yazıyı pdf formatında okumak için tıklayınız

Transkript

yazıyı pdf formatında okumak için tıklayınız
ORTADOĞU’DA T.“C”NİN
HÂLİ VE ROJAVA
TEMEL DEMİRER
I.) ORTADOĞU’NUN BUGÜNÜ
II) AKP T.“C”SİNİN KONUMU VE İCRAATLARI
II.1) SAVA OCAĞI VE GERİCİLİK KALESİ TÜRK(İYE) SİYASETİ
III) VE ROJAVA
III.1) ROJAVA MESELESİ
III.1.1) TEHLİKELİ İLİ Kİ(LER)
III.2) ROJAVA DENEYİMİ
1
ORTADOĞU’DA T.“C”NİN HÂLİ VE ROJAVA[1]
TEMEL DEMİRER
“Kendi devletinizin işlediği
suçlara ortak olmayın!”[2]
“Eski” ölürken; yeni eşikte ve gelmekteyken; Ortadoğu bir çağ dönümünü yaşıyor.
Bu sadece benim görüşüm, kestirimim değil. Siyasal yelpazenin farklı konumlarında olanlar da
benzer ya da paralel saptamaları dillendiriyorlar.
Örneğin Prof. Dr. İlber Ortaylı, “Ortadoğu kazanı kaynamaya devam edecek”;[3] Fatih Yaşlı,
“Bir bölgesel savaşa doğru mu gidiliyor? Buna kesin bir yanıt vermek imkânsız olsa da, suların
ısındığı rahatlıkla gözlemlenebiliyor,”[4] derlerken; “Suriye’de siyasal İslâmcılığın çıkardığı vekâlet
savaşı felaketinin adı çoktandır ‘ölüm-kalım savaşı’dır,”[5] vurgusuyla ekliyor Ceyda Karan:
“Ortadoğu’da çıkarılan yangın öyle böyle değil. Hayatları harman gibi savuruyor. Kuşakları derinden
etkileyecek bir döneme girdik!”[6]
Bu dönemin ilk verisi Yaman Törüner’in, “Ortadoğu’nun önemli sorunlarından biri sınırlarının
cetvelle çizilmiş olması ve hangi bölümünün kime ait olduğunun tam olarak
bilinememesidir,”[7] notunu düştüğü 100. yıllık Sykes-Picot statükosunun delik deşik olarak
geçersizleşmesidir.
Görülmesi gerek “1917’de Sykes Picot ile sınırları suni biçimde çizdiler. 1920’de San Remo ile
hayata geçirdiler. Dünyada üç kırılma var. Birincisi Fransız İhtilali. Ulus devlet ve laikliği getirerek
imparatorlukları yıkmıştırD
Birinci Dünya Savaşı da ikinci kırılmadır. Orada mikro milliyetçilik ön plana gelmiş ve Avrupa
40-50 devlete kadar çıkmıştır. İkinci Dünya Savaşı ise bir kırılma değildir, birincinin sonucudur. Birinci
kırılmada Osmanlı yıkıldı. İkinci kırılmada TC kuruldu. SSCB’nin çöküşünden, küreselleşmenin
gelişmesinden bu yana dünyadaki tüm koşullara baktığınızda şimdi üçüncü kırılmayı yaşıyoruzD
Üçüncü dünya savaşı bir boyutu ile başlamıştır. Sömürgecilik hiç bitmemiştir. Yeni dünya
koşullarında şekil değiştirmiştir. Himdi ilk defa dünyadaki gelişmelerle birlikte refah toplumları farklı bir
boyut kazandı. Batı geriliyor ve ne yapacağını bilemez hâlde kıvranıyor. Dolayısıyla dünyada yeni bir
düzenle birlikte yeni bir gelecek ortaya çıkmaya başladı. Bu gelecek yavaş yavaş şekilleniyor. Ve
hâlihazırda üçüncü kırılma yaşanıyor.”[8]
I) ORTADOĞU’NUN BUGÜNÜ
Hükran Soner’in, “Suriye odaklı 3. dünya savaşı,”[9] uyarısını dillendirdiği güzergâh, bir
yeniden paylaşım tablosudur!
Çünkü ulaşılan koordinatlarda Münih’teki 52. Güvenlik Konferansı’nda konuşan Rusya
Başbakanı Dmitriy Medvedev, Moskova-NATO ilişkilerinin “yeni bir Soğuk Savaş seviyesine”
ulaştığını -açık açık!- söylüyor.[10]
Gerçekten de Suriye artık Suriye değil; hatta bir adım daha atarsak Ortadoğu artık Ortadoğu
değil; Suriye de, Ortadoğu da III. Büyük Bunalım dünyasındaki yeniden yapılanmanın simgesel
kapışma odaklarıdır!
Kolay mı? Oncasının ardından ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’nin, ülkesinin Suriye krizini
bitirmek için “eninde sonunda” Devlet Başkanı Beşar Esad’la müzakere etmek zorunda olduğunu
söylediği[11] tabloda ilk anımsanması gereken: “ABD, çıkarını savunanın arkasında
durur”[12] gerçeğinin yinelenmesidir!
Emperyalist çıkarlarının ardında ısrarla ve çok net biçimde duran ABD ve Batılıların politikaları,
bugün Ortadoğu’yu klasik emperyal böl-ve-yönet kalıbına sürükleyecek biçimde büyük bir yangının
içindedir. Amerikan güçleri Suriye’de bir isyancı grubunu desteklerken diğerini bombalamakta ve bir
yandan Suudi Arabistan’ın Yemen’deki İran destekli Husi güçlerine karşı askeri girişimlerini
desteklerken, diğer yandan Irak’ta IHİD’e karşı İran ile etkili ortak askeri operasyonları arttırmaktadır.
Ancak ABD politikaları genellikle kafası karışık da olsa, yine de zayıf, parçalanmış bir Irak ve Suriye,
bu türden bir yaklaşıma her anlamda uymaktadır. Açık olan ise IHİD ve canavarlıklarının, onu ilk
başta Irak ve Suriye’ye getiren ya da açık ve gizli savaş çıkarma çabalarıyla yıllar geçtikçe
2
güçlendiren aynı güçler eliyle yenilemeyeceğidir. Ortadoğu’daki sonu gelmeyen askeri müdahaleler
sadece yıkım ve bölünme getirmiştir.[13]
ABD’nin konum ve işlevi buyken; Rusya’nınki de farksızdır!
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, “Teröristlerle baş etmenin tek yolu önleyici hamlelerde
bulunmaktır,”[14] demesi ve Rusya Donanma Komutanı Amiral Viktor Çirkov’un, Suriye’deki
gelişmeleri gözönüne alarak ülkesinin çıkarlarının savunulması için Akdeniz’de bundan sonra daimi
olarak 5-6 savaş gemisi bulunduracaklarını açıklamasının ardından[15] Rusya Ortadoğu’da
başaktörlüğe soyundu.
Böylelikle de “Suriye krizinde en kazançlı çıkan aktör Putin oldu. Kriz sayesinde Rus devlet
başkanı, Soğuk Savaş yıllarından bu yana mevzi yitirdiği Akdeniz ve Ortadoğu’ya savaş gemileri ve
tam gaz diplomasiyle geri dönüş yaptı.”[16]
Bu da Patrick Cockburn’un ifadesiyle, “Moskova’nın 20 küsur yıl sonra nüfuzunun en yüksek
noktaya ulaştığının ve yeniden büyük güç olarak sözünün geçtiğinin göstergesi. Rusya’nın büyük güç
statüsüne geri döndüğü bir süredir gözle görülür hâle gelmişti. Ortadoğulu bir lider, üst düzey bir
Amerikalı generale ABD’nin Suriye’ye askeri müdahale planlarını sorduğunda, geçmişe kıyasla
manzaranın değiştiği, zira büyük oyuncu olarak ‘Rusya’nın geri döndüğü’ yanıtını almıştı.”[17]
Görüldüğü üzere: “Gelişmeler, Rusya’nın artık karmaşık Ortadoğu denkleminde yeni bir
dinamik oluşturduğunu ve bölgedeki güç dengesine yeni bir şekil verdiğini gösteriyor.”[18]
Ortadoğu “satranç tahtası”nda, Rusya hamlesinin zamanlaması “mükemmel”, kimi analistlere
göreyse, ABD hazırlıksız yakalandıD[19] Tabii “satranç tahtası” metaforunun tek kusuru, yaşamını
yitiren, yaralanan, sakat kalan, evleri-barkları yıkılan, yurtlarından olan, Ege sularında boğulanD
yüzbinlerce, milyonlarca Suriyeli’ydi..
Ve T.“C”!
“Büyük güç olma hayalleri buraya kadarmış” diye yazan ‘The Financial Times’ın, “Türkiye’nin
Ortadoğu’yla ilgili hayallerinin de buhar olup uçtuğu”na dikkat çektiği[20] tabloda taşların yerinden
oynamasına paralel olarak, düzen getirme çabaları da yoğunlaşırken; AKP Türkiyesi’nin liderliği
Osmanlı mirasının aslında bir avantaj değil bir yük olduğunu bir türlü anlayamadığı için, tüm bu
gelişmeler içinde bölgede liderlik etme hayalinin hızla yok olması karşısında ne yapacağını bilemiyor.
Dış politikası tam anlamıyla iflas etmiş durumda![21]
Bu aynı zamanda, İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Abdullahiyan, Suriye yönetiminin
devrilmesine izin vermeyeceklerini söyleyip Türkiye’yi bölgede “Yeni Osmanlıcılık” peşinde olmakla
suçladığı[22] AKP patentli neo-Osmanlıcı abartıların da nihayetine (ve rezaletine![23]) denk düşüyor.
Siz bakmayın AKP milletvekili aday adayı Ömer Sayın’ın, “İslâm dünyasının beklediği tek bir
ülke var. Hilafet Türkiye’den batmıştır, tekrar Türkiye’de ayağa kalkacak. Bütün İslâm âlemine, bütün
ümmeti Muhammed’e tekrar abilik yapacaktır,” demesine[24] ya da benzeri zırvalara![25]
“Stratejik Derinlikten Stratejik Saçmalıklara” yönelen T.“C”, komşularla “sıfır sorun” diye
başlayıp siyasal İslâmın jeopolitik “uzmanı” yazarlardan birinin ifadeleriyle “Suriye ile adeta savaş
hâlindeyiz. İran’la eski dostluk bitti. Irak merkezi hükümetiyle ilişkiler son derece kötü. Mısır’da
Türkiye’ye en yakın hükümet askeri darbeyle yönetimden uzaklaştırıldı. S. Arabistan ve Katar’la
ilişkiler her zaman kaygan ve belirsiz olacak. ABD ile ilişkiler sorunlu. Avrupa Birliği ülkelerinin
birçoğu ile sorun yaşıyoruz vs,” durumuna geldi.[26]
AKP’nin bu hâli entropik bir özellik taşıyor. “Entropi”, öngörülebilirlik yokluğu; düzensizliğe,
kaosa düşme eğilimi olarak tanımlanabilir. Entropi tek yönlüdür6 Bölgedeki tüm politikaları ters
tepmiş bir AKP liderliği, kendi entropisi hızlanırken, entropisi hızla artan çok taraflı bir sürece dalmaya
niyetleniyor... Bölge, içinde AKP Türkiye’si, birlikte kaosa doğru ilerliyor![27]
AKP Türkiye’yi Ortadoğu’nun lideri yapacaktı! Ama o proje çöktü. AKP dış politikası tamamen
iflas etti. AKP, şimdilerde, iktidarını korumaya yönelik yeni bir enerji yaratma umuduyla, Ortadoğu’nun
en yeni lider adayı Suudi Krallığı’nın, modern anlamda devlet oluğu bile şüpheli “şeyin” peşine
takılıyor. Suudi Arabistan’ın da hiç şansı yok. Türkiye’yi de peşinde bir bataklığa sürükleme olasılığı
ise çok yüksek.[28]
Çünkü AKP Türkiye’si bölgeye yönelik projelerini destekleyecek ekonomik mali kaynaklardan
yoksundur. Osmanlı İmparatorluğu’nun bölge halkının zihninde bıraktığı izler stratejik derinlik kaynağı
değil, tam aksine aşılması olanaksız güven sorunlarının kaynağıdır. AKP’nin sunduğu sözde
demokratik modelin cilası döküldü, altından otokratik bir tek adam rejimi hevesi çıktı.
3
Kısacası AKP Türkiye’sinin bölgede etkili olabilecek bir “yumuşak gücü” yok. AKP’nin
Suriye’de izlediği mezhepçi yaklaşım, tam anlamıyla geri tepen bir silah oldu, cihatçı gruplara
sağladığı destek elinde patlamak üzere.
AKP Türkiye’si tam bu durumun içinde, Suriye’de oluşan, uluslararası topluluğun desteğini de
alan Kürt realitesi ile, hem sınır güvenliğine hem ülkesindeki iç barışa olumlu katkı yapacak bir ilişki
kurmak yerine, “sert güç” kullanmak üzere Suriye’ye girmekten söz ediyor. Suriye’nin çoktan
Türkiye’ye girdiğini anlayamayan AKP liderliği, adeta ölümden korkarak intihar etmeyi planlayan
insanlara benziyordu.[29]
Çünkü AKP’nin üzerine büyük hayaller kurduğu “Arap Baharı” bahar değil, düzensiz, örgütsüz,
kendiliğinden bir patlamaydı. AKP Türkiye’si ise bu yeni isyanlar ortamında, Batı’nın bölgedeki etkisini
güvenceye alacak bir ılımlı İslâm “fantezisi”ne sarıldı... Fantezi diyorum, çünkü o sıralarda, Türkiye’de
siyasal İslâm, çeşitli uzlaşmalarla iktidarını konsolide ettikten sonra rejimi tek adam yönetiminde
totaliter bir biçime doğru değiştirmek için hamle yapıyor, Ortadoğu’da, İsrail düşmanlığı ve Sünnî
İslâm üzerinden hegemonya kurmaya, “düzen getiren dünya gücü” olmaya soyunuyordu. Ancak yıllar
sonra, bir türlü devrilmeyen Esad rejimi, İsrail ve Mısır’la ilişkilerin aldığı biçim, AKP rejiminin gerçek
yüzünü ortaya koyan Gezi Olayı, 17 Aralık skandalı, Kobanê savaşı, ülkeye çok farklı bir iklim getirdi;
Fantezi nihayete erdi; AKP’de aslına rücu ettiD
Ortadoğu’ya gelince: AKP lider olamadı, “sıfır sorun” derken Arap ülkelerinde Osmanlı anılarını
uyandırdı, yalnızlaştı, hatta Arap Birliği Sekreteri tarafından Arapların işine karışmakla suçlandı. AKP,
Mısır’ın içişlerine karışacak kadar Müslüman Kardeşler’e angaje oldu. Suriye bağlamında, ülkesini
radikallerin geçiş alanı hâline getirdi, IHİD riskine açtı.[30]
Evet Hakan Güneş’in, “AKP bir Sünnîstan hayal ediyor,”[31] saptamasındaki Erdoğan
liderliğinin AKP’sine, “yurtta sulh cihanda sulh” ilkesi pek sınırlayıcı geliyordu. “Türkiye, bölgede lider,
istikrar getiren dünya gücü olmalıydı. Olamadı. Himdi daha büyük düşünmek gerekiyor: Dünya devleti
olamadık. Dünya savaşı çıkaran devlet olalım,” diyorduD
Kimsenin inkâr edemeyeceği üzere bugün, Türkiye’de parlamenter düzende hükümette
olmakla yetinemeyen, tek liderli, totaliter bir rejim kurmak isteyen Osmanlı İmparatorluğu’nu
canlandırma hayaline kapılmış bir kadro var. Bu kadro, devletin tarihine, geleneğine stratejik derinlik,
liderine de “tanrısal iradenin yansıması” gibi mistik-fantastik özellikler atfediyorken;[32] Ergin
Yıldızoğlu, “Türkiye Ortadoğu’da kurtlar sofrasına oturmak isterken kurtlar sofrasında menüye
eklendi” vurgusuyla ekliyor: “AKP Türkiyesi, Ortadoğu’nun lideri olamadı, “Kurtlar sofrasına”
oturamadı, Suriye’ye giremedi ama, Ortadoğu’da Suudi gericiliğinin etkisi altına girdi, Kurtlar
sofrasında menüye eklendi ve nihayet Suriye, kaosu Türkiye’ye girdi.”[33]
II) AKP T.“C”SİNİN KONUMU VE İCRAATLARI
Nuray Mert’in, “Savaşa mı giriyoruz? Savaşı bilmem, ama zaten bir büyük belanın içine çoktan
girmiş vaziyetteyiz!”[34] saptamasını dillendirdiği yönelişe ilişkin olarak, emekli büyükelçi Ünal
Çeviköz, “Yeni soğuk savaşta Türkiye cephe ülkesi olmaya aday,”[35] notunu düştüğü hâle dair Umur
Talu da ekliyor: “Stratejik derinlikD Onca masum insanın paramparça uzandığı mezarlığın tarihi adı
oldu! Trajik derinlikD Ve kahredici bir çukur!”[36]
Gerçekten de Sami Kohen gibilerinin, “I:İD ile ilgili gelişmeler Türkiye için bir yandan ciddi
sıkıntılara ve risklere yol açarken, diğer yandan bölgede oynamak istediği rol bağlamında bazı yeni
fırsatlar yaratıyor,”[37] türünden ucuzluklarına yaslanan reel-politiker AKP pragmatizminin,
Ortadoğu’daki neo-Osmanlı Sünnîstan hayali, onları kahredici bir utanç çukurunun dibine mahkûm
etti!
