Koruyucu Aile Olmak
Transkript
Koruyucu Aile Olmak
kitap01 -8243.indd 1 02.04.2014 14:07:08 TÜRKİYE DİYANET VAKFI HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ KORUYUCU Aİ LE OLMAK Editör : Bedriye YILMAZ Redaksiyon Tasarım Dizgi Kapak Fotoğraf : Mahmut DEMİR : Emre YILDIZ : Kâmil YALÇINKAYA : Abdullah AKKOYUNLU ISBN 978-975-389-680-1 11.06.Y.0005.505 Ankara • 2014 © Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir. 1. Baskı, Mart 2014, Ankara, 5.000 adet. TÜRKİYE DİYANET VAKFI Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi Alınteri Bulvarı 1256 Sokak No: 11 Yenimahalle / ANKARA Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32 web: www.diyanetvakfiyayin.com.tr e-posta: [email protected]. kitap01 -8243.indd 2 02.04.2014 14:07:08 HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ KORUYUCU AİLE OLMAK KAGEM KADIN AİLE VE GENÇLİK MERKEZİ kitap01 -8243.indd 3 02.04.2014 14:07:08 kitap01 -8243.indd 4 02.04.2014 14:07:09 İÇINDEKILER 5| İÇINDEKILER 7| TAKDİM Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ 11| KITAP HAKKINDA BİRİNCİ BÖLÜM 17| KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ Prof. Dr. İbrahim Hilmi KARSLI 37| HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra ŞAHYAR 59| OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE UYGULAMASI Yard. Doç. Dr. Abdullah BAY 83| KORUYUCU AILE HIZMETLERI Doç. Dr. Cengiz ÖZBESLER 101| KORUNMA GEREKSINIMI OLAN ÇOCUKLAR; KURUM BAKIMI VE KORUYUCU AILE SISTEMI Prof. Dr. Neşe EROL, Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK 5 kitap01 -8243.indd 5 02.04.2014 14:07:10 6 KORUYUCU AİLE OLMAK İKİNCİ BÖLÜM 157| PROTOKOL KONUŞMALARI Hicret TOPRAK Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ Fatma ŞAHİN 179| KORUYUCU AİLE PANEL Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK 183| NİÇİN KORUYUCU AİLE OLMAK GEREKİR? Abdulkadir KAYA 191| DINI AÇIDAN KORUYUCU AILE Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ 199| “VAZGEÇME!” Vedat YILDIZ 205| MÜZAKERELER ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 221| “KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI DIN İSLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ 225| KORUYUCU AILE ADAYLARI İÇIN BILGILENDIRME 233| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE TÜRKIYE DIYANET VAKFI ARASINDA İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ 238| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI ARASINDA İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ kitap01 -8243.indd 6 02.04.2014 14:07:10 TAKDİM Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. İ slâm toplumlarını ayakta tutan temel dinamiklerden biri, hiç kuşkusuz aile müessesesidir. Aile, sadece anne, baba ve çocuklardan oluşan nicel bir birliktelik değil, nitelikli bir birlikteliğin adıdır. Aynı şekilde nikâh, sadece iki insanı bir araya getiren bir akit değil, iki kalbi buluşturan, iki kalp arasında sevgi, rahmet, meveddet ve muhabbet bağı oluşturan ve bütün bunlardan meyveler meydana getiren güzel bir birlikteliktir. Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyaca işaret etmektedir. Bu ihtiyaç sadece anneye, babaya, maddeye ve paraya olan ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç her şeyden önce sevgiye, rahmete, muhabbete, meveddete, huzur ve sükûnete olan ihtiyaçtır. Çeşitli nedenlerle toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş çocuklar, en çok da sevgi ve şefkate, sıcak, huzurlu ve mutlu bir aile ortamına ihtiyaç duymaktadır. Kur’an-ı Kerim, yetimlerin himaye edilmesini istemiş (Bakara, yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseleri kınamıştır (Mâûn, 107/2-3). Ailenin öz çocuğu gibi telakki edilen evlatlık sistemi İslâm’da yasaklanmış olmakla birlikte (Ahzab, 33/4-5), yetimlerin himaye edilmesi, İslam toplumlarında 2/83,220; Nisa, 4/6,36), 7 kitap01 -8243.indd 7 02.04.2014 14:07:10 8 KORUYUCU AİLE OLMAK büyük bir sorumluluk olarak telakki edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), yetimlerin bakımını üstlenip onlara kol kanat geren kimseleri cennetle (Tirmizi, Birr ve Sıla, 14) ve cennette beraber olmakla müjdelemiş (Buhari, Talak 25), en hayırlı evin, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir (İbn Mace, Edeb, 6). Ayrıca o (sas), babası savaşta şehit düştüğü için yetim kalan Beşir b. Akrabe’ye “Ben senin baban olayım, Âişe senin annen olsun, istemez misin?” diyerek sahip çıkmış ve onun bakımını üstlenmiştir (İbn Hacer, İsabe I, 302). Bilindiği gibi Hz. Musa, bebekliğinde Hz. Asiye tarafından himaye edilmiştir (Kasas, 27/7-13). Kendisi yetim ve öksüz kalan, dedesi ve amcası tarafından himaye edilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Hz. Ali’yi çocukluğunda himayesi altına almıştır. İslâm’ın ilk yıllarından itibaren Müslüman toplumlar, Kur’an-ı Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin sosyal yardımlaşma ve dayanışma, toplumda yetimler gibi ilgi ve desteğe muhtaç kesimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyelerini hayata geçirmişlerdir. Bu çerçevede kimsesiz çocuklarla ilgili dinî-hayrî kurumlar oluşturdukları gibi gerekli dinî hassasiyetleri göstermek kaydıyla bu çocukları ailelerin himayelerine de vermişlerdir. Bütün bu ilke, örnek ve uygulamalar, koruyucu aile konusunda bizlere dinî bir bakış açısı sunmaktadır. Netice itibariyle İslâm’ın bizlerden istediği hassasiyetlere riayet edildiği müddetçe koruyucu aile müessesenin işletilmesinde dinen herhangi bir sakıncanın olmadığı bilinmelidir. Kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak, onların maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak, onları eğitmek ve topluma kazandırmak dinî ve insanî bir sorumluluktur. Unutulmamalıdır ki nesli korumak, dinimizin ana gayelerinden biridir. Çocuklar, hayatın süsü ve göz aydınlığıdır. Cenab-ı Hakkın bizlere birer emanetidir. Geleceğimizin teminatıdır. kitap01 -8243.indd 8 02.04.2014 14:07:10 9 “Hz. Peygamber Döneminden Günümüze Yetimlerin Himaye Edilmesi: Koruyucu Aile Olmak” adlı bu güzel eserin hazırlanmasından basım aşamasına kadar geçen süreçlerde emeği geçen herkese teşekkür ediyor; toplum olarak kimsesiz çocuklara sahip çıkma konusunda eserin yeni ufuklar açarak farkındalık ve bilinç oluşturmasını Rabbimden niyaz ediyorum. Prof. Dr. Mehmet Görmez Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyeti Başkanı kitap01 -8243.indd 9 02.04.2014 14:07:10 kitap01 -8243.indd 10 02.04.2014 14:07:10 KITAP HAKKINDA Aileler tarafından muhtaç ve yetimlerin korunup himaye edilmesi, insanlığın varoluşuna kadar uzanan tarihi bir derinliğe ve tüm dünyaya yayılan coğrafi bir genişliğe sahiptir. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesine büyük önem atfedilmiştir. Yüce Allah birçok ayetinde, yetimlere iyi davranma, onları gözetip kollama, durumlarını düzeltme ve haklarını korumayı buyurmuş, hatta onların aile içine alınarak yetiştirilmesini teşvik etmiştir. Bu teşviklerin Peygamber Efendimiz ve O’nun örnekliğini takip eden güzide ashabında olduğu gibi, sonraki İslam toplumlarında da karşılık bulduğunu, anne baba sevgisinden ve bir ailenin sıcaklığından mahrum kalan kimsesiz çocukların, onları koruyup gözeten, örnek olup yetiştiren ve topluma kazandıran müşfik ailelerin himayesinde yetiştirildiklerini tarihi kayıtlarda görmekteyiz. Bu kitap, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar tarihteki farklı uygulamalarıyla birlikte yetim ve kimsesiz çocukların himayelerini ve İslam dininin bu konudaki temel prensiplerini ortaya koymak amacıyla hazırlandı. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın “Gönül Elçileri” adıyla yürüttüğü “Koruyucu Aile Projesi” güncel bir uygulama olarak bu kitabın hareket noktası olmuştur. Bu çerçevede, kitabın ilk bölümü konuyla ilgili olarak Kur’an-ı Kerim’in ilgili ayetlerinin değerlendirilmesine ve Hz. Peygam11 kitap01 -8243.indd 11 02.04.2014 14:07:10 12 KORUYUCU AİLE OLMAK ber dönemi ile İslam tarihinin bir kesitindeki yetim hamiliği örnekliklerine ayrıldı. Ayrıca bu bölümde güncel bir konu olarak “Koruyucu Ailelik” uygulamasına ilişkin bilgilere de yer verildi. “Kur’an Bağlamında Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Karşı Sorumluluklarımız” başlıklı makalede Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı, konuyu Kur’an merkezli olarak anlatmaktadır. “Hz. Peygamber Döneminde Yetim ve Kimsesiz Çocukların Himaye Edilmesi” başlıklı makalede ise Dr. Ayşe Esra Şahyar, İslam’ın ilk döneminde yetimlere kol kanat gerip, koruyup yetiştiren çok sayıda örneği bizlere sunmaktadır. “Osmanlı Toplumunda Koruyucu Aile Uygulaması” başlığı altında Dr. Abdullah Bay, tarihi bir kesitte uygulamanın örneklerini gözler önüne sermektedir. Doç. Dr. Cengiz Özbesler “Koruyucu Aile Hizmetleri”, Prof. Dr. Neşe Erol ile Prof. Dr. Zeynep Şimşek “Korunma Gereksinimi Olan Çocuklar; Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi” başlıklı yazılarıyla konuyla ilgili güncel durumu ortaya koymuşlardır. İkinci bölüm, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi tarafından 29 Mayıs 2013 tarihinde Koruyucu Aile projesi çerçevesinde gerçekleştirilen protokol ve panel konuşmalarından oluşmaktadır. Bölümün ilk kısmında TDV KAGEM Müdürü Hicret Toprak, Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in “koruyucu ailelik/yetim hamiliği” nin önemini ortaya koydukları konuşmaları yer almaktadır. İkinci kısımda ise panel konuşmalarına yer verilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Abdulkadir Kaya, koruyucu aile felsefesinin neliği, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç olduğu, koruyucu ailenin özellikleri, kimlerin koruyucu aile olabileceği ve koruyucu ailelere tanınan haklar üzerinde durmaktadır. Dr. Ülfet Görgülü, dini açıdan koruyucu aileliği, Kur’an-ı Kerim’in sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin prensipleri, özellikle yetimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber Efendimiz’in bu konudaki söz ve uygulamalarının örnekliğinde anlatmaktadır. Ayrıca bir örnek uygulama olarak Vedat Yıldız, kitap01 -8243.indd 12 02.04.2014 14:07:10 13 hamiliğini yaptığı kızının mektubu eşliğinde, koruyucu ailelik sürecindeki tecrübelerini samimiyetle paylaşmaktadır. Koruyucu aile adaylarına ve KAGEM Koruyucu Aile projesine destek veren eğiticilere yol gösterici olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun konuyla ilgili görüşüne, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından koruyucu aile olmak isteyenler için hazırlanmış olan rehber nitelikli bilgilere, ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile kurumumuz arasındaki işbirliği protokolüne kitabın ekleri arasında yer verilmiştir. Bu kitabın ortaya çıkmasında katkıları bulunan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı’na, proje uygulayıcısı eğiticiler ile gönül elçilerine teşekkürü borç biliriz. TDV KAGEM kitap01 -8243.indd 13 02.04.2014 14:07:10 kitap01 -8243.indd 14 02.04.2014 14:07:12 BİRİNCİ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 15 02.04.2014 14:07:13 “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki: Onları iyi yetiştirmek yüz üstü bırakmaktan daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.” BAKARA, 2/220 G “Yetime kol kanat geren kimse ve ben cennette yan yana olacağız.” B U H Â R Î , “ TA L Â K ” , 2 5 kitap01 -8243.indd 16 02.04.2014 14:07:14 KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Din: İnsana, Varlığa Rahmet Yüce Rabbimiz, nihayetsiz merhamet ve şefkat sahibidir.1 O’nun insanlığa yaptığı son çağrı olan Kur’an-ı Kerim’ın temel vasıflarından biri rahmet oluşudur.2 Göndereni ve insanlığa tebliğ ettiği mesajı rahmet ve merhamet karakterli olan Allah Resulü de elbette ki bu vasıftan uzak kalamazdı. Nitekim Yüce Kur’an, onun da âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bizlere haber verir.3 Bütün bu tespitleri birlikte düşündüğümüzde, bu dinin mensuplarından talep ettiği hayat tarzının da, şefkat ve merhamet karakterli olması gerektiği sonucuna varırız. Peygamberlerin davet mücadeleleri iki amaç etrafında toplanır: İnsanın rabbiyle ve insanın insanla olan ilişkilerini düzenlemek. Peygamberler, bir taraftan insanı yalnızca Allah’a ibadet/ kulluk etmeye, sahte ilahların tasallutundan onu kurtarmaya davet etmişlerdir. Diğer taraftan da insanın ezilmesine, şeref ve haysiyetinin örselenmesine yol açan sosyal şartları değiştirmek için çalışmışlardır. Nitekim dinin bu temel yaklaşımı, şu şekilde de özetlenmiştir: İslam; Allah Teâlâ’yı tazim etmek, yani bütün eksiklik ve noksanlıklardan O’nu tenzih etmek, kullarına da iyilik ve ihsanda bulunmaktır. 1 Fatiha, 1/3. 2 Yunus, 10/57. 3 Enbiya, 21/107. 17 kitap01 -8243.indd 17 02.04.2014 14:07:15 18 KORUYUCU AİLE OLMAK Mazlumların korunması, İlâhî İrade’nin bir gereğidir.4 Bu da kültürümüze “Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı vardır” ifadeleriyle geçmiştir. Bu temel yaklaşımın bir neticesi olarak da Peygamberlere mazlumları, kimsesizleri koruma görevi verilmiştir. Rabbimiz elçilerine, çaresiz kalmış insanların elinden tutmalarını, insan onuruna yakışır şerefli bir hayat sürmeleri için çaba sarf etmelerini emretmiştir. Peygamberler, haksızlığın, sömürünün olmadığı, yardımlaşma ve dayanışma gibi değerlerin yaygınlaştığı bir toplum için çalışmışlardır. Bütün bunlar teoride kalmamış, ilk müminlerin oluşturduğu cemiyet hayatında ideal manada uygulanmıştır. Böylece peygamberlerin çevresinde adalete bağlı, aynı zamanda merhamet duygusuyla dopdolu insanlar yetişmiştir. Çünkü nebevî uygulamada Allah’ın hakkı önemli olduğu gibi kul hakkı da önemlidir. Hz. Peygamber: Yetimlerin, Kimsesizlerin Sığınağı Daha ilk surelerde yetimin elinden tutması, ona destekçi olması, Resul-i Ekrem Efendimize emredilmiştir. Çünkü savaşlarda yahut da şu veya bu şekilde anne babaları vefat eden çocukların mallarına yakınları tarafından el konuyor, haksız bir muameleye maruz kalıyorlardı. Bu sosyal bir yaraydı. Toplumun en zayıf ve güçsüz kesimi böyle bir muameleye maruz kalıyordu. Herkesin gözü önünde yetim malı yeniyor, hak ve hukuku çiğneniyordu. Ne var ki onların ağlayıp sızlamalarını işitecek, onlara sahip çıkacak bir makam, bir mevki de yoktu. Korumasız bir durumda bulunuyorlardı. Çünkü “Vurgun vuranındır” kabilinden bir sistem hâkimdi. İşte böyle bir ortamda Allah’ın elçisi gönderilmiş, ilk vahiyler gelmeye başlamıştı. Hz. Peygambere kendisinin de bir yetim olduğu ve Rabbinin 4 Kasas, 28/5-6. kitap01 -8243.indd 18 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 19 kendisini himaye edip koruduğu hatırlatılarak yetimlere kötü davranmaması emredilmiştir.5 “Yetim” Arapçada “yalnız, tek başına kalan” kimse demekti. “Yavaş giden, geride kalan” anlamına da gelmekte idi. Artık Rahmet Elçisi, yetimlerin dışlanmasına fırsat vermeyecek; yalnızlıklarını gidererek onlara dost olacaktı. Yine hayat mücadelesinde yetimler geride kalmıştı. Artık peygamber ellerinden tutacak, engelleri aşıp herkesle beraber Allah yolunda koşmayı onlara öğretecekti. İslam davetinin geldiği dönemlerde kadınlar ve yetimler risk guruplarını oluşturuyordu. Hak ve hukuk ihlallerinden en fazla mağdur olan kesimler onlardı. Acımasız hayat şartları altında korumasız ve çaresiz idiler. Kabile savaşlarının doğurduğu olumsuz şartlar, iyice onları bunaltmış, canlarından dahi bezdirmişti. İşte bu ortamda gelen İslam daveti, yetimleri ve kadınları himaye etmiştir. İlgili Kur’an ayetleri, yine Peygamber Efendimizin söz ve uygulamaları bunun apaçık belgeleridir. Yetimlerle ilgili olarak gelen ilk ayetlerde şu uyarıların yapıldığını görüyoruz: “Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.”6 “Sakın yetimi aşağılama.”7 “Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.”8 Tekrarlanan bu uyarılarla yetimler hakkında bir farkındalık oluşturulmuştur. Kanayan toplumsal yaraya dikkatler çekilmiştir. Bizzat Allah Resulü’nün kendi yetimlik tecrübesinden işe başlanmıştır. Çünkü o öksüz kalmanın ne demek olduğunu çok iyi biliyordu. Doğmadan önce babasını, çocuk yaşında iken de annesini kaybetmişti. Dolayısıyla o, anne baba yokluğunun, onların sevgi ve şefkatinden mahrum kalmanın, çocuğun ruh 5 Duha, 93/9. 6 Fecr, 89/17. 7 Duhâ, 93/6. 8 Mâûn, 107/1-3. kitap01 -8243.indd 19 02.04.2014 14:07:15 20 KORUYUCU AİLE OLMAK dünyasında açtığı yaraların acısını bilfiil çekmişti. Onların nasıl tedavi edileceğini de pekâlâ biliyordu. Bu açıdan, konunun İslam davetinin lideri olan peygamberin şahsında ele alınması, oldukça anlamlı ve hikmetli bir yaklaşımdı. Aslında Kur’an’ın bu yaklaşım tarzı, sadece Hz. Peygamber’in şahsıyla da sınırlı değildi. İlâhî İrade, genelde bütün Müslümanların konuya iyice nüfuz etmelerini ve kimsesiz yetim çocukların problemlerini dert edinmelerini istiyordu. Bu amaçla da onlara kendi çocuklarının yetim kaldıklarını farz edip bu durumu hayal etmelerini tavsiye ediyordu. Böylece Kur’an, yetimlerin içerisinde bulundukları halet-i ruhiye ile müminlerin empati kurmalarını, benzer bir durumla karşılaşmalarının ne derece tedirgin edici olduğunu onlara hatırlatıyordu. Kur’an, muhatapların acıma ve şefkat duygularını harekete geçirmenin en etkili metodunu kullanmaktaydı. Çünkü bir baba açısından, kendisinin vefat etmesi ve henüz ihtiyaçlarını karşılayabilecek çağda olmayan aciz, biçare çocuklarını başkalarının eline bakar bir vaziyette terk etmesi, oldukça etkileyici ve dokunaklı bir durumdu. İşte Yüce Kur’an, müminlere kendi çocuklarının da aynı duruma düşebileceklerini hatırlatarak, merhamet duygularının ve vicdani hassasiyetlerinin uyanmasını hedefliyor ve şöyle diyordu: “Arkalarında eli ermez, gücü yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların halleri nice olur diye endişe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından sakınsınlar ve doğru söz söylesinler.”9 Kur’an, yetimlere ve kimsesizlere yardımcı olmanın, onlara güzel imkânlar sağlayıp durumlarını düzeltmenin çok hayırlı bir amel olduğunu bizlere bildirir. Yetimlerin müminlerin “kardeşleri” olduğunu, dolayısıyla aynı çatı altında onlarla beraber yaşamanın önemini vurgular.10 İnsan olan nasıl ki kardeşini atamazsa, din kardeşini de atamaz, kardeşlik hukukunu çiğ9 Nisa, 4/9. 10 Bakara, 2/220. kitap01 -8243.indd 20 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 21 neyemez. Çünkü kardeşlik hukuku, kardeşin durumunu düzeltmek ve onun yararına çalışmaktır. Aksi halde onlar kardeş değil, bir yabancı veya bir düşman olarak yetişebilirler. Bu ise sosyal hayatımızda büyük gedikler açabilir.11 Ayette “kardeş” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Çünkü insan, ahlaki değerleri iyice özümsemediği zaman, dışlamaya ve ötekileştirmeye eğilimlidir. Adalet ve ölçülü olmaktan sapabilir. İşte böyle bir muameleye maruz kalmaması için, öksüzle ilgili olarak Kur’an’ın burada özellikle “kardeş” kelimesini kullandığı düşünülebilir. Bununla yetimi hafife alıcı bir algıyı veya önyargıyı önlemeyi ve ailenin asli bir üyesi olarak onu görmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır. Yine bu bağlamda Hz. Peygamberin “Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli olun”12 uyarısını unutmamak gerekir. Sıcak aile ortamının sunduğu imkânlarla büyüyen şanslı bir çocuk kadar korunmaya muhtaç ve ezilmiş bir çocuk da aynı hakları beraberinde taşıyarak dünyaya gelir. Peygamber Efendimizin “Her hak sahibine hakkını ver!”13 buyruğu kulaklardan silinmemelidir.14 Aksi bir davranışın, yetim çocuğun duygularını yaralayacağı, onun narin kişiliği üzerinde telafisi mümkün olmayan tahrip edici etkiler yapacağı muhakkaktır. Bu yaklaşımla İslam, yetimlerin horlanmasını, dışlanmasını, kısaca hak etmedikleri bir muameleye maruz kalmalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Yetimlerin bulundukları evde kendilerini bir sığıntı gibi hissetmemeleri gerekir. Böyle bir psikoloji ile büyüyenler, güçsüz, zayıf ve cılız yetişir, bu nedenle güçlü ve 11 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Matbaa-i Ebüzziya, İstanbul 1935, I, 768. 12 Müslim, Hibe, 13. 13 Buhari, Savm, 51. 14 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara 2012, IV, 138. kitap01 -8243.indd 21 02.04.2014 14:07:15 22 KORUYUCU AİLE OLMAK yaralı bireyler olamazlar. Güçsüz birey ise topluma her zaman yüktür, dezavantajlıdır.15 Yine bu bağlamda Kur’an, yetimlerin, kimsesizlerin onurlarını rencide edici şekilde davranmamanın16 onlara iyi şekilde muamele dip güzel söz söylemenin17 haklarıyla ilgili konularda en adil şekilde hareket etmenin18 gerekliliğini bizlere anlatır. “Çünkü hakları görmezden gelinerek ezilen çocuk, güveni, adaletin güzelliğini ve hak ettiğine kavuşmanın mutluluğunu tadamayacaktır. Daha da kötüsü, ileride kendinden zayıf olanları ezmeyi öğrenecek, yetersiz bir insan olarak kendisi gibi yetersiz evlatlar yetiştirecektir. Böylesine olumsuz bir döngünün toplumun geleceğini ne derece kötü etkileyeceği ortadadır. O halde çocuğun, bir insan olarak doğuştan sahip olduğu hakları çiğnenmemelidir. Layık olduğu değeri hissetmesi sağlanmalıdır.”19 Ensar da muhacirleri koruyup kayırmıştı Konumuzla ilgili olarak Medineli Ensar’ın da hatırlanması gerekir: Çünkü onlar, yoksulun, çaresizin elinden tutulması ve korunması konusunda eşsiz bir örnek ortaya koymuşlardır. Çünkü onlar Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirleri bağırlarına basmış, evlerinde onları ağırlamışlardı. Muhacirler, evlerini, barklarını, eşlerini, çocuklarını Mekke’de bırakarak bu şehre göçmüşlerdi. Medine’ye vardıklarında, ne başlarını sokacakları bir evleri ne de karınlarını doyuracakları bir işleri, bir tezgâhları vardı. İşte tam bu sırada Allah’ın elçisi Muhammed (s.a.v.), tarihte emsali görülmemiş bir iş yaptı. Mekke’den gelen Muhacirlerle Medine’deki Ensarı birbirine kardeş ilan etti. Bu, insanlık dur15 Cemal Ağırman, “Fert ve Toplumun Yetim ve Öksüzlere Karşı Sorumlulukları,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 100. 16 Mâun, 107/1-3. 17 Bakara, 2/83. 18 İsra, 17/34. 19 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara, 2012, IV, 133. kitap01 -8243.indd 22 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 23 dukça, erdemli bir hayat yaşamak isteyenlerin, ilham alacakları eşsiz bir yardımlaşma örneğiydi. Ensar, Muhacirlere kapılarını ve gönüllerini açtı, mallarını onlarla paylaştı. Bu sırada göz kamaştıracak örnekler yaşandı. Meselâ Ensarın en zenginlerinden biri olan Sa’d b. Rabî’, tüm servetini ortaya koyarak kendisine kardeş ilan edilen Abdurrahman b. Avf’a şöyle dedi: “Bunların yarısı senin, yarısı da benim; istediğin gibi harcayabilirsin.”20 Medine’nin kutlu yerlileri Ensar, Allah’ın elçisine gelerek “Hurmalıklarımızı muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştır” dediler.21 Başlangıçta muhacirler, kardeş ilan edildikleri Ensarın malına dahi varis oluyordu. Ancak bu daha sonra kaldırıldı 22 aralarındaki yardımlaşma ise devam etti. Kur’an, bu tabloyu şu ifadelerle ebedileştirmiştir: “Bunlardan önce Medine’yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldelerine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa erenler onlar olacaklardır.”23 Müminler: Merhamet Topluluğu Merhamet duygusu, bozulmamış fıtratların bir özelliğidir. Aslında bu vasıf, doğuştan gelir ve insanlarda bir şekilde bulunur. Ancak almış oldukları eğitime göre güçlenir veya zayıflar. Merhamet duygusu gelişmiş kişiler, insanların yaşadıkları ıstırapları daha derinden hisseder. Onların dertleriyle dertlenir. Sorumluluk hissi ve vicdanı harekete geçer. Neticede destekçi ve yardımcı olmaya başlar. Sadece duygu olarak kalan şefkat ve 20 Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 50 21 Buhari, Müzaraa, 5. 22 Buhari, Kefâlet, 2; Feraiz, 16. 23 Haşr, 59/8-9. kitap01 -8243.indd 23 02.04.2014 14:07:15 24 KORUYUCU AİLE OLMAK merhamet, pratiğe dönüşmedikçe erdemli bir davranış haline gelmez. Yüce Allah, insana sonsuz lütuf ve inayetiyle merhamette bulunmuştur. İnsandan istenen de kendi hemcinslerine karşı iyilikle ve güzellikle muamele etmesidir. Nitekim zenginliğiyle şöhret bulmuş Karun’un şahsında insana şu çağrı yapılır: “Allah’ın sana iyilik ve ihsanda bulunduğun gibi, sen de (insanlara) iyilik ve ihsanda bulun”.24 Diğer taraftan Rabbimiz, insana olan rahmetinin devamlılığını kullarının birbirine olan merhametine bağlamıştır. Elçisi yoluyla da “İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez”25 uyarısı bizlere yapılmıştır. Yine aynı mealde Rahmet Elçisi şöyle buyurmuştur: “Allah merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki semada bulunanlar da size rahmet etsinler.”26 “Kul, mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye devam ettiği müddetçe, Allah Teâlâ da onun ihtiyacını giderir.”27 Rabbimiz, elçisine müminlere kol kanat germesini, onlara şefkatle muamele etmesini emreder.28 Resul-i Ekrem’in örnek davranışları, Müslümanlar arasındaki ilişkilerin de böyle olması gerektiğini bizlere anlatır. Nitekim bir başka ayette müminlerin birbirlerine karşı son derece şefkatli ve merhametli oldukları ifade edilir.29 Aslında Rabbimizin muradı, Müslümanların bir merhamet toplumu meydana getirmeleridir. Çünkü gönülden Allah’a bağlı müminlerin, birbirine sabrı ve merhameti tavsiye ettikleri belirtilir.”30 Kısaca dini hayat, merhametli olmayı gerektirir. 24 Kasas, 28/77. 25 Buhârî, Tevhid, 2. 26 Tirmizî, Birr, 16. 27 Müslim, Birr ve Sıla, 58. 28 Hicr, 15/88. 29 Fetih, 48/29. 30 Beled, 90/17. kitap01 -8243.indd 24 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 25 Dolayısıyla acımasızlık ve katı kalplilikle Allah Teâlâ’nın razı olduğu bir hayatın sürdürülmesi mümkün değildir. Ebedi saadete erişecek bahtiyar kulların özelliklerinden biri, yetimlere yardımcı olmaları, aç açık kalmış fakirleri koruyup gözetmeleridir. Bunlar, zoru başaran, Allah’ın samimi kullarıdır. Çünkü kıtlığın hüküm sürdüğü, fakirliğin yaygınlaştığı bir zamanda bu faziletli davranışı gösterirler. İhtiyaçları olsa da başkalarını düşünürler. Kimsesizlerin, yoksulların derdine ortak olup onları kayırırlar. Böylece sarp yokuşu aşıp zirveye tırmanma erdemini gösterirler. İşte bunlar, hesap gününde amel defterleri sağdan verilecek talihli kimselerdir. Konu, Yüce Kur’an’da şu şekilde dile getirilmektedir: “Sarp yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır! Kıtlık zamanında yemek yedirmektir. Yakınlığı olan bir yetimi, Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan, barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. Hem sarp yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. İşte hesap defterleri sağ ellerine verilecek olanlar bunlardır.” 31 Evet, bu kimseler, hiçbir şeyin gizli, saklı kalmayacağı, her şeyin ortaya döküleceği hesap gününde kurtuluşa eren kimselerdir. Amel defterleri bunlara sağ taraflarından verilecektir. Sevinçle “Bakın amel defterim burada, buyurun okuyun!” diyeceklerdir. Artık onlar mutlu sona ermişlerdir. Çünkü dünyada erdemli bir hayat sürdüler. Cömertliği ve paylaşmayı bildiler. Bencilleşip çevrelerine karşı kör ve sağır kalmadılar. Aksine kimsesize destekçi, fakire, yoksula yardımcı oldular. İşte bu kimseler, hesap gününde sevinç içerisinde olacaklardır; sınırsız güzellikler yurdu cennete yerleştirilecek, orada huzur ve mutluluk dolu bir hayat süreceklerdir.32 31 Beled, 90/11-18. 32 Hâkka, 69/19-23. kitap01 -8243.indd 25 02.04.2014 14:07:15 26 KORUYUCU AİLE OLMAK Hz. Peygamber mübarek sözlerinde Müslüman fertlerin birbirine karşı olan tutumlarını şöyle açıklar: “Müminler birbirlerine muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir beden gibidir. O bedenin tek bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer organları da acı çekerler.”33 Bu beyanlarıyla Hz. Peygamber, Müslüman’ın çevresine karşı sorumsuz kalamayacağını belirtir. Çünkü o, bencil duygularına mahkûm, kendini aşamamış birisi değildir. Vicdani hassasiyetlerini ve gönül zenginliğini kaybetmemiştir. Aksine yaşanan musibetler karşısında sorumluluğunun idrakindedir. İnsanlığa karşı olan vazifesinin gereğini yerine getirdiği ölçüde varoluş amacına ulaştığını düşünür. Bu yönüyle insanlarla ve toplumsal ruhla empati kurabilen bir duyarlılığa sahiptir. Müslüman, yalnız kendisi için seven yalnız kendisi için korkan birisi olamaz. Kendi menfaatine en ufak bir halel geldiğinde çevresini ayağa kaldıran ancak etrafında feryatlar ve iniltiler yükselirken kulaklarını bunlara tıkayan birisi hiç olamaz. Aksine o, diğer insanların menfaatleriyle sevinen, zarar görmeleri halinde üzülen, başarılarıyla mutlu olan, dertleriyle dertlenen bir olgunluk düzeyine sahiptir. Bu anlamda Müslüman, toplumun adeta canlı bir organı gibidir. Diğer Müslümanların çektiği acı ve sızıları yüreğinin ta derinliklerinde hisseder. Tıpkı, aynı zamanda bir Kur’an şairi olan Mehmet Akif’in şu dizelerinde tasvir ettiği gibi: Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim, Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu... Yetimlerin, kimsesizlerin elinden tutmak, onları doyurmak Allah’ın has kullarının özelliğidir. Onlar, ahiret âleminde sonsuz nimet ve güzellikleri tadacak, esenlik ve mutluluk yurdunun 33 Müslim, Birr, 66. kitap01 -8243.indd 26 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 27 kalıcı sakinleri olacaklardır. Çünkü onlar, dehşetli kıyamet gününün korku ve endişesini dünya hayatında iken taşırlardı. Dolayısıyla ihtiyaç duymalarına ve yemek istemelerine rağmen, yoksulları, yetimleri kendilerine tercih eder ve önce onları doyururlardı. Bunu yaparken de, Mevla’nın hoşnutluğu dışında hiçbir karşılık ve beklenti içerisinde olmazlardı. Yani yetimleri, yoksulları doyurmaları, kayırmaları, onlar üzerinde bir başa kakmaya, eziyet ve incitmeye dönüşmezdi. Çünkü onların beklentisi bu dünyada değil, ahirete yönelikti. Bütün dertleri, o haşin ve belalı kıyamet gününde rablerine verecekleri hesaptan alınlarının akıyla çıkmak ve ebedi kurtuluşa erenlerden olmaktı. İşte bu samimiyetleri ve teslimiyetleri dolayısıyla Allah Teâlâ onları hesap gününün dehşetinden koruyacak, yüzlerini nura, gönüllerini mutluluk ve sürura gark edecektir. Konu, Kur’an’ın ifadeleriyle şu şekilde dile getirilmektedir: “Kendileri ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: “Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, yüzleri ekşiten asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.” Allah da onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr verir.”34 Aile: Vazgeçilmez Korunak Yüce Allah, aile yuvasını bir huzur kaynağı yaptı.35 Karı-koca arasında mükemmel bir uyum var etti. Biyolojik ve psikolojik yönden eşsiz bir tamamlayıcılık lütfetti. İnsana, birbirini bütünleyen eşler halinde yuva kurarak mutlu olmayı nasip etti. Sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla karı-kocayı birbirine 34 İnsan, 76/5-11. 35 Nahl, 16/80. kitap01 -8243.indd 27 02.04.2014 14:07:15 28 KORUYUCU AİLE OLMAK raptetti.36 Mutluluk kaynağı yavrular armağan ederek aradaki bağlılığın iyice gelişmesini ihsan etti.37 Aile, çocuklar için yeri doldurulmaz bir nimet ve güzellik kaynağıdır. Çocuklar, insani duygu ve değerlerini esas itibariyle ailede kazanır. Temel orasıdır. Hamur orada yoğrulur, karakter orada şekillenir. İnsanların yetişkinliklerindeki kişilikleri ve ahlakî kimlikleri aileden alınan değerler üzerine kurulur. Ruh sağlığı yerinde, özgüven sahibi çocuklar sağlam ailelerde yetişir. Çünkü orada sevgiye ve ilgiye kanarlar; paylaşma ve yardımlaşmayı öğrenirler. Aile, çocuklar için aynı zamanda bir korunaktır. Aslında koruma, korunma, kâinatta geçerli olan bir yaratılış kanunudur. Canlılarda, bitkilerde, meyvelerde koruma sistemleri vardır. Tehlikelere ve zararlara karşı bu sayede korunurlar. Hayvanların kendilerini zararlardan koruyan derileri vardır. Üzüm tanesinin üzerini kaplayan incecik saydam zar da, üzümün içini buharlaşmaktan korur. Bu tür sistemler, cevizde, portakalda olduğu gibi muzda, karpuzda da vardır. Yerde yürüyen, havada uçan, suda yüzen hayvanlardan hangisini düşünürsek düşünelim, bir koruma sistemi vardır. Kısaca Rabbimiz, yarattığı varlıkların zarar görmemesi için, her birini kendi yapısı ve amacına göre koruma altına almıştır. Aynı şekilde bir canlı olarak insan da eşsiz koruma sistemleriyle donatılmıştır. Kur’an’ın beyanlarına göre aile de karı koca birbirlerine karşı elbise mesabesindedirler.38 Yani birbirlerini korurlar. Elbise nasıl ki sıcaktan soğuktan ve dışarıdan gelecek bir takım zararlardan bedeni korursa, karı, koca da haramdan, iffetsizlikten, ayıplardan, birbirlerini korurlar. 36 Rum, 30/21. 37 Nahl, 16/72. 38 Bakara, 2/187. kitap01 -8243.indd 28 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 29 İnsan, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak da ailenin koruması altındadır. Yüce Kudret, insan yavrusunu önce anne rahminde muhafaza eder, çocuk burada büyüyüp gelişir. Dünyaya gelince de aile ortamı onun için bir sığınak olur. Onu dış tehlikelerden ve zararlardan, davranış bozukluklarından, korkulardan, sevgisizlikten ve güven yoksunluğundan korur. Aile yuvası, adeta sağanak yağmurdan koruyan bir şemsiye, savaşta sığınılan bir kalkan gibidir. Çocukları içki, uyuşturucu vb. bağımlılıklardan, ideolojik sapmalardan, maneviyatı yok eden cereyanlardan korur. Bu anlamda aile, çocuklar için eşsiz bir sığınaktır. Çocuğu, geleceğini karartabilecek, imanını çalabilecek isyan dalgalarından, günah kasırgalarından korur. Orada bulduğu huzuru, güveni ve rahatı çocuk başka bir yerde bulamaz. Aile ocağı, çocuğun vazgeçilmez barınağıdır. Onu, sevgisizlik ve merhametsizlik çöllerinde kaybolmaktan kurtarır. Çünkü paylaşmayı, kaynaşmayı ona öğretir. Ruhunda kopan huzursuzluk, korku ve bencillik fırtınalarını dindirir. Zira huzur ve güven içerisinde serpilip gelişme imkânını ona sağlar. Kendine, arkadaşlarına yabancılaşmaktan onu alıkoyar. Çünkü kendisiyle ve çevresiyle barışık olmayı ona öğretir. Bütün bu özellikleri ile aile, çocuğun olmazsa olmaz korunağıdır. Aile ocağı, bütün bu güzellikleri ile Allah Teâlâ’nın insana eşsiz bir lütfudur. İnsanlar orada kendileri için değil, anneleri, babaları, kardeş ve evlatları için yaşarlar. İnsanın ruhunu doyuran, aklını geliştiren, vicdanını olgunlaştıran böyle bir ortamın benzerini oluşturmak mümkün değildir. Eğer aile ocağı, bir de Kur’an’ın manevi atmosferi ile süslenirse, işte o ev huzur, sükûn ve rahmetin de ocağı olur. Melekler orayı kuşatır, ev sakinlerinin rahmete nail olması ve bağışlanması için niyazda bulunurlar. Böyle bir evde her namaz vaktinde manevi bir iklim yaşanır. Kıyamlarla Allah Teâlâ’ya verilen kulluk sözleri tazelenir. Rükû ve kitap01 -8243.indd 29 02.04.2014 14:07:15 30 KORUYUCU AİLE OLMAK secdelerle Yaratıcıya olan sadakat ve itaat duyguları pekiştirilir. Neticede aile yuvasında içten ve samimi dualarla anne, baba ve çocuklar hep beraber manevi bir havayı teneffüs ederler. Bu ev, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, rahmetini lütfettiği hayırlı evlerden biridir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’ın razı olduğu bu hayırlı evlerden bir diğerini daha bizlere müjdelemektedir. İşte o da, içinde kendisine iyi davranılan, başı okşanan yetimin bulunduğu evdir.39 Çocuklar: Geleceğimiz İnsan, diğer canlılardan farklı olarak geleceğini düşünür, planlar yapar. Bu dünyada bir iz, kendini hatırlatacak bir eser bırakmak ister. Bu amaçla da çalışır, didinir, istikbaline yatırım yapar. Bırakacağı çocuklarıyla adının anılmasını, neslinin devam etmesini temenni eder. Kendisini istikbale taşıyacak eserler bıraktıkça da mutlu olur. Kısaca insan hep geleceğe uzanmayı, ebediliklere tutunmayı arzular. Bunlar, her bir insanın taşıdığı fıtrî, yaratılıştan getirdiği duygu ve yönelişlerdir. Peygamberler de bu hayalleri yaşamış, bu duyguları taşımışlardır. Ancak onların geleceğe bakışı, hep manevi merkezli, Allah’ın rızasını kazanma ve O’na yaklaşma amaçlı olmuştur. Hz. Zekeriya da o peygamberlerden biri idi. Yaşı ilerlemişti. Ancak endişeli idi. Bu dünyadan göçüp gittikten sonra, yerine geçecek yakınlarının tutum ve davranışları onu kaygılandırıyordu. İşin üzücü tarafı, çocuğu da yoktu. Çünkü hanımı kısırdı, çocuk sahibi olamamıştı. İşte Zekeriya Peygamber bu duygular içerisinde Gerçek Dost’a yönelmiş ve “Ey Rabbim! Lütuf ve kereminin bir eseri olarak yerime geçecek bir evlat bana nasip eyle. Bu öyle bir evlat olsun ki benim ve Yakup ailesinin manevi mirasına sahip çıksın. Ey Rabbim! Onu hoşnut olduğun kullarından eyle” diyerek yalva39 İbn Mace, Edeb, 6. kitap01 -8243.indd 30 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 31 rıp yakarmıştı. Bunun üzerine melekler ona Yahya adında bir çocuk müjdelemişlerdi.40 Vaktiyle melekler, uzun yıllar çocuk sahibi olamamış ve iyice ihtiyarlamış Hz. İbrahim’e İshak adında bir evladı, daha sonra da Yakup adında bir torunu müjdelemişlerdi. Yaşlanmış eşi Sare de bu haberi duyunca çığlık atmış ve büyük bir sevinçle bunu karşılamıştı.41 Şüphesiz ki fertler gibi toplumlar da istikballerini düşünür, geleceğe yatırım yaparlar. Bu uğurda genç nesillere de önemli bir anlam ve misyon yüklerler. Onların eğitimi ve öğretimi konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar. Hele hele toplumları felç eden ideoloji, akım ve bağımlılıklara kurban edilmelerine asla razı olmazlar. Çünkü bilirler ki, gençlik büyük bir potansiyeldir. Dolayısıyla gençliğin ihmal edilmesi, milletin geleceği açısından telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açar. Eğitilmesi ise, maddi ve manevi alanlarda yeni gelişmelere ve medeniyetlerin inkişafına vesile olur. Çocuklar, evlerin gülü, gönüllerin sürurudur. Annelerin duası, büyüklerin sevgisidir. Bazen hayatın süsü, bazen de imtihan vesilesidir. Kimi zaman sevgi tomurcuğu, kimi zaman ömür törpüsüdür. Eğitilirse, geleceğin düşünürü, bilim adamıdır. Yahut insanlık çapında şöhret sahibi bir sanatçı veya edebiyatçıdır. Belki de toplumu badirelerden çekip çıkaran bir siyasetçidir. Yahut da insanlığın barışına katkı sağlayan seçkin bir liderdir. Evet, çocuklar mümbit bir arazidir; bakarsan bağ, bakmasan dağ olur. İşlersen cevher elde edersin, ihmal edersen çile çekersin. Eğitirsen, ailesine topluma, insanlığa faydalı bir fert olur. Sokağa bırakırsan, şiddet olur, bomba olur, velhasıl başına bela ve musibet olur. 40 Meryem, 19/3-7. 41 Hûd, 11/71-72. kitap01 -8243.indd 31 02.04.2014 14:07:15 32 KORUYUCU AİLE OLMAK Kimsesiz Çocuklar: İmtihanımız Saadet Asrında çocukların ailelerinden kopmaları, genelde savaşlarda veya barış halinde anne ve babalarının ölmesi ile oluyordu. Bunlar da, “yetim” olarak isimlendirilmekte idi. O dönemlerde bu çocuklar toplumun mağdur ve mazlumları idi. Çünkü kendilerine kalan mirasa, yakınları tarafından el konuyordu. Kur’an’ın ilgili uyarıları, bu haksızlığın Araplar arasında yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.42 Günümüzde ise çocukların, ailenin sıcak ortamından mahrum kalmaları, sadece ebeveynin vefatı şeklinde olmuyor. Çünkü çağdaş toplumlarda aile ve ekonomik hayatla ilgili başka sorunlar da yaşanmaktadır. Dolayısıyla anne baba hayatta olduğu halde, çocuklar ailenin güvenli ortamından değişik nedenlerle kopabilmektedir. Bu yönüyle modern toplumlarda kimsesiz ve korunmaya muhtaç çocukların sorunları daha farklı boyutlar kazanmıştır. Ülkemizde 40 bin civarında sokak çocuğu olduğu belirtilmektedir. Bu rakamın daha yüksek olduğu şeklinde rivayetler de vardır.43 Günümüzde yaşanan ailevi ve kültürel sorunlar, bu problemin önümüzdeki yıllarda daha da tehlikeli boyutlar kazanacağına işaret etmektedir. Çünkü modernleşme çabalarının, aile bağları ve kültürel dokular üzerindeki yozlaştırıcı ve tahrip edici etkisi gittikçe artmaktadır. Şu ifadeler, bu acı gerçeği açıkça ortaya koymaktadır: “Ailenin zayıflatılması en çok çocuklara zarar vermektedir. Bugün dünya ölçeğinde aileden mahrum yetişen milyonlarca çocuk, maalesef insani değerleri tanımadan büyümektedirler. Onların önemli bir kesimi, sıcak bir yuvaya hasret, sokakları mekân tutmuştur; fırsatçılık ve çıkarcılık ihtirasıyla yanan bir ateş topu halinde büyümektedirler. Aileden kaçan çocukları, 42 Enâm, 6/152; İsra, 17/34. 43 Öner Ergenç, “Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar, Gençlerde Madde Kullanımı ve Bağımlılığı,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, Ensar, İstanbul, 2010, 65. kitap01 -8243.indd 32 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 33 geleneklerin baskısından kurtulan özgürlük savaşçıları diye yüreklendirmeye devam ettiğimiz müddetçe, bu ateş topunun kucağımızda patlayacağında kuşku yoktur.”44 Kimsesizlik, herhalde hayatın en dramatik yönlerinden biridir. İnsanın en önemli özelliği, kendi hemcinsleri ile kurduğu ülfet ve muhabbet bağlarıdır. Dolayısıyla çevresinde konuşacağı, kaynaşacağı kimseler bulamaması, yalnızlığa terk edilmesi, insan için ne kadar da ıstırap verici bir şeydir. Dayanacağı insanların kişinin etrafından yok olması, dertlerini paylaşacağı dostların tek tek kaybolması kadar acı ve ıstırap veren başka ne olabilir? Bu tür insanlar, yaşama şevklerini ve heyecanlarını yitirir, hayatları anlamsız bir hale gelir. Karamsarlığa kapılıp kendilerine olan öz güvenlerini iyice kaybederler. Hele bu yalnızlaşmayı, vefasızlığı, bir de ömrünün baharındaki bir çocuk, bir genç yaşıyorsa, bunun duygulardaki tahribatı daha da onarılmaz bir hal alır. Zira gençlik, hayatın hassas bir dönemidir. Bu süreçte gencin, biyolojik ve psikolojik yapısında olduğu gibi, dünya algısı ve düşüncesinde de değişme ve gelişmeler olur. Çünkü çocukluktan ergenliğe geçiş söz konusudur. Bu dönem, değişim ve arayış dönemi olduğu için, duygusal gelgitler, kaygılar, korkular ve gelecek endişeleri yaşanır. Dolayısıyla sıkıntılı ve sancılı bir süreçtir. Gerek yalnızlığa terk edilmenin doğurduğu psikolojik bunalımlar, gerekse çocukluk ve gençlik döneminin getirdiği problemleri birlikte düşündüğümüzde, kimsesiz ve yetimlerin, ne kadar acı ve ıstıraplarla dolu bir hayat yaşadıklarını daha iyi anlarız. Günümüzde bazı aileler, karı-kocanın, zihinsel, bedensel ya da psikolojik sorunları nedeniyle bütünlüklerini sürdürememektedirler. Yahut ekonomik yetersizlikler, boşanma, ölüm, hükümlülük gibi sosyal sorunlar ailelerin dağılmasına neden olmaktadır. Bu da, çocukların sahipsiz kalmalarına ve korunmaya muhtaç hale gelmelerine yol açmaktadır. Zamanımızda 44 Kemal Sandıkçı, “Bir Medeniyet Projesi Olarak Aile,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 35. kitap01 -8243.indd 33 02.04.2014 14:07:15 34 KORUYUCU AİLE OLMAK kimsesiz ve korumasız çocukların hırsızlık, kapkaç, cinayet, fuhuş, uyuşturucu gibi karanlık işlerde suça itildikleri bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla çocukları sokağın bataklığına saplanmaktan ve şer odaklarına yem olmaktan kurtarmak, önemli görevlerimizdendir. Kapılarımızı ve gönüllerimizi yetimlere ve kimsesiz çocuklara açmamız gerekir. Hatta bu hayırlı amelde acele etmek müminlere yakışan ve Allah’a yaklaştıran erdemlice bir davranış olacaktır. Çünkü müminler, hayır konusunda birbiriyle yarışan kimselerdir.45 Böylece kimsesiz çocuk, ailesinden kopmanın ruhunda doğurduğu kasırgaları bir ölçüde dindirecek, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak, sevgi, ilgi ve güven boşluğunu dolduracaktır. Ülkemiz şartlarında bu çocukların bakım ve sorunlarıyla resmi düzeyde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ilgilenmektedir. Bu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de bahsedilen amaç doğrultusunda ilgili kurum ve birimlerle yardımlaşmak ve toplumun desteğini almaktır. Söz konusu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de, “koruyucu aile” uygulamasını yaygınlaştırmaktır. Bu uygulamada çocuk, öz ailesinin şartları iyileşinceye kadar hayırsever başka bir ailenin yanında kalmakta ve ihtiyaçları karşılanmaktadır. Sonuç Makaleme, merhum müfessir Hamdi Yazır’ın konumuzla ilgili tespitleri ile son veriyorum: Müminleri izzet ve onur sahibi yapan, Allah yolunda harcamada bulunmalarıdır. Fakirlere, ihtiyaç sahiplerine yemek yedirmek suretiyle Allah katında onların dereceleri yükselir. Yine Müslümanlar, fakir ve kimsesizlerle kendi aralarına mesafe koymayı değil, Mevla’dan onları sevmeyi kendilerine nasip etmesini niyaz ederler. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz, “Rabbim, bana seni sevmeyi, fakirleri sevmeyi nasip eyle” diye dua ederlerdi. İnsan ne kadar namaz kılarsa kılsın, Allah için infak etmedikçe efendilik derecesine 45 Müminûn, 23/61. kitap01 -8243.indd 34 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 35 yükselemez. İnsanın izzet ve onur sahibi olması yemekle değil, yedirmekle mümkündür. Kendileri tıka basa yiyip de Allah için yedirmekten kaçınan, yanı başındaki komşusunun, toplumdaki yoksulların ihtiyacını düşünmeyen tamahkârların insanlıkla bir ilişkisi kalmaz. Gerçek zarara uğrayanlar da bunlardır. Böyleleri yüzünden de toplumda fitne ve fesat çıkar. Yeryüzünde insan topluluklarını birbirine kırdıran kavgaların kökeninde de, başkaları için infakta bulunmama problemi yatar. Düşük toplulukların mücadelesi, hep yemek davası üzerinde dönüp dolaşır. Bunlar hep “Ben yiyeyim, sen yeme” kavgasını verirler. Yüksek toplulukların mücadeleleri ise, muhtaç olanların ihtiyaçlarını gidermek ve Allah’a kulluk ederek yücelme yarışı üzerinde olur.46 46 Muhammed Hamdi Yazır, VI, 514. kitap01 -8243.indd 35 02.04.2014 14:07:15 “Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. De ki, hayır olarak ne harcarsanız o ana baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız gerçekten Allah onu en iyi bilendir.” BAKARA, 2/215 G “Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. En hayırsız ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir.” İBN MÂCE, “EDEB”, 6 kitap01 -8243.indd 36 02.04.2014 14:07:15 HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra Şahyar Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yetimler, daima, toplumların en hassas, en biçare, en kırılgan katmanını oluşturmuşlardır. Ya şehit bir babanın geriye bıraktığı emanetler, ya da hastalıktan, kazadan yahut beklenmedik bir nedenden ötürü erken yaşta hayata veda eden ebeveynden geri kalan acılı, hüzünlü, yalnız çocuklardır onlar. Ana baba sevgisine, kucağına doyamamış, üstelik onların ölümlerine şahitlik etmiştir minicik yürekleri. Bazen ana babalarından az ya da çok bir miras kalmış olabilir. Bu miras çocukluk hayatlarında tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri kadar bir başka ağır yüktür onlar için. Bazen ebeveynden geriye hiçbir servet kalmamış olur ki, bu fakirlik, onların çaresizlik ve acizliklerini kat kat arttırır. Bakıma muhtaç ve yetim çocuklar, tarihin her döneminde var oldukları gibi, Hz. Peygamber döneminde de mevcuttular. Peygamber’e inen çok sayıda ayet, yetim haklarından, yetimleri koruyup kollamaktan, onları incitmemekten söz etmiştir. Yetime muamele, adeta insan ruhundaki iyilik ve kötülüğün bir aynası olarak ifade edilmiştir: “Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan kimsedir”1 ayeti, ahireti ve ahirette hesap vermeyi inkâr eden kimsenin başlıca vasfının “yetimi itip kakmak” olduğuna değinmiştir. 