sözlü bġldġrġler - 1. uluslararası dı t caret ve tarım sempozyumu

Transkript

sözlü bġldġrġler - 1. uluslararası dı t caret ve tarım sempozyumu
SÖZLÜ BĠLDĠRĠLER
Türkiye‟nin DıĢ Borcu: Genel BakıĢ ve Ampirik Uygulamalar
Ali KOÇYĠĞĠT1
Tayfur BAYAT2
Özet
Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait çeyreklik verilerle, dıĢ borç
stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin gayri safi milli hasılaya
oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews (1992) ve Lee-Strazicich
(2003,2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. Bulgular, 1980‘li yılların baĢında ve 1990‘lı
yılların sonunda yapısal kırılma olduğunu göstermiĢtir. Bulunan kırılma tarihleri Türkiye
ekonomisinin dönüĢüm yaĢadığı dönemlerdir. 1980‘ler baĢları Türkiye‘nin finansal
serbestleĢme ile birlikte dünyaya açıldığı ilk yıllardır. 1990‘ların sonu ise Asya ve Amerika
kıtalarında krizlerin yoğun olarak yaĢandığı ve Türkiye‘nin IMF ile olan iliĢkilerinin zirve
dönemidir. Kısaca bulgular hem teknik olarak hem de iktisadi açıdan anlamlı çıkmıĢtır.
Anahtar Sözcükler: Borç krizleri, birim kök testi, yapısal kırılma.
Abstract
In this study, Turkish economy is examined for the period between 1990:Q1-2011Q2. The
macroeconomic variables; the ratio of foreign debt stock to GDP and the ratio of total debt
service to GDP are tested with Zivot-Andrews (1992) and Lee-Strazicich (2003, 2004) unit
root tests in order to detect structural breaks. According to the results, beginning of 1980s and
end of 1990s are the periods of structural breaks. These were the periods that Turkey
experienced economic transformations. Beginnings of 1980s were the first years of financial
liberalization of Turkey and end of 1990s was the period of crises in Asia and America and
the peak period for the relations of Turkey and IMF. Briefly, results are both technically and
economically significant.
Key Words: Debt crises, unit root test, structural break.
1.
GiriĢ
Borç krizi giderek yaygınlaĢmakta ve geliĢmiĢ ekonomiler baĢta olmak üzere dünya
ekonomisini tehdit etmektedir. Borçları çevirebilmenin çok sayıda maliyeti söz konusudur.
Borç krizinin önemli sonuçları özellikle ekonomik aktörlerin sosyal hayatlarında kendini
göstermektedir. YaĢam standardı düĢmekte, hiperenflasyona yol açmakta, yatırımları çok
keskin bir Ģekilde düĢürmekte ve uzun dönem büyüme görünümünü olumsuz etkilemektedir.
Hükümetlerin borçları çevirebilme konusunda yaĢadıkları güçlükler söz konusu ülkelerin
borçlarının ikincil piyasalarda büyük iskontolarla alınıp satılmasına yol açmaktadır. Borçların
ihracata ve borçların gayri safi yurt içi hasılaya oranının yükselmesi, ülkelerin, aynı zamanda,
kredi değerliliğini bozmaktadır (Koçyiğit, 2003).
1
Sorumlu Yazar , Ġnönü Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. Ġktisat Bölümü, 44280, Malatya/Türkiye,
[email protected]
2
İnönü Üniversitesi, İ.İ.B.F. İktisat Bölümü, 44280, Malatya/Türkiye, [email protected]
2
2. Veriler ve Metodoloji
Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait çeyreklik verilerler dıĢ borç
stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin gayri safi milli hasılaya
oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews (1992) ve Lee-Strazicich
(2003, 2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. Her iki değiĢken de Uluslararası Para Fonu‘nun
yayımlamıĢ olduğu Uluslararası Finansal Ġstatistikler yıllığından elde edilmiĢtir.
2.1. Zivot-Andrews (1992) birim kök testi
Yapısal kırılmaları dikkate alan birim kök testleri kırılmanın içsel-dıĢsal olarak belirlenmesine
veya kırılma sayısına göre gruplandırılabilir. Perron (1989) ve Zivot-Andrews (1992) testleri
yapısal kırılmanın tek-içsel olarak belirlendiği testlerdir. Zivot-Andrews tek-içsel kırılma testi
tüm örneklemi ve mümkün olan her bir kırılma için farklı bir kukla değiĢken kullanan ardıĢık
(sequental) testtir. Kırılma tarihi t istatistiğine dayalı GeniĢletilmiĢ Dickey-Fuller testinin
birim kökünün minimum olduğu noktaya göre seçilir (John vd. 2007). Zivot-Andrews yapısal
kırılmalı birim kök testinde Model A düzey tek kırılmaya, Model B eğimde tek kırılmaya,
Model C ise hem eğimde hem de düzeyde tek kırılmaya izin veren üç model tasarlanmıĢtır
(Zivot vd., 1992, John vd. 2007). Buna göre;
Model A;
p
yt 0 1DUt  d ( DTB)t   t   yt 1   i yt i  et
i 1
(1)
Model B;
p
yt 0  DTt *  t   yt 1   i yt i  et
i 1
(2)
ve
Model C;
p
yt 0 1DUt  d ( DTB)t  DTt   t   yt 1  i yt i  et
i 1
(3)

Ģeklindedir. Buradaki ∆ birinci farkı, t beyaz gürültü hata teriminin varyansı, 
(t~iidN(0, 2)) ve t=1,….T zaman endeksini göstermektedir (Narayan ve Smtyh, 2005,
y
Waheed vd. 2007). t i ifadesi hata terimindeki otokorelasyonu ortadan kaldırmak amacıyla
modele eklenmiĢtir. Sabit terime ait kukla değiĢken olan DU t düzeyde değiĢmeleri, eğime ait
değiĢimleri de
1
DU  
t 0
2
DTt
ve son olarak TB kırılma zamanını (crash dummy) ifade etmektedir.
t TB
(4)
diğer
ve
3
t TB t TB
DT  
t 0
diğer
(5)
Kırılma tarihinin yaĢandığı her bir gözlemde boĢ hipotezin testi için t istasitiği minimumudur.
Her üç modelinde boĢ hipotezi birim kökün ve yapısal kırılmanın olduğu üzerine kuruludur
(Glynn vd. 2007, John vd. 2007). Alternatif hipotezler durağanlığı ifade etmektedir. ZivotAndrews‘un (1992) kritik değerleri Perron‘dan[10] farklıdır. Zivot and Andrews (1992)
testlerinde asimptotik kritik değerleri bulur; fakat küçük örneklem hacminde güvenilir
değildir. Ġki modelin her biri boĢ hipotezinin altında bir kırılma ile birim köke sahiptir. Kukla
değiĢkenler sıfır hipotezinin altında regresyonla birleĢtirilir. Alternatif hipotez durağan süreçte
kırılma trendidir. Test sonucunda bulunan t istatistiğinin mutlak değeri Zivot-Andrews‘un
(1992) elde ettiği kritik değerlerden küçükse birim kök sürecini ifade eden boĢ hipotez kabul
edilir. Yapısal kırılmaları dikkate alan birim kök testlerinin iki dezavantajı vardır. Ġlk olarak
Perron (1989) tarafından dile getirilen boyut bozukluklarından kaynaklanan test sonuçlarının
boĢ hipotezi red etmeme eğiliminde olmasıdır. Kırılma tarihine göre testin gücü ile seride
bulunan bilgi arasında bir takas mevcuttur. Kırılma tarihini bulmak amacıyla ilgili gözleme
kukla değiĢken koyması bilgi kaybına yol açmaktadır. Ġkincisi ise tüm seri boyunca iktisadi
açıdan iki veya üç farklı rejim, krizi yapısal dönüĢümler olsa bile seriyi tek kırılma bulmaya
zorlamasıdır.
Tablo 1: Zivot-Andrews Birim Kök Testi Sonuçları
Model A
DeğiĢkenler
DıĢ Borç Stoku
(GSMH%)
Toplam Borç
Servisi
(GSMH%)
Min T-stat
Model C
Kırılma
Min T-stat
1982 (8)*
-5.3889
Kırılma
1983 (8)*
-5.4450
[3.3608]**
[-0.7512]**
1981 (8)*
2003 (8)*
-4.3135
-6.0689
[1.4345]**
[5.0656]**
Not: *Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını
göstermektedir.**Modeller için Zivot ve Andrews (1992)‘den alınan kritik değerler Model
A‘da %1 ve %5 anlam seviyeleri için sırasıyla -5.34 ve -4.80, Model C‘de %1 ve %5 anlam
seviyeleri için sırasıyla -5.57 ve -5.08‘dir.
Tabloda yer alan sonuçlara göre dıĢ borç stokunun GSMH‘ya oranı Model A‘da 1982 ve
model C‘de 1983 anlamlı kırılmalar yaĢanmıĢtır. 1982 ve 1983 yıllarındaki yapısal
kırılmaların birkaç faktöre dayalı olduğunu ileri sürebiliriz. ġöyle ki; 24 Ocak 1980
kararlarının ilk yıllarında uygulanan daraltıcı para politikası ortamında tasarruflara ödenen ve
kredilere uygulanan faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi, yüksek kredi talebi nedeniyle, 1982
yılında, bankacılık (bankerler) krizine yol açmıĢtır. 1982 yılında meydana gelen bankacılık
4
krizine bir cevap olarak para otoritesi 1983 yılında ticari bankaların likidite yapısı ve rezerv
oranları yeniden düzenlenmiĢtir. Yine, 1983 yılının özelliği ise, 24 Ocak‘tan beri süregelen
makroekonomik politikaların yönünün sivil hükümete geçiĢ çabaları doğrultusunda yapılacak
olan seçiminde etkisiyle tersine çevrilmiĢ olmasıdır. Bu bağlamda, geniĢletici politikalar
sonucunda 1983‘te % 6‘lara gerileyen Kamu Kesimi Borçlanma Gereği 1984‘te % 8‘e
çıkmıĢtır. Türkiye 1983‘teki yeni hükümetle birlikte 1987‘deki seçime kadar olan dönemde
geniĢletici para ve maliye politikalarının uygulandığı bir dönem yaĢamıĢtır.
Toplam borç servisinin GSMH‘ya oranı ise model A için anlamsız çıkmıĢ, Model C‘ye göre
2003 yılında kırılma yaĢanmıĢtır. 2003 yılındaki kırılmaya, 2002 yılı sonundaki seçimler ve
yeni hükümetle birlikte uygulanmaya baĢlanan yüksek reel faiz ve düĢük kur uygulamasıyla
dıĢ borçlanmanın özel sektöre kaymaya baĢlamasının neden olduğu söylenebilir. Bu
bağlamda, 2003-2007 arasında Türkiye‘nin özel sektör dıĢ borç stoku 110 milyar dolar artıĢ
kaydedilmiĢtir.
2.2. Lee-Strazicich iki kırılmalı minimum LM birim kök testi
Birim kök testleri içersinde yer alan Lumsdaine-Papell (1999) ve Lee-Strazicich (2003, 2004)
testlerinde yapısal kırılma çift-içsel olarak belirlenir. Lee-Strazicich (2003, 2004) testinin
alternatif hipotezi trend durağanlığı içerir. BoĢ hipotezinde ise yapısal kırılmanın olduğunu
ifade eder. Test süreci Zivot-Andrews (1992) baz alınarak Lagrange Çarpanı (LM)
T
Z
istatistiğinin kullanılması ile oluĢturulur. B kırılma tarihi, t dıĢsal değiĢkenler vektörü ve
kalıntılar t~iidN(0, 2) dağılmak üzere;
yt  Zt et ve et = et 1+t
(6)
Z  1,t , Dt , DTt 
D
t  TBj
t
ise düzey değerinde çift kırılma için Model AA‘da jt için
iken 1,
Z  1,t , D1t , D2t , DT1t , DT2t 
DT jt
diğer durumlarda 0 değerini alır. t
ise Model CC‘de
için
t  TBj  1
iken 1, diğer durumlarda 0 değerini alır. BoĢ hipotez altında yapısal kırılmaları
y
(   1 ), alternatif hipotez ise   1 Ģeklinde ifade edilir. St 1  yt  x  Zt St 1 ve  ; t ‘nin
zt üzerine regrese edilmesinden bulunan katsayılar ve  x  y1  z1 ise Lagrange Çarpanına
dayanan test istatistiği;
yt  Zt  St 1ut
Ģeklinde elde edilir. T tane gözlem sayısı için
(7)
TBj
kırılma noktası olmak üzere
 j  T / TB ji
ise
LM inf  ( )


kırılma tarihinin bulunması için istatistiğinin minimum olduğu nokta (
)
seçilir (Moccero ve Winograd, 2006).
5
Tablo 2: Lee-Strazicich Çift-Ġçsel Kırılma Testi Sonuçları
Model AA
DeğiĢkenler
DıĢ Borç Stoku
(GSMH%)
Min. t
stat.
Kırılma 1
Kırılma 2
1983 (8)*
2002 (8)*
-3.6333
Min. t stat
Kırılma 1
Kırılma 2
1981 (0)*
1997 (7)*
-12.3665
[3.3857]** [-0.7279]**
Toplam Borç
Servisi
Model CC
1990 (7)*
[-1.1501]** [-6.9264]**
1994 (7)*
-4.1031
1988 (8)*
1999 (8)*
-6.6317
[-2.1191]** -2.5795]**
[0.6647]** [-5.9492]**
(GSMH%)
Not:* Parantez içindeki değerler Akaike Bilgi Kriteri tarafından seçilen gecikme sayısını
göstermektedir.** Kiritk değerler Lee-Strazicich (2003) Model AA için %1 ve %5 için kritik
değerler sırasıyla -4.54 ve -3.842, Model CC için kritik değerler %1 ve %5 için sırasıyla -5.82
ve -5.74‘tür.
DıĢ borç stokunun GSMH‘ya oranı model A‘ya göre anlamsız çıkmıĢ, Model C‘ye göre 1981
ve 1997 yılında kırılma yaĢanmıĢtır. 1981 yılı, 24 Ocak kararlarının, 12 Eylül 1980‘de iĢ
baĢına gelen Askeri yönetim altında, kesintiye uğramadan uygulanacağı ilan edilerek ve söz
konusu programın hazırlayıcısı konumundaki Özal‘ın baĢbakan yardımcılığına getirilerek,
uygulanmaya baĢladığı yıldır. Bu yılda, özellikle ithalat rejiminde, önemli serbestleĢtirmelere
gidilmiĢtir. 1981 yılı itibariyle kota listeleri kaldırılmıĢ ve bazı mallar da ithalat lisansı dıĢına
çıkarılmıĢtır.
1997 yılı, Uzak Doğu ve Asya ülkelerinin yaĢadığı, Asya Krizi olarak adlandırılan, yıldır. Bu
krizin Türkiye ekonomisi üzerinde de önemli etkileri söz konusu olmuĢtur. DıĢ ticarette
Türkiye ile benzer ürün gamına sahip dolayısıyla aynı pazara hitap eden Uzak Doğu ve Asya
ülkeleri kriz sonrası % 30‘lara varan devalüasyonlara gitmiĢlerdir. Bunun sonucunda, TL‘nin
aĢırı değerlenmesi ve rekabet gücünün azalması Türkiye‘nin ihracat potansiyeli üzerinde
daraltıcı etki yaratmıĢtır.
Toplam borç servisinin GSMH‘ya oranında ise Model A‘ya göre 1990 ve 1994 tarihleri ve
Model C‘ye göre 1988 ve 1999 yıllarında kırılma yaĢanmıĢtır. Model C‘ye göre kırılma
görülen yıllardan 1988 yılı Türkiye için Ocak ve Ekim aylarında olmak üzere iki defa döviz
krizinin yaĢandığı bir yıldır. 1988 yılı baĢında Türkiye‘de döviz krizi, TL‘nin değer
kaybetmesi ve sermaye kaçıĢı baĢlamıĢtır. ġubat ayına gelindiğinde, para politikası
kapsamında faiz oranlarında tavanın yükseltilmesi ve yüksek rezervler ve likidite oranları
devreye sokulmuĢtur. Bununla birlikte, söz konusu önlemler yılın ortasında gevĢetilmiĢtir.
Türkiye 1988 Ekiminde ikinci defa döviz krizine girince daraltıcı para politikası önlemleri
tekrar devreye sokulmuĢtur.
Model A‘ya göre kırılma görülen 1990 yılı öncesi ve sonrası ile özellikli bir yıldır. 1989
yılında, 32 sayılı kararla Türkiye de sermaye hareketleri serbest bırakılmıĢtır. Bu durum
uluslararası sermayenin yüksek faiz getirisi dolayısıyla Türkiye ye sıcak para diye
nitelendireceğimiz Ģekilde akmasına neden olmuĢ bu ise beraberinde TL‘nin aĢırı
değerlenmesini getirmiĢtir. Ayrıca, 1991 yılı seçim yılı olduğu için 1990 yılında önemli ücret
artıĢları söz konusu olmuĢ, para ve maliye politikaları seçime kadar olan dönemde
gevĢetilmiĢtir.
6
Model A‘ya göre kırılma görülen 1994 yılı bilindiği gibi kriz yılıdır. 1994 yılı Ocak ayında,
iki uluslararası derecelendirme kuruluĢu Türkiye‘nin kredi notunu düĢürüyor. Bu uluslararası
kreditörler açısından Türkiye‘nin dıĢsal yükümlülüklerini yerine getirirken zorlanacağı
anlamını taĢımaktaydı. Söz konusu geliĢmelere hükümet daraltıcı para politikası ve faiz
oranlarının yükseltilmesi Ģeklinde cevap vermiĢtir. Bu sınırlı tedbirler içerideki ve dıĢarıdaki
ekonomik aktörler üzerimde daha sıkı önlemler alınması gerektiği beklentisini artırmıĢtır. Bu
bağlamda, 5 Nisan 1994 yılında, mali yapılanma esası üzerine kurulu, istikrar programı
uygulamaya sokulmuĢtur.
Model C‘ye göre kırılma görülen 1999 yılı, Türkiye‘nin 17 Ağustos depremini yaĢadığı yıldır.
Depremin meydana geldiği bölgenin, ekonomik büyüklük açısından, Türkiye ekonomisinin
can damarını oluĢturması ve depremin mali portresi kırılmanın nedeni olarak ileri sürülebilir.
4. Sonuç
Literatürde çok sayıda araĢtırmacı borç stokunun makro ekonomik değiĢkenler üzerine
etkisini analiz etmiĢlerdir. Bu çalıĢmada Türkiye‘nin 1990:Q1-2011Q2 dönemine ait
çeyreklik verilerler dıĢ borç stokunun gayri safi milli hasılaya oranı ve toplam borç servisinin
gayri safi milli hasılaya oranı değiĢkenlerine yapısal kırılmaları dikkate alan Zivot-Andrews
(1993) ve Lee-Strazicich (2003, 2004) birim kök testleri uygulanmıĢtır. 24 Ocak 1980
kararlarının ilk yıllarında uygulanan daraltıcı para politikası ortamında tasarruflara ödenen ve
kredilere uygulanan faiz oranlarının serbestleĢtirilmesi, yüksek kredi talebi nedeniyle, 1980‘li
yıllarda kırılmalar yaĢanmıĢtır. 1990‘lı yıllarda ise finansal serbestleĢme ile birlikte Asya
Krizi ve Latin Amerika ülkelerinin yaĢadığı krizlerin ekonomiye yansımaları Ģeklinde borç
krizleri ortaya çıkmıĢtır.
Kaynakça
Glynn, J., Perera, N., Verma, R., (2007), ― Unit Root Tests and Structural Breaks: A Survey
With Applications‖, Revista de metodos Quantitativos Para La Economica Empresa, July
2007, SE-2927-06 pp:63-80
John, G., Nelson, P., Reetu, V., (2007), ―Unit Root Tests and Structural Breaks: a Survey with
Applications‖, Revista de m´etodos Cuantitativos Para la Econom´ia y la Empresa (3).
No:SE 2927-06, 63-79.
Koçyiğit, Ali, (2003), ―Makro Ekonomik Ġstikrar ve 1980 Sonrası Türkiye‘nin Tecrübeleri,‖
1980-2003 Türkiye’nin Dış, Ekonomik Sosyal ve İdari Politikaları, T. Göksu, H.H. Çevik,
A.Baharçiçek ve A. ġen, Ed., Siyasal Kitabevi, Ankara, Nisan.
Lee, J., Strazicich, M., (2003), ―Minimum LM Unit Root Test with Two Structural Breaks”,
Review of Economics and Statistics, pp. 1082-1089.
Lee, J., Strazicich, M., (2004), ―Minimum LM Unit Root Test with One Structural Breaks‖,
Apalachian State University Working Papers, No:04-17, pp. 1-17.
Lumsdaıne, L.R., Papell, D.H., (1999), ―Two Structural Breaks and The Unit Root
Hypothesis: New Evidence About Unemployment in Australia‖, Working Paper Series
Victoria Univ. Applied Economy Working Paper , No. 3/00.
Moccero, D.N., Winograd,C., (2006), ― Real Exchange Rate Volatility and Exports:Argentina
Perspectives‖,
7
Narayan, P., Smyth, R., (2005), ―Electricity Consumption, Employment and Real Income in
Australia Evidence from Multivariate Granger Causality Tests‖, Enmergy Policy 33 , pp.
1109-1116.
Perron, P., (1989), "Test Consistency with Varying Sampling Frequency," Papers 345,
Princeton, Department of Economics - Econometric Research Program.
Waheed, M., Tasneem, A., Ghauri, S., (2007), ― Structural Breaks and Unit Root:Evidence
from Pakistani Macroeconomics Time Series‖, Munich Personal Repec Archive, No:1797,
pp:1-20
Zivot, E., Donald W., Andrews K., (1992), ―Further Evidence on the Great Grash, the OilPrice Shock, and the Unit-Root Hypothesis‖, Journal of Business and Economic Statistics,
Vol. 10, No. 3. pp:251-270
8
DÖVĠZ KURU DALGALANMALARININ TARIMSAL DIġ TĠCARETE ETKĠSĠ:
TÜRKĠYE ÖRNEĞĠ
Doç. Dr. ErĢan SEVER
Özet
Bu çalıĢmada reel döviz kuru değiĢkenliğinin Türkiye‘nin tarımsal dıĢ ticaret
performansına etkisi araĢtırılmıĢtır. Döviz kuru değiĢkenliğini ölçmede AR-EGARCH (1,1)
yöntemi kullanılmıĢtır. Johansen eĢ bütünleĢme testi ve hata düzeltme tekniği kullanılarak
döviz kuru değiĢkenliği ile tarımsal dıĢ ticaret arasındaki iliĢkiler 1989:01–2011:02 dönemi
üçer aylık veriler kullanılarak araĢtırılmıĢtır. Buna göre reel döviz kuru değiĢkenliği
Türkiye‘de tarımsal ihracat ve ithalatı negatif etkilemektedir. Fakat reel döviz kuru
dalgalanmalarından tarımsal ihracat seviyesi daha fazla etkilenmektedir.
Anahtar Kelimeler: DeğiĢkenlik, reel döviz kuru, tarımsal ihracat, tarımsal ithalat,
egarch
THE EFFECT OF EXCHANGE RATE VOLATILITY ON AGRICULTURAL
FOREIGN TRADE: THE CASE OF TURKEY
Abstract
This study empirically investigates the impact of reel exchange rate volatility on
Turkey‘s agricultural trade performance. AR-EGARCH (1,1) method is used to measure real
exchange rate volatility. Johansen co integration test and vector error correction technique are
used to understand the implication of real exchange rate fluctuation for Turkey‘s agricultural
export and import, using quarterly data from 1989:01 to 2011:02. The results of empirical
indicate that real exchange rate volatility has negative effect on agricultural export and import
volume. But, the level of agricultural export is more vulnerable to real exchange rate
fluctuations
Keywords: Volatility, real exchange rate, agricultural export, agricultural import,
egarch
GiriĢ
Ampirik çalıĢmalar 1970‘li yılların baĢından itibaren sabit döviz kuru sisteminin terk
edilmesiyle birlikte döviz kurundaki dalgalanmaların daha yüksek oranlarda olduğunu
göstermektedir. Döviz kuru dalgalanmalarına bağlı olarak ortaya çıkan belirsizlikler ülkelerin
dıĢ ticaret seviyelerini farklı Ģekillerde etkilemektedir. Özellikle son 15 yıllık süreçte çeĢitli
Ģekillerde meydana gelen ekonomik krizler ile birlikte artan döviz kuru belirsizliklerinin
uluslararası ticaret hacmi üzerindeki etkilerinin daha çok ekonomist tarafından araĢtırılmasına
neden olmuĢtur. Genel kanaat döviz kuru dalgalanmaları sonucunda risklerin yükselmesinden
dolayı ihracat seviyeleri azalmaktadır. Bunun yanında vadeli piyasaların kısa ve orta vadede
riskleri azalttığından dolayı döviz kuru dalgalanmalarının ihracatı olumsuz etkilemediği hatta

Aksaray Üniv. ĠĠBF Ġktisat Bölümü Öğr. Üyesi. E-posta: [email protected]; [email protected]
9
pozitif yönlü katkı bile sağladığı yönünde yaklaĢımlar bulunmaktadır. Öte yandan bazı
çalıĢmalardan elde edilen sonuçlara göre, sektörlerin uluslararası piyasalara açılmıĢlık
durumunun değiĢkenlik göstermesi, yoğunlaĢmanın farklı endüstrilerde olması ve anlaĢma
sürelerinin çeĢitliliğinden dolayı döviz kuru dalgalanmalarının her sektördeki etkisi
değiĢkenlik gösterebilmektedir. Buna yönelik olarak çalıĢmada Türkiye‘de döviz kuru
dalgalanmalarının tarım sektöründe dıĢ ticaret performansına etkilerinin araĢtırıldığı bu
çalıĢmanın ilk bölümünde kuramsal yaklaĢımlar üzerinde durulmuĢtur. ÇalıĢmanın ikinci
bölümünde ise Türkiye özelinde döviz kuru dalgalanmalarının tarımsal ihracata etkisi ampirik
düzeyde araĢtırılmıĢtır.
1. Kuramsal Değerlendirme
Döviz kuru belirsizliklerinin dıĢ ticaret üzerindeki etkileri geleneksel yaklaĢım,
fırsatlar yaklaĢımı ve alternatif yaklaĢım olarak üç alt baĢlıkta incelenmektedir.
1.1. Geleneksel YaklaĢım
Geleneksel modellerde döviz kuru dalgalanmaları uluslararası iĢlemlerde risk ve
belirsizlik artıĢlarıyla birleĢmekte ve ticaret üzerinde caydırıcı etki yapmaktadır. Piyasa
katılımcıları risklere karĢı muhalif tavır sergilerlerse, bu ekonomik birimler açısından döviz
kuru oynaklıklarıyla birleĢen riskten uzak durmanın maliyetine katlanmaya razı olduklarını
göstermektedir. Bu durumda bir firmanın ihracat malı arz eğrisi döviz kuru oynaklığı
nedeniyle sol tarafa doğru kayacaktır. Döviz kurunun değiĢkenlik gösterdiği koĢullarda her
ihracat malı miktarı ya da ithalat malı miktarı için uygun gelen fiyat daha yüksek olacaktır.
Genel manada ticaret hacminde taĢıma maliyetlerindeki bir artıĢın neden olacağı azalmaya
benzer bir biçimde gerileme meydana gelecektir (Qian ve Varangis, 1992: 1).
Döviz kuru belirsizlikleri ve dıĢ ticaret arasındaki iliĢkiyi analiz eden ilk çalıĢma Clark
tarafından (1973) yapılmıĢtır. ÇalıĢmada ihracat yapan firmalar üretimlerini tam rekabet
koĢulları altında yapmakta ve genelde satıĢları yurt dıĢına yönelik olmaktadır. Modelin en
basit versiyonunda firma üretimini ithalat girdisi kullanmadan gerçekleĢtirdiği ve ihracat
yaptığı malın fiyatının yabancı para türünden olduğu varsayılmaktadır. Aynı zamanda bunlar
egzojen değiĢken olarak modele dâhil edilmektedir. Bunun yanında firmaların ödemeleri
yabancı para türünden ve risklere karĢı korunmanın kısıtlı vaziyette bulunduğu kabul
edilmektedir. Döviz kurlarının geleceği konusundaki belirsizlikler, ulusal para türünden
ihracatların ne kadar olacağı konusunda da gelecekte belirsizlik meydana getirmektedir.
Firmalar ihracatlarını bu belirsizliği dikkate alarak yapmak durumunda kalmaktadırlar. Ulusal
para türünden kazanç fonksiyonunu kuadratik olduğu varsayımında faydalarını maksimize
etmeyi amaçlamaktadırlar (U(Π)=aΠ+bΠ2). Riskten uzaklaĢma ―b‖ katsayısı ile temsil
edilmekte ve sıfırdan (b<0) daha düĢük değer almaktadır. Birinci koĢul olarak firmaların
marjinal maliyetlerinin marjinal gelirlerini geçmesi gerekmektedir. Ġkincisi firmaların maruz
kaldıkları riskleri telafi etme zorunluluğu bulunmaktadır. Bu durumda arz eğrisi sol tarafa
doğru kaymakta, üretim ve ticaret hacmi azalmaktadır. Riskten uzak kalmak isteyen iĢletmeler
maruz kaldıkları riskleri düĢürmek isteyeceklerdir. Bunun sonucunda satıĢların azalması
suretiyle hem kazançlar hem de kazançların değiĢkenliğinde azalma meydana gelirken
beklenen faydada da artıĢ meydana gelmektedir. Öte yandan girdiler ithal ediliyorsa
belirsizlik ortamında ihracat üretimindeki anlaĢmalar daha kısa süreli olacaktır. Bu Ģekilde
kazançların varyansları döviz kuru değiĢkenliğine bağlı olarak oransal değiĢmesi
engellenmeye çalıĢılmaktadır. Burada en ekstrem durum, ulusal para türünden gelir ve
maliyetin tam korelasyonu olduğunda, daha büyük değiĢkenliklerin kazançların varyansına
etki etmemesi olarak gösterilebilir (Côté, 1994: 3)
10
Baron (1976) tam rekabet koĢulları altında döviz kuru dalgalanmalarının fiyatlar
üzerindeki etkilerini fiyatlama yapılan para türü bağlamında açıklamaya çalıĢmıĢtır.
Ġhracatçılar yabancı paradan fiyatlama yapmıĢlarsa, bu takdirde fiyat riski ile karĢı karĢıya
kalmaktadırlar. AnlaĢma süresince fiyatlarda değiĢim olmadığı için talep miktarı bilinmesine
rağmen ulusal para türünden gelirler azalabilmekte ve kârlılık belirsizleĢmektedir. Ulusal para
ile fiyatlama yapılırsa, bu defa da ihracatçılar miktar riski altında kalmaktadırlar. Fiyat
değiĢmeleri dolayısıyla alıcılarda belirsizlik oluĢması, talep düzeyinde belirsizlik meydana
getirmektedir. Gelirlere ilave olarak üretim maliyetlerinde de kesinlik kaybolmaktadır. Her iki
durum için de riskten kaçınmayı arzulayan firmalar maruz kalacakları riskleri düĢürmek için
çaba sarf edeceklerdir.
Öte yandan fiyat etkileri farklı Ģekilde ortaya çıkabilmektedir. Eğer firmalar yabancı
para ile fiyatlama yapmıĢlarsa risklerdeki bir artıĢ fiyat artıĢlarını da beraberinde getirecektir
(arz eğrisi yukarı kayar). Daha yüksek fiyatlarda beklenen kârlılıklar azalır (optimal fiyatlarda
talep elastiktir) ve beklenen faydada düĢüĢ görülür. Firmanın anlaĢması ulusal para türünden
ise hedeflenen piyasadaki talep fonksiyonunun özelliğine bağlı olarak tepki gerçekleĢecektir.
Eğer fonksiyon doğrusal ise fiyatlarda gerileme meydana gelecektir. Fiyat azalıĢları talepte
artıĢ meydana getirirken, fiyat-maliyet marjlarını düĢürmekte ve kâr beklentileri ve
varyansları azalmaktadır (Côté, 1994: 4).
Buna ilave olarak Hooper ve Kohlhagen'in (1978) döviz kuru dalgalanmalarının dıĢ
ticaret iliĢkisini araĢtıran çalıĢmaları bulunmaktadır. Vadeli piyasalarda döviz kuru riskine
karĢı korunma yönteminin (hedge) oransal (% olarak) değerleri ve riskten uzak kalmak isteme
derecesine göre, özel firmalar için arz ve talep eğrileri oluĢturulmuĢ ve açıklayıcı değiĢken
olarak da anlaĢma yapılan paranın türü dâhil edilmiĢtir. Bu çalıĢmanın en önemli katkısı
risklere karĢı korunmanın mevcut olmadığı koĢullarda nominal döviz kurlarındaki
dalgalanmaların risklere etkisinin ne oranda olduğunu analiz etmesidir. Önceki
varsayımlardan bazıları yine bu çalıĢmada da kullanılmıĢtır. Piyasa fiyatını kabullenen
konumundaki ithalatçılar tam rekabet (bilinen talep eğrisi) ile karĢı karĢıya iken ihracatçılar
ise monopolistik piyasa koĢullarında ürünlerini yurt dıĢına satmaktadırlar. Bu durumda döviz
kurundaki dalgalanmaların artıĢından doğan döviz kuru risklerinin, arz ve talep eğrilerini
aĢağı doğru kaydırması fiyat ve miktarları düĢürmektedir. Söz konusu fiyat ve miktarlardaki
bu düĢmeler ithalatçıların talep esnekliği ve onların riskten uzaklaĢma derecesine bağlıdır.
Ġhracatçılar (üretim yapanlar) risklere maruz kaldıkça, fiyatlarda artıĢ ve miktarlarda ise azalıĢ
beklenebilir (Pickard, 2003: 3).
Geleneksel yaklaĢım belirsizliklerin nedenleri üzerine yoğunlaĢırken, belirsizlik
ortamında nasıl bir davranıĢ sergileneceği konusunda tatmin edici önerilerde bulunduğu
söylenemez. Öte yandan döviz kuru risklerinin ekonomik birimler için bazı fırsatların
oluĢumunu sağladığı yönünde yaklaĢımlar da bulunmaktadır.
1.2. Risk ve Portföy YaklaĢımı
Bu düĢünce, geleneksel yaklaĢımın temel felsefesine karĢı çıkarak, döviz kuru
değiĢkenliklerinin dıĢ ticarete her zaman olumsuz etki yapmayacağını, hatta ihracatçıların
kazançlı çıkabileceklerini öne sürmektedir. De Grauwe (1987) geleneksel okulun düĢüncesi
üzerine bir eleĢtiri getirerek, kârlılık fonksiyonunun dıĢ bükey olduğu konusunda ikna edici
görüĢler geliĢtirmiĢtir. O‘na göre, ihracat gelirinden beklenen fayda fonksiyonun konveks ve
konkavlığı riskten uzaklaĢma durumunu görmeyi sağlamaktadır. Konveks olması, üreticilerin
yeterli düzeyde risklerden uzaklaĢtığını ifade etmektedir. Ġhracat gelirlerinden beklenen fayda

Ithalatın girdi olarak kullanılmasıyla üretilen mallar yurt içi piyasada satılmaktadır.
11
fonksiyonu konveks ise döviz kuru dalgalanmalarındaki yükselmeler ihracatı teĢvik edecektir.
Tersi durum da ise olumsuz etkileyecektir. Riskten uzaklaĢan ekonomik birimler döviz kuru
risklerindeki yükselmeler karĢısında gelirlerinin aĢırı düĢmesinden endiĢe duyarlar ve bu
durumu telafi etmek üzere daha fazla ihracat yapmak isterler. Öte yandan risklerden daha az
uzaklaĢmıĢ durumdaki birimler, söz konusu döviz kuru riski nedeniyle oluĢan kayıplardan
dolayı daha az endiĢe duyarlar ve ihracatı artırmak için yüksek oranlı çaba sarf etmezler. Bu
durum döviz kuru risklerdeki artıĢların meydana getirdiği gelir ve ikame etkisi ile daha açık
ifade edilebilir. Döviz kuru riskindeki artıĢlar ekonomik birimlerin riskli ihracat
aktivitelerinden daha risksiz olan uygulamalara geçmelerini sağladığından ikame etkisi
kendisini gösterir ve ihracat azalır. Gelir etkisi ise ihracat gelirlerinden beklenen faydanın
azalmasından doğan kayıpları dengelemek amacıyla kaynakların ihracat sektörüne doğru
kayması sonucunda oluĢmaktadır. Bu anlamda bir ekonomide gelir etkisi ikame etkisinden
fazla olursa döviz kuru dalgalanmaları ihracat aktivitelerini pozitif, diğer durumda ise negatif
etkileyebilmektedir (De Grauwe, 1987: 4–5).
Kârlılık fonksiyonunun dıĢ bükeyliği ticaret ve döviz kuru riski arasındaki pozitif
iliĢkiyi ifade etmesine rağmen, bu yaklaĢımın daha önemli temel düĢüncesi modern portföy
farklılaĢması ıĢığında döviz kuru riskini açıklamasıdır. Farrell tarafından özetlendiği üzere,
ekonomik birimler potansiyel getiri oranlarıyla bağlantılı Ģekilde düĢük, orta ve yüksek risk
aktiviteleri doğrultusunda yatırımlarını Ģekillendirerek karlılıklarını maksimize etmeye
çalıĢmaktadırlar. Döviz kurlarındaki dalgalanmanın boyutunda meydana gelen artıĢın
doğurduğu yüksek riskler, ticaret yapan ve nötr risk istemeyen birimlerin cesaretini
kırmayacak, aynı zamanda portföy çeĢitlemesinden dolayı onlara kazançlı çıkma fırsatını
sunacaktır (Pickard, 2003: 3).
GeçmiĢ dönemlere göre kıyaslandığında özellikle geliĢmiĢ ülkelerdeki iyi çalıĢan
vadeli iĢlem piyasaları, ihracat ve ithalat yapan firmaların döviz kurundaki öngörülmeyen
değiĢimler karĢısında meydana gelecek olumsuzluklara karĢı daha korunaklı duruma
getirmiĢtir. Hatta döviz kuru dalgalanmalarının olumsuzluklarını azaltacak çeĢitli olasılıklar
da bulunmaktadır. Son dönemlerde elde edilen bazı ampirik sonuçlar, firmaların döviz kuru
dalgalanmaları karĢısında hızlı bir Ģekilde ayarlama sürecine girdiklerini göstermektedir. Söz
gelimi ihracat yabancı paradaki değer kaybı ile fiyatlanmıĢsa, döviz kurundaki azalmadan
kaynaklanan ihracatçıların kayıpları en azından kısmen yabancı para türünden daha yüksek
fiyatla dengelenmektedir. Aynı zamanda ihracatçıların parasının değeri düĢen ülkelerden daha
fazla ara malı girdisi kullanmalarını da sağlamaktadır. Bu Ģekilde azalan ihracat gelirleri daha
düĢük girdi maliyetleri ile de kısmen dengelenmektedir. Buna ilave olarak çok sayıda ülke ile
ticaretin yapılması durumunda bazı döviz kurlarının dengelenme yönüne doğru hareket
etmeleri, bir bakıma döviz kuru riskine karĢı korunmayı gerçekleĢtirmektedir. Sonuç olarak
uluslararası Ģirketlerin yabancı para riskine karĢı ihracat ve ithalatlarının olumsuz
etkilenmesini önleyecek varlık portföyleri ve çeĢitli para türlerinden borçlanma seçeneklerinin
varlığından söz edilebilir (Clark ve diğerleri, 2004: 15).
Ayrıca büyük ulusal piyasalarla bütünleĢen uluslararası firmaların varlığında döviz
kuru dalgalanmaları, bu firmalara üretimlerini yurt içi ve yurt dıĢı piyasalar arasında yeniden
dağıtım imkânlarını vermekte ve uluslararası ticaretten yararlanma potansiyelini artırmaktadır
(Chit, Rizov, Willenbockel, 2008: 7)
Bununla birlikte döviz kuru belirsizliklerinin dıĢ ticarete etkilerini batmıĢ maliyetler ve
ticaretin kompozisyonu bakımından ele alan çalıĢmalar da bulunmaktadır. Bunlar, diğer
yaklaĢımlar baĢlığı altında ele alınmaktadır.
12
1.3. Diğer YaklaĢımlar
DıĢ ticaret ve döviz kurları arasındaki iliĢkinin baĢka bir yönü bakımından batmıĢ
maliyetin (önceden yapılan harcamalar) fonksiyonu üzerinde durulmaktadır. DıĢ piyasalara
uyumlu olması nedeniyle önemli yatırımlar sonrasında üretilen çeĢitli malların alım-satım
iĢlemlerinin gerçekleĢtirildiği uluslararası piyasalarda ihracata yönelik firmalar pazarlama ve
dağıtım ağını ihracat piyasaları için özel olarak oluĢturulmaktadırlar. BatmıĢ maliyetler
esasında döviz kurlarındaki kısa dönemli hareketler karĢısında firmaların daha az tepki
vermelerini sağlamaktadır. Belirsizlikler karĢısında firmalar genelde bekle gör taktiği
izleyerek, değiĢken maliyetlerin iyileĢmesini bekleyebilmekte ve ihracat piyasasında
kalabilmektedirler. Döviz kurlarının eski seviyesine düĢmesiyle, batan maliyetlerin bir
kısmını telafi edebilmektedir. BatmıĢ maliyetler konusunda Mc Donald ve Segel (1986), Dixit
(1989), Krugman (1989) ve Franke (1991) gibi iktisatçıların çalıĢmaları bulunmaktadır.
Buradan çıkan genel kanaat, ihracat piyasasına giriĢ ve çıkıĢ kararlarında bilinen sabit ve
değiĢen maliyetler yanında uygulamada karĢılaĢılan maliyetler de etkili olmaktadırlar. Döviz
kurundaki dalgalanmaların giderek artması firma kararlarının daha da korunması düĢüncesini
hâkim kılmaktadır. Döviz kurlarındaki dalgalanma aralığı artarsa firmalar ya piyasada
kalmaya devam etmekteler ya da hiç girmemektedirler. Bu bakımdan döviz kurları
dalgalanmaları piyasaya giriĢ ve çıkıĢ kararlarını ertelemeyi artırmaktadır (Clark ve diğerleri,
2004: 16-17) .
Bunun yanında Kumar (1992) tarafından yapılan çalıĢmada döviz kuru risklerinin
ticaret hacmini azaltma ihtimaline karĢın, endüstri içi ticareti geliĢtirebileceği vurgulanmıĢtır.
Döviz kuru riskleri net ticareti azaltırsa, mukayeseli avantajlarda gerilemeler ortaya
çıkmaktadır. Mukayeseli avantajlar azaldığı zaman ekonomiler daha çok birbirine
benzemekte, uzmanlaĢma azalmakta ve endüstri içi ticaret geliĢmektedir. Çünkü riske maruz
kalmak istemeyen müteĢebbisler kaynaklarını mukayeseli üstün oldukları ticaret sektörü
yerine dıĢ ticaretin yapılmadığı diğer sektörlere kaydırmaktadırlar. Bu nedenle döviz kuru
riskindeki bir artıĢ teknolojik değiĢimi ve ülkelerarasındaki ticareti olumsuz etkileyebilir
(Côté, 1994: 10).
Öte yandan Carlson ve Osler büyük para piyasalarında fiyat belirsizliği ve ticaret
hacmi arasında sıkı bir korelasyon olduğuna dikkat çekmektedir. Ticaret hacmindeki
belirsizliklerin tahvil ve hisse senedi piyasalarındaki geliĢmelerle yakından ilgili olduğu
vurgulanmıĢtır. Burada üzerinde durulan konu yüksek fiyat belirsizliğinin teĢvik ettiği yüksek
spekülatif hareketlerin ticaret hacmi üzerinde etki yapmasıdır. Bu bağlamda Japonya, Hong
Kong ve Singapur‘da piyasadaki yabancı katılımcıların yüzde 90‘ı belirsizlik artıĢlarının
nedeni olarak spekülasyon hareketlerini görmektedirler (Carlson ve Osler, 1998:1).
Öte yandan rasyonel nitelikli spekülasyonlar döviz kuru belirsizliğini azaltıcı etki
yaptığı yönünde görüĢler de bulunmaktadır. Bu düĢünceye göre rasyonel spekülatörler yüksek
fiyatlardan satıp, düĢük fiyatlardan para alarak piyasada dengeleyici rolü üstlenmektedirler.
Bu anlamda spekülatörlerin çok nadir olarak istikrarı bozucu etkisi olabileceğinden söz
edilebilir. Hatta Friedman‘a göre piyasada rasyonel spekülatörler daha baĢarılı strateji
izledikleri için piyasada kalmaya ve dengeleme fonksiyonunu sürdürmeye devam ederler,
diğerleri ise kısa süre içerisinde piyasadan çıkmak zorunda kalırlar(Carlson ve Osler, 3)..
2. Ampirik ÇalıĢmalar ve Sonuçları
Döviz kuru değiĢkenliğinin dıĢ ticaret üzerindeki etkilerini analiz eden çok sayıda
ampirik çalıĢma bulunmaktadır. Bunun yanında döviz kuru dalgalanmalarının tarımsal ticaret
üzerine etkileri konusunda yapılan çalıĢma sayısı sınırlı düzeyde kalmıĢtır. Kimi çalıĢmalarda
13
belirsizlikler dıĢ ticareti olumsuz etkilerken, kimi çalıĢmalarda ise olumlu etkilenmektedir.
Ayrıca döviz kuru belirsizliklerinin herhangi bir etki yapmadığı yönünde sonuçlara da
ulaĢıldığı görülmektedir. Öte yandan döviz kuru değiĢkenliğinin tarımsal dıĢ ticaret
üzerindeki etkiler konusunda yapılan çalıĢmalarda genel olarak döviz kuru değiĢkenliğinin
tarımsal dıĢ ticareti olumsuz etkilediği yönünde sonuçlara ulaĢıldığı gözlemlenmektedir.
Koray ve Lastrapes (1989) VAR modeli kullanarak dalgalanmanın ticarete etkilerini
araĢtırmıĢlardır. Onlar ticaretin yalnızca döviz kuru dalgalanmasından etkilenmediği
varsayımından yola çıkarak çalıĢmalarına dıĢ ticareti etkileyen dıĢsal makro değiĢkenleri de
dâhil etmiĢlerdir. Kanada'nın da dâhil olduğu 5 ülke örneğinde reel döviz kuru
dalgalanmalarının ithalat üzerindeki etkileri sabit kurların uygulandığı dönem (1961–1971) ve
esnek kurların uygulandığı (1975–1985) dönem ayrıĢımı yapılarak araĢtırılmıĢtır. Sabit
kurlardan esnek kurlara doğru geçildiğinde dalgalanma miktarları artmakta, fakat döviz kuru
dalgalanması ile ticaret arasındaki iliĢki zayıf oranda da olsa negatif yönlü olmaktadır.
ABD‘nin ithalatındaki varyans ayrıĢımlarında dalgalanmalardaki değiĢmelerin oranı çok
düĢük düzeydedir. Ġthalatta Kanada'nın ABD'yi açıklayıcı değeri yaklaĢık %4 civarındadır. En
büyük etkinin %11 ile Japonya'ya ait olduğu gözlenmiĢtir.
Bini-Smaghi (1991) Avrupa Para Sistemi içerisinde sanayi malları ticareti üzerine bir
araĢtırma yapmıĢtır. 1976–1984 dönemi için Almanya, Fransa ve Ġtalya‘nın ihracat hacmi ile
Avrupa Para Sistemi içindeki efektif kurların değiĢim oranları arasındaki iliĢkiyi incelemiĢtir.
Ġncelenen üç ülkenin ticaret hacmi ile döviz kuru dalgalanması arasında negatif ve önemli
iliĢkiye rastlanmıĢtır. Bu dalgalanmanın aynı zamanda fiyatları da etkilediği gözlenmiĢtir.
Almanya‘da fiyatlar negatif değer alırken diğer ülkelerde ise pozitif değer almaktadır. Bu
sonuçlar Almanya ve Ġtalya için risklerin önemli kısmının ihracatçılar tarafından katlanıldığını
göstermektedir (Côté, 1994: 20).
Kroner ve Lastrapes (1993) döviz kuru dalgalanmalarının ticaret hacmi ve fiyatlar
üzerindeki etkilerini iki aĢamalı yöntem yerine GARCH modeli kullanarak analiz yapmıĢtır.
ABD‘nin de dahil olduğu 5 geliĢmiĢ ülke ekonomisinde nominal döviz kuru
dalgalanmalarının ticareti etkilediği yönünde kanıtlara rastlanmıĢtır. Bulgulara göre ABD için
dalgalanmanın etkilerinin daha kesin olduğunu söyleyebiliriz. Fakat her ülke için
dalgalanmanın büyüklüğü ve iĢareti değiĢebilmektedir. ABD, Fransa ve Japonya için
dalgalanmaların fiyatlar üzerindeki etkileri geçici olmaktadır. ABD ve Ġngiltere‘de döviz kuru
dalgalanmaları ticareti olumsuz etkilerken, Fransa ve Japonya‘da pozitif fakat önemsiz
düzeyde etki yapmaktadır.
Dell'Ariccia (1999) 15 Avrupa birliği üyesi ile ve Ġsviçre arasında 1975–1994 yılları
aralığında döviz kurlarındaki dalgalanmaların dıĢ ticaret üzerindeki etkilerini araĢtırmıĢtır.
aylık nominal ve reel döviz kurlarının logaritmik birinci farklarının standart sapmaları, vadeli
kurların hatalarının karesi toplamı, spot kurların maksimum ve minimumları arasındaki
farkların % değerleri gibi dört faklı belirsizlik değiĢkenleri kullanmıĢtır. Basit regresyon
modelinde döviz kuru dalgalanması küçük oranlı da olsa ticareti olumsuz etkilemektedir.
1994 yılı için toplamda dalgalanmanın sıfıra inmesiyle nominal döviz kurları %12, reel kurlar
%13 ve vadeli kurların hataları ise %10 oranında ticaret seviyelerini artırıcı etki yapmıĢtır.
Burada üzerinde durulması gereken konu nominal döviz kuru dalgalanmasından elde edilen
sonuçlar ile reel döviz kuru dalgalanmasından elde edilen sonuçlar yakın değerde çıkmasıdır.
Yani, nominal ve reel döviz kuru dalgalanmaları arasında sıkı bir korelasyon bulunmasıdır.
Rose (2000) 186 ülke bazında ve 1970–1990 dönemini beĢer yıllık aralıklarla toplamıĢ
olduğu verileri kullanarak incelemiĢtir. ÇalıĢmada para birliğinin etkileri yanında döviz
kurundaki değiĢkenliğinin etkilerini test etmek amaçlanmıĢtır. DeğiĢkenlik ölçüsü olarak iki
14
yanlı döviz kurları arasındaki aylık verilerin doğal logaritması alınan serilerin birinci
farklarının standart sapması tercih edilmiĢtir. KullanmıĢ olduğu havuzdaki toplamıĢ olduğu
datalara göre belirsizlikler küçük ama negatif etki yapmaktadır. Standart sapmadaki birimlik
azalma ticareti %7 ve ortalamadan sapmadaki bir birimlik azalmada ise ticareti %5 oranında
artırmaktadır.
Sheldon (2003), 1974–1995 periyodu için 10 geliĢmiĢ ekonomi bazında döviz kuru
dalgalanmasının tarımsal ticarete etkisini araĢtırmıĢtır. AraĢtırmada toplam dıĢ ticarete göre
kıyaslandığında döviz kuru dalgalanmaları daha yüksek oranda tarımsal ticareti olumsuz
etkilemektedir.
Grier ve Smallwood (2007) 9 geliĢmiĢ ve 9 geliĢmekte olan ülke bazında döviz
kurlarının uluslararası ticaret üzerindeki etkilerini araĢtırmıĢtır. Ülkelerin geliĢmiĢlik
durumlarına göre ayırıĢım yapılarak analiz edilen bu çalıĢmanın sonuçları, ele alanın
geliĢmekte olan ülkelerin tamamında döviz kuru belirsizliklerinin negatif ve önemli etkiye
sahip olduklarını, geliĢmiĢ ülkelerde ise önemsiz düzeyde etki yaptığını göstermektedir.
Bunun yanında her iki ülke grubunda için yurt dıĢı gelir belirsizliklerinin reel döviz kuru
belirsizliğinden çok daha fazla oranda dıĢ ticaret seviyeleri üzerinde belirleyici oldukları
gözlenmiĢtir.
Wang ve Barett (2007) Tayvan ekonomisi üzerinde reel döviz kurlarının koĢullu
varyans ve koĢullu ortalamalarıyla çoklu Garch-M modelinden yararlanarak sektör bazlı aylık
dataları kullanarak araĢtırmıĢtır. Buna göre döviz kuru dalgalanmalarından tarım sektörü
olumsuz etkilenmektedir. Fakat diğer sektörler tarım sektörü kadar etkilenmemektedir. Buna
göre Tayvan ekonomisinin tarım sektörü döviz kurundaki beklenen oranlar ve dalgalanmalara
karĢı duyarlılık katsayısının yüksek olduğunu söylenebilir.
Fogarasi (2008) nominal döviz kuru dalgalanmalarının Doğu Avrupa ülkelerinden
Romanya bazında çekim modeli yardımıyla 1999–2008 yılları arasına esas alarak
araĢtırmıĢtır. Çekim modeli iki yanlı ticarette diğer faktörleri kontrol etmek amacıyla
kullanılmıĢtır. Döviz kuru değiĢkenlikleri tarımsal ticaret üzerinde olumsuz etki yapmaktadır.
Kafle (2011) 1970-2010 yılları arasında 28 ülke bazında panel data çekim modeli
yardımıyla nominal ve reel döviz kurlarının dıĢ ticaret üzerine etkisi tarımsal ve tarımsal
olmayan sektörler bazında araĢtırmıĢtır. Tarımsal ve tarım dıĢı sektörlerde döviz kuru
dalgalanmaları istatistikî olarak önemli ve negatif etki yapmaktadır. Buna ilave olarak
nominal döviz kuru dalgalanmaları tarım sektörü üzerinde daha çok etkili iken reel döviz kuru
dalgalanmaları tarım dıĢı sektörlerde daha çok etkili olmaktadır.
Öte yandan McKenzie ve Brooks (1997) 1973:4–1992:9 döneminde döviz kuru
dalgalanmalarının Almanya ile Amerika BirlieĢik Devletleri arasındaki iki yönlü etkilerini
ARCH modeli yardımıyla analiz etmiĢtir. Önceki dönemde yapılan birçok çalıĢmanın tersine
kur dalgalanmalarının iki yönlü ticaret üzerindeki etkisi istatistikî bakımdan önemli ve pozitif
yönlü olarak gerçekleĢmiĢtir.
Bunun yanında Bailey ve Tavlas (1988) 1975–1986 dönemi için üçer aylık veriler
yardımıyla ABD‘de döviz kuru dalgalanmalarının ihracat seviyeleri üzerindeki etkilerini
analiz etmiĢtir. Sonuçlar döviz kuru dalgalanmalarının önemli bir etki yapmadığını
göstermiĢtir.
Lee (1999) Asya krizi sonrasında döviz kuru rejimi tartıĢmalarının yapıldığı süreçte
dalgalı döviz kuru uygulamalarında döviz kuru belirsizliklerinin fiyatlar ve dıĢ ticaret
üzerindeki rolünü araĢtırmıĢtır. Döviz kuru dalgalanmalarının uluslararası ticareti etkileyeceği
15
düĢüncesini destekleyen önemli sonuçlara ulaĢılmamıĢtır. Bunun yanında döviz kurları
dayanıklı olmayan mallardan ziyade dayanıklı malların fiyatları üzerinde belirleyici olmakta
ve riskten kaçınmak isteyen tüketiciler risk primi kadar dayanıklı mallar için daha düĢük fiyat
ödemek istemektedirler. Eksik rekabet piyasası koĢulları altında kur belirsizlikleri dayanıklı
malların nispi fiyatları daha düĢük seviyeye düĢürebilmektedir. Buradan hareketle döviz
kurlarının farklı mal gruplarının nispi fiyat farklarından dolayı ticaret miktarlarını
değiĢtirebilmektedir. Döviz kuru risklerine karĢı korunmaların yüksek seviyede olduğu
ülkelerde alıcıların daha rahat davrandıkları gözlenmektedir.
Tenreyro‘nun (2003) 1970–99 yılları aralığında çok sayıda ülkeyi ele alarak yapmıĢ
olduğu analizde de nominal döviz kuru değiĢkenliğinin ticaret akımları üzerinde önemli
etkisinin olmadığı sonucu elde edilmiĢtir.
Kandilov (2008)‘un araĢtırma sonuçlarına göre, G-10 ülkelerinde döviz kuru
dalgalanmalarının toplam ticarete negatif etkisi tarımsal ticaretin etkisinden daha düĢük
olmaktadır. Bunun yanında geliĢmiĢ bir ekonomi ile geliĢmiĢ, geliĢmekte olan ve yükselen
piyasa ekonomileri arasındaki ticarete döviz kurlarındaki dalgalanmanın etkisi araĢtırılmıĢtır.
Buna göre geliĢmiĢ ekonomiler arasında döviz kuru dalgalanmaların tarımsal ticarete etkisi
toplam ticarete etkisine kıyaslandığında sembolik hale gelmektedir. Buna mukabil döviz kuru
dalgalanmalarının bu ülkeler arasında tarımsal ticareti olumsuz etkilemesi tarımsal politikalar
nedeniyle olabilir. Bu politikalar özellikle de ihracat ve yurt içi ikame mallarda söz
konusudur. Çünkü bu politikaların zamanlara arası değiĢkenliği ile döviz kuru değiĢkenli aynı
ana denk düĢmektedir.
Türkiye‘de döviz kuru değiĢkenliği ve dıĢ ticaret iliĢkisini analiz eden çalıĢmalar da
bulunmaktadır. Bu çalıĢmalardan elde edilen sonuçlar genelde döviz kuru belirsizliğinin dıĢ
ticareti olumsuz etkilediği yönündedir. Söz gelimi Özbay (1999), 1988–1997 arası dönemini
ele alarak döviz kuru belirsizliğini GARCH modeli yardımıyla tahmin etmiĢ ve reel döviz
kuru belirsizliği ihracat hacmini önemli ölçüde düĢürürken, ithalat hacmi üzerinde ise aynı
düzeyde etki yapmadığı tespit edilmiĢtir.
Vergil (2002), Türkiye‘de döviz kuru oynaklığı ve ticaret akımlarına etkisini 1990–
2000 döneminde Avrupa birliğindeki üç büyük ticaret ortağı ve ABD‘ye olan ihracat
bağlamında eĢ bütünleĢme ve hata düzeltme modelleri kullanarak araĢtırmıĢtır. Türkiye‘nin
reel ihracatı ve döviz kuru oynaklığı arasında uzun dönemde Ġngiltere, Almanya ve Fransa
için istatistiksel olarak anlamlı ve negatif bir iliĢkinin varlığını tespit etmiĢtir. Diğer ülkeler
için de kısa dönemde döviz kuru oynaklığının etkisi istatistiksel olarak önemsiz değer
almıĢtır.
Kasman (2003), Türkiye‘de reel döviz kuru oynaklığının ihracat üzerindeki etkilerini
sektörel bazda incelemiĢtir. Aylık verilerden yararlanarak 1989–2002 dönemini kapsayan
çalıĢmasında, eĢbütünleĢme ve hata-düzeltme tekniklerini kullanmıĢ ve ihracat modelini hem
sektörel hem de toplam düzeyde tahmin etmiĢtir. ÇalıĢma sonucuna göre, reel efektif döviz
kuru oynaklığı ihracat düzeyini belirlemede önemli bir değiĢken olarak bulmuĢtur. Reel döviz
kuru oynaklığının ihracat üzerinde kısa dönemli etkisi çoğu sektörde pozitif olmasına rağmen,
uzun dönemde bu etkinin baskın olmadığı saptanmıĢtır. Elde edilen bulgular reel döviz kuru
oynaklığının toplam ihracat üzerindeki etkisinin hem uzun dönemde hem de kısa dönemde
negatif olduğunu göstermiĢtir.
16
3. Model, Data ve DeğiĢkenlerin Tanımlanması
Ġhracat ve ithalat talep fonksiyonlarının eĢitlikleri aĢağıdaki Ģekilde tanımlanmıĢtır.
X t   0  1Yt f   2TTt   3U t   t
M t   0  1Yt d   2TTt  3U t   t
X= Reel ihracat düzeyidir. Nominal ihracat düzeyinin ihracat fiyat endeksine oranıdır.
M=Reel ithalat düzeyidir. Nominal ithalatın ihracat fiyat endeksine oranıdır.
Yf= Dünya gelir seviyesini göstermektedir. Dünya gelir seviyesini doğrudan
gözlemlemek mümkün olmadığından ilgili değiĢken OECD Ülkeleri GSYĠH değerleri
toplamından oluĢmaktadır. Teorik olarak dünya gelir seviyesinin artması ihracatı teĢvik
edeceğinden  1 katsayısının pozitif olması beklenmektedir.
Yd= Yurt içi gelir seviyesini göstermektedir. GSYĠH değerlerindeki reel artıĢların
tüketimi dolayısıyla da ithalatı artırma olasılığı 1 değerinin pozitif değer alması beklenebilir.
TT= Ticaret haddini ifade etmektedir. Ġhracat malları fiyatlarının ithalat malları
fiyatlarına oranıdır. Ġhracat mallarının nispi fiyat artıĢları rekabeti olumsuz etkileyeceğinden
teorik olarak  2 katsayısının negatif değer alacağı varsayılırken,  2 katsayısının ise pozitif
değer alması öngörülmektedir.
U= Reel döviz kuru belirsizliğidir. Döviz kuru belirsizliğinin ihracat ve ithalat
düzeylerine yapmıĢ olduğu etki tam olarak bilinmediğinden  3 ve  3 katsayılarının alacağı
değerler tahmin edilememektedir.
DeğiĢkenlere iliĢkin veriler 1989:Q1–2011:Q2 dönemini içermektedir. Döviz kuru
belirsizliğinin ölçümünde kullanılan üretici fiyatları bazlı reel döviz kuru endeksi (1995=100)
serisi T.C. Merkez Bankası elektronik veri dağıtım sisteminden alınmıĢtır. Diğer değiĢkenler
OECD ve Türkiye Ġstatistik Kurumu web sitelerinden yararlanılarak oluĢturulmuĢtur.
ÇalıĢmada döviz kuru belirsizliği dıĢında diğer değiĢkenlerin doğal logaritması alınmıĢtır.
Bunun yanında ihracat, ithalat ve gelir seviyeleri üzerindeki mevsimsel etkiler Census X-12
yöntemi kullanılarak giderilmiĢtir.
Döviz kuru dalgalanmalarının çok çeĢitli ölçümü bulunmaktadır. Genel olarak döviz
kuru istikrarsızlığında (hareketli ortalama) standart sapma yöntemi kullanılmaktadır. Fakat
döviz kurları normal dağılım yerine bir birine paralel olmayan çarpık dağılım sergilemektedir
(Engle, 1982: 987). Öte yandan Engle (1982) ARCH (autoregressive conditional
heteroscedasticity) modelini kullanarak belirsizliği tahmin etmeye çalıĢmıĢtır. Buna ilave
olarak Bollerslev (1986), ise ARCH modelini geniĢleterek genelleĢtirilmiĢ ARCH (GARCH)
modelini oluĢturmuĢtur. Daha çok geçmiĢ bilgi ve daha fazla esnek yapıya sahip olan bu
modelde koĢullu varyans geçmiĢ dönemlerdeki tahmin hata terimleri ve koĢullu varyanslara
bağlıdır. Burada ARCH ve GARCH modelleri eĢit büyüklükteki pozitif ve negatif
değiĢmelerin koĢullu varyansı artıracağını öngörmektedir. Yani her iki model de varyans
etkisinin simetrik olduğunu varsayar. Oysa Brunner ve Hess (1993) ve Joyce (1995)‘un
araĢtırma sonuçları pozitif Ģoklarının gelecekteki politikalar konusunda aynı büyüklükteki
negatif Ģoklardan daha büyük bir belirsizlik oluĢturduğunu göstermiĢtir. Bu bakımdan ARCH
ve GARCH modellerinin belirsizliği tahmin etmede zayıf kaldığını söyleyebiliriz (Crawford
ve Kasumovich, 1996: 7). Nilson(1991) bu sorunu çözmek için EGARCH modelini
17
geliĢtirmiĢtir. Bu model varyanstaki parametreler üzerine herhangi bir kısıtlama getirmeden
hem pozitif hem de negatif Ģokların koĢullu varyans üzerine yansımalarını analiz
yapabilmektedir (Ho ve Tsui, 2004: 428).
ÇalıĢmada AR-EGARCH yöntemi kullanılarak döviz kuru belirsizliğinin tahmini
yapılmıĢtır. AR-EGARCH (1,1) modelini denklem olarak Ģu Ģekilde ifade edebiliriz:
p
Ortalama EĢitlik= rt   0    i rt i   t
i 1

 t 1
2 
Varyans EĢitliği= log(  2 t )  w    t 1 


  log(  2 t 1 )




t 1
 t 1

EGARCH modelinde λ, π ve θ parametreleri üzerine herhangi bir kısıtlama
konulmaması tahmin sürecini daha da kolaylaĢtırmaktadır. Burada π parametresi kaldıraç
etkisini göstermektedir. Bu katsayının iĢaretinin pozitif olması aynı büyüklükteki pozitif
yönlü Ģokların negatif yönlü Ģoklardan daha fazla etki yaptığını göstermektedir. ĠĢaretin
negatif olması halinde ise negatif Ģokların etkisi pozitif Ģoklardan daha yüksek olmaktadır.
Eğer katsayı değeri sıfıra eĢit olursa o zaman da pozitif aynı büyüklükteki pozitif ve negatif
Ģokların etkisi birbirine eĢit olacaktır (Wilson, 2006: 615). Öte yandan π katsayısının mutlak
değer olarak yüksek çıkması ekonominin döviz kuru Ģoklarına karĢı kırılganlığının yüksek
olduğunu göstermektedir. Modelde θ parametresi ise volatilitenin sürekliliğini ölçmeye
yardım etmektedir. Katsayı değeri ne kadar yüksek olursa Ģokların normale dönme süresi de o
oranda artmaktadır (Ho ve Tsui, 2004: 433-434).
4. Ampirik Testler ve Bulgular
AraĢtırmada ele alınan dönem içerisinde reel döviz kuru belirsizliğini tespit etmede
kullanılan AR-EGARCH-M (1,1) modeli sonuçları aĢağıda Tablo-1‘de sunulmuĢtur. Burada
π katsayısının pozitif iĢaretli olması reel döviz kurundaki pozitif Ģokların, negatif Ģoklardan
daha fazla belirsizlik meydana getirdiğini göstermektedir. Aynı zamanda katsayı değerinin
yüksek olmaması döviz kuru risklerine karĢı kırılganlık seviyesinin zayıf olmadığını
göstermektedir. Özellikle 2001 krizi sonrasında Türkiye‘de iĢletmelerin döviz kurlarından
doğacak risklere karĢı önlem almalarının bu sonucun alınmasında önemli bir unsur olduğu
söylenebilir. Bunun yanında reel döviz kurlarında meydana gelen Ģokların normale dönme
süresini gösteren θ katsayısın çok yüksek olmaması normale dönme süresinin çok uzun
sürmediğini göstermektedir.
18
Tablo 1: AR-EGARCH (1,1) Modeli Sonuçları
Ortalama EĢitlik
Varyans EĢitliği Parametreleri
Parametreleri
Z0
Z1
4,791
0, 938
(48,153)a (25,906)a
w
λ
π
-5,285
1,139
0,265
-0,209
(-5,925)
LB
Q
R
2
AIC
a
a
(3,086)
0,535
LB Q2
2,557
[0,464]
-2-
[0,110]
LB Q
4,663
LBQ2
2,884
-4-
[0,198]
-4-
[0,410]
LB Q
5,252
[0,386]
LBQ2
4,028
-6-
[0,542]
LBQ2
7,919
-8-
[0,342]
-2-
b
(2,262)
ARCH
LM
-1-
(1,161)
0,438
[0,508]
0,831
-2,614
-6LB Q
SC
θ
-2,446
-8-
6,850
[0,445]
ARCH
LM
-4ARCH
LM
-6ARCH
LM
-8-
0,715
[0,584]
0,608
[0,723]
0,682
[0,705]
a: %1; b:%10 düzeyinde anlamlılığı ifade etmektedir. Parantez içindeki
değerler z istatistik değerlerini, köĢeli parantez içindeki değerler ise p
olasılığını göstermektedir.
AraĢtırmada ele alınan dönem içerisinde reel döviz kurunun göstermiĢ olduğu
değiĢim aĢağıdaki koĢullu standart sapma grafiğinde gösterilmiĢtir. Grafikten de görüleceği
gibi reel döviz kurunun belirsizliği 1989, 1992, 1993, 1994, 2001, 2004, 2006, 2008-2009 ve
2010 dönemlerinde daha da artıĢ göstermiĢtir. Burada belirsizliklerin artmasında hem içsel
hem de dıĢsal faktörlerde meydana gelen dalgalanmaların etkisi bulunmaktadır.
19
Grafik-1
Reel Döviz Kuru KoĢullu Standart Sapma Grafiği
Zaman serisi analizinde eĢ bütünleĢme testleri bağımlı ve bağımsız değiĢkenler
arasındaki iliĢkiyi tespit eden en önemli araçlardan birisidir. Bunun yanında eĢ bütünleĢme
testini yapabilmek için değiĢkenlerin birim köke sahip olup olmadıklarının araĢtırılması
gerekmektedir. Birim kök testi zaman serilerinin durağan olup olmadığını belirlemek için
kullanılır. Zaman serilerinde birim kök durağan olmayan anlamına gelmektedir. Diğer bir
anlatımla eğer bir zaman serisinde birim kök varsa o zaman serisi durağan değildir. Durağanlık
(bütünleĢme) incelemesi genel olarak Dickey-Fuller (ADF), Phillips-Perron (PP) ve Kwiatkowski,
Phillips, Scmidth ve Shin (KPSS) testleriyle yapılmaktadır. Bu çalıĢmada literatürde en fazla
tercih edilen geniĢletilmiĢ Dickey-Fuller(ADF) yöntemiyle değiĢkenlerin durağan olup
olmadıkları araĢtırılmıĢtır. Eğer seriler aynı dereceden durağan ise bu serilere eĢ bütünleĢmiĢ
seriler denilmektedir. ADF testi sonuçları tablo da sunulmuĢtur. Tablodan da görüleceği üzere
(%5 önem düzeyinde) değiĢkenlerin düzey değerlerinde Ho hipotezi reddedilememiĢtir.
Birinci farkları alınan değiĢkenlerin ise durağanlaĢtığı görülmektedir. Bu sonuçlar eĢ
bütünleĢme testini yapabileceğimizi göstermektedir.
20
Tablo 2: Birim Kök Test Sonuçları
DeğiĢken
X
M
Yf
t
Y
TT
U
Test Seviyesi
Denklem Tipi
Test Ġstatistiği
Sonuç
Düzey
ADF(3)

I(1)
Ġlk Fark
ADF(2)
 = -5,374
Düzey
DF(0)

Ġlk Fark
DF(0)
 = -5,896
Düzey
ADF(2)

