Ortadoğu - Ekovitrin

Transkript

Ortadoğu - Ekovitrin
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
BİR ASIRDIR
KANAYAN YARA
ORTADOĞU
Ortadoğu;
jeopolitik/jeostratejik önemi
ve enerji kaynaklarının
merkezi konumunda olması
sebebiyle dünyaya egemen
olmak isteyen güçlerin
asırlardır üzerine planlar
yaptığı, Müslüman ülkelerin
kümelendiği bir coğrafya.
Gerilimin hiçbir zaman
dinmediği Ortadoğu
coğrafyası, son 10 yıldır
Müslüman halkların ya
katliamlara maruz kaldığı
ya da birbirine kırdırıldığı
bir coğrafya olarak dünya
gündeminde ilk sıralarda
yer alıyor.
126
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
127
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Dünyanın gözü
bu coğrafyada
Ortadoğu’ya dair farklı kaynaklardan derlenen
40 harita üzerinden özel bir çalışma yapan Max
Fisher’ın “40 Haritada Ortadoğu” başlıklı çalışması
bu coğrafyanın geçmişten günümüze nasıl bir
evreden geçtiğini açık bir şekilde ortaya koyuyor.
Mayıs ayında yayımlanan çalışmada, Ortadoğu’nun
tarihini, bugünkü durumunu ve bölgede öne çıkan
başlıca olayları anlamamıza imkân sağlayacak
önemli haritalar paylaşılıyor.
B
atı merkezli sübjektif bir kavramlaştırma olan Ortadoğu
kavramının kullanımı kısa zamanda tüm dillere yerleşti.
Ortadoğu sadece belirli bir coğrafi
bölgeyi değil aynı zamanda farklı
bir kültürü, medeniyeti, sosyal yapıyı ve ilişkileri de ifade ediyor. Dar anlamda Türkiye, İran, Mezopotamya,
Arap Yarımadası, Doğu Akdeniz ve
Mısır'ı kapsamına alan Ortadoğu
bölgesi tarihsel bakımdan medeni-
Philip Dünya Tarihi Atlası
yetlerin geliştiği, semavi dinlerin doğup dünyaya yayıldığı, kıtalararası ticaret yollarının geçtiği, farklı kültürlerin buluştuğu ve başka yerlere intikal ettiği bir kavşak noktasını oluşturuyor. Bölge tarihte son derece
önemli roller oynadığı gibi modern
dönemde de etkinliği sürüyor.
Özellikle semavi dinlerin burada
doğmuş olması bu din mensuplarının
gönüllerinin ve bakışlarının bu bölgeye yönelik olmasında etken oluyor.
Modern ekonomilerin en önemli enerji kaynağı olan petrol ve doğal
gaz rezervlerinin çoğunun burada
olması bölgenin stratejik önemini
artırıyor. Ortadoğu geleneksel yapılarla modern yapıların, kaos ile düzenin, sosyal ve ekonomik alandaki
zıtlıkların, en zenginlerle fakirlerin,
geleneksel monarşilerle demokrasi
sürecinde belli merhaleler kat eden
sistemlerin buluştuğu bir bölge.
Coğrafi ve fiziki çeşitliliği; sosyal, ekonomik, kültürel, demografik ve siyasal çeşitlilik ve çoğulculuk izliyor.
Bölgedeki ülkelerde modern siyasal
temsil kurumlarının yerleşmesi yönünde bir gelişme olduğu gözleniyor.
BEREKETLİ HİLAL,
MEDENİYETİN BEŞİĞİ
Dünya Tarihi: Etkileşim Modelleri
128
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Ortadoğu medeniyetin doğduğu yerlerden biri olarak kabul ediliyor. Verimli
topraklara sahip olduğu için “bereketli hilal” olarak adlandırılıyor. “Hilal”, genel olarak bugünün Irak, Suriye, Ürdün ve
İsrail-Filistin topraklarını kapsıyor. (Bazı
tanımlamalar Mısır’daki Nil Nehri vadisini
de içerir). İnsanlar M.Ö 9000 yıllarında
burada çiftçilik yapmaya başladılar ve
Sümerler M.Ö 2500 dolaylarında
bugünün “ülke”sini andıran kendi siyasi
sistemi ve yazılı hukuk kurallarıyla ilk
kompleks toplumu inşa ettiler. Diğer bir
deyişle Sümerliler ve Antik Romalılar
arasında, bizimle Antik Romalılar arasındakinden daha geniş bir zaman dilimi var.
Ortadoğu Avrupa’ya
üç kez nasıl din
armağan etti?
Ortadoğu, Avrupa’ya aslında
İslam dâhil olmak üzere, dört kez din
aktardı ama bu harita bunların ilk
üçünü gösteriyor. Bunların birincisi
doğal göçle ve Romalıların asi
İsraillileri zorla birbirinden ayırıp
dağıtmasıyla milattan sonra birinci ve
ikinci yüzyıllarda yayılan Musevilikti.
Milattan sonra birinci yüzyıldan
üçüncü yüzyıla doğru, Mitraizm olarak anılan, bazen de gizli ritüeller ve
gizli yapılan ibadetler üzerine vurgusu
sebebiyle “gizemli din” olarak adlandırılan, bir din bugünün Türkiye’si
veya Ermenistan’ından Roma
İmparatorluğu boyunca yayıldı ( o zamanlar bu dine inanan taraftarların
çoğu, bu dinin Fars kökenli olduğuna inanıyorlardı, ama bu muhtemelen yanlıştır). Mitraizm, birkaç yüz yıl
sonra Roma İmparatorluğu’nun resmi dini olan Hıristiyanlıkla tamamıyla
yer
değiştirdi.
Sonrasında
Avrupalıların dini kimliğini oluşturan
Hıristiyanlığın yüz yıllar boyunca
ağırlıklı olarak Ortadoğuluların bir dini olduğunu unutmak kolay.
Eski Fenikeliler Lübnan’dan
Akdeniz’e nasıl yayıldılar?
Bugünün Lübnan ve Suriye kıyılarında yaşamış olan Fenikeliler oldukça etkileyiciydi. Milattan önce yaklaşık 1500’lerden milattan önce
300’lere kadar, (haritada) kırmızıyla gösterilen, Akdeniz’in ilk büyük ticaret ağını oluşturdular ve Yunan’lılarla beraber (kahverengiyle gösterilen) havza üzerinde egemenlik kurdular. Bazıları Britanya Adaları’na
kadar denizcilik faaliyetleri yürüttü ve pek çoğu Kuzey Afrika, İspanya,
Sicilya ve Sardunya’da koloniler kurdu. Bu, Ortadoğu ve Kuzey Afrika
arasındaki ilk yakın kültürel bağlardan birisiydi ve Libya’nın başkenti
Tripoli’nin (Trablus) hala Fenikeliler tarafından kurulmuş bir Fenike
kolonisinin ismini taşımasının sebebi burada yatıyor.
