Untitled - Adil ÖZDEMİR

Transkript

Untitled - Adil ÖZDEMİR
1
(c) 2006 Her hakkı mahfuzdur. Bu kitap veya bir kısmı hiçbir teknikle
çoğaltılamaz.
İLETİŞİM VE KİTAP İSTEKLERİ İÇİN;
Adil ÖZDEMİR
e-mail: [email protected]
Kapak Tasarımı
Adil ÖZDEMİR
Basım Yeri
KALIPSAN OFSET LTD. ŞTİ.
Tel: 0.312 342 06 58
ANKARA
2
ÖNSÖZ
Günümüzde teknolojiyi izlemek ve meslekte iyi bir yer edinmek için en az bir
yabancı dil bilmek şart olmuştur. Bu bağlamda, bütün dünyada en geçerli dil olan
“ İngilizce ” önem kazanmıştır. Çünkü, yabancı literatürün bir çoğu bu dilde
yayınlanmaktadır. Bu nedenle, Mesleki İngilizce/Çeviri Teknikleri üzerine
hazırladığımız bu kitabın jeoloji mühendisliği alanında eğitim gören öğrenciler,
uygulamada yeralan mühendis ve araştırmacılar için önemli bir boşluğu
dolduracağı kanısındayız.
Kitabı anlayabilmek ve izleyebilmek için temel (intermediate-orta seviyede)
İngilizce bilgisi gereklidir. Bununla birlikte, kitap boyunca yer yer dilbilgisi
kuralları da verilmiştir. Her bölüm önceki bölümlerde anlatılan dilbilgisi temelini
baz alarak hiyerarşik bir yapı içerisinde anlatılmıştır. Çevirisi çok basit olan
yapılar kısa bir şekilde geçilmiş hatta alıştırma dahi verilmemiştir. Bu şekilde
okuyucuya akıcılık getirilmiştir. Yani kitabın hacmi özde kalmıştır. Örnek sayısı
yine konunun anlaşılma zorluğuna ve kullanılma sıklığına bağlı olarak seçilmiştir.
Son bölümde verilen cümle, paragraf ve metin örnekleri, konularda çok genel
örneklerle açıklanan kısımları gerek tamamlama gerekse pekiştirme amacıyla çok
geniş bir yelpaze içinde sunulmuştur.
Jeolojik sözcüklerin kullanımında, ülkemizde bir birliktelik henüz sağlanmış
değildir ve bir kurul veya kurum tarafından hazırlanmış, mesleki dil birlikteliğini
sağlayacak güncel bir İngilizce-Türkçe jeoloji sözlüğü bulunmamaktadır. Bu
nedenle, zorunluluk olarak dilbilgisi kurallarının pekiştirilmesi amacıyla
hazırlanan örneklerde(14. ve 15. bölümler) hakemli dergi, kurultay ve kongrelerde
yayınlanmış bilimsel makale ve bildirilerden yüksek oranda faydalanılmıştır.
Ayrıca, Türkiye koşullarında temin edilebilecek, münferit olarak hazırlanmış 31
adet jeoloji ile ilgili ve teknik sözlük, bulunabilecekleri yerler ile birlikte önsözü
takip eden sayfada verilmiştir.
Jeoloji mühendisliği meslek disiplininde bilim ve tekniğin gelişmesi amacına
yönelik olarak herhangi bir karşılık beklemeden bu kitabın basılması için maddi
destek sağlayan ve firma logoları ile temsil edilen ;
3
4
kuruluşlarının çok değerli mühendis ve yöneticilerine teşekkür ederiz.
Kitap ile ilgili yararlı görülen dilek ve temennilerin, hatta şikayetlerin ve
gözden kaçan hataların iletilmesi, kitabın bundan sonraki baskılarının kalitesini
artıracağı düşüncesindeyiz.
Eylül 2006, Ankara
Çevirmen H. Tolga OSKAY
Jeo. Müh. Adil ÖZDEMİR
Jeo. Müh. Uğur ULUTAŞ
5
6
7
ÇEVİRİ ÜZERİNE
Genel olarak çeviri, farklı iki dil arasında bir eşleştirme olarak tanımlanabilir. Çeviride
asıl amaç iletişimi sağlamaktır, bu bakımdan iyi bir çevirinin kolay anlaşılır olması ana
hedeftir. Sınavlarda(yüksek lisans vb.) çevrilen metnin ilk olarak dilbilgisine uygunluğu
daha sonra da anlam bütünlüğü dikkate alınmaktadır. Burada, Türkçe ve İngilizce dillerinin
dilbilgisi olarak temel farklılığının; Türkçede fiilin, cümle sonuna gelmesi İngilizcede ise
özne ile tümleç arasına geldiği unutulmamalıdır.
Bir kelimenin, kelime anlamından ziyade ifade ettiği anlamı çevirmek anlam bütünlüğü
açısından önemlidir ve çevrilen konuya hakim olmayı gerektirir. Asıl istenilen, karşımıza
çıkan metnin dilbilgisi yapısını doğru bir şekilde analiz etmek ve kelimelere kendi konu
bütünlüğü içinde doğru anlamlar vererek dilimize çevirmektir.
Çeviride dikkate alınması gereken temel noktalar şu şekildedir;
1. Cümle ister basit ister birleşik olsun, başlanacak ana nokta esas yüklemi bulmaktır.
Eylemler ya yapar ya yapılır veya yaptırılır.
2. Başka bir yapının yerine geçen kelimelerin (it, they, them vb.) neye karşılık geldikleri
analiz edilmeli ve Türkçeye çeviride bunların anlamları kullanılmalıdır.
3. Kelimelerin Türkçe karşılıkları yani anlamları doğru olarak bulunmalıdır. Burada
özellikle fiil + edat yapılarına ve fiilin geçişli mi geçişsiz mi olduğuna dikkat edilmelidir.
4. Birden fazla anlama gelen as, since, get vb. kelimelerin ve kelime gruplarının hangi
anlamda kullanıldıkları belirlenmelidir.
5. İyi bir çeviri yapmak için sağlam bir Türkçe dilbilgisi gereklidir. Akıcı cümleler
kurmak her şeyden önce kendi dilimizi kullanma yeteneğimizle orantılıdır.
6. Çeviride anlam bütünlüğü her zaman birincil hedef olmalıdır.
İki temel çeviri yöntemi vardır;
a ) Bilinmeyen bütün kelimeler çıkartılır ve cümleler kelime kelime çevrilir. Daha sonra,
çevrilen kısımlar birleştirilir. Bu yöntemde, kelimenin gerçek anlamını bulmakta güçlük
çekilebilir. Metin, cümle cümle ele alınmalı ve her bir cümledeki kelimeler cümlenin bütün
anlamı düşünülerek çevrilmelidir.
b ) Diğer bir çeviri şeklide yorumsal çeviridir. Kişi, cümlenin anlatmak istediğini kendi
yorumuyla dile getirir. Bu yöntemde, çevrilen konuyu iyi bilmek gerekir.
8
İÇİNDEKİLER
1. KELİME OLUŞTURMA, 1
1.1.ÖN EKLER [PREFIXES], 1
1.1.1. Olumsuz Anlam Veren Ön Ekler, 1
1.1.2. Olumlu Anlam Veren Ön Ekler, 2
1.1.3. Boyut Ön Ekleri, 2
1.1.4. Zaman Ön Ekleri, 3
1.1.5. Yer Ön Ekleri, 4
1.1.6. Sayı Ön Ekleri, 5
1.1.7. Diğer Ön Ekler, 6
1.1.8. en- (isim ve sıfatı fiile dönüştüren ön ek), 8
1.1.9. a- (sıfatı zarfa dönüştüren ön ek), 8
1.2. SON EKLER [SUFFIEX], 9
1.2.1. İsim Oluşturma, 9
1.2.1.1. Sıfatlardan İsim Türeten Son Ekler, 9
1.2.1.2. İsimlerden İsim Türeten Son Ekler, 10
1.2.1.3. Fiillerden İsim Türeten Son Ekler, 10
1.2.2. Sıfat Oluşturma, 12
1.2.2.1. İsimlerden Sıfat Türeten Son Ekler, 12
1.2.2.2. Fiillerden Sıfat Türeten Son Ekler, 13
1.2.3. Fiil Oluşturma, 14
1.2.3.1. İsimlerden Fiil Türeten Son Ekler, 14
1.2.3.2. Sıfatlardan Fiil Türeten Son Ekler, 14
1.2.4. Zarf Oluşturma, 14
1.3. WORD PARTS(KELİME PARÇALARI), 15
2. TAMLAMALAR, 16
2.1. İsim + İsim (+ İsim + …..), 16
2.2. İsim + İsim (+ of + İsim + ….), 16
2.3. Sıfat (+ Sıfat) + İsim (+ İsim + ….), 17
2.4. Sıfat + İsim + of + İsim (+ İsim), 18
2.5. İsim + of + Sıfat + İsim (+ İsim), 19
2.6. Sıfat + İsim + of + İsim, 19
2.7. Zarf + Sıfat + İsim, 20
2.8. İsim + Edat Takımı, 20
2.9. Miktar Belirleyiciler [Quantifiers], 22
2.9.1. Miktar Belirleyici + İsim, 22
2.9.2. Miktar Belirleyici + of + the + çoğul ad (sayılabilir) / (sayılamaz), 24
2.9.3. ‘Number, Amount, Deal’ v.b. ile kullanılan Miktar Belirleyiciler, 24
2.9.4. Another / Other etc., 26
2.10. Çeşitli Yapılar, 27
2.11. ‘Fill-ing’ Yapısı, 28
2.12. ‘Fill-ed’ Yapısı, 28
2.13. İsim + ‘to’ + Fill, 29
2.14. Tire (-) içeren Kelimeler [Hyphenated Words], 29
3. BASİT CÜMLE YAPILARI, 30
3.1. ‘TO BE’ OLMAK FİİLİYLE YAPILAN CÜMLELER, 30
3.1.1. Özne + ‘to be’ Fiili + İsim, 30
3.1.2. Özne + ‘to be’ Fiili + Sıfat, 30
9
3.1.3. Özne ‘Olmak’ Fiili + Sıfat + İsim, 31
3.1.4. Özne ‘to be’ Fiili + Edat Takımı, 31
3.1.5. Özne + ‘to be’ (past) + İsim/Sıfat/Sıfat + İsim/Edat Takımı, 31
3.1.6. … + to be not +… , 31
3.1.7. ‘To be’ + of + İsim (Bkz. Ünite 13), 32
3.2. THERE + …(VAR / YOK YAPISI), 32
3.2.1. ‘There’ + ‘to be’/ ‘to be not’ + isim cümleciği / sıfat / edat grubu, 32
3.2.2. ‘There’ + Kipler (Modals) ve Diğer Fiil Şekilleri, 33
3.3. ÖZNE + HAS / HAVE + TÜMLEÇ, 35
4. ZAMANLAR VE KİPLER, 36
4.1. AKTİF ZAMANLAR [ACTIVE TENSES], 36
4.1.1. The Simple Present Tense, 36
4.1.2. The Present Continuous Tense (The Present Progressive Tense), 37
4.1.3. The Simple Past Tense, 38
4.1.4. The Present Perfect Tense, 38
4.1.5. The Past Perfect Tense, 39
4.1.6. The Future Tense, 39
4.2. PASİF ZAMANLAR [PASSIVE TENSES], 40
4.3. KİPLER [MODALS], 42
4.3.1. Present-Past-Future Anlamlı Kipler, 42
4.3.2. The Modals Perfect, 44
4.4. PASİF FİİLLERİN ZARFLARLA KULLANIMI, 44
4.5. ‘be able to’ KULLANIMI, 46
4.6. ‘have to’ KULLANIMI, 47
4.7. SINIFLANDIRILMIŞ ZAMAN KULLANIMLARI, 47
4.8. ETTİRGEN CÜMLELER [CAUSATIVE FORM], 49
5.FİİLDEN TÜREMİŞ YAPILAR [VERBALS], 50
5.1. EYLEMLİLİKLER (MASTARLAR) [THE INFINITIVES], 50
5.1.1. to + Fill-1
not to + Fiil-1, 50
5.1.2. Fiil Yapısı + to + Fiil-1 + Nesne (veya Tümleç), 50
5.1.3. İsim + to + Fiil-1, 51
5.1.4. Sıfat + to + Fiil-1, 52
5.1.5. Belgisiz Zamir + to + Fiil-1, 52
5.1.6. to + Fiil-1 + Nesne + Fiil Yapısı + Tümleç, 52
5.1.7. ‘to’ almayan mastar, 53
5.1.8. to + Fiil-1 + Nesne + Cümle, 53
5.1.9. ‘to be’ + to + mastar, 54
5.1.10. Sıfat / Zarf + ‘enough’ + Mastar, 55
5.1.11. ‘too’ + Sıfat / Zarf + Mastar, 55
5.1.12. How/What/Where/Which/When + to + Fiil-1, 56
5.1.13. Whether + Mastar, 56
5.2. ORTAÇLAR [PARTICIPLES], 57
5.2.1. Şimdiki Zaman Ortacı [The Present Participle], 57
5.2.2. İsim + Fiil-ing + İsim, 58
5.2.3. Geçmiş Zaman Ortacı [The Past Participle], 58
5.2.4. Zarf + Fiil-3 veya Fiil-ed + İsim, 59
5.2.5. -miş’li ortaç [The Perfect Participle],
5.2.5.1. Aktif Anlamda “ The Perfect Participle ”, 59
10
5.2.5.2. Pasif Anlamda “ The Perfect Participle ”, 60
5.2.6. Zarf Cümleciklerinin Kısaltılmış Şekli Olarak ‘Şimdiki ve Geçmiş
Zaman Ortaç’ ları, 60
5.2.7. Neden – Sonuç İlişkisi Gösteren ‘Participle Phrases’, 62
5.2.8. Bağlaçlarla ‘Participle Phrases’ Kullanımı, 62
5.2.9. When/While/Before/After/As + past participle, 62
5.2.10. Edatlarla ‘Participle Phrases’ Kullanımı, 64
5.2.11. Appositive (Açıklayıcı Yapı) Olarak ‘Participle Pharase’, 64
5.3. ULAÇLAR [GERUNDS], 64
5.3.1. Fiil-ing + İsim, 64
5.3.2. ‘Fiil-ing’ Yapısının Özne Olarak Tek Başına Kullanımı, 65
5.3.3. Sıfat + Fiil-ing, 65
5.3.4. ‘Fiil-ing’ Yapısının Cümle İçinde Kullanımları, 66
5.3.4.1. Fiil Yapısı + Fiil-ing, 66
5.3.4.2. Having + Fiil-3 (-miş’li İsim-Fiil), 66
5.3.5. Edat + Fiil-ing + Özne, 66
5.3.6. Edat + Fiil-ing Yapıları, 67
5.3.7. by/in/on/without…+ Fiil-ing + (Nesne), 67
5.3.8. When/while/before/after/since…+ Fiil-ing, 68
6. ‘IT’ İLE BAŞLAYAN CÜMLELER, 70
6.1. IT + ‘TO BE’ / ‘KİPLER’ + SIFAT + MASTAR, 70
6.2. ‘IT’ ile ZARF KULANIMI, 70
6.3. IT + …+ NESNE, 71
6.4. IT + TO BE / MODALS + SIFAT / PAST PARTICIPLE + THAT, 71
6.5. ÖZEL ‘IT’ KULLANIMLARI, 72
6.6. IT + TO BE + SIFAT / PRESENT PARTICIPLE + MASTAR + THAT, 73
6.7. It is … for … to …, 74
7. KARŞILAŞTIRMA YAPILARI [COMPARISONS], 75
7.1. SIFAT VE ZARFLARIN KARŞILAŞTIRILMASI, 76
7.1.1. Kesin Derece (Positive Degree) veya Eşitlik (Equality), 76
7.1.2. Dereceli Karşılaştırmalar, 76
7.1.3. En Üstünlük Derecesi, 80
7.2. DİĞER KARŞILAŞTIRMA YAPILARI, 82
7.3. İKİ ÜSTÜNLÜK YAPISINI BAĞLAYAN DURUMLAR, 83
7.3.1. Paralel Artış, 83
7.3.2. Kademeli Artma/Azalma Üstünlükleri, 84
7.4. KURALSIZ KARŞILAŞTIRMALAR [Irregular Comparisons], 85
8. ŞART CÜMLELERİ [CONDITIONAL SENTENCES], 86
8.1. ‘IF’ CÜMLECİKLERİ [IF CLAUSES], 86
8.1.1. Tip I – Gelecekte Mümkün Durumlar, 86
8.1.2. Tip II – Şimdi Gerçek Olmayan Durumlar, 86
8.1.3. Tip III – Geçmişte Gerçek Olmayan Durum, 87
8.2. DEVRİK OLARAK İFADE EDİLEN ŞARTLI CÜMLECİKLER, 88
8.3. ÇEŞİTLİ ‘IF CLAUSE’ KULLANIMLARI, 88
8.4. DİĞER ŞART YAPILARI, 89
8.4.1. Unless (If….not) = -medikçe, -mezse, -dığı takdirde, 89
8.4.2. On the Condition (that) = şartıyla, şu şartla ki, -mek şartıyla, 90
8.4.3. Provideo (that) (if) = eğer, şayet, …ise, -mek şartıyla, 90
11
8.4.4. Providing (that) = eğer, …se/-mesi şartıyla/-dığı takdirde, 90
8.4.5. If it weren’t for + noun … modal past, 91
8.4.6. ‘Whether’ = edip etmediğini/olup olmadığı, 91
8.4.7. ‘If’ Anlamlı without/with/as long as/whenever Kullanımı, 91
8.4.8. If Cümleciğinde Şimdiki Zaman ve Bitmiş Şimdiki Zaman Kullanımı, 91
9. NEDEN VE ETKİSİ [CAUSE AND EFECT], 92
9.1. NEDEN – ETKİSİ [CAUSE – EFFECT], 92
9.2. ETKİSİ – NEDEN [EFFECT – CAUSE], 92
9.3. SONUÇ İFADE EDEN NEDEN – ETKİ YAPILARI, 93
9.3.1. Neden - Etki, 93
9.3.2. Etki - Neden, 93
9.4. FİİL-ING YAPILARIYLA KURULAN ETKİ CÜMLECİKLERİ, 95
9.4.1. ‘Cause … to’ veya ‘Make’ ile Yapılan Cümlecikler, 95
9.4.2. Fiil-ing ileYapılan Cümlecikler, 95
10. SINIFLAMA [CLASSIFYING], 98
10.1. GENELDEN ÖZELE SINIFLAMA, 98
10.2. ÖZELDEN GENELE SINIFLAMA, 99
11. SIKLIK - OLASILIK [FREQUENCY – PROBABILITY], 100
11.1. SIKLIK ÖLÇEĞİ, 100
11.2. DERECE ÖLÇEĞİ, 100
11.3. OLASILIK TAHMİNİ, 101
12. BİRLEŞİK CÜMLELER [COMPLEX SENTENCES], 103
12.1. SIFAT CÜMLECİKLERİ (ADJECTIVE CLAUSES), 103
12.1.1. Tanımlayıcı (Defining) İlgi Cümlecikleri, 103
12.1.2. Edat + Sıfat cümleciği [on/by/with/…+ which], 105
12.1.3. Tanımlamayan (Non-Defining) Sıfat Cümlecikleri, 105
12.1.4. Co-Ordinate İlgi Cümlecikleri, 106
12.1.5. When, Where, How, Why ile Yapılan Sıfat Cümlecikleri, 107
12.1.6. Kısaltılmış (Reduced) Sıfat Cümlecikleri, 107
12.2. İSİM CÜMLECİKLERİ (NOUN CLAUSES), 108
12.2.1. …..+to be/show/define/say…..+ that, 108
12.2.2. “That” ve “The Fact That” ile başlayan İsim Cümlecikleri, 109
12.2.3. Soru Kelimesi (Question Word) ile Başlayan İsim Cümlecikleri, 110
12.2.3.1. Soru Kelimesi + “to be” veya Zaman Fiili, 110
12.2.3.2. “To be” veya Zaman Fiili + Soru Kelimesi, 111
12.2.4. “ Whether ” veya “ If ” ile Yapılan İsim Cümlecikleri, 111
12.3. ZARF CÜMLECİKLERİ, 112
12.3.1. Zaman (Time) Cümlecikleri, 112
12.3.2. Yer (Place) Cümlecikleri, 113
12.3.3. Durum (Manner) Cümlecikleri, 113
12.3.4. Amaç (Purpose) Cümlecikleri, 114
12.3.5. Sebep (Reason) Cümlecikleri, 115
12.3.6. Zıtlık ve Karşıtlık (Contrast/Concession) Cümlecikleri, 115
12.3.7. Şart (Condition) Cümlecikleri, 117
12.3.8. Derece ve Kıyaslama Cümlecikleri, 117
12.3.9. Sonuç (Result) Cümlecikleri, 117
12.3.10. Dışlama (Exception/Exclusion) Cümlecikleri, 117
12.3.11. Sınıflama (Limitation) Cümlecikleri, 118
12
13. ÖZEL NOKTALAR,
A. ÇEŞİTLİ YAPILAR VE KULLANIMLARI, 119
1) ‘MAKE’ FİİLİNİN KULLANIMLARI, 119
2) ‘NEED’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 120
3) ‘MEANS’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 121
4) GEÇİŞLİ (ETKEN) VE GEÇİŞSİZ (EDİLGEN) FİİLLER, 122
5) ‘HEM SIFAT HEM FİİL’ VEYA ‘HEM İSİM HEM FİİL’ OLARAK
KULLANILAN KELİMELER, 122
6) ‘SURETTE/TARZDA/ŞEKİLDE/BİÇİMDE/YOLDA’ ANLAMI VEREN
YAPILAR, 122
7) ‘NO’ VE ‘NOT’ İLE BAŞLAYAN CÜMLELER, 123
8) ‘WITHOUT’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 123
9) … THAT / THOSE + OF / IN, 123
10) ‘FAIRLY’ İLE ‘RATHER’ ARASINDAKİ FARKLAR, 124
11) BAZI SIFATLARIN ‘AS’ YAPISI İLE ZARF YAPILMASI, 124
12) ‘OLARAK’ ANLAMINA GELEN YAPILAR, 124
13) BİR CÜMLEDE ÖZNE YERİNE YER ZARFI BULUNMASI,124
14) SIFATTAN SONRA ‘AS’ KULLANIMI, 124
15) ‘ONE’ VE ‘ONES’ KULLANIMI, 125
16) ‘TO BE’ FİİLİ, BİR DURUM GÖSTERMEYİP BİR DAVRANIŞ GÖSTERİR
İSE ‘CONTINUOUS TENSE’ KULLANILIR, 125
17) ÇEŞİTLİ ZAMAN İFADELERİNİN KULLANIMLARI, 125
18) NO LONGER (NOT … ANYMORE) = ARTIK, DAHA FAZLA, 126
19) ‘OF’ İLE BAŞLAYAN CÜMLE VE KELİMELER, 126
20) ‘THE’ İLE TOPLULUK İSMİ YAPMA, 127
21) İSİMLERDEN SONRA GELEN ‘OVER’ KELİMESİ, 127
22) ‘IN’ EDATININ KULLANIMI, 127
23) ‘FOR’ EDATININ KULLANIMI, 127
24) AS DO/DOES … VEYA AS … DO/DOES, 128
25) ‘ONLY’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 129
26) VİRGÜLDEN SONRA KULLANILAN (YA CÜMLE SONUNDA YA DA
CÜMLE ORTASINDA) YAPILARIN ÇEVİRİLERİ, 129
27) …OF…TO/FOR/WITH/VERSUS = -IN …-E/İLE/KARŞI, 130
28) ‘OF’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 130
29) ‘TO BE’ YAPISININ ÇEŞİTLİ KULLANIMLARI, 130
30) SIKLIK ZARFLARI [ADVERB OF FREQUENCY], 131
31) ‘WITH’ KELİMESİNİN KULLANIMLARI, 132
32) ‘TO DIFFER’ VE ‘DIFFERENT’ KULLANIMI, 132
33) FİİL-EDAT BİLEŞİMLERİ [VERB-PREPOSITION], 132
34) TEKNİK İNGİLİZCEDE KULLANILAN BAZI MATEMATİKSEL İFADELER, 133
35) BAĞLAÇ KULLANIMI, 133
36) ÇEVİRİDE GÜÇLÜK ÇEKİLEN BAZI FİİL KULLANIMLARI, 134
37) ‘TO BE’ + OF + İSİM, 135
38) ‘FİİL-ING’ VE ‘FİİL-ED’ İLE YAPILAN GİRİŞ CÜMLELERİ, 136
39) İŞ YAPABİLME YETENEĞİNİN İFADELERİ, 136
B. ANLAM GRUPLANDIRMALARI, 137
C. EDAT İLE BAŞLAYAN İBARELER, 144
13
14. CÜMLE VE PARAGRAF ÖRNEKLERİ, 155
15. METİN ÖRNEKLERİ, 215
KAYNAKÇA, 293
EKLER, 297
EK-1 Düzensiz Çoğullar [Irregular Plurals], 297
EK-2 İngiliz Birimleri, 298
EK-3 Teknik Birimlerde Kullanılan Çarpanlar, 298
EK-4 İngilizce’de Birimlerin Yazım Kuralları, 299
EK-5 Yunan Alfabesi (Greek Alphabet), 299
EK-6 Kısaltmalar, 300
EK-7 En Çok Karşılaşılan Düzensiz Fiiller, 301
EK-8 Sayı ve Formül Okunuşları, 303
14
1. KELİME OLUŞTURMA
1.1. PREFIXES (ÖNEKLER)
1.1.1- Olumsuz Anlam Veren Önekler
a- sız, - olmayan
achromatic: renksiz
asymmetric: simetrik olmayan
(e.g.) abiogenesis, acylic, adiagnostic, astatic, aseismic, etc.
angelir.
-sız, olmayan; ünlü ile veya h harfi ile başlayan kelimelerin başına
anisotropic: her yönünde aynı özellikleri taşımayan
anoxic: oksijensiz
(e.g.) anastomotic, anelasticity, anisodesmic, etc.
anti-
- konum ya da yön anlamında karşı olma
- anticatalyst: bir kimyasal tepkimeyi yavaşlatan katalizör
- antithesis: karşıtez
(e.g.) antimagmatist, antiform, antithetic, antistress, etc.
de-
- karşı hareket
- decompression: basıncın azalması
- deflate: söndürmek
(e.g.) decomposition, deoxidation, deformation, degradation, etc.
dis-
- karşı hareket
- discontinuity: süreksizlik
- disharmonic: uyumsuz
(e.g.) dislocation, dismicrite, dispersal, etc.
il-
- karşıt
- illicit: gayrimeşru
- illegible: okunaksız
(e.g.) illegal, etc.
ir-
- karşıt
- irreversible: geri alınamaz
- irregular: düzensiz
(e.g.) irruptive, irrotational, irradiance, etc.
15
im-
- karşıt
- impermeability: geçirimsizlik
- immature: olgunlaşmamış
(e.g.) imperfection, imperforate, impure, etc.
in-
- karşıt
- independent: bağımsız
- indifferent: farksız, aynı
(e.g.) incarbonization, incoherent, indurate, infiltration, etc.
non-
- olumsuz, olmayan
- nonmarine: denizel olmayan
- nonferrous: demirsiz
- nonlinear: doğrusal olmayan
(e.g.) nonsorted, nonmetal, nontectonic, nonthermal etc.
un-
- karşıt, değil
- unsaturated: doygun değil(doygun olmayan)
(e.g.) unconformity, unconsolidated, undisturbed, etc.
1.1.2. Olumlu Anlam Veren Önekler
over-
- aşırı, - den fazla
- overpopulated: aşırı nüfuslu
(e.g.) overflow, overpressure, overconsolidation, etc.
re-
- tekrar, -yeniden
- recrystallization: tekrar kristallenme
(e.g.) resolution, rejuvenation, regradation, etc.
1.1.3. Boyut Ön Ekleri
equi-
- aynı sayıya sahip olan
- equilibrium: denge
- equivalent: eşdeğer
(e.g.) equilateral, equidimensional, equivoluminal, etc.
16
macro-
- büyük
- macrocrystalline: büyük kristalli
- macrograined: büyük taneli
(e.g.) macroscopic, macrofabric, macrofauna, macrofossil, etc.
maxi-
- azamilik belirtir
- maxisize: en büyük boy
(e.g.) maximum, maxirecovery, maxiseries, etc.
mega-
- çok büyük, devasa, milyon
- megastructure: dev yapı
(e.g.) megaporphyritic, megafacies, megaflora, etc.
micro-
- küçük
- microscale: çok küçük ölçekli
- microanalysis: çok küçük miktarlarda malzeme kullanılarak
yapılan analiz
(e.g.) microdelta, microcrystalline, microbreccia, etc.
mini-
- küçük
- minimap: ufak harita
(e.g.) minimicrite, miniphyric, miniature, etc.
semi-
- yarı
- semi-molten: yarı eriyik
(e.g.) semiarid, semiopal, semicrystalline, etc.
1.1.4. Zaman Ön Ekleri
neo-
- yeni, güncel
- neotectonics: güncel tektonik
(e.g.) neoblast, neoformation, neomesselite, etc.
pre-
- ön, - ilk, -den önce
- pre-collision: çarpışma öncesi
(e.g.) precession, precingular, precambrian, etc.
17
post-
- den sonra
- postglacial: buzul sonrası
(e.g.) postadaptation, post-collision, postmagmatic, etc.
syn
sym
- birleşmiş, biraraya gelmiş, eş yaşlı
- synthesis: yeni bileşimler meydana getirmek için elementleri ya da
bileşimleri birleştirmek, sentez
- synsedimantery: çökelmeyle eş yaşlı
(e.g.) synantectic, synchronous, symbiosis, etc.
1.1.5. Yer Ön Ekleri
dia-
- içinden, arasından, bir taraftan diğer tarafa
- diameter: bir dairenin merkezinden geçen hat, çap
- diaclinal: bir kıvrım aşan veya enine geçen akarsu
(e.g.) diagenesis, diapiric, diamictite, etc.
extra-
- normal üstülük anlamı verir.
- extraordinary: olağanüstü, sıradışı
- extraterrestrial: dünya dışı
(e.g.) extramorainal, extraumbilical, extrazooidal, etc.
infra-
- aşağısında
- infrastructure: altyapı
- infraglacial: buzul altı
(e.g.) infrared, infracrustal, infracambrian, etc.
inter-
- arası, arasında
- intergranular: taneler arası
- intercontinental: kıtalararası
(e.g.) interlayer, interfolding, intergrowth, etc.
sub-
- alt, tali, altındaki
- subsystem: alt sistem
(e.g.) subsurface, subterrane, subvolcano, subweathering, etc.
18
1.1.6. Sayı Ön Ekleri
bi-
- iki, iki defa
- biaxial: iki eksenli
(e.g.) bifacies, bilobile, bipolarity, etc.
dec-
- on
- decaliter: on litre
(e.g.) decathlon, decahedron, decade etc.
di-
- iki
- di-oxide: iki oksit
- (e.g.) dicyclic, dihexagonal, diopside, etc.
mono-
- tek
- monochromatic: tek renkli
(e.g.) monoclinal, monomaceral, monomineralic, etc.
multi-
- çok
- multi-functional: çok fonksiyonlu
(e.g.) multicycle, multiplex, multipartite, etc.
oct-
- sekiz
- octahedron: sekiz yüzlü
(e.g.) octaphyllite, octocoral, octahedrite, etc.
penta-
- beş
- pentagon: beş köşeli
(e.g.) pentalith, pentameracean, pentahydrite, etc.
poly-
- çok
polycrystal: çok kristalli
(e.g.) polydemic, polymodal, polyquartz, etc.
quad-
- dört
- quadrangle: dörtgen
(e.g.) quadrant, quadrature, quadratic, etc.
19
tri-
- üç
- triaxial: üç eksenli
(e.g.) triactine, tricentric, trilateration, etc.
1.1.7. Diğer Ön Ekler
allo-
- farklı, farklı türlerde
allotropy: bir elementin iki veya daha fazla farklı biçimde olması
allomorphic: çok şekilli
(e.g.) allogenic, allotrophic, allostratigraphic, etc.
amphi
- iki yerdede olan
amphoteric: hem asit hem de baz özelliğine sahip
amphibian: hem suda hem de karada yaşayan hayvan
(e.g.) amphi-saphorel, amphibololite, amphiphiloic, etc.
auto-
- kendiliğinden gerçekleşen
autoxidation: bir maddenin oda sıcaklığında atmosferik oksijen ile
kendiliğinden tepkimeye girmesi
autocorrelation: veri değerlerinin komşu veri değerlerine benzeme
eğilimi
(e.g.) autogenetic, automorphism, automesatomatism, etc.
by-
- ara, - yan, -tali
- by-channel: ara kanal
(e.g.) by-spine, by-stream, by-terrace, etc.
cis-
- aynı tarafta olan
- cis-compound: elementteki çifte bağla aynı tarafta olan iki grubtaki
izomer
(e.g.) cis-link, cis-lunar, cis-trans, etc.
co-
- beraber hareket eden
- coefficient: katsayı
- cohesion: iki ya da daha fazla nesneyi bir arada tutan kuvvet
(e.g.) coaxial, coevolution, comagmatic, etc.
20
counter-
- karşı bir şekilde hareket eden
- counterclockwise: saat yönü tersi
- countervein: karşı damar
(e.g.) counterscrap, counterlode, etc.
-gram
- yazılmış ya da çizilmiş bir kayıdı tanımlayan ismi türetir.
- telegram: telgraf
-graph
- miktar ya da diğer tür bir bilgideki değişikliği kaydeden bir alet ya
da cihazı tanımlayan ismi türetir.
- seismograf: sismograf
- thermograph: termograf
-lysis
küçük parçalara ayrılma eylemini tanımlayan isim türetir
- hydrolysis: hidroliz
-meter
nicel olarak ölçüm yapan bir aleti tanımlayan isim türetir
- spectrometer: tayfmetre, spektrometre
-metry
geçerli ölçüm yapan özel bir bilimi tanımlayan ismi türetir
- photogrammetry: fotogrametri -geometry: geometri
ortho-
- düz, sağ açılı
- orthogonal: dik
(e.g.) orthoconglomerate, orthogeosyncline , orthorhombic, etc.
pan-
- tüm
- panchromatic: spektrumdaki bütün ışık dalgaboylarını kapsayan
(e.g.) panplanation, panidiomorphic, pandemic, etc.
para-
- yanında
- paradiagenetic: sedimanter diyajenezle yakın bir ilişkiyi belirtir.
(e.g.) paragenesis, paraconglomerate, paramorph, etc.
pseudo-
- aynı görünüme sahip, ama gerçek olmayan
- pseudokarst: karstı andıran fakat kayacın çözülmesiyle oluşmamış
(e.g.) pseudomatrix, pseudovolcano, pseudovitrinite, etc.
21
-scope
niceliksel ölçüm yapan bir aleti tanımlayan isim türetir
- hgyroscope: nem ölçer
-scopy
bilimde gözlem amaçlı aletlerin kullanımını tanımlayan isim türetir
- microscopy: bilimsel inceleme amacıyla mikroskop kullanımı
-stat
bir niceliği sabit tutan cihazı tanımlayan isim türetir
- thermostat: termostat
super(supra)
- aşırı, üstün
- supercooling: aşırı soğuma
(e.g.) supercycle, superplasticity, supraposition, etc.
trans-
- karşısında, diğer tarafında
- transmutation: bir türden diğerine değişim
(e.g.) transtension, transverse, transpression, etc.
ultra-
- ötesinde
- ultrametamorphism: aşırı derecede yüksek ısı ve basınçlarda
gerçekleşen metamorfizma süreci
- ultrabasic: aşırı bazik
(e.g.) ultraviolet, ultramafic, ultramylonite, etc.
uni-
- bir, tek
- uniform: tek biçimli
(e.g.) uniaxial, unilaminate, unilobite, etc.
1.1.8. en
- (isim veya sıfatı fiile dönüştüren ön ek)
circle: daire
encircle: çevrelemek
rich: zengin
enrich: zenginleştirmek
1.1.9. a
- (sıfatı zarfa dönüştüren ön ek)
long: uzun
along: uzunlamasına
loud: (ses) yüksek
aloud: yüksek sesle
22
1.2. SUFFIXES (SONEKLER)
1.2.1. İsim Oluşturma
1.2.1.1. Sıfatlardan İsim Türeten Son Ekler
-bility
- possibility: imkan, ihtimal, olabilirlik
- permeability: geçirimlilik
-ce
- clearance: açıklık, netlik
-ian
- magician: sihirbaz
-ion
- tension: gerilim
- compaction: sıkıştırma
-ism
- parallelism: paralellik
-ist
- hydrogeologist: hidrojeolog
-ity
- stability: duraylılık
- porosity: gözeneklilik
-ment
- development: gelişme
-ness
- thickness: kalınlık
- hardness: sertlik
-th
- width: genişlik
- depth: derinlik
23
-ty
- loyalty: sadakat
1.2.1.2. İsimlerden İsim Türeten Son Ekler
-dom
- boredom: cansıkıntısı
-eer
- engineer: mühendis
-hood
- neighbourhood: komşuluk
-ship
- relationship: ilişki
1.2.1.3. Fiillerden İsim Türeten Son Ekler
-age
- leakage: sızıntı
-al
- denial: red
-ance
- appearance: görünüş
-ence
- obedience: itaat
-ent
- absorbent: kurutma kağıdı
-er, -ar
- driller: sondör(sondaj makinası operatörü)
24
-ery
- rafinery: rafineri
-ing
- forming: oluşan
- cooling: soğuyan
-ion, -tion
- cavitation: kovuklaşma
-cation
- modification: değişiklik
-ment
- measurement: ölçüm
-or
- vendor: satıcı
-ption
- assumption: varsayım
-ssion, -sion
- possession: mülkiyet
-t
- circlet: küçük daire, dairecik
-ture
- mixture: karışım
-ure
- pressure: basınç
25
1.2.2. Sıfat Oluşturma
1.2.2.1. İsimlerden Sıfat Türeten Son Ekler
-al
- thermal: ısısal
(e.g.) structural, glacial, etc.
-an
- Italian: İtalyan
-atic
- systematic: sistemli
-en
- woolen: yünlü
-ic
- geologic: jeolojik
- harmonic: uyumlu
-ious
- glorious: şerefli
-ish
- childish: çocuksu
-ive
- vegetative: bitkisel
- extrusive: püskürük
-ful
- useful: yararlı
-less
- wireless: telsiz
-like
- tectonic-like: tektonik gibi/benzeri
26
-ous
- porous: gözenekli
- viscous: akışkan
-philic
- protophilic: proton kabul eden
-phobic
- lyophobic: çözeltiye kolayca girmeyen bir kolloit
-proof
- water-proof: su geçirmez
-some
- awesome: heybetli
-t
- important: önemli
-tial
- influential: etkili
1.2.2.2. Fiillerden Sıfat Türeten Son Ekler
-able
- transformable: dönüşebilir
(e.g.) drillable, permeable, deformable, etc.
-ed
- weathered: bozunmuş
- altered: ayrışmış
-en
- stolen: çalıntı
-ent, -ant
- dependant: bağlı
27
-ible
- permissible: izin verilebilir
-ive
- effective: etkili
1.2.3. Fiil Oluşturma
1.2.3.1. İsimlerden Fiil Türeten Son Ekler
-en
- to strengthen: sağlamlaştırmak
-ify
- liquidify: sıvılaştırmak
- petrify: taşlaşmak
-ize
- polymerize: polimerleşme
- characterize: nitelendirmek
1.2.3.2. Sıfatlardan Fiil Türeten Son Ekler
-en
- to shorten: kısaltmak
-ify
- to simplify: basitleştirmek
-ize
- to minimize: küçültmek
1.2.4. Zarf Oluşturma
* -ly
Sonu “-y” ile biten kelimelerde “-y”, “-i” alır, sonu “-ll” ile biten kelimeler
sadece “-y” alır, sonu “-ic” ile biten kelimeler “-ally” alır, “-e” ile biten
kelimeler de “-e” düşer “-ly” alır. Ek almayan very, well, near gibi kelimelerde
zarftır. Birkaç kelimeden oluşan zarf gibi davranan yapılarda vardır. “last year”,
“from time to time” vb. gibi.
28
easy: kolay easily: kolayca, kolay olarak, kolay bir şekilde, kolay kolay
common: yaygın commonly: yaygın olarak
full: tam fully: tam olarak
simple: basit simply: basitçe, basit biçimde
Örnek: Clays are found commonly on Earth’s crust.
(Killer, yerkabuğunda yaygın olarak bulunurlar.)
* -ways, -wards, -wise (vari, tarzında, yönünde)
side: yan sideways: yanyana
north: kuzey northwards: kuzeye doğru
clock: saat clockwise: saat yönünde
cross: çapraz crosswise: çapraz tarzda, çaprazlama
! Cümle içerisindeki zarf sırası “hal (manner) + yer (place) + sıklık (frequency)
+ zaman (time)” şeklindedir. Çeviriye en sondan başlanır. Aynı tipteki zarfların
sıralaması ise özelden genele şeklinde yazılır.
Örnek:
The drilling machine was tested very thoroughly (hal) in the field (yer) several
times (sıklık) last week (zaman).
(Sondaj makinası, geçen hafta birkaç defa sahada tam olarak test edildi.)
Örnek: The samples were classified diligently (hal) in the laboratory (yer)
twice (sıklık) this saturday (zaman).
(Örnekler, bu cumartesi iki kez laboratuarda özenle sınıflandırılmıştır.)
! Sonuna ‘s’ takısı alan bilim isimleri tekildir ve çeviride ya tek başlarına ya da
bilim ekini alarak çevrilirler.
Örnek:
“Geopyhsics”
: Jeofizik (Bilimi)
“Geotechnics”
: Jeoteknik (Bilimi)
1.3. WORD PARTS (KELİME PARÇALARI)
aqua
su
chrom
renk
gen
üretmek
hydro
su ya da sıvılar
hygro
nem
morph
şekil ya da biçim
photo
ışık
pneumo
hava ya da gaz
pyro
yüksek sıcaklık
therm
ısı
29
2. TAMLAMALAR
2.1. İsim + İsim (İsim +……)
Çevirisi: İsim + İsim veya İsim + İsim -i şeklindeki yapıların çevirileri baştan
sona doğru yapılır.
Örnekler:
Petroleum geologist: Petrol jeoloğu
Drilling engineer: Sondaj mühendisi
Rock mass: Kaya kütlesi
Groundwater level: Yeraltısuyu seviyesi
! Uzun tamlamaların çevirisinde cümlenin gelişine göre bazı eklemeler yapılabilir.
1. Air photograph geological structure determination.
(Hava fotoğrafıyla jeolojik yapı belirleme.)
2. Fault type properties
(Fay tipi özellikleri.)
3. Downslope movement occurence.
(Yamaç aşağı hareketin oluşumu.)
! Çeviride iki kısım yan yana geldiğinde birinci isim, sıfat olarak kabul edilebilir.
Örnek: A clay soil - Killi zemin
Alıştırmalar:
1. Chaotic terrain in Marmara region
(Marmara bölgesindeki düzensiz arazi.)
2. Rock mass potential energy
(Kayaç kütlesi potansiyel enerjisi.)
3. Igneous rock’s chemical weathering
(Magmatik kayanın kimyasal bozunması.)
4. Surface features on sedimentary layers
(Sedimanter tabakalardaki yüzey yapıları.)
5. Continental shelf sediments
(Kıtasal şelf sedimanları.)
2.2. İsim + İsim ( + of + İsim + ….. )
Çevirisi: İsim-in + İsim-i veya İsim + İsim-i şeklinde sondan başa doğru yapılır.
Örnekler:
1. Magnitude of earthquake (Depremin büyüklüğü)
2. Alteration of gabro (Gabronun ayrışması)
3. Thickness of continental crust (Kıtasal kabuğun kalınlığı)
30
4. Slice of the Earth (Yeryüzü dilimi)
5. Cleavage of mica mineral (Mika mineralinin dilinimi)
6. Classification of rocks (Kayaçların sınıflandırılması)
7. Erosion of rock particles (Kaya parçalarının erozyonu.)
8. Gravels of metamorphic rock (Metamorfik kayaç çakılları.)
! type / sort / kind / degree / amount + of ….
Tip, çeşit, derece, miktar belirten kelimelerden sonra kullanılan “of” çevrilmez.
Örnekler:
1. Type of magma (Magma tipi)
2. Degree of cementation (Çimentolaşma derecesi)
3. Sort of gravel (Çakıl çeşidi)
4. Kind of mineral (Mineral türü)
5. Amount of silica mineral (Silikat minerali miktarı)
! Sayı ve miktar içeren “of” lu yapılar doğrudan çevrilir.
Millions of years ago (Milyonlarca yıl önce)
Örnekler:
1. Four types of minerals (Dört mineral tipi)
2. Two kinds of landslide (İki tür heyelan)
Alıştırmalar:
1. Presence of oxygen (Oksijen varlığı)
2. Colour of pyroxene (Piroksenin rengi)
3. Types of mass movement (Kütle hareket tipleri)
4. Mineral content of groundwater (Yeraltı suyunun mineral içeriği)
5. Storage of hazardous wastes (Tehlikeli atıkların depolanması)
6. Distribution of groundwater (Yeraltı suyunun dağılımı)
7. Gradation of soil (Zemin derecelenmesi)
2.3. Sıfat ( + Sıfat ) + İsim ( + İsim + …. )
Çevirisi baştan sona doğru yapılır.
Örnekler:
1. A fractured rock (Kırıklı bir kayaç)
2. A contaminated groundwater (Kirlenmiş bir yeraltısuyu)
3. A hexagonal crystal (Hegzagonal bir kristal)
4. A differantial magma (Farklılaşmış bir magma)
5. A huge mountain (Büyük bir dağ)
31
! i) 2.3. kalıbında kullanılan a/an belirleyicileri sıfattan sonra isim tamlamasından
önce çevrilmelidir. Örneğin “a huge mountain” yapısı, “bir büyük dağ” şeklinde
değil “büyük bir dağ” şeklinde çevrilir. Oysa, 2.1. kalıbında a/an belirleyicileri ilk
önce çevrilir.
Örnek: A demand estimation (bir talep tahmini veya talep tahmini)
ii) Çeviride a/an belirleyicileri sıfat takımından sonra anlam bütünlüğü açısından
kullanılmayabilir.
Örnek: Strike-slip fault (Doğrultu atımlı fay)
! “ one ” veya “ a/an ” kullanımında “ a/an ” takıdır oysa “ one ” sayı gösterir.
Örnekler:
a coal mine (kömür madeni)
one million years (bir milyon yıl)
! Bazı durumlarda, 2.2. kalıbı 2.3. gibi yazılır veya düşürülür yani ikinci isim sıfat
hale getirilir ve 2.3.’e göre çevrilir. Bu durumun kullanılma zorunluluğu, anlatım
bozukluğundan anlaşılabilir.
Örnekler:
A magma of viscosity (2.2 kalıbı) çevirisi
A viscous magma (viskoz bir magma) (2.3 kalıbı) şeklinde düşünülür.
Alıştırmalar:
1. Altered rocks (Ayrışmış kayaçlar)
2. Rebuilt bit (Onarımlı matkap)
3. An active fault (Diri bir fay)
4. Oceanic crustal cycle (Okyanusal kabuk döngüsü)
5. A measurable effect (Ölçülebilir etki)
2.4. Sıfat + İsim + of + İsim ( + İsim )
Çevirisi sondan başa doğru yapılır.
Örnekler:
1. Geographic distribution of deserts (Çöllerin coğrafik dağılımı)
2. Geological evidences of earthquakes (Depremin jeolojik kanıtları)
3. Applicable in-situ testing methods of soil mechanics
(Zemin mekaniğinde uygulanabilir yerinde test yöntemleri)
32
2.5. İsim + of + Sıfat + İsim (+ İsim)
Bunun da çevirisi sondan başa doğru yapılır. Önce sıfatlı kısım çevrilir sonra
isimle birleştirilir.
Örnekler:
1. List of selected references (Seçilmiş referansların listesi)
2. The acceptance of Earth’s invisible force area
(Yerin görünmez güç alanının kabulü)
3. Wide spread sheets of basaltic rock (Geniş yayılımlı bazaltik kayaç)
2.6. Sıfat + İsim + of + İsim
Çevirisi yapılırken ya sondan başa doğru ya da önce sıfat sonra isim takısı çevrilir
veya anlam bütünlüğü açısından sondan başa doğru isim sonra sıfat + isim
çevrilir.
Örnekler:
1. Fascinating look of micro-fossiles (Mikrofosillerin büyüleyici görünüşü)
2. A topographic map of Ankara (Ankara topoğrafik haritası)
3. Contaminated travertines of Pamukkale
(Pamukkale’nin kirlenmiş travertenleri)
4. Drilled formations of clay (Delinen kil formasyonları)
5. Rapid sedimentation of sediments (Sedimentlerin hızlı çökelmesi)
Alıştırmalar( 2.4 - 2.5 - 2.6 ):
1. Theorical opinions of the scientist (Bilim adamının teorik fikirleri)
2. Mechanical properties of soil (Zeminin mekanik özellikleri)
3. Structural position of faults (Fayların yapısal konumu)
4. Rounded gravel particles (Yuvarlaklaşmış çakıl taneleri)
5. The active tectonic structures of West Anatolia
(Batı Anadolu’nun diri tektonik yapıları)
6. Porous aquifers of rocks (Gözenekli kayaç akiferleri)
7. Dimensional differences (Boyutsal farklılıklar)
8. Rare research subjects (Az rastlanan araştırma konuları)
9. The slow process of cementation (Yavaş çimentolaşma süreci)
10. A very important element of geological records
(Jeolojik kayıtların çok önemli bir unsuru)
11. Digital Elevation Models (Sayısal Rakım Modelleri)
33
2.7. Zarf + Sıfat + İsim
Çevirisi baştan sona doğru yapılır.
Örnekler:
1. A really precious mineral (Gerçekten değerli bir mineral)
2. A completely hard task (Tamamen zor bir görev)
3. A generally complex system (Genel olarak karmaşık bir sistem)
2.8. İsim + Edat Takımı
Örnekler:
1. Wide range in the proportions of minerals
(Minerallerin oranlarındaki geniş dağılım)
2. At old river beds
(Eski nehir yataklarında)
3. Discussion focused on geological age
(Jeolojik yaş üstüne odaklanmış tartışma)
4. Project upon wrong calculations
(Yanlış hesaplamalara dayalı proje)
5. With salt deposits at its surface
(Yüzeyindeki tuz yataklarıyla)
6. Without mechanical disturbance on soil
(Zeminde mekanik örselenme olmadan)
7. Horizontal layers which were bent and tilted into a fold
(Eğilip bükülerek kıvrıma dönüşen yatay tabakalar)
34
8. Use of phosphate for fertilizers and other chemicals
(Gübre ve diğer kimyasallar da fosfor kullanımı)
9. Basalt and gabbro, both formed from basaltic magma
(Her ikisi de bazaltik magmadan oluşan bazalt ve gabro)
10. Under such circumstances
(Böyle durumlar altında)
11. With mineralizations at formation fractures
(Formasyon kırıklarındaki mineralleşmelerle)
12. Explanations about earthquakes
(Depremler hakkındaki açıklamalar)
13. Processes outside borehole
(Kuyu dışındaki işlemler)
14. Stalactites and stalagmites inside the cave
(Mağara içindeki sarkıt ve dikitler)
15. Orientations of minerals within rock
(Kayaç içerisindeki minerallerin yönelimleri)
! …. from …..to/into/until to….. : -den …..-ye kadar
…. from ….via/through to…... : -den …..yoluyla -e kadar
Örnek: from sedimentation to diagenesis.
(Çökelmeden diyajeneze)
! Bazı yapılarda “edat” çevirisi “of” varmış gibi yapılır.
Örnekler: the reason for the delay (gecikmenin sebebi)
a solution to this problem (bu problemin çözümü/bu probleme ait bir çözüm)
! “from” kelimesi bir çok durumda -den, -den itibaren, -den gelen, -den çıkan, den alınan vb. ek olarak çevrilebilir.
1. Flux of CO2 from the crust to the atmosphere
(Kabuktan atmosfere CO2 akışı)
2. Materials made from minerals
(Minerallerden yapılmış malzemeler)
3. From 1st August 2006
(1 Ağustos 2006’dan)
4. From equation 16, ….
(Denklem 16’dan görüleceği gibi / görüldüğü gibi)
5. From what’s written below…
(Aşağıda yazılanlardan / Aşağıda yazılananlara bakılırsa)
35
2.9. Miktar Belirleyiciler (Quantifiers)
2.9.1. Miktar Belirleyici + İsim
36
Örnekler:
Several methods
Not many engineers
Each matter
Both types
Many techniques
Most fossils
All matters
Some ideas
A little distortion
Either application
(Olumlu)
Neither application
(Olumsuz)
(Birkaç yöntem)
(Pek az mühendis)
(Her madde)
[Her iki tip(te)]
(Birçok teknik)
(Pek çok fosil / fosillerin çoğu)
(Bütün maddeler)
(Bazı fikirler)
(Bir miktar / az bir bozunma)
(Her iki uygulamada)
(Her iki uygulamadan hangisi olursa)
(Uygulamaların her ikisi de)
(Uygulamaların herhangi biri)
[Her iki uygulamada (değil)]
(Her iki uygulamadan hiçbiri)
(Uygulamaların hiçbiri)
! Bir gruptaki üyeler tek tek düşünüldüğünde “each”, üyelerin hepsi
düşünüldüğünde “every” kullanılır.
! every second / third / fourth : her iki / üç / dörtte bir
Örnek: Every second building were demolished. (Her binanın ikisi yıkılmıştı.)
! “some” kelimesi bir şeyin ne olduğunun bilinmemesi veya açıkça belirtilmek
istenilmediğinde kullanılırki bu anlamıyla “some” tekil isimle kullanılır.
Örnek: some field: sahaların birisi
! Hem “some” hem de “a few” geçmiş zaman için kullanılabilir. Fakat, gelecek
bir zamanı belirtmek için sadece “a few” kullanılır.
some / a few months ago: birkaç ay önce
in a few weeks: birkaç haftaya kadar
! some more : biraz daha
two some / four some : ikili / dörtlü
! “ many + a + isim ” yapısı çoğul anlam taşır.
Örnekler: many a time: çok kere
many a rock : pek çok kayaç
37
2.9.2. Miktar Belirleyici + of + çoğul ad ( sayılabilir) / (sayılamaz)
Çevirisi: İsim ( -den )
+
miktar belirleyici (-i, -ı )
İsim ( -in )
+
miktar belirleyici (-i, -ı )
Örnekler:
Some of the rocks
Many of the rocks
All of the rocks
A few of the rocks
None of the rocks
(Kayaçların bazısı / bazıları; bazı kayaçlar)
(Kayaçların bir çoğu, bir çok kayaç)
(Kayaçların hepsi / tümü)
(Kayaçların birkaçı / birkaç kayaç )
(Kayaçlardan hiçbiri/kayaçların hiçbirisi
/ hiçbir kayaç)
(Kayaçların bir kısmı / bir kısım kayaçlar)
(Basıncın birazı / basıncın bir miktarı)
(Basıncın yeterli miktarı/yeterli miktarda
basınç)
(Basıncın çoğu)
(Diyagramların/diyagramlardan her ikisi de/
her birisi)
[Diyagramların
her
ikisi
de
değil/
diyagramlardan hiçbiri (de)]
Part of the rocks
A little of the pressure
Enough of the pressure
Most of the pressure
Either of the diagrams
Neither of the diagrams
2.9.3. “ Number, Amount, Deal ” vb. ile Kullanılan Miktar Belirleyiciler
number
a great / a good +
+ of + isim
deal
number
a large / a small +
+ of + isim
amount
number
a considerable / a negligible +
+ of + isim
amount
Yapı
a great number/deal of
a good deal/number of
Çevirisi
a lot of, many
a lot of, pek çok (çok miktarda)
38
a large number of
a small number of
a lot of, many
a few
a large amount of
a small amount of
a lot of, much (çok sayıda)
(büyük bir kısmı)
a little
a considerable number of
a considereable amount of
some
some
a negligible number of
a negligible amount of
few
little
a small quantity of
a large quantity of
a little
a lot of
! A couple of
Any number of
A variety of
The same number of
The different number of
(birkaç)
(birçoğu, çok miktarda)
çeşitli
ile aynı sayıda
ile farklı sayıda
Örnekler:
1. A great deal of theories (Birçok teori)
2. A great deal of volcanos (Birçok volkan)
3. A small quantity of quartz (Az miktarda kuvars)
4. A large number of faults (Çok sayıda fay)
5. A negligible number of deserts (Az sayıda çöl)
! The number of
(miktarı, sayısı )
A number of
(birkaç)
Örnek: The number of elements (Elementlerin sayısı)
A number of elements (Birkaç element)
! Aşağıdaki yapılar anlam olarak aynıdır.
a large quantity of = large quantities of
a lot of = lots of
a number of = numbers of
39
large quantities of geological data
large quantity of geological data
(geological data in large quantities)
(büyük miktarda jeolojik veri)
! “a good deal of ” ve “a great deal of ” sayılamayan isimlerle kullanılır ve tekil
eylem alırlar. Oysa “a large number of ” çoğul isimlerle kullanılır.,
2.9.4. Another / Other vb.
Another
[bir başka(sı), başka bir]
Other
(başka, diğer)
Others
(başkaları, diğerleri)
One another / other (s)
[biri, bir başkası / öteki(ler)]
Some other(s)
(bazıları, ötekiler)
Örnekler:
1. According to another approach
(Diğer bir yaklaşıma göre)
2. Other than this
(Bundan başka)
3. I solve while others think
(Diğerleri düşünürken ben çözerim)
4. Aftershocks are following one another.
(Artçı sarsıntılar bir diğerini takip ediyor.)
5. Some others think, some others just talk.
(Bazıları düşünür, bazıları sadece konuşur.)
Alıştırmalar(2.9)
1. A few of the minerals (Minerallerin bir kaçı / Minerallerden birkaçı )
2. None of the theories (Teorilerin hiçbiri)
3. A large amount of flow (Yüksek miktarda akıntı)
4. The number of the anions (Anyonların sayısı)
5. Some well known oxide minerals (Bazı iyi bilinen oksit mineralleri)
6. All wave motions (Bütün dalga hareketleri)
7. Most coal reserves (Kömür rezervlerinin çoğu)
8. Coal, petroleum and many other energy resources
(Kömür, petrol ve diğer pekçok enerji kaynağı)
9. A lot of experiments (Çok deney)
10. A few mountains (Birkaç dağ)
11. Some of the samples collected (Toplanan örneklerin bazıları)
40
12. All kinds of geotechnical drillings (Her tür jeoteknik sondaj)
13. A little copper (Bir miktar bakır)
2.10. Çeşitli Yapılar
i) İsim’s + İsim
Çevirisi: İsim-in + İsim-i veya İsim + İsim-i
Şeklinde baştan sona doğru yapılır.
Örnekler:
1. Geologist’s need / needs (Jeoloğun ihtiyacı / ihtiyaçları)
2. Driller’s problems (Sondörün sorunları)
3. Crystals’ cleavage (Kristallerin dilinimi)
4. Magma’s viscosity (Magmanın akışkanlığı)
5. Fossile’s age (Fosilin yaşı)
* Kelime çoğul olduğunda, kesme işareti( ’ ) kelimenin en sonuna konur.
! three years’ effort (effort of three years) (üç senelik çaba)
eight months’ time (sekiz aylık zaman)
thirteen days’ surveying (onüç günlük inceleme)
ii) a) İsim + Zarf
Çevirisi: Zarf ( -de ) + ki + İsim
above
The figures
below
following
(yukarıdaki)
(alttaki şekiller)
(aşağıdaki şekiller)
ii) b) Zarf + İsim
Çevirisi: Zarf (-de) + ki + İsim
Örnekler:
1. The following explanations (Aşağıdaki açıklamalar)
2. The rocks around (Çevredeki kayaçlar)
3. Engineers now (Şimdiki mühendisler)
iii) İsim + Açıklayıcı Yapı (Appositive)
Çevirisi: Açıklayıcı (+ olan) + İsim
Örnekler:
1. The scientists, especially engineering geologist or geotechnical engineer,….
[Özellikle mühendislik jeoloğu veya jeoteknik mühendisi (olan) bilim
adamları,…]
41
2. Mr. OZDEMIR, an geological engineer,….
(Jeoloji mühendisi olan bay ÖZDEMİR,….)
3. The geology, the science of rocks,….
[Kayaçlar bilimi (olan) jeoloji, …]
Bir diğer çeviri şeklinde ise açıklayıcı yapı, iki virgül arasında aynen kalır.
The geology, the science of rocks, ….
(Jeoloji, kayaçlar bilimi,….)
Alıştırmalar(2.10):
1. Ketin’s invention (Ketin’in buluşu)
2. Yesterday’s results (Dünün sonuçları)
3. Optic mineralogy, an extra-ordinary branch!
(Optik mineraloji, sıradışı bir branş!)
4. Hydrogeologists then (O zaman / o halde hidrojeologlar)
5. The minerals, only rock forming (Sadece kayaç oluşturan mineraller)
2.11. “ Fiil-ing ” Yapısı
i) Fiil-ing + İsim
Fiillerin “ -ing ” şekli hem sıfat hem de isim olarak kullanılır. Sıfat olarak görev
yapıyor ise fiil(-en) + isim(-i) şeklinde çevrilir. İsim olarak görev yapıyorsa fiil(me) + isim(-i) şeklinde çevrilir.
Örnekler:
1. Flowing magma (Akan magma)
2. Shaking buildings (Sarsılan binalar)
3. Sliding blocks (Kayan bloklar)
ii) İsim + Fiil-ing
Çevirisi sondan başa doğru yapılır.
Örnekler:
1. The magma solidifying (Katılaşan magma)
2. The lava cooling (Soğuyan lav)
3. The minerals rock forming (Kayaç oluşturan mineraller)
2.12. “ Fiil-ed ” Yapısı
i) Fiil-ed veya Fiil-3 + İsim
Çevirisi Fiil -mış + İsim veya Fiil -en + İsim
Örnekler:
1. Crystallized minerals (Kristallenen mineraller)
2. Classified rocks (Sınıflanan kayaçlar)
3. Prepared reports (Hazırlanan raporlar)
42
ii) İsim + Fiil-ed veya Fiil-3
Çevirisi Sondan başa doğru (i)’deki gibi yapılır. Türkçeye sıfat olarak çevrilir.
Örnekler:
1. The problems solved (Çözülen problemler)
2. The wells drillled (Delinen / delinmiş kuyular)
3. The metamorphosed rocks (Metamorfize kayaçlar)
2.13. İsim + “ to ” + Fiil
Çevirisi: Fiil(il) -ecek + İsim
Örnekler:
1. Fields to choose (Seçilecek alanlar) (active)
2. Fields to be chosen (Seçilecek alanlar) (passive)
2.14. Tire ( - ) İçeren Kelimeler (Hyphenated Words)
i) Sıfat - İsim
Çevirisi. Sıfat + İsim-li
Örnekler:
1. Low-permeable soil (Düşük geçirimli zemin)
2. High-strength rocks (Yüksek dayanımlı kayaç)
3. Underdeveloped countries (Az gelişmiş ülkeler)
4. Hexagonal crystals (Hegzagonal kristaller)
5. Low-density rocks (Düşük yoğunluklu kayaçlar)
6. Block-sized pieces (Blok boyutlu parçalar)
7. High-speed drilling (Yüksek hızlı sondaj)
ii) İsim - İsim
Çevirisi: İsim + İsim-i veya İsim + İsim şeklinde yapılır.
Örnekler:
1. The carbon-cycle (Karbon döngüsü)
2. The chemical effects (Kimyasal etkiler)
3. Drilling applications(Sondaj uygulamaları)
4. Wish-list (İstek listesi)
5. Horst-Graben system (Horst-Graben sistemi)
43
3. BASİT CÜMLE YAPILARI
3.1. “TO BE” OLMAK FİİLİYLE KURULAN CÜMLELER
Olmak fiili hareketsiz durumları ifade eder ve ortaya bir eylem koymaz. Olmak
eylemini çevirirken şu iki faktör göz önüne alınmalıdır.
● Zaman Faktörü
● Tekil-Çoğul faktörü
- Geçmiş Zaman
- Özne Tekil
- Şimdiki Zaman
- Özne Çoğul
- Gelecek Zaman
“Be” olmak fiili
3.1.1. Özne + “ to be ” Fiili + İsim
Çevirisi: -dır, -dir vb. şeklinde yapılır.
1. Limestone is a sedimentary rock.
(Kireçtaşı, sedimanter bir kayaçtır.)
2. The Asthenosphere is under the Lithosphere.
(Astenosfer, Litosferin altındadır.)
3. Quartz and feldspar are minerals.
(Kuvars ve feldispat mineraldir.)
3.1.2. Özne + “ to be ” Fiili + Sıfat
Örnekler:
1. The results of experiment are trustable.
(Deney sonuçları güvenlidir.)
2. Igneous rocks are generally strong.
(Magmatik kayaçlar genellikle sağlamdır.)
3. Mapping is important in geology.
(Harita yapma, jeolojide önemlidir.)
44
3.1.3. Özne “ to be ” Fiili + Sıfat + İsim
Örnekler:
1. Mineralogy is an interesting branch.
(Mineraloji ilginç bir daldır)
2. Drill management is a tiring job.
(Sondaj yönetimi yorucu bir iştir)
3. Basalt is an important volcanic rock.
(Bazalt önemli bir volkanik kayaçtır.)
3.1.4. Özne “to be” Fiili + Edat Takım
Örnekler:
1. The report is in this file.
(Rapor, bu dosyadadır.)
2. The hammer is on the table.
(Çekiç masanın üstündedir.)
3. The core is below the mantle.
(Çekirdek mantonun altındadır.)
3.1.5. Özne + “ to be ” (past) + İsim/Sıfat/Sıfat + İsim/Edat Takımı
Çevirisi: -di, -du vb. şeklinde yapılır.
Örnekler:
1. This experiment was successful.
(Bu deney başarılıydı)
2. The rocks were crumbled.
(Kayaçlar ufalanmıştı)
3. The air photograph was on the table.
(Hava fotoğrafı masanın üstündeydi.)
4. Adil was a good drilling technician.
(Adil iyi bir sondaj teknikeriydi)
5. Travertines in Pamukkale were white before.
(Pamukkaledeki travertenler önceden beyazdı)
3.1.6. …. + to be not + …..
Çevirisi: is/are - değildir (present)
was/were
- değildi (past)
Örnekler:
1. This theory was not correct.
(Bu teori doğru değildi.)
45
2. Geology was an important branch from the beginning.
(Jeoloji, başlangıçtan beri önemli bir daldı.)
3. The groundwater was not polluted.
(Yeraltı suları kirlenmemişti.)
Genel Örnekler:
1. Marble is an economically important natural stone.
(Mermer, ekonomik olarak önemli bir doğal taştır.)
2. Geological knowledge of the engineer was not bad.
(Mühendisin, jeoloji bilgisi kötü değildi.)
3. The most important fault zones of Turkiye are NAFZ and EAFZ.
(Türkiye’nin en önemli fay zonları KAFZ ve DAFZ’dır.)
4. Montmorillonite is a clay mineral.
(Montmorillonit, bir kil mineralidir.)
5. The results were reasonable.
(Sonuçlar uygundu.)
6. The human population is an important geological force.
(İnsan nüfusu önemli bir jeolojik kuvvettir.)
7. The Earth is an approximately spherical mass.
(Yer yaklaşık olarak küresel bir kütledir.)
8. The weight of a body is proportional to its mass.
(Bir cismin ağırlığı, kütlesiyle orantılıdır.)
9. The geothermal energy is a renewable energy resource.
(Jeotermal enerji, yenilenebilir bir enerji kaynağıdır.)
3.1.7. “To be” + of + İsim (Bkz. Ünite-13)
Bu tür yapıların çevirisinde “ of isim ” yapısının yerine sıfat hali kullanılır.
Örnekler:
1. They are of value.
(Onlar değerlidir.)
2. Professor İhsan Ketin is of great importance in geological improvement in
Turkiye.
(Profesör İhsan Ketin, Türkiye’deki yerbilimsel gelişmede büyük öneme sahiptir.)
3.2. THERE + …. (VAR / YOK YAPISI)
3.2.1. “ There ” + “ to be ” / “ to be not ” + isim cümleciği / sıfat / edat grubu
Çevirisi:
There is / are
- vardır
46
There is / are not
- yoktur
There was / were
- vardı
There was / were
- yoktu
There isn’t any
- hiç yoktur
There wasn’t any
- hiç yoktu
Örnekler:
1. There is a kind of layering inside the Earth.
(Yerin içinde bir tür katmanlaşma vardır.)
2. There are almost certainly compositional variations within the mantle.
(Manto içerisinde neredeyse kesin bileşimsel farklılıklar vardır.)
3. There are many unanswered questions concerning plate tectonics.
(Levha tektoniği ile ilgili cevaplanmamış birçok soru var.)
4. There was not a scientific explanation about the occurence earthquakes in
the past.
(Geçmişte, depremlerin oluşumu hakkında bilimsel bir açıklama yoktu.)
5. There were dinosaurs on the Earth very long time ago.
(Dünyada bundan çok uzun zaman önce dinazorlar vardı.)
6. There are problems of education in Turkiye.
(Türkiyede eğitim problemleri var.)
7. There is a balance between main plates.
(Ana levhalar arasında bir denge vardır.)
3.2.2. “ There ” + Kipler ( Modals ) ve Diğer Fiil Şekilleri
Çeviri Şekilleri:
There can / may / might
- olabilir
There cannot be / can be no
- olamaz
There may not / no be
- olmayabilir
There will be
There will not be
There will be no
- olacak
- olmayacak
- olmayacak
There could be
might be
- olabilirdi
There could have been
might have been
- mış olabilir
47
There could not be
could be no
could not have been
could have been no
- olamazdı
There should
There must be
There must have been no
- olmalıdır / olması gerekir
- olmalıdır / olmalı
- olmalıydı
There must not be
must be no
should not be
should be no
- olmamalıdır
There has been
have been
- olmuştur / oldu
There has / have not been
There has / have been no
- olmamıştır
Örnekler:
1. There will be various explanations.
(Çeşitli açıklamalar olacaktır.)
2. There must not have been calculation errors in the experiments of our
students.
(Öğrencilerimizin deneylerinde hesaplama hataları olmamalıydı.)
3. There could be a serious problem.
(Ciddi bir sorun çıkabilirdi.)
4. There will be no great loses.
(Büyük kayıplar olmayacaktır.)
5. There should not be wars for energy resources between the countries.
(Ülkeler arasında enerji kaynakları için savaşlar olmamalı.)
6. There might have been a misunderstanding.
(Bir yanlış anlaşılma olabilirdi.)
7. There has not been such a wrong solution before.
(Daha önce böyle yanlış bir çözüm olmadı.)
8. There must not be any mistakes.
(Herhangi bir hata olmamalı.)
48
9. There must be qualified geological engineers at the market.
(Piyasada nitelikli jeoloji mühendisleri olmalıdır.)
3.3. ÖZNE + HAS / HAVE + TÜMLEÇ
Çevirisi: -e, -a sahiptir, maliktir / -i, -u vardır, bulunur.
Örnekler:
1. We have a huge fossile collection.
(Büyük bir fosil koleksiyonumuz var.)
2. Volcanos have a great potential of destruction.
(Volkanların büyük bir tahribat potansiyeli vardır.)
Olumsuz Çeviri: ….-e sahip değildir / -ı yoktur, bulunmaz.
Örnekler:
1. Igneous rocks do not have layerings.
(Magmatik kayaçların tabakalaşması yoktur.)
2. Metamorphic rocks do not have fossiles in them.
(Metamorfik kayaçlarda fosil bulunmaz.)
3. In the World does not have too much natural Na-Montmorillonite.
(Dünyada doğal Na-Montmorillonit çok fazla bulunmaz.)
49
4. ZAMAN VE KİPLER
Hem zamanlarda hem de kiplerde, kitap boyunca kullanılacak fiil şekilleri aşağıda
verilmiştir. Aşağıdaki örnek anlatımlarda düzenli fiil olarak “enlarge (büyümek)”
ve düzensiz fiil olarak da “see (görmek)” fiili alınmıştır.
4.1. AKTİF ZAMANLAR (ACTIVE TENSES)
İngilizcede hareket, oluş, iş gösteren fiillerle yapılan cümleler, tenses (zamanları)
gösterir. Tense, zaman ilişkilerini gösteren fiil şekilleridir. Diğer bir ifadeyle, bir
eylemin ne zaman (geçmiş, şimdiki, gelecek) yapıldığını gösteren bir fiil şeklidir.
İngilizce dilinde var olan birçok zaman kalıbı bu kitabın içeriği dışında
tutulmuştur. Teknik İngilizcede hem aktif zamanların hem de kiplerin pasif
durumları yaygın olarak kullanılmaktadır.
4.1.1. The Simple Present Tense
Çevirisi: Fiil
-er / ir
-iyor
Örnekler:
1. A geologist makes studies in the field and laboratory.
(Bir jeolog çalışmalarını sahada ve laboratuarda yapar.)
2. Magma uplifts toward the Earth’s surface.
(Magma, Yeryüzeyine doğru yükselir.)
3. In cold climates, chemical weathering proceeds very slowly.
(Kimyasal bozulma, soğuk iklimlerde çok yavaş bir şekilde ilerler.)
4. Sedimentary rocks acquire weak but permanent magnetism.
(Sedimanter kayaçlar, zayıf ama kalıcı bir manyetizma edinirler.)
50
5. Mechanical and chemical weathering occurs wherever the lithosphere and
atmosphere connects.
(Mekanik ve kimyasal bozunmalar, litosfer ve atmosferin birleştiği heryerde
gerçekleşir.)
6. Sedimentary rocks cover about two thirds of the Earth’s surface.
(Sedimanter kayaçlar, Yeryüzeyinin üçte ikisini kaplamaktadırlar.
7. Moisture and heat promote chemical reactions.
(Nem ve ısı, kimyasal tepkimeleri hızlandırır.)
Olumsuz Hali: Fiil
-mez/maz
Örnekler:
1. Solar energy does not contribute to the Earth’s internal activities.
(Güneş enerjisi, Yer’in içsel faaliyetlerine katkıda bulunmaz.)
2. Quartz and olivine does not exist together naturally.
(Kuvars ve olivin, doğal olarak birlikte bulunmazlar.)
4.1.2. The Present Continuous Tense (The Present Progressive Tense)
Çevirisi: Fiil
-iyor
-mekte (dir)
Örnekler:
1. Anatolian platforme is moving 0,5 cm towards southwest every year.
(Anadolu platformu, her sene güneybatı yönünde 0,5 cm hareket ediyor.)
2. Step by step but slowly, we are beginning to understand how the Earth
works.
(Adım adım ama yavaş bir şekilde Yerin işleyişini anlamaya başlıyoruz.)
3. The importance of geology is increasing day by day in our country.
(Jeolojinin önemi ülkemizde günden güne artıyor.)
4. We are using 1/25000 and bigger scaled geological map for detailed
geological studies.
(Ayrıntılı jeolojik çalışmalar için 1/25000 ve daha büyük ölçekli jeoloji haritaları
kullanıyoruz.)
5. Borax Institute is recently making intensive researches on borax mineral.
(Bor Enstitüsü, son zamanlarda bor minerali hakkında yoğun araştırmalar
yapıyor.)
51
Olumsuz Hali: Fiil
-miyor
Örnek:
1. Satellite pictures are not giving detailed information without field support.
(Uydu fotoğrafları arazi desteksiz ayrıntılı bilgi vermiyor.)
4.1.3. The Simple Past Tense
Çevirisi: Fiil
-dı
-mış (tır)
Örnekler:
1. Underground movement of magma triggered recent destructive
earthquake.
(Magmanın yer altındaki hareketi, son tahrip edici depremi tetikledi.)
2. Mont Pelée burst into life after 50 years of silence.
(Pelée Dağı, 50 yıllık sessizlikten sonra hayata döndü.)
3. A caldera nearly 11 km. in diameter remained as mute evidence of the
event.
(Yaklaşık 11 km çaplı bir kaldera olayın sessiz kanıtı olarak geride kaldı.)
Olumsuz Hali: Fiil
-medi
Örnek: Uğur did not lend me her mineral collection.
(Uğur bana mineral kolleksiyonunu ödünç vermedi.)
! Geçmişte bir süre devam etmiş, geçmişe ait alışkanlık ve adet halindeki işlerin
anlatımında çeviri,
Fiil
-ırdı / -yordu şeklinde yapılır.
Örnek: I used to collect sand samples from every beach I’ve been.
(Gittiğim her sahilden kum örnekleri topluyordum / toplardım).
4.1.4. The Present Perfect Tense
Çevirisi: Fiil
-di
-mış
(tır)
Örnekler:
1. Professor Enver Altınlı has authored many books about geology.
(Profesör Enver Altınlı, jeoloji konusunda birçok kitap yazmıştır.)
2. Professor Reşat Ulusay has authored many national and international
essays on engineering geology.
(Profesör Reşat Ulusay, mühendislik jeolojisi üzerine birçok ulusal ve uluslararası
makale yazmıştır.)
52
3. MTA has explored many mine reserves and brought into Turkish
economy.
(MTA, birçok maden rezervini araştırmış ve Türk ekonomisine kazandırmıştır.)
Olumsuz Hali: Fiil
-medi -memiştir
Örnek: I haven’t been in Balçova geothermal field.
(Balçova jeotermal sahasına gitmedim.)
4.1.5. The Past Perfect Tense
Bu tense, genellikle tek başına kullanılmaz. After, before vb. ile kurulan
cümlelerle kullanılır.
Çevirisi: Fiil
-di
-mişti
Örnekler:
1. Once Kandilli Observatory officials had discovered the epicenter of the
earthquake, they made the necessary explanations.
(Kandilli Rasathanesi yetkilileri, depremin odak noktasını tespit eder etmez
gerekli açıklamalarda bulundular.)
2. After the earthquake has occured, too many surface ruptures had been
observed .
(Depremin ardından birçok yüzey kırığı gözlenmişti.)
4.1.6. The Future Tense
Çevirisi: Fiil
-ecek (tir)
Örnekler:
1. Wherever you look you will either see minerals or materials made from
minerals.
(Nereye bakarsanız bakın, ya mineralleri ya da minerallerden meydana gelmiş
malzemeleri göreceksiniz.)
2. In this lesson we will discuss Pyroxene and Amphibole.
(Bu derste Piroksen ve Amfibolü tartışacağız.)
3. As you will see soon, calcide will dissolve in HCl.
(Birazdan göreceğiniz gibi kalsit HCl’de çözünecektir.)
Genel Örnekler
1. Sismologists are examining the sismic records.
(Sismologlar, sismik kayıtları inceliyorlar.)
2. The earthquake caused tsunami.
(Deprem, tsunamiye sebep oldu.)
53
3. Workers had worked too much for drilling wells.
(İşçiler, kuyuları delmek için çok fazla çalışmışlardı.)
4. I am collecting limestone samples in Kuşadası.
(Kuşadasında kireçtaşı örnekleri topluyorum.)
5. Foreigner geologists have made geological surveyings recently in Turkiye.
(Yabancı jeologlar, son zamanlarda Türkiye’de jeolojik incelemelerde
bulundular.)
4.2. PASİF ZAMANLAR (PASSIVE TENSES)
Bilimsel metinlerde, işin veya eylemin kimin tarafından yapıldığı genellikle
önemli değildir. Fiil daima past participle (yani Fiil-3) halindedir. Bir ifadenin
pasif (edilgen) yapılabilmesinin ilk koşulu, fiilin transitive (geçişli) yani nesne
alabilen nitelikte olmasıdır.
Aktif to + Fiil-1 : -mek, -mak
Örnek: to adjust = ayarlamak
Pasif to be + Fiil-3 : -( i )mek, -(ı) mak Örnek: to be adjusted = ayarlanmak
54
Aktif: Örnek: Aquifers keep water in their porouses.
(Akiferler, gözeneklerinde su tutarlar.)
Pasif: Örnek: Water is kept in the porouses of aquifers.
(Su, akiferlerin gözeneklerinde tutulur.)
Örnekler:
1. Metamorphic rocks are descended from igneous or sedimentary rocks
existed before.
(Metamorfik kayaçlar, önceden varolan magmatik veya sedimanter kayaçlardan
türemişlerdir.)
2. The term mineraloid is used to describe mineral-like matters.
(Mineraloid terimi, mineral benzeri cisimleri tanımlamada kullanılırdı.)
3. Trilobites were ascribed to the vertebrates as having true ribs.
(Trilobitler, kaburgaları varmış gibi omurgalı sayılırlar.)
4. Biogenic apatite (a phosphate mineral) of the Early Paleozoic is enriched
with cerium.
[Erken Paleozoik’in biojenik apatiti (bir fosfat mineralidir) seryumla
zenginleşmiştir.]
5. The southern parts, between Avalonia and Laurentia, were preserved until
the middle Devonian.
(Avalonia ve Laurentia arasındaki güney bölgeleri orta Devonian’a kadar
korunmuştur.)
6. About a quarter of the continental crust is covered by water.
(Kıtasal kabuğun yaklaşık dörtte biri suyla kaplıdır.)
7. The word tectonics is derived from a Greek word “tekton” which means
carpenter or builder.
(Tektonik kelimesi, Yunanca marangoz ya da inşaatçı anlamına gelen tekton
kelimesinden alınmıştır.)
8. The lithosphere is presently broken into six large and numerous small
plates.
(Litosfer, günümüzde altı büyük ve çok sayıda küçük levhaya ayrılmıştır.)
55
9. Magma is defined as molten rock material.
(Magma, erimiş kayaç malzemesi olarak tanımlanmaktadır.)
10. The balance of the Earth’s system is being disturbed by plate movements.
(Yer sisteminin dengesi, levha hareketleri tarafından bozulmaktadır.)
11. Rocks have been classified in accordance with their mineral contents.
(Kayaçlar, aşındırıcı mineral içeriklerine göre sınıflandırılmışlardır.)
12. Sedimentary rocks can be formed in different environments.
(Sedimanter kayaçlar, farklı ortamlarda oluşabilirler.)
13. Mineral assemblages are used to determine the composition of pyroclastic
rocks.
(Mineral toplulukları, piroklastik kayaçların bileşimine karar vermede kullanılır.)
14. Olivine, pyroxene and feldspar is found in basalts and gabbros as
dominant minerals.
(Olivin, piroksen ve feldispat, bazalt ve gabrolarda baskın mineral olarak
bulunurlar.)
4.3. KİPLER (MODALS)
4.3.1. Present - Past - Future Anlamlı Kipler
Örnekleme:
can be found
may be allowed
may have to be used
could be estimated
should be improved
must be observed
-bulunabilir
-izin verilebilir
-kullanılması gerekebilir
-tahmin edilebilirdi
-iyileştirilmelidir
-gözlenmelidir
56
might damage
may remove
ought to develop
will have to be used
would inspect
would be used
-zarar verebilirdi
-kaldırabilir
-gelişmelidir
-kullanılması gerekecek
-inceleyecek
-kullan(ıl)acaktı / kullanılırdı
Örnekler:
1. New developments should be followed.
(Yeni gelişmeler izlenmelidir.)
2. Analyses would be completed.
(Analizler tamamlanacaktı.)
3. Field should be investigated.
(Sahanın incelenmesi gerekir.)
4. Formation properties must be known.
(Formasyon özellikleri bilinmelidir.)
5. The laboratories should be cleaned.
(Laboratuarların temizlenmesi gerekir.)
6. Ground shaking might destroy the buildings.
(Yersarsıntısı binaları yok edebilirdi.)
7. A stronger hammer could be bought.
(Daha sağlam bir çekiç satın alınabilirdi.)
8. Magnifiers can be used in the field.
(Büyüteçler arazide kullanılabilir.)
9. Better rock samples could be collected by the students.
(Öğrenciler tarafından daha iyi kayaç örnekleri toplanabilirdi.)
10. Fossiles of Cretaceous age may be found in this field.
(Bu sahada Kretase zamanına ait fosiller bulunabilir.)
57
4.3.2. The Modals Perfect
Aktif : modal + have + Fiil-3
Pasif : modal + have been + Fiil-3
Aktif:
Pasif:
4.4. PASİF FİİLLERİN ZARFLARLA KULLANIMI
Bu tür kullanımda, zarflar edilgen fiillerden önce kullanılır.
Örnekler:
1. The name of the rock has finally been determined.
(Kayacın adı en sonunda belirlendi.)
2. The source of sediments has exactly been found.
(Sedimentlerin kaynağı kesin olarak bulundu.)
3. Samples have been diligently collected.
(Örnekler dikkatlice toplanmıştır.)
4. The true value of quarries wasn’t exactly declared.
(Taş ocaklarının gerçek değeri kesin olarak açıklanmamıştı.)
5. The level of engineering education will eventually be improved.
(Mühendislik eğitiminin seviyesi zamanla iyileşecektir.)
58
ÖZET
“ will ” fiilinin pasif şekilleri
will be done
-yapılacak
would be done
-yapılacaktı
would have been done
-yapılmış olacaktı
(Present)
(Past)
(Perfect)
ZAMANLARIN AKTİF-PASİF TABLOSU
Aktif
Pasif
Kipler
Aktif
can/may
could/might
must
had to
Pasif
can/may be
could/might be
must be
had to be
Infinitive
Aktif
Pasif
Present to give
to be given
Perfect to have given
to have been given
59
Gerund
Aktif
Present giving
Perfect having given
Pasif
being given
having been given
4.5. “be able to” KULLANIMI
“be able to” bütün zamanlarda “ yapılabilme ” yani “-ebilme” ifade eder.
Zamana -ebilme anlamı verir. Daima Fiil-1 yapısı ile yetenek ve güç bildirme
anlamında kullanılır.
Kalıp: be able to + Fiil-1
Şimdiki zaman
(can: is/are be able to)
Geçmiş zaman
(could: was/were able to)
Gelecek zaman
(will: will be able to)
The present (şimdiki)
: can be able to use = kullanılabilir
The past (geçmiş)
: could be able to use = kullanılabildi / kullanılabilirdi
The future (gelecek)
: will be able to
= -ebilecek
The present perfect
: have been able to = -ebilmiş
The conditional
: would be able to
= -ebilecekti
Örnekleme:
may be able to use
: (belki) kullanılabilir
might be able to use
: (belki) kulanılabilirdi
must be able to
: kullanılabilmeli
should be able to
: kullanabilmemiz gerekli
Örnek: You should be able to see him. (Onu görebilmeniz gerek.)
i)
will be able to use
= kullanabilecek
will be to use
= kullanacak
will be allowed
= izin verecekler
ii)
would be able to use
= kullanabilecekti
would be to use
= kullanacaktı
would be allowed to use = izin vereceklerdi
Örnek: Everyone would be able to inform. (Herkes bilgilendirilebilirdi.)
! to carry to be carried
to have carried to be able to carry
taşımak
taşımış olmak taşınmış
taşıyabilmek
! Could yerine “was able to” nun kullanılması bir çaba sonucu elde edilen başarı
söz konusu ise daha uygundur.
! Most minerals do not have the ability to withstand extremely high
temperatures.
Most minerals are not able to withstand to extremely high temperatures.
(Çoğu mineral, aşırı derecede yüksek sıcaklıklara dayanamaz.)
60
4.6. “have to” KULLANIMI
“Have to”anlam olarak “ zorunda olmak ” demektir. Zaman değil bir fiildir.
Kalıp: kip veya zaman + have to + Fill-1 (-mek zorunda olmak)
Şimdiki zaman
: have to
= zorunda olmak
Geçmiş zaman
: had to
= zorunda –idi
Gelecek zaman
: will have to = zorunda -ecek (-ebilmeli)
will + have to use
= kullanmak zorunda kalacak
would + have to use
= kullanmak zorunda kalacaktı
can + have to use
= kullanmak zorunda kalabilir
may + have to use
= kullanmak zorunda kalabilir
could + have to use
= kullanmak zorunda kalabilirdi
might + have to use
= kullanmak zorunda kalabilirdi
! “have to + Fiil-1” yapısının geçmiş hali “had to + Fiil-1” yapısıdır.
“have had to use” (kullanmak zorunda kalmıştı) örneğinde “have” zaman, “had
to” fiili gösterir.
Örnekler:
1. Exploration had to be stopped.
(Araştırmanın durdurulması gerekti.)
2. Special pipelines may have to be installed along the fault zone.
(Fay zonu boyunca, özel boru hatlarının döşenmesi zorunlu olabilir.)
3. It had to be retried.
(Tekrar denenmesi gerekliydi.)
4.7. SINIFLANDIRILMIŞ ZAMAN KULLANIMLARI
i) Geçmişle İlgili Sonuç Çıkarma
can not have
= -mış olamaz
must have
= -mış olmalı
“must have” geçmişte meydana gelmiş bir şeyin eldeki ipuçları ile şu andaki
durumunun tahminini bildirir.
could not have = -mış olamazdı
“can not have” ve “could not have” yeterince yeteneğinin olmaması nedeniyle
olayın meydana gelemediğini bildirir. Geçmişte doğru olmayan bir şeyin şimdiki
zamandaki tahmini için kullanılır.
ii) Geçmişle İlgili Tahmin Yürütme
may have
= -mış olabilir
might have
= -mış olabilir (olasılık daha az)
(Bu kipler, geçmiş zamanda meydana gelmiş olan şeyler için kullanılır.)
61
iii) Yasaklama(Prohibition)
may not = Özellikle resmi yasakları belirtmek için kullanılır.
must not = Kanunların ortaya koyduğu yasaklar için kullanılır.
is/are to = Yasağın konuşandan doğrudan doğruya gelmediğini, dıştan gelen bir
yasağın aktarıldığını belirtir.
can not = Genel kapsamlı (toplum önünde) bir yasak belirtir.
iv) Gereklilik (Necessity)
should
ought to
need
v) Alışkanlıklar(Habitions)
be always (doing something)
= durmadan yapılan alışkanlıklar
would
= geçmişte alışkanlık halinde tekrarlanan işler
be used to = geçmişte kaybettiğimiz veya bugün alışık olduğumuz (aynı zamanda
yeni edindiğimiz) alışkanlıklar
vi) Zorunluluk(Obligation)
Şimdiki zamanda (in the present)
must = konuşanın kendi istediği doğrultusunda ortaya koyduğu zorunluluklar,
have to = konuşanın kendi istediği ile değil de kuralların ve dış etkenlerin ortaya
koyduğu zorunluluklar,
have got to = genellikle konuşma dilinde kullanılır ve bir kerelik zorunluluk
gösterir,
must not = Yasak içeren zorunluluklar için.
Geçmişte (in the past)
Geçmişte özellikle dışarıdan gelen etkilerle yapılması zorunlu olan eylemler basit
bir şekilde “had to” ile yapılır.
Gelecekte (in the future)
“will have to” ile yapılır.
Kişiye görevini hatırlatmak ve doğruyu-yanlışı ayıracak uygun davranışı zorunlu
kılacak şekilde “ should ” veya “ought to” kullanılabilir.
vii) Zorunluluğun Olmaması Hali
Zorunluluğun olmaması (bulunmaması) “need” ve “have to” ile belirtilir.
Present
: do not need to / have to
Past
: did not need to / have to
Future
: will not to / have to
viii) could / might / would + have
could have : -ebilirdi
62
Geçmişte fırsat varken kullanılmayan yetenek ve olanakları belirtir. Artık fırsat
kaçmıştır. Diğer bir ifadeyle, geçmiş zamanda aslında gerçekleşmemiş ve
olmamış bir şeyin olabilirliği veya izin verme durumu
might have : -ebilirdi
Gerçekleşme olasılığı kalmamış durumlar
would have : -erdi
Gerçekleşmeyen sonuç ve durumlar
! “ could ” ve “ might ” gerçekleşme olasılığı fazla olmayan olanak ve olasılık
ifade eder.
should have / ougt to have : -meliydi
Yerine getirilmeyen zorunluluklar, daha önce planlandığı halde yapılmamış şeyler
should not have / ought not to have : -memeliydi
Geçmişte yapılmış uygun olmayan işler
was / were : -ecekti
was / were to have : gerekiyordu
Gerçekleşmemiş eylemler veya yerine getirilmeyen tasarı ve kararlar
! must : güçlü verilere dayanan ve doğru çıkma olasılığı fazla olan tahminler için
should : doğru çıkma olasılığı daha az tahminler
ought : kesin olmayan tahminler için
4.8. ETTİRGEN CÜMLELER (CAUSATIVE FORM)
Bu cümleler bir kişi veya şeyin başka bir kişi veya şeye iş yaptırmasını ifade eder.
Bu tür yapılar, “have” , “get” , “make” filleri ile kurulur. “Make” fiili ile
yapılan “causative” cümleler için Bölüm 13’e bakınız.
Present
Past
have
had
get
got
Aktif Cümle Kuruluşu
Pasif Cümle Kuruluşu
Future
will have
will get
: to have someone Fiil-1 something
to get someone to Fiil-1 something
: to have something Fill-3
to get something Fiil-3
Örnekleme:
1. I have/had/will my experiments do the students.
I get/got/will get my experiment to do the stdents.
(Deneylerimi öğrencilerime yaptırırım / yaptırdım / yaptıracağım.)
2. I have/had/will have my experiments done by the students.
I get/got/will my experiments done by the students.
(Deneylerimi öğrencilerime yaptırırım / yaptırdım / yaptıracağım.)
63
5. FİİLDEN TÜREMİŞ YAPILAR (VERBALS)
“Verbal” kavram olarak, kökü fiil olup, fiilden türetilen kelime demektir.
