Koruyucu Aile Olmak

Transkript

Koruyucu Aile Olmak
kitap01 -8243.indd 1
02.04.2014 14:07:08
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ
KORUYUCU Aİ LE OLMAK
Editör : Bedriye YILMAZ
Redaksiyon
Tasarım
Dizgi Kapak Fotoğraf : Mahmut DEMİR
: Emre YILDIZ
: Kâmil YALÇINKAYA
: Abdullah AKKOYUNLU
ISBN 978-975-389-680-1
11.06.Y.0005.505
Ankara • 2014
© Bütün Hakları Türkiye Diyanet Vakfı’na aittir.
1. Baskı, Mart 2014, Ankara, 5.000 adet.
TÜRKİYE DİYANET VAKFI
Yayın Matbaacılık ve Ticaret İşletmesi
Alınteri Bulvarı 1256 Sokak No: 11 Yenimahalle / ANKARA
Tel: 0312. 354 91 31 (pbx) Faks: 354 91 32
web: www.diyanetvakfiyayin.com.tr
e-posta: [email protected].
kitap01 -8243.indd 2
02.04.2014 14:07:08
HZ. PEYGAMBER DÖNEMİNDEN GÜNÜMÜZE
YETİMLERİN HİMAYE EDİLMESİ
KORUYUCU AİLE
OLMAK
KAGEM
KADIN AİLE VE GENÇLİK MERKEZİ
kitap01 -8243.indd 3
02.04.2014 14:07:08
kitap01 -8243.indd 4
02.04.2014 14:07:09
İÇINDEKILER
5| İÇINDEKILER
7| TAKDİM
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
11| KITAP HAKKINDA
BİRİNCİ BÖLÜM
17| KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ ÇOCUKLAR VE
SORUMLULUKLARIMIZ
Prof. Dr. İbrahim Hilmi KARSLI
37| HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE YETIM VE KIMSESIZ
ÇOCUKLARIN HIMÂYE EDILMESI
Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra ŞAHYAR
59| OSMANLI TOPLUMUNDA KORUYUCU AILE
UYGULAMASI
Yard. Doç. Dr. Abdullah BAY
83| KORUYUCU AILE HIZMETLERI
Doç. Dr. Cengiz ÖZBESLER
101| KORUNMA GEREKSINIMI OLAN ÇOCUKLAR;
KURUM BAKIMI VE KORUYUCU AILE SISTEMI
Prof. Dr. Neşe EROL, Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK
5
kitap01 -8243.indd 5
02.04.2014 14:07:10
6
KORUYUCU AİLE OLMAK
İKİNCİ BÖLÜM
157| PROTOKOL KONUŞMALARI
Hicret TOPRAK
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ
Fatma ŞAHİN
179| KORUYUCU AİLE PANEL
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK
183| NİÇİN KORUYUCU AİLE OLMAK GEREKİR?
Abdulkadir KAYA
191| DINI AÇIDAN KORUYUCU AILE
Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ
199| “VAZGEÇME!”
Vedat YILDIZ
205| MÜZAKERELER
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
221| “KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE
İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI DIN
İSLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ
225| KORUYUCU AILE ADAYLARI İÇIN BILGILENDIRME
233| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE
TÜRKIYE DIYANET VAKFI ARASINDA
İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ
238| AILE VE SOSYAL POLITIKALAR BAKANLIĞI ILE
DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI ARASINDA
İŞBIRLIĞI PROTOKOLÜ
kitap01 -8243.indd 6
02.04.2014 14:07:10
TAKDİM
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla.
İ
slâm toplumlarını ayakta tutan temel dinamiklerden biri,
hiç kuşkusuz aile müessesesidir. Aile, sadece anne, baba ve
çocuklardan oluşan nicel bir birliktelik değil, nitelikli bir
birlikteliğin adıdır. Aynı şekilde nikâh, sadece iki insanı bir
araya getiren bir akit değil, iki kalbi buluşturan, iki kalp
arasında sevgi, rahmet, meveddet ve muhabbet bağı oluşturan ve bütün bunlardan meyveler meydana getiren güzel
bir birlikteliktir.
Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyaca işaret etmektedir. Bu ihtiyaç sadece anneye, babaya, maddeye ve paraya olan
ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç her şeyden önce sevgiye, rahmete,
muhabbete, meveddete, huzur ve sükûnete olan ihtiyaçtır.
Çeşitli nedenlerle toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz
ya da terk edilmiş çocuklar, en çok da sevgi ve şefkate, sıcak,
huzurlu ve mutlu bir aile ortamına ihtiyaç duymaktadır.
Kur’an-ı Kerim, yetimlerin himaye edilmesini istemiş (Bakara,
yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen
kimseleri kınamıştır (Mâûn, 107/2-3). Ailenin öz çocuğu gibi telakki edilen evlatlık sistemi İslâm’da yasaklanmış olmakla birlikte
(Ahzab, 33/4-5), yetimlerin himaye edilmesi, İslam toplumlarında
2/83,220; Nisa, 4/6,36),
7
kitap01 -8243.indd 7
02.04.2014 14:07:10
8
KORUYUCU AİLE OLMAK
büyük bir sorumluluk olarak telakki edilmiştir. Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), yetimlerin bakımını üstlenip onlara kol kanat
geren kimseleri cennetle (Tirmizi, Birr ve Sıla, 14) ve cennette beraber olmakla müjdelemiş (Buhari, Talak 25), en hayırlı evin, içinde
kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu
bildirmiştir (İbn Mace, Edeb, 6). Ayrıca o (sas), babası savaşta şehit
düştüğü için yetim kalan Beşir b. Akrabe’ye “Ben senin baban
olayım, Âişe senin annen olsun, istemez misin?” diyerek sahip
çıkmış ve onun bakımını üstlenmiştir (İbn Hacer, İsabe I, 302).
Bilindiği gibi Hz. Musa, bebekliğinde Hz. Asiye tarafından himaye edilmiştir (Kasas, 27/7-13). Kendisi yetim ve öksüz kalan,
dedesi ve amcası tarafından himaye edilen Sevgili Peygamberimiz (s.a.s.), Hz. Ali’yi çocukluğunda himayesi altına almıştır.
İslâm’ın ilk yıllarından itibaren Müslüman toplumlar, Kur’an-ı
Kerim’in ve sünnet-i seniyyenin sosyal yardımlaşma ve dayanışma, toplumda yetimler gibi ilgi ve desteğe muhtaç kesimlere
sahip çıkılmasına yönelik tavsiyelerini hayata geçirmişlerdir. Bu
çerçevede kimsesiz çocuklarla ilgili dinî-hayrî kurumlar oluşturdukları gibi gerekli dinî hassasiyetleri göstermek kaydıyla
bu çocukları ailelerin himayelerine de vermişlerdir. Bütün bu
ilke, örnek ve uygulamalar, koruyucu aile konusunda bizlere
dinî bir bakış açısı sunmaktadır. Netice itibariyle İslâm’ın bizlerden istediği hassasiyetlere riayet edildiği müddetçe koruyucu
aile müessesenin işletilmesinde dinen herhangi bir sakıncanın
olmadığı bilinmelidir. Kimsesiz bir çocuğa sahip çıkmak, bir
yetimin başını okşamak, evini ve gönlünü yetimlere açmak,
onların maddî ve manevî ihtiyaçlarını karşılamak, onları eğitmek ve topluma kazandırmak dinî ve insanî bir sorumluluktur.
Unutulmamalıdır ki nesli korumak, dinimizin ana gayelerinden biridir. Çocuklar, hayatın süsü ve göz aydınlığıdır. Cenab-ı
Hakkın bizlere birer emanetidir. Geleceğimizin teminatıdır.
kitap01 -8243.indd 8
02.04.2014 14:07:10

9
“Hz. Peygamber Döneminden Günümüze Yetimlerin Himaye
Edilmesi: Koruyucu Aile Olmak” adlı bu güzel eserin hazırlanmasından basım aşamasına kadar geçen süreçlerde emeği geçen
herkese teşekkür ediyor; toplum olarak kimsesiz çocuklara sahip çıkma konusunda eserin yeni ufuklar açarak farkındalık ve
bilinç oluşturmasını Rabbimden niyaz ediyorum.
Prof. Dr. Mehmet Görmez
Diyanet İşleri Başkanı ve
TDV Mütevelli Heyeti Başkanı
kitap01 -8243.indd 9
02.04.2014 14:07:10
kitap01 -8243.indd 10
02.04.2014 14:07:10
KITAP HAKKINDA
Aileler tarafından muhtaç ve yetimlerin korunup himaye edilmesi, insanlığın varoluşuna kadar uzanan tarihi bir derinliğe
ve tüm dünyaya yayılan coğrafi bir genişliğe sahiptir. Yüce
kitabımız Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesine büyük önem atfedilmiştir. Yüce Allah birçok ayetinde, yetimlere
iyi davranma, onları gözetip kollama, durumlarını düzeltme
ve haklarını korumayı buyurmuş, hatta onların aile içine alınarak yetiştirilmesini teşvik etmiştir. Bu teşviklerin Peygamber
Efendimiz ve O’nun örnekliğini takip eden güzide ashabında
olduğu gibi, sonraki İslam toplumlarında da karşılık bulduğunu, anne baba sevgisinden ve bir ailenin sıcaklığından mahrum
kalan kimsesiz çocukların, onları koruyup gözeten, örnek olup
yetiştiren ve topluma kazandıran müşfik ailelerin himayesinde
yetiştirildiklerini tarihi kayıtlarda görmekteyiz.
Bu kitap, Hz. Peygamber döneminden günümüze kadar tarihteki farklı uygulamalarıyla birlikte yetim ve kimsesiz çocukların
himayelerini ve İslam dininin bu konudaki temel prensiplerini
ortaya koymak amacıyla hazırlandı. Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı’nın “Gönül Elçileri” adıyla yürüttüğü “Koruyucu Aile
Projesi” güncel bir uygulama olarak bu kitabın hareket noktası
olmuştur.
Bu çerçevede, kitabın ilk bölümü konuyla ilgili olarak Kur’an-ı
Kerim’in ilgili ayetlerinin değerlendirilmesine ve Hz. Peygam11
kitap01 -8243.indd 11
02.04.2014 14:07:10
12
KORUYUCU AİLE OLMAK
ber dönemi ile İslam tarihinin bir kesitindeki yetim hamiliği örnekliklerine ayrıldı. Ayrıca bu bölümde güncel bir konu olarak
“Koruyucu Ailelik” uygulamasına ilişkin bilgilere de yer verildi.
“Kur’an Bağlamında Yetim ve Kimsesiz Çocuklara Karşı Sorumluluklarımız” başlıklı makalede Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı,
konuyu Kur’an merkezli olarak anlatmaktadır. “Hz. Peygamber
Döneminde Yetim ve Kimsesiz Çocukların Himaye Edilmesi”
başlıklı makalede ise Dr. Ayşe Esra Şahyar, İslam’ın ilk döneminde yetimlere kol kanat gerip, koruyup yetiştiren çok sayıda
örneği bizlere sunmaktadır. “Osmanlı Toplumunda Koruyucu
Aile Uygulaması” başlığı altında Dr. Abdullah Bay, tarihi bir kesitte uygulamanın örneklerini gözler önüne sermektedir. Doç.
Dr. Cengiz Özbesler “Koruyucu Aile Hizmetleri”, Prof. Dr. Neşe
Erol ile Prof. Dr. Zeynep Şimşek “Korunma Gereksinimi Olan
Çocuklar; Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi” başlıklı
yazılarıyla konuyla ilgili güncel durumu ortaya koymuşlardır.
İkinci bölüm, Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik
Merkezi tarafından 29 Mayıs 2013 tarihinde Koruyucu Aile
projesi çerçevesinde gerçekleştirilen protokol ve panel konuşmalarından oluşmaktadır. Bölümün ilk kısmında TDV KAGEM
Müdürü Hicret Toprak, Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez
ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Fatma Şahin’in “koruyucu
ailelik/yetim hamiliği” nin önemini ortaya koydukları konuşmaları yer almaktadır. İkinci kısımda ise panel konuşmalarına yer verilmiştir. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Çocuk
Hizmetleri Genel Müdürü Abdulkadir Kaya, koruyucu aile
felsefesinin neliği, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç olduğu, koruyucu ailenin özellikleri, kimlerin koruyucu aile olabileceği
ve koruyucu ailelere tanınan haklar üzerinde durmaktadır. Dr.
Ülfet Görgülü, dini açıdan koruyucu aileliği, Kur’an-ı Kerim’in
sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin prensipleri, özellikle
yetimlere sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber
Efendimiz’in bu konudaki söz ve uygulamalarının örnekliğinde
anlatmaktadır. Ayrıca bir örnek uygulama olarak Vedat Yıldız,
kitap01 -8243.indd 12
02.04.2014 14:07:10

13
hamiliğini yaptığı kızının mektubu eşliğinde, koruyucu ailelik
sürecindeki tecrübelerini samimiyetle paylaşmaktadır. Koruyucu aile adaylarına ve KAGEM Koruyucu Aile projesine destek
veren eğiticilere yol gösterici olmak üzere Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’nun konuyla ilgili görüşüne,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından koruyucu aile
olmak isteyenler için hazırlanmış olan rehber nitelikli bilgilere, ayrıca Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile kurumumuz
arasındaki işbirliği protokolüne kitabın ekleri arasında yer verilmiştir.
Bu kitabın ortaya çıkmasında katkıları bulunan Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı’na, proje uygulayıcısı eğiticiler ile gönül elçilerine teşekkürü borç biliriz.
TDV KAGEM
kitap01 -8243.indd 13
02.04.2014 14:07:10
kitap01 -8243.indd 14
02.04.2014 14:07:12
BİRİNCİ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 15
02.04.2014 14:07:13
“Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki:
Onları iyi yetiştirmek yüz üstü bırakmaktan
daha hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte
yaşarsanız, onlar sizin kardeşlerinizdir.”
BAKARA, 2/220
G
“Yetime kol kanat geren kimse ve
ben cennette yan yana olacağız.”
B U H Â R Î , “ TA L Â K ” , 2 5
kitap01 -8243.indd 16
02.04.2014 14:07:14
KUR’ÂN BAĞLAMINDA KIMSESIZ
ÇOCUKLAR VE SORUMLULUKLARIMIZ
Prof. Dr. İbrahim Hilmi Karslı
Diyanet İşleri Başkanlığı
Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi
Din: İnsana, Varlığa Rahmet
Yüce Rabbimiz, nihayetsiz merhamet ve şefkat sahibidir.1 O’nun
insanlığa yaptığı son çağrı olan Kur’an-ı Kerim’ın temel vasıflarından biri rahmet oluşudur.2 Göndereni ve insanlığa tebliğ
ettiği mesajı rahmet ve merhamet karakterli olan Allah Resulü
de elbette ki bu vasıftan uzak kalamazdı. Nitekim Yüce Kur’an,
onun da âlemlere rahmet olarak gönderildiğini bizlere haber
verir.3 Bütün bu tespitleri birlikte düşündüğümüzde, bu dinin
mensuplarından talep ettiği hayat tarzının da, şefkat ve merhamet karakterli olması gerektiği sonucuna varırız.
Peygamberlerin davet mücadeleleri iki amaç etrafında toplanır:
İnsanın rabbiyle ve insanın insanla olan ilişkilerini düzenlemek. Peygamberler, bir taraftan insanı yalnızca Allah’a ibadet/
kulluk etmeye, sahte ilahların tasallutundan onu kurtarmaya
davet etmişlerdir. Diğer taraftan da insanın ezilmesine, şeref ve
haysiyetinin örselenmesine yol açan sosyal şartları değiştirmek
için çalışmışlardır. Nitekim dinin bu temel yaklaşımı, şu şekilde
de özetlenmiştir: İslam; Allah Teâlâ’yı tazim etmek, yani bütün
eksiklik ve noksanlıklardan O’nu tenzih etmek, kullarına da
iyilik ve ihsanda bulunmaktır.
1
Fatiha, 1/3.
2
Yunus, 10/57.
3
Enbiya, 21/107.
17
kitap01 -8243.indd 17
02.04.2014 14:07:15
18
KORUYUCU AİLE OLMAK
Mazlumların korunması, İlâhî İrade’nin bir gereğidir.4 Bu da
kültürümüze “Zalimin zulmü varsa, mazlumun da Allah’ı vardır” ifadeleriyle geçmiştir. Bu temel yaklaşımın bir neticesi olarak da Peygamberlere mazlumları, kimsesizleri koruma görevi
verilmiştir. Rabbimiz elçilerine, çaresiz kalmış insanların elinden tutmalarını, insan onuruna yakışır şerefli bir hayat sürmeleri için çaba sarf etmelerini emretmiştir.
Peygamberler, haksızlığın, sömürünün olmadığı, yardımlaşma
ve dayanışma gibi değerlerin yaygınlaştığı bir toplum için çalışmışlardır. Bütün bunlar teoride kalmamış, ilk müminlerin
oluşturduğu cemiyet hayatında ideal manada uygulanmıştır.
Böylece peygamberlerin çevresinde adalete bağlı, aynı zamanda
merhamet duygusuyla dopdolu insanlar yetişmiştir. Çünkü nebevî uygulamada Allah’ın hakkı önemli olduğu gibi kul hakkı
da önemlidir.
Hz. Peygamber: Yetimlerin,
Kimsesizlerin Sığınağı
Daha ilk surelerde yetimin elinden tutması, ona destekçi olması, Resul-i Ekrem Efendimize emredilmiştir. Çünkü savaşlarda yahut da şu veya bu şekilde anne babaları vefat eden
çocukların mallarına yakınları tarafından el konuyor, haksız
bir muameleye maruz kalıyorlardı. Bu sosyal bir yaraydı. Toplumun en zayıf ve güçsüz kesimi böyle bir muameleye maruz
kalıyordu. Herkesin gözü önünde yetim malı yeniyor, hak ve
hukuku çiğneniyordu. Ne var ki onların ağlayıp sızlamalarını
işitecek, onlara sahip çıkacak bir makam, bir mevki de yoktu.
Korumasız bir durumda bulunuyorlardı. Çünkü “Vurgun vuranındır” kabilinden bir sistem hâkimdi. İşte böyle bir ortamda Allah’ın elçisi gönderilmiş, ilk vahiyler gelmeye başlamıştı.
Hz. Peygambere kendisinin de bir yetim olduğu ve Rabbinin
4
Kasas, 28/5-6.
kitap01 -8243.indd 18
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
19
kendisini himaye edip koruduğu hatırlatılarak yetimlere kötü
davranmaması emredilmiştir.5
“Yetim” Arapçada “yalnız, tek başına kalan” kimse demekti.
“Yavaş giden, geride kalan” anlamına da gelmekte idi. Artık
Rahmet Elçisi, yetimlerin dışlanmasına fırsat vermeyecek; yalnızlıklarını gidererek onlara dost olacaktı. Yine hayat mücadelesinde yetimler geride kalmıştı. Artık peygamber ellerinden
tutacak, engelleri aşıp herkesle beraber Allah yolunda koşmayı
onlara öğretecekti.
İslam davetinin geldiği dönemlerde kadınlar ve yetimler risk
guruplarını oluşturuyordu. Hak ve hukuk ihlallerinden en fazla
mağdur olan kesimler onlardı. Acımasız hayat şartları altında korumasız ve çaresiz idiler. Kabile savaşlarının doğurduğu olumsuz şartlar, iyice onları bunaltmış, canlarından dahi
bezdirmişti. İşte bu ortamda gelen İslam daveti, yetimleri ve
kadınları himaye etmiştir. İlgili Kur’an ayetleri, yine Peygamber
Efendimizin söz ve uygulamaları bunun apaçık belgeleridir.
Yetimlerle ilgili olarak gelen ilk ayetlerde şu uyarıların yapıldığını görüyoruz: “Hayır, hayır! Yetime ikram etmiyorsunuz.”6
“Sakın yetimi aşağılama.”7 “Gördün mü o hesap ve ceza gününü
yalanlayanı! İşte o, yetimi itip kakan, yoksula yedirmeyi özendirmeyen kimsedir.”8
Tekrarlanan bu uyarılarla yetimler hakkında bir farkındalık
oluşturulmuştur. Kanayan toplumsal yaraya dikkatler çekilmiştir. Bizzat Allah Resulü’nün kendi yetimlik tecrübesinden
işe başlanmıştır. Çünkü o öksüz kalmanın ne demek olduğunu
çok iyi biliyordu. Doğmadan önce babasını, çocuk yaşında iken
de annesini kaybetmişti. Dolayısıyla o, anne baba yokluğunun,
onların sevgi ve şefkatinden mahrum kalmanın, çocuğun ruh
5
Duha, 93/9.
6
Fecr, 89/17.
7
Duhâ, 93/6.
8
Mâûn, 107/1-3.
kitap01 -8243.indd 19
02.04.2014 14:07:15
20
KORUYUCU AİLE OLMAK
dünyasında açtığı yaraların acısını bilfiil çekmişti. Onların nasıl
tedavi edileceğini de pekâlâ biliyordu. Bu açıdan, konunun
İslam davetinin lideri olan peygamberin şahsında ele alınması,
oldukça anlamlı ve hikmetli bir yaklaşımdı.
Aslında Kur’an’ın bu yaklaşım tarzı, sadece Hz. Peygamber’in
şahsıyla da sınırlı değildi. İlâhî İrade, genelde bütün Müslümanların konuya iyice nüfuz etmelerini ve kimsesiz yetim çocukların problemlerini dert edinmelerini istiyordu. Bu amaçla
da onlara kendi çocuklarının yetim kaldıklarını farz edip bu
durumu hayal etmelerini tavsiye ediyordu. Böylece Kur’an, yetimlerin içerisinde bulundukları halet-i ruhiye ile müminlerin
empati kurmalarını, benzer bir durumla karşılaşmalarının ne
derece tedirgin edici olduğunu onlara hatırlatıyordu.
Kur’an, muhatapların acıma ve şefkat duygularını harekete geçirmenin en etkili metodunu kullanmaktaydı. Çünkü bir baba
açısından, kendisinin vefat etmesi ve henüz ihtiyaçlarını karşılayabilecek çağda olmayan aciz, biçare çocuklarını başkalarının eline bakar bir vaziyette terk etmesi, oldukça etkileyici ve
dokunaklı bir durumdu. İşte Yüce Kur’an, müminlere kendi
çocuklarının da aynı duruma düşebileceklerini hatırlatarak,
merhamet duygularının ve vicdani hassasiyetlerinin uyanmasını hedefliyor ve şöyle diyordu: “Arkalarında eli ermez, gücü
yetmez küçük çocuklar bıraktıkları takdirde, onların halleri nice
olur diye endişe edenler, yetimlere haksızlık etmekten de öylece
korksunlar da Allah’ın cezalandırmasından sakınsınlar ve doğru
söz söylesinler.”9
Kur’an, yetimlere ve kimsesizlere yardımcı olmanın, onlara güzel imkânlar sağlayıp durumlarını düzeltmenin çok hayırlı bir
amel olduğunu bizlere bildirir. Yetimlerin müminlerin “kardeşleri” olduğunu, dolayısıyla aynı çatı altında onlarla beraber
yaşamanın önemini vurgular.10 İnsan olan nasıl ki kardeşini
atamazsa, din kardeşini de atamaz, kardeşlik hukukunu çiğ9
Nisa, 4/9.
10 Bakara, 2/220.
kitap01 -8243.indd 20
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
21
neyemez. Çünkü kardeşlik hukuku, kardeşin durumunu düzeltmek ve onun yararına çalışmaktır. Aksi halde onlar kardeş
değil, bir yabancı veya bir düşman olarak yetişebilirler. Bu ise
sosyal hayatımızda büyük gedikler açabilir.11
Ayette “kardeş” kelimesinin kullanılması dikkat çekicidir. Çünkü insan, ahlaki değerleri iyice özümsemediği zaman, dışlamaya ve ötekileştirmeye eğilimlidir. Adalet ve ölçülü olmaktan
sapabilir. İşte böyle bir muameleye maruz kalmaması için, öksüzle ilgili olarak Kur’an’ın burada özellikle “kardeş” kelimesini
kullandığı düşünülebilir. Bununla yetimi hafife alıcı bir algıyı
veya önyargıyı önlemeyi ve ailenin asli bir üyesi olarak onu
görmeyi hedeflediği anlaşılmaktadır.
Yine bu bağlamda Hz. Peygamberin “Allah’tan korkun, çocuklarınız arasında adaletli olun”12 uyarısını unutmamak gerekir.
Sıcak aile ortamının sunduğu imkânlarla büyüyen şanslı bir
çocuk kadar korunmaya muhtaç ve ezilmiş bir çocuk da aynı
hakları beraberinde taşıyarak dünyaya gelir. Peygamber Efendimizin “Her hak sahibine hakkını ver!”13 buyruğu kulaklardan
silinmemelidir.14 Aksi bir davranışın, yetim çocuğun duygularını yaralayacağı, onun narin kişiliği üzerinde telafisi mümkün
olmayan tahrip edici etkiler yapacağı muhakkaktır.
Bu yaklaşımla İslam, yetimlerin horlanmasını, dışlanmasını, kısaca hak etmedikleri bir muameleye maruz kalmalarını engellemeyi amaçlamaktadır. Yetimlerin bulundukları evde kendilerini
bir sığıntı gibi hissetmemeleri gerekir. Böyle bir psikoloji ile
büyüyenler, güçsüz, zayıf ve cılız yetişir, bu nedenle güçlü ve
11 Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, Matbaa-i Ebüzziya,
İstanbul 1935, I, 768.
12 Müslim, Hibe, 13.
13 Buhari, Savm, 51.
14 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara 2012, IV, 138.
kitap01 -8243.indd 21
02.04.2014 14:07:15
22
KORUYUCU AİLE OLMAK
yaralı bireyler olamazlar. Güçsüz birey ise topluma her zaman
yüktür, dezavantajlıdır.15
Yine bu bağlamda Kur’an, yetimlerin, kimsesizlerin onurlarını
rencide edici şekilde davranmamanın16 onlara iyi şekilde muamele dip güzel söz söylemenin17 haklarıyla ilgili konularda
en adil şekilde hareket etmenin18 gerekliliğini bizlere anlatır.
“Çünkü hakları görmezden gelinerek ezilen çocuk, güveni, adaletin güzelliğini ve hak ettiğine kavuşmanın mutluluğunu tadamayacaktır. Daha da kötüsü, ileride kendinden zayıf olanları
ezmeyi öğrenecek, yetersiz bir insan olarak kendisi gibi yetersiz
evlatlar yetiştirecektir. Böylesine olumsuz bir döngünün toplumun geleceğini ne derece kötü etkileyeceği ortadadır. O halde
çocuğun, bir insan olarak doğuştan sahip olduğu hakları çiğnenmemelidir. Layık olduğu değeri hissetmesi sağlanmalıdır.”19
Ensar da muhacirleri koruyup kayırmıştı
Konumuzla ilgili olarak Medineli Ensar’ın da hatırlanması gerekir: Çünkü onlar, yoksulun, çaresizin elinden tutulması ve
korunması konusunda eşsiz bir örnek ortaya koymuşlardır.
Çünkü onlar Mekke’den Medine’ye hicret eden muhacirleri
bağırlarına basmış, evlerinde onları ağırlamışlardı. Muhacirler,
evlerini, barklarını, eşlerini, çocuklarını Mekke’de bırakarak
bu şehre göçmüşlerdi. Medine’ye vardıklarında, ne başlarını
sokacakları bir evleri ne de karınlarını doyuracakları bir işleri,
bir tezgâhları vardı.
İşte tam bu sırada Allah’ın elçisi Muhammed (s.a.v.), tarihte
emsali görülmemiş bir iş yaptı. Mekke’den gelen Muhacirlerle
Medine’deki Ensarı birbirine kardeş ilan etti. Bu, insanlık dur15 Cemal Ağırman, “Fert ve Toplumun Yetim ve Öksüzlere Karşı Sorumlulukları,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, 100.
16 Mâun, 107/1-3.
17 Bakara, 2/83.
18 İsra, 17/34.
19 Heyet, Hadislerle İslam, DİB Yayınları, Ankara, 2012, IV, 133.
kitap01 -8243.indd 22
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
23
dukça, erdemli bir hayat yaşamak isteyenlerin, ilham alacakları
eşsiz bir yardımlaşma örneğiydi.
Ensar, Muhacirlere kapılarını ve gönüllerini açtı, mallarını onlarla paylaştı. Bu sırada göz kamaştıracak örnekler yaşandı.
Meselâ Ensarın en zenginlerinden biri olan Sa’d b. Rabî’, tüm
servetini ortaya koyarak kendisine kardeş ilan edilen Abdurrahman b. Avf’a şöyle dedi: “Bunların yarısı senin, yarısı da
benim; istediğin gibi harcayabilirsin.”20 Medine’nin kutlu yerlileri Ensar, Allah’ın elçisine gelerek “Hurmalıklarımızı muhacir kardeşlerimizle aramızda paylaştır” dediler.21 Başlangıçta
muhacirler, kardeş ilan edildikleri Ensarın malına dahi varis
oluyordu. Ancak bu daha sonra kaldırıldı 22 aralarındaki yardımlaşma ise devam etti.
Kur’an, bu tabloyu şu ifadelerle ebedileştirmiştir: “Bunlardan
önce Medine’yi yurt edinip imana sarılanlar ise, kendi beldelerine hicret edenlere sevgi besler, onlara verilen ganimetlerden
ötürü içlerinde bir kıskanma veya istek duymazlar. Hatta kendileri ihtiyaç duysalar bile o kardeşlerine öncelik verir, onlara
verilmesini tercih ederler. Her kim nefsinin hırsından ve mala
düşkünlüğünden kendini kurtarırsa, işte felah ve mutluluğa
erenler onlar olacaklardır.”23
Müminler: Merhamet Topluluğu
Merhamet duygusu, bozulmamış fıtratların bir özelliğidir. Aslında bu vasıf, doğuştan gelir ve insanlarda bir şekilde bulunur. Ancak almış oldukları eğitime göre güçlenir veya zayıflar.
Merhamet duygusu gelişmiş kişiler, insanların yaşadıkları ıstırapları daha derinden hisseder. Onların dertleriyle dertlenir.
Sorumluluk hissi ve vicdanı harekete geçer. Neticede destekçi
ve yardımcı olmaya başlar. Sadece duygu olarak kalan şefkat ve
20 Buhari, Menakıbu’l-Ensar, 50
21 Buhari, Müzaraa, 5.
22 Buhari, Kefâlet, 2; Feraiz, 16.
23 Haşr, 59/8-9.
kitap01 -8243.indd 23
02.04.2014 14:07:15
24
KORUYUCU AİLE OLMAK
merhamet, pratiğe dönüşmedikçe erdemli bir davranış haline
gelmez.
Yüce Allah, insana sonsuz lütuf ve inayetiyle merhamette bulunmuştur. İnsandan istenen de kendi hemcinslerine karşı iyilikle ve güzellikle muamele etmesidir. Nitekim zenginliğiyle
şöhret bulmuş Karun’un şahsında insana şu çağrı yapılır: “Allah’ın sana iyilik ve ihsanda bulunduğun gibi, sen de (insanlara) iyilik ve ihsanda bulun”.24 Diğer taraftan Rabbimiz, insana
olan rahmetinin devamlılığını kullarının birbirine olan merhametine bağlamıştır. Elçisi yoluyla da “İnsanlara merhamet
etmeyene Allah merhamet etmez”25 uyarısı bizlere yapılmıştır.
Yine aynı mealde Rahmet Elçisi şöyle buyurmuştur: “Allah merhametli olanlara rahmetle muamele eder. Öyleyse sizler yeryüzündekilere karşı merhametli olun ki semada bulunanlar da size
rahmet etsinler.”26 “Kul, mümin kardeşinin ihtiyacını gidermeye
devam ettiği müddetçe, Allah Teâlâ da onun ihtiyacını giderir.”27
Rabbimiz, elçisine müminlere kol kanat germesini, onlara şefkatle muamele etmesini emreder.28 Resul-i Ekrem’in örnek davranışları, Müslümanlar arasındaki ilişkilerin de böyle olması
gerektiğini bizlere anlatır. Nitekim bir başka ayette müminlerin
birbirlerine karşı son derece şefkatli ve merhametli oldukları
ifade edilir.29
Aslında Rabbimizin muradı, Müslümanların bir merhamet toplumu meydana getirmeleridir. Çünkü gönülden Allah’a bağlı müminlerin, birbirine sabrı ve merhameti tavsiye ettikleri
belirtilir.”30 Kısaca dini hayat, merhametli olmayı gerektirir.
24 Kasas, 28/77.
25 Buhârî, Tevhid, 2.
26 Tirmizî, Birr, 16.
27 Müslim, Birr ve Sıla, 58.
28 Hicr, 15/88.
29 Fetih, 48/29.
30 Beled, 90/17.
kitap01 -8243.indd 24
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
25
Dolayısıyla acımasızlık ve katı kalplilikle Allah Teâlâ’nın razı
olduğu bir hayatın sürdürülmesi mümkün değildir.
Ebedi saadete erişecek bahtiyar kulların özelliklerinden biri,
yetimlere yardımcı olmaları, aç açık kalmış fakirleri koruyup
gözetmeleridir. Bunlar, zoru başaran, Allah’ın samimi kullarıdır. Çünkü kıtlığın hüküm sürdüğü, fakirliğin yaygınlaştığı
bir zamanda bu faziletli davranışı gösterirler. İhtiyaçları olsa
da başkalarını düşünürler. Kimsesizlerin, yoksulların derdine
ortak olup onları kayırırlar. Böylece sarp yokuşu aşıp zirveye tırmanma erdemini gösterirler. İşte bunlar, hesap gününde
amel defterleri sağdan verilecek talihli kimselerdir.
Konu, Yüce Kur’an’da şu şekilde dile getirilmektedir: “Sarp
yokuş, bilir misin nedir? Sarp yokuş: Bir köleyi, bir esiri hürriyetine kavuşturmaktır! Kıtlık zamanında yemek yedirmektir.
Yakınlığı olan bir yetimi, Ya da yeri yatak, (göğü yorgan yapan,
barınacak hiçbir yeri olmayan) fakiri doyurmaktır. Hem sarp
yokuş: Gönülden iman edip, birbirlerine sabır ve şefkat dersi
vermek, sabır ve şefkat örneği olmaktır. İşte hesap defterleri sağ
ellerine verilecek olanlar bunlardır.” 31
Evet, bu kimseler, hiçbir şeyin gizli, saklı kalmayacağı, her
şeyin ortaya döküleceği hesap gününde kurtuluşa eren kimselerdir. Amel defterleri bunlara sağ taraflarından verilecektir.
Sevinçle “Bakın amel defterim burada, buyurun okuyun!” diyeceklerdir. Artık onlar mutlu sona ermişlerdir. Çünkü dünyada
erdemli bir hayat sürdüler. Cömertliği ve paylaşmayı bildiler.
Bencilleşip çevrelerine karşı kör ve sağır kalmadılar. Aksine
kimsesize destekçi, fakire, yoksula yardımcı oldular. İşte bu
kimseler, hesap gününde sevinç içerisinde olacaklardır; sınırsız
güzellikler yurdu cennete yerleştirilecek, orada huzur ve mutluluk dolu bir hayat süreceklerdir.32
31 Beled, 90/11-18.
32 Hâkka, 69/19-23.
kitap01 -8243.indd 25
02.04.2014 14:07:15
26
KORUYUCU AİLE OLMAK
Hz. Peygamber mübarek sözlerinde Müslüman fertlerin birbirine karşı olan tutumlarını şöyle açıklar: “Müminler birbirlerine
muhabbet, merhamet ve şefkat gösterme hususunda tek bir beden
gibidir. O bedenin tek bir organı acı çektiği zaman, bedenin diğer
organları da acı çekerler.”33
Bu beyanlarıyla Hz. Peygamber, Müslüman’ın çevresine karşı
sorumsuz kalamayacağını belirtir. Çünkü o, bencil duygularına
mahkûm, kendini aşamamış birisi değildir. Vicdani hassasiyetlerini ve gönül zenginliğini kaybetmemiştir. Aksine yaşanan
musibetler karşısında sorumluluğunun idrakindedir. İnsanlığa
karşı olan vazifesinin gereğini yerine getirdiği ölçüde varoluş
amacına ulaştığını düşünür. Bu yönüyle insanlarla ve toplumsal
ruhla empati kurabilen bir duyarlılığa sahiptir.
Müslüman, yalnız kendisi için seven yalnız kendisi için korkan
birisi olamaz. Kendi menfaatine en ufak bir halel geldiğinde
çevresini ayağa kaldıran ancak etrafında feryatlar ve iniltiler
yükselirken kulaklarını bunlara tıkayan birisi hiç olamaz. Aksine o, diğer insanların menfaatleriyle sevinen, zarar görmeleri
halinde üzülen, başarılarıyla mutlu olan, dertleriyle dertlenen
bir olgunluk düzeyine sahiptir.
Bu anlamda Müslüman, toplumun adeta canlı bir organı gibidir. Diğer Müslümanların çektiği acı ve sızıları yüreğinin ta
derinliklerinde hisseder. Tıpkı, aynı zamanda bir Kur’an şairi
olan Mehmet Akif’in şu dizelerinde tasvir ettiği gibi:
Kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim! Adam aldırmada geç git! diyemem aldırırım. Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım! Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
Yetimlerin, kimsesizlerin elinden tutmak, onları doyurmak Allah’ın has kullarının özelliğidir. Onlar, ahiret âleminde sonsuz
nimet ve güzellikleri tadacak, esenlik ve mutluluk yurdunun
33 Müslim, Birr, 66.
kitap01 -8243.indd 26
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
27
kalıcı sakinleri olacaklardır. Çünkü onlar, dehşetli kıyamet gününün korku ve endişesini dünya hayatında iken taşırlardı.
Dolayısıyla ihtiyaç duymalarına ve yemek istemelerine rağmen,
yoksulları, yetimleri kendilerine tercih eder ve önce onları doyururlardı. Bunu yaparken de, Mevla’nın hoşnutluğu dışında
hiçbir karşılık ve beklenti içerisinde olmazlardı. Yani yetimleri, yoksulları doyurmaları, kayırmaları, onlar üzerinde bir
başa kakmaya, eziyet ve incitmeye dönüşmezdi. Çünkü onların
beklentisi bu dünyada değil, ahirete yönelikti. Bütün dertleri,
o haşin ve belalı kıyamet gününde rablerine verecekleri hesaptan alınlarının akıyla çıkmak ve ebedi kurtuluşa erenlerden
olmaktı.
İşte bu samimiyetleri ve teslimiyetleri dolayısıyla Allah Teâlâ
onları hesap gününün dehşetinden koruyacak, yüzlerini nura,
gönüllerini mutluluk ve sürura gark edecektir. Konu, Kur’an’ın
ifadeleriyle şu şekilde dile getirilmektedir: “Kendileri ihtiyaç
duydukları halde yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek için
fakire, yetime ve esire ikram ederler. Ve derler ki: “Biz size sırf
Allah rızası için ikram ediyoruz, yoksa sizden karşılık istemediğimiz gibi bir teşekkür bile beklemiyoruz. Biz, yüzleri ekşiten
asık suratlı o günde Rabbimizin gazabından korkarız.” Allah da
onları o günün felaketinden korur, onların yüzlerine nûr, gönüllerine sürûr verir.”34
Aile: Vazgeçilmez Korunak
Yüce Allah, aile yuvasını bir huzur kaynağı yaptı.35 Karı-koca
arasında mükemmel bir uyum var etti. Biyolojik ve psikolojik
yönden eşsiz bir tamamlayıcılık lütfetti. İnsana, birbirini bütünleyen eşler halinde yuva kurarak mutlu olmayı nasip etti.
Sevgi, şefkat ve merhamet duygularıyla karı-kocayı birbirine
34 İnsan, 76/5-11.
35 Nahl, 16/80.
kitap01 -8243.indd 27
02.04.2014 14:07:15
28
KORUYUCU AİLE OLMAK
raptetti.36 Mutluluk kaynağı yavrular armağan ederek aradaki
bağlılığın iyice gelişmesini ihsan etti.37
Aile, çocuklar için yeri doldurulmaz bir nimet ve güzellik kaynağıdır. Çocuklar, insani duygu ve değerlerini esas itibariyle
ailede kazanır. Temel orasıdır. Hamur orada yoğrulur, karakter
orada şekillenir. İnsanların yetişkinliklerindeki kişilikleri ve
ahlakî kimlikleri aileden alınan değerler üzerine kurulur. Ruh
sağlığı yerinde, özgüven sahibi çocuklar sağlam ailelerde yetişir.
Çünkü orada sevgiye ve ilgiye kanarlar; paylaşma ve yardımlaşmayı öğrenirler.
Aile, çocuklar için aynı zamanda bir korunaktır. Aslında koruma, korunma, kâinatta geçerli olan bir yaratılış kanunudur.
Canlılarda, bitkilerde, meyvelerde koruma sistemleri vardır.
Tehlikelere ve zararlara karşı bu sayede korunurlar. Hayvanların kendilerini zararlardan koruyan derileri vardır. Üzüm tanesinin üzerini kaplayan incecik saydam zar da, üzümün içini
buharlaşmaktan korur.
Bu tür sistemler, cevizde, portakalda olduğu gibi muzda, karpuzda da vardır. Yerde yürüyen, havada uçan, suda yüzen hayvanlardan hangisini düşünürsek düşünelim, bir koruma sistemi
vardır. Kısaca Rabbimiz, yarattığı varlıkların zarar görmemesi
için, her birini kendi yapısı ve amacına göre koruma altına
almıştır. Aynı şekilde bir canlı olarak insan da eşsiz koruma
sistemleriyle donatılmıştır.
Kur’an’ın beyanlarına göre aile de karı koca birbirlerine karşı elbise mesabesindedirler.38 Yani birbirlerini korurlar. Elbise nasıl
ki sıcaktan soğuktan ve dışarıdan gelecek bir takım zararlardan
bedeni korursa, karı, koca da haramdan, iffetsizlikten, ayıplardan, birbirlerini korurlar.
36 Rum, 30/21.
37 Nahl, 16/72.
38 Bakara, 2/187.
kitap01 -8243.indd 28
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
29
İnsan, psikolojik ve sosyal bir varlık olarak da ailenin koruması
altındadır. Yüce Kudret, insan yavrusunu önce anne rahminde
muhafaza eder, çocuk burada büyüyüp gelişir. Dünyaya gelince
de aile ortamı onun için bir sığınak olur. Onu dış tehlikelerden
ve zararlardan, davranış bozukluklarından, korkulardan, sevgisizlikten ve güven yoksunluğundan korur.
Aile yuvası, adeta sağanak yağmurdan koruyan bir şemsiye,
savaşta sığınılan bir kalkan gibidir. Çocukları içki, uyuşturucu
vb. bağımlılıklardan, ideolojik sapmalardan, maneviyatı yok
eden cereyanlardan korur. Bu anlamda aile, çocuklar için eşsiz bir sığınaktır. Çocuğu, geleceğini karartabilecek, imanını
çalabilecek isyan dalgalarından, günah kasırgalarından korur.
Orada bulduğu huzuru, güveni ve rahatı çocuk başka bir yerde
bulamaz.
Aile ocağı, çocuğun vazgeçilmez barınağıdır. Onu, sevgisizlik
ve merhametsizlik çöllerinde kaybolmaktan kurtarır. Çünkü
paylaşmayı, kaynaşmayı ona öğretir. Ruhunda kopan huzursuzluk, korku ve bencillik fırtınalarını dindirir. Zira huzur ve
güven içerisinde serpilip gelişme imkânını ona sağlar. Kendine,
arkadaşlarına yabancılaşmaktan onu alıkoyar. Çünkü kendisiyle
ve çevresiyle barışık olmayı ona öğretir. Bütün bu özellikleri ile
aile, çocuğun olmazsa olmaz korunağıdır.
Aile ocağı, bütün bu güzellikleri ile Allah Teâlâ’nın insana eşsiz
bir lütfudur. İnsanlar orada kendileri için değil, anneleri, babaları, kardeş ve evlatları için yaşarlar. İnsanın ruhunu doyuran,
aklını geliştiren, vicdanını olgunlaştıran böyle bir ortamın benzerini oluşturmak mümkün değildir.
Eğer aile ocağı, bir de Kur’an’ın manevi atmosferi ile süslenirse,
işte o ev huzur, sükûn ve rahmetin de ocağı olur. Melekler orayı
kuşatır, ev sakinlerinin rahmete nail olması ve bağışlanması için
niyazda bulunurlar.
Böyle bir evde her namaz vaktinde manevi bir iklim yaşanır. Kıyamlarla Allah Teâlâ’ya verilen kulluk sözleri tazelenir. Rükû ve
kitap01 -8243.indd 29
02.04.2014 14:07:15
30
KORUYUCU AİLE OLMAK
secdelerle Yaratıcıya olan sadakat ve itaat duyguları pekiştirilir.
Neticede aile yuvasında içten ve samimi dualarla anne, baba ve
çocuklar hep beraber manevi bir havayı teneffüs ederler.
Bu ev, Allah Teâlâ’nın hoşnut olduğu, rahmetini lütfettiği hayırlı
evlerden biridir. Resul-i Ekrem Efendimiz, Allah’ın razı olduğu
bu hayırlı evlerden bir diğerini daha bizlere müjdelemektedir.
İşte o da, içinde kendisine iyi davranılan, başı okşanan yetimin
bulunduğu evdir.39
Çocuklar: Geleceğimiz
İnsan, diğer canlılardan farklı olarak geleceğini düşünür, planlar yapar. Bu dünyada bir iz, kendini hatırlatacak bir eser bırakmak ister. Bu amaçla da çalışır, didinir, istikbaline yatırım
yapar. Bırakacağı çocuklarıyla adının anılmasını, neslinin devam etmesini temenni eder. Kendisini istikbale taşıyacak eserler
bıraktıkça da mutlu olur. Kısaca insan hep geleceğe uzanmayı,
ebediliklere tutunmayı arzular. Bunlar, her bir insanın taşıdığı
fıtrî, yaratılıştan getirdiği duygu ve yönelişlerdir.
Peygamberler de bu hayalleri yaşamış, bu duyguları taşımışlardır. Ancak onların geleceğe bakışı, hep manevi merkezli,
Allah’ın rızasını kazanma ve O’na yaklaşma amaçlı olmuştur.
Hz. Zekeriya da o peygamberlerden biri idi. Yaşı ilerlemişti.
Ancak endişeli idi. Bu dünyadan göçüp gittikten sonra, yerine
geçecek yakınlarının tutum ve davranışları onu kaygılandırıyordu. İşin üzücü tarafı, çocuğu da yoktu. Çünkü hanımı kısırdı,
çocuk sahibi olamamıştı.
İşte Zekeriya Peygamber bu duygular içerisinde Gerçek Dost’a
yönelmiş ve “Ey Rabbim! Lütuf ve kereminin bir eseri olarak
yerime geçecek bir evlat bana nasip eyle. Bu öyle bir evlat olsun
ki benim ve Yakup ailesinin manevi mirasına sahip çıksın. Ey
Rabbim! Onu hoşnut olduğun kullarından eyle” diyerek yalva39 İbn Mace, Edeb, 6.
kitap01 -8243.indd 30
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
31
rıp yakarmıştı. Bunun üzerine melekler ona Yahya adında bir
çocuk müjdelemişlerdi.40
Vaktiyle melekler, uzun yıllar çocuk sahibi olamamış ve iyice
ihtiyarlamış Hz. İbrahim’e İshak adında bir evladı, daha sonra
da Yakup adında bir torunu müjdelemişlerdi. Yaşlanmış eşi
Sare de bu haberi duyunca çığlık atmış ve büyük bir sevinçle
bunu karşılamıştı.41
Şüphesiz ki fertler gibi toplumlar da istikballerini düşünür,
geleceğe yatırım yaparlar. Bu uğurda genç nesillere de önemli bir anlam ve misyon yüklerler. Onların eğitimi ve öğretimi
konusunda hiçbir fedakârlıktan kaçınmazlar. Hele hele toplumları felç eden ideoloji, akım ve bağımlılıklara kurban edilmelerine asla razı olmazlar. Çünkü bilirler ki, gençlik büyük
bir potansiyeldir. Dolayısıyla gençliğin ihmal edilmesi, milletin
geleceği açısından telafisi mümkün olmayan kayıplara yol açar.
Eğitilmesi ise, maddi ve manevi alanlarda yeni gelişmelere ve
medeniyetlerin inkişafına vesile olur.
Çocuklar, evlerin gülü, gönüllerin sürurudur. Annelerin duası,
büyüklerin sevgisidir. Bazen hayatın süsü, bazen de imtihan vesilesidir. Kimi zaman sevgi tomurcuğu, kimi zaman ömür törpüsüdür. Eğitilirse, geleceğin düşünürü, bilim adamıdır. Yahut
insanlık çapında şöhret sahibi bir sanatçı veya edebiyatçıdır.
Belki de toplumu badirelerden çekip çıkaran bir siyasetçidir.
Yahut da insanlığın barışına katkı sağlayan seçkin bir liderdir.
Evet, çocuklar mümbit bir arazidir; bakarsan bağ, bakmasan
dağ olur. İşlersen cevher elde edersin, ihmal edersen çile çekersin. Eğitirsen, ailesine topluma, insanlığa faydalı bir fert olur.
Sokağa bırakırsan, şiddet olur, bomba olur, velhasıl başına bela
ve musibet olur.
40 Meryem, 19/3-7.
41 Hûd, 11/71-72.
kitap01 -8243.indd 31
02.04.2014 14:07:15
32
KORUYUCU AİLE OLMAK
Kimsesiz Çocuklar: İmtihanımız
Saadet Asrında çocukların ailelerinden kopmaları, genelde
savaşlarda veya barış halinde anne ve babalarının ölmesi ile
oluyordu. Bunlar da, “yetim” olarak isimlendirilmekte idi. O
dönemlerde bu çocuklar toplumun mağdur ve mazlumları idi.
Çünkü kendilerine kalan mirasa, yakınları tarafından el konuyordu. Kur’an’ın ilgili uyarıları, bu haksızlığın Araplar arasında
yaygın olduğunu bizlere göstermektedir.42
Günümüzde ise çocukların, ailenin sıcak ortamından mahrum
kalmaları, sadece ebeveynin vefatı şeklinde olmuyor. Çünkü
çağdaş toplumlarda aile ve ekonomik hayatla ilgili başka sorunlar da yaşanmaktadır. Dolayısıyla anne baba hayatta olduğu
halde, çocuklar ailenin güvenli ortamından değişik nedenlerle
kopabilmektedir. Bu yönüyle modern toplumlarda kimsesiz ve
korunmaya muhtaç çocukların sorunları daha farklı boyutlar
kazanmıştır. Ülkemizde 40 bin civarında sokak çocuğu olduğu belirtilmektedir. Bu rakamın daha yüksek olduğu şeklinde
rivayetler de vardır.43
Günümüzde yaşanan ailevi ve kültürel sorunlar, bu problemin
önümüzdeki yıllarda daha da tehlikeli boyutlar kazanacağına
işaret etmektedir. Çünkü modernleşme çabalarının, aile bağları
ve kültürel dokular üzerindeki yozlaştırıcı ve tahrip edici etkisi
gittikçe artmaktadır. Şu ifadeler, bu acı gerçeği açıkça ortaya
koymaktadır:
“Ailenin zayıflatılması en çok çocuklara zarar vermektedir.
Bugün dünya ölçeğinde aileden mahrum yetişen milyonlarca
çocuk, maalesef insani değerleri tanımadan büyümektedirler.
Onların önemli bir kesimi, sıcak bir yuvaya hasret, sokakları
mekân tutmuştur; fırsatçılık ve çıkarcılık ihtirasıyla yanan bir
ateş topu halinde büyümektedirler. Aileden kaçan çocukları,
42 Enâm, 6/152; İsra, 17/34.
43 Öner Ergenç, “Sokakta Çalışan ve Yaşayan Çocuklar, Gençlerde Madde
Kullanımı ve Bağımlılığı,” Çocuk Sorunları ve İslam Sempozyumu, Ensar, İstanbul, 2010, 65.
kitap01 -8243.indd 32
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
33
geleneklerin baskısından kurtulan özgürlük savaşçıları diye
yüreklendirmeye devam ettiğimiz müddetçe, bu ateş topunun
kucağımızda patlayacağında kuşku yoktur.”44
Kimsesizlik, herhalde hayatın en dramatik yönlerinden biridir. İnsanın en önemli özelliği, kendi hemcinsleri ile kurduğu
ülfet ve muhabbet bağlarıdır. Dolayısıyla çevresinde konuşacağı, kaynaşacağı kimseler bulamaması, yalnızlığa terk edilmesi,
insan için ne kadar da ıstırap verici bir şeydir. Dayanacağı insanların kişinin etrafından yok olması, dertlerini paylaşacağı
dostların tek tek kaybolması kadar acı ve ıstırap veren başka
ne olabilir? Bu tür insanlar, yaşama şevklerini ve heyecanlarını
yitirir, hayatları anlamsız bir hale gelir. Karamsarlığa kapılıp
kendilerine olan öz güvenlerini iyice kaybederler.
Hele bu yalnızlaşmayı, vefasızlığı, bir de ömrünün baharındaki
bir çocuk, bir genç yaşıyorsa, bunun duygulardaki tahribatı
daha da onarılmaz bir hal alır. Zira gençlik, hayatın hassas bir
dönemidir. Bu süreçte gencin, biyolojik ve psikolojik yapısında
olduğu gibi, dünya algısı ve düşüncesinde de değişme ve gelişmeler olur. Çünkü çocukluktan ergenliğe geçiş söz konusudur.
Bu dönem, değişim ve arayış dönemi olduğu için, duygusal
gelgitler, kaygılar, korkular ve gelecek endişeleri yaşanır. Dolayısıyla sıkıntılı ve sancılı bir süreçtir. Gerek yalnızlığa terk
edilmenin doğurduğu psikolojik bunalımlar, gerekse çocukluk
ve gençlik döneminin getirdiği problemleri birlikte düşündüğümüzde, kimsesiz ve yetimlerin, ne kadar acı ve ıstıraplarla
dolu bir hayat yaşadıklarını daha iyi anlarız.
Günümüzde bazı aileler, karı-kocanın, zihinsel, bedensel ya
da psikolojik sorunları nedeniyle bütünlüklerini sürdürememektedirler. Yahut ekonomik yetersizlikler, boşanma, ölüm,
hükümlülük gibi sosyal sorunlar ailelerin dağılmasına neden
olmaktadır. Bu da, çocukların sahipsiz kalmalarına ve korunmaya muhtaç hale gelmelerine yol açmaktadır. Zamanımızda
44 Kemal Sandıkçı, “Bir Medeniyet Projesi Olarak Aile,” Çocuk Sorunları
ve İslam Sempozyumu, 35.
kitap01 -8243.indd 33
02.04.2014 14:07:15
34
KORUYUCU AİLE OLMAK
kimsesiz ve korumasız çocukların hırsızlık, kapkaç, cinayet,
fuhuş, uyuşturucu gibi karanlık işlerde suça itildikleri bilinen
bir gerçektir. Dolayısıyla çocukları sokağın bataklığına saplanmaktan ve şer odaklarına yem olmaktan kurtarmak, önemli
görevlerimizdendir. Kapılarımızı ve gönüllerimizi yetimlere ve
kimsesiz çocuklara açmamız gerekir. Hatta bu hayırlı amelde
acele etmek müminlere yakışan ve Allah’a yaklaştıran erdemlice bir davranış olacaktır. Çünkü müminler, hayır konusunda
birbiriyle yarışan kimselerdir.45 Böylece kimsesiz çocuk, ailesinden kopmanın ruhunda doğurduğu kasırgaları bir ölçüde
dindirecek, sağlık ve eğitim ihtiyaçlarını karşılayacak, sevgi,
ilgi ve güven boşluğunu dolduracaktır.
Ülkemiz şartlarında bu çocukların bakım ve sorunlarıyla resmi
düzeyde Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu ilgilenmektedir. Bu kurumun yaptığı çalışmalardan biri de bahsedilen
amaç doğrultusunda ilgili kurum ve birimlerle yardımlaşmak
ve toplumun desteğini almaktır. Söz konusu kurumun yaptığı
çalışmalardan biri de, “koruyucu aile” uygulamasını yaygınlaştırmaktır. Bu uygulamada çocuk, öz ailesinin şartları iyileşinceye kadar hayırsever başka bir ailenin yanında kalmakta ve
ihtiyaçları karşılanmaktadır.
Sonuç
Makaleme, merhum müfessir Hamdi Yazır’ın konumuzla ilgili
tespitleri ile son veriyorum: Müminleri izzet ve onur sahibi
yapan, Allah yolunda harcamada bulunmalarıdır. Fakirlere,
ihtiyaç sahiplerine yemek yedirmek suretiyle Allah katında
onların dereceleri yükselir. Yine Müslümanlar, fakir ve kimsesizlerle kendi aralarına mesafe koymayı değil, Mevla’dan onları
sevmeyi kendilerine nasip etmesini niyaz ederler. Nitekim Resul-i Ekrem Efendimiz, “Rabbim, bana seni sevmeyi, fakirleri
sevmeyi nasip eyle” diye dua ederlerdi. İnsan ne kadar namaz
kılarsa kılsın, Allah için infak etmedikçe efendilik derecesine
45 Müminûn, 23/61.
kitap01 -8243.indd 34
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
35
yükselemez. İnsanın izzet ve onur sahibi olması yemekle değil,
yedirmekle mümkündür. Kendileri tıka basa yiyip de Allah için
yedirmekten kaçınan, yanı başındaki komşusunun, toplumdaki
yoksulların ihtiyacını düşünmeyen tamahkârların insanlıkla bir
ilişkisi kalmaz. Gerçek zarara uğrayanlar da bunlardır. Böyleleri yüzünden de toplumda fitne ve fesat çıkar. Yeryüzünde
insan topluluklarını birbirine kırdıran kavgaların kökeninde
de, başkaları için infakta bulunmama problemi yatar. Düşük
toplulukların mücadelesi, hep yemek davası üzerinde dönüp
dolaşır. Bunlar hep “Ben yiyeyim, sen yeme” kavgasını verirler. Yüksek toplulukların mücadeleleri ise, muhtaç olanların
ihtiyaçlarını gidermek ve Allah’a kulluk ederek yücelme yarışı
üzerinde olur.46
46 Muhammed Hamdi Yazır, VI, 514.
kitap01 -8243.indd 35
02.04.2014 14:07:15
“Sana Allah yolunda ne harcayacaklarını
soruyorlar. De ki, hayır olarak ne harcarsanız
o ana baba, akraba, yetimler, fakirler ve yolda
kalmışlar içindir. Hayır olarak ne yaparsanız
gerçekten Allah onu en iyi bilendir.”
BAKARA, 2/215
G
“Müslümanların evleri arasında en hayırlı
ev, içinde kendisine iyi davranılan bir
yetimin bulunduğu evdir. En hayırsız
ev ise, içinde kendisine kötü davranılan
bir yetimin bulunduğu evdir.”
İBN MÂCE, “EDEB”, 6
kitap01 -8243.indd 36
02.04.2014 14:07:15
HZ. PEYGAMBER DÖNEMINDE
YETIM VE KIMSESIZ ÇOCUKLARIN
HIMÂYE EDILMESI
Yard. Doç. Dr. Ayşe Esra Şahyar
Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Hadis Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Yetimler, daima, toplumların en hassas, en biçare, en kırılgan
katmanını oluşturmuşlardır. Ya şehit bir babanın geriye bıraktığı emanetler, ya da hastalıktan, kazadan yahut beklenmedik
bir nedenden ötürü erken yaşta hayata veda eden ebeveynden
geri kalan acılı, hüzünlü, yalnız çocuklardır onlar. Ana baba
sevgisine, kucağına doyamamış, üstelik onların ölümlerine şahitlik etmiştir minicik yürekleri. Bazen ana babalarından az ya
da çok bir miras kalmış olabilir. Bu miras çocukluk hayatlarında tek başlarına üstesinden gelemeyecekleri kadar bir başka
ağır yüktür onlar için. Bazen ebeveynden geriye hiçbir servet
kalmamış olur ki, bu fakirlik, onların çaresizlik ve acizliklerini
kat kat arttırır.
Bakıma muhtaç ve yetim çocuklar, tarihin her döneminde var
oldukları gibi, Hz. Peygamber döneminde de mevcuttular. Peygamber’e inen çok sayıda ayet, yetim haklarından, yetimleri koruyup kollamaktan, onları incitmemekten söz etmiştir. Yetime
muamele, adeta insan ruhundaki iyilik ve kötülüğün bir aynası
olarak ifade edilmiştir:
“Gördün mü o hesap ve ceza gününü yalanlayanı! İşte o, yetimi
itip kakan kimsedir”1 ayeti, ahireti ve ahirette hesap vermeyi
inkâr eden kimsenin başlıca vasfının “yetimi itip kakmak” olduğuna değinmiştir.
1
el-Mâûn, 107/1-2
37
kitap01 -8243.indd 37
02.04.2014 14:07:15
38
KORUYUCU AİLE OLMAK
“Hayır! Doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz”2 ayeti de cahiliye Araplarının yetimlere karşı muamelelerini sert bir dille
kınamış, akabinde yetim haklarını gözetmeyen kimselere kıyamet, ahiret, cehennem azabı hatırlatılmıştır:
“Ama yeryüzü parça parça döküldüğü, Rabbin emri gelip melekler saf saf dizildiği zaman. O gün cehennem getirilir, insan
yaptıklarını bir bir hatırlar. Fakat bu hatırlamanın ne faydası
var.”3
İslam’ın ilk yıllarında nazil olan bu ayetlerde, insanlara ahiret
hayatının kaçınılmazlığı, yeni başlayacak bir hayat için henüz
dünyada iken hazırlık yapmanın gerekliliği anlatılmıştır:
“İşte o zaman insan: Keşke bu hayatım için bir şeyler yapıp
gönderseydim, der.”4 ayeti, insanın ahiret hayatında pişmanlık
duymaması için güzel davranışlarda bulunmasının önemini
ortaya koyar. Kuşkusuz bu güzel davranışlar arasında “yetimi gözetmek” ilk sıralarda bulunmaktadır. Bu nedenle Kur’an,
ahiret hayatında sonsuz mutluluğa erişen kimselerin yetimleri
gözettiklerinden söz etmiştir:
“İyiler, kâfur katılmış bir kadehten cennet şarabı içerler. Bu, Allah’ın has kullarının içtikleri ve akıttıkça akıttıkları bir pınardır.