Ġlk Fark
DF(0)
 = -2,829
Düzey
DF(0)
 c,t= -2,654
Ġlk Fark
DF(0)
 = -7,680
Düzey
DF(0)
 c = -2,698
Ġlk Fark
DF(0)
 = -8,871
Düzey
ADF(3)
 c =-2,786
Ġlk Fark
ADF(2)
 = -10,049
c,t =
c,t =
c,t
-1,730
-3,299
= -1,442
MacKinnon (1996) tek taraflı kritik değerleri; τ 0,05= -1,944
τ c t, 0,05= -3,463
τc
I(1)
I(1)
I(1)
I(1)
I(1)
0,05=
-2,895
Parentez içindeki değerler gecikme uzunluklarını göstermektedir.
Genel olarak eĢbütünleĢme testi Engle-Granger gerekse daha sonra Johansen (1988) ve
Johansen ve Juselius (1990) tarafından geliĢtirilen Johansen eĢbütünleĢme yöntemleriyle
yapılmaktadır. EĢbütünleĢme testi düzeyde durağan olmayan serilerin uzun dönemde birlikte
hareket edip etmediklerini araĢtırmaktadır.
21
Tablo 3: Johansen EĢ-bütünleĢme Testi Sonuçları
Tarımsal Ġhracat Talep Fonksiyonu
Ġz Testi
Maksimum Öz Değer Testi
H 0 H1
r=0 r1
r1 r2
r2 r3
r3 r4
r=0
r1
r2
r3
r1
r2
r3
r4
Test
Ġstatistiği
64,446
24,482
12,638
2,8492
H0
H 1 Test
39,9645
r=0 r =1 Ġstatistiği
11,8439
r 1 r =2
9,78892
r 2 r =3
2,84929
r 3 r =4
Tarımsal Ġthalat Talep Fonksiyonu
Ġz Testi
88,362
45,617
19,106
7,0528
%5Kritik
Değer
54,0790
35,1927
20,2618
9,16454
54,0790
35,1927
20,2618
9,16454
%5Kritik
Değer
28,5880
22,2996
15,8921
9,16454
Maksimum Öz Değer Testi
42,745
28,588
r=0 r =1
26,511
22,299
r 1 r =2
12,053
15,892
r 2 r =3
7,0528
9,1645
r 3 r =4
Johansen‘in maksimum olabilirlik yaklaĢımı iki çeĢit olasılıklı test istatistiğini
kullanmaktadır, Bunlardan birisi iz (trace) diğeri ise maksimum öz değer (maximum
eigenvalue) istatistikleridir. EĢ bütünleĢme testlerinde uygun gecikme uzunluğunun bilinmesi
için VAR analizinden yararlanılmıĢtır. Her iki model için Akaike, Schwarz ve Hannan-Quinn
kriterlerinin ön gördüğü ―1‖ gecikmeli model ile çalıĢılmıĢtır, Bir gecikmeli eĢ bütünleĢme
testi sonuçlarına göre ihracat ve ithalat talep fonksiyonlarında eĢ bütünleĢme olmadığı
yönündeki (r=0) sıfır hipotezi %5 önemlilik düzeyinde reddedilmektedir.
EĢ bütünleĢme iliĢkisine göre normalize edilmiĢ ihracat ve ithalat talep fonksiyonunun
açıklayıcı değiĢkenlerinin katsayıları Tablo:4‘te sunulmuĢtur. Buna göre küresel gelir
seviyesindeki artıĢlar %1 oranındaki bir artıĢ ihracat üzerinde %2,5 birimlik yükseliĢ meydana
getirmektedir. Öte yandan dıĢ ticaret haddi ve reel döviz kuru belirsizlikleri ise ihracata
negatif yönlü etki yapmaktadır. DıĢ ticaret haddinde % 1 oranındaki bir artıĢ ihracatı % 0,10
seviyesinde düĢürmektedir. Bunun yanında döviz kuru belirsizliğinin ortadan kalkması
durumunda ihracatı yaklaĢık 30 birim (30 milyon dolar) artıracağını söyleyebiliriz.
22
Tablo 4: Normalize EdilmiĢ EĢ BütünleeĢme Vektörü Katsayıları
X
Yf
TT
U
α0
1,0000
-2,5634
0,10693
29,973
21,278
(0,721)
(0,618)
(0,023)
(10,859)
M
Yd
TT
U
β0
1,0000
-3,1223
1,0495
13,609
15,618
(0,223)
(0,326)
(0,244)
(2,628)
Standart hatalar parantez içinde verilmiĢtir,
Ġthalat talep fonksiyonu yurt içi gelir seviyesindeki %1 oranındaki bir yükselmenin
ithalatı yaklaĢık %3 oranında artırdığını göstermektedir. DıĢ ticaret haddi ile ithalat arasında
negatif iliĢki görülmektedir. Bu bağlamda ithal mallarının fiyatlarının nispi olarak
ucuzlamasına karĢın ithalatın düĢmesinin nedeni olarak incelenen dönem itibariyle kamusal
tercihler gösterilebilir. Öte yandan reel döviz kuru belirsizliği ile ithalat doğru yönlü hareket
etmektedirler. Reel döviz kuru belirsizliğindeki %1‘lik bir yükselme ithalat üzerine 14 birim
(14 milyon dolar) azaltıcı etki yapmaktadır. Buna göre Türkiye‘de döviz kuru dalgalanmaları
hem ihracat hem de ithalat seviyesini olumsuz etkilemektedir. Fakat ihracat üzerindeki
olumsuz etkisi ithalat üzerindeki olumsuz etkiden daha yüksek seviyededir. Elde edilen
bulgulara göre Türkiye‘de tarımsal dıĢ ticarette geleneksel teorinin geçerli olduğunu ifade
edebiliriz. Döviz kuru dalgalanmaları karĢısında ihracatın tepkisinin daha büyük olmasında
Türkiye‘nin tarımsal ürün ihracatına yurt dıĢı talep esnekliğinin yüksek düzeyde bulunmasının
etkisinin önemli olduğu söylenebilir.
DeğiĢkenler arasında eĢ bütünleĢme iliĢkisi söz konusu olduğunda, bu değiĢkenlerin
kısa dönemdeki hareketleri hata düzeltme modeli yardımıyla araĢtırılmaktadır, Hata düzeltme
modeli değiĢkenler arasında uzun dönem denge durumu ile kısa dönem dinamikleri arasındaki
ayrıĢımı sağlamakta ve kısa dönem dinamiklerinin belirlenmesine yardımcı olmaktadır. Hata
düzeltme teriminin katsayısı bağımlı değiĢkendeki kısa dönemde dengeden sapmaların ne
oranda bir sonraki dönem içerisinde azaldığını göstermektedir. Buna göre ihracat ve ithalat
talep fonksiyonuna ait hata düzeltme modeli aĢağıda sunulmuĢtur(Gujarati, 2003: 822-824):
n
n
n
i 1
i 1
n
X   0   1i X t n    2i Yt f n    3i FFt n    4i U t n   1ect i t
i 1
i 1
n
n
n
n
i n
i 1
i 1
i 1
M   0    2i M t n    21Yt n  n  31FFt n    41U t n   1ect
23
Tablo 5:
VECM Denge Hatası Katsayıları
Hata Giderme
D(X)
D(Yf)
D(TT)
D(U)
Denge hatası
-0,062984
7,73E-05
-0,001786
-0,033715
(X)
(0,08692)
(0,00075)
(0,01682)
(0,00502)
[-0,72463]
[ 0,10326]
[-0,10621]
[-6,71512]
D(M)
D(Yd)
D(TT)
D(U)
Denge hatası
-0,099237
0,018144
-0,003076
-0,047345
(M)
(0,06690)
(0,00830)
(0,02862)
(0,00898)
[-1,48325]
[ 2,18558]
[-0,10749]
[-5,26987]
Standart hatalar parantez içinde, t istatistikleri ise köĢeli parantez içinde
gösterilmiĢtir
Vektör hata giderme modeli ihracat ve ithalat miktarları ile onun belirleyicileri arasındaki kısa
dönemli iliĢkilerini göstermektedir. Kısa dönem dinamikleri ile uzun dönem arasındaki
iliĢkiler hata düzeltme mekanizması ile dengelenmektedir. Ġhracat ve ithalat fonksiyonlarına
ait ayarlama hızı parametreleri tablo:5‘te sunulmuĢtur. Buna göre, ihracatta kısa vadede
meydana gelen dengesizliklerin yaklaĢık %6‘sı ilk dönemde (üç ayda), ithalatta ortaya çıkan
kısa dönem dengesizliklerin ise %10‘u birinci dönemde giderilmektedir,
Grafik-2
Ġhracat ve Ġthalatın Döviz Kuru Belirsizliğine Tepkisi
Ġhracatın Döviz Kuru
Döviz Kuru
Dalgalanmasına
Dalgalanmasına Tepkisi
Ġthalatın
Tepkisi
Öte yandan Grafik-2‘den görüldüğü üzere VEC modeline bağlı olarak oluĢturulan etki
tepki grafiklerine göre döviz kuru değiĢkenliğine karĢı ihracat ve ithalatın tepkileri bir dönem
gecikme ile ortaya çıkmaktadır. Ġhracat seviyesinde bir dönemlik düĢük düzeyde pozitif
24
tepkinin ardından döviz kuru değiĢkenliğine karĢı negatif tepki yapmaktadır. Bunun yanında
ithalat ise bir dönemlik gecikme sonrasında negatif yönlü tepki vermektedir.
Sonuç
Son çeyrek asırlık süreçte özellikle geliĢmekte olan ülkelerde uygulanan liberal iktisat
politikaları sonrasında finansal iĢlemlerin çeĢitliği ve hacminde önemli artıĢlar yaĢanmıĢtır,
Buna bağlı olarak büyüme enflasyon, reel döviz kuru ve diğer makro ekonomik
büyüklüklerde yüksek oranlı belirsizlikler meydana gelmiĢtir. Bu belirsizlikler ülkelerin
makro ekonomik performansları üzerinde çeĢitli Ģekillerde etki yapabilmektedirler.
Döviz kuru dalgalanmaları ile birlikte risklerin yükselmesinden dolayı dıĢ ticaret
seviyelerinin olumsuz etkilendiği ampirik çalıĢmaların çoğunluğunda kabul görmektedir.
Bunun yanında döviz kuru dalgalanmalarının dıĢ ticareti pozitif etkilediği yönünde sonuçlara
da ulaĢılmaktadır. Bu sonuçların elde edilmesinde özellikle son çeyrek asır içerisinde risklere
karĢı finansal koruma araçlarının geliĢmesinin dıĢ ticaret yapan firmaları döviz kuru risklerine
karĢı koruması etkili olmaktadır.
Bunun yanında sektörlerin uluslararası piyasalara açılmıĢlık durumunun değiĢkenlik
arz etmesi, yoğunlaĢmanın farklı endüstrilerde olması ve anlaĢma sürelerinin çeĢitliliğinden
dolayı döviz kuru dalgalanmaları her sektörde farklı düzeylerde etki yapabilmektedir. Bu
bağlamda Türkiye‘de döviz kuru dalgalanmalarının tarım sektöründe dıĢ ticaret
performansına etkileri 1989:01–2012:02 yılları arası üçer aylık veriler kullanılarak reel döviz
kuru belirsizliklerinin tarımsal dıĢ ticaret miktarları üzerindeki etkileri araĢtırılmıĢtır, Reel
döviz kuru belirsizliğinin tespitinde AR-EGARCH (1,1) yöntemi kullanılmıĢtır, ADF birim
kök testiyle serilerin durağanlık analizi yapılmıĢtır. Reel döviz kuru belirsizliklerinin etkileri
Johansen eĢ bütünleĢme testi ve vektör hata düzeltme modeli yardımıyla incelenmiĢtir. Elde
edilen sonuçlara göre döviz kuru belirsizliğindeki bir birimlik artıĢ ihracatı 30 (30 milyon $)
birim azaltırken, ithalatı ise 14 (14 milyon $) birim artırmaktadır. Buna göre tarımsal ihracat,
tarımsal ithalattan daha fazla seviyede reel döviz kuru dalgalanmalarından etkisinde
kalmaktadır. Tarımsal ürün ihracatının yurt dıĢı talep esnekliğinin yüksek düzeyde
bulunmasına paralel olarak döviz kuru belirsizliği karĢısında ihracatın etkilenme düzeyini
artırdığı Ģeklinde yorumlanabilir. Vektör hata giderme modeline göre, kısa dönemde ihracatta
meydana gelen bir birimlik sapmanın %6‘sı ilk üç ayda, ithalatta meydana gelen
dengesizliklerin ise %10‘u ilk dönemde giderilmektedir. Buna ilave olarak etki-tepki
grafiklerine göre reel döviz kuru değiĢkenliklerine karĢı ihracat zayıf düzeyde de olsa bir
dönemlik pozitif tepkinin ardından negatif yönlü tepki göstermektedir. Bunun yanında
ithalatın göstermiĢ olduğu tepki negatif yönlü olmaktadır. Buradan hareketle Türkiye‘de
tarımsal dıĢ ticaretin sığ kalmasından dolayı firmaların döviz kuru değiĢkenliğinden doğan
risklere karĢı korunma hususunda yeterli olmadıklarını söyleyebiliriz.
Kaynakça
Bailey, M. J., George S. T. and Michael U. (1986), ―Exchange Rate Variability and Trade
Performance; Evidence For The Big Seven Industrial Countries‖, Review of World
Economics,V. 122, N.3, pp.466-477.
Chit, M. Moe, M. Rizov, Willenbockel D. (2008), ―Exchange Rate Volatility and Exports:
New Empirical Evidence From The Emerging East Asian Economies‖, Middlesex
University Economics and Statistics Discussion Paper No.127, April,
http://www.ssrn.com, (23.07.2009).
Clark, P., Tamirisa N., Wei, S.-J., Sadikov, A. and Zeng, L. (2004), ―Exchange Rate
Volatility and Trade Flows - Some New Evidence‖ IMF Working Paper, May 2004.
25
Côté, A. (1994), ―Exchange Rate Volatılıty and Trade: A Survey‖, Bank Of Canada
Working Paper No 94-5, http://www.bankofcanada.ca/en/res/wp/1994/wp94-5.pdf,
(19.04.2009)
Crawford, A., Kasumovich, M.; (1996), ―Does Inflation Uncertainty Vary With The Level of
Inflation?‖
Bank
of
Canada
Working
Paper,
http://www.bankofcanada.ca/en/res/wp/1996/wp96-9.pdf, (18.12.2007
De Grauwe, P. (1987), ―Exchange Rate Variability and The Slowdown in Growth
Ofınternational Trade‖, IMF Working Paper No. 87/38, pp.1–25
Dell'Ariccia, G.(1999), ―Exchange Rate Fluctuations and Trade Flows: Evidence From The
European Union‖ IMF Staff Papers, Vol. 46, N. 3, pp.315–334.
Engle, R. F. (1982), ―Autoregressive Conditional Heteroscedasticity With Estimates of The
Variance of United Kingdom Inflation‖ Econometrica, V. 50, N. 4, pp.377-403.
Fogarasi, J. (2008), ―The Effect of Exchange Rate Volatility upon Foreign Trade of
Romanian Agricultural Products‖, Cerge-Ei Working Paper, http://iweb,cergeei,cz/pdf/gdn/RRCVIII_39_paper_01,pdf (12.09.2011)
Grier, K., Smallwood, A.D.(2007), ―Uncertainty and export performance: Evidence from 18
Countries‖. Journal of Money, Credit and Banking 39, 965-979.
Gujarati, D. N. (2003), Basic Econometrics, Mc Graw-Hill Com.
Ho, K. Y. And Tsui A.K.C. (2004), ―Analysis of Real GDP Growth Rates of Greater China:
an Asymmetric Conditional Volatility Approach‖, China Economic Review, 15, pp.
424-442, http://www.sciencedirect.com, (02.01.2008).
Kafle, K. R. (2011), ―Exchange Rate Volatility And Bilateral Agricultural Trade Flows: The
Case Of The United States and Oecd Countries‖, Tribhuvan University Master
Thesis, http://etd.lsu.edu/docs/available/etd-11072011175708/unrestricted/Kafle_thesis.pdf, (12.11.2011)
Kandilov T, I. (2008), ―The Effects of Exchange Rate Volatility on Agricultural Trade‖,
American Journal of Agricultural Economics, 90, 4, pp. 1028-1043.
Kasman, A. (2003), ―Türkiye‘de Reel Döviz Kuru Oynaklığı Ve Bunun Ġhracat Üzerine
Etkisi: Sektörel Bir Analiz‖, Uludağ Üniversitesi Ġktisadi Ve Ġdari Bilimler
Fakültesi Dergisi, Cilt XXII, Sayı 2, ss.169–186.
Klein, M,W. (1990), Sectoral effects of exchange rate volatility on United States exports,
Journal of International Money and Finance 9, ,pp. 299-308.
Koray, F. and Lastrapes, W. D. (1989), ―Real Exchange Rate Volatility and U.S. Bilateral
Trade: A VAR Approach‖, Review of Economics and Statistics, N. 71, pp. 708–712.
Lee, J. (1999), ―The Effect of Exchange Rate Volatility on Trade in Durables‖ Review of
International Economics, .V.7, N.2, pp.189–201.
Mckenzie M. D. and Brooks R. D. (1997), ―The Impact of Exchange Rate Volatility on
German-Us Trade Flows‖, Journal of International Financial Markets, Institutions
and Money, N.4, pp.73–87.
OECD, Statistics, http://www.oecd.org, (20.11.2012).
26
Özbay, P. (1999), ―The Effect of Exchange Rate Uncertainty on Exports A Case Study For
Turkey‖, The Central Bank of The Republic of Turkey Discussion Paper, March,
http://www.tcmb.gov.tr/research/discus/dpaper36.pdf.(15.12.2008).
Pickard, J. C. (2003), ―Exchange Rate Volatility And Bilateral Trade Flows: an Analysis of
U.S. Demand For Certain Steel Products From Canada and Mexıco‖, Master‟s
Thesis, http://scholar.lib.vt.edu/theses/available/etd-06232003095319/unrestricted/etd.pdf, (17.02.2009)
Qian, Y. and Varangis P. (1992), ―Does Exchange Rate Volatility Hinder Export Growth?
Additional Evidence‖ The World Bank Policy Research Working Paper Series No.
911, http://www.worldbank.org, (21.05.2009)
TCMB; Elektronik Veri Dağıtım Sistemi, http://www.tcmb.gov.tr/, (23.07.2009)
Tenreyro, S. (2003), ―On The Trade Impact of Nominal Exchange Rate Volatility‖, Federal
Reserve
Bank
of
Boston
Working
Papers,
April,
http://www.bos.frb.org/economic/wp/wp2003/wp032.pdf, (12.03.2009)
TÜĠK; Ġstatistikler, http://www.tuik.gov.tr, (22.07.2009)
Vergil, H. (2002), ―Exchange Rate Volatility in Turkey and its Effect on Trade Flows‖, Journal
of
Economic
and
Social
Research,
4,
1,
pp.
83-99,
http://Jesr.Journal.Fatih.Edu.Tr/Exchangeratevolatilityinturkeyandıtseffectontrade.Pdf,
(15.12.2008).
Wang, K, L, and Baret C, B. (2007), Estimating the Effects of Exchange Rate Volatility on
Export Volumes, Journal of Agricultural and Resource Economics, 32, 2, pp, 225255.
27
HĠZMETLER SEKTÖRÜNÜN EKONOMĠDEKĠ YERĠ
THE SERVICE SECTOR IN THE PLACE OF ECONOMY
Öğretim Görevlisi Aliye AKIN
[email protected]
Öğretim Görevlisi Adnan AKIN
[email protected]
Doç. Dr. Arif ÖZSAĞIR
[email protected]
ÖZET
Dünyada ekonomiye yön veren temel sektörler; tarım, sanayi ve hizmet sektörüdür. Yirminci
yüzyılın ikinci yarısından baĢlayarak, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan ülkelerde, hizmet
sektörü, diğer iki ana sektörü yani tarım ve sanayiyi geride bırakarak, önemli bir üstünlük arz
etmektedir. Çünkü hizmet sektörü, tarım ve sanayi sektörüne oranla daha fazla gelir getiren
bir sektör konumundadır. Ayrıca, hizmetler sektöründe emek-yoğun üretimin ağırlıkta olması
istihdam olanaklarının da artmasını sağlamaktadır. Bu çalıĢmadaki temel amaç; hizmetler
sektörünün dünya ve Türkiye ekonomisinde yarattığı etkileri ortaya çıkarmaktır. Bu bağlamda
Türkiye‘de hizmet sektörünün GSMH‘ya, ödemeler dengesine ve istihdama olan katkıları
incelenmiĢtir. Hizmet sektörünün Türkiye‘ye sağladığı ekonomik katkılar istatistikî veriler
kullanılarak, analiz edilmiĢtir. Yapılan bu çalıĢmanın sonucunda, hizmet sektörünün Türkiye
ekonomisinde önemli bir paya sahip olduğu saptanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Hizmetler sektörü, Tarım Sektörü, Sanayi Sektörü
Abstract
The basic sectors that given direction to the economy in the World. At the begining of the
second part of 20th century both in the developed and developing countries the service sector
that leave the other two main sector which are agriculture and industry at the behind lines
creats an important place. Because service sector in the rate of agriculture and industry sector
incomes more many than them. Also in service sector as the working production will provide
more employment. The main purpose in this working is to show the creative effects in the
World and Turkish economy. In this way it has been examined the contribution to the service
sector in Turkey to the GDP, payment sector and accomidation. The economic contribution of
service sector by using statistical data has been analyzed. At the end of this working it has
been ascertained that service sector has the important part in Turkish economy.
Key words: Services sector, Agriculture sector, Ġndustry sector
1.GiriĢ
Kalkınma sürecinde belli aĢamalardan geçerek ülkelerin kalkınabildikleri Clark ve
Fisher‘in yapmıĢ olduğu çalıĢmalar sonucu tespit edilmiĢtir. Clark ve Fisher çalıĢmalarında,
modern ekonomik büyüme ile birlikte ortaya çıkan sektörel değiĢmeyi temel almıĢlardır.
Üretim faaliyetleri geliĢmekte olan ülkelerde; birincil (tarım, ormancılık, madencilik vb.),
ikincil (imalat, inĢaat vb.) ve üçüncül (hizmetler) üretim faaliyetleri Ģeklinde, sektörel olarak
28
sınıflandırmaktadır. Ġlk aĢamada bulunan az geliĢmiĢ ülkelerin; birincil üretimde, daha sonraki
aĢamada bulunan geliĢmekte olan ülkelerin imalat malı üretiminde ve son aĢamada bulunan
geliĢmiĢ ülkelerin de hizmetler sektöründe kaynaklarının büyük bir yüzdesini ayırdıkları
bilinmektedir (Taban ve Kar, 2008:45-46).
Ülkelerin sektörlere ayırdıkları kaynak miktarları, ülke ekonomilerinin geliĢmiĢlik
düzeylerine göre birbirinden farklı olabilmektedir. Ancak ekonomik geliĢme ülkelerde bir
bütün olduğundan, herhangi bir ülkede tek baĢına tarım, sanayi veya hizmet sektörlerinin
geliĢmesinden söz etmek mümkün değildir. Çünkü bir sektörün geliĢmesi diğer sektörlerin de
geliĢmesini etkilemektedir. Tarım kesimi, sanayi sektörüne hammadde sağlarken, sanayi
sektörü üretilen ürünler için pazar oluĢturmaktadır (Aydemir ve Pıçak, 2008:129-130).
Hizmetler sektörü, günümüzde birçok ülkenin milli gelir ve istihdamı içerisinde
önemli bir paya sahiptir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de hizmetler sektörü en hızlı
büyüyen sektörlerden biri olarak bilinmektedir. 1990 ile 2010 yılları arasında bulunan süre
içerisinde hizmetler sektörünün milli gelirdeki payı sürekli artıĢ gösterirken, sanayi
sektörünün milli gelirdeki payının ya sabit kaldığı ya da düĢüĢ gösterdiği gözlenmiĢtir. Ayrıca
hizmet ticareti ile Türkiye‘nin ödemeler dengesi açıklarının büyük bir kısmını kapadığı da
bilinmektedir.
2. Hizmetler Sektörü Önemi ve Özellikleri
Hizmet sektörü, hizmetten yararlananın bizzat kendisinde veya onun yararına bazı
değiĢikliklere neden olan, zaman, mekân ve Ģekil faydası meydana getiren endüstrilerdir.
Hizmetler, arz edenin hizmetten faydalanan için faaliyet göstermesi, hizmetten faydalananın
hizmetin elde edilmesi için gerekli emeği sunması ve hizmetten yararlanan ile hizmeti sunanın
karĢılıklı etkileĢim içinde oluĢturmaları suretiyle üretilirler (Aslan, 1998:9). Hizmet sektörü,
yirminci yüzyılın ikinci yarısından baĢlayarak, hem geliĢmiĢ hem de geliĢmekte olan
ülkelerde, diğer iki ana sektör olan tarım ve sanayi sektörünü geride bırakmıĢtır. Bu sebepten
hizmetler sektörü, ekonominin geliĢme süreci içinde artan bir önem kazanmıĢtır. Ayrıca,
hizmetler sektörünün ülkelerdeki refah ile geliĢmiĢlik düzeyinin göstergesi olması, geliĢen
teknolojiye paralel insan gereksinimlerindeki artıĢ ile farklılaĢmanın çok değiĢik hizmet
türlerinin ortaya çıkarması ve insan ağırlıklı istihdam hacmindeki büyük artıĢa neden olması
bu sektörün önemini net bir Ģekilde ortaya koymaktadır.
Dünya ekonomisinde hizmet sektörünün bu kadar geliĢip büyümesinin ve önem
kazanmasının farklı nedenleri söz konusudur. Bunlar; insanların gelir ve boĢ zamanlarının
artması, iĢgücündeki kadın oranının artması, yeni ve karmaĢık ürünlerin ortaya çıkması,
ekolojiye ve kaynakların kıtlığına daha çok önem verilmesi ve insanların yaĢam
29
beklentilerinin farklılaĢması olarak sıralanabilir (Öztürk, 1998:15). Ortaya çıkan bu farklı
nedenler hizmetler sektöründe yer alan iĢletmelerin, mal üreten iĢletmelere göre bazı farklı
özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Hizmet sektörünün özelliklerine değindiğimizde en önemli
olan özelliklerden biri, kaliteyi ve miktarı ölçme imkânının sınırlı olmasıdır. Hizmetin
kalitesini ölçmenin tek yolu tüketiciye sunulurken kontrol etmektir. Ancak bu yöntem de
doğru iĢlemeyebilir.
Çünkü hizmetin müĢteriye sağladığı doyum sübjektiftir; baĢka bir
ifadeyle hizmetleri ölçecek objektif standartlar ya mevcut değildir ya da çok belirsizdir (Ġbik,
2006:5). Hizmet sektöründe insan önemli rol oynamaktadır ve iĢletmeler genellikle emek
yoğun biçimde çalıĢmaktadırlar. Diğer önemli bir özellikte, maliyet hesaplamalarının
yapılması ve hedef pazarın tanımlanması zorluğudur. Bir hizmetin pazarı, birbirine benzer
nitelikte bir dizi istekten meydana gelir ve satın alınan hizmetin, tüketicilerin isteklerini
tatmin edeceği varsayılır. Dolayısıyla hizmet pazarının tanımlanmasında sunulacak hizmetin
niteliklerinin de açıklanması gerekir (Sayım ve Aydın, 2011:248-249).
3. Hizmetler Sektörünün Sınıflandırılması
Günümüzde hizmet alanlarının ekonomik ve sosyal geliĢmelere bağlı olarak önem
kazanması, hizmetler sektörünün sınıflandırılmasını gerekli kılmıĢtır. Hizmetler sektörünün
sınıflandırılması, çeĢitli kriterlere göre yapılabilir. Farklı kriterlere göre yapılan
sınıflamalardan en fazla kabul gören sınıflandırma, Hizmet Ticareti Genel AnlaĢması
(GATS) kapsamında, Dünya Ticaret örgütünün oluĢturduğu sınıflandırmadır. Bu
sınıflandırmada aĢağıdaki Ģekilde belirtilen 12 hizmet alt sektörü yer almaktadır (DPT,
2000).
1. Mesleki hizmetler
2. HaberleĢme hizmetleri
3. Müteahhitlik ve ilgili mühendislik hizmetleri
4. Dağıtım hizmetleri
5. Eğitim hizmetleri
6. Çevre hizmetleri
7. Mali hizmetler
8. Sağlıkla ilgili ve sosyal hizmetler
9. Turizm ve seyahat ile ilgili hizmetler
10. Eğlence, kültür ve spor hizmetleri
11. UlaĢtırma hizmetleri
12. BaĢka yere dahil edilmemiĢ diğer hizmetler
4. Hizmetler Sektörünün Dünya Ekonomisindeki Yeri
Ġkinci Dünya SavaĢı sonrası hizmetler sektörü, dünyanın tüm ekonomilerinde artan
bir hızla önem kazanmıĢ, son 20 yılda da ülkelerin GSMH‘sı ve istihdamı içindeki payını
önemli oranlarda arttırmıĢtır. Hizmetler sektörü; hem tarım ile sanayi sektörlerine alt yapı
30
hizmetleri sunması, hem de üretilen mallarla beraber sunulan satıĢ sonrası hizmetler açısından
ticareti kolaylaĢtırma ve firmalara rekabet gücü sağlaması sebebiyle, geliĢmiĢ ve geliĢmekte
olan ülke ekonomilerinde en önemli sektör haline gelmiĢtir.
GeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde hizmet sektörünün refahın artması, gelir
seviyesinin yükselmesi gibi sonuçlar vermesi, bu ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyine göre farklık
gösterebilir. Bu farklılıklar geliĢmiĢ ülkelerde büyümenin son noktasıyken, geliĢmekte olan
ülkelerde ise büyümenin ilk adımlarını oluĢturmaktadır. GSYH içinde hizmet sektörünün payı
bütün geliĢmiĢ ülkelerde 1980 yılından bu yana %55‘in altına düĢmemiĢtir. GeliĢmiĢ 16 ülke
il ilgili 1990‘dan 2009 yılına kadar olan sektörel veriler aĢağıda belirtilmektedir.
Tablo 1. GeliĢmiĢ Ülkelerde GSYH‘nınSektörel Dağılımı (%),
Ülkeler
TARIM
SANAYĠ
HĠZMETLER
1990 2000 2009 1990 2000 2009 1990 2000 2009
2
1
1
28
23
22
70
75
78
ABD
17
6
5
48
38
33
35
56
62
Rusya
3
3
2
32
38
25
64
69
73
Ġtalya
4
3
2
27
23
19
69
74
79
Fransa
3
2
31
33
66
65
Kanada
1
1
1
37
30
26
61
68
73
Almanya
2
2
39
32
58
66
Japonya
3
2
1
32
27
27
65
71
72
Ġsviçre
9
7
3
26
21
18
65
72
79
Yunanistan
2
1
1
31
27
22
67
72
78
Belçika
1
1
0
27
18
13
71
81
86
Lüksemburg
4
3
2
29
25
24
66
72
74
Hollanda
4
2
2
32
31
29
64
67
69
Avusturya
4
3
1
26
27
22
70
71
77
Danimarka
6
3
3
34
35
28
60
62
69
Finlandiya
9
3
1
35
42
31
57
55
68
Ġrlanda
Kaynak: Dünya Bankası 2011, http://databank.worldbank.org/ EriĢim: 25.08.2011
Tabloya göre; hizmetler sektörün ülke grupları içerisindeki payı incelendiğinde,
hizmet üretiminin toplam GSYH içerisindeki payının yıllar itibariyle düzenli bir Ģekilde
arttığı görülmektedir. Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde bu artıĢ, son yirmi yılda %70 düzeylerine
ulaĢmıĢtır. Bu durum, dünya ekonomilerinde hizmetler sektörünün önemini ortaya
koymaktadır.
31
Tablo 2. Bazı GeliĢmekte Olan Ülkelerde GSYH‘nınSektörel Dağlımı (%)
TARIM
SANAYĠ
HĠZMETLER
ÜLKELER
1995 2009 1995 2009 1995
2009
16
6
28
30
56
64
Bulgaristan
3
2
38
37
57
60
Çek Cumhuriyeti
7
4
32
29
61
66
Macaristan
6
3
33
29
61
68
Estonya
21
7
43
26
36
67
Romanya
6
3
38
35
56
63
Slovak Cumhuriyeti
Kaynak: Dünya Bankası 2011, http://databank.worldbank.org/ EriĢim: 25.08.2011
GeliĢmekte olan ülkelerde de hizmetler sektörü yıllar itibariyle sürekli bir geliĢim
göstermiĢtir. 1995 yılından itibaren özellikle tarım sektörünün GSYH içerisindeki payı önemli
ölçüde azalırken, hizmetler sektörünün payının da büyük oranda arttığı görülmektedir.
Hizmetler sektörünün GSYH içerisindeki payının artması, bu sektörde yeni iĢ olanaklarının
oluĢturulması (bankacılık ve sigortacılık, hukuki hizmetler, mimarlık ve mühendislik) ve
bunlara yönelik talebin artması ile mümkün olabilmektedir. GeliĢmiĢ ve geliĢmekte olan
ülkelerde bu hizmetlerdeki talebinin geniĢlemesi, hizmet sektöründe istihdamın artmasını
sağlamaktadır.
Tablo 3. 1996–2008 Yılları Arası Bazı GeliĢmiĢ ve GeliĢmekte Olan Ülkelerde Hizmet
Sektörü Ġstihdamındaki GeliĢmeler (%)
ÜLKELER
1996
2008
76,2
76,9
Ġngiltere
72,3
72,9
Fransa
65,1
66,8
Yunanistan
67,8
68,0
Almanya
72,5
72,8
Belçika
59,0
63,3
Macaristan
56,6
60,3
Estonya
43,1
57,2
Bulgaristan
51,5
56,5
Slovak
Cumhuriyeti
Kaynak: TÜĠK, Uluslararası Ekonomik Göstergeler,
http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.doEriĢim: 8.6.2011
Bazı geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerdeki hizmet sektörünün istihdam payı
incelendiğinde, geliĢmekte olan ülkelerin payının geliĢmiĢ ülkelerin paylarının gerisinde
olduğu görülmektedir. 1996 yılında hizmet sektöründe en fazla istihdam oluĢturan geliĢmiĢ
ülke Ġngiltere iken, geliĢmekte olan ülkelerden de ilk sırada Macaristan yer almaktadır. 2008
yılında da aynı durum geçerliliğini korumaktadır.
Hizmetler sektörü, ülkelerin GSYH‘sında oluĢturduğu katma değer ve istihdam
imkânları dıĢında uluslararası hizmet ticareti ile ülke ekonomilerine olumlu yönde etkiler
32
yaratmaktadır. Uluslararası hizmet ticaretinin gerçekleĢtirilebilmesi için dünya ticaretindeki
kısıtlamaların kaldırılması gerekmektedir. Bununla ilgili 1948‘de yürürlüğe giren Gümrük
Tarifeleri ve Ticaret Genel AnlaĢması (General Agreement on TariffsandTrade-GATT) dıĢ
ticaretin liberalizasyonunu sağlamaya yönelik yapılmıĢtır. Serbest bir dıĢ ticaret sisteminin
oluĢmasında engel olan gümrük vergilerinin (tarifelerin) düĢürülmesi, tarife dıĢı engellerin
kaldırılması veya tarifeye dönüĢtürülmesi, ayrıca olabilecek diğer engellemelerin ve farklı
muamelelerin kaldırılması gibi hususlar, GATT‘ın temel hedefleri arasında yer almaktadır.
GATT ile dünya ticaretinde malların serbest dolaĢımı büyük ölçüde sağlanmıĢtır (Topçu ve
Hayırsever, 2010:394). Dünya ticaretinde GATT ile sağlanan serbest dolaĢım sonucu, dünya
ekonomisinin daha fazla büyüyeceği söylenebilir. YaĢanan serbestleĢme sürecinde, geliĢmiĢ
ve geliĢmekte olan ülkeler göreceli olarak üstün ve güçlü oldukları alanlarda pazara giriĢ
hakkı elde ederek, ihracat imkânlarını arttırabilir.
Hizmet ticaretinin önemi 1960‘lı yıllarda yeni fark edilirken 1980‘li yıllarda bunun
önemi büyük oranda artmıĢtır. Bu oranın artmasında; çok uluslu Ģirketlerin dünya
ekonomisinde giderek daha etkin hale gelmesi, söz konusu Ģirketlerin üretimlerinin bazılarını
çeĢitli ülkelere yayması ve böylece ticaretin oluĢması gibi etkenler sayılabilir (ÇatalbaĢ,
2005:54).
1980‘li yıllarda, tüm ülkelerin GSMH‘leri toplamı içinde hizmet sektörünün payı, dar
ve geniĢ boyutta değerlendirildiğinde %46,5 ile %64 arasında değiĢirken; bu oran geliĢmiĢ
ülkelerde %48,6 ile %67; geliĢmekte olan ülkelerde ise %37,4 ile %51 arasında
değiĢmektedir.
Günümüzde hizmet sektörü, birçok ülkenin GSYH‘sinin %50‘sinden fazla paya
sahiptir. Hizmetler, genellikle ülke ekonomilerinin en hızlı büyüyen sektörü olup, dünya
hizmet ticaretinin yıllık değeri 2,5 trilyon dolar civarındadır ve uluslararası ticaretin %25‘ine
yakın kısmını etkin alt sektörleri aracılığıyla kapsamaktadır (Ekinci, 2008:205). Dünya hizmet
ticaretinde etkin olan çeĢitli alt sektörlerin payları aĢağıdaki tabloda gösterilmiĢtir.
33
Tablo 4. Hizmet Alt Sektörlerine göre 2000–2009 Yılları Arası Dünya Hizmet Ticareti
Değer
PAY (%)
2009
2000 2005 2007 2008 2009
Milyar $
ĠHRACAT
Toplam ticari hizmetler
3.350 100 100 100 100 100
UlaĢtırma hizmetleri
700 23,4 23,3 22,9 23,7 20,9
Turizm ve Seyahat
870 32,1 27,7 25,7 25,1 26,0
Diğer ticari hizmetler
1.780 44,5 49,0 51,4 51,1 53,1
Milyar $
ĠTHALAT
Toplam ticari hizmetler
3.145 100 100 100 100 100
UlaĢtırma hizmetleri
835 28,7 29,1 29,0 30,0 26,6
Turizm ve Seyahat
790 29,8 27,1 25,6 24,4 25,1
Diğer ticari hizmetler
1.520 41,5 43,8 45,4 45,5 48,3
Kaynak: WTO, Statistics, http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its2010_e.pdf
EriĢim:9.6.2011
Dünya hizmet ihracatında, 2009 yılında toplam 3.350 milyar dolar gelir elde
edilmiĢtir. Bu değerin, 870 milyar doları turizm ve seyahat, 700 milyar doları ulaĢtırma, 1.780
milyar doları finansal hizmetleri de içeren diğer hizmetler sektörüne aittir. Dünya hizmet
ihracat geliĢiminin son yıllarda sektörden sektöre farklılık gösterdiği söylenebilir. Bilgisayar
hizmetleri, finansman, sigortacılık gibi alanlarda hızlı değiĢmeler ve geliĢmeler olurken,
taĢımacılık ve inĢaat gibi alanlarda durgunluk görülmüĢtür. Özellikle 2009 yılında, 700 milyar
dolar ihracat hacmine sahip olan taĢımacılık (ulaĢtırma) sektöründe, son yıllarda en düĢük
büyüme oranı kaydedilmiĢtir. 2009 yılında alt sektörler arasında en fazla ihracat payı %26‘lık
oranla turizm ve seyahat hizmetlerine aittir. Dünya hizmet ithalatı ise 2009 yılında toplam
3.145 milyar dolar‘dır. Dünya hizmet ithalatında %26,6‘lık payla en yüksek değere sahip alt
sektör ulaĢtırma hizmetiyken, 2009 yılında yaĢanan küresel krizden dolayı bu sektör bir
önceki yıla oranla gerilemiĢtir.
5. Hizmetler Sektörünün Türkiye Ekonomisindeki Yeri
Ġkinci dünya savaĢı sonrasında hızla geliĢen hizmetler sektörü, günümüzde geliĢmiĢ
ve Türkiye gibi geliĢmekte olan birçok ülkenin milli gelir (GSMH‘sı) ve istihdamı içerisinde
önemli bir paya sahiptir. Bununla birlikte hizmetler, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını
oluĢturduğu için uluslararası ticaret açısından da önem taĢımaktadır. Özellikle, Türkiye gibi
dıĢ ticaret bilançosu açık veren bazı geliĢmekte olan ülkeler, bu açıkları hizmet ticaretindeki
fazlalarla kapatmaya çalıĢmaktadırlar. Ayrıca hizmetler sektörü, istihdam, giriĢimcilik ve
yatırım konularında da fırsat yaratmakta, ülkedeki yaĢam standardının yükseltilmesi açısından
da belirleyici rol oynamaktadır.
34
5.1. Hizmetler Sektörünün Gayri Safi Milli Hâsılaya Etkisi
Türkiye
Cumhuriyeti
Osmanlı‘dan
devraldığı
tarım
ağırlıklı
ekonomiyi
kalkındırabilmek için sanayi sektörüne ağırlık vermiĢtir. SanayileĢmede önemli baĢarılar elde
edilmesine rağmen, II. Dünya SavaĢı ve diğer etkenlerden dolayı süreklilik sağlanamamıĢtır.
Bu, hizmetler sektörünün geliĢmesini de etkilemiĢtir. SanayileĢme sağlandıktan sonra
hizmetler sektörü daha etkin hale gelmiĢtir (ÇatalbaĢ, 2005:179). Türkiye kalkınma
hedeflerini gerçekleĢtirmek amacıyla 1963‘te yürürlüğe koyduğu I. BeĢ Yıllık Kalkınma Planı
döneminde hizmetler sektörünün payı %46,3 düzeyindeydi. O tarihten 1987‘ye kadar bu pay
azalan bir hızla artmaya devam etmiĢ ve %57,9' a ulaĢmıĢtır. 1995‘te %57,3 ve 2000 yılında
bu oran %60,1 düzeyine yükselmiĢ olup, bu tarihten sonra ise aĢağıdaki tablodan da
izlenebileceği gibi istikrar kazanmıĢtır.
Tablo 5. Ana Ġktisadi Faaliyet Kollarının GSYH‘ya Katkıları (%)
YIL TARIM SANAYĠ HĠZMETLER
YTL)
22,4 (Bin
62,9
2001 (Bin 8,8 (Bin YTL)
YTL)
%
%
10,3
21,0
59,2
2002
20,9
58,2
2003 % 9,9
9,5
20,3
58,7
2004
9,4
20,3
58,5
2005
8,3
20,1
59,7
2006
7,6
20,0
61.9
2007
7,6
19,8
62,5
2008
8,3
19,0
63,5
2009
8,4
19,2
61,7
2010
Kaynak: TÜĠK, Ġstatistik Göstergeler, http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=158
EriĢim:9.6.2011
Türkiye‘de yıllar itibariyle tarım sektörünün GSYH içindeki payında düĢüĢler
yaĢanmakta, buna karĢılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artıĢlar meydana
gelmektedir. Her ne kadar oranlarda birtakım değiĢiklikler olmuĢsa da, genel durum bu
payların arttığı yönündedir. Cari fiyatlarla, sanayi sektörünün GSYĠH içindeki payı, 2001
yılında %22,4 iken, bu oran 2005 yılında %20,3, 2010 yılında %19,2 olarak gerçekleĢmiĢtir.
Hizmet sektörünün payı ise 2001 yılında %62,9, 2005‘te %58,5 iken, bu oran 2010 yılında
%61,7 olarak gerçekleĢmiĢtir. Yukarıdaki verileri dikkate alarak, ülkemizde de her geçen gün
hizmet sektörünün öneminin ve ekonomideki ağırlığının artmakta olduğunu söyleyebilir.
35
Tablo 6. Sabit Fiyatlarla Hizmet Alt Sektörlerinin GSYĠH Ġçindeki Payları ve GeliĢme
Hızları (%)
2001
2005
2010
GSYĠH
GeliĢme
GSYĠH
GeliĢme
GSYĠH
GeliĢme
HĠZMETLER
Hızı
Hızı
Hızı
5,0
5,8
9,3
5,6
17,1
ĠnĢaat
-17,4
11,8
13,2
9,5
12,7
13,3
Ticaret
-16,1
2,6
5,7
2,0
0,4
1,9
0,3
Otel -Lokanta
12,6
14,3
13,6
14,6
10,5
UlaĢtırma-3,7
Hızı
HaberleĢme
10,0 2001 16,0
8,7
13,6
11,9
7,2
Mali KuruluĢ
Faaliyetleri
5,8
3,8
5,0
3,6
4,8
1,9
Konut
Sahipliği
2,5
3,1
2,8
10,2
3,7
7,6
Kiralama Fal.
4,6
5,6
3,4
-5,0
3,0
0,5
Kamu Hiz.
2,4
4,5
2,0
4,3
1,9
0,6
Eğitim
1,3
4,2
1,2
17,8
1,2
1,1
Sağlık-Sosyal
Hizmetler
1,7
2,7
1,5
5,3
1,5
0,9
Diğer
Hiz.
Kaynak:TUĠK, http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=55&ust_id=16 EriĢim:
21.06.2011
Hizmet alt sektörlerinin geliĢme hızları incelendiğinde, konjonktürden en çok
etkilenen alt sektörlerin ulaĢtırma-haberleĢme, inĢaat ve ticaret alt sektörlerinin olduğu
görülmektedir. 2001 yılında yaĢanan ekonomik krizde, hizmetler sektörü toplamda % 4,5
küçülürken, inĢaat % 17,4, ticaret % 16,1 ve ulaĢımda % 3,7 küçülmüĢtür. Bu arada 2001‘de
yaĢanan ekonomik krizde, mali kuruluĢ hizmetlerinin %16‘lık büyüme göstermesi dikkat
çekmektedir. Tersi durumda ekonomik geniĢlemenin yaĢandığı 2004 yılında hizmetler sektörü
toplamda %9,6 büyürken, inĢaat %14,1, ticaret %13,8 ve ulaĢtırma-haberleĢme hizmetleri de
%10,7 büyümüĢtür. Konut sahipliği, kamu hizmetleri ve diğer hizmetler alt sektörleri ise bu
dönemde geliĢme hızını hiç kaybetmeden sürdüren alt sektörler olmuĢtur. Ayrıca, 2001–2010
yılları arasında ulaĢtırma-haberleĢme alt sektörünün sabit fiyatlarla GSYH içerisindeki payı
%12,6‘dan baĢlayarak, 10 yılda %14,6‘ya ulaĢtığı ve hizmet alt sektörleri içerisinde
GSYH‘deki payı bakımından en yüksek paya sahip alt hizmet sektörü olduğu görülmektedir.
5.2. Hizmetler Sektörünün Ġstihdama Etkisi
Hizmetler sektörü GSYH‘deki artan payının yanı sıra, ülkede istihdam olanakları
açısından da ülkenin ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır. Ülke ekonomilerinin
kalkınmasında istihdamın sektörel dağılımı birbirini takip eden bir süreci izlemektedir. Bu
süreçte; tarımın istihdam içerisindeki payı sürekli olarak azalırken, sanayinin payı bir dönem
sürekli artmakta ve bir süre sonra da belli bir düzeyde sabit kaldıktan sonra düĢmeye
baĢlamaktadır. Hizmetler sektörünün istihdamdaki payı ise, sürekli geliĢme göstermiĢtir
(Gündoğan, 2002:6).GeliĢme gösteren hizmetler sektörünün emek yoğun olması, sektörde
36
makine kullanımını azalmaktadır. Bu durum tarım ve sanayide istihdamın azalmasına neden
olurken, hizmetler sektöründe de istihdamın artmasını sağlamıĢtır.
Tablo 7. Ekonomik Faaliyetlere Göre Ġstihdamın Dağılımı (%),
Tarım
Sanayi Sektöründe
Hizmetler
Sektöründe
ÇalıĢan Oranı
Sektöründe ÇalıĢan
ÇalıĢan Oranı
Oranı
42,8
22,9
34,3
1996
37,6
22,7
39,7
2001
34,9
23,0
42,1
2002
33,9
22,8
43,4
2003
29,1
24,9
46,0
2004
25,7
26,3
48,0
2005
24,0
26,8
49,2
2006
23,5
26,7
49,8
2007
23,7
26,8
49,5
2008
24,7
25,3
50,0
2009
25,2
26,2
48,6
2010
Kaynak: TÜĠK, http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/tabloOlustur.do) EriĢim: 29.6.2011
YILLAR
1996 ile 2010 yılları arasında, Türkiye‘deki istihdamın ekonomik faaliyetlere göre
dağılımı incelenmektedir. Tabloda 1996 yılında Türkiye‘deki iĢ görenlerin %42,8‘inin tarım,
%22,9‘unun sanayi ve %34,3‘ünün de hizmet sektöründe istihdam edildiği görülmektedir.
2006‘ya kadar olan süreçte, tarım sektöründe iĢ gören oranı %42,8‘den %24,0‘e düĢerken,
hizmet sektöründe ise bu oran %34,3‘ten %49,2‘ye yükselmiĢtir. 2010 yılına gelindiğinde
ülkedeki
iĢ
görenlerin
%50‘sine
yakınının
hizmet
sektöründe
istihdam
edildiği
anlaĢılmaktadır. Sanayi sektöründe iĢ gören oranında ciddi bir değiĢim gözlenmezken, tarım
sektöründeki iĢ görenlerin hizmet sektörüne kaydığı ortaya çıkmıĢtır.
Ülkemizdeki istihdamın hizmetler sektörüne kaymasının nedenlerinden biri, diğer
sektörlere kıyasla hizmetler sektöründe çok daha fazla yeni iĢ alanının yaratılması Ģeklinde
ifade edilebilir. Hizmetler sektöründeki geliĢmeler, kalifiye iĢgücü için olduğu kadar, düĢük
kalifiye iĢgücü içinde istihdam yaratılması fırsatları sağlamakta olduğu bilinmektedir.
Özellikle emek yoğun ve iĢgücü tasarrufu yönelimli teknolojik geliĢmeye açık olmayan bu
kesimin düzenli büyümesi, Türkiye‘de istihdamın geleceğini önemli ölçüde belirlemektedir
(Karagöl ve Akgeyik, 2010:24).
5.3. Hizmetler Sektörünün Hizmet Ticaretine Etkisi
Hizmetler, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını oluĢturduğu için uluslararası ticaret
açısından önem kazanmaktadır. Ayrıca hizmetlerin istihdam, giriĢimcilik ve yatırım
konularında da fırsat yarattığı ve ülkedeki yaĢam standardının yükseltilmesi açısından da
37
belirleyici rol oynadığı için önemli olduğu bilinmektedir. Bu nedenle özellikle son yıllarda
hizmetler sektörünün uluslararası ticaret ve yatırımlardaki payı artıĢ göstermektedir (Erdal,
2006:83). Bu sektörün ülkemizin kalkınmasında ve cari açıkların kapatılmasında önemli paya
sahip olduğu söylenebilir.
Tablo 8. Ödemeler dengesi 1985-2010 (Milyon Dolar)
1985
1988
1995
2000
2005
2009
-1,013 1,596 -2,339 -9,920
I.CARĠ ĠġLEMLER
-22,057 22,309
I.a) DıĢ
Ticaret Hesabı -2,976 -1,813
13,991
HESABI
9,620 11,375 15,156
16,749
I.b) Hizmetler Hesabı 1,600 3,833 13,152
33,080 24,850
-1,553 -2,513 -3,205
-4,002 -5,839 -8,189
I.c) Gelir Hesabı
1,916 2,089 4,398
4,764 1,454 2,299
I.d) Cari Transferler
Hesabı
1,850 -2,111
-93 12,581 19,485 8,925
II. SERMAYE VE
0
0
0
0
0
-42
II.a)
Sermaye
Hesabı
FĠNANS HES.
1,850 -2,111
-93 12,581 19,485 8,967
II.b) Finans Hesabı
-837
515 2,432
-2,661 2,824 5,066
III. NET HATA VE
NOKSAN
Kaynak:TCMB, http://www.tcmb.gov.tr/odemedenge/odmain.html 15.8.2011
2010
47,639
14,700
56,347
-7,321
1,329
43,217
-56
43,273
4,422
Hizmetler açısından ödemeler dengesi incelediğinde, hizmetler hesabının cari açığın
kapatılmasına büyük oranda etki ettiği görülmektedir. 1987 yılında ödemeler dengesinde
azalan cari iĢlemler açığı ile birlikte olumlu geliĢme görülmüĢ olup; 1988–1989 yıllarında cari
iĢlemler fazla vermiĢtir. Cari ĠĢlemlerin fazla vermesinin sebebi, turist ile iĢçi gelirlerindeki
artıĢ ve 1989 yılında uygulanan döviz kuru politikasıdır. Türkiye bir taraftan döviz kuru
artıĢını enflasyon oranının altında ayarlamıĢ, diğer taraftan mevduatlara yüksek faiz
uygulayarak, ülkeye giren döviz sayesinde dıĢ ödemelerini düzenlemiĢtir. Böylece 1989
yılında cari açığını kapatmıĢtır (Karluk, 1995:291-292). Cari iĢlemler açığı en fazla 2010
yılında yaĢanmıĢ olup; bir önceki yıla nazaran açık meblağındaki artıĢ oranı %346
civarındadır. 2010 yılında hizmetler dengesi cari açığın kapatılmasında 14,7 milyon dolarlık
etki yapmıĢtır. Bu durumda hizmetler sektörünün ödemeler dengesi açısından önemini ortaya
koymaktadır.
Bir ülkenin hizmet ticaretindeki payını arttırabilmesinin liberalizasyona olan
katkısıyla paralellik gösterdiği ileri sürülebilir. Çünkü antlaĢmaların karĢılıklılık esası
dahilinde ve iĢ birliği halinde yapılıyor olması, bunu gerekli kılmaktadır (Ekinci, 2008:297).
Türkiye, uluslararası hizmet ticaretindeki payını arttırma amacında olduğu için, GATS'a taraf
olmuĢ ve sektörün serbestleĢtirilmesi yönündeki yükümlülüklerini belirlemiĢtir. Sektörün
geliĢimi, liberalizasyonun yanı sıra gerekli mevzuat düzenlemelerinin yapılması ve
38
uluslararası pazarlardaki geliĢmelerin sürekli takip edilerek, dinamik bir Ģekilde ilgili kurum,
kuruluĢ ve özel sektör firmalarına iletilmesine de bağlı olduğu söylenebilir.
Türkiye‘nin hizmet gelir ve gider tutarları, genel olarak olumlu bir geliĢim
izlemektedir. Mal ticaretine paralel olarak hizmet ticaretimiz de artıĢ yaĢanmaktadır.
Tablo 9. Türkiye‘nin Hizmet Ġthalat ve Ġhracatındaki GeliĢmeler (1985–2010) (Milyar $),
Yıllar
Hizmet
Hizmet
Gideri
Geliri
1,5
3,1
1985
3,1
8,1
1990
6,0
12,9
1996
7,6
19,3
2000
5,6
15,1
2001
5,5
14,0
2002
6,7
17,9
2003
9,2
22,7
2004
10,3
26,5
2005
10,7
25,3
2006
14,5
28,6
2007
16,6
35,5
2008
15,6
32,8
2009
19,4
34,1
2010
Kaynak:(TÜĠK,http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do)
EriĢim: 28.07.2011
Hizmet ihracat gelirinde, 1985–2000 döneminde giderek artan bir durum söz
konusudur. Ancak 2001 yılında önemli ölçüde düĢüĢ meydana gelmiĢtir. 2000 yılında 19,3
milyar dolar olan ihracat geliri, 2001‘de 15,1 milyar dolara gerilemiĢtir. Bu gerilemenin
nedeni, dünyada 1997 yılında baĢlayan ve Türkiye‘de kendini 1999 yılında hissettiren küresel
ekonomik krizin etkisi olduğu söylenebilir. Nitekim krizin yoğun bir Ģekilde devam ettiği
1999–2002 döneminde değiĢen tutarlarda hizmet ihracat geliri de elde edilmiĢtir. 2002 yılı
itibariyle ise, tekrar ihracat gelirinin artıĢ sürecine girdiği görülmektedir. Hizmet ithalatında
1990–2000 döneminde artan tutarlar söz konusudur. Ancak, 2001 yılı itibariyle düĢüĢ
eğilimine girmiĢtir. Ġthalattaki bu düĢüĢe, kriz dolayısıyla meydana gelen iç talep azalması
sebep olarak gösterilebilir. Hizmet ihracatında olduğu gibi, ithalatta da 2002 itibariyle tekrar
artıĢa geçilmiĢtir. Genel olarak 1985–2010 dönemleri arasında hizmet ihracat geliri, ithalat
giderinin daima üstünde olmuĢtur. Ödemeler dengesi tablosunda da görüldüğü üzere, hizmet
hesabı her zaman fazla vermiĢtir.
DTÖ verilerine göre, dünyanın belli baĢlı 46 ülkesinin toplam ihracatının %19,3‘ ü
ticari hizmetlerden oluĢurken, Türkiye için bu oran %28,4‘ dür. Hizmet ithalatı açısından söz
konusu oranlar sırasıyla %19,6 ve %12,3‘ dür. Bu durum, Türkiye‘nin dünya ortalamasının
39
üzerinde bir ihracatçı ve altında bir ithalatçı olduğunu ortaya çıkarmaktadır (DPT, 2000:52).
Ülkemizin, uluslararası hizmet ticaretindeki payının daha üst seviyelere çıkarılması için, bazı
adımlar atılması gerekebilir. Bu doğrultuda, sahip olduğumuz mukayeseli üstünlüklerden
hareketle, ülkemizin uluslararası alanda ticari payını artırma potansiyeline sahip alt sektörler
tespit edilerek, faaliyetler bu alanlarda yoğunlaĢtırılmalıdır (TaĢkesenlioğlu, 2010:29).
Tablo 10. Türkiye‘de ĠnĢaat, UlaĢtırma ve Turizm Hizmeti Ġhracatı ve Ġthalatındaki
GeliĢmeler (1985–2010) (Milyon Dolar)
YILLAR
TURĠZM HĠZ.
ĠĠNġAAT HĠZ.
ULAġTIRMA HĠZ.
Gelir
Gider
Gelir
Gider
Gelir
Gider
Gider
1.094
324
246
0
670
494
1985
950
313
301
0
557
545
1986
1.476
448
293
0
716
618
1987
2.355
358
476
0
837
573
1988
2.557
565
582
0
967
668
1989
3.225
520
741
0
920
900
1990
4.957
911
1.857
0
1.712
1.410
1995
5.650
1.265
1.941
0
1.756
1.741
1996
7.002
1.716
2.285
0
2.193
1.870
1997
7.177
1.754
2.311
0
3.120
2.365
1998
5.203
1.471
1.095
0
2.900
2.101
1999
7.636
1.713
968
0
2.955
2.463
2000
8.090
1.738
654
0
2.854
2.021
2001
18.152
2.872
874
0
5.055
5.106
2005
16.853
2.743
879
0
4.972
4.662
2006
18.487
3.260
759
0
6.541
6.966
2007
21.951
3.506
974
0
7.793
7.984
2008
21.250
4.147
1.090
0
7.825
6.535
2009
20.807
4.826
859
0
9.026
8.291
2010
Kaynak: TCMB, Ödemeler Dengesi, http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html EriĢim:29.07.11
GeliĢmekte olan ülkeler açısından mukayeseli üstünlüğe sahip olunan sektörlerin
tespitinde faydalanılan sınıflandırma doğrultusunda ülkemizle ilgili yapılan sektörel
tespitlerde, bilgiye dayalı hizmetler kapsamında mimarlık-mühendislik (inĢaat), bilgi-iĢlem ve
ofis arkası hizmetler; geleneksel hizmetler kapsamında ise ulaĢtırma ve turizm hizmetlerinde
avantajlı bir ülke olduğumuz ifade edilebilir (Seyidoğlu, 2003:790-791). Ülkemizde hizmet
ticaretinde avantaj sağlayabilecek inĢaat, ulaĢtırma ve turizm hizmetlerinin rakamsal olarak
sağladıkları katkılar yukarıdaki tabloda incelenmiĢtir.
Türkiye‘nin hizmet ihracatında en fazla gelir sağladığı alt sektörü turizmdir. 1985–
2010 yılları arasında sürekli artıĢlar yaĢanmıĢtır. 1999 krizinde gelirlerde biraz düĢme olsa da,
2001 yılında yaĢanan 11 Eylül Saldırılarının olumsuz etkilerine rağmen gelir artıĢı devam
etmiĢtir. 2010 yılı itibariyle turizm sektöründen yaklaĢık 21 milyar dolar gelir elde edilmiĢtir.
Turizm hizmet ithalatı 1985–2010 yılları arasında sürekli artıĢ göstermekle birlikte, ihracatı
40
yanında daima düĢük seviyede kalmıĢtır. Örneğin, 2010 yılı turizm ithalatı/turizm ihracatı
oranı %23 seviyesindedir.
Turizm gelirlerini uluslararası anlaĢmaların %9‘luk kısmına sahip olan inĢaat
hizmetlerinin gelirleri izlemektedir.1985–1998 yılları arasında inĢaat hizmet ihracatı gelirinde
genel olarak bir artıĢ göstermiĢtir. Ancak, küresel ekonomik krizin inĢaat hizmetlerine de olan
talebi olumsuz etkilemesi sonucunda 1999 yılı itibariyle gelirlerde azalma yaĢanmıĢtır. En
fazla gelir 1.090 milyon dolar ile 2009 yılında elde edilmiĢtir. ĠnĢaat hizmet ithalatı ise,
gerçekleĢmediğinden sektör bu dönemlerde ihracatçı konumundadır.
UlaĢtırma hizmetleri, dıĢ geliĢmelere son derece duyarlı bir alt hizmet sektörüdür. 11
Eylül 2001 tarihinde ABD‘nin çeĢitli yerlerine yapılan saldırılar, tüm dünyayı etkilemiĢ, bu
çerçevede ülke ekonomileri değiĢen derecelerde etkilenmiĢtir. Ekonomilerde birçok sektör
olumsuz etkilenmiĢ olmakla beraber, en fazla etkilenenlerin baĢında gelen ulaĢtırma
sektörüdür. Ancak yukarıdaki tablo incelendiğinde, yaĢanan bu krizin ülkemiz ulaĢtırma
hizmetlerini fazla etkilemediği söylenebilir.
6. Sonuç
Ülke ekonomilerinde tarım, sanayi ve hizmetler olmak üzere üç ana sektör
bulunmakla beraber, bu sektörler içerisinde ülke ekonomisine, kalkınmaya en fazla katkı
sağlayan sektörün hizmetler sektörü olduğu anlaĢılmaktadır.
Hizmetler sektörünün önemi dünya ülkeleri tarafından gün geçtikçe daha da fazla
anlaĢılmaya baĢlamıĢtır. Çünkü hizmetler sektörü; tarım ve sanayi sektörünü geride bırakarak,
ülkelerin geliĢmiĢlik düzeyini arttırıp refah seviyesini yükseltmiĢtir. Bunun yanında, hizmetler
sektörü geliĢmiĢ ve ülkemiz gibi geliĢmekte olan ülkelerin GSYĠH‘larında yarattığı olumlu
etkiler ve istihdam olanaklarını arttırması bakımından en önemli sektör konumundadır.
Türkiye‘de yıllar itibariyle tarım sektörünün GSYH içindeki payında düĢüĢler
yaĢanmıĢ, buna karĢılık hem sanayi hem de hizmet sektörü paylarında artıĢlar meydana
gelmiĢtir. BeĢ Yıllık Kalkınma Planlarının yürürlüğe girdiği 1963 yılında hizmet sektörünün
GSYH içerisindeki payı %46 civarındayken, bu pay 2010 yılında yaklaĢık %62 düzeyinde
gerçekleĢmiĢtir.
Emek yoğun bir sektör olan hizmetler sektörü, ülkemizde yarattığı yeni istihdam
olanakları açısından da ülkemizin ekonomik kalkınmasına destek olmaktadır. Hizmetler
sektörünün yeni iĢ olanakları yaratması, tarım ve sanayi sektöründe istihdamın azalmasına
neden olurken, hizmetler sektöründe istihdamın artmasını sağlamıĢtır. 1996 yılında
Türkiye‘deki iĢ görenlerin %42,8‘inin tarım, %22,9‘unun sanayi ve %34,3‘ünün de hizmet
41
sektöründe istihdam edildiği belirlenmiĢ ancak; tarım sektöründeki iĢ gören sayısı yıllar
itibariyle sürekli azalmıĢ ve 2010 yılında tarım sektöründe %25 civarında iĢ gören istihdam
edilirken, hizmetler sektöründe iĢ görenlerin %50‘sine yakınının istihdam edildiği
belirlenmiĢtir. Bu durum tarım sektöründeki iĢ görenlerin, yeni istihdam alanları açısından
hizmetler sektörüne kaydığını ortaya koymaktadır.
Aynı zamanda hizmetler sektörü, hem iç hem de dıĢ pazarın altyapısını oluĢturduğu
için uluslararası ticaret açısından da önem taĢımaktadır. Türkiye‘nin hizmet ihracat ve ithalatı
yaĢanan küresel ekonomik krizlerin dıĢında yıllar itibariyle genel olarak olumlu bir geliĢim
göstermiĢtir. 2010 yılında yaklaĢık 34 milyar dolar hizmet ihracat geliri elde edilirken, 19
milyar dolarda hizmet ithalatı yapılmıĢtır. Uluslararası alanda yapılan hizmet ticareti
aracılığıyla
elde
edilen
ihracat
gelirleri
ülkemizin
ödemeler
dengesi
açıklarının
kapatılmasında önemli bir paya sahiptir.
KAYNAKÇA
Aslan, M. H. (1998). Hizmet Ekonomisi. Alfa Yayınları, Ġstanbul, ss.9.
Aydemir, C. ve Pıçak, M. (2008). Ekonomik geliĢme sürecinde tarım-sanayi iliĢkilerinin
sektörler arası bütünleĢmeye etkileri. D. Ü. Ziya Gökalap Eğitim Fakültesi Dergisi,
Sayı:10, ss.129-130.
ÇatalbaĢ, N. (2005). Uluslararası Hizmetler Ticaretinin Serbestleştirilmesi ve Gelişme
Yolundaki Ülkelere Etkileri (Türkiye Uygulaması). Doktora Tezi, EskiĢehir Anadolu
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, EskiĢehir, ss.54-179.
Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT)(2000). Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (2001–2005).
Hizmet Ticaretinin SerbestleĢtirilmesi Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu.
http://ekutup.dpt.gov.tr/ticaret/oik559.pdf (EriĢim: 25.06.2011)
Dünya Bankası (2011). http://databank.worldbank.org/ (EriĢim: 25.08.2011)
Ekinci, M.B. (2008). Uluslararası Hizmet Ticaretinde Gelişmekte Olan Ülkeler ve Türkiye.
Ġstanbul Ticaret Odası Yayınları No:10, Vimeks Matbaacılık, Ġstanbul, ss.205-297.
Erdal, B. (2006). Ankara’da Hizmet İşletmelerinin Tanıtım Faaliyetleri ve Büyük Anadolu
Oteli Örneği. Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara,
ss.83.
Gündoğan N. (2002). Hizmetler Sektöründe Ġstihdam. Kamu-İş, C:7(1):6
Ġbik, Ö.A. (2006). Rekabet Ortamında Hizmet Kalitesinin Önemi ve Bir Havayolu
İşletmesinde Hizmet Kalitesinin Gerçekleştirilmesine Yönelik Bir Uygulama. Yüksek
Lisans Tezi, Kocaeli Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Kocaeli, ss.5.
Karagöl, E.T. ve Akgeyik T. (2010). Türkiye‘de Ġstihdam Durumu: Genel Eğilimler. Seta
(Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı) Analiz Dergisi, Ankara, 21:24
42
Öztürk, S.A. (1998). Hizmet Pazarlaması. Anadolu Üniversitesi Yayınları, EskiĢehir,
ss.15.
Sayım, F. ve Aydın V. (2011). Hizmet Sektörü Özellikleri ve Sistematik Olmayan Risklerin
Sektör Menkul Kıymetleri Ġle EtkileĢimine Sair Teorik Bir ÇalıĢma. Dumlupınar
Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, Kütahya, (29):248-249.
Seyidoğlu, H. (2003). Uluslararası İktisat-Teori, Politika ve Uygulama. 15. Baskı, Güzem
Yayınları, Ġstanbul, ss.790-791.
Taban, S. ve Kar, M. (2008). Kalkınma Ekonomisi. 2. Baskı, Ekin Yayınları, Bursa, ss.45-46.
Karluk, R. (1995). Türkiye Ekonomisi. Beta A.ġ., 2.Baskı, EskiĢehir, ss.291-292.
TaĢkesenlioğlu, Z. (2010). Türkiye‘de Hizmet Ticareti. Müstakil Sanayi ve İşadamları
Derneği 2009 Hizmet Sektör Raporu. Ġstanbul, ss.21-29.
Topçu, E. ve Hayırsever F. (2010). Avrupa Birliği ve Hizmet Ticaretinin Liberalizasyonu.
Süleyman Demirel Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C.15,
(2):394.
TÜĠK, Uluslararası Ekonomik Göstergeler,
http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do (08.06.2011)
TÜĠK, Ġstatistik Göstergeler,
http://www.tuik.gov.tr/IcerikGetir.do?istab_id=158 (09.06.2011)
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=55&ust_id=16 (21.06.2011)
http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/tabloOlustur.do (29.06.2011)
http://tuikapp.tuik.gov.tr/ulusalgostergeler/degiskenlerUzerindenSorgula.do
(28.07.2011)
Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası, Ödemeler Dengesi Ġstatistikleri
http://www.tcmb.gov.tr/odemedenge/odmain.html (15.08.2011)
http://evds.tcmb.gov.tr/cbt.html (29.07.2011)
WTO (Dünya Ticaret Örgütü) Statistics,
http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its2010_e.pdf(09.06.2011)
http://www.wto.org/english/res_e/statis_e/its2010_e/its10_world_trade_dev-e.pdf
(09.06.2011)
43
TÜRK ZEYTĠNYAĞI VE ĠNCĠR SEKTÖRLERĠNĠN DÜNYADAKĠ REKABET GÜCÜ
Yrd. Doç. Dr. Renan TUNALIOĞLU
Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Ferit ÇOBANOĞLU
Adnan Menderes Üniv., Ziraat Fak., Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Zir. Yük. Müh. Yasemin DEMĠR
Zir. Yük. Müh., Toprak-Gübre ve Su Kaynakları Merkez AraĢ. Ens., Ankara,
[email protected]
Özet
Türkiye‘de zeytin ve incir üretimi, önemli tarımsal faaliyet alanlarından biridir. Ülkemizde 826
bin hektarlık alanda yetiĢtirilen 161,6 milyon zeytin ağacından ortalama 1400 bin ton dane
zeytin ve 130 bin zeytinyağı üretilmektedir. 2000 yılından bu yana uygulanan tarım
politikalarının teĢviki ile dane zeytin, zeytinyağı ve sofralık zeytin üretimi artmıĢtır. Türkiye
dünya zeytinyağı üretiminin %10‘unu, ihracatının %8‘ini karĢılamakta ve bu verilerle dünya
üretimi ve ihracatında beĢinci sırada yer almaktadır. Diğer taraftan, Türkiye‘de 44 bin hektar
alanda incir yetiĢtirilmekte olup, bu oran dünya incir üretim alanlarının %9,5‘ini
oluĢturmaktadır. Türkiye taze incir üretiminde dünya üretiminin %18‘ni karĢılamakta, kuru
incir ihracatında almıĢ olduğu %51‘lik pay ile dünya ihracatının yarısına sahip olmaktadır. Kuru
ve taze incir, üretim ve ticaretinde lider bir ülke olan Türkiye, ihracatının büyük bir miktarını
Avrupa ülkelerine yapmaktadır. Bu çalıĢmada, Türkiye‘nin bu önemli iki tarımsal ürünü için,
son sekiz yıla ait veriler ve bazı parametreler kullanılarak sektörel rekabet gücü incelenmiĢtir.
Bu parametreler: açıklanmıĢ göreceli üstünlük, ithalat sızma oranı, uzmanlaĢma katsayısı, dıĢ
rekabete açıklık, ihracat piyasa payı ve ihracat/ithalat oranıdır. Ġncelenen rekabet gösterge
değerlerinde zeytinyağında olumsuz, incirde ise göreli olarak olumlu değerlere ulaĢılmıĢtır. Bu
incelemeye göre ülkemizin, uluslararası rekabette incirde zeytinyağı‘na göre daha önemli bir
pazar gücüne sahip olduğu tespit edilmiĢtir.
Anahtar kelimeler: Zeytinyağı, incir, pazarlama, rekabet gücü
44
The Competitiveness of Turkish Olive Oil and Fig Sectors in the World
Abstract
The olive and fig production is one of the importance agricultural activities in Turkey. 1400
thousand tons of olives and 130 thousand tons of olive oil would be produced from 161,6
million olive trees planted in 826 thousand tons hectares as average per year in our country.
Depending on the supporting policies implemented since 2000 year, olive, olive oil and table
olive production would show a precise increase. While Turkey would be confronting 10
percent and 8 percent of total olive oil production and export in the world, respectively, these
figures would enhance to Turkey as fifth range in both production and export quantities in the
world. On the other hand, while the fig production is performed in 44 thousand hectares, these
figures would consist of 9,5 percent of total fig planted areas in the world. While Turkey
would fulfill 18 percent of the total world‘s fresh fig production, its 51 percent of share in the
world‘s total dried fig export could announce that half of the world‘s total dried fig export
would be responded by the country solely. Turkey which is as a leader country in fresh and
dried fig production and marketing, would export major parts of its fresh and dried figs
destined to European Union (EU) countries. The sectoral competitiveness intended for both
two important agricultural crops was investigated with employing the data belongs to the last
eight years and some parameters relation with these sub-sectors. These parameters are:
revealed comparative advantage, import penetration rate, specialization index, openness to
foreign competition, share of export market and export/import. According to investigated
indexes of competitiveness, it would be arrived to relatively positive results on fig compared
with olive oil values which would be seen negative outlines. It would be determined that
Turkey has more competitiveness on fig compared with olive oil in the international
competitiveness.
Key words: Olive oil, fig, marketing, competitiveness
1. GĠRĠġ
Türkiye‘de gıda ürünleri (bitkisel, hayvansal ve iĢlenmiĢ gıda maddeleri), ihracat potansiyeli
açısından ortalama %20‘lik bir paya sahiptir. Uluslararası pazarda, özellikle bazı tarımsal
ürünlerde önemli bir üretici konumunda olan ülkemizin Avrupa Birliği (AB) müzakereleri
kapsamında, yeni koĢullara uyum sağlayarak varlığını koruyabilmesi, AB standartlarında
üretim, ambalajlama, depolama, dağıtım ve kalite kontrolü yapılmasına bağlıdır (DPT, 2006,
s.26-27). Bu konu özellikle Türkiye‘nin dünya üretiminde öncelikli olduğu tarımsal faaliyet
alanları için çok daha önemlidir. Bu alt sektörlerde, dünyadaki rekabet gücümüzün tespiti ve
mevcut sorunların incelenmesi, pazarlama organizasyonunda yer alan tüm paydaĢların
hedeflerine ulaĢmalarında yol gösterici olmaktadır.
Yapılan literatür taramasına göre, ülkemizde, söz konusu araĢtırmada kullanılan yöntemleri
kullanılarak yapılan sınırlı sayıda çalıĢmaya rastlanıldığı ifade edilebilir. Örneğin, Atıcı
(2002, s.13) Aydın ilinde pamuk, incir ve buğdayın dıĢ ticarette rekabet açısından
karĢılaĢtırmalı üstünlüklerini Ġç Kaynak Maliyeti metodu kullanarak tespit etmiĢtir. ÇalıĢma
sonucunda, incirde daha fazla olmak üzere pamuk ve incirde karĢılaĢtırmalı üstünlüğün
olduğunu, buğdayda ise bulunmaduğını göstermektedir. AraĢtırmada ayrıca bu ürünlerde dıĢ
ticarete yönelik rekabet Ģartlarının iyileĢtirilebilmesi için makro ve mikro ölçekte bazı
önlemlerin alınması gerektiği belirtilmiĢtir.
Türk mobilya sektörünün 2001 ve 2006 yılları arasındaki ithalat ve ihracat değerleri
kullanılarak; AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler Endeksi ve Göreli Ġhracat Avantaj
Endeksi, Göreli Ġthalat Avantaj Endeksi, Göreli Ticaret Avantaj Endeksi parametreleri
45
oluĢturulmuĢtur. ÇalıĢma sonuçları, Türkiye‘nin dünyada mobilya konusunda rekabet
üstünlüğüne sahip olduğunu, ancak AB ile karĢılaĢtırıldığında, mobilya konusunda rekabet
üstünlüğüne sahip olunmadığını belirlemiĢtir. Zaman içerisinde AB ile mobilya sektörü
konusunda söz konusu olan dezavantajın belirgin bir azalma gösterdiği ortaya konmuĢtur
(Altay ve Gürpınar, 2008, s.257).
Serin ve Civan (2008, s.2), Türkiye‘nin domates, zeytinyağı ve meyve suyu endüstrisinde,
AB‘ndeki karĢılaĢtırmalı üstünlüğünü, 1995-2005 yılları arasındaki verilere dayalı olarak
tespit etmiĢlerdir. ÇalıĢmada, AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Avantaj ve Ġhracat Performans
indeksleri kullanılmıĢtır. AraĢtırma sonucunda, meyve suyu ve zeytinyağında yüksek oranda
karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olunduğunu, fakat domates için aynı durumun geçerli olmadığı
tespit edilmiĢtir.
AB‘nin büyük zeytinyağı üretici ülkeleri Ġtalya, Ġspanya ve Yunanistan‘ın uluslararası pazarda
ihracat gücünü Goldberg and Knetter methodu kullanarak inceleyen TaĢdoğan ve ark. (2005,
s.211-219), AB piyasalarında, Ġtalya‘nın Ġspanya ve Yunanistan ile karĢılaĢtırıldığında daha
yüksek bir pazar gücüne sahip olduğunu ifade etmiĢlerdir.
Türkiye, tarım ekonomisinde zaman zaman yaĢanan geliĢmelerin bazı önemli tarımsal
ürünlerin rekabet gücü açısından olumsuzluk taĢıdığı bilinmesine rağmen, bazı üretim
alanlarında yakalanan baĢarı dikkat çekicidir. Bu üretim alanlarından incirde, sorunlar sınırlı
iken, zeytinyağı üretimdeki miktar ve kalite baĢarısını ne yazık ki uluslararası rekabet
ortamına taĢıyamamaktadır.
Bu çalıĢmanın temel amacı, Türkiye‘nin önemli iki tarım ürünü olan zeytinyağı ve incirin,
uluslararası alandaki rekabet gücünü ortaya koymaktır. Bu nedenle çalıĢmada rekabet
gücünün bilimsel göstergeler yardımıyla, belirli bir zaman dilimi dikkate alınarak
değerlendirilmesinde kullanılan bazı ölçütler Ģunlardır: AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük, Ġthalat
Sızma Oranı, UzmanlaĢma Katsayısı, DıĢ Rekabete Açıklık, Ġhracat Piyasa Payı ve
Ġhracat/Ġthalat Oranı (DPT, 2006, s. 42-45).
Bu konuda, her iki ürünü birlikte inceleyen herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢ olması
çalıĢmanın özgünlüğünü artırmakta ve bu alanda yapılmıĢ diğer bilimsel çalıĢmalara katkı
sağlayacağı düĢünülmektedir
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
ÇalıĢmanın ana materyalini 2002-2009 dönemini kapsayan yıllık zaman serisi verileri
oluĢturmaktadır. Söz konusu veriler, FAO (Food, Agriculture Organization: BirleĢmiĢ
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü), IOC ( International Olive Council: Uluslararası Zeytin
Konseyi), TĠM (Türkiye Ġhracatçılar Meclisi), WTO (World Trade Organisation: Dünya
Ticaret Örgütü) web sitelerinden elde edilmiĢtir. Söz konusu veriler, araĢtırma konusu ürünler
için geçerli olan rekabet üstünlüklerinin belirlenmesi amacı ile kullanılmıĢtır.
2.2. Yöntem
ÇalıĢma, 2002-2009 arasını kapsayan sekiz yıllık dönem için, zeytinyağı ve incire yönelik
ülkemizin sahip olduğu rekabet gücü göstergelerini ortaya koymak amacı ile dizayn
edilmiĢtir. AraĢtırmada tespit edilmiĢ olan rekabet üstünlükleri parametrelerinin
belirlenmesinde kullanılan yöntem ve/veya modeller aĢağıda açıklanmıĢtır (DPT, 2001, s.15).
Söz konusu hesaplamalarda kullanılan incire ait üretim, ihracat, ithalat miktar ve değerleri,
kuru ve taze incir için geçerli olan verilerin toplamından oluĢturulmuĢtur.
1. AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük (Revealed Comparative Advantage): Bir sektörün
ihracatının, bir ülkenin toplam ihracatı içindeki payının, o sektörün toplam dünya ihracatının
46
toplam dünya ihracatı oranına bölünmesi ile hesaplanmaktadır. Elde edilen sayı (oran) 100
değerinden ne kadar fazla ise bir ülke o sektörün ihracatında o kadar uzmanlaĢmıĢ demektir.
2. Ġthalat Sızma Oranı (Import Penetration Rate): Bir sektördeki ithalat miktarının, o sektöre
yönelik toplam iç talep miktarına (yurtiçi üretim+ithalat-ihracat) bölünür ve 100 sayısı ile
çarpılır. Oranın sıfıra yakın olması, ithalatın iç talep içerisinde ihmal edilebilir olduğunu,
100'e yakın olması iç talebin tamamına yakınının ithalat ile karĢılandığını gösterir. Bu ölçü,
sektörün ithalat yoğunluğunu ve dıĢa dönüklük derecesini göstermektedir.
3. UzmanlaĢma Katsayısı: Bir sektördeki üretimin, o sektördeki yurtiçi tüketime bölünmesi
suretiyle hesaplanır. Bu göstergenin yorumlanması ithalat sızma oranına benzemektedir.
Oranın büyüklüğü sektörün uzmanlaĢma düzeyinin yüksek olduğunu göstermektedir.
4. DıĢ Rekabete Açıklık: Bu gösterge, sektörün ithalat ve ihracat düzeylerini dikkate alır. ġu
formüle göre hesaplanır; [(sektör ihracatı/sektör üretimi) + (1-(sektör ihracatı/sektör üretimi)
* (sektör ithalatı/sektörde yurtiçi tüketim)]. Oranın yüksek olması, sektörün dıĢa açık
olduğunu göstermektedir.
5. Ġhracat Piyasa Payı: Bir sektördeki ihracat miktarının, o sektördeki dünya ihracat miktarına
bölünmesiyle hesaplanır. Bu göstergeler ile zaman içinde, sektörün dünya piyasasındaki payı
ve geliĢimi incelenmektedir.
6. Ġhracat/Ġthalat Oranı: Bir sektörün ihracat miktarının, o sektörün ithalat miktarına
bölünmesi ile hesaplanır. Oranın büyüklüğü, söz konusu sektörün uzmanlaĢma derecesini
göstermektedir.
3. BULGULAR VE TARTIġMA
Ġncir ve zeytinyağı, Türkiye‘nin geleneksel tarımsal ihraç ürünleri içerisinde yer almaktadır.
Bu ürünlerin rekabet gücü söz konusu göstergeler esas alınarak aĢağıda detaylı olarak
incelenmiĢtir.
3.1. AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük
Ġncelenen dönemde, zeytinyağı ihracat değerinin, Türkiye toplam ihracat değeri içindeki payı
% 0,12‘den % 0,09‘a düĢmesine rağmen, aynı dönemde dünya geneli zeytinyağı ihracat
değerinin, toplam dünya ihracat değeri içindeki oranı % 6,4‘den % 7,9‘a yükselmiĢtir.
Ülkemizin zeytinyağında AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük değerinin 2002 yılında % 1,8 iken,
2009 yılında % 1,1 değerine düĢtüğü tespit edilmiĢtir. Zeytinyağında elde edilen oran 100
değerinden düĢük olduğu için, söz konusu gösterge, ülkemizin bu sektörde uzmanlaĢmadığını
ifade etmektedir (Çizelge 1).
Ġncelenen dönemde, incir ihracat değerinin, ülkemiz ihracat değeri içerisindeki payı %
0,16‘dan % 1,33‘e ve dünya ihracatındaki payı ise % 0,37‘den % 0,49‘a yükselmiĢtir. Aynı
dönemde ülkemizin incirde AçıklanmıĢ Göreceli Üstünlük değerinin % 43,2‘den % 271
değerine yükselmiĢ olduğu tespit edilmiĢtir. Ġncirde elde edilen bu oranın 100 değerinden
artan bir eğilimle yükselmesi, ülkemizin bu sektörde uzmanlaĢtığını ortaya koyabilmektedir
(Çizelge 2).
47
Çizelge 1. Türkiye zeytinyağı sektöründe açıklanmıĢ göreceli üstünlük değerleri
Değerler
(1000 $)
Türkiye
zeytinyağı
Ġhracatı
2003
2004
2005
2006
2007
43538
163475
135000
304813
149934
105339
Türkiye toplam
ihracatı
36174206
47891759
64026635
73426151
85774644
Sektör payı (%)
0,12
0,34
0,21
0,41
0,17
0,09
0,05
0,09
2422645
3179541
5022868
5693700
6975596
5866638
6132671
5086144
37774989
29846309
39460333
47385972
67485359
98816304
80516822
63974708
6,4
10,6
12,7
12,0
10,3
5,9
7,6
7,9
1,8
3,2
1,6
3,4
1,6
1,5
0,6
1,1
Dünya zeytinyağı
ihracatı
Dünya geneli
toplam ihracatı
Sektör payı (%)
AçıklanmıĢ
Göreceli
Üstünlük (%)
2002
2008
2009
77204
100376
105925486 132027196
101629000
Kaynak: Kaynak: FAO, WTO, TĠM, 2011.
Çizelge 2. Türkiye incir sektöründe açıklanmıĢ göreceli üstünlük değerleri
Değerler
(1000 $)
Türkiye incir
ihracatı*
Türkiye toplam tarım
ürünleri ihracatı
Sektör payı (%)
Dünya incir ihracatı*
Dünya geneli toplam
toplam ihracat
Sektör payı (%)
AçıklanmıĢ Göreceli
Üstünlük (%)
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
76451
89402
99240
117675
109415
119781
187201
176815
4555309
6086113
7590588
9668441
9764220
11357288
13572018
13260372
0,16
1,46
1,30
1,21
1,12
1,05
1,38
1,33
140119
168967
194577
229019
230656
262095
354910
319513
37774989 29846309
39460333
47385972
67485359
98816304
80516822
63974708
0,37
0,56
0,49
0,48
0,34
0,26
0,44
0,49
43,2
260
265
252
329
403
313
271
*Türkiye ve dünya geneli incir ihracat değerleri, kuru ve taze incir ihracat değerlerinin
toplamından oluĢturulmuĢtur.
Kaynak: FAO, WTO, TĠM, 2011
3.2. Ġthalat Sızma Oranı
Türkiye zeytinyağı ihracatına, 1961/1962 döneminde baĢlanmakla birlikte, ithalat nadir
dönemlerde ve kayda değer olmayan miktarlarda yapıldığı için, resmi istatistiklere herhangi
bir veri yansımamaktadırlar. Bu nedenle Ġthalat Sızma oranından bahsetmek mümkün
olmamaktadır (Çizelge 3).
Çizelge 3. Türkiye zeytinyağı sektöründe ithalat sızma oranı
Miktar/1000 ton
Türkiye‘nin zeytinyağı üretim miktarı (1)
Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı (2)
Türkiye‘nin zeytinyağı ihracat miktarı (3)
Zeytinyağı Toplam Ġç Talep Miktarı
(1+2-3)
Ġthalat Sızma Oranı
2002
140
0
74
2003
79
0
46
2004
145
0
93
2005
112
0
73
2006
165
0
45
2007
72
0
15
2008
130
0
31
2009
147
0
22
66
33
52
39
120
57
99
125
0
0
0
0
0
0
0
0
Kaynak: FAO, IOC, 2011
48
Ġncirde Ġthalat Sızma oranı 2002 yılında % 0.50 iken, 2009 yılında bu oran % 0.65‘e, 2008
yılında %0.92 oranına ulaĢmıĢtır. Ġncir için ülkemizde bu oranın sıfıra yakın olması ithalatın
iç talep içerisinde ihmal edilebilir olduğunu, iç talebin tamamına yakınının üretim ile
karĢılandığını göstermektedir. Bu ölçü ile sektörün ithalatının yoğun olmadığı ve bu da
sektörün dıĢa dönüklük derecesini göstermektedir (Çizelge 4).
Çizelge 4. Türkiye incir sektöründe ithalat sızma oranı
Miktar/1000 ton
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Türkiye incir üretim
250
280
275
285
290
210
205
244
miktarı* (1)
Türkiye incir ithalat
1,06
0,85
0,73
1,03
1,39
0,90
1,50
1,26
miktarı** (2)
Türkiye incir ihracat
41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76
miktarı*** (3)
Ġncir toplam iç talep
miktarı
209,60 229,64 216,28 223,86 228,41 163,56 163,80 193,50
(1+2-3)
Ġthalat Sızma Oranı
0,50
0,37
0,33
0,46
0,60
0,55
0,92
0,65
*Türkiye taze incir üretim miktarını belirtmektedir.
**Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru incir
ithalat miktarları analize alınmıĢtır.
***Türkiye‘nin gerçekleĢtirmiĢ olduğu taze ve kuru incir ihracat miktarlarının toplamını ifade
etmektedir.
Kaynak: FAO, 2011
3.3. UzmanlaĢma Katsayısı
Zeytinyağında UzmanlaĢma Katsayısı oranının, söz konusu dönemde kararsız bir değiĢme
gösterdiği görülmektedir. Bu dönemde, tüketimin artmasına karĢılık üretimde kuraklıktan
dolayı yaĢanılan istikrarsızlıklar ve ihracatın düĢmesi muhtemelen etkili olmuĢ ve sektörün
uzmanlaĢma düzeyi olumsuz etkilenmiĢtir (Çizelge 5).
Çizelge 5. Türkiye zeytinyağında sektöründe uzmanlaĢma katsayısı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye zeytinyağı üretimi
140
79 145 112 165
72 130 147
Türkiye zeytinyağı tüketimi
50
46
60
50
80
85 108 110
UzmanlaĢma Katsayısı
280 171 241 224 206
85 120 134
Kaynak: IOC, 2011
Ġncir için de, 2009 yılında uzmanlaĢma katsayısı 2002 yılına göre düĢmüĢtür. Aynı
zeytinyağında olduğu gibi oranın düĢmesi sektörün uzmanlaĢma düzeyinin azaldığının aynı
gerekçelerle açıklanması anlamında önemlidir (Çizelge 6).
Çizelge 6. Türkiye incir sektöründe uzmanlaĢma katsayısı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye incir üretimi*
250
280
275
285
290
210
205
244
Türkiye incir tüketimi** 77,38 92,35 76,47 82,00 76,03 42,53 79,50 95,21
UzmanlaĢma katsayısı
323
303
359
347
381
493
258
256
*Türkiye taze incir üretimini belirtmektedir.
49
**Türkiye taze incir tüketimi Ģu Ģekilde hesaplanmıĢtır: [Yıllık taze incir üretimi – [(kuru
incir ihracat miktarı x 3,5) + (taze incir ihracat miktarı)]. 1 kg kuru incir 3.5 kg taze incirden
üretildiği teknik bilgisine dayalı olarak söz konusu hesaplamalar yapılmıĢtır.
Kaynak: FAO, 2011
3.4. DıĢ Rekabete Açıklık
Bu gösterge, sektörün ithalat ve ihracat düzeylerini dikkate alarak hesaplanmakta olup, oranın
yüksek olması sektörün dıĢa açık olduğunu göstermektedir. Zeytinyağı sektöründe ithalat
verisi olmadığı için DıĢ Rekabete Açıklık parametresinden söz etmek mümkün olmamaktadır.
Oysa incirde DıĢ Rekabete Açıklık düĢük oranlarda tespit edilmiĢ olsa da, belirgin bir artıĢ
gösterdiği dikkati çekmektedir (Çizelge 7, 8).
Çizelge 7. Türkiye zeytinyağı sektöründe dıĢ rekabete açıklık parametresi
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye zeytinyağı ihracat miktarı
74
46 93,5
73
45
15
31
22
Türkiye zeytinyağı üretimi
140
79 145 112 165
72 130 147
Ġhracat/üretim
0,52 0,58 0,64 0,65 0,27 0,20 0,24 0,15
1-(ihracat/üretim)
0,48 0,42 0,36 0,35 0,73 0,80 0,76 0,85
Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı
0
0
0
0
0
0
0
0
Türkiye zeytinyağı tüketimi
50
46
60
50
80
85 108 110
Ġthalat/tüketim
0
0
0
0
0
0
0
0
DıĢ Rekabete Açıklık
0
0
0
0
0
0
0
0
Kaynak: IOC, 2011.
Çizelge 8. Türkiye incir sektöründe dıĢ rekabete açıklık parametresi
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye incir ihracat miktarı*
41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76
Türkiye incir üretimi**
250
280
275
285
290
210
205
244
Ġhracat/üretim
0,16 0,18 0,21 0,21 0,21 0,22 0,21 0,21
1-(ihracat/üretim)
0,84 0,82 0,79 0,79 0,79 0,78 0,79 0,79
Türkiye incir ithalat
1,06 0,85 0,73 1,03 1,39 0,90 1,50 1,26
miktarı***
Türkiye incir tüketimi
77,38 92,35 76,47 82,00 76,03 42,53 79,50 95,21
Ġthalat/tüketim
0,013 0,009 0,009 0,012 0,018 0,021 0,018 0,013
DıĢ Rekabete Açıklık
0,17 0,18 0,21 0,21 0,22 0,23 0,21 0,21
*Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını belirtmektedir.
**Türkiye taze incir üretimini ifade etmektedir.
*** Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru
incir ithalat miktarları analize alınmıĢtır.
Kaynak: FAO, 2011.
3.5. Ġhracat Piyasa Payı
Zeytinyağı sektöründeki ihracat miktarının, dünya zeytinyağı ihracat miktarı içerisindeki
payının dönem içerisinde sürekli düĢtüğü görülmektedir. Zeytinin genetik özelliği nedeniyle
var olan alternansın, incelenen dönemde kuraklığın etkisiyle de var-yok yılı üretim farklılığı
göstermesi doğal olarak ihracata da yansımıĢtır. Bu nedenle var-yok yıllarını kendi içerisinde
değerlendirmek gereklidir. Bu değerlendirme sonrasında da, eğilimin düĢme yönünde olduğu
görülmektedir. Nitekim bu durum, Türkiye zeytinyağı ihracatının, dünya ihracatı içerisindeki
payının düĢmesini ifade etmektedir (Çizelge 9).
50
Çizelge 9. Türkiye zeytinyağı sektörü ihracatının piyasa payı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye zeytinyağı ihracat
74
46 93,5
73
45
15
31
22
miktarı
Dünya zeytinyağı ihracat miktarı
483 657,5 633,5 603,5 662 562,5 608,5 673
Ġhracat Piyasa Payı
15,3
6,0 14,0 12,0
6,0
2;0
5,0
3,0
Kaynak: IOC, 2011.
Bu dönemde incir sektörünün sahip olduğu ihracat piyasa payı ise istikrarlı bir seyir
izlemektedir. Bu durumu, Türkiye ve dünya ihracatındaki değiĢmelerin, birbiriyle karĢılıklı
etkileĢimi ile ifade etmek mümkündür (Çizelge 10).
Çizelge 10. Türkiye incir sektörü ihracatının piyasa payı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye Ġncir Ġhracat Miktarı* 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76
Dünya Ġncir Ġhracat Miktarı** 86,15 96,74
114
126 117,86 91,46 86,11 95,14
Ġhracat Piyasa Payı
48,0 53,0 52,0 49,0
53,0 52,0 50,0 54,0
*Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını belirtmektedir.
**Dünya kuru ve taze incir ihracat miktarını ifade etmektedir.
Kaynak: FAO, 2011
3.6. Ġhracat/Ġthalat Oranı
Zeytinyağında ithalata ait herhangi bir veri olmadığı için, ihracat/ithalat oranı hakkında yorum
yapmak mümkün olmamıĢtır (Çizelge 11).
Çizelge 11. Türkiye zeytinyağı sektöründe ihracat/ithalat oranı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye zeytinyağı ihracat miktarı
74
46 93,5
73
45
15
31
22
Türkiye zeytinyağı ithalat miktarı
0
0
0
0
0
0
0
0
Ġhracat/ithalat Oranı
Kaynak: IOC. 2011
Türkiye incir sektöründe, ihracat/ithalat oranının oldukça yüksek olduğu tespit edilmiĢtir. Bu
oranın büyüklüğü, söz konusu sektörün uzmanlaĢma derecesinin ne denli yüksek olduğunu
göstermektedir (Çizelge 12).
Çizelge 12. Türkiye incir sektöründe ihracat/ithalat oranı
Miktar/1000 ton
2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Türkiye incir ihracat miktarı* 41,46 51,22 59,45 62,18 63,13 47,59 42,70 51,76
Türkiye incir ithalat miktarı** 1,06 0,85 0,73 1,03 1,39 0,90 1,50 1,26
Ġhracat/ithalat oranı
39,1 60,2 81,4 60,3 45,4 52,8 28,4 41,0
*Türkiye kuru ve taze incir ihracat miktarını ifade etmektedir.
**Türkiye‘nin yapmakta olduğu taze incir ithalatı söz konusu olmadığı için, sadece kuru incir
ithalat miktarı dikkate alınmıĢtır.
Kaynak: FAO. 2011.
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Türkiye‘de tarıma dayalı gıda sanayide en önemli maliyet unsuru olan hammaddenin
tamamının yurtiçinden temin edilmesi anlamında önemli bir potansiyele sahiptir. Tarım
ürünlerinde, kendine yeterlilik uzun yıllardır tartıĢılan konulardan biridir. Son yıllarda bu
51
tartıĢma, sadece kendi kendine yeterlilikle sınırlı kalmamakta, uluslararası pazarlarda rekabet
edilebilir, süreklilik arz eden, güvenli, uygun fiyatta ve geliĢen teknolojiyi kullanarak yapılan
üretimi hedeflemektedir (Çetin ve Turhan, 2005, s 1).
Bu çalıĢmada zeytinyağı ve incir gibi ihracat potansiyeli açısından önemli bir konumda
bulunan iki tarımsal ürünün, uluslararası rekabet gücü ortaya konulmaya çalıĢılmıĢtır. Tarıma
dayalı sanayinin en önemli girdisinin hammadde miktarı olduğu ve bu iki ürünün de,
ülkemizde uygun üretim koĢulları nedeniyle diğer üretici ülkelerle karĢılaĢtırıldığında artı
değerlere sahip olduğu görülmektedir.
Bu çalıĢmada incirin, zeytinyağına kıyasla, uluslararası rekabet açısından daha önemli bir
pazar gücüne sahip olduğu tespit edilmiĢtir. Bunun nedeni, Türkiye‘nin incir üretim ve
ihracatında uluslararası pazarlarda miktar ve kalite anlamında bir ivme yakalanmıĢ olması,
zeytinyağında ise aynı potansiyele sahip olunmakla birlikte, ihracatın daha çok dökme olarak
yapılması nedeniyle aynı baĢarının gösterilememesidir.
Her iki tarımsal üründe Ar-Ge çalıĢmalarının geliĢtirilmesi, atıl kapasite sorunu olmayan
büyük ölçekli ya da küçük ama özel iĢletmelerin varlığının tesisi, sektörlerdeki pazarlamaya
iliĢkin araĢtırma ve dıĢ tanıtım çalıĢmalarının yoğunlaĢtırılması önem kazanmaktadır. Ayrıca
ihracatta mevcut kurumsal yapıda hammadde üretimi ve iĢleme birimlerini kapsayan bütüncül
bir yapının mevcudiyeti önemlidir. Ġncelenen bu ürünlerde rakip ülkelerin ihracatı arttırmak
amacıyla sağladıkları çeĢitli sübvansiyon, teĢvik vb. gibi destekler incelendiğinde özellikle de
zeytinyağında ciddi anlamda bir haksız rekabetin söz konusu olduğu görülmektedir
(Tunalıoğlu, 2010, s.38-39)
Ġncir ve zeytinyağında uluslararası rekabet gücü; verimlilik, araĢtırma-geliĢtirme çalıĢmaları,
gıda güvenliği uygulamaları ve büyük ölçüde de teknolojideki geliĢmelere bağlı olarak
etkinleĢecektir. Bu etkinliğin sağlanması ise yapısal ve kısa vadeli politikalardan kaynaklanan
sorunların çözümü ile mümkün olacaktır.
52
Çizelge 13. Türkiye zeytinyağı ve incir sektörlerine ait dıĢ rekabet gücü parametrelerinin karĢılaĢtırılması
Rekabet
gücü
kriterleri
AçıklanmıĢ
Göreceli
Üstünlük
(%)
Ġthalat
Sızma
Oranı
UzmanlaĢ
ma
Katsayısı
DıĢ
Rekabete
Açıklık
Ġhracat
Piyasa Payı
Ġhracat/Ġtha
lat Oranı
2002
zeytiny inc
ağı
ir
2003
zeytiny
incir
ağı
2004
zeytiny
Ġncir
ağı
2005
zeytiny
incir
ağı
2006
zeytiny
incir
ağı
2007
zeytiny
incir
ağı
2008
zeytinya
incir
ğı
2009
zeytiny
incir
ağı
1,8
43,
2
3,2
260
1,6
265
3,4
252
1,6
329
1,5
403
0,6
313
1,1
271
-
0,5
0
-
0,37
-
0,33
-
0,46
-
0,60
-
0,55
-
0,92
-
0,65
280
32
3
171
303
241
359
224
347
206
381
085
493
120
258
134
256
-
0,1
7
-
0,18
-
0,21
-
0,21
-
0,22
-
0,23
-
0,21
-
0,21
15,3
48
14
53
6,0
52
12
49
6,0
53
2,0
52
5,0
5,0
3,0
-
39,
1
-
60,2
-
81,4
-
60,3
-
45,4
-
52,8
-
28,4
-
53
54
41,0
KAYNAKLAR
Altay, B., Gürpınar, K., ―AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler ve Bazı Rekabet Gücü
Endeksleri: Türk Mobilya Sektörü Üzerine Bir Uygulama ‖Afyon Kocatepe Üniversitesi,
DDBF. Dergisi (C.X ,S I) 2008.
Atıcı, C.,―Aydın Ġlinde Pamuk, Ġncir, ve Buğdayın KarĢılaĢtırmalı Üstünlüklerin
Belirlenmesi‖, Tarım Ekonomisi Dergisi, 7:13-21, 2002.
Çetin, B.,Turhan, ġ., ―Türk Gıda Sanayinin Rekabet Gücü Yönünden Değerlendirilmesi, Gıda
Sanayi‖ 2005. http://www.gidasanayii.com (EriĢim 22.11.2011)
DPT, ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı, Petrokimya Sanayii Özel Ġhtisas Komisyonu
Raporu‖, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), Ankara, 2001.
DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Gıda Sanayi Özel Ġhtisas Komisyonu
Raporu‖ T.C. Devlet Planlama TeĢkilatı, .s .26-27.,Ankara, 2006
DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı (2007-2013) Otomotiv Sanayi Özel Ġhtisas Komisyonu
Raporu‖ T.C. Devlet Planlama TeĢkilatı, s.,42-45, Ankara, 2006
Serin, V., Civan, A., ―Revealed Comparative Advantage and Competitiveness: A Case Study
for Turkey towards the EU‖ Journal of Economic and Social Research 10(2) 2008, 25-41
TaĢdoğan,C., Tsakiridou, K., Mattas. K., ― Country Market Power in EU Olive Oil Trade‖
South-Eastern Europe Journal of Economics 2:211-219, 2005.
Tunalıoğlu, R.,―Türkiye‘nin Dökme Zeytinyağı Ġhracat Tercihi Üzerine DüĢünceler‖. ZZ
Dergisi, 20:38-39, Ġzmir, 2010.
www.fao.org (EriĢim:Ekim 2011)
www.internationaloliveoilcouncil.org. (EriĢim: Ekim 2011)
www.wto.org (EriĢim: Kasım 2011)
1
Bu araştırma Rahim ADA’nın Doktora Tezinden Özetlenmiştir.
This article was summarized by PhD thesis of Rahim ADA
1
BAZI ÖNEMLĠ TARIMSAL ÜRÜNLERE AĠT TÜKETĠCĠ FĠYATLARINDAKĠ
DALGALANMALARIN ĠNCELENMESĠ
Yrd. Doç. Dr. Ferit Çobanoğlu
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Renan Tunalıoğlu
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Murat Cankurt
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Özet
Tarımsal ürünlerin, insan beslenmesi açısından temel gereksinimleri gidermesinden dolayı,
tüketici fiyatlarında oluĢan dalgalanmalar, oldukça büyük öneme sahip olabilmektedir. Söz
konusu araĢtırmanın amacı, tüketici gereksinimleri açısından önceliğe sahip olduğu düĢünülen
bazı önemli tarımsal ürünler için, piyasada oluĢan tüketici fiyatlarındaki dalgalanmaları ortaya
koymaktır. ÇalıĢma kapsamına alınan baĢlıca ürünler; pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti,
yumurta, ayçiçek yağı, zeytin yağı, sofralık zeytin ve mercimekten oluĢmaktadır. Ayrıca, yine
tüketiciler açısından kullanımı oldukça yaygın olan mazot fiyatlarındaki dalgalanmalar da
çalıĢmaya dahil edilmiĢtir. ÇalıĢmanın ana materyali 1994-2004 ve 2005-2011 (Ağustos ayı
dahil) dönemi TUĠK aylık tüketici fiyatlarına ait zaman serisidir. Veriler, Türk Lirası (TL)
cinsinden düzenlenmiĢ ve 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık Tüketici Fiyat Endeksleri
(TÜFE) ile reel hale getirilmiĢtir. Her iki dönemde, fiyatlardaki dalgalanma düzeyini
ölçebilmek için, reel hale getirilmiĢ madde fiyatları kullanılarak değiĢim katsayıları (standart
sapma/aritmetik ortalama) hesaplanmıĢtır. Hesaplamalar sonunda; 1994-2004 periyodu için
değiĢim katsayıları pirinç için 0.085, koyun eti için 0.132, dana etinde 0.153, tavuk eti için
0.235, yumurta için 0.212, ayçiçek yağında 0.163, zeytinyağı için 0.238, siyah zeytinde 0.155,
kuru fasülye için 0.222, mercimekde 0.175, patates için 0.330 ve mazot için 0.208 olarak
tespit edilmiĢtir. 2005-2011 periyodunda, birçok tarımsal ürünlere ait değiĢim katsayılarının
benzer olup, önceki periyoda göre daha durağan bir yapı arzettiği görülmüĢtür.
Anahtar kelimeler: fiyat dalgalanması, değiĢim katsayısı, tarımsal ürünler, Türkiye, tüketici
fiyatları
55
The Investigation of Price Volatility for Consumer Prices in some important
Agricultural Commodity Prices
Abstract
The volatility for agricultural products would be able to have a huge important because of the
fact that they are confronting the basic requirements for human nutrition. This research would
obtain price volatility in consumer prices that occurring in the market for some important
agricultural commodity prices within the framework of consumer needing. The basic
agricultural commodities investigated in the study were rice, sheep, beef and chicken meat,
egg, sunflower seed oil, olive oil, table olive, and lentil. In addition, the prices of diesel were
included in the study because of using diesel in a vast manner by consumers. The main
material of this research was the data by monthly for 1994-2004 and 2005-2011 (including
August) periods. All data was equaled by current Turkish Lira (TL) and realized. In order to
exchange nominal prices to the reel prices, Consumer Price Indexes (CPI), based on
1994=100 and 2003=100 were employed, respectively. In both periods, variation coefficients
(standard deviation/arithmetical average) were calculated to be able to measure volatility
levels in the prices. The variation coefficients in 1994-2004 periods were calculated as 0.085,
0.132, 0.153, 0.235, 0.212, 0.163, 0.238, 0.155, 0.222, 0.175, 0.330, 0.208 intended for rice,
sheep, beef, chicken meat, egg, sunflower seed oil, olive oil, table olive, dried beans, lentil,
potato, diesel. The similar variation coefficients were determined in most of the agricultural
commodities in 2005-2011 periods.
Key words: price volatility, variation coefficient, agricultural commodities, Turkey,
consumer prices.
1. GĠRĠġ
Tarımsal fiyatlar değiĢebilmektedir. Çünkü üretim ve tüketim değiĢkendir. Ekonomistler,
tahmin edilebilen ve ardından Ģok diye karakterize edilen, tahmin edilemeyen değiĢkenliği
ayırmaktadırlar. Üretim ve tüketimdeki Ģoklar, fiyat değiĢkenliğine yansımaktadır. Üretim,
ekim-dikim yapılan alanlardaki değiĢiklikler ya da tipik olarak iklim koĢullarından
kaynaklanan verim farklılıklarından dolayı değiĢebilmektedir. Tüketim de, gelirdeki
değiĢikliklerden, ikame ve tamamlayıcı malların fiyatları ve lezzetteki farklılıklardan dolayı
değiĢiklik gösterebilmektedir. Tarımdaki fiyat değiĢikliğinin en önemli kaynağı, tarımsal
verime etki eden iklim Ģoklarıdır. Bunun yanısıra, talep Ģokları, özellikle gelir Ģokları ve
politika Ģokları da önemli bir rol oyanayabilmektedir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3024-3025).
Belirli bir üretim ve tüketim Ģoklarının, fiyat dalgalanmasına dönüĢmesi, üreticilerin ve
tüketicilerin, fiyat değiĢikliklerine duyarlılıklarını yansıtan, söz konusu ürünlere ait arz ve
talep esnekliklerine bağlıdır. Bu esnekliklerin, kısa dönemde, özellikle ürün döneminde düĢük
olduğu kabul edilmektedir. Üreticiler, ekim-dikimini yapmadıkları ürünü hasat edemedikleri
gibi, tersi durumda ancak ekim-dikimini yaptıkları ürünleri hasat edebilirler. Tüketiciler de
alıĢkın oldukları beslenme modelini değiĢtirmeye pek istekli olmadıkları gibi, fakir ülkelerde,
sadece birkaç alternatifleri mevcuttur (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3025).
Uygun olmayan stok yönetimi, tarımsal ürünlerin fiyat dalgalanmaları üzerinde önemli bir
etkiye sahip olabilmektedir. Eğer, bir ürünün stoğu, belirli bir dönemde, potansiyel talebi
karĢılayacak seviyenin altına düĢerse, fiyatlar artma eğilimi gösterirken, tersi durumda azalma
eğilimi gösterecektir. Spekülasyon da, dalgalanma üzerinde artma ya da azalma yönünde bir
56
etkiye sahip olabilmektedir. Spekülasyon, stoklama ile yapılabildiği gibi, vadeli iĢlemler veya
türev sözleĢmeler yolu ile de gerçekleĢtirilebilmektedir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3026).
Ġthalatçı konumunda bulunan zengin ülkeler, gıda fiyatları dalgalanmasını, tüketici fiyatları
enflasyonu üzerinde önemli etkilere sahip olmasından, daha az oranda da ticari etkilerin
dengelenmesi açısından önemsemektedirler. Gıda fiyatlarını da içeren, malların fiyatları
arttıkça, genellikle ülke içi fiyat düzeyleri de fiyat-ücret spirali endiĢesi çerçevesinde, artıĢ
göstermektedir. Dünya fiyatlarının, ülke içi fiyatlara yansıması, belirli oranlarda
gerçekleĢmekte olup, hanehalkları geliri içerisinde, tarım ürünlerine ayrılan payın, göreli
olarak daha düĢük olmasından dolayı, söz konusu fiyat dalgalanmaları yansımasının bu
ülkelerde daha düĢük düzeyde gerçekleĢtiği savunulmaktadır. Zengin toplumlardaki bireyler
incelendiğinde, tüketici gıdalarının ki bunların büyük çoğunluğu iĢlenmiĢ gıda ürünleri
formundadır, dünya fiyatlarının yansımıĢ olduğu, perakende düzeyinde ürünlere ödenen
fiyatlardan, büyük ölçüde etkilenmektedirler. Perakende sektörleri de çoğu kez, tam rekabetçi
olmayan bir yapıya sahip olup, bu da dalgalanmanın Ģiddetini azaltabilecek bir etki
gösterebilmektedir. Artan gelir artıĢı, artan gıda fiyatlarını belirli ölçüde tolere edebilecektir.
Ancak, gelirdeki artıĢ oranı, gıdalara olan talebi aynı oranda arttırmamaktadır. Tipik olarak,
hanehalklarının elde etmiĢ oldukları gelirin %10-15‘i gıda ürünlerine harcanmaktadır. Ancak,
bu süreçte, özellikle zengin ülkelerde mevcut olan fakir gruplar büyük zarar
görebilmektedirler (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3027).
Rezitis (2003, s.29), kuzu, sığır, domuz ve kanatlı etleri tüketici fiyatlarında söz konusu olan,
dalgalanmayı gösteren ―meteor göstericileri: meteor showers‖ ve ―sıcak dalgalar: heat waves‖
gibi parametrelerin varlığını araĢtırmıĢtır. Bunun için GenelleĢtirilmiĢ Otoregresif KoĢullu
Heteroskedastik (GARCH) yaklaĢımını kullanmıĢlardır. Ampirik sonuçlar, dört et
kategorisinde ―meteor göstericileri‖ ve ―sıcak dalgaların‖ varlığını ortaya koymuĢtur.
Keane ve O‘Connor (2009, s.19-20) son 20 yıllık verilere dayalı olarak yapmıĢ oldukları
çalıĢmada, dünya geneli tereyağı, süt kaymağı tozu (skim milk powder) ve peynir fiyatlarının,
Avrupa Birliği (AB) fiyatlarından çok daha fazla dalgalanma gösterdiklerini hesaplamıĢlardır.
Örnek olarak, tereyağı ve süt kaymağı tozu dikkate alındığında, belirli bir metod kullanılarak
yapılan çalıĢmada, dünya piyasalarındaki fiyat dalgalanmasının, AB‘nden, sırasıyla 3.47 ve
2.24 kez daha yüksek olduğunu belirlemiĢlerdir. Süt ürünleri sektöründeki fiyat
dalgalanmalarının sebepleri olarak ise Ģunlar belirtilmiĢtir. Ġklim koĢulları, hastalık oluĢması
vb. beklenmeyen faktörlerden kaynaklanan, arzda tahmin edilemeyen değiĢim ile bağlantılı
talep karakteristiği (inelastik talep), arzdaki küçük değiĢikliklerin bile, fiyatta büyük
değiĢikliklere sebep olabileceği ifade edilmektedir. Çok büyük perakendeciler arasındaki
sınırlı fiyat rekabetinin, ürün piyasalarına göre, perakende düzeyinde fiyat dalgalanmasını
azalttığı önerilmektedir. Sektördeki fiyat ve gelir dalgalanmalarının azaltılabilmesi için,
üretici ve iĢletmeciler arasında sözleĢmelerin tesis edilmesi, sigorta gibi risk yönetim
enstrümanlarının kullanılması, sağlıklı, ulaĢılabilir ve güvenilir bir veri tabanı ve bilgi akım
sisteminin kurulması tavsiye edilmektedir. Yine bir ―Risk Yönetim Ajansı‖nın kurulmasının,
faydalı sonuçlar vereceği öngörülmektedir. Süt kota, ürün envanterlerinin oluĢturulması ve
ithalat tarifesi kotaları politikalarının yeniden gözden geçirilerek, revize edilmesi
önerilmektedir.
Fakirlik düzeyinin yüksek ve gıda güvencesinin (food security) oldukça önemli olduğu, en
fakir ülkelerde, gıda fiyatları dalgalanması, tüketiciler için oldukça güç durumlar
oluĢturmakta ve hatta toplam gelirin %70-80‘inin gıda ürünlerine ayrılacak olmasından dolayı
da ayaklanmalara (örneğin, 2008‘de Endonezya ve Haiti‘deki ayaklanmalar gibi) yol
açabilmektedir. Fiyatlardaki büyük ve hızlı artıĢlar, sadece büyük artıĢlar dahi, tüketicilerin
kendileri için gerekli olan temel maddeleri satın alamamalarından dolayı, açlığa, yetersiz
beslenmeye ve hatta hastalıklara sebep olduğu bilinmektedir. Örneğin, Mısır‘da, Ocak 2007Ocak 2008 döneminde, gıda fiyatları %24.6 artarken, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) %15.4
57
artmıĢtır. Haiti‘de aynı periyotta, gıda fiyatları %10.3 artarken, TÜFE %14.2 artmıĢtır
(Gilbert ve Morgan, 2010, s.3028).
Hükümetlerin, yukarıda bahsedilmiĢ olan durumlar için sergilemiĢ oldukları yaklaĢımlar da
oldukça karmaĢık ve güç bir karakteristik gösterebilmektedir. Bazı hükümetler, kendi
ülkelerindeki fiyatlarda istikrarı sağlayabilmek için, ihracat yasaklamaları yolu ile kendi
ülkelerindeki üretimi teĢvik etmeye çalıĢmaktadır (örneğin Vietnam, Kamboçya ve Mısır‘daki
pirinç piyasaları). Bazıları, belirli ürünleri dünya piyasalarından yüksek fiyatla alıp, ülke
içinde daha düĢük fiyata (sübvanse edilmiĢ) satmayı tercih etmiĢlerdir. Bu politika da, kamu
finansmanı üzerinde büyük bir stres oluĢturmaktadır. Çünkü, ülke içi fiyatlar ile dünya
fiyatları arasındaki fark açıldıkça, kamu finansmanının katlanması gereken maliyet artacaktır.
Dünya genelinde, özellikle tarımsal gıda fiyatlarında görülen dalgalanmalarının temelinde
yatan sebepler aĢağıda özetlenmiĢtir (Gilbert ve Morgan, 2010, s.3028-3030). (a) Artan talep
değiĢkenliği: Asya ülkelerinde ve özellikle Çin gibi hızla büyüyen ekonomilerde, gıdalar ile
birlikte, enerji ve metallerdeki fiyat değiĢiklikleri, gıda fiyatlarının oluĢmasında önemli
belirleyiciler olmuĢlardır. Eğer talep artıĢı daha fazla olursa, daha fazla değiĢkenlik olacak, bu
da artan gıda fiyatları dalgalanmasına sebep olacaktır. Gıda ürünlerinin, biyoyakıt stokları
olarak kullanımı, talep değiĢkenliği baĢlığının altına uymaktadır. Özellikle mısır, Ģeker ve
sebze yağlarının, biyoyakıt stokları olarak kullanımı, tarımsal ürün fiyatları ve yakıt fiyatı
arasındaki korelasyonu arttırmıĢtır. Bu da yakıt fiyatları dalgalanmasının, tarımsal ürünlere
geçmesini, talep Ģoklarındaki değiĢkenliğin artıĢı ile sağlayabilmektedir. Buradan, yakıt
fiyatlarındaki dalgalanma arttıkça, bunun gıda fiyatlarındaki dalgalanmayı arttıracağı Ģeklinde
bir çıkarıma gidilebilecektir. Gıda fiyatları düzeyinden ayrı olarak, gıda fiyatları dalgalanması
üzerinde biyoyakıt talebinin etkisini belirleyen sistematik bir çalıĢmaya rastlanmamıĢtır. Bu
baĢlık altında, daha önce de özet olarak belrtilmiĢ olan spekülasyonlar da dahil edilebilir.
Özellikle vadeli iĢlemler ve geleceğe yönelik iĢlemlerin yapıldığı piyasalarda, yatırımcılar,
geleceğe yönelik beklentileri doğrultusunda karar vermekte, ortada alınan ve satılan bir ürün
bulunmamaktadır. Bu durumun ise, fiziksel bir arz ve talebin oluĢmamasından dolayı,
piyasalardaki beklenmedik bir olumsuzluk durumunda, fiyat dalgalanmalarına sebep
olunabileceği öngörülmektedir. Ancak, spekülasyonların, fiyat dalgalanmaları üzerinde, göreli
olarak daha az etkilerinin olabileceği belirtilmektedir. (b) Artan arz değiĢkenliği: Global
ısınma, tarımsal üretimde değiĢkenliği arttıracak olan ve dikkate alınması gereken bir
konudur. Sıcaklık artıĢlarının sonucu olarak, ürün ve/veya ülkelerde oluĢacak zararları net bir
Ģekilde ortaya koyan çok sayıda teorik ve uygulamalı çalıĢmaya rastlamak mümkündür.
Avustralya‘nın çoğu bölgesindeki tahıl üretimi, Sahara sınırındaki Afrika bölgelerindeki sığır
yetiĢtiricliği, Güney Asya ve Güneydoğu Afrika‘daki gıda üretimindeki olumsuzluklar,
bunlara verilebilecek en bariz örneklerdir. Global ısınma, ekstrem iklim koĢullarına sebep
olabilecek, bu da daha büyük verim değiĢikliğine yol açabilecektir. (c) Daha düĢük talep
esneklikleri: Talep, eğer gıda tüketicileri, dünya piyasalarına iliĢkin fiyatlar ile karĢı karĢıya
kaldığı zaman, fiyat geliĢmelerine tepki verebilmektedir. Bu güçler, gıda fiyatlarının iletimini,
(food prices transmission), yani dünya piyasaları fiyatlarının, yöresel fiyatlara geçiĢini
sağlamaktadır. Fiyat iletimi geliĢmiĢ ülkelerde daha fazla olmakla birlikte, kendi ülkelerinde
ürünlerin, ulaĢım ve pazarlama değerlerinin sadece küçük bir bölümünü gıda ürünleri
oluĢturduğu için, dünya fiyatlarındaki büyük değiĢiklikler bile, perakende fiyatlarında küçük
değiĢikliklere sebep olmaktadır. Söz konusu iletim geliĢmekte olan ülkelerde daha
değiĢkendir. (d) Daha düĢük arz elastikiyetleri: Stokların düzeyi, fiyat hareketleri sonucu
oluĢan bolluğu belirlerken, talep ve arz Ģokları fiyat değiĢikliklerinin oluĢumundan
sorumludur. GeliĢmekte olan ülkelerde, tarıma yapılan yatırımdaki düĢüklük de, üreticilerin
dünya genelinde yaĢanmakta olan fiyat dalgalanmalarına ayak uydurmasını zorlaĢtırmaktadır.
Yetersiz tarımsal alt yapı (yollar, depolama ve liman olanakları) koĢulları, geliĢmemiĢ kırsal
kredi sistemi, toprak besinlerinin sömürülmesi, çoğu kez yetersiz olarak yapılan tarımsal58
kültürel iĢlemler, yeni çeĢit geliĢtirmeye yönelik araĢtırma alt yapısındaki eksiklikler,
geliĢmekte olan ülkelerin üreticilerinin, fiyat dalgalanmalarına tepki vermede yetersiz
kalmasına ve bunun sonucunda, bu dalgalanmaların etkisinin daha Ģiddetli yaĢanmasına sebep
olunmaktadır. (e) Döviz kuru değiĢkenliği: Döviz kurundaki değiĢiklikler, gıda arz ve talep
dengesini tamamıyle değiĢtirmeksizin, ülkeler arasında satın alma gücü ve fiyat
değiĢikliklerini yeniden düzenlemektedir.
Gilbert ve Morgan (2010, s.3030-3033), gıda fiyatlarındaki dalgalanmayı azaltmak için bazı
mekanizmaların olduğunu belirtmiĢlerdir. Buradaki analiz, kısa dönem ve uzun dönem
kavramları çerçevesinde incelenmiĢtir. Kısa dönemde artan dalgalanma, çoğu kez fiyat
düzeylerinin artıĢı ile bağdaĢtırılmaktadır. Birçok geliĢmekte olan ya da orta gelir grubuna
sahip ülkeler, ihracat kontrolleri ile (Güneydoğu Asya‘da pirince iliĢkin olarak yapılan) ya da
fiyat sübvansiyonları Ģeklinde dünya genelinde, tarımsal ürünlerde görülen fiyat
dalgalanmalarının, kendi ülkelerine sıçramalarına engel olmaya çalıĢmaktadır. Sonuçta da,
dünya piyasalarındaki Ģoklar, ülke içi tüketicilere yansıtılmamıĢ olmaktadır. Çoğu kez ―ithal
edilen dalgalanma‖ olarak isimlendirilen bu durum ile, ülke içi üretici ve tüketicilerin izole
edilmesi, ülkelerin dünya piyasalarındaki arz ve talep esnekliklerini düĢürmektedir. Önemli
düzeyde tarımsal ürün üreten çok sayıda ülkenin bu Ģekilde hareket ettiği düĢünüldüğü zaman,
geriye kalan dünya piyasalarındaki fiyatlar yüksek düzeyde dalgalanma gösterecektir. Kısa
dönem ölçümlerinin ilginç bir durumu olarak, ulusal pazarlarda, yapılan müdahaleler ile
belirli bir ölçüde istikrar sağlanabilmesine karĢın, dünya piyasalarındaki etki ve daha açık
ekonomilerde dalgalanma artıĢ gösterecektir. 2007-2008 dönemindeki pirinç piyasasındaki
durum ve 1970 ve 1980‘li yıllardaki dünya Ģeker piyasaları bu Ģekilde karakterize edilebilir.
Bundan dolayı, söz konusu uygulamaların, dengeli bir Ģekilde yürütülmesi gerekmektedir.
Uzun dönemde ise, daha yapısal, ülkelerin mevcut tarımsal ve finansal yapılarına uygun olan,
en gerçekçi politikaların oluĢturulması gerektiği belirtilmektedir. Bunun içerisinde, tarımsal
üretimin belirli bir plan çerçevesinde, tarımsal iĢletmeler düzeyinde üretilmesinden, uluslarası
piyasa ve ticaretin dengeli bir Ģekilde gerçekleĢtirilmesine kadar olan tüm aĢamaların dahil
olduğu vurgulanmıĢtır.
Naylor ve Falcon (2010, s.693), 21. yüzyılda gerçekleĢen gıda fiyatları dalgalanmasını,
diğerlerinden ayıran üç önemli karakteristiğin bulunduğunu belirtmiĢlerdir. Bunlar: (1)
Uluslararası ve ulusal mal fiyatlarının belirlenmesinde, finansal piyasaların önemli rolü. (2)
Tarım ve enerji piyasaları arasındaki yeni bağlantı. (3) Tarımsal ticaret politikalarındaki
değiĢiklikler, bazı geliĢmekte olan ülkelerin, ticarette, öncekilere göre daha ağır olan kararlar
almasına yol açarken, diğer ülkelerin ise, kendi kendilerine yeterliliğin sağlanması yönünde
bir hareket tarzı içinde olmalarına sebep olmuĢtur.
Anonim (2011, s.3-11) tarımsal piyasaların Ģoklara dönüĢebilen ve daha uzun dönemli etkilere
sebep olduklarını belirtmektedir. Bunlar: (1) Belirli bölgelerde arzda sert dalgalanmalara yol
açabilen iklim koĢullarındaki değiĢiklikler. (2) Ürünlerin ve hayvanların geliĢme dönemlerini
yansıtan fiyat değiĢikliklerinin, arzda değiĢikliklere yol açmadan önceki uzun gecikmeler,
yatırım ve araĢtırma-geliĢtirme üzerindeki daha uzun dönemli kararlar. (3) Kısa dönemde
fiyatlara iliĢkin olarak, göreli inelastik gıda talebi. Yine aynı çalıĢmada, akaryakıtın, tarımda
kullanılan en önemli girdilerden biri olmasından dolayı, akaryakıt fiyatlarındaki artıĢın
doğrudan, maliyetleri arttırarak, gıda fiyatlarının yükselmesine sebep olduğu ifade
edilmektedir. Son yirmi yıllık verilere dayalı olarak, bazı faktörlerin gelecekte daha düĢük
dalgalanmayı sağlayabileceği önerilmektedir. Bunlar: (1) Bitki koruma ve biyoteknolojide
süregelen geliĢmeler, verim istikrarını arttırabilir. (2) Artan ticaret liberalizasyonu ve daha
çok pazar temelli tarımsal politikalar, gıda pazarlarında, arz ve talep duyarlılıklarının
stabilizasyonunu teĢvik edebilir. Buna karĢın, gelecek on yıllık süreçte, bazı faktörlerin, daha
büyük dalgalanmalara da yol açabileceği öne sürülmektedir. Bu faktörler ise; (1) Ġklim
değiĢikliğinin, hava modellerinde daha fazla değiĢikliğe yol açabileceği beklenmekte ve daha
59
ekstrem hava koĢullarının, gıda üretiminde sert dalgalanmalara yol açabileceği
belirtilmektedir. (2) Artan enerji fiyatları, ulaĢım maliyetlerini arttıracak, uluslararası
piyasalar da, buna uygun tepki verecektir. (3) Daha yüksek iĢleme oranı ve tüketici fiyatlarına
yansıyan diğer maliyetlerden dolayı, gelir arttıkça artan talebin fiyat inelastikiyeti, ürün
fiyatlarında daha geniĢ bir dalgalanmaya yol açabilecektir. Diğer yandan, güçlü ampirik
kanıtlar olmamasına rağmen, diğer bazı faktörler de daha büyük dalgalanmalara yol
açabilecektir. Bunlar: (1) Daha değiĢken akaryakıt fiyatları ile bağlantılı artan biyoyakıt
üretimi, daha büyük gıda fiyatı dalgalanmasına katkı sağlayabilir. (2) Artan spekülasyon. Son
olarak, tarımsal piyasalarda dalgalanmayı azaltabilmek için bazı önerilerde bulunulmuĢtur. Bu
öneriler; (1) Tarımsal piyasaları daha iyi iĢleten politikalar geliĢtirilmelidir. (2)
Dalgalanmaları kısıtlamak için, gerektiğinde belirli dönemlerde piyasalara müdahalelerde
bulunulabilir. (3) Dalgalanmaların zararlı etkilerini azaltmak için uygun politika ve araçlar
kullanılmalıdır.
Schnepf ve Richardson (2011, s.16-18) 1991-2006 periyodunda, ABD‘nde gıda fiyatlarının
oldukça durağan olduğunu, yıllık gıda enflasyonunu gösteren, tüm gıdalar için (alkollü
içecekler hariç), TÜFE‘nin, göreli olarak düĢük bir değer olan %2.5 düzeyinde gerçekleĢtiğini
ifade etmiĢlerdir. Ancak 2005‘in sonlarından itibaren, bazı faktörlerin, ham tarımsal ürünleri,
enerji maliyetlerini ve göreli olarak gıda fiyatlarını yukarı doğru çekmeye baĢladığı
belirtilmiĢtir. 2007‘de ABD gıda fiyatları enflasyonu %4, 2008‘de %5.5 düzeyine ulaĢarak,
1990‘den itibaren en yüksek düzeyine ulaĢmıĢ, genel enflasyon düzeyi olan %3.8‘in de
üzerine çıkıldığı belirtilmiĢtir. 2008‘in sonundan itibaren ise enflasyonist fiyat baskısı tersine
dönmüĢtür. 2008‘in ilkbaharından itibaren, birçok ham tarımsal ürün fiyatı düĢmeye
baĢlamıĢtır. Ancak, düzenleme sürecindeki gecikmelerden dolayı, Kasım 2008‘e kadar gıda
fiyatları enflasyonu %0 düzeyinde iken, ancak 2009 ġubat-Mayıs döneminde fiyatlarda düĢme
eğiliminin belirmeye baĢladığı belirtilmiĢtir. Yıllık gıda fiyatları enflasyonu, 2008‘de %5.5.,
2009‘da ise %1.8 düĢme göstermiĢtir. Söz konusu düĢme, 2010‘da %0.8 olarak
gerçekleĢmiĢtir. Ancak, 2011‘in sonuna doğru mal ve enerji fiyatlarındaki artıĢın, gıda
fiyatlarını da yukarı çekeceği tahmin edilmekte olup, bu artıĢın %3-4 düzeyinde
gerçekleĢeceği ifade edilmektedir. Yine ABD‘nde ev içi gıda (food-at-home) fiyatları TÜFE
değerlerinin 2011‘de %3.5-4.5 düzeyinde gerçekleĢmesi beklenirken, ev-dıĢı-gıda (foodaway-home) fiyatlarındaki TÜFE değerlerinin ise %3-4 olacağı öngörülmüĢtür. Bu artıĢın,
tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmalarının, diğer ürünlerin dalgalanmalarına göre daha
fazla olmasından kaynakladığı ifade edilmektedir. Bu olumsuz fiyat haraketleri sonucu, ABD
Tarım Bakanlığı‘nın yapmakta olduğu gıda yardımı ve beslenme yardımlarının, 2010‘da 94.8
milyar dolara ulaĢarak, tarihinin en yüksek düzeyine ulaĢtığı belirtilmiĢtir.
World Bank (2011, s.10-15) tarafından yayınlanmıĢ olan bir çalıĢmada, global gıda fiyatları
dalgalanmasının ve bunun gıda güvencesine olan etkisi çok yönlü olarak tartıĢılmıĢtır. Gıda
fiyatlarının yönlendiricilerinin, arz ve talebin geleneksel faktörlerinin ardında, çok daha
kompleks bir karakteristik gösterdiği belirtilmiĢtir. Rapora göre, gıda fiyatlarının ortalama
düzeylerinin, uzun dönem talep (nüfus geniĢlemesi, gelir artıĢı ve beslenme alıĢkanlıklarının
değiĢmesi) ve arz (kaynak kullanımı ve teknoloji) tarafından yönlendirildiği belirtilmektedir.
Fiyatlardaki kısa dönem değiĢkenliklerinin, iklim değiĢiklikleri, ticaret politikaları, daha
dalgalı akaryakıt fiyatları (tarımsal stoklara dayalı olarak üretilen biyoyakıtları da içeren),
makro ekonomik politika, finansal yatırımlar ve yukarıda bahsedilmiĢ olan tüm unsurlardan
etkilenen, kısa dönem pazar davranıĢ ve tutumları tarafından belirlendiği ifade edilmektedir.
Özellikle gıda stoklarının az olduğu dönemlerde, kısa dönemde söz konusu dalgalanmaların
süreceği öngörülmüĢtür. Diğer taraftan, tüketicilerin gelirlerinin yarısından daha fazlasını gıda
harcamalarına ayıran, orta ve düĢük gelir düzeyine sahip vatandaĢların yoğun olarak
bulunduğu ülkelerde, gıda fiyatlarında artan dalgalanmanın, fakirleĢme ve açlık üzerindeki
baskıyı daha da arttıracağı ifade edilmiĢtir.
60
Ülkemizde tarımsal fiyatlarda görülen dalgalanmalar, bunların olası sebepleri ve çözümlerine
yönelik yaklaĢımları içeren bazı önemli çalıĢmalar yapılmıĢtır.
Erdal ve ark. (2005, s.65), Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon
arasındaki iliĢkiyi ampirik olarak incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada tarım ve gıda fiyatları belirsizlik
serilerini elde etmek için GARCH modelleri iĢletilmiĢtir. Seriler arasındaki uzun dönem
iliĢkiyi tespit etmek için Johansen kointegration ve etki – tepki analizleri kullanılmıĢtır.
Analiz sonuçlarına göre, Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasında
uzun dönemli bir iliĢki olduğu, tarım ve gıda fiyatlarındaki belirsizliklerin enflasyon üzerinde
pozitif bir etkisinin olduğu belirlenmiĢtir.
Kıymaz ve Saçlı (2008, s.4-53) temelde gıda fiyatlarındaki artıĢın sebepleri arasında Ģu
önemli sebeplerin olduğunu vurgulamıĢlardır. (1) Küresel ısınma ve bunun sonucu olarak
yaĢanmakta olan kuraklık ve arz dalgalanmaları, (2) Petrol fiyatlarındaki artıĢların, üretim ve