Sağır Sultan’ın bile malumu olup, herkesin bildiği örneklerden kimilerini hızla sıralarsak:
i) Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “IHİD, terörize bir yapı gibi görünebilir ama
reaksiyon olarak doğdu,”[38] dedi![39]
ii) Akçakale’de sınırı geçip Türkiye’ye kaçmaya çalışan IHİD militanları 16 Haziran 2015’te
Türk askeri tarafından gözaltına alınmıştı. Elleri duvara yaslanarak aranan 5 IHİD’linin olayı
gülümseyerek karşılaması dikkat çekmişti.
‘Bild’in haberinde, 100 sayfadan oluştuğunu belirttiği raporda, “IHİD’in Türkiye’nin güneyinde
nasıl aleni biçimde yeni üyeler kazandıklarını ve polis ve asker engeline takılmadan bunları nasıl
Suriye’ye geçirdiklerinin” MİT raporuyla belgelendiği belirtildi.
4
Gazetenin “IHİD katilleri ve Türkiye’deki terör ağına karşı işlem yapmak için Türk hükümetine
yönelik bir imdat çığlığı” olarak nitelendirdiği raporda “18 aydır sadece seyrediyoruz. Artık müdahale
etmeliyiz” ifadelerinin yer aldığı ileri sürüldü. Habere göre MİT raporunda şu tespitler yer aldı:
Hepsi yurtdışından olmak üzere günde 50 IHİD taraftarı G. Antep Havalimanı’na iniyor. Hatta
gelen teröristleri Hatay sınır istasyonuna götürmek için bir Shuttle-otobüs servisi oluşturulduD
IHİD, G. Antep-Kilis arasındaki önemli geçitleri kontrol ediyor. Sınır bölgesinde, sınırı geçmek
isteyen 10 Suriyeli ve Çin’den gelen 45 Uygur durduruldu. Buradaki görevliler bu kişilerin IHİD için bir
destek malzemesi olduğunu biliyordu. Fakat pasaport kontrolü ve polis müdürü ile yapılan bir
telefondan sonra kişiler yoluna devam ettilerD
IHİD, teröristlerini Suriye’deki savaşa göndermek için Türkiye’de tedavi ettiriyor. Bunun için
Reyhanlı’da kendi hastanesini kurduD
Sokaklarda açıkça bağışlar için tezgâhlar açıyorlar. Haziran sonunda bir olay yaşandı. Bir
esnaf sesli biçimde şu şekilde şikâyetçi olmuş: “Siz insan değilsiniz. Ben sizin İslâmınıza
inanmıyorum.” Bunun üzerine IHİD adamları takviyeler çağırmış ve esnafın kellesini kesmişler. Olay
bir alacak-verecek kavgası diye nitelenip kapatıldıD
İddiaya göre Mardin’de 8 aile haziran başında çocuklarını IHİD’in adamlarına teslim etti. 13 ila
17 yaşlarındaki çocuklara önce tecavüz edildi ve bu görüntüler kaydedildi. Sonra da şantaj için
kullanıldı. Ailelerine ise zararın karşılığı olarak 3 bin dolara kadar paralar verildi. Dört haftalık ‘terör
eğitiminden’ sonra çocuklar sınır üzerinden Suriye’ye götürüldülerD
IHİD, Twitter ve Facebook üzerinden binlerce taraftar kazanıyor. İnternet sayfaları G. Antep’te
bulunan ve resmi olarak kamu yararına çalışan dernekler üzerinden işletiliyor. IHİD, internette çok
aktif. Sayfalarında ‘like’ veya ‘retweet’ yapıldığında, kurbanlarla irtibata geçiliyor.
Örgüt Ankara, Adıyaman, Eskişehir, İzmir, Konya, H. Urfa, Hatay’da silah depoları oluşturdu.
IHİD şefi Bağdadi Türkiye’de cihat ilan ettiğinde, bunlarla suikastlar gerçekleştirilecek. IHİD, çok
güçlendi ve biz onu artık kontrol altında tutamıyoruz”![40]
iii) Columbia Üniversitesi’nden sosyal bilimci Hamid Dabaşi, Rojava projesiyle savaştığı sürece
Türkiye’nin IHİD’den memnun olduğunu,[41] IHİD sayesinde güvenlik devleti söylemlerinin yeniden
ısıtıldığını söylüyor![42]
iv) ‘The Guardian’ın Ortadoğu muhabiri Martin Chulov, “IHİD’i AKP büyüttü,” dedi![43]
v) 25 Haziran 2015’de IHİD çetelerinin Kobanê’ye düzenlediği saldırıdan sağ yakalanan IHİD
üyesi Yasin Ebdileziz Egumu, Türkiye-IHİD ilişkilerine ilişkin önemli itiraflarda bulundu. IHİD’ci
Egumu, “Katliamı yapan bir grubumuz Türkiye’den girdi. Tüm lojistiğimizi Türkiye’den karşılıyorduk,”
dedi![44]
vi) Eski İngiltere parlamentosu üyesi George Galloway, Avrupa Birliği’ne üyelik peşinde koşan
Türk hükümetinin bölgede Batı için paralı asker gibi çalışmakta yetenekli olduğunu ve Batı’nın daha
önce Libya’da kullandığı gibi Suriye’de yaşanan olaylarda da Türkiye’yi arena olarak kullandığını
söyledi![45]
vii) Almanya’da Sol Parti, hükümetin Türkiye’ye sattığı silahların Suriye’de İslâmcı gruplara
gittiği iddiasıyla parlamentoya soru önergesi verdi![46]
viii) ‘The Independent’, Türkiye ve Suudi Arabistan’ın, aralarında El Kaide bağlantılı örgütlerin
de bulunduğu Suriyeli çeteleri desteklediklerini ve bu durumun Batılı hükümetleri endişelendirdiğini
belirtildi![47] ABD’nin yıllık ‘Terörizm Ülkeler Raporu’ da, Türkiye’nin yabancı savaşçılar için “ana yol”
olduğunun altını çizdi![48]
ix) ‘The New York Times’, H. Urfa’nın Akçakale ilçesinden IHİD’in kontrolünde bulunan Tel
Abyad’a taşınan gübrelerin bomba yapımında kullanıldığını iddia etti![49]
x) ‘The Telegraph’, Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) komutanlarının savaş ağalarına dönüştüğünü
yazdı. Gazeteye göre birliklerin yüzde 85’i rüşvet, haraç ve kaçakçılıkla para kırıyor![50]
xi) ‘Turizm Taşımacıları ve Butik Otel İşletmecileri Derneği’ Başkanı Hüseyin Ülger,
“Suriye’deki iç savaşın başlamasından bu yana Türkiye’den çalınarak bu ülkeye sokulan yaklaşık 5
bin aracın piyasa değeri yaklaşık 250 milyon dolar” dediD ÖSO’nun, otomobil hırsızlarının,
Türkiye’den kaçırdıkları ve Suriye’ye götürerek sattıkları lüks araçların gelirinden de pay aldığı ortaya
çıktı. Türkiye’den kaçırılan Porsche Cayenne model araçlar 40 bin, Range Rover’lar 30 bin, BMW X5
model araçlar 35 bin, E 250 model Mercedes 35 bin, C 180 model Mercedes 20 bin dolara
Suriye’deki pazarlarda müşteri buluyor![51]
5
xii) İsrail’in Suriye yönetimine karşı savaşan ÖSO ile ilişkileri ilerlettiği haberleri gelirken,
İsrail’in Sayeret Matkal adlı seçkin komando birliğinin uzun bir süredir Halep’te olduğu ileri
sürüldü![52]
xiii) IHİD Ortadoğu’nun kadim halklarından Êzîdîlerin ardından Süryanîleri de hedef alırken
eleştiri okları yine Türkiye’ye yöneldi. Suriye’nin Kürt bölgesindeki Haseke’de IHİD’in rehin aldığı
Süryanîlerin sayısının 150’yi bulabileceği, 1000 Süryanî ailenin de kaçmak zorunda kaldığı
belirtilirken, Suriye Katolik Kilisesi’nin Haseke-Nisibi Başpiskoposu Jacques Behnan Hindo Ankara’ya
sert çıkarak, Türkiye’nin Hıristiyanları katleden cihatçıları sınırdan geçirirken Hıristiyanların geçişini
engellediğini söyledi![53]
xiv) Türkiye, 2012’den bu yana kucak açtığı Suriye muhalefetinin önde gelen 13 ismine, 3
yıldır bekledikleri Türk vatandaşlığını verdi. Bu isimler arasında Ahmet Tuma’nın yanı sıra Samir
Nashar, Khaled Alsaleh, George Sabra, Ahmed Ramadan, Faruk Tayfour, Nathir Al Hâkim de
bulunuyor. Hıristiyan olan George Sabra dışındaki isimlerin ortak özelliğini ise Müslüman Kardeşler’e
(İhvan) yakınlıklarıyla tanınmaları oluşturuyor![54]
xv) Suriye’nin ticaret merkezi olan Halep’te, muhaliflerin kontrolündeki bölgelerin idaresini
sağlayan Halep Kenti Yerel Konseyi’nin emri ile muhaliflere ait kuruluşlar, çalışanlarına maaşlarını
Suriye Poundu yerine Türk Lirası (TL) ile ödemeye başladı. El Cezire ve Gulf News’in haberlerine
göre; Halep Heriat Mahkemesi, Halep’in Özgür Avukatları örgütü ve Medya Çalışanları Sendikası’nın
da aralarında bulunduğu birçok kurum TL kullanmaya başladı. Türk Lirası hâlihazırda dolar ile
beraber Halep’teki marketlerde kabul ediliyordu. Yerel Konsey, Türk Lirası kullanımının hem istikrarı
sayesinde halka yardımcı olacağını, hem de Suriye ekonomisinin çökmesine yardım edeceğini
umuyor. El Cezire’ye konuşan Heriat Mahkemesi’nden bir yetkili, “Heriat Mahkemesi, TL kullanma
kararını diğer kurumlar gibi hoş karşıladı. İnsanlar TL ile maaş almaktan memnun” dedi. ‘Gulf News’e
göre, Halep’in yanı sıra İdlib, Hama ve Humus’ta da muhaliflerin kontrolünde bulunan bölgelerde
TL’ye geçilmesi için çalışmalar yapmak üzere “Kuru Değiştirme Komitesi” adlı bir birim kuruldu.
Komitenin üyelerinden Ammar Sakar, bu bölgelerdeki muhalif grupların TL’ye geçme planı
konusunda mutabık olduklarını belirtti![55]
xvi) Suriye, Halep kentinde bin kadar fabrikayı yağmalayan isyancıların, buralardan aldıkları
malları AKP hükümetinin desteğiyle Türkiye’ye getirdiklerini öne sürerek, BM’den Türkiye’yi
kınamasını istedi. Suriye Dışişleri Bakanlığı, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Mun ve Güvenlik Konseyi’ne
hitaben yazdığı mektupta, “Halep kentinde bin kadar fabrikanın yağmalandığı ve çalınan malların
Türk hükümetinin yardım ve bilgisi dahilinde Türkiye’ye transfer edildiği” iddiasında bulundu![56]
xvii) Suriye Dışişleri Bakanlığı, Halep kentindeki bin fabrikanın Türkiye’ye kaçırıldığını öne
sürdü. Bakanlık, BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı ve BM Genel Sekreteri’ne gönderilen iki mektupta,
Türk hükümetinin bilgisi dahilinde yapıldığı belirtilen “hırsızlık”, “korsanlıkla eşdeğer yasadışı bir
eylem” olarak nitelendirildi![57]
xviii) Türkiye’nin Suriye’deki IHİD ve El Kaide gibi cihatçı gruplara silah ve mühimmat desteği
verdiği iddialarının odak noktasındaki MİT TIR’ları skandallarının ilki 1 Ocak 2014’te Hatay
Kırıkhan’da yaşandı. MİT’e ait olduğu ortaya çıkan ancak arama yapılması hükümet girişimiyle
engellendiği için içlerinde ne olduğu belirlenemeyen TIR’lar, dönemin Hatay Valisi Celalettin
Lekesiz’in yazılı talimatıyla yollarına devam ettiD
MİT’in Suriye’deki faaliyetleri ile ilgili en önemli ipucu 30 Mart 2014 yerel seçimlerinden önce
YouTube’a yüklenen bir ses kaydı oldu. Ses kaydında dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu,
MİT Müsteşarı Hakan Fidan, Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Ferdidun Sinirlioğlu ve Genelkurmay 2.
Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in “ortam dinlemesi” yoluyla elde edilen Suriye’ye ilişkin konuşmaları
yer alıyordu. Ses kaydında Hakan Fidan “2 bine yakın TIR malzeme gönderdik” ve “Gerekirse
Suriye’ye dört adam gönderirim. Türkiye’ye 8 füze attırır savaş gerekçesi üretirim, Süleyman Hah
Türbesine’de saldırtırız” diyordu![58]
xix) BM İnsani İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Valerie Amos, Hatay’da
durdurulan ve silah yüklü olduğu öne sürülen TIR’la ile ilgili yaptığı açıklamada “BM olarak sınırı
geçecek tüm yardım TIR’larının gümrük kontrolünden geçmesini istiyoruz,” diye konuştu![59]
xx) ‘The Times’, Türkiye’nin IHİD militanlarının elinde tutulan 49 kişinin serbest bırakılması için
örgütle müzakere ettiği ve bu müzakereler sonucunda aralarında iki İngiliz vatandaşının da
bulunduğu 180 IHİD militanını serbest bıraktığını yazdı![60]
6
xxi) Rusya vatandaşı olan radikal İslâmcı Çeçenlerin, Suriye’deki silahlı muhalif gruplara
katılmak için Türkiye’ye turist olarak geldikleri sonra da Hatay üzerinden Suriye’ye geçtikleri anlaşıldı.