O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak
verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine
rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. Biz sizi
Allah rızası için doyuruyoruz, sizden ne bir karşılık ne de bir
teşekkür bekliyoruz. Biz çetin ve belalı bir günde Rabbimizden
korkarız derler. İşte bu yüzden Allah, onları o günün fenalığından esirger, yüzlerine parlaklık gönüllerine sevinç verir.”5
Hz. Peygamber henüz Mekke’de iken nazil olan ayetlerin önemli bir kısmı, Allah ve ahiret inancı ile ilgilidir. Dikkat çekici olan
2
el-Fecr, 89/17
3
el-Fecr, 89/21-23
4
el-Fecr, 89/24
5
el-İnsan, 76/5-11
kitap01 -8243.indd 38
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
39
husus, ahiret hayatındaki sonsuz mutluluk ya da perişanlıktan
söz eden, inanan ve inanmayan kimselerin dünyadaki yaşam
tarzlarından bahseden ve kıyaslamalar yapan bu ayetlerde “yetimlere karşı muamele” unsurunun sıklıkla karşımıza çıkmasıdır. Ayetler, yetimleri koruyup gözetmenin öneminden söz
ederken, bu durumu sadece insanlık gereği bir tavır olarak
ele almamış, bu tavrın ötesine taşıyarak, adeta “ahiret mutluluğunun” anahtarı kabul etmiştir. Öte yandan, bu ayetlerin ilk
muhatabı olan Hz. Peygamber’e ve peygamberin şahsında tüm
insanlara oldukça önemli bir gerçeği daha hatırlatmıştır:
“Seni yetim bulup da barındırmadı mı?”6
Evet, yetim haklarını inanç esasları ile bağdaştırarak anlatması
istenen peygamber bir yetim olarak dünyaya gelmiştir. Henüz
altı yaşlarında küçük bir çocukken annesini de kaybetmiş, yetimliğine bir de öksüzlük eklenmiştir. Onun bu hali, peygamberi seven tüm yürekleri burkar, ama bir yandan da dünyanın
sonuna değin tüm yetim ve öksüz çocuklar için bir dayanak,
bir teselli olur. Öyle ya, Allah’ın sevgilisi Hz. Muhammed de
bir yetimdir. Âlemlere rahmet olan son peygamber de annesiz
babasız büyümüştür. Bu nedenle yetimleri, kimsesiz çocukları,
bakıma ve himayeye muhtaç çocukları en iyi o anlar. Onların
dilini, onların halini en iyi o bilebilir. Nitekim ona yetimliğini
hatırlatan Rabbi, hemen bir başka hususu daha hatırlatır:
“Sakın yetimi aşağılama”7
Yetim büyüyen, bir yetimi aşağılayabilir mi? Ya da bir yetime
ümmet olan bir yetimi hakir görebilir mi? Yetimlere gözlerini
kapatabilir mi? Asla. Bilakis, etrafına bakınca ilk dikkatini çeken yara, yetimler olur. Bir Müslüman için toplumda ilk önce
tedavi edilmesi gereken, her şeyden önce kapatılması gereken
yara, yetimin yaralı gönlüdür. Çünkü en çaresiz, en zayıf ve en
masum kişi yetim çocuktur. Himaye edilir, ihtiyaçları karşıla6
ed-Duha, 93/6
7
ed-Duha, 93/9
kitap01 -8243.indd 39
02.04.2014 14:07:15
40
KORUYUCU AİLE OLMAK
nır, kendisine gelecek hazırlanırsa, o da başka yetimlere kucak
açan bir insan olacaktır. Ancak aile şefkatinden uzak, yalnızlığa
terk edilmiş, hakir görülen, kimsesizliği fırsat bilinerek hakları
elinden alınan bir çocuk olarak hayatını sürdürürse, gelecekte,
mutlu aileler, şefkatle büyütülmüş çocuklar belki de başlıca
rakibi ve düşmanı haline gelebilir. Mutsuz, ite kaka, muhtaç
ve biçare geçirilmiş bir çocukluğun ardından sağlıklı, başarılı,
toplumla barışık bir yetişkinliğin gelmesini beklemek ne kadar
gerçekçidir?
Bir yetim olarak dünyaya gelen ve kısa bir süre sonra annesini
de kaybeden son peygamber Hz. Muhammed, dedesi Abdulmuttalib tarafından himaye edilmiş, boynu bükük ve biçare
bırakılmamıştır. Bu hayat hikâyesinde dikkat çekici bir başka
unsur bulunmaktadır. Asıl adı Şeybe olan, dede Abdulmuttalib
de sekiz yaşında yetim kalmış bir çocuktur. Babası Haşim vefat
edince Şeybe’yi amcası Muttalib himayesine almıştır. Muttalib,
Şeybe’yi Medine’den alıp yanında Mekke’ye götürünce, Mekkeliler, kendisini himaye eden amcası Muttalib’in yanından hiç
ayrılmayan Şeybe’yi, Muttalib’in kölesi zannederek ona Muttalib’in kölesi anlamında “Abdulmuttalib” ismini vermişlerdi.
Bu nedenle peygamberimizin dedesi asıl adı Şeybe olmasına
rağmen, amcası Muttalib’in himayesinde büyüyen bir çocuk
olduğu için Abdulmuttalib adıyla bilinmiş ve tanınmıştır. Abdulmuttalib’i amcası yetiştirmiş ve ölümüne yakın bir zamanda
kabile reisliği görevini ona devretmiştir. Yetim yeğenini himaye
eden amcanın, kendinden sonra kabile reisliğini de yeğenine
devretmesi, koruma altına aldığı yetimini gönülden sevdiğinin
önemli bir göstergesidir. Abdulmuttalib’in üstün karakterli,
adil, iyi kalpli ve saygın bir insan olmasında bu gönülden himayenin rolü dikkatlerden kaçmamalıdır. Nitekim yıllar sonra,
kendi torunu Muhammed yetim bir evlat olarak dünyaya gelince bu sefer himaye ve koruma sırası Abdulmuttalib’e geçmiştir.
O da torununu can-ı gönülden bağrına basmış, hayatının sonuna kadar Hz. Muhammed’e büyük ihtimam göstermiş, onu
kendi evlatlarından daha çok sevmiştir. Öyle ki kendi çocukla-
kitap01 -8243.indd 40
02.04.2014 14:07:15
BİRİNCİ BÖLÜM
41
rını dahi oturtmadığı döşeğine torunu Muhammed’in oturmasından hiç rahatsız olmamıştır.8
Abdulmuttalib, vefatına yakın, yeğeni Muhammed’i oğlu Ebû
Talib’e vasiyet etmiştir. Ebû Talib, babası Abdulmuttalib’e bu
hususta bir vasiyetin gerekli olmadığını, yeğenini himaye etmeyi zaten görev addettiğini ifade ederek bu vazifeyi seve seve
üstlenmişti.9 O günlerde Hz. Muhammed sekiz yaşlarında hem
yetim hem de öksüz bir çocuktu. Ebû Talib, yeğeni Muhammed’i çok sever, onun iyi yetişmesi için elinden geleni yapardı.
Hatta seyahatlerinde bile yanından ayırmazdı.10
Ebû Talib’in, yeğeni Muhammed’i koruyup kollarken en büyük yardımcısı hanımı Fatıma bint Esed olmuştu. Peygamber
sonraki yıllarda, bir vefa göstergesi olarak yengesi Fatıma’yı sık
sık ziyaret ederdi. Aradan uzun yıllar geçip Hz. Muhammed,
Medine’ye hicret ettikten sonra amcasının hanımı Fatıma da
hicret eden kadınlar arasında yer almış, kısa bir süre sonra Medine’de vefat etmişti. Resulullah, kendisini yetimken koruyup
kollayan bu hanımefendinin kefenlenmesi için kendi gömleğini çıkarıp vermiş, defnetmeden önce bir süre kabrine girip
uzanmıştı. Sahabe şaşkınlık içinde peygamberin daha önce hiç
kimse için yapmadığı bu davranışlarının nedenini sorduklarında o: “Amcam Ebû Talib’ten sonra bana en çok iyiliği dokunan
kimsedir. Onu cennet giysileri giymesi için kendi gömleğimle
kefenledim. Kabirde azap görmemesi için kabrine uzandım”
diye cevap vermişti.11
Hz. Peygamber’in amcasının hanımı Fatıma’ya duyduğu minnet, Fatıma’nın Hz. Muhammed’e adeta annelik yaptığını, yetim
8
Mübarekfûrî, Safiyyurrahman, er-Rahîku’l-mahtum, Beyrut, ts., Daru’l-hilal, s. 48.
9
Maverdî, Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed, A’lâmü’n-nübüvve, Beyrut
1409, s. 175.
10 Fığlalı, Ethem Ruhi, “Ebû Tâlib”, DİA, X, 257.
11 Zehebi, Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ,
(thk.Şuayb el-Arnavud), I-XXV, Müessesetü’r-risâle, 1405/1985, II, 118.
kitap01 -8243.indd 41
02.04.2014 14:07:16
42
KORUYUCU AİLE OLMAK
yeğenini himaye eden eşi Ebû Talib’e her yönden destek olduğunu ortaya çıkarır. Allah resulü belki de amcası ve yengesinin
el ele vererek kendisini koruyup kollamaları sayesinde mutlu
bir çocukluk geçirmişti. Peygamberin hayatındaki bu tablo, yetimi koruyup kollamanın bireysel bir iş olmaktan ziyade ailece
üstlenilen bir görev olmasının önemini ortaya koymaktadır.
Ebû Talib ve Fatıma, Hz. Muhammed’i korumuş, kollamışlardı.
Yıllar sonra Mekke’de kıtlık baş gösterince bu defa Hz. Muhammed amcası Ebû Talib’in oğlu Hz. Ali’yi himayesine almıştır. O
günlerde beş yaşında olan Hz. Ali, hicrete kadar Hz. Peygamber’in yanında büyümüştür. Resulullah’ın Hz. Ali’yi himayesine
alıp yetiştirmesi amcası Ebû Talib’e olan vefakârlığını gösterir.
Öte yandan, ilahî takdir, seneler sonra Hz. Muhammed’e, kendisini barındıran amcası ve yengesinin yetim torunlarına da
sahip çıkmayı gerektirmiştir:
Peygamberimizi himaye eden amcası Ebû Talib’in bir diğer oğlu
Cafer, Mûte Savaşında şehit düşmüştür. Resulullah amcasının
oğlu Cafer’i çok sever, ondan “kardeşim” diye söz ederdi. Cafer
kırk yaşlarında iken, hicretin sekizinci senesinde Mûte’de şehit düşünce Hz. Peygamber, Cafer’in çocuklarını yanına istedi.
Cafer’in oğlu Abdullah, babalarının vefatının hemen ardından
peygamberin yanına geldikleri günü şu sözlerle anlatmaktadır:
“Bizi getirdiler. Allah resulünün karşısında dizildik. Kuş yavruları gibiydik.”12
Abdullah’ın kendisini ve kardeşlerini kuş yavrularına benzetmesi, üzüntüden saçlarının uzayıp darmadağın olduğunu ifade
etmektedir. Peygamber önce, üstü başı perişan olan çocukları
derleyip toparlamak istemiştir. Derhal bir berber çağırmış, saçlarını kestirmiş, üst başlarına çeki düzen verdirmişti.
O yıllarda Abdullah b. Cafer, on yaşlarında bir çocuktu. Küçük
bir çocuk olmasına rağmen, Hz. Peygamber onu bineğinin ter12 Nesâî, Zinet 57.
kitap01 -8243.indd 42
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
43
kisine bindirip adeta bir yetişkinle sohbet eder gibi kendisiyle
sohbet etmiş, ona şöyle demiştir:
“Delikanlı, ne dersin, sana bir iyilik yapayım mı? Ne dersin,
sana faydalı olacak bir şeyler öğreteyim mi? Sen Allah’ın hukukunu gözet ki Allah da seni korusun. Sen Allah’ın hukukunu
gözettikçe, Allah her zaman senin yanında olur. Bir şey istediğinde Allah’tan iste. Yardıma ihtiyacın olunca sadece Allah’a
yalvar. Bil ki, olan biten Allah’ın takdiridir, bu takdir değişmez.
Bil ki, tüm varlıklar bir araya gelip senin aleyhinde, Allah’ın
takdir etmediği bir şey yapmak isteseler buna güçleri yetmez.
Bil ki zafer ve başarı sabırla elde edilir. Her derdin ardından
ferahlama gelir. Her zorlukla beraber bir kolaylık vardır.”13
Yetim bir çocuğa yapılan bu tavsiyeler, gerçekten olağanüstü
hayat dersleri içermektedir. Ona insanların karşısında biçare
durmamayı, kimseden korkup çekinmemeyi, kimseye boyun bükmemeyi öğretir. Allah’ın güç ve kudretini hatırlatır.
Sadece O’na sığınmayı, sadece O’na boyun bükmeyi öğütler.
Yakınlarını kaybetmenin bir acı olduğunu inkâr etmeksizin,
her acı ve zorluğun ardından ferahlık ve rahatlığın geleceğini hatırlatarak hayata ümitle bakmayı tavsiye eder. Zafere ve
başarıya odaklandırır ama bunun için de azim ve kararlılığın
yani sabrın önemini vurgular. Yetim çocukla bineğin terkisinde, baş başa iken, dostane bir dille verilen bu hayat dersleri
hakikaten çok mühimdir. Özellikle “Allah’ın hukukuna riayet”
ilkesinin işlenmesi, çocuğu hayat boyu hak, hukuk ve adaletten
ayrılmamaya sevk eder. Bu hususa riayetin, Allah’ın yardımına
erişmenin anahtarı olarak nitelendirilmesi de olağanüstü bir
yaşam formülüdür. Peygamber’in yetim Abdullah’a söyledikleri,
yetimhanelerin duvarlarına asılacak, her yetime telkin edilecek
niteliktedir. Böylece yetimler hayata ve insanlara karşı boynu
bükük değil, dik bir duruş sergiler, yılgın ve çaresiz hissetmek
yerine azimli ve güçlü bir tavır içine girerler.
13 Ebu Nuaym, Ahmed b. Abdullah el-İsbahanî, Ma’rifetü’s-Sahâbe, (thk.
Adil b. Yusuf), I-VII, Riyad 1419/1998, III, 1606.
kitap01 -8243.indd 43
02.04.2014 14:07:16
44
KORUYUCU AİLE OLMAK
Yetim olarak ama itilip kakılmadan, güzelce bakılıp himaye
edilerek büyütülen Allah Resulü, yetişkinliğinde, peygamberlik
yıllarında her zaman yetimleri en iyi anlayan kişi olmuştur.
Bir yandan yetimlerle ilgilenip onların yanında yer alırken bir
yandan yetim yakınlarına, tüm topluma, yetimlerle ilgili uyarılarda bulunmuş, yetim hakkını en önemli kul hakları arasında
görmüş, göstermiştir. Onun: “Allah’ım, ben iki zayıfın, yetim
ve kadının hakları hususunda insanları şiddetle uyarıyorum,
onların haklarına el uzatılmasını yasaklıyorum”14 buyruğu, bu
konudaki hassasiyetini bariz bir biçimde gözler önüne serer.
Öte yandan yetim çocukların himayesini teşvik amacıyla söylediği şu sözler, yetim çocukların koruyup kollanmasının İslam
dininde eşi benzeri olmayan derecede kıymetli bir davranış
olarak kabul edildiğini gösterir:
“Müslümanların evleri arasında en hayırlı ev, kendisine iyi davranılan bir yetimin bulunduğu evdir. Müslümanlar arasında
en kötü ev ise, içinde kendisine kötü davranılan bir yetimin
bulunduğu evdir.”15
Allah Resulü kimsesiz çocukları koruyup kollamayı, evinde
himaye edip bakımlarını üstlenmeyi, onları güzelce yetiştirmeyi
ashabına, yakınlarına tavsiye etmekle kalmamış, kendisi de çok
sayıda çocuğu himayesine almıştır. Özellikle savaşlardan sonra
şehit babalardan geriye kalan çocuklar, Hz. Muhammed’in şefkatli ellerinde büyütülüp yetiştirilmiştir.
Uhud Gazvesi sonrasında Hz. Peygamber’in yanına babası savaşta şehit düşmüş bir çocuk yanaştı. Babasını kaybetmenin
acısıyla ağlıyordu. Hz. Peygamber onun gözyaşlarını silip saçlarını okşadı ve adını sordu. Çocuk:
-Adım Bahir, diye cevap verdi. Resulullah, çocuğun, zayıf, hasta, mecalsiz anlamına gelen Bahir ismini taşımasını arzu etmedi. Çocuğa dönerek:
14 İbn Mace, Edeb 6; Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 440.
15 İbn Mace, Edeb 6.
kitap01 -8243.indd 44
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
45
-Adın bundan sonra Beşir olsun, dedi. Beşir, ise müjdeleyici,
gönüllere sevinç kaynağı olan, neşeli anlamına geliyordu. Bu
isim değişikliği ile çocuğun hayatında adeta yeni bir sayfa aralanmaya başlıyordu. Daha sonra çocuğa hayatını bütünüyle
değiştirecek bir teklifte bulundu:
-Ne dersin, bundan sonra ben senin baban olsam, Aişe de annen olsa! Bu seni mutlu eder mi?”
Bu teklif Beşir’in acılarını dindiren, onu hayata bağlayan, eşsiz benzersiz bir teklifti. Yıllar sonra bu olayı anlatan Beşir,
Peygamber’in koruma ve himayesi ile değişen hayatından bazı
örnekler verip şöyle demiştir: “Benim dilimde pelteklik vardı.
Resulullah dua etti, pelteklik geçti. Aradan yıllar geçti, saçlarım ağardı ama o gün onun okşadığı yerdeki saçlarım işte hâlâ
simsiyah duruyor.”16
Beşir’in peygamberî mucizeler içeren öyküsü gösteriyor ki sevgi
ve şefkatle tutulan yetimin eli güçleniyor, kulağı güzel sözler
işitince dili çözülüyor, başı okşanınca ruhu da bedeni de yaşlanmıyor adeta. Nitekim yetim başı okşamak, Hz. Peygamber’in
önemli tavsiyelerinden biridir. Kalbinin katılığından yakınan
bir adama Peygamber Efendimiz: “Yetimlerin başını okşa, fakirleri doyur” tavsiyesinde bulunmuştur.17 Yetim başı okşamak,
yetime sevgi, şefkat ve merhamet göstermek, ona kimsesizliğini
unutturmak demektir. Ama yetim başı okşamak, sadece yetime huzur vermekle kalmaz, yetim başını okşayan kimsenin de
gönlü yumuşar, şefkat ve merhamet hissi güçlenir. Dolayısıyla
kimsesiz ve muhtaç çocuğa el uzatmak aynı zamanda kendimize de el uzatmak demektir. Katılaşan, bencilleşen kalpler,
yetimler ve fakirler sayesinde yumuşayıp bencillikten arınabilir.
Bu itibarla etrafımızdaki yetimler, insani duygularımızı güçlendirmemiz için bize fırsat sunmaktadırlar. Güçlenen insanî
16 İbn Hacer el-Askalani, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Âdil Ahmed
Abdülmevcûd), I-VIII, Beyrut 1415, I, 435.
17 Ahmed b. Hanbel, Müsned, II, 387.
kitap01 -8243.indd 45
02.04.2014 14:07:16
46
KORUYUCU AİLE OLMAK
duygular ve merhamet hissi, her insana bambaşka bir huzur
verecektir.
Başını okşayarak dahi olsa bir yetimi sahiplenmenin dünyada
vereceği bir huzur olduğu gibi ahirette de kazandıracağı bir makam olacaktır. Hz. Peygamber bu hususta şöyle buyurmaktadır:
“Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim yanında bulunan
yetim erkek veya kız çocuğa iyi davranırsa ben ve o, cennette
şu ikisi gibidir” Hz. Peygamber, bu sözleri söylerken baş ve
işaret parmağını yaklaştırarak yetimlere iyi davranan kimselerle
cennette yakın olacağını müjdelemiştir.18
Hz. Peygamber, bir diğer hadisinde, “Ben ve yetime kol kanat
geren kimse cennette böyle yan yana olacağız”19 buyurarak,
yetimleri koruma altına almanın uhrevi mükâfatının büyüklüğünü anlatmıştır. Keza bir başka hadisinde, “Müslümanlar
arasında kim bir yetimi yiyecek ve içeceğini üstlenecek şekilde
sahiplenirse Allah onu mutlaka cennete koyar. Ancak affedilmeyecek bir günah işlemiş ise o başka”20 buyurmuştur. Bir diğer hadisinde ise “Bir kimse Müslüman anne ve babadan bir
yetimi muhtaç olmayacak duruma gelinceye kadar bağrına basar, yemeğini ve içeceğini üstlenirse cennet ona mutlaka vacip
olur” demiştir.21
Yetim barındırma ile ilgili tüm rivayetler birlikte düşünüldüğünde, yetimlere karşı sorumluluğun onları himaye etmek, yedirip giydirmekle başladığı ancak bu bakım ve koruyuculuğun
yanı sıra onlara iyi davranmak, şefkat ve merhamet ile büyütüp
yetiştirmek gerektiği de ortaya çıkmaktadır.
18 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 250.
19 Buhari, Edeb 24, Talak 14, 26, Müslim, Zühd 42; Ebu Davud, Edeb 131,
Tirmizi, Birr 14.
20 Ebû Dâvud, Edeb 120, 121.
21 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 29.
kitap01 -8243.indd 46
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
47
Yetime karşı şefkat ve merhametin en mükemmel örneği Hz.
Peygamber’in hayatında karşımıza çıkar. Peygamber evinde şefkat ve merhametle himaye edilen yetim çocuklar arasında en
çok bilineni Enes b. Mâlik’tir. Enes’in babası Mâlik, henüz Hz.
Peygamber Medine’ye hicret etmeden ölmüştü. Annesi ise yeni
bir evlilik yapmıştı. Peygamber Efendimiz Medine’ye hicret ettikten sonra, annesi ve üvey babası, ufak tefek işlerde kendisine
hizmet etmesi için henüz on yaşlarında ve oldukça zeki bir
çocuk olan Enes’i alıp Hz. Peygamber’e getirmişlerdi. Enes,
Peygamber’e dokuz sene boyunca hizmet etmişti.22 Ancak bu
süre zarfında Hz. Peygamber yetim yardımcısını hiçbir zaman
azarlamamış, hiçbir yaramazlık ve ihmalkârlığına kızmamıştır.
Enes, Hz. Peygamber’in yanındaki günlerini şöyle anlatır:
“Resulullah, ahlak yönünden insanların en güzeli idi. Bir gün
beni bir iş için göndermişti. Ben de:
-Vallahi ben gitmem, dedim. Oysa içimde Peygamber’in beni
gönderdiği işe gitme niyeti vardı. Dışarı çıktım, sokakta oynayan çocuklarla karşılaştım. Oyuna dalıp işimi unuttum. Bir
süre sonra bir de baktım ki Resulullah arkamdan başımı tutmuş
gülümsüyor. Bana:
-Enescik, sana dediğim yere gitsen” dedi.
-Evet, şimdi gidiyorum ya Resulallah, dedim.
Enes bu olayı anlattıktan sonra şöyle demiştir: “Vallahi, ben
kendisine dokuz sene hizmet ettim. Yaptığım bir işten dolayı
‘niye böyle yaptın?’ yapmadığım bir işten dolayı da ‘bunu yapsaydın ya’ dediğini bilmiyorum.”23
22 İbn Abdilber, Yusuf b. Abdullah en-Nemerî, el-İstîâb fî Ma’rifeti’l-Ashâb,
(thk. Ali Muhammed el-Bicâvî), I-IV, Beyrut 1412/1992, I, 110; İbnu’l-Esir, İzzuddin Ali, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed
Abdülmevcud), I-VIII, yy. Dâru’l-kütübi’l-İlmiyye, 1415/1994, I, 294;
İbn Hacer, el-Askalânî, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, (thk. Adil Ahmed
Abdülmevcud), I-VIII, Beyrut 1415, I, 276.
23 Ebu Davud, Edeb 1.
kitap01 -8243.indd 47
02.04.2014 14:07:16
48
KORUYUCU AİLE OLMAK
Hz. Peygamber’in evinde ve himayesinde büyüyen çocuklar
arasında Ümmü Seleme’nin dört evladı da bulunmaktadır. Kocası Ebu Seleme Uhud gazvesinde aldığı yara nedeniyle bir süre
sonra şehadete erişince, Ümmü Seleme dört çocuğu ile dul kalmıştı. Bir süre sonra Hz. Peygamber tarafından kendisine evlilik
teklif edilince çocuklarının çok olması endişesi ile bu evliliğe
mütereddit yaklaşmış ancak Resulullah’ın, çocuklar hususunda
Allah’ın lütuf ve inayetinin yeterli olduğunu hatırlatması üzerine bu evlilik gerçekleşmiştir. Bundan sonra Ümmü Seleme’nin
dört yetimi Seleme, Ömer, Dürre ve Zeyneb Resulullah’ın evinde ve himayesinde büyümüşlerdir.24 Hadis kaynaklarımızda Hz.
Peygamber’in Ömer’e yemek adabını öğrettiğine dair rivayetler
bulunmaktadır.25 Bu rivayetler koruma altına alınan çocuklara
edep ve görgü öğretmenin lüzumunu ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde çocukların, kimsesiz ve yetim çocukların himaye edilmesi ile ilgili dikkat çeken uygulama, bu
hususta yakın akrabalara öncelik verildiğidir. Bu uygulamaya
dair Hz. Hamza’nın kızı Ümame ile ilgili Hz. Peygamber’in verdiği karar dikkat çekicidir. Babası Uhud Savaşında şehit düşen
Ümame, hicretin yedinci senesine kadar Mekke’de annesinin
yanında ikamet etmişti. Ancak Hz. Peygamber ve ashabı hicri
yedinci yılında umre için Mekke’ye geldikleri zaman Ümame
“amcacığım, amcacığım” diyerek Hz. Peygamber’in peşine takılmıştı. Bunun üzerine Hz. Ali, hemen Ümame’yi tutmuş ve Hz.
Fatıma’ya: “Amcanın kızını al” demişti. Hz. Fatıma da Ümame’yi mahfeye yüklemiş ve Mekke’den ayrılmışlardı. Ancak
Medine’ye ulaşıldığında Ümame’nin bakımı ve himaye altına
alınması hususunda üç meşhur sahabi anlaşmazlığa düşmüşlerdir. Bu kişilerden biri onu Mekke’den getiren Hz. Ali’dir. Hz.
Ali, Ümame’nin amcaoğludur. Ümame’yi himayesine almak
isteyen bir diğer kişi ise Hz. Ali’nin kardeşi ve Ümame’nin bir
diğer amcaoğlu Cafer b. Ebî Talib olmuştur. Ümame’nin hima24 Kandemir, Yaşar, “Ümmü Seleme”, DİA, XLII, 329.
25 Buhari, Et’ime 2,3, Müslim, Eşribe 108.
kitap01 -8243.indd 48
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
49
yesini isteyen üçüncü kişi ise, Hz. Peygamber’in Hz. Hamza ile
arasında kardeşlik ahdi gerçekleştirdiği Zeyd b. Harise’dir. Hz.
Ali Ümame’yi Mekke’den getirdiğini, onunla amca çocukları
olduğunu bu nedenle onun bakım ve eğitimini üstleneceğini
söylerken, Cafer b. Ebî Talib, kendisinin de Ümame ile amca
çocukları olduğunu belirtmiş, üstelik Ümame’nin teyzesi Esma
bint Ümeys ile evli olduğunu hatırlatmıştır. Zeyd b. Harise’ye
gelince o da Resululah’ın kendisi ile Hz. Hamza arasında kardeşlik ahdi yaptığını söyleyerek Ümame’nin manevi kardeşinin
kızı olduğunu ifade etmiştir. Hz. Peygamber şehid bir sahabinin
geride bıraktığı yetim kızının himayesi için yarışan bu üç sahabiden Cafer b. Ebî Talib’i tercih etmiştir. Resulullah’ın bu kararının gerekçesi Cafer’in Ümame’nin teyzesi ile evli olmasıdır.
Bu itibarla Ümame’nin bakımı ve yetiştirilmesi için en uygun
ev Cafer’in evi olacaktır. Resulullah bu durumu teyzenin anne
gibi olduğunu belirterek izah etmiştir.26
Şu var ki Ümame her ne kadar Cafer b. Ebî Talib’in evinde
yetiştirildiyse de hem Resulullah hem de Hz. Ali tarafından
korunup gözetilmiştir. Hz. Peygamber kendisine gelen bazı
hediyelerden Ümame’ye pay ayırmayı ihmal etmemiştir.27 Ümame evlenme çağına geldiğinde ise, Hz. Peygamber onu, Ümmü
Seleme’nin oğlu Seleme ile evlendirmiştir. Seleme, yukarıda
anlatıldığı üzere, Hz. Peygamber’in evinde yetişen çocuklardan
biriydi. Bu örnekler, Hz. Peygamber’in bakımı ve himayesini
üstlendiği kimsesiz ve muhtaç çocukların zamanı gelince evlendirilmeleri ile de ilgilendiğini ortaya koymaktadır.
Hz. Peygamber döneminde kimsesiz ve yetim çocukların koruma altına alınması ile ilgili uygulamaların, daha ziyade çocukların yakın akrabaları tarafından gerçekleştirildiğine dair
yukarıda söz ettiğimiz Ümame örneği dışında başka örnekler
26 Buhari, Megazi 43; Ebu Davud, Talak 34.
27 Örnek olarak bk. Müslim, Libas 18; İbn Mace, Libas 19. Ayrıca bk. Nevevi, Şerhu Sahihi Müslim, Beyrut 1418/1997, XIV, 51; Suyûtî, ed-Dîbac
alâ Sahihi Müslim b. Haccac,Beyrut, ts., V, 128.
kitap01 -8243.indd 49
02.04.2014 14:07:16
50
KORUYUCU AİLE OLMAK
de bulunmaktadır. Sözgelimi müminlerin annesi Hz. Aişe, kardeşi Abdurrahman’ın yetim kızı Esma’yı,28 bir diğer kardeşi
Muhammed’in iki oğlu Kasım ve Abdullah’ı29 himayesine almıştı. Bu kişilerden Kasım, halası Hz. Aişe’nin himayesi altında büyümenin yanı sıra onun en seçkin öğrencilerinden biri
olmuş, müminlerin annesinden çok sayıda hadis rivayet etmiş,
akabinde tâbiûn döneminin meşhur yedi fakihi arasında yer
almıştır. Keza sahabeden Abdullah b. Mesud’un hanımı Zeyneb, kardeşinin yetim çocuklarının bakımını üstlenmişti. Hatta
Hz. Peygamber, Zeyneb’e bu çocuklar için yaptığı harcamaların
zekât yerine geçeceğini, üstelik Zeyneb’in bu yolla hem zekât
verdiği hem de akrabalık bağlarını gözettiği için iki kat sevap
kazandığını müjdelemiştir 30
Kuşkusuz İslam’ın ilk dönemlerinde koruyucu aile olma sadece
akraba çocukları ile sınırlı da değildi. Hatta himaye edilen ya
da edinilmek istenen akraba çocuklarla aile bireyleri arasında
mutlaka mahremiyet aranmadığı dikkatlerden kaçmamaktadır.
Ümame’yi himaye altına alan Cafer, onun amcaoğludur. Keza
yine Ümame’nin himayesine talip bir diğer kişi olan Hz. Ali de
Ümame’nin amcaoğludur ve aralarında mahremiyet bulunmamaktadır. Ümame’nin himayesini talep eden Zeyd ile Ümame
arasında ise, hiçbir akrabalık bağı bulunmamakta idi. Dolayısıyla küçük çocukların koruma altına alınması, onlara bir yuva
sağlanmasında kız ya da erkek çocuk ayrımına gidilmediği,
ailede mahremlerle yaşayıp yaşamayacağına bakılmadığı görülmektedir. Bu durumu daha net olarak ortaya koyacak bir
diğer husus, arada hiçbir akrabalık bağı bulunmayan ya da
28 Bk. İbn Hibban,Muhammed b. Hibban el-Büstî, es-Sikât, I-IX, Haydarâbâd, 1393/1973, IV, 63; ;İbn Hacer, el-Askalânî, Tehzibu’t-Tehzîb,
I-XII, Hindistan 1326, XII, 398.
29 Bk. İmam Malik, Muvatta,Zekat 10; İbn Asâkir, Tarihu Dımaşk, (thk.
Amr b. Garâme), I-LXXX, Daru’l-fikr, 1415/1995, LVIX, 164; Mizzî,
Yusuf b. Muhammed, Tehzîbu’l-Kemâl fî Esmâi’r-Ricâl, I-XXXV,Beyrut
1400/1980, XXIII, 430.
30 Buhari, Zekat 48; Müslim, Zekat 45.
kitap01 -8243.indd 50
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
51
mahremiyet olarak nitelendirilemeyecek kadar uzak akrabalıkların olduğu başka kabilelerin çocuklarının da himaye altına
alınması, bakım ve eğitimlerinin üstlenilmesidir. Örneğin Küveyse ve Sumeyte adlarındaki yetim kızlar Resulullah’ın himayesinde büyümüşlerdi.31 Bu hususta Muaviye’nin azatlısı olan
Zecle isimli hanım şöyle demektedir:
“Peygamber’in himayesi altında yetişmiş çok sayıda yetim kıza
mülâki oldum. Bunlardan birinin adı Küveyse idi.”32
Zecle’nin bu sözleri, peygamberin bakım ve eğitimini üstlendiği
çok sayıda yetim kız olduğunu gösterir. Öte yandan Medineli
bir sahabi olan Es’ad b. Zürâre’nin yetim kızlarının da peygamberin evinde ve himayesinde yetişmiş oldukları bilinmektedir.
Ensar’ın Neccaroğulları kabilesinden Es’ad b. Zürâre, vefatına
yakın kızlarını Hz. Peygamber’e vasiyet etmiştir. Es’ad b. Zürare
Medineli ilk müslümanlardandı. Kabilesi olan Neccaroğulları
ise, Hz. Peygamber’in dayızadeleriydi. Zira Peygamber’in dedesi
Abdulmuttalib’in annesi Selma, Neccaroğulları kabilesindendi.
Es’ad b. Zürare, Peygamber’in Medine’ye hicretinden hemen
sonra hastalanmış, ölüm döşeğinde iken kızları Faria, Kebşe
ve Habibe’yi Resulullah’a emanet etmişti. Hz. Peygamber eşlerinden kimin evine gitse, bu kızları da yanında götürür, onlara hediyeler verirdi. Bir gün kendisine takdim edilen altın ve
inci takıları bu kızlara hediye etmişti.33 Kızlar evlenme çağına
geldiklerinde de onları evlendirmiş, düğünlerinde şarkılar söylenmesini istemişti.34
Başka kabilelerin kimsesiz çocuklarını himaye etme konusunda önemli isimlerden biri Hz. Âişe’dir. Ensar’ın Neccaroğulları
kolundan Amra bint Abdurrahman ile Leys kabilesinden Su-
31 Bk. İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298; XII, 432.
32 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 298.
33 Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 303.
34 İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, (thk. Muhammed Abdülkadir Ata), I-VIII,
Beyrut 1410/1990, VIII, 324-325.
kitap01 -8243.indd 51
02.04.2014 14:07:16
52
KORUYUCU AİLE OLMAK
meyte, Hz. Âişe’nin yetiştirdiği yetim kızlardı35. Sumeyte’nin
adı, hem peygamberin himayesinde hem de Hz. Aişe’nin himayesinde büyümüş çocuklar arasında zikredilir ki, bu gayet
doğaldır. Aişe’nin koruyuculuğu altında yetişen Amra, tâbiûn
döneminin en önemli ilim kadınlarından, hadis ravilerinden
biri olmuştur. Öyle ki, hadis tedvînini resmî olarak başlatan
halife Ömer b. Abdülaziz, Medine valisine bu hususta gönderdiği talimatnamede özellikle Amra bint Abdurrahman’ın rivayet
ettiği hadislerin toplanmasını talep etmişti.36 Bu örnekler, Hz.
Aişe’nin bakım ve himayesindeki yetim çocukların eğitimleri
ile yakından ilgilendiğini, bu çocukların yetişkinlik evresinde
toplumun önde gelen kişileri arasında zikredilmeye başlandıklarını gösterir. Kuşkusuz bu tarihî tecrübenin öğrettiği husus, koruyucu ailelerin eğitim düzeyinin yüksekliği ve eğitim
- öğretime önem veren bireyler olmalarının çocukların geleceği
bakımından büyük bir ehemmiyet taşıdığıdır.
Hz. Peygamber’in himayesine yetim çocuklar alıp onları koruması, kollaması ve terbiye etmesi, sahabe tarafından tâbi olunan
bir sünnet olmuştur. Tarih ve biyografi kaynaklarını bu çerçevede tetkik ettiğimiz zaman dört halifenin her birinin yetim
çocuk himaye edip barındırdıklarını görürüz.
Uhud Savaşı’nda şehid düşen, Ensarî sahabî Sa’d b. er-Rebî’in
kızı Ümmü Sa’d, Hz. Ebu Bekir’in evinde büyümüş yetim bir
kızdı.37 Bu kızcağızın Ebû Bekir ve ailesi ile herhangi bir akrabalık bağı bulunmamaktaydı. Öte yandan Hz. Ebû Bekir’in
teyzesinin torunu olan Mistah, yetim bir çocuk olarak büyümüş, kendisini Hz. Ebû Bekir koruyup kollamıştı. Mistah yetişkinlik çağında iken de fakir olduğu için, Hz. Ebû Bekir ona
yardım etmeye devam etmişti. Ancak Müreysi Gazvesi’nden
sonra meydana gelen İfk Hadisesi’nin yayılmasına adı karışınca
35 Bk. İbn Sa’d, et-Tabakâtu’l-Kübra, VIII, 350; İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Ğâbe,
VII, 174; İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 218.
36 Bkz. Aydınlı, Abdullah, “Amre bint Abdurrahman”, DİA, III, 95-96.
37 İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 401.
kitap01 -8243.indd 52
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
53
Hz. Ebû Bekir artık Mistah’a yardım etmeyeceğine dair yemin
etmişti. Ancak Ebû Bekir’in bu kararı en-Nûr Süresi’nin 22.
ayeti ile kınandı:
“İçinizden faziletli ve servet sahibi kimseler akrabaya, yoksullara, Allah yolunda göç edenlere mallarından vermeyeceklerine
dair yemin etmesinler. Bağışlasınlar, feragat göstersinler.”
Bu ayetin nâzil olmasının akabinde Ebû Bekir bu kararından
vazgeçmiştir. Bu hâdise iyiliksever insanların, bizzat iyilik yaptıkları kimseler, himaye edip barındırdığı çocuklar tarafından
da zarara uğratılabileceğini, ancak gerçek iyilik sahiplerinin
bağışlamayı tercih ederek iyiliklerini kesmemeleri gerektiğini
anlatmaktadır. Bu olayda Ebû Bekir’in himayesinde büyümüş,
yetişkinlik döneminde de ondan yardım görmeye devam etmiş
birinin Ebû Bekir’in kızına atılan iftiraya karışmak gibi iyilik
sahibine karşı büyük bir ihaneti söz konusudur. Ancak buna
rağmen Allah, Ebû Bekir’den yardım ve iyiliği kesmemesini
istemiştir.38
Dört halifenin ikincisi Hz. Ömer’in de himayesine aldığı yetim
bir çocuk vardı. Hareşe b. el-Hur el-Fezârî isimli bu yetim Hz.
Ömer’den hadis rivayet eden kişiler arasında yer almıştır.39
Hz. Osman’ın himayesinde büyüttüğü yetim çocuk ise Muhammed b. Ebî Huzeyfe’dir. Babası Ebû Huzeyfe, Yemame Savaşı’nda şehid düşünce Hz. Osman, Muhammed’i himayesine almış,
halifeliği zamanında Mısır’a vali tayin etmiştir.40
Hz. Ali’nin büyütüp yetiştirdiği yetim çocuk, Hz. Ebû Bekir’in
oğlu Muhammed b. Ebî Bekir’dir. Muhammed, veda haccı esnasında dünyaya gelmiş bir çocuktu. Babası Ebû Bekir vefat ettiği zaman Muhammed, üç yaşında idi. Hz. Ali, Muhammed’in
38 Bk. Zehebi, Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, I, 478; Algül, Hüseyin, “Mistah b.
Üsâse”, DİA, XXX, 188.
39 Buhari, Muhammed b. İsmail, et-Tarihu’l-Kebir, I-VIII, Haydarâbâd, ts.,
III, 214.
40 İbnu’l-Esir, Üsdü’l-Gâbe, V, 82; İbn Hacer, el-İsâbe, VI, 9.
kitap01 -8243.indd 53
02.04.2014 14:07:16
54
KORUYUCU AİLE OLMAK
annesi Esma ile evlenmiş, böylece Muhammed Hz. Ali’nin terbiyesinde büyümüş, ona bağlılığını her zaman sürdürmüştü.
Hatta Cemel Savaşı’nda, ablası Hz. Aişe’ye karşı Hz. Ali’nin
yanında yer almıştır. Hz. Ali tarafından Mısır valiliğine tayin
edilmiştir.41
Hz. Peygamber’in eşlerinden Meymûne validemiz de küçük
yaşta ailesi tarafından terkedilmiş bir çocuk olan Ubeydullah
b. el-Esed el-Havlânî’yi himayesine almış, yetiştirmişti. Ubeydullah, İslam tarihine bir hadis ravisi olarak geçmiştir.42
Hz. Peygamber’in cennetle müjdelediği on sahabiden biri olan
Zübeyr b. el-Avvam da Abdurrahman b. Abdullah b. Ebî Züeyb
el-Esedî adlı yetimi himayesine alarak yetiştirmişti. Abdurrahman daha sonra, Zübeyr’den hadis nakleden ravilerden biri
olmuştur.43
Mûte Savaşı şehitlerinden şair sahabî Abdullah b. Revâha da
Zeyd b. Erkam adlı yetim çocuk sahabiyi koruma altına almış,
hatta onu Mûte’ye bineğine bindirerek yanında götürmüştü.
Abdullah’ın bu savaşta şehitlik özlemini anlatan şiirler söylemesi Zeyd’i bir hayli etkilemiş ve ağlatmıştır.44
Koruyucu aile olma uygulamasının Hz. Peygamber dönemi uygulamalarına dair verdiğimiz örnekler, Hz. Peygamber başta olmak üzere, müminlerin anneleri olan eşlerinin, dört halife başta
olmak üzere sahabenin, kimsesiz ve bakıma muhtaç çocukların
sahiplenilmesine ne kadar itina gösterdiğini ortaya koyar. Onlar
himayelerine aldıkları çocukların akraba olup olmaması, kız ya
da erkek olması ile ilgili bir ayrıma gitmemişlerdir. Onların bakımlarını ve eğitimlerini üstlenmiş, zamanı gelince evlendirmiş,
her zaman onlara şefkat ve merhametle muamele etmişlerdir.
Hepsinden önemlisi himaye ettikleri çocukların kimliklerini
41 Apak, Adem, “Muhammed b. Ebû Bekir es-Sıddîk”, DİA, XXX, 518.
42 Buhârî, et-Tarihu’l-Kebir, V, 379.
43 İbn Hibbân, es-Sikât, V, 80.
44 İbn Abdilberr, el-İstîâb, II, 536; İbn Hacer, el-İsâbe, II, 488.
kitap01 -8243.indd 54
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
55
muhafaza etmiş, baba adlarına ve bir anlamda bugünkü soyadına benzer bir isimlendirme olan, çocuğun babasının kabilesine işaret eden nisbelerine müdahale etmemiş, onları kendi
soylarına katmamışlardır. Bu çocukların yetişkinlik dönemleri
ile ilgili aktarılan rivayetler, onların güven ve huzur içinde yetiştirildiklerini gösterir. Kendi dönemlerinde siyasî ve ilmî hayatın içinde aktif olarak bulunmuş, boynu bükük ve çaresiz ya
da kimsesizliğin ve yalnızlığın getirdiği acılarla toplum içinde
muhtelif problemlerin müsebbibi durumunda olmamışlardır.
Sahabenin yetim çocukları himaye etmede isteksiz davrandıkları görülmemiş, bilakis karşılaştıkları bir yetimi himayede adeta
birbirleri ile yarışmışlardır. Hiç kuşku yok ki, yetim ve muhtaç
çocukların bakım ve himayesine verilen bu ehemmiyet, gerek
Kur’an ayetlerinin gerekse hadislerin bu davranışı çokça övmesi, yetim barındıranları cennetle müjdelemesindendir. Yetim çocukları sahiplenen kimselerin kazandığı ecir ve sevabın,
ibadetlerden kazanılan sevapla kıyaslandığı şu hadis oldukça
dikkat çekicidir:
“Kim üç yetimi korumasına alır, bakımını yaparsa, sanki ömür
boyu gecesini namazla, gündüzünü oruçla geçirmiş ve sabahtan
akşama yalın kılıç Allah yolunda cihat etmiş gibi olur.”45
Ömür boyu her geceyi namaz kılarak her günü oruç tutarak geçirmek düzeyinde âbid olmak hiç kimsenin yapabileceği bir şey
değildir. Cihat ise insanın Allah için bir hayattan vazgeçmesidir.
Ancak üç yetim çocuğun bakımını üstlenip onları koruyup kollamak ve hayata hazırlamak üç hayat, üç ömür kazanmaktır.
Bu itibarla olsa gerek, çocukları himayeye adanmış bir ömür,
namaz, oruç ve cihada tahsis edilmiş bir ömürle eşdeğer addedilmiştir.
Şu var ki, evinde yetim barındıran kimsenin ayet ve hadislerde
müjdelenen mükâfata erişebilmesi için dikkat etmesi gereken
bir husus vardır. O da, evinde barındırdığı yetime “sığıntı” ya
45 İbn Mace, Edeb 6
kitap01 -8243.indd 55
02.04.2014 14:07:16
56
KORUYUCU AİLE OLMAK
da “besleme” muamelesi yapmaması, yetimini, kardeşi veya
evladı olarak görmesidir:
“Sana yetimler hakkında soruyorlar. De ki onları iyi yetiştirmek,
yüz üstü bırakmaktan hayırlıdır. Eğer onlarla birlikte yaşarsanız unutmayınız ki onlar sizin kardeşlerinizdir.” (el-Bakara,
2/220)
Himayesine alacağı çocuğu evladı ya da kardeşi gibi göremeyecek olan, onun eğitimi ve yetiştirilmesi konusunda yetersiz
kalacak olan kişilerin hamilik girişiminde bulunmamaları daha
uygundur. Çünkü yetim barındırmak gerektiğinde yemeyip yedirmek, giymeyip giydirmek, fakirlik ve açlıkta yetime öncelik
vermektir. Şüphe yok ki bu diğerkâm tavır hiç kolay değildir.
Bu nedenle Kur’an’da şöyle betimlenmiştir:
“O sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O yokuş, bir köle, bir
esir azat etmektir. Yahut açlık gününde yakını olan bir yetimi
doyurmaktır.” (el-Beled, 90/12-15)
Evet, bir çocuğa evini ve gönlünü açmak sarp bir yokuş tırmanmak kadar zordur. Ancak bu yokuşun ulaştıracağı zirve
cennettir. Dolayısıyla sağlıklı bir kalbi olan ve kendine güvenen
her birey ulaşacağı zirveyi hayal ederek bu yokuşa tırmanmaktan geri durmamalıdır.
kitap01 -8243.indd 56
02.04.2014 14:07:16
kitap01 -8243.indd 57
02.04.2014 14:07:16
“Sadece Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir
şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya,
yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak
komşuya, arkadaşa, yolcuya, emriniz altında
olanlara iyilik edin. Şüphesiz Allah kibirlenen
ve yaptıklarıyla övünen kimseleri sevmez.”
NISA, 4/36
G
“Müslümanlar arasında kim, bir yetimi yiyecek
ve içeceğini üstlenecek şekilde sahiplenirse,
affedilmeyecek bir günah işlememişse,
Allah onu mutlaka cennete koyar.”
TIRMIZÎ, “BIRR VE SILA”, 14
kitap01 -8243.indd 58
02.04.2014 14:07:16
OSMANLI TOPLUMUNDA
KORUYUCU AILE UYGULAMASI
Yard. Doç. Dr. Abdullah Bay
Recep Tayip Erdoğan Üniversitesi Fen-Edebiyat
Fakültesi Tarih Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Giriş
Sosyal ve fiziki ortamdan kaynaklanan çeşitli olumsuzluklardan çocukları korumayı amaçlayan evlatlık ve koruyucu aile
uygulamaları toplumlarda her zaman var olagelmiştir. Bazen
örf-âdet ve geleneklere göre şekillenen bazen ret veya ihmal
edilen bu uygulamalar modern hukuk sisteminde yaygın şekilde uygulama alanı bulmuştur. Esasında her iki uygulama
da benzer amaçlara hizmet etmek için var olsa da aralarında
önemli farklılıklar bulunmaktadır.
Evlatlık kurumu, yetişkin kişilerin veya çiftlerin çocuk sevgisi, yardım isteği ve şefkat duygusu gibi bazı gayelerle, kendi
soyundan olmayan bir çocuğu kendi öz çocuğu sayarak sorumluluğunu üstlenmeleri olarak tanımlanır. Bu şekilde evlat
edinenle evlatlık arasında, soyu sahih bir çocukla anne-babası
arasındaki yakınlığın aynısı kurulmuş olur1. Böylece, çocuk
başka bir ailenin devamlı üyesi durumuna gelerek bu yolla
1
Ülker Gürkan, “Evlad Edinme ve Beslemelerin Hukuki Durumu”, Türk
Hukuku ve Toplumu Üzerine İncelemeler, (Ed. Adnan Güriz ve Peter
Benedict), Ankara 1974, s.163-206; Ferhunde Özbay, Türkiye’de Evlatlık Kurumu: Köle mi, Evlat mı?, İstanbul 1999,s.1-2; M. Akif Aydın,
“Evlat Edinme”, DİA (Diyanet İslam Ansiklopedisi), XI, İstanbul 1995,
s.527-529; Hamza Aktan, “İslam Aile Hukuku”, Sosyo-Kültürel Değişme
Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.396-433.
59
kitap01 -8243.indd 59
02.04.2014 14:07:16
60
KORUYUCU AİLE OLMAK
veraset gibi öz çocuğun sahip olduğu hakları elde eder ve öz
çocuk ile anne-baba arasındaki ilişkilerle de sorumlu tutulur.2
Evlatlık kurumundan hukukî açıdan, özellikle de haklar ve
sorumluluklar açısından farklı bir kurum ise koruyucu aile
uygulamasıdır. Koruyucu aile uygulaması, çocuğa ailesinin bakamadığı veya evlatlık verilmesinin mümkün olmadığı ya da
uygun görülmediği durumlarda, çocukların geçici veya sürekli,
ücretli veya gönüllü olarak bakımını gerçekleştirecek ve öz anne-baba yerini tutabilecek aile veya kişiler yanına yerleştirilmesi
esasına dayanır. Aile yanına yerleştirilen çocuk ile koruyucu
aile arasında hiçbir akrabalık bağı oluşmaz, vâris olamaz ve
anne-babanın velayeti altına girmez.3
Evlat edinme ve koruyucu aile uygulamaları çeşitli toplumlarda
ufak farklılıklar gösterse de yaygın uygulama sahası bulmuştur.
Uygulama tarih boyunca iki ana çizgide gelişmiştir. Yahudilik
ve Hıristiyanlık gibi tek tanrılı dinlerde evlatlık kurumu yoluyla
kurulan akrabalık ilişkisi yapay görüldüğünden uygun görülmemiştir.4 Daha bağımsız çözümler üreten Roma hukukunda
ise akrabalık tesisini de içine alan bir genişlikte uygulanan evlatlık kurumu önemli bir yer tutar.5
İslam öncesi Türk aile hukukunda evlatlık kurumu, Roma hukukundaki mevcut hukuki yapıya benzer şekilde gelişmiştir.
Ataerkil aile yapısına sahip tüm toplumlarda olduğu gibi eski
2
Emine Akyüz, “Velayet, Çocuğun Korunması ve Koruyucu Aile Hizmeti”,
Koruyucu Aile, Evlat Edinme Hizmetleri ve Ruh Sağlığı (Prof. Dr. Mualla
Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, 15-16 Şubat 2007), (Yay.
Yön. Neşe Erol), Ankara 2008, s.55-123.
3
Fethi Baycın, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Koruyucu
Aile Denemesi”, Sosyal Hizmet Dergisi, C.1, S.2/Mart 1962, s.12. Akyüz, a.g.m., s.55-123; E. Konanç, “Türk Hukuk Sisteminde Çocuğun
Korunması”, Türkiye’de Çocuğun Durumu, 1990’ların Çocuk Politikası
Kongresi, Ankara 1989, s.18.
4
Aydın, “Evlat Edinme”, s.527-529.
5
Halil Demircioğlu, Roma Tarihi, I/I.Kısım, Ankara 1987, s.48-49; Aydın,
“Evlat Edinme”, s.527-529.
kitap01 -8243.indd 60
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
61
Türklerde de sosyal sebeplerin etkisiyle evlat edinme yoluna
başvurulmuştur. Yakut, Uygur ve Kırgızlarda, çocuk sahibi
olamamak büyük bir eksiklik olarak görülmüş ve çocuksuz
ailelerin evlat edinmesi olağan sayılmıştır. Bu uygulamalarda
evlatlıklar soy bağına benzer şekilde yeni ailenin üyesi durumuna yükselmekte, mirasçı sayılmakta ve günümüzdekine benzer
şekilde hak ve sorumluluklar yüklenmekteydi.6
Benzer evlatlık kurumuna İslam öncesi Arap toplumunda da
rastlanmaktadır. Arap toplumunda evlat edinme oldukça yaygın bir biçimde uygulanmakta ve bu yolla soy bağına dayalı
akrabalık ilişkisi kurulmaktaydı. Aileler “ahd” ve “tebenni” olmak üzere iki şekilde kendilerine erkek vâris edinmekteydiler.
“Ahd” de bir adam diğer bir kişiye “kanım senin kanın olsun,
sen bana ve ben sana vâris oluruz. Sen benimle, ben de seninle
talep edebiliriz” diyerek yeminleşir, hangisi erken ölürse sağ
kalan diğerinin mirasçısı olurdu.7 “Tebenni” ise tam anlamıyla
günümüzdeki modern evlatlık kurumuna karşılık geliyordu.
Bir adam başkasının oğlu için “bunu oğul edindim ve bundan
böyle bu oğlanın nesebi babasından değil bendendir” deyince,
çocuğun soyu evlat edinene dayandırılır, evlenme yasağı oluşur
ve mirasçı sayılırdı.8
Hz. Peygamber de ilk eşi Hz. Hatice tarafından köle olarak satın alınıp kendisine hediye edilen Zeyd’i, ailesinin satın almak
istemesi üzerine azat etmiş; ancak Zeyd yanından ayrılmayınca
kendisini evlat edinmişti.9 Ancak, “Allah oğulluk edindiğiniz
6
Ahmet Caferoğlu, “Türk Teamül Hukukunda Evlatlık Müessesesi”, Türk
Hukuk ve İktisat Tarihi Mecmuası, C.II/1939, s.97-113; Özkan İzgi,
Uygurların Siyasî ve Kültürel Tarihi (Hukuk Vesikalarına Giriş), Ankara
1987, s.99-96,144; Gürkan, a.g.m., s.163-207; Aydın, “Evlat Edinme”,
s.527-529.
7
Geniş bilgi için bkz. Gürkan, a.g.m., s.170.
8
Gürkan, a.g.m., s.170-171; Özbay, a.g.e., s.6-7.
9
Özbay, a.g.e., s.6; Aynı zamanda Abdullah b. Ömer’in “biz Zeyd’i Muhammed’in oğlu Zeyd diye çağırırdık” dediği rivayet edilmiştir. Bu ayetin
gelmesinden sonra Zeyd b. Harise olarak çağırılmaya başlanılmıştır. Aktan, a.g.m., s.423.
kitap01 -8243.indd 61
02.04.2014 14:07:16
62
KORUYUCU AİLE OLMAK
kimseleri size öz oğul kılmadı. O oğulları babalarına nispet
edin. Şayet babalarını bilmiyorsanız onlar sizin kardeşleriniz
ve dostlarınızdır.” ayeti ile bu evlatlık şekli kesin olarak yasaklandı.10 Bu yasağın etkisiyle evlatlık kurumu hiçbir hukukî
sonuç doğurmadan devam eden fiilî bir koruyucu aile uygulamasına dönüşmüştür. Sahipsiz ve kimsesiz çocuk yetiştirmenin
fazileti hakkındaki ayet ve hadisler hem kurumu teşvik etmiş,
hem de kurumun çizgilerini belirlemiştir.11 Sınırları özel olarak
belirlenen uygulamada evlat edinenler, buluğ veya rüşt çağına
kadar kimsesiz ve fakir çocuklar için koruyucu aile görevini
üstlenmektedir.12
Koruyucu Aile Uygulaması:
Besleme ve Oğulluklar
Türk-İslam devletlerinde olduğu gibi Osmanlı devletinde de
kimsesiz çocukların korunmasına önem verilmiştir. Genel olarak bakıldığında, Osmanlı devletinin İslam mirasından aldığı uygulamaları devam ettirerek daha da geliştirdiği görülür.
Bu uygulamalar, vakıflar ve imaretler gibi kurumsal yapılar ile
koruyucu aile uygulaması gibi sosyal kurumlar olmak üzere
iki mecrada gelişmiştir.13 Kurum bakımına dayalı bir sistem
özellikle tercih edilmemiştir.14 Bunun aile çevresinde eğitime
10 Kur’an-ı Kerim, Ahzab 33/4-5.
11 Müslim, Birr 149, (2631); Tirmizi, Birr 13, (1917); Tirmizi, Birr 14,
(1918); Kuranı Kerim, Kehf 18/82; Nisa 4/2-6; Duha 93/6-8; Abdurrahman Kurt, “Tanzimat Döneminde Koruyucu Aile Müesseseleri”, Sosyo-Kültürel Değişim Sürecinde Türk Ailesi, II, Ankara 1992, s.548-567;
Aktan, a.g.m., s.397-433.
12 Ayette şöyle geçmektedir: “Zeyd o kadından ilişiğini kesince biz onu
sana nikâhladık ki evlatlıkları karıları ile ilişiklerini kestikleri zaman o
kadınlarla evlenmek hususunda müminlere bir güçlük olmasın”. Kur’an-ı
Kerim, Ahzab 33/37; Gürkan, a.g.m., s.171; Aktan, a.g.m., s.424.
13 Mehmet İpşirli, “Avarız Vakfı”, DİA, IV, İstanbul 1991, s.109; Reşat Ekrem Koçu, “Avarız Sandıkları”, İSA (İstanbul Ansiklopedisi), III, İstanbul
1960, s.1343-1344.
14 İslam Tarihinde XIX. Yüzyılın ikinci yarısına kadar Sultan Gökbörü’nün
Tebriz’de inşa ettiği yetimhane dışında kurumsal örneklere rastlanmaz.
kitap01 -8243.indd 62
02.04.2014 14:07:16
BİRİNCİ BÖLÜM
63
öncelik vermek ve salgın hastalıkların yaygın olduğu bir zamanda toplu ölümlere engel olmak gibi çeşitli sebepleri vardır.15
Osmanlı Devleti’nde İslam aile hukukunun bir gereği olarak
uygulanan hıdane uygulaması koruyucu aile sisteminin ilk basamağı olarak görülebilecek özellikler taşır. İslam aile hukuku
muhtaç çocukların akraba çevresinde bakımlarına öncelik tanıyarak teşvik etmiş, hatta akrabaları bununla sorumlu tutmuştur.
Anne-babadan biri veya her ikisinin ölümü veya boşanmaları
durumunda çocuğun bakımı ve terbiyesi için akıllı, yetişkin ve
güvenilir bir kişinin görevlendirilmesi olarak tanımlanabilecek
hıdane başka bir evlilik yapmadığı sürece birinci derecede anneye, çeşitli sebeplerden dolayı annenin bakamadığı durumlarda, sırası ile anne, ardından baba tarafından mahrem olan
akrabalara aittir.16 Ancak her iki taraftan da yakın akrabalar
bulunmazsa mahrem olmayan erkek akrabalar hıdane göreviyle
sorumlu tutulurlar.17 Erkek çocuk kendi işlerini yapabilecek
Geniş bilgi için bkz. Osman Gazi Özgüdenli, “XIV. Yüzyıl Başlarında
Tebriz’de İki Yetimhane”, Savaş Çocukları: Öksüzler ve Yetimler, (Ed.
Emine Gürsoy Naskali, Aylin Koç), İstanbul 2003, s.161-181.
15 XVIII. Yüzyılda Avrupa’da kurumsal çözüm çerçevesinde bebekler hastanesi’ne yerleştirilen çocukların % 90’ının verem ve veba gibi salgın hastalıklar ve hijyen ortamının sağlanamaması gibi çeşitli sebepler yüzünden
öldüğü belirtilmiştir. XX. Yüzyılın ortalarında Türkiye’de de kuruma
yerleştirilen çocuklarda bulaşıcı hastalıklar yüzünden ölüm oranlarının
yüksek olduğunu belirten bazı eleştiriler yapılmıştır. Abdullah Karatay,
Cumhuriyet Dönemi Korunmaya Muhtaç Çocuklara İlişkin Politikanın
Oluşumu, (Yayımlanmamış Doktora Tezi, Marmara Üniversitesi, Sosyal
Bilimler Enstitüsü), İstanbul 2007, s.53-54.
16 Sözlükte “bir şeyi yanına almak, çocuğu kucağına almak ve beslemek”
anlamına gelir. Geniş bilgi için bkz. Ali Bardakoğlu, “Hidane”, DİA, XVII,
İstanbul 1998, s.467-471; Bu hükme uygun olarak “birbirini müteâkiben
bundan akdem vefât eden Mülazım Mustafa Efendi ibn-i Aslan ve zevcesi
Şöhret Hatun”un oğlu Faik, teyzesi Atiye Hatun’a hıdane hakkı olarak verilmiştir. TKS (Trabzon Kadı Sicili), 2107, s.105, h.6; Muhammed İbnu
Mahmud El-Üsrüşeni, Ahkam’üs-Sığâr, (Ter. İbrahim Canan), İstanbul
1984,s.106-112.
17 İbrahim-i Halebî, İzahlı Mülteka el-Ebhur Tercümesi, II, (Çev. Mustafa
Uysal), 1968, s.166-171; Aktan, a.g.m., s.426-427.
kitap01 -8243.indd 63
02.04.2014 14:07:17
64
KORUYUCU AİLE OLMAK
olgunluğa erişinceye kadar -ki bu da genellikle 7 yaşıdır- kız
çocuk ise bülûğ çağına ulaşıncaya kadar -ki bu da 9 yaşıdırhıdane hakkını kullanan kişinin yanında kalır.18 Osmanlı toplumunda özellikle boşanmalarda bu yol sıklıkla uygulanmıştır.
Akraba çevresinde koruyucu önlemlerin mümkün olmadığı
durumlarda ise çocuk aile dışından kimselere veriliyordu. Bu
uygulama ile sahip çıkılan kız çocuklarına besleme, erkek çocuklara oğulluk veya daha genel ifade ile evlatlık deniliyordu.