girdiler ve nakliye gibi maliyet unsurları üzerindeki baskısı, (3) Biyoyakıtların üretiminin
desteklenmesine bağlı olarak, bazı büyük tarımsal arz fazlası ihracatçı ülkelerin, dünya
piyasalarında oluĢturduğu gıda dıĢı ürün talebi, geliĢmekte olan bazı ülkelerde, hızlı
büyümeden kaynaklanan refah artıĢı ve bunun getirdiği et ve süt talep artıĢı ve dolayısıyla
yem bitkilerine olan talebin artması, mali piyasalarda mal borsalarına giren sermayenin
meydana getirdiği spekülatif etkiler ve ihracatçı ülkelerin ticareti kısıtlayıcı tedbirleri. Gıda
fiyatlarının giderek artması ve bu artıĢın süreklilik kazanması durumunda, nüfuslarını kontrol
altında tutabilen geliĢmiĢ ülkelerde, açlık ve gıdaya ulaĢmada önemli problemler
yaĢanmayacağı, buna karĢın asıl tehdidin dünya nüfusunun yaklaĢık %85‘ini oluĢturan az
geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülke vatandaĢları için söz konusu olduğu vurgulanmıĢtır.
Ülkemizde son dönemde, tarımsal fiyatlarda görülen fiyat dalgalanmalarının, dünya
piyasalarındaki dalgalanma ile paralellik gösterdiği belirtilmiĢtir. Burada, tarımsal ürünlerdeki
talep yönlü fiyat baskısının asıl sebep olduğu ifade edilmiĢtir. 2008 yılı ilk dört ayındaki gıda
enflasyonunun %9.2 olduğu dikkate alınırsa, gıda fiyatlarının 2008 yılı enflayonuna toplam
katkısının %54.6 olduğu hesaplanmıĢtır. Olası fiyat dalgalanmalarına çözüm stratejileri
olarak, kısa dönemde Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO)‘nin stoklama hacmini daha arttırması
gerektiği, orta ve uzun dönemde ise arazi toplulaĢtırması, sulamanın hızlandırılması ve
yaygınlaĢtırılması, sertifikalı tohumluk kullanımının teĢvik edilmesi, biyoyakıt sektörünün
talebi ile gıda güvencesi hedeflerinin birbirini tamamlayacak Ģekilde politikaların
geliĢtirilmesi önerilmiĢtir.
Hatunoğlu (2010, s.153-154) Türkiye‘de 2009 yılı verilerine göre, 140 milyar dolarlık
ithalatın 30 milyar dolarını petrol ve doğal gaz satın alımlarının oluĢturduğu ve bunun için de
yerli ve yenilebilir enerji kaynakları potansiyelinin olabildiğince kullanılması hedefi
konulduğunu belirtmiĢtir. Tarım sektöründen elde edilecek olan biyoyakıtların, bu konuda çok
önemli katkılar sağlayabileceği öngörülmüĢtür. Ülkemizde, biyoyakıtlar konusunda uygulacak
politikaların ise tarım sektörüne olumlu yansımalarının azami seviyede, olumsuz
yansımalarının ise mümkün olduğunca sınırlı ölçüde olması için gereken adımların atılması
gerektiği ifade edilmiĢtir.
Bu çalıĢmada; Türkiye‘de pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti, yumurta, ayçiçek yağı, zeytin
yağı, sofralık siyah zeytin ve mercimek gibi bazı önemli bitkisel ürünlerde, piyasalarda
oluĢmuĢ olan tüketici fiyatlarındaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir. Söz konusu çalıĢmada
kullanılan yöntemler FAO (Food, Agriculture Organization: Gıda Tarım Örgütü) ve OECD
(Organization of Economic Cooperation and Development: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği
Örgütü) tarafından kullanılmakta olan güncel metodlar olup, benzer yöntemler ile fiyat
dalgalanmalarını ölçen, Türkiye‘de yapılmıĢ herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢtır. Bu
sebeple, çalıĢmanın oldukça özgün olduğu ve bu alanda yapılmıĢ olan literatüre önemli
katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir.
61
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
ÇalıĢmanın ana materyalini 1994:01-2004:12 ve 2005:01-2011:09 (Ağustos ayı dahil)
dönemini kapsayan Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri
oluĢturmaktadır. Elde edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ
ve ardından reel hale getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve
2003=100 bazlı aylık Tüketici Fiyat Endekleri (TÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır.
2.2. Yöntem
ÇalıĢma; piyasada oluĢmuĢ olan tüketici fiyatları boyutunda dizayn edilmiĢtir. Ġlk olarak söz
konusu dönemler için; pirinç, koyun eti, dana eti, tavuk eti, yumurta, ayçiçek yağı, zeytin
yağı, sofralık siyah zeytin ve mercimeğin cari fiyatları TÜĠK web ortamından elde edilerek,
excel programına düzgün bir Ģekilde girilmiĢtir. Ġzleyen aĢamada, homojenliğin sağlanması
açısından tüm para birimleri, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsine çevrilmiĢtir. Söz
konusu cari fiyatları reel hale getirmek için aĢağıdaki formül kullanılmakla birlikte, tüketici
fiyatlarını reel hale getirmek için TÜFE‘den yararlanılmıĢtır.
i ürününün t ayındaki reel tüketici fiyati
= Fit / (TÜFEt/100)
i
Fit
TÜFEt
(1)
: ürün çeĢidi
: i ürün çeĢidinin, t ayındaki tüketici cari fiyatı
: t ayı için Tüketici Fiyat Endeksi
Fiyatları reel hale getirdikten sonra, tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmayı ölçülebilir
olarak belirleyebilmek için, herbir ürüne ait, tüketici fiyatlarının değiĢim katsayıları (variation
coefficient) hesaplanmıĢtır. Söz konusu ölçüm; OECD (Organization of Economic
Cooperation and Development) ve FAO (Food Agriculture Organization) metodolojisi esas
alınarak yapılmıĢtır (Matoskova, 2011, s.36).
v= s/x
v= değiĢim katsayısı
s= standart sapma
x= aritmetik ortalama
DeğiĢim katsayısı değerinin 0‘a yaklaĢması, daha düĢük bir dalgalanmayı belirtirken, daha
yüksek değerler, daha Ģiddetli dalgalanmaları iĢaret etmektedir (Matoskova, 2011, s.36).
3. BULGULAR VE TARTIġMA
3.1. Reel Tüketici Fiyatlarının Dönemsel GeliĢimi
1994:01-2004:12 dönemlerine ait reel tüketici fiyatlarının tarihsel geliĢimi aĢağıda
belirtilmiĢtir (ġekil 1). Reel fiyatlar incelendiğinde, tüm ürünlere ait belirli dönemlerde
dalgalanmaların olduğu dikkati çekmektedir. Bunlar içerisinde dana eti fiyatları ilk sırada yer
alırken, bunu koyun eti fiyatları izlemektedir. Ġlginç bir tespit olarak, zeytin yağı fiyatlarında,
grafiksel olarak önemli dalgalanmaların olduğu görülmektedir. Siyah sofralık zeytin ve tavuk
eti reel fiyatlarında ise, istikrarlı bir azalıĢ olduğu tespit edilmiĢtir.
62
Dana eti
Koyun eti
ġekil 1. Ġncelenen ürünler için 1994:01-2004:12 dönemi reel tüketici fiyatları
Koyun eti
Dana eti
ġekil 2. 2005:01-2011:09 dönemi reel tüketici fiyatları
63
2005:01-2011:09 dönemi reel fiyatlarında önemli dramatik değiĢmelerin olduğu dikkati
çekmektedir (ġekil 2). Özellikle dana eti ve koyun eti reel fiyatlarındaki artıĢlar oldukça
dramatiktir. Bunları zeytin yağı ve sofralık siyah zeytin reel fiyatları izlemiĢtir. Bu dönemde,
göreli olarak 1994:01-2004:12 dönemine göre, fiyat dalgalanmalarının birkaç ürün dıĢında
daha düĢük düzeyde gerçekleĢtiği ifade edilebilir.
3.2. Reel Tüketici Fiyatlarına Ait DeğiĢim Katsayıları
Analiz edilen tarımsal ürünler için, 1994:01-2004:12 dönemine ait reel tüketici fiyatları
değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 3). Söz konusu dönemde, reel tüketici fiyatları
değiĢim katsayıları esas alındığında, en yüksek dalgalanma düzeyinin zeytin yağı, mazot,
tavuk eti ve kuru fasülye reel fiyatlarında görüldüğü tespit edilmiĢtir. En düĢük dalgalanma
düzeyinin ise pirinç ve koyun eti fiyatlarında görüldüğü belirlenmiĢtir.
ġekil 3. 1994:01-2004:12 dönemine ait reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları
2005:01-2011:09 dönemi için, reel tüketici fiyatlarındaki dalgalanma düzeyini gösteren
değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 4). Bu dönemdeki dalgalanma düzeyinin,
1994:01-2004:12 dönemine göre çok daha düĢük olduğu dikkati çekmektedir. Bu dönemde en
yüksek dalgalanma düzeyinin mercimekte olduğu belirlenirken, en düĢük dalgalanma
düzeyinin ise sofralık siyah zeytin ve mazotta olduğu tespit edilmiĢtir. Bu dönemde azalma
eğilimi gösteren dalgalanma düzeyi üzerinde, düĢme eğilimi gösteren enflasyon düzeyi ve
istikrarlı döviz kurlarının etkili olabileceği öngörülmektedir.
64
ġekil 4. 2005:01-2011:09 dönemine ait reel tüketici fiyatları değiĢim katsayıları
ÇalıĢmada belirlenmiĢ olan, 1994:01-2004:12 dönemi tüketici fiyatlarındaki dalgalanma
düzeyinin, 2005:01-2011:09 döneminden daha yüksek çıkması, dünya genelinde 2007 yılı ve
sonrası yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve gıda fiyatları yükseliĢlerinden, ülkemiz tarımsal
ürün fiyatları ve dolayısıyla bunlara ait tüketici fiyatlarının Ģiddetli bir olumsuzluğa maruz
kalmadığı ifade edilebilir. Ancak, bunu iddia edebilmek için henüz erken olduğu da
belirtilmelidir. Çünkü, AB geneli, Yunanistan, Ġspanya, Portekiz, Ġrlanda ve Ġtalya‘da Ģiddetli
ekonomik kriz belirtileri söz konusu olup, bunların etkilerinin çok yönlü olabileceği ifade
edilebilir. Bu sebeple, kısa, orta ve uzun dönemli politikalarımızın oluĢturulması, mevcutların
da yeniden gözden geçirilmesi Ģarttır.
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Ġncelenen ürünler için, 1994:01-2004:12 dönemi tüketici fiyatlarındaki dalgalanma düzeyinin,
2005:01-2011:09 döneminden daha yüksek çıkması, dünya genelinde 2007 yılı ve sonrası
yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve gıda fiyatları yükseliĢlerinden, ülkemiz tarımsal ürün
fiyatları ve dolayısıyla bunlara ait tüketici fiyatlarının Ģiddetli bir Ģekilde olumsuz olarak
etkilenmediği belirtilebilir. Ancak, bunu kesin olarak doğrulamak için de, henüz erken olduğu
da belirtilmelidir. Çünkü, AB geneli, Yunanistan, Ġspanya, Portekiz, Ġrlanda ve Ġtalya‘da
Ģiddetli ekonomik kriz belirtileri söz konusu olup, bunların etkilerinin çok yönlü olabileceği
ifade edilebilir. Sadece, koyun eti ve dana eti tüketici reel fiyatlarında 2009 yılından itibaren
dramatik yükseliĢlerin olması oldukça ilginçtir. Ancak, bunun da, dıĢsal (exogenous)
faktörlerden çok, içsel faktörlerin (yüksek kaba ve yoğun yem fiyatları, hayvan sayısının
yetersiz olması, artan gelir düzeyine paralel olarak gerçekleĢen et tüketimindeki artıĢ, et ve süt
fiyatı paritesi arasındaki dengesizlikler vb.) etkili olduğu ifade edilebilir.
Ancak, dünya fiyatlarındaki dalgalanmalardan, Ģu ana kadar ülkemizin çok ciddi boyutlarda
etkilenmediği tespit edilmiĢ olsa da, dünya geneli ve özellikle AB piyasalarında söz konusu
olan ekonomik kriz ortamı ve ülkelerin artan borç yüklerinin, mutlak olarak tarım sektörüne
de olumsuz etkilerinin olacağı öngörülmektedir. AB ise, ülkemizin dıĢ ticaretinde, gerek
ihracat ve gerekse ithalatında yakĢık olarak %50 düzeyinde bir paya sahiptir. Bu stratejik
durum, söz konusu ülkelerdeki ekonomik belirsizlikten, ülkemizin de etkilenmesinin
kaçınılmaz olacağı sonucunu ortaya koymaktadır. Ancak bu olumsuz süreçten, en az düzeyde
olumsuz etkilenmek için, kısa, orta ve uzun dönemde stratejiler üretmek zorunluluğu
bulunmaktadır. Bu noktada, dünya genelinde Dünya Bankası, söz konusu global ekonomik
65
kriz ve belirsizlik ortamında en önemli aktörlerden birisi olarak, faaliyetlerini ve çalıĢmalarını
sürdürmektedir. Bu aĢamada, gıda fiyatları dalgalanmalarının, üretici ve tüketici boyutundaki
etkilerini, bunların olumsuz çıkarımlarını hafifletme ve/veya azaltmak için alınabilecek
önlemleri içeren politikaların incelenmesi, konunun derinliği ve analitik kapsamı açısından,
çalıĢmanın sonuç ve öneriler bölümüne önemli katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir.
AĢağıda, Dünya Bankası tarafından, en son dönemde hazırlanmıĢ olan bir rapordan kesitler ve
çıkarımlar alınarak, söz konusu öneri ve yaklaĢımlara iliĢkin, ülkemiz üretici ve tüketici
gruplarının yararlanabileceği önemli ipuçları elde edilebilcektir.
World Bank (2011, s.9-10), tarımsal malların fiyatlarındaki dalgalanmaları geniĢ bir
perspektifte incelemiĢtir. Buna göre, temel gıda maddelerinin daha yüksek fiyatları, daha
yüksek düzeyde yetersiz beslenme düzeylerine yol açabilecektir. Çünkü, fakir tüketicilerin,
günlük gereksinimlerini karĢılayabilmek için, gereksinim duydukları minimum kalori, besin
ve protein miktarlarını satın alamayacağı ifade edilmiĢtir. Daha yüksek gıda fiyatlarının, net
gıda satın alıcıları üzerinde iki asıl etkisinin olduğu vurgulanmıĢtır. Bunlar: (1) Fakir
hanehalklarının satın alma gücündeki azalmalar ile gerçekleĢen bir gelir etkisi, (2) Daha az
besin değeri olan gıdalara yönelim ile ikame etkisi. Fakir olan tüketicilerin, artan gıda fiyatları
karĢısında, zaten çok düĢük olan gıda maddeleri harcamalarını, daha da azaltmak zorunda
kalacağı belirtilmiĢtir. Bu tüketic grupları, tercihlerini, en düĢük fiyatlara sahip, ancak besin
değeri en az olan ürünler yönünde kullanmak durumunda kalacakları ifade edilmiĢtir. Dünya
genelinde, 2008 yılında görülen dünya gıda fiyatları artıĢı karĢısında, yetersiz beslenme ile
karĢı karĢıya kalan kiĢi sayısının 63 milyon artıĢ gösterdiği ortaya konmuĢtur. 2008 yılında en
yüksek seviyesine ulaĢan yetersiz beslenen 1 milyar kiĢinin, 2009 yılında azalma gösterdiği,
buna karĢın piyasalardaki belirsizlik ve gıda fiyatlarındaki dalgalanma karĢısında tekrar artıĢ
gösterebileceği tahmin edilmektedir. Daha yüksek gıda fiyatları, orta ve düĢük gelirli fakir
tüketici gruplarının sahip oldukları ortalama hanehalkı gelirlerinin yarıdan fazlasını gıda
harcamalarına ayırmasına yol açmaktadır. Bu da eğitim ve sağlık gibi gıda dıĢı, ancak önem
arz eden sektörlere daha az gelir ayrılmasına yol açtığı vurgulanmaktadır. Gıda tüketiminin
de, et, süt ürünleri ve balıktan, daha düĢük kaliteli gıdalara yönelinmesine yol açtığı
vurgulanmaktadır.
World Bank (2011, s.12) daha yüksek ve daha dalgalı gıda fiyatlarının etkilerinin, ülkelerin
net gıda ticareti pozisyonlarına göre değiĢiklik gösterdiğini belirtmektedir. Orta Doğu, Kuzey
Afrika ve Batı Afrika‘nın büyük bölümünde söz konusu olan, büyük oranda net gıda
ithalatçısı olan ülkeler, daha büyük gıda ithalatı faturaları, azalan mali-bütçe imkanları ile
karĢı karĢıya bulunmaktadırlar. Aynı zamanda bu ülkelerde, pirinç ve buğday gibi ithal edilen
tarımsal gıda mallarında, dünya fiyatlarının, yöresel fiyatlara yansımasına sebep olunduğu
belirtilmektedir. Latin Amerika, Doğu Avrupa ve Merkez Asya‘da bulunan, tarım ürünleri
ihracatçısı konumunda bulunan birçok ülkede ise daha yüksek ihracat gelirleri elde edilmekte
ve bunun sonucu olarak üretici gelirlerinin artıĢ gösterebildiği ifade edilmektedir. Ancak bu
ülkelerin, belirli bir düzeyden sonra yapmıĢ oldukları ihracat sonucunda, kendi ülke
tüketicileri, ülke içinde arz edilen tarımsal malların azalması durumunda, artıĢ gösteren
fiyatlardan rahatsız olduğu, bunun sonucu olarak da ihracat yasaklamalarının veya fiyat
sabitlemelerinin gündeme geldiği vurgulanmaktadır.
Word Bank (2011, s.29-30) gıda fiyatları dalgalanması, tarım ve gıda güvencesi, tarımsal
verimlilik ve tarımsal yatırımları kapsayan geniĢ bir çerçevede, uluslararası bir organizasyon,
inisiyatif geliĢtirme sisteminin kurulması çalıĢmalarının devam ettiğini belirtmektedir.
ÇalıĢma kapsamı içerisinde bulunan baĢlıca iĢ paketleri Ģunlardır: (1) Tahıl stoklarının kalitesi
ve miktarı hakkında, tüm kamu oyu etkin ve doğru bir Ģekilde bilgilendirilmelidir. Dünya
Bankası‘nın, FAO (Food Agriculture Organization: Gıda ve Tarım Örgütü), WFP (World
Food Programme: Dünya Gıda Proğramı), OECD (Organization of Economic Cooperation
and Development: Ekonomik ĠĢbirliği ve Kalkınma Örgütü) gibi uluslararası kuruluĢlar ile
66
birlikte, yöresel ve global fiyatlar arasında, ilgili malların üretimi ve depolanmasına iliĢkin
ülkelerin, ticaret yapanların ve diğer paydaĢların, bilgi paylaĢımının teĢvik edilmesi, veri
güvenliğinin geliĢtirilmesi ve Ģeffaflığın geliĢtirilmesi için ortak bir konsensus oluĢturulması
ve bunun yapılabilirliği yönündeki çalıĢmalarını sürdürdüğü belirtilmektedir. (2) Dünya
geneli ve özellikle Afrika‘da hava tahminlerinin geliĢtirilmesi ve izlenmesine yönelik
çalıĢmaların yapıldığı bildirilmektedir. Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve Dünya
Bankası‘nın bu konuda ortak çalıĢmalarının zaten bulunduğu belirtilmiĢtir. Hatta ülkemiz
Meteoroloji ĠĢleri Genel Müdürlüğü‘nün de, bu iĢbirliğinden yararlanmakta olduğu ifade
edilmiĢtir. Ancak genel ve etkili bir iklim değiĢikliği adaptasyonunun sağlanması için, mevcut
iĢbirliği ve kapasitenin daha da geliĢtirilmesi önerilmektedir. (3) Dünya geneli ve özellikle
fakir ülkelerde, uluslararası, ulusal ve bölgesel düzeyde, tarım ürünleri fiyatları arasındaki
etkileĢimin net olarak belirlenmesi, fiyatların birbirine iletim hız ve düzeyinin tespit edilmesi
için yeterli alt yapı ve bilgi sistemi kurulması tavsiye edilmektedir. (4) Olası felakatler, su
baskınları, deprem, açlık koĢullarında, ihtiyaç sahibi ülkelere en hızlı ve yeterli desteğin
sağlanması için bilgi ve lojistik merkezlerinin kurulabileceği ifade edilmektedir. (5) Ġnsancıl
ve yardım amacı ile gerçekleĢtirilecek gıda maddeleri transferleri, gıda ihracatı yasağı ve/veya
kısıtlamaları kapsamından çıkarılmalıdır. (6) Ülkelerin, kendi üretici ve tüketicilerini, mevcut
fiyat dalgalanmalarından korumak için, ihracat yasakları yerine diğer alternatifler üzerinde
yoğunlaĢılması gerektiği belirtilmektedir. Dünya Bankası ve IMF (International Monetary
Fond: Uluslararası Para Fonu)‘nin, bu Ģekildeki mağduriyetler gidermek için hızlı kredi
imkanlarının oluĢturulması vb gibi koruyucu önlemler üzerinde çalıĢtığı ifade edilmektedir.
(7) Ġklim sigortası ya da yağıĢ-indeksi esasına dayalı ürün sigortalama sistemlerinin tesisi,
ulaĢım ve girdi maliyetlerinin azaltılması için enerji maliyetlerinin aĢağıya çekilmesine
yönelik çalıĢmaların yapıldığı belirtilmektedir. (8) Hamile, süt emziren kadınlar ve çocuklar
gibi en çok bakıma ve korumaya ihtiyaç duyan nüfus kesimleri için, etkin ve amacına uygun
koruma tedbirlerinin geliĢtirilmesi tavsiye edilmektedir. (9) Gıda güvencesinin çözümünde
önemli bir bölümü oluĢturan küçük ölçekli üreticilere yardım edilmesi sürecinin, bu kapsamda
yer alan, en önemli konu baĢlıkları arasında olduğu vurgulanmaktadır.
Son yirmi yıllık süreçte, ülkemizde kiĢi baĢına düĢen milli gelirin, yaklaĢık olarak 3000 dolar
seviyelerinden 10000 dolar düzeylerine çıktığı dikkate alındığında, önemli bir mesafenin
alındığı söylenebilir. Ancak söz konusu miktarın, halen tam, etkili ve dengeli beslenmenin
sağlanması için yeterli olmadığı ifade edilebilir. Bununla birlikte, ülkemizde bu milli gelir
düzeyinin dengeli dağıldığı da söylenemez. Dünya Bankası raporlarına göre ülkemizde,
hanehalklarının elde etmiĢ oldukları milli gelirin sadece %3-4‘ünü gıda harcamalarına
ayırdığı belirtilmektedir. Ancak bu oranın, bölgelere göre geniĢ bir varyasyon gösterdiği
belirtilebilir. Kırsal kesimlerde, özellikle monokültür tarım yapılan ve katma değeri düĢük
tarımsal ürünlerin yetiĢtirildiği köy ve beldelerde, hanehalkları, elde etmiĢ oldukları gelirin
yarısından fazlasını gıda harcamalarına ayırırken, gelir düzeyi çok yüksek olan belirli sayıdaki
hanehalklarında ise söz konusu gıda harcamalarının, elde edilen gelir içindeki payının son
derece küçük olduğu da ifade edilebilir. Böyle olunca, globalleĢen dünya piyasalarında oluĢan
yüksek fiyat ve Ģiddetli dalgalanmaların, bir Ģekilde, ülkemiz tüketici gruplarını etkileyeceği,
bunun kaçınılmaz bir sonuç olduğu ifade edilebilir. Her ne kadar yapılan analiz ve
değerlendirmeler, dünya genelinde artıĢ gösteren tarımsal ürün fiyatlarının, büyük oranda
ülkemize yansımadığını ortaya koymuĢ olsa da, mevcut ekonomik koĢullar ve belirsizlikler
altında, bu istikrarın uzun sürmeyeceği, en azından kısıtlı düzeyde de olsa, negatif bir
etkileĢimin kaçınılmaz olacağı Ģeklinde bir çıkarımda bulunulabilir. Ancak bunun etkilerinin
en düĢük seviyede tutulması için çabalar yoğunlaĢtırılabilir. Bunun için, vergi düzenlemeleri,
kırsal kalkınma destekleri, kredi kolaylıkları, giriĢimcilik destekleri, riskin dağıtılması
Ģeklinde önemli enstrümanlar ülkemizde etkin olarak kullanılmaya çalıĢılmaktadır. Bununla
birlikte, orta ve düĢük gelirli hanehalklarına yapılan sosyal yardımların geliĢtirilmesi ve
67
sistematize edilmesi, ihtiyaç sahibi ve düĢkünlere yapılan doğrudan gıda, giyim ve barınma
yardımlarının arttırılması Ģeklinde, ülkemizde önemli düzeyde iyileĢtirme ve rehabilitasyon
faaliyetlerinin de yapılmakta olduğu ifade edilebilir. Bunlara ek olarak, her bölgede yeterli ve
dengeli beslenmenin sağlanması için, ihtiyaç sahiplerine yeterli miktarda destek sağlanabilir.
Her yaĢ düzeyinde, söz konusu beslenme gereksinimleri ve ihtiyaçlar farklılık
gösterebilecektir. Ülkemiz nüfusunun yaklaĢık %10‘una varan yaĢlı kesimin, yaĢam ve
beslenme koĢullarının iyileĢtirilmesi için, daha dinamik düzenlemeler yapılabilir.
Üretici, tüketici, aracı, sivil toplum organizasyonları, ilgili devlet kuruluĢları, özel sektör
giriĢimcilerini kapsayan etkili, Ģeffaf, dinamik yatay ve dikey organizasyonlar tesis edilerek,
pazar yapısı, ürünlerin kalite ve fiyatları hakkında tam bir bilgilenme ve iletiĢim sistemleri
tesis edilmelidir. Bu süreçte, tüketici ve üreticilerin, ihtiyaç duydukları mallar ve özellikle
tarımsal ürünlerin kalitesi, sağlığı ve fiyatları hakkında tam ve yeterli bilgiye sahip olabileceği
sistemler, bilgi ağları oluĢturulabilir.
KAYNAKLAR
Anonim, ―Foresight Project on Global Food and Farming Futures, Synthesis Report C10:
Volatility in Food Prices‖, The Government Office for Science, s.13, London, UK, 2011.
Erdal, G., Esengün, K., Erdal, H., ―Türkiye‘de Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki
Belirsizliğin Enflasyon Üzerindeki Etkileri‖, KMU ĠĠBF Dergisi 10(15): 65-79, 2008.
Gilbert, C.L., Morgan, C.W., ―Food Price Volatility‖, Philosophical Transactions of the Royal
Society Biological Sciences 365, 3023-3034, 2010.
Hatunoğlu, E.E., ―Biyoyakıt Politikalarının Tarım Sektörüne Etkileri ‖, DPT Uzmanlık
Tezleri, Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü, s.189, Ankara 2010.
Keane, M., O‘Connor, D., ―Price Volatility in the EU Dairy Industry: Causes, Consequences
and Coping Mechanisms‖ Report Prepared for the European Dairy Association, s.73, October
2009.
Kıymaz, T., Saçlı, Y., ―Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarında YaĢanan Sorunlar ve Öneriler‖,
Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) MüsteĢarlığı, s.74, Yayın no: DPT:2767, Ankara, 2008.
Matoskova, D., ―Volatility of Agrarian Markets aimed at the Price Development‖.
Agricultural Economics – Czech, 57(1):34-40, 2011.
Naylor, R.L., Falcon, W.P., ―Food Security in an Era of Economic Volatility‖, Population and
Development Review 36(4): 693-723, 2010.
Rezitis, A., ―Volatility Spillover Effects in Greek Consumer Meat Prices‖, Agricultural
Economics Review 4(1): 29-36, 2003.
Schnepf, R., Richardson, J., ―Consumers and Food Price Inflation‖, Congressional Research
Service, Report for Congress, Prepared for Members and Committees of Congress, s.29, April
14, 2011.
World Bank, ―Responding to Global Food Price Volatility and Its Impact on Food Security‖,
Development Committee, s.30, DC 2011-0002, April 4 2011.
68
SEÇĠLMĠġ TARIM ÜRÜNLERĠNDE ÜRETĠCĠ ELĠNE GEÇEN FĠYATLARDAKĠ
DALGALANMALAR
Yrd. Doç. Dr. Ferit Çobanoğlu
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Murat Cankurt
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Renan Tunalıoğlu
Adnan Menderes Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Ekonomisi Bölümü, Aydın
[email protected]
Özet
Tarımsal ürün fiyatları, üretim ve tüketim miktarlarının değiĢkenliğinden dolayı belirgin
dalgalanmalar gösterebilmektedir. Bu çalıĢmada; tereyağ, süt gibi hayvansal ürünlerin
yanısıra, buğday (durum), mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık), kütlü pamuk gibi bazı
önemli bitkisel ürünlerde üretici eline geçen fiyatlardaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir.
ÇalıĢmanın ana materyalini 1994-2002 ve 2003-2011 (Ağustos ayı dahil) dönemini kapsayan
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri oluĢturmaktadır. Elde
edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ ve ardından reel hale
getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve 2003=100 bazlı aylık
Üretici Fiyat Endekleri (ÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır. Her iki dönemde, fiyatlardaki
dalgalanma düzeyini ölçebilmek için, reel hale getirilmiĢ madde fiyatları kullanılarak değiĢim
katsayıları (standart sapma/aritmetik ortalama) hesaplanmıĢtır. Yapılan analizler sonucunda;
1994-2002 periyodu için değiĢim katsayıları tereyağda 0.132, süt için 0.141, buğday için
0.135, mısır için 0.813, soya fasülyesinde 0.307, yağlık ayçiçeği için 0.148, kütlü pamuk için
0.227 olarak hesaplanmıĢtır. 2003-2011 dönemi için ise; tereyağ için 0.031, süt için 0.044,
buğdayda 0.118, mısır için 0.079, soya fasülyesinde 0.114, yağlık ayçiçeğinde 0.187 ve kütlü
pamuk için 0.196 olarak belirlenmiĢtir. 2003-2011 döneminde ise, genel olarak üretici eline
geçen fiyatlardaki dalgalanmanın istatistiki olarak azalma gösterdiği tespit edilmiĢtir.
Özellikle mısır fiyatlarındaki dalgalanmaların oldukça azaldığı belirlenmiĢtir. Önceki
periyoda göre daha stabil bir durum arzetmektedir.
Anahtar kelimeler: değiĢim katsayısı, gıda güvencesi, tarımsal ürünler, Türkiye, üretici
fiyatları
Volatility in Producer Prices belong to Selected Agricultural Commodity Prices
Abstract
The prices of agricultural commodities would show precise volatility because of variability in
production and consumption quantities of those. In this study, volatility in the producer prices
of livestock products, such as butter and milk, and also the prices of strategic field crops such
as wheat (durum), maize, soybean, oilseed sunflower, cotton was analyzed. Main material of
this study was that the data by monthly time series for 1994-2002 and 2003-2011 (including
August) periods taken by Turkey Statistical Association (TURKSTAT). In consecutive stage,
69
all data was equaled by current Turkish Lira (TL) and realized. In order to exchange nominal
prices to the reel prices, Producer Price Indexes (PPI), based on 1994=100 and 2003=100
were employed, respectively. In both periods, variation coefficients (standard
deviation/arithmetical average) were calculated to be able to measure volatility levels in the
prices. The variation coefficients in 1994-2002 periods were calculated as 0.132, 0.141, 0.135,
0.813, 0.307, 0.148, 0.227 intended for butter, milk, wheat, maize, soybean, oilseed
sunflower, cotton, respectively. These coefficients were also determined in 2003-2011 terms
as 0.031, 0.044, 0.118, 0.079, 0.114, 0.187, 0.196 for the agricultural commodities explained
above in the same order. It was clearly observed that volatility in the producer prices belong
to selected agricultural commodities would show precise decrease in 2003-2011 periods.
Especially, it was clearly observed that maize price volatility decreased sharply. This situation
would show more stabilization more than before.
Key words: variation coefficient, food security, agricultural commodities, Turkey, producer
prices.
1. GĠRĠġ
Uluslarası ticarete söz konusu olan tarımsal mallar, 2002 ve özellikle 2006 sonundan itibaren
önemli bir Ģekilde artıĢ göstererek, tahıllar ve yağlı tohum fiyatlarındaki bu artıĢın ise sadece
son iki yıl içerisinde iki kat artıĢ gösterdiği ifade edilmektedir. Yükselen fiyatlar, tarımsal gıda
üretiminin düzenlenmesi, çok sayıda ülke tarafından yapılan tahıl ve diğer gıda ihracatının
yasaklanmasının yanısıra, diğer ülke gruplarınında da, ithal edilen ürünlerde tarife indirimleri
yoluna gitmelerine sebep olmuĢtur. Hükümetlerin politika eylemlerinin, artan gıda
fiyatlarının, geliĢmekte olan ülkelerde, hanehalkı gelirlerinin yaklaĢık olarak yarısını gıda
harcamalarına ayırmak zorunda kalan fakir gruplar üzerine olan etkilerinde yoğunlaĢmakta
olduğu görülmektedir (Mitchell, 2008, s.2).
ÇalıĢmanın detaylı olarak analiz edilmesinden önce, global düzeyde artan tarımsal gıda
fiyatları ve buna bağlı olarak görülen fiyat dalgalanmalarının temelinde bulunan sebeplerin
kapsamlı ve global ölçekte incelenmesinin faydalı olacağı düĢünülmektedir.
Global gıda fiyatlarındaki artıĢın belirleyicileri ve sebeplerine yönelik bazı önemli çıkarımlar
ve hipotezler bulunmaktadır (Mitchell, 2008, s.2-17). Bunlar:
1. Uluslararası ticarete söz konusu olan tarımsal gıda fiyatlarının IMF (International Monetary
Found) indeksi3, 2002 yılı Ocak ayından 2008 yılı Haziran ayına %130 artmıĢ, 2007 yılı Ocak
ayından 2008 yılı Ocak ayına %56 artıĢ göstermiĢtir. Bundan önceki dönemde, 2000-2001 yılı
Asya finansal krizinin ardından, en düĢük seviyeye indikten sonra, göreli olarak durağan bir
seyir izlemiĢtir. Özellikle 2005 yılından itibaren, tahıllar ve yağ bitkileri fiyatlarında önemli
artıĢlar olduğu gözlenmektedir.
2. Biyoyakıt üretiminin, gıda fiyatları artıĢına olan katkısını tahmin etmek, karĢılaĢtırma
yapmaksızın, oldukça güç olabilmektedir. Tahminler; dikkate alınan periyotların farklı
olması, dikkate alınan fiyatların farklılığı (ihracat, ithalat, topran, perakende) ve incelenen
ürün çeĢitlerinin değiĢiklik göstermesinden dolayı, belirgin bir düzeyde farklılık
gösterebilmektedir. Aynı zamanda analizler, kullanılan fiyatlara göre de değiĢiklik
gösterebilmektedir. Kullanılan fiyatların enflasyondan arındırılmıĢ (reel fiyat) ya da
arındırılmamıĢ (nominal=cari) fiyatlar olması da, ortaya konulan analizin etkinliği ve standart
olması açısından önemli görülmektedir. Kullanılan farklı metodolojiler de, farklı sonuçların
ortaya çıkmasına sebep olabilmektedir. Genel denge fiyatları, spesifik Ģokların uzun dönem
3
Global ihracat değeri ağırlıkları kullanılarak elde edilen, gıda malı fiyatlarının bir nominal dolar indeksini ifade
etmektedir.
70
fiyat etkilerini oluĢturabilmektedir. Bunlar, diğer pazarlar ile etkileĢimleri dikkate almakta,
daha fazla vurgu yapılan kısa dönem fiyat etkilerini dikkate almamaktadır.
3. YaklaĢımdaki tüm farklılıklara rağmen, birçok çalıĢma, gıda fiyatlarının asıl yönlendiricisi
olarak, biyoyakıt üretimini dikkate almaktadır. Artan gıda fiyatlarının, diğer birçok teĢvik
ediciler ile etkileĢimleri çok yönlü olarak tartıĢılmakla birlikte, bunların etkilerini kantitatif
olarak ölçen sınırlı sayıda çalıĢmaya rastlanmaktadır. Bu artıĢın sebepleri arasında; düĢen
dolar kuru, artan enerji fiyatları, artan tarımsal üretim maliyetleri, önemli gıda ithalatçısı
ülkelerde yabancı döviz ile çalıĢan firma sayısındaki artıĢ ve kendi gıda fiyatları enflasyonunu
hafifletmek için bazı ihracatçı ülkeler tarafından uygulanmakta olan politikaların olduğu
belirtilmektedir.
4. Artan enerji fiyatları, Amerika BirleĢik Devletleri (ABD)‘nde üretilen malların ve ulaĢım
maliyetlerinin %15-20 oranında artmasına sebep olmuĢtur. Üretim maliyetlerinde, enerji
yoğun komponentlerin, gübreler, kimyasallar, yakıt, elektrik ve yağlayıcı maddeler gibi
fiyatlarındaki artıĢlar, maliyetlerin de belirgin bir Ģekilde artmasına sebep olmuĢtur. Soya
fasulyesi, mısır, buğday gibi stratejik önem taĢıyan ürünlerin maliyetlerinde, 2002-2007
döneminde ortalama olarak %11.5‘lik bir artıĢ gözlenmiĢtir. Üretim maliyetlerindeki bu artıĢa
paralel olarak, ulaĢım masrafları da, daha yüksek akaryakıt maliyetleri ve yurt içi ve ihracat
fiyatları arasındaki marja paralel olarak, belirgin bir artıĢ göstermiĢtir. Bu marjlara, iĢçilik ve
sigorta masrafları gibi diğer masraflar eklenince ürün fiyatları da daha da artmıĢtır.
5. Artan biyoyakıt üretimi, gıda malları talebini arttırmıĢtır. Etanol üretimindeki mısır
kullanımı, özellikle 2004-2007 döneminde önemli bir artıĢ göstermiĢ ve global mısır
üretiminin %70 artmasına sebep olmuĢtur. Buna zıt olarak, global mısır kullanımının %65‘ine
denk olan, yem olarak kullanılan mısırdaki artıĢ ise, 2004-2007 döneminde yıllık sadece %1.5
iken, etanol üretiminde kullanılan mısırdaki artıĢ oranı ise yıllık %36 olmuĢtur. Mısırdan
etanol üretiminde ABD ilk sırada yer almakta olup, 2007/08 döneminde 81 milyon ton mısır,
bu amaçla kullanılmıĢtır. Kanada, Çin ve Avrupa Birliği (AB), yaklaĢık olarak buna ilave
olarak 5 milyon ton mısırı etanol üretiminde kullanmaktadır. Bu da, dünya genelinde toplam
olarak 86 milyon ton mısırın etanol üretiminde kullanıldığını ortaya çıkarmıĢ olmaktadır.
ABD‘nde mısırın, büyük oranda etanol üretiminde kullanılması, önemli global çıkarımlara
sahip olmaktadır. Çünkü, ABD global mısır üretiminin üçte birini üretirken, global ihracatın
üçte ikisini ve aynı dönemde toplam üretiminin %25‘ini etanol üretiminde kullanmaktadır.
6. 2007 yılında, global sebze yağı arzının yaklaĢık %7‘si biyodizel üretiminde kullanılmakta
olup, 2004-2007 döneminde, biyodizel üretimine yönelik, sebze yağı tüketimindeki artıĢın
üçte bir oranında gerçekleĢtiği ifade edilmektedir. USDA (United States Department of
Agriculture: ABD Tarım Bakanlığı), 2007 yılı verilerine göre, global olarak üretilen 132
milyon tonluk sebze yağı üretiminin, yaklaĢık olarak 8.6 milyon tonu, en büyük biyodizel
üreticileri olan AB, ABD, Arjantin, Avustralya ve Brezilya tarafından, biyodizel üretiminde
kullanılmaktadır. Sebze yağlarının endüstriyel kullanımı (biyodizel üretimi dahil) 2004-2007
döneminde yıllık %15 oranında artarken, gıda üretimi kullanımındaki artıĢ ise sadece %4.2
olmuĢtur.
7. AB ve ABD tarafından yapılan sebze yağı ithalatı, önemli düzeyde artıĢ göstermiĢtir.
2000‘den 2007 yılına gelindiğinde, AB-27‘nin ithalatı, 4.4 milyon tondan 6.9 milyon tona
çıkmıĢtır.
8. Brezilya‘da Ģeker kamıĢından etanol üretimi, gıda malları fiyatlarındaki son artıĢa önemli
düzeyde bir katkıda bulunmamıĢtır. 2000‘den itibaren Brezilya Ģeker kamıĢı üretimi hızlı bir
artıĢ göstermiĢ, buna karĢın Ģeker ihracatı da üçe katlanmıĢtır. Brezilya, Ģeker kamıĢı
üretiminin yaklaĢık yarısını, kendi içi tüketimi ve ihracat için, etanol üretiminde kullanırken,
kalan yarısını da Ģeker üretiminde kullanmaktadır.
9. AB, ABD ve çoğu diğer biyoyakıt üreten ülkelerde, biyoyakıt üretimindeki artıĢlar,
sübvansiyonlar ve zorunluluklar yolu ile yönlendirilmektedir. Bu ülkelerde, söz konusu
71
amaçlar ile çıkarılmıĢ çok sayıda sübvansiyon, destek aracı ve tarife dıĢı uygulamalar
mevcuttur.
10. AB‘nde, 2001 yılı Ekim ayında yürürlüğe giren biyoyakıtlara iliĢkin yönetmelik
(2003/03/EC) gereği, AB ülkeleri, 2010 yılına kadar, tüm taĢıma iĢlemlerinde kullanılan
%5.75‘lik fosil yakıtlar yerine, biyoyakıt kullanımını zorunlu hale getirmesinden dolayı, bu
ülkelerde biyoyakıt üretimi belirgin bir artıĢ göstermiĢtir. ABD‘nde de, 2004 yılında
yasalaĢtırılıp, 2005 yılında yürürlüğe giren yasa ile tarımsal ürünlerden üretilen her galon 4
biyodizel için, 1 dolarlık bir tüketim kredisi sağlanacağı belirtilmektedir.
11. Artan biyodizel üretiminden dolayı, toprak kullanım yapısında dramatik değiĢiklikler
meydana gelmiĢ, diğer ürünlere ayrılan arazi miktarı azalmıĢ, hayvansal üretimde
vazgeçilmez unsurlar olan, yem stoğu üretiminde kullanılan mısır, soya fasülyesi gibi
ürünlerde azalmalar meydana gelmiĢtir. Buna bağlı olarak, bu amaçla kullanılan tarımsal
ürünlerin fiyatlarında da önemli artıĢlar oluĢmuĢtur.
12. ABD‘nde, mısır, soya fasulyesinin yerini alırken, AB ve diğer buğday ihraç eden
ülkelerde, diğer yağlı tohumlar buğdayın yerini almıĢtır. AB‘nde biyodizel üretimindeki artıĢ,
buğdaya ayrılan arazilerin azalmasına yol açmıĢ, böyle olunca da, buğday üretimindeki artıĢ
oldukça yavaĢlayan bir seyir izlemeye baĢlamıĢtır. Bu da buğdayın, ülkeler tarafından, bir
tedbir olarak, daha yoğun olarak stoklanmasına sebep olmuĢtur. Artan talebe paralel olarak,
yağlı tohumların fiyatlarının artması, yağlı tohum ekilen arazi miktarını arttırmıĢtır.
13. Bazı ülkelerin, tahıl ihracatına getirmiĢ olduğu yasaklar ve/veya kısıtlar arza ulaĢımda
problemlere sebep olmuĢ, bunun sonucu olarak da fiyatlar da önemli düzeyde artıĢ ve/veya
dalgalanmalar görülmüĢtür. Bu uygulamalara giden ülkeler arasında, önemli tahıl üreticisi
ülkeler konumunda bulunan, Arjantin, Hindistan, Kazakistan, Pakistan, Ukrayna, Rusya ve
Vietnam bulunmaktadır.
14. Pirinç, biyoyakıt üretiminde kullanılmamaktadır. Ancak, diğer malların fiyatlarındaki
artıĢ, pirinç fiyatlarının da önemli düzeyde artmasına sebep olmuĢtur.
15. Ġklime iliĢkin üretim kısıtları, dünya tahıl fiyatlarının oluĢmasında, ana faktör olarak
tanımlanmaktadır. Özellikle bu durum, Avustralya, ABD, Kanada, Rusya ve Ukrayna için
geçerlidir.
16. GeliĢmekte olan ülkelerdeki hızlı gelir artıĢı, global tahıl üretiminde önemli artıĢları
beraberinde getirmemiĢtir. Bu durum, büyük bir artıĢ gösteren tahıl fiyatları artıĢından
sorumlu ana faktör de değildir.
17. Doların düĢmesi gibi diğer faktörler de tarımsal gıda fiyatları artıĢında önemli roller
üstlenmiĢlerdir.
18. Spekülatif ve yatırım aktivitesi artıĢ göstererek, gıda fiyatları artıĢına önemli katkılar
yapmıĢlardır.
Dünya genelinde yaĢanmakta olan tarımsal ürünlerin fiyatlarındaki artıĢın ve dolayısıyla
dalgalanmaların olası sebepleri ve süreçleri farklı aĢamalarda değerlendirildikten sonra,
ülkemizde bu konuda yapılan bazı önemli çalıĢmalar mevcuttur.
TaĢdan (2005, s.28-29), Türkiye‘de biyoyakıtların üretim ve kullanımının artmasının, petrol
ithalat giderlerini azaltabileceği, tarım ürünlerinden daha fazla katma değer oluĢturulabileceği
ve ek istihdam sağlanabileceğini vurgulamıĢtır. Hatta, çalıĢmada, gelecekte ihracat yapma
Ģansının da bulunabileceği ifade edilmiĢtir.
Özertan (2007, s.10-21), halen fosil yakıtların %75‘i ısınma ve güç üretiminde kullanılırken,
kalanının ise ulaĢım sektöründe kullanıldığını belirtmektedir. Fosil yakıtlar ile enerjiden
kaynaklanan karbondioksit salınımı arasındaki iliĢkiye bakıldığında, 2004 yılında toplam
salınımda, kaynak olarak petrolün yüzdesi 40 civarında iken, doğalgazın yüzdesi 20 ve
kömürün yüzdesi de 39 olarak hesaplanmıĢtır. Türkiye‘nin 43 milyon ton petrol, 8 milyar m 3
4
ABD‘nde 1 galon= 3.78 litre‘lik bir ölçüyü ifade ederken, Ġngiltere‘de ise 4.55 litrelik bir miktara denk
gelmektedir.
72
doğal gaz ve 11 milyar ton kömür rezervi bulunmaktadır. ÇalıĢmada, Türkiye‘de enerjinin
durumu incelendiğinde 2004 yılında ürün bazında enerji tüketimi olarak %37 petrol, %27
kömür, %23 doğalgaz, %5 hidroelektrik ve %7 diğer yenilebilir kaynaklar kullanıldığı ifade
edilmektedir. Bu miktarlar içinden, Türkiye kullandığı ham petrolün %95‘ini, doğal gazın
%98‘ini, kömürün %47‘sini ithal etmektedir. Bu yaklaĢımlar ile biyoyakıt kullanımının,
zaman içerisinde bir enerji kaynağı olarak alternatif haline gelmeye baĢladığı ifade edilmiĢtir.
Günümüzde, yaygın olarak kullanılan ve yüksek miktarda üretilen biyoyakıtların etanol ve
biyodizel olduğu bildirilmektedir. Etanolün, mısır, Ģeker kamıĢı gibi C4 bitkilerinden ya da
Ģeker pancarı, buğday, çavdar, arpa gibi C3 bitkilerinden üretildiği belirtilmektedir. Benzinin
oktan sayısını artırma amaçlı veya benzin ile karıĢtırılıp kullanılan etanolün nakliyesi nispeten
ucuz ve kolay olduğu belirtilmektedir. Etanol çoğunlukla %5-10 oranında benzin ile
karıĢtırılarak, daha yüksek karıĢım oranlarında direkt benzin ile rekabet edecek bir yakıt
haline geldiği, bu karıĢımlardan %20‘ye kadar olanlarında motorlarda herhangi bir
modifikasyon gerekmediği vurgulanmaktadır. Biyodizel ise kolza (rapeseed), kanola,
ayçiçeği, soya, pamuk, aspir gibi yağlı tohumlardan üretilmekte ve petrol bazlı dizel ile
karıĢtırılıp kullanılmaktadır (biyodizeli hayvansal yağlardan da üretmek mümkündür). Bu
bitkilere ek olarak keten, kenaf, kenevir, miskantus gibi elyaf bitkileri ve tarımsal (dal, sap,
saman, kök, kabuk; buğday ve mısır için artıklardan üretmek mümkün) ve hayvansal artık ve
atıklar ile de biyoyakıt üretmenin mümkün olduğu ifade edilmektedir. Etanol ve biyodizelin
yanısıra, organik kökenli kaynaklar ve çeĢitli biyokütle bitkileri vasıtasıyla biyogaz ve
biyogazdan da elektrik üretilebilmekte, üretim sırasında da sıcak su ve organik gübre elde
edilebilmekte olduğu söz konusu çalıĢmada ortaya konmuĢtur. AraĢtırmada, üreticinin elde
edeceği fiyatın, biyoyakıtın hammaddesinin arzını belirleyeceği vurgulanmıĢtır. Sonuç olarak,
öncelikle, bu amaçla üretilecek ürünlere yönelik bir fiyat politikasının oluĢturulmasının
gerektiği vurgulanmıĢtır. Gıda güvenliği, tarım ürünü fiyatları, su ve arazi kaynaklarının
yiyecek ve enerji arasında optimal dağılımının yapılması gerektiği vurgulanmıĢtır.
Kıymaz (2008, s.134-135), bir dünya tarımsal ticaret modeli olan Tarımsal Ticaret Politika
Simülasyon Modeli (ATPSM) kullanılarak, Türk tarımına serbestleĢmenin etkileri çeĢitli
senaryolar kapsamında incelenmiĢtir. Hububat, Ģeker ve süt ürünleri, etki analizi için seçilmiĢ
ürünler olup, serbestleĢme düzeyi arttıkça, Türkiye‘de seçilen ürünlerde, yurtiçi fiyatların
azalması ve sektörel olarak toplam refah düzeyinin bir ölçüde artması beklenirken, asıl olarak
üreticilerin uğradığı önemli refah kaybına vurgu yapılmıĢtır. ÇalıĢmada buğdayın arz
esnekliği 0.34 olarak hesaplanmıĢ olup, buğday ile mısır rakip ürün konumunda bulunup, bu
iki ürün arasındaki çapraz esneklik -0.38 olarak hesaplanmıĢtır. Buğdayın talep fiyat esnekliği
-0.39, arpa ve mısır ile çapraz esneklikleri ise sırasıyla 0.27 ve 0.20 olarak bulunmuĢtur.
Talebin gelir esnekliği ise 0.47 olarak hesaplanmıĢtır. ġekerin arz esnekliği 0.46, mısır ile
çapraz esnekliği -0.36 olarak hesaplanmıĢtır. ġekerin talep esnekliği -0.13 ve talebin gelir
esnekliği 0.43 olarak belirlenmiĢtir. Sütün arz esnekliği 0.075 olarak bulunmuĢ olup, talep
fiyat esnekliği -0.18, talep gelir esnekliği 0.30 civarındadır. Model sonuçlarının büyük ölçüde
üretici aleyhine olması, üretimde düĢüĢ olması ve gelir kaybı telafisinin maliyetli olması
nedeniyle temel politikalar olarak Ģunlar önerilmiĢtir: Maliyet düĢürücü tedbirler almak, dıĢ
piyasalar ile rekabet edecek fiyatlarda arzı sağlamak ve bunları yaparken üretimin
sürdürülebilirliğini sağlamak için, üreticinin desteklenmesi gerektiği önerilmiĢtir. Son olarak,
tarım sektöründe mevcut olup, ivedilikle çözüm getirilmesi gereken politika önerileri aĢağıda
belirtilmiĢtir: (1) ĠĢletmelerin küçük ölçekli, çok parçalı yapıda olması, girdi ve teknoloji
kullanımındaki yetersizlik, bu nedenle verimin düĢük seviyelerde kalması. (2) Tarım
sektöründen yeterli ve kaliteli hammaddenin düzenli Ģekilde temininde zorluklar bulunması.
(3) Üretim-pazarlama alt yapısında eksiklik, (4) Tarımda izlenen veri ve kayıpların
yetersizliği. (5) Mali ve teknik açıdan güçsüz küçük iĢletmelerin yoğunluğu, (6) Tarım
sektöründe teknik personel istihdamının yetersizliği, (7) GeliĢmiĢ ülkelerin ihracat teĢvikleri
73
ve tarımda maliyetlerin yüksek (verimin düĢük) olması nedeniyle yerli hammadde fiyatlarının
yüksek kalması vb.
Ar (2008, s.5-9) biyoyakıt üretimi ve geliĢmelerini, ülkemiz için olası tehdit ve fırsatları geniĢ
bir konsept içerisinde değerlendirmiĢtir. Türkiye‘de mevcut olarak 100‘den fazla biyodizel
tesisi bulunduğu ve bunların kurulu kapasitelerinin 1.5 milyon ton civarında olduğu
belirtilmiĢtir. Biyoyakıt üretiminin artan gıda fiyatları üzerinde, iddia edildiği gibi yüksek
düzeyde etkilerinin olmadığı, düzenli ve planlı bir üretim gerçekleĢtirilmesi durumunda, tam
tersine sürdürülebilir tarımsal üretim ve üreticilerin refah düzeylerinin sağlanmasında
vazgeçilmez bir araç olarak kullanılabileceği savunulmaktadır. Yılda 170 milyon ton varilin
üzerinde petrol tüketen ve bunun neredeyse tamamını ithal eden ülkemizde, biyoyakıt üretimi
ile enerji ihtiyacının belirli bir düzeyde bile olsa giderilecek olmasının önemine vurgu
yapılmıĢtır. Ülkemizde, artıĢ gösteren tarım ürünleri fiyatlarında, biyoyakıtlarının önemli bir
rolünün bulunmadığı ifade edilmiĢtir. Çünkü, halihazırda gıda ürünlerinden kayda değer
oranda biyoyakıt üretiminin yapılmadığı belirtilmiĢtir. Biyodizel üretiminin genellikle, atık
yağdan yapıldığı, biyoetanol üretiminin çok küçük bir bölümünde hububat kullanıldığı
belirtilmiĢtir.
Erdal ve ark. (2005, s.65), Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon
arasındaki iliĢkiyi ampirik olarak incelemiĢlerdir. ÇalıĢmada tarım ve gıda fiyatları belirsizlik
serilerini elde etmek için GARCH modelleri kullanılmıĢtır. Seriler arasındaki uzun dönem
iliĢkiyi tespit etmek için Johansen kointegration ve etki – tepki analizleri kullanılmıĢtır.
Analiz sonuçlarına göre, Türkiye‘de tarım ve gıda fiyatları belirsizliği ile enflasyon arasında
uzun dönemli bir iliĢki olduğu, tarım ve gıda fiyatlarındaki belirsizliklerin enflasyon üzerinde
pozitif bir etkisinin olduğu belirlenmiĢtir.
Bakırcı (2009, s.67-68) tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmaların, ekim alanlarının
büyüklüğü kararını, dolayısıyla da üretim kararını nasıl etkilediğini, Cobweb (Örümcek Ağı)
teoremi öngörüleriyle değerlendirmiĢtir. Patates, soğan, sarımsak, patlıcan gibi ürünlerin
fiyatları üzerinde etkili olan faktörlerin tespit edilmesi için oluĢturulan ekonometrik modelde,
ürünlere ait ekim alanları bağımlı değiĢken olarak seçilmiĢtir. Patetes ekim alanını açıklamada
cari fiyat ve bir önceki yılın fiyatları etkili bulunmamıĢtır. Patlıcan için ise, üreticilerin üretim
kararı verirken, bir önceki yılın fiyatlarını dikkate aldıkları, sarımsak için ise, üreticlerin ekim
kararında, cari fiyat ve bir önceki yılın fiyatlarının etkili olmadığı tespit edilmiĢtir. Sonuç
olarak; söz konusu ürünlerin, üreticilerin alternatif ürün ekimi yapmaması sebebiyle,
mecburiyetten ekim yaparak, bir önceki yılın fiyatlarını genel olarak dikkate almadıkları ifade
edilebilir.
Orman ve ark. (2010, s.4-9), ülkemizde meyve-sebze fiyatlarındaki oynaklığın, göreli olarak
yüksek olmasının nedenlerini iki grupa ayırarak incelemiĢlerdir. Bunlar; (1) Fiyat
endekslerinin hesaplanma yöntemine iliĢkin olası farklılıklar, (2) Fiyatların oluĢumuna etki
eden yapısal nedenler. ÇalıĢmada özellikle ikinci grupta yer alan yapısal faktörler üzerinde
yoğunlaĢılmıĢtır. Bu faktörlerin esas olarak Ģu baĢlıklardan oluĢtuğu vurgulanmıĢtır: (1)
Üretimin iklim koĢullarına bağımlılığının yüksek olması, (2) Bilgi alt yapısının yetersizliği,
(3) Piyasa yapısı, (4) Kamu destek/teĢvik sistemindeki istikrarsızlık, (5) Tarımsal üretimin
belirli bölgelerde yoğunlaĢması, (6) DıĢ talepteki dalgalanmalar, (7) Ġhraç mallarının fiyat
yapısı, (8) Tüketim kalıbı. Son olarak 26 Mart 2011‘de yürürlüğe girecek olan 5957 Sayılı
Hal Kanunu‘nun, iĢlenmemiĢ gıda fiyatlarında, kısa ve orta dönemde maliyet azalıĢına ve
fiyatların daha istikrarlı bir seyir izlemesine katkı sağlayabileceği öngörülmektedir. Burada
ele alınmıĢ olan yapısal sorunlara yönelik olarak, Kanunda aracı sayısının azaltılmasını,
üretici birliklerinin desteklenmesini, kayıt dıĢılığın azaltılmasını, iĢlem maliyetlerinin
düĢürülmesini ve bazı fiziki alt yapı unsurlarının geliĢtirilmesini hedefleyen önlemlerin
bulunduğu ifade edilmiĢtir.
74
Gunduz ve ark. (2011, s.150) Malatya bölgesindeki iklim faktörlerinden dolayı, kayısı
veriminin önemli düzeyde dalgalanma gösterdiğini ifade etmiĢlerdir. Tüm iklim koĢulları,
dikim, çiçeklenme ve hasat dönemlerine iliĢkin olarak ayrı ayrı analiz edilmiĢtir. AraĢtırma
modeli, kayısı verimi üzerinde, çiçeklenme dönemindeki minimum sıcaklık, yağıĢ ve nem,
dikim döneminde ise maksimum sıcaklığın en önemli iklim faktörleri olduğunu belirlemiĢtir.
Bu çalıĢmada; Türkiye‘de tereyağ, süt gibi hayvansal ürünlerin yanısıra, buğday (durum),
mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık), kütlü pamuk gibi bazı önemli bitkisel ürünlerde üretici
eline geçen fiyatlardaki dalgalanmalar analiz edilmiĢtir. Söz konusu çalıĢmada kullanılan
yöntemler FAO (Food, Agriculture Organization: Gıda Tarım Örgütü) ve OECD
(Organization of Economic Cooperation and Development: Ekonomik Kalkınma ve ĠĢbirliği
Örgütü) tarafından kullanılmakta olan güncel metodlar olup, benzer yöntemler ile fiyat
dalgalanmalarını ölçen, Türkiye‘de yapılmıĢ herhangi bir çalıĢmaya rastlanılmamıĢtır. Bu
sebeplerle, çalıĢmanın oldukça özgün olduğu ve bu alanda yapılmıĢ olan literatüre önemli
katkılar sağlayacağı düĢünülmektedir.
2. MATERYAL VE YÖNTEM
2.1. Materyal
ÇalıĢmanın ana materyalini 1994:01-2002:12 ve 2003:01-2011:09 (Ağustos ayı dahil)
dönemini kapsayan Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)‘nun aylık zaman serisi verileri
oluĢturmaktadır. Elde edilen veriler, yürürlükte olan Türk Lirası (TL) cinsinden düzenlenmiĢ
ve ardından reel hale getirilmiĢtir. Cari fiyatları reel hale getirmek için, sırasıyla 1994=100 ve
2003=100 bazlı aylık Üretici Fiyat Endekleri (ÜFE)‘nden yararlanılmıĢtır.
2.2. Yöntem
ÇalıĢma; üretici fiyatları boyutunda dizayn edilmiĢtir. Ġlk olarak söz konusu dönemler için;
tereyağ, süt, buğday (durum), mısır, soya fasülyesi, ayçiçeği (yağlık) ve kütlü pamuğun cari
fiyatları TÜĠK web ortamından elde edilerek, excel programına düzgün bir Ģekilde girilmiĢtir.
Ġzleyen aĢamada, homojenliğin sağlanması açısından tüm para birimleri, yürürlükte olan Türk
Lirası (TL) cinsine çevrilmiĢtir. Söz konusu cari fiyatları reel hale getirmek için aĢağıdaki
formul kullanılmakla birlikte, üretici fiyatlarını reel hale getirmek için ÜFE‘den
yararlanılmıĢtır.
i ürününün t ayındaki reel üretici fiyati
i
Fit
ÜFEt
= Fit / (ÜFEt/100)
: ürün çeĢidi
: i ürün çeĢidinin, t ayındaki üretici cari fiyatı
: t ayı için Üretici Fiyat Endeksi
Fiyatları reel hale getirdikten sonra, tarımsal ürün fiyatlarındaki dalgalanmayı ölçülebilir
olarak belirleyebilmek için, herbir ürüne ait, üretici fiyatlarının değiĢim katsayıları (variation
coefficient) hesaplanmıĢtır. Söz konusu ölçüm; OECD (Organization of Economic
Cooperation and Development) ve FAO (Food Agriculture Organization) metodolojisi esas
alınarak yapılmıĢtır (Anonim, 2011, s.13; Matoskova, 2011, s.36).
v= s/x
v= değiĢim katsayısı
s= standart sapma
x= aritmetik ortalama
75
DeğiĢim katsayısı değerinin 0‘a yaklaĢması, daha düĢük bir dalgalanmayı belirtirken, daha
yüksek değerler, daha Ģiddetli dalgalanmaları iĢaret etmektedir (Matoskova, 2011, s.36).
3. BULGULAR VE TARTIġMA
3.1. Reel Üretici Fiyatlarının Dönemsel GeliĢimi
1994:01-2002:12 dönemlerine ait reel üretici fiyatlarının tarihsel geliĢimi aĢağıda belirtilmiĢtir
(ġekil 1). Reel fiyatlar incelendiğinde tereyağın, diğer ürünlere göre oldukça yüksek bir seyir
izlediği görülmektedir. Tereyağının reel fiyatı, karakteristiği gereği, iĢlenmiĢ bir tarımsal ürün
olduğu için, diğer ürünlerin fiyatlarına göre oldukça yüksek sayılabilecek bir seviyede geliĢim
göstermiĢtir. Veri setinden tereyağ çıkarıldığında, diğer ürünlerin reel fiyatları göreli olarak
birbirine yakın olmakla birlikte, kütlü pamuğun ilk sırada yer aldığı, bunu ayçiçeği (yağlık) ve
reel süt fiyatlarının izlediği tespit edilmiĢtir. Soya fasülyesi reel fiyatlarında görülen
dalgalanma düzeyinin, grafiksel olarak da, oldukça yüksek olduğu ortaya konmuĢ olmaktadır
(ġekil 2).
Tereyağ
Kütlü pamuk
ġekil 1. Ġncelenen ürünler için 1994:01-2002:12 dönemi reel üretici fiyatları
76
Kütlü pamuk
Ayçiçeği (yağlık)
Soya fasülyesi
Süt
ġekil 2. Ġncelenen ürünler için (tereyağ hariç)1994:01-2002:12 dönemi reel üretici fiyatları
Söz konusu ürünlere ait 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları aĢağıda incelenmiĢtir
(ġekil 3).
Tereyağ
Kütlü pamuk
ġekil 3. Ġncelenen ürünler için 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları
77
Kütlü pamuk
Ayçiçeği (yağlık)
Süt
ġekil 4. Analiz edilen ürünlerin (tereyağ hariç) 2003:01-2011:09 dönemi reel üretici fiyatları
Bu dönem için de tereyağın reel fiyatları ilk sırada yer almıĢtır. Bu farklılık, diğer ürünlerin
reel fiyatlarına göre oldukça yüksek sayılabilecek düzeydedir. Tereyağ çıkarıldığında geriye
kalan tarımsal ürünlerin reel fiyatları, göreli olarak birbirine yakın olmakla birlikte, yine kütlü
pamuk ilk sırada yer alırken, bunu ayçiçeği (yağlık), süt ve soya fasülyesi izlemiĢtir (ġekil 4).
ġekilsel olarak incelendiğinde, 2003:01-2011:09 döneminde tarımsal ürünlerin reel
fiyatlarındaki dalgalanmaların, 1994:01-2002:12 dönemine göre daha düĢük olduğu ifade
edilebilir.
3.2. Reel Üretici Fiyatlarına Ait DeğiĢim Katsayıları
Analiz edilen tarımsal ürünler için, 1994:01-2002:12 dönemine ait reel üretici fiyatları
değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 5). Söz konusu dönemde, reel üretici fiyatları
değiĢim katsayıları esas alındığında, en yüksek dalgalanma düzeyinin mısırda görüldüğü,
bunu soya fasülyesi, kütlü pamuk ve ayçiçeğinin izlediği tespit edilmiĢtir.
78
ġekil 5. 1994:01-2002:12 dönemine ait reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları
2003:01-2011:09 dönemine ait değiĢim katsayıları aĢağıda belirtilmiĢtir (ġekil 6). Bu döneme
ait değiĢim katsayıları, 1994:01-2002:12 dönemine ait değiĢim katsayılarından genel olarak
daha düĢüktür. Bu da söz konusu dönemde, incelenen ürünlerin reel fiyatlarındaki dalgalanma
düzeyinin daha düĢük olduğunu ortaya koymaktadır. Bu dönemde ise, en yüksek dalgalanma
düzeyinin kütlü pamukta görülürken, bunu ayçiçeği, buğday ve soya fasülyesinin izlediği
belirlenmiĢtir.
ġekil 6. 2003:01-2011:09 dönemine ait reel üretici fiyatları değiĢim katsayıları
OECD-FAO (2010) tarafından yapılmıĢ olan bir çalıĢmada mısıra ait değiĢim katsayıları;
1970-1979 dönemi için 0.194, 1980-1989 döneminde 0.185, 1990-1999 dönemi için 0.089 ve
2000-2009 dönemi için ise 0.135 olarak tespit edilmiĢtir. Matoskova (2011, s.39) Slovakya
piyasasında üretici eline geçen fiyatlarındaki dalgalanma düzeyini ölçmek için bazı önemli
ürünlerdeki değiĢim katsayılarını hesaplamıĢtır. 1995-1999, 2000-2004 ve 2005-2009
dönemleri için yapmıĢ oldukları hesaplamalarda, gıda amaçlı üretilen buğdayda, anılan
dönemler için 0.101, 0.040, 0.234 olarak belirlenmiĢtir. Mısır için ise 0.130, 0.038 ve 0.258,
ayçiçeği tohumunda 0.017, 0.091 ve 0.234 olarak tespit etmiĢtir. I. sınıf süt için ise 0.072,
79
0.035 ve 0.188 olarak hesaplamıĢtır. Bu verilere göre ülkemizde, 1994:01-2002:12 dönemi
için söz konusu değiĢim katsayıları daha yüksek iken, 2003:01-2011:09 periyodu için ise,
genel olarak dünya ortalamasının altında kaldığı ifade edilebilir. Bu sonuçlar da, mısır, süt,
buğday gibi
ürünlerin reel fiyatlarında, analiz edilen ikinci dönem için, fiyat
dalgalanmalarının belirgin bir ölçüde azalma gösterdiği, bunun olası sebepleri olarak da,
azalma ivmesi gösteren enflasyon düzeyi ve düĢük faiz oranlarının etkili olduğu ifade
edilebilir.
4. SONUÇ VE ÖNERĠLER
Üretici fiyatlarındaki dalgalanmalar, üreticilerin, izleyen yıl yapacakları tarımsal üretim
Ģekline karar vermesinde, ilk sırada yer alan öneme sahip olmasından dolayı, incelenmesi
gereken öncelikli konuların baĢında gelmektedir.
Dünya gıda krizi süresince, perakende fiyatları artan ülkelerde, çiftlik avlusu fiyatlarının da
belirgin bir Ģekilde artıĢ gösterdiği belirlenmiĢtir. Kriz süresince, fiyatlardaki dalgalanma,
üreticiler için riski arttırmıĢ ve bu süreç, uzun dönemde, küçük ölçekli üreticilerin yatırım
yapmalarına engel olabilecek seviyeye ulaĢmıĢtır (Anonim, 2011, s.28).Söz konusu çalıĢmada, incelenen ürün
grafiksel olarak ortaya konmuĢtur. Ġzleyen süreçte, bu ürünlerin reel fiyatlarındaki dalgalanma
düzeyi ölçülmüĢtür. Yapılan değerlendirmelerde, mısır, buğday gibi stratejik önem taĢıyan
ürünlerde ölçülen dalgalanma düzeyinin, genel olarak dünyadaki tarımsal malların fiyat
düzeylerinde görülen değiĢimler ile benzerlik gösterdiği ifade edilebilir. Hatta birçok ürün
için, bu değiĢim oranlarının daha düĢük olduğu gözlenmektedir. 1994:01-2002:12 döneminde,
genel olarak daha yüksek dalgalanmalar gözlenirken, 2003:01-2011:09 döneminde ise daha
düĢük dalgalanmaların görüldüğü ifade edilebilir. Bu değiĢim de, söz konusu dönemde,
önemli ölçüde azalma gösteren enflasyon seviyeleri ve düĢük faiz oranlarının önemli roller
üstlenebildiği Ģeklinde bir çıkarımda bulunulabilir. Gelinen noktada, dünya genelinde 2007
yılı ve sonrasında yaĢanmakta olan ekonomik krizler ve yükselen tarımsal ürün fiyat
artıĢlarının, henüz ülkemize belirgin bir Ģekilde sıçramadığı ifade edilebilir. Ancak bunun
kesin olarak, bu Ģekilde gerçekleĢeceğini beklemek de doğru değildir. Çünkü, ekonomik kriz
koĢulları devam etmektedir. Ġklim değiĢiklikleri, düĢük stok düzeyleri vb. her an
gerçekleĢmesi muhtemel olumsuzluklar, söz konusu fiyat artıĢlarını tetikleyebilecektir.
Ayrıca, enerji ürünleri üretimi, biyoyakıt ve/veya biyodizel üretimi için gerekli olan tarımsal
ürünlerin üretimi, bunlara ayrılan tarım arazileri baĢta olmak üzere, kaynakların en optimal
Ģekilde dağıtımı ve bunlara yönelik en gerçekçi politikaların geliĢtirilmesi gerekmektedir. Bir
yandan enerji gereksinimi sağlanırken, diğer taraftan insanların gereksinim duyduğu tarımsal
ürünler talebinde bir darboğaz, eksiklik, yetersizlik yaĢanmamalıdır. Gelinen noktada, ulusal
ve uluslararası boyutta, bahsedilen konularda, önemli tartıĢmaların, endiĢelerin olduğu
gözlenmektedir. Buna ilave olarak, ülkemiz tarım ürünlerinde görülen ulusal fiyat
dalgalanmalarının, her ne kadar yurt içi yapısal, teknik ve ekonomik birçok sebebi bulunsa da,
globallaĢen dünya ticaret piyasalarında, oluĢturulacak politikaların, ulusal ve uluslararası
çerçevede, birçok ülkeyi kapsayacak Ģekilde ele alınması bir zorunluluk olarak görülmektedir.
Global ve yöresel pazarlar hakkında daha iyi bilgi sağlanması ve geliĢtirilmiĢ Ģeffaflık, ani
fiyat artıĢ ve/veya azalıĢlarının önüne geçebilecektir. Sağlıklı iĢleyen ve Ģeffaf bir pazar bilgi
sisteminin oluĢturulmasında, en önemli kısıtlar arasında, sel felaketi, kuraklık gibi
beklenmedik iklimsel faktörler bulunmaktadır. Kısa dönemde, yöresel ve global düzeyde,
tarımsal ürünlerin üretim ve verimine ait sağlıklı ve güvenilir tahminlerin yapılabilmesine
olanak sağlayan meteorolojik, teknolojik ve kurumsal yapıların tesis edilmesi son derece
isabetli olabilecektir. Bu kapsam çerçevesinde, uydu verileri, coğrafi bilgi sistemleri
oluĢturulmalı, teknolojilerin değiĢimi ve uluslararası koordinasyon teĢvik edilmelidir. Global
bir gıda pazarı bilgi sisteminin asıl kompenenti gıda stoklarına iliĢkin bilgi düzeyidir. Ancak,
80
halen tahıllar ve yağlı tohumlara yönelik sağlıklı olarak iĢleyen bir veri toplama sistemi
bulunmamaktadır. Ġyi stok yönetimine iliĢkin veri eksikliğinin sebepleri arasında çok sayıda
sebep bulunmaktadır. Bunlar; bazı ülkelerin daha az stok yapması, stokların üreticiler arasında
dağıtılmıĢ olması, pazarlama sistemi içerisinde çok sayıda oyuncunun rol alması ve bunların
izlenmesinin oldukça güç olmasıdır (Anonim, 2011, s.33).
Ürün borsaları ve vadeli iĢlemler piyasalarında gıda fiyatlarının izlenmesi, etkin bir gıda
pazarı izleme sisteminin diğer önemli komponentidir. Akaryakıt fiyatlarındaki değiĢikliklerin
izlenmesi ve bunların gıda pazarlarına etkisi de önemlidir. Yurtiçi fiyat hareketleri hakkında
daha iyi bilgi edinilmesi, geliĢmekte olan ülkelerde, uluslararası fiyat değiĢikliklerinin, ulusal
piyasalara etkisinin nasıl olacağının tespit edilebilmesi açısından son derece önemlidir.
FAO‘nun Global Bilgi ve Erken Uyarı Sistemi (FAO Global Information and Early Warning
System) ve Dünya Gıda Programı‘nın Tehdit Analizi ve Haritalama Birimi [World Food
Program (WFP)‘s Vulnerability Analysis and Mapping Unit] gibi erken uyarı sistemlerinin
tesis edilmesi bu amaç için kullanılabilecek en önemli araçlardan biri olarak öngörülmektedir.
Artan pazar bilgisi ve analizleri belirsizlikleri azaltarak, üreticilere, tüccarlara ve tüketicilere,
daha iyi karar vermelerinde yardımcı olabilecektir. Yine son yıllarda, fonksiyonel olarak
oldukça önemli görevleri yerine getirebileceği öngörülen Tarımsal Pazar Bilgi Sistemi (the
Agricultural Market Information System: AMIS) kurulmuĢtur. Bu Ģekildeki bir inisiyatif,
verilerin güvenilirliği, zamanlaması, kriz zamanlarındaki politika koordinasyonunu teĢvik
etmesi açısından oldukça önemli görülmektedir. AMIS, önemli gıda üreticisi, ihracatçısı ve
ithalatçısı ülkeleri kapsamaktadır (Anonom, 2011, s.33).
Üreticiler, yasal, kurumsal birçok kısıtın yanısıra, üretim ve fiyatlardan kaynaklanan pekçok
risk ile de karĢı karĢıya bulunmaktadırlar. Olumsuz iklim, zararlı ve hastalıklar, çiftlik gelirini
azaltmakta ve daha değiĢken bir üretim ile karĢılaĢılmasına sebep olabilmektedir. Ġklim
değiĢikliği, gelecekte muhtemelen bu tip riskleri arttıracaktır. Sulama ya da drenaj
sistemlerinin tesisi ya da hastalık ve/veya strese dayanıklı çeĢitlerin geliĢtirilmesi gibi birçok
teknoloji ve yenilik, üreticilerin maruz kaldığı birçok riski azaltabilmektedir. Söz konusu
risklerin azaltılmasında, küçük ölçekli depolama teknolojilerin geliĢtirilmesi, hasat sonrası
kayıpları azaltabilmekte, üretici ve tüketicilere belirli bir ölçüde güven sunabilmektedir. Bu
Ģekildeki teknolojiler, ulusal hükümetler veya kaynak/fon sağlayan organizasyonlar tarafından
mutlak olarak desteklenmelidir. Pazar temelli sigorta mekanizmalarının, riskin transfer
edilmesi ve üretim kararlarının verilmesinde üreticilere yardım etmesi açısından, oldukça
önemli görevler alabileceği düĢünülmektedir. Ġndeks-temelli-iklim sigorta parametrelerinin
ortaya konması da, bu süreçte faydalı olabilecektir. (Anonim, 2011, s.37).
23 Haziran 2011‘de yapılan, G20 (en çok geliĢmiĢ 20 ülke) Tarım Bakanları toplantısında,
gıda güvencesini (food security) geliĢtirmek esas amaç olmak üzere, gıda fiyatlarındaki
dalgalanma ele alınmıĢtır. ―Gıda fiyatlarındaki dalgalanma ve tarım hakkında bir Eylem
Planı‖ üzerinde mutabakata varılmıĢ olup, bu konuda yapılacak hazırlık ve görüĢler, Kasım
2011‘de yapılacak G20 ülkelerinin liderler toplantısında değerlendirilecektir. Bu toplantı
sonucunda, esas olarak bazı tavsiyeler ve önerilerde bulunulmuĢtur. Bunlar: (1) Tarımsal
üretim ve verimliliğin geliĢtirilmesine yönelik politikalar oluĢturulmalıdır. Küçük ölçekli
üreticiler, özellikle bayan ve genç çiftçilere özel bir önem gösterilmelidir. (2) Pazar bilgisi ve
Ģeffaflık sağlanmalıdır. Bu amaçla Pazar Bilgi Sistemi (AMIS)‘nin, birçok ülke ve
organizasyonu kapsayacak Ģekilde organize edilerek, etkin bir bilgi iletiĢim sağlanmasına
yönelik güçlü bir sistemin tesis edilmesine yönelik çabaların geliĢtirilmesi önerilmiĢtir. AMIS
mevcut bilgi mekanizmalarına dayalı olarak çalıĢacak ve FAO‘nun bünyesinde faaliyetlerini
sürdürecektir. (3) Uluslararası politika koordinasyonu tesis edilecektir. AMIS içerisinde,
uluslararası politika koordinasyonunu teĢvik etmek için, bir Hızlı Tepki Forumu (Rapid
Response Forum)‘nun kurulması istenmiĢtir. Bu forum, gıda güvencesine yönelik bir risk söz
konusu olduğunda, uygun politika tepkilerini tartıĢacak, Dünya Gıda Güvencesi Komitesi
81
[Committee on World Food Security (CFS)] ile sıkı iĢbirliği içerisinde çalıĢacaktır. (4) En
Ģiddetli maruz kalma durumunda, fiyat dalgalanmasının etkilerinin azaltılması sağlanacaktır.
(5) Finansal düzenlemelerin gerçekleĢtirilmesi teĢvik edilecektir. Her ülkenin, G20 Tarım
Bakanları, G20 Finans Bakanlarını, tarım kesimine gereken desteğin sağlanması, fiyat
dalgalanmalarının önüne geçilebilmesi için gereken destek mekanizmalarının kurulması,
tarımsal amaçlı vadeli iĢlemler ve türev piyasalarının tesisine yönelik teĢvik edici telkinlerde
bulunacaktır.
Sonuç olarak, dünya geneli tarımsal ürünlerde, üretici fiyatlarında görülen Ģiddetli
dalgalanmaların, ülkemiz üretici fiyatlarına geniĢ oranda yansıdığı söylenemez. Ancak, en
önemli dıĢ ticaret partnerimiz olan AB ülkelerinde söz konusu olan ekonomik kriz ortamı,
belirsizlikler, bu piyasalarda görülmeye baĢlayan tarımsal ürün fiyatlarındaki artıĢ ve yüksek
oranda gerçekleĢen dalgalanmaların ülkemize de sıçrayabileceği tahmin edilmektedir.
Ülkemizde, kısa dönemde, Toprak Mahsülleri Ofisi (TMO)‘nin tahıl depolamasında yeterli
kapasiteye sahip olduğu ve buna yönelik faaliyetlerini arttırdığı görülmektedir. Kırsal
kalkınma destekleri ve teĢvik mekanizmaları etkin bir Ģekilde iĢletilmeye çalıĢılmaktadır.
Ancak, tarımsal verimliliğin daha da arttırılması bir ön koĢul olarak belirmektedir. Arazilerin
toplulaĢtırılarak, Miras yolu ile iĢletme arazilerinin daha da küçülmesinin önüne geçilmelidir.
Tarımsal sulama alt yapı yatırımlarının iyileĢtirilmesi, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP)
alanı gibi bölgelerde, sulama iĢlemlerinin iyileĢtirilmesi için, üreticilere verilecek eğitim
faaliyetleri arttırılabilir. Çünkü bu bölgelerde, aĢırı ve etkin olmayan sulamadan kaynaklanan
çoraklık ve tuzlanma problemleri ile, büyük oranda karĢılaĢıldığı bilinmektedir. Akaryakıt,
gübre, kimyasal ilaç gibi tarımsal üretimde, dolayısıyla verimlilikte payları büyük olan petrol
esaslı girdilerin maliyetlerinin azaltılması, mümkün olduğunca yerli kaynaklardan temin
edilmesinin imkan ve koĢulları araĢtırılmalıdır. Yine tarımsal üretimde belirsizliği azaltan,
etkin bir risk yönetimi sağlayabilen meteorolojik veri akım sistemleri, bilgi depolama ve
dağıtım sistemlerinin, ülkemizin belirli bölgelerinde kurulması ve bunların etkin bir Ģekilde
kullanılmasının oldukça isabetli olacağı düĢünülmektedir. Bu noktada, uydu vb gibi ileri
teknoloji imkanlarından yararlanmak artık günümüzde çok zor ve pahalı olmayan unsurlardır.
Ulusal ve uluslararası tarımsal ürün piyasaları ve borsalarında iĢlem gören ürünlerin fiyat ve
miktarlarına iliĢkin, güncel bilgi ve veriler elde edilmeli ve ilgili tüm paydaĢlara zamanında
dağıtılmalıdır. Üretim kararları, bu bilgilere dayalı olarak oluĢturulmalıdır. Bu alanda,
üniversiteler, ziraat odaları, sulama birlikleri, kooperatifler, birlikler, Gıda, Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığı ve ilgili birimleri, ihracatçı birlikleri, sivil toplum kuruluĢları aktif
destek vererek, tarımsal ürün piyasaları hakkında, tüm kesimler etkin ve yeterli bilgiye sahip
olmalıdır. Ülkemizde, her alt bölgeye göre değiĢen, ―Tarımsal Üretim Havzaları‖ belirlenmiĢ,
bu havzalarda yetiĢtirilmesi uygun görülen ürünler tespit edilmiĢtir. Ancak buna uygun
ürünleri yetiĢtiren üreticiler, söz konusu desteklerden yararlanabilecektir. Bu yaklaĢımın, söz
konusu risklerin azaltılması ve üretim kararlarının optimize edilmesi açısından, oldukça
faydalı olabileceği düĢünülmektedir. Fakat söz konusu sistemin, değiĢen ulusal ve uluslararası
piyasalara göre dinamik bir yapıda olması, sürekli yenilenmesinin faydalı olabileceği
belirtilebilir. Sigorta sistemine teĢvik arttırılmalı ve her yıl değiĢen koĢullara göre söz konusu
sistemde iyileĢtirmelere gidilebilir. Biyoyakıt ürünleri yetiĢtiriciliği ile ülkemizin enerji
güvenliği ve gıda güvencesi arasında dengenin kurulması, üretici ve tüketici talep ve
gereksinimlerinin, sürdürülebilirlik çerçevesinde ele alınması, tüm kesimler açısından kabul
edilebilecek çözüm ve politikaların geliĢtirilmesi önerilebilir.
82
KAYNAKLAR
Anonim, ―The State of Food Insecurity in the World. How does International Price Volatility
Affect Domestic Economies and Food Security‖. Food and Agriculture Organization of the
United Nations. 50 s., Rome, 2011.
Ar, F.F., ―Biyoyakıtlar Tehdit mi – Fırsat mı?‖ Mühendis ve Makine 49 (581): 3-9, 2008.
Bakırcı, F., ―Türkiye‘de Tarımsal Ürün Piyasalarında Dönemsel Fiyat Dalgalanmaları:
Cobweb Teoremi Üzerine Bir Uygulama‖, T.C. GaziosmanpaĢa Üniversitesi, Sosyal Bilimler
Enstitüsü, Yüksek Lisans Tezi, s.72, Tokat, 2009.
Erdal, G., Esengün, K., Erdal, H., ―Türkiye‘de Tarım ve Gıda Ürünleri Fiyatlarındaki
Belirsizliğin Enflasyon Üzerindeki Etkileri‖, KMU ĠĠBF Dergisi 10(15): 65-79, 2008.
Gunduz, O., Ceyhan, V., Bayramoglu, Z., ―Influence of Climatic Factors on Apricot (Prunus
armeniaca L.) Yield in the Malatya Province of Turkey‖. Asian Journal of Agricultural
Sciences 3(2): 150-155, 2011.
Kıymaz, T., ―Dünya Tarım Piyasalarında SerbestleĢmenin Türk Tarımına Fiyat ve Gelir
Yönünden Yansıması‖, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon
Genel Müdürlüğü, s.187, Ankara, 2008.
Matoskova, D., ―Volatility of Agrarian Markets aimed at the Price Development‖.
Agricultural Economics – Czech, 57(1):34-40, 2011.
Mitchell, D., ―A Note on Rising Food Prices‖, Policy Research Working Paper 4682, s.20,
The World Bank Development Prospects Group, July, 2008.
OECD-FAO, ―Agricultural Outlook 2010-2019‖ Part I ve II [TAD/CA/APM/WP (2010)1,2],
s.136, 2010. http://www.oecd.org
Orman, C., Öğünç, F., Saygılı, ġ., Yılmaz, G., ―ĠĢlenmemiĢ Gıda Fiyatlarında Oynaklığa Yol
Açan Yapısal Faktörler‖, Ekonomi Notları 2010-16, s.11, Türkiye Cumhuriyet Merkez
Bankası, 20 Aralık 2010.
Özertan, G., ―Biyoyakıtlar Türkiye Ġçin Ne Ġfade Ediyor?‖, AraĢtırma Raporu, s.26, Boğaziçi
Üniversitesi, ISS/EC-2007-23, 2007.
TaĢdan, K., ―Biyoyakıtların Türkiye Tarım Ürünleri Piyasalarına Olası Etkileri, BiyobenzinEtanol‖, Tarım ve Mühendislik 75:27-29, 2005.
83
KIRSAL ALANDA KADIN GĠRĠġĠMCĠLĠĞĠ
Doç. Dr. Abdullah SOYSAL
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Ġ.Ġ.B.F. ĠĢletme Bölümü
[email protected]
Özet
Bu çalıĢma, kırsal alanda giriĢimcilik faaliyetleri kapsamında kadınların mevcut durumları,
karĢılaĢtıkları sorunlar ve çözüm önerileri bazında bir değerlendirme amacını taĢımaktadır. Bu
bağlamda öncelikle kırsal alan kavramı ve kapsamı ve Türkiye‘de kırsal alan gerçeği üzerinde
durulmuĢtur. Daha sonra kırsal alanda kadın giriĢimciliğinin mevcut durumu, sorunları
üzerinde durularak kırsal alanda kadın giriĢimciliğinin geliĢtirilmesi için önerilere yer
verilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Kırsal alan, kadın giriĢimciliği
84
KĠLĠS EKOLOJĠK KOġULLARINDA SUSAM (Sesamum indicum L.)
POPULASYONLARININ YAĞ ĠÇERĠĞĠ, PROTEĠN ĠÇERĠĞĠ VE YAĞ ASĠTLERĠ
KOMPOZĠSYONUN BELĠRLENMESĠ
Erdoğan ULUKÜTÜK Yrd. Doç. Dr. Ali ÖZKAN
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Biyoloji Bölümü
[email protected]
Özet
Kilis ve çevresinden toplanan 10 adet yerel susam (Sesamum indicum L.) populasyonu Kilis
Ekolojik koĢullarında yetiĢtirilerek kalite parametrelerinin belirlenmesine çalıĢılmıĢtır.
Kimyasal analizler sonucunda tohumlarda sabit yağ oranının % 30.16–40.36, protein oranının
ise % 19.60-24.85 arasında olduğu tespit edilmiĢtir. Yağ asitleri kompozisyonu bakımından
palmitik asit oranı % 9.33–9.83, stearik asit oranı % 5.33–5.63, oleik asit oranı % 43.42–
45.05, linoleik asit oranı % 38.12–39.80 ve araĢidik asit oranı % 0.54–0.60 aralıklarında
belirlenmiĢtir. Ġstatiksel olarak yağ ile protein arasında çok zayıf negatif bir korelasyon, oleik
asit ile linoleik asit arasında ise çok güçlü negatif bir korelasyon olduğu saptanmıĢtır.
Anahtar kelimeler: Sesamum indicum L., Protein oranı, sabit yağ oranı, yağ asitleri bileĢimi.
Not: ―Bu çalıĢma Yüksek Lisans Tezinin bir bölümüdür.
DETERMINATION OF PROTEIN AND OIL CONTENT AND FATTY ACID
COMPOSITION OF SESAME (Sesamum indicum L.) UNDER POPULATIONS KILIS
ECOLOGICAL CONDITIONS*
1
Erdoğan Ulukutuk1, Ali Ozkan1
Kilis 7 Aralık University, Faculty of Arts and Sciences, Department of Biology
e-mail: [email protected]
The present study was designed to determine the quality parameters of ten local sesame
(Sesamum indicum L.) collected from Kilis and its arounds under ecological conditions.
According to the chemical analysis, fixed oil content varied between 30.16–40.36 % while
protein content was determined to be between 19.60-24.85 %. Palmitic acid (9.33–9.83%),
stearic acid (5.33–5.63 %), oleic acid (43.42–45.05 %), linoleic acid (38.12–39.80 %) and
arachidic acid (0.54–0.60% ) were foundd to be major fatty acid components. Very weak
statistically negative correlation was found between fat and protein, very strong negative
correlation was found between oleic acid and linoleic acid.
Anahtar kelimeler: Fatty acid composition, fixed oil, protein content, Sesamum indicum L.
*The present study is a part of Master Thesis of Erdoğan Ulukutuk (2011)
85
AVRUPA BĠRLĠĞĠNE UYUM SÜRECĠNDE TÜRKĠYE „ DE TARIMIN DIġ
TĠCARETTEKĠ YERĠ VE ÖNEMĠ
Atilla ÜNLÜ
KahramanmaraĢ Sütçü Ġmam Üniversitesi Ġktisat Anabilim Dalı Yüksek Lisans Öğrencisi
[email protected]
Özet
Tarım sektörü, Türk ekonomisinde de özel bir yere sahiptir. Tarihsel geliĢimi incelendiğinde,
ekonomisinde tarım sektörünün büyüklüğü ve istihdam edilenlerin sayısı açısından,
Türkiye‘nin hala tarım ülkesi olduğunu söylemek mümkündür. Türkiye‘nin Avrupa Birliği‘ne
birçok sektörde uyumsuzluklar gösterdiği, en az uyum gösterdiği sektörün baĢında ise, tarım
sektörü gelmektedir. Türk tarımı; ekonomideki yeri ve önemi, uygulanan politikalar tarımın
yapısı, iĢletmelerin büyüklüğü, organizasyonu, dağılımı, üretim deseni, üretim hacmi,
verimlilik düzeyi, genel performansı v.b. itibariyle AB tarımına göre çok önemli farklılıklar
göstermektedir. Türkiye tarımsal üretim bakımından kendi kendine yeterli bir ülke olmasına
karĢın, bu potansiyelini kaybetme tehlikesi ile karĢı karĢıyadır. Ġhracatı içerisinde ise daha çok
tarıma dayalı sanayi malları bulunduğundan, tarım ürünleri dıĢ ticareti, Türkiye için büyük
öneme sahiptir.
Bu çalıĢmada Türkiye ve Avrupa Birliği‘nde tarımın dıĢ ticaretteki yeri ve önemi incelenip,
tam üyelikte Avrupa Birliği‘nin Türkiye‘nin dıĢ ticaret politikaları üzerinde yaratacağı etkiler
değerlendirilecektir.
Anahtar Kelimeler: Tarım, DıĢ Ticaret, Avrupa Birliği
COMPLIANCE WITH THE PROCESS OF THE EUROPEAN UNION IN TURKEY
AND THE IMPORTANCE OF PLACE OF AGRICULTURE IN FOREIGN TRADE
Abstract
The agricultural sector, has a special place in the Turkish economy. Analyzing the historical
development, economy, agriculture sector in terms of size and number of employed persons,
agricultural country, Turkey is still possible to say that. Show discrepancies in many sectors
in the European Union, at least at the beginning of the sector in which harmony, comes from
the agricultural sector. Turkish agriculture, the economy and the importance of place, the
structure of agriculture policies, the size of enterprises, organization, distribution, production
pattern, production volume, productivity level, overall performance, etc. show significant
differences as compared to the EU agriculture. Turkey is a country self-sufficient in terms of
agricultural production, although this potential is in danger of losing. If there are more goods
in the export of agro-based industries, agricultural products, foreign trade, is of great
importance for Turkey.
Turkey and the European Union in this study examined the place and importance of
agriculture in foreign trade, foreign trade policies will have on Turkey's full membership
should be assessed as the European Union.
Key Words: Agriculture, External Trade, European Union
86
1.
GiriĢ
Stratejik önemi nedeniyle tarım, her ülkede kendi ekonomik yapısına özgü bir tarım politikası
ile desteklenen bir sektördür. Tarım sektöründe uygulanmakta olan politikalarda temel amaç,
örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörünün oluĢturulmasıdır. Türkiye‘de
bugüne kadar uygulanan tarım politikaları ile üretimin arttırılması hedeflenirken, bu
politikaların kamu kaynaklarına getirdiği mali yük ve hedef kitleye ulaĢamaması gibi
sorunlara sahiptir.Toplumların giderek artan ve çeĢitlenen gıda maddeleri taleplerinin
karĢılanması, tarıma dayalı sanayiler aracılığı ile milli gelir, ihracat ve istihdama olan katkısı,
biyolojik çeĢitlilik ve ekolojik dengeye olan katkıları nedeniyle, tarım tüm ülkeler için çok
önemli ve stratejik bir sektör niteliğindedir.
Toplumlardaki beslenme alıĢkanlıklarının, coğrafi koĢullar ve kültürel faktörler nedeniyle
önemli farklılıklar göstermesi, ülkelerin gıda ihtiyaçlarını dıĢarıya bağımlı olmadan kendi
kendilerine karĢılamak ve sektörde verimliliği arttırmak amacıyla, devletin desteği ve
koruması altında kapsamlı tarım politikaları oluĢturmaya yöneltmiĢtir. Ülke nüfusunun
sağlıklı ve dengeli beslenmesi ve gelecek nesillerin sağlıklı olması, çevre ve biyolojik
çeĢitliliğin korunarak sürdürülebilir bir ekonomik kalkınmanın sağlanması, iç ve dıĢ piyasada
rekabet gücü yüksek ürünlerin üretilerek üretici gelirlerinin arttırılması ve tarımsal alt yapının
iyileĢtirilmesi için, gerekli olan politika ve araçların belirlenerek uygulanması giderek önem
kazanmaktadır.
AB‘nin Ortak Tarım Politikası (OTP) sonucu elde ettiği baĢarılar, AB hedef ve politikalarında
önemli değiĢikliklere neden olmuĢtur. Ekolojisinin Birlik içerisinde üretilmesine izin verdiği
hemen tüm ürünlerde, kendi kendine yeterliliği sağlayıp stok fazlası için dıĢ piyasa arayıĢında
bulunan AB‘de, tarımla uğraĢanların oranı % 5 düzeyine inmiĢtir. Tarımsal alt yapı
sorunlarını çözen AB, düĢük maliyet yüksek verimlilik temelinde, tarım-sanayi
entegrasyonunu da gerçekleĢtirmiĢtir.
2.
Türkiye „de Tarım Sektörünün Özellikleri ve Uygulanan Politikalar
Tarım; ―Arazide ekim, dikim, bakım ve yetiĢtirme yoluyla bitki, hayvan ve hayvansal ürünler
üretilmesi veya bunların üreticileri tarafından islenip değerlendirilmesi‖ faaliyetleridir.
Ġnsanlık tarihinin büyük bir bölümünde toprak temel üretim aracı, buna bağlı olarak tarım da
en önemli sektör olmuĢtur. Ġnsan topluluklarının yerleĢik hayata geçmeleriyle tarımsal faaliyet
de baĢlamıĢ, Sanayi Devrimine kadar insanların en önde gelen geçim kaynağı, en fazla katma
değer ve istihdam yaratan sektör tarım olmuĢtur Tarım sektörü ekonomik geliĢme süreci
içerisinde çok önemli bir iĢleve sahiptir ve özellikle ekonomik geliĢmenin ilk safhalarında
tarım sektörü hakim sektör konumundadır(Acar, 2006:75).
a)Tarımın GSYĠH içindeki Payı
Ülkemizde tarım sektörünün üretim içindeki payı her geçen yıl küçülmekte, sektörün milli
gelir, ihracat ve istihdama katkısı giderek azalmaktadır. Tarım kesiminin ekonomi içindeki
payındaki azalma ile birlikte geliĢme hızı da giderek daralmıĢ ve geliĢme hızındaki yavaĢlama
2000‘li yıllarda büyük bir düĢüĢ yaĢamıĢtır. Türkiye ekonomisi içinde 1960‘lı yıllarda tarım
kesiminin GSYĠH içinden aldığı pay %40 iken günümüzde bu oran %8 civarına düĢmüĢ ve
tarıma dayalı bir ekonominin Ģu anki lokomotif gücü hizmetler sektörü haline gelmiĢtir.
Tarımsal hasıla paylarındaki daralma hemen tümüyle hizmet sektöründeki göreli geniĢlemeye
yansımıĢtır.
87
Tablo. 1. Tarımın GSYĠH Ġçindeki Payı (%)
YIILAR
TARIM
SANAYĠ
1923
0,427
0,104
1980
0,255
0,183
1990
0,168
0,248
2000
0,135
0,223
2005
0,101
0,244
2006
0,09
0,246
2007
0,076
0,248
2008
0,076
0,245
2009
0,083
0,228
2010
0,084
0,233
HĠZMETLER
0,469
0,562
0,584
0,641
0,655
0,664
0,676
0,679
0,689
0,683
Diğer yandan son yıllarda tarım sektörünün büyüme hızında da önemli bir düĢüĢ söz
konusudur. 2000-2010 yılları arasında Türkiye ekonomisi yıllık ortalama %4,9 büyürken
tarım sektörü sadece ortalama yıllık %1,9 büyümüĢtür. 2007 yılında meydana gelen kuraklık
ve mevsim normalleri üzerinde seyreden hava sıcaklıkları, tarımsal üretimde azalmaya yol
açmıĢ ve yıl sonunda ekonominin büyüme hızındaki beklentiyi düĢürmüĢ, böylece tarım
sektörü sabit fiyatlarla % 6,8 oranında küçülmüĢtür.
Tablo 2 ‗yi incelediğimizde tarımın toplam istihdam içinden aldığı pay gösterilmektedir.19882010 yılları arasında hem toplam istihdam hem de toplam istihdam içinde sanayi ve
hizmetler sektöründe artıĢ olmasına rağmen, tarım sektöründe istihdam yıllar itibariyle
azalmıĢtır.
Tablo . 2. Tarımın Ġstihdamdaki Payı: Türkiye Genelinde Ġstihdamdaki Payı (19882010)
Yıllar
1988
1989
1990
1991
1992
1993
1994
1995
1996
1997
1998
1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Tarım
8.249
8.639
8.444
9.212
8.718
7.862
8.823
9.080
9.259
8.837
9.039.
8.856
7.769
8.089
7.458
7.165
5.713
5.154
4.907
4.867
5.016
5.254
5.683
Sanayi
2.806
2.847
2.845
2.952
3.135
2.868
3.295
3.295
3.487
3.715
3.723
3.783
3.810
3.774
3.954
3.846
3.919
4.178
4.269
4.314
4.441
4.130
4.496
88
Hizmetler
6.699
6.735
6.874
7.143
7.587
7.697
7.901
8.212
8.450
8.653
8.992
9.409
10.001
9.661
9.942
10.135
9.999
10.735
11.247
11.558
11.736
11.893
12.417
Toplam
17.754
18.222
17.988
19.307
19.440
18.427
20.009
20.587
21.197
21.205
21.780
22.048
21.580
21.524
21.354
21.147
19.631
20.067
20.423
20.739
21.193
21.277
22.594
ġekil 1. Türkiye‟de Ġstihdamın Sektörel Dağılımı (1990-2010)
Türkiye'de İstihdamın Sektörel Dağılımı (15 +, % )
100%
90%
80%
70%
60%
50%
40%
30%
20%
10%
0%
hizmetler
sanayi
Tarım
1990
2000
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Yıllar
ġekil 1‘de istihdamın sektörel dağılımına yer verilmiĢtir,toplam istihdam içinde hizmetler
sektörünün yıllar itibariyle payı artarken tarım sektörününki azalma göstermiĢtir.
Tablo. 3. Türkiye‟de Toplam Ġstihdam Ġçinde Tarım Ġstihdamı (15+YaĢ, 1000 KiĢi, %)
(1990-2009)
Yıllar
Toplam Ġstihdam
Tarım, Ormancılık,Avcılık,Balıkçılık
Erkek %
Kadın %
Toplam Erkek %
Kadın %
Toplam
1990
12.901 69,6 5.637 30,4 18.538 4.372 50,3 4.319 49,7 8.691
1995
14.628 71,1 5.958 28,9 20.586 4.810 53,0 4.269 47,0 9.079
1999
15.713 71,3 6.335 28,7 22.048 4.647 52,5 4.209 47,5 8.856
2000
15.780 73,1 5.800 26,9 21.580 4.261 54,8 3.508 45,2 7.769
2001
15.555 72,3 5.969 27,7 21.524 4.309 53,3 3.780 46,7 8.089
2002
15.232 71,3 6.122 28,7 21.354 3.784 50,7 3.674 49,3 7.458
2003
15.256 72,3 5.891 27,9 21.147 3.718 51,9 3.447 48,1 7.165
2004
14.585 74,3 5.047 25,7 19.632 3.148 55,1 2.565 44,9 5.713
2005
14.959 74,5 5.108 25,5 20.067 2.787 54,1 2.367 45,9 5.154
2006
15.165 74,3 5.258 25,7 20.423 2.613 53,3 2.294 46,7 4.907
2007
15.382 74,2 5.356 25,8 20.738 2.578 53,0 2.289 47,0 4.867
2008
15.598 73,6 5.596 26,4 21.194 2.663 53,1 2.353 46,9 5.016
2009
15.406 72,4 5.871 27,6 21.277 2.808 53,4 2.446 46,6 5.254
2010
15.307 71,3 5.965 28,7 22.310 2.970 54.3 2.346 45.4 5.683
TÜĠK, Hanehalkı ĠĢgücü Ġstatistikleri,
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=25&ust_id=8, 16.11.2011
1990-2009 yılları arasında toplam istihdamın ve tarımdaki istihdamın değiĢimi
gösterilmektedir. Geçen 20 yıl içinde daimi olarak toplam istihdamda erkek iĢgücü yoğun
iken, tarım istihdamında ise kadın iĢgücünün erkek iĢgücüne eĢit olduğu görülmektedir. Tarım
sektörü, kadın iĢgücünün en olduğu sektör konumundadır. 2009 yılı itibariyle, genel
istihdamda kadınların payı %27,6 düzeyinde, aynı oran, tarım sektöründe %46,6‘ya
çıkmaktadır. Yine 1999 yılı verilerine göre, kadınların %66,44.‘ü tarım kesiminde
çalıĢmaktadır, bu oran 2009 yılında 41,66‘ya düĢmüĢtür. 1990-2009 yılları arasında kadınların
genel istihdamında 30,4‘ten %27,6‘ya olmak üzere %6‘lık bir daralma olmasına karĢın, aynı
89
zaman diliminde tarım istihdamındaki kadınların payı %49,7‘den %46,6‘ya düĢmüĢtür. Bu
sonuç, ‗‗tarımın kadınsallaĢması‖ olarak nitelenebilir. Tarımın kadınsallaĢması, krizler
sarmalındaki Türkiye kırsalında kadın emeğinin önemine iĢaret etmektedir. Kadınların emek
piyasasında yeri, kentlerde farklı boyutlar kazanmaktadır. Kırsalda tarımsal üretim alanında
‗‗ücretsiz emek sağlayıcı‘‘ olan kadın, kentte birçok ferdi çeĢitli iĢlerde çalıĢan aile içinde
diğer çalıĢanlara destek olma yanında, ‗‗gündeliğe gitme‘‘, ‗‗evde fason üretim yapma‘‘ gibi
faaliyetlerle sosyal güvenlikten yoksun çalıĢma iliĢkilerine girmektedir(Günaydın, 2010:267)
Mart 2000‘de gerçekleĢtirilen Avrupa Konseyi Lizbon Zirvesi, Birliğin hedefini; ‗‗gelecek 10
yıl içinde dünyanın en rekabetçi ve dinamik, bilgiye dayalı ekonomisi haline gelmek, tam
istihdama ulaĢmak, sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi ve sosyal bütünleĢmeyi sağlamak‘‘
olarak belirlemiĢtir. Zirvede 2010 yılı için AB genel istihdam oranının %70, kadın istihdam
oranının %60 olması, somut istihdam hedefi olarak konmuĢtur. Bu istihdam hedeflerine
ulaĢabilmek için Birliğin yıllık %3 oranında büyümesinin yeterli olduğu vurgulanmıĢtır
(DPT,2007:86).
Türkiye‘nin ise Ulusal Programında Sosyal Politika ve Ġstihdam alanında uyumlaĢtırılması
gereken 57 adet AB mevzuatı bulunurken; bu mevzuat, çalıĢma hayatı bakımından bireysel ve
toplu iĢ hukuku, iĢ sağlığı ve güvenliği, sosyal diyalog, kadın erkek eĢitliği ve ayrımcılığın
önlenmesi bölümleri altında yer almaktadır. Türkiye‘nin muhtemel üyeliği halinde beklenen
etkiler açısından tarım sektörü Türkiye‘deki en önemli ekonomik ve sosyal sektörlerden
biridir. OTP‘ye baĢarı ile katılım sağlamak için Türkiye‘nin kırsal kalkınma ve idari
kapasitenin güçlendirilmesi yönünde çaba sarf etmesi gerekmektedir. Tam üyelik tarım
sektörünün istihdam içerisindeki payının azalmasına neden olacaktır. Tarım sektöründe açığa
çıkan iĢgücüne istihdam olanakları sağlandığı ölçüde üyelik olumlu etkiler getirebilecektir.
Aksi durumda ciddi bir iĢsizlik sorunu ile karĢı karĢıya kalınacaktır(DPT,2007:89).
b)Tarımın Ticaretteki Payı
Ġthal ikameci büyüme stratejisinin terk edilerek ihracata yönelik büyüme stratejisinin
izlenmeye baĢladığı 1980 yılından itibaren Türkiye‘nin dıĢ ticaret hacmi ve niteliğinde önemli
geliĢmeler yaĢanmıĢtır.16 Tablo 15‘te görülebileceği gibi 1980 yılında 10,8 milyar dolar olan
dıĢ ticaret hacmi, 2010 yılı sonunda 299 milyar doları aĢmıĢtır. Aynı dönemde ihracat 39 kat
artarak 2,9 milyar dolardan 113,98 milyar dolara, ithalat ise 23,4 kat artarak 7,9 milyar
dolardan 185,54 milyar dolara yükselmiĢtir. DıĢ ticarete iliĢkin bu veriler ülkemiz
ekonomisinin çok önemli olan dıĢ ticaret açığı denilen yapısal sorununa da iĢaret etmektedir.
Tablo.4. Türkiye‟nin DıĢ Ticaretinde Tarımın Payı (Milyar $, %) (1980-2010)
Ġhracat
Ġthalat
DıĢ Ticaret Dengesi
Toplam Tarım % Toplam Tarım % Toplam %
Tarım
2,91
1,65
56,8 7,91
0,08
1,0
-5,00
-0,4 1,57
1980
7,96
1,67
20,9 11,34
0,28
2,4
-3,39
-0,1 1,38
1985
12,96
2,06
15,9 22,30
1,14
5,1
-9,34
-0,2 0,92
1990
21,64
1,86
8,6 35,71
1,91
5,3
-14,07
-0,2 -0,05
1995
27,77
1,68
6
54,50
2,12
3,9
-26,73
-0,3 0,44
2000
73,48
3,47
4,7 116,77 2,83
2,4
-43,30
-0,2 0,64
2005
85,53
3,61
4,2 139,58 2,93
2,1
-54,04
-0,2 0,68
2006
3,88
3,6 170,06 4,67
2,7
-62,79
-0,2 -0,79
2007 107,27
4,18
3,1 201,96 6,43
3,1
-69,94
-0,2 -2,26
2008 132,03
4,54
4,4 140,93 4,63
3,2
-38,79
-0,1 -0,09
2009 102,14
5,10
4,4 185,54 6,49
3,5
-71,56
-0,2 -1,39
2010 113,98
Kaynak: TÜĠK, Veritabanları, DıĢ Ticaret, DıĢ Ticaret Ġstatistikleri,
http://www.tuik.gov.tr/disticaretapp/Basla.do, 16.11.2011
90
%
0,91
0,71
0,29
-0,01
-0,12
0,10
0,10
-0,09
-0,21
-0,01
-0,12
Diğer taraftan, toplam ihracat içinde tarımın payı 1980 yılında %56,84 iken bu oran 2010 yılı
sonunda %4,47‘ye gerilemiĢtir. Tarımın ithalat içindeki payı ise bu dönemde %1‘den, bazı
yıllar %5‘i aĢmıĢ olmakla beraber, 2010 yılı sonunda %3,5‘e yükselmiĢtir. 1980 yılında
sadece 79 milyon dolarlık tarım ürünleri ithalatı yapan Türkiye, 2010 yılına gelindiğinde 6,49
milyar dolarlık ithalat yapar hale gelmiĢtir. Yani geçen 30 yılda tarım ürünleri ithalatı
yaklaĢık olarak 80 kat artmıĢtır. Ġhracattaki geliĢmelere bakıldığında ise 1980 yılından 2010
yılı sonuna kadar ihracatın ancak 3 kat artarak 1,6 milyar dolardan 5,1 milyar dolara
yükseldiği görülmektedir. Ġhracattaki bu yavaĢ artıĢa karĢın ithalattaki devasa artıĢ tarım
ürünleri dıĢ ticaret dengesini de olumsuz yönde etkilemiĢtir. Nitekim 1980 yılında 1,57 milyar
dolar fazla veren tarım ürünleri dıĢ ticaret dengesi, 2010 yılında 1,39 milyar dolarlık açık verir
hale gelmiĢtir. YaĢanan bu geliĢmeler sonucunda toplam ihracat içinde tarımın payı
gerilerken, ithalat içindeki payı artıĢ göstermiĢtir. Bundan daha ürkütücü olan geliĢme ise
2000 yılından beri önemli miktarda açık veren tarım ürünleri dıĢ ticaret dengesinin 2007-2010
yılları arasında da açık vermiĢ olması, yani tarımda dıĢa bağımlı hale gelinmesidir. AB ile
gerçekleĢtirilen Gümrük Birliği‘nin Türk sanayi ve tarım ürünleri dıĢ ticareti açısından
etkilerine bakılması sonuçlarını görmek açısından yarar arz etmektedir. AB, daha baĢtan beri
Türkiye‘nin en önemli dıĢ ticaret ortağı olmuĢtur. 1965 yılında 315 milyon dolar olan
Türkiye‘nin AB‘ye ihracatı 2005 yılı itibariyle 38,4 milyar dolara, buna karĢılık 1965 yılında
214 milyon dolar olan Türkiye‘nin AB‘den ithalatı ise 2005 yılında 49,1 milyar dolara
yükselmiĢtir. Buna göre AB‘ye yapılan ihracat 40 yılda 122 katına, AB‘den yapılan ithalat ise
aynı sürede 229 katına çıkmıĢtır. Bu süre içerisinde Türkiye‘nin AB‘ye karĢı dıĢ ticaret
dengesinin fazla verdiği tek yıl, 1965‘tir. Ġzleyen yıllarda giderek büyümüĢ olan dıĢ ticaret
açıkları, Gümrük Birliğinden çok daha önce, 1989 yılından sonra bir sıçrama yaparak üç
milyar doların üzerine çıkmıĢtır. Söz konusu açık 1995 yılında 5 milyar dolar, onu izleyen
yıllarda da 10 milyar dolar düzeyini aĢmıĢtır(Yılmaz,2008:156).
c) Türkiye‟de Uygulanan Tarım Politikaları
Tarım sektörünün ekonomi içerisindeki payı göreceli olarak azalmakla birlikte, sektör, "milli
gelir ve istihdama katkısı, ülke nüfusunun gıda ihtiyacının karĢılanması, sanayi sektörünün
hammadde ihtiyacına cevap vermesi, sanayiye sermaye aktarımı ve ihracata doğrudan ve
dolaylı katkıları" nedeniyle ülke ekonomisi için vazgeçilmez niteliktedir. Türkiye açısından
önemini halen muhafaza etmekte olan tarım sektörü, toplumun önemli bir bölümünü yakından
ilgilendirmesi sebebiyle, bütün hükümetlerin üzerinde durması gereken bir husustur. Türk
tarımının kendi bünyesinde gerçeklesen teknik, ekonomik ve sosyal dönüĢümler kadar, iç ve
dıĢ ekonomik koĢul ve politikalarda, son yıllarda meydana gelen değiĢiklikler, yeni bir tarım
politikasına yönelme düĢüncesini besleyen temel unsurlar olmuĢtur (Ġnkaya,2001:86).
Türkiye‘de Cumhuriyet dönemi öncesinde tarım kesimi ana sektör olarak devlet vergi
gelirlerinin temelini oluĢtururken, tarım kesimini kalkındırmak ve tarımsal üretimi artırmak
yönünde bir çabadan söz edilemez. Cumhuriyet döneminde tarım hasılası sömürülen bir
sektör olmaktan çıkartılmıĢtır. Cumhuriyetin kuruluĢunu izleyen yıllarda tarımın ekonomi
içindeki değiĢmeyen önemine koĢut olarak, tohumluk ıslahı ve dağıtımı, hayvan ırklarını ıslah
ve hayvan hastalıkları ile mücadele çalıĢmalarına geçilmesi, örnek çiftlikler kurulması gibi o
zamana kadar yapılmayan bir araĢtırma ve geliĢtirme hamlesine giriĢilmiĢtir
(Eraktan,2001:75).
Türkiye‘de tarım politikalarının genel özellikleri incelendiğinde, tutarsız ve günlük politikalar
izlendiği göze çarpmaktadır. 1970-1975‘lerde gıda üretimi açısından dünyanın kendi kendine
yetebilen yedi ülkesinden biriyken son dönemlerde Dünya bankası, IMF ve AB‘nin ön koĢulu
ve dayatmacı yaklaĢımları sonucunda Türkiye‘de tarım dıĢarıya bağımlı hale getirilmiĢ ve
bunun sonucunda tarım alanında oluĢturulan politikaların yanlıĢlığı nedeni ile de ülke tam bir
felakete sürüklenmiĢ, bunun sonucunda da tarım üreticileri cumhuriyet tarihinin en zor
91
günlerini yaĢar hale gelmiĢtir. Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın desteklenmesi sadece
tarımsal girdilere uygulanan sübvansiyon miktarının azaltılması veya arttırılması ile tarımsal
ürünlerin bazılarının destekleme kapsamına alınıp bazılarının çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği
görülmektedir. Bu politikalar gereği hiçbir tarım ürününün üretiminde ciddi ve planlı bir
çalıĢma yapılmamıĢtır. Yine de Türkiye‘de her geçen yıl tarımın alt yapısı önemli ölçüde
oluĢmuĢtur. Ancak gelir düzeyi yüksek, destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve
dolayısı ile çiftçiyi yerinde tutmayı amaç edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB
ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım Politikasına nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını
söylemenin kolay olmadığını da vurgulamak gerekir. Bu kadar sıkıntıları olan bir sektörde
verimliliği arttırmak için radikal kararlar çok acil alınmalıdır dedik peki, bunlar neler
olabilir(Özmen, 2011).
Türkiye‘nin AB üyeliği sürecinde ulusal mevzuatına aktarılması gereken OTP, Türkiye‘de
uygulanan tarım politikasından tamamen farklı bir yapıya sahiptir. Türkiye‘nin OTP‘ye
uyumunda, tarımda uygulanan finansal yardımlar açısından OTP‘de pazar politikası ve
yapısal politika ile tarıma yönelik finansal yardımlar için öngörülen mekanizmaların
uygulamaya konulması gerekli olmaktadır (Cesur,2004:188).
Halen AB‘nde uygulanan OTP‘nin Türkiye‘de uygulanması halinde, DGD(Doğrudan Gelir
Desteği) için 8 milyar Euro, Pazar önlemleri için ise 1 milyar Euro, kırsal kalkınma önlemleri
için 2,3 milyar Euro olmak üzere toplam 11,3 milyar Euro kaynak gerektiği ifade
edilmektedir. Buna karĢılık Türkiye 2008 yılında 1,8 milyar Euro‘luk bir bütçe ile
desteklenmiĢtir. Bu ise AB destek düzeyinin 1/6 sına denk gelmektedir. Türkiye‘nin AB
ülkelerinde uygulanan OTP‘ye uyumu, öncelikle OTP‘nin kuralları ve temel ilkeleri
doğrultusunda sonrasında ise Türk tarımının kendi çıkarlarını koruyacak maddelerin OTP‘ye
eklenmesi ile mümkün olacaktır. Türkiye bu konuda kendisi ile benzer özelliklere sahip
Ġspanya, Portekiz ve Yunanistan gibi ülkeleri uyum deneyimleri ve müzakereler için Polonya
ve Bulgaristan gibi yeni üye ülkelerin geçirdiği süreçleri dikkatle izlemeli ve analiz etmelidir
(Gaytancıoğlu;2009:176
Mevzuat uyumu kapsamında ise, zaman içinde ortaya çıkan sorunlara göre değiĢim gösteren
ve geliĢen bir OTP‘nin ulusal mevzuat dikkate alınarak, Türkiye‘de tarımsal yapının
iyileĢtirilmesi ve tarım ürünlerini pazarlama sorunlarının giderilmesi gerekmektedir. Aksi
halde Türk çiftçisinin AB çiftçisi karĢısından rekabet etmesi zorlaĢacaktır (Cesur;2004:190).
3.
Türk Tarımının Avrupa Birliği KarĢısındaki Durumu ve Ortak Tarım
Politikasına Uyumu
AB‘ye üye ülkelerin tarım politikalarını siyasal ve ekonomik anlamda bütünleĢtiren OTP,
belirlenen ortak fiyatların korunması amacıyla oluĢturulmuĢ çeĢitli kurallar çerçevesinde
iĢleyen geniĢ kapsamlı bir mekanizmaya sahiptir. OTP, AB bütçesinin yarısına yakın bir
kısmını kapsamakta, AB mevzuatının önemli bir bölümü tarım konularından oluĢmakta ve
AB bürokrasisini en fazla meĢgul eden politikalar arasında yer almaktadır. AB tarımı, OTP
uygulanmadan önceki yıllarda kendi kendine yeterli olmaktan uzak, birçok üründe dıĢa
bağımlı yapıda iken, bugün bu politikanın ulaĢtığı baĢarı ile dünyanın en büyük üreticisi ve
ihracatçısı konumuna gelmiĢtir. Bu nedenle OTP, AB‘nin ilk ve aynı zamanda en baĢarılı
ortak politikası olarak nitelendirilmekte ve birlik tarımının yaklaĢık %90‘ını kapsamaktadır
(Bayraç ve Yenilmez, 2011:3).
OTP‘nin, hem tarımın son derece hayati bir iĢlev olan beslenme ile doğrudan bağlantılı
olması, hem de AB bütçesinin en büyük kısmının OTP‘ye ayırılması nedeniyle ayrı bir önem
taĢımaktadır. AB, en eski ve en karmaĢık politikası olan OTP ile, Birlik içindeki olası gıda
yetersizliklerinin önüne geçmeyi, verimli, sağlıklı ve çevre dostu bir üretim altyapısına
kavuĢmayı ve AB‘nin gıda alanındaki dıĢa bağımlılığını ortadan kaldırmayı hedeflemektedir.
Zaman içinde değiĢen koĢullara uyum sağlamak amacıyla OTP‘de reform ihtiyacı doğmuĢtur.
92
Ġçinde bulunduğumuz dönemde AB hem söz konusu politikanın giderek karmaĢıklaĢarak,
yönetilebilir olma niteliğini kaybetmeye baĢlaması hem de geniĢleme nedeniyle ortaya çıkan
yeni ihtiyaçlara cevap verebilmesinin sağlanması için geniĢ kapsamlı bir OTP reformu
gerçekleĢtirmektedir (ĠKV,14.11.2011 :3).
Türkiye, 1963‘de Avrupa Ekonomik Topluluğu ile imzaladığı Ankara AntlaĢması ile baĢlayan
ekonomik ve politik olarak Avrupa ile bütünleĢme sürecinde bir çok olaylar yaĢamıĢ ve
yaĢamaya devam etmektedir. Türkiye‘nin nihai hedefi, AB ülkelerinin kendi arasında kurduğu
ekonomik ve siyasi bütünlüğe katılmaktır. AB ülkeleri, Türkiye‘nin topluluğa tam üyeliğini,
kendilerinde uygulanan politikalara Türkiye‘nin de uyması gerektiğini ön koĢul olarak sürekli
dile getirmektedirler. Türkiye‘de tarım politikalarının genel özellikleri incelendiğinde, tutarsız
ve günlük politikalar izlendiği göze çarpmaktadır. Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın
desteklemesi sadece tarımsal girdilere uygulanan sübvansiyon miktarlarının azaltılması veya
arttırılması ile tarımsal ürünlerin bazılarının destekleme kapsamına alınıp bazılarının
çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği görülmekteydi. Bu politikalar gereği bakliyatlar dahil hiçbir
tarım ürününün üretiminde ciddi ve plânlı bir çalıĢma yapılmamıĢtır. Yine de Türkiye‘de her
geçen yıl tarımın altyapısı önemli ölçüde oluĢmaktadır. Ancak gelir düzeyi yüksek, yardım ve
destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve dolayısıyla çiftçiyi yerinde tutmayı amaç
edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım Politikasına
nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını söylemenin kolay olmadığını vurgulamak gerekir
(Gaytancıoğlu,2011).
Tablo.5.Türkiye ve AB Temel Ekonomik Göstergeler (2009)
KiĢi BaĢına
Nüfus
DüĢen Milli
Enflasyon
Ülkeler (1000 Yüzölçümü(Km2) Gelir(Satın
%
KiĢi)
alma
Gücü,€)
Türkiye 71517
783560
10900
6,3
AB(27) 499700
4281550
23600
1
ĠĢsizlik
Oranı(%)
DıĢ
Ticaret
Dengesi)
14
9,4
-27768
-97990
Tablo 5 incelendiğinde Türkiye‘nin ekonomideki yüksek payının nüfus ile ilgili olduğu
görülmektedir. Türkiye, 2009 yılında, 71 milyonu aĢan nüfusuyla AB-27 ülke nüfusunun
%14‘ü civarında daha fazla bir nüfusa sahiptir. Buna karĢılık satın alma gücüne endekslenmiĢ
kiĢi baĢına düĢen gelir düzeyinde Türkiye 10,900 Euro ile AB-27 Ülkenin ancak %46‘sına
ulaĢabilmiĢtir.
93
Tablo.6. AB‟de Tarımsal Üretim Değerinin Ülkelere Göre Dağılımı
Tablo da AB‘de tarımsal üretim değerinin ülkelere göre dağılımı incelendiğinde Fransa,
Almanya, Ġtalya ve Ġspanya‘nın ilk sıralarda yer aldığı görülmektedir. Bu dört ülke tarafından
gerçekleĢtirilen tarımsal üretimin değeri, AB- 15 içinde yaklaĢık %65 düzeyinde bir paya
sahiptir AB-25 içinde tarımın GSMH içindeki payının yüksek olduğu ülkeler; %3,6 ile
Polonya, %3,4 ile Litvanya, %3,2 ile Yunanistan, %3,1 ile Letonya, %3 ile Macaristan‘dır.
Tarımın GSMH içindeki payı 1,7‘dir, bu oran yeni üye ülkelerde çok daha yüksek
düzeylerdedir. Fakat, Türkiye‘de %9,1 olan tarımın GSMH içindeki payı, Romanya‘da %7 ve
Bulgaristan‘da %5,6 düzeyindedir. Bu verilere göre tarımın milli gelir içindeki payı
Türkiye‘de tüm üye ülkelerde olduğundan daha yüksek düzeydedir. 2009 yılı itibariyle
tarımda istihdamın en yüksek olduğu ülkeler Ġtalya, Ġspanya, Fransa ve Almanya‘dır. Diğer
taraftan istihdam içinde tarımın payının oransal olarak çok yüksek sayılabilecek düzeyde
olduğu ülkeler bulunmaktadır. Fakat, tarımın toplam istihdam içindeki payı, Yunanistan‘da
%11, Litvanya‘da %9, Letonya‘da %8‘dir. Bu oranlar yüksek olmasına rağmen söz konusu
ülkelerde nüfusun ve dolayısıyla toplam istihdam rakamının küçük olması üyelik süreci
açısından önemli sorun yaratmamıĢtır. Aynı zamanda, 2007 yılında tam üye olan Bulgaristan
(%7) ve özellikle de Romanya‘da (%26) tarımdaki istihdam oranının yüksekliği dikkati
çekmektedir. Fakat Türkiye, 2009 yılı itibariyle Türkiye‘de tarımda istihdam edilen kiĢi sayısı
4,5 milyondur. Toplam istihdam içinde tarımın payı ise %22‘dir. Bu veriler AB
ortalamalarının çok üzerindedir. Bu istihdam yapısı ile Türkiye‘nin AB‘ye uyum sağlaması
oldukça güç görünmektedir. Bu durumun, tarım dıĢı kesimlerde istihdam imkânlarının
yeterince artırılamaması yanında tarım kesiminden diğer sektörlere kaydırılabilecek iĢgücü
fazlasının niteliğiyle de ilgili olduğu düĢünülebilir. Türkiye nüfusu ve genel istihdam
düzeyinin yanı sıra, tarımındaki istihdamın fazlalığı, AB‘nin Türkiye‘nin tam üyeliği
konusundaki çekimser tutumunun baĢlıca nedenleri arasında yer almaktadır ( Bayraç ve
Yenilmez,2010:4).
94
Tablo.7 Türkiye ve AB Ülkelerinin DıĢ Ticaretinde Tarımın Yeri (2009)
Ülkeler bazında bakıldığında, toplam ithalatı içinde tarım ürünlerinin payı en yüksek olan
ülkeler Letonya, Malta, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Ġrlanda, Portekiz, Danimarka ve
Estonya‘dır. Ġhracatı içinde tarım ürünlerinin payı en yüksek olan ülkeler ise sırasıyla
Yunanistan, Güney Kıbrıs, Danimarka, Hollanda, Ġspanya, Ġrlanda ve Fransa‘dır. Türkiye‘nin
ihracatı içinde tarımın payı bu ülkelerin gerisinde bulunmaktadır. Tarım ürünleri dıĢ ticareti
en fazla açık veren ülkeler Ġngiltere, Almanya ve Ġtalya; en yüksek fazla veren ülkeler ise
sırasıyla, Hollanda, Fransa, Ġrlanda, Danimarka, Ġspanya‘dır. Türkiye ise, tarımda sahip
olduğu potansiyele rağmen, 2009 yılında sadece 1,9 milyar dolarlık tarım ürünleri dıĢ ticaret
fazlasına sahiptir.
95
Tablo.8.Tarımsal Yapılar Açısından KarĢılaĢtırma
Arazinin cinsine göre dağılımına bakıldığında, Türkiye‘nin tek baĢına AB karĢısında önemli
bir tarım arazisi varlığına sahip olduğu görülmektedir. 2008 yılında, Türkiye topraklarının
%31,2‘sini tarım arazisi oluĢturmakta ve bunun %67,17‘sini ekilen tarla arazisi ve %17,38‘ini
de nadas alanı olmak üzere %83,62‘sini iĢlenen tarım arazileri, %3,41‘ini sebze bahçeleri,
%1,97‘sini bağ, %6,91‘ini meyve ve %3,16‘sını de zeytin ağaçlarının kapladığı alan
oluĢturmaktadır. Türkiye‘de ekilen ve nadasa bırakılan tarla arazisinin tamamı prodüktif
tarıma elveriĢli değildir. Çünkü bu alanların bir kısmı özellikle 1948-56 yılları arasında,
traktör sayısının hızla artması sonucu, çayır mera alanlarının aleyhine olarak geniĢleyen tarla
arazileri olup, engebeli ve meyilleri yüksek arazilerdir.
AB-27 ülkede yüzölçümlerinin %24,2‘sini tarım arazisine, %13,2‘si de çayır ve mera
alanlarına ayrılmıĢtır. Ülke bazında 2007 yılı rakamları incelenecek olursa, tarım arazilerinin
toplam yüzölçümleri içinde en fazla pay aldığı ülkeler sırasıyla Ġngiltere (%66,5), Danimarka
(%61,8), Ġrlanda (%60,5) ve Romanya (%59,8)‘dır, en düĢük pay aldığı ülke %7,6 ile
Ġsveç‘tir. Çayır mera alanlarının toplam yüzölçümleri içinde en fazla pay aldığı ülkeler ise
sırasıyla Ġrlanda (%45,8). Ġngiltere (%41,6) ve Türkiye (%37)‘dir. Türkiye‘nin tarım alanları
AB-27 tarım alanlarının %21,8‘i, AB- 25‘in ise %24,4‘ü kadardır (EUROSTAT, 2011:127)
AB bütçesi içerisinde önemli yer tutan tarım sektörünün geniĢleme süreci ile AB‘ye getireceği
ilave yük aday ülkelerin tarımsal arazi geniĢlikleri ile doğru yönlü iliĢki içerisindedir. Bununla
beraber, AB‘nin geniĢleme süreci ile ilgili yeni stratejiler geliĢtirdiği ve bunları OTP
reformları kapsamında formüle ederek, yeni üyelerin tarımsal destekler anlamında eski üyeler
kadar masraflı olmaması için bir takım önlemler hayata geçirdiği bilinmektedir. Yine de, bu
durum 39 milyon hektar tarım alanına ve üç milyondan fazla tarım iĢletmesine sahip olan
Türkiye‘nin tarım boyutu ile AB‘yi uzun uzun düĢündürmesini engellememektedir( Uysal ve
Karahan,2008).
ĠĢletme ölçeği bakımından AB ile karĢılaĢtırma yapıldığında AB-27 ülke değerleriyle, aradaki
fark çok fazla değildir. Genel olarak gözardı edilen bir gerçek olarak, Türkiye‘deki ortalama
iĢletme geniĢliği, Yunanistan, Güney Kıbrıs, Macaristan, Malta‘ya göre fazladır. Ayrıca,
96
Ġtalya, Polonya, Slovenya, Litvanya ve Portekiz gibi ülkelerle de büyük ölçüde yakınlık
göstermektedir.
Tarımda Gübre Kullanımını incelediğimizde; Türkiye topraklarının %75‘den fazlasında
organik madde ve azot miktarı çok az veya az bulunmuĢtur. Yeterli ve fazla organik madde
içeren toprakların oranı sadece %6 dolayındadır. Topraklarda bitkilere elveriĢli azot miktarı
buna kaynak olan organik madde ile yakından ilgilidir. Türkiye topraklarının %75‘inde
bitkilere elveriĢli fosfor çok az veya az bulunmuĢtur. Fazla miktarlarda bitkilere elveriĢli
fosfor içeren toprakların oranı %14 dolayındadır. Potasyumda ise durum farklıdır. Türkiye
topraklarının %80‘inde bitkiler tarafından kullanabilir potasyum fazla veya çok fazla
bulunmuĢtur. Potasyum bakımından yetersiz toprakların oranı %1,3 kadardır. Türkiye
topraklarındaki organik maddenin azlığı ve besin elementlerinin eksikliği, gerek çiftlik
gübresi, gerekse organik gübrelerin topraklara verilmesinin önemini ortaya koymaktadır
(Aygün ve Acar,2004:68)
Bitkisel üretimde birim alandan elde edilen ürün miktarını kısa zamanda artıran tarımsal
girdilerin baĢında gübre yer almaktadır. Türkiye‘de hektara gübre tüketimi 1980 yılında 41,4
kg iken, 1999 yılında 82,5 kg olarak gerçekleĢmiĢ, 2007 yılında ise 88,32 kg olmuĢtur. 2007
yılında tüketilen gübrenin %68‘ini azotlu, %26‘sını fosforlu ve %6‘sını da potasyumlu gübre
oluĢturmaktadır. Geçen süre içerisinde gübre tüketiminde artıĢlar kaydedilse de, Türkiye‘de
hektar baĢına gübre tüketimi açısından AB ülkeleri ile karĢılaĢtırıldığında hala gerilerde
olduğumuz görülmektedir. 2007 yılında AB‘de hektar bazındaki gübre tüketimi 162 kg olarak
gerçekleĢirken, Türkiye‘deki oran bu miktarın yaklaĢık yarısı (88,32 kg/ha) olmuĢtur.
Türkiye‘de ekstansif koĢullarda tarım yapılan birçok arazide gübre kullanımı ortalamanın
gerisinde kalırken, Çukurova gibi bazı bölgelerde de çevresel sorunlara neden olacak kadar
aĢırı kullanımlar söz konusu olmaktadır.
Türkiye‘de 1980 yılından 2007 yılına kadar gübre tüketimde önemli artıĢla olmuĢtur. 1980
yılında 1.455.998 ton gübre tüketilirken, bu oran 2000 yılında, 2.088.812 tona, 2007 yılında
ise 2.193.723 tona yükselmiĢtir. 2007 yılında Belçika hariç, AB-25‘de toplam gübre tüketimi
18.976.102 tona ulaĢırken, AB-27‘de ise bu rakam 19.575.847 ton olmuĢtur (Eraslan vd.
www.zmo.org.tr :4 )