Hz. Muhammed’in
halifeliği döneminde
Ortadoğu’nun
fethedilmesi
Hz. Muhammed, milattan sonra yedinci yüzyılın başlarında bugünün Suudi Arabistan’ında, takipçileri bir din kadar bir cemaat de
sayılabilecek İslam’ı kurdu.
Komşuları Pers ve Bizans imparatorluklarının yıkılmaya yüz tuttuğu
bir zamanda, Müslümanlar Arap
Yarımadası boyunca yayıldıkça bir
imparatorluk haline geldiler. Hayret
verici kısa bir zaman içinde, Hz.
Muhammed’in 632’deki ölümünden 652’ye kadar, Ortadoğu’yu,
Kuzey Afrika’yı, İran’ın tamamını ve
Güney Avrupa’nın bazı parçalarını
fethettiler. Bugün hala bölgeyi tanımlamada geçerli olan “İslam,
Arap dili ve ortak Ortadoğu kimliği” fikrini yaydılar. (Eğer bu yayılma gerçekleşmeseydi) Avrupa’daki
herkes hala Roma Latincesi konuşuyor ve kendilerini etnik olarak
Romalı görüyor olabilirdi.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
129
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Ortadoğu’nun
parçalanmasına neden olan
Sykes-Picot Antlaşması
Osmanlı
İmparatorluğu’nun
600 yıl süren
yükselişi ve çöküşü
Osmanlı İmparatorluğu, adını
ilk kurucusu olan Osman Bey’den alıyordu. 1300’lü yıllarda Türkiye’nin
kuzeybatısında kurulan İmparatorluk,
yaklaşık 600 yıl boyunca Roma
İmparatorluğu’nun tarihinden daha
uzun bir süre- topraklarını genişletmeye devam etti. Ortadoğu’nun çoğuna, Kuzey Afrika’ya ve güneydoğu
Avrupa’ya asırlarca hükmetti. Resmi
olarak bir İslam devleti olan Osmanlı
İmparatorluğu, İslam’ı güneydoğu
Avrupa’da yayarken genellikle diğer
dinlere karşı da hoşgörülü oldu.
Osmanlı, 1800’lerin ortalarında gerileme devrine girinceye kadar
Avrupalı olmayan son büyük imparatorluktu. I. Dünya Savaşı’nın ardından Ortadoğu’daki eski toprakları
Batı Avrupa güçleri tarafından paylaşılıncaya kadar da bu konumu devam etti.
130
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
5 Halifeliğin doruk noktasında
olduğu dünya haritası
Harita, milattan sonra 750’de, Emevi Halifeliği gücünün doruğundayken
dünyanın kabataslak siyasi durumunu ortaya koyuyor. (Halife, küresel İslam
cemaatinin hükümdarı anlamına gelir). Bu harita, yayılmayı teşvik eden
bu dinin kurulmasından ancak bir yüzyıl sonra nasıl büyük ve güçlü bir
Müslüman İmparatorluğu haline geldiğine dair bir fikir vermek adına veriliyor. Yalnızca Çin’in çok zengin ve güçlü olduğu bu zamanda Müslüman
coğrafyalar servet, sanat ve öğrenimin merkeziydi. Bu Arap gücünün yükselişiydi.
Ortadoğu’nun 1914
yılındaki görüntüsü
1914, Ortadoğu’nun 500 yıl süren
Osmanlı egemenliğinin ardından kademeli olarak 50 ila 100 yıllık Avrupa
egemenliğine geçişi sırasında çok
önem taşıyan bir yıldı. Avrupa, Kuzey
Afrika’daki Arap devletleri de dâhil
olmak üzere, Afrika’yı sömürge varlıklarına bölerken güçleniyor ve zenginleşiyordu. İran’ın ve Arap
Yarımadası’nın, Avrupa’nın “nüfuz
alanları”na bölünmüş olan bazı kısımları dışında bütün bölge kelimenin tam anlamıyla doğrudan
Avrupalılar veya Osmanlılar tarafından yönetiliyordu. Birkaç yıl sonra Birinci Dünya Savaşı sona erdiğinde, yenilgiye uğramış olan Osmanlı
İmparatorluğu’nun geri kalan kısmı
Avrupalılar arasında taksim edilecekti. Fransız, İtalyan, İspanyol ve
İngiliz hâkimiyetleri arasındaki hudut
hatları yalnızca bu ülkeler farklı şekilde yönetildikleri ve farklı politikaları dayattıkları için değil, mantıklı olsa da olmasa da Avrupa imparatorluklarının aralarındaki sınırların daha
sonra resmî bağımsız sınırlarına dönüşmeleri nedeniyle bölgenin bugününü anlama açısından çok önemli.
İngiltere ve Fransa’nın (ve
Rusya’nın), Osmanlı İmparatorluğu’nun
Ortadoğu’daki son topraklarını kendi
aralarında paylaşmak için gizlice yapmış
oldukları bu anlaşma hakkında çok şey
duyarsınız. Bunların en dikkate değer
olanı, Fransa’nın ve İngiltere’nin “bölge”leri arasındaki sınırların daha sonra
Irak, Suriye ve Ürdün arasındaki sınırlar olması. Sonradan bağımsız olmuş bu
devletlerin genellikle farklı etnik ve dini grupları bir arada bulunmaya zorlayan keyfi olarak çizilmiş sınırlara sahip
olması ve bu grupların bugün bile birbirleriyle şiddetli çatışma içerisinde olmaları sebebiyle; Sykes-Picot çoğu kez
Ortadoğu’da savaşın, şiddetin ve aşırılığın sebebi olarak anılıyor.
Michael Izady
Columbia University
İslam devletlerinin tam tarihi
Kolombiya Üniversite’sinin önde gelen tarihçi ve harita uzmanlarından
Michael Izady’nin hazırladığı haritada 1450’den günümüze kadar büyük
Ortadoğu’nun siyasi sınırları gösteriliyor. Son 500 yılın büyük bir kısmında
bölgenin çoğunun ya da tamamının Türk, Fars ve Avrupa güçlerinin zaman
içinde değişiklik gösteren kombinasyonlarının kontrolü altında olduğu anlaşılıyor. Ortadoğu’daki Arap topraklarının çoğunun Arap yönetiminde olması ise nispeten yeni bir durum. Haritada da görüldüğü üzere diğer Arap
ülkelerine nazaran iki istisna ülke bulunuyor: Mısır ve Fas. Bu iki ülke son
500 yılın büyük çoğunluğunda Araplar tarafından yönetildi. Bu iki ülkenin
kendilerini diğer Arap ülkelerinden farklı bir konumda görmelerinin bir nedeni de bu durumdan kaynaklanıyor.