Besleme uygulaması, fakir aile çocuklarının bakım ve eğitim gayesiyle anne-baba, veli veya vasilerinin izniyle varlıklı kimseler
yanına ücret karşılığı yerleştirilmeleri esasına dayanır. Oğulluk
uygulaması da buna benzemektedir. Genel benzerlikler yanında oğullukların koruyucu aile yanında meslek eğitimi almaları
ve hibe yoluyla ömür boyu yakınlığın devam ettirilmesi gibi
önemli farklılıkları da bulunmaktadır. Mahalli söyleyiş farklılıkları olmakla birlikte kurumu ifade etmek üzere, kız çocukları
için genellikle “besleme”, erkekler için “evlâdlığa kabul olunmuş” anlamına gelen “oğulluk”, “ahiret evlatlığı”, “can evlatlık”,
“manevi evlatlık”, ve “evlâdlık” kelimeleri kullanılıyordu.19
Koruyucu Aile Hukuku
Osmanlı toplum hayatında sosyal bir kurum olarak karşımıza
çıkan oğulluk, besleme veya daha genel ifade şekli ile koruyucu
aile uygulamasını düzenleyen toplu kanunlar hazırlanmamıştır.
Uygulama yüzyıllar boyu ihtiyaç durumunda verilen fetvalar
ile şekillenmiş ve zamanla dağınık bir koruyucu aile hukuku
18 Bardakoğlu, “Hidane”, s.467-471; Aktan, a.g.m., s.426.
19 Şemseddin Sami, Kâmûs-ı Türki, Dersaadet 1317, s.210,1533; Diğer
Türk-İslam devletlerinde de uygulama rağbet görmüştür. Oğulluk yerine
“oğulluk, oğulluğa alınmış” anlamlarına gelen “Yufga” kelimesi kullanılıyordu. Saadettin Gömeç, “Divanü Lugat-it-Türk’de Akrabalık Bildiren
Terimler”, Türk Kültürü, XXXIX/164 (Aralık 2001), s.142; İslam öncesi
Türk toplumlarında evlatlık uygulaması hakkında geniş bilgi için bkz.
Caferoğlu, a.g.m., s.97-113; Nergisi, Meşâkku’l-Uşşâk (İnceleme-Metin),
(Haz. Bahir Selçuk), Erzurum 2009,s.241.
kitap01 -8243.indd 64
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
65
oluşmuştur. Vasi tayini ve hıdane hakkı gibi kimsesiz çocuklara
yönelik bu uygulamaların bazıları Tanzimat devrinde başlanan
kanunlaştırma hareketleri ile derli toplu hale getirilmiş, ancak
sosyal yardım kurumlarının kurumsallaşması sırasında bir derece etkili olduğu tespit edilebilen koruyucu aile hukuku toplu
hale getirilmemiştir.20 Dağınık haldeki koruyucu aile hukukunu
belirlemek için fetva mecmuaları, kadı sicilleri, Ceride-i Mehakim kayıtları ve arşiv belgelerindeki uygulamaları incelemek
gerekmektedir.
Osmanlı toplumunda çocuklarla ilgili bütün tasarruflar doğrudan aile hukuku içinde değerlendirildiğinden mahkemelerin
sorumluluğuna verilmişti. Bütün iş ve işlemlerin mahkemeler
aracılığıyla yapıldığı koruyucu aile uygulamasında kadı’nın şahitlik anlamına gelen hüccet vermesinden sonra işlemler başlıyordu.21 Her iki taraf için de çeşitli avantajları ve temel bazı
sebepleri bulunan bu işlemlerin asıl amacı çocukların korunması idi.22
20 Osmanlı toplumunda uygulanan evlatlık kurumu sosyal hizmet uzmanları ve tarihçiler tarafından geleneksel olarak tanımlanmıştır. Ancak,
uygulama İslam hukukuna dayalı sosyal bir kurumdur. Kurum İslam
aile hukukunun içinde fetvalara bağlı şekillendiğinden bu şekilde tanımlanmış olmalıdır. Yine Türkiye’de sosyal hizmet uzmanları sosyal
hizmetlerin başlangıcını İngiltere’deki 1601 tarihli Fukara Kanunu’na
dayandırmaktadırlar. Hâlbuki aralarında benzerlikler bulunan kurum İslam toplumlarında önceden de yaygın şekilde uygulanıyordu. Geniş bilgi
için bkz. Gürkan, a.g.m., s.163-205; Charles Zastrow, Sosyal Hizmete
Giriş, (Çev.Aslıhan Aykara ve diğerleri), Ankara 2013,s.50-55; Recep
Doğan, “Bir Koruma Tedbiri Olarak Koruyucu Aile Kurumu ve Koruyucu
Aile Yönetmeliği”, Ankara Barosu Dergisi, 2013/2, s.149; Yine çocukları
koruyucu uygulamaların birçoğunda benzer değerlendirmelere rastlamak
mümkündür. Örneğin, birçok incelemede Tanzimat devrinden önce de
uygulanan vasi tayininin Tanzimat devrinden itibaren uygulanmaya başlandığı belirtilmiştir.
21 BOA, ZB (Zaptiye Nezâreti Evrakı), 455/21. Zaptiye Nezâretinden Sivas
Vilâyetine Şukka. 20 Mayıs 1325/1 Temmuz 1907.
22 BOA, C.ZB(Cevdet Zabtiye), 410; Hür kişileri sattıkları tespit edilen dört
kişinin Hanya’ya sürülmeleri hakkında emirname. BOA, C.ZB, 282. 1
Ramazan 1181/21 Ocak 1768; Mehmet adındaki genç ve hür bir çocuğu
kitap01 -8243.indd 65
02.04.2014 14:07:17
66
KORUYUCU AİLE OLMAK
Çocuk almak veya aile yanına yerleştirmek isteyen kimse mahkemeye başvurmak zorundaydı. Özellikle lakit (buluntu) çocuklara yönelik işlemlerde yerel idarecilere de başvurulabiliyordu. Çocuğu sırasıyla baba ve dede korumaya yönelik olarak
başka kimsenin yanına yerleştirebiliyordu.23 Eğer çocuğun bu
yakınlıkta velileri bulunmazsa, koruması altında bulunduğu
kardeş, amca ve anne gibi vasiler de aynı hakları kullanabilir;
ancak, birinci derecede vasiler bulunursa, diğer vasiler yalnızca
çocuğun şahsını ve malını korumaya yönelik tasarrufta bulunabilirler.24
Din ayrılığı kesin evlat edinme engeli sayılıyordu. Kimsesiz çocukların mensup oldukları din göz önünde bulundurularak çocukların kendi dininden aileler yanına yerleştirilmesi zorunluydu. Gayrimüslim ailelerin Müslüman çocukları evlatlık almaları
din değiştirmeye etki edeceği gerekçesiyle yasaklanmıştı. Ancak
gayrimüslim veli kendi isteğiyle çocuğunu Müslüman kimse
yanına yerleştirebilirdi.25 Kadı, çocuk adına “velâyet-i âmme”
hakkına sahip olduğundan her zaman için gayrimüslim anne-baba yanında bulunan yeni Müslüman çocukları Müslüman
esir diyerek satmış olan Ayşe Hatun’un Bursa’ya sürülmesi için emirname. BOA, C.ZB, 239. 19 Cemaziyü’l-Evvel 1186/18 Ağustos 1772.
23 Aktan, a.g.m., s.427.
24 Ansiklopedik İslam Fıkhı (Fetavây-i Hindiye), IX, (Ter. Mustafa Efe),
İstanbul 2005, s.363-366,441-442; Ömer Nasuhi Bilmen, Hukûk-ı İslâmiye Kâmusu (Istılahât-ı Fıkhiyye Kamûsu), III, V, (Sad. Hayrettin
Yücesoy ve diğerleri), Ankara 1996, s.256.
25 BOA, DH.MKT (Dahiliye Nezâreti Mektûbi Kalemi),392/7. Manastır
ve Mısır ile Dahiliye Nezâretinin Evlatlık Çocuk Hakkında Yazışma Kayıtları. 9 Muharrem 1313/2 Temmuz 1895; BOA, MVL(Meclis-i Vâlâ
Evrakı), 945/59. Besleme Hakkında Meclis-i Eyalet Bosna’dan Sadarete
Gönderilen Mazbata ve Muhtelif Mahkeme Kayıtları. 7 Şevval 1278/7
Nisan 1862; Günümüzde evlatlık edinmede din engeli bazı ülkelerin
kanunlarında yer almıştır. 1967 Evlat Edinmeye Dair Avrupa Sözleşmesi’nde de göz önünde bulundurulmuştur. Geniş bilgi için bkz. Emine
Akyüz, “Evlat Edinilen Çocukların Korunması ve Eğitimi”, Türk Aile
Ansiklopedisi, II, Ankara 1991, s.486-495.
kitap01 -8243.indd 66
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
67
aileler yanına yerleştirme hakkına sahipti.26 Çocuğun anne-babasından ayrılmasının sakıncalı görüldüğü temyiz yaşı kabul
edilen 7 yaşından küçük olması durumunda, kadı “teklif yaşı”
(taâkkul-ı din)na ulaşıncaya kadar gayrimüslim anne yanında
kalmasına izin verebilirdi.27 Yine çocukların yerleştirilmesinde
mahremiyet sebebiyle cinsiyete de dikkat edilmiş, genellikle
kız çocukları kadın, erkek çocuklar ise eğer 7 yaşından küçük
değilse erkek yanına yerleştirilmiştir. Teoride buluğ çağına, uygulamada ise rüşt çağına kadar aile yanında kalan çocuk, akıllı,
ahlaklı, yetişkin ve fiziksel yeterliliğe sahip kimseler yanına yerleştiriliyordu. Kimsesiz ve sahipsiz çocuğu alan kimse şartları
taşımadığında, yükümlülüklerini yerine getirmediğinde, çocuk
ihmal ve istismar edildiğinde, kötü davranıldığında ve öz ailesi
ile iletişiminin engellenmesi veya alan kimsenin maddi durumunun kötüleşmesi durumlarında çocuklar geri alınıyordu.28
Doğrudan miras bırakmanın mümkün olmadığı uygulamada
çocuklara, “hibe” ve “ferağ” olmak üzere iki şekilde miras bırakılabiliyordu.29 Muhtaç çocuğu yanına alan kimsenin mirasçısı
yoksa mallarının tamamını, varsa üçte birini vasiyet edebilirdi.30
26 Maverdi, el-Ahkâmü’s-Sultaniyye, (Çev. Ali Şafak), İstanbul 1976, s.74;
Çetin, a.g.e., s.92-93; Kurt, a.g.m., s.552.
27 Halebî, a.g.e., s.170.
28 Ahmed İbni Rüşd el-Hafid el-Kurtubi, Bidâyet’ül Müctehid ve Nihâyet’ül-Muktesid, IV, (Ter. Vecdi Akyüz), İstanbul 1991, s.67; Ahmed
Midhat, “Firkat”, Letâif-i Rivayât, İstanbul 1287,s.34; Aydın, “Evlat
Edinme”, s.527-529.; Aktan, a.g.m., s.423; BOA, MVL, 497/149. Riyâsetpenahiden Zabtiye Müşiriyetine İstida’.15 Muharrem 1283/30 Mayıs
1866.
29 TKS, 2093, s.63, h.6. Hibe Hücceti. 6 Zi’l-kade 1328/8 Kasım 1910.
30 BOA, A.DVN (Divan Kalemi Defterleri), 104/4. Medrese Talebesi İbrahim’in Arzuhali. 7 Ramazan 1271/ 23 Mayıs 1855; Babanın hayatta iken
hibeden dönebilme hakkı vardır. Geniş bilgi için bkz. Köse, “Hibe”, DİA,
XVII, s.421-425; KJD (Kastamonu Jurnal Defteri), I, 92a, h.4; Rize Nüfus Defterleri’ndeki bir “oğulluk” kaydında, Memiş bin Abdurrahman’ın
oğulluğu “Ali bin Derviş” şeklinde, öz babası ismiyle kaydedilmiştir. Nüfus Defterleri’nde bu kurala uyulduğu tespit edilmektedir. BOA, NFS.d.
1143, s.10-17. Rize Müslim Nüfus Defteri; Osman Çetin, Sicillere Göre
kitap01 -8243.indd 67
02.04.2014 14:07:17
68
KORUYUCU AİLE OLMAK
İkinci yol ise hukuk literatüründe “ölünceye kadar bakub gözetmek şartıyla ferağ” olarak adlandırılan çocuğa sahip çıkan
ile çocuk arasında karşılıklı sözleşmeye dayalı iki tarafa da özel
sorumluluk yükleyen yöntemdi.31
Besleme ve oğulluklar aileler yanına sınırlı velayet haklarıyla
birlikte yerleştiriliyorlardı. Birinci derecede akrabalar üzerinde
olan velayet hakkını devlet kendi denetiminde ve kadılar vasıtasıyla kullandırıyordu. Aileler yanına yerleştirilen çocukların
sözleşmelerinde özellikle “bi’l velâye iâre ve teslim” olarak tanımlanan velayet, alan kimse için çocuğun terbiye ve yetiştirilmesi ile haklarının kullanımına yönelik yetkiler ile sınırlı idi.32
Öz anne-babanın geniş velayet hakları ise çocuk aile yanına
yerleştirildikten sonra da devam ediyordu. Anne-baba verdikleri çocuk ile görüşebiliyor, geri alabiliyor ve kötü davranılması
durumunda mahkemeye başvurabiliyordu.33 Velayeti üstlenen
kimsenin çocuğun bakımı, gözetimi, terbiyesi ve dini eğitimi, özellikle de meslek eğitimi gibi doğrudan şahsına yönelik
görevleri yerine getirmesi gerekiyordu. Alan kimsenin ihmali
görülürse veya çocuğa zararı dokunursa İslam ceza hukuku
hükümleri uygulanıyordu.34
Bursa’da İhtida Hareketleri ve Sosyal Sonuçları (1472-1909), Ankara
1994, s.88-89.
31 BOA,DH.MKT.,2295/21. Dahiliye Nezâretinden Mamürat’ül-Aziz Vilâyetine. 7 Ramazan 1317/9 Ocak 1900; BOA, DH.MKT.,2334/83. Dahiliye
Mektûbi Kaleminden Mamuratü’l-Aziz Vilâyetine. 21 Zi’l-hicce 1317/21
Nisan 1900.
32 TKS, 2107, s.131,h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel
1315/13 Ağustos 1897; Kurt, a.g.m., s.560-565.
33 BOA, DH.EUM.AYŞ (Dahiliye Emniyet-i Umumiye Asayiş Kalemi Evrakı), 13/27. Dersaâdet’de Evlatlık Verilen Çocuğun Durumunun Araştırılması için Verilen Arzuhal. 23 Ramazan 1337/22 Haziran 1919; Köy
ihtiyar heyeti de çocuğun velisi sıfatıyla evlatlık verebiliyordu. BOA,
ZB,455/21. Zabtiye Nezaretinden Sivas Vilâyetine Şukka. 20 Mayıs
1325/1 Temmuz 1907.
34 Şevket Topal, “Korunmaya Muhtaç Çocukların Bakımı ve Gözetimi Açısından İslam Hukukunda Velayet ve Vesayet Yetkisi”, Dinbilimleri Akademik Araştırma Dergisi, VI(2006), Sayı.3, s.261-269.
kitap01 -8243.indd 68
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
69
Osmanlı koruyucu aile uygulamasında “tebenni” edilen çocuklar mümeyyiz öncesi ve sonrası olmak üzere iki döneme ayrılan bir sistem içinde aileler yanına yerleştiriliyorlardı. Devletin
çocukların çalışmasına izin vermediği bir dönemi ifade eden
0-7 yaş arası terkedilmiş, kimsesiz, fakir ve yetim çocuklar “tebenni” yoluyla aileler yanına yerleştiriliyorlardı. Bu dönemdeki
bütün masrafları devlet, vakıf veya alan kimse karşılıyordu.
Belgelerdeki ifade biçimiyle “tebenni”de çocuklar başka aileler
yanına kendi ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri bir dönemi ifade
eden mümeyyiz yaşına kadar veriliyorlardı. Bundan sonra ise
çocukların haklarını korumak açısından önemli görülen nafakası ve evlilik çağına geldiğinde ise düğün masrafları yanına
yerleştiği aile tarafından karşılanıyordu.35
Velinin çocuğu başka bir aile yanına yerleştirebilmesi için işlem basamakları olarak nitelendirilebilecek hukukî bir süreç
bulunmaktaydı. Öncelikle, çocuğun kendi malı veya kazancı
bulunuyorsa malından veya kazancından harcaması, yoksa nafakasını baba veya dedesinin karşılaması gerekiyordu.36 Eğer
bu şartlar bulunmuyorsa, temyiz çağından sonra, veli hukuk
literatüründe nafaka olarak adlandırılan temel ihtiyaçlarını
karşılamak üzere çocuğu başka aile yanına yerleştirebilirdi.37
Nafaka ile ilgili bu şart sözleşmelerde “asla malı olmayub.. nafaka ve kisvebâha vesâir levâzım-ı zarûriyesine harc” şeklinde
belirtilmiştir.38
35 KKS (Konya Kadı Sicili), 1916-1921, (Haz.Halil Erdoğan, Yusuf Küçükdağ), Konya 2011, s.68; Çavuşzâde Mehmed Aziz Efendi, Dürru’s-Sükûk, Dâr’üt-Tabaât’ül-Âmire, İstanbul 1288,s.80; BKS (Bursa Kadı
Sicili),3072, s.44,h.3. 18 Muharrem 1170/13 Ekim 1756. İcar-ı Sağir
Hücceti.
36 Fetavay-ı Hindiye, IX, s.441; Kur’ân-ı Kerim, Bakara, 2/233.
37 Fetavay-i Hindiye, IX, s.442-443; Bilmen, a.g.e., V, s.256.
38 TKS, 2107, s.131,h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel
1315/13 Ağustos 1897.
kitap01 -8243.indd 69
02.04.2014 14:07:17
70
KORUYUCU AİLE OLMAK
Temel ihtiyaçlar olarak tanımlanan nafaka ücreti fakir bir
kimsenin geçinebileceği miktar olarak belirlenmişti.39 İslam
hukuku veli veya çocuğu alan kimsenin çocuğun nafaka ücreti dışındaki artan gelirini ergenlik çağına kadar saklamasını
zorunlu tutuyordu. Biriktirilen ücret ergenlik çağında çocuğa
teslim ediliyordu.40 Kazanç tamamen çocuğun kendisine ait
sayılıyordu. Malikî, Şafiî ve Hanbelî hukukçular, fakir velinin
çocuğun kazancından nafakasına yetecek ölçüde yararlanmaya
izin vermelerine karşın, Hanefî hukukçular, çocuğun kazancından velinin yararlanmasını yasaklamışlardır. Velinin kendi
malı varsa veya zenginse çocuğun malından ve kazancından
harcayamayacağı hususunda görüş birliği vardır.41
İslam hukuku aileler yanına yerleştirilen kimsesiz ve sahipsiz
çocukların bazı şartlarla çalıştırılmalarına izin vermiştir. Özellikle hayata hazırlamak amacına yönelik olduğunda çocuğun
meslek eğitimi için işe yerleştirilmesine izin veriyordu.42 Buna
bağlı olarak çocukların çalışmasındaki asıl amacı, hayata hazırlamak, terbiye etmek ve meslek kazandırmakla sınırlandırıyordu. Sözleşmelerde bu amaç “evinde hizmet etmek ve terbiye etmek ve eğitmek (konağında mutâd üzere hizmet etmek
ve tezhib-i ahlâk ve tâlim-i maârif ve adâb eylemek)” şeklinde
belirtiliyordu.43 Bu şarta bağlı olarak ve aynı zamanda mahremiyete dikkat etme isteğinden dolayı kız çocukları yalnızca
ev işlerinde çalıştırılabiliyordu. Erkek çocuklar ise çıraklığa
verilmeleri durumunda ücretsiz çalıştırılabilirler; ancak veli
dışında bir kimsenin temyiz yaşından sonra çocuğu ücretsiz
39Bilmen, a.g.e., III, s.62.
40 Fetavay-ı Hindiye, IX, s.442; Celal Erbay, İslam Hukukunda Küçüklerin
Himayesi, İstanbul 1998, s.200; Bilmen, a.g.e., V, s.255.
41 Köse, a.g.m., s.148-152.
42 TKS, 2107, s.131, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebiü’l-Evvel
1315/13 Ağustos 1897; Erbay, a.g.e., s.200.
43 KKS (Konya Kadı Sicili), s.68; BKS (Bursa Kadı Sicili),3097,s.16,h.4.
Terkedilmiş Çocuğun Aile Yanına Verilmesi İçin Hazırlanan Hüccet. 5
Zi’l-hicce 1161/26 Kasım 1748; BKS,3072, s.44,h.3. İcar-ı Sağir Hücceti.
18 Muharrem 1170/13 Ekim 1756.
kitap01 -8243.indd 70
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
71
çalıştırması yasaktır. Eğer çalıştırılırsa, çocuk ergenlik çağına
ulaştıktan sonra kendisi veya velisi ücretini talep edebilir.44
Çocuklar aileler yanına Osmanlı sosyal hayatında yaygın karşılaşılabilen bazı sebeplerden dolayı yerleştiriliyorlardı. Çocukların kimsesiz kalması veya terk edilmesi, nafaka temininde
zorluk çekilmesi, fakirlik, çocuğun iyi bir çevrede yetişmesini
sağlama ve yeni Müslüman olmuş çocukları İslam terbiyesi ile
yetiştirme isteği bu sebeplerin en önemlileridir. Kadı sicillerinde, fakir olan çocuğun veriliş gerekçesi “temel ihtiyaçlarımı
karşılamaya gücüm olmamakla (infâk u aksâya kudretim olmamağla)”, “muhtaç olmamla (muhtâce olmamla)” veya bazı
belgelerde geçtiği şekliyle “ben geçim sıkıntısı içinde olduğumdan (ben dahi mâ’sere -zorluk, güçlük- olduğumdan)” şeklinde
belirtiliyordu. Eğer çocuk bu şartları taşıyorsa, kadı çocuğu nafakası için ücretle bir aile yanına yerleştirmekte, aksi durumda
çocuğun malını kullanmayı veya babaya nafaka sorumluluğu
yüklemeyi tercih etmekteydi.45
Osmanlı toplumunda evlatlık olarak da nitelendirilen koruyucu
aile hukukunun uygulanmasında bu temel şartlara uyulduğu
görülmektedir. Osmanlı tarihi boyunca uygulanan bu sistem
Medeni Kanunun kabulü ile beraber terk edilerek koruyucu
44 Fetavây-ı Hindiyye, IX, s.442; Konu ile ilgili fetva şu şekildedir. “Hinde
küçük Zeynebi velisi izniyle ücretsiz bir süre çalıştırmakla Zeynebe o
sürede hizmeti karşılığında iyilik yapmış olsa Zeyneb yetişkin olduğu
zaman Hind’den ücret karşılığını almaya hakkı olur mu? Cevab: Olur
(Hind Zeyneb-i sağîreyi velisi izniyle ücret kavlinsiz bir müddet istihdâm
etmekle Zeyneb’e ol müddetde hizmeti mukâbelesinde ecr-i misline müsâvi
esvâb ediverse hâlen Zeyneb balîğa oldukda Hind’den ecr-i misl namına
nesne almaya kâdire olur mu? El-Cevâb: Olur)”. Ceride-i İlmiye Fetvaları, (Haz. İsmail Cebeci), İstanbul 2009, s.43; BOA, DH.MKT., 2568/15.
Dahiliye Nezaretinden Adana Vilayetine. 20 Teşrin-i Sani 1317/25 Ekim
1899; Kınalızâde Ali Çelebi, Ahlâk-ı Alâî, (Haz. Mustafa Koç), İstanbul
2007, s.390-393.
45 TKS, 2107, s.131, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 14 Rebî’ül-Evvel
1315/13 Ağustos 1897; M.Ertuğrul Düzdağ, Şeyhülislam Ebusuud Efendi
Fetvaları, İstanbul 1983, s.35; Ahmed Midhat, “Felsefe-i Zenân”, Letaif-i
Rivayât, İstanbul 1287.
kitap01 -8243.indd 71
02.04.2014 14:07:17
72
KORUYUCU AİLE OLMAK
aile uygulaması muğlak bırakılmış, yerine ise soy bağına dayalı
modern evlatlık sistemi tercih edilmiştir.46
Hayırsever Aileler ve Çocuklar
Koruyucu aile uygulaması daha önceki İslam toplumlarında
olduğu gibi Osmanlı toplumunda da geniş şekilde yer edinmiştir. Klasik dönemde acemi oğlanlarına İslam terbiyesi kazandırmak amacıyla Müslüman ailelerin yanına yerleştirilmesi
olarak tanımlanabilecek devşirme sisteminin oğulluk, besleme
veya daha genel ifade biçimiyle koruyucu aile uygulamasının
yaygınlaşmasına etkisi olmuştur. XVII. yüzyılın sonlarında
devşirme kurumunun işleyişi hakkında önemli bilgiler veren
A. Bobovius “İnançlarını terk edip Hıristiyanlıktan vazgeçmek
zorunda bırakılanları ömür boyu ülkelerini özlemeden Türkler
arasında yaşamaya iten başlıca neden, sarayda başlayıp olağan koşullarda ölünceye dek süren işte bu dostluklardır. Ahiret
babası, onlara evlerindeki öz babaları kadar iyi muamele eder.
En azından özlerine dönmeleri, hatalarından vazgeçmeleri gerektiğini söylediğim ve kendilerini Türk topraklarından güvenlik içinde çıkarmanın bir yolunu bulmak konusunda yardım
vaat ettiğim, aklı başında birkaç dönmenin önüme sürdüğü en
geçerli neden buydu. Bana babalarının dinine her zaman eğilim duyduklarını itiraf ediyor ve başlarında sarık taşısalar da
gönüllerinde Hıristiyan olabileceklerine inanıyorlardı. Aslında
Katolik cemaatine kolaylıkla dönebilirlerdi, ama çoğu bu dinsizlerle(!) bizdekinden çok daha güçlü ve gerçek dostluk bağları
kurmuşlardı. Dostlarını olabilecek en saf biçimde sevdiklerine,
her koşulda yardımlaşıp birbirlerinden hiçbir şey esirgememekten başka bir şey istemediklerinden beni inandırmaya çalışıyorlardı” değerlendirmesiyle acemi oğlanlar ile aileler arasında
kurulan yakın ilişkilere değinir.47 Devşirilen gençler ergenlik
46 Doğan, a.g.m., s.153.
47 Albertus Bobovıus Ya Da Santuri Ali Ufki Bey’in Anıları: Topkapı Sarayında Yaşam, (Çev. Ali Berktay), İstanbul 2009, s.71-72; Osman Çetin, “
kitap01 -8243.indd 72
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
73
çağına kadar Müslüman koruyucu aileler yanına yerleştiriliyor,
ardından acemi ocağına alınıyorlardı.48
Osmanlı Devleti’nde koruyucu aile kurumu, Fatih devrinden
itibaren fetvalara konu olmaya başlamıştır. Molla Hüsrev ve
Şeyhülislam Ebussuûd Efendi’nin Osmanlı sosyal hayatını
yansıtan fetvalarında kurumun işlevi ile farklı şekillerine işaret
eden bilgilere rastlanmaktadır.49 Osmanlı toplumunda erken
dönemlerden itibaren var olan ancak imparatorluğun ekonomik yönden gerilemesiyle varlığı daha ziyade hissedilmeye başlanan oğulluk ve beslemelere İstanbul, Edirne, Ankara, Bursa
ve Manisa gibi büyük şehirlere ait mahkeme kayıtlarında sıklıkla rastlanmaktadır.50
Bursa Şer’i Mahkeme Sicillerinden Notlar”, Uludağ Üniversitesi İlahiyat
Fakültesi Dergisi, C.2,S.2 /1992,s.59-71.
48 Benzer uygulamaya Osmanlı coğrafyası dışındaki İslam toplumlarında
da rastlanmaktadır. Çin’de İslamiyet’in yayılmasında klasik tebliğ faaliyetlerinden daha ziyade evlatlık kurumunun etkili olduğunu Hıristiyan
misyoner kaynakları teyit etmektedir. De Halde adındaki yazar 1735
yılında Paris’te basılan eserinde, Çin’deki Müslüman nüfus oranındaki
artışı kıtlık zamanlarında Müslüman ailelerin alıp yetiştirdikleri çocuklara dayandırmaktadır. “Bunlar dini hükümlerini yaymak ve mühtedi
kazanmak için uğraşmazlar. Bunlar her yerde bulabildikleri Mecusi çocuklarını satın alarak; ana baba ise çocuklarını besleyemediklerinden
onları satmaktan çekinmezler. Şan-tung havalisinde büyük kayıplara yol
açan bir kıtlık meydana geldiği zaman bunlar on binden fazla çocuk satın
almışlardı. Bu çoçukları daha sonra evlendirirler ve onlar için şehirlerde
ya yeniden evler inşa ederler veya yeniden köyler kurarlardı”. Yine bu
uygulamanın Çin’de daha sonraki tarihlerde de devam ettiği anlaşılıyor.
1790 yılında K-Wan-Toung havalisindeki kıtlık ve 1900 tarihinde Boxer
ayaklanması sırasında yetim Hıristiyan çocuklar alınarak Müslüman yapılmıştır. Çocukların satışı olarak ifade edilen durum Avrupalıların kendi
algıları olmalıdır. Türkiye’de de durum sözleşmelere bağlı olarak bazı
araştırmacılar tarafından benzer şekilde ifade edilmiştir. T., W., Arnold,
İntişar-ı İslâm Tarihi, (Çev. Hasan Gündüzler), İstanbul 1982, s.306-308.
49 Düzdağ, a.g.e., s.35,120; Batılı gözlemcilerin izlenimleri hakkında bkz.
Solomon Schweigger, Sultanlar Kentine Yolculuk (1578-1581), (Çev.
Türkis Noyan), İstanbul 2004, s.201-202.
50 Çetin, a.g.e.,s.59-71; Düzdağ, a.g.e., s.35,120; Yahya Araz, Osmanlı
Toplumunda Çocuk Olmak, İstanbul 2013, s.142-175.
kitap01 -8243.indd 73
02.04.2014 14:07:17
74
KORUYUCU AİLE OLMAK
Erken devirlerde Osmanlı toplumunda koruyucu aile kültürünü toplu şekilde öğrenebileceğimiz kayıtlar yoktur. Yalnızca
erkek nüfus bilgilerine ulaşılabilen XIX. yüzyılın ikinci çeyreğine ait Nüfus defterlerinden Osmanlı toplumunda oğulluk
kültürü ve oranlarını izlemek mümkün hale gelmektedir.51 İlk
değerlendirmeyi tercih ettiğimiz Trabzon merkez ile Yomra ve
Akçaabat köylerini kapsayan Trabzon Nüfus defterinde kırsal
alanlarda birkaç “oğulluk” kaydına rastlanmaktadır. Oğulluk
yerleştirilen çocuk sayısı köylere oranla Trabzon merkez ile
Yomra ve Tonya kaza merkezlerinde daha yoğundur. Hanenin
erkek nüfus özellikleri hakkında bilgi veren kayıtlara göre yörede genellikle çocuklu aileler oğulluk almıştır. Örneğin, Trabzon
merkez İskender Paşa Mahallesi’nde Hacı Osman bin Mehmet
iki oğlu olmasına karşın 5 yaşındaki İbrahim’i ve merkeze bağlı
Cicera köyünden Mollaömeroğlu Ali bin Ömer beş oğlu olmasına karşın 9 yaşındaki İsmail’i oğulluk almıştır.52 Yine 40
yaşındaki Sadullah bin Ali, 5 yaşındaki bir oğlu olmasına rağmen 10 ve 12 yaşlarında iki çocuğu oğulluk almıştır.53 Oğulluk
alan bu kimselerin çoğunluğunun öz oğullarının olması, çocukların ailelerce çocuksuzluk sebebiyle alınmadığını gösterir.
Küçük çocuklar fakirlik, kimsesizlik ve sahipsizlik sebebiyle
alınmaktaydı. Defterlerde küçük çocukların “yetim” olarak zikredilmesi bu ihtimali kuvvetlendirir.54 Çocukları oğulluk olarak
alanlar imam, muhtar, tüccar, müderris, emin, âyan ve sipahi
gibi genellikle şehir merkezinde ikamet eden zengin hayırsever kimselerdir. Kaza merkezlerinde yetim çocukların çıraklık
eğitimi almak üzere esnaf yanına yerleştirilmesi uygulaması da
yaygındır. Örneğin, Kindinar Mahallesi’nde Seyyit Kamil ve
51 BOA, NFS.d., 1149, s.64. Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d.,
1143. Rize Müslim Nüfus Defteri; Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi (Islahat Fermanı Devri (1861-1876), VII, Ankara 1988, s.243-244.
52 BOA, NFS.d., 1149, s.81,176,282,317,323,324. Trabzon Müslim Nüfus
Defteri
53 BOA, NFS.d., 1143, s.10,17. Rize Müslim Nüfus Defteri.
54 BOA, NFS.d., 1149, s.1, 122,130,138,173,188,269,267,334. Trabzon
Müslim Nüfus Defteri.
kitap01 -8243.indd 74
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
75
Mehmet yetim çocukları çırak olarak yanlarına almışlardı. Yine,
Mehmet 5 yaşındaki yetim Ali’yi çırak almıştı. Kırsal alanlarda
ise çocuklara tarım ve hayvancılık işleri öğretiliyordu.55 Bu durumu açıklayan kayda Çürüksu’da rastlanmaktadır. 7 yaşında
“Meshizenin yetimi Hasan bin Deli Mehmed karyesinde sâkin
olan Köse oğlu Osmana hizmetkâr” verilmiştir.56 Yine Trabzon
çevresinde çocuksuz aileler de oğulluk almışlardır. Örneğin,
Kasımağa Mahallesi’nde Mehmet oğlu olmadığından Hüseyin’i
oğulluk almıştır.57 Benzer şekilde Canik, Ordu ve Giresun’da
erkek çocuklu aileler oğulluk almayı tercih etmişlerdir. Örneğin, Sürmene köyünde Kürtoğlu Osman dört oğlu olmasına
rağmen Hüseyin’i oğulluk olarak almıştır.58
Malatya’da çocuksuz ailelerde oğulluklara az rastlanmakta,
buna karşılık çocuklu hanelerde birden çok oğulluk edinme
oranı daha da yükselmektedir. Birden çok kardeşi oğulluk alma
geleneği de yaygındır. Örneğin, çocuğu olmayan Erguvanlı oğlu
Himmet, Ali, Hasan ve Mustafa adında üç kardeşi oğulluk almıştır.59 Yine yörede oğulluklara çıraklık yoluyla meslek eğitimi
de verilmiştir. Bu amaca uygun olarak Çulha esnafı Mustafa’nın
oğulluğu Ahmet esnaf teşkilatı içinde “şakirt” olarak meslek
öğreniyordu. Yine, Terzi Abdullah oğulluğu Ali’yi esnaf olarak yetiştiriyordu.60 Daha alt gelir grubundaki kimselerin de
oğulluk aldıkları tespit edilmektedir. Rençperlik yapan Yusuf,
Mehmet’i, Kahveci Ahmet, Mustafa’yı ve Hademe Hanlıoğlu
Süleyman, Hüseyin’i oğulluk almıştı. Oğulluk alanlar tüccar,
55 BOA, NFS.d.,1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1146.
Sürmene Müslim Nüfus Defteri.
56 BOA, NFS.d., 232,s.84. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri.
57 BOA, NFS.d.,1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri.
58 BOA, NFSd.,1045. Ordu-ı Bayramlu Sancağı Pazarsuyu Müslim Nüfus
Defteri.
59 BOA, NFS.d., 2641. Nefs-i Malatya Müslim Nüfus Defteri
60 BOA, NFS.d.,264. Malatya Müslim Nüfus Defteri; Fetvanın gerekçesi
şu şekildedir. “Lâkiti, sanat erbabına vermek de câizdir. Çünkü bu onu
eğitmek ve malını koruyup gözetmek bâbındandır”. Molla Hüsrev, Gurer
ve Dürer Tercümesi, III, (Müt. Arif Erkan), İstanbul 1980,s.170.
kitap01 -8243.indd 75
02.04.2014 14:07:17
76
KORUYUCU AİLE OLMAK
muhtar, terzi, çiftçi, culha, rençper, ekmekçi, imam, âyan, müderris, mültezim, bakkal, voyvoda, gemici, memur, vali ve kâtip
gibi idareciler veya çeşitli meslek gruplarına mensup hali vakti
yerinde kimselerdi.61
Batum, Çıldır ve Gönye’de de Müslümanlar arasında erkek çocuksuz ailelerde oğulluk uygulaması yaygındı.62 Örneğin, Gogotav Abdurrahman, oğlu olmadığından 3 yaşında Süleyman’ı,
yine Devioğlu Selim, 1 yaşında Hüseyin’i oğulluk almışlardı.
90 yaşındaki Arabacıoğlu Goç Ali hanesinde oğul, torun ve
oğulluklar ile beraber yaşıyordu. Yine yörede öz kardeşler de
aynı kimse tarafından oğulluk alınmıştır. Örneğin, Süleyman,
oğlu olmasına rağmen Şaban ve Aziz adında iki kardeşi oğulluk
almıştır. Yine Muhtar-ı Sani Papinoğlu İsmail 5 oğlu olmasına
rağmen Hurşit’i oğulluk olarak almıştır.63
Nüfus sayımlarında tutulan defterlere göre; Trabzon, Yomra ve
Tonya merkez ve köylerinde Müslim nüfus içinde toplam 58
61 BOA, NFS.d., 2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri; 85 Numaralı Mühimme Defteri (1040-1041(1042)/1630-1631(1632), (Haz.Hacı Osman
Yıldırım ve Diğerleri), Ankara 2002, h. 428, s.262; BOA, A.MKT. (Sadaret Mektubî Kalemi),131/50. 26 Cemaziyü’l-âhir 1264/30 Mayıs 1848;
BOA, BEO (Babıali Evrak Odası Evrakı),349/26111. 18 Receb 1311/26
Ocak 1894; BOA, HAT(Hatt-ı Hümayun), 1379/54311. 29 Zi’l-hicce
1203/19 Ekim 1789; BOA, HAT, 1382/54629. 29 Zi’l-hicce 1203/19
Ekim 1789; BOA, HAT,734/34850. 29 Zi’l-hicce 1221/9 Mart 1807;
BOA, C.ZB., 42/2064. 29 Zi’l-hicce 1255/4 Mart 1807; BOA, A,DVN.,
17/42. 15 Şaban 1262/8 Eylül 1846;BOA, DH,EUM,AYŞ., 66/61. 18
Zi’l-hicce 1337/13 Ekim 1919; BOA, A.DVN., 119/99. 15 Cemaziyü’l-Evvel 1273/12 Ocak 1857.
62 BOA, NFS.d., 2758. Acara-i Sufla Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d.,
1170. Kaza-i Gönye Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1169. Ardahan Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1169. Canik Arim Kazası
Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1137. Hemşin Müslim Nüfus Defteri; BOA,
NFS.d.,1137. Pazar Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1060. Karahisar-ı Şarki Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1071. Kaza-i Koyulhisar; BOA, NFS.d., 1074. Maden-i Kürece; BOA, NFS.d., 1075. Karye-i
Tamarza; BOA, NFS.d., 1082. Nahiye-i Suşehri; BOA, NFS.d., 2759.
Acara-i Ulyâ Müslim Nüfus Defteri.
63 BOA, NFS.d., 232. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri.
kitap01 -8243.indd 76
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
77
oğulluk kaydı tespit edilmektedir. Trabzon merkez ve köylerinde 38, Tonya ve köylerinde 6 ve Yomra ve köylerinde ise 14
oğulluk alınmıştır.64 Rize ve köylerinde 5 oğulluk ve yine bir
derece bu uygulamaya benzer şekilde 83 “teba” kaydı bulunmaktadır.65 3255 Müslim erkek nüfusa sahip Liva-i Çürüksu’da
22 oğulluk, yine uygulama ile yakından ilgili 32 yetim, 4724
Müslim erkek nüfusa sahip Acara-i Ulya ve 4874 erkek nüfusa
sahip Acara-i Sufla’da 25 oğulluk, 22 yetim, yalnızca Malatya merkezinde ise 45 oğulluk alınmıştır.66 Bu sayılar Osmanlı
toplumunda yaygın bir koruyucu aile kültürünün olduğunu
göstermektedir.67
Osmanlı Devleti’nde 1834’de yapılan nüfus sayımında kadın
nüfus bilgileri tutulmadığından aileler yanına yerleştirilen kız
çocuk oranları tespit edilememektedir. Bunun için kadın nüfus
bilgilerinin de tutulduğu 1885 ve 1907 sayımlarını incelemek
gerekir. Ancak, bu defterler incelemeye açık olmadığından bu
döneme ait oranları vermek mümkün değildir. Ancak Trabzon
kadı sicilleri koruyucu aile kültürü ve yerleştirilen çocuk oranlarını aksettirecek bilgiler içermektedir.
Bu kayıtlara göre Trabzon’da fakir kız çocukları genellikle başkentteki konaklara yerleştirilmekteydi. Konaklara yerleştirmenin asıl amacı sözleşmelerde “evinde hizmet etmek ve ahlak
64 BOA, NFS.d., 1149. Trabzon Müslim Nüfus Defteri.
65 BOA,NFS.d., 1143. Rize Müslim Nüfus Defteri.
66 BOA.NFS.d., 232. Çürüksu Müslim Nüfus Defteri; BOA, NFS.d., 1149.
Trabzon Müslim Nüfus Defteri; BOA,NFS.d., 2758. Acara-i Sufla Müslim
Nüfus Defteri; BOA,NFS.d., 2759 Acara-i Ulya Müslim Nüfus Defteri;
BOA,NFS.d., 2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri.
67 Türkiye’de 1961-1966 yılları arasında Birleşmiş Milletler ile yapılan anlaşma ile başlatılan çalışmalar ile yalnızca 116 çocuk koruyucu aile yanına verilebilmiştir. 1971 yılında koruyucu aile yanında kalan çocuk sayısı
135’dir. Bu oranlarla karşılaştırıldığında yalnızca Trabzon’daki oğulluk
sayılarında bile ciddi koruyucu aile oranlarının tutturulduğu görülür.
Doğan Çağlar, “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Eğitimlerine
Genel Bir Bakış”, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi, C.6,
S.1/ 1973, s.92-93.
kitap01 -8243.indd 77
02.04.2014 14:07:17
78
KORUYUCU AİLE OLMAK
kazandırmak ve sanat eğitimi vermek (eğitim) ve terbiye kazandırmak (konağında mutâd üzere hizmet etmek ve tehzib-i
ahlâk ve ta’lîm-i maârif ve adâb etmek)” olarak açıklanıyordu.68
Trabzon’da konağında 4 kız çocuğu barındıran Vali Mehmet
Kadri Bey’in hanımı Mürşide Hanım gibi birden fazla çocuk
alan birçok aile vardı.69 En önemli yerleştirme gerekçeleri fakirlik olan çocuklar Tonya, Trabzon, Maçka, Yomra, Gümüşhane,
Vakf-ı Kebir, Sürmene ve Ordu köylerinden alınmışlardır.
Besleme alanlar başkentte asker, bürokrat ve devlet adamları
zümresini oluşturan Şurây-ı devlet azası, erkân-ı harbiye mirlivası, müfettiş, divan-ı muhasebat mümeyyizi, kaymakam, bahriye binbaşısı, maliye nezareti azası, hukuk müşaviri, meclis-i
harbiye azası, büyükelçi ve redif kumandanı ile taşrada defterdar, vali ve jandarma kâtibi gibi görevlerde bulunan kimselerin
eşleri veya kızlarıdır. Trabzon’da aile yanına yerleştirilen çocukların tamamı 4-15 yaş arasındadır.70
Aile yanına yerleştirilen çocuklara ödenen nafaka ücretlerinin
genellikle aylık ödenmesi kararlaştırılmıştır. Temel ihtiyaçlarını karşılamak üzere çocuklara harcanan masraf peşin ücret
karşılığı sayılmış, kalan ücretlerin ise toplu ödenmesi kararlaştırılmıştır. 10 yaş civarındaki çocuklara yaklaşık 30 kuruş
ücret verilmiş, 15 yaşındaki çocuklarda bu miktar biraz artarak
50 kuruşa çıkmıştır. Yaklaşık olarak ücretin 1/3’ü zamanın örf
ve adet tabiri ile evliliğinde “cihaz akçesi” yapılması için aile
68 TKS, 2108, s.50, h.3. Nafaka İçin İcar-ı Sağir Hücceti. 20 Safer 1317/29
Haziran 1899.
69 TKS, 2108, s.27, h.3. Ücret ile Nafaka Hücceti. 16 Şevval 1316/ 27
Şubat 1899; TKS, 2108, s.27, h.4. Ücret ile Nafaka Hücceti. 16 Şevval
1316/ 27 Şubat 1899; TKS, 2108,s.94, h.3. Ücret ile Nafaka Hücceti.
13 Zi’l-kade 1317/ 15 Mart 1900; TKS, 2108,s.94, h.4. Ücret ile Nafaka
Hücceti. 13 Zi’l-kade 1317/ 15 Mart 1900.
70 Ahmet Şamil Gürer, Abdullah Bay, Osmanlı Toplumunda Beslemelik Kurumu, Ankara 2013,84-94.
kitap01 -8243.indd 78
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
79
elinde “emanet ile (bi’l emâne)”71 ve “kendi için korumak ve
saklamak (kendi için yedimde hıfz ve ibkâ)” üzere tutulmuştur.72
Yüzyıllar boyu kimsesiz çocukların ev ortamı içinde terbiye
alarak yetişmelerini sağlayan koruyucu aile uygulaması, köleliğin yasaklanması ve zorunlu askerlik sisteminin uygulanması
gibi bazı siyasî, ekonomik ve toplumsal gelişmelerin etkisiyle
değişime uğramıştır.73 XIX. yüzyılın son çeyreği ile XX. yüzyılın
ilk çeyreğinde art arda patlak veren savaşlar sonucu meydana
gelen dış göçler ve zaman zaman yaşanan iç göçler, koruyucu
aile sisteminin yaşadığı dönüşüm sürecini daha da hızlandırmıştır.74 Dış ve iç göçler esnasında bulaşıcı hastalıklardan dolayı
çok sayıda yetişkin göçmenin ölmesi, aynı zamanda karmaşa
sırasında pek çok ailenin dağılması kimsesiz çocukların sayısını artırmıştır. Bu gelişmeler karşısında devlet, kimsesiz çocukların sahipsiz kalıp ölmelerini ve köle olarak satılmalarını
engellemek için koruyucu aile uygulamasını çözüm yolu olarak
görmüştür. Meydana gelen bu gelişmeler halkın içinde yüzyıllardır var olan klasik koruyucu aile sisteminin bozulmasına
yol açmıştır.
71 TKS, 2108, s.94, h.4. Ücret ile Nafaka Hücceti. 13 Zi’l-kade 1317/ 15
Mart 1900.; TKS, 2096/2, s.142, h.1. Ücret ile Nafaka Hücceti. 12
Zi’l-kade 1315/ 4 Nisan 1898.
72 TKS, 2105, s.94, h.2. Ücret ile Nafaka Hücceti. 2 Şevval 1309/ 29 Nisan
1892; TKS, 2097, s.46, h.5. Ücret ile Nafaka Hücceti. 25 Şaban 1332/
19 Temmuz 1914.
73 Mehmet Fetgeri, Osmanlı Âlem-i İçtimaîsinde Çerkes Kadınları, İstanbul
1330, s.45; Ömer Şen, Osmanlı’da Köle Olmak, İstanbul 2007, s.187;
Ömer Şen, “19. Yüzyılda Osmanlı Devleti’ndeki Köle Ticaretinde Kafkasya Göçmenlerinin Rolü”, Toplum ve Ekonomi, S.6/Mayıs 1994, s.171192; İslam hukukunda köle ve esirlerin hukukî durumu hakkında geniş
bilgi için bkz. Nihat Engin, Osmanlı Devletinde Kölelik, İstanbul 1998,
s.22-30,89-99; BOA, NFS.d.,2641. Malatya Müslim Nüfus Defteri.
74 Ehud R. Toledano, Osmanlı Köle Ticareti 1840-1890, (Çev. Hakan Erdem), İstanbul 1994, s.151-153; Cemal Gökçe, Kafkasya ve Osmanlı
İmparatorluğu’nun Kafkasya Siyaseti, İstanbul 1979, s.50; Abdullah
Saydam, “Esir Pazarlarında Yasak Ticaret: Hür İnsanların Satılması”, Toplumsal Tarih, S.28/Nisan 1996, s.43-49.
kitap01 -8243.indd 79
02.04.2014 14:07:17
80
KORUYUCU AİLE OLMAK
Sonuç
Kimsesiz ve sahipsiz çocukların ücretsiz veya ücret karşılığı
aileler yanına besleme ve oğulluk olarak yerleştirilmesi şeklinde
tanımlanabilecek koruyucu aile sistemi, yetim çocuklara sahip
çıkmanın fazileti hakkındaki ayet ve hadislerin de teşvikiyle
Osmanlı toplumunda yaygın olarak uygulanmıştır.
Osmanlı’da uygulanan sistem her ne kadar belgelerde “evlatlık,
manevi evlatlık” ve “tebenni” ifadeleriyle tanımlansa da günümüz evlatlık sisteminden farklı bir uygulamadır. Uygulama en
temel biçimi ile soy bağı ile miras hakkını reddetmesi ve geçici
bir yerleştirme şekli olması yönleriyle modern evlatlık kurumundan ayrılır. Yine aile yanına yerleştirilen çocuklar öz babalarının isimlerini taşımaya ve öz aileleri ile görüşmeye devam
etmişlerdir. Bu sebeplerle evlatlık kurumundan ziyade günümüz koruyucu aile uygulaması özelliği gösterir.
Tanzimat devrine kadar devlet denetiminde olan ancak kısmen
bağımsız sivil toplum kurumu işleyişine sahip vakıf ve imaretler her türlü kamu hizmeti yanında sosyal hizmet görevlerini de
yerine getirmişlerdir. Bu dönemde geçerli devlet anlayışının bir
yansıması olarak vakıflar genellikle çocukların dolaylı korunması olarak görülebilecek yoksullara iş ve aş sağlanması ve bazı
özel usullerle muhtaç çocuklara maddi destek sağlanması görevlerini üstlenmişlerdir. Klasik dönemde korunmaya muhtaç
çocuklara sahip çıkmakta asıl sorumluluğu ise aile yanına yerleştirme esasına dayalı koruyucu aile uygulaması üstlenmiştir.
Tanzimat devri ile birlikte önce kanunlaştırma çalışmaları başlamış; ardından Mithat Paşa’nın gayretleriyle imparatorluğun
çeşitli yerlerinde kimsesiz çocukların barınabilecekleri kurumların açılmasıyla birlikte ilk defa kurum bakımı esaslı sistem
uygulanmaya başlanmıştır. Özellikle II. Abdülhamit devrinde
ise bu kurumların sayısı ve çeşidi artırılmıştır. Fakat Osmanlı
toplumunda var olan koruyucu aile uygulaması kurum bakımı
ile birlikte tatbik edilmeye devam edilmiştir. Özellikle XIX.
kitap01 -8243.indd 80
02.04.2014 14:07:17
BİRİNCİ BÖLÜM
81
ve XX. Yüzyılda toplumun yüzleşmek zorunda kaldığı çeşitli
ekonomik ve sosyal sorunlar uygulamanın kurum bakımından
daha yaygın şekilde tatbik edilmesine neden olmuştur.
Cumhuriyet döneminde Medeni Kanun’un kabulü ile birlikte
evlilik engeli, soy bağı ve miras hakkına dayalı modern evlatlık
sistemi uygulanmaya başlanmıştır. Bu durum zamanla yaygın
koruyucu aile kültürünün ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
Avrupa hukukuna dayalı yeni sistemin İslam hukukunun etkisiyle toplumda sınırlı ölçüde kabul görmesi ve genellikle çocuksuz ailelerin yakın akraba çocuklarını evlatlık almayı tercih
etmeleri üzerine, devlet kurum bakımına ağırlık vermiştir. Hatta koruyucu aile uygulamasının 1949 yılına kadar kanunda yer
almadığını söylemek mümkündür. Uygulama ancak 1961’den
itibaren yeniden uygulanmaya başlanmıştır.
Osmanlı toplumunda uygulandığı şekliyle koruyucu aile sistemi yüzyıllarca muhtaç çocukların korunmasına yönelik önemli
bir sosyal işlev yerine getirmiştir. Bu yolla muhtaç çocukların
öz aile ve çevreleriyle ilişkilerini sağlıklı biçimde devam ettirmeleri sağlanmıştır.
kitap01 -8243.indd 81
02.04.2014 14:07:18
“Sakın yetimi aşağılama!”
DUHÂ, 93/9
G
“Dul ve yetimlere yardım eden kimse,
Allah yolunda cihâd eden veya
gündüzleri oruç tutarak, geceleri ibâdet
ederek geçiren kimse gibidir.”
M Ü S L I M , K I TA B U ’ Z - Z Ü H D 2 , V I , 2 2 8 6
kitap01 -8243.indd 82
02.04.2014 14:07:18
KORUYUCU AILE HIZMETLERI
Doç. Dr. Cengiz Özbesler
Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sağlık Bilimleri Fakültesi
Sosyal Hizmet Bölümü Öğretim Üyesi
Giriş
Korunmaya muhtaç çocuklar sorunu yüz yıllardır hemen her
toplumu ilgilendiren bir sosyal sorundur. Günümüzde korunmaya muhtaç çocuk sorununa ve bu çocukların korunmaya
muhtaç hale gelmesine neden olan birçok yaşam durumu
vardır. Bu nedenler arasında, yoksulluk, evlilik dışı ilişkiler,
gayri meşru yaşama, adölesan evlilikleri ve istenmeyen gebelikler, ailenin parçalanması, ebeveyn kaybı, boşanmayı izleyen
dönemlerde boşanmış çocuklu anne babaların başka çocuklu
boşanmış eşlerle evlenmeleri ile kurulan üvey anne babalı evlilikler, çocukların farklı biçimlerde kötüye kullanılması ve terk
edilmesi gibi birçok neden sayılabilir.
Korunmaya muhtaç çocukların koruma altına alınması, korunması, bakımı ve yetiştirilmesi, sağlıklı bireyler olarak topluma
kazandırılması için farklı çocuk koruma modelleri ve uygulamalar vardır. En çok bilinen bakım ve koruma modeli kurum
bakımıdır. Koruma altına alınan çocukların yaş, cinsiyet ve
bireysel özelliklerine uygun olarak yerleştirildikleri kurumlar
vardır. Bu kurumlar; çocuk yuvaları, yetiştirme yurtları, çocuk
evleri, çocuk siteleri, çocuk köyleri ve sevgi evleri gibi bakım
kurumlarıdır.
Kurum bakımı bilimsel olarak değerlendirildiğinde korunmaya
muhtaç çocuklar sorununda en son çare olarak düşünülen bir
83
kitap01 -8243.indd 83
02.04.2014 14:07:18
84
KORUYUCU AİLE OLMAK
bakım yöntemidir. Uzun yıllar kurum bakımı uygulamalarından edinilen deneyimler, kurum bakımının çocuklar üzerine
etkilerini araştıran bilimsel çalışmalar ve ilgili literatürde yer
alan bilgi birikimi, kurum bakımının çocuklar üzerine olumsuz
etkileri olduğunu, kurumlara yerleştirilen çocukların gelişimsel
gereksinimlerinin yeterince karşılanamadığını ve ciddi sosyal
uyum güçlüklerine zemin hazırlayabildiğini ortaya koymuştur.
Bu nedenle korunmaya muhtaç çocukların korunması, bakımı
ve gelişimsel gereksinimlerinin daha iyi karşılanabileceği farklı
bakım modelleri tartışılmış ve uygulanmaya başlanmıştır. Bu
modellerden birisi durumu hem psiko-sosyal yönden hem de
yasal olarak uygun olan korunmaya muhtaç çocuğun evlat edindirilmesi, bir diğeri de koruyucu aile yanına yerleştirilmesidir.
Koruyucu aile hizmeti, kurum bakımı, birkaç çocuğun bir
arada evde bakımı gibi modellerine göre oldukça farklı bir
uygulamadır. Koruyucu aile bakımı, çocuğa öz ailesi tarafından bakılamadığı, çocuğun, evlat edindirilmesinin mümkün
olmadığı ya da uygun görülmediği durumlarda onun her türlü
sorumluluğunu alabilecek, gelişimsel gereksinimlerini uygun
biçimde karşılayabilecek, koruyucu aile eğitimi almış bir aileye
yerleştirilerek geçici veya devamlı bir süre içinde bakımının
sağlanmasıdır.1 Koşar (1989),2 çocukların bir aile ortamında
dengeli ve yakın bir ilişki içinde yetişmelerinin her yönden
sağlıklı gelişimleri için gerekli olduğu inancı ile çocuğun öz
ailesinin bu gereksinimi karşılayamadığı durumlarda onun görevlerini üstlenecek bir koruyucu aile yanına yerleştirilmesinin
yararlarını belirtmektedir. Ayrıca, koruyucu aile bakımının, çocuğun aile ortamında yetişme, özel ilgi görme hakkını koruyan
bir hizmet olarak kabul edildiğini, çocuk ve aile refahı alanının
da önemli bir hizmeti olduğunu vurgulamaktadır. Koruyucu
1
Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). “ Koruyucu Aile Bakımı Altındaki
Çocukların Davranış ve Duygusal Sorunları”. Çocuk ve Gençlik Ruh
Sağlığı Dergisi. 12 (3), S: 130 – 140.
2
Koşar, Nesrin (1989). Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı.
Yargıçoğlu Matbaası. Ankara.
kitap01 -8243.indd 84
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
85
aile bakımında, farklı özellikleri, bilgi ve becerileri bulunan
aileler, farklı sorunları, yaşam öyküleri ve bireysel özellikleri olan korunmaya muhtaç çocukları koruma, bakma, onları
büyütme ve tedavisini destekleme gibi amaçlarla bu hizmeti
sağlamaktadırlar.3 Koruyucu aile sisteminde bakım veren kişi
genelde değişmez ve uzun süreli olduğundan, bu durum çocuk ile bakım veren arasında sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki
oluşturmasını sağlayarak çocuğun ruh sağlığını olumlu yönde
etkilemektedir.4
Yaşamın ilk yılları bebeğin gelişimi açısından oldukça önemlidir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen küçük bir çocuk açısından düşünüldüğünde, çocuğun bu kritik yıllardaki ilişkileri ve
deneyimleri, onun ileride sosyal, duygusal ve bilişsel gelişimi
açısından oldukça önemli kazanımlar olacaktır.5 Bebekler yetişkinlerin bakımına ve ilgisine tamamıyla bağımlıdırlar. Bebeklerin aldıkları bakım ve bağlanma formları gelecekte gelişimleri
ve yetişkinlikte psiko-sosyal sağlık ve ruhsal gelişimin iyi olmasında çok önemli yapı taşlarıdır.6 Bu nedenle de koruyucu aile
bakımı, kurum bakımına göre daha çok tercih edilen bir bakım
yöntemidir. Korunmaya muhtaç çocuğa sağlıklı bir aile ortamı
sağlanabildiği takdirde de çocuk açısından önemli kazanımlar
söz konusu olacaktır.
Ülkemizde koruyucu aile kavramı, ilk kez 1926 tarihli Medeni
Kanun’da yer almıştır. 1930 yılında kabul edilen Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nda da korunmaya muhtaç çocukların koruyucu aileler yanında bakılmasına ilişkin düzenlemeler yapıldığı
görülmektedir. Koruyucu aile hizmetlerinin uygulamasına ise
3
Wilson, K., Steph P., Ian S., (2003). “A Kind of Loving: A Model of Effective Foster Care”, British Journal of Social Work, 33 (8). 991 – 1003.
4
Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 131
5
Cohen Julie and Victoria Youcha.( 2004). “Zer oto Three: Critical Issues
for the Juvenile and Family Court”. Juvenile and Family Court Journal.
55(2). 15 – 27.
6
Wright Lois E. Toolbox (2001) Using Visitation to Support Permanency.
Washington DC. CWLA Pres.110.
kitap01 -8243.indd 85
02.04.2014 14:07:18
86
KORUYUCU AİLE OLMAK
ilk kez 1949 yılında başlanmış ve daha sonra 1952 yılında
hizmetin ve uygulamaların kapsamı genişletilmiştir.
Ülkemizde koruyucu aile hizmetlerini ve uygulamalarını yürütmekle sorumlu kurum, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürlüğüdür. Bu hizmetler, 14 Aralık 2012 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren “Koruyucu Aile Yönetmeliği” çerçevesinde Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığı’na bağlı il müdürlükleri tarafından yürütülmektedir. Koruyucu aile hizmetlerinin yürütülmesinde aile
ve sosyal politikalar il müdürlüklerine koruyucu aile olmak için
başvuru yapan ailenin değerlendirilmesi, çocuğun aile yanına
yerleştirilmesi ve yerleştirme sonrasında izlemi oldukça önemli
bir süreçtir. Bu süreç, başından sonuna kadar profesyonel bir
ele alışı gerektirir. Koruyucu aile olmak için başvuruda bulunan
ailelerin başvuruda bulundukları andan itibaren bu konuda
eğitimi olan profesyoneller tarafından değerlendirilmesi çok
önemlidir. Bu değerlendirme sürecinde korunmaya muhtaç çocuğun yüksek yararını da gözetecek çok boyutlu profesyonel
amaçlar söz konusu olabilmektedir. Genel olarak ifade edilecek
olursa bu amaçlar; başvuruda bulunan ailenin koruyucu aile
olabilmek için gerekli koşulları ve özellikleri taşıyıp taşımadığının belirlenmesi, çocuğun gereksinimlerini uygun biçimde
karşılama, gelişimi ve yetiştirilmesi açısından uygun bir ortama
ve motivasyona sahip olup olmadığının belirlenmesi gibi önemli durumları içermektedir.
Koruyucu Aile Hizmetlerinde Başvuru
Sonrasında Değerlendirme ve İzlem Süreci
Koruyucu aile hizmetlerinde çocuğun aile yanına yerleştirilmesinden önce yapılacak olan profesyonel inceleme, değerlendirme önemli bir aşamadır. Çocukların koruyucu aile yanına
yerleştirilmesinden önce çocuğun varsa öz ailesinin, kardeşlerinin ve yerleştirilmenin planlandığı koruyucu ailenin ve varsa
öz çocuklarının da özenle hazırlanması gerekir. Koruyucu aile
hizmetlerinde inceleme değerlendirme aşaması, aynı zamanda
kitap01 -8243.indd 86
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
87
ailenin bu konuda bilgilendirilmesi ve yapılandırılmış bir eğitime katılması sürecini de kapsamalıdır. Çünkü koruyucu aile
olmak isteyen anne babaların yanlarına yerleştirilmesi planlanan çocuğun yaşam öyküsü, yaşına ve cinsiyetine göre gelişimsel özellikleri, gereksinimleri konusunda bilgi sahibi olması ve
yerleştirme sonrası aileye uyum sürecinde karşılaşabilecekleri
davranış sorunlarını uygun anne baba tutumları ile ele alabilmeleri için iyi yapılandırılmış bir eğitime gereksinimleri vardır.