Sulama alanları incelediğinde, 77,8 milyon hektar olan toplam Türkiye yüzölçümünün 16,7
milyon hektarı topografik yönden, 12,5 milyon hektarı toprak özellikleri yönünden, 8,5
milyon hektarı ise ekonomik yönden sulamaya uygundur. Fakat mevcut su kaynakları daha
geniĢ bir alanı sulamaya yeterlidir. Sorun, sulamaya uygun alanı geniĢletmektir. Bununla
beraber 1980 yılında 2.672.817 hektar olan sulanan alanlar, 1999 yılında 4.747.000 hektara
yükselmiĢtir109, 2007 yılında ise 5.215.000 hektar olmuĢtur (Bayraç ve Yenilmez,2011:4)
97
Tablo.9. AB ve Türkiye‟de Hayvan Sayıları (1000 BaĢ) (2008)
2008 yılında AB-27‘de 88,8 milyon adet sığır, 90,9 milyon adet koyun ve 13,4 milyon adet
keçi bulunmaktadır. Sığır sayısında Fransa, Almanya ve Ġngiltere; Koyun sayısında Ġngiltere
ve Ġspanya; Keçi sayısında ise, Yunanistan, Ġspanya ve Fransa ilk sıralarda yer almaktadır.
Türkiye‘nin tam üyeliği durumunda AB‘deki sığır, koyun ve keçi sayılarında, sırasıyla,
%12,42, %27,98 ve %46,85 artıĢ olacağı görülmektedir. Ancak Türkiye‘nin hayvansal
üretimde AB karĢısındaki pozisyonunu değerlendirebilmek için hayvan sayıları yeterli
olmayıp, üretim miktarlarının incelenmesi gerekmektedir.
3.1. Türk Tarım Sektörü ile Avrupa Birliği Tarım Sektörünün KarĢılaĢtırması
OTP ile Türk Tarım Politikaları uygulamaları arasında ciddi farklılıklar bulunmaktadır.
Uygulamalarda ki bu farklılıklar uyum sürecinde ki Türkiye‘ye ciddi bir Ģekilde
etkilemektedir. Bu farklılıklar sadece salt arazinin iĢleme Ģekli, tarımsal teknoloji kullanma
kabiliyeti, analizler ve su kaynaklarının doğru kullanımı, ürün seçimi ve tarımsal finansmanlar
ile teĢvikler değil, aynı zamanda buna yönelik müdahaleler ve sürekli kontrol altında tutulan
bir tarım politikası ile ciddi farklar görünmektedir.
Topluluk içerisinde tarım nüfusunun azaltılması, iĢletme sayısının düĢmesi ve var olan
iĢletmelerin büyütülmesi esas alınmıĢ ve geçen süreç içerisinde bu giriĢimde oldukça baĢarılı
adımlar atılmıĢtır. Türkiye‘de ise ne tarımsal nüfusun, ne iĢletme sayısının azaltılması, ne de
iĢletmelerin büyütülmesi ve modernleĢtirilmesi konusunda bir politika izlenmektedir. Tarım
ve kırsal alan, Türkiye‘nin sosyo-ekonomik yaĢamında önemli bir yer tutmaktadır. Bunu
rakamla ifade edilecek olursak, ülke nüfusunun %35 kırsal alanda yaĢamakta, tarım istihdam
98
katsayısı %34 ve GSMH katsayısı ise %11 civarındadır. AB‘de ise bu veriler daha düĢük
düzeyde bulunmaktadır. 1 Ocak 2009 yılı itibari ile 27 üyeli AB‘nin istihdamında tarımın payı
%6 civarında iken GSMH ise %2 altındadır (Günaydın, www.zmo.org.tr , 15.11.2011)
Topluluk ve Türkiye‘de görülen önemli farklardan birisi de pazarlama ve organizasyon
yapılarıdır. Avrupa Topluluğu‘nda üreticiler, üretici birlikleri ve kooperatifler Ģeklinde
örgütlenmiĢler ve bu tür örgütler çatısı altında toplanmıĢ üreticiler gerekli olan yardımı
oluĢturulan fonlardan elde etmektedirler. Türkiye‘de ise hala örgütlenmede ilerleme
sağlanamamıĢ ve çiftçi ihtiyacı olan yardımı alamamaktadır.
Türkiye‘de kooperatiflerin güçlendirilmesi yönünde bir politika oluĢturulmamıĢtır. Üretimin
kontrol altına alınması ve garanti eĢiği ile pazarda uygulanana müdahale fiyatları ve eĢik
fiyatları göze çarpmakta ve tarım uygulamalarında kayıt altına alınamayan üretim fazlalıkları
ciddi problemler oluĢturmaktadır. Tarımsal uygulamalardaki OTP ve Türk Tarımı
farklarından birisi de, fiyat uygulamaları ve destek politikaları olarak sayılabilir. Fiyatlar ve
yardımlar ile ilgili farklar10, AT‘ de tarım ürünlerinin yaklaĢık %97‘si fiyat politikalarıyla
korunmakta, Türkiye‘de ise fiyat destekleme politikasına konu olan ürünler 1980‘li yıllardan
itibaren giderek azalmaktadır. FEOGA (Tarımsal Garanti ve Yönlendirme Fonu)
desteklemenin en önemli kalemi sayılırken, Türkiye‘ de destekler çok farklı kısımlardan ve
yerlerden yapılmaktadır(Atakan,1998:104).
AB tarımsal destekleme politikalarını, sağlıklı olarak yürüten müdahale kuruluĢlarını
güçlendirirken, Türkiye bu görevi yapan TMO, TEKEL, Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve
Birlikleri, Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. vb. kurumlarını özelleĢtirmekte ya da tasfiye
etmektedir. AB‘de destek kurumlan tek ve merkezi olup, ürünlerin kalitesi ve bölgenin
geliĢmiĢlik düzeyine göre ayarlanabilir iken, Türkiye‘de dağınık yapılı ve ürün çeĢidine göre
değiĢen, ürün kalitesi ve bölge geliĢmiĢliğini dikkate almayan bir politika söz konusudur.
Türkiye‘deki zayıf üretici örgütlenmesine karĢın, AB‘de güçlü bir örgütlülüğün bulunması ve
kapsamlı yapısal politikaların uygulanması tarım politikalarında bir üstünlük sağlamaktadır
(Bayraç ve Yenilmez,2011:8)
Türkiye 2001 yılından itibaren uygulanmaya baĢlanan Tarım Reformu Projesi kapsamında;
tüm tarımsal fiyat desteklemeleri, girdi sübvansiyonlarını kaldırarak Doğrudan Gelir Desteği
Sistemine (DGDS) geçmiĢtir. Türkiye‘de OTP‘ye uyum çerçevesinde, yeni bir tarım reformu
oluĢturulmakta ve bunun temelinde, tek baĢına uygulanan DGDS yer almaktadır. Tarım
Reformu çerçevesinde DGD‘nin amaçları, gümrük vergilerinin düĢürülmesi aracığıyla yurtiçi
fiyatların dünya fiyatlarına yaklaĢtırılması, ürün piyasalarına müdahalelerin azaltılması, düĢük
faizli kredi ve gübre gibi girdi desteklerinin kaldırılması ve bundan doğacak üretici
kayıplarının doğrudan ödemeler aracılığıyla telafi edilmesi
olarak belirlenmiĢtir
(TaĢkın,2009:44).
Türkiye‘nin, AB‘ye katılım talebi çerçevesinde uyum sağlaması gereken politika alanlarından
biri de kırsal kalkınma politikasıdır. Türkiye kırsal alan yönetimi ve kırsal kalkınma
politikasının, bir politika transferi ile geliĢtirildiği ve bu transferle yönetiĢim tarzı bir yönetme
biçiminin hakim olmaya baĢladığı söylenebilir. Bir yandan yönetiĢimin ilkeleri kırsal alan
yönetimi açısından benimsenirken, diğer yandan da çıkarılan kanunlarla AB kırsal kalkınma
politikasının bir gereği olarak oluĢturulması gereken örgütsel düzenlemeler
gerçekleĢtirilmektedir. Konuya yönelik AB‘de ele alınan yaklaĢımın daha yoğun bir Ģekilde,
Türkiye‘de de yerleĢtirilmesi gerektiği düĢünülmektedir(Kayıkçı,2009:239)
4.
Türkiye‟de ve Avrupa Birliğinde Tarımın DıĢ Ticaretteki Yeri ve Önemi
Türkiye ile Avrupa Birliği arasında ticari iliĢkiler, 1963 yılında Ankara anlaĢması ile
baĢlamıĢtır. Bu anlaĢmaya göre hazırlık, geçiĢ ve son dönem olmak üzere üç aĢamalı bir süreç
baĢlatılmıĢtır. Gümrük Birliği bu aĢamaların son dönemidir. Belirlenen amaçlar içerisinde,
malların, kiĢilerin ve sermayenin serbest dolaĢımı öngörülmüĢ fakat kiĢilerin serbest dolaĢımı
99
henüz serbestleĢtirilmemiĢtir. Sermayenin serbest dolaĢımı hükmü için ise Türkiye'nin
ekonomik durumunu göz önünde bulundurursak, kendi ülkemize dahi yüksek yatırımlar
yapamazken Avrupa Birliği sınırları içerisinde nasıl bir yatırım yapabileceğimiz
düĢündürücüdür.
Türkiye, ticaretinin büyük bir kısmını Avrupa Birliği ülkeleri ile yapmaktadır. Sanayi
ürünlerinde tarifelerin kaldırılması dolayısıyla her iki taraf içinde ticaretin büyümesine etken
olmaktadır. Fakat Türkiye geliĢme yolunda bir ülke olduğu için ürettiği ürünlerin ara mallarını
ya da makinelerini yine ithal ederek ihracat yapmaktadır. Bu durumda AB ülkeleri için
olumlu sonuçlar vermektedir. Ġhracatımızda ve ithalatımızda ilk 10 ülkeye baktığımız zaman
bu ülkelerin çoğunlukla AB ülkeleri olduğunu görmekteyiz. Örneğin Almanya, hem
ihracatımızda hem ithalatımızda ilk sırada olan AB ülkesidir. Diğer taraftan Avrupa
Birliği'nin sektör bağlamında Türkiye'ye yaptırımları üreticilerin daha kaliteli ürünler
üretmesi açısından olumlu sonuçlar vermektedir. Örneğin; gıda konusunda; tüketici hakları,
raf yerleĢimi, ürün kalite standartları, standartlara uygun eleman yetiĢtirilmesi gibi konularda
müdahaleleri bulunmaktadır. Tekstil konusunda; kayıt dıĢılık, iĢçi sağlığı ve güvenliği, çevre
standartları ve kalite konusunda etkisi vardır. ġu an özelleĢtirilmiĢ olan elektrik dağıtımı
konusu müzakerelerde 2007 yılı içerisinde kamudan özel sektöre devredilmesi ve tüketicinin
tedarikçisini serbestçe seçebilme özgürlüğü belirtilmiĢtir. Emlak konusunda AB kökenli
bireysel ve kurumsal yatırımcıların Türkiye'de yatırıma yönelmeleri de sektörel
yaptırımlardan birisidir(ATO, www.atonet.org.tr, ).
Tablo 10. Tarım Ürünleri DıĢ Ticareti (Milyon Dolar)
Yıllar
Gıda
Maddeleri
Tarımsal
hammaddeler
Tarımsal
Ürünler
Toplamı
9.769
9.812
-43
9.007
762
Ġhracat
5.167
4.645
Ġthalat
3.840
-3.883
Denge
2007
Ġhracatın
Ġthalatı
174,3
16,4
99,6
KarĢılama
Oranı
10.705
769
11.474
Ġhracat
8.503
4.535
13.038
Ġthalat
2.202
-3.766
-1.564
Denge
2008
Ġhracatın
Ġthalatı
125,9
17,0
88,0
KarĢılama
Oranı
10.581
608
11.189
Ġhracat
6.107
3.523
9.630
Ġthalat
4.474
-2.915
1.559
Denge
2009
Ġhracatın
Ġthalatı
17,3
17,3
116,2
KarĢılama
Oranı
Kaynak: Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına (SITC, Rev.3) göre TUĠK verilerinden
derlenmiĢtir.
100
Uluslararası Standart Ticaret Sınıflamasına (Standart International Trade Classification,
SITC- Rev.3) göre; 2009 yılı tarım ürünleri ihracatı 11 Milyar 189 Milyon Dolar olarak
gerçekleĢmiĢtir. Aynı dönemde tarım ürünleri dıĢ ticaret fazlası 1 Milyar 559 Milyon Dolar‘
dır. Tarım ürünleri ihracatımızın % 93‘ünden fazlasını, ithalatımızın da % 65‘ini oluĢturan
gıda maddelerinde, 2009 yılı ihracatımız 10 Milyar 581 Milyon Dolar olarak gerçekleĢmiĢtir.
2008 yılında 2 Milyar 202 Milyon Dolar olan gıda maddeleri dıĢ ticaret dengesi 2009 yılında
4 Milyar 474 Milyon Dolara yükselmiĢtir Tarım ürünleri ithalatımız 2009 yılında 2008 yılına
göre % 26,1 azalmıĢtır. 2008 yılında tarım ürünleri dıĢ ticaretinde, ihracatın ithalatı karĢılama
oranı % 88 iken, 2009 yılında % 116,2 olarak gerçekleĢmiĢtir.
Türkiye Ġstatistik Kurumu ile Gümrük ve Ticaret Bakanlığı iĢbirliğiyle oluĢturulan dıĢ ticaret
verilerine göre; 2011 yılı Ekim ayında, 2010 yılının aynı ayına göre ihracat yüzde 8,9 artarak
11 milyar 935 milyon dolar, ithalat yüzde 15,1 artarak 19 milyar 915 milyon dolar olarak
gerçekleĢti. Aynı dönemde, dıĢ ticaret açığı 6 milyar 333 milyon dolardan 7 milyar 980
milyon dolara ulaĢmıĢtır. 2011 yılı Ekim ayında önceki yılın aynı ayına göre ihracat değiĢim
oranı yüzde 8,9, ithalatın değiĢim oranı yüzde 10,6 olmuĢtur. 2010 Ekim ayında yüzde 63,4
olan ihracatın ithalatı karĢılama oranı, 2011 Ekim ayında yüzde 59,9'a gerilerken, en çok
ihracat Almanya'ya 2010 Ekim ayında yüzde 47,6 olan Avrupa Birliği'nin (AB) ihracattaki
payı, 2011 Ekim ayında yüzde 44,2'ye gerilemiĢtir. AB'ye yapılan ihracat, 2010 yılının aynı
ayına göre yüzde 1,2 artarak 5 milyar 275 milyon dolar olarak gerçekleĢti. 2011 Ekim ayında
en fazla ihracat yapılan ülke Almanya olurken; bu ülkeye yapılan ihracat 2010 Ekim ayına
göre yüzde 0,7 artarak 1 milyar 214 milyon dolar olurken, Almanya'yı sırayla Irak (812
milyon dolar), Ġngiltere (745 milyon dolar), Ġtalya (627 milyon dolar) ve Rusya (600 milyon
dolar) takip etti.Rusya Federasyonu ithalatta ilk sırada yer aldı. Bu ülkeden yapılan ithalat
yüzde 21,5 artarak 2 milyar 333 milyon dolar olarak gerçekleĢti. Rusya Federasyonu'nu
sırayla Almanya (1 milyar 856 milyon dolar) ve Çin (1 milyar 736 milyon dolar)
izlemiĢtir(www.haberx.com, 11.11.2011).
5. Sonuç
Tarım; ülkelerin besin ihtiyaçlarını karĢılaması, istihdama olan katkısı, tarımsal sanayiye
hammadde sağlaması, dıĢ ticarette önemli paya sahip olması gibi nedenlerle, hem Türkiye
hem AB hem de dünya ülkeleri için ekonomik ve sosyal açıdan önemli ve stratejik sektör
konumundadır. Son yapılan nüfus sayımlarına göre, ülke nüfusun %40‘nın kırsal alanlarda
yaĢadığı görülmektedir. Bunun %35‘e yakını da tarım sektöründe çalıĢmaktadır. Oysa
geliĢmiĢ ülkelerde örneğin; ABD'de bu oran %2,4, AB ülkelerinde ise %4,2‘dır.
Ülkemizde kırsal alanda nüfusun bu Ģekilde yüksek oluĢu tarım sektörü üzerinde ağır ve
yoğun nüfus baskısına ve gizli iĢsizliğe yol açmaktadır. Bu durumu ortadan kaldıra bilmek
için Türkiye tarım sektöründe yapısal anlamda çok ciddi radikal değiĢiklikler yapması
gerekmektedir. Ülkemizde genel ekonomi içinde tarımın yerine bakıldığında,uzun bir durağan
dönemden sonra, hızlı bir gerileme gözlemlenmektedir. 1920‘li yılların baĢından 1960‘lı
yılların sonuna kadar GSMH‘nın yaklaĢık %40-45‘i tarımdan elde edilirken, 1980‘li yıllarda
bu oran %25 seviyelerine inmiĢtir. 1997 yılında ise %15‘e gerilemiĢtir. 2005 yılında ise %12
seviyesine kadar düĢmüĢtür. Buradan da anlaĢılacağı üzere Türkiye‘de tarım sektörünün
GSMH daki payı her geçen gün düĢmüĢtür. ġunu hiçbir zaman göz ardı etmemek gerekir.
Güçlü tarım, desteklenen tarımdır. Türkiye‘de tarımı geri kalmıĢlık ve kaynakları emen
karadelik olarak görmek büyük bir yanlıĢlıktır. AB ülkelerinde tarım sektörünün
desteklenmesi ve yönlendirilmesi için birlik bütçesinin yarıya yakınını tarıma kullanırken bu
oran ülkemiz içerisinde çok daha düĢüktür. Bu nedenle ülkemizde uygulanan ekonomik
politika ne olursa olsun tarım mutlaka desteklenmelidir. Türkiye‘de tarım politikalarının genel
özellikleri incelendiğinde, tutarsız ve günlük politikalar izlendiği göze çarpmaktadır.
101
Türkiye‘de 2000 yılına kadar tarımın desteklenmesi sadece tarımsal girdilere uygulanan
sübvansiyon miktarının azaltılması veya arttırılması ile tarımsal ürünlerin bazılarının
destekleme kapsamına alınıp bazılarının çıkarılması Ģeklinde değiĢtiği görülmektedir. Bu
politikalar gereği hiçbir tarım ürününün üretiminde ciddi ve planlı bir çalıĢma yapılmamıĢtır.
Yine de Türkiye‘de her geçen yıl tarımın alt yapısı önemli ölçüde oluĢmuĢtur. Ancak gelir
düzeyi yüksek, destekleme olanağı geniĢ, bölgesel kalkınmayı ve dolayısı ile çifçiyi yerinde
tutmayı amaç edinen, örgütlü bir topluluğa ve onun AB ülkelerinde uygulanan Ortak Tarım
Politikasına nasıl ve ne zaman uyum sağlayacağını söylemenin kolay olmadığını da
vurgulamak gerekir. Bu kadar sıkıntıları olan bir sektörde verimliliği arttırmak için radikal
kararlar neler olabilir:
*Öncelikli ve de acil olarak toprak reformu mutlaka yapılmalıdır. Çünkü,Türkiye‘de 3,9
milyon tarım iĢletmesi ve 18 milyon hektar tarım arazisi bulunmaktadır.Fakat bu araziler çok
dağınık ve parçalanmıĢ haldedir.Bundan dolayı da küçük ve çok parçalı olan bu iĢletmelerde
verimlilik de düĢüktür.
*Modern tarım teknikleri hayata geçirilmelidir. Çünki,Bilim ve teknolojideki geliĢmeleri
üretime uygulamada yetersiz kalan iĢletmeler,üretim,verimlilik ve rekabet gücü bakımından
da yetersiz kalmaktadırlar.arım kesimi örgütlenmeye teĢvik edilmelidir. Bugün birçok
geliĢmiĢ Avrupa ülkesinde tarımın içerisinde kooperatiflerin yer aldığı ve tarımın
kooperatifler tarafından yönlendirildiği görülmektedir.
*Tarıma yönelik yasalar oluĢturulmalı ve bunlar mutlaka uygulanmalıdır.Tarıma verilen
destekler arttırılmalı ,girdi maliyetlerindeki kdv oranları düĢürülmeli,uzun vadeli krediler
verilmelidir.AB olduğu gibi sanayiden alınıp tarım sektörü desteklenmelidir.
*Tarım ürünlerinin ihracatı desteklenmeli ve ihracata imkanlar yaratılmalıdır.Tarım ürünleri
ihracatı ile ilgilenen bir birim oluĢturulmalıdır. Tarıma yönelik sanayi yatırımlarının teĢvik
edilmesi ve desteklenmesi, desteklenen tarım ürünlerini 10-15 çeĢit üründen
çıkarıp,yetiĢtirilen bütün tarım ürünlerinin desteklenmesi,direk ürüne yönelik destekleme
yapılması gerekmektedir.Tarım sektörünün aracılardan kurtarılması ve direk alımların
yapılması,üreticilere, üretimden pazarlamaya kadar olan safhalarda hizmet vermek üzere;kar
amacı gütmeyen Tarımsal Üretici Birlikleri kurulmalı, tarım ile ilgili bölgesel havzalar
oluĢturulmalı ve bu havzalara bakacak sıkıntılarını sorunlarını tespit edecek deneyimli kiĢiler
görevlendirilmeli.
*Ülke gereksinimlerine uygun optimum üretim yapısının sağlanması,üreticinin korunarak
uygun gelir olanağına kavuĢturulması ve böylece tarımın ülke ekonomisine olan katkısının
arttırılması amaçlanmalıdır.Tarımsal ürünlerde vergiler düĢürülmelidir.Dünyada lider
olduğumuz tarım ürünlerinin reklamını çok iyi bir Ģekilde yapmalı ve borsalarını
oluĢturmalıyız.
*Üreticilerin arz fazlası ürünlerin üretiminden vaz geçirerek alternatif ve ihtiyaç duyulan
ürünlere yönlendirilmesi sağlanmalıdır,Hayvancılık destekleri arttırılmalı ve hayvansal
ürünler desteklenmelidir. Tarımda riskleri ortadan kaldırmak için tarım sigortası zorunlu hale
getirilmeli
*Ülke genelinde sulama olanağı olduğu halde henüz sulamaya açılmamıĢ yaklaĢık 3,5 milyon
hektar arazi devletin sağlayacağı sulama yatırımları ile sulana bilir hale getirilip bu arazilerde
iki ürün alınması sağlanırken, tarım arazileri üzerinde gecekondulaĢma ve sanayi kurulmasına
izin verilmemelidir.
*Devletin elinde bulunan tarımsal faaliyet gösteren fabrikaların iĢletmelerinin kooperatiflere
verilmesi sağlanmalıdır..Tarım bakanlığı kadroları mutlaka ziraat mühendisleri ile takviye
edilmeli ,bilgili ve deneyimli kadrolar görev baĢında olmalı, evrak yükünden
kurtarılmalıdır.Tarım ve köy iĢleri bakanlığı meslek kuruluĢları ve ilgili sektör temsilcileri ile
gerçek anlamda bir iĢ birliği sürecine açık,katılımcı ve saydam bir tutum izlemelidir.
102
KAYNAKÇA
ACAR, M.2006, DTÖ ve AB IĢığında Türk Tarımının Geleceği, Ankara.
Atakan, M. 1998: Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ve Türkiye‘nin Uyumu, Uzmanlık
tezi, Ankara,s.104
ATO, ―Türkiye DıĢ Ticaretinin GeliĢimi‖
http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=559&l=1 11.11.2011
AYGÜN, Yusuf-ACAR, Mustafa: ‗‗Organik Gübreler ve Önemi‘‘, Hasad Dergisi,
BAYRAÇ ,H. N. ve Yenilmez,F. 2011 ―Türkiye Tarımının Avrupa Birliği Ortak Tarım
Politikasına
Uyumu‖
http://www.e-konomist.net/wp-content/dosyalar/ortaktarim.pdf,
(14.11.2011)
CESUR, Ö.2004 Avrupa Birliği‘nde Tarıma Yönelik Mali Yardımlar ve Türkiye ile Bir
KarĢılaĢtırma, Ankara Üniversitesi Avrupa Toplulukları AraĢtırma ve Uygulama Merkezi,
Ankara Üniversitesi Basımevi, No:21, Ankara.
DIġ TĠCARET ĠSTATĠSTĠKLERĠ
http://www.haberx.com/dis_ticaret_istatistikleri(17,n,10812569,214).aspx
DPT: ‗‗Dokuzuncu Kalkınma Planı 2007-2013, ĠĢgücü Piyasası Özel Ġhtisas Komisyonu
Raporu‘‘, Ankara: DPT Yayınları, 2007, (Çevrimiçi),
http://ekutup.dpt.gov.tr/isgucu/oik662.pdf, 30.06.2010
ERAKTAN, G. 2001 Tarım Politikasının Temelleri ve Türkiye‘de Tarımsal Destekleme
Politikaları, Uzel Yayınları, Ġstanbul.
ERASLAN, F. ve Diğerleri: ‗‗Türkiye‘de Kimyasal Gübre Üretim ve Tüketim Durumu,
Sorunlar, Çözüm Önerileri ve Yenilikler‘‘
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/c1e55ec7c43dc51_ek.pdf, (23.10.2010)
EUROSTAT, Eurostat Yearbook 2010, Agriculture, Forestry, Fisheries
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/product_details/publication?p_product_cod
e=KS-CD-10-220
GAYTANCIOĞLU, O , 2011 ―AB ORTAK TARIM POLĠTĠKASI KARġISINDA
TÜRKĠYE TARIMI‖ www.gubretas.com.tr/MAKALEFILE/okaytancioglu1.doc
GAYTANCIOĞLU, O 2009: Türkiye‘de ve Dünyada Tarımsal Destekleme Politikası, ĠTO
Yayınları, No:14, Ġstanbul, 2009
GÜNAYDIN, Gökhan , Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası Türkiye Tarım Sektörü Ġçin Bir
ÇıkıĢ Yolu Olabilir mi? http://www.zmo.org.tr, EriĢim: 15.11.2011)
GÜNAYDIN, G. 2010 Tarım ve Kırsallıkta DönüĢüm, Politika Transfer Süreci/AB ve
Türkiye, 1.Baskı, Tan Kitabevi, Ankara.
ĠKV, ‗‗Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası‘‘,http://www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf,
(14.11.2011)
ĠNKAYA, A.2001 ―Türkiye‘nin Avrupa Birligi‘ne Adaylık Süresince Adaylık Politikaları‖,
Afyon Kocatepe Üniversitesi, Sosyal Bilimler Fakültesi, Ġktisat Anabilim Dalı,
Yayınlanmamıs Doktora tezi, Afyon.
KAYIKÇI, S.2009 Türkiye‘de Kırsal Alan Yönetimi, Sosyal AraĢtırmalar Vakfı, Ezgi
Matbaacılık, Ġstanbul.
ÖZMEN,K. ―Türkiye Tarımına Genel BakıĢ Ve Türkiye'de Uygulanan Tarım Politikaları ―1.
Sayı:228, Mayıs 2004, ss. 68-72.
UYSAL, Ö.-OKTAY, E. 2008: ‗‗Türkiye ve Avrupa Tarım Sektörlerinin KarĢılaĢtırılması‘‘,
Ġzmir DEÜ 2.Ulusal Ġktisat Kongresi,
http://www.deu.edu.tr/userweb/iibf_kongre/dosyalar/uysal.pdf,
103
ORGANĠK TARIM ÜRÜNLERĠNĠN PAZARLANMASINDA E-TĠCARET
Öğr. Gör. Canan SANCAR
GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Vecihi AKSAKAL
Yrd.Doç.Dr. GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO
[email protected]
Öğr. Gör. Taha Emre ÇĠFTÇĠ
Öğr.Gör. GümüĢhane Ünv. Kelkit Aydın Doğan MYO
[email protected]
Özet
1990‘lı yılardan itibaren sadece geliĢmiĢ ülkelerde değil geliĢmekte olan ülkelerde de
tüketicilerin sağlıklı gıda tüketimi ve çevreyi koruma konusunda duyarlıklarının giderek
artması organik tarımın giderek yaygınlaĢmasına neden olmuĢtur. Tüketicilerin organik ürün
talebinin artıĢına paralel olarak dünya ticaret hacmi de hızla büyümektedir. Dünya
ticaretindeki hızlı geliĢmeler karsısında firmaların pazarda rol oynayabilmeleri için pazarlama
sistem ve stratejilerini gözden geçirmeleri gerekmektedir. Bilgi ve iletiĢim sektörünün hızla
geliĢmesi ve artan küresel rekabet karĢısında organik ürün pazarına yönelik ürün sunan
firmaların, uluslararası kuruluĢların ve perakendecilerin değiĢen pazarlama stratejileri
karĢısında ayakta kalabilmeleri zorlaĢmaktadır. Uluslararası platformda ticarette söz sahibi
olabilmek için organik ürünlerin pazarlanmasında geleneksel yöntemlerin dıĢına çıkılarak epazarlama ve e-ticarete yönelik pazarlama stratejilerine geçilmesi gerekmektedir.
Anahtar Kelimeler: Organik ürünler, pazarlama, dağıtım kanalları, e- ticaret
Abstract
The rapid increase starting from 1990s in the sensitivity of consumers on healthy food
consumption and saving the environment not only in developed but also in developing
countries led to the constant spread of organic farming. In parallel to the ogranic product
demand of consumers, it‘s worldwide trade volume is rapidly increasing. So that firms can
play important roles in the market against the rapid progresses in the World trade, they need
to go through their marketing system and strategies. Against the rapid increase of information
and communication sector as well as increasing global rivalry, it gets really hard for firms,
international organizations and retailers that manufacture products in the organic product
market to stand against the changing marketing strategies. In order to function as an arbiter in
the international platform, there must be a shift from traditional methods of marketing organic
products to marketing strategies including e-commerce and e-trade.
Keywords: Organic Products, marketing, distribution channels, e-commerce.
1.GiriĢ
Organik tarım ürünlerinin üretimi ve tüketimi dolayısıyla ticareti her geçen gün tüm dünyada
hızla artmaktadır. Ülkeleri organik tarım ürünlerinin ticaretine yönelten temel faktörlerin
baĢında ise entansif olarak yapılan yoğun tarımsal üretim sonucu ekolojik dengenin bozularak
104
bitkisel ve hayvansal ürünlerdeki kimyasal artıkların insan sağlığını tehdit eder bir boyuta
ulaĢması yatmaktadır.
GeliĢmiĢ ülkeler organik iĢlenmiĢ gıdaların hem üreticisi hem de ithalatçısı iken geliĢmekte
olan ülkeler ise organik gıda tüketimi konusunda halkın bilinç düzeyinin yeterli seviyede
olmaması sebebiyle daha çok üretici konumdadır. Bilgi ve iletiĢim teknolojilerindeki hızlı
geliĢmeler karĢısında ülkeler geleneksel sınırlarını aĢarak tek bir pazar haline gelmiĢtir.
Bu çalıĢmada ―organik tarım/ organik ürün tanımı ve kapsamı, organik ürünlerin pazarlama
karması, organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında avantaj sağlayacağı düĢünülen elektronik
ticaret kavramı, kapsamı ve önemi, elektronik ticaret modelleri, elektronik ticaretin avantaj ve
dezavantajları ve elektronik ticaretin ekonomik etkileri kapsamlı biçimde açıklanmıĢtır.
2. Organik Tarım / Organik Ürün Tanımı ve Kapsamı
Organik tarım; ‗Üretimde kimyasal girdi ve ilaç kullanmadan yönet karĢılıklı güven esasına
melikler çerçevesinde izin verilen girdiler kullanımıyla yapılan, üretimden tüketime kadar her
aĢaması kontrollü ve sertifikalı tarımsal üretim biçimidir‘ (Karaarslan ve Yetkin,2010:619)
Ģeklinde tanımlanmaktadır.
Codex Alimentarius‘un (2010) tanımına göre ise organik tarım ―Ġçinde biyolojik çeĢitliliği,
biyolojik döngüyü ve toprağın biyolojik aktivitesinin olduğu tarım-ekosistem sağlığını
ilerleten ve geliĢtiren bir bütün üretim yönetimidir. Bölgesel Ģartların yerel anlamda
düzenlenmiĢ sistemlere ihtiyacı olduğunu hesaba katarak çiftlik dıĢından gelen girdilerin
kullanımının yerine yerel girdilerin kullanımını destekler. Bu, mümkün olunan yerlerde,
sistem içerisinde herhangi bir fonksiyonu yerine getirmek için sentetik materyaller
kullanmaya karĢı bir biçimde agronomik, biyolojik ve mekanik metotlar kullanarak
baĢarılabilir. ―Organik‖ olarak üretilmiĢ olan ürünler formüle edilmiĢ düzenlemeler gibi açık
bir Ģekilde tanımlanmıĢ olan organik üretim standartlarına uygun Ģekilde üretilir
(www.intracen.org). Organik ürün kavramı içerisinde süt ve süt ürünleri, taze ve kurutulmuĢ
sebze ve meyveler, ekmek, vücut bakım ürünleri ve çeĢitli kozmetik ürünler, temizlik ve
hijyen sağlayan ürünler, kırtasiye malzemeleri ve çeĢitli tekstil ürünleri ilk akla gelenler
olmaktadır.
3. Organik Tarım Ürünlerinin Pazarlanmasında Pazarlama Karması ve E- Ticaret
3.1. Pazarlama Karması
Modern pazarlama anlayıĢı; ‗iĢletme amaçları doğrultusunda, tüketici istek ve ihtiyaçlarını
karĢılamaya yönelmiĢ, bütünleĢtirilmiĢ pazarlama tarafından desteklenen, tüketici odaklı bir
tutumdur‘ (Deniz, 2009:11). Modern pazarlama anlayıĢında iĢletmelerin varlıklarını
sürdürme ve karlılık hedeflerine ulaĢmada en önemli araç müĢteri ile iletiĢimde rakiplerine
karĢı üstünlük sağlamaktır. Pazarlamanın amacı, üreticinin ürettiği pazarlanabilir nitelikteki
ürün ve hizmetleri satacak müĢterileri bulmak, bu müĢterileri korumak, rakiplerin
müĢterilerini kendine çevirmek, ürünü ilk defa kullanacakların firmadan almalarını ve karlılığı
sağlamaktır (Ġyiler, 2009:109).
2010 yılında organik ürün pazarının 70 milyar dolara aĢtığı düĢünülmektedir. Günümüzde
sadece geliĢmiĢ ülkeler organik ürünlerin temel tüketicileri olarak görülmekte ve ihracata
yönelik çalıĢan ülkeler için önemli bir gelir kaynağı olmaktadır. Önümüzdeki süreçte
geliĢmekte olan ülkelerde de organik ürünlere talebin artacağı tahmin edilmektedir (Ġpek ve
Çil 2010:141). Modern pazarlama anlayıĢında ürün, yer, fiyat ve tanıtım faaliyetlerinden
oluĢan pazarlama karması pazarlama açısından önemli bir kavramdır. Bu bölümde organik
ürünlerin pazarlanmasında pazarlama karması unsurları organik ürün kavramına daha önce
değinildiği için fiyat, dağıtım kanalları ve tutundurma faaliyetleri kapsamında incelenecektir.
105
3.1.1. Fiyat
Piyasada var olan bütün mal ve hizmetler için olduğu gibi organik ürün piyasasında da fiyat
oluĢumunda arz ve talep belirleyici konumdadır. ġüphesiz pazarlama karmasının unsurlarında
biri olan fiyat belirlenirken iĢletmenin içinde bulunduğu dönemde karını maksimize edecek,
yatırımın karlılık oranını, pazar payını, satıĢ gelirlerini artırmak gibi pazarlama hedefleri
dikkate alınır.
Pazara yeni sunulan bir ürün için fiyatlandırma maliyet odaklı olmak zorundadır.
Konvansiyonel muadillerine göre hemen hemen tüm ülke pazarlarında ortalama %24-65
aralığında(hatta bazı ürünler için %50-%100) pahalı olan organik tarım ürünlerinin fiyat
oluĢumunda tüketicilerin ödemeye razı oldukları fiyat yanında, eğitim durumları, tüketim
alıĢkanlıkları, pazarlama alt yapısı vb. faktörler etkilidir (www.bahce.biz/organik). Organik
tarım ürünlerinin pazar hacminin artıĢına ve rekabet artıĢına paralel olarak aradaki fiyat
farkının azalacağı beklenmektedir.
3.1.2. Tutundurma
Günümüz dünyasında, özellikle geliĢmiĢ ve Türkiye gibi geliĢmekte olan ülkelerin birçoğunda
üretim sorun olmaktan çıkmıĢ, üretilenin tüketicilere beğendirilmesi, tüketicinin ikna edilerek
satısının yapılabilmesi ve böylelikle ürünün pazarda uzun soluklu ve kalıcı hale getirilmesi,
temel sorun haline gelmiĢtir (Ġnal ve Diğerleri, 2010:287). Tutundurma, ĠĢletmelerin
küreselleĢen dünya pazarında iĢletmelerin rekabetçi piyasa Ģartlarında ürünlerinin mevcut
veya potansiyel müĢterilere ulaĢtırılması ve kullanım alıĢkanlığı yaratılmasında uyguladığı
reklam, kiĢisel satıĢ, satıĢ geliĢtirme araçları ve halkla iliĢkiler faaliyetleri olarak ifade
edilmektedir.
Organik tarım ürünlerinin deneme ürünleri ile satıĢ noktasında tüketiciye sunulan örnek
ürünler de tüketici yelpazesini geniĢletmeye ve bu sayede organik tarım ürünlerinin pazarda
tutunmasına yardımcı olacaktır. Fiyat avantajı ile ödüllendirilen tekrar satın alma faaliyeti,
tüketiciyi denemiĢ olduğu organik tarım ürününü almaya yöneltebilir. ĠĢlenmiĢ veya
iĢlenmemiĢ organik tarım ürünlerini satın almanın alıĢkanlık haline dönüĢmesi için
tekrarlanan promosyonlar önem arz etmektedir (Gök,2008:64).
3.1.3. Pazarlama/Dağıtım Kanalları
Ürünler, üretimlerinden itibaren son tüketiciye ulaĢıncaya kadar iĢleme, depolama, paketleme
ve müĢteriye ulaĢtırılması gibi değiĢik iĢlemlerden geçmektedir. Ürünlerin geçmiĢ olduğu bu
yolların tamamına birden ―pazarlama veya dağıtım kanalları‖ olarak adlandırılmaktadır.
Bir mal veya hizmetin ilk üreticisinden son kullanıcıya ulaĢtırılması ve ulaĢım esnasında
izlediği yollar dağıtım kanalları ve dağıtım kanalı sistemi olarak tanımlanır. Bu sistemin
faaliyette bulunabilmesi için bir takım aracılara gerek vardır. Bu aracılar, toptancılar,
perakendeciler, acenteler, üreticiler ve tüketiciler Ģeklinde genel bir sınıflandırmaya tabi
tutulabilir (Öz,2008:1).Pazarlama karması elemanlarından dağıtım kanalları, diğer tüketim
mallarında olduğu gibi organik tarım ürünleri için de önemli bir unsur olarak yerini
almaktadır.
Tüm Dünya‘da organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında perakende zincirleri büyük yer
tutmaktadır. Son yıllarda organik tarım ürünlerine yönelik talep artıĢı, doğal olarak alternatif
dağıtım kanalları arayıĢını beraberinde getirmiĢtir. Süper/hiper marketler, ayırt edici
özellikleri bulunan dükkânlar, doğal ürün satıcısı süper marketler ve doğrudan üretici
bahçesinde satıĢ iĢlemleri organik tarım ürünleri için dağıtım kanallarını ifade etmektedir.
Ayrıca son dönemlerde organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalları arasına elektronik ticaretin
de katıldığını söylemek yerinde olacaktır. E-Ticaret, özellikle bilgisayar ve internet
kullanımının artması ile birlikte giderek artan doğrudan pazarlama yöntemlerinden birisidir.
106
4. Organik Tarım Ürünlerinin Pazarlanmasında E-Ticaret
Avrupa ülkelerinde pazarlama alanında bilgi teknolojilerinin kullanımı e-pazarlama ve eticaret yöntemlerini gündeme getirmiĢtir. Pazarlama ve tanıtım aktivitelerindeki hızlı ve
çarpıcı geliĢmeler, teknoloji kullanımında yaĢanmıĢtır.
Günümüzde özellikle geliĢmekte olan ülkelerin ihracatçılarının karĢılaĢtıkları en önemli
sorunlar bilgi ve iletiĢim teknolojilerinde yeterli seviyede olmayıĢları ve güvenilir pazar
bilgisinin bulunmayıĢıdır. Bu sorunun çözümü için, Uluslararası Ticaret Merkezi (ITC)
―Organic Link‖ diye adlandırılan yeni bir web portalı geliĢtirmiĢtir. Organic Link
(www.intracen.org/organics) küresel olarak ithalatçı ve ihracatçılara arasındaki iletiĢimi
kolaylaĢtırmak üzere oluĢturulmuĢtur.
Organik tarım ürünlerinin pazarlanması amacıyla ulusal ve uluslararası e-ticaret sitelerine
örnek
olarak;
http://www.organicgroup.eu,
http://www.orgamar.com,
http://www.eMarketer.com,http://www.organikpazar.com,www.intracen.org/organics
internet siteleri örnek gösterilebilir.Tüketicinin bilinç düzeyinin yükseltilmesinde biliĢim
teknolojilerine ağırlıklı olarak yer verilmeli ve bu amaca hizmet eden web siteleri ve tanıtım
portalları tutundurma faaliyetleri kapsamında uygulanmalıdır.
Tablo-2 Web Dahil Bazı Kanalların Firmalara Sunduğu Avantajlar
KANAL
Avantajları
- Bir ürüne sanal olarak sınırsız yer ayrılabilir.
- Perakende mağazaları açmadan küresel pazara ve pazarlara
eriĢim
- 7 gün 24 saat sipariĢ verebilme
- Katalogların baskı ve postalama maliyetinin webde olmaması
- MüĢteri hizmet yetkilileri olmadan nakliye emrinin
onaylanması
- SatıĢ sunumunda görüntü (video) ve sesi kullanabilme
- GeçmiĢ ve mevcut müĢterilere özel e-mail gönderebilme
Web
- Engelli kiĢilerin fiziksel hareket sıkıntısı olmadan araĢtırma
yapabilmesi
- Az rağbet gören ürünlerin stoğunu verimli ayarlama
- Fiziksel mağazalarda sunulmayan ürün çeĢitlerini satıĢa
sunabilme
- Web temelli alıĢveriĢi tercih eden segmentlere doğrudan
seslenme
- Otomatik ara yüz tekniklerini kullanma: ortaklaĢa filtreleme,
cooki‘ler, web log analizleri, gerçek zamanlı
- GörselleĢtirme ve anketlerle müĢterilerin spesifik ihtiyaçlarına
göre tekliflergeliĢtirme
- Tüketimde otomasyon (Örn: Çiçeklerin her ayın belirli
gününde gönderilmesi
isteğini gerçekleĢtirmek)
Mağaza
- Anındalık: MüĢteri ürünü görüp beğendiğinde beraberinde
götürebilir.
- EĢyayı alan müĢteri ayrıca nakliye ücreti ödemez.
- Tamamlayıcı ürünleri görme, ürünü görme, deneme
- SatıĢ personeli ile iliĢki
- AlıĢveriĢ sosyal bir aktivite olarak, diğer kanallarda olmayan
107
bir sosyalleĢme
imkanı sunar.
-TaĢınabilirlik: Katalog her yere gider, okunur.
- Uzun süre raf ömrü
- Katalogda renklerin orjinale yakınlığı webe göre daha
kalitelidir.
Katalog
- Küresel pazar ve pazarlara perakende mağazaları olmadan
eriĢim
- 7 gün 24 saat sipariĢ verebilme
- MüĢteriler arasında paylaĢma ve değiĢme
- Algısal duyuları (görme, koklama) internete göre daha iyi
tatmin eder.
Kaynak: Berman ve Diğerleri,2004:147-156
4.1. E-Ticaretin Tanımı ve Kapsamı
E-ticaret kavramı farklı ülkelerin kuruluĢları tarafından farklı Ģekilde tanımlandığı
görülmektedir. Ancak en çok kabul göreni OECD tarafından 1997‘de yapılan tanımdır.
OECD‘ye göre e-ticaret, bir süreçtir ve aĢağıdaki eylemleri kapsamaktadır(OECD,1998);
ĠĢletmelerin ticari iĢlemlerden önce elektronik ortamda araĢtırma yapmaları ve bilgilenmeleri,
ĠĢletmelerin elektronik ortamda bir araya gelmesi, Ödeme sürecinin yerine
getirilmesi,Taahhüdün yerine getirilmesi, mal veya hizmetin müĢteriye teslimi,SatıĢ sonrası
hizmetlerin ( bakım-destek vb.) temin edilmesidir.
E-ticaret, elektronik ortamda alıcı ve satıcıları bir araya getirmektedir. Bu yönüyle elektronik
ortamdaki ticaretin sınırları ulusal düzeyden uluslararası düzeye taĢınmıĢtır. Sadece
katılımcılar dikkate alınarak e-ticaret altı gruba ayrılabilir (Kalaycı:2004:6). Günümüzde eticaret pazarlama, satıĢ, internetten ürün ve hizmet satın alma, bankacılık, on-line kamu
hizmetleri, dıĢ ticaret iĢlemleri gibi biliĢim teknolojilerinin kullanımıyla iĢletme verimliliğinin
artırılmasını hedefleyen bir pazarlama tekniğidir.
4.2. E-Ticaretin Avantajları ve Dezavantajları
Geleneksel ticaret karĢısında elektronik ticaretin avantajları aĢağıdaki Ģekilde belirlenebilir
(www.eticaret.org):
* ĠĢlem Maliyetlerinde Parasal Tasarruflar: Sanal ortamda sipariĢ verme ve iĢleme
maliyetlerinde önemli düĢüler sağlanmaktadır. Forbes rakamlarına göre, Forbes 500
listesindeki Ģirketlerin geçen yıl içinde karları %26 oranında artmıĢtır. Bu verimlilik
patlamasında biliĢim teknolojileri ve e-ticaretin büyük payı bulunmaktadır.
* Mal ve Hizmetlerin Tesliminde Zaman Tasarrufu: Ağ üzerinden verilen ve iĢlenen sipariĢler
geleneksel sürece göre daha kısa sürede gerçekleĢmektedir.
* Satın Alma Sistemlerini BirleĢtirme:Bu yolla farklı bölüm ve birimlerin tek baĢına satın
alım yapmaları yerine bir merkezde toplanan veriler yardımıyla birleĢmiĢ satın alma yoluna
gidilebilir.
* SipariĢ ĠĢlemlerinde ve Bürokraside Azalama: Kağıt üzerinde takip edilen iĢler yerine
elektronik ortamda yapılan iĢler nedeniyle Ģirketler dikkatlerini stok ve envanter üzerine
yoğunlaĢtırmakta, tedarikçileriyle daha yaratıcı iĢbirliği yoluna gitmektedirler.
* MüĢteriler ve Ortaklar Arasında YakınlaĢma: Sıradan mağazalarda hangi müĢterinizin, ne
zaman, hangi ürünleri satın aldığının kaydını tutmanız pek kolay olmazken Internet üzerinde
gerekli yazılım araçlarını kullanarak her bir müĢteri ayrı ayrı takibe alınabilmekte ve satıĢlar
artırılabilmektedir.
E-ticaretin yukarıda belirtilen olumlu yanlarına karĢın bazı olumsuzlukları da bulunmaktadır.
Elektronik ticaretin olumsuzlukları aĢağıda özetlenmiĢtir(www.trline.net):
108
E-ticaret, bilim ve teknolojiyi üreten, süratle ekonomik ve toplumsal faydaya dönüĢtüren
geliĢmiĢ ülkeler ile endüstri toplumu olmadan bilgi toplumu olmaya çalıĢan geri kalmıĢ ve
geliĢmekte olan ülkeler arasındaki refah düzeyi farkını daha daartıracaktır. Elektronik ticaret
(internet), bir yandan yeni iĢ alanları, görev ve ünvanlarortaya çıkarırken, diğer yandan da
organizasyonların yatay ve dikey olarak büzülmesi ve geleneksel ticarette rol alan bazı
unsurların ortadan kalkmasınedenleriyle iĢgücü fazlası ortaya çıkacak, dolayısıyle iĢsizlik
artacaktır.
E-ticaret (internet), bütünü ile ele alındığında teknik yapısı itibari ile denetime müsait
olmayıĢı nedeniyle internetin kullanımında ortaya çıkabilecek suiistimalleri karĢı yaptırım
uygulayacak merkezi bir otorite de bulunmamaktadır.
4.3. E-Ticaretin Ekonomik Etkileri
Elektronik ticaret, bilgi ve iletiĢim teknolojilerindeki geliĢmelere paralel olarak ülkelerin
ekonomik ve sosyal yapılarını etkilemektedir. Ulusal pazarların sınırları, özellikle elektronik
ticarete elveriĢli sektörlerde küreselleĢmektedir. Dinamik ve sürekli büyüyen bir yapıya sahip
bu pazarlarda, bilgisayar ve internet kullanım oranlarının yükselmesiyle birlikte elektronik
ortamdaki tüketici sayısının da artması iĢletmeleri, elektronik ticaretten pay alma konusunda
yeni yaklaĢımlara zorlamaktadır.
Ġnternetin ulaĢtığı tüm ülkelerdeki birey ve firmalar müĢteri veya satıcı konumuna gelmekte,
ticari iĢlemler fiziki çevreden soyutlanarak sanal ortama taĢınmaktadır. Piyasaların,
müĢterileri ve satıcıların elektronik ortamlarda fiziki sınırları aĢarak bir araya gelmesi, pazarın
büyüklüğünü artırmakta ve elektronik ticaret için uygun ortamlar yaratmaktadır. Elektronik
ticaretin iĢletmeler üzerindeki etkileri etkinlik ve verimlilik artıĢları, maliyet ve fiyatların
düĢürülmesi, yeni pazarlara giriĢ imkanının sağlanması ve rekabetin artması açısından
değerlendirilebilir.
Ġnternet kullanımının yaygınlaĢması özellikle geliĢmekte olan ülkelerin firmaları açısından
geliĢmiĢ ülkelerin hatta dünya pazarının dev firmalarıyla rekabet avantajı sağlamakta, fırsat
eĢitliği sağlayarak kaynak dağılımının optimuma ulaĢması gibi bir amaca hizmet eder.
Diğer taraftan elektronik ticaret özellikle pazarlama ve satıĢ departmanı açısından bir çok
görev tanımını ortadan kaldırarak iĢgücü kaybına yol açarken, bilgi iletiĢim teknolojisinin
yoğun kullanımı nedeniyle yeni istihdam alanı yaratmaktadır.Bilgi ve bilginin kullanımıyla
biçimlenen yeni ekonomik ortamda, iĢletme ve pazarlama stratejilerinde değiĢiklikler
olmuĢtur. Bu değiĢim sürecinde iĢletmeler, bilginin kullanımıyla sağlanan rekabet üstünlükleri
üzerine yoğunlaĢmıĢlardır. Bilginin daha fazla kullanılması, iĢletme ve pazarlama
stratejilerinin müĢteri yönlü geliĢtirilmesini olanaklı kılmıĢtır.
BULGULAR VE ÖNERĠLER
Yeni Pazar koĢullarına uyum ve ayrıca bilgi ve iletiĢim teknolojisindeki ilerlemeler, diğer
sektörlerde olduğu gibi organik ürünlerin pazarlanmasında da e-ticaret sistemini kullanan
üretici, firma- Ģirket, pazarlayıcılar ve tüketiciler daha avantajlı konumda olmaktadır.
Sonuç olarak yaĢanan teknolojik geliĢmelerle ekonomik iĢlemlerin bütünleĢmesi e-ticaret ile
yeni aĢamalar kazanmaktadır. Bilgi ve teknoloji ekonomik geliĢmenin ve büyümenin itici
gücü olarak görülmektedir. Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde organik tarım alanında
dünyadaki potansiyel üretici ve tüketicilere ulaĢabilmek için teknolojik altyapının
geliĢtirilmesi, kamu ve özel kesimde gerekli olan yasal düzenlemelerin ve organizasyon
yapılarının oluĢturulması, insan kaynaklarının niteliğinin ve becerilerinin çok yönlü olarak
yükseltilmesi, organik üretime ve e- ticaretine yönelik devlet tarafından sağlanacak yatırım
indirimi, düĢük faizli krediler, sübvansiyonlar gibi mali nitelikli destekler sağlanmalıdır.
109
KAYNAKÇA
DENĠZ, Esma, OrganikTarım Sektör Raporu, European Comission, Avrupa ĠĢletmeler AğıKaradeniz, 2009
GÖK, S. Adalet, GeniĢlyen Avrupa Birliği Pazarında Türiye'nin Organik Tarım Ürünleri
Ticareti Açısından Değerlendirilmesi, Ankara, 2008
GÜLER, Ġbrahim, Organik Tarımda Ekimin Önemi, Atatürk Üniversitesi ZiraatFakültesi,
Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1Temmuz 2010, Erzurum
ĠNAL, M. Emin, Turizm iĢetmelerinde Tutundurma Faaliyetlerinim Belirlenmesine Yönelik
Bodrum YöresindeBir AraĢtırma,Mustafa Kemal Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
Dergisi Cilt: 7/14, 2010
ĠPEK, Selçuk ve ÇĠL, YaĢar, Uluslar arası Ticari Boyutuyla Organik Tarım ve Devlet
Destekleri, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi ĠĠBF, Çanakkale
ĠYĠLER, Zeynep, Pazarla ĠletiĢim, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Ġhracatı GeliĢtirme Etüd Merkezi,
Ankara, Aralık 2009
KALAYCI, Cemalettin, Elektronik Ticaret ve Muhtemel Ekonomik Etkileri, Uludað
Üniversitesi Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Fakültesi Dergisi, C: XXIII, S:, 2004
OECD ,The Economic and Social Impacts of Electronic Commerce:Preliminary Findings and
Research Agenda, Paris, 1999
ÖZ, Murat, Pazarlama Dağıtım Kanallarının Yönetimi ve Araçların MüĢteri Memnuniyeti
Üzerindeki Etkilerinin Ölçülmesi,KMU ĠĠBF Dergisi 10/14 Haziran,2008
YETGĠN, Sibel ve KARAARSLAN, Vildan, Organik Tarıma BaĢlama ve Ġlkeleri, Türkiye
IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1Temmuz 2010, Erzurum
http://www.trline.net/forum/e-ticaret/1400-e-ticaret-etkiler-olumlu-olumsuz.html
http://www.bahcesel.com/content/view/3803/3188/04.02.2011
http://www.intracen.org/search/Default.aspx/06.03.2011,
http://www.eticaret.org/eticaretin-avantajlari-ve-dezavantajlari.html/12/04/2011
110
Cumhuriyet‟in KuruluĢundan Günümüze Türkiye‟de Uygulanan Tarım Politikaları
Üzerine Bir Değerlendirme
Doç. Dr. Arif ÖZSAĞIR
Gaziantep Üniversitesi, Ġktisat Bölümü
[email protected]
ArĢ. Gör. Efdal POLAT
ġırnak Üniversitesi, Ġktisat Bölümü
[email protected]
Özet
Tarım sektörü; üretime, istihdama, beslenmeye, sanayi sektörüne, milli gelire ve ihracata
katkıda bulunduğundan dolayı önemli bir sektördür. Bu nedenle tarım sektörünün
ekonomideki yeri yadsınamaz. Türkiye‘de tarım sektörünü, 1980 öncesi ve 1980 sonrası
Ģeklinde iki döneme ayırabiliriz. 1980 yılı öncesi Türkiye için tarım politikaları açısından pek
de parlak geçmemiĢtir. Çünkü o dönemlerde tarımda makineleĢmeye henüz tam manasıyla
geçilememiĢ, tarım ürünlerinin üretiminde verimlilik sağlanamamıĢ ve ithalata yönelik bir dıĢ
ticaret politikası izlenmiĢtir. 1980 yılından sonra dıĢ ticaretin liberalleĢtirilmesiyle birlikte,
kalkınma planları çerçevesinde tarımda makineleĢme, üretimde verimliliğin arttırılması,
tarımda doğrudan gelir desteği ve ihracata yönelik bir tarım politikası izlenmiĢtir. Bu
çalıĢmanın amacı, Türkiye‘de Cumhuriyet tarihinden günümüze kadarki süreçte uygulanan
tarım politikalarının baĢarılı olup olmadığını incelemektir. Bu kapsamda çalıĢmada öncelikle
1980 öncesi ve 1980 sonrası uygulanan politikalara değinilmiĢ, daha sonrada AB‘ye uyum
sürecinde Türkiye‘nin Ortak Tarım Politikası (OTP)‘na yönelik uyguladığı politikalar
incelenmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Tarım Sektörü, Tarım Politikası, Türkiye.
An Assessment Analysis of Agricultural Applications and Politics Throughout the
History of Turkish Republic
Abstract
Agriculture is an important sector because it contributes to production, employment, nutrition,
industry, internal revenue and exportation. Therefore, the position of agricultural sector in the
economy cannot be abnegated. Agricultural sector in Turkey can be divided into two periods,
before and after 1980. The period before 1980 did not pass with much success for Turkey
from agricultural policy angle; because, at that period, mechanization in agriculture had not
yet been in operation properly, efficiency in production could not be achieved, and an
importation-oriented foreign policy was being followed. After 1980, with liberalization of
foreign trade, mechanization in agriculture, efficiency in production, direct income support in
agriculture, and an exportation-oriented agricultural policy was followed in the frame of
development plans. The aim of this study is to look into whether the agricultural policies
applied in Turkey throughout history have been successful or not. In this context, this study
deals primarily with policies applied before and after 1980, later, examines the policies that
Turkey carried out for Cooperative Agricultural Implementation (CAI) in the process of
adaptation to EU.
Key Words: Agricultural Sector, Agricultural Policy, Turkey.
111
Özel Tüketim Vergisi – Cari ĠĢlemler Açığı ĠliĢkisi: Türkiye Örneği
UĞUR Ahmet*, AKBAġ, Yusuf Ekrem** ve ġENTÜRK Mehmet***
Özet
Türkiye 1980 sonrası yaĢanan liberalizasyon ve 1996 Gümrük Birliği süreci ile birlikte
dıĢ ticaretini hızla geniĢ bir pazara yaymayı baĢarmıĢtır. Ancak Türkiye‘nin gerek enerji
alanındaki dıĢa bağımlılığı ve gerekse de belirli sektörlerde hammadde ve ara malı
noktasındaki yetersizlikleri ihracatını ithalata bağımlı hale getirmiĢtir. Her ne kadar 2002‘den
bu yana ithalat bağımlılığında azalma görülse de çoğunlukla dıĢ ticaret açığından kaynaklı
olarak ortaya çıkan cari iĢlemler açığının finansmanı sorunu her zaman güncelliğini
korumuĢtur. Bu çalıĢmada, cari iĢlemler açığının özel tüketim vergisi oranlarındaki artıĢ ile
finansmanı üzerine bir araĢtırma yapılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Cari açık, özel tüketim vergisi, Türkiye.
Abstract
The process of liberalization in the post-1980 and 1996, the Customs Union with
Turkey's foreign trade has managed to spread quickly to a broad market. However, Turkey's
dependence on foreign energy field and as well as the need for specific sectors dependent on
imports of raw materials and intermediate goods exports have made the point deficiencies.
Despite the decrease in import dependence since 2002, although it mostly as a source of
foreign trade deficit problem of financing the current account deficit is always kept up to date.
In this study, the financing of the current account deficit increased rates of special
consumption tax made a research on.
Keywords: Current deficit, special consumption tax, Turkey.
*
Yrd. Doç. Dr. Ġnönü Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü, [email protected]
Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, [email protected]
***
Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, [email protected]
**
112
1. GiriĢ
Cari iĢlemler açığı, ülkelerin makro ekonomik dengesini bozduğu için fazla
istenmeyen ancak büyümenin gerçekleĢtiği pek çok ekonomide de yaĢanan bir olaydır.
Özellikle ham madde ve ara malı alanında dıĢa bağımlı, enerji kaynakları yetersiz ve düĢük
teknolojiye sahip geliĢmekte olan ülkelerde, cari iĢlemler açığı sorunu geliĢmiĢ ülkelere göre
çok daha fazla yaĢanmaktadır. Bu bağlamda; cari açığın azaltılması ya da sürdürülebilir hale
getirilmesi Türkiye ve benzer konumda olan ülkeler için büyük önem taĢımaktadır. Nitekim,
gümrük vergisi ve ÖTV cari açıkla mücadele noktasında ön plana çıkmaktadır. Bilindiği
üzere; ÖTV, motorlu taĢıtlar, tütün ve tütün mamulleri ile alkol ve alkol ürünleri, petrol ve
petrol ürünleri ile solvent ürünleri, elektrikli ev aletleri ve son olarak lüks tüketim mallarının
imal ve ithalatından alınmaktadır. Bu ürünlerin imalatı Türkiye‘de çok az gerçekleĢtiği için bu
ürünler genellikle ithal edilmektedir. Dolayısıyla ÖTV, ithal malı talebini etkilemekte önemli
bir araç olarak kullanılabilir. Gümrük vergisi de, Türkiye gümrük bölgesine giren ithal malları
üzerinden alınmaktadır. Hem gümrük vergisi hem de ÖTV, ithal malı üzerinden alındığı için
cari açıkla mücadelede araç olarak tercih edilebilir (www.gib.gov.tr).
2. Türkiye‟de Cari Açık ve ÖTV‟nin GeliĢimi
Türkiye‘de son yıllarda cari iĢlemler açığı sorunu önemini giderek artırmaktadır. Cari
açığın finansmanı ile ilgili olarak çeĢitli düzenlemeler yapılmıĢtır. Bu bağlamda, ithalatı
azaltıp ihracatı artırmak için çeĢitli araçlar kullanılmıĢtır. ÖTV ve gümrük vergisi bu araçlar
içerisinde çok sık baĢvurulan enstrümanlardır. Türkiye‘de cari açığın önemli derecede arttığı
dönemlerde ÖTV oranlarının artıĢı hep gündeme gelmiĢtir. Cari iĢlemler açığının
finansmanında ÖTV oranlarının artırılması ve gümrük tarifeleri değiĢikliği, bu politikalara
alternatif olabilecek olan faiz, döviz kuru, ihracat teĢviki, ihracatı ve ihracatın katma değerini
artıran politikalara nazaran kısa vadede çözüme ulaĢtırma rahatlığı bakımından tercih
edilmektedir. Özellikle döviz kurunun yükselme eğiliminde olduğu dönemlerde cari açığın
olumsuz etkisinin daha da derinleĢmemesi için ÖTV oranlarının artırılması can simidi olarak
kullanılmaya çalıĢılmıĢtır.
Grafik 1‘de 2000-2011 döneminde Türkiye‘de cari iĢlemler açığının geliĢimi
verilmiĢtir. Buna göre; 2000 Kasım, 2001 ġubat ve 2008 küresel finans krizi dıĢında her yıl
istikrarlı bir artıĢ görülmektedir. Cari iĢlemler açığında 2000‘li yıllardaki azalıĢ Türkiye‘nin
kendi iç dinamiklerinden kaynaklanmakla birlikte, 2009‘daki azalıĢ küresel durgunluktan
kaynaklanmaktadır. ABD‘de baĢlayan ve neredeyse tüm dünyayı etkisi altına alan küresel
ekonomik kriz nedeniyle, ABD ile doğrudan ve dolaylı olarak ekonomik iliĢkisi olan ülkeler
113
de ciddi manada tahrip olmuĢlardır. Küresel ekonomik krizin baĢladığı 2007-2008 döneminde
TCMB USD/TL kuru 1.30-1.40 bandında seyrederken 2008 yılından sonra bu bant 1.501.60‘lara yükselmiĢtir. ĠĢte döviz kurunda meydana gelen bu ani artıĢ ve 2008 yılında % 0.7
2009‘da ise -%4.7‘lik negatif ekonomik büyümenin gerçekleĢmesi ithalatı önemli miktarda
azaltmıĢtır.
Reel döviz kurunun yükselmesi ihracatı olumlu yönde etkilerken ihracat için çok
önemli pazar olan AB ülkelerinin gelir seviyelerinin düĢmesi ihracat üzerinde negatif etkiye
sahip olmaktadır. Bunun sonucunda grafik 1‘de de görüldüğü üzere, negatif büyümenin
yaĢandığı 2009 yılında cari açıkta daralma meydana gelmiĢtir.
Cari iĢlemler açığının 2010 ve 2011 yılında hızla zirve yapması Türkiye‘nin
toparlanma sürecini göstermektedir. Öyle ki; cari açık ile birlikte Türkiye‘nin ekonomik
büyüme oranı da artıĢ göstermektedir. Bu durumda açığın nedeni de ortaya çıkmaktadır.
Türkiye ihracat için hammadde ve ara malını ithalattan sağlamaktadır. Türkiye‘nin ihracattaki
performansı, haliyle ithalatını da yukarı yönlü harekete geçirmektedir. Dolayısıyla Türkiye
ekonomisinde ihracata dayalı büyüme performansının maliyeti olarak ithalat artıĢı ve nihayet
cari iĢlemler açığı gösterilebilir.
Grafik 1. Türkiye‟de 2000-2011 Dönemi Cari ĠĢlemler Açığının GeliĢimi (Milyon USD)
Not: Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından
hazırlanmıştır.
Türkiye‘de ihracat ve ithalat‘ın bu Ģekilde dalgalanma göstermesi uluslararası
ekonomi literatüründe sıkça kullanılan Marshall-Lerner kuralının gerçekleĢmesine bağlıdır.
Ġhracat reel döviz kuru ve yabancı ülkelerin milli gelirine, ithalat ise milli gelir ve reel döviz
114
kuruna bağlı olmaktadır. Buna göre, ihraç malının dıĢ talep esnekliği ile ithal malının iç talep
esnekliği toplamı bire eĢitse ya da birden büyükse ihracat ve ithalat; reel döviz kuru, yabancı
ülke milli geliri ve ulusal milli gelirinden etkilenmektedir (Seyidoğlu, 2003: 435-478).
Türkiye‘de cari açığın, ekonomik krizin gerçekleĢtiği yıl olan 2008‘den bir yıl sonra
etkilenmesi ise yine uluslararası ekonomi literatüründe sıklıkla kullanılan j-eğrisi ile
açıklanabilir. Buna göre, döviz kurunda meydana gelen aĢırı dalgalanmaya karĢı üreticiler ve
tüketicilerin tepkisi zaman almaktadır. Bu nedenle döviz kuru yükselmeye baĢladığında,
tüketicilerin gecikmeli tepkisi sonucunda, cari açığın zaman içerisinde alacağı değerler
grafiğe döküldüğünde j harfine benzeyecektir (Kulkarni ve Clarke, 2009: 1-3).
Grafik
2‘de
2005-2011
döneminde
Türkiye‘de
ÖTV
gelirlerinin
geliĢimi
gösterilmektedir. Buna göre, ÖTV gelirleri her geçen yıl artıĢ göstermiĢtir. Ġlgili dönemde
ÖTV gelirlerinin en düĢük olduğu yıl 2005 yılı iken, en yüksek olduğu yıl 2010 yılıdır. 20082009 döneminde ise ÖTV gelirlerinde fazla bir değiĢiklik göze çarpmamaktadır. Grafik 1 ve 2
birlikte ele alındığında incelendiğinde cari açık ile ÖTV gelirlerinin hemen hemen aynı
doğrultuda hareket ettiği sonucuna ulaĢılmaktadır.
Grafik 2. Türkiye‟de 2005-2011 Dönemi ÖTV Gelirleri (Bin TL)
Not: Bütçe ve Mali Kontrol Genel Müdürlüğü (BÜMKO) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından
hazırlanmıştır.
Cari açığın bu Ģekilde dalgalanma göstermesi ithal edilen malların yurtiçi talep
esnekliğinin yüksek olmasıyla da açıklanabilir. Bu durum, Türkiye‘nin fasıllara göre ihracat
ve ithalatını gösteren Tablo 1‘de sunulmaktadır. Buna göre, Türkiye‘nin ihraç ettiği ürünler
arasında otomotiv ürünlerinin önemli bir yeri vardır. Türkiye‘nin kendi ürettiği otomobil
115
markasının olmayıĢı, buna karĢılık otomotiv ihracatının toplam ihracat içerisinde ilk sırada
yer alması otomobil üretiminde kullanılan malların ithalinin yüksek seviyede olduğunu
göstermektedir. Buna göre, otomotiv ihracatındaki artıĢa paralel olarak otomotiv üretiminde
kullanılan alet, parça ve elektrikli cihaz ve aksamların ithalatında da önemli derecede artıĢ
görülmektedir. Ayrıca otomotiv sanayinin tamamlayıcı malı niteliğinde olan mineral yakıtlar
ve yağlar ithalatta en önemli fasıl grubu olarak göze çarpmaktadır. Mineral yakıtlar ve yağlar,
otomotiv sanayinin tamamlayıcısı niteliğinde olmanın yanında diğer sanayi dallarında
hammadde ve yakıt olarak, toplum genelinde ise ısınma kaynağı olarak kullanıldığı için
ithalatta ilk sırayı almaktadır.
Tablo 1. Türkiye‟nin Fasıl Bazında Ġhracat ve Ġthalat Verileri (000 USD)
Ġthalat
Ġhracat
Fasıllar
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011
Motorlu Kara TaĢıtları
9 566
11 886
15 903
18 326
12 251
13 812
11 777
Kazan: Makina ve Cihazlar
5 246
6 516
8 781
10 258
8 132
9 413
8 521
Demir ve Çelik
4 973
6 273
8 372
14 946
7 641
8 740
8 390
Örme Giyim EĢyası
6 590
6 938
8 022
7 826
6 925
7 731
6 437
Elektrikli Makina ve Cihazlar
5 423
6 327
7 422
7 971
6 630
7 530
6 260
Mineral Yakıtlar
21 255
28 859
33 883
48 281
29 905
38 497
39 267
Kazan: Makina ve Cihazlar
16 400
18 998
22 570
22 539
17 131
21 266
20 473
9 457
11 525
16 182
23 160
11 351
16 120
15 255
10 552
11 408
12 397
12 789
8 975
13 419
12 710
9 663
10 881
13 295
13 892
12 243
14 641
12 594
Demir ve Çelik
Motorlu Kara TaĢıtları
Elektrikli Makina ve Cihazlar
Not: İthalat ile ihracata konu olan en yüksek hacimli fasıllardan seçilerek ve Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)
verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından düzenlenmiştir.
Türkiye‘nin en çok ithal ettiği ürünler arasında yer alan otomotiv ürünleri, elektrikli
cihazlar ve mineral yakıtların talebi, ekonomik birimlerin ihtiyaçlarını karĢılamada büyük
önem arz etmektedir. Ancak bu tür mallar ekonomik birimlerin, vazgeçebileceği ya da
tüketimini rahatlıkla kısabileceği mallar olduğu için bu mal gruplarının fiyatlarındaki
değiĢiklikler tüketim miktarını önemli ölçüde etkilemektedir. Nitekim küresel ekonomik kriz
döneminde Türkiye‘de döviz kurunun yükselmeye baĢlaması, bu mal gruplarının tüketimini
azaltmıĢtır. Tablo 1‘de de görüldüğü gibi bu mal gruplarının ithalatında 2009 yılında önemli
miktarda daralma meydana gelmiĢtir. Bu bağlamda, kurlarda veya ilgili ülkelerin gelirlerinde
meydana gelecek bir değiĢme ihracat ve ithalat miktarını kolayca değiĢtirebilmektedir. Buna
göre, Türkiye‘nin ithalatında önemli paya sahip olan bu mal gruplarının iç talep esnekliğinin
yüksek olduğu ortaya çıkmaktadır. Tüm bu faktörler Türkiye‘de cari açığın artmasında önemli
bir etkendir.
116
Türkiye‘de ÖTV alınan mallar 4760 sayılı ÖTV kanununda 4 listede belirtilmiĢtir. I
sayılı listede petrol ve petrol ürünleri, doğalgaz madeni yağ ile solvent ürünler yer almaktadır.
II sayılı listede, motorlu taĢıtlar yer almaktadır. III sayılı listede, tütün ve tütün mamulleri ile
alkol ve alkollü içkiler ve gazlı içecekler bulunmaktadır. IV sayılı listede ise elektrikli ev
aletleri ile lüks tüketim malları bulunmaktadır. Tablo 2‘de ÖTV alınan mal grupları
belirtilmiĢtir. I sayılı liste içerisinde yer alan petrol, doğal gaz ve petrol ile doğal gaz
ürünlerinden toplum içerisinde daha kullanılan 95 oktan kurĢunsuz benzinde 2005 yılında
ÖTV oranı litre baĢına 1.36 TL‘dir. 2006 yılı Aralık ayında bakanlar kurulu tarafından bu
tutar değiĢtirilmemiĢtir. 2007 yılında litre baĢına 1.47 TL‘ye çıkarılmıĢtır. 2007, 2008, 2009
ve 2010 yılında sırasıyla litre baĢına 1.47, 1.45, 1.89 ve 1.89 olarak belirlenmiĢtir. II sayılı
liste içerisinde yer alan motorlu taĢıtlardan toplumun daha çok kullanım alanına girdiği,
otomobillerde ÖTV oranı, araçların motor gücüne göre belirlenmektedir. Buna göre, motor
gücü 1600 cm3den küçük otomobillerde ÖTV oranı 2005 yılından itibaren hiç değiĢmeyerek
% 37 oranında belirlenmiĢtir. ÖTV oranı, motor silindir hacmi 1600 cm3 ile 2000 cm3
arasında değiĢen otomobillerde ise 2005 yılından 2011 yılına kadar hiç değiĢmeyerek % 60
olarak belirlenmiĢtir. 2011 yılında ise bu oran % 80‘ e çıkarılmıĢtır. ÖTV oranı, motor silindir
hacmi 2000 cm3den yüksek otomobillerde ise 2005 yılından 2011 yılına kadar değiĢtirilmeyip
% 60 olarak belirlenmiĢtir. 2011 yılında ise bu oran artırılarak % 130 olarak belirlenmiĢtir. III
sayılı listede yer alan tütün mamulleri ve alkollü içkilerde farklı bir uygulama yapılmaktadır.
Tütün mamullerinde adet ya da gram baĢına ÖTV uygulanmaktadır. Ayrıca asgari maktu
vergi de alınmaktadır.
Alkollü içeceklerde ise litre baĢına ÖTV alınmaktadır. Buna göre, tütün
mamullerinden olan tütün içeren sigaralarda, 2005 yılında ÖTV % 28 olarak belirlenmiĢtir.
Bu oran her geçen yıl artırılarak 2011 yılında % 63 olarak belirlenmiĢtir. Bunun yanında 2005
yılında tütün içeren sigaralardan adet baĢına 0.04 TL asgari maktu vergisi alınmaktaydı. Bu
tutar 2011 yılında 0.13 TL‘ye yükseltilmiĢtir. Alkollü içecek olan bira, Ģarap ve rakıda da
hem ÖTV hem de TL/litre baĢına asgari maktu vergi uygulanmaktadır. Tablo 3‘den de
görüleceği gibi alkollü içeceklerden alınan vergiler her geçen yıl artırılmıĢtır. IV sayılı listeye
bakıldığında fazla değiĢiklik göze çarpmamaktadır. Buna göre 2005 yılında elektrikli ev
aletleri ve lüks tüketim mallarında ÖTV oranı % 20 olarak belirlenmiĢtir. Bu oran 2006
yılında elektrikli ev aletlerinde % 6.7‘ ye düĢürülmüĢ, lüks tüketim mallarında ise aynı
kalmıĢtır. Lüks tüketim mallarından alınan ÖTV oranı 2006 yılından bu yana hiç
117
değiĢmeyerek günümüzde de aynı oranda alınmaktadır. Elektrikli ev aletlerinde ise 2009
yılında bu oran % sıfır (0)‘a düĢürülmüĢ, 2011 yılında ise tekrar % 6.7‘ye çıkarılmıĢtır.
Grafik 4. Türkiye‟de 1990-2010 Dönemi Ġhracat ve Ġthalat Büyümesi (%)
Not: Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
Kaynakça
Kulkarni, K. ve Clarke, A., (2009), ―Testing the J-Curve Hypothesis‖ Case Studies from
around the World‖, International Economics Practicum,
http://www.kulkarnibooks.com/assets/downloads/kishore_papers/paper_with_andrew_calrke_
on_J-curve_and_kulkarni_hypothesis.pdf
Seyidoğlu, H., (2003), ―Uluslararası Ġktisat Teori Politika ve Uygulama‖ GeliĢtirilmiĢ
15.Baskı, Güzem Yayınevi, Ġstanbul.
Ġnternet Kaynakları
www.bumko.gov.tr
www.gib.gov.tr
www.tuik.gov.tr
118
Euro - Türk Lirası Kurundaki Dalgalanmaların
Türkiye Avrupa Birliği Ticaretine Etkisi
ġENTÜRK Mehmet* AKBAġ, Yusuf Ekrem** ve ERGÜN Suzan***
Özet
Bu çalıĢmada; 1996-2011 döneminde, Euro/TL kurundaki dalgalanmaların TürkiyeAB ticaretini nasıl etkilediği araĢtırılmıĢtır. Bu bağlamda, Türkiye‘nin gümrük birliğine
girdiği tarihten itibaren dıĢ ticaretindeki geliĢmeler değerlendirilmiĢtir. Ayrıca fasıl bazında
ihracat ve ithalat verileri değerlendirilerek Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde yıllara göre en
fazla hangi fasıl grubunun yer aldığı değerlendirilmiĢtir. Son olarak, Türkiye‘nin dıĢ ticaret
iĢlemlerinde AB ülkelerinin yıllara göre ne kadar pay aldığı değerlendirilmiĢtir. Bu
değerlendirmeler sonucunda, Türkiye‘nin ihracat iĢlemlerinde genelde otomotiv ürünlerinin
birinci sırada olduğu, ithalat iĢlemlerinde ise petrol, doğal gaz vb. yakıt ve kimyevi
maddelerin ilk sırada olduğu tespit edilmiĢtir. Gümrük birliğine girdikten sonra Türkiye‘nin
hızla dıĢ ticaret iĢlemlerinin arttığı ve AB ülkelerinin Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde
önemli yer kapladığı tespit edilmiĢtir. Ancak, 2007 yılının sonuna doğru ABD‘de meydana
gelen küresel ekonomik krizden sonra Türkiye‘nin dıĢ ticaret iĢlemlerinde AB ülkelerinin
payının giderek azaldığı tespit edilmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: DıĢ Ticaret, Euro/TL, Türkiye, Avrupa Birliği.
Abstract
In this study, the period of 1996-2011, Euro / TL exchange rate fluctuations affect
Turkey-EU trade is investigated. In this context, Turkey's foreign trade developments from
the date of entry into the customs union were evaluated. In addition, export and import data
are evaluated on the basis of chapters in Turkey's foreign trade transactions, including
chapters which were the most over the years. Finally, how much of Turkey's foreign trade
transactions over the years have taken a share of the EU countries was evaluated. As a result
of these assessments, Turkey's exports of automotive products in the first process in general,
which is the import transactions oil, natural gas and so on. First fuel and chemical substances
have been identified. After entering the customs union, Turkey has a rapidly increasing
foreign trade occupies an important place in the EU countries, Turkey's foreign trade
transactions have been identified. However, towards the end of 2007, the global economic
crisis that occurred in the United States after gradually decreasing the share of EU countries in
Turkey's foreign trade transactions have been identified.
Keywords: Foreign Trade, Euro/TL, Turkey, European Union.
*
Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, [email protected]
Öğr. Gör. Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Meslek Yüksekokulu, DıĢ Ticaret Bölümü, [email protected]
***
Yrd. Doç. Dr. Ġnönü üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü,
[email protected]
**
119
1. GiriĢ
Döviz kurundaki dalgalanmaların ülkelerin dıĢ ticaret dengesi üzerindeki etkisi
literatürde son derece geniĢ yer bulmuĢtur. Öyle ki; döviz kurlarının yukarı yönlü hareketinin
ihracat üzerinde olumlu etki oluĢturacağı ve ithalatı ise pahalılaĢtırarak azaltacağı genel kabul
görmüĢ bir kuramdır. Ancak, bu durum ülkelerin geliĢmiĢlik seviyelerine, ham madde ve ara
malı noktasında dıĢa bağımlılığına, enerji kaynaklarına ve pazara yakınlık derecesine göre
değiĢiklik arz edecektir.
Türkiye ekonomisinin, özellikle 1980 sonrası yaĢanan liberalizasyon süreci ile birlikte
dıĢ pazarlara entegrasyonu da hızla artmıĢtır. Ancak, 24 Ocak 1980 ve 5 Nisan 1994
Ekonomik Ġstikrar Kararları, 2000 Kasım ve 2001 ġubat krizleri, 2008 küresel finans krizi
gibi gerek iç gerekse dıĢ dinamiklerin etkisi ile yaĢanan çalkantılı dönemlerde dıĢ ticaret
hacminde de gözle görülür düĢüĢler yaĢanmıĢtır.
Türkiye‘nin ekonomik liberalizasyon sürecini etkileyen bir diğer önemli dönem ise,
Gümrük Birliği üyeliğinin baĢladığı 1 Ocak 1996‘dır. Bu dönem Türkiye‘nin 22 yıllık Katma
Protokol sürecinin sonu olmakla birlikte ithalat-ihracat pazarlarının da yeniden Ģekillenmeye
baĢladığı bir sürecin baĢlangıcı olmuĢtur. Öyle ki; Avrupa Birliği (AB), belirli sektörlerde
gümrük duvarlarının kaldırılması ile birlikte Türkiye‘nin ithalat yoğunlaĢmasının arttığı bir
pazar haline dönüĢmüĢtür.
Bu çalıĢmada, alıĢılagelmiĢ bir iktisadi etkileĢimin sorgulamasını yapmak yerine
spesifik bir örneklem üzerinde yoğunlaĢılmıĢtır. Bu sayede, döviz kuru dalgalanmalarının
ülkelerin ihracat ve ithalatını nasıl etkilediğinin yanı sıra, Türkiye örneği için ticaret hacminin
yoğunlaĢtığı Avrupa Birliği ile ticari iliĢkilerin EUR/TL kurundan nasıl etkilendiği ortaya
konmaya çalıĢılmıĢtır.
2. Gümrük Birliği‟nden Günümüze Türkiye AB Ticaretinin GeliĢimi
Gümrük Birliği üyeliği ile birlikte Türkiye‘nin dıĢ ticareti gerek ihracat ve gerekse de
ithalat yönünden artan hızla AB üzerinde yoğunlaĢmıĢtır. Bu iĢlemlerin çok önemli bir
bölümü ―Dâhilde ĠĢleme Rejimi‖ kapsamında gerçekleĢtirilmektedir. Yani; ham madde ve ara
malı yönünden dıĢa bağımlılığı yüksek olan ülkemiz söz konusu girdi mallarını yoğun bir
biçimde AB‘den ithal etmekte, ülkemizde iĢleyerek –katma değer kazandırarak- belirli bir
süre içerisinde yeniden AB‘ye ihraç etmektedir. Bu sırada da ithalatta ödemesi gereken
vergilerden kısmi ya da tam muafiyet elde etmektedir.
120
Tablo 1‘de 2005-2011 Döneminde Türkiye‘nin fasıl bazında ihracat ve ithalat
verileri verilmiĢtir. Bu bağlamda, söz konusu dönemde ülkemizin ithal ve ihraç mallarının
çoğunlukla aynı fasıllar üzerinde yoğunlaĢtığı açıkça görülmektedir. Bunun nedeni ise,
yukarıda da açıkça bahsedildiği üzere ―Dâhilde ĠĢleme Rejimi‖dir. Tekstil sektörü ise; en
önemli ihracat kalemlerimizden olmakla birlikte, ülkemizin kendi kendine yetebildiği yegâne
sektör olarak ön plana çıkmaktadır.
Tablo 1. Türkiye‟nin Fasıl Bazında Ġhracat ve Ġthalat Verileri (Bin USD)
Ġthalat
Ġhracat
Fasıllar
Motorlu Kara TaĢıtları
2005
9 566
2006
2007
2008
2009
2010
2011
11 886 15 903 18 326 12 251 13 812 11 777
Kazan: Makina ve Cihazlar
5 246
6 516
8 781 10 258
8 132
9 413
8 521
Demir ve Çelik
4 973
6 273
8 372 14 946
7 641
8 740
8 390
Örme Giyim EĢyası
6 590
6 938
8 022
7 826
6 925
7 731
6 437
Elektrikli Makina ve Cihazlar
5 423
6 327
7 422
7 971
6 630
7 530
6 260
Mineral Yakıtlar
21 255
28 859 33 883 48 281 29 905 38 497 39 267
Kazan: Makina ve Cihazlar
16 400
18 998 22 570 22 539 17 131 21 266 20 473
9 457
11 525 16 182 23 160 11 351 16 120 15 255
Demir ve Çelik
Motorlu Kara TaĢıtları
Elektrikli Makina ve Cihazlar
10 552
9 663
11 408 12 397 12 789
8 975 13 419 12 710
10 881 13 295 13 892 12 243 14 641 12 594
Not: İthalat ve ihracata konu olan en yüksek hacimli fasıllardan seçilerek yazarlar tarafından düzenlenmiştir.
Kaynak: www.tuik.gov.tr
ġekil 1‘de Gümrük Birliği‘nden günümüze Türkiye‘nin dıĢ ticaret dengesinin geliĢimi
verilmektedir. Açıkça görüleceği üzere, Gümrük Birliği üyeliğimizin baĢladığı 1996 yılında
Türkiye‘nin toplam dıĢ ticaret açığının yarısından fazlası –yaklaĢık %55- AB ile yaptığı
ticaretten kaynaklanırken, 2011 yılı sonu itibariyle bu oran neredeyse %30‘lar civarında
seyretmektedir.
ġekil 1. Gümrük Birliği‟nden Günümüze
Türkiye‟nin DıĢ Ticaret Dengesinin GeliĢimi (Bin USD)
Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
121
ġekil 1‘de bahsi geçen husus benzer Ģekilde Türkiye – AB ticaretinin Türkiye‘nin
toplam ticareti içerisindeki payının verildiği ġekil 2‘den de açıkça görülmektedir. Öyle ki;
1996 yılında toplam ihracatımızın %53‘ü, ithalatımızın ise %56‘sı AB ‗ye yapılırken, 2011
yılı itibariyle bu oranlar, ihracatta %47‘ye, ithalatta ise %37‘ye gerilemiĢtir. Bu fotoğraf
Türkiye‘nin dıĢ pazar çeĢitlendirmesi açısından son derece önemlidir. Nitekim ülkemizin dıĢ
pazarlardaki geliĢimini açıkça gözler önüne sermektedir. Türkiye Ġstatistik Kurumu verilerine
göre; 2000‘li yılların ortalarına kadar Türkiye‘nin ihracatında önemli pay sahibi olan ülkelerin
yerini artık orta doğu ve körfez ülkeleri almaya baĢlamıĢtır. Bu da, Türkiye‘nin 2008 küresel
finans krizinde olduğu gibi, iç dinamiklerden bağımsız bir biçimde gerçekleĢebilecek olası
ekonomik tehditleri hafifletmesini sağlamakta ve ekonomik bağımsızlığımızı daha da
güçlendirmektedir.
ġekil 2. Türkiye – AB Ticaretinin Türkiye‟nin Toplam Ticareti Ġçerisindeki Payı (%)
Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
ġekil 1‘de dıĢ ticaret dengesi olarak verilen göstergeler, ġekil 3 ve 4‘de ihracat ve
ithalat olarak ayrı ayrı gösterilmiĢtir. Ülkemizin pazar çeĢitlendirmesindeki baĢarısını buradan
da açık ve net bir biçimde görmek mümkündür. Gümrük Birliği üyeliğimizin ilk yılı olan
1996 yılında AB‘ye ihracatımız yaklaĢık 12 milyar USD civarında seyrederken bu rakam
2011 yılında 56 milyar USD seviyesine yükselmiĢtir. Ancak 1996 yılında söz konusu ihracat
rakamı toplam ihracatımızın yaklaĢık %53‘ünü oluĢtururken, bugün bu oran %47‘lere
gerilemiĢtir.
122
ġekil 3. Gümrük Birliği‟nden Günümüze
Türkiye‟nin Toplam Ġhracatı Ġçerisinde AB‟nin Payı (Bin USD)
Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
ġekil 3‘de ihracat için bahsedilen durumun benzer biçimde ġekil 4‘de de ithalat için
gerçekleĢtiğini görmek mümkündür. 1996 Yılında toplam ithalatımızın neredeyse yarısı
AB‘den gerçekleĢirken, bugün yaklaĢık %37‘ler civarında seyretmektedir. Burada
Türkiye‘nin Ar-Ge faaliyetlerine verdiği önem ve desteklerin payı çok büyüktür. Öyle ki;
makine, teçhizat ve donanım baĢta olmak üzere ham madde ve ara malı üretiminde yaĢanan
geliĢmeler ve gerçekleĢtirilen yatırımlar bu baĢarının gerçekleĢmesinde çok büyük pay
sahibidir.
ġekil 4. Gümrük Birliği‟nden Günümüze
Türkiye‟nin Toplam Ġthalatı Ġçerisinde AB‟nin Payı (Bin USD)
Not: TÜİK verilerinden yararlanılarak yazarlar tarafından hazırlanmıştır.
123
Sonuç ve Genel Değerlendirme
Türkiye‘nin ihracatındaki ürünler arasında ilk sırayı motorlu taĢıtlar almaktadır. Daha
sonra makine ve cihazlar ve elektrikli eĢyalar gelmektedir. Bu ürünlerin üretiminde kullanılan
ara mal ve hammadde ve teknoloji Türkiye‘de mevcut olmadığı için bu ürünlerin ihracı
arttığında ithalinin de artması normal karĢılanmaktadır. Tablo 1‘de Türkiye‘nin ithal ettiği
ürünlere bakıldığında mineral yakıtlar, makine ve teçhizat, demir-çelik ve elektrikli makine ve
cihazların ilk beĢ sırada olduğu görülmektedir. Bu ürünler daha çok yatırım alanında
kullanılan ürünlerdir. Mineral yakıtlar, hane halkı için enerji ihtiyacının giderilmesinde
kullanılmasına rağmen sanayi sektöründe de yoğun bir Ģekilde kullanılmaktadır. Dolayısıyla,
Türkiye‘nin ithal ettiği bu ürünler, yapısı itibariyle yatırımda kullanılan ürünler olarak
değerlendirilebilir.
Makro ekonomi kuramında Ġhracat miktarı yabancı ülkelerin gelir düzeyine ve reel
döviz kuruna bağlıdır. Ġthalat ise ulusal gelir düzeyi ile reel döviz kuruna bağlıdır. 2000‘li
yılların baĢından itibaren dünyada gelir seviyesi yükselmeye baĢlamıĢtır. Dünyada gelir
seviyesinin yükselmesi ile birlikte Türkiye‘nin dıĢ talebinde de gözle görülür bir artıĢ
gözlemlenmektedir. Ayrıca, Türkiye‘nin ihraç ettiği ürünlerin ithalat bağımlılığı yüksektir.
Buna ek olarak; ihraç gelirlerinde yaĢanan artıĢ sonucu toplam gelirde de artıĢ görülmekte ve
bu da toplam talebin artması anlamına gelmektedir.
Döviz kurunun ithal ve ihraç miktarını etkilememesi, ihracatın ve ithalatın yukarıda
belirtildiği gibi sadece döviz kuruna bağlı olarak değiĢmemesi ile açıklanabilir. 2002 Yılından
bu yana siyasi ve ekonomik olarak istikrarlı bir ortamın oluĢması, devletin ihracatı ve
ihracatçıyı desteklemesi vb. birçok alanda yapılan teĢvikler, ihracatı ve ithalatı döviz
kurundaki geliĢmelerden bağımsız kılmıĢtır. Bütün bu geliĢmeler piyasalara güven aĢılamıĢtır.
Burada, Türkiye‘nin dıĢ ticaret politikası ile dıĢ politikası arasındaki uyumun da payı çok
büyüktür. Bu durum, öngörülebilirliğin artması ile birlikte yatırımcıların yatırım kararlarını
daha güçlü ve sağlam temellere dayanarak almalarını sağlamıĢtır.
Kaynakça
evds.tcmb.gov.tr, (EriĢim: 01.10.2011).
tuik.gov.tr, (EriĢim: 01.10.2011).
124
Pirinç (Oryza sativa L.) ve Buğday (Triticum durum L.) Danelerinde In vitro
Mikrofungus Ġzolasyonu
Ferudun KOÇER, Adem ĠMALI, Ali ÖZKAN
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Biyoloji Bölümü, 79000- Kilis.
[email protected]
AyĢegül SĠNĠR
Yıldız Teknik Üniversitesi, Fen Bilimleri Enstitüsü, Biyoloji ABD, 34676-Ġstanbul.
Özet
Ülkemiz tarım ürünleri bakımından zengin bir biyoçeĢitliliğe sahiptir. Bu çalıĢmada, Çorum
ve yöresinde yetiĢtirilen pirinç (Oryza sativa L. var. Osmancık–97) ve buğday (Triticum
durum L.) danelerinin in vitro nemlendirilmesi sonucu geliĢen, mikrofungusların izolasyonu
amaçlandı. Numunelerin nemlendirilmesi ile ekim ve inkübasyon iĢlemleri sonucunda geliĢen
kolonilerin makroskobik ve mikroskobik kriterleri incelenerek mikrofungusların teĢhisleri
yapılmıĢtır. Pirinçte; Aspergillus sp., Cladosporium sp., Penicillium sp., Buğdayda ise;
Alternaria sp., Curvularia sp., Fusarium sp., Microsporon sp., Penicillium sp., Ulocladium
sp., cinsleri teĢhis edilmiĢtir.
Anahtar Sözcükler: Pirinç, Buğday, Fungus, Çorum, Türkiye.
In vitro Microfungus Isolation from Rice (Oryza sativa L.) and Wheat (Triticum durum
L.) Seeds
Abstract
Our country is rich in terms of agricultural product diversity. In the present study,it was
targetted to determine and isolate the microfungi which were produced and grown in vitro
moisturizing conditions. For the present study, rice (Oryza sativa L. var. Osmancık–97) and
wheat (Triticum durum L.) seeds cultivated in Çorum and its districts were used. The
colonies, which occurred after samples moisturizing, were monitored by macroscobic and
microscobic criteria and microgungi identification was made. On rice, Aspergillus sp.,
Cladosporium sp., and Penicillium sp. genera were determined whereas Alternaria sp.,
Curvularia sp., Fusarium sp., Microsporon sp., Penicillium sp., and Ulocladium sp. genera
were diagnosed on wheat.
Key Words: rice; wheat; fungi; Çorum; Turkey.
125
SON ON YILIN (2001-2011) AB ĠLERLEME RAPORLARI VE DPT‟NĠN
KALKINMA RAPORLARI IġIĞINDA TÜRKĠYENĠN TARIMSAL DESTEK
POLĠTĠKASINA BAKIġ VE ÖNERĠLER
Yrd.Doç.Dr. Bülent DARICI
ġırnak Üniversitesi, ĠĢletme Bölümü
[email protected]
ArĢ. Gör. Gökhan KORKMAZ
ġırnak Üniversitesi, ĠĢletme Bölümü
[email protected]
Özet
Türkiye‘de sağlanan tarımsal desteklerin; üretime, istihdama, ihracata ve ülke içindeki refah
düzeyine katkısı hiç istenilen nitelikte olmamıĢtır. Hatta amacının çok dıĢında kullanılması,
sağlanan desteklerin gerçekçiliğinin ve yapıcılığının olmadığını da ayrıca göstermiĢtir. Bu
aĢamada, devletin tarım destek politikasının temelden ve stratejik olarak yeniden
yapılandırılması konusunu gündeme gelmiĢtir. Devlet, çok farklı coğrafyalarda, çok farklı
ürün yelpazesine ve pazarlara sahip olan üreticilerin beklentilerini karĢılamalıdır. Ayrıca
Avrupa Birliği (AB) için verilen müzakere süreci sözlerinin yerine getirilmesi ve her beĢ yılda
bir yapılan Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) kalkınma planlarının gerçekleĢtirilmesi gereği,
bu yapılanmayı ayrıca zorunlu kılmakta ve çok farklı boyutları da beraberinde getirmektedir.
Bu çalıĢmada, tüm bu koĢullar göz önünde bulundurularak, ülkemizdeki son on yılın
teĢvikleri, AB ilerleme raporları ve DPT Kalkınma Raporları farklı açılardan irdelenmiĢ ve
uygulanması gereken tarımsal destek politikalarının neler olması gerektiği konusu
tartıĢılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Tarımsal Destek, AB Ġlerleme Raporları, DPT Kalkınma Planları,
Abstract
Agricultural Development Support Policy Overview And Recommendations Of Turkey, In
The Light Of Reports Of The EU Progress Reports And The National Development Reports
Of State Planning Organization For Last Ten Years (2001-2011)
Provided agricultural support in Turkey, the desired quality has been no contribution to the
production, to the employment, to the exports and to the welfare level in the country. Even the
support provided, using the supports out of purpose, also showed that the support provided is
not realistic. At this stage, the subject of the ground state and the strategic restructuring of
agricultural support policy came up. Turkey placed in very different geographies, with a very
different range of products and markets must meet the expectations of the producers. In
addition, the negotiation process for the EU, the fulfilment of the given words and the
realization of development plans once every five years, according to the state planning
organization (DPT), it also makes it obligatory for structuring and brings many different
aspects.
In this study, taking into account all of these conditions in our country, incentives for
the last ten years, the EU's progress reports and the State Planning Development Reports of
agricultural support policies to be examined to different aspects of what it should be applied,
and the subject was discussed.
126
Keywords: Agricultural Support, EU Progress Reports, SPO Development Plans
GĠRĠġ
Türkiye, sahip olduğu jeolojik konumu, su, çeĢitli mineraller, toprak vb. yer altı ve iklim
çeĢitliliği, tarım arazileri vb. yerüstü doğal kaynakları sayesinde çok ciddi bir tarım
potansiyeline her zaman sahip olmuĢtur. Fakat Ģimdiye kadar gerek savaĢlar, gerek siyasi
çekiĢmeler, tarım toplumuna uygun düĢmeyen örf ve adetler, yanlıĢ uygulamalar, bilinçsiz
tarım vb sebeplerden dolayı bir türlü bu potansiyel harekete geçirilememiĢtir. Hatta kentleĢme
ve sanayileĢmeye ağırlık verilerek tarımın ihmal edilmesi, toprak kirlenmesi, yetersiz teĢvik
gibi nedenlerle demografik, sosyal, endüstriyel ve teknolojik geliĢmeye rağmen gerilemiĢtir.
Bunda mevcut konjonktürün geniĢ halk tabanınca doğru yorumlanamaması, geleneksel
tarımın devam ettirilebilmesi için köylere yeterli sağlık eğitim, yol, su ve elektrik gibi kamu
hizmetlerinin zamanında etkin bir Ģekilde ulaĢtırılamaması ve dünya genelinde olduğu gibi
ülkemizde de kentsel yaĢama duyulan ilgi ve özlem çok etkili olmuĢtur. Hâlbuki sağlıklı
kentleĢme ve sanayileĢmenin Türkiye gibi emek yoğun ve teknoloji ile dövizin kıt olduğu bir
ülkede ancak tarımsal finansmanla sağlanabileceği gerçeği kamuoyunda geri plana atılmıĢtır.
Bu da kentleĢme ve sanayileĢmenin etkinliğine, çarpık kentleĢme, yokluk, açlık, eğitimsizlik,
altyapısızlık, sanayide sermayesizlik, teknolojide geri kalmıĢlık ve uygar yaĢam düzeyinde
eksiklikler vb yollarla olumsuz olarak yansımıĢtır.
Mevcut tablo, gerek kamu gerekse kamuoyu tarafından 2000‘li yıllarda daha iyi okunmaya
baĢlamıĢ tarıma verilen önem artmıĢtır. Türkiye olarak uluslar arası piyasalarda elimizin,
rekabet gücümüzün en yüksek olduğu alanın tarım olduğu anlaĢılmıĢ ve adeta iĢletmecilik
anlamında sanayinin ve bilgi toplumu olmanın yanı sıra çekirdek yeteneğimizin tarım
olduğunun ayırtına varılmıĢtır. Bu yıllardan itibaren, AB ile yürütülen Ortak Tarım
Politikası‘nın (OTP) bir alt çalıĢması olarak ―Doğrudan Gelir Desteği‖ (DGD) gibi, daha
radikal, daha gerçekçi, etkin tarım ve tarım destek politikaları benimsenmiĢtir. Fakat on
yıllara varan ihmal, sadece kesenin ağzı bir miktar açılarak değil, çeĢitli teĢvikleri, yasal
düzenlemeleri, AB, IFOAM (Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu), FAO
(BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım Örgütü, ITC (Uluslararası Ticaret Merkezi), OTA
(Organik Ticaret Birliği) uluslar arası kuruluĢlarla girilecek uzun dönemli bir mutabakat ve
rehabilitasyonları gerektirmektedir. Ġki binli yıllarda Türkiye‘nin yaptıkları hemen hemen bu
Ģekildedir. Bunu, ikinci bölümde ele alacağımız AB ilerleme raporları çerçevesinde ve
Türkiye‘nin AB ile girilen OTP‘ de en baĢarılı ülke olduğunu da göz önünde bulundurarak da
anlamak mümkündür.
Sonuç olarak, dünya değiĢti. Teknoloji geliĢti. Bilgi çoğaldı ve hızla yayılması mümkün hale
geldi. E-devlet, e-ticaret, e-belge, e-imza vb. uygulamalarla devletler ve Ģirketler çok etkin ve
hızlı hale geldi. Artık geliĢmiĢ ülkelerde nüfusun sadece % 1‘i tarımda iç talebi karĢılayabilir
hale geldi. Hollanda, Ġsrail, ABD gibi ülkeler tohum ıslahı, proje tipi üretim, tarım borsası gibi
modern uygulamalarla tarım tekeli oluĢturmaya ve birçok ülkeyi tarım konusunda kendilerine
bağımlı hale getirmeyi baĢardılar.
Türkiye olarak çok geniĢ yüzölçümüne sahip olduğumuz arazimizin tamamı tarıma elveriĢli
olduğu halde birçok ürün grubunda ithalat zorunluluğu oluĢtu. Bu durum özellikle Türkiye
gibi tarım yönü güçlü ve özellikle mukayeseli üstünlükleri bulunan bir ülke de dikkatler bir
kez daha tarım sektörüne çevrildi ve tüm gayretin tarım dıĢındaki sanayileĢmeye
harcanmasının çok da uzun vadeli bir strateji olamayacağı anlaĢıldı.
Türkiye, 74 milyon nüfusu bulunan, nüfusunun çoğu genç olan ve çok ciddi bir iç talebe
sahip, istihdamın %34‘ü tarım sektörüne ait olan, çok geniĢ tarım arazileri ve yatırım
potansiyelleri, tarım geçmiĢi, yer altı ve yer üstü kaynakları, suyu, denizleri, akarsuları, iĢ
gücü bulunan bir ülkedir. Dolayısıyla tarım gibi bir konuda, gerekli istihdamı, üretimi,
127
ihracatı ve de markalaĢmayı, teknolojik zenginleĢmeyi hatta sektörel liderliği
gerçekleĢtirememesi, genel olarak ancak yanlıĢ tarım politikalarıyla, özelde ise tarımsal
destek politikalarıyla açıklanabilir.
Bu çalıĢmada öncelikle Türkiye‘de son on yıldır (2001-2011) uygulanan tarımsal destek
politikası çeĢitli yönlerden ele alınmıĢtır. Ayrıca uyum içerisinde hareket etmemiz gereken,
baĢta AB olmak üzere uluslar arası kuruluĢlarla olan etkileĢimimiz takip edilmiĢ,
yapılabilenlerin ne düzeyde olduğunu anlayabilmek için AB ilerleme raporları ve DPT
kalkınma raporları incelenmiĢtir. Son olarak da Türkiye‘nin bu konudaki potansiyelini nasıl
kullanabileceği tartıĢılmıĢtır.
TÜRKĠYEDE UYGULANAN TARIMSAL DESTEKLER
Türkiye‘de uygulanan tarımsal destekleri genel olarak dört baĢlık altında toplayabiliriz
(Kamacı, 2006, s.26):
1. Pazar Fiyatı Desteği: Ürün fiyatlarının devletin çeĢitli kurum ve kuruluĢları tarafından
satın alınırken uygulanmaktadır. Pazar fiyatı desteği, belirli ürünleri üreten çiftçilerin eline
geçen fiyatları arttırarak refah düzeylerinin yükselmesine imkân verir. Ancak tüketicilerin
ürünlere gereğinden fazla ödeme yapmasına neden olur.
2. Doğrudan Gelir Desteği: Ürün fiyatlarının serbest rekabet koĢullarında oluĢmasını
amaçlayan doğrudan gelir desteği (DGD) tarım sektöründe OTP' ye (Ortak Tarım Politikası)
uyumun en önemli koĢullarından birisidir. Türkiye'de öncelikle belirli pilot bölgelerde
uygulamaya konmuĢtur. Fiyat farkı ödemesi, doğal afet yardımları, ürün değiĢtirme
ödemeleri, alan ve hayvan baĢına yapılan ödemeler Ģeklinde uygulanmaktadır(Kamacı, 2006,
s.26).
Ġlk olarak 2000-2003 ölçeği için planlanmıĢ olup
daha sonra planlananın aksine gerekli görüldüğü için 2007 ye kadar uzatılmıĢ olup 2007‘den
sonra ise revize edilerek desteklemeye devam edilmiĢtir. Uygulamalı olarak 2001 yılında
geçilmiĢ ve diğer fiyat ve sübvansiyon destekleri tedrici olarak kaldırılmıĢ fakat OTP‘ ye
rağmen 2005 sonrası bazı girdi destekleri sağlanmıĢtır. Doğrudan gelir desteği 2000 sonrasını
kapsadığı için araĢtırmamızın da odak noktasını oluĢturmaktadır.
3. Dolaylı Gelir Desteği: Direkt olarak ürüne yapılmayan ancak üretim miktarı ve kalitesi
üzerinde etkisi bulunan girdilere yapılan desteklerdir. Devletin belirli zamanlarda bitkisel
üretim için yaptığı gübre, ilaç, tohumluk, sulama ve enerji desteği; hayvansal üretim için
yaptığı vergi indirimi, kredi desteği ve borç faizlerinin silinmesi gibi uygulamalar bu destek
çeĢidine örnek olabilir.
4. Diğer Destekler: Doğrudan üreticilere yönelik olmayan bu yardımlar, araĢtırma, eğitim ve
yayın hizmetleri, inceleme hizmetleri; yapısal/alt yapısal hizmetler ve rasyonelleĢtirme gibi
uzun dönemde tarımsal yapıları iyileĢtirici ve genel hizmetler baĢlığı altında da toplanabilecek
önlemlerdir.
Türkiye'de 2000 yılına kadar uygulanan tarımı destekleme politikaları; üretimin
yönlendirilmesi ve ekonomik dengelerin korunması ve üreticinin üretimi sürdürmesinin,
üretimin artırılmasının veya yeni ürünlerin üretimine baĢlamasının özendirilmesi amacıyla
yürütülmüĢtür (DPT ÖĠK, 2000, s.25).
ġu anda mevzuat çerçevesinde uygulanan destekleri ise; faiz indirimli tarımsal krediler, alan
bazlı tarımsal destekler,
Telafi Edici Ödeme fark ödemesi destekleri,
128
tarım sigortası destekleri,telafi edici ödemeler kapsamındaki tarımsal destekler, diğer tarımsal
amaçlı desteklerdir (www.taryat.gov.tr, 18.11.2011).
2001 yılı için devlet bütçesinden, tarım politikaları için yaklaĢık 2,600 milyon Euro
ayrılacaktır. Toplam tarım bütçesinin 450 milyon Euro'luk kısmı çiftçilere doğrudan destek
için, 140 milyon Euro'su girdi desteği için ve 2,000 milyon Euro'su ise genel ve diğer destek
tedbirleri için kullanılacaktır. Kırsal kalkınma dâhil tarıma verilen devlet desteği, devlet
bütçesinin yaklaĢık %3,9‘una tekabül etmektedir. Bir geçiĢ dönemi tedbiri olarak, ayrıca, daha
karlı ürünlere geçiĢin teĢvik edilmesi için çiftçiler mali destek alabileceklerdir (alternatif ürün
projesi). Burada temel amaç, tütün, Ģeker pancarı, çay ve fındık üretim alanlarını azaltmaktır.
Ayrıca, alternatif ürünlerin yetiĢtirilmesinin zor olduğu bölgelerde, çiftçiler, tarım dıĢı
faaliyetleri geliĢtirmek için ek gelir desteği alabileceklerdir. Hükümet, Nisan 2001 'de,
tarımda doğrudan gelir desteği sistemini ülke genelinde uygulamak için bir karar almıĢtır.
Pazar uyumlu bir yaklaĢım geliĢtirmek için, bazı ürünlerin gümrük tarifeleri düĢürülmüĢtür
(AB, 2001, s.60).
AB ĠLERLEME RAPORLARI VE TÜRKĠYENĠN TARIM DESTEK POLĠTĠKASI
DPT‘nin Kalkınma Planlarının ve Özel Ġhtisas Kurulu Raporlarının dıĢında Türkiye‘nin
tarımsal geliĢimi konusunda bir dıĢ gözlemci, danıĢman hatta ortak tarım politikaları (OTP)
açısından düĢündüğümüzde aynı zamanda bir ―ortak‖ olarak AB‘nin 2001 yılı AB ilerleme
raporu diğer konularda olduğu gibi devletin tarım destek politikaları konusunda da bir
baĢvuru kaynağı niteliğini taĢımaktadır. Bu çerçevede AB 2001 yılı ilerleme raporuna
baktığımızda Türkiye'nin Nisan 2001'de ortaya koyduğu "Güçlü Ekonomiye GeçiĢ
Programı"na göre, tarımsal politikanın ana ilkesi, çiftçilerin ülke çapında doğrudan gelir
sağlamak yolu ile desteklenmesidir.
3.1. 2001 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
2001 yılı, AB ilerleme raporunun tarımla ilgili olan kısmını ele aldığımızda, göze ilk çarpan
çok ciddi bir tarım reformunun ülke çapında hayata geçirilme çabasıdır. Bunun için ciddi
kanuni değiĢiklikler yapılmıĢ fakat AB mevzuat uyumu açısından yetersiz bulunmuĢtur.
Ġlerleme raporunun değerlendirme kısmında; ―DüĢük gelir seviyesi, bazı sektörlerdeki aĢırı
üretim, parçalanmıĢ iĢletme yapıları ve çiftçilerin nispeten düĢük eğitim seviyeleri Türk tarım
sektörünün en önde gelen sorunlarıdır. Hükümet, tarım sektöründe verimliliğin ve etkinliğin
artırılması ihtiyacının farkındadır. Bu çerçevede, Türkiye tarım sektöründe çok önemli bir
reform süreci baĢlatmıĢtır. ÇeĢitli tarımsal destekleme mekanizmaları (girdi sübvansiyonları,
tarımsal destek fiyatları, kredi sübvansiyonları), aĢamalı olarak, hektar baĢına doğrudan gelir
129
desteği veren bir sistem ile değiĢtirilecektir. Ancak, atılan adımların tamamının mevcut
Topluluk politikaları ile aynı doğrultuda olduğu söylenemez. YaklaĢımda açık bir farklılık
vardır. Devletin tarım piyasalarındaki ve tarım ürünlerinin iĢlenmesindeki rolü
azaltılmaktadır‖ denilmektedir (Avrupa Toplulukları Komisyonu, 2001, s.60).
2001 yılı, AB ilerleme raporunu Türk tarım destek politikası açısından göz önüne alacak
olursak, iki önemli nokta ön plana çıkmaktadır. Birincisi tarım destek politikasının, çeĢitli
sübvansiyonlar, fiyat belirleme Ģeklinde değil de hektar baĢına doğrudan gelir desteği
yönünde değiĢtirilmesi bunun için gerekli arazi kayıtlarının yapılması, ikincisi ise tarım
sektöründe giriĢimciliğin güçlendirilmesi için, devletin etkinliğinin azaltılması bunun içinde
çeĢitli devlet kurumlarının özelleĢtirilmesi yer almaktadır birde katma değeri daha yüksek
olan ve ithal edilen ürünlerin üretilebilmesi için destek verilmesi (farklı ürün desteği).
2002 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Raporda;
―Türk Hükümeti, 2000 yılında baĢlayan tarım reformunu uygulamaya devam etmiĢtir. Bu
reform, çeĢitli tarımsal fiyat destek sistemlerinin doğrudan gelir desteği sistemi ile
değiĢtirilmesini, tütün, çay ve fındık üretimini ikame etmek üzere geliĢtirilen "Alternatif Ürün
Projesi"ni, Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve Birliklerinin yeniden yapılandırılmasını, girdi ve
kredi sübvansiyonlarının terk edilmesini ve gıda sanayileri gibi kamu teĢebbüslerinin
özelleĢtirilmesini kapsamaktadır.
2002 yılında, devletin tarımsal politikalar için ayırdığı bütçe, yaklaĢık 1.690 milyon Euro'dur.
2002 yılı toplam tarım bütçesinin 875 milyon Euro18 tutarındaki kısmı, çiftçilere verilen
doğrudan destek programlarının finansmanına ve 81 5 milyon Euro tutarındaki kısmı da genel
destek tedbirlerine ayrılmıĢtır. Kırsal kalkınma dahil, tarıma sağlanan devlet desteği, bütçenin
% 2,76'sına denk gelmektedir. 2001 yılı itibarıyla girdi destekleri kaldırılmıĢtır.
Hükümet doğrudan gelir desteği kapsamında, çiftçilere yaklaĢık 1 milyar Euro aktarmıĢtır.
Doğrudan gelir desteği sistemi, hektar baĢına yapılan ödemeler tüm ürünlere uygulanmakta
olup, ödemelerde tek kriter arazinin tarıma açılmıĢ olmasıdır. Çiftçiler, ödemeden
yararlanabilmek için asgari 5 hektar araziye sahip olmak zorundadır. 5 hektardan küçük
iĢletmeler, birleĢtikleri takdirde doğrudan gelir desteği sisteminden yararlanabilirler. Yardım,
çiftçi baĢına azami 20 hektarla sınırlıdır‖ denilmektedir (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2002,
s.67-70).
Rapora bakıldığında 2000 yılında yaĢanmaya baĢlanan yapısal reformun aksamadan devam
ettiği, kayıtların ve ödemelerin yapıldığı bunun yanı sıra konuyla ilgili mevzuat uyumunda
kayda değer bir geliĢmenin yaĢanmadığı anlaĢılmaktadır. Ayrıca organik tarımın
desteklenmesi gerekliliği ilk kez bu raporda dile getirilmiĢtir.
2003 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
AB‘in 2003 yılı için hazırladığı ilerleme raporunda (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2003, s.7073);
―Türk Hükümeti 2000 yılında kabul edilmiĢ olan yeni tarım politikasını uygulamaya devam
etmiĢtir. Bu politikanın kilit unsurları; çiftçilere doğrudan gelir desteği, bir dizi tarım ve
iĢlenmiĢ tarım ürünü için ihracat geri ödemesi, girdi ve kredi sübvansiyonunun terk edilmesi
ve tütün, çay ve fındık için alternatif ürün programıdır. Ayçiçeği gibi bazı ürünler halen
yüksek fiyat desteğinden yararlanmaktadır. Politikanın diğer tamamlayıcı tedbirleri tarım satıĢ
kooperatifleri ve kooperatif birliklerinin yeniden yapılandırılması ve devlete ait gıda
teĢebbüslerinin özelleĢtirilmesidir.
Çiftçilerin % 62'si, 2002 yılında çiftçilere toplam 1.28 milyar Euro tutarında (yaklaĢık 68.4
euro/hektar, ürün çeĢidinden bağımsız) bir ödeme sağlayan doğrudan gelir desteği
programından yararlanmıĢtır. 2002 yılı sonu itibarıyla reformun temel unsurlarının
130
uygulanması, belirli ürünlerin üretimi ve girdilere yönelik yapay teĢvikleri önemli ölçüde
azaltmıĢ ve 1999 yılında 5.13 milyar Euro olan bütçeden sübvansiyona ayrılan yıllık miktarı
0.94 milyar Euro (GSYĠH'nın %0.5) düzeyine indirmiĢtir.
Toplam olarak, kırsal kalkınma dahil tarıma devlet desteği 2002 yılında Devlet bütçesinin
yaklaĢık %1. 3‘ine tekabül etmiĢtir.
Hükümet, ülke çapında bir çiftçi ve arazi kayıt sistemi uygulamaktadır. YaklaĢık 2,5 milyon
çiftçi (toplamın %62'si) ve yaklaĢık 16,4 milyon hektar tarım arazisi (toplamın %74'ü) kayıt
altına alınmıĢtır.
Yeni tarım politikasının uygulanmasına; özellikle, çiftçiler için doğrudan gelir desteği, arazi
ve çiftçilerin kaydı ve büyükbaĢ hayvanların tanımlanması ve tescili bakımından devam
edilmelidir. Bu tedbirler, Türk tarımının modernleĢtirilmesine yardım edecek ve bilhassa
ödeme kurumu, IACS ve ortak piyasa düzenleri bakımından Ortak Tarım Politikasının
oluĢturulmasına temel teĢkil edebilecektir‖ denilmektedir.
2004 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Raporda (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2004, s.70-73);
―Türkiye, tarım sektörünü ve kamu desteğini yeniden yapılandırmak için bir program
uygulamaktadır. Hükümet, Dünya Bankasının desteğiyle, Tarım Reformu Uygulama Projesini
geliĢtirmiĢtir. BaĢlangıçta, 2001-2004 yılları için düĢünülmüĢ olan Projenin, 2005 yılı sonuna
kadar uzatılması öngörülmüĢtür. Projenin ana amacı, ürün ve girdiye dayalı desteğin tedricen
kaldırılarak, yerine tarımsal alana dayalı gelir destek programının getirilmesidir.
Projenin hedefleri Ģunlardır: (a) orantısız biçimde büyük çiftçilerin yararlandığı ve yılda 5
milyar dolara mal olan, gübredeki devlet desteği ile kredi ve fiyat desteklerinden oluĢan
sürdürülemez ve bozulmuĢ sistemi tedricen kaldırmak; (b) devletin tarımsal ürünleri piyasaya
sürme ve iĢleme konusundaki rolünün küçültülmesi amacıyla devlet tarım kooperatiflerinin
çoğunu özelleĢtirmek; (c) doğrudan gelir desteği sağlayan birleĢtirilmiĢ ulusal bir programın
uygulamaya konulması; (d) Türkiye'nin bazı bölgelerinde, çiftçileri fındık ve tütün yerine
alternatif ürünler yetiĢtirmeye yöneltmek (alternatif ürün programı).
Tarım alanı ile ilgili olarak, 2003 Yılı Ġlerleme Raporunda da belirtildiği üzere, tarım
sektörünün ve tarım alanlarının yeniden yapılanmasına yönelik bir kırsal kalkınma
stratejisinin oluĢturulması baĢlıca öncelik olmalıdır‖.
Raporun bu kısmından da anlaĢılacağı üzere, tarım destek politikasındaki değiĢim projesine
devam edilmektedir. Bu da yeni tarım destek politikasındaki kararlılığı göstermektedir.
Amaçlar tekrar net bir Ģekilde dile getirilmiĢtir. Projenin uygulama süresi de bir yıl daha
uzatılmıĢtır.
Tarım sektörünün öneminin giderek azalması ve sektörde devlet etkisinin azalması olumlu
geliĢme olarak değerlendirilmiĢtir (AteĢ ve Çakır, 2004, s.5).
―Ön Ulusal Kalkınma Planı kapsamında belli adımlar atılmaktaysa da, kırsal kalkınma
konusunda fazla ilerleme kaydedilmemiĢtir. Henüz kapsamlı bir kırsal kalkınma stratejisi
geliĢtirilmemiĢtir. Bununla birlikte, münferit kırsal kalkınma projeleri gerçekleĢtirilmiĢ ya da
Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı tarafından uygulanma aĢamasındadır. Bunlar, sulama, arazi
ıslahı, köy yolu yapımı, orman yolu yapımı, içme suyu sağlanması ve ağaçlandırma
faaliyetlerini kapsamaktadır‖(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2004, s.83-84).
Buradan da anlaĢılacağı gibi projeye baĢlayalı üç yıl olmasına rağmen, tüm teĢviklere rağmen
tarımda istenen hareketlilik maalesef sağlanamamıĢtır.
2005 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Proje 2005-2007 dönemini kapsayacak Ģekilde uzatılmıĢtır. Doğrudan gelir desteğine ek
olarak, geçiĢ döneminde çiftçilere yardımcı olunması amacıyla birkaç yeni alt bileĢene
131
(örneğin, arazi toplulaĢtırması, köy bazlı katılımcı yatırımlar, tarım satıĢ kooperatifleri ve
birlikleri) de yer verilmiĢtir.
GiriĢ desteklerinin kaldırılmasının Tarım Reformu Uygulama Projesinin hedeflerinden biri
olmasına karĢın Türkiye BaĢbakanı, 2005 yılında mazot ve gübre gibi alanlarda yine giriĢ
destekleri verileceğini beyan etmiĢtir.
2004 yılının Aralık ayında Türkiye, 2006-2010 dönemindeki tarımsal desteğe iliĢkin stratejik
amaçlarını ve araçlarını tanımlayan bir tarım stratejisi benimsemiĢtir. Bu strateji belgesi,
Tarım Çerçeve Kanununun temelini oluĢturacaktır. Bu strateji hoĢ karĢılanan kimi unsurlar
içermekle birlikte (örneğin, sürdürülebilir, rekabetçi bir tarımsal gıda sektörü oluĢturulmasına,
gıda güvenlik standartlarının iyileĢtirilmesine, çeĢitliliğin teĢvik edilmesine ve tarımsal çevre
projesinin desteklenmesine iliĢkin verilen taahhütler), kimi önemli konularda da bir adım geri
gidildiğini göstermektedir. Örneğin, toplam tarım bütçesindeki payı %76‘dan %45‘e
gerileyecek olan doğrudan ödeme sistemi, belirli ürünlere odaklanmak amacıyla yeniden
birleĢtirilecektir. Türkiye‘nin kendi kendine yetmediği ürünlerin üretiminin teĢvik edilmesi
için üretime iliĢkin değerler ve eksiklik ödemeleri artacaktır. Bu değiĢiklikler sadece, Türkiye
tarafından geçtiğimiz yıllarda takip edilen tarım reformu programından bir adım geri gidilmiĢ
olduğunu değil, aynı zamanda 2003 ve 2004 yıllarında yeniden Ģekillendirilen Ortak Tarım
Politikasının gereklerine aykırı olan bir geliĢmeyi temsil etmektedir (Devlet Planlama
TeĢkilatı, 2004, s.89-92).
Rapordan anlaĢılacağı üzere doğrudan gelir desteği uygulaması, ürün çeĢitliliği (özellikle ithal
edilen ürünleri yetiĢtirenlerin) lehine revize edilerek 2007‘ye kadar uzatılmıĢtır. Tarımsal
desteklerin artık organik üretime yönlendirilmesine tekrar vurgu yapılmıĢ ve hektar bazlı
doğrudan gelir desteğinin haricinde ek destekler sağlanmıĢtır. Türkiye bazı konularda
eleĢtirilmiĢ olsa da genel anlamda yapılan reformlar baĢarılı bulunmuĢ daha etkin bir tarım
politikası için teĢvik edilmiĢ ve AB kaynaklı tarımsal destekler sağlanmıĢtır.
2006 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Türkiye "2006-2010 Tarım Stratejisi Belgesi"ni uygulamak amacıyla yeni bir Tarım Kanunu
kabul etmiĢtir. Toprak Mahsulleri Ofisi'nin (TMO) buğday unu ihracatını destekleme
mekanizmaları ve TMO gibi kamu iktisadi teĢebbüslerine sağlanan devlet yardımları alanı
özel bir dikkat gerektirmektedir. Üretimle bağlantılı desteklerdeki artıĢa yönelik eğilim 2003
tarihli OTP reformuyla ters yönde gitmektedir (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2006, s.4243).2006 yılı tarım kanununun kabul edilmesiyle Türk tarımı için dönüm noktası olabilecek
bir yıldır. AB ise hala OTP çerçevesinde DGD‘nin uygulanmamasını gündeme getirmektedir.
AB‘nin bu yaklaĢımının tutarlılığı diğer raporlar dikkate alındıktan sonra tartıĢılacaktır.
2007 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
―Üretimle birlikte desteğin önemi azalma sinyalleri göstermemekte olup, bu durum OTP
içindeki mevcut reform trendine uygun değildir‖(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2007,
s.45).Rapordan anlaĢılacağı üzere yeni tarım destek politikası hala yatırım aĢamasında olup
desteğe devam edilmesi gerekliliği ifade edilmiĢ, bu durumun ise tarımsal planlamaya
uymadığı da belirtilmiĢtir.
2008 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
―Hükümetin, üretimden bağımsız alan ödemelerini kaldırarak, yerine üretimle bağlantılı
ödemeler getirilmesine iliĢkin niyet beyanı, endiĢe kaynağı olmaya devam etmektedir. Böyle
bir geliĢme, Türkiye'nin tarım politikasının; reform edilen OTP, rekabetçilik ve pazar
yöneliminden uzaklaĢmasına yol açabilir.
132
Üretime bağlı destek sisteminin güçlendirilmesiyle, Türkiye‘deki mevcut destekleme ve
stratejik politika planlamasının yenilenen OTP ilkelerinden uzaklaĢacak Ģekilde geliĢtiği
görülmektedir‖ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2008, s.51).
Türkiye 2001-2007 ölçeğinde uyguladığı bağımsız alan ödemeleri uygulamasını 2008
yılından itibaren üretime bağlı hale getirmiĢ, bu uygulama ise AB tarafından olumsuz
karĢılanmıĢ ve bu Ģekilde OTP, rekabetçilik ve Pazar odaklı tarıma zarar vereceği öne
sürülmüĢtür. Bu konuda Türk hükümetinin yaptığı reformsal değiĢiklik gayet yerinde olmakla
birlikte AB‘yi bu konuda anlamak zorlaĢmaktadır.
2009 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Üretime bağlı tarımsal destekleme araçlarının artan önemi, endiĢe sebebi olmaya devam
etmektedir. Hükümetin doğrudan gelir desteği sisteminden vazgeçme kararı, Türk tarım
politikasını, reform sürecinden geçmiĢ olan OTP'den önemli ölçüde uzaklaĢtırmıĢtır. Belirli
sektörlere yönelik fark ödemeleri, 2009 yılından bu yana Türk tarım sektörüne sağlanan mali
desteğin temel aracı hâline gelmiĢtir. Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) müdahale
alımlarının sona ermesiyle, fındık sektörüne iliĢkin politikada, önemli bir değiĢiklik ortaya
çıkmıĢtır. Üreticilere destek, yerini üretime bağlı ödemelere bırakmıĢ olup, bu durum fiyat
destek tedbirlerinden uzaklaĢıldığını göstermektedir. Türkiye, AB menĢeli et, canlı hayvan ve
bunlardan üretilen ürünlerin ithalatına getirilen yasak konusunda ısrar etmektedir. Bu yasak,
tarımsal ürünlere iliĢkin ticaret anlaĢması kapsamındaki karĢılıklı yükümlüklerin ihlali
anlamına gelmektedir. Bu yasaklamanın ve ticaretteki diğer teknik engellerin kaldırılması, bu
fasıldaki katılım müzakereleri bakımından kilit unsur olmaya devam etmektedir ”(Devlet
Planlama TeĢkilatı, 2009, s.53).
2010 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
Bu fasıldaki katılım müzakereleri bakımından diğer bir anahtar unsur olan Türk tarım
politikasının OTP ile uyumu konusunda sınırlı ilerleme kaydedilmiĢtir. Üretimle iliĢkili
doğrudan destekler Türkiye'nin tarım sektörünün temel destek türü olmaya devam etmektedir.
Türkiye, destekleme politikasının gelecekteki OTP ile entegrasyona uyum sağlamasını
amaçlayan bir strateji geliĢtirmektedir, ancak rapor döneminde önemli bir geliĢme
kaydedilmemiĢtir. 2010 yılı tarım bütçesi konusunda, fındığa yönelik önceki devlet
müdahalesi tedbirlerinin yerine, bu ürünün üretimi için arazi esaslı ödemelerde önemli bir
artıĢ olmuĢtur.”(Devlet Planlama TeĢkilatı, 2010, s.58).
Rapordan anlaĢılacağı üzere, Türkiye‘nin OTP‘ ye uyumu birliğe katılımın önemli bir aĢaması
olarak ifade edilmiĢ, adeta ―bu iĢi daha fazla sürünceme de bırakırsanız birliğe
katılamazsınız‖ denmektedir. Bir birliğe üye ya da ortak olacaksanız ortaklığın içerdiği
alanlarda kendinizi ortaklığa uyumlaĢtırmalısınız. Bu noktada birlik kısmi konularda haklı
olabilir. Arazi ödemelerine gelince Türkiye‘nin üretime bağlı ödemede ısrarcı olmasından ve
bunun bir Ģekilde OTP‘ ye uyumlu hale getirileceğinden fakat henüz kayda değer bir mesafe
alınmadığından bahsedilmektedir. Rapordan Türkiye‘nin bu stratejisinin birlik tarafından
kabul edileceğinin sinyallerini almaktayız. Bu ne anlama gelir? Eğer Türkiye kendisine
münhasır olan bu stratejide baĢarılı olursa AB ile birlikte, AB‘ye rağmen, kendi tarım destek
politikasını, bu stratejide AB‘yi ikna etmiĢ ve kendi modelini ortaya koymuĢ olacaktır.Ayrıca
rapordaki ―Bu faslın katılım müzakerelerine yönelik tüm anahtar unsurlarda ilerleme
kaydedilmiĢtir‖ cümlesi ve Türkiye‘nin hem gerçek anlamda hem de uyum konusunda çok
baĢarılı olduğunu göstermiĢtir. Bu da Türkiye‘nin AB ile OTP yolunda tarımsal açıdan doğru
ortakla, doğru yolda olduğunun bir baĢka göstergesi olduğu ileri sürülebilir.
2011 YILI AB ĠLERLEME RAPORU
133
―Üreticilere doğrudan destek konusunda, bu fasıldaki müzakereler bakımından bir diğer kilit
unsur olan tarımsal destek politikalarının OTP‘ ye uyarlanmasına yönelik bir strateji
geliĢtirilmesi konusunda ilerleme kaydedilmemiĢtir‖ (Devlet Planlama TeĢkilatı, 2010, s.66).
AB ĠLERLEME RAPORLARININ GENEL YORUMU
Türkiye 2000 yılı itibariyle tarım destek politikasını değiĢtirmiĢ, fiyat belirleme, girdi
sübvansiyonu gibi yöntemlerden istisnai konular olsa da tedricen vazgeçmiĢ, bunun yerine
arazi bazlı doğrudan gelir desteği sağlamaya baĢlamıĢ bunun için gerekli arazi ve çiftçi
kayıtlarını yapmıĢ, devletin tarıma olan müdahalesini azaltmıĢ bunun için TEKEL ve
kooperatifler vb. birçok kurumunu özelleĢtirmiĢ, son olarak da kendi kendine yeterli bir ülke
olma stratejisini benimseyerek özellikle ithal edilen ürünlerin üretimine geçiĢ için destek
sağlamıĢtır. Arazi bazlı ödemeleri ilk kez 2005 yılı itibariyle revize edip üretime bağlı
ödemeler Ģekline dönüĢtürerek hız kesmeden devam etmiĢ mazot, gübre ve farklı ürünlerin
üretimi için bazı alt destekler de sağlamıĢtır. Ödemeler, tarımsal üretim için değil de farklı
amaçlarla kullanılmasından dolayı tarımda gerekli hareketliliği sağlayamamıĢ dolayısıyla
azaltılarak kaldırılması mümkün olmamıĢtır. Bu da hem devlet için bir maliyet unsuru
oluĢturmakta, hem tarımsal kalkınmayı yeterli düzeyde sağlayamadığı için üretimi, istihdamı,
ihracatı ve refahı olumsuz etkilemekte hem de OTP‘ ye uyumu geciktirmiĢtir.
Türkiye bu on yıllık süreçte çok iyi bir performans göstermiĢ, müzakere sürecinde, tarım
enformasyonunda ve teĢvik için ayrılanın bütçenin etkin kullanımı konusunda çok uzun
mesafeler kat etmiĢtir. Fakat tüm bunlar yeterli görülmemektedir. Zaten tarımda sağlanan
geliĢmenin ölçütleri de bunu göstermektedir. Bunda etkin olan unsurlara ve yapılması
gerekenlere sonuç bölümünde değinilecektir.
DPT‟NĠN KALKINMA PLANLARI VE TARIMSAL DESTEK POLĠTĠKALARI
2001 ve 2001 yıllarını kapsayan süreç 8. Ve 9. Kalkınma planının konusu olup bu planları
öncelikle ayrıntılı olarak ele almak dıĢarıdan yapılan yorum, eleĢtiri ve yönlendirmelerin yanı
sıra içerden gelen bir rapor aynı zamanda plan ve bu raporlarla AB raporlarının hemfikir
olduğu konular ayrıca nitelik kazanacaktır.
SEKĠZĠNCĠ KALKINMA PLANI (2001 – 2005)
Raporda (DPT 8. Kalkınma Planı, 2000, s. 131-135):