Bu trafik, söz konusu kişilerin ailelerinin Türkiye’deki Rusya Federasyonu başkonsolosluklarına
yaptıkları “kayıp” başvurusu sayısının giderek artması üzerine ortaya çıktı![61]
xxii) ‘Die Welt’ gazetesi, Arapların dışında IHİD’e en çok Türklerin katıldığını ve Türklerin
örgütün yüzde 10’unu oluşturduğunu açıkladıD Avrupa ülkelerinin istihbarat birimlerine göre,
Avrupa’dan yaklaşık bin 200 kişinin Türkiye üzerinden Suriye’ye geçerek IHİD saflarına katıldığı
belirtilen haberde, militanların savaştıktan sonra yine Türkiye üzerinden Avrupa’ya geri döndüğü
belirtti![62]
xxiii) ‘Der Spiegel’ dergisi, farklı kaynakların verilerini toplayarak, dünyanın çeşitli
bölgelerinden Suriye ve Irak’a giderek IHİD’e katılan militanların sayısını aktüalize etmiş. Buna göre
Türkiye’den gidenlerin sayısı 1000, Almanya’dan gidenlerin sayısı 550 görünüyor. Bu, “tespit edilen
kişilerin rakamı” olarak veriliyor, yani işin bir de tespit edilemeyen kısmı söz konusu![63]
xxiv) İstihbarat raporlarına göre, Suriye’de Esad’a karşı savaşan örgütlerin içinde ayda bin 500
dolar maaş alan 500 Türk savaşçı var![64]
xxv) Başta Adıyaman olmak üzere Bingöl, Batman, Urfa, Diyarbakır ve Bitlis’teki gençlerin
savaşmak üzere Suriye’ye götürüldüğü ortaya çıktı![65] G. Antep’ten altı bin kişi IHİD’e katılmıştı.
Kobanê hayatımızın içine girmeden çok önceleri, IHİD sınır kentlerimizde özellikle de Gaziantep’te
hücreler kurup işe koyulmuştu. Uçan kuştan haberi olan MİT’in bu örgütlenmeden haberi olmaması
imkânsızdı![66]
xxvi) Türkiye’nin en çok “aranan teröristler” listesinin “kırmızı” kategorisinde yer alan IHİD’in
sınır emiri “Ebubekir” kod adlı İlhami Balı’nın Ankara’da açılan 27 kişilik IHİD davasındaki 400 sayfalık
telefon dinleme tutanaklarının tapeleri, Balı’nın Türkiye-Suriye sınırından çok rahatlıkla militan ve
malzeme soktuğunu ortaya koydu. Türkiye’deki adamlarını 2500 dolar maaşa bağladığı anlaşılan
İlhami Balı, Türkiye’ye sokturduğu IHİD militanlarını Türkiye’deki özel hastanelerde para karşılığında
tedavi ettirdiği tespit edildi![67]
xxvii) AKP iktidarının Esad’ı devirmek hırsıyla cihatçılara verdiği destek IHİD’i Ankara’nın
göbeğinde üs kuracak noktaya getirdi, Türkiye’yi “cihada açılan kapı” yaptıD IHİD militanlarına
yönelik en önemli destek IHİD’in örgütlenmesine ve propagandasına serbestlik tanımak ve sınır
geçişlerinde izin vermekti. IHİD için İstanbul, G. Antep, Düzce ve Adapazarı gibi yerlerin teröristlerin
toplanma noktaları hâline geldiği iddiaları sıkça dile getirildi. IHİD, eğitim ve toplanma açısından o
kadar rahattı ki, eğitimler sırasında çekilen videolar kendilerine yakın sitelere yükleniyordu. Bu
videolardan biri de İstanbul’da yaptıkları bayram etkinliğine ilişkindi. Sitenin haberinde “İstanbullu
Müslümanlar 2014/1435 Ramazan bayramı namazını düzenlenen bir organizasyonla hep birlikte eda
etme imkânı buldular” ifadeleri yer alıyordu![68]
xxviii) ‘The Washington Post’ gazetesinde Anthony Faiola ve Souad Mekhennet tarafından
kaleme alınan bir haberde, Ortadoğu’nun en korkulan terör örgütü hâline gelmeden önce IHİD
militanlarının Reyhanlı’yı “kendi alışveriş merkezleri” gibi gördüğü ifade ediliyorD Yazıda, “Reyhanlı
sokaklarında dolaşan beyaz bir otomobilin arka koltuğunda röportaj veren 27 yaşındaki üst düzey
IHİD komutanı” diye tanıtılan Abu Yusaf isimli kişinin, “IHİD’in bugünkü başarısı için kısmen Türklere
de teşekkür etmesi gerektiği” vurgusuyla şu ifadelerine yer veriliyor: “Aralarında üst düzeylerin de
bulunduğu bazı üyelerimiz Türk hastanelerinde tedavi edildi. Ayrıca savaşın başında aramıza
katılanların büyük çoğunluğu ile ekipman ve malzeme desteği Türkiye üzerinden geldi”![69]
xxix) Suriye’de cihatçı örgütlere katılarak hayatını kaybeden ilk ABD vatandaşı olarak bilinen
Moner Abu-Salha’nın ölmeden önce çekilmiş bir videosu yayınlandı. El Kaide’nin Suriye kolu El
Nusra üyesi olan ve örgüte katıldığında ‘Abu Hurayra Ameriki’ adını alan Abu-Salha, 2014’ün Mayıs
ayında rejim güçlerine yönelik intihar saldırısında ölmüştü.
Youtube’da yayınlanan videoda, Filistin kökenli olduğu belirtilen Abu-Salha, İstanbul üzerinden
Suriye’ye uzanan yolculuğunu anlatıyor. Abu-Salha, ABD vatandaşı olan El Kaideli Enver el-Avlaki’yi
dinledikten sonra cihada katılmaya karar verdiğini söylüyor. Araştırmaları sonucunda ‘tüm dünyadan
mücahitlerin İstanbul’a gittiğini ve Türkiye-Suriye sınırından geçişin kolay olduğunu öğrenen’ AbuSalha, hiçbir bağlantısı olmamasına rağmen İstanbul’a bilet alıyor.
Cebinde 20 dolarla tek başına İstanbul’a gelen Abu-Salha, bu parayı da vize almak için
harcıyor. Havaalanında ilk gördüğü kişiye şehre yürüyüp yürüyemeyeceğini sorunca, “Hehir çok uzak”
yanıtını alıyor. Cüzdanını kaybettiğini söyleyince bu kişi ona 10 TL veriyor. Böylece mücahitleri
7
bulmak üzere metroya biniyor. Metro ilerledikçe korkuya kapılan Abu-Salha, “Hehir o kadar büyüktü ki
nereden başlayacağımı bilmiyordum” diyor.
Metroda Arapça konuşan 2-3 adam görünce peşlerinden iniyor. Yanlarına yaklaşarak
konuşmak istediğinde ise “Allah dilimi tuttu, onlara cihad ya da mücahid lafını söyleyemedim” diyor.
Arapça konuşan kişilere en yakın caminin nerede olduğunu sorup uzaklaşıyor. Cebinde kalan
7 TL ile sandviç alan Abu Salha, camide “yüzlerinden mücahit oldukları anlaşılan” üç Arap görüyor.
Ancak uçağa yetişmeleri gerektiğini söyleyen Araplar, İstanbul’da ‘mücahitlere yardım eden’ bir örgüt
olduğunu ve oraya gidebileceğini söylüyorlar. Abu Salha 2 saat yürüdükten sonra buraya varıyor,
ancak içerideki kişilerin sakalsız olduğunu görünce “Sübhanallah, bu insanlara nasıl cihad derim” diye
düşünerek yardım istemekten vazgeçiyor. Bunun üzerine ‘çok büyük ve güzel’ diye nitelediği bir
camiye gidiyor. Dua ederken akşam oluyor ve cami kapatılıyor.
Dışarı çıkan Abu-Salha, “Yağmur yağmaya başlamıştı, üşüyordum, açtım. Üzerimde ince bir
mont vardı. İstanbullular güzel ceketleri, onları sıcak tutan kıyafetleri ile yürüyorlardı. Kedileri çok
severim, o sırada büyük bir kedi geldi. Her şeye rağmen mutluydum, dünyanın öbür tarafına
gelmiştim. O kedi ile mutlu olmuştum” diyor.
Abu Salha, Allah’a “Birini bana gönder” diye dua ederken siyah giyinmiş, tek kolu olmayan
birini görüyor. Bu kişiyi durduran Abu Salha, adamın sadece Türkçe bildiğini ancak, ‘mücahid’ diyerek
ona derdini anlattığını iddia ediyor. Konuşamasalar da anlaştıklarını öne süren Abu-Salha, “El-Kaideli
olduğunu anlamıştım” diyor. Adam onu bir otobüse bindirerek İngilizce bilen kişilerin yanına
götürüyor. Bir ay El Kaidelilerin kaldığı bir ‘güvenli evde’ yaşadığını belirten Abu-Salha, ardından
Suriye’ye geçiyor![70]
xxx) “Türkiye Suriye’de iç savaşı körüklemenin ve IHİD’e örtülü destek vermenin bedelini
ödüyor”![71]
xxxi) Türkiye uzmanı Henri Barkey, “Türkiye’de IHİD destekçisi altyapı var,” dedi![72]
xxxii) IHİD’in Kobanê’ye dönük saldırıları üzerine Türkiye’ye sığınanların kaldığı Suruç’ta
incelemelerde bulunan CHP Muğla Milletvekili Nurettin Demir, sığınmacıların en büyük isteğinin
“Türkiye’nin IHİD’e desteğini kesmesi” olduğunu söyledi![73]
xxxiii) HDP’nin Dış İlişkilerden Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Nazmi Gür, “IHİD’i Türkiye
güçlendirdi,” dedi![74]
xxxiv) ABD, IHİD’in petrolün büyük kısmını Esad yönetimine sattığını ve örgütün Türkiye’ye de
girmenin yollarını bulduğunu açıkladı. Örgütün petrol ve bankalardan 1 milyar dolara yakın gelir
sağladığı tahmin ediliyor. ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Finansal İstihbarattan Sorumlu
Müsteşar Vekili Adam Szubin, IHİD örgütünün petrolün büyük bir kısmını Beşar Esad yönetimine
sattığını, Türkiye’ye de girdiğini açıkladı![75]
xxxv) IHİD-Türkiye petrol ticaretini ilk gündeme getiren isimlerden CHP Hatay Milletvekili
Mehmet Ediboğlu, “Suriyeli muhalifler yıllar önce BM’ye IHİD’in petrol sevkiyatıyla ilgili belgelere
dayalı raporu sundu” diye konuştu
Edipoğlu, Suriye Muhalif Ulusal Koordinasyon Kurulu lideri Heysem Menna’nın BM’ye IHİD’in
petrol sevkiyatıyla ilgili belgelere dayalı bir rapor sunduğunu ve o raporda IHİD petrolünü satın alanlar
arasında Türk işadamlarının da bulunduğunun açıkça ifade edildiğini kaydetti.
Heysem Menna’nın raporuna göre Kuzey Irak’ta yönetime yakın 4 Kuzey Iraklı Kürt petrol
tüccarı IHİD petrolünü üçte bir fiyatına satın alarak aralarında Türk işadamlarının da olduğu
işadamları vasıtasıyla Türkiye üzerinden dünyaya pazarlıyor. IHİD’in buradan bir yılda elde ettiği 800
milyon dolar, silah, mühimmat alımında kullanılıyor![76]
xxxvi) Rusya Devlet Başkanı Putin’den sonra ABD Başkanı Obama da IHİD’in çıkardığı
petrollerin Türkiye üzerinden satıldığını söyledi![77]
xxxvii) Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Anatoli Antonov “Erdoğan ve ailesi, Suriye’de
IHİD’in elinde olan petrol yataklarından yapılan yasadışı petrol sevkiyatlarıyla doğrudan ilişkili”
vurgusuyla, “Bugün bir grup eşkıya ve Türk elitinin komşularından petrol çaldığını doğrulayan
belgelerin bir kısmını sunuyoruz. IHİD petrolünün binlerce tankerden oluşan canlı boru hattıyla üç
güzergâhtan Türkiye’ye sevkedildiği”ni açıkladı![78]
xxxviii) İran Petrol, Gaz ve Petrokimya Ürünleri İhracatçılar Birliği Başkanı Hasan Tacik,
“Türkiye, ihtiyacı olan petrolün bir kısmını IHİD’den temin ediyor. IHİD, günde 700 ila 800 bin varil
petrolü yarı fiyatına Türkiye’ye satıyor,” dedi![79]
8
xxxix) ‘Al Araby Al Jadeed’ gazetesi, Irak istihbaratından bir albayın verdiği bilgilerle, IHİD
petrolünün IKBY ve Türkiye üzerinden İsrail’e satışını belgeledi![80]
xl) ‘The Observer’ gazetesinde, Türkiye’nin IHİD’e, yasadışı petrol ticareti konusunda kolaylık
sağladığına ilişkin belgelerin ABD’nin elinde olduğuna yer veren bir makale yayımlandı. IHID’in en
büyük gelir kaynaklarından biri olan petrol ticaretinde, Türkiye’nin en önemli alıcı olduğu iddiasının da
yer aldığı bu haber, 2015’in şubat ayında OECD bünyesindeki ‘Karapara Aklamayla Mücadele Grubu’
FATF’in hazırladığı bir raporu ve içindeki verileri daha kritik hâle getiriyor.
“Terör Örgütü IHİD’in Finansman Kaynakları” başlıklı 48 sayfalık raporun giriş bölümünde, bu
çalışmanın Türkiye’nin işbirliği ile hazırlandığı notu yer alıyor. IHİD’in gasp ettiği petrol sahalarındaki
faaliyetlerin geniş biçimde irdelendiği rapordaki bazı özet veriler şöyle:
- IHİD Irak ve Suriye’de ele geçirdiği petrol kuyularında günde 50 bin varil petrol üretimi
yapıyor. Petrol kuyusu yakınında aracılardan varilini 25-30 dolara aldığı petrolü, biraz uzaktaki
marketlere ve diğer tüketicilere, rafineri derecesine göre 60 ile 100 dolara satıyor.
Fakat bundan daha kritik olan bilgi ise raporun “Petrol Kaçakçılığı ve Satışı” başlıklı 33.
sayfasında yer alıyor. Türkiye’nin sunduğu istatistiklere göre Suriye sınırındaki petrol kaçakçılığının
2012’den bu yana büyük artış gösterdiği belirtiliyor. [81]
xli) Hubat 2015’te yayımlanan ve üyesi olduğumuz OECD nezdindeki FATF, yani Karaparayla
Mücadele Grubu, “Terör Kuruluşu IHİD’in Finansmanı” başlıklı raporu bütün dünyaya ilan etti.
- Raporun “Yönetici Özeti” başlıklı 9. sayfasında çalışmanın Türkiye ile ABD liderliğinde ve
FATF’ye üye ülkelerin kurumlarının verileriyle hazırlandığı belirtiliyor.
Evet, ağır suçlamalara muhatap olan Türkiye bunu nedense yapmıyor.
Bu köşeyi sürekli izleyenler raporun iki kez irdelendiğini anımsayabilir.
İlki: Rapor yayımlanınca; 28 Hubat 2015’te. (O yazıda, rapora atfen, Türkiye’den yardım adı
altında üç kamyon gittiği bilgisi de vardı.)
- Sonra da ‘The Observer’ gazetesinde “Türkiye’nin IHİD’e, yasadışı petrol ticareti konusunda
kolaylık sağladığına ilişkin belgelerin ABD’nin elinde olduğu” iddiasına yer veren makale
yayımlanınca. 28 Temmuz 2015’te.
