik şartlı psikozlar - organik psikosendrom, merkezi sinir
sisteminin travma veya diğer hastalıklar ile hasar görmesi dolayisiyle belirmektedir (skleroz, uyuşturucular ile zehirlenme, sedatif, hipnotikler,
kokain, kimyevi malzemeler kullanma, enfeksiyonlar, AİDS hastalarının
üçte ikisinde beliren HİV deminensiyon vb.). Tüm organik psikozlarda
bozukluk neticesi olarak psikolojik fonksiyonlarda belirgin değişiklikler
sağlık mesleki okullar için
155
belirmektedir. Bu hastaların klinik resminde psikotik ve psikolojik olmayan özellikler görülmektedir. En sık rastlanan psikotik özellikler: bilinç
bozuklukları, kongitif fonksiyonların bozukluğu (bellek, algılama, düşünme) psikomotor huzursuzluk (geceleyin daha belirgin) olmaktadır.
Psikolojik olmayan özelliklerden genelde korku, endişe, hipohondri gözlenir. Hastaların davranışında saldırganlık, dürtüsellik ve eleştiri eksikliği
gözlenmektedir.
Örnek 16.
47 yaşındaki berber B. S. vakası. Bilgiler eşinden alınmıştır: 3 gün
önceleri eve dönerken basamaklarda düşmüş ve başından darbe almış.
20 yıldan çok arasız alkol içiyor. Önceki akşam deli gibi davranıyormuş.
Devamlı olarak odada bir şeyler arıyor gibi, böcekler öldürüyor,rakı içmek
istiyor, huzursuz, odadaki güvercinleri kovmamı istiyor... başını yastık altında saklıyor...bir an yatıyor öteki an kalkıyor... döşemede bir şeyler eziyor.... bütün gece göz yummadı....
Kliniğe kabul sırasında huzursuz, terlemiş, korkulu, elleri titriyor.
Devamlı olarak güvercinler gördüğünü söylüyor, elle göstererek, işte bir
tane içeri girdi, diyor. Üzerindeki hamamböceklerini silkeliyor, ne kadar
çok çoğalmışlar, berberde değil de fırındaymışım gibi, diyor. Sadece biraz
rakı istiyor. Kendisine uzatılan bardak suyu hızla içiyor ve bu rakı çok iyi
ama biraz daha sert olabilirdir diyor. Bu arada yoğun korku yaşadığına
karşın şiddetle gülüyor. Hastaneye yatırıldığı ilk gecede hiç uyumamış.
Sakat ve deforme olan bazı çocuklar uyku uyumasına izin vermiyorlarmış. Beni devamlı olarak dokunuyor, itiyorlardı, tavandan keskin bıçakla üzerime saldırıyordu, yataktan kalkmak istediğim zaman o çocuklar
beni ağ içine tutuyorlardı. Bundan sonra gidiyor ve yine dönüyorlardı.
Yatağıma beni iğneleyen bir çeşit balıklar atıyorlardı, onlar ise üzerime
tırmanmış horon tepiyorlardı. Bu şeytanlardan birinin ayağına bastım,
çığlık atarak parmağını gözüme batırdı, gökteki bütün yıldızları gördüm.
Sabaha karşı beni terkedip, odamdan ayrıldılar.....
Hastanın teşhisi: Dg. Delirium Tremens alkoholicum
Psikojen (fonksiyonel) psikozlarda, organik nedenlerin bulunması
mümkün değildir. Davranışlardaki bozukluk, değişik psikolojik travmalar,
156
Psİkolojİ
uzun süren ve halledilmemiş çatışmalar ve hayat problemleri dolayısıyla
belirmektedir. Fonksiyonel psikozu olan hastalarda, kişi kendisi için ağır
ve çözümsüz olan hergünlük durumlarda kendisini bulabilecek durumda
değildir. Nevrozlarda ise çatışma İD ve süper ego arasındadır, psikozlarda
çatışma ego ve dış dünya arasındadır. Dış dünya ile reel ilişkilerin kestirilmesi bu çatışmanın psikotik çözümünü temsil etmektedir (hasta bunun
imkânsız olarak yaşar). Şizofreni ve maniya-depresyon psikozu, fonksiyonel psikozların temel şekilleridir.
Şizofreni esas özellikleri (birkaç tip mevcuttur) “kişinin bölünmesi”
(şiz-bölünme, fren-kişi) demektir. Şizofreni kalıtsal dispozisyonlar ve bir
dizi elverişsiz biyolojik, psikolojik, ve sosyal etkenlerin arasındaki bileşik
interaksiyonlar yoluyla gelişmektedir. Hastalık belirtileri çok ve farklıdır:
gerçek dünya ile bozulan temas, bulunduğu durum ile uyum içinde olmayan tepki ve davranışlar, entelektüel yeteneklerde hasar, halüsinasyonlar,
zoraki düşünceler, kovuşturma fikirleri, apati, agitasyon vb.
Hastalığın birinci aşaması kadınlarda 20-25 yaş arası, erkeklerde ise
20-30 yaş arasında ifade edilmektedir. Başlangıç aküt ve ansızın olabilir,
ama çoğu vakalarda yavaştır ve şizofreni belirtileri tedricen ilerlemektedir.
(sosyal kapanma, okulda ilgi kaybı, kişisel temizlik ilgisizliği, kızgınlık vb.)
Örnek 17.
Lise mezunu, 23 yaşındaki Ç.S vakası. Hastaneye kaldırılmadan
2 gün önce, lise mezuniyet sınavını geçtikten sonra teyzesinin ziyaretine
gelmiş. Teyzesi heyecanlı olduğunun farkına varmış, bunca yıl görüşmediklerine karşın, kendisiyle soğuk davrandığını görmüş. Gözüne uyku
girmediğini ve devamlı olarak bir şeyler konuştuğunu görmüş.
Hastaneye kabul edilmesi sırasında düzensiz, üstü başı kirli, ilgisiz, düşüncelerini düzene sokmak ve üniversiteye kayıt yaptırmak için
yetenekli olup olmadığını anlayabilmek için hastanede kalmaya razı olmuş.
Bu arada durmadan hareket ederek çok adi hareketler yapıyormuş.
Hastanın annesi oğlunun 5-6 yıl önceleri tamamen başka bir kişi
olduğunu, okula sıralı giderek, II sınıfa kadar iyi öğrenci olduğunu, ondan sonra her sınıfı tekrar okuduğunu söylemiş. Ebeveynleri özel öğretmen kiralamışlar, ama öğretmen çocuğun ders esnasında konsantre
olamadığını, ruhen derste mevcut olmadığını, çok dalgın ve dağınık ol-
sağlık mesleki okullar için
157
duğundan şikayet etmekteymiş. Öğretmen çok çaba harcamış. Bütün
bu güçlükler ergenlik olarak yorumlanmış. Annesi çocuğun son iki yılda
çok çekingen olduğunu, arkadaşlarının bile eskisi gibi gelmediklerini,
düşünceli olduğunu, belli bir neden olmaksızın tepesi attığı ve kırıp geçtiğini ekledi.
Hastaneye alındıktan ertesi gün, psikomotor uzursuzluk belirmiş:
anadan doğma soyunmuş, koridorlarda koşmaya başlamış, diğer hastalara saldırmaya başlamış, aynı kelimeleri defalarca tekrarlamaya başlamış. Yere tükürüyor, anlamsız konuşuyor, kendisiyle temasın kurulması
mümkün değilmiş.
Hastanede kaldığı sürece epilepsi, ehopraksiya oluyor, sık sık steryotip sorular soruyor, kuş sesleri taklit eder, mıyavlar, havlıyor, dört
ayakta yürüyor, yataklar altında gizleniyor, halüsinasyonlar yaşıyormuş. Kulak deliklerini kağıtla, izmaritlerle dolduruyormuş.
Daha sonra yemek güdüsünde artış oluyor, aç gözlülükle yiyor,
başkalarının tabaklardaki gıdayı parmaklarla yiyor ve kilo alıyormuş.
Uzun süreli tedavi sonucunda durumu biraz değişmiştir. Psikolojik
incelemeler sayesinde kişiliği çok bozulan bir şahıs, affektif boşluk, uygun olmayan duygusal tepkiler, kendi geleceği için ilgisizlik, steryotip
düşünceler enfantil istekleri varolduğu keşfedilmiştir.
Hastaya şu tanı konulmuştur: Hebefren Şizofreni
Şizofren bozuklukların gelişimi farklı
ve kişiseldir çünkü bazı hastalar remisyonlardan geçmekte diğerleri ise kronikleşmektedirler. Bazı araştırmalara göre, tedavi edilen
hastaların yüzde 10-15-i bir yıl içerisinde birkaç kere residif olmaktadırlar, üçte ikisinde
kişide kronik bozukluklar meydana gelmekte, geri kalan üçte biri ise hayati boyunca yeteneklerini kaybetmekte veya psikiyatrik enstitülere alınmaktadırlar.
Res. 23 Şizofreni hastası tarafından
çizilen bir resim
158
Psİkolojİ
Manik-depresif psikozu - genelde duygusal davranışlarda görülen
değişiklik ve bozukluklar olarak ifade edilmektedir. Bu psikozda iki durum
gözlenmektedir: manik durumu- yoğun zenginlik, neşe, fikir zenginliği,
öneri, telkin duyguları yani bir sözle yoğun etkinlik ifade edilir, depresif
durum - yoğun üzüntü, değersizlik, suç, intihar fikirleri belirmektedir. Bu
hastalığın bazı şekilleri için maniya ve depresyon durumlarının ikide bir
değişmesi karakteristiktir.
Örnek 18
46 yaşındaki emekli S.D. vakası. Kliniğe dokuzuncu kez alındı.
Hastalık ilk kez 19 yaşlarında bulunduğu zaman belirmiş. O zamandan
beri devamlı olarak manik ya da depresyon aşaması olarak meydana çıkmaktadır. Bilgileri oğlundan aldık: Yine aynı mesele tekrarlanıyor, doktor. Ancak bu kez çok daha huzursuzdur. Birkaç günden beri hep daha
az uyuduğunun farkına vardık, sürekli hareket ediyor, durmadan evde
bir şeyler arıyor, elbise değiştiriyor, süslenip püsleniyor, evimize yabancı
insanları getiriyor, bizim olmadığına karşın, yaşamakta olduğumuz evi
satışa çıkarıyor, dış ülkelerden ne isterlerse getireceğini vaad ediyor, bir
takım sözleşmelere imza atıyor, kendi eşyalarını hediye ediyor, kadınlara
sarkıntılık ediyor, bütün gün şarkı söylüyor, bedenini açıyor, yarı çıplak
giyiniyor, soğuk suyla yıkanıyor, hiçbir türlü bir yerde toparlanamıyor. Az
yiyor....
Hastaneye yerleştirildikten sonra hasta doktorları tanıyabiliyor.
Onlara neşeyle yanaşarak, samimiyetle hitap ediyor: “Nerdesin birader,
hadi arabayı al da Aleksandar Palasa gidelim. Ben iki kız bulacam...
Meraklanma param var, hanımına haber et, acil vaka çıktığını söyle.
Oğluna dönerek: hadi eve yaylan, annene de merak etmesin söyle, sen kitabı eline al ve oku. Benim ve doktorun önemli işimiz çıktı. Doktor bey
ben H3 buldum, bir iğne yapıyorsun, gençliğin geri dönüyor...Bana bakınız (paltosunu çıkarıyor, kollarını sıvıyor, kaslarını gösteriyor)”. Neşeli,
keyfi yerinde, devamlı harekette bulunuyor, boğuk sesle bir aşk şarkısı söylemeye çalışıyor...Hadi doktorum, şu işinizi bırakın, şu abileri de bırakın
gitsinler (hasta bakıcılara gösteriyor), hele benim güzellerim ne yapıyor,
bir bakalım, diyerek, doktor odasını terkediyor, bölümüme gidiyor, hemşireleri kucaklıyor ve beni beğeniyor musunuz, diye soruyor.
sağlık mesleki okullar için
159
Hastaneye yatırılması olayını sakin kabul ediyor ve kaldığı bölümde reorganizasyonun yapılması için hemen kollarını sıvıyor. Hoplayıp zıplıyor, “çeki düzen veriyor”. Hastaları bir yataktan diğerine taşiyor, onlara
erkeklik gücü konusunda ders tutuyor.
Ertesi gün daha da aktiftir. Yalınayak, paçalarını sıvamış şekilde,
beline kadar çıplak halde yürüyor. Göğüs kafesine mürekkep ile dövme
yapmış, kızılderili gibi maske komuş, odasındaki duvara kadın resimleri
çiziyor, hastalar arasında yarışmalar tertipliyor (ekmek parçalarıyla kadınların göğüslerine isabet etmelerini tembihliyor), Hastalarla kucaklaşıyor, şarkı söylüyor, sigara ikram ediyor, yemeyi reddedenleri zorla besliyor,
kendisi hiçbir şey yemiyor. Az uyuyor,kalkıp koridorlarda dolaşıyor, odadan odaya giriyor, hastaları örtüyor, horlayanları uyandırıyor, diğerlerini
tuvalete gönderiyor.
On gün sonra bir grup hastanın kapıcıya “saldırı düzenlemeleri,
benti yarmaları ve denize açılmalarını organize ediyor”. Bölüm şefine
protesto mektupları yazıyor, dışarı salınmadığı halde tünel kazıyacağını
ve tüm hastaları dışarı çıkaracağını tehdit ediyor.
Birkaç hafta süren tedaviden sonra hasta sakinleşiyor ve iyileşmiş
durumda evine taburcu ediliyor.
Manik-depresyon psikoz grubundan Manik tanısı olan hastanın tarifidir. Ancak bu hasta belli bir süre sonra depresyona düşebilir.
Psikozlar etiyoloji etkenine göre, endojen (kalıtsal) ve egzojen (edinilen) de olabilir.
Psikoz nedenleriyle ilgili anlayışlar farklıdır. Bazı müellifler, bu ağır
hastalıkların ardında fizyolojik bozuklukların durduğunu, diğerleri ise
psikoloji etkenleri yani bireyin hayat problemlerini halletmekte yeteneksiz
olmasına bağlamaktadırlar. Bazı diğer bilim adamlarına göre, bu ruhsal
hastalıkların belirmesi için organik önkoşullar mevcuttur, ancak hastalıkların meydana çıkması her şeyden önce psikolojik faktörler, birey halledilmesi zor olan durumlarla yüzleşip yüzleşmeyeceğine de bağlı olmktadır.
Psikotik bozuklukların tretmanı psiko-farmakolojik tedavi, psiko terapi ve
sosyal terapiyi dahil etmektedir.
160
Psİkolojİ
ÇOCUK YAŞLARINDA PSİKOZ
Çocuk yaşlarında gerçek psikozlar çok nadirdir. Onlar sayısı çok
faktör ile şartlandırılmıştır ve psikozların çocuk yaşlarında keşfedilmesi
nerdeyse imkânsızdır.
Ancak son zamanlarda çocuklarda bile şizofreni tipinden hastalıkların gözlendiği iddia edilmektedir.
Semptomatik psikozlar çocuklarda zehirlenme veya sıtma vakalarında gözlenir. Aynılarının deliryum karakteri vardır ve büyüklerin benzeri durumlarından farklı değillerdir.
1. Çocuklarda şizofreni
Çocuklarda gözlenen gerçek şizofreni, çocuk kişiliğinde, davranışları ve ortam ile ilişkilerinde ciddi bozukluğun meydana geldiğini ifade
etmektedir. Semptomların yoğunluğu çocuğun büyüklüğü, kişi bünyesindeki dezorganizasyon derecesine bağlıdır.
Edebiyatta erken infantil autizm terimi de kullanılır. Bu terim efektif
temastaki autist bozukluk kavramını tanımlamaktadır. Bu bozukluk ebeveynin farkına vardığından çok daha önce belirir. Çocukta birinci yaşın
sonuna doğru apati, etraftaki olaylara tepki göstermeme, ebeveyinlere sevinmeme, kucağa alınmak üzere uygun pozisyona gelmeme işaretleri olarak ortaya çıkmaktadır. Daha sonra çocuk autizminin gerçek sendromu
gelişir: çocuk reel dünya ile temastan kaçmakta, etrafla ilgilenmemekte,
ebeveynlerden ayrılmakta, negativizm belirmekte, bedeninin bazı bölümleriyle memnun olmakta, parmaklarıyla oynamakta, apatiktir, çeşitli yüz
hareketleri yapar sorulara cevap vermez.
Büyüdükçe belirtiler daha belirgin olur.
2. Çocuklarda manik-depresyon psikozu
Edebiyatta çocuklarda manik-depresyon psikozlarının gözlenmediği düşünceleri mevcuttur. Depresyon manikten kıyasen daha çok görülmektedir. Psikiyatristler 5-6 aylık çocuklarda depresyon keşfetmişlerdir.
Bu vaka özellikle annelerinden koparılan çocuklarda mevcuttur. Bu halde
çocukların depresyonu: üzüntülü bakış, daimi ağlama, oflama, halsizlik,
oyuncak reddetme, motor aktivitesinin azalması ve iştah kaybı ile ifade
edilmektedir.
sağlık mesleki okullar için
161
Daha sonraki dönemde depresyon şu semptomlar ile ifade edilir:
çocukta üzüntülü ve ağlayışlı bakış vardır, korku duyar, uyku bozukluğu,
anoreksi, hazim preblemi, zayıflama, uykudan korku ve ağlayarak uyanma,
kolay sinirlenir ve sertleşir, diğer çocuklarla oynamak için ilgi göstermez,
çok susar, ve hatta bu durumda intihara bile yatkındır. Bu vakalar ciddi
uzman bakımı ve uzun süreli tedavi isterler.
PSİKOPATİ
ETYOLOJİ
Psikopati kavramıyla ruhen hasta ve ruhen sağlıklı insanlar sınırı
arasında bulunan bazı kişilerin psikolojik özellikleri belirtilmektedir. Bu
özel psikolojik durumlar her şeyden önce affekt, istek ve dürtü bozukluğu
ile ifade edilmektedir. Onlar şartlı ve kısmen kalıtsal elementlerdir, onların
çoğu ise ortamın etkisi ve kişinin yaşadığı koşulların etkisi sonucudur. Bir
kişinin yaşadığı ortamdaki koşullar onun gelişimi ve kişisel oluşumu bakımından çok önemli olduğu için, ortamdan gelen elverişsiz etkiler, bilhassa
kalıtsal ön koşullar mevcut olduğu durumlarda, kişinin bünyesinde belirli
bozuklukların belirmesine neden olacakları malumdur. Bu durumlar kişinin tepkilerinden anlaşılmaktadır. Ruhen normal ve sağlıklı olan kişinin
tepkileri, kollektif ve birey için umumi olarak faydalıdır, psikopat kişi ise
vakaların çoğunda hem ortamı hem kollektif için zararlı etkilerde bulunmaktadır.
Psikopat çocuklar çoğu kez bozguna uğramış ailelerden belirir. Bir
çocuğun sahip olabileceğini psikopat özelliklerini küçük yaşta görülebilinir: çocuk yalan söylüyor, hırsızlığa bar vuruyor, ev veya okuldan kaçmaktadır, hayvanlara karşı olumsuz davranışlar sergilemektedir.
Psikopat kişiler toplumsal bir sorunu oluşturmaktadırlar.
Psikopati klasifikasyonu
Psikopati klasifikasyonu bakımında farklı düşünce ve ölçütler mevcuttur. Ancak müelliflerin çoğu, psikopat klasifikasyonu kişinin bünyesi
ve semptomatolojiye göre olması konusunda söz birliğine varmışlardır.
Sıralama aşağıdaki gibidir:
162
Psİkolojİ
a. Şizoid psikopati
Şizoid psikopati vakalarında kişinin bünyesi aşağıdaki gibi olmakla, bir şizofren psikozda mevcut semptomlara uygundur ancak daha zayıf
şekilde ifade edilmektedir: duygusal gerginlik, duyarsızlık veya aşırı derecede duyarlık, güvensizlik, paranoya yorumlarına yatkınlık, kapanmış,
ortam ile zayıf iletişim, bencillik, tuhaf davranışlar vb.
b. Sikloid psikopati
Kendi belirtileriyle maniya-depresyon psikozuna benzerdir.
Değişmiş karakter ve ahlak aşamalarında belirir, maniya ya da depresyon
aşamasında ortaya çıkabilir. Hayati boyunca bir ya da diğer hastalığın işaretlerini de verebilir.
c. Epileptoid psikopati
Anında patlamak, saldırganlık, duyguların hızlı boşaltılması, kolay
kışkırtılma, boğaz kuruması, aşırı genişten almak, ruh halinde ani değişiklik, telkin altına düşme ile ifade edilir.
d. Histerik psikopati
Aşağıdaki duygularla dile gelen histerik bir karakter ile ifade edilir:
duygusal olgunsuzluk, afektif dengesizlik, egosantrizm, aşırı duygusallık,
kişisel dominasyon isteği, hayal etmek, tereddüt, merak, poz tutma vb.
e. Cinsel psikopati
Cinsel dürtünün memnun edilmesinde cinsel sapıklık eğilimleriyle
ifade edilir. Normal kişilerden farklı olarak dürtülerin belirgin etkisi, başta
akıl ve istek olmak üzere, tüm diğer psikolojik fonksiyonların cinsel duyguların hizmetine konulması, söz konusu psikopat kişilerin ortak özelliklerinden biridir.