ġimdiye kadar uygulanan destekleme politikaları ile üretici gelirlerinde istikrar
sağlanamamıĢ, dünya fiyatları üzerindeki destekleme alım fiyatları bazı ürünlerin ekim
alanlarının geniĢlemesine, üretim fazlası oluĢmasına ve devletin fazla alım yaparak yüksek
stok maliyetine katlanmasına neden olmuĢtur.

Bu olumsuzlukları kısmen gidermek üzere, yeni bir tarımsal destekleme aracı olarak;
2000 yılında Çiftçilere Yönelik Doğrudan Gelir Desteği uygulanması yönünde bir pilot proje
baĢlatılmıĢtır.

Üreticilerin katılımını ve sorumluluğunu esas alan ve doğrudan üreticilere finansman
sağlayan kırsal kalkınma projelerinin oluĢturulmasına ve uygulanmasına baĢlanacaktır.

Özel sektör tohumculuğunun teĢvik edilmesi sonucu tohumluk üretimlerinde özel sektörün
payı 1995-99 ölçeğinde yaklaĢık iki katına çıkmıĢtır denilmektedir.
Sekizinci kalkınma planına bakıldığında tohumculuk vb. alanlarda doksanlı yıllar kesitinde
kısmi ilerleme kaydedilmesine rağmen Ģimdiye kadar uygulanan tarım destek politikalarının
iĢe yaramadığı hatta devleti ağır stok maliyetlerinin altına ittiği görülmekte ve bu
olumsuzluklara karĢı alınan önlemlerin destek politikasında yapılan DGD yönündeki
reformlar olduğu belirtilmektedir.
134
DOKUZUNCU KALKINMA PLANI (2007-2013)
Bu dönemin baĢlarında sosyal güvenlik, KĠT ve tarımsal desteklemede uygulanan yanlıĢ
politikalar kamu maliyesinde ciddi bir bozulmayı beraberinde getirmiĢtir. Artan borç stoku ve
buna bağlı olarak oluĢan yüksek reel faiz ortamı bir yandan yüksek enflasyonun kronik hale
gelmesine, diğer yandan ise yurtiçi tasarrufların üretken yatırımların finansmanı yerine kamu
açıklarının finansmanına yönelmesine neden olmuĢtur (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 12).
Tarımsal desteklemedeki olumsuzlukları gidermek için 2000 yılında DGD sistemine
geçildiğini belirtmiĢtik. Fakat 9. Kalkınma planında yer alan bu ifadelerden anlıyoruz ki
olumsuzluklar artarak devam etmiĢtir. AB ilerleme raporlarında durum bu kadar da olumsuz
ele alınmamıĢ.
AB ilerleme raporlarında bu olumsuzlukların yer almamasını; DGD doğrultusundaki tarım
politikasının, AB‘nin fikri olmasından hatta bu fikri birliğe almama dayatmasına kadar ileri
götüren ve kendilerine ait olan bu fikrin Avrupa‘da tutsa da Türkiye‘de tutmamıĢ olmasını
telaffuz etmek istememeleri olarak yorumlamak mümkündür. Türk hükümeti bu
olumsuzlukların farkına vararak 2007 yılı itibariyle DGD politikasını kendi yerel Ģartları
doğrultusunda revize ederek uygulamaya koyunca AB bu konuda da Türkiye‘yi birliğe
almama dayatmasına ısrarla devam etmiĢtir. Bunun üzerine Türkiye DGD uygulamasını bir
Ģekilde OTP‘ na uydurmayı vaat etmiĢtir.
Ayrıca, tarımda reform çalıĢmaları kapsamında Ģeker ve tütün gibi arz fazlası ürünlerden
alternatif ürünlere geçiĢ sağlanarak üretiminin taleple uyumlu hale getirilmesine yönelik
düzenlemeler yapılmıĢtır (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 18).
2000 yılında gerçekleĢtirilen tarım reformunun üç adımından biri olan farklı ürün desteğinin
amacına ulaĢtığını yukarıdaki ifadelerden anlamak mümkündür. Böylelikle farklı ürünlerin
ithalatının da kısmen önüne geçilmiĢtir. Bunun cari açığa yansıması da ayrıca bir araĢtırma
konusu olabilir.
2001 yılından itibaren tarımsal destekleme kapsamında girdi ve destekleme alımları yoluyla
verilen fiyat desteklerinden vazgeçilerek üreticiler doğrudan gelir desteği aracılığıyla
desteklenmeye baĢlanmıĢtır. Çiftçi kayıt sistemi oluĢturularak, çiftçilerin, doğrudan gelir
desteği baĢta olmak üzere, tarımsal desteklerden faydalanabilmeleri bu sisteme kayıtlı
olmalarına bağlanmıĢtır (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 18). Bu ifadelerle uygulamada bir
problemin olmadığı, eğer çıkarılan sonuçlarda istenilen nitelik elde edilememiĢse bunun
reformun teorisinde aramanın daha doğru olacağını bu ifadeler doğrultusunda söylemek
mümkündür.
Tarım satıĢ kooperatifleri ve birlikleri yeniden yapılandırılarak özerk hale
getirilmiĢtir (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 19).Tarım reformunun üç stratejisinden biri
olan tarımda özel sektörü güçlendirme konusunda atılan etkin adımlardan birisidir.
―Tarım sektöründeki verimlilik seviyesi (%8,5) ülke ortalamasının (%24) çok altındadır‖
(DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 19-20).
Bu ifadelere baktığımızda Türkiye bir tarım ülkesi olduğu halde, arazisinin tamamı tarıma
elveriĢli, dört mevsim yaĢanan, üç tarafı denizlerle çevrili, hemen her yerinde yer altı ve
yerüstü sularına sahip, birçok ülkenin gıptayla baktığı ve zamanın uğrunda her milletten
nesillerin yok olduğu bir coğrafyada tarım neden geri kalmıĢtır? Ġstatistiklere bakıldığında
bunun uzun yıllara yayılan çok ciddi hatta hayati düzeye ulaĢan bir ihmal, terk, sanayileĢme
ve ĢehirleĢmeye ölçüsüz, dengesiz ve merhalesiz geçiĢ olduğu söylenebilir. Aksi takdirde bu
bölgede binlerce yıllık tarım geçmiĢi olan bir ülkede tarımın en önde gelmesi gerekirken
maalesef yapılan yanlıĢ yönlendirmeler, ülke insanının ve devletin kendine ait müstakil bir
vizyonun belirlenemeyiĢi ülke insanını ve kamuyu dıĢ tahriklere, yönlendirmelere açık hale
getirmiĢtir. Bu da araba kullanmada acemi birisine araba içinden ve dıĢından herkesin
müdahalesi drurumunda oluĢacak tablodan daha farklı bir tablo oluĢmasını engellemiĢtir.
135
―Tarım sektöründe, sulama projeleri stokunun eritilebilmesi için kamu yatırımları artırılacak
ve projeler hızlandırılarak önemli bir kısmı tamamlanacaktır‖ (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006,
s. 58). GAP projesi çerçevesinde Harran Ovası baĢta olmak üzere bölgede çok büyük
arazilerinin sulanabilir tarım arazisi haline getirilmesi bu projelere örnek olarak verilebilir.
―Tarım Kanunuyla çerçevesi belirlenen tarım destekleme politikaları, üretimde verimliliği
artırmaya yönelik yeni uygulama unsurlarıyla zenginleĢtirilecektir‖ (DPT 9. Kalkınma Planı,
2006, s. 77).
Bu cümle Türk tarım destek politikasının OTP ile olan ayrılma noktasını temsil eder.
Uygulamaya konmasıyla da Avrupa‘dan uyarılan 2008 ve sonrasındaki raporlara
yansımıĢtır.―Tarım ürünleri ihracatında rekabet gücünün artırılması amacıyla, ihracat
destekleri dıĢ ticarete konu ve markalı ürünlere yönlendirilecektir‖ (DPT 9. Kalkınma Planı,
2006, s. 77).
Burada hükümet artık çok ciddi ölçekte kamu borç stokuna, bütçe açıklarına, dıĢ ticaret
açığına yansıyan destekleme yatırımlarının semeresini görmek istemekte ve bu doğrultuda
çeĢitli adımlar atmaktadır. Bu adımlar (DPT 9. Kalkınma Planı, 2006, s. 77);
AB Katılım Öncesi Yardımlardan da yararlanılarak, tarımsal iĢletmelerde ölçek
büyüklüğünün artırılması yanında, baĢta üretim teknikleri ve üretim koĢullarının
iyileĢtirilmesi olmak üzere, tarım ve gıda iĢletmelerinin modernizasyon çabaları, belirlenecek
öncelikler çerçevesinde desteklenecek ve tarım-sanayi entegrasyonu özendirilmesi kararı bu
kalkınma planında alınmıĢtır. Tarımsal kredi sübvansiyonları ile destekleme ödemelerinin
üreticilere çeĢitli kanallardan ulaĢtırılması sağlanarak tarım sektörüne yönelik finansal
hizmetler çeĢitlendirilecektir.
TĠGEM iĢletmeleri, özel sektör faaliyetlerinin bulunmadığı veya kısıtlı faaliyetlerde
bulunduğu alanlara yönlendirilecek ve ihtiyaç fazlası iĢletmeler özel sektöre
kullandırılacaktır.
Verimliliğin ve üretici gelirlerinin istikrarlı bir Ģekilde artırılması amacıyla, çiftlikten sofraya
gıda güvenliğinin sağlanması yönünde tarımsal üretim ve pazarlama aĢamalarında baĢta ilaç
ve gübre ile nitelikli tohumluk kullanımı, sulama, bitki ve hayvan sağlığı ile gıda hijyeni
olmak üzere çeĢitli konularda eğitim ve yayım hizmetleri artırılacaktır. Söz konusu
hizmetlerin genç ve kadın çiftçileri de kapsayacak Ģekilde ve yapıları güçlendirilmiĢ üretici
örgütleri tarafından yürütülmesine ağırlık verilecektir.
Tarım sektöründe, kamu kurumlarınca yapılan Ar-Ge çalıĢmalarının ilgili kurumların
faaliyetlerini destekleyici olması sağlanacaktır.
Kırsal alanda tarım ve tarım dıĢı ekonomik faaliyetlere yönelik insan kaynakları
geliĢtirilecektir.
Kalkınma planının bu ifadelerine geniĢ açıdan baktığımızda, ülke tarımının geçmiĢteki
olumsuz tecrübeleri ve geliĢen ülke ekonomisi ve ülke insanının konuya dair yaklaĢımı ve
algıları dikkate alınarak, yani farazi, gerçeklerden uzak, hayalici olmayan bir yaklaĢımla tarım
konusu devlet bazında revize ve rehabilite edilmeye çalıĢıldığı görülmektedir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
Türkiye‘nin Ģimdiye kadarki tarım destek politikasına, AB‘nin ilerleme raporlarına ve DPT
kalkınma raporlarına baktığımızda, Türkiye‘nin 2000 yılına kadar uyguladığı desteklerin
maliyetlerinin çok yüksek olmasına karĢın, sağladığı katma değerin ya da marjinal faydanın
çok düĢük seviyelerde kaldığını söylemek mümkündür. Fakat 2000 yılında AB ile OTP
çerçevesinde yürütülen tarım destek politikasının etkinliği 2000 yılı öncesine göre
maliyetlerinin daha az, sağladığı faydanın ise kısmen daha yüksek olduğu görülmüĢ fakat
yıllar itibariyle azalması gereken doğrudan gelir destek ödemelerinin azaltılamaması yatırım
sürecinin verimliliğini olumsuz yönde etkilemiĢ, 2000-2003 yılları arasında uygulanması
136
planlanan doğrudan gelir desteği günümüze kadar çeĢitli revizyonlarla ve ek desteklerle
birlikte uzatılmasına sebep olmuĢtur. Bu açıdan bakıldığında tarım reformu tam planalandığı
gibi gitmemiĢtir.
Her Ģeyden önce, OTP‘nin uygulanması için Türkiye‘nin ciddi bir finansman ihtiyacı vardır.
Son OTP reformlarıyla birlikte bu fonun AB bütçesinden karĢılanamayacağı ortadadır. Bu
finansman açığının ne Ģekilde kapatılacağı konusunda ise Türkiye tarafından net bir açıklama
yapılmamıĢ, kayda değer bir strateji üretilememiĢtir (Yalçınkaya vd. 2006, 116).
Yalçınkaya‘nın bu fikrine geçtiğimiz on yıl için baktığımızda durumun o kadarda kötü
olmadığını ve on yıl öncesine göre Türk tarımında %161‘lik bir üretim artıĢının dolar bazında
sağlandığını ve OTP‘ye mevzuat uyumu ve reform anlamında çok büyük ilerlemeler
kaydedildiğini hatta yer yer bu ilerlemelerin AB‘ye rağmen sağlandığını söylemek
mümkündür.
DGD diğer destekler kalktıktan sonra üreticilerin gelir kayıplarının önlenmesi amacı ile
uygulamaya konulmuĢtur. Ancak sonuçlardan görüldüğü üzere DGD tek baĢına tarım
sektörünün sorunlarını çözebilecek bir uygulama olmadığı öncelikli olarak 2003 de, 2005 de
ise aĢikar bir Ģekilde anlaĢılmıĢtır. Bu nedenle tek bir kurum tarafından koordine edilecek
politikalar ile ürün bazında üretimin planlanması, farklı destekleme sistemlerinin yanında
DGD'nin alternatif ürünlere geçiĢte meydana gelecek gelir kayıplarını karĢılamak için
bölgesel ve ürüne bağlı farklı ödemeler ile uygulanması yani farklı ürün destek sistemin
geliĢtirilerek zenginleĢtirilmesi akla gelen ilk önlemler arasındadır (Bor, 2005, 49). Nitekim
hükümetin 2005 yılından baĢlamak üzere DGD dıĢında mazot ve gübre gibi ek
sübvansiyonlara tarım reformunun gerektirdiğinin aksine baĢvurmuĢ olması sayın Bor‘un bu
tezini desteklemektedir.
Ayrıca tarım politikaları 2000 yılına kadar popülizmin ve siyasi lobilerin baskısından
kurtulamamıĢtır. 2001 de yaĢanan acı çöküĢ ülke insanını ve yönetimini popülizmden çok
büyük ölçüde uzaklaĢtırmıĢ ve ülkedeki kiĢi ve kurumlar artık sektörel yada mikro değil ülke
ekonomisi ve AB doğrultusunda bir yaklaĢım gösterebilmeye baĢlamıĢlardır.
GeliĢmiĢ hiç bir ülke gösterilemez ki tarım sektörü mevcut tarımsal kaynakları ölçüsünde
geliĢmemiĢ olsun. O halde tarım sektörünün geliĢmesi ve tarım politikalarının etkin bir
Ģekilde uygulanması, o ülkenin ekonomik geliĢmiĢliğine ve tüm sektörlerin kurum ve
kuruluĢlarında etkinliğin sağlanmıĢ olmasına bağlıdır. Tarımsal ürünler için uygun fiyat ve
pazar emniyeti sağlanmadan, üretime yöneltilmiĢ tarım tekniğini iyileĢtirme tedbirlerini almak
mümkün olmayacağı gibi, çiftçinin katılımını sağlayamadığı için istenen ölçüde baĢarılı
olamamıĢtır. Tarımsal eğitim, araĢtırma ve faaliyetleriyle ilgili politikaların koordineli
yapılmaması ve bu politikaları yürüten kurumlar arasında yeterli bir bağın olmaması, tarımsal
eğitim, araĢtırma ve yayım zincirinin oluĢmasını engellemektedir (Yavuz, 2000, s.20-21).
Yavuz‘un bu görüĢü Türkiye örneği için de son derece isabetlidir ve son on yıldır, mali
disiplinden taviz vermeyerek sağlanan ekonomik geliĢme tarım sektöründe de kendisini tüm
olumsuzluklara (köyden kente göç, toprak kirlenmesi, bilinçsi tarım vb.) rağmen
göstermektedir. Dolayısıyla bu iĢe sektörel değil daha geniĢ anlamda bakmak ve doğrultuda
çözüm üretmek, zor, uzun vadeli, yorucu ama gerçek ve derinlikli kalkınma sağlayacak ve
ülkemizin iki en önemli sektöründen birisi olan tarımı dolayısıyla da üretimi, ihracatı ülke
insanının refahını artıracaktır.
KAYNAKÇA
AteĢ, Dilek ĠĢtar ve Çakır, Meltem, ―AB Komisyonu 2004 Türkiye Ġlerleme Raporu Ve
Tavsiye Kararı Temel Değerlendirmeler‖, s. 5 Brüksel, 2004.
Avrupa Topluluğu Komisyonu, ―Türkiye‘nin Avrupa Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2001
Yılı Ġlerleme Raporu‖, Brüksel, 2001.
137
Bor, Özgür, ―Doğrudan Gelir Desteği Sistemi Sonrasına Bir BakıĢ-A Look To The Aftermath
Of Direct Income Payments System‖, Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi (9) 33-51, Antalya, 2005.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2002 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2002.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2003 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2003.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2004 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2004.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2005 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2005.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2006 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2006.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2007 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2007.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2008 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2008.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2009 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2009.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2010 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2010.
Devlet Planlama TeĢkilatı Avrupa Birliği Ġle ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü Türkiye‘nin Avrupa
Birliğine Katılım Sürecine ĠliĢkin 2011 Yılı Ġlerleme Raporu, Ankara, 2011.
Devlet Planlama TeĢkilatı, ―dokuzuncu beĢ yıllık kalkınma planı 2007-2013‖, Resmi Gazete,
Sayı: 26215, Ankara, 2006.
Devlet Planlama TeĢkilatı, “Tarımsal Politikalar Ve Yapısal Düzenlemeler Özel Ġhtisas
Komisyonu Raporu”, DPT:2516 - ÖĠK: 534, Ankara, 2000.
Devlet Planlama TeĢkilatı, ―uzun vadeli strateji ve sekizinci beĢ yıllık kalkınma planı 20012005‖, Ankara, 2000.
Kamacı, Ahmet, Türkiye'de Tarımsal Destekleme Politikalarının Etkinliği Ve Otp'ye
Uyum Analizi, s.26, Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü YayınlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi, Sakarya, 2006.
Topcu, Yavuz, ―Çiftçilerin Tarımsal Destekleme Politikalarından Faydalanma Ġstekliliğinde
Etkili Faktörlerin Analizi: Erzurum Ġli Örneği‖, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi,
21(2), 205–212, 205, 2008,
www.tarım.gov.tr
Yalçınkaya, Neslihan; Yalçınkaya, Hakan; Çılbant, CoĢkun. ―Avrupa Birligi‘ne Yönelik
Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları Ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖,
Celal Bayar Üniversitesi, ĠĠBF, Yönetim Ve Ekonomi Dergisi, Cilt:13, Sayı:2, Manisa, 2006.
Yavuz, Fikri, ―Türkiye‘de Tarım Politikası‖, Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi Dergisi,
Cilt 31, Özel Sayı, Erzurum, 2000.
138
TÜRKĠYE‟DE DÜNDEN BUGÜNE E-TĠCARETĠN GELĠġĠMĠ
Öğr. Gör. Adem KORKMAZ
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, Kilis
[email protected]
Öğr. Gör. Gülsade KALE
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Meslek Yüksekokulu, Kilis
[email protected]
Özet
Bilgisayar sistemlerinin son yarım yüzyıldaki baĢ döndürücü geliĢimi teknolojiyi hayatımızın
vazgeçilmezi yapmıĢtır. Teknolojik ortamda ticaret alanında her türlü alıĢveriĢin bilgisayar
ağları üzerinden, network veya www (internet) üzerinden yapılması ile e-ticaret kavramı,
ticaret hayatımıza girmiĢtir. Tarım, hayvancılık, elektronik, bilgisayar, giyim, kitap, reklam,
hizmet sektörü vs. alanlarında yapılan Türkiye‘deki e-ticaret, istatistikleri ve e-ticaretin bize
kazandırdıkları araĢtırılmıĢtır. Hayatımızın vazgeçilmezi olan sanal dünyadaki e-ticaretin
yaĢamımızdaki bu hızlı geliĢiminin, ticari alanda hayatımıza ne gibi artıları getirdikleri, ticaret
hayatımızda ne gibi değiĢikler getireceği ve gelecek yıllarda ticari hayatta ne gibi değiĢiklikler
olabileceği görülmeye çalıĢılmıĢtır.
Anahtar kelimeler: e-ticaret, elektronik ticaret, ticaret, sanal ticaret.
E-COMMERCE DEVELOPMENT IN TURKEY FROM PAST TO PRESENT
Abstract
The dizzying development of computer systems in last half-century has made the technology
indispensable for our lives. The trade on technological environment where all shopping are
made over computer networks and www (internet) entered the comment of e-commerce our
trade lives. The e-commerce and its statistics that is made on agriculture, animal husbandry,
electronics, computers, clothing, books, advertising and service sector and also the ecommerce gains to us has been investigated. The gains of e-commerce in traditioanl area with
the rapid development of e-commerce in our live via virtual world which is indispensable of
our live has been studied and tried to seeing the changes in our trade life.
Keywords: e-bussines, electronic commerce, trade, e-commerce.
GiriĢ
Hayatımıza ilk elektronik bilgisayar olarak, 1945 yılında giren ENIAC‘ın üzerinde geçen 66
yılın üzerinden, çok hızlı bir evrim geçirerek o yıllarda odalara zor sığan bilgisayarlar artık
her insanın cebinde taĢıdığı elektronik cihazlar haline gelmiĢtir. 1973‘lü yıllarda LAN
protokolünün geliĢtirilmesi ile bilgisayarlar arası haberleĢme sağlanmıĢtı oldu, bu sayede bilgi
paylaĢımı ve iletiĢimi ile bilgisayarların günlük hayatta daha fazla kullanılması sağlanmıĢ
oldu (Bal, 2010, ss.18-19). Türkiye‘de ilk ODTÜ‘de 12 Nisan 1993 tarihinde 64 Kbps
kapasiteli kiralık hat ile internete çıkma serüveni artık insanların ceplerindeki cep telefonları
139
ile internete girmesi ile herkesin cebine girmiĢ oldu (Url 1). Bilgisayarların bu hızlı geliĢimi
ile özellikle reklamcılık-tanıtım alanındaki geliĢmelerin paralelinde, elektronik ağları üzerinde
alıĢveriĢ imkanları oluĢmaya baĢlamıĢtır.
Türkiye‟de Bilgisayar ve Ġnternet Kullanımı
Türkiye‘de bilgisayar ve internete eriĢim ve kullanım istatistikleri incelendiğinde, TUIK
tarafından 2011 yılı Nisan ayında yapılan Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım
AraĢtırması sonuçlarına göre Türkiye genelinde hanelerin %42,9‘u Ġnternet eriĢim imkânına
sahipken, bu oran 2010 yılının aynı ayında %41,6 idi. Türkiye‘de son 5 yıldaki hanelerdeki
bilgisayar ve internet kullanım istatistikleri ise Ģu Ģekildedir (Url 4).
Çizelge 1 Türkiye‘de internet ve bilgisayar kullanım istatistikleri.
Temel göstergeler, 2007 - 2011
%
50
41,6
43,2
42,9
38,0
40
46,4
45,0
41,6
40,1
35,9
33,4
30,1
30,0
30
20
38,1
25,4
19,7
10
0
İnternet erişim imkanı olan haneler
2007
16 - 74 yaş grubu bireylerde
bilgisayar kullanımı
2008
2009
2010
16 - 74 yaş grubu bireylerde
İnternet kullanımı
2011
Ġnternet kullananların Ġnternet üzerinden kiĢisel kullanım amacıyla mal veya hizmet sipariĢi
verme ya da satın alma oranı 2011 yılında %18,6‘dır. Önceki yıl Ġnternet üzerinden alıĢveriĢ
yapanların oranı ise %15 idi. 2010 yılı Nisan ile 2011 yılı Mart aylarını kapsayan on iki aylık
dönemde bireylerin yaptıkları alıĢveriĢ oranları, %28,8‘i giyim ve spor malzemesi, %27,8‘i
elektronik araç, %19,8‘i ev eĢyası, %17,6‘sı kitap, dergi, gazete (e-kitap dahil) olarak tespit
edilmiĢtir (Url 4).
E-Ticaret
Hayatımızda sıkça kullandığımız e-ticaret/e-iĢ, internet üzerinden alım-satım ya da bilgisayar
ağlarının oluĢturduğu yapıda mal veya hizmetlerin kullanım haklarını ya da sahipliğinin
elektronik ortamdan diğer kiĢiye transfer edilmesine denir(Akar, Kayahan,2010,s.15). Eticareti kısaca " BiliĢim ağları (Internet gibi) üzerinden yapılan tüm bilgi, hizmet, para vs. gibi
ekonomik değerlerin değiĢimi süreci" olarak da tanımlayabiliriz. Ekonomik bir değiĢim
mekanizması ise, bu değiĢimin biliĢim ağları yapısı üzerinden online veya elektronik ortamda
gerçekleĢtirilmesi özetle "e-ticaret"tir (Url 2). YaĢantımızın her alanında olan ticaret
elektronik ortama yayılması ile reklam, giyim, gıda, elektronik, otomotiv, tarım ve havyacılık
vs. tüm alanlarda ticaretin daha kısa ve zaman mekan olmaksızın hayatımıza girmesine olanak
sağlamıĢtır.
E-ticaret ile hayatımızı giren temel terimlerden olan B2C (Business to Consumer Firmadan Tüketiciye) e-Ticaret, son tüketiciye yönelik olarak firmaların ürün ve
hizmetlerinin satıĢına yönelik internet ortamında yürüttükleri ticari faaliyetlerdir. E-Perakende
140
siteleri (web mağazalar) ya da tedarikçi firmaların kendi web sayfaları üzerinden, mal ve
hizmetlerin teslim koĢulları, garanti koĢulları, fiyatı ve diğer özellikleri ile belirlemiĢ oldukları
satıĢ yöntemleridir. B2B (Business to Business - Firmalar Arası) e-Ticaret ise firmalar
arasındaki iĢ faaliyetlerini internet ortamında sağlayan faaliyetlerdir [Url 3].
Dünya‟da E-Ticaret Tarihçesi
ĠletiĢim ve bilgi teknolojilerindeki geliĢmelere bağlı olarak 1980`li yılların ikinci yarısında
ortaya çıkmıĢ olan e-ticaret kavramıyla ilk defa, 1994 Amazon.com adlı web sitesinde ilk
kitap satılması ile karĢılaĢıyoruz. Bu satıĢın sonrasında aynı yıl içerisinde e-posta aracılığıyla
pazarlama ve reklam uygulamaları keĢfedildi. Aynı yıl içerisinde e-bay adlı alıĢveriĢ sitesinde
de ilk sanal müzayede düzenlendi. Elektronik ticaret alanında en geniĢ katılımlı konferans son
olarak OECD`nin Ekim 1997`de Turku Finlandiya`da düzenlemiĢ olduğu Global Elektronik
Ticaret Önündeki Engellerin Kaldırılması Konferansı`dır (Url 5).
Ġnternet ortamında e-ticaret, Ģirketler tarafından yoğun olarak 1996 yılında kullanılmaya
baĢlanmıĢtır. Önceki yıllarda da ise e-ticaretin varlığından söz etmek mümkündür. Ancak bu
tür uygulamalar, kapalı ağlar olarak kabul edilen intranet veya extranet üzerinden yapılmıĢtır.
Ġnternetin daha çok yaygınlaĢmasıyla beraber, e-ticaret hacminin giderek artacağına Ģüphe
yoktur. OECD‘nin verdiği tahminlere göre, toplam e-ticaret, 1997 yılında 26 milyar ABD
doları iken, 2001 yılında 330 milyar dolara ve 2005 yılında 1 trilyon dolara çıkacağı tahmin
edilmiĢtir. E-ticaretin %80‘lik bir kısmı iĢletmeler arasındaki alıĢveriĢte yapılmaktadır. Diğer
taraftan dünya e-ticaret hacminin %80‘i ABD merkezlidir. ABD‘deki iletiĢim alt yapısının
geliĢmiĢliği ve tüketim alıĢkanlıkları, ABD‘ye Avrupa ve diğer dünya ülkeleri karĢısında
üstünlük sağlamaktadır (Url 6).
Avrupa‘da ise e-ticaret iĢlemleri konusunda Ġngiltere ve Almanya ön plana çıkmaktadır. Pro
Active International tarafından yapılan ve 3 Temmuz 2000‘de sonuçları yayınlanan bir
araĢtırmaya göre Ġngiltere ve Almanya‘daki Ģirketler Avrupa‘da yapılan toplam e-ticaret
iĢlemlerinin büyük bir kısmını kontrol etmektedir. Bu araĢtırmaya göre Haziran ayı sonuna
kadar internet üzerinden gerçekleĢtirilen 50 milyar dolar tutarındaki alıĢveriĢin %60‘ı bu iki
ülkede bulunan Ģirketlerin web siteleri üzerinden yapılmıĢtır. Alman web sayfalarının 1999
yılı reklam gelirlerinin 92 milyon dolar olduğu ve bunun dünya reklam payının %3‘üne
karĢılık geldiği belirtilmiĢtir (Dolanbay, 2000).
Türkiye‟de E-Ticaret Tarihçesi
"Elektronik Ticaret Ağının" kurulması ve ülkemizde elektronik ticaretin yaygınlaĢtırılması
amacıyla, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu'nun (BTYK) 25 Ağustos 1997 tarihli
toplantısında, bir çalıĢma grubu oluĢturulması kararlaĢtırılmıĢ ve yapılacak çalıĢmalarda
koordinatörlük görevi DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı'na, sekreter ya görevi de TÜBĠTAK'a
verilmiĢtir. BTYK'nın 2 Haziran 1998 tarihli toplantısında finans, teknik ve hukuk raporları
sunulmuĢ ardından ülkemizde elektronik ticaretin geliĢtirilmesine amacıyla devletin uzun
vadeli dört temel görevi belirlenmiĢtir.
Bunlar;
1. Gerekli teknik ve idari alt yapının kurulmasını sağlamak,
2. Hukuki yapıyı oluĢturmak,
3. Elektronik ticareti özendirecek önlemleri almak,
4. Ulusal politika ve uygulamaların uluslararası politikalar ve uygulamalarla uyumunu
sağlamak.
2008 yılı sonunda BaĢbakanlık tarafından oluĢturulan 11 öncelikli e-devlet projesinden birisi
olan ―Yurt DıĢına e-Ticaret Projesi‖ Gümrük MüsteĢarlığı ile eĢgüdümlü olarak DıĢ Ticaret
MüsteĢarlığınca yürütülmekte olup, bu kapsamdaki çalıĢmalara ek olarak internet sayfasının
bir ―e-rehber‖ sayfası haline getirilmesi devam etmiĢtir (Url 7).
141
Türkiye‟de E-Ticaret Ġstatistikleri
Türkiye‘deki e-ticaret istatistikleri incelenmek istendiğin genel anlamda Bankalar arası Kart
Merkezi‘nin (BKM) verdiği banka kartlar üzerinden alıĢ veriĢ olarak tanımlanır. BKM‘nin eticaret anlamında verdiği istatistik bilgiler 2003 ve 2004 yılları ile sınırlıdır. ġu anki yıllara
yönelik veriler genel anlamda anketler ve e-ticaret firmaların verdiği istatistik ve kendi
anketleri Ģeklinde verilen bilgilerdir.
BKM‘nin 2003 yılı e-ticaret istatistikleri incelendiğin de E-ticaret iĢlemleri için tüm
bankalarda kayıtlı olan iĢyeri sayısı 701 tanesi aktif iĢyeri olmak üzere toplam 1.195 adet
olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu değerlere bakacak olursak istatistiksel olarak tüm bankaların kendi
pos cihazları ve diğer pos cihazları kullanılarak iĢlem adetleri ve toplam hacimler net olarak
anlaĢılacaktır. Bankların kendi posları üzerinden gerçekleĢtirdikleri (ONUS) iĢlem adetleri
incelendiğinde iĢlem adedi 1.225.366 ve iĢlem hacmi ise 109.420 Milyar TL ve birim iĢlem
bazında ortalama 89 Milyon TL olarak hesaplanmıĢtır. Yurtiçi iĢlem adetleri incelendiğinde
ise bu durum bankaların kendi sanal pos cihazlarını kullandıkları miktarın yaklaĢık 2 katı
olarak görülmüĢtür. Yurt dıĢı iĢlem adeti ise 105.010 adet ve 9.009 Milyar TL ve ortalama
iĢlem miktarı 86 Milyon TL olarak görülmüĢtür. Burada Ģöyle bir durum söz konusu
olmuĢtur, tüketiciler sanal ortamda dahi iĢlem yaparken kendi bankalarının posları üzerinden
iĢlem yapmaya gayret göstermiĢtir. Bunun avantajları ise Ģöyle görülmektedir; bankların
verdiği ödül puanları üzerinden yapılan alıĢ veriĢ miktarı incelendiğinde iĢlem âdeti 84.805 ve
iĢlem miktarı 7.535 Milyar TL ile kartların kendi posları üzerinden yaptıkları alıĢ veriĢin
%6.89 olmuĢtur [Url 8].
BKM‘nin 2004 yılı verileri incelendiğinde ise e-ticaret istatistiklerinde, iĢyerleri bazında
%67‘lik büyüme ile kayıtlı iĢyeri sayısı 1.994‘e, aktif iĢyeri sayısı ise %68‘lik büyüme ile
1.178‘e çıkmıĢtır. Bu değiĢimin iĢlem adetleri ve iĢlem miktarları bakımında değiĢim
oranlarında %100‘lerin üzerinde %200‘lere yakın bir artıĢ olduğu görülmektedir. Bu oranların
her gecen gün artığı bariz bir Ģekilde anlaĢılmaktadır [Url 8].
Çizelge 2 Türkiye‘de 2003 ve 2004 Yılı E-Ticaret Ġstatistikleri [Url 8]
ĠĢlem Adedi
Mart 2003
ĠĢlem Hacmi (Milyar TL)
Mart 2004 % DeğiĢme Mart 2003 Mart 2004 % DeğiĢme
A. Kredi Kartı ĠĢlemleri
A.1. Türkiye'de Sanal POS ile
Yapılan E-Ticaret ĠĢlemleri
ONUS
Yurtiçi
YurtdıĢı
Toplam
A.2. Türkiye'de Çıkarılan
Kredi Kartları ile
YurtdıĢından Yapılan ETicaret ĠĢlemleri
B. Ġnternetten Yapılan Ödül
Programı ĠĢlemleri
196.799
447.639
26.752
671.190
398.866
801.700
16.620
1.217.186
103
79
-38
81
11.801
24.421
1.167
37.388
38.040
62.402
3.322
103.765
222
156
185
178
78.214
157.073
101
12.336
22.113
79
8.386
10.142
21
203
275
36
38.633
14.591
53.224
54.585
16.444
71.029
41
13
33
1.866
1.561
3.426
2.733
1.394
4.127
47
-11
20
C. Sanal Kart/Sanal Kredi
Kartı ĠĢlemleri
Yurtiçi
YurtdıĢı
Toplam
142
Türkiye‘de 2003 yılından 2004 yılına olan 1 yıldaki değiĢimin iĢlem miktarı göz önüne
alındığında %222 artıĢ ile 11.801 Milyardan 38.040 Milyar TL‘ye yükselmesi firmaların her
gecen gün e-ticarete yöneldiğini göstermektedir.
Bankalararası Kart Merkezinin verilerine dayanarak son 7 yıla ait verilen, internet üzerinden
yapılan e-ticaret iĢlemleri toplam tutarı son bir yıl içinde %48,2‘lik artıĢla 2010 yılında 15
milyar 225 milyon TL‘ye ulaĢtığı söylenmiĢtir. 2011 yılı Sanal POS ile yapılan e-ticaret
miktarı ise ilk 8 ay için bu oran 14.980 Milyon olarak gerçekleĢmiĢtir [Url 9].
Milyon TL
Çizelge 3 Sanal POS Ġle Yapılan E-Ticaret ĠĢlemleri Tutarı [Url 9]
Sonuç ve Öneriler
Deloitte Türkiye‘nin 2010 yılında beĢincisini düzenlediği Fast50 Türkiye araĢtırmasında en
hızlı büyüyen ilk 50 teknoloji Ģirketi arasına internet sektöründen 3 Ģirket girdi. Bunlar
sahibinden.com, gittigidiyor.com, magiclick girerken internet Ģirketlerinin ilk 50 Ģirket
içindeki oranı %6 olarak hesaplandı. Son 5 yılda gelirlerinde en çok büyüme gösteren 50
Ģirketin %47′si yazılım, %35′i ise telekomünikasyon-iletiĢim sektöründen faaliyet gösteriyor
[Url 10].
TUIK‘in 2011 verileri incelendiğinde ise Türkiye‘de internet kullanan bireylerin Ġnternet
üzerinden kiĢisel kullanımlar amacıyla aldıkları mal veya hizmet sipariĢi verme ya da satın
alma oranı %18,6 iken önceki yıl Ġnternet üzerinden alıĢveriĢ yapanların oranı ise %15,0 idi.
Nisan 2010 yılı ile Mart 2011 yılı aylarını kapsayan on iki aylık dönemde Ġnternet üzerinden
alıĢveriĢ yapan kiĢilerin %28,8‘i giyim ve spor malzemesi, %27,8‘i elektronik araç, %19,8‘i
ev eĢyası, %17,6‘sı kitap, dergi, gazete (e-kitap dahil) Ġnternet üzerinden satın almıĢtır [Url 4].
Türkiye‘de her geçen gün artan internet kullanımı ile paralelinde artan elektronik ortamda alıĢ
veriĢ oranları hızlı bir yapıda artıĢ göstermesi internetin artık hayatımızda vazgeçilmez bir
yeri olmuĢtur. Bu yapı ticari firmaların internet ortamında alıĢ veriĢ sitelerinin oluĢmasına
yani online mağaza açmalarına yönelmiĢtir. Ticaret yapımızda artık daha farklı bir yöntem
olarak elektronik ticari sistemler her geçen gün artacaktır. Tüm ticari alanlarda artıĢ
göstermesi sektör ayrımı olmaksızın sanal ticaretin artıĢ göstereceğini göstermektedir.
143
Türkiye, mobil iletiĢim alanında dünyada çapında yeri olan ülkelerden biri, 2011 yılı itibariyle
64 milyona yaklaĢan cep telefonu hattı ve 25 milyona yakın 3G mobil Ġnternet kullanıcısı,
ülkemizin potansiyelini net bir Ģekilde gösteriyor [Url 11]. Nüfusun %20‘sinin bilgisayarları
üzerinden Ġnternet‘e bağlandığı Türkiye‘de Ġnternet kullanıcıları, aslında mobil cihazlar
üzerinden bundan çok daha fazla bir oranda internete bağlanıyor. %21‘lik aktif mobil (cep)
Ġnternet kullanıcı oranı ile iabeurope‘ın son yayınladığı raporda Avrupa‘da mobil Ġnternet
kullanıcı penetrasyonunun bilgisayarı geçtiği tek ülke olarak (tarihe) geçmemizi sağladı [Url
12]. Bu da bize yeni tanıĢtığımız son 10 yılda hayatımıza giren e-ticaret‘in yanında mobil
ticaret kavramını da hayatımıza yerleĢtiriyor. Hayatımızın her alanında olan tüketim
ürünlerinin internet üzerinden alıĢveriĢi her gecen gün artarken toplumumuzun teknolojiye
olan yakınlığı ve cep telefonu alanındaki tüketimin hızlı artıĢı ve yeni teknolojilere hızlı
adaptasyonu yeni ticaret olanakları hayatımıza getirmektedir. Son 10 yılda hayatımıza giren eticaret yakında bir zamanda mobil ticaret ile birlikte hız kazanacağı ve ticaret hayatımızın bir
bütünü olacaktır.
Kaynakça
Bal, H.Ç., 2010. Bilgisayarın Tarihçesi.Bilgisayar ve Ġnternet Kullanımı Laboratuvar
Uygulamaları, Murathan Yayınları, ISBN:978-605-5937-64-5, Trabzon.
Akar, E., Kayahan, C.,2010. Elektronik ticaret ve Elektronik ĠĢ, Nobel Yayınları, ISBN:978605-395-028-8, Ankara.
Dolanbay, C., 2000 .e-ticaret Strateji ve Yöntemler, Meteksan Sistem Yayınları , Ankara.
[Url 1] http://www.internetarsivi.metu.edu.tr/tarihce.php EriĢim 08.10.2011
[Url 2] http://www.kobitek.com/makale.php?id=1 EriĢim 08.10.2011
[Url 3] http://www.ibp.gov.tr/bilkay/section-bk-etic-b2c-1.cfm EriĢim 15.10.2011
[Url 4] http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8572 EriĢim 09.10.2011
[Url 5] http://www.editinteractive.com/web-tasarim-kutuphanesi/2/e-ticaret/e-ticaretintarihcesi-ve-gelisimi_14.html EriĢim 09.10.2011
[Url 6] http://www.bilgimekani.net/dunyada-e-ticaret-etkinlikleri-ve-uygulamalari/ EriĢim
09.10.201
[Url 7] http://www.e-ticaret.gov.tr/index.cfm?sayfa=462F4C0B-D8D3-856645201828CD2025F2 EriĢim 09.10.2011
[Url 8] http://www.tbb.org.tr/tr/Banka_ve_Sektor_Bilgileri/Tum_Raporlar.aspx EriĢim
18.10.2011
[Url 9] http://www.bkm.com.tr/donemsel-bilgiler.aspx EriĢim 18.10.2011
[Url 10] http://www.socialmediatr.com/blog/turkiyenin-en-hizli-buyuyen-50-teknolojisirketinin-3u-internet-sektorunden/ EriĢim 17.10.2011
[Url 11] http://www.ttinvestorrelations.com/turk-telekom-group/investing-in-turktelekom/turkey-telecom-sector.aspx EriĢim 20.10.2011
[Url 12]
http://www.iabeurope.eu/media/53240/day1_research_stream_1515_europe_mobile_advertisi
ng_market.pdf EriĢim 20.10.2011
144
TÜRKĠYE‟DE HAYVANCILIK SEKTÖRÜNÜN KIRSAL KALKINMAYA
ETKĠLERĠ
Yrd. Doç Dr. Hasan MEMĠġ
Harran Üniversitesi, ĠĠBF
[email protected]
Yrd. Doç Dr. Durhasan MUNDAN
Harran Üniversitesi, Veteriner Fakültesi
[email protected]
Özet
Kırsal kalkınma, kent ile kırsal alanlar arasındaki sosyo-kültürel ve ekonomik farklılıkları
optimum dengeye kavuĢturmayı, kırsal nüfusu yerinde kalkındırmayı amaçlayan çok yönlü
politik bir tercih olarak değerlendirilmektedir.
Kırsal alanların varlığının devam ettirilebilmesi, kentli kesime göre daha geri ekonomik ve
sosyal imkânlara sahip kırsal toplumun yaĢam Ģartlarının iyileĢtirilebilmesi için geliĢtirilen
giriĢimlere, kırsal kalkınma adı verilmektedir. Daha kapsamlı bir Ģekilde tanımlayacak
olursak kırsal kalkınma; kentsel alanların dıĢında bulunan dezavantajlı yaĢam ve çalıĢma
ortamlarında, mevcut doğal kaynakların istismarına neden olmadan, uygulanabilirlik ve
sürdürülebilirlik açısından değerlendirilmek yoluyla, hayat standartlarının ve gelir
düzeylerinin yükseltilmesi, refahın arttırılması, bu bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklılığının
giderilmesi, tarımsal yapının iyileĢtirilmesi, tarımsal üretimin sanayi ile entegre edilmesi, gıda
güvenliği, iĢsizliğin azaltılması, sağlıksız bir göçün önlenmesi vb. amaçlarla, tarımsal
kalkınmaya ilaveten kırsal alt yapı, tarımsal alt yapı, eğitim, sağlık, sosyal güvenlik,
örgütlenme, barınma, ulaĢım, haberleĢme, istihdam, pazarlama, kırsal turizm, yöresel el
sanatları vb. sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki mevcut yapılarda ihtiyaçların ve
önceliklerin belirlenmesi, bu konularla ilgili yetersizliklerin giderilmesi için planlanan tüm
geliĢtirici faaliyetleri ifade etmektedir.5
Kırsal kalkınmanın sağlanmasında hayvancılık önemli potansiyele sahip olan ve kırsal
kalkınmanın lokomotifi olarak kabul edilen bir sektördür. Bu bağlamda, çalıĢmamızda
Türkiye‘de hayvancılık sektörünün kırsal kalkınmaya katkıları değerlendirilecek, bu konuda
yaĢanan problem ele alınacak ve bunların çözümüne iliĢkin önerilerde bulunulacaktır.
5
Mehmet Serdar Turhan, Avrupa Birliği Üyeliği Yolunda Türkiye Kırsal Kalkınma Tedbirleri Uygulama
Süreci, Uzmanlık Tezi, Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı DıĢ ĠliĢkiler ve Avrupa Topluluğu Koordinasyon Daire
BaĢkanlığı, Ankara, 2005, s.3.
145
“Hayvan yemlerinde bulunan ağır metaller ve bu ağır metallerin hayvan sağlığı üzerine
etkileri”
Ahmet TOPALBEKĠROĞLU
Kilis 7 Aralık Üniversitesi F.E.F. Biyoloji Bölümü KĠLĠS
Yrd. Doç. Dr. Hikmet Y. ÇOĞUN
Kilis 7 Aralık Üniversitesi F.E.F. Biyoloji Bölümü KĠLĠS
Özet
Günümüzde bilinçsizce kullanılan tarımsal ilaçlar, kimyasallar, gübreler ile oluĢan çevre
kirliliği, tarımsal ürünlerde, yem bitkilerinde, kalıntı bırakarak sorunlar yaratmaktadır. Bu
kalıntı miktarları belirli normal değerlerin üzerine çıktığında bu ürünlerden oluĢan hayvan ve
insan besinlerinde birikmekte insan ve hayvan sağlığını tehlikeye düĢürmektedir. Ağır
metaller bulunduğu yem hammaddelerinden oluĢan karma yemlerle beslenen hayvanlarda
toksik etkiler sonucunda; metabolik rahatsızlıklar hayvansal ürünlerin kalitesinin düĢmesi,
üreticinin sosyal ve ekonomik anlamda etkilenmesi ve insan gıdası olarak tüketildiğinde
istenmeyen durumlara ve hastalıklara neden olabilir. Su, besinler ve hava ile alınan metalik
kirleticiler, bütün canlılarda birikme eğilimindedir. Çevre kirliliğinin bir göstergesi olarak
canlılarda bulunan metalik kirleticiler su ürünlerinde, bulaĢık bölgelerde otlayan ve kontamine
olmuĢ konsantre yemlerle beslenen hayvanlarda yüksek boyutlara ulaĢır. Belirli düzeyin
üzerine çıkan cıva, kadmiyum, kurĢun ve alüminyum gibi metal kalıntıları çevre ve insan
sağlığını önemli derecede etkilemektedir. Canlı organizmanın etkilerinin sonucunda baĢlıca
hastalıklara ve diğer stres etkenlerine duyarlılık artıĢı, kanser, erken yaĢlanma, sinirsel
belirtiler, zayıf kemik oluĢumu, kaslarda ağrı, iĢtahsızlık, anemi, erken ölüm ve doğum
anomalilerine neden olurlar.
Bu çalıĢmada yemlerde bulunan ağır metal limitleri ve bu ağır metallerin hayvan besleme
üzerine etkileri derleme Ģeklinde toparlanmıĢtır.
Anahtar kelimeler: Ağır metal, çevre kirliliği, yem, toksik etki,
146
KIRSAL KALKINMADA KADININ ROLÜ
Yrd. Doç. Dr. Suzan ERGÜN
Ġnönü Üniversitesi ĠĠBF Ġktisat Bölümü
[email protected]
Doç. Dr. Levent GÖKDEMĠR
Ġnönü Üniversitesi ĠĠBF Ġktisat Bölümü
[email protected]
Özet
Kırsal kalkınma son yıllarda uluslar üstü kuruluĢlarca hem akademik düzeyde hem de
uygulamada bir hayli önemsenen bir konu olmaya baĢlamıĢtır. Kırsal kalkınma sadece kırsal
alanda kiĢi baĢına düĢen gelir düzeyinin artması değil, aynı zamanda kırsal nüfusun yaĢam
standartlarının da iyileĢmesidir. Kadınlar kırsal ekonominin kalkınmasında temel
potansiyeldir. Dünya nüfusunun yaklaĢık yarısının kadınlardan meydana gelmesi ve toplam
iĢgücünün yaklaĢık üçte birini kadınların oluĢturması bunda önemli etkendir. Dünya Bankası,
sosyal kalkınma programlarının anahtar unsurunun ―kadınların güçlendirilmesi‖ olması
gerektiğini ifade etmektedir. Kadınlar ekonomik ve sosyal olarak güçlendikleri zaman geliĢim
için potansiyel güç olacaklardır. Tarih geçmiĢte kadınların rolünü dikkate almadan hazırlanan
kırsal kalkınma programlarının baĢarısız olduğunu göstermiĢtir. Bunun farkına varan ülkeler
kadınların kendini geliĢtirebilmesi için organizasyonlar ve enstitüler kurarak onların toplumda
sosyal, politik ve ekonomik durumlarını iyileĢtirmiĢlerdir. Sosyal, kültürel, politik ve
ekonomik olarak güçlenen kadınlar kırsal kalkınmada daha etkili rol oynamıĢlardır. Bu
çalıĢma kırsal kalkınmada kadının rolüne ıĢık tutmaktadır.
Abstract
In recent years, rural development has become a very important subject for supra-national
institutions both in academic world and in implementation. Rural development does not mean
only a rise in per capita income in rural areas, but also a rise in living standards of rural
people. Women are basic potentials for the development of the rural economy.The fact that
constituting nearly half of the world population and almost one-third of world labor force is
an important reason for taking into account women population in development. World Bank
emphasize that ―Women‘s empowerment― should be a key element in social development
programs. As women‘s economic and social power improved, they will become potential
power for development. History has showed that rural development programs, prepared
without taking into account the role of women, has failed. Countries which has recognized the
situation have arranged organizations and have established institutions for the social, political
and economic development of women in the society. This study sheds light on the role of
women in rural development.
GĠRĠġ
SanayileĢme ve kentleĢme sürecine bağlı olarak, temelde kır ve kent olmak üzere iki yerleĢim
birimi ortaya çıkmıĢtır. Bu oluĢumun bir ucunda geliĢmiĢ bir birim olan kent yer alırken, diğer
ucunda kırsal yerleĢim birimleri yer almaktadır. YerleĢim birimlerinin kır ve kent olarak
ayrılmasının sonucu olarak da genel kalkınmanın yanı sıra bir de ''köy kalkınması daha genel
ifadeyle kırsal kalkınma" sorunu gündeme gelmiĢtir (DPT).
147
Kırsal kalkınma, içerisinde çok boyutlu faaliyetleri ve kavramları barındıran bir olgudur. Bu
nedenle üzerinde görüĢ birliğine varılan net bir tanımı yoktur. Hatta bu tanım içinde
bulunulan koĢullara göre bölgeden bölgeye, ülkeden ülkeye değiĢebilmektedir.
Ġlke kez BirleĢmiĢ Milletler Örgütü tarafından yapılan ―toplum kalkınması‖ tanımı ―kırsal
kalkınma‖ olarak da kabul edilmektedir. Bu tanımda toplumun niteliğinin kırsal olup olmadığı
belirtilmeksizin konuya genel açıdan yaklaĢıldığı görülmektedir. Bu tanıma göre kırsal
kalkınma, ―küçük toplulukların içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel koĢulları
iyileĢtirmek amacıyla giriĢtikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla birleĢtirilmesi, bu
toplulukların ulusun tümüyle kaynaĢtırılması ve ulusal kalkınma çabalarına tam biçimde
katkıda bulunmalarının sağlanması sürecidir. BirleĢmiĢ Milletler Örgütü, Dünya Bankası,
OECD ve DPT tarafından yapılan tanımlamalardan esinlenerek kırsal kalkınma Ģu biçimde
tanımlanabilir: kırsal kalkınma, ―kırsal alanda yaĢayan ve geçimini tarım sektöründe veya
benzer kırsal mesleklerden sağlayan birey ve toplulukların insanca yaĢam koĢullarına
kavuĢturulması için onlarda önce bu yönde bir gereksinme duygusu yaratmak, sonrada bu
duygu yönünde çaba harcamaları için onlara maddi ve manevi açıdan tüm yardımların
yapılması ile demokratik yoldan bu toplulukların kalkınmalarını sağlama savaĢıdır‖ (II.Tarım
ġurası).
Kırsal kalkınma çabaları, baĢlangıçta tarımsal kalkınma eksenli olarak insanların gelir
düzeyini artırma hedefine odaklanmıĢken, edinilen tecrübeler neticesinde; kırsal alandaki
altyapının iyileĢtirilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerine ulaĢımın artırılması, doğal kaynakların
ve çevrenin korunarak kullanılması gibi konuların bir bütün olarak ele alınması gerektiğini
ortaya koymuĢtur. Yani kırsal kalkınma, kırsal alanda yaĢayan ve geçimini ağırlıklı olarak
tarım sektöründen sağlayan toplum kesimlerinin yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi ve refah
düzeylerinin yükseltilmesi, kırsal alanlar ile diğer bölgeler arasındaki geliĢmiĢlik farklılığının
azaltılması, tarımsal yapının iyileĢtirilmesi, tarımsal üretimin sanayi ile bütünleĢtirilmesi,
iĢsizliğin azaltılması, göçün önlenmesi amaçlarını taĢımaktadır. Ayrıca, kırsal kalkınma
tarımsal kalkınmaya ek olarak; kırsal alt yapı, tarımsal alt yapı, eğitim, sağlık, sosyal
güvenlik, örgütlenme, barınma, ulaĢım, iletiĢim, iĢlendirme, pazarlama, kırsal turizm, yöresel
el sanatları vb gibi sosyal, kültürel ve ekonomik alanlardaki var olan gereksinimlerin ve
önceliklerin belirlenmesi ve belirlenen konularda yetersizliklerin giderilmesi-iyileĢtirilmesi
için planlanan tüm geliĢtirici etkinlikleri anlatmaktadır.
Kırsal kalkınma, toprağın iyeliğine ve kullanılmasına iliĢkin geliĢmeyi önleyici, çağdıĢı
iliĢkilerin aĢılması dıĢında, temel uğraĢının tarımsal üretim olması özelliğini koruyarak, bu
birimlerin köy sayılmasına yol açan özelliklerinin hemen hemen tümünün değiĢmesini, bir
anlamda kentleĢmesini öngörmektedir. Köy kalkınması, kırsal alanda yaĢamın bütün yönünü
kapsayacak bir iyileĢtirme olup topraktan göçü, her Ģeyden önce de belli bir yerde nüfusun
yığılmasını önleyecek hizmetleri içermektedir. Ancak, kırsal kalkınma kapsamı içinde ele
alınacak toplulukların sınırları, kırsal kalkınma çabaları içindeki ülkenin geliĢmiĢlik düzeyine
göre değiĢiklik gösterir. Örneğin geliĢmiĢ ülkelerde köy toplumuna ek olarak kent ve benzeri
yerleĢim yerlerinin yakınındaki toplulukların da ele alınmasına karĢılık, kalkınmakta olan
ülkelerde kırsal kalkınma ile ilgili etkinlikler köy toplumu ile sınırlı kalmaktadır (Çakar,
2007:22).
Kırsal kalkınma için birbirini tümleyen aĢağıdaki tanımlamaların yapılması mümkündür.
Kırsal kalkınma:
- Ekonomik, toplumsal ve kültürel boyutları bulunan bir süreçtir.
- Evrensel ölçütler, eĢitlik ve denge (adalet) ilkeleri ile geliĢtirilmiĢ kırsal yaĢam düzeyidir.
- Kırsal toplumun ülke geliĢmiĢliği ve refahından, yerinde kalkınarak pay almasıdır.
- Kırsal emeğin üretken olduğu ve haklarını aldığı bir istihdam biçimidir.
- Kaynaklara daha iyi ulaĢım, refah ve gelirin dengeli paylaĢılarak geliĢtirilen yaĢam
düzeyidir.
148
- Kırsal alanda yoksulluğun ve kötü beslenmenin yok edilmesidir.
- Kırsal toplum yaĢamının modernizasyonudur.
- Kent/kır ayrıĢımının azaltılmasıdır.
- Kırsal sayılan ortamların ekonomik kalkınmasıdır.
Son çeyrek yüzyılda hızlanan küreselleĢme, dünyanın bir bütün olarak algılanması
yaklaĢımını beraberinde getirmiĢ ve bu algılamanın bir sonucu olarak dünyanın herhangi bir
yerindeki çevresel, tarımsal ve kırsal sorunlar tüm dünyayı ilgilendirir olmuĢtur. Özellikle yol,
içme suyu, elektrik, iletiĢim araçları, eğitim, sağlık ve sosyal güvenlik hizmetlerinin
ulaĢtırılamadığı veya yetersiz kaldığı kırsal alanlardan kentlere doğru yaĢanan yoğun göç,
kalkınmakta olan ülkeler için büyük tehditler oluĢturmuĢtur. Bugün, tüm dünya ülkelerinin
kırsal alanlarını etkileyen nitelikli iĢgücünün ve gençlerin kırdan göçü, kırsal nüfusun
yaĢlanması, azalan kamu hizmetleri sunumu, sermaye kaybı gibi ortak sorunlar mevcuttur. Bu
sebeple, kırsal kalkınmanın sağlanması için tüm ekonomik ve sosyal sektörlerin bir arada
planlanmasını gerektiren ve merkezinde sürdürülebilir kalkınmanın yer aldığı bütüncül
yaklaĢımlar kırsal kalkınma faaliyetlerine yön vermeye baĢlamıĢtır. Bu bakımdan, son yıllarda
kırsal kalkınma uluslar üstü kuruluĢlarca da hem akademik düzeyde hem de uygulamada bir
hayli önemsenen bir konu olmaya baĢlamıĢtır (DPT, 2006:8).
KIRSAL KALKINMADA KADIN
Kalkınma çalıĢmalarında kadın ve çocuklar toplumun en dezavantajlı grupları olarak kabul
edilmektedir. Kadınlara karĢı yapılan ve kadının yaptığı iĢin erkek tarafından yapılan iĢe
kıyasla daha az değerli ve daha az saygın kabul edilmesi, ülkeler çapındaki
değerlendirmelerde ve kayıtlarda daha az ―kayda değer‖ bulunması kadının üretimdeki
kaynaklara erkeğe oranla daha az eriĢimi, aile gelirinin kontrolünde kadının çok az söz
hakkına sahip olması, kamusal alanda yönetim ve denetim rollerini daha az oranda
üstlenebilmesi anlamını taĢıyan negatif ayrımcılıktan dolayı statüsü ve konumu ne olursa
olsun kadın dezavantajlı duruma düĢmektedir (II. Tarım ġurası Raporu).
Kadınların kalkınma sürecindeki konumuna ilk kez 1970'li yıllarda dikkat çekilmiĢ ve
kalkınma projelerinin kadın ve erkeği farklı etkilediği Ester BOSERUP (Ekonomik
Kalkınmada Kadının Rolü) tarafından gündeme getirilmiĢtir. Bunu takiben 1975‘de BirleĢmiĢ
Milletler (BM) Birinci Dünya Kadın Konferansı ile birlikte aynı yıl Kadın Yılı Bildirgesi
yayınlanmıĢtır. Böylece toplumsal cinsiyete olan duyarlılık proje ve planlamalar içinde
kendini hissettirmeye baĢlamıĢtır.
Bu çerçevede kadın ve kalkınma iki evrede değerlendirilmiĢtir. Bunlardan biri, Kalkınmada
Kadın WID (Women in Development) yaklaĢımıdır. Bu yaklaĢım daha çok hükümetler ve
kalkınmayla ilgili kuruluĢlar tarafından benimsenmekte ve kadınların yalnızca üretimdeki
rollerini göz önüne almaktadır. 1980‘lerde kalkınmada kadın konusu yeni bir dönüm
noktasına eriĢmiĢ ve WID‘in eksiklikleri sonucunda diğer bir yaklaĢım Cinsiyet Dengeli
Kalkınma GAD (Gender and Devolopment) yaklaĢımı ortaya çıkmıĢtır. WID‘den farklı bir
boyut getiren bu yaklaĢım, tüm insanlar için eĢitlik ve insan haklarına saygı temeli üzerine
geliĢtirilmiĢ, pratik ve stratejik toplumsal cinsiyet ihtiyaçlarının karĢılanmasını
öngörmektedir. Oysa WID yaklaĢımı, kadınların genel olarak güçlendirilmesini hedeflemeyip,
kalkınmaya katılımları ile yetinmiĢtir. GAD yaklaĢımı farklı kültürlere özgü toplumsal
eĢitsizlik ve iĢ bölümünü anlamaya çalıĢan bütüncül bir yaklaĢımdır. WID yaklaĢımı ise,
kadının çok boyutlu rolleri ve kalkınmaya kadının dahil edilmesinin olumlu etkilerine dikkat
çekme bağlamında önemlidir. Ancak kadını sosyal çevreden soyutlayarak düĢünen izole bir
yaklaĢımdır. Dünyada her iki yaklaĢım birlikte kullanılmaktadır (Fazlıoğlu, 2003).
Bugün kadın ve kalkınma konusu; kadının daha üretken olması, emeğini daha etkin
kullanması değil, kadının güçlenmesi, üretim sürecindeki rolü, iĢgücüne katılımı, modern
kurumlara ulaĢabilme (yayım, eğitim, kredi, sağlık ve sosyal hizmetler vb.) yolları, kendi
149
emeği ve gündelik yaĢam üzerindeki denetim gücünü artırabilmesi, erkeklerle eĢit bir biçimde
kalkınma sürecine katılabilmesi biçiminde algılanmaktadır (Alkan ve Toksoy, 2009). Kadınlar
sosyal geliĢmiĢlik göstergeleri açısından hala erkeklerin gerisinde bulunmakta ve ülkenin
gerçekleĢtirdiği kalkınmadan eĢit pay alamamaktadırlar. Bu durum kuĢkusuz ülkenin sahip
olduğu sosyo-ekonomik yapılanma ve kültürel özelliklerden kaynaklanmaktadır.
Kırsal alanda üretim faaliyetlerine yoğun bir biçimde katılan ―kadınlar‖, geliĢmekte olan
ülkelerde kırsal ekonomi için temel güç kaynağıdırlar. Ancak bu güç kaynağı, çoğunlukla
karĢılığı ödenmeyen ―ücretsiz aile isçisi‖ emeği olarak görünmekle birlikte, tarımsal üretimin
önemli bir bölümü bu emeğe dayanmaktadır.
Kırsal alanda kadınların ve erkeklerin üstlendikleri roller faklılık göstermektedir. Kadın ve
erkeklerin rol dağılımının farklılaĢması hanenin temel geçim kaynağı, ürün deseni, köyün
yerleĢim yeri ve Ģehirle kurulan bağlantı ile yakından ilgilidir. Ayrıca, kadınların beklentileri
ve potansiyelleri birbirine yakın köylerle benzerlikler göstermektedir. Yeniden üretimle ilgili
olarak (yemek, kıĢlık yiyecek hazırlanması, bulaĢık, çamaĢır, temizlik, çocuk bakımı) yapılan
iĢler kadınlar tarafından yapılmaktadır. Ağırlıklı olarak köylerin temel geçim kaynağını
bitkisel üretim, hayvancılık ve mevsimlik göç oluĢturmaktadır. Tarımsal üretimin sınırlı
olduğu köylerde hane tüketimine yönelik olarak yapılan sebzecilik ve bağcılıkta erkekler;
bahçe hazırlığı, toplama, sulama, çapada çalıĢmaktadır. Temel geçim kaynağı bitkisel üretim
olan hanelerde ise kadının iĢ yükü daha fazla üretimin satıĢ hariç her aĢamasında yer
almaktadır. Hayvancılık faaliyetlerinde yine erkekler hayvanların otlatılması, besleme, kırkım
gibi iĢler yapmakta, kadınlar ise sağım, süt ürünlerinin değerlendirilmesi, ahır temizliği ve ot
toplama iĢlerini üstlenmektedir. Ayrıca, hayvansal ürünlerden yağ, yoğurt ve peynir üretimini
kadınlar günlük tüketimleri için üretmektedirler (Kızılaslan ve Yamanoğlu, 2010:155).
Genellikle erkeklerin yaptıkları iĢler toplumsal olarak daha prestijli ve/veya karĢılığında daha
fazla gelir getiren iĢlerdir. Kadınların yaptıkları iĢler daha çok ev eksenli emeğe dayanan
mevsimlik, yarı zamanlı, ücretsiz iĢler olmaktadır. Bunlara bağlı olarak kadınların yaptıkları
iĢlerden elde edilen ürünler - yiyecek, giyecek- çoğunlukla hemen tüketildikleri için
ekonomik olarak bir değer ifade etmemektedir. Bunun bir sonucu olarak kırsal alanda ev iĢleri
ile tarımsal faaliyetlerin birbirine yakın görünmesi ve bazı ev iĢlerinin tarımsal iĢletmeyi
destekleyici olması kadın iĢini değersiz ve görünmez kılmaktadır. Bu çerçeveden bakıldığında
"erkek iĢi" ve "kadın iĢi" tanımlamalarda birincisi daha değerli, ikincisi daha az değerli
olduğu yolunda yargılar toplumda kabul görmektedir.
150
Kaynak :ILO.
Grafik 1: Bölgelere Göre Kadın Ġstihdamının Sektörel Payları
Sürdürülebilir bir tarımsal ve kırsal kalkınmada kırsal kadının tarımsal üretime yaptığı
katkılar yüksektir. Kırsal alanda yaĢayanların yaĢam koĢullarının iyileĢtirilmesi için
uygulanan programlarda kadın varlığı önkoĢullardan birisi olmak durumundadır. Toplumsal
cinsiyet duyarlılığı olmayan projelerde kadınlar kalkınmadan yararlanmak bir yana olumsuz
etkilenmektedir. Kadına yönelik geliĢtirilecek kırsal kalkınma stratejilerinin de bu kırsal
toplum özelliklerine ve farklı sosyal formasyonlarda kadınların üstlendikleri rollere göre
belirlenmesi gerekir. Kırsal alanda kadınların mevcut durumunun iyileĢtirilmesi aynı zamanda
sosyal kalkınmanın desteklenmesi anlamına da gelir. Ülkelere, toplumlara, bölgelere göre
değiĢmekle beraber kır kadınının içinde bulunduğu temel sorunlar Ģunlardır (Fazlıoğlu, 2003):
 Toplumsal değerler ve ön yargılar,
 Kadınlara karĢı yapılan ayrımcılık ve bunun toplumlar/topluluklar tarafından kabul
görmesi ve kurumsallaĢması (meĢruiyet kazanması),
 Toplumsal örgütlenmelerde güç ve yetki yoksunluğu,
 Aile içi Ģiddet,
 Ağır iĢ yükü (hane içi-dıĢı),
 Gelir kaynaklarına (toprak, istihdam, kredi, pazar vs.) ulaĢamama ve bu kaynakları kontrol
edememe,
 Üreme sağlığı hizmetlerine ulaĢamama, sık ve erken doğum,
 Eğitim olanaklarından yeterince yararlanamama,
 Kamu hizmetlerine katılamama ve bu hizmetlere ulaĢamama,
 Kadının yaptığı iĢin erkek tarafından yapılan iĢe nazaran daha az değerli kabul edilmesi;
daha az prestijli olması, ülkeler çapındaki değerlendirmelerde, kayıtlarda daha az kayda değer
bulunması,
 Kadının üretici kaynaklara çok az olan eriĢimi,
 Kentli kadınların kır kadınlarının sorunlarına karĢı duyarsız olması,
 Aile gelirinin kontrolünde çok az söz hakkına sahip olmasıdır.
Dünya Bankası sosyal kalkınma programlarının anahtar unsurunun ―kadınların
güçlendirilmesi‖ olması gerektiğini ifade ermektedir. Bu durum kırsal kalkınma programları
için de geçerlidir. Dünya Bankası, BM gibi uluslar arası kuruluĢlar özellikle kırsal alandaki
kadının güçlendirilmesi konusuna odaklanmıĢlardır. Kırsal kadının güçlendirilmesi toplumsal
151
güçlendirme, örgütsel güçlendirme, politik güçlendirme ve psikolojik güçlendirme olarak
baĢlıca dört grupta yapılabilir (Allahdadi, 2011:40).
Toplumsal Güçlendirme: Kırsal kadının yeni ve faydalı bilgiye eriĢiminin sağlanması, yeni
becerilerin ve yeteneklerin geliĢtirilmesine yardımcı olunması, kendine güven ve yetkinliğin
temini, arkadaĢlığın sağlanması ve diğer kadınlarla farklı aktivitelere katılım
Örgütsel Güçlendirme: Yeni bilgilerin verilmesi ve kırsal turizm kalkınması yoluyla kırsal
kalkınma için teknoloji hakkında bilgilendirme veya tarımsal kooperatiflerin kalkınması
Politik Güçlendirme: Kırsal toplumları etkileyecek diğer hükümet politikalarını ve
kararlarını yeniden gözden geçirmek, kırsal toplulukları ve kırsal kadınları ilgilendiren
konuları tartıĢmak için hükümet, sanayi ve diğer alanlardan çalıĢma gruplarının oluĢturulması
Psikolojik Güçlendirme: Kendine güvenin arttırılması, daha fazla motivasyon, ilham, coĢku,
yeteneklerinin geliĢtirilmesi için teĢvik, gruplara katılımın sağlanması
GeliĢmiĢ ülkelerde kadınların iĢgücüne katılım oranları daha yüksek olmasına rağmen, birçok
geliĢmekte olan ülkede ve Türkiye‘de bu oran daha azdır.
Kaynak: ILO.
Grafik 2: Cinsiyete ve Bölgelere Göre YetiĢkin Ġstihdamının Nüfusa Oranı
Türkiye‟de Kırsal Kalkınma ve Kadın
Ġkinci Dünya SavaĢı‘ndan sonra hızlanan ve dünya ile eĢ zamanlı olarak ülkemizde baĢlayan
kırsal kalkınma faaliyetleri ve deneyimleri hemen hemen yarım asırlık bir döneme karĢılık
gelmektedir. Bugün gelinen aĢamada Türkiye‘de kırsal yerleĢimler kentsel yerleĢimlerin
gösterdiği toplumsal ve ekonomik geliĢme düzeyinin bir hayli gerisinde kalmıĢtır. Eğitim,
sağlık, sosyal güvenlik, istihdam, ulaĢtırma ve tarım gibi temel sektörlerde önemini koruyan
sorunlar kırsal kesimde yaĢam kalitesinde beklenen iyileĢmeyi engellemektedir. Son yıllarda
tüm çalıĢmaların odağına oturan Avrupa Birliği (AB) uyum süreci de, kırsal kalkınmada AB
perspektifini de içeren ulusal ve güncel bir politikanın ortaya konulmasını gerektirmiĢtir.
Ülkemizde çoğunlukla geçerli olan örf ve adetler gereğince, toplumsal faaliyetler, cinsiyete
bağlı bir iĢbölümüne göre düzenlenmekte ve kadının yeri, ev kadını olarak eĢ ve analıkla
tanımlanmaktadır. Özellikle kırsal alanda, hakim olan geleneksel yapıda, erkek egemenliği ön
plana çıkmakta ve bu durum, kadınların üretim faaliyetleri sonucu ortaya çıkan kazanımlardan
elde ettiği pay üzerinde etkili olmaktadır. Kadının ekonomik yaĢama katılımı, toplumsal
iliĢkiler sisteminde yer alıĢ biçimleri ile doğrudan iliĢkilidir.
Türkiye‘de kadının istihdam sorunu, aynı zamanda bir tarımsal ve kırsal istihdam sorunudur.
Çünkü çalıĢan kadınların önemli bir bölümü kırsal alanda olup tarım sektöründe istihdam
edilmektedir. ĠĢgücü piyasalarındaki çeĢitli yapısal sorunlardan kaynaklanan varsayımlardan
hareketle denilebilir ki kadın istihdamının ağırlıklı olarak kırsalda olması kadın için tarım dıĢı
istihdam sorununu, kadın istihdamının tarım dıĢı sektörlerde düĢük kalması kadın için ücretsiz
152
istihdam sorununu, kadın istihdamının çoğunlukla tarım istihdamında olması ise bu sorunlara
ilave olarak kadının yakın gelecekte iĢgücünden çıkması gibi birtakım temel sorunları
doğurmakta, bu ise ulusal istihdam göstergelerini menfi yönde etkilemektedir (DPT, 2006).
Kadının üretime katılımı, içinde bulunduğu toplumun kültürel yapısı ve ekonomik geliĢme
düzeyi ile yakından iliĢkilidir. Eğitim düzeyi yüksek olan kadınların yaĢadığı büyük kentlerde,
kadın-erkek arasındaki sosyo-ekonomik statü farkı azalırken, eğitim ve gelir düzeyi düĢtükçe
fark büyümekte; kırsal alanda ise bu fark maksimum düzeye ulaĢmaktadır. Pek çok tarım
toplumunda olduğu gibi, Türkiye kırsalında da geleneksel aile yapısı hakimdir. HiyerarĢi, yaĢ
ve cinsiyet değiĢkenlerine bağlı olarak kurulmuĢtur. YaĢlı erkeklerle baĢlayıp, en genç
kadınlarla biten hiyerarĢi, iĢgücü süreçlerine de yansır. Üretimin denetimi yaĢlı erkeklerde
olup; kadınlar, özellikle de genç kadınlar, bu konuda hiçbir söz hakkına sahip değildir. Kırsal
alanda kadınlar, üretim sürecinde tüm girdilerin birbiriyle etkileĢimi yoluyla, aile tüketimi ve
piyasa ekonomisi için ürün elde ederek tarımsal sistemin sürdürülmesini ve ailenin ekonomik
refahının geliĢtirilmesini sağlamaktadır. Kadınlar temizlik, çocuk bakımı, içme suyu, yakacak
ve gıda temini gibi ev içi sorumlulukları üstlenmenin yanı sıra, bitkisel ve hayvansal üretimde
ve tarım dıĢı gelir getirici faaliyetlerde aktif olarak rol almaktadır (Kulak, 2011:71).
Kadınlar üretimde en az erkekler kadar rol sahibi iken, eğitimde ve sosyal hayatın içinde
erkeklerden daha az pay almaktadır. Son yıllarda ülke genelinde kızların okullaĢma oranlarını
artırmaya yönelik tüm çabalara rağmen, halen kırsalda önemli oranda kız çocuğu okula
gönderilmemektedir. Aileler erkek çocuklarını taĢımalı eğitimle daha büyük yerleĢim
yerlerindeki okullara gönderirlerken, bu davranıĢı kız çocukları için daha az sergilemektedir.
Ġlköğretim çağındaki kız çocukları, ailedeki küçük kardeĢlerin bakımından, hayvanların
gözetilmesinden ve evdeki temizlik gibi iĢlerden sorumlu tutulmaktadır.
2005 yılı Hanehalkı ĠĢgücü Anketine göre Türkiye‘de kadınlarda istihdam oranı %25,9 iken,
erkeklerde bu oran %74,1‘dir. Kırsal kesimde kadınlar, faaliyetleri ile büyük oranda tarım
sektörü içerisinde yer almakta olup Türkiye genelinde tarım istihdamında kadınların payı
%45,3‘tür.
Tablo 1: Sektör ve Mekan Ġtibarıyla Kadın Ġstihdamı Oranları (Bin, Yüzde)
Toplam Ġstihdam (bin
22.046
Erkek
%
74,1
kiĢi)
Kadın %
25,9
Toplam Ġstihdam (bin
22.046
Tarım
29,4
kiĢi) %
Tarım DıĢı %
70,6
Tarım Ġstihdamı (bin
6493
Erkek
%
54,7
kiĢi)
Kadın %
45,3
Tarım Ġstihdamı (bin
6493
Kır
89,6
kiĢi)%
Kent %
10,4
Kır Ġstihdamı (bin kiĢi)
9 480
Erkek %
66,5
Kadın %
38,6
Kadın istihdamı
5 700
Tarım
51,6
Tarım dıĢı
48,4
Kadın istihdamı
5 700
Kır
55,7
Kent
44,3
Kaynak: TÜĠK Hanehalkı ĠĢgücü Anketleri (2005)
Türkiye‘nin besin maddeleri üretiminin en az yarısından fazlası kırsal alan kadınları
tarafından üretilmektedir. Kırsal alanda yaĢayan kadınlar üretime önemli ölçüde katılarak
153
ekonomiye katkıda bulunmalarına rağmen, onların bu rolleri yeterince değerlendirilmemekte,
ücretsiz aile iĢçisi niteliğinde olan kadın emeği, resmi istihdam kayıtlarında ve ekonomik
hesaplamalarda dikkate alınmamaktadır.
Tablo 2: Tarım Sektöründe Ġstihdam Edilen Kadınların Yıllara Göre Durumu
Ücretli veya ĠĢveren
Kendi
Ücretsiz Aile
Yevmiyeli
Hesabına
ĠĢçisi
%
%
%
%
1989
2,3
0,1
6,3
91,3
1990
2,4
0,2
7,7
89,7
1991
1,7
7,2
91,1
1992
2,3
0,1
9,4
88,2
1993
2,1
7,3
90,6
1994
2,5
9,5
88,0
1995
3,6
0,1
7,2
89,1
1996
3,5
0,1
7,7
88,7
1997
3,2
0,2
9,7
86,9
1998
2,8
0,1
8,9
88,2
1999
3,6
0,1
9,7
86,6
2000
2,3
0,1
14,1
83,5
2001
2,2
0,1
15,1
82,6
2002
3,3
0,2
16,4
80,1
2003
2,7
0,1
15,8
81,4
2004
3,4
0,2
12,3
84,1
2005
4,2
0,2
17,9
77,7
2006
4,4
0,3
18,3
77,0
2007
3,9
0,2
18,7
77,2
2008
4,2
0,3
16,9
78,6
Kaynak: Kulak, 2011:77.
Tablo 2‘de görüleceği üzere 1989 yılında %2,3 olan ücretli veya yevmiyeli çalıĢan kadın
oranı, 2008 yılına kadar sadece %1,9 artmıĢtır. Ücretsiz aile iĢçiliğinden, kendi hesabına
çalıĢmaya doğru küçük bir kayma söz konusudur. Kendi hesabına çalıĢan kadın oranındaki
artıĢ, tarımsal faaliyetin iĢgücü istihdam etme bakımından önemini yitirmesi ve kırsal alanda
yüksek nüfus artıĢına bağlı olarak, aile baĢına düĢen toprak miktarının azalması gibi
faktörlerin etkisiyle aile gelirinin risk altına girmesi sonucunda, erkek nüfusun tarım dıĢı
iĢlere yönelmesi ile açıklanabilir.
154
Kaynak: Hazine MüsteĢarlığı.
Grafik 3: Türkiye‘de ĠĢgücüne Katılım Oranı
ĠĢgücüne katılma oranları (ĠKO) iĢgücündeki kadın sayısının kıyasla fazla olması nedeniyle
kırsal yerleĢimlerde kentlerden daha yüksektir. Buna karĢın, kırsalda kadının iĢgücünden
çekilme sürecinin hızlanması ĠKO‘nun kırsalda daha keskin düĢüĢler yaĢamasına neden
olmaktadır. Bu durum, çoğunlukla kadın emeğine dayanan geçimlik üretim yapısının da yavaĢ
yavaĢ çözülmeye baĢladığına iĢaret etmektedir. Nitekim bir önceki yıla göre tarım istihdamı
oranının 2005 yılında beĢ puan birden düĢmesi bu sürecin hızlandığını göstermektedir. 2000
yılında kırsal kesimde tarım istihdamında bulunan her 100 kadın baĢına 2005 yılında 80 kadın
düĢmektedir (DPT, 2006).
ĠĢgücüne katılma oranlarının düĢmesi daralan bir kırsal ekonomiye iĢaret ederken, artıĢ
eğilimi gösteren kırsal iĢsizlik oranları özellikle gençler için tarım ve tarım dıĢı istihdam
imkanlarını harekete geçirebilecek kırsal kalkınma projelerinin önemini ortaya çıkarmaktadır.
155
Kaynak: Hazine MüsteĢarlığı.
Grafik 4: Türkiye‘de ĠĢsizlik Oranı
SONUÇ
Birçok toplumda cinsiyet ayrımının ağır basması; kadınların geri plana itilmeleri, onların bir
Ģeyler üretenlerin ötesinde kaynakları kontrol edenler, yönetenler konumuna geçmelerini
engellemektedir. Ancak, bu toplumsal gerçeklikten hareketle kadınların ailelerin, toplumun ve
ülkenin refahına sağladıkları katkı erkeklerden daha az değildir. Özellikle geliĢmekte olan
ülkelerde cinsiyet farklılaĢmasının giderek kadınların aleyhine iĢlediği yönündeki gözlemler
kadının kalkınmadaki rolü ve iĢlevini gündeme getirmiĢtir.
Kırsal kalkınma çabalarında bir türlü istenilen sonucun alınamamasında, kadının hedef kitle
olarak seçilmemiĢ olmasının önemli bir payı vardır. YaĢamın her alanında erkekle birlikte
sosyal, kültürel ve ekonomik aktivitelerde kadının yer alması, kalkınma çabalarını
sürdürülebilir kılacaktır.
Cinsiyet dengeli kırsal kalkınma, kadını dezavantajlı bir kesim değil, aktif bireyler olarak
görmektedir. Sadece kimin ne yaptığına değil, sorumlulukların nasıl paylaĢıldığına, kaynak ve
ödüllerin nasıl bölüĢtürüldüğüne eğilen cinsiyet iĢbölümünü içermektedir. BaĢka bir değiĢle,
cinsiyet dengeli kalkınma analizi, bir toplum içerisinde yaĢamı paylaĢan kadın ve erkeklerin
farklı rollerini ve iliĢki biçimlerinin anlaĢılmasına yardımcı olur.
Türkiye‘de de kırsal kadın pek çok sorunla karĢı karĢıyadır. Kırsal alanda kadın giriĢimciliği;
kadının mülkiyete, finansal kaynaklara ve eğitime yetersiz eriĢimi, düĢük gelir düzeyi,
geleneksel rollerinin iĢgücüne katılımını sınırlaması ve ancak mikro düzeyde giriĢimci
olabilmesine imkan vermesi, kadının statüsüne iliĢkin toplumdaki değer yargılarına paralel
olarak, kadının da kendini giriĢimci olarak görmemesi gibi kırsal alanda daha yoğun olarak
karĢılaĢılan bazı engeller nedeniyle, bilinçli ve organize bir yapıya sahip olamamıĢtır. Bu
engeller Türkiye‘nin kırsal kalkınmasını da engellemektedir. Kırsal kalkınmanın daha hızlı bir
156
Ģekilde gerçekleĢtirilebilmesi için bu sorunların ortadan kaldırılması ve kırsal kadının
güçlendirilmesi yolunda gereken adımların hızla atılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
ALKAN, Süleyman ve Devlet Toksoy (2009). ―Orman Köylerinde Kadın ve Kırsal
Kalkınma‖, II. Ormancılıkta Sosyo-Ekonomik Sorunlar Kongresi, Ġsparta.
ALLAHDADĠ, Fatemeh (2011). ―Women‘s Empowerment for Rural Development‖, Journal
of American Science, 7(1), pp.40-42.
ÇAKAR, Yusuf Mahir (2007). ―Türkiye‘de 1980 Sonrası Kırsal Kalkınma Uygulamaları ve
Çorum Ġli Örneği‖, YayınlanmamıĢ Yüksek Lisans Tezi.
DPT (2006). 9. Kalkınma Planı Kırsal Kalkınma Politikaları Özel Ġhtisas Alt Komisyonu
Raporu.
FAZLIOĞLU, Aygül (2003). ―Kırsal Kalkınma Projelerinde Cinsiyet Dengeli Kalkınma
YaklaĢımları‖, Erozyonla Mücadele ve Kırsal Kalkınma Projelerinde Sosyal Boyut
Semineri, Erzurum.
Handy, Femida and Meenaz Kassam (2004). ―Women‘s Empowerment in Rural Ġndia‖, ISTR
Conference, Canada.
IFAD, ―Women and Rural Development‖.
ILO (2009). Global Employment Trends for Women, March.
KIZILASLAN, Nuray ve Asiye Yamanoğlu (2010). ―Kırsal Alanda Kadınların Tarımsal
Üretime ve Aile Ġçi Kararlara Katılımı: Tokat Ġli Örneği‖, Uluslararası Sosyal AraĢtırmalar
Dergisi, C. 3, S.13, ss.154-166.
KULAK, Esra (2011). ―Tarımsal Üretim Süreçlerindeki DeğiĢimin Kırsal Alanda Kadın
Ġstihdamına Etkileri‖, T.C. BaĢbakanlık Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü Uzmanlık
Tezi.
Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı (2004). II. Tarım ġurası Kırsal Kalkınma Politikaları
Komisyon Raporu.
157
"Gemlik Üzerine AĢılı Bazı Zeytin ÇeĢitlerinde UyuĢmazlığın Histolojik Tespiti"
Hatice Çölgeçen
Zonguldak Karaelmas University, Faculty of Arts and Science, Department of Biology
H.Nurhan Büyükkartal
Zonguldak Karaelmas University, Faculty of Arts and Science, Department of Biology
Mücahit Taha Özkaya
Ankara University, Faculty of Science, Department of Biology
Mahmoud Azimi
Ankara University, Faculty of Agriculture, Department of Horticulture
Özet
Kallus geliĢimi, kambiyal farklılaĢma, kambiyal devamlılık ve vasküler dokuların oluĢumu
zeytin çeĢitlerinde uygulanan kalem aĢılarında incelendi. Gemlik, TavĢan yüreği, Memecik ve
Sarı ulak çeĢitleri Gemlik anaçlarına aĢılandı. Bu örneklerde iyi bir kallus geliĢimi ve
kambiyal geliĢim gözlendi. Vasküler dokuların oluĢtuğu belirlendi. AĢıların yan taraflarında
oluĢan hava ceplerinde de bu özelliklerin geliĢtiği saptandı. AĢılanan Gemlik, TavĢan yüreği,
Memecik ve Sarı ulak çeĢitleri gemlik anacı ile uyumludur. Kilis yağlık, Domat, Nizip yağlık,
Yuvarlak halhalı çeĢitlerinin Gemlik anacı üzerine aĢılandığı örneklerde ise sınırlı kallus ve
kambiyal geliĢim gözlendi. AĢıların yan taraflarında oluĢan hava ceplerinde bu özelliklerin
zayıf geliĢtiği belirlendi. Nekrotik bölgeler aĢı hattı boyunca kallus dokusu sınırlarında koyu
kahverengi Ģekilde görüldü. Phenolik maddeler aĢı zonunda belirlendi.
Key words: Graft, Olea europaea, olive cultivars
158
GÜNEYDOĞU ANADOLU BÖLGESĠ‟NDE KALKINMAYI GECĠKTĠREN BEġERĠ
KÖKENLĠ SORUNLARIN GÖKSU ÇAYI HAVZASI (ADIYAMAN) ÖZELĠNDE
DEĞERLENDĠRĠLMESĠ
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Emin SÖNMEZ
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Kilis
[email protected]
Prof. Dr. Sedat AVCI
Ġstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Coğrafya Bölümü, Laleli, Ġstanbul
savcı[email protected]
Özet
Ülkeler geliĢmiĢlik açısından geliĢmiĢ ve geliĢmekte olanlar Ģeklinde iki baĢlık altında ele
alınırlar. Ġster geliĢmiĢ, isterse geliĢme olan ülke Ģeklinde nitelendirilsin her ülkede geliĢmiĢlik
açısından farklı bölge ve yöreler olabilir. Güneydoğu Anadolu Bölgesinin kuzeybatısında yer
alan Göksu çayı havzası, Türkiye‘nin geri kalmıĢ yörelerinden birini oluĢturmaktadır.
Havzada ekonomik faaliyetler büyük ölçüde tarıma dayanmaktadır. Gelecekte çok daha fazla
önem kazanması beklenen tarımsal faaliyetler, günümüzde refah seviyesinin istenilen düzeye
ulaĢmasına yetiĢmemektedir. Tarımsal faaliyetleri yürüten çiftçilerin daha çok yerel Ģartlara
göre sürdürülmesi, küresel koĢulların üretimde göz ardı edilmesi ve üretimin de daha çok
kendi ihtiyaçlarının karĢılamaya yönelik olması; havzadaki beĢeri kaynaklı sorunların global
etkilerden çok yerel koĢullarda geliĢtiğini göstermektedir. Göksu çayı havzasında kalkınmayı
güçleĢtiren sorunlar arasında arazi kullanımından kaynaklananlar, planlama ve altyapı
yetersizliğine bağlı olanlar, hızlı nüfus artıĢı ve nüfusun özelliklerinden dolayı ortaya çıkanlar
ve tarımsal yöntemlerinden kaynaklananlar baĢta gelmektedir. Bu sorunların aĢılmasında
yasal düzenlemelerin yeterli olmaması da ayrı bir sorun olarak kabul edilebilir. Söz konusu
problemlerin çözümü, mevcut potansiyelin akılcı kullanımı, kaynakların değerlendirilmesi ve
kapalı ekonomi koĢullarında gerçekleĢtirilen üretim yerine, küresel ekonomi Ģartlarının da göz
önünde bulundurulduğu bir üretimden geçmektedir.
Anahtar Kelimler: Arazi kullanımı, Güneydoğu Anadolu Bölgesi, kırsal kalkınma, Göksu
Çayı Havzası, planlama
Abstract
In terms of development, countries considered fewer than two headings, which are developed
and developing. Whether advanced, if the country in the form of development in different
regions and regions in terms of development in each country may identify. Göksu River basin
is located in the northwest of the Southeastern Anatolia Region, which is one of the backward
regions in Turkey. The economic activities are largely based on agricultural in the basin.
Agricultural activities are expected to gain more importance in the future, today there are not
reaching the desired level of welfare. According to local conditions than farmers who
continue agricultural activities, to be ignored in global production and production conditions
in order to meet more needs to be your very own, very local conditions in the basin have been
generated effects of the global problems of human origin. Difficult problems arising from the
use of land between the river basin developments Göksu, those due to lack of planning and
infrastructure, rapid population growth and wrong agricultural methods, and those that arise
due to the properties of the population is primarily arise. This legislation is not sufficient to
overcome the problems that can be considered as a separate issue. Solution of these problems,
159
rational use of existing potential, resource development and the production conditions, rather
than a closed economy, global economic conditions taken into account in a production pass.
Keywords: Land use, Southeastern Anatolia Region, rural development, Göksu River Basin,
planning.
GiriĢ
GeliĢmiĢlik ve geri kalmıĢlık, bulunduğunuz yer ve bakıĢ açısında göre farklılık gösterebilen,
görece kavramlardan biri olma özelliğine sahiptir. Çevresindeki diğer yerlere nazaran daha
geri kalmıĢ veya az geliĢmiĢ kabul edilen bir yöre, karĢılaĢtırıldığı bir baĢka yer için son
derece geliĢmiĢ bir alana da iĢaret edebilir. Bu ülkeler ölçeğinde olabileceği gibi aynı ülke
içindeki yöreler arasında da söz konusu olabilir. Türkiye ekonomik geliĢmiĢlik açısından
homojen olmayan bir görünüme sahiptir. Genel olarak ülkenin batısı doğusunda nazaran daha
geliĢmiĢtir. Buna karĢılık batıda doğudaki yerlerden çok daha geri kalmıĢ yöreler olabileceği
gibi, doğuda geliĢmiĢ yöreler de bulunabilir. Bu durum her yörenin kendi içinde
değerlendirilmesini ve yöreye has geliĢim planlarının yapılmasını gerektirir. Güneydoğu
Anadolu Bölgesi Türkiye‘nin geri kalmıĢ yörelerinden birisini oluĢturmaktadır. Buna karĢılık
bölge içinde yer alan Gaziantep ve çevresi, Türkiye‘nin birçok yerinden daha fazla geliĢmiĢ
olma özelliğine sahiptir. Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nin kuzeybatısında yer alan Göksu çayı
havzası büyük ölçüde Adıyaman ili sınırları içinde kalır. Havza, Gaziantep ve çevresine yakın
olmasına karĢılık geliĢmiĢ olarak nitelendirilmesi mümkün olmayan bir yöreye denk
düĢmektedir.
Bir alanın kalkındırılmasında öncelikle potansiyelin belirlenmesi, ardından bu potansiyele
uygun planların yapılması ve belki de en önemlisi hazırlanan planların uygulanması temel
aĢamaları oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzası; fizikî ve beĢerî potansiyelinin büyük ölçüde
tanımlandığı, ancak kalkınmanın yeterince hızlı olarak gerçekleĢtirilemediği bir yöreyi
oluĢturmaktadır. Bu bildiride kalkınma için gerekli potansiyele sahip olmasına karĢılık,
kalkınmanın yeterince hızlı gerçekleĢmesini engelleyen sebeplerin ortaya konulması
hedeflenmiĢtir. Göksu çayı havzasında kalkınmayı güçleĢtiren/geciktiren üç temel sorun ön
plana çıkmaktadır: a-Temel üretim faaliyet olarak tarımsal üretim ve sorunları, b-Nüfus ve
nüfus artıĢından kaynaklanan sorunlar, c-Altyapı yetersizliği ve planlama sorunları.
1. Temel Ekonomik Faaliyet Olarak Tarımsal Üretim ve Sorunları
Göksu çayı havzasında ekonomik faaliyetler büyük ölçüde tarıma dayanmaktadır. Gelecekte
çok daha fazla önem kazanması beklenen tarımsal faaliyetler, günümüzde refah düzeyinin
arzulanan düzeye ulaĢmasını sağlamaktan uzaktır. Günümüzde bilim ve teknoloji alanında
sağlanan geliĢmeler, tarımsal üretimde fiziki çevrenin etkilerini azaltabileceğini
göstermektedir. GerçekleĢtirilen birçok araĢtırma, tarımsal faaliyetlerin fiziki koĢullardan çok
ekonomik ve siyasal koĢullardan daha fazla etkilendiğini göstermektedir (Tümertekin ve
Özgüç, 2009: 153). Bu durum özellikle geliĢmekte olan ülkelerde bazı ürünlerin üretiminin
kısıtlanmasının veya desteklenmesinin istendiği ekonomik iĢbirliği antlaĢmaları daha sık
ortaya çıkmaktadır. Bu açıdan ele alındığında, günümüzde tarımsal faaliyetlerin türü ve
dağılıĢını; pazar koĢulları, ürünün stok durumu ile ulusal ve uluslararası siyasi
etkiler/politikalar gibi çeĢitli beĢeri faktörlerin belirlediği de söylenebilir. Bu durumda
üreticinin bu faktörleri bilmesi ve yatırımlarını ona göre yapması gerekir. Oysa Göksu çayı
havzasında çiftçilerin küreselleĢme sürecine tam olarak uyum sağlayamamıĢ, üretim daha çok
kendi ihtiyaçlarının karĢılanmasına yönelik olarak sürdürülmektedir. Bu havzadaki beĢeri
kaynaklı sorunların geliĢmiĢ ülkelere ait pazar, arz-talep iliĢkisi ve uluslararası ekonomi
politikaları ve siyasi geliĢmeler gibi global etkilerden çok, yerel koĢullarda geliĢtiğini
göstermektedir. OluĢan sorunları tarımsal faaliyetlere uygun olmayan alanlarda üretim
yapmaktan, modernizasyonun sağlanamamasına, yetiĢtirilecek ürünün iyi belirlenememesi ve
160
pazarlama gibi çeĢitli baĢlıklar altında toplamak mümkündür.
1.1.Arazi Kullanımından Kaynaklanan Sorunlar
Arazi kullanımında sürdürülebilirlik önemli bir unsurdur. Sürdürülebilirlik ancak potansiyel
ile uyumlu kullanım halinde sağlanabilir. Göksu çayı havzasında çoğu köy yerleĢmesinin,
kuruluĢ yeri için uygun olmayan arazi sınıfındaki yerlerde kurulduğu görülmektedir. Bu
köylerdeki temel ekonomik faaliyetin tarım olmasına karĢılık köylerin tarımsal kullanıma
uygun arazilere sahip olmadığı, buna karĢılık söz konusu alanlarda tarımsal faaliyetlerini
sürdürmek zorunda oldukları bir ikilem olarak karĢımıza çıkmaktadır. Sonuçları göz önüne
alındığında hatalı arazi kullanımı bu yerleĢmelerin en önemli sorunlarından biridir.
ÇalıĢma sahasında 97 tane köy yerleĢmesi, bu yerleĢmelere bağlı 20‘ye yakın mezra
mevcuttur. 12 kasaba ve Ģehir yerleĢmesi de eklendiğinde yaklaĢık 130 dolayında yerleĢmenin
olduğu görülmektedir. Özellikle köy ve mezralar tarım arazilerinin kısıtlı olması nedeniyle
havza geneline kümeler Ģeklinde yayılmıĢlardır. Kümeler halinde dağılma; orman tahribi,
tarıma uygun olmayan alanlarda tarım yapılması ve meralarda aĢırı otlatma Ģeklinde çeĢitli
olumsuzluklara neden olmaktadır. Kırsal yerleĢmelerin küçük kümeler Ģeklinde dağılmaları,
arazilerimizin yaklaĢık % 50‘sinde çeĢitli derecede erozyonun meydana gelmesine yol açtığı
ifade edilmektedir (Atalay, 1984: 92). Bu yerleĢme kalıbı; heyelan, deprem, erozyon, sel ve
taĢkın gibi fiziki çevreden kaynaklanan farklı sorunlar ile mücadeleyi de çok geniĢ alanlarda
sürdürme zorunluluğunu yaratmıĢtır. Sonuçta çözümlenmesi gereken sorunlar sayıca artarken,
kaynakların yetersiz kalmasına ve zamanında tedbir alınamamasına neden olmaktadır.
Özellikle geliĢmekte olan ülkelerde altyapı yatırımlarına olan talebin fazlalığına karĢılık
yeterli kaynak bulunamaması, bu yatırımların çok daha yavaĢ gerçekleĢtirilmesi ile
sonuçlanmaktadır.
Güncel kullanım ile arazi kullanım kabiliyet sınıfları arasındaki iliĢkinin ortaya konulabilmesi
için Göksu çayı havzasında 9 köy örnek seçilmiĢ ve köylere ait kadastro planları ile havzanın
arazi kullanım kabiliyet sınıflarını gösteren harita çakıĢtırılmıĢtır (ġekil 2). Değerlendirilmesi
yapılan bu köylerin bazılarında (Gedikli, Yukarı Çöplü, Köseli ve MeryemuĢağı gibi) tarla
tarımına ayrılan arazinin tamamının tarıma uygun olmayan VII. sınıf arazilerden meydana
geldiği görülmektedir. Örneğin bütün arazileri kullanım kabiliyeti açısından VII. sınıf
arazilerden meydana gelmiĢ olan Köseli köyünde arazinin % 18‘inde tahıl, % 11‘inde
antepfıstığı, % 9‘unda baklagiller ve % 4‘ünde bağ-bahçe olmak üzere yaklaĢık % 42‘sinde
ekip-biçme faaliyetleri yürütülmektedir. Tarıma uygunluk açısından tamamen VII. sınıf
arazilerden meydana gelmiĢ olan Gedikli köyünde ise arazinin % 26‘sı, MeryemuĢağı
köyünde % 32‘si ve Yukarıçöplü köyünde % 41‘i ekip-biçme amaçlı kullanılmaktadır (ġekil
1,2,3). Benzer Ģekilde Hamzalar köyünün arazisinin büyük kısmı da VII. Sınıf olarak
tanımlanan arazi grubunda yer almaktadır. Buna karĢılık köy arazisinin çok azı III. Sınıf
olarak nitelendirilirken; benzer arazi kullanım sınıfı değerlerine sahip olan Ozan köyünde ek
olarak çok kısıtlı bir alanda II. Sınıf araziler de ortaya çıkmaktadır. Örnek köyler içinde
sadece Yoldüzü köyünün arazileri VI. ve I. Sınıf kullanım alanına sahip alanlardan meydana
gelmektedir.
Plato yüzeyinde yer alan bir köy ile ovada yer alan köyler arasında farklı büyüklükteki tarım
alanları bir ailenin geçimi için yeterli olabilmektedir6. Özellikle küçük tarım iĢletmeleri,
tarımda makine kullanımı ile sulama sistemlerinin kurulmasını ekonomik açıdan imkânsız
hale gelmekte veya bu imkânlar yaratılsa dahi ekonomik olmamaktadır. Bu durum küçük
6
Adapazarı ovasında 5 nüfuslu bir ailenin geçimi için 43 dönümlük bir tarla yeterli iken Akyazı ve Hendek gibi
arazinin nispeten yüksek ve parçalı olduğu yerlerde 50 dönüm, dağlık alanları daha fazla olan Kandıra‘da ise 131
dönüme gereksinim duyulmaktadır (Ġnandık 1958, 57). Göksu çayı havzasında tarımsal üretimde yaĢanan fizikî
kısıtlamalar, ailelerin geçimlerini sağlayabilmek için çok daha geniĢ alanlara ihtiyaç duymalarına yol
açmaktadır.
161
tarım iĢletmelerinde gübre, ilaç, kaliteli tohum gibi maliyetleri arttıran girdilerin kullanımı
azalmakta, sonuçta ise verim ve ona bağlı olarak üretim düĢmektedir.
ġekil 1: Gedikli köyünde arazi kullanım kabiliyeti.
ġekil 2: Köseli Köyünde arazi kullanım kabiliyeti.
162
ġekil 3: Ozan Köyünde arazi kullanım kabiliyeti.
ÇalıĢma sahasında hem hane baĢına düĢen nüfus miktarı (6,6 kiĢi) fazla hem de haneye düĢen
arazi miktarı ise son derece düĢüktür. Örnek seçilen köylerin arazi kullanım haritaları ve
köyde bulunan hane sayısından yola çıkılarak yapılan kaba hesaplamaya göre; havzada aile
baĢına MeryemuĢağı köyünde 42,2 dönüm, ReĢadiye köyünde 116,6 dönüm, Gedikli köyünde
24,2 dönüm, Yoldüzü köyünde 39,9 dönüm, Köseli köyünde 39,4 dönüm, Yukarıçöplü
köyünde 80 dönüm ve Ozan köyünde 6,7 dönüm arazi düĢmektedir (ġekil 4,5,6; Tablo 1).
Yapılan bir çalıĢmada Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde çiftçi ailelerinin % 38‘i toprak sahibi
olmadığı, ailelerin % 5‘ini oluĢturan kısmının ise toprakların % 65‘ini ellerinde
bulundurduğunu göstermektedir. Aynı çalıĢmada bölgedeki çiftçi ailelerinin % 70‘lik kesimi
ise tarımsal toprakların sadece % 10‘una sahip olduğu belirtilmektedir (Kalaycıoğlu, 2001:
254).
Özellikle toprakların dağılımındaki eĢitsizlik, toplumda yaĢam standardı açısından farklı
katmanların oluĢmasına yol açmakta, katmanlar arasındaki uçurum da zaman içinde
büyüyerek artmaktadır. Bu olumsuz olayların neticesinde ise kırsal alandan yakın ve büyük
kentlere daimi ve mevsimlik göçler yoğunluk kazanmıĢ ve bu durum göç edilen kentlerde
çeĢitli sosyal ve altyapı sorunlarını da beraberinde getirmiĢtir.
1.2. Tarımsal Üretim Yöntemleri ile Ġlgili Sorunlar
Nüfusu hızla artan, ekonomik ve siyasal olarak değiĢen ve küreselleĢme olarak tanımlanan
sosyoekonomik süreç sonucunda adeta tek bir yerleĢme özelliği kazanan dünyada, yürütülen
ekonomik faaliyetler de büyük bir hızla değiĢmektedir. UlaĢım sistemlerinin geliĢimi ile pazar
ve üretici arasındaki mesafenin kısalması ve maliyetlerin düĢmesi, dünyada çapında tüm
üreticiler arasında rekabet ortamı yaratmaktadır. Güneydoğu Anadolu‘da, Mısır‘da ya da
dünyanın baĢka bir yerinde üretilen aynı ürün piyasada kendine uygun pazar arayıĢına
girmektedir. Bu nedenle ülkeler tarım politikalarını en kısa sürede, maliyeti düĢük ve birim
alanda verimi yüksek ürün yetiĢtirme felsefesi üzerine kurulmaktadır. Bu bağlamda üretimi ve
verimliliği arttırma için; arazi toplulaĢtırılması, gübre, ilaç vb tarımsal girdilerin kullanımının
arttırılması, iklim Ģartlarının belirlenmesi ve değiĢimin tahmin edilmesi, toprak ve su
kaynaklarının optimum kullanımı, çeĢitli kimyasal müdahaleler ve eğitimli iĢ gücünün
sağlanması gibi bir dizi çalıĢma yapılmaktadır.
163
Havzada tarımsal üretimin modernizasyonunun bir türlü sağlanamamasının temel nedenini,
yüzyıllardan beri devam eden sosyoekonomik koĢullarda aramak gerekir. Özellikle miras
sistemine bağlı olarak tarımsal arazilerin sürekli küçülmesi, tarımsal faaliyetlerin ticarileĢmesi
önündeki en önemli engeldir. ÇalıĢma sahasında seçilmiĢ örnek köylerin arazilerini gösterir
parseller dikkate alındığında durumun ciddiyeti daha iyi anlaĢılabilir (ġekil 3). SeçilmiĢ 7
köyün ortalama parsel büyüklüğüne baktığımızda tarım yapılan parsellerin % 60‘ı 5
dönümden daha küçüktür. Geriye kalan tarım arazilerinin % 30‘u 5–10 dönüm arasında iken
ancak % 10‘u 10 dönümden büyük oluĢu ile dikkati çekmektedir (Tablo 1).
ġekil 4. Ġnceleme sahasında bulunan Köseli köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü.
164
ġekil 5: Ġnceleme sahasında bulunan Ozan köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü.
Örneğin Yukarıçöplü köyünde tarım arazilerinin miras yolu ile parçalanması sonucunda 500–
1000 m²‘lik küçük arsalar ortaya çıkmıĢtır. Genelde aynı ailedeki kardeĢlere ait olan bu küçük
alanlarda gelir getiren ürünlerin ekimi yapılamadığından, daha çok ailenin sebze ihtiyacını
karĢılamak için bostan olarak kullanılmakta ya da boĢ bırakılmaktadır. Havzada miras yolu ile
küçülmüĢ tarımsal arazileri diğer köylerde de görmek mümkündür. Tarım arazilerinin parçalı
olması ve sulama gibi altyapı tesislerinin oluĢturulmamıĢ olması önemli bir sorundur. Örnek
olarak kanal sistemi ile sulama yapmak isteyen bir çiftçi sulama yapacak olan kanalı baĢka
çiftçilerin arazisinden geçirmek zorundadır. Aynı Ģekilde birçok tarlanın kendine ait yolu da
bulunmamaktadır. Yani arazisinde biçerdöver traktör kullanmak isteyen bir çiftçi kendisine ait
olmayan arazilerden geçmek zorundadır. Bu tür engeller ve tarımsal iĢletmelerin küçüklüğü
çiftçinin tarımsal altyapı için yapacağı harcamaları ekonomik olmaktan uzaklaĢtırmıĢtır.
Özellikle tarım arazilerinin parçalı olduğu iĢletmelerde çiftçi her bir parsel için ayrı tarımsal
altyapı hazırlamak zorundadır. Kaldı ki 5–10 dönüm olan ve tarıma pek de elveriĢli olmayan
araziler için traktör, biçerdöver satın almak ya da sulama, depolama, ulaĢım gibi altyapı
iĢlemlerine giriĢmek ekonomik açıdan anlamlı olmayabilmektedir. Çoğu zaman yapılan
yatırımlar, baĢa baĢ noktasındaki maliyeti dahi karĢılamaktan uzaktır.
Göksu çayı havzasında hayvancılık faaliyetleri de geçmiĢteki önemini yitirmiĢ, sınırlı olarak
sürdürülen bir ekonomik faaliyet halini almıĢtır. Yapılan anketlerde hane baĢına düĢen hayvan
sayısının 2‘nin altında olduğu (her 10 haneye 18 büyükbaĢ hayvan düĢmektedir), bu
165
hayvanların süt verimlerinin ise düĢük olduğu (günlük ortalama 7–8 kg süt alınmaktadır)
tespit edilmiĢtir. Havzada geçmiĢe göre gerileme göstermiĢ olan küçükbaĢ hayvancılık ise
sadece bazı aileler tarafından yapılmaktadır. Köylerdeki küçükbaĢ hayvan sayısı ile küçükbaĢ
hayvancılık yapan hane sayısına bölünmesiyle, hanebaĢına ortalama 30 küçükbaĢ hayvanın
yetiĢtirildiği bulunmuĢtur. Bu söz konusu faaliyetleri sürdürenlerin dahi küçük iĢletme
durumunda olduğunu göstermektedir.
ġekil 6: Ġnceleme sahasında bulunan Hamzalar köyünde tarımsal arazilerin büyüklüğü.
Tablo 11. Örnek köylerdeki ortalama parsel büyüklüğünün dağılıĢı.
Ekili-Dikili Arazi
Ekili-Dikili Parsel
Ortalama Parsel
Köy
Miktarı (Dönüm)
Sayısı
Büyüklüğü (Dönüm)
Gedikli
3253
434
7,5
Hamzalar
1664
517
3,2
Köseli
4820
772
5,5
MeryemuĢağı
2750
729
3,7
Ozan
2400
242
9,9
Uzunköy
2420
524
4,6
Yoldüzü
6271
135
46,4
Yukarıçöplü
4400
713
6,2
ÇalıĢma sahasında ise genel olarak köylerde evler iki katlı olup, alt katları hayvancılık
faaliyetleri için kullanılmaktadır. KıĢ aylarında otlaklardan toplanmıĢ ot ya da saman verilen
bu hayvanlar, bahar mevsimiyle beraber meralara salınmaktadır. Et ve süt verimini arttırmaya
yönelik suni yem kullanımı, bu küçük iĢletmelerde maliyet artıĢlarına yol açtığı için çoğu
166
zaman söz konusu olmamaktadır. Sonuçta havzada hayvansal üretim geleneksel olarak
sürdürülmekte, modern üretim ve pazarlama yöntemleri uygulanamadığı için gerek elde
edilen ürünler gerekse verim düĢük gerçekleĢmektedir.
Ġnceleme sahasında yapılan sulama faaliyetleri de kendi içinde bazı sorunlar taĢımaktadır.
Ġster sondajla, isterse kanallarla olsun yapılan sulamalarda salma sulama yöntemi
kullanılmaktadır. Sulamanın yaz aylarında yapılması ve bu dönemde buharlaĢmanın çok
Ģiddetli olması toprağın üst katında tuzların birikmesine ve toprağın kalitesinin düĢmesine
neden olmaktadır. Ayrıca salma sulama sistemi yaz aylarında Ģiddetli su noksanı olan havzada
suyun boĢa harcanmasını da beraberinde getirmektedir. Nitekim geleneksel yöntemlerle veya
modern olarak gerçekleĢtirilen tarımsal faaliyetler, doğal çevrede biyolojik çeĢitliliğin
azalmasına, erozyonun hız kazanmasına ve orman tahribatının yanında tarım alanlarında
gübre ve ilaç kullanımı ile ekosistemde kirlilik ve doğal tahribatına neden olmaktadır (House
et al., 2008: 153 ve Karaer ve Gürlük, 2002: 61). Özellikle modern tarım yöntemlerinin
kullanıldığı iĢletmelerde, kaliteli fakat alana yabancı tohum, gübre, zararlılarla mücadele için
ilaç kullanımı gibi etmenler, tarımsal üretimi olumlu yönde etkilerken; doğal çevrede yarattığı
sorunlar ön plana çıkmaktadır. Bu durum kültürel bitki zenginliğine rağmen, uygulama
aĢamasında iyi yönetilmediği takdirde baĢta mikroorganizmalar olmak üzere canlılar üzerinde
çok ciddi sorunlara da neden olabilmektedir (Zechmeister et al., 2003: 159). ÇalıĢma sahası
gibi ilaç ve gübre kullanımı az, fakat kullanım konusunda bilinçsizliğin yüksek olduğu
alanlarda bu tarımsal girdilerin kullanımındaki yanlıĢlıklardan kaynaklanan sorunlar, gübre ve
ilaç kullanımı çok yüksek olduğu geliĢmiĢ ülkelere oranla daha fazladır.
Türkiye genelinde olduğu gibi Göksu çayı havzasında da ― anız yakma‖ tarımsal faaliyetlerde
yaygın olarak kullanılmaktadır. Havzadaki çiftçilerin büyük kısmı özellikle toprak iĢlemeyi
kolaylaĢtırma, böcek ve diğer zararlıları yok edip bitki hastalıklarını önleme, toprak verimini
artırma gibi gerekçeleri öne sürerek hasat sonunda tarlada kalan ürün artıkları yakılmaktadır.
Oysa toprağın en önemli kısmını bitki artıklarının çürümesi sonucu meydana gelen organik
maddeler teĢkil etmektedir. Havzada yaptığımız gözlemlerde anız yakma iĢleminin kısmen
modern tarım yöntemlerinin uygulandığı yüksek verimli tarım arazilerinde de yoğun Ģekilde
yapıldığı görülmüĢtür.
1.3.Türkiye‟nin Tarımsal Politikaları ve Kalkınmaya Etkileri
Ülkemizin genelinde olduğu gibi Göksu Çayı Havzası‘nda da yürütülen tarım ve yerleĢme
politikaları havzanın coğrafi manzarasının yaklaĢık 40–50 yıllık süreçte tamamen değiĢmesine
neden olmuĢtur. Özellikle 1950‘lerden sonra ulaĢım koĢullarının iyileĢmesi, tarımda
makineleĢme ve modern metotların kullanılması, tarla ürünlerinin hayvansal ürünlere göre
avantajlı duruma geçmesini sağlamıĢtır. Ne var ki tarımsal üretim, modern tarımsal metotların
kullanımı ile verimin arttırılması yerine yeni tarım alanlarının açılmasıyla sürdürülmektedir.
Bu dönemde uygulanan ekonomi politikalarında tarımsal üretimin desteklenmesi büyük önem
taĢıyordu. Özellikle çiftçinin modernizasyonu, makineleĢme ile eĢdeğer tutulmuĢ, hemen
hemen her köye traktör ve biçerdöver gibi tarım aletlerinin girmesi sağlanmaya çalıĢılmıĢtır.
Ancak tarım reformu ile verimin arttırılması yerine üretim alanının arttırılmasına bağlı olarak
gerek duyulan üretimin sağlanması, yapısal sorunların belirginleĢmesini engellemiĢ, kısmen
hızla artan nüfusun yarattığı baskıyı da hafifletmiĢtir. Bu durum gerek yerel yönetimlerin
gerekse merkezi idarenin tarımsal amaçlı kullanılması uygun olmayan alanlarda da tarımsal
üretime göz yumması Ģeklinde ortaya çıkmıĢtır. Bilinçsizce yürütülen tarımsal faaliyetlerin
üretim politikası haline getirmesi sonucunda mera ve ormanlık alanlar tarım alanlarına
dönüĢtürülmüĢ ve meraların daralmasına bağlı olarak da önemli bir geçim kaynağı olan
hayvancılık faaliyetleri gerilemeye baĢlamıĢtır. Özellikle 1980 sonrasında canlı hayvan
ithalatı dahil farklı tarımsal politikaların uygulanması çiftçi için zor bir dönemin baĢlangıcı
kabul edilebilir. Bunun sonucunda havzada kırsal kesimde yer yer temel geçim kaynağı olan
167
hayvancılığa önemli bir darbe indirilmiĢtir. Bu Ģartlar altında hayvan beslemek zorlaĢmıĢ ve
neticede havzada yer alan bütün köylerde hayvan sayısında azalma meydana gelmiĢtir.
Kırsal alanlar için geliĢtirilmiĢ belirgin bir politikanın olmaması ve kırsal alanların sorunlarına
yönelik kalıcı çözümler üretilememesi, Türkiye genelinde olduğu gibi Göksu çayı havzasında
da tarımsal açıdan dengesiz ve belirsiz bir ortamın oluĢmasına neden olmuĢtur. Örneğin tütün
1980‘li yıllarda çalıĢma sahasının en önemli tarımsal ürünüdür. Nitekim 1986 yılında
Adıyaman ili bölge içinde en fazla tütün üreten il olmuĢtur (Kalelioğlu, 1989: 162).
1980‘lerde ülkemizde tütünün devlet desteğiyle üretilmesi ve belli bir kota uygulamasının
olmaması, çalıĢma sahasında tütün üretim alanının hızla geliĢmesinde etkili olmuĢ ve böylece
tütün, çalıĢma sahasının en önemli tarım bitkisi haline gelmiĢtir. Özellikle belli bir düzeyin
üzerinde ekonomik getiriye sahip olması, havzadaki mera alanlarının bir kısmını tütün
alanlarına dönüĢtürülmesine yol açmıĢtır7. Fakat 2004 yılında çıkarılan yasa ile tütüne kota
uygulaması getirilmiĢ ve üretimin aile baĢına 200 kg ile sınırlandırılmasına karar verilmiĢtir.
Böylece havzada 2000 yılında toplam 54.386 hektarda üretimi gerçekleĢtirilen tütünün ekim
alanı, 2008 yılında 13.692 hektara kadar gerilemiĢtir.
Türkiye‘nin tarım politikalarındaki yapılan bazı temel değiĢiklikler sonrasında mera
alanlarının öncelikle tarımsal kullanıma alındığı, ardından ise özellikle verim kayıpları
nedeniyle bu yeni tarım alanlarının kullanım dıĢı kaldığı görülmektedir. Göksu çayı
havzasında, 1980‘lerden 2000‘li yılların baĢına kadar olan süreçte mera alanları sürekli
daralmıĢtır. Hayvan ve hayvansal ürünlerin yeterince kâr getirmemesi nedeniyle hayvancılıkla
uğraĢanların büyük bir kısmı ekip biçme faaliyetlerine yönelmiĢtir. Bunların bir sonucu olarak
havzada hayvancılık faaliyetleri gerilemiĢtir. Havzada 1995 yılında toplam 252.179 olan
küçükbaĢ hayvan sayısı, 8 yıllık bir sürede yarının da altına inmiĢ, 2008 yılında 102.960 baĢa
düĢmüĢtür. Neticede tarımın geliĢmesi ve üretimin desteklenmesini esas alan politikaların
geliĢtirilememesi sonucunda havzada hem ekip biçme faaliyetleri hem de hayvansal üretim
zarar görmüĢ ve geri dönüĢü zor, hatta imkânsız olan ekonomik Ģartların oluĢmasına zemin
hazırlanmıĢtır.
Türkiye‘nin tarım politikalarındaki bu eksiklik, sadece çalıĢma sahasına özgü olmayıp
Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve tüm Türkiye için geçerlidir. Türkiye‘de uygulanan tarım
politikalarının amaçları, hedefleri, geliĢiminin esasları ve kullanılacak yöntem konusunda
belirsizlik ve uyumsuzluk bulunmaktadır. Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ile de uyumlu
olmak üzere hazırlanan yasalar, Göksu çayı havzasında olduğu gibi, tüm Türkiye‘de de
tarımsal üretime üretim yerine üretmemeyi daha kârlı hale getirebilmektedir8. Teorik olarak
ürün destekleme yerine tarımsal üretimin desteklenmesine dayandırılan bu politikada, çoğu
yerde üretim yapmak yerine üretim yapmadan prim almayı ön plana çıkmakta; bunun
sonucunda birçok alanda tarımsal üretim sadece ailenin ihtiyaçlarını karĢılamaya yönelik
olarak geleneksel yöntemlerle sürdürülürken, ticari amaçlı üretim maliyetleri karĢılamadığı ve
kâr getirmediği için yapılmamaktadır. Bu durum, çalıĢma sahasında birçok sorunun sürekli üst
üste yığılarak çözümü son derece güç bir ortamın oluĢmasına zemin hazırlamaktadır.
7
Günümüzde birçok yerde tütün ekimi yaygın olarak yapılmaktadır. SözleĢmeli olarak ekimi yapılan bir ürün
olmasına karĢılık, serbest tütün piyasasının oluĢturulması, tütün üretiminin yaygınlaĢmasına neden olmuĢ, bazen
tütün ekimine izin verilmeyen alanlarda dahi tütün yetiĢtirilmeye baĢlanmıĢtır.
8
Avrupa Birliği temel politika ve kararlarında bir değiĢiklik olmadığı takdirde, Türkiye‘nin önemli miktarda
yardım alabileceği, ancak daha önce elde ettiği birçok muafiyet ve hattan da yararlanamayacağı belirtilmektedir.
Özellikle AB ülkeleri için geçerli olan kota sisteminin Türkiye için de geçerli olması sonucunda birçok ürün kota
aĢımı nedeniyle yetiĢtirilemeyecek veya üretilmesi tercih edilmeyecektir. Fiyatlarında Avrupa Birliği
standartlarına yaklaĢması nedeniyle ürüne ulaĢmak geçmiĢ dönemlerde olduğu kadar kolay olmayabilecektir
(Tonyalı, 2006: 72). Bu durum özellikle ülke ortalamasının altında gelir düzeyine sahip olan yerlerde, baĢka
kelimelerle az geliĢmiĢ alanlarda yaĢam koĢullarının daha da güçleĢmesi anlamına gelmektedir.
168
2. Nüfus ve Nüfus ArtıĢından Kaynaklanan Sorunlar
Bir bölge/yörede nüfusun artıĢı, kaynakların kullanımı ve yatırımlar ile dengeli olarak
gerçekleĢiyorsa ekonomik ve sosyal nedenlere bağlı herhangi bir sorun ortaya çıkmaz.
Kaynakların yetersiz olması veya mevcut olmalarına karĢılık kullanılamaması, geliĢmenin
önünde önemli bir engeldir. Özellikle bu kaynakların kullanımına iliĢkin yatırımların
yapılamaması, ekonomik çöküĢe neden olduğu gibi, toplumsal huzursuzluğa da yol açar.
Göksu çayı havzası, mekânsal olarak kullanım potansiyeli sınırlı, ancak mevcut potansiyelinin
önemli bir kısmının ise kullanılamadığı bir alan olma özelliğine sahiptir. Bu durumda
meydana gelen nüfus artıĢı kaynak yetersizliğinin daha da belirginleĢmesine neden olur.
Nüfus artıĢının fazla olması, eğitiminden sağlık hizmetlerine ve istihdama kadar değiĢen farklı
konularda talep artıĢına yol açacaktır. ÇalıĢma çağındaki nüfusun artıĢına karĢılık, bu nüfusa
ait ihtiyaç ve beklentilerin karĢılanamaması göçü teĢvik edici bir etki de yaratmaktadır. Bu
açıdan ele alındığında hızlı nüfus artıĢı, nüfusun yaĢ yapısındaki değiĢimler ve istihdam önde
gelen sorunlar olarak karĢımıza çıkmaktadır. Bu sorunlar sadece meydana geldikleri yer için
değil, aynı zamanda göç alan yerler içinde söz konusudur.
2.1. Nüfus artıĢından kaynaklanan sorunlar
Güneydoğu Anadolu Bölgesi, Türkiye‘nin en hızla nüfuslanan bölgelerinden birini
oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzası da 1940 yılında 52.258 olan nüfus, 2000 yılında
194.630‘a çıkmıĢtır. Genel olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘ndeki nüfusun hızlı artıĢında;
genç yaĢta evlilik ve çok eĢlilik gibi nedenler yanında, çok çocukluluğun (özellikle erkek
çocuk sahibi olmanın) bir statü göstergesi olarak kabul edilmesi, doğum kontrol
yöntemlerinin bilinmemesi/uygulanmaması veya gelenekler/dini inançlar ileri sürülerek
reddedilmesi gibi faktörler etkili olmaktadır. ÇalıĢma sahasından seçilen örnek köylerde
ortalama aile büyüklüğü 6,6 kiĢidir. Bu değer Türkiye ortalamasının üstündedir9.
Sınırlı miktarda tarımsal alanın ve iĢ imkanlarının mevcudiyetine karĢılık nüfus artıĢ hızının
yüksek oluĢu havzada tarıma uygun olmayan alanların tarıma açılmasına, yeni yerleĢim
alanlarının kurulmasına veya mevcutlarının geniĢlemesine, ormanların ve meraların tahribi ile
yüksek miktarda iĢsizlik, eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterli miktarda faydalanamama
gibi bir dizi sosyal, ekonomik ve ekolojik soruna neden olmaktadır. Bu sorunların vardığı
boyutlar, havza içinde veya dıĢındaki daha büyük Ģehirlere mevsimlik ve daimi göçlerin
meydana gelmesine yol açmaktadır.
Ülkemiz genelinde olduğu gibi çalıĢma sahasında da tarımsal araziler miras yoluyla
parçalanarak daha küçük iĢletmelere dönüĢmektedir. Bu durum havzanın kaba doğum oranına
bağlı olarak artmaktadır. Yani göçler nedeniyle nüfus artıĢ hızı (–) değer gösterse bile göç
eden bireyler mirastan pay aldığından aileye ait topraklar yerleĢme içinde ve dıĢında yaĢayan
tüm bireyler tarafından paylaĢılmaktadır. Kaldı ki göç eden bireylere ait topraklar gelirlerin
paylaĢımı aĢamasında aile bireyleri arasında huzursuzluklara yol açtığı için genelde
iĢlenmeyerek tarımsal üretimin dıĢında bırakılmaktadır. Bir yandan arazi yetersizliği
nedeniyle tarıma uygun olmayan alanlar tarıma açılırken öte yandan en önemli tarım
arazilerinin iĢlenmemesi bir paradoks olarak karĢımıza çıkmaktadır. Hızlı nüfus artıĢı
nedeniyle sayıları artıĢ gösterse de küçük tarımsal iĢletmelerde gerçekleĢtirilen üretim çoğu
zaman aile bireylerinin dahi ihtiyacını karĢılayamamaktadır.
Nüfus artıĢ hızı ile ekonomik büyüme hızı arasında bir dengenin kurulması, refah düzeyinin
arttırılması açısından bir gereklilik olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ekonomik büyümenin nüfus
artıĢ hızını yakalayamadığı zamanlarda ise bireyler sosyal, kültürel ve altyapı hizmetlerinden
9
2000 yılı verilerine göre Türkiye‘de ortalama aile büyüklüğü 4,5‘tür. Batı Anadolu‘da bu değerler 3,5‘e kadar
düĢerken, Ġç Anadolu Bölgesinde 5‘e yaklaĢmakta, doğu ve güneydoğu Anadolu bölgelerinde ise yer yer 7‘ye
kadar çıkmaktadır (TUĠK, 2010b: 34-38).
169
yeteri
derecede
faydalanamayarak
kalkınmanın
gerçekleĢmesini
geciktirmekte/engellemektedir. Göksu çayı havzasında hızlı nüfus artıĢına bağlı olarak yeni
yerleĢim alanlarının oluĢturulmasını veya mevcutların tarım alanlarının aleyhine geliĢmesine
neden olmaktadır. Bazı durumlarda birkaç aile bir araya gelerek yeni bir yerleĢmenin
geliĢimini bile baĢlatabilmektedir. Bu durumda kırsal alanlarda sadece erozyonun artması,
ormanların tahribi, bitki ve hayvan türlerinin yok olması ya da yaĢam alanlarının daralması
gibi sorunlara neden olmaktadır. Doğal ortamda yaĢanan bu sorunların yanında yerleĢmelerin
bu dağınık yapısı elektrik, su, eğitim vb gerekli hizmetlerin ulaĢtırılmasında aksamalara ve
kaynak israfına neden olmaktadır.
Hızlı nüfus artıĢı ile beslenme sorununun ortaya çıkması buna karĢılık havzada yatırımların
yetersizliği, yeni kaynak oluĢturulmasında bütün sorumluluğun doğaya yüklenmesine neden
olmaktadır. Bu durum kendi kendine yetme gayreti içinde olan halkın kaynak arayıĢları,
doğanın tahribatına yol açmaktadır.
2.2.Nüfusun yaĢ ve cinsiyet yapısı
Nüfusun artıĢına karĢılık aynı zamanda yoğun olarak göçlerin yaĢanması; inceleme sahasında
aynı zamanda nüfusun yaĢ ve cinsiyet yapısında da bir takım değiĢikliklere yol açmaktadır.
Nüfusun geliĢimindeki eğilim ve geleceğe yönelik tahminlerde bulunabilmek açısından Göksu
çayı havzasının nüfus piramidi çizilmiĢ10, özellikle yakın gelecekte ortaya çıkması beklenen
sorunlar üzerinde durulmuĢtur (ġekil 1).
ġekil 1.Göksu çayı havzasının nüfus piramidi (2007).
Nüfus piramidinin genel özellikleri göz önüne alındığından son 10 yıllık dönemde doğumlar
belirgin azalıĢ göze çarpar. Ancak tabandaki azalmanın gerçek nedeninin ne olduğunun
belirlenmesi, yapılacak planlar için son derece önemlidir. Bu azalıĢ bilinçli bir azalıĢı
göstermez. Havzada yaĢayanları büyük kısmının ―doğum kontrolü‖ hakkında herhangi bir
bilgisi yoktur. Buna karĢılık doğum kontrolünün ―kötü bir Ģey olduğu‖ konusunda yaygın bir
inanıĢ vardır. Bu yapılacak doğum kontrolü çalıĢmalarının daha baĢından olumsuz kabul
edilmesine neden olmaktadır. Eğer gelecekte de genç nüfustaki azalıĢ devam ederse, özellikle
10
Söz konusu nüfus piramidinin, inceleme sahasının sınırları içinde kalan tüm yerleĢmelerin yaĢ gruplarına göre
dağılmıĢ nüfuslarının toplamından hareketle çizilmesi gerçek nüfus piramidini verecektir. Ancak sağlıklı olarak
bu veriyi temin edebilmek mümkün olamamıĢtır. Bunun yerine inceleme sahasının genelini temsil etmek üzere
Besni, GölbaĢı, Tut ve Nurhak ilçelerinin yaĢ gruplarının nüfusları esas alınarak nüfus piramidi çizilmiĢtir.
170
ilköğretim konusundaki yatırımların, hedeflere ulaĢmasına yardımcı olabilecektir. Buna
karĢılık sağlık ve sosyal güvenlik taleplerinde 15–20 yıllık dönemde büyük artıĢlar meydana
gelebilecektir.
Ġnceleme sahasındaki bağımlı nüfusun genel nüfus içindeki payına bakıldığında; 0–14 yaĢ
grubunun % 30 payına karĢılık, 65 ve üzeri yaĢ grubunun toplam nüfustaki payı % 7
düzeyindedir. Bu durum kadın ile erkek nüfus arasında da farklılıklar gösterir. 0–14 yaĢ
grubunda erkek nüfus daha fazla iken; 65 ve üzeri yaĢ grubundaki kadın nüfus, erkeklerden
daha fazladır. Arazide yapılan gözlemler, erkek ve kadın nüfusun eĢit paya sahip olduğu
çalıĢma çağı nüfusunun fazlalığına karĢılık, para getiren iĢlerde daha çok erkeklerin çalıĢtığı,
ev ve bahçe iĢlerinin ise daha çok köydeki kadınlar tarafından gerçekleĢtirildiği tespit
edilmiĢtir. Erkeklerin bir sosyal güvenlik kurumunun koruması altındaki iĢlerde çalıĢma Ģansı
olmasına karĢılık, ev iĢleri uğraĢan kadınların ise bu hizmetten faydalanmaları da mümkün
görünmemektedir.
2.3.Ġstihdam sorunu
Ġnceleme sahasındaki nüfusun yaklaĢık % 63‘ü 15–64 yaĢ grubundadır. Bu grup hâlihazırda
çalıĢma çağındaki yaĢ grubunu temsil etmektedir. Göksu çayı havzasında temel ekonomik
faaliyetin tarım olmasına karĢılık üretimin yerel pazarlara yönelik olarak yapılması belirgin
bir özellik olarak karĢımıza çıkmaktadır. Modern tarım yöntemlerinin kullanılması, maddi
imkânların kısıtlı olmasının yanında uygulanan genel ekonomi politikaları çerçevesinde
tarımsal ürünün yeterli gelir getirmemesi nedeniyle de mümkün görülmemektedir. Tarımsal
faaliyetlerin özellikle aile iĢletmelerinde gerçekleĢtirilmesi; buna karĢılık aile büyüklüklerinin
fazla, tarım alanlarının yetersiz olması tarım dıĢı faaliyetlerde çalıĢacak nüfusun artmasına yol
açmıĢtır. Oysa Göksu çayı havzasında tarımsal faaliyetler dıĢında çalıĢılabilecek iĢ imkânları
son derece sınırlıdır. Bu nedenle önce geçici, ardından sürekliye dönüĢen göç olayı, inceleme
sahasında olduğu gibi, göçün yöneldiği alanlarda da önemli bir sorun olmaya devam
etmektedir.
3. Altyapı Yetersizliği ve Planlama Sorunları
Ġnceleme sahasında kalkınmayı güçleĢtiren unsurlar arasında alt yapı eksiklikleri, en az diğer
unsurlar kadar önemlidir. Gerek fiziki koĢullardan kaynaklanan, gerekse insan faaliyetleri
sonucunda ortaya çıkan güçlükler, ancak uygun planların hazırlanması, uygulanması ve
sonuçlandırılması ile giderilebilir. Göksu çayı havzasının bir bölümü Güneydoğu Anadolu
Projesi içinde kalmaktadır. Havzanın kalkındırılması için GAP dıĢında kalan alanlarda da
GAP ile uyumlu projelendirme yapılması büyük önem taĢımaktadır. Güneydoğu Anadolu
Projesinin temel özelliği, fizikî planlama unsurlarının yanında ekonomik ve sosyal hayatın
planlanmasına iliĢkin unsurlar da taĢımasıdır. Bu tür tamamlayıcı planlar ile havzanın
bütününün, ulusal ve uluslararası rekabet koĢullarına hazırlanması mümkündür. Ġnceleme
sahasında sınırlı da olsa gerçekleĢtirilen altyapı yatırımları arasında içme suyu, elektrik,
iletiĢim ve ulaĢım gibi olanaklarının iyileĢtirilmesi veya oluĢturulması ile kısmen sulama
tesisleri sayılabilir. Ancak yapılan yatırımlar üretimi teĢvik edici boyuttan çok, tüketime
yönelik baĢka kelimelerle temel ihtiyaçların sağlanmasına yöneliktir. Bunun sonucunda da
mevcut iĢgücünün çalıĢacağı yeni iĢ olanakları yaratılamamakta, bu nüfusun baĢka yerlere
göçmesine neden olmaktadır.
Yapılacak her türlü planın gerçekleĢmesinde kaynaklara gereksinim duyulacaktır. Planlarda
yer alan yatırımlar, merkezi idarenin yapması gerekenler, yerel idarelerin yapması gerekenler
ile yerel sermayenin11 yapması gerekenler olarak gruplandırılabilir. Merkezi idarenin yapması
11
Uzun yıllar sermaye denildiğinde kamu sermayesi ve özel sermaye anlaĢılmıĢ ve ikili ayırım kullanılmıĢtır.
Günümüzde sermayeyi bu ikili ayrımı yerine farklı kriterleri esas alarak üçlü bir ayırıma tabii tutmak daha
yerinde olacaktır. Bunlardan bir uluslararası sermayedir. Uluslararası sermaye için kârlılık ön plandadır.
171
gerekenlerin büyük kısmı fizikî veya sosyal altyapı yatırımlarıdır. Bu genel bütçeden kaynak
aktarımı anlamına gelmektedir. Gerekli altyapı olanaklarının sağlanmaması uluslararası
sermayenin havza içinde yatırım yapmasını engellemektedir. Ulusal sermaye ise havza
dahilde yatırım yapmak için beklediği teĢviklere yeterince kavuĢamadığı inancındadır. Bunun
yanında yerel ölçekte yatırımlar da söz konusu olacaktır. Bunlardan bir kısmı yerel yönetimler
tarafından yapılması gereken yatırımlardır. Bu yatırımlar kanalizasyon, içme suyu gibi daha
küçük ölçekli alt yapı yatırımlarından oluĢmaktadır. Diğerleri ise yerel sermaye tarafından
yapılması gereken yatırımları oluĢturmaktadır. Göksu çayı havzasında en büyük sorun, yerel
sermayenin yetersiz olmasıdır. Türkiye genelinde farklı tarihlerde sermayenin birleĢtirilerek
ortak yatırım yapma giriĢimleri yaĢandıysa da genellikle baĢarısız sonuçların alınması,
yatırımcıların birlikte harekete geçmelerinin önündeki en büyük engeldir. Sermayenin
eksik/yetersiz olması çoğu zaman farklı ölçeklerde de olsa yapılması gereken yatırımların
gerçekleĢtirilmesini imkânsız hale getirmektedir. Yapılacak yatırımlar sanayi alanında
olabileceği gibi, tarımsal üretimde de olabilir. Sermaye eksikliğin en dramatik sonucu modern
tarımın olmazsa olmazlarından olan kaliteli tohum, gübre, zararlılarla mücadelede kullanılan
ilaçlar, tarımsal aletler ve donanımların sağlanamamasıdır. Bu eksiklikleri gidermeden
uluslararası piyasada rekabet imkânsızdır. Aksi takdirde yeterli yatırım yapılmadan
gerçekleĢtirilen üretimde, uzun vadede piyasa koĢullarında çiftçinin zarar etmesine neden
olduğu için sürdürülebilir görülmemektedir.
3.1.Altyapı eksikliği
GeliĢmekte olan ülkelerde yatırımların önündeki engellerden en büyüğü altyapı yatırımlarının
tamamlanmamıĢ olmasıdır. Bu yapılan yatırımların da üretimi istenilen düzeye
çıkartılamamasına neden olur. Ayrıca altyapı yatırımlarının yetersizliği, en azından
sanayileĢmeyi ve yabancı sermaye akımını önemli ölçüde engellemektedir (Ildırar, 2004: 32).
Altyapı sorunları son derece karmaĢık ve birbiriyle bağlantılıdır. UlaĢım, konut, elektrik, içme
suyu, kanalizasyon, dinlenme/oyun alanları, telefon, okul, sağlık merkezleri gibi genel altyapı
yatırımları ile sulama kanalları, göletler, enerji gibi tarımsal kökenli altyapı hizmetleri
kalkınma için gerekli temel unsurlardır. Özellikle maliyeti yüksek olan ulaĢım sistemi,
geliĢmekte olan ülkelerde altyapı yetersizliklerinin baĢında gelmektedir.
ÇalıĢma sahasında 24 farklı köyde anket yapılmıĢtır. Ankette ―Köydeki en önemli altyapı
sorunlarınız nelerdir?‖ sorusuna 24 köy genelinde verilen cevaplar değerlendirilmiĢtir. Anket
sonucuna göre; içme ve sulama suyu, kanalizasyon, sağlık ocağı, okul ve ulaĢım sorunları ilk
beĢ sırayı almıĢtır. Günümüzde insanların tüketim alıĢkanlıkları ve yaĢam biçimlerinin bir
sonucu olarak yukarıda saydığımız sorunların giderilmesi temel ihtiyaç halindedir. Anket
uygulanan 24 köyün hiç birinde kanalizasyon Ģebekesi ve sağlık ocağı bulunmamaktadır.
Bunlara ek olarak bu köylerin 4‘ünde ise okul bulunmadığından taĢımalı eğitim
yapılmaktadır. Bu nedenle bu gibi altyapı hizmetlerinden mahrum olan yerleĢmeler sürekli
göç veren alanlar arasındadır. Alt yapı hizmetlerinin yetersiz olduğu alanlarda yaĢamı cazip
hale getirecek unsurların oluĢturulmaması, hizmet verenlerin zorunlu hizmet süresi bitiminde,
yerel halkın ise ekonomik koĢullar oluĢtuğunda bu alanlardan göç etmesine neden olmaktadır.
Sürdürülebilirlik ise kaynakların sürdürülebilirliğinden çok kârlılığın sürdürülebilirliği anlamını taĢımaktadır.
Kârlılığın azalması halinde, yapılan yatırımın sosyal boyutu gözardı edilerek, üretim yeni alanlara
kaydırılmaktadır. Ulusal sermaye, birçok bakımdan uluslararası sermayeye benzemekle beraber, miktar olarak
uluslararası sermaye ile karĢılaĢtırıldığında çok daha küçük olduğu görülmektedir. Bununla birlikte kârlılıktaki
azalma ve hatta zaman zaman zarar oluĢması yatırımcı tarafından makul karĢılanabilir. Sadece kâr elde etmek
önemli değildir. Sosyal hayatı üzerindeki etkiler de kısmen göz önünde bulundurulur. Buna karĢılık yerel
sermaye hacim bakımından genellikle ulusal sermayeden daha küçüktür. Yapılan yatırımlar sadece kârlılığa
bağlı değildir. Aynı zamanda sermaye sahibinin yatırım yaptığı sahada taĢıdığı prestij açısından önem
taĢımaktadır. Zarar belli bir yere kadar telafi edilebilir. Yapılan yatırım büyük zararlar oluĢturmadığı sürece
sosyal hayatta göz önünde bulundurularak tasfiye edilmez.
172
ÇalıĢma sahasında içme suyu ve sulama altyapısı ile teknikleri açısından da çok ciddi sorunlar
bulunmaktadır. Göksu çayı havzasında belirgin bir yaz kuraklığı vardır. Bu durum, özellikle
yaz aylarında suya duyulan ihtiyacın artmasına neden olmaktadır. Havzanın içme suyu
ihtiyacı doğal kaynaklar ile kuyulardan sondaj yoluyla temin edilmektedir. Ġnceleme
sahasında yer alan Sürgü Barajı, havzada sulama amaçlı inĢa edilmiĢ en önemli tesistir. Bu
baraj vasıtasıyla yaklaĢık 10.000 hektarlık alan sulanmaktadır. Baraj gölü ve yakın çevresi
dıĢında havzada sulama iĢlemi ancak akarsu yataklarına yakın yerlerde motorlar yardımıyla ya
da arıklardan su temin edilerek ve yeraltı suyundan faydalanmanın mümkün olduğu alanlarda
ise sondaj yolu ile sağlanmaktadır. Yeraltından sondaj ile sulama ancak yeterli sermayeye
sahip kiĢiler tarafından yapılabilmektedir. Havza genelinde yaklaĢık 300.000 hektar alanda
sulamalı tarım yapmak mümkündür. Buna karĢılık bağ-bahçe-tarla alanlarının yaklaĢık 40.000
hektarında kontrolsüz salma sulama yapılmaktadır. Havzada sulama imkânlarının kısıtlılığı
verimin artıĢı ve geliri yüksek ürünlerin tercih edilmesi önünde önemli bir engeldir12.
Bölgede sağlık hizmetleri ilçe merkezlerinde yer alan devlet hastaneleri, sağlık ocakları, özel
sağlık kabinleri ile kasabalarda yer alan sağlık ocakları tarafından verilmektedir. Bu
kurumlarda cihaz, personel ve yatak eksikliği ile çalıĢan personelden kaynaklanan sorunlar da
vardır. GeliĢmekte olan bölgelerde görev yapan personelin büyük kısmı zorunlu hizmet
nedeniyle burada bulunurken, Göksu çayı havzası bu personelin bir kısmının ilk görev yeridir.
Söz konusu personelin deneyimsiz oluĢu genel özelliktir. Bu istemeden de olsa hizmetin
kalitesini olumsuz yönde etkilemektedir. Dolayısıyla sağlık hizmetlerinde istenilen seviye
yakalanamamıĢ ve büyük merkezlere bağımlı hale gelmiĢtir.
ÇalıĢma sahasında yer alan köylerin büyük kısmında ilköğretim okulu bulunmaktadır.
Zorunlu eğitimin 8 yıla çıkartılması, kırsal alanlardaki okul eksikliği olan yerlerde taĢımalı
eğitimi de beraberinde getirmiĢtir. UlaĢımda yaĢanan güçlüklerin yanında, belli alanlarda
öğrenci yığılması meydana gelmekte ve sınıflar aĢırı kalabalık hale gelmektedir. Bu eğitim
açısından önemli sorun teĢkil etmektedir.
UlaĢım sistemlerinin yetersiz olması, her konuda kendine yetmeye çalıĢan, kapalı
toplulukların meydana gelmesine neden olmaktadır. Örneğin havzada bulunan Ģehir
merkezleri dıĢındaki kırsal yerleĢmelerde, ulaĢım çoğu yerde stabilize toprak yollar ile
sağlanmaktadır. Bu yollar kıĢ aylarında kar, heyelan, göçme olayları ile balçıklaĢma gibi
nedenlerle kullanılmaz hale gelmektedir. Bu durum havzanın ticari akıĢı ile beraber özellikle
kıĢ aylarında köyler ile Ģehirlerarasındaki iletiĢimi kısıtlayarak eğitim, sağlık hizmetleri ile
sosyal iletiĢimin aksamasına neden olmaktadır. Özellikle ulaĢım sistemlerinin yetersiz olması,
üretimden gerçek anlamda kâr elde etmeyi zorlaĢtırdığı gibi topyekûn ekonominin
geliĢmesine de engel olmaktadır13. Bu gibi aksaklıklar sadece kırsal yerleĢmelerde yaĢayan
bireyleri etkilemekle kalmamakta, aynı zamanda burada hizmet yapan bireylerin beklenenden
kısa süreli ve gönülsüz çalıĢmalarına da neden olmaktadır.
ÇalıĢma sahasında bu tür sorunlar sadece kırsal alanlara özgü değildir. Besni, GölbaĢı, Tut ve
Nurhak gibi Ģehir yerleĢmelerinde de benzer sorunlar görülmektedir. 1980‘lerden sonra ise
Ģehirler büyük ölçüde nüfusun yığıldığı alanları oluĢturmaktadır. Bu mekânsal olarak geliĢme
12
Fırat ve Dicle nehirlerinin su üretim kapasitelerine ve kullanımına yönelik bir çalıĢmada suyun dengeli bir
akıĢa kavuĢturulması için barajların havzalarının yamaçlarında teraslamanın yapılması, niteliği bozulmuĢ orman
alanlarının ağaçlandırılması, meraların ise ıslahı önerilmektedir (Kantarcı, 2005: 238). Bu aynı zamanda
kullanılacak suyun kalitesini de olumlu yönde etkileyecektir.
13
Yapılan bir çalıĢmada Rwanda‘daki çiftçilerin ürettikleri kahveden kazandıklarının yaklaĢık % 80‘nini
Rwanda ve Kenya arasındaki kötü ulaĢım Ģartlarına harcadıkları ve ancak kazançlarının % 20‘sinin ellerinde
kaldıkları belirlenmiĢtir (Agenor, 2010: 932). Benzer bir durum Herranz-Loncan (2007) tarafından ortaya
konulmuĢ; Ġspanya‘nın 1850–1935 yılları arasındaki ekonomik geliĢiminde yaĢanan sıkıntıların temelinde
demiryolu ulaĢımındaki eksiklikler ile bu sistemden tam randıman alamamanın etkili olduğunu vurgulanmıĢtır.
Yazar bu sorunun günümüzde de tam olarak çözülemediği için Ġspanya ekonomisinde çeĢitli sıkıntılara neden
olduğu görüĢündedir (Herranz-Loncan, 2007: 453).
173
yaĢanırken, toplumsal ve ekonomik açıdan olarak aynı geliĢmenin görülmemesine neden
olmaktadır. Sürekli yapılaĢmaya rağmen kentsel altyapı sorunu ikinci plana itilmiĢtir. Kaldı
ki yaptığımız ankette, ―Göçler en fazla nerelere yapılmaktadır?‖ sorusuna; çevre iller ve
ilçeler cevabı alınmıĢtır. Ġnceleme sahasında özellikle Besni ve GölbaĢı yoğun göç olaylarına
sahne olmaktadır. Ġmar planlarının eksikliği ve yürütülen yerel politikaların yetersizliği
nedeniyle bu alanlarda altyapı, içme ve kullanma suyu, kanalizasyon ve Ģehir içi trafik artan
nüfusa cevap veremez hale gelmiĢtir.
3.2.Planlama Eksikliği
Planlama yalnızca bir mekânın koordinasyonu değil, karĢılaĢılan ya da ilerde ortaya
çıkabilecek problemlere çözüm yolları getirmek için bilimsel bir araĢtırma tekniğiyle varılan
sonuçların değerlendirilmesi ve uygulama olanaklarının önerilmesidir (Elmas, 2001: 24). Bu
açıdan ele alındığında planlama salt fiziksel düzenlemelerle yetinilmeyip demografik, sosyal,
ekonomik ve çevresel verilerin analizlerinin yapılması, geleceğe yönelik öngörülerde
bulunularak bunların uygulamaya konulmasını gerektiren bir süreç olarak tanımlanabilir
(Ersoy, 2007: 123–125). Bu düzenleme ve analizlerin yapılması için akademik ve kamusal
desteğin verilmesi ise Ģarttır. Tümertekin (2007) planlamayı, modern yaĢamının teknik ve
fiziksel sorunlarını basit bir Ģekilde ―ütülemek‖ ten ibaret olmayan; ama insan organizmasıyla
çevre arasındaki karĢılıklı iliĢki bakımından halkın gözünü biyolojik doğaya açan ve halkı
kendi geliĢme faaliyetleri içine katma sorunu olarak görmektedir (Tümertekin, 2007: 227).
Dolayısıyla planlama iĢi, çok yönlü olup yalnız insan merkezli ya da fiziksel çevre
düzenlenmesi Ģeklinde olmayan bunların karĢılıklı etkileĢiminin yerinde incelenerek deney,
gözlem, analiz, anket ve benzeri uygulamalarla değerlendirilmesi sonucunda elde edilen
öngörülerin aĢamalı Ģekilde uygulanması ve hayata geçirilmesi olayıdır.
Ülkemizde bölgesel ve yerel planlama çalıĢmalarına 1960‘lı yıllardan sonra baĢlanmıĢ fakat
GAP dıĢındaki projelerin büyük bir kısmı baĢarısız olmuĢtur (Mutluer, 1999: 183). Bu
nedenle sadece çalıĢma sahası olan Göksu çayı havzasında değil ülkemizin neredeyse
tamamında her türlü planlama eksikliği söz konusudur. 1960‘lı yıllardan sonra baĢlayan planlı
kalkınma dönemlerinde kırsal kesimin büyük oranda ihmal edilmesi ve tarımsal faaliyetlerin
geri plana itilerek sanayinin ön plana çıkarılması hem kır ile kent hem de bölgeler arasında
geliĢmiĢlik açısından dengesizliğe neden olmuĢ ve ülke olarak ekonomik, sosyal
sıkıntılarımızın temelini oluĢturmuĢtur.
YanlıĢ planlama çalıĢmaları sanayileĢmiĢ ve geliĢmiĢ ekonomiye sahip bölge ve yöreler ile
kırsal alanların bütünleĢmesini engellemiĢ ve sorunların giderek derinleĢmesine yol açmıĢtır.
Bölge ve yöreler arasındaki bu dengesizlik çalıĢma sahamızdaki Ģehir alanlarıyla kırsal alanlar
arasında da gözlenmektedir. Dolayısıyla havzada sorunların boyutu ve sayısı giderek
artmaktadır.
Bu sorunların ortaya konması amacıyla çalıĢma sahasının fiziki ve beĢeri özelliklerini
tanıtacak, değerlendirecek ve analizlerinin yapılmasını sağlayacak verilerin temin edilmesi
Ģarttır. Halbuki çalıĢma sahasında eski adıyla DĠE yeni adıyla TÜĠK‘in yaptığı sosyal,
ekonomik ve demografik sayımlar ile KÖYĠġLERĠ-TOPRAKSU‘nun yaptığı arazi kullanımı
ile toprak envanter raporları ve MTA‘nın 1/500.000 ölçekli jeoloji haritaları dıĢında bugüne
kadar hazırlanmıĢ veya yapılmıĢ önemli bir veritabanı oluĢturma çalıĢması bulunmamaktadır.
Özellikle kırsal alan özelliği gösteren çalıĢma sahamız gibi alanlarda tarımsal üretimin
arttırılabilmesi için toprak özellikleri, arazi tipleri ve iklim özellikleri ile ilgili tarımsal
veritabanın doğru bir Ģekilde oluĢturulması zorunludur (Chambers, 1983: 88). Havzada bu tür
çalıĢmaların yapılmamıĢ olması ve çiftçinin bunu yapacak bilgi, beceri ve sermayeye sahip
olmaması tarımsal açıdan verimliği düĢürmekte, arazi kullanımında ciddi sorunların ortaya
çıkmasına neden olmaktadır.
174
3.3.Sermaye ve Tarımsal Girdi Kullanımı Eksikliği
Günümüzde hızla artan dünya nüfusunun gıda, giyecek ve yakıt ihtiyacının karĢılanabilmesi
için doğal kaynaklar hızla tüketilmeye baĢlanmıĢtır. Ancak özellikle yenilenemeyen
kaynakların kirlenmesi ve yok olması, tarımdaki uygulamaların yeniden, bütünsel bir
yaklaĢımla değerlendirilmesine yol açmıĢtır. 1960-70‘li yıllarda artan dünya nüfusunun
beslenme, giyecek (lif) ve enerji (yakıt) ihtiyaçlarının karĢılanması amacı ile kaliteli tohum,
gübre, zararlılarla mücadele tedbirlerinin alınması gibi maliyeti arttırıcı unsurların da
kullanılarak üretimi ve verimi arttırma çabalarının sonucunda belli tarım politikaları meydana
getirilmiĢtir. Bu tarım politikaları ülke ölçeğinde olduğu gibi ve global düzeyde de
uygulamaya koyulmuĢtur (Aksoy et al., 2000: 344). Ülkemizde tarımsal üretimin
artırılmasında, tarım arazilerinin geniĢletilmesi yerine insan gücü, finansman, yeni teknoloji
gibi mevcut kaynakların daha etkin kullanılarak verimin artırılmaya çalıĢılması, 1963 yılından
sonraki planlı dönemle baĢlanmıĢtır (Çelik, 2000: 18).
Göksu Çayı Havzası‘nda yapılan gözlemler ve uygulanan anketler sonucunda; ürünlerin
yıllara göre hektar baĢına verim durumlarının sulama, ilaçlama, gübreleme iĢlemlerinin
yapılmaya baĢlaması ile verimin mısır ve pamuk gibi bazı ürünlerde % 350 civarında arttığı
ortaya çıkmıĢtır. Örneğin Besni‘de 1992 yılında hektar baĢına 180 kg mısır üretilirken, 2005
yılında bu miktar 806 kg olarak gerçekleĢmiĢtir. Böylece 2005 yılında Besni‘de üretimin
modern olarak yapılmaya baĢlanmasıyla hektar baĢına mısır veriminde 1992 yılına göre
yaklaĢık % 347 oranında artıĢ meydana gelmiĢtir. Benzer Ģekilde havzada 1995 yılında hektar
baĢına 280 kg olan pamuk üretimi, 2000 yılında 437 kg, 2005 yılında 540 kg ve 2008 yılında
449 kg olarak gerçekleĢmiĢtir. Hektar baĢına pamuk veriminde 1995 yılına göre 2000 yılında
% 52, 2005 yılında % 92, 2008 yılında % 60 oranında artıĢ meydana gelmiĢtir. Buna karĢılık,
kuru tarım yöntemiyle üretimi yapılan tahıllarda ise verimde yıllara göre küçük oynamalar
olmakla beraber önemli bir değiĢiklik meydana gelmemiĢtir. Bu durum kaliteli tohum
kullanımı, ilaçlama, gübreleme ve sulama ile tarımsal üretime sağlanan katkıyı açıkça ortaya
koymaktadır.
ÇalıĢma sahasında sulama, ilaçlama, gübreleme ile mekanizasyon iĢlemleri entansif tarımın
yapıldığı alanlara göre çok daha azdır. Örneğin yaklaĢık 4000 km² alan kaplayan çalıĢma
sahasında yalnızca 1 tane biçerdöver 2909 tane traktör vardır. Buna karĢılık yaklaĢık 6300
km² alan kaplayan Tekirdağ‘da 1059 biçerdöver ve 20053 traktör, yaklaĢık 9500 km² alan
kaplayan Samsun‘da ise 297 biçerdöver ve 35812 traktör bulunmaktadır (Tuik, 2010c).
Elimizde kesin veriler olmamakla beraber tarımda makine kullanımındaki dengesizliğin
gübre, ilaçlama ve sulamada da yaĢandığını söyleyebiliriz. Havzada Keysun-Kızılin ovaları ve
yakın çevresinde özellikle sulama ve ilaçlama sayesinde tarımsal verimde olumlu sonuçlar
alınmıĢ olmakla beraber tarımsal üretimdeki modernizasyonun havza geneline yayılamadığını
ve havzanın tarımsal potansiyelini ortaya koyamadığını görmekteyiz.
Havzada sermaye yetersizliği ile çiftçilerin yeterli tarımsal bilgi, beceri ve eğitime sahip
olmaması tarımda modernizasyonu sınırlandıran temel faktördür. Sermaye yetersizliğinin
bitkisel üretim üzerindeki olumsuz etkilerine benzer durumu hayvansal üretimde de görmek
mümkündür. Havzada 1992 yılından 2008 yılına kadar olan süreç içinde nüfus miktarında
artıĢ olmakla beraber hayvan sayısı ve hayvansal ürünlerin miktarında azalma meydana
gelmiĢtir. Hane baĢına yaklaĢık 1,8 olan büyük baĢ hayvan sayısı, üretimin ancak hane
halkının ihtiyaçlarını karĢılayabilecek düzeyde olduğunu da göstermektedir.
Sonuç
ÇalıĢma sahasında sorunların fazlalığı birçok farklı alanda fakat birbirine entegre edilmiĢ
planlama çalıĢmasını zorunlu kılmaktadır. Havzada hızlı nüfus artıĢını düĢürmek, tarımsal
üretimi arttırmak, Ģehirsel alanlardaki altyapı, iĢsizlik gibi sorunları gidermek, günümüzde
175
önemli bir sorun haline gelen bitki ve hayvan çeĢitliliğini korumak, hatalı arazi kullanımını ve
erozyonu önlemek gibi bir dizi sosyal, çevresel ve ekonomik sorunun çözümü ancak planlama
çalıĢmalarıyla mümkündür. Fakat buradaki sorunları birbirinden bağımsız düĢünmek mümkün
değildir. Örneğin Ģehir ve bölge planlaması, ölçeğin bir ucunda Ģehri ele alırken diğer ucunda
da uzak, boĢ kırsal alanları da değerlendirmek zorundadır. Bu bakımdan kırsal yaĢamla
bağlantılı ekonomik ve toplumsal yapının iyice ortaya konulması gerekmektedir. Aynı Ģekilde
kırsal planlama çalıĢmalarında ise Ģehirlerin ihtiyaçları, özellikleri ve bunların kırsal alanlar
ile iliĢkileri göz önünde bulundurulmalıdır. Söz konusu planlar salt fizikî planlama
unsurlarından oluĢmamalı, mutlaka sosyal ve ekonomik hayatı düzenleyici ve geliĢtirici
unsurlar da içermelidir.
Kaynakça
Agenor, P.R. (2010). ―A Theory of Infrastructure-led Development‖. Journal of Economic
Dynamics & Control (34): 932–950.
Aksoy, U., Okur, B., Ul, M. A., Tuncay, Ö. ve AtıĢ, E. (2000). ―Kaynak Koruyucu Girdi
Kullanımı‖.
V.
Türkiye
Ziraat
Mühendisliği
Teknik
Kongresi:
343-364.
<http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/668e20b3c9e9185_ek.pdf?tipi=14&sube=>,
29.10.2011.
Atalay, Ġ. (1984). Türkiye'de Kır YerleĢmelerinin Arazi Degredasyonu Üzerindeki Etkileri.
Coğrafya AraĢtırmaları I (1): 91-101.
Chambers, R. (1983). Rural Development. New York: Longman Scientific & Tecnical.
Çelik, N. (2000). Tarımda Girdi Kullanımı ve Verimliliğe Etkileri. Ankara: Devlet Planlama
TeĢkilatı Yayını.
Elmas, G. (2001). KüreselleĢme Sürecinde Bölgesel Dengesizlikler AB ve Türkiye. Ankara:
Nobel Yayın Dağıtım.
Ersoy, M. (2007). ―Kapsamlı Planlama Kavramının Tarihsel GeliĢimi ve Bugünü‖. Kentsel
Planlama Kuramları : 115-171. Ankara: Ġmge Kitabevi.
Hass, G., Wetterich, F. ve Köpke, U. (2001). ―Comparing Ġntensive, Extensified and Organic
Grassland Farming in Southern Germany by Process Life Cycle Assessment‖. Agriculture,
Ecosystems and Enviroment (83): 43-53.
Herranz-Loncan, A. (2007). ―Infrastructure investment and Spanish economic growth, 1850–
1935‖. Explorations in Economic History (44): 452–468.
House, A., Macleod, N., Cullen, B., Whitbread, A., Brown, S. ve Mcivor, J. (2008).
―Integrating production and natural resource management on mixed farms‖. Agriculture,
Ecosystems and Environment (127): 153–165.
Ildırar, M. (2004). Bölgesel Kalkınma ve GeliĢme Stratejileri. Ankara: Nobel Yayın Dağıtım.
Ġnandık, H. (1958). ―Adapazarı Bölgesinin Ġktisadî Coğrafyası‖. Coğrafî AraĢtırmalar II: 5689. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Coğrafya Enstitüsü.
Kalaycıoğlu, S. (2001). ―Gap Bölgesinde Urfa, Harran ve Diyarbakır'da Farklı Kesimlerde
Toplumsal, Kültürel ve Ekonomik DeğiĢim Beklentileri‖. II. GAP ve Sanayi Kongresi
Bildiriler Kitabı: 253-265. Diyarbakır: TMMOB Diyarbakır Makina Mühendisleri Odası.
Kalelioğlu, E. (1989). ―Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nin Tarımsal Yapısı‖. Coğrafya
AraĢtırmaları I (1): 159-167.
Kantarcı, M. D. (2005). Türkiye'nin YetiĢme Ortamı Bölgesel Sınıflandırması ve Bu
Birimlerdeki Orman Varlığı ile Devamlılığının Önemi. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Orman
Fakültesi.
Karaer, F. ve Gürlük, S. (2002). ―GeliĢmekte Olan Ülkelerde Tarım-Çevre ĠliĢkileri‖. Kırsal
Çevre Yıllığı : 57-66. Ankara: Kırsal Çevre ve Ormancılık Sorunları AraĢtırma Derneği.
Mutluer, M. (1999). ―Türkiye'de Bölgesel Dengesizlikler ve Bölge Planlama ÇalıĢmaları
Üzerine Gözlemler‖. Ege Coğrafya Dergisi (10): 173-194.
176
Tonyalı, L. (2006). AB‘ye Uyum Sürecinde Ortak Tarım Politikasına Uyumun Türk Tarımına
Yaratacağı Coğrafî Etkiler. Ġstanbul: Ġstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
(BasılmamıĢ yüksek lisans tezi).
Tüik (2010a). Demografik Ġstatistikler.
<http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=37&ust_id=11>, 10.06.2010
Tüik (2010b). Türkiye Ġstatistik Yıllığı 2009. Ankara: Türkiye Ġstatistik Kurumu.
Tüik (2010c). Tarım Alet ve Makine Sayıları.
< http://www.tuik.gov.tr/bitkiselapp/tarimalet.zul>, 10.06.2010
Tümertekin, E. (2007). ―Planlama Eğitimi-Coğrafya ĠliĢkisi Üzerine‖. Kent ve Planlama
GeçmiĢi Korumak Geleceği Tasarlamak (Ed. A. Mengi): 225-237. Ankara: Ġmge Kitabevi.
Tümertekin, E. ve Özgüç, N. (2009). Ekonomik Coğrafya KüreselleĢme ve Kalkınma.
Ġstanbul: Çantay Kitabevi.
Zechmeister, H., Tribsch, A., Moser, D., Peterseil, J. ve Wrbka, T. (2003). ―Biodiversity ‗hot
spots‘ for bryophytes in landscapes dominated by agriculture in Austria‖. Agriculture,
Ecosystems and Environment (94): 159–167.
177
ORGANĠK ÜRÜNLERĠN ULUSAL VE ULUSLARARASI PAZARLARDA DAĞITIMI
VE KULLANILAN DAĞITIM KANALLARI
Doç. Dr. Mehmet MARANGOZ
Muğla Üniversitesi Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi ĠĢletme Bölümü
[email protected]
Özet
Bir iĢletmenin ürünlerinin dağıtımına iliĢkin verdiği kararlar, pazarlama faaliyetlerini önemli
derecede etkiler. Özellikle maliyetlere olan doğrudan etkisi nedeniyle dağıtım kararları,
ürünün fiyatının belirlenmesinde önemli rol oynar. Diğer taraftan son yıllarda üretimi ve
tüketimi hızla artan organik gıdalar ve bu sektörde yaĢanan geliĢmeler bu ürünlerin insanlara
yeterli ve sağlıklı bir Ģekilde ulaĢabilmesinin önemini arttırmıĢtır. Bu bağlamda yeni dağıtım
kanalları oluĢturulmasının gerekliliği bir kez daha ortaya çıkmıĢtır. Ayrıca organik tarım
ürünü gibi çabuk bozulabilen ürünlerin dağıtımında üretici, aracı ve tüketici iliĢkilerini iyi
düzenleyen etkin bir dağıtım politikasına ihtiyaç vardır. Tüm bu nedenlerden dolayı organik
ürünlere yönelik uygun dağıtım kanallarının oluĢturulması, bu ürünlere iliĢkin pazarlama
faaliyetlerinin baĢarısı açısından önemlidir.
1990‘lı yıllara kadar dağıtım kanallarının yeterince geliĢmiĢ olmaması nedeniyle organik
ürünler ancak üretildikleri çiftliklerde ya da bu çiftliklerin yakınındaki semt pazarlarında
satılabilmiĢtir. Fakat son yıllarda dağıtım kanallarının sayısı ve niteliğindeki geliĢmelerle
birlikte, bu ürünler üretildikleri yerin çok daha uzağındaki tüketicilere de
ulaĢtırılabilirmektedir. Diğer taraftan günümüz perakendecilik sektöründe yaĢanan
geliĢmelerle birlikte büyük perakendeci mağazaların oynadığı baskın rol organik ürünlerin
yaygın bir Ģekilde dağıtımında ve satıĢlarının artmasında etkili olmuĢtur. Bu bağlamda bu
çalıĢma ile, küreselleĢen dünyada organik ürünlerin ulusal ve uluslararası pazarlarda
dağıtımında kullanılan dağıtım kanalları irdelenecektir.
Anahtar kelimeler: Organik ürün, Pazar, Dağıtım kanalları
DISTRIBUTION OF ORGANIC PRODUCTS IN NATIONAL AND
INTERNATIONAL MARKETS AND THE DISTRIBUTION CHANNELS THAT ARE
USED
Assoc. Prof. Mehmet MARANGOZ
Muğla University Faculty of Economics And Administrative Sciences Business
Administration Department
[email protected]
Abstract
Decisions of a firm about the distribution of its products affect its marketing activities to a
great extent. Particulary, decisions about distribution play an important role about the
determination of the product‘s price due to its direct effect on costs. On the other hand,
increased production and consumption of organic foods and the progress in this sector have
shown the importance of a healty and sufficient delivery of these products to people. In this
regard, formation of new distribution channels come fore as a necessity once again.
Moreover, an efficient distribution policy to regulate the relationship among producer,
intermediary and the consumer is necessary since these products become rotten easily.
178
Because of all above mentioned reasons formation of appropriate distribution channels for
organic products is an important requirement for the success of marketing activities towards
these products.
Due to decreased efficiency levels of distribution channels until 1990s, organic products were
sold only in the farms where they were produced or in local markets near the farms. However,
following the qualitative and quantitative development of distribution channels these products
can be deliverd to consumens who are far from the places where these products were
produced. On the other hand, due to developments in the contemporary retail sector, dominant
role that the chain markets play has been effective in the increased levels of distribution and
sales of organic products extensively. In this regard, distribution channels that are used in the
distribution of organic products in national and international markets in the globalizing world
will be discussed in this study.
Key words: Organic Product, Market, Distribution Channels
GĠRĠġ
Dünyada organik (ekolojik) ürün üretimi ve tüketimi, tarımsal üretimde kullanılan yoğun
kimyasal girdi kullanımı ve bunun yarattığı sağlık ve çevre sorunlarının artmasına bağlı
olarak hızla artmaktadır. YetiĢme iĢleme ve paketleme aĢamalarının hiç birinde kimyasal girdi
kullanılmadan üretilen ürünlere organik ürün denmektedir. Dünyada organik ürün üretimi
yapılan ülkelerin büyük bir kısmı Asya ve Afrika kıtasındadır. Kısaca organik ürün üretiminin
yaklaĢık % 90‘ı geliĢmekte olan ülkelerde yapılmakta ve dıĢ satıma sunulmakta, geliĢmiĢ
ülkeler ise dıĢ alıcı konumundadır (Marangoz, 2008:22). Yapılan araĢtırmalara göre, 2010
yılında global organik ürünler pazarı 59,341,2 milyon $‘a ulaĢmıĢtır. 2015 yılında ise %
48,4‘lük
artıĢla
88,069.3
milyon
$‘a
ulaĢması
beklenmektedir
(www.fastmr.com/...16.11.2011). Dünya‗da pek çok ülkede organik ürünler pazarı hızla
büyümektedir (Marangoz ve Çelikkan, 2010:259).
Organik ürünler pazarında üretim bölgeleri ile tüketim bölgeleri büyük farklılık
göstermektedir. Bu farklılığın giderilmesinde üretilen ürünlerin dağıtımı ve dağıtımında
kullanılan dağıtım kanallarını çok önemlidir. Bu bağlamda bu çalıĢma ile genel olarak organik
ürünlerin pazarlanmasında kullanılan dağıtım kanalları irdelenmektedir.
1. DÜNYA‟DA VE TÜRKĠYE‟DE ORGANĠK ÜRÜN TĠCARETĠNĠN DURUMU
Günümüzde Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Amerika BirleĢik Devletleri (ABD) ve Japonya
gibi geliĢmiĢ ülkeler baĢta olmak üzere, dünyadaki birçok ülkede çevre korumaya yönelik
duyarlılık ve sağlıklı gıda tüketmeye yönelik tercihler giderek artmaktadır. Bu talepleri
karĢılamaya yönelik organik tarım, neredeyse dünyadaki tüm ülkelerde uygulanmakta; üretim
alanı ve üretici sayısı giderek artmaktadır. Buna paralel olarak, dünya organik ürün pazarı da
giderek büyümektedir. Bu pazarın neredeyse tamamını da ABD ve AB ülkeleri
oluĢturmaktadır. Ancak bu ülkelerde yetiĢmeyen veya yeteri kadar temin edilemeyen organik
ürünler; çoğu geliĢmekte olan ülkelerden ithal edilmektedir. Bu yüzden geliĢmekte olan bu
ülkeler, hızla geliĢen dünya organik ürün ve gıda pazarından pay alabilmek için çeĢitli
çalıĢmalar yapmaktadır (Demiryürek, 2004:63).
Bunun yanında dünyanın geliĢen organik ürün pazarlarına bakacak olursak üretim bölgeleri
ile tüketim bölgelerinin paralellik göstermediği görülmektedir. Ekonomik seviyesi düĢük
bölgelerde üretim arttığı halde yerel pazarların (üretim bölgelerinin) ekonomisinin geliĢmiĢ
bölgelerdeki gibi artmadığı görülmektedir. 2008 yılında dünya organik ürün tüketiminin
%51‗i Avrupa, % 46‗sı Kuzey Amerika geri kalan %3‗ü de Japonya ve diğer ülkelerde
gerçekleĢmiĢtir. Bu tüketim rakamları yanında aynı yıl tüketimde adı dahi geçmeyen Güney
179
Amerika ülkeleri dünya pazarlarında tüketilen organik ürünün yetiĢtiği alanın yaklaĢık %
23‗üne sahiptir. Burada dengeli bir dağılımdan bahsetmek maalesef mümkün değildir
(Süngütay, 2010:2). Bu dengenin sağlanmasında pazarlama ve özellikle de dağıtım
politikalarının önemli sorumlulukları bulunmaktadır.
1.1. Türkiye'de Organik Tarım
Tarihi geliĢim itibariyle bakıldığında Türkiye‘de organik tarım alanınndaki geliĢmeler dikkat
çekicidir. Organik üretilen ürün sayısındaki artıĢa paralel olarak üretici sayısı da belirgin
artıĢlarla 35 bin, yetiĢtiricilik yapılan alan 325 bin ha, doğal toplama alanı 175 bin ha ve
toplam üretim milyon ton seviyelerindedir. Asıl dikkat çeken geliĢme 2009 yılında
yaĢanmıĢtır. 2005 yılından olmak üzere destekleme kapsamına alınan organik tarıma 2008 yılı
uygulamaları için takdir edilen destek miktarı, üreticilerin destek miktarına reaksiyonlarını
ortaya koyarak, organik tarımda üç kat gibi bir artıĢ getirmiĢtir. BaĢka bir geliĢme de organik
tarımda faaliyet gösteren üretim yapan, ürün iĢleyen, pazarlayan firma sayılarında
görülmektedir. Bu tür firma sayıları da üç kattan daha fazla artmıĢtır. Buna iliĢkin veriler
Tablo 1‘de verilmiĢtir.
Tablo 1: Organik Tarımsal Üretim Göstergeleri (GeçiĢ süreci dahil).
Yıllar
Ürün
Sayısı
Çiftçi
sayısı
YetiĢtiricilik
Yapılan Alan
(ha)
12.428 57.365
2002 150
14.798 73.368
2003 179
12.806 108.598
2004 174
14.401 93.134
2005 205
14.256 100.275
2006 203
16.276 124.263
2007 201
14.926 109.387
2008 247
35.565 325.831
2009 212
Kaynak: Bayaner, 2010:33
Doğal
Toplama Alanı
(ha)
32.462
40.253
100.975
110.677
92.514
50.020
57.496
175.810
Toplam
Üretim
Alanı
(ha)
89.827
113.621
209.573
203.811
192.789
174.283
166.883
501.641
Üretim
Miktarı
(ton)
310.125
323.981
378.803
421.934
458.095
568.128
530.225
983.715
1.2.
Dünya'da Organik Tarım
2007 yılında 141 ülkede gerçekleĢtirilen organik tarım 2008 yılında 154 ülkeye ulaĢmıĢtır.
2008 yılı sonu verilerine göre dünyada 35 milyon ha alan organik standartlara göre
sertifikalandırılmıĢtır (geçiĢ dönemi rakamları da bu alana dahildir). Alan, 2007 yılı verileri
ile karĢılaĢtırıldığında 3 milyon ha gibi ciddi bir artıĢ göstermiĢtir. Büyüme en fazla Latin
Amerika ve Avrupa‘da görülmüĢtür. Kıtalara göre organik tarım alanlarına bakıldığında ilk
sırada 12,1 milyon ha alan ile Okyanusya‘yı (Avustralya, Yeni Zelanda, Papua, Fiji)
görmekteyiz. Hemen ardından 8,2 milyon ha ile Avrupa gelmektedir. Avrupa‘da 9,6 milyon
ha alanda doğadan toplama yapılmaktadır. Afrika‘daki organik tarım alanı 0,9 milyon ha iken
9,5 milyon ha‘lık bir alanda doğal toplama yapılmaktadır. Kıtalara göre toplam organik
alanlara karĢılaĢtırmalı olarak bakıldığında ise %35‘lik bir pay ile Okyanusya‘yı görmekteyiz.
Bunu %23,4 ile Avrupa ve %23 ile Latin Amerika izlemektedir (ġekil 1).
180
ġekil
1:
Kıtalara
Göre
2008
Yılında
Organik
Tarım
Alanlarının
Dağılımı
Kaynak: http://www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011
Avrupa, Okyanusya ve bazı Latin Amerika‘da organik hayvancılık yaygın olarak yapılmakta
ve çok sayıda hayvansal ürün tüketicilere sunulmaktadır. Organik su ürünleri üretim
alanlarının 2007 yılı verilerine bakıldığında Çin 415.000 ha. ile dünya lideri konumundadır.
Bunu 6.293 ha alanla Ekvator, 2.000 ha ile BangladeĢ, 1.317 ha ile Endonezya ve 33 ha ile
Tayland izlemektedir (www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011). Günümüzde organik
ürünlerin (tarımsal ve hayvansal dıĢında) iĢlenmiĢ ürün olarak üretimi ve tüketimi hızla
artmaktadır.
2. TÜKETĠCĠLER‟ĠN ORGANĠK TARIM ÜRÜNLERĠNE YÖNELĠM NEDENLERĠ
Konvansiyonel tarımdan, organik tarıma geçiĢ nedenlerinin baĢında insan sağlığı gelmektedir.
Bugün tarımsal üretimde kullanılan pek çok kimyasal maddenin insan vücudunda çeĢitli
hastalıklara neden olduğu bilinmektedir. Fakat verimliliği artırmak için üretici bu tür ilaç ve
gübre kullanımına devam etmektedir. Tüketicilerin organik ürünleri tercih etme nedenlerini
kısaca aĢağıdaki gibi özetleyebiliriz (Gök, 2008:10-11).

Tüketicilerin tercih sebeplerinin baĢında o ürüne has maksimum vitamini elde etme
istekleri yatmaktadır.

Ġkinci olarak, çevre duyarlılığı geliĢmiĢ toplumlar organik ürünleri tercih
etmektedirler. Yine kimyasal ilaçlar ve gübreler sadece bitkide kalmayıp, toprakta kalarak
uzun yıllar sağlıksız ürün yetiĢmesine ve çevre kirliliğine neden olmaktadır.