Bazı deneyimler, ailelere yönelik olacak eğitimlerin, katılım
açısından iyi yapılandırılmış, kapsamlı ve sürekli olmasının
daha yararlı olacağını göstermektedir. Bu tür eğitimler koruyucu ailelerin çocuğun bakımı ve büyütülmesinde kendilerini
daha yeterli hissetmelerine ve çocuğu daha uygun anne baba
tutumları ile ele almalarını sağlamaktadır.7 Aynı zamanda bu
eğitimler çocuğun aileye yerleştirilmesini izleyen ilk dönemlerde uyum sorunları ile başa çıkılamadığında ya da çocuğun bazı
gelişimsel özellikleri nedeniyle ailenin beklentilerine uygun
özelliklere sahip olmadığının fark edilmeye başlaması ile koruyucu aile olmaktan vazgeçmesini ya da çocuğun kuruma geri
getirilmesini de önlemektedir.8 Böyle durumlarda çocukların
kuruma geri getirilmesi, birçok çocuk arasından seçilerek, o
seçilmiş olma duygusunu yaşayarak bir aile yanına yerleştirilen
çocuğun ciddi biçimde örselenmesine neden olabileceği için
iyi yapılandırılmış eğitimlerin koruyucu ruh sağlığı açısından
önemi büyüktür.
Günümüzde, koruyucu ailelerin değerlendirilmesi, korunmaya
muhtaç çocukların aile yanına yerleştirilmesi ve yerleştirme sonrasında aile ve çocuğun izlenmesi, kolay ve gerektiğinde başka
disiplinlere mensup çalışanlar tarafından da yapılabilecek bir iş
gibi algılansa da o kadar kolay bir profesyonel müdahale süreci
7
Barth, R.P. (2001.) “Policy Implications of Foster Family Characteristics”,
Family Relations, 50, 16 – 19.
8
Rhodes, K. W., Orme, J. G., Buehler, C. (2001). “A Comparison of Family Foster Parents Who Quit, Consider Quitting, and Plan to Continue
Fostering”, Social Service Review, 75, 84 – 114.
kitap01 -8243.indd 87
02.04.2014 14:07:18
88
KORUYUCU AİLE OLMAK
değildir. Çünkü ailenin değerlendirilmesi sürecinde çocuğun
aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemlerde ortaya çıkması
olası uyum sorunlarının önlenmesi ve çocuğun bu süreçte örselenme riskini en aza indirebilecek profesyonel müdahalelere
gereksinim olabilmektedir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen
korunmaya muhtaç çocuklar, her zaman davranış ve sağlık sorunlarının ortaya çıkması açısından riskli gruplardır ve oldukça
da hassas ve kırılgandırlar.9 Bu nedenle koruyucu aile yanına
yerleştirme öncesinde iyi bir hazırlanma sürecinin tamamlanması gerekir. İleride sorun olabilecek ve çok boyutlu özellikleri olan riskler, değerlendirme aşamasında ancak bu konuda
eğitimi ve bilgisi olan profesyoneller tarafından fark edilebilir
ve değerlendirilebilir. Böylece zamanında ve yerinde yapılacak
profesyonel müdahalelerle ciddi sorunların ortaya çıkmaması
için koruyucu, önleyici ve risk azaltan müdahalelerle anne baba
çocuk arasındaki ilişkiler daha sağlıklı yapılandırılmış olur. 10
Koruyucu aile alanında yürütülen çalışmalarda ailelerin yerleştirme öncesinde incelenmesi ve değerlendirilmesi sürecinin
eksik kalan bazı önemli noktalarının olduğu, klinik ortamda
çocuk ve aileyle çalışırken açık ve net bir şekilde gözlemlenmektedir. Günümüzdeki uygulamalarda çocuğun yerleştirme
sonrasındaki dönemde ortaya çıkan uyum ve davranış sorunları
değerlendirildiğinde yerleştirme öncesinde koruyucu ailenin
yeterince bilgilendirilemediği ve çocuğun ve varsa öz ailesinin,
kardeşlerinin yeterince hazırlanamadığı görülmektedir. Üstüner
ve arkadaşlarının (2005),11 yaptığı bir araştırmada da koruyucu ailelerin % 29.7’ si koruyucu aile olmadan önce çocukla
sadece bir kez bir araya geldiklerini, % 70.3’ü ise ortalama 2
kez çocukla görüştüğünü belirtmişlerdir.
9
Fish, B., Bette, C. (2004). “Mental Health Risks to Infants and Toddlers
in Foster Care”.Clinical Social Work Journal, 32 (2) 121.
10 Becker, Marion, Neil Jordan ve Rebecca Larsen (2006). “Behavioral Health Services Use and Costs Among Children in Foster Care”. Child
Welfare. 85 (3) P: 633 – 647.
11 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 135
kitap01 -8243.indd 88
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
89
Koruyucu ailelerin çocuğun aile yanına yerleştirilmesini izleyen
ilk aylarda aile ve ev ortamına uyum sorunlarının, çocuğun
ev ortamında sergilediği beklenmeyen davranışlarının ve anne
babaları zor durumda bırakabilen bu davranışların ne anlama
geldiği konusunda yeterli bilgiye sahip olmadıkları da klinik
müdahaleler sırasında açıkça görülebilmektedir. Bunun sonucunda da anne babaların çocuğun bu uyum sorunlarının ele
alınmasında etkili olamadıkları, uygun anne baba tutumlarını
sergileyemedikleri, farkında olmadan olumsuz tutumlar sergileyerek çocuğun duygusal açıdan örselenmesine neden olabildikleri, çoğu zaman da çaresizlik içinde çocuğu kuruma geri
vermeyi düşündüklerini ifade ettikleri görülmektedir. Yapılan
bir çalışmada koruyucu ailelerin % 10’unun çocuğun koruyucu
aile yanına yerleştirildikten sonra herhangi bir sorun yaşamadıklarını belirttiği, % 90’ının ise sorun yaşadıklarını ifade ettiği
saptanmıştır.12 Koruyucu ailelerin bazılarının annelik babalık
becerilerinde yeterli deneyimlerinin olmaması, karşılaştıkları
sorunlar karşısında çocuğa karşı negatif tutumlar sergileyebilmeleri, çocuğun ve ailenin yeterli biçimde hazırlanmadan
koruyucu aile yanına yerleştirilmesi, varsa öz ailesi ile işbirliği
yapılmadan yapılan yerleştirmeler, ileri dönemlerde bazı ciddi sorunlara yol açabilmektedir.13 Örneğin daha önce istediği
halde sağlık sorunları nedeniyle çocuk sahibi olamayan bir çiftin, koruyucu aile olduklarında çocuğun eve gelmesini izleyen
akut dönemde kendileri ve yakın akrabalarının çocuğa karşı
abartılı sevgi ve ilgi davranışları sergileyerek sevinç duygularını yaşadıkları gözlenmiştir. Kurum bakımında birçok açıdan
yoksunluk yaşayan bazı çocuklarımız, kurumda arkadaşları
arasından seçilerek, o seçilmiş olma duygusu ile geldiği aile
ortamında abartılı bir ilgi ile karşı karşıya kalabilmekte, adeta
daha önce hiç hayal bile edemediği hediyelere, oyuncaklara ve
giysilere boğulmaktadır. Bu abartılı ilgi, yetişkinlerin hayal et12 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005).136
13 Fish, B., Bette, C. (2004). “Mental Health Risks to Infants and Toddlers
in Foster Care”. Clinical Social Work Journal, 32 (2) 121.
kitap01 -8243.indd 89
02.04.2014 14:07:18
90
KORUYUCU AİLE OLMAK
tikleri ve beklentileri doğrultusundaki çocuk sahibi olma, torun
sahibi olma gibi gereksinimleri belli bir doygunluk noktasına
ulaştığında ve çocuğun aile ortamına uyumu ile ilgili güçlükler ortaya çıkmaya başladığında yavaş yavaş değişmeye başlamaktadır. Çocuğun geldiği aile ortamının kendisi açısından ne
kadar güvenli ve sürekli olduğunu doğrulamaya ve güvenli bir
ortam aramaya yönelik sergilediği davranışlarına anlam veremeyen aile, bu durum karşısında bocalamaya başlamakta ve
bu durum profesyonel bir müdahale ile ele alınamadığında da
çocuğu kuruma geri vermeyi bile düşünme noktasına geldikleri
görülebilmektedir. Nitekim yapılan bir çalışmada, koruyucu
ailelerin % 22.9’ unun çok bunaldığında çocuğu kuruma geri
vermeyi düşündüğünü ve bunu çocuğa söyledikleri saptanmıştır. Bu duruma çocuğun tepkisinin ne olduğu sorulduğunda ise
çocuğun içe kapandığı, eşyalarını toplayıp gitmek istediği ya da
saldırganlaştığı belirtilmiştir. Uzun süreli koruyucu aile bakımı planlandığı halde işlemeyen bu sürecin % 35’inde kopma
olduğu saptanmıştır. Koruyucu ailenin yanlış seçimi, çocuk ile
bakım veren arasında uyuşmazlık ve bunun sonucunda birlikte yaşayamamak, koruyucu aile bakımında birinci sırada risk
oluşturmaktadır.14
Koruyucu aile yanına yerleştirilen her bir çocuk haklı olarak
bulundukları ortamda kendilerinin güven içinde olduklarını
hissetmek istemektedir. Ev ortamında güvenli bir yaşam alanı
ve güven duyabilecekleri anne baba arayan çocuğun davranış
sorunları ile başa çıkılamadığında, eğer bu davranışlarından
vazgeçmez ise geldiği kuruma geri verilebileceğinin çocuğa
söylenmesi çok sık olmamakla birlikte koruyucu aileler ve koruyucu aile hizmetlerini yürüten bazı profesyoneller tarafından
disiplin tekniği gibi kullanılabilmektedir. Bu uygun olmayan
tutum ve hatalı yaklaşım, daha önce anne babası tarafından
terk edilmiş, örseleyici travmalar içeren bir yaşam öyküsü olan
çocuğun, farkında olunmadan ciddi anlamda örselenmesine
neden olabilmektedir. Oysaki çocuğun aileyi çaresiz bırakan
14 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 136
kitap01 -8243.indd 90
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
91
davranışları ile anlamaya çalıştığı şey, yerleştirildiği ailenin ve
evin gerçekten onun ailesi ve evi olup olmadığını anlamak ve
aile içerisinde güven duygusunu hissetme çabasından başka
bir şey değildir. Yerleştirme öncesinde çocuğun aile ortamına
uyumu açısından önemli olan bu uyum durumunun aile ile çalışılarak ele alınması, çocuğun örselenmesini önleyebilmekte ve
uyum sürecini de hızlandırmaktadır. Bir vakada ailenin ve akrabaların çocuğun eve ilk geldiği günlerde abartılı biçimde ona
pahalı oyuncaklar, pahalı giysiler aldıkları hatta kutlamaya gelen yakınlarının ve akrabalarının da benzer tutumlar sergilediği,
bu süreçte çocuğun uyum sürecinin yeterince anlaşılamadığı
fark edilmiştir. Kısa bir zaman içerisinde de çocuğa karşı olan
bu artmış ilginin giderek zayıflayarak çocuğun geldiği kuruma
geri verilmesi duygularına dönüştüğü görülmüştür. Bütün bu
önemli noktalar koruyucu aile olacak bireylerin profesyonel bir
ele alışla seçilip değerlendirilmesinin ve iyi yapılandırılmış bir
koruyucu aile eğitiminden yararlandırılmasının aile ve çocuk
açısından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.
Koşar, koruyucu ailenin ana babalı bir ortam olmasının tercih
edildiğini ifade etmektedir. Ayrıca, inceleme ve değerlendirme
sürecinde yaş ve gelir ile daha az ilgilenildiğini, aile üyelerinin
ruhsal olarak sağlıklı olması, çocuğun temel gereksinimlerini karşılayabilecek özelliklere sahip olması, temiz ve güvenli uygun bir evde oturmaları, eve yakın okul, sağlık kuruluşu, oyun alanları olması gibi niteliklerin de değerlendirmede
önemsenmesi gerektiğini belirtmektedir.15 Koruyucu aile ile
yerleştirilen çocuk arasındaki yaş farkının çok olmasının pek
avantajlı olmadığı klinik uygulamalarda çok sıklıkla görülen bir
durumdur. Böyle vakalarda, koruyucu aile ile çocuk arasında
yaş farkının çok olması; çocuğun ele alınmasına, uygun olmayan disiplin yaklaşımlarıyla iletişim kurulmaya çalışılmasına,
çocuğun bu süreç içerisinde ruhsal ve duygusal açıdan ciddi
anlamda örselenmesine ve günün birinde çözümsüzlükler nedeniyle kuruma geri verilmek zorunda kalmasına neden olabil15 Koşar, Nesrin (1989).
kitap01 -8243.indd 91
02.04.2014 14:07:18
92
KORUYUCU AİLE OLMAK
mektedir. Örneğin 16 yaşında bir kız ergen, gece uyuyamama,
kötü rüyalar görme gibi sorunlarla başvurmuştu. Değerlendirildiğinde yerleştirildiği koruyucu ailenin oldukça yaşlı bireyler
olduğu, yaşlı olmaları nedeniyle görüşmeye bile gelemedikleri ve ergenin giyimi, ev içinde odasında zaman geçirmesi,
televizyonda izlediği ilgi duyduğu programlar gibi konularda
çocuğun bilişsel gelişimine de uygun olmayan soyut kavramlar kullanarak, korkutarak ele almaya çalıştıkları görülmüştür.
Bir diğer vakada, 13 yaşındaki bir başka kız çocuğun ise aile
içerisinde yaşına, gelişimsel gereksinimlerine ve özelliklerine
uygun anne baba tutumlarıyla ele alınamadığı, kendisinden
çok yaşlı olan koruyucu annesi ile ciddi ve çatışmalı iletişim
sorunları yaşadığı, bu süreçte de duygusal açıdan örselenerek
sonunda kuruma geri dönmek zorunda kaldığı görülmüştür.
Çünkü yaşlı aile üyeleri çocuğu anlamadan, onun duygularını
düşüncelerini, yaşına uygun ilgilerini, gelişimsel gereksinimlerini önemsemeden, yaşının gerektirdiği gelişimsel özellikleri
fark etmeden kendi düşünceleri doğrultusunda yetiştirmeye
çalışıyorlardı. Böyle vakalarda, çocuk ile koruyucu aile arasındaki yaş farkının çok fazla olması nedeniyle kliniğe başvuran
aile üyeleri ile de çalışmak oldukça zor olmaktadır. Çünkü yaşı
büyük olan bu kişilerin değişme, gelişme kapasitelerinin sınırlı
olması, görüşmeye çeşitli nedenlerle gelememeleri, motivasyon
kazanmaya ve işbirliğine açık olmamaları gibi faktörler burada
önemli rol oynamaktadır.
Bir başka vakada ise koruyucu aile olan yaşlı anne, lise öğrencisi 15 yaşındaki kız çocuğun evden izinsiz para aldığı, kendisine
karşı çıktığı, çocuğa söz dinletemediği, onu kontrol etmede çok
zorlandığı, birlikte zaman geçirecek aktiviteler bulamadıkları
ve bu durumlar karşısında ciddi anlamda çaresiz kaldığı gibi
sorunlarla başvurmuştu. Bu vaka değerlendirildiğinde çocuğun yerleştirilmesi öncesinde yalnız yaşayan yaşlı kadının öz
çocuklarını yıllar önce büyüttüğü, evlendirdiği, yalnız kalmamak adına koruyucu aile olmak için başvurduğu öğrenilmiş ve
gözlenmiştir. Burada yerleştirilme sonrası böyle sorunlarla kar-
kitap01 -8243.indd 92
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
93
şılaşılması olasılığı en başından bellidir. Böyle vakalarda, “koruyucu aile başvurusu yapıldı, bu aileye bir çocuğu yerleştirelim”
gibi bir düşünce profesyonel bir yaklaşım içermemektedir ve
beraberinde ciddi sorunları getirmesi de kaçınılmaz olmaktadır.
Çocukların bu süreçte örselendikleri ve bazılarının kuruma geri
dönmek zorunda kaldıkları gözlenmektedir.
Korunmaya muhtaç çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemlerde başta çocuğun uyum sorunları
olmak üzere farklı nedenlerle çocuk ruh sağlığı bölümlerine
başvurular yoğun olmaktadır. Ülkemizde koruyucu ailelerin
özellikleri ile bu ailelerin yanında yaşayan çocukların davranış
ve duygusal sorunlarına ilişkin araştırmalar yeterli değildir.16
Bu durumda, koruyucu aileler ve koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuklara yönelik klinik çalışmalarda ve uygulamalarda
elde edilen deneyimlerin önemi ortaya çıkmaktadır. Bu klinik
deneyimler, koruyucu aile hizmetlerinin ve uygulamalarının
standardının ve kalitesinin yükseltilmesine önemli katkılar sağlayacak özelliktedir. Çünkü farklı nedenlerle kliniğe başvuran
çocuk ve koruyucu aile, tedavi sürecinde değerlendirildiğinde,
çocuğun aile yanına yerleştirilmesini izleyen dönemde karşılaşılması olası ciddi sorunların önlenmesi açısından koruyucu
aile hizmetlerinin yürütülmesinde değerlendirme ve izleme sürecinde ele alınması gereken önemli noktaların olduğu açıkça
görülebilmektedir
Koruyucu ailenin öz çocuklarının, aileye yeni bir çocuğun katılması ile ilgili duygu, düşünce ve kararlarının yeterince değerlendirilmemesi, öz çocukların bu yeni duruma yeterince
hazırlanmamış olması da yine klinik uygulamalarda gözlenen
durumlara örnek teşkil edebilir. Beş yaşında bir erkek vakada,
çocuğun yerleştirildiği koruyucu anne babanın, çocuğun ev
ortamında uygun olmayan abartılı istekleri, düdüklü tencereyi
davul gibi çalmak istemesi, inşaatlarda kullanılan el arabasını
eve getirip oynamak istemesi, bu isteklerinde ısrarcı olması
16 Üstüner, S., N. Erol, Z. Şimşek (2005). 131
kitap01 -8243.indd 93
02.04.2014 14:07:18
94
KORUYUCU AİLE OLMAK
karşısında çocuğun bu davranışları ile baş etmede ciddi biçimde zorlandıkları görülmüştür. Bu aile değerlendirildiğinde,
koruyucu aile olmaya deprem sonrasında anne babasını kaybeden çocukları televizyonda çok izlediği, bu nedenle acıma
duyguları ile hareket ederek bir çocuğu alıp bakmaya karar
verdiği, eşinin ve ailenin 15 yaşında olan kız çocuğunun da bu
durumu kabullenmede ciddi güçlükler yaşadığı görülmüştür.
Bunun sonucunda da babanın sabah saatlerinde çocuğu alıp
evde eşine yük olmaması için akşama kadar gezdirerek çözüm
bulmaya çalıştığı gözlenmiştir.
Aileyi değerlendirme ve koruyucu aile olma aşamasında, koruyucu aile olmanın ne anlama geldiğinin, evlat edinme uygulamalarından farklı bir uygulama olduğunun, zamanı geldiğinde
çocuğun öz ailesinin yanına dönebileceği gibi özel durumların
yeterince açıklanmamış olması bir başka sorun olarak karşımıza
çıkmaktadır. Kronik bir hastalık nedeniyle annesini kaybetmesinin ardından babası tarafından bakılamadığı için kurum bakımına verilen 5 yaşında bir kız çocuğun koruyucu ailesi olan
anne baba, çocuğun uyum sorunlarının tedavisi için kliniğe
başvurmuştur. Yapılan değerlendirmede koruyucu aile ile görüşülmüş ve çocuğun çok yoksul bir ailenin çocuğu olduğu, ciddi
bir cilt hastalığı olan genç babasının çocuğunun koruyucu aile
yanına yerleştirildiğinden haberi olmadığı, bilgilendirilmeden
yerleştirme yapıldığı, süreç içerisinde çocuğunun koruyucu
aileye verildiğini öğrenen babanın bu duruma çok öfkelendiği
gözlenmiştir. Bu vakada çocuğun babası ile işbirliği yapılması,
babanın hastalığının tedavisi için destek olunması, iş bulması
ve yaşamını yeniden düzenlemesi konusunda mevcut imkânlardan yararlandırılması ve çocuğu ile iletişiminin ve bağının sürdürülmesi yönünde bir müdahale planı çerçevesinde çalışılması
gerekiyordu. Bir başka vakada, üst sosyoekonomik düzeyde bir
koruyucu aile yanına yerleştirilen 6 yaşındaki bir kız çocuğu,
anne babasının önce ayrı yaşamaya başlaması, sonra baba kaybı
ve yoksulluk nedeniyle annenin çocuğa bakamadığı gerekçesiyle kurum bakımına verilmiştir. Ancak annenin bir süre sonra,
kitap01 -8243.indd 94
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
95
kaybettiği eşinden kalan maaşla durumunun düzeldiğini ifade
ederek çocuğunu almak istemesi sonucunda çocuğun, koruyucu ailenin ve çocuğun öz annesinin oldukça zorlandıkları,
sıkıntılı günler geçirdikleri gözlemlenmiştir. Böyle durumlarda
koruyucu aile ile çocuğun öz ailesinin işbirliği yapmasının da
önü kapatılmış olmaktadır. Çocuğun bu durumda koruyucu
ailenin ona sağladığı iyi yaşam koşullarından, her isteğinin
yerine getirilmesinden, ona sağlanan güzel imkânlardan vazgeçmesi çok zordur. Böyle bir süreçte çocuğun hem annesi ile
ilişkilerinde ikilemli duygular yaşaması, hem de ciddi anlamda
örselenme riski ile karşı karşıya kalması kaçınılmaz olacaktır.17
Birçok vaka açısından daha önce de ifade edildiği gibi yerleştirme öncesinde koruyucu ailelere çocuğun sınır zekâ, zihinsel
engel, dikkat dağınıklığı, uyaran yoksunluğuna bağlı sosyal
uyum güçlükleri, hiperaktivite, öğrenme güçlüğü gibi farklı
gelişimsel ve bireysel özellikleri olabileceği konusunda yeterli
bilgi verilmemesi de çocuğun zamanla ailenin beklentilerini
karşılamadığının fark edilmesi noktasında ailenin çocuğa karşı tutumunun değişmesine ve çocukta davranış sorunlarının
ortaya çıkmasına neden olabilmektedir. Bir vakada, 6 yaşında
bir kız çocuk, okula başlamasından bir süre sonra okumayı
yazmayı öğrenmede güçlüğü olması nedeniyle tıbbi açıdan değerlendirilmesi için okul tarafından hastaneye yönlendirilmiştir.
Yapılan klinik değerlendirmelerde çocuğun hafif derecede zihinsel engelinin olduğu ve ayrıca bu duruma eşlik eden bir dikkat dağınıklığı olduğu belirlenmiştir. Bu durumun koruyucu
aileye açıklanmasından ve gerekli önerilerin aileye iletilmesinin
ardından zaman içerisinde izleme sürecinde koruyucu anne babanın, kendi beklentileri dışında ortaya çıkan çocuğun bu özel
durumunu kabul etmede ve ele almada oldukça zorlandıkları,
bıkkınlık, isteksizlik gibi duygularla zaman zaman çocuğa karşı
olumsuz tutumlar da sergileyebildikleri gözlemlenmiştir.
17 Leathers, J. Sonya (2003). “Parental Visiting, Conflicting Allegiances, and
Emotional and Behavioral Problems Among Foster Children”. Family
Relations.52 (1). P: 53-63.
kitap01 -8243.indd 95
02.04.2014 14:07:18
96
KORUYUCU AİLE OLMAK
Koruyucu aile olmak için başvurdukları ilk günlerden itibaren
profesyonelce değerlendirilen, bilgilendirilen ve izlenen aileler
de vardır. Bu aileler çocuğun alındığı kurum ile işbirliğinde
olan, çocuğun gelişimsel gereksinimlerine duyarlı, anne baba
olarak birlikte tutarlı tutumlarla hareket edebilen ailelerdir. Bu
aileler çocuğu aldıkları ilk günlerden itibaren çocuğun güvenli
bir ortamda olma gereksiniminin farkında olmaları nedeniyle
ilk haftalardaki anlamsız ve onları zorlayan davranışlarını ilgili
profesyonellerden de yardım alarak çok iyi yönetebilmektedirler. Böylece çocuğun aileye uyumu daha hızlı gerçekleşmekte
ve ileri dönemlerde karşılaşılması muhtemel sorunlar açısından da koruyucu, önleyici, destekleyici, kabul edici özellikleri
özünde barındıran bir aile ortamı kurulmuş olmaktadır.
Bütün bu örnekler incelendiğinde koruyucu aile hizmetlerinde yerleştirme öncesi yeterli ve uygun değerlendirmenin
yapılmaması, koruyucu ailenin yeterince eğitilmemesi ve hazırlanmaması gibi önemli durumların yerleştirme sonrasında
başka sorunları tetikleyebildiği görülmektedir. Ailelerin çocuğun uyum sorunlarına çözüm bulmada yetersiz kalması, farklı
yaşam deneyimlerinden gelen korunmaya muhtaç çocuğu ele
almada, uygun anne baba tutumları sergilemede yetersiz olmaları ve uygun olmayan tutumlarla sorunların üstesinden gelme
çabaları farkında olmadan çocuğu örselemeleri gibi önemli
bir sorunu gündeme getirmektedir. Bu durumlar, hem ileride
ortaya çıkması olası sorunların önlenmesinde, hem de koruyucu aile hizmetlerinin profesyonel olarak belli bir standartta
yürütülmesinde, değerlendirme ve yerleştirme sonrası izleme
gibi önemli iki boyutun da ciddi bir yapılanma ile uygulamaya
konulmasının önemini göstermektedir.
Koruyucu aile hizmetlerinin bu gereksinimlerinin giderilmesi için son birkaç yıldır koruyucu aile hizmetlerinde personel
eğitimi ve aile eğitimine yönelik yürütülen önemli çalışmalar
vardır. Bu çalışmalarda bu konulara hakim profesyonellerin
görev almasının sağlanması sağlıklı ve etkili politikaların geliştirilmesinde ciddi anlamda önem taşımaktadır. Ancak bu ça-
kitap01 -8243.indd 96
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
97
lışmaların etkinliğinin değerlendirme modelinde araştırmalarla
değerlendirilmesi sistemin diğer gereksinimlerinin görülmesine
de olanak sağlayacaktır.
Sonuç ve Öneriler
Klinik uygulamalarda elde edilen deneyimler ve gözlemler çerçevesinde, koruyucu aile başvurusu yapan ailelerin uygun olup
olmadıklarına karar verirken değerlendirme aşamasında önemle
dikkat edilmesi gereken noktalar şöyle sıralanabilir. Değerlendirmeyi yapacak olan profesyonel aileyi çocuğun yüksek yararı açısından her yönüyle tanımaya çalışırken, aynı zamanda eğitmeli
ve aile ortamını yerleştirilecek olan çocuk için yapılandırmalıdır.
Koruyucu anne babalara aileye yerleştirilecek olan çocukla ilgili detaylı bilgiler verilmelidir. Çocuğun farklı bir gelişimsel
özelliği varsa bu mutlaka aileyle açıkça konuşmalıdır. Koruyucu aile olma başvurusu yapan ailenin koruyucu aile olmada
ne tür beklentilerinin ve amaçlarının olduğu iyi değerlendirmelidir. Birkaç yıl sonra çocuk okula başladığında öğrenme
güçlüğü, hafif dereceli zihinsel engel, dikkat dağınıklığı, okul
başarısızlığı gibi durumlarla karşılaşıldığında ailenin çocukla
ilgili beklentileri önem kazanmaktadır. Birçok koruyucu ailede olduğu gibi çocuğun iyi eğitim alması, çok başarılı olması
beklentisi ve bu durum üzerinden kazanılacak kişisel doyum,
beklentilere ters, olumsuz bir durum karşısında çocuğa yönelik
bir nefrete ve ciddi eleştirilere dönüşebilmektedir. Çocuğun
bireysel özellikleri göz ardı edilebilmekte ve uygun olmayan
tutumlarla çocuğu beklentiler doğrultusunda zorlayarak ele
alma söz konusu olabilmektedir. Değerlendirmeyi yapan profesyonel olası sorunlarla ilgili neden oluşturabilecek durumları
kesinlikle gözden kaçırmamalı ve olası durumlar söz konusu
olduğunda bunu aileyle açıkça konuşmalıdır.
Bazı vakalarda, koruyucu aile olan ve daha önce çocuk sahibi olamadıkları için kendilerine verilen çocuğun davranış ve
uyum sorunları karşısında ciddi anlamda zorlandıkları, geri
verme düşüncelerini çok sıklıkla çocuğun yanında da dile ge-
kitap01 -8243.indd 97
02.04.2014 14:07:18
98
KORUYUCU AİLE OLMAK
tirdikleri görülmektedir. Koruyucu aile ile çocuk ve kurum
arasındaki ilişkilerin bu noktaya gelmemesi için en başından
profesyonel yaklaşımlara gereksinim vardır. Bu çok önemlidir.
Profesyonel açıdan değerlendirildiğinde kurum bakımında olan
bir çocuğun seçilerek bir koruyucu aile yanına yerleştirilmesi
onun için oldukça önemlidir. Fakat koruyucu ailenin yetersizliği nedeniyle ve aile ortamına uygun olmayan davranışları
sergilemesi nedeni ile suçlandırılarak tekrar kuruma verilmesi
de oldukça örseleyicidir.
Koruyucu aile hizmetlerinde profesyonel ele alış ve izlemde
dikkat edilmesi gereken önemli noktalar vardır. Bunlar; koruyucu aile üyelerine, kurum bakımından evlerine gelecek
olan çocuğun bireysel özellikleri, eve geldiğinde aile ortamına
uyumda yaşayacağı güçlükler, bu güçlüklerin ne tür davranışlarla karakterize olduğu ve bu davranış sorunlarının bir uyum
ve güven arayışı anlamına geldiğinin anlatılması ve kavramalarının sağlanması çok önemlidir. Koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuğun “ ben bu davranışları sergilediğimde acaba
bu aile benim ailem olmaya devam edecek mi? Yoksa ben bu
davranışlarım nedeniyle yine geldiğim kuruma geri verilecek
miyim? ” biçimindeki duygu ve düşüncelerini anlamalarına
yardım etme ve bu davranış sorunlarının uygun tutumlarla
ele alma becerilerini kazanmalarını sağlama açısından önemli noktalarla çalışma gibi boyutları içermektedir. Bu nedenle,
değerlendirme aşamasında bu durumların profesyonelce ele
alınması, yerleştirme sonrası sorunları ve çocuğun gereksiz yere
örselenmesini önleyecektir.
Koruyucu aile hizmetlerinde önemli noktalardan birisi de ailelerin içeriği uygun biçimde yapılandırılmış bir eğitimden
geçmeleridir. Koruyucu aile olmak için başvuran ebeveynlerin
çocuğun yerleştirilmesinden önce profesyonel bir destekle ciddi
bir eğitim almaları oldukça önemlidir. Bu eğitim, uygun biçimde gerçekleştirildiğinde çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen süreçte ortaya çıkabilecek uyum sorunlarının
ortaya çıkmasını önleyecektir. Koruyucu ailelere yönelik eğitim
programının içeriği şu biçimde yapılandırılabilir:
kitap01 -8243.indd 98
02.04.2014 14:07:18
BİRİNCİ BÖLÜM
99
Korunmaya muhtaç çocuklar, kurum bakımında olan çocuklar,
bu çocukların psiko-sosyal gelişim özellikleri ve ne tür travmalar (terk edilme, anne baba kaybı, ihmal, istismar vb.) yaşadıkları, bu travmaların ve yoksunlukların çocuklar üzerine ne
tür psiko-sosyal etkilerinin olduğu, bu çocukların yaşlarına ve
cinsiyetlerine göre ne tür psiko-sosyal gereksinimlerinin olduğu
gibi konular yer almalıdır.
Çocuğun koruyucu aile yanına yerleştirilmesini izleyen ilk
dönemlerde ne tür uyum ve davranış sorunları olabileceği,
büyümeleri sürecinde ne tür uyum ve davranış sorunları olabileceği, bu sorunların olası nedenleri, bu uyum ve davranış
sorunlarının ele alınmasında uygun anne baba tutumları nasıl
olması gerektiği konuları yer almalıdır. Aile ortamının çocuğun
gelişimi ve psiko-sosyal gereksinimlerinin sağlıklı ve uygun
biçimde karşılanması açısından önemini ele alan konular yer
almalıdır. Çocuğun gelişim dönemlerinin desteklenmesi ve uygun beceriler kazanması açısından oyun oynama çok önemlidir.
Bu nedenle koruyucu ailelerin çocuğun yaşına ve cinsiyetine
uygun oyuncaklar ve oyunlarla ilgili olarak bilgilendirilmeleri
de bu noktada önem kazanmaktadır.
Bazı çocukların farklı gelişimsel özellikleri olabilir (zihinsel engel, otizm, öğrenme güçlüğü, dikkat eksikliği ve hiperaktivite
bozukluğu, yaygın gelişimsel bozukluk, serebral palsy vb.)
ya da bu farklı gelişimsel özellikler çocuk büyüdükçe daha
belirgin hale gelebilir. Böyle özellikleri olan çocukların özellikleri ve yetiştirme sürecinde gelişim alanlarının desteklenmesi
ve uygun biçimde ele alınması konularına ilişkin bilgiler de
eğitim programında yer almalıdır. Bir başka önemli konu ise
ailelerin çocuğun öz ailesi, kardeşleri ve diğer önemli kişilerle
işbirliği yapmasının önemidir. Ailenin ilgili önerileri uygulama,
eğitimlere katılmada istekli olma, bilgi paylaşımının önemi gibi
konulara yer verilmesi de çocukların yüksek yararının korunması ve koruyucu - önleyici ruh sağlığı açısından çok önemli
işlevlere sahip olacaktır.
kitap01 -8243.indd 99
02.04.2014 14:07:18
“Kendileri de ihtiyaç duydukları halde
yiyeceklerini, sırf Allah’ın rızasına ermek
için fakire, yetime ve esire ikram ederler ve
derler ki: ‘Biz size sırf Allah rızası için ikram
ediyoruz, sizden karşılık istemediğimiz gibi
bir teşekkür bile beklemiyoruz. (Gerçek
müminler) kendileri daha çok arzu ettikleri
halde önce yoksulu, yetimi ve esiri doyururlar.”
İNSÂN, 76/8-9
G
“Kim üç kız çocuğunun geçimini üstlenir,
onları terbiye edip evlendirir ve onlara
güzel davranırsa, cennet onundur!”
MÜSLIM, “ITK”, 16
kitap01 -8243.indd 100
02.04.2014 14:07:18
KORUNMA GEREKSINIMI OLAN
ÇOCUKLAR; KURUM BAKIMI VE
KORUYUCU AILE SISTEMI1
Prof. Dr. Neşe EROL
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk/Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Zeynep ŞİMŞEK
Harran Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk
Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi
Yaşamak gerekiyorsa eğer,
Bir çocuk oyunu kadar renkli olsun.
Dünyayı kardeşlik dallarında uçuşan kuşlar doldursun.
Sen dargınlık ağacı barış ve yemiş ver
Ceyhun Atuf Kansu
Çocukların fiziksel, ruhsal ve sosyal açıdan sağlıklı olarak gelişmeleri için, anne-baba ya da çocuğa bakan kişi ile çocuk
arasındaki karşılıklı sevgi bağının kurulmasının önemi yüzyıllardan beri bilinmektedir. Ancak yoksulluk, aile içi sorunlar,
anne babada bedensel, ruhsal ya da zihinsel yetersizlikler, annenin ya da babanın ölümü, ihmal ya da istismar, ergen evlilikleri ya da evlilik dışı doğumlar sonucu terkler gibi pek çok
nedenle anne-babalık görevleri yetersiz kalabilmekte ve çocuk
korumasız hale gelebilmektedir. Bu durumda çocuklar devlet
tarafından koruma altına alınarak farklı bakım modellerinde
büyütülmektedir. Günümüzde, koruma altına alınan çocuklara yönelik geliştirilen bakım modelleri ülkelerin gelişmişlik
düzeyine göre farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş ülkelerde,
akraba korumasına ya da kısa vadede bakımın geçici olarak bir
başka aileye verilmesi bu sorunun üstesinden gelmek için yay1
Bu bölüm, Prof. Dr Neşe Erol (Eds), tarafından 2008 yılında yayınlanan
“Koruyucu Aile, Evlat Edinme ve Ruh Sağlığı” isimli kitapta yayımlanmıştır. Ankara Üniversitesi Basımevi.
101
kitap01 -8243.indd 101
02.04.2014 14:07:19
102
KORUYUCU AİLE OLMAK
gın kullanılan bir yöntemdir. İngiltere ve Galler Bölgesi’nde, her
10.000 çocuktan 50’sinin yerel yönetimler tarafından korunma
altına alındığı, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise bu oranın
10.000’de 75 olduğu bildirilmektedir.2İngiltere’de çocukların
%65’inin koruyucu aile hizmetinden yararlandığı, % 12’sinin
ise kuruluşlarda büyütüldüğü bildirilmektedir. Çocukların yaklaşık % 30’unun ise biyolojik ailesinin yanında denetim altında
tutulduğu ya da evlat edindirildiği belirtilmektedir. Kurum bakımına alınan çocuk sayısının 1970’lerden 1990’lara doğru %
80 oranında azaldığı vurgulanmaktadır. Koruyucu aile bakım
oranının ise daha sabit kaldığı bildirilmektedir. Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da genel yaklaşımın kurum bakımı
dışındaki modeller olduğu bilinmektedir.3
Ülkemizde ise 2005 yılında, Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından yaklaşık 20.000 çocuğun
koruma altında olduğu, çocukların yaklaşık % 92’sinin yuvalarda bakıldığı, % 4’ünün koruyucu aile sisteminden yararlandığı,
diğerlerinin ise evlat edinildiği ya da ailesine geri döndüğü belirtilmektedir (SHÇEK, 2005; Üstüner, 2005). Günümüzde ise
2013 istatistiklerine göre ülkemizde korunma ihtiyacı bulunan
toplam çocuk ve genç sayısı 27.056 olarak bildirilmektedir.
Çocuk evi, çocuk yuvası, yetiştirme yurdu, sevgi evi gibi farklı
bakım modellerinde 11.825 çocuk ve genç barındırılmaktadır.
Koruyucu aile hizmet modelinde 2.322 aile, 2.759 çocuk ve
gencin bakımını üstlenmiş durumdadır. Evlat edinme hizmet
modelinden yararlanan çocuk sayısı ise, istatistiklerin yayınlanmaya başladığı tarihten bu yana 12.472’ye ulaşmıştır (Aile ve
Sosyal Politikalar Bakanlığı, Çocuk Hizmetleri Genel Müdür2
Rushton A, Minnis H (2002) Residential and foster family care “ In: Rutter M., Taylor E (Eds.). Child and Adolescent Pschiatry, Fourth Edition,
359-369.
3
Şimşek, Z (2004) Massachusetts koruyucu aile sistemi deneyimleri,
Sosyal Hizmet Sempozyumu Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 74.
kitap01 -8243.indd 102
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
103
lüğü, Temmuz 2013 istatistikleri). Aile yanında bakım hizmetlerinin yüzdesi artma göstermekle birlikte halen bu sayı yeterli
düzeye ulaşamamıştır.
Aile dışı ortamlarda ya da alternatif hizmet modellerine geçiş
sürecinde çocukların, biyolojik ailelerin, koruyucu ailelerin,
evlat edinen ailelerin kurum çalışanlarının deneyimlediği ortak
özellikler, bağlanma, bağlanma sorunları, ayrılık, kayıp, yas ve
kavuşmalardır. Her birey bu süreci bireysel özelliklerine, mizacına, yaşamındaki koruyucu ve risk etmenlerine göre farklı
yaşamaktadır. Yaş ve cinsiyet, kuruluşlarda bir bakım verenin
gözdesi olmak gibi farklı değişkenler çocuğun yaşamını etkilemektedir. Konu ile ilgili çok sayıda sorular sorulmakta ve
araştırmalar yapılmaktadır. Umut verici araştırmalar vardır. Örneğin; sağlıklı çocukların erken dönemde evlat edinilmesinin
uzun vadeli sonuçlarının, ailelerinden hiç ayrılmamış çocuklarla benzerlik gösterdiği ortaya konmuştur.4Ancak, ailesi ile
bağ kuramamış, istismara ya da ihmale maruz kalmış, küçük
yaştan itibaren kuruluşlarda yaşamış çocuklarla ilgili sevindirici
olmayan çalışmalar da vardır.
Bu bölümün amacı korunma gereksinmesi olan çocuklara yönelik dünyada ve ülkemizdeki hizmetlerin tarihçesini özetlemek, kurum bakımı ile koruyucu aile bakımının ayırt edici
özellikleri üzerinde durmak, bağlanma sorunlarını irdelemek,
kurum bakımı ve istismar, damgalama, her iki sistemdeki çocukların davranış ve duygusal işlevlerini araştırmalarla ortaya
koymak, uzun vadede oluşan sonuçları ve tedavi yaklaşımlarını
ele almaktır.
Dünyada Korunma Gereksinimi Olan Çocuklara
Yönelik Hizmetlerin Tarihsel Gelişimi
Korunma gereksinimi olan çocuklara yönelik müdahalelerin
uzun bir geçmişi vardır. Çocuklara yönelik oluşturulan bakım
4
Bohman M (1997) Nature and nurture. Lessons from Swedish adoption
surveys. Adoption and Fostering, 21: 19-27.
kitap01 -8243.indd 103
02.04.2014 14:07:19
104
KORUYUCU AİLE OLMAK
hizmetleri ülkeden ülkeye, o ülkenin sosyal, ekonomik ve
kültürel yapısına bağlı olarak değişim göstermektedir. Ortaçağ
Avrupa’sında haçlı seferleri sırasında evlilik dışı doğan çocuklar için kurumlar oluşturulmuştur.5 Kurum bakımının tarihine
baktığımızda da İngiltere’de ilk olarak Yoksullar Yasası (1531)
ile çocukların manastırlarda bakıldığını görüyoruz. Üç yüz yıl
sonra endüstrileşme ve kentleşme ile birlikte kurumların çoğaldığı bir yapı ortaya çıkmıştır. Buna bir örnek, çeşitli nedenlerle
ailesinden ayrılmak zorunda kalan çocukların çalışma evlerinde
yaşamaya başlamasıdır. Ancak bu kurumlardaki aşırı doluluk,
hastalık, yetersiz bakım gibi sebeplerle koruyucu aile sistemi
19. yüzyılın sonlarında kurumsallaşmış ve kurum bakımına
alternatif olarak gelişmiştir.
Koruyucu aile hizmetinin tarihsel gelişiminin kurum bakımı
hizmetinden daha eski olduğu bildirilmektedir. Koruyucu aile
bakımının ilk şekli geleneksel toplumlarda kendini göstermiştir. Bu toplumlarda geniş ailelerin varlığı, çocuğun korunmaya muhtaç ve kimsesiz hale gelmesini engellemiştir. Afrika’da
birçok yerli kültüründe yüzyıllarca geniş aile sistemi bireyi
grupla birleştirmiş, klan ve kabileye bireyden daha önemli bir
yer vermiştir. Çocuğun anne babası öldüğünde ya da herhangi
bir sebeple ona bakamaz hale geldiğinde grup bütün olarak
onun sorumluluğunu almıştır. Bununla uyumlu olarak da bu
kültürde resmi olmayan koruyucu aileler ve evlat edinmeler
yaygınlaşmıştır.6
19. ve 20. yüzyılda kurum bakımı hizmeti ile koruyucu aile
hizmeti tartışmaları süregelmiştir. ABD’de yapılan milli konferansta (1899) ilk olarak sakıncaları nedeniyle kurum bakımı
yerine koruyucu aile bakımının düşünülmesi istenmiştir. 1930
yılında yapılan 1. Beyaz Saray Konferansı’nda iyi seçilmiş bir
5
Zigler EF ve Hall NW (2000) Child Development and Social Policy: Theory and Applications. McGraw-Hill Companies, Inc.
6
Uluç ÖF (1997) Psikososyal ve Hukuksal Açıdan Koruyucu Aile Bakımı.
Ankara, Atilla Yayıncılık.
kitap01 -8243.indd 104
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
105
koruyucu ailenin bir çocuk için evi yerine geçecek en iyi çözüm
olduğu ileri sürülerek koruyucu aile hizmeti teşvik edilmiştir.
Bu arada sosyal yardım projeleri çerçevesinde başlatılan aile
ödenekleri, sadece yoksul olduğu için çocuğuna bakamayan
ailelere destek sağlamıştır. Ancak ailede çocuk yetiştirmedeki
yetersizlikler, anne-babaların fiziksel ya da ruhsal hastalıkları,
ilişkilerde ortaya çıkan sorunlar ve aile çözülmeleri koruyucu
aile bakımı oranını yeniden yükseltmiştir.7
Kurum bakımının sakıncalarının 1950’lerden sonra uluslararası düzeyde daha çok belirlenmesi üzerine, ailesi yanında
bakılamayan özellikle küçük çocukların, bir başka aile yanında
geleneksel yardımlaşma biçimi ötesinde daha kurumsallaşmış
bir düzen içerisinde bakılmaları çocuk refahı siyasetinde kabul
görmüş, koruyucu aile programları tüm dünyada desteklenerek
yaygınlaştırılmıştır. Bugün İngiltere’de koruyucu aile yanına
yerleştirmeler Çocuklar Yasası ile düzenlenmektedir. Aileler
ile bu tür yerleştirmeler için özel anlaşmalar yapılmakta, bu
anlaşmalar yerel yetkililerin onay ve denetimine bağlı olmaktadır. Koruyucu ailelerin seçimi ve denetimi özel yerleştirme
kurallarına göre düzenlenmektedir. Koruyucu aileler çocuklara
gerekli bakımı sağlayacaklarına, yerel yetkililerin evleri ziyaret
etmesine ve istedikleri zaman çocuğu geri almalarına izin vereceklerine ilişkin anlaşmayı imzalamak zorundadırlar. 1988’de
çıkarılan koruyucu aile yerleştirme tüzüğü de, ailenin bir üyesi
olarak çocuğun sorumluluğunun alınmasını öngörür.
1918-1921 kıtlığı ve 1939-1945 büyük savaş gibi sosyal felaketler, eski Sovyetler Birliği’nde binlerce çocuğun erişkinlerin korumasına ihtiyaç duymasına neden olmuştur. Devlet bu
felaketlerden sonra ekonomik olarak zayıfladığı için kimsesi
olmayan çocuklar problemini çözememiş ve koruyucu aile bakımına yönelmiştir. Buna göre yerel yönetim kuruluşları çocuk
yetiştirmek isteyen ailelerle bir sözleşme yapmakta ve o aileye
bir ücret tahsis etmekteydi. Bunun karşılığında o aile çocuğu
7
Amerikan Refah Birliği, 1930.
kitap01 -8243.indd 105
02.04.2014 14:07:19
106
KORUYUCU AİLE OLMAK
kendi çocuğuymuş gibi yetiştirme sorumluluğunu almaktaydı.
3-14 yaş grubu çocuklar bu hizmetten yararlanmaktaydılar.
Eğer çocukların okul başarısı iyi ise sözleşme 18 yaşına kadar
geçerli hale getirilmekteydi. Ancak 1960’larda bu koruma yöntemi kaldırılmıştır. Hükümete göre savaşın sonuçları asgariye
indirilmiş ve korunma ihtiyacında olan çocuk kalmamıştır. Bu
yanlışlığın sonucu olarak sosyal felaketler bir çığ gibi büyümüş,
1987’de Sovyet Çocuklar Fonu’nun açıkladığı verilere göre bir
milyondan fazla çocuk psikolojik sorunlar yaşama riski ile karşı
karşıya kalmıştır. İhmal edilen çocukların sayısı yılda % 12
artışla 120.000’e ulaşmıştır. Bu durum devleti yeni önlemler almaya itmiş, tekrar koruyucu aile uygulamalarına başlanmıştır.8
Koruyucu aile bakımının tarihsel gelişimine baktığımızda, bu
gelişimin kurumsallaşma ile birlikte arttığı gözlemlenmektedir.
Gerçekten de toplumda geleneksel aile yardımlaşması boyutunda başlayan koruyucu aile bakımı, gereksinimlerin artması ve
yeni sorunların ortaya çıkmasıyla birlikte kurumsallaşmış ve
bu konuda kurumlar arasında işbirliği başlatılmıştır. Koruyucu
aileler kendi aralarında örgütlenmekte ve sorunlarını paylaşarak çözümler aramakta, koruyucu aile bakımının niteliğini
geliştirmektedirler. Örneğin, Kuzey İrlanda’da yerel koruyucu
bakım grupları vardır. Bunlar çocukların ve koruyucu ailelerin
birlikte katıldığı etkinlikler düzenlemekte, üyelerini ulusal ve
uluslararası konferanslara göndererek daha fazla bilgilendirmeye çalışmaktadırlar. Koruyucu ailelerin kendi çocukları da
ayrı bir grup oluşturmakta, bunlara sosyal hizmet uzmanları
tarafından rehberlik edilmekte ve bu çocuklar, geleceğin koruyucu aile ebeveynleri olarak görülmektedirler. Bazı gruplarda
ise temelde koruyucu aile deneyimleri paylaşılmakta, özellikle
ailelerin içinde bulundukları durumdan doğan stresle başa çıkma yolları araştırılmaya çalışılmakta, ayrıca çocuklarda görülen
davranış sorunları ile ilgili eğitici toplantılar düzenlenmekte,
8
Uluç, 1997.
kitap01 -8243.indd 106
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
107
ödünç oyuncak alınabilen oyuncak kütüphanelerinin de kurulduğu belirtilmektedir.9
Gelişmiş ülkelerde korunma ihtiyacında olan çocuklara yönelik
yaklaşımlar arasında, biyolojik ailenin desteklenerek çocuğuna bakabilecek duruma getirilmesi, ailesiyle kalması mümkün
olmayan çocuklara koruyucu aile yanında bakılması ve ailesiyle yaşaması imkânsız olan çocukların da evlat edinilmesi
yer almaktadır. Koruyucu aile ve evlat edinme olanağının bulunmadığı durumda ise anne modellerinin olduğu küçük grup
evlerinin açılması benimsenmiştir.10
Günümüzde Avrupa, Avustralya ve Kuzey Amerika’da büyük ve
kalabalık bakım evlerinin kapatıldığı bilinmektedir. Buna karşılık özellikle üçüncü dünya ülkeleri başta olmak üzere gelişmekte olan ülkelerde korunmaya muhtaç çocukların çoğunluğuna
çocuk yuvaları ya da yetiştirme yurtlarında bakılmaktadır.11
Ülkemizde Korunma Gereksinimi Olan
Çocuklar İçin Geliştirilen Hizmetlerin Tarihçesi
Tüm dünya ülkelerinde olduğu gibi, Türkiye’de de korunma
gereksinmesi olan çocuklara yönelik hizmetlerin eski bir tarihi
vardır. Eldeki kaynaklara göre, 1863 yılında Mithat Paşa tarafından, kimsesiz çocuklara bakım hizmeti yanı sıra, eğitim ve
mesleki beceri kazandırmak amacıyla Niş’te ıslahhane adıyla bir
kurum açılmış, bunu Sofya ve Ruscuk’ta açılan kurumlar izlemiştir. Osmanlı Rus Savaşı (1877-78) sonrasında, İstanbul’da
1886 yılında kimsesiz kalan çocukların sorunlarını çözmek için
Darülaceze’nin açılmasına karar verilmiş, burada süt çocuğu
9
Uluç, 1997.
10 Koşar N (1992) Sosyal Hizmetlerde Aile ve Çocuk Refahı Alanı. Yargıçoğlu Matbaası, Ankara.
11 Ekşi A (2004) Koruma altında çocuklar; Dünyada beş kıtanın çeşitli
ülkelerinden örnekler- Koruma Altındaki Çocuklar- Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi
Basımevi, 9-24.
kitap01 -8243.indd 107
02.04.2014 14:07:19
108
KORUYUCU AİLE OLMAK
yuvası, kimsesiz çocuklar yurdu, diğer sosyal hizmet ve sağlık
hizmetlerinin yürütülmesine yönelik birimler kurulmuştur.12
Savaşlar ve yoksulluk nedeniyle kimsesiz çocuklar sorununun
büyümesi üzerine gönüllülük esasına dayalı, halkın katkısına
dayanan çözümler aranmış, ancak girişimlerin yetersiz kalması
üzerine devlet eliyle çözümler aranmaya başlanmıştır. Devlet
tarafından yapılan çalışmaların ilki II. Abdülhamit döneminde
kurulan Darülhayr-ı Ali, II. Meşrutiyet sonrası Balkan ve Birinci Dünya Savaşları’nda kimsesiz kalan çocuklara bakım ve
eğitim hizmeti vermek amacıyla kurulan Darü’l – Eytamlardır.
Bu dönemde bakılan çocuk sayısının 16.000’e ulaştığı bildirilmektedir. Savaşın uzaması ve buna bağlı olarak yoksulluğun
artması nedeniyle 2 Nisan 1917 yılında yasal düzenlemelerle
bu kurum “Darü’l-Eytamlar Müdürlüğü” adı altında bir Genel Müdürlüğe dönüştürülmüştür. Yetimhane anlamına gelen
Darü’l Eytamlarda çocukları barındırmak, eğitim vermek ve
mesleğe yönlendirmek amaçlanmıştır.13 Benzer Şekilde Doğu
Anadolu Bölgesi’nde Kazım Karabekir tarafından kimsesiz çocukları topluma kazandırmak amacıyla “Erzurum Ana Mektebi,
Leyli Eytam, Sarıkamış Ana Mektebi” gibi kuruluşlar açılmıştır.14
Devlet eliyle kurulan Darülhayr-ı Ali ve Darü’l-Eytamların yetersizlikleri sonucu kapanması üzerine, İstanbul’da Himaye-i
Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Türkiye Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin adı 1935 yılında “Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu”
(TÇEK) olarak değiştirilmiştir. Derneğin 1935 yılında kuruluş
sayısı 136’ya ulaşmış, “Süt Damlası, Yetimler Evi, Ana Kucağı,
12 Çavuşoğlu T, Açar F (2004) Mithatpaşa ve Islahhaneler. Sosyal Hizmet
Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve
Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 35
13 Çavuşoğlu T, Sevindi F (2004) Daru’l-Eytamlar. Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık Bilimleri
Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 37.
14 Başbakanlık Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü, Ulusal Eylem Planı. ([email protected]). Erişim Tarihi: 08.08.2005.
kitap01 -8243.indd 108
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
109
Ana Mektebi, Şefkat Yurdu” gibi isimlerle Türkiye’nin farklı
illerinde örgütlenmeye ve hizmet sunmaya devam etmiştir. O
döneme ait belgelerde Himaye-i Etfal Cemiyeti’nin kuruluş
amacı özetlenecek olursa; çocuk ihmali ve istismarının önlenmesi, çocukların sağlıklı ortamlarda büyümeleri için ailelerin
eğitimi, anne-çocuk sağlığı hizmetlerinin verilmesi ve korunma
ihtiyacında olan çocuklara yönelik bakım modellerinin geliştirilmesidir. İstanbul Himaye-i Etfal Cemiyeti çalışmalarını yürütürken, 30 Haziran 1921 tarihinde, Büyük Millet Meclisi’nin
bazı üyelerinin de girişimiyle Ankara’da yeni bir Himaye-i Etfal Cemiyeti kurulmuştur. Milli Mücadelenin kazanılmasından
sonra, Ankara Himaye-i Etfal Cemiyeti Mustafa Kemal Atatürk’ün desteğini alarak tüm ülke çapında örgütlenerek, anne
ve çocuklara yönelik hizmetlerini sürdürmüştür.
Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık Bakanlarından olan Bolu Milletvekili ve Himaye-i Etfal Cemiyeti Genel Sekreteri Dr. Mehmet
Fuat Umay, Eylül 1922’de Sağlık Bakanı olduktan sonra, savaş
sonrası kimsesi olmayan çocuklara yönelik hizmetleri “çocuk
davası” olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirmiştir. Dr.
Umay, Mart 1923’de çocuklara en iyi koşullarda bakım verebilmek için uygun modelleri araştırmak ve bunlar için maddi
destek sağlamak amacıyla Amerika’ya gitmiştir. Döndükten
sonra, edindiği deneyimler ve elde ettiği bağışlarla kuruluşların
alt yapısının geliştirildiği ve birçok yeni, donanımlı kurumlar
oluşturulduğu bildirilmektedir.15
Cumhuriyet döneminde benimsenen “sosyal refah” kavramıyla,
diğer tüm hizmetlerde olduğu gibi sosyal hizmetler de devletin sorumluluğu altına girmiştir. Çocuk Esirgeme Kurumu’nun
yönetimi 1961 yılında 35 Sayılı Kanun ile Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı’na devredilmiştir.16 Korunma ihtiyacında olan
15 Umay MF (2003) Cumhuriyetin Kuruluş Yıllarında Bir Devrimci Doktorun Anıları. (Çev: Cahit KAYRA). Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları,
Mas Matbaacılık AŞ.
16 [email protected], 2005.
kitap01 -8243.indd 109
02.04.2014 14:07:19
110
KORUYUCU AİLE OLMAK
çocuklara profesyonel yaklaşımlarla hizmet sunmak ve diğer
alanlarda da sosyal hizmet uzmanı yetiştirmek amacıyla 1961
yılında Birleşmiş Milletler’in Teknik Yardımı ile Bakanlığa bağlı
Sosyal Hizmetler Akademisi kurulmuş, ayrıca 1963 yılında 225
sayılı kanunla Sosyal Hizmetler Genel Müdürlüğü kurulmuştur.
Sosyal refah hizmetleri kapsamında kurum bakımı ve koruyucu
aile yanında bakım benimsenerek, korunmaya ihtiyacı olan çocuklara yönelik var olan kurumların yanı sıra, Sağlık ve Sosyal
Yardım Bakanlığı tarafından ilk olarak 1962 yılında Konya ve
Kütahya’da Çocuk Bakım Yurtları açılmıştır. 1962’de 4 olan
yuva sayısı 1972’de 17’ye ulaşmıştır.17 l983 yılında ise 2828
Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu
ile Türkiye Çocuk Esirgeme Kurumu tarihe karışarak, kamu
tüzel kişiliği olan katma bütçeli bir kuruluş haline getirilmiştir.
Bu kanun kapsamında korunma gereksinmesi olan çocuklara ve ailelere; ayni-nakdi yardımlar, gündüzlü bakım, çocuk
yuvaları, yetiştirme yurtları, koruyucu aile ve evlat edindirme
hizmeti, sokak çocuklarına yönelik çocuk ve gençlik merkezleri
ve engelli çocuklara yönelik bakım ve rehabilitasyon merkezlerine ilişkin düzenlemeler getirilmiştir. Halen 0-12 yaş arası
korunma gereksinmesi olan çocuklara “çocuk yuvasında”, 1318 ve daha yukarı yaştaki çocuklara ise “yetiştirme yurtlarında”
hizmet verilmektedir. Türkiye’de 2005 Temmuz ayı itibariyle
95 çocuk yuvası ve 107 yetiştirme yurdu olmak üzere 202 kurumun aktif hizmet verdiği, bu kurumlarda yaklaşık 20.000
çocuğun bakıldığı bildirilmektedir.18 Aktaş tarafından kurum
bakımının Türkiye genelinde bölgelere göre değerlendirildiği
bir çalışmada da; sosyal hizmet kuruluşları, özelinde yuva ve
yurtların iş yükünün fazla olduğu, buna karşılık çalışan profesyonellerin yetersiz olduğu, birincil alanı sosyal hizmetler olan
ve ağırlıklı olarak bu alana özgü yetişen sosyal hizmet uzmanı sayısının yetersiz olduğu, sosyal hizmet uzmanı, psikolog,
17 Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı-Sağlık Hizmetlerinde 50 Yıl. Ankara,
1973, 275-284.
18 [email protected], 2005.
kitap01 -8243.indd 110
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
111
çocuk gelişim uzmanı gibi profesyonellerin bürokratik işlerle
uğraşmaktan mesleki işlevlerini yerine getiremedikleri, ailelere
ödenen yardımların yetersiz olduğu gibi pek çok sorun saptanmıştır.19 Erol tarafından yapılan çalışmalarda da, özellikle çok
sayıda çocuğun bir arada yaşadığı, az sayıda personelin çalıştığı, personel sürekliliğinin sağlanamadığı, iş yükü fazlalığının
olduğu, meslek elemanlarının hizmet içi eğitimlerinde zorluk
yaşandığı, personelin ruh sağlığının korunmasına özen gösterilemediği, sosyal destek ağı oluşturulmasına ilişkin güçlükler
yaşandığı, kurum bakımındaki çocukların toplum tarafından
damgalanmalarının önüne geçilemediği ortamlarda çocukların ruh sağlığını korumanın kolay olmadığı ve bu koşullarda
kurum bakımının çözümden çok sorunun bir parçası olduğu
gösterilmiştir.20
Çok sayıda çocuğun bir arada yaşadığı kurum bakımının tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de olumsuzluklarının görülmesi üzerine, çocuk refahı alanında değişiklik yapılmasına karar
verilmiştir. Günümüzde, kurumların ev ortamına dönüştürülmesinin sağlanması, profesyonel koruyucu aile sisteminin kurulması üzerinde önemle durulmaktadır.21
Türkiye’de koruyucu aile bakımı ile ilgili ilk yasal düzenleme 1926 yılında kabul edilen Türk Medeni Kanunu’nda yer
almıştır. Bu kanuna göre ailesi yanında kalamayan çocuğun
19 Aktaş AM (2004) “Türkiye’de Korunmaya Muhtaç Çocuklar ve Çalışan
Personel”. Koruma Altındaki Çocuklar Prof.Dr. Mualla Öztürk Anısına
XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa
Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi,159-193.
20 Erol N (2004) Yuva, Yetiştirme Yurtları Sorunun mu Yoksa Çözümün mü
Parçası? Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına
XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa
Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 33-140.
21 Devlet Planlama Teşkilatı, Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı; Sosyal
Hizmetler ve Yardımlar Özel İhtisas Komisyonu Raporu: DPT; 2593-605,
Ankara 2001.
kitap01 -8243.indd 111
02.04.2014 14:07:19
112
KORUYUCU AİLE OLMAK
tedbir olarak başka bir aileye verilmesi öngörülmüştür. Ayrıca,
Umumi Hıfzıssıhha Kanunu ve Belediye Kanunu’nda aile yanında bakıma yönelik maddeler yer almıştır.22 Koruyucu aile
hizmetine özgü 1984 yılında Koruyucu Aile Yönetmeliği çıkarılmış, bu yönetmelik 1993 yılında yeniden düzenlenmiştir ve
halen yürürlüktedir. Koruyucu Aile, 15. 07. 2005 tarihinde
yasa maddesine girmiştir.
Kurum bakımına alternatif modellerin geliştirilmesine karşın,
sürekliliğin sağlanamaması ve alt yapının yeterince oluşturulamaması nedeniyle, gelişmiş toplumlarda korunma gereksinmesi
olan çocukların %75’i koruyucu aileler yanında büyürken, ülkemizde bu oran % 5’lerdedir.23 2013 istatistikleri bu oranın
yükseldiğini ancak yeterli olmadığını ortaya koymaktadır.