Normal bir insan kendi aklı ve zekâsıyla ve başta kendi iradesiyle
kendi dürtülerini kontrol altında tutabilir ve belli hedeflere yönelebilir, bu
arada toplumun çizdiği yasal normları ve kuralları saygılar. Psikopat kişi
bu kuralları sıkça çiğner ve kendi yeteneklerini yaşamakta olduğu toplumun çıkarlarıyla uyumlaştırmaya çaba harcamaz. Öte yandan ruhsal hastalığı olan kişi, mevcut yasaların önemini anlayacak durumda değildir,
kendisinin ve başkalarının zarar verici davranışlarını görebilecek durumda değildir.
sağlık mesleki okullar için
163
BAĞIMLILIK HASTALIKLARI
UYUŞTURUCU BAĞIMLISI
Uyuşturucu bağımlılığını uyuşturucu, maddelerin fizyolojik neticelerini öğrenmek amacıyla uyuşturucu almak için duyulan büyük ihtiyaç
ile karakterize olan psikolojik ve fiziksel durum olarak tanımlayabiliriz.
Uyuşturucu bedende meydana gelen fizyolojik değişiklikler neticesi olarak bağımlılık yarattığı zaman, bağımlılığın en ağır şekliyle karşılaşmaktayız. Bu durum tolerans ve apstinensiyon sendromunun belirmesiyle ispatlanabilir. Tolerans şu şekilde karakteristik olur: uyuşturucu bağımlısı,
her yeni dozdan sonra aynı fizyolojik neticeyi elde edebilmesi için daha
büyük dozlara ihtiyaç duyar. Apstinensiyon sendromu özellikleri de şöyledir: uyuşturucu bağımlısı uyuşturucudan mahrum kaldığında beliren bir
dizi nahoş semptom olur: kullanılan uyuşturucu tipine göre istifra, basur,
ağrı olur. Psikolojik bağımlılık, uyuşturucu alışkanlığı fazla büyük olmadığı oysa fiziksel semptomların mevcut olduğu zaman belirir.
Bilim adamları uyuşturucunun laboratuvar hayvanları üzerine süsitimal edilmesini tartmaktadırlar: hayvanın (özel cihazlar yardımıyla)
kendi kendisine vereceği uyuşturucunun daha büyük süistimal potansiyeli
vardır. Günümüzde en çok süistimal edilen afyon, alkol, kokain ve barbitürat uyuşturucuları örnek olarak gösterilebilir. Hind keneviri - marihuana veya psikotrop ilaçlar gibisinden diğer uyuşturucular, hızlı ve güçlü
bağımlılık yaradırlar, ama hayvanlarda bu etki pek gözlenmez.
Alkol ve tütün yanı sıra en çok süistimal edilen uyuşturucular altı
gruba sıralanabilir: opyumlar, sedatif ve hipnotikler, stimülatörler, halüsinojenler, kanabis, nefesle içe çekilen uyuşturucular.
164
Psİkolojİ
OPYUMLAR
Opyumlar sınıfı opyum türevleri olan morfin ve heroin, bir de onların yerine kullanılan sintetikleri metadonu dahil etmektedir. Tıbbi açıdan morfin güçlü bir ağrı kesicidir. Aslında bu diğer analgetiklerin gücünü
tartmakta kullanılan bir standart olarak ele alınır. Bu ve opyum diğer türevleri ağrı yanı sıra öksürük ve bağırsak zorluklarını bloke etmektedirler. Bunlar aynı zamanda psikolojik kayıtsızlık durumunu da kışkırtırlar.
Morfinden sintetize edilen heroin, 1898 yılında öksürük yatıştırma ilacı
olarak çıkarıldı. Çok geçmeden heroinin bağımlılık yarattığı görüldü ve
bir çok devlette ilaç olarak kullanımı da yasaklandı. Eroin kullanıcıları, bu
uyuşturucu alındıktan hemen sonra mutluluk duygusu yarattığını iddia
ediyorlar. Aynı zamanda derin kayıtsızlık durumuna sebebiyet verebilir ve
bazan beden gücünü artırabilir.
Opiyumlar kullanıldıkları şartlara göre (önceki tecrübe, beklentiler
vb.) ve kullanım şekline göre (şırınga, yutma, sigara şeklinde) farklı neticeler verebilir. Apstinensiyon semptomları şunlardır: ayakların kontrolsuz
hareket etmesi, korku, uykusuzluk, istifra, terleme, kısılmalar, diyare, sıtma.
Geçen yüzyılın yetmişli yıllarında beyinde doğal olarak salgılanan
opyumlar gibi aynı efektleri olan (ağrı azaltıcı) enkefalinler keşfedildi.
Opyumlara hızlı bağımlılık ve enkefalinler arasında ki bağlılığa işaret eden
teoriler vardır. Bağımlıların doğal enkefalin yetersizliği olan kişiler oldukları ve bu yetersizliği opyumlarla tazmin ettikleri ileri sürülüyor.
SEDATİF VE HİPNOTİKLER
Bu sınıfta en çok süisitmal edilen uyuşturucular barbitürlerdir.
1900 yılından beri korkunun kaldırılması, uykunun kolaylaştırılması ve
epilepsi tedavisinde kullanılmaktadırlar. Barbitürat bağımlılarından bazıları her gün büyük miktarda barbitürat alırlar ama zehirlenmezler.
Bunlardan bazıları barbitürleri eroinle paralel olarak kullanarak, eroinin
efektini artırırlar. Barbitürlerin süistimali ağır bağımlılık ile sonuçlanır ve
alkolizme benzerdir.
sağlık mesleki okullar için
165
Barbitürat kullanmanın anında kestirilmesi alkolizme benzer: titreme, uykusuzluk, korku ve birkaç gün sonra konvülsiyonlar ve deliryum
olur. Barbitürat alımının anında kestirilmesi ölümle de sonuçlanabilir.
Ölüm aşırı büyük mikdarda barbitür alma neticesi olarak da meydana
gelebilir. Barbitürler alkol ile alındığı durumlarda çok tehlikelidirler. Bu
grupta benzoidiazepinler ve öyledenilen hafif trankulizatörleri de saymaktayız. Onlar korku, uykusuzluk ve epilepsi tedavisinde kullanılır.
Barbitürlerden daha güvenli sayıldıklarına karşın, gene de bağımlılığa sebebiyet verirler.
STİMÜLANSLAR
Bu grupta kokain ve amfetaminler en çok süistimal edilen uyuşturuculardır. Kokain beyaz kristal tozdur, acımsı tadı vardır. Güney
Amerikada çalı şeklinde büyüyen Koka bitkisinin yapraklarından elde
edilir. Tıpta kan damarlarının daraltılması, burun ve boğaz ameliyatı sırasında ağrıların azaltılması ve ameliyatlar esnasında kan kaybını önlemek
için kullanılır. Maalesef geçen yüzyılın yetmişli yıllarında aşırı derecede
kullanılmaya başlayan kokain süistimali ağır fiziksel ve psikolojik problemlere neden olmaktadır. Aynı bu dönemde kokainin bir şekli olan krek
de belirdi. Bu uyuşturucu sigara şeklinde alınır ve çok kısa zamanda ağır
bağımlılık yaradır.
Amfetaminler üşük, polen alerjisi tedavisinde 20 yüzyılın 30-lu yıllarında kullanıma girdi. Ancak çok geçmeden sinir sistemine olumsuz
yansıdığı keşfedildi. Bir dönem diyet ilacı olarak kullanıldı, ama günümüzde sadece narkolepsi (gün içinde ani uyku nöbetleri olarak beliren
gece uyku bozukluğu) tedavisi olduğu gibi, hiperaktif kişilerin tedavisinde
kullanılmaktadır. Büyükler bunu speed yani sürat olarak adlandırıyorlar.
Bu uyuşturucular insanın uyanıklığını artırıyorlar, ruh halini iyileştiriyor,
yorgunluğu ve uyku gereğini azaltıyor ama bu arada kullanıcıları sinirli ve
son derece konuşkan yapmaktadırlar. Kokain ve amfetaminler uzun süre
alındıkları halde, şizofreniye benzer psikoza sebebiyet verebilirler.
166
Psİkolojİ
Sintetik uyuşturucu olan ve ekstaz olarak bilinen 3,4-metilen
dioksimetamfetamin, uyuşturucu kullananlarda refah, sevgi, daha büyük enerji ve bazı durumlarda halüsinasyon hissi yaratmaktadır. Diğer
psiko sitimülanslar ile birlikte kullanıldığında, kötü his, kontrol kaybı,
dehidrasyon, uzun süreli kilo kaybı en ağır vakalarda ise ölüme sebebiyet verebilir. Kokain ve amfetaminler karşısındaki tolerans yıldırım
hızıyla gelişir. Apstinensiyon sırasında depresyon belirir. Depresyon o
kadar ağırdır ki bağımlılar uyuşturucuyu alana kadar ısrarlı olmalarına
neden olur.
HALÜSİNOJENLER
Halüsinojenler tıpta ender kullanılır, örneğim ölüm eşiğinde olan
hastalar, ağır ruh hastaları, uyuşturucu veya alkol bağımlılarına verilir. En sık süistimal edilen halüsyonojenler LSD (Lisergi asidi Dietil
amidi) ve meskalindir. Bu ikincisi Peyote kaktüsünden elde edilir. Bu
uyuşturucular karşısındaki bağımlılık pek hızlı geliştiğine karşın, bu
uyuşturucuların alınması kesildiğinde apstinensiyon semptomları kaydedilmez.
Fenisiklidin (PCP, “melek tozu”, “füze yakıtı”) genelde veterinerler tarafından hayvanların ameliyatı sırasında anestetik olarak kullanılır. Kolay elde edildiği için XX. yüzyılın yetmişli yıllarında çok aranan
bir uyuşturucu oldu. Efektleri diğer halüsyojenlerden farklıdır. Örneğin
LSD gerçekten kopma, eufori, vizyonların artması ve sıklıkla duyguların çapraz duruma gelmesine (renkler işidilir, sesler görülür) neden olmaktadır. Buna karşın PCP gerçek dünyadan kopma, ağrı duygusunun
azalmasına neden olur ve şizofreniye çok benzer bir durum üretebilir.
KANABİS
Kanabis sativa adlı bitkiden marihuana ve haşhaş elde edilir. İki
bile uyuşturucu genelde sigara gibi alınır. İkisinin de etkisi benzerdir:
rölaks olma, nabız hızlanması, zamanın yavaşlaması, duyma, tad, dokunma ve koku duyusunun artması gözlenir. Ancak alınan mikdar ve
koşullar uyuşturucu neticelerine bir hayli etki edebilir. Marihuana ve
sağlık mesleki okullar için
167
haşhaş her gün büyük mikdarlarda alınmadıkları halde, bağımlılık yaratmazlar. Gençler ve öğrenciler tarafından kullanılması büyük endişe
yaratmaktadır, çünkü çocuklarda okuma ve düşünme sürecine olumsuz
etkilemektedir ve bu tinercilerin psikolojik ve fiziksel gelişimine olumsuz yansımaktadır. Kanabis halk tıbbında ağrı azaltıcı olarak kullanılır,
ancak günümüzde kullanımı tıp açısından özürlü değildir.
İNHALANTLAR
Bunlar her günlük hayatta uyuşturucu olmayan maddelerdir:
tutkal, seyrelticiler, sprey ve aerosoller veya temizlik malzemeleri. Bu
kimyasalların fazlası inhale edilirerek kullanılır. Bu kimyasalların küçük dozları sinir sisteminde hafif stimülasyona neden olur, ancak daha
büyük dozlar alındığında kontrol kaybı ve bilinç kapanmasına neden
olabilirler. Bu efektler çabuk meydana gelir ve 45 dakka kadar sürerler.
Bundan sonra başağrısı, baş dönmesi ve istifra duygusu gelişir. Bu maddelerin inhalasyonu görme bozukluğu, realite değerlendirme bozukluğu
ve kas ile refleks bozukluğuna sebebiyet verebilir. Uzun sürede alındıkları halde ölüme neden olabilirler. Yüksek konsantrasyonlu spreylerin
inhale edilmesi ölümle sonuçlanabilir. Bu maddeler karşısında fiziksel
bağımlılık gelişmediği sanıldığına karşın, bazı maddeler karşısında çok
kısa zamanda tolerans gelişmektedir. Tıpta vazodilatör (izoamilnitrat)
olarak kullanılan maddelerin inhalasyonu tıbbı kaygılandıran bir meseledir (onların afrodizyak oldukları sanılıyor). Bu maddelerin uzun süre
alınması kardiovasküler sistemine zararlar verebilir.
TEDAVİ
Uyuşturucu bağımlılarının tedavisi, opyumlardan bağımlı olanlar hariç, genelde bağımlı olarak beliren vakalar için kaygı olarak gerçekleşmektedir: aşırı doz alma, uyuşturucu kullanımı sırasında aküt reaksiyonlar, malnutrisyon ve steril olmayan iğnelerin kullanımı sırasında beliren problemler. Barbitürat ve amfiteminlerin süistimal edilmesi
detoksikasyon amaçlı kişinin hastaneye kaldırılmasıyla sonuçlanabilir.
168
Psİkolojİ
Hangi maddenin süistimal edildiğini göz önüne almadan, her tedavi
yani programın amacı, uyuşturucu kullanmaktan vazgeçmektir.
Opiyat bağımlılarının ekseriyeti için iki program türü uygulanmaktadır. Birincisi bağımlının tedavi edilmekte olan bağımlılar grubuna dahil edilmesidir. Bağımlı tarafından bağımlılıkla ilgili mesuliyeti
üzerine alması, bu tedavinin baş amacıdır. Bağımlı duygusal açıdan olgunlaşmayan bir kişi olduğu ve büyüyüp olgunlaşması için ikinci bir
fırsatın verilmesi, ana fikirdir. Grup üyesinin nasıl davranacağını göz
önüne alarak, grupun diğer üyeleri tarafından eleştirilmekte veya ödüllendirilmektedir. Bazı bağımlılar bu tedaviler aracılığıyla uyuşturucuların zararlı etkilerini görebilmektedirler ve kendilerine yardımcı olmaya
(metaterapi) çalışıyorlar.
Opyum yerine diğer maddelerin kullanılması mesela metadon,
ikinci bir tedavi modelidir. Metadon eroinden daha yavaş etki etmektedir ancak bu da bağımlılık yaratır. Bu tedavi yöntemiyle bağımlının
yavaş yavaş eroinden uzaklaşması ve sokakta uyuşturucu bulmaktan
çekinmesine yardım edilmelidir. Yeni ilaçlar ile çağdaş tedavi, mesela
naltrekson, karaciğer problemi olan bağımlıların tedavi edilmesini sağlamaktadır. Bu ilaçların bağımlılık yaratmaması avantajlıdır.
ALKOLİZM
Alkolizm kronik ve progresif bir hastalıktır. Bize bildik olan alkollu içkiler veya benzeri maddeler şeklindeki etil alkolun aşırı büyük mikdarlarda alınması ile meydana gelmektedir. Alkolizmin bir çok etkenin
kombinasyonundan kaynaklandığı sanılmaktadır: fizyolojik, psikolojik, sosyal ve genetik. Alkolizm duygusal ve çoğu kez fiziksel bağımlılık
ile ifade edilir. Genelde beyin bozuklukları ve ölüm ile sonuçlanır.
Alkolizma daha çok erkekler arasında yaygındır ama kadın ve
gençler arasındaki alkol bağımlılarının sayısı giderek artmaktadır.
Alkolizm, zaman zaman meydana gelen aşırı sarhoşluktan farklı
olarak, sosyal stres semptomu ya da problemlerin işaretlenmesi sırasında yanlış adaptasyon davranışı olarak gösterilmekteydi. Alkolizm ile ilgili çağdaş görüşlere gelince: bu kompleksli bir hastalıktır. Alkolizm birçok yıl boyunca gelişir. Hastanın alkole ulaşma gereği en erken belirti
sağlık mesleki okullar için
169
olabilir (hasta her zaman yanında alkolun bulunduğundan emin olmak
ister). Bu durum hastanın kiminle dostluk kuracağı ve zamanını nerede
geçireceği olgusuna etki edecektir. Başlangıçta hastalar alkol karşısında
yüksek tolerans gösterebilirler diğerlerine kıyasen daha büyük mikdarda alkol alarak daha az netice verebilirler. Kişi zamanla giderek daha
çok içmeye başlar. Alkol kişinin hayatında ailesi, işi, şöhreti ve fiziksel
sağlığından daha önemli olmaya başlar. Kişi içme kontrolunu kaybeder
ve ne kadar alkol içebileceği konusunda endişeli olur. Alkol almanın
hoş olmayan efektlerinden kaçınmak için, bütün günlük içmeye yol
açan fiziksel bağımlılık belirebilir.
Alkolun organizmaya doğrudan sedatif ve zehirleyici etkisi vardır. Yoğun içme döneminde kaydedilen sırasız beslenme, zaten bileşik
olan sağlık durumunda komplikasyonlar yaratmaktadır. İlerleyen vakalar genelde hastaneye yatırılır. En önemli organik sistemlere olan etkileri kumulatifdir ve digestif sistemde bir dizi bozukluğa yol açabilmektedir: mide ülseri, pankreas iltihabı, karaciğer sirozu. Sinir sisteminde
daimi hasar meydana gelerek, halüsinasyonlar, alaca karanlık durumlar ve titremeler belirmektedir. Hastalığın ileri aşamasında en ciddi
semptom olan deliryum tremens belirebilir. Bunun sonu feci olabilir.
Hamilelik sırasında ılımlı mikdarda alkolun alınması bile üründe fetal
alkol sendromu olarak adlandırılan ağır neticelere sebebiyet verebileceği ispatlanmıştır.
Günümüzde bu hastalığın tedavisi, alkolizmin önceden olduğu
gibi, başka bir problemin neticesi olarak değil, birincil problem olarak
ele alınmasından ibarettir. Bu bakımda kamuoyunun bu problem karşısında daha duyarlı olması da önemlidir. Alkolizmi gizlemek gerekmez.
Alkolizm hakkında ne kadar daha erken ve daha açık konuşulursa, hastalık teşhisi ve tedavisi de daha çabuk olur. Alkol almayı bırakan hastada beliren fiziksel problemlerin halledilmesi yanı sıra, zorunlu olarak
beliren psikolojik problemleri de önemlidir. Bu durumlarda tedavi edilen ve alkoldan vazgeçmeye çalışan alkol bağımlılarından oluşan öyledenilen “destek grupları” ve bu problemlerle uğraşan uzman kişilerin
yardımı gerçekten çok büyük önemdendir.
170
Psİkolojİ
UYUMSUZ VE SAPKIN DAVRANIŞLAR
İnsanın her günlük yaşamında devamlı olarak ayak uydurması gereken değişiklikler meydana gelmektedir. Uyum bazan daha çok bazan da
daha az başarılı olur. Ortam ile uyum sağlayan, görevlerini yerine getiren,
çabalara açık olan ve etrafındaki insanlarla armonik ilişkiler geliştiren kişi
iyi uyum sağlamış kişidir. Uyum genelde başarısız ise, insanda ülser, kalp
damar hastalığı, migren ve benzeri psikosomatik hastalıklar veya başka
bir nevrotik tepki (yorgunluk, saldırganlık, uykusuzluk, çaresizlik, vb.)
belirebilir. Uyum sağlayamayan insanın hem iş görevleri hem de insanlar karşısında problemelri olur (isteksiz, korkak, dikkafalı, suç işlemeye
yatkın). Uyumsuz davranışlar tamamen sağlıklı insanlarda da belirebilir,
ama genelde zayıf psikolojik bünyesi olanlarda gözlenir (olgunlaşmayan
kişiler). Genelde psikolojik ve fiziksel açıdan daha yoğun angaje olmaları
gerektiği zaman uyumsuz davranan psikopatlar sözkonusudur. Özellikle
çatışmalı durumlar ile karşılaşan nevrotik kişilerde de uyumsuz davranışlar gözlenmektedir. Uyumsuz davranışlar genelde: ilkel tepki, apsentizm,
narkomani, alkolizm, sapkınlık olarak ifade edilir.
1. İlkel (primitif) tepki insanın regresif davranış şeklidir ve onun
yaşı ile statüsüne uygun değildir. Örneğin: büyük insan çocuk gibi davranır, genelde karakter hırsı, saldırganlık, nefret ve benzeri duygular ifade
edilir.