Zehirli kimyasal ilaç ve gübrelerle uğraĢarak 6 kat fazla kanser riski taĢıyan
çiftçilerimiz baĢta olmak üzere çocuklarımızın ve kendimizin sağlığını korumak,

Bitkisel üretimde pestisitlerden ve hayvansal üretimde antibiyotiklerden kaynaklanan
sağlık sorunlarının çözümü,

Toprak, hava ve su kalitesini yani doğayı korumak,

Toprak erozyonunu önlemek,

Toprakların bünyesindeki canlı ve organik madde miktarını arttırarak zenginleĢtirmek,

Enerji tasarrufu sağlamak,

SözleĢmeli çiftçilerin ürünlerini alarak pazarlama sorunlarını çözerek üretici ile
tüketici arasındaki bölgesel üretimi destekleyerek ve yok olmaya baĢlayan ürünlerin üretimini
teĢvik ederek biyolojik çeĢitliliği korumak,

Genetiği değiĢtirilmiĢ organizmaları (GDO) bulundurmayan tohum kullanarak temiz
ürün yaratmak,

Gıda güvenliğini sağlamak,
181

Uzun vadede organik tarım yapılan ekolojik çiftliklerde veya eko - köylerde daha ucuz
ve kapalı sistem üretimle eko-turizm yaparak üreticinin gelirini arttırmak ve insanların doğa
ile baĢ baĢa yaĢamasına ya da tatil yapmasına olanak sağlamaktır.
Günümüzde organik ürün üretimi hızla artmaktadır. Fakat tükerticiler istedikleri ürün çeĢidine
ulaĢmada ya da elde etmede (bulmada) ciddi sorunlar yaĢamaktadır. Burada özellikle iĢlenmiĢ
ürünlerin üretiminin arttrırılarak dağıtımının iyi planlanması organik ürün tüketiminin
yaygınlaĢması açısından önemlidir.
3. ORGANĠK ÜRÜNLER PAZARINDA KULLANILAN DAĞITIM KANALLARI
Ürünler, üretimlerinden itibaren son tüketiciye ulaĢıncaya kadar iĢleme, depolama, taĢıma,
ambalajlama, elden ele geçme gibi değiĢik iĢlemlerden geçmektedir. Ürünlerin geçmiĢ olduğu
bu yollar ve yerler toplu olarak ―dagıtım kanalları‖ olarak adlandırılmaktadır.
Organik tarım ürünleri fazla dayanıklı değildir ve tüketici bu ürünleri taze olarak
tüketmeyi
tercih etmektedir. Ürünlerin hasadından sonra süratli bir Ģekilde dağıtımının yapılması,
tüketiciye ulaĢtırılması gerekir. Bu nedenle, organik ürünlerin pazarlara ulaĢtırılmasında
uygun dağıtım kanallarının seçilmesinin bu mallarla ilgili pazarlama faaliyetlerinin baĢarısına
doğrudan etki edecektir. Bunun için ürünlerin ve hedef pazarların özelliklerinin dikkate
alınması gerekmektedir. Ürünlerin değer fiyatına satılabilmesi, uygun zaman ve yerde
tüketiciye sunulabilmesi için, organik ürünlerin depolama, taĢıma, ambalaj gibi iĢlemleri
büyük önem taĢımaktadır. BaĢta kaliteye bağlı olarak bir ölçüde fiyatı yüksek olacak organik
ürünlerin, tüketiciye ulaĢmasında söz konusu olan girdilerin azaltılmasına ve üretici payının
da arttırılmasına dikkat etmek gerekir. Bu nedenle üretici, aracı ve tüketici iliĢkilerini
düzenleyen etkin bir dağıtım sistemine gerek vardır. Çünkü tarımsal ürünlerde tüketici
sayısının fazla ve coğrafi açıdan dağınık olması nedeniyle alternatif dağıtım kanallarını ve
organik ürünlerin özelliklerini, tüm pazarlama iĢlemlerinde dikkate almak zorunlu olup,
büyük önem taĢımaktadır. Bu ürünlerde aracıların uzmanlaĢması gereklidir. Özellikle organik
ürünlerde aracılar üreticiler ile tüketiciler için bilgi sağlama, onlara bilgi aktarma açısından
önemli bir fonksiyon yürütebilirler (Çınar, 2003, s.20).
Organik tarım ürünlerinin kendilerine has dağıtım, depolama, taĢıma esas ve usulleri olduğu
için dağıtım kanalında bu esas ve usullere uygun depolama, taĢıma sistemlerini bulmak zor
veya imkansız olduğu için aracı sayısının az veya hiç olmaması (direkt üreticiden tüketiciye)
tercih edilmektedir. Organik tarım ürünlerinin değeri yüksek olduğu için de doğrudan doğruya
tüketiciye ya da tek aĢamalı dağıtım kanalı ile perakendeciye gönderilir. Aynı Ģekilde çabuk
bozulan organik süt, yoğurt, meyve, sebze gibi ürünlerde direkt ya da en kısa dağıtım kanalı
ile üreticiden tüketiciye ulaĢtırılmalıdır (Marangoz, 2008:91).
182
Tablo 2: Organik Ürünlerin Dağıtım Kanalları (% Payları) 2003
Ülkeler
Perakende
Özellikle
Direkt
SatıĢ
Mağazalar/Dükkanlar
Pazarlama
Diğer
(Eczane,
Benzin
Ġstasyonu)
5
2
0
1
5
5
5
4
4
0
0
12
5
0
82
1
Portekiz
91
1
3
Ġsveç
91
0
7
Danimarka
90
2
8
Finalndiya
89
5
5
Ġngiltere
74
15
6
Avustralya
75
10
10
Ġsviçre
69
19
7
Norveç
56
19
21
Lüksemburg
40
28
28
Fransa
38
46
16
Ġspanya
29
49
22
Almanya
33
38
17
Belçika
23
55
17
Ġtalya
23
60
17
Çek Cum.
15
0
3
Hollanda
2
96
1
Kaynak: Marangoz, 2008:91
Bazı ülkelere iliĢkin organik ürünlerin dağıtım kanalları ve payları Tablo 2'de verilmiĢtir.
Ülkelerde organik ürünleri dağıtım kanalı olarak çoğunlukla perakende satıĢ mağazaları ile
özellikli (özel organik ürün satan) mağazaların kullanıldığı görülmektedir. Dünya'da
Avusturya toplam tarım alanları içinde en fazla organik tarım ekim alanlarına sahip
ülkelerden biridir ve bu ülkede üretilen organik ürünlerin büyük çoğunluğu doğrudan
pazarlama yöntemi kullanılmadan pazarlanmaktadır (Tablo 3). Doğrudan pazarlama yöntemi
ile satılan ürünlerin % 49'u ise direkt çiftlikten satıĢ Ģeklinde yapılmaktadır.
Tablo 3: Avusturya'da Sebze ve Meyve Üretim ve Pazarlama (Ton)
Ürün ÇeĢidi
Toplam Üretim
Endirekt
Direkt
Pazarlama
Pazarlama
Patates
12.000
10.000
2.000
Diğer havuç soğan gibi
6.000
5.000
1.000
depolanabilen ürünler
Taze sebzeler (domates, yeĢil biber,
3.000
2.500
500
marul, salatalık vs.)
Toplam
21.000
17.500
3.500
Kaynak: www.fao.org/docrep/004/y1669e/y1669e05.htm/31.08.2004; Marangoz, 2008:92.
Organik tarım ürünü üreticisi kendi ürününü özellikle yurt içi pazarda kendisi pazarlamak
durumunda kalabilmektedir. Genel olarak organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalları ġekil
2'deki gibidir. ġekle göre organik ürün üreten çiftçi ürünü ya direkt olarak son tüketiciye
kendisi pazarlar ya da diğer aracıları kullanarak pazarlar. Direkt pazarlama yaptığı zaman
öncelikle kendi müĢteri kitlesini iyi bilmesi ve bunu yapabilecek kapasitede olması gerekir.
Diretk dağıtımda kullanılan en iyi yöntem e-ticarettir. Aracı kullanılarak yapılan satıĢlarda ise
ön plana çıkan çiftçi birlikleri (kooperatifler)'dir. Eğer üretici pazarı çok iyi tanımıyor ve
direkt pazarlamaya gücü yetmiyor ise oluĢturulacak çiftçi birlikleri aracılığı ile yurt içi ve yurt
183
dıĢı pazarlarda toptancılara, süpermarketlere, organik ürün satan özel mağazalara, eczanelere,
manavlara yani diğer dağıtım kanalı üyelerine pazarlar ve onlar aracılığı ile son tüketiciye
ulaĢtırılır.
ġekil 2: Organik Tarım Ürünlerinde Dağıtım Kanalları
Organik Ürün Üreten Çiftçiler
Çiftçi Birlikleri
Toptancılar
Açık Hava
Pazarları
Organik Ürün
Mağazaları
Süpermarketler
Manav
Tüketiciler
Kaynak:
Eisenbach, J., 2002, s.217.; Marangoz, 2008:94.
3.1. Organik Ürünlerde Dağıtım Kanalı Üyeleri
Organik tarım ürünlerinin dağıtım kanalı üyeleri, çiftçi birlikleri, toptancılar, yerel
halkpazarları, organik ürün satıĢ mağazaları, direkt satıĢ ve diğer dağıtım kanalı üyeleri
(manavlar, petrol istasyonları, hava alanlarındaki mağazalar vs), perakende mağazalar ve
kamu kuruluĢlarıdır.
3.1.1. Çiftçi Birlikleri (Kooperatifler)
Tüzel kiĢiliği haiz olmak üzere ortaklarının belirli ekonomik menfaatlerini ve özellikle meslek
ve geçimlerine ait ihtiyaçlarını karĢılıklı yardım, dayanıĢma ve kefalet suretiyle sağlayıp
korumak amacıyla gerçek ve kamu tüzel kiĢileri ile özel idareler, belediyeler, köyler,
cemiyetler ve dernekler tarafından kurulan değiĢir ortaklı ve değiĢir sermayeli teĢekküllere
kooperatif denir. Tarımsal kooperatiflerin amacı, çiftçilerin ekonomik ve sosyal kalkınmasını
sağlamak, yöredeki mevcut tarımsal potansiyelin değerlendirilmesi ve tarımsal sanayinin
geliĢtirilmesini temin etmek, üretim girdilerini düĢük maliyetle sağlamak, devlet yardımları ve
sübvansiyonlarından yararlanma ve tarımsal ürünlerin pazarlarda rekabet gücünü artırmaktır.
Üreticileri bir araya getiren kooperatiflerin sosyal yararları da mevcuttur. Ülkemizde bulunan
kooperatiflerden bir kısmı organik tarım yapmaktadır (Saygılı ve Karaarslan, 2010:245).
184
Çiftçilerin oluĢturacağı pazarlama kooperatifleri daha çok üreticilerden aldığı ürünleri direkt
son tüketiciye değil de, toptancı, perakendeci, özellikli mağaza, manav gibi aracı kurumlara
satan kuruluĢlardır. Böylece organik ürün üreten çiftçinin ürünleri en iyi Ģekilde
değerlendirilerek, en uygun dağıtım kanalından geçerek son tüketciye ulaĢmıĢ olur.
Genel olarak küçük ve orta büyüklükteki iĢletmeler pahalı ve fakat aynı zamanda çok karlı
olan pazarlama hizmetlerini yerine getirecek mali olanaklardan yoksundurlar. Ayrıca, ürünün
pazarlanması ve iĢlenmesi çağımızda uzmanlık ve fazla yatırım isteyen bir sahadır. Bu
nedenle, çiftçiler ellerindeki özellikle çabuk bozulabilir ürünleri bir an önce satmak
zorundadırlar. Bu satıĢ sırasında çiftçi genellikle karĢısında aracı tüccarları veya
komisyoncuları bulur. Kırsal kesimde dağınık ve güçsüz durumda olan çiftçilerin piyasadaki
ürün fiyatlarını etkileme güçleri oldukça zayıftır (Ġnan, 1994, s.178-179). Özellikle
perakendeci mağazalarda ve özel mağazalarda satılan organik tarım ürünlerinin fiyatları
üreticiye ödenen fiyatların birkaç katıdır. Ġç piyasadaki bu fiyat sorunları dıĢ piyasalar için de
geçerlidir. Ġhracatçı firmalar dıĢ piyasaya kendi ulaĢma olanağı olmayan üreticiden ürünleri
düĢük fiyatla satın alarak, yüksek kazançlar elde etmektedirler. Bu nedenle bu alanda
iĢbirlikleri büyük önem kazanmaktadır.
3.1.2. Toptancılar
Toptancılık, doğrudan doğruya perakendecilere ve/veya diğer toptancılara veya kullanıcılara
mal satan, fakat son tüketicilere önemsiz miktarlarda satıĢ yapan kiĢi ve firmaların
faaliyetlerine denir (Tek, 1997, s.526). Geleneksel tarım ürünlerinin dağıtımında önemli bir
rolü olan toptancı halleri organik tarım ürünlerinde yoktur. Bunun nedeni ise alıcı ve
satıcısının/üreticisinin az sayıda olmasıdır. Organik tarım ürünlerinin pazarlanmasında ve
dağıtımında daha çok büyük firmalar toptancılık faaliyeti yürütmektedir. Bu firmalar daha çok
yurt dıĢı pazarlarda çalıĢmakta ve yurt içinde üreticiden aldıkları ürünleri yurt dıĢına
pazarlamaktadırlar.
3.1.4. Zincir (Süpermarket ve Hipermarketlerde) Mağazalar
Büyük süpermarket zincirleri organik ürün iĢleme ve üretim iĢine girmeye baĢlamıĢlardır.
Bu durum, geniĢ halk kitlelerine tanıtım (onların dikkatini çekme), yeni satıĢ olanakları ve
dağıtım ağları oluĢturma ve aynı zamanda yeni kullanım alanları ve olanakları sunmaktadır
(Newton, 2004, s.122). Dünyanın en büyük perakendecisi olan Wall-Mart, raflarının önemli
bir kısmını organik ürünler için ayırmıĢtır. Bu durum gerek organik ürün tüketicileri gerekse
üreticileri açısından oldukça önemli bir geliĢme niteliğindedir. Çünkü organik ürünlere iliĢkin
temel sorunlar arasında yer alan kolay bulunabilirlik ve uygun fiyat gibi problemler,
perakendecilerin bu alana yönelmesiyle kısmen aĢılabilecektir (Nardalı, Ay, 2007, s.131).
Ülkemizde Migros, Tesco-Kipa, CarrefourSA, Real ve Metro gibi büyük ve zincir
mağazaların yanısıra yerel ve bölgesel süpermarketlerde de organik ürün satıĢı yapılmaktadır.
Organik ürünlerin süpermarketlere giriĢi ile organik ürün üretimi küresel bir yapı kazanmıĢ ve
her ülkede yüksek miktarlarda üretim daha ekonomik olarak yapılamya baĢlanmıĢtır (Aksoy,
AltındiĢli, 1999, s.33). Diğer yandan bu ürünlerin büyük mağazalara girmesiyle daha geniĢ bir
tüketici kitlesi ile de buluĢmuĢtur. Daha önce de belirtildiği gibi özellikle büyük
hipermarketler organik ürünlerin satıĢı ile ilgili çeĢitli bölümler kurmuĢ olup, yüksek gelire
sahip ve daha yüksek kalite için daha çok ödeme yapabilen tüketicilere hitap etmektedir. Bu
mağazalar satıĢını yaptıkları bu ürünleri ya doğrudan üreticiden almakta ya da toptancılar
aracılığı ile temin etmektedir. .
Organik ürünlerin perakende satıĢında, zincir mağazalar ve süpermarketler giderek hakim
olmaktadır. Organik gıdaların satıĢlarını arttırdığı için bu mağazalar pazarın büyük bir
kısmına egemendir. Dünya genelinde belli baĢlı organik ürün satan zincir mağazalardan
bazıları Ģunlardır (Aytoğu, 2006; Datamonitor, 2005ab; Marangoz, 2008:100).
185
Mark&Spencer: YaĢ meyve ve sebze, et, tavuk, somon balığı, meyve suları, çerezler,
süt ürünleri, ekmek, bisküvi ve sosları da kapsayan 190 çeĢit ürün satmaktadır.
Tesco: Ġngiltere merkezli ve Ġngiltere'nin en büyük süpermarket grubu olan Tesco, 600
mağazasının 145'inde organik ürün satıĢı yapmaktadır. 1992 yılında 5 ürün ile organik ürün
satıĢlarına baĢlamıĢtır. 2000 yılında gelindiğinde Tesco ürün yelpazesini 745 ürüne yükseltmiĢ
ve tahmini olarak 250 milyon pound satıĢ yapmıĢtır. Tesco, organik üretime geçmek isteyen
üreticileri desteklemekle ve tedarikçilerini çeĢitlendirmek istediğini ifade etmektedir.
Wall&Mart: ABD çapında indirimli satıĢ yapan bir mağazalar zinciridir. Firmanın 1478 adet
indirimli satıĢ mağazası, 1471 adet Supercenter'ı, üyelik sistemi ile çalıĢan toptan satıĢların
yapıldığı 538 adet Sam's Club iĢletmesi ve 64 adet Market iĢletmesi bulunmaktadır. ABD
dıĢında uluslararası olarak Güney Amerika, Kanada, Ġngiltere, Çin, Almanya ve G. Kore'de
mağaza iĢletmeleri bulunmktadır.
Carrefour: Carrefour Avrupa'nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük perakendecisidir.
Carrefour'un ülkemizde dahil olmak üzere birçok mağazasında organik ürün satıĢları vardır ve
artarak devam etmektedir.
3.1.5. Yerel Pazarların (Halk Pazarlarının) OluĢturulması
Ülkemizde organik ürünlerin satıĢı ve pazarlanması, 24.06.1995 tarihli ve 552 sayılı ―YaĢ
Sebze ve Meyve Ticaretinin Düzenlenmesi ve Toptancı Halleri Hakkında Kanun Hükmünde
Kararname hükümlerine tabi değildir. Bu yüzden semt pazarları organik tarım esaslarına göre
üretilmiĢ ürünlerin tüketici ile doğrudan buluĢma yerleridir. Bu pazarlar ürün para değiĢiminin
en adil biçimde sağlanma Ģansı bulduğu, tanıĢıklık ile gelen sevgi ve saygı duygularının
yaĢanabildiği, yüz yüze kurulan iletiĢim sayesinde kırsal ile Ģehrin birleĢtiği, belgelerin ve
sertifikaların ötesinde karĢılıklı bir güven ortamının olduğu yerlerdir (Saygılı ve Karaarslan,
2010:245).
Yerel organik ürün pazarlarının oluĢturulmasının, daha az taĢıma, tüketici taleplerinin daha
düzenli karĢılanması, tüketiciye yakınlık, ürün çeĢitliliği, yeni tüketici gruplarının ortaya
çıkması gibi yararları vardır (Stagl, 2002, s.152-156; Marangoz, 2008:101-102).
a) Daha az taĢıma: Daha uzun mesafeli taĢıma sürdürülebilir ürün sağlama konusunda
önemli sorunlara ve tartıĢmalara neden olmaktadır. YeĢil süpermarketler bazı farklı
tekniklerle tarım ürünleri satmaktadır. Bu farklılık daha yakın bölgelerden ürün temini ve
daha az taĢıma Ģeklindedir. Daha az taĢıma ile taĢımadan kaynaklanan bazı kimyasallardan
kaçınmak mümkün olmaktadır. Uzun mesafeli taĢıma, sadece çevrenin korunmasına değil,
aynı zamanda ürünün kalite özelliklerine de etki etmektedir. Organik tarım ürünleri belirli
sürede taĢınmadığı veya depolanmadığı takdirde bozulabilmektedir. Bölgesel pazarlara bu
ürünler daha az masrafla daha taze bir Ģekilde ulaĢtırılabilmektedir.
b) Tüketici taleplerinin daha düzenli karĢılanması: Birçok tüketici çevresel problemler
ile ekonomik geliĢme arasındaki iliĢki hakkında endiĢe duymaktadır. Organik ürün tüketicisi
kiĢiler, çevresel duyarlılığı yüksek olan kiĢiler olduğu dikkate alınırsa, kendi bulundukları
bölgede yetiĢen ürünleri tüketmeleri, ihtiyaçlarının daha kısa sürede ve ürünün hiçbir özelliği
(tazelik, renk, koku vs.) değiĢmeden karĢılanması hem müĢteri memnuniyeti açısından hem de
ekonomik olması bakımından önemlidir.
c) Tüketiciye yakınlık: Tüketiciye yakın olmak, üretim ve pazarlama maliyetlerinin düĢük
olması açısından önemlidir. Tüketiciye yakın olmak, yerel firmaların desteklenmesi, çevresel
endiĢeler, ürünlerdeki mevsimsel değiĢimler, daha az ambalajlama gibi konularda da
önemlidir. Mevsiminde taze olarak tüketilen bir ürün veya daha az ambalaj kullanma gibi
faktörler hem tüketici açısından hem de çevre açısından önemlidir. Örneğin, organik olarak
üretilen marul, ıspanak, maydanoz gibi çabuk bozulabilen ürünlerin yetiĢtirildikleri bölgede
tüketilmesi bu gibi avantajlar sağlayacaktır. Organik pazaryeri halk sağlığından kırsal
186
kalkınmaya kadar pek çok amaca hizmet etmektedir. Bu amaçlardan bazıları Ģunlardır
(http://organik.bahcesehir.edu.tr/07.09.2007);
 Pazar garantisi sağlayarak organik tarım yapan çiftçiyi desteklemek,
 Tüketicinin, Tarım Bakanlığı ve uluslararası sertifikasyon firmalarının garantisindeki
organik ürünlere ucuz ve kolay ulaĢımını sağlamak ve bu yolla halk sağlığına katkıda
bulunma,
 Üreticinin malını doğrudan tüketiciye satması yoluyla, emeğinin karĢılığını doğrudan
alması ve adil ticaret anlayıĢının geliĢimini sağlamak,
 Örnek oluĢturarak organik tarım ve ürünlerinin yaygınlaĢmasına katkıda bulunmak,
toplumun gözündeki 'pahalı-lüks organik ürün' imajının yıkılarak bu tür ürünlerin tüketim ve
talebini Türkiye toplumunda arttırmak,
 Gittikçe rekabet Ģansını yitiren haftalık halk pazarlarına zamanla dönüĢtürebileceği,
geleneğe saygılı, temiz, düzenli, planlı, denetimli ve kontrollü-güvenli bir pazaryeri (halk)
oluĢturma ve
 Toplumun bütününde, "üretim-tüketim kalıplarında yapılması mümkün olan bazı
değiĢiklikler yolu ile halk sağlığı, sosyal ekonomik döngülerin iyileĢtirilmesi adına kayda
değer fark yaratabileceği" bilincinin geliĢtirilmesidir.
Açık pazarlarda satılacak organik ürünlerin ambalajının çok iyi olması (yönetmeliklere göre
amblajlanmıĢ olması) ve açıkta satılmaması gerekir. Bu tip yerlerde satılan organik ürünler
aynı zamanda daha geniĢ ve farklı tüketici kesimleri tarafından da tanınır. Türkiye‘de faaliyet
gösteren yerel halk pazarlarından bazıları Ģunlardır: ġiĢli Feriköy/ĠSTANBUL,
Nilüfer/BURSA, KarĢıya/ĠZMĠR, Ayrancı/ANKARA.
3.1.6. Organik Ürün SatıĢ Mağazaları (Özellikli Mağazalar)
Büyük Ģehirlerde sadece doğal ve organik ürünlerin satıldığı Ģarküteri türü mağazalarda yine
firma kendi markası ve ambalajı ile bu ürünleri satıĢa sunabilir. Büyük toplu konut yerleĢim
bölgelerinde de sadece organik ürün satan çeĢitli mağazalar bulunmaktadır. Tablo 2'den de
görülebileceği gibi Avrupa'da organik ürünlerin dağıtımında özellikli mağazalar bazı
ülkelerde oldukça yüksek oranlardadır. Örneğin Hollanda'da satılan organik %96'sı,
Belçika'da satılanların %55'i, Ġspanya'da satılanların %49'u özellikli mağazalar aracılığı ile
satılmaktadır. Ülkemizde özellikle Ġstanbul, Ankara ve Ġzmir gibi büyük Ģehirlerde de sadece
organik ürünlerin satıldığı mağazalar bulunmaktadır. Ġstanbul, Ankara, Ġzmir, Antalya, Bursa
gibi büyük Ģehirlerde 100'ün üzerinde organik ürün satıĢ noktası vardır ve bu mağazaların
sayısı her geçen gün artmaktadır. Oganik ürünleri satın alan ve tüketen tüketiciler çoğunlukla
eğitim ve gelir seviyesi yüksek olduğu için bu kesime ulaĢabilecek dağıtım kanalları
kullanılmalıdır. Her ülkenin ve bölgenin kendine has özellikleri olduğu için bu tür
uygulamlarda farklılık göstermektedir (Marangoz, 2008:107).
Tüm dünyada gittikçe büyüyen organik ürün pazarına yapılan yatırımlar Türkiye'de
artmaktadır. Tüketicinin organik ürünlere olan talebi arttıkça arttıkça bayilik ve franchise
veren organik ürün mağazalarının sayısı da hızla çoğalmaktadır. Koç, YaĢar, Sanko, Doğan
gibi büyük firmaların da organik tarıma yatırım yapmaları ile birlikte iç pazar da gittikçe
büyümektedir. Ġç pazarın büyümesiyle organik ürün satan mağazaların sayısı giderek
artmaktadır. Henüz büyümeye baĢlayan bu pazar, giriĢimciler için de önemli fırsatlar
sunmaktadır. Bayilik ve franchise yoluyla sayısı gittikçe artan organik ürün satan mağazaların
aylık ciroları da artarak devam etmektedir. Ülkemizde organik perakendecilik (özellikli
mağaza) yapan en önemli mağazalar (ecolife, Nuh'un ambarı ve kırkambar gibi) vardır.
3.1.7. Direkt Dağıtım
Bazı çiftçiler tüketicilere direkt satıĢ yaparken, bazılar aracı kullanmakta, bazıları ise hem
direkt satmakta hem de aracı kullanmaktadır. Diğer taraftan bazı çiftçiler ürünlerini iĢlemeden
187
satarken, bazıları da kısmen iĢleyerek satmayı tercih etmektedirler (Newton, 2004, s.121).
Organik tarım ürünleri özelliği itibariyle direkt satıĢ yöntemiyle satıĢı yapılabilecek
ürünlerdir. Tablo 2'den de görüleceği bigi Avrupa'da organik ürünlerin direkt pazarlama
yöntemiyle de satıĢı yapılmaktadır. Özellikle Lüksemburg, Ġspanya, Norveç gibi ülkelerde
organik ürünlerin satıĢında direkt pazarlama yönteminin kullanımının oldukça yaygın olduğu
görülmektedir. Direkt dağıtımı çiftlikten satıĢ (çiftlik mağazaları) ve internetten satıĢ (eticaret) ve eve teslim Ģeklinde üçe ayırabiliriz.
3.1.8.Çiftlik Mağazaları
Çiftlik mağazasından satıĢta aĢağıdaki konular önemlidir ve iyi yönetilmesi gerekir (Newton,
2004:131-133; Marangoz, 2008:124-125):
Yer: iftlik mağazasından iyi satıĢ yapılabilmesi için iĢlek bir bölgede olması gerekir. Bunun
anlamı, ne büyük bir Ģehrin hemen yanında ne de iĢlek bir yol kenarında olmasıdır. Çok aĢırı
yoğun olursa da insanlar arabaları ile duramaz. Bu nedenle park sorunu ve engeli olmamalıdır.
Bu mağazalar, hediyelik eĢya mağazası, restoran veya çocuk oyun alanları gibi yerleree yakın
yerlerde olabilir.
Kalite: bu ürünler daima yüksek kalitede olmalıdır. Bu durum organik ürünlerde
konvensiyonel ürünlerden daha önemlidir. Eğer tüketici standardın altında bir ürünle
karĢılaĢırsa (bulursa), muhtemelen ikinci kez o ürün almaya gelmeyecektir.
ÇeĢit: Kalite organik ürünlerin geniĢ ürün çeĢidi ile tüketiciye sunulması çok önemlidir. Bu
durum sadece tarım ürünleri için değil, diğer ürün çeĢitleri (et, süt, yumurta vs.) için de
geçerlidir. Bu durum tüketicilerin mağazasyı tekarar ve daha sık ziyaret etmesine neden olur.
Ambalajlama: Ürünler organik mesajlarla tutarlı, sağlıklı ve temiz olarak sunulmalıdır.
Örneğin, ambalajlamada geri dönüĢümlü kağıt torbalar kullanılabilir.
Ġnsanları mağazaya çekme: Bu mağazaların broĢürleri ve tanıtım afiĢleri postane, turist
bilgilendirme merkezleri ve benzin istasyonlarına konmalı ve yol kenarlarına yol gösteren
levhalar yerleĢtirilmelidir.
MüĢterilerin eğitimi: MüĢterilerin yüksek kalite ve farklı organik ürünlere niçin ihtiyaç
duydukları mağaza sahibi tarafından açıklanabilir. Örneğin, müĢteri organik et‘in
konvensiyonel et‘ten daha koyu renkte olabileceğini bilmeyebilir.
3.1.9.E-Ticaret
Ġnternet ortamı, küçük iĢletmelerin kendilerinden daha büyük rakipleri ile etkili biçimde
rekabet edebildikleri alandır. Internet ortamında tüm siteler eĢittir, küçük iĢletmelerde tıpkı
büyükler gibi karma pazarlama programaları düzenleyerek, etkin küreselleĢme stratejileri
yürütebilirler. Ġnternet çok sayıda müĢteri ve firmanın küresel bir pazara katılmalarına olanak
tanımaktadır. Bir ticari ortam olarak internet‘in bu kadar hızlı benimsenmesi, firmaların
mevcut ve potansiyel müĢterileri ile il yapma ve yeni pazarlama yöntemlerini deneme
olanaklarını güçlendirmektedir. Organik tarım ürünlerinin pazarlanmasına iliĢkin olarak
internet ortamında e-ticaret örnekleri dünyada ve ülkemizde çoktur.
3.1.10.Eve Teslim
Doğrudan eve teslim özellikle çiftliklere yakın bölgelerde ve/veya ürün özelliğine göre
perakendecilerden de yapılabilir. Sebze ve meyve ile süt ve süt ürünleri üretiminin yapıldığı
çirftliklerden direkt tüketicilerin evlerine yapılan günlük ve/veya haftalık teslimatlar Ģeklinde
olur. Eve teslimde Ģu konular önemlidir (Marangoz, 2008:130).
Yönetim: Bu sistemde iyi bir sistem gerekir. Tüketici telefon, mektup veya e-posta ilew
sipaiĢ vermek için aradığı zaman karĢısında sürekli ulaĢabileceği bir kiĢi olmalıdır.
Tanıtım: Bu sistemde iyi bir tanıtıma ihtiyaç vardır ve bu dağıtım Ģeklinde çeĢitli tanıtım
araçları (broĢür, yerel radyo, gazete, el ilanı vs.) kullanılabilir. Eve teslim Ģeklindeki satıĢlarda
188
kataloglarda ürünlerin fiyatları olmalı ve tüketicinin nasıl sipariĢ vereceği, adresi, telefonu ve
diğer iletiĢim bilgileri detaylı olarak verilmelidir.
Teslim: SipariĢe bağlı olarak teslimat Ģeklinin nasıl olacağı (posta ile ya da direkt teslimat)
karar verilmelidir. Önemli olan ürünün tam ve zamanında teslim edilmesidir.
Ödeme: Açık hesap, kredi kartı, çek veya peĢin ödeme Ģekillerinden hangisinin kullanılacağı
belirlenmelidir.
3.1.11. Kamu Kurumları
Diğer alanlarda olduğu gibi organik ürünlerinde en büyük alıcılarından biri kamu kurumları
olabilir. Bu organik ürünlerin hem daha geniĢ kitlelere ulaĢması ve tanıtımı hem de
benimsenmesi açısından önemlidir. Diğer taraftan üretici de malı satıldığı için teĢvik edilmiĢ
olur. Devlet özellikle hastahanelere, çocuk yuvalarına, yetiĢtirme yurtlarına, yaĢlı bakım
evlerine organik ürün alımı yapabilir.
3.1.12. Diğer SatıĢ Yerleri
Eczane, benzin istasyonu, manavlar gibi satıĢ yerlerinde de organik ürünlerin satıĢı
yapılabilmektedir. Tablo 2'den de görüleceği gibi Avrupa'da organik ürünlerin satıĢında bu
gibi satıĢ yerleri de önemli yer tutmaktadır. Özellikle Çek Cumhuriyeti ve Almanya gibi
ülkelerde bu gibi yerlerde satılan organik ürün miktarları oldukça yüksektir. Diğer taraftan
restaurantlara ve otellerde direkt satıĢ yapılabilir. Özellikle menülerinde organik ürün
kullanan restaurantlar ve oteller tespit edilerek bunlara direkt satıĢ yapılır ve böylece önemli
bir pazara da girilmiĢ olur.
Yukarıda organik ürünlerin dağıtımında kullanılan dağıtım kanalları kısaca açıklanmıĢtır.
Tablo 4‘de ise genel olarak dağıtımn kanallarının koĢulları, avantaj ve dezavantajları
karĢılaĢtırmalı olarak verilmektedir.
Tablo 4: Organik Tarım Ürünleri Dağıtım Kanalı Alternatiflerinin Değerlendirilmesi
Dağıtım Kanalı
Direkt çiftlikte
satıĢ ya da
tezgahta satıĢ
KoĢulları

Çiftlikte bir mağaza
ya da tezgâh açılması

MüĢteriye hizmette
duyarlılık,

Depolama ihtiyacı

TaĢıma ihtiyacı ve
gerekliliği
Avantajları

Tüketiciler ile direkt
bağlantı,

KiĢisel güven
oluĢturma,

Yüksek gelir

Bağımsızlık,

Sürekli gelir
Bölgesel
pazarlama
(magaza, otel vs)



Büyük
Perakendeciler
ve
Süpermarketler

En yüksek kalite

Çok güvenilir hizmet

Yeterli miktar

Bazı ürünlerde
uzmanlaĢma

En yüksek kalite ve
güvenilirlik.

Profesyonel yönetim,

Çok miktar,

Bazı ürünlerde
uzmanlaĢma

OnaylanmıĢ sertifika

Tüketiciler ile direkt
bağlantı,

SözleĢmeli üretim ve
satın alama

Ürün taleplerine
uyum,

Büyük miktarlarda
satıĢ,

Düzenli talep,

Direkt çiftlikten ürün
alınması

Yüksek fiyat düzeyi

Büyük ve geliĢen
pazarlara giriĢ imkanı
Ġhracat
Ġyi kalite,
Güvenilir hizmet,
Yeterli miktar
Kaynak: www.ifoam.org/13.07.2004; Marangoz, 2008:21
189
Dezavantajları

Küçük potansiyelli
müĢteriler,

Çok çalıĢmak
gerektirmesi

Depolama, taĢıma ve yeni
mağaza faaliyetleri için yatırım,

GeniĢ ürün arzı
gerekliliği,

Garantinin olmaması

Daha düĢük fiyat,

Düzensiz talep

Tüketiciyle direkt
bağlantının olmaması,

DüĢük fiyat,

Ortaklarda daha az
bağımlılık,

Tüketiciyle direkt
bağlantının olmaması.

Fiyatta ve kalitede yüksek
düzeyde rekabet,

Sertifikanın gerekli
olması,

Ortaklarda daha az
bağımlılık,
Sonuç ve Öneriler
Organik tarım ürünlerine sürekli artan bir talep olmasına ragmen, organik tarım ürünleri
arzının tüketiciye ulasmadan önce birçok aĢamadan ve kanaldan geçmesi gerekmektedir.
Günümüzde bu kanallar her zaman yeterince uygun, istikrarlı ve esnek olmamaktadır ve bu
nedenle bir takım engellerle karsılasılmaktadır. Buna ilaveten organik tarım ürünlerinin
nerede bulunacagına ve organik tarım ürünleri etiketleri ile sertifikasyon sisteminin nasıl
anlasılacagı hakkında tüketicilere verilen bilgiler yetersizdir. Bu nedenle arz zincirinin her
aĢamasında yeterince geliĢmiĢ bir altyapı sağlanmadıkça, büyük ölçekli üretim ve tüketim
gerçekleĢtirilemeyecektir (Gök, 2008:62). Bu bağlamda organil ürünlerin dağıtımında da
etkinlik sağlanamayacaktır.
Son zamanlarda süt ürünleri, et ve et ürünleri, hazır yemekler dahil olmak üzere iĢlenmiĢ
diğer gıdalar, bebek mamaları, çikolata gibi ürünler önem kazanmakla birlikte Batı Avrupa
pazarında organik yaĢ meyve ve sebze sektörü hala büyük bir paya sahiptir. Bu bağlamda
konvansiyonel yaĢ meyve ve sebze sektörünün yanı sıra organik yaĢ meyve ve sebze sektörü
açısından da önemli potansiyele sahip olan ülkemizin, bu potansiyeli değerlendirebilmesi için
Avrupa Birliği ülkelerinde yaĢanan geliĢmeleri dikkatle izlemesinde fayda görülmektedir
(ġubaĢı, 2008:7). Özellikle küresel ekonomik krizin etkilerinin yoğun olarak yaĢandığı AB
ülkeleri yerine alternatif pazarlar araĢıtılmalıdır.
Özellikle bölgesel olarak oluĢturulacak kooperatifler organik tarımın geliĢmesine ve
yayılmasına büyük katkı sağlayabilir. Tarımsal pazarlama kooperatiflerinin üreticiden satın
alarak iĢledikleri ürünleri perakendecilere satarlar. Perakendecilik fonksiyonunu tüketim
kooperatfileri (perakendeci kooperatifler) yüklenmiĢse normal olarak kar marjları düĢer. Bu
Ģekilde, pazarlama ve tüketim kooperatiflerinin iĢbirliğinden hem üreticiler, hem de tüketiciler
yararlanmıĢ olru. Kısaca, bu Ģekilde kooperatifleĢme organik tarım ürünlerinde yüksek
perakende fiyatlarının düĢürülmesinde etkili ve güvenilir bir yol olabilir (Marangoz, 2008:95).
Bu bağlamda organik ürünlerin dağıtımına iliĢkin kısaca Ģu önerileri yapabiliriz.
 Üreticiler pazarlama ve dağıtım konusunda bilgilendirilmelidir.
 Dağıtım kanalları mümkün olduğu kadar kısa tutulmalıdır.
 Alternatif ürünlerin (özellikle iĢlenmiĢ ürünler) üretimine ve dağıtımına ağırılık
verilmelidir.
 KooperatifleĢme ve diğer iĢbirliği Ģekilleri teĢvik edilmelidir.
 E-ticaret etkin olarak kullanılmalıdır.
Bu açıklamalar sonucunda en ideal dağıtım kanalı Ģudur demek yanlıĢ olacaktır. Organik
ürünlerin (özellikle tarımsal ürünlerin) dağıtımında amaç en kısa sürede ürünü tüketiciye
ulaĢtırmaktır. Bu bağlamda ürün özelliğine ve türüne göre en mısa dağıtım ve en ekonomiĢk
dağıtım kanalı kullanılmaıdır.
Kaynakça
Aksoy, U., AltındiĢli, A., (1999), ―Dünya‘da ve Türkiye‘de Organik Tarım Ürünleri Üretimi,
Ġhracatı ve GeliĢtirme Olanakları‖, Ġstanbul Ticaret Odası Yayın No:1999-70, Ġstanbul.
Aytoğu, R.K., (2006), Organik Tarım Analizi ve AB Pazar Fırsatı, Ġstanbul Ticaret Odası
Yayın No: 2006-12, Ġstanbul.
Bayaner, A.(2010),‖ Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığının Organik Tarım Faaliyetleri‖, Türkiye
IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran -1 Temmuz, Erzurum.
Çınar, R., (2003), ―Organik Tarım Ürünleri ve Pazarlama Stratejileri‖, Pazarlama Dünyası
Dergisi, Ocak-ġubat, s.16-21.
Datamonitor (2005a), Global Organic Food:
Industry Profile, December,
www.datamonitor.com/31.08.2007.
190
Datamonitor
(2005b),
Organic
Food
In
Germany,
December,
www.datamonitor.com/31.08.2007.
Demiryürek, K. (2004), ―Dünya ve Türkiye‘de Organik Tarım‖, HR. Ü.Z.F.Dergisi, 8
(3/4):63-71.
Eisenbach, J. (2002), ―Distribution Channels for Greek Organic Food in the Domestic and
International Market‖, British Food Journal, 104/3-4-5. S.214-219.
Gök, S.A., (2008), ―GeniĢleyen Avrupa Birliği Pazarında Türkiye‘nin Organik Tarım Ürünleri
Ticareti Açısından Değerlendirilmesi‖, AB Uzmanlık Tezi, Ankara.
Ġnan, Ġ.H., (1994), Tarım Ekonomisi, Hasad Yayıncılık, GeliĢtirilmiĢ Üçüncü Baskı, Tekirdağ.
Marangoz, M., Çelikkan, H., (2010), ―Organik Ürünler Pazarının Yapısı ve Geliime
Potansiyeli‖, Türkiye IV. Organik Tarım Sempozyumu, 28 Haziran - 1 Temmuz. Erzurum.
Marangoz, M., (2008), Organik Ürünlerin Pazarlaanması, Ekin Yayınları, Bursa.
Nardalı, S., Ay, C., (2007), ―Organik ürün perakendeciliği ve etik sorunlar‖, 12. Ulusal
Pazarlama Kongresi, Sakarya Üniversitesi ĠĠBF, Sakarya.
Newton, J., (2004), Profitable Organic Farming, Second Edition, Blackwell Science, UK.
Saygılı, S., Karaarslan, V., (2010), ―Organik Tarımda Örgütlenme ve Eğitim‖, Türkiye IV.
Organik Ttarım Sempozyumu, 28 Haziran-1 Temmuz. Erzurum.
Stagl, S. (2002), ―Local Organic Food Markets: Potentials and Limitations for Contributing to
Sustainable Development‖, Empirica 29, s.145-162.
Süngütay, V.A., (2010), ―Ekolojik Pazar ve Ekolojik Tüketici‖, Türkiye IV. Organik Tarım
Sempozyumu 28 Haziran – 1 Temmuz, Erzurum.
ġubaĢı, K. D., (2008), ―Organik Tarım Ürünleri‖, T.C. BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı
Ġhracatı GeliĢtirme Etüd Merkezi, Ankara.
Tek, Ö.B., (1997), ―Pazarlama Ġlkeleri- Global Yönetimsel YaklaĢım ve Türkiye
Uygulamaları‖, GeniĢletilmiĢ 7. Baskı, Cem Ofset Matbaacılık, Ġzmir.
www.fastmr.com/prod/106266_sustainability_management_in_the_food_and_drink_manufac
turing_industry_20102012_market.aspx/16.11.2011
www.fao.org/docrep/004/y1669e/y1669e05.htm/31.08.2004
http://www.eto.org.tr/turkiye.html/16.11.2011
http://organik.bahcesehir.edu.tr/07.09.2007
www.ifoam.org/13.07.2004
191
GÜMRÜK BĠRLĠĞĠ ANLAġMASI SONRASI TÜRK TARIM SEKTÖRÜ VE
AVRUPA BĠRLĠĞĠ–15 ÜLKELERĠ TARIM SEKTÖRLERĠ ARASINDAKĠ
REKABET YAPISI
ArĢ. Gör. Dr. Melih ÖZÇALIK
ÖZET
Türkiye ekonomisinde tarım sektörü Cumhuriyetin ilk dönemlerinde öncelikli kalkınma
sektörü iken özellikle planlı ekonomiye geçiĢ döneminden ve dünya ekonomilerinin
teknolojik atılımlarla birlikte sanayi sektörünü kalkınmanın itici gücü konumuna
getirmeleriyle beraber önemini yitirmiĢtir. Günümüzde sanayi ve hizmetler sektörlerinin
ardında küçük bir yer kapsayan tarım sektörü, Türkiye ekonomisinin ihracatçı bölümünden
çok ithalatçı bölümünü oluĢturmaktadır. Özellikle son yıllarda IMF ve Dünya Bankası
öncülüğünde gerçekleĢtirilen bir takım yapısal düzenlemelerle birlikte ortaya çıkan doğrudan
gelir destekleri tarım sektörünü üretimden yoksun bırakmıĢtır. ÇalıĢmada Türkiye ekonomisi
açısından Avrupa Birliği‘ne tam üyelik sürecinde önemli adımlardan birisi olan Gümrük
Birliği (GB) anlaĢması sonrası Türkiye ile Avrupa Birliği‘nin ilk 15 üyesi arasında tarım
sektörü rekabetçiliği çeĢitli fasıllarda incelenecektir. Söz konusu fasıllar harmonik
sınıflandırmaya göre incelenecek olup rekabetçilik düzeyi BALASSA tarafından geliĢtirilen
ve yıllar itibariyle revize edilen açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endekslerine göre
yapılacaktır. ÇalıĢmanın sonucunda Türkiye ekonomisi ve dünya ticareti açısından önemi
bilinen tarım sektörü açısından çeĢitli politika önerilerine yer verilecektir.
Anahtar kelimeler: Tarım Sektörü, Gümrük Birliği, AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlükler
THE COMPETITIVENESS STRUCTURE BETWEEN TURKISH AGRICULTURE
SECTOR AND EUROPEAN UNION–15 COUNTRIES AGRICULTURE SECTORS
AFTER CUSTOMS UNION AGREEMENT
ABSTRACT
In Turkish economy, the agriculture sector especially in the early Republican era was the
primary sector for development. But this sector has lost its importance when the world
economies got the industrial sector for driving force of development via technological
advances. Today the agricultural sector covering a small place behind industry and services
sectors and it is more importer sector than exporter sector. Especially in recent years, direct
income support led by the IMF and World Bank fell the agricultural sector production. In this
study the first 15 members of the European Union's competitiveness in the agricultural sector
will be examined between Turkish economies, which are one important step in the process of
full membership in the European Union, Customs Union agreement with Turkey. This
competitiveness, according to the harmonic classification will be investigated. We use
revealed comparative advantages developed by BALASSA and revised over the years. As a
result of study it will be given various policy proposals for agriculture sector‘s importance for
Turkish economy and world trade.
Key Words: Agricultural Sector, Customs Union, Revealed Comparative Advantages
192
GĠRĠġ
Tarım sektörü insanoğlunun yerleĢik hayata geçtiği çağlardan itibaren süregelen en
eski sektördür. Sanayi devrimi ile birlikte önemini giderek sanayi ve hizmet sektörlerine
bıraksa da hem toplumların beslenme ihtiyacını hem de sanayiye sağladığı kaynaklarla
önemini hep devam ettirmektedir. Günümüzde tarım, her geçen gün artan teknik yenilik ve
bilginin de katkısıyla giderek geliĢmekte ve verimliliğini arttırmaktadır.
Tohum teknolojisinde gerçekleĢtirilen yenilikler hem verimli hasatı ve hem de bundan
sağlanan kazancı beraberinde getirmektedir. Bu yüzden yıllar boyunca verimli topraklar,
imparatorluklar ve devletler için ele geçirilmesi gereken kaynaklar olarak görülmüĢlerdir.
Ġnsanlığın tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiĢ süreci de hem sosyal hem de ekonomik
değiĢiklikleri beraberinde getirmiĢtir. Tarım sektörüne göre daha fazla gelir artıĢının
yaĢanması ülke ekonomilerini dıĢ ticarete zorlamıĢ düĢük maliyet-yüksek maliyet ikilemi
ülkelerin dıĢ ticaret yapmalarını zorunlu kılmıĢtır. DıĢ ticaretten kazanç artıĢları ortaya
çıktığında ise bölgesel bütünleĢmeler önem kazanmaya baĢlamıĢtır. Söz konusu ekonomik
bütünleĢmelerin günümüzdeki en önemli örneği Avrupa Birliği (AB)‘dir.
1-TÜRKĠYE‟DE TARIM YAPISI VE AVRUPA BĠRLĠĞĠ ĠLĠġKĠLERĠNDE TÜRK
TARIMI
Tarım sektörü herhangi bir ülkeye kazanç veya kayıp ortaya çıkarması açısından önemli ve
stratejik bir sektördür. Günümüzde Türkiye önemli ve verimli toprakların bulunduğu bir
coğrafyada bulunmasına karĢın tarım sektöründe teknolojik yenilikleri yeteri kadar takip
edememesi açısından geçmiĢte AB‘nin tahıl deposu olması bir yana AB‘nin önemli bir tarım
sektörü ithalatçısı konumunda bulunmaktadır. Bu durumu derinlemesine incelemek için
öncelikle tarım sektörünün yapısı ve geliĢimi hakkında bilgiler vermek olurludur.
Stratejik önemi nedeniyle tarım, her ülkede kendi ekonomik yapısına özgü bir tarım politikası
ile desteklenen bir sektördür. Tarım sektöründe uygulanmakta olan politikalarda temel amaç,
örgütlü, rekabet gücü yüksek, sürdürülebilir bir tarım sektörünün oluĢturulmasıdır. Türkiye‘de
bugüne kadar uygulanan tarım politikaları ile üretimin arttırılması hedeflenirken, bu
politikaların kamu kaynaklarına getirdiği mali yük ve hedef kitleye ulaĢamaması gibi
sorunlara sahiptir.(Yalçınkaya vd., 2006, s.11)
AB‘ye üyelik süreci de özellikle Türkiye‘de tarıma verilen önemin daha da artmasına ve AB
tarım politikalarına daha da önem vermesine yol açmıĢtır.
1.1-Genel Anlamda Tarım Sektörü
Ġlk insandan günümüze tarım sektörü, üretim faaliyetleri ve toprak mülkiyeti açısından birçok
evre geçirmiĢtir. Toplayıcılık ve avcılık ile baĢlayan tarımsal faaliyetler teknoloji ve bilginin
kullanıldığı uzmanlaĢmıĢ planlı iĢletmeciliğe kadar birçok değiĢim göstermiĢtir. Ortaçağda
baĢlayan ferdi mülkiyetçilik, endüstri devrimi ve tarımda modern tekniklerin kullanılması,
kooperatifleĢme hareketleri, tarımsal üretim fazlalığından kaynaklanan sorunlar ve uluslar
arası ticaret anlaĢmalarının koyduğu kısıtlarla tarım tarihsel bir süreç yaĢamıĢtır. Bu süreç
tarımın birincil sektör olma özelliğini kaybederek devam etmektedir. (Tarım ve KöyiĢleri
Bakanlığı, 2004, s.2)
Tarım, insanların en temel ihtiyacı olan beslenme gereksinimini karĢılayan bir sektör
olmasından dolayı, ülke ekonomilerinde ve toplumların gündelik hayatında oldukça önemli
bir yere sahiptir.(Atakan, 1998, s.12) Bugün dünyada 1,1 milyar insan fakirlik içerisinde
geçimini tarımla sağlamaktadır. Bu topluluğun yaklaĢık 800 milyonu çocuktur. Bu durumdaki
insanlar herhangi bir destek olmadan ve az sayıdaki su kaynaklarına yakın yerlerde
yaĢamaktadır. (Bage, 2006, s.4) Tarım sektörü yıllar itibariyle kimi ülkelerin ulusal gelirleri
içerisindeki payı düĢse de verimlilik açısından artmaktadır. Ancak Afrika örneği bu kurala
193
uymamaktadır. Söz konusu kıta için yapılacak ne etkin çözüm tarımsal alanlarda kullanılan
teknolojilerin iyileĢtirilmesidir. (Meijnerik ve Roza, 2007, ss.2-3)
Yeterli ve dengeli beslenme bir toplumu oluĢturan fertlerin sağlıklı geliĢmesinde ve üretime
yapacağı katkıda etkili faktörlerin baĢında gelmektedir. Dolayısıyla, toplum sağlığı ve sosyoekonomik geliĢmenin sağlanması toplum beslenmesi ile yakından ilgilidir. Beslenmenin
yeterli ve dengeli olabilmesi için insanların, gıda maddeleri satın alabilecek yeterli gelire
sahip olmaları yanında satın alabilecekleri gıda maddelerinin yeterli düzeyde bulunması da
gerekir. Dünyada birçok ülke, nüfusunu besleyecek yeterli gıda maddesi sağlayamadığından
açlık sorunu ile karĢı karĢıyadır. Yetersiz beslenme ya da açlık sorununun Afrika kıtasındaki
sosyo-ekonomik etkileri çeĢitli nedenlerle gündeme gelmekte ve böylece gıda maddesi
yetersizliğinin ne gibi sonuçlar ortaya çıkaracağı açıkça gösterilmektedir.(Kıral ve Akder,
2011, s.4)
TABLO–1: Tarımda YenileĢmeler Sonucu Ortaya Çıkan Kavramlar
Eski Kavram
Yeni Kavram
Tarım çiftçiliktir
Tarım, gıda üretim ve dağıtım sistemidir
Dalgalanan arz
Daha istikrarlı arz (dünya çapında üretim)
Ġç piyasa en önemli Pazar
DıĢ ve sınai piyasalar kritik piyasalardır
Tüketiciler yüksek gıda maliyetinden Tüketicileri harcamalarında gıda payı azalıyor, dünya
ve kıtlıktan korkuyorlar
piyasaları kıtlık tehlikesini azaltıyor
Tüketici gıdanın güvenli olduğuna
Tüketici gıda güvenliğini sorguluyor
inanıyor
Hatırı sayılır siyasi etki
Sınırlı siyasi etki
Tarım için yeterli bütçe kaynakları
Bütçe açıkları ve bütçeden transferlerde düĢüĢ
Ürün yetiĢtirmek
Gıda malları üretmek
Çiftçiye destek hakkıdır
Çiftçiye destek Ģartlıdır
Kaynak: Çakmak ve Akder, 2005, s.22
Tablo-1‘de insanların yerleĢik düzene geçmeleriyle beraber baĢladıkları tarımsal faaliyetlerin
geçmiĢte ve günümüzde ortaya çıkardığı değiĢik yaklaĢımlara değinilmiĢtir. Güncel
kavramların oluĢması dinamik ve bütünleĢmelerle ilerleyen ekonomiler açısından olağandır.
Her ülkede değiĢik oranlarda olmak üzere sanayi sektörünün önemli bir bölümü
hammaddesini tarım sektöründen sağlamaktadır. Bu açıdan bakıldığında, tarım sektörü tarıma
dayalı sanayilerin geliĢmesinde önemli sektörlerden birisidir. Tarım sektörü bir yandan tarıma
dayalı sanayilere hammadde sağlarken diğer taraftan diğer sektörlerde üretilen mal ve
hizmetlere talep oluĢturarak ekonomiye katkıda bulunmaktadır. Dolayısıyla, tarım ve sanayi
sektörleri birbirlerini etkileyen yani etkileĢim içerisinde olan sektörlerdir. Sektörlerin
etkileĢim derecesi ise bu sektörlerdeki geliĢmeye paralel olarak artmakta ve
çeĢitlenmektedir.(Kıral ve Akder, 2011, s.5)
Günümüzde gıda üretimi ve dağıtımında önemli değiĢimler yaĢanmaktadır. Tarım iĢletmeleri
sayı olarak azalırken, büyüklükleri artmakta ve daha çok tek ürün üretimine yönelmektedirler.
Üreticilerin kendilerine girdi sağlayan ve ürettikleri ürünleri satın alan firmalarla iliĢkileri de
oldukça değiĢmektedir. Bunun yanında tüketici tercihlerinde daha güvenli ve belirli nitelikteki
mallara doğru yönelme de gıda üretim ve dağıtımında önemli değiĢikliklere neden olmaktadır.
Bu ve benzeri değiĢimler tarımda endüstrileĢme olarak adlandırılmaktadır. 20. yüzyılın
önemli bir geliĢmesi de 1980‘lerde ortaya çıkan küreselleĢme olgusudur. Farklı Ģekillerde
tanımlansa da, küreselleĢme dünya ekonomilerinde özellikle serbest ticaret ve sermaye akımı
ile artan bir bütünleĢme olarak karĢımıza çıkmaktadır. EndüstrileĢme ve küreselleĢme olgusu
geliĢtikçe gıda üretim ve dağıtım yapısının, küresel bir pazarda daha yarıĢmalı hale geleceği,
194
etkin ve tüketici isteklerine daha duyarlı olacağı, daha az devlet desteğine gerek duyacağı ve
yeni teknolojilere daha kısa sürede uyum sağlayacağı iddia ve beklentileri bulunmaktadır.
Buna karĢılık günümüzde küreselleĢme ve endüstrileĢmenin bu yararları sağlamadığı, aksine
insanlığa ve çevreye zarar verdiği konusunda görüĢ ve iddialar da yoğunluk kazanmaktadır.
Gıda ürünleri ve tohum gibi temel girdilerin üretim ve dağıtımındaki tekelleĢme milyonlarca
üreticiyi tehdit ederken, endüstrileĢen tarım ve küreselleĢen ticaret kırsal yaĢam, çevre, gıda
güvenliği, gelir dağılımı ve biyolojik çeĢitliliği olumsuz yönde etkilemektedir.(Rehber, 2006,
s.1)
1.2-Türkiye‟de Tarım Sektörü
Verimli toprakların beĢiğinde yer alan Türkiye için tarihin her döneminde tarım sektörü önem
arz etmiĢtir. Bu durum yerleĢik hayata geçilen zamanlardan beri süregelmiĢ; Selçuklu Devleti
ve Osmanlı Ġmparatorluğu gibi Anadolu‘da kurulan büyük devletler zamanında da önemini
devam ettirmiĢtir.
Cumhuriyetin baĢında yalnızca öz tüketimi için üreten ve tek ürün yetiĢtiren iĢletme yapısı
bugün yerini tam olmasa da girdi ve teknoloji kullanabilen, pazar için çeĢitli ürün elde
edebilen ve tüketim kalıbı belirli ölçülerde de olsa kentlileĢen bir yapıya dönüĢmüĢtür. Bu
dönüĢüm tarımda ve kırsal alanda beraberinde bir takım sorunları da getirmiĢtir. Bir yanda
fazla girdi kullanabilen, pazar için daha fazla ve çeĢitli ürünler yetiĢtirebilen, mekanize olmuĢ
az sayıdaki kapitalist tarım iĢletmeleri diğer yanda ise; yetersiz girdi kullanan, daha çok aile
tüketimi için üretim yapan ve pazar koĢullarına teslim olan az topraklı veya topraksız
iĢletmeler bulunmaktadır. Nitekim Türkiye'de tarım iĢletmelerinin büyük bir bölümü küçük
iĢletme boyutunda olup, giderek de parçalanan ve küçülen iĢletme sürecinde yer almaktadır.
(Ġnan ve diğ., 2000: s.155‘den aynen aktaran Yılmaz, 2008, s.2)
1923–1950 yılları arasındaki dönem yenilikçi bir özellik gösterip, temel tarımsal yapıların
oluĢturulmasına yönelik politikalar ağırlık kazanmıĢ ve bu politikaların uygulanmasıyla da
geliĢme sağlanmaya çalıĢılmıĢtır. Bu dönemin en önemli özelliği, toprak faktörünün diğer
üretim faktörlerine oranla daha bol olmasıdır. Bunun yanı sıra Tanzimat döneminde küçük
üretici üretim birimleri tarafından yapılan tarımsal üretim, incelenen dönemde daha büyük
birimler haline dönüĢmüĢtür. Devletin tarımsal üretime daha önce görülmemiĢ bir tarzda
müdahale etmesi, yönetimde bir takım yeni teĢvik tedbirleri uygulaması ve tarıma yönelik
çeĢitli kanunlar çıkarması, üretimde itici bir rol oynamıĢtır. Ayrıca fiskal yapı, Osmanlı‘ya
oranla çok daha köylüden yanadır. AĢarın kaldırılmasıyla tarım kesimi üzerindeki vergiler
büyük ölçüde azaltılarak verginin kazanca kaydırılıĢı tarım sektöründe üretim artıĢını da
beraberinde getirmiĢtir. (Topuz, 2007, s.388)
Tarım kesimi coğrafi açıdan ülkenin bulunduğu konumlarda farklı yapılara
bürünebilmektedir. Anadolu, toprakları tarıma geniĢ olanaklar sağlayacak nitelikte değildir.
Akdeniz ve Ege denizlerine yakın kıyı Ģeridi ve ovaları dıĢında, bu topraklarda etkin bir
tarımın yapılma olanağı yoktur. Ġklim koĢulları da tarıma ters düĢecek niteliktedir. Hava
koĢulları tarım üretimini belirleyen en önemli etkendir. Son yıllarda tarımın hava koĢullarına
bağımlılığında azalma görülmemiĢtir. Tarım kesiminin hava koĢullarına sıkı bir biçimde bağlı
olmasının sonucu, tarım kesimi için öngörülen büyüme hedeflerinden sapmalar olmaktadır.
(Karakayalı, 2009, s.215)
Türkiye nüfusunun yaklaĢık üçte birine yakın bölümü tarımsal ya da kırsal alanda yaĢıyor
olduğu halde milli gelirde tarımın yeri ancak % 8 – 10 düzeyindedir. Türkiye‘de tarım
sektöründe göze çarpan eğilimler, küçük meta üretiminin yaygın olması, toprak dağılımının
çok parçalı olması ve verim düĢüklüğüdür. Tarım kesiminde nüfus artıĢ hızı ülke
ortalamasının üstündedir, bu olgu miras yoluyla toprakların küçülmesine sebep olmakta ve
195
kente olan göçü hızlandırmaktadır. Küçük parçalara bölünmüĢ yaygın toprak yapısı
maliyetleri yükselterek tarım üretiminde verimsizliğe yol açmaktadır. Dünyada tarım ve
hayvancılıkta da bir modernleĢme ve dönüĢüm söz konusudur. Tarım sektörü günümüzde
artık yeni teknoloji ile ve çağdaĢ ekonomik normlarla geliĢtirilen bir sektördür. Bu nedenle
tarım sektörünün hızlı dönüĢümü için Türkiye‘de de toprak toplulaĢması ve yeni teknoloji
kullanımı kaçınılmazdır. (Arı, 2006, s.63)
Türkiye genel olarak dağlık bir arazi yapısına sahiptir. Türkiye‘de arazilerin %55,9‘u 1000
m.‘nin üstünde yükseltiye ve %62,5‘i %15,0‘ten daha fazla eğime sahiptir. Türkiye Karadeniz
üzerinden ve kuzeyden gelen hakim rüzgârların ve bunların getirdiği deniz etkisinin
altındadır. Ancak deniz etkisi, kuzeydeki ve güneydeki sıra dağların denize bakan
yamaçlarında kalmaktadır. Bu nedenle Türkiye‘nin iklim özellikleri ile yeryüzü Ģekli
özellikleri arasında sıkı bir bağ vardır. Türkiye‘nin arazi yapısı ile buna bağlı olarak değiĢen
iklim özellikleri farklı coğrafi bölgelerin, bunların içinde de mikro klimaların oluĢumunu
mümkün kılmıĢtır. Türkiye‘de arazi kullanımı ile coğrafi bölgelerin arazi yapısı ve iklim
özellikleri arasında uyumlu bir iliĢki söz konusudur. Böylece Türkiye‘nin nemli bölgelerinde
ormancılık, yüksek dağlık ve kurak bölgelerinde hayvancılık ve her bölgesinde bitkisel üretim
yapılabilmektedir. Bu özellik Türkiye‘ye farklı çevreyle ilgili bölgelerde, o bölgelere özel
tarımsal ürünleri üretme imkanı vermektedir.( Miran, 2005, s.10)
ToplulaĢtırma düĢünülmeden uygulanan sulama projelerinde; kamulaĢtırmaya ve arazilerin
parçalanmasına mani olmak için, kanalların ve yolların planlaması ve uygulanması, parsel
sınırlarına bağlı kalınarak yapılmaktadır. Bu durumda parseller zaten küçük ve Ģekilleri de
düzensiz olduğundan, kanal uzunlukları gereksiz yere uzamakta, bu da tesis maliyetlerini
yükseltmektedir. Arazi toplulaĢtırması ile birlikte yürütülecek sulama projeleri bütün bu
sakıncaları ortadan kaldırmaktadır. Sonuç olarak sulama projelerinin arazi toplulaĢtırmalı
olarak öncelikle uygulanmasında, sağlanacak faydaların yanında ekonomik yönden de
zorunluluk görülmektedir. ToplulaĢtırmaya, öncelikle sulama projeleri halen hazırlanmakta
olan ve tatbikat aĢamasına getirilmiĢ yerlerde baĢlanılmalıdır. Türkiye‘de arazi toplulaĢtırma
çalıĢmalarına ilk olarak 1961 yılında Konya ili Çumra ilçesi Karkın Köyü‘nde baĢlanmıĢ olup,
1962 yılına kadar çalıĢmalar sürdürülmüĢtür. ToplulaĢtırmanın teknik ve hukuki yönden arz
ettiği özellikler nedeniyle yeterli mevzuatın ve yetiĢmiĢ teknik elemanların bulunamayıĢı gibi
faktörler sonucunda çalıĢmalara bir süre ara verilmiĢ ve bilahare çalıĢmalara yeniden
baĢlanmıĢ, Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT) ile BirleĢmiĢ Milletler Gıda ve Tarım TeĢkilatı
(FAO)‘nın Antalya Bölgesinde müĢtereken yürüttükleri proje kapsamında arazi toplulaĢtırma
çalıĢmaları yapılmıĢtır. 1967 yılında Manisa ve Ġzmir illerine bağlı Salihli, Turgutlu, Manisa
ve Menemen ovalarında sulamanın geliĢtirilmesi ve tarımsal üretimin arttırılması amacıyla
geniĢ ölçüde çalıĢmalara baĢlanmıĢtır. Daha sonra da çeĢitli zamanlarda mevzuat ve yasa
değiĢiklikleri yapılarak, toplulaĢtırma çalıĢmaları sürdürülmüĢtür.
(<http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,arazi_toplulastirmasi.html>,
EriĢim
Tarihi:
20.10.2011)
Türkiye‘de tarım politikaları, daha çok ekonomik kriz dönemlerinde krize ayak uydurmak
amacıyla ve hükümetlerin geniĢ bir nüfus kitlesini ilgilendirmesi nedeniyle özellikle seçim
dönemlerinde seçim ekonomisi uygulamaları gibi iç dinamiklerden ve uluslar arası anlaĢma
ve taahhütler gibi dıĢ dinamiklerden kaynaklanan nedenlerle değiĢim göstermiĢ ve
belirlenmiĢtir. Bu süreçte tarımsal üretici örgütlerinin rolü birkaç örnek dıĢında oldukça sınırlı
kalmıĢtır. Dünyada yaĢanmakta olan küreselleĢme olgusu, artan rekabet ortamı, uluslar arası
anlaĢmaların getirdiği yükümlülükler tarım sektörünün daha güçlü konuma gelmesini zorunlu
hale getirmiĢtir. Tarım ve gıda sektörünün güçlü konuma getirilmesi örgütsel yapının
güçlendirilmesine bağlıdır. Türkiye‘de tarımsal nüfusun sayısal çokluğuna rağmen tarımda
çalıĢan nüfus organize bir örgütlenme ortaya çıkaramamıĢ, politika karar mekanizması
196
üzerinde etkin bir baskı grubu niteliğine kavuĢamamıĢtır. Bunun en önemli nedenleri; üye
üreticilerin örgütlerine güvensizliği, tarımsal örgütlerin demokratik yönetilmemeleri, örgütler
arasında amaç birliğinin olmaması ve birlikte hareket etme yeteneklerinin zayıf olması,
bağımsız finansman kaynağına sahip olmamaları, özerk ve bağımsız örgütler olarak
çalıĢmalarının önündeki hukuksal altyapı yetersizliğidir. (Yılmaz, 2008, s.4)
KüreselleĢen dünyada piyasa ekonomisi, kabul gören ve yaygınlaĢan bir sistem olarak ortaya
çıkmaktadır. Bu sistemde, hükümetlerin rolü daralmakta ve sadece düzenleyici ve denetleyici
olarak belirlenmektedir. Ancak, piyasa ekonomisinin çözemediği konularda hükümetler,
düzenleyicilik rolünü kullanarak müdahaleci olmaktadır. Ayrıca, tarım sektörünün kendine
has özelliklerinden dolayı diğer sektörlere göre dezavantajlı olduğu belirtilerek, özellikle
geliĢmiĢ ülkeler baĢta olmak üzere, her ülkede bu sektöre destek anlamında müdahale
edilmektedir. Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye‘de de hükümetler politikalarını belirlerken,
üyesi olduğu ve birtakım taahhütler altına girdiği Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu,
Dünya Ticaret Örgütü ve AB gibi uluslararası oluĢumların politikaları çerçevesinde
faaliyetlerini yürütmek zorunda kalmaktadır.(Yavuz, 2005, s.43)
Türkiye‘nin AB‘ne uyumu konusunda en önemli unsur AB Ortak Tarım Politikası‘na
uyumudur. Birlik mevzuatının yarısından fazlasını oluĢturan tarım sektörünün AB‘ye
yakınlaĢtırılması oldukça sancılı ve zor bir süreç olacaktır. Osmanlı Ġmparatorluğu‘ndan
bugüne taĢınan Türk tarım sektöründe var olan sorunların çözümü ve var olan hukuksal ve
fiziki yapının AB‘ye uyumlaĢtırılması su an için neredeyse imkansız gibi gözükmektedir. Bu
anlamda Ortak Tarım Politikası‘na uyumun Türkiye-AB iliĢkilerinde temel belirleyicilerden
biri olacağı ve üzerinde en fazla tartıĢılan alan olacağını söylemek mümkündür.(Yalçınkaya
vd., 2006, s.116)
2-AVRUPA BĠRLĠĞĠ SÜRECĠNDE TÜRKĠYE‟DE TARIM SEKTÖRÜ
Ġkinci dünya savasından bu yana, dünyadaki ekonomilerin giderek bütünleĢmesi olağandır.
1940‘larda uluslararası ekonomi, düĢük düzeyde bir uluslararası ticaretin bulunduğu, bağımsız
ekonomilerin oluĢturduğu bir sistem olarak tanımlanabilirdi. Ancak özellikle 1980‘lerin
basından itibaren ulusal sınırların olmadığı, birbirine bağlı ekonomilere doğru hızlı bir
gelimse baĢlamıĢ ve ―küreselleĢme‖ kavramı ortaya çıkmıĢtır. KüreselleĢmenin, kültürel,
politik, çevresel, ekonomik vb. birçok boyutu bulunmaktadır. KüreselleĢme ülkeler arasında
engeller olmayan bir dünya yaratmayı amaçlamaktadır. Ülkeler arasında, sermaye, emek,
teknoloji ve fikirlerin ulusal sınırlar olmadan serbestçe dolaĢabileceği bir dünya
düĢünülmektedir. Yeni küresel gerçekler her Ģeyi neredeyse yeniden Ģekillendirmektedir.
Ekonomik sistemler yeniden Ģekillenirken roller ve iĢlemler de değiĢmektedir. Bu eğilim,
geliĢmekte olan ülkelerdeki üreticileri geliĢmiĢ ülke tüketicileri ile buluĢturacak Ģekilde, mal
ve hizmet piyasalarında bütünleĢme giderek artırmaktadır. Bu birleĢmeler çeĢitli yollarla ürün
standartlarını (gıda güvenliği ve kalite standartları) küresel hale getirmektedir. Bu yolda
geliĢmeler, bazen tarife dıĢı engeller olarak, bazen de ulusal bağımsızlığı ortadan kaldıran
GATT (Gümrük ve Ticaret Genel AnlaĢması) ve WTO (Dünya Ticaret Örgütü) Ģemsiyesi
altında pazarları daha açık ve liberal hale getirme gayretleri olarak karsımıza çıkmaktadır.
Sekiz yıl süren son Uruguay tartıĢmaları sonucunda dünya ticaretinin liderleri, 15 Nisan
1994‘de yeni bir GATT yaratmıĢlar ve tarımı GATT Ģemsiyesi altına almıĢlardır.(Rehber,
2006, s.3)
AB, ekonomik bir birliktelik olarak baĢlayıp siyasal ve hemen hemen sosyal bir birliğe
dönüĢen ender bütünleĢmelerdendir. Günümüzde 27 ülkeli bir birliğe eriĢmesi çeĢitli
istikrarsızlıklar ve kırılganlıkları beraberinde getirse de dünya üzerindeki en önemli
bütünleĢme olduğu açıktır. AB, Türkiye‘nin de en önemli ekonomik ortağı konumundadır.
197
Dünya ticaretinde bugün iki farklı eğilimin bir arada yaĢandığı görülmektedir. Bir yandan
küreselleĢme anlamında bütün dünyanın bir araya gelmesi çabası sürerken, diğer yandan
bölgesel birliktelikler farklı kutuplaĢmalara yol açmaktadır. Avrupa kıtasında AB, Amerika
kıtasında NAFTA, MERCOSUR, Asya kıtasında ASEAN ve diğer pek çok ekonomik
birleĢmelerin etkisiyle bölgesel ticaretin bölgeler arası ticarete göre daha fazla arttığı
görülmektedir.(Seymen, 2009, s.204.)
TABLO–2: 2009 Yılında GerçekleĢen AB–15 ve Türkiye‘de Tarım ve Sanayi Sektörlerine
Ait Ġstihdam Göstergeleri (Yüzde, Erkek-Kadın)
TARIM
AB–15
Türkiye
SANAYĠ
AB–15
Türkiye
Ġstihdam
25,2-10,3
5,8-3,6
Ġstihdam
67,2-19,3
69,9-13,5
Tam Gün
59,3-21,1
43,3-28,9
Tam Gün
76,3-15,5
81,3-14,1
Yarım Gün
8,4-11,2
11,1-16,7
Yarım Gün
2,8-5,4
2,0-2,6
YaĢ<25
5,2-1,6
7,2-6,9
YaĢ<25
7,6-1,8
13,2-4,6
25–34
10,6-3,6
8,8-8,7
25–34
17,8-4,9
32,0-6,1
35–44
15,6-7,4
11,1-10,6
35–44
22,9-6,4
24,5-4,2
45–54
16,6-9,2
12,0-10,1
45–54
20,1-5,3
10,8-1,4
55–64
13,0-6,9
9,5-6,6
55–64
9,8-2,2
2,4-0,3
65+
6,7-3,5
5,8-2,7
65+
0,8-0,2
0,4-0,1
Kaynak: <http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/agriculture/introduction>,
sitesinden elde edilen verilerle tarafımızdan oluĢturulmuĢtur. (EriĢim Tarihi: 10.11.2011)
Tablo-2‘de Türkiye ile AB–15 üye ülkelerinde gerçekleĢen tarım ve sanayi istihdam
göstergeleri yer almaktadır. Buna göre sanayi sektöründeki istihdam oranları AB–15
ülkeleriyle hemen hemen benzer yapıda olmalarına karĢın, tarım sektöründeki oranlar giderek
düĢmektedir. Bu durum Türkiye‘de tarım sektöründe çalıĢan iĢgücünün azlığını ve
verimsizliğini ortaya koymaktadır. YaĢ gruplarına göre bakıldığında da Türkiye‘de genç
nüfusun daha çok sanayi sektöründe istihdam edildiği görülmektedir. Ġstihdam rakamlarına
benzemeyen Ģekilde GSYĠH içerisinde tarım sektörünün aldığı paylar özellikle son beĢ yıl
içerisinde Türkiye‘de yüzde 9–10 dolaylarındayken, AB–15 ülkelerinde yüzde 1 civarında
seyretmektedir.
TABLO–3: AB–15 Ġle Türkiye Arasında 2006–2010 Yılları Arasında GerçekleĢen Tarımsal
DıĢ Ticaret
2006
2007
2008
2009
2010
ĠHRACAT(Euro) 1.302.831.078 1.168.222.978 1.092.327.929 1.061.646.973 1.197.325.397
328.295.605
379.867.333
474.396.643
470.113.537
ĠTHALAT (Euro) 376.892.797
Kaynak: <www.tuik.gov.tr>, veritabanlarından elde edilen verilerle tarafımızdan
oluĢturulmuĢtur. (EriĢim Tarihi: 10.10.2011)
Tablo-3‘te AB–15 ülkeleri ile Türkiye arasında 2006–2010 yılları arasında gerçekleĢen tarımsal dıĢ ticaret
çekmektedir. Bunun sebeplerinden belki de en önemlisi 2001 yılından itibaren uygulamaya
koyulan doğrudan gelir desteğinin üreticiye yansımasıdır.
2.1-Gümrük Birliği AnlaĢması Dönemi
Ülkeler GB özelliğinde bir ekonomik bütünleĢmeye gittiklerinde, ekonomideki nispi fiyatlar
değiĢecek ve bu durum üretim, tüketim ve ticaretin yapısı ile yönünü etkileyecektir. Birlik
sonrası teknolojinin ve ekonomik yapının sabit kaldığı varsayımı altında, üretim faktörlerinin
yeniden dağılımı dolayısıyla ortaya çıkan etkilere statik etkiler denmektedir. BaĢka bir
tanımlama ile faktör donanım, teknolojik seviye ile talep yapısı gibi parametrelerin sabit
kaldığı varsayımı altında GB‘nin birlik içinde kaynakların yeniden dağılımı sebebiyle ortaya
çıkan etkilerine statik etkiler denmektedir. Statik etkiler ekonomik yapıda bir değiĢiklik
olmadan, tarifelerin kaldırılması dolayısıyla dıĢ ticaret hacmi ve refah düzeyinde ortaya çıkan
değiĢmelerle ilgilenir. Oysa GB sonucu ortaya çıkacak etkiler yalnız statik etkilerle sınırlı
değildir. Ekonomik birleĢme hareketleri üye ülkelerin ekonomik yapılarında, üretim kapasitesi
198
ve kaynak verimliliklerinde köklü değiĢiklikler yapar. Bunlar, zaman içinde oluĢan, milli
geliri, kalkınma hızını ve ekonomik refahı yakından ilgilendiren dinamik etkilerdir ve bu
etkiler, GB‘nin kaynak arzı, üretim organizasyonu, teknoloji gibi konularda ortaya çıkar.
Birliklerin kurulmasından sonra ülke ekonomilerinin kazanmıĢ olduğu dinamizmin verdiği
ivme sonucu daha derin etkiler doğurmakta, üçüncü ülkelerin, birliklerin ve dünya
ekonomisinin refah seviyesinin artmasına neden olmaktadır. Bu etkilere GB‘nin dinamik
etkileri denmektedir. GB‘nin Türkiye ekonomisi üzerindeki etkileri dinamik etkilerden olan;
ölçek ekonomileri etkisi, rekabet etkisi, teknolojik geliĢme etkisi, dıĢsal ekonomiler etkisi,
yabancı sermayeyi ve yatırımları teĢvik etkisi bulunmaktadır. Dinamik etkiler sürekli
oldukları, orta ve uzun vadede ekonominin yapısında önemli değiĢmeler meydana getirdikleri
için çoğu kez statik etkilerden daha önemli sayılırlar.(Uyar, 2010, ss.4–10.)
GB‘nin çerçevesi 1963 yılında yürürlüğe giren Ankara AntlaĢması ile çizilmiĢ, detayları ise
Katma Protokol ile belirlenmiĢtir. 6 Mart 1995 tarihli Ortaklık Konseyi Kararı ile 22 yıl süren
geçiĢ dönemi tamamlanmıĢ, taraflar GB‘nin tesis edilmesi için gerekli koĢulların oluĢtuğuna
karar vermiĢler ve böylece 1 Ocak 1996 tarihi itibariyle Türkiye–AB arasındaki GB
tamamlanmıĢtır. GB sadece sektör ürünlerini ve iĢlenmiĢ tarım ürünlerini kapsamakta,
geleneksel tarım ürünleri GB‘nin kapsamı dıĢında bulunmaktadır. GB ile Türkiye, AB‘den
gelen sektör ürünlerine uyguladığı tüm gümrük vergileri ve eĢ etkili tedbirleri ortadan
kaldırmıĢ, uygulamakta olduğu miktar kısıtlamalarına da son vermiĢtir. Üçüncü ülkelerden
ithal edilen ürünler için ise, birliğin ortalama gümrük tarifesi kabul edilmiĢtir. Türkiye–AB
Ortaklık Konseyi‘nin almıĢ olduğu GB kararı, Türkiye ekonomisinin 1980‘li yıllardaki
serbestleĢmeden sonra, ekonominin tamamını etkileyen en önemli geliĢme
olmuĢtur.(DPT2010, s.81.)
Türkiye ile AB arasında oluĢan iliĢkilerin temelini ekonomik iliĢkiler oluĢturmaktadır. 1996
yılında gerçekleĢtirilen GB anlaĢması bunun göstergesi niteliğindedir. Ekonomik açıdan
gerçekleĢtirilmek istenen kriterler anlamına gelen Maastricht Kriterleri de Türkiye‘nin hem AB
ile bütünleĢme hem de kendi ulusal sınırları içerisinde yurttaĢlarına daha kolay yaĢanılabilir bir
ülke ekonomisi yaratmak için gereklidir. Ekonomik iliĢkilerin en önemli noktası da dıĢ
ticarettir. Bu bağlamda ekonomik iliĢkilerin özellikle de ikili mal ve hizmet ticaretlerinin
tanımlanacağı çeĢitli sınıflamalar ortaya koyulmuĢtur. (Bakır, 2011, s.2)
GB‘nin tamamlanması ile birlikte, taraflar arasında sektör ürünleri ticaretinde gümrük
vergileri sıfırlanmıĢ ve Türkiye üçüncü ülkelere karĢı Ortak Gümrük Tarifesi (OGT)
uygulamaya baĢlamıĢtır. Bu durumun tek istisnası ise, 1996 yılında baĢlayan ve 2000 yılı
sonuna kadar süren beĢ yıllık geçiĢ döneminde, otomobiller, ayakkabılar, deriden mamuller ve
mobilyalar gibi kısıtlı sayıdaki hassas ürün için üçüncü ülkelere karsı Ortak Gümrük Tarifesi
hadlerinden daha yüksek gümrük vergileri tatbik edilmesi olmuĢtur. 2000 yılı basında bu
istisnai durum da sona ermiĢ ve tüm sektör ürünleri bakımından OGT uygulanmasına
baĢlanmıĢtır.(Koral, 2006, s.63)
GB‘nin yarattığı rekabet ortamında Türkiye imalat sanayi bir dizi değiĢim ve dönüĢüm
geçirmektedir. Tekstil sektörü baĢlangıçta ucuz iĢgücüne dayalı rekabet gücü ile yetinirken,
günümüzde kalite, markalaĢma, tasarım ve moda gibi rekabette üstünlük sağlayan yeni
arayıĢlar hızlanmıĢtır. Kriz sonrasında, Çin karĢısında Türkiye‘nin rekabette üstünlük
sağlamasının en önemli nedenleri arasında AB‘ye karĢı rekabet gücündeki üstünlüğün yanı
sıra, coğrafi yakınlık ve lojistik avantajları sayılabilir.
Tarımsal açıdan ise GB, yalnızca iĢlenmiĢ tarımsal maddelerin üye ülkeler arasında
dolaĢımını teminat altına alırken, iĢlenmemiĢ tarımsal maddelerin söz konusu ülkelerde
gümrük muafiyetleriyle hareketli olmasını engeller. Esasen bu açıdan GB, tarım kesimi
açısından çok da fazla bir Ģey ifade etmemektedir.
199
2.2-Ortak Tarım Politikası ve Türk Tarımının Uyumu
Türkiye‘de günümüze kadar, diğer ülkelerde veya AB‘de olduğu gibi yasa gücünde
belirlenmiĢ tarım politikası çerçevesi uygulanamamıĢtır. 2006 yılında kabul edilen Tarım
Kanunu ile Türkiye ilk defa tarım politikalarının ne olduğunu belirten ve çerçevesini çizen bir
kanuna kavuĢmuĢtur. Ancak ilgili uygulama yönetmelikleri çıkmadığı için henüz bu kanunun
tam olarak uygulanabildiğini söylemek mümkün değildir. Bu nedenle mevcut durum
içerisinde Türkiye‘de yerleĢik bir tarım politikası bulunmamaktadır. Türkiye‘de tarım
politikalarının resmi ağızdan dile getirildiği en önemli belge beĢ yıllık kalkınma plânları ve
programlardır. (Yalçınkaya, vd., 2006, s.102)
Türkiye‘nin AB dıĢı durumla AB üyeliği karĢılaĢtırıldığında ulaĢılması muhtemel sonuçlar
aĢağıdadır: (Çakmak ve Kasnakoğlu, 2001, s.10)
• Üyelik bitkisel ürün fiyatları yükseltmektedir. Ancak, hayvancılık ürünlerindeki düĢüĢün
daha fazla olması genel fiyat seviyesini aĢağıya çekmektedir.
• Üreticilere etkisi ürününe göre değiĢmektedir; genelde olumsuzdur.
• Artan tüketim miktarını daha düĢük harcama ile gerçekleĢtirmek mümkün olmaktadır.
Tüketicilerin temel gıda harcamaları azalmaktadır.
• Hayvancılık ürünleri AB fiyatlarında bile rekabet edemeyecek durumdadır. Hayvan sürü
geniĢliği büyük oranda daralmakta ve net ithalat patlamaktadır.
• Bitkisel ürünlerde net ihracat artıĢı, hayvancılık ürünlerindeki ithalat artıĢını karĢılamaktan
uzaktır.
• Hayvancılık ürünleri ithalatının tümü AB'den yapılmaktadır. Bitkisel ürünlerde AB dıĢı
ülkelere yapılan ihracat artıĢ göstermekte, ancak dıĢ ticaretin kaynağı ve adresi büyük oranda
AB olmaktadır.
• Arpa, pamuk, baklagiller, sebze ve meyve üyelikle oluĢan fiyat düzeyinde rekabet
edebilecek ürün ve ürün grupları olarak belirmektedir.
• Alan telafi ödemelerinden yararlanmak için üretimden çekilen alanın üretim miktarına etkisi
sınırlıdır; ancak ödemeler üretici hasılatını yüksek oranda artırmaktadır.
• Hayvancılılık verimliliğinde küçük oranlı bir geliĢme bile, hayvancılık ürünlerinde
Türkiye'nin AB'ye karĢı direncini artırmaktadır.
Tarımsal üretimin artırılması, üreticilere daha iyi bir yasam seviyesi sağlanması ve piyasaların
istikrara kavuĢturulması suretiyle arzın devamlılığının sağlanması hedeflerini gerçekleĢtirmek
üzere tesis edilen Ortak Tarım Politikası 40 yıllık bir geçmiĢe sahiptir. Dayanağını, 1957
yılında, altı Batı Avrupa Devleti (Belçika, Hollanda, Lüksemburg, Fransa, Almanya ve Ġtalya)
arasında imzalanan ve 1 Ocak 1958‘de yürürlüğe giren Roma AntlaĢması‘ndan alan ortak
politikanın temelleri, Temmuz 1958 tarihinde Stresa Konferansında atılmıĢtır. Ortak Tarım
Politikası, Topluluğun en önemli, en geliĢmiĢ, üzerinde en fazla tartıĢmaların yapıldığı ve
sürekli olarak reform önerilerine konu olan politikasını meydana getirmekte olup, Topluluk
bütçesinin önemli bir bölümü bu amaçla kullanılmaktadır.(Atakan, 1998, s.7)
Kurulduğu günden bu yana Topluluk veya Birliğin vazgeçilmez ve hatta öne çıkan yapıtaĢı
Ortak Tarım Politikasıdır. Ġlk geniĢleme sırasında en sıkı pazarlıklar tarım sektöründe
yoğunlaĢmıĢtır. Günümüzde süregelen ikinci geniĢleme sürecinde, gene tarım sektörü
pazarlıkları önemini korumaktadır. Türkiye'nin bütünleĢme sürecindeki genel düzeyde
sorunlar aĢıldığında, tarım sektörü pazarlıkları kaçınılmaz Ģekilde öne çıkacaktır. Politikaların
yönetimindeki zorluklar ve Birlik bütçesine yükü nedeniyle, tarımda pazarlıklar diğer
sektörlere oranla daha sıkı geçmektedir. Kilit kelime tarım veya yapısı değil pazarlıktır. Tarım
tek baĢına Türkiye'nin AB'yle bütünleĢmesini engellemeyecektir, fakat sektörle ilgili varolan
pazarlık yapabilme yeteneği bütünleĢmeyi geciktirebilir ve hatta engelleyebilir. Tarım
politikalarından beklenen etkilerin elde edilebilmesi için gerekli kurumsal altyapının tam
anlamıyla iĢler veya iĢleyebilecek nitelikte olması gerekmektedir. Hayli karmaĢık AB tarım
200
politikalarının iĢlerlik kazanabilmesi bu gereği fazlasıyla artırmaktadır. Bu nedenle AB, aday
ülkelerin kurumsal geliĢmiĢlik düzeylerine öncelik vermektedir. Yapılması gerekenler
bellidir. Adaylık sürecinde yol almak isteniyorsa, Türkiye'nin de kurumsal altyapısını ve insan
gücü kapasitesini geliĢtirmesi kaçınılmazdır. Bu tür geliĢmelerin AB'nin de çıkarına olması,
gereken ciddiyet gösterildiğinde, AB kaynaklarından destek alınabilmektedir. Tarımda
bütünleĢme için bir tür ön Ģart olan kurumsal geliĢmeyi, en azından, baĢlatabilmek bu
çalıĢmanın çerçevesinin dıĢında kalmaktadır. (Çakmak ve Kasnakoğlu, 2001, s.13)
OTP
ile
ilgili
genel
bilgiler
aĢağıda
maddeler
halinde
sıralanmıĢtır.(<www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf>, EriĢim Tarihi: 09.11.2011)
OTP‘ye ihtiyaç duyulmasının sebepleri:

Gıda yetersizliklerinin önüne geçilmesi,

Tarımda çalıĢan kesimin gelir düzeyinin korunması ve arttırılması,

Piyasa mekanizmaları arasındaki farklılıkların giderilmesi,

Fransa ve Almanya arasındaki dengesizliğin giderilmesidir.
OTP‘nin amaçları:

Üretim standartlarını ve tarım teknolojisini geliĢtirmek,

Tarımsal üretim araçlarının etkin kullanımını sağlamak,

Avrupa‘daki tarımsal üretimin verimliliğinin artmasını sağlamak,

Piyasalarda istikrarı sağlamak,

Ürün arzının güvenliğini sağlamak,

Tarımdaki en önemli faktörlerden birisi olan iĢgücünün uygun değer kullanımını
sağlamak,

Tarımsal nüfusun gelirini arttırmak,

Tüketicilere daha gerçekçi ve uygun fiyatlar sunmak,

Tarım ürünleri fiyatlarını bütün üye ülkelerde eĢitleyerek haksız rekabetin önüne
geçmek.
OTP‘nin ilkeleri:

Tek Pazar ilkesi,

Topluluk tercihi ilkesi,

Mali dayanıĢma ilkesi.
OTP‘nin uygulama araçları:

Karar mekanizması,

Ortak piyasa düzenleri,

Pazar ve fiyat mekanizmaları.
OTP üreticiye neler kazandırır:

Ġstikrarlı Pazar,

Ġstikrarlı gelir,

DıĢ rekabete karĢı koruma,

Üreticilerin yapısal sorunlarına çözüm.
OTP tüketiciye neler kazandırır:

Yeterli gıda,

Uygun fiyata ürün,

Sağlıklı ve kaliteli ürün,

Çevre koĢullarına uygun üretilmiĢ ürün,

Ürün çeĢitliliği.
GeliĢmiĢ ülkelerden farklı olarak, Türkiye tarımında büyük bir nüfusun barındırılması, bu
kiĢilerin de vergi ödemesi ve tarım ürünleri tüketicileri olması, aslında tarıma sağlanan (net)
201
transferlerin daha düĢük olduğuna iĢaret etmektedir. Ancak iki geliĢme dikkat çekicidir.
Destekteki artıĢ üretim artıĢından çok fiyat artıĢlarından kaynaklanmaktadır ve vergi
gelirlerinden sağlanan transferler daha hızlı yükselmektedir. Vergi gelirlerinden (bütçeden)
sağlanan transferlerdeki artıĢın çok önemli bir nedeni tarımsal desteğin finansmanından,
finansmanın faiz yükünden oluĢmaktadır. (Kıral ve Akder, 2011, s.15)
Türkiye‘de tarım sektöründe önemli geliĢmeler olmakla beraber gerek hayvansal üretimde ve
gerekse bitkisel üretimde istenen verimlilik düzeyine eriĢilememiĢtir. Tarıma dayalı sanayi
iĢletmelerinde büyük bir potansiyel bulunmakla beraber, kapasite kullanım oranında,
finansman konusunda ve sanayinin bölgeler arasında dağılımında sorunlar yaĢanmaktadır.
Sanayi iĢletmelerinin özellikle batı bölgelerimizde yoğunlaĢması baĢta çevre sorunları olmak
üzere, birçok sorunlara neden olmaktadır. Bu nedenle hiç değilse tarıma dayalı sanayi
iĢletmelerinin bölgeler arasında üretim potansiyelleri de dikkate alınarak dengeli geliĢmesine
önem verilmelidir. Tarım sektörü ekonomiye sağladığı katkılara karĢılık, tarımsal destekleme
politikaları nedeniyle önemli bir yük de getirmekte ve bu yükün zaman içinde hızla arttığı
görülmektedir. Desteğin yüksekliğine karĢılık bunun önemli bir kısmının üreticinin eline
geçemediği gözlenmektedir. En büyük kayıplar hükümetin destek politikalarını finansman
biçiminden kaynaklanmakta ve bu da tarımsal politikalar konusunu makroekonomik denge
konusuyla iliĢkilendirmektedir. Türkiye ekonomisinin makroekonomik açıdan düzenlenmesi,
enflasyonun azaltılması, bütçe açıklarının giderilmesi gibi gündemdeki konular tarımsal
destekleme biçimini ve derecesini de gündemde tutacaktır. (Kıral ve Akder, 2011, s.17)
Tarım ve gıda sektöründe yaĢanan bu değiĢimlerin baslıca nedeni olarak, teknoloji ve tüketici
tercihlerindeki geliĢmeler gösterilmektedir. Yeni teknolojiler farklı ürünler elde edilmesine
olanak yaratmıĢtır. Üreticiler, biyoteknoloji, mekanizasyon, bilgi teknolojilerini kullanarak
tüketici isteklerini daha etkin bir Ģekilde yerine getirebilmektedirler. Öte yandan tüketici
tercihlerindeki değiĢmeler de yeni ürünler ortaya çıkmasını özendirmiĢtir. Tüm dünyada
tüketiciler daha seçici olmaya baĢlamıĢlardır. Bazı ürünlerde pazar istekleri, tohumun gen
yapısına kadar kontrollü bir üretimi gerekli hale getirmiĢtir.(Rehber, 2006, s.2)
Destekleme politikaları genel olarak aĢağıdaki araçlarla uygulanmaktadır. (Atakan, 1998,
s.93)

Fiyatlar ve alımlar yoluyla destekleme: destekleme fiyatları açıklamak, ürün almak,
depolamak, islemek ve bunları iç ve dıĢ pazarda satmak, ithalat koruma mekanizmaları ile iç
fiyatların düĢmesini önlemek ve ihracat sübvansiyonları vererek, fazla ürünün dıĢ satımını
kolaylaĢtırmak gibi uygulamalar bu destekleme kapsamındadır.

Girdi sübvansiyonları: Desteklenen girdiler, baslıca kimyevi gübre, tohumluk,
tarımsal ilaç, zirai kredi ve damızlık hayvandan oluĢmaktadır.

Doğrudan yardımlar: Üreticilere doğrudan sağlanan gelir desteği arasında, süt ve et
teĢvik primleri, prim sistemi çerçevesinde üreticilere verilen fiyat farkı primleri, tütünde kota
ve çayda budama tazminatı uygulaması çerçevesinde yapılan ödemeler sayılabilir.
Destekleme politikaları açısından, 1994 yılı önemli bir dönüm noktasını temsil etmektedir.
1980‘de fiyat yoluyla destekleme 24 ürünü kapsarken, bu sayı 1990‘da 10‘a düĢmüĢ, 1994
yılında alınan bir kararla, fiyat yoluyla yapılan desteklemelerin ürün kapsamı daraltılmıĢ,
devlet desteğine tabi ürünler; hububat, seker pancarı ve tütün ile sınırlandırılmıĢtır.
Türkiye‘de bugüne kadar uygulanan destekleme politikalarının, olumlu sonuçlarına örnek
olarak; destekleme kapsamındaki ürünlerde pazar fiyatlarının genellikle dünya fiyatlarının
üzerinde oluĢması, ürün fiyatlarının devlet alımlarının etkisiyle istikrarda tutulabilmesi;
desteklemeye tabi ürünlerde verim artısının sağlanması; girdi sübvansiyonlarının, gübre,
tohumluk, zirai ilaç gibi verim artırıcı girdilerin kullanımını teĢvik etmesi ve bu Ģekilde
tarımsal üretim artısına olumlu katkılar sağlanması sayılabilir. Bu olumlu sonuçlar yanında;
uygulanan destekleme politikalarının üretici gelirlerinde istikrar sağlayamaması, girdi
fiyatlarının ürün fiyatlarına göre daha hızlı artması sonucunda, çiftçilerin satın alma gücünün
202
zayıflaması; üreticilere intikal eden reel desteklemenin yetersiz kalması; faydanın, üreticiler
ve bölgeler arasında dengesiz dağılması; ürün stokları oluĢması ve stok maliyetinin artması;
fiyatların dalgalanması önlendiğinden ve aĢırı devlet alımları yüzünden borsacılığın
geliĢmesinin gecikmesi olumsuz sonuçlar olarak sayılabilir.(Atakan, 1998, s.93)
3-REKABET ĠLĠġKĠLERĠ KAPSAMINDA AÇIKLANMIġ KARġILAġTIRMALI
ÜSTÜNLÜKLER ENDEKSĠ
AB, ekonomik bir birliktelik olarak baĢlayıp siyasal ve hemen hemen sosyal bir birliğe
dönüĢen ender bütünleĢmelerdendir. Günümüzde 27 ülkeli bir birliğe eriĢmesi çeĢitli
istikrarsızlıklar ve kırılganlıkları beraberinde getirse de dünya üzerindeki en önemli
bütünleĢme olduğu açıktır. AB, Türkiye‘nin de en önemli ekonomik ortağı konumundadır.
ÇalıĢmada AB‘nin ilk 15 ülkesi ve Türkiye arasında gerçekleĢen tarım sektörü dıĢ ticareti ele
alınacaktır. Bu durum açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler adıyla anılan rekabet
endekslerine göre incelenecektir.
Rekabet gücünü belirlemede en yaygın olarak kullanılan yöntemlerden biri açıklanmıĢ
karĢılaĢtırmalı üstünlükler yöntemidir. Ġktisat yazınında uzmanlaĢma belirli bir kavram
olmakla beraber, verilerin kısıtlılığı ve toplanıĢ Ģekli nedeni ile bunun nasıl ölçüleceği
konusunda çok tartıĢma bulunmaktadır (Filiztekin, 2009, ss.6-7 ).
Söz konusu endekse göre; görünür ticaret dengesi –buna dıĢ ödemeler bilançosunun cari
iĢlemler hesabındaki dıĢ ticaret alt kalemi de denilmektedir– ulusal sanayinin rekabetçiliği ile
iliĢkilendirilmektedir. Bu endekse göre, eğer bir ülke uluslar arası piyasalara yetkin düzeyde
üretim malı ihraç edebiliyorsa söz konusu ülkenin rekabetçi olduğu, eğer net ithalatçı
sanayiye sahipse rekabetçilikten uzak olduğu ortaya çıkmaktadır (Mutanbatsere, 2010, s.60).
AçıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksi, ülkelerin ticaret potansiyellerinin açıklanması
bakımından uluslararası ticaret teorisinde ve deneysel çalıĢmalarda sıklıkla kullanılan bir
ölçüttür. Bu ölçüt bir ülkenin mal üretimiyle bunun ihracatında ne ölçüde yetkin ve bu üretimi
yapabilir konumda olduğunu açıklar. Ayrıca bu ölçüt, söz konusu endeksin hesaplandığı
ülkenin diğer ülkelerle ticaret yapabilme veya o malın üretiminde iĢbirliğine gidebilme
temelinin olup olmadığını da ortaya çıkarır (Fathi, 2010, ss.1-2).
Bela BALASSA‘nın 1965 yılında yapmıĢ olduğu çalıĢma ile sayısal olarak RCA endeksi
uluslararası ticarette uzmanlaĢmayı ölçme konusunda kullanılmaya baĢlanmıĢtır.
BALASSA‘nın ortaya koymuĢ olduğu bu yaklaĢım, üretim faaliyetlerinin yanı sıra fiyat dıĢı
faktörlerin de analize dahil edilmesini gerektirir. Analiz yaparken, ihracat iç üretimle ve
ithalatta iç tüketimle iliĢkilendirilir. Açıklamalı karsılaĢtırmalı üstünlükler yaklaĢımı
uygulamada, faktör getirileri veya faktör yoğunluklarının rolünü belirlemede bir araç olarak
kullanılmaktadır. i ülkesinin j malına (veya mal grubuna) ait RCA endeksi genellikle malın
ülke toplam ihracatı içindeki payının dünya toplam ticareti içindeki payına oranlanması ile
ölçülür.
RCAij  (Xij / Xit ) / (X wj / X wt )
Burada Xij ve Xwj i ülkesinin j malı ihracatını ve dünya j malı ihracatını gösterirken Xit ve
Xwt ülkenin toplam ihracatını ve dünya toplam ihracatını göstermektedir. 1‘den küçük
değerler ülkenin ilgili malda RCA bakımından dezavantajlı olduğunu, 1‘den büyük değerler
ise söz konusu ülkenin o malda RCA açısından avantajlı olduğunu gösterir.
Ticari serbestliğin etkisi ve geniĢleyici özelliği dolaylı yoldan açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı
üstünlükler endeksiyle ölçülebilmektedir. Söz konusu endeks, karĢılaĢtırmalı üstünlüklerdeki
değiĢimleri endeks temelinde ölçmektedir. Diğer ortalama ölçümler yöntemlerinde olduğu
gibi bir sınırı mevcuttur. Herhangi bir ülkenin açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüklerinin
değiĢimi, uygun değer ticaret politikasına ulaĢmak için yapılan faktör donanımındaki
ilerlemeyi ayırt etmez (Bender ve Li, 2010, ss.18-20).
203
KarĢılaĢtırmalı üstünlükler teorisi, iktisatçıların endüstriler arası gözlenen mal ve hizmet
değiĢimlerinin bulunduğu modeline dayanmaktadır. Bu gözlemler yapılamadığı sürece
karĢılaĢtırmalı üstünlükler dolaylı yollardan ölçülür. Ancak açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı
üstünlükler endeksi, hangi ülke ekonomisinin karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahip olduğunu
belirten ticaret modelini kullanır. Bunu yaparken ülkelerin ilgili bulunduğu sanayi kesimlerini
dünya ortalaması ile kıyaslar.(EĢiyok, 2008, ss.25-27)
RCA1=Xij/Xnj
Denklemde X ihracatı, i bir ülkeyi, j bir ürün veya sektörü, n ise ülke grubunu temsil
etmektedir. Literatürde yaygın olarak kabul edilen ve sonradan geliĢtirilmiĢ yaklaĢım
BALASSA‘nın (1965) geliĢtirdiği yaklaĢım olarak genel kabul görmektedir.
RCA3 = (Xij - Mij) / (Xij + Mij)
3 no‘lu denklemdeki endeks oranı, –1 den (Xij = 0 ve açıklanmıĢ karsılaĢtırmalı dezavantaj)
+1‘e (Mij = 0 ve açıklanmıĢ karsılaĢtırmalı üstünlük) giden bir aralıkta yer alır. Bununla
birlikte RCA3 ile ilgili sıfıra yakın değerler konusunda belirsizlikler bulunmaktadır.
RCA4 = (Xij / Xit) / (Mij / Mit) = (Xij / Mij) / (Xit / Mit)
X ihracatı, M ithalatı, i bir ülkeyi, j bir ürün veya sektörü, t ise bir ürünler seti veya sektörler
setini temsil etmektedir.
ÇalıĢmada elde edilen bulgular ek tablolar bölümünde özetlenmiĢtir. Buna göre AB ile
Türkiye arasında 1996–2010 yılları arasında tarım sektöründe seçilen alt kalemler açıklanmıĢ
karĢılaĢtırmalı üstünlükler endeksinin üç farklı tipine göre incelenmiĢtir. Söz konusu alt
kalemler de bölümün sonunda açıklamalar olarak belirtilmiĢtir. Buna göre Türkiye genel
olarak AB–15 ülkelerine karĢı açıklanmıĢ karĢılaĢtırmalı üstünlüğe sahiptir. Ancak bu alt
kalemlerden büyük oranda avantaja sahip olunanlar; yenilen meyveler, kabuklu yemiĢler,
turunçgil ve kavun kabuğu; örülmeye elveriĢli bitkisel maddeler, bitkisel müstahzarlar; et,
balık, kabuklu hayvan, yumuĢakça vb. hayvansal müstahzarlardır.
SONUÇ
Türk tarım sektörü özellikle Cumhuriyet dönemi sonrası yerini sanayi sektörüne bırakmıĢtır.
1980‘li yıllardan itibaren ise değiĢen ve geliĢen dünya ekonomisi ve iĢ yaĢamı karĢısında
hizmetler sektörü günümüzde istihdam açısından büyük önem taĢımaktadır. AB‘ne üyelik
sürecinin ilk adımı olarak görülen GB anlaĢması birlik üyesi ülkeler arasında farklı birlik
üyesi olmayan ülkelere karĢı farklı bir gümrük tarifesi uygulamasının önünü açmıĢtır.
Bununla birlikte Türkiye ekonomisi GB anlaĢması sonrası özellikle sanayi ve hizmetler
sektörüne yönelik dıĢ ticarete daha da önem vermiĢ tarım sektörü ise unutulan bir sektör
konumuna gerilemiĢtir. Söz konusu sektörü canlandırmak amacıyla hükümetler büyük çaba
harcamıĢ ancak bu durum doğrudan gelir destekleri ve sübvansiyonlar gibi tarım sektörünün
verimliliğini daha da arttıracak uygulamalardan ileri gidememiĢtir.
Tarım sektörünün geleceği; alternatif tarım olanaklarının geliĢtirilmesine, organik tarımın
kırsalda yaĢayan insanlar tarafından benimsenmesine, tohum teknolojisinde oluĢturulan yeni
teknolojilerin verimliliği arttırmasına ve su kaynaklarının iyi yönetilmesine bağlı olduğu
açıktır. GeliĢmiĢ ülkelerin aksine geliĢmekte olan ülkelerde nüfusun kompozisyonu sektörler
arasında daha geçiĢkendir. Bir ülkenin 50 yıl içerisinde tarım sektöründen sanayi ve hizmetler
sektörüne yoğun bir Ģekilde kayması ancak bu Ģekilde açıklanabilir. Bunun yanı sıra bölgesel
bütünleĢmelere üyelik süreçleri de söz konusu geçiĢi hızlandırmaktadır.
AB‘ne üyelik sürecinde Türkiye ekonomisinde özellikle de tarım sektöründe verimlilik
arttırıcı çabalara daha büyük yer vermek gerekmektedir. Türkiye gibi verimli tarım
topraklarına sahip ve eskiden tahıl ambarı olarak nitelendirilen bir coğrafyanın günümüzdeki
verimsiz ve dıĢ ticarette tarıma oldukça düĢük yer veren bir ekonomiye dönüĢmesi
204
düĢündürücüdür. ÇalıĢmada elde edilen bulgular da AB–15 üye ülkeleriyle Türkiye arasındaki
tarım sektörünün rekabetçi yapısında ortaya çıkan sonuç bu tezi güçlendirmektedir.
Tüm bunlara rağmen AB sürecinde ortak tarım politikası uygulamasıyla birlikte tarımsal
iĢgücünün ve çıktının artması beklentiler arasındadır. Ancak esas önemli olan tarımsal
istihdamın artması ve özellikle tarım sektöründe görülen gizli iĢsizliğin azaltılmasıdır.
Bununla birlikte tarımsal çıktının artması ve tarım sektörünün ulusal hasılaya artan oranlarda
katkıda bulunması kaçınılmazdır.
KAYNAKÇA
—Arı, Aylan, ―Türkiye‘de Tarımın Ekonomideki Yeri ve Güncel Sorunları‖, ÇalıĢma ve
Toplum Dergisi, Yıl:2006, Sayı:27.
—Atakan, Mehtap, BaĢbakanlık Gümrük MüsteĢarlığı, AT ve DıĢ ĠliĢkiler Genel Müdürlüğü,
Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası ve Türkiye‘nin Uyumu, YayınlanmamıĢ Uzmanlık
Tezi, Ankara, Eylül 1998.
—Bage Lennart, Our Planet, United Nations Environment Programme, Agriculture and
Economic Development, 2006.
—Bakır,
Akif,
―AB
DıĢ
Ticaret
Ġstatistikleri
Sistemi‖,
<http://www.gumrukkontrolor.org.tr/Yayinlar/Dergiler/47/5.html>,
(EriĢim
Tarihi:
23.04.2011.
—Bender, Siegfried ve Li, Kui-Wai, ―The Changing Trade and Revealed Comparative
Advantages
of
Asian
and
Latin
American
Manufacture
Exports‖,
<http://wwaltayw.econ.yale.edu/growth_pdf/cdp843.pdf>, 06.02.2010.
—Çakmak, Erol ve Kasnakoğlu, Haluk, ―Tarım Sektöründe Türkiye ve Avrupa Birliği
EtkileĢimi: Türkiye‘nin AB‘ye Üyeliğinin Analizi‖, Ankara, Nisan 2001.
—Çakmak, Erol ve Akder, Halis, DTÖ ve AB‘deki GeliĢmeler IĢığında 21. Yüzyılda Türkiye
Tarımı, TÜSĠAD Yayınları, Ġstanbul, Haziran 2005.
—DPT, 9. Kalkınma Planı DıĢ Ticaret Özel Ġhtisas Komisyonu Raporu,
<http://www.dpt.gov.tr>, (EriĢim Tarihi: 15.12.2010).
—EĢiyok, Bayram Ali, Türkiye Ekonomisinin Rekabet Gücündeki GeliĢmeler ve Faktör
Kullanım Yoğunluklarına Göre DıĢ Ticaretin Yapısı, Kalkınma Dergisi, Ankara, NisanHaziran 2008, Sayı:48.
—Fatah, Yahia, ―Identifying The Revealed Comparative Advantages Among the OIC
Member
Countries‖,
<http://www.carsicm.ir/icmroot/public/Documents/pdf/identyfiying.pdf>, 30.01.2010.
—Filiztekin, Alpay, ―Türkiye‘de AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlüklerin Evrimi‖,
<http://Digital.Sabanciuniv.Edu/Elitfulltext/Elit/3011800000274.Pdf>, 15.02.2010.
—Karakayalı, Hüseyin, Türkiye‘nin Ekonomik Yapısı ve DeğiĢimi, Manisa, Emek
Matbaacılık, 2009.
—Kıral, Taner ve Akder, Halis, ―Makro Ekonomik Göstergelerle Tarım Sektörü‖
<http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/a793d8b79c1b666_ek.pdf?tipi=14&sube=>,
EriĢim
Tarihi:20.11.2011.
—Koral, Sevgi, Gümrük Birliği‘nin Türkiye‘ye Sağladığı Yarar ve Sakıncaları ve Tekstil
Sektörü Üzerine Etkileri, Beykent Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayımlanmamıĢ
Yüksek Lisans Tezi, Ġstanbul, 2006.
—Meijnerik, Gerdien ve Roza, Pim, Markets, Chains and Sustainable Development Strategy
and Policy Paper 4, The Role of Agriculture in Economic Development, April 2007.
—Miran, Bülent, Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, ―Türkiye‘de Tarım‖, Editör: Fahri Yavuz,
―Tarımsal Yapı ve Üretim‖, Ankara, Aralık 2005.
205
—Mutanbatsere, E., ―Competitiveness and Revealed Comparative Advantage in The SADC
Maize
Industry‖,
<http://ageconsearch.umn.edu/bitstream/51996/2/Mutambatsere.pdf>,
31.01.2010.
—Rehber, Erkan, Tarımda EndüstrileĢme ve KüreselleĢme, Ġstanbul Üniversitesi, Ġktisat
Fakültesi Mezunları Cemiyeti, Ġktisat Dergisi, Sayı:477, Ġstanbul, Eylül 2006.
—Seymen, Dilek, Türkiye‘nin DıĢ Ticaret Yapısı ve Rekabet Gücü, Dokuz Eylül Üniversitesi
Yayınları, Ġzmir, 2009.
—Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, Osmanlı‘dan Günümüze Tarım ve Tarıma Hizmet Veren
Kurumların
TeĢkilatlanma
Süreçleri,
<www.tarim.gov.tr/TurkiyedeTarim
Osmanlida_Tarim.html >Mayıs 2004.
—Topuz, Hüseyin, ―Cumhuriyet Dönemi Ekonomisinde Tarımsal Yapının Ġncelenmesi
(1923–1950)‖, Süleyman Demirel Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, ,
Isparta, Yıl:2007, Cilt: 12, Sayı:3.
—Uyar,
Süleyman,
―Ekonomik
BütünleĢmeler
ve
Gümrük
Birliği
Teorisi‖,<http://www.econturk.org/dtp13.htm>, EriĢim Tarihi: 12.05.2010.
—Yalçınkaya, Neslihan, Yalçınkaya, Hakan, Çılbant, CoĢkun, ―Avrupa Birliği‘ne Yönelik
Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖,
Celal Bayar Üniversitesi, Yönetim ve Ekonomi Dergisi, Manisa, Yıl:2006, Cilt:13, Sayı:2.
—Yavuz, Fahri, Tarım ve Köy iĢleri Bakanlığı, ―Türkiye‘de Tarım‖, Editör: Fahri Yavuz,
―Tarım Politikası‖, Aralık 2005.
—Yılmaz, Hasan, ―Türkiye‘de Tarım Politikalarının DemokratikleĢmesi ve Alternatif Tarım
Politikaları OluĢturulması Sürecinde Baskı Grupları Olarak Üretici Örgütleri‖, 2.Ulusal Ġzmir
Ġktisat Kongresi, 2008.
—<http://www.tarim.gov.tr/E_kutuphane,arazi_toplulastirmasi.html>,
EriĢim
Tarihi:
20.10.2011.
—<http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/agriculture/introduction>,
(EriĢim
Tarihi: 10.11.2011).
— ―Avrupa Birliği‘nin Ortak Tarım Politikası‖, <www.ikv.org.tr/pdfs/0b08abbf.pdf>, EriĢim
Tarihi: 09.11.2011.
—<www.tuik.gov.tr>, (EriĢim Tarihi: 10.10.2011)
EK TABLOLAR
AÇIKLAMA: ÇalıĢmanın uygulama bölgesinde adı geçen tarımsal mal alt kalemleri uzun
isimleri yerine rakamlarla ifade edilmiĢtir. Söz konusu alt kalemler aĢağıda belirtilmiĢtir.
1: Canlı Hayvanlar
2: Etler ve Yenilen Sakatat
3: Balıklar, Kabuklu Hayvanlar, YumuĢakçalar ve Diğer Omurgasızlar
4: Süt ve Süt Mamülleri, KuĢ ve Kümes Hayvanları ve Yumurtaları, Bal vb.
5: Tarifenin BaĢka Yerinde Yer Almayan Hayvansal Müstahzarlar
6: Canlı Bitkiler ve Çiçekçilik Müstahzarları
7: Yenilen Sebzeler, Bazı Kök ve Yumrular
8: Yenilen Meyvalar, Kabuklu YemiĢler, Turunçgil ve Kavun Kabuğu
9: Kahve, Çay, Paraguay Çayı ve Baharat
10: Hububat
11: Değirmencilik Ürünleri, Malt, NiĢasta, Ġnülin ve Buğday Gluteni
12: Yağlı Tohum ve Meyvalar, Sanayi Bitkileri, Saman ve Hayvan Yemi
13: Laklar, Sakızlar, Bitkisel Özsu ve Hülasalar
14: Örülmeye ElveriĢli Bitkisel Maddeler, Bitkisel Müstahzarlar
15: Hayvansal ve Bitkisel Yağlar ve Bunların Müstahzarları
206
16: Et, Balık, Kabuklu Hayvan, YumuĢakça vb. Hayvansal Müstahzarlar
17: ġeker ve ġeker Mamülleri
18: Kakao ve Kakao Müstahzarları
19: Esasını Hububat, Un, NiĢasta ve Süt TeĢkil Eden Müstahzarlar
EK TABLO-1: 1996 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001088225
-0,97623931
0,005768457
1
0,000574833
-0,939660054
0,014925176
2
0,028676957
0,370078696
1,043516684
3
0,007903504
-0,452469411
0,180859603
4
0,03224097
0,871105518
6,96472759
5
0,011026551
-0,009674881
0,470583205
6
0,124987526
0,896071037
8,753025441
7
0,623273603
0,987199291
74,48135519
8
0,014617237
0,647290756
2,240751002
9
0,004339183
-0,900361871
0,025155296
10
0,021744256
0,729953325
3,073517787
11
0,026727326
0,235921814
0,776056564
12
0,000150169
-0,961832207
0,009334163
13
0,01029292
0,990446521
99,96066407
14
0,037207267
-0,131404694
0,368332196
15
0,036629402
0,956341583
21,49893171
16
0,010100416
-0,839778089
0,041782714
17
0,001269987
-0,860089518
0,036087483
18
0,007149669
-0,397591259
0,20680035
19
TABLO-2: 1997 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001348745
-0,664931964
0,060612749
1
0,000637505
0,246937731
0,498702277
2
0,033839339
0,251658059
0,503747712
3
0,009984289
-0,171322463
0,213076997
4
0,03107975
0,886858025
5,02276595
5
0,010767217
-0,059759752
0,267213804
6
0,088885511
0,913761094
6,683623178
7
0,653552827
0,993549761
93,08479112
8
0,017148811
0,700779292
1,711921267
9
0,003222202
-0,914754462
0,01340868
10
0,028959431
0,850579289
3,730133471
11
0,021563875
-0,039038842
0,278548949
12
0,000152296
-0,961199352
0,005958607
13
0,007410543
0,989116049
55,04286169
14
0,034251125
-0,363614032
0,140558336
15
0,037308718
0,969277213
19,30517418
16
0,011969216
-0,285572743
0,167374323
17
0,002068206
-0,787229034
0,035855817
18
0,005850395
-0,508595041
0,098105721
19
207
EK TABLO-3: 1998 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,000715149
-0,882413537
0,017940481
1
0,000578132
0,600350448
1,150078671
2
0,017831587
0,108946721
0,357436413
3
0,007182315
-0,484137681
0,099827777
4
0,03172678
0,869988152
4,130928783
5
0,011548686
-0,224801015
0,181777214
6
0,076650415
0,870915651
4,162674036
7
0,651991617
0,987948918
47,37736969
8
0,021451291
0,696979194
1,608406624
9
0,023257412
-0,251341581
0,17183025
10
0,028303383
0,78603077
2,397338707
11
0,027164163
0,083326543
0,339419283
12
3,97608E-05
-0,992404392
0,001094906
13
0,007447038
0,980458132
29,10659362
14
0,033046451
-0,428869015
0,114798203
15
0,038866844
0,941347955
9,506310789
16
0,01449582
0,320343323
0,55794202
17
0,001246137
-0,865635257
0,020684755
18
0,006457019
-0,557522863
0,081592115
19
EK TABLO-4: 1999 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001148866
-0,813992909
0,030110694
1
0,000695563
0,854726412
3,749039776
2
0,034351074
0,491116885
0,86043982
3
0,006758543
-0,518499183
0,093112786
4
0,030401446
0,872041174
4,296076488
5
0,010586029
-0,149890277
0,217092808
6
0,0735705
0,793031626
2,543963153
7
0,599674218
0,980664504
30,08032061
8
0,017497783
0,757020319
2,123409134
9
0,015963105
-0,555020305
0,084029346
10
0,023725634
0,724562391
1,838579976
11
0,023820274
-0,011732879
0,286837109
12
7,39667E-05
-0,987159629
0,001897456
13
0,00834392
0,981372728
31,23516289
14
0,096792961
0,126291892
0,37853971
15
0,024544192
0,972870181
21,35396179
16
0,016453273
0,341245696
0,597876839
17
0,008473476
-0,285704554
0,163141163
18
0,007125175
-0,5098297
0,095333576
19
208
EK TABLO-5: 2000 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001398458
-0,863782285
0,024912406
1
0,000449767
0,545024972
1,15751122
2
0,027143277
0,213279786
0,525675722
3
0,004262589
-0,657995736
0,070311341
4
0,03383682
0,810259593
3,252058109
5
0,008345127
-0,26642358
0,197443864
6
0,087466984
0,874794196
5,103949941
7
0,620877534
0,981258837
36,03478564
8
0,020278712
0,736155104
2,242937082
9
0,041563161
-0,222344405
0,216855768
10
0,024415715
0,730229052
2,18617885
11
0,02195789
-0,250708662
0,204207562
12
0,000102667
-0,98601358
0,002400499
13
0,008499514
0,98754778
54,40615681
14
0,014923912
-0,654085799
0,071283272
15
0,034574564
0,969296829
21,86277146
16
0,025319686
0,473267301
0,953385486
17
0,012108416
-0,308603482
0,180092813
18
0,012475207
-0,356327271
0,161762512
19
EK TABLO-6: 2001 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001066632
-0,771882612
0,021859666
1
0,000562953
0,952128658
6,92393384
2
0,031604165
0,880430972
2,670292079
3
0,004136034
-0,417385934
0,069793169
4
0,020951743
0,906622273
3,466900969
5
0,009111762
0,109193799
0,211419126
6
0,085431775
0,963646931
9,171542744
7
0,614240001
0,988507514
29,37874968
8
0,017721048
0,762859417
1,262210727
9
0,026329793
0,143570686
0,226720902
10
0,016558591
0,65946017
0,827406614
11
0,023508404
0,152762622
0,231022803
12
0,000173844
-0,974635977
0,002180977
13
0,009501723
0,994106248
57,44821384
14
0,080142688
0,374952286
0,373503372
15
0,013821962
0,980850096
17,56325834
16
0,021069974
0,592392922
0,6633284
17
0,009898415
-0,251365448
0,101579432
18
0,014168493
-0,196574774
0,11400547
19
209
EK TABLO-7: 2002 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,00127642
-0,69482416
0,047683614
1
0,001007612
0,984267169
33,3992669
2
0,052954869
0,822638795
2,721357753
3
0,02179773
-0,001835464
0,26384532
4
0,028551149
0,925676369
6,861199421
5
0,015319797
0,264019958
0,454811622
6
0,10505786
0,885851442
4,37502672
7
0,593502708
0,977080652
22,84366525
8
0,017760991
0,764603388
1,985137352
9
0,024111796
-0,28307651
0,147966676
10
0,015230692
0,383258625
0,593941898
11
0,02439743
-0,033929663
0,24743516
12
3,69191E-05
-0,996181
0,000506633
13
0,004863078
0,97503929
20,9537837
14
0,028614675
-0,301260378
0,142198438
15
0,014988835
0,974870615
20,81135902
16
0,023438762
0,547445832
0,905500192
17
0,007562596
-0,541226929
0,078826998
18
0,019526084
-0,100784912
0,216324036
19
EK TABLO-8: 2003 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001532956
-0,417736018
0,124433115
1
0,000867109
0,833091396
3,327490429
2
0,062575295
0,716963756
1,837936478
3
0,020638923
-0,038406582
0,280566278
4
0,02728079
0,960451567
15,01890459
5
0,015884173
0,2636439
0,519934024
6
0,112068765
0,915970697
6,908273544
7
0,5459808
0,983337116
36,06266339
8
0,014882647
0,776719027
2,410895898
9
0,01048162
-0,7561923
0,042061695
10
0,011615253
0,359563374
0,643183238
11
0,021541561
-0,055317825
0,271215102
12
0,000149531
-0,98732215
0,001932808
13
0,004591148
0,96700362
18,06135302
14
0,07324144
0,199168838
0,453681209
15
0,017107837
0,959119222
14,51954939
16
0,022746606
0,437112264
0,773535644
17
0,014541075
-0,341598621
0,148689243
18
0,022272471
-0,131597466
0,232509412
19
210
EK TABLO-9: 2004 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001080109
-0,570647761
0,062725917
1
0,001230503
0,849873389
2,827459606
2
0,057566045
0,778103952
1,838737205
3
0,006858426
-0,470797086
0,082562256
4
0,022223501
0,936079983
6,950219169
5
0,013736885
0,123294644
0,294003237
6
0,103812359
0,913537743
5,078349036
7
0,626674523
0,983288873
27,23280063
8
0,013118704
0,734698927
1,50036591
9
0,006598143
-0,617548419
0,054253937
10
0,012764298
0,398398802
0,533377185
11
0,018415161
-0,137401733
0,174023052
12
6,64966E-05
-0,993391504
0,000760715
13
0,004521634
0,972717838
16,59198194
14
0,036443789
0,046780226
0,25198492
15
0,015022141
0,968393993
14,29073249
16
0,027203516
0,516706222
0,720115814
17
0,011588644
-0,407609054
0,096569158
18
0,021075124
-0,14635287
0,170872489
19
EK TABLO-10: 2005 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,000798972
-0,646562984
0,039610525
1
0,000744337
0,91831063
4,333415162
2
0,049627002
0,808324367
1,740950155
3
0,002075273
-0,764299208
0,024652769
4
0,014748513
0,895990559
3,363878632
5
0,009833098
-0,085525461
0,155456367
6
0,087404574
0,919807902
4,417770045
7
0,63671743
0,979191134
17,55158074
8
0,00901387
0,627627643
0,806593155
9
0,00896838
-0,305133422
0,098247933
10
0,016661291
0,539402507
0,616747687
11
0,016365502
-0,158983824
0,133907186
12
0,000109376
-0,984291697
0,001460833
13
0,003249425
0,94948681
7,121843269
14
0,081775928
0,444007557
0,479266956
15
0,012930792
0,968685825
11,60145212
16
0,022403969
0,551383753
0,638147615
17
0,010037079
-0,258895665
0,108634189
18
0,01653519
-0,132649677
0,141310961
19
211
EK TABLO-11: 2006 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001767034
-0,54040359
0,062070346
1
0,000864222
0,940452698
6,779271589
2
0,06687285
0,689708309
1,132879328
3
0,00216507
-0,711106338
0,035123928
4
0,012830935
0,746366118
1,432419047
5
0,01199016
-0,234197616
0,129084492
6
0,0995286
0,884448396
3,392738042
7
0,627155281
0,961029139
10,46853958
8
0,010548582
0,568604311
0,756449016
9
0,024705777
0,358331837
0,440389998
10
0,01408909
0,328884743
0,411938385
11
0,020509264
-0,166788659
0,148561075
12
0,000667557
-0,889204712
0,012200688
13
0,002417393
0,963343533
11,14263092
14
0,040141957
0,450917341
0,549726917
15
0,0108979
0,961056486
10,47603708
16
0,025366773
0,481689483
0,594715471
17
0,006252952
-0,570192076
0,056946062
18
0,021228602
-0,142276512
0,156213339
19
EK TABLO-12: 2007 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001772493
-0,396602676
0,105273678
1
0,000790634
0,968853664
15,40266097
2
0,086058194
0,799167691
2,182867369
3
0,000471569
-0,944845825
0,006910071
4
0,012248454
0,639840831
1,109421317
5
0,011627639
-0,255451445
0,144504839
6
0,109500009
0,872696853
3,584409555
7
0,620806631
0,970442019
16,24344636
8
0,01287907
0,582829847
0,924507181
9
0,006564061
-0,74684858
0,035311356
10
0,01714706
0,398055449
0,565922805
11
0,021850911
-0,173829328
0,171496043
12
0,001267729
-0,670818543
0,048005983
13
0,001796487
0,929729016
6,691285758
14
0,020416268
0,081090715
0,286667715
15
0,011574573
0,947145375
8,976451135
16
0,031840001
0,603422801
0,985166421
17
0,006014569
-0,586162599
0,063572797
18
0,025373648
-0,116219073
0,192923207
19
212
EK TABLO-13: 2008 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,001598875
-0,643870957
0,066480256
1
0,000813375
0,911625682
6,637886113
2
0,099043358
0,880891513
4,845895602
3
0,000475398
-0,951485672
0,007628825
4
0,013566327
0,782663757
2,517041026
5
0,010207495
-0,349451315
0,147936588
6
0,103467906
0,869032192
4,379305459
7
0,594272155
0,968080697
18,92093174
8
0,013909002
0,538444012
1,022846165
9
0,009912631
-0,784255519
0,037105275
10
0,01637799
0,358419247
0,649733881
11
0,025788494
-0,191751648
0,208119168
12
0,000565061
-0,857876862
0,023474745
13
0,003328383
0,951791682
12,42408735
14
0,015152328
-0,002287955
0,305467998
15
0,011053366
0,931400252
8,639781919
16
0,040723148
0,544264316
1,039828259
17
0,006453206
-0,628050205
0,070108318
18
0,033291502
-0,079983228
0,261415749
19
EK TABLO-14: 2009 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,00134837
-0,696721185
0,055486879
1
0,000826642
0,803702555
2,852390507
2
0,092972426
0,822507092
3,187476058
3
0,001337168
-0,867092592
0,022097444
4
0,010697735
0,670029686
1,571115197
5
0,010604496
-0,160484566
0,224568079
6
0,107992271
0,904952232
6,221582662
7
0,60125987
0,963802666
16,84146894
8
0,012119427
0,482000335
0,888132024
9
0,019593866
-0,640214671
0,068092843
10
0,014884396
0,280031118
0,551906501
11
0,023487764
-0,175077825
0,217923997
12
0,000244384
-0,944643144
0,008836702
13
0,001615136
0,952557587
12,77602611
14
0,013239624
0,167659229
0,435485457
15
0,008923876
0,842858143
3,640480702
16
0,032575906
0,467344063
0,85515314
17
0,00912919
-0,571970089
0,084525656
18
0,037147451
-0,063004736
0,273628232
19
213
EK TABLO-15: 2010 Yılı Tarım Sektörü AçıklanmıĢ KarĢılaĢtırmalı Üstünlük Endeksleri
HS2
RCA1
RCA3
RCA4
0,0008234
-0,842841635
0,026121434
1
0,000926493
-0,965358724
0,005398829
2
0,080022503
0,851874621
3,829390335
3
0,001512491
-0,836390938
0,027289133
4
0,010433074
0,652257028
1,455347748
5
0,010814428
-0,234473029
0,189944369
6
0,093038953
0,82933823
3,283260161
7
0,615360712
0,980958148
31,86497965
8
0,011231307
0,423367832
0,756076627
9
0,025256095
-0,085530517
0,25803268
10
0,015179654
0,162336174
0,425020155
11
0,023156895
-0,078362201
0,261784033
12
0,000438167
-0,888149448
0,018144679
13
0,00308247
0,964285339
16,84634055
14
0,016027326
0,0607457
0,345919959
15
0,010249596
0,822571343
3,146359224
16
0,039313419
0,609725586
1,263366333
17
0,007317363
-0,690790974
0,056015701
18
0,035815652
-0,076187851
0,262931801
19
214
AVRUPA BĠRLĠĞĠ ORTAK TARIM POLĠTĠKASINA UYUM ÇERÇEVESĠNDE
TÜRKĠYE‟DE TARIM SEKTÖRÜNÜN GELĠġĠMĠ
ArĢ. Gör. Melike Atay Polat
ġırnak Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü
[email protected]
Prof. Dr. Hayriye Atik
Erciyes Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü
[email protected]
THE DEVELOPMENTOF THE AGRICULTURAL SECTOR IN TURKEY DURING
THE ADAPTATION PROCESS TO THE EUROPEAN UNION COMMON
AGRICULTURAL POLICY
Abstract
Agricultural sector has a strategic importance in Turkey for two reasons. The first reason is
that this sector has an important share in the economy. The second one is that the sector
supplies food for the large population of the country. This paper aims to present the details of
the European Union common agricultural policy and its effects on Turkish economy. It also
shows the share of agricultural sector in Turkish economy comparatively with the European
Union. Comparison sindicated that in terms of employment agriculture has an important share
in Turkish economy. Although this sector has an important share, the effectiveness of the
worker in the sector is lower in comparison. The paper is also indicated that common
agricultural policy has effects on Turkish economy.
GĠRĠġ
Tarım sektörü, ülke nüfusunun belirli bir kısmını kapsaması ve istihdam olanağı sağlaması,
insan yaĢamının temel ihtiyacı olan gıda maddelerini üreten sektör olması, üretilen ürünlerin
ulusal gelir ve ithalatta değiĢen oranlarda yer alması sebebiyle her ülkede belirli bir öneme
sahiptir. Tüketim alıĢkanlığının coğrafi koĢullar ve kültürel faktörler açısından her ülkede
farklılık göstermesi, ülkelerin bu ihtiyaçlarının dıĢarıya bağlı olmadan kendi kendilerine
yetecek Ģekilde ve sektörün verimliliğini artırmak amacıyla tarım politikaları yapmaya
yöneltmiĢtir.
Ülkemizin ekonomik ve sosyal geliĢiminde önemli bir yere sahip olan tarım sektörü,
Cumhuriyet‘in ilk yıllarından itibaren ciddi bir görev üstlense de Türkiye ekonomisindeki
nispi payı giderek azalmıĢ ve son yıllarda yerini sanayi, ticaret ve hizmet sektörlerine
bırakmıĢtır. Ancak, böyle bir düĢüĢ yaĢanmasına rağmen, bugün ülkemiz ekonomisinde tarım
sektörünün payı, diğer geliĢmiĢ ülkelerle karĢılaĢtırıldığı zaman hala yüksek düzeydedir.
Dünyada artan nüfus baskısı ve doğal kaynakların sınırlı kullanımı zorunluluğu, dünya
ülkelerini daha sıkı bir Ģekilde ekonomik iĢbirliği ve yardımlaĢmaya zorlamaktadır. Bu
bağlamda tarım sektörü birçok ülkede sorun teĢkil etmekle birlikte, belirli sayıda ülkenin
katılımı ile ortak karar aldıkları durumlarda da uluslar arası veya uluslar üstü tarım politikaları
oluĢmaktadır.
AB üyesi ülkelerin tarım politikalarının gerek ekonomik, gerek siyasi anlamda ortak bir
çerçevede yönetilmesi esasına dayanan Ortak Tarım Politikası (OTP), AB‘nin ilk ortak
politikasıdır. Türkiye- AB iliĢkilerinde Türk tarımı ile ilgili önemli unsurlardan biri, Türk
215
tarımının OTP‘ye uyumudur. Bu çalıĢmanın konusu, AB tam üyeliğine aday olan Türkiye‘de
AB Ortak Tarım Politikası çerçevesinde tarım sektörünün geliĢimidir.
Hazırlanan çalıĢma üç bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde; OTP‘nin oluĢumu ve genel
ilkeleri açıklanacaktır. Ġkinci bölümde; Türkiye‘nin AB‘ye uyum sürecinde Türk tarım
politikasında yapılan reformlar incelenecek ve son bölümde ise; Türk tarımının AB
karĢısındaki durumu ve AB isteklerinin Türk tarımı üzerine olası etkileri incelenecektir.
I)AB ORTAK TARIM POLĠTĠKALARI VE TEMEL ĠLKELER
A)ROMA ANTLAġMASI VE ORTAK TARIM POLĠTĠKASI
Altı Batı Avrupa Devleti (F. Almanya, Fransa, Ġtalya, Belçika, Hollanda, Lüksemburg), 1958
yılında Roma‘da toplanarak Roma AntlaĢması‘nı imzalamaları sonucunda Avrupa Ekonomik
Topluluğu‘nu (AET ya da bugünkü adıyla AB) oluĢturmuĢlardır.
Ekonomik olduğu kadar siyasi bir birlik oluĢturma amacıyla imzalanan Roma AntlaĢması‘nın
nihai hedefi, üye ülkeler arasında mal, hizmet, kiĢi ve sermaye dolaĢımının tam olarak
gerçekleĢtirilmesidir.
Avrupa Ekonomik Topluluğu‘nu kuran Roma AntlaĢması, üye ülkeler arasında ticaretin
serbestleĢtirilmesini temel ilke olarak benimsemiĢ ve Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel
AnlaĢması (GATT) kurallarına uygun olarak bir gümrük birliğinin oluĢturulmasını
sağlamıĢtır.
Türkiye AB‘ye ilk kez 31 Temmuz 1959 yılında baĢvurmuĢtur. AB ve Türkiye arasındaki
iliĢkiler, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan ve 1 Aralık 1964 tarihinde yürürlüğe giren
Ankara AnlaĢması ile baĢlamıĢtır. Türkiye 14 Nisan 1987 tarihinde AB‘ye tam üyelik için
baĢvurmuĢ ancak Avrupa Komisyonu tarafından bu baĢvuru ekonomik, sosyal ve siyasi
yönden değerlendirilmesi sonucu kabul edilmemiĢtir. Nihayet, 10 Aralık 1999 tarihinde
Helsinki Zirvesi ile Türkiye tam üyeliğe aday ülke olarak kabul edilmiĢ ve tam üyelik yolunda
yeni bir sürecin içine girilmiĢtir.Bu yeni süreçte Türkiye, en önemli reformlarını tarım sektörü
üzerinde gerçekleĢtirecektir.
B)AB‟DE ORTAK TARIM FĠKRĠNĠN OLUġUMU
1955 Messina Konferansı ile baĢlar. Bu konferansta;

Tarımda uzlaĢmanın öneminin vurgulanması,

Ortak pazarın oluĢturulması için tarım sektörünün yeniden yapılandırılması.
1956 SPAAK Raporu‘nda ise;

Çiftçilerin sosyal durumu, arz dengesi ve iklimsel koĢullardan kaynaklanan
problemlerin çözümü,

Gıda sektöründe esnek olmayan talep probleminin ele alınması.
Ortak Tarım Politikası‘nın yürürlüğe giriĢi;
1957 Roma AnlaĢması

Tarımın Ortak Pazar hedefine ulaĢılması için önemli sektör olduğu vurgusu,

Tarıma yönelik kararların alınması (Roma Ant. 38. md.)

Çiftçilerin ekonomik durumunun iyileĢtirilmesi,

Talebe yetecek ve sağlıklı beslenmeyi sağlayan ürünlerin yetiĢtirilmesi,

Rekabeti sağlayacak bir destekleme politikası.
1958 Stresa Konferansı- Sorunların Giderilmesi

Üretim maliyetleri,

Ürün fiyatlarındaki birlik,

Ürün fiyatlarının rekabeti desteklemesi kararları alınmıĢtır.
216
AB‘de tarım sektörü Birliğin gıda ihtiyaçlarını karĢılayan bir öneme sahiptir. Ġkinci Dünya
SavaĢı sırasında yaĢanan kıtlığın yarattığı endiĢenin yanı sıra, savaĢ sonrasında AB aktif
nüfusunun çok önemli bir bölümünü oluĢturan tarım sektörü çalıĢanlarının gelir düzeylerinin
korunması ve üye ülkelerin ulusal tarım politikaları arasındaki derin farklılıkların giderilmesi
gerekliliği Birliği bir ortak tarım politikası oluĢturmaya yöneltmiĢtir (Saraçoğlu ve Bulut,
2004,54).
1)Ortak Tarım Politikası‟nın Tanımı
AB‘nin ilk ortak politikası olan OTP, AB üyesi ülkelerin tarım politikalarının gerek
ekonomik, gerek siyasi anlamda ortak bir çerçevede yönetilmesi esasına dayanan bir
politikadır (www.deltur.cec.eu.int/abtarim.rtf, 2000,s.1).
OTP‘nin oluĢturulmasında, Ġkinci Dünya SavaĢı sırasında yaĢanan kıtlık, AB aktif nüfusunun
büyük bir bölümünün tarım sektöründe çalıĢması sonucu elde ettiği gelir düzeylerinin
korunması ve üye ülkelerin ulusal tarım politikalarındaki farklılıkların giderilmesi gibi
faktörler rol oynamıĢtır.
Bütün bu faktörler neticesinde üye ülkeler tarafından gerekliliğine inanılan OTP, Roma
AntlaĢması‘nın 3847. maddeleriyle belirlenen yasal çerçevede 1962 yılında resmen hayata
geçirilmiĢtir.
OTP‘nin temel unsurları AB‘ye üye devletlerde geçerli olan ürün bazında ortak fiyatların
belirlenmesi, bu fiyatların korunması için iç piyasada ürünlerin desteklenmesi, dıĢ ülke
ürünleri rekabetine karĢı ortak korunma yöntemlerinin uygulanması ve söz konusu destek ve
koruma sistemi için gerekli harcamaların ortak bir fondan (Avrupa Tarımsal Yönlendirme ve
Garanti Fonu) karĢılanmasıdır (Ekeman, 2000, s.1).
Tarım, AB‘de ekonomik ve sosyal yönden önemli bir yere sahiptir. Bu nedenle OTP
Birlik‘teki tarımsal faaliyetlerin yaklaĢık yüzde 90‘ını oluĢturmaktadır.
2)Ortak Tarım Politikası‟nın Amaçları
AET‘nin kurulduğu yıllarda OTP‘nin amaçları Roma AntlaĢması‘nın 39. maddesinde yer
almıĢtır. Ancak, daha sonra değiĢen Ģartlara bağlı olarak OTP‘nin amaçları 33. maddede yer
almaktadır. Bunlar (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002,71);

T
arımsal verimliliği; teknik ilerleme ve tarımsal üretimin rasyonel geliĢimi ve üretim
faktörlerinin optimum düzeyde kullanımı yoluyla artırmak,

Tarımsal üreticiler için makul bir yaĢam standardını sağlamak,

Tarımsal ürün piyasalarında istikrar tesis etmek,

Tüketicilerin düzenli gıda arzını garanti altına almak,

Tarımsal ürünlerin tüketicilere uygun fiyattan arzını sağlamaktadır.
Günümüzde OTP amaçları ise (Tan ve diğ., 2004, s.431);
 Kırsal kalkınma,

Sürdürülebilir tarım,

Gıda güvenliği ve

Çevre konusunda yoğunlaĢmıĢtır.
3)Ortak Tarım Politikası‟nın Temel Ġlkeleri
OTP, AB‘de çiftçilerin diğer sektörlerde çalıĢanlarla gelirlerinin dengelenmesi, tarımsal
üretimde etkinliğin arttırılması ve tüketicilerin tarımsal ürünleri uygun fiyat, kalite ve
miktarda elde etmelerinin sağlanması amacıyla oluĢturulmuĢtur.
Bu amaçları gerçekleĢtirmek için 1960 yılında oluĢturulan OTP, üç temel ilkeye
dayandırılmıĢtır. Bunlar (Uçtu ve Yapar, 2004, s.220);
Tek Pazar Ġlkesi
217


Topluluk Tercihi Ġlkesi
Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi.
a.Tek Pazar Ġlkesi‟nin Amacı
Tek Pazar Ġlkesi, üye ülkeler arasında tarım ürünlerinin serbest dolaĢımını engelleyen bütün
kısıtlamalar kaldırılarak bir ―Tek Pazar‖ oluĢturulmasını amaçlamaktadır. Tek pazarın
oluĢturulması; ortak fiyat ve rekabet kurallarını, merkezi bir yönetime, ortak sağlık ve bitki
sağlığı kurallarını, üye ülkelerde dengeli bir döviz kurunu ve dıĢ rekabete karĢı sınırlarda
ortak bir korumayı gerektirmektedir (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002, s.71-72).
b. Topluluk Tercihi Ġlkesi‟nin Amacı
Topluluk Tercihi Ġlkesi, üye ülkeler arasında tarım ürünlerinde tek pazarın oluĢturulması için
gerekli bir ilkedir. Bu ilkenin amacı, Birlik içi piyasalarda ve Birlik sınırlarında alınacak
önlemlerle, üye ülkeler tarafından üretilen ürünlere öncelik tanınması ile ilgili bir tutumdur
(Sivaslı, 2008, s.4). Bunun gerçekleĢtirilmesi, AB tarım ürünlerinin ithalata karĢı korunmasını
ve ihracatın da sübvansiyonlar yoluyla desteklenmesini gerekli kılmaktadır. Birlik, bu
uygulamaların gerçekleĢmesi için iç piyasada ve dıĢ rekabette koruyucu fiyat ve piyasa
sistemleri geliĢtirmiĢtir (Yıldırım, 2007, s.11).
c.Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi‟nin Amacı
Ortak Mali Sorumluluk Ġlkesi, tarımsal faaliyetlerin gerçekleĢmesi için yapılan harcamaların
finansmanının AB üyeleri tarafından ortaklaĢa yapılmasını amaçlamaktadır. Bu ilke, çift
yönlü iĢlemektedir. Yani, bir taraftan OTP‘ye iliĢkin harcamalar AB üyeleri arasında ortaklaĢa
finanse edilirken, diğer taraftan OTP kapsamında alınan vergiler AB üyelerinin ortak geliri
olarak kabul edilmektedir (Ablay, 1997, s.70).
C)ORTAK TARIM POLĠTĠKASI ARAÇLARI
OTP‘nin araçları dört ana baĢlık altında incelenebilir. Bunlar; fiyat destekleri, çiftçilere
yapılan doğrudan gelir desteği, arz kontrolleri ve sınırlarda alınan önlemlerdir. AB‘nin ilk
yıllarında en önemli tarım politikası aracı fiyat desteği iken; 1992 yılında kabul edilen ve
1999 yılında Gündem 2000 ile devam eden reformlarla bu politika yerine doğrudan gelir
desteği uygulamasına bırakmıĢtır (Sayın, 2002, s.33).
1)Fiyat Destekleri
Fiyat destekleri, tarihsel olarak OTP kapsamında tarım sektörüne yapılan en önemli destektir.
Fiyat destekleri iki Ģekilde yapılmaktadır (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2002, s.74):

Piyasa fiyatlarının müdahale fiyatlarının altına düĢmesi eğilimi göstermesi halinde,
piyasadaki fazlalık ürünün satın alınması yoluna gidilmekte,

Topluluk sınırında gümrük vergisi ve prelevman tahsili yoluyla ithal edilen ürünlerin,
Birlik içi piyasalarda oluĢması amaçlanan ―hedef fiyat‖ düzeyinin altındaki fiyatlarda
satılması önlenmektedir.
2)Arz Kontrolleri
AB‘de uygulanan fiyat destekleri birçok üründe üretilen miktarları artırmıĢ, gerek uygulanan
fiyat desteğinin bütçeye getirdiği yük, gerekse üretim fazlalığı için zorunlu depolama
masrafları, 1980‘lerden sonra Birliğin önemli sorunları arasına girmiĢtir. OTP‘de 1992 yılında
yapılan reformla, belirli ürünlerin üretimini sınırlamak amacıyla, bedeli ödenmek koĢuluyla
üretimden alıkoyulmaları uygulaması baĢlatılmıĢtır. Bu sistemde çiftçiler söz konusu ürünü
önceden belirlenen fiyat esas alınarak doğrudan destek sağlamaktadır. Bu yöntem, her ne
218
kadar bütçeye önemli düzeyde yük getirse de, en azından üretim fazlalıkları için zorunlu olan
depolama masraflarından ve ihracata verilen desteklerden kaçınılmıĢ olur. Arz kontrolleri
öncelikle üretim fazlasının en çok olduğu tahıllar, yağ bitkileri ve protein bitkilerinde
uygulanmıĢtır. Benzer bir uygulama tarımsal arazisini tamamen üretimden alıkoyup yeĢil alan
veya park haline dönüĢtüren çiftçilere de yapılmıĢtır.
Arz kontrolü için uygulanan diğer bir yöntem ise, üretim kotalarının konulmasıdır. Buna,
1980‘li yıllardan sonra uygulanmakta olan süt ve süt ürünleri üretim kotaları ve Ģeker kotaları
örnek olarak verilebilir.
3)Doğrudan Gelir Desteği
OTP kapsamında uygulanan fiyat desteklerinin yanı sıra ödemelerin direkt olarak çiftçilere
yapıldığı bir destek sistemi de vardır. Doğrudan Gelir Desteği (DGD) adı verilen bu destek,
ürün ve girdi fiyatlarına, dolayısıyla piyasanın iĢleyiĢini doğrudan bir müdahale olmaksızın
tarımsal üreticilere yönelik olarak yapılan geri dönüĢsüz gelir transferi olarak tanımlanır
(Oyan, 2000, s.7).
4)Sınır Önlemleri
AB, OTP‘nin amaçlarına ulaĢmak için çoğu tarım ürünlerinin fiyatlarını dünya fiyatlarına
nispeten daha yüksek tutar. Bunu, üçüncü ülkelerden gelen tarım ürünlerine ithalat kotaları
veya minimum ithalat fiyatı uygulayarak gerçekleĢtirir. Diğer yandan da Birlik üyesi ülkeler
tarafından üretilen ve fiyatı dünya fiyatlarına göre daha yüksek olan ürünlere ihracat desteği
vererek dıĢ piyasada rekabet edebilmesini sağlar.
II)AB‟YE UYUM ÇERÇEVESĠNDE TÜRKĠYE‟DE TARIMDA YENĠDEN
YAPILANMA VE REFORM PROGRAMI
Türkiye ulusal tarım politikası üzerindeki en önemli sınırlayıcılar AB ile yapılan Gümrük
Birliği AnlaĢması ve GATT‘tır.
AB ile yapılan GB anlaĢması, 31.12.1995 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. GB, en dar tanımıyla;
taraflar arasında gümrük vergileri ve miktar kısıtlamaları ile bunlara eĢ etkili tedbirlerin
kaldırılması ve üçüncü ülkelerden yapılacak dıĢ alımda ortak bir gümrük tarifesi uygulanması
anlamını taĢımaktadır.
Ankara AnlaĢması‘ndan sonra 1973‘te bu anlaĢmanın uygulama esaslarını belirleyen katma
protokol yürürlüğe girmiĢtir. 1964‘ten beri devam eden hazırlık dönemini takiben girilen
geçiĢ dönemi belirlemiĢtir. Bu geçiĢ döneminde, tarımda dahil olmak üzere GB‘nin
tanımlanması için yapılacaklar belirtilmiĢtir. Bu süreç içinde Türkiye‘deki genel anlayıĢ,
AB‘nin Türkiye‘ye uyum sürecinde teknik ve mali katkıda bulunması gerektiği yönünde
olmuĢtur (BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, 2001:12-13).
Helsinki Zirvesi‘nde adaylığın teyit edilmesi ile Türk tarımının OTP ile uyum gerekliliği geri
dönüĢsüz bir sürece girmiĢtir.
ĠĢleyiĢ mekanizması sürekli eleĢtirilere hedef olan tarım sektöründe kapsamlı reformlar
yapılması, Türkiye ekonomisi için bir zorunluluk olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Haziran
1999 tarihinden itibaren Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı tarafından uygulamaya konan
―Tarımda Reform ve Yeniden Yapılanma Programı‖ kapsamında, 10 Aralık 1999 tarihli
Bakanlar Kurulu Kararı ile oluĢturulan Tarımsal Yeniden Yapılanma ve Destekleme
Kurulu‘na iliĢkin kanun, 21 Aralık 1999 tarihli ve 23913 mükerrer sayılı Resmi Gazetede
yayınlanarak yürürlüğe girmiĢtir.
Tarımsal Reform Programı çerçevesinde sürdürülen çalıĢmaları Ģu Ģekilde sıralayabiliriz:

Tarımda Yeniden Yapılandırma ve Destekleme Kurulu,

Fark Ödeme Sistemi (Prim Sistemi),

Doğrudan Gelir Desteği ve Çiftçi Kayıt Sistemi Projesi,

Alternatif Ürün Projesi,
219

Destekleme Alım Fiyatlarının OluĢturulması,

KĠT‘lerin ÖzelleĢtirilmesi,

Tarım SatıĢ Kooperatifleri ve Birlikleri,

Tarımsal Üretimde Kullanılan Girdilerin Dünya Fiyatları ile Uyumu Projesi,

Hayvancılığın Destelenmesi ve GeliĢtirilmesi Projesi,

Tarım ve Köy ĠĢleri Bakanlığı‘nın Organizasyonu,

Tarımsal Bilgi Sistemi,

Toprak-Sulama ve Tarım Reformu Genel Müdürlüğü KuruluĢ Kanunu,

Üretici Örgütlenmesi,

Arazi Kullanım ve Toprak Koruma Kanunu,

Tarım Ürünleri Sigortası,

Ürün Borsaları Projesi,

Toprak Reformu ve Arazi ToplulaĢtırılması.
Bu bağlamda, ―Tarımda Yeniden Yapılanma ve Reform Programı‖ ile oluĢturulan kurul,
tarımsal destekleme politikalarında etkinlik ve verimliliğin artırılması ve diğer ilgili
kuruluĢların temsilcileri ile eĢgüdüm içinde çalıĢarak sektöre istikrar kazandırılması amacıyla
oluĢturulmuĢtur.
A)TARIM REFORMUNA ĠLĠġKĠN HEDEFLER
1) Doğrudan Gelir Desteği
Uygulanan politikalar sonucu, tarıma yapılan harcamaların yüksek boyutlara ulaĢması ile
büyük çapta ürün fazlalarının oluĢması ülkelerin fiyat politikalarından, üretim artıĢına neden
olmayacak doğrudan gelir ödemesine ağırlık veren politika kaynaklarına neden olmuĢtur.
2000 yılında Dünya Bankası ve IMF ile varılan mutabakat çerçevesinde mevcut tarım
politikalarının rasyonelleĢtirilmesi niyeti dile getirilmiĢ ve altyapı çalıĢmaları baĢlamıĢtır. VII.
BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nda hedeflenen değiĢikliklerin baĢında tarım ürünlerine verilen
fiyat desteğinin azaltılarak, doğrudan gelir desteğine geçilmesinin gerektiği ve girdi
desteklerinin aĢamalı olarak kaldırılacağı gelmektedir. Bu kapsamda öngörülen Doğrudan
Gelir Desteği programı, 26 Nisan 2000 tarihli ve 24031 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan
tebliğ ile 72 köyden oluĢan dört pilot bölgede uygulanmaya baĢlamıĢtır.
a)Doğrudan Gelir Desteğinin Tanımı
Tarımsal reformun bir parçası olan ve IMF‘ye sunulan niyet mektubunda Türkiye‘de
uygulanmakta olan destekleme politikalarının tamamen uygulama dıĢı bırakılarak, üretimden
ve girdi kullanımından bağımsız, doğrudan çiftçi gelirini artırmaya dönük Doğrudan Gelir
Desteği (DGD) sistemi uygulanması taahhüt edilmiĢtir.
DGD, ürün ve girdi fiyatlarına, dolayısıyla piyasanın iĢleyiĢini doğrudan bir müdahale
olmaksızın tarımsal üreticilere yönelik olarak yapılan geri dönüĢsüz gelir transferi olarak
tanımlanır (Oyan, 2000:1-8).
DGD, daha önceki girdi, fiyat ve kredi desteklemelerinin yerine üreticiye doğrudan tarımsal
üretim yaptığı birim alan dikkate alınarak verilen bir desteklemedir (Yalçınkaya ve diğ.,
2006:109).
DGD‘nin diğer desteklemelerden farkı, sadece tarımsal üretim yapan üreticiye ödenen,
aracısız ve Ģeffaf bir destekleme türü olmasıdır.
Bu sistemde, ürün fiyatları piyasada oluĢacağından, piyasa sinyallerine göre üretim
belirlenecek ve piyasada herhangi bir aksaklık ortaya çıkmayacaktır (Yükseler, 1999:14).
220
b) Doğrudan Gelir Desteğinin Amaçları
Sürdürülen tarım politikaları ile sağlanan desteklerin üreticiye kadar yansımaması nedeniyle
sosyal amaçların gerçekleĢtirilememesi yanında kamu kaynaklarına önemli ölçüde yük
getirmesi açısından ortaya çıkan olumsuzlukları gidermek amacıyla doğrudan gelir
uygulamasına geçilmiĢtir.
Gündem 2000 kararlarında, üye ülkelerden doğrudan gelir desteği programlarını uygularken
çevresel faktörlere ve tarımda çalıĢan iĢ gücüyle ilgili konulara ağırlık vermeleri istenmiĢtir.
OTP kapsamında yürütülen DGD programlarında uygulanan kurallar Avrupa Konseyi‘nin 17
Mayıs 1999 tarih ve (EC) 1259/1999 sayılı yönergede Ģu Ģekilde özetlenebilir:

Belirli ürünleri üreten çiftçilere doğrudan ödeme Ģeklinde destek sağlanır. Üye
ülkelerin, Birlik kanalıyla kendi üreticilerine doğrudan gelir desteği, çevresel faktörler ve iĢ
gücüyle ilgili faktörleri göz önünde bulundurmaları teĢvik edilir.