2011 Arap Baharı
2011 yılının başından ortalarına
doğru olan sürece şöyle bir baktığımızda Arap Baharı ayaklanmalarının
Ortadoğu’daki kemikleşmiş diktatör
rejimleri ne denli hızlı ve büyük ölçüde
değiştirdiğini ve hatta bazı ülkelerde tamamen devirdiğini görmek gerçekten
inanılması güç bir durum. Ancak bu hareketlerin etkilerinin ilk birkaç aydan
sonra hızla azalması oldukça üzücü.
Suriye’deki iç savaş hala devam ediyor.
Mısır’ın demokrasi savaşı ise 2013 yılının ortalarında gerçekleşen bir askeri
darbe ile sonuçlandı. Yemen’de ise hala devam eden bir şiddet ortamı ve siyasi dengesizlikler söz konusu.
Libya’daki savaş ABD ve Avrupa’nın da
destekleriyle Muammer Kaddafi’nin
devrilmesi ile sonuçlandı ancak gerisinde
temel bir güvenlik sorunu ve düzenli işleyen bir hükümet yoksunluğu bıraktı.
Şimdilik sadece Tunus demokrasiye
doğru -belli belirsiz- bir yol almış gibi görünüyor.
Wikimedia
Günümüzde Arap lehçeleri
Yukarıdaki harita Arapça dilinin
konuşulduğu ülkelerin ne denli geniş
bir coğrafyaya yayıldığını ve içerisindeki dilbilimsel çeşitliliği gösteriyor.
Her ikisinin de tarihi altıncı ve yedinci
yüzyıldaki halifeliklere kadar uzanıyor ve Arapçanın ana vatanı olan
Arap yarımadasından başlayarak
Afrika ve Ortadoğu’ya yayılışını gösteriyor. 1300 sene içerisinde bu dili
konuşan birçokları farklı ve bazen de
birbirlerinden oldukça uzak birçok
lehçe edindiler. Dikkate alınması gereken bir şey ise, bu lehçelerin günümüz siyasi devletlerinin sınırları ile
tam bir uyum içinde olup olmadığı.
Bu sınırların lehçeler ile tam bir
uyum içinde olmadığı alanlarda, içerisinde yaşayan asıl toplumlar ile daha az uyum içerisinde olan ve daha
çok problem yaratmaya müsait olan
ulusal sınırlar görülüyor.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
131
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Ortadoğu’daki etnik gruplar
Ortadoğu’da etnik grup kimliği lisana (örneğin
Türkmenler), dine (örneğin Aleviler, Levanten
Hıristiyanlar, Iraklı veya Lübnanlı Şiiler, Ermeniler),
yaşam tarzına (örneğin Kürtler), eziyet ve zulmün
ortak olduğu geçmişe (örneğin Yahudiler, Çerkezler),
birleşik ekonomiye ya da bu etkenlerden iki veya
daha fazlasının birleşimine (örneğin Araplar) ya da
tek bir ölçüte (örneğin Dürzîler) dayandırılabilir.
Ortadoğu’daki etnik grupları gösteren bu haritadaki en önemli renk
sarı. Burada gösterilmeyen Kuzey
Afrika ülkeleri de dâhil olmak üzere neredeyse bütün Ortadoğu ülkelerindeki çoğunluğu oluşturan
Araplar. Haritadaki istisnalar ise,
pembe ile gösterilen ve çoğunluğu
Yahudi olan İsrail, yeşil ile gösterilip
çoğunluğu Türk olan Türkiye, turuncu ile gösterilen ve çoğu Farisi
olan İran ve oldukça büyük çeşitlili-
ğe sahip olan Afganistan. Orta kısımdaki kırmızı yoğunluk oldukça
önemli: kendilerine ait bir ülkeleri olmayan ancak İran, Irak, Suriye ve
Türkiye’de büyük topluluklar halinde bulunan etnik Kürtler.
Ancak bu haritadan çıkarılacak
en büyük ders, Türkiye’den
Afganistan’a doğru ciddi bir etnik çeşitlilik kuşağının var olduğu, ancak
bölgenin geri kalan büyük kısmına etnik Araplar hâkim.
Arapça konuşan
herkes Arap değil
Ortadoğu’daki çeşitli etnik grupları belirleme konusunda Batılı kaynaklarda göze batan bir uyuşmazlık
bulunuyor. Bu, kendi vatandaşlarının
etnik kökenlerini saptayan yerel devletlerin sıklıkla politik etkenler yüzünden yanıltmaları nedeniyle daha
da körüklendi ve çıkarlara uygun
düştü. Bu nedenle, Batılı kaynaklar
ülküsel basitleştirmeyi destekledi ve
aynı etnik grup arasında, örneğin
Basra’dan Baniyas’a, Manama’dan
Fas’a kadar Araplar arasında bu kadar çok iç savaş ve ihtilaf yaşanmasını,
şaşırtıcı buldular.
Ortadoğu’da etnik grup kimliği lisana (örneğin Türkmenler), dine
(örneğin Aleviler, Levanten
Hıristiyanlar, Iraklı veya Lübnanlı
Şiiler, Ermeniler), yaşam tarzına
(örneğin Kürtler), eziyet ve zulmün
ortak olduğu geçmişe (örneğin
Yahudiler, Çerkezler), birleşik ekonomiye ya da bu etkenlerden iki veya daha fazlasının birleşimine (ör-
Sünni - Şii bölünmesi
Şii dirilişi, Vali Nasr
İslam toplumları içerisindeki Sünni ve Şii ayrımının
hikâyesi Hz. Muhammed’in 632 yılında vefatı ile başladı. Vefatından sonra İslam devletinin yönetimini kimin
devralacağı hususunda bir güç yarışı ortaya çıktı, birçok
132
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Müslüman grup sonraki liderin seçimle belirlenmesi gerektiğini düşünürken bazı gruplar ise bu yetkinin Hz.
Muhammed ile kutsal bir kan bağına sahip olan damadı Hz. Ali’ye geçmesi gerektiğini iddia ettiler. Hz. Ali’yi
destekleyen bu hizip tarihte Hz. Ali taraftarları ya da Hz.
Ali Şia’sı, böylece de Şia olarak bilinegeldi. Neticede Hz.
Ali’nin yönetimi devralması bir iç savaşa neden olmuş ve
bu savaşı Hz. Ali ile taraftarları kaybetti. Şia’nın temel
dayanağı Hz. Ali’nin tek ve meşru halef olduğudur ve bu
şekilde İslam’ın tamamen ayrı bir hizbi ortaya çıktı. Bugün
dünya Müslümanlarının yüzde 10 ila 15’i Şii iken geri kalan büyük çoğunluk Sünni’lerden oluşuyor, ve Şiiler yalnızca İran ve Irak’ta çoğunluğu oluşturuyor.
Sünni kelimesi kabaca gelenek anlamına geliyor.