2. Apsentism, iş yeri, okul veya evdeki görevlerden kaçmak demektir. İş görevlerini yerine getiremeyen ya da insanlararası ilişkilerini normale sokamayan işçi sıkça işbaşı yapmaz. Derslerini öğrenemeyen öğrenci
sıkça derslere girmez. Aile problemleriyle yüzleşmeye hazırlıklı olmayan
ebeveyn daha çok evin dışında olmaya nedenler bulmaktadır.
3. Sapkın davranışlar, erken çocukluk çağında ebeveyn sözü dinlememekten başlayarak, suç anlamlı sapkın davranışlara kadar geniş asosyal
davranışlar tabelasını kapsamaktadır. Evlerinden, okullarından kaçan küçük yaş çocuklar, yalan söyleyen, hırsızlık yapan, başıboş dolaşan çocuklar, eğitimi ihmal edilmiş çocuklar olarak adlandırılırlar.
En hafif vakalardan suç işlemlerine kadar uzayan sapkın davranışlar
en çok ergenlik çağında görülür. Bu dönemde sayısı çok psikolojik kaynaşma olur; rüyalar, istekler, ebeveyinler ile temasın kesilmesi, onlarla anlaşmazlıklar, tartışmalar, inat, özgürlük isteği, öz afirmasyon, gibisinden
sağlık mesleki okullar için
171
çok sayıda psikolojik kaynaşma meydana gelir. Ebeveyn otoritesi azalır.
Ebeveynler eski moda, gülünçütür, hiçbir şey anlamazlar, onların gelişimini engellerler vb. Ebeveyinler, okullardaki öğretmenlerle ve ortamla
meydana gelen bu çatışmalı durumlar dolayısıyle, gençler çeşitli sapkın
davranış şekilleriyle tepki göstermkete, bazı gençler ise yasalarla da çatışmaktadırlar. Sapkın davranışların en sık rastlanan çeşitleri şunlardır: kapanmışlık ve çekinme, herhangi bir faaliyet için istek kaybı. Öte yandan
aşırı dışadönüklük da belirebilir: kahraman olma, maceralar, erkeklik veya
dişiliğin afirmasyonu, aynı fikirde olanlar grubunun kurulması, birlikte
hırsızlık yapma veya kavgaya iştirak etme, sokakta saldırgan davranış ve
benzeri durumlar belirebilir.
Davranışlardaki bozukluklar iki temel gruba sıralanabilir: nevrotik
ve psikotik-asosyal davranışlar. Nevrotik davranışlara pişmanlık duygusuyla izlenen suçlar girmektedir. Mesela suç işleyen kişi işlemiş olduğu
suçu anlamakta ve neticelerin farkındadır. Ancak kişinin süper ego-sunda bozukluk varsa veya henüz oluşmamışsa, psikopat asosyal davranış tipi
söz konusudur. Bu kişilerde hastalık sık sık tekrarlanmaktadır ve onların
tedavisi ve topluma ayak uydurması zordur. Bu tip suçluların kendini beğenmişlik problemi de vardır, bunun sonucunda işlemiş oldukları suçların sayısı artarken, başkalarının cesaret edemedikleri bir şeyi yaptıkları
için gururları da artmaktadır. Onların sadece kurban bulmaları gerekiyor,
kriminel aktivitelerini ise her zaman aynı steryotip usulle işlemektedirler.
Bunun sayesinde kovuşturma organları tarafından kolaylıkla bulunmaktadırlar. Sevgisiz ve toplumsallaşma modeli dışında büyüyen bireyler sözkonusudur, bunun sonucunda onların tespit yeteneğinde azalma vardır.
Davranış bozuklukları olan çocukların tarihçesi incelendiğinde, vakaların hemen de tümünde, okulda başarısız oldukları, özellikle daha yüksek
sınıflara geçişte başaramadıkları verilerine rastlanmaktadır. Çünkü daha
yüksek sınıflarda öğrencilerden daha çok çalışmaları ve daha çok ders ve
öğretmenlere uyma beklentileri vardır. Nevrotik davranış bozukluklaru
aşırı sıkı terbiye rejimi veya aşırı derecede hoşgörü ile yetiştirilen çocuklarda belirmektedir. Her iki vakada da suçluluk duygusunu cezalayan son
derece sert süper ego mevcuttur. Bu kişiler aktivitelerden çekilmekte veya
suçluluk duygularını azaltacak ceza almaları için kasıtlı olarak suç işlemektedirler. Kişi kendisini bularak istikrara ulaşmaya başardığı halde, bu
savunma mekanizması kaybolabilir.
172
Psİkolojİ
Çocuklarda en sık görülen davranış bozuklukları şunlardır: derslerden ve evinden kaçma, daha ufak hırsızlıklar vb. Suç ahlakı olan ebeveyinlerin mevcut oldukları ailelerde, çocuk bunu diğer ebeveyn formları olarak
benimsemektedir. Çocuklarda hırsızlık, daha büyük güven ihtiyacından da
kışkırtılabilir. Bu vaka özellikle paranın tek sevgi ve güç sembolu olduğu
ailelerde görülür. Her günlük kazanç peşinde kendi çocuklarına yeterince
zaman ayıramayan ebeveynler, sevgilerini oyuncak veya diğer hediyeler
satın almak, çocuğa para vermek ve sevgilerini bu şekilde kanıtlamak için
çaba harcıyorlar. Sevgi azaldıkça çocuk daha çok delil aramaktadır ve neticede ekonomik güvenlik için duygusal nedenlerden dolayı hırsızlık yapan
çocuk olmaktadır. Çocuğun karşısına büyük ve imkânsız istemler koyan
reel durumlar, onun okul ve evinden kaçmasına neden olmaya mecbur değildir. Özellikle kendilerine emin olmayan çocukların ebeveyin sevgisini
test etme gereğini duymaktadırlar. Ebeveyinler çocuğun okuldan kaçmasını genel olarak ceza ile karşılamaktadırlar ama bunun neticesi yeni kaçışlardır. Bu şekilde nevrotik mekanizma oluşmaktadır. Çocuk büyüdükçe,
bu mekanizma rasyonelleşmektedir. Okuldan kaçışlar için konsere gittim, arkadaşımı ziyaret ettim gibisinden özürlü nedenler bulunmaktadır.
Çocuklar bu şekilde ebeveyinlerini cezalamakta, onların korku ve pişmanlık duymaları ve onlara olan sevgilerini artırmaları amaçlamaktadırlar.
Davranış bozuklukların çoğu, olumsuz motivasyon kışkırtan akranlar gurubu, kitlevi iletişim araçlarının sundukları olumsuz eğitici programlarında da zemin bulmaktadır.
Daha büyük boyutlu hırsızlıklar, fuhuş, alkolizm, uyuşturucu ve diğerleri, daha ağırı suç davranışlarıdır. Bu vakaları araştıran ve bu kişilerin
davranışlarının düzeltilmesiyle uğraşan özel hizmetler vardır. Aile içindeki armonik ilişkiler, çocuk ve gençlerin kişiliğinin saygılanması, pozitif
davranış şekillerinin desteklenmesi, onlarla ilgilenmek için daha çok zamanın ayırılması, çocuklarda davranış bozukluklarının azalmasına katkı
sunmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
173
PSİKOLOJİK BOZUKLUKLARIN TEDAVİSİ
Günümüzde sayısı çok psikolojik bozukluk başarıyla tedavi edilmektedir. Nitekim yine de daha etkili tedavi yöntemlerinin bulunması gereği duyulmaktadır. Tedavi genelde iki şekilde yapılır: kimyasal ve fiziksel
(fizyolojik) araçlar ve psikoloji araçları. Bu ikincisinde tedavi uygulayan
sağlık çalışanı, hasta ile temas kurarak, hastanın diğer insanlar karşısındaki davranışlarını ve realiteyle ilgili anlayışlarında değişiklik yapmaya çaba
harcamaktadır. Bu bozuklukların tedavisi için sayısı çok psikolojk işlem
vardır: çeşitli psikoanaliz yöntemleri uygulanmaktadır. Bunların sayesinde hastanın bilinç altı va irade dışına bastırılan içeriklerin bilince taşınması için çaba harcanmaktadır. Zihin süreçlerinin doğru işlemesi amacıyla,
zihinsel bozukluklara yapılan psikolojik etkiler binlerce yıl eskidir. Sihir ve
dini adetlerde en eski ilkel psikoterapi içeriklere rastlamaktayız. Çağdaş bir
tedavi şekli olan organize ve sistemli psikoterapi geçen yüzyılda uygulanmaya başlamıştır. Fransada Şarko ve Barnej, Avusturyada Braer tarafından
başlatılmıştır. Daha sonra bu bilim adamlarına katılan Sigmund Freud psikoanalizi en yüksek aşamasına getirmiştir. Gelişmiş psikoanaliz psikolojik
tedavisi daha sonraki gelişimine büyük etkide bulunmuştur. Psikoanaliz
en çok kullanılanlardan biri grup psikolojik tedavisidir. Bu tedavi sırasında, psikologun yönetmenliği altında çok sayıda hasta aynı anda kendi
güçlüklerini ortaya atmakta ve sorunları üzerinde tartışmaktadırlar. Onlar
diğerlerinin de benzer problemleri olduğunu öğrenerek ve kendi sorunlarını ortaya atarak, problemlerinin gerçek yüzünü görebilecek ve diğer insanlarla sosyal ilişki kurabileceklerdir. Psikodram, grup psikolojik tedavi
şekillerinden biridir. Günümüzde sayısı çok psikolojik tedavi yöntemi uygulanmaktadır: biheviyoral (davranış) tedavisi, egzistensiyel (varoluşsal)
psikolojik tedavi ve Geştald tedavi.
Her psikolojik tedavi üç temel olguyu kapsar: bilisşel fonksiyonların
yeniden yapılanması (tutumlarda, değer sistemleri ve kişiye doğrudan etki
eden diğer öğelerde olasıl değişiklikler dahil); duygusal tepkilerde değişiklik; motivasyon yapısının değişmesi dahil, davranışların modifikasyonu
(değişikliği).
Davranışçı terapisi (Biheviyoral terapi), özel şartlandırma şekilleriyle, nevrotik davranışlar ve diğer bozukluklar ortadan kaldırılabilir.
174
Psİkolojİ
Varoluşsal psikolojik terapi, şahsi kimlik duygusunun eksikliği
ve kendi ortamı ile insanların bağlılık noksanlığı, yaşamakta olduğumuz
dünyadan yabancılaşma duygusu, çağdaş insanın temel sorunlarından biri
olduğu anlayışından yürümektedir. Bireyin mücadele etmeye değer manevi ve ahlaki değerler bulabileceği tahmininden yola çıkılmaktadır.
Geştald terapisi, kişi bütünselliği ve davranışlarının ortam ile
uyumlaşmasına doğru giden tüm teknikleri uygulamaktadır. Son zamanlarda hastalara yönelik terapi bir hayli yayılmıştır.
PSİKOLOJİK DANIŞMA
Tedavinin terapist ve hasta arasında dolayısız temas aracılığıyla uygulanan tüm yöntemlere danışma denilir. Tüm psikoanaliz şekilleri de
psikolojik danışma türleridir. Ancak bunları genelde psikoz ve ağır nevrozların tedavisinde psikologlar uygulamaktadırlar. Psikologlar bu yöntemleri uygularken daha hafif nevrotik problemler, zaman zaman görülen
psikolojik güçlükler, değişik sosyal ortamlardaki problemleri (evlilik, aile,
okul ve diğer çocuk eğitim şekilleri), çözmeye çaba harcamaktadırlar. Bu
arada meydana gelen güçlüklerin nedenlerini bulmaya ve onların nereden
kaynaklandığını öğrenmeye çalışarak farklı psikolojik danışma yöntemleri uygulamaktadırlar. Yapılan tespite dayanarak, belirli problemle ilgili
nedenlerde, psikolog hastanın nasıl davranması gerektiği konusunda tavsiyellerde bulunmaktadır. Buna göre, belirli bir güçlüğün gerçek nedenlerinin bulunması, hastanın gerçek engelleri görebilmesi, özgüven duygusunu geliştirmesi ve güçlükleri aşma isteğini pekiştirmesi, psikolojik
danışmanın özünü oluşturmaktadır.
Soru ve ödevler:
1. Ofere göre kendini normallik ölçütlerinde bul.
2. Agravasyon ve simülasyon örnekleriyke karşılaştın mı? Tarif edebilirmisin?
3. Nevroz belirme nedenleri hangileridir?
4. Verilen sınıflandırmaya göre, nevroz çeşitlerini say.
5. Nevrozlar nerede ve nasıl tedavi edilir?
6. Psikopat benzerliğini tarif et.
7. Psikozlar neden en ağır ruhsal bozukluklardır?
sağlık mesleki okullar için
175
8. Narkotik araçları say ve hangi fizyolojik değişikliklere neden olduklarını say?
9. Hangi kişinin alkolik olduğunu söyleyebilirsin?
10. Kendinde veya arkadaşlarında uyumsuz davranış şekilleri var mı?
11. Psikolojik bozukluklar nasıl tedavi edilir?
SAĞLIKTA ÖZEL PSİKODİNAMİK
✓ SAĞLIK PRATİĞİNDE YÖNTEMLER VE TEKNİKLER
✓ İLETİŞİM TEMEL PRENSİPLERİ
178
Psİkolojİ
Ne tuhaftır ki, mutlu olabilmemiz için ne kadar az şey gerekir, daha
da tuhaftır ki bu az şeylerden ne kadar çok yoksunuz.
İvo Andriç
Başka insanların mutlu olmasını sağlayan insan en
mutludur.
Diderot
Mutluluğu başkalarıyla paylaşmıyorsak zenginliği de
başkaları için üretmiyorsak onların tadını çıkarmaya
hakkımız yoktur.
Bernard Show
Tanrıya ulaşmak istiyorsanız insana hizmet ediniz.
Svami Vivekanda
Hayat, başkalarına verdiklerimizi iade eder.
İvo Andriç
Büyüklük için yaşanan Hayatın kökleri kuvvette değil
zayıflıktan kaynaklanır.
Erih From
Ben bir insanın her şeyi olduğunu biliyorsan, o zaman
ona acı çektirme
Vişnu Sutra
Hayatın sevinç olması gerektiğini rüyamda gördürm. Uyandım
ve hayatın çaba olduğunu anladım. Çalıştım ve sevincin çabada
olduğunu sezdim.
Tagore
sağlık mesleki okullar için
179
PSİKOLOJİDE YÖNTEM VE TEKNİKLER
YÖNTEM VE TEKNİK KAVRAMI
Yöntem (metot) bir problemi araştırma şeklidir. Teknikler herhangi
bir araştırma için gerekli olan bilgileri toplama işlemleridir. Psikoloji diğer
bilimler olduğu gibi, sayısı çok yöntem ve teknik kullanmaktadır. Onların
yardımıyla psikolojik belirtiler ve onların arasındaki bağlantılar keşfedilip
incelenmektedir. Belli bir olayı incelemedeki başarı oranı, seçmiş olacağımız yönteme bağlı olabilir. Araştırmacı temel kuralları inceliyorsa, bilimsel
değeri daha büyük olan yöntemi seçmelidir. Yöntemin seçilmesi sırasında
incelemeye konu olan kişinin yaşı önemli rol oynamaktadır. Büyüklerin
psikilojik yaşamını araştırmak için kullanılan yöntem ve tekniklerin çocuklar için geçerli olamayacağı beyandır.
Sağlık çalışanları hergünlük çalışmalarında, hastaları daha iyi tanımak veya onlara yön göstermek için sayısı çok yöntem ve teknik kullanmaktadırlar.
PSİKOLOJİDE VE HASTALAR İLE MUAMELEDE
KULLANILAN TEMEL YÖNTEMLER
1. KENDİ KENDİNİ GÖZLEM (İÇ GÖZLEM) - en eski ve en yaygın yöntemlerden biridir. Bu yönteme göre insan kendi psikolojik yaşamı,
düşünceleri, yaşantıları, tutumları ve duygularını kendisi gözlemlemekte,
demektir. İnsan kendi yaşantılarını analiz eder ve kendi psikolojik yaşamı
için bilgi oluşturur. Bu bilgiler sayesinde diğer insanlar ile birlikte yaşamaya adım uydurmaktadır.
Başkalarını anlamak istiyorsan, önce kendini tanı deyimi, iç gözlemin ne kadar önemli olduğunu gözler önüne sermektedir.
Gözlem yöntemi önemlidir ancak, genelde pek güvenli sayılmaz
çünkü avantajları da, eksiklikleri de vardır. Avantajlar: sadece bu şekilde
başka insanların yaşantılarını anlayabilmekteyiz. Eksiklikler: insanın söylediklerinin doğru olup olmadığını kontrol edemeyiz. İnsanın tarif ettiği
yaşantılardan ne kadar daha çok zaman geçerse, onlar o kadar daha çok
değişir ve solarlar.
180
Psİkolojİ
Her nasılsa iç gözlem, psikoloji ve tıpta uygulanan baş yöntemlerden
biridir. Hasta kendi hastalığı konusunda bilgi verdiği zaman, içgözlemini kullanmaktadır ve teşhisin konulmasıyla ilgili değerli bilgiler verebilir:
ağrı yaşamak, ağrı yerinin tespiti, çeşitli beden değişiklikleri ve içgözlem
belirtileri olan sansasyonlar, aynı öyle içgözlemin fenomenleridir.
Hastane pratiğinde iç gözlem her defasında başka yöntem ve tekniklerle tamamlanmaktadır.
2. DİĞER İNSANLARI GÖZLEME YÖNTEMLERİ
İnsanlar her zamandan beri kendi aralarında biri diğerini gözlemlemişlerdir. Gözlem nedenleri bazan sempati, bazan işbirliği için hazırlanma
bazan geçimsizlik olabilir.
Diğer insanların gözlemlenmesi, onların davranışlarını gözlemlemeyi kapsamaktadır ve bunun üzerinden konkre kişinin psikolojik yaşamı
hakkında bazı şeyler öğrenmeye çalışıyoruz.
Diğer insanları gözlemlenin iki yöntemi vardır:
a. Tesadüfen gözlemleme - gözlemci gözlemlemeye hazırlanmadığı
ve bunu tesadüfen yaptığı gözlemdir. Örneğin hastanedeki bekleme odasında hastaların davranışı, sokakta meydana gelen bir olay, çocuk oyunu
vb. gözlemlenebilir. Bu gözlem sırasında insanlarda belli bir tepkiye neden olan tüm koşulları görmemekteyiz. Biz olayların sadece bir kısmını
görmekteyiz ve daha çok insan için geçerli olacak sonuçlar çıkartamayız.
Bunu bir örnekle gösterelim: bir trafik kazasının görgü tanıkları farklı bilgi
vermekteler. Farklar, insanlar böyle bir olayı gözlemlemeye hazır olmaması
ve herkesin gördüklerine şahsi bir şey eklemesinden kaynaklanmaktadır.
İnsanların ilk bakışta değerlendirilmesi - bu yöntemi pratik nedenlerden dolayı her gün uygulamaktayız. Tanımadığımız biri muayenehaneye girdiğinde, isteyerek ya da istemeyerek, o insan hakkında bir sonuç
çıkartmaktayız. Bu tür değerlendirmenin nesnel olmadığı ayandır.
- Bu değerlendirme her şeyden önce: gözlemleyenin özelliği; onun
hayat tecrübesi; zekâsı ve kendi kendini tanıma oranı; gözlemleyen kişinin
cinsi, gözlemlenen kişinin özelliklerine bağlıdır. Bazı insanlar için daha
kolay sonuç çıkarabiliriz çünkü onların açık bir kitap gibi olduklarını söyleriz. Diğerleri için çok daha uzun zamana ihtiyacımız vardır. Her insan
hakkında sonuç çıkardığımız zaman hata edebiliriz: işlere üstten yanaşıyorsak, siyah-beyaz değerlendirme uyguluyorsak, insanların ekseriyeti ortalama sınırında bulunduklarını unutuyorsak hata edebiliriz. Bunun yanı
sağlık mesleki okullar için
181
sıra gözlemlediğimiz kişiye bizim zayıflık ve isteklerimizi atfediyorsak,
hata edebiliriz. Bir sonucu alel acele çıkardığımız yani bir kimse için not
verdiğimiz zaman, bu olasıl hataları göz önünde bulundurmalıyız.
b. Kasıtlı (planlı) gözlem - bir nesne, olay veya insanı yakından tanımak istiyorsak, kasıtlı gözlem uygularız. İnsanları değerlendirdiğimiz
zaman, geçmişte onun kişiliğine etki eden ve insanın bu ya da şu şekilde
davranmasına katkıda bulunan etkenleri bilmeliyiz.