Üye ülkeler kendi üreticilerine DGD verirken çevresel faktörleri çeĢitli Ģekillerde göz
önünde bulundurabilirler. DGD‘ni verme Ģekli, tarımdan kaynaklanan çevre sorunlarını
azaltmak için taahhüt edilen uygulamaların yerine getirilmesi koĢuluna bağlanabilir.

Çiftçilerin, iĢletmelerinde belirli iĢ gücünü istihdam etme konusunda yeterli önlemleri
almaları için üye ülkelere gerekli yetkiler verilmiĢtir.
DGD ile tarımsal üretim iĢtigal eden çiftçiler desteklenirken çiftçiler baĢvuru sırasında beyan
ettikleri bilgiler altında kayıt edilmekte ve planlı tarıma geçiĢin anahtarı olan Çiftçi Kayıt
Sistemi (ÇKS) oluĢturulmaktadır. DGD ödemesi ülke genelinde, uygulama döneminde
ÇKS‘ye kayıt olmuĢ tarımsal üretimde bulunan çiftçilere yapılmaktadır. Böylece ÇKS ile
DGD‘nin ve diğer tarımsal desteklerin doğrudan üretim yapan çiftçinin eline geçmesi garanti
altına alınmaktadır (Sayın ve Tufan, 2002:4).
c) Doğrudan Gelir Desteğinin Hedefleri
Tarımsal üretim yapan çiftçinin refah ve gelir düzeyini arttırmak, yaĢam koĢullarını
iyileĢtirmek amacıyla yapılan DGD ödemeleri, aynı zamanda ileride Türk tarımında yapılacak
diğer uygulamalar ve daha etkin tarım politikaları için güncel ve modern bir tarımsal veri
tabanı oluĢturma hedefine hizmet etmektedir.
DGD daha az kaynak kullanımı ile tüm ülkenin refah artıĢına katkıda bulunmaktadır.
ÇKS‘nin oluĢturulması ile tarıma yapılacak desteğin çiftçilere doğrudan ulaĢması
sağlanacaktır. Yani, DGD ile destekleme kaynaklarının doğru kiĢilere doğru zamanda
ulaĢması sağlanabilecektir.
2)Alternatif Ürün Projesi
Tarım reformu kapsamında belirlenen projelerden bir diğeri aĢırı üretim yapılan çay, tütün,
Ģeker pancarı ve fındık üretim alanlarının, ayçiçeği, soya, yem bitkileri, kırmızı mercimek gibi
Türkiye‘nin ihtiyacı olan ürünlere yönlendirilmesini teĢvik etmeyi amaçlayan ―Alternatif
Ürün Projesi‖dir.
Alternatif Ürün Projesi ile özellikle arz fazlası olan fındık ve tütünde üreticilerin faaliyet
alanlarını arz açığı olan ürünlere kaydırmaları sağlanacaktır.
Türkiye‘de Alternatif Ürün Projesi, ihtiyaç fazlası üretimin yapıldığı Doğu ve Güneydoğu
Anadolu Bölgesi‘nde; Adıyaman, Bingöl, Batman, Bitlis, Diyarbakır, Hakkari, Malatya,
Mardin, MuĢ, Siirt ve Van illerinde uygulanacaktır.
YaklaĢık maliyetin 350 milyon dolar olduğu tahmin edilen proje için Dünya Bankası‘ndan
mali destek beklenmektedir.
3) Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkındaki Kararname
2000 yılı itibariyle yürürlüğe giren önemli bir programda hayvancılık alanındadır.
Hayvancılık sektörünün kalkınması amacıyla ―Hayvancılığın Desteklenmesi Hakkındaki
221
Kararname‖ 10 Mayıs 2000 tarihinde yürürlüğe girmiĢtir. Bu kararname 2000-2004 yıllarını
kapsamaktadır.
4) Yeni Bir Ulusal Politika Olarak Organik Tarım
Hızlı nüfus artıĢı karĢısında mevcut tarımsal toprakların artan nüfusun gıda ihtiyacını
karĢılamayacağı yönündeki endiĢeler, 1960‘lı ve 1970‘li yıllarda geliĢmiĢ ülkeleri, tarımsal
alan baĢına daha fazla ürün alınması hedefi doğrultusunda sentetik tarımsal girdilerle
gerçekleĢtirilen konvensiyonel tarım uygulamalarına yönlendirmiĢtir. Ancak tarımsal
üretimde kullanılan bu sentetik girdilerin insan sağlığı ve doğal çevre üzerinde yarattığı
tahribat, toprakların yaĢamsal niteliklerini kaybetmesi yine geliĢmiĢ ülkelerin öncülüğünü
yaptığı yeni bir hareketi, biyo-dinamik tarım ve organik tarım uygulamalarını gündeme
getirmiĢtir. GeliĢmiĢ ülkelerde organik tarım, tüketicilerin bilinçlenmesi, sağlıklı gıda ve
sürdürülebilir bir ekolojik yaĢam talebi ile baĢlamıĢ bir politikadır.
Organik tarımın temelleri, 1925 yılında RudolfSteiner tarafından baĢlatılan biyo-dinamik
tarım hareketine dayanmaktadır. Bu görüĢe göre toprak ve genel olarak doğada varolan yaĢam
sürecinin sürdürülmesinde kozmik enerjinin, güneĢ, ay, yıldızlar ve diğer gezegenlerin etkileri
olduğu esas alınmaktadır.
GeliĢmekte olan ülkeleri organik tarıma yönelten ana unsur ise tüketici ve üreticilerin sağlıklı
gıda ve çevre bilincinden çok geliĢmiĢ ülkelerin kendilerinde mevcut olmayan veya yeteri
kadar üretilmeyen organik ürünleri talep etmeleridir. Türkiye‘de bir geliĢmekte olan ülke
olarak tarım çalıĢmaları ilk olarak 1980‘li yıllarda Avrupa‘dan gelen ihracat talebinin
karĢılanması amacıyla dıĢ pazara yönelik olarak gerçekleĢmiĢtir.
Organik tarım, tarımsal teĢviklerin giderek kaldırıldığı ve talep bazlı tarımsal üretim
politikalarının önem kazandığı günümüzde, Türk tarım politikasının önemli bir unsurudur.
Organik tarım, insanın ve doğanın kazançlı çıktığı bir yaĢama biçimidir.
Ġlgi ve destek isteyen, emek yoğun bir tarım biçimi olan organik tarıma AB ve diğer geliĢmiĢ
ülkelerde talep çok fazladır.
Organik tarım yaygınlaĢtıkça, artan çevre sorunlarımıza çözüm olacak ve yerli tüketicinin de
vasıflı ürünle beslenmesi sağlanacaktır.
a) Organik Tarımın Tanımı
Organik (Ekolojik, Biyolojk) tarım; ekolojik dengenin korunması, her türlü bitkisel, hayvansal
ve su ürünleri üretimi ile kullanılacak girdilerin organik tarım metoduna uygun olarak
üretilmesi veya temini, orman ve doğal alanlardan ortak tarım ilkelerine uygun olarak ürün
toplanması, bu ürünlerin iĢlenmesi, ambalajlanması, etiketlenmesi, depolanması, taĢınması,
pazarlanması, kontrolü, sertifikalandırılması ve denetimini amaçlayan, tarımdaki çevreye ve
insan sağlığına zarar vermeyen modern üretim tekniklerini kullanmayı devam eden, her
aĢaması kontrollü, kayıtlı ve sertifikaları olan bir üretim Ģeklidir (Tarım ve KöyiĢleri
Bakanlığı, www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html:2).
Üretimden tüketime kadar her aĢaması sertifikalandırılmıĢ, ekolojik belgesi bulunan ürünlere
de ―organik ürün‖ denir.
Organik tarım sadece gıda üretim kaynağı olmayıp, aynı zamanda sürdürülebilir tarım ve
kalkınma, biyolojik çeĢitliliğin korunması ve erozyon, çölleĢme ve iklim değiĢikliğine neden
olan faktörlerin etkisinin giderilmesinin bir dayanağıdır.
b) Organik Tarımın Amaçları
Organik tarımda üretim sürecinin tüm unsurları ve aĢamaları bir bütün halinde ele alınmakta
ve iĢletmenin üretim sürecinde ihtiyaç duyduğu tüm girdileri iĢletme içerisinden tahmin
ederek kendi kendine yeterliliğinin sağlanması amaçlanmaktadır. BaĢka bir ifadeyle organik
tarım, kapalı sistem tarımı olarak da adlandırılmaktadır.
222
Organik tarımın amacı, toprak ve su kaynakları ile havayı kirletmeden çevre, bitki, hayvan ve
insan sağlığını korumaktadır. Bu üretim tarzında üretimde miktar artıĢı değil ürünün
kalitesinin yükseltilmesi amaçlanmaktadır.
c)Organik Tarımın Hedefleri
Organik tarıma yönelik mevcut ve geleceğe yönelik politikalar birçok amaca sahiptir. Genel
olarak bu hedefler aĢağıdaki ana baĢlıklar altında toplanmaktadır (Güzel, 2002:5):

Gelir Yaratıcı Etki: Organik tarım, ihracat veya üretim maliyetlerinden tasarruf
aracılığıyla gelir yaratıcı bir etki yaratmaktadır. Organik tarım özellikli bir Pazar sunmakta,
yüksek talep ve cazip fiyat primlerine sahip yeni ürün çeĢitliliği yaratmaktadır. Organik tarım,
özellikle uluslar arası ticaretin serbestleĢmesi ve tercihli ticaret anlaĢmalarının kaldırılması
neticesinde ihracatları, katma değeri yüksek birkaç ürünle sınırlayan ve talepteki yavaĢ
büyüme ve dünya reel piyasa fiyatlarındaki yavaĢ artıĢ nedeniyle zarar gören ülkeler açısından
önem kazanmaktadır.

Doğal Kaynakların Korunması: Toplumların çevre bilinci arttıkça tarımsal
geniĢlemeye ve konvensiyonel tarımın neden olduğu toprak kaybının önüne geçilmeye
çalıĢılmaktadır.

Gıda Açısından Kendi Kendine Yeterlilik: Organik tarımsal üretime yönelik ilgi,
organik tarımın giderek daha az dıĢ kaynaklı tarımsal girdiye ve dolayısıyla finansmana
ihtiyaç duyması ve beĢeri kaynakları daha fazla kullanması nedeniyle artmaktadır.

Kırsal ve Sosyal Kalkınma: GeliĢmekte olan ülkelerde organik tarım yöntemi,
tarımsal üreticilerin gelenek ve kültürlerine yakın olduğu için kolaylıkla kabul görmektedir.
Organik tarımın istihdam yaratıcı ve kentsel göçü tersine çevirici etkisi, kırsal ve sosyal
kalkınma planlarında giderek önem kazanmakta olan bir olgudur.
III) TÜRK TARIMININ AB KARġISINDAKĠ DURUMU VE AB‟NĠN ĠSTEKLERĠNĠN
TÜRK TARIMI ÜZERĠNE OLASI ETKĠLERĠ
A) TÜRK TARIMININ AB KARġISINDAKĠ DURUMU
1)Temel Göstergeler Bakımından KarĢılaĢtırma
Türk tarımının AB karĢısındaki durumu, ilk olarak temel göstergeler ele alınarak
karĢılaĢtırılacaktır. Tablo 1 bu amaçla düzenlenmiĢtir. Tablo‘da yer alan il gösterge Türkiye
ve 27 ülkeli AB‘nin nüfuslarıdır. 2009 yılı verileriyle AB 500 milyona yaklaĢırken, Türkiye
72 milyona yaklaĢmaktadır. Nüfusları ele almamızın nedeni, nüfusun beslenmesi ve hayatını
idame ettirmesinde tarımsal üretimin son derece önemli bir yere sahip olmasıdır. AB nüfusu
itibariyle, Türkiye‘nin 6 katından daha fazla bir büyüklüğe sahiptir. Bu nüfusun
beslenmesinde Türkiye‘den ithal edeceği tarımsal ürünlere muhtaçtır.
223
Tablo 1: Türkiye ve
KarĢılaĢtırılması (2009)
Göstergeler
Avrupa
Birliği‟ndeki
ÇeĢitli
Tarımsal
Türkiye
AB-27
Toplam Nüfus (Milyon)
71,5
499,7
Tarımda Ġstihdam (Milyon)
4,8
11,1
Toplam Ġstihdamda Tarımın Payı 22,9
(%)
Tarımın GSYH Payı (%)
8,2
5,1
Ġhracatta Tarımın Payı (%)
6,8
10,3
Ġthalatta Tarımın Payı (%)
5,5
7,7
Tarım alanı (1.000 ha)
39.095
178.443
Göstergelerin
1,1
Kaynak:http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/2010/table_en/2010enfinal.pdf, s.43.
Tarım sektörünün istihdam ve milli gelir payı açısından AB ülkelerinin önünde giden Türkiye,
sektörün ihracata ve ithalata katkısı bakımından ise bu ülkelerin gerisinde kalmıĢtır. Tablo
1‘deki verilerden de açıkça görüldüğü üzere tarımın ihracat payı Türkiye de % 6,8 iken, bu
oran AB‘de % 10,3‘e çıkmaktadır. Tarım sektörünün toplam ithalat payı ise Türkiye‘de yüzde
5,5 iken, bu rakam Avrupa Birliği‘nde % 7,7 düzeyindedir.
2)Üretim Yönünden Mukayese
Türkiye‘nin demografik, ekonomik ve tarımsal yapısındaki eksiklikler, tarım sektörünün
üretiminde de olumsuzluklar meydana getirmektedir.
Üretim yönünden AB‘de ve Türkiye‘de bazı ürünlerde yer alan verimlilikler Tablo 2‘de yer
almaktadır.
Tablo 2: Türkiye ve Bazı AB Ülkelerinde Tahıl Verim Ortalaması (2009)
Ülkeler
Verim (Kg/Hektar)
6.186
Avusturya
9.632
Belçika
6.810
Danimarka
7.460
Fransa
7.008
Ġngiltere
2.808
Türkiye
Kaynak; Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/AG.YLD.CREL.KG,
Türk tarımının en büyük yapısal sorunlarından biri de, sektörde gereğinden çok daha fazla
insan istihdam edilmesi ve buna bağlı olarak da verimlilik düzeyinin diğer sektörlere göre
oldukça düĢük seviyede kalmasıdır. Tarım sektöründeki emek verimlilik düzeyinin diğer
sektörler lehine zamanla azalması, kırsal kesimden kentlere göçü tetikleyen nedenlerin de
224
baĢında gelmektedir (Oral, 2006, s.333). Dünya Bankası verilerine göre tarımsal istihdamın
toplam istihdam içindeki oranı Türkiye‘de %26,2 iken, bu rakam Avusturya‘ da %5,6‘ya,
Danimarka‘da %2,7‘ye, Belçika‘da ise %1,8‘e kadar düĢmektedir.
Tablo 3: AB‘de ve Türkiye‘de Bazı Ürünlerde Verimlilikler (2001)
Ürünler
AB
Buğday (kg/ha)
5843
Mısır (kg/ha)
8786
Karkas Ağırlığı (kg/baĢ)
274
Ġnek Sütü Verimi (kg/baĢ)
5778
Kaynak:http://www.fao.org/statistics/agriculture.
Türkiye
1908
3846
167
1600
Tablo 3, bazı ürünlerde AB karĢısındaki düĢük verimi gözler önüne sermektedir.
Tablo 4: Türkiye, AB‟de Mazot Fiyatları (2002-2011,TL/Litre)
2002
2008
2009
2010
1,10
2,95
2,61
3,08
Türkiye
1,13
2,45
2,22
2,45
AB
Kaynak: Tarımsal Ekonomi AraĢtırma Enstitüsü
Müdürlüğühttp://www.tarim.gov.tr/Files/BirimFaliyetleri/TEAE.pdf, s.15
2011(Nisan)
3,58
3,19
Tablo 4, Türkiye‘de mazot fiyatlarının AB‘ye göre yüksek olduğunu gözler önüne
sermektedir. Bu da Türkiye‘nin verimliliği önünde önemli bir engeldir.
3)Tüketim Yönünden Mukayese
Tarımsal üretimde karĢılaĢılan eksiklikler tarım ürünleri tüketim miktarlarını da olumsuz
Ģekilde etkilemektedir. AB ve Türkiye‘deki fert baĢına düĢen bazı tarımsal ürün tüketim
miktarları Tablo 5‘de gösterilmiĢtir.
Tablo 5: AB ve Türkiye‘de Fert BaĢına DüĢen Bazı Tarımsal Ürün Tüketim Miktarları (2000)
(kg/yıl)
Ürünler
AB
Türkiye
Buğday
90
187
Et
97
21
Süt
248
120
Yumurta
12
8
Tereyağı
5
2
Sebze
123
220
Meyve
110
106
Kaynak: Basic Statistics of EU, EUROSTAT.
Tablo tüketim açısından karĢılaĢtırıldığında, AB ülkelerinde hayvansal ürünlerin nispeten
bitkisel ürünlerden daha fazla tüketildiği, Türkiye‘de ise bu durumun tersi yaĢandığı
görülmektedir. Dengeli beslenme için bir kiĢinin normal olarak günde 70 gr protein tüketmesi,
bunun da yarısının hayvansal kökenli olması gerekmektedir. Oysa Türkiye‘de bu durum
protein ihtiyacının önemli bir kısmının bitkisel proteinden karĢılandığını, hayvansal
proteinlerin ise yeterli miktarda alınmadığı yönündedir.
225
4)Bütçe ve Destekler Bakımından KarĢılaĢtırma
Tablo 6 bütçe olanakları ve destekler bakımından Türkiye‘nin AB‘nin gerisinde kaldığını
ortaya koymaktadır. Türkiye‘de AB‘ye göre yüksek olan tarım nüfusu, daha sınırlı bütçe
olanakları ile yetinmek durumundadır.
Tablo 6: AB ve Türkiye‟nin 2008 Yılı Tarımsal Bütçeleri, KiĢi BaĢına Tarımsal Destek
Miktarları
AB-27
Türkiye
168 milyar $
144 milyar $
Toplam Bütçe Geliri
63 milyar $
3.6 milyar $
Tarım Bütçesi
%
38
% 2.48
Tarım Bütçesi/Genel Bütçe
27 milyon
19 milyon
Tarım Nüfusu
% 27
Tarım
Nüfusu/Toplam % 5.8
Nüfus
2.520 $
189 $
KiĢi BaĢına Tarım Desteği
Kaynak: Ġbrahim Yetkin, (2008), 2008 Yılında Tarımsal
Desteklemenin Neresindeyiz, http://www.karasaban.net/.
5)Tarımsal Politikalar Açısından KarĢılaĢtırma
Tablo 7 tarımsal politikalar anlamında ortak tarım politikasının bir sonucu olarak AB‘nde
politikaların daha çeĢitli olduğunu gözler önüne sermektedir. Politikaların çeĢitliliği tarımda
problemlerin daha az olmasına ve verimin yüksek olmasına yol açacaktır.
Tablo 7: Türkiye ve AB‟nde Tarımsal Politikaların KarĢılaĢtırılması
Tarımsal Politika
Türkiye
AB
Genel Olarak Tarım

Tüketiciler için

Tüketicilere gıda
Politikalarının
yeterli bir besin seviyesinin
maddelerinin, makul fiyatlara
KarĢılaĢtırılması
ve makul fiyatlardan ürün
ve düzenli olarak temini
temini

Üretim faktörlerinin

Verim ve üretim artıĢı rasyonel kullanımı yoluyla,
sağlanırken, kötü hava
tarımsal üretimi geliĢtirmek
koĢullarının üretim

Tarım üreticilerine
üzerindeki etkilerinin
uygun bir yaĢam standardı
azaltılması
temin etmek

Tarımda çalıĢanlara

Tarımsal pazarları
yeterli ve düzenli bir gelir
stabilize etmek
temin edilmesi

Tarımsal ürünlerin
ihracatının desteklenmesi

Kırsal alanların
kalkınmasının ve kendine
yeterilik oranlarının
yükseltilmesi
Yasal Dayanak
Anayasa, 5 yıllık kalkınma
Roma AnlaĢması ve Ġkincil
planları
Mevzuat
Öncelikler

Ürün

Kendine yeterlik

Siyasi tercih

Üretici gelirleri

Üretici

Kalite

tüketici
Belirlenen Politikaların
Zayıf
Güçlü
226
Takibi
Tarıma Yönelik Destekler
Tarımsal Destekleme
Enstrümanlar
Kısıtlı

müdahale alımı

doğrudan gelir
desteği

ihracat
sübvansiyonları
Esaslı

Müdahale alımı

Doğrudan gelir
ödemeleri

Alan ödemeleri

Hayvancılık primi

Kalite primi

ĠĢleme yardımı

Ġhracat sübvansiyonu
Tüketici ve Sağlık
Çok Zayıf
Çok Güçlü
Sınırda Koruma

Gümrük vergileri

Gümrük vergileri
Enstrümanları
(sadece advalorem tabiatlı
(advalorem, adv+spesific,
vergileri, kısıtlı sayıda maktu formul vergiler)
vergi)

Takvim uygulaması

Uluslar arası kurallara 
GiriĢ fiyat sistemi
uygun olmayan yasaklamalar 
Özel koruma
önlemleri

Yüksek tespit edilen
sağlık ve bitki sağlığı
önlemleri
Kaynak: Ġktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Komisyonu, Türkiye‘deki Tarım Sektörünün
Durumuna ĠliĢkin Bir Rapor Açıkladı, Kasım 2003, www.ikv.org.tr, (24.03.2011).
B)AB POLĠTĠKALARININ TÜRK TARIMI ÜZERĠNE OLASI ETKĠLERĠ
Tablo 7‘de belirtilen Türk tarım politikalarının amaçları AB‘nin en son ve kapsamlı tarım
reformu olan ―Gündem 2000‖ planında yer alan hedeflerle önemli ölçüde örtüĢmektedir.
Ancak her ne kadar tarımsal politika hedefleri tarımı geliĢmiĢ ülkelerin hedefleri ile aynı
tespit edilmiĢ olmakla birlikte, görülmüĢtür ki hedeflerin aynı tespit edilmiĢ olması sonuçların
birbirlerine benzemesini temin etmemektedir.
DPT kalkınma planlarında yukarıda bahsedilen hedefler her plan döneminde tekrar edilmekle
birlikte temelde bu hedeflere ulaĢılmak üzere takip edilecek yöntem, kullanılacak olan
enstrüman ve zamansal programlamaya yer verilmemektedir. VerilmiĢ olması halinde de
yürütme buna uymamaktadır. Buna bağlı olarak AB ile Türkiye arasında üretim
politikalarında ve de destekleme politikalarının uygulanmasında da değiĢiklik görülmektedir.
ġöyle ki; Birlik ülkelerinde aĢırı üretim en önemli tarım politikası sorunu haline gelmiĢtir.
Üretim fazlaları son 30 yılda çok büyük masraflarla ihraç edilmeye veya baĢka amaçlarla
tüketilmeye çalıĢılmaktadır. Birliğin tarım politikasında reformlar yapılmasını ve bu
reformlarla da üretimi azaltma yönünde politikalar benimsenmiĢtir. Türkiye ise henüz bir
üretim planlaması bile yapmamıĢ ve hangi ürünlerden ne kadar yetiĢtireceğini belirlemiĢtir.
Türk tarım politikasının üretimle ilgili amacı genelde verimlilik artıĢı ile üretim artıĢını
sağlamaktır.
SONUÇ
Tarım konusu, AB‘ne tam aday ülke olan Türkiye‘nin üyelik sürecinde uyum çalıĢmalarının
en önemli konularından birini oluĢturmaktadır. Türkiye için ekonomik ve sosyal olarak
önemli olan tarım sektörü, AB tarım sektöründen oldukça farklıdır. GeliĢmiĢ ülkeler ve
geliĢmekte olan ülkeler tarım politikalarında farklı yöntemler izlemiĢlerdir.
227
Türk tarımının OTP‘ye uyumu sağlandığında, genel ekonomik ve sosyal yapı yanında tarım
ile doğrudan ilgili olan iĢletme yapısı, fiyat ve pazar politikaları, tarım ürünlerinin üretim ve
tüketimleri, tarıma dayalı sanayiler, dıĢ ticaret, rekabet politikası, teknoloji kullanımı, üretici
ve tüketici refahı, sosyal, bölgesel ve mali politikalar, mevzuat ve kurumsal alanlar gibi
konularda birlik sağlanabilecektir.
Türkiye‘nin tarımsal yapı açısından önemli bir sorun teĢkil eden iĢletmelerinin küçüklüğü ve
çok parçalılığı düĢük üretim, yüksek gizli iĢsizlik ve düĢük rekabet gücü gibi sorunları da
beraberinde getirmektedir.
Türkiye sahip olduğu birkaç geleneksel ürün (fındık, kuru üzüm, kuru incir, kuru kayısı,
domates salçası vb.) dıĢında Türk tarım sektörünün rekabetinin düĢük olması tam üyelik
halinde Türkiye‘yi tarım ürünlerinin ithalatçısı durumuna düĢürebilir. Bu konuda, Türkiye
kendi gıda güvenliğini sağladıktan sonra, AB tarımını tamamlayıcı bir üretim deseni
oluĢturmalıdır. Ayrıca, AB‘nin üretim açığı olan (organik ürünler gibi) ve gelecekte ihtiyaç
duyacağı ürünlere teĢvikler artırılmalıdır.
Türk tarımının OTP‘ye uyumu açısından eksikliği hissedilen bir diğer sorun yetki
dağınıklığıdır. Türkiye‘de tarım sektörü ile ilgili düzenlemeler yapan tek bir kamu otoritesi
olmadığı için tarım politikalarında birlik sağlanamamaktadır. Bu yetki dağınıklığını gidermek
ve bürokratik iĢlemleri azaltmak için gerekli önlemler alınmalıdır.
Türkiye‘de tarım reformu çalıĢmaları hızlandırılmıĢtır. Bu kapsamda baĢlatılan doğrudan gelir
desteği uygulaması OTP‘ye uyum çerçevesinde alınmıĢ önemli bir adımdır. Ayrıca,
―Hayvancılığın Desteklenmesi Kararnamesi‖ ile ―Alternatif Ürün Projesi‖ diğer önemli
giriĢimlerdir.
Türkiye ağırlıklı olarak Avrupa ülkeleri olmak üzere bu ülkelerde geliĢen Pazar trendini
dikkate alarak ihracata dayalı planlı bir üretim sürecini baĢlatmalıdır. Bu kapsamda,
Türkiye‘de organik tarım ürünleri sektörünün geliĢtirilmesi ve hükümet politikalarının
oluĢturulmasında talep bazlı üretime dikkat edilmeli ve aĢırı üretimin önüne geçilmelidir.
Türkiye‘nin AB‘ye uyum sürecinde önündeki en zorlu alanlardan biri olan tarım sektöründe
çalıĢmalar, öncelikle bir uyum stratejisi gerektirmektedir. Bu bağlamda, OTP‘nin
uygulanması büyük parasal kaynakların varlığını gerektirmektedir.
Türkiye‘nin bir tarım ülkesi olması ve hala nüfusunun üçte birinin tarım sektöründe istihdam
edilmesi nedeniyle, Türk tarımının OTP‘ye uyumu konusunda tarımı bitirmek yerine, bu
sektöre de gerekli reformların yapılması ile verimlilik, Ar-Ge faaliyetleri ve teknolojinin
kullanılmasının teĢvik edilmesi sonucu kaynakların optimal kullanımının sağlanması
hedeflenmelidir.
KAYNAKÇA
Ablay, Beyazıt (1997), ―Avrupa Birliği Ortak Tarım Politikası‖, Bilig, Sayı:6, s.69-76.
BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2001), AB Tarım Politikasına Uyum,
http://www.dtm.gov.tr/ab/abtarim/abtarim.htm, (30.03.2011).
Basic Statistics of EU, EUROSTAT.
Dünya Bankası, http://data.worldbank.org/indicator/AG.YLD.CREL.KG,
Ekeman, Ebru (2000), 21. Yüzyılın EĢiğinde Avrupa Birliği‘nde Ortak Tarım Politikası,
Ġktisadi Kalkınma Vakfı Yayınları, No:158, Ġstanbul.
Güzel, H. Tülay (2002), ―Türkiye‘de Organik Tarım Ürünleri Sektörü ve Pazarlama Süreci‖,
Maltepe Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Sayı:2, s.1-16.
http://www.fao.org/statistics/agriculture.
http://ec.europa.eu/agriculture/agrista/2010/table_en/2010enfinal.pdf.
Ġktisadi Kalkınma Vakfı, Avrupa Komisyonu, Türkiye‘deki Tarım Sektörünün Durumuna
ĠliĢkin Bir Rapor Açıkladı, Kasım 2003, www.ikv.org.tr, (24.03.2011).
228
Oral, Necdet, ―IMF-DB Programının Sonucu: Tarım Çözülüyor‖, http:www.
Haberlink.com.haber.php?query=3729, 12.09.2011.
Oyan, Orhan (2000), ―Tarımda Doğrudan Gelir Desteğine Hazır mıyız?‖, Tarım Ekonomisi
Dergisi, Sayı:3, s.1-15.
Saraçoğlu, Metin ve Erol Bulut (2004), ―Tarımın Kalkınmadaki Rolü Türkiye‘de Tarımsal
TeĢvikler‖, Gazi Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:1, s.47-62.
Sayın, Cengiz (2002), ―Avrupa Birliği‘nde Organik Tarıma Yönelik Politikalar‖ Akdeniz
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, Cilt:15, Sayı:2, s.31-38.
Sayın, Cengiz ve Ayhan Tufan (2002), ―Tarım Politikalarında Reform ArayıĢları ve Olası
Etkileri‖, Türkiye V. Tarım Ekonomisi Kongresi, 18-20 Eylül, Erzurum, 2002, s.1-6.
Sayın, Cengiz ve Ayhan Tufan (2004), ―Türkiye ve AB‘de Ġzlenen Tarım Politikaları: BaĢlıca
Kısıtlar, Farklılıklar ve Uyum Önerileri‖, Türkiye VI. Tarım Ekonomisi Kongresi, 16-18
Eylül, Tokat, s.1-7.
T.C. BaĢbakanlık DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı (2002), Avrupa Birliği ve Türkiye, 5. Basım,
Ankara.
Tan, Sibel, Ġlkay Dellal ve S. Sami Tan (2004), ―Türkiye ve Avrupa Birliği ĠliĢkilerinde
Tarım Ġle Ġlgili Son GeliĢmeler ve Tam Üyeliğin Türk Tarımına Etkileri‖, Atatürk
Üniversitesi ĠĠBF Dergisi, Cilt:18, Sayı:1-2, s.429-443.
Tarım ve KöyiĢleri Bakanlığı, Organik Tarım Strateji Belgesi (2006-2020) (Taslak),
http://www.tarim.gov.tr/uretim/Organik_Tarim,Organiktarim_Taslak_Strateji.html, s.1-14.
Tarımsal Ekonomi AraĢtırma Enstitüsü Müdürlüğü.
http://www.tarim.gov.tr/Files/BirimFaliyetleri/TEAE.pdf.
www.deltur.cec.
Yalçınkaya, Neslihan, Hakan Yalçınkaya ve ÇoĢkunÇılbant (2006), ―Avrupa Birliği‘ne
Yönelik Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleçeği Üzerine
Etkisi‖, Yönetim ve Ekonomi, Cilt:13, Sayı:2, s.97-118.
Yetkin Ġbrahim, (2008), 2008 Yılında Tarımsal Desteklemenin Neresindeyiz,
http://www.karasaban.net/.
Yıldırım, Gökmen (2007), Avrupa Birliği ile Müzakereler Sürecinde Türkiye‘nin Ortak Tarım
Politikasına Uyum ÇalıĢmaları, Selçuk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslar arası
ĠliĢkiler Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, Konya.
Yükseler, Zafer (1999), Tarımsal Destekleme Politikaları ve Doğrudan Gelir Desteği
Sisteminin Değerlendirilmesi, DPT Yayınları, Ağustos, s.1-24.
229
SINIR KAPILARINDAN YAPILAN TARIMSAL DIġ TĠCARET VE
ÖNCÜPINAR SINIR KAPISI ÖRNEĞĠ
Öğr. Gör. Erhan Polat
ġırnak Üniversitesi, ġırnak M.Y.O. Muhasebe ve Vergi Uygulamaları Programı
[email protected]
ArĢ. Gör. Melike Atay Polat
ArĢ. Gör., ġırnak Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi, Ġktisat Bölümü
[email protected]
FOREIGN AGRICULTURAL TRADE AND ÖNCÜPINAR BORDER GATE CASE
Border trade came to the fore in Turkey especially in the region of Southeast Anatolia since
1986. Border trade has two main advantages. The first is that the border trade is relatively
easier and cheapier goods are supplied. Second of all, via cross-border trade by ensuring
ensuring peace and harmony, the environment of mutual trust is created. Moreover, the crossborder trade might remove the disparities between regions, and also such positive impacts on
the economy like employment creation. The incomplete infrastructure of Southeastern
Anatolia Region, lack of production factors, distance from industrialized areas, and security
issues for years are the main obstacles for the development of the region. In this manner, the
cross-border trade is a crucial opportunity for the development of the region. In this context,
the progress of agricultural trade in the cross-border trade with Syria forms the main purpose
of our study.
GiriĢ
Yıllardır ülkeler öncelikli olarak ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla birbirleriyle iletiĢim
halinde bulunmaktadırlar. KüreselleĢme olgusunun da geliĢmesiyle ülkeler ihtiyaçlarını diğer
ülkelerden karĢılamak üzere karadan, havadan ya da demiryolundan yararlanarak ticari
iliĢkiler içerisine girmiĢlerdir. Bu bağlamda dıĢ ticaretin bir türü olarak ifade edilen sınır
ticareti iki ülke arasında sınırı bulunan illerde yaĢayan halkın ihtiyaçlarının daha kolay ve
ulaĢım masraflarının da azami ölçüde gerçekleĢmesiyle daha ucuza temin edilmesi amacıyla
geliĢtirilmiĢtir.
Türkiye 1980 sonrasında dıĢ ticarette ithalata dayalı kapalı bir ülke görünümünden ihracata
dayalı sanayileĢme modelini benimseyerek dıĢa açık bir ülke olarak diğer ülkelerle ticaretini
geliĢtirmektedir. Türkiye‘de sınır ticareti ilk olarak 1978 petrol krizinden sonra Ġran‘la
baĢlamıĢ olup daha sonraki yıllarda sınırımız olan diğer ülkelerle de sınır ticaretinin yapılması
ile iliĢkilerimiz geliĢmeye baĢlamıĢtır. Asıl amacı halkın refahını artırmak olan sınır ticareti
zamanla bu amacından saparak yasal olmayan bir hal almıĢtır. Bu kapsamda Türkiye‘de sınır
ticaretinin sadece akaryakıt ticaretine dönüĢmesi sonucunda 2002 yılında motorin ithalatı
yasaklanmıĢtır. Bununla birlikte ülkemizde yapılan sınır ticaretinin konusunu belirlenmiĢ
çeĢitli tarım ve sanayi ürünleri oluĢturmaktadır.
Ülkemizle Suriye arasındaki sınır ticareti Suriye‘nin sınır ticareti yoluyla ithalata izin
vermemesinden dolayı tek taraflı olarak Gaziantep, Hatay, Mardin, ġanlıurfa ve Kilis
illerimizde bulunan sınır kapılarıyla gerçekleĢtirilmektedir. Bu illerimizden Kilis‘le olan sınır
ticaretimiz sınır ticaretine getirilen bazı ticaret formalitelerin artırılmasına bağlı olarak halkın
uygunluk belgesi alması yönündeki baĢvurularının azalmasıyla 1999 yılından itibaren durma
noktasına gelmiĢtir. Bu çalıĢmada Türkiye‘nin sınır ticaretinde tarımın yeri ve önemi üzerinde
durulacaktır. Belirtilen amaçlar çerçevesinde çalıĢma iki bölümden oluĢmaktadır. Ġlk bölümde
230
Türkiye‘nin dıĢ ticareti içerisinde tarımın geliĢimine yer verilecek; ikinci bölümde ise tarımın
sınır ticareti içerisindeki payı Öncüpınar Sınır Kapısı çerçevesinde ele alınacaktır.
Türkiye‟de DıĢ Ticaret ve DıĢ Ticaret Ġçerisinde Tarımın Payı
DıĢ ticaret politikası, bir ülkenin dıĢ ticaretinin hacmini, bileĢimini ve yönünü etkilemeye
yönelik her türlü müdahaleler olarak ifade edilmektedir (Seymen ve diğ., 2009, s.2). 1980
öncesi uygulanan politikalar ithalat ikamesine dayalı bir büyüme modeli çerçevesinde
izlenmiĢtir. Bu kapsamda izlenen politikalarla çeĢitli yollarla ithalatın kısılması sağlanmaya
çalıĢılsa da ülke dıĢ açıklarla mücadele etmeye devam etmiĢtir. 1980 sonrası dönem dıĢa açık
bir ekonomide ihracata dayalı büyümenin gerçekleĢtirilmesine yönelik politika
uygulamalarına dayanmaktadır. KüreselleĢme ile dıĢ ticaret politikaları uluslararası düzeyde
1995 yılında yürürlüğe giren WTO KuruluĢ AnlaĢması ve 1996 yılında yürürlüğe giren
Gümrük Birliği AnlaĢmasına göre ĢekillenmiĢtir.
Türkiye‟de Tarımın GeliĢimi
Türkiye‘de 1963 Kalkınma Planları dönemini de kapsayan 1980 öncesi dönemde tarım
politikaları, tarımsal sorunları aĢmak ve tarım sektörünü geliĢtirmek amacıyla fiyat politikaları
ve dıĢ ticaret koruması yoluyla gerçekleĢtirilmiĢtir. 1980 sonrası liberalleĢme döneminde ise
çeĢitli uluslararası yükümlülükler ve tarım ürünlerinin dünya piyasalarındaki rekabete
hazırlanması bünyesinde tarım sektörü yeniden ĢekillendirilmiĢtir. Son dönemde tarım
politikaları, DTÖ‘nün belirlemiĢ olduğu uluslararası ticaret kuralları ve bu kapsamda Gümrük
Tarifeleri Ticaret Genel AnlaĢması (GATT) kapsamındaki Tarım AnlaĢması‘na uyum, AB
Ortak Tarım Politikası (OTP)‘na uyum çalıĢmaları ve Uluslararası Para Fonu (IMF) anlaĢmalı
ekonomik istikrar programına uyum sağlanması yönünde gerçekleĢtirilmektedir.
Yıllardır Türkiye‘de tarımı geliĢtirmek amacıyla çeĢitli politikalar uygulanmaktadır. Bunlar;
pazar fiyat desteği, doğrudan gelir desteği, dolaylı gelir desteği ve genel hizmetler olarak da
tanımlanabilecek olan diğer desteklerdir. Pazar fiyatı destekleri üretici odaklı destekleme
biçimi olup tarımsal üretim, üretici gelirleri ve tüm kesimlerin gelir dağılımını düzenlemek
amacıyla kullanılmaktadır. Doğrudan gelir destekleri ile üreticilere yapılan ödemelerle üretici
gelirlerinin artırılması amaçlanmaktadır. Dolaylı gelir destekleri, genel olarak üretim
masraflarını azaltıcı etkiye sahip önlemler olarak ifade edilmektedir. Tarıma sağlanan genel
hizmetler ise tarımsal altyapı hizmetleri, eğitim, tarım sektörüne tanınan vergi kolaylıkları,
taĢımacılıkta tanınan ayrıcalıklar gibi genel hizmetler, uzun dönemde tarım sektörü üzerinde
maliyetleri azaltmak amacıyla kullanılmaktadır. BaĢlangıçta fiyat destekleri önemli bir
politika aracı iken 2000‘li yıllardan itibaren yerini doğrudan gelir desteğine (DGD)
bırakmıĢtır (www.tarim.gov.tr, 02.11.2011).
AĢağıdaki tabloda Türkiye‘de tarımın geliĢimi 2000‘li yıllar itibariyle karĢılaĢtırılmalı olarak
yer almaktadır. Bu tabloya göre, tarımla ilgili bütün değiĢkenlerde 2011 yılı itibariyle
geliĢmeler kaydedildiği görülmektedir. Bu bağlamda, tarım ürünleri ihracatının 2002 yılına
göre 2010 yılı değeri artarak 61.8 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Yine ihraç edilen tarımsal ürün ve
ülke sayısına bakıldığında ise 2011 yılı itibariyle ihraç edilen tarımsal ürünümüz 1.525
olurken bu ürünlerin ihraç edildiği ülke sayısı da 184‘e çıkmıĢtır.
231
Tablo 1. Türkiye Tarımının GeliĢimi
Tarımsal Destek (Milyar TL)
Tarımsal Üretim Değeri (Milyar Dolar)
Tarımda KiĢi BaĢına Milli Gelir (Dolar)
Tarım Ürünleri Ġhracatı (Milyar Dolar)
Ġhraç Edilen Tarımsal Ürün ve Ülke Sayısı
Tarımsal Ekonomik Büyüklük Ġtibariyle Dünyadaki
Yerimiz
Tarımsal Kredi Faiz Oranı (%)
Tarımsal kredi kullanımı (Milyar TL)
Tarımsal kredi kullanan çiftçi sayısı (Bin KiĢi)
Prim desteği verilen ürün sayısı
Bazı
tarım Mısır (Milyon Ton)
ürünlerindeki üretim Çeltik (Bin Ton)
artıĢ oranları
Ayçiçeği (Bin Ton)
Meyve-Sebze (Milyon Ton)
Kırmızı Et (Bin Ton)
Beyaz Et (Bin Ton)
Süt (Milyon Ton)
Su ürünleri yetiĢtiriciliği (Bin
Ton)
*2010 yılına aittir.
Kaynak: www.tarim.gov.tr
2002
2011
1.868
23.7
1.000
4.0
1.480
Ürün 161
Ülke
11. sıra
6.343
61.8*
3.565*
12.7*
1.525
Ürün 184
Ülke
7.sıra
59
0-5
aralığında
20.5
788.3
17
4.2
900
1.364
44.4
781*
1.444*
13.6*
167*
0.529
550
4
2.1
360
850
39
421
726
8.4
61
DeğiĢim
(%)
239
161
257
218
-
3775
43
325
100
150
61
14
86
99
62
174
AĢağıdaki tabloya göre, Türkiye‘nin hayvancılık alanında da 2000‘li yıllar itibariyle yine
çeĢitli göstergeler açısından geliĢim kaydettiği görülmektedir.
232
Tablo 2. Türkiye Hayvancılığının GeliĢimi
BüyükbaĢ hayvan sayısı (Milyon BaĢ)
Kültür Irkı Hayvan Sayısı (Milyon BaĢ)
Saf Irk BüyükbaĢ Hayvan Kayıtları (Bin BaĢ)
Hayvan BaĢına Ortalama Süt Verimi
(Litre/yıl)
Hayvan BaĢına Ortalama Et Verimi
(Kg/Karkas)
Hayvancılık Destek Kalemi Sayısı (Adet)
Destekleri
Destek Miktarı (Milyon TL)
Hayvancılık Desteklerinin Toplam Destekler
Ġçindeki Payı (%)
Hayvancılıkta Verilen Kredi Miktarı (Milyon
TL) (Ziraat Bankası)
Ziraat Bankasından Hayvancılık Kredisi
Kullanan Çiftçi Sayısı
50 BaĢın Üzerinde Hayvan Bulunduran Çiftlik
Sayısı
GAP-DAP Bölgelerinde 50 BaĢ ve üzeri
Damızlık Sığırcılık Yatırımları
2002
2011
9.9
1.86
178
1.705
11.5*
4.22*
5.991
2.847*
DeğiĢim
(%)
16
127
3266
67
184
217*
39
4
83
4.4
27
1.358
26
575
1536
491
47
8.251
17455
16.426
192.975
1075
4.300
23.918
456
Yeni
Kurulan
Çiftlik
Sayısı
Desteklenen
Hayvan
Sayısı
269
30.985
*2010 yılına aittir.
Kaynak: www.tarim.gov.tr
Tarım sektörünün Türkiye ekonomisindeki yeri, GSYH içindeki payının yanı sıra istihdama
katkısı açısından da ülkenin geliĢimine de bağlı olarak zaman içerisinde göreceli bir azalma
göstermektedir. Ancak, bu gerilemeye rağmen tarım sektörünün payı günümüzde önemini
korumaktadır.
Tablo 3. Türkiye‘de Sektörlerin GSYH Ġçindeki Payları (%)
Sektörler
Yıllar
1999 2000 2001 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009
Tarım
14.0 13.5 13.7 13.6 12.9 11.6 11.4 10.7 10.3 10.2 10.1
Sanayi
28.8 28.3 28.3 28.7 28.8 29.2 29.2 30.4 30.6 29.6 23.3
Hizmetler 57.2 58.2 58.0 57.7 58.0 59.4 59.4 59.9 59.1 60.2 66.6
Kaynak: www.tüik.gov.tr
233
Tablo 4. Türkiye‘de Toplam Ġstihdam Ġçerisinde Tarımın Payı
Ġstihdam
Payı (%)
1980
54.23
1985
50.36
1990
47.78
1995
46.77
2000
34.52
2001
35.43
2002
35.17
Yıllar
2003
33.88
2004
33.96
2005
29.45
2006
26.5
2007
26
2008
23,7
2009
24,6
Kaynak: www.tüik.gov.tr
Tarımın 1990‘lı yıllar itibariyle küçülmesini yansıtan bir diğer olgu tarımda istihdamın
payıdır. Yukarıdaki tablodan da anlaĢılacağı üzere yıllar itibariyle tarım sektöründe istihdam
oranları hızla azalmıĢtır. Tarım sektöründen ayrılan istihdam beĢeri bir sermayeyi temsil
etmediğinden sanayi ve hizmetler sektöründe de istihdam edilememiĢ ve böylece Türkiye‘de
iĢsizlik oranları artıĢ göstermiĢtir.
Türkiye‟nin DıĢ Ticaret Yapısı Ġçerisinde Tarımın Payı
Türkiye‘de tarımsal planlama Ulusal BeĢ Yıllık Kalkınma Planları (BYKP) kapsamında
yapılmaktadır. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlı‘ğı, FAO iĢbirliği ile 81 ilin Ġl Tarım
Master Planlarını tamamlamıĢtır. Bölgesel Tarım Master Planlarından yararlanılarak
geliĢtirilmesi hedeflenen Ulusal Tarım Master Planı ile Türkiye'nin genel olarak tarımsal
potansiyelinin, kısıtlarının, fırsatlarının ve diğer ülkelere göre tarımsal üretimdeki
karĢılaĢtırmalı üstünlüklerinin belirlenmesi ve bunlara dayanılarak geleceğe yönelik tarımsal
stratejilerin ve planların oluĢturulması amaçlanmaktadır (www.tarim.gov.tr, 15.11.2011).
Türkiye geliĢmekte olan bir ülke olarak geliĢimini sanayi sektörüne bağlamaktadır. Bundan
dolayı yıllardır uygulanan politikalar çerçevesinde tarımın payının azaltılmasına ve bu
payında sanayi sektörüne kaydırılmasına yönelik geliĢmeler kaydedilmiĢtir. 1980 sonrasında
ihracata dayalı büyüme modelinin benimsenmesiyle dıĢa açık bir ekonomide ticari
iliĢkilerimiz geliĢmektedir.
Grafik 1. Yıllar Ġtibariyle Ekonomik Faaliyetlere Göre Ġhracat Payları (%)
Kaynak: www.tüik.gov.tr
Yukarıdaki grafikte kırılma noktasını ifade eden 1980 yılı itibariyle Türkiye‘nin liberalleĢme
sürecine girmesiyle dıĢa açılmaya baĢladığı görülmektedir. Bu süreçte milli gelir içerisinde
tarımın payının azalmasına bağlı olarak ekonomik faaliyetler açısından ihracatın yönü tarım
sektöründen sanayi sektörüne kaymıĢtır.
Türkiye‘de ihracatı en çok yapılan tarımsal ürünler içerisinde iç fındık, kuru incir, çekirdeksiz
kuru üzüm, kuru kayısı ve çam fıstığı gelmektedir (Çolak ve BaĢ, 2009, s.330).
234
2010
25,2
Türkiye‟de Sınır Ticareti ve Sınır Ticareti Ġçerisinde Tarımın Payı: Öncüpınar Sınır
Kapısı Örneği
Sınır Ticaretinin Tanımı
DıĢ ticaret uluslararası mal ve hizmet alıĢveriĢinin yapılması iken; sınır ticareti ise karadan ya
da denizden sınırı olan iki ülke arasında özel anlaĢmalar doğrultusunda yapılan ticarettir (Tan
ve Altundal, 2008, s.13). Sınır ticareti, dıĢ ticaretin özel bir Ģekli olup sınır ticareti ile iliĢkileri
geliĢen ülkelerin sınırı olan illerde yaĢayan halkın günlük ihtiyaçlarının hem daha kolay hem
de daha hızlı karĢılanması amacıyla yapılmaktadır. Ülkemizde sınır ticaretinin geliĢtiği
bölgelerimiz olan Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geliĢmiĢlik farklarının
azaltılması ve böylece bölge halkının refah düzeyinin artırılmasıyla da daha iyi yaĢam
koĢullarına ulaĢtırılması amacıyla sınır ticareti yapılmaktadır.
Sınır Ticaretinin GeliĢimi
Ülkemizdeki sınır ticareti ile iliĢkiler ilk olarak 1978 yılında yaĢanan ve tüm dünyayı etkisi
altına alan petrol krizi sonucunda Ġran ile baĢlamıĢ olup zamanla sınırımız olan diğer ülkelerle
de bu ticaretten yararlanma yoluna gidilmiĢtir. 1985 yılında resmi olarak ilk sınır ticareti
Gürbulak sınır kapısında gerçekleĢmiĢtir. 1996 yılı itibariyle halen Irak, Ġran, Gürcistan,
Suriye ve Nahçıvan gibi ülkelerle sınır ticaretimiz devam etmektedir.
Tablo 5. Sınır Ticareti Yapılan Ġller
Ġli
Ağrı
Ardahan
Artvin
Gaziantep
Hakkari
Hatay
Iğdır
Kilis
Mardin
ġanlıurfa
ġırnak
Van
Sınır Kapısı
Gürbulak
Türközü
Sarp
KarkamıĢ
Esendere
Cilvegözü
Dilucu
Öncüpınar
Nusaybin
Akçakale
Habur
Kapıköy
Ülke
Ġran
Gürcistan
Gürcistan
Suriye
Ġran
Suriye
Nahçıvan
Suriye
Suriye
Suriye
Irak
Ġran
AĢağıdaki tabloda sınır ticareti genel olarak özetlenmiĢtir:
AMAÇ
•
Bölge halkının ihtiyaçlarının daha kolay ve ucuza temini
BEKLENTĠLER
•
Bölge halkının gelir ve refah düzeyinin artırılması
•
Ülkeler arasındaki iliĢkilerin geliĢtirilmesi
•
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin geliĢmiĢlik farklarının giderilmesi
AVANTAJ
•
DıĢ ticaretin prosedürlerinden kurtulmak
DEZAVANTAJ
•
Belirli tarım ve sanayi ürünlerinin ticarete konu olması
Asıl amacı bölge halkının ihtiyaçlarının kolay ve ucuza temini olan bu ticaret zamanla
amacından saparak ülkemizde akaryakıt ticaretine dönüĢmüĢtür. Bundan dolayı 2002 yılından
itibaren sınır ticareti kapsamından akaryakıt çıkartılmıĢtır (Sugözü ve Atay, 2010, s.63).
235
2003 yılında sınır ticaretinde yaĢanan güvenlik, kaçakçılık ve iç piyasanın bozulması gibi
sıkıntıların önüne geçmek amacıyla Sınır Ticaret Merkezleri‘nin (STM) kurulmasına karar
verilmiĢtir. Bu kapsamda ilk STM uygulamaları yine Ġran‘la yapılan üç sınır kapısında
görülmektedir.
Tablo 6. Türkiye‘deki Sınır Ticaret Merkezleri
Ġli
STM
Ülke
Ağrı
Sarısu
Ġran
Hakkari
Esendere
Ġran
Van
Kapıköy
Ġran
Iğdır
Dilucu
Nahçıvan
Sınır ticareti yapan tacirler il valiliklerinin düzenlediği belge ile ticaretlerini
gerçekleĢtirmektedirler. Sınır ticareti ile, Ģirket merkezi sınır ticareti kapsamındaki illerde
olan tüzel kiĢilerle, bu illerde mukim ve tek vergi numarasına sahip gerçek kiĢilerce ayda dört
defadan fazla olmamak üzere, her defa 50.000 dolar karĢılığı TL‘yi aĢmayacak eĢya ithal
edilebilmektedirler (Tan ve Altundal, 2008, s.15).
Sınır ticareti kapsamında ihracı izne bağlı ürünler tuz, Ģeker, silah (spor av tüfekleri hariç),
mühimmat, uyuĢturucu, psikotrop maddeler, afyon ve haĢhaĢ kellesi, gübreler (kimyevi
gübreler hariç), bitkisel ham yağlar ve yağlı tohumlar, büyük ve küçükbaĢ canlı hayvanlar ve
1734 sayılı Kanun kapsamındaki yemler olarak açıklanmıĢtır. Ġhracatı yasaklanmıĢ mallar ise,
eski eserler, tiftik keçisi, hint keneviri, tütün tohumu ve fidesidir (Tan ve Altundal, 2008,
s.20).
28.04.2000 tarihli Kararname ile Irak‘tan getirilen deterjan hammaddesi olan lap ile hurda
demir-çelik ve hurda bakır ithalatında uygulanan kotanın kaldırılmıĢ ve bu malların Türkiye
genelinde satılabilmesine de izin verilmiĢtir (Tan ve Altundal, 2008, s.25).
Türkiye ile Suriye arasındaki sınır ticareti Mardin, ġanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve Hatay
illerinden yapılmakta olup Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin vermemesinden
dolayı bu ticaret sadece ülkemizden ithalat yoluyla tek taraflı olarak gerçekleĢmektedir.
Suriye ile sınır ticareti Kilis ilinde bulunan Öncüpınar sınır kapısından 1997 yılından itibaren
baĢlamıĢtır. Buna rağmen 1999 yılından itibaren sınır ticareti kapsamında hiçbir özel ya da
tüzel kiĢiliğe Ġl Değerlendirme Kurulu tarafından uygunluk belgesi verilmediği için sınır
ticareti bu ilimizde de durma noktasına gelmiĢtir (Karluk ve Yüce Dural, 2010, s.55).
Kilis ilinden 2011 yılında da hiçbir firma sınır ticareti kapsamında ithalat yapmamıĢ ve sınır
ticareti belgesi almak için de herhangi bir baĢvuruda bulunmamıĢtır. Bunun nedeni ithalat
kotasını oluĢturan sınır ticareti bünyesinde ithal edilebilecek ürün sayısı ve miktarının az
belirlenmesinden kaynaklanmaktadır (Karluk ve Yüce Dural, 2010, s.57).
Türkiye ile Suriye Arap Cumhuriyeti arasında 1 Ocak 2007 tarihinde yürürlüğe giren Serbest
Ticaret Alanı Tesis Eden Ortaklık AnlaĢması‘na bağlı olarak iki ülke arasında en geç 12 yıl
içerisinde bir serbest ticaret alanı oluĢturulacaktır. Buna bağlı olarak da sınır ticareti
yapılmasının avantajlarından mahrum kalınacağı ifade edilmektedir (Karluk ve Yüce Dural,
2010, s.57).
Sınır Ticaretinin Etkileri
Türkiye‘de uygulanan sınır ticaretinin temel amacı, ülkenin görece geri kalmıĢ bölgeleri olan
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde ticaretin geliĢimiyle birlikte bölgesel geliĢmenin
sağlanmasıdır. Bu amaçla baĢlatılan sınır ticareti bölgede iklim Ģartlarının olumsuzluğu
altyapının, üretim faktörlerinin, güvenlik ve ulaĢım imkânlarının yetersizliğine de bağlı olarak
giriĢimcilerin yatırım yapmaması nedeniyle amacına ulaĢamamaktadır (Sugözü ve Atay,
2010, s.1045).
236
Sınır ticaretinin etkileri aĢağıdaki tabloda özetlenmiĢtir.
Tablo 7. Sınır Ticaretinin Etkileri
Ekonomik Etkiler

ölgelerarası geliĢmiĢlik farklarının
giderilmesi

ınırı olan illerin ticaretten aldıkları payın
artması

akliyeciliğin geliĢmesi

stihdamın artırılması

arife ve miktar indirimlerine bağlı olarak
ticaretin yaygınlaĢması

ergi kaybına yol açması
Sosyal Etkiler

ölge halkının ihtiyaçlarının kolay ve ucuza
temin edilmesi

iriĢimci ruhunun geliĢmesi

aksız rekabete yol açması

ontrolsüz ürünlerin kullanılmasıyla
tüketicinin mağduriyeti
B
S
N
Ġ
T
V
Sınır Ticaretinin Tarım Sektörüne Etkileri
Sınır ticareti önemli bir dıĢ ticaret türü olarak ifade edilse de ülkemizde henüz arzu edilen
yere ulaĢamamıĢtır. Hatta sınır ticareti kapsamında ülkenin tarım ve hayvancılık alanında yerli
üretimi sekteye bile uğramıĢtır. Sınır ticareti ile ülkeye gelen maliyeti ucuz tarım ve hayvan
ürünleri bölgede haksız rekabete yol açmıĢtır. Ülke genelinde önemli bir üretim miktarına
sahip ihracatı yapılan pirinç, kuru üzüm, çay ve karpuz gibi bazı tarımsal ürünlerimiz haksız
rekabetten dolayı arzu edilen öneme ulaĢamamaktadırlar (Tan ve Altundal, 2008, s.91).
Kilis Ġli‟nin Tarımsal Göstergeler Açısından Değerlendirilmesi
Kilis Ġli‟nin Sosyo-Ekonomik Yapısı
Türkiye‘de bölgesel geliĢme alanında AB‘ye uyum süreci çerçevesinde yerleĢme
merkezlerinin kademelenmesi ve iller arasındaki fonksiyonel iliĢkilerin istatistik toplama ve
plan yapma amacına uygunluğu açısından AB istatistikî sınıflandırmasına (NUTS) paralel
olarak üç düzey halinde Ġstatistiki Bölge Birimleri Sınıflandırması (ĠĠBS) yapılmıĢtır. Bu
kapsamda Türkiye, Düzey1‘de 12, Düzey2‘de 26 ve Düzey3‘te 81 bölgeye ayrılmıĢtır.
Bölgesel politikaların uygulanabildiği bölgeler ise Düzey2 bölgeleridir. Güneydoğu Anadolu
Bölgesi‘nde ise Düzey2 kapsamında yer alan bölgeler TRC1 Bölgesi‘ni kapsayan Adıyaman,
Gaziantep ve Kilis; TRC2 Bölgesi‘ni kapsayan ġanlıurfa ve Diyarbakır ile TRC3 Bölgesi‘ni
kapsayan Batman, Siirt, ġırnak ve Mardin illerinden oluĢmaktadır (Ergün ve Atay Polat,
2011, s.326).
237
Tablo 8. TRC1 Bölgesi‘nin Sosyo-Ekonomik Göstergeleri
Göstergeler
YIL
Adıyaman
Gaziantep
Kilis
38,0
42,8
44,2
ĠĢgücüne Katılma Oranı (%)
2009
17,9
17,4
14,9
ĠĢsizlik Oranı (%)
2009
31,2
35,3
37,7
Ġstihdam Oranı (%)
2009
780
1318
1463
KiĢi BaĢına GSYH (TL)
2000
0,39
1,36
0,13
GSYH Ġçindeki Payı (%)
2000
48.714
2.417.196
14.122
Ġhracat (Bin dolar)
2009
29.226
2.709.140
33.499
Ġthalat (Bin dolar)
2009
8
17
..
Hastane Sayısı
2007
66
91
..
Sağlık Ocağı Sayısı
2007
1353
898
3.119*
Hekime DüĢen Hasta Sayısı
2007
696
479
682*
Hastane Yatağı BaĢına DüĢen KiĢi Sayısı
2007
79.8
83.7
80.4
Okur-Yazar Nüfus Oranı (%)
2000
70.5
74.9
71.8
Okur-Yazar Kadın Nüfusun
2000
Tüm Kadınlara Oranı (%)
5.2
5.2
5.2
Üniversite Bitirenlerin
2000
Okul Bitirenlere Oranı (%)
Kaynak: Hayriye Atik, Melike Atay; ġırnak Ġllerinin Bölge Ġlleri Arasındaki Göreli GeliĢme
Düzeyi, Uluslararası ġırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.917-924.
ĠĢgücü göstergeleri olarak iĢgücüne katılma oranı, iĢsizlik oranı ve istihdam oranı gösterge
olarak seçilmiĢtir. Bölge olarak incelendiğinde her üç gösterge açısından da Kilis ili olumlu
göstergelere sahiptir. Gelir göstergeleri olarak ilin GSYH içindeki payı ve kiĢi baĢına gelir
göstergeleri seçilmiĢtir. 2000 yılı itibariyle kiĢi baĢına GSYH rakamının en yüksek olduğu il
1463 TL ile Kilis‘tir.
DıĢ ticaret göstergeleri açısından ise 2008 ve 2009 yıllarına ait ihracat ve ithalat verileri
incelendiğinde ise Gaziantep ilinin önemli bir paya sahip olduğu görülmektedir. Gaziantep
ilinin ticaret hacminin geliĢmesi ilin sanayi altyapısının geliĢmiĢliğine bağlanabilir. Diğer
taraftan Kilis ihracat açısından düĢük iken sınır ticaretine de bağlı olarak ithalat rakamları
Gaziantep ilinden sonra ikinci sırada yer almaktadır.
Sağlık göstergeleri olarak hastane sayısı, sağlık ocağı sayısı, hekime düĢen hasta sayısı ve
hastane yatağı baĢına düĢen kiĢi sayısı göstergeleri seçilmiĢtir. Bu göstergeler açısından Kilis
iline ait verilerden sadece hekime düĢen hasta sayısı ve hastane yatağı baĢına düĢen kiĢi sayısı
göstergelerine ulaĢılmıĢtır. Bu göstergeler açısından da il iyi durumdadır.
Son olarak ise eğitim göstergeleri olarak okur-yazar nüfus oranı, okur-yazar kadın nüfusunun
tüm kadınlara oranı ve üniversite bitirenlerin okul bitirenlere oranı göstergeleri seçilmiĢtir. Bu
göstergeler açısından da Kilis iyi durumdadır.
Kilis Ġli‟nin Tarımsal Göstergeleri
Kilis ilinin toplam arazisi 152.100 hektar olup bu arazinin 105.500 hektarı tarım alanından
oluĢmaktadır. Toplam tarım arazisinin yüzde 50‘si tarla, yüzde 15‘i bağ, yüzde 13‘ü zeytin,
yüzde 11‘i sebze ve yüzde 4‘ü ise antepfıstığı ve diğer meyve bahçelerinden oluĢmaktadır.
Çiftçiler son yıllarda zeytin üretim maliyetlerini azaltmak amacıyla organik tarıma
yönelmiĢlerdir. Ayrıca, ilin organik tarıma geçmesiyle birlikte gelir ve istihdamın artırılması
sonucunda kırsal alanda yaĢam koĢulları iyileĢtirebilecektir. Ġlin engebeli ve dağlık arazi
üzerinde bulunmasından dolayı zeytin üretimi yoğun olarak gerçekleĢtirilmekte iken diğer
tarım ürünlerinin yetiĢtirilmesi oldukça zordur. Ġlde hayvancılık verilerine bakıldığında 6.500
büyükbaĢ ve 150.000 adet küçükbaĢ bulunmaktadır. Ayrıca, 755 adet tek tırnaklı (at, katır,
eĢek), 110.000 adet kanatlı ve 4.000 kovan arı vardır. Yıllık hayvansal üretim ise 22.500 ton
238
süt, 125 ton et, 26.000.000 adet yumurta, 35 ton bal ve 60 ton yapağıdan oluĢmaktadır
(www.ika.gov.tr, 22.11.2011).
AĢağıdaki tabloda Kilis ilinin tarım alanlarının kullanımına dair bilgiler yer almaktadır. Kilis,
TRC1 Bölgesi ile karĢılaĢtırıldığında ekilen tarla alanı küçük bir oranda kalsa da sebze alanı
açısından 11.353 hektar gibi yüksek bir orana sahiptir. Bunun dıĢında dikili alan açısından da
değerlendirildiğinde yine bölge illerine göre düĢük bir alana sahip olduğu görülmektedir.
Ayrıca, Kilis iline ait bu değerler Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve ülke bazında
değerlendirildiğinde iĢlenen tarla alanı, sebze alanı ve dikili alan gibi alanlar açısından çok
küçük düzeylerde kaldığı görülmektedir.
Tablo 9. Kilis Ġli‘nde Kullanılma ġekline Göre Tarım Alanları
ĠĢlenen Tarla Alanı
Sebze Alanı
(Hektar)
ĠLLER
(Hektar)
Ekilen
Nadas
Gaziantep
193979
18386
9915
Adıyaman
235013
200
5183
Kilis
52398
8370
11353
Kilis/TRC1 (%)
10,8
31,0
42,9
Kilis/Güneydoğu
1,9
3,0
14,0
Anadolu Bölgesi (%)
Kilis/Türkiye (%)
0,29
0,16
1,38
Dikili Alan
(Hektar)
Toplam Alan
(Hektar)
150908
38845
31159
14,1
373188
279241
103280
13,6
8,1
3,0
1,17
0,39
Kaynak: Bölge Ġlleri Ġl Tarım Müdürlükleri
Tablo 10. Kilis Ġlinde Organik Tarım GeçiĢ Süreci Üretim Verileri (2010)
Çiftçi
Gerçek Üretim
Nadas
Toplam
Üretim
Sayısı
Alanı (ha)
Alanı (ha)
Alan (ha)
Miktarı
(Ton)
125
1.007
0
1.007
697
Kaynak: www.tügem.gov.tr
Yukarıdaki 2010 yılına ait verilerin yer aldığı tabloda Kilis‘teki organik tarım geçiĢ süreci
üretim ürünleri antepfıstığı, buğday, mercimek, nohut, üzüm, arpa ve zeytinden oluĢmaktadır.
Bu kapsamda 2010 yılında 125 çifti 697 ton tarım üretimi gerçekleĢtirmiĢlerdir.
Kilis‘te iĢletmelerin yüzde 28,1‘i, çalıĢan nüfusun ise yüzde 18,4‘ ü sanayi sektöründe yer
almaktadır. Kilis‘te tarıma dayalı imalat sanayisi içerisindeki en önemli grubu zeytinyağı,
pekmez, sabun ve bulgur oluĢturmaktadır. Diğer sanayi grupları ise briket ve karo
imalathaneleri ile taĢ ocağı iĢletmeleridir (www.ika.gov.tr, 15.11.2011).
239
Tablo 11. Kilis OSB‘deki Firmaların Sektör Dağılımı (2009)
Sektör
Firma
Sayısı
Gıda
15
Dokuma ve Giyim
6
Plastik
2
Petro-kimya
2
PiĢmiĢ kil ve çimento
2
sanayi
Otomotiv
1
Diğer
8
Toplam
36
Kaynak: www.ika.org.tr
Kilis Organize Sanayi Bölgesi‘nde faaliyet gösteren iĢletmelerde pekmez, baharat, Ģekerleme ve
çikolata, mısır çerezi, zeytinyağı, kadife döĢemelik kumaĢ, seccade, plastik ambalaj, çit teli, et
sucuğu, pamuk ipliği, halı ipliği, mobilya dekorasyon, margarin yağı, sentetik çuval, porselen
cam ve biodizel imalatı yapılmaktadır.
Kilis Ġli‟nin DıĢ Ticareti Ġçerisinde Tarımın Yeri ve Önemi
Kilis‘in 2010 yılında ihracat yaptığı ülkeler; Avusturya, Fas, Hollanda, Irak, Ġsrail, Ġsveç, Ġtalya,
Kazakistan, Letonya, Malezya, Moldavya, Polonya, Rusya, Suriye, Suudi Arabistan, Ukrayna
ve Ürdün‘dür.
TRC1 bölgesine ait tarımsal ürünlerin ihracat değeri 952 milyon dolar olup bu değer Türkiye
tarım sektörü ihracatının yüzde 8,5‘ini teĢkil etmektedir. Diğer taraftan bu değerin yaklaĢık
yüzde 99‘u Gaziantep ili tarafından gerçekleĢtirilirken geriye kalan 5 milyon dolarlık kısmı
ise Adıyaman ve Kilis illeri karĢılamaktadır (www.ika.gov.tr, 23.11.2011).
Kilis‘ten yapılan dıĢ ticaretin yönü ihracat ve ithalat açısından aynı yönlü seyir izlemiĢtir.
Tabloya göre 2002 yılından sonra dıĢ ticaretin geliĢtiği görülmektedir. Küresel kriz nedeniyle
ilde dıĢ ticaret açısından bir daralma gözlense de daha sonraki yıllarda bu olumlu geliĢme
devam etmektedir.
2010 yılı itibariyle Kilis ilindeki ihracatçı firma sayısı 28 iken aynı yıl yapılan ihracat değeri
bir önceki yıla göre yüzde 58 oranında artıĢ göstererek 24.860 bin dolara ulaĢmıĢtır.
Kilis‘te 2004 yılından sonra tarımsal ürünlerin ihracatı baĢlamıĢtır. Kilis‘ten sektörel bazda
2010 yılana ait ihracat değerleri incelendiğinde toplam ihracatın yaklaĢık yüzde 18‘ini
oluĢturmaktadır. Tabloda dikkat çeken diğer bir nokta ise bölge ekonomisi açısından önem
arzeden zeytin ve mamullerinin ihracat içerisindeki payının sıfır olmasıdır.
240
Grafik 2. Yıllar Ġtibariyle Kilis Ġlinden Yapılan DıĢ Ticaretin GeliĢimi (Bin dolar)
Kaynak: www.tim.gov.tr
Tablo 12. Kilis Ġlinde Sektörel Bazda Ġhracat Değerleri (2010) (Bin dolar)
Sektörler
I.TARIM
A.BĠTKĠSEL ÜRÜNLER
Hububat,Bakliyat,Yağlı Tohumlar ve Mamulleri
YaĢ Meyve ve Sebze
Meyve Sebze Mamulleri
Kuru Meyve ve Mamulleri
Fındık ve Mamulleri
Zeytin ve Zeytinyağı
Tütün
Kesme Çiçek
B.HAYVANSAL ÜRÜNLER
Canlı Hayvan, Su Ürünleri ve Mamulleri
C.AĞAÇ VE ORMAN ÜRÜNLERĠ
Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri
II.SANAYĠ
D.TARIMA DAYALI ĠġLENMĠġ ÜRÜNLER
Tekstil ve Hammaddeleri
Deri ve Deri Mamulleri
Halı
E.KĠMYEVĠ MADDELER VE MAMULLERĠ
Kimyevi Maddeler ve Mamulleri
F.SANAYĠ MAMULLERĠ
Hazırgiyim ve Konfeksiyon
TaĢıt Araçları ve Yan Sanayi
Gemi ve Yat
Elektrik – Elektronik
Makine ve Aksamları
Demir ve Demir DıĢı Metaller
Demir Çelik ürünleri
Çimento ve Toprak Ürünleri
Değerli Maden ve Mücevherat
241
Tutar
4.505
1.934
1.931
0
1.921
924
0
0
0
0
0
0
2.570
2.570
20.341
1.434
1.127
266
306
286
286
18.619
96
0
0
86
68
199
0
15.681
0
Diğer Sanayi Ürünleri
III.MADENCĠLĠK
Madencilik Ürünleri
TOPLAM
Kaynak: www.tim.gov.tr
2.488
13
0
24.860
Kilis ilinden yapılan tarım ihracat ürünleri hububat, bakliyat, yağlı tohumlar ve mamulleri,
yaĢ meyve ve sebze, meyve ve sebze mamulleri, kuru meyve ve sebze mamulleri Ģeklindedir.
Kilis‘in 2008 yılına ait ekonomik faaliyetlerine göre ithalat değerleri içerisinde tarımın payı
yaklaĢık yüzde 6‘dır. Bu oran tarımsal ürün açısından ilin ihtiyacının ülke bazında
karĢılandığının bir göstergesidir.
Kilis ile Suriye Arasındaki DıĢ Ticarette Tarım
Suriye‘nin ekonomik yapısında tarım önemli bir paya sahip olduğu için tarım istihdamı
oldukça yüksektir. Bunun yanında hizmetler ve imalat sektörü de önemli bir yere sahiptir.
Suriye‘nin en çok ihracat yaptığı ülkeler Almanya, Ġtalya, Türkiye ve BirleĢik Arap
Emirlikleri olup ihraç ettiği önemli ürünler ise ham petrol ve petrol ürünleri, gıda ve canlı
hayvan, tekstil ve tekstil lifleri ile ham pamuktan oluĢmaktadır. Ġthalat yaptığı ülkelerin
baĢında ise makine ve ulaĢım ekipmanları, gıda, canlı hayvan, metal ve metal ürünleri,
kimyasallar ve fosfat baĢta olmak üzere Almanya, Ġtalya, Çin ve Fransa gelmektedir. Türkiye
ile sınır komĢusu olan Suriye arasındaki ticaretimizi artırmanın bir yolu Suriye‘nin ithal ettiği
ürünlerde maliyet ve buna bağlı olarak da fiyat avantajı sağlayarak baĢarmak olabilir.
Suriye‘nin temel gelir kaynakları içerisinde petrol ve tarım gelmekte olup yapılan ihracatın
önemli bir bölümünü de yine bu alt kalemler oluĢturmaktadır. Suriye‘nin toplam
yüzölçümünün yaklaĢık yüzde 32‘si ekilebilmekte ve yüzde 12‘lik kısmına sahip alanda
yapılan sulu tarım ile toplam tarımsal üretimin yüzde 60‘ı gerçekleĢtirilmektedir. Suriye‘ye ait
önemli tarımsal ürünler baĢta pamuk olmak üzere buğday, arpa, Ģeker pancarı ve zeytindir.
Ülkede 1980 yılından sonra liberalleĢme hareketleri baĢlamıĢ ve tarım politikalarında yaĢanan
değiĢimlere bağlı olarak da ülke tarımsal ürünlerde ihracat yaparak önemli bir boyut
kazanmıĢtır. En önemli tarımsal ürünler olan buğday, arpa, Ģeker pancarı, pamuk, tütün ve
zeytin ürünlerinin devlet tarafından satın alınması bu ülkeyi Suriye Arap ülkeleri arasında
tahıl ürünleri açısından kendisine yeten tek ülke konumuna getirmiĢtir (Konya Ticaret Odası,
2008, s.5).
Türkiye‘den Suriye‘ye ihraç edilen malların sektörel dağılımında imalat sanayi ilk sırada yer
almakta olup bunu sırasıyla tarım ve ormancılık sektörü ile madencilik ve taĢocaklığı sektörü
izlemektedir. Tarım sektörünün Suriye‘ye yapılan ihracatımızda ikinci sırada yer alması, bu
ülke ile sınır ticareti yoluyla yapılacak tarım ihracatı için önemli olan bir faktör olarak
karĢımıza çıkmakta iken sınır ticareti kapsamında yapılan tek yönlü ticaretimizle bu avantajda
elimine edilmektedir.
Türkiye‘den Suriye‘ye yapılan ihracat rakamlarına bakıldığında ihracata konu olan ürünler
ağırlıklı olarak kömür, petrol türevi ürünler, motorlu kara taĢıtı ve römorklar, makine ve
teçhizat, tekstil ürünleri, tarım ve hayvancılık ürünlerinden oluĢtuğu görülmektedir.
Türkiye‘nin Suriye‘den yapmıĢ olduğu ithalatın ham petrolden, kısmen petrol türevi ile tarım
ve hayvancılık ürünlerinden oluĢtuğu görülmektedir.
242
Tablo 13. Kilis ile Suriye‘nin Tarımsal Üretiminde Üstün Olduğu Tarımsal Ürünler
KĠLĠS
SURĠYE