Bugün var olan dini ayrım ise yine büyük oranda siyasi
bir anlaşmazlıktan ileri geliyor: İran tarafından başı çekilen Şii siyasi güçleri ile Suudi Arabistan’ın önderlik ettiği Sünni siyasi güçler arasındaki bölgesel bir nüfuz savaşı. Bu mücadele oldukça ciddi bir bölgesel soğuk savaş ile Suriye ve birçok farklı bölgede vekâlet savaşlarına neden oluyor.
neğin Araplar) ya da tek bir ölçüte
(örneğin Dürzîler) dayandırılabilir.
Lisanın etnik kökenin yegâne veya birincil kaynağı olduğunu varsaymak
Fransız Devrimi’nde yaygınlaştırılmış
bir yöntem. Arapça konuşan birini etnik köken bakımından Arap olarak
tanımlamak, İngiliz dilini konuşan
herkesi köken bakımından İngiliz
yahut İspanyolca, Hintçe veya
Portekizce konuşanları etnik köken
bakımından İspanyol, Hintli veya
Portekizli olarak tanımlamak kadar
anlamsız. Hâl böyle olunca da, etnik
grup kimlikleri içinde Farsça konuşan
herkes Acem olmadığı gibi, Arapça
konuşan herkes de Arap değildir.
Ortadoğu’daki çeşitli etnik grupların
yalnızca dil unsuruna göre tanımlanmaları yanlış ve yönlendiricidir.
Diğerlerinin yanı sıra, Irak, Lübnan,
Bahreyn ve Suudi Arabistan’daki iç
kargaşa, bu devletlerdeki çok sayıda
etnik grubun tamamının Arap olduğunu ve ortak etnik köken/grup kimliğini taşıdıklarını varsayan biri için
çok şaşırtıcıdır.
Ortadoğu’da çok sayıda etnik
kimlik bulunuyor
Bu arada Afganistan’da Araplar en
az son bin yıldır Arapça konuşmamış
(sadece Farsça konuşurlar) ve asırlar
boyunca dillerini (Farsça) ve dinlerini (Sünni İslam) paylaşan kişilerin
arasında yaşamış olmalarına karşın,
Michael Izady /
Columbia Üniversitesi
Arap (kabilesel) kimliklerini şiddetle
övmektedirler. Arapça konuşan
Mısır’daki Kıptiler veya Irak’taki Şiiler
Arap etnik kimliklerini kabul etmeye
zorlanırlarken, dil unsuruna göre bunlar asla Arap değildirler.
Farsça konuşan herkesin etnik köken olarak Acem olmadıkları (aksine,
bunlar Tacikler, Hazarlılar, Buharalılar,
Aymaklar, Parsiwanlar, Bahtiyariler,
Lurlar ve saireyi oluşturmaktadırlar)
gerçeğinden ötürü, bütün Arapça konuşanlar da etnik köken açısından
Arap değildirler. Geçtiğimiz yüz yılda
her yere yayılan “Arabist” akım sayesinde, Ortadoğu’daki çok sayıda oturmuş etnik kimlik yeni ve büyük ölçüde ütopyacı olan “Arap” etnik damgasıyla örtbas edilmeye çalışılmıştır.
Yalnızca Mısır’daki Kıptiler bu kimliği şiddetle reddetmişlerdir; diğerleri sadece sessiz kalmışlardır.
Arabistlerin çoğu aslında, bölgedeki
etnik ve dinsel çatışmaları, herkesin tek
bir kapsamlı kimlik, yani Arap kimliği
altında birleştirmeleriyle bastırmaya
çalışmaktadırlar. Amaca yönelik olarak
geliştirilmiş, daha çok Arap Rönesansı
(“Ba’ath”) Hareketi adıyla bilinen
ideolojinin destekçileri bir Alevi (Zaki
Arsuzi), bir Hıristiyan Levanten
(Michele Aflaq) ve bir Sünni Arap’tır
(Salah al-Baitar). Bu yeni kimlik bazıları tarafından tutulurken, diğerleri tarafından reddedilmiştir. Levanten kimliklerinin büyük ölçüde geçerliliklerini
korudukları İsrail’de yaşamadıkça,
Filistinli Hıristiyanlar kendilerini önemli ölçüde Arap (Müslüman)
Filistinlilerle bağdaştırırlar. Aslında,
Filistin topraklarındaki Levantenler
1948’den ve İsrail’in doğmasından beri Pan-Arabizm’in en önde gelen savucularının bazılarını yetiştirmişlerdir.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
133
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Pew Forumu
Filistinlilere
ait Batı
Şeria’daki
İsrail yerleşim
alanları
Dünyadaki ağırlıklı
Müslüman nüfusu
Dünyadaki ağırlıklı Müslüman nüfusu haritası aslında
Ortadoğu’nun ne olmadığını gösteriyor: Ortadoğu aslında
İslam dünyası değildir. Bu ağırlıklı nüfus haritası dünyadaki her ülkeyi ve sahip oldukları Müslüman yoğunluğu gösteriyor. Müslüman nüfusun fazla olduğu ülkeler daha büyük,
az olduğu ülkeler ise daha küçük. Haritada Ortadoğu’nun
dünyanın toplam Müslüman nüfus yoğunluğunda ne kadar
az bir yer tuttuğu anlaşılıyor. Hindistan, Pakistan ve
Bangladeş gibi Güney Asya ülkelerinde aslında çok daha fazla Müslüman nüfus var. En yüksek Müslüman nüfus oranı
ise Güneydoğu Asya’da bulunan Endonezya’da. Sahra altı
Afrika’da ise milyonlarca Müslüman var. İslam dünyası
Ortadoğu’da başlamış olabilir, ancak bugün bundan çok daha geniş bir coğrafyada varlık gösteriyor.
Dünyanın nüfusu:
6.8 milyar / Müslüman nüfus: 1.57 milyar
1947 yılında
İsrail’in kurulması ve
1948 İsrail-Arap Savaşı
Buradaki üç harita İsrail’in dünya üzerinde hiç
bir varlığı yokken nasıl olup da 1947 ve 1948’de
kendi ulusal sınırlarını oluşturduğunu gösteriyor.
İsrail-Filistin arasındaki çatışmanın açık bir başlangıç noktasını teşhis etmek zor fakat soldaki harita bu hususta bize yardımcı olabilir. Haritadaki
sınırlar Birleşmiş Milletlerin 1947’de İngiliz
kontrolü altındaki bölgede bir Yahudi ve bir Arap
devleti için çizmiş olduğu sınırlardır. Filistinliler
BM'nin çizdiği sınırları kabul etmediler ve Mısır,
Ürdün, Irak ve Suriye devletleri 1948'de Filistin'i
ele geçirdiler. Ortadaki haritada yeşil renkle
Filistinlilerin Yahudi askerlerini nereye kadar geri püskürttüğü gösteriliyor. Sağdaki harita ise
İsrail’in turuncu bölgeye doğru gerçekleştirmiş olduğu karşı atağıyla ve İsrail’in bu topraklarda kendi yeni ulusal sınırları olarak hak iddia etmesiyle savaşın nasıl sonlandığını gösteriyor. Yeşil
alan Filistinlilere kalan bölgeyi gösteriyor.