Uluslararası Farklılıklar
Gelişmekte olan ülkeler başta olmak üzere, halen günümüzde
kurum bakımında yaşayan çocukların yetersiz beslenme gibi
elverişsiz şartlar içerisinde ve aile sıcaklığından yoksun ortamlarda yetiştiğine ilişkin örnekler bulunmaktadır.24 Avrupa’da
kurum bakımındaki çocukların sayısında, evinde yaşayan çocuk sayısının oranında, çocuk gelişimi eğitimi için ailelere sunulan olanaklarda ve hakların korunmasında büyük değişimler
22 Tok Ö. (1996) Koruyucu Aile Hizmeti Standartları ve Ülkemizdeki
Durumu. Yüksek Lisans Tezi H.Ü.Yüksek Okulu, İçağasıoğlu A (2001)
Koruyucu Aile Hizmetinin Toplam Kalite Yönetimi Açısından Değerlendirilmesi. Prof. Dr. Nesrin Koşar’a Armağan; İnsani Gelişme ve Sosyal
Hizmet. Hacettepe Üniversitesi Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Yayını:
Yayın no: 9 Ankara, 148-160, Erol N, Şimşek Z, Üstüner S (2005)
Çiçekli Dünyamda Elimi Yalnız Bırakma; Dünyada ve Türkiye’de Çocuk
Koruma Sistemleri; Kurum Bakımı, Koruyucu Aile ve Evlat Edinme.
Ümit Matbaacılık. Ankara.
23 Erol vd, 2005.
24 Chisholm K, Carter MC, Ames EW, Morison SJ (1995) Attachment security and indiscriminately friendly behavior in adopted children from
Romanian orphanages. Development and Psychopathology, 7: 283-294.
kitap01 -8243.indd 112
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
113
gözlenmiştir.25Colton ve Hellinkx Avrupa’daki bu değişimleri,
evlerin boyutlarının küçülmesi, çocuklara bakan personelin
giderek profesyonelleşmesi ve yerleştirme için daha çok aileyi
ve toplumu içine alan yerlerin tercih edilmesi olarak tanımlamaktadır.26 Dünyanın birçok yerinde böyle önemli gelişmelerin
olduğu bir gerçektir, ancak bunların çok azı İngiltere ve Amerika’da yapılan çalışmalar gibi literatüre geçebilmeyi başarmıştır.
Gelecekte daha gerçekçi bir uluslararası bakış açısının oluşması
beklenmektedir.
Koruyucu Aile Bakımı İle Kurum
Bakımının Ayırt Edici Özellikleri
Kurum bakımı ile koruyucu aile yanında bakım birbirinden
farklı sistemlerdir. 1940’lı yıllardan beri araştırmacılar kurum
bakımının çocuklar üzerindeki etkilerini gözlemişler ve tartışmışlardır. İlk kez Spitz tarafından, çocukların bir arada bakıldığı bakım veren-çocuk arasında birebir ilişkinin olmadığı
çocuk yuvalarının, onların bedensel, ruhsal ve bilişsel gelişimlerini olumsuz yönde etkilediğinin ortaya konmasıyla bu tür
kurumların kapatılmaya başladığını görüyoruz. Spitz, “Kurum
Hastalığı-Anne Yoksunluğu Sendromu” olarak açıkladığı hastalığın özellikle bebeklik döneminde kurum bakımına alınan
çocuklarda sıklıkla ortaya çıktığını, çevreye ilgisizlik, gelişme
geriliği, tuvalet eğitimi ve yürümede gecikme şeklinde kendini
gösterdiğini belirlemiştir.27 Sonraki tarihlerde yapılan araştırmalarda, kurum bakımına çok küçük yaşta alınan ve uzun süre
kurumda bakılan çocukların ciddi sorunlar yaşadıkları ortaya
konmuş, sorunların daha ileri yaşlarda da sürdüğü belirlenmiş
25 Sellick C (1998) The use of institutional care for children across Europe.
European Journal of Social Work, 1: 301-310.
26 Colton M, Hellinkx W (1994) Residential foster care in the European
Community: current trends in policy and practice. British Journal of
Social Work, 24: 559-576.
27 Spitz R R (1945) Hospitalism: an inquiry into the genesis of psychiatric
conditions in early childhood. Psychoanalytic Study of the Child, : -74.
kitap01 -8243.indd 113
02.04.2014 14:07:19
114
KORUYUCU AİLE OLMAK
ve alternatif yöntemler varsa, mümkün olduğu kadar kurum
bakımından kaçınılması gerektiği üzerinde görüş birliği oluşturulmuştur.28
Koruyucu aile sisteminde bakım veren kişi genelde değişmez
ve uzun sürelidir. Bu durum çocuk ile bakım veren arasında sağlıklı ve güvene dayalı bir ilişki oluşmasını sağlamakta
ve çocuğun ruh sağlığını olumlu yönde etkilemektedir. Ülkemizde, Arnaz tarafından 1972 yılında yapılan “Koruyucu Aile
Bakımındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri” isimli araştırmada, anne yoksunluğunun çocuğun gelişimine etkileri, koruyucu aile bakımı ve kurum bakımı açısından karşılaştırılmış,
koruyucu aile bakımındaki çocukların gelişim özelliklerinin
kurum bakımındaki çocuklara göre daha ileri olduğu, ancak
biyolojik ailesi yanındaki çocuklara göre gelişim aşamalarını
daha geç tamamladıkları belirlenmiştir. Yine yuvada bulunan
çocuklarda görülen gelişim gerilikleri ve sorunlu davranışların
bir kısmının koruyucu aile yanında kalan çocuklarda da sür-
28 Bowlby J (1951) Maternal care and mental health. Geneva: World Health
Organization, Wolkind S, Rutter M (1973) Children who have been “in
care”- an epidemiological study. J Child Psychol Psychiatry, 14: 97-107,
Tizard B, Hodges J (1978) The effect of early institutional rearing on the
development of eight-year- old children. J Child Psychol Psychiatry,19:
99-118, Vorria P, Rutter M, Pickles A ve ark. (1998) A comparative
study of Greek children in long term group care and in two-parent families: I. Social, Emotional, and Behavioral differences. J Child Psychol
Psychiatry, 36: 1633-644, Wolff PH, Fesseha G (1998) The orphans
of Eritrea: A Five-year follow-up study. J Child Psychol Psychiatry, 40:
1231-1237, Roy P, Rutter M, Pickles A (2000) Institutional care: Risk
from family background or pattern of rearing? J Child Psychol Psychiatry, 41: 139-149, Beckett C, Bredenkamp D, Castle J ve ark. (2002)
The English and Romanian Adoptees Study Team. Behavior problems
associated with institutional deprivation: A study of children adopted
from Romania. Journal of Developmental and Behavioral Pediatrics, 23:
297-303, MacLean K (2003) The impact of institutionalization on child
development. Development and Psychopathology, 5: 853-884, Yörükoğlu
A (2003) Koruma altındaki çocuklar ve hakları. Çocuk ve Gençlik Ruh
Sağlığı Dergisi,10: 148- 150.
kitap01 -8243.indd 114
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
115
düğü saptanmıştır.29 Koruyucu aile bakımı ile yuva bakımının
karşılaştırılmasına ilişkin Elhüseyni ve arkadaşları tarafından
yapılan araştırmada ise, yuva çocuklarına göre koruyucu aile
yanında kalan çocukların motor, duygusal, fiziksel ve sosyal
gelişimlerinin daha iyi durumda olduğu ortaya konmuştur.30
Kurum bakımı, özellikle “kışla tipi kurum bakımı”, çok sayıda
çocuğun yaşadığı, az sayıda personelin çalıştığı, otoriter bir
disiplin ve merkeziyetçi bir yönetim tarzı ile yönetilen toplu
bakım şeklidir. Çocuklar yakın, sıcak ve süreklilik gösteren
bakım veren bir erişkin ilişkisinden yoksundur.31 Çocukların
bireysel farklılıkları göz ardı edilmekte, her çocuğa aynı şekilde
davranılmaktadır. Bu durum, çocuğun birey olarak farkındalığını engellemekte ve toplumsal davranışlarında yabancılaşmaya
eğilim göstermesine neden olmaktadır. İhmal ve istismar açısından da bu çocuklar risk altındadırlar.
Koruyucu aile sisteminde çocuk, bakım veren kişiye kolaylıkla
ulaşabilirken, kurum bakımında bu durum oldukça zordur.
Koruyucu aile hizmetinde çocuğun bakım vereni ebeveyni gibi
görmesi için bakım verenle çocuk arasındaki yaş farkının az
olmamasının çocuğun olumlu duygusal ve cinsel gelişimi açısından önemli olduğu belirtilmiştir.32 Oysa kurum bakımında
çocuk ile bakım veren kişi arasındaki yaş farkı birkaç yıl bile
olabilmektedir. Colton 12 koruyucu aile ve 12 kurum bakımı
veren kişi ile yaptığı küçük çaplı araştırmadan elde ettiği veri29 Arnaz Z (1972) Koruyucu Aile Bakımındaki Çocuğun Gelişim Özellikleri,
Ana Yoksunluğunun Çocuk Gelişimine Etkileri Açısından Koruyucu Aile
Bakımının, Kurum Bakımı İle Karşılaştırılmalı İncelenmesi. Öğretim
Üyeliği Tezi H.Ü.Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu.
30 Elhüseyni R, Taş S, Demir KC ve ark. (1979) Koruyucu Aile Bakımının
Kurum Bakımı İle Karşılaştırılmasına Dair Bir Araştırma. Yayımlanmamış Lisans Tezi. H.Ü.Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu.
31 Wolff PH, Tesfai B, Eyasso H, Aradom T (1995) The orphans of Eritrea.
A comparison study. J Child Psychol Psychiatry, 36: 633-644, Wolff,
Fesseha a.g.e.
32 Triseliotis J (2000) Delivering Foster Care. British Agencies for Adoption
and Fostering, London.
kitap01 -8243.indd 115
02.04.2014 14:07:19
116
KORUYUCU AİLE OLMAK
leri karşılaştırmış, koruyucu aile bakımında çocuk odaklı yapının daha fazla olduğunu, çocukların daha duygusal ve sosyal
açıdan daha sağlıklı olduklarını gözlemiştir. Yine koruyucu aile
bakımı verenlerin kurum bakımı verenlere göre çocukla ilişkilerinde daha esnek, daha demokratik, ılımlı ve ödüllendirici
olduklarını saptamıştır.33 Çocukların koruyucu ailede birebir
gözetim altında olduğu, daha sıcak ve samimi bir atmosfer içinde oldukları gözlenmiştir. Bununla birlikte Sinclair ve Gibbs,
bazı çocukların koruyucu aile bakımından zarar gördüklerini
ve bazen koruyucu aile sisteminde çözülmelerin söz konusu
olabildiğini belirtmiştir. Koruyucu ailenin yanlış seçimi, çocuk
ile bakım veren arasındaki uyuşmazlık ve bunun sonucunda
birlikte yaşayamamanın, koruyucu aile bakımı hizmetinin en
birinci risklerinden olduğu üzerinde durulmuştur. Uzun süreli
koruyucu aile bakımı planlandığı halde işlemeyen bu sürecin
% 35’inde, kısa süreli planlanan birlikteliğin ise % 10’unda
kopma olduğu bildirilmiştir.34
Kurum bakımından ayrılan gençlerin, koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre bağımsız yaşama geçmekte ve kendi kendilerine yeterli olma konusunda daha sorun yaşadıkları saptanmıştır. Sürekli ve tutarlı birebir bakım alma, bakım verene
bağlanma, değerli olduğunu ve birisinin onu düşündüğünü
hissetmenin olmadığı durumlarda gençler güven duygusu oluşturmakta sıkıntı yaşamaktadırlar. Kendilerine destek vermek
isteyen insanlara da güvenmekte zorlanmaktadırlar.35 Risk ve
koruyucu etmenlerle ilgili yapılan araştırmalarda da, uzun dönemli koruyucu aile bakımında olan çocukların toplumsal ilişkilerinde daha başarılı oldukları görülmüştür. Bu noktada uzun
33 Colton M (1988) Dimensions of Substitute Child Care, 1st edition Avebury, Aldershot.
34 Sinclair I, Gibbs I (1998) Children’s Homes: a Study in Diversity. Wiley,
Chichester.
35 Jackson S, Martin PY (1998) Surviving the care system: education and
resilience. Journal of Adolescence, 21: 569-583.
kitap01 -8243.indd 116
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
117
dönemli ve istikrarlı bakım, sürekli ve değişmez bir ilişki, iyi
standartta hizmet vermenin önemi ortaya konmuştur.36
Herhangi bir nedenle korunma ihtiyacı duyan kardeşler için
de en iyi çözümün koruyucu aile bakımı olduğu vurgulanmaktadır. Ailelerinden ayrılmak zorunda kalmış çocuklar için
kardeşler arasındaki bağlılık çok önemlidir. Böyle bir durumda
kardeşlerin ayrılması ikinci bir parçalanma duygusu yaratır.
Ancak kardeşler için koruyucu aile bulmak her zaman kolay
değildir. Yine de çocukların yararı gözetilerek, gerekmedikçe
kardeşler ayrılmamalı ve kurum bakımı yerine koruyucu aile
bakımı tercih edilmelidir.
Özel özen gösterilmesi gereken engelli çocuklar özellikleri nedeniyle daha fazla korunma ihtiyacındadırlar. Bugün bir çok
kurumda engelli çocukların çok kötü koşullarda yaşamını sürdürdüğü bilinen bir gerçektir. Bu nedenle gelişmiş ülkelerde bu
çocukların daha uygun koşullarda yaşayabilmesi için istekli ve
uygun aileler bulunması amacıyla özel teşvik edici programlar
düzenlenmekte ve bu aileler için yardımcı hizmetler geliştirilmektedir. Korunma gereksinmesi olan ve hasta çocuklar için
de koruyucu aile bakımı uygun seçeneklerden biridir. ABD’de
ilk olarak 1985 yılında başlatılan bir program bu açıdan çok
çarpıcıdır. Newyork’ta çok uzun bir geçmişe sahip çocuk koruma örgütü AIDS’li çocukları koruyucu aile yanına yerleştirmeye
başlamıştır.
Kurum Bakımı ve İstismar
İngiltere’de kurum bakımındaki çocukların deneyimleri tartışılırken, kurum çalışanları tarafından çocukların uğradıkları
yoğun fiziksel ve cinsel istismar konuları gündeme gelmiştir.
İngiltere’de kurumlarda ortaya çıkan bu skandallar açık bir
şekilde soruşturulmuştur. Örneğin, 2000 yılında Gal Eyaleti’ndeki çocuk evlerinde yapılan çalışmada, çocukların çalı36 Minty B (1999) Outcomes for long-term foster family care. J Child Psychol Psychiatry, 40: 991-999.
kitap01 -8243.indd 117
02.04.2014 14:07:19
118
KORUYUCU AİLE OLMAK
şanlar tarafından yoğun istismara maruz kaldıkları belirtilmiştir. Çocukların korunamadığı; savunmasız çocukların, bilinen
bir cinsel istismar geçmişi olan başka çocuklarla aynı odayı
paylaştıkları ortaya konmuştur. Bu çocukların da ilerde suça
itilebileceğinin altı çizilmiştir. Bunun üzerine bu hizmetin verilebileceği farklı bakım yerleri olup olmadığı sorgulanmaya
başlanmıştır. Skandallar halkın dikkatini çekmiş ve halkı çocuk
koruma sisteminde reform, daha iyi eğitim, daha fazla denetim,
sıkı kalite kontrolü ve kalite güvencesi için harekete geçirmiştir.37
Farmer ve Pullock bakım altındaki her beş çocuktan birinin
kaldığı yerde (kurum ya da koruyucu aile) yaşayan bir başkası
tarafından cinsel istimara maruz kaldığını bildirmiştir. Bu çocuklarda fiziksel sorunlar, öğrenme güçlüğü ve davranış problemleri daha sık görüldüğü için, istismar açısından risk altında
oldukları düşünülmektedir. Koruyucu aile bakımı sırasında ihmale ve istismara uğramış 78 çocuk ile böyle durumlara maruz
kalmamış 229 çocuğun karşılaştırılmasının yapıldığı çalışmada,
istismara uğramış çocukların anlamlı bir şekilde ruh sağlığı
sorunları ve gelişimsel sorunlara daha yatkın olduğu görülmüştür.38 Bazı erişkinlerin, korunma gereksiniminde olan bu
çocukları istismar etmek için fırsat kolladıkları düşüncesi giderek artmaya başlamıştır. Bu durumdan dolayı, bu çocukların
istismar açısından risk altında oldukları göz ardı edilmemeli ve
önlemler alınması gerektiği üzerinde durulmuştur. İngiltere’de
istismar ile ilgili yapılan bir araştırmada, istismarın kentlerden
çok kırsal alanda hizmet verilen yerlerde olduğu ve çocukların sadece bakım verenler tarafından değil, biyolojik ailesine
gidiş-gelişlerinde, çevrelerinde ve okullarında da istismar edildikleri belirtilmiştir.39
37 Rushton, Minnis, 2002.
38 Farmer E, Pullock S (1998) Sexually Abused and Abusing Children in
Substitute Care. John Wiley, Sons, Chichester.
39 Rushton, Minnis, 2002.
kitap01 -8243.indd 118
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
119
İstismar edilmiş çocukların bir arada yaşaması büyük risktir.
Çünkü bu çocuklar zamanla istismarcı konumuna gelebilmektedir. İskoçya’da yapılan bir araştırma, kurum bakımında olup
cinsel istismara uğramış çocuklardan % 91’nin kendilerinin
de cinsel istismar yaptıklarını ortaya koymuştur.40 Farmer ve
Pullock, kurum bakımı ya da koruyucu ailedeki cinsel istismara
maruz kalmış her 5 çocuktan 1’nin diğerlerini istismar ettiğini
saptamıştır. Ayrıca biyolojik ailesi olmayan ya da biyolojik ailesine dönme şansı olmayan çocukların koruyucu ailelerde daha
fazla istismar edildiği belirtilmiştir. Bu çocukların birebir tedavisinin yapılması, bakım verenlerin özellikle ergenlik dönemi
ve çocuklara nasıl davranacakları konusunda bilgilendirilmesi
gerektiği vurgulanmıştır.41
Damgalama (Stigma): Antik Yunan kökenli olan ve “görünür
işaret” anlamına gelen stigma terimi cezalandırılmış ya da ayrı
tutulmuş bir grup üyeliği ile ilişkili olan utancın görünmeyen,
içsel bir işaretini belirtmektedir. Sosyal problemlere sahip olanlar -ırkçı-etnik azınlık grupları, gay-lezbiyenler, tek ebeveynliler, sol elini kullananlar, aşırı kilolular, ruhsal bozukluğu
olanlar, evsizler ve kimsesi olmayan çocuklar sıklıkla damgalanan gruplar arasındadır. Yazın incelendiğinde damgalanmanın
özellikleri aşağıdaki şekilde sınıflandırılmıştır;42
1. Gizlenebilirlik: Kuruluşlarda büyümek, koruyucu aile
olmak ya da koruyucu aile yanında yaşayan çocuk olmak, evlat edinmiş ya da evlat edinilmiş olmak, çocuklar
ve aileler tarafından gizlenmektedir. Gizlilik ve saklama
çocukların ve ailelerin en belirgin baş etme mekanizması olmuştur. Damgalanma korkusundan dolayı aileler
gereksinim duydukları sosyal desteği ve tedaviyi alama40 Lindsay M (1999) The neglected priority:sexual abuse in the context of
residential child care. J Child Psychol Psychiatry, 18: 335-346.
41 Farmer, Pullock, a.g.e.
42 Hinshaw SP (2005) The stigmatization of mental illness in children and
parents: developmental issues, family concerns, and research needs.
J Child Psychol Psychiatry, Volume 46 Number 7, 714-734.
kitap01 -8243.indd 119
02.04.2014 14:07:19
120
KORUYUCU AİLE OLMAK
maktadır. Gizlilik ise doğal olarak belirgin bir kaygıya
yol açmaktadır. Örneğin: Yuvada büyüdüğümü anladılar
mı? Durumumu açıklarsam benimle arkadaş olurlar mı?
Acaba koruyucu aile olduğumu söylesem nasıl karşılarlar? gibi. Eğer sessizlik bir cevap olursa, çocuklar ebeveynlerinin utancını içselleştirmekte ve bu durum yardım
arayışlarını engellemektedir.
2. Kronik durumlar: Ruhsal hastalıklar, özellikle kronik
olanlar daha fazla damgalanma eğilimi taşır. Ruhsal sorunların, özellikle çocuklarda değişebilirliği ve tedavi
edilebilirliğinin bilinmesi önemlidir. Hem çocukları hem
de anne babaları/ bakım verenleri ve toplumu genetik
duyarlılığın “değişmezlik” anlamına gelmediği konusunda bilgilendirmeli ve eğitimleri sağlanmalıdır.
3. Tehlike ve tehdit: Medya tarafından korunma gereksinimi olan çocukları tehlikeli olarak gösterme ve tehlike
ile eşdeğer görme eğiliminden kaçınılmalıdır. Eğer kaçınılmazsa bu durumun damgalanmayı artırmada anahtar
rol oynayacağı unutulmamalıdır. Olumsuzlukların yerine
güçlülük, esneklik, cesaret ve ailelerin sebat etmesinin
önemi gibi konulara ağırlık verilmelidir.
4. Kontrol edilebilirlik: Kişisel kontrole atfedilen durumlar
utanç ve öfkeye yol açmaktadır. Ruhsal sorunların belirtileri “istemli” ve “ kontrol edilebilir” olarak gösterilmektedir. Bu durum damgalanmayı ve utancı artırmaktadır.
Bu durumu azaltmak için ruhsal sorunları “gen defekti”
ve “biyokimya”nın ürünü olarak gösterme çabasına yönelinmiştir.
Ülkemizde, kurum bakımında yaşayan çocuklarımız toplumsal yargılamalarla karşı karşıya kalmaktadır. “Yuvalılar ayağa
kalksın”, ‘yuvalıların servisi geldi’ gibi günlük konuşma diline
yansıyan bu ayrımcı tutumlar ve sosyal açıdan reddedilme çocukları çok incitmektedir. Haklı olarak yuva ve yurt çocuğu
kitap01 -8243.indd 120
02.04.2014 14:07:19
BİRİNCİ BÖLÜM
121
olduğunu okuldaki öğretmenine, arkadaşlarına söylemekten
kaçınan çocuklarımız bulunmaktadır. Bireyselliklerin yok edilmesi, çocukların güçlü yanlarına odaklanmak yerine yuvalı olmasının ön plana çıkartılması ve soruna odaklanılması onları
örselemektedir. Üstelik ne yazık ki kurum personeli iş yükü
fazlalığından dolayı çocukların veli toplantılarına katılamamakta ve çocuklar kendilerini sahipsiz hissetmektedirler. Çocuklar
hem toplumsal değer yargılarıyla tek başlarına baş etmek durumunda kalmakta, hem de bireysel güçlüklerini yaşamaktadırlar. Toplumu –yuva/yurt personelini, okulları, anne babaları
ve tüm kesimi- bu gibi konularda duyarlı hale getirebilmek çok
önemlidir. Ayrımcılık politikalarının damgalanmaya ev sahipliği yapmasına izin verilmemelidir. Toplumların geleceğinin
çocukların kendi potansiyellerine ulaşmasına yardımcı olmaya
dayandığı unutulmamalıdır.
Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Bakım
Sistemlerinde Davranış ve Duygusal
İşlevlere Yönelik Araştırmalar
1. 0-3 Yaş Bebekler ve Küçük Çocuklara Yönelik
Çalışmalar:
Anne babalarından ayrı çocuk yuvalarında yaşamak durumunda olan bebek ve küçük çocuklar gelişimsel gecikme, fiziksel
gecikme, bağlılık gelişimi ve nöral atrofi (beyin hücrelerinde
küçülme) açısından büyük risk altındadırlar. Araştırmacılar,
çocuklarda psikiyatrik semptomların görülme sıklığının yüksek
olduğunu ve ciddi olarak uyaran yoksunluğu çeken bu çocuklarda ‘otizm benzeri’ davranışların da görüldüğünü vurgulamışlardır.43Anne baba yerine geçebilecek süreklilik gösteren
ve birebir ilişkinin olmadığı ortamlarda bebeklerin ve küçük
43 Ellis HD, Fisher PA, Zaharie S (2004) Predictors of disruptive behavior,
developmental delays, anxiety, and affective symptomatology among
institutionally reared Romanian children. J Am Acad Child Adolesc Psychiatry, 43: 1283-1291, Rutter M, Anderson-Wood L, Beckett C ve ark.
kitap01 -8243.indd 121
02.04.2014 14:07:20
122
KORUYUCU AİLE OLMAK
çocukların yaşadıkları ihmalin şiddet ile eşdeğer olduğu da
çalışmalarla ortaya konulmuştur.44
Bilindiği gibi, bebekler ve küçük çocuklar, onları koruyan kollayan, öpüp koklayan, kendisiyle konuşan, sinyallerine, mesajlarına uygun yanıtlar veren, duygusal olarak ulaşılabilen,
duyarlı ve onlar için özel olan bir kişiye gereksinim duyarlar.
Bu kişinin yanında rahatlayacak, kendini güvende hissedecek,
çevresini keşfedecek ve güvenli bağlılıklar geliştireceklerdir.
Duyarlı bir bakıcı ve güvenli bağlılıkların beyin gelişimini desteklediği çalışmalarla ortaya konulmuştur. Araştırmalar, beyin
gelişiminin en hızlı ve duyarlı döneminin 0-3 yaşlar arasında
olduğunu vurgulamaktadır.45 Öte yandan çalışmalar, bebeğin
sinyallerine anne tarafından verilen uygun tepkiler ve duyarlılık
sayesinde bebeğin kendi duygularını düzenlemeyi öğreneceğini
ve anlamaya başlayacağını da belirtmektedir. Ancak bebeğin
sinyallerine, mesajlarına verilen tepkiler düzensiz ise, duyarlılıktan yoksun ise ve süreklilik gösteren bire bir bakım veren
kişi yok ise bebek güvensiz bağlılıklar geliştirecektir.
Kurumlarda yaşayan ya da kurum deneyiminden sonra aile
yanına alınan çocuklarda bağlanma bozukluğuna ilişkin bulgular sıktır. Genel olarak karmaşık olan aile içi ilişkiler, kurum
ya da koruyucu aile bakımındaki çocuklar için daha farklı bir
ilişki ağı oluşturmaktadır. Koruyucu aile bakımındaki çocuklar,
onlara bakan kişilere, onların biyolojik çocuklarına, koruyucu
aile bakımındaki ya da kuruluşlardaki kendi kardeşlerine ve
kendi ailelerine bağlanabilirler. Kurum bakımındaki çocuklar
(1999) Quasi-autistic patterns following severe early global privation. J
Child Psychol Psychiatry, 40: 537-549.
44 Balbernie R (2001) Circuits and circumstances: The neurobiological
consequences of early relationship experiences and how they shape later
behavior. Journal of Child Psychotherapy, 27: 237-255, Browne KD
(2002) Child Protection. In: Rutter M, Taylor E (Eds.). Child and Adolescent Psychiatry, 4th Edition. Blackwell Science, 1158-1174
45 Zeanah CH (2000) Disturbances of attachment in young children adopted from institutions. Journal of Developmental & Behavioral Pediatrics,
15: 215-220.
kitap01 -8243.indd 122
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
123
kurumdaki çalışanlarla, kendi aileleriyle ve kurumdaki diğer
çocuklarla da bu bağı oluşturabilirler. Bu durum, birden fazla
bağlanma örüntülerinin olduğunu ve ikincil bağlanma nesnelerinin de önemini ortaya koymuştur. Kurumlardan evlat edinilen çocuklarda dezorganize ve diğer atipik bağlanma örüntüleri
yüksek orandadır. Bükreş Erken Girişim Projesi’nde kurumlarda yaşayan çocukların bağlanma tipleri, genel örneklemle
karşılaştırılmıştır. Karşılaştırma sonucunda toplum örneklemindeki çocuklar %70’in üzerinde güvenli bağlanma gösterirken,
kurum çocuklarında güvenli bağlanma oranı %20 olarak saptanmıştır.46 Güvenli olmayan bağlanmanın ilerideki psikososyal
işlevler açısından risk faktörü olduğu bilinmektedir. Bağlanmanın gelişmesi alınan bakımın niteliği ile doğrudan ilişkili
değildir. Çünkü duyarsız ya da istismar eden bakım verenlere
karşı da bağlanma gelişebilmektedir.47 Güvensiz bağlanmanın
psikopatolojiye eşit olmadığı, daha çok gelişimsel süreçte ortaya çıkaran bir faktör olduğu araştırmacılar tarafından ortaya
konmuştur.
Güvenli bir ilişkinin gelişmesi için çocukla koruyucu aile arasında kan bağının önemli olup olmadığı sorusu her zaman
merak edilmiştir. Bu alandaki veriler çoğunlukla evlat edinme
ile ilgili çalışmalarda ortaya konmuştur. Evlat edinen anne ve
evlat edinilen bebek çiftinin ilişki tarzı ile kontrol grubunun
ilişki tarzı birbiri ile benzerlik göstermektedir. Evlat edinilen
bebeklerin orta çocukluk dönemlerinde uyum sağlamasıyla
biyolojik çocukların uyum sağlaması arasında hiçbir fark bulunmamıştır. Bu sonuçlar kan bağının güvenli ilişkinin oluşmasında gerekli olmadığını göstermiştir. Çalışmalar, ileri yaşta
46 Zeanah CH (2004) Bağlanma süreci ve kurumlarda yaşayan çocuklarda
bağlanma bozuklukları.Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları.
Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 35-38.
47 Brown SL, Wright J (2001) Attachment theory in adolescents and its relevance to developmental psychopatology. J Child Psychol Psychotherapy,
8: 15-32.
kitap01 -8243.indd 123
02.04.2014 14:07:20
124
KORUYUCU AİLE OLMAK
evlat edinilen çocuklarda daha fazla sorun yaşandığı doğrultusundadır.48 Davranış ve duygusal sorunlar çocukların yer değiştirmesinden kaynaklanmıyormuş gibi görünmektedirler. Ancak
halihazırda ilişki problemleri olduğunda; denge, yerleşimin sabit olmamasına doğru kayabilmektedir.49 Doyurucu ilişkilerin,
evde kalıcı olan büyük çocuklarla bile, yerleşimin ilk birkaç yılı
içerisinde geliştiği saptanmıştır.50 Kalıcılık planı ve bunun evlat
edinilen çocuklar üzerindeki etkisi konusunda literatür gözden
geçirildiğinde, kalıcı olan çocuklarla olmayanların psiko-sosyal
uyumu arasında hiçbir fark bulunmamıştır.51
Avrupa Birliği’nin, Dünya Sağlık Örgütü ve Birmingham Üniversitesi ile 2002/2003 yılları arasında işbirliği içinde yürüttüğü
ve Türkiye’nin de içinde bulunduğu 33 Avrupa ülkesini kapsayan Daphne Programında yaklaşık 23.099 3 yaş ve altı çocuğa
yuvalarda bakım verildiği saptanmıştır. Bu çalışma sonunda
“3 yaş ve altında olan hiçbir çocuğun ona bire bir bakım
veren bir kişi olmadan yuvada kalmaması gereği” vurgulanmıştır. “Acil durumlarda 3 aydan fazla olmamak koşulu ile
yüksek-nitelikli yuvaların kullanılabileceği” vurgulanmıştır.52
Çalışma sonuçları, mümkün olan en erken dönemden başlayarak anne-baba-bebek ilişkisine ve bağlanma niteliğine önem
verilmesinin, ailelerin duyarlı ve yanıtlayıcı olmaları açısından
desteklenmesinin ve gerektiğinde müdahale edilmesinin ruhsal
sorunlara karşı potansiyel bir koruyucu yaklaşım olduğunu
48 Rushton, Minnis, 2002.
49 Rushton A, Dance C, Quinton D (2000) Findings from a UK based study
into late permanent placements. Adoption Quaterly, 2: 5-17.
50 Rushton A, Mayes D (1997) Forming fresh attachments in childhood: a
research update. Child and Family Social Work, 2: 121-127.
51 Seltzer MM, Blocksberg LM (1987) Permanency planning and its effects
on foster children: a review of the literature. Social Work, 32: 65-68.
52 Browne KD, Giachtitsis CH, Johnson R ve ark. (2005) European Commission Daphne Programme in collaboration with the World Health Organization Regional Office for Europe & The University of Birmingham,
UK. Mapping the number and characteristics of children under three in
institutions across Europe at risk of harm. Birmingham, UK.
kitap01 -8243.indd 124
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
125
ortaya koymaktadır. Anne babalarla bebekleri ve çocukları ile
ilgili tasarımlarına ilişkin görüşmeler yapılması ve onlara da
kendileri ile ilgili gerektiğinde psikolojik destek sağlanmasının
önemi göz önünde tutulmalıdır.
2. Okul Öncesi ve Okul Çocuklarının Aileler ya da
Bakım Verenler Tarafından Değerlendirilmeleri
İngiltere’de Rutter A ölçeği kullanılarak 5-15 yaş grubu koruyucu aile yanında yaşayan çocuklarla yapılan bir araştırmada,
çocukların % 29’unda sorun davranış saptanmıştır. Yine İngiltere’de yapılan bir çalışmada çocukların % 39’unda sorun
davranış saptanmıştır. Cinsel tacizin yaşandığı bir grupta CBCL
kullanılarak yapılan bir başka çalışmada ise, sorun davranışların görülme sıklığı % 67 olarak bulunmuştur.53 Kuruluşlarda
yapılan çalışmalarda sorun davranışların görülme sıklığı çok
daha yüksektir. Irak’ta yapılan bir çalışmada kuruluşta yaşayan
24 çocuk, koruyucu aile yanında yaşayan 30 çocukla karşılaştırılmış ve bakım verenlere CBCL ve Travma Sonrası Stres
Bozukluğu ölçekleri uygulanmıştır. Çalışma sonucunda sorun
davranışlar kuruluşta yaşayan çocuklarda koruyucu aile yanında yaşayan çocuklardan daha yüksek bulunmuştur. Ayrıca
travma sonrası stres bozukluğu da yuva çocuklarında daha sık
görülmüştür. Çalışma sonucunda koruyucu ailenin tedavi edici
etkisinin olduğu vurgulanmıştır.54
Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından 6-17 yaşları arasındaki
çocuk ve ergenlerle yapılan bir çalışmada, anne babalardan/
bakıcılardan elde edilen bilgiler doğrultusunda bakım modellerine göre sorun davranışların görülme sıklığı belirlenmiştir.
Araştırmada, biyolojik ailesi yanında yaşayan çocuklarda sorun
davranışların görülme sıklığı % 9.7, koruyucu aile yanında ya53 Rushton, Minnis, 2002.
54 Ahmad A, Mohamad K (1996) The socioemotional development of orphans in orphanages and traditional foster care in Iraqi Kurdistan. Child
Abuse and Neglect, 20: 1161-1173.
kitap01 -8243.indd 125
02.04.2014 14:07:20
126
KORUYUCU AİLE OLMAK
şayanlarda % 12.9, kurumda yaşayan çocuklarda ise % 43.5
olarak saptanmıştır. Koruyucu aile ve kendi ailesi yanında yaşayan çocukların sorun davranışlarının görülme sıklığı arasında anlamlı bir farklılık bulunmazken (p>0.05), yuva ve yurtta
yaşayan çocukların sorun davranış sıklığının anlamlı olarak
yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca çalışmada, koruyucu aile yanında yaşayan çocuklarda Dikkat Sorunları ve
Düşünce Sorunları diğer iki gruba göre anlamlı olarak yüksek
bulunmuştur. Sosyal Sorunlar alt testi ise hem koruyucu aile,
hem de kurumda yaşayan çocuklarda, aile yanında yaşayanlardan anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Kurallara Karşı Gelme
alt testi kuruluşta yaşayan çocuklarda diğer iki gruptan anlamlı
olarak yüksek bulunmuştur.55 Günümüzde ülkemizde en yaygın uygulama olan kışla tipi kuruluşlarda yaşama ve yetişme,
çocuğun en temel gereksinmesi olan ilgi, sevgi, sıcaklık, şefkat
ve disiplin gibi niteliklerden uzak kalmasına neden olmaktadır.
Çocuğun yaşamında gereksinmesi olan süreklilik ve tutarlılık
buralarda yoktur. Değişen personel ve politikalarla birlikte kurallar da değişmektedir. Bu nedenle Kurallara Karşı Gelme alt
testinin yüksek çıkması anlamlıdır.
3. Okul Çocuklarının Öğretmenler Tarafından
Değerlendirilmeleri
Şimşek ve Erol tarafından 2004 yılında yürütülen bir çalışmada, 7-12 yaşları arasında yuvada büyüyen çocukların sorun
davranışları, ailesinin yanındaki çocukların sorun davranışlarıyla karşılaştırılmıştır. Bu çalışmada her iki grup için de bilgi öğretmenden elde edilmiştir. Çalışmada, yuvada büyüyen
çocukların kendi ailesi ya da akrabalarıyla düzenli görüşmesi,
çocuğun telefonla aranması ya da ziyaret edilmesi ve çocuğun
kurumda kalış süresinin kısalığı ruh sağlığını koruyan faktörler
55 Üstüner S, Erol N, Şimşek Z (2005) Koruyucu aile bakımı altındaki
çocukların davranış ve duygusal sorunları. Çocuk ve Gençlik Ruh Sağlığı
Dergisi, 12: 130-140.
kitap01 -8243.indd 126
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
127
olarak saptanmıştır.56 Berument tarafındanyapılan çalışmada
da, çocukların gönüllü ailelerinin olmasının ve bu ailelerle düzenli aralıklarla görüşmesinin çocuğun dayanıklılığını artıran
en önemli faktör olduğu saptanmıştır.57
Heath ve arkadaşları (1994) koruyucu aile yanında kalan
çocukların da ciddi sorunları olduğunu, diğer öğrencilerle
karşılaştırıldıkları zaman akademik başarılarının daha düşük
olduğunu, okulla ilgili uygunsuz davranışların daha sık görüldüğünü, okula daha az devam ettiklerini ortaya koymuştur.
Üstüner, Erol ve Şimşek, öğretmenlerle yaptıkları araştırmada
kuruluşta yaşayan çocukların, koruyucu aile ile ve biyolojik
aile ile yaşayan çocuklardan daha fazla sorun davranış ortaya
koyduklarını saptamıştır. Öğretmenler de anneler/bakıcı anneler gibi kuruluşta yaşayan çocuklarda diğer iki gruba göre daha
fazla sorun bildirmişlerdir. Sorunların türüne bakıldığında ise
öğretmenler Dışa Yönelim Sorunlarını, koruyucu aile yanında
yaşayan çocuklarda daha az olmakla birlikte, koruyucu aile ve
kuruluşta yaşayan çocuklarda aile yanında yaşayanlardan daha
yüksek olarak bildirmiştir. Saldırgan Davranışlar alt testinden
de hem koruyucu aile hem de kuruluşta yaşayan çocuklar yüksek puan alırken, Kurallara Karşı Gelme alt testinden kuruluşta
yaşayan çocuklar yüksek puan almıştır. Sosyal İçe Dönüklük ve
Somatik Yakınmalar alt testlerinden kuruluşta yaşayan çocuklar
daha yüksek puan almıştır. Çocukların okullarda daha pasif
oldukları ve içlerine kapandıkları, kendilerini somatik sorunlarla ifade ettikleri saptanmıştır. Öğretmenler, hem koruyucu
56 Şimşek Z, Erol N (2004) “Kurum bakımının ergen ruh sağlığına etkisi”.
Sosyal Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İhtiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi
Sağlık Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 75.
57 Berument SK (2004) Yuva Çocuklarında Dayanıklılığı ve Davranış Sorunlarını Yordayan Etmenler. Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004
(Yayına hazırlayan Runa Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı
ve Hastalıkları Anabilim Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi
Basımevi, 149-153.
kitap01 -8243.indd 127
02.04.2014 14:07:20
128
KORUYUCU AİLE OLMAK
aile hem de kuruluşta yaşayan çocuklarda Dikkat Sorunları
belirtmişlerdir.58
Yunanistan’da 9-11 yaş grubu kuruluşta yaşayan ve ailesiyle yaşayan çocukların öğretmen değerlendirmesine göre yapılan karşılaştırmalı çalışmada, öğretmenler kuruluşta yaşayan çocuklarda daha fazla ruhsal sorun bildirmişlerdir. Dikkat eksikliği,
hiperaktivite, sınıf aktivitelerine daha az katılım ve davranım
bozukluğunun sıklıkla görüldüğünü saptamışlardır.59
Eğitimin, yüksek risk grubu çocukların ruh sağlığını koruduğu
bilinmektedir. Kurum bakımı ve koruyucu aile çocuklarında
eğitim beklentisinin ve akademik başarı düzeyinin oldukça
düşük olduğu belirtilmektedir.60 Kuruluş çocuklarında okula
devamsızlık ve okul sorunları sık görülmektedir. Oysa eğitim
başarısı ruh sağlığı ve yaşam doyumu ile ilişkili bulunurken,
eğitimsizlik, işsizlik, evsizlik ve tek ebeveynlik ile ilişkili bulunmuştur. Bakım altındaki çocukların eğitimlerindeki başarılarıyla
ilişkili olan faktörler arasında, çocuğun bakım için en azından
bir yerde sabit yaşaması, eğitime değer veren bir bakım verenin
ya da ailesinin olması, dışarıda da arkadaşlarının ve ilgi alanlarının olması, okumayı erken öğrenmesi ve okula düzenli gitmesi
yer almaktadır. Çocuklar, kurumda çalışanların okul ile pek
ilgilenmediklerini ve ev ödevleri için yeterli olanaklarının olmadığını belirtmişlerdir. Buna karşılık çocuklara okuyan, onları
kitapların ve kütüphanelerin kullanımına özendiren bakıcılar
çocukların psiko-sosyal gelişimi için çok önemli koruyucu faktörler sağlamaktadırlar. Tüm çocukları özellikle de risk altında
olan kuruluş çocuklarını ve koruyucu aile çocuklarını okullarda
tutmaya özen göstermeli ve bu konularda öğretmenlere destek
verilmelidir.
58 Üstüner, Erol ve Şimşek, 2005.
59 Vorria, Rutter, Pickles vd., 1998.
60 Rushton, Minnis, 2002.
kitap01 -8243.indd 128
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
129
Ergenlere Yönelik Araştırmalar
Ergenlere yönelik olarak yapılan araştırmalar incelendiğinde;
İngiltere’de McCann ve arkadaşları tarafından koruyucu aile
bakımında olan 13-18 yaşları arasındaki 88 ergenle yürütülen
çalışmada, gençlerin % 67’sinin psikiyatrik bir bozukluğu olduğu ve özellikle davranım bozuklukları gösterdikleri ortaya
konmuştur.61 Garland ve arkadaşları ise bakım veren aile ve
gençlerden elde edilen bilgilere dayanarak çocukların % 42’sinde psikiyatrik sorun saptamışlardır. Dikkat Eksikliği/ Hiperaktivite en sık görülen bozukluk olarak bulunmuştur.62 Altshuler
ve Poertner’in bir çalışmasında kurumlarda yaşayan ergenlerin
daha fazla risk aldıkları, kendilerini başarısız kılacak yaşantılara
ittikleri ve olumsuz arkadaş etkilerine açık oldukları belirlenmiştir. Buna karşılık, davranım bozukluğu belirtilerinin ve suç
davranışlarının yüksek oranda olduğu kurumlardan eğitimli
koruyucu aile yanına verilen ergenlerin, psikiyatrik tedaviye
daha olumlu yanıt verdikleri belirlenmiştir.63 Auslander ve arkadaşları CBCL kullanarak yaptıkları çalışmada koruyucu aile
yanında kalan gençlerin % 25 ile % 31’inin İçe yönelim ve Dışa
Yönelim sorunlarında klinik düzeyde puan aldıklarını ortaya
koymuştur. McMillen ve arkadaşları tarafından 317 koruyucu aile yanında yaşayan 17 yaş ergenlerle yapılan çalışmada,
gençlerin % 61’inde yaşam boyu psikiyatrik sorun saptanmıştır. Bu gençlerin % 62’si sorunlarının koruyucu aile sistemine
girmeden önce başladığını belirtmişlerdir. Bunun yanı sıra %
37’si geçmişte psikiyatrik bir tanı aldıklarını vurgulamışlardır.
Sorunların başlangıç zamanı ele alındığında İçe Yönelim so61 McCann JB, James A, Wilson S, Dunn G (1996) Prevalence of psychiatric
disorders in young people in the care system. British Medical Journal,
313: 1529-1530.
62 Garland AF, Hough RL, McCabe KM ve ark. (2001) Prevalence Psychiatric Disorders in Youths Across Five Sectors of Care. J Am Acad Child
Adolesc Pychiatry, 40: 409-418.
63 Altshuler S, Poertner J (2002) The child health and illness profile-adolescent edition: Assessing well-being in group homes and institutions.
Child Welfare, 81:3; 495-513.
kitap01 -8243.indd 129
02.04.2014 14:07:20
130
KORUYUCU AİLE OLMAK
runlarının koruyucu aile sistemine girdikten sonra başladığı,
Dışa Yönelim sorunlarının ise sisteme girmeden önce başladığı
saptanmıştır.64 Şimşek ve Erol tarafından 2004 yılında yapılan
bir araştırmada, yetiştirme yurdunda büyüyen 13-18 yaşları
arasındaki kız çocukları, ailesi yanında büyüyen kız çocukları
ile annelerden/bakım verenlerden elde edilen bilgiler doğrultusunda karşılaştırılmış ve sorun davranışların yetiştirme yurdu
gençlerinde 5,3 kat daha fazla olduğu saptanmıştır. Yetiştirme
yurdunda büyüyen gençler içe yönelim ve dışa yönelim sorunları yaşadıklarını belirtirlerken, bu sıklıklar ailelerinin yanında
büyüyen gençler tarafından daha düşük olarak bildirilmiştir.
Toplam Problemin görülme sıklığı ise yetiştirme yurdunda büyüyen genç kızlarda % 35.7 iken, aile yanında büyüyenlerde
% 8.7 olarak saptanmıştır.65 Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından
YSR kullanılarak gençlerin kendilerinden elde edilen bilgilerin
çocuk bakım sistemlerine göre puan ortalamaları karşılaştırıldığında; Toplam Problem puan ortalamasının çocuk yuvası/
yetiştirme yurdunda büyüyen çocuklarda, koruyucu aile ve de
kendi ailesi yanında büyüyen çocuklara göre anlamlı olarak
yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Ayrıca İçe Yönelim, Dışa
Yönelim sorunları ile tüm alt test puan ortalamasının kurumda
yaşayan çocuklarda koruyucu aile ve kendi ailesi yanında büyüyen çocuklara göre anlamlı olarak yüksek olduğu saptanmıştır (p<0.05). Çalışmada gençler, annelerden/bakım verenlerden
ve öğretmenlerden daha fazla sorun bildirmiştir.66 Bu sonuç,
ülkemizde yapılan diğer çalışmalarla da desteklendiği gibi,67
64 McMillen JC, Zima BT, Scott DL ve ark. (2005) Prevalence of Psychiatric
Disorders Among Older Youths in The Foster Care System J Am Acad
Child Adolesc Psychiatry, 44: 1,88-95.
65 Şimşek, Erol, 2004.
66 Üstüner, Erol, Şimşek, 2005.
67 Erol N, Simşek Z (1998) Türkiye Ruh Sağlığı Profili: Çocuk ve Gençlerde
Ruh Sağlığı: Yeterlik alanları, davranış ve duygusal sorunların dağılımı.
N. Erol, C. Kılıç, M Ulusoy, M Keçeçi, Z Şimsek (Eds.). Türkiye Ruh
Sağlığı Profili Raporu. T.C. Sağlık Bakanlığı Temel Sağlık Hizmetleri
Genel Müdürlüğü, Eksen Tanıtım Ltd.Şti. Ankara, 25-77, Erol N, Şimsek
kitap01 -8243.indd 130
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
131
yabancı yayınlarda da benzer sonuçlar saptanmıştır.68Araştırma
sonuçları; ailelerin, kurumların ve okulların çocuk ve ergenlerin ruh sağlığına duyarlı olmaları, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı
Anabilim Dalları ile ilişki içinde olmaları ve destek almaları,
bekle-gör politikasını kesinlikle izlememeleri gereğini ortaya
koymaktadır. Öte yandan sorunlarla bağlanma örüntüleri arasındaki ilişkilerin göz ardı edilmemesi ve çocukluk dönemindeki duygusal deneyimlerin, kendi annelik babalıklarını etkilediği
unutulmamalıdır. Yine, bağlanma örüntülerinin zaman içinde
değişebileceği de dikkate alınmalıdır.
Beden Sağlığı
Kurum bakımında yaşayan çocuklarda, başta beslenme bozuklukları (yetersiz beslenme ya da aşırı beslenme/obezite) olmak
üzere (% 44-59), bağırsak parazitleri (% 31), hepatit-B (% 28),
anemi (% 15), dermatolojik sorunlar gibi sağlık sorunlarının
sıklığının % 65-85 arasında olduğu belirtilmektedir (MacLean,
2003). Amerika’da akraba koruması altındaki çocuklarla yapılan çalışmanın sonuçları, çocukların yarısının bağışıklıklarını
tam olarak kazanamadıklarını göstermiştir ve fark edilmemiş
sağlık problemlerinin nedeninin temel bakımlarının yetersiz
olmasından kaynaklandığı ileri sürülmüştür. İngiltere’de her
çocuğun rutin bir sağlık kontrolünden geçtiği, ancak kurum
bakımında, çocukların bedensel ve ruhsal sağlığının değerlendirilmesi ve tedavi edilmesinde sistemin başarısız olduğu belirlenmiştir (Rushton ve Minnis, 2002).
Koruyucu ailelerden elde edilen bilgiler doğrultusunda, kurum
bakımından aile ortamına geçiş süreci yaşayan çocukların %
Z (2000) Mental Health of Turkish Children: Behavioral and Emotional
Problems Reported by Parents, Teachers and Adolescents. In: Singh N,
Leung JP, Singh AN (Eds.). International Perspectives on Child and Adolescent Mental Health. Elsevier Science Lt, 223-247.
68 Verhulst FC (1995) “A review of community studies” In: Verhulst FC,
Koot HM (Eds.). The Epidemiology of Child and Adolescent Psychopathology. Oxford Medical Publications, 146-177.
kitap01 -8243.indd 131
02.04.2014 14:07:20
132
KORUYUCU AİLE OLMAK
90’ında ilk günler ve aylarda bedensel ve ruhsal düzenin bozulduğu ancak daha sonra sağlıklarına kavuştukları saptanmıştır.
ABD kurum bakımı araştırma ekibi (2005) tarafından Rusya’da
yapılan bir çalışmada, kurum bakımına alınan çocukların Rusya ve ABD normlarına göre fiziksel büyüme geriliği sıklığının
daha yüksek olduğu saptanmıştır. Bu çocukların Rusya standartlarına göre % 34-44’ünde, ABD standartlarına göre % 4355’inde boy ve kilo ölçümlerinin 10. persentilin altında olduğu
belirlenmiştir. Ayrıca kurum bakımına alınan çocukların ailesiyle yaşamını sürdüren çocuklara göre daha fazla oranda düşük
doğum ağırlıklı oldukları bulunmuştur.69 Bu nedenle çocuklara
ruh sağlığı açısından olduğu kadar, dermotolojik, fizyolojik, diş
sağlığı, beslenme, bağışıklama gibi sağlık hizmetlerinin verilmesi, yaşlarına uygun şekilde sağlık kontrollerinin yapılması ve
çocukların bir bütün olarak sağlıklarının izlenmesi gerekliliği
ortaya çıkmaktadır.
Çocuk, Biyolojik Aile ve Koruyucu
Aile Arasındaki Etkileşim
Koruyucu ailede esas olan çocuğun yararının gözetilmesidir.
Bu nedenle koruyucu aile bakımının başlangıcından herhangi
bir nedenle sonlanmasına kadar bu bakım içerisinde yer alan
kişilerin uyumlu bir etkileşimde bulunmaları hizmetin başarıya
ulaşması için gereklidir. Bu etkileşimin sağlanması söz konusu
üçlünün koruyucu aile bakımı için hazırlanmasına ve bakım
ilişkisi sürecinde ortaya çıkan sorunlarda profesyonel yardım
almalarına bağlıdır. Sosyal hizmet uzmanı ve ruh sağlığı profesyonelleri gerek yerleştirme öncesinde, gerekse yerleştirme
sürecinde çocuk, biyolojik aile ve koruyucu aile ile kişisel ya
da grup çalışmaları yaparak onları bu zor sürece hazırlamakla
görevlidir.
69 The St. Petersburg-USA Orphanage Research Team (2005) Characteristics of children, caregivers, and orphanages for young children in St.
Petersburg, Russian Federation. Applied Developmental Psychology, 26:
477-506.
kitap01 -8243.indd 132
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
133
Çocuk biyolojik ailesinden ayrıldığı ve yabancı aile ile birlikte
yaşayacağı için sarsıcı bir dönem geçirmektedir. Çocuk, kendi
biyolojik ailesini kaybetme korkusuyla umutsuzluk yaşar, kendisini suçlar. Ancak eğer çocuk biyolojik ailesinde istismara uğramışsa, bu duyguların yanında güvenli bir yere yerleştirilmiş
olmanın rahatlığını yaşasa da, yine de çocuk kendisine baktığı
için koruyucu aileye minnettar kalmayabilir. Çünkü biyolojik
ailesinden ayrılma nedeni olarak koruyucu aileyi görüp suçlayabilir. Koruyucu aile bu durumu normal karşılayabildiğinde,
çocuğun davranışlarının nedenini anlayarak yaklaştığında ve
biyolojik ailesiyle ilişkilerini sürdürmesine yardımcı olduğunda
çocuğun gelişimine de olumlu yönde katkı sağlamış olur. Koruyucu aileye yerleştirilecek çocuğun bunun nedenini bilmesi
biyolojik ailesi ile ilişkilerini sürdürmesi açısından önemlidir.
Çoğunlukla çocuk biyolojik ailesine geri döneceğinden, içinde
bulunduğu durumu bilmelidir. Çocuk koruyucu aile ile ne kadar süre birlikte olacağını bilirse, gelecek için de gerçek umutlara sahip olur. Koruyucu aile her zaman çocuğun ailesi ile
arasındaki sevgi bağını koruyabilmesi ve kuvvetlendirebilmesi
için anne babanın çocuklarıyla birlikte olma isteklerine saygı
göstermeli ve desteklemelidir. Koruyucu aile ile biyolojik aile
arasında olumlu bir ilişki kurulması için destek programlarının
uygulanması gerekmektedir.
Koruyucu aileye yerleştirme süreci boyunca çocuk mutlu görünebilir. Hatta biyoljik ailesinden ayrılmaya oldukça istekli
görünebilir. Bunun nedeni çocukların arkadaşlarından ya da
oyuncaklardan etkilenmesi, güvenli bir yere gereksinim duymasındandır. Ancak çocuk koruyucu aile yanına yerleştirildikten bir ay sonra, biyolojik ailesinin yanından ayrıldığının bilincine vardığında geçmişinin yok olduğu hissine kapılır. Diğer bir
değişle, biyolojik ailesiyle huzursuzluk yaşamış olsa bile, anne
ve babasından uzaklaştığı için çocuk umutsuzluk ve üzüntü
hisseder. Geçmişte kendisini etkileyen tüm olumsuz olaylar
için kendini suçlama ve düzeltemediğinden dolayı da çaresizlik hislerini yaşayan bu çocuklar, tepkilerini çeşitli şekillerde
kitap01 -8243.indd 133
02.04.2014 14:07:20
134
KORUYUCU AİLE OLMAK
belirtirler. Çocuk biyolojik anne babasını bir daha ne zaman
göreceği konusunda açıkça bilgilendirilip, görüşme gerçekleştirildiği takdirde, bu yoğun tedirginlik biraz hafifleyecektir. Ona
söz verilen gün ve saatte görüşmenin gerçekleştirilmesi son
derece önemlidir.
Ayrıca biyolojik ailenin çocuğuyla ilgili konularda sosyal hizmet uzmanı ile görüşmesinin sağlanması gerekir. Sosyal hizmet
uzmanının düzenli aralıklarla çocuğun, koruyucu ailenin ve
biyolojik ailenin durumunu değerlendirerek plan hazırlaması
gerekir Ankara’da biyolojik aile ile görüşme durumunun sorun
davranışlara etkisinin incelendiği bir çalışmada, çocukların %
82.4’ünün biyolojik ailesinin hayatta olduğu saptanmıştır. Ailesi ile görüşmeyen çocuklarda CBCL’den elde edilen Toplam
Problem ve Dışa Yönelim ile Saldırgan Davranışlar ve Dikkat
Sorunları alt testlerinden alınan puan ortalamalarının anlamlı
olarak yüksek olduğu saptanmıştır. TRF ve YSR ölçekleri incelendiğinde ise; Toplam Problem Puanı, Dışa Yönelim, Saldırgan
Davranışlar, Dikkat Sorunları, Anksiyete/Depresyon ve Kurallara Karşı Gelme (YSR) puan ortalamaları, ailesi ile görüşmeyen
çocuklarda anlamlı olarak daha yüksek bulunmuştur. Özetle
her üç ölçekte de biyolojik aile ile görüşmeme durumunda
Toplam Problem, Dışa Yönelim, Saldırgan Davranışlar ve Dikkat Sorunları anlamlı olarak yüksek bulunmuştur. Araştırmada
aileleriyle görüşen çocukların daha az davranış ve duygusal
sorunlar gösterdiği saptanmıştır.70 Çalışmada cinsel taciz, şiddet
gibi durumlar söz konusu olduğunda kurumun etkin olması ve
biyolojik aile-çocuk–koruyucu aile arasında dengeyi sağlaması
ve psiko-sosyal danışmanlık hizmeti sağlamanın gerekli olduğu
belirtilmiştir.
70 Üstüner, Erol, Şimşek, 2005.
kitap01 -8243.indd 134
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
135
Çocuk-Koruyucu Aile İlişkisi ve
Koruyucu Aile ile Çalışma
Koruyucu aile olmak zor bir görevdir. Koruyucu ana baba ile
biyolojik ana baba arasındaki rol farkı, koruyucu aile için bazı
çelişkiler doğurur. Koruyucu aile günlük yaşamda çocuğun
ana babası rolünü üstlenir ve kurum adına onun bakımından
sorumlu olur. Ancak biyolojik ailenin hak ve sorumluluklarına
sahip değildir ve onun yerine geçemez. Onu ana babasıymış
gibi sevecek, ancak biyolojik ana babasıyla duygusal rekabete
girmeyecek kadar uzak duracaktır. Koruyucu ailenin çocuk ile
ilişkisinde rolünü nasıl algıladığı çok önemlidir. Kendini bir iş
gören gibi görüyorsa bu ilişki bir iş ilişkisine dönüşebilecektir.
Bunun aksine biyolojik ailenin yerini tuttuğunu düşünüyorsa
çocuğun kendi ailesi ile ilişkilerinde engelleyici bir tutum alabilecektir. Koruyucu aile kuruma karşı çocuğa hizmet götüren
bir ekibin üyesi rolündedir. Çocukla ilişkilerinde de bu ekibin
belirlediği plana uygun olarak davranışlarını sürdürecektir. Koruyucu aile mümkün olduğunca çocuğa ailenin bir üyesi gibi
davranmaya çalışmalıdır.
Koruyucu ailenin çocukla uyumlu bir ilişki yürütmesi zaman
almaktadır. Sosyal hizmet uzmanının yerleştirmedeki işlevi de
bu uyumu oluşturmaya çalışmaktır. Koruyucu aileler olabildiğince yerleştirme planına baştan dahil edilmelidir. Bu görüşmelerde çocuğun ailesiyle ilişkileri, ailenin hakları, aile ziyaretinin
önemi, çocuğun ve ailenin özgeçmişleri, özellikleri, koruyucu
aile bakımının ön görülme nedenleri, dolayısıyla kurumun kendilerinden beklentileri, çocuğun beğenileri, kaygıları, düşünce
ve duyguları öğrenilmelidir.
Koruyucu ailelerin çocukla ilişkilerinde duygularıyla başa çıkmaları her zaman kolay değildir. Bıkkınlığa düşmeleri, pişman
olmaları olasıdır. Böyle bir durumda çocuğun tekrar örselenmesi olasılığını bertaraf etmek için koruyucu aileye duygularını
ifade edebilme olanağı sağlanmalıdır.
kitap01 -8243.indd 135
02.04.2014 14:07:20
136
KORUYUCU AİLE OLMAK
Akraba Koruması ve Geleneksel
Koruyucu Aile Bakımı
Akraba koruması, çocukların kurum bakımından resmi olarak onaylanmış, geniş aile üyeleri yanına yerleştirilmesi olarak
tanımlanmaktadır. Resmi onaylanma şekli geleneksel koruyucu ailenin onaylanma biçimiyle benzerlik göstermektedir. Bu
yeni gelişme Amerika’da, özellikle Afrika asıllı Amerikalı aileler
arasında hızla büyümektedir, Avrupa’da ise yaygın bir model
değildir. Akraba korumasının amacı, çocukların alışılmış yaşam
biçimlerinde tedirgin edici değişiklikleri azaltmak, çocukları, onlara
daha yakın olan aileleri içinde tutmak, böylece onların kültürel
ve etnik kimliklerini korumalarını sağlamaktır. Bu uygulamanın
gerçekten çocuklara yararı olup olmayacağı ile ilgili çok fazla
soru sorulmaktadır. Bu yüzden, konuyla ilgili yapılan araştırmaların sonuçlarına odaklanılmıştır.
Araştırma raporları gözden geçirildiğindeve sonuçlar71 karşılaştırıldığında, akraba korumasının halen başlangıç aşamasında
olduğu, araştırmaların sadece sorunlu örneklemleri içerdiği ve
küçük çapta yapıldığı, kontrol gruplarının uygun olmadığı ve
farklı sonuçları ölçtükleri saptanmıştır. Berrick, Barth ve Iglehart akraba bakımındaki çocukların, koruyucu aile bakımındaki çocuklardan daha az gelişimsel ve davranış problemleri
gösterdiklerini, ancak ihmal ya da istismar edilen çocukların
akrabalarından alınabileceğini vurgulamışlardır.72 Çocuklara
çoğunlukla anneannelerin baktığı ve koruyucu ailelere göre
genelde akraba bakıcıların yaşlı, daha az eğitimli, daha dar ge-
71 Scannapieco, M (1999) Kinship care in the public welfare system: a
systematic review of research. In: Kinship Foster Care (ed R. Hegar and
M. Scannapieco) s:141-154. Oxford University Press, Oxford.
72 Berrick JD, Barth RP (1994) Research on kinship foster care: What do we
know? Where do we go from here? Children and Youth Services Review,
16: 1-5, Iglehart AP (1994) Kinship foster care: Placement , service and
outcome issues. Children and Youth Services Review, 16: 107-122.
kitap01 -8243.indd 136
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
137
lirli ve sağlıklarının daha bozuk olduğu üzerinde durulmuştur.73
Kuşaklararası bağlanma örüntülerinin geçişi ile ilgili yapılan
araştırmada74 ise, çocukların büyükanne ve büyükbabalarıyla yaşamaları konusunda uyarıda bulunulmuştur. Çocuklarını
yetiştirmede yetersiz kalan ailelerin, kendilerine uygun bakımı
sağlamayan ailelerden geldiklerinin göz ardı edilmemesi gereği
üzerinde durulmuştur.