1 el-Mâûn, 107/1-2 37 kitap01 -8243.indd 37 02.04.2014 14:07:15 38 KORUYUCU AİLE OLMAK “Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz”2 ayeti de cahiliye Araplarının yetimlere karşı muamelelerini sert bir dille kınamış, akabinde yetim haklarını gözetmeyen kimselere kıyamet, ahiret, cehennem azabı hatırlatılmıştır: “Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin emri gelip melekler saf saf dizildiği zaman. O gün cehennem getirilir, insan yaptıklarını bir bir hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası var.”3 İslam’ın ilk yıllarında nazil olan bu ayetlerde, insanlara ahiret hayatının kaçınılmazlığı, yeni başlayacak bir hayat için henüz dünyada iken hazırlık yapmanın gerekliliği anlatılmıştır: “İşte o zaman insan: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp gönderseydim, der.”4 ayeti, insanın ahiret hayatında pişmanlık duymaması için güzel davranışlarda bulunmasının önemini ortaya koyar. Kuşkusuz bu güzel davranışlar arasında “yetimi gözetmek” ilk sıralarda bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an, ahiret hayatında sonsuz mutluluğa erişen kimselerin yetimleri gözettiklerinden söz etmiştir: “İyiler, kâfur katılmış bir kadehten cennet şarabı içerler. Bu, Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır. O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden korkarız derler. İşte bu yüzden Allah, onları o günün fenalığından esirger, yüzlerine parlaklık gönüllerine sevinç verir.”5 Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken nazil olan ayetlerin önemli bir kısmı, Allah ve ahiret inancı ile ilgilidir. Dikkat çekici olan 2 el-Fecr, 89/17 3 el-Fecr, 89/21-23 4 el-Fecr, 89/24 5 el-İnsan, 76/5-11 kitap01 -8243.indd 38 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 39 husus, ahiret hayatındaki sonsuz mutluluk ya da perişanlıktan söz eden, inanan ve inanmayan kimselerin dünyadaki yaşam tarzlarından bahseden ve kıyaslamalar yapan bu ayetlerde “yetimlere karşı muamele” unsurunun sıklıkla karşımıza çıkmasıdır. Ayetler, yetimleri koruyup gözetmenin öneminden söz ederken, bu durumu sadece insanlık gereği bir tavır olarak ele almamış, bu tavrın ötesine taşıyarak, adeta “ahiret mutluluğunun” anahtarı kabul etmiştir. Öte yandan, bu ayetlerin ilk muhatabı olan Hz. Peygamber’e ve peygamberin şahsında tüm insanlara oldukça önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır: “Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”6 Evet, yetim haklarını inanç esasları ile bağdaştırarak anlatması istenen peygamber bir yetim olarak dünyaya gelmiştir. Henüz altı yaşlarında küçük bir çocukken annesini de kaybetmiş, yetimliğine bir de öksüzlük eklenmiştir. Onun bu hali, peygamberi seven tüm yürekleri burkar, ama bir yandan da dünyanın sonuna değin tüm yetim ve öksüz çocuklar için bir dayanak, bir teselli olur. Öyle ya, Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed de bir yetimdir. Âlemlere rahmet olan son peygamber de annesiz babasız büyümüştür. Bu nedenle yetimleri, kimsesiz çocukları, bakıma ve himayeye muhtaç çocukları en iyi o anlar. Onların dilini, onların halini en iyi o bilebilir. Nitekim ona yetimliğini hatırlatan Rabbi, hemen bir başka hususu daha hatırlatır: “Sakın yetimi aşağılama”7 Yetim büyüyen, bir yetimi aşağılayabilir mi? Ya da bir yetime ümmet olan bir yetimi hakir görebilir mi? Yetimlere gözlerini kapatabilir mi? Asla. Bilakis, etrafına bakınca ilk dikkatini çeken yara, yetimler olur. Bir Müslüman için toplumda ilk önce tedavi edilmesi gereken, her şeyden önce kapatılması gereken yara, yetimin yaralı gönlüdür. Çünkü en çaresiz, en zayıf ve en masum kişi yetim çocuktur. Himaye edilir, ihtiyaçları karşıla6 ed-Duha, 93/6 7 ed-Duha, 93/9 kitap01 -8243.indd 39 02.04.2014 14:07:15 40 KORUYUCU AİLE OLMAK nır, kendisine gelecek hazırlanırsa, o da başka yetimlere kucak açan bir insan olacaktır. Ancak aile şefkatinden uzak, yalnızlığa terk edilmiş, hakir görülen, kimsesizliği fırsat bilinerek hakları elinden alınan bir çocuk olarak hayatını sürdürürse, gelecekte, mutlu aileler, şefkatle büyütülmüş çocuklar belki de başlıca rakibi ve düşmanı haline gelebilir. Mutsuz, ite kaka, muhtaç ve biçare geçirilmiş bir çocukluğun ardından sağlıklı, başarılı, toplumla barışık bir yetişkinliğin gelmesini beklemek ne kadar gerçekçidir? Bir yetim olarak dünyaya gelen ve kısa bir süre sonra annesini de kaybeden son peygamber Hz. Muhammed, dedesi Abdulmuttalib tarafından himaye edilmiş, boynu bükük ve biçare bırakılmamıştır. Bu hayat hikâyesinde dikkat çekici bir başka unsur bulunmaktadır. Asıl adı Şeybe olan, dede Abdulmuttalib de sekiz yaşında yetim kalmış bir çocuktur. Babası Haşim vefat edince Şeybe’yi amcası Muttalib himayesine almıştır. Muttalib, Şeybe’yi Medine’den alıp yanında Mekke’ye götürünce, Mekkeliler, kendisini himaye eden amcası Muttalib’in yanından hiç ayrılmayan Şeybe’yi, Muttalib’in kölesi zannederek ona Muttalib’in kölesi anlamında “Abdulmuttalib” ismini vermişlerdi. Bu nedenle peygamberimizin dedesi asıl adı Şeybe olmasına rağmen, amcası Muttalib’in himayesinde büyüyen bir çocuk olduğu için Abdulmuttalib adıyla bilinmiş ve tanınmıştır. Abdulmuttalib’i amcası yetiştirmiş ve ölümüne yakın bir zamanda kabile reisliği görevini ona devretmiştir. Yetim yeğenini himaye eden amcanın, kendinden sonra kabile reisliğini de yeğenine devretmesi, koruma altına aldığı yetimini gönülden sevdiğinin önemli bir göstergesidir. Abdulmuttalib’in üstün karakterli, adil, iyi kalpli ve saygın bir insan olmasında bu gönülden himayenin rolü dikkatlerden kaçmamalıdır. Nitekim yıllar sonra, kendi torunu Muhammed yetim bir evlat olarak dünyaya gelince bu sefer himaye ve koruma sırası Abdulmuttalib’e geçmiştir. O da torununu can-ı gönülden bağrına basmış, hayatının sonuna kadar Hz. Muhammed’e büyük ihtimam göstermiş, onu kendi evlatlarından daha çok sevmiştir. Öyle ki kendi çocukla- kitap01 -8243.indd 40 02.04.2014 14:07:15 BİRİNCİ BÖLÜM 41 rını dahi oturtmadığı döşeğine torunu Muhammed’in oturmasından hiç rahatsız olmamıştır.8 Abdulmuttalib, vefatına yakın, yeğeni Muhammed’i oğlu Ebû Talib’e vasiyet etmiştir. Ebû Talib, babası Abdulmuttalib’e bu hususta bir vasiyetin gerekli olmadığını, yeğenini himaye etmeyi zaten görev addettiğini ifade ederek bu vazifeyi seve seve üstlenmişti.9 O günlerde Hz. Muhammed sekiz yaşlarında hem yetim hem de öksüz bir çocuktu. Ebû Talib, yeğeni Muhammed’i çok sever, onun iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı. Hatta seyahatlerinde bile yanından ayırmazdı.10 Ebû Talib’in, yeğeni Muhammed’i koruyup kollarken en büyük yardımcısı hanımı Fatıma bint Esed olmuştu. Peygamber sonraki yıllarda, bir vefa göstergesi olarak yengesi Fatıma’yı sık sık ziyaret ederdi. Aradan uzun yıllar geçip Hz. Muhammed, Medine’ye hicret ettikten sonra amcasının hanımı Fatıma da hicret eden kadınlar arasında yer almış, kısa bir süre sonra Medine’de vefat etmişti. Resulullah, kendisini yetimken koruyup kollayan bu hanımefendinin kefenlenmesi için kendi gömleğini çıkarıp vermiş, defnetmeden önce bir süre kabrine girip uzanmıştı. Sahabe şaşkınlık içinde peygamberin daha önce hiç kimse için yapmadığı bu davranışlarının nedenini sorduklarında o: “Amcam Ebû Talib’ten sonra bana en çok iyiliği dokunan kimsedir. Onu cennet giysileri giymesi için kendi gömleğimle kefenledim. Kabirde azap görmemesi için kabrine uzandım” diye cevap vermişti.11 Hz. Peygamber’in amcasının hanımı Fatıma’ya duyduğu minnet, Fatıma’nın Hz. Muhammed’e adeta annelik yaptığını, yetim 8 Mübarekfûrî, Safiyyurrahman, er-Rahîku’l-mahtum, Beyrut, ts., Daru’l-hilal, s. 48. 9 Maverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, A’lâmü’n-nübüvve, Beyrut 1409, s. 175. 10 Fığlalı, Ethem Ruhi, “Ebû Tâlib”, DİA, X, 257. 11 Zehebi, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, (thk.Şuayb el-Arnavud), I-XXV, Müessesetü’r-risâle, 1405/1985, II, 118. kitap01 -8243.indd 41 02.04.2014 14:07:16 42 KORUYUCU AİLE OLMAK yeğenini himaye eden eşi Ebû Talib’e her yönden destek olduğunu ortaya çıkarır. Allah resulü belki de amcası ve yengesinin el ele vererek kendisini koruyup kollamaları sayesinde mutlu bir çocukluk geçirmişti. Peygamberin hayatındaki bu tablo, yetimi koruyup kollamanın bireysel bir iş olmaktan ziyade ailece üstlenilen bir görev olmasının önemini ortaya koymaktadır. Ebû Talib ve Fatıma, Hz. Muhammed’i korumuş, kollamışlardı. Yıllar sonra Mekke’de kıtlık baş gösterince bu defa Hz. Muhammed amcası Ebû Talib’in oğlu Hz. Ali’yi himayesine almıştır. O günlerde beş yaşında olan Hz. Ali, hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında büyümüştür. Resulullah’ın Hz. Ali’yi himayesine alıp yetiştirmesi amcası Ebû Talib’e olan vefakârlığını gösterir. Öte yandan, ilahî takdir, seneler sonra Hz. Muhammed’e, kendisini barındıran amcası ve yengesinin yetim torunlarına da sahip çıkmayı gerektirmiştir: Peygamberimizi himaye eden amcası Ebû Talib’in bir diğer oğlu Cafer, Mûte Savaşında şehit düşmüştür. Resulullah amcasının oğlu Cafer’i çok sever, ondan “kardeşim” diye söz ederdi. Cafer kırk yaşlarında iken, hicretin sekizinci senesinde Mûte’de şehit düşünce Hz. Peygamber, Cafer’in çocuklarını yanına istedi. Cafer’in oğlu Abdullah, babalarının vefatının hemen ardından peygamberin yanına geldikleri günü şu sözlerle anlatmaktadır: “Bizi getirdiler. Allah resulünün karşısında dizildik. Kuş yavruları gibiydik.”12 Abdullah’ın kendisini ve kardeşlerini kuş yavrularına benzetmesi, üzüntüden saçlarının uzayıp darmadağın olduğunu ifade etmektedir. Peygamber önce, üstü başı perişan olan çocukları derleyip toparlamak istemiştir. Derhal bir berber çağırmış, saçlarını kestirmiş, üst başlarına çeki düzen verdirmişti. O yıllarda Abdullah b. Cafer, on yaşlarında bir çocuktu. Küçük bir çocuk olmasına rağmen, Hz. Peygamber onu bineğinin ter12 Nesâî, Zinet 57. kitap01 -8243.indd 42 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 43 kisine bindirip adeta bir yetişkinle sohbet eder gibi kendisiyle sohbet etmiş, ona şöyle demiştir: “Delikanlı, ne dersin, sana bir iyilik yapayım mı? Ne dersin, sana faydalı olacak bir şeyler öğreteyim mi? Sen Allah’ın hukukunu gözet ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ın hukukunu gözettikçe, Allah her zaman senin yanında olur. Bir şey istediğinde Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın olunca sadece Allah’a yalvar. Bil ki, olan biten Allah’ın takdiridir, bu takdir değişmez. Bil ki, tüm varlıklar bir araya gelip senin aleyhinde, Allah’ın takdir etmediği bir şey yapmak isteseler buna güçleri yetmez. Bil ki zafer ve başarı sabırla elde edilir. Her derdin ardından ferahlama gelir. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”13 Yetim bir çocuğa yapılan bu tavsiyeler, gerçekten olağanüstü hayat dersleri içermektedir. Ona insanların karşısında biçare durmamayı, kimseden korkup çekinmemeyi, kimseye boyun bükmemeyi öğretir. Allah’ın güç ve kudretini hatırlatır. Sadece O’na sığınmayı, sadece O’na boyun bükmeyi öğütler. Yakınlarını kaybetmenin bir acı olduğunu inkâr etmeksizin, her acı ve zorluğun ardından ferahlık ve rahatlığın geleceğini hatırlatarak hayata ümitle bakmayı tavsiye eder. Zafere ve başarıya odaklandırır ama bunun için de azim ve kararlılığın yani sabrın önemini vurgular. Yetim çocukla bineğin terkisinde, baş başa iken, dostane bir dille verilen bu hayat dersleri hakikaten çok mühimdir. Özellikle “Allah’ın hukukuna riayet” ilkesinin işlenmesi, çocuğu hayat boyu hak, hukuk ve adaletten ayrılmamaya sevk eder. Bu hususa riayetin, Allah’ın yardımına erişmenin anahtarı olarak nitelendirilmesi de olağanüstü bir yaşam formülüdür. Peygamber’in yetim Abdullah’a söyledikleri, yetimhanelerin duvarlarına asılacak, her yetime telkin edilecek niteliktedir. Böylece yetimler hayata ve insanlara karşı boynu bükük değil, dik bir duruş sergiler, yılgın ve çaresiz hissetmek yerine azimli ve güçlü bir tavır içine girerler. 13 Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsbahanî, Ma’rifetü’s-Sahâbe, (thk. Adil b. Yusuf), I-VII, Riyad 1419/1998, III, 1606. kitap01 -8243.indd 43 02.04.2014 14:07:16 44 KORUYUCU AİLE OLMAK Yetim olarak ama itilip kakılmadan, güzelce bakılıp himaye edilerek büyütülen Allah Resulü, yetişkinliğinde, peygamberlik yıllarında her zaman yetimleri en iyi anlayan kişi olmuştur. Bir yandan yetimlerle ilgilenip onların yanında yer alırken bir yandan yetim yakınlarına, tüm topluma, yetimlerle ilgili uyarılarda bulunmuş, yetim hakkını en önemli kul hakları arasında görmüş, göstermiştir. Onun: “Allah’ım, ben iki zayıfın, yetim ve kadının hakları hususunda insanları şiddetle uyarıyorum, onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum”14 buyruğu, bu konudaki hassasiyetini bariz bir biçimde gözler önüne serer. Öte yandan yetim çocukların himayesini teşvik amacıyla söylediği şu sözler, yetim çocukların koruyup kollanmasının İslam dininde eşi benzeri olmayan derecede kıymetli bir davranış olarak kabul edildiğini gösterir: “Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında en kötü ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin bulunduğu evdir.”15 Allah Resulü kimsesiz çocukları koruyup kollamayı, evinde himaye edip bakımlarını üstlenmeyi, onları güzelce yetiştirmeyi ashabına, yakınlarına tavsiye etmekle kalmamış, kendisi de çok sayıda çocuğu himayesine almıştır. Özellikle savaşlardan sonra şehit babalardan geriye kalan çocuklar, Hz. Muhammed’in şefkatli ellerinde büyütülüp yetiştirilmiştir. Uhud Gazvesi sonrasında Hz. Peygamber’in yanına babası savaşta şehit düşmüş bir çocuk yanaştı. Babasını kaybetmenin acısıyla ağlıyordu. Hz. Peygamber onun gözyaşlarını silip saçlarını okşadı ve adını sordu. Çocuk: -Adım Bahir, diye cevap verdi. Resulullah, çocuğun, zayıf, hasta, mecalsiz anlamına gelen Bahir ismini taşımasını arzu etmedi. Çocuğa dönerek: 14 İbn Mace, Edeb 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 440. 15 İbn Mace, Edeb 6. kitap01 -8243.indd 44 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 45 -Adın bundan sonra Beşir olsun, dedi. Beşir, ise müjdeleyici, gönüllere sevinç kaynağı olan, neşeli anlamına geliyordu. Bu isim değişikliği ile çocuğun hayatında adeta yeni bir sayfa aralanmaya başlıyordu. Daha sonra çocuğa hayatını bütünüyle değiştirecek bir teklifte bulundu: -Ne dersin, bundan sonra ben senin baban olsam, Aişe de annen olsa! Bu seni mutlu eder mi?” Bu teklif Beşir’in acılarını dindiren, onu hayata bağlayan, eşsiz benzersiz bir teklifti. Yıllar sonra bu olayı anlatan Beşir, Peygamber’in koruma ve himayesi ile değişen hayatından bazı örnekler verip şöyle demiştir: “Benim dilimde pelteklik vardı. Resulullah dua etti, pelteklik geçti. Aradan yıllar geçti, saçlarım ağardı ama o gün onun okşadığı yerdeki saçlarım işte hâlâ simsiyah duruyor.”16 Beşir’in peygamberî mucizeler içeren öyküsü gösteriyor ki sevgi ve şefkatle tutulan yetimin eli güçleniyor, kulağı güzel sözler işitince dili çözülüyor, başı okşanınca ruhu da bedeni de yaşlanmıyor adeta. Nitekim yetim başı okşamak, Hz. Peygamber’in önemli tavsiyelerinden biridir. Kalbinin katılığından yakınan bir adama Peygamber Efendimiz: “Yetimlerin başını okşa, fakirleri doyur” tavsiyesinde bulunmuştur.17 Yetim başı okşamak, yetime sevgi, şefkat ve merhamet göstermek, ona kimsesizliğini unutturmak demektir. Ama yetim başı okşamak, sadece yetime huzur vermekle kalmaz, yetim başını okşayan kimsenin de gönlü yumuşar, şefkat ve merhamet hissi güçlenir. Dolayısıyla kimsesiz ve muhtaç çocuğa el uzatmak aynı zamanda kendimize de el uzatmak demektir. Katılaşan, bencilleşen kalpler, yetimler ve fakirler sayesinde yumuşayıp bencillikten arınabilir. Bu itibarla etrafımızdaki yetimler, insani duygularımızı güçlendirmemiz için bize fırsat sunmaktadırlar. Güçlenen insanî 16 İbn Hacer el-Askalani, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Âdil Ahmed Abdülmevcûd), I-VIII, Beyrut 1415, I, 435. 17 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 387. kitap01 -8243.indd 45 02.04.2014 14:07:16 46 KORUYUCU AİLE OLMAK duygular ve merhamet hissi, her insana bambaşka bir huzur verecektir. Başını okşayarak dahi olsa bir yetimi sahiplenmenin dünyada vereceği bir huzur olduğu gibi ahirette de kazandıracağı bir makam olacaktır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır: “Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim yanında bulunan yetim erkek veya kız çocuğa iyi davranırsa ben ve o, cennette şu ikisi gibidir” Hz. Peygamber, bu sözleri söylerken baş ve işaret parmağını yaklaştırarak yetimlere iyi davranan kimselerle cennette yakın olacağını müjdelemiştir.18 Hz. Peygamber, bir diğer hadisinde, “Ben ve yetime kol kanat geren kimse cennette böyle yan yana olacağız”19 buyurarak, yetimleri koruma altına almanın uhrevi mükâfatının büyüklüğünü anlatmıştır. Keza bir başka hadisinde, “Müslümanlar arasında kim bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar. Ancak affedilmeyecek bir günah işlemiş ise o başka”20 buyurmuştur. Bir diğer hadisinde ise “Bir kimse Müslüman anne ve babadan bir yetimi muhtaç olmayacak duruma gelinceye kadar bağrına basar, yemeğini ve içeceğini üstlenirse cennet ona mutlaka vacip olur” demiştir.21 Yetim barındırma ile ilgili tüm rivayetler birlikte düşünüldüğünde, yetimlere karşı sorumluluğun onları himaye etmek, yedirip giydirmekle başladığı ancak bu bakım ve koruyuculuğun yanı sıra onlara iyi davranmak, şefkat ve merhamet ile büyütüp yetiştirmek gerektiği de ortaya çıkmaktadır. 18 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250. 19 Buhari, Edeb 24, Talak 14, 26, Müslim, Zühd 42; Ebu Davud, Edeb 131, Tirmizi, Birr 14. 20 Ebû Dâvud, Edeb 120, 121. 21 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 29. kitap01 -8243.indd 46 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 47 Yetime karşı şefkat ve merhametin en mükemmel örneği Hz. Peygamber’in hayatında karşımıza çıkar. Peygamber evinde şefkat ve merhametle himaye edilen yetim çocuklar arasında en çok bilineni Enes b. Mâlik’tir. Enes’in babası Mâlik, henüz Hz. Peygamber Medine’ye hicret etmeden ölmüştü. Annesi ise yeni bir evlilik yapmıştı. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra, annesi ve üvey babası, ufak tefek işlerde kendisine hizmet etmesi için henüz on yaşlarında ve oldukça zeki bir çocuk olan Enes’i alıp Hz. Peygamber’e getirmişlerdi. Enes, Peygamber’e dokuz sene boyunca hizmet etmişti.22 Ancak bu süre zarfında Hz. Peygamber yetim yardımcısını hiçbir zaman azarlamamış, hiçbir yaramazlık ve ihmalkârlığına kızmamıştır. Enes, Hz. Peygamber’in yanındaki günlerini şöyle anlatır: “Resulullah, ahlak yönünden insanların en güzeli idi. Bir gün beni bir iş için göndermişti. Ben de: -Vallahi ben gitmem, dedim. Oysa içimde Peygamber’in beni gönderdiği işe gitme niyeti vardı. Dışarı çıktım, sokakta oynayan çocuklarla karşılaştım. Oyuna dalıp işimi unuttum. Bir süre sonra bir de baktım ki Resulullah arkamdan başımı tutmuş gülümsüyor. Bana: -Enescik, sana dediğim yere gitsen” dedi. -Evet, şimdi gidiyorum ya Resulallah, dedim. Enes bu olayı anlattıktan sonra şöyle demiştir: “Vallahi, ben kendisine dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı ‘niye böyle yaptın?’ yapmadığım bir işten dolayı da ‘bunu yapsaydın ya’ dediğini bilmiyorum.”23 22 İbn Abdilber, Yusuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb, (thk. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut 1412/1992, I, 110; İbnu’l-Esir, İzzuddin Ali, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud), I-VIII, yy. Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994, I, 294; İbn Hacer, el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed Abdülmevcud), I-VIII, Beyrut 1415, I, 276. 23 Ebu Davud, Edeb 1. kitap01 -8243.indd 47 02.04.2014 14:07:16 48 KORUYUCU AİLE OLMAK Hz. Peygamber’in evinde ve himayesinde büyüyen çocuklar arasında Ümmü Seleme’nin dört evladı da bulunmaktadır. Kocası Ebu Seleme Uhud gazvesinde aldığı yara nedeniyle bir süre sonra şehadete erişince, Ümmü Seleme dört çocuğu ile dul kalmıştı. Bir süre sonra Hz. Peygamber tarafından kendisine evlilik teklif edilince çocuklarının çok olması endişesi ile bu evliliğe mütereddit yaklaşmış ancak Resulullah’ın, çocuklar hususunda Allah’ın lütuf ve inayetinin yeterli olduğunu hatırlatması üzerine bu evlilik gerçekleşmiştir. Bundan sonra Ümmü Seleme’nin dört yetimi Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb Resulullah’ın evinde ve himayesinde büyümüşlerdir.24 Hadis kaynaklarımızda Hz. Peygamber’in Ömer’e yemek adabını öğrettiğine dair rivayetler bulunmaktadır.25 Bu rivayetler koruma altına alınan çocuklara edep ve görgü öğretmenin lüzumunu ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber döneminde çocukların, kimsesiz ve yetim çocukların himaye edilmesi ile ilgili dikkat çeken uygulama, bu hususta yakın akrabalara öncelik verildiğidir. Bu uygulamaya dair Hz. Hamza’nın kızı Ümame ile ilgili Hz. Peygamber’in verdiği karar dikkat çekicidir. Babası Uhud Savaşında şehit düşen Ümame, hicretin yedinci senesine kadar Mekke’de annesinin yanında ikamet etmişti. Ancak Hz. Peygamber ve ashabı hicri yedinci yılında umre için Mekke’ye geldikleri zaman Ümame “amcacığım, amcacığım” diyerek Hz. Peygamber’in peşine takılmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, hemen Ümame’yi tutmuş ve Hz. Fatıma’ya: “Amcanın kızını al” demişti. Hz. Fatıma da Ümame’yi mahfeye yüklemiş ve Mekke’den ayrılmışlardı. Ancak Medine’ye ulaşıldığında Ümame’nin bakımı ve himaye altına alınması hususunda üç meşhur sahabi anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bu kişilerden biri onu Mekke’den getiren Hz. Ali’dir. Hz. Ali, Ümame’nin amcaoğludur. Ümame’yi himayesine almak isteyen bir diğer kişi ise Hz. Ali’nin kardeşi ve Ümame’nin bir diğer amcaoğlu Cafer b. Ebî Talib olmuştur. Ümame’nin hima24 Kandemir, Yaşar, “Ümmü Seleme”, DİA, XLII, 329. 25 Buhari, Et’ime 2,3, Müslim, Eşribe 108. kitap01 -8243.indd 48 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 49 yesini isteyen üçüncü kişi ise, Hz. Peygamber’in Hz. Hamza ile arasında kardeşlik ahdi gerçekleştirdiği Zeyd b. Harise’dir. Hz. Ali Ümame’yi Mekke’den getirdiğini, onunla amca çocukları olduğunu bu nedenle onun bakım ve eğitimini üstleneceğini söylerken, Cafer b. Ebî Talib, kendisinin de Ümame ile amca çocukları olduğunu belirtmiş, üstelik Ümame’nin teyzesi Esma bint Ümeys ile evli olduğunu hatırlatmıştır. Zeyd b. Harise’ye gelince o da Resululah’ın kendisi ile Hz. Hamza arasında kardeşlik ahdi yaptığını söyleyerek Ümame’nin manevi kardeşinin kızı olduğunu ifade etmiştir. Hz. Peygamber şehid bir sahabinin geride bıraktığı yetim kızının himayesi için yarışan bu üç sahabiden Cafer b. Ebî Talib’i tercih etmiştir. Resulullah’ın bu kararının gerekçesi Cafer’in Ümame’nin teyzesi ile evli olmasıdır. Bu itibarla Ümame’nin bakımı ve yetiştirilmesi için en uygun ev Cafer’in evi olacaktır. Resulullah bu durumu teyzenin anne gibi olduğunu belirterek izah etmiştir.26 Şu var ki Ümame her ne kadar Cafer b. Ebî Talib’in evinde yetiştirildiyse de hem Resulullah hem de Hz. Ali tarafından korunup gözetilmiştir. Hz. Peygamber kendisine gelen bazı hediyelerden Ümame’ye pay ayırmayı ihmal etmemiştir.27 Ümame evlenme çağına geldiğinde ise, Hz. Peygamber onu, Ümmü Seleme’nin oğlu Seleme ile evlendirmiştir. Seleme, yukarıda anlatıldığı üzere, Hz. Peygamber’in evinde yetişen çocuklardan biriydi. Bu örnekler, Hz. Peygamber’in bakımı ve himayesini üstlendiği kimsesiz ve muhtaç çocukların zamanı gelince evlendirilmeleri ile de ilgilendiğini ortaya koymaktadır. Hz. Peygamber döneminde kimsesiz ve yetim çocukların koruma altına alınması ile ilgili uygulamaların, daha ziyade çocukların yakın akrabaları tarafından gerçekleştirildiğine dair yukarıda söz ettiğimiz Ümame örneği dışında başka örnekler 26 Buhari, Megazi 43; Ebu Davud, Talak 34. 27 Örnek olarak bk. Müslim, Libas 18; İbn Mace, Libas 19. Ayrıca bk. Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, Beyrut 1418/1997, XIV, 51; Suyûtî, ed-Dîbac alâ Sahihi Müslim b. Haccac,Beyrut, ts., V, 128. kitap01 -8243.indd 49 02.04.2014 14:07:16 50 KORUYUCU AİLE OLMAK de bulunmaktadır. Sözgelimi müminlerin annesi Hz. Aişe, kardeşi Abdurrahman’ın yetim kızı Esma’yı,28 bir diğer kardeşi Muhammed’in iki oğlu Kasım ve Abdullah’ı29 himayesine almıştı. Bu kişilerden Kasım, halası Hz. Aişe’nin himayesi altında büyümenin yanı sıra onun en seçkin öğrencilerinden biri olmuş, müminlerin annesinden çok sayıda hadis rivayet etmiş, akabinde tâbiûn döneminin meşhur yedi fakihi arasında yer almıştır. Keza sahabeden Abdullah b. Mesud’un hanımı Zeyneb, kardeşinin yetim çocuklarının bakımını üstlenmişti. Hatta Hz. Peygamber, Zeyneb’e bu çocuklar için yaptığı harcamaların zekât yerine geçeceğini, üstelik Zeyneb’in bu yolla hem zekât verdiği hem de akrabalık bağlarını gözettiği için iki kat sevap kazandığını müjdelemiştir 30 Kuşkusuz İslam’ın ilk dönemlerinde koruyucu aile olma sadece akraba çocukları ile sınırlı da değildi. Hatta himaye edilen ya da edinilmek istenen akraba çocuklarla aile bireyleri arasında mutlaka mahremiyet aranmadığı dikkatlerden kaçmamaktadır. Ümame’yi himaye altına alan Cafer, onun amcaoğludur. Keza yine Ümame’nin himayesine talip bir diğer kişi olan Hz. Ali de Ümame’nin amcaoğludur ve aralarında mahremiyet bulunmamaktadır. Ümame’nin himayesini talep eden Zeyd ile Ümame arasında ise, hiçbir akrabalık bağı bulunmamakta idi. Dolayısıyla küçük çocukların koruma altına alınması, onlara bir yuva sağlanmasında kız ya da erkek çocuk ayrımına gidilmediği, ailede mahremlerle yaşayıp yaşamayacağına bakılmadığı görülmektedir. Bu durumu daha net olarak ortaya koyacak bir diğer husus, arada hiçbir akrabalık bağı bulunmayan ya da 28 Bk. İbn Hibban,Muhammed b. Hibban el-Büstî, es-Sikât, I-IX, Haydarâbâd, 1393/1973, IV, 63; ;İbn Hacer, el-Askalânî, Tehzibu’t-Tehzîb, I-XII, Hindistan 1326, XII, 398. 29 Bk. İmam Malik, Muvatta,Zekat 10; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, (thk. Amr b. Garâme), I-LXXX, Daru’l-fikr, 1415/1995, LVIX, 164; Mizzî, Yusuf b. Muhammed, Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, I-XXXV,Beyrut 1400/1980, XXIII, 430. 30 Buhari, Zekat 48; Müslim, Zekat 45. kitap01 -8243.indd 50 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 51 mahremiyet olarak nitelendirilemeyecek kadar uzak akrabalıkların olduğu başka kabilelerin çocuklarının da himaye altına alınması, bakım ve eğitimlerinin üstlenilmesidir. Örneğin Küveyse ve Sumeyte adlarındaki yetim kızlar Resulullah’ın himayesinde büyümüşlerdi.31 Bu hususta Muaviye’nin azatlısı olan Zecle isimli hanım şöyle demektedir: “Peygamber’in himayesi altında yetişmiş çok sayıda yetim kıza mülâki oldum. Bunlardan birinin adı Küveyse idi.”32 Zecle’nin bu sözleri, peygamberin bakım ve eğitimini üstlendiği çok sayıda yetim kız olduğunu gösterir. Öte yandan Medineli bir sahabi olan Es’ad b. Zürâre’nin yetim kızlarının da peygamberin evinde ve himayesinde yetişmiş oldukları bilinmektedir. Ensar’ın Neccaroğulları kabilesinden Es’ad b. Zürâre, vefatına yakın kızlarını Hz. Peygamber’e vasiyet etmiştir. Es’ad b. Zürare Medineli ilk müslümanlardandı. Kabilesi olan Neccaroğulları ise, Hz. Peygamber’in dayızadeleriydi. Zira Peygamber’in dedesi Abdulmuttalib’in annesi Selma, Neccaroğulları kabilesindendi. Es’ad b. Zürare, Peygamber’in Medine’ye hicretinden hemen sonra hastalanmış, ölüm döşeğinde iken kızları Faria, Kebşe ve Habibe’yi Resulullah’a emanet etmişti. Hz. Peygamber eşlerinden kimin evine gitse, bu kızları da yanında götürür, onlara hediyeler verirdi. Bir gün kendisine takdim edilen altın ve inci takıları bu kızlara hediye etmişti.33 Kızlar evlenme çağına geldiklerinde de onları evlendirmiş, düğünlerinde şarkılar söylenmesini istemişti.34 Başka kabilelerin kimsesiz çocuklarını himaye etme konusunda önemli isimlerden biri Hz. Âişe’dir. Ensar’ın Neccaroğulları kolundan Amra bint Abdurrahman ile Leys kabilesinden Su- 31 Bk. İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298; XII, 432. 32 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298. 33 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 303. 34 İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, (thk. Muhammed Abdülkadir Ata), I-VIII, Beyrut 1410/1990, VIII, 324-325. kitap01 -8243.indd 51 02.04.2014 14:07:16 52 KORUYUCU AİLE OLMAK meyte, Hz. Âişe’nin yetiştirdiği yetim kızlardı35. Sumeyte’nin adı, hem peygamberin himayesinde hem de Hz. Aişe’nin himayesinde büyümüş çocuklar arasında zikredilir ki, bu gayet doğaldır. Aişe’nin koruyuculuğu altında yetişen Amra, tâbiûn döneminin en önemli ilim kadınlarından, hadis ravilerinden biri olmuştur. Öyle ki, hadis tedvînini resmî olarak başlatan halife Ömer b. Abdülaziz, Medine valisine bu hususta gönderdiği talimatnamede özellikle Amra bint Abdurrahman’ın rivayet ettiği hadislerin toplanmasını talep etmişti.36 Bu örnekler, Hz. Aişe’nin bakım ve himayesindeki yetim çocukların eğitimleri ile yakından ilgilendiğini, bu çocukların yetişkinlik evresinde toplumun önde gelen kişileri arasında zikredilmeye başlandıklarını gösterir. Kuşkusuz bu tarihî tecrübenin öğrettiği husus, koruyucu ailelerin eğitim düzeyinin yüksekliği ve eğitim - öğretime önem veren bireyler olmalarının çocukların geleceği bakımından büyük bir ehemmiyet taşıdığıdır. Hz. Peygamber’in himayesine yetim çocuklar alıp onları koruması, kollaması ve terbiye etmesi, sahabe tarafından tâbi olunan bir sünnet olmuştur. Tarih ve biyografi kaynaklarını bu çerçevede tetkik ettiğimiz zaman dört halifenin her birinin yetim çocuk himaye edip barındırdıklarını görürüz. Uhud Savaşı’nda şehid düşen, Ensarî sahabî Sa’d b. er-Rebî’in kızı Ümmü Sa’d, Hz. Ebu Bekir’in evinde büyümüş yetim bir kızdı.37 Bu kızcağızın Ebû Bekir ve ailesi ile herhangi bir akrabalık bağı bulunmamaktaydı. Öte yandan Hz. Ebû Bekir’in teyzesinin torunu olan Mistah, yetim bir çocuk olarak büyümüş, kendisini Hz. Ebû Bekir koruyup kollamıştı. Mistah yetişkinlik çağında iken de fakir olduğu için, Hz. Ebû Bekir ona yardım etmeye devam etmişti. Ancak Müreysi Gazvesi’nden sonra meydana gelen İfk Hadisesi’nin yayılmasına adı karışınca 35 Bk. İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, VIII, 350; İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe, VII, 174; İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 218. 36 Bkz. Aydınlı, Abdullah, “Amre bint Abdurrahman”, DİA, III, 95-96. 37 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 401. kitap01 -8243.indd 52 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 53 Hz. Ebû Bekir artık Mistah’a yardım etmeyeceğine dair yemin etmişti. Ancak Ebû Bekir’in bu kararı en-Nûr Süresi’nin 22. ayeti ile kınandı: “İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere mallarından vermeyeceklerine dair yemin etmesinler. Bağışlasınlar, feragat göstersinler.” Bu ayetin nâzil olmasının akabinde Ebû Bekir bu kararından vazgeçmiştir. Bu hâdise iyiliksever insanların, bizzat iyilik yaptıkları kimseler, himaye edip barındırdığı çocuklar tarafından da zarara uğratılabileceğini, ancak gerçek iyilik sahiplerinin bağışlamayı tercih ederek iyiliklerini kesmemeleri gerektiğini anlatmaktadır. Bu olayda Ebû Bekir’in himayesinde büyümüş, yetişkinlik döneminde de ondan yardım görmeye devam etmiş birinin Ebû Bekir’in kızına atılan iftiraya karışmak gibi iyilik sahibine karşı büyük bir ihaneti söz konusudur. Ancak buna rağmen Allah, Ebû Bekir’den yardım ve iyiliği kesmemesini istemiştir.38 Dört halifenin ikincisi Hz. Ömer’in de himayesine aldığı yetim bir çocuk vardı. Hareşe b. el-Hur el-Fezârî isimli bu yetim Hz. Ömer’den hadis rivayet eden kişiler arasında yer almıştır.39 Hz. Osman’ın himayesinde büyüttüğü yetim çocuk ise Muhammed b. Ebî Huzeyfe’dir. Babası Ebû Huzeyfe, Yemame Savaşı’nda şehid düşünce Hz. Osman, Muhammed’i himayesine almış, halifeliği zamanında Mısır’a vali tayin etmiştir.40 Hz. Ali’nin büyütüp yetiştirdiği yetim çocuk, Hz. Ebû Bekir’in oğlu Muhammed b. Ebî Bekir’dir. Muhammed, veda haccı esnasında dünyaya gelmiş bir çocuktu. Babası Ebû Bekir vefat ettiği zaman Muhammed, üç yaşında idi. Hz. Ali, Muhammed’in 38 Bk. Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 478; Algül, Hüseyin, “Mistah b. Üsâse”, DİA, XXX, 188. 39 Buhari, Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, I-VIII, Haydarâbâd, ts., III, 214. 40 İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, V, 82; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 9. kitap01 -8243.indd 53 02.04.2014 14:07:16 54 KORUYUCU AİLE OLMAK annesi Esma ile evlenmiş, böylece Muhammed Hz. Ali’nin terbiyesinde büyümüş, ona bağlılığını her zaman sürdürmüştü. Hatta Cemel Savaşı’nda, ablası Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin yanında yer almıştır. Hz. Ali tarafından Mısır valiliğine tayin edilmiştir.41 Hz. Peygamber’in eşlerinden Meymûne validemiz de küçük yaşta ailesi tarafından terkedilmiş bir çocuk olan Ubeydullah b. el-Esed el-Havlânî’yi himayesine almış, yetiştirmişti. Ubeydullah, İslam tarihine bir hadis ravisi olarak geçmiştir.42 Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği on sahabiden biri olan Zübeyr b. el-Avvam da Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Züeyb el-Esedî adlı yetimi himayesine alarak yetiştirmişti. Abdurrahman daha sonra, Zübeyr’den hadis nakleden ravilerden biri olmuştur.43 Mûte Savaşı şehitlerinden şair sahabî Abdullah b. Revâha da Zeyd b. Erkam adlı yetim çocuk sahabiyi koruma altına almış, hatta onu Mûte’ye bineğine bindirerek yanında götürmüştü. Abdullah’ın bu savaşta şehitlik özlemini anlatan şiirler söylemesi Zeyd’i bir hayli etkilemiş ve ağlatmıştır.44 Koruyucu aile olma uygulamasının Hz. Peygamber dönemi uygulamalarına dair verdiğimiz örnekler, Hz. Peygamber başta olmak üzere, müminlerin anneleri olan eşlerinin, dört halife başta olmak üzere sahabenin, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların sahiplenilmesine ne kadar itina gösterdiğini ortaya koyar. Onlar himayelerine aldıkları çocukların akraba olup olmaması, kız ya da erkek olması ile ilgili bir ayrıma gitmemişlerdir. Onların bakımlarını ve eğitimlerini üstlenmiş, zamanı gelince evlendirmiş, her zaman onlara şefkat ve merhametle muamele etmişlerdir. Hepsinden önemlisi himaye ettikleri çocukların kimliklerini 41 Apak, Adem, “Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XXX, 518. 42 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, V, 379. 43 İbn Hibbân, es-Sikât, V, 80. 44 İbn Abdilberr, el-İstîâb, II, 536; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 488. kitap01 -8243.indd 54 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 55 muhafaza etmiş, baba adlarına ve bir anlamda bugünkü soyadına benzer bir isimlendirme olan, çocuğun babasının kabilesine işaret eden nisbelerine müdahale etmemiş, onları kendi soylarına katmamışlardır. Bu çocukların yetişkinlik dönemleri ile ilgili aktarılan rivayetler, onların güven ve huzur içinde yetiştirildiklerini gösterir. Kendi dönemlerinde siyasî ve ilmî hayatın içinde aktif olarak bulunmuş, boynu bükük ve çaresiz ya da kimsesizliğin ve yalnızlığın getirdiği acılarla toplum içinde muhtelif problemlerin müsebbibi durumunda olmamışlardır. Sahabenin yetim çocukları himaye etmede isteksiz davrandıkları görülmemiş, bilakis karşılaştıkları bir yetimi himayede adeta birbirleri ile yarışmışlardır. Hiç kuşku yok ki, yetim ve muhtaç çocukların bakım ve himayesine verilen bu ehemmiyet, gerek Kur’an ayetlerinin gerekse hadislerin bu davranışı çokça övmesi, yetim barındıranları cennetle müjdelemesindendir. Yetim çocukları sahiplenen kimselerin kazandığı ecir ve sevabın, ibadetlerden kazanılan sevapla kıyaslandığı şu hadis oldukça dikkat çekicidir: “Kim üç yetimi korumasına alır, bakımını yaparsa, sanki ömür boyu gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirmiş ve sabahtan akşama yalın kılıç Allah yolunda cihat etmiş gibi olur.”45 Ömür boyu her geceyi namaz kılarak her günü oruç tutarak geçirmek düzeyinde âbid olmak hiç kimsenin yapabileceği bir şey değildir. Cihat ise insanın Allah için bir hayattan vazgeçmesidir. Ancak üç yetim çocuğun bakımını üstlenip onları koruyup kollamak ve hayata hazırlamak üç hayat, üç ömür kazanmaktır. Bu itibarla olsa gerek, çocukları himayeye adanmış bir ömür, namaz, oruç ve cihada tahsis edilmiş bir ömürle eşdeğer addedilmiştir. Şu var ki, evinde yetim barındıran kimsenin ayet ve hadislerde müjdelenen mükâfata erişebilmesi için dikkat etmesi gereken bir husus vardır. O da, evinde barındırdığı yetime “sığıntı” ya 45 İbn Mace, Edeb 6 kitap01 -8243.indd 55 02.04.2014 14:07:16 56 KORUYUCU AİLE OLMAK da “besleme” muamelesi yapmaması, yetimini, kardeşi veya evladı olarak görmesidir: “Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki onları iyi yetiştirmek, yüz üstü bırakmaktan hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız unutmayınız ki onlar sizin kardeşlerinizdir.” (el-Bakara, 2/220) Himayesine alacağı çocuğu evladı ya da kardeşi gibi göremeyecek olan, onun eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda yetersiz kalacak olan kişilerin hamilik girişiminde bulunmamaları daha uygundur. Çünkü yetim barındırmak gerektiğinde yemeyip yedirmek, giymeyip giydirmek, fakirlik ve açlıkta yetime öncelik vermektir. Şüphe yok ki bu diğerkâm tavır hiç kolay değildir. Bu nedenle Kur’an’da şöyle betimlenmiştir: “O sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O yokuş, bir köle, bir esir azat etmektir. Yahut açlık gününde yakını olan bir yetimi doyurmaktır.” (el-Beled, 90/12-15) Evet, bir çocuğa evini ve gönlünü açmak sarp bir yokuş tırmanmak kadar zordur. Ancak bu yokuşun ulaştıracağı zirve cennettir. Dolayısıyla sağlıklı bir kalbi olan ve kendine güvenen her birey ulaşacağı zirveyi hayal ederek bu yokuşa tırmanmaktan geri durmamalıdır. kitap01 -8243.indd 56 02.04.2014 14:07:16 kitap01 -8243.indd 57 02.04.2014 14:07:16 “Sadece Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, arkadaşa, yolcuya, emriniz altında olanlara iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen ve yaptıklarıyla övünen kimseleri sevmez.” NISA, 4/36 G “Müslümanlar arasında kim, bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse, affedilmeyecek bir günah işlememişse, Allah onu mutlaka cennete koyar.” TIRMIZÎ, “BIRR VE SILA”, 14 kitap01 -8243.indd 58 02.04.2014 14:07:16 OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE UYGULAMASI Yard. Doç. Dr. Abdullah Bay Recep Tayip Erdoğan Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Giriş Sosyal ve fiziki ortamdan kaynaklanan çeşitli olumsuzluklardan çocukları korumayı amaçlayan evlatlık ve koruyucu aile uygulamaları toplumlarda her zaman var olagelmiştir. Bazen örf-âdet ve geleneklere göre şekillenen bazen ret veya ihmal edilen bu uygulamalar modern hukuk sisteminde yaygın şekilde uygulama alanı bulmuştur. Esasında her iki uygulama da benzer amaçlara hizmet etmek için var olsa da aralarında önemli farklılıklar bulunmaktadır. Evlatlık kurumu, yetişkin kişilerin veya çiftlerin çocuk sevgisi, yardım isteği ve şefkat duygusu gibi bazı gayelerle, kendi soyundan olmayan bir çocuğu kendi öz çocuğu sayarak sorumluluğunu üstlenmeleri olarak tanımlanır. Bu şekilde evlat edinenle evlatlık arasında, soyu sahih bir çocukla anne-babası arasındaki yakınlığın aynısı kurulmuş olur1. Böylece, çocuk başka bir ailenin devamlı üyesi durumuna gelerek bu yolla 1 Ülker Gürkan, “Evlad Edinme ve Beslemelerin Hukuki Durumu”, Türk Hukuku ve Toplumu Üzerine İncelemeler, (Ed. Adnan Güriz ve Peter Benedict), Ankara 1974, s.163-206; Ferhunde Özbay, Türkiye’de Evlatlık Kurumu: Köle mi, Evlat mı?, İstanbul 1999,s.1-2; M. Akif Aydın, “Evlat Edinme”, DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi), XI, İstanbul 1995, s.527-529; Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.396-433. 59 kitap01 -8243.indd 59 02.04.2014 14:07:16 60 KORUYUCU AİLE OLMAK veraset gibi öz çocuğun sahip olduğu hakları elde eder ve öz çocuk ile anne-baba arasındaki ilişkilerle de sorumlu tutulur.2 Evlatlık kurumundan hukukî açıdan, özellikle de haklar ve sorumluluklar açısından farklı bir kurum ise koruyucu aile uygulamasıdır. Koruyucu aile uygulaması, çocuğa ailesinin bakamadığı veya evlatlık verilmesinin mümkün olmadığı ya da uygun görülmediği durumlarda, çocukların geçici veya sürekli, ücretli veya gönüllü olarak bakımını gerçekleştirecek ve öz anne-baba yerini tutabilecek aile veya kişiler yanına yerleştirilmesi esasına dayanır. Aile yanına yerleştirilen çocuk ile koruyucu aile arasında hiçbir akrabalık bağı oluşmaz, vâris olamaz ve anne-babanın velayeti altına girmez.3 Evlat edinme ve koruyucu aile uygulamaları çeşitli toplumlarda ufak farklılıklar gösterse de yaygın uygulama sahası bulmuştur. Uygulama tarih boyunca iki ana çizgide gelişmiştir. Yahudilik ve Hıristiyanlık gibi tek tanrılı dinlerde evlatlık kurumu yoluyla kurulan akrabalık ilişkisi yapay görüldüğünden uygun görülmemiştir.4 Daha bağımsız çözümler üreten Roma hukukunda ise akrabalık tesisini de içine alan bir genişlikte uygulanan evlatlık kurumu önemli bir yer tutar.5 İslam öncesi Türk aile hukukunda evlatlık kurumu, Roma hukukundaki mevcut hukuki yapıya benzer şekilde gelişmiştir. Ataerkil aile yapısına sahip tüm toplumlarda olduğu gibi eski 2 Emine Akyüz, “Velayet, Çocuğun Korunması ve Koruyucu Aile Hizmeti”, Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı (Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, 15-16 Şubat 2007), (Yay. Yön. Neşe Erol), Ankara 2008, s.55-123. 3 Fethi Baycın, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Koruyucu Aile Denemesi”, Sosyal Hizmet Dergisi, C.1, S.2/Mart 1962, s.12. Akyüz, a.g.m., s.55-123; E. Konanç, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuğun Korunması”, Türkiye’de Çocuğun Durumu, 1990’ların Çocuk Politikası Kongresi, Ankara 1989, s.18. 4 Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. 5 Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, I/I.Kısım, Ankara 1987, s.48-49; Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. kitap01 -8243.indd 60 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 61 Türklerde de sosyal sebeplerin etkisiyle evlat edinme yoluna başvurulmuştur. Yakut, Uygur ve Kırgızlarda, çocuk sahibi olamamak büyük bir eksiklik olarak görülmüş ve çocuksuz ailelerin evlat edinmesi olağan sayılmıştır. Bu uygulamalarda evlatlıklar soy bağına benzer şekilde yeni ailenin üyesi durumuna yükselmekte, mirasçı sayılmakta ve günümüzdekine benzer şekilde hak ve sorumluluklar yüklenmekteydi.6 Benzer evlatlık kurumuna İslam öncesi Arap toplumunda da rastlanmaktadır. Arap toplumunda evlat edinme oldukça yaygın bir biçimde uygulanmakta ve bu yolla soy bağına dayalı akrabalık ilişkisi kurulmaktaydı. Aileler “ahd” ve “tebenni” olmak üzere iki şekilde kendilerine erkek vâris edinmekteydiler. “Ahd” de bir adam diğer bir kişiye “kanım senin kanın olsun, sen bana ve ben sana vâris oluruz. Sen benimle, ben de seninle talep edebiliriz” diyerek yeminleşir, hangisi erken ölürse sağ kalan diğerinin mirasçısı olurdu.7 “Tebenni” ise tam anlamıyla günümüzdeki modern evlatlık kurumuna karşılık geliyordu. Bir adam başkasının oğlu için “bunu oğul edindim ve bundan böyle bu oğlanın nesebi babasından değil bendendir” deyince, çocuğun soyu evlat edinene dayandırılır, evlenme yasağı oluşur ve mirasçı sayılırdı.8 Hz. Peygamber de ilk eşi Hz. Hatice tarafından köle olarak satın alınıp kendisine hediye edilen Zeyd’i, ailesinin satın almak istemesi üzerine azat etmiş; ancak Zeyd yanından ayrılmayınca kendisini evlat edinmişti.9 Ancak, “Allah oğulluk edindiğiniz 6 Ahmet Caferoğlu, “Türk Teamül Hukukunda Evlatlık Müessesesi”, Türk Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.II/1939, s.97-113; Özkan İzgi, Uygurların Siyasî ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Giriş), Ankara 1987, s.99-96,144; Gürkan, a.g.m., s.163-207; Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529. 7 Geniş bilgi için bkz. Gürkan, a.g.m., s.170. 8 Gürkan, a.g.m., s.170-171; Özbay, a.g.e., s.6-7. 9 Özbay, a.g.e., s.6; Aynı zamanda Abdullah b. Ömer’in “biz Zeyd’i Muhammed’in oğlu Zeyd diye çağırırdık” dediği rivayet edilmiştir. Bu ayetin gelmesinden sonra Zeyd b. Harise olarak çağırılmaya başlanılmıştır. Aktan, a.g.m., s.423. kitap01 -8243.indd 61 02.04.2014 14:07:16 62 KORUYUCU AİLE OLMAK kimseleri size öz oğul kılmadı. O oğulları babalarına nispet edin. Şayet babalarını bilmiyorsanız onlar sizin kardeşleriniz ve dostlarınızdır.” ayeti ile bu evlatlık şekli kesin olarak yasaklandı.10 Bu yasağın etkisiyle evlatlık kurumu hiçbir hukukî sonuç doğurmadan devam eden fiilî bir koruyucu aile uygulamasına dönüşmüştür. Sahipsiz ve kimsesiz çocuk yetiştirmenin fazileti hakkındaki ayet ve hadisler hem kurumu teşvik etmiş, hem de kurumun çizgilerini belirlemiştir.11 Sınırları özel olarak belirlenen uygulamada evlat edinenler, buluğ veya rüşt çağına kadar kimsesiz ve fakir çocuklar için koruyucu aile görevini üstlenmektedir.12 Koruyucu Aile Uygulaması: Besleme ve Oğulluklar Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı devletinde de kimsesiz çocukların korunmasına önem verilmiştir. Genel olarak bakıldığında, Osmanlı devletinin İslam mirasından aldığı uygulamaları devam ettirerek daha da geliştirdiği görülür. Bu uygulamalar, vakıflar ve imaretler gibi kurumsal yapılar ile koruyucu aile uygulaması gibi sosyal kurumlar olmak üzere iki mecrada gelişmiştir.13 Kurum bakımına dayalı bir sistem özellikle tercih edilmemiştir.14 Bunun aile çevresinde eğitime 10 Kur’an-ı Kerim, Ahzab 33/4-5. 11 Müslim, Birr 149, (2631); Tirmizi, Birr 13, (1917); Tirmizi, Birr 14, (1918); Kuranı Kerim, Kehf 18/82; Nisa 4/2-6; Duha 93/6-8; Abdurrahman Kurt, “Tanzimat Döneminde Koruyucu Aile Müesseseleri”, Sosyo-Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.548-567; Aktan, a.g.m., s.397-433. 12 Ayette şöyle geçmektedir: “Zeyd o kadından ilişiğini kesince biz onu sana nikâhladık ki evlatlıkları karıları ile ilişiklerini kestikleri zaman o kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın”. Kur’an-ı Kerim, Ahzab 33/37; Gürkan, a.g.m., s.171; Aktan, a.g.m., s.424. 13 Mehmet İpşirli, “Avarız Vakfı”, DİA, IV, İstanbul 1991, s.109; Reşat Ekrem Koçu, “Avarız Sandıkları”, İSA (İstanbul Ansiklopedisi), III, İstanbul 1960, s.1343-1344. 14 İslam Tarihinde XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Sultan Gökbörü’nün Tebriz’de inşa ettiği yetimhane dışında kurumsal örneklere rastlanmaz. kitap01 -8243.indd 62 02.04.2014 14:07:16 BİRİNCİ BÖLÜM 63 öncelik vermek ve salgın hastalıkların yaygın olduğu bir zamanda toplu ölümlere engel olmak gibi çeşitli sebepleri vardır.15 Osmanlı Devleti’nde İslam aile hukukunun bir gereği olarak uygulanan hıdane uygulaması koruyucu aile sisteminin ilk basamağı olarak görülebilecek özellikler taşır. İslam aile hukuku muhtaç çocukların akraba çevresinde bakımlarına öncelik tanıyarak teşvik etmiş, hatta akrabaları bununla sorumlu tutmuştur. Anne-babadan biri veya her ikisinin ölümü veya boşanmaları durumunda çocuğun bakımı ve terbiyesi için akıllı, yetişkin ve güvenilir bir kişinin görevlendirilmesi olarak tanımlanabilecek hıdane başka bir evlilik yapmadığı sürece birinci derecede anneye, çeşitli sebeplerden dolayı annenin bakamadığı durumlarda, sırası ile anne, ardından baba tarafından mahrem olan akrabalara aittir.16 Ancak her iki taraftan da yakın akrabalar bulunmazsa mahrem olmayan erkek akrabalar hıdane göreviyle sorumlu tutulurlar.17 Erkek çocuk kendi işlerini yapabilecek Geniş bilgi için bkz. Osman Gazi Özgüdenli, “XIV. Yüzyıl Başlarında Tebriz’de İki Yetimhane”, Savaş Çocukları: Öksüzler ve Yetimler, (Ed. Emine Gürsoy Naskali, Aylin Koç), İstanbul 2003, s.161-181. 15 XVIII. Yüzyılda Avrupa’da kurumsal çözüm çerçevesinde bebekler hastanesi’ne yerleştirilen çocukların % 90’ının verem ve veba gibi salgın hastalıklar ve hijyen ortamının sağlanamaması gibi çeşitli sebepler yüzünden öldüğü belirtilmiştir. XX. Yüzyılın ortalarında Türkiye’de de kuruma yerleştirilen çocuklarda bulaşıcı hastalıklar yüzünden ölüm oranlarının yüksek olduğunu belirten bazı eleştiriler yapılmıştır. Abdullah Karatay, Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikanın Oluşumu, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2007, s.53-54. 16 Sözlükte “bir şeyi yanına almak, çocuğu kucağına almak ve beslemek” anlamına gelir. Geniş bilgi için bkz. Ali Bardakoğlu, “Hidane”, DİA, XVII, İstanbul 1998, s.467-471; Bu hükme uygun olarak “birbirini müteâkiben bundan akdem vefât eden Mülazım Mustafa Efendi ibn-i Aslan ve zevcesi Şöhret Hatun”un oğlu Faik, teyzesi Atiye Hatun’a hıdane hakkı olarak verilmiştir. TKS (Trabzon Kadı Sicili), 2107, s.105, h.6; Muhammed İbnu Mahmud El-Üsrüşeni, Ahkam’üs-Sığâr, (Ter. İbrahim Canan), İstanbul 1984,s.106-112. 17 İbrahim-i Halebî, İzahlı Mülteka el-Ebhur Tercümesi, II, (Çev. Mustafa Uysal), 1968, s.166-171; Aktan, a.g.m., s.426-427. kitap01 -8243.indd 63 02.04.2014 14:07:17 64 KORUYUCU AİLE OLMAK olgunluğa erişinceye kadar -ki bu da genellikle 7 yaşıdır- kız çocuk ise bülûğ çağına ulaşıncaya kadar -ki bu da 9 yaşıdırhıdane hakkını kullanan kişinin yanında kalır.18 Osmanlı toplumunda özellikle boşanmalarda bu yol sıklıkla uygulanmıştır. Akraba çevresinde koruyucu önlemlerin mümkün olmadığı durumlarda ise çocuk aile dışından kimselere veriliyordu. Bu uygulama ile sahip çıkılan kız çocuklarına besleme, erkek çocuklara oğulluk veya daha genel ifade ile evlatlık deniliyordu. Besleme uygulaması, fakir aile çocuklarının bakım ve eğitim gayesiyle anne-baba, veli veya vasilerinin izniyle varlıklı kimseler yanına ücret karşılığı yerleştirilmeleri esasına dayanır. Oğulluk uygulaması da buna benzemektedir. Genel benzerlikler yanında oğullukların koruyucu aile yanında meslek eğitimi almaları ve hibe yoluyla ömür boyu yakınlığın devam ettirilmesi gibi önemli farklılıkları da bulunmaktadır. Mahalli söyleyiş farklılıkları olmakla birlikte kurumu ifade etmek üzere, kız çocukları için genellikle “besleme”, erkekler için “evlâdlığa kabul olunmuş” anlamına gelen “oğulluk”, “ahiret evlatlığı”, “can evlatlık”, “manevi evlatlık”, ve “evlâdlık” kelimeleri kullanılıyordu.19 Koruyucu Aile Hukuku Osmanlı toplum hayatında sosyal bir kurum olarak karşımıza çıkan oğulluk, besleme veya daha genel ifade şekli ile koruyucu aile uygulamasını düzenleyen toplu kanunlar hazırlanmamıştır. Uygulama yüzyıllar boyu ihtiyaç durumunda verilen fetvalar ile şekillenmiş ve zamanla dağınık bir koruyucu aile hukuku 18 Bardakoğlu, “Hidane”, s.467-471; Aktan, a.g.m., s.426. 19 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türki, Dersaadet 1317, s.210,1533; Diğer Türk-İslam devletlerinde de uygulama rağbet görmüştür. Oğulluk yerine “oğulluk, oğulluğa alınmış” anlamlarına gelen “Yufga” kelimesi kullanılıyordu. Saadettin Gömeç, “Divanü Lugat-it-Türk’de Akrabalık Bildiren Terimler”, Türk Kültürü, XXXIX/164 (Aralık 2001), s.142; İslam öncesi Türk toplumlarında evlatlık uygulaması hakkında geniş bilgi için bkz. Caferoğlu, a.g.m., s.97-113; Nergisi, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin), (Haz. Bahir Selçuk), Erzurum 2009,s.241. kitap01 -8243.indd 64 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 65 oluşmuştur. Vasi tayini ve hıdane hakkı gibi kimsesiz çocuklara yönelik bu uygulamaların bazıları Tanzimat devrinde başlanan kanunlaştırma hareketleri ile derli toplu hale getirilmiş, ancak sosyal yardım kurumlarının kurumsallaşması sırasında bir derece etkili olduğu tespit edilebilen koruyucu aile hukuku toplu hale getirilmemiştir.20 Dağınık haldeki koruyucu aile hukukunu belirlemek için fetva mecmuaları, kadı sicilleri, Ceride-i Mehakim kayıtları ve arşiv belgelerindeki uygulamaları incelemek gerekmektedir. Osmanlı toplumunda çocuklarla ilgili bütün tasarruflar doğrudan aile hukuku içinde değerlendirildiğinden mahkemelerin sorumluluğuna verilmişti. Bütün iş ve işlemlerin mahkemeler aracılığıyla yapıldığı koruyucu aile uygulamasında kadı’nın şahitlik anlamına gelen hüccet vermesinden sonra işlemler başlıyordu.21 Her iki taraf için de çeşitli avantajları ve temel bazı sebepleri bulunan bu işlemlerin asıl amacı çocukların korunması idi.22 20 Osmanlı toplumunda uygulanan evlatlık kurumu sosyal hizmet uzmanları ve tarihçiler tarafından geleneksel olarak tanımlanmıştır. Ancak, uygulama İslam hukukuna dayalı sosyal bir kurumdur. Kurum İslam aile hukukunun içinde fetvalara bağlı şekillendiğinden bu şekilde tanımlanmış olmalıdır. Yine Türkiye’de sosyal hizmet uzmanları sosyal hizmetlerin başlangıcını İngiltere’deki 1601 tarihli Fukara Kanunu’na dayandırmaktadırlar. Hâlbuki aralarında benzerlikler bulunan kurum İslam toplumlarında önceden de yaygın şekilde uygulanıyordu. Geniş bilgi için bkz. Gürkan, a.g.m., s.163-205; Charles Zastrow, Sosyal Hizmete Giriş, (Çev.Aslıhan Aykara ve diğerleri), Ankara 2013,s.50-55; Recep Doğan, “Bir Koruma Tedbiri Olarak Koruyucu Aile Kurumu ve Koruyucu Aile Yönetmeliği”, Ankara Barosu Dergisi, 2013/2, s.149; Yine çocukları koruyucu uygulamaların birçoğunda benzer değerlendirmelere rastlamak mümkündür. Örneğin, birçok incelemede Tanzimat devrinden önce de uygulanan vasi tayininin Tanzimat devrinden itibaren uygulanmaya başlandığı belirtilmiştir. 