Rapordaki bazı veriler:
- Petrol kuyusu yakınındaki kabzımaldan varilini 25-30 dolara aldığı petrol, biraz uzaktaki
marketlere ve diğer tüketicilere, rafineri derecesine göre 60-100 dolara satılıyor. Bir kamyoncu, 150
varil aldığını, ortalama kazancının 3-5 bin dolar arasında değiştiğini söylüyor.
- “Petrol Kaçakçılığı ve Satışı” başlıklı 33. sayfada ise şu veriler yer alıyor: “Türkiye’nin
sunduğu istatistiklere göre Suriye sınırındaki petrol kaçakçılığı 2012’den bu yana büyük artış
gösterdi. IHİD’in petrol sahalarını ele geçirmesinin ardından, Irak ve Suriye sınırında yedi Türk
vilayetinde saptanan kaçak petrol, 2014 yazı itibarıyla 20 milyon litreye ulaştı.
Türkiye’de 2013’te yakalanan kaçak petrol 73 milyon litreyken bu rakam, 2014’te 79 milyon
238 bin litreye ulaşıyor.
- Diğer yandan 2012’de 4 bin civarında olan petrol kaçakçılığı vaka sayısı, 10 bine yükseliyor.”
Raporda Türk yetkililerinin, kaçakçılığa karşı çabalarından övgüyle söz ediliyor. Irak Merkezi
Hükümeti ile Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin şüpheli petrol tankerlerine el koyma çabalarının ve
attığı diğer etkin adımların anlamlı olduğu vurgulanıyor.
IHİD’in finansmanı raporunda altı çizilen ve bugüne de ışık tutan tespit ise şu:
“IHİD’in yasadışı petrol ticaretinin trafiği, güzergâhı ile aracıların, taşıyıcıların, kabzımalların,
tüccarların kimler olduğunun daha iyi tanımlanmasına ihtiyaç var... Bu sadece IHİD’in gelirleri
açısından değil, yarattığı yerel ekonomik bağımlılıklar açısından da önem taşıyor”![82]
xlii) G. Antep’in Karkamış ilçesindeki çadır kentte yaşanan skandallar bitmek bilmiyor. Kampta
kalan ve çalıştığı tarlada tecavüze uğrayan S.F’nin iğneyle bebeğini düşürüp anne ve kardeşinin
yardımıyla cenini boş araziye gömmesi, ilçede ve çadır kentte neler yaşanabileceğiyle ilgili ipuçları
veriyor![83]
xliii) Suriye’deki savaştan kaçarak Türkiye’ye gelen sığınmacıların maruz kaldıkları olaylar, her
geçen gün farklı bir boyutuyla gün yüzüne çıkıyor. İstanbul’da kimliksiz, pasaportsuz ve parasız bir
hâlde hayata tutunmaya çalışan Azad ve Erin Bilal çiftinin bebeği, doğumun gerçekleştiği hastanede
20 gün boyunca rehin kaldı. Hastane 22 Eylül 2013 tarihinde bebeği aileye senet karşılığında teslim
etse de baba ümitsiz: “Başbakan bize gelin diyor ama bebeğimizi bile elimizden alıyorlar. Suriye’de
9
olsa başımıza asla böyle bir şey gelmezdi. Orada sağlık koşulları çok iyiydi, bebeğimize el
konulmazdı”![84]
xliv) Savaştan kaçarak evinden, yurdundan olan Suriyelilerden sadece biri Zeynep... İstanbul
Bahçelievler’de önceki akşam bir parktaki banka oturup yiyecek aramaya giden ailesinin gelmesini
bekleyen âmâ genç kızın dramı filmlere konu olacak türden. Evinden binlerce kilometre uzakta sokak
lambasının aydınlattığı bir banka oturan genç kızın yanına yaklaşıp kim olduğunu sorduğumda
gülümseyerek aksanlı Türkçesiyle yanıt veriyor; “Abi ben Suriyeliyem.” Neden tek başına oturduğunu
ve ailesini sorduğumda ise donuk bakışlarını çevirmeden “Onlar yiyecek bulmaya gittiler beni de
burada bıraktılar abi” diye yanıt veriyor![85]
xlv) Nusaybin Belediye Başkanı Ayşe Gökkan, Suriyeli mültecilerin yaşadıkları sorunlarını
anlatırken, özellikle kadın ve çocuklar için koşulların çok daha zor olduğunu vurgulayarak,
“Kamplardaki koşullar insani değil. Kamplarda 200 bin kişi kayıtlı görünüyorsa, bu rakamın 100 bini
kamptan ayrılmış durumda. Bunun yüzde 80’i ise kadın ve çocuklardan oluşuyor” diye konuştu.
Mülteci kamplarının bulunduğu illerin ucuz işgücünün en çok yaşandığı yerler olduğuna dikkat
çeken Gökkan, kamptan ayrılan kadınların tekstil, tarım ve ev işlerinde karın tokluğuna çalıştığını
kaydetti. Gökkan, “Hu an dünyanın en büyük kölelik düzeni ve utancı yaşanıyor” dedi. Dünyada 2
milyon kadının sınırötesi pazarlandığını söyleyen Gökkan, “Bu kadınlar arasında ülkeleri savaşta
olmayanlar da var. Sınırlarının ötesinde kadınların hiçbir güvencede olmadığı açıktır. Suriye’deki
durum artık patlama noktasında” uyarısında bulundu.
Kamptan ayrılan kadınların fuhuş çetelerinin eline geçme tehlikesinden de söz eden Gökkan,
“6 bin Suriyeli kadının pazarlandığı söyleniyor. Sınırlar ayrıca, kadınların pazarlanmasını sosyal
güvence altına aldı, kadınları paramparça etti. XXI. yüzyılda en büyük facia kadın üzerinden
yaşanıyor,” diye konuştu![86]
xlvi) Suriye’den “kuma” olarak getirilen kadınların sayısı savaşla birlikte artarken, bu durum
“insan ticareti”ne dönüşmüş durumda. Taksicilerin aracı olduğu ‘ticarette’ kadınların fotoğraflarının
olduğu listeler var. “Talipliler”, listeye bakıp kadınları seçiyor![87]
xlvii) Mülteci kamplarında fuhuşa itilen Suriyeliler arasında 12-13 yaşındaki kızlar da var...
“Kadın meselesi çok kolay” diye anlatıyor M.C.: “İslahiye yakın yer. Hüsamettin’e telefon açar, sonra
da gider alırız. Bekâr da var dul da var. 22 TL kadına vereceğiz. 30 TL de Hüsamettin alır. Tüm gün
kadın sizin! Kilis’te de 12-13 yaşında kızlar var. Biraz uzak ama o iş de kolay!” Kanımızı donduran bu
sözlerin ardından, daha derin mevzulara da dalıyoruz. Ya kamptan aldığımız kadını çok uzun bir süre
yanımızda tutmak istersekD “O iş biraz tuzlu” diye anlatıyor M.C., “İş ancak 3- 5 bin TL’ye
çözülür”![88]
xlviii) İstanbul’da yol kenarında bir mülteci kentiD Dilencilik yaparak karınlarını duyurmaya
çalışan mülteciler, beslenme sorunun yanı sıra ciddi sağlık sorunları yaşıyor. Çadırlarda kalan birçok
çocuk, bulaşıcı cilt hastalığı ve griple mücadele ediyor. 7 yaşındaki çocuğunun felçli olduğunu ve
çocuğuna ilaç dahi alamadığını söyleyen Halepli Hasan durumunu şöyle aktarıyor: “6 ay önce
savaştan kaçarak Kilis’e gittik. Ancak orda da sokakta kalıyorduk. Orada durumumuz daha kötüydü.
Daha sonra İstanbul’a geldik. Oğlum felçli olduğu için tedavi edilmesi lazım. Ama ilaç dahi alacak
paramız yok. Burada dilencilik yaparak karnımız doyurmaya çalışıyoruz. Kimse bize yardımcı
olmuyor. Suyumuz olmadığı için banyo yapamıyoruz. Tuvalet ihtiyacımızı gideremiyoruz. Buradaki
çocukların çoğu hasta. Birçok çoğunun cildinde yara var. Isınamadığımız için çocuklar sürekli
hastalanıyor. Birilerinin bize yardım eli uzatmasını istiyoruz”![89]
xlix) Bayrampaşa’da yol kenarında çadır kuran Suriyeli mülteciler, apar topar kaldırıldı.
Bayrampaşa Belediyesine bağlı zabıta ekipleri dün sabah çadırkente giderek Suriyeli mültecileri
çadırlardan çıkardıktan sonra çadırları ateşe verdi. Mülteci aileler ise yağmur altında nereye
gideceklerini bilemediler. Belediye ekipleri çocuk, kadın ve yaşlıların bulunduğu mültecilere yer
göstermezken, etrafa dağılan mültecilerden bir kısmı otogarda saçak altlarına sığındı. Bayrampaşa
Belediyesi ise mültecilerin kendi istekleri doğrultusunda Urfa, Diyarbakır ve Mersin’e naklediğini öne
sürdü. ‘Nereye gideceğiz?’ Herhangi bir bilgi verilmeden polis eşliğinde zabıta ekipleri tarafından
kampın boşaltıldığını ancak kendilerine kalacak yer dahi gösterilmediğini söyleyen mülteciler sokakta
kaldıklarını söyledi![90]
T.“C”nin yaratılmasında önemli rol oynadığı durum ve trajik tablo bu ve böyledir!
Çünkü Türk(iye) siyaseti, Ortadoğu’da bir savaş ocağı ve gericilik kalesidir!
10
II.1) SAVA OCAĞI VE GERİCİLİK KALESİ TÜRK(İYE) SİYASETİ
Suriye üzerinden Ortadoğu’ya ilişkin karşılıksız hayaller kurup, neo-Osmanlı hevesleri
kursağında kalan AKP patentli Türk(iye) siyaseti, Ortadoğu’da bir savaş ocağı ve gericilik kalesiyken;
Rusya ile İran faktörü, Esad’ın direnişi ile Rojava gerçeği ve ABD hesabının farklılaşması, yanlış
T.“C” hesapları bozmuştur!
“AKP patentli Türk(iye) siyaseti” dedim! AnımsayınD Önce “Kobanê düştü düşecek” diyerek zil
takıp oynadılar, “Koridor moridor yok” buyurdular! Dünya bu vahşilere karşı insanlık mücadelesine
odaklanıp ABD bastırınca, yardım geçişine izin vermek zorunda kalırken, dolaşıma “Kobanêli
kardeşlerimizi biz kurtardık” temalı “şefkat” masallarını soktular. Egemen bir komşu ülkeye Selefî
cihatçıların aracılığıyla “çöreklenme” hevesi kursakta kaldı.[91]
Suriye’ye (dolayısıyla da Rojava’ya) yönelik T“C” müdahalesi tehdidini sürekli gündemde tutan
AKP politikası karaya oturmuş ve iktidar stratejik yenilgisiyle baş başa kalmıştır.
Kobanê’de açık açık IHİD’in yanında duran ve Davutoğlu’na, “PYD (Demokratik Birlik Partisi)
unsurları da PKK gibi Türkiye için tehdittir,”[92] dedirten tutum hakkında YGP Komutanı Sipan Hemo,
IHİD’in ilk kez bu kadar ağır silahlarla saldırdığını belirterek “IHİD’in ağır silahlarının çoğu Türkiye’nin
silahlarıdır. IHİD militanlarının üzerinden Türkiye yapımı silah ve mermi çıkıyor. IHİD’i desteklemekten
vazgeçsin,”[93] ya da Cafer Solgun, “PYD kaynakları, ısrarla IHİD’in Kobanê’ye bu çapta bir saldırı
düzenlemesinin ancak Türkiye’den ‘destek’ veya cesaret alarak mümkün olabileceğini savunuyorlar.
PYD lideri Salih Müslim, IHİD’in ağır silahlarla Kobanê çevresine ulaşmasının Türkiye’nin geçiş
imkânı vermesiyle mümkün olabileceğini söylüyor ve Türkiye’nin suskunluğuna dikkat çekiyor. Yaralı
IHİD mensuplarının Türkiye’de tedavi edildiği de öteden beri söylenen ve açıklık getirilmeyen
iddialardan bir diğeri,”[94] derlerken; “Kobanê meselesine 30 günlük bir mesele olarak bakarsanız
hiçbir şey anlamazsınız,” vurgusuyla ekliyordu Selahattin Demirtaş da:
“Dünyanın her yerinden gelen çeteler Türkiye’yi bir buluşma, aktarma istasyonu olarak
kullandıD “Suriye’de beslediğiniz çetelerden iki şey istiyordunuz: 1) Esad’a karşı savaşın, 2) Kürtlerin
statü kazanmasını önleyin... Eline silah verip cebine para doldurduğunuz bu çetelerin ahlâkı yok.
Bugün sizin yanınızda, yarın karşınızda olur” dedikD IHİD’e giden TIR’ları bir tek biz mi biliyorduk?
Bütün dünya biliyorduD”[95]
Hüphesiz bunlar böyleyken ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Türkiye’ye rağmen ABD, PYD’ye
silah yardımı yapmıştır,” diye haykırırken;[96] ABD ile Fransa’dan Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyinde
YPG’ye yönelik bombardımanı sonlandırma çağrısı geldi.[97]
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Başbakan Davutoğlu’nun çıkışlarına karşın, ABD yönetimi
PYD’ye desteğinde ısrar etti.
ABD Dışişleri Bakanlığı, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Başkan Obama ile görüştüğü dakikalarda
hem Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın hem de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun YPG’ye ilişkin
açıklamalarının doğru olmadığını açıkladı.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun ABD Dışişleri
Bakanı Kerry ile 20 Hubat 2016 tarihli telefonda görüştüklerini hatırlatarak, “Kendisinin de YPG’nin
güvenilmez olduğunu söylemesinden memnun olduk.” şeklindeki söylemine karşılık ise “YPG’ye
güveniyoruz.” açıklamasını yaptı ve YPG’ye bugüne kadar yaptıkları desteğin bundan sonra da
süreceğini sözlerine ekledi.[98]
Ayrıca ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden’in ofisi, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı
Çavuşoğlu’nun dile getirdiği “Biden’a PYD ve PKK arasındaki ilişkiyi belgeleyen dokümanları verdik”
sözlerini açık bir şekilde yalanladı![99]
“Türkiye-ABD ilişkilerinde tarihi düşüş”[100] diye tanımlanan kesitte bu kadar da değil!
Örneğin ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, 4 Kasım 2014’de CNN’e verdiği mülâkatta,
Boston’da Harvard Üniversitesi’ndeki konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’a atfettiği sözler
nedeniyle Erdoğan’dan özür dilediği yönündeki resmi açıklamaları yalanlayarak, “Ben ondan asla
özür dilemedim.”[101] “Söylediklerim arasında doğru olmayan hiçbir şey yoktu,”[102] derken; daha
çok önceleri ‘The Independent’den Patrick Cockburn, ‘Kürtler Kobanê’yi Kurtarabilir mi?’ başlıklı
yazısında, “ABD politikasındaki radikal değişim, Kürtlerle doğrudan işbirliği yapılacağına işaret
ediyor,”[103] tespitini dillendirmişti.