Kurum ve Koruyucu Aile Bakımının
Uzun Dönemdeki Sonuçları Nelerdir?
Kurum ve koruyucu aile bakımının uzun dönemdeki sonuçları incelendiğinde, genel olarak koruyucu aile bakımından yararlanan bireylerle ilgili olumlu bir tablo çizilirken, kurumda
yetişmiş bireylerle ilgili bu olumlu tablo görülememektedir.
Uzun süre koruyucu aile bakımında kalan bireylerin okulda
başarılı oldukları, başarılı olamayanların ise bakıma girmeden
önce öğrenme güçlükleri yaşadıkları saptanmıştır. Erişkinliklerinde yakın, sevecen, tutarlı bağlanma ilişkileri kurabildikleri
gösterilmiştir. Erişkinlik döneminin olumsuzlukları incelendiğinde ise bu bireylerin biyolojik ailelerinde psikiyatrik bozukluklar olduğu ve bakımdan önce istismara maruz kaldıkları
ortaya konmuştur.75 Amerika’da uzun dönem koruyucu aile
bakımında kalmış erişkinlerle yapılan bir başka çalışmada ise,
bu erişkinlerin liseyi bitirme yüzdesinin düşük olduğu, işsizlik ve evsizlik, uyuşturucu kullanımı, tutuklanma, eşe şiddet
uygulama ya da eşler tarafından şiddete maruz kalma gibi özellikler gösterdikleri saptanmıştır. Sonuçlardaki bu farklılıkların
73 Dubowitz H, Feigelman S, Harrington D ve ark. (1994) Children in
kinship care: how do they fare? Children and Youth Services Review, 16:
85-106.
74 Fonagy P, Steel H, Steele M (1991) Maternal representations of attachment during pregnancy predict the organization of infant-mother attachment at one year of age. Child Dev, 62: 891-905.
75 Dumaret, A C, Coppel- Batsch, M, Couraud S (1997) Adult outcome of
children reared for long- term periods in foster families. Child Abuse
and Neglect, 21, 911-927.
kitap01 -8243.indd 137
02.04.2014 14:07:20
138
KORUYUCU AİLE OLMAK
nedenleri bilinmemekle birlikte, bakım gören çocukların karşılaştıkları güçlüklerin, değişik bakım çevreleri ya da yaşanan
çeşitli psiko-sosyal sorunlara bağlı olabileceği belirtilmektedir.
Çocukların kısa dönemde koruyucu aile bakımı altında olmasının sonuçları henüz pek bilinmemektedir.
Devlet korumasında yetişmiş çocukların, birer erişkin olduklarında bu bakım tarzından etkilenmelerinde cinsiyet
değişkeninin de rolü var mıdır? Evet, rolü olduğu ortaya
konmuştur. Kontrol gruplarıyla karşılaştırıldığında, kadınlarda psikiyatrik bozukluk ve bağlanma nesnesinden yoksun
büyüme nedeniyle kendi çocukları için uygun bir bağlanma
nesnesi oluşturma becerisinde sorunlar saptanmıştır. Ancak
okul başarısı, doğru plan yapma kapasitesi, problemli erkeklerle ilişki yaşamaktan kaçınma, ergenlik döneminde çocuk sahibi
olmama gibi özellikler olumlu olarak değerlendirilmiştir. Hem
kadınlar hem de erkekler için sonuçlar, bakımdan ayrıldıktan
sonra kurulan ilişkilerin niteliğine bağlı olarak da ele alınmıştır. Geniş aile ya da kardeşlerle ilişki içerisinde olmak, olumlu
ve destekleyici ilişkiler hem kurum bakımı hem de koruyucu
aileler ile yaşayan çocuklar için koruyucu etmenlerdir.
Devlet korumasından ayrılan bireyin gireceği ortam onun
daha sonraki işlevlerine ne derece etki edebilir? Erişkinin
uyum sağlamasında bakımdan ayrıldıktan hemen sonraki yıllar çok önemlidir. Devlet korumasından ayrılan gençlerin, koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre daha güç durumda
oldukları belirtilmektedir. Bunun nedenleri arasında, biyolojik
ailelerdeki sorunların fazla olma olasılığı gösterilmektedir. Çalışmalar kurum bakımından ayrılanların koruyucu aile bakımından ayrılanlara göre yeniden bir aile bağı kurabilme yeteneklerinin daha zayıf olduğunu göstermektedir. Koruyucu aile
ile kurulan ilişkiye göre kurum bakımında dönüşümlü çalışan
kişilerle kurulan bağlanma ilişkisini sürdürebilmek kuşkusuz
daha zordur. Bu gençler güvenebilecekleri ve onlara destek
vermeyi öneren bir kişi bile olmadan bakımdan ayrılıyor ola-
kitap01 -8243.indd 138
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
139
bilirler. Bu korunmasız gruplar üzerinde acil olarak daha çok
çalışmaya ve onlara destek vermeye ihtiyaç vardır. Devlet desteği bu dönemde de çok önemlidir.
Risk ve koruyucu etmenler üzerinde yapılan çalışmalar, bazı
çocukların daha iyi durumda olmalarının nedenini açıklamaya
yardımcı olmuştur. Uzun dönem koruyucu aile bakımında kalmak ve koruyucu aile sistemine erken girmek ve bakımdan geç
ayrılmak, davranış sorunlarının görülme sıklığını azaltmaktadır.
Genel nüfus içinde yapılan çalışmalarda da, uzun dönemdeki
olumlu sonuçları için en önemli öncüllerin çocuğun ailesiyle
ya da başkalarıyla iyi bir ilişki kurma yeteneği olduğu gösterilmiştir.76 Bakım altındaki karmaşık yaşam içerisinde çocuğa
ve gence iyi bir ilişki kurması ve ilişkiyi sürdürebilmesi için
yardımcı olmak, amaçlanan en önemli altın standarttır.
KURUM ve KORUYUCU AİLE
BAKIMINDA TEDAVİ
Korunma Gereksinimi Olan Çocuklara Yönelik
Koruyucu/Önleyici Yaklaşımlar
Çocuk ruh sağlığı açısından korunmaya gereksinimi olan çocuklara yönelik tedavi yaklaşımları sadece ruhsal tedavilerde
değil, aynı zamanda koruyucu çalışmalarla da önem kazanır.
Birincil koruma çalışmalarıyla korunma gereksinimi olan
çocuk sorununu tamamen ortadan kaldırmamız mümkün olmamakla birlikte, sorunun kontrol altına alınması sağlanabilmektedir. Birincil koruma kapsamında çocuğun aile içinde yetiştirilmesi, çocuk ve ailenin desteklenmesi öncelikli yaklaşımı
oluşturmaktadır. Yoksulluk nedeniyle çocuğuna bakamayan
ailenin eğitimi ve toplumsal kaynaklardan yararlanmasının sağlanması, ayni nakdi yardımın yanı sıra danışmanlık hizmetle76 Rosenfeld A A, Pilowsky D J, Fine P et al (1997) Foster care: an update.
Journal of American Academy of Child and adolescent Psychaitry, 36,
448-457
kitap01 -8243.indd 139
02.04.2014 14:07:20
140
KORUYUCU AİLE OLMAK
rinin verilmesi, bakabilecekleri kadar çocuk sahibi olmaları
için üreme sağlığı hizmetlerinin sunulması, sağlık ve eğitim
hizmetlerine ulaşılabilirliklerinin artırılması ve çocuğun yaşına
göre kreş, anaokulu, anasınıfı ya da okul eğitiminden yararlanması sağlanmalıdır. Anne ya da baba da ruhsal bir sorun
varsa tedavi edilmeleri planlanmalıdır. Sorun hem anne hem
de babada varsa çocuk kuruluşa gönderilmemeli, yakınlarının
desteği sağlanmaya çalışılmalıdır. Ülkemizde ne yazık ki evden
uzaklaştırılan hep çocuk olmaktadır.
Ülkemizde başta Anayasa olmak üzere, çocuk refahı alanındaki yasal düzenlemelerde önleyici hizmetler öncelikli olarak
yer almaktadır. Ana çocuk sağlığının korunması, doğum öncesi dönemden başlamak üzere çocuk 6 yaşına gelene kadar
fiziksel, ruhsal ve sosyal sağlığının korunmasına yönelik çalışmaların Sağlık Ocakları tarafından yürütülmesini öngören ve
1961 yılında yasalaşan ‘Sağlık Hizmetlerinin Sosyalleştirilmesi
Hakkındaki Kanun’ olmak üzere, 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu’nda öncelikle çocuğun
aile içinde yetiştirilmesi ve desteklenmesi için ailenin eğitim,
danışmanlık ve sosyal yardımlarla güçlendirilmesine yönelik
maddeler yer almaktadır. Bunun için “aile danışma merkezleri,
toplum merkezleri” gibi kuruluşlar açılmıştır ve açılmaya devam edilmektedir. Ancak ailenin değerlendirilmesine bütüncül
yaklaşılıp, topluma dayalı risk yaklaşımı temelinde sorunun
çözümlenmesi hedeflendiğinde, sosyal hizmetlerin başta sağlık,
eğitim olmak üzere tüm sektörlerle birlikte çalışabilecek yapılanmayı kurması gerekmektedir. Böylece hem iş gücü ve zaman
açısından, hem de maliyet açısından etkin bir yöntem olacağı
düşünülmektedir. Sözü edilen bu model Sağlık Bakanlığı tarafından 1991-1993 yılları arasında proje danışmanı Neşe Erol
tarafından pilot çalışma olarak Ankara’da başlatılmış, 19941998 yılları arasında ise 9 ilde uygulanmıştır. ‘Temel Sağlık
Hizmetleri yoluyla Çocuğun Psiko-Sosyal Gelişiminin Desteklenmesi” adıyla uygulanan bu hizmet modelinde, kurumlar
arası işbirliğinin ve çocuğun sağlığına bütüncül yaklaşımın
kitap01 -8243.indd 140
02.04.2014 14:07:20
BİRİNCİ BÖLÜM
141
başarılı bir örneği sunulmuştur.77 Temel amacı, öncelikle gebe
ruh sağlığını desteklemek, sağlıklı çocuk yetiştirmek ve risk
altındaki çocuk sayısını azaltmak olan bu modelde, sağlık ocağı
bölgesinde hekim, psikolog, sosyal hizmet uzmanı, hemşire ve
ebeden oluşan ekip hizmeti oluşturulmuştur. Ekibin her üyesi
kendi rolünü yerine getirmiştir. Böylece suça itilmiş, madde
kullanan, sokakta yaşayan, engelli duruma gelmiş, ihmal ve
istismar edilmiş çocuk sayısının azalmasına yönelik planlı çalışmalar gerçekleştirilmiştir. Benzer modelin Sosyal Hizmetler
ve Çocuk Esirgeme Kurumu’na bağlı Toplum Merkezleri ve
halen işlevselliğini sürdüren Sağlık Ocakları (aile hekimliği sisteminde Toplum Sağlığı Merkezleri adı altında değiştirilmiştir),
Ana-Çocuk Sağlığı Merkezleri tarafından sürdürülebilir bir yapıda gerçekleştirilmesinin gelecek için umut vereceği düşünülmektedir. Elbette önleyici amaçlarla gerçekleştirilen, kamu ve
sivil toplum kuruluşlarının uyguladığı bir dizi proje bulunmaktadır. Önemli olan, risk gruplarını belirleyerek, ‘erken çocukluk
eğitimi, ev ziyaretleri yoluyla ailenin desteklenmesi, hizmetlere
ulaşılabilirliği artıran uyarı sistemlerinin kurulması’ gibi proje
niteliğindeki çalışmaları hizmet programına dönüştürmek ve
yasal düzenlemelerimizde tanımlanan işlevleri ‘proje’ adıyla
başlatmayıp, var olan hizmetlerin etkinliğini artırmaktır.
Dünyada da koruyucu çalışmalar alanında önemli hizmet programları yürütülmektedir. “Head Start ve Yale Çocuk Refahı
Araştırma Programı” tarafından yoksul ve yüksek risk içeren ortamlarda çocuk yetiştiren ebeveynlerin yetenekleri geliştirildiği
77 Erol N, Şimşek Z, Erten İ (1997) Önleyici Çalışmalar: Anne-Baba-Bebek
İlişkisini Güçlendirme ve Çocuğun Psikososyal Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla Destekleme Projesi. Farklılıkla Yaşamak: Aile ve
Toplumun Farklı Gereksinimleri Olan Bireylerle Birlikteliği. (Ed: A. N.
Karancı), Türk Psikologlar Derneği Yayınları, Ankara, 113-131, Erol N
(1999) Çocuğun Psikolojik Gelişimini Temel Sağlık Hizmetleri Yoluyla
Destekleme. Türk Pediatri kurumu XXXV. Ulusal Pediatri Kongresi “Çocuklarımız İçin Parlak Gelecekler”. Kongre Kitabı, 237-249, Şimşek Z
(2001) Çocuk Hakları açısından temel sağlık hizmetlerine yaklaşım ve
sosyal hizmet, Sosyal Hizmette Yeni Yaklaşımlar ve Sorun Alanları: Prof.
Dr. Nihal Turan’a Armağan, Ankara, 69-80.
kitap01 -8243.indd 141
02.04.2014 14:07:21
142
KORUYUCU AİLE OLMAK
zaman çocuklarına daha iyi bakım verdikleri kanıtlanmıştır.78“New Jersey Bebekleri” projesi kapsamında, anneler ile bebeklerin birleşmesi için aracı erken müdahale servisleri kurulmuştur.
Şu anda 5 federal fonlu proje eğitim ve destek hizmeti vermektedir. Annelere danışma olanağı sağlandığı ve ebeveynlik
becerileri dersleri verildiği projede, annelerin yarısının bebeklerine sahip çıktıkları bildirilmektedir. Yine Washington DC’deki
“Anne-Çocuk Sağlığı Projesinde”, bebeklerin terk edilmesini
önlemek amacıyla, anne adayları eğitime alınmakta ve uyuşturucu kullanımı konusunda ve prenatal ünitelerde on haftalık
bir destek programı yürütülmektedir. Buna benzer programların Atlanta, Chicago, New York gibi şehirlerde yaygın olarak
yürütüldüğü ve bu bölgelerde korunma altına alınan çocuk
sayısında anlamlı düşüşler olduğu bildirilmektedir. Colorado
Üniversitesi Sağlık Bilimleri Merkezi’nin Ulusal Çocuk, Aile ve
Toplum Merkezi tarafından alt sosyo-ekonomik düzeyde, sosyal
ekoloji kuramı ve bağlanma kuramı temel alınarak hemşirelerin
ev ziyaretleri çerçevesinde uzunlamasına randomize kontrollü
bir çalışma yürütülmektedir. Bu programın temel amacı, gebelik sonuçlarını iyileştirmek, bebek-çocuk sağlığını ve gelişimini
desteklemek ve annenin kendi yaşam süreci içindeki gelişimine
katkıda bulunmaktır. Gebelik döneminden itibaren yürütülen
bu çalışmanın sonuçları değerlendirildiğinde, çocuk istismarı
ve ihmalinin % 79 azaldığı, aile-çocuk etkileşiminin güçlendiği
ve bağlanma sorunlarının azaldığı saptanmıştır.79
İkincil koruma çalışmalarının, çocuğun ailesi yanında bakımı sağlanamamış ve korunma gereksinimi ortaya çıkmışsa
planlanıp uygulanması gerekmektedir. Bu aşamada önceliğin
78 Seitz V (1985) Effects of family support support intervention: A ten- year
follow-up. Child Dev, 56: 376-391.
79 Zeanah P (2004) Bebeklerin psikososyal gelişiminin desteklenmesi ve aile
bütünlüğünün korunması. Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa Uslu).
Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim Dalı
Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 39-44.
kitap01 -8243.indd 142
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
143
yuva ve yurt bakımına değil, koruyucu aile ve evlat edinme
hizmetine verilmesi sağlanmalıdır. Koruyucu aile bakımı, çocuğa biyolojik ailesi tarafından bakılamadığı, çocuğun evlat
olarak verilmesi mümkün olmadığı ya da uygun görülmediği
durumlarda bir aile yanında geçici ya da devamlı bir süre içinde bakımının sağlanmasıdır. Koruyucu aile bakımının amacı,
çocuğun normal gelişim gösterebilmesi için gereken koşulları
hazırlamak, çocuğun zarar görmesine engel olmak ve sağlıklı
bir şekilde gelişmesi için gerekli düzenlemeleri yapmaktır. Bu
açıdan bakıldığında koruyucu aile bakımının üç önemli işlevi
göze çarpmaktadır. Bunlar;
• Çocuğun normal gelişim gösterebilmesi için gereken
koşulları hazırlamak (Bakım İşlevi).
• Çocuğun, daha fazla zarar görmemesini sağlamak (Koruma İşlevi).
• Çocuğun sağlıklı bir şekilde gelişmesi için düzeltici önlemleri almaktır (Tedavi İşlevi).
Koruyucu aile bakımının bu işlevleri yerine getirebilmesi
için şu amaçları gerçekleştirmesi gerekir: Her çocuk için
uygun bakım ve hizmeti sağlamak; çocuğun biyolojik ailesinden ayrı kalmasından kaynaklanan ruhsal sağlığının en
az düzeyde zarar görmesini sağlamak; çocuğun, koruyucu
ailenin, okulun diğer bir deyişle toplumun bir parçası haline gelmesini kolaylaştırmak; çocuğun yerleştirildiği koruyucu aileden bir başka koruyucu aileye geçişini önleyerek
ilişkinin devamlılığını sağlamaktır.80 Yapılan çalışmalar öncelikle çocuğun yakınlarının, akrabalarının ya da çocukla
psikolojik yakınlığı olan kişilerin çocuğun koruyucu ailesi
olmasını önermektedir.81
80 Uluç, 1997..
81 Şimşek Z (2004a) “Kurum bakımı ve çocuk ruh sağlığı; kurum bakımı
altındaki çocukların sorun davranışlarını yordayan faktörler”. Sosyal
Hizmet Sempozyumu 2004: Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları İh-
kitap01 -8243.indd 143
02.04.2014 14:07:21
144
KORUYUCU AİLE OLMAK
Koruyucu aile hizmeti toplumumuzda yeterince tanınmamaktadır. Atılması gereken adımlar aşağıda özetlenmeye
çalışılmıştır.82
* Koruyucu aile sisteminin toplumumuzda yaygınlaşması
için toplumun bilinçlenmesini sağlayıcı nitelikte eğitim
programlarının geliştirilmesi uygun olacaktır.
* Koruyucu aile sisteminin sürekliliğinin sağlanması, sorunların erken dönemde saptanması ve çözüm üretilebilmesi için kanıta dayalı bilgilere gereksinim vardır. Koruyucu aile alanında veriler düzenli olarak toplanmalı,
analiz edilmeli, öneriler geliştirilip uygulamaya konulabilecek bir sistem kurulmalıdır.
* Koruyucu aile adaylarının öncelikle yapılandırılmış ve
standart bir eğitim almaları, eğitim sonrasında da koruyucu aile olmaya istekli olup olmadıkları belirlenmeli ve
hazır olanlar sisteme dahil edilmelidir.
* Koruyucu aileye alınmadan önce çocukların bedensel, bilişsel, sosyal ve ruhsal açıdan değerlendirmeleri yapılmalı
ve belirli aralıklarla bu değerlendirmeler yinelenmelidir.
* Koruyucu ailelerin çocuk ve ailesi hakkında yeterli ve
tam bilgiye sahip olmaları ve çocukla birlikte yaşamaya
başlamadan önce birbirlerini tanıyacak şekilde bir araya
gelmeleri sağlanmalıdır.
* Koruyucu aile bakımı, biyolojik ailenin yerine geçen bir
hizmet modeli değildir. Ailesi bilinmeyen çocukların yanı
sıra, ailesi olan ve çeşitli nedenlerle bir arada yaşayamayan çocukların geçici olarak bakıldığı bir hizmet modelidir. Biyolojik ailenin sorunlarını giderici yönde çalışmalar
yapılmalı ve amaç çocuğun biyolojik ailesine geri dönüşü
olmalıdır. Çocuk koruyucu ailenin yanında iken biyolojik
tiyaç ve Sorunlar”. 4-6 Kasım 2004, Alanya. Başkent Üniversitesi Sağlık
Bilimleri Fakültesi Sosyal Hizmetler Bölümü, Bildiri Özetleri, 49.
82 Üstüner vd., 2005.
kitap01 -8243.indd 144
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
145
ailesiyle görüşmeli ve duygusal bağını devam ettirmelidir.
Ancak bu birlikteliğin sancılı olmaması açısından çocuğun
ve ailelerin desteğe ihtiyacı olduğu unutulmamalıdır.
Koruyucu aile ve evlat edinme yanı sıra Çocuk Evleri de alternatif hizmet modelleri arasında yaygın olarak kullanılmaktadır.
Çocuk evleri, apartman dairelerinde en az 5, en fazla 7 çocuk
barındırılmak üzere oluşturulmuş küçük birimlerdir. Bu tür evlerin önemi; toplum içinde yer almaları ve çocukların toplumla
bütünleşmelerinin ve gerçek yaşamın içinde yer almalarının
sağlanmasıdır. Aynı zamanda toplumun da bu çocukları benimsemesi ve birlikte yaşamayı öğrenmesi açısından önemlidir. Çocukların sayıca az olması, çocuklarla bire bir ilgilenme olanağını artırmakta ve sağlıklı bağlılık gelişimini kolaylaştırmaktadır.
Çocuklar, bir ya da iki kişiyle odalarını paylaşmakta ve kendilerine ait dolapları ve giysileri bulunmaktadır. Özetle, çocuklar
bir ev hayatı içinde yaşamasını öğrenmektedir. Burada önemli
olan çocuk evlerinde görev alacak kişilerin uygun seçimi ve eğitimidir. Bebek/çocuk-bakım veren ilişkisi desteklenmeli, güçlendirilmeli, her iki grup arasında bağın kurulmasına çalışılmalı
ve bakım verene gelişimsel rehberlik yapılması sağlanmalıdır.
Çocuğa ilişkin bir sorun olduğunda erken dönemde ve hızlı çözüm arayışına ve destek sağlanmasına yönelinmesine, kardeşler
arası ilişkinin sürdürülmesine, beraberliklerinin sağlanmasına
ve aile bütünlüğünün olabildiğince korunmasına özen gösterilmelidir. Bu evlerin doğal aile yaşamını temsil etmekten uzak
olduğu unutulmamalıdır. Bu evler, akraba koruması, koruyucu
aile, evlat edinmenin mümkün olmadığı durumlarda en son
tercih olarak değerlendirilmelidir.
Üçüncül koruma kapsamında ise, çocukların kurum değiştirmesinden, personelin çocuğu iyi tanıyamamasından ya da çocukların sorunlarını açıklama güçlüğünden dolayı, çocukların
tedavisi kolay olmamaktadır. McCann ve arkadaşlarının çalışmasında ruhsal sorunu olan çocukların önemli bir kısmının, bu
kitap01 -8243.indd 145
02.04.2014 14:07:21
146
KORUYUCU AİLE OLMAK
zamana kadar fark edilmemiş sorunlara sahip olduğu ve bunun
özellikle majör depresyon için geçerli olduğu gösterilmiştir.83
Ülkemizde de, kurum bakımındaki çocukların bedensel, duygusal, zihinsel ve sosyal açıdan gelişimi konusundaki sorunlar
(gelişimsel gecikme, otizme benzeyen durumlar, depresyon)
fark edilememektedir. Dolayısıyla sorun ile ilgili erken müdahele yapılamamakta ve gerekli girişimlerde bulunulamamaktadır. Ülkemizde, koruma altında bulunan 0-3 yaşındaki pek
çok çocuk konuşmadığı halde bu çocuklar için herhangi bir
destek aranmamaktadır. “Yuva çocuğu geç konuşur, personele
bağlanmaz” gibi sorunlar yuvalarımızda ne yazık ki normalleştirilmektedir. Bu durumların normal olmadığı ve psikolojik
açıdan destek aranması gerektiği bilincinin yerleşmesi ve personelin farkındalığının ve duyarlılığının artırılması çok önemlidir.
Öte yandan kuruluş ziyaretlerinin yapılması, çocuğun yaşadığı
doğal ortamın görülmesi tedavi yaklaşımlarının seçilmesi açısından da son derece yararlıdır. Bu çocuklar için sistematik
tarama araçlarına ve farklı yaklaşımlara gereksinim duyulduğu
ortadadır.84
Amerika’da çocuklarda ilaç kullanımı ile ilgili yapılan bir çalışmada, koruyucu aile bakımındaki çocuklara genel nüfustaki
çocuklardan üç kat daha fazla ilaç reçetesi yazıldığı, ayrıca iki
kat daha fazla dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu ve
majör depresyon tanısı konulduğu belirtilmiştir (Zima ve ark.,
1999). Bu çalışmada psikolojik tedavilere değinilmemiştir. İlaç
tedavisinin diğer tedavilerden ayrı tutulması bunun bir nedeni
olabilir.
83 Mc Cann vd., 1996.
84 Erol N (2004) Yuva, Yetiştirme Yurtları Sorunun mu Yoksa Çözümün mü
Parçası? Koruma Altındaki Çocuklar; Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına
XVII. Sempozyum Sunuları – 23-25 Şubat 2004 (Yayına hazırlayan Runa
Uslu). Ankara Üniversitesi Çocuk Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Anabilim
Dalı Yayınları. Yayın no: IX. Ankara Üniversitesi Basımevi, 33-140.
kitap01 -8243.indd 146
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
147
Koruyucu aile bakımındaki çocukların tedavisi ile ilgili bilgi
oldukça azdır ve değerlendirmeler tatmin edici değildir.85 Üstüner, Erol ve Şimşek tarafından Ankara’da koruyucu ailelerle
yapılan çalışmada, kurum bakımından koruyucu aile yanına
geçen çocukların ailelerinin % 10’u çocuk yanlarına geldikten sonra herhangi bir sorun yaşamadıklarını belirtirken, %
90’ı sorun yaşadıklarını ifade etmişlerdir. Bu sorunlar özellikle
yuva ortamında yaşamanın getirdiği yüksek sesle konuşma,
eşyaları kullanma konusunda özensiz davranma, ailenin koyduğu kurallara uymakta zorlanma, temel öz bakım becerisinde
özensiz davranma ve aşırı yeme gibi özetlenebilir. Çocukların
% 10.3’ünün tekrar yuvaya bırakılma korkusu yaşadığı ve bu
nedenle kendini sevdirme çabaları içinde olduğu belirtilmiştir.
Öte yandan aileler, çocukların parmak emme, ağlama, korku ve
altını ıslatma ile diş sağlığı sorunları, karın ağrısı, parazit ve cilt
sorunu yaşadıklarını belirtmiştir. Koruyucu ailelerin % 29.6’sı
sorunların kendiliğinden çözülmesini beklediklerini, % 16.8’i
ailesinin yardım ettiğini, % 7.4’ü deneme-yanılma yöntemleri
ile başa çıktıklarını, % 46.2’i profesyonel yardım aldıklarını
ifade etmiştir. Koruyucu aile formundan elde edilen bir diğer
bulgu ise çocukların büyük çoğunluğunun duygularını rahatlıkla ifade ettiği, % 16’sının duygularını ifade edemediği doğrultusundadır. Çocukların % 13.9’u ise yüz ifadesinden ve beden
dilinden duygu ve düşünceleri anlayamamaktadır.86 Bu durum
çoğunluğu kurum bakımından gelen bu çocukların, duyguların
yüze ve bedene yansıyan görüntülerini anlamakta zorlandıklarını, sosyal ve duygusal ipuçlarını uygun olarak kullanamadıklarını, sosyal ve duygusal karşılıklılık işaretleri olan bu sinyalleri
etkileşim içinde kullanmakta zorlandıklarını göstermektedir.
Bu sonuç tedavi sırasında çocuklar ile bu konuların konuşul85 Bondy D, Davis D, Hagen S ve ark. (1990) Mental health services for
children in foster care. Children Care, 19: 28-32, Barrows P (1996)
Individual psychotherapy for children in foster care: possibilities and
limitations. Clin Child Psychol Psychiatry, 1: 385-397.
86 Üstüner, Erol ve Şimşek, 2005.
kitap01 -8243.indd 147
02.04.2014 14:07:21
148
KORUYUCU AİLE OLMAK
masının önemini ortaya koymaktadır. Öte yandan çocukların
büyük kısmı korktuğunda ve üzüldüğünde kendisine en yakın
hissettiği büyüklerin yanına gelerek rahatlatılmayı aramaktadır. Bu durum çocukların koruyucu ailelerine bağlandıklarını
ve onlara güvendiklerini göstermektedir. Ancak, araştırmada
çocukların bir kısmının bu durumda kendi kendini yatıştırdığı bildirilmiştir. Bu durum, bağlanma konusunda aileler ve
çocuklarla çalışılması ve onların desteklenmelerinin önemini
ortaya koymaktadır.
Genel olarak çalışmalarda, terapistlerin çocuğun tedavisine başlamak için çoğunlukla isteksiz oldukları belirtilmiştir. Çünkü
tedavisi başlayan bakım altındaki bir çocuğun koruyucu ailesi ya da kurumu değişince tedavisi yarım kalmaktadır. Kurum bakımında yapılan tedavi ile ilgili çalışmanın sonuçları
oldukça azdır ve bu çalışmalar seçkisiz yolla yapılmamıştır.
Kurum bakımındaki çeşitli tedavi modüllerinin karşılaştırılmasında (örneğin, davranış tedavisi ile transaksiyonel analiz),
programın içeriğine dikkat etmeksizin, çocukların bir kısmının
davranışlarında olumlu gelişmeler görülmüştür, ancak bu gelişmeler bakımdan ayrıldıktan sonra devam etmemektedir. Bu
durum ayrılık yaşanan aileye ve sosyal duruma daha çok bağlı
bulunmuştur.87
Amerika’da koruyucu aile bakımındaki çocukların duygusal ve
davranışsal işlevlerinin gelişimi için bazı programlar oluşturulmuştur. Oluşturulan bu modellerde 7-15 yaş arası çocukların
davranış sorunları tarama ölçekleri ile belirlenmiş ve risk altındaki çocuklara bireysel ve aile tedavileri uygulanmış, eğitim
desteği ve maddi yardım sağlanmıştır. 18 ay sonra eğitim alan
grubun kontrol grubuna göre CBCL’den daha iyi sonuçlar aldığı
87 Curry JF (1991) Outcome research on residential treatment: implications
and suggested directions. American Journal of Orthopsychiatry, 61: 348357.
kitap01 -8243.indd 148
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
149
ve daha az kaçma davranışı gösterdikleri saptanmıştır.88 Başarı
için iyi bir iletişimin sürekliliği gerekmektedir.
Koruyucu aile ya da kurum bakımındaki çocuklar ne tür ruh
sağlığı sorunlarına sahip olursa olsunlar, bu çocukların ortak
özellikleri ayrılık ve kayıp yaşantısıdır. Yapılan çalışmalar
çocukların büyük çoğunluğunun koruma altına alınmadan
önce bağlanma sorunları yaşadıklarını göstermektedir. Kötü
davranılmış ya da seçici bağlanma kurma fırsatı olmamış bu
çocuklarda, sosyal sorunlar ve ilişki güçlükleri görülmektedir.
Öte yandan seçkisiz yüzeysel arkadaşlıklar kurma, arkadaşlıkları sürdürememe, yerinde duramama ve dikkatini yoğunlaştırmada güçlük, saldırganlık ve yordanamayan sosyal tepkiler
saptanmıştır.89 Bu sorunlar kurumda ya da koruyucu ailede
bakım veren kişiler ile çocuk arasında yeni ve sağlıklı bir ilişkinin gelişmesini zorlaştırabilmektedir.
Ağır bağlanma güçlükleri olan çocukların tedavisine yönelik
yeni yöntemler geliştirilmektedir. Araştırmaların çoğu erken
çocukluk döneminde aile ve çocuğun karşılıklı iletişimi ve bağlılığın niteliği arasındaki ilişkiye yöneliktir.90 Bakım verenlerin
çocuklarla duyarlı bir şekilde iletişim kurmalarına, bakımın
sıcak ve destekleyici nitelikte olmasına, sağlıklı ve uyaran sağlayıcı bir ortamda gerçekleşmesine ve çocuğun davranışlarını
88 Clark HB, Prange ME, Lee B ve ark. (1994) Improving adjustment outcomes for foster children with emotional and behavioral disorders: early
findings from a controlled study on individualized services. Journal of
Emotional and Behavioral Disorders, 2: 207-218.
89 Tizard, Hodges, a.g.e.; Chisholm vd., a.g.e.
90 Ainsworth MD (1979) Infant-mother attachment. American Psychologist,
34: 932-937, Denham SA (1994) Mother-child emtional communication and preschoolers’ security of attachment and dependency. Journal
of Genetic Psychology, 155: 119-121, Freitag MK, Belsky J, Grossman
K ve ark. (1996) Continuity in parent-child relationships from infanct
to middle childhood and relations with friendship competence. Child
Dev, 67: 1437-1454, Reddy V, Hay D, Murray L, Trevarthen C (1997)
Communication in infancy: mutual regulation of affect and attention.
In: Bremmer G, Slatter A (Eds.). Infant Development: Recent Advances,
Psychology Press/ Erlbaum, Hove, 247-273.
kitap01 -8243.indd 149
02.04.2014 14:07:21
150
KORUYUCU AİLE OLMAK
anlayabilmelerine yardımcı olacak müdahale yaklaşımlarına
ağırlık verilmesi üzerinde durulmaktadır. Güvenli bağlanmayı
sağlayan bakım verenlerin nitelikleri betimlenir. Sıcak, sevecen,
duygusal olarak ulaşılabilir olmaları, çocuğun kendine özgü
bir birey olarak görülmesi, rahatlatılma gereksinmesine yanıt
verilmesinin önemi üzerinde durulmaktadır. Sözü edilen bu gereksinimler karşılanmazsa yayınlarda da belirtildiği gibi, bebek
ve çocuklarda “Gelişimsel Bozukluklar, Bağlanma Bozuklukları, İlişki Kurma Bozuklukları, Duygu Durum Bozuklukları ve
Travmatik Stres Bozukluğu” gibi tanılara sıklıkla rastlanabilir.91
Koruyucu ailelerle iletişime dayalı yapılan eğitim programlarının çocukların ruh sağlığını koruduğu ve bağlanma bozukluklarında düzelme sağladığı ortaya koyulmuştur. 92Eğitim
programları, sağlık ve sosyal hizmetlerin işbirliği içerisinde
çalışmalarının önemi üzerinde durmaktadır. Koruma altında
olan çocuklara yönelik İngiltere’de yapılan bir çalışmada, ülke
genelinde çocuk ve ergen ruh sağlığının, korunma gereksinimi
olan çocuklar için bütüncül olmayan bir yaklaşımla ele alındığını göstermiştir. Bu grubun gereksinimleri günümüzde giderek
daha fazla fark edilmeye başlanmıştır, hizmetin değerlendirilmesi halen yeterli değildir.
Tedavilerde genelde biyolojik ailelere ulaşılamamakta ya da çok
az sayıda aile ile çalışılabilmektedir. Çocuğun tedaviye nerede
başladığı, çocuğun hayatında tedavi için yeterli süreklilik sağlanıp sağlanamadığı tam olarak bilinmemektedir. Bilişsel-davranışçı tedavi teknikleri çocukların baş edebilme becerilerini
geliştirmek için uygulanmaktadır. Koruyucu aile bakımında
aile tedavisi de ihmal edilen bir alandır. Bağlanma güçlükleri
olan çocuklar için yeni tedavi yaklaşımları bazı merkezlerde
kullanılmaktadır. Ancak bu gibi müdahaleler tartışmaya açıktır.
Sadece koruyucu aileler ile yapılan görüşmeler ya da doğrudan
koruyucu aile üzerinden yapılan müdahaleler ile çocukların
91 Erol, 2004.
92 Rushton ve Minnis, 2002.
kitap01 -8243.indd 150
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
151
duygusal ve davranışsal sorunlarının azaldığı belirtilmiştir.
Uygulanan bu eğitim programında; haftalık 2 saat koruyucu
aileler için grup oturumu, her hafta 3-5 saat yüz yüze ve sık
olarak personel ile telefonla görüşme, çocuk ve aileye yönelik
tedaviler önerilmiştir. Bu tarz müdahaleler çok pahalı olsa da,
yapılan çalışmalarda her çocuk için hastaneye yatırma maliyetinden 10 000 dolar daha düşük olduğu ve maliyet – etkin
olduğu gösterilmiştir.93
Koruyucu ailelere yönelik uygulanan eğitim ve destek hizmetlerinin çocuk ruh sağlığına önemli katkılarda bulunduğu bilinmekle beraber, benzer sonuçlar kurum bakımında da elde
edilebilir mi? Kurum çalışanlarının çocuk ve ergen ruh sağlığı
hizmetleri yanı sıra duygusal ve davranışsal problemlerle baş
etmede yetersiz kalabildikleri belirtilmektedir. Bu nedenle müdahale programları duygusal ve davranışsal problemlerle başa
çıkmaları için personeli desteklemek amaçlı düzenlenmiştir.
Bununla beraber, Sinclair ve Gibbs koruyucu aile bakımında
uygulanan tedavilerin kurum bakımında da geçerli olduğunu
belirtmiştir. Korunma gereksinimi olan çocuklar için güvenli
bağlılığın kurulamaması durumunda, çocuğun koruyucu aile
yanına yerleştirilmesinin uygun bir tedavi seçeneği olduğu bildirilmektedir.94 İngiltere’deki çocuk ve ergen ruh sağlığı hizmetleri, sosyal hizmet uzmanlarına ya da koruyucu ailelere çocukların duygusal ve davranışsal problemleri için konsültasyon
hizmeti sunmaktadır. Bu modelin henüz etkililiğine yönelik kanıt bulunmamaktadır. Yapılan çalışmalarda ruh sağlığı profesyonelleri ile koruyucu aileler arasında devam eden işbirliğinin
başarılı sonuçları gösterilmiştir. Clark ve arkadaşları (1994) ile
Chamberlain ve Weinrott’in (1990) çalışmasında bakım verenler iyi eğitilir, desteklenir ve ödüllendirilirse, ciddi duygusal ve
93 Chamberlain P, Weinrott M (1990) Specialized foster care: treating seriously emotionally disturbed children. Children Today, 19: 24-27.
94 Sinclair I, Gibbs I (1998) Children’s Homes: a Study in Diversity. Wiley,
Chichester.
kitap01 -8243.indd 151
02.04.2014 14:07:21
152
KORUYUCU AİLE OLMAK
davranışsal problemleri olan çocukların ve ergenlerin başarılı
bir şekilde tedavi edilebildikleri gösterilmiştir.
Kuruluşlarda fiziksel düzenlemelerin yapılması, çalışanların
sürekli hizmet-içi eğitimlerinin gerçekleştirilmesi, kanıta dayalı koruyucu ve risk faktörlerinin saptanmasıyla, koruyucu
faktörlerin desteklenmesi ve risklerin azaltılması gerekmektedir.
Çalışmalar göstermektedir ki, çocuk ve gençlerin aile ve yakınlarıyla iletişimlerinin artırılmasına yönelik çalışmaların yapılması, çocuklara problem çözme becerilerinin kazandırılması
ve toplumsal kaynaklardan en üst düzeyde yararlanmalarının
sağlanmasıyla sorun davranışlar azalmaktadır (Şimsek ve Erol,
2004). Tüm bu yaklaşımlar disiplinler arası ve sektörler arası
işbirliğini gerektirmektedir. Bu konularda hizmet içi eğitim verilmeli, sosyal hizmetler, üniversite ve sivil toplum kuruluşları
ile birlikte çalışılmasına özen gösterilmelidir.
Sonuç
Günümüze kadar gelen literatür kurum bakımına ya da koruyucu aile bakımına alınan çocuklarda duygusal ve davranışsal
problemlerin yaygın olduğunu, özellikle kurum bakımındaki
çocukların duygusal ve davranışsal sorunlarının diğer bakım
modellerine göre daha yüksek olduğunu göstermektedir. Çok
az sayıda yüksek kalitede, güvenilir kurum bakımının bulunduğu savunulmaktadır.
Korunma gereksinimi olan çocukların davranışsal ve duygusal
sorunları ile ilgili yeterli veriye sahibiz, ancak bu çocuklara ve
bakıcılarına yapılan müdahalelerin yararları ile ilgili elimizde
güçlü kanıtlar yoktu. Müdahale programlarının hazırlanması,
uygulanması ve müdahale öncesi ve sonrası değerlendirmelerin
yapılmasına gereksinim vardır.
Temel strateji öncelikle gebeliklerin planlanması, annelerin doğum öncesi dönemden başlanarak düzenli aralıklarla izlenmesi,
ailenin desteklenerek güçlendirilmesi, ailesiyle yaşaması müm-
kitap01 -8243.indd 152
02.04.2014 14:07:21
BİRİNCİ BÖLÜM
153
kün olmayan çocuklar için akraba korumasının sağlanması,
orada sorun varsa koruyucu aile sistemine geçişin yapılması
olmalıdır. Çünkü koruyucu aile bakımı kurum bakımına göre
daha fazla çocuk merkezlidir. Ancak, koruyucu aile sisteminin güçlü bir veri tabanının olması sağlanmalı, ailelere sürekli
destek verilmeli ve eğitim olanaklarından yararlandırılmalıdır.
Ruhsal sorunların erken dönemde belirlenmesi ve uygun merkezlere yönlendirilmesi için sistemin güçlendirilmesi ayrı bir
öneme sahiptir. Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Hizmetleri’nin
yaygınlaştırılması, sağlıklı, güçlü ve nitelikli başlangıçlar için
başvuru kanallarının geliştirilmesi ve çocukların problemlerini
çözmek, ailelere ve bakım verenlere destek vermek için yeni
modellerin aranmasında yarar vardır. Çocuğa ya da gence terapistler tarafından sağlanan güvenli üs sayesinde yeni iletişim
kurma yolları, kendini ifade edebilme gücü ve yeni bağlanma
modellerinin geliştirilmesine olanak sağlanmalıdır.
Koruyucu ailelere ödenmesi gereken ücret ve aile eğitimlerinin
düzenli ve sürekli olması hedeflenmelidir. Amaç çocuğa gelişimini sağlayabileceği ve tedavisinin yapılabileceği, güvenilir bir
ortam sağlanmasıdır. Sosyal hizmetler, eğitim ve sağlık sistemleri arasındaki işbirliği çocukların kazanımı olacaktır. Politika
belirleme açısından her ülke potansiyel bakım verenleri dikkatli
bir şekilde seçmek, standartları belirlemek, çocukların haklarını güçlendirmek, çocukları dinlemek, kendi yaşamlarıyla
ilgili kararlara katılma hakları olduğunu hatırlamak ve çocuk ve
gençlerin savunuculuğunu yapmak zorundadır. Sonuç olarak
korunma gereksinimi olan çocuklar sorununa kanıta dayalı ve
gelişimsel özelliklere duyarlı bulgular ışığında, disiplinler arası
yaklaşımla çözüm aranması, kurum bakımına alternatif modellerin ortaya konulması ve bu modellerin geliştirilmesi çocuklarımızın haklarının korunması açısından önem taşımaktadır.
kitap01 -8243.indd 153
02.04.2014 14:07:21
kitap01 -8243.indd 154
02.04.2014 14:07:21
İKİNCİ BÖLÜM
TÜRKİYE DİYANET VAKFI İLE
AİLE VE SOSYAL POLİTİKALAR BAKANLIĞI
ARASINDA PROTOKOL İMZA TÖRENİ
VE
TÜRKİYE DİYANET VAKFI - KAGEM
KORUYUCU AİLE PANELİ
kitap01 -8243.indd 155
02.04.2014 14:07:23
Yetimin malına ergenlik çağına kadar
ve sadece en güzel şekilde sahip çıkın.
Ölçüyü ve tartıyı adaletle tam yapın.
Biz hiçbir kimseyi gücünün yetmeyeceği
şeyden sorumlu tutmayız.
EN’AM, 6/152
G
“Muhakkak ki Allah her işi en güzel
şekilde yapmayı emretmiştir.”
M Ü S L I M , “ S AY D ” , 5 7
kitap01 -8243.indd 156
02.04.2014 14:07:23
PROTOKOL KONUŞMALARI
Takdim- Sayın Bakanım, değerli Diyanet İşleri Başkanım, Türkiye Diyanet Vakfının Genel Müdürü, Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanının temsilcileri ve Türkiye’nin dört bir yanından gelen siz gönül elçileri; Başbakanımızın eşi Emine Erdoğan Hanımefendi’nin himayelerinde, Gönül
Elçileri Kapsamında Koruyucu Aile Paneli ve Protokol İmza
Törenine hepiniz hoş geldiniz.
Bugün burada gönül gözüyle bakıp gönül birlikteliğini tesis
etmek için toplandık. Programımız boyunca gönül elçilerinin
ve koruyucu aile panelinin nasıl gerçekleştiğini anlatan tanıtım
filmleri izleyeceğiz. Daha sonrasında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı arasında bu muhteşem
projenin taçlanacağı protokol imza törenine şahit olacağız ve
ardından koruyucu aile panelini izleyeceğiz.
Yoğun programları nedeniyle aramızda bulunamayan ama gönderdiği telgrafla bizleri onurlandıran Sayın Emine Erdoğan Hanımefendi’nin mesajını aktarıyorum.
“Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığıyla Türkiye Diyanet Vakfı
arasında düzenlenen işbirliği protokolü imza törenine ve Koruyucu Aile Paneline davetiniz için teşekkür ederim. Yapılan
protokolün ve düzenlenen panelin hayırlara vesile olmasını
diler, tüm katılımcılara içten sevgi ve selamlarımı sunarım.
Emine Erdoğan.”
157
kitap01 -8243.indd 157
02.04.2014 14:07:23
158
KORUYUCU AİLE OLMAK
Açılış konuşmalarını yapmak üzere Türkiye Diyanet Vakfı çatısı
altında hizmet gösteren Kadın Aile ve Gençlik Merkezi Müdürü
Hicret Toprak Hanımefendi’yi kürsüye davet ediyorum.
kitap01 -8243.indd 158
02.04.2014 14:07:23
İKİNCİ BÖLÜM
159
Hicret K. TOPRAK*
Sayın Bakanım; Muhterem Başkanım; Bakanlığımızın, Başkanlığımızın ve Türkiye Diyanet Vakfımızın değerli mensupları, Sivil
toplum örgütlerinin kıymetli temsilcileri, Kadın Aile ve Gençlik
Merkezi üyeleri ve gönüllüleri ve değerli basın mensupları,
Bugün, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın yakın bir zamanda başlatmış olduğu Gönül Elçileri projesi kapsamında
Koruyucu Ailelik uygulamasını daha yakından tanımak, uygulamayı farklı boyutlarıyla ele alarak değerlendirmek ve bu proje
vesilesiyle Türkiye Diyanet Vakfımız ile Bakanlığımız arasında
imzalanacak olan protokol töreni için biraraya gelmiş bulunuyoruz. Bu anlamlı buluşmada davetimize icabet eden bütün
katılımcılara teşekkür ediyor, hoşgeldiniz diyorum.
Bilindiği gibi bu proje Sayın Emine Erdoğan hanımefendinin
himayeleri ve yine Sayın bakanımız Fatma Şahin hanımefendinin öncülüğünde, büyük bir heyecanla başladı. Bütün toplumsal kesimleri kucaklayan ve geleneğimizdeki gönüllülük
ruhunu yeniden canlandıran Gönül Elçileri projesi daha yakından değerlendirildiğinde görülen odur ki, bu son derece başarılı çalışmanın yapılan eğitimlerin, toplantıların, çalıştayların
arka planında başta çocuk hizmetleri Genel Müdürlüğü olmak
üzere, Aile Ve Sosyal Politikalar Bakanlığının ilgili birimlerincedesteklenen coşkulu bir ekip ruhu ve yüksek bir performans
yer alıyor.
Değerli Konuklar,
Bugün artık sivil toplum bütün dünyada, gönüllülük anlayışından beslenerek çalışmalarını çeşitlendiriyor, zenginleştiriyor. Günümüz dünyasında toplumsal bağların güçlendirilmesi,
herşeyden önce sorumluluk anlayışının geliştirilmesine ve ben
bilincinin yerini biz bilincinin almasına bağlı. Kişiyi özgürleştiren, onun kendi özgür iradesiyle toplum için, başka insanlar için karşılık beklemeksizin birşeyler ortaya koyabilmesiyle
*
Türkiye Diyanet Vakfı KAGEM Müdürü
kitap01 -8243.indd 159
02.04.2014 14:07:23
160
KORUYUCU AİLE OLMAK
mümkündür. İnsan, sadece kendini düşünmek yerine, başkalarının mutluluğu için de çalıştığında, gerçek mutluluğun tadına
erişmiş olacaktır. Ne mutlu bize ki biz bu değerlere bütünüyle
sahibiz ve gücümüzü de bu değerlerden alıyoruz.
Tarihimiz, özellikle merhametin, dayanışma ve yardımlaşmanın sembolü olarak hatırladığımız, bildiğimiz ve yaşattığımız
vakıfların sayısız örnekleriyle doludur. Biz de bugün medeniyetimize hayat veren bu değerlerin ihyası için çalışıyoruz. Aslında
bütün meselemiz, insanlığı yücelten bu değerlerin güçlendirilmesidir. Ancak böylelikle içinde yaşadığımız dünyanın oldukça
girift sorunları karşısında güçlü aileler, nesiller ve ideal toplum
yapıları inşa edebiliriz.
Kadın Aile ve Gençlik Merkezi olarak, Türkiye Diyanet Vakfımızın çatısı altında, toplumsal sorunlarımıza duyarlı, sivil
toplum ruhunu kavramış üyelerimizle birlikte, yeni ufuklar,
yeni terkipler, yeni projeler üzerinde çalışıyoruz. Bu bağlamda bugün Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile imzalanacak
olan protokol bizim için son derece anlamlı. Toplumsal sorunlar konusunda inisiyatif kullandığımızda, aktif ve etkili
projelere yoğunlaştığımızda ve hepsinden önemlisi kurumlar
arası işbirliğine ağırlık vererek hareket ettiğimizde inanıyoruz
ki bu sorunların üstesinden gelmemiz bir hayli kolaylaşacaktır.
Doğrusunu söylemek gerekirse, bugün artık içinden çıkılamayan sorunlardan çok; üzerine eğilmediğimiz, çözümü için kafa
yormadığımız sorunlar bizi beklemektedir. Çünkü içinden çıkılmayan sorun yoktur, uğraşılmayan sorunlar vardır.
Bu çerçevede herkesi çözümün bir parçası haline getiren Gönül
Elçileri Projesi de bütün sivil toplum örgütlerine ilham veren,
örnek bir proje olarak sorun çözücü bir çaba olarak dikkat
çekmektedir.
Aile politikalarının Sayın Fatma Şahin hanımefendinin bakanlığı sürecinde yeni bir ivme kazandığını hepimiz biliyoruz. Sayın Bakan, hemen her fırsatta güçlü bir toplumun ancak güçlü
kitap01 -8243.indd 160
02.04.2014 14:07:23
İKİNCİ BÖLÜM
161
bir aileyle tesis edilebileceği gerçeğinin altını çiziyor ve bireyi
güçlendirmek adına aileyi zayıflatmayı göze alan her önerinin
aslında yanlış bir politika, hatta telafisi zor bir strateji olduğunu
her fırsatta bize hatırlatıyor. Bugün, sadece bireyin haklarına,
onun güçlendirilmesine odaklanıldığında, aileyi tesis eden bağların süreç içinde ikincil bir konuma düştüğünü, böylece ne
yazık ki birbirimizden, eşimizden, çocuklarımızdan giderek
daha kolay ve daha sözümona akılcı gerekçelerle vazgeçebildiğimizi gözlemlemek çok acı. Nitekim korunmaya muhtaç
çocuklarımızın önemli bir bölümünün bir aileden mahrum
olmadığını, annesiz ya da babasız olmadığını biliyoruz. Ama
şunu da biliyoruz ki bu çocuklar bir anne sevgisinden, bir baba
şefkatinden ve aile sıcaklığından bir hayli yoksunlar. Onlara
sahip çıkmak onları ortada bırakan süreçleri iyi tahlil etmek ve
bu tatsız iklimden çocuklarımızı uzaklaştırmak için elimizi taşın altına koymamız gerekiyor. Sorumluluk almak ve bu insani
sürece dahil olmak gerekiyor.
Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi olarak
biz de, gerek dinimizde gerekse geleneğimizde kendisine çok
büyük bir önem ve değer atfedilmiş olan yetimlerin himayesini
teşvik etmek üzere öncü roller üstlenmek ve üzerimize düşen
sorumlulukları yerine getirmek üzere diğer paydaşlarımızla birlikte yola koyulduk.
Açılış toplantımıza Diyanet işleri teşkilatımızın çok kıymetli yönetici ve mensuplarını, Türkiye genelinde hizmet veren
bayan müftü yardımcılarımızı, aile bürolarımızın emektar koordinatörlerini, halkla her daim iç içe olan vaizlerimizi ve din
görevlilerimizi davet ettik. İstedik ki, bundan sonrası için nasıl
bir yol haritası takip edeceğimize bu toplantı vesilesiyle birlikte
karar verelim, sorunları birlikte masaya yatıralım ve süreçte
aktif birer özne olarak emin adımlarla yürüyelim. Muhterem
Diyanet İşleri Başkanımız ve saygıdeğer eşleriyle konuyu paylaştığımızda onlar da teveccüh göstererek sürece katkı sunmak
istediklerini ifade ettiler. Nitekim bugün aramızda bulunarak
kitap01 -8243.indd 161
02.04.2014 14:07:24
162
KORUYUCU AİLE OLMAK
da desteklerini esirgemediler. Kendilerine şükranlarımı arz ediyorum.
Bugünden itibaren imzalanacak protokolle birlikte, gerek koruyucu önleyici tedbirler, gerekse var olan sorunların çözümünde Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve Diyanet İşleri
Başkanlığımız ile işbirliği içerisinde kalıcı ve güçlü adımlar
atılabileceğine inanıyorum.
Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum.
Takdim- Konuşmalarından dolayı Kadın Aile ve Gençlik Merkezi Müdürü Hicret Toprak Hanımefendi’ye teşekkür ediyoruz.
Konuşmalarını yapmak üzere Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye
Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı kıymetli hocamız Prof.
Dr. Mehmet Görmez’in kürsüye teşriflerini arz ederim.
Takdim - Konuşmalarını yapmak üzere Diyanet İşleri Başkanı
ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı kıymetli
hocamız Prof. Dr. Mehmet Görmez’in kürsüye teşriflerini arz
ederim.
kitap01 -8243.indd 162
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
163
Prof. Dr. Mehmet GÖRMEZ*
Bismillahirrahmanirrahim.
Saygıdeğer Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımız,
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın Değerli Yöneticileri,
Diyanet İşleri Başkanlığımızın Çok Değerli Mensupları,
Hanımefendiler, Beyefendiler,
Sözlerime başlarken hepinizi sevgiyle, saygıyla, muhabbetle
selamlıyorum. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, feyzi, fazileti
üzerinize olsun.
Bizi, hepimizi ve bütün insanları Hazret-i Âdem’in, Hazret-i
Havva’nın başlattığı tek bir ailenin fertleri kılan
Allah’a hamd olsun. Bize bütün insanlığa hizmet etmeyi, zor
durumda olan herkese şefkatle, merhametle yaklaşmayı öğreten Efendimiz Muhammed Mustafa’ya salât ve selam olsun.
(Konuşmayı işaret diline çeviren kişiyi göstererek) Bu güzel
dili konuşan arkadaşımızın hitap ettiği değerli dostlarımıza da
hassaten en kalbi selamlarımı arz ediyorum.
Sayın Bakanım,
Çok Değerli Misafirlerimiz,
Değerli Katılımcılar,
Az önceki sinevizyonda “Ben de bugün iyi bir şey yaptım” diye
başlayan çok güzel bir kamu spotu izledik. İnanıyorum ki bugün biz de burada güzel bir iş yapacağız ve bu güzel işin sadece
bu dünyamız için değil, ebedi hayatımız için de –inşallah- çok
güzel neticeleri olacaktır. Çünkü okunan Kur’an-ı Kerim’in son
ayetlerinde şöyle bir ifade vardı. Sahneyi gözümüzde canlandıralım. Ayet, yeryüzünde dünya hayatı sona ermiş, ahirete göçmüş insanların dilinden bize bir cümle aktarıyordu. Ebediyete
göçmüş insanlar bir cümle ifade ediyorlar: (Fecr 24). İfadenin
*
Diyanet İşleri Başkanı ve TDV Mütevelli Heyet Başkanı
kitap01 -8243.indd 163
02.04.2014 14:07:24
164
KORUYUCU AİLE OLMAK
Türkçesi aynen şöyledir: “Keşke ben de hayatım için bir şeyler
yapsaydım.” “Hayatım” dediği bu hayat değildir, ebedi hayattır.
İşte ben de inanıyorum ki ebedi hayatımız için yaptıklarımıza
gururla, iftiharla ilave edebileceğimiz çok güzel bir teşebbüse
destek vermek için bugün burada bir araya gelmiş bulunuyoruz.
Ben başta Sayın Bakanımız olmak üzere bu “Gönül Elçisi” projesini başlatan herkese en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Diyanet İşleri Başkanlığımızın metinlerine baktığımızda bizim
metinlerimiz sanki bu projeyi sadece bir yetim projesi olarak
algılamış görünüyor. Ona katılmadığımı ifade ediyorum. Bu
sadece bir yetim projesi değildir. Bu bir insanlık projesidir.
Dolayısıyla sokakta kalmış, ailenin sevgisinden, şefkatinden
mahrum kalmış herkese uzatılan bir el olarak onu değerlendiriyorum.
Değerli Dostlar,
Bizim inancımıza, bizim kültürümüze, bizim medeniyetimize
göre ailemiz, bizim dünyadaki cennetimizdir. Bu ifade bizzat
Peygamber Efendimizin ifadesidir. Ailemiz bizim dünyadaki
cennetimizdir. Öyleyse dünyada yalnızlık cehennemine sürüklenmiş her çocuğumuzla biz bu cennetimizi ne kadar paylaşırsak bizim cennetimiz o kadar kalıcı olur, o kadar ebedi olur. O
zaman dünyadaki cennetimize ahiretteki cennetimiz de ilave
edilmiş olur diye düşünüyorum.
Aile kelimesi Türkçede, Türkçe sözlüklerde çok zayıf kelimelerle tanımlanır. Aile sadece nicel bir birliktelik değildir. Sadece
anne, baba, çocuklar ve kardeşlerin bir araya geldiği bir yuvadan ibaret değildir. Aile kelimesinin semantik tahlilini yaptığımız zaman aslında bize çok önemli, çok yeni ufuklar açıyor.
Aile, kelime anlamı itibariyle sürekli ihtiyacı işaret eder. Ama
bu ihtiyaç sadece babaya, sadece anneye, sadece maddeye,
sadece paraya olan ihtiyaç değildir. Bu ihtiyaç sevgiyedir, bu
ihtiyaç huzuradır. Aile dediğimiz yuva sürekli bir ihtiyaç içe-
kitap01 -8243.indd 164
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
165
risindedir ve o ihtiyaç bitmez. O ihtiyaç da sevgi ihtiyacıdır, o
ihtiyaç meveddet ihtiyacıdır, o ihtiyaç rahmet ihtiyacıdır, o ihtiyaç bütün insanların birbirleriyle en güzel gönül ilişkisi kurma
ihtiyacıdır. Sevgili Peygamberimizin, “Bütün insanlık Allah’ın
ailesidir” diye bir hadisi vardır. Bu ifadeyi “Bütün insanlık sürekli Rabbimizin sevgisine muhtaçtır” şeklinde de tercüme edebiliriz. Bunun bir sınırı yoktur. Bütün insanlık sürekli Allah’ın
muhabbetine, merhametine, rahmetine muhtaçtır. İşte aile de
böyle bir yer olduğu için aile adını almıştır. Aile sadece anne,
baba, kardeşlerden oluşan nicel bir birliktelik değil; nitelikli
bir birlikteliğin adıdır.
Nikâh, iki bedeni bir araya getiren bir müessese değildir. İki
kalbi buluşturan ve o iki kalp arasında sevgi bağı, muhabbet
bağı, meveddet bağı oluşturan, o sevgiden meyveler meydana
getiren muhteşem bir birlikteliktir. Dolayısıyla bu birlikteliği,
bu birlikteliğimizi, ailedeki bu sevgiyi, bu meveddeti, bu rahmeti buna muhtaç olan, bunu yaşayamayan, bunu göremeyen
bir başka çocukla paylaşmanın tarifi mümkün değildir.
Sevgili Peygamberimiz (a.s.) onun için şöyle buyurmuştur:
Bir hutbe esnasında şahadet parmaklarını, iki parmağını birleştirerek, “Ben ve yetimi himaye eden cennete böyle beraber
olacağız.” Bunu başka bir şey için, başka bir davranış için söylememiştir.
Yetim bugün sadece annesini, babasını kaybeden çocuk değildir. Biraz daha yetimi geniş anlamıyla almamız lazım. Yetim,
ailenin sevgisini, merhametini, huzurunu, barışını yaşayamayan, bundan mahrum olan her çocuktur. Dolayısıyla bundan
mahrum olan her çocukla dünyadaki cennetimiz olan ailemizin
huzurunu, sevgisini paylaşmamız gerçekten kelimelerle tarif
edilecek bir davranış değildir.
Kur’an-ı Kerim’de Duha Suresinde Sevgili Peygamberimizin
(sas) önce yetim olduğuna işaret edilir. Zaten yetim olarak
gönderilişinin hikmetinin yetimleri himaye etmek, yetimleri
kitap01 -8243.indd 165
02.04.2014 14:07:24
166
KORUYUCU AİLE OLMAK
himayeye öncülük yapmak olduğu pek çok siyer kitaplarında
da ifade edilir ve Peygamberimize de Yüce Kur’an bunu hep
hatırlatır: (Duha 9) “Sakın ha sakın yetime kahretme!”
Yetime kahretmemek, yetimin gönlünü dahi asla kırmamak
demektir. Bu yasaklanmıştır.
Aynı surede, “Seni muhtaç buldu ve seni zenginleştirdi.” (Duha
7) derken pek çok müfessirimiz, Hz. Peygamberin, Hz. Hatice
validemizle buluşmasının bir zenginlik olduğunu, aile kurmasının asıl zenginlik olduğunu ifade etmişlerdir. Tekrar semantik
manasına dönecek olursak ailenin, asıl anlamının sürekli Yaratıcının sevgisine, Yaratıcının meveddetine, rahmetine muhtaç
nitelikli birliktelik olduğunu unutmamak gerekiyor.