5.1. EYLEMLİLİKLER (MASTARLAR) (THE INFINITIVES)
Kalıp: “ to ” + Fiil-1
Fiilin 1. hali yalın (esas) halinin başına “to” getirerek o fiil “infinitive” şekline
getirilir. Bu şekle Türkçe dilbilgisinde fiilin mastar şekli denilmektedir. Infinitive
(mastar), cümlede bir isim, sıfat veya zarf olarak görev yapmaktadır.
5.1.1. to + Fiil-1 not to + Fiil-1
Çevirisi: Fiil + -mek / mak
Çevirisi: -memek / -mamak
Cümle içerisindeki çevirisinde -mek için, -meyi, -me şeklinde eklerle tamamlama
da yapılır.
Örnekleme:
to be = olmak
not to be = olmamak
to hesitate = tereddüt etmek
not to hesitate = tereddüt etmemek
Örnekler:
1. They asked me to prepare a translation guide
(Benden bir çeviri kılavuzu hazırlamamı istediler.)
2. Basaltic magma has started to uplift.
(Bazaltik magma yükselmeye başladı.)
3. I decided to survey formations around my house.
(Evimin etrafındaki formasyonları incelemeye karar verdim.)
4. They all wanted to visit the Kızıldere Geothermal Field.
(Hepsi Kızıldere Jeotermal Sahasını ziyaret etmek istediler.)
5. Müge worked too hard to complete the drilling logs of Izmir and
Karşıyaka subway.
(Müge, İzmir ve Karşıyaka metrolarının sondaj loglarını tamamlamak için çok
sıkı çalıştı.)
6. Everyone is surprised to learn that rocks are formated from minerals.
(Herkes kayaçların minerallerden oluştuğunu öğrenmekten şaşkın.)
5.1.2. Fill Yapısı + to + Fiil-1 + Nesne( veya Tümleç )
Bu tür yapıların çevirisinde nesne, mastardan önce çevrilir.
Çevirisi: -mek için, -mek, -meye
Örnekler:
1. I want to find ammonoidea.
(Ammonit bulmak istiyorum.)
64
2. My aim is to be a famous geological engineer.
(Amacım, ünlü bir jeoloji mühendisi olmaktır.)
3. They got afraid to climb to the top of the mountain.
(Dağın tepesine tırmanmaya korktular.)
4. She helped me to prepare a new map.
(Yeni bir harita hazırlamak için bana yardım etti.)
5. The managers will call the whole team to cooperate in the new research
project.
(Yöneticiler, yeni bir araştırma projesinde işbirliği yapmak için bütün takımı
çağıracak.)
6. The minerals will start to dissolve.
(Mineraller çözünmeye başlayacak.)
7. Different minerals begin to crystallize at different temperatures.
(Farklı mineraller farklı sıcaklıklarda kristalleşmeye başlarlar.)
! “to” ile “Fiil” arasına bir kelime konularak oluşturulan yapılar (bölünmüş
mastar), cümleye daha açık bir anlam kazandırmak için kullanılabilirse de pek
yaygın değildir.
Örnek: to logically accept = mantıken kabul etmek
to really carry out = gerçekten (cidden) yerine getirmek
5.1.3. İsim + to + Fiil-1
Çevirisi : -ecek (olan) , -mek için, -mesi gereken, -ilecek (olan)
Bu yapıda, infinitive yapısı sıfat görevi görür.
Örnekleme:
The questions to answer (present) The questions to be answered (past)
(Cevaplanacak sorular )
(Cevaplandırılacak sorular )
↓
↓
(The questions that can answer)
(The questions that must be answered)
(Cevaplanabilen sorular)
(Cevaplandırılması gereken sorular)
Örnekler:
1. Rocks to be identified in the field.
(Arazide tanımlanacak kayaçlar)
2. Classifying techniques to be learnt
(Öğrenilecek sınıflandırma teknikleri)
3. Engineering reports to be prepared.
(Hazırlanacak mühendislik raporları.)
65
5.1.4. Sıfat + to + Fiil-1
Çevirisi : -mek + sıfat
Örnekler:
1. If you learn the subjects well, it will be easy for you to identify the rocks
(Konuları iyi öğrenirsen kayaçları tanıman kolay olacaktır.)
2. It’s difficult to determine the ages of the layers visually in geological
surveys.
(Jeolojik incelemelerde tabakaların yaşlarını görsel olarak belirlemek zordur.)
3. A geologist needs to know how to use the compass before preparing maps.
(Harita hazırlamadan önce jeoloğun nasıl pusula kullanacağını bilmesi gereklidir.)
! sıfat + isim + to + infinitive
Çevirisi : -cek, -mesi (gereken)
Örnek: a very important subject to learn
(öğrenilecek / öğrenilmesi çok önemli bir konu)
a rare talent to have
(sahip olunması nadir bir yetenek)
a simple geologic structure to modelize
(modellenmesi kolay bir jeolojik yapı)
! The first/the second …+ isim + to + infinitive
Çevirisi : Fiil –en/-an + the first/the second + isim
Örnek: Nickel is one of the first ores to formate in liquid magmatic phase.
(Nikel, likit magmatik evrede oluşacak ilk cevherlerden biridir.)
5.1.5. Belgisiz zamir + to + Fill-1
Örnekler :
1. There is nothing to do / to be done to prevent the earthquakes.
(Depremleri önlemek için yapacak / yapılacak bir şey yok.)
2. We talked with everyone to be helpful.
(Yardımcı olacak herkesle konuştuk.)
3. The best thing to do is to combine the theorical information with practical
experience.
(Yapılacak en iyi şey teorik bilgiyi pratik deneyimle birleştirmektir.)
5.1.6. to + Fiil-1 + Nesne + Fiil Yapısı + Tümleç
Bu yapıda mastar, özne olarak görev yapar. Bu yapı yerine “Introductory It” (Bkz.
Bölüm 6) kullanılabilir.
66
Örnekler:
1. To crush a granite block is difficult .
(Bir granit bloğunu parçalamak zordur.)
2. Not to harm the environment in geothermal energy usage is very
important.
(Jeotermal enerji kullanımında çevreye zarar vermemek çok önemlidir.)
3. To damage a subway wall is a shame for drilling contractor.
(Metro duvarına zarar vermek sondaj müteahhiti için bir utançtır.)
5.1.7. “ to ” almayan mastarlar
Çevirisi : -ğını, -mesini
Bazı fiillerle aynen “ to ” varmış gibi de çevrilebilir.
Örnekler :
1. Professor Celal Şengör, wanted his doctorate students re-evaluate the
geological data.
(Profesör Celal Şengör, doktora öğrencilerinden jeolojik verileri tekrar
değerlendirmelerini istedi. )
2. Geotechnical investigation data for the new route of Izmir Subway, must
make the officials re-think about building this new route.
(Izmir Metrosu yeni güzergah inşaası için yapılan jeoteknik inceleme verileri,
yetkilileri bu güzergahın inşası konusunda tekrar düşündürmelidir.)
5.1.8. to + Fiil-1 + Nesne + Cümle
Bu yapı amaç gösterir. Bu yapı yerine amaç cümlecikleri de (Bkz. 12. Bölüm)
kullanılabilir.
Örnekler:
1. To understand the soil mechanics, we have to know the sedimentology
well.
(Zemin mekaniğini anlamak için, sedimantolojiyi iyi bilmek zorundayız.)
2. To work in mining geology branch, it’s too important to know tectonics.
(Maden jeolojisi dalında çalışabilmek için tektoniği bilmek çok önemlidir.)
! …Fiil-1 + to + Fiil-1…
Örnekler:
1. I need to learn physical geology to understand the geodynamics of Earth.
(Yerin jeodinamiğini anlamak için genel jeoloji öğrenmeye ihtiyacım var.)
2. I want to go Eskişehir region to find smoky quartz.
(Dumanlı kuvars bulmak için Eskişehir bölgesine gitmek istiyorum.)
67
! “to”nun çeşitli kullanımları
We are to have finished
It was to have reduced
It is to have finished
We were to have finished
We want to have finished
We have had to do experiment
: bitirmemiz gerekir
: azaltılmış olması gerekirdi
: azaltılmış olması gerekir
: bitirmiş olmamız gerekirdi
: bitirmeyi istiyoruz
: deneyi yapmış olmamız gerekirdi
! Fiil-yapısı ile Fiil-1’in olumsuz kullanımının anlam farkı aşağıda gösterilmiştir.
Örnek:
They decided not to present a new bir project.
(Yeni bir proje sunmamaya karar verdiler.)
They did not decide to present a new project.
(Yeni bir proje sunmaya karar vermediler.)
! İki mastar “ and ” ile birleştirilirse ikinci mastarın “to” su normal olarak
kullanılmaz. Çeviride -mek veya -ip/-erek yapıları kullanılır.
Örnek:
I aim to learn geology and the investigate the geological structure of the
places I visit.
(Jeolojiyi öğrenmek ve gezdiğim yerlerin jeolojik yapısını incelemeyi
amaçlıyorum.)
(Jeolojiyi öğrenip / öğrenerek gezdiğim yerlerin jeolojik yapısını incelemeyi
amaçlıyorum.)
5.1.9. “ to be ” + to + Mastar
Bu yapı iki tarzda kullanılır:
i) Bir plan, işin önceden varılan bir anlaşma, dışardan gelen bir yaptırım veya
koşulların gerektirdiği bir durum olabilir. Bu durumda, Türkçeye çevirisi, Fiil ecektir şeklinde olur.
ii) Aynı yapı amaç anlatmak için kullanılırsa çevirisi Fiil -mektir şeklinde olur.
Örnekler:
1. Best method of identifying calcite is to put it into HCl.
(Kalsiti tanımanın en iyi yöntemi onu HCl’e koymaktır.)
2. Magmatist is to defend the magmatism theory.
(Magmatist, magmatizma teorisini savunacaktır.)
iii) Emirleri ve talimatları anlatmak için (genellikle “should” anlamında)
68
Örnekler:
1. A geologist is to identify of geological structures.
(Yerbilimci, jeolojik yapıları tanıyacaktır/Yerbilimcinin jeolojik yapıları tanıması
gerekir.)
2. Scientists are to work in the cause of humanity.
(Bilimadamları insanlık için çalışacaklar/Bilim adamlarının insanlık için
çalışmaları gerekir.)
5.1.10. Sıfat / Zarf + “ enough ” + Mastar
Çevirisi: -cek kadar, yeteri kadar, yeterince, kafi derecede
“Enough” mutlaka zarf veya sıfattan sonra ya da isimden önce veya sonra
kullanılır. Cümleye olumlu bir anlam verir.
Örnekler:
1. The soil was not strong enough to carry the bridge.
(Zemin köprüyü taşıyacak kadar sağlam değildi.)
2. Earthquakes may be destructive enough to demolish a huge city.
(Depremler büyük bir şehri yok edecek kadar yıkıcı olabilirler.)
3. Water is effective enough to alter rocks.
(Su, kayaçları ayrıştıracak kadar etkilidir.)
! “ mastar ” olmadan “ enough ” kullanımı, yeterince/yeteri kadar anlamı
içerir.
Örnek: Living around an active volcano is hazardous enough.
(Aktif bir volkanın etrafında yaşamak yeteri kadar tehlikeli.)
Örnek: The research datas were not clear enough.
(Araştırma verileri yeteri kadar açık değildi.)
! “ enough ” + isim + mastar = yeterli, -ecek kadar
Örnek: We have enough information to understand the Earth.
(Yeri anlamak için yeterli bilgimiz var/Yeri anlayacak kadar yeterli bilgimiz var.)
5.1.11. “ too ” + Sıfat / Zarf + Mastar
Bu yapı, cümleye olumsuz anlam katar. Cümle sonunda kullanılan “de”, “dahi”
anlamında olan “too” kelimesinden farklı bir kullanımı ve çevirisi vardır.
1. The slopes were too steep to climb on.
(Yamaçlar üzerine tırmanılamayacak kadar kaygandı.)
2. The lavas are too hot to touch.
(Lavlar dokunulmayacak kadar sıcaktır.)
69
3. The students were too inexperienced to find faults.
(Öğrenciler fayları bulamayacak kadar tecrübesizdiler.)
! “mastar” olmadan “too” kullanımı, istenmeyen/istenenin çok üzerinde
anlamı içerir.
Örnek: The altitude is too high.
(Rakım çok yüksek.)
Örnek: The process of weathering is too important.
(Bozunma süreci çok önemlidir.)
5.1.12. How / What / Where / Which / When + to + Fiil-1
Soru kelimelerinden (Question Words) sonra gelen mastarlar, fiile gelecek zaman
anlamı verilerek çevrilir. Mastarların anlamı, çoğunlukla edilgendir. Mastarların
nesnesi varsa, mastardan önce çevrilir.
How to analyse the datas = Verilerin nasıl analiz edileceğini / edilebileceğini
[ nesne (datas = veriler), mastardan (to analyse = analiz etmek) önce çevrilir.]
Örnekleme:
* Where to go
: Nereye gideceği (ni)
* What to ask
: Ne soracağı (nı)
* How to finish
: Nasıl bitireceği (ni)
* Which one to choose
: Hangisini seçeceği (ni)
* How many hammers to buy
: Kaç tane çekiç alacağı (nı)
Örnekler:
1. He told me where to go to find amethyst.
(Ametist bulmak için nereye gideceğimi söyledi.)
2. I don’t know what to do with this.
(Bununla ne yapacağımı bilmiyorum.)
3. The professor will teach us how to write an essay.
(Profesör bize nasıl makale yazılacağını öğretecek.)
4. I couldn’t decide which one is right.
(Hangisinin doğru olduğuna karar veremedim.)
5.1.13. Whether + Mastar
Çevirisi: yap(ıp) yapmadığını / -mıyacağını
(ol) up olmadığını / -mıyacağını
Örnekler:
1.She did not decide whether to come or not.
(Gelip gelmeyeceğine karar vermedi.)
70
2. She was not sure whether to succeed in this project or not.
(Projeyi başarıp başaramayacağından emin değildi.)
MASTAR (INFINITIVE) ŞEKİLLERİ
Present infinitive
Progressive infinitive
Perfect infinitive
Infinitive of ability
Aktif
to do
(yapmak)
to be doing
(yapıyor olmak)
to have done
(yapmış olmak)
to be able to be
(yapabilmek)
Pasif
to be done
(yapılmak)
to be being done
(yapılıyor olmak)
to have been done
(yapılmış olmak)
to be able to be done
(yapılabilmek)
5.2. ORTAÇLAR( PARTICIPLES)
Genel olarak fiillerin sıfat olarak kullanıldığı şekillere participles (fiillerden
yapılan sıfatlar) denir.
5.2.1. Şimdiki Zaman Ortacı (The Present Participle)
Kalıp: Fiil+ing + isim
Çevirisi: Fiil
-cı/-cu
-en/-an
-lı/-li
-er/-ar
Örnekleme: (Aktif anlamda)
* folding layer
: kıvrılan tabaka
* decomposing chemicals
: ayrıştırıcı kimyasallar
* fracturing rock
: kırıklı kayaç
* swelling clays
: şişen killer
! Bazı yapılar, hem isim hem de sıfat görevinde bulunabilirler.
“exciting” kelimesi isim olarak “heyecan”, sıfat olarak “heyecan verici”
şeklinde çevrilir.
! Present Participle, bazı ifadelerle (supposing veya providing gibi) bir bağlaç
görevi görür.
Örnek: Supposing/providing that a well organised establishment, any
problem can be solved.
(İyi organize edilmiş bir oluşum sağlandığı taktirde, her problem çözülebilir.)
71
5.2.2. İsim + Fiil-ing + İsim
Örnekler:
1. Water-resisting layer
(Suya dayanıklı tabaka)
2. Life-saving solution
(Hayat kurtaran çözüm)
3. Soil-enriching mineral
(Toprağı zenginleştiren mineral)
5.2.3. Geçmiş Zaman Ortacı (The Past Participle)
Kalıp: Fiil -ed veya Fiil-3
Fiilin üçüncü şekli (past participle) isimden önce sıfat olarak kullanılır. Anlam,
genellikle edilgendir.
Çevirisi: Fiil
-miş
-en
Örnekleme: (Pasif anlamda)
* choosen rock samples
= seçilen kayaç örnekleri
* altered rocks
= ayrışmış kayaçlar
* unexplored region
= araştırılmamış bölge
* searched subject
= araştırılmış konu
* read issue
= okunmuş sayı
! Çeviride yukarıdaki kurala uymayan yapılarda bulunmaktadır. Bunların
çevirisinde genellikle -lı,-li ekleri kullanılır. Aşağıda bazı örnekler verilmiştir.
recorded activities
: kayıtlı faaliyetler
written data
: yazılı veri
high-pressured
: yüksek basınçlı
i) to tire = yormak
tiring : yorucu / tired = yorgun / to be tired = yorulmak
The work was tiring
(Çalışma yorucuydu.)
The workers were tired
(İşçiler yoruldular.)
I am tired
(Yorgunum.)
ii) to bore = can sıkmak
boring = sıkıcı / bored = sıkılmış / to be bored = sıkılmak
The experiment was boring (Deney sıkıcıydı.)
Students were bored (Öğrenciler sıkıldılar.)
72
I am bored (Canım sıkkın.)
5.2.4. Zarf + Fiil-3 veya Fiil-ed + İsim
Örnekler:
1. Highly-recommended methods
(Yüksek oranda tavsiye edilen yöntemler)
2. Greatly reduced eartquake risk
[Oldukça( büyük oranda) azaltılmış deprem riski]
3. Over-consolidated clay
(Aşırı konsolide kil)
! “participle + edat bileşimlerinin” çevirisinde yukarıdaki kurallar geçersizdir.
Bu tür kelime gruplarının çevirisinden emin olunmadığında mutlaka sözlüğe
bakılmalıdır. Aşağıda bazı örnekler verilmiştir.
interested in
pleased with
to be tired of
= ile ilgilenmek, -e ilgi duymak
= -den memnun olmak
= -den usanmak / bıkmak
! Fiil-sıfatlar hem aktif hem de pasif olarak bir arada bulunabilirler.
Örnek 1: Unclassified disturbed samples.
(Sınıflandırılan örselenmiş örnekler.)
Örnek 2: Bent layered limestone.
(Bükülmüş tabakalı kireçtaşı.)
ÖZET
to weather
weathering
weathered
over-weathered
:
:
:
:
bozunmak
bozunan
bozunmuş
aşırı bozunmuş
5.2.5. -miş’li ortaç (The Perfect Particple)
5.2.5.1. Aktif Anlamda “The Perfect Participle”
Kalıp: Having + Past Participle [-mış ( aktif )]
Bu yapı, birinci eylemin, ikinci eylemden önce tamamlanmış olduğunu vurgular.
Eylemin gerçekleştiği zaman konusunda bir kesinlik yoktur. Participle Phrases,
tek virgül ile ayrılıyorsa, ana cümlenin öznesini niteliyor demektir. Bu yapılarda
Participle Phrases’in zaman çevrimi, ana cümlenin zamanıdır.
73
Örnekler:
1. Hammering the rock, the samples are collected.
(Kayacı çekiçleyerek örnekler toplanır.)
Cümlede, iki eylemin aynı anda olduğu yani gerçekleştiği gibi anlam çıkarılabilir.
Bu anlam karışıklığını önlemek için;
2. Having hammered the rocks, the samples are collected.
(Kayacı çekiçledikten sonra / çekiçleyip örnekler toplanır.) Yapısı kullanılabilir.
“Having” anlam olarak cümlenin gelişine, özellikle ikinci cümlenin öznesine
uygun olarak şu yapılara göre çevrilir:
Örnek:
Having hammered the rocks, we collected the samples.
After / as / because / while / since we had hammered the rocks, ….
(Kayaçları çekiçledikten sonra örnekleri topladık.)
çekiçlediğimiz için
çekiçlediğimizden
çekiçlemiş olmakla
(en uygun çeviri birinci cümledir.)
5.2.5.2. Pasif Anlamda “The Perfect Participle”
Kalıp: Having Been + Past Participle [-ılmış(pasif)]
Edilgen anlatımlarda, esas cümlenin “present tense” veya “past tense” olması
fark oluşturmaz. Bir işin geçmişteki zamanı söz konusu olmaksızın artık yapılmış
olduğunun pasif (edilgen) olarak anlatılmasında kullanılır.
Örnekler:
1. Having been provided by the engineer,…
(Mühendis tarafından doğrulanmış olduğundan…)
2. Having been taught about the facts of earthquakes...
(Deprem hakkındaki gerçekler konusunda eğitildiği için...)
5.2.6. Zarf Cümleciklerinin Kısaltılmış Şekli Olarak “Şimdiki ve Geçmiş
Zaman Ortaçları”
Aktif zaman olarak;
Exploring this area, we….
(When we explored/although we explored/after we had explored/while we were
explored…)
74
Örnek:
Exploring this area, we gained important information about region’s
geological properties.
(Bu alanı araştırırken bölgenin jeolojik özellikleri hakkında önemli bilgi elde
ettik.)
Bu tür yapılar, cümlenin devamına göre anlam kazanır. Örnekte “Exploring…”
kısaltılmış yapısı <araştırırken> şeklinde anlam kazandı.
Pasif zaman olarak;
Örnek 1. Being explored in a detailed way, the area is very well known.
(As the area is explored in a detailed way, it is very well known.)
(Alan detaylı bir şekilde araştırıldığı için çok iyi bilinmektedir.)
Örnek 2. Being collected, the samples are classified.
(After the samples are collected they are classified.)
(Örnekler, toplandıktan sonra sınıflandırılırlar.)
Yukarıdaki örneklerden de görüleceği gibi, kısaltılmış cümle kendisinden sonra
gelen cümlenin öznesine göre anlam kazanmaktadır.
Örnekleme:
1. Accepted by the theoricians….
(Because it was accepted by the theoricians ….)
(Teorisyenler tarafından kabul edildiği için…)
2. Being very complicated….
(Because it was very complicated…)
(Çok karmaşık olduğundan...)
3. Considered geologically... (“if” anlamında kullanılmıştır)
(Jeolojik olarak düşünülürse / düşünüldüğünde...)
4. By not considering the stress...
(Gerilmeyi hesaba katmadan / hesaba katmayarak…)
5. Not knowing what to do…
(Ne yapılacağı bilinmediğinden / ne yapacağımızı bilmediğimden…)
! having tried three times…
(After he had tried….)
(Üç kere denedikten sonra…)
Having been tried three times
(Because it had been tried three times…)
(Burada “have” perfect participle’dir.)
Having no other a method…
(Başka bir yöntem olmadığı için…)
75
Not having enough data…
(Since we did not have enough data…)
(Yeterli verimiz olmadığından...)
(Burada “have” sahip olmak fiilidir.)
Örnekler:
1. Being extremely cracked, marble field could not be operated.
(Aşırı derecede kırıklı olduğu için mermer sahası işletilemedi.)
2. Coated with liquid borax, wooden materials can resist to fire.
(Sıvı borla kaplandığında, tahtadan malzemeler ateşe dayanabilir.)
5.2.7. Neden-Sonuç İlişkisi Gösteren Participle “ Participle Phrases ”
Bazı durumlarda “ participle phrases ” cümlenin herhangi bir elemanı ile ilgili
olmayıp sadece neden-sonuç benzeri bir görüşü gösterir.
Örnekleme:
* Stated quite simply,….
= Çok basit bir şekilde ifade edilirse,…
* Briefly stated,….
= Kısaca ifade edilirse / edildiğinde,…
* Generally considering, …
= Genel olarak düşünülürse,…
* Speaking clearly,…
= Açıkça konuşursak,…
* Considering every possibility,…
= Her ihtimali göz önüne alırsak,…
Örnekler:
1. Speaking the truth, water is a very precious natural resource for
humanity.
(Gerçeği söylemek gerekirse, su insanlık için çok değerli bir doğal kaynaktır.)
2. As we have arrived to the field, we may now start exploration.
(Sahaya vardığımıza göre, araştırmaya başlayabiliriz.)
5.2.8. Bağlaçlarla “ Participle Phrases ” Kullanımı
Before /after applying,…
= Uygulamadan önce/sonra,…
Before /after having applied,…
= Uygulamadan önce/sonra,…
Before /after having been applied,…
= Uygulamadan önce/sonra,…
Her üç yapıda Türkçe’ye aynı şekilde çevrilebilir. Bu yapının çevirisi, ana
cümlenin öznesi ve zaman yapısına göre anlam kazanır.
Örnek:
Before choosing the suitable site, a detailed investigations must be proceeded.
(Uygun alanı seçmeden önce detaylı araştırmalar yürütülmelidir.)
5.2.9. When / While / Before / After / As + Past Participle
When
edildiğinde, edilince
76
Where
Unless
Although
As
Until
If
edildiği yer(ler)de, edildiği
edilmedikçe
edildiği halde, edilmesine rağmen
edildiği gibi
edilinceye kadar
edildiği taktirde
When seen
When crushed
görüldüğünde
parçalandığında
Where shared
Where transported
paylaşıldığı yer(ler)de
taşındığı yer(ler)de
Unless choosen
Unless tried
seçilmedikçe
denenmedikçe
Although prepared
Although not seen
hazırlanmasına rağmen
görülmediği halde
As mentioned
As shown
bahsedildiği gibi
gösterildiği gibi
Until explored
Until solidified
keşfedilinceye kadar
taşlaşıncaya kadar
If compared
If accepted
karşılaştırıldığı takdirde
kabul edildiği takdirde
Örnekler:
1. Where air and water are in contact with rocks, weatherings occur on
rocks.
(Hava ve suyun kayaçlarla temas ettiği heryerde, kayaçlarda bozunmalar meydana
gelir.)
2. When an igneous rock cools, it contracts and sometimes fractures into
small pieces.
(Bir magmatik kaya soğumaya başladığında, büzüşür ve bazen de küçük parçalar
halinde kırılır.)
77
5.2.10. Edatlarla “Participle Phrases” Kullanımı
Örnekler:
1. In classifying rock samples,….
(Kayaç örneklerini sınıflandırırken / sınıflandırmada,….)
2. In oceanic crust subducting under continental crust,….
(Okyanusal kabuk kıtasal kabuğun altına dalarken / Okyanusal kabuk kıtasal
kabuğun altına daldığında,…)
3. On being collected samples,....
(Örnekler toplandığında / toplandıktan sonra / toplanır toplanmaz ......)
5.2.11. Appositive (Açıklayıcı Yapı) Olarak “Participle Phrase”
Participle Phrases iki virgül ile ayrılıyorsa, ismi tanımlamaz, sadece o isim
hakkında ek bilgi verir. Çeviriye virgüllü kısımdan başlanmalı veya virgüllü kısım
parantez içinde verilmelidir.
Örnekler:
1. All rocks, which were seen on Earth surface, are magma originated.
(Yeryüzeyinde görülen tüm kayaçlar magma kökenlidir.)
2. The model, developed by OZDEMİR, was extremely clear.
(ÖZDEMİR tarafından geliştirilen model, son derece açıktı.)
3. The earthquakes, which were occured in Turkiye in recent years, are at a
magnitude which cannot be disregarded.
(Türkiyede son yıllarda meydana gelen depremler gözardı edilemeyecek
büyüklüktedir.)
ÖZET
Present
Past
Perfect
Aktif
choosing
chosen
having chosen
Pasif
being chosen
chosen
having been chosen
5.3. ULAÇLAR ( GERUNDS )
Gerund, fiil köküne “-ing” eki getirilerek yapılır. İsim olarak kullanılır ve
dilbilgisinde isim-fiil (verbal-noun: fiilimsi isimler) olarak adlandırılırlar. Diğer
bir ifadeyle “gerund”, isim olarak kullanılan bir “present participle”dir.
5.3.1. Fiil-ing + İsim
Çevirisi:
Fiil
-ecek
-mek
-me
-iş
78
Örnekleme:
* weathering types
* drawing cross-sections
* investigating field
* classifying samples
=
=
=
=
bozunma tipleri
çizilecek enine kesitler
araştırılacak saha
sınıflandırılacak örnekler
● cycling the carbon
● choosing a site
● determining faults
● Not dissolving
=
=
=
=
karbon döngüsü
bir saha seçmek
fayları belirleme
çözünmemesi
Örnekler:
1. Studying minerals in laboratory helped us to understand the growth
environments of minerals.
(Laboratuarda mineralleri incelemek bize minerallerin oluşum ortamlarını
anlama-mızda yardımcı oldu.)
2. Determining whether an igneous rock has a phaneritic, aphantic or
porphyritic texture we must know its mineral assemblage.
(Magmatik bir kayacın faneritik, afanitik veya porifiritik bir dokuya mı sahip
olduğunu belirlemek için mineral bileşimini bilmeliyiz.)
3. Collecting samples in the field is a tasteful experience.
(Arazide örnek toplamak zevkli bir deneyimdir.)
5.3.2. “ Fiil-ing ” Yapısının Özne Olarak Tek Başına Kullanımı
Çevirisi:
-mek/-mak
Örnekler:
1. Weathering is inevitable.
(Bozunma kaçınılmazdır.)
2. Planning is important in engineering.
(Planlama, mühendislikte önemlidir.)
5.3.3. Sıfat + Fiil-ing
Çevirisi:
sıfat
-me/-ma veya sıfat -mek/-mak
Örnekler:
1. Correct thinking and deciding will prevent mistakes.
(Doğru düşünme ve karar verme, yanlışlıkları önleyecektir.)
2. A good translating can be easily comprehended.
(İyi bir çeviri kolayca anlaşılır.)
79
3. Careful listening is made learning easy.
(Dikkatli dinleme/dinlemek öğrenmeyi kolaylaştırır.)
5.3.4. “ Fiil-ing ” Yapısının Cümle İçerisinde Kullanımı
5.3.4.1. Fiil Yapısı + Fiil-ing
Örnekler:
1. We decided taking stand-by the project.
(Projeyi askıya almaya karar verdik.)
2. In this chapter we discussed forming of gypsum.
(Bu bölümde, jipsin oluşumunu tartıştık.)
3. The function of compass is measuring dip and strike of layers.
(Pusulanın işlevi tabakaların eğim ve doğrultularını ölçmektir.)
4. Resarch group tried correlating data from different experiments.
(Araştırma grubu, farklı deneylerden elde edilen veriler arasında ilişki kurmayı
denedi.)
! He started to study
He started studying
He stopped to study
He stopped studying
=
=
=
=
Çalışmaya başladı.
Çalışmaya başladı.
Çalışmak için durdu(Çalışmak için işini durdurdu.)
Çalışmayı durdurdu (Artık çalışmıyor.)
5.3.4.2. Having + Fiil-3 ( -miş’li İsim-Fiil )
Örnekleme:
* having done
= yapılmış olmak/olması
* having broken
= kırılmış olması
Örnekler:
1. Not having finished the experiment successfully worried the research team.
(Deneyin başarılı bir şekilde bitirilmemiş olması, araştırma ekibini üzdü.)
2.The engineer didn’t accept having been made the field study.
(Mühendis saha çalışması yapmadığını kabul etmedi.)
5.3.5. Edat + Fiil-ing + Özne
Örnekleme:
* For learning = Öğrenmek için / öğrenmek amacıyla / öğrenilmesi için
* For being prepared right map = Doğru harita hazırlandığı için
* For having been prepared right map = Doğru harita hazırlanmış olduğu için
* About being omitted = İhmal edilmesi(hakkında) (durumunda)
* About having been omitted = İhmal edilmiş olması (hakkında) (durumunda)
80
* Given information for making the experiment = Deneyin yapılması için
verilen bilgi
Örnekler:
1. There was no sign of having been operated.
(İşletilmiş olduğuna dair hiçbir belirti yoktu.)
2. GPS is used for determining coordinates.
(GPS koordinatları belirlemede kullanılır.)
3. After investigating geological structures at outcrop, statigraphical column
must be drawn.
(Jeolojik yapılar mostrada incelendikten sonra statigrafik kesit çizilmelidir.)
5.3.6. Edat + Fiil-ing Yapıları
Possibility of + fiil-ing
= -ma ihtimali
Difficulty of + fiil-ing
= zorluğu -(ol)ma
Difficulty in + fiil-ing
= -ma zorluğu -(ol)ma
Succeed in + fiil-ing
= bir şeyi başarmak
Instead of + fiil-ing
= -eceğine / -eceği yerde/yerine
Örnekleme:
Instead of studying
= çalışacağına / çalışmak yerine
Difficulty of passing
= geçme zorluğu
Örnekler:
1. In this case, there is a possibility of activating fault and occuring an
earthquake.
(Bu durumda, fayın aktifleşme ve deprem oluşturma ihtimali vardır.)
2. There was a difficulty of preventing landslide.
(Heyelanı önleme zorluğu vardı.)
3. I succeeded in completing my thesis at last.
(Sonunda tezimi tamamlamayı başardım.)
! Açıklayıcı yapı olarak kullanımı için aşağıdaki örnekleri inceleyiniz.
Örnek.1: My profession, understanding nature, is very tasteful.
(Doğayı anlamak olan mesleğim, çok zevklidir.)
Örnek.2: The geologists of future, working with more trustable data, will
understand the geodynamics of Earth.
(Daha güvenilir verilerle çalışacak olan geleceğin mühendisleri, Yerin
jeodinamiğini daha iyi anlayacaklardır.)
81
5.3.7. by/in/on/without…+ Fiil-ing + (Nesne)
Örnekleme:
* on removing the load
= yükü kaldırmakla
* without being seen
= görülmeksizin
* by trying
= deneyerek
Örnekler:
1. In discussing some assumptions are made and some conditions are
ignored.
(Tartışırken, bazı varsayımlar yapıldı ve bazı şartlar ihmal edildi.)
2. Dams produce electricity by converting static energy into kinetic energy.
(Barajlar, durgun enerjiyi hareket enerjisine dönüştürerek elektrik üretirler.)
3. Stress difference is used for constituting Mohr stress diagrams.
(Gerilme farkı, Mohr gerilme diyagramlarının oluşturulmasında kullanılır.)
5.3.8. When/while/before/after/since… + Fiil-ing
Aktif olarak;
When + Fiil-ing
= ettiğinde, edince, ettiği zaman
While + Fiil-ing
= ederken
Since + Fiil-ing
= ettiğinden dolayı, ettiği için
After + Fiil-ing
= ettikten sonra
Before + Fiil-ing = ettikten sonra
Pasif yapı olarak kurulumunda “fiil-ing” yerine “being fiil-ing” yapısı getirilir.
Çevirisi de buna göre değişir.
Örnekleme:
* When selecting a geological survey method, (Aktif yapı)
(When we select…)
(Bir jeolojik inceleme yöntemini seçerken,…)
* When being selected a geological survey method, (Pasif yapı)
(When a geological survey method is selected…)
(Bir jeolojik inceleme yöntemi seçilirken,…)
82
Örnekler:
1. Before starting drilling operations, whole equipments must be checked
diligently.
(Sondaj işlemlerine başlamadan önce, tüm ekipmanlar özenle kontrol edilmelidir.)
2. After collecting samples, the research can be proceeded more scientifically.
(Örnekler toplandıktan sonra, araştırma daha bilimsel olarak yürütülebilir.)
3. While observing geological structures, taking pictures is a very helpful
method.
(Jeolojik yapıları incelerken fotoğraf çekmek çok yararlı bir yöntemdir.)
4. After completing the experiments, the results can be classified.
(Deneyleri tamamladıktan sonra, sonuçlar sınıflandırılabilir.)
! “pasif gerund” teknik İngilizcede çok az kullanılır.
Örnek: I like treated as I deserve. (pasif gerund)
like to be treated as I deserve. (pasif infinitive)
(Bana hakettiğim gibi davranılmasından hoşlanıyorum.)
ÖZET
Aktif gerund
Pasif gerund
Pasif infinitive
:
:
:
sending
being sent
to be sent
gönderme
gönderilme
gönderilmek
=
=
=
83
6. “IT” ile BAŞLAYAN CÜMLELER
Bu tür yapılar, bir bakıma özne temsilcisi olarak görev alırlar. Teknik İngilizcede
çok sık görülen bu yapıların çevirisi oldukça önemlidir.
6.1. IT + “TO BE” / “KİPLER” + SIFAT + MASTAR
Bu yapıda kullanılan mastar, cümlenin asıl öznesidir. Özne görevi yapan mastar,
cümlenin başına getirilerek çeviri yapılır.
Örnekleme:
* it is useful to
= …mek yararlıdır.
* it was harmful to
= ...mek zararlıydı.
* it would be easy to
= …mek kolay olurdu.
* it will be difficult to
= …mek zor olacaktır.
* it is easy to obtain… = …elde etmek kolaydır.
! “It is easy to obtain”
“To obtain is easy”
Yapıları aynı anlamlıdır. Yani her iki yapının da anlamı “Elde etmek kolaydır”
şeklindedir.
Örnekler:
1. It is impossible to test.
(Test yapmak imkansız.)
2. It was unnecessary to use.
(Kullanmak gereksizdi)
3. It is best to use GPS in such kind of applications.
(Bu tür uygulamalarda GPS kullanmak en iyisidir.)
4. It is necessary to build a retained wall to prevent this landslide.
(Bu heyelanı önlemek için istinad duvarı yapılması gereklidir.)
6.2. “ IT ” ile ZARF KULLANIMI
Örnekler:
1. It has always been simple to obtain.
(Burada “always” zarftır)
(Elde etmek her zaman basit olmuştur.)
2. It is often necessary to control.
(Burada “often” zarftır)
(Sık sık kontrol etmek gereklidir.)
3. It may never be possible to find a result in this experiment.
(Bu deneyde, bir sonuç bulmak asla mümkün olmayabilir.)
84
6.3. IT + ….+ NESNE
Örnekler:
1. It is necessary to detect coal band of each.
(Her bir kömür bandını tanımak gereklidir.)
2. It is not difficult to prepare geotechnical report.
(Jeoteknik rapor hazırlamak zor değildir.)
3. It is exciting to study the minerals with a microscope.
(Mineralleri mikroskopla incelemek heyecan vericidir.)
4. It is sometimes impossible to obtain good results in study field.
(Çalışma alanında iyi sonuçlar almak bazen mümkün değildir.)
5. It was really difficult to understand the remote sensing technology.
(Uzaktan algılama teknolojisini anlamak gerçekten zordu.)
6.4. IT + TO BE / MODALS + SIFAT / PAST PARTICIPLE + THAT
Bu yapıların çevirisi iki türlü yapılabilir. Birinci şekilde “That” sonra gelen cümle
çevrilir daha sonra “it” kalıbı ile bağlanır. İkincisinde ise “it” kalıbı çevrilir daha
sonra cümle ile bağlanır. En iyi çeviri durumu birinci şekilde yapılandır.
Örnekleme:
It is obvious that = Açıkça belli ki /….. (dığı) açıkça belli(dir).
It is possible that = Mümkündür kü / …(dığı) mümkündür.
It must be remembered that = …-dığı hatırlanmalıdır.
It is found by experiment that = …-dığı deneyle bulunur.
It has been proved scienifically that = …-dığı bilimsel olarak ispatlanmıştır.
Örnekler:
It is necessary
that
= …gereklidir.
essential
= …önemlidir.
İmperative
= …zorunludur.
It was observed
that
assumed
reported
said
= …gözlendi.
= …varsayıldı.
= …bildirildiğine göre
=…denildiğine göre
It is expressed
that
Said
İndicated
believed
known
= … ifade edilir.
= … söylenir.
= …işaret edilir/gösterilir
= …inanılır.
= …bilinir.
85
thought
the best case
= …sanılıyor/zannediliyor.
= …en iyi durumdur.
It is been shown
that
stated
emphasized
= …gösterilmiştir.
= …ifade edilmiştir.
= …üzerinde durulmuştur.
It can be stated
that
be seen
= …ifade edilebilir.
= …görülebilir.
is quite clear
is likely
= …iyi bir fikir olurdu.
= …gayet açıktır.
= …muhtemelen
It would be a good
! P waves travel faster than S waves. This is known.
These P waves travel faster than S waves is known.
It is known that P waves travel faster than S waves.
(P dalgalarının S dalgalarından daha hızlı hareket ettiği bilinir.)
6.5. ÖZEL “ IT ” KULLANIMLARI
i) It is costumary to + Fiil-1
= …adettir.
It is pointless to + Fiil-1
= …anlamsız, -mek yararsız.
It is unusual + Fiil-1
= …mek alışılmadık bir şey.
ii) It + appears (appeared) + that
= anlaşılıyor/anlaşılıyor ki…
seems (seemed)
= Öyle görünüyor ki…
Görünüşe bakılırsa,
-dığı anlaşıldı(gibi geldi)
iii) It takes + zaman(süresi) + infinitive
-mek / iş/-me zaman sürer.(alır)
It took + zaman(süresi) + infinitive
[-mek / -iş/-me zaman sürdü.(aldı)]
iv) It is no use + Fiil-ing
= Faydası yok, yararı yok.
It is no good + Fiil-ing
= Faydası yok, işe yaramaz.
It is worth + Fiil-ing
= -meye değer.
It isn’t worth + Fiil-ing
= -meye değmez.
It is waste of + isim veya Fiil-ing
= israftır / boşa geçen
It is essential for + isim
= -için gereklidir / gereklidir.
It is + to + Fiil-1
= -mek gerek( tir ).
86
! iii) ve iv) yapılarında “ It ” yerine herhangi bir kelime de gelebilir.
Örnek: This article is worth reading. (Bu makale okumaya değer.)
Örnekler:
1. It is no use jet-grouting.
(Jet-enjeksiyonu işe yaramaz.)
2. It is waste of time using geophysical methods here.
(Jeofizik yöntemleri burada kullanmak zaman kaybıdır.)
3. It isn’t worth learning this subject.
(Bu konuyu öğrenmeye değmez.)
v) It is natural that
= elbetteki…
It is true that
= Şurası da doğru ki … / Doğru olan şu ki…
It is to be seen that
= …(dığı) görülür.
vi) It is supposed to be very useful = It is said to be very useful.
(Çok faydalı olduğu söylenir.)
(Dikkat edilirse her iki cümlede aynı anlamdadır.)
! It is said to Fiil-1
It is said to be + isim veya sıfat
Örnek: It is said to be very complicated.
(Çok karmaşık olduğu söylenir.)
6.6. IT + TO BE + SIFAT / PRESENT PARTICIPLE + MASTAR + THAT
Çevirisi yapılırken, “that” den sonra gelen kısım ayrı olarak ele alınır; sonra
mastar daha sonra “it” yapısıyla birleştirilir.
Örnekleme:
* It was possible to prove that
= ispatlamak mümkündür.
* It wasn’t easy to understand that
= anlamak kolay değildi.
* It was difficult to show that
= göstermek zordu.
Örnekler:
1. It is possible to prove that all rocks on Earth surface are magma
originated.
(Yeryüzündeki bütün kayaçların magma kökenli olduğunu ispatlamak
mümkündür.)
2. It is not easy to understand that how plates move.
(Levhaların nasıl hareket ettiğini anlamak kolay değildir.)
! as it seems/appears,…
= görünüşe göre / görünüşe bakılırsa
87
as it seems likely,…
as it was espected,…
= muhtemelen
= beklenildiği gibi
6.7. It is ….for….to….
Örnekler:
1. It is useful for geotechnical evaluating to know that parameters can change
with groundwater.
(Parametrelerin yeraltısuyu ile değiştiğini bilmek jeoteknik değerlendirme için
faydalıdır.)
2. It is usual for engineers to use computer programmes in their works.
(Mühendislerin, işlerinde bilgisayar programları kullanmaları olağandır.)
3. It is not difficult nowadays for universities to extend their facilities.
(Üniversiteler için tesislerini geliştirmek bugünlerde zor değildir.)
Genel Örnekler:
1. It seems to be a hard field study.
(Zor bir saha çalışması olacağa benziyor.)
2. It is difficult to choose a place to find fossiles.
(Fosil bulmak için yer seçmek zordur.)
3. It can be seen from the above that the equation is wrong.
[Denklemin yanlış olduğu yukarıdan (yukarıdaki ifadeden) görülebilir.]
4. It is natural that we should have some problems.
(Bazı problemlerimizin olması doğaldır.)
5. Before starting GPS, it is suggested that reading its instructions.
(GPS’i çalıştırmadan önce, talimatlarının okunması tavsiye edilir.)
6. It takes a long time to make research well.
(İyi bir alıştırma yapmak uzun zaman aldı.)
7. It will be rather easy to clarify.
(Açıklamak oldukça kolay olacak.)
8. It is the increase in motion that makes an object hotter.
(Bir cismi ısıtan hareketteki artıştır.)
88
7. KARŞILAŞTIRMA YAPILARI (COMPARISONS)
7.1. SIFAT VE ZARFLARIN KARŞILAŞTIRILMASI
Sıfat ve zarfların karşılaştırılmasında üç derece vardır.
i) Normal veya Yalın (Obsulate) Durum: Karşılaştırma göstermez. Sadece bir
kişi veya grubun temel niteliğini tanımlar.
Positive or Equality Degree (Normal veya Eşitlik Derece )
Örnek: hot; useful / brightly; near
(sıcak; faydalı / parlak bir şekilde; yakın)
(sıfat)
(zarf)
ii) Üstünlük Durumu (Superiority): İki niceliği karşılaştırır. Farkların daha
büyük (çok) veya daha küçük (az) olduğunu gösterir.
Comperative Degree (Üstünlük Derecesi)
Örnek: hotter, more useful / more brightly; nearer
(daha sıcak; daha faydalı / daha parlak şekilde; daha yakın)
(sıfat)
(zarf)
Örnek: no better = daha iyi değil / no less = daha az değil
iii) En Üstünlük Durumu (Supermacy): Üç veya daha fazla niteliği karşılaştırır.
Diğerlerine göre en üst seviyede veya en alt seviyede olduğunu gösterir.
Superlative Degree (En Üstünlük Derecesi)
Örnek: the hottest / the most useful (En sıcak; en faydalı) (sıfat)
The most brightly / the nearest (En parlak; en yakın) (zarf)
Görüldüğü gibi, çevirilerde farklı şeylerin kıyaslanmasında “daha” (comperative)
, karşılaştırılmasında ise “en” (superlative) kelimeleri kullanılmaktadır.
Örnekler:
* more
= daha (çok)
more careful
= daha (çok) dikkatli
* less
= daha (az)
less careful
= daha az dikkatli
* most
= en (çok)
the most careful
= en (çok) dikkatli
* least
= en (az)
the least careful
= en az dikkatli
* soft
(yumuşak
* common
(yaygın
* clearly
(açık bir şekilde
softer
daha yumuşak
more common
daha yaygın
more clearly
daha açık bir şekilde
the softest
en yumuşak)
most common
en yaygın)
the most clearly
en açık bir şekilde)
89
7.1.1. Kesin Derece (Positive Degree) veya Eşitlik (Equality)
7.1.1.1. Eşitlik Karşılaştırmaları
i) Olumlu Durumlarda
as + sıfat + as + isim / zarf ( ....kadar… )
as + zarf + as + isim / zarf ( ....kadar bir şekilde… )
ii) Olumsuz Durumlarda
not as / so ……as (….kadar değil….)
Örnekleme:
* as often as
* as much as
* as big as it could be
* as cold as before
* as fast as last time
= kadar sık bir biçimde
= -e kadar
= olabildiği kadar büyük
= eskiden olduğu gibi soğuk
= geçen seferki kadar hızlı
Örnekler:
1. Engineers want to reduce the eartquake risk as much as possible.
(Mühendisler, deprem riskini mümkün olduğunca/olduğu kadar azaltmak isterler.)
2. Limestone is not as strong as basalt.
(Kireçtaşı, bazalt kadar sağlam değildir.)
3. Platin is as expensive as gold.
(Platin, altın kadar pahalıdır.)
4. Geologists want to clarify geological structures as possible as it can be.
(Jeologlar, jeolojik yapıları mümkün olduğunca aydınlatmak isterler.)
5. Geothermal resources are as valuable as coal.
(Jeotermal kaynaklar, kömür kadar değerlidir.)
! iki “ as ” arasında isim kullanılmaz. Bu nedenle örneğin “a useful material”
yerine “useful a material” yapısı kullanılır.
Örnek:
1. Travertine is as useful a naturalstone as marble.
(Traverten, mermer kadar kullanışlı bir doğal taştır.)
2. DAF is as big a fault as KAF.
(Doğu Anadolu Fayı, Kuzey Anadolu Fayı kadar büyük bir faydır.)
7.1.1.2. Miktar Karşılaştırmaları
as + many/much + isim + as (sayılabilir durumlarda)
as + few / little + isim + as (sayılamaz durumlarda)
90
Bu yapıda, fiil “to be” harici olmalıdır. Örneğin: has, there, need, vb.
Örnekler:
1. Geophysical methods are not as much trustable as drilling methods.
(Jeofizik yöntemler, sondaj yöntemleri kadar güvenilir değildir.)
2. Turkiye does not have as much petroleum as Iraq.
(Türkiye, Irak kadar çok petrole sahip değildir.)
3. Thorium in Turkiye is as little as Uranium.
(Toryum, Türkiye’de Uranyum kadar azdır.)
4. Quartz samples I have collected are as few as my sister has collected.
(Topladığım kuvars örnekleri kızkardeşimin topladıkları kadar azdır.)
5. There is not as much copper in Turkiye as there is iron.
(Türkiye’de, demir kadar çok bakır yoktur.)
6. Turkiye doesn’t export as much marble as China.
(Türkiye, Çin kadar çok mermer ihraç etmemektedir.)
7. None of the countries of the world have as much borax as Turkiye has.
(Dünyadaki ülkelerin hiçbiri Türkiye kadar çok boraksa sahip değildir.)
7.1.1.3. Katlı Sayı Karşılaştırması
twice as….as
four times as….as
ten times more….than
“first” ; ilk defa, “twice” ; iki defa,“third” ; üç defa; “four/five…” ; dört/beş defa
anlamlarına gelir.
Örnek:
T76 core barrel is twice as expensive as B76 core barrel.
(T76 karotiyer B76 karotiyerden yaklaşık iki kat daha pahalıdır.)
! Comperative sıfatların önünde “any” veya “all” kullanımı
Örnek: all the slower
= hatta daha yavaş / daha da yavaş
any longer
= hiç te
7.1.2.Dereceli Karşılaştırma
i) more/less + sıfat / zarf + than
Örnekler:
1. Clay is drilled more easily than quartzite.
(Kil, kuvarsitten daha kolay bir şekilde delinir.)
2. Passive faults are less hazardous than active faults.
(Pasif faylar, diri faylardan daha az tehlikelidir.)
91
ii) sıfat/zarf + ( er ) + ( isim ) + than
Örnekler:
1. Colour of basalt is darker than granite’s.
(Bazaltın rengi, granitinkinden daha koyudur.)
2. Clay is softer than sandstone.
(Kil, kumtaşından daha yumuşaktır.)
iii) a lot more + sıfat/zarf + than
much more + sıfat/zarf + than
far + sıfat + ( -er ) + than
far + more + sıfat + than
Örnekleme:
* far better
= çok daha iyi
* far more expensive
= çok daha pahalı
* much more rapidly
= çok daha hızlı
Örnekler:
1. Obsidian is far brighter than basalt.
(Obsidiyen, bazalttan çok daha parlaktır.)
2. Gold is far more valuable than copper.
(Altın, bakırdan çok daha değerlidir.)
iv) more = daha çok
less + isim ( sayılabilir) / ( sayılamaz ) + than
fewer + sayılabilir isim + than
Örnekler:
1. It took less time than I thought.
(Düşündüğümden daha az zaman aldı.)
2. This method has fewer convenience than previous one.
(Bu yöntemin, bir öncekinden daha az kolaylığı var.)
! two more/five more = iki tane daha/ beş tane daha
once more (again) = tekrar, yine
more often = daha ziyade
Alıştırmalar:
1. Groundwater is as much valuable as other natural resources.
(Yeraltısuyu, diğer doğal kaynaklar kadar değerlidir.)
2. There is not as much manganese in the Earth as iron.
(Yeryüzünde, demir kadar çok manganez yoktur.)
92
v) Pekiştiriciler + Üstünlük Derecesi
A) (“çok” anlamında)
far + more sıfat/zarf
much + more sıfat/zarf
a lot + more sıfat/zarf
(“Biraz/Bir miktar” anlamında )
a little + sıfat/zarf + (-er) + than
a bitter + sıfat/zarf + (-er) + than
Örnekler:
1. Ophiolite is a lot /much/far more complicated than tectonic melange.
(Ofiyolit, tektonik melanjdan daha karmaşıktır.)
2. Basalt is a little/a bit harder than granite.
(Bazalt, granitten biraz daha serttir.)
B) Pekiştirici + ……+ than
rather (olumsuz anlamda)
quite (olumlu anlamda)
fairly (beklenenin dışında olumlu)
almost / nearly
considerably
extremely
slightly
hardly (olumsuz anlamda)
Örnekleme:
* quite a bit more difficult
* slightly higher
* slightly less
* slightly more liquid
* considerably less liquid
* considerably fewer rings
(oldukça / bir hayli)
(oldukça / bir hayli)
(bir hayli)
(hemen hemen)
(önemli ölçüde)
(son derece/ aşırı derece/çok)
(hafifçe / az bir şekilde)
[neredeyse (hiç) / az ihtimal ile]
= biraz daha yüksek
= biraz daha yüksek
= biraz daha az/küçük
= biraz daha sıvı
= yeterli oranda daha az sıvı
= yeterli oranda birkaç halka
! “a/an” tanımlama takısı, “quite” kelimesinden sonra gelir. Oysa “rather” den
önce veya sonra gelebilir.
Örnekler:
1. Cement is used extremely more in construction industry than gypsum.
(Çimento, inşaat sanayinde alçıtaşından son derece fazla kullanılır.)
93
2. Uranium is nearly less radioactive than radium.
(Uranyum, radyumdan hemen hemen daha az radyoaktiftir.)
vi) “than” Kullanmadan Karşılaştırmalı Derece
Örnekler:
1. Engineering education level is much better today.
(Mühendislik eğitim seviyesi bugün daha iyidir.)
2. Geothermal drilling works are much more enjoyable in winter.
(Jeotermal sondaj çalışmaları kışın daha zevklidir.)
vii) “ than ” yerine “ to ” alan Karşılaştırmalı Yapılar
superior to
= -den üstün
inferior to
= -den düşük
junior to
= -den daha genç/-den küçük
senior
= -den yaşlı/-den kıdemli
vii) Karşılaştırmalı Yapılarda “one” veya ones” Kullanımı
Genelde bir “seçme” veya “ karşılaştırma” durumunda kullanılır.
Kalıp: the + comparative (üstünlük) one/ones
the + superlative (en üstünlük) one/ones
Örnekleme:
* than big ones
= büyük olanlarından
* than the other one/ones
= diğerinden / diğerlerinden
* the blue one
= mavi olanı
* than blue one
= mavi olanından
● the smallest one/ones
[en küçük olan(ı) / olanları(n) ; en küçüğü(nü) / küçükler(i)]
● the more doubtful of two
(ikisinden daha şüphelisi/şüpheli olanı)
● We must select the largest one in size.
[Boyut bakımından en büyüğünü (olanını) seçmeliyiz.]
7.1.3. En Üstünlük Derecesi
Bu yapı iki şekilde karşımıza çıkmaktadır:
The + sıfat/zarf + -est
The most + sıfat/zarf
En üstünlük derecesinin kullanımı genellikle aşağıdaki kalıp içinde göz önüne
alınır.
94
sıfat + -est
most + zarf
least + zarf
of + çoğul isim
in + tekil sayılabilir isim
the……….of (bir insan/nesne topluluğu içinde en….)
the……….in (bir yerdeki en……)
Örnekleme:
* The most commonly used in data processing, the digital programming.
(Veri işlemede en çok kullanılan digital programlama)
Örnekler:
1. The most borax is found in Turkey.
(En çok boraks Türkiye’de bulunur. )
(The most + noun = en çok / fazla + isim şeklinde çevrilir.)
2. This hammer is the least bad one. (Bu çekiç, en kötü olanıdır.)
! The comparative + of + two + isim
(İki nesne arasında ise “comparative”)
Of two + isim + …..+ comparative
(İkiden fazla nesne arasında ise “superlative”)
Örnek 1: Of the two models, first one is the harder.
(First one is the harder of the two models.)
[İki model arasında (içinde) birincisi daha zordur.]
Örnek 2: Of three methods, second one is the easiest.
(Second one is the easiest of three methods.)
(Üç model arasında ikincisi en kolay olanıdır.)
! No longer ( not… anymore ), “artık, daha fazla” anlamına gelen bu yapı bir
karşılaştırma yapısı değildir.
Örnek:
We will no longer forget our geologist’s hammers while preparing for field
surveys.
(Artık, saha çalışmasına hazırlanırken jeolog çekiçlerimizi unutmayacağız.)
We will not forget our geologist’s hammers anymore.
(Artık jeolog çekiçlerimizi unutmayacağız.)
! “The” olmadan bir zarf veya sıfattan önce kullanılan “most” kelimesi “very”
anlamında çok / pek olarak çevrilir.
95
Kalıp: most + sıfat/zarf
Örnek: most interesting (çok ilginç) (sıfat)
Örnek: Professor explained the problem most clearly.
(Profesör, problemi çok/son derece açık bir şekilde izah etti/açıkladı.) ( zarf )
! “ most ” kelimesi bir isimden önce kullanılırsa “ çoğu, pek çoğu, hemen hepsi
” anlamına gelir.
Kalıp: most + noun
Çevirisi: Çok + isim veya isim + çoğu şeklinde yapılır. Genelde ikinci çeviri şekli
tercih edilir.
Örnekleme:
Most soils (Zeminlerin pek çoğu)
Most igneous rocks (Magmatik kayaların çoğu)
7.2. DİĞER KARŞILAŞTIRMA YAPILARI
A)
The same + isim + as
= ile aynı
The same as + isim/edat
= ile aynı
Different from
= -den farklı/başka
Similar to
= -e benzer
Like
= gibi, benzer
Yukarıda verilen yapılardan ilk iki yapının aynı anlamda fakat farklı yazıldığına
dikkat ediniz.
B)
The same
= tıpkı / aynı şekil(de)
Different
= farklı
Similar
= benzer
Alike*
= benzer
“Alike” kelimesi isimlerle birlikte “benzer/(birbirinin) aynı şekilde” ; zarfla
birlikte “aynı şekilde” çevrilir.
Örnekleme:
* the same danger
= aynı tehlike
* different arrangements
= farklı düzenlemeler
* similar events
= benzer olaylar
* the same time as sedimentation = çökelme ile aynı anda
*
! Unlike yapısı
sıfat olarak “-e benzeyen, farklı” anlamında
edat olarak “–den farklı olarak, -in aksine/tersine” anlamında çevrilir.
96
! nearly the same high as
= yaklaşık aynı yükseklikte
nearly twice as high as
= yaklaşık iki kat yükseklikte
approximately x times as high as = yaklaşık x kat yükseklikte
! such rocks so marble
rocks such as marble
(Mermer gibi kayaçlar)
! to differ (fiil)
= “farklı olmak” fiili
different (sıfat)
= “farklı” anlamında sıfat olarak kullanılır.
Örnek: Igneous rocks are different from metamorphic rocks.
(Magmatik kayaçlar, metamorfik kayaçlardan farklılık gösterir.)
Örnek: S waves differ from P waves.
(S dalgaları, P dalgalarından farklılık gösterir.)
Örnekler:
1. Like rocks must be collected in the same group.
(Benzer kayaçlar, aynı grupta toplanmalıdır.)
2. All elements have a similar structure.
(Bütün elementlerin benzer bir yapısı vardır.)
! En üstünlük Durumdan (Superlative) sonra isim gelmiyorsa “ the ”
kullanılmayabilir.
Örnek : Titanium hammer is most expensive.
(Titanyum çekiçler en pahalısıdır.)
7.3. İKİ ÜSTÜNLÜK YAPISINI BAĞLAYAN DURUMLAR
7.3.1. Paralel Artış
Bu yapılarda kullanılan “The”, yapılan işi vurgulamakta, işin derecesini göstermektedir.
7.3.1.1. The + ……………..... the…………………...
The + comparative… the + comparative….
Genel çevirisi: ne kadar….ise o kadar ….
Bu yapının birçok kullanımı vardır. Aşağıda en sık karşılaşılanları verilmiştir.
i) The more …., the….
The more …., the comparative
Çevirisi: ne kadar(çok) …. o kadar (çok)
97
Örnekler:
1. The more you study, the more you will learn.
(Ne kadar çok çalışırsan o kadar çok öğrenirsin.)
2. The more diligently you make an experiment, the more accurately you
result in.
[Ne kadar (çok) özenli deney yaparsan, o kadar (çok) geçerli sonuç alırsın]
ii) The + comparative + the better
[ne kadar ....ise o kadar (o ölçüde) iyi olur/dir]
Örnekler:
1. The harder the better. (Ne kadar sert olursa o kadar iyi olur.)
2. The faster the better. (Ne kadar hızlı olursa o kadar iyi olur.)
7.3.1.2. The comparative……., the comparative……
Örnekler:
1. The faster we work on it, the earlier we can complete the investigation.
(Üzerinde ne kadar hızlı çalışırsak etüdü o kadar erken bitirebiliriz.)
2. The sooner you start, the sooner you will finish.
(Ne kadar çabuk başlarsanız o kadar çabuk bitirirsiniz.)
7.3.2. Kademeli Artma/Azalma Üstünlükleri
Kalıp: comparative and comparative
Çevirisi, “git gide / giderek / gittikçe daha” şeklinde yapılan bu yapı, sürekli bir
değişimin söz konusu olduğu durumlarda sıfat ile kullanılır.
Örnek: It’s becoming more and more interesting.
[Giderek / git gide / gittikçe (daha) ilginç hale geliyor / oluyor.]
Alıştırmalar:
1. The softer the better. (Ne kadar yumuşaksa o kadar iyi olur.)
2. The straighter we think, the more succesfully we will be able to perform
our works.
(Ne kadar doğru düşünürsek, işlerimizi o kadar (çok) başarıyla yapacağız.)
3. The harder you work, the less you make a mistake.
(Ne kadar sıkı çalışırsanız, o kadar az hata yaparsınız.)
98
7.4. Kuralsız Karşılaştırmalar (Irregular Comparisons)
99
8. ŞART CÜMLELERİ (CONDITIONAL SENTENCES)
8.1. “IF” CÜMLECİKLERİ (IF CLAUSES)
“if” clauses ” ların “if” ile başlayan bağımlı bölümüne conditional clause (şart
cümleciği), bağımsız kısmına ise main clause (esas cümlecik) denir.
8.1.1. Tip 1 - Gelecekte Mümkün Durumlar
Bu yapı (Future Possible Conditions) belirli bir şart sağlandığı taktirde bir olayın
gerçekleşeceğini ve gerçek durumları ifade eder (True in the present / future).
if clause
= Present tense
Main clause
= Future / present tense modals.
Anlam
= possible or possibility
(imkan)
probable
(ihtimal)
cause and effect
(neden ve etki)
imperative
(emir)
Çevirisi: Fiil -ise Fiil -er/-ecek
Örnekler:
1. If you study more, you will get / may / can better marks. (imkan)
(Daha çok çalışırsan, daha iyi notlar alacaksın /alırsın / alabilirsin.)
2. If your computer locks you may / can / must restart the computer. (ihtimal)
(Bilgisayarınız kilitlenirse, bilgisayarınızı tekrar başlatabilirsiniz /
başlatmalısınız.)
3. If you put a calcide particle in HCl, it dissolves. (neden ve etki)
(HCl içine bir kalsit parçası koyarsanız, çözünür.)
4. If you stay late, don’t enter the class. (emir)
(Geç kalırsanız, sınıfa girmeyin.)
8.1.2. Tip - 2 Şimdi Gerçek Olmayan Durumlar
Bu yapı (Present-Unreal Conditions), hayal ettiğimiz ve düşündüğümüz bir
eylemin veya olayın, olabilecek, gerçekleşebilecek sonuçlarını ifade etmek için
kullanılır. Yapı olarak simple tense veya past continuous tense kullanılır. Fakat,
anlam açısından geniş veya gelecek zaman gösterir. Koşulun sağlanamayacağını
bildiğimiz halde, yani fiillerin imkansız olduğu halde, yapmak istediğimiz
eylemleri ifade etmekte kullanılır. Diğer bir ifadeyle, gerçekleşmesi mümkün
olmayan fakat, olması bir an için hayal edilen olayları anlatırlar. Anlatım
özelliğinden dolayı tekil şahıslarda bile “were” kullanılır.
If clause
: past tense
Main clause
: past form a modal (might, could, should)
Anlamı : Improbable (ihtimal dışı)
Hypothetical (varsayım)
Imaginary (hayal)
Unreal conditions (gerçekdışı durumlar)
100
Çeviri: Fiil -se -di
Fiil -er -di / -ecek -di.
Örnekler:
1. If we had enough / a lot of money, we might buy a seismograph.
(Yeterli / çok paramız olsaydı bir sismograf satın alırdık.)
(Fakat yeterli paramız yok.)
(…….gerçek olmayan, varsayılan veya hayal edilen)
2. If the center of the earthquake had been closer, the city would be damaged
worse.)
(Depremin merkezi daha yakında olsaydı, şehir daha kötü şekilde zarar görecekti.)
8.1.3. Tip - 3 Geçmişte Gerçek Olmayan Durum
Bu tip yapılar (Past-Unreal Condition) her iki cümlecikte de geçmişte gerçeğe zıt
olan durumları ifade ederler.
If clause
: Past perfect tense
Main clause
: had/must/would/might/could + have + past participle
Anlam:
Impossible (ihtimal dışı)
Hypothetical (varsayımsal)
Unreal conditions (gerçekdışı durumlar)
Çevirisi: Fiil -miş olsa -idi Fiil -mış -ol(-ir) / -mış -ol(-ecek) –di
Örnek: If we had had enough / a lot of money, we would have bought a
seismograph.
(Yeterli paramız / çok paramız olsaydı, bir sismograf satın almış olurduk.)
(Fakat asla yeterli paramız olmayacak.)
Örnekler:
1. If you don’t know to draw cross-section, you can’t be a good geologist.
(Enine kesit çizmeyi bilmezsen, iyi bir jeolog olamazsın.)
2. If I had been succesful in efficiency test, I would be able to complete my
doctorate.
(Yeterlilik sınavında başarılı olsaydım doktoramı bitirebilecektim.)
3. If we had built our buildings earthquake-resistant our damage would be
less.
(Binalarımızı depreme karşı dayanıklı yapsaydık zararımız daha az olacaktı.)
4. If we had educated our personnel our works would be more productive.
(Personelimizi eğitseydik çalışmalarımız daha verimli olacaktı.)
5. If goverments reserves more money on scientific researches, more rapid
progresses in science would result.
(Hükümetler bilimsel araştırmalara daha fazla para ayırırlarsa, bilimde daha hızlı
ilerleme sağlanır.)
101
8.2. DEVRİK OLARAK İFADE EDİLEN ŞARTLI CÜMLECİKLER
Devrik (Inverted) şart cümlecikleri genelde were, had should vb. ile yapılır.
Örnekler:
1. Should it be necessary,…
(If it should be necessary,…)
(Gerekirse,….)
2. Not had you interpreted wrong,…
(If you had not designed wrong,…)
(Yanlış yorum yapmasaydın,…)
3. Should the earthquake have estimated,….
(If the earthquake should have estimated….)
(Deprem tahmin edilmiş olsaydı,….)
4. Were it to realize latter,…
(If it realize latter,….)
(Daha geç fark edilseydi,….)
! If cümleciklerinde gelecek zaman anlamlı “will” ve “would ” kullanılmaz.
Kullanılırsa anlam değişir. Bu durumda “if cümleciği” nazik bir arzu veya istek
(nezaket veya isteklilik) veyahut rica ifade eder.
Örnek: If you do that work, I will buy you a geologist compass.
[Şu işi yaparsan(lütfen) sana bir jeolog pusulası alacağım.]
! Varsayılı şartlar altında “if cümleciği” gelecek zaman gösterir.
Kalıp: (were to + infinitive), (would/should + infinitive)
if clause
main clause
Örnek: If the well to collapse we should not save the drill string.
(Kuyu yıkılırsa, takımı kurtaramayacağız.)
8.3. ÇEŞİTLİ “IF CLAUSE” KULLANIMLARI
Örnekleme:
If it is full
= doluysa
empty
= boşsa
necessary
= gerekliyse
suitable
= doluysa
big
= büyükse
If it is
tested
obtained
= test edilirse/denenirse(test edildiğinde/denendiğinde)
= elde edilirse (elde edildiğinde)
102
= karar verilirse (karar verildiğinde)
= izin verilirse (izin verildiğinde)
= gerekirse (gerek olursa)
decided
allowed
required
If it
changes
provides
gets worse
= değişirse
= sağlarsa
= kötüye giderse
If they are seen
= görüldüklerinde, görülürlerse
known = bilinirse, bilindiğinde
frozen = dondurulursa, dondurulduğunda
If it were possible
= mümkün olsaydı
If there is a change
= bir değişim varsa
! If cümlecikleri kullanılan “should” zayıf olasılık gösterir. “main clause”
yapısında ise tavsiyede bulunmak için kullanılır.
Örnekler:
1. If the applied load is much core sample can get broken.
(Uygulanan yük fazlaysa karot örneği kırılabilir.)
2. If the properties of the rock is known, the most suitable bit may be chosen.
(Kayacın özellikleri bilinirse, en uygun matkap seçilebilir.)
3. If we are to make geotechnical investigation, we have employ a geological
engineer.
(Jeoteknik etüd yapacaksak, bir jeoloji mühendisi istihdam etmek zorundayız.)
8.4. DİĞER ŞART YAPILARI
8.4.1. Unless ( if……..not ) = -medikçe, -mezse, -dığı taktirde
“Unless” (yapı itibariyle “except on the condition that” ile aynıdır) ile başlayan
cümlecik (clause) yapı olarak olumludur. Ancak, anlamca olumsuzdur, yani fiile
olumsuz anlam katar. Hayal edilen olaylarda kullanılmaz. “If ….not” yerine
sadece, önceden var olan niyet veya durumun sonunda bir fikir varsa kullanılır.
“Unless ” yapısı, “ but for = but that = -meseydi / olmasaydı ” şeklinde de
kullanılır.
Örnekleme:
Örnek 1: Unless good engineers can be graduated,....
(İyi mühendisler yetişmedikçe/yetişmemesi durumunda/yetişmezse/yetişmediği
takdirde…)
103
Örnek 2: Unless the consolidation test is done,....
(Konsolidasyon deneyi yapılmazsa,...)
Örnekler:
1. Unless field study is held, defended opinion may not be trustable.
(Arazi çalışması yapılmazsa, savunulan görüş güvenilir olmayabilir.)
2. Unless sediments don’t cover organic materials coal wouldn’t form.
(Sedimanlar organik malzemenin üzerini kapatmazsa kömür oluşmaz.)
3. Unless geothermal energy is used, there wouldn’t be a practical value.
(Jeotermal enerji kullanılmadıkça, pratik bir değeri olmayacaktır.)
8.4.2. On the Condition (that) = şartıyla, şu şartla ki, -mek şartıyla
Örnekleme: On the condition that knowing rock texture,....
(Kayaç dokularının bilinmesi şartıyla,....)
Örnekler:
1. On the condition that finding financial source, a geological survey can be
held.
(Jeolojik bir inceleme parasal kaynak bulunursa yapılabilir.)
2. On the condition that using a computer, accomplishing time of the project
is reduced.
(Bilgisayar kullanılması şartıyla projenin bitirilme süresi azalır.)
8.4.3. Provided (that) (if) = eğer, şayet, ….ise, -mek şartıyla
“if” ile aynı anlamda ve kullanımdadır. Bunun yanında “when”, “supposing
that” ve “on condition that” gibi anlamlarda da kullanılabilir.
Örnekler:
1. Provided that fossile is found, the age of the rock will be determined.
(Fosil bulunursa kayacın yaşı belirlenecektir.)
2. Provided that CO2 comes out, when coal is burnt.
(Kömür yakılırsa CO2 açığa çıkar.)
8.4.4. Providing (that) = eğer,…se /-mesi şartıyla/-dığı takdirde
In the event that = -dığı takdirde
Örnekleme: Providing that money and personnel, the project can be
accomplished in a short time.
(Para ve personel sağlanması şartıyla proje kısa sürede bitirilebilir.)
8.4.5. If it weren’t for + isim ……modal past
If it hadn’t been for + isim…..modal perfect
104
Örnekler:
1. If it weren’t for the earthquake, site investigation wouldn’t so gain
importance.
(Deprem olmasaydı, temel araştırmaları bu kadar önem kazanmazdı.)
2. If it hadn’t been my adviser’s help, I would have never been able to finish
the thesis.
(Danışmanımın yardımı olmasaydı, deneyi asla tamamlayamayacaktım.)
8.4.6. “Whether” = edip etmediğini / olup olmadığını
If ……….or = whether……or = ister……isterse / -mı yoksa
If …..or not = whether……or not = etse de etmese de / -olsa da olmasa da
Bu tür yapılarda “ whether ” veya “ If ” kullanımı çeviriyi değiştirmez.
Örnekler:
1. It is important to know whether geophysical measuring alone or together
with geological knowledge has a meaning.
(Jeofizik ölçümün tek başına mı yoksa jeolojik bilgiyle mi birlikte bir anlam ifade
ettiğini bilmek önemlidir.)
2. Geologists still can’t know whether earthquake will occur or not.
(Jeologlar deprem olup olmayacağını hala bilememektedirler.)
8.4.7. “ If ” Anlamlı without / with / as long as / whenever Kullanımı
Örnekler:
1. with your support (If you support) (desteğinle / desteklersen)
2. as long as you support (desteklediğin müddetçe / desteklersen)
3. whenever you support (her ne zaman desteklersen)
4. without your support (If you didn’t support) (desteklemezsen / desteğin
olmadan)
8.4.8. If Cümleciğinde Şimdiki Zaman ve Bitmiş Şimdiki Zaman Kullanımı
Bu şekilde yapılan cümlelerde ana cümlecikte (main clause) kipler (modals)
kullanılır.
Örnekler:
1. If the microscope is working properly, we will not but the new one.
(Mikroskop düzgün olarak çalışıyorsa, yenisini almayacağız.)
2. If you have been learning rock mechanics, you can read this article.
(Kaya mekaniği öğreniyorsan, bu makaleyi okumalısın.)
! If only, fiil zamanına göre istek, ümit, üzüntü ifade eder.
Geniş zaman halinde istek, ümit gösterir. Geçmiş zaman halinde ise üzüntü ifade
eder.
105
9. NEDEN ve ETKİSİ
(CAUSE and EFFECT)
Bu yapılar, iki şekilde çevrilebilir. Birincisinde; etki ifadesi cümlenin fiilinden
sonra, ikincisinde; etki ifadesi cümlenin fiilinden önce kullanılır.
9.1. NEDEN → ETKİSİ (CAUSE → EFFECT)
causes
results in
produces
leads to
Fault movements,
gives rise to
earthquakes.
(Fay hareketleri)
in responsible for
(depremler)
(neden)
is the cause of
(etki)
brings about
Çevirisi:
Fay hareketleri,
depremlere sebep olur.
depremlerle sonuçlanır.
depremleri oluşturur.
depremlere yol açar.
depremleri meydana getirir.
depremlerin sorumlusudur.
depremlerin sebebidir.
depremlere neden olur.
9.2. ETKİSİ → NEDEN (EFFECT → CAUSE)
are caused by
are due to
result from
arise from
Earthquakes
the result of
(Depremler)
are the effect of
(etki)
are produced by
are the consequence of
fault movements.
(fay hareketleri)
(neden)
! “Cause” kelimesi bir sonucu doğuran anlamında, “reason” ise bir sonucu haklı
gösteren, çıkaran veya açıklayan anlamında kullanılır.
result in
= (ile) sonuçlandırmak, meydana getirmek, sonu -e varmak
result from
= sonuçlanmak, meydana gelmek, çıkmak
106
causes
= sebep olmak
caused by = -den ileri gelmek
X → Y yapısı için
X
causes
caused
will cause
+ isim veya zamir + infinitive Y
result in
Y
resulted in
+ isim veya zamir + gerund Y
will result in
1. Deformation on rocks result from the stresses on rocks.
(Kayaçlardaki deformasyon, kayaç üzerindeki gerilmelerden ileri gelir.)
2. Groundwater causes instability problems at excavations.
(Yeraltısuyu, kazılarda duraysızlık problemlerine neden olur.)
3. The earthquake causes liquidification on sandy soils.
(Deprem, kumlu zeminlerde sıvılaşmaya neden olur.)
4. Hydrothermal solution causes rock mineralization on rock fractures.
(Hidrotermal eriyik, kayaç kırıklarında mineralleşmelere neden olur.)
5. Moisture causes damage at core boxes and cores.
(Nem, karot sandıklarında ve karotlarda hasara neden olur.)
9.3. SONUÇ İFADE EDEN NEDEN-ETKİ YAPILARI
9.3.1. Neden → Etki
Therefore
→ bundan dolayı
Thus / So
→ böylece
Hence / this is why
→ bu nedenle
consequently
→ onun sonucunda
with the result that / with the outcome that→onun sonucunda
(and) for this reason / (and) on this account → bu nedenle
(and) as a result / as a consequence → ve sonuç olarak
9.3.2. Etki → Neden
107
in response to
as a result of / as the result of
as a consequence of / as an outcome of
in consequence of
on account of
with resulting / with resultant
-e cevap olarak
sonucunda
sonucunda
sonucunda
nedeniyle
ve bunun sonucunda
Örnekleme:
One result/consequence of this is that = bunun bir sonucu ……
An important result / consequence of this is that = bunun önemli bi sonucu ….
The most common cause of earthquake = depremin en yaygın nedeni…..
Because of lack of groundwater = yeraltısuyu yokluğundan dolayı…..
Not: Neden gösteren ifadeden önce “can” veya “may” kullanımı
Örnekler:
1. Weathering may be caused by water.
(Bozunma, sudan ileri gelebilir / kaynaklanabilir.)
2. Weathering can be caused by salt.
(Bozunma, tuzdan ileri gelebilir / kaynaklanabilir)
! “The cause / effect / result / consequence of” yapılarında “ the ” yerine “one”
yazabiliriz.
Örnek: Water is one cause of weathering.
(Su, bozunmanın bir sebebidir.)
! “due to” doğmak, kaynaklanmak anlamında çevrilir.
Örnek: The energy due to earthquake cannot be calculated.
(Deprem sırasında açığa çıkan enerji hesaplanamaz.)
Örnekler:
1. Fault movements are the main cause of earthquakes.
(Fay hareketleri, depremlerin ana nedenidir.)
2. Magma intrusion causes alteration and deformation on rocks.
(Magma sokulumu, kayaçlarda ayrışma ve deformasyona neden olur.)
108
9.4. FİİL-ING YAPILARIYLA KURULAN ETKİ CÜMLECİKLERİ
Bu yapılarda hem neden hem de etki ifadesi birer cümleciktir.
9.4.1. “ Cause….to ” veya “ Make ” ile Yapılan Cümlecikler
Sebep: Minerals dissolve. (Mineraller çözünür.)
Etki: Rock weathers. (Kayaç bozunur.)
Örnek cümle:
Minerals dissolve causing rock to weather.
Minerals dissolve making the rock weather.
Mineraller çözünerek kayacın bozunmasına neden olur.
Mineraller çözünerek kayacı bozundurur.
9.4.2. Fiil-ing ile Yapılan Cümlecikler
Bu yapılarda, genellikle “thus” veya “thereby” kullanılır. Eğer fiil geçişli ise
”thereby” ihmal edilebilir.
* thus kullanımı:
Sebep: Sediments coming from continental environment accumulates at delta
environment.
(Karasal ortamdan gelen sedimanlar delta ortamında birikir.)
Etki: These sediments feed the delta.
(Bu sedimanlar deltayı besler.)
Örnek: Sediments coming from continental environment accumulates at
delta environment, thus feeding.
(Karasal ortamdan gelen sedimanlar, delta ortamında birikir, böylece delta
beslenir.)
* thereby kullanımı:
Örnekler: In soil investigations, drilling wells provide engineering properties
of soils to be determined, by enabling to collect disturbed and undisturbed
samples from the soils.
(Zemin etüdlerinde, sondaj kuyuları zeminlerden bozulmuş ve bozulmamış örnek
alınmasına imkan vererek zeminlerin mühendislik özelliklerinin belirlenmesini
sağlar.)
In soil investigations, drilling wells enables collecting disturbed and
undisturbed samples thereby, providing engineering properties of soils to be
determined.
(Zemin etüdlerinde, sondaj kuyuları bozulmuş ve bozulmamış örnek toplamaya
imkan verir, bu suretle zeminlerin mühendislik özelliklerinin belirlenmesini
sağlar.)
109
! Eğer iki cümleciğin fiili geçişli ise bu durumda “thereby” ihmal edilebilir.
Örnek: Faults move thereby folding the rocks.
Faults move folding the rocks.
(Faylar hareket eder, böylece kayaçlar kıvrılır.)
(Faylar hareket ederek kayaçları kıvırır.)
! “thereby” kelimesini fiilin birinci hali ile de kullanabiliriz. Thereby kelimesi bu
şekliyle
“bu suretle, dolayısıyla, bununla, onunla, ona / buna uyarak, bu yolla, sonuçta”
anlamlarıyla kullanılabilir.
Örnek: The purpose of drilling operations in geological surveys is to provide
exact data and thereby simplify obtaining three-dimension data.
(Sondaj çalışmalarının amacı, jeolojik araştırmalarda kesin veri sağlamak ve üç
boyutlu veri elde edilmesini kolaylaştırmaktır.)
9.4.1. ve 9.4.2 arasındaki ilişkinin özet anlatımı için şu örneğe bakalım. Yazımları
farklı olsa da aşağıdaki yapıların çevirisi aynıdır.
Sebep: Sediments accumulate in the basin.
(Sedimentler havzada birikir.)
Etki: Rock forming starts.
(Kayaç oluşumu başlar.)
1. Sediments accumulate in the basin causing the rock forming to start.
Sediments accumulate in the basin making rock – forming start.
Sediments accumulate in the basin starting rock – forming.
(Sedimentler birikirse kayaç oluşumu başlar.)
(Sedimentler birikir bu nedenle / böylece kayaç oluşumu başlar.)
Not: Eğer etki cümleciği pasif yapıda ise yazım değişir fakat çeviri şekli aynıdır.
Sebep: Magma differs.
(Magma farklılaşır.)
Etki: Minerallisation starts.
(Mineralleşme başlar.)
Magma differs causing the minerallisation to start.
Magma differs, starting the minerallisation
(Magma farklılaşırsa / farklılaştığında mineralleşme başlar.)
(Magma farklılaşır böylece / bu nedenle mineralleşme başlar.)
Not: “ cause …. X …to ” / “ allow … X …to ” / “ enable….X …to ” şeklindeki
yapıların çevirisinde önce özne sonra “ X ” kelimesi veya kelime grubu daha
sonra da “ to ” dan sonra gelen kısım çevrilir.
110
Örnekler:
1. Water wells allow us to benefit from groundwater.
(Su kuyuları, yeraltı sularından faydalanmamızı sağlar.)
2. Movement of plates is the effect that causes us to experience earthquakes.
(Levhaların hareketi, bizim depremleri yaşamamıza neden olan etmendir.)
3. Evaluation of subsurface resources enables countries to benefit from their
equities economically.
(Yeraltı kaynaklarının değerlendirilmesi, ülkelerin özkaynaklarından ekonomik
olarak faydalanmalarını sağlar.)
Not: Cümleleri “allow / permit / let” kelimeleri ile bağlarken allow ve permit
kelimeleri “to” alırken let kelimesi almamaktadır.
Örnek: Field studies are made allowing / permitting to detect mine reserves.
Field studies are made letting detect mine reserves.
(Saha çalışması yapılırsa maden rezervleri tespit edilir.)
(Saha çalışmasının yapılması maden rezervlerinin tespit edilmesini
sağlar.)
(Maden rezerlerinin tespit edilmesini sağlayan saha çalışmasının
yapılmasıdır.)
111
10. SINIFLAMA(CLASSIFYING)
10.1. GENELDEN ÖZELE SINIFLAMA
….of
There is / are
has / have
can be classified as
= olarak sınıflandırılabilir.
can be divided into
= olarak -e ayrılabilir.
may be grouped as
= olarak gruplandırılabilir.
is separated
= ayrılır.
includes
contains
comprises
= içine alır / kapsar
= içerir / kapsar
= içerir / kapsar
consists of
is composed of
is made of
= -den oluşur.
-den oluşur.
= -den ibarettir / -den yapılır.
Örnekleme:
1. There are three main drilling methods.
(Üç ana sondaj yöntemi vardır.)
2. Igneous rocks can be separated into two kinds; intrusive and extrusive.
(Magmatik kayaçlar; derinlik ve yüzey kayaçları olarak ikiye ayrılabilir.)
Örnekler:
1. There are three types of rocks; igneous, metamorphic, and sedimentary.
(Üç ana kayaç türü vardır; magmatik, metamorfik ve sedimanter.)
2. There are three kinds of magma: basaltic, andesitic, and rhyolitic.
(Üç tür magma vardır; bazaltik, andezitik ve riyolitik.)
3. Rocks are formed from minerals.
(Kayaçlar, minerallerden oluşur.)
4. Alluvium is formed by many soil particles.)
(Alüvyon, çok sayıda zemin tanesinden oluşur.)
5. Sedimentary rocks are separated into three groups: clastic, organic and
chemical.
(Sedimanter kayaçlar, üç gruba ayrılır: kırıntılı, organik ve kimyasal.)
112
10.2. ÖZELDEN GENELE SINIFLAMA
are……..of
= oluşur / yapılır / dır
make up
= oluşur / yapılır
form
= oluşur / yapılır
constitute
= oluşur / yapılır
= -nın bileşenidir.
= olarak sınıflandırılabilir.
are contitutes of / is constitutes of
is / are classified as
Örnekler :
1. Quartz is a mineral of granite.
(Kuvars, granitin bir mineralidir.)
2. Diagenesis is a necessary phase for forming of sedimentary rocks.
(Diyajenez, sedimanter kayaçların oluşması için gerekli bir evredir.)
3. Geotechnical investigations are constituted of two phases: desk and field.
(Jeoteknik araştırmalar iki aşamadan oluşur: büro ve arazi.)
Genel Örnekler:
1. Forming of sedimentary rocks consists of four phases: erosion, transport,
deposition and diagenesis.
(Sedimanter kayaçların oluşumu dört evre içerir: aşınma, taşınma, depolanma ve
diyajenez.)
2. Mardin formation is formed of limestone, sandstone, and clay.
(Mardin formasyonu; kireçtaşı, kumtaşı ve kilden oluşmuştur.)
113
11. SIKLIK-OLASILIK (FREQUENCY-PROBABILITY)
11.1. SIKLIK ÖLÇEĞİ
11.2. DERECE ÖLÇEĞİ
i) Bağıl Derecelendirme
ii) Mutlak Derecelendirme
114
11.3. OLASILIK TAHMİNİ
% 100
extremely certain that X will ocur
fairly probable that X will ocur
likely that X will ocur
(X’in olacağı son derece kesin / oldukça olası)
% 50
It is possible (that)
[(olması / olacağı…..) mümkündür.]
%0
fairly improbable
extremely unlikely that X will not ocur
certain
[X’in olmayacağı oldukça (son derece) olası / kesin]
Örnek:
extremely strong possibility
fairly high possibility
There is a/an possibility
that X will happen.
fairly weak possibility
extremely low possibility
slight possibility
no possibility
(X’in olacağı son derece kuvvetli olasıdır / oldukça yüksek olasıdır / olasıdır /
oldukça zayıf olasıdır / son derece düşük olasıdır / çok az olasıdır / olasılığı
yoktur.)
! can not possibly = -mesine imkan yok.
could not possibly = -mesine imkan yoktu.
next to impossibly / nearly impossible = imkansız gibi / neredeyse imkansız
likely to = -eceğe benziyor, -ecek gibi
Örnekler:
1. The fault is active and likely that will move in a recent time.
(Fay aktif ve yakın bir zamanda hareket edeceğe benziyor.)
2. There is a slight possibility to guess when earthquake is going to occur.
(Deprem ne zaman olacağını tahmin etmek çok düşük bir ihtimaldir.)
115
3. Geological models not based on theorical and practical data are nearly
impossible to be accepted in scientific area.
(Teorik ve pratik verilere dayanmayan jeolojik modellerin bilimsel alanda kabul
görmesi neredeyse imkansızdır.)
4. There is probably a lot more to investigate about structure and
composition of the Earth’s crust.
[Yerkabuğunun yapısı ve bileşimi hakkında olasılıkla (var olduğu düşünülen)
araştırılacak çok şey vardır.]
5. It is unlikely to have completed the project.
(Projenin bitirilmiş olması muhtemel değildir / Proje bitirilmiş olamaz.)
6. The possibility that the district will have a rainfall of less than 1 cm is
extremely low.
(Bölgenin 1 cm’ den az yağmur alacağı ihtimali son derece düşüktür.)
116
12. BİLEŞİK CÜMLELER (COMPLEX SENTENCES)
Ana fikri taşıyan ve tam bir yargı oluşturan cümleye “main clause (esas cümle)”
denir. Tek başlarına bir anlam taşımayan yani bir fikri, oluşu tek başına ifade
edemeyen fakat esas cümlenin anlamına bütünleştirilen cümleciklere de “depend
clause (bağımlı cümlecik)” veya “subordinate clause (yan cümlecik)” adı verilir.
Bileşik cümleler, yan cümleciklerin görevlerine göre üç sınıfa ayrılırlar;
1. Sıfat Cümlecikleri (Adjective Clause)
2. İsim Cümlecikleri (Noun Clause)
3. Zarf Cümlecikleri (Adverb Clause)
12.1. SIFAT CÜMLECİKLERİ (ADJECTIVE CLAUSES)
Sıfat cümlecikleri, niteledikleri ismin arakasında yeralır. Çeviri yapılırken
isimden önce kullanılır. Sıfat cümleciklerinin oluşturulmasında who, whom,
whose, which, that ilgi zamirleri kullanılır; bu bakımdan relative clauses (ilgi
cümlecikleri) olarak da adlandırılır.
Genel Çevirisi: Fiil -en / -ecek / -dığı
! Sıfat cümlecikleri, esas cümleye “which, who, whom” yerine sadece “that” ile
bağlanabilir.
12.1.1. Tanımlayıcı(Defining) İlgi Cümlecikleri
Bu yapıda ilgi cümlecikleri, önüne geldiği kelime veya kelime grubunu tanımlar.
Çeviriye tamlanan kısmın öznesinden başlanır, tamlayan kısım çevrilir ve
tamlanan kısmın fiiliyle (esas fiil) bitirilir. Diğer bir yol da tamlayan kısım
çevrilir ve tamlanan kısma bağlanır.
Örnekleme:
1. Dolomization in limestone is associated with volume change.
(Kireçtaşındaki dolomitleşme hacim değişiklikleriyle ilişkilidir.)
Volume change results in the formation of cavities.
(Hacim değişikliği mağaraların oluşumuna neden olur.)
Dolomization in limestone is associated with volume change which results in
the formation of cavities.
(Kireçtaşı içerisindeki dolomitleşme, mağara oluşumuna neden olan hacim
değişiklikleriyle ilişkilidir.)
2. The Earth weighs some 4.9x1024 kg.
(Yeryüzünün kütlesi yaklaşık olarak 4.9x1024’dür.)
4.9x1024 indicates an average specific gravity of about 5.5.
[ 4.9x1024 yaklaşık olarak 5,5 ortalama spesifik graviteye karşılık gelir.]
The Earth weighs some 4.9x1024 which indicates an average specific gravity
of about 5.5.
(Yeryüzünün kütlesi, yaklaşık olarak 5,5 ortalama spesifik graviteye karşılık
gelen 4,9x1024 dür.)
117
! ‘that’ ilgi zamiri “who, whom ve which” yerine kullanılabilir. Fakat,
superlative (en üstünlük) bir kelimeden sonra “that” yerine “whom, whom ve
which” konulmaz bazen “that” kelimesi de kaldırılabilir.
Not: Aynı anlamı veren iki ifade farklı kalıplar içinde yazılabilir:
Örnek:
! “possessive (iyelik)” halinde kullanılan “whose = ki onun, ki onların” ilgi
zamiri, iki virgül arasında; insanlar için “of whom” ve cansızlar ve hayvanlar için
“of which” şeklinde kullanılır. İleride bu yapıların örnekleri gösterilecektir.
Örnekler:
1. The geologic time scale constitutes the global standart to which geologists
correlate local sequences of strata.
(Jeolojik zaman çizelgesi, jeologların korele edeceği yerel tabaka istiflerine
dünyaca uygulanabilen bir standart meydana getirir.)
2. Small cracks that we have been referring to as fissures may be seen in
many hand specimens.
(Fissür olarak adlandırılan küçük çatlaklar birçok el örneğinde görülebilir.)
3. Faults are structures which have had displacement of the rocks along
them.
(Faylar, kayalarda yerdeğiştirmeye neden olan yapılardır.)
4. Regionalized variables are variables such as thickness, grade etc. which
are peculiar to a certain region and can be expressed with at least one
coordinate.
(Bölgesel değişkenler belirli bölgeye özgü olan ve en azından bir koordinatla
ifade edilebilen kalınlık, tenör vb. değişkenlerdir.)
5. Scientists who are working on Earth sciences about interpretation of visual
data on computer environment have been working for 40 years.
(Yerbilimleri üzerine çalışan bilimadamları, görsel verilerin bilgisayar ortamında
yorumlanması konusunda, yaklaşık 40 yıldır uğraşmaktadırlar.)
6. Geosphere is a chaotic and sometimes catastrophic system in which
seismic/volcanic activities and meteorological movements, whose boundary
conditions can not be predicted, occur.