Yine ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf, 21 Ekim 2014 gecesi havadan
silah, mühimmat ve tıbbi malzeme yardımı ile desteklenen, PYD’yi PKK’dan ayrı bir olarak
11
gördüklerini belirtip; IHİD ile mücadelede PYD’nin desteklenmesi gerektiğini Türk yetkililere
anlattıklarını açıklamıştı.[104]
Bu duruma T.“C”nin tepkileri ifade etmesi üzerine “Türkiye’nin ABD ile ilişkileri kopma
noktasına geldi,” diyen ‘The Washington Post’ta yayınlanan haberde, ABD’nin eski Türkiye
Büyükelçisi Francis Ricciardone’nin “Türkiye bizimle müttefik değilse... Türkiye’nin başı belada” sözü
yer almıştı.[105]
Aynı konuda ‘Uluslararası Kriz Grubu’nun Türkiye Proje Direktörü Hugh Pope, “ABD’nin Esad
rejimini devirmeye yönelik bir askeri operasyona niyeti yok. Eğer Erdoğan bunu umuyorduysa bir
hayal kırıklığı yaşamıştır elbette,”[106] diyordu.
Elbette bunlar ABD’ci AKP’nin hoşuna gitmiyordu!
Örneğin ABD ile işbirliğinin yeni bir boyut kazandığını belirten Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu,
“YPG gibi örgütler tercih edilecekse bizim ABD ile işbirliğimizin bir anlamı kalmaz” dese de;[107] ‘The
Wall Street Journal’ın 13 Eylül 2014 tarihli “Ankara’daki Olmayan Müttefikimiz” başlıklı analizinde
“Türkiye müttefik olmaktan çıktı” saptaması, Batı’nın “real politik” okumasının net tezahürüydü![108]
Çünkü ABD Savunma Bakanı Ash Carter, Pentagon’da düzenlediği basın toplantısında
Türkiye’nin ABD uçaklarına IHİD operasyonları için üslerini açmasına karşın bunun yeterli olmayacağı
mesajı verirken;[109] Erdoğan’ın, “Kobanê eğer stratejikse bizim için stratejik. Amerika için stratejik
değil,” sözlerine ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf’tan, “Kobanê bizim için de
önemli, yoksa oradaki savaşçılara havadan silahlar atmazdık,”[110] yanıtı geldi!
Ve bu tabloda Türkiye Halep’in kuzeyindeki YPG unsurlarını top atışına tutarken, örgütün
siyasi kanadı PYD’nin Eşbaşkanı Salih Müslim, Ankara’nın “kırmızı çizgili” taleplerini reddettiklerini
açıklayarak, Suriyelilerin, Türkiye’nin herhangi bir müdahalesine karşı direneceğini söyledi.[111]
ABD ile T.“C” ilişkilerinin böylesine karmaşıklaştığı koordinatlarda Ankara ABD’deki 51 büyük
Yahudi kuruluşunun çatı örgütü ‘Başkanlar Konferansı’ heyetini ağırladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı
ziyaret eden 35 kişilik heyetin en kritik ismi, İsrail Başbakanı Netanyahu’ya yakınlığıyla bilinen ve
“PKK-IHİD varken işbirliği acil ve elzem,” diyen Malcolm Hoenlein’di![112]
Yani denize düşen AKP patentli T.“C” siyaseti Siyonizm yılanına sarılıyordu. Bunda da şaşırtıcı
bir şey yoktu. Çünkü Barak Ravid çok önceleri hepimizi uyarmıştı: “Benyamin Netanyahu ile
Erdoğan’ın iki ülke arasındaki krizi bitirmeyi tercih etmesinin arkasında üç neden yatıyor: Çıkarlar,
çıkarlar, çıkarlar”![113]
III) VE ROJAVA
Ve RojavaD
Selahattin Soro’nun, “Yüzyılın kaderi Suriye’de belirlenmekte ve Suriye’nin kaderini de Kürtler
belirlemektedir. Kürtler bu konjonktürde geleceklerini ve bekaalarını ne ABD’ye ne de Rusya’ya
bağlayacaklardır. Kürtler kendi göbeklerini kendi direnişi ve mücadeleleriyle
kesecektir,”[114] umuduyla tarif ettiği Kürt gerçeğiD
Ali Bayramoğlu’nun da “XXI. Yüzyılın ilk yarısı bir Kürt birliğine mi sahne olacaktır yoksa farklı
Kürt grupların ait oldukları yerlerde demokratik sistem içinde özerkleşmelerine mi’ sorusunun yanıtını
zaman verecek. Ancak şu açık: Yüzyıl Ortadoğu’da bir Kürt yüzyılı olacaktır,”[115] diye itiraf etmek
durumunda kaldığı gerçeği artık kimse görmezden gelemez!
Evet PKK Yürütme Komitesi üyesi Murat Karayılan’ın, “Ortadoğu yeniden dizayn ediliyor. Türk
devleti, Kürtlerin bu dizaynda yer almasından korkuyor,”[116] notunu düştüğü verili tabloda Kürtler
aktif bir ulusal inşa sürecini yaşıyorlar; bunu kaldıracı ise bugünün Rojava’sı!
Kimsenin inkâr edemeyeceği üzere Rojava bugünlere büyük bedeller ödeyerek ulaştı. Hasan
Bildirici’nin ifadesiyle, “Cennet ve ganimet kültürüyle beslenmiş İslâmcı devlet ve gruplar için
Kürdistan sadece yağmalanacak bir yerdirD İslâmcının ne Kürdüne güvenilir, ne Arabına, ne de Fars
ve TürküneD İslâmcılık tıpkı Kemalizm gibi aşırı kullanılmaktan çürütülmüş ve cılkı çıkartılmış
dünyevi iktidar dindir artıkD İslâm’ın otuz ayeti farklılıklara saldırı ve cihat izni veriyor. Bizim
İslâmcılarımız hâlâ, başka topluluklara yönelik cihat ayetlerini es geçerek, bir iki insancıl ayet
aracılığıyla Kürtleri ümmet kültüründe tutmaya çalışıyorlar. Sadece Diyarbakır’da IHİD’e yardım için
400 derneğin açılmış olması, Kürt İslâm ilişkisinin nasıl berbat bir şey olduğunu gözler önüne
seriyor”ken;[117] bunun örnekleri unutulup/ unutturulmamalıdır!
İşte birkaç çarpıcı örnek!
12
i) Tel Abyad kent merkezinde IHİD’in işkence yaptığı, kestiği kafaları sergilediği süs havuzu
temizlenirken, vahşetin yarattığı travma giderilmeye çalışılıyor![118]
ii) “IHİD’in yüzlerce kişiyi gözlerini bağlayarak canlı canlı aşağı attığı Tel Abyad’daki ölüm
çukuruna ceset kokularından yaklaşılmıyor. Dibi görünmeyen çukurun yamaçları insan ayakkabıları
ve kıyafetleriyle dolu...” Sarp bir vadide bulunan ve kimsenin dibine kadar inemediği çukurda tam
olarak kaç ceset olduğu bilinmezken, bölgede seslerden ürkerek yukarıya doğru havalanan akbabalar
uçuyor![119]
iii) Kobanê’de en büyük ikinci katliama imza atan IHİD üyelerinin sahurdan sonra kente sızdığı,
bastıkları evdekileri susturuculu silahlarla öldürdüğü, sonra bu evleri mevzi yaparak yaralılar için
gelenleri keskin nişancılarla avladıkları ortaya çıktı![120]
iv) Kobanê’de kadın çocuk, hatta, bebek demeden katliam yapan IHİD’in kurşunları ile
yaralanan çocuklar da var. Kobanê’nin Berxbotan ve Heran köylerinde IHİD’in tam anlamıyla etnik
temizlik yaptığı belirtiliyor. Suruç, H. Urfa ve Diyarbakır’da tedavi gören çocuklar arasında 1 yaşında,
hatta yaşını doldurmayan bebekler de bulunuyor. Yetim kalıp tedavi gören bu çocuklar arasında
kalçasından vurularak hafif yaralanan ve vücudunda yanıklar bulunan 1 yaşındaki Maya bebek ile 3
yaşındaki ablası Roza Esmer de bulunuyor. Kobanê’ye 20 kilometre uzaklıktaki Heran köyünde baba
Esmer ve anne Hiva Benka, IHİD’in evlerini taraması sonucu yaşamlarını yitirdi. Maya annesinin
kucağında ablası Roza ise babasının kendini siper etmesi sonucu yaralı kurtuldu![121]
v) Kobanê’de IHİD’in katliamından yaralı kurtulan Adnan Kemal, IHİD militanlarının komşu gibi
kente aylar önce yerleştiği vurgusuyla vahşet anlarını, “Kadınları da ateş açtı. Komşularımızın
kapısını çalıyor, kapı açıldıktan sonra içeriye girip hepsini öldürüyorlardı,” diye anlattı![122]
vi) IHİD’in Kobanê’de kadın, çocuk, yaşlı demeden yaptığı katliamda kentin son Ermeni’si de
yaşamı yitirdi. Ermeni Osep Tomasyan, 13 yaşındaki oğlu Aram’ın gözü önünde öldürüldü![123]
vii) Tel Abyad’daki Türkmenler, IHİD’in kendilerine de büyük acılar çektirdiğini anlatıyor. Hacı
Hamit adlı Türkmen, “Oğlum, benim ve torununun gözü önünde IHİD canileri tarafından öldürüldü, o
günü unutamam,” dedi![124]
Bu ve benzeri gerçekler, Rojava’da desteklediğimiz direnişe ilişkin değerlendirme ve
eleştirilerimizi askıya almamıza, ertelememize kesinlikle yol açmamalıdır.
Elbette Karl Marx’ın, “Eleştiri silahı, silahların eleştirisinin yerini kuşkusuz alamaz; maddi güç
ancak maddi güçle yenilebilir; ama teori de, yığınları sarar sarmaz maddi bir güç durumuna gelir,”
uyarısını “es” geçmeden, “Eleştiri zincirleri her yanını örten imgesel çiçeklerden, insanın süssüz ve
umut kırıcı zincirler taşıması için değil, ama onları atması ve canlı çiçeği devşirmesi için
arındırdı,”[125] saptamasını Rojava deneyiminde ya da Ortadoğu’daki Kürt ulusallaşmasında da
unutmayıp/ unutturmayacağız![126]
III.1) ROJAVA’YA MESELESİ
Rojava değerlendirmelerine ilişkin olarak, “A communi observantia non est recedendum/
Herkesle aynı fikirde olmak imkânsızdır”; bunu bilmiyor değilim.
Özelde Suriye, genelde ise Suriye’de IHİD’e karşı mücadele PYD’yi, bölgedeki savaşın
değişen koşullarının öznesi hâline getirdi.
Ancak bunu konjonktürel olması yanında, kimi soru(n)ları da içerdiğini görmezden gelemeyiz.
“Nasıl” mı?
Örneğin ‘Süryanî Uluslararası Haber Ajansı’nın haberine göre, Suriye’nin kuzeydoğusundaki
Haseke vilayetindeki Süryanî ve Ermeniler, PYD’yi zorla mülkiyete el koyma, insanları zorla silah
altına alma, okullarda eğitim müfredatını değiştirmekle suçluyor. Aralarında Süryanî ve Ermeni
kiliselerinin de bulunduğu vilayetteki 16 kuruluş ortak bir açıklamayla PYD’yi ağır eleştiriyor.[127]
Ayrıca ‘Uluslararası Af Örgütü’, 13 Ekim 2015 tarihinde ‘Gidecek Başka Yerimiz Yok’ başlıklı
bir rapor yayınlayarak Suriye’de PYD liderliğindeki yönetimin, “savaş suçuna varabilecek derecede”
halkı zorla yerinden ettiğini, evleri yıktığını açıkladı. Belgede, Suriye’nin kuzeyindeki Rojava
yönetiminin IHİD’e karşı savaşan ABD liderliğindeki koalisyonun önemli müttefiki olduğunun da altı
çizildi.[128]
Bu tür soru(n)larla “Yeni Suriye” sürecine girildi denilebilir; ama bu kesinleşmiş bir hâl olmadığı
gibi umulandan da çok risk ve hesabı içeriyor.
13
Söz konusu “bilinmezliği” sürecin tüm aktörleri gibi Rojavalı Kürtler de hesaba katmak
zorundalar.
T.“C” sömürgeciliği hiçbir şeyin (ve hesabın) peşini kolay kolay bırakmaz; dahası, ABD’nin de
T.“C”den vazgeçmesi beklenmemeli. Ya da ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, ‘The
Washington Post’un 31 Ekim 2014 tarihli nüshasında yer alan, “Türkiye-ABD ittifakının çatırdadığını”
öne süren haberle ilgili olarak, “Her okuduğunuza inanmayın çünkü Türkiye sadece önemli bir NATO
müttefiki olmakla kalmıyor. Türkiye ile bir dizi konuda birlikte çalışıyoruz,”[129] dediğini veya ABD
Dışişleri Bakan Yardımcısı Tony Blinken’in de, “Türkiye ve Suriyeli Kürtlerden birini seçme zamanı
geldiğinde ABD ne yapar” sorusuna, “İkisi arasında bir seçim olmaz. Türkiye bizim partnerimiz ve
müttefikimiz”[130] yanıtını verdiği de unutmalıD
Kaldı ki ABD desteğinin, PYD’nin Ortadoğu’daki statüsünü, algılanma biçimini
değiştirebileceği; bunun yanında PYD’nin eninde sonunda ABD ile Rusya arasında tercihe mecbur
kalacağı ve bu tercihinde onun rolünü, yöntemini etkileyeceği unutulmamalıdır.
Ayrıca müttefikleri değil, daima çıkarları söz konusu olan ABD’nin IHİD’le mücadelesine katkı
sunduğu PYD’den, fedakârlığının karşılığını almak istemeyeceğini kimse de beklememeli değil mi?
III.1.1) TEHLİKELİ İLİ Kİ(LER)
Bu tür soru(n)lara veya “Beneficium accipere libertatem est vendere/ Yapılan bir lütfü kabul
etmek özgürlüğünü satmaktır,” gerçeğine sırt dönmek mümkün ve doğru değildir.
Tıpkı, “Bugün Rojavalılar emperyalist güçler ve bölge egemenleri ile uzlaşı arayışına girmek
zorundalar. Bu, kimi ‘solcunun’ iddia ettiği gibi, bir teslimiyet değil. Utanılacak bir şey hiç değil. Asıl
utanması gerekenler, Rojavalıları buna zorlayan ‘kardeş halklardır.’ O zaman bu durumda ne olacak?
Rojava Devrimi kazanımlarını koruyabilmesi için Sykes-Picot uğursuzluğu ile sınırları çizilen
Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunacak. ‘Yeni Suriye’nin özerk yapılı, federatif olması için
mücadele edecek. Peki ya biz, devrimciler ve komünistler? Emperyalist güçler ile bölge
egemenlerinin hegemonya planlarını geri püskürtmek için, Federatif Suriye’nin toprak bütünlüğünü
savunacak, ev ödevlerimizi yerine getireceğiz. Hiç kimse sosyal medyadaki ‘katılımlarla’ dayanışma
yaptığını zannetmesin. Dayanışma, önce kendi ülkesindeki egemenlere karşı, işçi sınıfının iktidarı için
mücadele görevini yerine getirmekle gerçekleşir,”[131] diyen Murat Çakır gibiD
Belirtmeden geçmeyelim: Kürtlerin haklı mücadelesiyle ittifakı bir iltihaka tahvil eden
dayanışma anlayış(sızlığ)ı kaçınılmaz olarak, sınıfın örgütlenmesini ve seferber edilmesini de facto
olarak talileştirir.
Bunun böyle olduğuna yaşananlar yeterince tanık ve kanıt değil mi?
Yeri geldi V. İ. Lenin’den aktaralım: “Yalnızca bir ve tek gerçek enternasyonalizm vardır: o da
insanın kendi öz ülkesinde devrimci hareket ve devrimci savaşımın gelişmesi için özveri ile
çalışmasına, istisnasız tüm ülkelerde, bu aynı savaşımı, bu aynı çizgiyi ve yalnızca onu (propaganda,
yakınlık, maddî bir yardım aracıyla) desteklemesine dayanır.”[132]
Çok açık konuşalım: Ortadoğu’da “amasız”/“fakatsız”ca anti-emperyalist olmayan hiçbir şeyin,
ne yaparsa yapsın devrimci olması mümkün değildir.