İnsanların kasıtlı gözlemlenmesi, sağlık çalışanının en önemli işlerinden biridir. Örneğin o hastaya yazmış olduğu ilaçların etkisini görmelidir. Bu arada hastayı gözlemleme planı yapmalıyız. Olayların kayda alınması, kasıtlı gözlemlemede temel koşullardan biridir. Bu şekilde özellikle
birden çok hastayı gözlemlediğimiz zaman, kayıtların korunması gerekmektedir.
Hastanın kasıtlı gözlenmesi sağlık çalışanın temel görevlerindendir
ve bu arada şunlara dikkat etmelidir:
- Hastanın kendisine olan davranışı nasıldır (üzgün, keyifsiz, huzursuz, ağır düşüncelerle uğraşıyor vb.);
- Hastanın hastalık karşısındaki tutumu (kaygısız mı yoksa hastalığı
küçümsüyor mu, yoksa aşırı kaygılı mı);
- Hastanın teşhis ve terapi işlemleri karşısındaki tutumu (işbirliği
yapmıyor, öğütlere kulak asmıyor);
- Hastanın sağlık personeli karşısında tutumu (güvensizlik, samimiyetsizlik, bağlılık, küçümseme);
- Hastanın aile karşısındaki tutumu - ziyaretçilerin gelişine kadar
kaygısız mıdır, ziyaretçileri kabul etmek istemiyor mu yoksa onları sabırsızlıkla mı bekliyor, kendi başına kalma isteği, diğer hastalara bağımlı olmak, sıkça rastlanan ruh halleridir.
- Sayısı çok hasta kendi psikolojik sorunlarını söylemez ya da mevcut olduklarını gizler. Bu tür ifadeler bizi yanıltmamalıdır ve onları devamlı olarak yakın takibe almalıyız. Özellikle çocuklarla çalıştığımız zaman çok dikkatlı olmalıyız.
3. DENEY - sayısı çok bilim tarafından uygulanan, psikoloji ve tıpta
ise mümkün olduğu fırsatlarda kullanılan en büyük bilimsel değeri olan
yöntemdir.
Doğal koşullarda meydana gelen önceki iki yöntemden farklı olarak,
deneylerde olaylar yapay olarak kışkırtılır ve laboratuvarlarda uygulanır.
182
Psİkolojİ
Deney bir yöntem olarak daha çok avantajları vardır: olayı kendimiz kışkırtırız, gerketiğinde tekrar edebiliriz, şartları kontrol etmekyetiz,
zaman kaybı olmaz, hassas ölçüm yapılır, eğer bir kimse elde edilen sonuçlardan şüpheleniyorsa, deneyi tekrarlayabiliriz. Deneyin eksiklikleri
şunlardır: psikoloji ve tıpta sınırlı olarak uygulanması (insan sağlığına
zarar verebilecekse uygulanamaz, bundan dolayı insanların yerine fareler,
antropoid maymunlar ve diğer memeliler kullanılır). İnsan kendisiyle bir
şeyler yapıldığını bildiği için davranışlarını değiştirebilir.
Deneylerle psikolojik belirtiler hassasiyetle tartılıp belirlenir, nedenlerle ilgili analizler yapılır, ilaçların organizmalara etkisi incelenir (gönüllülerde) vb.
KİŞİLİK İNCELEME TEKNİKLERİ
1. MÜLAKAT - belli bir amaçla yapılan ve uzmansal olarak planlanan sistemli bir konuşmadır. Hastayla yapılan her konuşma mülakat değildir.
Bilgilerin elde edilmesi, tahminlerin doğrulanması veya belli bilgilerin bildirilmesi mülakatın asıl amacını oluşturabilir. Sağlık pratiğinde
hasta ile yapılan konuşma hastanın tarihçesi hakkında bilgi edinmek, hastayı ameliyata hazırlamak, hastaneden ayrılmazdan önce danışma yapmak
veya hastalıkla alakalı kötü bir haber bildirmemiz gerektiğinde uygulanır.
Hastanın kişiliğini tanımak, müdahale hazırlığı gerektiği gibi yapılmadığı
zaman da hastayla görüşme yapılır.
Mülakatın yapılması için eğitim isteyen bir yetenektir. Kendisiyle görüştüğümüz kişinin oldukça daha iyi ve başarılı işbirliği için hazırlanması,
görüşmenin esas amacını oluşturur. Görüşme kendiliğinden başlamalı ve
hastanın yaşı, cinsiyeti, eğitimi ve diğer özelliklerine adapte edilmelidir.
Yapılma şekline göre görüşmeler: Dolayısız (sorular önceden hazırlanmıştır) ve dolaylı (konuşmanın devam ettirilmesi için bazı sorulardan
kaçınılır ve hastanın son sözleri tekrarlanır). Bunu daha iyi açıklayabilmemiz için bir örnek verelim: Görüşmenin başlangıcında hasta korkuyorum
dediyse, dolayısız konuşmada neyden korkuyorsunuz sormalıyız, dolaylı
konuşmada ise korktuğunuzu söylediniz şeklinde yanaşacağız.
sağlık mesleki okullar için
183
Konuşma yapılırken her konuşmacının bilmesi ve onları saygılaması
gereken bazı kurallar vardır:
- Hastanın daha çok konuşması teşvik edilmeli, konuşmacı ise daha
pasif olmalı;
- Onu dinlemeye öğrenmeli ve konuştukları karşısında ilgi göstermeli;
- Hastanın güvenini kazanmak gerekir;
- Konuşma kendiliğinden, zorlamadan gelişmeli;
- Cevapların verilmesi telkin edilmemeli;
- Hastanın söyledikleri eleştirilmemeli ve ahlaki açıdan değerlendirilmemeli;
- Sonuçta hastanın sempatik ya da antipatik özellikleri kayda alınmamalı;
- Mümküm ise, konuşma başlamazdan önce hasta hakkında bilgi
toplamamız gerekiyor
- Konuşma sırasında hastanın bütünsel davranışlarının gözlenmesi
tavsiye edilmektedir.
Görüşme sonunda hastaya herhangi bir tavsiyede bulunup bulunmayacağımız karar verilmelidir, çünkü genelde her konuşmanın sonunda
böyle bir beklenti vardır.
Konuşmayı yapanın sonunda ufak bir “hile” yapması yani tavsiye
vermekten kaçınarak, hastayı kendibaşına karar vermesi bakımında yönlendirmesi tavsiye edilir. Kararın kendibaşına verilmesi iki taraflı psikolojik önem taşır: birincisi, başkasının tavsiyelerini zor kabul ederiz, ikincisi,
hasta kendi verdiği kararıyla kendi güveni ve özgüvenini sağlamlaştırmakta yani hasta konuşma esnasında olgunlaşıp değişmektedir.
2. PSİKOLOJİ TESTLERİ - Son yıllarda psikoloji testleri çok popüler ve kullanılır oldu. Belli kurallara göre hazırlanan, daha önce denetlenen
standart sorulardan oluşmuştur. Hasta bu testi belli bir süre içinde doldurmalı. Testler sözlü ödevler ya da manipülatif ödevler (bir bütün oluşturmak, çizmek) şeklinde olabilirler.
Uzman tarafından yapılan her testin birkaç özelliği vardır: geçerlilik - araştırılan şeyi tartabilmeli; nesnellik - sonuçların değerlendirilmesi
sadece tartılan olay ya da nesneye bağlı olmalı; tutarlılık - yeniden ve aynı
184
Psİkolojİ
koşullar altında kullanıldığında aynı sonuçları vermeli; duyarlılık - özneler arasında en ufak farkları bile tartabilmeli.
Testler aşağıdaki gibi olabilir:
- Değerlendirme testleri - pedagoji pratiğinde kullanılan ve sözlü
testlere kıyasen daha nesnel sayılan testlerdir;
- Yetenek testleri - değişik olabilirler, mesela:senzomotor yetenekler
testi (görme keskinliği, parmakların yeteneği, hareketlerin koordinasyonu
vb.). Burada zihinsel yeteneklerin tartılmasına ait testler de yer almaktadır.
- Kişilik testleri - kişinin bazı özelliklerin (karakter, mizaç, tutumlar, ilgiler) ölçümü yapılır. Kişilik testleri psikiyatride, ruh hastalıklarının
teşhisi ve tanımında yardımcı araç olarak kullanılır.
3. PROJEKTİF TEKNİKLERİ - psikopatolojide yardımcı teşhis
araçları olarak kullanılır. Özneye pek ayan olmayan, tamamlanmamış,
bünyeleşmemiş, tamamlanması, oluşturulması gereken malzeme verilir ve bu arada özne kendi kişiliğinin projesini ifade edecektir. Projektif
tekniklerle hastanın istekleri, endişeleri, iç huzursuzlukları, korkuları,
saldırganlığı, asosyal davranışları, yakınları karşısındaki tutumları ve ona
yük olan diğer düşünceleri
keşfedilmektedir. Bu tekniklerle marazi etkisi olabilecek bastırılmış yaşantılar
da keşfedilebilir. En sık kullanılan projektif teknikler
şunlardır: Rorşah noktaları, TAT test (konusal idrak
testleri), tamamlanmayan
cümleler, çağrışmalar, oyun
ve oyuncaklar çocuk resimleri vb.
Oyun ve oyuncak
testi çocuk psikolojisinde
Res. 24 Rorşah noktaları
sağlık mesleki okullar için
185
yardımcı teşhis tedavi aracı olarak kullanılan iyi bir projektif tekniğidir
(özellikle nevrotik bozukluklarda uygulanır)
Projektif teknikler nesnel işlemler olmadığını göz önüne alarak, onların uygulanması için tekniklerin iyi bilinmesi ve uygulayıcının iyi klinik
tecrübesine sahip olması gerekmektedir.
HASTAYI ÖĞRETME TEKNİKLERİ
Hastayı sağlık açısından eğitmek, tedavi süreci esnasında işbirliği
yapmasını sağlamak ve onun öz sorumluluğunu daha yüksek seviyeye kaldırmak, sağlık çalışanlarının ödevlerinden biridir. Bu arada şu yöntemler
başvurur:
1. BİREYSEL EĞİTİM - beslenme, dinlenme, ilaç kullanma tavsiyelerinden oluşan öğütlerin verilmesinden oluşur. Bu arada sağlık çalışanı, anlaşılabilmesini istiyorsa kendi sözlüğünü hastanın anlayabileceği
seviyeye denk getirmeli. Öğüt vermekte aşırıya gitmemeli, sadece önemli
olan ve hastanın bildiği şeyler söylenmelidir. Bu eğitim çerçevesinde hastaya durumları görsel araçlarla (resimler veya pratik) gösterme yöntemi
uygulanır. Diabet melitus hastası kendisine insulin iğnesi nasıl yapabilir
konusunda ders vermemiz, bu eğitimde uygulanan yöntemlerden biridir.
Bu arada önce kendimiz örnek veririz, ondan sonra hasta bizim yanımızda
uygulama yapar ve gerekli olduğunda olasıl hataların ortadan kaldırılması
için bütün işlem tekrarlanır.
2. GRUP HALİNDE ÇALIŞMA - hastaların düşüncelerine ve tutumlarına etkide bulunmak istediğimizde, sağlık örgütlerinde sıkça uygulanan bir yöntemdir. Grup halinde çalışma sırasında daha çok fikir üretilmekte, hatalı fikir ve tutumlar daha kolay görülüp reddedilir, yeni çözümlerin bulunması teşvik edilir.
Başarılı grup çalışması için birkaç koşul gereklidir: seansa katılanların tümü (hastalar, personel, aile fertleri) gurup halinde çalışmanın
hedefini bilmeli, katılanların kendi düşüncelerini ortaya atabilecekleri tartışmalar mevcut olmalı, başkalarını dikkatle dinlemeli, farklı düşünceler
örtbas edilmemeli, eleştiri yapılmalı, ama kişilik küçümsenmemeli, tartışma havası rahat olmalı.
Grup halinde çalışma, bağımlılık hastalıklarının tedavisinde oldukça faydalı neticeler vermiştir.
186
Psİkolojİ
3. ÖNERİ - başkasının düşüncesine etki etmek, eleştiri yapmadan
başkasının düşüncelerini üstlenmek anlamındadır. Eleştiri yapmadan, delil ve kendi düşüncesi olmadan telkini kabul ediyor demektir.
Hastalar sağlık tarafından verilen telkinlere yatkındır. Bu olay dolayısız olabilir, mesela sağlık çalışanı hastayı cesaretlendirmek amacıyla
onun sağlık durumunu övdüğü zaman. Bu telkin, sağlık durumunda reel
iyileşme olmadığına karşın hastaya pozitif etki etmekte ve çok geçmeden
kendisini gerçekten daha iyi hissedecektir.
Dolaylı telkin öyle denilen “plassebo efekti” ile en iyi gösterilir. Baş
ağrısı olan hastalara şekil, paketleme ve tadı bakımında ağrı kesiciye benzeyen, aslında hiçbir ilaç içermeyen haplar verilir. Bir süre sonra, hastaların üçte ikisinde başarılı olmuştur!
Soru ve ödevler:
1. İç gözlem neden sağlam bir yöntem değildir?
2. Deneyin avantajları ve eksiklikleri hangileridir?
3. Arkadaşlarını gözlemle! Gözleme dayanarak onların duygularını
öğrenebilirmisin?
4. Pratik derslerde hastaları gözlemle.
5. Oturtulmuş kurallara göre, hastayla konuşma yap.
HASTANIN KİŞİLİĞİNDE PSİKODİNAMİK
ÖZELLİKLER
GİRİŞ
Hastalık insanın başına gelen korkunç bir şeydir ve onu her günlük
yaşam raylarının dışına çıkarmaktadır. Hastalıkla yüzleşmek ıstırap çekmek demektir, insan, onun EGO-su kimlik difuzyonu veya negatif kimlik
ile ıstıraba maruzdur.
Kimlik difuzyonu - isteksizlik, apati, herhangi bir şey karşısında ilgisizlik, o zamana kadar ki tüm ideal ve planların yıkılması ile dile gelmektedir. Hasta reel olmayan düşüncelere yatkındır, kendi hayatına kıymaya
düşünür, hiç kimseye inanmaz, gelecekle ilgili ümitleri yoktur.
Negatif kimlik - karşı koyma ile dile gelmektedir, hasta ona yardımcı olmak isteyen sağlık çalışanları ve yakınlarının tavsiyelerine aykırı dav-
sağlık mesleki okullar için
187
ranmaktadır. Kendisine kapanır, kendisine ve başkalarına emin değildir,
suç ve daha düşük değer duygusuna kapılmaktadır.
Hastalığın devamında, hastanın davranışlarında savunma mekanizmaları ağır basmaktadır. Hastalığın getirdiği tüm hoş olmayan durumları
bastırmaya, reddetmeye veya rasyonelleştirmeye çalışır. Hastalığın nesnel
olan belirtiler yanı sıra yeni belirtiler icat eder, duygusal güçlüklerini somatik (bedensel) plana taşıyarak, konverziyon yapar. Davranışlarında geriler, çaresiz çocuk seviyesine gelir, buysa tedavinin uzamasına neden olur.
Hasta ve sağlık çalışanı hastalığa karşı ortakça davrandıkları zaman, tedavi
başarılı olur.
HASTAYA YANAŞMA ESASI
Daha önce belirtilen özelliklerin bilinmesi, hasta için karakteristik
olan diğer özelliklerin öğrenilmesi, başarılı bir tedavi sürecinin başlatılması bakımında temel ön koşullardan biridir. Hastanın kimliği ve hastalık
süresince içinde olup bitenlerin tümünü öğrenmediğimiz halde, uzman
olarak büyük bir hata işlemekteyiz ve bu hata tedaviyi kısmen başarılı veya
başarısız kılacaktır.
Hasta bir organın ardında insanın durduğunu hiçbir zaman unutmamalıyız. Bu halde sadece organ değil, hastanın kimliği de hastadır.
Kimlik psikodinamiğinin tanınması özellikle kronik hastalar ile çalışmamızda önemlidir. Uzun süren hastalık insanın kimliğini değiştirir,
buysa tedaviyi zorlaştırır. Sağlık çalışanları hastanın EGOsundaki pozitif
fonksiyonları (tedaviye aktif katılım, rahatlatma vb.) ve pozitif özellikleri
(güven, emniyet, girişim vb.) teşvik etmelidir. Örneğin, hastaneden bağımsız hayat için yeteneksiz olan birini taburcu ediyorsak, akciğer vereminin tedavisi ne kadar eder?
Tıp personelinin çalışmasıyla alakalı sayısı çok uyarı hastalardaki
psikodinamiğin tanınmasına bağlıdır (her hasta için genel ve özeldir). Bu
özelliklerin bilinmemesi, tedavi edilen organa (kalp, böbrek, karaciğer)
büyük yardım etmek ama hastaya ufak yardım demektir. Tıptaki insancıllık, sadece hastalanmış organ değil, hastanın ta kendisinin ilgi merkezinde bulunması demektir. Mesela Nikola Petrovskinin Nefretitis olmasına,
yani bu kişinin bu hastalığa dönüşmesine izin veremeyiz. Bu en insancıl mesleğin insancıllık dışında kalması demektir. Sonunda o eski ve çok
önemli kural: rol oyununu oynayın, devamlı olarak ben onun yerinde ol-
188
Psİkolojİ
saydım, ne yapmam gerekirdi, bana ne yardım edebilir sorusunu sormaya
devam ediniz.
SAĞLIK ÇALIŞANI KİMLİĞİNİN
PSİKODİNAMİK ÖZELLİKLERİ
Hastaların psikodinamiği yanı sıra, kendi kimliğimizin psikodinamiğini de tanımalıyız. Sağlık çalışanı hastaya gerekli olan en önemli “ilaç”
olduğu düşünülmektedir. Tedavi sürecinde “kendini vermek” gerçi bir hünerdir, buysa kendimizi ve kendi kimliğimizi ne kadar tanıyoruz, sorusuna bağlıdır. Maalesef sayısı çok sağlık çalışanı mesleklerinde “kendilerini
vermekten” kaçınarak, tablet, iğne, hararet ölçerlerin sessiz transferleri konumuna geliyorlar...
Psikolog Ericksona göre, pratik neticelerden elde edilmiş kimlik teorisine dayanarak, üç tip sağlık çalışanı mevcuttur:
1. EGO KİMLİĞİ OLUMLU (POZİTİF) GELİŞMİŞ SAĞLIK
ÇALIŞANLARI
Onların dört özelliği vardır:
a. Güven: kendilerine, meslek arkadaşlarına ve hastalara güvenleri
vardır. Hastaya inanmakla onun güvenini kazanır ve kendi tedavisinde aktif olması için hastayı aktif duruma getirir.
b. Güven ve özerklik: güvenli olmayan, bağımsız olmayan ve başkalarına bağımlı halde olan, hastanın güvensizliği ile mücadele edemeyen
sağlık çalışanı. Güvenlik ve özerklik onun uzmanlığı ve uzmansal eğitimine bağlıdır (Mesela hastaysanız ve elleri titreyen bir hemşire size iğna
yapmak istiyorsa, kendinizi ne kadar güvenli hissedeceksiniz?);
c. Girişim: kendisinde yaratıcılık, doğallık ve aktivite içeren, hastanın pasifliğine karşı koyacak girişim kastedilmektedir. Bu özellikler olmaksızın, sağlık örgütlerinde takım(tim) işi de olamaz. Girişim ve yaratıcılık kendi iş görevleri çerçevesinde aktivitelerin üstlenilmesi demektir.
Daha yüksek seviye profilinden aktivitelerin üstlenilmesi hata olabilir ve
hastada kargaşa yaratabilir (mesela bir tıp laboratuvarcısı biyo-kimya analizi yapar ve onun doğruluğu için sorumludur, ancak elde edilen sonuca
dayanarak, hastalığa tanı koyamaz);
d. Ortak faaliyet anlamı: diğer sağlık çalışanları ve hastalarla birlikte çalışır. Günümüzde sağlık örgütlerinde takım halinde çalışılır. Takım
sağlık mesleki okullar için
189
çalışması olmadan, başarılı tedavi de olamaz. Bu kendi kimliğini, iş arkadaşlarını ve hastaları saygılamak, baş ve en önemli kişi konumuna gelme
temayülleri olmamak demektir.
Takımda herkesin kendi yeri vardır ve herkes önemlidir. Bu tip kuşkusuz en çok aranan ve en başarılı çalışma tipidir. Bu sağlık çalışanları
kendi mesleklerinde memnunluk bulmaktadırlar, hastaya gururla hizmet
ederler ve insana karşı sevgi özelliğine sahiplerdir.
2. OLUMSUZ (NEGATİF) EGO KİMLİĞİ OLAN SAĞLIK
ÇALIŞANLARI - kendi mesleklerini hiçbir zaman onaylamayan sağlık
çalışanlarıdır. Onların temel özellikleri şunlardır:
a. Yaptıkları işten memnuniyetsizlik duyarlar, başlangıçta öyle olmayabilirler ama zamanla memnuniyetsizlik gelişmiştir, yaptıkları iş dolayısıyla sürekli olarak kaderlerini şikayet ederler;
b. İsyan - etrafta olup bitenler karşısında sıkça isyan ederler, onlara
her şey mani olur, tartışmaya yatkındırlar;
c. Mesleğin onaylanmaması - yapılması gereken her şeyin karşısında direniş ve bilinçaltı iç mücadele (hastalların ihtiyaçları karşısında sinirlenen ve girişimci olmayan) sağlık çalışanları.