(Sınır şartları tam olarak verilemeyen ve tahmin edilemeyen sismik/volkanik
aktivitelerin ve meteorolojik hareketlerin meydana geldiği Yerküre kaotik hatta
zaman zaman katastrofik bir sistemin en tipik örneğidir.)
7. Success depends on technical personnel who are believed that drilling is an
important subject.
(Başarı, sondajın önemli bir konu olduğuna inanan teknik personele bağlıdır.)
8. Kaolinites, which are relatively inactive minerals, plot right below the Aline.
(Nispeten inaktif olan kaolinitler, A hattının hemen altına düşerler.)
118
9. Areas which are not suitable for settlements.
(Yerleşime uygun olmayan alanlar.)
10. The cause of mass extinction designated with fossil data in geologic time
are the biological stress conditions which were originated from
environmental variation.
(Jeolojik zamanda fosil kayıtlarla belirlenen toplu yokoluşun nedeni, çevresel
değişikliklerden kaynaklanan biyolojik stres koşullarıdır.)
12.1.2. Edat + Sıfat Cümleciği (on / by / with / …..+ which)
Örnekleme:
1. A model must be developed.
(Bir model geliştirilmelidir.)
Accurate test can be done on the model.
(Model üstünde doğru testler yapılabilir.)
A model on which accurate tests can be done must be developed.
(Üzerinde doğru testlerin yapılabileceği bir model geliştirilmelidir.)
Bu tür yapıların çevirisi, edat yok varsayılarak normal sıfat cümleciği gibi
yapılabilir. Anlamı zenginleştirmek ve daha belirginleştirmek için edatı da
kullanabiliriz.
! Edatlı fiiller (depend on vb.) sıfat cümleciklerinde kullanılırsa, fiil edatı (on gibi)
“which” den önce veya sonra yazılabilir.
! ‘that’ ilgi zamiri bir edattan sonra kullanılmaz.
Örnekler:
1. The crust, on which human beings live, is the outermost layer of the earth.
(İnsanların üzerinde yaşadığı kabuk, yerin en dış katmanını oluşturur.)
2. The initial chemical composition of the magma together with the rate at
which the magma cools determine the mineral assemblage, texture and grain
size of the resulting igneous rocks.
(Magmanın ilksel kimyasal bileşimi ile magmanın soğuma hızı, oluşan magmatik
kayanın mineral topluluğunu, dokusunu ve tane boyutunu belirler.)
3. There are many situations in which rock displacements should be
calculated.
(Kayadaki şekil değiştirmenin hesaplanmasını gerektiren pek çok durum söz
konusudur.)
12.1.3. Tanımlamayan (Non-Defining) Sıfat Cümlecikleri
Bu tür yapılarda, ilgi cümleciği iki virgül arasında verilir. Bu şekildeki bir anlatım
cümlenin anlamını bozmadan sadece belirtilen hakkında hatırlatıcı ve açıklayıcı
ek bilgi verir. Bu kısım çıkartılırsa, cümlenin anlamında kayma olmaz. Çevirisi,
ya iki ayrı cümle halinde veya “ki” bağlacı kullanılarak yapılabilir.
119
Örnekler:
1. This type of metamorphism generates intense stresses locally, which tend
to deform, fracture and pulverize the rock.
(Bu tip metamorfizma; yerel olarak kayacı çatlatıp, parçalayacak deformasyona
neden olacak yüksek basınçlar doğurur.)
2. Kaolinites, which are relatively inactive minerals, plot right below the Aline.
(Nispeten inaktif olan kaolinitler, A hattının hemen altına düşerler.)
3. The internal structure collapse, which occurs frequently in this type of
soils, is caused by mechanisms such as load increase and wetting or
combination of both.
(Bu tür zeminlerde sıkça görülen içyapı çökmesine; yük artışı, ıslanma veya
bunların her ikisinin birden etkin rol oynadığı bir mekanizma neden olmaktadır.)
12.1.4. Co-Ordinate İlgi Cümlecikleri
Cümle sonunda virgülle ayrılmış sıfat cümleciklerinin çevirisinde bu kısmın ayrı
olarak çevrilmesi daha uygundur. Bu tür sıfat cümlecikleri, kendinden önce gelen
cümledeki özneyi, tümleci veya tüm cümleyi (Bkz. 12.1.6) niteleyebilirler.
Örnek:
1. Every object has a gravitational pull, which is rather like magnetism.
(Her cisim, yerçekiminin etkisi altındadır, bu etki manyetizmaya oldukça benzer.)
! Anlam bütünlüğü açısından bu tür cümleler 12.1.3. yapısına uygun olarak da
çevrilebilir.
Not: “whose” (ki onun, ki onların) İyelik İlgi Cümleciği (possessive relative
clause)’dir. Eşdeğer kalıbı “isim + of + which” şeklindedir ve kendisinden sonra
bir isim veya isim tamlaması kullanılır. Oysa “whom” , tanımlamayan sıfat
cümleciklerinde kullanılır ve kendisini bir özne ile izler.
Örnekler:
1. The text whose sentences were long was quite boring.
The text, sentences of which were long, was quite boring.
[“sentences” kelimesi isimdir.]
(Cümleleri uzun olan yazı, oldukça sıkıcıydı.)
2. The engineer, whom workers like, became a technical manager.
[“worker” kelimesi öznedir.]
(İşçilerin sevdiği mühendis, teknik müdür oldu.)
120
! “Defining” ve “non-defining” cümlelerinin farkını şu örnekle açıklayabiliriz.
i) The rocks which were covered were not weathered.
ii) The rocks, which were covered, were not weathered.
i) ’deki cümle sadece örtülü kayaçların bozunmadığını anlatmaktadır.
Bozunmayan kayaç türünü göstermektedir.
ii) ’deki cümle bütün kayaçların bozunmadığını ve hepsininde örtülü kayaç
olduğunu belirtmektedir. Cümleden çıkartılması halinde anlam bozulmamaktadır.
12.1.5. When, Where, How, Why ile Yapılan Sıfat Cümlecikleri
İlgi zamiri olmamakla birlikte when, where, why ile de sıfat cümlecikleri
yapılabilir. En çok kullanılanı “where” kelimesi ile yapılandır.
Where = in which veya at which (yer belirtiyorsa)
Çevirisi: -dığı; -dığı yer/yerlerde
When = on which time (zaman belirtiyorsa)
Why = for which (sebep belirtiyorsa)
Örnekleme:
* The day when
= -dığı gün
* The reason why
= -mesinin sebebi/neden….-dığının (….mesinin) sebebi
* The way how
= -me şekli / nasıl -dığı(nı) / nasıl -eceğini(ni)
Örnekler:
1. In alexandrite, where the chrome band is between the red of ruby and the
green of emerald, the stone is balanced between them.
(Krom bandının, yakutun kırmızısı ile zümrütün yeşili arasında olduğu
aleksandiritte taş ikisi arasında dengelenmiştir.)
2. The coal explorations made so far are not much more than “outcrop
mining” that’s why the potential in the “covered areas” has not been known.
(Bu güne kadar yapılan kömür aramalarında "mostra madenciliği" nin ötesine
fazla geçilememiş olmasından dolayı "Örtülü alanlar" daki potansiyelin ne olduğu
bilinmemektedir.)
3. Knowledge of how these Earth materials formed is vital to the
hydrogeologist.
(Bu Yer malzemelerinin nasıl oluştuklarına ilişkin bilgiler, hidrojeolog için hayati
öneme sahiptir.)
12.1.6. Kısaltılmış (Reduced) Sıfat Cümlecikleri
Örnekler:
1. The main rock forming minerals (which occur) occuring in igneous rocks
include quartz, feldspar, muscovite, biotite and mafic minerals.
(Magmatik kayaçları oluşturan ana mineraller kuvars, feldspat, muskovit, biyotit
ve mafik minerallerdir.)
121
2. The absorption spectrum shown by yellow and brown chrysoberyl consists
of a strong band at 444 nm, due to ferric iron, (which gives) giving the gems
their colour.
(Sarı ve kahverengi krizoberillerdeki absorbsiyon spektrumu, değerli taşa
rengini veren demirden dolayı 444 nm'de güçlü bir banttan oluşur.)
Yukarıdaki örneklerde, cümlelerin orijinal halinde parantezli kısımlar yoktur.
Yani sıfat cümleciği kısaltılmıştır. Altı çizili paranteze alınan kısımlar kaldırılmış,
yerine pasif cümlelerde (1. cümledeki gibi) fiilin past participle hali, aktif
cümlelerde (2. cümledeki gibi) gerund hali verilmiştir. Bu tür yapılara teknik
İngilizcede çok rastlanılmaktadır. Bu nedenle, çeviride gerekmektedir.
! The maximum amount of water
possible must be supplied.
(that is)
(Mümkün olan maksimum su miktarı sağlanmalıdır.)
Not: …..one that / which
Örnek: You must do the one which is wanted.
(İstenileni yapmalısın.)
Not: …..which, in turn,….
Örnek: The heat generated by nuclear or fossil fuel is used to produce steam,
which, in turn, provide mechanical energy.
(Nükleer ve fosil yakıttan üretilen ısı, buhar üretmek için kullanılır; buhar da
mekanik enerji sağlar.)
12.2. İSİM CÜMLECİKLERİ (NOUN CLAUSE)
İsim cümlecikleri, cümlede bir ismin yerini tutar yani isim gibi görev yaparlar. Üç
tipte ele alınabilir. Birinci tipte kullanılan “ that ”, isim cümleciği bağlacı olarak
görülebilir.
12.2.1. …..+to be/show/define/say…..+ that
Bu tür yapılar iki şekilde çevrilir:
i) -dığı (veya kullanmadan)
ii) “ki” bağlacı, genelde vurgu göstermede ve uzun cümlelerde anlam
bütünlüğünü sağlamak için kullanılır.
Main Clause (Ana Cümlecik)
present
past
Subordinate Caluse (Yan Cümlecik)
bütün zamanlar
past/past perfect (değişmeyen gerçeklerde
present veya future olabilir)
122
say
state that
claim
Aktif:
They
Pasif:
said
They stated that
claimed
= -dığını
söylüyorlar
ifade ediyorlar
iddia ediyorlar
= -dığı
söyleniyor / söylenir
ifade ediliyor / edilir
iddia ediyorlar / edilir
Örnekleme:
…. that….can
= -ebildiğini
could
= -ebileceğini
will have Fiil-3
= -mış olacağı (nı)
is Fill-ing
= -yor / -mekte olduğu (nu)
should
= mesi gerektiği (ni)
Örnekler:
1. Fact is that nuclear energy is the best one of the others.
(Gerçek şudur ki nükler enerji diğerlerinin en iyisidir.)
(Nükleer enerjinin diğer enerjilerin en iyisi olduğu bir gerçektir.)
2.One of the most important reasons why computers are so widely used today
is that every big and complex problems can be readily solved.
[Bilgisayarların bugün bu kadar geniş çapta kullanılmasının en önemli
nedenlerinden biri, her (tür) büyük ve karmaşık olan problemleri kolayca
çözebilmesidir.]
12.2.2. “That” ve “The Fact That” ile başlayan İsim Cümlecikleri
İsim cümlecikleri, cümle başında “ that” veya “the fact that” şeklinde kurulur.
A. That + ….(‘That’ ile başlayan cümleler)
Bu kısmın eşdeğer yapısı Bölüm 8’de açıklanan “ it……that ” yapısıdır.
Örnek: That the earth’s paleogeography was changed from a single
continent,…
(Yer’in paleocoğrafyası tek bir kıtadan değiştiği için,...)
B. The fact that +…..(‘The fact that’ ile başlayan cümleler)
Bu yapıya özellikle teknik İngilizcede rastlanmaktadır.
Kalıp: The fact that…..= -mesi
123
Örnekleme:
* The fact that this process is impossible
(Bu işlemin mümkün olmaması)
* The fact that the production is good.
(Üretimin iyi olması)
* The fact that the project completed took a long time.
(Projenin tamamlanması uzun zaman aldı.)
Örnek: The fact that no strong motions have been instrumentally recorded in
a particular area does not guarantee that they have not occurred in the past
or that they will not occur in the future.
(Belirli bir alanda herhangi bir kuvvetli hareketin aletsel olarak kaydedilmiş
olmaması, burada geçmişte deprem olmadığı anlamına gelmemelidir ve gelecekte
olmayacağı da garanti edilemez.)
Not: Bir fiilin takısı varsa, isim cümleciği “ the fact that ” şeklini alır. Bu
durumda anlam değişmesine dikkat ediniz. Aynı şekilde “The fact that + ….” ile
“The fact is that” farka da dikkat ediniz.
Örnekleme:
in spite of = -e rağmen
→ in spite of the that = -mesine rağmen
due to = nedeniyle
→ due the fact that = -mesi nedeniyle
because of = -den dolayı
→ because of the fact that = -mesinden dolayı
It depends on the fact that = -eceğini / faktörüne / durumuna bağlıdır.
* I could not collect rock sample because of the fact that I forgot to take my
hammer with me
(Çekicimi yanıma almayı unuttuğumdan dolayı, kayaç örneği toplayamadım.)
12.2.3. Soru Kelimesi (Question Word) ile Başlayan İsim Cümlecikleri
12.2.3.1. Soru Kelimesi + “to be” veya Zaman Fiili
Bu yapılarda en çok karşılaşılan yapı “What” ile başlayan cümlelerdir. Bu
cümlelerde “What” soru kelimesi “-en / olan(kişi)” olarak çevirilir.
What we need most of all is…….
= En çok ihtiyaç duyulan şey…..dır.
What is more surprising is……...
= İşin daha da şaşırtıcı olan yanı…..dır.
All what we want,……..
= Bütün istediğimiz,….
Örnekleme:
* Who that knows technical drawing is Uğur.
[Teknik çizim bilen (kişi) Uğur’dur.]
* All what glitters is not gold.
[Her parlayan (şey) altın değildir.]
124
* Whatever has been selected it is wrong.
(Her ne seçilmişse o yanlıştı.)
! Anybody that studies this book will learn to translate.
(Bu kitaba çalışan herkes, çeviri yapmayı öğrenir.)
Little that is obtained information is valuable in soil mechanics field.
(Elde edilen bilgi az da olsa, zemin mekaniği alanında değerlidir.)
12.2.3.2. “To be” veya Zaman Fiili + Soru Kelimesi
Bu tür yapıların çevirisi (where hariç) önce soru kelimeli cümlenin öznesi, varsa
nesnesi daha sonra soru kelimesi ve soru kelimeli cümleciğin fiili ile çevrilir. En
son olarak da ana fiilli cümleye birleştirilir. Dikkat edilecek bir nokta da “how”
fiilinin cümlenin gelişine göre ya “nasıl” veya “ne kadar” şeklinde
çevrilebileceğidir.
Örnekler:
1. I wonder when the project will be finished.
(Projenin ne zaman biteceğini merak ediyorum.)
2. Refinery is the building where* oil is seperated into fine oil and thick oil.
(Rafineri, petrolün ince ve kalın petrol diye ayrıldığı binadır.)
“where” kelimesinin çevirisine dikkat ediniz.
12.2.4. “ Whether ” veya “ If ” ile Yapılan İsim Cümlecikleri
Whether ( if ) + cümle
= -ip -mediği / -meceğini
Whether …..or
= -mı…. yoksa….mı, ister…..isterse….
Whether to
= -meli mi , -memeli mi
! Aşağıda verilen yapılarda “whether” yerine “if” kullanılmaz.
to be + whether
preposition + whether
whether to
whether or not
Örnekler:
1. In others it is not certain whether the boundaries between different
compositional types of metamorphic rock represent sedimentary bedding or
not.
(Diğer bazı durumlarda ise, farklı bileşime sahip metamorfik kayaçların
arasındaki sınırların sedimanter tabakalanmayı temsil edip etmediği çok net
değildir.)
125
2. You pay for a ground investigation whether you have one or not.
(İster yapılsın, ister yapılmasın bir zemin araştırmasının bedelini ödersiniz.)
Not: Virgülden sonra kullanılan isim cümleciklerinin çevirileri normal çeviri gibi
yapılır.
Örnek: Pen plotters have been used a great deal in scientific resarch, where
results are often expressed in terms of graphs.
(Sonuçların genellikle grafik şeklinde ifade edildiği bilimsel araştırmaların
çoğunda kalemli çiziciler kullanılmıştır.)
12.3. ZARF CÜMLECİKLERİ
Zarf cümlecikleri ne zaman ?, niçin ?, nasıl ? vb. sorulara cevap verirler. Bazen
cümlenin başında bazen de sonunda yeralırlar. Genellikle zarf cümleciklerinin,
esas cümlecikten önce çevrilmesi uygundur.
12.3.1. Zaman (Time) Cümlecikleri
When
= -dığında, -dikçe, -ince, -dığı zaman, (i)ken
While/as
= -(i)ken, -irken, -idiğinde
Just as
= tam -(i)ken
Whenever
= (her) ne zaman, her zaman, her -dığında, (her) ne zaman -se
As soon as
= -er….-mez
As long as
= -dığı sürece, -(en)e kadar, -ince
So long as
= as long as ile aynı anlamdadır.
After
= -(dik)den sonra, -(mesi) ardından
Before
= -(me)den önce
Until / till
= -(ne) kadar, -(in)ceye kadar
By the time
= -e(ne) kadar, -ince, -diğinde
Every time
= her defa(sında), her zaman
Since
= -den beri, -den bu yana
Once
= bir kere, bir kere/bir defa….dı mı / ince….(-meye gör)
Now that
= (hazır) -mış iken, (hazır) göre (için), şimdi(artık) -diğine göre
No sooner
= henüz(daha) yeni -mıştı ki / -dikten hemen sonra
Teknik İngilizcede devrik cümleler pek kullanılmadığı için bu konu ele
alınmamıştır.
126
! Until: Belirtilen sürenin tümünün kapsandığı durumlarda kullanılır.
By the time: Belirtilen süreden daha önce de olabileceği durumlarda kullanılır.
! “ just as…….so = (tıpkı) gibi…..keza aynı şekilde ” anlamında kullanılır.
! “ as soon as ” yerine “ directly/immediately/the moment/once ” yapıları da
kullanılabilir.
Örnekler:
1. A special type of reverse fault is a thrust fault, which occurs when the fault
plane has a small dip angle.
(Ters fayın özel bir çeşidi olan bindirme fayı, fay düzlemi eğiminin küçük olduğu
durumda gelişmektedir.)
2. In the production of new materials by mining activities while projecting
the environment.......
(Çevreyi korurken, madencilik faaliyetleri aracılığıyla yeni malzemelerin
üretiminde.........)
3. The hydrogeologist should consider all alternatives before selecting one or
more sites for detailed exploration.
(Hidrojeolog, ayrıntılı arama için bir ya da daha fazla sahayı seçmeden önce tüm
alternatifleri dikkate almalıdır.)
4. Only after this information is obtained can a stability analysis be
performed.
(Bir duraylılık analizi sadece bu bilgiler elde edildikten sonra gerçekleştirilebilir.)
12.3.2. Yer (Place) Cümlecikleri
where
= -dığı yerlerde, yer, yerden
everywhere
= her yerde, her yere
wherever
= her nereye/nerede, her yere, -dığı her yer(de),
neresi / nerede olursa olsun
Örnekler:
1. Magnitude of earthquakes can be detected whereever they occur.
[(Her) nerede olursa olsun depremlerin büyüklüğü tespit edilebilir.]
2. Prior to seismographs, the epicenter was generally assumed to be the place
where damage was the greatest.
(Sismograflar icat edilmeden önce, hasarın en fazla olduğu yer merkez üssü
olarak kabul edilirdi.)
12.3.3. Durum (Manner) Cümlecikleri
as though / as if
= (sanki) -mış gibi
as
= gibi, -dığı gibi, -dığı biçimde
127
like
= gibi
the way
= gibi / şekilde
! “as if” yapısının kullanımında aşağıdaki uyuma dikkat ediniz.
Present + as if + ………past
Past
+ as if + ……...past perfect
! “ as if ” cümlelerinde “ was ” yerine bütün şahıslar için “were” kullanılır.
Örnekler:
1. We should be careful as though we are searching gold mine.)
(Altın madeni arıyormuşçasına dikkatli olalım.)
2. The limestone layers were layered as if they were arch.
(Kireçtaşı tabakaları kemer gibi kıvrımlanmışlar.)
! in(such) a way that / in (such) manner that
in the way (that) / in the manner that
in the belief that
on the assumption that
= gibi / şekilde
= gibi / şekilde
= inanarak
= varsayarak
12.3.4. Amaç (Purpose) Cümlecikleri
in order to
= -mek için
so as to
= -ecek şekilde / -mek için
so that
= -sın diye/-mesi için/için/amacıyla/niyetiyle/böylece/bu şekilde
in order that
= -sın diye / mesi için / -mek için
lest
= -mesin diye / -memesi için
for fear that
= -mesin diye / -memesi için
(Bu iki yapı olumlu görünmekle birlikte olumsuz anlamdadır.)
Aşağıdaki yapıları “amacıyla, düşüncesiyle,
çevirebiliriz.
for / with the reason that
with the purpose that
for the purpose of
with the object of
with the aim of
with a view to
Örnekleme:
* In order to present results clearly…
(Sonuçları açıkça göstermek için...)
128
gerekçesiyle,
için”
şekilde
12.3.5. Sebep (Reason) Cümlecikleri
Because / Since / As / For
= -diği için / -diğinden (dolayı) / -diğine göre
/ dolayısıyla / nedeniyle / sebebiyle
on account of (the fact that)
in view of
(the fact that)
because of
(the fact that)
owing to
(the fact that)
= sebebiyle/yüzünden/-den dolayı/in sayesinde
= sebebiyle/yüzünden/-den dolayı/in sayesinde
= sebebiyle/yüzünden/-den dolayı/in sayesinde
= sebebiyle/yüzünden/-den dolayı/in sayesinde
by virtue of
by reason of
due to
(the fact that)
(the fact that)
(the fact that)
= -e bağlı olarak / -den dolayı / sebebiyle
= -e bağlı olarak / -den dolayı / sebebiyle
= -e bağlı olarak / -den dolayı / sebebiyle
now that
seeing that
in that
= (artık), -den dolayı / -e göre / -dığına göre; mademki
= mademki/-e göre/sebebiyle/-den dolayı/-dığına göre
= -mesi açısından / yüzünden / -i açısından / -dığı için / çünkü
! “For” buradaki cümle başında kullanılmaz.
! Genelde “because” ile başlayan cümlecikler esas cümlecikten sonra gelir.
! “Because” yapısından sonra cümle gelir oysa “because of” dan sonra isim gelir.
! “in that” sadece cümle içinde kullanılır.
Örnek: The coal mining has many difficulties because of the complicated
geological structure of the area.
(Sahanın jeolojik yapısının karmaşık olması nedeniyle kömür madenciliğinde
birçok zorluklar vardır.)
12.3.6. Zıtlık ve Karşıtlık (Contrast / Consession) Cümlecikleri
Although / though
= -e(-mesine) rağmen, her ne kadar -ise de/ -dığı halde
While
= -e karşın/-e rağmen/-dığı için/oysa/-dığı halde/ karşın
however
= bununla birlikte
even through / even if
= -sa bile/dahi/her ne kadar -se de/hatta -e rağmen/bile
whereas
= oysa / -ise de
unlike
= -in aksine /-den farklı olarak
notwithstanding
= karşın / her ne kadar
no matter (that)
= karşın
for all (that)
= karşın
in spite of / despite (the fact that) = -e rağmen / karşın
129
! ingoring the fact that,
discounting the fact that, gibi yapılar “bir tarafa bırakırsak; ….-mamakla
beraber” şeklinde çevrilir.
! Aynı anlamda olmalarına rağmen “Although” dan sonra cümlecik gelirken, “in
spite of” ve “despite” den sonra ya bir isim veya bir fiilin fiil-ing yapısı gelir.
Not: However + sıfat / zarf = (her) ne kadar -se de / -(er)se….-sin
Örnekleme:
* However carefully we do…..
(Ne kadar dikkatli yaparsak yapalım)
* However small it is…..
(Ne kadar küçük olursa olsun / her ne kadar küçük olsa da)
Not: No matter + Question Word
Çeviri: Question word + olursa olsun
No matter
who
- kim olursa olsun
what
- ne olursa olsun
which
- hangisi olursa olsun
where
- nerede olursa olsun
whose
- kimin olursa olsun
how
- nasıl / ne kadar olursa olsun
Örnekleme:
* No matter how fast a fault moves.
(Bir fay ne kadar hızlı hareket ederse etsin.)
* No matter which method is used.
(Hangi yöntem kullanılırsa kullanılsın.)
* No matter where the seismograph is located.
(Sismograf nereye yerleştirilirse yerleştirilsin.)
Örnek: No matter how simple or complex the data processing operation is,
the final results must be made available in form usable by engineers.
[Veri işleme işlemi, ne kadar basit veya karmaşık olursa olsun, son sonuçlar
(sonuç değerler), mühendisler tarafından kullanılabilir şekilde mevcut olmalıdır.]
! “However” ve “No matter + Question Word” yapıları anlamca aynıdır.
Bunların dışında “regardless (of ) ” yapısı da aynı anlamda kullanılabilir.
Örnek: Regardless (of) what the quality is, the prices at Geodrilling co. are
very reasonable.
(Kalitesi ne olursa olsun Geodrilling firmasındaki fiyatlar çok uygundur.)
130
12.3.7. Şart (Condition) Cümlecikleri (Bkz. 7.Bölüm)
12.3.8. Derece ve Kıyaslama Cümlecikleri (Bkz. 6.Bölüm)
12.3.9. Sonuç (Result) Cümlecikleri
so + sıfat + that
= öyle (o kadar / o denli) …..ki
so + zarf + that
= öyle (o kadar / o denli)……bir şekilde / tarzda …ki
such + sıfat + isim + that = öyle (o kadar / o denli)……bir……ki
Not:
i) such + a / an + sıfat + tekil sayılabilir isim + that…..(kullanımı daha
yaygındır)
ii) so + sıfat + a/an + tekil sayılabilir isim + that
Örnek: It was such an interesting mineral that…
It was such interesting a mineral that….
(Öyle ilginç bir mineraldi ki…..)
Not: “such …..that” veya “so….that” yapıları “therefore” ile de yapılabilir.
Özellikle zorluk çekilen çevirilerde bu yöntem kullanılabilir.
Örnekler:
1. Some rocks have such high strength that they are used in constructing
works.
(Bazı kayaçlar öyle yüksek dayanıklılığa sahiptirler ki, inşaat işlerinde
kullanılırlar.)
2. Some rocks have high strength. Therefore, they are used in constructing
works.
(Bazı kayaçların yüksek dayanıklılığı vardır. Bu yüzden inşaat işlerinde
kullanılırlar.)
12.3.10. Dışlama (Exception / Exclusion) Cümlecikleri
except (that)
excepting (that)
except for the fact that = hariç / -den başka / haricinde / -ın dışında
exluding
/ -yi hesaba katmazsak / saymazsak
apart from
save that
regardless of = -i göz önüne almaksızın / -ni düşünmeksizin / düşünmeden
! “ except that ”
“ save that ” yapıları “ …-memekle beraber ” şeklinde çevrilebilir.
131
Diğer Dışlama Yapıları
with the exception of
exclusive of
ignoring
omitting
barring
not considering
without regard to
other than
12.3.11. Sınırlama (Limitation) Cümlecikleri
As (so) far as
= kadarıyla / -e göre
To the extend / for all = kadarıyla / -e göre
Örnek: As far as / To the extent / For all I know, nearly %90 of plutonic
rocks within the continental crust are made of granites.
[Bildiğim kadar(ıyla), granitler kıta kabuğunda yer alan plütonik kayaçların
yaklaşık %90’ını oluşturur.]
132
13. ÖZEL NOKTALAR
A. ÇEŞİTLİ YAPILAR
1. “MAKE” FİİLİNİN KULLANIMI
a) to make = “yapmak” fiili
Örnekler:
1. Our professor makes serious preparations before starting geological
surveys in the field.
(Profesörümüz, sahada jeolojik incelemelere başlamadan önce ciddi hazırlıklar
yapar.)
2. A soil mechanics expert must make necessary experiments in the
laboratory in order to reach right results.
(Bir zemin mekaniği uzmanı, doğru sonuçlara ulaşmak için laboratuarda gerekli
deneyleri yapmalıdır.)
b) make + nesne + fiil
Örnekler:
1. Water makes the rocks wear.
(Su, kayaçları aşındırır.)
2. Temperature makes some minerals dissolve.
(Sıcaklık, bazı mineralleri çözündürür.)
c) causative - to make (aktif)
i) make + nesne + comparative
Örnekler:
1. Geological load makes the rocks stronger.
(Geological load strenghtens the rocks.)
(Jeolojik yük, kayaçların dayanıklılığını arttırır.)
2. Cooling makes the lavas harder.
(Cooling hardens the lavas.)
(Soğuma, lavları sertleştirir.)
ii) make + comparative + nesne
1. Air photographs enable us to make faster geological surveys.
(Hava fotoğrafları, bizim jeolojik incelemeleri daha hızlı yapmamızı sağlar.)
d) causative - to make (pasif)
Örnek: Soil can be made stronger by using improvement techniques.
(Zemin, iyileştirme yöntemleri kullanılarak daha da sağlamlaştırılabilir.)
133
e) “made of” ve “made from” arasındaki fark
Anlam olarak ikisi de “-den yapılmak ” demektir. Fakat, eğer bir şeyin
hammaddesi o şeyde görülebiliyorsa “made of”; yok eğer görülemiyorsa “made
from” kullanılır
f) “to make” fiili ile oluşturulan fiil yapılarını yorum yaparak Türkçeye
çevirebiliriz.
to make trouble
= sorun oluşturmak (sorun yaratmak, sorun yapmak)
to make progress
= ilerleme kaydetmek / gelişme sağlamak
to make difficult
= zorluk çıkarmak (zorluk yapmak)
to make attempt
= girişimde bulunmak
to make a profit
= kar etmek
to make a demand
= talepte bulunmak
to make a proposal
= bir öneride bulunmak
to make an effort
= çaba göstermek
to make an attempt
= girişimde bulunmak
to make the right decision = doğru karar vermek
g) “make” fiili aktif halde “to” almaz, pasif halde alır.
* Geologist’s hammer was made to tear the rocks into pieces.
(Jeolog çekici, kayaçları parçalara ayırmak için yapılmıştır.)
2. “NEED” KELİMESİNİN KULLANIMLARI
a) “Need” kelimesinin iki anlamı vardır;
Fiil olarak need
= ihtiyaç duymak
Yardımcı fiil olarak need
= mecbur olmak
Yardımcı fiil genellikle olumsuz ve soru cümlelerinde kullanılır.
Örnekler:
1. If you want to see the results of what you are doing in this experiment, you
will need an expert.
(Bu deneyde yaptıklarının sonuçlarını görmek istersen bir uzmana ihtiyacın
olacak.)
2. In this project, we need a lot of time, if time is limited we need not start.
(Bu projede, çok zamana ihtiyacımız var. Eğer zaman sınırlıysa başlamaya gerek
yok.)
! “need no” ile “must not” farklıdır. “need not” yapısında bir işlevin seçimi söz
konusudur.
134
! needn’t = don’t have to = don’t need yapıları anlamca faklıdır.
b) “need + Fiil-ing” = -ilmeye ihtiyacı olmak
Bu yapı, anlamca pasiftir. Eşdeğer yapısı : “need to verb-ed” dır.
Örnekler:
1. The geological data needs to be checked.
(Jeolojik verilerin kontrol edilmesi gerekiyor.)
2. T76 core barrel needs to be changed early in the morning.
(T76 karotiyerin sabah erkenden değiştirilmesi gerekiyor.)
c) “to be in need of + Fiil-1” = -e ihtiyacı olmak / sıkıntısı (nda) olmak
* Sismograph needs repairing.
* Sismograph needs to be repaired.
* Sismograph is in need of repair.
(Sismografın tamire / tamir edilmeye ihtiyacı var.)
d) need not have (needn’t have) = -memeli/gereği yoktu
Gerekmediği halde yapılmış işleri anlatır. Gereği yokken boşu boşuna yapılmış
eylemler için kullanılır. Diğer bir ifade ile geçmişte olmuş, fakat olmasına gerek
olmayan bir şeyi ifade eder.
e) if need be = if it is necessary (Gerekirse)
as the need arise = whenever it is necessary (Gerek olduğunda)
3) “MEANS” KELİMESİNİN KULLANIMLARI
Bu kelimenin iki ayrı kullanımı vardır.
a) İsim olarak; “vasıta, araç, yol, imkan” anlamında:
Örnekleme:
* Some means such as GPS
(GPS gibi bazı araçlar)
Örnek: A means of drilling granitic rocks faster is to use gage protected
tricone rock bit.
(Granitik kayaçları daha hızlı delmenin bir yolu, çap korumalı üç konili kaya
matkabı kullanmaktır.)
b) “Means” kelimesi fiil olarak simple present tense’i gösterir. “Demek,
anlamına gelmek, ifade etmek” anlamlarında kullanılır. Ayrıca “It means
that…..” yapısında da kullanılır.
* Solidification process means that viscosity of magma has been reducing.
(Katılaşma süreci, magmanın akışkanlığının azaldığı anlamına gelir.)
135
! “mean” hem sıfat hem de isim olarak “orta” veya “ortalama” anlamında da
kullanılır.
4) GEÇİŞLİ (ETKEN) VE GEÇİŞSİZ (EDİLGEN) FİİLLER
Çeviride, fiilin etken mi edilgen mi olduğunu görmek önemlidir. Birçok fiilin hem
geçişli hem de geçişsiz hali vardır. Nesne alan fiiller geçişli (transitive verb),
almayan filler geçişsiz fiilerdir(intransitive verb).
to move
: hareket etmek(geçişli) / hareket ettirmek (geçişsiz)
to repeat
: tekrarlamak (geçişli) / tekrarlanmak (geçişsiz)
Örnek: When we heat an object its temperature rises.
(Bir cismi ısıttığımızda sıcaklığı artar.) (rises: geçişli)
The heat rises the temperature.
(Isı, sıcaklığı arttırır.) (rises: geçişsiz)
5) “HEM SIFAT HEM FİİL” VEYA “HEM İSİM HEM FİİL” OLARAK
KULLANILAN KELİMELER
open
: açık (sıfat) / açmak (fiil)
transfer
: nakil (isim) / nakletmek (fiil)
Örnekler:
1. The GPS was broken. (sıfat)
(GPS bozuktu.)
The GPS was broken because of the accident. (fiil)
(GPS kaza yüzünden bozulmuştu.)
2. The weathering of rocks are caused by environmental effects. (isim)
(Kayaçların bozunmasına çevresel etkiler neden olur.)
The rocks weather because of environmental effects. (fiil)
(Kayalar çevresel etkiler nedeniyle bozunur.)
6) “SURETTE / TARZDA / ŞEKİLDE / BİÇİMDE / YOLLA” ANLAMI
VEREN YAPILAR
In such a way / manner / fashion + ( so ) as to + Fiil-1
In a way / manner / fashion + to + Fiil-ing
Yukarıdaki yapılar “ -ecek şekilde / -ecek tarzda” çevrilir.
Diğer yapılar:
in the different way / the same manner = farklı şekilde / aynı şekilde
much the same way / manner = aşağı yukarı/takriben aynı/benzer şekilde
just the same way / manner = tıpkı aynı şekilde
Örnek: Gypsum forms in such a same way as halite forms.
(Alçıtaşı, kayatuzunun oluştuğu şekilde oluşur.)
136
7) “NO” VE “NOT” İLE BAŞLAYAN CÜMLELER
Bu yapının çevirisinde genelde ana fiil olumsuz yapılır.
Örnek:
1. No mineral is unimportant.
(Hiçbir mineral / minerallerin hiçbiri önemsiz değildir.)
2. No liquid can pass through clays.
(Hiçbir sıvı killerden geçemez.)
3. Not all rocks show same reactions to weathering effects.
(Her kayaç bozunma etkilerine aynı tepkiyi göstermez.)
8. “WITHOUT” KELİMESİNİN KULLANIMI
“Without”, zarf olarak “dışarıda / dıştan”, edat olarak ise “-in başında /
haricinde” anlamında kullanılır.
1. Kalıp: without + isim = -sız, -siz, olmadan*
without + gerund ( Fiil-ing ) = -meden, -meksizin
*
Aynı yapı “with no” = -sız, -siz, olmayan” şeklinde de kullanılır.
Örnekler:
1. It’s difficult to identify rock samples without knowing petrography.
(Petrografiyi bilmeden kayaç örneklerini tanımlamak zordur.)
2. I never go for geological surveying without my hammer.
(Jeolojik incelemeye asla çekiçsiz çıkmam.)
2. Kalıp: without = If there were no…..
Örnek: If there were no drilling technology, the production of geothermal
fluid is impossible.
(Sondaj teknolojisi olmaksızın, jeotermal akışkan üretimi imkansızdır.)
3. Kalıp:
…., and that without + Fiil-ing + isim = hem de (hiç) sız / olmadan
Örnek: …., and that without having a risk
(Hem de hiç risk almadan….)
9) ….THAT / THOSE + OF / IN…..
Örnekler:
1. The physical appearance of rock is different than that under microscope.
(Kayacın fiziksel görünümü, mikroskop altındaki görünümünden farklıdır.)
2. Rock-forming is much more complex than that of the earthquake.
(Kayaç oluşumu, deprem oluşumundan daha karmaşıktır.)
137
3. The properties of igneous rocks are different from those of sedimentary
rocks.
(Magmatik kayaçların özellikleri, sedimanter kayaçların özelliklerinden farklıdır.)
10) “ FAIRLY ” İLE “ RATHER ” ARASINDAKİ FARKLAR
fairly
rather
olumlu
olumsuz
yeterli, kafi
azla, aşırı
karşılaştırmalarda kullanılmaz
kullanılır
renklerde kullanılmaz
kullanılır
! “fairly” renkleri ifade etmek için sadece “light” ve “dark” ile kullanılır.
11) BAZI SIFATLARIN “AS” YAPISI İLE ZARF YAPILMASI
Örnekleme:
as poor (poorly)
= yetersiz olarak, kötü bir şekilde
as normal (normally)
= genellikle, normal olarak, normalde
as good (goodly)
= çok büyük, önemli
as bad (badly)
= şiddetli bir şekilde, pekçok, çok
12) “OLARAK” ANLAMINA GELEN YAPILAR
“as”
Örnek: as an engineer
= bir mühendis olarak
“for” Örnek: for the first / second time
= ilk defa / ikinci olarak
“with” Örnek: with the completely finished
= tamamen bitmiş olarak
13) BİR CÜMLEDE ÖZNE YERİNE YER ZARFI BULUNMASI
Bu tür yapılarda, fiil olarak “to be” fiili kullanılır; fakat “was, were” varmış gibi
çevrilir.
Örnekleme:
* On the table is geologic map.
(Jeolojik harita, masanın üstündeydi.)
* In the file boring logs was not the experiment results.
(Sondaj logları dosyadaydı, deney sonuçları yoktu.)
14) SIFATTAN SONRA “AS” KULLANIMI
Bu tür yapılar “-e rağmen” şeklinde çevrilir.
Örnekleme:
* Well-informed as he is = Bilgili olmasına rağmen
138
* Try as he would, he could not succeed = Denemesine rağmen başaramadı.
15) “ONE” VE “ONES” KULLANIMI
Örnekler:
1. Both bored piles and stone columns can be used in soil improvement.
(Hem forekazıklar hemde taşkolonlar zemin iyileştirmede kullanılabilir.)
2. Some of the coal bands are thick but some are thin.
(Kömür bantlarının bazıları kalın bazıları incedir.)
3. Although technology solves many problems, it can also create many new
ones. In first place, new technology is necessary to correct the harmful effects
of previous technology.
(Teknoloji birçok problemi çözmesine rağmen, bir çok yeni problemde oluşturur.
Birinci planda yeni teknolojinin, önceki teknolojinin zararlı etkilerini düzeltmesi
gereklidir.)
4. Igneous rocks generally have a higher strength than sedimantery ones.
(Magmatik kayaçlar, genellikle sedimanter kayaçlardan daha yüksek dirence
sahiptir.)
! “One” kelimesi özne olarak kullanılırsa “bir kimse, biz, insanlar” diye
çevrilebilir.
Örnekler:
1. As the engineers practice ones’ skills increases.
(Mühendislerin becerileri, pratik yaptıkça artar.)
2. Geologist is the one who tries to learn and tell the Earth.
(Jeolog, Yeri anlamaya ve anlatmaya çalışan kişidir.)
3. Geotechnical engineer is the one who makes geotechnic investigations and
prepares their reports which will be base to projecting of engineering
structures.
(Jeoteknik mühendisi, mühendislik yapılarının projelendirilmesine esas teşkil
edecek olan jeoteknik etüdleri yapan ve raporunu hazırlayan kişidir.)
16) “TO BE” FİİLİ, BİR DURUM GÖSTERMEYİP BİR DAVRANIŞ
GÖSTERİRSE “CONTINUOUS TENSE” KULLANILIR.
Örnek: MTA is always making geological surveys.
(MTA, sürekli olarak jeolojik incelemeler yapıyor.)
17) ÇEŞİTLİ ZAMAN İFADELERİNİN KULLANIMI
i) “last” tekil isimlerin önüne; “ago” çoğul isimlerin sonuna gelir.
last week
= geçen hafta
five weeks ago
= beş hafta önce
139
ii) two years ago 1993 (1991’e denk gelir.)
two years before 1993 (1993’den önce fakat ne zaman kesin belli değil.)
iii) from 1995 to 1996 [1996 ocağına kadar (1996 dahil değil)]
from 1995 into 1996 (1996 ortalarına doğru)
from 1995 through 1996 [1996’nın sonuna kadar (1996 dahil)]
18) NO LONGER (NOT ….ANYMORE) = ARTIK, DAHA FAZLA
* cümle içerisinde
: no longer
* cümle sonunda
: not …any more / any longer
Bu yapılar cümleye olumsuz anlam katar.
Örnekler:
1. This compass works no longer.
(Bu pusula artık çalışmaz.)
2. We will no longer continue this study.
(Bu çalışmaya artık devam etmeyeceğiz.)
19) “OF” İLE BAŞLAYAN CÜMLE VE KELİMELER
Genel olarak “during” (süresince, esnasında) veya “among” (arasında, içinde)
anlamında çevrilir.
Of late,
= Son zamanlarda
Of old
= Eskiden
Of oneself
= Kendiliğinden
Of late year,…
= Geçen yıl süresince, geçen yıllarda
Of all application,…
= Bütün uygulamalar
Of these examples
= Bu örnekler arasında
! The comparative + of + two + isim = Of the + isim + …….+ comparative
* First ones the complexer of the two models.
* Of the two models, first one is the complexer.
(İki model arasında birincisi daha karmaşıktır.)
! İki veya daha fazla nesne varsa cümle superlative (üstünlük) yapı ile yapılır.
* Of the three hammer, blue one is the most fascinating.
(Üç çekiç arasında mavi olanı, en çekici olanıdır.)
Of three geotechnical models, second one is the practicest.
(Üç jeoteknik model arasında ikincisi en pratiğidir.)
140
20) “THE” İLE TOPLULUK İSMİ YAPMA
poor = fakir
The poor = fakirler
rich = zengin
The rich = zenginler
Turk = Türk
The Turk = Türkler
press = basın
The press = basın mensupları
21) İSİMLERDEN SONRA GELEN “OVER” KELİMESİ
Bu tür yapılarda “over” kelimesi “üzerinde, nazaran, oranla, kıyasla”
anlamında kullanılır.
* Metamorphic rocks over igneous rocks.
(Magmatik kayaçlara nazaran metamorfik kayaçlar)
* Effect over rock.
(Kayaç üzerindeki etki)
22) “IN” EDATININ KULLANIMI
* In the form = şekildeki
Diğer kullanımları:
in cash
= peşin olarak
in dolars
= dolar olarak
in writing
= yazı ile / yazılı olarak
in series = seri olarak
in volume
= hacimce
in number
= sayıca / sayı itibariyle
in Farad
= Farad olarak / Farad cinsinden
Örnekler:
1. The Earth is always in motion.
(Yer daima hareket halindedir.)
2. I have one book about Geotechnical Drilling.
(Jeoteknik sondaj hakkında bir kitabım var.)
3. Groundwater usually travels in a harmonic way to topograhy.
(Yeraltısuyu, genellikle topoğrafyaya uyumlu olarak hareket eder.)
23) “FOR” EDATININ KULLANIMI
Çeşitli anlamları, sıfır değerli (çevirmeden), -nın, -de, ilgili, ait, -e göre, elverişli /
uygun, yüzünden, -ın şeklinde verilebilir. Fakat, cümlenin akışına göre özel
anlamlar da vermek mümkündür.
141
Örnekleme:
* Some of the reasons for underdeveloped
(Azgelişmişliğin sebeplerinden bazıları)
* For sedimentary rocks which are clastic.
(Kırıntılı sedimanter kayaçlarda)
* Mineral types for igneous rocks.
(Magmatik kayaçların mineral tipleri)
* For the SPT results.
(SPT deney sonuçlarına göre)
* For clay type soils.
(Kil türü zeminler için)
* For soils impossible to liquidify.
(Sıvılaşma ihtimali olmayan zeminlerde)
Örnekler:
1. Strata provide a basis for reconstructing Earth history and past surface
environments.
(Tabakalar, Yer tarihini ve geçmiş yüzey şartlarını tekrar yapılandırmak için bir
temel sağlar.)
2. A formation is a fundamental rock unit for field mapping distinguished on
the basis of its distinctive physical characteristics and named for a
geographic locality.
(Formasyon, belirgin fiziksel özelliklerine dayanarak ayırdedilen ve coğrafi
yöreye göre adlandırılan arazinin haritalanmasında kullanılan temel kayaç
birimidir.)
3. Rubidium-strontium (87 Rb / 87 Sr) and uranium-lead dating techniques are
most useful for dating very old rocks.
[Rubidyum-stronsiyum (87 Rb / 87 Sr) ve uranyum-kurşun yaş tayini teknikleri, çok
eski kayaçların yaş tayininde en faydalı olanıdır.]
24) AS DO / DOES….. VEYA AS…DO / DOES
Örnekler:
1. Metamorphism in rock is in the same way as cooking meat in the oven.
(Kayaçtaki metamorfizma, etin fırında pişmesine benzer.)
2. Alluviums with block may cause similar drilling difficulties as alluvium
does.
(Bloklu alüvyonlar, alüvyonlarda olduğu gibi benzer sondaj güçlüklerine yol
açabilir.)
142
3. Many geologists believes that petroleum will extinct one day as many living
creatures do.
(Pek çok jeolog, birçok canlı türü neslinin tükendiği gibi petrolün de birgün
tükeneceğine inanır.)
25) “ONLY” KELİMESİNİN KULLANIMLARI
“Sadece, yalnız ” anlamına gelen “ only ” zarfı niteleyeceği kelimenin başına
getirilir. Aşağıdaki örnekte“ only ” zarfının <With this method we determined
only the ages of the rocks.> cümlesinde kullanıldığı yere göre vurguladığı
anlamları açıklamıştır.
Örnekleme:
* With this method we determined only the ages of the rocks.
[Bu yöntemle sadece kayaçların yaşını (başka birşeyi değil) belirledik.]
* With this method we determined the ages of the rocks only.
[Bu yöntemle kayaçların yaşını belirleyebildik, sadece (başka birşey yapamadık.)]
* Only with this method we were able to determine the ages of the rocks.
[Sadece bu yöntemle (başka bir yöntemle değil) kayaçların yaşını belirleyebildik.]
* With this method we were only be able to determine the ages of the rocks.
(Bu yöntemle kayaçların yaşını sadece belirleyebildik.)
Örnekler:
1. First geologists working in the field determined only the geological
structure.
(Sahada çalışan ilk jeologlar sadece jeolojik yapıyı belirlediler.)
2. Some mining companies are interested in only marble export.
(Bazı madencilik şirketleri sadece mermer ihracatıyla ilgilenir.)
! “Only” kelimesinin “yalnız, tek” şeklinde anlamları da vardır.
1. The only method known.
(Bilinen tek yöntem)
2. The only thing we can do is to wait.
(Yapabileceğimiz tek şey beklemektir.)
26) VİRGÜLDEN SONRA KULLANILAN (YA CÜMLE SONUNDA VEYA
CÜMLE ORTASINDA) YAPILARIN ÇEVİRİSİ
….., such as….. = ….. gibi
….., studying / studied = …., incelenen
….., usually caused by fault
(genellikle fayın sebep olduğu)
…., including structural geology
(yapısal jeoloji dahil)
143
….., with poorly defined boundaries
(kötü belirlenmiş sınırları olan / sınırlara sahip olan)
27) ….OF….TO / FOR / WITH / VERSUS = -IN….-E / İLE / KARŞI
Bu tür yapılarda önce “of” lu kısım, sonra diğer yapı çevrilir.
* Transport of sediments with river.
(Sedimentlerin akarsuyla taşınması.)
* the separation of salt from sand
(Tuzun kumdan ayrımı / ayrılması)
* Travel of S and P waves in Earth’s different layers.
(S ve P dalgalarının yerin değişik katmanlarında yol alması.)
* Comparison of the rectangular form to the triangular form.
(Dikdörtgen şeklin üçgen şekli ile karşılaştırılması)
Örnekler:
1. There is not a very big difference of geotechnical investigation report to
the engineering geology report.
(Jeoteknik etüd raporuyla, mühendislik jeolojisi raporu arasında çok büyük
farklılık bulunmamaktadır.)
2. Stress is the rate of applied force to the area.
(Gerilme, uygulanan kuvvetin alana oranıdır.)
28) “OF” KELİMESİNİN KULLANIMLARI
* Junction of very different geographical regions.
(Çok farklı coğrafi bölgelerin kesişim noktası)
* Disposal of solid wastes
(Katı artıkların bertarafı)
* Basis of probabilistic method
(Olasılık esaslı yöntem temeli)
* The sub-systems of the Earth system
(Yer sisteminin alt sistemleri)
29) “TO BE” YAPISININ ÇEŞİTLİ KULLANIMLARI
Fill + to be + isim = İsim + olduğu + fiil
İsim + to be + Fiil-3 = Fiil + -ılacak + isim
Fill + to be + Fiil-3 = Fiil + olduğu + Fiil-3 (Fiil aktif ise Fiil -mesi)
Örnekleme:
* Tend to be explosive
(Patlayıcı olma eğilimindedir.)
144
* Ocean-water conditions to be reconstructed
(Yeniden yapılanacak okyanus-su koşulları)
* Procedures to be followed
(Takip edilecek prosedür)
* The losses are to be considered
(Kayıplar gözönüne alınacaktır.)
Örnekler:
1. The selected site is considered to be suitable for landfill construction.
(Seçilen alanın, tesis inşasına uygun olduğu görülmüştür.)
2. In the ore forming processes, there are a number of effective physical and
chemical factors, which are difficult to be treated separately.
(Cevher oluşum süreçlerinde etkili olan, birbirinden ayrılması zor olan birçok
fiziksel ve kimyasal faktör vardır.)
3. Since the specific gravity of surficial rocks is known to be on the order of
2.7 to 3, higher specific gravities are implied at greater depths.
(Yüzeydeki kayaların spesifik gravitesinin 2,7-3 arasında olduğu bilindiğinden,
daha yüksek spesifik graviteler daha büyük derinliklerde ifade edilir.)
4. Some sandstones (particularly quartzite) may appear to be crystalline as a
result of being relatively fine grained and well cemented or as a result of
recrystallization.
[Bazı kumtaşları (özellikle kuvarsit) rölatif olarak ince taneli, iyi çimentolu
olmaları sonucunda veya tekrar kristallenmiş olmaları sonucunda kristalin olarak
gözükebilirler.]
5. Many metamorphic rocks retain sufficient of their primary sedimentary or
igneous features to be given sedimentary or igneous names.
(Metamorfik kayaçların pek çoğu birincil sedimanter veya magmatik birçok
özellik taşıdıkları için bunlara sedimanter veya magmatik isimler verilebilir.)
! “Sıfat” işlevi gören yapının örneği aşağıda verilmiştir.
Örnek: Seismic intruments allow an objective, quantitative measurement of
earthquake magnitude to be made.
(Sismik cihazlar, deprem büyüklüğünün nesnel ve sayısal ölçümünü sağlarlar.)
30) SIKLIK ZARFLARI (ADVERB OF FREQUENCY)
once
= bir kere; bir defa; bir kez
twice
= iki kere; iki defa
three times
= üç kere; üç defa
five times
= beş kere; beş defa
ten times
= on kere; on defa
145
31) “WITH” KELİMESİNİN KULLANIMLARI
“With” kelimesi, “ile, beraber, -lı, -li, -olan, sebebiyle, -de, da, -dikçe, -e, rağmen,
-e göre” gibi anlamlarda çevrilebilir.
* with + isim + Fiil-1 = Fiil -olduğuna göre
Örnek: With significant biological changes that include mass extinction
(Kütle halinde ortadan kalkmayı içeren dikkate değer biyolojik değişimler.)
* with ….X…what it is / they are = X’ler bu durumdayken
Örnek: With the basin what it is,….
( Havza bu durumdayken,….)
Örnek: With the conditions what they are……,
( Şartlar bu durumdayken…..)
Fiil-ing = -ince, -den dolayı, -mekte iken
* with + isim + to yüklem = -dığı için, var iken
Örnek: With so many problems to solve,….
(Çözülecek / çözülmesi gereken o kadar problem varken, ….)
32) “TO DIFFER” VE “DIFFERENT” KULLANIMI
“differ”, fiildir ve “farklı olmak” anlamında kullanılır.
“different ” sıfattır ve “farklı” anlamında kullanılır.
Örnek: A (differs) / (is different) from B in certain respect and ways.
(A, belirli konular bakımından ve yönlerden B’den farklılık gösterir.)
Örnek: A differs / is different from B from the point of view of performance.
(A performans bakımından B’den farklılık gösterir / farklıdır.)
33) FİİL-EDAT BİLEŞİMLERİ (VERB-PREPOSITION)
Bu tür yapılar, çeviride çok dikkat gerektirir. Zira, fiilden sonra kullanılan edatın
kendi anlamı çoğu kez kaybolmuştur. Aşağıda bazı örnekler verilmiştir.
allow for
= göz önünde tutmak (“izin vermek” anlamında değildir.)
stand for
= temsil etmek
consist for
= -den oluşturmak
sure of
= -den emin olmak
certain of
= -den kuşkusu olmamak
subject of
= -e maruz kalmak
succeed in
= -ı başarmak
suprised at
= -den hayrete düşmek
146
34) TEKNİK İNGİLİZCEDE KULLANILAN BAZI MATEMATİKSEL
İFADELER
i)
This rectangular prism has a width of 3.0 cm
This rectangular prism is 3.0 cm in width.
The width of this rectangular prism is 3.0
It is 3.0 wide.
(Bu dikdörtgen prizması 3 cm genişliğindedir.)
(Bu dikdörtgenler prizması, genişlik bakımından 3 cm’dir.)
(Bu dikdörtgenler prizmasının genişliği, 3 cm’dir.)
(O, 3 cm genişliğindedir.)
ii)
five by five = beşe beş matrix
two to two = ikişer ikişer
five by ten = ona beş (ebat bakımından)
80 columns by 24 lines = 80 sütuna 24 satır
one in ten / two in five = onda bir / beşte iki
three eights of a mile = bir milin sekizde üçü
104 = ten to four
iii) The usual values are 0.65 to 0.75.
(Bilinen değerler ya 0.65 veya 0.75’dir.)
iv) Tarih Yazılışları ( 5 haziran 1998 )
5 July 1998
The fifth of July 1998
July, the fifth 1998
v)
a power of 100 MVA
a power more than 100 MVA
a power less than 100 MVA
a power between 100 and 200 MVA
= 100 MVA’lık bir güç
= 100 MVA’dan daha fazla
= 100 MVA’dan daha az güç
= 100 ile 200 MVA arasında bir güç
35) BAĞLAÇ KULLANIMI
Bağlaçlar, kelime / kelime gruplarını veya cümleleri birbirine bağlarlar. Burada,
birkaçı ele alınacaktır.
both…………….and =hem………………hemde/gerek………………..gerek(se)
147
either…………..or = ya………………..yada/ister………………………ister(se)
neither………….or = gibi………....o da
as well …………so = gibi; -de, -da; ilaveten, -dığı kadar
otherwise
= aksi taktirde
not only…………but also / not only……but………also
sadece……değil, aynı zamanda……….de
yalnız o değil(olumsuz), ayrıca o da (olumlu)
Örnekler:
1. Dams are used not only for supplying water but also for generating
electricity.
(Barajlar, sadece su toplamak için değil aynı zamanda elektrik üretmek içinde
kullanılır.)
2. Not only in the present but in the future.
(Sadece, şimdi değil gelecekte de.)
3. Both the dissolved and suspended materials can be later deposited as
sediment and eventually become sedimentary rock.
(Hem çözünmüş ve hem de asılı olan malzemeler, sonradan sediman olarak
depolanabilir ve sonunda sedimanter kayaç olurlar.)
4. The amlified signal is then digitized, and either recorded (in the case of
aircraft-based systems) or transmitted to a ground satellite-receiver station.
[Güçlendirilen sinyal daha sonra sayısallaştırılır veya kaydedilir (uçak üzerindeki
sistemlerde) veya yeryüzü uydu alıcı istasyonuna aktarılır.]
5. Turkiye has not been explored in the real sense for energy resources as
well as other ore deposits.
(Türkiye, diğer madenler için olduğu gibi, enerji kaynakları bakımından da henüz
tam anlamıyla araştırılmış değildir.)
6. A gas have neither a define shape nor a define volume.
(Gazın ne belirli bir şekli ne de belirli bir hacmi vardır.)
7. Just as the number of men engineer is growing larger, so is the number of
women engineer.
(Erkek mühendislerin sayısı artarken kadın mühendislerin sayısı da artmaktadır.)
8. The experimental results was as well as we had expected.
(Deneysel sonuçlar, umduğumuz kadar iyiydi.)
36) ÇEVİRİDE GÜÇLÜK ÇEKİLEN BAZI FİİL KULLANIMLARI
* lie = bulunmak / uzanmak
Örnekler:
* act on = tesir etmek
148
* Follow = takip etmek, izlemek, sonucu olmak, uymak, anlaşılmak, çıkmak
* refer to = ifade etmek / bahsetmek / indirmek
* lead to = -e götürmek, -e yöneltmek
* treat = davranmak, nazara almak, tahlil etmek, konu etmek, işlemden geçirmek
* tend to = -e çalışan / -e yöneltmek
* try = çalışmak, denemek, çaba sarfetmek
try to Fiil-1 : “çalışmak / girişimde bulunmak / çaba sarfetmek” anlamında try +
Fiil-ing
Örnek:
Engineers tried to solve the problem.
(Mühendisler, problemi çözmeye çalıştılar.)
Engineers tried solving the problem.
(Mühendisler, problemi çözmeyi denediler.)
37) “TO BE” + OF + İSİM
Çeviride, isim sıfat gibi düşünülerek çevrilir. Diğer bir yöntem de has / have
anlamında çevirmektir.
Örnekleme:
* A reliable assesment of earthquake hazard in Istanbul and the Marmara
region is of major importance for preparing these places for any future
earthquakes.
(İstanbul ve Marmara Bölgesi’ndeki güvenilir deprem hasarları tahmini bu
bölgeleri depreme hazırlamak için büyük öneme sahiptir.)
Örnekler:
1. It must be of rugged design.
(Sağlam yapılı olmalıdır.)
2. G1 is equal to G3 but is of opposite polarity.
(G1, G3’e eşit fakat zıt işaretlidir.)
3. These two faults are of the same basin but of a difference size.
(Bu iki fay, aynı havzada fakat farklı boyuttadır.)
4. Natural hazards are of great importance on casualties and economic losses
in Turkey.
(Türkiye’deki ölümler ve ekonomik kayıplarda doğal afetler büyük öneme
sahiptir.)
149
38) “FİİL-ING” VE “FİİL-ED” İLE YAPILAN GİRİŞ CÜMLELERİ
Bu tür yapılar, cümlenin gelişine göre birçok anlam kazanabilir. Genel olarak
“edilirse” , “ederek” , “edilmek suretiyle”, “edilse bile” vb. anlamlar verilebilir.
Örnekler:
1. Considering direct or indirect losses caused by landslides, planning of
protective and mitigation applications require the knowledge of spatial
distribution of current and potential mass movements.
(Heyelanların neden olduğu doğrudan veya dolaylı kayıplar dikkate alındığında,
koruyucu ve zararları indirgemeye yönelik uygulamaların planlanması, mevcut ve
potansiyel kütle hareketlerinin alansal dağılım bilgisini gerektirmektedir.)
2. Comparing the results of the various methods of analysis, it appears that
hand specimen-scale description provides the most effective and economical
discrimination of quartz types.
(Çeşitli analiz yöntemlerinin sonuçları karşılaştırıldığında, el örneği ölçek
tanımlaması kuvars tiplerini ayırtlamada en etkili ve ekonomik yöntemdir.)
3. Managing a geothermal field efficiently requires that geothermal reservoir
potential has to be predicted reliably.
(Jeotermal bir sahanın uygun ve verimli şekilde idare edilebilmesi için, jeotermal
rezervuar potansiyelinin güvenilir olarak tahmin edilmesi gerekmektedir.)
39) İş Yapabilme Yeteneğinin İfadeleri
flowing
= akma
not flowing
= akmama (bizden kaynaklanan)
failure to flow
= akmama (bizden kaynaklanmayan)
ability to flow
= akabilme
(olumsuzu: inability of flowing = akamama)
capability of flowing
= akabilme
(olumsuzu: incapability of flowing = akamama)
capacity of flowing
= akabilme
(olumsuzu: incapacity of flowing = akamama)
Aşağıdaki yapıların hepsi yetenek ve kabiliyet durumlarını gösterir.
can
is able to
has ability to
capability of Fiil-ing
has capability of Fiil-ing
has capacity for Fiil-ing
150
B) ANLAM GRUPLANDIRMALARI
“birlikte, beraber”
combined wih
together with
coupled with
associated with
in association with
in connection with
“takriben, yaklaşık”
about
approximately
roughly
nearly
around
more and less
“sınırlı”
limited to
restricted to
confined to
“uygun, münasip”
proper
convenient
suited
suitable
fitting
appropriate
corresponding
adequate
optimal
satisfactory
acceptable
reasonable
favorable
151
“özgü”
unique to
specific for
“kısmen, nispeten”
somewhat
in part
partly
partially
slightly
relatively
in comparison with
“bağlı, ilgili, ilişkili”
related to
associated with
dependent on
relating (to)
concerned with
involving
involved with
linked to / linked with
dealing with
referable to
subject to
coupled to
“başlıca, ana, esas, temel”
leading
basic
essential
principal
main
fundamental
major
prime
primary
central
152
vital
Bu sıfatlardan sonra gelen “to” için diye çevrilir.
“yegane, biricik”
The only problem
the unique problem
“bariz, belirgin, açık”
notable
evident
obvious
apparent
clear
definitive
“yoksunluk” (“Energy” kelimesi baz alınırsa)
without energy
(enerjisiz)
in the absence of energy
(enerji yokluğunda)
to lack of energy
(enerjisiz kalmak)
lack of energy
(enerji yokluğu)
with no energy
(enerji olmadan)
energyless
(enerjisiz)
out of energy
lacking energy
insufficient energy
omitting energy
“esnasında”
in the course of
during
along
“çoğunlukla”
greatly
widely
largly
excessively
considerably
153
importantly
on a large scale
for the most part
“yani”
, that is to say,
, that is,
, to say,
, namely,
, or rather,
, i.e.
“özellikle”
above all
mainly
primarily
principally
particularly
in particular
especially
basically
specifically
“böylece”
so
and so / therefore / thereby / hence
and in doing so
and by so doing
and so doing
“bundan başka, başka, ayrıca, keza, üstelik”
in adddition
morever
besides
after all
alternatively
further
furthermore
154
what is more
“doğrusu, doğrusunu isterseniz, aslında”
as a matter of fact
actually
in fact
reality
“son (yakın) zamanlarda”
recently
currently
lately
of late
nowadays
in these days
“Aksine, zıt olarak”
contrary to
in contrast to
opposed to
as opposed to
unlike
“Örnekleme”
for example
for instance
e.g.
such as
one example of this is…
as an illustration
take the case of…
“hakkında” veya “ile ilgili”
about
concerning
regarding
as regards
in regard to
155
with regard to
with respect to
respecting
on
of
as to
as for
as concerns
“-dikçe”
as
while
the more
whenever
“yoksa, aksi taktirde”
or
or else
if not
otherwise
“ek bilgi verme” (daha da ötesi, üstelik, bununla kalmayıp, bu bir tarafa, ayrıca,
ilave olarak)
not only that,
on top of that,
not to mention the fact that
as well as (that)
what is more
on top of that
in addition
besides (that),
moreover
furthermore
additionally
also ve again (sadece cümle başlarında)
“ göre ”
in accordance with
156
according to
in terms of
on the light of
in relation to
in relationship to
relative to
depending on
as compared with
compared to
in comparison with
based on
in (in my experince)
“keşke”
I wish….
If only…
Would that….
“kronolojik sıralama”
first / second / third
then
next
later
eventually
finally
“buna karşın”
yet
still
however
nevertheles
notwithstanding
on the other hand
regardless
anyway
anyhow
in any case
in any event
157
“birçok, pekçok”
a number of
a lot of
a variety of
a great deal of
a series of
a group of
a large amount of
a large quantity of
a great amount of
a good deal of
a wide range of
a wide spectrum of
plenty of (“a” takısı almaz)
C) EDAT İLE BAŞLAYAN İBARELER
As we have just proved (aktif)
As has just been proved (pasif)
As just proved
As for the mining exploration
As in the compass
As a matter of fact
As will be seen
As has been stated before
As previously mentioned
As indicated above
As was stated in chapter 1
As is well known
As is shown in the figure
As follow(s)
= az önce ispatladığımız gibi
= az önce ispatlanmış olduğu gibi
= az önce ispatlandığı gibi
= maden aramasında olduğu gibi
= bir kumpasta olduğu gibi
= aslında
= görüleceği gibi
= daha önceden ifade edildiği gibi
= önceden bahsedildiği gibi
= yukarıda gösterildiği gibi
= Bölüm 1’de ifade edildiği gibi
= iyi bilindiği gibi
= şekilde gösterildiği gibi
= aşağıdaki gibi
As a rule = genellikle
As far as / so far as = -e gelince;…..kalırsa; -e kadar; düşünüldüğünde
As for / as so = hususunda; konusunda; ilgili olarak; ….sorarsanız / …derseniz
As good as = hemen hemen; -di sayılır
As is = şimdiki durumuyla; olduğu haliyle
As regards = -e gelince
158
As from = -den itibaren (genelde tarihlerde kullanılır)
As usually / As is usual = her zamanki gibi; her zaman olduğu gibi
As well = dahi; keza ; -de, -da
As well as = (olduğu) gibi, (olduğu) kadar
As yet = şimdiye kadar; şu ana kadar
As far as….is concerned = -e kalırsa; düşünüldüğünde; bakılırsa
As far as possible
As for that
As for the others
As for the rest
As coming
As compared with
As often as
All at once
All the same
All over
All in all
All-purpose
All but (nearly)
All or nothing
At any rate
After all
Above all
At present
At all
At all events
At best
At most
At all times
At no time
At last
At least
At once
At first
At that
= mümkün olduğu kadar
= buna gelince
= diğerlerine gelince
= kalanlara gelince
= geliyor gibi
= nazaran; karşılaştırıldığında
= kadar sık bir biçimde
= hepsi / hep birden; birdenbire
= ne olursa olsun; hepsi bir (farketmez)
= tamamen; tekrar; baştan
= her şeyi hesaba katarak
= her işe yarar; çok amaçlı, çok yönlü
= neredeyse; hemen hemen
= ya hep ya hiç
= her nasılsa / her halde
= nihayet
= her şeyden önce
= bugünlerde / halen / şu anda / hali hazırda, şimdi
= hiçbir suretle
= her durumda
= olsa olsa; en iyi ihtimal olarak; en iyimser görüşle
= en çok; en fazla
= her zaman
= hiçbir zaman
= nihayet; en sonunda
= en az (ından) ; hiç olmazsa (değilse)
= derhal; hemen, hiç gecikmeden
= ilk olarak (başlangıçta), önce
= olduğu gibi, haliyle; hatta, bile
159
By degree
By chance
By oneself
= derece derece
= rastlantısal olarak; şans olarak
= kendi kendine
By now
by this time
By monday
By next year
By then
= şimdiye kadar
= bu zamana kadar
= pazartesiye kadar
= gelecek yıla kadar
= o zaman kadar
By means of
By virtue of
By way of
By no means
= vasıtasıyla, ile; suretiyle
= nedeniyle; sonucu olarak
= için, yoluyla
= hiçbir suretle
By the way / by the bye
By error / by mistake
By hand / by machinery
By far
By land / sea / air
= sırası gelmişken; bu münasebetle; aklımdayken
= hata ile / yanlışlıkla
= el işi / makine işi
= büyük farkla; epeyce, kat kat
= karadan / denizden / havadan ; karayolu ile /
denizyolu ile / hava yolu ile
By the fact that
= -mesiyle / -mesi vasıtasıyla
By and by
= yavaş yavaş; azar azar
Side by side
= yan yana
step by step
= adım adım
word by word = kelimesi kelimesine
Even
= bile; hatta; dahi, de
Even better
= daha da iyi
Even where
= yerde de
Even when
= -dığında da / -dığı zaman da
Even if
= -sa bile; ise de
Even so
= öyle olsa bile / öyle de olsa
Even number = çift sayı (odd number = tek sayı)
Even after three years = üç yıl sonra bile
Every time
= her defasında
160
(any time = herhangi bir zamanda)
For a long time
For a time (time)
For the present
For a short time
For some time
For a change
For years and years
For all (that)
For over
For ever
For once
For sure (for certain)
For as much as
For many reasons
For no reason
For that reason
For what thing
For the most part
For such ( = for so)
For the purpose of
For the sake of
For such a case
= uzun bir zaman
= bir müddet için
= şimdilik
= kısa bir süre için
= bir an için
= bir değişiklik olsun diye
= yıllarca
= hepsine rağmen; bununla beraber; -e rağmen
= ….den fazla
= ilelebet
= bir kerecik; bir kez
= kati olarak
= bu sebepten; mademki
= birçok sebepten dolayı
= hiçbir sebeple
= bu sebeple
= her şeyden önce
= ekseriye; genellikle
= -e rağmen
= amacı ile, -mek için
= uğrunda, uğruna; için
= bu gibi bir durumda
From long / From now on / From then on = bundan böyle
In part (partly)
In particular
In short / In brief
In detail
In practice
In doubt
In rough
In order
In turn
In large part
In some degree
= kısmen; bazı cihetle
= bilhassa; özellikle
= kısaca
= ayrıntısıyla
= uygulamada
= kuşkulu
= kabataslak
= düzenli
= karşılıklı olarak; sıra ile
= geniş ölçüde
= bir dereceye kadar
161
In general
In some / in others
In a hurry
= genellikle
= bazılarında / diğerlerinde
= aceleyle
In a way
In a different way
In a certain way
In a secured way
In a similar way
In a number of ways
In opposite ways
In this way
In that way
In the same way
In such a way that
In what way
In some ways
In all ways
In two ways
In many ways
In no way
In no other way
= bir bakımdan
= başka / farklı şekilde
= belirli bir şekilde
= gizli bir şekilde
= benzer bir şekilde
= birkaç şekilde
= zıt şekilde / tarzda
= bu şekilde; bu bakımdan; böylece
= o şekilde; o tarzda
= aynı şekilde
= öyle bir şekilde (ki) ; -ecek
= ne şekilde
= bazı yönlerden
= bütün yönleriyle
= iki yönden
= birçok yönden; bir çok bakımdan
= hiçbir şekilde
= başka hiçbir şekilde
In no other place
In other words
= başka hiçbir deyişle
= başka bir deyişle; diğer bir deyimle
In no circumstances
In perspective
In profile
= hiçbir koşulda
= perspektiften
= profilden
In relation to
In order to
In respect to
In contrast
In proportion to
= ilgili olarak; -ye dair
= -mek;….üzere; diye
= göre; konusunda; -gelince
= -rağmen; aksine, tersine
= nazaran; oranla
In course of
In terms of
= esnasında, boyunca
= -ye göre; cinsinden; ilgili olarak; gereğince
162
= -e dair; -e ilişkin; -e gelince
= -den dolayı; yüzünden; bakımından; hesaba
katınca
In place of
= -ın yerine
In the event of
= takdirde
In consequence of
= -ın sonucu olarak
th
In the late 19 century
= 19. yüzyılın sonlarına doğru
In the future / in the past
= gelecekte / geçmişte
In the mean time
= bu arada; bu esnada
In a year
= bir yıla kadar; bir yıl içinde; bir yılda
In no time at all / in a short time = çok kısa bir zaman içinde
In the way of
In view of
In common with
In question
In due course
In most cases
In all
In deciding
In tool
In that
In conclusion
In comparison
In accordance with
In agreement with
= ortaklaşa
= söz konusu
= zamanında; sırası gelince
= çoğu durumlarda
= hepsi (içinde) ; tamamı (toplam olarak)
= karar verirken
= aletle
= çünkü; mademki
= sonuç olarak
= karşılaştırıldığında
= göre
= uyacak şekilde; göre; anlaşmış durumda
In that case
In any case
In case (that)
In fact
= o taktirde; o halde
= herhalde, ne olursa olsun
= durumunda; eğer olursa
= gerçekte, işin doğrusu, aslında
* In spite of
= -e rağmen; -mesine rağmen
Örnek:
* In the time of + isim = …..anında
in the time of need (ihtiyaç anında)
in the time of earthquake [ deprem anında (sırasında) ]
* In the case of + isim =-ın halinde;olduğu (-dığı) takdirde;durumunda; eğer; -ise
in the case of liquefaction (sıvılaşma durumunda)
in case of landslide (heyelan olursa)
163
on this model / pattern
on the same lines
on different lines
on principle
on a small / large scale
on purpose
on request
on average
on approval
on that occasion
on one’s part
on one condition
on and on
on and off
on the contrary
on account of
on the part of
on the way to
on no account
on the whole
on the right hand
on the left hand
on each side
on one hand
on the other hand
= bu modele / örneğe göre
= aynı esaslar üzerine
= farklı şekilde
= ilkesine göre (uygun)
= küçük / büyük çapta / ölçüde
= bir amaç uğruna
= istek üzerine
= ortalama olarak
= onaya bağlı
= bu vesile ile
= kendine özgü / has
= bir şartla
= sürekli; ara vermeden
= arasıra; fasılarla
= aksine; bilakis; tersine olarak
= bu sebeple; -den dolayı
= açısından; bakımından
= -a giderken; -yoluyla
= hiçbir suretle; asla
= her şey göz önüne alındığında; hesaba katıldığınd;
genellikle
= sağ tarafta; sağda
= sol tarafta; solda
= her iki tarafta
= bir yandan
= diğer taraftan / bakımdan; öte yandan
farther on / later on
= ileride / daha sonra
on reaching a certain value = belirli bir değere ulaştığında
out of order
out of control
out of ordinary
out of turn
out of work
out of date / out of fashion
= bozuk
= denetimdışı
= olağandışı
= yersiz
= işsiz
= modası geçmiş
164
rather
, rather
, or rather
rather than
= aksine; oldukça
= daha doğrusu, ayrıca
= yani
= -mektense……-yi….. / -den daha (fazla)
Örnek:
some
someone new
something small
somewhere clean
= bazı,biraz,birkaç,ilerde/gelecekte,herhangi bir, büyük
= yeni birisi
= küçük bir şey
= temiz bir şey
someone else
nothing else
anything
so (zarf)
so (sıfat)
so-called
and so
so to say
so then
and so on
such
such tools
such as steel
= başka birisi
= başka birşey
= başka bir şey
= öyle(sine);bu kadar/bu derece;o kadar;çok(very anlamında)
böyle/öyle
= bunun için; bu yüzden; -ebilmek için; -mesi için; o kadar ki;
böylece
= denilen, anılan, adlı; sözde
= bunun gibi; böylece
= deyim yerindeyse; adeta; sanki; esasen bir anlamda
= şu halde; bunun için
= vs. ; vb.
= bu kadar böyle; böyle, bunun gibi; bu tür; bu gibi
= bu gibi / bu tür / bu cins aletler
= görülecek şekilde / tarzda
under no circumstances
under construction
under test
under geotechnology
with care
with easy
with half an eye
with regard to
with respect to
= hiçbir şekilde
= yapım aşamasında (halinde)
= test edilen / test altında
= jeoteknoloji konusu (başlığı) altında
= dikkatle
= kolaylıkla
= bir bakışla; kolay bir tahminle
= nazaran; -e gelince; ile ilgili olarak
= bakımından, nazaran; ….konusunda
165
with a view to
= gayesiyle
with referrence of
with the intention of
with the purpose of
with the exception of
with this
with one another
what with
along with
= -e gelince; manasebetiyle
= amacıyla; geyesiyle; niyetiyle
= maksadıyla; amacıyla
= …..dışında
= …..bununla; bunu yaparak
= birbiriyle
= -den dolayı; yüzünden
= -nın yanı sıra
* be about to + Fiil-1 = -mek üzere (hareket için), neredeyse -ecek
be on the verge / point of + Fiil-ing = -mek için (durum için)
* before long
long before
long ago
= çok geçmeden, yakında
= çok önce, çok eskiden
= çok zaman önce
* or so = about (yaklaşık olarak, aşağı yukarı)
Örnek: two years or so = about two years = aşağı yukarı iki yıl
* to have a Fiil-1 = şöylesine (şöyle bir)
Örnek : to look
= bakmak
to have a look
= şöylesine ( şöyle ) bir bakmak
It happen to open
= tesadüfen açılır.
It happened to open
= tesadüfen açıldı.
Örnek: The instrument happen to operate = Alet tesadüfen çalışır.
The instrument happened to operate = Alet tesadüfen çalıştı.
* next to = -den sonra, sonraki
Örnek:
* in so far as = ancak.……-se / -dığı takdirde
Örnek: In so far as you get 65 points, you can join graduate programme.
(Ancak, 65 puan alırsan yüksek lisans programına katılabilirsin.)
“ to be sıfat ” = -mek söylemek gerekirse
Örnek: To be truthful (To tell the truth) = gerçeği konuşmak gerekirse,
doğruyu söylemek gerekirse
Örnek: To be precise, = kesin konuşmak gerekirse,
166
Such + çoğul isim + as + Fiil-1 = -en (tür)…..ler
Örnek: Such boks as give new technical knowledge are expensive.
[Yeni teknolojik bilgiler veren (tür) kitaplar, pahalıdır.]
* It seems that to be the reason for / cause of / result of……
( …..-nın sebep olduğu / -nın sonucu olduğu görülüyor.)
* giving that = -mesi durumunda, olsa
Örnek: Giving that x=y, then nx=ny must also true.
( x=y ise bu durumda nx=ny de doğru olmalıdır. )
* x is directly proportional to y = x, y ile doğru orantılıdır.
(we say that y varies directly as x)
* x is inversely proportional to y = x, y ile ters orantılıdır.
(we say that y varies inversel as x )
167
168
14. CÜMLE VE PARAGRAF ÇEVİRİ ÖRNEKLERİ
1. The map of the globe is ever changing because the continents are continually
moving and being rearranged, sometimes splitting into smaller pieces, sometimes
colliding and forming super continents.
(Kıtaların sürekli olarak hareket etmesi ve bazen daha küçük parçalara ayrılarak ve bazen
de çarpışarak süper kıtalar oluşturması ile yeniden düzenlenmesi sonucu yer kürenin
haritası sürekli olarak değişmektedir.)
2. Indeed, it seems more and more likely that everyting that happens on the Earth
influences everyting else, either directly or indirectly.
(Gerçekten, yeryüzeyinde olan her şey, doğrudan veya dolaylı bir şekilde diğer olayları
etkiliyor gibi görünmektedir.)
3. The Earth is a planet where nothing is static and change is ever present.
(Yer, üzerindeki hiçbir şeyin durağan olmadığı ve değişimlerin sürekli olduğu bir
gezegendir.)
4. The fossils found in the Earth’s layers of rock provide that as long as 3.5 billion
years ago microscopic organisms lived in the oceans.
(Yer üzerindeki kayaç tabakalarında bulunan fosiller, okyanuslarda 3.5 milyar yıl önce
mikroskopik canlıların yaşadığını kanıtlamaktadır.)
5. All parts of the Earth interact. Rocks, soils, seawater, the atmosphere, and all living
things influence each other in many complex ways.
(Yer’in bütün kısımları karşılıklı etkileşim içindedir. Kayaçlar, topraklar, deniz suyu,
atmosfer ve bütün canlılar birbirlerini birçok karmaşık yoldan etkilemektedir.)
6. The human population has become so large that it is now an important geological
force.
(İnsan nüfusu, o kadar artmıştır ki artık önemli bir jeolojik kuvvet olmuştur.)
7. The Earth has finite limits. The study of those limits and of the way all of the
Earth’s components interact is the domain of geology.
(Yer, sınırlı limitlere sahiptir. Bu limitlerin ve Yer’i oluşturan parçaların etkileşiminin
araştırılması jeolojinin çalışma alanı içerisine girmektedir.)
8. Minerals are naturally formed, solid, chemical substances having a definite
chemical composition and a characteristic crystal structure. A crystal structure is the
geometric array of atoms.
(Mineraller doğal olarak oluşan, katı, belirli bir kimyasal bileşimde ve karakteristik bir
kristal yapısı olan kimyasal maddelerdir. Kristal yapı, atomların geometrik dizilimidir.)
9. Approximately 3000 minerals are known, but of these about 20 make up more than
95 percent of the Earth’s crust and are called the rock-forming minerals.
(Yaklaşık olarak 3000 mineral bilinmektedir, fakat bunların 20 kadarı yerkabuğunun
%95’ini oluşturur ve kayaç oluşturan mineraller adını alır.)
10. The crust, on which human beings live, is the outermost layer of the Earth.
(İnsanların üzerinde yaşadığı kabuk yerin en dış katmanını oluşturur.)
11. Igneous rock forms by the solidification and crystallization of magma.
(Magmatik kayaçlar, magmanın katılaşması ve kristalleşmesi ile oluşurlar.)
12. Processes that separate remaining liquid from already-formed crystals in a
cooling magma lead to the formation of a wide diversity of igneous rocks.
(Soğuyan bir magma içinde daha önceden oluşmuş kristallerden kalan sıvının ayrılma
süreçleri, geniş dağılımlı magmatik kayaçların oluşmasına neden olur.)
169
13. The basic building block of silicate minerals is the silicate tetrahedron, a complex
anion in which an Si +4 ion is bonded to four O -2 ions. The four O -2 ions sit at the
apexes of a tetrahedron, with the Si +4 at its center. Adjacent silicate tetrahedra can
bond together to form larger complex anions by sharing an oxygen. The process is
called polymerization.
(Silikat minerallerinin basit yapı taşları, kompleks bir anyon olan Si +4, dört O -2 iyonuna
bağlanmış olan silikat tetraederleridir. Dört O -2 iyonu tetraederlerin tepelerinde, Si +4
ortasında bulunur. Bitişik silikat tetraederleri bir oksijeni paylaşarak kompleks iyonlar
oluşturabilir. Bu süreç polimerizasyon olarak adlandırılır.)
14. Magma forms by the complete or partial melting of rock. There are three
predominant kinds of magma: basaltic, andesitic, and rhyolitic.
(Magma, kayaçların tamamen veya kısmen ergimesinden oluşmuştur. Belli başlı üç tür
magma vardır: bazaltik, andezitik ve riyolitik.)
15. Basaltic magma forms by dry partial melting of rock in the mantle. Andesitic
magma forms by partial melting of oceanic crust. Rhyolitic magma forms by partial
melting of rock in the continental crust.
(Bazaltik magma, mantodaki kayaçların kuru ve kısmi ergimesi ile, andezitik magma,
okyanusal kabuğun kısmi ergimesi ile, riyolitik magma, karasal kabuktaki kayaçların kısmi
ergimesinden oluşmuştur.)
16. The principal controls on the physical properties of magma are their contents of
SiO2 and H2O. High temperature and low SiO2 content result in fluid magma, such as
basaltic magma. Lower temperatures and higher SiO2 contents result in viscous
magma, such as andesitic and rhyolitic magma.
(Magmanın fiziksel özellikleri, esas olarak içerdikleri SiO2 ve H2O ile kontrol edilir.
Yüksek sıcaklık ve düşük SiO2 içeriği, bazaltik magma gibi akışkan bir magma oluşturur.
Düşük sıcaklık ve yüksek SiO2 içeriği, andezitik ve riyolitik magma gibi viskoz magma
oluşturur.)
17. The sizes and shapes of volcanic edifices depend on the kind of material extruded,
viscosity of the lava, and explosiveness of the eruptions.
(Volkanik yapıların büyüklüğü ve biçimi, püskürtülen malzemenin türüne, lavın
viskozitesine ve püskürmenin patlama kabiliyetine bağlıdır.)
18. Volcanoes that dispense sluggish lava, generally rich in SiO 2, tend to be explosive.
Those that extrude fluid lava, generally low in SiO2, erupt less violently.
(Volkanlar, genellikle SiO2’ce zengin olan yavaş magma çıkartırsa patlayıcı olma
eğilimindedirler. Genel olarak SiO2’ce fakir akışkan lav çıkartan volkanlar daha sakin
olarak püskürür.)
19. Most rock in the crust has formed, initially, from magma.
(Kabuktaki kayaçların çoğu, başlangıçta magmadan oluşur.)
20. Igneous rock may be intrusive (meaning it formed within the crust) or extrusive
(meaning it formed on the surface). The texture and grain size of igneous rock
indicate how and where the rock cooled.
[Magmatik kayaç iç püskürük (kabuk içerisinde oluşmuş) veya dış püskürük (yüzeyde
oluşmuş) olabilir. Magmatik kayacın dokusu ve tane büyüklüğü kayacın nasıl ve nerede
soğuduğunu gösterir.]
170
21. Igneous rock rich in quartz and feldspar, such as granite granodiorite, and
rhyolite, is characteristically found in the continental crust. Basalt, rich in pyroxene
and olivine derived from the mantle, is common beneath the ocean basins.
(Granit, granodiyorit ve riyolit gibi kuvars ve feldispatca zengin magmatik kayaçlar,
karakteristik olarak kıtasal kabukta bulunur. Mantodan oluşan proksen ve olivin içeren
bazalt, okyanus havzalarının altında yaygındır.)
22. Sediments are transported by streams, glaciers, wind, slope processes, and ocean
currents. After deposition, it experiences compaction and cementation as it is
transformed into sedimentary rock.
(Sedimanlar; akarsular, buzullar, rüzgar, yamaçlardaki işlemler ve okyanus akıntıları ile
taşınır. Depolanmadan sonra, sıkışma ve çimentolanma işlemleri geçirerek sedimanter
kayaca dönüşürler.)
23. Clastic sediment consists of fragmental rock debris resulting from weathering,
together with the broken remains of organisms. Chemical sediment forms where
substances carried in solution are precipitated.
[Kırıntılı sedimanlar, bozunma sonucu oluşan döküntü kayaç parçaları ile birlikte kırılmış
organizma kalıntılarından meydana gelir. Kimyasal sediman oluşumları, maddelerin
çözünmüş olarak taşındığı yerde çökelmesi sonucu oluşur.]
24. Various arrangements of the particles in strata are seen in parallel strata and
cross-strata, uniform layers, graded layers, and nonstorted layers.
(Bir tabaka içindeki parçacıkların farklı düzenlenmeleri; paralel ve çapraz tabaka, düz
katlar, dereceli ve derecelenmemiş katlarda görülür.)
25. Particles of sediment become rounded and sorted during transport by water and
air, but not during transport by glaciers. Some mass-wasting deposits display poor
sorting.
(Sediman parçacıkları su veya hava ile taşınırken yuvarlaklaşır ve derecelenir fakat,
buzullarla taşınırken bu durum söz konusu olmaz. Bazı kütle aşınması depolanmaları iyi
derecelenme göstermez.)
26. Most sedimentary strata are built of continental detritus that is transported to the
sub-merged continental margins. Some is trapped in basins on land where it is
deposited by nonmarine agents, and a small percentage reaches the deep sea.
(Sedimanter tabakaların çoğu kıtasal detritiklerden oluşur ve su altındaki kıta kenarına
kadar taşınırlar. Bazısı da denizel olmayan vasıtalarla depolandığı kara üzerindeki
havzalarda tutulur ve küçük bir yüzdesi derin denize uzanır.)
27. Depositional environments of nonmarine and shallow-marine sediments can be
inferred from such properties as texture, degree of sorting and rounding, character of
stratification, and types of contained fossils.
(Denizel olmayan ve sığ denizel sedimanların depolanma ortamları; doku, derecelenme ve
yuvarlanma oranı, tabakalanma karakteri ve içerdiği fosillerin türü gibi özelliklerinden
anlaşılabilir.)
28. Most land-derived sediment reaching the continental shelves is deposited close to
shore where it is reworked by longshore currents. Extensive areas are covered by
relict sediments deposited at times of lower sea level.
[Karadan kaynaklanan ve kıta şelfine kadar ulaşan sedimanların çoğu kıyıya yakın olarak
kıyıya paralel akıntılarla tekrar işlendikleri yerde depolanır. Birikinti(relict) sedimanlarla
kaplı geniş alanlar, deniz seviyesinin düşük olduğu zamanlarda depolanmıştır.]
171
29. Carbonate shelves are found on the western margins of ocean basins in low
latitudes where warm waters promote growth of carbonate-secreting organisms and
little or no sediment is contributed from the continents.
(Karbonat şelfleri, karbonat sağlayan organizmaların yaşadığı ılık sularda ve kıtadan
kaynaklanan az veya hiç sediman bulunmayan, alçak enlemlerdeki okyanus havzalarının
batı kenarlarında bulunur.)
30. Thick evaporite deposits accumulate in restricted marine basins where
evaporation is high and limited inflow provides a continuous supply of new saline
water.
(Kalın evaporit birikintileri, buharlaşmanın yüksek ve gelen suların sürekli olarak taze
tuzlu su taşıdığı sınırlı deniz havzalarında depolanır.)
31. By depositing turbidites, turbidity currents have built large deep-sea fans at the
base of the continental slope.
(Türbidit akıntılar, türbiditleri depolayarak, kıtasal yamacın tabanında geniş ve derin deniz
yelpazelerini oluştururlar.)
32. Chief kinds of sediments on the deep-sea floor are brownish or reddish pelagic
clay, calcareous ooze, siliceous ooze, and terrigenous sediment of continental origin.
Each is a mixture and grades into other kinds. Their distribution is largely related to
water temperature, water depth, and surface productivity.
(Derin deniz tabanındaki başlıca sediman türleri; kahverengimsi veya kırmızımsı pelajik
killer, kalkerli balçık, silisli balçık, ve karasal kökenli terrijen sedimanlardır. Her biri diğer
türlerin bir karışımıdır. Bunların dağılımı, büyük ölçüde su sıcaklığına, su derinliğine ve
yüzey üretkenliğine bağlıdır.)
33. Sediment is constantly recycled, nearly always within the continental realm.
(Sediman, hemen hemen daima kıtasal bölgede döngüsünü sürekli olarak sürdürür.)
34. Numerous clues within ancient sedimentary strata permit depositional setting,
flow directions, provenance, paleogeography, and ocean-water conditions to be
reconstructed.
(Eski sedimanter tabakalardaki çok sayıda ipucu yeniden yapılanma için depolanmadaki
istiflenme, akış yönleri, ana kaynak, paleocoğrafya ve okyanus-su koşulları hakkında bilgi
sağlar.)
35. Mechanical deformation, recrystallization, and chemical reactions are the
processes that effect rock during metamorphism.
(Mekanik deformasyon, tekrar kristallenme ve kimyasal tepkimeler metamorfizma
boyunca kayacı etkileyen süreçlerdir.)
36. Mineral assemblages and rock textures change continually as temperature and
pressure change. Metamorphic temperatures may eventually become so high that
rock begins to melt. Rock that is partly metamorphic and partly igneous is called
migmatite.
(Mineral toplulukları ve kayaç dokuları, sıcaklık ve basınç değiştikçe sürekli olarak değişir.
Metamorfik sıcaklıklar çok yüksek hale gelirse kayaç ergimeye başlar. Kısmi magmatik
kısmi metamorfik kayaca migmatit denilir.)
37. Heat given off by bodies of intrusive igneous rock causes contact metamorphism
and creates contact metamorphic aureoles.
(İç püskürük kayaç gövdeleri tarafından yayılan ısı, kontak metamorfizmayı ve kontak
metamorfik avreol’leri oluşturur.)
172
38. Regional metamorphism is produced by the Earth’s internal heat. Regionally,
metamorphosed rocks are produced along subduction and collision edges of plates.
(Bölgesel metamorfizma, Yer’in iç ısısı ile oluşturulur. Metamorfizmaya uğramış kayaçlar,
bölgesel olarak, plakaların dalma-batma ve çarpışma kenarlarında oluşur.)
39. Rocks of the same chemical composition (and subjected to identical metamorphic
environments) react to the same mineral assemblages.
[Aynı kimyasal bileşimli kayaçlar (özdeş metamorfik ortamlarda), aynı mineral
toplulukları oluşturacak şekilde reaksiyona girerler.]
40. Strata provide a basis for
environments. Most strata were
sequence from bottom to top.