Bu saptalarım açısından hiç kimse, hangi gerekçeyle olursa olsun, şu realitelerin önemsiz
olduğundan söz etmesin!
i) ABD Dışişleri Bakanı John Kerry, Amerika ‘Barış Enstitüsü’nde ABD’nin Suriye politikasına
yönelik konuşmasında, “Kobanê düşmedi çünkü biz devreye girdik,” ifadesini kullandı![133]
ii) Suriye iç savaşının dördüncü yılında, ABD ilk kez Suriye toprağına asker
konuşlandırılacağını açıkladı. Amerikan Özel Kuvvetleri’nin üssünü Kürtlerin kontrolündeki bölgede
olacak![134]
iii) Suriyeli askeri kaynaklara göre, ABD ülkenin kuzeyinde YPG’nin yardımıyla bir hava üssü
kuruyor. Çalışmalar uydudan görülürken Haseke’deki üssün, IHİD’le savaşan güçlere cephanelik
taşımak için kullanılacağı aktarıldı. BBC’ye göre görüntüler, ABD’nin, IHİD’le mücadele eden YPG
güçlerine olan desteğinde yeni bir yaklaşıma girdiğinin işareti olabilir. AFP haber ajansına konuşan
Suriyeli askeri ve güvenlik kaynakları üs çalışmalarını doğruladı. Suriyeli bir askeri kaynak, Amerikalı
100 uzmanın YPG güçleriyle birlikte, iniş pistini genişlettiğini ve altyapıyı güçlendirdiğini söyledi.
Kaynak, “Hava üssü helikopterler ve nakliye uçakları için kullanılacak. Pist şu an 2 bin 700 metre
uzunluğuna ulaştı, ekipman ve cephanelik taşıyacak uçakların kullanımına hazır,” dedi![135]
14
iv) ‘The Washington Post’ gazetesi Obama’nın, ABD Genelkurmay Başkanı Joseph F.
Dunford’un Suriye’deki Kürt ve Arap savaşçılara doğrudan Irak üzerinden karayoluyla silah ve
cephane yardımını da içeren tavsiyelerini onayladığını yazdı![136]
v) PYD’nin silahlı kanadı YPG’nin Sözcüsü Redur YPG sözcüsü Halil, ABD’nin YPG güçlerine
silah yardımında bulunduğu yönündeki haber ve açıklamalara ilişkin de, “ABD kime silah
gönderdiğini, kimi silahlandırdığını iyi bilmektedir” sözleriyle cevap verdi![137]
vi) ABD’nin Suriye’deki Kürt güçlerine 50 ton mühimmat yolladığı açıklandı![138]
vii) Suriye’nin kuzeyindeki Kürt bölgesindeki iç güvenlik örgütü Asayiş’in başkanı Civan
İbrahim, 450’den fazla mensubun Batılı devletlerin verdiği “terörle mücadele” eğitimlerine katıldığını
açıkladı![139]
viii) ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Mark Toner, YPG güçlerinin Azez ve Afrin bölgesinde
yaptığı saldırıların “zarar verici” olduğunu belirterek, “YPG’ye Türkiye ve diğer Arap muhalif güçlerle
gerilimi yükseltecek hareketlerden kaçınması için çağrıda bulunduk,” dedi![140]
ix) M. Ali Çelebi aktarıyor: “ABD’den dönen TEV-DEM Yönetiminden İlham Ehmed 2015’in
Eylül sonunda ABD’ye gitmişti: ‘13 gün kaldım. New York ve Washington’da... Dışişlerinde Suriye
masasıyla görüştüm.’ Nasıl bir dosya ile gitmişti: ‘Bizim taleplerimiz vardı. ‘Ortadoğu’da ya da
Suriye’nin bütününde Kürtler önemli bir konuma gelmiş. Demokratik bir Suriye istiyorlar. Sizin de
bunu desteklemeniz lazım. Hem siyasi anlamda hem askeri anlamda’ dedik. Onlar da desteklediklerin
belirttiler. Onlar artık PYD’yi, Rojava sistemini bütünen iyi olarak görüyorlar. Görüşleri tamemen
değişmiş yani. Eskiden rejimle ilişkilerimiz var mı yok mu kaygısı varmış. PKK konusunda kaygıları
varmış. Artık o o kaygıları aşmış. PYD ile özerk yönetim ile, YPG ile çalışmak istiyorlar. Ve
destekliyorlar.’ Siyasi olarak PYD veya Rojava kantonlarının temsilcilik açması, PYD liderlerine vize
verilmesi gündeme gelmiş miydi? Evet ve sinyal de verilmiş: ‘Ona da açıklar. Sanırım temsilcilik açma
ilerdeki süreçte olur’D”[141]
x) ABD Başkanı Barack Obama’nın IHİD ile Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, Suriye’nin
kuzeyine giderek PYD ve silahlı kolu YPG temsilcileriyle bir araya geldi. Adının açıklanmaması
şartıyla ‘The Washington Post’a bilgi veren bir ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi, McGurk’un PYD’nin
kanton yönetimleri ilan ettiği Rojava’da iki gün geçirdiğini söyledi. McGurk’ün ziyaret ettiği yerler
arasında IHİD kuşatmasını kırmasıyla tüm dünyada tanınan Kobanê kentinin de olduğu aktarıldı.
McGurk’ün “hem Kürt yetkililer hem de savaşçılar” ile bir araya geldiği belirtildi. AFP haber ajansı ise
McGurk’e Fransız ve İngiliz yetkililerin de eşlik ettiğini bildirdi![142]
Bu işin ABD cephesi; bir de Rusya boyutu var.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, “Suriye’de rejim ve Kürt güçleri teröre karşı
mücadelede güçlerini birleştirmeli.”[143] “Suriye’de Esad ve Kürt gruplar birlikte
savaşmalı,”[144] dediği koordinatlarda Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ortadoğu Özel Temsilcisi ve
Dışişleri Bakanı Yardımcısı Mihail Bogdanov, PYD lideri Salih Müslim ile Paris’te görüştü. 8 Ekim
2015 tarihinde Paris’te yapılan görüşmede, Suriye krizinin, Cenevre’de 30 Haziran 2012’de
düzenlenen toplantıda alınan kararlar gereği, ülkenin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü göz önünde
bulundurularak ve ülkedeki tüm etnik azınlıkların yasal hakları temin edilerek çözülmesi gerektiği
vurgulandı.[145]
Daha sonra da Moskova’da Rojava resmi temsilciliğini açıldı. Açılışa Rojava Kürdistan’ı
temsilcileri ve çok sayıda Rus yetkili[146] ile Rojava Kürdistan’ı dış ilişkiler sorumlusu Sinem
Muhammed ve HDP Diyarbakır Milletvekili Feleknas Uca katılırken; açılışın Rus Kürt ilişkilerinde yeni
bir dönemin başlangıcı olduğu dile getirildi.[147]
Burada Suriye’nin toprak bütünlüğü vurgusunun altını çizmek gerekiyor. Ki bu da işin Esad’lı
boyutundaki soru(n)ları içermektedir!
Örneğin Suriye’nin BM Daimi Temsilcisi Beşar Caferi, PYD ve onun silahlı unsuru YPG’yi ABD
ve Rusya’nın yanı sıra kendilerinin de desteklediğini açıklayıp, PYD’yi kastederek ABD yönetiminin
Suriye’de bir Kürt gruba destek verdiğini, Türkiye’nin ise Washington’dan bu politikadan
vazgeçmesini istediğini söyledi.
Burada, “Çıkarların çatışması olabileceğini” belirten Caferi, “Bu arada ABD yönetimi tarafından
desteklenen bu Suriyeli Kürt grup aynı zamanda Suriye hükümeti tarafından da destekleniyor.
Dolayısıyla Suriye’nin kuzeyinde kazanılan zaferler, Suriye ordusu ile Kürtlerin Suriye halkının
tamamı için kazandığı ortak zaferlerdir. Suriye ordusunun doğrudan desteğinden herkes istifade
ediyor,” dedi.[148]
15
Bu kadar da değil! Ayrıca ‘The Sunday Times’ gazetesine verdiği röportajda Suriye Devlet
Başkanı Esad, Suriye iç savaşında ABD ve Rusya tarafından desteklenen PYD’ye silah desteği
verdiğini belirterek, ellerinde bunun belgesinin olduğunu ifade etti.
Bölgedeki PYD’nin çoğunlukla Suriye ordusu tarafından eğitildiğini ve desteklendiğini belirten
Esad, “Belgelerimiz var. Kendilerine silah ve mühimmat gönderdik. Çünkü onlar da Suriye
vatandaşları ve teröre karşı mücadele etmek istiyorlar. Aynı şeyi Suriye’deki birçok diğer grupla da
yapıyoruz. Çünkü Suriye’nin her bir bölgesine ordu gönderemezsiniz,” dedi![149]
Bunlardan “Neden” mi söz ediyoruz?! Tehlikeli ilişki(ler) olduğu için!
PYD’nin Eş Başkanı Salih Müslim’den anımsayıp/ anımsatmak yeterli olur6
Müslim, “Biz Suriye’nin bir parçası olduğumuzu söylüyoruz. Biz Suriye devriminin bir
parçasıyız, hiç bir zaman ayrı düşünmedik. Onun için planlarımız Suriye içinde vardır. Hem
demokratikleşmek, hem ilişkiler bakımından devletlerle ilişki bakımından. Bölgenin ve Suriye’nin bir
parçasıyız. Suriye’nin istikrarını ve barışını istiyoruz,”[150] deyip; ABD öncülüğündeki koalisyonun
kararı olmadan Fırat’ın batısına geçmeyeceklerini söylüyor![151]
“Suriye’nin bütünlüğünü savunmak ve ABD öncülüğündeki koalisyonun kararı olmadan Fırat’ın
batısına geçmemek” anlayış(sızlığ)ı ister taktik, ister stratejik olsun; her ne hâl ise, tehlikeli ilişki(ler)in
parçasıdır. Bu koordinatlarda Friedrich Schiller’in, “Bütün olmaya çalış,” uyarısı üzerine bir kez daha
kafa yormakta yarar vardır.
III.2) ROJAVA DENEYİMİ
Ralph Waldo Emerson’un, “Dünya tarihindeki her muhteşem ve etkili anda, adanmışlığın
zaferini görürsünüz,” sözleriyle betimlenebilecek Rojava Deneyimi, Nazan Üstündağ ile Bülent
Küçük’e göre, “Yeni bir toplumsal düzen”dir;[152] Demir Çelik[153] ile Ahmet Çavlı[154] için de
“Devrim”D
Hayri Demir ile Ersin Çaksu, “Kadınların evlerden çıkarak devrimin öncülüğünü yaptığı
Rojava’da, toplumsal değişim-dönüşümün de asli unsuru yine kadınlar oldu,”[155] tespitinden
hareketle bir kadın devriminden söz ederlerken; “Rojava Devrimi, hem barbarlığa karşı direnişiyle
hem de ortaya koyduğu demokratik modelle insanlığın yüzünü döndüğü güneşe dönüştüD MLKP
savaşçısı Seydo Azad, devrimin başından bu yana Rojava’da olduklarını kaydederek, ‘Uzaktan
bakarak devrim tahlilini yapmak ne kadar doğru olabilir ki? Bugün ‘Rojava’da devrim yok’ diyenler
buraya uzaktan bakanlardır. Buradan bu çağrıyı da yapalım: ‘Devrim değil’ diyenler gelip burada bu
havayı soluyarak ona göre karar versinler’ dedi,”[156] türünden olguculuğa sarılmakta yarar umanlar
da yok değil!
Hatta, hatta “Rojava klasik bir devrim değil. Ama post-modern özlemleri de karşılamaz. Aksine
kendi devrimini gerçekleştirdiği oranda insanlığın gündemine başka düşün modellerini sokacak
özelliklere sahiptir. Bundan dolayı içinde yaşadığımız uygarlığın sorunlarının içinden beklenen
çözümler üretmeyecektir. Mesela son gerçek devrim endüstriye geçiştir. Yani yapısal bir
dönüşümdür. Bunun yönetme ve yönlendirme sistemleri kapitalizm, sosyalizm ve ekseninde
şekillenen modern devletle biçimlenmiştir. Liberalizm, sosyal demokrasi, çevreci hareketler, feminal
yaklaşım mevcut mekanizmanın farklı süreçlerinin gerekleri ölçüsünde ortaya çıkmışlardır. Yani
gerçek anlamda bir devrim, dönüşüm kategorisinde yer alamıyorlar. Kriterler ve yaklaşım
değişmelidir,”[157] denilecek kadar abartılıyor Ahmed Pelda tarafındanD Ve devrimi
“insansız”laştırarak, “sınıfsız”laştırarak teknolojik değişime indirgemekten malûl bir anlayışı
dillendiriyor.
:urası vurgulanmalıdır: devrim teknolojide ya da zihniyetlerdeki bir dönüşüm (“modernite’den
post-modernite’ye geçiş gibi) değil, mülkiyet ilişkilerindeki köklü değişikliğin adıdır. Yani üretim
araçlarının mülkiyetinin bir sınıftan diğerine el değiştirmesinin6
1789 Fransız Devrimi, hatta 1917 Ekim Devriminden bile daha büyük bir devrim olarak
gösterilmeye çalışılan Rojava Tezleri’nin Murray Bookchin patentli ve hiç de yeni olmayan anarşizan
iddialar olduğu bir “sır” değildir.
Kimilerinin “teoriyi taktiğin konusu kılmak”[158] diye göklere çıkardığı yanılgı, özü itibariyle
mefkureleri gerçekleştiremeyince gerçekleri mefkureleştirmek pragmatizminden ya da ideolojiyi
siyasete güttürmekten başka bir anlam taşımaz!
16
“Direnişin sembolü olan Kobanê”siyle[159] Rojava, “Sadece oyun bozan değil, oyun da
kuran”[160] bir dinamiktir Çağlar Özbilgin’in ifadesiyle; ancak bu imkânları kadar tehlikeleriyle de
birlikte ele alınması gereken çokyönlü ve bağıntılı süreçtir.
Bu bağlam da çok önceleri söylediğim gibi, “Rojava, bir ulusal inşa girişimidir. Buna halk
demokrasisi de diyebilirsiniz!
Ancak kurtarılmış bölgedeki ‘öz yönetim deneyimi’ denilen şey, sadece bir geçiştir; yani
‘kararsız denge’ hâlidir; uzun süre böyle kalmaz; ya bağımsızlığa doğru ilerleyecek veya
gerileyecektir!
Rojava’ya ilişkin, ‘Bütün Ortadoğu’yu ve hatta dünyayı değiştirecek bir devrim’ veya ‘Dünyanın
sıfır noktası’ benzeri sözlerin Zapatistalar için de kullanıldığı ve aradan geçen zaman ardından ne
olduğu hepimizin malumudurD
Nihayet ‘Rojava’nın özerklik deneyimi kadar, bir feminist, sosyalist deneyim olduğu’ varsayımı
sadece öznel bir görüştür; bir süre de propaganda malzemesi olarak böylece kalacaktır!
Rojava, radikal sosyalistler tarafından (Ulusların Kaderini Tayin Hakkı ekseninde) sonuna
kadar desteklenmesi gereken bir özgürlük hamlesidirD”[161]
“Bir belirsizlikler ve riskler coğrafyası olarak Ortadoğu dengelerinin altüst olduğu güzergâhta
Rojava’daki gelişmeler, Ortadoğu’da XX. yüzyıl statükosunun artık devam ettirilemeyeceğini
göstermektedir; bunun kanıtıdır.”[162]
Ve “Certum an, sed incertum quando/ Olayın olacağı biliniyor, ama ne zaman olacağını kimse
bilmiyor,” diye tanımlanması mümkün olan güzergâhta imkânları kadar tehditleriyle yeni bir gelecek
bugünde biçimlenmektedir; ona ne şüphe?