134
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
2006 Lübnan
Savaşı’nda İsrail ve
Hizbullah saldırıları
Bu harita 2006’da meydana gelen Hizbullah ve İsrail arasındaki savaştan bir kesiti gösteriyor. Aynı
zamanda İsrail ve düşmanları arasındaki savaş yönteminin de değiştiğini gösteriyor: İsrail şu an kuvvetli
bir orduya sahip fakat savaşlar asimetrik yaşanıyor. İsrail bir devletle
değil, Lübnanlı militan bir grup
olan Hizbullah ile savaşıyordu. İsrail,
Hizbullah’ı zayıflatmak için
Lübnan’a ülkenin altyapısını büyük
oranda tahrip eden çok sayıda havadan ve ağır silahlı saldırı (maviyle gösteriliyor) başlattı ve Lübnan sularını da abluka altına aldı.
Hizbullah, işgalci İsrail kuvvetlerine
karşı bir gerilla savaşı başlattı ve
İsrail yerleşimlerine çok sayıda füze fırlattı. En fazla zarar gören insanlar, savaş sonucu yerlerinden
olan yüz binlerce sivil Lübnan ve
İsrail vatandaşıydı.
Hangi ülkeler İsrail’i
Filistin’i ya da her
ikisini de tanıtıyor?
Arap-Filistin çatışması küresel
bir meseledir ve bu haritada da görüldüğü gibi, küresel bir bölünmeyi
beraberinde getirdi.
Soldaki harita: Passia; ortadaki ve sağdaki haritalar:
Philippe Rekacewicz / Le Monde Diplomatique
1967’den
beri
İsrailliler Batı Şeria’da
yerleşimlere devam ediyor. Kimisi dini gerekçelerle, kimisi Filistin topraklarının İsrail’in kendi
hakkı olduğunu iddia ettiği için kimisi de devlet
desteğiyle ucuz ev alabilmek için Batı Şeria’ya yerleşiyor. Bu haritada gördüğünüz 130 bölgesel toplulukta yaklaşık 500 bin
yerleşimci
var.
Yerleşimciler barışı daha
da zorlaştırıyor. Zorluk
noktası şundan kaynaklanıyor: Filistinlilerin bir
devlete sahip olması için
ya bu yerleşimciler topluca bulundukları bölgeden
çıkartılacaklar ya da Filistinliler topraklarının bir kısmından vazgeçmek
zorunda kalacaklar. Buna ek olarak
yerleşimciler bugün toplumları bölerek ve kendi ağır güvenlik şartları-
Yeşille gösterilen ülkeler İsrail’i
hala meşru bir devlet olarak tanımayan ülkeler. Bunlar (Güneydoğu
Asya’daki Malezya ve Endonezya
dâhil) Müslümanların çoğunlukta
olduğu ülkeler. Batı’nın mavi ülkeleri (ve birkaç diğer devlet daha) ise
Filistin’i bir ülke olarak tanıma-
Jan De Jong / Ortadoğu Barış Vakfı
nı dayatarak Filistinliler için hayatı da
zorlaştırıyorlar. İsrail, dünyadan yükselen tüm itirazlara rağmen yerleşim
birimlerinin sayısını arttırmaya devam ediyor.
yanlar. Bunların Filistin ile diplomatik ilişkileri var fakat onlara göre çatışma resmi olarak çözüme
kavuşuncaya kadar Filistin ülke statüsüne ulaşamayacak. Mavi ülkeler
ile yeşil ülkeler arasında bazı tarihi
çatışmaların olması da bir tesadüf
değil.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
135
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Suriye’nin
dinsel ve
etnik
çeşitliliği
Suriye’de nüfusun büyük
çoğunluğunu Sünniler teşkil
ediyor. Ülkede; Hristiyan,
Dürzî, Şii ve bir Şii fırkası olan
Beşşar Esed ve hükümetinin
çoğunluğunu Alevilerin
oluşturduğu bir etnik
çeşitlilik var.
B
u haritadaki her renk Biladü’şŞam olarak adlandırılan Doğu
Akdeniz bölgesindeki farklı dini
grupları gösteriyor. Yahudilik ve
136
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Hristiyanlığın doğduğu
yer olması hasebiyle
bölgenin dinsel açıdan
çeşitlilik arz etmesi
sürpriz olmasa gerek
fakat bu harita tam anlamıyla ülkedeki farklılıkların nasıl dağıldığını gösteriyor. İsrail,
Yahudi çoğunluğuyla
göze çarpıyor. Fakat
bu, hem ülkedeki
Müslümanların ve diğer azınlıkların, hem
de İsrail ve Batı
Şeria’daki Hristiyan toplulukların
bir hatırlatıcısı. Lübnan; geniş Sünni,
Şii, Hristiyan ve Dürzî toplulukları
arasında bölünen ve şimdilerde ise
barış içinde olan bir ülke. Fakat
1975-1990 yılları arasında yaşanan
korkunç iç savaş ülkeyi bölmüştü.
Belki de aynı etki; nüfusunun büyük
çoğunluğunu Sünnilerin teşkil ettiği
ve geniş Hristiyan, Dürzî, Şii ve bir Şii
fırkası olan Beşşar Esed ve hükümetinin çoğunluğunu oluşturduğu
Aleviler toplumlarını barındıran
Suriye’de gerçekleşiyor.
Suriye iç
savaşında güncel
denetim bölgeleri
Bu harita Suriye iç savaşındaki üç
yıllık mücadele sonundaki; hükümet
güçleri ile ‘demokrasi yanlısı’ hükümet karşıtı isyancılar ve iki yıldan fazla bir zamandır bölgede aktif hareket
eden radikal İslamcı savaşçılar ara-
sındaki durumu gösteriyor. Bu harita ile
bir önceki harita arasında bir örtüşme
göze çarpabilir. Hükümet güçlerinin
kontrolü altındaki (kırmızıyla gösterilen) bölgeler azınlıkların yaşadığı yerlerle örtüşme temayülünde. Azınlıklar
rejime bağlı kalma eğilimindeler. Oysa
isyancıların çoğunu Sünni Müslümanlar
teşkil ediyor. Hükümet karşıtı Suriyeli
isyancıların kontrolü altındaki bölgeler
(yeşil) ile gösteriliyor. Ayrıca Suriye’nin
etnik Kürt azınlığı sahip olduğu milis
kuvvetleriyle Kürtlerin yaşadığı toprakları kontrolü altına aldı. Geçtiğimiz
yıldan bu yana yükselişiyle gündemde
olan bir diğer grup (maviyle gösteriliyor)
Irak-Şam İslam Devleti oldu. IŞİD;
El-Kaide’ye bağlı, Irak merkezli aşırılık yanlısı bir grup. Hem isyancılarla
hem de hükümetle savaşıyorlar. Sanki
yeterince zorlu bir durum yokmuşçasına, şimdi de üç yönlü bir savaş sürüyor.