(Tabakalar, Yer tarihini ve geçmiş
oluşturur. Tabakaların çoğu yatay
olmuştur.)
reconstructing Earth history and past surface
horizontal when deposited and accumulated in
yüzey şartlarını tekrar yapılandırmak için bir zemin
depolanmış ve istif sırası tabandan tavana doğru
41. Sedimentary rocks cover about two-thirds of the area of the continents, but
average only about 2 km thick. Many formed in shallow marine waters along the
subsiding margins of continents.
(Sedimanter kayaçlar, kıtaların toplam alanlarının 2/3’ünü kaplamaktadırlar, bununla
birlikte, ortalama olarak sadece 2 km kalınlığındadırlar. Sedimanların birçoğu kıta
kenarları boyunca sığ deniz sularında oluşmuştur.)
42. Fossils faunas and floras preserved in sedimentary strata succered one another in
a definite sequence, providing evidence of evolutionary changes through time.
(Fosil fauna ve floralarının, sedimanter tabakalarda birbirini takip eden belli bir sırada
olması, zaman boyunca evolüsyon değişimlerini gösteren bir kanıt sunmaktadır.)
43. An extensive unit of strata may possess several facies, each determined by a
different depositional environment. The boundaries between facies may be abrupt or
graditional.
(Tabakaların geniş bir birimi her biri farklı depolanma ortamıyla belirlenmiş çeşitli
fasiyeslere sahip olabilir. Fasiyesler arasındaki sınırlar keskin veya dereceli olabilir.)
44. Unconformities are physical breaks in stratigraphic sequence marking a hiatus.
Angular discordance implies disturbance of rocks prior to deposition of overlying
strata.
(Uyumsuzluklar, hiatus’u işaret eden, stratigrafik istifteki fiziksel kırıklardır. Açısal
uyumsuzluk, taşınmadan önce üzerini örttüğü tabakalardaki, kayaçların örselenmişliğini
ifade eder.)
45. A formation is a fundamental rock unit for field mapping distinguished on the
basis of its distinctive physical characteristics and named for a geographic locality.
Formations may be assembled into groups or subdivided into members and beds.
(Formasyon, belirgin fiziksel özelliklerine dayanarak ayırdedilen ve coğrafi yöreye göre
adlandırılan arazinin haritalanmasında kullanılan temel kayaç birimidir. Formasyonlar,
gruplar halinde birleştirilebilir veya üye ve tabaka gibi alt gruplara ayrılabilir.)
46. Systems are rock sequences that accumulated during a specified time interval.
They can be grouped into erathems or subdivided into series and stages.
(Sistem, belirli zaman aralığında birikmiş kayaç istifleridir. Eratemler gibi gruplar
oluşturabilir, seri ve kat gibi alt gruplara ayrılabilir.)
173
47. Geological-time units are based on time-stratigraphic units and represent the time
intervals during which the corresponding rock units accumulated.
(Jeolojik zaman birimi, zaman-stratigrafi birimlerine dayandırılır ve karşılık gelen kayaç
biriminin biriktiği zaman aralığını temsil eder.)
48. Although formational boundaries may coincide with boundaries of timestratigraphic units, often their boundaries are diachronous.
(Her ne kadar, formasyonel sınırlar, zaman-stratigrafi biriminin sınırları ile çakışırsa da
onların sınırları tarihsel gelişimleri ile ilgilidir.)
49. Large groupings of strata bounded by major unconformities are recognized both
on the continents and in strata of the continental shelf and slope. They record major
marine transgressions and regressions related to tectonic movements and global
fluctuations of sea level.
(Belli başlı uyumsuzluklarla sınırlanan geniş tabaka grupları, hem kıtalar üzerinde hem de
kıtasal şelf ve yamaçlardaki tabakalarda gözlenebilir. Tektonik hareketlerle ilişkili ana
deniz yükselme ve çekilmelerini ve küresel deniz seviyesi dalgalanmalarını kaydederler.)
50. Correlation of strata is based on physical and biological criteria that permits
demonstration of time equivalence. Reliability of correlation is greatest if several
criterias are used.
(Tabakaların korelasyonu, zaman eşdeğerinin gösterilebilmesini sağlayan biyolojik ve
fiziksel kriterlere dayalıdır. Birden fazla kriter kullanılırsa, korelasyonun güvenilirliği en
yüksek seviyede olur.)
51. The geological column, pieced together over more than a century and a half, is a
composite section of all known strata, arranged on the basis of their contained fossils
or other age criteria.
(Bir buçuk asırdan fazla bir zamanda bir araya getirilen jeolojik kolon, içerdikleri fosiller
ve diğer yaş kriterlerine dayalı olarak düzenlenmiş, bilinen bütün kayaların birleşik
kesitidir.)
52. The geological time scale is a hierarchy of time units established on the basis of
corresponding time-stratigraphic units. Systems and periods are based on type
sections or type areas in Europe and North America. The geological time scale
constitutes the global standart to which geologists correlate local sequences of strata.
[Jeolojik zaman çizelgesi, karşılık gelen zaman-stratigrafi birimlerine dayalı olarak kurulan
zaman birimi hiyerarşisidir. Sistemler ve periyodlar, Avrupa ve Kuzey Amerika’da tip
kesitleri veya tip alanlarına dayalı olarak adlandırılmıştır. Jeolojik zaman çizelgesi,
jeologların korele edeceği yerel tabaka istiflerine küresel bir standart oluşturur.)
53. Major geological boundaries often coincide with significant biological changes
that include mass extinction and the appearance of new species. Some may reflect
changes of world sea level. Others have been attributed to global catastrophes caused
by impact of extraterrestrial bodies or to episodes of intense volcanism.
(Başlıca jeolojik sınırlar, topluca ortadan kalkma ve yeni türlerin ortaya çıkması olaylarını
da içeren dikkate değer biyolojik değişiklikler ile aynı zamanda meydana gelir. Bazıları
dünyadaki deniz seviyesi değişimlerini yansıtabilir. Diğerleri, dünya dışarısından gelen
kütlelerin etkisiyle veya yoğun volkanizmalar sonucu meydana gelen küresel felaketlere
atfedilmiştir.)
54. Decay of radioactive isotopes of various chemical elements is the basis of
radiometric dating.
(Çeşitli kimyasal element izotoplarının radyoaktif sönümü, radyometrik yaş tayinini esasını
teşkil eder.)
174
55. Potassium-argon (40 K / 40Ar) dating can be used both to determine the formation
age of a mineral of rock, and the time of later metamorphism.
[Potasyum-argon (40 K / 40Ar) yaş tayini, hem kayacın mineralinin oluşum hem de sonraki
metamorfizmanın zamanının tayini için kullanılabilir.]
56. Rubidium-strontium (87 Rb / 87 Sr) and uranium-lead dating techniques are most
useful for dating very old rocks.
[Rubidyum-stronsiyum ( 87 Rb / 87 Sr ) ve uranyum-kurşun yaş tayini teknikleri çok eski
kayaçların yaş tayininde en faydalı olanlarıdır.]
57. The age of the Earth, determined by uranium-lead dating, is 4.6 billion years.
(Uranyum-kurşun yaş tayin yöntemi ile belirlenen Yer’in yaşı, 4.6 milyar yıldır.)
58. Radiocarbon dating is only effective in relatively young materials (less than 50,000
years).
[Radyokarbon yaş tayin yöntemi, sadece nispeten genç (50 000 yıldan az olan) malzemeler
üzerinde etkilidir.]
59. Remanent magnetism and the polarity-reversal time scale are particularly useful
for dating oceanic crust, lavas, and young sedimentary rocks.
(Kalıntı mıknatıslık ve kutup değişmeleri zaman cetveli, okyanusal kabuk, lavlar ve genç
sedimanter kayaçların yaşının tayininde özellikle yararlı olmuştur.)
60. A sedimentary rock layer can only be dated radiometrically by being bracketed
between two bodies of igneous rock to which the radiometric method can be applied.
(Bir sedimanter kayacın yaşı radyometrik olarak sadece, radyometrik yöntem
uygulanabileceği iki magmatik kayaç arasına sıkıştırılarak tayin edilebilir.)
61. The zone of weathering extends to whatever depth air and water penetrate. Water
solutions, which enter the bedrock along joints and other openings, attack the rock
chemically and physically, causing breakdown and decay.
[Bozunma bölgesi, hava ve suyun nüfuz edebildiği derinliğe kadar genişler. Temel kayaca
birleşim yerleri ve diğer açıklıklardan giren sulu çözeltiler kayaca kimyasal ve fiziksel
olarak saldırıp, parçalanma ve bozulmaya neden olurlar.]
62. Mechanical and chemical weathering, although involving very different processes,
generally work together.
[Her ne kadar çok farklı süreçlerle ilgili olsalarda mekanik ve kimyasal bozunmalar
genellikle birlikte işlerler.]
63. Subdivision of large blocks into smaller particles increases surface area and
thereby accelerates weathering.
[Büyük blokların ufak parçalara ayrılması yüzey alanını genişletir ve böylece bozunmayı
hızlandırır.]
64. Growth of crystals, especially ice and salt, along fractures and other openings in
bedrock is a major process of mechanical weathering.
(Özellikle buz ve tuz kristallerinin temel kayaçtaki yarıklarda ve açıklıklar boyunca
oluşumu, mekanik bozunmanın ana sürecidir.)
65. Daily heating of rocks by the sun followed by nocturnal cooling may cause little or
no breakdown, but intense fires can lead to spalling of rock surfaces.
(Kayaçların güneş ışınları ile günlük ısınması ve gece soğuması az veya hiç çatlak
oluşturmayabilirken, büyük yangınlar kayaç yüzeylerinin çatlayarak ayrılmasına neden
olur.)
175
66. The wedging action of plant roots and the churning of rock debris by burrowing
animals can have large cumulative effects over time.
(Bitki köklerinin kama etkisi ve oyuk açarak yuva yapan hayvanlar tarafından kayaç
döküntülerininin karıştırılması, zaman içinde büyük toplu etkilere neden olabilir.)
67. Carbonic acid is the prime agent of chemical weathering; heat and moisture speed
chemical reactions.
(Karbonik asit kimyasal bozunmanın asıl aracısıdır, ısı ve nem kimyasal reaksiyonları
hızlandırır.)
68. Chemical weathering converts feldspars into clay minerals. Quartz is resistant to
chemical decay and commonly is deposited as sand grains.
(Kimyasal bozunma feldispatı kil mineraline çevirir. Kuvars, kimyasal bozulmaya
dirençlidir ve genellikle kum tanecikleri halinde depolanır.)
69. The effectiveness of weathering depends on such factors as rock type and
structure, surface slope, local climate, and the time over which weathering processes
operate.
(Bozunmanın etkililiği, kayaç türü ve yapısı, yüzey eğimi, bölgesel iklim ve bozunma
süreçlerinin işlediği süreye bağlıdır.)
70. Soils consist of weathering regolith capable of supporting plants.
(Toprak, üzerinde bitkilerin büyümesini destekleyen bozunmuş regolitten meydana gelir.)
71. The A horizon is rich in organic matter and has lost soluble minerals through
leaching. Clay accumulates in the B horizon together with substances leached from
the A horizon. Both overlie the C horizon, which is slightly weathered parent
material.
(A katmanı, organik maddeler bakımından zengindir ve çözünebilir mineralleri erime
yoluyla kaybetmiştir. Kil, kat A’dan eriyen maddelerle birlikte B katmanında birikir. Her
ikisi de az miktarda bozunmuş ana malzeme içeren C katmanının üzerini kaplarlar.)
72. Soils are classified into soil orders based on their physical characteristics. Caliche
is a common component of many arid-region soils and forms in the upper part of the
C horizon. Laterites are typical of tropical climates, display extreme weathering, and
have concentrations of iron and aluminum oxides.
(Topraklar, fiziksel özelliklerine göre sınıflara ayrılır. Kaliş, bir çok kurak bölge toprağın
genel bileşenidir ve C katmanının üst bölümünde oluşur. Lateritler, tropik iklimler için
tipiktir, ileri derecede bozunma gösterirler, demir ve alüminyum oksit konsantrasyonuna
sahiptirler. )
73. Paleosols are buried soils that can provide clues about former topography, plant
cover, and climate.
(Gömülü topraklar olan Paleosoller bize; eski topoğrafya, bitki örtüsü ve iklim hakkında
bilgi verirler.)
74. The-pull of gravity causes unstable rock particles to move downslope without the
aid of a transporting medium. It effects rock debris on land as well as beneath the sea.
(Yerçekimi, duraysız kayaç parçacıklarını bir taşıyıcı ortama gerek kalmaksızın,
yamaçlardan aşağıya doğru hareket etmesine neden olur. Deniz tabanındakileri etkilediği
kadar karalardaki kayaç döküntüsünüde etkiler.)
176
75. Falling rock masses that break up on impact can travel downslope at high velocity
and be extremely destructive. Slumps are much more common and may be triggered
on unstable slopes by heavy rains or sudden shocks.
(Düşme etkisiyle parçalara ayrılan kayaç kütleleri, yamaçaşağı yüksek hızda hareket
edebilir ve son derece yıkıcı olabilir. Oturmalar, daha yaygındır ve duraysız yamaçlarda
sağanaklar ve ani şoklarla tetiklenebilir.)
76. The mobility of mudflows increases as water content rises. Lahars constitute one
of the most hazardous phenomena associated with some active volcanoes.
(Çamur akmalarının hareketliliği, su içeriği yükseldikçe artar. Laharlar, bazı aktif
volkanlarla birlikte en tehlikeli durumlardan birini oluştururlar.)
77. Although solifluction and creep are extremely slow processes, they are widespread
on hillslopes and therefore are very effective over long periods in moving rock and
regolith downslope.
[Soliflüksiyon ve akma son derece yavaş süreçlerdirler, dağ yamaçlarında çok yaygındırlar
ve bu yüzden, kayaçların ve regolitin yamaçlardan aşağıya hareketinde uzun süreçte çok
etkindir.]
78. Colluvium is generally angular nonsorted sediment deposited mostly by creep.
Rockfall leads to accumulation of sliderock on taluses at the base of cliffs.
(Kolüviyum, genellikle tasnif edilmemiş köşeli sedimanın bir akma sonucu
depolanmasıdır. Kaya düşmeleri, kayan kayaçların kayalık diplerindeki taluslarda
toplanması sonucunu doğurur.)
79. Mass-wasting events are most frequently triggered by sudden shocks, modification
of natural slopes, undercutting of slopes by streams or waves, heavy or prolonged
rains, and volcanic eruptions.
(Kütle hereketi olayları çok yüksek sıklıkla olarak ani şoklar, doğal eğimlerin
değiştirilmesi, yamaçların akarsular veya dalgalarla kesilmesi, yoğun ve uzun süreli
yağışlar ve volkanik püskürmeler ile tetiklenir.)
80. Most sedimentary rocks are cemented aggregates of transported fragments
derived from pre-existing rocks.
(Sedimanter kayaçların çoğu, daha önce oluşmuş kayaçların taşınmış parçalarının toplanıp
çimentolaşmış kümeleridir.)
81. Water is constantly cycled from one natural reservoir to another. Although over
short periods the amounts in each reservoir remain relatively constant, over longer
periods substantial changes can occur.
(Su, doğa rezervuarların birinden diğerine sürekli dolaşmaktadır. Bununla birlikte, kısa
süreler boyunca her rezervuardaki su miktarı nispeten sabit kalmakta, uzun zaman
aralığında ise önemli değişiklikler oluşmaktadır. )
82. Groundwater, derived almost entirely from rainfall, occurs nearly universally.
(Hemen hemen tamamı yağmurlardan oluşan yeraltısuyu neredeyse evrensel bir şekilde
oluşmaktadır.)
83. The water table is the top of the saturated zone. Its form is a subdued imitation of
the ground surface above it.
(Su tablası, doygun bölgenin en üstüdür. Formu, üzerindeki zemin yüzeyinin durgun bir
taklididir.)
177
84. Groundwater flows chiefly by percolation, at rates far slower than those of surface
streams. With constant permeability, velocity of flow of groundwater increases as the
slope of the water table increases.
(Yeraltısuyu, esas olarak süzülme ile akma hızı yüzeydeki akarsuların hızından çok daha
yavaş bir şekilde akar. Sabit geçirimliliği olan yerlerde, yeraltısuyunun akma hızı su
tablasının eğimi arttıkça yükselir.)
85. In moist regions groundwater percolates away from hills and emerges in valleys.
(Nemli bölgelerde, yağmursuyu tepelerden aşağıya süzülerek vadilerde açığa çıkar.)
86. A groundwater system is an open system in each segment of which a steady state is
approached.
(Yeraltısuyu sistemi, her bir parçasında sürekli dengeye yaklaşılan açık bir sistemdir.)
87. Major supplies of groundwater are found in aquifers, among the most productive
of which are porous sand, gravel, and sandstone.
(Yeraltısuyu kaynaklarının çoğu, akiferlerden elde edilir, en verimli olanlar arasında
gözenekli kum, çakıl ve kumtaşları bulunur.)
88. Groundwater flows into most wells directly by gravity, but into artesian wells
under hydrostatic pressure. Withdrawal of water through wells creates cones of
depression in the water table.
(Yeraltısuyu, kuyulara doğrudan yerçekimi ile artezyen kuyulara ise hidrostatik basınçla
akar. Kuyulardan su çekilmesi, su tablasında düşüm konisi oluşturur.)
89. Groundwater dissolves mineral matter from rock. It also deposits substances as
cement between grains of sediment, thereby reducing porosity and concerting the
sediments to sedimentary rock.
(Yeraltısuları, kayaçlardan mineral malzemeyi çözer. Ayrıca, cevherleri sediman
tanecikleri arasında çimento maddesi olarak biriktirir, böylece gözeneklilik azalır ve
sedimanları sedimanter kayaçlara dönüştürür.)
90. In carbonade rocks, groundwater not only creates caves and sinkholes by
dissolution but also, in some caves, deposits calcium carbonate as flowstone and
dripstone.
[Karbonatlı kayaçlarda, yeraltısuları sadece mağaralar ve dolinler oluşturmakla kalmayıp
bazı mağaralarda sarkıt ve dikit halinde kalsiyum karbonat biriktirir.]
91. Polluted water percolating through permeable sand or sandstone can often
become purified within short distances.
(Kirli sular, geçirimli kum veya kumtaşlarından süzülürse çoğu kez kısa mesafelerde
saflaşır.)
92. Safe underground storage of hazardous wastes requires a through knowledge of
groundwater systems and how they will respond to future crustal movements and
changes of climate.
(Tehlikeli atıkların yeraltında güvenli olarak depolanması için, yeraltısuyu sistemlerinin
tam; ve gelecekteki kabuksal hareketlere ve iklimlere nasıl tepki vereceğinin ayrıntılı
olarak bilinmesi gereklidir.)
93. Carbonate rocks (greater than 50% carbonate content) with a crystalline texture
are termed limestone or dolomite according to their magnesium content.
[Kristalli dokusu olan karbonat kayaçlar (%50’den fazla karbonat içeren kayaçlar)
magnezyum içeriklerine göre kireçtaşı veya dolomit olarak isimlendirilirler.]
178
94. In some places, groundwater is being mined more rapidly than it can be
replenished by recharge. Artificial recharge and proper management can sustain
groundwater supplies for future use.
(Bazı yerlerde, yeraltısuyu besleme ile yerine konduğundan daha hızlı çekilmektedir.
Yapay besleme ve iyi bir idare ile gelecekteki kullanımlar için yeraltısuyu kaynakları
muhafaza edebilecektir.)
95. Tectonics is the study of movements and deformation of the crust on a large scale.
The Lithosphere, being strong and relatively rigid, can move and slide as a coherent
layer over the much weaker and more easily deformed Asthonesphere.
(Tektonik, geniş ölçekte yerkabuğunun deformasyon ve hareketlerinin araştırılmasıdır.
Sağlam ve nispeten rijit olan Litosfer, çok daha zayıf ve kolay bir şekilde deforme olabilen
Astenosfer üzerinde bütün bir kütle olarak kayabilir ve hareket edebilir.)
96. Plate tectonics is the special branch of tectonics that deals with the processes by
which the Lithosphere is moved laterally over the Asthenosphere.
(Plaka tektoniği, Litosferin Astenosfer üzerinde yanal hareket etme süreçleri ile ilgilenen
tektoniğin özel bir branşıdır.)
97. Faults are fractures which have had displacement of the rocks along them.
(Faylar, kayalarda yerdeğiştirmeye neden olan kırıklardır.)
98. Throw is the vertical component of fault displacement.
(Atım, fay yerdeğiştirmelerinin dikey bileşenidir.)
99. Faults are described by reference to their downthrow side; this is relative
movement and may be due to the other side having moved up.
(Faylar, taban bloklarının konumuna göre tanımlanır; bu göreceli bir hareket olup, diğer
tarafın yukarıya hareket etmesinden kaynaklanmış olabilir.)
100. Fault types are recognized by the relationship of downthrow to the dip of the
fault plane.
* Normal faults form under tension; downthrow is on downdip side.
* Reverse faults form under compression; downthrow side is opposite to dip.
* Vertical faults are not easily distinguished as normal or reverse.
* Thrust faults or thrusts, are reverse faults with low angles of dip.
Fay tipleri, düşen bloğun fay düzlemi ile olan ilişkisine göre belirlenir.
* Normal faylar, çekme koşullarında oluşur; düşen blok eğim aşağı yöndedir.
* Ters faylar, sıkışma koşullarında oluşur; düşen blok eğim yukarı yöndedir.
* Dikey faylar normal veya ters olarak kolaylıkla ayırdedilemezler.
* Bindirme fayları (veya bindirmeler), düşük eğim açılı ters faylardır.
101. The wedge failure is one of the common models of slope failures.
(Şevlerde kama türü duraysızlık sık gözlenen bir yenilme türüdür.)
102. It is well known that the plate tectonics plays a prime role in the formation and
exploration of ore deposits.
(Maden yataklarının oluşumunda ve aranmasında, levha tektoniğinin birinci derecede
önemli olduğu bilinmektedir.)
103. Metallogeny tries to establish relationship between minerals and regional
geology.
(Metalojeni, madenler ile bölgesel jeoloji arasındaki ilişkiyi ortaya koymaya çalışır.)
179
104. Liquefaction, one of the important earthquake effects, caused various structural
damages related to soil deformations in past earthquakes both in Turkiye and in the
World.
(Depremlerin önemli etkilerinden birisi olan zemin sıvılaşması, dünyada ve Türkiyede
meydana gelmiş depremlerde zemin deformasyonlarına bağlı olarak çeşitli yapı hasarları
meydana getirmiştir.)
105. Natural sodium carbonate minerals (soda minerals) are exploited commercially
either by mining beds of buried fossiles trona deposits formed in Tertiary playa-lake
sediments or by extraction from the brines of recent alkaline lakes and playas.
[Doğal sodyum karbonat mineralleri (soda mineralleri) ya Tersiyer yaşlı playa-göl
sedimanları içerisinde oluşmuş, gömülü fosil trona yataklarından veya yakın zamana ait
alkalin göl ve playaların salamuralarından elde edilmektedir.]
106. Success depends on technical personal who are believed that drilling is an
important subject. Every well starts with some risks but that risks are minimized by
geological data interpretation. Prospective lithology, rocks, formations and depth of
formations planning and control at the drilling time is very important mission.
(Başarı sondajın önemli bir konu olduğuna inanan teknik personele bağlıdır. Her kuyu bir
takım risklerle başlar, bu riskler jeolojik veri yorumlarıyla minimize edilirler. Muhtemel
litolojileri, kayaçları, formasyonları ve formasyon derinliklerini planlamak ve bunları
sondaj aşamasında kontrol etmek çok önemli bir görevdir.)
107. Nowadays, some Earth-science related projects are being completed in a short
time by using remote sensing which is one of the newly used techniques. Remote
Sensing which is used in Turkiye in the last years was accepted itself as a tool for
many different fields of Earth-science.
(Günümüzde, yerbilimleri ile ilgili birçok proje yeni kullanılan tekniklerden biri olan
Uzaktan Algılama kullanılarak kısa sürede tamamlanmaktadır. Türkiye’de, son yıllarda
kullanılmaya başlanan Uzaktan Algılama yöntemleri yerbilimlerinin çeşitli sahalarında bir
araç olarak kendini kabul ettirmiştir.)
108. Landslide susceptibility mapping is the basic study for all landslide mitigation
project.
(Heyelan duyarlılık haritalarının hazırlanması, bütün heyelan zarar azaltım projelerinin
temelini oluşturur.)
109. Natural disasters such as earthquakes, landslides, floods may cause huge
damages, economic losses, and casualties.
(Deprem, heyelan, taşkın gibi doğal afetler büyük can ve mal kaybına ve zararlara neden
olabilmektedir.)
110. According to the engineering geological studies, the selected site is considered to
be suitable for landfill construction.
(Mühendislik jeolojisi inceleme sonuçlarına göre seçilen alanın, zemin doldurma inşasına
uygun olduğu görülmüştür.)
111. Considering direct or indirect losses caused by landslides, planning of protective
and mitigation applications require the knowledge of spatial distribution of current
and potential mass movements.
(Heyelenların neden olduğu doğrudan veya dolaylı kayıplar dikkate alındığında, koruyucu
ve zararları indirgemeye yönelik uygulamalar, mevcut ve potansiyel kütle hareketlerinin
alansal dağılım bilgisini gerektirmektedir.)
180
112. Groundwater movement is the most important issue when the management and
protection of water resources is considered.
[Yeraltısuyu dinamiği (hareketi), su kaynaklarının yönetimi ve korunması açısından en
önemli konudur.]
113. Tectonics and structural geology have essential role in the emplacement and
exploration of the ore deposits.
(Maden yataklarının yerleşimi ve aranmasında, tektonik ve yapısal jeoloji baş roldedir.)
114. Application of sewerage projects and security of application and economical
constrains are mostly determined by optimization level of geotechnical design.
(Kanalizasyon projelerinin uygulanması, uygulamanın güvenlik ve ekonomik sınırlamaları,
büyük oranda da projenin jeoteknik tasarımının optimizasyon seviyesi ile belirlenir.)
115. The basis of evaluation and interpretation of observations related to Earth
sciences have been changed from rather subjective judgement to more quantitative
analyses parallel to technological developments in particularly last few decades.
(Yerbilimleriyle ilgili değerlendirme ve yorumlamanının temeli özellikle son birkaç on
yıllık sürede, teknolojik gelişmeye paralel olarak gerçekleştirilen çalışmalarda öznel
yargılardan sayısal verilere dayanan değerlendirmeye doğru hızlı bir değişim yaşanmıştır.)
116. The stability of rock slopes under dynamic loading in mining and civil
engineering depends upon the slope geometry, mechanical properties of rock mass
and discontinuities and the characteristics of dynamic loads with time.
[Maden ve inşaat mühendisliği alanlarında kaya şevlerinin dinamik yüklere karşı
duraylılığı şevin geometrisine, kaya ve süreksizliklerin mekanik özelliklerine, dinamik
yüklerin zaman içindeki karakteristiklerine bağlıdır.]
117. Perception and application of environmental geology in the world differs from
one country to another according to their economic status as well as their geographic,
demographic and geological settings.
(Dünyada çevre jeolojisinin algılanması ve uygulanması bir ülkeden diğerine, ülkelerin
coğrafik, demografik ve jeolojik konumlarının olduğu kadar, gelişmişlik durumlarına göre
de farklılıklar göstermektedir.)
118. Yüceyurt limestone, from which Gökpınar karst springs issue, constitutes the
main aquifer in the study area and is karstified. The unit has a well developed karst
system comprising karens, dolines, ponors, undergound channels and caves.
(Gökpınar kaynaklarının boşaldığı Yüceyurt kireçtaşı, inceleme alanında ana akiferi
oluşturur ve karstik özelliğe sahiptir. Formasyonda karenler, dolinler, düdenler, çöküntü
alanları, yeraltı kanalları ve mağaralardan oluşan gelişmiş bir karst sistemi vardır.)
119. The present data suggests that deformation and intrusion of syn-extensional
granite in the footwall indicate that the low-angle normal faults were accompanied by
sedimentation and bimodal volcanism in the hanging wall during orogenic collapse of
the Menderes Massif.
(Mevcut veriler, düşük açılı normal faylara Menderes Masifi’nin orojenik çöküşü sırasında
tavan bloğundaki sedimantasyon ve bimodal volkanizmanın eşlik ettiğine taban bloğundaki
deformasyon ile granit sokulumun işaret ettiğini ileri sürmektedir.)
120. Nowadays, the usage of porous and lightweight materials (expanded clay
aggregates) shows a gradually rising trend in different industrial areas. In majority,
they are used to produce lightweight building elements in civil structuring sector.
[Günümüzde, gözenekli ve hafif malzemelerin (genleşmiş kil agregaları) farklı endüstriyel
sahalarda kullanımı giderek yaygınlaşmaktadır. Bu malzemeler, genellikle yapı sektöründe,
hafif yapı elemanlarının üretiminde kullanılmaktadır.]
181
121. The rudists are very common in the Anatolide-Tauride, Arabian and RhodopePontide plates and they represent important paleobiogeographic data explaining the
relationships between the plates during the Campanian-Maastrichtian time.
(Rudistler, Anatolid-Torid, Arap ve Rodop-Pontid levhalarında oldukça yaygındırlar ve
levhaların Kampaniyen-Maastrihtiyen’deki ilişkilerini açıklayan önemli paleobiyocoğrafik
veriler sunarlar.)
122. As known, the mining operations effects on natural conditions as like highway,
dam and deep excavation operations.
(Bilindiği gibi, madencilik çalışmaları da yol, baraj ve derin kazı işlemlerinde olduğu gibi
doğal ortam koşulları etkiler.)
123. The main targets of the earthquake studies in the Marmara sea are to know what
is the fault geometry at seismogenic depths, which strand accounts for the current
motion and which one is locked or creeping. Only marine geophysical instruments
and technics can offer reliable answers to these questions.
[Marmara Denizi içerisinde levha hareketlerinin hangi kol tarafından karşılandığı, bu
kolların sismojenik derinliklerdeki geometrileri, hangisinin kilitlenmiş ve hangisinin
akmakta olduğu gibi konuların bilinmesi bu denizdeki deprem araştırmalarının başlıca
hedefleri arasındadır. Sadece deniz jeofiziği yöntemleri bu sorulara güvenli cevaplar
sunabilir.]
124. One of the aim of petroleum geochemistry in hyrocarbon (petroleum, natural
gas, and condansate) exploration is to reduce the risk to find hydrocarbons. Among
the many other parameters used in hydrocarbon exploration activities, stable carbon
isotops appear to take a significant place because of its high stability against
temperature, bacterial alteration and hydrocarbon migration from source to
reservoir.
[Hidrokarbon aramacılığında kullanılan petrol jeokimyası’nın bir amacı da, hidrokarbon
(petrol, doğalgaz, kondensat) bulunmasındaki riski azaltmaktır. Duraylı karbon izotopları,
petrol jeokimyasında kullanılan birçok parametre arasında sıcaklık, bakteriyel alterasyon
ve hidrokarbonların kaynaktan rezervuara göçü sırasındaki yüksek duraylılığı yüzünden
önemli bir yere sahiptir.]
125. The reaction between the cement alkali and the reactive part of the aggregate is
one of the most important reasons of the occurance of the cracks on concrete. The
performance and durability of the concrete constructions are negatively influenced by
such reactions. The amorphous opal comprises the most reactive mineral amoung the
silica aggregates, whereas dolomite is the one in carbonate aggregates used in
concrete.
(Betonlarda oluşan çatlakların en önemli nedenlerinden biri, kullanılan çimentonun alkalisi
ile agreganın reaktif kısmının arasındaki reaksiyondur. Beton binaların performansı ve
dayanım süresi bu tür kimyasal reaksiyonlardan olumsuz yönde etkilenmektedir. Betonda
kullanılan karbonatlı agregalarda en reaktif mineral dolomit iken, silisli agregalardaki en
reaktif minerali amorf haldeki opal oluşturur.)
126. In the ore forming processes, there are a number of physical and chemical
factors, which are difficult to be treated separately; because many are interrelated. S,
O and C isotope systems could provide some useful information and help to
understand of ore forming processes.
(Cevher oluşum süreçlerinde birbirinden ayrı tahlil edilmesi zor olan, birçok fiziksel ve
kimyasal faktör vardır; çünkü bunların çoğu birbirleriyle karşılıklı ilişki içindedir. Cevher
oluşum süreçlerinin anlaşılmasında S, O, C izotop sistemleri oldukça faydalı bilgiler
verebilirler.)
182
127. Environment is a concept that will be discussed intensively and therefore
maintain its importance in this new century as it was in the last century. Various
professions assess this concept by its different aspects. In the meantime, the Earth
scientists regarded the environment as a concept that has ‘the uncontrolled man’ in
the center and has established at the ‘Environmental Geology’ as a branch of the
Applied Geology.
(Çevre kavramı yoğun bir şekilde tartışılacak bir kavramdır böylece geride bıraktığımız
yüzyılda olduğu gibi bu yeni yüzyılda da önemini muhafaza edecektir. Çeşitli meslek
disiplinleri bu kavrama konuya değişik açılardan değer vermektedir. Bu arada,
yerbilimciler çevreyi, odağında istekleri “denetim altına alınamayan insan” bulunan bir
kavram olarak algılamış ve “Çevre Jeolojisini” Uygulamalı Jeoloji’nin bir dalı olarak
sahiplenmişlerdir.)
128. A lot of important Pb-Zn deposits occur at Northernwestern Anatolia such as
Balya, Handeresi, Arapuçan Dere, Cehennemdere, Kalkım, Dursunbey, and
Altınoluk. The majority of these deposits were formed associated with Tertiary
magmatism.
(Kuzeybatı Anadolu bölgesinde Balya, Handeresi, Arapuçan Dere, Cehennem Dere,
Kalkım, Dursunbey, Altınoluk gibi yerlerde önemli pek çok Pb-Zn cevherleşmesi
oluşmaktadır. Bu yatakların büyük çoğunluğu bölgede yaygın olan Tersiyer
magmatizmasıyla ilişkili olarak gelişmiştir.)
129. In terms of drilling techniques, each drilling works have similarity features with
each other but some differences are normal because of the subject matter, geological
conditions of area, technical personal and equipment.
(Sondaj tekniği açısından bütün sondaj işlemlerinin birbirleri ile benzer özellikleri vardır
fakat bazı farklılıkların olması, konu, bölgenin jeolojik koşulları, teknik personel ve
ekipman nedeniyle normaldir.)
130. Within the last century, Türkiye encountered great casualties and property
damages especially from 1999 Izmit and Düzce earthquakes. There are lots of
methods being developed in order to minimize disaster losses. The one of the most
important of those methods in the pre-disaster preparedness and mitigation studies
where at first natural disaster evaluation of any area is revealed and urbanization
plans are looked over according them.
(Türkiye son yüzyılda özellikle 1999 İzmit ve Düzce depremleriyle, doğal afetler sonucu
çok sayıda can ve mal kaybına uğramıştır. Dünyada afet zararlarını en aza indirgemek için
çeşitli yöntemler geliştirilmektedir. Bu yöntemlerin en önemlilerinden birisi de afete
önceden hazırlık ve zararları hafifletme çalışmalarıdır ki bu çalışmaların başında o
bölgenin afet tehlikesini belirlemek ve mevcut planları buna göre yapmak gelir.)
131. While brittle deformation is characteristic by cataclastic texture, ductile
deformation include strong preferred grain shape orientations in the ore and gaunge
minerals. The important clues revealed during the ore mineralisation and after
deformation phases because of inter-relations of ore minerals and deformation
textures that have been observed on the minerals.
(Cevher ve gang mineralleri üzerinde kırılgan deformasyon en belirgin şekliyle kataklastik
dokularla, sünümlü deformasyon ise kuvvetli yönlenmeli-dalgalı şekil oryantasyonları ile
karakteristiktir. Cevher minerallerinin birbirleriyle olan ilişkileri ve bu mineraller üzerinde
gözlenen deformasyon dokuları, cevherleşme süreci boyunca ve sonrasında gelişen
deformasyon evreleri hakkında önemli ipuçları vermektedir.)
183
132. The most important fault zone as confirmed in last earthquake disasters in
country which is situated on the Alpine-Himalayan Mountain-building belt, is the arcshaped North Anatolian Fault Zone (NAFZ). Through this zone, that extends from
Karlıova (Erzincan) at the East to western Biga Peninsula at the West is active and
causes some displacements from time to time. Occurence of geothermal systems are
also closely related to fault zones and there are many hot spring outlets on the NAFZ.
The temperatures of these hot springs have been characterizing the moderate and low
enthalpy fields.
[Alp-Himalaya Dağoluşum kuşağında üzerinde yer alan ülkemizde, en etkili kırık zonu son
depremlerde de kendini gösterdiği gibi yay şekilli Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ)’dur.
Erzincan doğusunda Karlıova’dan başlayıp batıda bir kolu Biga Yarımadası batı ucuna
kadar uzanan bu zon aktiftir ve zaman zaman bazı yerdeğiştirmeler (sismik hareketler)
oluşmaktadır. Jeotermal sistemlerin oluşumu fay zonları ile yakından ilişkilidir ve KAFZ
üzerinde birçok sıcak su kaynağı çıkışı vardır. Bu sıcak su kaynaklarını, sıcaklıkları orta ve
düşük entalpili jeotermal sistemleri karakterize etmektedir.]
133. Mathematical models are commonly employed to manage, improve and
determine the potential of groundwater systems. In order to use the mathematical
models, several hydrogeologic parameters such as transmisivity, storativity, specific
yield, source/sink and recharge is required. These parameters are generally obtained
from laboratory experiments and/or field studies.
[Yeraltısuyu sistemlerinin yönetimi, geliştirilmesi ve potansiyelinin belirlenmesi için
matematik modeller yaygın olarak kullanılmaktadır. Matematik modellerin
kullanılabilmesi için iletimlilik (transmisivite), depolama katsayısı, özgül verim,
kaynak/yitik ve yeniden dolma gibi hidrojeolojik ve hidrolojik büyüklüklere ihtiyaç vardır.
Bu modellerde kullanılan akifer parametreleri, genellikle laboratuar ve/veya arazi
çalışmaları ile elde edilmektedir.]
134. Quartz veins are a common feature in many of the gold deposits and a major horst to
gold mineralization. Various macroscopic textures are observed in the epithermal quartz
veins. As quartz is typically the only phase deposited throughout the vein, its form is a
reflection of changing conditions during vein growth. According to the quartz textures
within the vein, it can be discriminated also whether the vein includes gold mineralization
or not. Comparing the results of the various methods of analysis, it appears that hand
specimen-scale description provides the most effective and economical discrimination of
quartz types.
(Kuvars damarları, altın yataklarının çoğunda ortak özelliktir ve altın cevherleşmelerinin ana
depolanma yeridir. Epitermal kuvars damarlarında çok çeşitli makroskobik dokular
görülmektedir. Damar içerisinde tipik olarak depolanmış tek faz olduğunda kuvarsın biçimi,
damarın oluşumu sırasındaki değişen koşulların bir yansımasıdır. Damar içindeki kuvars
dokularına göre damarın altın cevherleşmesi içerip içermediği de belirlenebilmektedir. Çeşitli
analiz yöntemlerinin sonuçları karşılaştırıldığında, el örnekleri ölçeğindeki makroskobik
tanımlamalar kuvars tiplerini ayırtlamada en ekonomik ve yararlı yöntemdir.)
135. Moraines composed of sediments (till) deposited during the melt out of the
glaciers contain important information regarding the Late Quaternary glacier
distribution, magnitude and timing. Although the existence of glacial deposits is
known in Turkiye, information about their timing is lacking.
[Buzulların erimesi sırasında çökelttikleri sedimanlardan (till) oluşan moren setleri Geç
Kuvaterner buzullaşmasının yayılımı, kuvveti ve yaşı hakkında önemli bilgiler içerirler.
Türkiye’de birçok bölgede buzul çökellerinin varlığı bilinmesine rağmen bunların yaşları
ile ilgili bilgi bulunmamaktadır.]
184
136. Geostatistics has been the most widely used method for data analysis, ever since
its first applications to mining industry. The basis of geostatistical methods is the
theory of regionalized variables. Regionalized variables are variables such as
thickness, grade etc. which are peculiar to a certain region and can be expressed with
at least one coordinate.
(İlk uygulamaları madencilik sektöründe olan jeoistatistik, veri analizi için kullanılan en
önemli yöntemlerden birisidir. Jeoistatistiksel yöntemlerin temeli bölgeselleştirilmiş
değişkenler teorisidir. Bölgeselleştirilmiş değişkenler belirli bölgeye özgü olan ve en
azından bir koordinatla ifade edilebilen kalınlık, derece, vb. değişkenlerdir.)
137. The Apatite-magnetite ores which have a wide distribution in the world are also
found in the Bitlis massive and Malatya metamorphites in Turkiye. From west to east
Pınarbaşı/ Adıyaman, Avnik/ Bingöl and Ünaldı/ Bitlis apatite magnetite ore deposits
are important potential raw material sources for Turkiye.
(Dünyada geniş yayılım gösteren apatitli manyetit yataklarının örneklerine Türkiye’de
Bitlis Masifi ve Malatya Metamorfitleri’nde rastlanmaktadır. Batı’dan doğu’ya doğru
Pınarbaşı/ Adıyaman; Avnik/Bingöl ve Ünaldı/ Bitlis apatitli manyetit cevher yatakları
Türkiye için önemli potansiyel mineral hammadde kaynaklarıdır.)
138. The fact of migration to metropolitan areas is required important and attentive
studies in Earth sciences approach. The first of these, facilitating the urban planners
and Project designers during sustainable habitation process, secondly, providing the
underground resources such as mines, sand and natural stones.
(Büyük kentlere göç olgusu gerçeği, Yerbilimleri incelemeleri açısından başlıca iki alanda
önemli ve özenli çalışmaları gerektirmektedir. Bunlardan ilki sürdürülebilir bir yerleşme
sürecinde kent planlayıcılarına ve projecilere yardımcı olmak, ikincisi ise maden, kum ve
doğal taş gibi yeraltı kaynaklarımızın kullanmaktır.)
139. Underground coal mining technique is developed a lot in the late century. During
this period safety as well as production technology have been improved. But some
methane and / or coal dust explosions happened in different coal mines of coal
producing countries throughout the world.
(Yeraltı kömür madenciliği tekniği, son yüzyılda bir hayli gelişmiştir. Bu süre içinde,
üretim teknolojisi olduğu kadar emniyette çok ilerlemiştir. Bununla beraber, kömür üreten
ülkelerin kömür ocaklarında zaman zaman metan ve / veya kömür tozu patlamaları
meydana gelmiştir.)
140. Those who excavate into rock know it to be a material quite from what a
mathematician might choose for tractable analysis. The engineer’s rock is
heterogeneous and quite often discontinuous.
(Kayada kazı yapanlar, ele aldıkları malzemenin bir matematikçinin kolaylıkla analiz
edeceği bir malzemeden oldukça farklı olduğunun bilincindedirler. Mühendisin kayası,
heterojen ve çoğu zaman da süreksizdir.)
141. There has been an increase in the number of underbalanced drilling applications
due to the advances in technology and the demand of the petroleum industry.
(Düşük basınçlı sondaj uygulamalarının sayısında, teknolojinin ilerlemesi ve petrol
endüstrisinden gelen talepler doğrultusunda bir artış olmuştur.)
142. In present, the ratio of UCS and BTS could be used for estimating rock
toughness and brittleness.
[Günümüzde, tek eksenli sıkışma (TES) ve Brezilyan çekme dayanımı (BÇD) arasındaki
oran kayaların kırılganlık ve sertliklerinin tahmininde kullanılabilmektedir.]
185
143. The Central Anatolian Granitoids (CAG) display distinct petrological
characteristics. S-, H- and A-type granitoids, supposed to be related to the continental
collision and post-collision stages, were investigated in different aspects in previous
studies and their petrological characteristics were described in terms of geological,
geochemical and mineralogical studies.
[Orta Anadolu Granitoyidleri (OAG) farklı petrolojik özellikler göstermektedir. Kıtasal
çarpışma ve çarpışma-sonrası evrelerde oluştuğu varsayılan S-, H- ve A-tipi granitoyidler,
öncel çalışmalarda farklı yönlerden incelenerek, petrolojik özellikleri jeolojik, jeokimyasal
ve mineralojik çalışmalar ile tanımlanmıştır.]
144. Geographical Information Systems (GIS) are widely used in geological
engineering studies as in many engineering disciplines. With GIS studies its possible
to store and investigate the engineering information obtained from urban geological
engineering studies and its also possible to obtain various geological engineering maps
as needed. The updating data of the knowledge base makes attractive the use of GIS.
[Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) birçok mühendislik disiplininde olduğu gibi mühendislik
jeolojisi çalışmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır. CBS çalışmaları ile kentsel
mühendislik jeolojisi çalışmalarından elde edilen mühendislik bilgilerinin depolanması ve
bu bilgilerin sorgulanması, ayrıca amaca yönelik çeşitli mühendislik jeolojisi haritalarının
gerektiğinde elde edilmesi mümkündür. Elde edilen bilgilerin güncellenebilir veriler
olmaları da CBS kullanımını daha cazip hale getirmektedir.]
145. From the formation mechanism point of view spilitic rocks are one of the oldest
subjects of petrography. The word “spilite” is used for the rocks having a chemical
composition like basalts. However, they contain more H2O and were drastically
altereted.
(Spilitik kayaçlar formasyon mekanizmaları açısından petrografinin en eski konularından
birisidir. “Spilit” kelimesi bazaltlara benzer bir kimyasal bileşime sahip kayaçlar için
kullanılır. Bununla birlikte,daha fazla H2O içerirler ve geniş ölçüde ayrışma
geçirmişlerdir.)
146. The purpose of drilling phase is not to go down too deeper and deeper that was
programmed by geological exploration. Drill holes are opened for geological control
and geodinamic evolution of the field. For these purposes we can classifiy the drills in
economically such as copper drilling, oil drilling or coal drilling.
(Sondaj aşamasının amacı jeolojik çalışmalarla öngörülen metrajı tamamlamak değildir.
Sondaj çukurları, jeolojik kontrol ve sahanın jeodinamik evrimini ortaya koymak için
yapılır. Bu amaçlar anlamında, sondajları ekonomik olarak bakır sondajı, petrol sondajı
veya kömür sondajı olarak sınıflandırabiliriz.)
147. The rhyolitic tuffs named as “alkaline kaolinite” in the ceramic industry that is
used as alkaline and silica sources. It is easy to exploit, and is cheaper than many
other raw materials.
(Seramik endüstrisinde alkali ve silis kaynağı olarak kullanılan riyolitik tüfler “alkalili
kaolen” olarak adlandırılırlar. Çıkarılması diğer hammadelere göre daha kolay ve ucuzdur.)
148. The permeability and methane pressure of coal seams and surrounding strata
are important in determining permeability and methane capacity and ability of strata
to transmit gas. These will be base for evaluating methane drainage process and
ventilation requirements.
(Çalışılan kömür damarlarının ve civar katmanların geçirgenliğinin ve metan basıncının,
katmanların geçirgenliğinin ve metan kapasite ve gaz iletme kabiliyetlerinin
belirlenmesinde önemlidir. Bunlar metan drenaj süreci ve havalandırma koşullarını
değerlendirmede temel olacaklardır.)
186
149. Scientists, who are working on Earth science about interpretation of visual data
on computer environment, have been working for 40 years. Development of computer
softwares and hardwares from year 1980 had given and enormous acceleration to
these kind of studies. As it is well known, Earth science is mostly dependent on data
from the Earth, and most of these data are related with coordinate system that can be
used with maps. In the Earth sciences, map coordinates of the collected data and
visual inspections are important. In addition to data, the map coordinates of the data
are needed for interpretation.
(Yerbilimleri konusunda çalışan bilimadamları, görsel verilerin bilgisayar ortamında
yorumlanması ile yaklaşık 40 yıldır uğraşmaktadırlar. Bilgisayar yazılım ve donanımlarının
1980 yılından başlayan gelişmesi, bu tür çalışmalara hız vermiştir. Çok iyi bilindiği gibi,
Yerbilimleri en çok Yer ile ilgili verilere bağımlıdır ve bu verilerin büyük kısmı haritalar
ile birlikte kullanılabilen koordinat sistemi ile ilişkilidir. Yerbilimlerinde toplanan verilerin
harita koordinatları ve görsel incelemeler önemlidir. Elde edilen verilerin yanısıra, verilerin
verilerin harita koordinatları yorum için gereklidir.)
150. Geological, hydrogeological, geochemical, geophysical and geodesical studies are
carried on for the aim of prediction earthquakes. Monitoring of geothermal resources
(hot and mineralized waters, steam, gas) generally located at active techtonic areas to
observe pyhsical and chemical variations in these resources together with other
earthquake precursors are of great importance for forecasting earthquakes.
[Depremlerin önceden tahmini amacıyla jeolojik, hidrojeolojik, jeokimyasal, jeofiziksel ve
jeodezik çalışmalar yapılmaktadır. Genellikle aktif fay zonlarında yeralan jeotermal
kaynaklar (sıcaksu, buhar, gaz) izlenerek bu kaynaklarda görülen fiziksel ve kimyasal
değişimlerin diğer deprem belirtileri ile birlikte değerlendirilmeleri depremlerin önceden
tahmini açısından çok önemlidir.]
151. Discontinuities that are spaced more than about 20 m apart can be shown
individually in site sections and plans and considered inividually in analysis. On the
other hand, planes of weakness that are more closely spaced occur in large numbers
and the only feasible way to appreciate their impact is often to appropriately modify
the properties of the rock mass, for example, by reducing its modulus of elasticity.
[Çatlak aralığı yaklaşık 20 metreden daha fazla olan süreksizlikler mühendislik proje
alanının plan ve enine kesitinde münferit olarak gösterilebilir ve analizlerde tek olarak göz
önüne alınabilirler. Diğer taraftan, çatlak açıklığı küçük ve sayısı çok olan eklemlerin
kayada mevcut olması halinde başvurulacak en akılcı yol kaya kütlesinin bazı özelliklerini
değiştirmektir(mesela, elastisite modülünün küçültülmesi gibi).]
152. Although there are reserves of the phosphate in our country, the import of the
fertilizer and its raw materials is pursued since they have not been operated or not
thought to operate. In such a situation, the use of these as the raw material of the
fertilizer have begun in the Central Anatolia and then pieces of grinded phosphate
rocks have been added to the soil and this has resulted well.
(Ülkemizde fosfat yatakları olmasına karşın işletilmemeleri ve/veya işletilmelerinin
düşünülmeyişi nedeniyle gübre ve hammaddelerine yönelik ithalatta devam etmektedir. Bu
tür bir durumda iç pazarda bunların gübre hammaddesi olarak kullanımı Orta Anadolu da
başlamış ve daha sonra ise fosfat kayası öğütülerek toprağa verilmiş ve iyi sonuçlanmıştır.)
187
153. Brittleness is one of the most important engineering properties of the rocks.
However, there is no available economical and practical direct method for measuring
the brittleness feature of rock. Therefore, brittleness is commonly calculated as a
function of rock strength.
(Kırılganlık, kayaçların en önemli mühendislik özelliklerinden biridir. Bununla birlikte,
kaya kırılganlık özelliğini doğrudan ölçebilecek ekonomik ve pratik yöntem yoktur. Bu
nedenle kırılganlık, genellikle kayaç dayanıklığının bir fonksiyonu olarak hesaplanır.)
154. Geological exploration starts by office work and continues by field and
laboratory works. If pre-findings determined by these works which have two
dimensions are positive, drilling phase will start for third dimension such depth
achieve to explorations.
(Jeolojik araştırmalar büro çalışmaları ile başlar, ve saha ve laboratuar çalışmaları ile
devam eder. İki boyutlu olan bu çalışmalarda elde edilen ön bulguların olumlu olması
halinde üçüncü boyut, yani araştırmalara derinlik katabilmek amacı ile sondaj safhası
başlayacaktır.)
155. CO2 is one of the hazardous greenhouse gases causing significant changes in the
environment. The sequestering CO2 in a suitable geological media can be feasible
method to avoid the negative effects of CO2 emissions in the atmosphere.
(CO2, çevrede belirgin zararlara yolaçan zararlı sera gazlarından bir tanesidir. Atmosfere
yayılan CO2’in zararlı etkilerden korunmak için gereken çözümlerden bir tanesi, CO2’nin
uygun jeolojik ortamlarda depolanması olabilir.)
156. Debris flows which are one of mass movement types usually occur as a result of
the movement debris materials accumulated in the mountainous regions due to the
heavy rainfall, seismic activity or snow melting.
(Bir kütle hareketi türü olan moloz akmaları, genelde aşırı yağışlara, sismik faaliyete veya
ani kar erimelerine bağlı olarak, dağlık bölgelerdeki yamaçlarda birikmiş molozların
hareketi sonucu oluşurlar.)
157. Solute and heat transport in porous media is a frequently involved process in
porous media. Tracer testing is most useful tool to understand the flow and transport
in porous media. Tracer testing is widespread used to define the flow mechanism near
the wells and hydrogeological parameters affecting this mechanism in groundwater,
geothermal and petrol fields.
(Gözenekli ortamlarda, çözelti ve ısı taşınımı çok sık yaşanan bir süreçtir. Gözenekli
ortamda akmayı ve taşınmayı anlamada en yararlı araç izleyici testidir. İzleyici testi
günümüzde yeraltısuyu, jeotermal ve petrol sahalarında, kuyu yakın çevresinin akış
mekanizması ve bu mekanizmayı etkileyen hidrojeolojik parametrelerin belirlenmesi
amacıyla yaygın olarak kullanılmaktadır.)
158. Drilling techniques are very important for coal exploration, especially in our
country, microtectonic features of formations which depend on structural evolutions
at the neotectonic period is most important for drilling economy. Well drilling
problems, which depend on tectonic structure, such a circulation lost, drill bit or pipe
jamming and drill pipe broken are most effective problem for drilling time, core
sampling and drilling economy.
(Sondaj tekniğinin yanı sıra özellikle kömür araştırmalarında, özellikle ülkemizde,
neotektonik dönemdeki yapısal evrimlere bağlı, formasyonların mikrotektonik özellikleri
sondaj ekonomisi için en önemli şeydir. Tektonik yapıya bağlı, çevrim kaçağı, takım veya
boru sıkışması ve sondaj borusu kesilmesi gibi sondaj kuyusu problemleri sondaj zamanı,
karot numunelemesi ve sondaj ekonomisi için en etkili problemdir.)
188
159. In coal mines, all types of precautions are being taken to prevent the occurance
of explosions. In spite of this, precautions are also taken to isolate the explosion area
as if explosion would take place. In the last years, investigations are focused on rock
dusting barriers which have been applied in coal mines. Experiments made in model
galleries gave more reliable results and made it possible to approach the problems
more scientifically.
(Dünya kömür madenciliğinde, patlamaların oluşmasını önleme yönünde tüm önlemler
alınmaktadır. Bununla birlikte, patlama olacakmış gibi, patlama alanını izole etmek için
önlemler de alınmaktadır. Son yıllarda araştırmalar, halen kömür ocaklarında
uygulanmakta olan taş tozu serpme ve taş tozu bariyerleri konularında yoğunlaşmaktadır.
Model galerilerinde yapılan deneyler hem daha güvenilir sonuçlar vermiş, hem de konuya
bilimsel yaklaşabilmeyi mümkün kılmıştır.)
160. Soils consist of the products physical and chemical weathering of the rocks of the
Earth’s crust. As a part of engineering design, the aim of site/soil investigation is to
provide the basic data to evaluate the interaction of the natural environment with the
proposed structure.
(Zeminler, Yerkabuğundaki kayaçların fiziksel ve kimyasal bozunmalarının ürünlerini
içerirler. Mühendislik tasarımının bir parçası olarak bir zemin/saha incelemesi, önerilen
yapı ile doğal çevrenin etkileşiminin değerlendirilmesi için temel veriyi sağlamaktır.)
161. In exploration for hydrocarbon, potential targets are three-dimensioned (3D)
such as salt domes, overthrust, rifts, deltaic sandstone and irregular layered
stratigraphic structures. For that reason, 3D seismic data are needed to acquire more
reliable and good quality seismic data about the subsurface geology. 3D seismic data
volume show both vertical and horizontal sections.
[Hidrokarbon aramalarında, tuz domları, şarjiyaj kuşakları, rifler, deltayik kumtaşları ve
düzensiz tabakalı yapıları gibi potansiyel hedefler 3-boyutludur. Bu nedenle, yeraltındaki
jeolojisi hakkında daha güvenilir ve iyi kalitede veri edinmek için 3-boyutlu sismik veriye
ihtiyaç vardır. 3-boyutlu sismik veri, hem düşey hem de yatay kesitler sunar.]
162. In seismic hazard analyses, the quantitative description of the ground motions is
very important. One of the ground motion parameters commonly used in geotechnical
assessments and structural engineering analyses is peak ground acceleration, and
therefore, estimation of this parameter is one of the most important stages in
engineering design.
(Sismik tehlike analizlerinde yer hareketlerinin sayısal tanımlanması çok önemlidir.
Jeoteknik değerlendirmelerde ve yapı mühendisliği analizlerinde en yaygın olarak
kullanılan yer hareketi parametrelerinden biri de tepe yer ivmesi olup, bu parametrenin
doğru bir şekilde belirlenmesi, mühendislik tasarımında önemli aşamalardan birini
oluşturmaktadır.)
163. The Aegean region has been the radius of the Earth scientists from the point of
mineral deposits, geothermal energy and seismicity.
(Ege bölgesi, uzun yıllardan beri maden yatakları, jeotermal enerji, ve depremsellik
açısından yerbilimcilerin faaliyet alanı olmuştur.)
164. Active tectonic structure of SW Anatolia is characterized by the NE- and NWtrending fault systems and associated depressions. According to historical earthquake
data the Burdur fault is the most active element among the fault systems of SW
Anatolia.
(GB Anadolu’nun güncel aktif tektonik yapısı, başlıca KD ve KB uzanımlı fay sistemlerin
yanısıra, bunlara eşlik eden çöküntü alanları ile karakterize edilir. Tarihsel deprem
verilerine göre, GB Anadolu’da bu fay sistemleri içinde en aktif olanı Burdur fayıdır.)
189
165. There can be different contact relations between geological units. The contacts
itself may be interpreted by researchers in different way.
(Yerbilimlerinde jeolojik birimler arasında farklı dokanak ilişkileri olabilir. Bir dokanaklar
kendi içinde farklı araştırmacılar tarafından farklı şekilde yorumlanabilir.)
166. Geological and geotechnical researches and studies must be done before the
preparation of construction plans of urban area.
(Kentleşme imar planlarının hazırlanmasından önce, jeolojik ve jeoteknik araştırmalar ve
incelemeler yapılmalıdır.)
167. Petrographical and chemical characteristics of rocks have important effect on
their usability as aggregate for various purposes.
(Kayaçların petrografik ve kimyasal özelliklerinin, çeşitli amaçlarla agrega olarak
kullanılabilirlikleri üzerinde önemli etkisi vardır.)
168. The submarine ignimbritic rock are rarely developed while the subaerial
ignimbrite formations are widely formed in the volcanic fields.
(Volkanik sahalarda, karasal ignimbritlerin yaygınlığına karşın su altı ortamlarda gelişmiş
olan ignimbritler oldukça seyrektir.)
169. Seismic risk studies include regional hazard analysis, local hazard analysis and
geological and geophysical studies with representative accuracy.
(Sismik risk çalışmaları; bölgesel tehlike analizi, yerel tehlike analizi ve bölgeyi temsil
edebilecek doğrulukta jeolojik ve jeofizik araştırmaları içerir.)
170. Major skarn deposits are directly related to magmatic activity and there is a
systematic correlation between the composition of causative plutons and the metal
content of these skarns.
(Ana skarn yatakları, doğrudan magmatik aktivite ile ilişkilidir ve skarnların metal
içerikleri ile buna neden olan plütonların bileşimleri arasında sistematik bir korelasyon
mevcuttur.)
171. In Earth, water sources are limited and being consumed very fast. World will
encounter a serious danger in the case of the natural world’s most important source:
Water. Consequently; aridity will be faced in a very near future. For these kind of
problems new water sources should be explored, planned and offered to usage.
(Yeryüzünde su kaynakları sınırlıdır ve çok hızlı bir şekilde tüketilmektedir. Doğal
yaşamın en önemli kaynağı olan su konusunda Dünyayı ciddi bir tehlike yaşayacaktır.
Sonuç olarak, çok yakın bir gelecekte susuzluk ile karşılaşılacaktır. Bu tür problemler
kapsamında yeni su kaynakları araştırılmalı, planlanmalı ve kullanıma sunulmalıdır.)
172. Recently, increasing demand for raw materials and depletion of ore deposits near
surface have resulted in working deeper deposits and increasing the output with
higher rates of advance (by means of mechanization). Consequently, there has been a
considerable increase in methane emission.
[Son yıllarda, artan hammadde gereksinimi ve yüzeye yakın madenlerin tüketilmesi,
özellikle kömür madenciliğinde daha derinlere inme ve daha fazla ilerleme hızıyla, fazla
üretim yapma (mekanizasyona giderek) zorunluluğunu ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle de
metan emisyon oranında artışlar olmuştur.]
173. Tectonic lines are very important for hydrothermally leached mineral depositsenrichments. Location of the deposits are generally controlled by these lines.
(Hidrotermal olarak süzülen mineral zenginleşmelerinde tektonik hatlar çok önemlidir.
Depolanmaların lokasyonları genellikle bu hatlar tarafından kontrol edilmektedir.)
190
174. Ground Penetrating Radar (GPR) Method, is a new electromagnetic geophysical
method which can be used to be to find out the discontinuity of underground without
using borehole data. The method is non-destructive and quickly provides a detailed
image of the subsurface with 2D and 3D visualization of parallel 2D profiles.
[Yer radarı (GPR) yöntemi, kuyu içi verisi olmaksızın yeraltı süreksizliklerinin
bulunmasında kullanılabilen yeni bir elektromanyetik jeofizik yöntemdir. Yöntem,
zararsızdır ve 2B ve paralel 2B profil verilerinin 3B gösterimi ile detaylı bir yeraltı
görüntüsünü hızlı bir şekilde vermektedir.]
175. In geothermal drilling, the duty of the well site geologist is “borehole geology”.
Its training is done under this name. The main subjects are mineralogy, petrography,
well logging, and drilling technology.
(Jeotermal sondajlarında kuyu sahası jeoloğunun görevi “kuyu jeolojisi” dir. Eğitimi bu
isim altında yapılır. Konuları, esas itibariyle mineraloji, petrografi, kuyu loglama ve sondaj
teknolojisidir.)
176. Underground dams are the constructions which block the flow of groundwater
and store it under the ground. Besides, they are constructed in order to orientate
groundwater and surface water to different directions so that they help the feeding of
neighbouring aquifers or to rise the groundwater level causing a reduce in the cost of
pumping.
(Yeraltı barajları, yeraltısuyu akışını kesen ve suyun yeraltında depolayan yapılardır.
Bunun yanında, yeraltı ve yerüstü sularının başka tarafa yönlendirilmesiyle komşu
akiferlerin beslenmesi veya yeraltısuyu seviyesinin yükseltilerek pompaj maliyetlerinin
azaltılması gibi amaçlar içinde yapılırlar.)
177. Remote-sensing techniques are generally used for land-surface studies because of
the nature of light and the known processes of remote sensing.
(Uzaktan algılama teknikleri, ışığın doğası ve bilinen uzaktan algılama süreçleri sebebiyle,
genellikle kara yüzeylerinin incelenmesinde kullanılır.)
178. Nowadays, many petroleum companies and organizations have invested to
establish scalable and modern information systems to reach their reliable and secure
information for their use.
(Günümüz pek çok petrol şirket ve organizasyonu, bünyelerinde doğru ve güvenilir bilgiye
ulaşım için çağdaş ve ölçeklenebilir sistemleri kurmak için yatırım yapmışlardır.)
179. Grouting is the process of injecting cement, mortar, bentonite, or various organic
and inorganic chemical materials into the fissures of rock or the cavities in the
ground.
(Enjeksiyon; çimento, harç, bentonit veya çeşitli organik ve inorganik maddeleri kaya
kırıkları arasına veya zemin boşluklarına enjekte etme işlemidir.)
180. Biogeochemical methods can also be used to locate buried ore deposits besides
the traditional geochemical methods.
(Örtülü maden cevherlerinin yerinin saptanması için geleneksel jeokimyasal yöntemlerin
yanı sıra biyojeokimyasal yöntemlerde kullanılmaktadır.)
181. Coal can be liquidified to produce liquid fuels and some chemical raw materials
apart from it’s other general uses in industrial purpose heating, transportation and
production of various gases.
(Kömür, diğer genel kullanımlarından başka, sanayi amaçlı ısıtma, nakliyat ve çeşitli
gazların üretimi ve sıvı yakıt ve bazı kimyasal hammadeleri üretmek için de
sıvılaştırılabilir.)
191
182. Tufa are the product of calcium carbonate precipitation under a cool water (near
ambient temperature) regime and typically contains the remains of micro- and
macrophytes, invertebrates and bacteria. This type of carbonate precipitation is
related to karstic system
[Tufa, kalsiyum karbonatın bir soğuk su rejimi (çevre sıcaklığına yakın) altında çökelmesi
ürünüdür ve tipik olarak mikro, makrofitler, omurgasızlar ve bakteri kalıntıları içerir Bu tür
kaynak çökelleri karstik sistemle ilişkilidir.]
183. The reverse circulation system has an accelarating practice in developed
countries, since 1952. The system, particularly in the countries (e.g.; USA, Canada,
South Africa) where intensive underground mining activies prevail has become an
subsurface investigation tool.
(Ters dolaşımlı sondaj tekniği, gelişmiş ülkelerde 1952’den bugüne artan ivme ile
uygulama alanı bulmuştur. Sistem, özellikle, Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve
Güney Afrika gibi yeraltı madenciliğinin yoğun olarak yapıldığı ülkelerde vazgeçilmez bir
yeraltı araştırma aracı olmuştur.)
184. Use of dispersive clays as an impervious material in embankments and dams can
cause serious problems of internal erosion (piping) and failure induced from these
problems.
[Bentlerde ve barajlarda dağılgan (dispersif) killerin geçirimsiz malzeme olarak kullanımı,
ciddi içsel erozyon (borulanma) problemlerine ve bunlara bağlı göçmelere neden olabilir.]
185. Due to the fact that exploration is highly risky and expensive, property
acquisition, becoming owner of mineral and non-mineral assets in the property, is a
common way of obtaining mineral properties.
(Araştırmanın oldukça riskli ve pahalı olması gerçeğinden dolayı saha devralma, sahadaki
maden ve madendışı varlıkların satınalımla sahibi olunması, maden sahalarını elde etmenin
genel bir yoludur.)
186. Excavations by full face “Tunnel Boring Machines” (TBM) are extensively used
at transportation, watering and energy projects in recent years, due to their high
progressive speed and cost advantages. Each TBM is designed for specific soil
conditions at study area in order to get the maximum performance.
[Tam cepheli “Tünel Delme Makineleri” (TBM) ile yapılan kazılar, hızlı ve ekonomik
olması nedeniyle son yıllarda ulaşım, sulama ve enerji amaçlı projelerde yoğun olarak
kullanılmaktadır. Tünel delme makinelerinden en iyi verimin alınabilmesi için makine,
çalışma alanındaki zemin şartlarına göre tasarlanır.]
187. Ignimbrites show differences in terms of welding degree, colour, texture and in
their mineralogical compositions.
(İgnimbiritler kaynaklanma derecesi, renk, doku ve mineral bileşimleri açısından farklılık
gösterirler)
188. Managing a geothermal field efficiently requires that geothermal reservoir
potential has to be predicted reliably. This can be only achieved by using the
appropriate reservoir model after evaluating field data carefully and determining the
physical behaviour of the geothermal system.
(Jeotermal bir sahanın uygun ve verimli şekilde idare edilebilmesi için, jeotermal rezervuar
potansiyelinin güvenilir olarak tahmin edilmesi gerekmektedir. Bu ise varolan saha
verilerinin dikkatle değerlendirilerek, jeotermal sistemin fiziksel yapısı belirlendikten sonra
uygun bir rezervuar modelinin kullanılması ile mümkündür.)
192
189. Paleomagnetic studies provide useful constraints for evaluation of orogenic belts
at all stages, from pre-collision to syn-collision to post-collisional phases. Critical is to
determine boundaries of fault blocks in an orogenic stack. Drift, rotation and sense of
rotation of these blocks can be understood by obtained remenant magnetisation
directions of various rock units in individual blocks.
(Orojenik kuşakların tüm aşamalardaki; çarpışma öncesi, çarpışma sırası ve çarpışma
sonrası, evriminin anlaşılmasında paleomagnetik çalışmalar yararlı sınırlamalar getirir.
Orojenik bir istifteki fay bloklarının sınırlarını belirlemek kritik bir şeydir. Bu blokların
sapma, dönme ve dönme yönleri, bloklarda yeralan çeşitli kayaç birimlerinin kalıcı
mıknatıslanma doğrultularının elde edilmesi ile saptanabilmektedir.)
190. Geographic Information System (GIS) is used in Earth sciences for the
preparation of new geologic maps, transformation of conventional geologic maps into
digital environment and rectification of different scale maps into the same scale. GIS
is also used for the preparation of engineering geologic maps, which uses large
number of visual inspections, laboratory data and drilling-log results together.
(Coğrafi Bilgi Sistemi, yerbilimlerinde jeoloji haritalarının hazırlanmasında, elde bulunan
jeoloji haritalarının sayısal ortama dönüştürülmesinde, farklı ölçekteki haritaların aynı
ortamda yorumlanmasında kullanılabilmektedir. CBS çok sayıda gözlemsel, laboratuar ve
sondaj verilerinin birlikte kullanıldığı mühendislik jeolojisi haritalarının hazırlanmasındada
kullanılmaktadır.)
191. Dispersive clays can be easely eroded when contact with water having high
dissolved sodium ion percent in pores. Colloidal clay minerals in these types of soils
produce suspansion even in stagnent water by dispersion and decomposition.
[Dağılgan (dispersif) killer, su ile temas ettiğinde ciddi şekilde erozyona uğrayan ve boşluk
suyundaki çözünmüş sodyum iyonu yüzdesi yüksek olan zeminlerdir. Bu tür zeminlerde,
kolloidal kil mineralleri durgun su içinde dahi dağılma ve ayrışmaya uğrayarak
süspansiyon oluştururlar.]
192. Paleoseismological studies based on trenching investigation of fault colluvial
tectono-stratigraphy can facilitate to chronologically verify and extend the historical
seismological information and thus can provide crucial data regarding the occurence
of destructive paleoearthquakes.
(Hendek fay kollüviyal tektonostratigrafisi incelemelerine dayanan paleosismolojik
çalışmalar, tarihsel sismolojik verileri kronolojik olarak doğrulayabilme ve geliştirmede
yardımcı olabilir, ve bu yolla yıkıcı eski depremlerin oluşumu konusunda kesin veri
sağlanabilir.)
193. The importance of geological and geotechnical investigations have been highly
increased after the 17 August 1999 earthquake. Due to this, local administrations
have experienced the necessity of preparation of detailed geological-geotechnical
data bases to form the basis of future settlement planning.
(17 Ağustos 1999 depremi sonrasında, jeolojik ve jeoteknik araştırmaların önemi
artmıştır. Bu kapsamda yerel yönetimler sorumluluk alanları içinde kalan bölgelerde,
kentsel planlamaya esas teşkil edecek şekilde ayrıntılı jeolojik-jeoteknik içerikli veri
tabanlarını oluşturma zorunluluğu duymuşlardır.)
194. Leakage from hydro-engineering structures can cause physical, chemical and
mechanical deterioration of soil and results damage and costs money to repair them.
Geosyntetics are widely used to prevent leakage.
(Hidro-mühendislik yapılarındaki sızıntı suların etkisiyle zeminlerde fiziksel, kimyasal ve
mekanik değişimler meydana gelmekte; mühendislik yapıları hasar görerek ya işlevini
yitirmekte veya onarım maliyeti gerektirmektedir. Zemine su kaçışını önlemeye yönelik
jeosentetikler geniş oranda kullanılmaya başlanmıştır.)
193
195. Saltwater intrusion in an important problem especially in coastal areas. The
determination of the saltwater-freshwater boundary is one of the important
applications of the environmental geophysics.
(Sahillerde, deniz suyunun karaya girişimi önemli bir problemdir. Tatlı su-tuzlu su sınırının
belirlenmesi ve tuzlu suyun girişim sınırının ortaya konulması çevre jeofiziğinin önemli
uygulamalarından birisidir.)
196. Engineering geological properties of rock masses such as discontinuities, degree
of weathering, strength and permeability, along the axis, diversion tunnel, poer tunnel
and spillways of dams are investigated in order to determine probable problems and
necessary precautions before the construction.
(Barajların eksen yeri, çevirme tüneli, enerji tüneli ve dolusavak güzergahındaki kaya
kütlelerinin süreksizlikleri, bozunma derecesi, dayanımı, geçirimliliği, gibi mühendislik
jeolojisi özellikleri, inşa öncesi olası problemleri ve gerekli önlemleri belirleyebilmek için,
araştırılır.)
197. August 17th, 1999 Kocaeli ve November 12th, 1999 Düzce earthquakes have
indicated once more that the distribution of damage and the destruction has an
intimate relationship with the local soil conditions, even it has parallelism to the
distribution of the thick alluvial deposits where underground water level is high
enough. This fact has a close relationship with the physical and engineering
properties such as consistency, gradation, denseness and water content of the soils
and geometry and morphology of the young deposits.
(17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremleri, bir kez daha depremde
hasar dağılımının yerel zemin koşulları ile çok yakın ilişki içinde, hatta kalın alüvyal çökel
dağılımı ile paralel olduğunu göstermiştir. Bu olgu zeminlerin kıvam, tane boyu dağılımı,
sıkılık, su içeriği gibi fiziksel ve mühendislik özellikleri yanı sıra yeraltısuyu seviyesi, genç
çökellerin geometrisi ve morfolojisi ile yakından ilişkilidir.)
198. Collapsible soils are cohesionless or slightly cohesive soils with high void rations,
having low natural unit weight. The internal structure collapse, which occurs
frequently in this type of soils, is caused by mechanisms such as load increase and
wetting or combination of both.
(Çökebilen zeminler, kohezyonsuz ve düşük kohezyonlu, yüksek boşluk oranına,
dolayısıyla düşük doğal birim hacim ağırlığa sahip zeminlerdir. Bu tür zeminlerde sıkça
görülen içyapı çökmesine; yük artışı, ıslanma veya bunların her ikisinin birden etkin rol
oynadığı bir mekanizma neden olmaktadır.)
199. A discovered natural gas and oil thanks to the Earthscientist is taken to the
surface from thousands of meters deep for human being by means of drilling
technology.
(Yerbilimciler sayesinde varlığı keşfedilen petrol ve doğalgaz’ın insanlığın hizmetine
sunulması için yerin yüzlerce veya binlerce metre derinlikten yeryüzüne çıkarılması sondaj
teknolojisi yoluyla mümkündür.)
200. A geological model provides information about the distribution of geological
units in four dimension (x-y-z-t). An geological engineering model utilizes both
geological and hydrogeological models as database and it provides a 4-D view to carry
out a comprehensive geotechnical investigation. However, a geotechnical model
depicts the distribution of parameters in three-dimension (x-y-z).
[Jeolojik model, jeolojik birimlerin dört boyutta (x-y-z-t) dağılımı hakkında bilgi sunar. Bir
mühendislik jeolojisi modeli, jeolojik ve hidrojeolojik model üzerine kurulur ve kapsamlı
bir jeoteknik araştırmanın yürütülmesinde dört boyutlu bir görüş sağlar. Bununla birlikte,
jeoteknik model, parametrelerin üç boyutta (x-y-z) dağılımını gösterir.]
194
201. Landslides are common natural hazards in our country. Channel incisions,
seismic activity, heavy rainfall and anthropogenic effects are the main triggering
factors of landslides.
(Heyelanlar, ülkemizde yaygın olarak meydana gelen doğal tehlikelerdir. Kanal
aşındırması, sismik aktivite, aşırı yağışlar ve insan etkileri heyelanları tetikleyen başlıca
faktörlerdir.)
202. The concept of the classification is to provide a system to define the geological
and geotechnical environment of a surface or underground mining operation. It also
is aimed to serve as the foundation for the assestment of rock mass quality and
subsequent mine design. It originates from laboratory and field rock mechanics
research in coal mining.
(Bu sınıflandırmanın amacı, bir yüzeyin ya da yeraltı madencilik operasyonunun jeolojik
ve jeoteknik çevresini tanımlamayacak bir sistem sağlamaktır. Ayrıca, kaya kütle kalitesi
ve maden işletme tasarımı için bir temel oluşturma amacına yöneliktir. Kömür
madenciliğinde arazide ve laboratuarda yapılmış kaya mekaniği araştırmalarına
dayanmaktadır.)
203. Predetermination of rock slope stability in engineering projects requires detailed
preliminary studies and analyses. However, heterogeneities in rock masses result in
various uncertainties data gathering and evalution stages of stability analysis.
(Mühendislik projelerinde, planlanan kaya şevlerinin duraylılığının kazı öncesinde
araştırılması detaylı ön çalışmaları ve analizleri gerektirmektedir. Bununla birlikte, kaya
kütlelerindeki heterojenlikler, duraylılık analizleri için veri toplama ve değerlendirme
aşamalarında çeşitli belirsizliklerin ortaya çıkmasına neden olmaktadır.)
204. South Marmara granitoids are represented by the granitic plutons, stocks and
sill that were emplaced within the Triassic age metamorphic basement rocks. These
are mainly exposed along the southern edge of the Sea of Marmara and also in the
Avşa and Marmara islands. The age of the granitoids varies between Late
Cretaceous-Eocene and Miocene, which differentiated into two main groups; Eocene
granitoids in the north and Miocene granitoids in the south. Miocene granitoids are
intercalated with volcanic products as well.
(Plütonlar, stoklar ve bir sill ile temsil edilen Güney Marmara granitoidleri Triyas yaşlı
metamorfik temel kayaları içine yerleşmiştir. Bu birimler Marmara denizi güney kenarı
boyunca; Kapıdağ yarımadası, Karabiga bölgesi ve Avşa, Marmara adalarında mostra
vermektedir. Yaşları geç Kretase-Eosen’den Miyosen’e kadar değişen granitoidler kuzeyde
Eosen güneyde ise Miyosen granitoidleri olmak üzere iki ana gruba ayrılmıştır. Miyosen
granitoidlerine volkanik ürünler de eşlik etmektedir.)
205. Geophysical methods provide solutions to a wide range of geotechnical problems;
slope stability, pipeline studies, soil liquefaction and amplification studies, site
investigations and testing, water works, dams, subways, etc.
(Jeofizik yöntemler, çok çeşitli jeoteknik problemlerin çözümüne katkı sağlar; yamaç
duraylılığı, boru hattı çalışmaları, zemin sıvılaşması ve büyütme çalışmaları, zemin
araştırmaları ve testleri, su yapıları, barajlar, metrolar vb.)
206. Recent development in electronics and computer technologies have significantly
improved the capacity and ability of the instruments used in geophysics. This in turn,
provided more reliable and simple solutions to research for natural resources, natural
phenomena, and engineering problems.
(Son yıllarda, elektronik ve bilgisayar teknolojisindeki gelişmeler, jeofizikte kullanılan
aletlerin kapasite ve yeteneklerini geliştirmiştir. Bunun karşılığında, doğal kaynakların
aranması, doğa olayları ve mühendislik sorunlarının çözümüne daha güvenilir ve basit
çözümler sağlamıştır.)
195
207. Eskişehir being one of the industrialized cities of Turkiye, is rapidly expanding
due to an increase of its population. However, based on the earthquake zonation map
of Turkiye, the city is situated within the second degree earthquake region, and in
addition to that between different fault systems defined by distinct fault
characteristics with respect to each other. It is located within the transition zone
between North Anatolian Fault System and West Anatolian Fault System.
(Türkiye’nin sanayileşmiş şehirlerinden birisi olan Eskişehir, artan nüfusuna bağlı olarak
hızla büyümektedir. Bununla birlikte, Türkiye Deprem Bölgeleri Haritası’na göre, şehir
ikinci derece deprem bölgesinde bulunmakla birlikte birbirine göre farklı karakterlerle
tanımlanmış fay sistemleri arasında konumlanmıştır. Eskişehir, Kuzey Anadolu Fay
Sistemi ve Batı Anadolu Fay Sistemi arasında bir geçiş bölgesi olarak yeralmaktadır.)
208. Sepiolite-palygorskite group clay minerals occur in various geological
environments but they are not found as common as other clay minerals. Sepiolitepalygorskite occurrences having diffrent origins and formation environments exist in
many regions in Turkiye. Those minerals take quite importance because of having
economical values, giving about formation conditions and paleo-climate.
(Sepiyolit-paligorskit grubu kil mineralleri, birçok jeolojik ortamda oluşur fakat diğer kil
mineralleri gibi yaygın olarak bulunmazlar. Farklı köken ve oluşum ortamlarına sahip
sepiyolit-paligorskit oluşumlarına Türkiye’de birçok bölgede rastlanılmaktadır. Bu
mineraller, ekonomik değere sahip olmalarının yanında, oluştukları ortam koşulları
hakkında bilgi vermeleri ve paleo-iklim belirleyici özelliklerinden dolayı oldukça önem
taşırlar. )
209. Contrary to the geothermal energy potential in Turkiye the usage of this energy
resource is not at the level it deserves. The most important reason for this is
insufficient potential information and law arrangements. Previously, although the
investors acted timidly especially because of these two problems, a rapid increase has
observed in their investments on geothermal energy upon positive developments
about the matter in recent years.
(Türkiye, sahip olduğu jeotermal enerji potansiyeline karşılık bu enerji kaynağının
kullanımı hak ettiği düzeyde değildir. Bunun en önemli nedeni yetersiz araştırma
olanakları, bütçe, potansiyel bilgileri ve yasal boşluktur. Önceleri özellikle bu iki sorun
yüzünden çekinceli davranan yatırımcıların, son yıllarda bu konudaki olumlu gelişmeler
üzerine jeotermal enerjiye dayalı yatırım girişimlerinde hızlı bir artış gözlenmektedir. )
210. Drilling is inevitable part of tunnel investigations. Information obtained on
lithology, structural features, groundwater condition, and obtained from laboratory
results of drill cores and in situ test in drill holes are valuable in the planning of
tunnels. However, misinterpretation of a drilling hole data along the tunnel alignment
causes drastic changes at the time of tunnel construction. These changes increase the
cost and cause unexpected time loss.
(Tünel güzergahı incelemelerinde, sondaj vazgeçilmez araştırma yöntemlerinden biridir.
Araştırma sondajlarından sağlanan litoloji, yapısal unsurlar, yeraltısuyu durumu, karotların
laboratuarda değerlendirilmesi ve kuyu içi testler gibi veriler, tünellerin
projelendirilmesinde değerlidir. Bununla birlikte, tünel güzergahı araştırma sondaj
verilerinin yanlış yönlendirilmesi ve hatalı yorumlanması tünel inşaasında önemli proje
değişikliklerine neden olmaktadır. Proje değişiklikleri ise tünellerin maliyetlerini
artırmakta ve beklenmeyen zaman kaybına yol açmaktadır.)
196
211. The most important characteristics of lakes are their excessive susceptibility to
the climatic changes and differentiations in facies. Facies differentations depend on
the shifts of the shoreline and the biochemical fluctuations in the lake water. The
shifts of the shoreline may be due to tectonic effects, However, they are directly
related to the amount of water transferred into the lake and its evaporation.
(Göllerin en önemli özelliği, iklimsel değişimlere aşırı duyarlılık ve fasiyeslerin ani
değişimleridir. Fasiyes farklılaşmaları ise, kıyı çizgisi oynamalarına ve göl suyundaki
biokimyasal farklılıklara bağlıdır. Kıyı çizgisi oynamaları, tektonik etkiler ile olabileceği
gibi, göle giren su miktarı ve buharlaşma ile doğrudan ilişkilidir.)
212. Engineering structures and excavations are constructed at surface or at shallow
depths in rock or soil units. Rocks weather as a result of various physico-chemical
factors, therefore, show differences in terms of their behaviour and parameters when
compared to their original rocks. Thus, determination of the distributions, depths,
grades and geotechnical parameters of weathering zones is important for stability and
design of engineering structures and excavations.
(Mühendislik yapıları ve kazıları, yüzeyde ve yüzeye yakın sığ derinliklerde kayaç ve
zemin türü birimlerin içinde inşa edilmektedir. Kayaçlar yüzeye yakın kesimlerde çeşitli
fizikokimyasal faktörlerin etkisiyle bozunmaya uğrayarak, davranışları ve mühendislik
parametreleri açısından türedikleri sağlam kayalara oranla farklılık gösterirler. Dolayısıyla,
bozunmaya maruz kalmış zonların yayılımının, derinliğinin, bozunma derecesinin ve
jeomekanik parametrelerinin belirlenmesi mühendislik yapılarının ve kazılarının
duraylılığında ve tasarımında önem taşımaktadır.)
213. The efficiency of the bit is what determines the cost of drilling the most. The
effeciency of the bit primarity depends on choosing the right bit for the formation to
be drilled. If it is assumed that the purpose of the engineering work depends on the
principle of carrying out project in the most efficient way at the lowest cost possible, it
will become evident how important it is to choose the right bit to keep the drilling
costs at a minimum.
(Sondaj maliyetini büyük oranda matkap verimi belirlemektedir. Matkap verimi de
öncelikle sondaj yapılacak formasyona uygun matkap seçimine bağlıdır. Mühendislik
herhangi bir projenin en verimli şekilde ve en düşük maliyetle yapılması ilkesine dayalı
olduğu düşünülürse, sondaj maliyetinin asgari düzeyde tutulmasında matkap seçiminin ne
derece önemli olduğu anlaşılacaktır.)
214. Geological preservation activities have been conveyed into public interest within
the context of various related concepts such as geological heritage, geopark, geosite
and geotop. Although the movement of geological heritage has a well-defined
regulatory system with its legislative base and preservation / utilization framework in
some countries, mainly EU members, Turkiye is far away the anticipated level in spite
of the spoardic efforts in this regard.
(Jeolojik miras, jeopark, jeosit ve jeotop gibi kavramlar çerçevesinde, jeolojik koruma
çalışmaları, son yıllarda kamuoyuna taşınmaya başlamıştır. Başta AB üyesi ülkelerde
olmak üzere, yasal dayanakları ile koruma-kullanma kapsamları, belirli kurallara
bağlanmış olan jeolojik miras çalışmaları, Türkiye’de farklı dönemlerde sürdürülen
çalışmalara karşın, henüz beklenen düzeye ulaşabilmiş değildir.)
197
215. Wollasitonite is a calcium metaslicate mineral and it is a word that comes from a
man named William Hyde Wollastone who was a British Chemist and mineralogist.
Wollasitonite is found as a semi-paralel flamellum, generally fibrous aggregates in
rock and show a silk or pearly luster on cleavage surfaces. They are colorless in thin
section. Their crystals are generally tabular and more commonly platy shape. Twins
lamellae may be possible. Relief is high. Calsium silicates have two polimorphs. They
are wollastonite; low temperature type and pseudowollasitonite; high temperature
type.
(Vollasitonit, kalsiyum metasilikat mineralidir ve ismini İngiliz kimyacı ve mineralog
Wlilliam Hyde Wollaston’dan almaktadır. Vollastonit minerali kayaçlarda, yarı-paralel
yelpazeye benzer bir şekilde dizilmiş, genellikle lifsel taneler halinde bulunmakta ve
genellikle dilinim yüzeylerinde inci parlaklığı veya ipek parlaklığı gözlenebilmektedir.
İnce kesitte renksizdir. Kristalleri genelde çubuksu ve çoğunlukla levhamsı bir şekle
sahiptir. İkiz lamellerine rastlanılabilmektedir. Optik engebesi yüksektir. Kalsiyum
silikatın iki poliformu bulunmaktadır. Bunlardan vollastonit düşük sıcaklık oluşumu,
pseudovollastonit ise yüksek sıcaklık oluşumudur.)
216. Tempestites have often been misused by researchers for turbidites which are not
well documented in geology literature until recently. These sediments are generally
deposited offshore in shelf and typically contain hummock cross-stratification, gutter
casts, wave ripples and shell fragments. Sole marks sometimes can be bidirectional in
tempestites, because of reworking of sediments by wave action, while unidirectional in
turbidites. The material of tempestites generally have been eroded from the sea floor
by waves and redeposited there. Tempestites contain shallow marine material, with
lesser amounts of allochtonous material and usually differ in its composition from the
surrounding material.
[Jeoloji literatüründe, son yıllara kadar seyrek olarak rastlanan fırtına sedimanları
(tempestites) , türbiditlere benzerlik sunmalarından dolayı genellikle araştırıcılar tarafından
karıştırılmaktadır. Bu sedimanlar; genellikle kıyı ötesi denizel ortamlarda oluşmuşlar ve
tipik olarak hamak tipi (hummocky) çapraz tabakalanma, oluk izleri (gutter casts) , dalga
ripılları ve bol miktarda denizkabuğu kırıntıları içermektedirler. Türbiditlerde, taban
yapıları büyük çoğunlukla tek yönlü olduğu halde, fırtına sedimanlarında dalga etkisi
altında yeniden işlenmeden dolayı iki yönlü paleoakıntı söz konusu olabilmektedir. Fırtına
sedimanlarının malzemesi genelde deniz tabanından dalga etkisi ile koparılmış ve orada
yeniden depolanmıştır. Fırtına sedimanları, daha az taşınmış (allokton) malzeme içerirler
ve kendisini çevreleyen malzemeden bileşim olarak genellikle farklılık gösterirler.]
217. Geothermometric estimations of granitoid rocks are mostly based on cation exchange
rations by using reactions among mineral pairs (intercrystalline exchange thermometry).
Applicable intercrystalline exchange thermometers in the granitoid rocks are amphiboleplagioclase, iron-titanium oxide, two feldspar and two pyroxene pairs. Geothermometers of
these types reflect that granitoid magmas were in equilibrium at the time of crystallization.
Accuracy of the temperature estimations depend on the existence of primary mineral pairs in
equilibrium with each other, no analytical errors associated with the chemical analyses, and
degree of error(s) in thermodynamic solution models.
[Granitoyid kayaçların jeotermometrik hesaplamaları, çoğunlukla mineral çiftleri arasındaki
reaksiyonlardan yararlanılarak (kristaller arası değiş-tokuş termometresi), katyon değişim oranları
üzerine zeminlenmiştir. Granitoyid kayaçlarda, uygulanabilir kristaller arası değişim termometreleri;
amfibol-plajiyoklaz, demir-titan oksit, iki feldispat ve iki piroksen çiftleridir. Bu tip
jeotermometreler, granitoyid magmasının kristallenme sürecindeki bir noktada dengede olduğu
sıcaklığı gösterirler. Bu sıcaklık tahminlerinin doğruluğu, mineral çiftlerinin birincil olmasına ve
birbirleri ile dengede bulunmalarına, kimyasal analizlerle ilgili analitik hata içermemesine ve
termodinamik çözüm modelindeki hata(ların)nın derecesine bağlıdır.]
198
218. Cementing is one of the most important operations in oil, gas and geothermal
wells. Therefore, cement design that is suitable for well condition requires the choice
of best cement composition and placement technique. Cement properties should be
formulated so that cement will achieve an adequate compressive strength soon after
being placed in desired location. If necessary, adjustment of cement properties using
different additives is a routine procedure. One of the desirable cement properties is
that early and high compressive strength development after cement is placed. For this
purpose, high strength resistance is achieved by using materials such as nylon fibers
and plastic particles.
(Çimentolama petrol, gaz ve jeotermal kuyularında en önemli işlemlerden birisidir.
Çimentolama tasarımı, bu nedenle, kuyu koşuluna uygun çimento bileşimi ve yerleştirme
tekniğinin seçilmesini gerektirir. Çimentonun özellikleri, istenilen lokasyona çimentonun
yerleştirilmesinden hemen sonra, yeterli sıkıştırma dayanımı verecek şekilde formüle
edilmelidir. Gerektiğinde değişik katkı maddeleri kullanılarak, çimentonun özelliklerinin
ayarlanması rutin olarak yapılan bir işlemdir. Çimentonun istenilen özelliklerinden bir
tanesi, yerleştirme işleminden sonra sıkıştırma dayanımının erken gelişmesi ve yüksek
olmasıdır. Bu amaçla, naylon fiber ve plastik taneleri gibi malzemeler kullanılarak yüksek
dayanım elde edilmeye çalışılır.)
219. For instance, if Earth’s atmosphere, being in interaction with biosphere,
hydrosphere, lithosphere and interior parts of the geosphere, is assumed, for a
movement, to be removed from Earth and to cover the planet Mars, it (and partially
Earth) will lose its properties and functions. This is because Earth’s atmosphere is, on
one hand, under the influence of Earth-Sun distance, different heat values on the
Earth’s surface, Earth’s gravity and Earth’s rotational speed and, on the other hand,
in interaction with biosphere (photosynthesis, carbon cycle).
[Örneğin, biyosfer, hidrosfer, litosfer ve Yerküre’nin iç kısımlarıyla karşılıklı etkileşim
içinde olan atmosferin Yerküre’den bir an önce sıyrılıp Mars gezegeninin üstüne örtüldüğü
varsayılırsa, Yer atmosferi (ve birçok bakımdan Yerküre) bütün özellik ve fonksiyonlarını
kaybedecektir. Çünkü, Yerküre atmosferi bir yandan Yer’in Güneş’ten uzaklığının,
Yerküre üzerindeki farklı ısınma değerlerinin, Yerçekimi ivmesinin ve Yer’in dönme
hızının etkisi altındadır, diğer yandan biyosfer (fotosentez, soluma, terleme, karbon ve azot
döngüleri), litosfer (kabuk volkanizması) ve okyanuslar (buharlaşma, karbon döngüsü) ile
karşılıklı etkileşim içerisindedir.]