21 BOA, ZB (Zaptiye Nezâreti Evrakı), 455/21. Zaptiye Nezâretinden Sivas Vilâyetine Şukka. 20 Mayıs 1325/1 Temmuz 1907. 22 BOA, C.ZB(Cevdet Zabtiye), 410; Hür kişileri sattıkları tespit edilen dört kişinin Hanya’ya sürülmeleri hakkında emirname. BOA, C.ZB, 282. 1 Ramazan 1181/21 Ocak 1768; Mehmet adındaki genç ve hür bir çocuğu kitap01 -8243.indd 65 02.04.2014 14:07:17 66 KORUYUCU AİLE OLMAK Çocuk almak veya aile yanına yerleştirmek isteyen kimse mahkemeye başvurmak zorundaydı. Özellikle lakit (buluntu) çocuklara yönelik işlemlerde yerel idarecilere de başvurulabiliyordu. Çocuğu sırasıyla baba ve dede korumaya yönelik olarak başka kimsenin yanına yerleştirebiliyordu.23 Eğer çocuğun bu yakınlıkta velileri bulunmazsa, koruması altında bulunduğu kardeş, amca ve anne gibi vasiler de aynı hakları kullanabilir; ancak, birinci derecede vasiler bulunursa, diğer vasiler yalnızca çocuğun şahsını ve malını korumaya yönelik tasarrufta bulunabilirler.24 Din ayrılığı kesin evlat edinme engeli sayılıyordu. Kimsesiz çocukların mensup oldukları din göz önünde bulundurularak çocukların kendi dininden aileler yanına yerleştirilmesi zorunluydu. Gayrimüslim ailelerin Müslüman çocukları evlatlık almaları din değiştirmeye etki edeceği gerekçesiyle yasaklanmıştı. Ancak gayrimüslim veli kendi isteğiyle çocuğunu Müslüman kimse yanına yerleştirebilirdi.25 Kadı, çocuk adına “velâyet-i âmme” hakkına sahip olduğundan her zaman için gayrimüslim anne-baba yanında bulunan yeni Müslüman çocukları Müslüman esir diyerek satmış olan Ayşe Hatun’un Bursa’ya sürülmesi için emirname. BOA, C.ZB, 239. 19 Cemaziyü’l-Evvel 1186/18 Ağustos 1772. 23 Aktan, a.g.m., s.427. 24 Ansiklopedik İslam Fıkhı (Fetavây-i Hindiye), IX, (Ter. Mustafa Efe), İstanbul 2005, s.363-366,441-442; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-ı İslâmiye Kâmusu (Istılahât-ı Fıkhiyye Kamûsu), III, V, (Sad. Hayrettin Yücesoy ve diğerleri), Ankara 1996, s.256. 25 BOA, DH.MKT (Dahiliye Nezâreti Mektûbi Kalemi),392/7. Manastır ve Mısır ile Dahiliye Nezâretinin Evlatlık Çocuk Hakkında Yazışma Kayıtları. 9 Muharrem 1313/2 Temmuz 1895; BOA, MVL(Meclis-i Vâlâ Evrakı), 945/59. Besleme Hakkında Meclis-i Eyalet Bosna’dan Sadarete Gönderilen Mazbata ve Muhtelif Mahkeme Kayıtları. 7 Şevval 1278/7 Nisan 1862; Günümüzde evlatlık edinmede din engeli bazı ülkelerin kanunlarında yer almıştır. 1967 Evlat Edinmeye Dair Avrupa Sözleşmesi’nde de göz önünde bulundurulmuştur. Geniş bilgi için bkz. Emine Akyüz, “Evlat Edinilen Çocukların Korunması ve Eğitimi”, Türk Aile Ansiklopedisi, II, Ankara 1991, s.486-495. kitap01 -8243.indd 66 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 67 aileler yanına yerleştirme hakkına sahipti.26 Çocuğun anne-babasından ayrılmasının sakıncalı görüldüğü temyiz yaşı kabul edilen 7 yaşından küçük olması durumunda, kadı “teklif yaşı” (taâkkul-ı din)na ulaşıncaya kadar gayrimüslim anne yanında kalmasına izin verebilirdi.27 Yine çocukların yerleştirilmesinde mahremiyet sebebiyle cinsiyete de dikkat edilmiş, genellikle kız çocukları kadın, erkek çocuklar ise eğer 7 yaşından küçük değilse erkek yanına yerleştirilmiştir. Teoride buluğ çağına, uygulamada ise rüşt çağına kadar aile yanında kalan çocuk, akıllı, ahlaklı, yetişkin ve fiziksel yeterliliğe sahip kimseler yanına yerleştiriliyordu. Kimsesiz ve sahipsiz çocuğu alan kimse şartları taşımadığında, yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, çocuk ihmal ve istismar edildiğinde, kötü davranıldığında ve öz ailesi ile iletişiminin engellenmesi veya alan kimsenin maddi durumunun kötüleşmesi durumlarında çocuklar geri alınıyordu.28 Doğrudan miras bırakmanın mümkün olmadığı uygulamada çocuklara, “hibe” ve “ferağ” olmak üzere iki şekilde miras bırakılabiliyordu.29 Muhtaç çocuğu yanına alan kimsenin mirasçısı yoksa mallarının tamamını, varsa üçte birini vasiyet edebilirdi.30 26 Maverdi, el-Ahkâmü’s-Sultaniyye, (Çev. Ali Şafak), İstanbul 1976, s.74; Çetin, a.g.e., s.92-93; Kurt, a.g.m., s.552. 27 Halebî, a.g.e., s.170. 28 Ahmed İbni Rüşd el-Hafid el-Kurtubi, Bidâyet’ül Müctehid ve Nihâyet’ül-Muktesid, IV, (Ter. Vecdi Akyüz), İstanbul 1991, s.67; Ahmed Midhat, “Firkat”, Letâif-i Rivayât, İstanbul 1287,s.34; Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529.; Aktan, a.g.m., s.423; BOA, MVL, 497/149. Riyâsetpenahiden Zabtiye Müşiriyetine İstida’.15 Muharrem 1283/30 Mayıs 1866. 29 TKS, 2093, s.63, h.6. Hibe Hücceti. 6 Zi’l-kade 1328/8 Kasım 1910. 30 BOA, A.DVN (Divan Kalemi Defterleri), 104/4. Medrese Talebesi İbrahim’in Arzuhali. 7 Ramazan 1271/ 23 Mayıs 1855; Babanın hayatta iken hibeden dönebilme hakkı vardır. Geniş bilgi için bkz. Köse, “Hibe”, DİA, XVII, s.421-425; KJD (Kastamonu Jurnal Defteri), I, 92a, h.4; Rize Nüfus Defterleri’ndeki bir “oğulluk” kaydında, Memiş bin Abdurrahman’ın oğulluğu “Ali bin Derviş” şeklinde, öz babası ismiyle kaydedilmiştir. Nüfus Defterleri’nde bu kurala uyulduğu tespit edilmektedir. BOA, NFS.d. 1143, s.10-17. Rize Müslim Nüfus Defteri; Osman Çetin, Sicillere Göre kitap01 -8243.indd 67 02.04.2014 14:07:17 68 KORUYUCU AİLE OLMAK İkinci yol ise hukuk literatüründe “ölünceye kadar bakub gözetmek şartıyla ferağ” olarak adlandırılan çocuğa sahip çıkan ile çocuk arasında karşılıklı sözleşmeye dayalı iki tarafa da özel sorumluluk yükleyen yöntemdi.31 Besleme ve oğulluklar aileler yanına sınırlı velayet haklarıyla birlikte yerleştiriliyorlardı. Birinci derecede akrabalar üzerinde olan velayet hakkını devlet kendi denetiminde ve kadılar vasıtasıyla kullandırıyordu. Aileler yanına yerleştirilen çocukların sözleşmelerinde özellikle “bi’l velâye iâre ve teslim” olarak tanımlanan velayet, alan kimse için çocuğun terbiye ve yetiştirilmesi ile haklarının kullanımına yönelik yetkiler ile sınırlı idi.32 Öz anne-babanın geniş velayet hakları ise çocuk aile yanına yerleştirildikten sonra da devam ediyordu. Anne-baba verdikleri çocuk ile görüşebiliyor, geri alabiliyor ve kötü davranılması durumunda mahkemeye başvurabiliyordu.33 Velayeti üstlenen kimsenin çocuğun bakımı, gözetimi, terbiyesi ve dini eğitimi, özellikle de meslek eğitimi gibi doğrudan şahsına yönelik görevleri yerine getirmesi gerekiyordu. Alan kimsenin ihmali görülürse veya çocuğa zararı dokunursa İslam ceza hukuku hükümleri uygulanıyordu.34 Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909), Ankara 1994, s.88-89. 31 BOA,DH.MKT.,2295/21. Dahiliye Nezâretinden Mamürat’ül-Aziz Vilâyetine. 7 Ramazan 1317/9 Ocak 1900; BOA, DH.MKT.,2334/83. Dahiliye Mektûbi Kaleminden Mamuratü’l-Aziz Vilâyetine. 21 Zi’l-hicce 1317/21 Nisan 1900. 32 TKS, 2107, s.131,h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel 1315/13 Ağustos 1897; Kurt, a.g.m., s.560-565. 33 BOA, DH.EUM.AYŞ (Dahiliye Emniyet-i Umumiye Asayiş Kalemi Evrakı), 13/27. Dersaâdet’de Evlatlık Verilen Çocuğun Durumunun Araştırılması için Verilen Arzuhal. 23 Ramazan 1337/22 Haziran 1919; Köy ihtiyar heyeti de çocuğun velisi sıfatıyla evlatlık verebiliyordu. BOA, ZB,455/21. Zabtiye Nezaretinden Sivas Vilâyetine Şukka. 20 Mayıs 1325/1 Temmuz 1907. 34 Şevket Topal, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakımı ve Gözetimi Açısından İslam Hukukunda Velayet ve Vesayet Yetkisi”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI(2006), Sayı.3, s.261-269. kitap01 -8243.indd 68 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 69 Osmanlı koruyucu aile uygulamasında “tebenni” edilen çocuklar mümeyyiz öncesi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrılan bir sistem içinde aileler yanına yerleştiriliyorlardı. Devletin çocukların çalışmasına izin vermediği bir dönemi ifade eden 0-7 yaş arası terkedilmiş, kimsesiz, fakir ve yetim çocuklar “tebenni” yoluyla aileler yanına yerleştiriliyorlardı. Bu dönemdeki bütün masrafları devlet, vakıf veya alan kimse karşılıyordu. Belgelerdeki ifade biçimiyle “tebenni”de çocuklar başka aileler yanına kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir dönemi ifade eden mümeyyiz yaşına kadar veriliyorlardı. Bundan sonra ise çocukların haklarını korumak açısından önemli görülen nafakası ve evlilik çağına geldiğinde ise düğün masrafları yanına yerleştiği aile tarafından karşılanıyordu.35 Velinin çocuğu başka bir aile yanına yerleştirebilmesi için işlem basamakları olarak nitelendirilebilecek hukukî bir süreç bulunmaktaydı. Öncelikle, çocuğun kendi malı veya kazancı bulunuyorsa malından veya kazancından harcaması, yoksa nafakasını baba veya dedesinin karşılaması gerekiyordu.36 Eğer bu şartlar bulunmuyorsa, temyiz çağından sonra, veli hukuk literatüründe nafaka olarak adlandırılan temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çocuğu başka aile yanına yerleştirebilirdi.37 Nafaka ile ilgili bu şart sözleşmelerde “asla malı olmayub.. nafaka ve kisvebâha vesâir levâzım-ı zarûriyesine harc” şeklinde belirtilmiştir.38 35 KKS (Konya Kadı Sicili), 1916-1921, (Haz.Halil Erdoğan, Yusuf Küçükdağ), Konya 2011, s.68; Çavuşzâde Mehmed Aziz Efendi, Dürru’s-Sükûk, Dâr’üt-Tabaât’ül-Âmire, İstanbul 1288,s.80; BKS (Bursa Kadı Sicili),3072, s.44,h.3. 18 Muharrem 1170/13 Ekim 1756. İcar-ı Sağir Hücceti. 36 Fetavay-ı Hindiye, IX, s.441; Kur’ân-ı Kerim, Bakara, 2/233. 37 Fetavay-i Hindiye, IX, s.442-443; Bilmen, a.g.e., V, s.256. 38 TKS, 2107, s.131,h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel 1315/13 Ağustos 1897. kitap01 -8243.indd 69 02.04.2014 14:07:17 70 KORUYUCU AİLE OLMAK Temel ihtiyaçlar olarak tanımlanan nafaka ücreti fakir bir kimsenin geçinebileceği miktar olarak belirlenmişti.39 İslam hukuku veli veya çocuğu alan kimsenin çocuğun nafaka ücreti dışındaki artan gelirini ergenlik çağına kadar saklamasını zorunlu tutuyordu. Biriktirilen ücret ergenlik çağında çocuğa teslim ediliyordu.40 Kazanç tamamen çocuğun kendisine ait sayılıyordu. Malikî, Şafiî ve Hanbelî hukukçular, fakir velinin çocuğun kazancından nafakasına yetecek ölçüde yararlanmaya izin vermelerine karşın, Hanefî hukukçular, çocuğun kazancından velinin yararlanmasını yasaklamışlardır. Velinin kendi malı varsa veya zenginse çocuğun malından ve kazancından harcayamayacağı hususunda görüş birliği vardır.41 İslam hukuku aileler yanına yerleştirilen kimsesiz ve sahipsiz çocukların bazı şartlarla çalıştırılmalarına izin vermiştir. Özellikle hayata hazırlamak amacına yönelik olduğunda çocuğun meslek eğitimi için işe yerleştirilmesine izin veriyordu.42 Buna bağlı olarak çocukların çalışmasındaki asıl amacı, hayata hazırlamak, terbiye etmek ve meslek kazandırmakla sınırlandırıyordu. Sözleşmelerde bu amaç “evinde hizmet etmek ve terbiye etmek ve eğitmek (konağında mutâd üzere hizmet etmek ve tezhib-i ahlâk ve tâlim-i maârif ve adâb eylemek)” şeklinde belirtiliyordu.43 Bu şarta bağlı olarak ve aynı zamanda mahremiyete dikkat etme isteğinden dolayı kız çocukları yalnızca ev işlerinde çalıştırılabiliyordu. Erkek çocuklar ise çıraklığa verilmeleri durumunda ücretsiz çalıştırılabilirler; ancak veli dışında bir kimsenin temyiz yaşından sonra çocuğu ücretsiz 39Bilmen, a.g.e., III, s.62. 40 Fetavay-ı Hindiye, IX, s.442; Celal Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin Himayesi, İstanbul 1998, s.200; Bilmen, a.g.e., V, s.255. 41 Köse, a.g.m., s.148-152. 42 TKS, 2107, s.131, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel 1315/13 Ağustos 1897; Erbay, a.g.e., s.200. 43 KKS (Konya Kadı Sicili), s.68; BKS (Bursa Kadı Sicili),3097,s.16,h.4. Terkedilmiş Çocuğun Aile Yanına Verilmesi İçin Hazırlanan Hüccet. 5 Zi’l-hicce 1161/26 Kasım 1748; BKS,3072, s.44,h.3. İcar-ı Sağir Hücceti. 18 Muharrem 1170/13 Ekim 1756. kitap01 -8243.indd 70 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 71 çalıştırması yasaktır. Eğer çalıştırılırsa, çocuk ergenlik çağına ulaştıktan sonra kendisi veya velisi ücretini talep edebilir.44 Çocuklar aileler yanına Osmanlı sosyal hayatında yaygın karşılaşılabilen bazı sebeplerden dolayı yerleştiriliyorlardı. Çocukların kimsesiz kalması veya terk edilmesi, nafaka temininde zorluk çekilmesi, fakirlik, çocuğun iyi bir çevrede yetişmesini sağlama ve yeni Müslüman olmuş çocukları İslam terbiyesi ile yetiştirme isteği bu sebeplerin en önemlileridir. Kadı sicillerinde, fakir olan çocuğun veriliş gerekçesi “temel ihtiyaçlarımı karşılamaya gücüm olmamakla (infâk u aksâya kudretim olmamağla)”, “muhtaç olmamla (muhtâce olmamla)” veya bazı belgelerde geçtiği şekliyle “ben geçim sıkıntısı içinde olduğumdan (ben dahi mâ’sere -zorluk, güçlük- olduğumdan)” şeklinde belirtiliyordu. Eğer çocuk bu şartları taşıyorsa, kadı çocuğu nafakası için ücretle bir aile yanına yerleştirmekte, aksi durumda çocuğun malını kullanmayı veya babaya nafaka sorumluluğu yüklemeyi tercih etmekteydi.45 Osmanlı toplumunda evlatlık olarak da nitelendirilen koruyucu aile hukukunun uygulanmasında bu temel şartlara uyulduğu görülmektedir. Osmanlı tarihi boyunca uygulanan bu sistem Medeni Kanunun kabulü ile beraber terk edilerek koruyucu 44 Fetavây-ı Hindiyye, IX, s.442; Konu ile ilgili fetva şu şekildedir. “Hinde küçük Zeynebi velisi izniyle ücretsiz bir süre çalıştırmakla Zeynebe o sürede hizmeti karşılığında iyilik yapmış olsa Zeyneb yetişkin olduğu zaman Hind’den ücret karşılığını almaya hakkı olur mu? Cevab: Olur (Hind Zeyneb-i sağîreyi velisi izniyle ücret kavlinsiz bir müddet istihdâm etmekle Zeyneb’e ol müddetde hizmeti mukâbelesinde ecr-i misline müsâvi esvâb ediverse hâlen Zeyneb balîğa oldukda Hind’den ecr-i misl namına nesne almaya kâdire olur mu? El-Cevâb: Olur)”. Ceride-i İlmiye Fetvaları, (Haz. İsmail Cebeci), İstanbul 2009, s.43; BOA, DH.MKT., 2568/15. Dahiliye Nezaretinden Adana Vilayetine. 20 Teşrin-i Sani 1317/25 Ekim 1899; Kınalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Alâî, (Haz. Mustafa Koç), İstanbul 2007, s.390-393. 45 TKS, 2107, s.131, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebî’ül-Evvel 1315/13 Ağustos 1897; M.Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebusuud Efendi Fetvaları, İstanbul 1983, s.35; Ahmed Midhat, “Felsefe-i Zenân”, Letaif-i Rivayât, İstanbul 1287. kitap01 -8243.indd 71 02.04.2014 14:07:17 72 KORUYUCU AİLE OLMAK aile uygulaması muğlak bırakılmış, yerine ise soy bağına dayalı modern evlatlık sistemi tercih edilmiştir.46 Hayırsever Aileler ve Çocuklar Koruyucu aile uygulaması daha önceki İslam toplumlarında olduğu gibi Osmanlı toplumunda da geniş şekilde yer edinmiştir. Klasik dönemde acemi oğlanlarına İslam terbiyesi kazandırmak amacıyla Müslüman ailelerin yanına yerleştirilmesi olarak tanımlanabilecek devşirme sisteminin oğulluk, besleme veya daha genel ifade biçimiyle koruyucu aile uygulamasının yaygınlaşmasına etkisi olmuştur. XVII. yüzyılın sonlarında devşirme kurumunun işleyişi hakkında önemli bilgiler veren A. Bobovius “İnançlarını terk edip Hıristiyanlıktan vazgeçmek zorunda bırakılanları ömür boyu ülkelerini özlemeden Türkler arasında yaşamaya iten başlıca neden, sarayda başlayıp olağan koşullarda ölünceye dek süren işte bu dostluklardır. Ahiret babası, onlara evlerindeki öz babaları kadar iyi muamele eder. En azından özlerine dönmeleri, hatalarından vazgeçmeleri gerektiğini söylediğim ve kendilerini Türk topraklarından güvenlik içinde çıkarmanın bir yolunu bulmak konusunda yardım vaat ettiğim, aklı başında birkaç dönmenin önüme sürdüğü en geçerli neden buydu. Bana babalarının dinine her zaman eğilim duyduklarını itiraf ediyor ve başlarında sarık taşısalar da gönüllerinde Hıristiyan olabileceklerine inanıyorlardı. Aslında Katolik cemaatine kolaylıkla dönebilirlerdi, ama çoğu bu dinsizlerle(!) bizdekinden çok daha güçlü ve gerçek dostluk bağları kurmuşlardı. Dostlarını olabilecek en saf biçimde sevdiklerine, her koşulda yardımlaşıp birbirlerinden hiçbir şey esirgememekten başka bir şey istemediklerinden beni inandırmaya çalışıyorlardı” değerlendirmesiyle acemi oğlanlar ile aileler arasında kurulan yakın ilişkilere değinir.47 Devşirilen gençler ergenlik 46 Doğan, a.g.m., s.153. 47 Albertus Bobovıus Ya Da Santuri Ali Ufki Bey’in Anıları: Topkapı Sarayında Yaşam, (Çev. Ali Berktay), İstanbul 2009, s.71-72; Osman Çetin, “ kitap01 -8243.indd 72 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 73 çağına kadar Müslüman koruyucu aileler yanına yerleştiriliyor, ardından acemi ocağına alınıyorlardı.48 Osmanlı Devleti’nde koruyucu aile kurumu, Fatih devrinden itibaren fetvalara konu olmaya başlamıştır. Molla Hüsrev ve Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’nin Osmanlı sosyal hayatını yansıtan fetvalarında kurumun işlevi ile farklı şekillerine işaret eden bilgilere rastlanmaktadır.49 Osmanlı toplumunda erken dönemlerden itibaren var olan ancak imparatorluğun ekonomik yönden gerilemesiyle varlığı daha ziyade hissedilmeye başlanan oğulluk ve beslemelere İstanbul, Edirne, Ankara, Bursa ve Manisa gibi büyük şehirlere ait mahkeme kayıtlarında sıklıkla rastlanmaktadır.50 Bursa Şer’i Mahkeme Sicillerinden Notlar”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, C.2,S.2 /1992,s.59-71. 48 Benzer uygulamaya Osmanlı coğrafyası dışındaki İslam toplumlarında da rastlanmaktadır. Çin’de İslamiyet’in yayılmasında klasik tebliğ faaliyetlerinden daha ziyade evlatlık kurumunun etkili olduğunu Hıristiyan misyoner kaynakları teyit etmektedir. De Halde adındaki yazar 1735 yılında Paris’te basılan eserinde, Çin’deki Müslüman nüfus oranındaki artışı kıtlık zamanlarında Müslüman ailelerin alıp yetiştirdikleri çocuklara dayandırmaktadır. “Bunlar dini hükümlerini yaymak ve mühtedi kazanmak için uğraşmazlar. Bunlar her yerde bulabildikleri Mecusi çocuklarını satın alarak; ana baba ise çocuklarını besleyemediklerinden onları satmaktan çekinmezler. Şan-tung havalisinde büyük kayıplara yol açan bir kıtlık meydana geldiği zaman bunlar on binden fazla çocuk satın almışlardı. Bu çoçukları daha sonra evlendirirler ve onlar için şehirlerde ya yeniden evler inşa ederler veya yeniden köyler kurarlardı”. Yine bu uygulamanın Çin’de daha sonraki tarihlerde de devam ettiği anlaşılıyor. 1790 yılında K-Wan-Toung havalisindeki kıtlık ve 1900 tarihinde Boxer ayaklanması sırasında yetim Hıristiyan çocuklar alınarak Müslüman yapılmıştır. Çocukların satışı olarak ifade edilen durum Avrupalıların kendi algıları olmalıdır. Türkiye’de de durum sözleşmelere bağlı olarak bazı araştırmacılar tarafından benzer şekilde ifade edilmiştir. T., W., Arnold, İntişar-ı İslâm Tarihi, (Çev. Hasan Gündüzler), İstanbul 1982, s.306-308. 49 Düzdağ, a.g.e., s.35,120; Batılı gözlemcilerin izlenimleri hakkında bkz. Solomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581), (Çev. Türkis Noyan), İstanbul 2004, s.201-202. 50 Çetin, a.g.e.,s.59-71; Düzdağ, a.g.e., s.35,120; Yahya Araz, Osmanlı Toplumunda Çocuk Olmak, İstanbul 2013, s.142-175. kitap01 -8243.indd 73 02.04.2014 14:07:17 74 KORUYUCU AİLE OLMAK Erken devirlerde Osmanlı toplumunda koruyucu aile kültürünü toplu şekilde öğrenebileceğimiz kayıtlar yoktur. Yalnızca erkek nüfus bilgilerine ulaşılabilen XIX. yüzyılın ikinci çeyreğine ait Nüfus defterlerinden Osmanlı toplumunda oğulluk kültürü ve oranlarını izlemek mümkün hale gelmektedir.51 İlk değerlendirmeyi tercih ettiğimiz Trabzon merkez ile Yomra ve Akçaabat köylerini kapsayan Trabzon Nüfus defterinde kırsal alanlarda birkaç “oğulluk” kaydına rastlanmaktadır. Oğulluk yerleştirilen çocuk sayısı köylere oranla Trabzon merkez ile Yomra ve Tonya kaza merkezlerinde daha yoğundur. Hanenin erkek nüfus özellikleri hakkında bilgi veren kayıtlara göre yörede genellikle çocuklu aileler oğulluk almıştır. Örneğin, Trabzon merkez İskender Paşa Mahallesi’nde Hacı Osman bin Mehmet iki oğlu olmasına karşın 5 yaşındaki İbrahim’i ve merkeze bağlı Cicera köyünden Mollaömeroğlu Ali bin Ömer beş oğlu olmasına karşın 9 yaşındaki İsmail’i oğulluk almıştır.52 Yine 40 yaşındaki Sadullah bin Ali, 5 yaşındaki bir oğlu olmasına rağmen 10 ve 12 yaşlarında iki çocuğu oğulluk almıştır.53 Oğulluk alan bu kimselerin çoğunluğunun öz oğullarının olması, çocukların ailelerce çocuksuzluk sebebiyle alınmadığını gösterir. Küçük çocuklar fakirlik, kimsesizlik ve sahipsizlik sebebiyle alınmaktaydı. Defterlerde küçük çocukların “yetim” olarak zikredilmesi bu ihtimali kuvvetlendirir.54 Çocukları oğulluk olarak alanlar imam, muhtar, tüccar, müderris, emin, âyan ve sipahi gibi genellikle şehir merkezinde ikamet eden zengin hayırsever kimselerdir. Kaza merkezlerinde yetim çocukların çıraklık eğitimi almak üzere esnaf yanına yerleştirilmesi uygulaması da yaygındır. Örneğin, Kindinar Mahallesi’nde Seyyit Kamil ve 51 BOA, NFS.d., 1149, s.64. Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1143. Rize Müslim Nüfus Defteri; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi (Islahat Fermanı Devri (1861-1876), VII, Ankara 1988, s.243-244. 52 BOA, NFS.d., 1149, s.81,176,282,317,323,324. Trabzon Müslim Nüfus Defteri 53 BOA, NFS.d., 1143, s.10,17. Rize Müslim Nüfus Defteri. 54 BOA, NFS.d., 1149, s.1, 122,130,138,173,188,269,267,334. Trabzon Müslim Nüfus Defteri. kitap01 -8243.indd 74 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 75 Mehmet yetim çocukları çırak olarak yanlarına almışlardı. Yine, Mehmet 5 yaşındaki yetim Ali’yi çırak almıştı. Kırsal alanlarda ise çocuklara tarım ve hayvancılık işleri öğretiliyordu.55 Bu durumu açıklayan kayda Çürüksu’da rastlanmaktadır. 7 yaşında “Meshizenin yetimi Hasan bin Deli Mehmed karyesinde sâkin olan Köse oğlu Osmana hizmetkâr” verilmiştir.56 Yine Trabzon çevresinde çocuksuz aileler de oğulluk almışlardır. Örneğin, Kasımağa Mahallesi’nde Mehmet oğlu olmadığından Hüseyin’i oğulluk almıştır.57 Benzer şekilde Canik, Ordu ve Giresun’da erkek çocuklu aileler oğulluk almayı tercih etmişlerdir. Örneğin, Sürmene köyünde Kürtoğlu Osman dört oğlu olmasına rağmen Hüseyin’i oğulluk olarak almıştır.58 Malatya’da çocuksuz ailelerde oğulluklara az rastlanmakta, buna karşılık çocuklu hanelerde birden çok oğulluk edinme oranı daha da yükselmektedir. Birden çok kardeşi oğulluk alma geleneği de yaygındır. Örneğin, çocuğu olmayan Erguvanlı oğlu Himmet, Ali, Hasan ve Mustafa adında üç kardeşi oğulluk almıştır.59 Yine yörede oğulluklara çıraklık yoluyla meslek eğitimi de verilmiştir. Bu amaca uygun olarak Çulha esnafı Mustafa’nın oğulluğu Ahmet esnaf teşkilatı içinde “şakirt” olarak meslek öğreniyordu. Yine, Terzi Abdullah oğulluğu Ali’yi esnaf olarak yetiştiriyordu.60 Daha alt gelir grubundaki kimselerin de oğulluk aldıkları tespit edilmektedir. Rençperlik yapan Yusuf, Mehmet’i, Kahveci Ahmet, Mustafa’yı ve Hademe Hanlıoğlu Süleyman, Hüseyin’i oğulluk almıştı. Oğulluk alanlar tüccar, 55 BOA, NFS.d.,1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1146. Sürmene Müslim Nüfus Defteri. 56 BOA, NFS.d., 232,s.84. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri. 57 BOA, NFS.d.,1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri. 58 BOA, NFSd.,1045. Ordu-ı Bayramlu Sancağı Pazarsuyu Müslim Nüfus Defteri. 59 BOA, NFS.d., 2641. Nefs-i Malatya Müslim Nüfus Defteri 60 BOA, NFS.d.,264. Malatya Müslim Nüfus Defteri; Fetvanın gerekçesi şu şekildedir. “Lâkiti, sanat erbabına vermek de câizdir. Çünkü bu onu eğitmek ve malını koruyup gözetmek bâbındandır”. Molla Hüsrev, Gurer ve Dürer Tercümesi, III, (Müt. Arif Erkan), İstanbul 1980,s.170. kitap01 -8243.indd 75 02.04.2014 14:07:17 76 KORUYUCU AİLE OLMAK muhtar, terzi, çiftçi, culha, rençper, ekmekçi, imam, âyan, müderris, mültezim, bakkal, voyvoda, gemici, memur, vali ve kâtip gibi idareciler veya çeşitli meslek gruplarına mensup hali vakti yerinde kimselerdi.61 Batum, Çıldır ve Gönye’de de Müslümanlar arasında erkek çocuksuz ailelerde oğulluk uygulaması yaygındı.62 Örneğin, Gogotav Abdurrahman, oğlu olmadığından 3 yaşında Süleyman’ı, yine Devioğlu Selim, 1 yaşında Hüseyin’i oğulluk almışlardı. 90 yaşındaki Arabacıoğlu Goç Ali hanesinde oğul, torun ve oğulluklar ile beraber yaşıyordu. Yine yörede öz kardeşler de aynı kimse tarafından oğulluk alınmıştır. Örneğin, Süleyman, oğlu olmasına rağmen Şaban ve Aziz adında iki kardeşi oğulluk almıştır. Yine Muhtar-ı Sani Papinoğlu İsmail 5 oğlu olmasına rağmen Hurşit’i oğulluk olarak almıştır.63 Nüfus sayımlarında tutulan defterlere göre; Trabzon, Yomra ve Tonya merkez ve köylerinde Müslim nüfus içinde toplam 58 61 BOA, NFS.d., 2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri; 85 Numaralı Mühimme Defteri (1040-1041(1042)/1630-1631(1632), (Haz.Hacı Osman Yıldırım ve Diğerleri), Ankara 2002, h. 428, s.262; BOA, A.MKT. (Sadaret Mektubî Kalemi),131/50. 26 Cemaziyü’l-âhir 1264/30 Mayıs 1848; BOA, BEO (Babıali Evrak Odası Evrakı),349/26111. 18 Receb 1311/26 Ocak 1894; BOA, HAT(Hatt-ı Hümayun), 1379/54311. 29 Zi’l-hicce 1203/19 Ekim 1789; BOA, HAT, 1382/54629. 29 Zi’l-hicce 1203/19 Ekim 1789; BOA, HAT,734/34850. 29 Zi’l-hicce 1221/9 Mart 1807; BOA, C.ZB., 42/2064. 29 Zi’l-hicce 1255/4 Mart 1807; BOA, A,DVN., 17/42. 15 Şaban 1262/8 Eylül 1846;BOA, DH,EUM,AYŞ., 66/61. 18 Zi’l-hicce 1337/13 Ekim 1919; BOA, A.DVN., 119/99. 15 Cemaziyü’l-Evvel 1273/12 Ocak 1857. 62 BOA, NFS.d., 2758. Acara-i Sufla Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1170. Kaza-i Gönye Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1169. Ardahan Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1169. Canik Arim Kazası Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1137. Hemşin Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d.,1137. Pazar Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1060. Karahisar-ı Şarki Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1071. Kaza-i Koyulhisar; BOA, NFS.d., 1074. Maden-i Kürece; BOA, NFS.d., 1075. Karye-i Tamarza; BOA, NFS.d., 1082. Nahiye-i Suşehri; BOA, NFS.d., 2759. Acara-i Ulyâ Müslim Nüfus Defteri. 63 BOA, NFS.d., 232. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri. kitap01 -8243.indd 76 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 77 oğulluk kaydı tespit edilmektedir. Trabzon merkez ve köylerinde 38, Tonya ve köylerinde 6 ve Yomra ve köylerinde ise 14 oğulluk alınmıştır.64 Rize ve köylerinde 5 oğulluk ve yine bir derece bu uygulamaya benzer şekilde 83 “teba” kaydı bulunmaktadır.65 3255 Müslim erkek nüfusa sahip Liva-i Çürüksu’da 22 oğulluk, yine uygulama ile yakından ilgili 32 yetim, 4724 Müslim erkek nüfusa sahip Acara-i Ulya ve 4874 erkek nüfusa sahip Acara-i Sufla’da 25 oğulluk, 22 yetim, yalnızca Malatya merkezinde ise 45 oğulluk alınmıştır.66 Bu sayılar Osmanlı toplumunda yaygın bir koruyucu aile kültürünün olduğunu göstermektedir.67 Osmanlı Devleti’nde 1834’de yapılan nüfus sayımında kadın nüfus bilgileri tutulmadığından aileler yanına yerleştirilen kız çocuk oranları tespit edilememektedir. Bunun için kadın nüfus bilgilerinin de tutulduğu 1885 ve 1907 sayımlarını incelemek gerekir. Ancak, bu defterler incelemeye açık olmadığından bu döneme ait oranları vermek mümkün değildir. Ancak Trabzon kadı sicilleri koruyucu aile kültürü ve yerleştirilen çocuk oranlarını aksettirecek bilgiler içermektedir. Bu kayıtlara göre Trabzon’da fakir kız çocukları genellikle başkentteki konaklara yerleştirilmekteydi. Konaklara yerleştirmenin asıl amacı sözleşmelerde “evinde hizmet etmek ve ahlak 64 BOA, NFS.d., 1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri. 65 BOA,NFS.d., 1143. Rize Müslim Nüfus Defteri. 66 BOA.NFS.d., 232. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA,NFS.d., 2758. Acara-i Sufla Müslim Nüfus Defteri; BOA,NFS.d., 2759 Acara-i Ulya Müslim Nüfus Defteri; BOA,NFS.d., 2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri. 67 Türkiye’de 1961-1966 yılları arasında Birleşmiş Milletler ile yapılan anlaşma ile başlatılan çalışmalar ile yalnızca 116 çocuk koruyucu aile yanına verilebilmiştir. 1971 yılında koruyucu aile yanında kalan çocuk sayısı 135’dir. Bu oranlarla karşılaştırıldığında yalnızca Trabzon’daki oğulluk sayılarında bile ciddi koruyucu aile oranlarının tutturulduğu görülür. Doğan Çağlar, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimlerine Genel Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, C.6, S.1/ 1973, s.92-93. kitap01 -8243.indd 77 02.04.2014 14:07:17 78 KORUYUCU AİLE OLMAK kazandırmak ve sanat eğitimi vermek (eğitim) ve terbiye kazandırmak (konağında mutâd üzere hizmet etmek ve tehzib-i ahlâk ve ta’lîm-i maârif ve adâb etmek)” olarak açıklanıyordu.68 Trabzon’da konağında 4 kız çocuğu barındıran Vali Mehmet Kadri Bey’in hanımı Mürşide Hanım gibi birden fazla çocuk alan birçok aile vardı.69 En önemli yerleştirme gerekçeleri fakirlik olan çocuklar Tonya, Trabzon, Maçka, Yomra, Gümüşhane, Vakf-ı Kebir, Sürmene ve Ordu köylerinden alınmışlardır. Besleme alanlar başkentte asker, bürokrat ve devlet adamları zümresini oluşturan Şurây-ı devlet azası, erkân-ı harbiye mirlivası, müfettiş, divan-ı muhasebat mümeyyizi, kaymakam, bahriye binbaşısı, maliye nezareti azası, hukuk müşaviri, meclis-i harbiye azası, büyükelçi ve redif kumandanı ile taşrada defterdar, vali ve jandarma kâtibi gibi görevlerde bulunan kimselerin eşleri veya kızlarıdır. Trabzon’da aile yanına yerleştirilen çocukların tamamı 4-15 yaş arasındadır.70 Aile yanına yerleştirilen çocuklara ödenen nafaka ücretlerinin genellikle aylık ödenmesi kararlaştırılmıştır. Temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çocuklara harcanan masraf peşin ücret karşılığı sayılmış, kalan ücretlerin ise toplu ödenmesi kararlaştırılmıştır. 10 yaş civarındaki çocuklara yaklaşık 30 kuruş ücret verilmiş, 15 yaşındaki çocuklarda bu miktar biraz artarak 50 kuruşa çıkmıştır. Yaklaşık olarak ücretin 1/3’ü zamanın örf ve adet tabiri ile evliliğinde “cihaz akçesi” yapılması için aile 68 TKS, 2108, s.50, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 20 Safer 1317/29 Haziran 1899. 69 TKS, 2108, s.27, h.3. Ücret ile Nafaka Hücceti. 16 Şevval 1316/ 27 Şubat 1899; TKS, 2108, s.27, h.4. Ücret ile Nafaka Hücceti. 16 Şevval 1316/ 27 Şubat 1899; TKS, 2108,s.94, h.3. Ücret ile Nafaka Hücceti. 13 Zi’l-kade 1317/ 15 Mart 1900; TKS, 2108,s.94, h.4. Ücret ile Nafaka Hücceti. 13 Zi’l-kade 1317/ 15 Mart 1900. 70 Ahmet Şamil Gürer, Abdullah Bay, Osmanlı Toplumunda Beslemelik Kurumu, Ankara 2013,84-94. kitap01 -8243.indd 78 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 79 elinde “emanet ile (bi’l emâne)”71 ve “kendi için korumak ve saklamak (kendi için yedimde hıfz ve ibkâ)” üzere tutulmuştur.72 Yüzyıllar boyu kimsesiz çocukların ev ortamı içinde terbiye alarak yetişmelerini sağlayan koruyucu aile uygulaması, köleliğin yasaklanması ve zorunlu askerlik sisteminin uygulanması gibi bazı siyasî, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin etkisiyle değişime uğramıştır.73 XIX. yüzyılın son çeyreği ile XX. yüzyılın ilk çeyreğinde art arda patlak veren savaşlar sonucu meydana gelen dış göçler ve zaman zaman yaşanan iç göçler, koruyucu aile sisteminin yaşadığı dönüşüm sürecini daha da hızlandırmıştır.74 Dış ve iç göçler esnasında bulaşıcı hastalıklardan dolayı çok sayıda yetişkin göçmenin ölmesi, aynı zamanda karmaşa sırasında pek çok ailenin dağılması kimsesiz çocukların sayısını artırmıştır. Bu gelişmeler karşısında devlet, kimsesiz çocukların sahipsiz kalıp ölmelerini ve köle olarak satılmalarını engellemek için koruyucu aile uygulamasını çözüm yolu olarak görmüştür. Meydana gelen bu gelişmeler halkın içinde yüzyıllardır var olan klasik koruyucu aile sisteminin bozulmasına yol açmıştır. 71 TKS, 2108, s.94, h.4. Ücret ile Nafaka Hücceti. 13 Zi’l-kade 1317/ 15 Mart 1900.; TKS, 2096/2, s.142, h.1. Ücret ile Nafaka Hücceti. 12 Zi’l-kade 1315/ 4 Nisan 1898. 72 TKS, 2105, s.94, h.2. Ücret ile Nafaka Hücceti. 2 Şevval 1309/ 29 Nisan 1892; TKS, 2097, s.46, h.5. Ücret ile Nafaka Hücceti. 25 Şaban 1332/ 19 Temmuz 1914. 73 Mehmet Fetgeri, Osmanlı Âlem-i İçtimaîsinde Çerkes Kadınları, İstanbul 1330, s.45; Ömer Şen, Osmanlı’da Köle Olmak, İstanbul 2007, s.187; Ömer Şen, “19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki Köle Ticaretinde Kafkasya Göçmenlerinin Rolü”, Toplum ve Ekonomi, S.6/Mayıs 1994, s.171192; İslam hukukunda köle ve esirlerin hukukî durumu hakkında geniş bilgi için bkz. Nihat Engin, Osmanlı Devletinde Kölelik, İstanbul 1998, s.22-30,89-99; BOA, NFS.d.,2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri. 74 Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Hakan Erdem), İstanbul 1994, s.151-153; Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s.50; Abdullah Saydam, “Esir Pazarlarında Yasak Ticaret: Hür İnsanların Satılması”, Toplumsal Tarih, S.28/Nisan 1996, s.43-49. kitap01 -8243.indd 79 02.04.2014 14:07:17 80 KORUYUCU AİLE OLMAK Sonuç Kimsesiz ve sahipsiz çocukların ücretsiz veya ücret karşılığı aileler yanına besleme ve oğulluk olarak yerleştirilmesi şeklinde tanımlanabilecek koruyucu aile sistemi, yetim çocuklara sahip çıkmanın fazileti hakkındaki ayet ve hadislerin de teşvikiyle Osmanlı toplumunda yaygın olarak uygulanmıştır. Osmanlı’da uygulanan sistem her ne kadar belgelerde “evlatlık, manevi evlatlık” ve “tebenni” ifadeleriyle tanımlansa da günümüz evlatlık sisteminden farklı bir uygulamadır. Uygulama en temel biçimi ile soy bağı ile miras hakkını reddetmesi ve geçici bir yerleştirme şekli olması yönleriyle modern evlatlık kurumundan ayrılır. Yine aile yanına yerleştirilen çocuklar öz babalarının isimlerini taşımaya ve öz aileleri ile görüşmeye devam etmişlerdir. Bu sebeplerle evlatlık kurumundan ziyade günümüz koruyucu aile uygulaması özelliği gösterir. Tanzimat devrine kadar devlet denetiminde olan ancak kısmen bağımsız sivil toplum kurumu işleyişine sahip vakıf ve imaretler her türlü kamu hizmeti yanında sosyal hizmet görevlerini de yerine getirmişlerdir. Bu dönemde geçerli devlet anlayışının bir yansıması olarak vakıflar genellikle çocukların dolaylı korunması olarak görülebilecek yoksullara iş ve aş sağlanması ve bazı özel usullerle muhtaç çocuklara maddi destek sağlanması görevlerini üstlenmişlerdir. Klasik dönemde korunmaya muhtaç çocuklara sahip çıkmakta asıl sorumluluğu ise aile yanına yerleştirme esasına dayalı koruyucu aile uygulaması üstlenmiştir. Tanzimat devri ile birlikte önce kanunlaştırma çalışmaları başlamış; ardından Mithat Paşa’nın gayretleriyle imparatorluğun çeşitli yerlerinde kimsesiz çocukların barınabilecekleri kurumların açılmasıyla birlikte ilk defa kurum bakımı esaslı sistem uygulanmaya başlanmıştır. Özellikle II. Abdülhamit devrinde ise bu kurumların sayısı ve çeşidi artırılmıştır. Fakat Osmanlı toplumunda var olan koruyucu aile uygulaması kurum bakımı ile birlikte tatbik edilmeye devam edilmiştir. Özellikle XIX. kitap01 -8243.indd 80 02.04.2014 14:07:17 BİRİNCİ BÖLÜM 81 ve XX. Yüzyılda toplumun yüzleşmek zorunda kaldığı çeşitli ekonomik ve sosyal sorunlar uygulamanın kurum bakımından daha yaygın şekilde tatbik edilmesine neden olmuştur. Cumhuriyet döneminde Medeni Kanun’un kabulü ile birlikte evlilik engeli, soy bağı ve miras hakkına dayalı modern evlatlık sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum zamanla yaygın koruyucu aile kültürünün ortadan kalkmasına sebep olmuştur. Avrupa hukukuna dayalı yeni sistemin İslam hukukunun etkisiyle toplumda sınırlı ölçüde kabul görmesi ve genellikle çocuksuz ailelerin yakın akraba çocuklarını evlatlık almayı tercih etmeleri üzerine, devlet kurum bakımına ağırlık vermiştir. Hatta koruyucu aile uygulamasının 1949 yılına kadar kanunda yer almadığını söylemek mümkündür. Uygulama ancak 1961’den itibaren yeniden uygulanmaya başlanmıştır. Osmanlı toplumunda uygulandığı şekliyle koruyucu aile sistemi yüzyıllarca muhtaç çocukların korunmasına yönelik önemli bir sosyal işlev yerine getirmiştir. Bu yolla muhtaç çocukların öz aile ve çevreleriyle ilişkilerini sağlıklı biçimde devam ettirmeleri sağlanmıştır. kitap01 -8243.indd 81 02.04.2014 14:07:18 “Sakın yetimi aşağılama!” DUHÂ, 93/9 G “Dul ve yetimlere yardım eden kimse, Allah yolunda cihâd eden veya gündüzleri oruç tutarak, geceleri ibâdet ederek geçiren kimse gibidir.” M Ü S L I M , K I TA B U ’ Z - Z Ü H D 2 , V I , 2 2 8 6 kitap01 -8243.indd 82 02.04.2014 14:07:18 KORUYUCU AILE HIZMETLERI Doç. Dr. Cengiz Özbesler Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi Giriş Korunmaya muhtaç çocuklar sorunu yüz yıllardır hemen her toplumu ilgilendiren bir sosyal sorundur. Günümüzde korunmaya muhtaç çocuk sorununa ve bu çocukların korunmaya muhtaç hale gelmesine neden olan birçok yaşam durumu vardır. Bu nedenler arasında, yoksulluk, evlilik dışı ilişkiler, gayri meşru yaşama, adölesan evlilikleri ve istenmeyen gebelikler, ailenin parçalanması, ebeveyn kaybı, boşanmayı izleyen dönemlerde boşanmış çocuklu anne babaların başka çocuklu boşanmış eşlerle evlenmeleri ile kurulan üvey anne babalı evlilikler, çocukların farklı biçimlerde kötüye kullanılması ve terk edilmesi gibi birçok neden sayılabilir. Korunmaya muhtaç çocukların koruma altına alınması, korunması, bakımı ve yetiştirilmesi, sağlıklı bireyler olarak topluma kazandırılması için farklı çocuk koruma modelleri ve uygulamalar vardır. En çok bilinen bakım ve koruma modeli kurum bakımıdır. Koruma altına alınan çocukların yaş, cinsiyet ve bireysel özelliklerine uygun olarak yerleştirildikleri kurumlar vardır. Bu kurumlar; çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk evleri, çocuk siteleri, çocuk köyleri ve sevgi evleri gibi bakım kurumlarıdır. Kurum bakımı bilimsel olarak değerlendirildiğinde korunmaya muhtaç çocuklar sorununda en son çare olarak düşünülen bir 83 kitap01 -8243.indd 83 02.04.2014 14:07:18 84 KORUYUCU AİLE OLMAK bakım yöntemidir. Uzun yıllar kurum bakımı uygulamalarından edinilen deneyimler, kurum bakımının çocuklar üzerine etkilerini araştıran bilimsel çalışmalar ve ilgili literatürde yer alan bilgi birikimi, kurum bakımının çocuklar üzerine olumsuz etkileri olduğunu, kurumlara yerleştirilen çocukların gelişimsel gereksinimlerinin yeterince karşılanamadığını ve ciddi sosyal uyum güçlüklerine zemin hazırlayabildiğini ortaya koymuştur. Bu nedenle korunmaya muhtaç çocukların korunması, bakımı ve gelişimsel gereksinimlerinin daha iyi karşılanabileceği farklı bakım modelleri tartışılmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu modellerden birisi durumu hem psiko-sosyal yönden hem de yasal olarak uygun olan korunmaya muhtaç çocuğun evlat edindirilmesi, bir diğeri de koruyucu aile yanına yerleştirilmesidir. Koruyucu aile hizmeti, kurum bakımı, birkaç çocuğun bir arada evde bakımı gibi modellerine göre oldukça farklı bir uygulamadır. Koruyucu aile bakımı, çocuğa öz ailesi tarafından bakılamadığı, çocuğun, evlat edindirilmesinin mümkün olmadığı ya da uygun görülmediği durumlarda onun her türlü sorumluluğunu alabilecek, gelişimsel gereksinimlerini uygun biçimde karşılayabilecek, koruyucu aile eğitimi almış bir aileye yerleştirilerek geçici veya devamlı bir süre içinde bakımının sağlanmasıdır.1 Koşar (1989),2 çocukların bir aile ortamında dengeli ve yakın bir ilişki içinde yetişmelerinin her yönden sağlıklı gelişimleri için gerekli olduğu inancı ile çocuğun öz ailesinin bu gereksinimi karşılayamadığı durumlarda onun görevlerini üstlenecek bir koruyucu aile yanına yerleştirilmesinin yararlarını belirtmektedir. Ayrıca, koruyucu aile bakımının, çocuğun aile ortamında yetişme, özel ilgi görme hakkını koruyan bir hizmet olarak kabul edildiğini, çocuk ve aile refahı alanının da önemli bir hizmeti olduğunu vurgulamaktadır. Koruyucu 1 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). “ Koruyucu Aile Bakımı Altındaki Çocukların Davranış ve Duygusal Sorunları”. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi. 12 (3), S: 130 – 140. 2 Koşar, Nesrin (1989). Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı. Yargıçoğlu Matbaası. Ankara. kitap01 -8243.indd 84 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 85 aile bakımında, farklı özellikleri, bilgi ve becerileri bulunan aileler, farklı sorunları, yaşam öyküleri ve bireysel özellikleri olan korunmaya muhtaç çocukları koruma, bakma, onları büyütme ve tedavisini destekleme gibi amaçlarla bu hizmeti sağlamaktadırlar.3 Koruyucu aile sisteminde bakım veren kişi genelde değişmez ve uzun süreli olduğundan, bu durum çocuk ile bakım veren arasında sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki oluşturmasını sağlayarak çocuğun ruh sağlığını olumlu yönde etkilemektedir.4 Yaşamın ilk yılları bebeğin gelişimi açısından oldukça önemlidir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen küçük bir çocuk açısından düşünüldüğünde, çocuğun bu kritik yıllardaki ilişkileri ve deneyimleri, onun ileride sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimi açısından oldukça önemli kazanımlar olacaktır.5 Bebekler yetişkinlerin bakımına ve ilgisine tamamıyla bağımlıdırlar. Bebeklerin aldıkları bakım ve bağlanma formları gelecekte gelişimleri ve yetişkinlikte psiko-sosyal sağlık ve ruhsal gelişimin iyi olmasında çok önemli yapı taşlarıdır.6 Bu nedenle de koruyucu aile bakımı, kurum bakımına göre daha çok tercih edilen bir bakım yöntemidir. Korunmaya muhtaç çocuğa sağlıklı bir aile ortamı sağlanabildiği takdirde de çocuk açısından önemli kazanımlar söz konusu olacaktır. Ülkemizde koruyucu aile kavramı, ilk kez 1926 tarihli Medeni Kanun’da yer almıştır. 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda da korunmaya muhtaç çocukların koruyucu aileler yanında bakılmasına ilişkin düzenlemeler yapıldığı görülmektedir. Koruyucu aile hizmetlerinin uygulamasına ise 3 Wilson, K., Steph P., Ian S., (2003). “A Kind of Loving: A Model of Effective Foster Care”, British Journal of Social Work, 33 (8). 991 – 1003. 4 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 131 5 Cohen Julie and Victoria Youcha.( 2004). “Zer oto Three: Critical Issues for the Juvenile and Family Court”. Juvenile and Family Court Journal. 55(2). 15 – 27. 6 Wright Lois E. Toolbox (2001) Using Visitation to Support Permanency. Washington DC. CWLA Pres.110. kitap01 -8243.indd 85 02.04.2014 14:07:18 86 KORUYUCU AİLE OLMAK ilk kez 1949 yılında başlanmış ve daha sonra 1952 yılında hizmetin ve uygulamaların kapsamı genişletilmiştir. Ülkemizde koruyucu aile hizmetlerini ve uygulamalarını yürütmekle sorumlu kurum, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür. Bu hizmetler, 14 Aralık 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren “Koruyucu Aile Yönetmeliği” çerçevesinde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri tarafından yürütülmektedir. Koruyucu aile hizmetlerinin yürütülmesinde aile ve sosyal politikalar il müdürlüklerine koruyucu aile olmak için başvuru yapan ailenin değerlendirilmesi, çocuğun aile yanına yerleştirilmesi ve yerleştirme sonrasında izlemi oldukça önemli bir süreçtir. Bu süreç, başından sonuna kadar profesyonel bir ele alışı gerektirir. Koruyucu aile olmak için başvuruda bulunan ailelerin başvuruda bulundukları andan itibaren bu konuda eğitimi olan profesyoneller tarafından değerlendirilmesi çok önemlidir. Bu değerlendirme sürecinde korunmaya muhtaç çocuğun yüksek yararını da gözetecek çok boyutlu profesyonel amaçlar söz konusu olabilmektedir. Genel olarak ifade edilecek olursa bu amaçlar; başvuruda bulunan ailenin koruyucu aile olabilmek için gerekli koşulları ve özellikleri taşıyıp taşımadığının belirlenmesi, çocuğun gereksinimlerini uygun biçimde karşılama, gelişimi ve yetiştirilmesi açısından uygun bir ortama ve motivasyona sahip olup olmadığının belirlenmesi gibi önemli durumları içermektedir. Koruyucu Aile Hizmetlerinde Başvuru Sonrasında Değerlendirme ve İzlem Süreci Koruyucu aile hizmetlerinde çocuğun aile yanına yerleştirilmesinden önce yapılacak olan profesyonel inceleme, değerlendirme önemli bir aşamadır. Çocukların koruyucu aile yanına yerleştirilmesinden önce çocuğun varsa öz ailesinin, kardeşlerinin ve yerleştirilmenin planlandığı koruyucu ailenin ve varsa öz çocuklarının da özenle hazırlanması gerekir. Koruyucu aile hizmetlerinde inceleme değerlendirme aşaması, aynı zamanda kitap01 -8243.indd 86 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 87 ailenin bu konuda bilgilendirilmesi ve yapılandırılmış bir eğitime katılması sürecini de kapsamalıdır. Çünkü koruyucu aile olmak isteyen anne babaların yanlarına yerleştirilmesi planlanan çocuğun yaşam öyküsü, yaşına ve cinsiyetine göre gelişimsel özellikleri, gereksinimleri konusunda bilgi sahibi olması ve yerleştirme sonrası aileye uyum sürecinde karşılaşabilecekleri davranış sorunlarını uygun anne baba tutumları ile ele alabilmeleri için iyi yapılandırılmış bir eğitime gereksinimleri vardır. Bazı deneyimler, ailelere yönelik olacak eğitimlerin, katılım açısından iyi yapılandırılmış, kapsamlı ve sürekli olmasının daha yararlı olacağını göstermektedir. Bu tür eğitimler koruyucu ailelerin çocuğun bakımı ve büyütülmesinde kendilerini daha yeterli hissetmelerine ve çocuğu daha uygun anne baba tutumları ile ele almalarını sağlamaktadır.7 Aynı zamanda bu eğitimler çocuğun aileye yerleştirilmesini izleyen ilk dönemlerde uyum sorunları ile başa çıkılamadığında ya da çocuğun bazı gelişimsel özellikleri nedeniyle ailenin beklentilerine uygun özelliklere sahip olmadığının fark edilmeye başlaması ile koruyucu aile olmaktan vazgeçmesini ya da çocuğun kuruma geri getirilmesini de önlemektedir.8 Böyle durumlarda çocukların kuruma geri getirilmesi, birçok çocuk arasından seçilerek, o seçilmiş olma duygusunu yaşayarak bir aile yanına yerleştirilen çocuğun ciddi biçimde örselenmesine neden olabileceği için iyi yapılandırılmış eğitimlerin koruyucu ruh sağlığı açısından önemi büyüktür. Günümüzde, koruyucu ailelerin değerlendirilmesi, korunmaya muhtaç çocukların aile yanına yerleştirilmesi ve yerleştirme sonrasında aile ve çocuğun izlenmesi, kolay ve gerektiğinde başka disiplinlere mensup çalışanlar tarafından da yapılabilecek bir iş gibi algılansa da o kadar kolay bir profesyonel müdahale süreci 7 Barth, R.P. (2001.) “Policy Implications of Foster Family Characteristics”, Family Relations, 50, 16 – 19. 8 Rhodes, K. W., Orme, J. G., Buehler, C. (2001). “A Comparison of Family Foster Parents Who Quit, Consider Quitting, and Plan to Continue Fostering”, Social Service Review, 75, 84 – 114. kitap01 -8243.indd 87 02.04.2014 14:07:18 88 KORUYUCU AİLE OLMAK değildir. Çünkü ailenin değerlendirilmesi sürecinde çocuğun aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemlerde ortaya çıkması olası uyum sorunlarının önlenmesi ve çocuğun bu süreçte örselenme riskini en aza indirebilecek profesyonel müdahalelere gereksinim olabilmektedir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen korunmaya muhtaç çocuklar, her zaman davranış ve sağlık sorunlarının ortaya çıkması açısından riskli gruplardır ve oldukça da hassas ve kırılgandırlar.9 Bu nedenle koruyucu aile yanına yerleştirme öncesinde iyi bir hazırlanma sürecinin tamamlanması gerekir. İleride sorun olabilecek ve çok boyutlu özellikleri olan riskler, değerlendirme aşamasında ancak bu konuda eğitimi ve bilgisi olan profesyoneller tarafından fark edilebilir ve değerlendirilebilir. Böylece zamanında ve yerinde yapılacak profesyonel müdahalelerle ciddi sorunların ortaya çıkmaması için koruyucu, önleyici ve risk azaltan müdahalelerle anne baba çocuk arasındaki ilişkiler daha sağlıklı yapılandırılmış olur. 10 Koruyucu aile alanında yürütülen çalışmalarda ailelerin yerleştirme öncesinde incelenmesi ve değerlendirilmesi sürecinin eksik kalan bazı önemli noktalarının olduğu, klinik ortamda çocuk ve aileyle çalışırken açık ve net bir şekilde gözlemlenmektedir. Günümüzdeki uygulamalarda çocuğun yerleştirme sonrasındaki dönemde ortaya çıkan uyum ve davranış sorunları değerlendirildiğinde yerleştirme öncesinde koruyucu ailenin yeterince bilgilendirilemediği ve çocuğun ve varsa öz ailesinin, kardeşlerinin yeterince hazırlanamadığı görülmektedir. Üstüner ve arkadaşlarının (2005),11 yaptığı bir araştırmada da koruyucu ailelerin % 29.7’ si koruyucu aile olmadan önce çocukla sadece bir kez bir araya geldiklerini, % 70.3’ü ise ortalama 2 kez çocukla görüştüğünü belirtmişlerdir. 9 Fish, B., Bette, C. (2004). “Mental Health Risks to Infants and Toddlers in Foster Care”.Clinical Social Work Journal, 32 (2) 121. 10 Becker, Marion, Neil Jordan ve Rebecca Larsen (2006). “Behavioral Health Services Use and Costs Among Children in Foster Care”. Child Welfare. 85 (3) P: 633 – 647. 