Bu davranışların tedavi sürecine ne kadar zarar verdiğini ve sağlık
çalışanı-hasta ilişkisine ne kadar olumsuz etkide bulunduğunu söylemek
gerekmez.
3. EGO KİMLİĞİ GELİŞMEMİŞ SAĞLIK ÇALIŞANI - bunlar çalıştıklar branşta kendilerini bulmakta tamamen başarısız olmuşlar. Onların
özellikleri şöyledir: uslu, sakin, kendine kapanmış, kimseye güvenmeyen,
kimseye açılmayan kişilerdir. Çalışılanlar karşısında ilgi göstermezler, hastalarla sadece verecekleri ilaç, hararet ölçer üzerinden temas kurar, hiç konuşmaz, işlerken söz harcanmaktan korkar. Bu sağlık çalışanları hakkında
hasta yatağının yanında olduklarını ancak hiçbir zaman hastanın yanında
ve hastadan yana olmadıkları denilir. Onlar empati geliştirmez, duygusuz
çalışırlar, onlar için pratik olarak hasta mevcut değildir. Hastalar onların
yanında kendilerini güvensiz ve korumasız hissederler ve neticede bu davranış tedavi sürecine zarar vermektedir.
Sağlık çalışanlarının çoğu Eriksonun bu tabelası için fazla düşünmezler ve hangi grupa üye oldukları konusunda haberdar değillerdir.
Hastalarla biraz daha ilgilenirlerse, kendilerini bulabilecek ve kendileri
hakkında daha çok bilgisi olacak.
190
Psİkolojİ
SAĞLIK ÇALIŞANI - HASTA İLİŞKİLERİNDE
PSİKODİNAMİK ÖZELLİKLER
Sağlık çalışanı-hasta ilişkisindeki temas psikodinamiği ve meslek
karşısındaki tutum hakkında önceki başlıklarda daha çok söz ettik. Bu
bölümde pratikte üzerinde pek az düşünülen birkaç negatif mekanizmaya dikkat çekeceğiz.
1. TRANSFER VE KARŞITRANSFER - Bu mekanizma S. Freud
tarafından tarif edilmiştir. Psikoterapide sağlık çalışanı-hasta ilişkilerini
kapsayan incelemeleri söz konusudur. Bu ilişkinin sadece psikiyatride
değil, insanlar arasındaki ilişkilerde umumi olarak kabul edilen bir fenomen mevcut olduğu ispatlanmıştır.
Hasta geçmişte önemli bir şahıs (mesela annesi) karşısında bastırılan duygu ve yaşantılarını şimdiki ilişkilerinde olan bazı önemli kişiye (sağlık çalışanı) transfer etmektedir. Transfer, birinin yetişkin egosu diğerinin yetişkin egosuna hitap eder, buysa çocuk egosuyla cevap
verir demektir. Örneğin: hemşire hasta kadına hitap eder: “Odanızdaki
bu düzensizlik tahammül edilemez, özel eşyalarınızı düzene koymanızı
rica ederim”. Hasta transferli çocuk egosuyla tepki gösterir ve “Siz beni
sürekli olarak azarlıyorsunuz, aynı anamın yaptığı gibi” cevabını verir.
Sağlık çalışanı hastadaki transferi tanımalıdır ve karşıtransfer ile cevap
vermemelidir. Ancak o da içinde bastırlmış duygusal içerikler ve çatışmaları olan bir kişiyse, karşı transfer olayına tanık olacağız - yetişkin
ego yerine ebeveyn egosu kullanılır. Yukarıda verilen örnekle alakalı olarak, “hadi ben yardımcı olurum, birlikte düzene sokalım” cevabı
annenin çocukla olan ilişkisine benzemektedir. Bunu başka bir örnekle
de açıklayabiliriz: Hasta hemşireye hitaben; “Hemşire bir bardak su rica
ederim” der. Hemşire kızgınlıkla “sürekli olarak ufak bir çocuk gibi bir
şeyler istiyorsun” cevabını verir. Bu örnekte hastanın yetişkin egosu,
sağlık çalışanın yetişkin egosuna hitap eder, buysa ebeveyn egosuyla
cevap verir. Durum real değildir, çünkü ne hasta çocuktur ne de sağlık
çalışanı ebeveyndir, ama bu konuda bilinçli değillerdir. Tanınması güç
olan transfer-karşı transfer ilişkisi, her ikisinde geçmişte bastırılan ve
halledilmeyen çatışmalardan kaynaklanır ve bununla tedavi sürecinin
frenlenmesine sebebiyet verilebilir. Hasta geriler, pasif olur ve sağlık çalışanına bağımlı olur.
sağlık mesleki okullar için
191
2. ZAYIF, HASTA VE ÇARESİZ ROLÜNUN BİLİNÇSİZ
OYNANMASI - İnsanlar arasındaki ortak - partnörlük ilişkilerinde
ortaklardan birinin diğerine haketmediği bir rol yüklemesi durumuyla sıkça karşılaşmaktayız. Mesela genç koca eşinin annesi gibi yemek
pişirmesini istediğini veya genç kadın eşinden babası gibi korumasını
aradığını sıkça işitmekteyiz. Real olmayan rollerin yüklenmesi bu diğerine psiko-sosyal savunma mekanizması olarak işine gelmektedir. Diğer
sözlerle şahsi iç ve dış çatışma ve problemlerin halledilmesi yönünde
ortağın-partnörün yardımcı araç olarak suistimal edilmesi söz konusudur. Sağlık çalışanı hastaya halsiz, çaresiz ve hasta olduğu rolünü
bilinçiz olarak yüklemekte ve bu şekilde kendi zayıflığını başarıyla
bastırıp inkar etmekte ve kendisini daha güçlü ve kuvvetli hissetmektedir. Sağlık çalışanında mevcut olan oysa gözle görünmeyen bu tutum,
hastanın iyileşme yönündeki etkin eğilimlerini doğrudan frenlemekte
ve onun gerilemesine neden olmaktadır. O, bu mekanizmayı bilinçsiz
olarak uygulamakta, yanında çaresiz ve kendisine bağlı bir hasta var olduğu zaman kendisini faydalı ve faal hissetmektedir. Bu tür davranışlarla tedavi süreci bilinçsiz olarak uzatılmakta ve sağlık çalışanı pozisyonu
nürotik açıdan suistimal edilmektedir.
3. MİSTİFİKASYON - bu kavram mistik (açıklanamayan, tuhaf
gerçek olmayan) kelimesinden kaynaklanır. Sağlık çalışanı-hasta ilişkisinde ayan olmayan bir şeyin gösterilmesi, ihtilafli olabilecek bazı
olayın örtbas edilmesi demektir. İhtilaf, çatışma ve ek açıklamaların
önlenmesi esas amaçtır. Bunun sonucu şaşkınlık ve gerçekten meydana
gelenlerin tanınmamasıdır. Mistifikasyon, bir kimsenin bir şeyi gerçekten hissedip yaşadığını göz önüne almadan, ona yaşamışlık duygusunu yüklemek demektir. Hastalar mistifikasyon için çok elverişlidir.
Konuşma ve çatışmalardan kaçınmak amacıyla, sağlık çalışanları onlara
sıklıkla yaşamadıkları duygu ve yaşantıları yüklemektedirler. Bu şekilde
sağlık çalışanı kendisinin sahte huzurunu korumakta, hastayla ve onun
hastalığı ile yüzleşmekten kaçmaktadır. Bütün olayları sahte iyimserlikle
ve bulanık gösterir, buysa hastada şaşkınlık yaratır onu tedirgin ve pasif
kılar. Örneğin hastanın midesinde ağrılar vardır, hemşireye söyler, hemşire ise “geçecek” veya “öyle olması lazım” cevabını verir, buysa gerçeklere uygun değildir. İki bile cevap hastaya hiçbir şey açıklamaz. Bu tür
192
Psİkolojİ
davranış hastaya zarar verir ve şaşkınlık içinde yanlız kalır. Sağlık çalışanları genelde kendi rahatlıklarını bozmamak ve kendi pozisyonlarını
korumak için sıklıkla bilinçsizce mistifikasyon yapmaktadırlar.
SAĞLIK ÇALIŞANLARI ARASINDAKİ
İNTERPERSONEL İLİŞKİLERDE PSİKODİNAMİK
Sağlık çalışanları arasında iyi ilişkiler ve iletişim başarılı takım çalışmaları açısından önemli bir ön koşulu temsil etmektedir.
Bu ilişkiler dahilinde önemli olan prensipler şunlardır:
1. KARŞILIKLILIK, kendi içinde şunları içerir:
-Diyalog - özne-nesne ilişkisinde karşılıklı, iki yönlü aktivite, ortak çalışmalara ait olan her konuda açıklamaların aranması ve alınma
imkânı;
-Karşılkılı tanınma ve saygınlık - kendini diğerine hem özne
hem nesne olarak sunmak yani her bireyin takım ferdi olarak karşılıklı
saygılanması;
-Personel arası ilişkilerde çatışmaya izin vermek ve onun stimülasyonu - insanlar arası ilişkilerin kaçınılmazlığı olarak düçünce
mücadelesi, farklılık ve uyuşmazlık. Sağlık sektöründe karşılıklığın en
büyük engeli, bazı profillerin özerk gelişimini frenleyen bireylerin kendi
pozisyonlarına olan hiyerarşik sabitliğinden kaynaklanmaktadır (hemşire ya da bir laboratuvar çalışanı doktora tedavi sırasında yardım eden
obje pozisyonunda sabit kalamaz, tedavi sürecinde aktif özne olma hakkına sahiptir. Sadece bu şekilde takımın eşit haklı üyesi olacaktır.
2. FEEDBACK (GERİBİLDİRİM) BİLGİLER - dolayısız ve sözlü geri bildirim bilgileri üzerinden, davranışlarımızın başkalarına nasıl
etki ettiğini öğrenebiliriz. Bununla insanlar arası ilişkilerde açıklık iklimi
yaradılmakta ve insanlar arasında güven teşvik edilmektedir. Buna göre
iş arkadaşımıza işle ilgili söyleyeceklerimizi onun önünde söylemeliyiz.
Arkasından söylenen her şey personel arası ilişkilere destrüktif etkide
bulunan ve sağlık çalışanlarının hastalar ile ilişkisine olumsuz yansıyan
“dedikodulardır”. Üç hemşire örneği: teknisyen A terapi hazırlayarak
hastallara ilaç dağıtmaya gitmiş, ardından masada atıklar kalmış, teknisyen hemşire B buna kızıyor ve teknisyen hemşire Cye sertlikle şunu
sağlık mesleki okullar için
193
söylüyor: “Onun çöplerini ne zamana kadar toplayacağım”. Bir kimsenin
ardından söylenen bu tür sözler insanlararası ilişkileri soğutur ve geçimsizlik yaratır. Teknisyen hemşirenin bu sözleri teknisyen hemşireye
söylemesi doğrudur. Anlaşılan bu uyarılar sadece iş süreci ile bağlantısı
olan meseleler için yapılmalıdır. İş yerimizde meslektaşlarımızın özel
hayatından söz etmeye hakkımız yoktur. Aynı zamanda bizim çalışmamızla alakalı düzenli olmayan şeyleri bize de söylemeleri için hazırlıklı
olmalıyız, çünkü hiç kimse mükemmel değildir.
3. İŞ YERİNDE ÇATIŞMANIN MEVCUT OLMASINA İZİN
VERMEK VE ONLARI YAPICI HAVA İÇİNDE HALLETMEK
Çatışma durumları insanların her günlük yaşamında sıkça rastlanan bir belirtidir. Onlar çözülmesi gereken karşıt düşünceler demektir. Bir birey çatışmalı durumu nasıl karşılayacak, onun yaşamı boyunca
edindiği inanışları ve tutumlarına (çocukluğunda aldığı mesajlar, ebeveynlerin davranışı, medya araçı üzerinden takdim edilen tutumlar,
onun şahsi tecrübeleri) bağlıdır.
Çatışmalara tepki olan davranışlar üç temel kategoriye ayrılabilir:
- Kaçınma (çatışmayı olmamış gibi yoksaymak);
- Karşı koymak (ortağı suçlamak ve devamlı tartışmak)
- İletişim.
Kaçınmak ve karşı koymak çatışmanın gerçekten halledilmesini
sağlamaz, bundan dolayı sadece iletişime önem vereceğiz.
İletişim (komunikasyon) kaçınmaktan farklıdır, çünkü çatışma
durumlarını kötü bir şey olarak değil, insanlararası ilişkilerin ayrılmaz
bir parçası olarak ele almaktadır. Karşı koymaktan da farklıdır çünkü
kimin haklı kimin haksız olduğunu ispatlayacak yerde, çatışan tarafları
tatmin edecek çözüm bulunmaktadır.
İletişim iki tarafın karşılıklı anlayış ile katılımı demektir. Her taraf
önce karşı tarafı anlamaya, ondan sonra kendisini de anlatmaya çaba
harcar. Etkili iletişimin gerçekleşmesini istiyorsak, tarafların aktif olarak dinlemelerini sağlamak gerekir. Buna göre karşı tarafı entelektüel ve
duygusal açıdan anlayabilir ama onunla hemfikir olması şart değildir.
İletişim ne demek:
- Kendi duygu, gereksinim e isteklerini doğrudan doğruya ifade
etmek;
194
Psİkolojİ
- Normal olarak muhattabın gözlerine bakmak;
- Bedeni pozisyonu düzgün ve uygun olmalı;
- Kendi düşünce ve duygularını açıklamak için hazırlıklı olmak;
- Aktif şekilde dinlemek;
- Girişimcilik ve ayan düşünce bildirmek;
- Konuşmaya hünerlice ve anlayışla girilir, atak yapılmaz.
Bu şekilde yanaşılan çatışmalar yapıcı olur, taraflar çözümün bulunması için kendileri sorumlu oldukları konusunda bilinçlidirler. Bu
arada yenilenler ve yenenler olmaz. İnsanlar arasında çatışmaların zamanında halledilmesi, insanlar arası ilişkileri etkilemektedir.
4. TAMAMLAYICILIK - bu mekanizma iki ortağın kendi çalışmalarında biri diğerini tamamladıkları anlamındadır. Her günlük yaşamda anne-çocuk, öğretmen-öğrenci, sağlık çalışanı-hasta hattında
tamamlayıcılık ilişkileri mevcuttur. Personel arasında mevcut sağlıklı
ilişkilerde tamamlayıcılık seyir eder ve bireyin hiyerarşik pozisyonuna
sabitleşmiş değildir (mesela, şef hastayı iğnenin nasıl yapıldığını öğretir,
laburatuvar çalışanı sidiğin ev koşullarında nasıl kontrol edildiğini gösterir vb.) Tamamlayıcılık sabitleşmiş ise, profillerin eşit gelişimi önlenmiştir, birilerinin diğerleri karşısında üstünlüğü sabittir. Bununla takım
çalışması zorlanmaktadır ve sağlıksız bir rekabet havası pekiştirilmektedir.
SAĞLIK ALANINDA TAKIM ÇALIŞMASINDAKİ
PSİKODİNAMİK
Tıpta büyük, üniversel ve herşeyi becerek bireylerin zamanı maziye karıştı. Günümüz tıp biliminde, hastaya ortak, takım yanaşımı olmaksızın düşünülemez. Takım dediğimiz zaman, hastanın tedavi edildiği bölümde çalışan grup kastedilmektedir. Teşhisin konulması veya
tedavide sıkça diğer takımlarla da danışmalar yapılmaktadır.
Sağlık kuruluşları her günlük çalışmalarında üç tip takımdan söz
edilebilir:
sağlık mesleki okullar için
195
1. SET TAKIMI Bu takım üyelerini, ortak
mekân hariç, hiçbir şey bağlamaz. Takımın her üyesi
kendi işini en önemli sayar,
herkes dominant olmak ister, ondan dolayı hiç kimse
başarılı olamaz. Bu takımda bilgi iletişimi eksiktir,
herkes kendisi için çalışır,
hiç kimse diğerine yardım
etmez, biri diğerini saygılamaz (Res. 25).
Böyle bir takımda
Res. No. 25 Set takımı şeması
orta tıp kadrolarının pozisyonu çok hassastır. Bu profillere ısrarla çizilen sınırlamalar konulur ve onların daha bağımsız davranış girişimlerinin tümü doktorun pozisyonunu tehlikeye atmak olarak
karşılanır. Böyle bir şey genelde olmadığı için bu kadrolar kendilerine
çekilir, aktif işbiriğini kestirir, emirleri pasif şekilde gerçekleştirir, yaratıcılığın dışında kalırlar. Bu bölümlerde yatan hastalar kendilerini asla iyi
hissetmezler, çünkü bu tip çalışmaların neticesi kaos ve düzensizliktir.
2. MASA TAKIMI bu takımda birey (genelde
Res. No. 26 Masa takımı şeması
şef) tüm çalışanlara kendisini kabul ettirmeye başarır.
O otorite olarak takımla hüküm sürer, herkes onu dinlemeye mecburdur, onunla
aynı fiikirde olmayanlar
takımdan ayrılmaya mecbur olurlar. Orijinallik ve
yaratıcılık sadece şefe aittir,
tüm diğerleri onun istek ve
emirlerinin pasif icraatçılarıdır. Böyle bir takımda çalışanlar memnun değiller-
196
Psİkolojİ
dir, gerginlik vardır ve bu memnuniyetsizliği hastalara da ulaştırırlar. Bu
gerginlik ve memnuniyetsizlik sonucu olarak çalışanlar arasında agresif
davranışlar da gözlenmektedir. Bu tip bölümlerde gözde huzur vardır
ama üyeler arasında başarılı işbirliği yoktur, hastalar ise soğuk bir ortamda kalmaktadırlar (Res.26)
3. GRUP TAKIM - en iyi takımdır ve şu özellikleri vardır: anlayış,
iletişim, kişisel ve uzmansal saygınlık, her bireyin kabul edilmesi, geri
besleme mevcuttur, çatışmalar olasıldır ama başarıyla halledilir. Takımdaki
her bireyin rolü, onun gerçek yetenekleri, uzmanlığı
ve hüneriyle belirlenmiştir. Bu tip takımların lideri
vardır, ancak mevcut probleme bağlı olarak, liderlik rotasyon eder. Çalışma
esnasında tüm takım üyelerinin sürekli olarak uzmansal açıdan yetiştirilmeleri, bu takım çalışmasının
temel şartlarından biridir.
Res. No. 27 Grup takımı şeması
Bu arada tüm üyeler etkin
ve yaratıcı olmak isterler.
Çatışmalarda yenen veya yenilenler olmaz, aralarında karşılıklı saygı vardır. Böyle bir takımda iyi işbirliği mevcuttur ve her çalışanın kendi profili
dahilinde gelişmesi için imkân vardır.
Soru ve ödevler:
1. Hastanın egosu nasıldır?
2. Pratik çalışmalarda sağlık çalışanları tiplerini gözlemle. Adlarını
vurgulamadan, davranışları konusunda tartışma aç.
3. Transfer-karşıtransfer mekanizması ne demek?
4. Feedback için örnek ver.
5. Şef ile çıkan çatışmayı nasıl halledeceksin?
6. Senin sınıfını hangi takıma sıralıyorsun ve neden?
HASTALAR İLE PSİKOLOJİ PRATİĞİ
✓ ZİHİNSEL HİJYEN
✓ FARKLI SOMATİK HASTALIKLARDA
PSİKOLOJİK PROFİLLER
✓ HASTALAR İLE İLETİŞİM
198
Psİkolojİ
ÇOCUKLAR KENDİ HAYATLARINI ÖĞRENİR
Çocuklar eleştiri ile yaşıyorlarsa - kınamayı
öğrenecekler;
Çocuklar düşmanlık içinde yaşıyorlarsa - mücadele
etmeyi öğrenecekler;
Çocuklar aşağılanarak yaşıyorlarsa - korkak olmayı
öğrenecekler
Çocuklar ayıp içinde yaşıyorlarsa - kendilerini suçlu
hissetmeyi öğrenecekler
Çocuklar hoşgörü içinde yaşıyorlarsa - hoşgörülü
olmayı öğrenecekler
Çocuklar övgüler içinde yaşıyorlarsa - takdir etmeyi
öğrenecekler
Çocuklar eşitlik içinde yaşıyorlarsa - adaletli olmayı
öğrenecekler
Çocuklar güven içinde yaşıyorlarsa - inanmayı
öğrenecekler
Çocuklar saygı içinde yaşıyorlarsa - kendilerine değer
vermeyi öğrenecekler
Çocuklar işaret etmek ve dostluk içinde yaşıyorlarsa dünyada sevgiyi bulmaya öğreneceklerdir.