220. Making the research-planning studies of engineering geology in order to match
their aims: projection stage of the studies should be well-determined and should be
done due to the labour flow-schemes defined appropriate to the qualification of the
project.
(Mühendislik jeolojisi araştırma-planlama çalışmalarının amacına uygun yapılabilmesi için
projelendirme aşamalarının iyi belirlenmesi ve projelendirmenin niteliğine uygun olarak
belirlenmiş iş akış şemasına göre yapılması gereklidir.)
221. Expansion in the mining industry has called for an ever increasing handling of
bulk materials, both in terms of capacity and distance transported. This demand has
stimulated continuous technological advances in the design of belt conveyors and has
led to today’s large capacity, underground conveyers capable of lengths and lifts that
eliminate transfer points.
(Madencilik endüstrisindeki büyüme, hem kapasite hem de taşıma mesafeleri bakımından
nakliyatta da büyüme talebini oluşturmuştur. Bu talep, sürekli teknolojik ilerlemeleri teşvik
etmiş ve transfer noktalarını ortadan kaldırabilecek şekilde uzun mesafelere ve yüksek
kotlara taşıma yapabilen, günümüz yüksek kapasiteli yeraltı konveyörlerine ulaşılmasını
sağlamıştır.)
199
222. There are a lot of large and small granitic plutons with post-collisional character
within Sakarya continent in Western Anatolia, Kestanbol pluton (Ezine-Çanakkale)
and Kaymaz pluton (Sivrihisar - Eskişehir) take place in the western and eastern
parts of the Sakarya continent, respectively. It is suggested that these plutons are
similar to each other due to radioactive element composition.
[Batı Anadolu’da Sakarya kıtası içerisinde çarpışma sonrası özellikte irili ufaklı pek çok
granitoyidik sokulum yer almaktadır. Bunlardan en batıda Kestanbol plütonu (Ezine BatısıÇanakkale) ve en doğuda Kaymaz plütonu (Eskişehir) ele alınıp incelendiğinde, bu
plütonların, radyoaktif element içerikleri bakımından benzerlik sundukları
gözlenmektedir.]
223. In current technology, the usage of pumice Stone shows a gradually rising trend
in different industrial areas. In majority, it is used as a lightweight building material
in civil engineering applications. The basic factor for heat insulation in buildings is
the construction material used its thermal properties. The usage of porous lightweight
aggregates is becoming common world wide as a heat insulation material.
(Pomza taşının kullanımı, günümüz teknolojisinde farklı endüstri alanlarında giderek
aratan bir eğilim sergilemektedir. Çoğunlukla inşaat sektöründe hafif yapı elemanı olarak
kullanılmaktadır. Yapılarda ısı yalıtımını sağlayan başlıca etmen, kullanılan yapı
malzemesi ve malzemenin ısısal özellikleridir. İnşaat sektöründeki uygulamalarda
gözenekli hafif agregaların ısı yalıtım malzemesi olarak kullanılması giderek
yaygınlaşmaktadır.)
224. To conclude, the Late Neoproterozoic rocks in the basement of the TaurideAnatolide unit as well as of the surrounding ones were developed in
extensional/transtensional basins on the Gondwanan/ Perigondwanan continental
crust in Late Cadomian/Panafrican period and intruded by granitoids formed by
post-collisional extension. During the Early Cambrian, ongoing subduction of the
Iapetus oceanic lithosphere beneath the Gondwanan margin triggered the arcmagmatism in the present Istanbul-Zonguldak terrane and gave way to a back-arctype extension in the northern Gondwanan margin.
(Sonuç olarak, Toros-Anadolu ve GD Anadolu tektonik birliklerinin temelindeki Geç
Proterozoyik yaşlı birimler, Gondwana/Perigondwana kıtasal kabuğu üzerinde
Panafrikan/Kadomiyen geç evresinde çarpışma sonrası gerilme ile oluşan havzalarda
gelişmişler, bu olay ile ilintili felsik magmatizmadan etkilenmişlerdir. Erken Kambriyende
ise, İyapetusun güneye, Gondwana altına dalmasının sürmesi ile bugünkü İstanbulZonguldak birliğinin temelindeki yay magmatizması gelişmiş, Toros-Anadolu kıtasal
kabuğunda ise gerilmenin sürmesi ile yay-ardı tipi volkanizma etkili olmuştur.)
225. Groundwater monitoring wells are usually small-diameter wells that are
constructed by one of a variety of techniques for the purpose of extracting
groundwater for physical, chemical, or bacteriological testing, for measuring
groundwater levels and for determining hydrogeological parameters of the site. In
general, although the drilling, construction and development of groundwater
monitoring wells are similar to those for production wells, there are, however, some
important differences between them.
(Yeraltısuyu gözlem kuyuları, yeraltısularının fiziksel, kimyasal ve bakteriyolojik
analizleri, yeraltısuyu seviyelerinin ölçülmesi ve zeminin hidrojeolojik parametrelerinin
belirlenmesi amacıyla çeşitli yöntemler kullanılarak inşa edilen genelde küçük çaplı
kuyulardır. Genel olarak yeraltısuyu gözlem kuyularının sondajı, teçhizi ve geliştirilmesi
yeraltısuyu üretim kuyuları ile benzerlik göstermesine karşın aralarında bazı önemli farklar
bulunmaktadır.)
200
226. In economic sense, the spread foundation is the most preferred type for the
construction of larger and higher performance windmills. The ground improvement
methods are proper most for such spread foundations on soft soils with high
settlement potential and their base course installation applications (reinforced and
unreinforced). Additional reinforcement elements like geosynthetic can be installed
for the further increase of the bearing capacity from which a more favourable
distribution of load impact on the underground would be sustained, thus, stress peaks
would be diminished and the resulting settlement would be more uniformly.
[Yüzeysel temel, geniş ve yüksek performanslı rüzgar türbinleri inşasında ekonomik
sebeple en çok tercih edilen temel türüdür. Zemin iyileştirme yöntemleri, yüksek oturma
potansiyeline sahip yumuşak zeminler üzerinde yer alan yüzeysel temellerin temel tabanı
uygulamalarında (donatılı ve donatısız) en uygun yöntemlerdir. Jeosentetik gibi ek donatı
elemanları; zemine yük aktarımını daha uygun hale getirdiği, doruk gerilmeleri giderdiği
ve üniform bir oturma sağladığı için taşıma gücünü artıracak şekilde yerleştirilebilir. ]
227. In engineering studies, soils are classified based on their grain size and
consistency. These classifications exhibit only the components and their types. But,
even they take place in the same soil group they may have also different origins.
Hence, the soils having the same class indicate that they may have different
engineering properties. For this reason, during mapping studies in soils, it is needed
to separate the soils according to their origins.
(Zeminler, mühendislik çalışmalarında tane boyu dağılımlarına ve kıvamlarına bakılarak
sınıflandırılmaktadırlar. Bu sınıflamalar sadece zeminin içindeki bileşenlerinin ve sınıfının
ne olduğunu göstermektedir, bununla birlikte zeminler, aynı zemin sınıfına dahil olsalar
bile farklı oluşum kökenlerine sahip olabilirler. Bu da aynı zemin sınıfına sahip zeminlerin,
farklı mühendislik özelliklerine sahip olabileceği sonucunu ortaya çıkarmaktadır. Bu
nedenle, zemin ortamlarında yapılacak haritalama çalışmaları sırasında zeminleri oluşum
kökenlerine göre ayırmak gerekmektedir.)
228. Underground mechanized mining has to provide more coal for mankind’s
increasing energy demand, at a suitable cost, due to the fact that open pit reserves will
not be operated economically in the near future, in the most part of the world.
Therefore, mining companies have to produce coal from underground coal reserves.
In order to increase the production capacity and to decrease the mining costs, high
level of mechanization should be employed.
(Yakın bir gelecekte dünyanın birçok yerinde açık kömür ocağı rezervleri ekonomik olarak
işletilemeyeceğinden yeraltı mekanize madenciliği uygun bir maliyetle insanlığın artan
enerji ihtiyacını karşılamak zorunda kalacaktır. Bundan dolayı, madencilik şirketleri yeraltı
kömür rezervlerinden üretim yapmak zorundadırlar. Üretim kapasitesini artırmak ve
madencilik maliyetlerini düşürmek için ileri seviyede mekanizasyon uygulanması
zorunludur.)
229. Criteria effecting on solid waste disposoal site selection are geology,
hydrogeology, hydrology, biological environment, settlement areas, cost, land use
compatibility, engineering works, transportation, traffic safety, population impact,
visual impact, dust and sound effects. These criterias are almost same all over the
world. But, weight percents of these criterias are different from region to another
region.
(Katı atık depolama yeri seçimini etkileyen kriterler, jeoloji, hidrojeoloji, hidroloji,
biyolojik çevre, yerleşim durumu, maliyet, arazi kapasitesi, arazi kullanımı, mühendislik
çalışmaları, ulaşım, trafik güvenliği, kamu baskısı, görüntü, toz, koku ve gürültü şeklinde
sıralanabilir. Düzenli depolama yeri seçimine etki eden kriterler dünyanın her yerinde
hemen hemen aynıdır. Fakat, bu kriterlerin önem dereceleri bölgeden bölgeye farklılıklar
gösterebilmektedir.)
201
230. Geogrid and geotextile are geosynthetic materials have become increasingly
widespread in engineering applications around the world over the past 50 years.
These materials have also started to be widely used in Turkiye during the past 20
years. Slope reinforcement with these materials, however, is a new method that has
found application only in recent years. This method, is based on the inter-locking and
interaction between soil and mass with geogrid. Geotextile, on the other hand, serves
mostly as protective material for the slope with its drainage and separation functions.
Geogrid and geotextiles, thanks to their erosion control, separation,
support/reinforcement, load distribution and filter functions, are used in conjuction
with each other provide solution to engineering problems in many applications.
(Jeogrid ve jeotekstil, son 50 yılda dünyada artan bir yaygınlıkla mühendislik
uygulamalarında kullanım alanı bulmuş olan jeosentetik malzemelerdir. Bu malzemeler de
Türkiye’de son yirmi yılda yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamıştır. Bu malzemelerde,
şev desteklemeleri ise özellikle son yıllarda uygulama alanı bulan yeni bir yöntemdir. Bu
yöntem, zemin ile jeogridle teşkil edilen kütle arasında kilitlenmenin ve bir etkileşimin
olması esasına dayanmaktadır. Jeotekstil ise, drenaj ve ayırma görevleriyle daha çok şevi
koruyucu bir malzeme olarak görev yapar. Jeogrid ve jeotekstiller, çoğu mühendislik
uygulamalarında erozyon kontrolü, ayırma, takviye yük dağıtma ve filtre özellikleri
sayesinde, birlikte kullanılarak pek çok uygulamadaki mühendislik problemlerine çözüm
sunmaktadır.)
231. Geographic Information System (GIS) is not a system that uses only data for
interpretation, but also includes the location of the data for it. The “Geographic”
term in the defition indicates the data have included geographic location.
“Information” indicates the data can be used as information and “System” implies
GIS is made up from several related components. If it is needed to define the GIS
which is used in Earth sciences, it is a system that capture, store, originate database,
make query and originate model by using geological data. If it is known that, huge
amount of data and relations of them with each other are needed for Earth sciences,
GIS must be used.
[Coğrafi Bilgi Sistemi (CBS) sadece veri ile değil, verilerin konumunu ele alarak yorum
yapmaya yarayan bir sistemdir. Sistemin adında bulunan “Coğrafya” kelimesi, verilerin
coğrafi konumlarının olabileceğini belirtir. “Bilgi” kelimesi ise, elde edilen verilerin
bilgiye dönüştürülebileceğini, “Sistem” kelimesi, CBS’nin birden çok, birbiri ile ilişkili
elemandan oluştuğunu belirtir. Yerbilimlerinde kullanılan CBS’yi tanımlamak gerekirse,
jeoloji ile ilgili tüm verilerin toplanacağı, veri tabanı oluşacak, verilerin sorgulanabildiği ve
modelleme yapılabilecek bir sistem olarak tanımlanabilir. Yerbilimlerinde çok sayıda veri
kullanılması ve bu verilerin birbirleri ile ilişkileri sonucunda yoruma gidilmesi gerektiği
bilindiğinde, CBS’nin bu amaç için kullanılmasının gerekliliği ortaya çıkmaktadır.]
232. The factors such as composition, chemical properties, climate, cost and
population impact collection and disposal of solid wastes play very important role on
determination of conformable solid waste disposal methods. Whichever solid waste
disposal methods are applied, because sanitary landfilling is inevitable, site selection
is the most important stage of solid waste management. Weight percent of criteria
effecting on solid waste disposal site selection is different from region to another
region.
(Katı atıkların bileşimi, toplanma ve depolanma şekli, kimyasal özellikleri, iklim, maliyet
ve nüfus gibi faktörler, katı artıkların bertarafı için kullanılacak olan yöntemin
belirlenmesinde önemli rol oynar. Bertaraf yöntemlerinden hangisi uygulanırsa uygulansın,
düzenli depolama işlemi kaçınılmaz olduğundan, düzenli depolama yapılacak yerin seçimi,
katı atık uygulamalarının en önemli aşamasıdır. Düzenli depolama yeri seçimine etki eden
kriterlerin önem dereceleri bölgeden bölgeye farklılıklar göstermektedir.)
202
233. Oxygen fugacity (partial pressure of oxygen-ƒO2) controls not only temperature and
pressure of melt forming the rock but also stability of minerals constituting the rocks during
crystallisation of magmatic rocks. Oxygen fugacity generally changes as a function of
temperature. The ƒO 2 value increases with the increasing temperature. Oxygen content of
siliceous melt is controlled by the mixing ratio of gas and temperature source. Therefore,
mixing products of magmas having different gas content and temperature have different ƒO 2
values. On the other hand, oxygen fugacity values of products showing transitive contact
formed by magma interaction are different. Oxygen fugacity provides information about
tectonic environment in which the rock was formed. The oxygen fugacity values of magmas
from the compressive tectonic regime are higher those of the other magmas.
[Oksijen fugasitesi (oksijen kısmi basıncı ƒO2), magmatik kayaçların kristallenme süreçlerinde kayacı
oluşturan ergiyiğin, sıcaklık, basınç ilişkisini kontrol ettiği gibi kayaçları oluşturan minerallerin
duraylılık alanlarını da etkiler. Genel olarak oksijen fugasitesi (ƒO2), sıcaklığın fonksiyonu olarak
değişmektedir. Sıcaklık artışı ile ƒO2 değeri yükselir. Magma silikat ergiyiğinin içerdiği oksijen
miktarı da sıcaklık kaynağı ve gazların karışma oranı ile kontrol edilir. Dolayısıyla, farklı sıcaklık ve
gaz içeriğine sahip magmaların karışım ürünlerinin de ƒO 2 değerleri farklı olacaktır. Diğre taraftan,
magma etkileşimi sonucu oluşmuş geçişli dokanaklara sahip ürünlerin oksijen fugasitesi değerleri
farklı olur. Oksijen fugasitesi, kayaçların oluştuğu tektonik ortamlar hakkında da bilgi verir. Özellikle
sıkışmalı tektonik ortamlara ait magmaların oksijen fugasitesi değerleri, diğer magmalara göre daha
yüksektir.]
234. As a concept, system can be defined as a meaningful entity which constitutes two or more
parts and having an interior logic with its structure and function. If the components of a system
are continuously in movement and mutually interactive, if each of these components presents a
functionally interdependence on each other, then they can not be separated, or in case they
become separated and integrated to another system then their structure and function partially
or wholly. If the type and amount of change in the system is not predictable then it is a chaotic
system. Geosphere is a chaotic and sometimes catastrophic system in which seismic/volcanic
activities and meteorological movements, whose boundary conditions can not be predicted,
occur.
(Sistem, iki veya daha fazla kısımdan oluşan, yapı ve fonksiyonları bakımından iç tutarlılığa sahip
anlamlı bütün olarak tanımlanabilir. Bir sistemin kısımları sürekli hareket ve etkileşimde bulunuyor,
her biri diğer her biriyle karşılıklı fonksiyonel bağımlılık gösteriyor ve bu yüzden ayrılamıyorsa,
ayrıldıkları ve başka bir sisteme eklendiklerinde, her birisi sistem içindeyken sahip olduğu yapı ve
fonksiyonu kısmen veya tümüyle kaybediyor, işlev göremiyorsa, ayrıca bu sistemin doğasında
öngörülemezlikler varsa ve başlangıç şartlarına hassas bir bağımlılık söz konusu ise, bu durumda
kaotik bir sistemden söz edilebilir. Sınır şartları tam olarak verilemeyen ve tahmin edilemeyen sismik
ve volkanik aktivitelerin, meteorolojik hareketlerin meydana geldiği Yerküre kaotik hatta zaman
zaman katastrofik bir sistemin en tipik örneğidir. )
235. The geochemical evidence suggests that the crustal rocks of the Turkish ophiolites were
generated from progressive source depletion from island arc tholeiites (IAT) to boninites in a
fore-arc tectonic setting. Latest stage of magmatism during Neo-Tethyan subduction was
probably fed by melts that originated within an asthenospheric window or slab break-off,
shortly before the emplacement of the ophiolites onto platforms in Late Cretaceous.
(Yapılan jeokimyasal çalışmalar Türkiye’deki ofiyolitlerin yay-önü tektonik ortamında oluştuğunu ve
ada-yayı toleyitlerinden boninitlere kadar değişen ve gittikçe tüketilen bir kaynaktan beslendiğine
işaret etmektedir. Neo-Tetis ofiyolitlerinin Geç Kretase’de kıta üzerine bindirmesi öncesindeki
evrede gözlenen geç evre magmatizmasının ise dalan levhadaki astenosferik pencereden veya dalan
levhanın kopması sonrasında zenginleşmiş mantodan türediği düşünülmektedir.)
203
236. A brief look to the World’s map reveals that Turkiye in situated in the junction of very
different geographical regions. Turkiye is located in the gateway among old Middle-East
geographic region, recently emerging Caspian region, and Western developed countries and
modern markets. Besides, Turkiye possesses the longest coastline along the Black Sea where
serious exploration attempts has recently been initiated. Considering all of the above, Turkiye
is in the focus of the Middle-East, the Caspian region and the Black Sea, the candidate for the
third largest petroleum-natural gas production center, similar to the Caspian region.
(Dünya haritası incelendiğinde, Türkiye’nin çok farklı coğrafi bölgelerin kesişim noktasında
bulunduğunu ortaya çıkarmaktadır. Petrol ve doğalgaz üreten ve işleyen en eski coğrafi bölge olan
Ortadoğu ile gelişmiş ülkelere ve modern pazarlara yeni açılan Hazar bölgesinin batı dünyasına
açılan penceresinde Türkiye vardır. Bunlarla birlikte ciddi arama faaliyetlerine çok yakın tarihlerde
başlanmış olan Karadeniz’e en uzun kıyısı bulunan ülkelerin başında yine Türkiye gelmektedir.
Bütün bunlar yan yana konulduğunda; Ortadoğu, Hazar Bölgesi, dünyanın üçüncü büyük petroldoğalgaz üretim merkezi olmaya aday ve yeni bir Hazar potansiyeli taşıyan Karadeniz’in odak
merkezinde Türkiye yer almaktadır.)
237. The most widespread for determination of slope stability is deterministically calculated
safety factor concept. In receny years, probabilistic methods especially for rock slope stability
analyses are performed in some studies as well. In the basis of probabilistic method, stability is
expressed in terms of probability instead of safety factor. Thus, various uncertainties due to the
heterogenities in rock masses can also be evaluated by probabilistic approach. While several
studies performed by probabilistic method are taking the deterministic method into
consideration as a part of analysis and expressing the stability as probability; in some other
probabilistic studies, all the data for stability assesment are evaluated by statistical methods
and results are presented as probability percentage.
(Şevlerin duraylılığının belirlenmesinde en yaygın olarak deterministik yöntemle hesaplanan
güvenlik katsayısı kavramı kullanılmaktadır. Son yıllarda, özellikle kaya şevlerinin duraylılık
analizlerinde olasılık esaslı yöntemin kullanıldığı çalışmalarda yapılmaktadır. Olasılık esaslı
yöntemin temelinde duraylılığın, güvenli katsayısı yerine olasılığa dayalı olarak değerlendirilmesi söz
konusudur. Böylelikle, kaya kütlelerindeki heterojenliklerden kaynaklanan bazı belirsizlikler de
olasılık yaklaşımı içerisinde değerlendirilmektedir. Olasılık esaslı yöntemle gerçekleştirilen
çalışmaların bir bölümü deterministik yöntemi, analizin bir parçası olarak ele alıp duraylılığı olasılığa
dayalı olarak ifade etmekte iken, bazı olasılık esaslı analiz çalışmalarında ise duraylılığı belirlemeye
yönelik tüm veriler istatistiksel yöntemlerle değerlendirilerek sonuçlar yüzdesel olasılık hesabı olarak
sunulmaktadır.)
238. The-sub-systems of the Earth system are magnetosphere, atmosphere, hydrosphere,
noosphere, technosphere, mantle and core. A man-made natural event, wherever occuring on
Earth, has global impacts at various time scales. For instance, gases or radionuclides released
into atmosphere from a volcano or a nuclear accident like Chernobile, do not remain restricted
in a certain time and locality; on the contrary, they spread at global scale and have impacts on
the other sub-systems. In this case, research or intervention applied on geosphere and its subsystems at local or global scale can give accurate results only if the interactive mechanisms of
the sub-systems are well-known.
(Yer sisteminin alt-sistemleri manyetosfer, atmosfer, hidrosfer, biyosfer, noosfer, teknosfer, litosfer,
manto ve çekirdektir. Buna göre, Yerküre’nin herhangi bir noktasında meydana gelen tabiat veya
insan kökenli bir olayın değişen zaman ölçeklerinde global etkileri söz konusudur. Örneğin, volkanik
bir faaliyetin veya Çernobil tipinde nükleer bir kazanın, atmosfere bıraktığı gazlar veya
radyonüklidler, serbestlendikleri an ve yer ile sınırlı kalmayıp, belirli bir zaman sonra global ölçekte
yayılır ve atmosferden başka diğer alt-sistemlere de etki ederler. Dolayısıyla, Yerküre ve onu
oluşturan alt-sistemler üzerinde lokal veya global düzeyde yapılan her araştırma ve müdahale,
bununla birlikte sistemin bir bütün olarak işleyişi ve alt-sistemlerin karşılıklı etkileşim mekanizmaları
bilindiği taktirde geçerli sonuçlar verebilir.)
204
239. Like all other drilling fields, also in geothermal drilling the basic principles are the
same as the principles applied in oil and gas drilling. But since the geothermal fields are
located in the volcanic and / or tectonic areas, the geothermal formations are considerably
different than the oil and gas formations because of the high alterations, fracturing and
volcanic pilings. They have high temperature, depending on the contents of the noncondensable gases, sometimes they have positive but generally negative hydrostatic
gradients and they have high corrosion environments. Also the production criteria is
totally different than the oil. Therefore, some different applications have been developed
for casing design, cementing and practical drilling operations in geothermal well drilling.
(Bütün sondajlarda olduğu gibi, jeotermal sondajlarda da ana ilkeler petrol ve gaz sondajlarında
uygulanan ilkelerle aynıdır. Fakat, jeotermal alanlar volkanik ve/veya tektonik sahalarda
bulunduğundan jeotermal sahalar yüksek alterasyon, tektonizma ve volkanik sahalar gibi
sebeplerle petrol ve ve gaz sahalarında oldukça farklıdır. Bu formasyonlar yüksek sıcaklığa,
içerdikleri kondanse olmayan gazların miktarına bağlı olarak bazen pozitif, fakat genellikle de
negatif hidrostatik gradyana ve yüksek korozyon ortamına sahiptirler. Ayrıca, üretim kriterleri
de petrolden tamamen farklıdır. Bu sebeple jeotermal sondajlarda, uygulanan bazı farklı teçhiz
dizaynı, çimentolama ve pratik sondaj uygulamaları gelişmiştir.)
240. The Pontides, as an Alpide tectonic unit of Turkiye, is bordered by Black Sea in the
north and Izmir-Ankara-Erzincan suture in the south. In a sense, the Pontides represent
an orogenic mosaic that was developed by amalgamation of different pre-Alpine and
Alpine units. This orogenic mosaic was formed mainly by superimposed orogenic events
during Precambrian, Dogger, late Campanian and Lutetian periods.
(Bir Alpin tektonik birlik olarak Pontidler kuzeyde Karadeniz, güneyde ise İzmir- AnkaraErzincan süturu ile sınırlanır. Bu sınırlar içinde ele alındığında Pontidler Alpin ve öncesi
birliklerin birbirine kaynaştıkları bir orojenik mozayik niteliğindedir. Bu orojenik mozayik
başlıca Prekambriyen, Dogger, Geç Kampaniyen ve erken Lütesiyen dönemlerindeki orojenik
olayların üstelenen bir sonucu olarak oluşmuştur.)
241. On 06 June 2000, a moderate earthquake (Mw: 6.0) the epicenter of which was
around Orta county in Çankırı occurred. 3 people were killed, around 200 people were
injured, and approximately 3000 buildings were damaged by the earthquake. The
earthquake was caused by Dodurga Fault which is located 30 km south of North Anatolian
Fault and 10 km west of Orta county. The total length of the fault is 22 km and its
general direction is N10°E. The fault consists of 3 left-stepping sub-segments. MiocenePliocene aged volcanic and volcano-sedimentery rock units are observed and the fault
forms a boundary between these and the Quaternary aged deposits. The geomorphologic
data show that Dodurga Fault is a left-lateral strike-slip active fault which has a dip-slip
component. The west block of the fault is morphologically 300-500 m up. In some of the
river beds along the fault, tectonic left-lateral offsets of 1,5-2 km long were observed.
[06 Haziran 2000 tarihinde merkez üssü, Çankırı ilinin Orta ilçesi yakınında orta büyüklükte
(Mw: 6.0) bir deprem meydana gelmiştir. Depremde 3 kişi ölmüş, yaklaşık 200 kişi yaralanmış
ve 3000 dolayında da yapı hasar görmüştür. Söz konusu deprem, Kuzey Anadolu Fayı'nın 30 km
güneyinde yer alan Dodurga Fayı'ndan kaynaklanır. Bu fay, Orta ilçesinin yaklaşık 10 km
batısında yer alır. Birbirini sol yönde aşmalı üç alt parçadan oluşan fayın toplam uzunluğu 22
km, genel doğrultusu K10°D'dur. Dodurga Fayı boyunca Miyosen-Pliyosen yaşlı volkanit ve
volkano-sedimanter kayaç topluluklarına ait birimler izlenir ve fay, yer yer bu kayaç
birimleri ile Kuvaterner yaşlı çökeller arasında dokanak oluşturur. Jeomorfolojik veriler,
Dodurga Fayı'nın eğim atım bileşenli sol yönlü doğrultu atımlı diri bir fay olduğunu gösterir.
Fayın batı bloğu morfolojik olarak 300-500 m yukarıdadır. Fay boyunca izlenen bazı akarsu
yataklarında 1.5-2 km'ye ulaşan tektonik kökenli sol yönlü ötelenmeler izlenmiştir.]
205
242. Recharge regime of the karstic groundwater system is conrolled by the presence, the
density and the areal distribution of the depressions such as sinkholes, dolines, poljes, etc. that
constitute the surface morphology of karstic area which displays different geomorphological
features from granular and fractured systems. In the karstic areas, recharge occurs by the
control of surface morphological changes between two end members, aotugenic to allogenic,
which effects the quantity and quality of input waters. This situation indicates that morphologic
features should be considered in the evaluation of quantity and quality of karstic groundwater
springs. The evaluation of the morphologic features of the karstic areas should be made by the
numerical methods rather than the field observations. In this manner, Geographic Information
System (GIS) based numerical analyses which make reliable and rapid analyses of data having
wide areal distributions and remove manmade measurement and calculation errors of these
data.
[Taneli ve kırıklı-çatlaklı ortamlardan faklı bir jeomorfolojik yapı sergileyen karstik ortamlarda
yüzey morfolojisini oluşturan düden, dolin, polye, vb. gibi çöküntü yapılarının varlığı, yoğunluğu ve
alansal dağılımı, karst yeraltısuyu sistemi beslenme rejimini denetlemektedir. Karstik ortamlarda,
yüzey morfolojisinin denetiminde meydana gelen beslenme, miktar ve kalite açısından sisteme giren
suyun nitelikleri üzerinde etkili olan yerel ve yaygın olmak üzere iki uç bileşen arasında
değişmektedir. Bu durum, karst yeraltısuyu kaynaklarının kalite ve miktarının değerlendirilmesinde,
morfolojik yapıların dikkate alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu amaçla yapılması gereken
değerlendirme, karstik alanlardaki morfolojik yapıları gözleme dayalı tanımlamadan öte sayısal
olmalıdır. Bu konuda, geniş alansal dağılıma sahip verilerin hızlı ve güvenilir bir şekilde analiz
edilmesinin yanı sıra insan kaynaklı ölçüm ve hesaplama hatalarını büyük ölçüde ortadan kaldıran,
Coğrafi Bilgi Sistemleri (CBS) tabanlı sayısal analizler önemli yararlar sağlamaktadır.]
243. During the underground coal mining, it is obvious that some soil movements will
takeplace. Any point on the Earth moves on the vertical and horizontal direction. After this
movement, the horizontal soil surface takes a curved position. On the site locations, because of
the soil movements, damages ocur on the building. The degree of damages changes depending
on the degree of the soil movements, topographic structure of the soil surface and the
properties of the buildings. It is necessary to have some precautions on the production methods
and buildings to prevent the damages completely or partially which ocur because of the soil
movements.
(Yeraltı kömür işletmeciliği yapılırken, yeryüzeyinde zemin hareketlerinin olması kaçınılmaz bir
olaydır. Yeryüzündeki, herhangi bir nokta yatay ve düşey hareket etmekte ve yatay olan zemin
yüzeyi hareket sonrasında eğrisel bir konum almaktadır. Yerleşim alanlarında, zemin hareketlerinden
dolayı yapılarda hasarlar meydana gelir. Hasar miktarı; zemin hareketlerinin büyüklüğüne, zemin
yüzeyinin topoğrafik yapısına ve yapıların özelliklerine bağlı olarak değişmektedir. Zemin
hareketlerinden meydana gelen hasarları kısmen veya tamamen önlemek için üretim yöntemlerinde
ve yapılarda belirli tedbirlerin alınması gerekmektedir.)
244. Turkiye is one the most seismically active region in the world and has a long history of
devastating earthquakes. During the past 60 years, the most destructive earthquakes have been
produced by the North Anatolian Fault Zone (NAFZ) and other fault systems that deform the
Anatolian Block internally. The NAFZ and East Anatolian Fault Zone (EAFZ) are the two
transforms along which the Anatolian Block is escaping westwards from the zone of high strain
rate exerted by the collision and further convergence of the Arabian Plate along the BitlisZagros Suture (BZS).
[Türkiye, sismik olarak dünyadaki en aktif bölgelerden birisi olması nedeniyle yıkıcı depremlere ait
uzun bir geçmişe sahiptir. Son 60 yılda, en yıkıcı depremler, Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ve
Anadolu levhasını kıta içlerinde şekil değişikliğine uğratan fay sistemleri tarafından oluşturulmuştur.
KAFZ ve Doğu Anadolu Fay Zonu (DAFZ), Bitlis-Zagros hattı boyunca Arabistan levhasının
yaklaşması ve çarpışmasıyla oluşturduğu baskı zonundan Anadolu bloğunun batıya doğru kaçışı
boyunca gelişen iki transform faydır.]
206
245. Tertiary magmatic activity in NW Anatolia is represented by approximetely W-E
trending granitic granodioritic plutons. Ezine, Evciler, Kozak, Eybek, Orhaneli,
Karakoca, Eğrigöz, Baklan Plutons form the plutonic phases of this activity. In NW
Anatolia, the Sakarya Continent to the north, the Menderes Massif to the south, and the
Izmir-Ankara Melange Zone between them, are cut by the different Oligo-Miocene
plutons. All the granitic plutons in the area are shallow- seated, accompanied by the
subvolcanic and volcanic suites, and postdate the collision between the Sakarya Continent
and the Menderes Platform.
(Kuzeybatı Anadolu’ da Tersiyer yaşlı magmatik etkinlik yaklaşık B-D uzanımlı granitikgranodiyoritik plutonlarla temsil edilir. Ezine, Evciler, Kozak, Eybek, Orhaneli, Karakoca,
Eğrigöz, Baklan granitik kütleleri bu magmatik etkinliğin plutonik fazlarını oluşturur. Bölgede
kuzeyde Sakarya Kıtası, güneyde Menderes Masifi ve ikisinin arasında yer alan İzmir-Ankara
Zonu kayaları bu granitik kütleler tarafından kesilir. Granitlerin yerleşimi bu üç tektonik
kuşağın bir araya gelmesinden sonra olmuştur. Bu granit plutonlarının hepsi sığ yerleşimlidir ve
bazıları subvolkanik ve volkanik fazlar içerir.)
246. The increasing population and consumption causes a rise in solid waste recently,
particularly in populated cities. Minimizing the harmful effects to the environment and
public health or disposing the solid waste in safe areas has become one of the most
important and fatal problems of megacities. The decrease in agricultural areas, increase in
highways, railways and infrastructures, the sensitivity to the environment and also
growing cities bring new difficulties and problems. Geographic Information Systems is an
environment which provides high sensitivity, reliability and ease to these kinds of spatial
data and it is possible to apply multicriteria decision analysis.
(Günümüzde özellikle büyük kentlerde, artan nüfusa ve tüketime bağlı olarak artan katı atıklar,
bu atıkların çevreyi ve insan sağlığını minimum derecede etkileyecek şekilde etkisiz hale
getirilmesi veya uygun alanlarda depolanması gün geçtikçe artan çevresel problemlerden biridir.
Gittikçe azalan tarım alanları, gün geçtikçe artan yol, enerji hatları, gittikçe büyüyen yerleşim
alanları, çevre ile uyumlu yaşam konusundaki hassasiyetlerin artması, katı atıkların depolanması
için uygun alanların seçiminde yeni zorlukları ve problemleri birlikte getirmektedir. Coğrafi
bilgi sistemleri, bu ve benzeri alansal ve özniteliksel verilere, çok ölçütlü karar analizlerinin
uygulanabileceği yüksek hassasiyet, doğruluk ve güvenilirliliğe sahip bir ortamdır.)
247. Blueschist-facies metamorphism is testified by stable mineral assemblage in the
metabasalts (glaucophane, pumpelleyite, stilpnomelane, chlorite, albite, quartz, titanite
and trace amounts of phengite) and by phengites in the phyllites with Si contents up to 3.6
c.p.f.u. P-T conditions of the blueschist-facies metamorphism are approximated as 200-350
ºC and 0.6-0.9 GPa.
[Metabazaltlardaki duraylı mineral toplulukları (glaukofan, pumpelleyit, stilpnomelan, klorit,
albit, kuvars, titanit ve eser miktarda fengit) ve fillitler içindeki fengitlerin yüksek Si içerikleri
mavişist fasiyesli başkalaşıma işaret etmektedir. Faz petrolojisi ile mavişist fasiyesi koşulları
200-350 ºC ve 0.6-0.9 Gpa olarak sınırlandırılmıştır.]
248. According to the paleobiogeographic data, the Anatolide-Tauride, Arabian and
Rhodope-Pontide plates are characterized by different rudist fauna and were separated by
an obstacle in the Campanian-Maastrichtian time. This barrier corresponds to the
southern and northern branchs of Neo-Tethyan Ocean, which prevented the faunal
exchanges and played an important role to cause the individualization of the
paleobiogeographic units.
(Paleobiyocoğrafik verilere göre, Anatolid-Torid, Arap ve Rodop-Pontid levhaları farklı rudist
faunaları ile temsil edilirler ve Kampaniyen-Maastrihtiyen’de engellerle birbirlerinden
ayrılmışlardır. Bu engeller, Neo-Tetis’in güney ve kuzey koluna karşılık gelir ve faunal
değişimi engelleyen ve eski biyocoğrafik bölümlerin ayrımlaşmasına neden olan aktif bir rol
oynamıştır.)
207
249. In many engineering problems, knowing the state of the water inside the soil has
great importance. The seepage event occurring under the regulators which are built for
many aims, initially for transmissing the irrigation channels and regulating the stream
flow is one of the main problems of these structures. The potential and velocity
distributions occurred by the seepage under the regulators varies, highly dependent to the
hydraulic conductivity of the soil by means of soil type, head and structural measures
taken against seepage like sheet piles constructed under the regulators.
(Birçok mühendislik probleminde, zemin içerisindeki su durumunun bilinmesi büyük önem
taşımaktadır. Sulama suyunun membasından alınması ve sulama kanallarına iletilmesi,
akarsulardaki akımın düzenlenmesi gibi amaçlarla inşa edilen bağlama yapıları altında meydana
gelen sızma olayı, kontrol altında tutulması gereken en büyük problemlerden biridir. Bağlama
altındaki sızmadan dolayı meydana gelen potansiyel ve hız dağılımı, zeminin hidrolik iletkenlik
katsayısına, dolayısıyla da zemin türüne, su yüküne ve bağlama altına inşa edilen parafuy ve
palplanş gibi sızmaya karşı alınabilecek diğer yapısal önlemlere göre değişmektedir.)
250. The planning studies of Malatya-Arapgir small dam had been finished in 1998, and
soon after construction was started in 1999. Foundation grouting was started in 2003. In
75 days, between October, 30 and August, 17 of 2003, total 2546 m depth of drill, which
consists of 650 cover, 1433 m curtain and 463 m curtain control, was made. Speed of
advance is 33,9 meters per day. Totally 18384 kg cement and 828 kg additive material
were used to construct the cover and curtain wells. When the quantities of materials which
are aimed in the stage of planning and stage of constructing are compared it has been that
the planning has been made properly.
(Malatya-Arapgir göleti planlama çalışmaları 1998 yılında bitirilmiş, ve daha sonra 1999 yılında
da inşaat çalışmaları başlamıştır. 2003 yılı içerisinde temel enjeksiyon çalışmalarına geçilmiştir.
17 Ağustos-30 Ekim 2003 tarihleri arasında 75 günlük çalışma ile 2546 m delgi yapılmıştır. Bu
delginin 650 m’si kapak, 1433 m’si perde, 463 m’si perde kontrol delgisidir. İlerleme hızı 33,9
m/gün’dür. Kapak ve perde kontrol kuyularında toplam 18384 kg çimento, 848 kg katkı
maddesi kullanılmıştır. Planlama aşamasında hedeflenen miktarlar ile uygulama aşamasında
gerçekleştirilen miktarlar karşılaştırıldığında; planlama çalışmalarının içerisinde kalındığı ve
planlamanın sağlıklı yapıldığı sonucuna varılmıştır.)
251. The North Anatolian Fault is believed to have reached its present configuration by
the Late Miocene or Pliocene. However, apatite fission track and apatite U/He
measurements show that in Thrace activity along the North Anatolian Fault dates back at
least to the Late Oligocene and Middle Miocene.
(Kuzey Anadolu Fayı bugünkü karakterine Geç Miyosen veya Pliyosen'de kavuştuğu genel
olarak kabul edilmektedir. Buna karşın Trakya'da Kuzey Anadolu Fayı boyunca yapılan apatit
fizyon iz ve apatit U/He çalışmaları fayın hiç olmazsa bir kesiminin Geç Oligosen ve Orta
Miyosen'de de muhtemelen yanal atımlı bir fay olarak aktif olduğunu göstermektedir.)
252. On October 17, 2005 the city of Izmir and its vicinity were shaken by a moderate
earthquake with a magnitude of 5.9 (Mw). After four days, another earthquake with the
same magnitude and similar location occurred south of the Karaburun Peninsula, around
the Sığacık Bay. The Izmir earthquakes have a strike-slip fault mechanism as measured
by international earthquake centers. Following the earthquakes, syn-sedimentary
deformational structures (seismites) attributable to seismic shock have been observed
along the Sığacık Bay.
[17 Ekim 2005’te İzmir ili ve çevresi magnitüdü 5.9 olan orta büyüklükteki bir depremle
sarsılmıştır. Dört gün sonra, Karaburun Yarımadası güneyindeki Sığacık Körfezi’nde aynı
büyüklükte diğer bir deprem meydana gelmiştir. Uluslarası Deprem Merkezlerine göre, İzmir
depremleri doğrultu atımlı fay mekanizmasıyla oluşmuştur. Depremlerden sonra Sığacık
Körfezi boyunca sismik şok sırasında gelişmiş tortullaşmayla yaşıt biçim değiştirme yapıları
(sismitler) gözlenmiştir.]
208
253. The Upper Cretaceous sequence of the middle-northern part of the autochthon is
represented by two formations. The Bey Dağları Formation comprises thick neritic limestones
at the base and thin hemipelagic limestones at the top. Approximately 700 m thick, middle
Cenomanian-?Coniacian neritic part consists of shallow water platform limestones, which
deposited in peritidal environment. 26 m thick, Coniacian-Santonian hemipelagic limestones
gradually overlie the neritic limestones. Thin to middle bedded cherty pelagic limestones of the
Akdağ Formation reach to the total thickness of 100 m and disconformably overlie the different
stratigraphic levels of the underlying Bey Dağları Formation. The pelagic marls of the
Paleogene, which locally begin with a pelagic conglomerate levels, disconformably overlie the
different stratigraphic levels of the Upper Cretaceous sequence.
(Otoktonun orta-kuzey bölümünde, Üst Kretase istifi iki formasyon ile temsil edilir. Bey Dağları
Formasyonu, altta kalın bir neritik istif ile üstte ince yarı-pelajik kireçtaşlarından yapılıdır. Yaklaşık
700 metre kalınlığındaki Orta Senomaniyen-?Koniyasiyen yaşlı neritik bölüm, gel-git ortamında
çökelmiş, sığ denizel platform kireçtaşlarından oluşur. 26 metre kalınlığındaki, KoniyasiyenSantoniyen yaşlı masif yapılı yarıpelajik kireçtaşları neritik kireçtaşlarını dereceli olarak üstler.
Akdağ Formasyonunun Geç Kampaniyen-Geç Maastriştiyen yaşlı ince-orta katmanlı çörtlü pelajik
kireçtaşları, 100 metre kalınlığa ulaşır ve altlayan Bey Dağları Formasyonunun farklı stratigrafik
düzeylerini koşut uyumsuz olarak üstler. Yer yer pelajik çakıltaşı düzeyleri ile başlayan, Paleojen
yaşlı pelajik marnlar, Üst Kretase istifinin farklı stratigrafik düzeylerini koşut uyumsuz olarak üstler.)
254. To solve this controversy, detailed geological mapping, kinematic analysis and
geomorphologic observations were carried out along the Orhanlı fault zone. Result of
kinematic analysis on the striated fault planes suggest that two sense of movements having
opposite kinematic indicators. The former left-lateral strike-slip movement is overprinted by
the latter right-lateral strike-slip markers. The geomorphologic indicators (offset of river
channels, pressure ridges, etc.), determined from the topographic maps, satellite images and
field observations also support two different movement along the Orhanlı fault zone
[Bu çelişkiyi çözmek için, Orhanlı fay zonunda ayrıntılı haritalama, kinematik analiz çalışmaları ve
jeomorfolojik gözlemler yapılmıştır. Fay çiziklerinin saptandığı yüzeylerde yapılan kinematik analiz
çalışmaları, iki farklı hareketi belirten kinematik göstergeler olduğunu ortaya koymuştur. Sol yönlü
doğrultu atımlı hareket, sağ yönlü doğrultu atımlı hareket yapıları tarafından kesilmektedir.
Topografik harita, uydu fotoğrafları ve arazi gözlemleriyle saptanan jeomorfolojik belirteçler de (dere
ötelenmeleri, basınç sırtları vb.) Orhanlı Fayı boyunca iki farklı hareket olduğunu destekler
niteliktedir. Elde edilen kinematik veriler Angelier programında değerlendirildiğinde, bölgedeki ilk
hareketin yaklaşık D-B açılma ve K-G doğrultulu sıkışma ile ilişkili olduğu görülür. İkinci hareket ise
yaklaşık K-G açılma ve D-B doğrultulu sıkışma ile ilişkilidir. Her iki harekette de δ 2 gerilme değeri
düşeye yakındır.]
255. Akarlar fault has a transpressional strike-slip structure. The position of this fault is N70W
/ 80SW. There are clear fault lines on the fault surfaces. The rapid uplift at the northern block
of this fault (Akarlar fault) caused down-cutting of the creeks and creating steep slopes. In
addition, the right lateral displacement on the line of creeks (nearly 15m) are observed. These
are important evidences that indicate its activeness. There is no thrusting relationship between
Neogene sediments and pre-Neogene basement rocks at the southern of Akarlar fault.
[Akarlar fayı yanal sıkışmalı (transpresyonel) özelliktedir. Bu fayın konumu yaklaşık K70B /
80GB’dır. Fay düzlemi üzerinde fay çizikleri belirgindir. Bu fayın kuzey bloğundaki hızlı yükselim,
derenin yatağını daha derin kazımasına ve dik yamaçlar yaratmasına neden olmuştur. Akarlar köyü
batısında dere yatağında sağ yanal (yaklaşık 15m) bir yer değiştirme gözlenmiştir. Bu veriler Akarlar
fayının aktif olduğunu göstermektedir. Akarlar fayı güneyinde temel kayaçlar ile Neojen sedimanları
arasında bindirmeli bir ilişki görülmez.]
209
256. Yassıgume segment is characterized by a single fault trace in the field. Local
exposures of fault planes with preserved slip-lines (indicating left-lateral component)
and step-like morpohology developed in areas where young sediments are exposed are
characteristic features that make the fault segment easy to identify. A vertical
displacement of about 70 cm has been measured in the trench and it has been
attributed to the 1971 earthquake.
(Yassıgüme segmenti, yörede tek bir fay çizgisinden yapılı olup, topografyada genç
tortullar içinde oluşturduğu eşikler ve yersel gözlenen fay aynası üzerindeki sol oblik
bileşenli kayma çizikleri ile açık olarak ayırdedilir. Yassıgüme segmenti üzerinde açılan
hendekte farklı fasiyeste gelişmiş alüviyal ve kollüviyal oluşukların yanı sıra 1971 depremi
sırasında 70 cm lik bir düşey yer değiştirmenin meydana geldiği saptanmıştır.)
257. Büyük Menderes graben is one of the most important tectonic structure in
western Anatolia. The graben is about 10-20 km wide and 150 km long and bounded
by E-W trending active normal faults. Historical earthquakes occurred in BC 31, BC
26, 11, 60, 262, 297-305, 494, 1653, 1895 and 1899 along the faults indicate that this
region is seismicity active. The Büyük Menderes and Alaşehir Grabens meet each
other at the north of Denizli Basin that is also one of the important regions having
high seismicity in western Anatolia.
(Büyük Menderes Grabeni Batı Anadolu’daki en önemli tektonik yapılardan biri olup, 150
km.lik uzunluk ve 10-20 km genişliğe sahip olan aktif normal faylarla sınırlı D-B
doğrultulu bir çöküntüdür. Grabeni sınırlayan faylar boyunca MÖ. 31, M.Ö. 26, 11, 60,
262, 297-305, 494, 1653, 1895, 1899 tarihlerinde oluşan tarihsel depremler bölgenin sismik
yönden aktif olduğunu gösterir. Büyük Menderes grabeni ile Alaşehir grabeninin birleşme
noktasına karşılık gelen Denizli havzasının kuzeyi de Batı Anadoluda sismik yönden aktif
önemli bölgelerin başında gelmektedir.)
258. The interpretations on isotope hydrology used for understanding of dynamics of
the hydrogeological systems mainly depend on the occurrence and distribution of
environmental isotopes in the systems. Occurance and distribution of environmental
isotopes in the studied system is determined by the hydrogeological structure which
controls the recharge-storage-flow-discharge relation. The information on
environmental isotopes helps establishing of the conceptual model in the
hydrogeological studies which is mainly aimed to define the hydrogeological
structure.
(Hidrojeolojik sistemlerin hidrodinamik yapılarının anlaşılması amacıyla kullanılan izotop
hidrolojisine ilişkin değerlendirmeler, temelde çevresel izotopların sistemdeki bulunuşu ve
dağılımına dayanır. Çevresel izotopların incelenen sistemdeki bulunuşu ve dağılımı,
beslenme-depolama-dolaşım-boşalım ilişkilerini denetleyen hidrojeolojik yapı tarafından
belirlenir. Öncelikli amacı hidrojeolojik yapının ortaya konması olan hidrojeoloji
çalışmalarında, çevresel izotoplara ilişkin bilgiler hidrojeolojik kuramsal modelin
oluşturulmasında önemli katkılar sağlarlar.)
259. Despite many geological studies have been performed at Thrace Basin, the dating
of the important paleogeographic events in this basin is still insufficient.
Furthermore, especially the former descriptions and fossil lists of the molluscan
faunas cause difficulties and misundrestandable interpretations as outdated
taxonomic concepts.
(Trakya havzasında yürütülmüş çok sayıda jeolojik çalışmaya rağmen, önemli
paleocoğrafik olayların yaşlandırılması hala yetersizdir. Bundan başka, özellikle mollusk
faunalarına ilişkin isimlendirmeler ve fosil listeleri günümüzde artık kullanılmayan
taksonomik kavramlar olarak sıkıntı yaratmakta ve verilen yaşlar tartışmaya neden
olmaktadır.)
210
260. Consequent to the development studies, the discharge rate of the spring was increased
to 250 L/s. Furthermore, three of the explaratory boreholes drilled at the site are utilized
for a total production of water of about 500 L/s. The drawdown at these wells does not
exceed 20 cm at a pumping rate of about 85-90 L/s. A combined pumping from all three
wells caused a decline of not more than 3 cm in the water level at the springhead.
[Bu bilgiler doğrultusunda yapılan kaynak geliştirme çalışmaları sonucunda, kaynağın debisi
250 L/sn ye düzeyine çıkarılmış, kaynağın yakın çevresinde açılmış dört adet araştırma sondaj
kuyularının üçü işletme kuyusu haline getirilerek kaynak bölgesinden toplam 500 L/sn kadar su
alınabilmiştir. Kaynağın yakın çevresindeki üç kuyunun her birinden 85-90 L/sn su çekilirken,
kuyulardaki düşüm 15-20 cm kadar olmaktadır. Anılan kuyuların üçünden aynı anda toplam
260-270 L/sn su çekilerek yapılan gözlem ve ölçümlerde, kaynak kaptajının su seviyesindeki
düşüm değeri sadece 3 cm kadar olmuştur.]
261. The late Quaternary activity of the DSFZ in southern Turkiye is characterized by
faulted alluvial and colluvial deposits and sinistrally offset streams along western side of
Asi Valley in south of Amik Basin. This branch of the DSFZ is called Hacıpaşa fault.
Detailed topographic mapping along this fault showed that total offset on deflected stream
beds changes from 14 m to 650 m. The fault zone enters into the Amik Basin towards
north. Rapid sedimentation and dense agricultural activity erase the fault trace in Amik
Basin. However, trace of the fault zone is identified with surface and subsurface
observations on ancient structures and trenches along the fault direction.
Paleoseismological studies were also made on the fault zone between Syrian border in
south and Amik Basin in north.
(ÖDFZ’nun ülkemiz sınırları içerisindeki geç Kuvaterner aktivitesi Amik Ovası güneyinde Asi
Vadisi’nin batı kenarı boyunca faylanmış alüvyal ve kolüvyal çökeller ve sol yanal ötelenmiş
derelerle kendini göstermektedir. Hacıpaşa Fayı olarak adlandırılan bu fay boyunca yapılan
detaylı topografik haritalamalar 25 dere yatağında 14 ile 650 m arasında değişen toplam
ötelenme meydana geldiğini ortaya koymuştur. Fay zonu daha kuzeyde Amik Ovası’na
girmektedir. Güncel sedimantasyon ve yoğun tarım aktiviteleri Amik Ovası’nda fay zonuna ait
yüzey verilerini ortadan kaldırmaktadır. Bununla birlikte, fay zonunun uzanımı bu doğrultu
üzerinde bulunan antik yerleşim yerlerinde yapılan yüzey ve yüzey altı gözlemleri ve hendek
çalışmaları ile belirlenmeye çalışılmıştır. Ayrıca, fay zonu üzerinde güneyde Suriye sınırı ile
kuzeyde Amik Ovası arasında da paleosismolojik çalışmalar yapılmıştır.)
262. Generally speaking, the water supply system is fed by a “fractured rock aquifer” that
is constituted mainly by basalt, andesite, basaltic and andesitic tuff and aglomerate. The
exploited aquifers are mainly of confined character and are recharged through the
highlands of the Erciyes mountain, receiving precipitation during most of the year. The
fractured basalt, andesite, basaltic and andesitic tuff and aglomerate are confined from
the top by massive or rarely fractured basaltic rock masses. The extensive outcrop of the
aquifer provide high rate of recharge which makes the aquifer highly productive.
(Kentin içme ve kullanma suyunun alındığı akifer sistemi, genel anlamda “Çatlaklı Kaya
Akiferi” türündedir. Bölgedeki gözlenen kayaç türleri bazalt, andezit ve bunların tüf ve
aglomeraları şeklindedir. Söz konusu kayaç türlerinden herhangi birinin çok geniş alanlarda
devamlılığını görebilmek zordur. Kent içme ve kullanma sularının alındığı bölgedeki akifer
sisteminin beslenimi, çoğunlukla Erciyes dağının yüksek kotları olduğu için su alınan akiferler
genelde “basınçlı akifer” sistemi şeklindedir, Basınçlı akifer kırık ve çatlaklı bazalt, andezit ve
bunların tüf ve aglomeralarından oluşurken örtü niteliğindeki kayaçlar genelde masif veya az
kırık ve çatlaklı bazaltlardan oluşmaktadır. Akifer sisteminin beslenim alanının çok geniş ve
özelliklede çoğunlukla kar erimeleri şeklinde beslenim özelliğine sahip olması nedeniyle akifer
verimleri yüksektir.)
211
263. Tecer Limestone is densely fractured, jointed and karstified. Karstic features observed in
the unit consist of karens, dolines, ponors and underground channels. In addition some caves
exist. Groundwater circulation within the karstified Tecer Limestone occurs along the solution
widened fractures, joints and karst channels, and has local (condit) flow character. The flow
rate of the springs in the study area discharging from Tecer Limestone ranges between 0.5-565
L/sec. The discharge of the Beşgözeler Spring, the largest karst spring in Tecer Limestone,
ranges between 150-565 L/s.
(Tecer Kireçtaşı, oldukça kırıklı, çatlaklı ve karstik yapılıdır. Birimde karstik yapı olarak çoğunlukla
karenler, dolinler, düdenler ve yeraltı kanalları gözlenmiştir. Ayrıca yer yer mağara oluşumları
bulunmaktadır. Karstik Tecer Kireçtaşında yeraltısuyu dolaşımı, kireçtaşının çözünmesiyle
genişletilmiş eklemler, çatlaklar ve karstik kanallar boyunca meydana gelir ve yersel dolaşım
şeklindedir. İnceleme alanında Tecer Kireçtaşından boşalan kaynakların debileri 0.5-565 L/s arasında
değişmektedir. Tecer Kireçtaşından boşalan en büyük debili karstik kaynak olan Beşgözeler
Kaynağının debisi 150-565 l/s arasında değişmektedir.)
264. August 17, 1999 Kocaeli and November, 1999 Düzce earthquakes occurred on strike-slip
faults which were responsible for the previous major earthquakes of the region. It is
suggested that these faults produces earthquakes with comparable sizes and characteristics.
Data show that the depressions, now hosting these faults were not formed through pullapart mechanisms. In other words, the faults responsible for recent earthquakes, originated
after the formation of the extensional features which, now, they occupy. Active strike-slip
major faults, anticipated to occur in the Marmara sea region are expected to have a similar
past. It is expected that these faults, which are posterior to the formation of the extensional
basins, would follow axis belts of them, as these belts are likely to be the weakest zones. Peculiar
subbottom morphological features and the alignment of innumerous epicenters, at the western
Marmara region and favorable results of source mechanism analysis of strong after shocks of
Kocaeli earthquake at the eastern Marmara region are such to strengthen this hypothesis.
(17 Ağustos 1999 Kocaeli ve 12 Kasım 1999 Düzce depremlerinin, bölgelerinde önceki büyük
depremleri de üretmiş olan doğrultu-atımlı faylarda ve önceki depremlerle benzer büyüklüklerde
meydana gelmiş oldukları anlaşılmaktadır. Veriler bu depremleri üretmiş olan fayların, yer almakta
oldukları çöküntü havzalarının oluşumundan sorumlu olmadıklarını ve söz konusu çöküntü
havzalarının da çek-ayır kökenli olmadıklarını göstermektedir. Marmara denizi çukurluğunun da çekayır kökenli olmadığı, doğrultu-atımlı fay sisteminin bu çöküntü havzasına çöküntü sonrası girdiği
anlaşılmaktadır. Bu sürecin doğal sonucu olarak, doğrultu-atımlı sistemin, çukurlukların gerek
yüzeysel, gerekse, daha derin kesimde, en zayıf bölgeleri olma olasılığı yüksek olan eksen
kuşaklarına yerleşmiş olması beklenir. Batı Marmara'da deniz dibi morfolojisi ve ufak ve orta
büyüklüklerdeki çok sayıda depremin merkez üstlerinin dizilimi, doğu Marmara'da ise 17 Ağustos
Kocaeli depreminin artçılarının kaynak mekanizmalarının özellikleri bu beklentiyi
güçlendirmektedir.)
265. Recent studies have revealed that climate change has significant effects on the components
of hydrological cycle such as the preciptation, evapotranspiration and surface waters.
Depending on the climate change, increases in ratios of floods, land slides, decrease of the
agricultural productivity of the land subjected to drought and flood, negative effects on coast
ecosystem, energy shortage, decrease of water resources and decrease of water quality, risk of
catching communicable infections and death rate are estimated to be realized.
(Son yıllarda yapılan çalışmalar, iklim değişimlerinin yağış, buharlaşma-terleme ve yüzeysel akış gibi
hidrolojik döngünün bileşenleri üzerinde önemli etkilere sebep olacağını göstermektedir. İklim
değişimine bağlı olarak, sel, toprak kayması, kuraklık ve sele maruz kalan bölgelerde tarımsal
verimin azalması, kıyı ekosistemlerinin olumsuz etkilenmesi, enerji darlığı, su kaynaklarının azalması
ve kalite bozulması, bulaşıcı hastalıklara yakalanma riski ve ölüm oranlarında artış meydana geleceği
tahmin edilmektedir.)
212
266. The active tectonic structures in the West Anatolia formed by the concurrent
activity of the North Anatolian Fault System (NAFS) and Aegean extensional tectonic
regime. In the Western Anatolia, NAFS follows the Sea of Marmara and North
Aegean depressions. The N-S extensional system of the Aegean tectonic regime is
characterized by the series of horst and graben formations. The Gediz graben, which
is one of the most important extensional structure in the region, formed on the
northern margin of the core of the Menderes massive. There are many active faults in
NW Anatolia between Gediz graben and the Sea of Marmara. The most of them are
dextral faults forming concave southward large bends. Along those bend systems, the
normal faults formed and initiated the graben formations (e.g. Edremit, Bursa and
Kütahya grabens). Additionally, the dextral faults have reverse or thrust component
at the some parts of the same bends. All of these structures indicate a presence of
complex deformation process, produced mainly by the block rotations in the area
between Gediz graben and NAFS, NW Anatolia.
[Batı Anadolu’nun güncel tektonik yapıları Kuzey Anadolu Fay Sistemi (KAFS) ve Ege
açılmalı tektonik rejimine bağlı olarak gelişmiştir. Anadolu’nun batı yarısında KAFS
Marmara Denizi ve Kuzey Ege çukurluklarını izler. K-G uzamalı Ege tektonik rejimi ise
bir dizi horst-graben sistemi ile karakteristiktir. Gediz grabeni bu açılmalı tektonik
rejiminin en büyük yapısal unsurlarından biri olup açılmanın merkezi konumundaki
Menderes masifi çekirdeğinin kuzey kenarına yerleşmiştir. Gediz grabeni ile KAFS nin yer
aldığı Marmara Denizi arasındaki Kuzeybatı Anadolu’da çok sayıda diri fay bulunur. Bu
faylardan çoğunluğu sağ yönlü doğrultu atımlı olup güneye bakan geniş büklüm sistemleri
oluştururlar. Bu büklüm sistemleri boyunca bazı normal faylar ve bunlara bağlı olarak
Edremit, Bursa, Kütahya gibi lokal graben yapıları gelişmiştir. Ayrıca, aynı büklümlerin
bazı kesimlerinde sağ yönlü doğrultu atımlı faylar önemli ölçüde ters fay veya bindirme
bileşene sahiptir. Tüm bu yapılar KAFS ile Gediz grabeni arasında kalan kuzeybatı
Anadolu’da blok rotasyonlarının egemen olduğu karmaşık bir deformasyonun varlığını
göstermektedir.]
267. Pb-Zn mineralization around Höyük village contain Pb-Zn-Cu-Ag. The values
reach up to, in order, Pb % 9, Zn % 5.5, Cu % 1.5, Au % 260 ppb, Ag % 54 ppm.
The outermost alteration zone of the mineralization is characterized br pyrophyllitic
alteration, whereas, quartz-sericite-argillic-pyrite (phyllic) alteration develops, based
on thickness of veins, around the country rock of Pb-Zn veins ranging from 1 to 5 m
in thickness. The zone of strongly silicified, stockwork and drusy quartz veins, with
thickness reaching up to 100 m, is determined between pyropyllitic alteration and
phyllic alteration. To the west of Höyük village, however, breccia chalchopyritehematite-quartz zones with thickness ranging from 0,5 to 5 m, take place in
pyropyllitic alteration.
[Höyük civarındaki Pb-Zn cevherleşmesi Pb-Zn-Cu-Ag içermektedir. Bu değerler sırasıyla
Pb % 9, Zn % 5.5, Cu % 1.5, Au 260 ppb, Ag 54 ppm’e ulaşmaktadır. Cevherleşmenin en
dış zonlarında propilitik alterasyon yer alıken, kalınlıkları 1-5 m arasında değişen Pb-Zn
damarlarının yan kayaçlarında ise damar kalınlıklarına bağlı olarak kuvars-serizit-kil-pirit
(fillik) alterasyon gelişmiştir. Propilitik alterasyon ile fillik alterasyon arasında 100m’ye
ulaşan kalınlıklarda yoğun silisli, stokvork ve dişli kuvars damarcıklı zonlar belirlenmiştir.
Höyük köyü’nün batısında ise propilik alterasyon içerisinde kalınlıkları 0,5m ile 5m
arasında değişen breşik kalkopirit-hematitli ve kuvarslı zonlar bulunmaktadır.]
213
268. In Amphibolites, banded and massive texture, in garnet-amphibolite developing
implication textures (intragranular and intergranular) are recognized dominantly.
Implication textures are expressed of unreached balance between the minerals and/or
influenced on retrograde metamorphism. Typical mineral paragenesis of amphibolite
are hornblende + plagioclase ± quartz ± clinozoisite ± biotite ± chlorite ± sphene ±
chlorite ± rutile ± zircon. The rocks having with garnet minerals named as garnet
amphibolite. Typical mineral paragenesis are amphibole + garnet + plagioclase ±
microcline ± quartz ± biotite ± orthopyroxene ± rutile ± ilmenite ± sphene. According
to the mineralogic composition, metamorphism condition is changing between
amphibolite-granulite facies.
[Amfibolitlerde yönlü ve masif doku, granat-amfibolitlerde ise mineral içi ve mineraller
arası gelişen implikasyon dokuları egemen olarak görülür. Mineraller arası (implikasyon)
karmaşık doku türleri mineraller arası denge durumuna erişilmediği ve/veya retrograt
metamorfizma etkileşimini ifade etmektedir. Amfibolit olarak isimlendirilen kayaçlarda
gözlenen tipik mineral topluluğu; hornblend + plajiyoklaz ± kuvars ± klinozoisit ± biyotit ±
klorit ± sfen ± klorit ± rutil ± zirkon’dur. Granat mineralinin yoğun olarak izlendiği
kayaçlar ise granat-amfibolit olarak isimlendirilmiştir. Tipik mineral topluluğu amfibol +
granat + plajiyoklaz ± mikroklin ± kuvars ± biyotit ± ortopiroksen ± rutil ± ilmenit ±
sfen’dir. Mineralojik bileşimleri bu kayaçların oluşumunda amfibolitten-granulit fasiyesine
kadar değişen metamorfizma koşullarına işaret etmektedir.]
269. The Bolkardağı region (Karaman-Konya) of Central Taurides is host to a
number of bauxite deposits. The significant ones among those are the Karataştepe,
Bolkardede Tepe, Camızalanı, Kavaközü, Göztaşı Tepe and Devebağırtan deposits in
the Ayrancı (Karaman) region. The bauxite deposits are observed both within and
especially in the discordant levels of Jurassic-Cretaceous of the Bolkardağı Unit and
the Namrun Tectonic Segment. The bauxite deposits in the region are very interesting
because, in the field, the vertical and horizontal transitions through the host rock to
the ore can clearly be observed, so that they suggest important data about the source
of the alumina.
[Orta Toroslar’ın Bolkardağı bölgesinde (Karaman-Konya) çok sayıda boksit yatakları
bulunmaktadır. Bunların en önemlileri Ayrancı (Karaman) bölgesindeki Karataştepe,
Bolkardede Tepe, Camızalanı, Kavaközü, Göztaşı Tepe ve Devebağırtan boksit
yataklarıdır. Boksit yatakları, Bolkardağı Birliği ve Namrun Tektonik Dilimi’ne ait
kayaçlar içinde ve özellikle her iki tektonik dilimin Jura-Kretase tabanındaki diskordans
düzeylerinde gözlenmektedir. Bölgedeki boksit yatakları, yanal ve düşey yönde ana
kayadan boksite geçiş aşamalarının sahada açıkça izlenmesi ve bu nedenle Al’nin
kaynağına ait önemli veriler sunması açısından oldukça ilgi çekicidir.]
271. Dolomite-limestone determinations are mainly based on calcite-dolomite mineral
determinations and percentage of these minerals on the outcrops or a hand sample in
the laboratory. If a dolomite unit is covered with a limestone unit by unconformity /
fault, or primary dolomite deposition occurs in this kind of field, mineral and rock
determinations and geological mapping are very easy. On the other hand, digenetic
dolomites show no systematic sequences, so geological mapping and field work are
very difficult.
(Saha / laboratuarda kayaç olarak kireçtaşı-dolomit ayırdı temelde kalsit ve dolomit
mineral ayırdı ile bunların kayaç içerisinde yüzde dağılımlarının belirlenmesine
dayandırılır. Bir dolomit birimi üzerine bir kireçtaşı birimi diskordans / fay ile üst üste
veya yan yana gelmiş veya birincil dolomitleşme ile düzenli bir çökelme istifi söz konusu
olduğunda mineral ayırdı, dolayısı ile kaya ayırdı ve jeolojik harita yapımı kolaydır.
Bununla birlikte dolomit oluşu diyajenetik olup belirgin bir istiflenme sunmuyor ise, saha
çalışması ile jeolojik harita yapımında güçlükler bulunmaktadır.)
214
272. Tuz Gölü, very important and the largest halite production area of Turkiye is
one of rarely lakes in the modern terrestrial evaporitic depositional environments
(continental sabkhas) in the world. The Tuz Gölü, which is intermountain playa lake
complex characteristics, composed of two zones such as main lake and deeper lake
areas. Halite occurrences are only precipitated in the main lake area; however,
special structure halite occurrences.
[Türkiye’nin en önemli ve en büyük tuz (NaCl) üretim alanı olan Tuz Gölü, dünyadaki
güncel karasal evaporit çökelme ortamları (kıta içi sabkhaları) içerisinde yer alan sayılı
göllerden bir tanesidir. Dağlararası playa gölü kompleksi özelliğindeki Tuz Gölü, esas/ana
gölalanı ve derin gölalanı gibi başlıca 2 temel zondan oluşmaktadır. Halit çökelimi de
bunlardan yalnızca esas/ana göl alanında gerçekleşmektedir.]
273. Today’s energy needs are mostly satisfied by fossil resources. However, since
they have limited reserves and are not recycled, and either, cause environmental
problems, it makes the use of new energy resources necessary. Besides, environmental
side effects of increasing energy needs and uses of industrial development duration
result in a raise in social sensitivity on this subject. So today, environmental
parameters of resources are important as much as technical and economicals aspects.
Geothermal energy has a favorable advantage on others with this respect.
(Günümüzde enerji ihtiyacı, büyük oranda fosil yakıtlar kullanılarak karşılanmaktadır.
Bununla birlikte, fosil yakıtların belirli rezervlere sahip olması ve yenilemez özelliklerinin
yanında, önemli çevre sorunlarına da sebep olması yeni enerji kaynaklarının kullanımını
zorunlu hale getirmektedir. Ayrıca, kalkınma sürecinde gittikçe artan miktarda enerji
tüketimine bağlı olarak ortaya çıkan çevre sorunları konusunda sosyal duyarlılık hızla
artmaktadır. Bu nedenle, enerji üretim ve tüketiminde çevreye en az zarar verecek
kaynakların kullanımının seçimi günümüzde artık teknik ve ekonomik faktörler kadar
önem kazanmıştır. Bu yönüyle de jeotermal enerji diğer enerji türlerine göre önemli bir
avantaja sahiptir.)
274. Fine grained turbidite facies union deposits are products of low density turbidity
current, bottom current and suspension in pelagic-hemipelagic environment.
Lamination are common in these deposits which are mostly found in the basin plain.
Slumps and debrites are observed in slope environment which were evolved by active
thrusts and close to the basin margin. Debrites are classified as muddy and sandy
debrites depend on accumulated sediment types over the slope environment.
(İnce taneli türbidit fasiyes birliği çökelleri, düşük yoğunluklu türbid akıntısı, dip akıntısı
ve pelajik-hemipelajik ortamlarda süspansiyon çökelleridir. Laminalanmanın yaygın olarak
gözlendiği bu tür çökeller, daha çok havza düzlüğü ortamında bulunmaktadır. Göçme ve
moloz çökelleri ise, havza kenarına yakın veya aktif bindirmelerin oluşturmuş olduğu
denizaltı yamaç ortamlarında gözlenmektedir. Moloz çökelleri, yamaç ortamında biriken
sediman tipine bağlı olarak; kumlu ve çamurlu moloz çökeli olarak sınıflandırılmaktadır.)
275. The possible reasons of abnormal test morphology observed in foraminifera has
been studied by various researchers, and the presence of heavy metals caused by
marine environmental pollution and related chemical conditions, hypersalinity,
various heavy metals released by marine hot and cold springs have been proposed as
the main reasons of this phenomenon.
(Çeşitli araştırıcılar tarafından foraminifer kavkılarındaki morfolojik bozuklukların başlıca
nedeninin günümüz koşullarında denizlerdeki çevre kirliliğini oluşturan ağır metaller ile
bunlara bağlı kimyasal koşullar, aşırı tuzlu ortamlar ve denizlerdeki sıcak ve soğuk su
kaynaklarının içermiş olduğu muhtelif ağır metallerin olduğu ileri sürülmüştür.)
215
276. After the Russian attempted to increase Ukraine’s natural gas purchasing prices from 50$
to 230$ and to stop natural gas importing in the first two days of 2006, the foreign dependency
of energy was began to be discussed intensively in Europe and Turkiye. Turkiye’s primary
energy demand is 70% foreign dependency in which petroleum and natural gas (PNG) play 50
% role. Turkiye’s petroleum demand is 15 times higher than its production; on the other hand,
natural gas demand is 38 times higher than its production indicating Turkiye’s outstanding
foreign dependency. In recent years, unsuccessful attempts on the discovery rates and salient
decrease in production rates, in contrast, growing demand to PNG have caused increasing rate
of foreign dependency.
[Rusya’nın Ukrayna’ya sattığı doğal gazın fiyatını 50 dolardan 230 dolara çıkarma girişimi ile gaz
sevkiyatını 2006 başında iki gün durdurmasının ardından enerjide dışa bağımlılık konusu Avrupa’da
ve ülkemizde yeniden yoğun bir biçimde tartışılmaya başlandı. Türkiye, birincil enerji talebini
karşılamada %70 dışa bağımlıdır. Bu enerji talebi içinde petrol ve doğal gazın yeri yaklaşık %50 dir.
Türkiye ürettiği petrolün 15 katını, doğal gazın ise 38 katını ithal eden bir ülke olarak petrol, ve doğal
gaz (PDG) ihtiyacını karşılamada tamamıyla dışa bağımlı bir ülkedir. Son yıllarda PDG saha
keşiflerinde yaşanan başarısızlıklar ile yıllık üretim debilerinde gözle görülür azalmalar ve buna
karşılık ihtiyacımızın giderek artması ülkemizin PDG de dışa olan bağımlılık oranını giderek
arttırmaktadır.]
277. The polymorphic transformation of calcite to aragonite is one of the key reactions
occurring during HP-LT metamorphism of carbonate or carbonate-bearing rocks. Although PT conditions of exposed HP-LT rocks fall into stability field of aragonite, occurrences of
preserved aragonite are rare. Primary, “sedimentary” calcite is absent in the aragonite-bearing
rocks, and aragonites are partially replaced by calcite. Consequently all of our knowledge on
kinetics and mechanism of calcite to aragonite transformation comes exclusively from
experimental works.
[Kalsit-aragonit polimorfik dönüşümü karbonat veya karbonat içeren kayaçların düşük sıcaklıkyüksek basınç (DS-YB) başkalaşımı sırasında gerçekleşen ana tepkimelerden biridir. DS-YB
alanlarının dengelenme koşulları çoğunlukla aragonitin durağanlık alanına düşmesine rağmen, kalsite
dönüşmeden korunmuş aragonitler enderdir. Aragonitlerin korunmuş olduğu kayaçlarda, birincil,
yani tortul, kalsit bulunmamakta ve üstelik aragonitler kısmen kalsit tarafından ornatılmış
durumdadır. Dolayısıyla, kalsit-aragonit dönüşüm mekanizması ve kinetiğine ilişkin bütün
bilgilerimiz deneysel çalışmalara dayanmaktadır.]
278. Both deposits are related to mafic porphry dykes of generally granodioritic composition of
the plutone. Geometry of ore, mineral paragenesis, geochemical features, alteration and host
rocks type are very important data for modelling. These deposits having iron oxide rich, minor
copper bearing minerals and gold. The data indicate that both deposits are related to same
tectonic model and similar geologic cycle. One thing to remember is that the host rock
composition, oxidation state and fluids domination are responsible for deposits size and
alteration assemblage type. The issue of these deposits being included in the Fe skarn
classification or being included in the newer Iron –Oxide-Copper-Gold classification, will be
discussed in terms of the collected data and in terms of the geodynamic evolution of the region.
(Her iki cevherleşme de mineralojik bileşimi genelde granodiyoritik olan bir plütonun daha mafik
porfirik dokulu fazlarıyla ilişkilidir. Cevherleşmenin geometrisi, mineral parajenezleri, jeokimyasal
özellikleri, alterasyon ve yankayaç ilişkileri model oluşturma çalışmalarında en önemli verilerdir. Bu
yataklar demir oksit minerallerince zengin, düşük bakırlı ve iz miktarda altın içeriklidirler. Eldeki
veriler muhtemelen her iki cevherleşmenin de aynı tektonik model içinde ve benzer jeolojik
süreçlerle oluştuğuna işaret etmektedir. Bununla birlikte unutulmamalıdır ki çevre kayaçların
bileşimi, oksidasyon durumu, akışkan sıvının etkinliği, oluşacak yatağın büyüklüğünde, alterasyon
birliklerinin tipi ve şiddetinde farklılıklar yaratmaktadır. Bu yatakların Fe skarn yatağına mı yoksa
son yıllarda Demir-Oksit-Bakır-Altın yatakları sınıfına mı dahil olacağı konusu elde edilen veriler ile
bölgenin jeodinamik evrimi gözönüne alınarak tartışılmalıdır.
216
279. The Beypazarı trona deposit is located in central Turkiye, approximately 100 km
northwest of Ankara and is accumulated in the Hırka Formation during the Middle Miocene
time. The Hırka Formation is a volcano-sedimentary sequence comprising mainly claystone,
bituminous shale, trona, mudstone, intraformational conglomerate, dolomitic limestone,
siltstone and pyroclastic (tuff and ash fall) rocks. All of these lithofacies are deposited in
lacustrine lake environments that changing and/or alternating from perennial to ephemeral
saline playa lake environments.
(Ankara’nın yaklaşık 100 km kuzeybatısında yer alan Beypazarı trona yatağı Orta Miyosen
döneminde Hırka Formasyonu içinde oluşmuştur. Hırka Formasyonu volkanosedimanter bir istif olup
çoğunlukla kiltaşı, bitümlü şeyl, trona, çamurtaşı, oluşukiçi çakıltaşı, dolomitik kireçtaşı, silttaşı ve
piroklastik kayalardan oluşmaktadır. Tüm bu litofasiyesler laküstrin ortam içinde sürekli gölden
geçici playa gölüne değişen ortam koşullarında gelişmiştir.)
280. Data on the solubility and stabilities of chromium (Cr) complexes in various valence states
are of critical importance to those concerned with human and ecosystem health perspective. Cr
in the hexavalent state is a known carcinogen and can remain mobile in groundwater unless its
oxidation state transformed to non-carcinogenic trivalent state. Recent studies showed that
geochemical processes mediated by the soil microorganisms may modify oxidation status of Cr.
It has also been reported that manganese (Mn) oxide can play vital role as a natural oxidant for
the redox cycle of Cr inorganically.
(Krom bileşiklerinin değişik redox alanlarındaki çözünürlükleri ve duraylılıkları, ekolojik denge ve
insan sağlığı açısından oldukça önemlidir. Oksidasyon düzeyi VI olan krom bileşiği kanserojen bir
yapıya sahip olup yeraltısularında serbest olarak hareket edebilir. Kromun oksitlenme seviyesinin
kanserojen özellik göstermeyen III’ e indirgenmesi gerekmektedir. Son zamanlarda gerçekleştirilen
bilimsel çalışmalar toprak oluşumunda rol alan bazı mikroorganizmaların jeokimyasal süreçleri
tetikelyerek kromun redoks döngüsünü etkilediğini göstermiştir. Ayrıca krom yataklarında sıkça
rastlanan mangan oksit oluşumlarının doğal bir yükseltgen etkisi göstererek kromun oksidasyon
sürecine inorganik olarak katkı sağladığı belirlenmiştir.)
281. Natural hazards are of great importance on casualties and economic losses in Turkiye.
Landslides, among the natural hazards in question, are second only to earthquakes with respect
to these losses and casualties. Nevertheless, in addition to few number of studies related to
landslides, there are even lack of landslide inventory studies. However, one of the most
important stages of landslide assessments is to prepare a landslide inventory and a database,
representing the landslide characteristics.
(Türkiye’de doğal afetler nedeniyle, bir çok insan yaşamını yitirmekte ve büyük kayıplar meydana
gelebilmektedir. Söz konusu doğal afetler içinde heyelanlar, verdiği zararlar açısından, depremlerden
sonra ikinci sırada yer almaktadır. Buna karşın, heyelanlara ilişkin yapılan çalışmaların sayısının az
olmasının yanında, heyelan envanteri konusunda bile eksiklikler bulunmaktadır. Bununla birlikte,
heyelan değerlendirme çalışmalarının en önemli aşamalarından biri, öncelikle heyelan envanteri ve
özelliklerinin yansıtıldığı bir veri tabanı oluşturulmasıdır.)
282. As a result of weathering and alteration in rock mass, rock properties change. The main
difference between weathering and alteration phenomena is the occurrence of a new product by
alteration. This also commonly occurs in deeper zones as a result of hydrothermal activity.
Even the rocks have changed under the influence of alteration, weathering or both, the physical
properties play the major role on these changes.
(Ayrışma ve bozunma süreçleri sonucunda kayaların özelliklerinde değişim olur. Ayrışma ve
bozuşma arasındaki en önemli fark, bozunma sonucu ortaya yeni bir ürünün çıkmasıdır. Bu husus,
hidrotermal etkiler ile derin zonlarda da oldukça yaygın bir şekilde izlenebilir. Kayalar; gerek
ayrışma, gerek bozunma ve gerekse her iki sürecin etkisiyle değişmiş olsalar da, kaya değişiminde
birincil derecede rol oynayan etmen kayaların fiziksel özellikleridir. )
217
283. The uniaxial compressive strength (UCS) of the intact rock is one of the fundamental
parameters among the rock parameters used in design stage of rock structures which is
constructed in rock masses. This crucial parameter can be obtained by laboratory tests
performed on standard high quality core samples. However, preparation of high quality core
samples from weak, heavily jointed and thinly bedded rocks is sometimes difficult. Some simple
regression relationships between the UCS and simple index parameters were also produced to
estimate the UCS of intact rock.
(Kaya malzemesinin tek eksenli sıkışma dayanımı, kaya kütleleri içerisinde inşa edilecek kaya
yapılarının tasarım aşamasında kullanılan kaya parametreleri arasındaki en temel parametrelerin
biridir. Bu parametre, yüksek kaliteli standart karot örnekleri kullanılarak laboratuar ortamında
belirlenebilir. Bununla birlikte, özellikle zayıf, aşırı kırıklı ve ince tabakalı kayalardan yüksek kaliteli
karot örneklerinin hazırlanması bazen güç olmaktadır. Tek eksenli sıkışma dayanımının dolaylı
olarak belirlenebilmesi için tek eksenli sıkışma dayanımı ile indeks parametreler arasındaki
ilişkilerden elde edilmiş basit regresyon eşitlikleri mevcuttur.)
284. In recent rock mechanics and engineering geology literature, the use of soft computing
techniques such as fuzzy inference systems and artificial neural networks (ANN) is increasing,
because the soft computing techniques are attractive tools used in rock mechanics applications
due to the high performance on the modeling of non-linear multivariate problems. The reliable
parameter estimation or determination for rock engineering designs is extremely important.
(Son dönemlerdeki kaya mekaniği ve mühendislik jeolojisi literatüründe bulanık anlamlandırma
sistemleri ve yapay sinir ağları gibi esnek hesaplama yöntemlerinin kullanımında bir artış
gözlenmektedir. Çünkü esnek hesaplama yöntemlerinin doğası gereği, özellikle doğrusal olmayan
çok değişkenli problemlerin çözümünde üstün performans sağlamakta ve böylece kaya mekaniğinde
kullanılabilecek çekici bir araç haline gelmektedir. Kaya mühendisliği tasarımları için güvenilir
parametre tahmini son derece önemlidir.)
285. The fact that the earthquake and the analysis of the ground which is affected being the
leader of the risk factors and the geological danger and the results of these analysis carry the
great importance to be represented to the city planners so that these could provide the input to
the area usage planning and settlement synthesis in order to be gone towards the earthquakesensitive planning approaches in the city planning. That this representation is in the form of
microzoning maps at 1/5000 scale (in the high risk regions at 1/100-200 scales) gives quite
greater support to the planning in making decisions in use of the area and becomes the first and
the most important step in reducing the earthquake damages. This step aims at identifying the
sites which will be able to be affected in the different rate from the earthquake effects. The
content of these maps is varied by the problems showing the change according to the different
geologic, geotechnical and geophysical properties of the city. In another words, the variability
of the maps shapes in the geology of the city. For this purpose, the mapping of the rock and
rock masses occurring in the city area were made at the first stage of project by determining
the engineering properties of the alluvions and the hillside debris.
[Kent planlamasında, deprem duyarlı planlama yaklaşımlarının doğru yönlendirilebilmesi için
jeolojik tehlike ve risk faktörlerinin başında gelen depremin ve etkilediği zeminin analizinin doğru
yapılması ve bu analiz sonuçlarının, arazi kullanım planlamasına ve yerleşilebilirlik sentezine girdi
sağlamak üzere şehir plancıya sunulması büyük önem taşımaktadır. Bu sunuşun 1/5000 ölçekli (hatta
riski yüksek yerlerde 1/100-200 ölçekte) mikrobölgeleme haritaları şeklinde olması, arazi kullanım
kararlarının alınmasında planlamaya oldukça büyük destek ve yön vermekte ve deprem zararlarının
azaltılmasında ilk ve önemli adımı oluşturmaktadır. Bu adım olumsuz deprem etkilerinden farklı
oranda etkilenecek yerlerin belirlenmesini hedeflemektedir. Bu haritaların içeriği kentin farklı
jeolojik, jeoteknik ve jeofizik özelliklerine göre değişiklik gösteren problemleriyle çeşitlenir. Bir
başka deyişle, haritaların değişkenliği kentin jeolojik kimliğinde biçimlenir. Bu bağlamda, projenin
ilk aşamasında kent alanını oluşturan kayaç ve kaya kütlelerinin, alüvyon ve yamaç molozlarının
mühendislik özellikleri belirlenerek haritalaması yapılır.]
218
286. Nowadays, Digital Elevation Models (DEM) are used as an effective tool in
environmental geosciences. However, topographical maps of some regions on the
Earth surface are not available in detailed scale (>1:50 000). The available SRTM
(Shuttle Radar Terrain Mission) data on the Earth surface is insufficient for
environmental geosciences owing to its spatial resolution. Notwithstanding, the higher
resolution and not so expensive data, ASTER Level 3A (L3A) can be used for this
purpose. Nevertheless, according to the DEM generated from topographic data,
relative DEM data in ASTER L3A presents some geometrical errors in three
dimensions (x, y, and z).
[Günümüzde, Sayısal Yükseklik Modelleri (SYM) çevresel yer bilimleri çalışmalarında
etkin bir araç olarak kullanılmaktadır. Bununla birlikte, yeryüzünde bazı bölgelere ait detay
ölçekte (>1:50,000) topografik haritalara ve dolayısıyla SYM verilerine ulaşılamaktadır.
Yeryuvarı üzerinde herhangi bir bölgeye ait, elde edilmesi mümkün olan SRTM (Shuttle
Radar Terrain Mission) verisinin ise çevresel yer bilimleri çalışmalarında alansal
çözünürlüğü yetersiz kalmaktadır. Buna karşılık, daha detay (≥1:50,000) ve maliyeti
yüksek olmayan ASTER Level 3A (L3A) verisi bu kapsamda kullanılabilmektedir.
Bununla birlikte, ASTER L3A verisinde bulunan göreceli SYM verisi topografik
haritalardan elde edilen SYM verileri referans alındığında, üç eksende (x, y ve z) belirli
oranlarda geometrik hatalar sunmaktadır.]
287. A reliable assesment of earthquake hazard in Istanbul and the Marmara region
is of major importance for preparing these places for any future earthquakes.
Following the disastrous 1999 earthquakes, another damaging earthquake is expected
on the 150 km long submarine segment of the North Anatolian Fault (NAF). Details of
the expected Marmara earthquake depend on the seismotectonic properties of the
submarine fault system. Understanding of these properties is also important for
fundamental understanding of basin formation and stress-transfer models along
continental transforms. The major problem related to the expected Marmara
earthquake is the lack of elastic strain in the Istanbul area, which is inconsistent with
the widely shared belief that the Northern Branch of the NAF is carrying the plate
motion and is locked to typical seismogenic depths. This fault is associated with dense
seismicity and has the most prominant geomorphic expression.
[İstanbul ve Marmara Bölgesi’ni depreme hazırlamak için hayati öneme haiz olan konu
güvenilir deprem hasarları tahminidir. Yıkıcı 1999 depremlerinden sonra, Kuzey Anadolu
Fayı’nın (KAF) Marmara Denizi içerisinde kalan 150 km uzunluğundaki kısmında yeni bir
deprem beklentisi daha vardır. Beklenen bu depremin ayrıntıları bu denizaltı fay sisteminin
sismotektonik özelliklerinde gizlidir. Bu özelliklerin bilinmesi sadece beklenen Marmara
depremini aydınlatmayacak, aynı zamanda kıtasal transform faylar boyunca havza
oluşumlarının ve stres-transfer mekanizmalarının da anlaşılmasını sağlayacaktır. Beklenen
Marmara depremi ile ilgili en önemli problem, levha hareketlerini KAF’ın Kuzey Kolu’nun
karşıladığı ve bu fayın belirli bir sismojenik derinlikte kilitlenmiş (takılmış) olduğu
konularındaki yaygın inanca rağmen, İstanbul’da herhangi bir elastik yamulmanın
görülmüyor olmasıdır. Halbuki bu fay deniz tabanında belirgin bir jeomorfik görünüme ve
yoğun bir sismisiteye sahiptir.]
219
288. Geochemical variations in altered wall rocks are generally characterized by twofold enrichments in K, Rb, Cs and 25 to 93 percent depletions in Sr, Ca, Mg, Na and
more so (96 to 99 percent) in the quartz-adularia vein zone. La, Ce, Pr, Hf, Zr, Sm,
Eu, Gd, Tb and Ho also exhibit up to 50 percent depletions in the wall rock and even
more so (up to 90 percent for La and Nd) in the vein structure. The wall rock
enrichments in Au, Ag, As, Hg and Sc are by factors of 60, 150, 88, 8 and 3,
respectively. The ranges of REE in both the altered volcanic rocks and quartzadularia veins are wide and reflect significant mobilization and fractionation of REE
during alteration and mineralization. Positive correlation coefficients of Au with Ag,
Pb, Zn, Cd, Cu and Sb in epithermal quartz veins are strong, all of which are greater
than 0.51. Silver and Sb are remarkably enriched at higher levels of the deposit. No
correlation occurs between Au-As and Ag-As, indicating that they may be related to
different mineralizing events and thereby possible introduction of Au, Ag and Sb in
different phases of mineralization.
[Ayrışmış volkanik kayalardaki jeokimyasal değişimler K, Rb, Cs da iki kat zenginleşme
ve Sr, Ca, Mg, Na da % 25 den %93 e ulaşan fakirleşme ve kuvars-adularya damarlarında
da daha çok (%96 dan %99 a kadar) fakirleşme ile karakterize edilir. La, Ce, Pr, Hf, Zr,
Sm, Eu, Gd, Tb ve Ho keza yan kayaçta % 50 ye kadar fakirleşme ve hatta damar
yapısında daha yüksektir (La ve Nd için % 90 a kadar). Yan kayaç içindeki Au, Ag, As, Hg
ve Sc zenginleşmeleri sırasıyla bunların bozuşmamış yan kayaçlarındaki miktarının 60,
150, 88, 8 ve 3 katları kadardır. Her iki bozuşmuş volkanik kayalar ve kuvars-adularya
damarlarının REE değişimleri ayrışma ve mineralizasyon sırasında REE nin önemli ölçüde
hareketlenip ayrımlaştığını gösterir. Epitermal kuvars damarlarındaki altının Ag, Pb, Zn,
Cd, Cu ve Sb ile olan korelasyon katsayısı oldukça belirgin olup tümü 0.51 den daha
yüksektir. Gümüş ve Sb yatağın daha üst bölümlerinde oldukça zenginleşmiştir. Altın-As
ve Ag-As arasında belirgin korelasyon bulunmaması bunların farklı mineralizasyon
olaylarıyla ilişkili olduğunu ve böylece Au, Ag ve Sb un farklı mineralleşme fazı ile
getirildiğine işaret eder.]
289. Site selection has been going on since the earliest times. The process has increasingly
evolved through the industrial revolution to the present period of the exploding population
and environmental awareness. Geological and engineering geological inputs have an
important impact on site selection, project design and construction. The geological impact
may take two forms. First, there are geological hazards or problems including
earthquakes, landslides, floods and difficult grounds such as weak materials and
wastefills. The direct effect of the project structures on geology and the response of the soil
and rock materials to the environment changes induced by the structures are considered
as second group impacts. In order to produce engineering projects satisfying both
economy and safety, estimation of these problems or risks by engineering geological
investigations from the early beginning of site selection to the end of construction is
accepted as a contemporaneous requirement.
(Yer seçimi, çok eski tarihlerden bu yana devam eden bir süreçtir. Bu süreç; sanayi devriminden
itibaren, hızlı bir nüfus artışının yaşandığı ve çevresel değerlerin fark edildiği günümüze kadar
önemli ölçüde gelişme kaydetmiştir. Bir projenin yer seçiminde, tasarımında ve inşasında jeoloji
ve mühendislik jeolojisi ile ilgili girdilerin önemli bir yeri vardır. Jeolojik etkiler iki grupta
toplanabilir. Birincisi; deprem, heyelan, taşkın ve zayıf jeolojik birimler ile atıkların
oluşturduğu sorunlu zeminlerin neden olduğu jeolojik risklerdir. İkincisinde ise; proje
yapılarının jeolojik çevre üzerindeki doğrudan etkisi ve teknik girişim sırasında yapının
etkisiyle kaya ve zeminlerde gelişen davranış biçimi yer almaktadır. Bu hususların ve olası
risklerin, yer seçiminden proje sonuna kadar mühendislik jeolojisinin katkısıyla belirlenmesi,
ekonomiyi ve güvenliği birlikte sağlayan mühendislik projelerinin üretilmesinde çağdaş bir
gereksinim olarak kabul edilmektedir.)