11 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 135 kitap01 -8243.indd 88 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 89 Koruyucu ailelerin çocuğun aile yanına yerleştirilmesini izleyen ilk aylarda aile ve ev ortamına uyum sorunlarının, çocuğun ev ortamında sergilediği beklenmeyen davranışlarının ve anne babaları zor durumda bırakabilen bu davranışların ne anlama geldiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları da klinik müdahaleler sırasında açıkça görülebilmektedir. Bunun sonucunda da anne babaların çocuğun bu uyum sorunlarının ele alınmasında etkili olamadıkları, uygun anne baba tutumlarını sergileyemedikleri, farkında olmadan olumsuz tutumlar sergileyerek çocuğun duygusal açıdan örselenmesine neden olabildikleri, çoğu zaman da çaresizlik içinde çocuğu kuruma geri vermeyi düşündüklerini ifade ettikleri görülmektedir. Yapılan bir çalışmada koruyucu ailelerin % 10’unun çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirildikten sonra herhangi bir sorun yaşamadıklarını belirttiği, % 90’ının ise sorun yaşadıklarını ifade ettiği saptanmıştır.12 Koruyucu ailelerin bazılarının annelik babalık becerilerinde yeterli deneyimlerinin olmaması, karşılaştıkları sorunlar karşısında çocuğa karşı negatif tutumlar sergileyebilmeleri, çocuğun ve ailenin yeterli biçimde hazırlanmadan koruyucu aile yanına yerleştirilmesi, varsa öz ailesi ile işbirliği yapılmadan yapılan yerleştirmeler, ileri dönemlerde bazı ciddi sorunlara yol açabilmektedir.13 Örneğin daha önce istediği halde sağlık sorunları nedeniyle çocuk sahibi olamayan bir çiftin, koruyucu aile olduklarında çocuğun eve gelmesini izleyen akut dönemde kendileri ve yakın akrabalarının çocuğa karşı abartılı sevgi ve ilgi davranışları sergileyerek sevinç duygularını yaşadıkları gözlenmiştir. Kurum bakımında birçok açıdan yoksunluk yaşayan bazı çocuklarımız, kurumda arkadaşları arasından seçilerek, o seçilmiş olma duygusu ile geldiği aile ortamında abartılı bir ilgi ile karşı karşıya kalabilmekte, adeta daha önce hiç hayal bile edemediği hediyelere, oyuncaklara ve giysilere boğulmaktadır. Bu abartılı ilgi, yetişkinlerin hayal et12 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005).136 13 Fish, B., Bette, C. (2004). “Mental Health Risks to Infants and Toddlers in Foster Care”. Clinical Social Work Journal, 32 (2) 121. kitap01 -8243.indd 89 02.04.2014 14:07:18 90 KORUYUCU AİLE OLMAK tikleri ve beklentileri doğrultusundaki çocuk sahibi olma, torun sahibi olma gibi gereksinimleri belli bir doygunluk noktasına ulaştığında ve çocuğun aile ortamına uyumu ile ilgili güçlükler ortaya çıkmaya başladığında yavaş yavaş değişmeye başlamaktadır. Çocuğun geldiği aile ortamının kendisi açısından ne kadar güvenli ve sürekli olduğunu doğrulamaya ve güvenli bir ortam aramaya yönelik sergilediği davranışlarına anlam veremeyen aile, bu durum karşısında bocalamaya başlamakta ve bu durum profesyonel bir müdahale ile ele alınamadığında da çocuğu kuruma geri vermeyi bile düşünme noktasına geldikleri görülebilmektedir. Nitekim yapılan bir çalışmada, koruyucu ailelerin % 22.9’ unun çok bunaldığında çocuğu kuruma geri vermeyi düşündüğünü ve bunu çocuğa söyledikleri saptanmıştır. Bu duruma çocuğun tepkisinin ne olduğu sorulduğunda ise çocuğun içe kapandığı, eşyalarını toplayıp gitmek istediği ya da saldırganlaştığı belirtilmiştir. Uzun süreli koruyucu aile bakımı planlandığı halde işlemeyen bu sürecin % 35’inde kopma olduğu saptanmıştır. Koruyucu ailenin yanlış seçimi, çocuk ile bakım veren arasında uyuşmazlık ve bunun sonucunda birlikte yaşayamamak, koruyucu aile bakımında birinci sırada risk oluşturmaktadır.14 Koruyucu aile yanına yerleştirilen her bir çocuk haklı olarak bulundukları ortamda kendilerinin güven içinde olduklarını hissetmek istemektedir. Ev ortamında güvenli bir yaşam alanı ve güven duyabilecekleri anne baba arayan çocuğun davranış sorunları ile başa çıkılamadığında, eğer bu davranışlarından vazgeçmez ise geldiği kuruma geri verilebileceğinin çocuğa söylenmesi çok sık olmamakla birlikte koruyucu aileler ve koruyucu aile hizmetlerini yürüten bazı profesyoneller tarafından disiplin tekniği gibi kullanılabilmektedir. Bu uygun olmayan tutum ve hatalı yaklaşım, daha önce anne babası tarafından terk edilmiş, örseleyici travmalar içeren bir yaşam öyküsü olan çocuğun, farkında olunmadan ciddi anlamda örselenmesine neden olabilmektedir. Oysaki çocuğun aileyi çaresiz bırakan 14 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 136 kitap01 -8243.indd 90 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 91 davranışları ile anlamaya çalıştığı şey, yerleştirildiği ailenin ve evin gerçekten onun ailesi ve evi olup olmadığını anlamak ve aile içerisinde güven duygusunu hissetme çabasından başka bir şey değildir. Yerleştirme öncesinde çocuğun aile ortamına uyumu açısından önemli olan bu uyum durumunun aile ile çalışılarak ele alınması, çocuğun örselenmesini önleyebilmekte ve uyum sürecini de hızlandırmaktadır. Bir vakada ailenin ve akrabaların çocuğun eve ilk geldiği günlerde abartılı biçimde ona pahalı oyuncaklar, pahalı giysiler aldıkları hatta kutlamaya gelen yakınlarının ve akrabalarının da benzer tutumlar sergilediği, bu süreçte çocuğun uyum sürecinin yeterince anlaşılamadığı fark edilmiştir. Kısa bir zaman içerisinde de çocuğa karşı olan bu artmış ilginin giderek zayıflayarak çocuğun geldiği kuruma geri verilmesi duygularına dönüştüğü görülmüştür. Bütün bu önemli noktalar koruyucu aile olacak bireylerin profesyonel bir ele alışla seçilip değerlendirilmesinin ve iyi yapılandırılmış bir koruyucu aile eğitiminden yararlandırılmasının aile ve çocuk açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Koşar, koruyucu ailenin ana babalı bir ortam olmasının tercih edildiğini ifade etmektedir. Ayrıca, inceleme ve değerlendirme sürecinde yaş ve gelir ile daha az ilgilenildiğini, aile üyelerinin ruhsal olarak sağlıklı olması, çocuğun temel gereksinimlerini karşılayabilecek özelliklere sahip olması, temiz ve güvenli uygun bir evde oturmaları, eve yakın okul, sağlık kuruluşu, oyun alanları olması gibi niteliklerin de değerlendirmede önemsenmesi gerektiğini belirtmektedir.15 Koruyucu aile ile yerleştirilen çocuk arasındaki yaş farkının çok olmasının pek avantajlı olmadığı klinik uygulamalarda çok sıklıkla görülen bir durumdur. Böyle vakalarda, koruyucu aile ile çocuk arasında yaş farkının çok olması; çocuğun ele alınmasına, uygun olmayan disiplin yaklaşımlarıyla iletişim kurulmaya çalışılmasına, çocuğun bu süreç içerisinde ruhsal ve duygusal açıdan ciddi anlamda örselenmesine ve günün birinde çözümsüzlükler nedeniyle kuruma geri verilmek zorunda kalmasına neden olabil15 Koşar, Nesrin (1989). kitap01 -8243.indd 91 02.04.2014 14:07:18 92 KORUYUCU AİLE OLMAK mektedir. Örneğin 16 yaşında bir kız ergen, gece uyuyamama, kötü rüyalar görme gibi sorunlarla başvurmuştu. Değerlendirildiğinde yerleştirildiği koruyucu ailenin oldukça yaşlı bireyler olduğu, yaşlı olmaları nedeniyle görüşmeye bile gelemedikleri ve ergenin giyimi, ev içinde odasında zaman geçirmesi, televizyonda izlediği ilgi duyduğu programlar gibi konularda çocuğun bilişsel gelişimine de uygun olmayan soyut kavramlar kullanarak, korkutarak ele almaya çalıştıkları görülmüştür. Bir diğer vakada, 13 yaşındaki bir başka kız çocuğun ise aile içerisinde yaşına, gelişimsel gereksinimlerine ve özelliklerine uygun anne baba tutumlarıyla ele alınamadığı, kendisinden çok yaşlı olan koruyucu annesi ile ciddi ve çatışmalı iletişim sorunları yaşadığı, bu süreçte de duygusal açıdan örselenerek sonunda kuruma geri dönmek zorunda kaldığı görülmüştür. Çünkü yaşlı aile üyeleri çocuğu anlamadan, onun duygularını düşüncelerini, yaşına uygun ilgilerini, gelişimsel gereksinimlerini önemsemeden, yaşının gerektirdiği gelişimsel özellikleri fark etmeden kendi düşünceleri doğrultusunda yetiştirmeye çalışıyorlardı. Böyle vakalarda, çocuk ile koruyucu aile arasındaki yaş farkının çok fazla olması nedeniyle kliniğe başvuran aile üyeleri ile de çalışmak oldukça zor olmaktadır. Çünkü yaşı büyük olan bu kişilerin değişme, gelişme kapasitelerinin sınırlı olması, görüşmeye çeşitli nedenlerle gelememeleri, motivasyon kazanmaya ve işbirliğine açık olmamaları gibi faktörler burada önemli rol oynamaktadır. Bir başka vakada ise koruyucu aile olan yaşlı anne, lise öğrencisi 15 yaşındaki kız çocuğun evden izinsiz para aldığı, kendisine karşı çıktığı, çocuğa söz dinletemediği, onu kontrol etmede çok zorlandığı, birlikte zaman geçirecek aktiviteler bulamadıkları ve bu durumlar karşısında ciddi anlamda çaresiz kaldığı gibi sorunlarla başvurmuştu. Bu vaka değerlendirildiğinde çocuğun yerleştirilmesi öncesinde yalnız yaşayan yaşlı kadının öz çocuklarını yıllar önce büyüttüğü, evlendirdiği, yalnız kalmamak adına koruyucu aile olmak için başvurduğu öğrenilmiş ve gözlenmiştir. Burada yerleştirilme sonrası böyle sorunlarla kar- kitap01 -8243.indd 92 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 93 şılaşılması olasılığı en başından bellidir. Böyle vakalarda, “koruyucu aile başvurusu yapıldı, bu aileye bir çocuğu yerleştirelim” gibi bir düşünce profesyonel bir yaklaşım içermemektedir ve beraberinde ciddi sorunları getirmesi de kaçınılmaz olmaktadır. Çocukların bu süreçte örselendikleri ve bazılarının kuruma geri dönmek zorunda kaldıkları gözlenmektedir. Korunmaya muhtaç çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemlerde başta çocuğun uyum sorunları olmak üzere farklı nedenlerle çocuk ruh sağlığı bölümlerine başvurular yoğun olmaktadır. Ülkemizde koruyucu ailelerin özellikleri ile bu ailelerin yanında yaşayan çocukların davranış ve duygusal sorunlarına ilişkin araştırmalar yeterli değildir.16 Bu durumda, koruyucu aileler ve koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuklara yönelik klinik çalışmalarda ve uygulamalarda elde edilen deneyimlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu klinik deneyimler, koruyucu aile hizmetlerinin ve uygulamalarının standardının ve kalitesinin yükseltilmesine önemli katkılar sağlayacak özelliktedir. Çünkü farklı nedenlerle kliniğe başvuran çocuk ve koruyucu aile, tedavi sürecinde değerlendirildiğinde, çocuğun aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemde karşılaşılması olası ciddi sorunların önlenmesi açısından koruyucu aile hizmetlerinin yürütülmesinde değerlendirme ve izleme sürecinde ele alınması gereken önemli noktaların olduğu açıkça görülebilmektedir Koruyucu ailenin öz çocuklarının, aileye yeni bir çocuğun katılması ile ilgili duygu, düşünce ve kararlarının yeterince değerlendirilmemesi, öz çocukların bu yeni duruma yeterince hazırlanmamış olması da yine klinik uygulamalarda gözlenen durumlara örnek teşkil edebilir. Beş yaşında bir erkek vakada, çocuğun yerleştirildiği koruyucu anne babanın, çocuğun ev ortamında uygun olmayan abartılı istekleri, düdüklü tencereyi davul gibi çalmak istemesi, inşaatlarda kullanılan el arabasını eve getirip oynamak istemesi, bu isteklerinde ısrarcı olması 16 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 131 kitap01 -8243.indd 93 02.04.2014 14:07:18 94 KORUYUCU AİLE OLMAK karşısında çocuğun bu davranışları ile baş etmede ciddi biçimde zorlandıkları görülmüştür. Bu aile değerlendirildiğinde, koruyucu aile olmaya deprem sonrasında anne babasını kaybeden çocukları televizyonda çok izlediği, bu nedenle acıma duyguları ile hareket ederek bir çocuğu alıp bakmaya karar verdiği, eşinin ve ailenin 15 yaşında olan kız çocuğunun da bu durumu kabullenmede ciddi güçlükler yaşadığı görülmüştür. Bunun sonucunda da babanın sabah saatlerinde çocuğu alıp evde eşine yük olmaması için akşama kadar gezdirerek çözüm bulmaya çalıştığı gözlenmiştir. Aileyi değerlendirme ve koruyucu aile olma aşamasında, koruyucu aile olmanın ne anlama geldiğinin, evlat edinme uygulamalarından farklı bir uygulama olduğunun, zamanı geldiğinde çocuğun öz ailesinin yanına dönebileceği gibi özel durumların yeterince açıklanmamış olması bir başka sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kronik bir hastalık nedeniyle annesini kaybetmesinin ardından babası tarafından bakılamadığı için kurum bakımına verilen 5 yaşında bir kız çocuğun koruyucu ailesi olan anne baba, çocuğun uyum sorunlarının tedavisi için kliniğe başvurmuştur. Yapılan değerlendirmede koruyucu aile ile görüşülmüş ve çocuğun çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğu, ciddi bir cilt hastalığı olan genç babasının çocuğunun koruyucu aile yanına yerleştirildiğinden haberi olmadığı, bilgilendirilmeden yerleştirme yapıldığı, süreç içerisinde çocuğunun koruyucu aileye verildiğini öğrenen babanın bu duruma çok öfkelendiği gözlenmiştir. Bu vakada çocuğun babası ile işbirliği yapılması, babanın hastalığının tedavisi için destek olunması, iş bulması ve yaşamını yeniden düzenlemesi konusunda mevcut imkânlardan yararlandırılması ve çocuğu ile iletişiminin ve bağının sürdürülmesi yönünde bir müdahale planı çerçevesinde çalışılması gerekiyordu. Bir başka vakada, üst sosyoekonomik düzeyde bir koruyucu aile yanına yerleştirilen 6 yaşındaki bir kız çocuğu, anne babasının önce ayrı yaşamaya başlaması, sonra baba kaybı ve yoksulluk nedeniyle annenin çocuğa bakamadığı gerekçesiyle kurum bakımına verilmiştir. Ancak annenin bir süre sonra, kitap01 -8243.indd 94 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 95 kaybettiği eşinden kalan maaşla durumunun düzeldiğini ifade ederek çocuğunu almak istemesi sonucunda çocuğun, koruyucu ailenin ve çocuğun öz annesinin oldukça zorlandıkları, sıkıntılı günler geçirdikleri gözlemlenmiştir. Böyle durumlarda koruyucu aile ile çocuğun öz ailesinin işbirliği yapmasının da önü kapatılmış olmaktadır. Çocuğun bu durumda koruyucu ailenin ona sağladığı iyi yaşam koşullarından, her isteğinin yerine getirilmesinden, ona sağlanan güzel imkânlardan vazgeçmesi çok zordur. Böyle bir süreçte çocuğun hem annesi ile ilişkilerinde ikilemli duygular yaşaması, hem de ciddi anlamda örselenme riski ile karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır.17 Birçok vaka açısından daha önce de ifade edildiği gibi yerleştirme öncesinde koruyucu ailelere çocuğun sınır zekâ, zihinsel engel, dikkat dağınıklığı, uyaran yoksunluğuna bağlı sosyal uyum güçlükleri, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü gibi farklı gelişimsel ve bireysel özellikleri olabileceği konusunda yeterli bilgi verilmemesi de çocuğun zamanla ailenin beklentilerini karşılamadığının fark edilmesi noktasında ailenin çocuğa karşı tutumunun değişmesine ve çocukta davranış sorunlarının ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bir vakada, 6 yaşında bir kız çocuk, okula başlamasından bir süre sonra okumayı yazmayı öğrenmede güçlüğü olması nedeniyle tıbbi açıdan değerlendirilmesi için okul tarafından hastaneye yönlendirilmiştir. Yapılan klinik değerlendirmelerde çocuğun hafif derecede zihinsel engelinin olduğu ve ayrıca bu duruma eşlik eden bir dikkat dağınıklığı olduğu belirlenmiştir. Bu durumun koruyucu aileye açıklanmasından ve gerekli önerilerin aileye iletilmesinin ardından zaman içerisinde izleme sürecinde koruyucu anne babanın, kendi beklentileri dışında ortaya çıkan çocuğun bu özel durumunu kabul etmede ve ele almada oldukça zorlandıkları, bıkkınlık, isteksizlik gibi duygularla zaman zaman çocuğa karşı olumsuz tutumlar da sergileyebildikleri gözlemlenmiştir. 17 Leathers, J. Sonya (2003). “Parental Visiting, Conflicting Allegiances, and Emotional and Behavioral Problems Among Foster Children”. Family Relations.52 (1). P: 53-63. kitap01 -8243.indd 95 02.04.2014 14:07:18 96 KORUYUCU AİLE OLMAK Koruyucu aile olmak için başvurdukları ilk günlerden itibaren profesyonelce değerlendirilen, bilgilendirilen ve izlenen aileler de vardır. Bu aileler çocuğun alındığı kurum ile işbirliğinde olan, çocuğun gelişimsel gereksinimlerine duyarlı, anne baba olarak birlikte tutarlı tutumlarla hareket edebilen ailelerdir. Bu aileler çocuğu aldıkları ilk günlerden itibaren çocuğun güvenli bir ortamda olma gereksiniminin farkında olmaları nedeniyle ilk haftalardaki anlamsız ve onları zorlayan davranışlarını ilgili profesyonellerden de yardım alarak çok iyi yönetebilmektedirler. Böylece çocuğun aileye uyumu daha hızlı gerçekleşmekte ve ileri dönemlerde karşılaşılması muhtemel sorunlar açısından da koruyucu, önleyici, destekleyici, kabul edici özellikleri özünde barındıran bir aile ortamı kurulmuş olmaktadır. Bütün bu örnekler incelendiğinde koruyucu aile hizmetlerinde yerleştirme öncesi yeterli ve uygun değerlendirmenin yapılmaması, koruyucu ailenin yeterince eğitilmemesi ve hazırlanmaması gibi önemli durumların yerleştirme sonrasında başka sorunları tetikleyebildiği görülmektedir. Ailelerin çocuğun uyum sorunlarına çözüm bulmada yetersiz kalması, farklı yaşam deneyimlerinden gelen korunmaya muhtaç çocuğu ele almada, uygun anne baba tutumları sergilemede yetersiz olmaları ve uygun olmayan tutumlarla sorunların üstesinden gelme çabaları farkında olmadan çocuğu örselemeleri gibi önemli bir sorunu gündeme getirmektedir. Bu durumlar, hem ileride ortaya çıkması olası sorunların önlenmesinde, hem de koruyucu aile hizmetlerinin profesyonel olarak belli bir standartta yürütülmesinde, değerlendirme ve yerleştirme sonrası izleme gibi önemli iki boyutun da ciddi bir yapılanma ile uygulamaya konulmasının önemini göstermektedir. Koruyucu aile hizmetlerinin bu gereksinimlerinin giderilmesi için son birkaç yıldır koruyucu aile hizmetlerinde personel eğitimi ve aile eğitimine yönelik yürütülen önemli çalışmalar vardır. Bu çalışmalarda bu konulara hakim profesyonellerin görev almasının sağlanması sağlıklı ve etkili politikaların geliştirilmesinde ciddi anlamda önem taşımaktadır. Ancak bu ça- kitap01 -8243.indd 96 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 97 lışmaların etkinliğinin değerlendirme modelinde araştırmalarla değerlendirilmesi sistemin diğer gereksinimlerinin görülmesine de olanak sağlayacaktır. Sonuç ve Öneriler Klinik uygulamalarda elde edilen deneyimler ve gözlemler çerçevesinde, koruyucu aile başvurusu yapan ailelerin uygun olup olmadıklarına karar verirken değerlendirme aşamasında önemle dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle sıralanabilir. Değerlendirmeyi yapacak olan profesyonel aileyi çocuğun yüksek yararı açısından her yönüyle tanımaya çalışırken, aynı zamanda eğitmeli ve aile ortamını yerleştirilecek olan çocuk için yapılandırmalıdır. Koruyucu anne babalara aileye yerleştirilecek olan çocukla ilgili detaylı bilgiler verilmelidir. Çocuğun farklı bir gelişimsel özelliği varsa bu mutlaka aileyle açıkça konuşmalıdır. Koruyucu aile olma başvurusu yapan ailenin koruyucu aile olmada ne tür beklentilerinin ve amaçlarının olduğu iyi değerlendirmelidir. Birkaç yıl sonra çocuk okula başladığında öğrenme güçlüğü, hafif dereceli zihinsel engel, dikkat dağınıklığı, okul başarısızlığı gibi durumlarla karşılaşıldığında ailenin çocukla ilgili beklentileri önem kazanmaktadır. Birçok koruyucu ailede olduğu gibi çocuğun iyi eğitim alması, çok başarılı olması beklentisi ve bu durum üzerinden kazanılacak kişisel doyum, beklentilere ters, olumsuz bir durum karşısında çocuğa yönelik bir nefrete ve ciddi eleştirilere dönüşebilmektedir. Çocuğun bireysel özellikleri göz ardı edilebilmekte ve uygun olmayan tutumlarla çocuğu beklentiler doğrultusunda zorlayarak ele alma söz konusu olabilmektedir. Değerlendirmeyi yapan profesyonel olası sorunlarla ilgili neden oluşturabilecek durumları kesinlikle gözden kaçırmamalı ve olası durumlar söz konusu olduğunda bunu aileyle açıkça konuşmalıdır. Bazı vakalarda, koruyucu aile olan ve daha önce çocuk sahibi olamadıkları için kendilerine verilen çocuğun davranış ve uyum sorunları karşısında ciddi anlamda zorlandıkları, geri verme düşüncelerini çok sıklıkla çocuğun yanında da dile ge- kitap01 -8243.indd 97 02.04.2014 14:07:18 98 KORUYUCU AİLE OLMAK tirdikleri görülmektedir. Koruyucu aile ile çocuk ve kurum arasındaki ilişkilerin bu noktaya gelmemesi için en başından profesyonel yaklaşımlara gereksinim vardır. Bu çok önemlidir. Profesyonel açıdan değerlendirildiğinde kurum bakımında olan bir çocuğun seçilerek bir koruyucu aile yanına yerleştirilmesi onun için oldukça önemlidir. Fakat koruyucu ailenin yetersizliği nedeniyle ve aile ortamına uygun olmayan davranışları sergilemesi nedeni ile suçlandırılarak tekrar kuruma verilmesi de oldukça örseleyicidir. Koruyucu aile hizmetlerinde profesyonel ele alış ve izlemde dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. Bunlar; koruyucu aile üyelerine, kurum bakımından evlerine gelecek olan çocuğun bireysel özellikleri, eve geldiğinde aile ortamına uyumda yaşayacağı güçlükler, bu güçlüklerin ne tür davranışlarla karakterize olduğu ve bu davranış sorunlarının bir uyum ve güven arayışı anlamına geldiğinin anlatılması ve kavramalarının sağlanması çok önemlidir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuğun “ ben bu davranışları sergilediğimde acaba bu aile benim ailem olmaya devam edecek mi? Yoksa ben bu davranışlarım nedeniyle yine geldiğim kuruma geri verilecek miyim? ” biçimindeki duygu ve düşüncelerini anlamalarına yardım etme ve bu davranış sorunlarının uygun tutumlarla ele alma becerilerini kazanmalarını sağlama açısından önemli noktalarla çalışma gibi boyutları içermektedir. Bu nedenle, değerlendirme aşamasında bu durumların profesyonelce ele alınması, yerleştirme sonrası sorunları ve çocuğun gereksiz yere örselenmesini önleyecektir. Koruyucu aile hizmetlerinde önemli noktalardan birisi de ailelerin içeriği uygun biçimde yapılandırılmış bir eğitimden geçmeleridir. Koruyucu aile olmak için başvuran ebeveynlerin çocuğun yerleştirilmesinden önce profesyonel bir destekle ciddi bir eğitim almaları oldukça önemlidir. Bu eğitim, uygun biçimde gerçekleştirildiğinde çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen süreçte ortaya çıkabilecek uyum sorunlarının ortaya çıkmasını önleyecektir. Koruyucu ailelere yönelik eğitim programının içeriği şu biçimde yapılandırılabilir: kitap01 -8243.indd 98 02.04.2014 14:07:18 BİRİNCİ BÖLÜM 99 Korunmaya muhtaç çocuklar, kurum bakımında olan çocuklar, bu çocukların psiko-sosyal gelişim özellikleri ve ne tür travmalar (terk edilme, anne baba kaybı, ihmal, istismar vb.) yaşadıkları, bu travmaların ve yoksunlukların çocuklar üzerine ne tür psiko-sosyal etkilerinin olduğu, bu çocukların yaşlarına ve cinsiyetlerine göre ne tür psiko-sosyal gereksinimlerinin olduğu gibi konular yer almalıdır. Çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen ilk dönemlerde ne tür uyum ve davranış sorunları olabileceği, büyümeleri sürecinde ne tür uyum ve davranış sorunları olabileceği, bu sorunların olası nedenleri, bu uyum ve davranış sorunlarının ele alınmasında uygun anne baba tutumları nasıl olması gerektiği konuları yer almalıdır. Aile ortamının çocuğun gelişimi ve psiko-sosyal gereksinimlerinin sağlıklı ve uygun biçimde karşılanması açısından önemini ele alan konular yer almalıdır. Çocuğun gelişim dönemlerinin desteklenmesi ve uygun beceriler kazanması açısından oyun oynama çok önemlidir. Bu nedenle koruyucu ailelerin çocuğun yaşına ve cinsiyetine uygun oyuncaklar ve oyunlarla ilgili olarak bilgilendirilmeleri de bu noktada önem kazanmaktadır. Bazı çocukların farklı gelişimsel özellikleri olabilir (zihinsel engel, otizm, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, yaygın gelişimsel bozukluk, serebral palsy vb.) ya da bu farklı gelişimsel özellikler çocuk büyüdükçe daha belirgin hale gelebilir. Böyle özellikleri olan çocukların özellikleri ve yetiştirme sürecinde gelişim alanlarının desteklenmesi ve uygun biçimde ele alınması konularına ilişkin bilgiler de eğitim programında yer almalıdır. Bir başka önemli konu ise ailelerin çocuğun öz ailesi, kardeşleri ve diğer önemli kişilerle işbirliği yapmasının önemidir. Ailenin ilgili önerileri uygulama, eğitimlere katılmada istekli olma, bilgi paylaşımının önemi gibi konulara yer verilmesi de çocukların yüksek yararının korunması ve koruyucu - önleyici ruh sağlığı açısından çok önemli işlevlere sahip olacaktır. kitap01 -8243.indd 99 02.04.2014 14:07:18 “Kendileri de ihtiyaç duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için fakire, yetime ve esire ikram ederler ve derler ki: ‘Biz size sırf Allah rızası için ikram ediyoruz, sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. (Gerçek müminler) kendileri daha çok arzu ettikleri halde önce yoksulu, yetimi ve esiri doyururlar.” İNSÂN, 76/8-9 G “Kim üç kız çocuğunun geçimini üstlenir, onları terbiye edip evlendirir ve onlara güzel davranırsa, cennet onundur!” MÜSLIM, “ITK”, 16 kitap01 -8243.indd 100 02.04.2014 14:07:18 KORUNMA GEREKSINIMI OLAN ÇOCUKLAR; KURUM BAKIMI VE KORUYUCU AILE SISTEMI1 Prof. Dr. Neşe EROL Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk/Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Yaşamak gerekiyorsa eğer, Bir çocuk oyunu kadar renkli olsun. Dünyayı kardeşlik dallarında uçuşan kuşlar doldursun. Sen dargınlık ağacı barış ve yemiş ver Ceyhun Atuf Kansu Çocukların fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı olarak gelişmeleri için, anne-baba ya da çocuğa bakan kişi ile çocuk arasındaki karşılıklı sevgi bağının kurulmasının önemi yüzyıllardan beri bilinmektedir. Ancak yoksulluk, aile içi sorunlar, anne babada bedensel, ruhsal ya da zihinsel yetersizlikler, annenin ya da babanın ölümü, ihmal ya da istismar, ergen evlilikleri ya da evlilik dışı doğumlar sonucu terkler gibi pek çok nedenle anne-babalık görevleri yetersiz kalabilmekte ve çocuk korumasız hale gelebilmektedir. Bu durumda çocuklar devlet tarafından koruma altına alınarak farklı bakım modellerinde büyütülmektedir. Günümüzde, koruma altına alınan çocuklara yönelik geliştirilen bakım modelleri ülkelerin gelişmişlik düzeyine göre farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde, akraba korumasına ya da kısa vadede bakımın geçici olarak bir başka aileye verilmesi bu sorunun üstesinden gelmek için yay1 Bu bölüm, Prof. Dr Neşe Erol (Eds), tarafından 2008 yılında yayınlanan “Koruyucu Aile, Evlat Edinme ve Ruh Sağlığı” isimli kitapta yayımlanmıştır. Ankara Üniversitesi Basımevi. 101 kitap01 -8243.indd 101 02.04.2014 14:07:19 102 KORUYUCU AİLE OLMAK gın kullanılan bir yöntemdir. İngiltere ve Galler Bölgesi’nde, her 10.000 çocuktan 50’sinin yerel yönetimler tarafından korunma altına alındığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bu oranın 10.000’de 75 olduğu bildirilmektedir.2İngiltere’de çocukların %65’inin koruyucu aile hizmetinden yararlandığı, % 12’sinin ise kuruluşlarda büyütüldüğü bildirilmektedir. Çocukların yaklaşık % 30’unun ise biyolojik ailesinin yanında denetim altında tutulduğu ya da evlat edindirildiği belirtilmektedir. Kurum bakımına alınan çocuk sayısının 1970’lerden 1990’lara doğru % 80 oranında azaldığı vurgulanmaktadır. Koruyucu aile bakım oranının ise daha sabit kaldığı bildirilmektedir. Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da genel yaklaşımın kurum bakımı dışındaki modeller olduğu bilinmektedir.3 Ülkemizde ise 2005 yılında, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yaklaşık 20.000 çocuğun koruma altında olduğu, çocukların yaklaşık % 92’sinin yuvalarda bakıldığı, % 4’ünün koruyucu aile sisteminden yararlandığı, diğerlerinin ise evlat edinildiği ya da ailesine geri döndüğü belirtilmektedir (SHÇEK, 2005; Üstüner, 2005). Günümüzde ise 2013 istatistiklerine göre ülkemizde korunma ihtiyacı bulunan toplam çocuk ve genç sayısı 27.056 olarak bildirilmektedir. Çocuk evi, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, sevgi evi gibi farklı bakım modellerinde 11.825 çocuk ve genç barındırılmaktadır. Koruyucu aile hizmet modelinde 2.322 aile, 2.759 çocuk ve gencin bakımını üstlenmiş durumdadır. Evlat edinme hizmet modelinden yararlanan çocuk sayısı ise, istatistiklerin yayınlanmaya başladığı tarihten bu yana 12.472’ye ulaşmıştır (Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdür2 Rushton A, Minnis H (2002) Residential and foster family care “ In: Rutter M., Taylor E (Eds.). Child and Adolescent Pschiatry, Fourth Edition, 359-369. 3 Şimşek, Z (2004) Massachusetts koruyucu aile sistemi deneyimleri, Sosyal Hizmet Sempozyumu Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 74. kitap01 -8243.indd 102 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 103 lüğü, Temmuz 2013 istatistikleri). Aile yanında bakım hizmetlerinin yüzdesi artma göstermekle birlikte halen bu sayı yeterli düzeye ulaşamamıştır. Aile dışı ortamlarda ya da alternatif hizmet modellerine geçiş sürecinde çocukların, biyolojik ailelerin, koruyucu ailelerin, evlat edinen ailelerin kurum çalışanlarının deneyimlediği ortak özellikler, bağlanma, bağlanma sorunları, ayrılık, kayıp, yas ve kavuşmalardır. Her birey bu süreci bireysel özelliklerine, mizacına, yaşamındaki koruyucu ve risk etmenlerine göre farklı yaşamaktadır. Yaş ve cinsiyet, kuruluşlarda bir bakım verenin gözdesi olmak gibi farklı değişkenler çocuğun yaşamını etkilemektedir. Konu ile ilgili çok sayıda sorular sorulmakta ve araştırmalar yapılmaktadır. Umut verici araştırmalar vardır. Örneğin; sağlıklı çocukların erken dönemde evlat edinilmesinin uzun vadeli sonuçlarının, ailelerinden hiç ayrılmamış çocuklarla benzerlik gösterdiği ortaya konmuştur.4Ancak, ailesi ile bağ kuramamış, istismara ya da ihmale maruz kalmış, küçük yaştan itibaren kuruluşlarda yaşamış çocuklarla ilgili sevindirici olmayan çalışmalar da vardır. Bu bölümün amacı korunma gereksinmesi olan çocuklara yönelik dünyada ve ülkemizdeki hizmetlerin tarihçesini özetlemek, kurum bakımı ile koruyucu aile bakımının ayırt edici özellikleri üzerinde durmak, bağlanma sorunlarını irdelemek, kurum bakımı ve istismar, damgalama, her iki sistemdeki çocukların davranış ve duygusal işlevlerini araştırmalarla ortaya koymak, uzun vadede oluşan sonuçları ve tedavi yaklaşımlarını ele almaktır. Dünyada Korunma Gereksinimi Olan Çocuklara Yönelik Hizmetlerin Tarihsel Gelişimi Korunma gereksinimi olan çocuklara yönelik müdahalelerin uzun bir geçmişi vardır. Çocuklara yönelik oluşturulan bakım 4 Bohman M (1997) Nature and nurture. Lessons from Swedish adoption surveys. Adoption and Fostering, 21: 19-27. kitap01 -8243.indd 103 02.04.2014 14:07:19 104 KORUYUCU AİLE OLMAK hizmetleri ülkeden ülkeye, o ülkenin sosyal, ekonomik ve kültürel yapısına bağlı olarak değişim göstermektedir. Ortaçağ Avrupa’sında haçlı seferleri sırasında evlilik dışı doğan çocuklar için kurumlar oluşturulmuştur.5 Kurum bakımının tarihine baktığımızda da İngiltere’de ilk olarak Yoksullar Yasası (1531) ile çocukların manastırlarda bakıldığını görüyoruz. Üç yüz yıl sonra endüstrileşme ve kentleşme ile birlikte kurumların çoğaldığı bir yapı ortaya çıkmıştır. Buna bir örnek, çeşitli nedenlerle ailesinden ayrılmak zorunda kalan çocukların çalışma evlerinde yaşamaya başlamasıdır. Ancak bu kurumlardaki aşırı doluluk, hastalık, yetersiz bakım gibi sebeplerle koruyucu aile sistemi 19. yüzyılın sonlarında kurumsallaşmış ve kurum bakımına alternatif olarak gelişmiştir. Koruyucu aile hizmetinin tarihsel gelişiminin kurum bakımı hizmetinden daha eski olduğu bildirilmektedir. Koruyucu aile bakımının ilk şekli geleneksel toplumlarda kendini göstermiştir. Bu toplumlarda geniş ailelerin varlığı, çocuğun korunmaya muhtaç ve kimsesiz hale gelmesini engellemiştir. Afrika’da birçok yerli kültüründe yüzyıllarca geniş aile sistemi bireyi grupla birleştirmiş, klan ve kabileye bireyden daha önemli bir yer vermiştir. Çocuğun anne babası öldüğünde ya da herhangi bir sebeple ona bakamaz hale geldiğinde grup bütün olarak onun sorumluluğunu almıştır. Bununla uyumlu olarak da bu kültürde resmi olmayan koruyucu aileler ve evlat edinmeler yaygınlaşmıştır.6 19. ve 20. yüzyılda kurum bakımı hizmeti ile koruyucu aile hizmeti tartışmaları süregelmiştir. ABD’de yapılan milli konferansta (1899) ilk olarak sakıncaları nedeniyle kurum bakımı yerine koruyucu aile bakımının düşünülmesi istenmiştir. 1930 yılında yapılan 1. Beyaz Saray Konferansı’nda iyi seçilmiş bir 5 Zigler EF ve Hall NW (2000) Child Development and Social Policy: Theory and Applications. McGraw-Hill Companies, Inc. 6 Uluç ÖF (1997) Psikososyal ve Hukuksal Açıdan Koruyucu Aile Bakımı. Ankara, Atilla Yayıncılık. kitap01 -8243.indd 104 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 105 koruyucu ailenin bir çocuk için evi yerine geçecek en iyi çözüm olduğu ileri sürülerek koruyucu aile hizmeti teşvik edilmiştir. Bu arada sosyal yardım projeleri çerçevesinde başlatılan aile ödenekleri, sadece yoksul olduğu için çocuğuna bakamayan ailelere destek sağlamıştır. Ancak ailede çocuk yetiştirmedeki yetersizlikler, anne-babaların fiziksel ya da ruhsal hastalıkları, ilişkilerde ortaya çıkan sorunlar ve aile çözülmeleri koruyucu aile bakımı oranını yeniden yükseltmiştir.7 Kurum bakımının sakıncalarının 1950’lerden sonra uluslararası düzeyde daha çok belirlenmesi üzerine, ailesi yanında bakılamayan özellikle küçük çocukların, bir başka aile yanında geleneksel yardımlaşma biçimi ötesinde daha kurumsallaşmış bir düzen içerisinde bakılmaları çocuk refahı siyasetinde kabul görmüş, koruyucu aile programları tüm dünyada desteklenerek yaygınlaştırılmıştır. Bugün İngiltere’de koruyucu aile yanına yerleştirmeler Çocuklar Yasası ile düzenlenmektedir. Aileler ile bu tür yerleştirmeler için özel anlaşmalar yapılmakta, bu anlaşmalar yerel yetkililerin onay ve denetimine bağlı olmaktadır. Koruyucu ailelerin seçimi ve denetimi özel yerleştirme kurallarına göre düzenlenmektedir. Koruyucu aileler çocuklara gerekli bakımı sağlayacaklarına, yerel yetkililerin evleri ziyaret etmesine ve istedikleri zaman çocuğu geri almalarına izin vereceklerine ilişkin anlaşmayı imzalamak zorundadırlar. 1988’de çıkarılan koruyucu aile yerleştirme tüzüğü de, ailenin bir üyesi olarak çocuğun sorumluluğunun alınmasını öngörür. 1918-1921 kıtlığı ve 1939-1945 büyük savaş gibi sosyal felaketler, eski Sovyetler Birliği’nde binlerce çocuğun erişkinlerin korumasına ihtiyaç duymasına neden olmuştur. Devlet bu felaketlerden sonra ekonomik olarak zayıfladığı için kimsesi olmayan çocuklar problemini çözememiş ve koruyucu aile bakımına yönelmiştir. Buna göre yerel yönetim kuruluşları çocuk yetiştirmek isteyen ailelerle bir sözleşme yapmakta ve o aileye bir ücret tahsis etmekteydi. Bunun karşılığında o aile çocuğu 7 Amerikan Refah Birliği, 1930. kitap01 -8243.indd 105 02.04.2014 14:07:19 106 KORUYUCU AİLE OLMAK kendi çocuğuymuş gibi yetiştirme sorumluluğunu almaktaydı. 3-14 yaş grubu çocuklar bu hizmetten yararlanmaktaydılar. Eğer çocukların okul başarısı iyi ise sözleşme 18 yaşına kadar geçerli hale getirilmekteydi. Ancak 1960’larda bu koruma yöntemi kaldırılmıştır. Hükümete göre savaşın sonuçları asgariye indirilmiş ve korunma ihtiyacında olan çocuk kalmamıştır. Bu yanlışlığın sonucu olarak sosyal felaketler bir çığ gibi büyümüş, 1987’de Sovyet Çocuklar Fonu’nun açıkladığı verilere göre bir milyondan fazla çocuk psikolojik sorunlar yaşama riski ile karşı karşıya kalmıştır. İhmal edilen çocukların sayısı yılda % 12 artışla 120.000’e ulaşmıştır. Bu durum devleti yeni önlemler almaya itmiş, tekrar koruyucu aile uygulamalarına başlanmıştır.8 Koruyucu aile bakımının tarihsel gelişimine baktığımızda, bu gelişimin kurumsallaşma ile birlikte arttığı gözlemlenmektedir. Gerçekten de toplumda geleneksel aile yardımlaşması boyutunda başlayan koruyucu aile bakımı, gereksinimlerin artması ve yeni sorunların ortaya çıkmasıyla birlikte kurumsallaşmış ve bu konuda kurumlar arasında işbirliği başlatılmıştır. Koruyucu aileler kendi aralarında örgütlenmekte ve sorunlarını paylaşarak çözümler aramakta, koruyucu aile bakımının niteliğini geliştirmektedirler. Örneğin, Kuzey İrlanda’da yerel koruyucu bakım grupları vardır. Bunlar çocukların ve koruyucu ailelerin birlikte katıldığı etkinlikler düzenlemekte, üyelerini ulusal ve uluslararası konferanslara göndererek daha fazla bilgilendirmeye çalışmaktadırlar. Koruyucu ailelerin kendi çocukları da ayrı bir grup oluşturmakta, bunlara sosyal hizmet uzmanları tarafından rehberlik edilmekte ve bu çocuklar, geleceğin koruyucu aile ebeveynleri olarak görülmektedirler. Bazı gruplarda ise temelde koruyucu aile deneyimleri paylaşılmakta, özellikle ailelerin içinde bulundukları durumdan doğan stresle başa çıkma yolları araştırılmaya çalışılmakta, ayrıca çocuklarda görülen davranış sorunları ile ilgili eğitici toplantılar düzenlenmekte, 8 Uluç, 1997. kitap01 -8243.indd 106 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 107 ödünç oyuncak alınabilen oyuncak kütüphanelerinin de kurulduğu belirtilmektedir.9 Gelişmiş ülkelerde korunma ihtiyacında olan çocuklara yönelik yaklaşımlar arasında, biyolojik ailenin desteklenerek çocuğuna bakabilecek duruma getirilmesi, ailesiyle kalması mümkün olmayan çocuklara koruyucu aile yanında bakılması ve ailesiyle yaşaması imkânsız olan çocukların da evlat edinilmesi yer almaktadır. Koruyucu aile ve evlat edinme olanağının bulunmadığı durumda ise anne modellerinin olduğu küçük grup evlerinin açılması benimsenmiştir.10 Günümüzde Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da büyük ve kalabalık bakım evlerinin kapatıldığı bilinmektedir. Buna karşılık özellikle üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde korunmaya muhtaç çocukların çoğunluğuna çocuk yuvaları ya da yetiştirme yurtlarında bakılmaktadır.11 Ülkemizde Korunma Gereksinimi Olan Çocuklar İçin Geliştirilen Hizmetlerin Tarihçesi Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de korunma gereksinmesi olan çocuklara yönelik hizmetlerin eski bir tarihi vardır. Eldeki kaynaklara göre, 1863 yılında Mithat Paşa tarafından, kimsesiz çocuklara bakım hizmeti yanı sıra, eğitim ve mesleki beceri kazandırmak amacıyla Niş’te ıslahhane adıyla bir kurum açılmış, bunu Sofya ve Ruscuk’ta açılan kurumlar izlemiştir. Osmanlı Rus Savaşı (1877-78) sonrasında, İstanbul’da 1886 yılında kimsesiz kalan çocukların sorunlarını çözmek için Darülaceze’nin açılmasına karar verilmiş, burada süt çocuğu 9 Uluç, 1997. 10 Koşar N (1992) Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı. Yargıçoğlu Matbaası, Ankara. 11 Ekşi A (2004) Koruma altında çocuklar; Dünyada beş kıtanın çeşitli ülkelerinden örnekler- Koruma Altındaki Çocuklar- Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 9-24. kitap01 -8243.indd 107 02.04.2014 14:07:19 108 KORUYUCU AİLE OLMAK yuvası, kimsesiz çocuklar yurdu, diğer sosyal hizmet ve sağlık hizmetlerinin yürütülmesine yönelik birimler kurulmuştur.12 Savaşlar ve yoksulluk nedeniyle kimsesiz çocuklar sorununun büyümesi üzerine gönüllülük esasına dayalı, halkın katkısına dayanan çözümler aranmış, ancak girişimlerin yetersiz kalması üzerine devlet eliyle çözümler aranmaya başlanmıştır. Devlet tarafından yapılan çalışmaların ilki II. Abdülhamit döneminde kurulan Darülhayr-ı Ali, II. Meşrutiyet sonrası Balkan ve Birinci Dünya Savaşları’nda kimsesiz kalan çocuklara bakım ve eğitim hizmeti vermek amacıyla kurulan Darü’l – Eytamlardır. Bu dönemde bakılan çocuk sayısının 16.000’e ulaştığı bildirilmektedir. Savaşın uzaması ve buna bağlı olarak yoksulluğun artması nedeniyle 2 Nisan 1917 yılında yasal düzenlemelerle bu kurum “Darü’l-Eytamlar Müdürlüğü” adı altında bir Genel Müdürlüğe dönüştürülmüştür. Yetimhane anlamına gelen Darü’l Eytamlarda çocukları barındırmak, eğitim vermek ve mesleğe yönlendirmek amaçlanmıştır.13 Benzer Şekilde Doğu Anadolu Bölgesi’nde Kazım Karabekir tarafından kimsesiz çocukları topluma kazandırmak amacıyla “Erzurum Ana Mektebi, Leyli Eytam, Sarıkamış Ana Mektebi” gibi kuruluşlar açılmıştır.14 Devlet eliyle kurulan Darülhayr-ı Ali ve Darü’l-Eytamların yetersizlikleri sonucu kapanması üzerine, İstanbul’da Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin adı 1935 yılında “Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu” (TÇEK) olarak değiştirilmiştir. Derneğin 1935 yılında kuruluş sayısı 136’ya ulaşmış, “Süt Damlası, Yetimler Evi, Ana Kucağı, 12 Çavuşoğlu T, Açar F (2004) Mithatpaşa ve Islahhaneler. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 35 13 Çavuşoğlu T, Sevindi F (2004) Daru’l-Eytamlar. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 37. 14 Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Ulusal Eylem Planı. ([email protected]). Erişim Tarihi: 08.08.2005. kitap01 -8243.indd 108 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 109 Ana Mektebi, Şefkat Yurdu” gibi isimlerle Türkiye’nin farklı illerinde örgütlenmeye ve hizmet sunmaya devam etmiştir. O döneme ait belgelerde Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kuruluş amacı özetlenecek olursa; çocuk ihmali ve istismarının önlenmesi, çocukların sağlıklı ortamlarda büyümeleri için ailelerin eğitimi, anne-çocuk sağlığı hizmetlerinin verilmesi ve korunma ihtiyacında olan çocuklara yönelik bakım modellerinin geliştirilmesidir. İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti çalışmalarını yürütürken, 30 Haziran 1921 tarihinde, Büyük Millet Meclisi’nin bazı üyelerinin de girişimiyle Ankara’da yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Milli Mücadelenin kazanılmasından sonra, Ankara Himaye-i Etfal Cemiyeti Mustafa Kemal Atatürk’ün desteğini alarak tüm ülke çapında örgütlenerek, anne ve çocuklara yönelik hizmetlerini sürdürmüştür. Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanlarından olan Bolu Milletvekili ve Himaye-i Etfal Cemiyeti Genel Sekreteri Dr. Mehmet Fuat Umay, Eylül 1922’de Sağlık Bakanı olduktan sonra, savaş sonrası kimsesi olmayan çocuklara yönelik hizmetleri “çocuk davası” olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiştir. Dr. Umay, Mart 1923’de çocuklara en iyi koşullarda bakım verebilmek için uygun modelleri araştırmak ve bunlar için maddi destek sağlamak amacıyla Amerika’ya gitmiştir. Döndükten sonra, edindiği deneyimler ve elde ettiği bağışlarla kuruluşların alt yapısının geliştirildiği ve birçok yeni, donanımlı kurumlar oluşturulduğu bildirilmektedir.15 Cumhuriyet döneminde benimsenen “sosyal refah” kavramıyla, diğer tüm hizmetlerde olduğu gibi sosyal hizmetler de devletin sorumluluğu altına girmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun yönetimi 1961 yılında 35 Sayılı Kanun ile Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı’na devredilmiştir.16 Korunma ihtiyacında olan 15 Umay MF (2003) Cumhuriyetin Kuruluş Yıllarında Bir Devrimci Doktorun Anıları. (Çev: Cahit KAYRA). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, Mas Matbaacılık AŞ. 16 [email protected], 2005. kitap01 -8243.indd 109 02.04.2014 14:07:19 110 KORUYUCU AİLE OLMAK çocuklara profesyonel yaklaşımlarla hizmet sunmak ve diğer alanlarda da sosyal hizmet uzmanı yetiştirmek amacıyla 1961 yılında Birleşmiş Milletler’in Teknik Yardımı ile Bakanlığa bağlı Sosyal Hizmetler Akademisi kurulmuş, ayrıca 1963 yılında 225 sayılı kanunla Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kurulmuştur. Sosyal refah hizmetleri kapsamında kurum bakımı ve koruyucu aile yanında bakım benimsenerek, korunmaya ihtiyacı olan çocuklara yönelik var olan kurumların yanı sıra, Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı tarafından ilk olarak 1962 yılında Konya ve Kütahya’da Çocuk Bakım Yurtları açılmıştır. 1962’de 4 olan yuva sayısı 1972’de 17’ye ulaşmıştır.17 l983 yılında ise 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu tarihe karışarak, kamu tüzel kişiliği olan katma bütçeli bir kuruluş haline getirilmiştir. Bu kanun kapsamında korunma gereksinmesi olan çocuklara ve ailelere; ayni-nakdi yardımlar, gündüzlü bakım, çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, koruyucu aile ve evlat edindirme hizmeti, sokak çocuklarına yönelik çocuk ve gençlik merkezleri ve engelli çocuklara yönelik bakım ve rehabilitasyon merkezlerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Halen 0-12 yaş arası korunma gereksinmesi olan çocuklara “çocuk yuvasında”, 1318 ve daha yukarı yaştaki çocuklara ise “yetiştirme yurtlarında” hizmet verilmektedir. Türkiye’de 2005 Temmuz ayı itibariyle 95 çocuk yuvası ve 107 yetiştirme yurdu olmak üzere 202 kurumun aktif hizmet verdiği, bu kurumlarda yaklaşık 20.000 çocuğun bakıldığı bildirilmektedir.18 Aktaş tarafından kurum bakımının Türkiye genelinde bölgelere göre değerlendirildiği bir çalışmada da; sosyal hizmet kuruluşları, özelinde yuva ve yurtların iş yükünün fazla olduğu, buna karşılık çalışan profesyonellerin yetersiz olduğu, birincil alanı sosyal hizmetler olan ve ağırlıklı olarak bu alana özgü yetişen sosyal hizmet uzmanı sayısının yetersiz olduğu, sosyal hizmet uzmanı, psikolog, 17 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı-Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl. Ankara, 1973, 275-284. 18 [email protected], 2005. kitap01 -8243.indd 110 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 111 çocuk gelişim uzmanı gibi profesyonellerin bürokratik işlerle uğraşmaktan mesleki işlevlerini yerine getiremedikleri, ailelere ödenen yardımların yetersiz olduğu gibi pek çok sorun saptanmıştır.19 Erol tarafından yapılan çalışmalarda da, özellikle çok sayıda çocuğun bir arada yaşadığı, az sayıda personelin çalıştığı, personel sürekliliğinin sağlanamadığı, iş yükü fazlalığının olduğu, meslek elemanlarının hizmet içi eğitimlerinde zorluk yaşandığı, personelin ruh sağlığının korunmasına özen gösterilemediği, sosyal destek ağı oluşturulmasına ilişkin güçlükler yaşandığı, kurum bakımındaki çocukların toplum tarafından damgalanmalarının önüne geçilemediği ortamlarda çocukların ruh sağlığını korumanın kolay olmadığı ve bu koşullarda kurum bakımının çözümden çok sorunun bir parçası olduğu gösterilmiştir.20 Çok sayıda çocuğun bir arada yaşadığı kurum bakımının tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de olumsuzluklarının görülmesi üzerine, çocuk refahı alanında değişiklik yapılmasına karar verilmiştir. Günümüzde, kurumların ev ortamına dönüştürülmesinin sağlanması, profesyonel koruyucu aile sisteminin kurulması üzerinde önemle durulmaktadır.21 Türkiye’de koruyucu aile bakımı ile ilgili ilk yasal düzenleme 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu’nda yer almıştır. Bu kanuna göre ailesi yanında kalamayan çocuğun 19 Aktaş AM (2004) “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Çalışan Personel”. Koruma Altındaki Çocuklar Prof.Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi,159-193. 20 Erol N (2004) Yuva, Yetiştirme Yurtları Sorunun mu Yoksa Çözümün mü Parçası? Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 33-140. 21 Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı; Sosyal Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu: DPT; 2593-605, Ankara 2001. kitap01 -8243.indd 111 02.04.2014 14:07:19 112 KORUYUCU AİLE OLMAK tedbir olarak başka bir aileye verilmesi öngörülmüştür. Ayrıca, Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Belediye Kanunu’nda aile yanında bakıma yönelik maddeler yer almıştır.22 Koruyucu aile hizmetine özgü 1984 yılında Koruyucu Aile Yönetmeliği çıkarılmış, bu yönetmelik 1993 yılında yeniden düzenlenmiştir ve halen yürürlüktedir. Koruyucu Aile, 15. 07. 2005 tarihinde yasa maddesine girmiştir. Kurum bakımına alternatif modellerin geliştirilmesine karşın, sürekliliğin sağlanamaması ve alt yapının yeterince oluşturulamaması nedeniyle, gelişmiş toplumlarda korunma gereksinmesi olan çocukların %75’i koruyucu aileler yanında büyürken, ülkemizde bu oran % 5’lerdedir.23 2013 istatistikleri bu oranın yükseldiğini ancak yeterli olmadığını ortaya koymaktadır. Uluslararası Farklılıklar Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, halen günümüzde kurum bakımında yaşayan çocukların yetersiz beslenme gibi elverişsiz şartlar içerisinde ve aile sıcaklığından yoksun ortamlarda yetiştiğine ilişkin örnekler bulunmaktadır.24 Avrupa’da kurum bakımındaki çocukların sayısında, evinde yaşayan çocuk sayısının oranında, çocuk gelişimi eğitimi için ailelere sunulan olanaklarda ve hakların korunmasında büyük değişimler 22 Tok Ö. (1996) Koruyucu Aile Hizmeti Standartları ve Ülkemizdeki Durumu. Yüksek Lisans Tezi H.Ü.Yüksek Okulu, İçağasıoğlu A (2001) Koruyucu Aile Hizmetinin Toplam Kalite Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi. Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan; İnsani Gelişme ve Sosyal Hizmet. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını: Yayın no: 9 Ankara, 148-160, Erol N, Şimşek Z, Üstüner S (2005) Çiçekli Dünyamda Elimi Yalnız Bırakma; Dünyada ve Türkiye’de Çocuk Koruma Sistemleri; Kurum Bakımı, Koruyucu Aile ve Evlat Edinme. Ümit Matbaacılık. Ankara. 23 Erol vd, 2005. 24 Chisholm K, Carter MC, Ames EW, Morison SJ (1995) Attachment security and indiscriminately friendly behavior in adopted children from Romanian orphanages. Development and Psychopathology, 7: 283-294. kitap01 -8243.indd 112 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 113 gözlenmiştir.25Colton ve Hellinkx Avrupa’daki bu değişimleri, evlerin boyutlarının küçülmesi, çocuklara bakan personelin giderek profesyonelleşmesi ve yerleştirme için daha çok aileyi ve toplumu içine alan yerlerin tercih edilmesi olarak tanımlamaktadır.26 Dünyanın birçok yerinde böyle önemli gelişmelerin olduğu bir gerçektir, ancak bunların çok azı İngiltere ve Amerika’da yapılan çalışmalar gibi literatüre geçebilmeyi başarmıştır. Gelecekte daha gerçekçi bir uluslararası bakış açısının oluşması beklenmektedir. Koruyucu Aile Bakımı İle Kurum Bakımının Ayırt Edici Özellikleri Kurum bakımı ile koruyucu aile yanında bakım birbirinden farklı sistemlerdir. 1940’lı yıllardan beri araştırmacılar kurum bakımının çocuklar üzerindeki etkilerini gözlemişler ve tartışmışlardır. İlk kez Spitz tarafından, çocukların bir arada bakıldığı bakım veren-çocuk arasında birebir ilişkinin olmadığı çocuk yuvalarının, onların bedensel, ruhsal ve bilişsel gelişimlerini olumsuz yönde etkilediğinin ortaya konmasıyla bu tür kurumların kapatılmaya başladığını görüyoruz. Spitz, “Kurum Hastalığı-Anne Yoksunluğu Sendromu” olarak açıkladığı hastalığın özellikle bebeklik döneminde kurum bakımına alınan çocuklarda sıklıkla ortaya çıktığını, çevreye ilgisizlik, gelişme geriliği, tuvalet eğitimi ve yürümede gecikme şeklinde kendini gösterdiğini belirlemiştir.27 Sonraki tarihlerde yapılan araştırmalarda, kurum bakımına çok küçük yaşta alınan ve uzun süre kurumda bakılan çocukların ciddi sorunlar yaşadıkları ortaya konmuş, sorunların daha ileri yaşlarda da sürdüğü belirlenmiş 25 Sellick C (1998) The use of institutional care for children across Europe. European Journal of Social Work, 1: 301-310. 