Yine Sevgili Peygamberimiz (sas) bir başka hadisinde bir soru
üzerine soruya cevap vermiştir. Bir ara hadis hocalığı yaparken
Peygamberimizin en hayırlı diye ifade ettiklerini seçmeye çalıştım. En hayırlı eş, en hayırlı evlat, en hayırlı komşu, en hayırlı
insan. Mesela, “En hayırlı insan insanlara en çok faydası olan
insandır.” Aynı şekilde “En hayırlı ev içinde sahipsiz, kimsesiz
bir yetimin himaye edildiği evdir” buyuruyor.
Nitekim kendisi de bir bayram gününde babasını kaybetmiş bir
çocuğa onun ağlamasını dinledikten sonra, onu bağrına bastıktan sonra belki bugün hepimizin destek verdiği bu koruyucu
aileliğin o ilk örneğini Peygamberimiz şu ifadelerle bütün insanlığa öğretmiştir. Çocuğa hitap ederek demiştir ki ona: “Muhammed’in sana baba olmasını istemez misin? Aişe’nin sana
anne olmasını istemez misin? Hasan ve Hüseyin’in sana kardeş
olmasını istemez misin? O da “istemez miyim” der. Birlikte el
ele hane-i saadete gelirler. Dolayısıyla onun hayatında bize bu
noktada öncülük yapacak pek çok tabloya şahit olabiliriz.
Değerli Katılımcılar,
Çocuk, çocuklarımız Yüce Kitapta, Yüce Kur›an’da gözün nuru
olarak tarif edilir. İnsan vücudunda en değerli organ göz, gözün
de içindeki en değerli organ da bize ışık veren o gözbebeğidir.
kitap01 -8243.indd 166
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
167
Çünkü çocuklarımız istikbalimizi aydınlatan, geleceğimizin
teminatı olan en kıymetli varlıklarımızdır. Onun için gözümüzün bebeğine, gözbebeğimize, gözümüzün ışık kaynağına nasıl
değer veriyorsak biz de çocuklarımıza öyle değer vermeliyiz.
Ama sadece kendimizden olan çocuklara değil. Bütün insanlık
nesline, bütün insanlığın evlatlarına, çocuklarına değer vermeliyiz. Onları gözümüz gibi esirgemeliyiz, onları gözümüz gibi
korumalıyız. Nitekim İslam medeniyetinin bize en büyük emanetidir çocuklar. İslam toplumlarına en büyük emanet olarak
tevdi edilmiştir ve nesil emniyeti en önemli emniyettir. Nesil
güvenliğini sağlamak, nesil emniyetini sağlamak en önemli emniyetlerden bir tanesidir.
Burada Diyanet İşleri Başkanlığımızın çok muhterem Din İşleri
Yüksek Kurulu Başkanı var. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun
üyeleri, uzmanları var. İl müftülerimiz, ilçe müftülerimiz var.
Anadolu’nun her tarafında müftülüklerimizde Aile-İrşat Rehberlik Bürolarında bu hizmetleri veren mesai arkadaşlarımız
var. Özellikle onlarla bir hususu paylaşmak istiyorum. O da
şudur. Bilhassa bu koruyucu aile projesi ortaya çıktıktan sonra bazı hassasiyetler öne çıktı. Elbette Din-i Mübin-i İslam en
güzel bir şekilde bu hassasiyetlere riayet etmemizi hepimize
emretmiştir. Mesela, bizatihi evlatlık müessesesi gibi. Evlatlık
müessesesi sadece hukuk itibariyle gerek miras bakımından
gerek mahremiyet bakımından farklı olarak değerlendirilmiştir
İslam dininde. Ancak bu hassasiyetlerimiz hiçbir zaman en büyük sorumluluklarımızın önünde engel olmamalı. Bu cümlenin
altını çiziyorum. Bu hassasiyetler hepimizin ortak hassasiyetleri
ama bu hassasiyetler insan neslini korumak gibi yetimleri himaye etmek gibi, topluma bir tek insanı kazandırmak gibi en
büyük mesuliyetimizin önünde engel olmamalı.
Biz hiçbir zaman yarın Allah’ın huzurunda “Sokağa terk edilmiş
çocukları neden himaye etmediniz?” diye sorulduğunda “Şu
hassasiyetimden dolayı himaye etmedim, Şu hassasiyetimden
dolayı ben bu sorumluluğu yerine getirmedim” deme şansına
kitap01 -8243.indd 167
02.04.2014 14:07:24
168
KORUYUCU AİLE OLMAK
ve imkânına sahip değiliz. Tekrar ediyorum, bu hassasiyetler
hepimizin ortak hassasiyetleridir ancak bu hassasiyetler hiçbir
zaman daha büyük sorumluluklarımızın önünde engel olmamalı.
Bilhassa son yıllarda Aile ve Sosyal Politikalar Bakanımızın huzurunda özellikle bir hususun altını çizmek istiyorum. Onun
çok iyi takip ettiği, bu konulara ne kadar değer verdiğini hem
bir hemşehrim olarak biliyorum sadece Bakanımız olarak değil.
Son yıllarda özellikle boşanma oranları, TÜİK’in dört ayda bir
yayınladığı evlenme ve boşanma istatistikleri ki, gittiğim her
yerde bütün müftülerimize şunu söylüyorum: TÜİK’in kapısında bekleyeceğiz, suç oranlarını, suç istatistiklerini, evlenme boşanma istatistiklerini, sokak çocukları sayısını, alkol uyuşturucu müptelası olmuş çocuklarımızın sayısını biz günbegün takip
edeceğiz ve bu noktada bize düşen vazifeleri yerine getireceğiz.
Bilhassa evlenme boşanma istatistiklerine baktığımızda sadece 2012 rakamlarına baktığımızda hakikaten birinci dönemde
yine TÜİK’in raporunda ilk dört ay içerisinde 107 bin çift evlenmiş ama aynı dört ay içerisinde 33 bin aile boşanmış. İkinci
dönemde 173 bin aile kurulmuş ki az önce de ifade ettiğim gibi
o bizim dünyadaki cennetimizdir. Onu daima korumalıyız. Milletimizi tarih sahnesinde sürekli kılacak müessese aile müessesesidir. Bilhassa gençlerin zihninde ve kalbinde evlenme ve aile
kurmaya karşı bir sevgi ve muhabbet oluşturmayı bütün eğitim
süreçlerimize dâhil etmeliyiz. Yavaş yavaş evlenmekten hoşlanmayan, aile kurmayı çok büyük bir mesuliyet kabul ederek
bu mesuliyetten kaçan gençlerin sayısı çoğalıyor. Bu sebeple
eğitimcilere çok büyük görevler düşüyor. İkinci dönemde 173
bin aile kurulmuş. Yine aynı şekilde 33 bin 197 aile boşanmış.
Üçüncü dört ay içerisinde 184 bin aile kurulmuş, 25 bin 295
aile dağılmış.
En azından biz Diyanet İşleri Başkanlığı olarak diyoruz ki bu
tablo bize Diyanet İşleri Başkanlığı olarak görevimizi hakkıyla
yerine getirmediğimizi gösteriyor. Çünkü bu ülkede en ücra
kitap01 -8243.indd 168
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
169
köyde, en ücra mezrada görevlisi olan kurum Diyanet İşleri
Başkanlığıdır. Öyleyse bir aile bilinci oluşturma konusunda eksiklerimiz var, kusurlarımız var. Onun için bizim Aile ve Sosyal
Politikalar Bakanlığımızla daha sıkı işbirliği içerisine girmemiz
gerekiyor.
Sayın Bakanımızın bu işbirliğine ne kadar değer verdiğini göreve geldiği günden itibaren biliyorum, ona şahidim ama bunu
daha da artırmamız lazım.
Bugün bu birlikteliğimizi, başlattığınız çok güzel bir projeye bir
ivme kazandıracağına, bir destek olacağına olan inancımı ifade
etmek istiyorum. Bunu hem Ankara’da hem de Anadolu’nun
muhtelif yerlerinde buna öncülük yapacak Türkiye Diyanet
Vakfımızın bünyesinde 15 yıldır hizmet eden Kadın Aile ve
Gençlik Merkezimize, değerli başkanına ve üyelerine, gönüllülerine, onların gönül elçilerine söylemek istiyorum. Bu projenin
adı Gönül Elçileri Projesi ama ben KAGEM’de on yıldır zaten
bu gönül elçiliğini yapan hanımefendilerin farkındayım. Onlara
hassaten en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Sayın Bakanımıza da tekrar bugün bu birlikteliğe, bu işbirliğine
imkân sunduğu için ben kendisine, kendisinin şansında Bakanlığımızın değerli yetkililerine en kalbi şükranlarımı sunuyorum.
Hepinize tekrar sevgiler, saygılar…
Bu anlamlı konuşmalarından dolayı Sayın Başkanımıza teşekkür ediyoruz.
Takdim - Konuşmalarını yapmak üzere Koruyucu Aile
Projesine önderlik eden her fırsatta ailenin toplumun yapıtaşı olduğunu vurgulayan Aile ve Sosyal Politikalar
Bakanımız Sayın Fatma Şahin’in kürsüye teşriflerini
arz ederim.
kitap01 -8243.indd 169
02.04.2014 14:07:24
170
KORUYUCU AİLE OLMAK
Fatma ŞAHİN*
Diyanet İşlerimizin saygıdeğer Başkanı, saygıdeğer eşleri, Din
İşleri Yüksek Kurulu Başkanımız, değerli başkan yardımcılarımız, Türkiye Büyük Millet Meclisi Komisyonu Başkanı, değerli
milletvekili arkadaşlarım, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımızın saygıdeğer eşleri, Vakıf başkanlarımız, 81 ilden aramızda olan değerli kardeşlerimiz; ben de hepinize bu hayırlı
işte aramızda olduğunuz için, teşekkür ediyor ve hoş geldiniz
diyorum.
Hemşehrisi olmaktan büyük bir onur ve gurur duyduğum Başkanımı dinlediğim her zaman yüreğime başka bir umut, başka
bir heyecan doğuyor. O yüzden insanlık adına “önce insan” diyerek çıktığımız millete hizmet etme yolculuğunda; şimdi değil,
benim milletvekili, onun başkan yardımcısı olduğu döneminden beri, “Bir sıkıntı var Başkanım, şunu nasıl halledeceğiz”
dediğimiz noktada bize ufuk açan, bize gelecek gösteren, bize
yeni alanlar açan değerli ekiple bugün yine beraberiz.
Her zaman söylediğim gibi, aslında zaman, işbirliği ve güç birliği zamanı. Özellikle insanlık âlemi için, insanlık için. Büyük
insanlık ailesinin birer ferdi olarak üzerimize düşen sorumluluğun hakkını verebilmek için ciddi bir şekilde işbirliği ve güç
birliği yapmamız gerekiyor.
İşte, bugün konuştuğumuz alan, işbirliği yapmamız gereken
bir alan. Çünkü nasıl bir gelecek istiyoruz, nasıl bir insanlık
istiyoruz? sorusunun cevabı burada saklı. Bugün 21’inci yüzyılın modern, çağdaş, yaşlı dünyamız birçok sorununu çözmüş
gibi gözükürken birçok sorunla da karmaşık bir şekilde nasıl
mücadele edeceğimizi düşünüyoruz.
Kişi başına düşen milli geliri artırmanın, çok fazla zenginleşmenin, paranın mutluluk getirmediğini, “Para eşittir, mutluluk
mu” sorusunun hepimizin yüreğindeki cevabının böyle olmadığını görüyoruz. Çünkü yaratılış, fıtratın gereği ikisinin bir*
T.C. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı
kitap01 -8243.indd 170
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
171
likte yani maddi ve manevi ihtiyaçların birbirini tamamlaması
esasına dayanıyor.
Kişi başına düşen milli gelirlerinizi yükseltip gayrisafi milli hâsılanızı artırıp, dünyanın 16’ncı büyük ekonomisi olmayı başardığınızda; şu kadar hastane, bu kadar okul, şu kadar barınma
ihtiyacını sağladığınızda … Aslında onlar da temel ihtiyaçlar,
onlar da çok önemli. Bizim yaşam kalitemizi ilgilendiren ihtiyaçlar ama insan mutluluğu dediğimiz şey tek başına bunlarla
karşılanmıyor. İhtiyaca, yaratılışa, fıtrata uygun bir şekilde sorunlarımızı çözmemiz gerekiyor.
O yüzden mesuliyet duygusu, sorumluluk duygusu yalnız kendin için değil, yalnızca kendi evladın için de değil. Onu herkes
yapıyor, yalnızca yakın çevren için değil, görmediğin, bilmediğin çok uzak coğrafyadaki bir damla gözyaşı için yüreğinde
bir şey hissediyorsan kendi vicdanında “Aman ya Rabbi ben
orada olmalıyım” dediğin bir noktayı yakalayabiliyorsan eğer,
işte o doğru bir mesajdır. En büyük terazi kendi vicdanımızdır.
Gönül Elçileri adıyla hayata geçirdiğimiz bu projenin adına
baktığımızda; gönül nedir diye sorduğumuzda; kalp eşittir
gönül müdür? Değildir. Gönül maddi ve manevi duyguların,
ikisinin birleşmesinden, sevginin, aşkın muhabbetle beraber,
fikrin ve aklın birleşmesinden oluşan bir kavramdır. Gönül
gözüyle bakmaktır. Yunus Emre’nin, Hazret-i Mevlana’nın, Hacı
Bektaş-ı Velî’nin gözüyle bakabilmektir. Sevgili Peygamberimizin bize bıraktığı mirasa sahip çıkmaktır.
Öyle mübarek bir medeniyetten, öyle mübarek bir inançtan
geliyoruz ki onların o ecdadın torunları olarak biz bu sorumluluğu, biz bu mesuliyeti yok sayamayız. Yalnızca kendi tarafımız ve yakın çevremizin istediği talepleri yerine getirmekle bu
sorumluluğu yerine getirmiş olmayız. İşte o yüzden biz “Bugün
insanlık için ne yaptın” sorusunun cevabını kendi vicdanımızda, kendi gönlümüzde, kendi fikrimizde bulmamız gerekiyor.
kitap01 -8243.indd 171
02.04.2014 14:07:24
172
KORUYUCU AİLE OLMAK
O yüzden Bakanlık olarak, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
olarak biz yetimin, garibin, gurebanın, fakirin, yaşlının, muhtacın yani aslında modern dünyanın dezavantajlı grubu dediğim,
1400 yıl önce o gruplar için yaptığın küçücük bir desteğin,
seni ebedi hayata götüren en kısa yol olduğunu gördüğümüz
bir inancın sorumluluğunu taşıyoruz. Bu o kadar büyük bir
sorumluluk, o kadar büyük bir emanet ki.
İşte, o yüzden bu işin tek başına kamunun, tek başına bir bakanın, tek başına bir başbakanın yapacağı iş olmadığını biliyoruz
ama hamd olsun bu inançtan, bu medeniyetten gelen bir topluluk, bugün Myanmar’da varız, bugün Somali’de varız.
İşte bugün ben Gaziantep’in de bir milletvekili olarak biliyorum ki, bütün sınırda Suriye’den gelen binlerce kardeşimizin
kadınımızın, çocuğumuzun yanında varız. Zalime ve zulme
karşı çok net bir duruş gösterirken nerede mağdur varsa, nerede mazlum varsa biz onun yanındayız.
Öyle kolay bir inançtan geliyoruz ki yetimin başını okşadığın
zaman öbür tarafa EFT yapıyorsunuz. İş çok kolay aslında ama
o bilince sahip olmak gerekiyor. Aslında işi kolaylaştırmak gerekiyor.
Aile dediğimiz, Sayın Başkanımızın o kadar güzel bir şekilde
tanımladı ki; nesillerin devamı için ne aile kadar önemli ise
kimliğin, kişiliğin ve karakterin ilk oluştuğu yer orası… Ana
baba ilk hocamız. Çok güzel bir söz var: “Anne gezdiğimiz bağ,
baba dayandığımız dağ.”
Biz Sayın Başbakanımızın liderliğinde on yıldan beri kendi kurumlarımızda; eğer bir muhtaç varsa, bir mağdur varsa onun
fiziki olarak ihtiyacını giderecek bir eksikliği bırakmamak için
bütün gücümüzle çalıştık. Yaklaşık 1,2 milyar TL olan bütçeyi
20 milyar TL’ye ulaştırdık.
Çocuk evlerimize gidip görüyorsunuz. Nevin Hanım birebir
takip ediyor. Kurumlarımızdaki sevgi evlerimizdeki yaşam
kalitelerini görüyorsunuz. Başlarındaki bakıcı annelerle, ço-
kitap01 -8243.indd 172
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
173
cuklarımızın yaşam kalitelerini yükseltecek çok önemli yapısal
dönüşümler gerçekleştiriyoruz. Onları özel okullara gönderiyoruz. Ailenin mübarek, kutsal ve mukaddes tarafı var. Anne ve
babanın çocuklarını koruyup onları güven içerisinde yetiştirdiği
yer, aile. Geleceğe dair özgüveninin, muhabbetin, şefkat ortamının oluştuğu yer, aile. Evlatlarınıza istediğiniz kadar yirmi
dört ayar altından yol yapın ama orada eğer yeterince anne
baba muhabbeti yoksa, çocuk kurumdan çıktığı zaman sudan
çıkmış balığa dönüşüyor. Ne yapacağını bilemiyor, ilişkilerini
bilemiyor, parayı nasıl harcayacağını bilemiyor çünkü başında
onu doğru yönlendiren yok. Çünkü analık babalık bizde on
sekiz yaşında bitmiyor.
Benim rahmetli annem son nefesine kadar bizim yanımızdaydı.
Benim evlatlarıma analık yaptı. Biz böyle bir kültürden geliyoruz. On sekiz yaştan gün aldın dediğin zaman çocuklarımızı
tabii ki hemen bırakmıyoruz ama anlatmaya çalıştığım başka
bir şey. Yaşam boyu yanında olacak, rehberlik edecek iyi günde,
kötü günde, hastalıkta sağlıkta başı sıkıştığı zaman bir telefon
açacak, ona açık bir mesaj gönderecek ona doğru yolu gösterecek, ona o özgüveni verecek, gelecek kaygısı hissettirmeyecek
bir yapıdan bahsediyorum.
İşte, o yüzden koruyucu aile modelliği dediğimiz konu bizim
için çok çok önemli. Çünkü ihtiyacımız olan şey... Bir çocuk
bir dünya.
Sayın Başkanımla ilk bunu arayıp konuştuğumuz zaman, özellikle muhafazakâr kesimin kafasındaki soru işaretlerine cevap
bulabilmek adına, Sayın Başkanım nasıl yapalım dediğimde ve
bugün burada verdiği mesaj, bizim elimizi çok kuvvetlendirdi. Bir insanı kurtarıp, çocuğun yaşamında var olan ve bütün
insanlığı kurtaracak bir alt yapıda, güçlü şekilde yer alabilmek
için bu bakış açısı gerekiyor.
Maliyet çok yüksek. Kırıyoruz, döküyoruz, parçalıyoruz yeniden onu başa getirip düzeltmeye çalışıyoruz. Çok zor. Kırma-
kitap01 -8243.indd 173
02.04.2014 14:07:24
174
KORUYUCU AİLE OLMAK
dan, dökmeden, testiyi parçalamadan, kurumları yok etmeden,
gönülleri yıkmadan baştan doğru bir şekilde konumlanmamız
gerekiyor.
Sayın Başkanımızın söylediği o duruş bizim elimizi çok kuvvetlendirdiği için biz bugün yıllardır 500’de kalmış koruyucu aile
sayımızı, saygıdeğer Emine Hanımefendi’nin de liderliğinde ve
himayesinde dört ayda 2.500’e çıkardık.
Şimdi ben Sayın Başkanımızın özellikle bu konuda hassasiyeti
olan ailelere verdiği mesajla bunun çok daha güçleneceğine
inanıyorum.
14 bin evladımız var. Kendi iki evladım için ne istiyorsam bütün yüreğimde 14 bin evladım için de aynı şeyi istiyorum ama
tek başına buna benim gücüm yetmez, tek başına kamunun
buna gücü yetmez. İşte o duygu var ya, o duyguyu büyütmemiz, beslememiz gerekiyor. Hangi duyguyu beslersek o taraf
gelişiyor. Böyle yaratılmışız. Sevgiyi, muhabbeti, şefkati, erdemi, fazileti beslediğin zaman bu duygularla yoğrulmuş insan
çıkıyor. Nefsi, kötülüğü beslediğin, benliği beslediğin zaman
da farklı duygularla beslenmiş insan çıkıyor.
Bize ait olan güzel duyguları büyüterek ve her bir insan için
bunu talep ederek kendine yapılmasını istemediğini sen de
başkalarına yapmayarak, biz gelecek adına insanlık için doğru
bir köprü oluşturacağız. Biz bundan sorumluyuz, biz gönül
köprüleriyiz. Geçmişten geleceğe taşımak bizim en büyük görevimiz. Yine Başkanımın söylediği gibi, en hayırlı ev yetimin
olduğu ev ve cennette yan yanayız dediği bir yol açılıyor bize.
Yaptığımız ve yapmadığımızdan sorumluyuz. O yüzden değerli
kardeşlerim dinlediğin zaman bilgi borçlandırıyor, dinlediğiniz
zaman daha da çok yapılması gerekenler ortaya çıkıyor. Yapamadığımız şeyler için sürekli kendimizi yenilememiz, güçlendirmemiz gerekiyor.
Biz şu anda 9 bin çocuğumuzu ailesinin yanına gönderdik. 40
bin çocuğumuzu ekonomik ve sosyal olarak destekliyoruz. 2
kitap01 -8243.indd 174
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
175
milyon kişinin yanındayız. Devletin şefkat eliyiz, yanındayız.
Eşi vefat edenin yanındayız, eğer çocuğu askerse ve muhtaçsa
yanındayız. Sosyal devlet olarak bugün ben en iyiyim diyen,
çağdaş olarak kendini tanımlamış en iyi devletten daha güçlü
bir sosyal politikamız var. Daha da güçlenmeliyiz.
Bugün 2008’de çıkan o büyük ekonomik krizde en az zarar
görerek krizden çıkabildik. Bugün benim mevkidaşlarım, kişi
başına düşen milli geliri bizim on katı olan bakanlarla görüştüğümüzde, sayın bakanım biz akıntıya kürek çekiyoruz, biz
aileyi parçaladık, biz dağıldık yeniden toparlanmaya çalışıyoruz, daha önce bireyi öne çıkardık aileyi zayıflattık, şimdi aile
temelli politikaları güçlendirmemiz gerektiğini ise bedel ödeyerek gördük diyorlar.
Bizim bedel ödememize gerek yok.
Başkanımın söylediği rakamlar şu an o ülkelerdeki rakamlara göre çok çok düşük rakamlar. Ailelerimiz için bir taraftan
evlilik öncesi eğitimler yapıyoruz, bir taraftan evlilik boyunca
rehberlik danışmanlık yapıyoruz, bir taraftan da boşanmak için
gelip başvuranlara sosyal destek uzmanlarımız tarafından danışmanlık hizmetleri veriyoruz. Aile danışmanlığında boşanma
sürecindeki ailelere; bu neden yuvayı yıkmak istiyor, eğer bizim
sosyal destek mekanizması yapmamız gereken bir şey varsa
onlara verdiğimiz desteklere yeniden evliliğe devam etme kararı
aldığını gördüğümüz bir çalışma içerisindeyiz.
Başkanımızın söylediği rakamlar, ortalama yılda 600 bin evlilik
gerçekleşiyor, 100 bin ile 120 bin arası da boşanma var. Son 15
yılın ortalaması. En yüksek olduğu değer 2001 krizi. Ekonomik
kriz. 140 bine çıkmış.
Boşananların yüzde 80’i yeniden evleniyor. Yüzde 17’si de eski
eşiyle yeniden evleniyor. Bu bize aslında başka bir mesaj veriyor. Çok hızlı kırıp döküyoruz, çok hızlı dağıtıyoruz. Dağıttığımız zaman sorunu çözdüğümüzü zannediyoruz. Çok daha
büyük sorunlarla karşı karşıya kaldığımızda pişman olup ye-
kitap01 -8243.indd 175
02.04.2014 14:07:24
176
KORUYUCU AİLE OLMAK
niden eski eşimizle evlenme kararı veriyoruz. Ne gerek var o
zaman gönül kırmaya?
Biz o yüzden baştan bu işi doğru yönetmelerini, doğru karar
almalarını, dünyadaki cennet dediğimiz yer için doğru seçimi
yapmalarını, bunun bir yaşam şekli olduğunu, ailenin de kendi
içinde yaşadığı sıkıntıyı çözebilme gücünde olduğunu... anlatmaya çalışıyoruz.
Biz 1400 yıl önce bu anlayışı hâkim kılan bir gelenekten geliyoruz. Şu an Birleşmiş Milletler Evrensel Beyannamesi o noktaya
gelmeye çalışıyor. Dolayısıyla çözüm de tedavi de ilaç da baktığımız zaman her şey özde mevcut. Özümüzü, kaynağımızı iyi
görmemiz, onu yaşamamız, yaşatmamız, gençlere anlatmamız,
torunlarımıza taşımamız lazım.
O yüzden hepinize çok ihtiyacımız var.
Uzattığım için çok özür diliyorum ama bu konu çok hassas
bir konu.
Dünyanın 10’uncu ekonomisi olacağız hiçbir endişemiz yok.
16’ncısı olduk, 10’uncu olacağız ama insani değerler bakımından da ilk onda olmalıyız.
İşte, bu salondaki bütün gönül elçilerinin, insani değerler bakımından da ilk onda olması için sizlerin ortaklığına, yardımına
ihtiyacımız var.
Sayın Başkanımız her zaman yanımızda, saygıdeğer eşleri her
zaman yanımızda ve biz bu işler için bize düşen kısım ne ise
sizlerin hizmetkârı olmaya devam edeceğiz diyor hepinizi sevgi
ile saygıyla, muhabbetle selamlıyorum.
Takdim - Bakanımıza teşekkür ediyoruz.
Sayın Bakanım protokol imzası için sizi platforma davet ediyorum.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Müsteşarı Ahmet Zahteroğulları sizi de protokol imzası için davet ediyorum.
kitap01 -8243.indd 176
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
177
Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez.
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ile Türkiye Diyanet Vakfı
arasında imzalanan Gönül Elçileri Projesine destek niteliğinde
olan protokol, vatanımıza, milletimize hayırlı uğurlu olsun.
kitap01 -8243.indd 177
02.04.2014 14:07:24
kitap01 -8243.indd 178
02.04.2014 14:07:24
KORUYUCU AİLE PANEL
Oturum Başkanı: Prof. Dr. Raşit KÜÇÜK
Diyanet İşleri Başkanlığı
Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı
Bismillahirrahmanirrahim.
Saygıdeğer katılımcılar, değerli hanımefendiler, beyefendiler;
öncelikle... icra edilen protokolün hayırlara vesile olmasını
yüce Allah’tan niyaz ediyorum. Gerçekten ben de Sayın Diyanet
İşleri Başkanımızın ve Sayın Bakanımızın ifade ettiği gibi çok
önemli bir görevi ifa ettiğimizin inancı içerisindeyim.
Esasen Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanı olarak Din İşleri Yüksek Kurulunun bu gibi konularda daima en müspet düşüncelerin nasıl üretileceğinin gayreti içerisinde olduğunu ifade
etmek isterim.
Bakanlığımızın ilgilileri, kıymetli genel müdürler, değerli arkadaşlarımız bizlere bu yönde yardım talebinde bulunduğunda
uzmanlarımızı, üyelerimizi bu yönde seferber ederek bu konuda en güzel katkı nasıl sağlanır diye raporlar hazırlayarak
ilgililere yardımcı olmaya gayret ediyoruz.
Değerli katılımcılar; şüphesiz ki bütün dinler ama özellikle İslam Dini tamamen insan unsurunu öne çıkaran ve kâinatın
yaratılışını insanın hizmetine vermiş bir din olarak önemli bir
yapıya sahiptir. Onun için tüm peygamberler öncelikle fertleri
yetiştirmek için uğraşmışlardır.
Peygamber Efendimiz 23 senelik peygamberlik hayatı müddetince daima insanların ayağına giderek onları Müslümanlığa
179
kitap01 -8243.indd 179
02.04.2014 14:07:24
180
KORUYUCU AİLE OLMAK
davet etmiş iyi insan olmaları için olabildiğince gayret sarf etmiştir.
Onun için tüm peygamberler insanlarla birey olarak uğraşmış
ondan sonra sağlıklı bir toplum ortaya çıkmıştır. Bu hususun
ne kadar önemli olduğunu bu gün de görüyoruz.
Değerli kardeşlerim şuna inanıyorum ki aslında burada herkese
birey olarak birer birer, teker teker verilen bir görev vardır ama
bu ancak bilinçle gerçekleşebilir.
Her insan kendisini eğer ilahi huzurda sorumlu hissederse ve
toplumla olan her türlü faaliyette, her türlü hayrî işte nasıl
yararlı olabileceğini düşünürse o zaman o toplum sağlıklı bir
topluma dönüşebilir.
Bugün bütün toplumlar Sayın Bakanın da ifade ettiği gibi, mesela bir boşanma problemi ile karşı karşıyadır ama bu toplumlar boşanma problemi ile karşı karşıyadır diye -mesela bizim
toplumumuzda bunun nasıl önleneceğinin çarelerinin düşünülmemesi söz konusu olamaz. Yani biz bunu nasıl önleriz?Tamamen ortadan kaldırılması insanın olduğu yerde mümkün
olmayan bir şeydir fakat bunu azaltma imkânına sahibiz, bu
konuda toplumumuzu eğitme imkânına, bireyleri eğitme imkânına sahibiz. Aile gibi çok kutsal bir müessesenin kutsiyetine
inanmayıp birlikte yaşama gibi bir hayatı tercih etmenin, hiçbir
zaman insani bir davranış olmadığını öğretebilme imkânına
sahibiz.
Bu bakımdan bu çocuklarımızın birçoğu bu sebeplerle perişan
durumdalar, başkalarına muhtaç oluyorlar. Aileler aile kutsiyetine çocuklarına karşı sorumluluk hissini terk ettikleri zaman
gerçekten toplumda çok büyük problemler ortaya çıkıyor.
Tabii ki bizim şefkatimiz, merhametimiz, hayırhahlığımız, iyi
insan oluşumuz onların muhakkak birçok eksiklerini gidermeye kâfidir ama şunu bilmeliyiz ki hiçbirimiz ne kadar bu
yönlerde ileri derecede şefkatli, merhametli, muhabbetli, sevgi
dolu olursak olalım bir çocuğun kendi öz annesi ve babası gibi
kitap01 -8243.indd 180
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
181
olabilme imkânına sahip değiliz. Ama biz insanlık görevimizi
yine de en güzel şekilde yapmak zorundayız.
Dolayısıyla ben bu konuların sadece bir yetim bazında değil
ifade edildiği gibi toplumun bütün sorunları bazında ele alınmasından yana olduğumuzu ifade etmek isterim.
Ayrıca kurulumuzun mesela ailelerin yaşaması için bize sorulan
sorularda son derece önemli kararlar verdiğine veya sorulara
cevaplar verdiğine işaret etmek isterim. Aileyi yaşatmak için,
boşanmaların olmaması için her türlü gayreti gösterdiğimizi de
sizlere duyurmak isterim.
Dolayısıyla bu konu inşallah daima gündemde tutulur. Çünkü biz çok kere bir konuyu konuşur sonra unuturuz. Böyle
olmamalı, daima gündemde tutulmalı, daima bu konu canlı
tutulmalı, bu konuda yayınlar yapılmalı, toplantılar yapılmalı.
Medya daima bu konuya temas etmeli diye düşünüyorum.
İşte, bunun bir nebze başlangıcını burada bugün konuşabilirsek inşallah ilk adımı, burada başlayan ilk adımı atmış olacağız.
Şimdi, sözümü daha çok uzatmadan mikrofonu Çocuk Hizmetleri Genel Müdürümüz Abdülkadir Kaya Bey›e vereceğim.
Burada sizi sıkmayacak miktarda konuşmalar yapılacak. 15
dakikada maksat ifade edilebilirse çok sevineceğim.
Buyurun Abdulkadir Bey.
kitap01 -8243.indd 181
02.04.2014 14:07:24
kitap01 -8243.indd 182
02.04.2014 14:07:24
NİÇİN KORUYUCU AİLE
OLMAK GEREKİR?
Abdülkadir KAYA
Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı
Çocuk Hizmetleri Genel Müdürü
Sayın Başkanım, değerli konuklar, kıymetli hanımefendiler, beyefendiler; ben Sayın Başkanımın verdiği süreye sadık kalmaya
gayret edeceğim.
Bu süre içerisinde koruyucu aile felsefesi nedir, niçin koruyucu aileliğe ihtiyaç var, koruyucu ailenin özellikleri nelerdir,
kimler koruyucu aile olabilir, koruyucu ailelere ne gibi haklar
tanınıyor ve bu kampanya çerçevesinde yürütülen çalışmalar
sonucunda koruyucu ailelik hizmeti Türkiye’de nereden nereye
geldi ve son olarak da sizin buna verebileceğiniz katkılar üzerinde durarak sunumumu bitirmek arzusundayım.
Biraz evvel Sayın Bakanımız, Sayın Başkanımız ve Din İşleri
Yüksek Kurulu Başkanımız çok güzel ifade ettiler aslında koruyucu aile felsefesi üzerinde detaylı olarak durdular.
Biz devletin bakım ve koruması altında olan çocuklara yönelttiğimiz hizmetleri aile odaklı hizmetlere dönüştürme gayretindeyiz. Yani yurt sisteminde, yuva sisteminde kalan çocuklara
öncelikle bir aile ortamında bakılmasını, aile ortamında bakılamıyorsa bile aile ortamına en yakın ortamda bakılmasını
arzu ediyoruz. Peki, neden? Niçin böyle bir değişime ihtiyaç
hissedildi?
Yapılan bütün bilimsel çalışmalar, araştırmalar bize gösteriyor
ki çocuğun en iyi bakıldığı ortam bir sorun yoksa kendi biyo183
kitap01 -8243.indd 183
02.04.2014 14:07:24
184
KORUYUCU AİLE OLMAK
lojik ailesinin ortamı. Hiçbir kimse kendi annesinden, kendi
babasından daha iyi çocuğa bakma şansına sahip değil. Ama
bir şartı var; ailede problem yoksa. Maalesef bazı durumlarda
problem olabiliyor. İşte problem olduğu, problem yaşandığı
noktalarda da çocuk devletin bakım ve korumasına ihtiyaç hisseder hâle geliyor. Bu noktada da devlet mahkeme kararıyla
çocuğu bakım ve koruma altına alıyor.
Şimdiye kadar verilen hizmetler ihtiyaçlar doğrultusunda yurt,
yuva sistemindeydi. Ancak bu noktada da 2005’ten itibaren
başlanmış bir dönüşüm var, yeni başlanan hizmet modelleri
var.
İşte, geldiğimiz noktada çocuğu, iyi bakılabileceği, ona bir ebeveynin verebileceği şeylerin verileceği bir aile ortamına taşımak
istiyoruz.
Yurtlarda, yuvalarda giyiminden yemesine içmesine kadar, yatağına barındırıldığı odaya kadar çok iyi şartlarda bugün itibariyle hizmet götürülüyor. Götürülen hizmetler ortalama Türk
ailesinin kendi çocuğuna verebileceği niteliklerin, standartların
çok üzerinde. Ancak bir ailenin verebileceği şeyi ancak bir aile
verebiliyor yani onun yerini başka bir şeyle doldurma şansınız yok. Hangi nitelikte, hangi kalitede personelle çalışırsanız
çalışın bir ailenin verebileceği şeyleri ancak bir aile verebilir.
Yine yapılan araştırmalar bize gösteriyor ki çocukların karakterlerinin ve davranışlarının oluşmasında % 75 görerek, taklit ederek öğrenme var. Bu rol model konumundaki anne ve babadır.
% 25 okuma, öğrenme ve diğer yöntemlerle bu davranışların
kazanılması var.
Bu da bize gösteriyor ki aile çocuğun hayatında, çocuğun karakterinin oluşmasında, şekillenmesinde, davranışlarının oluşmasında çok önemli bir yere sahiptir.
İşte, devletin bakım ve koruması altında bulunan çocuklarımıza
bu anlamda aile odaklı hizmetleri sunmak istiyoruz.
kitap01 -8243.indd 184
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
185
Önceliğimiz; öyle tedbirler alalım ki çocuk kendi biyolojik ailesinin yanında herhangi bir istismara, olumsuz duruma uğramadan yaşantısını devam ettirsin ve sağlıklı fert olarak büyüsün.
Ancak bazı durumlarda ne tedbir alırsanız alın bu mümkün
olmayabilir.
Örneğin elim bir trafik kazası çocuğu annesinden babasından
ayırabilir, onu bir anda annesiz babasız ve ailesiz bırakabilir.
İşte bu durumda devletin bakım ve koruması altına alınan çocuklara yine kendi biyolojik ailelerine en yakın ortamda bakılma durumları var, bakılma ihtiyaçları var. Bu da koruyucu aile
hizmetidir. Koruyucu ailelik; çocuğa fiili olarak annelik babalık
yapmaktır. Çocuk yedi gün yirmi dört saat koruyucu ailenin
yanında kalır. Artık o ailenin bir ferdidir, o ailenin kendi öz
çocuğundan bir farkı yoktur.
Kaybettiği ailenin yerine en yakın aile ortamının sağlanmasına
biz kısaca “koruyucu ailelik” diyoruz. İşte, bunun için koruyucu aile hizmeti son derece önemli bir hizmettir.
Batıda bu hizmet modeli alabildiğine yaygın ve gelişmiş olarak
uygulanıyor. Örneklendirmek gerekirse Almanya’da 90 bin koruyucu aile var, İngiltere’de 45 bin koruyucu aile var.
Sayın Bakan göreve başladığında koruyucu aile sayısı 1140’tı.
Bugün bu kampanya ile iki binli rakamların üzerine çıkmıştır.
Yeterli mi? Hayır, ama bütün yapılan çalışmalar bize öyle ümit
verdi ki çok kısa sürede burada bulunanların, gönül elçilerinin,
bu işe gönül verenlerin katkılarıyla çok daha ileri rakamları
yakalayacağız ve bütün çocuklarımızı bir aile ortamına kavuşturmak idealine ulaşacağız. Buna canı gönülden inanıyoruz.
İşte koruyucu aile bunun için önemli.
Peki, kimler koruyucu aile olabilir?
Aslında koruyucu aile olmak için ortalama Türk ailesinden bahsediyoruz. İlkokul mezunu, düzenli gelire sahip olan, belli suçlardan mahkûmiyet kararı almamış, belli suçlara karışmamış,
kitap01 -8243.indd 185
02.04.2014 14:07:24
186
KORUYUCU AİLE OLMAK
çocuğa bakabilecek sağlık şartlarını taşıyan her aile koruyucu
aile olabilir.
Peki, evli olmak şart mı? Hayır. Çocuğa bakabileceğine, ona
annelik yapabileceğine kani geldiğimiz bu şartları taşıyan her
fert de koruyucu aile olabilir.
Yaş aralığımız nedir? 25-65 yaş aralığındaki herkes koruyucu
aile olabilir.
Peki, koruyucu ailelere tanınan birtakım haklar var mı? Evet,
koruyucu ailelere tanınan ciddi haklar var.
Öncelikle devlet koruyucu ailenin yanına verdiği çocuğun bütün masraflarını üstleniyor. Çocuğun o aileye getirdiği maddi
bir külfet yok. Eğitim masraflarını karşılıyor, sağlık masraflarını
karşılıyor, okulunun servisini, kitap kırtasiye bedellerini karşılıyor, kıyafetini karşılıyor, harçlık bedelini karşılıyor. Yetmiyor
o koruyucu ailede aile fertlerinden bir tanesi sosyal güvenceye
sahip değilse, kendi adına sigortalı değilse ve sigortalı olmak
isterse ve bunun ücretini bir asgari ücret tutarı üzerinden ilgili kuruma öderse ve bunu bize ibraz ederse devlet onu da
çocuğun masraflarına dâhil ediyor. Bu da çok önemli getirilen
imkânlardan bir tanesi.
Peki, koruyucu aile olmak için nereye müracaat etmek gerekiyor? Koruyucu aile olmak için Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı il müdürlüklerine - her ilde müdürlüğümüz var ve koruyucu aile birimi oralarda oluşturuldu- müracaat edebilirsiniz.
Ayrıca bununla ilgili oluşturulmuş koruyucu aile ismini taşıyan
resmî bir internet sayfamız var. Oradan bilgilere ulaşabilirsiniz.
Yine telefon hattıyla da bize ulaşmanız mümkün, bilgi almanız
mümkün.
Peki, bu kampanyada ne sonuçlar elde edildi? Başarıya ulaştı
mı yoksa hedeflenen rakamlara varılamadı mı?
İlk başladığımızda yıl sonuna kadar 700 rakamına ulaşabilir
miyiz acaba diyorduk. Kampanya ile birlikte 700 çocuğumuzu
kitap01 -8243.indd 186
02.04.2014 14:07:24
İKİNCİ BÖLÜM
187
koruyucu ailenin yanına yerleştirebilir miyiz, böylelikle iki binli
rakamlara çıkabilir miyiz hedefimiz vardı. Memnuniyetle ifade
etmek gerekir ki bugün itibariyle 955 çocuk koruyucu ailenin
yanına yerleşmiş bulunuyor.
Yine 2900 civarında ailemiz koruyucu aile olmak için müracaat
etmiş durumda. Bunlar da değerlendiriliyor.
Peki, koruyucu aileler istedikleri çocuğa mı koruyucu aile olabilirler? Evet. Koruyucu aileler istedikleri çocuğa koruyucu aile
olabilirler. Biz müracaatları olduğunda onların taleplerini alıyoruz. Kız çocuğuna mı koruyucu aile olmak istersiniz, erkek
çocuğuna mı, engelli çocuğa mı koruyucu aile olmak istersiniz
sağlıklı çocuğa mı? Yaş aralığını alıyoruz. Dolayısıyla ailenin talebini aldıktan sora yine ailenin sosyal incelemesi yapılıyor. Aile
öncelikle kendi içinde nasıl bir ailedir, aile fertleri arasındaki
iletişim nedir, sağlıklı mıdır değil midir; yine komşularından
tetkik ediliyor aile, komşuları ile ilişkileri nasıldır? İşyeri varsa
işyerinden tetkik ediliyor, iş yerindeki yaşantıları nasıl? Varsa
kendi çocuklarının durumu nedir? Bütün bu değerlendirmeler
yapıldıktan sonra koruyucu aile adayının koruyucu aile olmasına karar veriliyor.
Bu karar verildikten sonra koruyucu ailenin talebi ile koruyucu
aile yanına verilebilecek olan çocuklar karşı karşıya getirilmeden komisyonda eşleştiriliyor. Bu eşleştirmeden sonra koruyucu ailelerle çocuklarımız önce bir saat, sonra bir gün sonra bir
hafta sonu, sonra bir hafta, sonra iki hafta bir araya getiriliyor.
Bütün bu süreçler başarılı geçmişse, bir uyum problemi yaşanmamışsa çocuk koruyucu ailenin yanına teslim ediliyor.
Peki, yalnız mı bırakıyoruz koruyucu aileyi? Hayır. Üç yönlü
aktif bir izleme ve değerlendirme mekanizmamız var. Böylece
bu süreci takip ediyoruz.
Birincisi, koruyucu aileyi takip ediyoruz; ikincisi, çocuğu takip ediyoruz; üçüncüsü, varsa çocuğun biyolojik ailesini takip
ediyoruz. Bu takip etme aynı zamanda koruyucu aileye yar-
kitap01 -8243.indd 187
02.04.2014 14:07:24
188
KORUYUCU AİLE OLMAK
dım etme demektir. Onun karşılaşma ihtimali olan muhtemel
sorunlara destek olma, onlara ortak çözüm üretme demektir.
Evet, sorularınız olursa Sayın Başkanımız da sonunda o noktayı
takdir ederse ben sorularla da konunun açılmasının sağlıklı
olacağını değerlendiriyorum.
Beni sabırla dinlediğiniz için teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum..
Oturum Başkanı - Sayın Genel Müdürümüze gerçekten bu çok
değerli işin kurallarıyla alakalı ve Bakanlığın temel prensiplerini bize ana hatlarıyla açıklayan konuşmasından dolayı çok
teşekkür ediyorum.
Ayrıca bu bilgiler ışığında hakikaten ilerleme kaydediliyor. Gerçekten hiç az olmayan bir rakam. Milletimizin fertlerine de
şükran borçluyuz. Çünkü bu kadar sayıda insanın koruyucu
aile olarak çocukları kabullenmiş olması, ayrıca çokça bir sayının sırada olması da ümit verici bir gelişme olarak görülüyor.
Bu konuda kabul edersiniz ki hepiniz umarım beni anlayışla
karşılarsınız, hakikaten bizim inancımızın çok önemli bir rolü
var. Çünkü ben yıllardır hadis okutan bir hoca olarak Diyanete gelmiş bir kişiyim. Sayın Başkanımız da öyle olduğunu
söyledi. Yetimle alakalı, yoksulla alakalı, fakirle alakalı o kadar
çok hadis okumuşumdur ki bunları bir insan okuduktan sonra
koruyucu aile olmanın elbette çok büyük bir önem taşıdığını farkedecektir. Yetime iltifat etmemek, fakiri korumamak ve
yoksulu kollamamak mümkün değil.
Birkaç hadisin mealini vermek istiyorum. Mesela, Peygamber
Efendimiz buyuruyor ki, “Akrabasından olsun veya yabancı
bir yetim olsun bunları kurtarana ve kendini kurtaracak kadar
bunlara bakana Allah Teâlâ cenneti vacip kılar.” Böyle olan biri
mutlaka cenneti hak eder anlamına geliyor.
kitap01 -8243.indd 188
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
189
Yine bir başka sözünde Peygamber Efendimiz, “Sabredip sevabını umarak yetime bakanla cennette muhakkak beraber olacağız.”
“Cennetin kapısını ilk önce ben açacağım. Bu sırada bir kadın
benden önce davranacak. Buna kim olduğunu soracağım, o da
yetim kalan çocuklarıma bakan biriyim diyecektir.”
Buna benzer pek çok hadisi şerifler var. Dolayısıyla aslında
inancımız bizi bu yöne ciddi bir biçimde teşvik ediyor.
Ben iki hafta önce Kahramanmaraş’a, yine dinî bir tebliğ görevini yapmak üzere üniversitemizin de davetlisi olarak gitmiştim. Yakınım da olan bir akraba evine uğradım. Anneleri
vefat etmiş bir ev, bir rahatsız çocukları vardı. Hatırlarım, anne,
“Allah benden önce onu mekânına yollasa” diye dua ederdi
fakat annesinden geriye kaldı. Şimdi ailenin birtakım fertleri
demiş ki “biz onu bir yere versek” ama ailenin geçimi çok da
iyi olmayan evladı demiş ki “o annemin bize hediyesi, ben ona
bakarım.” Ona bakmaya başladıktan sonra rızkı o kadar bollaşmış ki Allah’a şükrediyor.
Dolayısıyla yetime bakmanın, yoksulu korumanın böyle bir
faziletli olan yanı da var. Onun için bunlara dikkat ederek biz
çevremize bunu duyurmaya gayret edelim diyorum.
Şimdi herhalde benim söylediklerime daha çok çalışmış, ilaveleri olan konuşmacı olarak, Din İşleri Yüksek Kurulunun
uzmanı olan değerli kardeşimiz Dr. Ülfet Görgülü’ye sözü bırakıyorum.
Buyurun Ülfet Hanım.
kitap01 -8243.indd 189
02.04.2014 14:07:25
kitap01 -8243.indd 190
02.04.2014 14:07:25
DİNİ AÇIDAN KORUYUCU AİLELİK
Dr. Ülfet GÖRGÜLÜ
Diyanet İşleri Başkanlığı
Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı
Kur’an-ı Kerim’in sosyal yardımlaşma ve dayanışmaya ilişkin
prensipleri, toplumun yetimler gibi özel ilgi ve desteğe muhtaç
kesimlerine sahip çıkılmasına yönelik tavsiyeleri ile Peygamber
Efendimiz’in bu hususlara dair söz ve uygulamaları koruyucu
aile olgusuna bakışta bize dini bir perspektif sunmaktadır.
Öncelikle dinimiz evliliği teşvik ederek, çok zorunlu olmadıkça
boşanmayı hoş görmeyerek, nikâhsız beraberlikleri yasaklayarak aile müessesesini kurmaya ve korumaya büyük önem
vermiştir. Ayrıca birey, aile ve toplumu olumsuz yönde etkileyen içki, kumar vb. zararlı alışkanlıkları yasak kılmış, böylece
toplum içinde korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş
çocukların yer almasının önüne geçmeye çalışmıştır. Bütün tedbirlere rağmen bu olumsuzlukları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığı bir realitedir. Çeşitli sebeplerle aileler
parçalanabilmekte ya da çocukların güven ve refahını tehdit
eden durumlar meydana gelebilmektedir.
Kur’an-ı Kerim çocukları hayatın süsü1 ve göz aydınlığı2 olarak
tavsif etmektedir. Ellerinden tutulup, hayata hazırlanmayı bekleyen çocuklar duygusal, bedensel ve zihinsel yönden korunup
gözetilmeye muhtaç birer emanettir. Erdemli bireyler ile sağlıklı
bir toplum inşa etmenin yolunun çocukların sevgi ve ilgi ile
1
Kehf, 18/46.
2
Furkan, 25/74.
191
kitap01 -8243.indd 191
02.04.2014 14:07:25
192
KORUYUCU AİLE OLMAK
yetiştirilmelerinden, küçük yaşta verilecek değerler eğitiminden
geçtiği muhakkaktır. Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve
ruhsal açıdan sağlıklı gelişebilmeleri, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları
vardır. Doğal ve makul olan, her çocuğun kendi aile ortamında
ve ebeveyninin yanında yetişmesidir. Bunun sağlanabilmesi için
ana-babanın sorumluluklarının bilincinde olması gerektiği gibi,
devlet de aileye bu konuda gereken desteği vermelidir. Ancak
öz aile şefkatinden mahrum olan çocuklara sahip çıkılması vicdani olduğu kadar insani bir görevdir. Çeşitli nedenlerle çocukların koruyucu ailenin himayesine verilmesi İslamî inanç ve
değerler açısından da önem arz eden bir uygulamadır.Kur’an-ı
Kerim’de yetimlerin himaye edilmesi istenmekte,3 yetimi itip
kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseler kınanmaktadır.4
Rasulullah Efendimiz de yetimlerin ve toplumun zayıf kesimlerinin bakılıp gözetilmesini ısrarla vurgulamış, bu sorumluluğu
yerine getiren kimseleri cennetle ve cennette kendisiyle beraber
olmakla müjdelemiştir.5 En hayırlı evin, içinde kendisine iyi
davranılan bir yetimin bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir.6
Kur’an-ı Kerim’de Firavun’un zulmünden korumak amacıyla
annesinin nehre bıraktığı bebek Musa’nın Hz. Asiye tarafından
himaye edilip, yetiştirilmesinden söz edilmektedir.7 Hz. Asiye
Musa (a.s.)’a koruyucu annelik yapmıştır.
Hz. Peygamber’in, anne ve dedesini kaybettikten sonra amcası
ve yengesi tarafından bakım altına alındığı bilinmektedir.8 Mekke’de yaşanan şiddetli kıtlık ve kuraklık döneminde Efendimiz,
aynı zamanda bir vefa örneği olarak da nitelenebilecek bir tavır
3
Bakara, 2/83, 220; Nisâ, 4/6, 36.
4
Mâûn, 107/2-3.
5
Buhârî, Talak, 25, Nafakât 1, Edeb 25, 26; Ebû Dâvûd, Edeb, 120, 121,
Cihâd 70; Tirmizî, Birr ve sıla, 14.
6
İbn Mâce, Edeb, 6.
7
Kasas, 27/7-13.
8
İbn Hişam, es-Sîretü’n-Nebeviyye, I-IV, Beyrut 1999, I, 204.
kitap01 -8243.indd 192
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
193
sergilemiş, geçim sıkıntısı çekmekte olan amcası Ebu Talib’in
yükünü hafifletebilmek için oğullarından Hz. Ali’yi himayesi
altına alırken, diğer amcası Hz. Abbas’ın da Hz. Ali’nin kardeşi
Cafer’i bakımına almasını sağlamıştır.9
Hz. Peygamber’in, eşi tarafından kendisine hediye edilen Zeyd
b. Harise’yi kölelikten azad ettikten sonra evlatlık edindiği bildirilmektedir. Fakat evlatlık uygulamasının ayetle ilga edilmesinin ardından10 Zeyd, Hz. Peygamber’in himayesinde yaşamaya
devam etmiş, ailesinin, yanlarına alma talebine olumsuz cevap
vermiştir.11
Bu örneklerden hareketle diyebiliriz ki İslam’da kimsesiz bir
çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve
gönlünü yetimlere açmak, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak ibadet bilinciyle yerine getirilmesi gereken
bir ahlaki sorumluluk olarak kabul edilmiştir. Bir çocuğu sahiplenmek, sadece bedeninin değil ruhunun ihtiyaçlarını da
gidermek, onu önce kendisine sonra topluma kazandırmak,
kendisi ve çevresiyle barışık, verimli, mutlu bir insan yetiştirmek kutsal bir görev addedilmelidir.
Çocuğun maddi ve manevi ihtiyaçlarının kurum yerine aile
marifetiyle karşılanması çocuk refahı açısından bir yandan
maslahat kapsamında değerlendirilirken diğer taraftan çocuğun yabancı bir aile yanına yerleştirilmesinin, hem çocuk hem
koruyucu aile açısından bir takım mahzurlarının olabileceği
de göz ardı edilmemelidir. Çocuğun, aile bireyleri tarafından
kötü muameleye, istismara maruz kalabileceği söz konusu edilebileceği gibi12, ailenin de aralarına yeni katılan yabancı bir
9
İbn Hişam, age., I, 281-282.
10 Ahzab, 33/4-5.
11 İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahâbe, I-V, Beyrut 1997, II, 350;
İbn Hişam, age., I, 284.
12 Former ve Pullock (1998) bakım altındaki her beş çocuktan birinin
kurum ya da koruyucu aile tarafından cinsel istismara maruz kaldığını
tespit etmiştir. Bkz. Erol, Neşe, Şimşek, Zeynep, “Korunma Gereksinimi
kitap01 -8243.indd 193
02.04.2014 14:07:25
194
KORUYUCU AİLE OLMAK
çocuktan olumsuz anlamda etkilenebileceğini, özellikle evdeki
çocukların bunu kabullenmekte, ebeveynlerini ve evlerini bir
başka çocukla paylaşmakta bir takım zorluklar yaşayabileceklerini söylemek mümkündür.13
Karşılaşılabilecek bu sorunların giderilmesi için gerekli önlemlerin alınması, inceleme ve denetimlerin usulünce yapılması
gerekir. Ayrıca dini açıdan dikkat edilmesi gereken hususlar söz
konusudur. Koruyucu aile ile çocuk arasında bir kan bağı veya
süt hısımlığı yoksa çocuğun buluğ çağına erişmesinden sonra,
ilişkileri tesettür ve halvet yönünden mahremiyet kurallarına
uygun olmalıdır. Hz. Peygamber çocukların yedi yaşından itibaren ayrı yataklarda yatırılmasını ifade etmiş14, dolayısıyla beden mahremiyeti bilincinin çocuğa kazandırılmasının önemine
dikkat çekmiştir. Koruyucu aile kendi çocuğuyla himaye edilen
çocuk arasında bu hususta söz konusu hassasiyeti göstermelidir. Çocukların öncelikle yataklarının, mümkünse odalarının
ayrı olması İslam’ın öngördüğü mahremiyeti muhafaza bağlamında önem arz etmektedir.
Koruyucu aile ile bakım altına alınan çocuk arasında miras
tahakkuk ettirecek derecede bir akrabalık söz konusu değilse,
aile dilerse, himaye ettikleri çocuğa mallarından bağışta bulunabilir.15 Yine mallarının üçte birinden vasiyette bulunarak16
çocuğa maddi anlamda destek olabilir.
Diyebiliriz ki; aile ihmaline ya da ailesizliğe dûçar olmuş çocukları himaye etmek onlara bir ikram olmanın ötesinde topOlan Çocuklar, Kurum Bakımı ve Koruyucu Aile Sistemi”, Prof. Dr. Mualla Öztürk Anısına XX. Sempozyum Sunumları, s. 139.
13 Koruyucu aile olmanın getirdiği zorluklar hakkında bkz. Erol, Şimşek,
agt., s. 149.
14 Ebû Dâvûd, Salat, 26.
15 İbn Kudâme, el-Muğnî, Lübnan 2004, I, 1333; İbn Rüşd, age., II, 314;
Mevsılî, el-İhtiyâr, I-IV, İstanbul 1984, III, 48.
16 İbn Mâce, Vasâyâ, 5; Şâfiî, age., s. 714; İbn Kudâme, age., II, 1388; İbn
Rüşd, age., II, 322; İbn Hazm, el-Muhallâ, Lübnan ty., s. 1506; Mevsılî,
age., V, 62.
kitap01 -8243.indd 194
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
195
lumun üzerinde büyük bir mesuliyettir. Bir takım mahzurları
sebebiyle dini prensipler açısından uygun bulunmayan evlatlık
müessesesiyle koruyucu aile hizmeti kimi zaman birbirine karıştırılabilmektedir. Oysa hukuki bir takım sonuçlar doğuran
evlatlık müessesesiyle koruyucu aile uygulaması birbirinden
tamamen farklıdır. Bu sebeple dinî hassasiyetleri öne sürerek
koruyucu aile hizmetine karşı çıkmanın, merhamet, yardımseverlik, yetimi ve kimsesizi sahiplenme, bir çocuğun geleceğini
kurtarma, topluma bir insan kazandırma gibi dinin önemle
üzerinde durduğu erdemleri göz ardı etmek anlamına geleceği
söylenebilir.
Koruyucu aile bakımı, öz ailenin yerine geçen bir hizmet türü
değildir. Kimsesiz çocukların yanı sıra, ailesi olan ve çeşitli nedenlerle bir arada yaşayamayan çocuklara geçici olarak verilen
bir hizmet modelidir. Bu itibarla öz ailenin problemlerini giderici yönde çalışmalar sürdürülmeli, aile rehabilite edilmeli, böylece çocuğun en kısa sürede ailesine geri dönüşü sağlanmalıdır.
Çocuğun, öz ailesinin yanına dönüşünde uyum sağlayabilmesi
için süreç iyi planlanmalı ve gereken önlemler alınmalıdır. Öz
ailesinin yanında yaşamını sürdürmesi mümkün olmayan çocuklar için akraba bakımının sağlanmasına öncelik verilmelidir.
Çocuğun, hayatını alışkın olduğu bir ortamda devam ettirmesi
ve kültürel kimliğini muhafaza edebilmesi bakımından akraba
koruması daha uygun olabilir.
Sonuç olarak çocuğun öz ailesiyle görüşmesi ve duygusal bağının sürdürülmesi şartıyla geçici süre koruyucu aile tarafından
sevgi ve merhametle himaye edilmesinin İslam dini açısından
da desteklenecek bir uygulama olduğu düşüncesindeyiz. Çevremizde bizden, tıpkı Resulullah Efendimizin bir yetim çocuğa buyurduğu gibi17, “istemez misin senin annen/baban ben
olayım?” sorusunu duymayı bekleyen pek çok çocuğun var
olduğunu unutmamalıyız.
17 İbn Hacer, el-İsâbe fî Temyîzi’s-Sahâbe, I-VIII, Beyrut 1412, I, 302.
kitap01 -8243.indd 195
02.04.2014 14:07:25
196
KORUYUCU AİLE OLMAK
Oturum Başkanı - Ben de Ülfet Hanım’a çok teşekkür ediyorum
bu değerlendirmeleri için. Uyarıları da var, irşadı da var. Çok
sağ olsunlar.
Tabii, bu konu hakikaten devletin ilgileneceği bir konu mudur,
sorusu zaman zaman soruluyor. Kesinlikle devletin ilgilenmesi
gereken bir konudur arkadaşlar. Nitekim İslam devletlerinde
bunun için çok güzel vakıflar, müesseseler kurulmuştur ve o
vakıflar tarih boyunca yaşamıştır.
Neden kaynaklanıyor? Peygamber Efendimiz (S.A.V) buyuruyor ki. “Kim arkada yetim ve borç bırakırsa onlar banadır yani
ben onlardan sorumluyum. Bir insan miras bırakıyorsa, varlık
bırakıyorsa o da mirasçılarınındır, benim onunla bir alakam
yok.”
Bu demektir ki yetimi, yoksulu, fakiri, ihtiyacı olanı, devlet
himaye etmek mecburiyetindedir. Devletin böyle bir görevi
vardır.
Şimdi, burada açıkça görülüyor ki devlet bir organize yapıdır.
Onu fertlerle paylaşmak, fertleri o konuda yardıma davet etmek
ve böylece insanı insanla muhatap kılmak istiyor. Dolayısıyla
burada çok iyi bir organize ile bu işleri başarabilmek büyük
maharettir. Bunu devletin fertleri de bu şekilde anlamalı ve sivil
toplum bu konuda hakikaten daha duyarlı olmalıdır, organize
olmalıdır.
Bizde ne yazık ki sivil toplum bu kadar güçlü değil. Mesela
Avrupa’da, diyelim İsviçre’yi düşünürsek, sivil toplum örgütlerinin üye sayısı nüfusunun çok üstünde, Bir kişi kaç tane vakfa,
kaç tane derneğe, kaç tane kulübe vs.ye üye. Bizde henüz bu
derecede değil.
Geçmişte vakıflar bunu hakkıyla ifa etmiş diyebilirim. Hakikaten özellikle Osmanlı medeniyetine baktığımız zaman ülkenin her yerinde, coğrafyanın her yerinde, sadece bu şu andaki Türkiye hudutlarını kapsamıyor, o zamanki milyonlarca
kilometre arazinin her yerinde vakıflar olduğunu görüyoruz.
kitap01 -8243.indd 196
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
197
Bugün o vakıfların isimleri arşivlerimizde birer birer var, niçin
kurulduklarını da görüyoruz. Dolayısıyla bizim bunlardan da
örnekler almamız tarihe referans yapmamız da önemli. Ama
daha önemli olan bu konuyu canlı tutan insanlarımız.
İşte, onun için şimdi kendisine konuşma vereceğim kıymetli
Vedat Yıldız Beyefendi örnek koruyucu aile vazifesini ifa eden
hayırhah insanlarımızdan biri. Dolayısıyla o aynı zamanda sadece sözle anlatıldığı gibi söz söyleyen biri değil, yapan, eden
yaşayan biri. Onun için kendisini şimdi dinleyeceğiz.
Sözü Vedat Bey’e bırakıyorum.