Çalış ve sev, başka hiçbir şeyin anlamı yoktur.
M. Danoyloviç
Duyguların ve vicdanınla çalşıyorsan hiçbir zaman
gerçek Seni kaybetmeyeceksin.
Göthe
sağlık mesleki okullar için
199
HASTALAR İLE PSİKOLOJİ PRATİĞİ
ZİHİNSEL HİJYENİN ANLAMI
Psikoloji konusu ve dalları başlıklı dersimizde kısaca zihinsel
hijyen konusuna değindik. Psikoloji pratiğinde, psikolojik sağlığın korunması ve psikolojik bozuklukların önlenmesi bakımında önemli rol
oynamaktadır. Bunlar sayısı çok bileşik görevlerdir, uygulandığı alanlar
da değişiktir. Zihinsel Hijyen, ebeveyinler kendi çocuklarını nasıl yetiştirmeli, öğretmenler çocuk ve öğrencilerin farklı gelişim dönemlerinde
onlarla nasıl davranmalı, büyükler iş yerinde nasıl davranmalı vb. öğretmektedir.
Büyük insanın değişik dönemlerde ağır durumları nasıl çözebilir
(meslek seçimi, hayat arkadaşı seçimi, evlilik problemleri), hasta insanlarla nasıl davranılmalı ve diğer kritik durumlarda nasıl davranacağımızı izah etmektedir. Zihinsel Hijyen, hassas insanlar katogorisine giren
yaşlılar, alkolikler, tutuklular, uyuşturucu bağımlıları ve diğerleriyle nasıl davranmamı gerektiğini öğretir. Bu sadece sağlık çalışanları, psikolog
ve sosyal işçilerin işi değil, ebeveyn, öğretmen, yönetici ve farklı yerlerde
ve farklı şekillerde insanlarla temasa gelen ve onlarla çalışan herkesin
görevidir.
ÇOCUKLUK YAŞINDA ZİHİNSEL HİJYEN
Çocukluk dönemi insan yaşamının en önemli dönemlerinden biri
olduğunu defalarca vurguladık. Kişilik teorilerinin çoğu (mesela Freud
psikoanalizi), çocukluğun rolünü ve kişiliği üzerine olan yaşantıların etkisini vurgulamaktadırlar.
Bilim adamları “uygun” ve “uygun olmayan” besleme metotları,
memeden ayırma, hijyen alışkanlıkları yaratma ve bunların kişiliğin
oluşmasından sonraki etkileri üzerinde durmuşlardır. Sözü edilen aktivitelerle ilgili, genelde kötü test edilen tahminlerin etkisi altında olan
işlemler varmış. Çıkarılan tek sonuç cevapların çok bileşik olduğudur.
Beslemeyle ilgili sorunun kesin cevabı yoktur (memeden ayırıp, şişeye
geçmesi, memeden daha erken ya da daha geç ayırılması) çocuğu sıralı
200
Psİkolojİ
ya da isteğe göre beslemek, hijyen alışkanlıklarını daha erken veya daha
geç yaratmak. Antropoloji delilleri analiz edilirse, farklı kültürlerde aynı
işlemlerin kişiliğe farklı netice verdiği ayan olmaktadır.
Söz konusu işlem konkre çocuk için nasıl bir özel önem taşıyor,
bu soruların özünde bulunuyor anlaşılmakta. Aynı işlemler psikoloji
açısından tamamen farklı olabilirler, çünkü bu, işlemler nasıl yapıldı ve
bundan doğan duygular nasıldı, sorusuna bağlıdır. Çocuğun memeden
erken ayrılması çocukta psikolojik problemler kışkırtabilir veya kışkırtmayabilir, Bu her şeyden evvel annenin çocuğu memeden nasıl ayırdığına bağlıdır. Aynısı diğer işlemler için de geçerlidir. Kısacası bakımdan
çıkan değişik duygusal yaşantılar kişiye nasıl etki etmektedir, araştırılmalıdır.
Süt bebeklerinin temel bakımı ve doğru psikolojik gelişimi için bedensel temas, dokunuş ve ana kucağı önemlidir, bundan dolayı çocuğun
daha çok elde tutulması gerekmektedir. Bu arada hareketlerin çocukta
korku uyandıracak kadar sert ve ani olmamasına dikkat gösterilmelidir.
Bakımda annenin sesi de çok önemli bir unsurdur. Sevgiyle dolu
yumuşak bir ses çocuğun hoşuna gider. Şiddetli ve hoş olmayan sesler
çocuğu ürketir.
Çocuğun emzirilmesi sadece bedensel değil duygusal ihtiyaçlarını
da karşılamış olur. Düzgün emzirme, yeterince mikdarda süt, çocukta
güven ve rahatlık duygusu uyandırır.
Anlaşılan süt bebeklerinin bakımıyla ilgili kurallara, çocuğun yıkanması ve sargılanmasını da dahil edeceğiz, çünkü bu işlemler bebeğin
rahat ve huzurlu olmasını sağlar.
Karşılanmayan beslenme gereksinimleri, destek ve sevgi haricinde
yapılan emzirme, süt çocuklarında güvensizlik duygusu geliştirir. Bu
güvensizlik ve endişe duyguları büyüklerin kişiliğinde de derin izler bırakmaktadır. Beslenme ihtiyaçları tamamen karşılanmadan memeden
ayırılan bebekte, insanlara güven olamayacağı düşüncesini oturtabilir.
Çocuk-ebeveyn ilişkisi - ebeveyinlerin çocuklar karşısındaki
tutumları, onun ilerideki yaşamının en önemli determinantını belirlemektedir. Tutumları en küçük yaştan, bebelik döneminden hisseder ve
bu duygular onu ergenlik döneminde de takip eder. Bazı ebeveyinlerin
tutumları çocukların gelişimi için faydalı, diğerleri ise zararlı olabilir.
Örnek:
sağlık mesleki okullar için
201
1. Çocuğun reddedilmesi - çocukta güvensizlik ve kendi kendini küçümseme duygusu belirir. Bunu düşmanlık ve isyancı davranışlar
veya apati ve duyarsızlık duyguları takip eder. Reddedilen çocuğun diğer insanlar ile ilişkilerde sevgi göstermesi veya sevgi kabul etmesi zor
olacaktır.
2. Aşırı dereceli anne himayesi veya mamizam, zararlı neticeler
verebilir. Aşırı derecede himaye altına almak geri adım atmaktan ibaretse, çocuk bencil, egosentrik, sorumsuz, hoşgörüsüz kişi olarak gelişecektir. Anne kendisini kabul ettiriyorsa kendi kendini küçümseme, boyun
eğmişlik, pasif bağımlılık duyguları gelişebilir.
3. Aşırı sıkı disiplin - ortamdan takdir edilme veya kendi kendini
suçlama duygularının oluşmasına neden olabilir. Çocuğun davranışları
dolayısıyla ceza uygulayan ebeveyinler karşısında düşmanlık duygusu
veya sorunlarla yüzleşme kabiliyetsizliği kışkırtabilir.
4. Yetersiz veya tutarsız disiplin, karar verme sırasında yetersiz
özkontrol, tedirginlik veya problem ile yüzleşme kabiliyetsizliğine yol
açabilir.
5. Aşırı sıkı ahlak standartları - ebeveyinler tarafından kabul ettirilen ve özellikle cinsel aktivitelere ait olan bu sınırlamalar, cinsellik
konusunda soğuk bir kişi veya diğer patolojik belirtileri olan bir kişinin
oluşmasına neden olabilir.
Aile çocuğun yetiştirildiği bir ortam olarak, çocukta güvensizlik
ve endişe duygusunun belirmesine katkıda bulunabilir. Bu gibi kötü neticeler genelde evli çiftler arasındaki anlaşmazlıklar, dağılan aileler, ebeveynlerin ahlaksız davranışları, alkolizm ve diğer ağır zihinsel bozukluklardan ileri gelebilir.
Yeni doğandan kişiye kadar en iyi gelişimi sağlamak için, çocuğun beslenme ve sevgi gereksinimleri yanı sıra, stimülasyon (teşvik)
anlamlı duygularını da tatmin etmek gerekiyor. Ebeveyinler çocukların
yetiştirilmesinde kendi davranışlarıyla çocukların sevildikleri, güvenli
oldukları, desteğe sahip oldukları ve sorumlu olma fırsatının sunulduğu inancını yaratmaları çok önemlidir. Her şey sadece meme veya şişe
ile verilen beslenmeye değil, ebeveyinler kendi çocuklarıyla ne yapmayı
istiyorlar ve neye inanıyorlar sorusuna da bağlıdır. Çocukları doğru yetiştirme formulu diye bir şey yoktur. İşlemler her çocuğun gereksinimleri ve durumlara uygun olmalıdır, hatırlanması gereken tek formul ise
şudur: çocuğa çok sevgi ile bakmak, ama sevgide aşırmamak, sıkı olmak
202
Psİkolojİ
ama sertlik göstermemek ve her şeyden önce sakin olmak ve ebeveyn
rolünün tadını çıkarmak.
HASTA ÇOCUK
Daha önce söylenenlerden, hasta çocuklarla çalışan personelin büyük sorumluluk taşıdıkları, özellikle annesiz çocukların bakıma alındıkları sağlık enstitülerinde bu sorumluluğun daha da büyük olduğu anlaşımlaktadır. Bu koşullarda hemşire anne rolünu üstlenmektedir ve çocuğun
tüm ihtiyaçlarını karşılamakla görevlidir.
Çocuk ve ebeveyinleri için hastalık ve hastaneye yatırılma çok büyük bir güçlüktür. Hastaneye yatırılmak sadece iyileşme sürecine değil, çocuğun psikolojik gelişimini de etkilemektedir. Çocuk ne kadar daha küçük
ve hastalık ne kadar daha ağır ise, hastanede kalınacak süre daha uzun,
neticeler ise daha zararlıdır.
ÇOCUĞUN HASTANEYE YATIRILMASI KARŞISINDAKİ
TEPKİLERİ - Hastaneye yatırılmak üzere çocuğun anneden ayrılması sırasında en sıkça kaydedilen tepkileri tarif edelim:
1. Huzursuzluk ve ağlama aşaması - hiçbir söz yardımcı olmaz ve
çocuk hiçbir şeyle sakinleştirilemez. Yemeyi reddeder, davranışlarında geriler.
2. Depresyon aşaması - birkaç gün devam eden ağlamadan sonra
çocuk sakinleşir, üzgün ve isteksiz olur, ortamla ilgilenmez.
3. Nihai aşama - çocuk birkaç hafta veya birkaç aydan sonra görünüşte duruma uyar, ancak onun davranışlarını daha yakından incelediğimizde, doğal aktiviteleri yoktur ve etrafındaki insanlara olan duyguları
yüzeyseldir. (Hospitalizm bkz.)
HASTA ÇOCUKLAR VE EBEVEYİNLERİYLE
PSİKOLOJİK İŞLEMLER
Ebeveynler ile çalışma: çocuğun hastalığı ebeveyinleri özellikle anneyi rahatsız etmektedir. Çocuk ne kadar daha küçük ve hastalık ne kadar
daha ağır ise, anne de o kadar daha çok hüsran olmaktadır. Ebeveyinler ile
çalışmak iki açıdan önemlidir: birinci, ebeveyinlerin psikolojik güçlükleri
sağlık mesleki okullar için
203
ve endişelerini azaltmak. Bu anlamda ebeveyinlerle çocuğun hastalığı hakkında, tedavi ne kadar uzun sürerse, kalıcı olabilecek neticeler konusunda
konuşulmalı. Çocuk hastaneye yatırılacaksa, ebeveyinlere çocuğu tedavi
edecek doktorlar ve diğer sağlık çalışanları hakkında bir şeyler söylemek,
çocuk bölümündeki kurallar ve hayatla tanıtmak gereklidir. Özellikle suçluluk duygusu olan ebeveynleri yatıştırmak gerekir. Bunun yanı sıra ebeveyinlerin endişesi ve kaygısı çocuklara geçebileceği ve onun durumunu
daha da bileşik hale getirebileceğinden dolayı, ebeveyinlerle iyi konuşmak
gerekiyor. Çocuklar kendi annelerine çok bağlı olurlar ve onların huzursuzluk ile endişelerini hissederler.
Çocuklar ile çalışma - daha büyük çocuklar öncelikle hastaneye yatırılmak için hazırlanmalıdır. Çocuk eğitim sürecinde doktor ve iğnelerle
korkutulduysa (mesela yemeğini yemesen seni iğneye götürecem) hazırlık
daha zor olur. Buna karşılık olarak, çocuğun sağlık personeli ile pozitif tecrübesi varsa, işler kolaylaşır. Çocuğun yaşını göz önüne alarak, tedavinin
neden hastanede yapılması gerekiyor, açıklamalıyız. Bu arada bölümde
kendisi gibi diğer çocukların da bulunduğunu, onlarla oynayabileceğini,
annenin ise her gün ziyarete geleceğini söyleriz. Onun olgunluğuna başvurarak sağlıklı olması gereğine işaret ederiz.
Hastaneye yatırılma ve anneden ayrılma hem çocuk hem anne için
ağır bir olaydır. Üç yaşını doldurmayan bir çocuğun anneden ayrılması
tercih edilmez. Ayrılma işlemi bir an önce tamamlanmalı ve anneyi değiştirecek hemşire çocuğu hemen devralmalıdır. Anne gittikten sonra çocuk
yanlız bırakılamaz, o anda duygusal sıcaklık ve iyi sözler işitmesi gerekir.
Mümkün olduğu halde çocuğa bölümdeki güzel şeyleri, oyuncakları, çocuk oyunlarını, resimli kitaplar gösterirdikten sonra odasına alırız ve diğer
çocuklarla tanıştırırız. Bütün bunları sakin, sevgiyle ve anlayışla yaparız.
Hastaneye yatırılma sırasında çocuğun sevdiği oyuncakları veya resim kitaplarını evinden getirmesi iyidir. Çocuğun bakımı için görevli olan hemşire, çocuğun alışkanlıkları hakkında anneden bilgi almalı (beslenme, hijyen) hangi oyuncağı en çok seviyor, bağımsız mıdır, neye sevinir, neyden
korkar ve diğer konularda bilgi almak gerekir.
Günümüzde, gelişmiş ülkelerde, çocuk hastanelerinde en yakın aile
fertlerinin kalabileceği bölümlerin açılması girişimleri vardır. Hastane
odasının çocuğun evinin yerini alabilmesi için çaba harcanmaktadır.
204
Psİkolojİ
Hasta çocuklar ile çalışmaların organizasyonu (psikolojik açıdan).
Bölüme çocuğu kabul eden hemşirenin annenin yerini aldığını daha önce
söyledik. Onun çocuk karşısındaki davranışları, sevgi ve anlayışla dolu
olmalıdır. Hemşire çocukla konuşmalı, onunla oynamalı, ancak kendisine bağımlı kılmaktan kaçınmalı ve bağımsızlığını desteklemelidir. Endişe
duymayan ve korku hissetmeyen çocuklar tedaviye daha kolay alışmaktadırlar. Tüm teşhis işlemleri çocukların yaşına uygun olmalıdır, her tıbbi
işleminin icra edilmesi sırasında, çocuğun dikkatini başka tarafa çevirmek
gerekir. Çocuk yanlız ve uzun zaman ağlarken bırakılmamalı. Ağlayan çocuğu elimize almalı, onu sakinleştirmeli ve oyunla angaje etmeliyiz.
Çocukların ebeveyinler tarafından ziyaret edilmesi çok önemlidir.
Ziyaretler her günlük olmalıdır ancak bu arada ebeveyinler çocuklarla nasıl davranmalı diye öğüt verilmelidir. Onun huzurunu kaçırmamak
şartıyla duygu sellerinden kaçınmak gerekir. Ebeveyin ziyaretleri kısa olmalı. Bu konudaki araştırmalar, günde 5 dakika sürecek ziyaretlerin çocuğun psikolojik durumuna daha iyi etki ettiğini göstermiştir. Ziyaretten
hemen sonra çocukların dikkatini belli bir aktivite ile angaje etmeliyiz.
Ebeveyinler kendi çocuğunu ziyaret ettikleri zaman odadaki diğer çocuklarla da nazik davranmalıdırlar.
Res. 28 Çocuklarla çalışma
sağlık mesleki okullar için
205
Hasta çocuklar için oyun ve oyuncaklar - oyun çocukların en
önemli aktivitesidir. Çocuk oyun oynarken angaje olur, sevinir, öğrenir
ve gelişir. Hasta çocuklarda oyun tedavi açısından önemlidir. Bundan
dolayı çocuk bölümlerinde oyuncaklar olmalı ve çocukların kendi aralarında veya personel ile oynayabilmeleri imkânı sağlanmalıdır. Oyun sırasında çocukları kendi başına bırakmamalıyız, onların yanında bulunmalıyız ve kendilerine zarar vermemelerine dikkat etmeliyiz ve oyuna
yön vermeliyiz.
Bölümde faydalı oyun aktivitesinin gerçekleşmesi için, çocukların
yaşına, hijyen koşullarına uygun oyuncakların bulunması, basit, ilginç ve
renkli olmaları gerekiyor. Anlaşılan oyun ve oyuncaklar hastalığa ve umumi olarak çocuğun durumuna uygun olmalıdır.
Çocuğun taburcu edilmesiyle ilgili ebeveyinlerin hazırlanması hastanın taburcu edilmesı sırasında, çocuğun yeniden ev koşullarına uyması bakımında çıkabilecek olasıl güçlüklerle karşılaşabilmeleri için hazırlıklı olmaları gerekiyor. Bu arada çocuğun huzursuz, pasif, duygusal açıdan soğuk olduğunun farkına varabilirler. Bu tür uyumlaşma problemleri
olan çocuğun cezalandırılması, işleri daha da bileşik kalabilir. Ebeveyinler
sabırlı, dikkatli olmalı, sevgi ve şefkat göstermelidirler.
HASTA GENÇ
Hasta gençlerin gereksinim ve problemleri çocuk ve büyüklere kıyasen oldukça daha farklıdır. Gençler duygusal açıdan değişkendir, güvenleri
yoktur ve eleştirisel davranırlar. Onlarla çalışmada çok sabırlı olmak gerekiyor. Onların güvenini kazanmak, başarılı çalışmanın temel ön koşulunu
oluşturmaktadır.
Sağlık çalışanları hasta gençlerle başarılı çalışmak için, gençliğin
tüm psikolojik özelliklerini tanımalıdırlar. Mesela gençler büyükler gibi
muamele görmek isterler, onlara küçük çocuk muamelesi yaparsak hata
etmiş oluruz. Bunun yanı sıra onların utanganç olduklarını da göz önünde
bulundurmalıyız, dolayısıyla onların samimiyetini başkaları önünde korumalıyız.
Genç insanların uzun süreli tedavisi sırasında gençlerin eğlencesi
için araçların olması gerekmektedir: radyo, TV, sosyal oyunlar, yazma, resim çizmek, kitaplar, dergiler vb. Aynı öyle bölümde ebeveyin ve arkadaşları tarafından ziyaret edilmeleri için uygun yer olmalıdır.
206
Psİkolojİ
HASTA BÜYÜK
Kişinin hasta olduğu bilgisine hasta ve ailesinin adapte olması,hastane
şartlarına uyması ve tedavi için aktif druruma gelmesi gerekmektedir. Bu
işlemlerde öznel ve nesnel faktörlerin etkisi vardır:
NESNEL (OBJEKTİF) FAKTÖRLER:
1. Hastalığın ağırlığı ve süresi: hasta ne kadar daha ağır ve daha
uzun süreli ise, adaptasyon ve etkinleşme de o kadar daha ağır olacaktır.
Hastalığın malüllüğe neden olacağı veya ağır ve belirsiz olacağı bilinirse,
durumlar daha da bileşik olur.
2. Hasta ve sosyal ortam arasındaki ilişki: hasta, ailesi ve sağlık
çalışanları arasındaki ilişkiler pozitif, dostane ve anlayışla dolu olursa
adaptasyon işlemi daha iyi olacaktır. Bu durumda hasta daha iyimserdir
ve kendisine daha çok güvenmektedir.
3. Hastane fiziksel ortamı: hastalar hoş ve iyi donatılmış odalarda
yerleştirildikleri ve hijyen ile rekreasyon koşulları daha iyi olduğu zaman
kendilerini daha iyi hissetmektedirler.
4. Teşhis ve tedavi işlemleri: Sayısı çok teşhis ve tedavi işlemi hasta
için büyük bir yükü temsil etmektedir. Herhangi bir işlem, uygun psikolojik hazırlık gerektirmektedir. İyi hazırlık, müdahalenin yarısının başarılı
olmasını garanti etmektedir.