26 Colton M, Hellinkx W (1994) Residential foster care in the European Community: current trends in policy and practice. British Journal of Social Work, 24: 559-576. 27 Spitz R R (1945) Hospitalism: an inquiry into the genesis of psychiatric conditions in early childhood. Psychoanalytic Study of the Child, : -74. kitap01 -8243.indd 113 02.04.2014 14:07:19 114 KORUYUCU AİLE OLMAK ve alternatif yöntemler varsa, mümkün olduğu kadar kurum bakımından kaçınılması gerektiği üzerinde görüş birliği oluşturulmuştur.28 Koruyucu aile sisteminde bakım veren kişi genelde değişmez ve uzun sürelidir. Bu durum çocuk ile bakım veren arasında sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki oluşmasını sağlamakta ve çocuğun ruh sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Ülkemizde, Arnaz tarafından 1972 yılında yapılan “Koruyucu Aile Bakımındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri” isimli araştırmada, anne yoksunluğunun çocuğun gelişimine etkileri, koruyucu aile bakımı ve kurum bakımı açısından karşılaştırılmış, koruyucu aile bakımındaki çocukların gelişim özelliklerinin kurum bakımındaki çocuklara göre daha ileri olduğu, ancak biyolojik ailesi yanındaki çocuklara göre gelişim aşamalarını daha geç tamamladıkları belirlenmiştir. Yine yuvada bulunan çocuklarda görülen gelişim gerilikleri ve sorunlu davranışların bir kısmının koruyucu aile yanında kalan çocuklarda da sür- 28 Bowlby J (1951) Maternal care and mental health. Geneva: World Health Organization, Wolkind S, Rutter M (1973) Children who have been “in care”- an epidemiological study. J Child Psychol Psychiatry, 14: 97-107, Tizard B, Hodges J (1978) The effect of early institutional rearing on the development of eight-year- old children. J Child Psychol Psychiatry,19: 99-118, Vorria P, Rutter M, Pickles A ve ark. (1998) A comparative study of Greek children in long term group care and in two-parent families: I. Social, Emotional, and Behavioral differences. J Child Psychol Psychiatry, 36: 1633-644, Wolff PH, Fesseha G (1998) The orphans of Eritrea: A Five-year follow-up study. J Child Psychol Psychiatry, 40: 1231-1237, Roy P, Rutter M, Pickles A (2000) Institutional care: Risk from family background or pattern of rearing? J Child Psychol Psychiatry, 41: 139-149, Beckett C, Bredenkamp D, Castle J ve ark. (2002) The English and Romanian Adoptees Study Team. Behavior problems associated with institutional deprivation: A study of children adopted from Romania. Journal of Developmental and Behavioral Pediatrics, 23: 297-303, MacLean K (2003) The impact of institutionalization on child development. Development and Psychopathology, 5: 853-884, Yörükoğlu A (2003) Koruma altındaki çocuklar ve hakları. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi,10: 148- 150. kitap01 -8243.indd 114 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 115 düğü saptanmıştır.29 Koruyucu aile bakımı ile yuva bakımının karşılaştırılmasına ilişkin Elhüseyni ve arkadaşları tarafından yapılan araştırmada ise, yuva çocuklarına göre koruyucu aile yanında kalan çocukların motor, duygusal, fiziksel ve sosyal gelişimlerinin daha iyi durumda olduğu ortaya konmuştur.30 Kurum bakımı, özellikle “kışla tipi kurum bakımı”, çok sayıda çocuğun yaşadığı, az sayıda personelin çalıştığı, otoriter bir disiplin ve merkeziyetçi bir yönetim tarzı ile yönetilen toplu bakım şeklidir. Çocuklar yakın, sıcak ve süreklilik gösteren bakım veren bir erişkin ilişkisinden yoksundur.31 Çocukların bireysel farklılıkları göz ardı edilmekte, her çocuğa aynı şekilde davranılmaktadır. Bu durum, çocuğun birey olarak farkındalığını engellemekte ve toplumsal davranışlarında yabancılaşmaya eğilim göstermesine neden olmaktadır. İhmal ve istismar açısından da bu çocuklar risk altındadırlar. Koruyucu aile sisteminde çocuk, bakım veren kişiye kolaylıkla ulaşabilirken, kurum bakımında bu durum oldukça zordur. Koruyucu aile hizmetinde çocuğun bakım vereni ebeveyni gibi görmesi için bakım verenle çocuk arasındaki yaş farkının az olmamasının çocuğun olumlu duygusal ve cinsel gelişimi açısından önemli olduğu belirtilmiştir.32 Oysa kurum bakımında çocuk ile bakım veren kişi arasındaki yaş farkı birkaç yıl bile olabilmektedir. Colton 12 koruyucu aile ve 12 kurum bakımı veren kişi ile yaptığı küçük çaplı araştırmadan elde ettiği veri29 Arnaz Z (1972) Koruyucu Aile Bakımındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri, Ana Yoksunluğunun Çocuk Gelişimine Etkileri Açısından Koruyucu Aile Bakımının, Kurum Bakımı İle Karşılaştırılmalı İncelenmesi. Öğretim Üyeliği Tezi H.Ü.Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu. 30 Elhüseyni R, Taş S, Demir KC ve ark. (1979) Koruyucu Aile Bakımının Kurum Bakımı İle Karşılaştırılmasına Dair Bir Araştırma. Yayımlanmamış Lisans Tezi. H.Ü.Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu. 31 Wolff PH, Tesfai B, Eyasso H, Aradom T (1995) The orphans of Eritrea. A comparison study. J Child Psychol Psychiatry, 36: 633-644, Wolff, Fesseha a.g.e. 32 Triseliotis J (2000) Delivering Foster Care. British Agencies for Adoption and Fostering, London. kitap01 -8243.indd 115 02.04.2014 14:07:19 116 KORUYUCU AİLE OLMAK leri karşılaştırmış, koruyucu aile bakımında çocuk odaklı yapının daha fazla olduğunu, çocukların daha duygusal ve sosyal açıdan daha sağlıklı olduklarını gözlemiştir. Yine koruyucu aile bakımı verenlerin kurum bakımı verenlere göre çocukla ilişkilerinde daha esnek, daha demokratik, ılımlı ve ödüllendirici olduklarını saptamıştır.33 Çocukların koruyucu ailede birebir gözetim altında olduğu, daha sıcak ve samimi bir atmosfer içinde oldukları gözlenmiştir. Bununla birlikte Sinclair ve Gibbs, bazı çocukların koruyucu aile bakımından zarar gördüklerini ve bazen koruyucu aile sisteminde çözülmelerin söz konusu olabildiğini belirtmiştir. Koruyucu ailenin yanlış seçimi, çocuk ile bakım veren arasındaki uyuşmazlık ve bunun sonucunda birlikte yaşayamamanın, koruyucu aile bakımı hizmetinin en birinci risklerinden olduğu üzerinde durulmuştur. Uzun süreli koruyucu aile bakımı planlandığı halde işlemeyen bu sürecin % 35’inde, kısa süreli planlanan birlikteliğin ise % 10’unda kopma olduğu bildirilmiştir.34 Kurum bakımından ayrılan gençlerin, koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre bağımsız yaşama geçmekte ve kendi kendilerine yeterli olma konusunda daha sorun yaşadıkları saptanmıştır. Sürekli ve tutarlı birebir bakım alma, bakım verene bağlanma, değerli olduğunu ve birisinin onu düşündüğünü hissetmenin olmadığı durumlarda gençler güven duygusu oluşturmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Kendilerine destek vermek isteyen insanlara da güvenmekte zorlanmaktadırlar.35 Risk ve koruyucu etmenlerle ilgili yapılan araştırmalarda da, uzun dönemli koruyucu aile bakımında olan çocukların toplumsal ilişkilerinde daha başarılı oldukları görülmüştür. Bu noktada uzun 33 Colton M (1988) Dimensions of Substitute Child Care, 1st edition Avebury, Aldershot. 34 Sinclair I, Gibbs I (1998) Children’s Homes: a Study in Diversity. Wiley, Chichester. 35 Jackson S, Martin PY (1998) Surviving the care system: education and resilience. Journal of Adolescence, 21: 569-583. kitap01 -8243.indd 116 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 117 dönemli ve istikrarlı bakım, sürekli ve değişmez bir ilişki, iyi standartta hizmet vermenin önemi ortaya konmuştur.36 Herhangi bir nedenle korunma ihtiyacı duyan kardeşler için de en iyi çözümün koruyucu aile bakımı olduğu vurgulanmaktadır. Ailelerinden ayrılmak zorunda kalmış çocuklar için kardeşler arasındaki bağlılık çok önemlidir. Böyle bir durumda kardeşlerin ayrılması ikinci bir parçalanma duygusu yaratır. Ancak kardeşler için koruyucu aile bulmak her zaman kolay değildir. Yine de çocukların yararı gözetilerek, gerekmedikçe kardeşler ayrılmamalı ve kurum bakımı yerine koruyucu aile bakımı tercih edilmelidir. Özel özen gösterilmesi gereken engelli çocuklar özellikleri nedeniyle daha fazla korunma ihtiyacındadırlar. Bugün bir çok kurumda engelli çocukların çok kötü koşullarda yaşamını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde bu çocukların daha uygun koşullarda yaşayabilmesi için istekli ve uygun aileler bulunması amacıyla özel teşvik edici programlar düzenlenmekte ve bu aileler için yardımcı hizmetler geliştirilmektedir. Korunma gereksinmesi olan ve hasta çocuklar için de koruyucu aile bakımı uygun seçeneklerden biridir. ABD’de ilk olarak 1985 yılında başlatılan bir program bu açıdan çok çarpıcıdır. Newyork’ta çok uzun bir geçmişe sahip çocuk koruma örgütü AIDS’li çocukları koruyucu aile yanına yerleştirmeye başlamıştır. Kurum Bakımı ve İstismar İngiltere’de kurum bakımındaki çocukların deneyimleri tartışılırken, kurum çalışanları tarafından çocukların uğradıkları yoğun fiziksel ve cinsel istismar konuları gündeme gelmiştir. İngiltere’de kurumlarda ortaya çıkan bu skandallar açık bir şekilde soruşturulmuştur. Örneğin, 2000 yılında Gal Eyaleti’ndeki çocuk evlerinde yapılan çalışmada, çocukların çalı36 Minty B (1999) Outcomes for long-term foster family care. J Child Psychol Psychiatry, 40: 991-999. kitap01 -8243.indd 117 02.04.2014 14:07:19 118 KORUYUCU AİLE OLMAK şanlar tarafından yoğun istismara maruz kaldıkları belirtilmiştir. Çocukların korunamadığı; savunmasız çocukların, bilinen bir cinsel istismar geçmişi olan başka çocuklarla aynı odayı paylaştıkları ortaya konmuştur. Bu çocukların da ilerde suça itilebileceğinin altı çizilmiştir. Bunun üzerine bu hizmetin verilebileceği farklı bakım yerleri olup olmadığı sorgulanmaya başlanmıştır. Skandallar halkın dikkatini çekmiş ve halkı çocuk koruma sisteminde reform, daha iyi eğitim, daha fazla denetim, sıkı kalite kontrolü ve kalite güvencesi için harekete geçirmiştir.37 Farmer ve Pullock bakım altındaki her beş çocuktan birinin kaldığı yerde (kurum ya da koruyucu aile) yaşayan bir başkası tarafından cinsel istimara maruz kaldığını bildirmiştir. Bu çocuklarda fiziksel sorunlar, öğrenme güçlüğü ve davranış problemleri daha sık görüldüğü için, istismar açısından risk altında oldukları düşünülmektedir. Koruyucu aile bakımı sırasında ihmale ve istismara uğramış 78 çocuk ile böyle durumlara maruz kalmamış 229 çocuğun karşılaştırılmasının yapıldığı çalışmada, istismara uğramış çocukların anlamlı bir şekilde ruh sağlığı sorunları ve gelişimsel sorunlara daha yatkın olduğu görülmüştür.38 Bazı erişkinlerin, korunma gereksiniminde olan bu çocukları istismar etmek için fırsat kolladıkları düşüncesi giderek artmaya başlamıştır. Bu durumdan dolayı, bu çocukların istismar açısından risk altında oldukları göz ardı edilmemeli ve önlemler alınması gerektiği üzerinde durulmuştur. İngiltere’de istismar ile ilgili yapılan bir araştırmada, istismarın kentlerden çok kırsal alanda hizmet verilen yerlerde olduğu ve çocukların sadece bakım verenler tarafından değil, biyolojik ailesine gidiş-gelişlerinde, çevrelerinde ve okullarında da istismar edildikleri belirtilmiştir.39 37 Rushton, Minnis, 2002. 38 Farmer E, Pullock S (1998) Sexually Abused and Abusing Children in Substitute Care. John Wiley, Sons, Chichester. 39 Rushton, Minnis, 2002. kitap01 -8243.indd 118 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 119 İstismar edilmiş çocukların bir arada yaşaması büyük risktir. Çünkü bu çocuklar zamanla istismarcı konumuna gelebilmektedir. İskoçya’da yapılan bir araştırma, kurum bakımında olup cinsel istismara uğramış çocuklardan % 91’nin kendilerinin de cinsel istismar yaptıklarını ortaya koymuştur.40 Farmer ve Pullock, kurum bakımı ya da koruyucu ailedeki cinsel istismara maruz kalmış her 5 çocuktan 1’nin diğerlerini istismar ettiğini saptamıştır. Ayrıca biyolojik ailesi olmayan ya da biyolojik ailesine dönme şansı olmayan çocukların koruyucu ailelerde daha fazla istismar edildiği belirtilmiştir. Bu çocukların birebir tedavisinin yapılması, bakım verenlerin özellikle ergenlik dönemi ve çocuklara nasıl davranacakları konusunda bilgilendirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.41 Damgalama (Stigma): Antik Yunan kökenli olan ve “görünür işaret” anlamına gelen stigma terimi cezalandırılmış ya da ayrı tutulmuş bir grup üyeliği ile ilişkili olan utancın görünmeyen, içsel bir işaretini belirtmektedir. Sosyal problemlere sahip olanlar -ırkçı-etnik azınlık grupları, gay-lezbiyenler, tek ebeveynliler, sol elini kullananlar, aşırı kilolular, ruhsal bozukluğu olanlar, evsizler ve kimsesi olmayan çocuklar sıklıkla damgalanan gruplar arasındadır. Yazın incelendiğinde damgalanmanın özellikleri aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır;42 1. Gizlenebilirlik: Kuruluşlarda büyümek, koruyucu aile olmak ya da koruyucu aile yanında yaşayan çocuk olmak, evlat edinmiş ya da evlat edinilmiş olmak, çocuklar ve aileler tarafından gizlenmektedir. Gizlilik ve saklama çocukların ve ailelerin en belirgin baş etme mekanizması olmuştur. Damgalanma korkusundan dolayı aileler gereksinim duydukları sosyal desteği ve tedaviyi alama40 Lindsay M (1999) The neglected priority:sexual abuse in the context of residential child care. J Child Psychol Psychiatry, 18: 335-346. 41 Farmer, Pullock, a.g.e. 42 Hinshaw SP (2005) The stigmatization of mental illness in children and parents: developmental issues, family concerns, and research needs. J Child Psychol Psychiatry, Volume 46 Number 7, 714-734. kitap01 -8243.indd 119 02.04.2014 14:07:19 120 KORUYUCU AİLE OLMAK maktadır. Gizlilik ise doğal olarak belirgin bir kaygıya yol açmaktadır. Örneğin: Yuvada büyüdüğümü anladılar mı? Durumumu açıklarsam benimle arkadaş olurlar mı? Acaba koruyucu aile olduğumu söylesem nasıl karşılarlar? gibi. Eğer sessizlik bir cevap olursa, çocuklar ebeveynlerinin utancını içselleştirmekte ve bu durum yardım arayışlarını engellemektedir. 2. Kronik durumlar: Ruhsal hastalıklar, özellikle kronik olanlar daha fazla damgalanma eğilimi taşır. Ruhsal sorunların, özellikle çocuklarda değişebilirliği ve tedavi edilebilirliğinin bilinmesi önemlidir. Hem çocukları hem de anne babaları/ bakım verenleri ve toplumu genetik duyarlılığın “değişmezlik” anlamına gelmediği konusunda bilgilendirmeli ve eğitimleri sağlanmalıdır. 3. Tehlike ve tehdit: Medya tarafından korunma gereksinimi olan çocukları tehlikeli olarak gösterme ve tehlike ile eşdeğer görme eğiliminden kaçınılmalıdır. Eğer kaçınılmazsa bu durumun damgalanmayı artırmada anahtar rol oynayacağı unutulmamalıdır. Olumsuzlukların yerine güçlülük, esneklik, cesaret ve ailelerin sebat etmesinin önemi gibi konulara ağırlık verilmelidir. 4. Kontrol edilebilirlik: Kişisel kontrole atfedilen durumlar utanç ve öfkeye yol açmaktadır. Ruhsal sorunların belirtileri “istemli” ve “ kontrol edilebilir” olarak gösterilmektedir. Bu durum damgalanmayı ve utancı artırmaktadır. Bu durumu azaltmak için ruhsal sorunları “gen defekti” ve “biyokimya”nın ürünü olarak gösterme çabasına yönelinmiştir. Ülkemizde, kurum bakımında yaşayan çocuklarımız toplumsal yargılamalarla karşı karşıya kalmaktadır. “Yuvalılar ayağa kalksın”, ‘yuvalıların servisi geldi’ gibi günlük konuşma diline yansıyan bu ayrımcı tutumlar ve sosyal açıdan reddedilme çocukları çok incitmektedir. Haklı olarak yuva ve yurt çocuğu kitap01 -8243.indd 120 02.04.2014 14:07:19 BİRİNCİ BÖLÜM 121 olduğunu okuldaki öğretmenine, arkadaşlarına söylemekten kaçınan çocuklarımız bulunmaktadır. Bireyselliklerin yok edilmesi, çocukların güçlü yanlarına odaklanmak yerine yuvalı olmasının ön plana çıkartılması ve soruna odaklanılması onları örselemektedir. Üstelik ne yazık ki kurum personeli iş yükü fazlalığından dolayı çocukların veli toplantılarına katılamamakta ve çocuklar kendilerini sahipsiz hissetmektedirler. Çocuklar hem toplumsal değer yargılarıyla tek başlarına baş etmek durumunda kalmakta, hem de bireysel güçlüklerini yaşamaktadırlar. Toplumu –yuva/yurt personelini, okulları, anne babaları ve tüm kesimi- bu gibi konularda duyarlı hale getirebilmek çok önemlidir. Ayrımcılık politikalarının damgalanmaya ev sahipliği yapmasına izin verilmemelidir. Toplumların geleceğinin çocukların kendi potansiyellerine ulaşmasına yardımcı olmaya dayandığı unutulmamalıdır. Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Bakım Sistemlerinde Davranış ve Duygusal İşlevlere Yönelik Araştırmalar 1. 0-3 Yaş Bebekler ve Küçük Çocuklara Yönelik Çalışmalar: Anne babalarından ayrı çocuk yuvalarında yaşamak durumunda olan bebek ve küçük çocuklar gelişimsel gecikme, fiziksel gecikme, bağlılık gelişimi ve nöral atrofi (beyin hücrelerinde küçülme) açısından büyük risk altındadırlar. Araştırmacılar, çocuklarda psikiyatrik semptomların görülme sıklığının yüksek olduğunu ve ciddi olarak uyaran yoksunluğu çeken bu çocuklarda ‘otizm benzeri’ davranışların da görüldüğünü vurgulamışlardır.43Anne baba yerine geçebilecek süreklilik gösteren ve birebir ilişkinin olmadığı ortamlarda bebeklerin ve küçük 43 Ellis HD, Fisher PA, Zaharie S (2004) Predictors of disruptive behavior, developmental delays, anxiety, and affective symptomatology among institutionally reared Romanian children. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 43: 1283-1291, Rutter M, Anderson-Wood L, Beckett C ve ark. kitap01 -8243.indd 121 02.04.2014 14:07:20 122 KORUYUCU AİLE OLMAK çocukların yaşadıkları ihmalin şiddet ile eşdeğer olduğu da çalışmalarla ortaya konulmuştur.44 Bilindiği gibi, bebekler ve küçük çocuklar, onları koruyan kollayan, öpüp koklayan, kendisiyle konuşan, sinyallerine, mesajlarına uygun yanıtlar veren, duygusal olarak ulaşılabilen, duyarlı ve onlar için özel olan bir kişiye gereksinim duyarlar. Bu kişinin yanında rahatlayacak, kendini güvende hissedecek, çevresini keşfedecek ve güvenli bağlılıklar geliştireceklerdir. Duyarlı bir bakıcı ve güvenli bağlılıkların beyin gelişimini desteklediği çalışmalarla ortaya konulmuştur. Araştırmalar, beyin gelişiminin en hızlı ve duyarlı döneminin 0-3 yaşlar arasında olduğunu vurgulamaktadır.45 Öte yandan çalışmalar, bebeğin sinyallerine anne tarafından verilen uygun tepkiler ve duyarlılık sayesinde bebeğin kendi duygularını düzenlemeyi öğreneceğini ve anlamaya başlayacağını da belirtmektedir. Ancak bebeğin sinyallerine, mesajlarına verilen tepkiler düzensiz ise, duyarlılıktan yoksun ise ve süreklilik gösteren bire bir bakım veren kişi yok ise bebek güvensiz bağlılıklar geliştirecektir. Kurumlarda yaşayan ya da kurum deneyiminden sonra aile yanına alınan çocuklarda bağlanma bozukluğuna ilişkin bulgular sıktır. Genel olarak karmaşık olan aile içi ilişkiler, kurum ya da koruyucu aile bakımındaki çocuklar için daha farklı bir ilişki ağı oluşturmaktadır. Koruyucu aile bakımındaki çocuklar, onlara bakan kişilere, onların biyolojik çocuklarına, koruyucu aile bakımındaki ya da kuruluşlardaki kendi kardeşlerine ve kendi ailelerine bağlanabilirler. Kurum bakımındaki çocuklar (1999) Quasi-autistic patterns following severe early global privation. J Child Psychol Psychiatry, 40: 537-549. 44 Balbernie R (2001) Circuits and circumstances: The neurobiological consequences of early relationship experiences and how they shape later behavior. Journal of Child Psychotherapy, 27: 237-255, Browne KD (2002) Child Protection. In: Rutter M, Taylor E (Eds.). Child and Adolescent Psychiatry, 4th Edition. Blackwell Science, 1158-1174 45 Zeanah CH (2000) Disturbances of attachment in young children adopted from institutions. Journal of Developmental & Behavioral Pediatrics, 15: 215-220. kitap01 -8243.indd 122 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 123 kurumdaki çalışanlarla, kendi aileleriyle ve kurumdaki diğer çocuklarla da bu bağı oluşturabilirler. Bu durum, birden fazla bağlanma örüntülerinin olduğunu ve ikincil bağlanma nesnelerinin de önemini ortaya koymuştur. Kurumlardan evlat edinilen çocuklarda dezorganize ve diğer atipik bağlanma örüntüleri yüksek orandadır. Bükreş Erken Girişim Projesi’nde kurumlarda yaşayan çocukların bağlanma tipleri, genel örneklemle karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonucunda toplum örneklemindeki çocuklar %70’in üzerinde güvenli bağlanma gösterirken, kurum çocuklarında güvenli bağlanma oranı %20 olarak saptanmıştır.46 Güvenli olmayan bağlanmanın ilerideki psikososyal işlevler açısından risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bağlanmanın gelişmesi alınan bakımın niteliği ile doğrudan ilişkili değildir. Çünkü duyarsız ya da istismar eden bakım verenlere karşı da bağlanma gelişebilmektedir.47 Güvensiz bağlanmanın psikopatolojiye eşit olmadığı, daha çok gelişimsel süreçte ortaya çıkaran bir faktör olduğu araştırmacılar tarafından ortaya konmuştur. Güvenli bir ilişkinin gelişmesi için çocukla koruyucu aile arasında kan bağının önemli olup olmadığı sorusu her zaman merak edilmiştir. Bu alandaki veriler çoğunlukla evlat edinme ile ilgili çalışmalarda ortaya konmuştur. Evlat edinen anne ve evlat edinilen bebek çiftinin ilişki tarzı ile kontrol grubunun ilişki tarzı birbiri ile benzerlik göstermektedir. Evlat edinilen bebeklerin orta çocukluk dönemlerinde uyum sağlamasıyla biyolojik çocukların uyum sağlaması arasında hiçbir fark bulunmamıştır. Bu sonuçlar kan bağının güvenli ilişkinin oluşmasında gerekli olmadığını göstermiştir. Çalışmalar, ileri yaşta 46 Zeanah CH (2004) Bağlanma süreci ve kurumlarda yaşayan çocuklarda bağlanma bozuklukları.Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 35-38. 47 Brown SL, Wright J (2001) Attachment theory in adolescents and its relevance to developmental psychopatology. J Child Psychol Psychotherapy, 8: 15-32. kitap01 -8243.indd 123 02.04.2014 14:07:20 124 KORUYUCU AİLE OLMAK evlat edinilen çocuklarda daha fazla sorun yaşandığı doğrultusundadır.48 Davranış ve duygusal sorunlar çocukların yer değiştirmesinden kaynaklanmıyormuş gibi görünmektedirler. Ancak halihazırda ilişki problemleri olduğunda; denge, yerleşimin sabit olmamasına doğru kayabilmektedir.49 Doyurucu ilişkilerin, evde kalıcı olan büyük çocuklarla bile, yerleşimin ilk birkaç yılı içerisinde geliştiği saptanmıştır.50 Kalıcılık planı ve bunun evlat edinilen çocuklar üzerindeki etkisi konusunda literatür gözden geçirildiğinde, kalıcı olan çocuklarla olmayanların psiko-sosyal uyumu arasında hiçbir fark bulunmamıştır.51 Avrupa Birliği’nin, Dünya Sağlık Örgütü ve Birmingham Üniversitesi ile 2002/2003 yılları arasında işbirliği içinde yürüttüğü ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu 33 Avrupa ülkesini kapsayan Daphne Programında yaklaşık 23.099 3 yaş ve altı çocuğa yuvalarda bakım verildiği saptanmıştır. Bu çalışma sonunda “3 yaş ve altında olan hiçbir çocuğun ona bire bir bakım veren bir kişi olmadan yuvada kalmaması gereği” vurgulanmıştır. “Acil durumlarda 3 aydan fazla olmamak koşulu ile yüksek-nitelikli yuvaların kullanılabileceği” vurgulanmıştır.52 Çalışma sonuçları, mümkün olan en erken dönemden başlayarak anne-baba-bebek ilişkisine ve bağlanma niteliğine önem verilmesinin, ailelerin duyarlı ve yanıtlayıcı olmaları açısından desteklenmesinin ve gerektiğinde müdahale edilmesinin ruhsal sorunlara karşı potansiyel bir koruyucu yaklaşım olduğunu 48 Rushton, Minnis, 2002. 49 Rushton A, Dance C, Quinton D (2000) Findings from a UK based study into late permanent placements. Adoption Quaterly, 2: 5-17. 50 Rushton A, Mayes D (1997) Forming fresh attachments in childhood: a research update. Child and Family Social Work, 2: 121-127. 51 Seltzer MM, Blocksberg LM (1987) Permanency planning and its effects on foster children: a review of the literature. Social Work, 32: 65-68. 52 Browne KD, Giachtitsis CH, Johnson R ve ark. (2005) European Commission Daphne Programme in collaboration with the World Health Organization Regional Office for Europe & The University of Birmingham, UK. Mapping the number and characteristics of children under three in institutions across Europe at risk of harm. Birmingham, UK. kitap01 -8243.indd 124 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 125 ortaya koymaktadır. Anne babalarla bebekleri ve çocukları ile ilgili tasarımlarına ilişkin görüşmeler yapılması ve onlara da kendileri ile ilgili gerektiğinde psikolojik destek sağlanmasının önemi göz önünde tutulmalıdır. 2. Okul Öncesi ve Okul Çocuklarının Aileler ya da Bakım Verenler Tarafından Değerlendirilmeleri İngiltere’de Rutter A ölçeği kullanılarak 5-15 yaş grubu koruyucu aile yanında yaşayan çocuklarla yapılan bir araştırmada, çocukların % 29’unda sorun davranış saptanmıştır. Yine İngiltere’de yapılan bir çalışmada çocukların % 39’unda sorun davranış saptanmıştır. Cinsel tacizin yaşandığı bir grupta CBCL kullanılarak yapılan bir başka çalışmada ise, sorun davranışların görülme sıklığı % 67 olarak bulunmuştur.53 Kuruluşlarda yapılan çalışmalarda sorun davranışların görülme sıklığı çok daha yüksektir. Irak’ta yapılan bir çalışmada kuruluşta yaşayan 24 çocuk, koruyucu aile yanında yaşayan 30 çocukla karşılaştırılmış ve bakım verenlere CBCL ve Travma Sonrası Stres Bozukluğu ölçekleri uygulanmıştır. Çalışma sonucunda sorun davranışlar kuruluşta yaşayan çocuklarda koruyucu aile yanında yaşayan çocuklardan daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca travma sonrası stres bozukluğu da yuva çocuklarında daha sık görülmüştür. Çalışma sonucunda koruyucu ailenin tedavi edici etkisinin olduğu vurgulanmıştır.54 Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından 6-17 yaşları arasındaki çocuk ve ergenlerle yapılan bir çalışmada, anne babalardan/ bakıcılardan elde edilen bilgiler doğrultusunda bakım modellerine göre sorun davranışların görülme sıklığı belirlenmiştir. Araştırmada, biyolojik ailesi yanında yaşayan çocuklarda sorun davranışların görülme sıklığı % 9.7, koruyucu aile yanında ya53 Rushton, Minnis, 2002. 54 Ahmad A, Mohamad K (1996) The socioemotional development of orphans in orphanages and traditional foster care in Iraqi Kurdistan. Child Abuse and Neglect, 20: 1161-1173. kitap01 -8243.indd 125 02.04.2014 14:07:20 126 KORUYUCU AİLE OLMAK şayanlarda % 12.9, kurumda yaşayan çocuklarda ise % 43.5 olarak saptanmıştır. Koruyucu aile ve kendi ailesi yanında yaşayan çocukların sorun davranışlarının görülme sıklığı arasında anlamlı bir farklılık bulunmazken (p>0.05), yuva ve yurtta yaşayan çocukların sorun davranış sıklığının anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca çalışmada, koruyucu aile yanında yaşayan çocuklarda Dikkat Sorunları ve Düşünce Sorunları diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Sosyal Sorunlar alt testi ise hem koruyucu aile, hem de kurumda yaşayan çocuklarda, aile yanında yaşayanlardan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Kurallara Karşı Gelme alt testi kuruluşta yaşayan çocuklarda diğer iki gruptan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur.55 Günümüzde ülkemizde en yaygın uygulama olan kışla tipi kuruluşlarda yaşama ve yetişme, çocuğun en temel gereksinmesi olan ilgi, sevgi, sıcaklık, şefkat ve disiplin gibi niteliklerden uzak kalmasına neden olmaktadır. Çocuğun yaşamında gereksinmesi olan süreklilik ve tutarlılık buralarda yoktur. Değişen personel ve politikalarla birlikte kurallar da değişmektedir. Bu nedenle Kurallara Karşı Gelme alt testinin yüksek çıkması anlamlıdır. 3. Okul Çocuklarının Öğretmenler Tarafından Değerlendirilmeleri Şimşek ve Erol tarafından 2004 yılında yürütülen bir çalışmada, 7-12 yaşları arasında yuvada büyüyen çocukların sorun davranışları, ailesinin yanındaki çocukların sorun davranışlarıyla karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada her iki grup için de bilgi öğretmenden elde edilmiştir. Çalışmada, yuvada büyüyen çocukların kendi ailesi ya da akrabalarıyla düzenli görüşmesi, çocuğun telefonla aranması ya da ziyaret edilmesi ve çocuğun kurumda kalış süresinin kısalığı ruh sağlığını koruyan faktörler 55 Üstüner S, Erol N, Şimşek Z (2005) Koruyucu aile bakımı altındaki çocukların davranış ve duygusal sorunları. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı Dergisi, 12: 130-140. kitap01 -8243.indd 126 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 127 olarak saptanmıştır.56 Berument tarafındanyapılan çalışmada da, çocukların gönüllü ailelerinin olmasının ve bu ailelerle düzenli aralıklarla görüşmesinin çocuğun dayanıklılığını artıran en önemli faktör olduğu saptanmıştır.57 Heath ve arkadaşları (1994) koruyucu aile yanında kalan çocukların da ciddi sorunları olduğunu, diğer öğrencilerle karşılaştırıldıkları zaman akademik başarılarının daha düşük olduğunu, okulla ilgili uygunsuz davranışların daha sık görüldüğünü, okula daha az devam ettiklerini ortaya koymuştur. Üstüner, Erol ve Şimşek, öğretmenlerle yaptıkları araştırmada kuruluşta yaşayan çocukların, koruyucu aile ile ve biyolojik aile ile yaşayan çocuklardan daha fazla sorun davranış ortaya koyduklarını saptamıştır. Öğretmenler de anneler/bakıcı anneler gibi kuruluşta yaşayan çocuklarda diğer iki gruba göre daha fazla sorun bildirmişlerdir. Sorunların türüne bakıldığında ise öğretmenler Dışa Yönelim Sorunlarını, koruyucu aile yanında yaşayan çocuklarda daha az olmakla birlikte, koruyucu aile ve kuruluşta yaşayan çocuklarda aile yanında yaşayanlardan daha yüksek olarak bildirmiştir. Saldırgan Davranışlar alt testinden de hem koruyucu aile hem de kuruluşta yaşayan çocuklar yüksek puan alırken, Kurallara Karşı Gelme alt testinden kuruluşta yaşayan çocuklar yüksek puan almıştır. Sosyal İçe Dönüklük ve Somatik Yakınmalar alt testlerinden kuruluşta yaşayan çocuklar daha yüksek puan almıştır. Çocukların okullarda daha pasif oldukları ve içlerine kapandıkları, kendilerini somatik sorunlarla ifade ettikleri saptanmıştır. Öğretmenler, hem koruyucu 56 Şimşek Z, Erol N (2004) “Kurum bakımının ergen ruh sağlığına etkisi”. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 75. 57 Berument SK (2004) Yuva Çocuklarında Dayanıklılığı ve Davranış Sorunlarını Yordayan Etmenler. Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 149-153. kitap01 -8243.indd 127 02.04.2014 14:07:20 128 KORUYUCU AİLE OLMAK aile hem de kuruluşta yaşayan çocuklarda Dikkat Sorunları belirtmişlerdir.58 Yunanistan’da 9-11 yaş grubu kuruluşta yaşayan ve ailesiyle yaşayan çocukların öğretmen değerlendirmesine göre yapılan karşılaştırmalı çalışmada, öğretmenler kuruluşta yaşayan çocuklarda daha fazla ruhsal sorun bildirmişlerdir. Dikkat eksikliği, hiperaktivite, sınıf aktivitelerine daha az katılım ve davranım bozukluğunun sıklıkla görüldüğünü saptamışlardır.59 Eğitimin, yüksek risk grubu çocukların ruh sağlığını koruduğu bilinmektedir. Kurum bakımı ve koruyucu aile çocuklarında eğitim beklentisinin ve akademik başarı düzeyinin oldukça düşük olduğu belirtilmektedir.60 Kuruluş çocuklarında okula devamsızlık ve okul sorunları sık görülmektedir. Oysa eğitim başarısı ruh sağlığı ve yaşam doyumu ile ilişkili bulunurken, eğitimsizlik, işsizlik, evsizlik ve tek ebeveynlik ile ilişkili bulunmuştur. Bakım altındaki çocukların eğitimlerindeki başarılarıyla ilişkili olan faktörler arasında, çocuğun bakım için en azından bir yerde sabit yaşaması, eğitime değer veren bir bakım verenin ya da ailesinin olması, dışarıda da arkadaşlarının ve ilgi alanlarının olması, okumayı erken öğrenmesi ve okula düzenli gitmesi yer almaktadır. Çocuklar, kurumda çalışanların okul ile pek ilgilenmediklerini ve ev ödevleri için yeterli olanaklarının olmadığını belirtmişlerdir. Buna karşılık çocuklara okuyan, onları kitapların ve kütüphanelerin kullanımına özendiren bakıcılar çocukların psiko-sosyal gelişimi için çok önemli koruyucu faktörler sağlamaktadırlar. Tüm çocukları özellikle de risk altında olan kuruluş çocuklarını ve koruyucu aile çocuklarını okullarda tutmaya özen göstermeli ve bu konularda öğretmenlere destek verilmelidir. 58 Üstüner, Erol ve Şimşek, 2005. 59 Vorria, Rutter, Pickles vd., 1998. 60 Rushton, Minnis, 2002. kitap01 -8243.indd 128 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 129 Ergenlere Yönelik Araştırmalar Ergenlere yönelik olarak yapılan araştırmalar incelendiğinde; İngiltere’de McCann ve arkadaşları tarafından koruyucu aile bakımında olan 13-18 yaşları arasındaki 88 ergenle yürütülen çalışmada, gençlerin % 67’sinin psikiyatrik bir bozukluğu olduğu ve özellikle davranım bozuklukları gösterdikleri ortaya konmuştur.61 Garland ve arkadaşları ise bakım veren aile ve gençlerden elde edilen bilgilere dayanarak çocukların % 42’sinde psikiyatrik sorun saptamışlardır. Dikkat Eksikliği/ Hiperaktivite en sık görülen bozukluk olarak bulunmuştur.62 Altshuler ve Poertner’in bir çalışmasında kurumlarda yaşayan ergenlerin daha fazla risk aldıkları, kendilerini başarısız kılacak yaşantılara ittikleri ve olumsuz arkadaş etkilerine açık oldukları belirlenmiştir. Buna karşılık, davranım bozukluğu belirtilerinin ve suç davranışlarının yüksek oranda olduğu kurumlardan eğitimli koruyucu aile yanına verilen ergenlerin, psikiyatrik tedaviye daha olumlu yanıt verdikleri belirlenmiştir.63 Auslander ve arkadaşları CBCL kullanarak yaptıkları çalışmada koruyucu aile yanında kalan gençlerin % 25 ile % 31’inin İçe yönelim ve Dışa Yönelim sorunlarında klinik düzeyde puan aldıklarını ortaya koymuştur. McMillen ve arkadaşları tarafından 317 koruyucu aile yanında yaşayan 17 yaş ergenlerle yapılan çalışmada, gençlerin % 61’inde yaşam boyu psikiyatrik sorun saptanmıştır. Bu gençlerin % 62’si sorunlarının koruyucu aile sistemine girmeden önce başladığını belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra % 37’si geçmişte psikiyatrik bir tanı aldıklarını vurgulamışlardır. Sorunların başlangıç zamanı ele alındığında İçe Yönelim so61 McCann JB, James A, Wilson S, Dunn G (1996) Prevalence of psychiatric disorders in young people in the care system. British Medical Journal, 313: 1529-1530. 62 Garland AF, Hough RL, McCabe KM ve ark. (2001) Prevalence Psychiatric Disorders in Youths Across Five Sectors of Care. J Am Acad Child Adolesc Pychiatry, 40: 409-418. 63 Altshuler S, Poertner J (2002) The child health and illness profile-adolescent edition: Assessing well-being in group homes and institutions. Child Welfare, 81:3; 495-513. kitap01 -8243.indd 129 02.04.2014 14:07:20 130 KORUYUCU AİLE OLMAK runlarının koruyucu aile sistemine girdikten sonra başladığı, Dışa Yönelim sorunlarının ise sisteme girmeden önce başladığı saptanmıştır.64 Şimşek ve Erol tarafından 2004 yılında yapılan bir araştırmada, yetiştirme yurdunda büyüyen 13-18 yaşları arasındaki kız çocukları, ailesi yanında büyüyen kız çocukları ile annelerden/bakım verenlerden elde edilen bilgiler doğrultusunda karşılaştırılmış ve sorun davranışların yetiştirme yurdu gençlerinde 5,3 kat daha fazla olduğu saptanmıştır. Yetiştirme yurdunda büyüyen gençler içe yönelim ve dışa yönelim sorunları yaşadıklarını belirtirlerken, bu sıklıklar ailelerinin yanında büyüyen gençler tarafından daha düşük olarak bildirilmiştir. Toplam Problemin görülme sıklığı ise yetiştirme yurdunda büyüyen genç kızlarda % 35.7 iken, aile yanında büyüyenlerde % 8.7 olarak saptanmıştır.65 Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından YSR kullanılarak gençlerin kendilerinden elde edilen bilgilerin çocuk bakım sistemlerine göre puan ortalamaları karşılaştırıldığında; Toplam Problem puan ortalamasının çocuk yuvası/ yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklarda, koruyucu aile ve de kendi ailesi yanında büyüyen çocuklara göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca İçe Yönelim, Dışa Yönelim sorunları ile tüm alt test puan ortalamasının kurumda yaşayan çocuklarda koruyucu aile ve kendi ailesi yanında büyüyen çocuklara göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Çalışmada gençler, annelerden/bakım verenlerden ve öğretmenlerden daha fazla sorun bildirmiştir.66 Bu sonuç, ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla da desteklendiği gibi,67 64 McMillen JC, Zima BT, Scott DL ve ark. (2005) Prevalence of Psychiatric Disorders Among Older Youths in The Foster Care System J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 44: 1,88-95. 65 Şimşek, Erol, 2004. 66 Üstüner, Erol, Şimşek, 2005. 67 Erol N, Simşek Z (1998) Türkiye Ruh Sağlığı Profili: Çocuk ve Gençlerde Ruh Sağlığı: Yeterlik alanları, davranış ve duygusal sorunların dağılımı. N. Erol, C. Kılıç, M Ulusoy, M Keçeçi, Z Şimsek (Eds.). Türkiye Ruh Sağlığı Profili Raporu. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Eksen Tanıtım Ltd.Şti. Ankara, 25-77, Erol N, Şimsek kitap01 -8243.indd 130 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 131 yabancı yayınlarda da benzer sonuçlar saptanmıştır.68Araştırma sonuçları; ailelerin, kurumların ve okulların çocuk ve ergenlerin ruh sağlığına duyarlı olmaları, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Anabilim Dalları ile ilişki içinde olmaları ve destek almaları, bekle-gör politikasını kesinlikle izlememeleri gereğini ortaya koymaktadır. Öte yandan sorunlarla bağlanma örüntüleri arasındaki ilişkilerin göz ardı edilmemesi ve çocukluk dönemindeki duygusal deneyimlerin, kendi annelik babalıklarını etkilediği unutulmamalıdır. Yine, bağlanma örüntülerinin zaman içinde değişebileceği de dikkate alınmalıdır. Beden Sağlığı Kurum bakımında yaşayan çocuklarda, başta beslenme bozuklukları (yetersiz beslenme ya da aşırı beslenme/obezite) olmak üzere (% 44-59), bağırsak parazitleri (% 31), hepatit-B (% 28), anemi (% 15), dermatolojik sorunlar gibi sağlık sorunlarının sıklığının % 65-85 arasında olduğu belirtilmektedir (MacLean, 2003). Amerika’da akraba koruması altındaki çocuklarla yapılan çalışmanın sonuçları, çocukların yarısının bağışıklıklarını tam olarak kazanamadıklarını göstermiştir ve fark edilmemiş sağlık problemlerinin nedeninin temel bakımlarının yetersiz olmasından kaynaklandığı ileri sürülmüştür. İngiltere’de her çocuğun rutin bir sağlık kontrolünden geçtiği, ancak kurum bakımında, çocukların bedensel ve ruhsal sağlığının değerlendirilmesi ve tedavi edilmesinde sistemin başarısız olduğu belirlenmiştir (Rushton ve Minnis, 2002). Koruyucu ailelerden elde edilen bilgiler doğrultusunda, kurum bakımından aile ortamına geçiş süreci yaşayan çocukların % Z (2000) Mental Health of Turkish Children: Behavioral and Emotional Problems Reported by Parents, Teachers and Adolescents. In: Singh N, Leung JP, Singh AN (Eds.). International Perspectives on Child and Adolescent Mental Health. Elsevier Science Lt, 223-247. 68 Verhulst FC (1995) “A review of community studies” In: Verhulst FC, Koot HM (Eds.). The Epidemiology of Child and Adolescent Psychopathology. Oxford Medical Publications, 146-177. kitap01 -8243.indd 131 02.04.2014 14:07:20 132 KORUYUCU AİLE OLMAK 90’ında ilk günler ve aylarda bedensel ve ruhsal düzenin bozulduğu ancak daha sonra sağlıklarına kavuştukları saptanmıştır. ABD kurum bakımı araştırma ekibi (2005) tarafından Rusya’da yapılan bir çalışmada, kurum bakımına alınan çocukların Rusya ve ABD normlarına göre fiziksel büyüme geriliği sıklığının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bu çocukların Rusya standartlarına göre % 34-44’ünde, ABD standartlarına göre % 4355’inde boy ve kilo ölçümlerinin 10. persentilin altında olduğu belirlenmiştir. Ayrıca kurum bakımına alınan çocukların ailesiyle yaşamını sürdüren çocuklara göre daha fazla oranda düşük doğum ağırlıklı oldukları bulunmuştur.69 Bu nedenle çocuklara ruh sağlığı açısından olduğu kadar, dermotolojik, fizyolojik, diş sağlığı, beslenme, bağışıklama gibi sağlık hizmetlerinin verilmesi, yaşlarına uygun şekilde sağlık kontrollerinin yapılması ve çocukların bir bütün olarak sağlıklarının izlenmesi gerekliliği ortaya çıkmaktadır. Çocuk, Biyolojik Aile ve Koruyucu Aile Arasındaki Etkileşim Koruyucu ailede esas olan çocuğun yararının gözetilmesidir. Bu nedenle koruyucu aile bakımının başlangıcından herhangi bir nedenle sonlanmasına kadar bu bakım içerisinde yer alan kişilerin uyumlu bir etkileşimde bulunmaları hizmetin başarıya ulaşması için gereklidir. Bu etkileşimin sağlanması söz konusu üçlünün koruyucu aile bakımı için hazırlanmasına ve bakım ilişkisi sürecinde ortaya çıkan sorunlarda profesyonel yardım almalarına bağlıdır. Sosyal hizmet uzmanı ve ruh sağlığı profesyonelleri gerek yerleştirme öncesinde, gerekse yerleştirme sürecinde çocuk, biyolojik aile ve koruyucu aile ile kişisel ya da grup çalışmaları yaparak onları bu zor sürece hazırlamakla görevlidir. 69 The St. Petersburg-USA Orphanage Research Team (2005) Characteristics of children, caregivers, and orphanages for young children in St. Petersburg, Russian Federation. Applied Developmental Psychology, 26: 477-506. kitap01 -8243.indd 132 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 133 Çocuk biyolojik ailesinden ayrıldığı ve yabancı aile ile birlikte yaşayacağı için sarsıcı bir dönem geçirmektedir. Çocuk, kendi biyolojik ailesini kaybetme korkusuyla umutsuzluk yaşar, kendisini suçlar. Ancak eğer çocuk biyolojik ailesinde istismara uğramışsa, bu duyguların yanında güvenli bir yere yerleştirilmiş olmanın rahatlığını yaşasa da, yine de çocuk kendisine baktığı için koruyucu aileye minnettar kalmayabilir. Çünkü biyolojik ailesinden ayrılma nedeni olarak koruyucu aileyi görüp suçlayabilir. Koruyucu aile bu durumu normal karşılayabildiğinde, çocuğun davranışlarının nedenini anlayarak yaklaştığında ve biyolojik ailesiyle ilişkilerini sürdürmesine yardımcı olduğunda çocuğun gelişimine de olumlu yönde katkı sağlamış olur. Koruyucu aileye yerleştirilecek çocuğun bunun nedenini bilmesi biyolojik ailesi ile ilişkilerini sürdürmesi açısından önemlidir. Çoğunlukla çocuk biyolojik ailesine geri döneceğinden, içinde bulunduğu durumu bilmelidir. Çocuk koruyucu aile ile ne kadar süre birlikte olacağını bilirse, gelecek için de gerçek umutlara sahip olur. Koruyucu aile her zaman çocuğun ailesi ile arasındaki sevgi bağını koruyabilmesi ve kuvvetlendirebilmesi için anne babanın çocuklarıyla birlikte olma isteklerine saygı göstermeli ve desteklemelidir. Koruyucu aile ile biyolojik aile arasında olumlu bir ilişki kurulması için destek programlarının uygulanması gerekmektedir. Koruyucu aileye yerleştirme süreci boyunca çocuk mutlu görünebilir. Hatta biyoljik ailesinden ayrılmaya oldukça istekli görünebilir. Bunun nedeni çocukların arkadaşlarından ya da oyuncaklardan etkilenmesi, güvenli bir yere gereksinim duymasındandır. Ancak çocuk koruyucu aile yanına yerleştirildikten bir ay sonra, biyolojik ailesinin yanından ayrıldığının bilincine vardığında geçmişinin yok olduğu hissine kapılır. Diğer bir değişle, biyolojik ailesiyle huzursuzluk yaşamış olsa bile, anne ve babasından uzaklaştığı için çocuk umutsuzluk ve üzüntü hisseder. Geçmişte kendisini etkileyen tüm olumsuz olaylar için kendini suçlama ve düzeltemediğinden dolayı da çaresizlik hislerini yaşayan bu çocuklar, tepkilerini çeşitli şekillerde kitap01 -8243.indd 133 02.04.2014 14:07:20 134 KORUYUCU AİLE OLMAK belirtirler. Çocuk biyolojik anne babasını bir daha ne zaman göreceği konusunda açıkça bilgilendirilip, görüşme gerçekleştirildiği takdirde, bu yoğun tedirginlik biraz hafifleyecektir. Ona söz verilen gün ve saatte görüşmenin gerçekleştirilmesi son derece önemlidir. Ayrıca biyolojik ailenin çocuğuyla ilgili konularda sosyal hizmet uzmanı ile görüşmesinin sağlanması gerekir. Sosyal hizmet uzmanının düzenli aralıklarla çocuğun, koruyucu ailenin ve biyolojik ailenin durumunu değerlendirerek plan hazırlaması gerekir Ankara’da biyolojik aile ile görüşme durumunun sorun davranışlara etkisinin incelendiği bir çalışmada, çocukların % 82.4’ünün biyolojik ailesinin hayatta olduğu saptanmıştır. Ailesi ile görüşmeyen çocuklarda CBCL’den elde edilen Toplam Problem ve Dışa Yönelim ile Saldırgan Davranışlar ve Dikkat Sorunları alt testlerinden alınan puan ortalamalarının anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır. TRF ve YSR ölçekleri incelendiğinde ise; Toplam Problem Puanı, Dışa Yönelim, Saldırgan Davranışlar, Dikkat Sorunları, Anksiyete/Depresyon ve Kurallara Karşı Gelme (YSR) puan ortalamaları, ailesi ile görüşmeyen çocuklarda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Özetle her üç ölçekte de biyolojik aile ile görüşmeme durumunda Toplam Problem, Dışa Yönelim, Saldırgan Davranışlar ve Dikkat Sorunları anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Araştırmada aileleriyle görüşen çocukların daha az davranış ve duygusal sorunlar gösterdiği saptanmıştır.70 Çalışmada cinsel taciz, şiddet gibi durumlar söz konusu olduğunda kurumun etkin olması ve biyolojik aile-çocuk–koruyucu aile arasında dengeyi sağlaması ve psiko-sosyal danışmanlık hizmeti sağlamanın gerekli olduğu belirtilmiştir. 70 Üstüner, Erol, Şimşek, 2005. kitap01 -8243.indd 134 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 135 Çocuk-Koruyucu Aile İlişkisi ve Koruyucu Aile ile Çalışma Koruyucu aile olmak zor bir görevdir. Koruyucu ana baba ile biyolojik ana baba arasındaki rol farkı, koruyucu aile için bazı çelişkiler doğurur. Koruyucu aile günlük yaşamda çocuğun ana babası rolünü üstlenir ve kurum adına onun bakımından sorumlu olur. Ancak biyolojik ailenin hak ve sorumluluklarına sahip değildir ve onun yerine geçemez. Onu ana babasıymış gibi sevecek, ancak biyolojik ana babasıyla duygusal rekabete girmeyecek kadar uzak duracaktır. Koruyucu ailenin çocuk ile ilişkisinde rolünü nasıl algıladığı çok önemlidir. Kendini bir iş gören gibi görüyorsa bu ilişki bir iş ilişkisine dönüşebilecektir. Bunun aksine biyolojik ailenin yerini tuttuğunu düşünüyorsa çocuğun kendi ailesi ile ilişkilerinde engelleyici bir tutum alabilecektir. Koruyucu aile kuruma karşı çocuğa hizmet götüren bir ekibin üyesi rolündedir. Çocukla ilişkilerinde de bu ekibin belirlediği plana uygun olarak davranışlarını sürdürecektir. Koruyucu aile mümkün olduğunca çocuğa ailenin bir üyesi gibi davranmaya çalışmalıdır. Koruyucu ailenin çocukla uyumlu bir ilişki yürütmesi zaman almaktadır. Sosyal hizmet uzmanının yerleştirmedeki işlevi de bu uyumu oluşturmaya çalışmaktır. Koruyucu aileler olabildiğince yerleştirme planına baştan dahil edilmelidir. Bu görüşmelerde çocuğun ailesiyle ilişkileri, ailenin hakları, aile ziyaretinin önemi, çocuğun ve ailenin özgeçmişleri, özellikleri, koruyucu aile bakımının ön görülme nedenleri, dolayısıyla kurumun kendilerinden beklentileri, çocuğun beğenileri, kaygıları, düşünce ve duyguları öğrenilmelidir. Koruyucu ailelerin çocukla ilişkilerinde duygularıyla başa çıkmaları her zaman kolay değildir. Bıkkınlığa düşmeleri, pişman olmaları olasıdır. Böyle bir durumda çocuğun tekrar örselenmesi olasılığını bertaraf etmek için koruyucu aileye duygularını ifade edebilme olanağı sağlanmalıdır. kitap01 -8243.indd 135 02.04.2014 14:07:20 136 KORUYUCU AİLE OLMAK Akraba Koruması ve Geleneksel Koruyucu Aile Bakımı Akraba koruması, çocukların kurum bakımından resmi olarak onaylanmış, geniş aile üyeleri yanına yerleştirilmesi olarak tanımlanmaktadır. Resmi onaylanma şekli geleneksel koruyucu ailenin onaylanma biçimiyle benzerlik göstermektedir. Bu yeni gelişme Amerika’da, özellikle Afrika asıllı Amerikalı aileler arasında hızla büyümektedir, Avrupa’da ise yaygın bir model değildir. Akraba korumasının amacı, çocukların alışılmış yaşam biçimlerinde tedirgin edici değişiklikleri azaltmak, çocukları, onlara daha yakın olan aileleri içinde tutmak, böylece onların kültürel ve etnik kimliklerini korumalarını sağlamaktır. Bu uygulamanın gerçekten çocuklara yararı olup olmayacağı ile ilgili çok fazla soru sorulmaktadır. Bu yüzden, konuyla ilgili yapılan araştırmaların sonuçlarına odaklanılmıştır. Araştırma raporları gözden geçirildiğindeve sonuçlar71 karşılaştırıldığında, akraba korumasının halen başlangıç aşamasında olduğu, araştırmaların sadece sorunlu örneklemleri içerdiği ve küçük çapta yapıldığı, kontrol gruplarının uygun olmadığı ve farklı sonuçları ölçtükleri saptanmıştır. Berrick, Barth ve Iglehart akraba bakımındaki çocukların, koruyucu aile bakımındaki çocuklardan daha az gelişimsel ve davranış problemleri gösterdiklerini, ancak ihmal ya da istismar edilen çocukların akrabalarından alınabileceğini vurgulamışlardır.72 Çocuklara çoğunlukla anneannelerin baktığı ve koruyucu ailelere göre genelde akraba bakıcıların yaşlı, daha az eğitimli, daha dar ge- 71 Scannapieco, M (1999) Kinship care in the public welfare system: a systematic review of research. In: Kinship Foster Care (ed R. Hegar and M. Scannapieco) s:141-154. Oxford University Press, Oxford. 