Buyurun Vedat Bey.
kitap01 -8243.indd 197
02.04.2014 14:07:25
kitap01 -8243.indd 198
02.04.2014 14:07:25
“VAZGEÇME!”
Vedat YILDIZ
Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Bugün burada yapılan çok önemli toplantıya konuşmacı olarak beni de davet ettiğiniz için Diyanet İşleri Başkanlığımıza,
KAGEM’in çok değerli nazik, kibar Yönetim Kurulu Başkanı ve
üyelerine ayrı ayrı çok teşekkür ediyorum.
Ayrıca tüm mesailerini emeklerini, enerjilerini kimsesizlerin
kimsesi olmak için harcayan belki kendi ailelerinden daha çok
bu konuya zaman ayıran Sayın Bakanımıza ve Bakanlık personelimize, değerli Genel Müdürümüze, koruyucu aile bölümünün tüm personeline ve bu konuda büyük destek sağlayan
değerli Diyanet İşleri Başkanımıza ve teşkilatın tüm üyelerine
kendim ve eşim adına sevgi, saygı, hürmetlerimizi sunuyoruz,
çok teşekkür ediyoruz.
Onlar gerçekten kutsal bir görev gerçekleştiriyorlar ve bu kutsal
görevi başarmalarında Allah onların yardımcıları olsun diyoruz.
Aslında tüm konuşmacılarımız koruyucu aileliği, koruyucu aileliğin gereklerini çok güzel bir şekilde anlattılar.
Ben de şimdi izin verirseniz, sizleri sıkmadan bir koruyucu
ailenin duyguları nelerdir, koruyucu ailelerin yanında yaşayan
ve korunan çocuğun duyguları nelerdir onları kısaca sizlerle
paylaşmak istiyorum.
199
kitap01 -8243.indd 199
02.04.2014 14:07:25
200
KORUYUCU AİLE OLMAK
14 yıl önce koruyucu ailesi olacağımız çocuğu almak üzere
eşimle birlikte Keçiören’deki Atatürk Çocuk Yuvası’na gittik.
Oranın bahçesini biliyorsunuz yemyeşildir, sanki bir piknik
alanı gibidir. Banklar vardır. Ama nedense oraya giden her insanın içini derin bir hüzün kaplar.
Biz de o banklardan birisine oturduk. O sırada öğretmenler
çocukları yoklama yapıyordu.- Hasan? Burda. -Mehmet? Burada.- Mine? Burda. Bir anda bu seslerin arasında ben kendimden geçtiğimi hissettim. Sanki boyum kısaldı, yaşım küçüldü
ve onların arasında sıraya girmiş gibi oldum. Bekliyorum ki
öğretmen -Vedat, Vedat!... Ben de buradayım diyeyim diye bekliyorum.
O anda anladım ki ben onlardan birinin yerinde olabilirdim,
onlardan birisi de benim yerimde olabilirdi veya biz onlardan
biri olabilirdik, onlar da burada oturup konuşanlardan birisi
olabilirdi.
Onlarla aramızda sanki gözle görülmeyecek kadar incecik bir
çizgi vardı birbirimizin tarafına geçebilmek için. İşte adına kader dediğimiz, kader çizgisi dediğimiz çizgi de herhalde bu
olmalıydı...
Çocuk arkadaşlarıyla vedalaştı. Arabanın arka koltuğuna oturttuk ve yavaş yavaş yuvanın dışına doğru hareket ettik.
Dikiz aynasından baktığımda arkamızdan onlarca çocuğun koştuğunu, bize el salladıklarını ve bağrıştıklarını gördüm. O arada
biz çıkış kapısına kadar gelmiştik. Güvenlik görevlisi görevini
yaptı, demir kapıları biz çıktıktan sonra kapattı ve oradaki çocuklar demir kapının gerisinde kaldılar.
Değerli katılımcılar; işte burada bugünkü toplantıyı düzenleyen kişiler ve hepimiz istiyoruz ki o demir kapıların arkasında
çocuklar kalmasın. O demir kapıların arkasındaki çocukların
hepsi dışarı çıksın, hepsinin birer ailesi olsun, hepsinin bir bakıcısı, bir koruyucusu olsun. Kendilerini çok seven birer anne
ve babaları olsun. Bunları da kim yapacak? Sizin gibi hayırse-
kitap01 -8243.indd 200
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
201
verler, insan olan insanlar yapacak. Bunun için hepinize tekrar
çağrıda bulunuyoruz ki o demir kapıların arkasındaki insanları,
çocukları lütfen yalnız bırakmayın.
Eve geldik, “bize nasıl hitap etmek istersin?” diye sorduk. Öyle
ya, amca mı, teyze mi, anne baba mı diye hitap etmek ister diye
sorduk. Hiç tereddütsüz anne baba diye hitap etmek istediğini
söyledi. Biz de o günden bu güne kadar 14 senedir ona kızım,
o da bize anne baba diye hitap ediyor.
O akşam soframıza bir tabak daha ilave edildi. Hani hep dua
ederiz ya, Allah’ım soframızdan bir tabağı eksik etme de bir
tabak daha ilave et diye. İşte o akşam o bize nasip oldu ve
soframıza bir tabak daha ekledik. Onu sofranın başköşesine
oturttuk.
Bu arada hâlâ o başköşede oturuyor Sayın Başkanım.
Onu başköşeye oturttuk ve yemeğimizi yedik. Değerli dostlar
Allah’ın size verdiği bir evi, bir lokmayı, bir nimeti gerçekten
yine size Allah’ın emaneti olan birisi ile paylaşmanın keyfini,
lezzetini, mutluluğunu kelimelerle anlatmak mümkün değildir.
Ancak bunu yaşayıp hissetmek gerekir. Bu duyguyu sözle anlatmak mümkün değil. Hatta eşim diyor ki; onun yediği her lokma sanki benim boğazımdan mideme bal kaymak gibi gidiyor.
Sonra ilkokula başladı. Okul hayatı ile birlikte toplumla yüzleşmeler başladı. Toplumla yüzleşmeler başlayınca problemler
de başladı. Niye diye soracaksınız tabii ki. Toplumun yanlış
algılamalarından, toplumun onları ikinci sınıf insan gibi görmesinden, birçoğunun önyargı ile bakmasından, çocukların
belki geçmiş yaş dönemine göre daha farklı düşünmelerinden,
insanların her şeyi farklı görmesinden yanlış anlaşıldı.
Şimdi, toplumun bütün fertlerine buradan seslenmek istiyorum. Ey komşular, öğretmenler, okul müdürleri, veliler ana
baba yokluğu çekmemiş yaşıt çocuklar, hemşireler, doktorlar,
güvenlik görevlileri, hele hele akrabalar, bu çocuklar yalnızca
kitap01 -8243.indd 201
02.04.2014 14:07:25
202
KORUYUCU AİLE OLMAK
koruyucu aileye emanet edilmiş çocuklar değil, bu çocuklar
hepimizin çocukları.
Burada saydığım toplum katmanlarıyla olan problemlerin çoğu
Sayın Bakanımız ve ekibinin getirdiği yeni koruyucu ailelik anlayışı sayesinde çözüme ulaşmış olsa da aman ne olur hepimiz
çok hassas ve dikkatli olalım.
Hele hele medya... Ey medya sen çok dikkat et! Yurtlarda, yuvalarda olan bir küçücük münferit olayı günlerce anlatıp sabah
akşam gazetelerde yayınlayıp bütün çocuklara mâl etme. Bütün çocukları sanki kötü yola düşmüş gibi, hırsız gibi topluma
lanse etme. Medya sen bunları yapabilirsin. Abuk sabuk diziler
oynatıp da çocukların ikinci sınıf insanmış gibi ya da ezik muamelesi görüyormuş gibi algılattığın, duygu sömürüsü ile reyting
yapan dizileri sakın oralarda oynatma.
Koruyucu aileler anlatıyor: Sabah annesinin kurdelesini bağlayıp da okula gönderdiği çocuk okuldan kıpkırmızı suratla geri
geliyor, Aile soruyor : – “Ne oldu evladım?” Gazetelerdeki iğrenç olayları okuyan veliler çocuklarına tembih etmişler ; – “Bir
daha o yuva çocuğu ile görüşme” diye. Çocuk da okula gitmek
istemiyor, okuldan kaçıyor. Vicdan sahibi toplum kesimleri
lütfen daha dikkatli olalım.
Değerli dinleyiciler,
Şimdi sizleri daha fazla sıkmadan ve zamanınızı almadan çocuğumun duygularını yazdığı birçok derneğin ve yurtdışındaki
derneklerin de baş sayfalarında yer verdikleri bir yazıyı sizlerle
paylaşmak istiyorum.Yıllar önce yazılmış bu yazıyı tüm bu çocukların yazdığı bir yazı olarak dinlemenizi de rica ediyorum.
Yazının başlığı; Vazgeçme!
“Yazmak çok zor” diyor başlangıçta. Sonra, “Ama insanların ve
kurumların bizleri anlaması için elimden geleni yapmaya çalışacağım. Duyduğum kadarıyla öz ailem ben küçükken boşanmışlar ve ben annemde kalmışım. Annem daha sonra alacağım
diyerek bizleri bir komşuya bırakmış ve sonra da almamış.”
kitap01 -8243.indd 202
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
203
Fark ettiyseniz sözüne duyduğum kadarıyla diye başladı.
“Bir insana en zor gelen şey geçmişini bilmemesidir. Ne olduğunu, kimin kanını taşıdığını bilmemesi… İnsan kızıyor. Her şeye,
herkese isyan etmek istiyor. Kendi yaşıtlarının tokasını veya kıyafetlerini kıskanacağına onların ailesini kıskanıyor. Ama sonraları yaşadıkça bazı şeylerin, bunların hiçbirinin benim suçum
olmadığını anladım. Beni bana küstüren aslında onlarmış.
Ben her seferinde kendime hep şu soruyu sordum: Neden ben?
Cevabı yok ve olmayacak da.
İşte, bunu anladığın zaman kaderi öğreniyorsun.
Hayat sana birçok şey öğretir. Kimisi bunu ailesi yanındayken
kimisi de yalnızken öğrenir. Yalnızken öğrenilen yolların bazıları
engebeli, bazıları da bataklıktır.
Ben küçükken sadece iki şansım olduğunu düşünmüştüm; ya
kötü bir hayatım olacak ya da belki bir hayatım bile olmayacaktı. Ama sevginin bana öğrettiği en güzel şey üçüncü bir yoldu;
sevginin yolu.
En büyük korkum yeniden yuvaya bırakılmaktı.
Koruyucu ailemi bilerek, bilmeyerek çok üzdüm. Her şeyimle
onları hırpaladım ama onlar vazgeçmedi benden. Bir an olsun
vazgeçmediler. Böylece sevginin yolunun vazgeçmemekten geçtiğini öğrendim.
Demek ki benden de vazgeçmeyenler vardı hayatta.
Aslında anne kelimesinin çok kutsal bir kelime olduğunu öğrendim. Sadece anne olmaya başaranlara verilen cennetten çıkmış
bir isim olduğunu.
Şimdi düşünüyorum da orada bir sürü çocuk var ve ben ailemin
yanındayım. Gerçekten gerçek dediğim beni seven bir ailenin
yanında. Birileri sizden bu kadar vazgeçiyorsa siz onlardan
neden vazgeçmeyesiniz ki? Hatta bu gerçek aileniz olsa bile.
kitap01 -8243.indd 203
02.04.2014 14:07:25
204
KORUYUCU AİLE OLMAK
Kimisine vermese de Tanrı bana dört yapraklı bir yonca sundu.
Bu dört yaprak; anne, baba, ev ve en önemlisi sevgi idi. Belki
sevgiden de öte bir aşktı. Biz üç kişi her şeyimizle birbirimizi
kabul ettik ve yeni bir hayata başladık.
Umarım Allah’ım orada bulunan her sevgiye aç çocuklara da
dört yapraklı bir yonca sunar.”
Değerli dostlar o şimdi 21 yaşında. Evlendirdik, evini tuttuk,
elimizden geldiğince eşyalarını aldık ve Sayın Genel Müdürüm
bilmiyorum örneği var mı ama artık koruyucu aileye bir torun
geliyor. Bu arada bunu haber vereyim.
Efendim, çocuklar için, desteklerinizi, yardımlarınızı bekliyoruz. Hepinize saygılar sunuyorum çok teşekkür ediyorum.
kitap01 -8243.indd 204
02.04.2014 14:07:25
MÜZAKERELER
Oturum Başkanı- Efendim biz de çok teşekkür ederiz. Bu gerçekten hayatın içinden olan anlatım, son okunan da her şeyi
anlatmaya yetiyor.
Konuşmacılarımız vaktinde bitirdi, bunun için hepsine müteşekkirim. Ama zaman da ayıralım sizlere bir süre. Katkı sağlayacak olanlar vardır, sorusu olanlar vardır, ama ben izin verirseniz burada Sayın Başkanımızın eşleri, yıllardır bunun hamisi
durumunda olan biri kendisi. Hatice Görmez Hanımefendi’ye
ilk sözü vermek istiyorum eğer mümkünse. Bundan çok memnun oluruz.
Hatice GÖRMEZ- Bismillahirrahmanirrahim. Çok saygıdeğer
hocam, çok saygıdeğer Ankara dışından gelen hoca hanımlarımız, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığımızın çok saygıdeğer
mensupları; ben gerçekten bugün sözün tükendiği yerdeyim.
Allah razı olsun çok güzel bir buluşma oldu, çok güzel bir
başlangıç oldu.
Bu hayırlı başlangıcı Rabbim inşallah hayırla sonuçlandırır,
devam ettirir. İnşallah hayırlı ürünler, hayırlı verimler almayı
nasip eyler.
Ben şunu ifade etmek istiyorum: Gerçekten sayın hocamız, başkanımız konuşmalarında Hz. Peygamberimizin koruyucu aile205
kitap01 -8243.indd 205
02.04.2014 14:07:25
206
KORUYUCU AİLE OLMAK
liğinin ilk örneği olarak Bişr bin Akrabe’yi anlatmıştı. Aslında
ben daha da başlara gitmek istiyorum. Kur’an-ı Kerim bizlere
aslında koruyucu annelik yapan, yetim evlatlara himayelik yapan çok güzel isimlerden bahsediyor. Hz. Musa’nın annesinden
bahsediyor, Hz. Musa’yı Firavun’un sarayında yetiştiren Hz.
Asiye’den bahsediyor. Hz. Meryem’i, Allah Teâlâ’nın ifadesiyle
nadide bir çiçek gibi yetiştiren Hz. Zekeriya’dan bahsediyor.
Sonra bizim diğer peygamberlerimizin hayatlarındaki, bu yoldaki çabaları, ailelerinin çabaları, Peygamber Efendimizin hayatında Hz. Aişe’den önce Hz. Hatice’nin hem kendi yetimlerine
hem ümmetin yetimlerine kucak açmaları, ayrıca Peygamber
Efendimizin de yine hem kendi evlatlarına hem Hz. Hatice validemizin evlatlarına kucak açması, Hz. Fatma annemizin kendi
evlatlarının yanında nice yetim çocukları bağrına basıp onların
ihtiyaçlarını gidermesi, Hz. Aişe validemizin çocuğu olmadığı
hâlde nice nice sahabeden, tabiinden hanımefendiler ve beyefendiler ilim adamları yetiştirmesi bizler için onlardan gelen
birer kutlu emanet, bizlerin de omuzlaması gereken kutlu bir
emanet gibi görüyorum onların örnekliğini.
Aksi takdirde Kur’an-ı Kerim’de bunların zikredilmesi, İslam
tarihinde bunların zikredilmesi sadece bazılarının dediği gibi
“Esâtîru’l-Evvelîn” olurdu. Bunlarda mutlaka bizim kendimizin
de alacağı dersler vardır.
Bu sebeple bu hayırlı başlangıç konusunda ben buradaki her
davetlimizin, her misafirimizin inşallah bu işte ben de varım
diyerek yapabileceği her ne varsa bu sahada bizlere destek olmasını rica ediyorum.
Ayrıca biz şu anda misafirlerimizin büyük çoğunluğu zannedersem Diyanet camiasından ve vaaz eden minber ve mihrap
görevlisi insanlarımız. Konuşmak -biz insanız- her zaman kolaydır, anlatmak, tebliğ etmek, birilerinden istemek; ama yapmak var ya işte bugün onun günüdür sevgili misafirlerimiz.
kitap01 -8243.indd 206
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
207
Bugün biz de bu konuda ne yapabiliriz sorusunu kendimize
özellikle sormanın günüdür. Hatta sizler biliyorsunuz benim
anlatmama, söylememe, hatırlatmama gerek yok ama bizim
çok güzel din âlimlerimiz, minber ve mihrap görevlilerimiz
bir hususu anlatacakları zaman önce kendi hayatlarında tatbik
ederlermiş, eğer başarıyorlarsa cemaate sunarlarmış.
İşte, bugün onun günü diyorum ben. Kendi nefsim eğer gücüm, kuvvetim yerinde olsa yapabileceksem bu yolda bir adım
atmayı Rabbim bana da nasip etsin diyorum. Bu yolda aslında
başka kimseye bile gerek kalmadan zaten sayın yetkililerimizin
verdiği rakam çok da yüksek değil. Aslında bir koca camianın,
100 bin personeli olan camianın bu 14 bin çocuğumuza kucak
açması işten dahi olmamalı diyorum.
Bu sebeple tabii zor bir görev, zor bir emanet, zor bir sorumluluk ama inanıyorum ki ecri de çok büyük olacaktır, inanıyorum
ki artıları, Allah katında değeri de çok büyük olacaktır. Hz. Asiye’nin Allah Teâlâ’dan istediği, Rabbim bana cennetinde bir ev
yap misalinde olduğu gibi Allah Teâlâ inşallah bu hayırlı yolda
giden tüm kardeşlerimize cennetinde nice nice aileler, köşkler,
yuvalar nasip edecektir diyorum.
Bu yolda inşallah hep birlikte çalışmak için bismillah demeyi
istiyorum.
Ben şunu da sormak istiyorum eğer uygun görürseniz hem
Sayın Genel Müdürümüze hem buradaki misafirlerimize. Bu
projeler büyük bir heyecanla başlıyor, büyük bir aşkla, iştiyakla
başlıyor ama maalesef pek çok hayırlı işler gibi zamanla akamete uğrayabiliyor, zamanla üzeri küllenebiliyor, aynı heyecan
devam etmeyebiliyor. Eğer mümkünse... Bir denetleme veyahut
da bir takip komitesi kurulsa, hem Kurumdan hem işbirliği
yaptığı diğer Diyanet Vakfı gibi kurumlarımızdan bu komitede üyelerimiz gönüllü olarak arkadaşlarımız neler yapıyorlar,
hangi aşamaya geldiler, hangi hizmetlerin önünü açtılar diye bir
nabız tutsalar. Zaman zaman onlarla istişarelerde bulunsalar…
kitap01 -8243.indd 207
02.04.2014 14:07:25
208
KORUYUCU AİLE OLMAK
Ben sonucun çok daha hayırlı ve çok daha başarılı olacağı kanaatindeyim âcizane.
Eğer bunu da değerlendirirsek inşallah Rabbim hayrımızı daha
kat kat artıracaktır diyorum.
Emeği geçen herkesten, başta Bakanımız Hanımefendi olmak
üzere Bakanlığımızın çok değerli mensuplarına bu işe gönül
vermiş gönül elçilerine ve bu işi organize eden Vakfımızın güzide kuruluşu KAGEM’deki arkadaşlarımıza ve onların gönül
elçilerine ve buradaki bütün sivil toplum örgütlerinden, dostlardan, ahbaplardan buraya gelmiş olan tüm misafirlerimize
geldiklerinden dolayı teşekkür ediyor, Allah razı olsun diyorum.
Allah’a emanet olun.
Oturum Başkanı- Çok teşekkür ediyoruz biz de kendilerine.
Sağ olsunlar.
Şimdi söz almak isteyen kardeşlerimiz varsa, soru sormak isteyen onlara söz vermek istiyorum.
Kendinizi tanıtabilirsiniz.
Hicran TEKİN- Teşekkür ediyorum. Ben Hicran Tekin, din
hizmetleri uzmanıyım.
Sayın Kaya’dan gücü yetmeyen yani koruyucu aile olmaya gücü
yetmeyenlerin aynı zamanda gönüllü aileliği de tercih edebileceklerini hatırlatmasını istirham edecektim.
Gönüllü aileliği tecrübe ettik daha önce yaşadığımız bir ilde.
En azından hafta içi çalışan vs. veya koruyucu aile olamayan
ailelerin böyle bir yol izleyebileceklerini de, eğer hâlâ uygulanıyorsa bunu istirham edecektim.
Teşekkür ederim.
kitap01 -8243.indd 208
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
209
Abdülkadir KAYA- Efendim ben de çok teşekkür ediyorum
güzel sorunuz için, hatırlatmanız için.
Tabii, bizim hizmet modellerimizden bir tanesi de gönüllü
ailelik. Gönüllü aile demek haftanın belli zaman dilimlerini
çocukla beraber geçiren aile demek. Koruyucu aile gibi değil.
Koruyucu ailede yedi gün yirmi dört saat çocuk aile ile beraber
oluyor, ailenin bir ferdi oluyor, ailenin kendi çocuğundan farkı
kalmıyor fiilen. Hukuken değil. Ama gönüllü ailelikte belli zaman dilimlerinin çocukla beraber geçirilmesi var.
Bu hizmetimiz devam ediyor. Biz koruyucu aile olamayan ailelerimizi gönüllü aile olmaya da teşvik ediyoruz. Çünkü gönüllü ailelikten koruyucu aileliğe geçen ailelerimizin sayısı da
az değil.
Ancak bu hatırlatmadan sonra, bu hatırlatma bana başka bir
çağrışımda bulundu. O da şu: Her bir ailemiz koruyucu aile
olma gücünü, kudretini kendisinde bulamayabilir.
Diyanet İşleri Başkanımızın eşleri kıymetli hanımefendi de ifade
ettiler, bu hakikaten çok özel bir durum. Ben koruyucu aileleri
gönül kahramanları olarak nitelendiriyorum. Nitelendirmemin
kendime göre gerekçeleri var. Bu bir kahramanlık… Öncelikle
kendi nefsinizle mücadele ediyorsunuz, onu kazanıyorsunuz.
Yetmiyor, eşinizle mücadele ediyorsunuz, onu ikna ediyorsunuz, kazanıyorsunuz. Yetmiyor, çocuklarınız varsa onları ikna
ediyorsunuz. Yetmiyor, komşularınızı, akrabalarınızı, yakın
çevrenizi ikna etmek durumunda kalıyorsunuz, yani kolay bir
iş değil.
Annelik zaten kolay bir şey değil. Burada ifade edildi; ayaklarının altına cennetin serileceği kadar kutsal varlıklar anneler.
Annelik kolay değil ama anneler bu gücü fazlasıyla kendinde
bulabilen insanlar. Anneler söz konusu olduğunda bu güç çok
rahatlıkla bulunabiliyor ve koruyucu aile olmaya karar veriliyor.
Bu noktada kadınlarımızın çok büyük önemi var. Kadınların
harekete geçirilmesinin çok büyük önemi var. Çünkü yapılan
kitap01 -8243.indd 209
02.04.2014 14:07:25
210
KORUYUCU AİLE OLMAK
araştırmalar şunu gösteriyor: Evde kadın koruyucu aile olmaya karar veriyorsa, genellikle o aile koruyucu aile oluyor. Ama
kadın kabul etmiyorsa, ailenin diğer fertlerinin ne söylediğinin
bir önemi yok, o aile koruyucu aile olmuyor.
Dolayısıyla sizlerin özellikle kadınlarımızı harekete geçirerek
bu noktada bir duyarlılık oluşturmanız, sadece koruyucu aile
olmanız değil, -koruyucu aile olmanız bizi çok mutlu eder onu
bekliyoruz ama sadece o değil- koruyucu aile olmaya da bütün
aileleri bütün kadınlarımızı teşvik etmenizi, bu noktada fark
oluşturmanızı, farkındalık oluşturmanızı bekliyoruz. Bu bence
sizin yerine getirebileceğiniz en önemli görevlerden bir tanesi.
Diyanet İşleri Başkanımızın eşi kıymetli hanımefendi bir takip
komitesinin kurulmasını haklı olarak dile getirdi. Evet, çok
doğru bir talep. Biz özellikle Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı ile yaptığımız bu protokol çerçevesinde bir takip
kurulu oluşturalım. Tıpkı bu kampanya başladığında kaç koruyucu aileye ulaştığımız, kaç koruyucu ailemizin olduğu, kaç
çocuğu koruyucu ailenin yanına verdiğimiz ve bunların illere
göre dağılımını takip ettiğimiz gibi. Bu bilgilere, yansıda görülen, Koruyucu aile web sayfamızdan ulaşabilirsiniz.
Aynı şeyi Diyanet İşleri Başkanlığı ve Diyanet Vakfı’yla yaptığımız o protokol çerçevesinde de gerçekleştirelim. Bugünden
itibaren sizlerin, bu camianın mensuplarının kaç koruyucu aile
bulduğu ve onların yanına kaç çocuk yerleştirdiğini de biz takip edelim.
Ben bu hatırlatmalarından dolayı kıymetli hanımefendiye şükranlarımı arz ediyorum.
Oturum Başkanı- Efendim teşekkür ediyoruz.
Başka söz almak isteyen? Buyurun.
kitap01 -8243.indd 210
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
211
Nuri ARSLAN- Değerli Başkanım, sizi ve gönül elçisi dostlarımızı saygıyla selamlıyorum. Ben Ağrı’dan Nuri Arslan.
Yaklaşık bir buçuk yıldır erkek yetiştirme yurdunda görev
yapıyorum, akşamları orada sohbete katılıyorum. Oradaki
çocuklarımız değerli Genel Müdürümüze iletilmek üzere bir
endişelerini bildirdi. Yarın dersimiz yok, Ankara’da olacağım,
koruyucu aile panelimiz var, davet edildim, dediğimde “hocam
ne olur, böyle bir şeyi kim çıkardıysa yurdumuz kapanacak, biz
ailelere gitmek istemiyoruz...” dediler. Gerçekten koruyucu aile
sistemiyle yurtlar kapanacak mı? O konu hakkında bilgilenmek
istiyorlar.
Abdülkadir KAYA- Ben sorunuz için teşekkür ediyorum.
Tabii, hiçbir çocuk zorla koruyucu ailenin yanına verilmiyor.
Böyle bir uygulamamız yok. Ben zaman yeterli olduğu için ifade edemedim. Çocuk, görüşünü dile getirebilecek yaştaysa ve
sağlıklı durumdaysa onun görüşü bizim için çok değerli. Çocuk
Hakları Sözleşmesinin bir hükmüdür o, çocuğun kanaatinin
alınması. Çocuk koruyucu ailenin yanına yerleşmek istemezse
hiçbir çocuğumuzu biz zorla koruyucu ailenin yanına yerleştirmiyoruz. Böyle bir uygulamamız yok. Birincisi bu.
İkincisi, hiçbir müesseseyi kapatmıyoruz, dönüştürüyoruz. Aile
odaklı hizmetlere doğru dönüştürüyoruz.
Onu niçin yapıyoruz? Çocuğun üstün yararı bunu gerektiriyor.
Yine Çocuk Hakları Sözleşmesi gereği biz yaptığımız her faaliyette çocuğun üstün yararı ilkesini gözetmek durumundayız.
Doğrudur bu endişe çocuklardan daha çok kurum ve kuruluşlarda görev yapan başta müdürler olmak üzere kuruluş personelinde var. Acaba biz işsiz mi kalırız, bizim unvanlarımız
elimizden mi alınır gibi çok da dile getiremedikleri, ifade edemedikleri bir endişe var. Merak etmeyin bizim hizmet alanımız
çok geniş. Hiç kimse işsiz kalmaz. Yeter ki herkes layık-ı veçhile görevini yerine getirsin.
kitap01 -8243.indd 211
02.04.2014 14:07:25
212
KORUYUCU AİLE OLMAK
Siz bu mesajımızı onlara iletin.
Teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı- Efendim başka söz isteyen.
Bir Katılımcı- Bize koruyucu aile olmak isteyen hanımlar
müracaat ettiklerinde ilk etapta niyetlerinin çocuk için verilen
bakım ücretini -yani maddi- bu nimetten istifade etme sebebi
olduğunu görüyoruz. Koruyucu aile olmak için sırf bu parayı
almak yeterli bir sebep midir? Bu insanların bu niyetlerini nasıl
test edebiliyorsunuz?
İkinci sorum Ülfet Hanım›a olacak. Koruyucu aile olmak isteyen insanlar himayeye aldığı çocuklar buluğ yaşına erdikten
sonra veya “yedi yaşına gelince odalarını ayırın”ın mantığından
yola çıktığımızda bu çocuklar ayrı odalarda kalacaklarsa ne
derece koruyucu aile olacaktır?
Daha önceki aile yapımız geniş aileydi. Evet, Hz. Musa’ya Asiye
Hanım baktı, ama onların etraflarında bir sürü insanlar vardı.
Şu çekirdek yapılı aile kapsamında koruyucu aile olmak isteyen
insanlara helal ve haramlık konusunda açıklama konusunda yetersiz kaldığımızı düşünüyorum. Bu anlamda biraz daha geniş
bir açıklama yapabilir misiniz?
Abdülkadir KAYA- Soru için çok teşekkür ediyorum.
Biz çocuklarımızın bir kazanç kapısı olarak görülmesini kabul
etmiyoruz. Bu tip ailelere de çocuklarımızı vermiyoruz.
Koruyucu aile olmanın ilk şartından bir tanesi düzenli gelire
sahip olmak yani hiçbir şekliyle amaç, çocuk üzerinden para
kazanmak olamaz. Buna müsaade etmiyoruz. Bu tip müracaatları da koruyucu aile olarak değerlendirmiyoruz.
Böyle bir amaç olamaz.
kitap01 -8243.indd 212
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
213
Amaç çocuğun bakımını sağlamak olmalı, çocuğa sıcak bir aile
ortamını yaşatmak olmalı, çocuğa eksikliğini hissettiği annelik
ve babalığın giderilmesini sağlamak olmalı. Ama verilen ücret
aileyi de zor duruma sokmamak noktasındadır, yani aileye ilave
bir maddi külfet getirmesin noktasındadır. Devlet o masrafları
karşılıyor, fazlasıyla karşılıyor. Biz çocuğumuzun bir kazanç
kapısı olarak görülmesini ve bu anlayışta olan ailelere çocuklarımızın verilmesini kabul etmiyoruz. Onları da koruyucu aile
olarak değerlendirmiyoruz.
Teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı - Ben de bir ilavede bulunayım. Doğrusu sadece böyle maddi bir gelir sağlayalım diye böyle bir şeye talip
olanın çocuğu koruyacağına da ben inanmıyorum. Onu ilave
edeyim.
Buyurun.
Ülfet GÖRGÜLÜ- Çocukların belli bir yaşa geldiklerinde yataklarının ayrılmasına dair efendimizin yaptığı uyarı şu anda
bizim kendi çocuklarımız için de geçerli bir uyarı. Dolayısıyla
burada evi ayırmadan değil yatağı ayırmadan, farklı cinste çocuklar ise evimiz de müsaitse odalarını ayırmaktan söz ediyoruz. Zaten yaptığımız bir şey bu bizim.
Sayın Hatice Hanım kardeşimin de ifade ettiği gibi, koruyucu
aile olmak kolay bir şey değil. Bir fedakârlığı gerektiriyor. Evimizde dikkat edeceğimiz bazı hususlar olacak, bu hassasiyetleri gözeteceğiz ama işin ecir kısmını düşündüğümüzde ve bir
insanın hayata kazandırılmasını düşündüğümüzde o zaman o
fedakârlığı seve seve yapmak durumundayız. Koruyucu aile
adaylarını da bunu ifade etmemiz, izah etmemiz gerekiyor.
Teşekkür ediyorum.
kitap01 -8243.indd 213
02.04.2014 14:07:25
214
KORUYUCU AİLE OLMAK
Oturum Başkanı- İzninizle bir soru daha alalım, bitirelim. Epey
zaman oldu, işi olanlar da var. Öyle yapalım inşallah.
Buyurun.
Bir Katılımcı - Ben Kasım ayından itibaren ilimizde olan faaliyeti bildirmek istiyorum. Biz hutbelerde ve vaazlarda koruyucu
aile üzerinde durduk ve İl Müftülüğü aile irşad ve rehberlik
bürolarına aileleri yönlendirdik, onlar da yetkili birimlere yönlendirdi ve böylece faaliyet devam ediyor.
Benim merak ettiğim bir husus ve bize de sorulan bir husus
var. Cevap vermekte de benim şahsen zorlandığım bir husus;
Koruyucu aile çocuğu aldı belli bir yere kadar getirdi, herkes
hocamız gibi evlendirecek seviyeye getiremeyebilir, bırakmak
istedi ya da bırakmak zorunda kaldı, sonuç itibariyle bu çocuğu
nasıl takip ediyorsunuz bunu merak ediyoruz.
Teşekkür ediyorum.
Abdülkadir KAYA- Efendim çok teşekkür ediyoruz bu önemli
sorunuz için.
Tabii, koruyucu ailelikte süre yok evvela bunu belirtelim. Evlat
edinme gibi değil. Bir defa evlat edindiniz, ondan mahkeme
kararı olmadan vazgeçemezsiniz. Oysa koruyucu ailelikte bir
süre yok. Siz istediğiniz kadar çocuğa bakıyorsunuz. Öncelikle
bunu belirteyim.
Ancak burada özel bir nokta da var: Siz çocuğu aldıktan sonra
koruyucu aile olarak ailenizin bir ferdi kabul ettikten sonra
ondan kolay kolay nasıl vazgeçeceksiniz? Vazgeçebilir misiniz?
Bugün pek çok ailede, evde hayvan besleyen ailelerimiz var,
kuş besleyenler, kedi besleyenler, köpek besleyenler bu insanlar
tatillerini, programlarını bile o hayvanları düşünerek planlıyorlar. Onlar duydukları merhametten, şefkatten, sevgiden dolayı
bunu yapıyorlar. Bu böyleyken, siz aldığınız bir çocuktan nasıl
kolay kolay vazgeçersiniz? Burada bir özel nokta var.
kitap01 -8243.indd 214
02.04.2014 14:07:25
İKİNCİ BÖLÜM
215
Ama koruyucu ailelikte hukuken bir süre var mı? Hayır, koruyucu aile çocuğa istediği kadar bakıyor.
Biz her zaman kurum olarak çocuğa bakabilecek durumdayız.
Zaten takip ediyoruz yani koruyucu aileyi kendi hâline bırakmıyoruz. Çocuğun her aşaması takipte; gelişmesi, beslenmesi,
okula devamı, sağlığı her noktası bizim uzmanlarımızca takip
ediliyor ve bir uzman yeni yönetmelikte en fazla yirmi çocuğu
takip edecek şekilde yapılandırılmış durumda.
Belli bir yaşa kadar baktıktan sonra bu ergenlik dönemi olabilir,
koruyucu aile sosyokültürel faktörlerden dolayı, dinî faktörlerden dolayı artık ben bakmak istemiyorum derse, biz onu
alırız yatılı okula koyarız, yani ona uygun müesseselerimiz var,
evlerimiz var. Ancak o ailelerin o çocukla olan bağları devam
ediyor. Zaten sizin kendi çocuklarınız da öyle değil mi? Belli
bir yaşa gelince evden ayrılmak durumunda kalmıyorlar mı?
Üniversite sınavını kazanınca evden ayrılmak durumunda kalmıyor mu? Ortaokulu bitirince veya yatılı bir okulu kazanınca
ayrılmak durumunda kalmıyor mu? Ancak tatil dönemlerini
sizinle beraber geçiriyor. Burada aynı şey geçerli aslında.
Felsefi olarak baktığımızda biraz karmaşık gibi geliyor ama
hayatın normal uygulamaları içerisinde hiç zor bir tarafı yok,
karmaşık bir tarafı yok.
Ailelerimiz rahat olsunlar, biz onlardan sadece o çocuklara annelik, babalık yapmalarını bekliyoruz. Onu yaptıktan sonra
problem yok. Diğer doğabilecek her türlü sorun çözülür, çözülebiliyor.
Teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı- Evet, ben de teşekkür ederim.
Buyurun.
kitap01 -8243.indd 215
02.04.2014 14:07:25
216
KORUYUCU AİLE OLMAK
Bir Katılımcı- Aile irşat rehberlik bürosu koordinatörüyüm.
Ülfet hocama bir sorum olacak. Dinî danışmanlar olarak bize
en çok konunun dinî yönü sorulacaktır. Buna göre bizimle süt
ve kan bağı olmayan ve buluğa ermeden önce evimize aldığımız çocuklar Nur Suresi 31’nci ayette sıralanan mahremler
grubuna dâhil olabilir mi? Bununla ilgili yeni açıklamalar, yeni
izahlar var. Din İşleri Yüksek Kurulumuzun bu konuda bir çalışması var mıdır?
Teşekkür ediyorum.
Ülfet GÖRGÜLÜ- Nur suresinin 31. ayetinde geçen “ev ma
meleket eymanuhunne” yani “ellerinin altında bulunanlar”
ifadesiyle ilgili olarak yeni yaklaşımlar var. Kurulda bazı hocalarımızla da bu konuyu istişare etmiştik. Fakat ayette işaret
edilenler evdeki hizmet edenler olup onların statüsü farklı. Dolayısıyla himaye altına alınan çocukları bu kategoride değerlendirmek uygun olmaz. Ayetin devamında henüz kadınların
mahremiyetine vakıf olmayan çocuklar da zikredilmiştir. Ancak
buluğa erdikten sonra tesettür ve mahremiyetle ilgili ölçüler
gözetilmelidir.
Teşekkür ediyorum.
Oturum Başkanı- Şimdi Ülfet Hanım’ın ifade ettiği şey Din
İşleri Yüksek Kurulunda görüşüldü, üzerinde çokça duruldu.
Hatta Bakanlığımıza da bu konu zannediyorum yazılı olarak
genişçe ulaştırıldı. İslamî mahremiyet noktasında, sizin sorduğunuz tarzda evin hizmetçisi gibi değil, evde müstakil bir fert,
şahsiyeti olan bir insan olarak İslamî hassasiyet, kız ise ona
göre, erkek ise ona göre muamele görmesi yönünde. Bu konuda
Din İşleri Yüksek Kurulunun kararı var. Onu belirtmek isterim.
Şunu söyleyeyim, Sayın Genel Müdürümüz de onaylayacaktır
sanırım, bu konularda teknik olarak veya Bakanlığın yetkilisi
kitap01 -8243.indd 216
02.04.2014 14:07:26
İKİNCİ BÖLÜM
217
olarak veya işte bu işbirliklerinin sonucu olarak tereddüt ettiğiniz her konuyu zannediyorum telefonla veya maille veya danışma hattından Bakanlığa dilediğiniz zaman sorma imkânına
sahip olduğunuzu zannediyorum.
Evet, öyle olduğu söyleniyor.
Bu çok faydalı bir toplantı oldu doğrusu. Sorularınız da konuyu
çok daha iyi anlaşılır hâle getirdi. Muhakkak sorular bitmez.
Soru zaten öğrenmenin çok önemli bir unsurudur. Faydalı soru
ilmin yarısıdır denir malum. Tabii, doğrusu hepimizin zamanı
da sınırlı. Belli görevleri olan arkadaşlarımız var. Onun için
ben bu oturumu burada kapatmış olacağım ama belki soracak
olanlar ayrıca yetkililerle birebir görüşüp sorma imkânına da
sahip olabilir.
Evet, çok teşekkür ederim hepinize.
kitap01 -8243.indd 217
02.04.2014 14:07:26
kitap01 -8243.indd 218
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
EKLER
kitap01 -8243.indd 219
02.04.2014 14:07:26
Biz ona iki göz, bir dil, iki dudak vermedik
mi; iki apaçık yolu (hayır ve şer yollarını)
göstermedik mi? Fakat o, sarp yokuşu
aşamadı. Sarp yokuşun ne olduğunu sen ne
bileceksin? O tutsak bir boynu çözmek (köle
azat etmek)tir. Yahut şiddetli bir açlık gününde
kendisiyle yakınlığı olan bir yetimi, yahut
yerde sürünen bir yoksulu doyurmaktır.
BELED, 90/8-16
G
“Küçüklerimize merhamet
etmeyen, büyüklerimize saygı
göstermeyen bizden değildir.”
TIRMIZI, “SILA”, 15
kitap01 -8243.indd 220
02.04.2014 14:07:26
“KORUYUCU AILELIK” UYGULAMASI ILE
İLGILI DIYANET İŞLERI BAŞKANLIĞI
DIN İŞLERI YÜKSEK KURULU GÖRÜŞÜ
T.C.
BAŞBAKANLIK
Diyanet İşleri Başkanlığı
Sayı: 69942030-105-1112
24.12.2013
Konu: Dini Soru
İslam dini evliliği teşvik ederek, çok zorunlu olmadıkça boşanmayı hoş görmeyerek, nikahsız beraberlikleri yasaklayarak aile
müessesesini kurmaya ve korumaya büyük önem vermiştir. Ayrıca birey, aile ve toplumu olumsuz yönde etkileyen içki, kumar
vb. zararlı alışkanlıkları yasak kılmış, böylece toplum içinde
korunmaya muhtaç, kimsesiz ya da terk edilmiş çocukların yer
almasının önüne geçmeye çalışmıştır. Bütün tedbirlere rağmen
bu olumsuzlukları tamamen ortadan kaldırmanın mümkün
olmadığı bir gerçektir. Çeşitli sebeplerle aileler parçalanabilmekte ya da çocukların güven ve refahını tehdit eden durumlar
meydana gelebilmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de yetimlerin himaye edilmesi istenmekte,
(Nisa, 4/6, 36) yetimi itip kakan ve yoksulu gözetmeyen kimseler kınanmaktadır. ( Maun, 107/2-3) Resulullah Efendimiz de
yetimlerin ve toplumun zayıf kesimlerinin bakılıp gözetilmesini
221
kitap01 -8243.indd 221
02.04.2014 14:07:26
222
KORUYUCU AİLE OLMAK
ısrarla vurgulamış, bu sorumluluğu yerine getiren kimseleri
cennetle ve cennette kendisiyle beraber olmakla müjdelemiştir.
(Buhari, Talak, 25, Nafakat 1, Edeb 25-26)
Kur’an-ı Kerim çocukları hayatın süsü (Kehf, 18/46) ve göz
aydınlığı (Furkan, 25/74) olarak tavsif etmektedir. Çocuklar
duygusal, bedensel ve zihinsel yönden korunup gözetilmeye
muhtaç birer emanettir. Erdemli bireyler ile sağlıklı bir toplum
inşa etmenin yolunun çocukların sevgi ve ilgi ile yetiştirilmelerinden, küçük yaşta verilecek değerler eğitiminden geçtiği muhakkaktır. Çocukların fiziksel, zihinsel, sosyal ve ruhsal açıdan
sağlıklı gelişebilmeleri, maddi ve manevi ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için sıcak bir aile ortamına ihtiyaç vardır. Doğal ve
makul olan, her çocuğun kendi aile ortamında ve ebeveyninin
yanında yetişmesidir. Bununla birlikte öz aile şefkatinden mahrum olan çocuklara sahip çıkılması, çeşitli nedenlerle çocukların koruyucu ailenin himayesine verilmesi İslami inanç ve
değerler açısından önem arz eden bir uygulamadır.
En hayırlı evin, içinde kendisine iyi davranılan bir yetimin
bulunduğu ev olduğunu bildirmiştir. (İbn Mace, Edeb,6) Söz
konusu ayet ve hadislerden hareketle, İslam’da kimsesiz bir
çocuğa sahip çıkmak, bir yetimin başını okşamak, evini ve
gönlünü yetimlere açmak, maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılamaya çalışmak tıpkı ibadet bilinciyle yerine getirilmesi gereken bir ahlaki sorumluluk olarak kabul edilmiştir. Bir çocuğu
sahiplenmek, sadece bedeninin değil ruhunun ihtiyaçlarını da
gidermek, onu önce kendisine sonra topluma kazandırmak,
kendisi ve çevresiyle barışık, verimli, mutlu bir insan yetiştirmek dini-sosyal bir görev addedilmelidir.
Bununla birlikte uygulamada dini açıdan dikkat edilmesi gereken hususlar söz konusundur. Koruyucu aile ile çocuk arasında
bir kan bağı veya süt hısımlığı yoksa çocuğun buluğ çağına
erişmesinden sonra, ilişkileri tesettür ve halvet yönünden mahremiyet kurallarına uygun olmalıdır. Hz. Peygamber çocukların yedi yaşından itibaren ayrı yataklarda yatırılmasını ifade
kitap01 -8243.indd 222
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
223
etmiş, (Ebu Davud, Salat, 26) dolayısıyla beden mahremiyeti
bilincinin çocuğa kazandırılmasının önemine dikkat çekmiştir.
Koruyucu aile kendi çocuğuyla himaye edilen çocuk arasında
bu hususta söz konusu hassasiyeti göstermelidir.
Koruyucu aile bakım altına alınan çocuğa kendisi hayatta iken
bağışta bulunabileceği gibi, aralarında miras tahakkuk ettirecek
derecede bir akrabalık söz konusu değilse mallarının üçte birinden vasiyette bulunarak (Mevsıli, age., V,62) çocuğa maddi
anlamda destek olabilir.
Koruyucu aile bakımı, bir takım mahzurları sebebiyle dini
prensipler açısından uygun bulunmayan evlatlık müessesesinden farklılık arz etmektedir. Bu sebeple dini hassasiyetler
koruyucu aile olmaya, merhamet, yardımseverlik, yetimi ve
kimsesizi sahiplenme, bir çocuğun geleceğini kurtarma, topluma bir insan kazandırma, nesil emniyetini sağlama gibi dinin
önemle üzerinde durduğu erdemlerin yaşatılmasına engel görülmemelidir.
Kısaca, çocuğun öz ailesiyle görüşmesi, duygusal bağının sürdürülmesi ve zikredilen diğer şartlara uyulması kaydıyla geçici
süre koruyucu aile tarafından himaye edilmesi dinen teşvik
edilen bir husustur.
kitap01 -8243.indd 223
02.04.2014 14:07:26
kitap01 -8243.indd 224
02.04.2014 14:07:26
KORUYUCU AILE ADAYLARI
İÇIN BILGILENDIRME
Koruyucu Aile Hizmeti, Ülkemizde Bakanlığımız tarafından
sürdürülen bir hizmet olup, korunma altına alınan, öz ailesi
yanında bakılamayan ve evlat edindirilemeyen çocuklar yararlanmaktadır. Hizmet, çocuğun kendi ailesi ile bağlarının
korunması esasına dayandığından sadece yurt içinde uygulanmakta olup, özellikle çocuğun yakın çevresinde olan akrabalar,
komşular ya da aile dostları tercih edilmektedir. Akrabaların
koruyucu aile olmak istemesi halinde yapılacak sosyal inceleme
sonucuna göre 25-65 yaş olarak belirlenen şart ve eğitim kriteri
esnetilebilmektedir.
Çocukların sağlıklı gelişebilmeleri için kendilerini koruyacak,
sevecek, destekleyecek ve güven sağlayacak sıcak bir aile ortamına ihtiyaçları vardır. Çocukların yeterli sevgi ve ilgi gördükleri, gereksinimlerinin düzenli olarak karşılayabildikleri, aidiyet
ve güven duygularını hissettikleri aile ortamında yetişmeleri
çocukların sağlıklı bir birey olabilmeleri için küçük yaşta karşılanmasıyla ancak mümkün olacaktır.
Koruyucu aile hizmeti, çeşitli nedenlerle öz ailesi yanında bakımları bir süre için sağlanamayan çocukların, kısa veya uzun
süreli olarak, anne-baba özelliklerini taşıyan, ücretli veya gönüllü statüsündeki uygun aile ya da kişilerin yanında devlet
denetiminde bakımları sağlanmaktadır.
225
kitap01 -8243.indd 225
02.04.2014 14:07:26
226
KORUYUCU AİLE OLMAK
02 Eylül 1990 tarihli Çocuk Hakları Sözleşmesinde; çocuğun
öncelikle ailesi yanında, bu mümkün olmadığı taktirde ise uygun bir aile ortamı içinde yaşamını sürdürmesi ve gelişmesi
hakkına özel bir yer verilmektedir. Ülkemizin de imzalamış
olduğu bu Sözleşme ile Koruyucu Aile Hizmeti daha da önem
kazanmıştır.
Çocuk Hakları Sözleşmesi ile vurgulanan Koruyucu Aile Hizmeti›nin dayanağı Türk Medeni Kanunu›nun 347.maddesi ile
24.05.1983 tarih ve 2828 sayılı Sosyal Hizmetler Kanunu’nun
23. maddesidir. Koruyucu Aile Hizmeti 14.12.2012 tarih ve
28497 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren
Yönetmeliğe uygun olarak yürütülmektedir.
Kurum bakımı altında bulunan çocukların, öz ailelerinin koşulları iyileşinceye kadar birebir ilgi ve sevgiyle büyüyebileceği
başka bir ailenin yanında bakımlarının sağlanması sağlıklı gelişimleri açısından önemlidir.
Koruyucu Aile Yönetmeliği’nin yapılan yeni düzenlemeler ile
14.12.2012 tarihinde yürürlüğe girmesinin ardından, Koruyucu Aile Hizmetinin tanıtımı ve yaygınlaştırılmasına yönelik
çalışmalar kapsamında, Başbakanımızın eşleri Sayın Emine
ERDOĞAN Hanımefendi’nin himayelerinde yürütülen Bakanlığımız Gönül Elçileri Projesi, ilk konu olarak “Koruyucu Aile”
hizmeti bağlamında tanıtılmıştır.
Projenin “Koruyucu Aile” konulu etkinliği 19.12.2012 tarihinde Ankara’da İl Mülki İdare Amirlerinin eşlerinin de katılımı ile
gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıyı takiben İl Müdürlüklerimizdeki çalışmalar yoğun olarak sürdürülmektedir.
Koruyucu Aile Başvuru Şartları
Kendi ailesinin yanında bakımı sağlanamayan çocuklara, ihtiyaçları olan güvenli ortamı ve sevgiyi verebilecek olgunluktaki,
anlayışlı ve işbirliğine açık, ebeveynlik becerilerine sahip, evli
kitap01 -8243.indd 226
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
227
ya da bekâr yetişkinler, mevzuatla belirlenen diğer koşullara da
sahip iseler koruyucu aile olabilmektedirler.
Çocuğa kanunen bakmakla yükümlü öz anne - baba ya da vasisi dışındaki herkes koruyucu aile olmak üzere yerleşim yerlerinde bulunan Aile ve Sosyal Politikalar İl Müdürlüklerine
şahsen başvurabilmektedir.
Koruyucu Aile Hizmeti, çocuğun kendi ailesi ile bağlarının
korunması esasına dayandığından sadece yurt içinde uygulanmakta olup, özellikle çocuğun yakın çevresinde olan akrabalar,
komşular ya da aile dostları tercih edilmektedir. Akrabaların
koruyucu aile olmak istemesi halinde yapılacak sosyal inceleme
sonucuna göre 25-65 yaş olarak belirlenen şart ve eğitim kriteri
esnetilebilmektedir.
Koruyucu Aile Sınıflandırması
Yönetmelikte çocukların ihtiyaçlarına göre Koruyucu Aile Bakım Modelleri geliştirilmiştir. Bunlar;
Akraba veya Yakın Çevre Koruyucu Aile Modeli: Veli ya da
vasi dışında kalan kan bağı bulunan akrabalar ya da çocuğun
iletişim içinde olduğu veya tanıdığı bakıcı, komşu gibi yakın
çevresinde olan, tercih etmeleri halinde en az temel ana, baba
eğitimleri kapsamında eğitim almış kişi ve ailelerin sağladığı
bakımı,
Süreli Koruyucu Aile Modeli: Öz ailesi yanına kısa sürede döndürülme imkânı bulunmayan ya da kalıcı olarak aile yanına
yerleştirilemeyen çocuklara, tercihen temel ana-baba eğitimleri
ve Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitimini almış kişi ve ailelerin sağladığı bakımı,
Geçici Koruyucu Aile Modeli: Acil koruma gereken ya da hakkında hizmet planı oluşturulmamış ve kuruluş bakımına yerleştirilmemiş ya da kendisi için planlanan hizmet modelinden çe-
kitap01 -8243.indd 227
02.04.2014 14:07:26
228
KORUYUCU AİLE OLMAK
şitli nedenlerle henüz yararlandırılamamış çocuklar için, temel
ana, baba eğitimleri ve Koruyucu Aile Birinci ve İkinci Kademe
Eğitimini almış profesyonel kişi ve ailelerin sağladığı birkaç gün
ile en fazla bir ay arasında değişen bakımı,
Uzmanlaşmış Koruyucu Aile Modeli: Özel zorlukları ve ihtiyaçları olan çocuklara yardımcı olabilecek lisans eğitimine sahip
olan veya eşlerden biri en az ilköğretim düzeyinde olmak üzere temel ana, baba eğitimleri, Koruyucu Aile Birinci ve İkinci
Kademe Eğitimlerini almış kişi ve ailelerin sağladığı bakımı
şeklinde belirlenmiştir.
Eğitim ve Koruyucu Aile Belgesi
Koruyucu aile olmak isteyen ve Yönetmelikte belirtilen şartları
taşıyan adaylara ve mevcut koruyucu ailelere eğitim düzenlenecektir.
Eğitim programına sürekli devam eden ve tamamlayan adaylara
Koruyucu Aile Eğitimi Katılım Belgesi verilecektir.
Geçici ve Uzmanlaşmış koruyucu aile modellerinde, aile ya da
kişilerin genel ebeveynlik becerilerine ilişkin eğitimin yanında
koruyucu aile hizmetine yönelik olarak yerleştirilecek çocuklarla daha iyi iletişim kurmayı sağlayan birinci ve ikinci kademe
eğitimlerini almaları ile eşlerden birinin ilkokul eğitimi olmak
üzere diğerinin en az ilköğretim düzeyinde eğitimi olması şartları bulunmaktadır.
Koruyucu Aile Birinci Kademe Eğitim Paketi basım aşamasındadır. Koruyucu Aile İkinci Kademe Eğitim Paketi’nin içeriğinin oluşturulmasına ilişkin çalışmaların son aşamasına gelinmiş
olup 11 – 13 Aralık 2013 tarihinde ilk Eğitici Eğitimi gerçekleştirilmiştir.
Koruyucu Aile İkinci Kademe Eğitim Paketinin içeriğinin oluşturulması çalışmaları UNİCEF ile işbirliği içinde sürdürülmektedir.
kitap01 -8243.indd 228
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
229
Koruyucu Aile Hizmetinin Etkin Yürütülmesi
İl ve ilçe müdürlüklerinde Koruyucu Aile Birimleri oluşturulması ve Birimlerdeki görevlilerin her birinin 20 vaka ile sorumlu olması hükmü getirilmiştir.
Koruyucu Aile Hizmetinden
Yararlanacak Çocuğun Tespiti
Haklarında acil korunma veya bakım tedbiri alınması zorunlu görülen çocukların öncelikli olarak koruyucu aile yanına
yerleştirilmesine yönelik olarak ayrıntılar Yönetmelik ile belirlenmiştir.
Uygun koruyucu aile ile eşleştirme yapmak üzere ilgili kuruluşa veya birime ziyaret yapılması, dosya bilgileri incelenmesi,
çocuğun tanınması amacıyla ilgili personel ve çocukla gerekli
görüşmeler yapılması yönündeki ayrıntılar belirlenmiştir.
Koruyucu Aile Yönetmeliğinde İtiraz ve
Koruyucu Ailenin Yükümlülüklerine İlişkin
Hükümlere Detaylı Yer Verilmiştir.
Yürürlükten kaldırılan Yönetmelikte belirlenen yükümlülükler
çocuk odağında yeniden değerlendirilmiş ve Geçici Koruyucu
Aile ile Uzmanlaşmış Koruyucu Aileye ilişkin ayrı yükümlülükler de belirlenmiştir.
Çocuk Yerleştirilmesi
Koruyucu aile yanına çocuk yerleştirilmesi sürecinde yerleştirme öncesi Yönetmelik ile planlanmıştır. Bu süreçte çocuk önce
saatlik, daha sonra günlük, haftalık ve iki haftalık gibi sürelerle,
çocuk ile koruyucu ailenin uyumuna göre toplamda iki ayı
geçmeyecek şekilde koruyucu aileye izinli verilebilir. Süreçte
olumlu kanaat oluşması, çocuğun ve ailenin de istemeleri halinde yerleştirme işlemi başlatılmaktadır.
kitap01 -8243.indd 229
02.04.2014 14:07:26
230
KORUYUCU AİLE OLMAK
İzleme
Yönetmelik ile izleme esasları belirlenmiştir.
Çocuğun öz ailesine döndürülmesi amacı daha çok vurgulanarak buna uygun şekilde öz ailenin izlenmesi ve değerlendirilmesi de ayrıntılı olarak açıklanmıştır.
İzleme Yönetmelikte 4 başlık altında detaylı olarak düzenlenmiştir:
1- Koruyucu aile ve yanına yerleştirilen çocuğun düzenli
olarak izlenmesine ilişkin esaslar
2- Koruyucu aile ve çocuğun izlenmesi
3- Çocuğun öz ailesinin izlenmesi
4- Çocuğun öz ailesi ve geçmiş yaşantısından diğer kişilerle
görüşmelerinin izlenmesi
İzin
Koruyucu aile yanına yerleştirilen çocuğun, en fazla otuz güne
kadar öz ailesine izinli verilebileceği ve izinli verilmesine ve izin
bitişleri konuları ile ilgili detaylı düzenleme yapılmıştır.
Sigorta
Koruyucu ailelerden, eşine veya bir yakınına bağlı olmaksızın
kendine ait sosyal güvencesi olmayan eşlerden birinin bir asgari ücret tutarı üzerinden Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında
isteğe bağlı sigortasını yaptırması ve ödeme belgesinin ibrazı
halinde primlerinin aylık ödemelere ilave edilerek ödenmesi de
yeni Yönetmelik ile getirilen hükümler arasındadır.
Yürürlüğe giren yönetmelikle 14.12.2012 tarihi itibari ile Sosyal Güvenlik Kurumu kapsamında isteğe bağlı sigorta yaptıran
koruyucu ailelerimize, çocuk için ödenen ücret haricinde yukarıda belirtilen koşullara uyulması şartı ile asgari ücret üzerin-
kitap01 -8243.indd 230
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
231
den isteğe bağlı sigorta primleri de Bakanlığımız bütçesinden
ödenecektir.
Aylık Ödeme
Yeni yayımlana Yönetmelik ile çocukların yaş grupları yeniden
belirlenmiştir.
Koruyucu ailelere yanlarındaki çocukların bakım, eğitim ve
yetiştirilmelerine karşılık olarak çocukların yaş ve okul durumlarına göre değişen miktarlarda aylık, peşin ödeme oranlarında
önemli miktarda artış yapılmıştır;
Geçici koruyucu aile modelindeki ödemeler ise ay sonunda olmaktadır ve ay içinde beş çocuktan fazla yerleştirme yapılması
halinde çocuk başına ödemeye ilave olarak ek gösterge dahil
en yüksek Devlet memuru aylığının yüzde otuzu eklenerek
ödeme yapılacaktır.
Ayrıca, ihtiyaç halinde çocukların mama, bez, giyim ve okul
malzeme masraflarının karşılanması amacıyla kuruluşta kalan
çocuklar için ilgili mevzuatta belirlenen yıllık giyim kuşam tablosunda yer alan istihkaklara uygun olarak her çocuk için peşin
ödeme yapılacaktır.
4-5 yaş grubu kreş çağı veya anaokulu çocuklarının servis ücretlerinin ödenmesi hükmü eklenmiştir.
Başka illere öğrenim amacı ile gitmesi gereken çocukların okula
kaydı ve kalacağı yere yerleştirilmesi ile ilgili olarak yardımcı
olmak üzere giden koruyucu anne ve babanın da ulaşım ve
bir günlük konaklama giderlerinin 10/2/1954 tarihli ve 6245
sayılı Harcırah Kanununun 8 inci maddesine göre memur veya
hizmetli olmayanlar için ödenecek tutarı geçmeyecek şekilde
ödenmesine yönelik hüküm eklenmiştir.
Çocuklar için ödenen aylık bakım ödemesi;
taban 306 TL iken 365,74 TL’ye
tavan 408 TL iken 658,33 TL’ye çıkartılmıştır.
kitap01 -8243.indd 231
02.04.2014 14:07:26
232
KORUYUCU AİLE OLMAK
Yaş ve eğitim durumuna göre 2014 yılı ilk altı aylık dönemde
ödenecek aylık ücret tutarları aşağıdaki tabloda belirtilmiştir:
Yaş Durumu
0-3 Yaş
4-5 Yaş
6-12 Yaş
13-14 Yaş
15-18 Yaş
19 + Yaş
Aylık
Bakım Ücreti
365,74
548,61
585,18
585,18
621,76
658,33
SERVİS : 153TL
KURS : 1.302 TL (Meslek Edinme)
2.448 TL (S.B.S )
3.814 TL (Üniversite Hazırlık)
Servis ve kurs ücretlerine ilişkin olarak bulunulan İl’deki ortalama fiyatlara dikkat edilmektedir.
Koruyucu aile yanında bakılıp okula giden çocuklara her yıl
bir defaya mahsus olmak üzere Eylül ayında okul masraflarının
karşılanması amacıyla ödemeler üç kat, giyim masraflarının
karşılanması için Şubat ve Ağustos ayları ödemeleri iki kat tutarında yapılır.
Bakanlığımızın konuya verdiği önem, koruyucu aile yanında
bakımı sağlanan çocuk sayılarından da çok net anlaşılmaktadır.
Bu güne kadar bu hizmet modelinden 7405 çocuk yararlandırılmıştır. 31.01.2014 tarihi itibariyle 2818 çocuğumuz 3403
Koruyucu Aile yanında bakılmaktadır. 2012 yılına kadar yılda
ortalama 200 çocuk koruyucu aileler yanına yerleştirilirken,
geçen yıl bu sayı 2000’e yaklaşmıştır.
Gönül Elçileri projesi kapsamında ise 19.12.2012 tarihinden
bu güne kadar İllerde 3303 toplantı yapılmış olup, 1654 koruyucu aile yanına 2068 çocuk yerleştirilmiştir.
kitap01 -8243.indd 232
02.04.2014 14:07:26
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 233
233
02.04.2014 14:07:26
234
KORUYUCU AİLE OLMAK
kitap01 -8243.indd 234
02.04.2014 14:07:28
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 235
235
02.04.2014 14:07:29
236
KORUYUCU AİLE OLMAK
kitap01 -8243.indd 236
02.04.2014 14:07:30
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 237
237
02.04.2014 14:07:31
238
KORUYUCU AİLE OLMAK
kitap01 -8243.indd 238
02.04.2014 14:07:31
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
kitap01 -8243.indd 239
239
02.04.2014 14:07:31
240
KORUYUCU AİLE OLMAK
kitap01 -8243.indd 240
02.04.2014 14:07:31

Benzer belgeler