1990’lı yılların
başlarında İran’ın
sınırları nasıl değişti?
İran, bir Avrupalı güç tarafından hiçbir suretle ele geçirilememiş tek
Ortadoğu ülkesi. Fakat 1900’lerde işgalin oldukça yakınından geçti. Çok fazla toprağını Rusya’ya kaptırdı (kırmızı
şeritli bölge). Daha sonra Rus ve İngiliz
İmparatorlukları (ki Hindistan’daki
İngiliz Kolonyal Yönetimi kapı komşusuydu) İran’ın kuzey ve güneyini
kendi “nüfuz alanları”na dâhil ettiler.
Bu bölgeler doğrudan kontrol altında
değildi. Fakat İran hükümeti zorbaca
sindirildi ve ülkenin ekonomisi ve kaynakları sömürüldü. Bu, İran’da bugün
bile büyük bir ulusal kinle hatırlanıyor.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR)
Suriyeli mülteciler krizi
Suriye’deki iç savaş Suriye için ulusal bir felaket olmasının ötesinde komşu ülkeleri de ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Savaş, milyonlarca Suriyelinin
Ortadoğu’nun geri kalan bölgelerine ve Avrupa’nın bazı bölgelerine iltica
etmesine neden oldu. Geniş mülteci kampları, sınırlı ulusal kaynaklara sahip ülkelere büyük maddi yük oluşturuyor. Bu harita sadece Suriyeli mültecileri gösteriyor (Suriye içerisinde yer değiştiren 6,5 milyon Suriyeliyi göstermiyor). En fazla etkiyi Filistinli mülteci nüfusun yoğun olduğu, nüfusunun beşte birini sığınmacıların oluşturduğu Ürdün ve Lübnan gibi ülkeler
hissediyor. Birleşik Devletler ve diğer ülkeler mülteciler için bir nebze olsun yardım etse de, Birleşmiş Milletler mültecilerin temel ihtiyaçlarının karşılanması noktasında yeterli yardımın sağlanmadığını belirtiyor.
İran'ın dinsel ve
etnik çeşitliliği
İran daha çok, en geniş etnik grup ve kadim Pers
İmparatorluğu’nun ataları olan Perslilerle ilişkilendirilir. Fakat İran’daki çeşitlilik bundan çok daha fazladır. Bu harita güneydeki Arap, batıdaki Kürt ve kuzeydeki Azeri geniş azınlık topluluklarını gösteriyor
(İran önceden bütün Azeri topraklarını kontrol
ediyordu; fakat şimdi Azeri çoğunluğun büyük bir bölümü Azerbaycan’a aittir). Güneydoğu’daki Beluciler
ayrıca Pakistan’da da geniş bir azınlık grup. Burada
önemli bir huzursuzluk söz konusu ve Belucistan bölgesi üzerinde Pakistan ve İran hükümetlerinin baskıları mevcut.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
137
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
Reuters
İran'ın nükleer
mevzileri ve İsrail’in
olası vurma planları
Bu noktada İran’ı ilgilendiren
iki büyük jeopolitik meseleye göz atacağız. Birincisi İran’ın nükleer programı: İranlı liderler, nükleer faaliyetlerin barışçıl amaçlı olduğunu
söylüyorlar fakat buna hiç kimse
inanmıyor. Dolayısıyla dünya ağır
ekonomik yaptırımlarla İran’ı, illegal
bir nükleer silah üretme kapasitesine doğru ilerliyor gözüken nükleer
programını durdurmaya ikna etmeye çalışıyorlar. Bu haritada İran’ın
nükleer üretim tesislerini görebilirsiniz: Bazıları yerin derinliklerinde
kurulmuş vaziyetteyken; diğer bazıları yıllarca gizli tutuldu. Bu harita
esasında İsrail’in İran’ın nükleer
programına yönelik olası saldırı planlarının resmedilmesi için hazırlanmış
bir harita. Özellikle son yıllarda savaşın eşiğine gelmiş olan İsrail-İran
gerilimi, hali hazırda dünya genelindeki çok çeşitli riskli durumlar arasında en somut olanı. İsrail, İran’ın
nükleer üretim noktasındaki gelişmişliğinin doğrudan İsrail’i hedef
aldığı konusunda ciddi endişeler taşıyor. İran ise nükleer konusunda geri adım atmadığı müddetçe İsrail
saldırısına maruz kalma endişesi taşıyor olabilir. Sarmal güvenlik krizi
olarak adlandırılan bu durum daha
da kötü bir hal alabilir.
138
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Sömürgeci “Durand
Hattı” Afganistan
savaşını nasıl
başlattı?
Bu haritada ilk olarak fark edilmesi gereken bölge, Peştunların yaşadığı bölge olan (sarı ve yeşil rengin
üzerindeki) açık turuncu rengin hâkim olduğu bölge. Farz edin ki
1800’lü yıllardayız ve siz de o dönem
İngiliz hâkimiyetinde olan Hindistan
ile yarı bağımsız olan Afganistan
arasına çekilecek sınır için müzakereci konumunda olan İngiliz sömürgeciliğinin bölgedeki lideri Mortimer
Durand adındaki o kişisiniz. Sınır çizgisini tam olarak Peştun bölgelerinin
ortasından geçecek şekilde çizerek;
Peştunları her iki ülke içinde azınlık
olmaya mecbur etmek suretiyle on
yıllar sürecek çatışmaları teminat
altına mı alırdınız?
Eğer cevabınız “evet” ise; başarılı
bir İngiliz sömürgecisi oldunuz demektir; çünkü Durand’ın yaptığı tam
olarak bu idi. Kalın kırmızı çizgi ile
çizilmiş olan “Durand Hattı”, bugün
Afganistan-Pakistan sınırının büyük
bölümünü oluşturuyor. Şu anda
Peştunların birçoğu, her iki ülkede de
faaliyet gösteren ve özellikle sınırın
Pakistan tarafında (koyu turuncu
bölgede) büyük operasyon üsleri
olan Taliban’a ya destek veriyor ya da
zaten Taliban savaşçısı olarak görev
yapıyor.
Cecile Marin
Taliban etnik
kökenle nasıl
örtüşüyor?
Afganistan’ın güneyinde ve doğusunda Taliban üyelerinin tamamı
olmasa da çoğunluğu Peştunlar’dan
oluşuyor. Taliban’ın büyük operasyon
odalarının bulunduğu Pakistan sınırı boyunca yaşayan Peştunların sayısının çoğunlukta olmasından ötürü bu
nokta özellikle önemli. Taliban’ın
dışında da isyancı gruplar var fakat
onların çoğunluğunu Taliban gibi
Peştunlar oluşturmuyor. Ülkenin kuzeyinde, güneyine ve doğusuna nazaran genel olarak daha sakin ve şiddetten uzak bir hava hâkim.