72 Berrick JD, Barth RP (1994) Research on kinship foster care: What do we know? Where do we go from here? Children and Youth Services Review, 16: 1-5, Iglehart AP (1994) Kinship foster care: Placement , service and outcome issues. Children and Youth Services Review, 16: 107-122. kitap01 -8243.indd 136 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 137 lirli ve sağlıklarının daha bozuk olduğu üzerinde durulmuştur.73 Kuşaklararası bağlanma örüntülerinin geçişi ile ilgili yapılan araştırmada74 ise, çocukların büyükanne ve büyükbabalarıyla yaşamaları konusunda uyarıda bulunulmuştur. Çocuklarını yetiştirmede yetersiz kalan ailelerin, kendilerine uygun bakımı sağlamayan ailelerden geldiklerinin göz ardı edilmemesi gereği üzerinde durulmuştur. Kurum ve Koruyucu Aile Bakımının Uzun Dönemdeki Sonuçları Nelerdir? Kurum ve koruyucu aile bakımının uzun dönemdeki sonuçları incelendiğinde, genel olarak koruyucu aile bakımından yararlanan bireylerle ilgili olumlu bir tablo çizilirken, kurumda yetişmiş bireylerle ilgili bu olumlu tablo görülememektedir. Uzun süre koruyucu aile bakımında kalan bireylerin okulda başarılı oldukları, başarılı olamayanların ise bakıma girmeden önce öğrenme güçlükleri yaşadıkları saptanmıştır. Erişkinliklerinde yakın, sevecen, tutarlı bağlanma ilişkileri kurabildikleri gösterilmiştir. Erişkinlik döneminin olumsuzlukları incelendiğinde ise bu bireylerin biyolojik ailelerinde psikiyatrik bozukluklar olduğu ve bakımdan önce istismara maruz kaldıkları ortaya konmuştur.75 Amerika’da uzun dönem koruyucu aile bakımında kalmış erişkinlerle yapılan bir başka çalışmada ise, bu erişkinlerin liseyi bitirme yüzdesinin düşük olduğu, işsizlik ve evsizlik, uyuşturucu kullanımı, tutuklanma, eşe şiddet uygulama ya da eşler tarafından şiddete maruz kalma gibi özellikler gösterdikleri saptanmıştır. Sonuçlardaki bu farklılıkların 73 Dubowitz H, Feigelman S, Harrington D ve ark. (1994) Children in kinship care: how do they fare? Children and Youth Services Review, 16: 85-106. 74 Fonagy P, Steel H, Steele M (1991) Maternal representations of attachment during pregnancy predict the organization of infant-mother attachment at one year of age. Child Dev, 62: 891-905. 75 Dumaret, A C, Coppel- Batsch, M, Couraud S (1997) Adult outcome of children reared for long- term periods in foster families. Child Abuse and Neglect, 21, 911-927. kitap01 -8243.indd 137 02.04.2014 14:07:20 138 KORUYUCU AİLE OLMAK nedenleri bilinmemekle birlikte, bakım gören çocukların karşılaştıkları güçlüklerin, değişik bakım çevreleri ya da yaşanan çeşitli psiko-sosyal sorunlara bağlı olabileceği belirtilmektedir. Çocukların kısa dönemde koruyucu aile bakımı altında olmasının sonuçları henüz pek bilinmemektedir. Devlet korumasında yetişmiş çocukların, birer erişkin olduklarında bu bakım tarzından etkilenmelerinde cinsiyet değişkeninin de rolü var mıdır? Evet, rolü olduğu ortaya konmuştur. Kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında, kadınlarda psikiyatrik bozukluk ve bağlanma nesnesinden yoksun büyüme nedeniyle kendi çocukları için uygun bir bağlanma nesnesi oluşturma becerisinde sorunlar saptanmıştır. Ancak okul başarısı, doğru plan yapma kapasitesi, problemli erkeklerle ilişki yaşamaktan kaçınma, ergenlik döneminde çocuk sahibi olmama gibi özellikler olumlu olarak değerlendirilmiştir. Hem kadınlar hem de erkekler için sonuçlar, bakımdan ayrıldıktan sonra kurulan ilişkilerin niteliğine bağlı olarak da ele alınmıştır. Geniş aile ya da kardeşlerle ilişki içerisinde olmak, olumlu ve destekleyici ilişkiler hem kurum bakımı hem de koruyucu aileler ile yaşayan çocuklar için koruyucu etmenlerdir. Devlet korumasından ayrılan bireyin gireceği ortam onun daha sonraki işlevlerine ne derece etki edebilir? Erişkinin uyum sağlamasında bakımdan ayrıldıktan hemen sonraki yıllar çok önemlidir. Devlet korumasından ayrılan gençlerin, koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre daha güç durumda oldukları belirtilmektedir. Bunun nedenleri arasında, biyolojik ailelerdeki sorunların fazla olma olasılığı gösterilmektedir. Çalışmalar kurum bakımından ayrılanların koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre yeniden bir aile bağı kurabilme yeteneklerinin daha zayıf olduğunu göstermektedir. Koruyucu aile ile kurulan ilişkiye göre kurum bakımında dönüşümlü çalışan kişilerle kurulan bağlanma ilişkisini sürdürebilmek kuşkusuz daha zordur. Bu gençler güvenebilecekleri ve onlara destek vermeyi öneren bir kişi bile olmadan bakımdan ayrılıyor ola- kitap01 -8243.indd 138 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 139 bilirler. Bu korunmasız gruplar üzerinde acil olarak daha çok çalışmaya ve onlara destek vermeye ihtiyaç vardır. Devlet desteği bu dönemde de çok önemlidir. Risk ve koruyucu etmenler üzerinde yapılan çalışmalar, bazı çocukların daha iyi durumda olmalarının nedenini açıklamaya yardımcı olmuştur. Uzun dönem koruyucu aile bakımında kalmak ve koruyucu aile sistemine erken girmek ve bakımdan geç ayrılmak, davranış sorunlarının görülme sıklığını azaltmaktadır. Genel nüfus içinde yapılan çalışmalarda da, uzun dönemdeki olumlu sonuçları için en önemli öncüllerin çocuğun ailesiyle ya da başkalarıyla iyi bir ilişki kurma yeteneği olduğu gösterilmiştir.76 Bakım altındaki karmaşık yaşam içerisinde çocuğa ve gence iyi bir ilişki kurması ve ilişkiyi sürdürebilmesi için yardımcı olmak, amaçlanan en önemli altın standarttır. KURUM ve KORUYUCU AİLE BAKIMINDA TEDAVİ Korunma Gereksinimi Olan Çocuklara Yönelik Koruyucu/Önleyici Yaklaşımlar Çocuk ruh sağlığı açısından korunmaya gereksinimi olan çocuklara yönelik tedavi yaklaşımları sadece ruhsal tedavilerde değil, aynı zamanda koruyucu çalışmalarla da önem kazanır. Birincil koruma çalışmalarıyla korunma gereksinimi olan çocuk sorununu tamamen ortadan kaldırmamız mümkün olmamakla birlikte, sorunun kontrol altına alınması sağlanabilmektedir. Birincil koruma kapsamında çocuğun aile içinde yetiştirilmesi, çocuk ve ailenin desteklenmesi öncelikli yaklaşımı oluşturmaktadır. Yoksulluk nedeniyle çocuğuna bakamayan ailenin eğitimi ve toplumsal kaynaklardan yararlanmasının sağlanması, ayni nakdi yardımın yanı sıra danışmanlık hizmetle76 Rosenfeld A A, Pilowsky D J, Fine P et al (1997) Foster care: an update. Journal of American Academy of Child and adolescent Psychaitry, 36, 448-457 kitap01 -8243.indd 139 02.04.2014 14:07:20 140 KORUYUCU AİLE OLMAK rinin verilmesi, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları için üreme sağlığı hizmetlerinin sunulması, sağlık ve eğitim hizmetlerine ulaşılabilirliklerinin artırılması ve çocuğun yaşına göre kreş, anaokulu, anasınıfı ya da okul eğitiminden yararlanması sağlanmalıdır. Anne ya da baba da ruhsal bir sorun varsa tedavi edilmeleri planlanmalıdır. Sorun hem anne hem de babada varsa çocuk kuruluşa gönderilmemeli, yakınlarının desteği sağlanmaya çalışılmalıdır. Ülkemizde ne yazık ki evden uzaklaştırılan hep çocuk olmaktadır. Ülkemizde başta Anayasa olmak üzere, çocuk refahı alanındaki yasal düzenlemelerde önleyici hizmetler öncelikli olarak yer almaktadır. Ana çocuk sağlığının korunması, doğum öncesi dönemden başlamak üzere çocuk 6 yaşına gelene kadar fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığının korunmasına yönelik çalışmaların Sağlık Ocakları tarafından yürütülmesini öngören ve 1961 yılında yasalaşan ‘Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi Hakkındaki Kanun’ olmak üzere, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nda öncelikle çocuğun aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için ailenin eğitim, danışmanlık ve sosyal yardımlarla güçlendirilmesine yönelik maddeler yer almaktadır. Bunun için “aile danışma merkezleri, toplum merkezleri” gibi kuruluşlar açılmıştır ve açılmaya devam edilmektedir. Ancak ailenin değerlendirilmesine bütüncül yaklaşılıp, topluma dayalı risk yaklaşımı temelinde sorunun çözümlenmesi hedeflendiğinde, sosyal hizmetlerin başta sağlık, eğitim olmak üzere tüm sektörlerle birlikte çalışabilecek yapılanmayı kurması gerekmektedir. Böylece hem iş gücü ve zaman açısından, hem de maliyet açısından etkin bir yöntem olacağı düşünülmektedir. Sözü edilen bu model Sağlık Bakanlığı tarafından 1991-1993 yılları arasında proje danışmanı Neşe Erol tarafından pilot çalışma olarak Ankara’da başlatılmış, 19941998 yılları arasında ise 9 ilde uygulanmıştır. ‘Temel Sağlık Hizmetleri yoluyla Çocuğun Psiko-Sosyal Gelişiminin Desteklenmesi” adıyla uygulanan bu hizmet modelinde, kurumlar arası işbirliğinin ve çocuğun sağlığına bütüncül yaklaşımın kitap01 -8243.indd 140 02.04.2014 14:07:20 BİRİNCİ BÖLÜM 141 başarılı bir örneği sunulmuştur.77 Temel amacı, öncelikle gebe ruh sağlığını desteklemek, sağlıklı çocuk yetiştirmek ve risk altındaki çocuk sayısını azaltmak olan bu modelde, sağlık ocağı bölgesinde hekim, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire ve ebeden oluşan ekip hizmeti oluşturulmuştur. Ekibin her üyesi kendi rolünü yerine getirmiştir. Böylece suça itilmiş, madde kullanan, sokakta yaşayan, engelli duruma gelmiş, ihmal ve istismar edilmiş çocuk sayısının azalmasına yönelik planlı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Benzer modelin Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Toplum Merkezleri ve halen işlevselliğini sürdüren Sağlık Ocakları (aile hekimliği sisteminde Toplum Sağlığı Merkezleri adı altında değiştirilmiştir), Ana-Çocuk Sağlığı Merkezleri tarafından sürdürülebilir bir yapıda gerçekleştirilmesinin gelecek için umut vereceği düşünülmektedir. Elbette önleyici amaçlarla gerçekleştirilen, kamu ve sivil toplum kuruluşlarının uyguladığı bir dizi proje bulunmaktadır. Önemli olan, risk gruplarını belirleyerek, ‘erken çocukluk eğitimi, ev ziyaretleri yoluyla ailenin desteklenmesi, hizmetlere ulaşılabilirliği artıran uyarı sistemlerinin kurulması’ gibi proje niteliğindeki çalışmaları hizmet programına dönüştürmek ve yasal düzenlemelerimizde tanımlanan işlevleri ‘proje’ adıyla başlatmayıp, var olan hizmetlerin etkinliğini artırmaktır. Dünyada da koruyucu çalışmalar alanında önemli hizmet programları yürütülmektedir. “Head Start ve Yale Çocuk Refahı Araştırma Programı” tarafından yoksul ve yüksek risk içeren ortamlarda çocuk yetiştiren ebeveynlerin yetenekleri geliştirildiği 77 Erol N, Şimşek Z, Erten İ (1997) Önleyici Çalışmalar: Anne-Baba-Bebek İlişkisini Güçlendirme ve Çocuğun Psikososyal Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Destekleme Projesi. Farklılıkla Yaşamak: Aile ve Toplumun Farklı Gereksinimleri Olan Bireylerle Birlikteliği. (Ed: A. N. Karancı), Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 113-131, Erol N (1999) Çocuğun Psikolojik Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Destekleme. Türk Pediatri kurumu XXXV. Ulusal Pediatri Kongresi “Çocuklarımız İçin Parlak Gelecekler”. Kongre Kitabı, 237-249, Şimşek Z (2001) Çocuk Hakları açısından temel sağlık hizmetlerine yaklaşım ve sosyal hizmet, Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları: Prof. Dr. Nihal Turan’a Armağan, Ankara, 69-80. kitap01 -8243.indd 141 02.04.2014 14:07:21 142 KORUYUCU AİLE OLMAK zaman çocuklarına daha iyi bakım verdikleri kanıtlanmıştır.78“New Jersey Bebekleri” projesi kapsamında, anneler ile bebeklerin birleşmesi için aracı erken müdahale servisleri kurulmuştur. Şu anda 5 federal fonlu proje eğitim ve destek hizmeti vermektedir. Annelere danışma olanağı sağlandığı ve ebeveynlik becerileri dersleri verildiği projede, annelerin yarısının bebeklerine sahip çıktıkları bildirilmektedir. Yine Washington DC’deki “Anne-Çocuk Sağlığı Projesinde”, bebeklerin terk edilmesini önlemek amacıyla, anne adayları eğitime alınmakta ve uyuşturucu kullanımı konusunda ve prenatal ünitelerde on haftalık bir destek programı yürütülmektedir. Buna benzer programların Atlanta, Chicago, New York gibi şehirlerde yaygın olarak yürütüldüğü ve bu bölgelerde korunma altına alınan çocuk sayısında anlamlı düşüşler olduğu bildirilmektedir. Colorado Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nin Ulusal Çocuk, Aile ve Toplum Merkezi tarafından alt sosyo-ekonomik düzeyde, sosyal ekoloji kuramı ve bağlanma kuramı temel alınarak hemşirelerin ev ziyaretleri çerçevesinde uzunlamasına randomize kontrollü bir çalışma yürütülmektedir. Bu programın temel amacı, gebelik sonuçlarını iyileştirmek, bebek-çocuk sağlığını ve gelişimini desteklemek ve annenin kendi yaşam süreci içindeki gelişimine katkıda bulunmaktır. Gebelik döneminden itibaren yürütülen bu çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde, çocuk istismarı ve ihmalinin % 79 azaldığı, aile-çocuk etkileşiminin güçlendiği ve bağlanma sorunlarının azaldığı saptanmıştır.79 İkincil koruma çalışmalarının, çocuğun ailesi yanında bakımı sağlanamamış ve korunma gereksinimi ortaya çıkmışsa planlanıp uygulanması gerekmektedir. Bu aşamada önceliğin 78 Seitz V (1985) Effects of family support support intervention: A ten- year follow-up. Child Dev, 56: 376-391. 79 Zeanah P (2004) Bebeklerin psikososyal gelişiminin desteklenmesi ve aile bütünlüğünün korunması. Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 39-44. kitap01 -8243.indd 142 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 143 yuva ve yurt bakımına değil, koruyucu aile ve evlat edinme hizmetine verilmesi sağlanmalıdır. Koruyucu aile bakımı, çocuğa biyolojik ailesi tarafından bakılamadığı, çocuğun evlat olarak verilmesi mümkün olmadığı ya da uygun görülmediği durumlarda bir aile yanında geçici ya da devamlı bir süre içinde bakımının sağlanmasıdır. Koruyucu aile bakımının amacı, çocuğun normal gelişim gösterebilmesi için gereken koşulları hazırlamak, çocuğun zarar görmesine engel olmak ve sağlıklı bir şekilde gelişmesi için gerekli düzenlemeleri yapmaktır. Bu açıdan bakıldığında koruyucu aile bakımının üç önemli işlevi göze çarpmaktadır. Bunlar; • Çocuğun normal gelişim gösterebilmesi için gereken koşulları hazırlamak (Bakım İşlevi). • Çocuğun, daha fazla zarar görmemesini sağlamak (Koruma İşlevi). • Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için düzeltici önlemleri almaktır (Tedavi İşlevi). Koruyucu aile bakımının bu işlevleri yerine getirebilmesi için şu amaçları gerçekleştirmesi gerekir: Her çocuk için uygun bakım ve hizmeti sağlamak; çocuğun biyolojik ailesinden ayrı kalmasından kaynaklanan ruhsal sağlığının en az düzeyde zarar görmesini sağlamak; çocuğun, koruyucu ailenin, okulun diğer bir deyişle toplumun bir parçası haline gelmesini kolaylaştırmak; çocuğun yerleştirildiği koruyucu aileden bir başka koruyucu aileye geçişini önleyerek ilişkinin devamlılığını sağlamaktır.80 Yapılan çalışmalar öncelikle çocuğun yakınlarının, akrabalarının ya da çocukla psikolojik yakınlığı olan kişilerin çocuğun koruyucu ailesi olmasını önermektedir.81 80 Uluç, 1997.. 81 Şimşek Z (2004a) “Kurum bakımı ve çocuk ruh sağlığı; kurum bakımı altındaki çocukların sorun davranışlarını yordayan faktörler”. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İh- kitap01 -8243.indd 143 02.04.2014 14:07:21 144 KORUYUCU AİLE OLMAK Koruyucu aile hizmeti toplumumuzda yeterince tanınmamaktadır. Atılması gereken adımlar aşağıda özetlenmeye çalışılmıştır.82 * Koruyucu aile sisteminin toplumumuzda yaygınlaşması için toplumun bilinçlenmesini sağlayıcı nitelikte eğitim programlarının geliştirilmesi uygun olacaktır. * Koruyucu aile sisteminin sürekliliğinin sağlanması, sorunların erken dönemde saptanması ve çözüm üretilebilmesi için kanıta dayalı bilgilere gereksinim vardır. Koruyucu aile alanında veriler düzenli olarak toplanmalı, analiz edilmeli, öneriler geliştirilip uygulamaya konulabilecek bir sistem kurulmalıdır. * Koruyucu aile adaylarının öncelikle yapılandırılmış ve standart bir eğitim almaları, eğitim sonrasında da koruyucu aile olmaya istekli olup olmadıkları belirlenmeli ve hazır olanlar sisteme dahil edilmelidir. * Koruyucu aileye alınmadan önce çocukların bedensel, bilişsel, sosyal ve ruhsal açıdan değerlendirmeleri yapılmalı ve belirli aralıklarla bu değerlendirmeler yinelenmelidir. * Koruyucu ailelerin çocuk ve ailesi hakkında yeterli ve tam bilgiye sahip olmaları ve çocukla birlikte yaşamaya başlamadan önce birbirlerini tanıyacak şekilde bir araya gelmeleri sağlanmalıdır. * Koruyucu aile bakımı, biyolojik ailenin yerine geçen bir hizmet modeli değildir. Ailesi bilinmeyen çocukların yanı sıra, ailesi olan ve çeşitli nedenlerle bir arada yaşayamayan çocukların geçici olarak bakıldığı bir hizmet modelidir. Biyolojik ailenin sorunlarını giderici yönde çalışmalar yapılmalı ve amaç çocuğun biyolojik ailesine geri dönüşü olmalıdır. Çocuk koruyucu ailenin yanında iken biyolojik tiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 49. 82 Üstüner vd., 2005. kitap01 -8243.indd 144 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 145 ailesiyle görüşmeli ve duygusal bağını devam ettirmelidir. Ancak bu birlikteliğin sancılı olmaması açısından çocuğun ve ailelerin desteğe ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır. Koruyucu aile ve evlat edinme yanı sıra Çocuk Evleri de alternatif hizmet modelleri arasında yaygın olarak kullanılmaktadır. Çocuk evleri, apartman dairelerinde en az 5, en fazla 7 çocuk barındırılmak üzere oluşturulmuş küçük birimlerdir. Bu tür evlerin önemi; toplum içinde yer almaları ve çocukların toplumla bütünleşmelerinin ve gerçek yaşamın içinde yer almalarının sağlanmasıdır. Aynı zamanda toplumun da bu çocukları benimsemesi ve birlikte yaşamayı öğrenmesi açısından önemlidir. Çocukların sayıca az olması, çocuklarla bire bir ilgilenme olanağını artırmakta ve sağlıklı bağlılık gelişimini kolaylaştırmaktadır. Çocuklar, bir ya da iki kişiyle odalarını paylaşmakta ve kendilerine ait dolapları ve giysileri bulunmaktadır. Özetle, çocuklar bir ev hayatı içinde yaşamasını öğrenmektedir. Burada önemli olan çocuk evlerinde görev alacak kişilerin uygun seçimi ve eğitimidir. Bebek/çocuk-bakım veren ilişkisi desteklenmeli, güçlendirilmeli, her iki grup arasında bağın kurulmasına çalışılmalı ve bakım verene gelişimsel rehberlik yapılması sağlanmalıdır. Çocuğa ilişkin bir sorun olduğunda erken dönemde ve hızlı çözüm arayışına ve destek sağlanmasına yönelinmesine, kardeşler arası ilişkinin sürdürülmesine, beraberliklerinin sağlanmasına ve aile bütünlüğünün olabildiğince korunmasına özen gösterilmelidir. Bu evlerin doğal aile yaşamını temsil etmekten uzak olduğu unutulmamalıdır. Bu evler, akraba koruması, koruyucu aile, evlat edinmenin mümkün olmadığı durumlarda en son tercih olarak değerlendirilmelidir. Üçüncül koruma kapsamında ise, çocukların kurum değiştirmesinden, personelin çocuğu iyi tanıyamamasından ya da çocukların sorunlarını açıklama güçlüğünden dolayı, çocukların tedavisi kolay olmamaktadır. McCann ve arkadaşlarının çalışmasında ruhsal sorunu olan çocukların önemli bir kısmının, bu kitap01 -8243.indd 145 02.04.2014 14:07:21 146 KORUYUCU AİLE OLMAK zamana kadar fark edilmemiş sorunlara sahip olduğu ve bunun özellikle majör depresyon için geçerli olduğu gösterilmiştir.83 Ülkemizde de, kurum bakımındaki çocukların bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal açıdan gelişimi konusundaki sorunlar (gelişimsel gecikme, otizme benzeyen durumlar, depresyon) fark edilememektedir. Dolayısıyla sorun ile ilgili erken müdahele yapılamamakta ve gerekli girişimlerde bulunulamamaktadır. Ülkemizde, koruma altında bulunan 0-3 yaşındaki pek çok çocuk konuşmadığı halde bu çocuklar için herhangi bir destek aranmamaktadır. “Yuva çocuğu geç konuşur, personele bağlanmaz” gibi sorunlar yuvalarımızda ne yazık ki normalleştirilmektedir. Bu durumların normal olmadığı ve psikolojik açıdan destek aranması gerektiği bilincinin yerleşmesi ve personelin farkındalığının ve duyarlılığının artırılması çok önemlidir. Öte yandan kuruluş ziyaretlerinin yapılması, çocuğun yaşadığı doğal ortamın görülmesi tedavi yaklaşımlarının seçilmesi açısından da son derece yararlıdır. Bu çocuklar için sistematik tarama araçlarına ve farklı yaklaşımlara gereksinim duyulduğu ortadadır.84 Amerika’da çocuklarda ilaç kullanımı ile ilgili yapılan bir çalışmada, koruyucu aile bakımındaki çocuklara genel nüfustaki çocuklardan üç kat daha fazla ilaç reçetesi yazıldığı, ayrıca iki kat daha fazla dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve majör depresyon tanısı konulduğu belirtilmiştir (Zima ve ark., 1999). Bu çalışmada psikolojik tedavilere değinilmemiştir. İlaç tedavisinin diğer tedavilerden ayrı tutulması bunun bir nedeni olabilir. 83 Mc Cann vd., 1996. 84 Erol N (2004) Yuva, Yetiştirme Yurtları Sorunun mu Yoksa Çözümün mü Parçası? Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 33-140. kitap01 -8243.indd 146 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 147 Koruyucu aile bakımındaki çocukların tedavisi ile ilgili bilgi oldukça azdır ve değerlendirmeler tatmin edici değildir.85 Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından Ankara’da koruyucu ailelerle yapılan çalışmada, kurum bakımından koruyucu aile yanına geçen çocukların ailelerinin % 10’u çocuk yanlarına geldikten sonra herhangi bir sorun yaşamadıklarını belirtirken, % 90’ı sorun yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu sorunlar özellikle yuva ortamında yaşamanın getirdiği yüksek sesle konuşma, eşyaları kullanma konusunda özensiz davranma, ailenin koyduğu kurallara uymakta zorlanma, temel öz bakım becerisinde özensiz davranma ve aşırı yeme gibi özetlenebilir. Çocukların % 10.3’ünün tekrar yuvaya bırakılma korkusu yaşadığı ve bu nedenle kendini sevdirme çabaları içinde olduğu belirtilmiştir. Öte yandan aileler, çocukların parmak emme, ağlama, korku ve altını ıslatma ile diş sağlığı sorunları, karın ağrısı, parazit ve cilt sorunu yaşadıklarını belirtmiştir. Koruyucu ailelerin % 29.6’sı sorunların kendiliğinden çözülmesini beklediklerini, % 16.8’i ailesinin yardım ettiğini, % 7.4’ü deneme-yanılma yöntemleri ile başa çıktıklarını, % 46.2’i profesyonel yardım aldıklarını ifade etmiştir. Koruyucu aile formundan elde edilen bir diğer bulgu ise çocukların büyük çoğunluğunun duygularını rahatlıkla ifade ettiği, % 16’sının duygularını ifade edemediği doğrultusundadır. Çocukların % 13.9’u ise yüz ifadesinden ve beden dilinden duygu ve düşünceleri anlayamamaktadır.86 Bu durum çoğunluğu kurum bakımından gelen bu çocukların, duyguların yüze ve bedene yansıyan görüntülerini anlamakta zorlandıklarını, sosyal ve duygusal ipuçlarını uygun olarak kullanamadıklarını, sosyal ve duygusal karşılıklılık işaretleri olan bu sinyalleri etkileşim içinde kullanmakta zorlandıklarını göstermektedir. Bu sonuç tedavi sırasında çocuklar ile bu konuların konuşul85 Bondy D, Davis D, Hagen S ve ark. (1990) Mental health services for children in foster care. Children Care, 19: 28-32, Barrows P (1996) Individual psychotherapy for children in foster care: possibilities and limitations. Clin Child Psychol Psychiatry, 1: 385-397. 86 Üstüner, Erol ve Şimşek, 2005. kitap01 -8243.indd 147 02.04.2014 14:07:21 148 KORUYUCU AİLE OLMAK masının önemini ortaya koymaktadır. Öte yandan çocukların büyük kısmı korktuğunda ve üzüldüğünde kendisine en yakın hissettiği büyüklerin yanına gelerek rahatlatılmayı aramaktadır. Bu durum çocukların koruyucu ailelerine bağlandıklarını ve onlara güvendiklerini göstermektedir. Ancak, araştırmada çocukların bir kısmının bu durumda kendi kendini yatıştırdığı bildirilmiştir. Bu durum, bağlanma konusunda aileler ve çocuklarla çalışılması ve onların desteklenmelerinin önemini ortaya koymaktadır. Genel olarak çalışmalarda, terapistlerin çocuğun tedavisine başlamak için çoğunlukla isteksiz oldukları belirtilmiştir. Çünkü tedavisi başlayan bakım altındaki bir çocuğun koruyucu ailesi ya da kurumu değişince tedavisi yarım kalmaktadır. Kurum bakımında yapılan tedavi ile ilgili çalışmanın sonuçları oldukça azdır ve bu çalışmalar seçkisiz yolla yapılmamıştır. Kurum bakımındaki çeşitli tedavi modüllerinin karşılaştırılmasında (örneğin, davranış tedavisi ile transaksiyonel analiz), programın içeriğine dikkat etmeksizin, çocukların bir kısmının davranışlarında olumlu gelişmeler görülmüştür, ancak bu gelişmeler bakımdan ayrıldıktan sonra devam etmemektedir. Bu durum ayrılık yaşanan aileye ve sosyal duruma daha çok bağlı bulunmuştur.87 Amerika’da koruyucu aile bakımındaki çocukların duygusal ve davranışsal işlevlerinin gelişimi için bazı programlar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu modellerde 7-15 yaş arası çocukların davranış sorunları tarama ölçekleri ile belirlenmiş ve risk altındaki çocuklara bireysel ve aile tedavileri uygulanmış, eğitim desteği ve maddi yardım sağlanmıştır. 18 ay sonra eğitim alan grubun kontrol grubuna göre CBCL’den daha iyi sonuçlar aldığı 87 Curry JF (1991) Outcome research on residential treatment: implications and suggested directions. American Journal of Orthopsychiatry, 61: 348357. kitap01 -8243.indd 148 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 149 ve daha az kaçma davranışı gösterdikleri saptanmıştır.88 Başarı için iyi bir iletişimin sürekliliği gerekmektedir. Koruyucu aile ya da kurum bakımındaki çocuklar ne tür ruh sağlığı sorunlarına sahip olursa olsunlar, bu çocukların ortak özellikleri ayrılık ve kayıp yaşantısıdır. Yapılan çalışmalar çocukların büyük çoğunluğunun koruma altına alınmadan önce bağlanma sorunları yaşadıklarını göstermektedir. Kötü davranılmış ya da seçici bağlanma kurma fırsatı olmamış bu çocuklarda, sosyal sorunlar ve ilişki güçlükleri görülmektedir. Öte yandan seçkisiz yüzeysel arkadaşlıklar kurma, arkadaşlıkları sürdürememe, yerinde duramama ve dikkatini yoğunlaştırmada güçlük, saldırganlık ve yordanamayan sosyal tepkiler saptanmıştır.89 Bu sorunlar kurumda ya da koruyucu ailede bakım veren kişiler ile çocuk arasında yeni ve sağlıklı bir ilişkinin gelişmesini zorlaştırabilmektedir. Ağır bağlanma güçlükleri olan çocukların tedavisine yönelik yeni yöntemler geliştirilmektedir. Araştırmaların çoğu erken çocukluk döneminde aile ve çocuğun karşılıklı iletişimi ve bağlılığın niteliği arasındaki ilişkiye yöneliktir.90 Bakım verenlerin çocuklarla duyarlı bir şekilde iletişim kurmalarına, bakımın sıcak ve destekleyici nitelikte olmasına, sağlıklı ve uyaran sağlayıcı bir ortamda gerçekleşmesine ve çocuğun davranışlarını 88 Clark HB, Prange ME, Lee B ve ark. (1994) Improving adjustment outcomes for foster children with emotional and behavioral disorders: early findings from a controlled study on individualized services. Journal of Emotional and Behavioral Disorders, 2: 207-218. 89 Tizard, Hodges, a.g.e.; Chisholm vd., a.g.e. 90 Ainsworth MD (1979) Infant-mother attachment. American Psychologist, 34: 932-937, Denham SA (1994) Mother-child emtional communication and preschoolers’ security of attachment and dependency. Journal of Genetic Psychology, 155: 119-121, Freitag MK, Belsky J, Grossman K ve ark. (1996) Continuity in parent-child relationships from infanct to middle childhood and relations with friendship competence. Child Dev, 67: 1437-1454, Reddy V, Hay D, Murray L, Trevarthen C (1997) Communication in infancy: mutual regulation of affect and attention. In: Bremmer G, Slatter A (Eds.). Infant Development: Recent Advances, Psychology Press/ Erlbaum, Hove, 247-273. kitap01 -8243.indd 149 02.04.2014 14:07:21 150 KORUYUCU AİLE OLMAK anlayabilmelerine yardımcı olacak müdahale yaklaşımlarına ağırlık verilmesi üzerinde durulmaktadır. Güvenli bağlanmayı sağlayan bakım verenlerin nitelikleri betimlenir. Sıcak, sevecen, duygusal olarak ulaşılabilir olmaları, çocuğun kendine özgü bir birey olarak görülmesi, rahatlatılma gereksinmesine yanıt verilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Sözü edilen bu gereksinimler karşılanmazsa yayınlarda da belirtildiği gibi, bebek ve çocuklarda “Gelişimsel Bozukluklar, Bağlanma Bozuklukları, İlişki Kurma Bozuklukları, Duygu Durum Bozuklukları ve Travmatik Stres Bozukluğu” gibi tanılara sıklıkla rastlanabilir.91 Koruyucu ailelerle iletişime dayalı yapılan eğitim programlarının çocukların ruh sağlığını koruduğu ve bağlanma bozukluklarında düzelme sağladığı ortaya koyulmuştur. 92Eğitim programları, sağlık ve sosyal hizmetlerin işbirliği içerisinde çalışmalarının önemi üzerinde durmaktadır. Koruma altında olan çocuklara yönelik İngiltere’de yapılan bir çalışmada, ülke genelinde çocuk ve ergen ruh sağlığının, korunma gereksinimi olan çocuklar için bütüncül olmayan bir yaklaşımla ele alındığını göstermiştir. Bu grubun gereksinimleri günümüzde giderek daha fazla fark edilmeye başlanmıştır, hizmetin değerlendirilmesi halen yeterli değildir. Tedavilerde genelde biyolojik ailelere ulaşılamamakta ya da çok az sayıda aile ile çalışılabilmektedir. Çocuğun tedaviye nerede başladığı, çocuğun hayatında tedavi için yeterli süreklilik sağlanıp sağlanamadığı tam olarak bilinmemektedir. Bilişsel-davranışçı tedavi teknikleri çocukların baş edebilme becerilerini geliştirmek için uygulanmaktadır. Koruyucu aile bakımında aile tedavisi de ihmal edilen bir alandır. Bağlanma güçlükleri olan çocuklar için yeni tedavi yaklaşımları bazı merkezlerde kullanılmaktadır. Ancak bu gibi müdahaleler tartışmaya açıktır. Sadece koruyucu aileler ile yapılan görüşmeler ya da doğrudan koruyucu aile üzerinden yapılan müdahaleler ile çocukların 91 Erol, 2004. 92 Rushton ve Minnis, 2002. kitap01 -8243.indd 150 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 151 duygusal ve davranışsal sorunlarının azaldığı belirtilmiştir. Uygulanan bu eğitim programında; haftalık 2 saat koruyucu aileler için grup oturumu, her hafta 3-5 saat yüz yüze ve sık olarak personel ile telefonla görüşme, çocuk ve aileye yönelik tedaviler önerilmiştir. Bu tarz müdahaleler çok pahalı olsa da, yapılan çalışmalarda her çocuk için hastaneye yatırma maliyetinden 10 000 dolar daha düşük olduğu ve maliyet – etkin olduğu gösterilmiştir.93 Koruyucu ailelere yönelik uygulanan eğitim ve destek hizmetlerinin çocuk ruh sağlığına önemli katkılarda bulunduğu bilinmekle beraber, benzer sonuçlar kurum bakımında da elde edilebilir mi? Kurum çalışanlarının çocuk ve ergen ruh sağlığı hizmetleri yanı sıra duygusal ve davranışsal problemlerle baş etmede yetersiz kalabildikleri belirtilmektedir. Bu nedenle müdahale programları duygusal ve davranışsal problemlerle başa çıkmaları için personeli desteklemek amaçlı düzenlenmiştir. Bununla beraber, Sinclair ve Gibbs koruyucu aile bakımında uygulanan tedavilerin kurum bakımında da geçerli olduğunu belirtmiştir. Korunma gereksinimi olan çocuklar için güvenli bağlılığın kurulamaması durumunda, çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesinin uygun bir tedavi seçeneği olduğu bildirilmektedir.94 İngiltere’deki çocuk ve ergen ruh sağlığı hizmetleri, sosyal hizmet uzmanlarına ya da koruyucu ailelere çocukların duygusal ve davranışsal problemleri için konsültasyon hizmeti sunmaktadır. Bu modelin henüz etkililiğine yönelik kanıt bulunmamaktadır. Yapılan çalışmalarda ruh sağlığı profesyonelleri ile koruyucu aileler arasında devam eden işbirliğinin başarılı sonuçları gösterilmiştir. Clark ve arkadaşları (1994) ile Chamberlain ve Weinrott’in (1990) çalışmasında bakım verenler iyi eğitilir, desteklenir ve ödüllendirilirse, ciddi duygusal ve 93 Chamberlain P, Weinrott M (1990) Specialized foster care: treating seriously emotionally disturbed children. Children Today, 19: 24-27. 94 Sinclair I, Gibbs I (1998) Children’s Homes: a Study in Diversity. Wiley, Chichester. kitap01 -8243.indd 151 02.04.2014 14:07:21 152 KORUYUCU AİLE OLMAK davranışsal problemleri olan çocukların ve ergenlerin başarılı bir şekilde tedavi edilebildikleri gösterilmiştir. Kuruluşlarda fiziksel düzenlemelerin yapılması, çalışanların sürekli hizmet-içi eğitimlerinin gerçekleştirilmesi, kanıta dayalı koruyucu ve risk faktörlerinin saptanmasıyla, koruyucu faktörlerin desteklenmesi ve risklerin azaltılması gerekmektedir. Çalışmalar göstermektedir ki, çocuk ve gençlerin aile ve yakınlarıyla iletişimlerinin artırılmasına yönelik çalışmaların yapılması, çocuklara problem çözme becerilerinin kazandırılması ve toplumsal kaynaklardan en üst düzeyde yararlanmalarının sağlanmasıyla sorun davranışlar azalmaktadır (Şimsek ve Erol, 2004). Tüm bu yaklaşımlar disiplinler arası ve sektörler arası işbirliğini gerektirmektedir. Bu konularda hizmet içi eğitim verilmeli, sosyal hizmetler, üniversite ve sivil toplum kuruluşları ile birlikte çalışılmasına özen gösterilmelidir. Sonuç Günümüze kadar gelen literatür kurum bakımına ya da koruyucu aile bakımına alınan çocuklarda duygusal ve davranışsal problemlerin yaygın olduğunu, özellikle kurum bakımındaki çocukların duygusal ve davranışsal sorunlarının diğer bakım modellerine göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Çok az sayıda yüksek kalitede, güvenilir kurum bakımının bulunduğu savunulmaktadır. Korunma gereksinimi olan çocukların davranışsal ve duygusal sorunları ile ilgili yeterli veriye sahibiz, ancak bu çocuklara ve bakıcılarına yapılan müdahalelerin yararları ile ilgili elimizde güçlü kanıtlar yoktu. Müdahale programlarının hazırlanması, uygulanması ve müdahale öncesi ve sonrası değerlendirmelerin yapılmasına gereksinim vardır. Temel strateji öncelikle gebeliklerin planlanması, annelerin doğum öncesi dönemden başlanarak düzenli aralıklarla izlenmesi, ailenin desteklenerek güçlendirilmesi, ailesiyle yaşaması müm- kitap01 -8243.indd 152 02.04.2014 14:07:21 BİRİNCİ BÖLÜM 153 kün olmayan çocuklar için akraba korumasının sağlanması, orada sorun varsa koruyucu aile sistemine geçişin yapılması olmalıdır. Çünkü koruyucu aile bakımı kurum bakımına göre daha fazla çocuk merkezlidir. Ancak, koruyucu aile sisteminin güçlü bir veri tabanının olması sağlanmalı, ailelere sürekli destek verilmeli ve eğitim olanaklarından yararlandırılmalıdır. Ruhsal sorunların erken dönemde belirlenmesi ve uygun merkezlere yönlendirilmesi için sistemin güçlendirilmesi ayrı bir öneme sahiptir. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hizmetleri’nin yaygınlaştırılması, sağlıklı, güçlü ve nitelikli başlangıçlar için başvuru kanallarının geliştirilmesi ve çocukların problemlerini çözmek, ailelere ve bakım verenlere destek vermek için yeni modellerin aranmasında yarar vardır. Çocuğa ya da gence terapistler tarafından sağlanan güvenli üs sayesinde yeni iletişim kurma yolları, kendini ifade edebilme gücü ve yeni bağlanma modellerinin geliştirilmesine olanak sağlanmalıdır. Koruyucu ailelere ödenmesi gereken ücret ve aile eğitimlerinin düzenli ve sürekli olması hedeflenmelidir. Amaç çocuğa gelişimini sağlayabileceği ve tedavisinin yapılabileceği, güvenilir bir ortam sağlanmasıdır. Sosyal hizmetler, eğitim ve sağlık sistemleri arasındaki işbirliği çocukların kazanımı olacaktır. Politika belirleme açısından her ülke potansiyel bakım verenleri dikkatli bir şekilde seçmek, standartları belirlemek, çocukların haklarını güçlendirmek, çocukları dinlemek, kendi yaşamlarıyla ilgili kararlara katılma hakları olduğunu hatırlamak ve çocuk ve gençlerin savunuculuğunu yapmak zorundadır. Sonuç olarak korunma gereksinimi olan çocuklar sorununa kanıta dayalı ve gelişimsel özelliklere duyarlı bulgular ışığında, disiplinler arası yaklaşımla çözüm aranması, kurum bakımına alternatif modellerin ortaya konulması ve bu modellerin geliştirilmesi çocuklarımızın haklarının korunması açısından önem taşımaktadır. kitap01 -8243.indd 153 02.04.2014 14:07:21 kitap01 -8243.indd 154 02.04.2014 14:07:21 İKİNCİ BÖLÜM TÜRKİYE DİYANET VAKFI İLE AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI ARASINDA PROTOKOL İMZA TÖRENİ VE TÜRKİYE DİYANET VAKFI - KAGEM KORUYUCU AİLE PANELİ kitap01 -8243.indd 155 02.04.2014 14:07:23 Yetimin malına ergenlik çağına kadar ve sadece en güzel şekilde sahip çıkın. Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın. Biz hiçbir kimseyi gücünün yetmeyeceği şeyden sorumlu tutmayız. EN’AM, 6/152 G “Muhakkak ki Allah her işi en güzel şekilde yapmayı emretmiştir.” M Ü S L I M , “ S AY D ” , 5 7 kitap01 -8243.indd 156 02.04.2014 14:07:23 PROTOKOL KONUŞMALARI Takdim- Sayın Bakanım, değerli Diyanet İşleri Başkanım, Türkiye Diyanet Vakfının Genel Müdürü, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanının temsilcileri ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen siz gönül elçileri; Başbakanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde, Gönül Elçileri Kapsamında Koruyucu Aile Paneli ve Protokol İmza Törenine hepiniz hoş geldiniz. Bugün burada gönül gözüyle bakıp gönül birlikteliğini tesis etmek için toplandık. Programımız boyunca gönül elçilerinin ve koruyucu aile panelinin nasıl gerçekleştiğini anlatan tanıtım filmleri izleyeceğiz. Daha sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı arasında bu muhteşem projenin taçlanacağı protokol imza törenine şahit olacağız ve ardından koruyucu aile panelini izleyeceğiz. Yoğun programları nedeniyle aramızda bulunamayan ama gönderdiği telgrafla bizleri onurlandıran Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin mesajını aktarıyorum. “Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla Türkiye Diyanet Vakfı arasında düzenlenen işbirliği protokolü imza törenine ve Koruyucu Aile Paneline davetiniz için teşekkür ederim. Yapılan protokolün ve düzenlenen panelin hayırlara vesile olmasını diler, tüm katılımcılara içten sevgi ve selamlarımı sunarım. Emine Erdoğan.” 157 kitap01 -8243.indd 157 02.04.2014 14:07:23 158 KORUYUCU AİLE OLMAK Açılış konuşmalarını yapmak üzere Türkiye Diyanet Vakfı çatısı altında hizmet gösteren Kadın Aile ve Gençlik Merkezi Müdürü Hicret Toprak Hanımefendi’yi kürsüye davet ediyorum. kitap01 -8243.indd 158 02.04.2014 14:07:23 İKİNCİ BÖLÜM 159 Hicret K. TOPRAK* Sayın Bakanım; Muhterem Başkanım; Bakanlığımızın, Başkanlığımızın ve Türkiye Diyanet Vakfımızın değerli mensupları, Sivil toplum örgütlerinin kıymetli temsilcileri, Kadın Aile ve Gençlik Merkezi üyeleri ve gönüllüleri ve değerli basın mensupları, Bugün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın yakın bir zamanda başlatmış olduğu Gönül Elçileri projesi kapsamında Koruyucu Ailelik uygulamasını daha yakından tanımak, uygulamayı farklı boyutlarıyla ele alarak değerlendirmek ve bu proje vesilesiyle Türkiye Diyanet Vakfımız ile Bakanlığımız arasında imzalanacak olan protokol töreni için biraraya gelmiş bulunuyoruz. Bu anlamlı buluşmada davetimize icabet eden bütün katılımcılara teşekkür ediyor, hoşgeldiniz diyorum. Bilindiği gibi bu proje Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin himayeleri ve yine Sayın bakanımız Fatma Şahin hanımefendinin öncülüğünde, büyük bir heyecanla başladı. Bütün toplumsal kesimleri kucaklayan ve geleneğimizdeki gönüllülük ruhunu yeniden canlandıran Gönül Elçileri projesi daha yakından değerlendirildiğinde görülen odur ki, bu son derece başarılı çalışmanın yapılan eğitimlerin, toplantıların, çalıştayların arka planında başta çocuk hizmetleri Genel Müdürlüğü olmak üzere, Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ilgili birimlerincedesteklenen coşkulu bir ekip ruhu ve yüksek bir performans yer alıyor. Değerli Konuklar, Bugün artık sivil toplum bütün dünyada, gönüllülük anlayışından beslenerek çalışmalarını çeşitlendiriyor, zenginleştiriyor. Günümüz dünyasında toplumsal bağların güçlendirilmesi, herşeyden önce sorumluluk anlayışının geliştirilmesine ve ben bilincinin yerini biz bilincinin almasına bağlı. Kişiyi özgürleştiren, onun kendi özgür iradesiyle toplum için, başka insanlar için karşılık beklemeksizin birşeyler ortaya koyabilmesiyle * Türkiye Diyanet Vakfı KAGEM Müdürü kitap01 -8243.indd 159 02.04.2014 14:07:23 160 KORUYUCU AİLE OLMAK mümkündür. İnsan, sadece kendini düşünmek yerine, başkalarının mutluluğu için de çalıştığında, gerçek mutluluğun tadına erişmiş olacaktır. Ne mutlu bize ki biz bu değerlere bütünüyle sahibiz ve gücümüzü de bu değerlerden alıyoruz. Tarihimiz, özellikle merhametin, dayanışma ve yardımlaşmanın sembolü olarak hatırladığımız, bildiğimiz ve yaşattığımız vakıfların sayısız örnekleriyle doludur. Biz de bugün medeniyetimize hayat veren bu değerlerin ihyası için çalışıyoruz. Aslında bütün meselemiz, insanlığı yücelten bu değerlerin güçlendirilmesidir. Ancak böylelikle içinde yaşadığımız dünyanın oldukça girift sorunları karşısında güçlü aileler, nesiller ve ideal toplum yapıları inşa edebiliriz. Kadın Aile ve Gençlik Merkezi olarak, Türkiye Diyanet Vakfımızın çatısı altında, toplumsal sorunlarımıza duyarlı, sivil toplum ruhunu kavramış üyelerimizle birlikte, yeni ufuklar, yeni terkipler, yeni projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu bağlamda bugün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile imzalanacak olan protokol bizim için son derece anlamlı. Toplumsal sorunlar konusunda inisiyatif kullandığımızda, aktif ve etkili projelere yoğunlaştığımızda ve hepsinden önemlisi kurumlar arası işbirliğine ağırlık vererek hareket ettiğimizde inanıyoruz ki bu sorunların üstesinden gelmemiz bir hayli kolaylaşacaktır. Doğrusunu söylemek gerekirse, bugün artık içinden çıkılamayan sorunlardan çok; üzerine eğilmediğimiz, çözümü için kafa yormadığımız sorunlar bizi beklemektedir. Çünkü içinden çıkılmayan sorun yoktur, uğraşılmayan sorunlar vardır. Bu çerçevede herkesi çözümün bir parçası haline getiren Gönül Elçileri Projesi de bütün sivil toplum örgütlerine ilham veren, örnek bir proje olarak sorun çözücü bir çaba olarak dikkat çekmektedir. Aile politikalarının Sayın Fatma Şahin hanımefendinin bakanlığı sürecinde yeni bir ivme kazandığını hepimiz biliyoruz. Sayın Bakan, hemen her fırsatta güçlü bir toplumun ancak güçlü kitap01 -8243.indd 160 02.04.2014 14:07:23 İKİNCİ BÖLÜM 161 bir aileyle tesis edilebileceği gerçeğinin altını çiziyor ve bireyi güçlendirmek adına aileyi zayıflatmayı göze alan her önerinin aslında yanlış bir politika, hatta telafisi zor bir strateji olduğunu her fırsatta bize hatırlatıyor. Bugün, sadece bireyin haklarına, onun güçlendirilmesine odaklanıldığında, aileyi tesis eden bağların süreç içinde ikincil bir konuma düştüğünü, böylece ne yazık ki birbirimizden, eşimizden, çocuklarımızdan giderek daha kolay ve daha sözümona akılcı gerekçelerle vazgeçebildiğimizi gözlemlemek çok acı. Nitekim korunmaya muhtaç çocuklarımızın önemli bir bölümünün bir aileden mahrum olmadığını, annesiz ya da babasız olmadığını biliyoruz. Ama şunu da biliyoruz ki bu çocuklar bir anne sevgisinden, bir baba şefkatinden ve aile sıcaklığından bir hayli yoksunlar. Onlara sahip çıkmak onları ortada bırakan süreçleri iyi tahlil etmek ve bu tatsız iklimden çocuklarımızı uzaklaştırmak için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Sorumluluk almak ve bu insani sürece dahil olmak gerekiyor. Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi olarak biz de, gerek dinimizde gerekse geleneğimizde kendisine çok büyük bir önem ve değer atfedilmiş olan yetimlerin himayesini teşvik etmek üzere öncü roller üstlenmek ve üzerimize düşen sorumlulukları yerine getirmek üzere diğer paydaşlarımızla birlikte yola koyulduk. Açılış toplantımıza Diyanet işleri teşkilatımızın çok kıymetli yönetici ve mensuplarını, Türkiye genelinde hizmet veren bayan müftü yardımcılarımızı, aile bürolarımızın emektar koordinatörlerini, halkla her daim iç içe olan vaizlerimizi ve din görevlilerimizi davet ettik. İstedik ki, bundan sonrası için nasıl bir yol haritası takip edeceğimize bu toplantı vesilesiyle birlikte karar verelim, sorunları birlikte masaya yatıralım ve süreçte aktif birer özne olarak emin adımlarla yürüyelim. Muhterem Diyanet İşleri Başkanımız ve saygıdeğer eşleriyle konuyu paylaştığımızda onlar da teveccüh göstererek sürece katkı sunmak istediklerini ifade ettiler. Nitekim bugün aramızda bulunarak kitap01 -8243.indd 161 02.04.2014 14:07:24 162 KORUYUCU AİLE OLMAK da desteklerini esirgemediler. Kendilerine şükranlarımı arz ediyorum. Bugünden itibaren imzalanacak protokolle birlikte, gerek koruyucu önleyici tedbirler, gerekse var olan sorunların çözümünde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığımız ile işbirliği içerisinde kalıcı ve güçlü adımlar atılabileceğine inanıyorum. Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. Takdim- Konuşmalarından dolayı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi Müdürü Hicret Toprak Hanımefendi’ye teşekkür ediyoruz. Konuşmalarını yapmak üzere Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı kıymetli hocamız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in kürsüye teşriflerini arz ederim. Takdim - Konuşmalarını yapmak üzere Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı kıymetli hocamız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in kürsüye teşriflerini arz ederim. kitap01 -8243.indd 162 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 163 Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ* Bismillahirrahmanirrahim. Saygıdeğer Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın Değerli Yöneticileri, Diyanet İşleri Başkanlığımızın Çok Değerli Mensupları, Hanımefendiler, Beyefendiler, Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, feyzi, fazileti üzerinize olsun. Bizi, hepimizi ve bütün insanları Hazret-i Âdem’in, Hazret-i Havva’nın başlattığı tek bir ailenin fertleri kılan Allah’a hamd olsun. Bize bütün insanlığa hizmet etmeyi, zor durumda olan herkese şefkatle, merhametle yaklaşmayı öğreten Efendimiz Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun. (Konuşmayı işaret diline çeviren kişiyi göstererek) Bu güzel dili konuşan arkadaşımızın hitap ettiği değerli dostlarımıza da hassaten en kalbi selamlarımı arz ediyorum. Sayın Bakanım, Çok Değerli Misafirlerimiz, Değerli Katılımcılar, Az önceki sinevizyonda “Ben de bugün iyi bir şey yaptım” diye başlayan çok güzel bir kamu spotu izledik. İnanıyorum ki bugün biz de burada güzel bir iş yapacağız ve bu güzel işin sadece bu dünyamız için değil, ebedi hayatımız için de –inşallah- çok güzel neticeleri olacaktır. Çünkü okunan Kur’an-ı Kerim’in son ayetlerinde şöyle bir ifade vardı. Sahneyi gözümüzde canlandıralım. Ayet, yeryüzünde dünya hayatı sona ermiş, ahirete göçmüş insanların dilinden bize bir cümle aktarıyordu. Ebediyete göçmüş insanlar bir cümle ifade ediyorlar: (Fecr 24). İfadenin * Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyet Başkanı kitap01 -8243.indd 163 02.04.2014 14:07:24 164 KORUYUCU AİLE OLMAK Türkçesi aynen şöyledir: “Keşke ben de hayatım için bir şeyler yapsaydım.” “Hayatım” dediği bu hayat değildir, ebedi hayattır. İşte ben de inanıyorum ki ebedi hayatımız için yaptıklarımıza gururla, iftiharla ilave edebileceğimiz çok güzel bir teşebbüse destek vermek için bugün burada bir araya gelmiş bulunuyoruz. Ben başta Sayın Bakanımız olmak üzere bu “Gönül Elçisi” projesini başlatan herkese en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Diyanet İşleri Başkanlığımızın metinlerine baktığımızda bizim metinlerimiz sanki bu projeyi sadece bir yetim projesi olarak algılamış görünüyor. Ona katılmadığımı ifade ediyorum. Bu sadece bir yetim projesi değildir. Bu bir insanlık projesidir. Dolayısıyla sokakta kalmış, ailenin sevgisinden, şefkatinden mahrum kalmış herkese uzatılan bir el olarak onu değerlendiriyorum. Değerli Dostlar, Bizim inancımıza, bizim kültürümüze, bizim medeniyetimize göre ailemiz, bizim dünyadaki cennetimizdir. Bu ifade bizzat Peygamber Efendimizin ifadesidir. Ailemiz bizim dünyadaki cennetimizdir. Öyleyse dünyada yalnızlık cehennemine sürüklenmiş her çocuğumuzla biz bu cennetimizi ne kadar paylaşırsak bizim cennetimiz o kadar kalıcı olur, o kadar ebedi olur. O zaman dünyadaki cennetimize ahiretteki cennetimiz de ilave edilmiş olur diye düşünüyorum. Aile kelimesi Türkçede, Türkçe sözlüklerde çok zayıf kelimelerle tanımlanır. Aile sadece nicel bir birliktelik değildir. Sadece anne, baba, çocuklar ve kardeşlerin bir araya geldiği bir yuvadan ibaret değildir. Aile kelimesinin semantik tahlilini yaptığımız zaman aslında bize çok önemli, çok yeni ufuklar açıyor. Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyacı işaret eder. Ama bu ihtiyaç sadece babaya, sadece anneye, sadece maddeye, sadece paraya olan ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç sevgiyedir, bu ihtiyaç huzuradır. Aile dediğimiz yuva sürekli bir ihtiyaç içe- kitap01 -8243.indd 164 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 165 risindedir ve o ihtiyaç bitmez. O ihtiyaç da sevgi ihtiyacıdır, o ihtiyaç meveddet ihtiyacıdır, o ihtiyaç rahmet ihtiyacıdır, o ihtiyaç bütün insanların birbirleriyle en güzel gönül ilişkisi kurma ihtiyacıdır. Sevgili Peygamberimizin, “Bütün insanlık Allah’ın ailesidir” diye bir hadisi vardır. Bu ifadeyi “Bütün insanlık sürekli Rabbimizin sevgisine muhtaçtır” şeklinde de tercüme edebiliriz. Bunun bir sınırı yoktur. Bütün insanlık sürekli Allah’ın muhabbetine, merhametine, rahmetine muhtaçtır. İşte aile de böyle bir yer olduğu için aile adını almıştır. Aile sadece anne, baba, kardeşlerden oluşan nicel bir birliktelik değil; nitelikli bir birlikteliğin adıdır. Nikâh, iki bedeni bir araya getiren bir müessese değildir. İki kalbi buluşturan ve o iki kalp arasında sevgi bağı, muhabbet bağı, meveddet bağı oluşturan, o sevgiden meyveler meydana getiren muhteşem bir birlikteliktir. Dolayısıyla bu birlikteliği, bu birlikteliğimizi, ailedeki bu sevgiyi, bu meveddeti, bu rahmeti buna muhtaç olan, bunu yaşayamayan, bunu göremeyen bir başka çocukla paylaşmanın tarifi mümkün değildir. Sevgili Peygamberimiz (a.s.) onun için şöyle buyurmuştur: Bir hutbe esnasında şahadet parmaklarını, iki parmağını birleştirerek, “Ben ve yetimi himaye eden cennete böyle beraber olacağız.” Bunu başka bir şey için, başka bir davranış için söylememiştir. Yetim bugün sadece annesini, babasını kaybeden çocuk değildir. Biraz daha yetimi geniş anlamıyla almamız lazım. Yetim, ailenin sevgisini, merhametini, huzurunu, barışını yaşayamayan, bundan mahrum olan her çocuktur. Dolayısıyla bundan mahrum olan her çocukla dünyadaki cennetimiz olan ailemizin huzurunu, sevgisini paylaşmamız gerçekten kelimelerle tarif edilecek bir davranış değildir. Kur’an-ı Kerim’de Duha Suresinde Sevgili Peygamberimizin (sas) önce yetim olduğuna işaret edilir. Zaten yetim olarak gönderilişinin hikmetinin yetimleri himaye etmek, yetimleri kitap01 -8243.indd 165 02.04.2014 14:07:24 166 KORUYUCU AİLE OLMAK himayeye öncülük yapmak olduğu pek çok siyer kitaplarında da ifade edilir ve Peygamberimize de Yüce Kur’an bunu hep hatırlatır: (Duha 9) “Sakın ha sakın yetime kahretme!” Yetime kahretmemek, yetimin gönlünü dahi asla kırmamak demektir. Bu yasaklanmıştır. Aynı surede, “Seni muhtaç buldu ve seni zenginleştirdi.” (Duha 7) derken pek çok müfessirimiz, Hz. Peygamberin, Hz. Hatice validemizle buluşmasının bir zenginlik olduğunu, aile kurmasının asıl zenginlik olduğunu ifade etmişlerdir. Tekrar semantik manasına dönecek olursak ailenin, asıl anlamının sürekli Yaratıcının sevgisine, Yaratıcının meveddetine, rahmetine muhtaç nitelikli birliktelik olduğunu unutmamak gerekiyor. Yine Sevgili Peygamberimiz (sas) bir başka hadisinde bir soru üzerine soruya cevap vermiştir. Bir ara hadis hocalığı yaparken Peygamberimizin en hayırlı diye ifade ettiklerini seçmeye çalıştım. En hayırlı eş, en hayırlı evlat, en hayırlı komşu, en hayırlı insan. Mesela, “En hayırlı insan insanlara en çok faydası olan insandır.” Aynı şekilde “En hayırlı ev içinde sahipsiz, kimsesiz bir yetimin himaye edildiği evdir” buyuruyor. Nitekim kendisi de bir bayram gününde babasını kaybetmiş bir çocuğa onun ağlamasını dinledikten sonra, onu bağrına bastıktan sonra belki bugün hepimizin destek verdiği bu koruyucu aileliğin o ilk örneğini Peygamberimiz şu ifadelerle bütün insanlığa öğretmiştir. Çocuğa hitap ederek demiştir ki ona: “Muhammed’in sana baba olmasını istemez misin? Aişe’nin sana anne olmasını istemez misin? Hasan ve Hüseyin’in sana kardeş olmasını istemez misin? O da “istemez miyim” der. Birlikte el ele hane-i saadete gelirler. Dolayısıyla onun hayatında bize bu noktada öncülük yapacak pek çok tabloya şahit olabiliriz. Değerli Katılımcılar, Çocuk, çocuklarımız Yüce Kitapta, Yüce Kur›an’da gözün nuru olarak tarif edilir. İnsan vücudunda en değerli organ göz, gözün de içindeki en değerli organ da bize ışık veren o gözbebeğidir. kitap01 -8243.indd 166 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 167 Çünkü çocuklarımız istikbalimizi aydınlatan, geleceğimizin teminatı olan en kıymetli varlıklarımızdır. Onun için gözümüzün bebeğine, gözbebeğimize, gözümüzün ışık kaynağına nasıl değer veriyorsak biz de çocuklarımıza öyle değer vermeliyiz. Ama sadece kendimizden olan çocuklara değil. Bütün insanlık nesline, bütün insanlığın evlatlarına, çocuklarına değer vermeliyiz. Onları gözümüz gibi esirgemeliyiz, onları gözümüz gibi korumalıyız. Nitekim İslam medeniyetinin bize en büyük emanetidir çocuklar. İslam toplumlarına en büyük emanet olarak tevdi edilmiştir ve nesil emniyeti en önemli emniyettir. Nesil güvenliğini sağlamak, nesil emniyetini sağlamak en önemli emniyetlerden bir tanesidir. Burada Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok muhterem Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı var. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun üyeleri, uzmanları var. İl müftülerimiz, ilçe müftülerimiz var. Anadolu’nun her tarafında müftülüklerimizde Aile-İrşat Rehberlik Bürolarında bu hizmetleri veren mesai arkadaşlarımız var. Özellikle onlarla bir hususu paylaşmak istiyorum. O da şudur. Bilhassa bu koruyucu aile projesi ortaya çıktıktan sonra bazı hassasiyetler öne çıktı. Elbette Din-i Mübin-i İslam en güzel bir şekilde bu hassasiyetlere riayet etmemizi hepimize emretmiştir. Mesela, bizatihi evlatlık müessesesi gibi. Evlatlık müessesesi sadece hukuk itibariyle gerek miras bakımından gerek mahremiyet bakımından farklı olarak değerlendirilmiştir İslam dininde. Ancak bu hassasiyetlerimiz hiçbir zaman en büyük sorumluluklarımızın önünde engel olmamalı. Bu cümlenin altını çiziyorum. Bu hassasiyetler hepimizin ortak hassasiyetleri ama bu hassasiyetler insan neslini korumak gibi yetimleri himaye etmek gibi, topluma bir tek insanı kazandırmak gibi en büyük mesuliyetimizin önünde engel olmamalı. Biz hiçbir zaman yarın Allah’ın huzurunda “Sokağa terk edilmiş çocukları neden himaye etmediniz?” diye sorulduğunda “Şu hassasiyetimden dolayı himaye etmedim, Şu hassasiyetimden dolayı ben bu sorumluluğu yerine getirmedim” deme şansına kitap01 -8243.indd 167 02.04.2014 14:07:24 168 KORUYUCU AİLE OLMAK ve imkânına sahip değiliz. Tekrar ediyorum, bu hassasiyetler hepimizin ortak hassasiyetleridir ancak bu hassasiyetler hiçbir zaman daha büyük sorumluluklarımızın önünde engel olmamalı. Bilhassa son yıllarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın huzurunda özellikle bir hususun altını çizmek istiyorum. Onun çok iyi takip ettiği, bu konulara ne kadar değer verdiğini hem bir hemşehrim olarak biliyorum sadece Bakanımız olarak değil. Son yıllarda özellikle boşanma oranları, TÜİK’in dört ayda bir yayınladığı evlenme ve boşanma istatistikleri ki, gittiğim her yerde bütün müftülerimize şunu söylüyorum: TÜİK’in kapısında bekleyeceğiz, suç oranlarını, suç istatistiklerini, evlenme boşanma istatistiklerini, sokak çocukları sayısını, alkol uyuşturucu müptelası olmuş çocuklarımızın sayısını biz günbegün takip edeceğiz ve bu noktada bize düşen vazifeleri yerine getireceğiz. Bilhassa evlenme boşanma istatistiklerine baktığımızda sadece 2012 rakamlarına baktığımızda hakikaten birinci dönemde yine TÜİK’in raporunda ilk dört ay içerisinde 107 bin çift evlenmiş ama aynı dört ay içerisinde 33 bin aile boşanmış. İkinci dönemde 173 bin aile kurulmuş ki az önce de ifade ettiğim gibi o bizim dünyadaki cennetimizdir. Onu daima korumalıyız. Milletimizi tarih sahnesinde sürekli kılacak müessese aile müessesesidir. Bilhassa gençlerin zihninde ve kalbinde evlenme ve aile kurmaya karşı bir sevgi ve muhabbet oluşturmayı bütün eğitim süreçlerimize dâhil etmeliyiz. Yavaş yavaş evlenmekten hoşlanmayan, aile kurmayı çok büyük bir mesuliyet kabul ederek bu mesuliyetten kaçan gençlerin sayısı çoğalıyor. Bu sebeple eğitimcilere çok büyük görevler düşüyor. İkinci dönemde 173 bin aile kurulmuş. Yine aynı şekilde 33 bin 197 aile boşanmış. Üçüncü dört ay içerisinde 184 bin aile kurulmuş, 25 bin 295 aile dağılmış. En azından biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak diyoruz ki bu tablo bize Diyanet İşleri Başkanlığı olarak görevimizi hakkıyla yerine getirmediğimizi gösteriyor. Çünkü bu ülkede en ücra kitap01 -8243.indd 168 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 169 köyde, en ücra mezrada görevlisi olan kurum Diyanet İşleri Başkanlığıdır. Öyleyse bir aile bilinci oluşturma konusunda eksiklerimiz var, kusurlarımız var. Onun için bizim Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızla daha sıkı işbirliği içerisine girmemiz gerekiyor. Sayın Bakanımızın bu işbirliğine ne kadar değer verdiğini göreve geldiği günden itibaren biliyorum, ona şahidim ama bunu daha da artırmamız lazım. Bugün bu birlikteliğimizi, başlattığınız çok güzel bir projeye bir ivme kazandıracağına, bir destek olacağına olan inancımı ifade etmek istiyorum. Bunu hem Ankara’da hem de Anadolu’nun muhtelif yerlerinde buna öncülük yapacak Türkiye Diyanet Vakfımızın bünyesinde 15 yıldır hizmet eden Kadın Aile ve Gençlik Merkezimize, değerli başkanına ve üyelerine, gönüllülerine, onların gönül elçilerine söylemek istiyorum. Bu projenin adı Gönül Elçileri Projesi ama ben KAGEM’de on yıldır zaten bu gönül elçiliğini yapan hanımefendilerin farkındayım. Onlara hassaten en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Sayın Bakanımıza da tekrar bugün bu birlikteliğe, bu işbirliğine imkân sunduğu için ben kendisine, kendisinin şansında Bakanlığımızın değerli yetkililerine en kalbi şükranlarımı sunuyorum. Hepinize tekrar sevgiler, saygılar… Bu anlamlı konuşmalarından dolayı Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz. Takdim - Konuşmalarını yapmak üzere Koruyucu Aile Projesine önderlik eden her fırsatta ailenin toplumun yapıtaşı olduğunu vurgulayan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız Sayın Fatma Şahin’in kürsüye teşriflerini arz ederim. kitap01 -8243.indd 169 02.04.2014 14:07:24 170 KORUYUCU AİLE OLMAK Fatma ŞAHİN* Diyanet İşlerimizin saygıdeğer Başkanı, saygıdeğer eşleri, Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanımız, değerli başkan yardımcılarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonu Başkanı, değerli milletvekili arkadaşlarım, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın saygıdeğer eşleri, Vakıf başkanlarımız, 81 ilden aramızda olan değerli kardeşlerimiz; ben de hepinize bu hayırlı işte aramızda olduğunuz için, teşekkür ediyor ve hoş geldiniz diyorum. Hemşehrisi olmaktan büyük bir onur ve gurur duyduğum Başkanımı dinlediğim her zaman yüreğime başka bir umut, başka bir heyecan doğuyor. O yüzden insanlık adına “önce insan” diyerek çıktığımız millete hizmet etme yolculuğunda; şimdi değil, benim milletvekili, onun başkan yardımcısı olduğu döneminden beri, “Bir sıkıntı var Başkanım, şunu nasıl halledeceğiz” dediğimiz noktada bize ufuk açan, bize gelecek gösteren, bize yeni alanlar açan değerli ekiple bugün yine beraberiz. Her zaman söylediğim gibi, aslında zaman, işbirliği ve güç birliği zamanı. Özellikle insanlık âlemi için, insanlık için. Büyük insanlık ailesinin birer ferdi olarak üzerimize düşen sorumluluğun hakkını verebilmek için ciddi bir şekilde işbirliği ve güç birliği yapmamız gerekiyor. İşte, bugün konuştuğumuz alan, işbirliği yapmamız gereken bir alan. Çünkü nasıl bir gelecek istiyoruz, nasıl bir insanlık istiyoruz? sorusunun cevabı burada saklı. Bugün 21’inci yüzyılın modern, çağdaş, yaşlı dünyamız birçok sorununu çözmüş gibi gözükürken birçok sorunla da karmaşık bir şekilde nasıl mücadele edeceğimizi düşünüyoruz. Kişi başına düşen milli geliri artırmanın, çok fazla zenginleşmenin, paranın mutluluk getirmediğini, “Para eşittir, mutluluk mu” sorusunun hepimizin yüreğindeki cevabının böyle olmadığını görüyoruz. Çünkü yaratılış, fıtratın gereği ikisinin bir* T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı kitap01 -8243.indd 170 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 171 likte yani maddi ve manevi ihtiyaçların birbirini tamamlaması esasına dayanıyor. Kişi başına düşen milli gelirlerinizi yükseltip gayrisafi milli hâsılanızı artırıp, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmayı başardığınızda; şu kadar hastane, bu kadar okul, şu kadar barınma ihtiyacını sağladığınızda … Aslında onlar da temel ihtiyaçlar, onlar da çok önemli. Bizim yaşam kalitemizi ilgilendiren ihtiyaçlar ama insan mutluluğu dediğimiz şey tek başına bunlarla karşılanmıyor. İhtiyaca, yaratılışa, fıtrata uygun bir şekilde sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor. O yüzden mesuliyet duygusu, sorumluluk duygusu yalnız kendin için değil, yalnızca kendi evladın için de değil. Onu herkes yapıyor, yalnızca yakın çevren için değil, görmediğin, bilmediğin çok uzak coğrafyadaki bir damla gözyaşı için yüreğinde bir şey hissediyorsan kendi vicdanında “Aman ya Rabbi ben orada olmalıyım” dediğin bir noktayı yakalayabiliyorsan eğer, işte o doğru bir mesajdır. En büyük terazi kendi vicdanımızdır. Gönül Elçileri adıyla hayata geçirdiğimiz bu projenin adına baktığımızda; gönül nedir diye sorduğumuzda; kalp eşittir gönül müdür? Değildir. Gönül maddi ve manevi duyguların, ikisinin birleşmesinden, sevginin, aşkın muhabbetle beraber, fikrin ve aklın birleşmesinden oluşan bir kavramdır. Gönül gözüyle bakmaktır. Yunus Emre’nin, Hazret-i Mevlana’nın, Hacı Bektaş-ı Velî’nin gözüyle bakabilmektir. Sevgili Peygamberimizin bize bıraktığı mirasa sahip çıkmaktır. Öyle mübarek bir medeniyetten, öyle mübarek bir inançtan geliyoruz ki onların o ecdadın torunları olarak biz bu sorumluluğu, biz bu mesuliyeti yok sayamayız. Yalnızca kendi tarafımız ve yakın çevremizin istediği talepleri yerine getirmekle bu sorumluluğu yerine getirmiş olmayız. İşte o yüzden biz “Bugün insanlık için ne yaptın” sorusunun cevabını kendi vicdanımızda, kendi gönlümüzde, kendi fikrimizde bulmamız gerekiyor. kitap01 -8243.indd 171 02.04.2014 14:07:24 172 KORUYUCU AİLE OLMAK O yüzden Bakanlık olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak biz yetimin, garibin, gurebanın, fakirin, yaşlının, muhtacın yani aslında modern dünyanın dezavantajlı grubu dediğim, 1400 yıl önce o gruplar için yaptığın küçücük bir desteğin, seni ebedi hayata götüren en kısa yol olduğunu gördüğümüz bir inancın sorumluluğunu taşıyoruz. Bu o kadar büyük bir sorumluluk, o kadar büyük bir emanet ki. İşte, o yüzden bu işin tek başına kamunun, tek başına bir bakanın, tek başına bir başbakanın yapacağı iş olmadığını biliyoruz ama hamd olsun bu inançtan, bu medeniyetten gelen bir topluluk, bugün Myanmar’da varız, bugün Somali’de varız. İşte bugün ben Gaziantep’in de bir milletvekili olarak biliyorum ki, bütün sınırda Suriye’den gelen binlerce kardeşimizin kadınımızın, çocuğumuzun yanında varız. Zalime ve zulme karşı çok net bir duruş gösterirken nerede mağdur varsa, nerede mazlum varsa biz onun yanındayız. Öyle kolay bir inançtan geliyoruz ki yetimin başını okşadığın zaman öbür tarafa EFT yapıyorsunuz. İş çok kolay aslında ama o bilince sahip olmak gerekiyor. Aslında işi kolaylaştırmak gerekiyor. Aile dediğimiz, Sayın Başkanımızın o kadar güzel bir şekilde tanımladı ki; nesillerin devamı için ne aile kadar önemli ise kimliğin, kişiliğin ve karakterin ilk oluştuğu yer orası… Ana baba ilk hocamız. Çok güzel bir söz var: “Anne gezdiğimiz bağ, baba dayandığımız dağ.” Biz Sayın Başbakanımızın liderliğinde on yıldan beri kendi kurumlarımızda; eğer bir muhtaç varsa, bir mağdur varsa onun fiziki olarak ihtiyacını giderecek bir eksikliği bırakmamak için bütün gücümüzle çalıştık. Yaklaşık 1,2 milyar TL olan bütçeyi 20 milyar TL’ye ulaştırdık. Çocuk evlerimize gidip görüyorsunuz. Nevin Hanım birebir takip ediyor. Kurumlarımızdaki sevgi evlerimizdeki yaşam kalitelerini görüyorsunuz. Başlarındaki bakıcı annelerle, ço- kitap01 -8243.indd 172 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 173 cuklarımızın yaşam kalitelerini yükseltecek çok önemli yapısal dönüşümler gerçekleştiriyoruz. Onları özel okullara gönderiyoruz. Ailenin mübarek, kutsal ve mukaddes tarafı var. Anne ve babanın çocuklarını koruyup onları güven içerisinde yetiştirdiği yer, aile. Geleceğe dair özgüveninin, muhabbetin, şefkat ortamının oluştuğu yer, aile. Evlatlarınıza istediğiniz kadar yirmi dört ayar altından yol yapın ama orada eğer yeterince anne baba muhabbeti yoksa, çocuk kurumdan çıktığı zaman sudan çıkmış balığa dönüşüyor. Ne yapacağını bilemiyor, ilişkilerini bilemiyor, parayı nasıl harcayacağını bilemiyor çünkü başında onu doğru yönlendiren yok. Çünkü analık babalık bizde on sekiz yaşında bitmiyor. Benim rahmetli annem son nefesine kadar bizim yanımızdaydı. Benim evlatlarıma analık yaptı. Biz böyle bir kültürden geliyoruz. On sekiz yaştan gün aldın dediğin zaman çocuklarımızı tabii ki hemen bırakmıyoruz ama anlatmaya çalıştığım başka bir şey. Yaşam boyu yanında olacak, rehberlik edecek iyi günde, kötü günde, hastalıkta sağlıkta başı sıkıştığı zaman bir telefon açacak, ona açık bir mesaj gönderecek ona doğru yolu gösterecek, ona o özgüveni verecek, gelecek kaygısı hissettirmeyecek bir yapıdan bahsediyorum. İşte, o yüzden koruyucu aile modelliği dediğimiz konu bizim için çok çok önemli. Çünkü ihtiyacımız olan şey... Bir çocuk bir dünya. Sayın Başkanımla ilk bunu arayıp konuştuğumuz zaman, özellikle muhafazakâr kesimin kafasındaki soru işaretlerine cevap bulabilmek adına, Sayın Başkanım nasıl yapalım dediğimde ve bugün burada verdiği mesaj, bizim elimizi çok kuvvetlendirdi. Bir insanı kurtarıp, çocuğun yaşamında var olan ve bütün insanlığı kurtaracak bir alt yapıda, güçlü şekilde yer alabilmek için bu bakış açısı gerekiyor. Maliyet çok yüksek. Kırıyoruz, döküyoruz, parçalıyoruz yeniden onu başa getirip düzeltmeye çalışıyoruz. Çok zor. Kırma- kitap01 -8243.indd 173 02.04.2014 14:07:24 174 KORUYUCU AİLE OLMAK dan, dökmeden, testiyi parçalamadan, kurumları yok etmeden, gönülleri yıkmadan baştan doğru bir şekilde konumlanmamız gerekiyor. Sayın Başkanımızın söylediği o duruş bizim elimizi çok kuvvetlendirdiği için biz bugün yıllardır 500’de kalmış koruyucu aile sayımızı, saygıdeğer Emine Hanımefendi’nin de liderliğinde ve himayesinde dört ayda 2.500’e çıkardık. Şimdi ben Sayın Başkanımızın özellikle bu konuda hassasiyeti olan ailelere verdiği mesajla bunun çok daha güçleneceğine inanıyorum. 14 bin evladımız var. Kendi iki evladım için ne istiyorsam bütün yüreğimde 14 bin evladım için de aynı şeyi istiyorum ama tek başına buna benim gücüm yetmez, tek başına kamunun buna gücü yetmez. İşte o duygu var ya, o duyguyu büyütmemiz, beslememiz gerekiyor. Hangi duyguyu beslersek o taraf gelişiyor. Böyle yaratılmışız. Sevgiyi, muhabbeti, şefkati, erdemi, fazileti beslediğin zaman bu duygularla yoğrulmuş insan çıkıyor. Nefsi, kötülüğü beslediğin, benliği beslediğin zaman da farklı duygularla beslenmiş insan çıkıyor. Bize ait olan güzel duyguları büyüterek ve her bir insan için bunu talep ederek kendine yapılmasını istemediğini sen de başkalarına yapmayarak, biz gelecek adına insanlık için doğru bir köprü oluşturacağız. Biz bundan sorumluyuz, biz gönül köprüleriyiz. Geçmişten geleceğe taşımak bizim en büyük görevimiz. Yine Başkanımın söylediği gibi, en hayırlı ev yetimin olduğu ev ve cennette yan yanayız dediği bir yol açılıyor bize. Yaptığımız ve yapmadığımızdan sorumluyuz. O yüzden değerli kardeşlerim dinlediğin zaman bilgi borçlandırıyor, dinlediğiniz zaman daha da çok yapılması gerekenler ortaya çıkıyor. Yapamadığımız şeyler için sürekli kendimizi yenilememiz, güçlendirmemiz gerekiyor. Biz şu anda 9 bin çocuğumuzu ailesinin yanına gönderdik. 40 bin çocuğumuzu ekonomik ve sosyal olarak destekliyoruz. 2 kitap01 -8243.indd 174 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 175 milyon kişinin yanındayız. Devletin şefkat eliyiz, yanındayız. Eşi vefat edenin yanındayız, eğer çocuğu askerse ve muhtaçsa yanındayız. Sosyal devlet olarak bugün ben en iyiyim diyen, çağdaş olarak kendini tanımlamış en iyi devletten daha güçlü bir sosyal politikamız var. Daha da güçlenmeliyiz. Bugün 2008’de çıkan o büyük ekonomik krizde en az zarar görerek krizden çıkabildik. Bugün benim mevkidaşlarım, kişi başına düşen milli geliri bizim on katı olan bakanlarla görüştüğümüzde, sayın bakanım biz akıntıya kürek çekiyoruz, biz aileyi parçaladık, biz dağıldık yeniden toparlanmaya çalışıyoruz, daha önce bireyi öne çıkardık aileyi zayıflattık, şimdi aile temelli politikaları güçlendirmemiz gerektiğini ise bedel ödeyerek gördük diyorlar. Bizim bedel ödememize gerek yok. Başkanımın söylediği rakamlar şu an o ülkelerdeki rakamlara göre çok çok düşük rakamlar. Ailelerimiz için bir taraftan evlilik öncesi eğitimler yapıyoruz, bir taraftan evlilik boyunca rehberlik danışmanlık yapıyoruz, bir taraftan da boşanmak için gelip başvuranlara sosyal destek uzmanlarımız tarafından danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Aile danışmanlığında boşanma sürecindeki ailelere; bu neden yuvayı yıkmak istiyor, eğer bizim sosyal destek mekanizması yapmamız gereken bir şey varsa onlara verdiğimiz desteklere yeniden evliliğe devam etme kararı aldığını gördüğümüz bir çalışma içerisindeyiz. Başkanımızın söylediği rakamlar, ortalama yılda 600 bin evlilik gerçekleşiyor, 100 bin ile 120 bin arası da boşanma var. Son 15 yılın ortalaması. En yüksek olduğu değer 2001 krizi. Ekonomik kriz. 140 bine çıkmış. Boşananların yüzde 80’i yeniden evleniyor. Yüzde 17’si de eski eşiyle yeniden evleniyor. Bu bize aslında başka bir mesaj veriyor. Çok hızlı kırıp döküyoruz, çok hızlı dağıtıyoruz. Dağıttığımız zaman sorunu çözdüğümüzü zannediyoruz. Çok daha büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığımızda pişman olup ye- kitap01 -8243.indd 175 02.04.2014 14:07:24 176 KORUYUCU AİLE OLMAK niden eski eşimizle evlenme kararı veriyoruz. Ne gerek var o zaman gönül kırmaya? Biz o yüzden baştan bu işi doğru yönetmelerini, doğru karar almalarını, dünyadaki cennet dediğimiz yer için doğru seçimi yapmalarını, bunun bir yaşam şekli olduğunu, ailenin de kendi içinde yaşadığı sıkıntıyı çözebilme gücünde olduğunu... anlatmaya çalışıyoruz. Biz 1400 yıl önce bu anlayışı hâkim kılan bir gelenekten geliyoruz. Şu an Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi o noktaya gelmeye çalışıyor. Dolayısıyla çözüm de tedavi de ilaç da baktığımız zaman her şey özde mevcut. Özümüzü, kaynağımızı iyi görmemiz, onu yaşamamız, yaşatmamız, gençlere anlatmamız, torunlarımıza taşımamız lazım. O yüzden hepinize çok ihtiyacımız var. Uzattığım için çok özür diliyorum ama bu konu çok hassas bir konu. Dünyanın 10’uncu ekonomisi olacağız hiçbir endişemiz yok. 16’ncısı olduk, 10’uncu olacağız ama insani değerler bakımından da ilk onda olmalıyız. İşte, bu salondaki bütün gönül elçilerinin, insani değerler bakımından da ilk onda olması için sizlerin ortaklığına, yardımına ihtiyacımız var. Sayın Başkanımız her zaman yanımızda, saygıdeğer eşleri her zaman yanımızda ve biz bu işler için bize düşen kısım ne ise sizlerin hizmetkârı olmaya devam edeceğiz diyor hepinizi sevgi ile saygıyla, muhabbetle selamlıyorum. Takdim - Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Sayın Bakanım protokol imzası için sizi platforma davet ediyorum. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Zahteroğulları sizi de protokol imzası için davet ediyorum. kitap01 -8243.indd 176 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 177 Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı arasında imzalanan Gönül Elçileri Projesine destek niteliğinde olan protokol, vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olsun. kitap01 -8243.indd 177 02.04.2014 14:07:24 kitap01 -8243.indd 178 02.04.2014 14:07:24 KORUYUCU AİLE PANEL Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı Bismillahirrahmanirrahim. Saygıdeğer katılımcılar, değerli hanımefendiler, beyefendiler; öncelikle... icra edilen protokolün hayırlara vesile olmasını yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Gerçekten ben de Sayın Diyanet İşleri Başkanımızın ve Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi çok önemli bir görevi ifa ettiğimizin inancı içerisindeyim. Esasen Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı olarak Din İşleri Yüksek Kurulunun bu gibi konularda daima en müspet düşüncelerin nasıl üretileceğinin gayreti içerisinde olduğunu ifade etmek isterim. Bakanlığımızın ilgilileri, kıymetli genel müdürler, değerli arkadaşlarımız bizlere bu yönde yardım talebinde bulunduğunda uzmanlarımızı, üyelerimizi bu yönde seferber ederek bu konuda en güzel katkı nasıl sağlanır diye raporlar hazırlayarak ilgililere yardımcı olmaya gayret ediyoruz. Değerli katılımcılar; şüphesiz ki bütün dinler ama özellikle İslam Dini tamamen insan unsurunu öne çıkaran ve kâinatın yaratılışını insanın hizmetine vermiş bir din olarak önemli bir yapıya sahiptir. Onun için tüm peygamberler öncelikle fertleri yetiştirmek için uğraşmışlardır. Peygamber Efendimiz 23 senelik peygamberlik hayatı müddetince daima insanların ayağına giderek onları Müslümanlığa 179 kitap01 -8243.indd 179 02.04.2014 14:07:24 180 KORUYUCU AİLE OLMAK davet etmiş iyi insan olmaları için olabildiğince gayret sarf etmiştir. Onun için tüm peygamberler insanlarla birey olarak uğraşmış ondan sonra sağlıklı bir toplum ortaya çıkmıştır. Bu hususun ne kadar önemli olduğunu bu gün de görüyoruz. Değerli kardeşlerim şuna inanıyorum ki aslında burada herkese birey olarak birer birer, teker teker verilen bir görev vardır ama bu ancak bilinçle gerçekleşebilir. Her insan kendisini eğer ilahi huzurda sorumlu hissederse ve toplumla olan her türlü faaliyette, her türlü hayrî işte nasıl yararlı olabileceğini düşünürse o zaman o toplum sağlıklı bir topluma dönüşebilir. Bugün bütün toplumlar Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, mesela bir boşanma problemi ile karşı karşıyadır ama bu toplumlar boşanma problemi ile karşı karşıyadır diye -mesela bizim toplumumuzda bunun nasıl önleneceğinin çarelerinin düşünülmemesi söz konusu olamaz. Yani biz bunu nasıl önleriz?Tamamen ortadan kaldırılması insanın olduğu yerde mümkün olmayan bir şeydir fakat bunu azaltma imkânına sahibiz, bu konuda toplumumuzu eğitme imkânına, bireyleri eğitme imkânına sahibiz. Aile gibi çok kutsal bir müessesenin kutsiyetine inanmayıp birlikte yaşama gibi bir hayatı tercih etmenin, hiçbir zaman insani bir davranış olmadığını öğretebilme imkânına sahibiz. Bu bakımdan bu çocuklarımızın birçoğu bu sebeplerle perişan durumdalar, başkalarına muhtaç oluyorlar. Aileler aile kutsiyetine çocuklarına karşı sorumluluk hissini terk ettikleri zaman gerçekten toplumda çok büyük problemler ortaya çıkıyor. Tabii ki bizim şefkatimiz, merhametimiz, hayırhahlığımız, iyi insan oluşumuz onların muhakkak birçok eksiklerini gidermeye kâfidir ama şunu bilmeliyiz ki hiçbirimiz ne kadar bu yönlerde ileri derecede şefkatli, merhametli, muhabbetli, sevgi dolu olursak olalım bir çocuğun kendi öz annesi ve babası gibi kitap01 -8243.indd 180 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 181 olabilme imkânına sahip değiliz. Ama biz insanlık görevimizi yine de en güzel şekilde yapmak zorundayız. Dolayısıyla ben bu konuların sadece bir yetim bazında değil ifade edildiği gibi toplumun bütün sorunları bazında ele alınmasından yana olduğumuzu ifade etmek isterim. Ayrıca kurulumuzun mesela ailelerin yaşaması için bize sorulan sorularda son derece önemli kararlar verdiğine veya sorulara cevaplar verdiğine işaret etmek isterim. Aileyi yaşatmak için, boşanmaların olmaması için her türlü gayreti gösterdiğimizi de sizlere duyurmak isterim. Dolayısıyla bu konu inşallah daima gündemde tutulur. Çünkü biz çok kere bir konuyu konuşur sonra unuturuz. Böyle olmamalı, daima gündemde tutulmalı, daima bu konu canlı tutulmalı, bu konuda yayınlar yapılmalı, toplantılar yapılmalı. Medya daima bu konuya temas etmeli diye düşünüyorum. İşte, bunun bir nebze başlangıcını burada bugün konuşabilirsek inşallah ilk adımı, burada başlayan ilk adımı atmış olacağız. Şimdi, sözümü daha çok uzatmadan mikrofonu Çocuk Hizmetleri Genel Müdürümüz Abdülkadir Kaya Bey›e vereceğim. Burada sizi sıkmayacak miktarda konuşmalar yapılacak. 15 dakikada maksat ifade edilebilirse çok sevineceğim. Buyurun Abdulkadir Bey. kitap01 -8243.indd 181 02.04.2014 14:07:24 kitap01 -8243.indd 182 02.04.2014 14:07:24 NİÇİN KORUYUCU AİLE OLMAK GEREKİR? Abdülkadir KAYA Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü Sayın Başkanım, değerli konuklar, kıymetli hanımefendiler, beyefendiler; ben Sayın Başkanımın verdiği süreye sadık kalmaya gayret edeceğim. Bu süre içerisinde koruyucu aile felsefesi nedir, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç var, koruyucu ailenin özellikleri nelerdir, kimler koruyucu aile olabilir, koruyucu ailelere ne gibi haklar tanınıyor ve bu kampanya çerçevesinde yürütülen çalışmalar sonucunda koruyucu ailelik hizmeti Türkiye’de nereden nereye geldi ve son olarak da sizin buna verebileceğiniz katkılar üzerinde durarak sunumumu bitirmek arzusundayım. Biraz evvel Sayın Bakanımız, Sayın Başkanımız ve Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanımız çok güzel ifade ettiler aslında koruyucu aile felsefesi üzerinde detaylı olarak durdular. Biz devletin bakım ve koruması altında olan çocuklara yönelttiğimiz hizmetleri aile odaklı hizmetlere dönüştürme gayretindeyiz. Yani yurt sisteminde, yuva sisteminde kalan çocuklara öncelikle bir aile ortamında bakılmasını, aile ortamında bakılamıyorsa bile aile ortamına en yakın ortamda bakılmasını arzu ediyoruz. Peki, neden? Niçin böyle bir değişime ihtiyaç hissedildi? Yapılan bütün bilimsel çalışmalar, araştırmalar bize gösteriyor ki çocuğun en iyi bakıldığı ortam bir sorun yoksa kendi biyo183 kitap01 -8243.indd 183 02.04.2014 14:07:24 184 KORUYUCU AİLE OLMAK lojik ailesinin ortamı. Hiçbir kimse kendi annesinden, kendi babasından daha iyi çocuğa bakma şansına sahip değil. Ama bir şartı var; ailede problem yoksa. Maalesef bazı durumlarda problem olabiliyor. İşte problem olduğu, problem yaşandığı noktalarda da çocuk devletin bakım ve korumasına ihtiyaç hisseder hâle geliyor. Bu noktada da devlet mahkeme kararıyla çocuğu bakım ve koruma altına alıyor. Şimdiye kadar verilen hizmetler ihtiyaçlar doğrultusunda yurt, yuva sistemindeydi. Ancak bu noktada da 2005’ten itibaren başlanmış bir dönüşüm var, yeni başlanan hizmet modelleri var. İşte, geldiğimiz noktada çocuğu, iyi bakılabileceği, ona bir ebeveynin verebileceği şeylerin verileceği bir aile ortamına taşımak istiyoruz. Yurtlarda, yuvalarda giyiminden yemesine içmesine kadar, yatağına barındırıldığı odaya kadar çok iyi şartlarda bugün itibariyle hizmet götürülüyor. Götürülen hizmetler ortalama Türk ailesinin kendi çocuğuna verebileceği niteliklerin, standartların çok üzerinde. Ancak bir ailenin verebileceği şeyi ancak bir aile verebiliyor yani onun yerini başka bir şeyle doldurma şansınız yok. Hangi nitelikte, hangi kalitede personelle çalışırsanız çalışın bir ailenin verebileceği şeyleri ancak bir aile verebilir. Yine yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki çocukların karakterlerinin ve davranışlarının oluşmasında % 75 görerek, taklit ederek öğrenme var. Bu rol model konumundaki anne ve babadır. % 25 okuma, öğrenme ve diğer yöntemlerle bu davranışların kazanılması var. Bu da bize gösteriyor ki aile çocuğun hayatında, çocuğun karakterinin oluşmasında, şekillenmesinde, davranışlarının oluşmasında çok önemli bir yere sahiptir. İşte, devletin bakım ve koruması altında bulunan çocuklarımıza bu anlamda aile odaklı hizmetleri sunmak istiyoruz. kitap01 -8243.indd 184 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 185 Önceliğimiz; öyle tedbirler alalım ki çocuk kendi biyolojik ailesinin yanında herhangi bir istismara, olumsuz duruma uğramadan yaşantısını devam ettirsin ve sağlıklı fert olarak büyüsün. Ancak bazı durumlarda ne tedbir alırsanız alın bu mümkün olmayabilir. Örneğin elim bir trafik kazası çocuğu annesinden babasından ayırabilir, onu bir anda annesiz babasız ve ailesiz bırakabilir. İşte bu durumda devletin bakım ve koruması altına alınan çocuklara yine kendi biyolojik ailelerine en yakın ortamda bakılma durumları var, bakılma ihtiyaçları var. Bu da koruyucu aile hizmetidir. Koruyucu ailelik; çocuğa fiili olarak annelik babalık yapmaktır. Çocuk yedi gün yirmi dört saat koruyucu ailenin yanında kalır. Artık o ailenin bir ferdidir, o ailenin kendi öz çocuğundan bir farkı yoktur. Kaybettiği ailenin yerine en yakın aile ortamının sağlanmasına biz kısaca “koruyucu ailelik” diyoruz. İşte, bunun için koruyucu aile hizmeti son derece önemli bir hizmettir. Batıda bu hizmet modeli alabildiğine yaygın ve gelişmiş olarak uygulanıyor. Örneklendirmek gerekirse Almanya’da 90 bin koruyucu aile var, İngiltere’de 45 bin koruyucu aile var. Sayın Bakan göreve başladığında koruyucu aile sayısı 1140’tı. Bugün bu kampanya ile iki binli rakamların üzerine çıkmıştır. Yeterli mi? Hayır, ama bütün yapılan çalışmalar bize öyle ümit verdi ki çok kısa sürede burada bulunanların, gönül elçilerinin, bu işe gönül verenlerin katkılarıyla çok daha ileri rakamları yakalayacağız ve bütün çocuklarımızı bir aile ortamına kavuşturmak idealine ulaşacağız. Buna canı gönülden inanıyoruz. İşte koruyucu aile bunun için önemli. Peki, kimler koruyucu aile olabilir? Aslında koruyucu aile olmak için ortalama Türk ailesinden bahsediyoruz. İlkokul mezunu, düzenli gelire sahip olan, belli suçlardan mahkûmiyet kararı almamış, belli suçlara karışmamış, kitap01 -8243.indd 185 02.04.2014 14:07:24 186 KORUYUCU AİLE OLMAK çocuğa bakabilecek sağlık şartlarını taşıyan her aile koruyucu aile olabilir. Peki, evli olmak şart mı? Hayır. Çocuğa bakabileceğine, ona annelik yapabileceğine kani geldiğimiz bu şartları taşıyan her fert de koruyucu aile olabilir. Yaş aralığımız nedir? 25-65 yaş aralığındaki herkes koruyucu aile olabilir. Peki, koruyucu ailelere tanınan birtakım haklar var mı? Evet, koruyucu ailelere tanınan ciddi haklar var. Öncelikle devlet koruyucu ailenin yanına verdiği çocuğun bütün masraflarını üstleniyor. Çocuğun o aileye getirdiği maddi bir külfet yok. Eğitim masraflarını karşılıyor, sağlık masraflarını karşılıyor, okulunun servisini, kitap kırtasiye bedellerini karşılıyor, kıyafetini karşılıyor, harçlık bedelini karşılıyor. Yetmiyor o koruyucu ailede aile fertlerinden bir tanesi sosyal güvenceye sahip değilse, kendi adına sigortalı değilse ve sigortalı olmak isterse ve bunun ücretini bir asgari ücret tutarı üzerinden ilgili kuruma öderse ve bunu bize ibraz ederse devlet onu da çocuğun masraflarına dâhil ediyor. Bu da çok önemli getirilen imkânlardan bir tanesi. Peki, koruyucu aile olmak için nereye müracaat etmek gerekiyor? Koruyucu aile olmak için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il müdürlüklerine - her ilde müdürlüğümüz var ve koruyucu aile birimi oralarda oluşturuldu- müracaat edebilirsiniz. Ayrıca bununla ilgili oluşturulmuş koruyucu aile ismini taşıyan resmî bir internet sayfamız var. Oradan bilgilere ulaşabilirsiniz. Yine telefon hattıyla da bize ulaşmanız mümkün, bilgi almanız mümkün. Peki, bu kampanyada ne sonuçlar elde edildi? Başarıya ulaştı mı yoksa hedeflenen rakamlara varılamadı mı? İlk başladığımızda yıl sonuna kadar 700 rakamına ulaşabilir miyiz acaba diyorduk. Kampanya ile birlikte 700 çocuğumuzu kitap01 -8243.indd 186 02.04.2014 14:07:24 İKİNCİ BÖLÜM 187 koruyucu ailenin yanına yerleştirebilir miyiz, böylelikle iki binli rakamlara çıkabilir miyiz hedefimiz vardı. Memnuniyetle ifade etmek gerekir ki bugün itibariyle 955 çocuk koruyucu ailenin yanına yerleşmiş bulunuyor. Yine 2900 civarında ailemiz koruyucu aile olmak için müracaat etmiş durumda. Bunlar da değerlendiriliyor. Peki, koruyucu aileler istedikleri çocuğa mı koruyucu aile olabilirler? Evet. Koruyucu aileler istedikleri çocuğa koruyucu aile olabilirler. Biz müracaatları olduğunda onların taleplerini alıyoruz. Kız çocuğuna mı koruyucu aile olmak istersiniz, erkek çocuğuna mı, engelli çocuğa mı koruyucu aile olmak istersiniz sağlıklı çocuğa mı? Yaş aralığını alıyoruz. Dolayısıyla ailenin talebini aldıktan sora yine ailenin sosyal incelemesi yapılıyor. Aile öncelikle kendi içinde nasıl bir ailedir, aile fertleri arasındaki iletişim nedir, sağlıklı mıdır değil midir; yine komşularından tetkik ediliyor aile, komşuları ile ilişkileri nasıldır? İşyeri varsa işyerinden tetkik ediliyor, iş yerindeki yaşantıları nasıl? Varsa kendi çocuklarının durumu nedir? Bütün bu değerlendirmeler yapıldıktan sonra koruyucu aile adayının koruyucu aile olmasına karar veriliyor. Bu karar verildikten sonra koruyucu ailenin talebi ile koruyucu aile yanına verilebilecek olan çocuklar karşı karşıya getirilmeden komisyonda eşleştiriliyor. Bu eşleştirmeden sonra koruyucu ailelerle çocuklarımız önce bir saat, sonra bir gün sonra bir hafta sonu, sonra bir hafta, sonra iki hafta bir araya getiriliyor. Bütün bu süreçler başarılı geçmişse, bir uyum problemi yaşanmamışsa çocuk koruyucu ailenin yanına teslim ediliyor. Peki, yalnız mı bırakıyoruz koruyucu aileyi? Hayır. Üç yönlü aktif bir izleme ve değerlendirme mekanizmamız var. Böylece bu süreci takip ediyoruz. Birincisi, koruyucu aileyi takip ediyoruz; ikincisi, çocuğu takip ediyoruz; üçüncüsü, varsa çocuğun biyolojik ailesini takip ediyoruz. Bu takip etme aynı zamanda koruyucu aileye yar- kitap01 -8243.indd 187 02.04.2014 14:07:24 188 KORUYUCU AİLE OLMAK dım etme demektir. Onun karşılaşma ihtimali olan muhtemel sorunlara destek olma, onlara ortak çözüm üretme demektir. Evet, sorularınız olursa Sayın Başkanımız da sonunda o noktayı takdir ederse ben sorularla da konunun açılmasının sağlıklı olacağını değerlendiriyorum. Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.. Oturum Başkanı - Sayın Genel Müdürümüze gerçekten bu çok değerli işin kurallarıyla alakalı ve Bakanlığın temel prensiplerini bize ana hatlarıyla açıklayan konuşmasından dolayı çok teşekkür ediyorum. Ayrıca bu bilgiler ışığında hakikaten ilerleme kaydediliyor. Gerçekten hiç az olmayan bir rakam. Milletimizin fertlerine de şükran borçluyuz. Çünkü bu kadar sayıda insanın koruyucu aile olarak çocukları kabullenmiş olması, ayrıca çokça bir sayının sırada olması da ümit verici bir gelişme olarak görülüyor. Bu konuda kabul edersiniz ki hepiniz umarım beni anlayışla karşılarsınız, hakikaten bizim inancımızın çok önemli bir rolü var. Çünkü ben yıllardır hadis okutan bir hoca olarak Diyanete gelmiş bir kişiyim. Sayın Başkanımız da öyle olduğunu söyledi. Yetimle alakalı, yoksulla alakalı, fakirle alakalı o kadar çok hadis okumuşumdur ki bunları bir insan okuduktan sonra koruyucu aile olmanın elbette çok büyük bir önem taşıdığını farkedecektir. Yetime iltifat etmemek, fakiri korumamak ve yoksulu kollamamak mümkün değil. Birkaç hadisin mealini vermek istiyorum. Mesela, Peygamber Efendimiz buyuruyor ki, “Akrabasından olsun veya yabancı bir yetim olsun bunları kurtarana ve kendini kurtaracak kadar bunlara bakana Allah Teâlâ cenneti vacip kılar.” Böyle olan biri mutlaka cenneti hak eder anlamına geliyor. kitap01 -8243.indd 188 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 189 Yine bir başka sözünde Peygamber Efendimiz, “Sabredip sevabını umarak yetime bakanla cennette muhakkak beraber olacağız.” “Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bu sırada bir kadın benden önce davranacak. Buna kim olduğunu soracağım, o da yetim kalan çocuklarıma bakan biriyim diyecektir.” Buna benzer pek çok hadisi şerifler var. Dolayısıyla aslında inancımız bizi bu yöne ciddi bir biçimde teşvik ediyor. Ben iki hafta önce Kahramanmaraş’a, yine dinî bir tebliğ görevini yapmak üzere üniversitemizin de davetlisi olarak gitmiştim. Yakınım da olan bir akraba evine uğradım. Anneleri vefat etmiş bir ev, bir rahatsız çocukları vardı. Hatırlarım, anne, “Allah benden önce onu mekânına yollasa” diye dua ederdi fakat annesinden geriye kaldı. Şimdi ailenin birtakım fertleri demiş ki “biz onu bir yere versek” ama ailenin geçimi çok da iyi olmayan evladı demiş ki “o annemin bize hediyesi, ben ona bakarım.” Ona bakmaya başladıktan sonra rızkı o kadar bollaşmış ki Allah’a şükrediyor. Dolayısıyla yetime bakmanın, yoksulu korumanın böyle bir faziletli olan yanı da var. Onun için bunlara dikkat ederek biz çevremize bunu duyurmaya gayret edelim diyorum. Şimdi herhalde benim söylediklerime daha çok çalışmış, ilaveleri olan konuşmacı olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun uzmanı olan değerli kardeşimiz Dr. Ülfet Görgülü’ye sözü bırakıyorum. Buyurun Ülfet Hanım. kitap01 -8243.indd 189 02.04.2014 14:07:25 kitap01 -8243.indd 190 02.04.2014 14:07:25 DİNİ AÇIDAN KORUYUCU AİLELİK Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Kur’an-ı Kerim’in sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin prensipleri, toplumun yetimler gibi özel ilgi ve desteğe muhtaç kesimlerine sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber Efendimiz’in bu hususlara dair söz ve uygulamaları koruyucu aile olgusuna bakışta bize dini bir perspektif sunmaktadır. Öncelikle dinimiz evliliği teşvik ederek, çok zorunlu olmadıkça boşanmayı hoş görmeyerek, nikâhsız beraberlikleri yasaklayarak aile müessesesini kurmaya ve korumaya büyük önem vermiştir. Ayrıca birey, aile ve toplumu olumsuz yönde etkileyen içki, kumar vb. zararlı alışkanlıkları yasak kılmış, böylece toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş çocukların yer almasının önüne geçmeye çalışmıştır. Bütün tedbirlere rağmen bu olumsuzlukları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı bir realitedir. Çeşitli sebeplerle aileler parçalanabilmekte ya da çocukların güven ve refahını tehdit eden durumlar meydana gelebilmektedir. Kur’an-ı Kerim çocukları hayatın süsü1 ve göz aydınlığı2 olarak tavsif etmektedir. Ellerinden tutulup, hayata hazırlanmayı bekleyen çocuklar duygusal, bedensel ve zihinsel yönden korunup gözetilmeye muhtaç birer emanettir. Erdemli bireyler ile sağlıklı bir toplum inşa etmenin yolunun çocukların sevgi ve ilgi ile 1 Kehf, 18/46. 2 Furkan, 25/74. 191 kitap01 -8243.indd 191 02.04.2014 14:07:25 192 KORUYUCU AİLE OLMAK yetiştirilmelerinden, küçük yaşta verilecek değerler eğitiminden geçtiği muhakkaktır. Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal açıdan sağlıklı gelişebilmeleri, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları vardır. Doğal ve makul olan, her çocuğun kendi aile ortamında ve ebeveyninin yanında yetişmesidir. Bunun sağlanabilmesi için ana-babanın sorumluluklarının bilincinde olması gerektiği gibi, devlet de aileye bu konuda gereken desteği vermelidir. Ancak öz aile şefkatinden mahrum olan çocuklara sahip çıkılması vicdani olduğu kadar insani bir görevdir. Çeşitli nedenlerle çocukların koruyucu ailenin himayesine verilmesi İslamî inanç ve değerler açısından da önem arz eden bir uygulamadır.Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesi istenmekte,3 yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseler kınanmaktadır.4 Rasulullah Efendimiz de yetimlerin ve toplumun zayıf kesimlerinin bakılıp gözetilmesini ısrarla vurgulamış, bu sorumluluğu yerine getiren kimseleri cennetle ve cennette kendisiyle beraber olmakla müjdelemiştir.5 En hayırlı evin, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir.6 Kur’an-ı Kerim’de Firavun’un zulmünden korumak amacıyla annesinin nehre bıraktığı bebek Musa’nın Hz. Asiye tarafından himaye edilip, yetiştirilmesinden söz edilmektedir.7 Hz. Asiye Musa (a.s.)’a koruyucu annelik yapmıştır. Hz. Peygamber’in, anne ve dedesini kaybettikten sonra amcası ve yengesi tarafından bakım altına alındığı bilinmektedir.8 Mekke’de yaşanan şiddetli kıtlık ve kuraklık döneminde Efendimiz, aynı zamanda bir vefa örneği olarak da nitelenebilecek bir tavır 3 Bakara, 2/83, 220; Nisâ, 4/6, 36. 4 Mâûn, 107/2-3. 5 Buhârî, Talak, 25, Nafakât 1, Edeb 25, 26; Ebû Dâvûd, Edeb, 120, 121, Cihâd 70; Tirmizî, Birr ve sıla, 14. 6 İbn Mâce, Edeb, 6. 7 Kasas, 27/7-13. 8 İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, I-IV, Beyrut 1999, I, 204. kitap01 -8243.indd 192 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 193 sergilemiş, geçim sıkıntısı çekmekte olan amcası Ebu Talib’in yükünü hafifletebilmek için oğullarından Hz. Ali’yi himayesi altına alırken, diğer amcası Hz. Abbas’ın da Hz. Ali’nin kardeşi Cafer’i bakımına almasını sağlamıştır.9 Hz. Peygamber’in, eşi tarafından kendisine hediye edilen Zeyd b. Harise’yi kölelikten azad ettikten sonra evlatlık edindiği bildirilmektedir. Fakat evlatlık uygulamasının ayetle ilga edilmesinin ardından10 Zeyd, Hz. Peygamber’in himayesinde yaşamaya devam etmiş, ailesinin, yanlarına alma talebine olumsuz cevap vermiştir.11 Bu örneklerden hareketle diyebiliriz ki İslam’da kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak ibadet bilinciyle yerine getirilmesi gereken bir ahlaki sorumluluk olarak kabul edilmiştir. Bir çocuğu sahiplenmek, sadece bedeninin değil ruhunun ihtiyaçlarını da gidermek, onu önce kendisine sonra topluma kazandırmak, kendisi ve çevresiyle barışık, verimli, mutlu bir insan yetiştirmek kutsal bir görev addedilmelidir. Çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarının kurum yerine aile marifetiyle karşılanması çocuk refahı açısından bir yandan maslahat kapsamında değerlendirilirken diğer taraftan çocuğun yabancı bir aile yanına yerleştirilmesinin, hem çocuk hem koruyucu aile açısından bir takım mahzurlarının olabileceği de göz ardı edilmemelidir. Çocuğun, aile bireyleri tarafından kötü muameleye, istismara maruz kalabileceği söz konusu edilebileceği gibi12, ailenin de aralarına yeni katılan yabancı bir 9 İbn Hişam, age., I, 281-282. 10 Ahzab, 33/4-5. 11 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, I-V, Beyrut 1997, II, 350; İbn Hişam, age., I, 284. 12 Former ve Pullock (1998) bakım altındaki her beş çocuktan birinin kurum ya da koruyucu aile tarafından cinsel istismara maruz kaldığını tespit etmiştir. Bkz. Erol, Neşe, Şimşek, Zeynep, “Korunma Gereksinimi kitap01 -8243.indd 193 02.04.2014 14:07:25 194 KORUYUCU AİLE OLMAK çocuktan olumsuz anlamda etkilenebileceğini, özellikle evdeki çocukların bunu kabullenmekte, ebeveynlerini ve evlerini bir başka çocukla paylaşmakta bir takım zorluklar yaşayabileceklerini söylemek mümkündür.13 Karşılaşılabilecek bu sorunların giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması, inceleme ve denetimlerin usulünce yapılması gerekir. Ayrıca dini açıdan dikkat edilmesi gereken hususlar söz konusudur. Koruyucu aile ile çocuk arasında bir kan bağı veya süt hısımlığı yoksa çocuğun buluğ çağına erişmesinden sonra, ilişkileri tesettür ve halvet yönünden mahremiyet kurallarına uygun olmalıdır. Hz. Peygamber çocukların yedi yaşından itibaren ayrı yataklarda yatırılmasını ifade etmiş14, dolayısıyla beden mahremiyeti bilincinin çocuğa kazandırılmasının önemine dikkat çekmiştir. Koruyucu aile kendi çocuğuyla himaye edilen çocuk arasında bu hususta söz konusu hassasiyeti göstermelidir. Çocukların öncelikle yataklarının, mümkünse odalarının ayrı olması İslam’ın öngördüğü mahremiyeti muhafaza bağlamında önem arz etmektedir. Koruyucu aile ile bakım altına alınan çocuk arasında miras tahakkuk ettirecek derecede bir akrabalık söz konusu değilse, aile dilerse, himaye ettikleri çocuğa mallarından bağışta bulunabilir.15 Yine mallarının üçte birinden vasiyette bulunarak16 çocuğa maddi anlamda destek olabilir. Diyebiliriz ki; aile ihmaline ya da ailesizliğe dûçar olmuş çocukları himaye etmek onlara bir ikram olmanın ötesinde topOlan Çocuklar, Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi”, Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, s. 139. 13 Koruyucu aile olmanın getirdiği zorluklar hakkında bkz. Erol, Şimşek, agt., s. 149. 14 Ebû Dâvûd, Salat, 26. 15 İbn Kudâme, el-Muğnî, Lübnan 2004, I, 1333; İbn Rüşd, age., II, 314; Mevsılî, el-İhtiyâr, I-IV, İstanbul 1984, III, 48. 16 İbn Mâce, Vasâyâ, 5; Şâfiî, age., s. 714; İbn Kudâme, age., II, 1388; İbn Rüşd, age., II, 322; İbn Hazm, el-Muhallâ, Lübnan ty., s. 1506; Mevsılî, age., V, 62. kitap01 -8243.indd 194 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 195 lumun üzerinde büyük bir mesuliyettir. Bir takım mahzurları sebebiyle dini prensipler açısından uygun bulunmayan evlatlık müessesesiyle koruyucu aile hizmeti kimi zaman birbirine karıştırılabilmektedir. Oysa hukuki bir takım sonuçlar doğuran evlatlık müessesesiyle koruyucu aile uygulaması birbirinden tamamen farklıdır. Bu sebeple dinî hassasiyetleri öne sürerek koruyucu aile hizmetine karşı çıkmanın, merhamet, yardımseverlik, yetimi ve kimsesizi sahiplenme, bir çocuğun geleceğini kurtarma, topluma bir insan kazandırma gibi dinin önemle üzerinde durduğu erdemleri göz ardı etmek anlamına geleceği söylenebilir. Koruyucu aile bakımı, öz ailenin yerine geçen bir hizmet türü değildir. Kimsesiz çocukların yanı sıra, ailesi olan ve çeşitli nedenlerle bir arada yaşayamayan çocuklara geçici olarak verilen bir hizmet modelidir. Bu itibarla öz ailenin problemlerini giderici yönde çalışmalar sürdürülmeli, aile rehabilite edilmeli, böylece çocuğun en kısa sürede ailesine geri dönüşü sağlanmalıdır. Çocuğun, öz ailesinin yanına dönüşünde uyum sağlayabilmesi için süreç iyi planlanmalı ve gereken önlemler alınmalıdır. Öz ailesinin yanında yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan çocuklar için akraba bakımının sağlanmasına öncelik verilmelidir. Çocuğun, hayatını alışkın olduğu bir ortamda devam ettirmesi ve kültürel kimliğini muhafaza edebilmesi bakımından akraba koruması daha uygun olabilir. Sonuç olarak çocuğun öz ailesiyle görüşmesi ve duygusal bağının sürdürülmesi şartıyla geçici süre koruyucu aile tarafından sevgi ve merhametle himaye edilmesinin İslam dini açısından da desteklenecek bir uygulama olduğu düşüncesindeyiz. Çevremizde bizden, tıpkı Resulullah Efendimizin bir yetim çocuğa buyurduğu gibi17, “istemez misin senin annen/baban ben olayım?” sorusunu duymayı bekleyen pek çok çocuğun var olduğunu unutmamalıyız. 17 İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, I-VIII, Beyrut 1412, I, 302. kitap01 -8243.indd 195 02.04.2014 14:07:25 196 KORUYUCU AİLE OLMAK Oturum Başkanı - Ben de Ülfet Hanım’a çok teşekkür ediyorum bu değerlendirmeleri için. Uyarıları da var, irşadı da var. Çok sağ olsunlar. Tabii, bu konu hakikaten devletin ilgileneceği bir konu mudur, sorusu zaman zaman soruluyor. Kesinlikle devletin ilgilenmesi gereken bir konudur arkadaşlar. Nitekim İslam devletlerinde bunun için çok güzel vakıflar, müesseseler kurulmuştur ve o vakıflar tarih boyunca yaşamıştır. Neden kaynaklanıyor? Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki. “Kim arkada yetim ve borç bırakırsa onlar banadır yani ben onlardan sorumluyum. Bir insan miras bırakıyorsa, varlık bırakıyorsa o da mirasçılarınındır, benim onunla bir alakam yok.” Bu demektir ki yetimi, yoksulu, fakiri, ihtiyacı olanı, devlet himaye etmek mecburiyetindedir. Devletin böyle bir görevi vardır. Şimdi, burada açıkça görülüyor ki devlet bir organize yapıdır. Onu fertlerle paylaşmak, fertleri o konuda yardıma davet etmek ve böylece insanı insanla muhatap kılmak istiyor. Dolayısıyla burada çok iyi bir organize ile bu işleri başarabilmek büyük maharettir. Bunu devletin fertleri de bu şekilde anlamalı ve sivil toplum bu konuda hakikaten daha duyarlı olmalıdır, organize olmalıdır. Bizde ne yazık ki sivil toplum bu kadar güçlü değil. Mesela Avrupa’da, diyelim İsviçre’yi düşünürsek, sivil toplum örgütlerinin üye sayısı nüfusunun çok üstünde, Bir kişi kaç tane vakfa, kaç tane derneğe, kaç tane kulübe vs.ye üye. Bizde henüz bu derecede değil. Geçmişte vakıflar bunu hakkıyla ifa etmiş diyebilirim. Hakikaten özellikle Osmanlı medeniyetine baktığımız zaman ülkenin her yerinde, coğrafyanın her yerinde, sadece bu şu andaki Türkiye hudutlarını kapsamıyor, o zamanki milyonlarca kilometre arazinin her yerinde vakıflar olduğunu görüyoruz. kitap01 -8243.indd 196 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 197 Bugün o vakıfların isimleri arşivlerimizde birer birer var, niçin kurulduklarını da görüyoruz. Dolayısıyla bizim bunlardan da örnekler almamız tarihe referans yapmamız da önemli. Ama daha önemli olan bu konuyu canlı tutan insanlarımız. İşte, onun için şimdi kendisine konuşma vereceğim kıymetli Vedat Yıldız Beyefendi örnek koruyucu aile vazifesini ifa eden hayırhah insanlarımızdan biri. Dolayısıyla o aynı zamanda sadece sözle anlatıldığı gibi söz söyleyen biri değil, yapan, eden yaşayan biri. Onun için kendisini şimdi dinleyeceğiz. Sözü Vedat Bey’e bırakıyorum. Buyurun Vedat Bey. kitap01 -8243.indd 197 02.04.2014 14:07:25 kitap01 -8243.indd 198 02.04.2014 14:07:25 “VAZGEÇME!” Vedat YILDIZ Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım. Bugün burada yapılan çok önemli toplantıya konuşmacı olarak beni de davet ettiğiniz için Diyanet İşleri Başkanlığımıza, KAGEM’in çok değerli nazik, kibar Yönetim Kurulu Başkanı ve üyelerine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum. Ayrıca tüm mesailerini emeklerini, enerjilerini kimsesizlerin kimsesi olmak için harcayan belki kendi ailelerinden daha çok bu konuya zaman ayıran Sayın Bakanımıza ve Bakanlık personelimize, değerli Genel Müdürümüze, koruyucu aile bölümünün tüm personeline ve bu konuda büyük destek sağlayan değerli Diyanet İşleri Başkanımıza ve teşkilatın tüm üyelerine kendim ve eşim adına sevgi, saygı, hürmetlerimizi sunuyoruz, çok teşekkür ediyoruz. Onlar gerçekten kutsal bir görev gerçekleştiriyorlar ve bu kutsal görevi başarmalarında Allah onların yardımcıları olsun diyoruz. Aslında tüm konuşmacılarımız koruyucu aileliği, koruyucu aileliğin gereklerini çok güzel bir şekilde anlattılar. Ben de şimdi izin verirseniz, sizleri sıkmadan bir koruyucu ailenin duyguları nelerdir, koruyucu ailelerin yanında yaşayan ve korunan çocuğun duyguları nelerdir onları kısaca sizlerle paylaşmak istiyorum. 199 kitap01 -8243.indd 199 02.04.2014 14:07:25 200 KORUYUCU AİLE OLMAK 14 yıl önce koruyucu ailesi olacağımız çocuğu almak üzere eşimle birlikte Keçiören’deki Atatürk Çocuk Yuvası’na gittik. Oranın bahçesini biliyorsunuz yemyeşildir, sanki bir piknik alanı gibidir. Banklar vardır. Ama nedense oraya giden her insanın içini derin bir hüzün kaplar. Biz de o banklardan birisine oturduk. O sırada öğretmenler çocukları yoklama yapıyordu.- Hasan? Burda. -Mehmet? Burada.- Mine? Burda. Bir anda bu seslerin arasında ben kendimden geçtiğimi hissettim. Sanki boyum kısaldı, yaşım küçüldü ve onların arasında sıraya girmiş gibi oldum. Bekliyorum ki öğretmen -Vedat, Vedat!... Ben de buradayım diyeyim diye bekliyorum. O anda anladım ki ben onlardan birinin yerinde olabilirdim, onlardan birisi de benim yerimde olabilirdi veya biz onlardan biri olabilirdik, onlar da burada oturup konuşanlardan birisi olabilirdi. Onlarla aramızda sanki gözle görülmeyecek kadar incecik bir çizgi vardı birbirimizin tarafına geçebilmek için. İşte adına kader dediğimiz, kader çizgisi dediğimiz çizgi de herhalde bu olmalıydı... Çocuk arkadaşlarıyla vedalaştı. Arabanın arka koltuğuna oturttuk ve yavaş yavaş yuvanın dışına doğru hareket ettik. Dikiz aynasından baktığımda arkamızdan onlarca çocuğun koştuğunu, bize el salladıklarını ve bağrıştıklarını gördüm. O arada biz çıkış kapısına kadar gelmiştik. Güvenlik görevlisi görevini yaptı, demir kapıları biz çıktıktan sonra kapattı ve oradaki çocuklar demir kapının gerisinde kaldılar. Değerli katılımcılar; işte burada bugünkü toplantıyı düzenleyen kişiler ve hepimiz istiyoruz ki o demir kapıların arkasında çocuklar kalmasın. O demir kapıların arkasındaki çocukların hepsi dışarı çıksın, hepsinin birer ailesi olsun, hepsinin bir bakıcısı, bir koruyucusu olsun. Kendilerini çok seven birer anne ve babaları olsun. Bunları da kim yapacak? Sizin gibi hayırse- kitap01 -8243.indd 200 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 201 verler, insan olan insanlar yapacak. Bunun için hepinize tekrar çağrıda bulunuyoruz ki o demir kapıların arkasındaki insanları, çocukları lütfen yalnız bırakmayın. Eve geldik, “bize nasıl hitap etmek istersin?” diye sorduk. Öyle ya, amca mı, teyze mi, anne baba mı diye hitap etmek ister diye sorduk. Hiç tereddütsüz anne baba diye hitap etmek istediğini söyledi. Biz de o günden bu güne kadar 14 senedir ona kızım, o da bize anne baba diye hitap ediyor. O akşam soframıza bir tabak daha ilave edildi. Hani hep dua ederiz ya, Allah’ım soframızdan bir tabağı eksik etme de bir tabak daha ilave et diye. İşte o akşam o bize nasip oldu ve soframıza bir tabak daha ekledik. Onu sofranın başköşesine oturttuk. Bu arada hâlâ o başköşede oturuyor Sayın Başkanım. Onu başköşeye oturttuk ve yemeğimizi yedik. Değerli dostlar Allah’ın size verdiği bir evi, bir lokmayı, bir nimeti gerçekten yine size Allah’ın emaneti olan birisi ile paylaşmanın keyfini, lezzetini, mutluluğunu kelimelerle anlatmak mümkün değildir. Ancak bunu yaşayıp hissetmek gerekir. Bu duyguyu sözle anlatmak mümkün değil. Hatta eşim diyor ki; onun yediği her lokma sanki benim boğazımdan mideme bal kaymak gibi gidiyor. Sonra ilkokula başladı. Okul hayatı ile birlikte toplumla yüzleşmeler başladı. Toplumla yüzleşmeler başlayınca problemler de başladı. Niye diye soracaksınız tabii ki. Toplumun yanlış algılamalarından, toplumun onları ikinci sınıf insan gibi görmesinden, birçoğunun önyargı ile bakmasından, çocukların belki geçmiş yaş dönemine göre daha farklı düşünmelerinden, insanların her şeyi farklı görmesinden yanlış anlaşıldı. Şimdi, toplumun bütün fertlerine buradan seslenmek istiyorum. Ey komşular, öğretmenler, okul müdürleri, veliler ana baba yokluğu çekmemiş yaşıt çocuklar, hemşireler, doktorlar, güvenlik görevlileri, hele hele akrabalar, bu çocuklar yalnızca kitap01 -8243.indd 201 02.04.2014 14:07:25 202 KORUYUCU AİLE OLMAK koruyucu aileye emanet edilmiş çocuklar değil, bu çocuklar hepimizin çocukları. Burada saydığım toplum katmanlarıyla olan problemlerin çoğu Sayın Bakanımız ve ekibinin getirdiği yeni koruyucu ailelik anlayışı sayesinde çözüme ulaşmış olsa da aman ne olur hepimiz çok hassas ve dikkatli olalım. Hele hele medya... Ey medya sen çok dikkat et! Yurtlarda, yuvalarda olan bir küçücük münferit olayı günlerce anlatıp sabah akşam gazetelerde yayınlayıp bütün çocuklara mâl etme. Bütün çocukları sanki kötü yola düşmüş gibi, hırsız gibi topluma lanse etme. Medya sen bunları yapabilirsin. Abuk sabuk diziler oynatıp da çocukların ikinci sınıf insanmış gibi ya da ezik muamelesi görüyormuş gibi algılattığın, duygu sömürüsü ile reyting yapan dizileri sakın oralarda oynatma. Koruyucu aileler anlatıyor: Sabah annesinin kurdelesini bağlayıp da okula gönderdiği çocuk okuldan kıpkırmızı suratla geri geliyor, Aile soruyor : – “Ne oldu evladım?” Gazetelerdeki iğrenç olayları okuyan veliler çocuklarına tembih etmişler ; – “Bir daha o yuva çocuğu ile görüşme” diye. Çocuk da okula gitmek istemiyor, okuldan kaçıyor. Vicdan sahibi toplum kesimleri lütfen daha dikkatli olalım. Değerli dinleyiciler, Şimdi sizleri daha fazla sıkmadan ve zamanınızı almadan çocuğumun duygularını yazdığı birçok derneğin ve yurtdışındaki derneklerin de baş sayfalarında yer verdikleri bir yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.Yıllar önce yazılmış bu yazıyı tüm bu çocukların yazdığı bir yazı olarak dinlemenizi de rica ediyorum. Yazının başlığı; Vazgeçme! “Yazmak çok zor” diyor başlangıçta. Sonra, “Ama insanların ve kurumların bizleri anlaması için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Duyduğum kadarıyla öz ailem ben küçükken boşanmışlar ve ben annemde kalmışım. Annem daha sonra alacağım diyerek bizleri bir komşuya bırakmış ve sonra da almamış.” kitap01 -8243.indd 202 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 203 Fark ettiyseniz sözüne duyduğum kadarıyla diye başladı. “Bir insana en zor gelen şey geçmişini bilmemesidir. Ne olduğunu, kimin kanını taşıdığını bilmemesi… İnsan kızıyor. Her şeye, herkese isyan etmek istiyor. Kendi yaşıtlarının tokasını veya kıyafetlerini kıskanacağına onların ailesini kıskanıyor. Ama sonraları yaşadıkça bazı şeylerin, bunların hiçbirinin benim suçum olmadığını anladım. Beni bana küstüren aslında onlarmış. Ben her seferinde kendime hep şu soruyu sordum: Neden ben? Cevabı yok ve olmayacak da. İşte, bunu anladığın zaman kaderi öğreniyorsun. Hayat sana birçok şey öğretir. Kimisi bunu ailesi yanındayken kimisi de yalnızken öğrenir. Yalnızken öğrenilen yolların bazıları engebeli, bazıları da bataklıktır. Ben küçükken sadece iki şansım olduğunu düşünmüştüm; ya kötü bir hayatım olacak ya da belki bir hayatım bile olmayacaktı. Ama sevginin bana öğrettiği en güzel şey üçüncü bir yoldu; sevginin yolu. En büyük korkum yeniden yuvaya bırakılmaktı. Koruyucu ailemi bilerek, bilmeyerek çok üzdüm. Her şeyimle onları hırpaladım ama onlar vazgeçmedi benden. Bir an olsun vazgeçmediler. Böylece sevginin yolunun vazgeçmemekten geçtiğini öğrendim. Demek ki benden de vazgeçmeyenler vardı hayatta. Aslında anne kelimesinin çok kutsal bir kelime olduğunu öğrendim. Sadece anne olmaya başaranlara verilen cennetten çıkmış bir isim olduğunu. Şimdi düşünüyorum da orada bir sürü çocuk var ve ben ailemin yanındayım. Gerçekten gerçek dediğim beni seven bir ailenin yanında. Birileri sizden bu kadar vazgeçiyorsa siz onlardan neden vazgeçmeyesiniz ki? Hatta bu gerçek aileniz olsa bile. kitap01 -8243.indd 203 02.04.2014 14:07:25 204 KORUYUCU AİLE OLMAK Kimisine vermese de Tanrı bana dört yapraklı bir yonca sundu. Bu dört yaprak; anne, baba, ev ve en önemlisi sevgi idi. Belki sevgiden de öte bir aşktı. Biz üç kişi her şeyimizle birbirimizi kabul ettik ve yeni bir hayata başladık. Umarım Allah’ım orada bulunan her sevgiye aç çocuklara da dört yapraklı bir yonca sunar.” Değerli dostlar o şimdi 21 yaşında. Evlendirdik, evini tuttuk, elimizden geldiğince eşyalarını aldık ve Sayın Genel Müdürüm bilmiyorum örneği var mı ama artık koruyucu aileye bir torun geliyor. Bu arada bunu haber vereyim. Efendim, çocuklar için, desteklerinizi, yardımlarınızı bekliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum çok teşekkür ediyorum. kitap01 -8243.indd 204 02.04.2014 14:07:25 MÜZAKERELER Oturum Başkanı- Efendim biz de çok teşekkür ederiz. Bu gerçekten hayatın içinden olan anlatım, son okunan da her şeyi anlatmaya yetiyor. Konuşmacılarımız vaktinde bitirdi, bunun için hepsine müteşekkirim. Ama zaman da ayıralım sizlere bir süre. Katkı sağlayacak olanlar vardır, sorusu olanlar vardır, ama ben izin verirseniz burada Sayın Başkanımızın eşleri, yıllardır bunun hamisi durumunda olan biri kendisi. Hatice Görmez Hanımefendi’ye ilk sözü vermek istiyorum eğer mümkünse. Bundan çok memnun oluruz. Hatice GÖRMEZ- Bismillahirrahmanirrahim. Çok saygıdeğer hocam, çok saygıdeğer Ankara dışından gelen hoca hanımlarımız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın çok saygıdeğer mensupları; ben gerçekten bugün sözün tükendiği yerdeyim. Allah razı olsun çok güzel bir buluşma oldu, çok güzel bir başlangıç oldu. Bu hayırlı başlangıcı Rabbim inşallah hayırla sonuçlandırır, devam ettirir. İnşallah hayırlı ürünler, hayırlı verimler almayı nasip eyler. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten sayın hocamız, başkanımız konuşmalarında Hz. Peygamberimizin koruyucu aile205 kitap01 -8243.indd 205 02.04.2014 14:07:25 206 KORUYUCU AİLE OLMAK liğinin ilk örneği olarak Bişr bin Akrabe’yi anlatmıştı. Aslında ben daha da başlara gitmek istiyorum. Kur’an-ı Kerim bizlere aslında koruyucu annelik yapan, yetim evlatlara himayelik yapan çok güzel isimlerden bahsediyor. Hz. Musa’nın annesinden bahsediyor, Hz. Musa’yı Firavun’un sarayında yetiştiren Hz. Asiye’den bahsediyor. Hz. Meryem’i, Allah Teâlâ’nın ifadesiyle nadide bir çiçek gibi yetiştiren Hz. Zekeriya’dan bahsediyor. Sonra bizim diğer peygamberlerimizin hayatlarındaki, bu yoldaki çabaları, ailelerinin çabaları, Peygamber Efendimizin hayatında Hz. Aişe’den önce Hz. Hatice’nin hem kendi yetimlerine hem ümmetin yetimlerine kucak açmaları, ayrıca Peygamber Efendimizin de yine hem kendi evlatlarına hem Hz. Hatice validemizin evlatlarına kucak açması, Hz. Fatma annemizin kendi evlatlarının yanında nice yetim çocukları bağrına basıp onların ihtiyaçlarını gidermesi, Hz. Aişe validemizin çocuğu olmadığı hâlde nice nice sahabeden, tabiinden hanımefendiler ve beyefendiler ilim adamları yetiştirmesi bizler için onlardan gelen birer kutlu emanet, bizlerin de omuzlaması gereken kutlu bir emanet gibi görüyorum onların örnekliğini. Aksi takdirde Kur’an-ı Kerim’de bunların zikredilmesi, İslam tarihinde bunların zikredilmesi sadece bazılarının dediği gibi “Esâtîru’l-Evvelîn” olurdu. Bunlarda mutlaka bizim kendimizin de alacağı dersler vardır. Bu sebeple bu hayırlı başlangıç konusunda ben buradaki her davetlimizin, her misafirimizin inşallah bu işte ben de varım diyerek yapabileceği her ne varsa bu sahada bizlere destek olmasını rica ediyorum. Ayrıca biz şu anda misafirlerimizin büyük çoğunluğu zannedersem Diyanet camiasından ve vaaz eden minber ve mihrap görevlisi insanlarımız. Konuşmak -biz insanız- her zaman kolaydır, anlatmak, tebliğ etmek, birilerinden istemek; ama yapmak var ya işte bugün onun günüdür sevgili misafirlerimiz. kitap01 -8243.indd 206 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 207 Bugün biz de bu konuda ne yapabiliriz sorusunu kendimize özellikle sormanın günüdür. Hatta sizler biliyorsunuz benim anlatmama, söylememe, hatırlatmama gerek yok ama bizim çok güzel din âlimlerimiz, minber ve mihrap görevlilerimiz bir hususu anlatacakları zaman önce kendi hayatlarında tatbik ederlermiş, eğer başarıyorlarsa cemaate sunarlarmış. İşte, bugün onun günü diyorum ben. Kendi nefsim eğer gücüm, kuvvetim yerinde olsa yapabileceksem bu yolda bir adım atmayı Rabbim bana da nasip etsin diyorum. Bu yolda aslında başka kimseye bile gerek kalmadan zaten sayın yetkililerimizin verdiği rakam çok da yüksek değil. Aslında bir koca camianın, 100 bin personeli olan camianın bu 14 bin çocuğumuza kucak açması işten dahi olmamalı diyorum. Bu sebeple tabii zor bir görev, zor bir emanet, zor bir sorumluluk ama inanıyorum ki ecri de çok büyük olacaktır, inanıyorum ki artıları, Allah katında değeri de çok büyük olacaktır. Hz. Asiye’nin Allah Teâlâ’dan istediği, Rabbim bana cennetinde bir ev yap misalinde olduğu gibi Allah Teâlâ inşallah bu hayırlı yolda giden tüm kardeşlerimize cennetinde nice nice aileler, köşkler, yuvalar nasip edecektir diyorum. Bu yolda inşallah hep birlikte çalışmak için bismillah demeyi istiyorum. Ben şunu da sormak istiyorum eğer uygun görürseniz hem Sayın Genel Müdürümüze hem buradaki misafirlerimize. Bu projeler büyük bir heyecanla başlıyor, büyük bir aşkla, iştiyakla başlıyor ama maalesef pek çok hayırlı işler gibi zamanla akamete uğrayabiliyor, zamanla üzeri küllenebiliyor, aynı heyecan devam etmeyebiliyor. Eğer mümkünse... Bir denetleme veyahut da bir takip komitesi kurulsa, hem Kurumdan hem işbirliği yaptığı diğer Diyanet Vakfı gibi kurumlarımızdan bu komitede üyelerimiz gönüllü olarak arkadaşlarımız neler yapıyorlar, hangi aşamaya geldiler, hangi hizmetlerin önünü açtılar diye bir nabız tutsalar. Zaman zaman onlarla istişarelerde bulunsalar… kitap01 -8243.indd 207 02.04.2014 14:07:25 208 KORUYUCU AİLE OLMAK Ben sonucun çok daha hayırlı ve çok daha başarılı olacağı kanaatindeyim âcizane. Eğer bunu da değerlendirirsek inşallah Rabbim hayrımızı daha kat kat artıracaktır diyorum. Emeği geçen herkesten, başta Bakanımız Hanımefendi olmak üzere Bakanlığımızın çok değerli mensuplarına bu işe gönül vermiş gönül elçilerine ve bu işi organize eden Vakfımızın güzide kuruluşu KAGEM’deki arkadaşlarımıza ve onların gönül elçilerine ve buradaki bütün sivil toplum örgütlerinden, dostlardan, ahbaplardan buraya gelmiş olan tüm misafirlerimize geldiklerinden dolayı teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyorum. Allah’a emanet olun. Oturum Başkanı- Çok teşekkür ediyoruz biz de kendilerine. Sağ olsunlar. Şimdi söz almak isteyen kardeşlerimiz varsa, soru sormak isteyen onlara söz vermek istiyorum. Kendinizi tanıtabilirsiniz. Hicran TEKİN- Teşekkür ediyorum. Ben Hicran Tekin, din hizmetleri uzmanıyım. Sayın Kaya’dan gücü yetmeyen yani koruyucu aile olmaya gücü yetmeyenlerin aynı zamanda gönüllü aileliği de tercih edebileceklerini hatırlatmasını istirham edecektim. Gönüllü aileliği tecrübe ettik daha önce yaşadığımız bir ilde. En azından hafta içi çalışan vs. veya koruyucu aile olamayan ailelerin böyle bir yol izleyebileceklerini de, eğer hâlâ uygulanıyorsa bunu istirham edecektim. Teşekkür ederim. kitap01 -8243.indd 208 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 209 Abdülkadir KAYA- Efendim ben de çok teşekkür ediyorum güzel sorunuz için, hatırlatmanız için. Tabii, bizim hizmet modellerimizden bir tanesi de gönüllü ailelik. Gönüllü aile demek haftanın belli zaman dilimlerini çocukla beraber geçiren aile demek. Koruyucu aile gibi değil. Koruyucu ailede yedi gün yirmi dört saat çocuk aile ile beraber oluyor, ailenin bir ferdi oluyor, ailenin kendi çocuğundan farkı kalmıyor fiilen. Hukuken değil. Ama gönüllü ailelikte belli zaman dilimlerinin çocukla beraber geçirilmesi var. Bu hizmetimiz devam ediyor. Biz koruyucu aile olamayan ailelerimizi gönüllü aile olmaya da teşvik ediyoruz. Çünkü gönüllü ailelikten koruyucu aileliğe geçen ailelerimizin sayısı da az değil. Ancak bu hatırlatmadan sonra, bu hatırlatma bana başka bir çağrışımda bulundu. O da şu: Her bir ailemiz koruyucu aile olma gücünü, kudretini kendisinde bulamayabilir. Diyanet İşleri Başkanımızın eşleri kıymetli hanımefendi de ifade ettiler, bu hakikaten çok özel bir durum. Ben koruyucu aileleri gönül kahramanları olarak nitelendiriyorum. Nitelendirmemin kendime göre gerekçeleri var. Bu bir kahramanlık… Öncelikle kendi nefsinizle mücadele ediyorsunuz, onu kazanıyorsunuz. Yetmiyor, eşinizle mücadele ediyorsunuz, onu ikna ediyorsunuz, kazanıyorsunuz. Yetmiyor, çocuklarınız varsa onları ikna ediyorsunuz. Yetmiyor, komşularınızı, akrabalarınızı, yakın çevrenizi ikna etmek durumunda kalıyorsunuz, yani kolay bir iş değil. Annelik zaten kolay bir şey değil. Burada ifade edildi; ayaklarının altına cennetin serileceği kadar kutsal varlıklar anneler. Annelik kolay değil ama anneler bu gücü fazlasıyla kendinde bulabilen insanlar. Anneler söz konusu olduğunda bu güç çok rahatlıkla bulunabiliyor ve koruyucu aile olmaya karar veriliyor. Bu noktada kadınlarımızın çok büyük önemi var. Kadınların harekete geçirilmesinin çok büyük önemi var. Çünkü yapılan kitap01 -8243.indd 209 02.04.2014 14:07:25 210 KORUYUCU AİLE OLMAK araştırmalar şunu gösteriyor: Evde kadın koruyucu aile olmaya karar veriyorsa, genellikle o aile koruyucu aile oluyor. Ama kadın kabul etmiyorsa, ailenin diğer fertlerinin ne söylediğinin bir önemi yok, o aile koruyucu aile olmuyor. Dolayısıyla sizlerin özellikle kadınlarımızı harekete geçirerek bu noktada bir duyarlılık oluşturmanız, sadece koruyucu aile olmanız değil, -koruyucu aile olmanız bizi çok mutlu eder onu bekliyoruz ama sadece o değil- koruyucu aile olmaya da bütün aileleri bütün kadınlarımızı teşvik etmenizi, bu noktada fark oluşturmanızı, farkındalık oluşturmanızı bekliyoruz. Bu bence sizin yerine getirebileceğiniz en önemli görevlerden bir tanesi. Diyanet İşleri Başkanımızın eşi kıymetli hanımefendi bir takip komitesinin kurulmasını haklı olarak dile getirdi. Evet, çok doğru bir talep. Biz özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı ile yaptığımız bu protokol çerçevesinde bir takip kurulu oluşturalım. Tıpkı bu kampanya başladığında kaç koruyucu aileye ulaştığımız, kaç koruyucu ailemizin olduğu, kaç çocuğu koruyucu ailenin yanına verdiğimiz ve bunların illere göre dağılımını takip ettiğimiz gibi. Bu bilgilere, yansıda görülen, Koruyucu aile web sayfamızdan ulaşabilirsiniz. Aynı şeyi Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı’yla yaptığımız o protokol çerçevesinde de gerçekleştirelim. Bugünden itibaren sizlerin, bu camianın mensuplarının kaç koruyucu aile bulduğu ve onların yanına kaç çocuk yerleştirdiğini de biz takip edelim. Ben bu hatırlatmalarından dolayı kıymetli hanımefendiye şükranlarımı arz ediyorum. Oturum Başkanı- Efendim teşekkür ediyoruz. Başka söz almak isteyen? Buyurun. kitap01 -8243.indd 210 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 211 Nuri ARSLAN- Değerli Başkanım, sizi ve gönül elçisi dostlarımızı saygıyla selamlıyorum. Ben Ağrı’dan Nuri Arslan. Yaklaşık bir buçuk yıldır erkek yetiştirme yurdunda görev yapıyorum, akşamları orada sohbete katılıyorum. Oradaki çocuklarımız değerli Genel Müdürümüze iletilmek üzere bir endişelerini bildirdi. Yarın dersimiz yok, Ankara’da olacağım, koruyucu aile panelimiz var, davet edildim, dediğimde “hocam ne olur, böyle bir şeyi kim çıkardıysa yurdumuz kapanacak, biz ailelere gitmek istemiyoruz...” dediler. Gerçekten koruyucu aile sistemiyle yurtlar kapanacak mı? O konu hakkında bilgilenmek istiyorlar. Abdülkadir KAYA- Ben sorunuz için teşekkür ediyorum. Tabii, hiçbir çocuk zorla koruyucu ailenin yanına verilmiyor. Böyle bir uygulamamız yok. Ben zaman yeterli olduğu için ifade edemedim. Çocuk, görüşünü dile getirebilecek yaştaysa ve sağlıklı durumdaysa onun görüşü bizim için çok değerli. Çocuk Hakları Sözleşmesinin bir hükmüdür o, çocuğun kanaatinin alınması. Çocuk koruyucu ailenin yanına yerleşmek istemezse hiçbir çocuğumuzu biz zorla koruyucu ailenin yanına yerleştirmiyoruz. Böyle bir uygulamamız yok. Birincisi bu. İkincisi, hiçbir müesseseyi kapatmıyoruz, dönüştürüyoruz. Aile odaklı hizmetlere doğru dönüştürüyoruz. Onu niçin yapıyoruz? Çocuğun üstün yararı bunu gerektiriyor. Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği biz yaptığımız her faaliyette çocuğun üstün yararı ilkesini gözetmek durumundayız. Doğrudur bu endişe çocuklardan daha çok kurum ve kuruluşlarda görev yapan başta müdürler olmak üzere kuruluş personelinde var. Acaba biz işsiz mi kalırız, bizim unvanlarımız elimizden mi alınır gibi çok da dile getiremedikleri, ifade edemedikleri bir endişe var. Merak etmeyin bizim hizmet alanımız çok geniş. Hiç kimse işsiz kalmaz. Yeter ki herkes layık-ı veçhile görevini yerine getirsin. kitap01 -8243.indd 211 02.04.2014 14:07:25 212 KORUYUCU AİLE OLMAK Siz bu mesajımızı onlara iletin. Teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı- Efendim başka söz isteyen. Bir Katılımcı- Bize koruyucu aile olmak isteyen hanımlar müracaat ettiklerinde ilk etapta niyetlerinin çocuk için verilen bakım ücretini -yani maddi- bu nimetten istifade etme sebebi olduğunu görüyoruz. Koruyucu aile olmak için sırf bu parayı almak yeterli bir sebep midir? Bu insanların bu niyetlerini nasıl test edebiliyorsunuz? İkinci sorum Ülfet Hanım›a olacak. Koruyucu aile olmak isteyen insanlar himayeye aldığı çocuklar buluğ yaşına erdikten sonra veya “yedi yaşına gelince odalarını ayırın”ın mantığından yola çıktığımızda bu çocuklar ayrı odalarda kalacaklarsa ne derece koruyucu aile olacaktır? Daha önceki aile yapımız geniş aileydi. Evet, Hz. Musa’ya Asiye Hanım baktı, ama onların etraflarında bir sürü insanlar vardı. Şu çekirdek yapılı aile kapsamında koruyucu aile olmak isteyen insanlara helal ve haramlık konusunda açıklama konusunda yetersiz kaldığımızı düşünüyorum. Bu anlamda biraz daha geniş bir açıklama yapabilir misiniz? Abdülkadir KAYA- Soru için çok teşekkür ediyorum. Biz çocuklarımızın bir kazanç kapısı olarak görülmesini kabul etmiyoruz. Bu tip ailelere de çocuklarımızı vermiyoruz. Koruyucu aile olmanın ilk şartından bir tanesi düzenli gelire sahip olmak yani hiçbir şekliyle amaç, çocuk üzerinden para kazanmak olamaz. Buna müsaade etmiyoruz. Bu tip müracaatları da koruyucu aile olarak değerlendirmiyoruz. Böyle bir amaç olamaz. kitap01 -8243.indd 212 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 213 Amaç çocuğun bakımını sağlamak olmalı, çocuğa sıcak bir aile ortamını yaşatmak olmalı, çocuğa eksikliğini hissettiği annelik ve babalığın giderilmesini sağlamak olmalı. Ama verilen ücret aileyi de zor duruma sokmamak noktasındadır, yani aileye ilave bir maddi külfet getirmesin noktasındadır. Devlet o masrafları karşılıyor, fazlasıyla karşılıyor. Biz çocuğumuzun bir kazanç kapısı olarak görülmesini ve bu anlayışta olan ailelere çocuklarımızın verilmesini kabul etmiyoruz. Onları da koruyucu aile olarak değerlendirmiyoruz. Teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı - Ben de bir ilavede bulunayım. Doğrusu sadece böyle maddi bir gelir sağlayalım diye böyle bir şeye talip olanın çocuğu koruyacağına da ben inanmıyorum. Onu ilave edeyim. Buyurun. Ülfet GÖRGÜLÜ- Çocukların belli bir yaşa geldiklerinde yataklarının ayrılmasına dair efendimizin yaptığı uyarı şu anda bizim kendi çocuklarımız için de geçerli bir uyarı. Dolayısıyla burada evi ayırmadan değil yatağı ayırmadan, farklı cinste çocuklar ise evimiz de müsaitse odalarını ayırmaktan söz ediyoruz. Zaten yaptığımız bir şey bu bizim. Sayın Hatice Hanım kardeşimin de ifade ettiği gibi, koruyucu aile olmak kolay bir şey değil. Bir fedakârlığı gerektiriyor. Evimizde dikkat edeceğimiz bazı hususlar olacak, bu hassasiyetleri gözeteceğiz ama işin ecir kısmını düşündüğümüzde ve bir insanın hayata kazandırılmasını düşündüğümüzde o zaman o fedakârlığı seve seve yapmak durumundayız. Koruyucu aile adaylarını da bunu ifade etmemiz, izah etmemiz gerekiyor. Teşekkür ediyorum. kitap01 -8243.indd 213 02.04.2014 14:07:25 214 KORUYUCU AİLE OLMAK Oturum Başkanı- İzninizle bir soru daha alalım, bitirelim. Epey zaman oldu, işi olanlar da var. Öyle yapalım inşallah. Buyurun. Bir Katılımcı - Ben Kasım ayından itibaren ilimizde olan faaliyeti bildirmek istiyorum. Biz hutbelerde ve vaazlarda koruyucu aile üzerinde durduk ve İl Müftülüğü aile irşad ve rehberlik bürolarına aileleri yönlendirdik, onlar da yetkili birimlere yönlendirdi ve böylece faaliyet devam ediyor. Benim merak ettiğim bir husus ve bize de sorulan bir husus var. Cevap vermekte de benim şahsen zorlandığım bir husus; Koruyucu aile çocuğu aldı belli bir yere kadar getirdi, herkes hocamız gibi evlendirecek seviyeye getiremeyebilir, bırakmak istedi ya da bırakmak zorunda kaldı, sonuç itibariyle bu çocuğu nasıl takip ediyorsunuz bunu merak ediyoruz. Teşekkür ediyorum. Abdülkadir KAYA- Efendim çok teşekkür ediyoruz bu önemli sorunuz için. Tabii, koruyucu ailelikte süre yok evvela bunu belirtelim. Evlat edinme gibi değil. Bir defa evlat edindiniz, ondan mahkeme kararı olmadan vazgeçemezsiniz. Oysa koruyucu ailelikte bir süre yok. Siz istediğiniz kadar çocuğa bakıyorsunuz. Öncelikle bunu belirteyim. Ancak burada özel bir nokta da var: Siz çocuğu aldıktan sonra koruyucu aile olarak ailenizin bir ferdi kabul ettikten sonra ondan kolay kolay nasıl vazgeçeceksiniz? Vazgeçebilir misiniz? Bugün pek çok ailede, evde hayvan besleyen ailelerimiz var, kuş besleyenler, kedi besleyenler, köpek besleyenler bu insanlar tatillerini, programlarını bile o hayvanları düşünerek planlıyorlar. Onlar duydukları merhametten, şefkatten, sevgiden dolayı bunu yapıyorlar. Bu böyleyken, siz aldığınız bir çocuktan nasıl kolay kolay vazgeçersiniz? Burada bir özel nokta var. kitap01 -8243.indd 214 02.04.2014 14:07:25 İKİNCİ BÖLÜM 215 Ama koruyucu ailelikte hukuken bir süre var mı? Hayır, koruyucu aile çocuğa istediği kadar bakıyor. Biz her zaman kurum olarak çocuğa bakabilecek durumdayız. Zaten takip ediyoruz yani koruyucu aileyi kendi hâline bırakmıyoruz. Çocuğun her aşaması takipte; gelişmesi, beslenmesi, okula devamı, sağlığı her noktası bizim uzmanlarımızca takip ediliyor ve bir uzman yeni yönetmelikte en fazla yirmi çocuğu takip edecek şekilde yapılandırılmış durumda. Belli bir yaşa kadar baktıktan sonra bu ergenlik dönemi olabilir, koruyucu aile sosyokültürel faktörlerden dolayı, dinî faktörlerden dolayı artık ben bakmak istemiyorum derse, biz onu alırız yatılı okula koyarız, yani ona uygun müesseselerimiz var, evlerimiz var. Ancak o ailelerin o çocukla olan bağları devam ediyor. Zaten sizin kendi çocuklarınız da öyle değil mi? Belli bir yaşa gelince evden ayrılmak durumunda kalmıyorlar mı? Üniversite sınavını kazanınca evden ayrılmak durumunda kalmıyor mu? Ortaokulu bitirince veya yatılı bir okulu kazanınca ayrılmak durumunda kalmıyor mu? Ancak tatil dönemlerini sizinle beraber geçiriyor. Burada aynı şey geçerli aslında. Felsefi olarak baktığımızda biraz karmaşık gibi geliyor ama hayatın normal uygulamaları içerisinde hiç zor bir tarafı yok, karmaşık bir tarafı yok. Ailelerimiz rahat olsunlar, biz onlardan sadece o çocuklara annelik, babalık yapmalarını bekliyoruz. Onu yaptıktan sonra problem yok. Diğer doğabilecek her türlü sorun çözülür, çözülebiliyor. Teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı- Evet, ben de teşekkür ederim. Buyurun. kitap01 -8243.indd 215 02.04.2014 14:07:25 216 KORUYUCU AİLE OLMAK Bir Katılımcı- Aile irşat rehberlik bürosu koordinatörüyüm. Ülfet hocama bir sorum olacak. Dinî danışmanlar olarak bize en çok konunun dinî yönü sorulacaktır. Buna göre bizimle süt ve kan bağı olmayan ve buluğa ermeden önce evimize aldığımız çocuklar Nur Suresi 31’nci ayette sıralanan mahremler grubuna dâhil olabilir mi? Bununla ilgili yeni açıklamalar, yeni izahlar var. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun bu konuda bir çalışması var mıdır? Teşekkür ediyorum. Ülfet GÖRGÜLÜ- Nur suresinin 31. ayetinde geçen “ev ma meleket eymanuhunne” yani “ellerinin altında bulunanlar” ifadesiyle ilgili olarak yeni yaklaşımlar var. Kurulda bazı hocalarımızla da bu konuyu istişare etmiştik. Fakat ayette işaret edilenler evdeki hizmet edenler olup onların statüsü farklı. Dolayısıyla himaye altına alınan çocukları bu kategoride değerlendirmek uygun olmaz. Ayetin devamında henüz kadınların mahremiyetine vakıf olmayan çocuklar da zikredilmiştir. Ancak buluğa erdikten sonra tesettür ve mahremiyetle ilgili ölçüler gözetilmelidir. Teşekkür ediyorum. Oturum Başkanı- Şimdi Ülfet Hanım’ın ifade ettiği şey Din İşleri Yüksek Kurulunda görüşüldü, üzerinde çokça duruldu. Hatta Bakanlığımıza da bu konu zannediyorum yazılı olarak genişçe ulaştırıldı. İslamî mahremiyet noktasında, sizin sorduğunuz tarzda evin hizmetçisi gibi değil, evde müstakil bir fert, şahsiyeti olan bir insan olarak İslamî hassasiyet, kız ise ona göre, erkek ise ona göre muamele görmesi yönünde. Bu konuda Din İşleri Yüksek Kurulunun kararı var. Onu belirtmek isterim. Şunu söyleyeyim, Sayın Genel Müdürümüz de onaylayacaktır sanırım, bu konularda teknik olarak veya Bakanlığın yetkilisi kitap01 -8243.indd 216 02.04.2014 14:07:26 İKİNCİ BÖLÜM 217 olarak veya işte bu işbirliklerinin sonucu olarak tereddüt ettiğiniz her konuyu zannediyorum telefonla veya maille veya danışma hattından Bakanlığa dilediğiniz zaman sorma imkânına sahip olduğunuzu zannediyorum. Evet, öyle olduğu söyleniyor. Bu çok faydalı bir toplantı oldu doğrusu. Sorularınız da konuyu çok daha iyi anlaşılır hâle getirdi. Muhakkak sorular bitmez. Soru zaten öğrenmenin çok önemli bir unsurudur. Faydalı soru ilmin yarısıdır denir malum. Tabii, doğrusu hepimizin zamanı da sınırlı. Belli görevleri olan arkadaşlarımız var. Onun için ben bu oturumu burada kapatmış olacağım ama belki soracak olanlar ayrıca yetkililerle birebir görüşüp sorma imkânına da sahip olabilir. Evet, çok teşekkür ederim hepinize. kitap01 -8243.indd 217 02.04.2014 14:07:26 kitap01 -8243.indd 218 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM EKLER kitap01 -8243.indd 219 02.04.2014 14:07:26 Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını) göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek (köle azat etmek)tir. Yahut şiddetli bir açlık gününde kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır. BELED, 90/8-16 G “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.” TIRMIZI, “SILA”, 15 kitap01 -8243.indd 220 02.04.2014 14:07:26 “KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI DIN İŞLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ T.C. BAŞBAKANLIK Diyanet İşleri Başkanlığı Sayı: 69942030-105-1112 24.12.2013 Konu: Dini Soru İslam dini evliliği teşvik ederek, çok zorunlu olmadıkça boşanmayı hoş görmeyerek, nikahsız beraberlikleri yasaklayarak aile müessesesini kurmaya ve korumaya büyük önem vermiştir. Ayrıca birey, aile ve toplumu olumsuz yönde etkileyen içki, kumar vb. zararlı alışkanlıkları yasak kılmış, böylece toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş çocukların yer almasının önüne geçmeye çalışmıştır. Bütün tedbirlere rağmen bu olumsuzlukları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı bir gerçektir. Çeşitli sebeplerle aileler parçalanabilmekte ya da çocukların güven ve refahını tehdit eden durumlar meydana gelebilmektedir. Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesi istenmekte, (Nisa, 4/6, 36) yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseler kınanmaktadır. ( Maun, 107/2-3) Resulullah Efendimiz de yetimlerin ve toplumun zayıf kesimlerinin bakılıp gözetilmesini 221 kitap01 -8243.indd 221 02.04.2014 14:07:26 222 KORUYUCU AİLE OLMAK ısrarla vurgulamış, bu sorumluluğu yerine getiren kimseleri cennetle ve cennette kendisiyle beraber olmakla müjdelemiştir. (Buhari, Talak, 25, Nafakat 1, Edeb 25-26) Kur’an-ı Kerim çocukları hayatın süsü (Kehf, 18/46) ve göz aydınlığı (Furkan, 25/74) olarak tavsif etmektedir. Çocuklar duygusal, bedensel ve zihinsel yönden korunup gözetilmeye muhtaç birer emanettir. Erdemli bireyler ile sağlıklı bir toplum inşa etmenin yolunun çocukların sevgi ve ilgi ile yetiştirilmelerinden, küçük yaşta verilecek değerler eğitiminden geçtiği muhakkaktır. Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal açıdan sağlıklı gelişebilmeleri, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyaç vardır. Doğal ve makul olan, her çocuğun kendi aile ortamında ve ebeveyninin yanında yetişmesidir. Bununla birlikte öz aile şefkatinden mahrum olan çocuklara sahip çıkılması, çeşitli nedenlerle çocukların koruyucu ailenin himayesine verilmesi İslami inanç ve değerler açısından önem arz eden bir uygulamadır. En hayırlı evin, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir. (İbn Mace, Edeb,6) Söz konusu ayet ve hadislerden hareketle, İslam’da kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak tıpkı ibadet bilinciyle yerine getirilmesi gereken bir ahlaki sorumluluk olarak kabul edilmiştir. Bir çocuğu sahiplenmek, sadece bedeninin değil ruhunun ihtiyaçlarını da gidermek, onu önce kendisine sonra topluma kazandırmak, kendisi ve çevresiyle barışık, verimli, mutlu bir insan yetiştirmek dini-sosyal bir görev addedilmelidir. Bununla birlikte uygulamada dini açıdan dikkat edilmesi gereken hususlar söz konusundur. Koruyucu aile ile çocuk arasında bir kan bağı veya süt hısımlığı yoksa çocuğun buluğ çağına erişmesinden sonra, ilişkileri tesettür ve halvet yönünden mahremiyet kurallarına uygun olmalıdır. Hz. Peygamber çocukların yedi yaşından itibaren ayrı yataklarda yatırılmasını ifade kitap01 -8243.indd 222 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 223 etmiş, (Ebu Davud, Salat, 26) dolayısıyla beden mahremiyeti bilincinin çocuğa kazandırılmasının önemine dikkat çekmiştir. Koruyucu aile kendi çocuğuyla himaye edilen çocuk arasında bu hususta söz konusu hassasiyeti göstermelidir. Koruyucu aile bakım altına alınan çocuğa kendisi hayatta iken bağışta bulunabileceği gibi, aralarında miras tahakkuk ettirecek derecede bir akrabalık söz konusu değilse mallarının üçte birinden vasiyette bulunarak (Mevsıli, age., V,62) çocuğa maddi anlamda destek olabilir. Koruyucu aile bakımı, bir takım mahzurları sebebiyle dini prensipler açısından uygun bulunmayan evlatlık müessesesinden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple dini hassasiyetler koruyucu aile olmaya, merhamet, yardımseverlik, yetimi ve kimsesizi sahiplenme, bir çocuğun geleceğini kurtarma, topluma bir insan kazandırma, nesil emniyetini sağlama gibi dinin önemle üzerinde durduğu erdemlerin yaşatılmasına engel görülmemelidir. Kısaca, çocuğun öz ailesiyle görüşmesi, duygusal bağının sürdürülmesi ve zikredilen diğer şartlara uyulması kaydıyla geçici süre koruyucu aile tarafından himaye edilmesi dinen teşvik edilen bir husustur. kitap01 -8243.indd 223 02.04.2014 14:07:26 kitap01 -8243.indd 224 02.04.2014 14:07:26 KORUYUCU AILE ADAYLARI İÇIN BILGILENDIRME Koruyucu Aile Hizmeti, Ülkemizde Bakanlığımız tarafından sürdürülen bir hizmet olup, korunma altına alınan, öz ailesi yanında bakılamayan ve evlat edindirilemeyen çocuklar yararlanmaktadır. Hizmet, çocuğun kendi ailesi ile bağlarının korunması esasına dayandığından sadece yurt içinde uygulanmakta olup, özellikle çocuğun yakın çevresinde olan akrabalar, komşular ya da aile dostları tercih edilmektedir. Akrabaların koruyucu aile olmak istemesi halinde yapılacak sosyal inceleme sonucuna göre 25-65 yaş olarak belirlenen şart ve eğitim kriteri esnetilebilmektedir. Çocukların sağlıklı gelişebilmeleri için kendilerini koruyacak, sevecek, destekleyecek ve güven sağlayacak sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları vardır. Çocukların yeterli sevgi ve ilgi gördükleri, gereksinimlerinin düzenli olarak karşılayabildikleri, aidiyet ve güven duygularını hissettikleri aile ortamında yetişmeleri çocukların sağlıklı bir birey olabilmeleri için küçük yaşta karşılanmasıyla ancak mümkün olacaktır. Koruyucu aile hizmeti, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocukların, kısa veya uzun süreli olarak, anne-baba özelliklerini taşıyan, ücretli veya gönüllü statüsündeki uygun aile ya da kişilerin yanında devlet denetiminde bakımları sağlanmaktadır. 225 kitap01 -8243.indd 225 02.04.2014 14:07:26 226 KORUYUCU AİLE OLMAK 02 Eylül 1990 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesinde; çocuğun öncelikle ailesi yanında, bu mümkün olmadığı taktirde ise uygun bir aile ortamı içinde yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi hakkına özel bir yer verilmektedir. Ülkemizin de imzalamış olduğu bu Sözleşme ile Koruyucu Aile Hizmeti daha da önem kazanmıştır. Çocuk Hakları Sözleşmesi ile vurgulanan Koruyucu Aile Hizmeti›nin dayanağı Türk Medeni Kanunu›nun 347.maddesi ile 24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun 23. maddesidir. Koruyucu Aile Hizmeti 14.12.2012 tarih ve 28497 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Yönetmeliğe uygun olarak yürütülmektedir. Kurum bakımı altında bulunan çocukların, öz ailelerinin koşulları iyileşinceye kadar birebir ilgi ve sevgiyle büyüyebileceği başka bir ailenin yanında bakımlarının sağlanması sağlıklı gelişimleri açısından önemlidir. Koruyucu Aile Yönetmeliği’nin yapılan yeni düzenlemeler ile 14.12.2012 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından, Koruyucu Aile Hizmetinin tanıtımı ve yaygınlaştırılmasına yönelik çalışmalar kapsamında, Başbakanımızın eşleri Sayın Emine ERDOĞAN Hanımefendi’nin himayelerinde yürütülen Bakanlığımız Gönül Elçileri Projesi, ilk konu olarak “Koruyucu Aile” hizmeti bağlamında tanıtılmıştır. Projenin “Koruyucu Aile” konulu etkinliği 19.12.2012 tarihinde Ankara’da İl Mülki İdare Amirlerinin eşlerinin de katılımı ile gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıyı takiben İl Müdürlüklerimizdeki çalışmalar yoğun olarak sürdürülmektedir. Koruyucu Aile Başvuru Şartları Kendi ailesinin yanında bakımı sağlanamayan çocuklara, ihtiyaçları olan güvenli ortamı ve sevgiyi verebilecek olgunluktaki, anlayışlı ve işbirliğine açık, ebeveynlik becerilerine sahip, evli kitap01 -8243.indd 226 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 227 ya da bekâr yetişkinler, mevzuatla belirlenen diğer koşullara da sahip iseler koruyucu aile olabilmektedirler. Çocuğa kanunen bakmakla yükümlü öz anne - baba ya da vasisi dışındaki herkes koruyucu aile olmak üzere yerleşim yerlerinde bulunan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüklerine şahsen başvurabilmektedir. Koruyucu Aile Hizmeti, çocuğun kendi ailesi ile bağlarının korunması esasına dayandığından sadece yurt içinde uygulanmakta olup, özellikle çocuğun yakın çevresinde olan akrabalar, komşular ya da aile dostları tercih edilmektedir. Akrabaların koruyucu aile olmak istemesi halinde yapılacak sosyal inceleme sonucuna göre 25-65 yaş olarak belirlenen şart ve eğitim kriteri esnetilebilmektedir. Koruyucu Aile Sınıflandırması Yönetmelikte çocukların ihtiyaçlarına göre Koruyucu Aile Bakım Modelleri geliştirilmiştir. Bunlar; Akraba veya Yakın Çevre Koruyucu Aile Modeli: Veli ya da vasi dışında kalan kan bağı bulunan akrabalar ya da çocuğun iletişim içinde olduğu veya tanıdığı bakıcı, komşu gibi yakın çevresinde olan, tercih etmeleri halinde en az temel ana, baba eğitimleri kapsamında eğitim almış kişi ve ailelerin sağladığı bakımı, Süreli Koruyucu Aile Modeli: Öz ailesi yanına kısa sürede döndürülme imkânı bulunmayan ya da kalıcı olarak aile yanına yerleştirilemeyen çocuklara, tercihen temel ana-baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitimini almış kişi ve ailelerin sağladığı bakımı, Geçici Koruyucu Aile Modeli: Acil koruma gereken ya da hakkında hizmet planı oluşturulmamış ve kuruluş bakımına yerleştirilmemiş ya da kendisi için planlanan hizmet modelinden çe- kitap01 -8243.indd 227 02.04.2014 14:07:26 228 KORUYUCU AİLE OLMAK şitli nedenlerle henüz yararlandırılamamış çocuklar için, temel ana, baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci ve İkinci Kademe Eğitimini almış profesyonel kişi ve ailelerin sağladığı birkaç gün ile en fazla bir ay arasında değişen bakımı, Uzmanlaşmış Koruyucu Aile Modeli: Özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara yardımcı olabilecek lisans eğitimine sahip olan veya eşlerden biri en az ilköğretim düzeyinde olmak üzere temel ana, baba eğitimleri, Koruyucu Aile Birinci ve İkinci Kademe Eğitimlerini almış kişi ve ailelerin sağladığı bakımı şeklinde belirlenmiştir. Eğitim ve Koruyucu Aile Belgesi Koruyucu aile olmak isteyen ve Yönetmelikte belirtilen şartları taşıyan adaylara ve mevcut koruyucu ailelere eğitim düzenlenecektir. Eğitim programına sürekli devam eden ve tamamlayan adaylara Koruyucu Aile Eğitimi Katılım Belgesi verilecektir. Geçici ve Uzmanlaşmış koruyucu aile modellerinde, aile ya da kişilerin genel ebeveynlik becerilerine ilişkin eğitimin yanında koruyucu aile hizmetine yönelik olarak yerleştirilecek çocuklarla daha iyi iletişim kurmayı sağlayan birinci ve ikinci kademe eğitimlerini almaları ile eşlerden birinin ilkokul eğitimi olmak üzere diğerinin en az ilköğretim düzeyinde eğitimi olması şartları bulunmaktadır. Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitim Paketi basım aşamasındadır. Koruyucu Aile İkinci Kademe Eğitim Paketi’nin içeriğinin oluşturulmasına ilişkin çalışmaların son aşamasına gelinmiş olup 11 – 13 Aralık 2013 tarihinde ilk Eğitici Eğitimi gerçekleştirilmiştir. Koruyucu Aile İkinci Kademe Eğitim Paketinin içeriğinin oluşturulması çalışmaları UNİCEF ile işbirliği içinde sürdürülmektedir. kitap01 -8243.indd 228 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 229 Koruyucu Aile Hizmetinin Etkin Yürütülmesi İl ve ilçe müdürlüklerinde Koruyucu Aile Birimleri oluşturulması ve Birimlerdeki görevlilerin her birinin 20 vaka ile sorumlu olması hükmü getirilmiştir. Koruyucu Aile Hizmetinden Yararlanacak Çocuğun Tespiti Haklarında acil korunma veya bakım tedbiri alınması zorunlu görülen çocukların öncelikli olarak koruyucu aile yanına yerleştirilmesine yönelik olarak ayrıntılar Yönetmelik ile belirlenmiştir. Uygun koruyucu aile ile eşleştirme yapmak üzere ilgili kuruluşa veya birime ziyaret yapılması, dosya bilgileri incelenmesi, çocuğun tanınması amacıyla ilgili personel ve çocukla gerekli görüşmeler yapılması yönündeki ayrıntılar belirlenmiştir. Koruyucu Aile Yönetmeliğinde İtiraz ve Koruyucu Ailenin Yükümlülüklerine İlişkin Hükümlere Detaylı Yer Verilmiştir. Yürürlükten kaldırılan Yönetmelikte belirlenen yükümlülükler çocuk odağında yeniden değerlendirilmiş ve Geçici Koruyucu Aile ile Uzmanlaşmış Koruyucu Aileye ilişkin ayrı yükümlülükler de belirlenmiştir. Çocuk Yerleştirilmesi Koruyucu aile yanına çocuk yerleştirilmesi sürecinde yerleştirme öncesi Yönetmelik ile planlanmıştır. Bu süreçte çocuk önce saatlik, daha sonra günlük, haftalık ve iki haftalık gibi sürelerle, çocuk ile koruyucu ailenin uyumuna göre toplamda iki ayı geçmeyecek şekilde koruyucu aileye izinli verilebilir. Süreçte olumlu kanaat oluşması, çocuğun ve ailenin de istemeleri halinde yerleştirme işlemi başlatılmaktadır. kitap01 -8243.indd 229 02.04.2014 14:07:26 230 KORUYUCU AİLE OLMAK İzleme Yönetmelik ile izleme esasları belirlenmiştir. Çocuğun öz ailesine döndürülmesi amacı daha çok vurgulanarak buna uygun şekilde öz ailenin izlenmesi ve değerlendirilmesi de ayrıntılı olarak açıklanmıştır. İzleme Yönetmelikte 4 başlık altında detaylı olarak düzenlenmiştir: 1- Koruyucu aile ve yanına yerleştirilen çocuğun düzenli olarak izlenmesine ilişkin esaslar 2- Koruyucu aile ve çocuğun izlenmesi 3- Çocuğun öz ailesinin izlenmesi 4- Çocuğun öz ailesi ve geçmiş yaşantısından diğer kişilerle görüşmelerinin izlenmesi İzin Koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuğun, en fazla otuz güne kadar öz ailesine izinli verilebileceği ve izinli verilmesine ve izin bitişleri konuları ile ilgili detaylı düzenleme yapılmıştır. Sigorta Koruyucu ailelerden, eşine veya bir yakınına bağlı olmaksızın kendine ait sosyal güvencesi olmayan eşlerden birinin bir asgari ücret tutarı üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında isteğe bağlı sigortasını yaptırması ve ödeme belgesinin ibrazı halinde primlerinin aylık ödemelere ilave edilerek ödenmesi de yeni Yönetmelik ile getirilen hükümler arasındadır. Yürürlüğe giren yönetmelikle 14.12.2012 tarihi itibari ile Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında isteğe bağlı sigorta yaptıran koruyucu ailelerimize, çocuk için ödenen ücret haricinde yukarıda belirtilen koşullara uyulması şartı ile asgari ücret üzerin- kitap01 -8243.indd 230 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM 231 den isteğe bağlı sigorta primleri de Bakanlığımız bütçesinden ödenecektir. Aylık Ödeme Yeni yayımlana Yönetmelik ile çocukların yaş grupları yeniden belirlenmiştir. Koruyucu ailelere yanlarındaki çocukların bakım, eğitim ve yetiştirilmelerine karşılık olarak çocukların yaş ve okul durumlarına göre değişen miktarlarda aylık, peşin ödeme oranlarında önemli miktarda artış yapılmıştır; Geçici koruyucu aile modelindeki ödemeler ise ay sonunda olmaktadır ve ay içinde beş çocuktan fazla yerleştirme yapılması halinde çocuk başına ödemeye ilave olarak ek gösterge dahil en yüksek Devlet memuru aylığının yüzde otuzu eklenerek ödeme yapılacaktır. Ayrıca, ihtiyaç halinde çocukların mama, bez, giyim ve okul malzeme masraflarının karşılanması amacıyla kuruluşta kalan çocuklar için ilgili mevzuatta belirlenen yıllık giyim kuşam tablosunda yer alan istihkaklara uygun olarak her çocuk için peşin ödeme yapılacaktır. 4-5 yaş grubu kreş çağı veya anaokulu çocuklarının servis ücretlerinin ödenmesi hükmü eklenmiştir. Başka illere öğrenim amacı ile gitmesi gereken çocukların okula kaydı ve kalacağı yere yerleştirilmesi ile ilgili olarak yardımcı olmak üzere giden koruyucu anne ve babanın da ulaşım ve bir günlük konaklama giderlerinin 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanununun 8 inci maddesine göre memur veya hizmetli olmayanlar için ödenecek tutarı geçmeyecek şekilde ödenmesine yönelik hüküm eklenmiştir. Çocuklar için ödenen aylık bakım ödemesi; taban 306 TL iken 365,74 TL’ye tavan 408 TL iken 658,33 TL’ye çıkartılmıştır. kitap01 -8243.indd 231 02.04.2014 14:07:26 232 KORUYUCU AİLE OLMAK Yaş ve eğitim durumuna göre 2014 yılı ilk altı aylık dönemde ödenecek aylık ücret tutarları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir: Yaş Durumu 0-3 Yaş 4-5 Yaş 6-12 Yaş 13-14 Yaş 15-18 Yaş 19 + Yaş Aylık Bakım Ücreti 365,74 548,61 585,18 585,18 621,76 658,33 SERVİS : 153TL KURS : 1.302 TL (Meslek Edinme) 2.448 TL (S.B.S ) 3.814 TL (Üniversite Hazırlık) Servis ve kurs ücretlerine ilişkin olarak bulunulan İl’deki ortalama fiyatlara dikkat edilmektedir. Koruyucu aile yanında bakılıp okula giden çocuklara her yıl bir defaya mahsus olmak üzere Eylül ayında okul masraflarının karşılanması amacıyla ödemeler üç kat, giyim masraflarının karşılanması için Şubat ve Ağustos ayları ödemeleri iki kat tutarında yapılır. Bakanlığımızın konuya verdiği önem, koruyucu aile yanında bakımı sağlanan çocuk sayılarından da çok net anlaşılmaktadır. Bu güne kadar bu hizmet modelinden 7405 çocuk yararlandırılmıştır. 31.01.2014 tarihi itibariyle 2818 çocuğumuz 3403 Koruyucu Aile yanında bakılmaktadır. 2012 yılına kadar yılda ortalama 200 çocuk koruyucu aileler yanına yerleştirilirken, geçen yıl bu sayı 2000’e yaklaşmıştır. Gönül Elçileri projesi kapsamında ise 19.12.2012 tarihinden bu güne kadar İllerde 3303 toplantı yapılmış olup, 1654 koruyucu aile yanına 2068 çocuk yerleştirilmiştir. kitap01 -8243.indd 232 02.04.2014 14:07:26 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 233 233 02.04.2014 14:07:26 234 KORUYUCU AİLE OLMAK kitap01 -8243.indd 234 02.04.2014 14:07:28 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 235 235 02.04.2014 14:07:29 236 KORUYUCU AİLE OLMAK kitap01 -8243.indd 236 02.04.2014 14:07:30 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 237 237 02.04.2014 14:07:31 238 KORUYUCU AİLE OLMAK kitap01 -8243.indd 238 02.04.2014 14:07:31 ÜÇÜNCÜ BÖLÜM kitap01 -8243.indd 239 239 02.04.2014 14:07:31 240 KORUYUCU AİLE OLMAK kitap01 -8243.indd 240 02.04.2014 14:07:31