220
290. During the field studies following to 17 October earthquakes, after the 21 October 2005
earthquake occurred on 00.40 (Mw: 5.9), some surface cracks were observed along the 3 km
just on geologically and geomorphologically determined fault zone between Orta Tepe and
Demircili Bay. Surface cracks are observed on the basement (mostly Bornova flish) trending of
N25E. In the south, the surface cracks starts at the coast of Demircili Bay. The surface cracks,
which are formed by spaced fissures, have en echelon pattern. Lengths of the cracks are
alternated between 15-20 and 50-60 meters. Zonal distribution of the surface cracks is 5 meters
in somewhere. Surface cracks has right stepping on echelon pattern. Microscale extensional
and contracional structures are observed along the rupture. Width of the extension is
maximum 3 cm. Structural features of the fractures reveal a right lateral faulting and 2 cm
average slip. However, landslide cracks in different directions in the debris deposits and
liquefaction and lateral spreading in the beach and delta plains are observed.
(17 Ekim depremlerini takiben yapılan saha çalışmaları esnasında 21 Ekim 2005 günü saat 00.40’ta
meydana Mw:5.9 büyüklüğündeki deprem sonrasında, Yağcılar köyü güneyinde, Orta tepe ile
Demircili koyu arasında gelişmiş kılcal çatlaklar şeklinde yüzey faylanması izlenmiştir. Yaklaşık 3
km uzunluğunda olan bu kırıklar çizgisel gidişli olup jeolojik ve morfolojik olarak çok net izlenebilen
diri fay zonunda oluşmuştur. Tamamına yakını Bornova filişinden oluşan ana kaya üzerinde izlenen
yüzey kırığı K25D genel uzanımındadır. Güneyde, Demircili koyu sahilinden başlar ve uzunlukları
15-20 ile 50-60 metreler arasında değişen ve aralı-aşmalı geometri içerisinde boşluklar içeren kılcal
çatlaklar şeklindedir. Parçalar halinde izlenen kırıklar yer yer 5 metre genişliğe ulaşan zonal bir gidiş
sunarlar. Her parça kendi içerisinde genelde sağ yönde aralı aşmalı alt bölümlere ayrılır. Kırıklar
boyunca mikro ölçekte sıkışma ve açılma yapıları gözlenmiştir. Açılmalardaki çatlak aralığı en fazla
3 cm olarak ölçülmüştür. Kırıkların yapısal özellikleri depremin sağ yönlü doğrultu atımlı faylanma
sonucu geliştiğini gösterir. Kırıklarda ortalama 2 cm sağ yönde yerdeğiştirme ölçülmüştür. Bu yüzey
kırığı yakınlarında, yamaç molozları içerisinde farklı doğrultularda uzanan bazı heyelan çatlakları da
izlenmiştir. Deniz kıyısındaki kumsal ve yelpaze deltası ovalarında ise sıvılaşma ve yanal yayılma
süreçlerine bağlı olarak gelişmiş bazı yüzey deformasyonları gözlenmiştir.)
291. Although the troublesome bimrocks are common throughout the world, relatively very
limited information is known about engineering characterization and determination of
geomechanical properties of the block-in-matrix-rocks (bimrocks) such as tectonic mélanges
and coarse pyroclastic rocks. The strength of geological materials is one of the fundamental
input parameters used in the design of engineering works; including those projects to be
constructed in complex geological mixtures or bimrocks rocks such as mélanges, coarse
pyroclastic rocks, breccias. These often chaotic, mechanically heterogeneous rock masses are
composed of relatively rock inclusions surrounded by weaker matrix, and maybe be considered
bimrocks. It is almost always impossible to prepare standard core samples from bimrocks in
order to perform laboratory studies. Therefore, determination of the mechanical parameters
such as cohesion, friction angle and uniaxial compressive strength is extraordinarily difficult
for these rocks. There is sparse literature describing empirical criteria and laboratory studies
on bimrocks.
[Dünyada martiks içinde blok içeren kayalar (bimrock) oldukça yaygın olmasına rağmen, tektonik
melanj ve iri bileşenli volkanoklastik kayalar gibi bu tür kayaların mühendislik karakterizasyonu ve
jeomekanik parametrelerinin tayini hakkında oldukça az şey bilinmektedir. Karmaşık jeolojik
karışımlar veya melanj ve iri bileşenli volkanoklastik kayalar gibi bimrockların içerisinde inşa
edilecek kaya yapılarının tasarımında jeolojik malzemenin dayanımı temel girdi parametrelerinden
bir tanesidir. Zayıf bir matriks tarafından kuşatılan kaya parçalarından oluşan kaotik ve mekanik
olarak heterojen kaya kütleleri bimrock olarak değerlendirilebilirler. Bimrocklardan laboratuar
deneylerinde kullanılmak üzere standart karot örneklerin hazırlanması hemen hemen imkansızdır. Bu
nedenle, bu kayalar için kohezyon, içsel sürtünme açısı ve tek eksenli sıkışma dayanımı gibi mekanik
parametrelerin belirlenmesi oldukça zordur. Bimrocklar üzerinde ampirik ölçütler ve laboratuvar
çalışmalarıyla ilgili çalışma literatürde sınırlıdır.]
221
292. Considering the limited Earth resources and environmental problems, quarry
management becomes one of the most important subjects in rock mechanics. The
effective usage of natural stones requires appropriate assessment of block sizes and
shapes formed by discontinuity pattern in rock masses. For this reason, evaluation of
block size is another important topic in such studies. One of the simple techniques
appearing in recent literature to assess block size is the calculation of weighted joint
density (wJd). In principle, it is based on the measurement of the acute angle between
each joint and the outcrop (or the borehole). Due to this, an appropriate
determination of discontinuity orientation is essential in wJd calculations.
[Sınırlı doğal kaynaklar ve çevresel sorunlar dikkate alındığında, taş ocağı işletmeciliğinin
kaya mekaniği uygulamalarında önemli bir konu olduğu tartışılmazdır. Doğal taşların etkin
olarak kullanılması, kaya kütleleri içerisinde süreksizler tarafından kontrol edilen blok
boyutu ve şekillerinin doğru değerlendirilmesini gerektirmektedir. Bu nedenle, blok
boyutunun değerlendirilmesi, bu tür çalışmalarda ana konulardan birisini oluşturmaktadır.
Blok boyutunun değerlendirilmesi amacına yönelik güncel literatürde bulunan temel
yöntemlerden biri ağırlıklı eklem yoğunluğunun (wJd) hesaplanmasıdır. Ağırlıklı eklem
yoğunluğunun hesaplanması, herbir süreksizlik ile mostra yüzeyinin (veya sondaj
kuyusunun) aralarında yapmış oldukları dar açının belirlenmesi temeline dayanmaktadır.
Bu nedenle, süreksizlik yönelimlerinin doğru olarak belirlenmesi wJd hesaplamalarında
öneme sahiptir. ]
293. Turkiye is placed on one of the highly seismic active regions in the World. The soil
liquefaction has been an attractive research topic in Turkiye after 13 March 1992 Erzincan
Earthquake where liquefaction occurred. Widespread liquefaction and liquefaction induced
damages were also observed during Adana-Ceyhan (27/6/1998), Kocaeli (17/8/1999), Düzce
(12/10/1999) and Bingöl (1/5/2003) earthquakes. Therefore, preparation of liquefaction severity
maps for liquefaction prone areas has become very important issue in Turkiye. The simplest
definition of liquefaction is the loss of shear strength of saturated granular soils with poor clay
content under cyclic loading such as an earthquake. The factor of safety against liquefaction
(FL) of a soil layer in a soil profile can be determined by the methods of analyses using the data
from in-situ tests such as standard penetration test (SPT), conic penetration test (CPT) and
shear wave velocity (Vs) or cyclic triaxial tests as input parameters. However, FL determined
from the conventional procedure is not a sufficient tool alone for the evaluation of the
liquefaction potential. The severity of foundation damage caused by soil liquefaction cannot be
assessed directly by FL, and in particular, it depends on the severity of liquefaction.
[Türkiye Dünyanın sismik aktivitesi yüksek bölgelerinden biri üzerinde yer almaktadır. Zemin
sıvılaşması, sıvılaşmanın gözlendiği 13 Mart 1992 Erzincan depreminden sonra Türkiye’de ilgi çekici
bir araştırma konusu olmuştur. Adana-Ceyhan (27/6/1998), Kocaeli (17/8/1999), Düzce (12/11/1999)
ve Bingöl (1/5/2003) depremleri sırasında da yaygın sıvılaşma ve sıvılaşmaya bağlı hasarlar meydana
gelmiştir. Bu nedenle, sıvılaşmaya duyarlı alanlar için sıvılaşma şiddeti haritalarının hazırlanması
Türkiye’de çok önemli bir konu olmuştur. En basit tanımıyla sıvılaşma, kil içeriği düşük suya doygun
taneli zeminlerin tekrarlı yüklemeler altında makaslama dayanımını yitirmesi olarak tanımlanır.
Zemin profili içerisindeki bir seviyenin sıvılaşmaya karşı güvenlik katsayısı (FL), standart
penetrasyon deneyi (SPT), konik penetrasyon deneyi (CPT) ve makaslama dalgası hızı (Vs) gibi arazi
deneylerinin veya dinamik üç eksenli deney sonuçlarının girdi parametresi olarak kullanıldığı analiz
yöntemleriyle hesaplanabilir. Bununla birlikte, bilinen yöntemlerle hesaplanan FL sıvılaşma
potansiyelinin değerlendirilmesinde tek başına yeterli bir araç değildir. Diğer bir deyişle, yapı
temellerindeki hasarın şiddeti doğrudan FL ile değerlendirilemez, çünkü bu tür hasarlar özellikle
sıvılaşmanın şiddetine de bağlıdır.]
222
294. Modulus of elasticity of intact rock is an important parameter that is widely used in
strength classifications of intact rocks and also in numerical models. However, determination of
this parameter in laboratory conditions requires standard specimen preparation and long
procedures. It is often quite difficult to obtain standard core samples during drilling especially
at a weak rock zone. Thus, determination of modulus of elasticity and uniaxial compressive
strength becomes impossible. In order to overcome such difficulties, index tests, such as
Schmidt hammer, point load and block punch have been interesting for rock engineers.
However, estimation of both uniaxial compressive strength and modulus of elasticity from these
index tests requires a series of statistical analyses. Actually, the prediction capability of
statistically derived empirical relations depends on the type and the number of data and the
statistical significance of the relations.
(Sağlam kayacın elastisite modülü, sağlam kayaç dayanım sınıflamasının yanısıra nümerik
modellerde de kullanılan önemli bir parametredir. Bununla birlikte bu parametrenin laboratuar
ortamında tayini, standart karot örneklerinin hazırlanması ve zaman alıcı işlemler
gerektirmektedir. Özellikle zayıf kaya ortamlardaki sondaj çalışmaları sırasında derinden alınan
karot örneklerinin, standart olarak elde edilememesi durumuyla sıklıkla karşılaşılır Bu yüzden
elastisite modülü ve tek eksenli sıkışma dayanımının tayini de olanaksız hale gelmektedir.
Örneklemede karşılaşılan bu tür güçlüklerin aşılabilmesi için Schmidt sertlik çekici, nokta yükü ve
disk makaslama gibi indeks deneyler kaya mekaniği uygulamacılar için ilgi çekici olmuştur.
Bununla birlikte, bu indeks deneylerden yola çıkıp gerek tek eksenli sıkışma dayanımı ve gerekse
elastisite modülünün tahmin edilmesi bir dizi istatistiksel analizi de beraberinde getirmektedir.
İstatistiksel yöntemlerle elde edilen ampirik ilişkilerin kestirim gücü kuşkusuz veri türüne, sayısına
ve ilişkinin istatistiksel olarak anlamlılığına bağlıdır.)
295. Cultural Geology is a modern and fastly developing branch of Earthsciences
which covers the Earth-related subjects of both culture and civilisation. This is a
multidisciplinary branch sharing topics with the sister sciences Paleoantropology,
Quaternary Geology, Archeology, Pedology, Environmental Geology, Paleoecology. It
is focused on antropogenic events and/or anthropogenic developments in Quaternary,
particularly in Late Pleistocene and Holocene where cultural products have increased
significantly. Such a time limitation within topics of this discipline is indirectly
requiered as homo-related results have been appeared typically at the end of
Cenozoic. Cultural Geology differs from geoarcheology as the latter includes geology
as much as necessity of archeology. Some of the study material of this discipline are
tools or hand axes, caves used for settlement, underground towns, building stones,
stone houses, ornaments and gemstones, natural disasters, paleosol, modern rivers,
lakes and deltas and sea-level changes.
[Yer’e ait ve fakat kültür ve uygarlıkların oluşmasına tesir etmiş ögeleri inceleyen Kültürel
Jeoloji, son yıllarda ortaya çıkmış ve hızla gelişen bilim dalıdır. Paleoantropoloji,
Kuvaterner Jeolojisi, Arkeoloji, Paleoekoloji, Pedoloji, Çevre Jeolojisi ile ortak yönleri
vardır ve bu nedenle çok disiplinli bir daldır. Kültürel Jeolojinin ilgi alanı, Geç
Kuvaterner’e, son buzul çağından günümüze kadar olan zaman aralığına yönelmiştir. Bazı
ortak konularına karşın, her devrin kültüründeki jeolojik özellikleri konu ettiği için (avcı
insanın el aletlerinden, tarihi binaların taş cinsine kadar), jeolojiye arkeoloji gözü ile bakan
veya arkeolojinin ihtiyacı kadar jeoloji içeren Jeoarkeoloji’den ayrılır ve onu da içine alır.
İnceleme malzemelerinden bazıları fosiller, el baltaları, yerleşim yeri olan mağaralar,
yeraltı şehirleri, yapıtaşları, taş oyma evler ve oyma eserler, süslemeler ve süstaşları, doğal
afetler, eski toprak, güncel göl-akarsu-deltalar ve deniz seviyesi değişmeleridir. ]
223
296. The deformation modulus and strength of rock masses are used as input
parameters in many rock engineering projects such as tunnels, slopes, foundations
etc. However, determination of the mechanical behaviour of rock masses is one of the
fundamental problems in rock mechanics due to the difficulties encountered during
the preparation of representative specimens including discontinuity pattern. The
empirical studies have been one of the important research subjects in rock mechanics
to cope with the difficulties of preparation of representative specimens. However,
empirical equations are open to improvement depending on the number of case
studies, naturally. Therefore, there are numerous equations were proposed to
estimate both deformation modulus and strength of rock masses. A number of
empirical equations existing in literature results in some difficulties when the design
parameters of rock masses are considered.
(Kaya kütlelerinin deformasyon modülü ve dayanımı tüneller, şevler ve temeller gibi pek
çok kaya mühendisliği projesinde girdi parametresi olarak kullanılır. Bununla birlikte, kaya
kütlelerinin mekanik davranışlarının belirlenmesi, süreksizlik ağını içeren kütleyi temsil
edici örnek hazırlanmasındaki güçlükler kaya mekaniğindeki temel sorunlardan biridir.
Kaya kütlesini temsil edecek örneklerin hazırlanması sırasında karşılaşılan güçlüklerin
üstesinden gelebilmek için ampirik yaklaşımların geliştirilmesi kaya mekaniğindeki önemli
çalışma konularından birisi olmuştur. Bununla birlikte ampirik ilişkiler, doğası gereği, vaka
sayısına bağlı olarak gelişmeye açıktır. Bu nedenle, kaya kütlesinin deformasyon modülü
ve dayanımlarının tahmin edilmesi için çok sayıda ampirik eşitlik önerilmiştir.
Literatürdeki ampirik eşitliklerin sayısının fazla olması, kaya kütlesinin mekanik
parametrelerinin kararlaştırılmasında bazı güçlüklere neden olabilmektedir. )
297. The 1943 surface rupture, located at the central part of the NAF is totally 280
km-long and has a convex northward shape. It was divided into nine geometric
segments. The length of the body segments varies from 9 to 57 km. It is separated
from the 1944 rupture in the west by a restraining stepover. The 7 km-long
easternmost segment overlaps the 1942 earthquake rupture. The segments are
separated (distinguished) from each other by stepovers and bends. Kargı-Kamil, and
Havza-Ladik segments are separated from each other by releasing step overs.
However the other segments were tied to each other by restraining bends or step
overs. The general strike of the rupture usually changes along the restraining stepovers and bends. The amount of the average slip is not uniform along the entire
rupture, and different at each segments. The maximum offset is 6.0m and measured
on the Havza segment. The average offset is about 3.6 m. Ilgaz, Kamil, Havza and
Destek segments have the highest average slip along the rupture.
[Kuzey Anadolu Fayı’nın orta kesimine rastlayan 1943 kırığı 280 km uzunluğunda olup,
güneye içbükey bir yay şeklindedir. Yüzey kırığı dokuz geometrik segmentten oluşur.
Kuyruk bölümleri hariç gövde segmentlerinin uzunluğu 9 ila 57 km arasında değişir.
Batısındaki 1944 kırığından sıkışmalı bir sekme (step-over) ile ayrılır. Yaklaşık 7 km
uzunluğundaki doğudaki uç segmenti ise 1942 deprem kırığını bindirirler. Segmentler
birbirinden sekme ve büklümlerle ayrılır. Kargı ve Kamil ile Havza ve Ladik segmentleri
açılmalı sekmelerle birbirinden ayrılır. Diğer segmentler ise sıkışmalı sekme veya
büklümlerle birbirine bağlanmıştır. Kırık boyunca doğrultu değişimleri sıkışmalı sekme
veya büklümler boyunca gerçekleşir. Yerdeğiştirme miktarı kırık boyunca düzenli olmayıp
segmentler arasında değişiklik gösterir. En yüksek yerdeğiştirme Havza segmenti üzerinde
olup 6.0 metre ölçülmüştür. Ortalama yerdeğiştirme miktarı ise 3.6 metre dolayındadır.
Bununla birlikte, ortalama yerdeğiştirme segmentler boyunca farklılık gösterir. Ilgaz,
Kamil, Havza ve Destek segmentleri ortalama yerdeğiştirmenin en yüksek olduğu
bölümlerdir. ]
224
298. Lithological units with different characteristics within Uppermost Cretaceous to
Lutetian volcano-sedimentary sequence of the Ulukışla Basin point to an
asymmetrical basin evolution. Ulukışla volcano-sedimentary sequence starts with
conglomerates uncomformably overlying the early Upper Cretaceous Alihoca
ophiolite and continues with alkali basaltic pillow lavas alternating with sedimentary
units. Locally, Campanian-Maastrichtian red pelagic limestone was observed in the
southern part of the basin. However, Thanetian reef limestone alternating with massif
lava flow overlies the deep-sea claystone in the northern part of the basin and
ultrapotassic lava flow crops out upwards. Following this, Lutetian patch reefs were
formed in the central part of the basin. The basin was narrowing under the effect of
the north-south directed compression and thrust fault developed in the center of the
basin during this term. Related to this thrust fault calcalkaline dioritic dykes were
emplaced in northeast-southwest direction. After the dioritic dyke emplacement, eastwest directed shoshonitic-monzonitic dykes and trachytic dykes that are the fractional
products of monsonitic dykes emplaced. Geological data imply that emplacement age
of these dykes were post-Eocene. Ultrapotassic mafic dykes being last products of the
magmatic activity in the basin intrude all the other dykes.
(Ulukışla Havzası içinde yüzeylenen geç Üst Kretase-Lütesiyen yaşlı volkano-sedimanter
istifi oluşturan farklı litolojik özelliğe sahip birimler asimetrik havza gelişimini işaret
etmektedir. Ulukışla Havzası, erken Üst Kretase yaşlı Alihoca Ofiyoliti üzerinde
konglomeralarla başlamakta ve üste doğru sedimanter birimlerle ardışıklı olarak gelişmiş
alkali karakterli bazaltik bileşimli yastık lavlarıyla devam etmektedir. Havzanın güney
kısımlarında, yersel olarak kırmızı renkli, Kampaniyen-Maastrihtiyen yaşlı pelajik
kireçtaşlarının varlığı tespit edilmiştir. Havzanın kuzey kesiminde ise derin denizel
kiltaşları üzerinde Tanesiyen yaşlı resifal kireçtaşları ile ardalanmalı massif lav akıntıları
gözlenmiştir. Üste doğru ultrapotasik karakterli lav akıntıları yüzeylemektedir. Bu dönemi
takiben havzanın orta kesimlerinde Lütesiyen yaşlı yama resiflerinin oluştuğu gözlenmiştir.
Bu evrede kuzey-güney yönlü sıkışmanın etkisiyle havza daralmaya başlamış ve havzanın
orta kesiminde bindirme fayı gelişmiştir. Bu bindirme fayı ile ilişkili olarak kalk-alkali
karakterli diyoritik dayklar kuzeydoğu-güneybatı doğrultusunda yerleşmiştir. Diyoritik
daykların yerleşimini sonrası doğu-batı doğrultulu ve şoşonitik karakterli monzonitik
dayklar ile bunların fraksiyonlanma ürünleri olan trakitik daykların geliştiği izlenmektedir.
Bu daykların yerleşim yaşları jeolojik veriler dikkate alınarak Eosen sonrası olarak kabul
edilmiştir. Tüm bu daykları ise havzadaki magmatik aktivitenin son ürünleri olan
ultrapotasik karakterli bazik dayklar kesmektedir.)
225
299. Rock falls may occur by the effect of joint, weathering, freze-thaw, water effect,
earthquake and tree roots. According to slope geometry, rockfalls can be observed as
free falling, rolling, bouncing or their combination. Initial velocity, weight and the
shape of falling rock mainly control the characteristics of rockfall. In rockfall studies,
two methodologies can be applied such as empirical/testing and computer models. In
empirical approaches, according to the inclination of the slope, the distance where the
falling rock will stop can be determined. In testing, different weight of the rock blocks
can be thrown from the hill. In computer models, all testing approach data can be
investigated by the back analyses and suitable values of rockfalls can be analyzed.
Falling potential of rock block mass, initial horizontal velocity, coefficient of
restitutions (Rn-normal and Rt-tangential), friction angle of the surface and
roughness coefficients can be pointed out. It is possible to find out the end point of
rockfall, bouncing height and kinematical velocity with rockfall analyses by using
these data. From the gathered data, the regions that will be affected by rockfalls may
be figured out. The decisions for the solution of these problems may be given. There
are some methods to decrease of the possible rockfall problems such as avoiding from
problematic areas, cleaning of possible rockfall blocks and/or bolting, wall
construction, fencing and ditches.
[Kaya düşmeleri; eklem, bozunma, donma-çozülme, suyun doğrudan etkisi, deprem ve
ağaç köklerinin etkisi nedeniyle oluşabilir. Kaya düşmesi, yamacın şekline göre serbest
düşme, yuvarlanma, zıplama veya bunların kombinasyonu şeklinde görülebilir. Kayanın ilk
düşme hızı, düşen kayanın ağırlığı ve şekli ile yamaçta bulunan malzemenin özelliği kaya
düşmesini önemli ölçüde kontrol etmektedir. Kaya düşmesi çalışmalarında iki yöntem
kullanılmaktadır. Bunlar ampirik/deneysel yaklaşım ve bilgisayar modelleridir. Ampirik
yaklaşımlarda, yamaç eğimi dikkate alınarak ileride düşecek bir kayanın ne kadar bir
mesafede duracağı tesbit edilir. Deneysel yaklaşımda ise, farklı ağırlığa sahip kaya blokları
yamaçtan düşürülür. Bilgisayar modellerinde ise, deneysel yaklaşım verilerini geriye
dönük analizlerle inceleyip seçilecek uygun değerler ile kaya düşme analizi yapılır. Düşme
potansiyeli olan kaya bloğunun kütlesi, ilk yatay hızı, geri verme katsayıları (Rn-normal ve
Rt-teğetsel), düşme yüzeyinin içsel sürtünme aşısı ve pürüzlülük katsayıları belirlenir. Bu
veriler kullanılarak yapılan kaya düşmesi analizi sonucunda, kaya bloğunun durma
mesafesi, düşme esnasındaki zıplama yüksekliği, ve kinematik hızı bulmak mümkündür.
Elde edilen sonuçlar çerçevesinde, kaya düşme olayından etkilenecek bölgeler tesbit
edilebilir. Bu bilgiler ışığında problem çözümüne yönelik kararlar verilir. Problemli
bölgeden kaçınma, düşme potansiyeline sahip kayaların temizlenmesi ve/veya
bulonlanması, duvar örme, tel kafes neti germe ve hendek açma gibi yöntemlerle kaya
düşme problemini en aza indirmek mümkündür.]
226
300. The Kömürhan ophiolite in the region presents an intact oceanic lithospheric
section and comprises from bottom to top tectonites, cumulates, isotropic gabbros,
sheeted dike complex and volcanics. A thin slice of metamorphic sole rocks,
metamorphosed in the amphibolite facies during the intra-oceanic subduction, is
observed at the base of the tectonites. The tectonites are represented by the
serpentinized harzburgite and lherzolite. The ultramafic cumulate rocks overlying the
tectonites are represented by wehrlites, and in some areas they also exhibit intrusive
contact relationships with the overlying gabbroic cumulate rocks. The mafic
cumulates are characterized by olivine gabbro, normal gabbro, gabbro-norite and
amphibole gabbro and pass upward into the isotropic gabbroic rocks. Well-preserved
sheeted dike complex crops out to the west of the Lake Hazar and is represented by
diabase, microdiorite and quartz-microdiorite dykes exhibiting variable thicknesses
ranging from 15-20 cm to 75-100 cm without pronounced chilled margins. The
volcanic rocks of the Kömürhan ophiolite are wide-spread in the region and have
tectonic contact relationship with the rock units of the Kömürhan ophiolite. They are
dominated by basalt, basaltic-andesite, andesite and dacite. All the rocks of the
Kömürhan ophiolite are tholeiitic in character (Nb/Y < 1). Whole rock and mineral
chemistry analyses of the ophiolitic units indicate that the Kömürhan ophiolite was
formed above an intraoceanic subduction zone.
[Bölgede yüzeyleyen Kömürhan ofiyoliti tam bir okyanusal litosfer kesiti sunmakta olup
tabandan tavana doğru tektonitler, kümülatlar, izotrop gabrolar, levha dayk kompleksi ve
volkaniklerden oluşmaktadır. Tektonitlerin tabanında okyanus içi dalma-batma sırasında
amfibolit fasiyesinde metamorfizmaya uğramış ince bir metamorfik dilim gözlenmektedir.
Tektonitler serpantinize harzburjit ve lerzolitlerle temsil edilmektedir. Tektonitlerin üzerine
gelen ultramafik kümülatlar verlitlerle temsil edilmekte ve yer yer gabroyik kümülatlarla
intrüzif dokanak ilişkisine sahiptir. Mafik kümülat kayaçlar olivinli gabro, normal gabro,
gabro-norit ve amfibollü gabrolarla temsil edilmekte ve üst seviyelerde izotropik gabrolara
geçiş göstermektedirler. Hazar Gölü batısında iyi korunmuş yüzlekler veren levha dayk
kompleksi diyabaz, mikrodiyorit ve kuvarslı mikrodiyoritlerle temsil edilen, kalınlıkları
15-20 cm ile 75-100 cm arasında değişen ve soğuma kenarı içermeyen dayklardan
oluşmaktadır. Kömürhan ofiyolitine ait volkanik kayaçlar inceleme alanında oldukça geniş
yayılımlı yüzleklere sahip olup ofiyolitin diğer birimleri ile tektonik dokanaklıdır.
Volkanik kayaçlar bazalt, bazaltik andezit, andezit ve dasitler ile temsil edilmektedir.
Kömürhan ofiyolitine ait tüm kayaçlar toleyitik karakter sunmaktadırlar (Nb/Y<1.0).
Ofiyolitik birimler üzerinde yapılan tüm kayaç ve mineral kimyası analizleri Kömürhan
ofiyolitinin okyanus içi dalma-batma zonu üzerinde oluştuğunu göstermektedir.]
227
228
15. METİN ÇEVİRİ ÖRNEKLERİ
1. CONTINENTAL DRIFT AND PLATE TECTONICS
Although observations of similarity between the coastlines and geology of
eastern South America and the western Africa and the southern part of India
and northern part of Australia had intigued scientists since the seventeenth
century, the theory that has come to be known as continental drift was not
proposed until the early twentieth century. Wegener, for example, believed
that the Earth had only one large continent called Pangaea 200 million years
ago. He believed that Pangaea broke into pieces that slowly drifted into the
present configuration of the continents.
The teory of continental drift did not receive much attention until about
1960, when the current worldwide network of seismographs was able to
define earthquake locations accurately, and the confirm that long-term
deformations were concentrated in narrow zones between relatively intact
blocks of crust. Also, exploration of the ocean floor did not begin in earnest
until after World War II, when new techniques such as deep-water echo
sounding, seismic reflection, and piston coring became available. The geology
of the ocean floor is young, representing only about 5% of the Earth’s
history, and relatively simple. Its detailed study provided strong supporting
evidence of the historical movement of the continents as assumed in the
theory of continental drift. Within 10 years, the theory of continental drift
had become widely accepted and acknowledged as the greatest advance in
the Earth sciences in a century.
1. KITASAL KAYMA VE LEVHA TEKTONİĞİ
Güney Amerika’nın doğusu ile Afrika’nın batısı ve Hindistan’ın güneyi ile
Avustralya’nın kuzeyi arasındaki kıyı çizgileri ile jeolojinin benzerliği onyedinci
yüzyıldan beri bilim adamlarının ilgisini çekmişse de, kıtasal kayma olarak
bilinen teorinin ilk olarak öne sürülmesi yirminci yüzyılın başında olmuştur. Bu
konuda öneğin, Wegener 200 milyon yıl önce yerin Pangea adı verilen tek bir
kıtadan oluştuğuna inanmış ve bu kıtanın bölünmesinden sonra oluşan parçaların
yavaşça kayması suretiyle kıtaların bugünkü konumunu kazandığını düşünmüştür.
Kıtasal kayma teorisi 1960 yılına kadar fazla ilgi görmemiştir. Bu tarihten itibaren
dünyanın değişik yerlerine kurulmuş sismograflar sayesinde deprem lokasyonları
daha doğru bir şekilde tanımlanmaya başlamış ve uzun süreli deformasyonların,
kabuğun nispeten sağlam blokları arasında kalan dar kuşaklarda yoğunlaştığı
gözlenmiştir. Ayrıca, ciddi anlamdaki okyanus tabanı araştırmaları II. Dünya
Savaşı sırasında derin su yankılaması (deep-water echo sounding), sismik kırılma
ve piston karotlaması gibi yeni tekniklerin geliştirilmesinden sonra başlamıştır.
Yerin tarihçesinin sadece %5’lik kısmını yansıtan okyanus tabanı jeolojisi
nispeten yeni bir konu olup, oldukça da kolaydır. Bu konuda yapılan ayrıntılı
çalışmalardan elde edilen kanıtlar, kıtaların kayması teorisinde varsayılan tarihsel
hareketi kuvvetlice destekler niteliktedir. Kıtasal kayma teorisi, son 10 yılda
genişçe kabul görmüş ve yerbilimleri konusunda yüzyılımızın en önemli
gelişmelerden biri olduğu kabul edilmiştir.
229
2. INTERNAL STRUCTURE OF THE EARTH
The Earth is roughly spherical, with an equatorial diameter of 12,740 km
and a polar diameter of 12,700 km, the higher equatorial diameter being
caused by higher equatorial velocities due to Earth’s rotation. The Earth
weighs some 5.4x1024 kg, which indicates an average specific gravity of about
5.5. Since the specific gravity of surficial rocks is known to be on the order of
2.7 to 3, higher specific gravities are implied at greater depths.
The crust, on which human beings live, is the outermost layer of the Earth.
The thickness of the crust ranges from about 25 to 40 km beneath the
continents (although it may be as thick as 60 to 70 km under some young
mountain ranges) to as thin as 5 km or so beneath the oceans -only a very
small fraction of the Earth’s diameter. The internal structure of the crust is
complex but can be represented by a basaltic layer that is overlain by a
granitic layer at continental locations. Since it is exposed to the oceans or the
atmosphere, the crust is cooler than the materials below it. In addition to
being thinner, the oceanic crust is generally more uniform and more dense
than the continental crust.
A distinct change in wave propagation velocity marks the boundary between
the crust and the underlying mantle. This boundary is known as the
Mohorovičić discontinuity, or the Moho, named after the seismologist
discovered it in 1909. Although the specific nature of the Moho itself is not
well understood, its role as a reflector and refractor of seismic waves is well
established. The mantle is about 2850 km thick and can be divided into the
upper mantle (shallower than about 650 km) and the lower mantle. No
earthquakes have been recorded in the lower mantle, which exhibits a
uniform velocity structure and appears to be chemically homogeneous,
except near its lower boundary. The mantle is cooler near the crust than at
the greater depths but still has an average temperature of about 4000 °F. As
a result, the mantle materials are in viscous, semimolten state. They behave
as a solid when subjected to rapidly applied stresses, such as those associated
with the seismic waves, but can slowly flow like a fluid in response to longterm stresses. The mantle material has a specific gravity of about 4 to 5.
The outer core, or liquid core, is some 2260 km thick. The outer core consists
primarily of molten iron (which helps explain its high specific gravity of 9 to
12). The inner core, or solid core, is a very dense (specific gravity up to about
15), solid nickel-iron material compressed under tremendous pressures. The
temperature of the inner core is estimated to be relatively uniform at over
5000 °F.
230
2. YERİN İÇYAPISI
Kabaca küresel olan yerin ekvatoral çapı 12.740 km ve kutupsal çapı da 12.700
km’dir, ekvatoral çapın daha büyük olmasının nedeni, yerin dönme hızının
ekvatorda daha yüksek oluşundan ileri gelmektedir. Kütlesi 4,9x10 24 kg olan yerin
ortalama spesifik gravitesi 5,5’dir. Yüzeydeki kayaların spesifik gravitesinin 2,7-3
arasında olduğu bilindiğinden, spesifik gravite daha büyük derinliklerde daha
yüksek olmalıdır.
İnsanların üzerinde yaşadığı kabuk yerin en dış katmanını oluşturur. Kıtaların
altındaki kalınlığı yaklaşık 25 ile 40 km arasındadır, bununla birlikte bazı genç
dağ kuşaklarının altında 60-70 km kalınlığa çıkabilir) okyanus tabanlarında ise 5
km civarında bir kalınlığa kadar incelmektedir -bu değer, Yer’in çapının sadece
küçük bir kesimine karşılık gelir. Kabuğun içyapısı karmaşık olsa da, kıtasal
lokasyonlarda bazaltik bir katmanı örten granitik bir katman ile ifade
edilebilmektedir. Atmosfer ve okyanusların etkisindeki kabuk, altındaki
katmanlara göre daha soğuktur. Okyanusal kabuk, kıtasal kabuğa göre ince
olmasının yanında daha üniform ve daha yoğundur.
Dalga yayılma hızlarındaki belirgin değişimler, kabuk ile onun altında bulunan
manto arasındaki sınırı belirlemektedir. Mohorovičić süreksizliği veya Moho
olarak bilinen bu sınır, 1909 yılında sismolog tarafından keşfedildikten sonra
isimlendirilmiştir. Moho’nun kendine has özelliği tam olarak anlaşılamamış olsa
da, kırıcı veya yansıtıcı bir sınır olarak Moho’nun rolü çok iyi tanımlanmıştır.
Mantonun kalınlığı yaklaşık olarak 2850 km olup üst manto (650 km’den daha sığ
olan kesim) ve alt manto olarak ikiye ayrılmaktadır. Üniform bir hız yapısı sunan
ve alt sınıra yakın kesimleri hariç kimyasal olarak homojen görünen alt mantoda
hiçbir deprem kaydedilmemiştir. Mantonun kabuğa yakın olan kesimleri derin
kesimlerine göre daha soğuktur fakat, buna rağmen ortalama sıcaklığı 4000 °F
(yaklaşık 2200 °C) civarındadır. Bunun bir sonucu olarak, manto malzemesi
viskoz ve yarı-erimiş bir durumdadır. Bu malzeme, sismik dalgalar durumunda
olduğu gibi, aniden uygulanan gerilme altında katı gibi davranmakta fakat, uzun
süreli gerilmeler karşısında bir sıvı gibi yavaşça akmaktadır. Manto malzemesinin
spesifik gravitesi yaklaşık olarak 4 ile 5 arasındadır.
Dış çekirdek veya sıvı çekirdeğin kalınlığı yaklaşık olarak 2260 km’dir. Dış
çekirdek başlıca erimiş demir (spesifik gravitesinin 9 ile 12 arasında olmasını
açıklamada yardımcı olmaktadır) içermektedir. İç çekirdek veya katı çekirdek çok
yoğun (spesifik gravitesi 15’e kadar çıkmaktadır) olağanüstü derecede yüksek
basınçlar altında sıkıştırılmış katı haldeki nikel-demir türü malzemeden ibarettir.
İç çekirdeğin sıcaklığının 5000 °F (yaklaşık olarak 2750 °C) civarında olduğu
tahmin edilmektedir.
231
3. IGNEOUS ROCKS
Rocks in this broad family are characterized by a crystalline or more rarely,
glassy texture with low porosity (usually <%2), unless the rock has been
weathered. Generally the strongest rocks are found among this group.
Igneous rocks are formed from the soldification of molten material (magma)
which may originate in or below the Earth’s crust. Magma may solidify
within the crust (at depth or near the surface) giving rise to intrusive igneous
rocks, or it may pour out on to the Earth’s surface before solidifying
completely, giving rise to extrusive igneous rocks. The initial chemical
composition of the magma together with the rate at which the magma cools
determine the mineral assemblage, texture and grain size of the resulting
igneous rocks.
The grain size of igneous rocks can range from very coarse to fine and is
related to the rate of cooling of the parent magma. Coarse-grained rocks are
associated with slow cooling rates, and fine-grained rocks with more rapid
rates of cooling. If the cools very rapidly then there is no time for crystals to
develop and amorphous glassy rock is produced. Generally, intrusive igneous
rocks are crystalline with grain sizes ranging from very coarse to mediumgrained. Extrusive rocks are usually fine-grained, crystalline, glassy (or
opalescent) or porous.
The main rock forming minerals which occur in igneous rocks include
quartz, feldspar, muscovite, biotite and mafic minerals. Classification is
based on the relative proportions of quartz, feldspar and mafic minerals.
Quartz and feldspar are generally light in colour, whereas the mafic minerals
are generally dark. A simple classification of igneous rocks may be based on
colour index (,.e. whether the rock is dark or light in colour).
In general, most igneous rocks will be placed in the acid or basic category. It
is often difficult to identify intermediate igneous rocks in hand specimen or
indeed in the mass. A more obscure geological name would normally only be
applied after thin sections have been studied in the laboratory.
Basalt is probably the most common extrusive igneous rock. It is generally
characterized by structures such as flow banding, often with porous zones
(pumice) and columnar jointing. Basalts extruded under water often exhibit
pillow shaped structures (pillow lava). Of the intrusive rocks, granite and
dolerite are perhaps the most ubiquitous.
Some igneous rocks exhibit large crystals embedded in a finer-grained
matrix. Such rocks are termed porphyritic and the large crystals are termed
phenocrysts. Extrusive igneous rocks often have numerous spherical or
ellipsoidal voids (vesicles) scattered throughout or concentrated in layers.
These are produced by the inclusion of gas bubbles within the as it cools. In
some cases, these voids may be filled with minerals. Such mineral filled
inclusions are termed amygdales.
232
3. MAGMATİK KAYAÇLAR
Bu geniş ailedeki kayaçlar, bozunmuş olmadıkları sürece düşük poroziteye
(genellikle %2’den az) sahip kristalli veya daha az olarak camsı doku ile
karakterize edilirler. Genelde dayanımı en yüksek kayaçlar bu grup içerisinde
bulunurlar.
Magmatik kayaçlar Yerkabuğunun içinde veya altında oluşan erimiş malzemenin
(magma) katılaşması sonucu oluşurlar. Magma, kabuğun içinde (derinlerde veya
yüzeye yakın) katılaşarak plütonik kayaçları veya kabuk dışına (yeryüzüne) çıkıp
katılaşarak volkanik kayaçları oluşturur. Magmanın ilksel kimyasal
kompozisyonu ile magmanın soğuma hızı, oluşan magmatik kayacın mineral
topluluğunu, dokusunu ve tane boyutunu belirler.
Magmatik kayacın tane boyutu, çok iri ile çok ince boyut arasında değişebilir ve
bu boyut magmanın soğuma hızı ile alakalıdır. İri taneli kayaçlar yavaş
soğumayla, ince taneli kayaçlar ise hızlı soğumayla ilgilidir. Eğer magma çok ani
soğursa, kristallerin oluşumu için yeterli zaman olmayacak ve amorf camsı bir
kayaç oluşacaktır. Genelde, plütonik kayaçlar tane boyutu çok iri ile orta
büyüklükte, kristalli, camsı veya boşlukludurlar.
Magmatik kayaçları oluşturan ana mineraller kuvars, feldspat, muskovit, biyotit
ve mafik minerallerdir. Sınıflama, kuvars, feldspat ve mafik minerallerin göreceli
oranlarına göre yapılmaktadır. Kuvars ve feldspat genelde açık renkli iken, mafik
mineraller de koyu renklidirler. Magmatik kayaçların basit olarak sınıflaması renk
indisine (kayacın koyu veya açık renkli oluşuna) göre yapılabilir.
Magmatik kayaçların çoğu asidik veya bazik sınıfına dahil edilir. Aradaki
magmatik kayaçların el numunesini hatta gerçekte kütle numunesini tanımak
genellikle zordur. Daha ayrıntılı jeolojik adlama, sadece laboratuarda ince kesitler
incelendikten sonra verilebilir.
Bazalt bekli de en çok görülen volkanik kayaçtır. Genelde akıntı bantları,
çoğunlukla boşluklu zonlarla (pümis) ve sütunsal çatlak sistemi gibi yapılarla
karakterize edilirler. Su altında çıkan bazaltlar genelde yastık şekilli yapılar
(yastık lavlar) sunarlar. Plütonik kayaçlardan granit ve dolerit belki de en yaygın
görülenlerdir.
Bazı magmatik kayaçlar ince taneli matriks içerisine gömülü büyük kristallere
sahiptirler. Bu tür kayaçlar porfiritik olarak isimlendirilirken, iri kristallere ise
fenokristal denir. Volkanik kayaçlar sıkça dağınık veya tabakalar halinde
konsantre olarak çok sayıda dairesel veya elipsoidal boşluklar (vesiküller)
içerirler. Bunlar, magma soğurken magmanın içindeki gaz kabarcıklarından
oluşmaktadır. Bazı durumlarda, bu boşluklar minerallerle dolabilir. Bu dolgu
minerallere amigdal denir.
233
4. SEDIMENTARY ROCKS
Most sedimentary rocks are cemented aggregates of transported fragments derived from pre-existing
rocks. Typically these rocks will comprise rock fragments, grains of minerals resistant to weathering
(mainly quartz) and minerals derived from the chemical decomposition of pre-existing rocks (clay
minerals) bound together with chemical precipitates such as iron oxide and calcium carbonate. Other
forms of sedimentary rock include accumulations of organic debris (typically shell fragments or plant
remains), fragmental material derived from volcanic eruptions, and minerals that have been
chemically precipitated (for example, rock salt, gypsum and some limestones).
The polygenic nature of sedimentary rocks has resulted in the developments of a number of
classification schemes. However two broad groups can be identified.
1) Detrital (fragmental or clastic) sediments:
* Clastic deposits: accumulations of rock or mineral fragments;
* Bioclastic deposits: accumulations of faunal debris (for example, shell, coral or bones); and
* Pyroclastic deposits: accumulations of fragmental material produced by volcanic eruption.
2) Organic and chemical sediments:
* Organic deposits: accumulations of dead plants and other biodegradable material; and
* Chemical deposits: accumulations of minerals chemically precipitated from the surface water or
groundwater.
The fragmental nature of the rocks in group (1) permits them to be classified primarily on the basis of
grain size, predominant mineral composition (i.e. greater than 50%) and texture and fabric. Rocks
belonging to group (2) are classified on the basis of composition alone.
The detrital sediments when deposited may be regarded as soils. With time they are gradually
transformed into rock through the action of consolidation, creep and cementation. This process
termed diagenesis results in a progressive increase in strength and decrease in compressibility and
permeability. The degree of diagenesis is highly variable and results in rocks with porosities ranging
from less than 1% to greater than 50%. Sandstones may be weakly cemented such that individual
grains may be easily removed by light abrasion or so well cemented that they are much stronger than
concrete. The older and more strongly cemented mudrocks are generally stronger and are less likely
to soften and slake when exposed to the elements. However many of these have been subjected to such
high overburden stresses that the platey clay mineral particles have become aligned and impart a
fissility to the rock resulting in a high degree of anisotropy. Such rocks are referred to as shale.
Some sandstones (particularly quartzite) may appear to be crystalline as a result of being relatively
fine grained and well cemented or as a result of recrystallization. In the absence of any evidence of
bedding or other sedimentary features it would be easy to mistaken them for igneous rocks.
Rocks containing at least 50% clay minerals are termed claystone if homogeneous or shale if
laminated and fissile. These fine-grained rocks will generally have a smooth surface texture.
Detrital sediments containing mainly carbonate minerals may be subdivided on the basis of grain size.
They may have granular or smooth textures depending on the grain size. Those with granular
textures are termed calci-rudite, calc-arenite and calci-siltite depending on grain size. Very finegrained varieties include chalk and calci-lutite.
Sedimentary rocks containing at least 50% volcanic material although detrital in nature are generally
treated separately. These are referred to as pyroclastic sediments and are subdivided on the basis of
grain size. It is sometimes difficult to recognize pyroclastic rocks without the aid of a thin section.
Medium-grained pyroclastic rocks (tuffs) are generally characterized by angular grains which
resemble crystals in a fine-grained matrix.
The chemical and organic sediments are subdivided on the basis of mineral or organic content and
texture. Rocks formed by chemical precipitation generally have a crystalline texture. Most chemically
precipitated rocks are water soluble and weaker than igneous or metamorphic rocks.
Carbonate rocks (greater than 50% carbonate content) with a crystalline texture are termed
limestone or dolomite according to their magnesium content. Both the crystalline and fragmental
varieties of carbonate rocks can be identified by their reaction with hydrochloric acid (HCl).
234
4. SEDİMANTER KAYAÇLAR
Sedimanter kayaçların çoğu, daha önce oluşmuş kayaçların taşınmış parçalarının toplanıp çimentolaşmış
kümeleridir. Tipik olarak kayaç parçalarının, bozunmaya dayanıklı mineral (genelde kuvars) tanelerinin ve
önceden var olan kayaçlardan kimyasal bozunma ile oluşan minerallerin (kil mineralleri) demir-oksit ve
kalsiyum-karbonat gibi kimyasal bağlayıcılarla çimentolanması sonucu oluşurlar. Sedimanter kayaçların
diğer çeşitleri, organik kalıntıların (kavkı parçaları veya bitki kalıntıları) ve volkanik püskürmelerden oluşan
parça malzemelerin birikmesi ve kimyasal olarak çökelmiş mineraller (örneğin kaya tuzu, jips ve bazı
kireçtaşları) olarak sayılabilir.
Sedimanter kayaçların çok kökenli olabilmesi, birçok sınıflama sisteminin oluşmasına neden olmuştur.
Buna rağmen iki geniş grup tanımlanabilir:
1) Kırıntılı Sedimanter Kayaçlar
* Kırıntılı Çökeller: Kayaç ve mineral parçalarının birikmesi
* Biyoklastik Çökeller: Fauna kırıntılarının (ör: kabuk, mercan veya kemik) birikmesi
* Piroklastik Çökeller: Volkanik püskürmeler sonucu oluşan parça malzemenin birikmesi
2) Organik ve kimyasal sedimanter kayaçlar
* Organik çökeller: Ölü bitkiler ve diğer çürüyebilir malzemelerin birikmesi
* Kimyasal çökeller: Yüzey veya yeraltı sularından kimyasal yollarla çökelen minerallerin birikmesi
1. gruptaki kayaçların taneli yapısı, bunların tane boyu, hakim mineral bileşeni (ör: % 50’den çok), doku ve
fabrik özelliklerine göre sınıflanabilmesini sağlar. 2. gruba ait kayaçlar sadece kompozisyonlarına göre
sınıflanırlar.
Kırıntılı sedimanlar çökeldikleri zamanki halleriyle toprak gibi kabul edilebilirler. Zamanla konsolidasyon,
akma ve çimentolaşma sonucu yavaş yavaş kayaca dönüşürler. Diyajenez adı verilen bu süreç; dayanımın
gittikçe artmasına, sıkışabilirliğin ve geçirgenliğin ise azalmasına neden olur. Diyajenezin derecesi çok
yüksek bir biçimde değişkendir ve kayaçlarda %1’den az ile %50’den fazla gözeneklilik oluşmasına neden
olur. Kumtaşları bireysel tanelerin hafif bir ufalama ile kolayca ayrılabileceği şekilde zayıf çimentolu
olabileceği gibi, betondan daha dayanımlı olacak şekilde çok iyi çimentolu da olabilirler. Çamurtaşları ne
kadar yaşlı ve iyi çimentolu olursa, genelde atmosferik ortamlarda o kadar dayanımlı ve yıpranması o kadar
zor olur. Bununla birlikte, bu kayaçların çoğu içlerindeki yassı kil minerallerinin yönlenmesine neden olan
çok yüksek örtü yükleri altında kaldıkları için fissürlü olup yüksek anizotropiye sahiptirler. Bu kayaçlara
şeyl denir.
Bazı kumtaşları (özellikle kuvarsit) rölatif olarak ince taneli, iyi çimentolu veya tekrar kristallenmiş
oldukları için de kristalli yapıda gözükebilirler. Tabakalanmanın ve diğer sedimanter özellik kanıtlarının
olmaması durumunda bunlar magmatik kayaç gibi algılanabilirler.
En az %50 kil minerali içeren kayaçlar homojen iseler kiltaşı; laminalı ve fissürlü iseler şeyl olarak
isimlendirilirler. Bu ince taneli kayaçlar genelde düzgün yüzey dokusuna sahiptirler.
Çok miktarda karbonat minerali içeren kırıntılı sedimanlar tane boyutlarına göre gruplara ayrılabilirler. Tane
boyutuna bağlı olarak granüler veya pürüzsüz dokulu olabilirler. Granüler dokulu olanlar tane boyutuna
göre kalsirudit, kalkarenit ve kalsisiltit olarak isimlendirilirler. Çok ince taneli çeşitleri ise tebeşir ve
kalsilutiti içerirler.
Sedimanter kayaçlardan en az %50 volkanik malzeme içerenler doğada kırıntılı olmalarına rağmen genelde
farklı kabul edilirler. Bunlar, piroklastik sedimanler olarak adlandırılır ve tane boyutuna göre alt gruplara
ayrılırlar. Bazen piroklastik sedimanları ince kesit olmadan tanımak zordur. Orta boyutta taneli piroklastik
kayaçlar (tüfler) genelde ince taneli bir matriks içerisindeki kristalleri andıran köşeli tanelerle karakterize
edilirler.
Kimyasal ve organik sedimanlar mineral veya organik bileşen ve dokularına bağlı olarak alt gruplara
ayrılırlar. Kimyasal çökelme yoluyla oluşan sedimanter kayaçlar ise genelde kristalli bir yapıya sahiptirler.
Kimyasal çökelme yoluyla oluşan kayaçların çoğu, genelde eriyebilir özellikte olup magmatik ve
metamorfik kayaçlara göre daha zayıftırlar.
Kristalli dokusu olan karbonat kayaçlar (%50’den fazla karbonat içeren kayaçlar) magnezyum içeriklerine
göre kireçtaşı veya dolomit olarak isimlendirilirler. Hem kristalli hem de parçalardan oluşan karbonat kayaç
çeşitleri hidroklorik asite (HCl) karşı reaksiyonları ile tanınırlar.
235
5. METAMORPHIC ROCKS
Metamorphic rocks are derived from pre-existing rocks of all types in
response to marked changes in temperature or stress or both. An increase in
temperature or pressure can cause the formation of new minerals and the
partial or complete recrystallization of the parent rock with the development
of new textures. Three broad types of metamorphism can be distinguished.
1. Dynamic metamorphism. This type of metamorphism generates intense
stresses locally, which tend to deform, fracture and pulverize the rock.
2. Regional metamorphism. This type of metamorphism affects an extensive
area through an increase in pressure and temperature.
3. Contact metamorphism. This type of metamorphism results from the
heating of the host rock in the vicinity of a body of intruded igneous .
In all of these groups it is possible to distinguish various intensities of
metamorphism (termed metamorphic grade) based on mineral assemblages.
The metamorphic minerals produced, however, depend to a large extent on
the chemical composition of the original rock and are often difficult to
identify in the hand specimen. In many cases metamorphic rocks are
deformed during recrystallization resulting in the development of
characteristic and often complex fabrics and textures. The most conspicuous
fabric exhibited in the hand specimen or field exposure is a layering (fabric)
and preferred orientation of mineral grains within each layer (texture). This
type of fabric with its characteristic texture is termed foliation or schistosity,
and is most common in regional metamorphic rocks.
The complexity of metamorphic rocks is such that there no generally agreed
descriptive classification, nor are there agreed definitons of such common
metamorphic rock types as schist, gneiss and amphibolite.
Many metamorphic rocks retain sufficient of their primary sedimentary or
igneous features to be given sedimentary or igneous names. If it is necessary
to emphasize that a particular rock has undergone metamorphism, this may
be done by adding the prefix “meta-“ before the appropriate igneous or
sedimentary rock name, for example, metabasalt, metaquartzite.
In many areas, however, primary igneous and sedimentary features have
been completely destroyed by metamorphism. In others it is not certain
whether the boundaries between different compositional types of
metamorphic rock represent sedimentary bedding or not. In such cases a
metamorphic rock name must be used.
236
5. METAMORFİK KAYAÇLAR
Metamorfik kayaçlar önceden var olan her tür kayacın sıcaklık veya basınç ya da
ikisinin birden etkisi ile değişimi sonucu oluşurlar. Sıcaklık veya basınçtaki bir
artış yeni minerallerin oluşumuna ve ana kayacın kısmen veya tamamen tekrar
kristallenerek yeni doku kazanmasına neden olur. Geniş anlamda üç tip
metamorfizma vardır.
1. Dinamik metamorfizma: Bu tip metamorfizma; yerel olarak kayacı çatlatıp,
parçalayacak deformasyona neden olacak yüksek basınçlar doğurur.
2. Bölgesel Metamorfizma: Bu tip metamorfizma; geniş alanlarda basınç ve
sıcaklık artışına neden olur.
3. Kontak metamorfizma: Bu tip metamorfizma; sokulum yapmış magma odası
çevresindeki çevre kayacın sıcaklık etkisi ile değişimine neden olur.
Tüm bu gruplar içerisinde, mineral topluluğuna bakarak değişik metamorfizma
şiddetlerini (metamorfik dereceler) ayırt etmek mümkündür. Bununla birlikte,
ortaya çıkan mineraller ana kayacın kimyasal bileşimine bağlı olup, el
numunelerinde tanınmaları zordur. Birçok durumda, tekrar kristallenme sırasında
metamorfik kayaçlar karakteristik ve çoğu zaman karmaşık fabrik ve dokular
oluşturacak şekilde deforme olurlar. El numunelerinde veya mostrada en çok
görülen fabrik her bir tabaka (yapı) içerisindeki mineral tanelerinin tabakalanması
(fabrik) ve belli bir yönde yönlenmesi şeklindedir. Bu tip fabrik, kendine özgü
karakteristik dokusu ile foliasyon veya şistozite olarak adlandırılır ve en çok
bölgesel metamorfik kayaçlar içerisinde görülür.
Metamorfik kayaçlarla ilgili karışıklık; ortada genelde üzerinde anlaşmaya
varılmış tanımlayıcı bir sınıflama sisteminin bulunmaması ve şist, gnays ve
amfibolit gibi sık karşılaşılan metamorfik kayaçların üzerinde anlaşılmış
tanımlamalarının olmayışıdır.
Metamorfik kayaçların birçoğu sedimanter veya magmatik kökenlerini işaret eden
birçok özellik taşıdıkları için, sedimanter veya magmatik kayaç isimleri
alabilirler. Eğer belli bir kayacın metamorfizma etkisinde kaldığı vurgulanmak
istenirse magmatik veya sedimanter isimlerinin önüne “meta” ön eki eklenir;
örneğin metabazalt, metakuvarsit gibi.
Bununla birlikte, çoğu zaman ilksel magmatik veya sedimanter özelliklerin
tamamı metamorfizma sonucu yok olmuştur. Diğer bazı durumlarda ise, farklı
kompozisyona sahip metamorfik kayaçların arasındaki sınırların sedimanter
tabakalanmayı temsil edip etmediği çok net değildir. Bu durumlarda metamorfik
kayaç isimleri kullanılmalıdır.
237
6. GEOLOGICAL TIME
Processes evolve and plate patterns change over geological time. New oceans
open up; continents collide and weld into one. Any one place can therefore be
in a series of geological environments through its history.
Time is extra dimension which must be appreciated to fully understand the
geology of any area; the geological history of a site accounts for the
structures and rock relationships; which are relevant to ground engineering.
The significance of rocks age to an engineer; in any one area, older rocks are
generally stronger, better lithified, may be metamorphosed, and more
complexly folded than younger rocks. However, rocks of the same age may
be very different in areas of different plate tectonic histories.
Quaternary sediments are so young that most have not been deeply buried;
they are largely unconsolidated and minimally deformed.
The stratigraphic column divides geological time into periods, and the same
names apply to the systems of rocks formed in those periods.
The names are international, except that Carboniferous is replaced by
Mississippian and Pennsylvanian in the USA.
6. JEOLOJİK ZAMAN
Jeolojik zaman içinde süreçler gelişir ve levha paternleri değişime uğrar. Yeni
okyanuslar oluşur, kıtalar çarpışır ve bütünleşir. Bu nedenle, yeryüzündeki
herhangi bir yer jeolojik zaman içinde bir dizi değişik jeolojik ortama sahne
olabilir.
Zaman, bir bölgenin jeolojisini tam olarak anlamada başka bir boyutu oluşturur;
bir sahanın jeolojik tarihçesi, yer mühendisliği ile ilişkili yapılar ve kaya
ilişkilerini belirler.
Bir kayanın yaşının mühendis açısından önemi, yaşlı kayaların genç olanlara
kıyasla daha sağlam, daha iyi çimentolanmış olması; belki metamorfizma
geçirmesi ve yaşlıların genç olanlardan daha karmaşık bir şekilde
kıvrımlanmasıdır. Bununla birlikte, yaşları aynı fakat levha tektoniği açısından
farklı tarihçeye sahip kayalar çok farklı olabilirler.
Kuvaterner çökelleri çok genç olduklarından henüz gömülme fırsatı
bulamamışlardır; bu nedenle çoğunlukla taşlaşmamış durumda ve çok az derecede
kıvrımlıdırlar.
Stratigrafik kolon jeolojik zamanı periyodlara ayırır; aynı isimler bu periyodlarda
oluşan kayalar sistemine de uygulanır.
Karbonifer’in A.B.D.’nde Misisipiyen ve Pensilvaniyen olarak kullanılması hariç,
bu adlamaların hepsi uluslararasıdır.
238
7. THE ROCK CYCLE
Althrough some products of weathering are soluble and carried away in
solution by streams and rivers most are subdivided, loose particles that are
carried away in suspension. Both the dissolved and suspended materials can
be later deposited as sediment and eventually become sedimentary rock. The
definition of sedimentary rock is any rock formed by chemical precipitation
or by sedimentation and cementation of mineral grains transported to a side
of deposition by water, wind, or ice. Sedimentary rock is one of the three
major rock families. The second major rock family is igneous rock. It is rock
formed by the cooling and consolidation of magma. The final major rock
family is metamorphic rock. Metamorphic rock is a rock whose original
compounds, or textures, or both, have been transformed to new compounds
and new textures by reactions in the solid state as a result high temperature,
high pressure, or both. Metamorphism, the process that forms metamorphic
rocks, is analogous to cooking. When meat is put in the oven, it undergoes a
series of chemical reactions as a result of increased temperature. As a result,
cooked meat looks and tastes very differently from raw meat. When
sedimentary or igneous rocks are buried deep in the crust, they undergo
chemical reactions too and are said to have been metamorphosed.
Most rock in the crust has formed, initially, from magma. It is estimated, for
example, that 95 percent of all rock in the crust is either igneous rock or
metamorphic rock derived from rock that was originally igneous.
7. KAYAÇ DÖNGÜSÜ
Bozunma ile oluşan bazı ürünlerden, çözünebilir olanların nehir ve akarsular
içinde çözelti ile taşınabilmelerine karşın çoğu parçalara ayrılır ve gevşek olanlar
asılı halde taşınırlar. Çözünmüş ve asılı olan malzemeler, sonradan sediman
olarak depolanır ve sonuçta sedimanter kayaçları oluşturur. Sedimanter kayacın
tanımı; kimyasal çökelme veya rüzgar, su ve buzul ile çökelme ortamına taşınmış
mineral taneciklerinin sedimantasyonu ve çimentolanması ile oluşan kayaçlardır.
Sedimanter kayaçlar üç büyük kayaç ailesinden biridir. İkinci önemli kayaç ailesi
olan magmatik kayaçlardır. Bu kayaçlar magmanın soğuyup katılaşmasından
oluşan kayaçlardır. Son önemli kayaç türü de metamorfik kayaçlardır.
Metamorfik kayaç, ilksel bileşimleri veya dokuları veya her ikisi de yüksek
basınç, yüksek sıcaklık veya her ikisi sonucunda gerçekleşen katı fazdaki
reaksiyonlarla yeni bileşimlere ve yeni dokulara dönüşen kayaçlardır. Metamorfik
kayaçları oluşturan süreç metamorfizma, pişirme işlemine benzer. Et fırına
konulursa, yükselen sıcaklık sonucunda ve bir seri kimyasal tepkime geçirir.
Sonuç olarak pişirilen et çiğ etten çok daha farklı görünür ve lezzeti çok daha
farklı olur. Sedimanter veya magmatik kayaçlar, kabuk içerisinde derinlere
gömüldüklerinde bir seri kimyasal tepkimeyede uğrarlar ve metamorfize oldukları
söylenebilir.
Kabuktaki kayaçların çoğu, başlangıçta magmadan oluşur. Örneğin, kabuk
içerisindeki tüm kayaçların tahminen % 95’i ya magmatik kayaç veya başlangıçta
magmatik olan kayaçtan türeyen metamorfik kayaçlardır.
239
8. GEOLOGIC MAP SYMBOLS
Figure shows the more important map symbols used in geologic maps to
display faults, joints, folds, inclined bedding, and inclined foliation( preferred
orientation of mineral grains or rock layers of different composition due to
metamorphism of rock under differential stress or to flow of ).
240
8. JEOLOJİK HARİTA SİMGELERİ
Jeolojik haritalarda fayları, eklemleri, kıvrımları, eğimli tabakaları ve
foliasyonları (mineral tanelerinin yönelimleri veya farklı gerilim ya da magma
akışı nedeniyle kayaların metamorfizmaya uğraması sonucu gelişmiş kayalara ait
farklı bileşimlerle ilgili tabakalanmaları) göstermede kullanılan önemli simgeler
şekilde açıklanmıştır.
241
9. GENERAL EVALUATION OF ENERGY RESOURCES OF TURKIYE
Only 31 % of the energy requirement of Turkiye has been supplied by the known reserves and
production of the primary energy resources in the country, the rest, 69 % is imported as oil, natural gas
and hard coal. According to the future projections, the ratio of the domestic supply will decrease to 25 %
in 2020.
The most important two energy resources of Turkiye are the hydroelectric energy and lignite.
The total economic potential in hydroelectric energy is 126 billion kWh and technical potential is 216
billion kWh. Today, the average production potential is 44 kWh which equals to 12250 MW corresponds
to 35 % of the economic potential, 20 % of the technical potential. During the last 50 years, if Turkiye
had been capable of using bigger part of its hydroelectric potential, today it would have met almost all
electric energy need (130 billion kWh) from these resources and it would not have had to import natural
gas, oil and coal for this purpose.
Our total lignite reserve is 8,3 billion tons. 69 % of this reserve has lower than 2000 kCal/kg calorific
value. So, bigger portion of this resource is suitable for using in thermic power plants. Yearly production
of lignite in Turkiye is between 50 and 60 million tons and 85 % of the production is consumed in
thermic power plants which have a total installed capacity of 6500 MW. These power plants produced
about 34 billion kWh in 2001. On the other hand, the total lignite reserve of Turkiye suitable for
electricity production is calculated as 105 billion kWh. This means that only 32 % of total potential could
be used so far.
The unique hard coal deposit of Turkiye is in Zonguldak (North of Turkiye). The total reserve is 1,1
billion ton. The coal mining has many difficulties because of the complicated geological structure of the
area. Although the reserve seems to be important, the production is being only 2,3 million tons/year for a
few years. Because of low production comparing to the demand, Turkiye is importing hard coal in
increasing amount every year.
In case of using of all the hard coal reserve for electricity, 16 billion kWh could be prouced. Today, the
production from the hard coal is only 4 billion kWh (480 MW).
The total electricity production capacity of three energy resources mentioned above (126 + 105 + 16) is
247 billion kWh equivalent. This value is almost double of today’s electricity consumption of Turkiye.
But only 82 billion kWh part of this has been produced.
Other primary resources, crude oil and natural gas fields are concentrated is SE Anotolia and Thrace,
but the production is far from the covering of the consumption.
The oil and natural gas import of Turkiye has been increased every year with larger amount. In 2002, 2.4
million tons crude oil was produced, 29,6 million tons were consumed. Natural gas production was 407
million m 3 and consumption was 17.7 billion m 3.
Little production of asphaltite from two areas in Se Anatolia is used locally for heating.
Apart from hydroelectrical energy, other renewable resources such as geothermal, wind and solar
energy are also important resources but all these have 4 % share in our total primary energy produ ction.
Occurences of uranium, thorium and oil shales have been known in Turkiye, but there is no production
of these resources.
Uranium deposits occur in Western Anatolia, but their grades are low.
Only on thorium deposit is in Eskişehir-Beylikahır. There are some technological problems for process.
The oil shales are also situated in Western Anatolia.Their calorific values are low and they have some
production difficulties.
Turkiye has not been explored in the real sense for energy resources as well as other ore deposits. The
coal explorations made so far are not much more than “outcrop mining” and that’s why the potential in
the “covered areas” has not been known. Because coal is a product of a sedimentary basin, the basin
should be examined as a whole.
The exploration of uranium and thorium has not been realized for more than 15 years and the
exploration team was broken up.
There has not enough drilling for oil and gas exploration.
Similar situation also appears for other energy resources.
242
9. TÜRKİYE ENERJİ KAYNAKLARININ GENEL DEĞERLENDİRMESİ
Türkiye, birincil enerji kaynaklarının bilinen rezervleri ve üretimleri ile ihtiyacının ancak % 31'ini
karşılayabilmekte, kalan % 69'luk açığını petrol, doğal gaz ve taşkömürü ithal ederek kapatmaktadır.
Yapılan projeksiyonlara göre, tüketimin kendi kaynaklarımızla karşılanma oranı 2020 yılında % 25
seviyesine inecektir.
En önemli iki enerji kaynağımız hidroelektrik enerji ve linyittir.
Hidroelektrik enerjide toplam ekonomik potansiyelimiz 126 milyar kWh, teknik potansiyelimiz ise 216
milyar kWh olup, bugüne kadar ekonomik potansiyelin % 35'ine, teknik potansiyelin ise % 20'sine
karşılık gelen ve ortalama üretim potansiyeli 44 milyar kWh olan 12250 MW'lık bölümü işletmeye
alınabilmiştir. Geçtiğimiz 50 yılda Türkiye, hidroelektrik potansiyelinin önemli bölümünü
değerlendirebilseydi, bugün ihtiyacı olan elektrik enerjisinin neredeyse tamamını (130 milyar kWh) bu
kaynaktan sağlayabilir ve bunun için doğalgaz, petrol ve taşkömürü ithal etmek zorunda kalmazdı.
Toplam linyit rezervimiz 8,3 milyar tondur, bu rezervin % 69'unun kalorifik gücü 2000 kCal/kg'dan azdır.
Dolayısıyla, bu kaynağın büyük bir bölümü ancak termik santrallarda yakıt olarak kullanmaya elverişlidir.
Yıllık üretim 50-60 milyon ton kadar olup, üretilen linyitin % 85'i, toplam kurulu gücü 6500 MW
olan termik santrallarda kullanılmaktadır. Bu santrallardaki 2001 yılı elektrik üretimi 34 milyar kWh
seviyesindedir. Halbuki, elektrik üretimine uygun toplam linyit potansiyelimizin 105 milyar kWh'a karşılık
geldiği hesaplanmıştır. Dolayısıyla, linyitte de bugüne kadar toplam potansiyelin ancak % 32'si işletmeye
alınabilmiştir.
Türkiye'nin önemli tek taşkömürü yatağı Zonguldak'tadır. Toplam rezerv 1,1 milyar tondur. Sahanın
jeolojik yapısının karmaşık olması üretimi olumsuz etkilemektedir. Rezerv önemli görünse de son
yıllardaki üretim 2,3 milyon ton/yıl kadardır. Üretim yeterli olmadığı için her yıl artan miktarlarda
taşkömürü ithal edilmektedir.
Taşkömürü rezervinin tamamının elektrik üretiminde değerlendirilmesi halinde 16 milyar kWh'lik bir
üretim sağlanabilecektir. Günümüzde ise, taşkömüründen yapılan üretim 4 milyar kWh (480MW)'tir.
Buraya kadar anlatılan üç enerji kaynağının toplam elektrik üretim potansiyeli (126+105+16), 247
milyar kWh'a eşdeğerdir. Bu rakam bugünkü elektrik tüketimimizin neredeyse iki katına eşittir. Ancak,
bunun yalnızca 82 milyar kWh’lik bölümü işletmededir.
Diğer birincil kaynaklardan olan petrol ve doğal gaz yatakları GD Anadolu ve Trakya'da yoğunlaşmış
olup, yapılan üretim, tüketimi karşılamaktan çok uzaktır. Her yıl daha fazla miktarda petrol ve doğalgaz
ithalatı söz konusudur. 2002 yılında 2,4 milyon ton ham petrol üretilmiş, 29,6 milyon ton tüketilmiştir.
407 milyon m3 doğalgaz üretimine karşılık 17.7 milyar m3 tüketilmiştir.
GD Anadolu'daki 2 asfaltit sahasında yapılan az miktardaki üretim yerel olarak ısınmada
kullanılmaktadır.
Hidrolik enerji dışında, diğer yenilenebilir kaynaklardan olan jeotermal, rüzgar ve güneş enerjisi Türkiye
için önem taşıyan kaynaklar olmasına rağmen, günümüzde bunların tamamının toplam birincil enerji
üretimimiz içindeki payı sadece % 4 seviyesindedir.
Varlığı bilinen, fakat üretimi olmayan enerji kaynaklarımız uranyum, toryum ve bütümlü şeyllerdir.
Uranyum yatakları Batı Anadolu'da yer almakta olup, tenörleri düşüktür.
Tek toryum yatağı Eskişehir-Beylikahır'dadır. Kaynağın teknolojik sorunları vardır.
Yine Batı Anadolu'da yer alan bütümlü şeyl kaynaklarının da kalorifik güçleri düşük olup, ayrıca üretim
güçlükleri bulunmaktadır.
Türkiye, diğer madenler için olduğu gibi, enerji kaynaklan bakımından da henüz tam anlamıyla aranmış
değildir. Bu güne kadar yapılan kömür aramalarında “mostra madenciliği” nin ötesine fazla
geçilememiş olmasından dolayı “Örtülü alanlar” daki potansiyelin ne olduğu bilinmemektedir. Kömür
sedimanter havza ürünü bir kaynak olması nedeniyle, aranmasında söz konusu havzanın tamamının bir
bütün olarak ele alınması ve havza olarak incelenmesi zorunludur.
Uranyum ve toryum aramaları 15 yılı aşkın bir süredir durmuş, ilgili ekip dağılmıştır.
Petrol ve doğalgaz aramalarına yönelik yeterli miktarda sondaj yapılamamıştır.
Diğer enerji kaynakları için de benzer bir durum sözkonusudur.
243
10. IDENTIFICATION AND EVALUATION OF EARTHQUAKE
SOURCES
To evaluate hazards for a particular site or region, all possible sources of
seismic activity must be identified and their potential for generating future
strong ground motion evaluated. Identification of seismic sources requires
some detective work; nature’s clues, some of which are obvious and others
quite obscure, must be observed and interpreted.
The availability of modern seismographs and seismographic networks has
made observation and interpretation of current earthquakes rather
convenient. The occurence of a large earthquake is now recorded by
hundreds of seismographs around the world. Within hours, seismologists are
able to determine its magnitude, locate its rupture surface, and even evaluate
source parameters. In the 1990’s, it is virtually impossible for a significant
earthquake anywhere in the world to go undetected.
The current ability to identify and locate all earthquake sources is a
relatively recent development, particulary when compared with the time
scales on which large earthquakes usually occur. The fact that no strong
motions have been instrumentally recorded in a particular area does not
guarantee that they have not occurred in the past or that they will not occur
in the future. In the absence of an instrumental seismic record, other clues of
earthquake activity must be uncovered. These may take the form of geologic
and tectonic evidence, or historical (preinstrumental) seismicity.
10. DEPREM KAYNAKLARININ TEŞHİSİ VE DEĞERLENDİRİLMESİ
Belirli bir saha veya bölgedeki sismik tehlikeleri değerlendirmek için; sismik
aktivitenin muhtemel tüm kaynakları teşhis edilmeli ve bunların gelecekte
kuvvetli zemin hareketi oluşturma potansiyeli değerlendirilmelidir. Sismik
kaynakların tespit edilmesi dedektif incelemesi gerektirir, bazıları gayet belirgin
bazıları da gizlenmiş veya engellenmiş olan doğal ipuçlarının gözlenmesi ve
yorumlanması gerekir.
Modern sismograflar ve bunların oluşturduğu sismografik ağlar günümüzdeki
depremlerin gözlenmesi ve yorumlanmasını oldukça kolaylaştırmıştır. Büyük bir
depremin oluşumu, dünyanın değişik yerlerindeki yüzlerce sismograf tarafından
kaydedilmektedir. Sismograflar sadece birkaç saat gibi kısa bir zaman aralığında
depremin büyüklüğünü belirleyebilmekte; yırtılma alanının yerini tayin
edebilmekte hatta bazı kaynak parametrelerini değerlendirebilmektedir. 1990’lı
yıllar itibariyle dünyanın herhangi bir yerinde oluşan ve gözden kaçabilen bir
deprem söz konusu değildir.
Tüm depremlerin tespit edilerek yerlerinin belirlenebilmesi konusu, özellikle
büyük depremlerin genellikle oluştuğu zaman ölçekleri ile karşılaştırıldığında,
oldukça yeni sayılabilecek bir gelişmedir. Belirli bir alanda herhangi bir kuvvetli
hareketin aletsel olarak kaydedilmiş olmaması, burada geçmişte deprem olmadığı
anlamına gelmemelidir ve gelecekte olmayacağı da garanti edilemez. Aletsel
sismik kayıtların bulunmadığı yerlerde, deprem aktivitesinin diğer ipuçları ortaya
çıkarılmalıdır. Bunlar, jeolojik ve tektonik kanıtlar veya tarihsel (aletsel dönem
öncesi) depremsellik olabilir.
244
11. HYDROLOGY AND HYDROGEOLOGY
As viewed from a spacecraft, the Earth appears to have a blue-green cast owing to the
vast quantities of water covering the globe. The oceans may be obscured by billowing
swirls of clouds. These vast quantities of water distinguish Earth from the other
planets in the solar system. Hydrology is the study of water. In the broadest sense,
hydrology addresses the occurrence, distribution, movement, and chemistry of all
waters of the Earth. Hydrogeology encompasses the interrelationships of geologic
materials and processes with water. (A similar term, geohydrology, is sometimes used
as a synonym for hydrogeology, although it more properly describes an engineering
field dealing with subsurface fluid hydrology). The physiography, surficial geology,
and topography of a drainage basin, and the vegetation, influence the relationship
between precipitation over the basin and water draining from it. The creation and
distribution of precipitation is heavily influenced by the presence of mountain ranges
and other topographic features. Running water and groundwater are geologic agents
that help shape the land. The movement and chemistry of groundwater is heavily
dependent upon geology.
Hydrogeology is both a descriptive and an analytic science. Both the development and
management of water resources are important parts of hydrogeology as well. An
account of the water supply of the world reveals that saline water in the oceans
accounts for 97.2% of the total. Land areas hold 2.8% of the total. Ice caps and
glaciers hold 2.14% ground water to a depth of 4000 meters accounts for 0.61% of the
total; soil moisture, 0.005%; fresh water lakes, 0.009; rivers, 0.0001% and saline
lakes, 0.008%. More than 75% of the water in land areas is locked in glacial ice or is
saline.
11. HİDROLOJİ VE HİDROJEOLOJİ
Bir uzay aracından bakıldığında dünyamız çoğunluğu su ile kaplı olduğundan mavi-yeşil
renkli bir maket şeklinde görülür. Okyanuslar, girdaplar şeklinde kabaran bulutlarla
kaplıdır. Bu kadar geniş miktarda bulunan su, Dünyayı güneş sistemi içerisindeki diğer
yıldızlardan ayırmaktadır. Suyun incelemesi olarak anılan hidroloji en geniş anlamda,
arzdaki tüm suların açığa çıkmasını, dağılımını, hareketini ve kimyasını incelemeyi ifade
eder. Hidrojeoloji, su ile ilgili jeolojik malzemeler ve süreçlerin karşılıklı ilişkilerini kapsar
(benzer terim olan jeohidroloji ise, daha çok yüzeyaltı akışkanına yönelik bir mühendislik
alanını tanımlamasına rağmen bazen hidrojeoloji ile aynı anlamda kullanılır). Fiziki
coğrafya, yüzey jeolojisi, bir drenaj havzasının topoğrafyası, bitkiler ve havzaya düşen ve
havzadan süzülen yağış arasındaki ilişkiyi etkiler. Yağışın oluşumu ve dağılımı, dağ
dizilimleri ve diğer topografik şekillerden kuvvetli bir şekilde etkilenir. Akan su ve yeraltı
suyu, toprak şeklinin oluşumuna yardım eden jeolojik faktörlerdir. Yeraltı suyunun
hareketi ve kimyası önemli ölçüde jeolojiye bağlıdır.
Hidrojeoloji, hem tanımlayıcı hem de analitik bir bilim dalıdır. Doğal su kaynaklarının
gelişimi ve yönetimi aynı zamanda hidrojeolojinin önemli bölümlerindendir. Yapılan
hesaplamalar, okyanuslardaki tuzlu suyun dünyanın su kaynaklarının %97,2 sini
oluşturduğunu ortaya koymaktadır. Kara alanlarında bulunan su ise, dünyadaki toplam
suyun %2,8’ini oluşturur. Dünyadaki toplam suyun %2.14’ü buz şapkaları ve buzullarda;
%0,61’i 4000 m derinliğe kadar olan yeraltı suyunda; %0,005’i zemin nemi olarak;
%0,009’u tatlı su göllerinde; %0,0001’i nehirlerde ve %0.008’i ise tuzlu göllerde
bulunmaktadır. Kara alanlarındaki suyun %75’ten fazlası buzul şeklinde veya tuzludur.
245
12. HOW MANY ROCKS AND MINERALS MUST A GEOLOGICAL
ENGINEER KNOW ?
Textbooks of mineralogy commonly list determinative properties for about
200 minerals. A good book on petrography will mention more than 1000
types of rocks. The subject is interesting and has many practical offshoots.
For the basic education of the geological engineer, it will usually suffice to
become familiar with the 16 minerals and 40 rocks discussed below; that is,
to able to identify and to know something of their occuuence and properties.
The common rock-forming minerals are silicates, carbonates, and several
salts (sulfates and chlorides). The silicate minerals are formed from the silica
tetrahedra (SiO4) linked together in ‘island structures’, sheets, chains, and
net-works by iron, magnesium, calcium, potassium, and other ions. The
island structures, such as olivine, are tetrahedra without shared corners—
they are the highest temperature minerals of the silicate group (earliest
formed when a melt cools) and they are generally the first to weather when
exposed to the atmosphere. The sheet structures (e.g., mica) have easy
parting (cleavage) in one direction and generally low shear strength along
that direction (parallel to the sheets). Chains (e.g., pyroxenes and
amphiboles) and networks like feldspars and quartz are usually very strong
and durable.
The carbonates are weakly soluble in water but more highly soluable if water
has been enriched in acid by percolation through soil or by industrial
pollution. The carbonate minerals also have the characteristics of twinning
readily by gliding on intracrystalline planes, so rock composed of these
minerals behave plastically at elevated pressures. Other salts (e.g., gypsum
and halite) are readily soluble in water. The sulfide pyrite is present in small
amounts in almost all rocks and occasionally occurs as a significant
percentage of rocks.
The common rock-forming minerals thet you should be able to identify are:
Silicates:
Quartz, feldspar (orthoclase, and plagioclase), mica (biotite and muscovite),
chlorite, amphibole, pyroxene, and olivine.
Carbonates:
Calcite and dolomite
Others:
Gypsum, anhydrite, halite, pyrite, and graphite.
246
12. BİR JEOLOJİ MÜHENDİSİ KAÇ KAYAÇ VE MİNERAL BİLMELİDİR ?
Mineraloji kitapları genellikle 200 kadar mineralin tanımlayıcı özelliklerini
listeler. İyi bir petrografi kitabı 1000’den fazla kayaç türünden bahsedecektir. Bu
konu oldukça ilginç olup, pratikte pek çok dala ayrılmıştır. Jeoloji
mühendisliğinin temel eğitimi için, aşağıda ayrıntısı verilen 16 mineral ve 40
kayaç çeşidi ile aşina olmak, yani bunları tanımlayabilmek ve oluşumları ile ilgili
özelliklere dair bilgi sahibi olmak yeterli olacaktır.
Kayaç oluşturan yaygın mineraller silikatlar, karbonatlar ve bazı tuzlardır
(sülfatlar ve kloritler). Silikat mineralleri ‘ada yapıları’, yapraklar, zincirler ve
demir, magnezyum, kalsiyum, potasyum ve diğer iyonların ağlarının birbirlerine
bağlandığı tetrahedronlardan (SiO4) oluşur. Olivin gibi ada yapısına sahip
mineraller, paylaşılmış köşesi olmayan tetrahedronlardır. Bunlar, silikat grubunun
en yüksek sıcaklıkta oluşan (magmanın soğuması sırasında en önce oluşanlar) ve
atmosfere maruz kalınca en önce bozunmaya başlayan minerallerdir. Yapraksı
yapılar (örnek: mika) bir yönde kolay ayrılma (klivaj) özelliğine sahiptirler ve
yapraklara paralel yöndeki kayma mukavemetleri genellikle çok düşüktür.
Zincirler (örnek: piroksenler ve amfiboller) ve ağlar (örnek: kuvars ve feldispat)
çok sağlam ve dayanıklıdır.
Karbonatların suda çözünürlüğü çok düşüktür, ancak, sirkülasyon suyunun
zemindeki dolaşımı sırasında veya endüstriyel kirlenmeden etkilenerek yüksek
derecede asitlik özelliği kazandığı durumda, çözünme daha kolay olmaktadır.
Karbonat mineralleri ayrıca kristallerarası düzlemlerde kayma özelliğinden dolayı
ikizlenme karakteristiklerine sahiptirler, bundan dolayı, bu tür minerallerden
oluşan kayaçlar artan basınçlar altında plastik gibi davranırlar. Diğer tuzlar
(örnek: jips ve kaya tuzu) suda kolayca çözünebilen minerallerdir. Sülfid piriti, az
da olsa hemen hemen tüm kayaçların bünyesinde bulunur ve çok ender
durumlarda kayacın önemli bir oranını oluşturur.
Tanımanız gereken en yaygın kayaç oluşturan mineraller şunlardır:
Silikatlar:
Kuvars, feldispat (ortoklas ve plajioklas), mika (biyotit ve muskavit), klorit,
amfibol, piroksen ve olivin.
Karbonatlar:
Kalsit ve dolomit.
Diğerleri:
Jips, anhidrit, kayatuzu, pirit ve grafit.
247
13. IMPORTANCE OF RENEWABLE ENERGY
Near to begin the 21th century, need of energy that results from increasing
population and industrial developments couldn’t supply from our country’s
restrict resources, the deficit between energy production and consumption is
getting greater. Then using our own resources effectively is coming into
value. To use renewable energy resources effectively is unavoidable for
compensating of increasing energy demand.
In the reports of international search institutes, the spherical warning up is
the cause of drough, decreasing agricultural production, water shortage, so 8
countries having developed industries and others are called to come to an
agreement to announce producing 1/4 of their needed electricity from
renewable energy resources until 2025.
One of the positive affects of oil crisis experienced in the past is tending to
new energy resources like wind, sun and geothermal energy. Thus, it is to
understand that energy is not endless, besides being environmental and to be
provided as far as possible from national wealth, it is necessary to use
renewable energy sources in order to decrease energy costs.
However it is necessary to analyse the status of technological developments
and regularly determine middle and long term national technology search
strategies based on alternative technologies applicable from technical and
economical point of view in our country’s conditions.
13. YENİLENEBİLİR ENERJİNİN ÖNEMİ
21. yüzyıla girerken, artan nüfus ve sanayileşmeden kaynaklanan enerji
gereksinimi ülkemizin kısıtlı kaynakları ile karşılanamamakta, enerji üretimi ve
tüketimi arasındaki açık büyümektedir. Bu durumda, özkaynaklarımızdan daha
etkin biçimde yararlanmak giderek artan bir önem kazanmaktadır. Enerji
talebindeki hızlı artışın karşılanmasında, yenilenebilir enerji kaynaklarından en
etkin biçimde yararlanılması kaçınılmazdır.
Uluslararası araştırma enstitülerinin hazırladıkları raporlarda kuraklık, tarım
üretiminde düşüş, su kıtlığı gibi sonuçlara yol açan küresel ısınma sonucu
sanayileşmiş 8 ülke ve diğerlerini 2025’e kadar elektriklerinin dörtte birini
yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlamaları konusunda uzlaşmaya
çağrılmaktadır.
Geçmiş yıllarda yaşanan petrol krizinin olumlu etkilerinden biri elektrik enerjisi
üretiminde rüzgar, güneş ve jeotermal enerji gibi yeni enerji kaynaklarına
yönelinmesidir. Böylece enerjinin sonsuz olmadığı, verimli kullanılması
gerekliliği ve mümkün olduğunca ulusal kaynaklardan sağlanmasının ve çevresel
olmasının yanısıra enerji maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla da yeni ve
yenilenebilir enerji kaynaklarının gerekliliği önem kazanmıştır.
Bu kapsamda, dünyadaki teknolojik gelişmelerin statüsünün analiz edilmesi ve
ülkemiz şartlarında teknik ve ekonomik açıdan uygulanabilir olarak belirlenen
alternatif teknolojiler bazında, orta ve uzun dönem ulusal teknoloji araştırma
stratejilerinin düzenli olarak belirlenmesi gereklidir.
248
14. SATELLITE REMOTE SENSING
Whereas photographic systems typically are used to produce images from a limited
number of wavelengths of electro-magnetic radiation, multi-spectral scanners (MMS)
allow the detection simultaneously of both reflected and emitted radiation in several
spectral bands.
Points on the Earth’s surface are scanned in a raster fashion, normally by means of a
spinning prism or oscillating mirror, in the case of optical/mechanical systems (in
some Landsat satellites), or by means of a fixed linear array of sensors (in Spot in
satellites). The Earth’s surface is therefore sequentially sampled for radiation in
discrete areas, and these later appear on MSS images as pixels (picture elements). The
size of the pixels on the Earth’s surface is an obvious limit to resolution of such
systems. The Landsat Satellite System was initiated by NASA in conjuction with the
US Department of the interior in 1967. Present generation Landsat systems offer
spatial resolutions of about 30 m. The SPOT system (System Probatoire
d’Observation de la Terre) was initiated by the launch of the first Spot satellite in
1985, becoming operational in May 1986. Spot was originated by French National
Space Studies Centre (CNES), acting as an agency for its Ministry for Research and
Space. Much better spatial resolutions (of the order of 1 or 2 m) can be obtained when
MSS systems are mounted in aircraft.
Once the radiation for a particular pixel is captured, it is dispersed into its various
spectral components by means of a prism or diffraction grating system. This splits the
incoming radiation into a series of spectral channels, or ‘bands’. An array of
electronic detectors, placed at an appropriate position behind the grating, detects the
strength of radiation within the wavelegth region to which it is sensivite. The amlified
signal is then digitized, and either recorded (in the case of aircraft-based systems) or
transmitted to a ground satellite-receiver station. For spot satellites each image covers
some 3600 km2.
14. UYDU İLE UZAKTAN ALGILAMA
Fotoğrafik sistemler tipik olarak elektromanyetik radyasyonun sınırlı sayıdaki sayıdaki
dalga boylarından görüntü üretiminde kullanılırken, çok-spektrumlu tarayıcılar (MSS)
birçok spektral bantlarda hem yansıyan hem de yayılan radyasyonun aynı anda
algılanmasını sağlarlar.
Dünya yüzeyindeki noktalar, raster olarak optik/mekanik sistemlerde (bazı Landsat
uydularda) dönen bir prizma veya salınım yapan bir ayna sayesinde (Spot uydularda)
taranırlar. Böylece dünyanın yüzeyi belli alanlardaki radyasyon için sırayla örneklenir ve
bunlar daha sonra MMS görüntüler üzerinde pikseller (resim elementleri) şeklinde
görünürler. Dünya üzerindeki pikselin boyutu, bu tür sistemlerin çözünürlüğünü
belirlemektedir. Landsat Uydu Sistemi, 1967’de Amerikan İçişleri Bakanlığı ile birlikte
NASA tarafından başlatılmıştır. Şu anda kullanımda olan Landsat sistemleri yaklaşık 30
m’lik bir çözünürlük sunmaktadırlar. SPOT sistem (Systeme Probatorie d’Observation de
la Terre) 1985’te fırlatılan ve Mayıs 1986’da çalışmaya başlayan ilk Spot uydusu ile
başlamıştır. Spot Fransa’nın Araştırma ve Uzay Bakanlığı adına Ulusal Uzay Çalışmaları
Merkezi (CNES) tarafından başlatılmıştır. MSS sistemleri uçaklara monte edildiğinde çok
daha iyi çözünürlük (yaklaşık 1-2 m) sağlayabilmektedir.
Belli bir piksel için radyasyon yakalandığında bir prizma veya ayırıcı ızgara sistemi
sayesinde değişik uzaysal bileşenlere dağıtılır. Bu gelen radyasyonu bir dizi spektral
kanallara veya bantlara ayırır. Izgara arkasına uygun bir pozisyonda yerleştirilen elektronik
dedektörlerden oluşan bir düzen hassas olduğu dalga uzunluğu bölgesindeki radyasyonun
gücünü algılar. Güçlendirilen sinyal daha sonra sayısallaştırılır veya kaydedilir (uçak
üzerindeki sistemlerde) veya yeryüzü uydu alıcı istasyonuna aktarılır. Spot uydularında,
her bir görüntü 3600 km2 lik bir alan kaplar.
249
15. TECHNOLOGICAL RESEARCH PROJECTS IN GEOSCIENCES AND R&D
ACTIVITIES
Just before the year of 2000, important changes have occurred all around the world including
the developments economic, cultural and political structures of countries.
Within the last 20-30 years, the changes in economic, social and political areas have been
continuing. In these developments, R&D (Research & Development ) activities and innovations
about microelectronic, new materials technologies, flexible production technologies, molecular
biology and biotechnology subjects and their effects on the industry have considerable
importance.
To put into practice and develop mining potential and geological studies in our country,
reconstruction is needed at the beginning of the new century.
In Turkiye, it is necessary to improve the activities related to Earth sciences and to benefit from
these activities in urban planning, industrialization, and in the production of new materials by
mining activities while projecting the environment.
After the 17th August and 12 th November Gölcük&Düzce earthquakes, the importance of these
studies is much more appreciated.
Within the frame work of this perspective, at the years of 1989-2000 containing VI th and VII
th Five Years Development Plans period, SPO has began to evaluate the Technological
Research Projects of Public institutes and Universities an which important geological and
mining projects have supported.
Among these projects, the most important ones are earthquake researches, high technology
ceramics, advanced technology materials, sephiolites, platinum and bor based materials, gold,
zinc and lead exploration, ore dressing metal projection.
15. YERBİLİMLERİNDE TEKNOLOJİK ARAŞTIRMA PROJELERİ ve AR-GE FAALİYETLERİ
2000’li yılların eşiğinde dünyada önemli değişikler yaşanmakta, ülkelerin ekonomik, kültürel ve
siyasi yapılanmalarında gelişmeler olmaktadır.
Son 20-30 yılda ekonomik, sosyal ve siyasi olaylarda meydana gelen bu gelişmeler devam
etmektedir. Bu gelişmelerin oluşmasında mikroelektronik, yeni malzeme teknolojileri, esnek üretim
teknolojileri, moleküler biyoloji ve biyoteknoloji alanında yapılan AR-GE ( Araştırma-Geliştirme )
faaliyetleri ve yenilikler ile bunların sanayideki etkileşmeleri önemli rol oynamıştır.
Yerbilimlerine ait konuların araştırılması ve bu araştırmalardan kalkınma ve gelişmede yararlanılması
gereklidir. Bu kapsamda, ülkemizin yerbilimleri ile ilgili konularının ve madencilik potansiyelinin
harekete geçirilmesi ve geliştirilmesi için yeni yüzyılın başlangıcında yeniden bir yapılanmaya
ihtiyaç bulunmaktadır.