Suudi Arabistan ve
komşularının
100 sene önceki
görünümleri
Arap Yarımadası çok çok uzun
bir tarihe sahip ve Suud ailesi yarımadanın büyük bölümünü 1700’lerden beri kontrol ediyor. Ancak yarımadanın bugünkü haline nasıl
geldiğini anlamak için, yaklaşık 100
yıl öncesine, 1905’e gidelim.
Suudiler o sıralarda oldukça ufak bir
bölgeyi kontrol altında tutuyorlardı; topraklarını bir dizi savaş neticesinde kaybetmişlerdi. Yarımada
birçok krallık ve emirliklere bö-
Afganistan’ı paramparça eden 1989 Savaşı
Sovyetler Birliği, 1979’da Moskova yanlısı komünist hükümeti, giderek tehlikeli hale gelen isyancı muhalif harekete
karşı korumak için Afganistan’ı işgal etti. O dönemde isyancıları destekleyenler arasında (Suudi Arabistan ve
Pakistan ile birlikte) ABD de vardı. CIA, daha iyi savaşçı oldukları gerekçesiyle açık bir şekilde radikalleri desteklemeyi tercih etti. 1989 yılında Sovyetler geri çekildiği zaman ise, bütün bu isyancı gruplar silahlarını birbirlerine çevirdiler ve korkunç bir iç savaş başladı. Haritada kırmızı renklerle belirtilen bölgeler 1989 itibariyle hükümetin kontrolünde olan bölgeler olarak kaldı. Diğer renklerin her biri ise farklı bir muhalif grubun hâkimiyetinde olan bölgeleri temsil
ediyor. Bu grupların bir kısmı halen daha varlığını sürdürüyor. Bazı gruplar, mesela Taliban’ın yükselişiyle birlikte
1990’lı yıllarda ülkeyi tamamen ele geçirdiği süreçte çok kere mağlubiyet yaşayıp ortadan kaybolmasına rağmen
Hizb-i İslami Gülbeddin, halen savaşmaya devam ediyor.
lünmüştü. Osmanlı İmparatorluğu
en güneyinin hemen hemen üçte birini kontrol eden İngiliz
İmparatorluğu’nun varlığına rağmen yarımadanın büyük bölümünü
kontrol etti. (Haritada orta kısım
boyunca uzanan çizgi, yarımadanın
nasıl bölündüğünü gösteriyor)
Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra
Osmanlı İmparatorluğu çöktü;
Suudiler, İngilizler bir yandan kendilerine Osmanlılara karşı savaşta
yardım sözü verirken; haritada mor
alan ile gösterilen bölgeye doğru genişlediler. 1920’lerin başlarında,
İngilizler birçok müstemleke, kral
vekillikleri ve mandalara bölünen
yarımadanın hemen hemen tamamını etkin biçimde kontrol ettiler.
Ancak Suudiler vazgeçmedi.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
139
Ortadoğu’da petrol ve gaz
he aldı; 1990’larda Irak Kuveyt’i işgal ettiğinde Irak’a karşı cephe aldı ve Suudi Arabistan’ı tehdit etti; tekrar 2003
işgaliyle Irak’a karşı savaş açtı ve şimdi de İran’a karşı hızlı bir şekilde kötüleşen vekâlet savaşında Suudi Arabistan’ı
destekliyor.
Financial Times
Ortadoğu, dünya petrolünün yaklaşık üçte birini ve doğalgazının onda birini üretiyor. (Toplam doğal gaz rezervlerinin üçte birine sahip; fakat nakliyesi işi zorlaştırıyor.) Bölgede üretilen fosil yakıtın büyük bölümü ihraç edilmekte. Bu, bütün dünya ekonomisini söz konusu doğalgaz ve petrol akışına oldukça bağımlı hale getirmiştir. On
yıllardır bölgede birçok savaş ve çekişmenin meydana gelmesinin altında yatan başlıca sebeplerden biri de budur.
Bu harita rezervlerin nerede olduğunu ve nakliyatın karayolu ile nasıl yapıldığını gösteriyor; fosil yakıtın çoğu, aynı zamanda bölge ve dünyanın en geniş bazı rezervlerinin
de evi konumundaki Basra Körfezi’nden deniz yoluyla gitmekte. Enerji kaynakları, birbirinden tarihsel olarak nefret eden 3 komşu ülke arasında aşırı derecede kümelenmiştir: İran, Irak ve Suudi Arabistan. Bu üç ülke arasındaki gerilim, çok büyük bir enerji ithalatçısı olarak
ABD’nin yıllarca derinden ilgilendiği bir şeydir: Bilindiği
gibi ABD 1980’lerdeki İran-Irak savaşında İran’a karşı cep-
Hürmüz Boğazı’nda petrol,
ticaret ve askeri üstünlük
Küresel ekonomi, İran ve Arap yarımadası arasındaki
bu dar su yolu kanalına bağlı. Başkan Jimmy Karter’ın
ABD’nin Basra Körfezi petrolüne erişimini savunmak
için askeri güç kullanabileceğini ilan ettiği “Carter
Doktrini”ni (1980) yayınladığından beri, körfezin çıkışındaki küçük Hürmüz Boğazı dünyada en çok militarize olan su parçalarından biri oldu. ABD; ilk olarak petrol ihracatlarını 1980’lerin vahşi Iran-Irak savaşından korumak için, daha sonra 1990’lardaki Körfez savaşlarında Saddam Hüseyin’den korumak için ve şimdi de tekrar petrolü kapatmaya işaret eden, İsrail ya da ABD’ye
karşı savaşın patlak verebileceği İran’dan korumak
için bölgeye geniş bir askeri deniz gücü yerleştirdi. Dünya
fosil yakıtlarına bağlı kalmaya devam ettiği ve
Ortadoğu’da gerilim olduğu müddetçe, Hürmüz
Boğaz’ında askeri güçler olacak.
140
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Mısır’ın Süveyş
Kanalı dünya ekonomisi için
neden bu kadar önemli?
Süveyş Kanalı her şeyi değiştirdi. Mısır, 10 senelik bir çalışmanın ardından 1868’de Süveyş Kanalı’nı açtığı zaman 100 millik insan yapımı suyolu kanalı Avrupa ve Asya’yı önemli ölçüde
ve kalıcı olarak yakınlaştırdı. Kanal’ın küresel düzen açısından önemi o kadar aşikârdı ki, 1880’lerde İngiltere’nin Mısır’ı işgalinden
kısa süre sonra, başlıca dünya güçleri hala yürürlükte olan ve
Kanal’ın her ne olursa olsun her milletin ticaret ve savaş gemilerine
daima açık olacağını ilan eden bir antlaşma imzaladılar. Bugün,
bütün küresel ticaretin yaklaşık yüzde 8’i ve küresel enerji tedarikinin yüzde 3’ü Süveyş Kanalı aracılığıyla gerçekleştiriliyor.