ÖZNEL (SUBJEKTIV) FAKTÖRLER:
1. Hastanın kimliği: olgunlaşmayan kişiler hastane koşullarına
daha zor adapte olurlar. Hastalıktan önce iyimser, duygusal açıdan sabit,
bağımsız disiplinli, zeki, sorumluluk duyugularına sahip olan kişiler hastane koşulları ve tedaviye daha kolay adapte olmaktadırlar. Genel olarak
kadınlar, erkeklerden daha kolay adapte olurlar.
2. Önceki tecrübeler: önceki pozitif tecrübeler, kronik hastaların
adaptasyonunu kolaylaştırabilir. Sağlık çalışanının hasta ve ailesi karşısındaki tutumları, tedavi sürecinde önemli etkenlerdir, albete.
.
sağlık mesleki okullar için
207
HASTA YAŞLILAR
Yaşlı kişilerle çalışırken oldukça dikkatlı olmamız gerekiyor.
Yaşlılarla çalışırken her şeyden önce onlarda meydana gelen psikolojik
değişiklikler bilinmelidir. Gelecek sağlık çalışanlarına yardımcı olabilecek
birkaç pratik öğüt vereceğiz:
- Yaşlılık ve ölümün beraber gittikleri düşüncesinden kurtulmaları,
- Yaşlı insanlar arasında büyük kişisel farklar vardır. Demek oluyor
ki onlarla çalışırken, onların kişiliğini göz önünde bulundurmak gerekiyor,
- Yaşlı insanlara karşı ve onların kişiliklerine sonsuz saygıyla davranmalıyız,
- Yaşlı adam hastaneye zor adapte oluyorsa, onunla ilgilenen personelin sıkça değiştirilmesinden kaçınmak gerek,
- Onların istek, tutum ve değerleri saygılamalıyız,
- Daha ciddi bir neden yoksa, yaşlı hastayı odadan odaya taşımayınız,
- Gerek olmadığında onun eşyaları ve mobilyanın yerini değiştirmeyiniz,
- Yaşlı insanlar karşısında sabırlı, hoşgörülü olmalıyız ve onlara dikkat göstermeliyiz,
- Onların davranışlarını değiştirmek için kaba davranmamalıyız,
böyle bir şey nerdeyse imkânsızdır, bizim onlara uymamız daha iyi olur,
- İyi iştimeyen yaşlılar şüphecidir, bundan dolayı kendileriyle ve onların yanında daha yüksek sesle konuşmalıyız, bu şekilde ne dediğimizi
duyabileceklerdir,
- Yaşlıların bazı ifadeleri karşısında kritik olmalıyız. Yaşlılıkta bazan
psikolojik bozukluklar belirebilir, bu nedenle bir kimsenin onları takip ettiği, özel eşyalarını çaldığı, yemeklerine zehir kattığı gibisinden ifadeler
verebilierler.
- Yaşlı insanların samimiyetini saygılayalım. Onlar fiziksel olarak
bedenlerinin bir hayli değiştiğini bilirler ve bundan dolayı utanırlar. Bu
nedenle herhangi bir müdahale sırasında onların bedenlerini yabancı bakışlardan korumalıyız,
- Hastanede kaldıkları bölümde okuma, sosyal oyunlar, radyo, TV
gibi aktivitelerle angaje edelim,
- Bölümde sukunet olması, kapılar, enstrümanların çarpılmamasına
dikkat edelim vb.
208
Psİkolojİ
- Yaşlı insanlar unutur, bundan dolayı ilaçların alınması konusunda
verilen tavsiyelere uyup uymadıklarını sıkça kontrol etmek lazım.
Daha yaşlı insanlarla çalışmak daha büyük sabır ve insanseverlik ister.
ÖZÜRLÜLER VE ONLARIN TEDAVİSİ
Özürlü terimi altında, insanın normal yaşama ve çalışma yeteneklerinin daimi, kısmen veya tamamen azalması anlaşılmaktadır.
Daha yeni zamanda özürlü (malül olma durumu) kelimesinden kaçınılmakta, özel ihtiyaçları olan insanlar terimi kullanılmaktadır. özürlü (sakat, malul) meydana gelme nedenleri farklı olabilir: travma, kol ve bacak
amputasyonu, artritis deformasyonları, romatizma, hemipleji, çocuk felçi,
duyu organlarının imhası, kalıtsal deformasyonlar vb. Bu kişilerin rehabilitasyonu üç doğrultuda gerçekleşir:
- Tıbbi rehabilitasyon - sağlık örgütlerinde gerçekleşir. Tedavi, fizikal terapi ve ortopedik cihazları kapsar.
- Profesyonel rehabilitasyon - insanın eski mesleği veya yeteneklerine uygun başka bir meslek için profesyonel olarak yeteneklendirilmesi
demektir.
- Psikolojik-sosylal adaptasyon - hastanın ortama, iş yerine ve aileye uyması bakımında yardımın sunulması demektir. Özel gereksinimleri
olan kişilere psikolojik yardım her yönde olmalıdır. İnsanın özürlü olması
sonucunda psikolojik durumlar meydana gelir.
- Daha düşük değer kompleksleri - gelecek karşısında duyulan
kaygı, karamsarlık, güvensizlik. Böyle kişinin kendi sınırlarını kendisi
görmesi ve bu çerçevede etkili olabilmesi için psikolojik yardımın sunulması gereklidir. Özürlü kişide iyimserlik geliştirmek, endişe ve kaygıların
ortadan kaldırılması, gerçi yardımdır. Özürlünün öz güvenine kavuşması
için onun ailesiyle, özürlü karşısında nasıl davranmlıdırlar konusunda çalışmanın yapılması gerekir. Bu arada geçerli olan temel bir kural vardır:
özürlü kişi karşısındaki davranışlarda aşırıya gidilmemeli: ne aşırı acımalı,
ne de sınırlı yeteneklerini aşırı derecede görmezlikten gelmemeli.
Uzuvları (kol-bacak) amputasyon edilen kişilerin rehabilitasyonu
söz konusu olunca, tretman iki yönde gerçekleşmelidir: Birincisi fiziksel kayıbın üstesinden gelinmesidir, ikincisi protez ve benzeri cihazların
kullanımı için idmanın yapılmasıdır. Protezlerin kullanılması egzersizle-
sağlık mesleki okullar için
209
rin başladığı zaman, adaptasyon
problemi belirmektedir, bundan
dolayı özürlü kişinin cesaretlendirilmesi, motiflendirilmesi ve
onda alışkanlığın yaratılması gerekmektedir.
Bu anlamda son zamanlarda grup danışmaları düzenlenmektedir. Bu danışmalarda
komple adaptasyon olmaya başaran özürlüler örnek olarak
gösterilmektedirler.
Özürlü bir kişi kendi
sakatlığını şöyle tarif ediyor:
Bizim en büyük derdimiz, bize
baktıklarında
utanmamızdır.
Hastanede kendini daha rahat
hissedersin, çünkü etrafındakiler de öyle, ancak normal insanFantom (hayalet) deney - uzuvu
lar arasında kendini korkuluk
amputasyon edilmiş insan, kesilen
gibi hissediyorsun, “ortadan yok
uzuvunu halen hissetmektedir.
olmayı arzu eder, kendi kendinKaşıntı hissetmekte, uzuvunu hareket
den utanıyorsun, çaresiz, sakat
edebileceğini ve hata kullanabileceğini
bir kişi olduğunu daha da çok
bile hissediyor. Bu yaşantılar
hissediyorsun.
amputasyondan sonra daima
Ağır sakatlığı takip eden
görülmektedir, bazan kısa, bazan ise
bazı psikolojik tepkileri saymabütün hayat sürmektedirler.
mız faydalı olabilir: büyük korku, psikolojik sağlık endişesi,
Res. 29
ölüm korkusu, tedirginlik, üzüntü, uykusuzluk, reddedilmişlik duygusu, farklı sosyal durumlar karşısında
aşırı duyarlılık, intihar düşünceleri, eski durumun kalıcı olarak kaybedildiği duygusu.
Daha başarılı adaptasyon için, belirebilecek bazı pozitif tepkilerin
de bilinmesi faydalıdır: belli bir alanda başarılı çalışma hayali, özürlü olmanın hayatta yeni bir firsat olarak algılanması, iyileşeceğine dair inanışın
beslenmesi, başkaları yardım ettiğinde memnunluk duymak, hayatı güç-
210
Psİkolojİ
lükler içinde geçmek için “seçilmiş” olduğunu düşünmek vb. Bu kişilere
yardım etmek, yukarıda belirtilenler doğrultusunda olacaktır.
BAZI SOMATİK HASTALIKLARDA
PSİKOLOJİ PROFİLLERİ
İnsanda ruh ve bedenin derin bir bağlantı içinde bulunduklarını
söyledik. İnsanın hastalığa nasıl tepki göstereceği bir çok etkene bağlıdır:
onun kimlik özellikleri, hastalığın özelliği, süresi ve hastalığın neticesi.
Bu metinde en sık rastlanan somatik hastalıklarda görülen psikolojik belirtilere yer vereceğiz:
1. KARDİOVASKÜLER SİSTEM HASTALIKLARI
Bu tip hastaların psikolojik durumları terapist, kardiolog, psikiyatrist ve psikologların ilgi alanında bulunmaktadır.
Kardiovasküler sistem, tüm organlardan sinir sistemiyle en yakın
ilintidedir.
Kardiovasküler hastalıkların yelpazesi çok geniştir, ancak hastaların çoğunda endişe, hastalığın kötüye gidebileceği korkusu ve düzeltilemeyecek birşey için üzüntülü düşünceler hüküm sürmektedir. Hastalar
sıkça depresyona düşer, aradabir intihar düşüncesiyle uğraşır ama intihar etmezler. Sıkça korkulu rüya görürler (derine düşmek, boğulmak,
kendi cenaze merasimine katılmak vb). Zor uyur, uykudan ise korku ile
uyanmaktadırlar.
Bazı vakalarda klinik resimde huzursuzluk, hırslı davranışlar, ortamdaki insanların tahammül edilmeyişi, bazı durumlarda ise saldırganlık görülür. Beyinde oksijen yetersizliği (hipoksi) nedeniyle beliren
eufori daha az olur.
Aritmi ve stenokardi ile izlenen kronik kalp hastalarında, kimliğin
psikopatizasyonu gelişmekte, daimi hipohondri fiksasyonu belirmekte,
üzgünlük, ilgilerin daralması ve hırslı davranma temayyülleri görülmektedir.
Miokard enfarktüsü olan hastalarda endişe, huzursuzluk, depresyon ve negativizm ağır basmaktadır. Hastalar rahatsızlıkla ilgili olguyu
kabul etmekte, ancak daha sonra fobiler, sakatlık korkusu ve iş ile aileye
yansıyacak olumsuzluklar endişesi kaydedilmektedir.
sağlık mesleki okullar için
211
2. HİPERTANSİYON HASTALIĞI - aynı öyle sayısı çok psikolojik
değişikliğin meydana gelmesine neden olmaktadır. Hastalığın başlangıcında genelde baş ağrıları, baş dönmeleri, sinir, yorgunluk, kaygı, ağlama,
hafıza zayıflaması belirmektedir.
Hipertansiyon hastalığı, insan hastalanmadan önce var olduğu
olumsuz özelliklerini belirtir.
Hipertansiyon hastalığı (özellikle genç yaşta başladıysa) duygusal
yaşamda daha ağır bozukluklara sebebiyet vermektedir, mesela büyük sinir, hırslı davranışlar, düşmalık ve kötü niyetlilik duygusunun gelişmesine
neden olmaktadır.
3. BEYİNDE ARTEROSKLEROZ - değişiklikler hipertansiyon
hastalığına benzemektedir. Bu hastalığın başlangıcında da yorgunluk, azalan iş yeteneği, aktif dikkatin zayıflaması, unutkanlık, duygu kontrol kaybı
kaydedilmektedir. Hastaların geceleyin daha şiddetli olan baş ağrısı olur.
Arteroskleroz başlangıcında hastalar kendi durumları karşısında
eleştirisel davranırlar, hafızanın, çalışma yeteneğinin zayıfladığı konusunda bilinçlidirler ama buna zor katlanmaktadırlar.
Hastalığın ilerlemesiyle, yukarıda tarif edilen değişiklikler yanı sıra,
zekâ azalması ve hafızada patolojik değişiklikler meydana gelmekte- hastalar yeni içerikleri özellikle ad ve rakkamların belleğe konulmasında zorluk çeker, düşünme yavaşlamıştır, detaylara eğilirler, konuşmada steryotip
olurlar, önemli-önemsiz arasında fark yapamazlar, konsentrasyon ve dikkatlerinde azalma olur.
4. SİNDİRİM SİSTEMİN HASTALANMASI - bu hastalıklar arasında ülser hastalığı en büyük dikkat çeker. Bu hastalıkta genelde asteni
(genel zayıflık, yaşam coşkusunun azalması) ve sinirliliğin artması kaydedilir. Hastalar genelde uyku bozukluğundan sıkça şikayet ederler.
Kanserojen hastalık korkusunun belirmesi olasıldır, buysa depresif tepkilerin gelişmesine neden olmaktadır. Bazı durumlarda psikopat tepkiler
görülebilir. Somatik durumun iyileşmesiyle bu tepkilerde azalma olur.
Karaciğer hastalarında yorgunluk artar uykuludurlar, dikkatleri
daha zor konsentre olur. Hastalar keyifsizdir, kolayca depresyona düşer,
sinirlidirler, sıkça hipohondrik fikirlere yakalanırlar, şiddetli tepkilere yatkındırlar.
5. NEOPLAZMA - kanserojen tümörlerde belirgin psikolojik değişiklikler görülür. Genelde tümünde de genel halsizlik, yaşam coşkusunun
212
Psİkolojİ
azalması ve apati gözlenir. Neoplazmalarda psikolojik değişiklikler farklıdır ve hastalığın yerine bağlıdır. Beyin tümörlerinin en büyük değişikliklere neden olduğu beyandır: başlangıçta büyük halsizlik, sinir, dalgınlık,
hipohondri düşünceler gözlenir.Tümörün gelişimiyle hastalar adinamik
olur, iyi duymaz, baygınlıklar geçirirler.
Beyin tümörlerinde meydana gelen psikolojik değişiklikler, büyük
ölçüde tümorün lokalizasyonuna bağlıdır. Alın tümörlerinde apatik-abulik sendromu (keyifsizlik ve kayıtsızlık) tipiktir, şakak tümörlerinde duyma ve tad bozukluğu, ense tümörlerinde görme ve duyma halüsinasyonları, tepe tümörlerinde ise depersonalizasyon tipinden kimlik bozukluğu
karakteristiktir.
6. BULAŞICI HASTALIKLARI - geçen yüzyıllarda çok yaygın olan
ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan bulaşıcı hastalıkları günümüzde insan için bir tehlikeyi oluşturmuyorlar. Ancak AİDS ve SARS gibisinden yeni bulaşıcı hastalıklarının belirdiğine tanık olmaktayız.
AİDS VE VEREM - hastalarda genel halsizlik, değişken ruh halleri,
sinir, üzüntü belirir. Bazan çaresizlik ve çocuksu infantil davranışlar görülür. Hastalar daha uzun zaman izole edildikleri halde avtizım (kendine
kapanma) bencillik, ortam karşısında soğukluk kaydedilir.Hastalarda mizantropi (insanlardan nefret etmek) görülür, bu hisli hastalığı sağlıklı insanlara yayma derecesine kadar gelişir (mesela verem hastaları su içtikleri
bardağı başkalarının önüne koyar, ya da AİDS hastası cinsel ortağını hasta
olduğundan haberdar etmez.
Bazan ölümün yaklaştığı perspektifinde hastalarda hayatı en iyi şekilde yaşama eğilimi gelişir, dolayısıyla kendilerini son derece ahlaksız bir
hayata teslim ederler. Hastalığın gelişmiş safhalarında bedenin genel intoksikasyonu ilerlediğinde, eufori durumları gözlenebilir.
PSİKOORGANİK SENDROMU - büyük beyin enfeksiyon süreçleri, travma ve kanama sonucu olarak gelişmektedir. En büyük değişiklikler
zekâ ve bellek alanında meydana gelmekte, de duygusal hayat bozuklukları oluşmaktadır. Hafızada ciddi bozukluklar olur, bilhassa yakın geçmişte
meydana gelenler unutulur, hastaların düşünceleri dağınıktır, zaman ve
alan içinde oryentasyonları azalır. Hastalar yavaştır, girişimleri azalır, çaresizdirler. Duygusal planda hırslı tepkiler görülür.
Hastalık çekilmeye başlayınca halsizlik, istek azalması, yorgunluk,
duyarlılığın artması, dikkatin ve belleğin azalması belirir. Bu değişiklikler azalmaya başlar ve birkaç haftada yok olurlar. Aksi halde, beyinde ağır
sağlık mesleki okullar için
213
zedelenme neticesi olarak, demensiyon gelişebilir (zihinsel kayıp ve psikolojik yaşamda ağır patolojiye yol açan tedavi edilemez beyin zararları
meydana gelmektedir).
7. TRAVMALAR - günümüzde sıkça rastlanan yaralanmalardır.
Genelde trafik kazaları sonucudur. Travmalarda ikincil enfeksiyonlar belirdiği halde psikolojik değişikliklere neden olur. Genel olarak psikolojik
travmalarda halsizlik, hipohondri eğilimi, duygusal dengesizlik, üzüntü
ve endişe görülür. Büyük kanamalar sırasında Korsakov sendromu dahil
(demensiyon, oryentasyon kaybı, ağır hafıza bozuklukları) zihinsel-bellek
alanında bozukluk belirebilir.
Beyin travma hastalığı kronik aşaması (beyin travması uzak neticeleri) iki temel sendrom ile gelişir- travmatik serebrosteni ve travmatik
ensefelopati.
Travmatik serebrosteni - avtizm, kverülans (suçlama, şikayet, mahkeme vakalarının yürütülmesiyle ifade edilen paranoik fikirler), kuşkulanma, kovuşturulma fikirleri ile ifade edilir. Travmatik ensefelopati, netice
olarak daha ciddi klinik resim bırakır: belirgin asteni, zihinsel-bellek degradasyonu, kişilik değişiklikleri.
Travmatik ensefelopati üç tip olarak ifade edilir: apatik tip (kayıtsızlık, isteksizlik), euforik tip (kaygısızlık, neşe, kritik olmayan davranışlar) ve patlayıcı tip (sinir, agresif davranış, bencillik). Bazı vakalarda demesiyon çok belirgin olabilir ve ağır zihinsel gerileme olarak ifade edilebilir.
8. ENDOKRİN SİSTEMİ HASTALIKLARI - endokrin sistemi hastalıkları iç organların herhangi bir hastalığına kıyasen daha yoğun psikolojik değişikliklere neden olmaktadırlar. Metnin devamında daha sık rastlanan endokrin hastalıklarda meydana gelen psikolojik değişikliklere yer
vereceğiz:
- Tiroid bezi - Bazed hastalığı (tireotoksikoz) genel olarak aşırı derecede sinir, duygusal dengesizlik, yorgunluk ile dile gelir. Hastalar üzgün,
huzursuz, gergin, şüpheci, hırslı davranışlara yatkın olur korkulara kapılırlar. Miksedemde durum terstir, apati, kayıtsızlık, uykulu olma durumu
vardır. Bazan dağınık düşünceleri olur ve devamlı bir şeyler mırıldanırlar.
- Pankreas - bu bezin hastalığından tıbbi psikolojisi için diyebetes
melitus hastalığı en büyük önem taşımaktadır. Duygusal dengesizlik, sinir, devamlı mevcut olan yorgunluk ile dile gelir. Uzun süreli şeker hastalığı durumunda hastalarda zihinsel ve hafıza bozuklukları belirir.
214
Psİkolojİ
Bu psikolojik profillerinin bilinmesi, sağlık çalışanının hastaların
bakımı ve tedavi edilmesine her yanlı yanaşımı olmasına yardımcı olacaktır. Bunun yanı sıra, hastaların güçlüklerini daha kolay anlayabilmesi ve
kendi görevlerini daha sabırlı yapmasına yardımcı olacakıtr.
Soru ve ödevler:
1. Çocukların tedavi sürecinde onun ebeveyinleriyle de çalışmamız
neden önemlidir?
2. Çocuğun hastaneye yatırılması sırasında nasıl davranacaksın?
3. Gençlerin yattığı bölümde çalışıyorsan, gençlerle nasıl davranacaksın?
4. Hasta büyüklerin adaptasyonuna hangi nesnel (objektif) faktörler
etki eder?
5. Hasta büyüklerin adaptasyonuna hangi öznel (subjektif) faktörler
etki eder?
6. Yaşlı kişilerle çalışmamızda çok dikkatli olmalıyız, diyoruz.
Neden?
7. Özürlü kişiler hangi doğrultularda muamele görür?
8. Özürlülerde en sık görülen kompleks hangisidir?