Türkiye’de yerbilimleri faaliyetlerinin geliştirilmesi, yerleşme ve şehirleşmede, sanayide ve yeni
malzeme üretiminde bu sektörlerden yararlanılması, çevreyi korurken, üretimin engellenmeden
artırılması ve madencilik üretiminin artırılarak yeni malzemeler elde edilmesi, katma değerli
ürünlerin üretiminin yapılmasına ihtiyaç bulunmaktadır.
17 Ağustos ve 12 Kasım tarihlerinde Gölcük ve Düzcede meydana gelen depremlerden sonra, bu
konu daha iyi anlaşılmıştır.
Bu genel çerçeve içerisinde, VI. ve VII. Beş Yıllık Kalkınma Planları dönemini kapsayan 1989-2000
yıllarında Devlet Planlama Teşkilatı tarafından doğrudan kamu kurumları ve Üniversitelerin
Teknolojik Araştırma Projelerinin desteklenmesine başlanmış ve bu kapsam içerisinde önemli
yerbilimleri ve madencilik projeleri de desteklenmiş bulunmaktadır.
Desteklenen projeler arasında en önemlileri deprem araştırmaları, ileri teknoloji seramikleri, ileri
teknoloji malzemeleri, sepiyolitler, platin ve bor esaslı malzemeler, altın, çinko ve kurşun
araştırmaları, cevher zenginleştirme, metalik krom üretimi gibi konular üzerinde yoğunlaşmıştır.
250
16. GEOGRAPHIC INFORMATION SYSTEMS APPLICATION IN
EARTH SCIENCES
Geographic information is information about places on the Earth’s surface
and is knowledge about where something is or knowledge about what is at a
given location. Digital geographic information is expressed in digital form
and is coded in an alphabet that uses only two characters (0 or 1), called bits.
The data is represented as sequences of bits.
Geographic Information System (GIS) is used to input, storage, manipulate,
summarize, query, edit, visualize and output the geographic information
stored in computer databases. GIS makes easier all these operations by using
computer techniques. GIS is a computer application, including the hardware,
data, software and people needed to solve a problem related with geography.
A GIS project might have the following stages: 1) define the problem, 2)
acquire the data, 3) build and clean the database, 4) perform the analysis,
and 5) interpret and present the results.
The disciplines that have traditionally researched geographic information
technologies are cartography, remote sensing, geodesy, photogrammetry,
image processing, computer science and disciplines that traditionally studied
the Earth such as geology, geophysics, oceanography, agriculture, biology,
environmental science, geography, sociology, political science, anthropology
and many more.
16. YERBİLİMLERİNDE COĞRAFİ BİLGİ SİSTEMİ UYGULAMALARI
Yeryüzündeki unsurların mekanda nasıl dağıldığını, bir nesnenin nerede olduğu
veya verilen bir mekanda neyin olduğu hakkında bilgi coğrafi bilgi olarak bilinir.
Sayısal coğrafi bilgi ise, coğrafi bilginin bilgisayar ortamında sadece bit adı ile
bilinen iki karekterden (0 veya 1) oluşan bir alfabe ile kodlanmış olarak
depolanmış halidir. Veri bit dizileri ile tanımlanır.
Coğrafi bilgi sistemleri (CBS), bilgisayar veri tabanlarında depolanan verilerin
bilgisayar ortamına girilmesi, depolanması, işletilmesi, bakımı, özetlenmesi,
sorgulanması, değiştirilmesi, görselleştirilmesi ve istenen biçimde çıktıların
alınması için kullanılır. CBS, tüm bu işlemeleri bilgisayar ortamında bilgisayar
tekniklerini kullanarak kolaylıkla yapar. CBS; cihaz, veri, program ve insan
unsurlarını içeren bir bilgisayar uygulaması olup, coğrafi dağılıma olan
problemleri çözmekte kullanılır. Bir CBS projesi, şu aşamalardan oluşur:
1) Problemin tanımlanması,
2) Veri toplama,
3) Veri bankası oluşturma ve düzenleme,
4) Analiz,
5) Yorum ve sonuçların takdimi.
CBS teknolojilerini kullanan başlıca disiplinler denel olarak coğrafyayla ilişkili
olan kartografya, uzaktan algılama, jeodezi, fotogrametri, görüntü işleme,
bilgisayar biliminin yanısıra yerle doğrudan ilişkili olan jeoloji, jeofizik,
oşinografi, ziraat, biyoloji, çevre, coğrafya, sosyoloji, siyasal bilimler, antropoloji
ve diğerleridir.
251
17. THE HYDROLOGIC CYCLE
Only a small percentage of the world’s total water supply is available to humans as
fresh water. More than 98% of the available fresh water is groundwater, which far
exceeds the volume of surface water. At any given time, only 0.001% of the total water
supply is in the atmosphere. However, atmospheric water circulates very rapidly, so
that each year enough water falls to cover the conterminous United States to a depth of
75 centimeters. Of this amount, 55 cm are returned to the atmosphere through
evaporation and transpiration by growing plants, whereas 20 cm flow into the oceans as
rivers. Although the previous sentence implies that the hydrologic cycle begins with
water from the oceans, the cycle actually has no beginning and no end. As most of the
water is in the oceans, it is convenient to describe the hydrologic cycle as starting with
the oceans. Water evaporates from the surface of the oceans. The amount of evaporated
water varies, being greatest near the equator, where solar radiation is more intense.
Evaporated water is pure, because when it is carried into the atmosphere the salts of the
sea are left behind. Water vapor moves through the atmosphere as an integral part of
the phenomenon we term ‘the weather’. When atmospheric conditions are suitable,
water vapor condenses and forms droplets.
Precipitation that falls on the land surface enters various pathways of the hydrologic
cycle. Some water may be temporarily stored on the land surface as ice and snow or
water in puddles, which is known as depression storage. Some of the rain or melting
snow will drain across the land to a stream channel. This is termed overland flow. If the
surface soil is porous, some rain or melting snow will seep into the ground by a process
called infiltration.
Below the land surface the soil pores contain both air and water. The region is known
as the vadose zone, or zone of aeration. Water stored in the vadose zone is called vadose
water. At the top of the vadose zone is the belt of soil water. This is the zone where the
roots of plants can reach. The soil water contained in the belt of soil water can be drawn
into the rootlets of growing plants. As the plant uses the water, it is transpired as vapor
to the atmosphere. Under some conditions water can flow laterally in the vadose zone, a
process known as interflow. Water vapor in the vadose zone can also migrate back to
the land surface to evaporate. Excess vadose water is pulled downward by gravity, a
process known as gravity drainage. It passes through the intermediate belt to the
capillary fringe. In the capillary fringe, the pores are filled with capillary water so that
the saturation approaches 100%; however, the water is held in place by capillary forces.
At some depth, the pores of the soil or rock are saturated with water. The top of the
zone of saturation is called the water table. Water stored in the zone of saturation is
known as ground water. It then moves as groundwater flow through the rock and soil
layers of the Earth until it discharges as a spring or as seepage into a pond, lake,
stream, river, or ocean.
Water flowing in a stream can come from overland flow or from ground water that has
seeped into the streambed. The groundwater contribution to a stream is termed
baseflow, while the total flow in a stream is runoff. Water stored in ponds, lakes, rivers,
and streams is called surface water.
Evaporation is not restricted to open water bodies, such as the ocean, lakes, streams,
and reservoirs. Precipitation intercepted by leaves and other vegetative surfaces can
also evaporate, as can water detained in land-surface depressions or soil moisture in the
upper layers of the soil. Direct evaporation of groundwater can take place when the
saturated zone is at or near the land surface. Transpiration by plants and evaporation
from land surfaces are lumped together as evapo-transpiration.
Magmatic water is contained within magmas deep in the crust. If the magma reaches
the surface or the Earth or the ocean floor, the magmatic water is added to the water in
the hydrologic cycle. Steam seen in some volcanic eruptions is groundwater that comes
into contact with the rising magma and is not magmatic water. Some of the water in the
ocean sediments is subducted with the sediments and withdrawn from the hydrologic
cycle. This water may eventually become part of a magma.
252
17. HİDROLOJİK DÖNGÜ
Dünyadaki toplam suyun sadece küçük bir yüzdesi, insanlar tarafından tatlı su olarak kullanılmaktadır.
Kullanılabilir tatlı suyun %98’den fazlası, yüzey suyu hacmini çok aşan yeraltı suyudur. Mevcut
toplam suyun sadece %0,001’i herhangi bir anda atmosferde bulunur. Bununla birlikte, atmosfer
kökenli su çok hızlı bir şekilde dolaşır, A.B.D.’ni kaplayacak her yıl düşen yağış yeterli 75 cm’dir. Bu
miktarın 55 cm’lik bölümü buharlaşma ve bitkilerin büyümesi sırasında gerçekleşen terleme yoluyla
atmosfere dönerken, 20 cm’lik bölümü nehirler aracılığı ile denizlere boşalmaktadır. Önceki cümle
hidrolojik döngünün okyanuslardaki su ile başladığına işaret etse de, gerçekte çevrimin başlangıç ve
sonu yoktur. Okyanuslardaki suyun fazlalığı nedeniyle hidrolojik döngünün okyanuslarla başladığını
ifade etmek daha uygundur. Su denizlerin yüzeyinden buharlaşır. Buharlaşan su miktarı değişik olup,
ekvatora yakın olan bölgede güneş enerjisinin daha yoğun olması nedeniyle en fazladır. Buharlaşan su,
denizin tuzlarını geride bırakıp atmosfere taşındığı için saftır. Su buharı ‘hava’ diye adlandırdığımız
olayın ayrılmaz bir parçası olan atmosfere doğru hareket eder. Atmosfer şartları uygun olduğunda, su
buharı yoğuşur ve damlaları oluşturur.
Toprak yüzeyine düşen yağış hidrolojik döngüye çeşitli yollarla katılır. Bazı sular kara yüzeyinde buz
ve kar veya gölcüklerde su şeklinde geçici olarak depolanır ki buna çöküntü depolaması denilir.
Yağmur veya erimiş karın bir miktarının karadan geçerek akarsu kanalına doğru akması kara akışı
olarak adlandırılır. Eğer zemin yüzeyi gözenekli ise, bir miktar yağmur ve erimiş kar süzülme
süreciyle yeraltına sızacaktır.
Yer yüzeyinin altındaki zemin boşlukları, hem hava hem de su içerir. Bu bölgede vadoz kuşak veya
havalanma kuşağı olarak bilinmektedir. Vadoz kuşakta depolanan su vadoz su olarak anılır. Vadoz
kuşağın en üstü zemin suyu kuşağıdır. Bu kuşak bitki köklerinin inebileceği derinliğe karşılık gelir.
Zemin suyu kuşağında bulunan zemin suyu, gelişen bitki kökleri tarafından çekilir. Bitkiler suyu
kullandıktan sonra atmosfere buhar şeklinde terleme ile verirler. Bazı şartlar altında, su ara akış olarak
bilinen akışla yatay olarak hareket eder. Vadoz kuşaktaki su buharı kara yüzeyine geri göç ederek
buharlaşabilir. Kuşakta kalan vadoz su, yerçekimi drenajı olarak bilinen süreçteki yerçekimi ile
aşağıya doğru hareket eder. Bu su ara kuşak olan kılcal saçağı geçer. Kılcal saçaktaki boşluklar kılcal
su ile dolu olduğu için, doygunluk %100’e yaklaşır; ancak, buradaki su kılcal kuvvetlerce
tutulmaktadır.
Bazı derinliklerde, zemin veya kayacın boşlukları su ile doludur. Doygun kuşağın üstü su tablası
olarak adlandırılır. Doygun kuşakta depolanan su yeraltı suyu olarak bilinmektedir. Bu su daha sonra
yerin zemin veya kaya katmanları içinde bir kaynak veya gölcük, göl, akarsu, nehir veya denize sızıntı
gibi boşalımlar gerçekleşinceye kadar yeraltı suyu akışı şeklinde hareket eder.
Bir akarsu şeklinde akmakta olan su, akarsu yatağına sızmış olan kara akışından veya yeraltı suyundan
gelebilir. Akarsudaki toplam akış sellenme, akarsuya yeraltı suyunun katkısı ise, kurak dönem
sellenmesi olarak adlandırılmaktadır. Gölcükler, göller, nehirler ve akarsularda toplanmış su yüzey
suyu olarak anılmaktadır.
Buharlaşma; deniz, gölleri, akarsular ve su tutma yapıları gibi açık su kütleleri ile sınırlı değildir. Kara
yüzeyindeki çöküntülerde veya zeminin üst katmanlarında zemin nemi şeklinde tutulan su gibi,
yapraklar ve diğer bitki yüzeylerince tutulan yağış da buharlaşabilir. Doygun kuşak toprak yüzeyi veya
yakınında olduğu zaman, yeraltı suyunda doğrudan buharlaşma gerçekleşebilir. Bitkilerden terleme ve
toprak yüzeylerinden buharlaşma birlikte buharlaşma-terleme olarak tanımlanır.
Magmatik su derin kabuktaki magmalarda bulunur. Eğer magma yerin yüzeyine veya okyanus
tabanına ulaşırsa, magmatik su hidrolojik döngüye katılır. Bazı volkanik püskürmelerde gözlenen
buhar, yükselen magma ile dokanak halinde bulunan yeraltı suyu olup, magmatik su değildir. Alta
dalmış okyanus sedimanlarında bulunan ve hidrolojik döngüye katılmayan bir miktar durgun su
sonuçta magmanın bir bölümüne ait olabilir.
253
18. EARTHQUAKE
Location of Earthquakes
The location of an earthquake is often initially specified in terms of the
location of its epicenter. Preliminary epicentral location is a simple and
straighforward matter, but refinement of the final location can be
considerably more complex. Preliminary location is based on the relative
arrival times of P- and S- waves at a set of at least three seismographs.
Size of Earthquakes
The ‘size’ of an earthquake is obviously a very important parameter, and it
has been described in different ways. Prior to the development of modern
instrumentation, methods for characterising the size of earthquakes were
based on crude and qualitative descriptions of the effects of the earthquakes.
More recently, modern seismographs have allowed the development of a
number of quantitative measures of earthquake size.
Earthquake Intensity
The oldest measure of earthquake size is the earthquake intensity. The
intensity is a qualitative description of the effects of the earthquake at a
particular location, as evidenced by observed damage and human reactions
at that location. Because qualitative descriptions of the effects of earthquakes
are available throughout recorded history, the concept of intensity can be
applied to historical accounts to estimate the locations and sizes of
earthquakes that occured prior to the development of modern seismic
instruments. This aplication has been very useful in characterizing the rates
of recurrence of earthquakes of different sizes in various locations, a critical
step in evaluation of the likelihood of seismic hazards. Intensities can also be
used to estimate strong ground motion levels, for comparison for earthquake
effects in different geographic regions, and for earthquake loss estimation.
Earthquake Magnitude
The possibility of obtaining a more objective, quantitative measure of the size
of an earthquake came about with the development of modern
instrumentation for measuring ground motion during earthquakes. In the
past 60 years, the development of seismic intsruments, and our
understanding of the quantities they measure, have increased dramatically.
Seismic intruments allow an objective, quantitative measurement of
earthquake size called earthquake magnitude to be made. Most
measurements of earthquake magnitude are instrumental (i.e., based on
some measured characteristics of ground shaking).
254
18. DEPREM
Depremin Yeri
Bir depremin yeri, genellikle önce merkez üssü cinsinden tanımlanır. İlk merkez
üssü lokasyonu sade ve kolay bir konudur fakat, kesin lokasyonun tespiti son
derece karmaşık olabilir. Kesin olmayan lokasyon tanımlaması, en az üç
sismografa ait P ve S dalgalarının göreceli geliş zamanlarına göre yapılır.
Depremin Boyutu
Tahmin edileceği gibi, bir depremin ‘boyutu’ çok önemli bir parametredir ve
değişik şekillerde tanımlanmaktadır. Modern cihazların geliştirilmesinden önce
deprem boyutunu belirlemede kullanılan yöntemler, depremlerin etkilerinin kaba
ve nitel tanımlamalarına dayanıyordu. Modern sismografların devreye
girmesinden sonra deprem boyutunu nicel olarak belirlemede çok sayıda yöntem
geliştirilmiştir.
Depremin Şiddeti
Deprem boyutunu belirlemede en eski yöntem depremin şiddetidir. Bir depremin
şiddeti, o depremin belirli bir lokasyonda gözlemlenen hasar ile kanıtlanan ve bu
lokasyondaki insanların tepkilerinin nitel bir tanımlamasıdır. Deprem etkilerinin
nitel tanımlamaları kayıtlı tarihin her aşamasında mevcut olduğundan, deprem
şiddeti kavramı modern sismik cihazların ortaya çıkmasından önce oluşmuş
tarihsel depremlerin yerini ve boyutunu tahmin etmede kullanılabilir. Bu
yaklaşım, değişik lokasyonlarda ve değişik boyutlardaki depremlerin tekrarlanma
aralığını belirlemede çok faydalı olup sismik tehlikelerin oluşma olasılığını
değerlendirmede kritik bir aşamadır. Şiddetler ayrıca, kuvvetli yer hareketinin
düzeyini belirlemede farklı coğrafik bölgelerdeki deprem etkilerini
karşılaştırmada ve deprem kayıplarını tahmin etmede kullanılabilmektedir.
Depremin Büyüklüğü
Depremin büyüklüğü ile ilgili olarak daha nesnel ve nicel bir ölçütün elde
edilebilmesi, depremler sırasındaki yer hareketini ölçmek için geliştirilen modern
cihazların ortaya çıkmasıyla birlikte olmuştur. Geçen 60 yıl içinde sismik
cihazlardaki ve bunların ölçtüğü büyüklükler üzerindeki anlayışımızda meydana
gelen gelişmeler önemli derecede artmıştır. Sismik cihazlarla deprem
büyüklüğünün deprem magnitüdü denilen daha nesnel ve nitel olan ölçümünü
yapmak mümkündür. Deprem magnitüdü ölçümlerinin çoğu aletseldir (yani, yer
sarsıntısının ölçülen bazı özelliklerine dayanmaktadır).
255
19. SEISMIC WAVES
Most earthquakes are caused by release of elastic strain accompanying
displacements on faults. Seismographs record the ground shaking that
results from release of energy and causes great loss of life and property. The
resulting seismograms provide information about the earth materials the
elastic seismic waves pass through.
The study of seismic waves began with the construction of the first
intruments that could record ground motion. The first device, built by Chang
Heng in A.D. 132, crudely recorded only the local intensity and the apparent
direction from which the first ground shaking came. No subsequent progress
was made in the analysis of seismic waves for more than 1800 years, until the
construction of seismographs shortly before beginning of the twentieth
century. For this reason, only earthquakes occurring in the past century can
be studied by analysis of seismic waves.
There is an earlier, preinstrumental history of earthquakes, however, which
spans the time of written historical records. The length of that period varies
markedly from place. This period is more than two thousand years long in
northeastern. China and in the eastern Mediterranean, but is only about 200
years in California. In Oregon, Washington, southern Alaska, and New
Zealand, it is about 150 years in length, and seismically active island nation
of Vanuatu, in southwest Pacific, written records have been kept for less than
a century. The preinstrumental, historical record is difficult to interpret,
however, because it is not easily translated into displacement on specific
faults.
For seismic waves recorded at distant seismographs (teleseismic waves), the
earth filter may be thousands of kilometers in thickness, including the crust,
mantle, and core. The emerging field of seismic tomography uses the
variation in travel time of seismic waves from different directions and
distances to map in three dimensions the heterogeneous mantle and crust the
waves pass through. Seismic waves are the earth’s equivalent of an X ray in
medicine, able to see through rock and to map the complex geology deep
within the earth.
256
19. SİSMİK DALGALAR
Depremlerin çoğu, faylardaki yerdeğiştirme sonucu elastik birim deformasyonun
açığa çıkmasıyla meydana gelir. Sismograflar (deprem ölçer) enerji boşalımına ve
çok sayıda can ve mal kaybına neden olan zemin sarsıntısını ölçer. Bu
sismogramlar (deprem kayıtları) elastik sismik dalgaların geçtiği Yer ortamları
konusunda bilgi sağlar.
Sismik dalgaların araştırılması, zemin hareketini kaydeden ilk cihazın icat
edilmesiyle başlamıştır. M.S. 132 yılında, Chang Heng tarafından yapılan ilk
cihaz sadece yerel şiddeti ve ilk zemin sarsıntısının hangi yönden geldiğini
kaydedebilmiştir. 1800 yıldan daha fazla bir sure, sismik dalgaların analizinde,
sismografların 20. yüzyılın başlangıcından kısa bir süre önce icadına kadar, hiçbir
ilerleme olmamıştır. Bu nedenle, sismik dalgaların analizi ile sadece geçmiş
yüzyılda oluşan depremler incelenebilmektedir.
Aletsel dönem öncesi depremler ile ilgili olarak sadece yazılı tarihsel kayıtlar
bulunmaktadır. Yazılı tarihsel kayıtlara ilişkin zaman aralığı bir yerden diğerine
göre farklılıklar göstermektedir. Bu dönem, kuzey doğu Çin ve doğu Akdeniz’de
ikibin yıldan daha geriye uzanmakta, California’da ise sadece 200 yıllık geçmişe
dayanmaktadır. Tarihsel yazılı kayıt dönemi, Oregon, Washington, güney Alaska
ve Yeni Zelanda’da 150 yıl ve güneybatı Pasifik’te sismik olarak aktif Vanuatu
ada ülkesinde yüzyıldan daha kısadır. Sarsıntı ve hasar kayıtları kolaylıkla faydaki
yerdeğiştirmeyle ilişkilendirilemediği için, aletsel dönem öncesi tarihsel dönem
kayıtlarını yorumlamak oldukça güçtür.
Uzak sismograflarla kaydedilen sismik dalgalar (telesismik dalgalar) kabuk,
manto ve çekirdekten oluşan binlerce kilometre kalınlıktaki yer içinden geçerek
gelir ve yer bir süzgeç görevi yapar. Yeni gelişen sismik tomografi dalgaların
geçtiği heterojen manto ve kabuğun üç boyutlu olarak haritalanması için, farklı
yönler ve farklı uzaklıklardan gelen dalgaların seyahat zamanlarındaki değişimi
kullanmaktadır. Tıp bilimindeki x ray ışınlarına benzer olan sismik dalgalar
sayesinde kayaçlar görüntülenebilmekte ve Yer içerisindeki karmaşık jeolojik
derinlik haritalanabilmektedir.
257
20. IDENTIFICATION OF CLAY MINERALS
Since the clay minerals are so very small, their identification by the usual
optical mineralogical techniques used in geology is not possible, so other
means must be employed to identify them. From your materials courses, you
may remember that materials with regular or repeating patterns of crystal
structure will diffract X-rays. Different minerals with different crystalline
structures will have different X-ray diffraction patterns, and in fact these
different patterns were how the minerals were identified in the first place.
The patterns for the common minerals are published, and it is relatively
simple to compare the diffraction pattern of your unknown with the patterns
of minerals.
Another technique that is sometimes used to identify clay minerals is
differential thermal analysis (DTA). A specimen of the unknown soil along
with an inert control substance is continuously heated to several hundred
degrees in an electric furnace, and certain changes in temperature occur
because of the particular structure of the clay minerals. The changes occur at
specific temperatures for specific minerals, and the record of these changes
may be compared with those of known minerals.
Electron microscopy, both transmission and scanning, can be used to identify
clay minerals in a soil sample, but the process is not easy and/or quantitative.
A simple approach suggested by Prof. Casagrande is to use the Atterberg
limits. Montmorillonites will be highly active since they are very small and
have large plasticity indices. Use of Casagrande’s plasticity chart can also tell
you just about as much, at least from an engineering point of view, as the
more sophisticated diffraction and DTA analyses. You simply locate your
sample on the LL-PI chart, and compare its location with those of known
minerals. If your sample has Atterberg limits that plot high above the A-line
near the U-line, then chances are that it contains a lot of active clay minerals
such as montmorillonite. Even if the soil is classified as a CL, for example a
sandy clay (CL), and stil plots near the U-line, the clay portion of the soil is
predominantly montmorillonite. Kaolinites, which are relatively inactive
minerals, plot right below the A-line. Even though they are technically clays,
they behave like ML-MH materials.
258
20. KİL MİNERALLERİNİN TANIMLANMASI
Kil mineralleri çok küçük olduklarından jeolojide kullanılan optik mineraloji
teknikleri ile teşhisi imkansız olup bunların tanınmasında başka yöntemlere
başvurulmaktadır. Malzeme bilgisi dersinden hatırlayacağınız gibi kristal yapısı
düzenli ve tekrarlı malzemeler X ışınını kırarlar. Farklı kristal yapısına sahip
minerallerin X ışını kırınımı (XRD) paternleri de farklıdır ve bu mineraller ilk
olarak paternler sayesinde tanınabilmektedir. Yaygın minerallerin paternlerini
literatürde bulmak mümkündür, bu sayede, elinizde bilmediğiniz bir minerale ait
paterni, yayınlamış olanlarla karşılaştırmak mümkündür.
Kil minerallerinin teşhisinde bazen kullanılan bir diğer teknik de diferansiyel
termal analizdir (DTA). Bileşimi bilinmeyen bir zemin örneği varsa kontrol
maddesi ile birlikte etüv içerisinde birkaç yüz dereceye kadar ısıtılır ve kil
minerallerinin özel yapılarından dolayı ısılarda belirli değişiklikler meydana gelir.
Bu değişiklikler belirli mineraller için belirli ısılarda meydana gelir ve bu
değişikliklere ait kayıtlar bilinen mineraller ile karşılaştırılabilir.
Taramalı (scanning) ve yaymalı (transmission) elektron mikroskopisi de bir
zemindeki kil minerallerinin tanınmasında kullanılmaktadır. Bu süreç kolay
ve/veya nicel değildir.
Prof. Casagrande tarafından önerilen basit bir yaklaşım Atterberg limitlerinin
kullanılmasıdır. Montmorillonit, kristal boylarının çok küçük ve plastisite
indisinin yüksek olmasından dolayı ileri derecede aktiftir. Casagrande’nin
plastisite diyagramının kullanımı en azından mühendislik bakış açısından size
gelmiş kırınım veya DTA analizlerinin verdiği kadar bilgi verebilir. Size düşen
sadece PI-LL diyagramında numunenizin yerini tespit etmek ve lokasyonu bilinen
minerallerinki ile karşılaştırmaktır. Numunenizin plastisite diyagramında A
hattının çok üstünde ve U hattına yakın bir yere düşmesi numuneniz içerisinde
montmorillonit gibi çok miktarda aktif mineral bulunduğunu işaret eder. Zemin
sınıfı CL çıksa dahi (örneğin kumlu kil gibi) U hattına yakın yere düşüyorsa
zeminin kil bileşeni egemen olarak montmorillonitden oluşmaktadır. Nispeten
inaktif olan kaolinitler A hattının hemen altına düşerler. Teknik olarak kil olsalar
da ML-MH malzemeleri gibi davranırlar.
259
21. GEOLOGY OF GROUNDWATER OCCURRENCE
Groundwater inevitably occurs in geological formations. Knowledge of how these Earth
materials formed and the changes they have undergone is vital to the hydrogeologist. The Earth
is basically heterogeneous, and training is prequisite to understanding the distribution of
geological materials of varying hydraulic conductivity and porosity.
A groundwater study of an area necessarily includes a review of previous geologic studies. In an
area of limited geologic knowledge, a detailed geologic study must be made along with the
groundwater study. The hydrogeologist is concerned with the distribution of Earth materials as
they affect the porosity and hydraulic conductivity of the Earth. The results of a geologic study
conducted by a groundwater geologist may well differ substantively from a study in the same
area by a paleontologist or a petrologist. The methods employed by each would be very similar,
however. Rock outcrops would be examined, certain properties noted, and the results mapped.
Test borings are geophysical methods would be used to examine the subsurface. Earth materials
would be grouped according to similar properties. The hydrogeologist most often begins with the
proper formation names that have been assigned to an area. But these formations may then be
grouped or split according to hydraulic characteristics rather than by lithology or fossil species
present. For example, some bedding planes in a limestone may have been enlarged by solution,
so as to transmit significant amounts of water. A hydrogeologic study might identify these on the
basis of outcrop and subsurface data and map their locations. Other geological studies might not
even note their occurrence.
A locality almost always has a variety of geologic materials resulting from different processes.
For example, the Keweenaw Peninsula of Michigan has Precambrian bedrock famous for copper
mineralization in the Portage Lakes Lava Series and Copper Harbor Conglomerate. Some water
wells obtain a small supply of water from fractures in the dense bedrock, which has a very low
primary permeability. One community obtains a supply from an old mine adit originally
constructed to intercept seepage into the lower working levels of the mine. Sediments deposited
as glaciofluvial deposits and as deltaic or long-shore deposits in Lake Superior (especially during
the Pleistocene, when lake levels were higher) also serve as aquifers for community water
suplies. A hydrogeological study of groundwater exploration in this area must examine a
number of different geologic settings. A study focused on bedrock aquifers might locate wells
yielding 1 to 15 gal/min (0,06 to 1 L/s) from fractured bedrock. Sand deposited by long-shore
currents along Lake Superior can yield up to 100 gal/min (6,3 L/s) to wells. If present, this is a
preferred alternative to bedrock wells.
The hydrogeologist should consider all alternatives before selecting one or more sites for detailed
exploration. The preliminary survey usually consists of examination of air photos, topographic
and geological maps, and logs and reports of existing wells and then a ‘walking survey’ of the
area. This is followed by detailed study using methods such as test borings, fracture-trace
analyses, and geophysical surveys. If the results of the detailed study are favorable, one ore more
test wells are usually installed and pumping tests made.
Hydrogeological studies are also made to evaluate the suitability of a site for such uses as
sanitary landfills, land treatment of wastewater, seepage ponds for wastewater disposal and
spray irrigation of wastewater, or nuclear power plant siting. The basic methods of study and
evaluation are similar. However, the target geologic terrane will differ according to the
application. Landfills are usually placed in areas of low-permeability material to minimize the
possibility of groundwater pollution. On the other hand, seepage ponds for artificial aquifer
recharge would be located in as coarse a material as possible.
260
21. YERALTI SUYU OLUŞUMUNUN JEOLOJİSİ
Yeraltı suyu jeolojik formasyonlarda oluşur. Bu malzemelerin nasıl oluştuklarına ve
geçirmiş oldukları değişimlere ilişkin bilgiler, hidrojeolog için hayati öneme sahiptir.
Heterojen olan yerkabuğunda, hidrolik iletkenliği ve gözenekliliği farklı jeolojik birimlerin
dağılımının anlaşılması için, önce bir eğitim şarttır.
Bir bölgenin yeraltı suyunun araştırılması zorunlu olarak önceki jeolojik çalışmaların
incelenmesini kapsar. Sınırlı jeolojik bilginin bulunduğu bir bölgede, ayrıntılı jeolojik
incelemenin yeraltı suyu incelemesiyle birlikte yapılması şarttır. Hidrojeolog, zemin
gözenekliliğini ve hidrolik iletkenliğini etkileyen malzemelerin dağılımı ile ilgilenir.
Hidrojeoloğun yaptığı jeolojik incelemenin sonuçları, aynı bir bölgede bir paleontolog
veya petrolog tarafından yürütülen çalışmadan çok farklı olabilir. Ancak, bunların
uygulandığı yöntemler çok benzer olabilir. Kaya mostraları incelenerek, belirli özellikler
kaydedilir ve sonuçlar haritalanır. Yeraltını incelemek için deney sondajları ve jeofizik
yöntemler kullanılır. Yeri oluşturan malzemeler benzer özelliklerine göre sınıflandırılır.
Hidrojeolog çoğunlukla bir bölgede belirlenen uygun formasyon isimleriyle işe başlar.
Fakat bu formasyonlar, litoloji veya mevcut fosil türlerinden çok hidrolik özelliklerine göre
gruplandırılır veya bölümlere ayrılır. Örneğin, bir kireçtaşındaki bazı katmanlanma
düzlemleri çözünme ile genişlemiş olabileceği için kayada önemli miktarda su dolaşabilir.
Bir hidrojeolojik inceleme, mostraya, yeraltı verilerine ve bunların alındıkları yerlerin
haritalarına dayanılarak tanımlanabilir. Diğer jeolojik incelemeler bunların oluşumlarını
bile açıklamayabilir.
Herhangi bir yer, neredeyse istisnasız bir şekilde, farklı süreçler sonunda oluşmuş jeolojik
birimlerden meydana gelir. Örneğin Michigan’ın Keweenaw Yarımadası’nda
Prekambriyen yaşlı temel kayası, bakır mineralizasyonu ve meşhur Portage Gölleri lav
serisi ve Copper Harbor Çakıltaşı’ndan oluşur. Bazı su kuyuları birincil geçirgenliği çok
düşük, kesif temel kayadaki kırıklardan az miktarda su almaktadır. Bir yerleşim bölgesinin
kullandığı su, eski bir maden işletmesinde sızan suları düşük kotlu çalışma bölgelerinde
toplamak için açılmış olan bir çukurluktan elde edilmektedir. Superior Gölü’nde (özellikle
Pleyistosen sırasında göl seviyeleri çok yüksek olduğunda) buzul-akarsu çökelleri ve delta
ya da uzun kıyı çökelleri olarak oluşan sedimanter yerleşim bölgelerinin gereksinim
duyduğu suyu sağlayan akiferler olarak hizmet vermektedir. Bu bölgede yeraltı suyu
aramasına yönelik bir hidrojeolojik çalışmada pek çok farklı jeolojik ortamın incelenmesi
gereklidir. Temel kaya akiferleri üzerinde yapılan bir araştırmada, çatlaklı temel kayada
0,06-1 L/s verimli kuyuların yerleri belirlenebilir. Superior Gölü’nün uzun kıyı boyunca
akıntılarla çökelmiş kum, kuyulara 5-6 L/s debili su verebilir. Bu durum, temel kaya
kuyularına tercih edilir.
Hidrojeolog, ayrıntılı arama yerlerini seçmeden önce tüm alternatifleri dikkate almalıdır.
İlk araştırma çoğunlukla hava fotoğraflarının, topografik ve jeolojik haritaların ve mevcut
kuyu logları ve raporların incelenmesini, sonra bölgenin gözlemsel araştırmasını kapsar.
Bundan sonra, deney kuyularının açılması, çatlak izi analizleri ve jeofizik araştırmalar gibi
yöntemler kullanılarak ayrıntılı inceleme yapılır.
Hidrojeolojik çalışmalar; düzenli katı atık depoları, atıksu arıtması, atıksuyun bertarafı için
sızdırma havuzları ve atıksuyun yağmurlama sulaması veya nükleer santral için uygun yer
değerlendirilmesi gibi amaçlar için de yapılmaktadır. Ancak, hedeflenen jeolojik alan
uygulamaya göre farklılık sunar. Katı atık depoları yeraltı suyu kirliliği olasılığını en aza
indirmek için düşük geçirgenlikli malzemenin bulunduğu yerlerde inşa edilir. Diğer
taraftan yapay bir akifer beslenimi amaçlı sızdırma havuzları mümkün olduğu kadar iri
malzemede yer alır.
261
22. THE METAMORPHIC TERRANES IN TURKIYE
The metamorphic complexes in Turkiye are mainly classified according to
their location with respect to the main Alpine tectonic belts (e.g. Pontides,
Anatolides, etc.). A detailed review of the data, however, indicates that some
of these belts include rock-units that may have experienced also Pre-Alpine
metamorphic events whose characteristic features are partially or totally
obliterated by the Alpine overprint. The better understanding of these events
together with the paleo-geographical position of the units are of crucial
importance for the geodynamic evolution of the Turkish area and its
correlation with the similar units in the Eastern European and
Mediterranean realm.
The traces of a pre-Early Paleozoic metamorphic event are observed in the
Pontides (Istaranca and Istanbul terranes), Anotolides (Menderes Massif,
Central Anatolian Crystalline Complex), Taurides and SE Anatolian Belt
(Bitlis-Pütürge terranes). The proto-lithologies of these metamorphic rocks
are mainly igneous rocks that vary from arc-to collision-type metamorphic
conditions and a polymetamorphic / polydeformational history.
The geodynamic affinity of a weak Mid-Paleozoic (late Silurian)
tectonothermal event, that occurs mainly in the Zonguldak terrane in the
Pondites and in the Taurides, is not yet very clear.
The traces of a Late Paleozoic metamorphic event are especially observed in
the Pontides, The metamorphic products of this event is much more extensive
than formerly believed and were encountered both to north (Istanbul and
Zonguldak terranes) and (Sakarya Composite terrane) of the Alpine IntraPontide Suture, in the Anatolides (Kutahya-Bolkardağ Belt) and very
probably in the SE Anatolian Belt (Bitlis-Pötürge teranes). It covers a
relatively wide pressure/temperature range, from very-low grade. This
metamorphism is regarded as the product of a Variscan event.
The products of a Early Mesozoic metamorphic event are observed mainly in
the Sakarya Composite Terrane (Kure, Sakarya and Yusufeli terranes).
Subduction-related HP/LT mineral assemblages are common, whereas
LP/LT conditions are reported in some of the units. This metamorphism has
been attributed to the Cimmerian event.
A relatively well constrained Late Cretaceous metamorphic event, related to
Neotethyan closure and that affected all the Alpine units in Turkiye, appears
to be of varying type and intensity depending on the paleotectonic setting of
the units.
262
22. TÜRKİYENİN METAMORFİK BİRLİKLERİ
Türkiyedeki “metamorfik birlikler” genellikle Alpin tektonik kuşaklara (Pondid,
Anatolit vb.) göre sınıflandırılırlar. Varolan verilerin ayrıntılı olarak
değerlendirilmesi ile bu kuşakların birçoğunda yeralan metamorfik birimlerin
Alpin öncesi metamorfik olaylardan da etkilenmiş oldukları, ancak bu
metamorfizmaların izlerini üzerleyen Alpin metamorfizması ile kısmen veya
tamamen silindiği ortaya çıkmaktadır. Bu metamorfizmaların daha iyi anlaşılması,
hem metamorfik birliklerin paleocoğrafik konumları hem de Türkiye ve yakın
çevresinin jeodinamik evriminin ortaya konması açısından çok önemlidir.
Erken paleozoyik öncesi metamorfizmanın izleri Pontidlerde Istranca ve İstanbul
birliklerinde, Anatolitlerde Menderes ve Orta Anadolu Kristalen karmaşıklarında,
Toroslarda, Güneydoğu Anadolu Kuşağında Bitlis-Pötürge Metamorfik
karmaşıklarında izlenir. Metamorfik birimlerin köken kayaları daha çok
magmatik kökenli olup, yaydan çarpışma zonu tipine kadar değişen tektonik
konumlara işaret ederler. Metamorfitler, orta yüksek dereceli metamorfizma
koşullarını ve polimetamorfik/polideformasyonel bir jeolojik geçmişi yansıtırlar.
Orta paleozoyikte, Suliriyen sonunda, özellikle Zonguldak Birliğinde ve
Toroslarda zayıf bir tektono-termal olayın izleri görülmektedir. Bu olayın bilinen
dağoluşum kuşakları ile jeodinamik ilişkisi belirgin değildir.
Genç paleozoyik yaşlı metamorfizmaya özellikle ponditlerde rastlanır. Bu olayın
metamorfik ürünleri daha önceden inanılandan daha yoğundur ve Alpin yaşlı
Intra-Pontid kenet kuşağının hem kuzeyinde (İstanbul ve Zonguldak Birlikleri)
hem de güneyinde (Sakarya Kompozit Birliği), Anatolitlerde (Kütahya-Bolkardağ
Birliği) ve olasılıkla Güneydoğu Anadolu Kuşağında Bitlis-Pötürge Metamorfik
karmaşıklarında görülürler. çok düşük dereceden nispeten büyük bir
basınç/sıcaklık genişliğini kaplar. Bu metamorfizma Variskan bir olayın ürünü
olarak kabul edilebilir.
Tiryas yaşlı bir metamorfizmanın ürünleri, Sakarya Kompozit Birliği içindeki
Küre, Orta Sakarya, Yusufeli vb. alt birliklerde yaygın olarak gözlenir. Genelde
yüksek basınç/düşük sıcaklık tipi metamorfik kayalarla temsil edilir. Öncel
çalışmalarda, Kimmeriyen Dağoluşumu ile bağlantılandırılan bu metamorfizma,
birimlerin bir erken mesozoyik okyanusal kollar sistemindeki bir yay kolun
kapanması ile ilgili olmalıdır.
Mesozoyik sonunda, Neotetis kollarının kapanması ile ile ilgili olarak ortaya
çıkan ve Alpin birimlerinin hemen hemen tümünde izlenen bu metamorfizma,
birimlerin paleotektonik konumlarına göre değişen çok farklı metamorfizma
koşularını yansıtır.
263
23. LIQUEFACTION
Some of the most spectacular examples or earthquake damages have occurred when
soil deposits have lost their strength and appeared to flow as fluids. In this
phenomenon, termed liquefaction, the strength of the soil is reduced, often drastically,
to the point where it is unable to support structures or remain stable. Because it only
occurs in saturated soils, liquefaction is most commonly observed near rivers, bays,
and other bodies of water.
The term liquefaction actually encompasses several related phenomena. Flow failures,
for example, can occur when the strength of the soil drops below the level needed to
maintain stability under static conditions. Flow failures are therefore driven by static
gravitational forces and can produce very large movements. Flow failures have
caused the collapse of Earth dams and other slopes, and the failure of foundations.
The 1971 San Fernando earthquake caused a flow failure in the upstream slope of the
Lower San Fernando Dam that nearly breached the dam. Thousands could have been
killed in the residential area immediately below the dam. Lateral spreading is a
related phenomenon characterized by incremental displacements during earthquake
shaking. Depending on the number and strength of the stress pulses that exceed the
strength of the soil, lateral spreading can produce displacements that range from
negligible to quite large. Lateral spreading is quite common near bridges; and the
displacements it produces can damage the abutments, foundations, and
superstructures of bridges. Finally, the phenomenon of level-ground liquefaction does
not involve large lateral displacements but is easily identified by the presence of sand
boils produced by grounwater rushing to the surface. Although not particulary
damaging by themselves, sand boils indicate the presence of high groundwater
pressures whose eventual dissipation can produce subsidence and damaging
differential settlements.
23. SIVILAŞMA
Deprem hasarının en çarpıcılarının bazıları, zeminlerin dayanımını tamamen kaybederek
sıvı gibi göründüğü durumlarda meydana gelmiştir. Sıvılaşma denilen bu olayda, zeminin
dayanımı çoğu zaman son derece azalmakta ve yapıların güvenle taşınamayacağı veya
dengesinin korunamayacağı noktaya düşmektedir. Sadece doygun zeminlerde meydana
gelen bu olaya en çok nehir, körfez veya diğer su birikintileri yakınında rastlanmaktadır.
Sıvılaşma terimi içine giren birkaç diğer olay daha vardır. Sözgelimi akma türü yenilmeler,
zemin dayanımının statik şartlar altında stabiliteyi sağlamak için gerekli düzeyin altına
düştüğü zaman oluşur. Bu nedenle, akma türü yenilmeler statik çekim kuvvetleri
sonucunda oluşur ve çok büyük hareketlere neden olabilirler. Akma türü yenilmeler toprak
barajların, diğer şevlerin ve temellerin göçmesine neden olmuştur. 1971 San Fernando
depremi Aşağı San Fernando Barajı’nın memba yüzeyinde neredeyse barajı ortasından
biçen bir yenilmeye neden olmuştur. Barajın yıkılması halinde mansap kısmında binlerce
can meydana gelebilirdi. Yanal yayılma, yine sıvılaşma ile ilişkili ve deprem sarsıntısı
sırasında giderek artan yerdeğiştirmeler şeklinde karakterize edilen bir olaydır. Yanal
yayılmalar, zemin dayanımı aşan gerilme palslarının sayı ve gücüne bağlı olarak, ihmal
edilebilir düzeyden çok büyük boyutlara kadar değişen geniş bir aralıkta değişebilir. Yanal
yayılmalar, köprü yakınlarında çok yaygın şekilde gelişmekte ve bu süreç ile oluşan
yerdeğiştirmeler köprünün abatmanına, temeline ve üst yapısına zarar verebilmektedir. Son
olarak, zemin yüzeyi sıvılaşmasında büyük yerdeğiştirmeler oluşmaz fakat, bu tür yenilme
şekli zemin yüzeyine çıkmaya çalışan yeraltı suyunun getirdiği kum kaynamalarıyla teşhis
edilir. Kum kaynamaları her ne kadar hasar oluşturmasa da yüksek yeraltı suyu basıncının
varlığına işaret ederler. Bu basıncın zamanla sönümlenmesiyle, tasman ve hasar yapıcı
farklı oturmalar gelişebilir.
264
24. DESCRIPTION AND CLASSIFICATION OF WEATHERING ROCKS
Weathering rocks description and classification is essential to determine changes on
the engineering properties. Developed approaches to classify weathered rock material
are mainly collected into two groups. The first of them is a qualitative classification
that is based on macroscopic description of geological features of rock materials,
simple mechanical tests and sometimes index properties. Qualitative classifications
are beneficial to classify rock materials immediately both on laboratory and to
explain engineering features in a definite variation internal. But this not allows to
establish a numerical relation between weathering degree and engineering properties
of materials. However, different attributes is used to distinguish different weathering
degrees from each others. The second of them is to build a numerical weathering
classification and to describe weathering degree numerically. Generally an index
parameter and other that is used in classification or a changing ratio of a mechanical
attribute on weathering degrees is taken into account to constitute a numerical
weathering system. Different factors except for weathering may be effective to
describe weathering degrees numerically. Also one index or mechanical attribute is
not sufficient to define weathering process at rock describing time. Another method
to constitute numerical weathering classification is amphiric equations that were
found by combined more than one index parameters in different ways. Using
parameters in such classifications are generally related with each other and can be
estimated one from another.
24. BOZUNMUŞ KAYALARIN TANIMLANMASI VE SINIFLANDIRILMASI
Bozunmuş kayaçların tanımlanması ve sınıflandırılması, mühendislik özelliklerindeki
değişimin belirlenmesi için gereklidir. Bozunmuş kaya malzemesinin sınıflandırılması için
geliştirilen yaklaşımlar başlıca iki grupta toplanır. Bunlardan ilki, kaya malzemesinin
jeolojik özelliklerinin görsel olarak tarif edilmesi, basit mekanik deneylere ve bunlara ek
olarak bazen indeks özelliklere dayanan niteliksel sınıflandırmalardır. Niteliksel
sınıflandırmalar, kaya malzemesinin arazide ve laboratuarda hızlı şekilde ve mühendislik
özelliklerinin belirli değişim aralığı içerisinde tahmin edilmesinde yarar sağlamaktadır.
Fakat, bozunma dereceleri ile malzemenin mühendislik özellikleri arasında sayısal
ilişkilerin kurulmasına izin vermemektedir. Bununla birlikte, bu sınıflandırmalarda, farklı
bozunma derecelerini birbirinden ayırmak için farklı özellikler kullanılmaktadır. Bunların
ikincisi, sayısal bozunma sınıflandırmalarının oluşturulması ve bozunma derecelerinin
sayısal olarak tanımlanmasıdır. Genellikle, bozunma derecelerini sınıflandırmada ya da
bozunma dereceleri üzerindeki mekanik niteliklerin değişim oranını tanımlamada
kullanılan bir indeks özellik ve diğer bir özellik sayısal bozunma sistemi oluşturmak için
dikkate alınır. Bozunma derecelerini sayısal olarak tanımlamada bozunma hariç farklı
faktörler etkili olabilir. Ayrıca, tek bir indeks veya mekanik özellik, kayacın tanımlandığı
andaki bozunma sürecini tarif etmede yeterli değildir. Sayısal bozunma sınıflandırmaların
oluşturulmasında yaygın olarak kullanılan bir diğer yol ise, birden fazla indeks özelliğin
değişik biçimlerde birleştirilmesiyle oluşturulan ampirik formüllerdir. Bu
sınıflandırmalarda parametreler kullanma, genellikle birbirleriyle ilgilidir ve biri
diğerinden takdir edilebilir.
265
25. GROUND SHAKING
When an earthquake occurs, seismic waves radiate away from the source and
travel rapidly through the Earth's crust. When these waves reach the ground
surface, they produce shaking that may last from seconds to minutes. The
strength and duration of shaking at a particular site depends on the size and
location of the earthquake and on the characteristics of the site. At sites near
the source of a large earthquake, ground shaking can cause tremendous
damages. In fact, ground shaking can be considered to be the most important
of all seismic hazards because all the other hazards are caused by ground
shaking. Where ground shaking levels are low, these other seismic hazards
may be low or non-existent. Strong ground shaking, however, can produce
extensive damage from a variety of seismic hazards.
Although seismic waves travel through rock over the overwhelming majority
of their trip from the source of an earthquake to the ground surface, the final
portion of that trip is often through soil, and the characteristics of the soil
can greatly influence the nature of shaking at the ground surface. Soil
deposits tend to act as ‘fillers’ to seismic waves by attenuating motion at
certain frequencies and amplifying it at others. Since soil conditions often
vary dramatically over short distances, levels of ground shaking can vary
significantly within a small area.
25. YERSARSINTISI
Bir deprem oluştuğu zaman sismik dalgalar deprem kaynağından ışınsal olarak
uzaklaşır ve yerkabuğunda süratle yayılır. Bu dalgalar yeryüzüne ulaştığında
birkaç saniyeden dakikalara değişen bir süre boyunca sarsıntı meydana getirir.
Belirli bir sahadaki sarsıntının gücü ve süresi depremin boyutu ve lokasyonu ile o
sahanın karakteristiklerine bağlıdır. Büyük bir depremin kaynağına yakın yerlerde
yer sarsıntısı çok büyük zararlara yol açabilir. Aslında, diğer tehlikelerin tamamı
yer sarsıntısından ileri geldiği için, yer sarsıntısı sismik tehlikeler arasında en
önemlisi olarak kabul edilebilir. Yer sarsıntısı şiddetinin düşük olduğu yerlerde
diğer tehlikeler de düşük olabilir; hatta hiç oluşmayabilir. Ancak, kuvvetli yer
sarsıntısı birkaç değişik sismik tehlike açısından geniş kapsamlı zarara neden
olabilir.
Sismik dalgaların deprem kaynağından yeryüzüne gelişinde kat ettiği yolun çok
önemli bir kısmı kaya içinde olsa da, yolun nihai kısmı zemin içinde katedilmekte
ve zemin karakteristikleri de zemin yüzeyindeki sarsıntısının niteliğini önemli
ölçüde etkilemektedir. Zeminler bazı frekanslardaki sismik dalgaları sönümleme
(atenasyon) hareketi ile filtrelerken bazı frekanslardakinin genliğini
büyütmektedir. Zemin özellikleri genellikle çok kısa mesafelerde büyük
değişimler gösterdiğinden, küçük bir alan içindeki yer sarsıntısının düzeyi de çok
değişken olabilir.
266
26. PREPARATION OF LAND USE MAPS BY PROCESSING
PROGRAMS FOR SLOPE AND GEOLOGICAL DIGITAL DATA IN GIS
FORMATVarious studies using an Earth science data base were done to build up new
safer settlements, and to minimize damages of earthquakes. These studies
were mainly based on slope analysis and intensive geological research. For
slope analysis using an elevation data base, we used Archiew, Arcinfo, Surfer
or GIS (Geographical Information System) software. Slopes were classified
by degree and transformed into percentages using the 3D menu of
“Arcview”. In addition, geological data (boreholes, lithology, tectonic
structure, geotechnical parameters, etc.) was processed in digital format on
computer. These Land use maps were then obtained by intersection of slopes
and geological data. The Land use maps are classified in to four groups:
I: Areas Suitable For Settlements, II: Areas Requiring Maesures Necessary For
Settlements, III: Areas Needing Detailed Geotechnical Study For Settlements, and
IV: Areas Which Are Not Suitable For Settlements.
In both the antique and recently made and alluvium areas the analysis of
slopes were not calculated. However, for such areas alterations, landslide,
rock fall, rock slide, etc. have been evaluated for land use. GIS (Geographical
Information System) software provided easy, straight, and fast analysis of
land use maps, and for comparisons with other components (buildings,
roads, bridges, etc.). The land use maps which were produced using GIS
technology are important and useful for city development planning studies.
26. EĞİM VE JEOLOJİK SAYISAL VERİLERİN CBS ORTAMINDA
İŞLENEREK
YERLEŞİME
UYGUNLUK
HARİTALARININ
HAZIRLANMASI
Yeni, daha güvenli yaşam mekanları inşa etmek ve depremlerin hasarlarını en aza
indirgemek için yerbilimleri bilimsel veri tabanını kullanılarak çeşitli çalışmalar
yapılmıştır. Bu çalışmalar, esas olarak eğim analizleri ve yoğun jeolojik
araştırmalar üzerine temellenir. Eğim analizleri için yükseklik veri zemini
kullanarak Arcview, Arcinfo, Surfer gibi CBS (Coğrafik Bilgi Sistemi) gibi
programlardan yararlandık. Eğimler, “Arcview”un 3-boyutlu (3D) menüsü
kullanılarak, sınıflandırılmış (dereceli olarak) ve yüzdeye çevrilmiştir. Buna ek
olarak, jeolojik veriler (sondajlar, litoloji, tektonik unsurlar, jeoteknik
parametreler vb.) olarak sayısal ortamda işlenmiştir. Bu yerleşime uygunluk
haritaları daha sonra eğimlerle jeolojik veriler kesiştirilerilmesiyle (intersection)
elde edilmiştir. Yerleşime uygunluk haritaları, dört grupta sınıflandırılmıştır:
I: Yerleşime Uygun Alanlar, II: Önemli Alanlar, III: Ayrıntılı Jeoteknik Etüt
Gerektiren Alanlar, IV: Yerleşime Uygun Olmayan Alanlar
Antik ve günlük dolgular ile alüvyon alanlarda eğim analizleri hesaplanmamıştır.
Bununla birlikte, bu alanlar ayrışma ve heyelan, kaya kayması, kaya düşmesi vb.
yerleşim bakımından değerlendirilmiştir. CBS programları, yerleşime uygunluk
haritalarının analizlerinin daha hızlı yapılması ve de diğer yapı unsurları ( binalar,
yollar, köprüler vs.) ile karşılaştırılması gibi kolaylıklar sağlamıştır. CBS
kullanılarak üretilen yerleşime uygunluk haritaları şehir geliştirme planlama
çalışmaları için önemli ve yararlıdır.
267
27. DEFORMABILITY OF ROCKS
Deformability means the capacity of rock to strain under applied loads or in
response to unloads on excavation. The strains in rock concern engineering even
when there is little risk of rock failure because locally large rock displacements can
raise stresses within structures. For example, a dam seated astride varying rock
types having dissimilar deformability properties will develop shear and diagonal
tension stresses by virtue of the unequal deflections of the foundation. The dam can
be structured to handle these deflection tendencies if the properties of the rock
are known and if the variation of properties within the foundation are
determined. Furthermore, in mass concrete structures like gravity dams, the
deformability of the rock also relates to thermal stresses in the concrete, which
are calculated by the product of a thermal expansion coefficient, a temperature
change, and a deformability term.
There are many situations in which rock displacements should be calculated. To
design pressure tunnels, one should know the expansion of the lining under
operating pressure, as well as the amount of recovery when the pressure is lowered.
The same is true of arch dams pressing against their abutments. Tall buildings on
rock may transmit sufficient load to their foundations that rock settlement
becomes significant for design. For long-span, pre-stressed roof structures and
bridges anchorages in rock, structures pushing against rock, or gravity blocks
seated on rock, knowledge of the rock displacements and rotations is basic to
design details. And for any excavation that is monitored, the expectable
displacements should be calculated to provide a framework with which to
interpret the measurements.
27. KAYALARIN ŞEKİL DEĞİŞTİREBİLİRLİĞİ
Şekil değiştirebilirlik uygulanan yüklere veya kazılardaki yük boşalımına tepki olarak
kayacın gerilme kapasitesini ifade eder. Kayadaki birim deformasyonlar çok küçük
yenilme riskinin olduğu durumlarda bile mühendisliği ilgilendirir çünkü kayaçtaki lokal ve
büyük yerdeğiştirmeler, yapıların içindeki gerilmeleri önemli ölçüde arttırabilir. Örneğin
birbirinden farklı cins ve şekil değiştirebilirliğe sahip kayalar üzerine oturan bir barajda,
temeldeki farklı oturmalardan dolayı makaslama ve diyagonal çekme gerilmeleri
gelişecektir. Kayaların bu oturma özellikleri ve temeldeki özelliklerin nasıl değiştiği
biliniyorsa, baraj yapısı bu oturma eğilimini giderecek şekilde inşa edilebilir. Beton
gövdeli ağırlık barajlarında kayanın şekil değiştirebilirliği, beton içindeki termal genleşme
katsayısı, sıcaklık değişimi ve şekil değiştirebilirlik terimlerinin çarpımıyla elde edilen
termal gerilmeleri etkileyebilir.
Kayadaki şekil değiştirmenin hesaplanmasını gerektiren pek çok değişik durum söz
konusudur. Basınç tünellerinin tasarımında, uygulama basıncı altında kaplamanın genleşme
derecesi ve aynı zamanda basınç azaltıldığı zaman eski haline dönme derecesi bilinmelidir.
Aynı durum kendi abartmalarına basınç uygulayan kemer barajlar için de geçerlidir. Kaya
üzerindeki çok yüksek binalar vasıtasıyla temele iletilen yük bazen o derece büyük olur ki,
tasarımda ister istemez kayada oturma hesapları da göz önüne alınır. Kayaya ait
yerdeğiştirme ve rotasyon bilgileri, uzun açıklıklı – ön gerdirmeli tavan yapıları ve
köprüler, kayadaki ankrajlar, kayaya yaslanan yapılar veya kaya üzerindeki gravite blokları
için ayrıntıların tasarımında temel teşkil eder. Kazılırken gözlenen yapılarda, ölçümlerin
yorumlanmasına kolaylık sağlaması açısından, beklenen yerdeğiştirmeler hesaplanmalıdır.
268
28. GRANITES FROM PAST TO PRESENT (EVOLUTION OF THE GRANITE
CONCEPTS)
Granite covers a wide spectrum of rocks, and is well known from ancient times.
Nearly 90% of plutonic rocks within the continental crust are made of granites. This
signifies critical role of granitic rocks in making the continental crust and its
development.
In many granite bodies their magmatic origin is evident, because they display many
aspects in favour of being derivative; some show transition to volcanic associations.
In addition to the shallow level granites there are also deep-seated granites. Their
origin has long been controversial and this problem is known as “the granite
controversy” which covers the following major issues;
* Granite-time relation
* Granite-depth relation
* Granite-tectonic environment relation lately two lines of evidences have shed light
on these problems, which are;
- The data derived from the experimental studies, and
- The plate tectonic concept
The experimental studies include petrographical works, mineral stability studies and
the works focused on rheological properties of granitic magmas.
The plate tectonics provided clues to understand about relationship between plate
motions; plate boundaries and plate interiors and development of various magmas of
distinctly different compositions.
28. DÜNDEN BUGÜNE GRANİT (GRANİT KAVRAMININ EVRİMİ)
Granit, ilk çağlardan beri tanınan ve çok geniş bir yelpaze oluşturan kayaçlardır. Kıta
kabuğunda yer alan plütonik kayaçların yaklaşık %90’ı granitlerdir. Bu granitik kayaçların
kıta kabuğunun oluşumu ve gelişmesindeki kritik önemi ifade eder.
Granit gövdelerinin çoğunda bu topluluğun magmatik kökeni ortadadır; çünkü yüksek
sıcaklıkta magma eriyiğinden katılaşarak oluştuklarını gösteren birçok özellik sergilerler;
bazılarıda volkanik birliklere geçişi gösterir.
Sığ derinliklere sokulmuş granitlerin yanısıra, kabukta derinlerde yerleşmiş granitler de
vardır. Bunların kökeni sorunu yerbilimlerini çok uzun süreler işgal etmiş ve önemli bir
tartışma konusu olmuştur. “Granit tartışması” olarak bilinen;
* Granit-Zaman
* Granit-Derinlik
* Granit-Mekan
ilişkilerini ilgilendiren bu sorunlara, başlıca iki kaynaktan sağlanan veriler son yıllarda
önemli derecede ışık tutmuştur. Bunlar;
1. Deneysel çalışmalar ve
2. Levha tektoniği kuramıdır.
Deneysel çalışmalar, granit sistemini içeren petrografi çalışmaları, mineral duraylılık
incelemeleri ve granitik magmaların reolojik özelliklerine odaklanan çalışmaları
kapsamaktadır.
Levha tektoniği kuramı, levha hareketlerinin, levha sınırları, levha içi, ve çeşitli
magmaların belirgin bir şekilde farklı bileşimlerde gelişmeleri ile arasındaki ilişkiyi anlama
konusunda ipuçları sunmuştur.
269
29. LOCAL AUTHORITIES’ LOOK OVER EARTHQUAKES
Many countries in the world are located in earthquake zones, some of these
countries are undeveloped and others are developed. Many countries, except
Turkiye have prepared serious plans to earthquake risks and the number of
such studies has gradually increased. Turkiye resembles China in the
number of settlements located along earthquake zones and in their weak uses
of developing earthquake resistant buildings. However, in China there has
been a lesser number of the deaths due to actions taken for earthquakes.
Also, for developed countries, plans to reduce damages of earthquakes are
becoming widespread as is the use of earthquake resistant buildings. Most
people are familiar with Japan’s earthqake successes. In Turkiye, most
urban areas are located in earthquakes zones. “Ground and Earthquake
Resarch Units” must be organized within the bodies of responsible local
authorities for urbanization and housing applications in cities. These units
have to prepare basic data bases related to ground and earthquakes because
of having different scaled developmental plans. Also, studies of microzoning
need to be done because of the kinds of effects that can be caused in
settlement areas due to expected earthquakes.
29. YEREL YÖNETİMLERİN DEPREME BAKIŞI
Dünyada çok sayıda ülke, deprem kuşaklarında yeralmaktadır, bu ülkelerin bir
kısmı az gelişmiş, bir kısmı ise gelişmiştir. Türkiye gibi birkaç ülke kenara
bırakılırsa hepsinde de depremlere karşı çok ciddi çalışmalar yapılmakta ve bu
çalışmaların hızı giderek artmaktadır. Çok yoğun yerleşim yerlerinin deprem
bölgeleri üzerinde oluşu ve yapıların depreme dayanıklılığının az oluşu ile
Türkiye Çin’e çok benzerlik göstermektedir. Fakat, Çin’de deprem sorununun
daha ciddi ele alınışından dolayı bazı depremlerin doğurabileceği insan kaybı en
az düzeye indirgenmiştir. Gelişmiş ülkeler, depreme dayanıklı yapıları
yaygınlaştırarak deprem zararlarını azaltmayı planlamaktadırlar. Japonya’nın
depremle ilgili başarıları herkes tarafından bilinmektedir. Türkiyede,
kentleşmenin çoğu deprem bölgesinde yeralmaktadır. Şehirlerde, kentleşme ve
imar uygulamaları için sorumlu yerel yönetimlerin bünyelerinde “Zemin ve
Deprem İnceleme Bölümleri” kurulmalıdır. Çeşitli ölçekteki imar planları için
zemine ve depreme ilişkin temel alt bilgileri bu birim tarafından hazırlanmalıdır.
Ayrıca, gelecek depremlerin yerleşim alanlarında ne tür etkiler yapacağını
önceden belirlemek amacıyla mikrobölgeleme çalışmaları yapılmalıdır.
270
30. COST OF GROUND INVESTIGATION
The extent and cost of ground investigations vary enormously depending on the nature of the project and
the local complexity and/or difficulties of the ground conditions.
Expressed as percentages of project costs, the tabulated guideline figures illustrate the contrast between
project types but cannot show the contrasts due to differing ground conditions.
Typical Ground Investigation Costs
Project
% Total Costs
% Foundation Costs
Buildings
0,05-0,2
0,5-2
Roads
0,2-1,5
1-5
Dams
1-3
1-5
The principle of any ground investigation has to be that it is continued until the ground conditions are
known and understood well enough for the civil engineering work to proceed safely. This principle can and
should be applied almost regardless of cost-even a doubling of the site investigation budget will generally
add < 1% to the project cost – but after an inadequate ground investigation, unforeseen ground conditions
can, and frequently do, raise project costs by 10% or more.
Some recent statistics from Britain clearly demonstrate the importance of adequate ground investigation:
- One third of construction projects are delayed by ground problems.
- Unforeseen ground conditions are the main cause of piling claims.
- Half of over-tender costs on road projects are due to inadequate ground investigation or poor
interpretation of the data.
Savings on the ground investigation budget generally prove to be false economies.
You pay for a ground investigation whether you have one or not.
30. TEMEL ARAŞTIRMALARININ MALİYETİ
Temel araştırmalarının kapsamı ve maliyetinin neredeyse tamamı projenin doğasına ve yer koşullarının yersel
karmaşıklığına ve/veya güçlüklerine bağlıdır.
Aşağıda tablo halinde ve proje maliyetinin yüzdesi cinsinden verilen rakamlar proje tipleri arasındaki farklılıkları
ortaya koymakla birlikte, farklı zemin koşullarında ileri gelen tezatları gösterememektedir.
Tipik Temel Araştırması Maliyetleri
Proje
% Toplam Maliyetler
% Temel Maliyetleri
Binalar
0,05-0,2
0,5-2
Yollar
0,2-1,5
1-5
Barajlar
1-3
1-5
Herhangi bir temel araştırmasının ilkesi, yer koşulları bilinene ve inşaat mühendisliği işinin güvenli bir şekilde
ilerlemesi için yeterince iyi anlaşılmasına kadar temel araştırmasının devam etmesi gerektiğidir. Maliyet ne olursa
olsun bu ilke uygulanabilir ve uygulanmalıdır. (saha incelemesi bütçesi iki katına çıksa bile, proje maliyetindeki
yeri genellikle %1’ in altındadır); ancak yetersiz bir temel araştırmasından sonra, önceden ortaya konmamış yer
koşulları proje maliyetlerini % 10 veya daha fazla oranda arttırabilmektedir.
İngiltere’de yakın geçmişte yapılan bazı istatiksel değerlendirmeler yeterli temel araştırmasının önemini açık bir
şekilde ortaya koymaktadır.
- İnşaat projelerinin üçte biri temel problemlerinden dolayı gecikmeli olarak gerçekleşmektedir.
- Kazık gerektiren durumların ana sebebi, önceden belirlenememiş yer koşullarıdır.
- Yol projelerindeki fazla ödemelerin yarısı yetersiz saha incelemeleri veya verilerin kötü yorumlanmasından
dolayıdır.
Temel araştırma bütçesinden yapılan kesintilerin genellikle ekonomik açıdan yanlış olduğu görülmektedir.
İster yapılsın, ister yapılmasın bir temel araştırmasının bedelini ödersiniz.
271
31. SEISMICITY AND SEISMIC SOURCES (FAULTS) OF MARMARA REGION
The Marmara region is the area delimited by approximately east longitudes
of 26° to 31° and north latitudes of 40° to 41°.30’. It is shaped by a number of
structural highlands and basins such as the Kocaeli, Strandja, Rhodope,
Ganos, Gelibolu, Kapıdağ, Uludağ and Armutlu blocks and the intervening
fault-controlled basins to sea ways, namely the Izmit-Sapanca, Adapazarı,
Geyve, İznik, Gemlik, İnegöl, Bursa, Saros and Ergene basins, the Sea of
Marmara itself, and the Dardanelles to Bosphorus.
Seismicity of the Marmara region is relatively very high as indicated by both
the historical and recent (instrumental period) devastative earthquakes. 18
historical earthquakes with intensities of IX to X in the period of 29 AD to
1894, and 13 recent earthquakes with magnitudes of 6.1 to 7.4 in the period
of 1912 to 1999 occurred in the Marmara region. These statistical values
correspond to the occurrence of an approximately 1/100 years historical and
1/7 years recent destructive earthquakes in the Marmara region. This high
rate of seismicity has a critical importance for the earthquake hazard in the
Marmara region, because approximately 1 to fourth of Turkiye’s population
and most of industrial centers are included in this region.
Two contemporaneous neotectonic regimes and related structures are
responsible from the high seismicity and earthquake hazard in the Marmara
region. These are the strike-slip and extensional neotectonic regimes
characterized by a right lateral strike-slip fault system, namely the western
section of the North Anatolian Fault System (NAFS), and an oblique-slip
normal fault zone, respectively. In the Marmara region, the NAFS consists of
two sub-fault systems, the South Marmara sub-fault system (SMSFS) and the
North Marmara sub-fault system (NMSFS). The SMSFS consists of the
Yenice-Gönen, Sarıköy-Aşağı İnova, Edincik-Denizkent and Geyve-İznik
right lateral strike-slip fault zones. The NMSFS consists of the Ganos,
Işıklar, North Marmara, Adalar, Hendek-Yığılca, Gölcük-Akyazı and
Karapürçek-Sapanca fault zones. The Bursa section of the Marmara region
is mostly under the influence of extensional neotectonic regime and related
oblique-slip normal faults comprising the İnönü-Eskişehir and Bursa fault
zones (BFZ).
In both historical and instrumental periods, various fault segments
comprising both the NMSFS to SMSFS and the BFZ reactivated and resulted
in large devastative earthquakes. Some of these active fault segments are in
the nature of short–term (39-151 years) seismic gaps, while some others in
the long-term (246-587 years) seismic gaps. Among the active fault segments
with long-term seismic gaps, the İzmit, Yeşilköy, Kumburgaz, Central
Marmara, Naimköy, Işıklar, Evreşe, Denizkent, Edincik, Sarıköy-Aşağı
İnova, Bandırma, Yenice, Boğazköy, Gençali, Gemlik, Narlıca, Çamdibi,
Mekece-Geyve, Demirtaş and Soğukpınar fault segments can be mentioned.
All of these fault segments are capable to produce large and ruined
earthquakes, i.e., they will be sources of near future earthquakes in the
Marmara region.
272
31.MARMARA BÖLGESİNİN DEPREMSELLİĞİ ve DEPREM KAYNAKLARI
(FAYLAR)
Marmara Bölgesi yaklaşık olarak 26°-31° doğu boylamları ve 40°-41°.30’ kuzey
enlemleri ile sınırlanan alandır. Bu alan çok sayıda Kocaeli, Istıranca, Rodop,
Ganos, Gelibolu yarımadası, Kapıdağ, Uludağ ve Armutlu blokları gibi yapısal
yükselti ve bu yükseltiler arasında kalan İzmit-Sapanca, Adapazarı, Geyve, İznik,
Gemlik, İnegöl, Bursa, Saros, Ergene ve Marmara Denizi ile İstanbul ve
Çanakkale boğazları gibi fay denetimli havzalar ile şekillenir.
Gerek tarihsel, gerekse güncel (aletsel dönem) depremlerin göstermiş olduğu gibi
Marmara bölgesinin depremselliği nispeten çok yüksektir. Marmara bölgesinde,
milattan sonra 29 ve 1894 yılları arasında şiddeti IX ve X arasında değişen 18
tarihsel; 1912 ve 1999 yılları arasında ise büyüklüğü 6.1 ile 7.4 arasında değişen
13 adet güncel yıkıcı deprem yaşanmıştır. Bu istatiksel veriler, Marmara
bölgesinde her yüz yılda bir tarihsel ve her yedi yılda bir de güncel yıkıcı
depremin oluştuğunu işaret etmektedir. Bu denli yüksek sismik etkinlik, Marmara
bölgesindeki deprem tehlikesi için kritik öneme sahiptir, çünkü, Türkiye
nüfusunun dörte biri ve sanayi merkezlerinin çoğunluğu Marmara bölgesinde
yeralır.
Marmara bölgesindeki yüksek deprem etkinliği ve deprem tehlikesinden, eş
zamanlı olarak etkinlik gösteren iki neotektonik rejim ve bu rejimleri karakterize
eden faylar sorumludur. Bu rejimler sırayla, sağ yanal doğrultu atımlı bir fay
sistemi olan Kuzey Anadolu Fay Sistemi’nin (KAFS) batı kesimi ve verev atımlı
normal faylarla karakterize edilen doğrultu atımlı neotektonik rejim ve genişleme
türü neotektonik rejimdir. Marmara bölgesinde, KAFS iki alt fay sistemiyle temsil
edilir ki bunlar Güney Marmara alt fay sistemi (GMAFS) ve Kuzey Marmara alt
fay sistemidir (KMAFS). GMAFS başlıca Yenice-Gönen, Sarıköy-Aşağı İnova,
Edincik-Denizkent ve Geyve-İznik fay zonlarından; KMAFS ise Ganos, Işıklar,
Kuzey Marmara, Adalar, Hendek-Yığılca, Gölcük-Akyazı ve KarapürçekSapanca fay zonlarından oluşur. Marmara bölgesinin Bursa kesimi çoğunlukla
genişleme türü neotektonik rejimin ve bu rejim ile ilgili İnönü-Eskişehir ve Bursa
fay zonları olan (İEFZ, BFZ) normal fayların etkisi altındadır. Bunlar:
Gerek tarihsel, gerekse aletsel dönemde, Güney ve Kuzey Marmara alt fay
sistemleri ile Bursa fay zonunu oluşturan çeşitli fay segmentleri etkinlik kazanmış
ve büyük yıkıcı depremler üretmiştir. Bu aktif fay segmentlerinin bazıları kısa
süreli (39-151 yıldır), diğer bazıları ise uzun süreli (246-587 yıldır) sismik boşluk
özelliği taşımaktadır. Uzun süreli sismik boşluk özelliğindeki aktif fay
segmentleri arasında İzmit, Yeşilköy, Kumburgaz, Orta Marmara, Naimköy,
Işıklar, Evreşe, Denizkent, Edincik, Sarıköy-Aşağıinova, Bandırma, Yenice,
Boğazköy, Gençali, Gemlik, Narlıca, Çamdibi, Mekece-Geyve, Demirtaş ve
Soğukpınar fay segmentleri sayılabilir. Bütün bu fay segmentleri yıkıma yol açan
büyük deprem yaratma potansiyeline sahiptir, başka bir deyişle, bu faylar,
Marmara bölgesinde yakın gelecekte olacak yıkıcı depremlerin kaynağıdır.
273
32. GEOARCHEOLOGY - APPLIED GEOSCIENCES IN ARCHEOLOGY
Man started to change and influence his environment immediately after he
settled down. Before the sedentary way of life he was a hunter and gatherer.
Approximately 12 – 15.000 BP he founded first settlements in Anatolia and
the Near East and left nomadic way of life. He began to domesticate animals
and cultivate different wild plants. During this development the human
population grew; so grew its need of new pasture land. About 10.000 BP the
knowledge of pyrotechnology advanced; the first “metallurgical cultures”
appeared. Production and consumption started to increase rapidly. In the 3 rd
millennium BC an extensive manufacturing / let us call it a kind of
industrialization appeared in Anatolia, Mesopotamia, Syria and Egypt. At
the some trade centres a kind of mass production started; Products were
traded /distributed to the whole Near East. Big cities with defence walls and
trade centres were established besides villages. The increased populations
needed new areas and regions to immigrate. These developments urged the
need for new energy resources. Forests started to be eroded, the vegetation
changed. The first environmental problems arised that way. Waste products
and industry trash, ore pits, quarries, new roads and dams, irrigation
systems and channels changed the natural environment and caused
anthropogenic conditions.
Searching suitable areas to settle down human beings first checked the
environmental conditions. Vegetation, climate, natural resources, hydrology
and humidity conditions, capability for a good agriculture and geographic
conditions are some of the important aspects for founding new settlements. It
is necessary to know about the environmental conditions for investigating
cultural history. Applied geosciences support archeology to find the missing
links when investigating the past. Geological structure, underground water
systems, ore deposits, stating the grade of the erosion and reasons for the
change of the former natural environment into the present situation can only
be investigated with interdisciplinary projects and with the help of the
applied geosciences. These can be subsumed as “geoarcheology”.
Geoarcheology tries to solve some specific problems of archeology with the
help of geosciences like geology, mineralogy, geophysics and geography.
274
32. JEOARKEOLOJİ – ARKEOLOJİDE YERBİLİMSEL ÇALIŞMALAR
İnsanoğlu yerleşik düzene geçtikten sonra çevresini değiştirmeye ve etkilemeye
başlamıştır. İnsan yerleşik hayata geçmeden önce avcı ve toplayıcıydı.
Günümüzden yaklaşık 12-15.000 yıl önce Anadolu ve .Yakın Doğuda yerleşik
düzene geçerek ilk yerleşim yerlerini oluşturmuştur. Yabani hayvanları
evcilleştirmeye ve değişik vahşi bitkileri yetiştirmeye başlamıştır. Bu gelişme
boyunca, insan nüfusu artmıştır; böylece tarımsal nitelikli araziye gereksinimi
artmıştır. Günümüzden 10.000 yıl kadar önce piroteknolojinin uygulanmaya
başlamasıyla, madenci kültürler ortaya çıkmıştır. M.Ö. 3. binlerden itibaren
Anadolu, Mezopotamya, Suriye, Mısır ve komsu bölgelerde kapsamlı üretim,
bunu bir tür endüstrileşme olarak adlandıralım, ortaya çıkmıştır. İşletme
merkezlerinde seri üretim yapılmış ve tüm Yakın Doğuda pazarlanmıştır.
Köylerin yanında surlarla korunan büyük kentler ve ticaret merkezleri
kurulmuştur. Artan nüfuslar göç etmek için yeni alanlar ve bölgeleri ihtiyacı
doğurmuştur. Bu gelişmeler yeni enerji kaynakları ihtiyacını doğurmuştur.
Ormanlar kesilmeye başlanmış, bitki örtüsü değişmiştir. İlk çevre sorunları bu
şekilde baş göstermiştir. Atık ürünler, sanayi atığı, maden çukurları, maden ve taş
ocakları, yeni yollar ve barajlar, sulama sistemleri ve kanalları, doğal çevreyi
değiştirmiş ve antropojen ortamları oluşturmuştur.
İnsanoğlu yerleşeceği bölgeyi seçerken, ilk etapda doğal şartların uygunluğuna
bakmışlardır. Zira bölgenin bitki örtüsü, iklim şartları, doğal kaynakları, hidroloji
ve nem koşulları, tarıma elverişliliği, ve coğrafi koşulları yeni yerleşim yerleri
bulmada önemli etkenlerdir. Bu bakımdan bir bölgenin kültür tarihini araştırmak
için, çevresel koşulları da bilmek gereklidir. Uygulamalı yerbilimleri arkeolojiyi
geçmişi araştırırken kayıp bağlantıları bulma konusunda destekler. Jeolojik yapı,
yeraltı su sistemleri, maden yatakları, erozyon derecesinin tesbiti ve eski doğal
ortamdan bugünkü ortama geçiş ancak disiplinler arası projeler kapsamında ve
uygulamalı yerbilimlerle araştırılabilir. Bunlar “Jeoarkeoloji” kavramı altında
toplanabilir. Jeoarkeoloji, arkeolojiye has bazı problemleri jeoloji, mineraloji,
jeofizik, ve coğrafya gibi yerbilimlerinin yardımıyla çözmeye çalışır.
275
33. MASS EXTINCTION IN GEOLOGICAL TIME AND CONDITIONS
FOR EXTINCTION IN PRESENT TIME
Mass extinction is determined by sudden disappearance of many of the
existing species either in a single stratigraphical horizon or in a very narrow
stratigraphical interval and by observation of this situation independently
from horizontal-vertical facies changes. Of Earth’s 4,6 billion year of age, a
total of 17 mass extinction cases has been recorded out of 600 million years of
geological history. This number rises to 83 when local mass extinction cases
are included. Of the whole mass extinction cases, two of them which indicate
primary time - secondary time - tertiary time boundary are very widespread.
The first mass extinction is closely related with plate tectonics. That the
Earth’s paleogeography was changed from a single continent (Panges)-single
ocean (Panthalassa) form to north-side continents (Aurasia) and south-side
continents (Gondwana) with the Tethys sea between them brought about the
extinction of living things due to their inability in adapting to
neogeographical conditions. This situation is reacted normally.
Because the Earth’s paleocography was already shaped in similar manner to
that of the present time and there was no global tectonic event, the second
mass extinction is independent from plate tectonics. Towards clarifying the
second mass extinction, the most widely accepted theories have been the
“Impact Theory” and “Intense Eruptive Volcanic Activity”. Whichever
theory is accepted, the major causes that had led to mass extinction of living
things are as follows: changes in climate and flora, breaking of food chain,
heat, volcanism which had caused acid rain and exhaustion of ozone,
underbalanced O2/CO2 ratio in air and sea, regression, changes in salinity
and heat of sea, pH increase on the surface of sea and changes in alkalinity,
cosmic radiation, ultraviolet radiation, periodical galactic events, increase in
concentration of poisonous trace elements, comet or some large meteorid
impacts, biological stress due to changes in the Earth’s magnetic field,
sensitivity to environmental variation, inability in neutralizing environmental
variation or insufficiency in adapting to environmental variation.
The cause of mass extinction designated with fossil data in geological time is
the biological stress conditions which were originated from environmental
variation. A great majority at the conditions, which is the price of being
industrialized community, exists unchanged at the present time.
When, of the mass extinction theories, the undervalued “evolutionary
causes” theory is studied, it is revealed that bells are ringing for human race.
Because the vanishing form has always been the dominant form that
damages the biological variety by seizing the right of other living things by
violence. And the geological history is full of the examples of this situation.
276
33. JEOLOJİK ZAMANDA TOPLU YOKOLMA VE GÜNCEL YOKOLMA
KOŞULLARI
Toplu yokolma, var olan türlerin çoğunun tek bir stratigrafik horizonda veya çok
dar bir stratigrafik arada aniden yokolmasıyla ve bu durumun yatay-düşey fasiyes
değişimlerinden bağımsız izlenebilmesiyle belirlenir. 4.6. milyar yıl yaşındaki
dünyanın 600 milyon yıllık jeoloji tarihinde kayda değer 17 toplu yokolma tespit
edilmiştir. Bu rakam yerel toplu yokolmalarla bu sayı 83’e çıkar. Bu toplu
yokolmalardan, Birinci Zaman - İkinci Zaman - Üçüncü Zaman sınırını veren iki
tanesi çok büyük ölçektedir.
1. büyük toplu yokolma, levha tektoniği ile yakından ilişkilidir. Dünya
paleocoğrafyasının Tek kıtadan (Pangea), Tek okyanusdan (Panthalassa); arada
Tetis denizinin açılmasıyla Kuzey kıtaları (Aurasia) ve Güney kıtaları
(Gondwana) olarak düzenlenmesinde, yeni coğrafi koşullara ayak uyduramayan
canlıların yokolması olağan karşılanır.
2. büyük toplu yokolma ise; Yer paleocoğrafyasının hemen hemen günceldekine
yakın şekillenmiş oluşu ve küresel tektonik olayların olmaması nedeniyle, levha
hareketlerinden bağımsızdır. Bu toplu yokolmayı açıklamak üzere ileri sürülen
kuramlardan en çok kabul görenleri “Çarpma Kuramı” ve “Yoğun Püskürük
Volkanik Hareketler” kuramları oldu. Hangi kuram kabul edilirse edilsin,
canlıların yokolmalarının temel nedenleri iklim-bitki örtüsü değişikliği, besin
zincirinin kırılması, sıcaklık, volkanizma ve bunun sonucu olarak asit yağmurları
ve ozonun tükenmesi, okyanus ve atmosferde O2/CO2 dengesinin bozulması
regresyon-transgresyon, denizsuyu tuzluluk ve sıcaklığındaki değişimler, okyanus
yüzeyindeki pH artması ve alkalinitedeki değişimler, kozmik radyasyon,
ultraviole ışın radyasyonu, periyodik galaktik olaylar, zehirleyici iz element
konsatrasyonundaki yükselme, kuyruklu yıldız veya büyük boyda birkaç
meteoritin düşmesi, yeryuvarının manyetik alanının değişmesi gibi herhangi bir
çevresel değişiklikle biyolojik strese girmeleri, çevresel değişikliğe karşı
gösterdikleri duyarlılık, çevresel değişikliği etkisiz hale getiremeyişleri veya
uyum sağlayamayışları veya uyum yetersizlikleridir.
Jeoloji tarihinin fosil kayıtlarla belirlenen toplu yokolmalarının nedeni olan
çevresel değişiklikler ve biyolojik stres koşullarından pek çoğu, sanayileşmiş
toplum olmanın bedeli günümüzde de aynen mevcuttur.
Toplu yokolma kuramlarından, hep gözardı edilen evrimsel nedenler
incelendiğinde, insan için tehlike çanlarının çaldığı ortaya çıkmıştır. Çünkü, yok
olan formlar her zaman diğer canlıların yaşam haklarını şiddet yoluyla gaspederek
biyolojik çeşitliliğe zarar veren baskın formlar olmuştur. Ve, jeoloji tarihi bu
durumun örnekleriyle doludur.
277
34. FAULTS
While the theory of plate tectonics generally assigns the relative movement of plates to one of the
three preceding types of plate boundaries, examination on a smaller scale reveals that the movement
at a particular location can be quite complicated. In some regions, plate boundaries are distinct and
easy to identify, while in others they may be spread out with the edges of plates broken to form
smaller platelets or microplates trapped between the larger plates. Locally, the movement between
two portions of the crust will occur on new or preexisting offsets in the geologic structure of the crust
known as faults.
Faults may range in length from several meters to hundreds of kilometers and extend from the
ground surface to depths of several tens of kilometers. Their presence may be obvious, as reflected in
surficial topography, or they may be very difficult to detect. The presence of a fault does not
necessarily mean that earthquakes can be expected; movement can occur aseismically, or the fault
may be inactive. The lack of observable surficial faulting, on the other hand, does not imply that
earthquakes cannot occur; in fact, fault rupture does not reach the Earth’s surface in most
earthquakes.
Fault Geometry
Standard geologic notation is used to describe the orientation of a fault in space. While the surface of
a large fault may be irregular, it can usually be approximated, at least over short distances, as a
plane. The orientation of the fault plane is described by its strike and dip. The strike of a fault is the
horizontal line produced by the intersection of the fault plane and a horizontal plane. The azimuth of
the strike (e.g., N60oE) is used to describe the orientation of the fault with respect to due north. The
downward slope of the fault plane and horizontal plane measured perpendicular to the strike. A
vertical fault would have a dip angle of 90o.
Fault Movement
The type of movement occurring on a fault is usually reduced to components in the directions of the
strike and dip. While some movement in both directions is inevitable, movement in one direction or
the other will usually predominate.
Dip Slip Movement
Fault movements that occur primarily in the direction of the dip (or perpendicular to the strike) is
referred to as dip slip movement. There are different types of dip slip movements, classified
according to the direction of movement and the dip angle of the fault. Normal faults occur when the
horizontal component of dip slip movement is extensional and when the material above the inclined
fault (sometimes referred to as the hanging wall) moves downward relative to the material below the
fault (the foot wall). Normal faulting is generally associated with tensile stresses in the crust and
results in a horizontal lengthening of the crust. When the horizontal component of dip slip movement
is compressional and the material above the fault moves upward relative to the material below the
fault, reverse faulting is said to have occurred. Movement on reverse faults results in a horizontal
shortening of the crust. A special type of reverse fault is a thrust fault, which occurs when the fault
plane has a small dip angle.
Strike Slip Movement
Fault movement occuring parallel to the strike is called strike-slip movement. Strike-slip faults are
usually nearly vertical and can produce large movements. Strike-slip faults are further categorized
by the relative direction of movement of the materials on either side of the fault. An observer
standing near a right lateral strike-slip fault would observe the ground on the other side of the fault
moving to the right. Similarly, an observer adjacent to a left lateral strike-slip fault would observe
the material on the other side moving to the left.
Oblique fault movement (i.e., movement with both dip-slip and strike-slip components) often occurs.
278
34. FAYLAR
Levha tektoniği teorisi levhaların göreceli hareketini genellikle üç çeşit levha sınırlarının önce
gelen tiplerinden biri ile açıklarken daha küçük ölçekte yapılan incelemeler belirli bir
lokasyondaki hareketin oldukça karmaşık olabileceğini göstermektedir. Levha sınırları bazı
bölgelerde gayet belirgin ve teşhisleri de kolay iken, bazı levha sınırları kırıklı ve çok parçalı;
daha büyük levhalar arasında hapsolmuş levhacık veya mikro-levhacıklardan oluşmuş
şekildedir. Yerel olarak kabuğun iki bölümü arasındaki hareket, kabuğun jeolojik yapısı
içerisinde fay olarak bilinen ve daha önceden mevcut olan veya yeni bir ötelenme hattı boyunca
gelişmektedir.
Fayların uzunluğu, birkaç metreden yüzlerce kilometreye kadar değişebilir ve derinlikleri de yer
yüzeyinden onlarca km derinliklere kadar uzanabilir. Fayların varlığı bazen topografik
sarplıklardan kolaylıkla anlaşılabilirken, teşhis edilmeleri bazen çok zor olabilmektedir. Bir
yerde fayın olması ille de orada deprem olacağı anlamına gelmemelidir; hareket asismik olarak
da meydana gelebilir veya fay ölü bir fay olabilir. Diğer taraftan, yüzeyde fay emaresi
bulunmayan bir bölgede deprem olmayacağı düşünülmemelidir; çoğu depremlerdeki fay
hareketleri yüzey kırığı oluşturmamaktadır.
Fay Geometrisi
Fayın uzaydaki yönelimini tanımlamak için, standart jeolojik notasyon kullanılır. Fay yüzeyi her
ne kadar düzgün olmasa da, en azından kısa mesafede bir düzlem gibi kabul edilebilir. Fay
düzleminin yönelimi fayın doğrultu ve eğimi ile tanımlanır. Bir fayın doğrultusu, fay düzlemi
ile yatay düzlemin arakesitinden oluşan yatay çizgidir. Doğrultunun azimutu (sözgelimi N60 oE)
bir fayın kuzeye göre yönelimini tanımlamada kullanılır. Fay düzleminin eğimi; yönü fayın
doğrultusuna dik olan ve yatay düzlemle fay düzlemi arasındaki açı olan eğim açısı ile
tanımlanır. Düşey bir fayın eğim açısı 90 derecedir.
Fay Hareketi
Bir fay üzerinde oluşan hareketin türü genellikle doğrultu ve eğim yönündeki bileşenlerine
indirgenir. Bazen her iki yönde hareket gelişebilirse de, genellikle iki yönden birindeki hareket
diğerine göre daha baskın olmaktadır.
Eğim Atım Hareketi
Başlıca eğim yönünde (veya doğrultuya dik yönde) gelişen fay hareketine eğim atım hareketi
denir. Hareketin yönüne ve fayın eğim açısına göre üç çeşit eğim atım hareketi vardır. Normal
faylar, eğim atım hareketinin yatay bileşeni genişleme şeklinde olduğu zaman ve eğimli fay
düzlemi üzerindeki malzemenin (tavan bloğunun) fay düzlemi altındaki malzemeye (taban
bloğuna) göre nispeten aşağı doğru hareket ettiği zaman oluşmaktadır. Normal faylanma,
genellikle kabuktaki çekme gerilmeleri ile ilişkilidir ve kabuğun yatay yönde genişlemesine
neden olur. Eğim atım hareketinin yatay bileşeni, sıkışma şeklinde olduğu zaman ve fay
düzlemi üzerindeki malzemenin alttakine göre nispeten yukarı doğru hareket ettiği zaman
oluşan faya ters fay denir. Ters faylar üzerindeki hareketler kabuğun yatay yönde kısalmasına
neden olur. Ters fayın özel bir çeşidi olan bindirme fayı, fay düzlemi eğiminin küçük olduğu
durumda gelişmektedir.
Doğrultu Atımlı Hareket
Doğrultuya paralel şekilde oluşan fay hareketine doğrultu atım hareketi denir. Genellikle
yaklaşık olarak düşey olan doğrultu atımlı faylar çok büyük hareketler üretebilmektedir.
Doğrultu atımlı faylar, fayın iki tarafındaki blokların göreceli hareketine bağlı olarak daha alt
sınıflara ayrılmaktadır. Doğrultu atımlı sağ yönlü bir fayın yakınında duran bir gözlemci, fayın
diğer tarafının sağa doğru hareket ettiğini görecektir. Benzer şekilde, doğrultu atımlı sol yönlü
bir fayın yakınındaki bir gözlemci de, diğer taraftaki bloğun sola doğru hareket ettiğini
görecektir.
Verev fay hareketi de (yani, hareketin hem eğim atım hem de doğrultu atım bileşeninin olduğu
durum) sıkça oluşan türdendir.
279
35. OPHIOLITE TECTONICS
Ophiolites display a wide range of internal structure, pseudostratigraphy, and chemical compositions
indicating their origin in various tectonic settings. Fossil oceanic crust preserved in ophiolites
represents relics of different stages of the Wilson cycle evolution of ancient ocean basins and has been
incorporated into continental margins through collisional and/or accretionary orogenic events.
Oceanic crust developed at mid-ocean ridges or in back-arc basins in the past may have been
consumed entirely, whereas oceanic crust evolved in arc - forearc regions of subduction zone systems
has been entrapped in orogens following collisions of buoyant crust with trenches.
Suprasubduction zone (SSZ) ophiolites in orogenic belts denote oceanic crust generation in
subduction rollback cycles during the closing stages of basins prior to terminal continental collisions.
Collision-induced mantle flow results in subduction rollback and one or more episodes of arc
splitting and basin opening, producing a collage of ‘forearc oceanic lithosphere’. Unusual occurrence
of fertile peridotites and high-Mg andesites in forearc ophiolites is likely to have resulted from the
injection of high-temperature asthenospheric material into the mantle wedge in these rollback cycles.