Irak Savaşı
sırasında
Bağdat’ta
etnik
temizlik
Irak Savaşı’yla ortaya çıkan yıkımın en acımasız sembollerinden biri, Bağdat’ın bir zamanlar Şii ve
Sünnilerin beraber yaşadığı mahallelerinin bugün ne hale geldiğidir.
Soldaki harita şehrin 2005’teki dini/mezhebi dağılımını gösteriyor. Şii
ve Sünnilerin beraber yaşadığı bölgeler, sarı renkle gösterilmiştir.
Sağdaki harita ise; şehrin, “Şii-Sünni
çatışmaları, bombalamalar(kırmızı
noktalarla gösterilen), ölüm mangaları ve milisler” neticesinde yaşadığı
2 berbat yıl sonrasında 2007 itibariyle
neye benzediğini gösteriyor. Zorunlu
tahliyeler ve binlerce ölüm, mahalleleri çoğunlukla Şii (Mavi) ya da çoğunlukla Sünni (Kırmızı) olacak şekilde etnik bir temizliğe tabi tuttu.
2012’nin son aylarından itibaren,
Bağdat’ta ve yurt çapında mezhep savaşı tekrar hızlandı.
Kürtler
neredeler ve
Kürdistan nasıl
görünebilir?
Uzun bir süredir birbirinden farklı Ortadoğu ülkelerinde azınlık unsuru olarak yaşayan Kürtler yine
uzun bir süredir kendi ulusları için
mücadele etmeyi sürdürüyor. Bu haritada Kürtlerin yoğun olarak yaşadıkları bölgeler yeşil alanlarla gösterilirken, üç farklı tarihsel durumda
imzalanan birbirinden farklı üç an-
Philippe Rekacewicz / Le Monde Diplomatique
Amerika Birleşik Devletleri Enerji Bilgi İdaresi
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
laşmada Kürtlerin kendi ulusal sınırları konusunda hepsi sonradan
akim kalan iddialarına da işaret ediliyor. Soykırım girişimlerinden ana dil
ve kültürlerinin resmi olarak yasaklanmasına kadar pek çok hak ihlali ve
asimilasyonist politikayla karşı karşıya
kalan Kürtler tarih boyunca -Suriye
ve Türkiye’de şuanda da devam
eden- çok sayıda silahlı isyan örgütledi. Kürtlerin geçen yüzyıldaki en
önemli başarılarından biri Irak’ta
yaşanmıştı:
Irak Kürdistanı’nda on yıllar süren mücadelenin ardından Saddam
Hüseyin’i deviren Amerikan işgaliyle beraber Kürtler Irak’ın kuzeyinde özerk bir devlet kurabilmişti.
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
141
ARAŞTIRMA / ORTADOĞU’YU ANLATAN HARİTALAR
B
u fikir Sünni ve Şiiler arasında mezhebi şiddet egemen oldukça birkaç
yılda bir tekrar akla gelen eski bir fikir: Acaba 20. yüzyılın başında
Avrupalılar tarafından çizilen mevcut
zalimane sınırlar bölgedeki dini ve
mezhebi ayrıma göre tekrar şekillendirilebilir mi? Aslında Irak ve
Suriye’den yeni devletlerin çıkmasını
öngören bu proje sonuçsuz bir proje ve
sadece yeni problemler ortaya çıkartmaya yarar. Fakat öte yandan şu anki
fiili durum da bundan çok farklı değil.
Irak hükümeti ülkenin Şii ağırlıklı
doğu ve güneydoğu kısmında tam anlamıyla egemenken, Irak’ın batısı ve
Suriye’nin doğusu Sünni kimliğini sahiplenen silahlı gruplar tarafından
domine ediliyor. Suriye’de de Nusayri
ağırlıklı hükümet ise daha ziyade ülkenin batısında yer alan Hristiyan ve
Şii/Alevi ağırlıklı bölgeyi kontrolü altında tutuyor. Öte yandan Kürtler
Irak’ta Anayasal bir özerkliğe sahipken
Suriye’de de ‘de facto’ bir özerkliğe kavuşmayı başardı. Bu sebeple bu harita artık anlamsız bir spekülasyondan
çok fiili durumu temsil ediyor.
142
EKOV‹TR‹N EKİM 2014
Libya'nın 2011 Savaşı
Afrika’yı nasıl değiştirdi?
Beklenmedik bir ayaklanma ve ardından gelen
Batı
müdahalesiyle
Muammer Kaddafi diktatörlüğünün
yıkılması
Afrika’nın kuzeyinde yaşayan halklar için intikamlarının alınması anlamına
geliyordu. Bu harita
Kaddafi’nin devrilmesinin
ardından yaşanan bütün
belli başlı gelişmeleri yansıtmaya çalışıyor; bundan
dolayı da oldukça karışık
bir yapıya sahip. Libya,
Cezayir, Mali ve Nijerya etrafında yer alan turuncu
desenli bölge yarı bedevi
bir etnik azınlık grup olan
Tuareglerin yaşamlarını
sürdürdüğü bölge. Kaddafi
Libya’nın petrol zenginliğini 2011’deki savaşta kendi yanında savaşan çok sayıda Tuaregi eğitmek ve silahlandırmak için kullandı. Kaddafi’nin devrilmesinin ardından Tuaregler ele geçirdikleri silahlarla Cezayir ve Mali’de kimi bölgeleri kontrolleri altına aldı. Mali’de
kapsamlı bir isyana önderlik etmeyi başardılar ve ülkenin kuzey yarısını ele geçirdiler. Onların bıraktığı boşluğa el-Kaide yerleşti ve
Mali’de bazı kasabaları ve
Cezayir’de kimi fosil yakıt tesislerini
ele geçirdi. ‘Sahel’ olarak bilinen bu
yarı çöl bölgede adli suç vakalarında ciddi bir artış görüldü. Bununla
birlikte Avrupa’da iş ve daha iyi bir
yaşam arayan Afrikalılar geniş göç
güzergahlarını doldurmaya başladı.
Öte yandan ikisi de petrol üreticisi olan Nijerya ve Sudan’da silahlı
çatışmalar daha da kötüye gitmeye
başladı. Kaddafi’nin düşüşü bütün
bu problemleri çözmezken düzensizliği, meydanda dolaşan silahları
ve kargaşayı daha da arttırdı.
Radio Free Europe / Radio Liberty
Suriye ve
Irak’ın
varsayımsal
olarak
yeniden çizimi

Benzer belgeler

ortadoğu coğrafyası

ortadoğu coğrafyası Ortadoğu’nun siyasi sınırları gösteriliyor. Son 500 yılın büyük bir kısmında bölgenin çoğunun ya da tamamının Türk, Fars ve Avrupa güçlerinin zaman içinde değişiklik gösteren kombinasyonlarının kon...

Detaylı