9. Klinikte yapılacak pratik çalışmalarda hastalarda somatik hastalıklarla ilgili psikolojik değişiklikleri gözlemle. Psikoloji dersinde bu konuda tartışma aç.
sağlık mesleki okullar için
215
HASTALAR İLE İLETİŞİM
Sağlık çalışanı ve hasta arasında iletişim olmadığı halde, teşhis ve tedavi imkânsız olmaktadır. İletişim dediğimiz zaman iki taraf arasında hakiki, uzmansal, ayan, açık, güvenle dolu iletişimi kastediyoruz. Daha önce
farklı iletişim tipleri ve psikolojik yardım sunma şekilleri hakkında söz
ettik (ör. öğrenme, yöntem ve teknikler bkz.) Ancak bu sorunun önemini
göz önüne alarak, iletişimin bazı önemli açılarını daha bir kez vurgulamak
faydalı olur.
HASTALARA PSİKOLOJİK YARDIM KURALLARI
Bedende meydana gelen değişiklikler insanın psikolojik hayatını da
değiştirdiğini söylemiştik. Hasta insanı anlayabilmemiz için ben onun yerinde olsaydım tipinden rol oyunları çoğu kere faydalı olmaktadır. Bizim
aktivitelerimiz şu doğrultuda olmalıdır:
- Kendi zorluklarını tanımasına yardımcı olalım;
- Aynılarını ifade etmesi ve anlamasına yardımcı olalım;
- Tedavi sürecindeki rolunu kabul etmesine yardımcı olalım;
- Kendi güçlüklerini reel olarak değerlendirmesine yardımcı olalım;
- Başka olasıllıklar görebilmesine yardımcı olalım (özürlülerde);
- Hastalık sonuçlarına bağlı olarak, kendi davranışlarını değiştirmesine yardımcı olalım;
- Daha büyük kişisel olgunluğa erişmesine yardımcı olalım (gerçek
değerlerin geliştirilmesi ve sağlıklı yaşam).
İLETİŞİME ETKİ EDEN FAKTÖRLER
İletişim dinamik bir süreçtir. Sağlık çalışanı ve hasta arasındaki iletişim sayısı çok etkeni kapsar. En önemlileri şunlardır:
- Aralarında iletişim kuran kişilerin kayıtları, düşünceleri, tutumları, duygu ve çıkarları. Daha önce saydığımız benzer veya aynı psikolojik belirtileri varsa, iletişimin daha kolay olacağı anlaşılmaktadır. Aksi
halde iletişim çok zor olur (özellikle saklı duyguları ve karşı düşünceleri
varsa).
216
Psİkolojİ
- Aralarında iletişimi olan insanların ilişkisi - aralarında tanışan
insanlar arasında gerçekleşiyorsa, iletişim daha kolay olur. Aralarında tanışmayanlar, hiyerarşik pozisyonda bulunanlar arasındaki iletişim daha
değişik olur.
- İletişimin hedefi - hedef yani konuşmadan ne bekliyoruz, iletişim şekli için önemlidir,
- Mesajların ayan olması - iki taraf için anlaşılır bir dille konuşuyorsak, düşüncelerimizi ayan ve anlamlı ifade ediyorsak, iletişim de kolay
anlaşılır olur. Söylediklerimizin anlaşılmaması ender değildir. Özellikle
konuşmanın hızı ve sesliliğine dikkat göstermemiz gerekiz.
- İletişim hazırlığı ve yeteneği - iletişim şekli ve içeriği kişinin eğitimi, kimliği, hayat tecrübesi, o anda iletişim içinde olanların o andaki
ruh haline bağlıdır. Elimizde olan zaman da önemlidir. Konuşma sırasında saklı mesajları duymamız ve tanımamız önemlidir.
- İletişim tarzı - iletişim sırasında düşünceli isek, acele etmiyorsak,
huzurluysak, konuşmacımıza baskı yapmıyorsak, mesajlarımızı oldukça
daha başarılı şekilde aktarmış olacağız,
- Önceki tecrübe - hastanın bize karşı pozitif tutumu varsa, bize
güveniyorsa iletişim çok daha başarılı olur. Hastayla ciddi olarak ilgileniyorsak ve ona gerçekten yardım etmek istiyorsak bu hedefimize varabiliriz.
İLETİŞİM TEKNİKLERİYLE İLGİLİ
ÖNEMLİ MEVZULAR
Her sağlık çalışanı iletişim tekniklerini tanımalıdır ve onlar onun
uzman eğitiminin bir parçası olmalıdır. Devamda iletişim başarısına
bağlı olan kimi daha önemli işlemlere yer vereceğiz:
- Hasta hakkında daha çok bilgi toplamak (sağlık evraklarında
bulabileceğimiz, eski ve şimdiki hastalıkları, yaşama koşulları, ailesi ne
ait bilgiler vb.).
- Hastayı selamlayarak kendimizi takdim ederiz - bu arada mesleğimizin ne olduğunu da söyleriz. İlk iletişim hoş ve sade olmalı.
- Hastanın yerleştirilmesi - konuşma hasta için ne daha konforlu
koşullarda yapılır, hasta konforlu bir odaya alınmalı, administratif oda-
sağlık mesleki okullar için
217
lardan kaçınmalıyız. Konuşmayı genel sorularla başlarız, hastanın rahatlaması için zaman gereklidir. En önemli soruyu hemen ele almamız iyi
sayılmaz.
- Onu konuşmamızın hedefiyle tanıtmalıyız - hastanın konuşmaya aktif olarak katılmasını istiyorsak, başlangıçta konuşulacak problemin
mevzusu ve hedefiyle tanıtmalıyız. Bu arada kendisini koruma tutumunu
alacağı ve iletişimde bozukluk belireceği için onu önceden eleştiremeyiz;
- Hastayı konuşmak için motive etmeliyiz - onun gereksinimlerini doğrudan doğruya karşılamaktayız (mesela tedaviye aktif katılım daha
iyi tedavi demektir). Motivasyon ölçülü olmalıdır (Motifler konusunda,
motivasyon dersini tekrarla)
- Hastayı kendi tutumlarını sergilemesine teşvik edelim - bu
arada çeşitli yollara başvurulur: sorular (ayan, kesin, kısa, yaş ve eğitim
seviyesine uygun olmalı); teşvik (peki sonra ne oldu, bu konuda fazla
bir şeyler söyleyiniz, gibisinden olmalı); aktif dinleme (gözlerine bakar,
sakin oturur, sözünü kestirmeyiz, onu dikkatle dinlediğimizi göstermek
için zaman zaman onunla hemfikir olduğumuzu söyleriz); onun söyledikleri karşısında anlayış gösteririz, refleksiyon kullanırız, yani onun en
son söylediklerini tekrar ederiz (mesela hasta röntgen yapmayacağını
söylerse, sağlık çalışanı, pozitif teşhis yüzleşmemesi için röntgen yaptırmaktan çekiniyor cevabını verir, hasta ise bununla hemfikir olur); suskunluk, konuşmanın kritik noktasına geldiğinde çok önemli bir işlemdir
(bu durum hiç de hoş değildir ve uzun sürmemelidir) vb.
- Hastanın tutumlarımızla tanıtılması - hasta kendi düşünce ve
tutumlarını açıkladıktan sonra, bizim tutumlarımızı açıklarız. Bu arada
kısa, ayan ve anlaşılabilir olmalıyız. Bundan sonra söylediklerimizi anlayıp anlamadığını ve onları kabul etmeye hazır olup olmadığını kontrol
ederiz. Onu eleştiremeyiz, kınayamayız;
- Tutum farkları konusunda tartışma - bu sırada tutumların zor
değiştiği konusunda hesap yürütmeliyiz, kendi tutumlarımızı desteklemek için ek bilgilere baş vururuz, konuşma sırasında hastanın olgunlaşması ve değişmesine izin vermekteyiz;
- Konuşmadan sonuçlar çıkarıyoruz - bu sonuçlar ayan olmalı,
hasta bunları anlamak için aklını ve duygularını kullanır, onların ne kadar anlaşılır olduğunu ve yerine getirilebilirliğini kontrol ederiz;
218
Psİkolojİ
- Ek motivasyon - konuşmanın sonunda ek motivasyon gereklidir.
Mesela “burada anlaştıklarımızı saygılarsanız, daha kısa zamanda iyileşeceksiniz” ve genelde hastanın tutumlarındaki değişiklikleri takdir ederseniz başarılı olabilirsiniz. Hasta, hastalığa karşı yürütülen mücadelede ortak-partnör olduğunuz izlenimini edinmesi önemlidir.
İletişim sırasında sağlık çalışanları tarafında işlenen kimi hatalar
vardır:
- Yanlış beklentiler (hastaların onlara bağımlı ve laik oldukları,
usandırıcı oldukları ve devamlı olarak hastalıktan bahsettiklerini, şükransız oldukları ve onların yakınları karşısında yeterince övülmediklerini düşünüyorlarsa);
- Hastayı dinleme ve gözetleme yeteneğinin olmayışı - ilgisizlik,
meslek bıkkınlığı, aşırı büyük kişisel sorunlar, aşırı çok administratif işlemler vb.
- Hastadan gelen mesajları yorumlama yeteneksizliği - genelde
hastayı yeterince tanımamak ve sözlü mesajlar ile satırlar arası mesajları
tanımama sonucudur;
- Hastanın problemlerini anlayamamak - başka insanlarla kaynaşamamak ve tecrübe sahibi olmamak veya önemsiz meselelere yönlenmek;
- Konuşma konusuna yönlenme yeteneksizliği - konuşmaya kendi
özel sorunlarını sokuştururlar, kendi nevrotik güçlükleri dolayısıyla konuşmayı başka bir yöne kaymasına neden olurlar, ufak tefek meseleler ve
önemisz işlerle uğraşırlar;
- Fazla konuşur ve hastayı takip edemezler - ya da aşırı büyük öz
kontrolleri vardır ve hiç konuşmazlar;
- Hastanın söylediklerini değerlendirirken nesnel olmamak - genelde hastanın söylediklerine gereken dikkat ve ağırlık verilmez;
- Himayeci tutumu - hastayı pasif duruma iteler;
- Konuşmalarını hasta ile uyumlaştıramazlar (hastanın yaşı, eğitimi ve kişiliğine uygun olmaz);
- Hoşgörü yokluğu - hasta konudan uzaklaştığı halde, onun sözünü
keserler ya da kendi düşüncelerini kabul ettirirler;
- Sağlık çalışanlarının kişi özellikleri - iletişimde çok önemlidirler. Diğer insanlar karşısında güç ve etki göstermek, kendini beğenmişlik,
şahsi davranışların kontrol edilmemesi ve benzer özellikler, kimi sağlık
çalışanlarının insanlar ile başarılı iletişim kurması ve onlarla çalışması bakımında yeteneksiz olmalarına katkı sunmaktadır.
sağlık mesleki okullar için
219
PROBLEMİ OLAN İNSANLARA YARDIM ETMEK
İSTEYEN KİŞİLER NEYİ BİLMELİ VE
NE YAPMALIDIRLAR
Sağlık çalışanı mesleği kolay değildir ve bu meslekle uğraşan insanlardan çok büyük beklentiler vardır.
Hasta olan insanlara yardım etmek isteyen kişi temelli uzman bilgilerine sahip olmalıdır. “Sağlıklı mantık” zemini üzerine yardım sunmak
ve tedavi etmek risklidir. Uzman bilgiler insanlarla herhangi bir deneyin
yapılmasını önlemektedir.
Takım olarak çalışıyorsak daha başarılı olacağız, başkalarını dinlemeye öğrenmeliyiz, hastaların problem ve güçlüklerini tanımalıyız, onların karşısında ilgi göstermeliyiz ve hastaya yardımcı olabileceğimiz konusunda kendimize güvenimiz olmalı.
Her insana şefkat, saygı ve samimi yanaşım gereklidir.
İnsanlar kendilerini farklı şekilde ifade ederler. İyi bir dinleyici sadece kulaklarıyla dinlemez, tüm duyu organları ve zihni aktiftir. İyi bir
dinleyici dinler, kayıt alır, bağlar, sonuçlar çıkarır ve bu şekilde bir kimsenin problemi olduğu veya yardıma muhtaç olduğunu kolaylıkla anlar. Bir
kimsenin yardımımıza muhtaç olduğunu tespit edersek, onun problemini
ayan olarak görebildiysek, o zaman uygun yardımı sunar (konuşma, öğüt)
veya daha iyi yardım edebilecek birine yönlendiririz.
Yardım isteme hasta için de zor bir durumdur. Bir kimsenin dişi
ağırıyorsa, fazla düşünmeden dişçiye gider. Ancak bizim saklı ve son derece samimi problemlerimizle yüzleşmek ve onları tanımadığımız birine
açmak gerektiği zaman, durumlar tamamen değişiktir. İnsanların çoğu
samimi olan konularda konuşmanın ayıp olduğunu düşünüyorlar. Bunun
için insanlar psikolojik yardım istedikleri zaman, kendilerini utanmış, küçümsenmiş ve değersiz hissetmemeleri için elden geleni yapmalıyız.
Çoğu yapılması gereken en iyi şeyin ne olduğunu bilirler, ancak bu
bildiklerini yapamamaları, onların temel problemini oluşturmaktadır.
Yardımın planlanması sırasında, kendiliğinden sadece değerli ve
doğru nedir düşüncesinden hareket edilmemelidir. Yardım planlama sırasında her şeyden evvel yardım etmekte olduğumuz kişiyi tanımamız gerekmektedir.
Neticede, en önemli olanı şudur ki, başkasına yardım etmek istiyorsak, kendimizi, kendi yeteneklerimizi, zayıflıklarımızı ve motiflerimizi iyi
220
Psİkolojİ
tanımalıyız. Hastanın problemleri bizim imkânlarımızdan ve uzmansal
yeteneklerimizden daha büyük olduğunun farkına varırsak, daha uzman
kişiye yönlendirmeliyiz.
ZİHİNSEL HİJYENİN BAZI PRENSİPLERİ
(ŞAHSİ KİMLİK NASIL KORUNMALI)
Sağlık çalışanları kendi ruh sağlığını kendileri korumalıdırlar.
Bundan dolayı zihinsel hijyenin verdiği bazı kurallarına işaret edeceğiz
(önceki metinlerde benzer kurallara değindik):
- Duygusal istikrar - kendi davranışlarımızda bizim duygusal tepkilerimiz için hesapa yürütmeliyiz. Duygular ve organik değişiklikler arasında yakın bağlantıların mevcut olduğunu ve sıkça tekrarlanan yoğun
duygusal heyecanların organik bozukluklara yol açabileceğini belirttik.
Bunun için organizma için zararlı olan duygulardan kaçınmak gerekir.
Her şeyden önce sevdiğimiz insanlar ile ihtilaf ve çatışmalı durumlardan
kaçınmalıyız.
Bize en yakın olanlara karşı agresif davranış ve diğer düşmanlıkların
ifade edilmesine izin vermiş olursak, iç çatışma, huzursuzluk ve rahatsılık
kışkırtmış olacağız. Buna karşın duygular bastırılmamalıdır, diğer kişiler
tarafından da kabul edilebilecek şekilde ifade edilmelidirler. Spor üzerinden boşalma en iyi yollardan biridir;
- Hoşgörü - kendimizde hüsranlar karşısında hoşgörü yani geçici
başarısızlığa katlanma ve güçlüklerin üzerinden gelme duygusu geliştirmeliyiz.
Çözülmesi zor olan problem ile karşılaşacağımız zaman, onu nesnel
olarak gözden geçirmeli, gerçek nedenleri bulmalı ve en uygun çözüm yollarını aramalıyız. Kendimizi kontrol etmeliyiz, güçlükler karşısında öfke
ve saldırganlıkla tepki göstermemeliyiz ve başarısızlık nedenlerini her zaman başkasında aramamalıyız, çünkü bunun nedenleri bizde de olabilmektedir;
- Gerçekçi eğilimler - kendimiz hakkında real bir resim çizmeliyiz.
Kendi olanaklarımız ve yeteneklerimiz hakkında yanlış düşünce yaratmamalıyız, sahip olamadığımız yetenekler üstlenmemeliyiz. Kendimizi olduğumuz şekilde kabul etmeliyiz, şimdiye kadar yaptıklarımızdan memnun
olmamalıyız, yeni ve daha iyi bir şey yapmaya çalışmalıyız;
sağlık mesleki okullar için
221
- Çalışma memnuniyeti - memnuniyetle yapacağımız bir faaliyet,
başarı ile sonuçlandıracağımız bir iş bulmalıyız. Her şeyden evvel mesleğimiz memnunluk duymamızı ve başarı elde etmemizi sağlamalıdır.
Ağır hasta olan bir insandan tebessüm alacağınız ve onu sağlıklı ve
mutlu görmenize katkı sunmaktan daha kutsal ve daha güzel bir şey yoktur.
Soru ve ödevler:
1. İletişime hangi faktörler etki eder?
2. Sağlık çalışanı-hasta rollerini oynayınız ve iletişim kurunuz.
Başarılı olup olmadığı konusunda tartışınız!
3. Sağlık çalışanı-hasta rollerini oynayınız ve iletişim kurunuz (bu
arada kuralları saygılayınız)
4. Kurallara aykırı sağlık çalışanı-hasta rollerini oynayınız ve iletişim kurunuz. Sonunda kendi duygularınız hakkında konuşunuz!
5. Sağlık çalışanı mesleğinde ne kadar başarılı olabileceğiniz konusunda kendinizi sorgulayınız!
12 sayfada sorulara verilen cevapların tümü de HAYIRdır.
222
Psİkolojİ
KAYNAKÇA
1. Психологија – учебник, педагошка насока, V издание, И.
Тодорова-Цвејиќ, Скопје, 2000
2. Медицинска психологија – учебникза здравствена струка –
С. Стефановски, Скопје, 1993
3. Психијатрија за студенти по стоматологија – Г. Чадловски,
Скопје, 2001
4. Психологија – В. Стаменкова Трајкова, Скопје, 1995
5. Општа психологија – Н. Рот, Белград, 1985
6. Елементи психологије – Д. Креч и Р. Крачфилд, Белград, 1980
7. Психологија – Х. Пожарник, Љубљана, 1984
8. Медицинска психологија и ментална хигијена – П. Бралша и
С. Озимец, Загреб, 1980
9. Медицинска психологија – Х. Христозов, Софија, 1989
10. Емоционална интелигенција – Д. Големон, Њујорк, 1995
11. Психологија учења, С. Радоњиќ, 1992
12. Психијатрија со медицинска психологија, С. Стоиљковиќ,
1977
13. Психологија, Н. Рот, С. Радоњиќ, 1976
sağlık mesleki okullar için
223
İÇİNDEKİLER
I. PSİKOLOJİ KONUSU VE DALLARI
Psikoloji Konusu ve Dalları
İnsanın Psikolojik Yaşamının Organik Esasları
9
13
II. TEMEL PSİKOLOJİK BELİRTİLER
Psikolojik Belirtiler Kavramı
Duyu ve Algılamalar
Dikkat
Öğrenme
Hafıza (Bellek)
Unutma
Düşünme
Zekâ
Duygular
Motivasyon
İlgiler
Tutumlar
Önyargılar
29
30
41
43
48
53
56
63
73
89
97
99
99
III. PSİKOLOJİK YAŞAMIN ORGANİZASYONU-KİŞİ
Kişilik, Kavram, Özellikleri, Teoriler
Temperament (Mizaç)
Karakter
Kişilik Dinamiği
Kişisel Gelişimi
Belirli Yaşam Dönemlerin Özellikleri
105
108
111
113
119
123
IV. PSİKOLOJİK YAŞAM BOZUKLUKLARI
Normallik Kavramı
Bilinçin Özel Durumları
Bilinç Bozuklukları
131
133
139
224
Psİkolojİ
Nevrozlar
Çocukluk Çağında Nevrotik ve Psikotik Hastalıklar
Psikozlar
Çocukluk Çağında Psikozlar
Psikopati
Bağımlılık Hastalıkları
Uyumsuz ve Sapkın Davranışlar
143
151
154
160
161
163
170
V. SAĞLIKTA ÖZEL PSİKODİNAMİK
Psikolojide Yöntem ve Teknikler
Kişilik İnceleme Teknikleri
Hastayı Öğretme Teknikleri
Hasta Kişinin Psikodinamik Özellikleri
Sağlık Çalışanın Kişiliğinin Psikodinamik Özellikleri
Sağlık Çalışanı Davranışlarının Psikodinamik Özellikleri
Sağlık Çalışanları Arasında Personeller Arası
İlişkilerin Psikodinamiği
Sağlıkta Takım Çalışmasında Psikodinamik
179
182
185
186
188
190
192
194
VI. HASTALAR İLE PSİKOLOJİ PRATİĞİ
Zihinsel Hijyen
Bazı Somatik Hastalıklarda Psikoloji Profilleri
Hastalar ile İletişim
Zihinsel Hijyenin Bazı Prensipleri
199
210
215
220

Benzer belgeler