O hâlde, “Yalnız barışçı değil, bir barış savaşçısıyım. Barış uğruna savaşım vermek istiyorum.
İnsanlar savaşa savaş açmadıkları sürece, hiçbir şey savaşları ortadan kaldıramayacaktır,” diyen
Albert Einstein’ın uyarısını kulağımıza küpe ederek; yolumuzu açmamız gerekiyor.
Tarihin hepimize sorduğu soru; yolumuzu açmaya cüret edip, edemeyeceğimize ilişkindirD
22 Hubat 2016 13:53:04, Ankara.
NOTLAR
[1] 26, 27 ve 28 Hubat 2016 tarihlerinde Avusturya’nın Ternitz, Viyana ve Linz kentlerinde ATİGF’in düzenlediği
etkinliklerde yapılan konuşmaD Kaldıraç, No:176, Mart 2016D
[2] Jean Paul Sartre.
[3] Abbas Güçlü, “İlber Ortaylı’dan Ortadoğu Analizi”, Milliyet, 22 Ocak 2016, s.22.
[4] Fatih Yaşlı, “Petrol, Dolar ve Kan: Bölgesel Savaşa Doğru Ortadoğu”, Birgün, 6 Ocak 2016, s.3.
[5] Ceyda Karan, “Hapkadan Çıkan ‘ABD-Rus Planı’D”, Cumhuriyet, 17 Hubat 2016, s.13.
[6] Ceyda Karan, “Hengal ve ‘Joey I’D”, Cumhuriyet, 25 Kasım 2015, s.7.
[7] Yaman Törüner, “Ortadoğu Haritası”, Milliyet, 19 Ocak 2016, s.12.
[8] Selin Ongun, “Emekli Büyükelçi Uluç Özülker: Esad’ın Suriyesi Rusya’nın Mandası Oldu”, Cumhuriyet, 1
Hubat 2016, s.7.
[9] Hükran Soner, “Suriye Odaklı 3. Dünya Savaşı...”, Cumhuriyet, 16 Hubat 2016, s.9.
[10] “Rusya: Soğuk Savaş Dönemi”, Cumhuriyet, 14 Hubat 2016, s.11.
[11] “ABD: Suriye Savaşını Bitirmek İçin Esad’la Konuşmak Zorundayız”, Hürriyet, 15 Mart 2015D
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/28459993.asp
[12] Özge Ozan, “ABD, Çıkarını Savunanın Arkasında Durur”, Halkın Sesi, Yıl:10, No:250, 27 Ocak-9 Hubat
2016, s.3.
[13] Seumas Milne, “Gerçekler Ortaya Çıkıyor: ABD Suriye’de IHİD’in Yükselişini Nasıl Destekledi?”, 8 Haziran
2015D http://www.sendika.org/2015/06/gercekler-ortaya-cikiyor-abd-suriyede-isidin-yukselisini-nasil-destekledi-seumasmilne/
[14] “Ve Rusya, Suriye’de Tetiği Ateşledi”, Cumhuriyet, 1 Ekim 2015, s.10.
[15] “Akdeniz’e Daimi Rus Gücü”, Cumhuriyet, 18 Mart 2013, s.12.
[16] Nilgün Cerrahoğlu, “Değişen Ortadoğu... Rusya ve İran’ın Çıkışı”, Cumhuriyet, 17 Eylül 2013, s.8.
[17] Patrick Cockburn, “Irak ve Afganistan Savaşları Rusya’yı Baş Masaya Geri Döndürdü”, Radikal, 16 Eylül
2013, s.16.
[18] Sami Kohen, “Rusya Ne Yapmak İstiyor?”, Milliyet, 2 Ekim 2015, s.20.
[19] Foreign Affaires, 16 Eylül 2015.
[20] “FT: ‘Erdoğan’ın Büyük Güç Hayali Buraya Kadarmış’D”, Cumhuriyet, 5 Mart 2015, s.4.
[21] Ergin Yıldızoğlu, “Stratejik Derinlik: Fanteziler, Gerçekler”, Cumhuriyet, 7 Nisan 2015, s.8.
[22] “İran: Türkiye Yeni Osmanlı Peşinde”, Cumhuriyet, 13 Ekim 2014, s.12.
[23] Boyundan büyük işlere kalkışan neo-Osmanlı hayaller, attığı her adımda, her şeyi eline yüzüne bulaştırıyor.
İşte iki örnek:
17
i) Sosyal paylaşım sitesi Twitter’da ‘Başçalan’ adlı hesap tarafından yolsuzluk ve rüşvete dair yayınlanan kayıtlara
skandal bir kayıt daha eklendi. Yayınlanan ses kaydına göre MİT, THY aracılığıyla Nijerya’ya kime gittiği belli olmayan bir
miktar silah gönderiyor. Başbakan Başdanışmanı Mustafa Varank olduğu söylenen kişiye, THY Özel Kalem Müdürü
Mehmet Karakaş olduğu belirtilen kişinin “Müslümanları mı öldürecek, Hıristiyanları mı öldürecek vebal altındayım.”
diyerek silahların kime gideceğini sorduğu skandal ses kayıtlarında ortaya çıkıyor. Başbakan’ın danışmanı Mustafa
Varank ise MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ı kastederek, “Hakan Bey’le bir araya gelemedik, ondan dönemiyorum sana,”
dediği anlaşılıyor. (“THY Uçaklarıyla Silah Sevkiyatı Tartışması”, Zaman, 20 Mart 2014, s.8.)
ii) Yemen’e kaçak yolla gönderilen silahların saklandığı kutulara şöyle bir bakılmışD Türkiye’den Yemen’e kaçak
yollarla gönderilen 2 bin 500 adet silahın gizlendiği bisküvi kutularının, Gümrükler Genel Müdürlüğü’nün eşyanın
“ambalajına zarar verilmeksizin işlem yapılması” yönündeki talimatı kapsamında arandığı, kırmızı hatta olan eşyanın
arama sırasında kamera kaydının olmadığı ortaya çıktı. Müfettişler, bu şekilde arama uygulamasının kaldırılması, kamera
kayıtlarının 1 yıl boyunca saklanmasını istedi. (Mahmut Lıcalı, “Yalandan Aramışlar”, Cumhuriyet, 16 Mayıs 2013, s.3.)
[24] Mutlu Yuca, “AKP Adaydan Tartışılacak Sözler”, Hürriyet, 4 Eylül 2015D
http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29989887.asp
[25] Alın bir kaç örnek daha: “Ortadoğu’da 1517’de başlayan ‘Osmanlı Barışı’, 1917’ye kadar fasılasız dört asır
sürdüD Ortadoğu Osmanlı’yı özledi.” (Nazif Gürdoğan, “Osmanlı’yı Özleyen Ortadoğu”, Yeni Hafak, 20 Ekim 2015, s.20.)
Veya BAREM Research’ün dünya genelinde 53 araştırma şirketinin yöneticisiyle, ‘Arap Baharı Dünya Fikir
Önderlerinin Gözünde Türkiye’yi Nasıl Etkiledi?’ konulu anketine göre, araştırmacıların 10’da 7’si Türkiye’nin gelecekte
Ortadoğu’nun lider ülkesi olacağını düşünüyor! (“Ortadoğu’nun Yeni Lideri Türkiye”, Sabah, 13 Mayıs 2012, s.9.)
[26] Ergin Yıldızoğlu, “Stratejik Derinlikten Stratejik Saçmalıklara...”, Cumhuriyet, 25 Eylül 2013, s.4.
[27] Ergin Yıldızoğlu, “Dönülmez Akşamın Ufkunda...”, Cumhuriyet, 30 Mart 2015, s.9.
[28] Ergin Yıldızoğlu, “Ortadoğu’nun En Yeni Lider Adayı...”, Cumhuriyet, 19 Mayıs 2015, s.10.
[29] Ergin Yıldızoğlu, “Yeni Jeopolitik ve Türkiye”, Cumhuriyet, 30 Haziran 2015, s.8.
[30] Ergin Yıldızoğlu, “Bu Kez İklim Çok Farklı”, Cumhuriyet, 20 Nisan 2015, s.9.
[31] Serpil İlgün, “Hakan Güneş: AKP Bir Sünnîstan Hayal Ediyor”, Evrensel, 30 Kasım 2015, s.14.
[32] Ergin Yıldızoğlu, “İstikrar Olmadı, Savaş Verelim!”, Cumhuriyet, 11 Hubat 2016, s.8.
[33] Can Uğur, “Ergin Yıldızoğlu: Taraf Olmanın Bedeli Ödeniyor”, Birgün, 22 Temmuz 2015, s.6.
[34] Nuray Mert, “Savaşa mı Giriyoruz?”, Cumhuriyet, 15 Hubat 2016, s.5.
[35] Selin Ongun, “Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz: Türkiye Yeni Soğuk Savaşta Cephe Ülkesi, Rusya’nın
Kuşatması Altında”, Cumhuriyet, 15 Hubat 2016, s.13.
[36] Umur Talu, “Trajik Derinlik: Baldırandan Çaldıran’a!”, Haber Türk, 13 Mayıs 2013, s.14.
[37] Sami Kohen, “Ankara İçin Bölgesel Rol Fırsatı”, Milliyet, 3 Ekim 2014, s.19.
[38] “Davutoğlu: IHİD, Terörize Gibi Görünebilir Ama...”, Taraf, 8 Ağustos 2014, s.9.
[39] Oysa IHİD’in topraklarında hilafet ilan ettiği Irak’a ilişkin ‘BM Irak Yardım Misyonu ve İnsan Hakları Yüksek
Temsilciliği’nin yayımladığı rapora göre, Ocak 2014-Ekim 2015 döneminde en az 18 bin 802 sivil öldürüldü, 36 bin 245
kişi yaralandı. 21 ayda 3.2 milyon Iraklı da yerinden oldu. (“BM: 3500 Kadın IHİD Kölesi”, Cumhuriyet, 20 Ocak 2016,
s.13.)
[40] Kemal Göktaş, “O ‘Öfkeli Gençler’ Artık Kontrol Dışı”, Cumhuriyet, 17 Ekim 2015, s.14.
[41] “IHİD ile AKP’nin doğal ittifakı söz konusu!” (Amed Dicle, “Kobanê Direnişi”, Evrensel Pazar, 28 Eylül 2014,
s.4.)
[42] Doğu Eroğlu, “Hamid Dabaşi: IHİD Koalisyonun Emrinde”, Birgün, 29 Ekim 2014, s.12.
[43] İlhan Tanır, “Martin Chulov: IHİD’i AKP Büyüttü”, Cumhuriyet, 11 Ağustos 2015, s.14.
[44] Sedat Sur, “DAİH’çiden İtiraf: Lojistiğimiz Türkiye’den”, Gündem, 18 Ağustos 2015, s.12.
[45] “Türkiye Batı’nın Paralı Askeri Gibi”, Cumhuriyet, 14 Kasım 2012, s.12.
[46] “Almanya da Suriye’ye Giden Silahların Peşinde”, Cumhuriyet, 19 Eylül 2015, s.12.
[47] “The Independent: Türkiye-Nusra Kolkola”, Gündem, 13 Mayıs 2015, s.13.
[48] Tolga Tanış, “ABD Yıllık ‘Terörizm Ülkeler Raporu’nu Yayınladı: Ana Yol Türkiye”, Hürriyet, 20 Haziran 2015,
s.18.
[49] “NYT’dan ‘Bomba’ İddia: Türkiye’den IHİD’e Giden Gübreler Bomba Yapımında Kullanılıyor”, Birgün, 6 Mayıs
2015, s.9.
[50] “Devrimcilikten Savaş Ağalığına”, Radikal, 2 Aralık 2013, s.22.
[51] Özcan Yaşar, “Özgür Hırsız Ordusu”, Cumhuriyet, 20 Nisan 2014, s.7.
[52] “Focus: İsrail Komandoları Halep’te”, Birgün, 3 Ocak 2013, s.11.
[53] “Süryanîler Türkiye’ye Öfkeli”, Cumhuriyet, 25 Hubat 2015, s.9.
[54] Duygu Güvenç, “Yurttaş ‘Kardeşler’D”, Cumhuriyet, 17 Ekim 2014, s.8.
[55] “Muhalifler Halep’te Maaşları TL ile Ödüyor”, Milliyet, 19 Ağustos 2015, s.22.
[56] “Türkiye Yağmayı Destekliyor”, Cumhuriyet, 19 Ocak 2013, s.11.
[57] “Bin Fabrika Türkiye’ye Kaçırıldı”, Cumhuriyet, 11 Ocak 2013, s.12.
[58] Kemal Göktaş, “MİT Araçları Cihatçılara Çalışıyor”, Cumhuriyet, 16 Ekim 2015, s.15.
[59] “Birleşmiş Milletler’den Türkiye’ye TIR Uyarısı”, Cumhuriyet, 4 Ocak 2014, s.7.
[60] “The Times Gazetesinden Bomba Türkiye ve IHİD İddiası”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2014, s.12.
[61] Bahadır Selim Dilek, “Çeçen Savaşçı Trafiği”, Cumhuriyet, 25 Mart 2013, s.12.
[62] “Die Welt: IHİD’in Yüzde 10’u Türk”, Milliyet, 6 Ağustos 2014, s.19.
[63] Elmas Topçu, “IHİD’in Cazibesi”, Evrensel Pazar, 7 Aralık 2014, s.4.
[64] “Suriye’de 500 Türk Savaşçı”, Taraf, 23 Eylül 2013, s.10.
[65] İdris Emen, “Adıyaman - Suriye Cihat Hattı”, Radikal, 29 Eylül 2013, s.8-9.
18
[66] Işıl Özgentürk, “Bütün Söz Vermelerin Tarihçesi; Sevgim Acıyor”, Cumhuriyet, 14 Ekim 2014, s.18.
[67] Alican Uludağ, “IHİD Sınırı Geçerken Devlet İzlemiş”, Cumhuriyet, 14 Hubat 2016, s.14.
[68] Kemal Göktaş, “Bombalar İki Yılda Böyle Hazırlandı”, Cumhuriyet, 15 Ekim 2015, s.8.
[69] “IHİD Komutanından Çarpıcı Sözler: Artık Türkiye’ye Girmek O Kadar Kolay Değil”, Hürriyet, 14 Ağustos
2014, s.21.
[70] “Amerikalı Cihatçının ‘İstanbul Macerası’D”, Milliyet, 31 Ağustos 2014, s.22.
[71] Nilgün Cerrahoğlu, “Hint Diplomatı M.K. Bhadrakumar: Çaresiz Yalnızlık”, Cumhuriyet, 21 Ekim 2014, s.7.
[72] Tuğba Tekerek, “Henri Barkey: Türkiye’de IHİD Destekçisi Altyapı Var”, Taraf, 15 Eylül 2014, s.7.
[73] Ayşe Sayın, “Kürtler: Türkiye Bizi Sattı”, Cumhuriyet, 24 Eylül 2014, s.7.
[74] Mahmut Lıcalı, “IHİD’i Türkiye Güçlendirdi”, Cumhuriyet, 16 Eylül 2014, s.4.
[75] “ABD: IHİD Petrolü Türkiye’ye Gidiyor”, Cumhuriyet, 11 Aralık 2015, s.6.
[76] Sebahat Karakoyun, “Irak’tan Alınan Petrol Aslında IHİD Petrolü”, Birgün, 4 Aralık 2015, s.10.
[77] “Satışlar Başladı”, Birgün, 2 Aralık 2015, s.8.