Tethyan ophiolites in the eastern Mediterranean region range from Ligurian-type ‘continental
margin’ ophiolites to SSZ ophiolites. Continental margin ophiolites consist of Hess-type oceanic crust
with MORB affinities and represent ancient oceanic crust developed in embryonic seaways and pararift basins. Tethyan ophiolites (i.e. Troodos, Kizildag, Oman) generally have Penrose-type oceanic
crust and contain well-developed sheeted dyke complexes developed due to robust magmatic
extension beneath narrow rift zones during their seafloor spreading history. Igneous accretion of
typical Tethyan ophiolites involved upper plate extension and advanced melting of previously
depleted asthenosphere, showing a progressive evolution from MORB-like to IAT to boninitic
(extremely refractory) proto-arc assemblages. Tethyan ophiolites structurally overlie passive
continental margins, microcontinents or island arcs, whose collisions with trenches and attempted
subduction led to induced subduction initiation in the region (via subduction jump and/or flip)
and/or resulted in the formation of intra-continental mountain belts (Alps, Himalayas, Anatolian
orogenic belts). SSZ ophiolite genesis and emplacement during the assembly of large continental
masses overlap with increased production rates of juvenile crust and rapid continental growth.
Cordilleran ophiolites in accretionary-type orogenic belts structurally overlie subduction-accretion
complexes and are incorporated into active continental margins via progressive underthrusting of
oceanic material and/or through ridge-trench interactions. Cordilleran-type ophiolites are commonly
polygenetic, developed on and across a deformed, heterogeneous oceanic basement and may include
fully developed island arc sequences having island arc tholeiite (IAT) to calc-alkaline affinities,
pyroclastic rocks, and felsic differentiates. Prolonged history of subduction with variable polarity
and kinematics may generate nested Cordilleran ophiolites with different ages and chemical
compositions that may have been affected by orogen-parallel wrench faulting due to oblique
convergence. The best examples are seen in the Sierra Nevada Foothills (California), Japan, and the
Philippines. Caribbean ophiolites are composed of dismembered mafic-ultramafic rock assemblages,
including LIP-generated lithologies, and represent fragments of vertically thickened (via plume
activities) oceanic crust with polygenetic histories. LIP ophiolite lithologies reflect high mantle
potential temperatures, suggesting that their first melt may have formed at greater depth than
MORB mantle. These Caribbean-type LIP ophiolites exist in other accretionary-type orogenic belts
(Japan, Far East Russia Pontides) and in the Archean record. Archean greenstone belts may in part
represent fragments of arc-forearc-generated oceanic crust and plume-derived, LIP-type oceanic
crust, analogous to their Phanerozoic counterparts, suggesting that mantle heterogeneity and modern
plate tectonic-like geodynamic processes may have existed prior to 2.5 Ma. Recognition of these
different types of ophiolites in ancient mountain belts and in the Precambrian record can be a useful
tool to distinguish between accretionary and collisional orogens and their mode of continental
growth.
280
35. OFİYOLİT TEKTONİĞİ
Farklı tektonik ortamlarda olusan ofiyolitlerin iç yapıları, stratigrafik dizilimleri, ve kimyasal
kompozisyonları büyük değişiklikler gösterir. Ofiyolitleri oluşturan fosil okyanus kabuğu
eskiden varolan okyanus havzalarının “Wilson döngüsünün” farklı evrelerinde oluşan
tabanlarını temsil eder; bu fosil okyanus kabuğu kalıntıları kıta kenarlarına çarpışma veya
yığışma tektoniği sonucu yerleşmiştir. Okyanus ortası sırtlarda veya ada-yayı ardı havzalarda
oluşan okyanus kabuğu, dalma-batma zonlarında tamamen yitilip mantoya karışırken, ada-yayı
ve ada yayı önü havzalarda oluşan okyanus kabukları kıta-hendek çarpışmaları sırasında kısmen
korunarak dağ silsilelerine eklenmiştir.
Dalma-batma zonlarında gelişen ofiyolitler (SSZ) geçmişte var olan okyanusların kapanma
evrelerinde, kıta-kıta çarpışmasından hemen önce üretilen okyanus kabuğunu temsil eder.
Manto kaması içindeki köşe akımı ve dalma-batma zonunun geriye kayması, ada-yayı içinde ve
ada-yayı önünde tektonik germeye ve magmatizmaya sebep olarak, yeni bir okyanusal
litosferinin oluşmasına yol açar. Ada-yayı önü litosferi içindeki lerzolitik peridotitler ve yüksekMg içeren andezitler, çok yüksek sıcaklıktaki astenosfer malzemesinin manto kaması içine
enjeksiyonu ile gelişir. Doğu Akdeniz bölgesindeki Tetis ofiyolitleri, genelde bu şekilde
gelişmiş dalma-batma zonu ofiyolitleri ve Ligurya-tipi “kıta kenarı ofiyolitleri” ile temsil
olunur. Hess-tipi okyanus kabuğundan oluşan kıta kenarı ofiyolitleri MORB kimyası gösterir ve
genelde çok genç okyanusların ilk gelişme evrelerinde veya kıta-içi riftleşmeyle oluşan ufak
denizlerde gözlenir. Kıbrıs’taki Troodos, Türkiye’deki Kızıldağ ve Umman’daki Semail
ofiyolitleri dalma-batma zonunda gelişmiş Tetis ofiyolitlerinin en güzel örneklerini temsil eder
ve 1972 Penrose Konferansında tanımlanmış olan ideal bir ofiyolit iç yapısı ve stratigrafisi
sergiler. Bu ofiyolitler içinde görülen levha daykları çok dar (~200 m) bir rift zonunda
magmatik gerilme sonucu oluşmuştur. Manto kaması içindeki peridotitlerin aşırı derecede ve
tekrarlanarak ergimeleri sonucu meydana gelen nın oluşturdugu kabuk birimleri MORB'dan
ada-yayı toleitlerine ve yüksek-Mg'lu boninitlere kadar kimyasal geçiş gösterir. Tetis
ofiyolitlerinin yerleşme mekanizmaları genelde pasif kıta kenarları, mikro-kıtalar veya adayaylarının hendeklerle çarpışıp, kısmen batmasıyla gerçekleşir. Bu ofiyolit yerleşmesini takiben
meydana gelen kıta-kıta çarpışması orojenik kuşakların oluşmasına yol açar. Bu nedenle, dalmabatma zonunda gelişen ofiyolitlerin evrimi kıta kabuğunun yanal olarak büyümesinde önemli bir
rol oynar.
Yığışma-tipi orojenik kuşaklarda bulunan Kordiyera ofiyolitleri dalma-batma zonu ve yığışma
prizmasi içinde oluşan litolojik birimlerin üstünde yer alır. Bu ofiyolitlerin aktif kıta kenarlarına
yerleşmesi yığışma prizması tektoniği veya okyanus ortası sırtı-hendek çarpışması ile
gerçeklesir. Kordiyera ofiyolitleri daha önceden deformasyona uğramış, heterojen ve yaşlı bir
okyanus kabuğu üstünde gelişmiş olup, toleitlerden kalkalkalin ve felsik kimyasal bileşimlere
geçen ada-yayı stratigrafisi sergiler. Bu ofiyolitlerin oluşmasında uzun süreli dalma-batma zonu
tektoniğinin ve özellikle değişen dalma-batma zonu yönünün rolü büyüktür. Farklı yaştaki ve
değişik kimyasal bileşimler gösteren ofiyolitler yanal ve düşey tedrici geçişlerle aynı kuşak
içinde bulunabilir, ve hendeğe paralel yanal-atımlı faylarla ötelenebilirler. Kordiyera-tipi
ofiyolitlerin en güzel örnekleri Kaliforniya’daki Sierra Nevada dağlarında, Japonya’da ve
Filipinler’de görülür. Karayipler’de bulunan yığışma-tipi ofiyolitleri de aynı şekilde çok-kökenli
olup, sorguç (plume) tektoniği özelliği gösterir. Bu ofiyolitlerin oluşmasında mantonun derin
kesimlerinde ve yüksek sıcaklıklarda gelişmiş magma önemli rol oynar. Japonya’da, uzak-doğu
Rusya’da, Pontid kuşağında ve Arkeyan yaşlı yeşiltaş kuşakları içinde yığışma tektoniği ile
gelişmiş Karayip-tipi ofiyolitler vardır. Arkeyan yeşiltaş kuşakları içinde korunmuş dalmabatma zonunda oluşan ve sorguç özellikli Karayib-tipi ofiyolitlerin varlığı Arkeyan evreninde
levha tektoniğinin güncel anlamda var olduğuna işaret eder. Orojenik kuşaklarda ve dağ
silsilelerinde bulunan ofiyolitlerin iç yapılarını, kimyasal özellik ve tektonik gelişmelerini
anlamak amacı ile yapılan çalışmalar bu kuşakların (özellikle Prekambriyan yaşlı) jeolojik
evrimlerini ve zaman içinde kıta kabuğunun gelişmesini anlamada çok önemli bir rol oynar.
281
36. THE PHILOSOPHY, LOGIC AND PYSCHOLOGY OF GEOLOGICAL
ENGINEERING EDUCATION
In the last ten years or so, particularly in thh Western Countries, important
developments have taken place in the education of Geological Engineering, as
well as in other engineering disciplines. Courses and activities involving such
subjects as Design, Teamwork, Communication, Ethics, Social Science,
Community Phychology…etc. have attained equal importance as such basic
courses as Mathematics, Physics, Chemistry, Geology, and Engineering
Science.
In parallel to this, a new philosophy has emerged in the form of education:
The “Instructor-Student” relation has changed from its traditional “SellerBuyer” form, into a “Producer-Product” form. In this form the “Buyer”is
the future “Employer” of the Graduate “Product”. Therefore, the
satisfaction of the ultimate user (Employer) of product (Geological
Engineer), as well as the user’s views and wishes, become important
components in shaping of the format of education.
In this new approach, the classical education system of “DescribeDemonstrate-Examine -Mark”, also, falls short of the goal: Complete
assessment and evaluation of all examinations at various levels, analyses of
the reasons for student failures, development of new strategies for achieving
greater student success, are some of the mechanisms that have to be
employed. Furthermore, all this activity has to be continuously repeated and
monitored after each academic session, to improve student success rates in
individual courses as well as in graduation. This form of education is similar
to the running of a well organised and efficiency factory. A factory is built
for the manifacture of a certain product, which is produced using some
particular techniques at particular stages. The product is tested at certain
stages; if not satisfactory, some of the techniques are modified. Once the product
is on the market, customer’s responce and the demand for the product is
monitored. If not satisfactory, reasons for this are analysed, leading to necessary
changes in the manufacturing process. The fair lines above have not been part
of the classical Geological Engineering education, whereas they become
essential parts of the modern approach. Surveys are made at various levels,
and views and reports are gathered from various constituents. Results of the
analyses of these inputs are reflected in the modification of program
objectives, curriculum and course contents, as well instruction methods.
Results of these changes are further monitored, assessed and evaluated.
This new form of education which is part of the “Total Quality” conceptual
philosophy, can attain full efficiency only when all the participating elements
(faculty, assistans, technicians, supporting staff…etc.) are all fully aware of
the importance of their role in this activity. Also, “Customer” employers, as
well as experiment alumni, must be fully aware of the importance of the
highest level must not be neglected. However, since the “human” factor is the
slowest one to adapt to a new system, it is generally considered that at least
about ten will be required for an efficient running of this modern education
practice.
282
36. JEOLOJİ MÜHENDİSLİĞİ EĞİTİMİNİN FELSEFESİ, MANTIĞI VE
PSİKOLOJİSİ
Yaklaşık son on yıl içinde özellikle batı ülkelerinde, diğer mühendislik eğitimi
alanlarında olduğu gibi, Jeoloji Mühendisliği Eğitiminde de önemli gelişmeler
yaşanmaktadır. Tasarım, Takım Çalışması, İletişim, Etik, Toplubilim ve Halk
Psikolojisi gibi çeşitli konular ön plana çıkmakta ve matematik, Fizik, Kimya,
Jeoloji, Mühendislik Bilimleri gibi temel konuların yanında yer almaktadır.
Bunun yanı sıra, eğitim şeklinde de yeni bir felsefe gündeme gelmiştir: “ÖğreticiÖğretici” ilişkisi bir “Satıcı-Alıcı” ilişkisi şekline dönüşmüştür; bu durumda
“Alıcı”, mezun olan Jeoloji Mühendisini istihdam edecek olan “İşveren”
olmaktadır. Dolayısıyla, “İşveren”in memnuniyeti, görüş ve istekleri eğitim
şekline yön vermektedir.
Bu yeni yaklaşımda, klasik eğitim sistemindeki “Anlat-göster-sına-not ver” şekli
de yetersiz kalmaktadır. Her kademedeki sınamaların toplu olarak
değerlendirilmesi, başarısızlıkların nedenlerinin saptanması, daha başarılı hale
getirmek için yeni yöntemler geliştirilmesi ve bütün bunların her dönemden sonra
tekrar edilerek, gerek o dersteki, gerekse mezuniyetteki başarı oranının
yükseltilmesine gayret edilmesi gerekmektedir. Bu eğitim sistemini, iyi
tasarlanmış, muntazam ve verimli çalışan bir fabrikaya benzetebiliriz. Bir fabrika
belirli bir ürün imal etmek için kurulur. Ürün, belirli yöntemlerle belirlenmiş iş
aşamalarından geçerek gerçekleşir. Her aşamada ürün belirli testlerden geçirilerek
test edilir. Eğer testler iyi sonuç vermezse, ilgili yöntemlerde değişiklikler
yapılır. Ürün piyasaya çıktıktan sonra müşterinin beğenisine ve talebine bakılır.
Talep yeterli değilse nedenleri araştırılır ve gereken imalat yöntemlerinde
değişiklik yapılır. Koyu renkle vurgulanmış olan hususlar klasik Jeoloji
Mühendisliği eğitiminde yoktur; yeni yaklaşım bu konuları da eğitimin içerisine
sokmaktadır. Bu hususları sağlamak için çeşitli düzeylerde anketler, raporlar,
görüşler toplanmakta, bunların analizi sonucunda programda, içerikte ve
yöntemlerde değişiklikler yapılmakta, bu değişikliklerin sonuçları yeniden
değerlendirilmeye devam edilmektedir.
“Toplam Kalite” felsefesiyle uyumlu olan bu eğitim şeklinden tam verimli
sonuçlar alınabilmesi için, eğitimi sağlayan bütün unsurların (öğretim üyeleri,
memurlar, teknisyenler, temizlik, sağlık ve güvenlik görevlileri,….vb.) tüm
olarak, yapılan faaliyetin bilincinde olmaları gerekir. Ayrıca, “müşteri”
konumundaki işverenlerin ve deneyimlerden geçmiş eski mezunların da bu
faaliyete ne kadar önemli bir katkıları bulunduğunu bilmeleri gereklidir. Bunun
yanı sıra eğitim mekanı ve malzemesinin de en iyi düzeye çıkartılması ihmal
edilemez. Ancak, bu faaliyette “insan” unsuru çok yavaş şekillendiği için,
genelde, tam verimlilik sürecine girilebilmesi için en az yaklaşık on yıl gerekeceği
belirtilmektedir.
283
37. AIR PHOTOGRAPHY AND REMOTE SENSING IN SITE INVESTIGATIONS
Topographic and geological maps, although of great value in the preliminary desk study, give
only a limited amount of data which is capable of geotechnical interpretation. Features whose
recognition is important for geotechnical purposes are often too small to be shown on
conventional maps drawn at scales of 1:25 000 or 1:50 000. Such features may be shown on
maps drawn at scales of 1:10 000 or 1:2500, but in some cases to contour interval is too large
for a minor topographic feature to be shown, or the subject of the map does not warrant the
inclusion of certain features. It is not practical to indicate symbolically all surface features on a
single map because the cost of surveying would be prohibitive and furthermore the map would
be too complex to be read efficiently. Because of the time and cost involved in survey and map
preparation, complete revision of maps is not carried out very frequently. The most frequent
revision to existing maps is for major features such as roads and urban development. Minor
revisions such as small changes in topography due to landslip activity or changes in field
boundaries are not always included. Geological maps undergo revision most infrequently. Of
course the rocks are not expected to change over fifty or one hundred years, but the
interpretation, particulary in questionable areas and for superficial geology (drift) may change
as new data become available.
The uses of aerial photographs are two-fold:
1. photogrammetry; and
2. air-photo interpretation.
Photogrammetry is used widely in topographic surveying for map preparation, beacuse the use
of aerial photography is much less expensive than ground surveys. Clearly such a technique can
be of immense value in site investigation for revising existing maps and plans, surveying remote
unmapped areas, and siting boreholes.
Air photo interpretation refers to the use of aerial photograps in the qualitative or semiquantitative study of the character of the ground, or of vegetation or structures on it. Its fields
of application are numerous. Military reconnaissance was probably the first application of air
photo interpretation, and World War II gave rise to some major advances in aerial
photography for interpretation purposes. Since World War II air-photo interpretation has
been applied extensively in the fields of geology, terrain evaluation, land use, agriculture,
forestry, archeology, hydrology, pedology, vegetation and environmental studies.
The information that may be obtained from air photographs includes the following.
1. Topography of the site and surrounding area: The inclinations of slopes as well as small changes
in topography may be seen from a three-dimensional image produced by viewing overlapping
pairs of aerial photographs.
2. Geology of the site: The superficial geology and solid geology can often be interpreted from
features such as landforms, drainage patterns, land use, and vegetation.
3. Site drainage: The location of springs, seepages, poorly drained ground, ponds and potential
flood zones can usually be identified from aerial photographs.
4. Instability: Landslip activity, whether recent or not, can often identified. Examination of
photographs taken at different times can be used to define the most active zones in landslip
areas.
5. Site history: Previous uses of the site can be seen from a series of aerial photographs taken
over a period of time.
6. Site accessibility: Gates and breaks in hedges or fences together with an overview of the
general terrain to be covered can be seen on air-photos. This can be of great assistance in
planning the movement of drilling rigs and other equipment over the site.
7. Identification and location of features of special engineering interest: In some cases, features such
as gulls, sink holes and mine shafts can be identified from aerial photographs.
284
37. TEMEL ARAŞTIRMALARINDA FOTOJEOLOJİ VE UZAKTAN ALGILAMA
Topografik ve haritalar ön büro çalışması için çok önemli olsa da, jeoteknik yorumlama
için sadece sınırlı miktarda veri sunmaktadırlar. Tanınmaları jeoteknik çalışmalar için
önemli olan yapılar, genelde yaygın olarak bulunan ve 1:25.000 veya 1:50.000 ölçekli
olarak hazırlanan haritalar için çok küçüktür. Bu tür yapılar, 1:10.000 veya 1:2.500 ölçekli
haritalarda gösterilebilir, fakat bazı durumlarda kontur aralıkları küçük bir topografik
yapıyı göstermek için çok geniş olabilir veya haritanın konusu bazı yapıların gösterimini
kapsamayabilir. Tek bir harita üzerinde tüm özellikleri sembolik olarak göstermek, hem
çok pahalı olacağından hem de haritanın anlaşılması zorlaşacağından dolayı pratik değildir.
Arazi çalışmaları ve harita hazırlanmasındaki zaman ve maliyetten dolayı, haritaların tam
revizyonu sıklıkla yapılmamaktadır. Haritalarda en çok yapılan revizyon yollar, yerleşim
yerleri gibi önemli yapılar içindir. Heyelan sonucu topografyada oluşan küçük değişimler
veya arazi sınırlarındaki değişimler, her zaman revizyon kapsamında olmayabilir. Jeolojik
haritalar daha sık olarak revize edilirler. Kayaçların elli veya yüz yılda değişmesi tabii ki
beklenemez; fakat, özellikle soru işaretli alanların ve yapay jeolojinin yorumlanması yeni
veri temini ile değişebilir.
Hava fotoğraflarının kullanımı iki şekildedir.
1. Fotogrametri ve
2. Hava fotoğrafı yorumu.
Fotogrametri harita hazırlanmasında topografik araştırmalar için yaygın olarak
kullanılmaktadır; çünkü hava fotoğraflarının kullanımı arazi araştırmalarına göre çok daha
ucuzdur. Böyle bir tekniğin saha incelemelerinde, mevcut harita ve planların revizyonunda,
haritası bulunmayan uzak alanların araştırılmasında ve sondaj lokasyonlarının tayinindeki
önemi açıktır.
Hava fotoğrafı yorumu, zemin karakterinin veya üzerindeki bitki örtüsü veyahutta yapıların
nitel veya yarı nicel çalışmalarında hava fotoğraflarının kullanımını içerir. Birçok sayıda
kullanım alanları vardır. Askeri araştırmalar belki de hava fotoğrafı yorumunun ilk
uygulamalarıdır ve İkinci Dünya Savaşı yorum amaçlı hava fotoğrafçılığında büyük
ilerlemelere yol açmıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu güne hava fotoğrafı yorumu jeoloji,
arazi değerlendirmesi, arazi kullanımı, ziraat, ormancılık, arkeoloji, hidroloji, pedoloji,
bitki örtüsü ve çevre çalışmalarında çok yaygın olarak kullanılmıştır.
Hava fotoğraflarından elde edilecek bilgiler şunlardır:
1.Alanın ve çevresinin topoğrafyası: Yamaç eğimlerinin yanında topoğrafyadaki küçük
değişimler, birbiri ile çakışan hava fotoğrafı çiftlerine bakarak üç boyutlu olarak
görülebilir.
2.Alanın jeolojisi: Yapay dolgu jeolojisi ve anakaya jeolojisi, arazi şekilleri, drenaj
paternleri, arazi kullanımı ve bitki örtüsü gibi özellikler yardımı ile yorumlanabilir.
3.Alan drenajı: Kaynakların, sızıntıların, zayıf drenajlı zeminin, su birikinti alanlarının ve
potansiyel sel alanlarının yeri hava fotoğrafları üzerinde tanınabilir.
4. Duraysızlık: Eski veya yeni heyelan aktiviteleri tanınabilir. Farklı zamanlarda çekilen
hava fotoğrafları yardımı ile en aktif heyelan belirlenmesinde kullanılabilir.
5. Alan tarihçesi: Alanın önceki kullanım şekilleri belli bir süre içerisinde değişik
tarihlerde seri halinde çekilen hava fotoğrafları üzerinde görülebilir.
6. Arazi ulaşım durumu: Kapılar, çitlerdeki açıklıklar ile birlikte alanın bütünü hakkında
genel bir görünüm hava fotoğraflarından elde edilebilir. Bu, sondaj araçları ve diğer
ekipmanın alan içinde hareketinin planlanmasında büyük öneme sahiptir.
7. Mühendislik açısından özel öneme sahip yapıların tanımlanması ve lokasyonu: Bazı
durumlarda, kanalizasyonlar, karstik çukurlar ve maden bacaları gibi yapılar hava
fotoğraflarından belirlenebilir.
285
38. ALTERATION
Alteration refers to those changes in the chemical or mineralogical
composition of a rock produced by the action of hydrothermal or other
fluids. A common example of this phenomenon in granite rocks is the
alteration of feldspars to form kaolinite. This is termed kaolinization. Other
common forms of alteration are tourmalinization, mineralization,
decalcification, and dolomitization. It is difficult to distinguish the effects of
weathering and alteration in some cases. In general, weathering effects die
out at depth whereas alteration effects may be significant at great depths.
The engineering characteristics of the rock material and the rock mass can
be drastically changed by alteration. For example, kaolinized granite is
usually considerably weaker than unaltered granite. Dolominization in
limestone is associated with a volume change which results in the formation
of cavities.
In most cases, the descriptive terms used for weathering may be used to
describe alteration. It should, however, be made clear in the description that
the rock material has been subject to alteration in order to make the
distinction between weathering and alteration.
38. AYRIŞMA
Ayrışma, bir kaya içerisindeki hidrotermal veya diğer sıvıların hareketi sonucu
oluşan kimyasal ve mineralojik değişimlere denir. Bu olayın granitik kayalardaki
en çok bilinen şekli, feldispatın ayrışma sonucu kaolinite dönüşmesidir. Buna
kaolinleşme denir. Ayrışmanın diğer şekilleri turmalinleşme, mineralleşme, kalsit
kaybı ve dolomitleşmedir. Bazı durumlarda ayrışma ile ayrışmanın etkilerini ayırt
etmek zordur. Genelde, ayrışmanın etkileri derinlere inildikçe kaybolurken,
ayrışmanın etkileri aşırı derinliklerde dahi görülebilir.
Kaya malzemesinin ve kaya kütlesinin mühendislik özellikleri ayrışma sonucu
önemli ölçüde değişebilir. Örneğin, kaolinleşmiş granit ayrışmaya uğramamış
granite göre çok zayıf dayanımlıdır. Kireçtaşı içerisindeki dolomitleşme, mağara
oluşumuna neden olan hacim değişikliklerine sebep olur.
Çoğu durumlarda, ayrışma için kullanılan tanımlayıcı terimler ayrışma için de
kullanılır. Bununla birlikte, tanımlamayı yaparken ayrışma ile ayrışma arasındaki
ayrımı yapmak için kaya malzemesinin ayrışmaya uğradığının açıklanması
gerekir.
286
39. PLANNING GROUND INVESTIGATIONS
Sufficient factual information should be gathered (from the desk study and walk-over
survey) to form hypothesis regarding the ground conditions, and from this and a
reasonable knowledge of what is to be built on the site, the problems likely to be
encountered both during the construction and the life of the development must be
predicted. The design of proposed construction should then, ideally, take into account
the project’s geotechnical setting, in order to avoid as many difficulties as possible,
and minimize the remainder. Finally, ground investigation should be carried out in
order, if necessary, to determine the actual ground conditions on the site, and where
necessary to obtain parameters for engineering calculations.
Field investigation, whether by geophysics, or by boring or drilling, must have clearly
identified aims if it is to be worthwhile. In some situations it may be necessary to
make extensive and detailed ground investigations, but it is also perfectly conceivable
that in other situations very few (in any) trial pits or boreholes or soil testing will be
required before the start of construction. At present, ground investigation is poorly
targeted, and it is because of this that it is sometimes regarded as a necessary but
rather unrewarding expense. Yet it must be remembered that the majority of
unforeseen costs associated with construction are geotechnical in nature. Tyrell et al.
(1983) carried out an appraisal of 10 UK highway construction projects where cost
over-runs were substantial, averaging some 35% of the tender sum. They went
through contract records to determine the cause of the additional costs, and found
that approximately one-half of the increase in cost could be attributed to just two
factors:
1. inadequate planning of ground investigation; and
2. inadequate interpretation of the results of ground investigations.
39. ZEMİN ETÜTLERİNİN PLANLANMASI
Zemin durumu ilgili hipotezler oluşturmak için, yeterli doğru bilginin (literatür çalışması
ve arazi gezi incelemesi ile) toplanması gereklidir ve bundan ve arazide ne inşa edileceği
ile ilgili makul bilgiden, hem inşaat sırasında hem de projenin hayatı boyunca
karşılaşılabilecek olası problemler tahmin edilmelidir. İdeal olarak daha sonra önerilen
inşaatın tasarımı projenin jeoteknik durumunu olası zorlukları gidermek ve/veya en aza
indirmek için dikkate alınmalıdır. Son olarak, gerektiğinde proje alanındaki gerçek zemin
şartlarını belirlemek ve mühendislik hesaplamaları için gerekli parametreleri elde etmek
için saha incelemesi yapılması gereklidir.
Gerek sondaj ile gerekse jeofizik kullanılarak yapılan saha incelemesinin bir değerinin
olması için, amaçlarının açık olarak tanımlanması gerekir. Bazı durumlarda kapsamlı ve
ayrıntılı zemin etüdleri yapmak gerekebilir, fakat diğer bazı durumlarda ise, inşaat
başlamadan önce çok az araştırma çukuru, sondaj veya zemin deneyi gerekebilir.
Günümüzde saha incelemeleri, genelde zayıf olmakta ve bunun için bazen gerekli fakat bir
nevi karşılıksız bir harcama olarak görülmektedir. Ancak, unutulmamalıdır ki; inşaatla
ilgili önceden görülemeyen masrafların çoğu jeoteknik kökenlidir. Tyrell vd. (1983),
ortalama olarak toplam teklifin %35’i kadar aşırı maliyet artışlarının olduğu 10 İngiliz
otoyol inşaat projesini inceleyen bir çalışma yapmışlardır. Bu araştırmacılar, ek
maliyetlerin nedenini bulmak için proje kayıtlarını incelemiş ve maliyet artışlarının
yaklaşık yarısının iki faktöre bağlı olduğunu ortaya koymuşlardır:
1. Zemin etüdünün yetersiz planlanması
2. Zemin etüt sonuçlarının yetersiz yorumu
287
40. LOCATING AN EARTHQUAKE
The epicenter is that point on the surface of the Earth that is directly above the focus,
that place within the Earth where earthquake rupture starts. How is the epicenter
located? Prior to seismographs, the epicenter was generally assumed to be the place
where damage was the greatest. In many cases, however, the degree of damage is
more strongly influenced by near-surface ground conditions and by the progression
of the fault rupture than by proximity to the focus. Seismographs provide a better
way to locate the epicenter and focus.
Assume as a first approximation that the speed of elastic waves in rock varies only
with depth. The travel time between an earthquake focus and a seismograph is
function of distance, and graphs plotting distance against travel time are available for
both P and S waves. Because the S wave travels-more slowly, the difference in arrival
time of the P and S wave at the seismograph increases with distance from the
earthquake. This difference in arrival time can be used to determine how far the
seismograph is from the earthquake, even though is a single component seismograph
is unable to tell the direction from which the wave came. The distance is shown on a
map as a circle of known radius centered on the seismograph. It takes three singlecomponent seismographs to locate the earthquake based on where the circles drawn
from each seismograph intersect. However, a modern, multiple-component
seismograph may yield the same information by calculating the direction from which
the signal arrives in addition to the distance.
The speed of seismic waves in the Earth varies horizontally as well as vertically.
Assumptions about the speed of seismic waves can be constrained by geologic
structure and distribution of rock units that transmit seismic waves at different
speeds.
40. DEPREM YERİNİ BELİRLEME
Deprem kırığının başladığı yerkabuğu içerisinde yer alan odak noktasının (içmerkez)
yeryüzündeki izdüşüm noktasına merkez üssü adı verilir. Merkez üssü nasıl belirlenir?
Sismograflar icat edilmeden once, hasarın en fazla olduğu yer merkez üssü olarak kabul
edilirdi. Buna karşın, hasar; odak noktasına yakınlıktan ziyade yüzeye yakın zemin
koşulları ve deprem kırığının yayılmasına bağlı olarak gelişmektedir. Deprem merkez üssü
ve içmerkezini saptamada sismograflar oldukça yararlıdır.
Kaya içerisinde yayılan elastik dalga hızının derinlikle değiştiğini varsayalım. Deprem
odak noktası ile sismograf arasındaki seyahat zamanı uzaklığın fonksiyonu olarak değişir
ve hem P hem de S dalgaları için uzaklığa göre seyahat zamanı değişimini gösteren
grafikler oluşturulur. S dalgaları daha yavaş olarak yayıldığı için, sismograflarda
kaydedilen P ve S dalgalarının varış zamanları arasındaki farklılık, deprem uzaklığına bağlı
olarak artar. Tek bileşenli sismografdan dalganın hangi yönden geldiğinin belirlenememesi
durumunda bile, varış zamanındaki farklılıktan sismograf istasyonunun depremden ne
kadar uzakta olduğu saptanabilir.
Haritada uzaklık merkezi sismograf istasyonu olan yarıçaplı bir daire ile gösterilir. En az
üç ayrı üç bileşenli sismograf istasyonundan elde edilen P ve S dalgalarının varış zamanı
farklılıkları kullanılarak depremin merkez üssü belirlenebilir. Sismograf merkezli çizilen
üç dairenin kesiştiği nokta depremin merkez üssünü temsil eder. Buna karşılık, modern çok
bileşenli sismograflar uzaklık ile birlikte sinyalin geldiği yönü hesaplayarak aynı bilgileri
sağlamaktadır.
Yer içerisinde yayılan sismik dalgaların hızı düşey ve yatay yönlerde değişmektedir.
Sismik dalga hızları konusundaki varsayımlar, jeolojik yapı ve farklı hızlarda sismik
dalgaları ilaveten kaya dağılımına dayanmaktadır.
288
41. PERMEABILITY OF ROCKS
The intrinsic permeability of rocks is due to primary openings formed with the rock
and secondary openings created after the rock was formed. The size of openings, the
degree of interconnection, and the amount of open space are all significant.
Clastic sedimentary rocks have primary permeability characteristics similar to those
of unconsolidated sediments. However, diagenesis can reduce the size of the throats
that connect adjacent pores through cementation and compaction. This could reduce
permeability substantially without a large impact on primary porosity. Primary
permeability may also be due to sedimentary structures, such as bedding planes.
Crystalline rocks, whether of igneous, metamorphic, or chemical origin, typically
have a low primary permeability, in addition to a low porosity. The intergrown
crystal structure contains very few openings, so fluids cannot pass through as readily.
The exceptions to this are volcanic rocks, which can have a high primary porosity. If
the openings are large and well connected, then high permeability may also be
present.
Secondary permeability can develop in rocks through fracturing. The increase in
permeability is initially due to the number and size of the fracture openings. As water
moves through the fractures, minerals may be dissolved from the rock and the
fracture enlarged. This increases the permeability. Chemically precipitated rocks
(limestone, dolomite, gypsum, halite) are most susceptible to solution enlargement,
although even igneous rocks may be so affected. Bedding-plane openings of
sedimentary rocks may also be enlarged by solution.
41. KAYALARIN GEÇİRGENLİĞİ
Kayaların özgül geçirgenliği, kaya ile birlikte oluşan birincil açıklıklar ve kaya oluştuktan
sonra meydana gelmiş olan ikincil açıklıklara bağlıdır. Açıklıkların boyutu, bağlantılılık
derecesi ve açık boşluk miktarı önemlidir.
Kırıntılı sedimanter kayalar, sıkılaşmamış sedimanlare benzer şekilde birincil geçirgenlik
özelliklerine sahiptir. Ancak, diyajenez; çimentolanma ve kompaksiyon nedeniyle birbirine
yakın gözenekleri bağlayan boğazların boyutlarını küçültmektedir. Bu durum, aslında
birincil gözenekliliğe büyük etkisi olmaksızın geçirgenliği düşürmektedir. Birincil
geçirgenlik, katmanlanma düzlemleri gibi sedimenter yapılarla da ilişkili olabilir.
Kristalin kayalar; magmatik, metamorfik veya kimyasal kökenli olsa da, tipik olarak düşük
gözenekliliğin yanı sıra düşük birincil gözenekliliğe de sahiptirler. Ortak büyümeli
(intergrown) kristal yapısı çok az açıklık içerdiği için, akışkanlar bunların arasından kolay
bir şekilde geçemez. Birincil gözeneklilikleri yüksek olan volkanik kayalar bunların
dışındadır. Açıklıkların büyük ve iyi bağlantıları olması durumunda yüksek geçirgenlik de
gözlenebilir.
Kayalarda çatlaklanma yoluyla ikincil geçirgenlik gelişebilir. Geçirgenlikteki artış
öncelikle çatlak açıklıklarının sayısına ve boyutuna bağlıdır. Çatlaklarda suyun hareket
etmesi sonucu, kayalardan mineraller çözünebilir ve çatlak genişleyerek geçirgenliği
arttırır. Kireçtaşı, dolomit, jips ve halit gibi kimyasal olarak çökelmiş kayalar çözünme
yoluyla genişlemeye karşı çok duyarlıdırlar. Sedimanter kayaların katmanlanma düzlemi
açıklıkları da çözünme ile genişleyebilir.
289
42. ARCHEOLOGY AND GEOSCIENCES
Even if archeology and geosciences stand as distinct academic fields, they share a
number of common points; not only the historic development of both fields have
been more or less on similar lines, but there is also a notable parallelism in the
scope and methodologies of both sciences. Besides all, the fundamental set up of
Western thinking is based on archeology and on geosciences; both have helped in
changing the overall picture of the past, from a “stable” and “created” past, to
“changed” past, and by bringing in a time-scale to change and evolution,
contributed to the introduction of a “testable past” to the Western ideology. In
the early stages, archeology has borrowed the principles of “stratigraphy” from
Earth sciences, and Earth sciences used absolute or relative dates of archeology.
In time, the scope of interaction between both fields steadily increased and also
diversified. The primary objective of archeology is understanding the cultural
process; thus all sciences related to the setting of the natural environment that
provided the media for culture, are, in someways, related to archeology. The
scope of archeology has considerably extended; any archeological theory has to
make use of data from a wide range of fields, from climatology to
geomorphology, from biospere to geophysics. In this respect, geology is not an
exception, as it defines the foundations of the lithosphere; however, concerning
the latest geological period, Quaternary, the symbiosis between geology and
archeology is much more apparent. Archeology, to define and to understand the
changes of the natural habitat of human culture, has to look into geosciences,
whereas Quaternary geology needs archeology for dating. In another way of
phrasing, archeology acts as the time laboratory of geosciences. This symbiosis
has, in time led to the emergence of a specialized field, known either
geoarcheology or as environmental archeology. This new field, developing an
integrated approach to natural environment and culture has become
considerably popular in recent years.
Both archeology and geosciences have been introduced rather late to Turkiye in
the process of “Westernization”. However, in this process, the intellectual
background of both fields have mostly been overlooked; archeology became
entangled with art, antiquarianism, treasure hunting, and geosciences were
considered as the prime tools of industry and of economics. It is for this reason
alone that geoarcheology was not able to take the expected pace in Turkish
academic media. However still, with the trained capacity, exceptionally rich
cultural heritage and diverse natural habitats, Turkiye could have made
significant achievements in this specific field. Needless to say, this does not mean
that there has been no development in geoarcheology in Turkiye; during the last
decade or so, there has been significant projects on coastal changes, delta
formations and archeometallurgy. The number of environmental scientists
collaborating with archeologists have steadily increased; but still, it is not yet
possible to say that geoarcheology is considered as a specialized field in academic
programs; unless the archeologist knows enough of environmental sciences to ask
proper questions and the environmental scientists develops a mutual
understanding of cultural process, the end product is not geoarcheology, but it is
both fields working together on their own tracts. Moreover, this has to be further
supported by necessary, but specialized laboratory facilities.
290
42. YERBİLİMLERİ VE ARKEOLOJİ
Birbirlerinden ayrı alanlar gibi görülseler de, arkeoloji ile yerbilimlerinin arasında,
sadece tarihsel süreç içindeki gelişimleri bakımından benzer birçok ortak hatta değil,
bu iki bilimin ilgi alan ve yöntemleri kapsamında paralellikler bulunmaktadır. Her
şeyin ötesinde, Batı düşünce sisteminin temel kurgusu arkeoloji ve yerbilimlerine
dayanmaktadır; bu iki alan, “yaratılmış”, durağan-değişmeyen bir dünyanın yerini,
“değişen” bir dünyanın almasını sağlamış, bu değişim ve evrimi zaman ölçeğine
bağlayarak, “kanıtlanabilir bir geçmişin”, Batı düşünce sistemine girmesini
sağlamıştır. Bu sürecin başlarında, arkeoloji, yerbilimlerinden “katmanbilim”
ilkelerini almış, yerbilimleri de arkeolojinin tarihleme yöntemlerinden
yararlanmıştır. Zaman içinde, iki bilim alanı arasındaki bilgi, veri ve yöntem
aktarımı giderek artmış, kapsamı da genişlemiştir. Arkeolojinin konusu, esas olarak,
insanın yarattığı kültürün gelişim sürecinin anlaşılmasıdır; bu nedenle insanın bu
kültürü geliştirdiği ortama bağlı olarak, konusu “dünya” olan tüm bilim alanları
arkeolojinin ilgi alanı içine girmektedir. Arkeoloji, doğal çevre ortamını oluşturan
tüm alanlardan, biodünyadan jeofiziğe, jeomorfolojiden klimatolojiye kadar hemen
her alanın verilerinden yararlanmak durumundadır. Ortamın temelini oluşturduğu
için tüm jeolojik dönemler arkeolojinin ilgi alanı içine girmekte ise de, iki bilim dalı
arasındaki ilişkinin boyutu, insanın var olduğu en son jeolojik dönem için çok daha
farklıdır. Arkeoloji, ortamın ve değişiminin tanımı için yerbilimlerinin, yerbilimleri
de tarihleme için arkeolojinin verilerine gerek duymakta, bir anlamda arkeoloji
yerbilimleri için “zaman laboratuarı” işlevini almaktadır. Bu birliktelik de, giderek
iki bilimin ortaklığına dayalı “jeoarkeoloji” ya da “çevresel arkeoloji” alanının
oluşmasına neden olmuş, kültür ile doğal çevre ortamını bir bütünsellik içinde ele
alan bu alan son yıllarda hızla gelişmiştir.
Gerek yerbilimleri, gerekse arkeoloji Türkiye’ye Batılaşma süreci içinde oldukça
geç tanıtılan alanlardır. Bunların aktarımında, her iki alanın da “düşünsel temelleri”
değil, uygulamaya yönelik kısmı ön plana çıkmış, esas amacı kültürel gelişimi
ortaya çıkartmak olan arkeoloji topluma, sanat tarihi, güzel sanatlar, antikacılık,
definecilik, koleksiyonculuk olarak yansımış, yerbilimleri de ekonomi ve
endüstrinin bir aracı olmuştur. Türkiye’de jeoarkeolojinin, ayrı bir uzmanlık alanı
olarak gelişmemiş olmasını, bu yönelimin sonucu olarak görebiliriz. Oysa ki,
Türkiye, yetişkin beyin gücünün yanı sıra, zengin kültürel mirası, çevre coğrafyalara
göre yadsınamaz çeşitliliği sergileyen doğal çevre ortamı ile, her halde
jeoarkeolojinin en hızla gelişmesi beklenen yer olabilirdi. Bu, ülkemizde
jeoarkeolojinin hiç uygulanmadığı şeklinde algılanmamalıdır; özellikle son yıllarda,
arkeologlar ile birlikte çalışan yerbilimcilerin sayısı hızla artmış, özellikle kıyı
topografyası, delta oluşumları, arkeometalurji alanlarında önemli araştırmalar
gerçekleşmiştir. Ancak, bu bağlamda “uzmanlaşmanın” yetersiz kaldığı da açıktır;
gereği gibi jeoarkeolojinin yapılabilmesi, uzmanlaşmaya, arkeoloğun doğru soruları
soracak kadar yerbilimlerini bilmesine, yerbilimcinin de kültür tarihinin
sorunlarından anlamasına bağlıdır. Bu sağlanmadan jeoarkeoloji yapılamaz, yapılan
her iki bilim alanının yan yana, aynı proje içinde bile olsa, kendi yöntem ve bakış
açıları ile ayrı ayrı yaptıkları çalışmalardır. Kuşkusuz, bunun da, bu alanda
uzmanlaşmış laboratuarlar ile desteklenmesi gerekmektedir.
291
43. TRIAXIAL TEST
During the early history of soil mechanics, the direct shear test was the most
popular shear test. Then, about 1930, A. Casagrande while at M.I.T. began
research on the development of cylindrical compression tests in an attempt to
overcome some of serious disadvantages of the direct shear tests. Now this
test, commonly called the triaxial test, is by far the more popular of the two.
The triaxial test is much more complicated than the direct shear but also
much more versatile. We can control drainage quite well, and there is no
rotation of σ1 and σ3 . Stress concentrations still exist, but they are
significantly less than in the direct shear test. Also, the failure plane can
occur anywhere. An added advantage: we can control the stress paths to
failure reasonably well, which means that complex stress paths in the field
can more effectively be modeled in the laboratory with the triaxial test.
The soil specimen is usually encased in a rubber membrane to prevent the
pressurized cell fluid (usually water) from penetrating the pores of the soil.
Axial load is applied through a piston, and often the volume change of the
specimen during a drained test or the induced pore water pressure during an
undrained test is measured. As mentioned above, we can control the drainage
to and from the specimen, and it is possible, with some assumptions, to
control the stress paths applied to the specimen. Basically, we assume the
stresses on the boundary of the specimen are principal stresses. This is not
really true because of some small shear stresses acting on the ends of the
specimen. Also, as mentioned before, the failure plane is not forced-the
specimen is free to fail on any weak plane or, as sometimes occurs, to simply
bulge.
The triaxial test is far more complex than the direct shear test.
Drainage conditions or paths followed in the triaxial test are models of
specific critical design situations required for the analysis of stability in
engineering practice. These are commonly designated by a two-letter symbol.
The first letter refers to what happens before shear-that is, whether the
specimen is consolidated. The second letter refers to the drainage conditions
during shear. The three permissible drainage paths in the triaxial test are as
follows;
Drainage Path
Before Shear
After Shear
Unconsolidated
Undrained
Condolidated
Undrained
Consolidated
Drained
292
Symbol
UU
CU
CD
43. ÜÇ EKSENLİ BASINÇ DENEYİ
Zemin mekaniğinin erken çağlarında doğrudan kesme deneyi en popüler kesme
deneyi idi. Sonra, 1930’larda M.I.T.’den A. Casagrande, doğrudan kesme
deneyinde karşılaşılan önemli bazı dezavantajları ortadan kaldırmak amacıyla
silindirik örnekler üzerinde basınç deneyleri konusunda araştırmalara başladı.
Yaygın bir şekilde üç eksenli basınç deneyi olarak adlandırılan bu deney şimdiye
kadar bu iki deney çeşidi arasında en popüler olanını teşkil etmektedir. Üç eksenli
basınç deneyi, doğrudan kesme deneyine göre çok daha karmaşık olmakla beraber
çok yönlüdür. Bu deneyde, drenajı kolaylıkla kontrol edebiliriz. Ayrıca σ1 ve
σ3’ün rotasyonu söz konusu değildir. Gerilme konsantrasyonları, bu deneyde de
mevcut olsa bile doğrudan kesme deneyindekinden çok daha azdır. Yenilme
düzlemi herhangi bir yerde oluşabilir. Bir diğer avantajı da, yenilmeye giden
gerilme izlerini oldukça kolay bir şekilde kontrol edebilmemizdir. Yani, arazideki
karmaşık gerilme izi durumları üç eksenli basınç deneyi sayesinde laboratuarda
kolaylıkla modellenebilmektedir.
Basınç altındaki hücre sıvısının (genellikle su), zeminin gözeneklerine
penetrasyonunu önlemek için zemin numunesi genellikle bir lastik kılıf
(membran) içine konur. Eksenel yük, bir piston vasıtasıyla uygulanır ve drenajlı
deneydeki hacim değişmesi veya drenajsız deneyde oluşan boşluk suyu basıncı
deney sırasında çoğu zaman ölçülür. Yukarıda bahsedildiği gibi, numuneye
uygulanan gerilme izlerini kontrol etmede, numuneye suyun girişini veya
numuneden suyun çıkışını (drenajı) bazı varsayımlarla kontrol etmemiz
mümkündür. Esasen yaptığımız şey, numune sınırlarındaki gerilmeleri asal
gerilme olarak kabul etmemizden ibarettir. Bazı küçük kayma gerilmelerinin
numune sınırında etkili olmalarından dolayı aslında bu varsayım doğru değildir.
Ayrıca, yukarıda bahsedildiği gibi, yenilme düzlemi oluşturmaya zorlama yoktur;
numune herhangi bir zayıflık düzlemi üzerinde yenilebilir veya bazen olduğu gibi
fıçı şeklinde şişebilir.
Üç eksenli basınç deneyi, doğrudan kesme deneyinden çok daha karmaşıktır.
Üç eksenli basınç deneylerinde, takip edilen drenaj şartları veya izler mühendislik
uygulamalarındaki duraylılık analizleri için gerekli özel tasarım durumları için
model teşkil ederler. Bunlar, genellikle iki harfli bir simge ile ifade edilirler.
Birinci harf kemeden önce ne olduğuna; yani numunenin konsolide olup
olmadığına işaret eder. İkinci harf ise, kesme sırasındaki drenaj şartlarını ifade
eder. Üç eksenli basınç deneylerinde, izin verilebilir drenaj izleri üç çeşit olup
aşağıdaki gibidir.
Drenaj İzi
Kesmeden Önce
Kesme Sırasında
Konsolidasyonsuz
Drenajsız
Konsolidasyonlu
Drenajsız
Konsolidasyonlu
Drenajlı
293
Simge
UU
CU
CD
44. APPLICATION OF HYPERSPECTRAL SATELLITE IMAGES ON
EARTH SCIENCES
Passive remote sensing is based on relationship between photons and surface
materials. Owing to this feature, it is possible to differentiate the objects from
each other. The more wavelength range exist, the more successful the generated
results. Hyperspectral imaging is made up of an hundred or more than an
hundred continuous and sequential spatial data that have smaller spectral range
less than 10 nm. These images can be obtained by the sensors that are placed on
the satellite or airplane.
In order to differentiate the minerals or mineral groups, high resolution spectral
images are needed. If the number of spectral channels with narrow ranges
increases, then the minerals can be identified using the spatial or spectral
analyses. Hyperspectral imaging is a strong tool that provides fast and detailed
geological map generation for unmapped areas or revision of existing geological
maps.
The most important problem which is encountered and should be exceeded
during mineral discrimination using hyperspectral image analyses is atmospheric
correction. The gases in the atmosphere such as oxygen, water-vapor and carbondioxide effects the data for some bands of the hyperspectral images and therefore
the acquired images can not be in the form of desired quality. For that reason,
atmospheric correction methods constitute the first and most important part of
the hyperspectral imaging analyses. Although there are lots of methods about
this subject, it is observed that these methods are inadequate and generation of
new atmospheric correction methods are required.
In hyperspectral imaging for the differentiation of minerals especially 0.7-2.5 um
ranges of the electromagnetic spectrum are used. During the mineral
discrimination, the differences caused by the chemical characteristics and crystal
structures observed as different graphic curvatures on the reflection
spectrometer. These reflection curves indicate difference for each mineral.
Usually the absorption values play the key role for the minerals. There is no only
valid unique technique for the hyperspectral image processing as is in the other
image processings. Many researchers, such as Clark, Swayze ve Van Der Meer
used mineral differentiation method with the aid of the depth, wavelength, shape
and assymetry that corresponds to absorption portion of the reflection
stereoscopy curve.
Another approach for hyperspectral image processing is the differentiation of the
minerals by analyzing the whole spectral reflection curve features and this
method is based on the comparison between the spectral reflection values of the
mineral and the values of the obtained laboratory or field spectrometer. In this
technique, each corresponding wavelength of spectral reflectance values are
compared for the best consistency and mineral determination is performed
according to the obtained result.
Hyperspectral image analyses has been continued to improve owing to the
innovations on image and satellite technologies. Deficiencies in existing analysis
techniques will be eliminated by the increase of the studies and the interest on
this subject.
294
44. HİPERSPEKTRAL UYDU GÖRÜNTÜLERİNİN YER BİLİMLERİNDE
UYGULAMASI
Pasif uzaktan algılama, foton ve yüzey malzemesi arasındaki ilişkiye dayanır. Bu
özellik sayesinde cisimleri birbirlerinden ayırt etmek hatta tanımlamak
mümkündür. Dalga boyu aralık sayısının artmasına bağlı olarak tanımlama ve
ayırt etme kapasitesi yükselmektedir. Hiperspektral görüntüleme, spektral aralığı
10 nm den küçük olan yüz veya yüzden çok mekansal verinin, süreklilik içeren
ardışık dalga boyularından elde edilmesiyle oluşur. Hiperspektral görüntüler uydu
ya da uçak üzerine yerleştirilmiş algılayıcılardan elde edilebilir.
Mineral ve mineral gruplarını ayırt edebilmek için, yüksek spektral çözünürlüklü
görüntüye ihtiyaç duyulur. Dar aralıklı spektral kanal sayısı arttıkça, mekansal ya
da spektral analizler kullanılarak mineraller tanımlanabilir. Hiperspektral
görüntüleme, daha önce haritalanmamış alanların hızlı ve detaylı olarak jeoloji
haritalarının üretilmesini veya mevcut jeoloji haritalarının revize edilmesini
sağlayan güçlü bir araçtır.
Hiperspektral görüntüler yardımıyla yapılan mineral tayini analizlerinde
karşılaşılan ve aşılması gereken en önemli sorun ise atmosferik düzeltmedir.
Atmosferdeki oksijen, su buharı ve karbondioksit gibi gazlar hiperspektral
görüntülerin bazı bantlarında veriyi etkilemekte ve elde edilen görüntü istenilen
nitelikte olamamaktadır. Bu sebeple hiperspektral görüntü analizlerinin ilk ve en
önemli parçasını atmosferik düzeltme yöntemleri oluşturur. Bu konuda
geliştirilmiş birçok yöntem olmasına rağmen halen bu yöntemlerin yetersiz
kaldığı gözlenmekte ve yeni atmosferik düzeltme yöntemleri geliştirilmesine
ihtiyaç duyulmaktadır.
Hiperspektral görüntülemede mineral ayırt etme için özellikle elektromanyetik
spektrumun 0.7–2.5 um aralığı kullanılmaktadır. Mineral ayırt etmede
minerallerin kimyasal özelliklerinden ve kristal yapılarından kaynaklanan
farklılıklar yansıma spektrometresinde farklı grafik eğrileri olarak gözlenir. Bu
yansıma grafikleri herbir mineral için farklılık gösterir. Mineraller için genellikle
soğurma değerleri ayırt etmede kilit rol oynarlar. Diğer görüntü işlemlerinde
olduğu gibi hiperspektral görüntü işlemede de kabul edilmiş tek bir yöntem
yoktur. Clark, Swayze ve Van der Meer gibi birçok araştırmacı, yansıma
spektroskopisinin soğrulma eğrisine karşılık gelen kısımlara ait derinlik, dalga
boyu, şekil ve asimetri özelliklerinden yararlanarak mineral ayırt etme yöntemini
kullanmıştır.
Hiperspektral görüntü analizlerinde bir başka yaklaşım da spektral yansıma
özelliklerinin tamamını inceleyerek mineralleri ayırt etme yöntemidir ki bu
yöntemde belirlenecek ya da aranacak minerale ait laboratuar veya arazi
spektrometresi ile elde edilen spektral yansıma değerlerinin görüntüye ait spektral
değerleri ile karşılaştırılması temeline dayanır. Burada spektral dalga boyuna
karşılık gelen değerler birebir karşılaştırılarak uygun tutarlılık elde edilmeye
çalışılır ve elde edilen sonuca göre mineral tayini yapılır.
Hiperspektral görüntü analizleri, görüntü ve uydu teknolojilerindeki gelişmelere
paralel olarak gelişmeye devam etmektedir. Mevcut analiz tekniklerindeki
yetersizlikler bu alandaki çalışmaların ve ilginin artmasıyla giderilecektir.
295
45. EVALUATION OF SLOPE STABILITY
The stability of slopes is influenced by many factors, and a complete slope
stability evaluation must consider the effects of each. Geological,
hydrological, topographical, geometrical, and material characteristics all
influence the stability of a particular slope. Information on these
characteristics is needed to reliably perform and interpret the results of both
static and seismic slope stability analyses. Review of available documents,
field reconnaissance, field monitoring, subsurface investigation, and material
testing can all be used to obtain this information.
For many sites, considerable useful information can be obtained from
previously published documents such as geological maps, soil survey and/or
agricultural maps, topographic maps, natural hazard maps, and geological
and geotechnical engineering reports. Additional information may be
obtained from aerial photographs (particularly stereo-paired aerial
photographs) and other forms of remote sensing.
Field reconnaissance involves careful observation and detailed mapping of a
variety of site characteristics associated with existing or potential slope
instability. Features such as scarps; tension cracks; bulges; hummocky
terrain; displaced ditches, channels, and fences; cracked foundations, walls,
or pavements; and leaning trees or poles can be identified and mapped as
evidence of instability. The locations of streams, springs, seeps, ponds, and
moist areas, and differences in vegetative cover, can provide evidence of
altered or disrupted water flow caused by slope instability.
If time permits, slope movement can be monitored. Surface monuments can
be installed at points on and near the slope and surveyed periodically to
identify the magnitude and direction of surface movement. Photogrammetric
methods can be used to determine relative movements from sets of stereopaired aerial photographs taken at different times. Inclinometers are very
useful for monitoring lateral deformation patterns below the ground surface.
In many cases, crack gauges, tiltmeters, and extensometers can also be used
to observe the effects of slope movement. When, as is commonly the case,
pore pressures are important, piezometers and/or observation wells can
provide important information on pore pressures and their variation with
time.
Subsurface investigation can include excavation and mapping of test pits and
trenches, boring and sampling, in situ testing, and geophysical testing. Such
investigations can reveal the depth, thickness, density, strength, and
deformation characteristics of subsurface units, and the depth and variation
of the groundwater table. In situ and geophysical tests are particularly useful
for determining the location of an existing failure surface.
Laboratory tests are often used to quantify the physical characteristics of the
various subsurface materials for input into a numerical slope stability
analysis. Soil density, strength, and stress-strain behavior are of prime
importance; other characteristics, such as grain size distribution, plasticity,
permeability, and compressibility are also useful. Only after this information
is obtained can a stability analysis be performed.
296
45. ŞEV DURAYLILIĞININ DEĞERLENDİRİLMESİ
Şevlerin duraylılığı çok sayıdaki faktörden etkilenir. Eksiksiz bir duraylılık analizi
için, bu faktörlerin her birinin etkisi göz önüne alınmalıdır. Belirli bir şevin
duraylılığı üzerinde jeoloji, hidroloji, topografya, geometri ve malzeme ile ilgili
özelliklerin tamamının etkisi söz konusudur. Gerek statik ve gerekse sismik şev
duraylılık analizlerinin sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi ve sonuçlarının
yorumlanabilmesi için, bu özelliklerle ilgili bilgiye ihtiyaç vardır. Mevcut raporların
gözden geçirilmesi, arazi incelemeleri, arazi gözlemleri, yeraltı incelemeleri ve
malzeme deneyleri gibi işlemlerin tamamı bu bilgileri elde etmede kullanılabilir.
Jeoloji haritaları, zemin araştırmaları ve/veya tarımsal haritalar, topografik haritalar,
doğal afet haritaları ve jeolojik-jeoteknik raporlar gibi daha önce yayınlanmış
dökümanlardan, çoğu saha hakkında önemli miktarda bilgi elde etmek mümkündür.
Hava fotoğraflarından (özellikle stereo-çift olanlarından) ve diğer uzaktan algılama
kaynaklarından ek bilgiler de sağlanabilir.
Arazi incelemesi sırasında, mevcut ya da potansiyel yamaç duraysızlığı ile ilgili
olarak sahanın değişik özelliklerinin dikkatlice değerlendirilmesi ve haritalanması
söz konusudur. Aynalar, çekme çatlakları, kabarmalar, ötelenmiş hendek, kanal ve
çitler, çatlamış temeller, duvarlar veya kaldırımlar ve düşeyden sapmış ağaç ve
kazıklar; duraysızlığın kanıtı olarak değerlendirilir ve haritalanır. Dereler, kaynaklar,
sızmalar, su birikintileri ve nemli alanların yerleri ile farklı bitki örtüsüne sahip
genellikle yamaç duraysızlığı ile yönü değiştirilmiş veya engellenmiş su akışı
hakkında bulgular sağlayabilir.
Zaman kısıtlaması olmadığı takdirde yamaç hareketlerini izlemek mümkündür.
Yamacın üzerinde veya yakınında kazıklar veya direkler dikerek yüzey hareketi
periyodik olarak izlenebilir ve bu şekilde de yönü ile şiddeti belirlenebilir. Değişik
zamanlarda çekilen bir dizi stereo-çift fotoğraftan göreceli hareketleri belirlemede
fotogrametrik yöntemler kullanılabilir. İnklinometreler yeraltındaki yatay
deformasyon dağılımlarını gözlemede çok yararlı gereçlerdir. Yamaç hareketlerinin
etkilerini izlemede çoğu zaman çatlak komporatörleri, tiltmetreler ve
ekstansometreler kullanılmaktadır. Çoğu zaman olduğu gibi, boşluk suyu
basınçlarının önemli olduğu durumlarda, piezometreler ve/veya gözlem kuyuları,
boşluk suyu basıncının büyüklüğü ve zamana göre değişimi hakkında önemli bilgiler
sağlayabilir.
Deney çukurları ve hendekler açılması, sondaj kuyusu açarak örnek alma, yerinde
deney yapma ve jeofizik ölçüm yapma ve bunların haritalanması yeraltı incelemeleri
sırasında yapılan işlerdendir. Bu incelemeler sayesinde yeraltındaki birimlerin
derinliği, kalınlığı, yoğunluğu, dayanımı ve deformasyon özellikleri ile yeraltı
suyuna olan derinlik ve değişimi hakkında bilgi edinilebilir. Mevcut yenilme
yüzeyinin belirlenmesinde, yerinde deneyler ve jeofizik ölçümler özellikle faydalı
yöntemlerdir.
Laboratuar deneyleri, sayısal şev duraylılık analizine girdi teşkil eden yeraltındaki
değişik zeminlerin fiziksel özelliklerini nicel olarak tanımlamada sıkça
kullanılmaktadır. Zemin yoğunluğu, dayanımı ve gerilme-birim deformasyon
davranışı birincil dereceden önemlidir. Tane boyu dağılımı, plastisite, geçirgenlik ve
sıkışabilirlik gibi diğer özellikler de önemlidir. Bir duraylılık analizi sadece bu
bilgiler elde edildikten sonra gerçekleştirilebilir.
297
46. FLUID INCLUSION STUDIES IN PETROLEUM INVESTIGATION
This is a relatively new method that was started to use in oil exploration since
1990 in the World. These studies were still not applied in Turkiye.
The studies carried out in petroleum reservoirs use generally mono phase
(liquid), two phase (liquid, petroleum) and three phase (liquid, liquid
petroleum or solid bitumen, gaseous) fluid inclusions. Fluid inclusion
petrography is carried out on fluid inclusion section that is made from
diagenetic minerals dolomite or calcite, and is analyzed by using polarisan,
fluorescans and cathodoluminescence microscopy. Phase change
temperatures, temperature and pressure conditions during formation,
petroleum migration phases of various types of fluid inclusions determined
by fluid phase inclusion petrography can be analyzed by microthermometric
methods. Chemical characterization of fluid is made by Raman
spectrometer, other components by Fourier Transform infrared analysis and
volumetrics of contained petroleum by confocal scanning laser microscopy.
By evaluating all the results obtained through these analysises;
characteristics of original petroleum in the reservoir, relation to the
reservoirs in the neighborhood and migration path can be determined.
46. PETROL ARAMACILIĞINDA SIVI KAPANIM ÇALIŞMALARI
Oldukça yeni olan bu yöntem, dünyada 1990 yılından itibaren kullanılmaya
başlanmıştır. Türkiyede ise bu tür bir çalışma günümüze kadar henüz
yapılamamıştır.
Petrollü rezervuarlarda yapılan bu çalışmalarda genellikle tek fazlı (sıvı), iki fazlı
(sıvı, petrol) ve üç fazlı (sıvı, sıvı petrol veya katı bitüm, gaz) sıvı kapanımlar
kullanılmaktadır. Sıvı kapanımların petrografisi diajenetik minerallerden (kalsit,
dolomit) yapılmış olan sıvı kapanım kesitlerinde ve polarizan, fluoresans ve
katodluminesans mikroskobu kullanılarak yapılmaktadır. Sıvı kapanım
petrografisi ile belirlenen farklı tipteki sıvı kapanımlarının faz geçiş sıcaklıkları,
oluşum koşullarının sıcaklık ve basınç değerleri, petrolün göç süreçleri
mikrotermometrik analizler yardımıyla ortaya konmaktadır. Sıvı kapanımlardaki
çözünmüş maddeler Raman spektrometresi ile diğer maddeler fourier transform
infrared analizi ile, sıvı kapanımların içerdikleri petrolün hacimsel değerleri
confocal taramalı laser mikroskobu ile belirlenmektedir.
Tüm bu analizlerden elde edilen sonuçlar değerlendirilerek petrol
rezervuarlarındaki petrolün tüm özellikleri, diğer petrol rezervuarları ile olan
ilişkileri ve petrol göç yolları ortaya konmaktadır.
298
47. FEATURES OF FAULTS
Faults commonly create zones of broken ground-weaker and less stable than
the adjacent rock - with implications for foundation bearing capacity, slope
stability and tunnel roof integrity.
Sudden movements along faults (when tectonic stresses accumulate to
overcome frictional resistance) cause earthquakes - vibrations transmitted
through the surrounding ground.
Old faults cannot displace ground surface which has envolved subsequent to
any fault movement. Fault line scarps and valleys may appear in a landscape
due to differential erosion across the fault zone and adjacent contrasting
rocks.
Fault breccia: coarse angular broken rock debris in zone (0,1-100 m wide)
along fault; commonly a zone of groundwater flow.
Fault gouge: finely ground rock paste in thin zone along fault plane.
Fault drag: disturbance and folding of rock near fault.
Slickensides: scratches and polishing on fault planes and on bedding plane
faults within tight folds.
Veins: sheets of mineral infill deposited by hydrothermal water in fractures
or fissures in rock. They occur in joints or faults. Most veins are of quartz or
calcite – while streaks in rock faces. Larger veins (most on faults) can contain
valuable minerals – may have been mined out.
47. FAYLARIN ÖZELLİKLERİ
Faylar, genellikle bitişik kayaya göre temel taşıma gücü, şev duraylılığı ve tünel
tavanı bütünlüğü açısından daha zayıf ve duraysız kırık yer zonları oluştururlar.
Faylar boyunca ani hareketler (tektonik gerilme sürtünme direncini aşacak kadar
biriktiği zaman) depremlere neden olur – titreşimler fayı kuşatan alanda yayılır.
Eski faylar, yer yüzeyinde herhangi bir fay hareketi oluşturmazlar. Fay zonunda
ve komşu alandaki farklı özellikli kayalarda aşınma farklılıklarından dolayı fay
sarplığı ve vadiler şeklinde arazi şekilleri oluşabilir.
Fay breşi: fay boyunca köşeli iri kaya parçaları (genişlik; 0,1-100 m); genellikle
yeraltı suyu için iyi bir akış kuşağı.
Fay kili: fay düzlemi boyunca ince taneli kaya macunu.
Fay sürüklenmesi: faya yakın kayada örselenme ve kıvrımlanma.
Kayma çizikleri: fay düzlemleri ve sıkı kıvrım kuşaklarında tabakalanma
düzlemi fayları üzerinde çizgiler ve parlaklık.
Damarlar: hidrotermal suların kayadaki fisür veya çatlaklar boyunca çökelttiği
mineral yaprakları. Eklem veya faylarda oluşurlar. Çoğu damarlar kuvars veya
kalsit şeklindedir (kaya yüzeylerinde beyaz çizgiler şeklinde). Büyük damarlar
(çoğunlukla faylarda) değerli madenler içerebilir.
299
48. DESCRIPTION OF ROCK MASSES
The rock material descriptions, the location of changes in lithology and the
description of discontinuities can be brought together to form an overall
description of the rock mass in engineering terms. The key elements of a rock
mass description are as follows.
1. Lithology. This includes the rock types present and any variations in rock
material properties within each lithological unit. A rock mass therefore may be
divided up into zones on the basis of lithology or changes in intact material
properties.
2. Structures. This includes large and small scale geological structures such as
bedding, folding, faulting and intrusive bodies of igneous origin. A rock mass
therefore may be divided up into zones on the basis of structure. It is likely that
such a zonation will be similar to that based on lithology for certain structures.
3. Weathering and alteration. The processes of weathering or alteration are likely
to bring about changes in the mechanical properties of the rock material and
the rock mass within any given lithological unit. Weathering is likely to affect
rocks near the ground surface, although it should be remembered that in
certain cases the depth to which weathering extends may be more than 100 m.
Alteration may affect rocks at any depth. The rock mass may be divided into
zones based on the degree of weathering or alteration.
4. Discontinuities. The discontinuities cutting the rock mass may be associated
with a number of processes such as deposition, cooling, tectonism and
weathering. The pattern of discontinuities commonly varies from place to place
within a rock mass as result the interaction of one or more of these processes
and the rock material. The rock mass can therefore be zoned on basis of
discontinuity pattern (orientation, spacing and persistence will be dominant
factors contributing to discontinuity patterns). Other attributes of
discontinuities such as wall roughness and aperture may also be employed in
this exercise.
5. Engineering application. Any engineering grade classification is likely to be
performed for a particular engineering application. Different applications place
emphasis on different attributes of the rock material and the discontinuities.
A rock mass description will involve dividing the rock mass into units of similar
expected engineering behaviour. The parameters used in this exercise will be
taken from (1), (2), (3) and (4) above and controlled by the engineering
application. Thus, features are arranged into groups on the basis of their
relationship with the application. Such a grouping forms the basis of
engineering grade classification.
The most popular rock mass classifications used in rock engineering are the
RMR and Q-Systems. Mass Rating System (RMR), Bieniawski (1973) and the
Q-System (Barton et al., 1974) were developed primarily for underground
excavation engineering. Some of these classifications such as the RMR system
have been extended for use in rock foundation and slope engineering.
300
48. KAYA KÜTLELERİNİN TANIMLANMASI
Kaya malzeme tanımları, litolojideki değişiklik lokasyonları ve süreksizliklerin
tanımı kaya kütlesinin mühendislik anlamında genel bir tanımını oluşturmak için
bir araya getirebilir. Bir kaya kütlesi tanımının önemli elemanları aşağıdaki
gibidir.
1. Litoloji: Mevcut kaya tipini ve her bir litolojik birim içerisindeki kaya
malzeme özelliklerinin değişimini içerir. Bundan dolayı, bir kaya kütlesi litolojiye
veya bütün kaya malzeme özelliklerindeki değişikliklere bağlı olarak zonlara
ayrılabilir.
2. Yapı: Tabakalanma, kıvrımlanma, faylanma ve magmatik kökenli intrüzyon
kütlesi gibi büyük ve küçük ölçekli jeolojik yapıları içerir. Bundan dolayı, bir
kaya kütlesi yapıya bağlı olarak zonlara ayrılabilir. Bu tür bir zonlanmanın bazı
yapılar için litolojiye bağlı zonlanma ile benzer olma ihtimali vardır.
3. Bozunma ve Ayrışma: Bozunma ve ayrışma kaya malzemesinin ve belli bir
litolojik birim içerisindeki kaya kütlesinin mekanik özelliklerinde değişikliklere
neden olabilir. Bazı durumlarda bozunma derinliği 100 metreden daha fazla
derinliklere ulaşsa da, ayrışma genelde daha çok yüzeye yakın kayalarda görülür.
Bozunma her derinlikteki kayayı etkileyebilir. Kaya kütlesi bozunma ve ayrışma
derecesine göre zonlara ayrılabilir.
4. Süreksizlikler: Kaya kütlesini kesen süreksizlikler; çökelme, soğuma,
tektonizma ve bozunma gibi birçok olayla ilişkili olabilirler. Bir kaya kütlesi
içindeki süreksizlik paterni bu olayları biri veya birkaçı ile kaya malzemesinin
etkileşimi sonucu bir yerden diğerine değişiklik gösterebilir. Bundan dolayı, kaya
kütlesi süreksizlik paternine bağlı olarak zonlara ayrılabilir (süreksizlik paternini
etkileyen en önemli faktörler yönelim, açıklık ve devamlılıktır). Duvar
pürüzlülüğü ve yarık genişliği gibi diğer faktörlerde bu uygulamada
kullanılabilirler.
5. Mühendislik uygulaması: Belli bir mühendislik uygulamasında, herhangi bir
mühendislik sınıflaması kullanılabilir. Farklı uygulamalar kaya malzemesinin ve
süreksizliklerin farklı özelliklerine ağırlık verebilir.
Bir kaya kütlesi tanımı, kaya kütlesini benzer mühendislik davranışına sahip
birimlere ayırmayı içerir. Bu uygulamada kullanılan parametreler yukarıdaki (1),
(2), (3) ve (4)’ten alınacak ve mühendislik uygulamasına bağlı olacaktır. Böylece,
özellikler uygulama ile olan ilişkilerine bağlı olarak gruplara ayrılır. Böyle bir
gruplama mühendislik sınıflamasının temelini oluşturmaktadır.
Kaya mühendisliğinde kullanılan en popüler kaya kütle sınıflamaları RMR ve Q
Sistemleridir. Kaya Kütlesi Sınıflama Sistemi (RMR) (Bieniawski, 1973) ve Q
Sistemi (Barton ve diğerleri, 1974) öncelikle yeraltı kazı mühendisliği için
geliştirilmiştir. RMR sistemi gibi bazı sınıflama sistemleri kaya temel ve şev
mühendisliğine de uygulanmıştır.
301
49. BORED PILES
Vibrohammer-Rotary / Clamshell
Casing is driven into ground by means of a vibrohammer. In case of slow
penetration, a guide excavation is foreseen to loose the ground. Shaft
excavation is performed by rotary drilling machines or direct with clamshell.
Rock excavation is attained by chissel or diamond bit augers.
Should the piles be excavated more than the casing length, a direct
excavation method is engaged. Unstable grounds are supported by water or
bentonite solution. Reinforced cage is prepared outside and descended into
the hole by means of a crane. Concreting is performed by tremie pipe
technique. Upon completion of concreting, casing is extracted is by the same
procedure.
Rotary-Auger
This system does not require casing for excavation. Depending on the type of
soil and the condition of groundwater, excavation is performed by rotary
drilling machines. Pile shaft excavation can also be attained by a continuous
flight auger in single step. Should the conditions imply, collapse of soil during
excavation is preserved by water or bentonite solution.The reduced quantity
of bentonite solution is backed up by new solution feeded from the storage
pit. Contaminated bentonite is processed in the desanders to refine from the
excavated material and feeded back to in storage pit for re-use.
Reinforcing cage is prepared outside and descenced into the hole by means of
a crane. Concreting is realized by tremie pipe technique.
HW-Swinghead-Clamshell
A short guide pipe is placed on the pile location prior to excavation. Guide
pipe is driven by a drop hammer attached to a crane. Pile casing is placed
into the guide pipe. HW swinghead operated by pressurized air forces the
pile casing to make periodic oscillations around its axis. The casing
penetrates into the ground as the soil inside is excavated by a clamshell.
Following the pile excavation, reinforcing cage is placed into the hole by
means of a crane. Concreting is achieved by using a tremie pipe. Upon
completion of concreting, casing is extracted with the pull of crane while
pressurized air is pumped into the hole and the swinghead enforces
periodical oscillations.
Oscillator-Rotary/Clamshell
Double wall steel casing is driven into the ground by a hydraulic oscillator.
Segmental casings are braced by hydraulic system and oscillates periodically
around its axis. Hydraulic jacks insert the pipe into the ground. Excavation is
performed by rotary drilling machines or direct with clamshell. Chissel or
diamond bit augers are used in rock excavations. Reinforced cage is
prepared outside and descended into the hole by means of a crane.
Concreting is performed by tremie pipe technique. Upon completion of
concreting, the jacks are reversed to extract the casings. System provides a
great advantage to install considerably deep and large piles in difficult soil
conditions.
302
49. FOREKAZIKLAR
Vibratör-Döner / Kaşık
Muhafaza borusu, vibroçekiç ile zemine çakılır. Boru istenilen hızla ilerlemezse,
önden delgi yapılarak zemin boşaltılır. Şaft kazısı döner delgi makinaları ile veya
doğrudan kaşıkla yapılır. Kayaya rastlandığında tırpan veya elmas dişli burgu
kullanılır.
Kazık boyu boru uzunluğundan fazla ise daha derinlere bir doğrudan kazı yöntemi
uygulanır. Kendini tutamayan zeminlerde kazı duvarları su veya bentonit
bulamacı ile stabilize edilir. Betonarme kafesi dışarıda hazırlanır ve vinç
yardımıyla boru içerisine yerleştirilir. Betonlama tremi tekniği ile gerçekleştirilir.
Betonlamayı takiben muhafaza borusu aynı sistemle geri çekilir.
Döner-Burgu
Bu sistemde, kazı için boru kullanılması gerekmez. Zemin yapısına ve
yeraltısuyuna bağlı olarak kazı doğrudan döner delgi makinası kullanılarak
gerçekleştirilir. Ayrıca, sürekli burgu kullanılarak kazı daha hızlı şekilde ve tek
bir seferde yapılabilir. Zeminin kazı sırasında yıkıntı yapmasını engellemek
amacıyla gerektiğinde su veya bentonit solüsyonu kullanılır. Kazı sırasında
eksilen bentonit solüsyonu, depolama çukurundan yenisiyle sürekli biçimde
takviye edilir. Kazı malzemesi ile kirlenen bentonit solüsyonu, kum
ayıraçlarından kazı malzemesini ayrıştırmak için geçirilerek temizlenir ve yeniden
kullanım için bentonit depolama çukuruna geri gönderilir.
Betonarme kafesi dışarıda hazırlanarak vinç yardımıyla kuyuya indirilir.
Betonlama, tremi tekniği ile gerçekleştirilir.
HW Şivinge-Boru-Kaşık
Kazık çakılacak noktaya, once kılavuz görevi yapacak kısa bir boru konulur.
Kılavuz boru, vince asılı düşme çekiç ile zemine çakılır. Kılavuz boru içerisine
muhafaza borusu yerleştirilir. Basınçlı hava ile çalışan HW kafa boruya ekseni
etrafında periyodik hareketler yaptırır. İçerideki zeminin kaşıkla kazılması sonucu
boru zeminde ilerler.
Nihai kazık derinliğine inildiğinde, dışarıda hazırlanan betonarme kafesi vinçle
kuyuya indirilir. Tremi borusu kullanılarak betonlama gerçekleştirilir.
Betonlamanın tamamlanması sonrasında kazık borusu basınçlı hava deliğe
pompalanarak, vinç asılması ve periyodik hareketlerle geri alınır.
Osilatör-Döner / Kaşık
Çift cidarlı çelik bir boru, hidrolik osilatör ile zemine çakılır. Çelik boru hidrolik
bir sistemle çevresinden kavranır ve ekseni etrafında periyodik hareketlerle cebri
olarak zemine sokulur. Hidrolik krikolar boruyu zemine sokar. Kazı, döner delgi
makinaları veya doğrudan kaşık ile yapılır. Kaya kazısında, tırpan veya elmas
dişli burgu kullanılır. Betonarme kafesi, dışarıda hazırlanarak vinç aracılığıyla
kuyuya indirilir. Betonlama tremi tekniğiyle yapılır. Betonlamanın tamamlanması
sonrasında hidrolik krikolar boruları geri çekmek için ters çevrilir. Bu sistemle en
zor zemin şartlarında oldukça derin ve geniş çaplı forekazık çakma imkanı vardır.
303
50. A GEMSTONE; CHRYSOBERYL
Chrysoberyl is one of the most important gemstones. The chemical
composition of chrysoberyl is double oxide of beryllium and aluminium
(BeAl2O4). Chrysoberyl crystallizes in the orthorhombic system. Some
crystals, particularly alexandrite from the Ural Mountains, are twinned as
"trillings" (cyclic twins or flowers), the three intergrown crystals giving an
appearance of hexagonal symmetry.
The specific gravity (SG) of chrysoberyl is generally between 3.71 and 3.72.
Hardness is 8.5 on Mohr's scale and until the discovery of bromellite
(beryllium oxide) chrysoberyl was the third hardest of all known natural
minerals. The RI (refractive indice) value of chrysoberyl vary little at 1.75 1.76.
The gems of chrysoberyl found predominantly green, greenish yellow or
brown in colour. The most common colour of chrysoberyl is a transparent
greenish yellow: Two varieties of chrysoberyl, the alexandrite and the cat's
eye have, owing to their peculiar optical properties and rarity, a prized
position in jewellery.
The most important and interesting of the chrysoberyls are the alexandrites.
These stones exhibit a colour change, for the stone appears a grass-green
colour in day light, but under the artificial light the hue of the stone
raspberry red. The other important chrysoberyls are the honey .yellow to
greenish or brownish-yellow stone which, when it is cut as cabochon, shows a
mobile streak of light. This is the "cat's eye" or "chatoyancy" as it is called.
The colour of chrysoberyl cat's eye varies from a dark yellowish brown to a
pale yellow, a honey yellow colour being the most prized shade.
The absorption spectrum shown by yellow and brown chrysoberyl consists of
a strong band at 444 nm, due to ferric iron, which gives the gems their
colour. The absorption spectrum of alexandrite is more complex. The colour
change can be better understood by comparing alexandrite's spectrum with
that of ruby and emerald. The chrome band in ruby is centered at 550 nm, in
alexandrite at 580 nm and in emerald at 600 nm. The position of this band
causes the colour to shift from the purplish red in ruby to a blue-green in
emerald. In alexandrite, where the band is between the red of ruby and the
green of emerald, the stone is balanced between them.
Chrysoberyl generally occurs in granitic rocks, pegmatites and mica schists;
it is also recovered with other gem minerals from alluvial deposits.
Alexandrite was first discovered at Takovaya in the Ural Mountains in 1833
and the finest stones have come from that locality. The gem gravels of Sri
Lanka have yielded the finest cat's eye as well as good quality alexandrite.
Burma, Rhodesia, and Zambia are also sources of alexandrite. Brazil is a
source of yellow chrysoberyl as well as cat's eye and alexandrite.
Both synthetic corundum and synthetic spinel are made in shades of colour,
complete with colour change, to imitate the real alexandrite.
304
50. BİR SÜSTAŞI: KRİZOBERİL
Krizoberil en önemli süstaşlarından biridir. Kimyasal bileşimi kısaca
alüminyum ve berilin çifte oksidi (MgAl2O4) olarak verilebilir. Ortorombik
sistemde kristallenir. Bazı kristaller, özellikle Ural Dağları’ndan çıkarılan
aleksandiritler, üçlemeler şeklinde ikizlenmiştir (devirli ikizler ya da çiçekler)
ya da üç tane iç içe büyümüş kristal hexagonal simetri gösterirler.
Krizoberilin özgül ağırlığı 3.71-3.72 arasında değişir. Sertlik, Mohr skalasına göre
8.5'dir. Bromellitin (berilyum oksit) bulunmasına kadar krizoberil, bulunan
bütün mineraller arasında sertlikte üçüncü sırada idi. Kırılma (refraktif) indisi
değerleri 1.75-1.76 arasında 90k az bir değişme gösterir.
Krizoberiller çoğunlukla yeşil, yeşilimsi sarı ya da kahverengi renklerde
bulunur. En yaygın olarak bulunan rengi şeffaf yeşilimsi sarıdır. İki önemli türü
vardır. Kedigözü (Cat's eye) ve Aleksandirit. Bunlar, kendilerine özgü optik
özellikleri ve nadir bulunmaları sebebiyle gemolojide öneme sahiptirler.
En önemli ve ilginç krizoberiller aleksandiritlerdir. Bu taşlar, renk değişimleri ile
kendilerini gösterirler. Gün ışığında çimen yeşili, yapay (lamba ışığı) ışık altında
ise ahududu kırmızısı rengini alırlar. Diğer önemli bir krizoberil, hiçbir adın
konmadığı yeşilimsi bal sarısı ya da kahverengimsi sarıdır. Kahverengimsi sarı
krizoberil kaboşon şeklinde kesilirse kristale giren ışık çizgi şeklinde hareketli
görülür. Bu özellik "kedigözü etkisi" veya "chatoyancy" adını alır. Kedigözü
krizoberilinin rengi koyu sarımsı kahverengi ile soluk sarı arasında değişir. Bal
sarısı renk gösterenleri çok değerlidir.
Sarı ve kahverengi krizoberillerdeki absorbsiyon spektrumu, değerli taşa
rengini veren demirden dolayı 444 nm'de güçlü bir banttan oluşur. Aleksandiritin
absorbsiyon spektrumu daha karmaşıktır. Renk değişimi, aleksandiritin
absorbsiyon spektrumu yakut ve zümrütün ki ile kıyaslandığında daha iyi
anlaşılır. Yakuttaki krom bandı 550 nm'de merkezlenmiştir. Aleksandiritte 580
nm'de, zümrütte 600 nm'de merkezlenmiştir. Bu bandın pozisyonu rengin
yakutta morumsu kırmızıdan, zümrütte mavi yeşile kaymasına neden olur.
Krom bandının yakutun kırmızısı ile zümrütün yeşili arasında olduğu
aleksandiritte taş ikisi arasında dengelenmiştir.
Krizoberil granitik kayaçlarda, pegmatitlerde ve mika şistlerde oluşur. Ayrıca,
alüvyal yataklardan da diğer süstaşları ile birlikte elde edilir.
Aleksandrit ilk kez Takovaya-Ural Dağları'nda 1833 yılında keşfedildi ve en
iyi kalite taşlar buradan çıkarıldı. Sri Lanka'nın alüvyal yataklarında da iyi kalite
aleksandritler kadar en iyi kalitede kedi gözleride elde edilir. Alexsandrit
Myanmar, Zambia ve Rodezya’dan da çıkarılır. Brezilya önemli bir sarı
krizoberil kaynağıdır.
Hem sentetik korund hem de sentetik spinel, gerçek aleksandritleri taklit etmek
için tam renk değişimli olarak yapılır. En iyi kedigözü taklidi kuvars
kedigözüdür.
305
306
YARARLANILAN KAYNAKLAR
ADKO, 1981; İngilizcedeki Edatlı Deyimler Küçük Sözlüğü. 196 s.
ALTINLI, İ.E., 1973; Uluslararası Tektonik Sözlüğü. 235 s.
ALTINLI, İ.E., 1975; Zemin Mekaniği, Hidrojeoloji, Petrol Sahası Sözlüğü. 306 s.
ALTINLI, İ.E., 1986; Yerbilimleri Sözlüğü. 1175 s.
ALLABY, A., and ALLABY, M., 1999; A Dictionary of Earth Sciences. 619 p.
BATES, R.L. and JACKSON, J.A., 1987; Glossary of Geology. 788 p.
CLAYTON, C.R.I., MATTHEWS, M.C. ve SIMONS., N.E. 1995; Jeoteknik Saha
İncelemesi (Çevirenler: Hasan Çetin, Kamil Kayabalı, Hasan Arman). Gazi
Kitabevi. s. 16-17, 64-72, 82, 107-112, 143-144, 194-191.
ÇİFTÇİ, E., 2003; Yerbilimleri Teknik Terimler Sözlüğü. 580 s.
DİLEK, Y., 2006; Ofiyolit Tektoniği. 59. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri
Kitabı. s. 9-10
E.İ.E.İ.,…..; Rock Mechanics Glossary. 39 p.
ESAT, Ö., 1996; İngilizce Gramer. Altın Kitaplar Yayınevi. 277 s.
ESHERIFF, R., 1974; Encyclopedic Dictionary of Exploration Geophysics. 376 p.
ETİZ, F. ve KARABULUT, N., 2000; KPDS Hazırlık. Engin Yayıncılık. 432 s.
FETTER, C.W., 2001; Uygulamalı Hidrojeoloji. (Çeviren: Mustafa Afşin, Kamil
Kayabalı). Gazi Kitabevi. s. 3, 3-6, 313-314..
GERÇEK, H., ULUSAY, R., ÜNVER, B., HİNDİSTANLI, M.A., 1999; Kaya
Mekaniği Termleri Sözlüğü. 34 s.
GOODMAN, R.E., 1989; Kaya Mekaniğine Giriş (Çeviren: Kamil Kayabalı). Gazi
Kitabevi. s. 159, 369.
GÖNCÜOĞLU, C., 2000; Türkiye’nin metamorfik birlikleri. 53. Türkiye Jeoloji
Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 275-277
GÜLEÇ, K., 2000; Yerbilimlerinde teknolojik araştırma projeleri ve Ar-Ge
faaliyetleri. 53. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 147-148
GÜMÜŞ, A., 1973; Maden Jeolojisi Sözlüğü. 104 s.
GÜNEY, E., 2003; Yerbilim Terimleri Sözlüğü. 228 s.
HASDEMİR, Y., 1998; Çeviri Metotları. Alfa Yayıncılık. 497 s.
HOLTZ, R.D. ve KOVACS, W.D., 1981; Geoteknik Mühendisliğine Giriş(Çeviren:
Kamil Kayabalı). Gazi Yayınevi. s. 83-86, 455-459.
İNAN, N., 2000; Jeolojik zamanda toplu yokolmalar ve güncel yokolma koşulları. 53.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 243-244
İSKENDEROĞLU, A., ve BAŞ, M., 2003; Eğim ve jeolojik sayısal verilerin CBS
ortamında işlenerek yerleşime uygunluk haritalarının hazırlanması. İstanbul’un
Jeolojisi Sempozyumu. Bildiriler Kitabı. s.155
İSKENDEROĞLU, A., ve BAŞ, M., 2003; Yerel Yönetimlerin Depreme Bakışı.
İstanbul’un Jeolojisi Sempozyumu. Bildiriler Kitabı. s.115
307
JMO, 2006; 59. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı
JMO, 2005; 58. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı.
JMO, 2003; İstanbul’un Jeolojisi Sempozyumu. Bildiriler Kitabı.
JMO, 2001; 54. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı.
JMO, 2000; 53. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı.
JMO, 1997; Jeoloji Mühendisliği ve Sondaj Uygulamaları Sempozyumu, Bildiri
Özleri Kitabı.
JFMO, 2004; Türkiye 16. Uluslar arası Jeofizik Kongresi Bildiri Özleri Kitabı.
KEAREY, P.,(Editor) 1993; The Encyclopedia of The Solid Earth Sciences. 713 p.
KETİN, İ, 1982; Genel Jeoloji. İTÜ Vakfı Yayını
KOÇYİĞİT, A.,2006; Marmara bölgesinin depremselliği ve deprem kaynakları. 59.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 5-6.
KRAMER., S.L.,1996; Geoteknik Deprem Mühendisliği(Çeviren: Kamil Kayabalı).
Gazi Kitabevi. s. 6, 24-26, 28-29, 38-40, 48-51, 113, 465.
KURU, G.S.,2006; Petrol aracılığında sıvı kapanım çalışmaları. 59. Türkiye Jeoloji
Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 314
LONGMAN, 1983; Dictionary of Geology. 190 p.
MMO, 1984; Türkiye 4. Kömür Kongresi Bildiriler Kitabı.
MJTMK(Mühendislik Jeolojisi Türk Milli Komitesi), 2006; Mühendislik Jeolojisinde
Çağdaş Uygulamalar Sempozyumu Bildiriler Kitabı.
NİĞDE ÜNİVERSİTESİ, 2002; Orta Anadolu Jeotermal Enerji ve Çevre Sempozyumu
Bildiriler Kitabı.
NORMAN, T., 2000; Modern jeoloji eğitiminin felsefesi, mantığı ve psikolojisi. 53.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 321-322
ÖCAL, M., GÜNGÖR, G. ve GÖK, M.Ş., 1999; Resimli Madencilik Sözlüğü. 525 s.
ÖNALP, A., ….; Geoteknik Sözlüğü. 24 s.
ÖNCEL, B., 1969; Sondajcılık Teknik Sözlüğü. 198 s.
ÖZDEMİR, A. ve ÖZDEMİR, M., 2006; Jeoteknik Etüt Sondajları. Belen Matbaası.
234 s.
ÖZDOĞAN, M., 2006; Yerbilimleri ve Arkeoloji. 59. Türkiye Jeoloji Kurultayı
Bildiri Özleri Kitabı. s. 11-12
ÖZTÜRK, C., 2002; A Systematic Approach to KPDS&ÜDS. Tıp&Teknik Yayıncılık.
749 s.
ÖZTÜRK, C., 2002; Fundamentals of Academic English. Hacettepe-Taş Kitapçılık.
776 s.
PAKER, S.P., 1994; Dictionary of Geology&Mineralogy. 364 p.
PAMİR, H.N., ve ÖZTUNALI, Ö., 1971; Yerbilim Terimleri Sözlüğü. 191 s.
PMO, 2005; Türkiye 15. Uluslararası Petrol ve Doğalgaz Kongresi Bildiri Özleri
Kitabı.
308
SAN, T., 2006; Hiperspektral uydu görüntülerinin yerbilimlerinde uygulanması. 59.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 441-442
SEZER, A., 2001; KPDS Soruları. Hacettepe-Taş Kitapçılık. 794 s.
SEZER, A., 2002; Prepare for KPDS. Hacettepe-Taş Kitapçılık. 448 s.
ŞİMŞİR, F., 2004; Madencilik Terimleri Sözlüğü. 581 s.
YEATS, R.S., SIEH, K. ve ALLEN, R.C., 1997; Deprem Jeolojisi (Çevirenler:
Ramazan Demirtaş, Kamil Kayabalı). Gazi Kitabevi. s. 39-40, 64-65, 445.
THRUSH, P.W., 1968; A Dictionary of Mining, Mineral and Related Terms. 549 s.
TOKER, V., 2001; Genel Jeoloji Ders Notları. 305 s.
TÜYSÜZ, O., 2005; Yerbilimlerinde Coğrafi Bilgi Sistemleri Uygulamaları. 58.
Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 323-324
ÜNALAN,G., 2003; Türkiye enerji kaynaklarının genel değerlendirmesi. Jeoloji
Mühendisliği Dergisi. c:27, s:1, s. 17-44
YALÇIN, Ü., 2006; Jeoarkeoloji-Arkeolojide yerbilimsel çalışmalar. 59. Türkiye
Jeoloji Kurultayı Bildiri Özleri Kitabı. s. 7-8
YILMAZ, I., 2000; Mühendislik Jeolojisi Terimler Sözlüğü. 145 s.
YILMAZ, Y., 2006; Dünden Bugüne Granit. 59. Türkiye Jeoloji Kurultayı Bildiri
Özleri Kitabı. s. 3-4.
WALTHAM, T., 2002; Mühendislik Jeolojisinin Esasları. (Çeviren: Kamil KAYABALI).
Gazi Kitabevi. s. 12, 19, 38.
309
310
EKLER
311
312
313
314
315
316
317
318
319

Benzer belgeler