[78] “IHİD Petrolü Üç Güzergâhtan Türkiye’ye Gidiyor”, Cumhuriyet, 3 Aralık 2015, s.12.
[79] “IHİD’den Türkiye’ye 8 Ayda 800 Milyon Dolarlık Petrol”, Cumhuriyet, 1 Aralık 2015, s.12.
[80] “IHID’in Petrol Trafiği”, Cumhuriyet, 30 Kasım 2015, s.6.
[81] Çiğdem Toker, “IHİD Petrolü ve Türkiye”, Cumhuriyet, 29 Temmuz 2015, s.8.
[82] Çiğdem Toker, “Türkiye IHİD Raporunu Niye Hatırlatmıyor?”, Cumhuriyet, 5 Aralık 2015, s.8.
[83] Erk Acarer, “En Çok Kadın O Astsubaya Gider”, Cumhuriyet, 5 Mart 2015, s.8.
[84] Meltem Yılmaz, “Suriyeli Aile Türkiye Gerçeğiyle Tanıştı”, Cumhuriyet, 24 Eylül 2013, s.7.
[85] Bünyamin Aygün, “Suriyeli Zeynep’in Çaresiz Bekleyişi”, Milliyet, 20 Eylül 2013, s.19.
[86] İklim Öngel, “Sınırda Fuhuş Batağı”, Cumhuriyet, 15 Aralık 2013, s.7.
[87] Haşim Abak-Fikret Aydemir, “Listeden ‘Kuma’ Ticareti!”, Gündem, 18 Hubat 2014, s.2.
[88] Erk Acarer, “Kamptan Pavyona”, Cumhuriyet, 17 Ağustos 2014, s.6.
[89] İdris Emen “İstanbul’da Yol Kenarında Bir Mülteci Kenti Doğdu”, Radikal, 28 Nisan 2014, s.4-5.
[90] İdris Emen, “O Mülteci Kampı Artık Yok!”, Radikal, 29 Nisan 2014, s.4-5.
[91] Ceyda Karan, “Tel Abyad Masalları”, Cumhuriyet, 28 Ekim 2015, s.7.
[92] Nihat Ali Özcan, “Davutoğlu: PYD Unsurları da PKK Gibi Türkiye İçin Tehdittir”, Milliyet, 28 Eylül 2015, s.14.
[93] Mahmut Oral, “Ağır Silahlar Türkiye’den”, Cumhuriyet, 22 Eylül 2014, s.9.
[94] Cafer Solgun, “IHİD Kobanê’ye Neden Saldırıyor”, Taraf, 10 Temmuz 2014, s.8.
[95] “Demirtaş, Öcalan’ın Tartışılan Mesajını Okudu”, Cumhuriyet, 15 Ekim 2014, s.5.
[96] “Erdoğan: İlk Tercihimiz ÖSO İdi”, Cumhuriyet, 24 Ekim 2014, s.7.
[97] “Fransa’dan Türkiye’ye ‘YPG’ Çağrısı”, Cumhuriyet, 15 Hubat 2016, s.10.
[98] “Erdoğan ve Çavuşoğlu’na ABD’den Yalanlama!”, Taraf, 21 Hubat 2016D http://www.taraf.com.tr/erdoganve-cavusogluna-abdden-yalanlama/
[99] İlhan Tanır, “ABD’den Türkiye’ye Yalanlama: Belge Verilmedi”, Cumhuriyet, 13 Hubat 2016, s.13.
[100] İlhan Tanır, “Türkiye-ABD İlişkilerinde Tarihi Düşüş”, Cumhuriyet, 6 Mart 2015, s.9.
[101] Tolga Tanış, “Biden’dan Yalanlama: Ben Erdoğan’dan Asla Özür Dilemedim”, Hürriyet, 5 Kasım 2014, s.14.
[102] “ABD’den Erdoğan’a Yalanlama: Hiçbir Zaman Özür Dilemedim”, Cumhuriyet, 5 Kasım 2014, s.12.
[103] “Cockburn: Türkiye ABD’nin Sabrını Taşırdı”, Radikal, 21 Ekim 2014D
http://www.radikal.com.tr/dunya/cockburn_turkiye_abdnin_sabrini_tasirdi-1220177
[104] “ABD: PKK ve PYD Farklı Örgütler”, Cumhuriyet, 22 Ekim 2014, s.7.
[105] “Washington Post: ‘ABD ile Türkiye’nin 60 Yıllık İttifakı Çatırdıyor”, Cumhuriyet, 31 Ekim 2014, s.15.
[106] Cansu Çamlıbel, “Hugh Pope: ABD Sırt Sıvazlıyor Erdoğan Yalnız”, Hürriyet, 20 Mayıs 2013, s.18.
[107] Sefa Karahasan, “Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: Model Ortağımız ABD, YPG’yi Tercih Edemez”, Milliyet, 27
Temmuz 2015, s.16.
[108] Ceyda Karan, “D ‘Kifayetsiz Muhteris’ Müttefik”, Cumhuriyet, 14 Eylül 2014, s.11.
[109] İlhan Tanır, “ABD: Türkiye’nin IHİD’e Karşı Desteği Yetersiz”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2015, s.8.
[110] “ABD’den Erdoğan’ın Sözlerine Cevap: Bizim İçin de Önemli”, Cumhuriyet, 23 Ekim 2014, s.9.
[111] “PYD’den Flaş ‘Türkiye’ Açıklaması”, Hürriyet, 14 Hubat 2016D http://www.hurriyet.com.tr/pydden-flasturkiye-aciklamasi-40054369
[112] Cansu Çamlıbel, “Malcolm Hoenlein: PKK-IHİD Varken İşbirliği Acil ve Elzem”, Hürriyet, 15 Hubat 2016,
s.20.
[113] Barak Ravid, “Çıkarlar Ego ve Politikaya Gelip Geldi”, Evrensel, 24 Mart 2013, s.7.
[114] Selahattin Soro, “Rusya Resmen Suriye’de!”, Gündem, 16 Eylül 2015, s.13.
[115] Ali Bayramoğlu, “İki mesele: Sünnî Siyaset ve Kürt Sorunu”, Yeni Hafak, 27 Eylül 2014, s.3.
[116] “Karayılan: İntikam Alınacak”, 13 Ocak 2016D http://www.bestanuce6.xyz/haberayrinti.php?id=237268
[117] Hasan Bildirici, RojevakurdistanD http://rojevakurdistan.org/hasan-bildirici
[118] Namık Durukan, “Sakal Kesmek Artık Serbest”, Milliyet, 21 Haziran 2015, s.20.
[119] Namık Durukan, “Vahşetin Dibi Yok!”, Milliyet, 22 Haziran 2015, s.15.
[120] Tolga Hardan, “Kobanê’de ‘Sessiz’ Katliam”, Milliyet, 27 Haziran 2015, s.17.
[121] Namık Durukan, “Kobanê’nin Yetim Kalan Çocukları!”, Milliyet, 28 Haziran 2015, s.17.
[122] Namık Durukan, “Komşu Dediklerimiz Çocukları Öldürdü”, Milliyet, 29 Haziran 2015, s.13.
[123] Namık Durukan, “IHİD Kobanêli Son Ermeni’yi Katletti”, Milliyet, 1 Temmuz 2015, s.19.
[124] Namık Durukan, “Oğlumu Gözümün Önünde Öldürdüler”, Milliyet, 23 Haziran 2015, s.15.
[125] Karl Marx, Hegel’in Hukuk Felsefesinin Eleştirisi, Çev: Kenan Somer, Sol Yay., 1997, s.201-192.
19
[126] Geçerken hatırlatalım: Heracleitus, “Karşıtlar yararlıdır, en iyi uyum farklılıklardan çıkar,” derken ekler
Jacques Ranciere de: “Görüş ayrılığı, beyaz diyenle siyah diyen arasındaki bir çatışma değildir. Görüş ayrılığı, beyaza
beyaz diyen ama beyazdan farklı şeyler anlayanlar arasındaki bir çatışmadır.”
[127] “Hıristiyanlardan PYD’ye Suçlama”, Hürriyet, 5 Kasım 2015, s.23.
[128] “YPG ‘Savaş Suçu’ İşliyor”, Hürriyet, 14 Ekim 2015, s.30.
[129] “ABD’den Türkiye Açıklaması: İnanmayın!”, Cumhuriyet, 31 Ekim 2014, s.15.
[130] Pınar Ersoy, “ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Blinken: Partnerimiz Türkiye Başka Tercih Olmaz”,
Cumhuriyet, 23 Kasım 2015, s.17.
[131] Murat Çakır, “D ‘Yeni Suriye’ ve Rojava”, Gündem, 3 Ekim 2015, s.13.
[132] V. İ. Lenin, Nisan Tezleri ve Ekim Devrimi, Çev: Muzaffer Erdost, Sol Yay., 2006, s.52.
[133] “Kerry: Kobanê Düşmedi Çünkü Biz Devreye Girdik”, Radikal, 13 Kasım 2015D
http://www.radikal.com.tr/dunya/kerry-Kobanê-dusmedi-cunku-biz-devreye-girdik-1471813/
[134] Tolga Tanış, “ABD, Suriye’ye Asker Gönderecek”, 30 Ekim 2015D http://www.hurriyet.com.tr/abd-suriyeyeasker-gonderecek-40008015
[135] “Suriye’de ABD-YPG ‘Üssü’D”, Milliyet, 24 Ocak 2016, s.22.
[136] “Suriyeli Kürtlere Doğrudan Silah”, Hürriyet, 4 Ekim 2015, s.22.
[137] “YPG sözcüsünden Salih Müslim İçin Sert İfadeler”, Milliyet, 16 Ekim 2015D http://www.milliyet.com.tr/ypgsozcusunden-salih-muslim-icin/dunya/detay/2133082/default.htm
[138] “ABD 50 Ton Silah Yolladı”, Birgün, 14 Ekim 2015, s.13.
[139] “Rojava’da 450’den Fazla Asayiş Üyesine Eğitim”, Milliyet, 11 Eylül 2015, s.19.
[140] “ABD Dışişleri’nden YGP’ye Çağrı: Türkiye ile Gerilimi Yükseltmekten Kaçının”, Hürriyet, 17 Hubat 2016D
http://www.hurriyet.com.tr/abd-disislerinden-ygpye-cagri-turkiye-ile-gerilimi-yukseltmekten-kacinin-40056083
[141] M. Ali Çelebi, “ABD’de Temsilcilik”, Gündem, 19 Ekim 2015, s.12.
[142] “ABD’den PYD’ye ‘Teselli Ziyareti’D”, Milliyet, 2 Hubat 2016, s.12.
[143] Yusuf Karataş, “Sakın PYD ile İş Tutmayın!”, Evrensel, 26 Ekim 2015, s.8.
[144] “Putin: Suriye Ordusu Irak ve Kürtler Birleşmeli”, Cumhuriyet, 23 Ekim 2015, s.10.
[145] “Rusya, PYD ile Görüştü”, Radikal, 9 Ekim 2015D http://www.radikal.com.tr/dunya/rusya-pyd-ile-gorustu1448747
[146] “Moskova’da Resmi Rojava Temsilciliği”, Gündem, 11 Hubat 2016, s.12.
[147] “Rojava Özerk Yönetimi’nin Moskova Temsilciliği Açıldı”, Cumhuriyet, 11 Hubat 2016, s.7.
[148] “Suriye’nin BM Özel Temsilcisi Caferi’den ‘PYD’ Açıklaması”, Hürriyet, 17 Hubat 2016D
http://www.hurriyet.com.tr/suriyenin-bm-ozel-temsilcisi-caferiden-pyd-aciklamasi-40056025
[149] “Suriye Lideri Esad: PYD’ye Silah Verdik, Belgesi Var”, Hürriyet, 8 Aralık 2015D
http://www.hurriyet.com.tr/suriye-lideri-esad-pydye-silah-verdik-belgesi-var-40024363
[150] Feri Aslan, “PYD Eş Başkanı Müslim’den Flaş Açıklama”, Hürriyet, 19 Temmuz 2015D
http://www.hurriyet.com.tr/dunya/29585828.asp
[151] “PYD: ABD’siz Fırat’ı Geçmeyiz”, Cumhuriyet, 12 Hubat 2016, s.7.
[152] Nazan Üstündağ-Bülent Küçük, “Yeni Bir Toplumsal Düzen: Rojava”, Mevsimlik, No:1, Bahar-2015, s.47-56.
[153] Demir Çelik, “Rojava Devrimi”, Gündem, 20 Temmuz 2015, s.11.
[154] Ahmet Çavlı, “Halk Devrimi Rojava ve Faşizm”, Politika, Yıl:1, No:17, 1 Ağustos 2015, s.10.
[155] Hayri Demir-Ersin Çaksu, “Rojava Devrimi, Kadın Emeğiyle Yaratıldı”, Gündem, 24 Temmuz 2015, s.14.
[156] Hayri Demir-Ersin Çaksu, “Rojava Devrimi İnsanlık Devrimidir”, Gündem, 25 Temmuz 2015, s.14.
[157] Ahmed Pelda, “Rojava’da Devrim Adına Farklı Olan Ne?”, Gündem, 20 Temmuz 2015, s.4.
[158] “Kürdistan Hareketi, Öcalan’ın 1999’dan itibaren oluşturduğu ‘yeni paradigma’nın yönetsel/politik uygulama
modeli olarak, 2005’ten bu yana ‘demokratik özerklik’ hedefini belirlemiş bulunuyor. Merkezî bir gücün yönettiği geniş bir
bütün içinde, bir alt-birimin belli koşullar altında kendi kendini yönetme hakkı olarak özerkliğin, statik bir anlayış
bakımından devrimci olmadığı açıktır. Fakat, hiçbir model ‘şişede durduğu gibi durmaz’! Model, taşıyıcılarına bir yön verir,
ancak taşıyıcıların dinamiği modeli alıp götürebilir ve taşıyıcılara başka bir model bulmak düşer.
Abdullah Öcalan’ın temel bir özelliği teoriyi taktiğin konusu kılabilmesidir. Teori, dokunulmaz ve yüce yerinde
tozlanmaya bırakılmıyor, her konjonktürde hareketin hizmetine koşuluyor. Lenin gibi başarılı kurucu politik önderlere özgü
bu nitelik, doktrinerlerce yaygın olarak oportünizm olarak damgalanır. Kürdistan Hareketi, bu akışkanlığı bir tanımlayıcı
öğe hâline getirmiştir. Hareketin çapraşık, kesişen, aykırı, birçok bileşeni karmaşık bir bütünlük olarak beliriyor. Hareket,
bu hâliyle doktriner bakışlarca anlaşılması olanaksız bir tablo sunuyor.” (Metin Kayaoğlu, “Geçiş Hâlinde Bir Paradigma
ve Geçiş Hâlinde Bir Model: Demokratik Özerklik”, Teori ve PolitikaD
http://www.teorivepolitika.net/index.php/component/k2/item/547-gecis-hâlinde-bir-paradigma-ve-gecis-hâlinde-bir-modeldemokratik-ozerklik)
[159] “Direnişin Sembolü: Kobanê!”, Özgür Gelecek, No:45, 2-8 Temmuz 2015, s.16
[160] Çağlar Özbilgin, “Rojava: Sadece Oyun Bozan Değil, O Artık Oyun da Kuran”, Halkın Sesi, Yıl:10, No:247,
16-29 Aralık 2015, s.8.
[161] Temel Demirer, “Ortadoğu ve Rojava ya da Tehditler ile İmkânlar”, Kaldıraç, No:159, Eylül 2014.
[162] Temel Demirer, “Ortadoğu’da Durum ve Olanak(lar)”, Newroz, Yıl:8, No: 256, 1 Eylül 2014.
20