Antepfıstığı
Buğday


Buğday
Arpa


Mercimek
ġeker Pancarı


Nohut
Pamuk


Üzüm
Tütün


Arpa
Zeytin ürünleri

Zeytin ürünleri
Kilis ile Suriye‘nin tarımsal ürünler bazında benzerlik kaydettiği tablodan anlaĢılmaktadır.
Dolayısıyla Suriye‘nin Türkiye genelinden yaptığı dıĢ ticarette önemli olan ürünleri Kilis‘in
mümkün mertebe üretmesiyle sınır ticareti kapsamında gerçekleĢmese dahi genel dıĢ ticarette
bir üstünlüğe geçirilmesi sağlanabilir.
AĢağıdaki tabloya göre ise Kilis‘ten Suriye‘ye yapılan ihracat yıllar itibariyle artıĢ göstererek
2010 yılında 18.467 olarak neredeyse yapılan toplam ihracatın tamamına ulaĢma noktasına
gelmiĢtir.
Tablo 14. Kilis Ġlinin Suriye‘ye Yaptığı Ġhracat
Yıl
Tutar
2004
191
2005
696
2006
4.830
2007
4.691
2008
3.690
2009
6.511
2010
18.467
Kaynak: www.tim.org.tr
Toplam Ġçindeki Pay (%)
6,1
16,0
65,2
42,0
19,4
49,0
53,0
Kilis Ġle Suriye Arasındaki Sınır Ticareti Ġçerisinde Tarımın Yeri ve Önemi
Suriye ile Türkiye arasındaki sınır ticareti iliĢkileri Mardin, ġanlıurfa, Gaziantep, Kilis ve
Hatay illerinden gerçekleĢtirilmekte olup Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin
vermemesinden dolayı tek taraflı olarak tarife tavizleri ile yürütülmektedir. 1990 yılında
yaĢanan Körfez Krizi nedeniyle Irak üzerinden Körfez ülkelerine yapılan canlı hayvan
ihracatımız Suriye karayoluna kaymıĢtır. Suriye, 1991 yılından sonra ülkemizde yaĢanan sığır
vebası hastalığına bağlı olarak canlı hayvanların ülkeden geçiĢini yasaklamıĢtır. Dolayısıyla
bu kapsamda yürütülmekte olan sınır ticaretimize yönelik ithalatta durmuĢtur.
Bunun dıĢında Suriye ve Türkiye arasında sınır ticaretini geliĢtirmek amacıyla Sınır Ticaret
Merkezleri‘nin (STM) kurulmasına yönelik yapılan protokolle Türkiye‘de Akkoyunlu ve Kilis
mevkinde, Suriye‘de ise Ain El Souddeh ve Bab El Salameh noktalarında STM‘lerin
kurulmasına karar verilmiĢtir (Konya Ticaret Odası, 2008, s.24).
243
A
B
M
N
Ü
A
Z
Sınır ticaretinin yapılması önündeki en önemli tedbirlerden bir tanesi de il ithalat kotalarıdır.
Kota uygulaması ile tarım ürünlerinin ithalatı neredeyse tamamen yasaklanmıĢtır. 2011 yılına
ait ithalat kotası gösterir tablo aĢağıda verilmiĢtir.
Tablo 15. Sınır Ticareti Kapsamında 2011 Yılı Kilis Ġli Ġthalat Kotaları
Sıra
Ürün
G.T.Ġ.P
Birim Miktar
Dönemi
1
Arpa
1003.00.90.00.19 Ton
1.000
2
Ayçiçek Çekirdeği 1206.00.99.00.11 Ton
310
3
Buğday
1001.90.99.00.11 Ton
3.000
(Ekmeklik)
4
Bürün (yakmaya
2306.90
Ton
13.000
mahsus)
5
Çörekotu
0910.99.91.00.14 Ton
10
6
Domates
0702.00.00.00.00 Ton
1.000
7
Erik
2302.30
Ton
20
8
Kabak Çekirdeği
1209.91.90.00.11 Ton
10
9
Kahve
0901.11.00.00.00 Ton
3
10
Karabiber
09.04.12.00.00.00 Ton
5
11
Karpuz Çekirdeği
1209.99.99.90.12 Ton
50
(çerezlik)
12
Kebere
0709.90.40.00.00 Ton
15
13
Kimyon
0909.30.00.00.11 Ton
5
14
Kırmızı Biber
0904.20.30.00.11 Ton
150
15
Limon Tuzu
2918.14.00.00.00 Ton
5
(kimya)
16
Mercimek (yeĢil)
0713.40.00.00.12 Ton
500
15 Ekim-1 Mayıs
17
Mercimek
0713.40.00.00.13 Ton
500
15 Ekim-1 Mayıs
(kırmızı)
18
Nar
0810.90.95.00.11 Ton
20
1 Ocak-15 Temmuz
19
NiĢasta
1108.11
Ton
20
20
Nohut
0713.20.00.00.19 Ton
400
15 Ekim-1 Temmuz
21
Odun (yakmaya
4401
Ton
36.000
mahsus ve
coniferales
odunları hariç)
22
Pamuk Çiğidi
1207.20.10
Ton
100
23
Pirinç
1006.30.48
Ton
500
24
Prina (zeytin
2306.90
Ton
2.000
küspesi) (yakacak
olarak)
25
Sarımsak
0712.90.90.00.11 Ton
50
(kurutulmuĢ)
26
Soğan (kuru)
0703.10.19.00.11 Ton
500
27
Soğan (taze)
0703.10.19.00.12 Ton
500
28
Susam
1207.40.90.00.11 Ton
2.000
29
Tarçın
0906.11.00.00.00 Ton
5
30
Yer Fıstığı
1202.10.90.00.00 Ton
15
1 Mart-1 Ağustos
31
Yulaf
1004.00
Ton
15
Kaynak: Kilis Ticaret ve Sanayi Odası
244
2010 yılında ithalat kotası çerçevesinde 15 ürün yer alırken; 2011 yılında bu kota içerisinde
ürün sayısı 31‘e çıkartılmıĢ ve ürün çeĢitleri de bu kapsamda arttırılmıĢtır. Tabloya göre 2011
yılında Kilis‘e ait sınır ticareti kapsamında ithalat kotalarının tamamını tarım ürünleri
oluĢturmaktadır. Sanayi ürünlerine dair ithalat kotası ise iki ülke arasında Serbest Ticaret
AnlaĢması nedeniyle belirlenmemiĢtir (Özçiloğlu ve Sakar, 2011, s.32). Bölgede ekili ve
dikili alanlar göz önüne alındığında yapılan üretimin sınır ticareti kapsamındaki tarımsal
ürünlere ayrılan ithalat kotalarına göre düĢük olduğu görülmektedir.
Sonuç ve Öneriler
DıĢ ticaret politikası, bir ülkenin dıĢ ticaretinin hacmini, bileĢimini ve yönünü etkilemeye
yönelik her türlü müdahaleler olarak ifade edilmektedir (Seymen ve diğ., 2009, s.2).
Yıllardır ülkeler öncelikli olarak ihtiyaçlarını karĢılamak amacıyla birbirleriyle iletiĢim
halinde bulunmaktadırlar. KüreselleĢme olgusunun da geliĢmesiyle ülkeler ihtiyaçlarını diğer
ülkelerden karĢılamak üzere karadan, havadan ya da demiryolundan yararlanarak ticari
iliĢkiler içerisine girmiĢlerdir. Bu bağlamda dıĢ ticaretin bir türü olarak ifade edilen sınır
ticareti iki ülke arasında sınırı bulunan illerde yaĢayan halkın ihtiyaçlarının daha kolay ve
ulaĢım masraflarının da azami ölçüde gerçekleĢmesiyle daha ucuza temin edilmesi amacıyla
geliĢtirilmiĢtir.
Sınır ticareti önemli bir dıĢ ticaret türü olarak ifade edilse de ülkemizde henüz arzu edilen
yere ulaĢamamıĢtır. Hatta sınır ticareti kapsamında ülkenin tarım ve hayvancılık alanında yerli
üretimi sekteye bile uğramıĢtır. Sınır ticareti ile ülkeye gelen maliyeti ucuz tarım ve hayvan
ürünleri bölgede haksız rekabete yol açmıĢtır. Ülke genelinde önemli bir üretim miktarına
sahip ihracatı yapılan pirinç, kuru üzüm, çay ve karpuz gibi bazı tarımsal ürünlerimiz haksız
rekabetten dolayı arzu edilen öneme ulaĢamamaktadırlar (ĠTO, 2008, s.91).
Suriye‘nin Arap Serbest Ticaret AnlaĢması‘na dahil olması sonucunda Suriye ile hem sınır
komĢusu olmamız hem de Suriye‘nin hammadde, enerji ve iĢgücü bakımından ucuz olması
ülkemiz ile ticaretin geliĢmesinde önemli bir unsur olarak karĢımıza çıkmaktadır. Ancak
Suriye‘nin sınır ticareti kapsamında ithalata izin vermemesinden dolayı bu ticaret sadece
ülkemizden ithalat yoluyla tek taraflı olarak gerçekleĢmektedir.
Hal böyle iken Ortadoğu‘da Arap Baharı olarak nitelendirilen olaylar Mart 2011 tarihi
itibariyle Suriye devletine sıçramıĢ ve halen olaylar yoğunluklu olarak devam etmektedir.
Türkiye‘nin, Ortadoğu‘nun yeniden yapılandırılmasında almıĢ olduğu etkin rol ve Suriye
devletine ekonomik yaptırımların uygulanmasına baĢlanmasına karar verilmesi nedeniyle
Suriye ile ticaretimizin olumsuz etkileri ortaya çıkmıĢtır. Temmuz 2011 itibariyle %20 azalan
dıĢ ticaretin yaptırımların uygulanması ile %50 kadar azalma olabileceği belirtilmektedir.
(Zaman Gazetesi, 29.11.2011).
Kasım 2011 TÜĠK verilerine bakıldığında Suriye devleti ile yapılan dıĢ ticaret hacminde %2
azalma görülmektedir. Ġhracat % 3,7 artıĢ gösterirken ithalatta yaklaĢık %26 azalma olmuĢtur.
Aynı dönemde Kilis ilinden Suriye devletine yapılan dıĢ ticarette tersi durum
gözlemlenmektedir. Ġhracatta %40 azalma olurken, ithalatta % 30 artıĢ olmuĢtur. Ġstatistiklere
bakıldığında bu süreçten en yoğun etkilenen sektörlerden biriside tarım sektörüdür. Kasım
2011 verilerine göre Kilis ilinden Suriye devletine yapılan tarım ihracatında bir önceki yılın
ilk on ayına göre yaklaĢık 89 milyondan 21 milyon TL‘ye düĢmüĢtür. Ġthalatta ise 102
milyondan 6 milyon TL‘ye gerilemiĢtir.
Sonuç olarak dıĢ ticaretin bir türü olan sınır ticareti kapsamında, Kilis ilinden sınır ticareti,
bürokratik uygulamalardaki zorluklar nedeniyle yapılamamaktadır. DıĢ ticaret kapsamında ise
Suriye devleti ile olan olumsuz iliĢkiler en çok tarım sektörünü etkilemiĢ ve neredeyse ilgili
sektöre bağlı dıĢ ticaret durma noktasına gelmiĢtir. Bu bakımdan uluslararası siyasi ve politik
iliĢkilerin bozulması daha çok sınır illerindeki ticari hayatı etkileyeceği düĢünülmektedir.
Öneriler,
245
Sınır ticareti kapsamında yapılan ticaretin merkezden belirlenmesi sınır iline ait ticari hayatın
etkinliğini azaltmıĢtır. 2011 yılında Kilis ili için öngörülen kotalara göre, bölgede ekili ve
dikili alanlar göz önüne alındığında yapılan üretimin sınır ticareti kapsamındaki tarımsal
ürünlere ayrılan ithalat kotalarına göre düĢük olduğu görülmektedir. Bu nedenle 10 Nisan
2003 tarihinde Bakanlar Kurulu Kararıyla çıkarılmıĢ olan kanunda merkezi yönetime verilen
yetkinin il valiliklerine devredilmesi ancak eski uygulamalarda karĢılaĢılan sorunların denetim
mekanizmasının oluĢturulması, ilin ihtiyaçlarının yerinden tespiti ve kararı ile sınır ticaretinin
tekrar canlanabileceği düĢünülmektedir. ( Suriye devletindeki iç kargaĢanın ortadan
kalkması varsayımında )
Suriye devletindeki iç kargaĢa, Türkiye‘nin ekonomik ambargo uygulamalarına baĢlaması
tarımsal ihracat ve ithalatı durma noktasına getirmiĢtir. Bu nedenle GAP Eylem Planı (20082012) kapsamında Kilis iline yönelik Tarım Eylem Planı gözden geçirilmelidir.
Kilis ili sulanabilir tarım arazisi 85.000 hektar olup, 12.000 hektar alan sulanabilmektedir.
Modern tarımı sınırlayıcı faktörlerden olan su faktörüne yönelik çalıĢmalar arttırılmalıdır.
Zeytin üretiminde ve pazarlanmasında destek verilerek verimli ve etkin üretimin sağlanması
ve buna bağlı olarak marka çalıĢmalarının desteklenmesi gerekmektedir.
Ġpekyolu Kalkınma Ajansı aracılığıyla, tarımsal eğitim ve yayım hizmeti, üretici eğitim
seviyesinin arttırılması, üretici örgütlenmelerinin arttırılması, doğal kaynakların korunması ve
kollanmasına yönelik çiftçi eğitim programlarının düzenlenmesi, tarımsal desteklerin
etkinliklerinin araĢtırılması, enerji tasarrufuna yönelik modern tarım araçlarının tanıtımı ve
destek programlarının arttırılması gerekmektedir.
KAYNAKÇA
Atik, Hayriye ve Melike Atay; ġırnak Ġllerinin Bölge Ġlleri Arasındaki Göreli GeliĢme
Düzeyi, Uluslararası ġırnak ve Çevresi Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.917-924.
Çolak, AyĢen Melda ve Tülin BaĢ, (2009), ―Organik Tarımın Tarihçesi Türkiye‘de ve
Dünyada Organik Tarım‖, 1. GAP Organik Tarım Kongresi, 17-20 Kasım, ġanlıurfa, s.322332.
Ergün, Suzan ve Melike Atay Polat (2011), ‗‘ Güneydoğu Anadolu Bölgesi‘nde Yenilenebilir
Enerji Kaynakları Potansiyelinin Bölgenin GeliĢimine Katkısı‘‘, VI. Yeni ve Yenilenebilir
Enerji Kaynakları Sempozyumu, 21-22 Ekim, Kayseri.
GAP Eylem Planı (2008-2012), Mayıs 2008, ġanlıurfa.
Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, www.tarim.gov.tr.
Ġpekyolu Kalkınma Ajansı, www.ika.org.tr.
Karluk, Rıdvan ve Betül Yüce Dural, ―Sınır Ticaretinin Türkiye ve KomĢu Ülkelere Etkileri‖,
1. Uluslararası Sınır Ticareti Kongresi‖, s.50-58, Kilis.
Kilis Ticaret ve Sanayi Odası, www.kilistso.tobb.org.tr.
Konya Ticaret Odası (2008), Suriye Arap Cumhuriyeti Ülke Raporu, Nisan, Konya.
Özçiloğlu, Mehmet ve M. Murat Sakar (2011) ―Sınır Ticareti Uygulaması Sorunlar ve Çözüm
Önerileri‖, GiriĢimcilik ve Kalkınma Dergisi, Cilt:6, Sayı:1, s.21-43.
Seymen, Dilek, Özgül Bilici ve Selim ġanlısoy (2009), ―Türk DıĢ Ticaretinin Yönü, DıĢ
Ticaret Politikası Perspektifinden Bir Değerlendirme‖, EconAnadolu 2009, 17-19 Haziran,
EskiĢehir.
Sugözü, Ġbrahim Halil ve Melike Atay (2010), ―Sınır Kapılarının Güneydoğu Anadolu
Bölgesi Ekonomisi Üzerine Etkileri Kapsamında Habur Sınır Kapısı‖, 1. Uluslararası Sınır
Ticareti Kongresi, s.59-67, Kilis.
246
Sugözü, Ġbrahim Halil ve Melike Atay, (2010), ―Sınır Ticaretinin Bölge Ekonomisi
Üzerindeki Etkileri Kapsamında Habur Sınır Kapısı‖, Uluslararası ġırnak ve Çevresi
Sempozyumu, 14-16 Mayıs 2010, ġırnak, s.1043-1054.
Tan, Mustafa ve Fuat Altundal (2008), Türkiye‘de Sınır Ticaretinin GeliĢimi ve Mevcut
Durumu, ĠTO Yayınları, No:2008-26, Ġstanbul.
TRC
Güneydoğu
Anadolu
Bölgesi
Tarım
Master
Planı,
http://www.tarim.gov.tr/Files/Files/master Plan/G.Danadolu.zip, 02.11.2011.
Zaman Gazetesi, TURAB Genel BaĢkanı Doğan Narin, ―Suriye‘ye Yaptırım Bize En Büyük
Az 1 Milyar Dolara Mal Olur‖, 29.11.2011.
www.adiyamantarim.gov.tr
www.gazianteptarim.gov.tr
www.kilistarim.gov.tr
www.tüik.gov.tr
www.faostat.fao.org
www.tim.gov.tr
www.tügem.gov.tr
247
TÜRKĠYE‟NĠN GELENEKSEL TARIM ÜRÜNLERĠ ĠHRACATINDAKĠ REKABET
GÜCÜNÜN AÇIKLANMIġ KARġILAġTIRMALI ÜSTÜNLÜKLER BAZINDA
ANALĠZĠ
Yrd.Doç.Dr. BĠROL ERKAN
Kilis 7 Aralık Üniversitesi
[email protected]
ÖZET
Ülkelerin sektörel bazda ve ürün bazında küresel piyasalardaki ihracat rekabet
gücünün ölçümü amacıyla kullanılabilecek en önemli göstergelerden birisi ―açıklanmıĢ
karĢılaĢtırmalı üstünlük (AKÜ) katsayıları‖ dır. Balassa Ġndeksi ve/veya Vollrath Ġndeksi
kullanılarak hesaplanabilen AKÜ katsayıları; ülkenin ihracatını gerçekleĢtirdiği bir üründeki
yurtiçi uzmanlaĢmasını, dünyanın uzmanlaĢmasıyla karĢılaĢtırır. Katsayının 1‘den büyük
olması, söz konusu ürünün ihracatında ülkenin rekabet avantajına sahip olduğunu ve
uzmanlaĢtığını; 1‘den küçük olması ise rekabet dezavantajına sahip olduğunu ve
uzmanlaĢmadığını gösterir. ÇalıĢmada, 1993-2010 yılları arasında Türkiye‘nin geleneksel
tarım ürünleri ihracatındaki rekabet gücünün belirlenmesi amaçlanmıĢ; SITC Rev3
sınıflandırması bazında 7 ürünün (badem, incir, kuru üzüm, fındık, antep fıstığı, ceviz, kuru
kayısı) ihracatına iliĢkin AKÜ katsayıları hesaplanmıĢtır. AKÜ katsayılarının
hesaplanmasında Balassa Ġndeksi ile birlikte Vollrath Ġndeksi kullanılmıĢtır. Aynı zamanda,
sözü edilen ürünlerin yurtiçi uzmanlaĢma derecelerinin ölçümü amacıyla ihracat-ithalat oranı
indeksi hesaplanmıĢtır. Balassa ve Vollrath Ġndeksi sonuçları, 7 adet geleneksel tarım
ürününün ihracatından 5‘inde (incir, kuru üzüm, fındık, antep fıstığı, kuru kayısı ) rekabet
avantajı, 2‘sinde de (badem, ceviz) rekabet dezavantajı durumunu iĢaret etmektedir. Özellikle
incir, kuru üzüm, fındık ve kuru kayısı ihracatındaki Balassa ve Vollrath indeks değerleri çok
güçlü derecede rekabet gücünü iĢaret etmekte olup; rekabet gücündeki nispi azalıĢlar dikkat
çekici ve Türk tarımının geleceği açısından kaygı verici bir durum olarak karĢımıza
çıkmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Ġhracat, Rekabet Gücü, Geleneksel Tarım Ürünleri
248
ECONOMIC THRESHOLDS FOR DARK BLUE BOTTLE (Centaurea depressa Bieb.)
AND BIFRA (Bifora radians Bieb.) CAUSED PROBLEMS
IN IRRIGATED WHEAT FIELDS
Murat KARACA
Selcuk University, Agriculture Faculty, Plant Protection Dept. Konya-Turkey
[email protected]
Ahmet GUNCAN
Selcuk University, Agriculture Faculty, Plant Protection Dept. Konya-Turkey
[email protected]
Abstract
In this study, the economic threshold levels of dark blue bottle (Centaurea depressa Bieb.) and
bifra (Bifora radians Bieb.) which are great problems in the Central Anatolia Region wheat
planting areas were determined. Experiments were conducted to determine damage levels of
dark blue bottle and bifra in different irrigated fields where Konya 2002 winter wheat
varieties were planted respectively for 2 years (2006 and 2007) in Konya province. All trials
were carried out according to random plots trial pattern with 4 repetitions. Control, different
number of dark blue bottle and bifra weedy plots were arranged. The plots were 1 m² sized.
The numbers of dark blue bottle and bifra plants in the weedy plots were determined at
different density as 1, 3, 5, 7, 10, 15 and 25 plant/m2. In the experiments, all the other newly
seedling narrow and broad-leaved weeds in the plots were pulled at each 10 days intervals
until harvesting. After harvesting process, linear regression were correlated among % yield
losses obtained dark blue bottle and bifra weedy plots according to control plots. Accordingly
economic threshold levels of dark blue bottle and bifra were found 1.2-1.6 plants/ m² and 2.42.8 plants/ m² respectively in irrigated areas depending on using herbicides.
Keywords: Economic threshold, dark blue bottle, Centaurea depressa, bifra, Bifora radians,
wheat.
Introduction
Today the cereals which are sown mostly are the essential products that are used directly or
indirectly for human and animal nutrition. Turkey takes the 11th place in production of wheat
which is one of the most highly produced cereals. Our country cultivated wheat on an area of
8.1 million hectares and produced 20.6 million tons wheat in 2009. 10% of the mentioned
production was provided by Konya which has the largest share in the production
(Anonymous, 2010).
As it is the same for many countries, weeds are one of the main noxious of wheat in our
country, too. Weeds; causes a yield lose ranging from 25% to 35% by competing with wheat
plants for nutrient, water, light and place. (Ozer, 1993, s.1). The average yield loss for cereals
around the world because of weed competition is approximately 20%-40% (Koch, 1970). The
yield loss in Turkey for wheat which is caused by weeds has been researched in different
regions, and it has been reported that the average of this loss for the Central Anatolia Region
is nearly 22,5% (Guncan, 1972, s.147) and it is %25 for Turkey (Bilgir, 1965; Tepe, 1998,
249
s.1; Guncan, 1976, s. 271; Uygur et al., 1986). These data show the significance of weeds in
wheat cultivation areas. It is necessary to control the weeds to remove their harm. The
meaning of control is to keep the weed density below the economic loss threshold.
The projects conducted in the Central Anatolia Region shows that broadleaf weeds poses
problems for wheat in general, especially dark blue bottle (Centaurea depressa Bieb.) and
bifra (Bifora radians Bieb.) are the most important weeds (Tastan et al., 1993, s.61).
In recent years, agricultural policy has changed depending on the technological improvement,
and reduction of production costs is a primary concern of farmers. There is also increasing
pressure on the farmer to reduce herbicide use for both economic and environmental reasons
(Brain et al., 1999, s.21). Many empirical threshold models have been developed relating crop
losses to weed density, leaf area index, relative time of emergence or biomass (Cousens,
1985, s.239; Streibig; 1989, s.927; Heitefuss et al., 1987, s.1025; Kropff and Spitters, 1991,
s.97; Debaeke et al., 1997, s.325). Generally, the models of crop losses that is related to weed
density are preferred. The thresholds of weeds are affected by many factors such as the type
of crop, weed densities, climatic conditions and soil structure. Also, it is strongly affected by
the efficiency of control treatment, application costs, crop yield and the price of grain.
The objective of this study was to estimate the competitive effects of C. depressa and B.
radians on irrigated wheat and to determine the economic thresholds in field experiments.
Material and Method
Field experiments
To determine the damage level of C. depressa and B. radians, trials were conducted in four
different irrigated fields of Konya province, which represented the Central Anatolia Region,
in 2006 and 2007. The sown wheat species was ‗Konya 2002‘. In the trials, plots each 1 m² in
size including dark blue bottle and bifra at different densities (1, 3, 5, 7, 10, 15 and 25 plants
m-2) and control (without weeds) plots were established. The numbers of wheat plants in these
established plots were counted and the numbers were made equal. The C. depressa and B.
radians left in the plots including weeds were marked by attaching wire rings in different
colours and all the other weeds with narrow and broad leaf were removed by hand. After this
process, the plots were visited once every ten days and all of the recently appeared weeds
were pulled off by hand in both control plots and plots including weeds. By this way, the
densities were kept stable until harvest. The trials had the randomized plot trial design with 4
replications.
The wheat plants in the plots were harvested at soil level and labelled. The wheat yield
averages of dark blue bottle and bifra replication plots with the same densities were recorded
and % yield loss was determined by comparing them with the averages obtained from the
control plots. A linear regression model was correlated among the % yield losses and different
weed densities and so the damage levels of both weed varieties were calculated for irrigated
fields (Kadıoglu et al., 1993, s.249).
A) Economic Thresholds
Economic Thresholds‘ is the point where the cost of agricultural control of any factors is
equal to the profit which is obtained in consequence of the control. The following formula
250
was carried out while calculating the economic loss threshold of the mentioned weeds
(Kadıoglu et al., 1993, s.249).
HM + UM
y = ------------------------ x 100 (Formula A)
Vort x BF
y = Yield losses (%) according to weed density
HM = Cost of herbicide (€ ha-1)
UM = Costs of herbicide application (€ ha-1.)
Vort = Average yield obtained from the weed-free control plots (kg ha-1)
BF = represents the price of grain (€ kg-1)
In the research, the costs of herbicides, which are registered and applied in Turkey, with active ingredients o
related to the tractor and pulverization (amortization, protection, repair, maintenance and
etc.), fuel of the tractor and labour.
B) Regression Formula
y = Coefficient x X + Coefficient
y= Yield losses % according to number of weeds in m²
x= number of weeds in m²
The value obtained in consequence of putting the value ―y‖ which is calculated through the
Formula A into its place in the regression equation, and taking the value ―X‖ out shows us the
economic loss threshold.
Results & Discussion
Damage levels of Centaurea depressa
The yield losses by years which are obtained by putting the different densities of dark blue bottle in irrigated w
Table 1. Yield losses (%) of C. depressa in irrigated wheat fields
Weed density
(plants m-²)
1
3
5
7
10
15
25
Average yield
2006
Average
3700 kg ha-1
5990 kg ha-1
2.05
3.04
4.02
5.00
6.48
8.94
13.86
8280 kg ha-1
2007
YĠELD LOSSES %
0.20
3.12
6.03
8.94
1.14
3.27
5.41
7.55
According to the collected data, it is possible to say that the competitiveness of dark blue
bottle is effective on wheat sown in irrigated fields. The better adaptation capacity of weeds in
251
negative environmental conditions and their increasing competitiveness can be shown as the
reason.
The average yield losses of dark blue bottle in the wheat sown irrigated areas the years 2006
and 2007 were evaluated with the different densities of weed in a linear regression (Figure 1,
Figure 2).
y = 0,492x + 1,5599
R² = 0,8634
Figure 1. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
C. depressa (2006 field experiment)
y = 1,4557x - 1,2519
R² = 0,9525
Figure 2. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
C. depressa (2007 field experiment)
According to average of 2006-2007 years the formula of y = 1,0685x + 0,0685 has been found
(Figure 3). As it is seen in the Figure 3, the consequences of calculated averages show that the
yield decreases as the density of the dark blue bottle increases. The collected raw data
indicates that the yield losses of weed at 1, 3, 5 and at 7 plants m-² density are 1.34%, 2.92%,
5.51% and 7.60 %, respectively.
252
R² = 0,9922
y = 1,0685x + 0,0685
Figure 3. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
C. depressa (Average of 2006-07 field experiment)
Similarly, Kaya and Tepe (1999, s.53) have reported that total yield of wheat decreases as the
density of Acroptilon repens (L.) DC (Russian knapweed) increases. They have determined in
consequence of comparison with the controls that when the density of Russian knapweed is
10 plants in m-², there appears a 24.3 % loss in the grain yield and when the density reaches at
60 plants in m-²‘, there appears a 50% loss.
Damage levels of Bifora radians
The yield losses by years which are obtained by putting the different densities of bifra in
irrigated wheat field per m² into X position in the regression equation (%) and the yield losses
per hectare which occur correspondingly are given in the Table 2.
Table 2. Yield losses (%) of B. radians in irrigated wheat fields
Weed density
(plants m-²)
1
3
5
7
10
15
25
Average yield
2006
Average
8980 kg ha-1
8630 kg ha-1
0.88
2.13
3.39
4.64
6.53
9.66
15.94
8280 kg ha-1
2007
YIELD LOSSES %
0.67
2.15
3.63
-0.21
1.39
3.01
Considering the results, it is possible to say that competitiveness of bifra is effective on wheat
sown in irrigated fields. As a reason of this, it can be told that the weed has a better
adaptation capability in negative environmental conditions and its competitiveness has
increased.
When Table 1 and 2 are examined, it is seen that dark blue bottle causes a further yield loss than bifra depend
irrigated areas in which wheat was sown the years 2006 and 2007 were evaluated with
different densities of weed in a linear regression (Figure 4, Figure 5).
253
y = 0,6277x + 0,2494
R² = 0,797
Figure 4. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
B. radians (2006 field experiment)
Y = 0, 7404x - 0,0708
R² = 0,8172
Figure 5. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
B. radians (2007 field experiment)
According to average of 2006-2007 years, the equation of y = 0,795x + 0,655 was discovered
in conclusion (Figure 6). As it is seen in the Figure 6, the calculated averages indicate that
there was a linear decrease in the yield when the density of bifra increased. According to the
collected raw data, the yield loss of weed at 1 plants m-² density was -0.17% , at 3 plants m² density was 1.30%, at 5 plants m-² density was 3.06% in comparison with the control.
254
y = 0,8075x - 1,0258
R² = 0,9973
Figure 6. Regression analysis of percentage yield losses caused by the different densities of
B. radians (Average of 2006-07 field experiment)
Boz et al., (1997) have reported that although there are many effective herbicides, B. radians
is one of the important weeds in wheat fields. They have determined that depending on factors
such as the herbicide that is used, the species of the grain, the density of the weed, the soil
structure, the climatic conditions, the loss in yield is 1.72% if the weed is only one in m², and
the presence of 11 weeds in m² causes a 11% loss in yield. Uygur and Mennan (1995, s.347)
have stated that the bifra is the most important broad leaf weed in the Black Sea Region and it
causes more problems in sandy soil and sparsely-planted wheat crops. Researchers have
identified that the weed at the densities of 1,3,5 and 9 plants m-2 causes 2%, 3.97%, 5.9% and
9.76% of yield losses, respectively.
Economic thresholds of Bifora radians and Centaurea depressa in irrigated wheat fields
While separately calculating the damage levels of dark blue bottle in irrigated wheat fields
between the years of 2006 and 2007, first of all different densities of the weed were evaluated
in regression analysis with the yield losses which consisted of raw data. In the equation of loss
in wheat yield which was caused by dark blue bottle at various densities (Figure 3), various
densities of the dark blue bottle were placed into the position of X, and % yield losses were
calculated according to the controls seen in the Table 1. While calculating the economic
threshold, first of all % yield loss (y) which occurs according to the weed density which
requires applying pesticide must be calculated, or in other words % yield loss(y) requiring
pesticide application must be calculated.
By defining the yields of the control plots in 2006 and 2007 belonging to the trials where the dark
blue bottle was present, the averages were calculated and discovered as 5990 kg ha- 1 for
wheat in irrigated area. The mean price of wheat in the related two years for April was
averaged, and ―Konya 2002‖ wheat species was computed as 0.228 € kg-1. The calculated
application cost of the herbicide was 16.75 € ha-1. By considering the herbicide (Grandstar),
the active ingredient of which is Tribenuron methyl, for agricultural control of dark blue
bottle in irrigated wheat crops, the cost was computed as 2.52 € ha-1 according to the retail
sales price averages of this herbicide for the related years in which it was applied in April.
255
Accordingly, the economic loss threshold of the dark blue bottle in irrigated wheat crops for
Tribenuron methyl is;
Cost of herbicide + Costs of application
y = ------------------------------------------------------- x 100
Average yield x Price of grain
2.52 € ha-1 + 16.75 € ha-1
y = -------------------------------------------- x 100
2590 kg ha-1 x 0.228 € kg-1
y = % 1.41
According to the result obtained from the formula, pesticide application is required if only
there is a 1.41% of loss in the yield of irrigated wheat. It is possible to find out how many
dark blue bottle can cause this loss through the regression equation which is formulated by
using the average of dark blue bottle for the related two years.
y = 1,0685x + 0,0685 if we put the ―y‖ value that we got from the equation into its place;
1.41 = 1.0685x + 0.0685
x = 1.2 number dark blue bottle m-²
Considering the collected values, if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron
methyl is supposed to be used for the agricultural control of dark blue bottle in irrigated wheat
cropping areas, the number of weed per m² must be at least 1.2.
The mean yield was averaged by determining the yield of the control plots where bifra was
present in 2006 and 2007, and it was calculated for irrigated wheat as 8630 kg ha-1. The mean
price of grain in the mentioned two years for April was averaged, and Konya 2002 wheat was
computed as 0.228 € kg-1 . The calculated application cost of the herbicide was 16.75 € ha-1.
By considering the herbicide (Grandstar), the active ingredient of which is Tribenuron
methyl, for agricultural control of bifra in irrigated wheat crops, the cost was computed as
2.52 € ha-1 according to the retail sales price averages of this herbicide for the related two
years in which it was applied in April.
Accordingly, the economic loss threshold of the bifra in irrigated wheat crops for Tribenuron
methyl is;
2.52 € ha-1 + 16.75 € ha-1
y = -------------------------------------------- x 100
8630 kg ha-1 x 0.228 € kg-1
y = % 0.97
According to the result obtained from the formula, pesticide application is required if only
there is a 0.97% of loss in the yield of irrigated wheat. It is possible to find out how many
bifra can cause this loss through the regression equation which is formulated by using the
average of bifra for the related two years.
y = 0,8075x - 1,0258 if we put the ―y‖ value that we got from the equation into its place;
256
0.97 = 0.8075x – 1.0258
x = 2.4 number bifra m-²
Considering the collected values, if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron
methyl is thought to be used for the agricultural control of bifra in irrigated wheat crop areas,
the number of weed per m² must be at least 2.4.
Taking other registered herbicides which are recommended in the Central Anatolia Region
into account, economic loss thresholds were calculated by computing averages in terms of
the herbicide cost, application cost, mean yield and the price of grain in the related two
years, and they are given in Table 3.
Table 3. Economic thresholds of B. radians and C. depressa in terms of different herbicides in
irrigated wheat (2006-07 average)
Herbicides (Active
Dose
ingredients)
ha-1
Tribenuron-methyl
10 g
2,4-D Acetic
Acid+Florasulam
700 cc
Tribenuron methyl+
Thifensulfuron methyl
30 g
Florasulam+Flometsulam 50 cc
*Herbicides+Application costs
Costs*
(€ ha-1)
19.27
Economic thresholds (plants m-2)
C. depressa
B. radians
1.2
2.4
24.97
1.6
2.8
21.12
22.50
1.4
1.5
2.6
2.7
According to the Table, the economic threshold of dark blue bottle in irrigated wheat fields is
calculated as 1.2 plants m-² if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron-methyl is
used, that is to say that it is the lowest, but if the herbicide with the active ingredient of 2,4-D
Acetic Acit+Florasulam is used, it is calculated as 1.6 plants m-², that is to say that it is the
highest. The economic threshold of bifra in irrigated wheat crops is calculated as 2.4 plants m ² if the herbicide with the active ingredient of Tribenuron-methyl is used; that is to say that it
is the lowest. If the herbicide with the active ingredient of 2,4-D Acetic Acid+Florasulam is
applied, the economic threshold is calculated as 2.8 plants m-²; it means that it is the highest.
Depending on herbicide applied, the collected results show that the economic threshold of
dark blue bottle in irrigated wheat crops is computed as 1.2-1.6 plants m-², and it is calculated
as 2.4-2.8 plants m-² for the bifra. The numbers that we collected from the research related to
the economic threshold of dark blue bottle show us the competitiveness of this weed in
irrigated wheat crops. When two weeds which are studied in the trials are compared, the
economic threshold of dark blue bottle appears lower than the economic threshold of bifra.
This means that this species is more competitive than the bifra in irrigated wheat fields.
In the joint studies conducted by Caussanel et al.(1998, s.239) in France, Morocco and
Turkey on bifra and common vetch (Vicia sativa L.), they reported that the bifra caused great
yield losses in wheat crops even at low densities. Depending on the herbicide applied, the
economic threshold was determined as 1.9–5 plants m-2. In the research conducted by Mennan
(1998, s.137) in Samsun, the economic threshold was calculated as 2-3 plants m-2 for bifra.
The results match up with the results discovered by the researchers but the difference in
numbers may appear because of the criteria such as the ecology, climate and soil structure of
257
the area where the study was conducted, species of the wheat, fertilizer application, price of
the herbicide, application cost and yield.
The herbicides considered in the present study are commonly applied in wheat and their use
can be the most important factor in obtaining acceptable grain yields. However, farmers
sometimes apply herbicides at the wrong time or unnecessarily, resulting in higher production
costs, as well as in other side effects. However, economic thresholds are important
components of integrated weed management strategies that help farmers in deciding whether
or not to spray herbicides (Daxl et al., 1994, s.119; Kudsk and Streibig, 2003, s.90).
Therefore, knowledge about economic thresholds for weeds provides an opportunity to
control them at the right time, serving to save an production costs and to prevent the side
effects of incorrect herbicide applications.
The threshold value indicates the weed density at which the economic advantage obtainable
with the treatment balances the cost of weed control (Zanin et al., 1993, s.459). The studies of
the economic threshold give us the opportunity for the practical application against weed
species in some crops and also basic concept of the integrated weed management system.
Acknowledgements
*This study was extracted from PhD thesis of Murat Karaca
*The authors thank S.U.B.A.P. (The Scientific Research Coordination Office of Selcuk
University, Turkey) for kindly supporting the project No. BAP 06101030
References
Anonymous. FAOSTAT, Database Results (2010)
Bilgir, S. ―Ege Bölgesi Hububat Tarlalarında Görülen Önemli Yabancı Otlar ve SavaĢ
Ġmkanları Üzerinde Bazı Ġncelemeler‖. Tarım Bakanlığı Yayınları Tek. Bül. No: 14, (1965).
Boz, Ö., Mennan, H. and Uygur, F. N. 1997. Economic thresholds of some nuisible weed
species in winter wheat in Turkey. 10 th EWRS (European Weed Research Society)
Symposium, 22-26 June, Poznan-Poland.
Brain P., B.J. Wilson, K.J. Wright, G.P. Seavers & J. C. Caseley. ―Modelling the effect of
crop and weed on herbicide efficacy in wheat‖. Weed Res., 39: 21-36, (1999).
Caussanel, J. P., Bouhache, M., Mennan, H. & Trouvelot, A. Biological and Economical
Aspects in Integrated Management of Some Umbelliferae and Leguminosae Weeds in
Dryland Cereals. 6th EWRS Mediterranean Symposium, Montpellier, France, (1998).
Cousens, R. ―A Simple Model Relation Yield Loss to Weed Density‖. Annuals of App. Bio.,
107: 239-252, (1985).
Daxl, R.N., C.K. von Kayserlingk, R.L. Koch & H. Waibel. ―Integrated Pest Management
Guidelines‖. GTZ im TZ-Verlag. Germany. p. 119, (1994).
Debaeke, P., J.P. Caussanel, J.R. Kiniry, B. Kafiz & G. Mondragon. ―Modelling crop-weed
interactions in wheat with ALMANAC‖. Weed Research, 37: 325-341, (1997).
Guncan, A. ―Türkiye‘de Yabancı Ot Problemleri‖. Atatürk Üniversitesi, Ziraat Fakültesi
Dergisi, 3 (3): 147-152, (1972).
Guncan, A. ―Erzurum Çevresinde Bulunan Yabancı Otlar ve Önemlilerinden Bazılarının
Yazlık Arpa ve Buğdayda Mücadele Ġmkanları Üzerinde AraĢtırmalar‖. Atatürk Üniv. Yay.
AraĢt. Serisi No:135, 79 s. Weed Abst. 27 (8): 271. (Doktora Tezinden), (1976).
Heitefuss, R., B. Gerowitt & W. Wahmhoff. ―Development and Implementation of Weed
Economic Thresholds in the F.R. Germany‖. B.C.P.C., Weeds, 1025-1034, (1987).
258
Kadıoğlu, Ġ., E. Uluğ, Ġ. ÜremiĢ, F. N. Uygur ve Ö. Boz. Çukurova Buğday Ekim Alanlarında
Görülen Yabani Yulaf (Avena sterilis L.)‘ ın Ekonomik Zarar EĢiği Üzerinde AraĢtırmalar.
Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat 1993, Adana, s.249-255, (1993).
Kaya, I. &Tepe, I. ―Van ve Yöresinde KıĢlık Buğdayda Sorun Olan Kekre (Acroptilon repens
(L.) DC) ve Düğün Çiçeğinin (Ranunculus damascenus Boiss and Gaill) Verime Etkileri ve
Ekonomik Zarar EĢiklerinin Saptanması Üzerinde AraĢtırmalar‖. Tr. J. of Agriculture and
Forestry. 23, Ek Sayı 1, s. 53-61, (1999).
Koch, W. Unkrautbekaempfung, Verlag Eugen Ulmer, Stuttgart, (1970).
Kropff, M.J. & C.J.T. Spitters. ―A simple model of crop loss by weed competition from early
observations on relative leaf area of the weeds‖. Weed Research, 31: 97-105, (1991).
Kudsk, P & J.C. Streibig. ―Herbicides–a two-edged sword‖. Weed Research 43: 90-102,
(2003).
Mennan, H. Samsun ili Buğday Ekim Alanlarında Önemli Zararlara Neden Olan Kokarot
(Bifora radians Bieb.) ve YapıĢkanotu (Galium aparine L.)‘ nun Ekonomik Zarar EĢiklerinin
ve Bazı Biyolojik Özelliklerinin AraĢtırılması. Çukurova Üniv. Fen Bil. Enst. Doktora Tezi.
Adana, 137 s., (1998).
Ozer, Z. Niçin Yabancı Ot Bilimi (Herboloji)?. Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat
1993, Adana. s.1-7, (1993).
Streibig, J.C. ―The Herbicide Dose-Response Curve and the Economics of Weed Control‖.
B.C.P.C. Weeds, 927-935, (1989).
Tastan, B. Yildirim, A. & Ercis, A. Sakalotunun (Aegilops cylindrica Host.) Çimlenme
Biyolojisi ve ÇıkıĢı Üzerinde AraĢtırmalar. Türkiye I. Herboloji Kongresi. 3-5 ġubat 1993,
Adana. s. 61-66, (1993).
Tepe, I. ―Van‘ da buğday Ürününe KarıĢan Yabancı Ot Tohumlarının Yoğunluk ve
Dağılımları‖. Türkiye Herboloji Dergisi. 1-2:1-13, (1998).
Uygur, F. N., Koch, W. & Walter, H. Çukurova Bölgesi Buğday Pamuk Ekim Sistemindeki
Önemli Yabancıotların Tanımı, Plits, 4 (1), Josef margraf, Stuttgart (allemagne), (1986).
Uygur, F. N. & Mennan, M. A Study on Economic Thresholds of Galium aparine L. and
Bifora radians Bieb in Wheat Fields in Samsun-Turkey. Sixteenth Columa Conference
International Meeting on Weed Control. 6-7-8 December. 347-354 pp, (1995).
Zanin, G., A. Berti & L. Taniolo. ―Estimation of economic thresholds for weed control in
winter wheat‖. Weed Research., 33: 459-467, (1993).
259
EVALUATION of CENTRAL ANATOLIAN BARLEY LANDRACES for CROP
IMPROVEMENT
Necdet AKGUN
Selcuk University, Agricultural Faculty, Konya-Turkey;
[email protected] / [email protected]
Prof. Dr. Ali TOPAL
Selcuk University, Agricultural Faculty, Konya-Turkey;
Assoc. Prof. Dr. Mevlut AKCURA
Bingol University, Agricultural Faculty, Bingol-Turkey.
ABSTRACT
This study was conducted to characterize 201 two-rowed barley accessions, collected from 11
provinces of Central Anatolian Region of Turkey by quantitative and qualitative traits and to
develop pure lines by yield and quality traits. Experiments were carried out in Konya dry
conditions.
In the first year of the study (2007-2008) these accessions and 3 checks were characterized by
Augmented Design. In the second year (2008-2009), 696 single plants selected in the first
year and the same control varieties were planted in plant rows by Augmented Design, and
grain yield and some yield and quality components were measured. In the third year (20092010) 174 pure lines selected in the second year with 13 control varieties were tested by
260
Augmented Design. The characters measured included grain yield, protein ratio, thousand
grain weigh, test weight, harvest index and grain size. Compared with control varieties, some
pure lines showed superiority with respect to these characters. According to the research
results, 11 two- rowed barley lines with the yield and qualitative features desired for
consumers can be offered for crop improvement.
Keywords: Barley landraces, characterization, pure line, selection.
ORTA ANADOLU YEREL ARPALARIN VERĠM YÖNÜNDEN ARAġTIRILMASI
ÖZET
AraĢtırma, Orta Anadolu Bölgesi‘nin 11 ilinden toplanan 201 adet iki sıralı arpa materyalini
bazı kalitatif ve kantitatif özellikleri yönünden karakterize etmek ve üstün verim ve kalite
özelliklerine göre saf hatlar geliĢtirmek amacıyla yürütülmüĢtür.
AraĢtırmanın birinci yılında (2007-2008) arpa materyali ve 3 adet kontrol çeĢidinin
Augmented deneme desenine göre karakterizasyonu yapılmıĢtır. Ġkinci yılda (2008-2009) 696
adet tek bitki ve aynı kontrol çeĢitler bitki sıraları halinde yetiĢtirilmiĢ, tane verimi ve bazı
kalite özellikleri yönünden değerlendirilmiĢtir. Üçüncü yılda (2009-2010) 174 saf hat 13 adet
kontrol çeĢidiyle tane verimi, protein oranı, bin tane ağırlığı, hektolitre ağırlığı, hasat indeksi
ve elek üstü yönüyle karĢılaĢtırılmıĢtır. Bazı saf hatlarda özellikler bakımından üstünlük tespit
edilmiĢtir. AraĢtırmada 11 adet iki sıralı arpa hattın tüketicilerin aradığı verim ve kalite
özelliklere sahip çeĢit adayları olarak değerlendirilebileceği sonucuna varılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Yerel arpa, karakterizasyon, saf hat, seleksiyon.
Introduction
The high ability of adaptation and easy cultivation increase the importance of barley as an
indispensable rotation crop in both dry and wet conditions. The adaptation and variety
development work on barley are carried out for many years under different conditions. Since
the 1960, with establishment of the National Gene Bank, a large number of local barley
varieties collected from different parts of our country are protected. But the uses of these
materials in breeding research studies under dry conditions are ongoing. A few studies in
terms of many features of local barleys noted that variation is enough for breeding programs
(Somarro et al., 1986, Kiran, 1997; Ergun, 2005; Akinci and Yildirim, 2009). But that takes
evaluation of this variation, development of pure lines by selection and comparison of these
pure lines with the standard varieties on the Central Anatolian and other conditions, especially
as to grain yield and quality traits. Therefore, a collection of the local material and
identification of the genetic resources are required to resolve or improve the agricultural,
pathological and quality failures, limiting the production of barley in our country.
The objectives of this study were to present the results of the phenotypic and genetic diversity
in barley landraces of Central Anatolian region of Turkey and to isolate by direct selection
ergonomically superior lines from landraces with drought- and heat- resistance suited to
modern input conditions.
Materials and Methods
261
This study was conducted to characterize 696 barley landraces, selected from 201 two-rowed
barley accessions collected from 11 provinces of Central Anatolian Region of Turkey. The
trials were conducted at Selcuk University Experimental Field (Konya, Turkey). In the 20072008 (first year) growing season, each barley accession was sown at four- rowed plots, 1 m in
length and spaced 20 cm apart. After single plant selection during this year, a field experiment
was established in 2008-2009 (second year) to evaluate the 696 barley genotypes, together 3
checks. Each plot consisted of one row, 1 m in length and sown 0.2 m apart. A total of 174
entries were selected. In 2009-2010 (third year) the plot size was as in the first year. The trial
included all 174 barley lines selected from the second-year evaluations and 13 checks. Plots
were sown by augmented design in the beginning of October and received 6 kg da-1 N in two
applications and 6.5 kg da-1 P2O5 was applied each year.
Days to heading were recorded from the 1st of January till the moment when 50% of the
spikes had emerged from the boot. At maturity, plant height was measured from the soil
surface to the top of the spikes excluding the awns. A sample of 10 tillers was harvested
randomly from each plot to measure the yield components. The remaining plants in each plot
were harvested by hand. Protein content of the grain was determined with a LECO TruSpec
CN protein analyzer. Result were analysed using SAS/Stat User‘s guide (SAS Institute Inc.).
Results and Discussion
The mean values of some features of barley landraces discussed in the second year and their
position to the standard varieties are shown in Table 1, the average values at the end of the
third year in Table 2 and the average values of the selected superior lines in Table 3.
Table 1. Means and ranges for agronomic traits of barley landraces in the 2008-2009 growing
season.
Characters
Lines
Min-Max
Standards
Grain yield (g.m1
)
Protein ratio (%)
1000-kernel
weight (g)
Heading time
(day)
Plant height (cm)
115.2
11.0-427.6
102.4
Line >Standard
(%)
56
11.8
40.4
5.6-20.8
21.5-76.8
12.1
44.9
49
29
123
107-138
129
35
129.8
83.3-146.3
135.6
32
A high variation in terms of the characteristics studied was determined (Table 1). This result
is parallel with the results of Somarro et al. (1986). Most of landraces (56%) were found to be
more productive than standards. In terms of thousand grain weight, 29% of lines were more
coarse-grained than the standards. One of the important features that affects the quality of
feed and malt barley is the grain protein ratio that is higher in 49% of lines than the standards
observed. For malt production protein ratio is necessary to be below 10.5% as the same was
found to be lower in 31% of these lines than that rate. In terms of other characters, 32% of
lines were found to be taller and the most of the lines (75%) were earlier than the standards.
262
Table 2. Means for agronomic traits of barley landraces in the 2009-2010 growing season.
Province
Konya
Karaman
Ankara
Sivas
Aksaray
Çankırı
KırĢehir
Yozgat
Niğde
EskiĢehir
Kayseri
Mean
Checks
Grain
yield
(kg.da-1)
367.19
547.20
285.88
331.60
349.70
236.33
305.50
166.25
262.05
315.63
10.15
367.20
406.68
Protein
ratio (%)
11.43
11.72
9.38
8.06
8.24
7.07
10.59
9.64
8.73
9.81
5.52
10.83
12.89
1000kernel
weight
(g)
42.50
42.15
39.66
40.95
50.52
37.00
33.15
34.24
44.16
40.18
37.96
41.55
44.06
Test
weight
(kg)
62.09
60.20
55.39
57.78
66.38
46.83
56.75
52.29
56.63
53.78
55.43
60.14
60.65
Harvest
index (%)
31.28
29.12
32.45
34.59
26.19
30.56
48.29
29.53
42.70
40.36
30.74
32.08
35.59
Grain size
(>2.5mm)
(%)
66.26
59.11
63.37
64.98
76.85
56.73
32.13
36.17
67.38
65.18
53.42
65.24
73.27
Table 2 created with the average data of the provinces to which landraces belong show the
provinces that are in the head in terms of characters examined. The means of landraces
belonging to Konya and Karaman were above the overall average values of lines in terms of
grain yield, grain protein content, thousand grain weight and test weight. On the other hand,
the means of landraces belonging to the provinces Aksaray and Nigde were above the overall
average values of lines in terms of properties as thousand grain weight, test weight, harvest
index and grain size, but below in terms of properties as grain yield and grain protein ratio
(Table 2).
Compared with the average values of the standard varieties, the lines studied had lower values
in terms of all characteristics (Table 2). However, in some genotypes superior properties were
noted. The average grain yields of 41 genotypes were determined to be superior to the average
grain yield of standards and 11 to the highest standard grain yield. In terms of grain protein
content and thousand grain weights, 16 and 19 genotypes, respectively, were found to be
superior to the highest standard.
Table 3. Selected and checks means of barley landraces for some traits in the 2009-2010
growing season.
Entry code
T747-4
T750-1
T746-2
TR71960-2
T794-1
TR71982-1
T733-1
T724-2
Plant
height
(cm)
100.0
94.4
90.3
100.0
92.2
101.2
88.1
94.1
Heading
time (day)
117
119
115
118
117
118
116
113
Protein
ratio
(%)
15.11
14.09
17.89
12.83
14.08
15.15
16.03
12.08
263
Test
weight
(kg)
69.82
61.79
51.98
65.99
67.72
65.66
64.00
59.17
1000-kernel
weight (g)
44.79
55.79
45.56
47.69
48.89
38.79
45.42
46.36
Grain
yield (kg
da-1)
713.3
557.4
489.9
451.7
509.2
514.0
450.4
501.9
T722-1
A713-3
A77-2-3
94.3
108.9
85.4
117
110
103
12.19
13.60
9.56
56.25
65.58
67.58
39.96
35.09
40.49
490.2
407.0
376.8
Mean
Checks mean
Selected
mean
95.4
92.6
115
120
13.87
12.89
63.23
60.65
44.44
44.06
496.5
406.7
90.9
113
10.83
60.14
41.55
367.2
As a result, 11 barley landrace lines, which had desirable properties for all traits
according to their individual performances (Table 3), were selected to be used for further
variety improvement.
Conclusions
Some promising lines were identified by using the variation within locally adapted barley
germplasm of Central Anatolia region (Table 3). These superior lines could be released as
cultivars to achieve increases in both grain yield and quality. They could also be used in
breeding programmes as potential donors of useful genes, such as for plant disease resistance.
We have confirmed the presence of individual genotypes within landraces which have a yield
potential comparable with the control checks. The genetic variability existing in these
landraces, as well as some specific traits, may be transferred in backcrossing programmes. As
a next step, a comprehensive genetic analysis of these landraces will characterize the allelic
content and value of these genetic resources. Sources of disease resistance within the same
sample of landraces lines used in the selection programme should be described following
different research. These observations have a clear bearing on the collection and maintenance
of barley landraces. Here we are proposing to make full use of the adapted genetic
background of landraces within their area of adaptation and only to add those few genes
which can improve them.
Acknowledgements
This study is a part of the PhD thesis by Necdet AKGÜN and was supported by the Selçuk
University Scientific Research Projects Coordinatorship (Project No: 07101030).
References
Akıncı, C. ve Yıldırım, M., 2009. Screening of barley landraces by direct selection for crop
improvement. Acta Agriculturae Scandinavica Section B-Soil and Plant Science 59:33-41.
Anonymous (1999). SAS/STAT User‘s guide. 8th version. SAS Inst. Inc. Cary, NC.
Anonymous (2007). Cropstat for Windows Version 7.0.3. A computer program for data
management and basic statistical analysis of experimental data. DAPO Box, 7777, Metro
Malina, Philippines.
Ergün, N., 2005. Investigation of yield and some yield components on advanced barley
(Hordeum vulgare L.) lines. Ankara University, Graduate Scholl of Natural and Applied
Scienses, Department of Field Crops, Master of Science Thesis.
Kıran, A.K., 1997. Characterization of barley (Hordeum vulgare L.) materials collected in
South-East Anatolian Region. Anadolu Dergisi 1/ 1.
264
Somarro, B.M., Mekni, M., Adham, Y., Humeid, B. and Kawas, B., 1986. Evaluation of
barley germplasm at ICARDA, Rachis 3(2): 12-15.
KIRSAL KALKINMADA YEREL ÜRÜNLERĠN KATKISI;
KIRKLARELĠ HARDALĠYE ÖRNEĞĠ
Öğr. Gör. Özlem Tan
Namık Kemal Üniversitesi/ Saray Meslek Yüksek Okulu
[email protected]
1-AMAÇ:
Kırsal kalkınma, kırsal alanlar için tarımsal gerilemeleri önlemek, ekonomik etkinlikleri
zenginleĢtirmek ve yöre kaynaklarının korunarak geleneksel kırsal etkinlikleri canlandırmak
sürecidir. Kırsal alanların kalkınmasında yerel ürünlerin üretiminin desteklenmesi ve
yaygınlaĢtırılması bir çözüm yoludur. Bu çalıĢmada Kırsal kalkınmada yöresel ürünlerin
kırsal kalkınmaya potansiyel katkısı Kırklareli-Hardaliye örneği ele alınmıĢtır. ÇalıĢma
yapılırken konu ile ilgili yerel kaynaklardan ve hardaliye üretimi yapan kiĢilerden
yararlanılmıĢtır.
2-KIRSAL KALIKINMANIN TANIMI:
Kırsal kalkınma, yerel boyutta yerel ekonomileri canlandırmaktır. Sosyo-Ekonomik
kalkınmaya katkı vermektir.
Kırsal kalkınma, kırsal alanda, sürdürebilinir doğal kaynak kullanımını esas alarak, bir
taraftan kırsal kesimin gelir düzeyinin ve yaĢam kalitesinin yükseltilmesi yoluyla geliĢmiĢlik
farklarının azaltılmasını amaçlayan, diğer taraftan çevresel ve kültürel değerlerin korunmasını
ve geliĢtirilmesini gözeten, yerelde farklılaĢan sosyal, kültürel ve ekonomik özellikleri,
ihtiyaçları, potansiyelleri ve dinamikleri dikkate alarak çok sektörlü yaklaĢımla planlanan
faaliyetler bütünü olarak kabul edilmektedir.
Kırsal kalkınma, küçük toplulukların, içinde bulundukları ekonomik, toplumsal ve kültürel
koĢulları iyileĢtirmek amacıyla giriĢtikleri çabaların devletin bu konudaki çabalarıyla
birleĢtirilmesi ve ulusal kalkınma çabalarına tam katkıda bulunmalarının sağlanması süreci
olarak ta tanımlanabilir.
3-KIRKLARELĠ ĠLĠ HAKKINDA GENEL BĠLGĠLER:
Kırklareli Türkiye‘nin Avrupa Kıtası‘nda bulunan Trakya Bölümünde yer alır. Kuzey‘den
Bulgaristan, Batı‘dan Edirne, Doğu‘dan Karadeniz, Güneydoğudan Ġstanbul, Güney‘den ise
Tekirdağ illeri ile çevrilidir. 2009 yılı sonu itibariyle toplam nüfusu 333.256 kiĢidir. ġehir
merkezi nüfusu ise 62.000 dir. 7 ilçesi ve bunlara bağlı 173 köyü, 18 beldesi ile Ģirin bir
Marmara Bölgesi vilayetidir.
4-HARDALĠYE ‗NĠN TANITIMI:
4-1-Kırklareli‘nde Bağcılığın ve Hardaliye‘nin Tarihi:
Hardaliye‘nin 500 yıllık bir geçmiĢi vardır. Mitolojide Trakya ve Kırklareli topraklarının
ġarap Tanrısı Bakhus‘a adandığı söylenir. Evliya Çelebi 1658 yılında Kırklareli‘ne geldiğinde
burada 20.000 dönüm bağ ve meyvelik bulunduğunu kaydeder ve içine girildiğinde insanın
kaybolduğunu bildirir. Bulgarlar‘da Kırklareli‘ne ―Üzüm Kasabası‖ yada ―Bağ ġehri‖
anlamına gelen ―Lozengrad‖ derler.
265
Yazılı kaynaklara göre Avrupa ve Fransa‘ya asma çubuğu, bağcılık kültürü olan
Kırkklareli‘nden gitmiĢtir. Kırklareli‘nin sakinlerinden olan Traklar Ģarap kültürünü
Yunanistan‘a götürmüĢlerdir. Bağcılık ürünleri Avrupa‘ya aktarılırken, Osmanlılar üzüm
pekmezi, pestil, lokum, sucuk gibi Ģeyleri imal etmekle yetinmiĢlerdir. Evliya Çelebi
Seyahatnamesinde bunlara değinmektedir. Türkler Anadolu ve Trakya‘yı yurt edinip
Balkanlar‘a gittiklerinde, buralarda Bağcılık Kültürü ve bağ ekip bunun ticaretini yapanlarla
karĢılaĢmıĢlardır. Fakat Türkler‘in üzümü ve üzümden elde edilen ürünleri ekonomiye dahil
edinceye kadar çok zaman geçmiĢtir.
Traklar, Romalılar ve daha sonra gelenler ve Trakya‘da yaĢayanlar bu coğrafya bölgesinde
yetiĢen üzümün Ģarabını sevmiĢlerdir. Osmanlılar, Avrupa‘daki Roma ve Bizans topraklarına
yani Trakya‘ya bir baĢka ismi ile Rumeli‘ye geçtiklerinde Kırklareli‘nde zengin bir bağ ve
Ģarap kültürü ile karĢılaĢmıĢlardır. Ġslami gelenekleri bakımından Ģarabı içmediler, bağın
yaprağını yemekle (yaprak dolması) yetindiler. Fakat zaman içinde daha özgür, daha liberal
düĢünmeye baĢladıklarından Anadolu‘dan gelerek burada bağın yaprağını yemekle
yetinmenin doğru olmayacağını düĢünerek, Rum‘un, Bulgar‘ın, Yahudi‘nin içtiği Ģaraba
karĢılık Hardaliye‘yi buldular. Bu nedenle hardaliye, Ģaraba karĢılık bir Türk, Müslüman
içeceğidir. 20 Aralık 1930 tarihinde Atatürk‘ün Kırklareli‘ne yapmıĢ olduğu ziyaret sırasında,
kendisine ikram edilen ve beğenerek içtiği hardaliye‘nin Kırklareli‘nin milli içeceği olmasını
isteyerek‖ Hardaliye‘yi Milli Ġçecek Haline Getiriniz‖ demiĢtir.
Geçtiğimiz yüzyılın baĢlarına kadar Ġstanbul‘un önemli tüccarlarının tezgahlarında; Laleli,
Aksaray ve Direklerarası gibi zamanın sosyal hayatı yüksek semtlerinde ―Kırklareli‘nin
Hardaliyesi‖ diye sunuluĢtur.
Türkçe‘ye kazandırılmıĢ ―Ev Kadını‖ adlı eserde unutulmaya yüz tutmuĢ birçok yiyecek ve
içecek gibi Hardaliye‘den de söz edilmektedir. Bu eserde Hardaliyeden Ģöyle
bahsedilmektedir.
― Yüz kıyye* üzümü, salkımlarından tane tane ayırup ve ezüp cibresini çıkarmalı ve Ģırayı
süzüp bir kıyye yüz dirhem** dövülmüĢ hardal ile karıĢık olarak, musluklu bir fıçıya
doldurmalı ve ağzını hava almaz derecede kapamalı; yirmi gün sonra, musluktan bir miktar
çeküp, eğer layıkiyle sertleĢmemiĢ ise, yüz dirhem daha hardal dövüp ve ufak taĢ ile çıkın
edüp fıçının içine bırakılmalı ve ağzını tekrar güzelce kapayup istimale baĢlamalıdır. Eğer
üzüm kuvvetli ise, çekilen miktarın sülüsü, su ilave olunabilinir. Fıçı sıcak yerde durursa,
hardaliye bozulacağı gibi soğuk yerde yerde bulunursa dahi,donacağından,mutedil bir
mahalde ve en iyisi mahzende muhafaza olunmalıdır. Bunun taamının, nefasetinden baĢka,
üzüm suyu ve hardal bulunduğundan, vücut ve hazma derece-i nihayede menfaati olduğu,
tariften müstağnidir.‖ *kıyye: 400 dirhem(1 okka) **dirhem:31 desigram
‖Bir dekar bağı olanın iki ton üzümü, bir kovan arısı olanın iki dönüm tarlası vardır.‖ özdeyiĢi
Kırklareli‘ne aittir.
4-2-Hardaliye‘nin yapımı ve özellikleri:
Hardaliye, eski dönemlerde geleneksel yöntemlerle üzüm Ģırasını koruyabilme amacıyla
geliĢtirilmiĢ ve sezonluk üretilen Kırklareli‘ne özgü hoĢ tat ve kokuya sahip alkolsüz, özgün
bir içecek olarak bilinmektedir. Kırklareli üzümünün farklılığı, topraktan ve üzümdeki Ģeker
oranının yüksekliğindendir. Tadı biraz buruktur ve kendine has bir kokusu vardır. Hardalın bu
içecekteki rolü, üzüm Ģırasının Ģarap haline gelmesine engel olmaktadır. Üzümün sıkılması ile
oluĢan Ģıranın bileĢimine üzüm çeĢidi, olgunluk durumu, iklim, toprak ve bağ özellikleri etkili
olmaktadır. Eskiden yalnızca Papazkarası yada Pamit üzümleri kullanılırken günümüzde
Cardinal ve Alphonse cinsi üzümlerde kullanılmaktadır. Bu aĢamada hardaliye‘nin
hazırlanĢından bahsetmek gerekmektedir.
Hardaliye olgun yaĢ üzümlerden hazırlanan bir içecektir. Bu sebeple eski dönemlerde son
üzümlerden olan yukarıda belirtildiği gibi Papazkarası ve Pamit cinsi üzümler tercih
edilmekteydi. ġimdilerde bu durum biraz değiĢmiĢtir. Cardinal ve Alphonse cinsi üzümler
266
tercih edilirken, nasıl sonuçlar alınacağının tespiti için Cabernet, Cinsaut ve Öküzgözü cinsi
üzümler de üretime yoluna gidilmektedir. Hardaliyenin hazırlanması üzümlerin en olgun
dönemlerine rasgelecek Ģekilde bağbozumu sonrasında baĢlar. Bu sebeple Eylül ortalarından
itibaren, Ekim ve Kasım ayları boyunca hardaliye yapımı sürdürülmektedir. Hardaliye
yapımındaki püf noktalardan birisi özellikle meĢe odunundan hazırlanan alt kısmından 10-12
cm yükseklikte bir de musluğu bulunan fıçılardır. Bu fıçılar gibi toprak küplerde de hardaliye
üretimi yapılmaktadır. Fakat bu geleneksel araçtan biraz uzaklaĢılmıĢtır. OlgunlaĢmıĢ kendine
has kokusu ve rengi olan üzümler yıkanıp, ezilmeden dikkatlice saplarından ayrılır. Hafif
çatlatılan (ezilmemesi Ģarttır) üzümler bir sıra fıçıya dizilir. Üzerine bir kat viĢne yaprağı,
onun üzerine de hafif çatlamıĢ siyah hardal tohumu, dizilir. Bu dizme iĢlemi fıçı üzerinde 5-6
parmak kalıncaya kadar sürdürülür. Dizme iĢlemi bitince üzerine üzümlerden dökülen Ģıra ve
üzüm tozu dökülür. Hardal tohumu üzüm Ģırasının mayalanmasını engelleyecek, dolayısıyla
alkole dönüĢmemesini sağlar. Hardaliye‘nin olgunlaĢması için ortam ısısının 20-25 derece
olması tercih edilir. Birer gün arayla musluktan alınan Ģıra, fıçının üst kısmından yine ilave
edilir. Bu olay üç kez yinelenir. Yaprakların musluğa takılmaması için musluğun ucuna
süzgeç türü bir Ģey takılır. Hardaliye‘nin içime hazır olması için 20-22 gün beklenir. Elde
edilen Ģıra tortusundan arındırılması için süzülüp içime hazır hale getirilir 1 ton üzümden
yaklaĢık 600 dikkat edilir. Çok sıcak ve soğuk ortamlar hardaliyeyi olumsuz etkiler.
Özellikle sıcak geçen ramazan akĢamlarında sofraya hardaliye getirilmesi bir çeĢit adet haline
gelmiĢtir. Özellikle oruçlu olanlar ve sıcak günlerde bunalanlar hararetini bu ferah, içimi
buruk içecek ile gidermektedir.
Hardaliye‘nin sağlık açısından da faydaları vardır. Hardaliye‘nin hammaddesi olan üzüm ve
üzüm suyu, flavanoidler ve fitokimyasallar bakımından zengindir. Flavanoidler kanser
engelleyici radikaller olarak çalıĢırlar. Kanser hücrelerini istila ederek hücrelerin bölünmesini
engellerler ve hastalığa karĢı doğal bir savunma mekanizması geliĢtirirler. Aynı zamanda
hardaliyenin içinde bolca bulunan flavanoidler antioksidan etkisi yaparak kalp hastalıklarını
azaltmakta ve kan damarlarına zarar veren oluĢumları engelleyerek kalp krizlerini
önlemektedir. Kolesterole karĢı etkindir. BağıĢıklık ve sindirim sisteminin güçlenmesinde
yardımcıdır.
267
Resim -1-
268
Resim -2-
Resim -3-
269
Resim -4-
Resim -54-3 Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin Kırsal Kalkınmasına ve tanıtımına katkısı:
270
Kırklareli‘nde hardaliye küçük iĢliklerde ve Organize Sanayi Bölgesinde bulunan Üzüm
Üreticileri Birliği‘nin 15 ortaklı tesislerinde üretilerek ĢiĢelenmekte, yöredeki pazarlarda,
ulusal piyasada ve yurt dıĢına ihraç edilerek satılmaktadır. Bu tesislerde 100-150 bin litre
hardaliye üretilmektedir. Bağcılığın ve Hardaliye‘nin geçmiĢte yerel ekonomiye olan katkısı,
son 10 yıldır tekrar önem kazanmıĢtır. Kırklareli‘nde baĢta Kızılcıkdere köyü olmak üzere 6
köyde bağcılık iĢiyle uğraĢan, üzüm yetiĢtiren ve bu üretikleri üzümün bir kısmı ile hardaliye
üreten bunu satarak geçimini sağlayan hane halkı bulunmaktadır. Bunların bir kısmı
ürettikleri hardaliyeyi markalaĢtırarak satmaktadırlar. Örneğin, Ece hardaliye, Kutbay
hardaliye, Kırklareli hardaliye vb. Kırklareli Hardaliye üreticilerinin bazıları ile yapılan
birebir görüĢmelerde edilinen bilgiler ıĢığında Ģu bilgilere varılmıĢtır.
Üreticilerin çoğu 80-100 dönümlük arazilerini bağcılık iĢine ayırmıĢlardır. Ekilen bağ
fidanları fidan baĢına ortalama 10 kg üzüm vermektedir. Tam verimin alınması için 1-2 yılın
geçmesi gerekmektedir. Yılda yaklaĢık ortalama 30- 40 ton ürün alınmaktadır. Bağ kütüğü her
yıl bir önceki yıla göre büyüdüğü için her sene bir önceki yıla göre daha fazla ürün
alınmaktadır. YaklaĢık ortalama 40 ton üzüm iĢlendiğinde 30 ton‘a düĢmektedir. 3 kilo
üzümden 1 kilo hardaliye çıkmaktadır.
Hardaliye‘nin toptan kilosu 6 tl‘ye, parakende ise 8tl‘ye satılmaktadır. YetiĢtirilen üzümlerin
hepsiyle hardaliye yapıldığında kilosu 1,5tl‘den satıldığında yaklaĢık 40 ton üzümden 60.000
tl gelir elde edilmektedir. Yerel pazarlarda ve ulusal piyasada 1 ĢiĢe hardaliye 10 tl‘ye
satılmaktadır. Haftada ortalama 20-30 ĢiĢe satılarak yaklaĢık 200-300 tl gelir elde
edilmektedir.
Hardaliye üretimi yapılırken devamlı olmamak kaydıyla senede 6 ay (Nisan-Ekim ayları
arasında) eleman çalıĢtırılmaktadır. Herhangi bir bağda, bağ bozumunda 10 gün Ekim ayı
içerisinde bir 20 kiĢi çalıĢmaktadır. Özellikle yerel pazarlarda hardaliye ürünü üreten
bağcıların eĢleri tarafından satılmaktadır. Bu da kadınların istihdam edilmesinde ve
giriĢimciliği öğrenmelerinde önemli rol oynamaktadır. Zaten Üzüm Üreticileri Birliği
BaĢkanlığını bir süre bir bayan üstlenmiĢtir.
Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin kültürel hayatına‘da katkısı olmaktadır. 13 Aralık 2006 ‗da 1.Bağ
Bozumu ve Hardaliye ġenliği yapılmıĢtır. Ve bu gelenek 2006 yılından itibaren devam
etmektedir. Kültürel Ģenlik esnasında Kırklareli‘ne yakın illerden ve ülkelerden (Bulgaristan,
Yunanistan vb.) misafirler gelmektedir. Gelen misafirler hediyelik hardaliye alarak hardaliye
üreten ve satanlara dolaylı bir ekonomik katkı sağlamaktadırlar. Aynı zamanda Hardaliye‘nin
coğrafi iĢaretini almak üzere Türkiye Patent Enstitüsüne baĢvurulmuĢtur Türkiye Patent
Enstitüsüne‘nde 104 ürün tescil beklemektedir. Bunlardan biri de Kırklareli Hardaliyesidir.
Patent alındığı takdir de bunun ekonomiye ve Kırklareli‘ne katkısı aĢikardır.
271
Resim -6-
Resim -7SONUÇ VE ÖNERĠLER:
Son dönemlerde geleneksel ve sağlıklı ürünlere olan talep artmaktadır. Bunun sonucunda
birçok yerel ürün geliĢtirilerek markalı modern ürünlere dönüĢmektedir. Bazı yerli ürünler
gerek ulusal gerekse uluslar arası pazarlara açılmaktadır. Hardaliye de büyük pazarlara
açılabilecek geleneksel ürünlerden biridir.
Hardaliye‘nin Kırklareli için geçmiĢten gelen baĢta ekonomik olmak üzere, tanıtıcı ve kültürel
önemi vardır. Günümüzde Kırklareli‘nde bağcılık tarımının daha da geliĢmesi ile üzüm
üreticiliği eski günlerine dönmeye baĢlamıĢ, buna bağlı olarak hardaliye üretimi artmıĢtır.
272
Hardaliye‘nin Kırklareli‘nin kültürel hayatına‘da katkısı olmaktadır. 13 Aralık 2006‘da
1.Hardaliye ġenliği yapılır. Konuya Trakya Üniversitesi de sahip çıkmıĢtır. Üzüm
YetiĢtiricileri Birliği kurulmuĢtur. ġarapçılıkta devreye girmiĢtir. Organize Sanayi Bölgesinde
hardaliye üretimi için tesis kurulmuĢtur. Bu tesislerde 100-150 bin litre hardaliye
üretilmektedir. Aynı zamanda Hardaliye‘nin coğrafi iĢaretini almak üzere Türkiye Patent
Enstitüsüne baĢvurulmuĢtur Türkiye Patent Enstitüsüne‘nde 104 ürün tescil beklemektedir.
Bunlardan biri de Kırklareli Hardaliyesidir. Bağların tekrar eski dönümlerine döndüğü
görülmektedir. Çünkü eskiden 90 bin hektar olan bağlar bir ara 5 bin dekarlara kadar
düĢmüĢtü. Atatürk‘ün vasiyeti zaman içinde yeniden hatırlanarak adeta Kırklareli‘nde bir
hardaliye seferberliği baĢlamıĢtır.
Küçük iĢliklerde sınırlı miktarlarda üretilerek ĢiĢelenip yöredeki pazarlarda da
özellikle kadınlar tarafından perakende olarak kilosu 10 tl‘ye satılmaktadır. Yerli
üreticiler tarafından farklı markalarda üretilen hardaliye baĢta Yunanistan, Bulgaristan
gibi komĢu ülkeler olmak üzere yurt dıĢına da satılmaktadır. Hardaliye baĢta kadınlar
olmak üzere çalıĢma hayatına istihdam sağlayan ve ekonomik getirisi olan,
Kırklareli‘nin tanınmasına etkisi olan bir yerel üründür. Hardaliye‘nin Kırklareli‘nde
Kırsal Kalkınmaya daha fazla katkısının sağlanması için Ģu öneriler getirilebilinir.
Bölge halkı hardaliye üretimi için teĢvik edilmelidir.
Üreticilere ürün pazarlaması konusunda kurslar verilmelidir.
Üreticilerin sorunları resmi kurumlar tarafından çözülmeye çalıĢılmalıdır.
Hardaliye‘nin Patenti en kısa sürede alınmalıdır.
Etkili bir tanıtımın yapılması gerekir.
Yerel giriĢimcilere Kalkınma Ajansları tarafından destek verilmelidir.
Uzak yerlere sipariĢ verildiğinde, ulaĢım maliyetleri azaltılmalıdır.
Pazarlama ağı geniĢletilmeli ve kuvvetlendirilmelidir.
KAYNAKÇA
Gazete Trakya, 18.08.2008
Ġnan, Ġ.Hakkı, BaĢaran, Burçin, syf 199, 1.Trakya Bölgesi Kalkınma ve GiriĢimcilik
Stratejileri Sempozyumu Bildiriler Kitabı, Ekim.2009,Edirne
Karaçam, Nazif Efsaneden Geçeğe Kırklareli,syf 68-70, Kırklareli, 1995
Kolukırık, Cem, 1.Trakya Bölgesi Kalkınma ve GiriĢimcilik Stratejileri Sempozyumu Bildiri
Kitabı, syf 329, Edirne, 2009
NiĢikli Travel Dergisi,sayı: 6,Haziran,2011
ġerefoğlu, CoĢkun, Tarım Bakanlığı, Kırsal Kalkınmada Kırsal Turizmin Rolü 2007-2013
yılları arasında ülkemizde uygulanacak olan IPARD Kalkınma Programındaki yeri, önemi ve
beklenen geliĢmeler, Uzmanlık Tezi, Ankara, 2009
(http://www.trakyagezi.com/index/20-guncel/Kırklareli-hardaliyesi-EriĢim tarihi 06.10.2011
273
EFFECT of STORAGE DURATION on the WEIGHT and SUGAR LOSS in SUGAR
BEET (Beta vulgaris saccharifera L.) which HARVESTED by DIFFERENT
METHODS and DIFFERENT TIME1
2
2
ArĢ. Gör. Rahim ADA
Selçuk University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Campus-Konya
[email protected]
Prof. Dr. Fikret AKINERDEM
Selçuk University, Faculty of Agriculture, Department of Field Crops, Campus-Konya
[email protected]
Abstract
This research was conducted to determine the effects of different harvesting methods and
times on reducing of the weight and quality of sugar beet roots in different silo storage
durations in both of the years 2007-08, 2008-09 growing and storage season in Ilgın-Konya
ecological conditions. Sugar beets were harvested by hand and machine on 5 different times
(15th September, 1st October, 15th October, 1st November and 15th November) and storage at 3
different (30, 60 and 90 days) durations. Field experiments for silo were set up ―Factorial
Design in Randomized Plots‖ design.
According to the results of research, the highest weight and sugar loss was found on 15th
September harvesting time in harvested by machine and 30 days of storage
duration(respectively 47.28; 31.05 %). As a consequence of results, storage time was on 15th
November and for 30 days as harvested by hand for the minimum storage loss.
Keywords: Sugar beet, harvesting time, harvesting technique, storage durations, weight loss,
sugar loss.
FARKLI ZAMANLARDA VE TEKNĠKLE HASAT EDĠLEN ġEKER PANCARINDA
(Beta vulgaris saccharifera L.) SĠLOLAMA SÜRESĠNĠN AĞIRLIK VE ġEKER
KAYIPLARI ÜZERĠNE ETKĠSĠ
Özet
Bu araĢtırma, farklı zamanlarda ve teknikle hasat edilen Ģeker pancarı silolarında meydana
gelen ağırlık ve Ģeker kayıplarını belirlemek amacıyla 2007-08, 2008-09 silolama
dönemlerinde Konya-Ilgın ekolojik Ģartlarında yürütülmüĢtür. Denemede, Ģeker pancarı
kökgövdeleri beĢ farklı tarihte (15 Eylül, 1 Ekim, 15 Ekim, 1 Kasım, 15 Kasım) el ve makine
ile hasat edilerek ve üç farklı süreyle (30, 60, 90 gün) silolarda bekletilmiĢtir. Silolamalar
―Tesadüf Parsellerinde Faktöriyel Deneme Deseni‘ne göre yapılmıĢtır.
AraĢtırmada iki yıllık sonuçlara göre, ağırlık ve Ģeker kaybı en yüksek 15 Eylül tarihinde
makine ile yapılan hasadın 90 günlük (sırasıyla% 47.28; % 31.05) silolamalarında
gerçekleĢmiĢtir.
AraĢtırma sonuçları dikkate alındığında, silolamanın 15 Kasım tarihinde yapılması gerektiği;
silolama kayıplarının 30 gün süreyle ve el ile yapılan hasatlarda en az olduğu sonucuna
varılmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: ġeker Pancarı, Hasat Zamanı, Hasat Tekniği, Silolama Süresi, Ağırlık
Kaybı, ġeker Kaybı
274
Introduction
Sugar is the foremost elements of carbohydrates providing energy in terms of quantity and
ratio (Er, 1984). Sugar is obtained from sugar cane throughout the world, but it is obtained
only from beet sugar in Turkey.
Increasing diverse needs of the developing world bring also nutritional problems. The
importance of determination of product losses in sugar beet comes to the forefront in light of
the fact that today many countries of the world is in danger of malnutrition and hunger
(Mahamatov, 1995).
Storage losses are as important as harvest losses. Storage of the sugar beet covers all phases
from harvest to the processing (Ketizmen, 1987). Roots of sugar beet contain average 75
percent water, and this situation makes storage difficulties and increases harvest losses.
Regardless of how the sugar beet is storage, storage has absolutely a negative effect on quality
(Yılmaz, 1987).
Using appropriate storage techniques is essential in decreasing the losses resulting from
storage. The most important environmental factors for the successful storage of sugar beet are
temperature and relative humidity. In this regard, the storage environment is very critical in
minimizing losses. The most appropriate temperature should be between 4-6 ° C and relative
humidity between 95-98 % (Batu, 2002). Lejealle and Cie (1999) reported that some parasitic
fungi entering into the root stock of the sugar beet at places where the sugar beet is damaged
during harvest or other reasons caused an increase in decaying and losses.
As in all crop production, transition to an efficient and high quality production in sugar beet
cultivation became an economic and technical necessity. Making study in determining harvest
and post-harvest techniques for crops such as sugar beet which requires intensive labor
throughout all stages of cultivation and growing has become highly important. Therefore, the
effects of harvesting of sugar beet at different periods with different techniques as well as the
effects of storage and its duration on the losses were studied in this study under Konya-Ilgın
conditions during 2007-08 and 2008-09 storage periods.
Materials and Methods
The study was carried out in Ilgın Experiment Station of Sugar Institute during 2007-08 and
2008-09 storage seasons.
Table 3 shows the meteorological values of Konya-Ilgın. The average minimum temperature
was -7.1 ° C and -8.3 ° C during research seasons (2007-08 and 2008-09), while the average
value of long years was -17.7 °C respectively. Maximum temperature was 19.9 °C during
2007-08 period and, 20.2 °C during 2008-09 periods. Temperatures during research periods
(25.0 °C) were decreased from long years average temperature. Average temperature of the
first year (2007-08) was (5.6 °C) and (7.3 °C) for the second trial year (2008-09) , so those
temperature values were similar to average of (6.2 ° C) long years
During the study period, rainfall value was a total of 247.1mm during 2007-08 and of 351.3
mm during 2008-09 lagged behind average rainfall value of 226.8 mm covering the period
1975-2006.
Relative humidity rates in the study period were 59.1 % during 2007-08 and 69.5 % during
2008-09. They remained below an (68.5 %) average of many years (Table 1).
Soil analysis of experiment field in Ilgın Plant Breeding Station was given in Table 2.
The pH value of the experiment field soil which has a clayey nature was 7.6 and slightly
alkaline character. No salinity problems were detected due to (191 µS/cm) electrical
conductivity value (Steole, 1967). The experimental soil is chalky with a 21.1 % CaCO3
content and poor in terms of organic matter (1.64 %) (Ülgen and Yurtseven, 1984). It also
contains high amounts of K, Ca and Mg, and it is poor in terms of available phosphorus
275
(Anonymous, 1990). It is rich in terms of Fe and Cu content, but inadequate in terms of Zn
and Mn content (Follet and Lindsoy, 1970).
Leila (KWS 9144), the most widely used sugar beet type in the region, was used in the study.
Altınörs C 1061 model combined sugar beet harvester which manufactured in Polatlı was
used to pulled type tractor was used in the study. Storage was conducted in a compressed
field.
In this research, Leila sugar beet cultivar was harvested on 5 different dates (15th September,
1st October, 15th October, 1st November and 15th November). Storage experiments were set up
in ―Factorial Design in Randomized Plots‖ with 4 replications.
After sugar beets were harvested by hand and machine, dirt on the sugar beets were cleaned as
a preparation for their process in the factory and transferred to the silo. Sugar beets which
were harvested in different dates were storage in different silos for three different (30, 60 and
90 days) durations.
276
Table 1. Some Meteorogical Values of The Study Periods (2007-08, 2008-09) and Long Term (1975-2006) in Sugar Beet*
Month
s
Septem
ber
Octobe
r
Novem
ber
Decem
ber
Minimum Temperature
(oC)
Average Temperature
(oC)
Long
2007 2008
Term
-08
-09
(19752006)
-27.0
10.6
7.6
-
-
-
2007
-08
200
8-09
Long Term
(19752006)
4.0
6.8
-2.0
-1.4
0.0
-6.0
-5.2
-3.6
-23.3
-10.4
January -13.5
Februar
-15.8
y
Total
Maximum
Temperature (oC)
Long
200
2007
Term
8-08
(197509
2006)
33.
35.0
34.8
2
23.
27.4
31.8
9
21.
21.9
25.3
0
20.
14.2
22.1
2
15.
10.0
16.8
4
-
16.8
21.2
15.0
-
-22.0
-25.6
Total Rainfall (mm)
2007
-08
2008
-09
Long
Term
(19752006)
Average Relative
Humidity (%)
Long
2007 2008
Term
-08
-09
(19752006)
17.7
18.5
17.0
15.1
62.1
15.0
52.4
55.8
58.0
12.4
11.2
11.6
23.4
35.6
43.4
61.2
65.7
65.0
7.2
7.6
5.8
100.
3
31.6
42.4
65.8
71.5
70.0
1.2
0.7
1.7
63.7
54.7
49.6
77.4
78.8
74.0
-3.1
2.5
-0.1
8.2
64.1
39.2
73.2
72.5
74.0
19.2
-1.8
3.5
1.1
36.4
37.2
70.3
72.8
70.0
-
-
-
-
247.
1
103.
2
351.
3
226.8
-
-
-
7.3
6.2
-
-
-
66.7
69.5
68.5
Avera
20.
-7.1 -8.3
-17.7
19.9
25.0
5.6
ge
2
*Values have been taken from Turkish State Meteorological Service
277
Table 2. Selected physical and chemical properties of top soil samples (0–40 cm depth)
collected from the experimental area (mean of soil samples collected before sowing each
year) *
Soil
Depth
(cm)
0-40
pH
EC
(µS)
CaCO3
(%)
Organic
Matter
(%)
Ca
(ppm)
Mg
(ppm)
K2O
(ppm)
7.6
191
21.1
1.64
7444
756.4
324
Na
(ppm)
P2O5
(ppm)
Fe
(ppm)
Zn
(ppm)
Cu
(ppm)
Mn
(ppm)
Structure
Class
46.26
12.98
9.302
0.588
1.792
4.18
Clayey
* Chemical characteristics of research soil was determined in Konya Trade Bourse, and soil
structure was determined at Selcuk University, Agricultural Faculty, Laboratory of Soil
Science Department.
The roots of sugar beet had weighted and digestion analysis had done before settled in silo.
The weighting and digestion analysis were done on the sugar beet roots which had finished
the period of storage time in silo. After that process, the weight and sugar loss was calculated.
Statistical analysis and evaluation
The results of research had been subjected to MSTAT-C statistical program for variance
analysis in accordance with ―Random Plots in Factorial Design‖. The means which were
subjected to ―F‖ test to determine difference were created a group according to ―Lsd‖
significance test.
Table 3. In Sugar Beet, Harvesting Times and Waited Durations in Storage
Storage Durations
Harvesting 30
60
90
Times
Analysis Dates
15 September 15 October
15 November
15 December
1 October
1 November
1 December
1 January
15 October
15 November
15 December
15 January
1 November
1 December
1 January
1 February
15 November 15 December
15 January
15 February
Weight Loss
In the study period of (2007-08, 2008-09), weight loss as harvesting techniques and average
of storage durations was seen as the highest with a ratio of 40.54 % in the harvest made in
September 15, and this was followed in a descending manner by the harvest dates of October
1 (35.52 %), October 15 (23.81 %) and November 15 (19.48 %). The lowest weight loss was
seen with a ratio of 17.97 % from the harvest when made on 1th of November (Table 4).
As can be seen with a close look at Table 4, the study showed that weigh losses occurring in
sugar beets kept at the silo indicated a decrease at first starting from the first harvest date to
the last harvest day, they later indicated a slight increase. In this study, sugar beets lost water
rapidly in the first days after the harvest. However, these losses were thought to be caused by
climatic conditions (high temperature, rainfall, etc.).
278
Harvesting time, growing technique, cultivar and climate have an effect on sugar beet silo
losses (Haagenson et al., 2006). Heating is seen on sugar beet storage depending on the size
of silo size at the beginning of the campaign. This situation leads to the loss of weight and
sugar in sugar beets. Again in the same way keeping sugar beets for a long time in silos
causes decay depending on freezing and thawing as well as weight losses due to exposure to
an intense fungal attack (Ada and Akınerdem, 2008).
Maturity level of the sugar beet is important in terms of storage. Losses in silos increase in the
years with low digestion. Therefore, harvest time need to be arranged very carefully (Göbelez,
1966). The amount of sugar beet, storage area, storage period, weather conditions, available
possibilities and storage cost should be clearly identified in order to make an storage suitable
to the intended purpose (Ketizmen 1987).
279
Table 4. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, The Effects of on Weight Losses of Storage Durations
2007-08
Storage Durations
Harvesting
Times
September
15
October 1
October 15
November
1
November
15
Harvest
Technique
X
Storage
Durations
Average
(**)Shows
Harvesting
Technique
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
2008-09
Storage Durations
Average
Storage Durations
30
60
90
Average
30
60
90
Average
30
60
90
Average
32.93
36.36
34.64bc**
36.90
38.31
37.61b
15.73
19.03
17.37ef
13.17
16.22
14.69fg
10.98
13.76
12.37g
40.71
47.25
43.98a
30.29
32.33
31.31cd
24.00
30.56
27.28d
18.71
22.73
20.72e
23.25
31.44
27.35d
44.04
50.56
47.30a
47.05
38.90
42.97a
31.75
36.48
34.12bc
20.08
17.70
18.89ef
30.66
33.58
32.12c
39.22b**
44.72a
41.97a**
38.08b
36.51b
37.30b
23.82de
28.69c
26.26c
17.32g
18.88fg
18.10d
21.63ef
26.26cd
23.95c
30.84
34.98
32.91b**
26.94
26.72
26.83c
22.37
23.90
23.13de
16.59
16.78
16.69fg
9.75
8.35
9.05h
42.33
43.13
42.73a
31.50
30.00
30.75b
17.97
21.98
19.97ef
14.22
19.65
16.93fg
12.13
16.13
14.13g
39.34
44.00
41.67a
25.25
26.00
25.63cd
19.00
22.88
20.94e
16.86
22.95
19.90ef
20.18
23.49
21.84e
37.50b*
40.70a
39.10a**
27.90c
27.57c
27.74b
19.78e
22.92d
21.35c
15.89f
19.79e
17.84d
14.02f
15.99f
15.00e
31.89
35.67
33.77
31.92
32.52
32.22
19.05
21.47
20.25
14.88
16.50
15.69
10.37
11.06
10.71
41.52
45.19
43.36
30.90
31.17
31.03
20.99
26.27
23.63
16.47
21.19
18.83
17.69
23.79
20.74
41.69
47.28
44.49
36.15
32.45
34.30
25.38
29.68
27.53
18.47
20.33
19.40
25.42
28.54
26.98
38.36
42.71
40.54
32.99
32.04
35.52
21.80
25.81
23.81
16.61
19.34
17.97
17.92
21.13
19.48
Hand
21.94e*
27.39c
34.72ab
28.06b**
21.30e*
23.63cd
24.13c
23.01b**
21.62
25.51
29.43
25.54
Machine
24.74d
32.86b
35.44a
31.01a
22.14de
26.17b
27.86a
25.39a
23.44
29.52
31.65
28.20
23.34c**
30.13b
35.08a
29.51
21.72b**
24.90a
25.99a
24.21
22.53
27.52
30.54
26.86
lettered
outcome
insignificance
in
1%,
(*)
shows
insignificance
in
280
5%
possibility
limits
between
same
Table 5. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, Variance Analysis
of Weight Losses in Different Storage Durations
2007-08
Source of Variation
2008-09
F.D.
M.S.
F
M.S.
F
119
-
-
-
-
Harvesting Times (A)
4
2326.181
89.6791**
2206.388
327.3537**
Error (1)
15
25.939
-
6.740
-
Harvesting Technique (B)
1
269.850
21.0244**
169.338
25.9280**
A x B int.
4
52.926
4.1235**
16.563
2.5360*
Storage Durations (C)
2
1389.945
108.2928**
197.228
30.1985**
A x C Int.
8
179.907
14.0168**
117.784
18.0345**
B x C Int.
2
56.498
4.4018*
21.163
3.2403*
A x B x C Int.
8
15.807
1.2316
8.089
1.2385
Error (2)
75
12.835
-
6.531
-
Common
(**) shows that ―F‖ value between results has importance in 1% significance limit, and (*)
shows for 5% limit ;
Ada and Akınerdem (2006), reported that they observed a weight loss of 60.45 %, 49.92,
41.21 and 37.60 respectively in their studies under Konya conditions on September 15,
October 1, October 15 and November 1.
Regarding average weight loss in (2007-08, 2008-09) period in the study, machine-harvest
weight loss of 28.20 % was more than harvest by hand weight loss of (25.54 %), (Table 4).
In this study, weight loss in the machine-harvest occurred higher than harvest by hand, and
this difference may result from root injury level and its possible effects. Injuries on sugar beet
roots increases breathing rate during storage depending on the technique of harvesting. Injury
rates to the sugar beets are higher in machine-harvesting than harvesting by hand and
respiration rate of storage sugar beets reach to the maximum within 10 hours.
In terms of harvesting time x harvest technique interaction technique in the study, as average
of two periods (2007-08, 2008-09) the highest weight loss occurred as (42.71 %) in machineharvest made on September 15, and the lowest weight lost occurred as (16.61 %) in harvest by
hand on November 1 ( Table 4).
Higher weight seen in machine-harvest on September 15 can be explained by high
temperature and higher respiratory loss in sugar beets injured during machine-harvest.
Vujnovic (1984) emphasized that losses in silos containing injured sugar beets is higher than
losses in normal silos, and a good arrangement for transporting harvested sugar beets from the
field to the factory without any delay should be made.
An examination of averages of two periods given in Table 4.11 showed that the highest
weight loss as an average of harvest date and harvest techniques was 30.54 % from 90-day
silos, and this rate was followed in a descending order as (27.52 %) from 60-day storage
periods and (22.53 %) from 30-day storage periods.
Among the sugar beets storage in Turkey, 50-70% of them exposed to storage for 22-96 days,
and sugar beets in the silo may be held until mid-February depending on the length of
campaign period. Losses in the silos made by the farmers on the edges of the fields may vary
according to silo size and it's being covered or not. Respiration rate being one of the most
281
important factors affecting the losses in the silos remains higher in the first days of the storage
(Bilgin, 1987).
Outer parts of the sugar beets rapidly dehydrate after harvesting from the soil, and sugar beets
try to compensate this lost water from inside (Yılmaz, 1987).
In terms of average of season for harvest time x storage durations interaction in the study,
average weight loss was seen as the highest (44.49 %) on September 15 x 90 days and the
lowest as 10.71 % on November 15 x 30 days (Table 4).
It was found out in this study that a significant portion of the sugar beet in varying between
33.37 % and 44.49 % was lost. After the harvest, sugar beets are kept for different periods
depending on the processing capacity of the factory. Here comes to the fore storage time and
durations. The most appropriate time for storage is the end of November and beginning of
December. Sugar beets start to dry and shrivel up in hot and dry weather, and this situation
causes significant weight loss. Sugar beets start to decay with freezing and later unfreezing in
storages made in late periods (Koç, 1999).
Microorganism activity under favorable weather and thermal conditions in the silo, especially
the injured - bruised, shriveled up, frozen-unfrozen sugar beets increase silo temperature, and
consequently respiration rate. Shriveled sugar beets in the silo start to get water again with the
rains and regain some the weight they lost (Ekmen, 1987).
When averages of the periods in which the study conducted were examined in Table 4, it was
found out that average weight loss in terms of harvest technique x storage durations
interaction occurred as the highest (31.65 %) with machine harvest x 90 days and the lowest
(21.62 %) which harvest by hand x 30 day storage (Table 4).
Weight loss in the sugar beets storage are varied depending on the factors such as
physiological mature of harvested beet roots, the composition of water, plant nutrient content,
climatic conditions particularly temperature, type of sugar beet, density of pathogens and
mechanical injuries (Wiltshire and Cobb, 2000).
It has been determined in this study that weight loss in sugar beets harvested with a machine
harvester reaches higher amounts as the duration of storage increases. For this reason, the
duration of silage should be kept as short as possible. The number of injuries to the sugar beet
roots in machine-harvest being more than the ones occurring in harvest by hand and
facilitation of entry of pathogens due to injuries on sugar beet roots increase losses in storage
(Ada and Akınerdem, 2008). Main cause of losses in the sugar beet is temperatures above 20 °
C and freezing temperatures. Temperature shows a wide variation during storage.
(Vandergeten, 1990).
Differences and similarities between the results of the studies mentioned above and this study
can be related with the climate, injuries to the sugar beet roots and silo size.
Sugar Loss
In the 2007-09 growing- storage season in which the study was conducted, sugar loss in
terms of average of harvest dates occurred as the highest with 25.77 % in sugar beet roots
storage on 15th of September. This rate was followed in descending order October 1 (19.10
%), October 15 (12.95 %) and November 15 (6.41 %), and the lowest (4.74 %) value on 1 th of
November (Table 6).
Timing is very important in storage. Storage would be appropriate on non- rainy days from
November onwards. Sugar loss occurs with respiration due to hot temperature inside the silo
when storage is made on hot days (Ketizmen, 1987). As a matter of fact, it was also observed
in this study that sugar beet roots kept in the silo became quickly deformed during the first
harvest times when the temperature was high.
Keeping harvested sugar beet roots in the field or the factory silos also affects physical and
chemical composition of the sugar beet roots. Sugar losses in sugar beets kept in the silos
282
have a close relationship with the course of the climate. If the weather was hot during the
September, then daily sugar loss in sugar beets could reach to 1% ratio (Bilgin, 1992).
Therefore, harvest of sugar beets in amounts prescribed in harvest program increases
efficiency and technological quality (Özgör, 1992).
283
Table 6. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, The Effects of on Weight Sugar of Storage Durations
2007-08
Storage Durations
Harvesting
Times
September
15
October
1
October
15
November
1
November
15
Harvest
Technique
X
Storage
Durations
Average
(**)Shows
Harvesting
Technique
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
Hand
Machine
Average
30
24.23
29.74
26.99b**
17.27
27.32
22.29bc
6.09
8.79
7.44fgh
2.63
3.41
3.02gh
3.16
2.60
2.88h
60
90
32.24
39.86
36.05a
18.17
29.37
23.77bc
15.29
17.04
16.16de
3.26
4.23
3.75gh
4.05
12.96
8.50fg
34.73
39.96
37.34a
19.00
28.43
23.72bc
14.13
23.71
18.92cd
4.06
5.92
4.99gh
6.19
16.43
11.31ef
2008-09
Storage Durations
Average
30.40b**
36.52a
33.46a**
18.15c
28.37b
23.26b
11.84d
16.51c
14.18c
3.32e
4.52e
3.92d
4.47e
10.66d
7.65d
30
14.45
17.08
15.76bc**
11.00
12.36
11.68d
8.09
9.10
8.60fg
3.51
3.91
3.71jk
1.65
2.05
1.85k
60
Average
Storage Durations
90
16.95
17.16
17.05bc
15.04
16.39
15.71bc
10.90
11.14
11.03de
5.65
6.16
5.91hı
1.77
6.34
4.06ıj
20.65
22.14
21.39a
17.45
17.42
17.44b
13.76
17.25
15.51c
6.30
7.79
7.05gh
7.85
11.30
9.58ef
Average
17.35
18.79
18.07a**
14.50
15.39
14.94b
10.92
12.50
11.71c
5.16
5.96
5.56d
3.76
6.56
5.16d
30
19.34
23.41
21.38
14.14
19.84
16.99
7.09
8.95
8.02
3.07
3.66
3.37
2.41
2.33
2.37
60
24.60
28.51
26.55
16.61
22.88
19.74
13.10
14.09
13.60
4.46
5.20
4.83
2.91
9.65
6.28
90
27.69
31.05
29.37
18.23
22.93
20.58
13.95
20.48
17.22
5.18
6.86
6.02
7.02
13.87
10.45
Hand
10.68
14.60
15.62
13.63b**
7.74
10.06
13.20
10.34b**
9.21
12.33
14.41
11.99
Machine
14.37
20.69
22.89
19.32a
8.90
11.44
15.18
11.84a
11.64
16.07
19.04
15.58
12.52b**
17.65a
19.26a
16.48
8.32c**
10.75b
14.19a
11.09
10.42
14.20
16.73
13.79
in
1%
insignificance
possibility
284
limit
between
same
lettered
Average
23.88
27.66
25.77
16.33
21.88
19.10
11.38
14.51
12.95
4.24
5.24
4.74
4.12
8.61
6.41
outcome
Table 7. In Sugar Beet Harvested in Different Times and with Technique, Variance Analysis
of Sugar Losses in Different Storage Durations
2007-08
Source of Variation
2008-09
F.D.
M.S.
F
M.S.
F
119
-
-
-
-
Harvesting Times (A)
4
3461.519
176.4942**
778.478
135.3976**
Error (1)
15
19.613
-
5.750
-
Harvesting Technique (B)
1
969.429
55.7087**
67.921
26.6972**
A x B Int.
Storage Durations (C)
4
2
63.261
494.216
3.6354**
28.4004**
3.871
347.973
1.5215
136.7758**
A x C Int.
8
52.155
2.9971**
9.815
3.8580**
B x C Int.
2
33.124
1.9035
1.799
0.7071
A x B x C Int.
8
19.619
1.1274
4.544
1.7859
Error (2)
75
17.402
-
2.544
-
Common
(**) shows that ―F‖ value between results has importance in 1% significance limit, and (*)
shows for 5% limit (**) ĠĢaretli F değeri ĠĢlemler arasındaki farkın % 1; (*) ĠĢaretli F değeri
ise % 5 ihtimal sınırına göre önemli olduğunu göstermektedir.
Confirming the researchers mentioned above, Ada and Akınerdem (2006) reported that they
found in their study; 13.71 %, 8.20 %, 7.56 % and 19.49 % sugar loss respectively in storages
dated September 15, October 1, October 15 and 1th of November. They also reported that low
temperatures just like high temperatures also cause in increase in the losses through frost and
defrost.
In the period the experiment carried out (2007-08, 2008-09), the mean sugar loss in the silos
depending on the technique of harvesting and in terms of the mean harvest times and storage
periods occurred as 15.58 % for machine-harvest technique and 11.99 % for hand-harvest (
Table 6).
It is a known fact that the number of injuries occurring during the machine-harvest is more
than the ones occurring during hand-harvest. Pathogen entry to the sugar beet roots becomes
easier as a result of injuries on the sugar beet roots, and this situation increases losses in
storage (Ada and Akınerdem, 2008).
It is observed that heads of sugar beets are cut off irregularly in the machine-harvest, and leaf
pores are left behind on the heads of sugar beets. If any pore of leaf left, it is possible to
regeneration of shoot. Er and Uranbey (1998), Yilmaz (1987) and Ekmen (1987) reported that
a 1 gram of sprout per head of sugar beet consumes 0.15 gram sugar. According to Alexander
(1977), foreign substances on the sugar beet root (leaves, dirt, etc.) during storage greatly
affect the ability to storage sugar beet roots. Sugar beets with smoothly cut heads loose less
sugar in the silos. Storage of sugar beets in this way ensures a low silo temperature, and
consequently losses occurring through respiration and root decay remain in lower amounts.
Akeson et al. (1979) emphasized that sugar losses in sugar beet silos formed by manually
harvested sugar beets were less than the ones harvested by machine and having a smooth
head. They also emphasized that hand-harvested sugar beets could be storage for a longer
period.
When the mean periods of the research on Table 6 is analyzed, the highest sugar loss in terms
of harvest time x harvest technique interaction was observed as (27.66 %) on September 15
from machine harvest and the lowest sugar loss was observed as 4.12 % on November 15
from hand-harvest.
285
In this study conducted under Konya-Ilgın conditions between 2007-2009, as can be seen
from the analysis of average two-year data, sugar losses in the silos decreased from
September 15 to November 1, and increased on November 15. However, losses in machineharvest have always occurred higher than hand-harvest during all of the harvest dates. In this
respect, Smith (2001) noted that harvest time and harvest technique for sugar beet was
important and harvest should be made carefully in October.
As an average of harvest date and harvest technique during (2008-08 and 2008-09) research
period, sugar loss was determined as the highest with a value of (16.73 %) for a total of 90day storage. This was followed by (14.20 %) for 60-day storage and (10.42 %) for 30-day
storage (Table 6).
In this study, sugar losses increased incrementally from 30-day storage period towards 90-day
storage period. In other words, sugar losses increased as the storage period extended.
Harvested sugar beet roots lost sugar by immediately starting to lost water after harvest (Koç,
1992). Similarly, sugar beet roots are exposed to greater frost damage as storage period
remains longer. While a sugar rate of 16.5 % is obtained from a sugar beet stored under good
conditions, this sugar rate decreases as low as 12.5 % in sugar beet roots partially damaged by
the frost (Batu, 2002).
As an average of periods (2007-08, 2008-09) of this study, sugar losses as the highest and as
the lowest occurred in a parallel for both periods as (29.37 %) on September 15 for a 90-day
storage and (2.37 %) on November 15 for a 30-day storage (Table 6).
In this study, different color of fungus dense on heads of sugar beet roots and decaying on
sugar beet roots storage after machine-harvest was observed during the first harvest times. On
this subject, Adıyaman (2000) notes that a layer of fungus in different colors is seen on the
heads of sugar beet roots storage and decaying starts slowly within the sugar beet roots in this
condition. These decaying passes gradually to other sugar beet roots in the silo, and this
situation causes losses in the silo. Therefore, he noted that sugar beet roots without any defect
should only be taken to the silo.
Bugbee (1976) mentions various fungus activities on sugar beet roots in sugar beet silos. Also
emphasized that the activity of these fungus under 5-20 °C silo temperature during the first
20-30 days increases in parallel with the increase in temperature.
In the study, no statistical difference for both of the research periods has been observed in
terms of harvest technique x storage durations and harvest time x harvest technique x storage
durations triple interaction (Table 6).
A comparison of the data obtained from this study with the data obtained from earlier studies
show that sugar losses in sugar beet roots kept in silos differ depending on the country,
climate and storage environment.
In conclusion, our finding that losses in machine-harvest increase as the duration of storage
period prolong is in full compliance with the findings of the researchers mentioned in the
previous paragraphs. Prevention of sugar losses caused by unsuitable and open field longterm storage through activities such as shortening campaign periods with the modernization of
sugar refineries, proper adjustment of harvesters in the machine-harvest and minimizing
injuries to sugar beet roots by harvesting when the soil is most suitable would be a significant
economic gain.
References
Ada, R. and Akınerdem, F., ―Farklı Zamanlarda Hasat Edilen ve Silolanan ġeker Pancarında
Silolama Süresinin Verim ve Kaliteye Etkisi‖, 77-83, S.Ü. Ziraat Fak. Derg. 20(39), 2006..
Ada, R. and Akınerdem, F., ―ġeker Pancarında Hasat ve Silo Kayıpları‖, 42-47, Konya
Ticaret Borsası Dergisi, Yıl:10, Sayı:27, , 2008..
286
Adıyaman, M., ―ġeker Pancarı Tohumunda Tohum Ġlaçlama ve Konya için Önemli ġeker
Pancarı Hastalık ve Zararlıları‖, 1. Uluslararası Sempozyumu. Pancar Ekicileri Eğitim ve
Sağlık Vakfı Yayınları 5, Konya, 2000.
Akeson, W. R., Westfall, D. G., Henson, A. and Stout, E. L., ―Influence of Nitrogen Fertilty
Level and Topping Method on Yield, Quality and Storage Losses in Sugarbeets‖, 292-297.
Agronomy Journal 71, 1979..
Alexander, J. T., Kaliteyi Etkileyen Faktörler. ġeker Pancarı Üretimindeki GeliĢmeler:
Prensip ve Uygulamalar. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Yayınları No: 205, Ankara, 1977..
Anonymous, Micronutrient. Assesment at the Country Level. An International Study. FAO
Soil Bulltein by Mikko Sillanpa, Rome, 1990..
Batu, A., ġeker Pancarının Silolanması Sırasında OluĢan Kayıplar ve Bu Kayıpların ġeker
Kalitesi Üzerine Etkileri. Üçüncü Ulusal ġeker Üretim Teknolojisi Sempozyumu. Türkiye
ġeker Fabrikaları A.ġ. YeniĢehir, Ankara, 2002..
Bilgin, Y., ―ġeker Pancarının Silolanması ve Deneme Sonuçları‖, ġeker Pancarında Verim ve
Kalitenin Yükseltilmesi. 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker
Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987.
Bilgin, Y., ġeker Pancarı Verim ve Kalitesini Etkileyen Bazı Faktörler. ġeker Pancarı Verim
ve Kalitesine Etki Eden Faktörler, Seminer Notları. T.ġ.F.A.ġ. ġeker Enstitüsü,Etimesgut,
Ankara, 22-26 Haziran, 1992.
Batu, A., ―ġeker Pancarının Silolanması Sırasında OluĢan Kayıplar ve Bu Kayıpların ġeker
Kalitesi Üzerine Etkileri‖, Üçüncü Ulusal ġeker Üretim Teknolojisi Sempozyumu. Türkiye
ġeker Fabrikaları A.ġ. YeniĢehir, Ankara, 2002..
Bugbee, W. M., Sugar Beet Storage Root Research. Sugarbeet Research and Extension
Reports, Volume7, Pages 149-153, North Dakota, USA, 1976..
Ekmen, M. E., Tesellüm ve Silolamanın Kaliteye Etkisi. 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi
Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987..
Er, C., NiĢasta ve ġeker Bitkileri. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları: 915,
Ankara, 1984..
Er, C., Uranbey, S., NiĢasta ġeker Bitkileri. Anakara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla
Bitkileri Bölümü, Yayın No:1504, Ders Kitabı: 458, Ankara, 1998..
Follet, R. H. and Lindsoy, W. L., ―Profile Distrubitions of Zinc, Iron, Manganese and Copper
in Colorado Soils‖, Cal. Univ. Exp. Sta. Bull/10, 1970..
Göbelez, M., Dünya Pancar Ziraatinde AraĢtırmalar. T.ġ.F.A.ġ. NeĢriyatı, No:132, Ankara,
1966..
Haagenson, D. M., Klotz, K. L., Campell, L. G. and Khan, M. E. R., ―Relationship between
Root Size and Postharvest Respiration Rate‖. 43(4):129-143, J. Sugar Beet Res., 2006..
Ketizmen, H., Pancarda Silolamanın Kaliteye Etkisi. ġeker Pancarında Verim ve Kalitenin
Yükseltilmesi 1. Ulusal ġeker Pancarı Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ.
Etimesgut, Ankara, 1987..
Koç, H., NiĢasta ġeker Bitkileri, ġeker Pancarı. Cumhuriyet Üniversitesi Tokat Ziraat
Fakültesi Yayınları No:48, Tokat, 1992..
Koç, H., ġeker Pancarı. GaziosmanpaĢa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları No:31, Ders
kitapları Seri No: 14, Tokat, 1999..
Lejealle, F., Cie, D., ġeker Pancarı Hastalık ve Zararlıları. Özel Baskı: Ses Europe N.V. 50.
KuruluĢ Yıldönümü, Paris, Fransa, 1999.
Mahamatov, H., ġeker Pancarında Silolamanın Kaliteye Etkisi Üzerinde AraĢtırma. Ege
Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, 28 Sayfa. http://tez2.yok.gov.tr/,
1995.
287
Özgör, O., ġeker Pancarının Verim ve Kalitesini Etkileyen Faktörler. ġeker Pancarı Verim ve
Kalitesine Etki Eden Faktörler, Seminer Notları. T.ġ.F.A.ġ. ġeker Enstitüsü, Etimesgut,
Ankara, 22-26 Haziran 1992..
Smith, J. A., Sugarbeet Harvest. Sugarbeet Production Guide. Editors: Robert Wilson and
Stephen Miller. University of Nebraska Publisher. 210 pgs. University of Nebraska
Cooperative Extension EC01-156. ISBN 0-9616828-4-1, 2001..
Steole, J. G., Soil Survey Inter Pretation and Its use FAO. Soils Bulltein, No. 8. 1967.
Ülgen, N. ve Yurtsever, N., Türkiye Gübre ve Gübreleme Rehberi. Toprak Su Genel
Müdürlüğü AraĢtırma Dairesi BaĢkanlığı, Yayın No: 47, Ankara, 1984..
Vandergeten, J. P., Sugar Losses During Storage (CAB abstract). 254-269, 53e Congres
d‘Hilver, Institut International de Recherches Betteravieres,1990.
Vujnovic, V., Quantitative and Qualitive Losses of Harvested Sugar Beet Root in the Field,
not Taken for Processing Immediately (abstract). 20(9), p.35-37, Agrotehnicar (Yugoslavia),
September,1984.
Wiltshire, J. J. J. and Cobb, A. H., ―Bruising of Sugar Beet and Consequential Sugar Loss:
Current Undersitending and Research Needs. 136:159-166, Ann. Appl. Biol., 2000.
Yılmaz, ġ., ―Tesellüm ve Silolamanın Verim ve Kaliteye Etkisi‖, 1. Ulusal ġeker Pancarı
Üretimi Sempozyumu. Türkiye ġeker Fabrikaları A.ġ. Etimesgut, Ankara, 1987.
288
AFRĠN ÇAYI KIYISINDA ĠVESĠ VE KĠLĠS KEÇĠLERĠ
Seher Keçe Türker
Eğitimci-Yazar
[email protected]
ÖZET
Kilis‘te hayvancılık; özellikle küçükbaĢ hayvancılığı yapılmakta buna bağlı olarak çobanlık
mesleği önem kazanmaktadır. Bu kapsamda hayvancılığın geliĢimine ve turizme katkı
sağlamak amacıyla bir dizi çalıĢma yapılabileceğini düĢünmekteyim.
Çobanlık mesleğinin iĢleyiĢini meraklılarına ve turistlere göstermek, konukların çoban
tarafından ağırlanarak mesleğin inceliklerinin göz önüne sermek dikkat çekici olabilir. Bu
anlamda; her yörenin kendine özgü olarak sürdürülen çobanlık iĢi ve çobanlarına ait efsaneleri
vardır.
ÇalıĢmamda; Kilisin coğrafi yapısına uygun olan ivesi koyunu ve Kilis keçisini öne çıkararak
projenin hayata geçirilmesidir. Afrin Çayı ya da diğer su kıyılarında özel olarak hazırlanmıĢ
ağıl ve çoban evlerinde çoban çalıĢmaların neler olabileceğine dikkat çekilecektir. Bu
çalıĢmaların turistlere gösterilmesinin, süt ürünlerinin ve el dokuması yün halıların
pazarlanmasının yöre halkına sürekli gelir kapısı olarak kırsal kalkınmaya öncülük
edebileceğini anlatacağım.
Konuyu; çobanın misafir ağırlamasından, eĢyalarından, yardımcılarından, kendine ve
konuklarına hazırladığı yiyeceklerden, kavalından, eğleklerde dinlenme, koç katma, koyun
yıkama yerleri ve mevsimi, sevin, tuzlaklara gidilmesi, davar takımları, döl, dölcü ve
derlediğim çoban efsanelerinden söz ederek konu turizme nasıl taĢınır? Sorusuna yanıt
arayarak bilgi Ģölenine katkı sağlamağı amaçlamaktayım.
Anahtar kelimeler: Kilis, turizm, çoban, ivesi, efsane
GĠRĠġ
―Afrin Çayı Kıyısında Ġvesi Ve Kilis Keçileri‖ baĢlıklı konu aslında benim bir hayalimdir. Bu
hayalimin (projenin) gerçeğe dönüĢmesi için ne gibi çalıĢmaların yapılabilir olduğunu
anlatmanın Kilis hayvancılığına ve turizmine katkı sağlayacağını düĢünüyorum. Bu iĢ çoban
ve mesleğinin inceliklerini kapsamaktadır. Çobanların küçükbaĢ hayvan yetiĢtirilmesinde
önemli yeri vardır. Çobanlık mesleğinin iĢleyiĢi hakkında bilgilenmek için önce çobanın
nelere ihtiyacı olduğuna kısaca bakalım;
ÇOBAN EġYALARI
Aba (kepenek); Eskimez bir çoban giyeceği. Çobanların omuzlarına aldıkları dikiĢsiz,
kolsuz, keçeden üstlüktür. Türkçe sözlükte bu sözcükle ilgili bir de deyim vardır: ―Kepenek
altında er yatar.‖
Kaval; Kaval, Anadolu yaĢamında köklü bir geçmiĢe sahiptir. Anadolu insanları tarafından
yıllarca öz duyguların anlatım ve iletiminde vazgeçilmez bir çalgı olmuĢtur. Çağlar önce
Anadolu‘ ya göç eden insanlar öz kültür değerleri arasında kavalı da getirmiĢlerdir. Anadolu
da çok uygarlıklar döneminde değiĢik biçimleriyle çalınan kaval, asıl olgusunu çoban ve
köylünün yaĢamında simgelenmiĢtir. O dönemlerde kavalın duygulandırıcı sesi, Anadolu
halkını mistik bir duyguya da sürüklemiĢ, böylece çalgının kutsal bir anlama bürünmesine yol
açmıĢtır. Çoban kavalı ve ona has ezgileri sevilen ezgilerdir.
Bağırcak Ġpi; bir ucu çobanın ayağına, bir ucu da bir koyunun ayağına bağlanan kendir,
yulardan biraz ince iptir. Çoban uyuduğu zaman sürü hareket ederse; ip bağlı olan koyun da
hareket eder ve çobanı uyandırır. Kurt geldiğinde sürünün bağırarak kaçmaya baĢlaması
halinde sürüyle gitmek isteyen bağlı koyunun bağırmasından dolayı adına ‗bağırcak‘
denilmiĢ.
289
Dağarcık (Dağarcuk); çobanın azığını içerisine koyduğu, torbaya ―dağarcık‖ denir. MeĢin
torba, koyun, keçi derisinin tulum olarak çıkarılıp ağız kısmına kendir ip geçirilerek yapılır.
Ġpin püskülüne mavi boncuk takılır, Ġçine konulan ekmekler kurumaz. Her deneyimli çoban
dağarcık yapmayı bilir.
Değnek; insanoğluna ilk atalarından kalmıĢ akıl ürünü, ilkel savunma aracıdır. Çoban
doğadaki ağaçların bazılarından yararlanarak değnek yapar. Fındık değneğinin kabuğu
soyulmaz. Diğer ağaçlardan yapılan değnekler kabuğuyla kızartılır ve kabuğu soyulur,
böylece değnek koyu ve açık renkler alır. Bir de alaca değnek vardır. Fındık değneklerin
kabukları, ölçülü bir Ģekilde dolanarak çizilir ve bir bölümü soyulur. Buna ―alaca değnek‖
derler. Değnek, hatıra etme ve değnek göndererek selam yollama önemlidir. Topuzlu
değnekler de yaparlar.
Kazgıç; Demirden özel olarak yapılmıĢ ucu sivri, arkasında sapı olan, genelde mal çobanı
değneği. Kazgıçla dağda kırda, bırçalık, çiğdem, karnımkavak (kökü yenilen yabani bitkiler)
sökülür, çelik oyununda yalak eĢerek önemli iĢler görür: ancak ağır olduğundan çok
kullanılmaz.
Helki; çoban bakracı ya da çoban helkisi bir çeĢit ölçüdür. Küçük ebatta olan bu bakraca
sağılan süt, köpüğüyle içildiği gibi çeĢitli lezzetlere dönüĢtürülerek de çobana gıda olur.
Keçe; Yapağı ve keçi kılının dokunmadan, yalnızca dövülmesiyle elde edilen kaba kumaĢtır.
Çoban keçesi olarak da geçer. Yere serilen halı, kilim gibi yünlü döĢemelik olarak da
kullanılır.
Çoban Kırklığı; Makastan daha kaba yün kırkmaya yarayan alettir. Adı; ―Kırk kırk‖ sesinden gelir.
Yün Tarağı: Yünü taramaya yarayan tahta diĢleri olan bir alet.
Silah; Çobanın silah bulundurması önemlidir; silah sayesinde birçok tehlikeyi etkisiz hale
getirir. Çobanın silahı, bazen bir nacak, bazen bir tüfek, bazen de bir değnektir.
Çobanın Giyim ve KuĢamı; kalın giysileri olmalıdır. Yün çorap, su geçirmez ayakkabı, keçe
baĢlık, kepenek, ceket… Çoban, hava durumuna göre giyinir.
Çoban Evi; Ağılın bitiĢiğinde yapılan tek göz odadır. Ağıl, köy dıĢındaysa ―çoban evi‖
yapılır.
ÇOBAN YARDIMCILAR
Azık; YerleĢim biriminden akĢama doğru ayrılıp ertesi günü saat on gibi yerleĢim birimine
dönen çobanın bir azığa ihtiyacı olur. Çobanın kırda, dağda yiyebileceği ve dağarcığında
taĢıyabileceği, ekmek ve yanında konulan diğer yiyecekler (katık) azıktır. Yumurta ve patates
haĢlaması, kavurma, süzme yoğurt, fırınkurusu, çökelek gibi evde ve yaylada bulunan
Ģeylerdir. Azıksız çoban olmaz; azık çıkısı ve dağarcık, azık taĢımaya yarar. Kimi yerlerde
azığı olmayan çoban, zaman zaman bir hayvanı kesip yeme hakkına da sahiptir.
Çoban eĢeği; yorulduklarında binerler. Aynı zamanda heybe gözlerinde çobanların azığı olan
dağarcığı taĢır. Heybenin diğer gözüne su testisi, su kabı veya plastik bidon gibi gerekli
eĢyaları konulur.
Çoban köpeği; Hayvanların doyması için dağ tepe dolaĢan çobanlar, öğlen vakti olunca bir
pınar baĢında, hayvanları dinlendirmeye aldıklarında, kendi karınlarını doyurup, biraz yatarak
istirahat ederler. Bayır bir yer olması gereken bu yerde, çobanın en sadık yardımcısı çoban
köpeği; alt baĢı tutarak hayvanların sürüyü bozmalarına, dağılmalarına izin vermez. Bayırın
290
üst baĢından yaklaĢacak olan kurt ise görülecek bir durumda olmuĢ olur. Boğaz gibi bir yerde
veya çökekte sürüyü istirahata çekmiĢ olan çoban, bu bilgiyi bilmiyor demektir, sürü her an
için tehlikeyle karĢı karĢıyadır. Çoban köpekleri, kurtlarla baĢ eden boğuĢan köpeklerdir.
Davaro (Çoban Yardımcısı); genellikle bir çocuktur. Bu çocuk yardımcı, döl dökümü
zamanında yeni dölleri köye götürür. Çobana haber götürür ve ondan haber getirir.
Mengül; Köpeklerin boynuna takılan iğneli ve baklalı, oynayabilen demirdir. BoğuĢan
köpeklere takılır. Mengi (Bengi) demir demektir; sonsuzluk anlamı da vardır.
Yal; Yal, arpa unu ve buğday unundan yapılır. Suyun içine un katılarak özenen karıĢımdır.
Köpek yerken yalayarak ve ―yalk yalk‖ sesi çıkartarak su içtiklerinden yemeğin adına ―yal‖
denmiĢtir. (Köpek, sıvı Ģeyleri içemez, diliyle almaya çalıĢır.) Dağdaki köpeğe evdeki gibi
yal verilme imkânı olmadığından bir çözüm üretilmiĢ; bu çözümün ―köpek topu‖dur. Özel
olarak köpekler için arpa ve buğdaydan değirmende öğütülerek elde edilen kaba una köpek
yeygülü denir. Bu kaba un, kıĢın yal, yazın top yapılarak konarak hayvanın beslenmesi
sağlanır. Yoğrulan hamur top haline getirilir ve dağa giden azıkçıyla sürüye gönderilir.
Çoban, sürüyü bekleyen köpeklerine topu parçalayarak yedirir.
ÇOBANLAR ARASI ARKADAġLIK
Çoban, dağlarda sürekli uyanık olmak sürünün yaylımını planlamak, doğayı izlemek, kavalı
konuĢturmak gibi birçok uğraĢla meĢgul olsa da onun köyde, baĢka yerlerde kendinin
yürütmesi gereken birtakım sosyal iliĢkileri vardır. Bu durumlar için çoban arkadaĢları olur,
birbirlerine güvenirler. Sürülerinin durumlarını karĢılıklı iyi bilirler ve sürüyü birbirlerine
emanet ederler.
Çobanlık mesleği yakın tarihlere kadar zor ve önemli meslek olarak algılanırdı. Çobanlar,
sürekli dağlarda bulunduğundan sağlam moralli bir ruh halleri vardır. Zorlukları aĢmasını
bilir, yılgınlığa düĢmezler. Çobanın evlenmesi bu yüzden kolaydı.
ÇOBANIN MĠSAFĠR AĞIRLAMASI
Yaylalar, meralar ve otlaklar çobanların mekânıdır. Bu mekânlarda onları ziyaret edenlere
davarlardan sağdığı sütle, bulguru varsa bir sütlü pilav, sütlü çorba piĢirir. Çevrede bulunan
dağ meyveleri ikram edilir: ayrıca patates gömmesi, buğday kavurması gibi yöresine göre
yiyecekler ikram edilir.
Değnek Kebabı; Koyun, kuzu ya da keçi parçalanır. Ġnce sağlam bir değneğe çok büyük
olmamak kaydı ile parçalanan parça etler dizilir. Önceden yakılıp köz haline getirilen ateĢin
üstüne çubuk iki ağaçtan çatal aracılığı ile yerleĢtirilir. PiĢen etler değnekten alınır ve
tuzlanarak yenilir.
Karaharman; Nohutların içlendiği zamanlarda yapılır. Hafif bir ateĢ yakılır. Yakılan çalılar
köze durduğunda yaĢ nohutlar dallarıyla birlikte közün üzerine konulur. Nohudun kabukları
yanmak üzereyken, közden alınır. PiĢen nohutlar yenilir.
Köremez; Keçiden sağılıp, bir pınarın yalağında buz gibi olana kadar tutulup öylece, çiğ
olarak içilen süt... Kimi yerlerde de eĢit miktarda süt ile yoğurdun karıĢtırılmasından elde
edilen içeceğe ―köremez‖ demektedirler.
Patates Gömmesi; Bahçeden ve tarladan taze patatesler sökülür. Önceden yakılan odunlar
köz haline getirilir. Açılan çukurun içine köz serilir. Patatesler çukurdaki közün arasına
konularak çukur kapatılır. Yarım saate, bir saate yakın sürede piĢen patatesler tuzlanarak
yenilir.
Sütlü Çorba; KıĢ ağzında çobanlar dağda kalır. Köyden çobanın yanına giden arkadaĢları
olur. Çoban konuklarına bir Ģeyler ikram etmek ister; o da sütlü çorbadır. Keçiden süt sağılır,
291
yarma karıĢtırılıp piĢirilir. Bu çorbanın yanında yaĢ üzüm de olursa dünyanın en tatlı sofrası
olur.
Sütlü pilav; Sadece süt ve bulgurla yapılan bir pilavdır.
TURĠZME KATKI SAĞLAYABĠLECEĞĠ DÜġÜNÜLEN
ÇOBAN ÇALIġMALARI
Kilis ilinin küçükbaĢ hayvancılığı yapılan bölgelerinde çoban evleri yapılarak çoban
ağırlaması adı altında turizme açılabilir. Bu çalıĢmanın yapılması için doğanın görselliği;
hatta ormana, denize, göle, akarsuya olan yakınlığı göz önünde bulundurularak uygun yerler
seçilebilir. Yani hayvancılığın az olduğu yerlerde bile yapılabilir; böylece hayvancılığın
teĢvik edilmiĢ olacağı da düĢünülmektedir. Bir çoban, misafirlerini dağlarda çoban durduğu
düzlüklerde, Süt sağım yerlerinde, ağılların yanında kurulan çoban evlerinde mesleğini icra
ederken ağırlarken yaptıkları; günlük yaĢamından kesitler gösterebilir. Bunları kabaca Ģöyle
sıralayabiliriz;
Çalman; Etrafı çalılarla, dikenli dallarla çevrili yer.(Çit, yemiĢen dikeni, alıç dikeni ve çoban
dikeni denilen çalılarla oluĢturulur.) Yuvarlak ve dikdörtgen Ģeklinde olabilir. Çoğunlukla
yuvarlak yapılır. Koyunlar, keçiler ve inekler çalmanda gecelemez. Daha çok malların sağım
iĢinin yapıldığı yer olarak kullanılır. Yani sağılacak malı sürüsünden alıp kaçamayacağı ve
rahatsız edilmeyeceği bir yere koyma anlamı vardır.
Çoban Evi ve Çalman; Köyün dıĢındaki ağılların yanında bir göz çoban evi olur. Ayrıca
ağılların önünde kuzuların emiĢtirilmesi için çalman yapılır. Ağılın içinde bir kıyısında da
döllük olur. Sabah akĢam döller buradan bırakılıp emiĢtirilir.
Çoban Yarenliği; Yarenlik, yazları açık havada yapılan tadına doyulmaz sohbet
toplantılarıdır. Çobanlığın bitmesiyle kayıplara karıĢmıĢtır. Bu gelenek yeniden hayata
geçirilebilir. Sohbetler sırasında bilmeceler, maniler, efsaneler dile getirilir. Bilmece
örnekleri; ―YapılmamıĢ duvar üstünde, doğmamıĢ çocuk, ekilmemiĢ tarlaya ―basma‖ diye
bağırıyor.- Altı taĢ, üstü demir, sekiz ayak iki baĢ, ha dolaĢ, ha dolaĢ.- Ak konakta sarı kız
oturur.- Bir finki finki kuyruğu, iki bakı bakı gözü, dört takı takı ayağı, iki diki diki kulağı
var.
Kilis Ve Yöresinde Anlatılan Destanlar; Kilis ve yöresinde pek çok halk öyküsü anlatılır.
BaĢlıcaları Ģunlardır; ―Firuz Bey, Firuz Beyin oğlu Mahmut Bey (Horasan‘dan gelen Cola-ba
oymakları), Bumuçlu Ġlbeyoğlu, Ġlbeyoğlu ve amcasıoğlu Ali Kadı, Ġlbeyoğlu‘nun Elbübenne
Arap aĢireti üstüne gidiĢi, lbeyoğlu Kul Haydar‘ın maceraları, Mahımihri ile HurĢit, Kerem ile
Aslı, ÂĢık Garip, ġahmayıl, Kılınçoğlu adlı halk öyküleridir.
Davar Takımları; Kaval çalabilen bir çoban, sürüde davar takımları (orkestra) kurar. Koyun
ve keçiler otlarken boyunlarına takılan kelek, tıkırdak, humı ile otlanırken, suya inerken bir
ritim tutturur. Bu ritim sürünün durumdan memnun olup olmadığını haber verir. Sürü takımı
kurmak çobanların tutkusudur. Onların kayıĢını ayarlama, yeni takımlar kazandırma tatlı
uğraĢısıdır. Bu müzik gurupları baĢka sürülerin müzik gurupları ile atıĢırlar. Telez, tel gibi
ince genellikle ağustos aylarında yaylalarda yetiĢen ve koyunların çok sevdikleri bir ot
çeĢididir. Koyunlar çok sevdikleri bu otu yerlerken adeta neĢe ile oynarlarmıĢ. Çobanlarda bu
olaydan etkilenerek çaldıkları, havaya ‘telez otlatması havası‘ adını vermiĢlerdir. Telez
yerken sürü hareketli ve neĢelidir.
Dölcü; Dölleri güden, otlatan genelde bir çocuktur. Döller, belli bir dönem sürekli emiĢtirilir.
Sağım için süt bırakması düĢünülmez. Belli bir süreden sonra da analarından ayrılan döller,
dölcü tarafından otlaklarda güdülür. Dölcünün görevi döllere sahip çıkmak ve onları
gütmektir
292
Eğreklerde (eğlek) Dinlenme; Mal ve davar sürüsünün öğlen sıcağında dinlendiği genellikle
gölgelik yerlerdir. SubaĢı ve gölgeli yerlerdir.
Koç Katma; Ağustos – Eylül ayları koç katma aylarıdır. Bu aylarda boyalanan süslenen çok
iyi bir besiden geçirilmiĢ koçlar ve tekeler sürüye katılarak çiftleĢmesi sağlanır. Bu koç ve
tekelerin sayısı sınırlıdır. 3-5 tane olur. Çok güçlü ve çok iyi beslenmiĢlerdir. Koç katım
zamanı bayram havası olur.
Koyun Yıkama Yerleri ve Mevsimi; Koyunlar yaylaya çıkıl dıktan sonra Kırkım öncesi
yıkanır. Koyun yıkama iĢleri, derinliği olan çaylarda, göllerde, eğrek yakınlarındaki sularda
yıkanır.
Koyun Kırkma; KıĢ soğukları geride kalıp doğa tam anlamıyla yeĢillenip ortalık ısınınca
koyunlar mayıs sonlarında kırkılır. Kırkmak; tıraĢ etmek demektir. Kırkım iĢi, gündüz, örüm
yerinde olur. Kırkılan koyunun yünleri yapağı halinde saklanır.
Yapağı; Bir koyundan çıkan yünü anlatır. Koyunun yünü bir bütün olarak kırkılır. Post gibi
çıkarılır. Türkçe sözlükte: Ġlkbaharda kırkılan koyunyünü olarak geçer.
Yün; Kırkım zamanı elde edilen yün biriktirilip çuvallanır ve köye getirilir; satılacaksa kirli
satılır. Evde yatak yapımında, minder yapımında kullanılacaksa yıkanıp günletilir ve çubukla
kabartılır.
Çoban Kırklığı; Makastan daha kaba yün kırkmaya yarayan alet. Adı; ―Kırk kırk‖ sesinden
gelir
Sağım; Sürünün yaylaya çıkmasından sonra döller büyüyünceye kadar sağım olmaz. Keçi ve
koyunlar genelde mayıs ayının son haftasında sağılmaya baĢlanır.
Sevin; Yayla kenarlarındaki gölgeliklere saat yirmi iki, yirmi üçe doğru davarı dinlendirmeye
ve sağıma getirme iĢidir. Davarlar örüm vakti birbirine sokulur, künleĢir. Bu birbirine
sokulma iĢine kimi yerlerde ‗örüme gelme‘ de denir. Sürünün gece veya sabaha karĢı
otlamasıdır.
Tuzlaklara Gidilmesi; Koyunlara, eti lezzetli, iyi yayılıp besi alsın diye yaz dö nemlerinde
tuz yalatılır. Tuz yalatılan yerlere tuzla denir. Tuzlalar genelde düz, çukur yerlerde bulunur.
Buralarda düz taĢlar vardır; taĢların üzerine tuz dökülür. Davarlar bu tuzu yalar. Tuzladan
seslenen çobanın sesini duyan davarlar, oraya çıldırmıĢ gibi koĢarlar.
SONUÇ
Çobanlık mesleği genellikle sülaleden gelir, soylu, mitolojik bir meslektir. Zamanımızda
fakirlikten çoban durulduğu sanılmaktadır; oysa çobanlık, önemli bir iĢtir ve mesleği icra
edenlere ihtiyaç vardır. Çoban, sürüyü iyi otlatmalı ki sürüden iyi verim alınsın; çobanlık,
küçükbaĢ hayvancılığın kilit noktasıdır ve verimde en etkili unsur çobanlardır.
Çoban kavalını yeniden canlandırmak için sürülerin olduğu yörelerde, çobanlık mesleği cazip
hale getirilmeli, kavalın çalınması yeniden baĢlatılmalıdır. KüçükbaĢ hayvancılıktaki
sıkıntılardan biri de çobanların azlığı ve eğitimsizliğidir. Ġyi yetiĢmiĢ bir çoban çok tecrübeli
ve bilgilidir. Koyun kırkmayı, koyun yıkamayı ve yerlerini, tuzlaları (subaĢı ve gölgeli
yerleri), örüme gelmeyi, köpek yalı yapmayı, yaylada güdümü, keçilere karda yol açmayı,
hırsızlıya karĢı önlem almayı da bilir. Çobanın bilmesi gerekenler bu konularla da sınırlı
değildir. Gezdikleri dağları karıĢ karıĢ bilirler. Kurt yollarını, kurdun nereden geleceğini, döl
dökme, koç, teke katmayı bilirler. Bulutların ne anlama geldiğini; köpeklerin hareketliliği
neyi ifade eder; doğum anı ve doğum sonrası kuzuya ve oğlağa neler yapılacağını
öğrenmiĢlerdir. Sürünün mutluluğunu, iyi doyduğu otlakları anlamıĢlardır. Sürüyle iletiĢimi
bilmeden onları bir adım götüremeyeceği inceliğini de bilirler. Ġyi bir çoban, kaval çalmayı da
bilir. Kaval, çobana kaliteli eğlence olduğu gibi sihirli sesini dinleyen sürü, iĢtahla yayılır,
suyunu istekli içer. ―Sürüyü, suya Kaval indirir,‖ derler, sürüyü kaval, besler. Bu nedenlerle
293
kaval çalmaya özendirmek için çobanlar arasında kaval çalma ve beste yapma yarıĢmalarının
düzenlenmesi faydalı olur düĢüncesindeyim.
Usta çırak iliĢkisi içinde yetiĢen iyi bir çoban, o kadar çok bilgiye sahiptir ki; bu bilgiler bilim
adamlarının ilgisine sunulmalıdır. Konuyla ilgili akademisyenler sayıları az olan gerçek
çobanlardan yararlanarak yetiĢtirilmeli; genç akademisyenleri yetiĢtiren bölümün adı;
―Çobanlık Mühendisliği‖ olmalıdır.
Eğitimli çobanların yaptıkları iĢler, çoban düzlerinde kurulan ağıllar ve çoban evleriyle göz
önüne çıkarılmalıdır. ―Çoban Ağırlaması‖ adı altında; kurulacak olan keçe çoban çadırlarında,
ağıllarda
(tesislerinde) sözü edilen çalıĢmalar yapılarak yöreye fayda sağlanması
mümkündür. Kim istemez kaval dinleyerek otlayan, dinlenen sürüyü görmek, kim istemez
doğal yiyecekleri yemenin keyfini çoban düzlüğünde, bir su kenarında, davar takımlarını
(orkestrası) dinleyerek çıkarmak; sonra da yediği peynir, çökelik, bulgur, buğday, dağda
yetiĢen yemiĢlerden vb. alıp evine götürmek... Kim istemez eĢekle dağ bayır dolaĢmayı,
çobanla yumurta tokuĢturmayı, çobanla yarenlik ederken bilmeceler, efsaneler dinlemeği,
söylemeyi…
Yapılan hizmete renk katmak, heyecan oluĢturmak için yöreye gelen turistler, konaklama
yerlerine götürülürken; ―kurtların kuzu çalması‖ olayı gerçekmiĢ gibi doğal ortamda
oynanabilir. Yöresel giysiler içinde sağıma giden kadınlar önlerine çıkabilir. Daha ileride
sağım yapılan alan görülebilir. Sürüde her hanenin koyunu üzerindeki renkli iĢaretlerden
anlaĢılır. Bu renk ve iĢaretlere önem verilerek dikkat çekilmesi sağlanabilir.
Ayrıca çoban efsanelerini, basit olarak hazırlanmıĢ sunumları seslendirilip perdeye yansıtarak
izlenmesi sağlanabilir; hatta uygun efsaneler canlandırılabilinir. Derlediğim, resimlediğim
birkaç çoban efsanem bulunmaktadır. Çobanla ilgili olarak her yörenin ayrı geleneği göreneği
vardır ve hepsi birbirinden ilginçtir. Bazı yörelerimizde olduğu gibi çeĢitli adlar altında
festivaller, bayramlar düzenlenebilir. Örneğin Ermenek‘te ―saya― geleneği sürdürülmektedir.
Çoban Sözlüğü oluĢturulabilir.
Birlikteliği ve dayanıĢmayı gerektiren faktörlerden biri de geleneklerimizdir. Geleneklerden
uzak kalmak benliğimizden kaybetmek demektir. Yani geleneklerle yaĢamak, bir yüzümüzün
onlara dönük olması insanın kendisini bilmesi demektir, millet olgusu içinde bu değerler
önemlidir. Bu fikrin; hayvancılığın ve hayvansal ürünlerin geliĢmesine katkı sağlarken
turizmin yeni bir yüzü olacağına inancım tamdır. Ayrıca Kilis‘te özellikle AfĢin Çayı
kıyılarına çoban tesislerinin, Ġvesi Koyunları Ve Kilis Keçilerinin yakıĢacağına da
inanıyorum. Zaten bu hayvanların anavatanlarından sayılan yerlerden biri de Kilis ve
çevresidir. Konunun göz ardı edilmemesi dileğimdir.
KAYNAKÇA
GAZĠMĠHAL, Mahmut Ragıp, Türk Ötkü Çalgıları, Kültür Bakanlığı Milli Folklor AraĢtırma
Dairesi Yayınları 12,Ankara1975,Ankara Üniversitesi Basımevi.
ÖZERGĠN, Muammer, Türklerde Musiki Aletleri, Ġstanbul 1967,Akbank Yayınları.
ATAMAN, Sadi Yaver, Anadolu Halk Sazları, Ġstanbul 1
YALMAN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Çalgıları, Ankara 1938
ÖĞEL, Bahattin, Prof. Dr. Türk Kültür Tarihine GiriĢ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli
Folklor, AraĢtırma Dairesi yayınları 12
EMNALAR, Dr. Atınç, Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi
Ġzmir 1998 (türküler.com.)
Türkiye Ansiklopedisi- HAYAT-www.kultur.gov.tr/
GAZĠMĠHAL, Mahmut Ragıp, Türk Ötkü Çalgıları, Kültür Bakanlığı Milli Folklor AraĢtırma
Dairesi Yayınları 12,Ankara1975,Ankara Üniversitesi Basımevi
ÖZERGĠN, Muammer, Türklerde Musiki Aletleri, Ġstanbul 1967,Akbank Yayınları
ATAMAN, Sadi Yaver, Anadolu Halk Sazları, Ġstanbul 1
294
YALMAN, Ali Rıza, Cenupta Türkmen Çalgıları, Ankara 1938
ÖĞEL, Bahattin, Prof. Dr. Türk Kültür Tarihine GiriĢ, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Milli
Folklor, AraĢtırma Dairesi yayınları 12
EMNALAR, Dr. Atınç, Tüm Yönleriyle Türk Halk Müziği ve Nazariyatı, Ege Üniversitesi
Ġzmir 1998 (türküler.com.)
Türkiye Ansiklopedisi- HAYAT-www.kultur.gov.tr/ Çobanlık
KEÇE, Fatma,özel görüĢme, ġebinkarahisarlı eski çoban (yaĢ 80)
AY, Hidayet, özel görüĢme ġebinkarahisarlı eski çoban (yaĢ 82)
SATICI, Esme, özel görüĢme ev kadını (79 yaĢında)
295
TÜRKĠYE‟DE VE DÜNYADA E-TĠCARET
Öğr. Gör. Dr. Selma KARABAġ
GaziosmanpaĢa Üniversitesi Artova Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Öğr. Gör. Dr. Sibel ÖLMEZ
GaziosmanpaĢa Üniversitesi Artova Meslek Yüksekokulu
[email protected]
ÖZET
KüreselleĢme ve iletiĢim çağı insanoğlunun zaman ve mekan algısını hızla değiĢtirmektedir.
Artan rekabet ve iletiĢim teknolojilerindeki geliĢim süreci, toplumsal yapıların ciddi Ģekilde
dönüĢüme uğramasına neden olmuĢtur. Türkiye‘nin ticaret yapısında bir dönüĢüm gündemde
iken, iletiĢim teknolojilerinde kaydedilen geliĢmeler elektronik ortam üzerinden yapılan
ticareti de beraberinde getirmiĢtir. E-ticaret pek çok farklı platformda son yılların en popüler
konuları arasına girmiĢtir.
E-devlet, e-ekonomi, e-yönetiĢim vb. iletiĢim teknolojilerine
bağlı konular e-ticaret konusunu da etkilemiĢtir. E-ticaret kavramı genel anlamda;
iĢletmelerin, bireylerin, kamu ya da özel sektörün mal ya da hizmet alım satımını internet ve
bilgisayar ortamı üzerinden gerçekleĢtirmesi olarak tanımlanabilir. Ticari iĢlemlerde teslimat
dıĢındaki iĢlemlerin elektronik ortamda internet üzerinden yapılmasına ilave olarak, kapalı ve
açık ağların yanı sıra elektronik veri değiĢim sistemleri ve etkileĢimli otomatik telefon
hizmetleri (çağrı merkezleri gibi) e-ticaret olarak görülebilir.
Bu çalıĢmada yukarıda kısaca özetlenmeye çalıĢılan ticaret iĢlemlerinin hangi boyutlarda, ne
miktarlarda ve ne Ģekilde gerçekleĢtirildiği açıklanacaktır. Türkiye‘de ve dünyada e-ticaretin
boyutu ve iĢlem hacmi basit tablolar halinde sunulacaktır.
Anahtar Kelimeler: E-ticaret, E-pazarlama, Elektronik ortamda alım-satım
E-COMMERCE IN TURKEY AND THE WORLD
ABSTRACT
Globalization and communication age's rapidly changing perception of time and space of
human beings. Increased competition, development of communication technologies, have
caused to undergo of serious transformation of social structures. Turkey's trade structure of
the transformation agenda, while the electronic media on the progress of communication
technology has brought about the trade. E-commerce, has become one of the most popular
topics in many different platforms in recent years e-government, e-business, e-governance and
so on. related to communication technologies have impacted on the issue of e-commerce. Ecommerce commonly can be defined as the buying and selling of goods or service over
electronic systems of companies, individuals, public or private sector. E-commerce can be
seen as construction electronically of except delivering transactions in addition to defined
electronic data interchange systems and interactive automated telephone services (such as call
centers) together with indoor and outdoor networks.
This study will be described size of commercial operations, quantity and how it was carried
out that attempted to summarize briefly above. In Turkey and the world dimension of ecommerce and volume of transactions will be presented in simple tables.
Key Words: E-commerce, E-marketing, Buying and selling over electronically
296
GĠRĠġ
Kapitalist sistemin doğal bir sonucu olarak ticarette sınırların kalkmasıyla birlikte
küreselleĢme ve biliĢim alanındaki geliĢmeler, daha çok üretmek ve rekabet etmeyi
gerektirirken, ticaretin de farklı bir boyut kazanmasına neden olmuĢtur. Bireyler tarafından
bilginin yayılması ve iletiĢim aracı olarak sıklıkla kullanılan internet, iĢletmeler için en güçlü
rekabet aracı halini almıĢtır. Yoğun rekabetin yaĢandığı küresel pazarda ayakta kalmanın ilk
Ģartı üretmekten ziyade, mal ya da hizmetin pazarlanması sorunudur. Bu Ģartlar altında
firmalar teknolojik geliĢmelere açık olmak durumundadır.
Yeni ekonomi olarak da kabul edilen e-ticaret, yalnızca Türkiye için değil, dünya için de
oldukça yeni bir oluĢum sayılabilir. E-ticarette geçerli olan esaslar ve ilkeler geleneksel ticari
yöntemlerle benzerlik göstermekte olup, zaman zaman aynı yöntemleri kullanmaktadır.
Dolayısıyla e-ticaret, her anlamda yeni ve geleneksel ticarete alternatif bir ticari usuller seti
değil, iletiĢim ve bilgi iĢleme teknolojilerinin geliĢimine paralel olarak ortaya çıkan ve ticareti
kolaylaĢtıran bir yeniliktir (DPT, 1999, s. 1).
E-ticaretin farklı organizasyonlar tarafından farklı tanımlamaları olmakla birlikte, genel
olarak; iĢletmelerin, bireylerin, kamu ya da özel sektörün mal ya da hizmet alım-satımını
internet ve bilgisayar ortamı üzerinden gerçekleĢtirmesi olarak tanımlanabilir. Kısacası, her
tür mal ve hizmetin sahipliğinin değiĢmesini içeren ticari
aktivitelerin sanal ortamda internet aracılığıyla gerçekleĢmesiyle oluĢan piyasa e-ticaret
kapsamında değerlendirilmektedir.
E-ticaret mal ve hizmetlerin pazarlanması, satıĢı, desteği, ürün sağlayıcılarla iliĢkisi (Ulusu,
2011, s. 18), gibi fiziki ürünler dıĢında ticari sonuçlar doğuran ya da ticari faaliyetleri
destekleyen eğitim, tanıtım, reklam, kamuoyunu bilgilendirme (Elmas, 2009, s. 15),
danıĢmanlık, finans, hukuk, sağlık hizmetleri, bilgisayar programları, eğlence vb. sayısal
içerikli ürünler gibi fiziki olmayan ürünleri de kapsamaktadır.
Ġnternet kullanımının yaygınlaĢmasıyla birlikte, ticaret elektronik ortama taĢınmıĢ ve
rakiplerine karĢı üstünlük sağlamak isteyen iĢletmeler, bu alanda önemli yatırımlar yapmaya
baĢlamıĢtır. Ticaretin bu Ģekli iĢletmelere olduğu kadar, tüketicilere de önemli fırsatlar
sunmakta ve ticarette sınırları ortadan kaldırmaktadır.
E-TĠCARETĠN SINIFLANDIRMASI
Elektronik ticaretin temel araçları; bilgisayar, telefon, faks, televizyon, elektronik ödeme ve
para transfer sistemleri, elektronik veri değiĢimi (EDI) ve internet (açık ve kapalı ağlar) olup;
hızlı ve daha etkin olmasından dolayı elektronik ticarette en çok tercih edilen internettir. Eticaretin tarafları alıcı, satıcı, üretici, bankalar, komisyoncular, sigorta Ģirketleri, nakliye
Ģirketleri, özel sektör bilgi teknolojileri, sivil toplum örgütleri, üniversiteler, onay kurumları,
elektronik noterler, DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı, Gümrük MüsteĢarlığı ve diğer Kamu Kurumları
olarak sıralanabilir (url1).
E-ticaret mal ya da hizmetin sahipliğinin değiĢmesine konu olan tarafların kimliğine göre
sınıflandırılmaktadır. Dünyada e-ticaret hacminin büyük oranda B2B Ģeklinde gerçekleĢtiği
bilinmektedir. Ancak Türkiye‘de e-ticaret hacmi daha çok B2C Ģeklinde iĢletmeden nihai
tüketiciye doğru yönelen Ģekliyle gerçekleĢmektedir. B2B (Business to Business) elektronik
veri değiĢimini de içerdiğinden kullanılagelen en eski e-ticaret Ģeklidir. E-ticaretin uluslar
arası kabul görmüĢ iki türü bulunmaktadır. Bunlar B2B ve B2C olup; diğer türleri de aĢağıda
açıklanmaktadır.
ĠĢletme - ĠĢletme Arası (Business to Business) E-Ticaret (B2B)
B2B, iĢletmeler arasında bilgi, hizmet ve ürün alıĢ-veriĢidir. ĠĢletmelerin ihtiyaçlarını baĢka
iĢletmelerden karĢılamak üzere, ürün kataloglarını tarama, sipariĢ verme ve ödeme yapma gibi
her tür tedarik faaliyetlerini elektronik ortamda gerçekleĢtirmek B2B kapsamına dahildir (Dal
ve Özbek, 2006, s. 111). Bu kapsamda gerçekleĢtirilen faaliyetler açık ya da kapalı (intranet,
297
extranet) ağlar üzerinden gerçekleĢtirilebilir. En çok bilinen B2B e-ticaret sitesi Çin kökenli
alibaba.com‘dur.
ĠĢletme – Tüketici Arası (Business to Consumer) E-Ticaret (B2C)
Nihai tüketicinin bir mal ya da hizmeti internet üzerinden sipariĢ ederek satın alması bu sınıfa
dahildir. Bu kategoride alıcı nihai tüketici iken; satıcı iĢletmedir. E-ticaretin bu Ģekli, daha çok
kiĢisel bilgisayarların, internet kullanıcılarının ve kredi kartı kullanımının artmasıyla
yaygınlaĢmıĢtır. Bu konuda küresel pazarda, Amazon.com, Türkiye‘de ise hepsiburada.com
örnek olarak verilebilir (url2). Dünyada e-ticaret perakendeci lideri olan Amazon.com‘un
2010 yılı Türkiye cirosu 12,8 milyar $ ve Alman firması olan OTTO Group‘un cirosu ise 5,3
milyar $ olarak gerçekleĢmiĢtir (Özkan, 2011, s. 22). Türkiye‘nin en büyük e-ticaret
firmalarından hepsiburada.com‘un 3,3 milyon üyesi bulunmaktadır. Bu üyelerin 500 bini
2010 yılında yeni kayıt yaptıranlardan oluĢmaktadır. Site üzerinde 350 binin üzerinde ürün
bulunmakta olup; aylık satılan ürün adedi 550 bindir (url3). Hepsiburada.com 2010 yılında
%32 büyüyerek, 154 milyon $‘lık ciro elde etmiĢtir. Sektörde yer alan markafoni.com ise
%773 büyüyerek 95 milyon $ ciro elde etmiĢtir (Özkan, 2011, s. 22).
ĠĢletme - Devlet Arası (Business to Goverment) E-Ticaret (B2G)
Özellikle ABD, Japonya, Almanya gibi geliĢmiĢ ülkeler, kamu ihtiyaçlarını internet üzerinden
firmalara duyurarak ihale usulü ile satın almaktadır (url4). ABD‘de hemen hemen tüm kamu
ihaleleri internet üzerinden ayrıntılı bir Ģekilde firmalara duyurulmakta, firmalar ise elektronik
veri değiĢimi yoluyla baĢvurularını yapabilmektedir (url5). Firmaların kamu ile olan
iliĢkilerinde (kurumlar vergisi, katma değer vergisi, sigorta primleri vb ödemeleri, gümrük
iĢlemleri) vergi ödemelerini elektronik ortamda gerçekleĢtirmeleri, B2G‘ye örnek olarak
verilebilir (url6). Ülkemizde de Devlet Malzeme Ofisi, Kamu Ġhale Kurumu, Gelirler Ġdaresi
BaĢkanlığı vb. kurumlar tarafından benzer çalıĢmalar yürütülmeye baĢlanmıĢtır.
VatandaĢ – Devlet Arası (Citizen to Goverment) E-Ticaret (C2G)
GeliĢmeye en açık elektronik ticaret türlerinden biridir. GeliĢme derecesini belirleyecek olan
temel etken ise kamu sektörünün on-line sistemde hangi aĢamada olduğudur. VatandaĢların
devletle olan iliĢkilerinin ve yükümlülüklerinin bir bölümü, on-line hizmet alarak elektronik
ortamda gerçekleĢtirilebilecektir. Bu konuya örnek olarak ―E-Devlet Kapısı‖ çerçevesinde
kiĢisel yükümlülük kapsamında yer alan bazı vergilerin elektronik ortamda takibi ve ödenmesi
verilebilir. Ehliyet, pasaport baĢvuruları, sosyal güvenlik primleri ile vergi ödemeleri vb.
uygulamalar bu kapsamda yer almaktadır (url6).
Tüketici –Tüketici Arası (Consumer to Consumer) E-Ticaret (C2C)
Tüketicilerin güvenilir bir web sitesinde bir araya gelerek kredi kartı ya da havale yoluyla
satıĢ yapmalarıdır. Bu kategorinin dünyadaki en büyük örneği ebay.com, Türkiye‘deki en
büyük örneği ise gittigidiyor.com‘dur (url2). Iresearch ve Deutsche Bank‘ın yapmıĢ olduğu
araĢtırmaya göre, 2009 yılı Çin online perakende pazarında C2C iĢlem hacmi 37,6 milyar $
olarak gerçekleĢmiĢtir (url7).
TÜRKĠYE‟DE E-TĠCARET
Türkiye‘de ―Elektronik Ticaret Ağının‖ tesis edilmesi ve ülkemizde elektronik ticaretin
yaygınlaĢtırılması amacıyla, Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu‘nun (BTYK) 25 Ağustos
1997 tarihli toplantısında, bir çalıĢma grubunun oluĢturulması kararlaĢtırılmıĢ ve yapılacak
çalıĢmalarda koordinatörlük görevi DıĢ Ticaret MüsteĢarlığı‘na, sekretarya görevi de
TÜBĠTAK‘a verilmiĢtir (url8). Türkiye'de elektronik ticaret yasal altyapısını oluĢturmak
amacıyla e-Ticaret Kurulu (ETĠK) oluĢturulmuĢtur (url9).
Dünyada büyük geliĢmeler gösteren e-ticaret, Türkiye‘de ilk kez 1999 yılında uygulanmaya
baĢlanmıĢtır. Türkiye‘deki e-ticaret uygulamaları iĢletmeden son kullanıcılara satıĢ biçimiyle
gerçekleĢmektedir. Ancak dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaĢılabileceği gibi
iĢletmeden iĢletmeye satıĢ e-ticaret hacminin büyük kısmını oluĢturmaktadır (url10).
298
Bankalararası Kart Merkezi (BKM) tarafından açıklanan verilere göre, Türkiye‘de 2010
yılının ilk çeyreğinde 3,3 milyar TL olarak gerçekleĢen e-ticaret hacmi, 2009 yılı aynı
dönemine göre %64 artıĢ göstermiĢtir (url11). 2010 yılının üçüncü çeyreğinde ise e-ticaret
hacmi bir önceki senenin aynı dönemine oranla %46 artarak 4,3 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır
(url12). ETĠCAD (E-Ticaret Derneği) Yönetim Kurulu BaĢkanı; Türkiye‘de e-ticaret hacminin
her yıl %80-110 oranında arttığını ve artıĢın bu Ģekilde devam etmesi halinde e-ticaret
hacminin 2015 yılında yaklaĢık 250 milyar TL‘ye ulaĢacağını öngörmektedir (Erdem, 2011).
Türkiye‘nin 2011 yılında en hızlı büyüyen Hindistan‘ın ardından Çin ile birlikte dünyanın en
çabuk büyüyen ikinci e-ticaret pazarı olacağı tahmin edilmektedir (url13). 14 ġubat 2011
tarihli ve 27846 sayılı Resmi Gazete‘de yayınlanan Türk Ticaret Kanunu‘nda yapılan
değiĢiklikle, tüm özel kurum ve kuruluĢlara web sitesi sahibi olma zorunluluğu
getirilmiĢtir (url14). Bu zorunluluk e-ticaretin geliĢimine ivme kazandıracaktır.
Ġnternet üzerinden gerçekleĢen perakende iĢlemler sayıca fazla olsa da, Toyota gibi firmaların
tedarikçileriyle gerçekleĢtirdiği iĢlemlere oranla ciro olarak düĢük kalmaktadır (Ölçer ve
Özyılmaz, 2007, s. 72). Dünyadaki mevcut uygulamalardan da anlaĢılabileceği gibi kısa bir
süre sonra Türkiye‘de de birçok Ģirketin tedarikçileri ve bayileri arasındaki iĢlemleri internete
taĢımaları beklenmektedir (url15).
Türkiye Ġstatistik Kurumunun ―GiriĢimlerin BiliĢim Teknolojileri Kullanımı AraĢtırması‖na
iliĢkin sonuçları Grafik 1‘de verilmiĢtir. Türkiye‘deki iĢletmeler içerisinde; 10 ve daha fazla
sayıda çalıĢanı olan firmaların %90,9‘unda, çalıĢan sayısı 10-49 olan firmaların %89,7‘sinde,
çalıĢan sayısı 50-249 olan firmaların %96,9‘unda ve 250 ve daha fazla çalıĢanı olan firmaların
%98,4‘ünde internet eriĢimi mevcuttur. ĠĢletme ölçeği büyüdükçe internet kullanım oranının
arttığı görülmektedir. Ġnternet eriĢimi bulunan firmalarda web sayfası sahiplik oranı ise
%57,8‘dir (TUĠK, 2010).
Grafik 1. Türkiye‘deki GiriĢimlerin BiliĢim Teknolojileri Kullanımı
Kaynak: TUĠK, 2010.
Türkiye 35 milyon internet kullanıcı sayısı ile dünyada 12. ve Avrupa‘da 4. sırada yer
almaktadır (BKM, 2009). 24 milyon kullanıcının Facebook‘a üye olduğu ve internet
kullanıcılarının sadece %15‘inin üniversite mezunu olduğu bilinmektedir (url12). Türkiye‘de
2013 yılında internet kullanıcı sayısının 44 milyona ulaĢarak, dünyanın en büyük 7. internet
toplumu olacağı da öngörülmektedir. 2011 yılında 4-6 milyon kiĢi internet üzerinden alıĢveriĢ
yapmakta iken; bu rakamın 2013 yılında 20-22 milyona ulaĢacağı tahmin edilmektedir (url13).
Türkiye Ġstatistik Kurumunun 2011 yılı Nisan ayında gerçekleĢtirdiği ―Hanehalkı BiliĢim
Teknolojileri Kullanım AraĢtırması‖na iliĢkin sonuçları Grafik 2‘de verilmiĢtir. 2007 yılında
internet eriĢimi olan hane oranı %19,7 iken; 2011 yılında bu oran %42,9‘a ve 16-74 yaĢ arası
bireylerde internet kullanım oranı 2007 yılında %30,1 iken, 2011 yılında %45‘e yükselmiĢtir
(TUĠK, 2011).
299
Grafik 2. Türkiye‘de Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanımı
Kaynak: TUĠK, 2011.
Ġnternetin kullanım amaçlarına göre dağılımı Grafik 3‘de verilmiĢtir. Ġnternet %72,7 oranı ile
en çok haber, gazete ya da dergi okuma amacıyla kullanılmaktadır. Bunu takiben; %54,1
oranı ile sağlıkla ilgili bilgi arama, %50,8 oranı ile toplumsal ve siyasal konularla ilgili
görüĢleri okuma veya paylaĢma (blog siteleri, facebook, twitter) ve %46,6 oranı ile mal ve
hizmetler hakkında bilgi arama amaçlarıyla internet kullanılmaktadır. Ġnternetin mal ve
hizmet sipariĢi verme ya da satın alma amacıyla kullanım oranı ise %18,6 olarak
gerçekleĢmiĢtir. Bu oran bir önceki yılın aynı döneminde %15 olarak gerçekleĢmiĢti. ĠĢ ile
ilgili olmayan mal ve hizmet satıĢı (açık artırma gibi) için internetin kullanım oranı 2011
yılında %7,2 olarak gerçekleĢmiĢtir (TUĠK, 2011).
Grafik 3. Türkiye‘de Ġnternetin Kullanım Amaçlarına Göre Dağılımı
Kaynak: TUĠK, 2011.
2010 Nisan ve 2011 Mart dönemini kapsayan 12 aylık süreçte internet üzerinden alıĢ-veriĢ
yapan bireyler en çok giyim ve spor malzemeleri ile elektronik eĢya satın almıĢtır. En çok
satın alınan ürün kategorileri Grafik 4‘de görülebilir.
300
Grafik 4. Ġnternet Üzerinden AlıĢ-VeriĢ Yapan Bireylerin Satın Aldıkları Ürün Kategorileri
Kaynak: TUĠK, 2011.
E-ticaretin sektörlere göre dağılımı Grafik 5‘de verilmiĢtir. Bankalararası Kart Merkezi
istatistiklerine göre; e-ticaret sektörler arasında doğrudan pazarlama Ģeklinde %29,42,
havayolları %13,43, elektronik eĢya & bilgisayar %9,83 ve sigorta %11,16 olarak dağılmıĢtır
(BKM, 2010).
Grafik 5. E-Ticaretin Sektörlere Göre Dağılımı
Kaynak: BKM, 2010.
Türkiye‘de 3-D Secure (Uluslararası Güvenlik Platformu) iĢyeri sayısı 2010 yılında 7 905‘dir
(BKM, 2010). Türkiye‘de e-ticaret yapan ve kredi kartı kullanan iĢletmelere 3-D Secure
güvenlik sistemi kullanma zorunluluğu getirilmesi, bu sayının önümüzdeki yıllarda artacağını
göstermektedir. Firmalara getirilen bu zorunluluğun zaman içerisinde B2C Ģeklinde
gerçekleĢen ticareti hızlandıracağı düĢünülmektedir.
Türkiye‘de yıllar itibariyle e-ticaret hacmi Grafik 6‘da verilmiĢtir. 2005 yılında yaklaĢık 1,4
milyar TL olan e-ticaret hacmi 2010 yılında 15,2 milyar TL‘ye ve 2011 yılının ilk on ayında
toplam 18,9 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır (BKM, 2011).
301
Grafik 6. Türkiye‘de E-Ticaret ĠĢlem Hacmi (Sanal POS ĠĢlemleri)
Kaynak: BKM, 2011 (*) Ocak-Ekim aylarını kapsamaktadır.
Çizelge 1‘de Türkiye‘de e-ticaret toplam iĢlem hacmi (mektupla ve telefonla sipariĢ dahil)
verilmiĢtir. Görüldüğü gibi 2004 yılından 2011 yılı üçüncü çeyreği dahil olmak üzere iĢlem
hacmi yaklaĢık sekiz kat artarak 25,8 milyar TL‘ye ulaĢmıĢtır.
Çizelge 1. Mektupla / Telefonla SipariĢ ve E-Ticaret ĠĢlemleri
Yıllar
ĠĢlem Adedi
2004
25 132 671
2005
48 731 770
2006
53 959 556
2007
92 438 015
2008
109 319 521
2009
120 840 539
2010
148 866 012
2011 *
143 025 118
Kaynak: BKM, 2011 * Yılın son çeyreği dahil değildir.
ĠĢlem Tutarı
(milyon TL)
3 067,26
6 059,79
7 525,00
11 763,59
15 725,38
18 987,81
24 429,10
25 863,50
DÜNYADA E-TĠCARET
E-ticaret uygulamalarının büyük bölümü Kuzey Amerika, Avrupa (Batı ve Kuzey Avrupa) ve
Uzakdoğu-Pasifik (Japonya, Çin, Singapur ve Avustralya-Yeni Zelanda) ülkelerinde
gerçekleĢtirilmektedir. Ağ teknolojilerinin, biliĢim sistemlerinin altyapı ve güvenlik olarak
çok geliĢtiği bu bölgelerde e-ticaret artık günlük yaĢamın ayrılmaz bir parçası olarak
görülmektedir (url15). E-ticaret, dünya ticaretinin küreselleĢmesi açısından gelinen en son
noktayı ifade etmektedir. Daha ileri bir görüĢle e-ticaret; OECD, UNCTAD ve WTO gibi
birçok uluslararası organizasyonun uzun zamandan beri sağlamaya çalıĢtığı daha kolay,
uyumlu, ucuz ve hızlı bir uluslararası ticari prosedür için bir çıkıĢ noktasıdır (url10).
2006 yılı verilerine göre; Kuzey Amerika, dünyada nüfusa göre internet kullanımının en
yüksek olduğu bölge (yaklaĢık nüfusun %80‘i) olup; dünya e-ticaret hacminin %58,2‘sine
sahiptir. 1990‘lı yılların baĢlarında dünya e-ticaretinin yaklaĢık dörtte üçü Kuzey Amerika‘da
yer alan Amerika BirleĢik Devletleri‘nde gerçekleĢmekteydi.
Global e-ticaret hacmi Grafik 7‘de verilmiĢtir. Buna göre 2002 yılında 2,3 trilyon dolar olan
iĢlem hacmi, 2006 yılında yaklaĢık 6 kat artarak 12,8 trilyon dolara ulaĢmıĢtır. Dünyada 2006
yılında toplam e-ticaret hacminin %95,6‘sı B2B Ģeklinde gerçekleĢmiĢtir (url16).
302
Grafik 7. Yıllar Ġtibariyle Dünya Elektronik Ticaret Hacmi (milyar $), 2002-2006
Kaynak: url17 (*) url16
Dünya e-ticaretinin ülkelere göre dağılımı Grafik 8‘de verilmiĢtir. Grafik incelendiğinde;
ABD‘nin tek baĢına lider ülke konumunda olduğu görülmektedir.
Grafik 8. Dünya E-Ticaretinin Ülkelere Göre Dağılımı (milyar $), 2006
Kaynak: url17
ABD‘de B2C ticaret Ģekli 2009‘da toplam ticaretin %3,7‘sini oluĢturmuĢtur (url18). Goldman
Sachs‘a göre; 2013 yılında B2C e-ticaret satıĢlarının 1 trilyon doları aĢacağı öngörülmektedir.
Bu tahminlere göre e-ticaret satıĢları 2010 yılında 572,5 milyar $, 2011 yılında 680,6 milyar
$, 2012 yılında 820,5 milyar $ ve 2013 yılında 963 milyar $‘a ulaĢacağı tahmin edilmektedir
(url19). Ġlk kez 2010 yılında Avrupa e-ticaret satıĢ hacmi ABD‘yi geçmiĢtir. Bu geliĢmede
Ġngiltere‘nin payı büyüktür (Özkan, 2011, s. 2). Grafik 9‘da global e-ticaret satıĢlarının payı
verilmiĢtir.
303
Grafik 9. Global E-Ticaret SatıĢları, 2010 (%)
Kaynak: url19 (Goldman Sachs Report)
Avrupa Birliği ülkelerindeki firmaların %93‘ünün 2009 yılında internet bağlantısı mevcuttur
ve yine bu firmalar toplam cirolarının doğrudan %12‘sini e-ticaretten elde etmiĢlerdir
(Eurostat, 2010). Avrupa‘da e-ticaret satıĢlarının 2015 yılında 133 milyar $‘a ulaĢacağı
tahmin edilmektedir. Avrupa pazarında Ġsveç, Ġspanya, Ġtalya, Hollanda, Fransa, Almanya ve
Ġngiltere e-ticaret satıĢlarında lider ülkelerdir. Ġngiltere, Almanya ve Fransa Avrupa pazarının
%80‘ine sahiptir (url20). Avrupa lideri olan bu ülkelerin 2010-2015 satıĢ tahminleri Çizelge
2‘de verilmiĢtir.
Çizelge 2. Avrupa E-Ticaret SatıĢ Tahminleri, 2010-2015 (milyon Euro)
Ülkeler
2010
2011
2012
2013
2014
2015
Ġngiltere
29,6
33,2
37,2
40,9
44,4
47,7
Almanya
19,9
22,2
24,6
26,9
29,1
31,1
Fransa
11,3
12,7
14,4
45,9
17,4
18,8
20
Kaynak: url (Forrester Research, 2011)
Global pazarda e-ticaretin (B2B ve B2C) toplam ticaret içindeki payları Çizelge 3‘de
verilmiĢtir. E-ticarette B2B 12 trilyon 275 milyar $ iken, B2C 562 milyar $ olarak
gerçekleĢmiĢtir. Görüldüğü gibi, ticaretin çok büyük bir bölümü iĢletmeden iĢletmeye olan
Ģekliyledir. Kuzey Amerika‘nın lideri ABD, Asya-Pasifik lideri Japonya ve Batı Avrupa lideri
Almanya‘dır. Kuzey Avrupa‘da e-ticaretin hem tüketici hem de firma boyutlu kullanımının
en yüksek değerlere sahip olduğu görülmektedir.
Çizelge 3. E-Ticaretin Toplam Ticaret Ġçindeki Payı, 2006 (milyar $)
Bölge
B2B
(%)
B2C
(%)
Kuzey Amerika
7 249
59,1
220
39,1
Asya-Pasifik
2 460
20,0
185
33,0
Batı Avrupa
2 320
18,9
138
24,6
Latin Amerika
93
0,8
7
1,3
Doğu Avrupa
84
0,7
6
1,1
Afrika ve Orta Doğu
69
0,6
5
0,9
TOPLAM
12 275
100
562
100
Kaynak: url17
Çizelge 4‘de bazı ülkelerde 2010 yılının son üç ayında internetin tüm bireyler tarafından mal
ve hizmet sipariĢi ve satın alım amacıyla kullanım oranları verilmiĢtir. EU 27‘li toplulukta bu
oran %31‘dir. Türkiye‘de ise aynı süreçte bu oran %4 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2010 yılı
verilerine göre; Avrupa‘da mal ve hizmet satın alımlarında internetin en çok kullanıldığı
304
ülkelerin baĢında %60 ile Ġngiltere gelirken, bunu %54 ile Danimarka ve %53 ile Norveç
izlemektedir.
Çizelge 4. Bazı Ülkelerde Mal ve Hizmet SipariĢ Etmede ve Satın Almada Ġnterneti Kullanım
Oranları, (%)
Ülke
2010
Ülke
2010
Ülke
2010
EU-27
31
Belçika
27
Lüksemburg
47
Norveç
53
Ġrlanda
28
Hollanda
52
Almanya
48
Fransa
42
Romanya
2
Danimarka
54
Ġtalya
9
Finlandiya
41
Ġngiltere
60
Ġsveç
50
Bulgaristan
3
Türkiye
4
Avusturya
32
Ġzlanda
29
Kaynak: Eurostat, 2011
Not: Finansal yatırımlar dahil değildir.
Avrupa‘da firmaların ölçeklerine göre pazarlama yöntemlerinde internet üzerinden sipariĢ
alma yöntemini kullanım oranları Çizelge 5‘de verilmiĢtir. Çizelge incelendiğinde; firma
ölçeği büyüdükçe internetten sipariĢ alma oranının arttığı dikkatleri çekmektedir. EU 27‘li
toplulukta bu oran küçük iĢletmeler için %10, orta ölçekli iĢletmeler için %17 ve büyük
ölçekli iĢletmeler için ise %30‘dur. Norveç ve Ġsveç‘te bu oranların yine yüksek olduğu
görülmektedir.
Çizelge 5. ĠĢletme Ölçeğine Göre SipariĢ Ġçin Ġnterneti Kullanım Durumu (%)
Ülke
Küçük ĠĢletmeler
Orta Ölçekli
Büyük ĠĢletmeler
(10-49)
ĠĢletmeler (50-249)
(250 ve üzeri)
EU-27
10
17
30
Belçika
17
32
40
Bulgaristan
3
4
4
Danimarka
17
25
42
Almanya
16
23
39
Ġrlanda
18
31
43
Fransa
10
19
32
Ġtalya
4
6
10
Lüksemburg
8
11
22
Hollanda
21
27
33
Avusturya
8
17
36
Romanya
3
4
5
Finlandiya
12
25
33
Ġsveç
19
27
48
Ġngiltere
14
25
40
Norveç
28
37
42
Türkiye
*
*
*
Kaynak: Eurostat, 2011.
Not: ĠĢletme ölçeği çalıĢan sayısıdır. (*) Veri mevcut değildir.
SONUÇ VE ÖNERĠLER
GeliĢmiĢ ülkelerde elektronik ticaretin toplam ticaret içindeki payı her geçen yıl artıĢ
eğilimindedir. Dünyada e-ticaret iĢlemlerindeki artıĢlar, dijital ekonominin pazardaki payını
ve yükseliĢ trendini göstermektedir. ABD‘de 2006 yılı toplam satıĢları içerisinde e-ticaretin
payı %26‘dır. Bu oran Türkiye‘de 2010 yılı için yaklaĢık %4 düzeyindedir. Türkiye‘de eticaret hacmi 2010 yılında 15,2 milyar TL olup; bunun GSMH‘ya oranı yaklaĢık %2
305
düzeyindedir. Dünyaya açılan ve sınırları kaldıran en etkili araç olan e-ticaretin
avantajlarından Türkiye de yararlanmalıdır. Sektörün en önemli ihtiyacı yetiĢmiĢ insan
gücüdür. Bu nedenle insan kaynağının planlanmasını kapsayan süreç hızla hayata
geçirilmelidir.
Dünyada e-ticaret yaklaĢık %96 düzeyinde B2B Ģeklinde gerçekleĢmektedir. Ancak
Türkiye‘de e-ticaretin B2C Ģeklini görmekteyiz. Türkiye‘de de B2B‘nin iĢletmeler tarafından
kullanmaları sağlanmalıdır. ĠĢletmeden iĢletmeye yönelen e-ticaret tedarik zincirinin tüm
süreçlerini kapsamaktadır. Türkiye‘deki iĢletmelerin yaklaĢık %99‘unun KOBĠ‘lerden
oluĢtuğu varsayılırsa; B2B‘nin KOBĠ‘lere önemli avantajlar sağlayacağı açıktır. E-ticaret
maliyet ve zamandan tasarruf sağlamakla kalmayıp, iĢletmenin global pazarlara rahatlıkla
ulaĢabilmesini sağlayacaktır. Rekabetin yoğun olarak yaĢandığı küresel pazarda yer
edinebilmek için firmalar teknolojik yenilikleri bünyelerine almak durumundadır.
Bireylerin internet üzerinden alıĢ-veriĢ yapma konusundaki en büyük çekinceleri, güvenlik
konusudur. SSL ve SET protokollerini kullanan siteler, tüketicilere güvenli alıĢveriĢ yapma
fırsatı sunmaktadır. Buna ilave olarak 3-D Güvenlik sistemlerinin e-ticaret yapan iĢletmelerde
zorunlu hale getirilmesi, bu konudaki kaygıları gidermede yararlı olacaktır. Türkiye‘de Türk
Ticaret Kanunu‘nda yapılan değiĢiklikle e-ticaret hacminin hızla geliĢeceği söylenebilir.
KAYNAKÇA
BKM, 2009. Türkiye E-Ticaret Pazar AraĢtırması. Bankalararası Kart Merkezi E-Ticaret
Ġstatistikleri.
http://www.kazanc-sistemi.com/25504231-BKM-Turkiye-E-Ticaret-PazarAra%C5%9Ft%C4%B1rmas%C4%B1-Webrazzi-Gundem-E-Ticaret-13-Ocak-2010.pdf;
14.11.2011.
BKM,
2010-2011.
Bankalararası
Kart
Merkezi.
Rapor
ve
Yayınlar.
http://www.bkm.com.tr/donemsel-bilgiler.aspx (Son EriĢim Tarihi: 12.11.2011)
Dal, V. ve Özbek, A., ―Avrupa Birliği ve Türk Hazır Giyim Sanayiindeki E-Ticaret
Uygulamalarının KarĢılaĢtırılmalı Olarak Ġncelenmesi‖ Elektronik Sosyal Bilimler Dergisi,
ISSN: 1304-0278. s.18 (106-123), 2006.
DPT, 1999. Elektronik Ticaret: GeliĢme Yolundaki Ülkeler Ġçin Ġmkanlar ve Politikalar.
Ġktisadi Sektörler ve Koordinasyon Genel Müdürlüğü Hukuki Tedbirler ve Kurumsal
Düzenlemeler Dairesi BaĢkanlığı. s.29.
Elmas, P., ―Ticaretin Yeni ġekli E-Ticaret! Peki Hakkında Ne Biliyoruz?‖ Ar&Ge Bülten,
2009 Ağustos Ekonomi, s. 7, 2009.
Erdem,
E.,
2011.
E-Ticaret
Derneği
(ETĠCAD).
TEB
KOBĠ
TV.
http://www.tebkobitv.com/video/e-ticaret-yetistirecek-eleman-ariyor (Son EriĢim Tarihi:
13.11.2011)
EUROSTAT, 2010-2011. Individuals Using the Internet for Ordering Goods or Services.
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/tgm/table.do?tab=table&plugin=1&language=en&pcode=tin0
0096;
http://epp.eurostat.ec.europa.eu/portal/page/portal/publications/collections/news_releases
(Son EriĢim Tarihi: 13.11.2011)
Kalaycı, C., ―Elektronik Ticaret ve Muhtemel Ekonomik Etkileri‖ U.Ü. Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Fakültesi Dergisi Cilt XXIII, Sayı 1, s.7, 2004.
Ölçer, F. ve Özyılmaz, A., Elektronik Ticaret ve Sanal Organizasyonlarda Uygulanması,
4Süleyman Demirel Üniversitesi, Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Dergisi, C.12, S.2, s.67-94, 2007.
http://iibf.sdu.edu.tr/dergi/files/2007-2-5.pdf (Son EriĢim Tarihi: 24.11.2011.
Özkan, K.M., E Commerce Dünya ve Türkiye Trendler, Haziran 2011.
http://www.scribd.com/doc/63107263/E-Commerce-Dunya-ve-Turkiye-Trendler (Son EriĢim
Tarihi: 30.11.2011)
306
TUĠK, 2010. Haber Bülteni. GiriĢimlerde BiliĢim Teknolojileri Kullanımı AraĢtırması. Sayı:
95. 24 Kasım 2010.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=6360; 03.11.2011.
TUĠK, 2011. Haber Bülteni. 2011 Yılı Hanehalkı BiliĢim Teknolojileri Kullanım AraĢtırması.
Sayı: 170. 18 Ağustos 2011.
http://www.tuik.gov.tr/PreHaberBultenleri.do?id=8572; 03.11.2011.
Turban, E., King, D., Lee, J.K. ve Viehland, D., Electronic Commerce 2004: A Managerial
Perspective, Prentice Hall, 2003.
Tüfekçi, T., ―E-Ticaret Ġçin Yeniden Bir Değerlendirme‖ TÜBĠTAK Bilgi Teknolojileri ve
Elektronik
AraĢtırma
Enstitüsü,
2003.
http://www.bilten.metu.edu.tr/tubitakuzay/yayinlar/ict_euasia_2003_bld_T_Tufekci.pdf (Son
EriĢim Tarihi: 20.11.2011)
Ulusu, Y., Yeni Ekonomi‘de Elektronik Ticaret ve Ġnternet Reklamları, Marmara Üniversitesi,
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Halkla ĠliĢkiler ve Tanıtım Anabilim Dalı, s. 120. Doktora Tezi,
Ġstanbul, 2001.
BaĢvuru Linkleri
url1 Türkiye Cumhuriyeti Ekonomi Bakanlığı, Elektronik Ticaret. http://www.eticaret.gov.tr/index.cfm?sayfa=47732779-D8D3-8566-452077F7C29BEBE1 (Son EriĢim
Tarihi: 21.11.2011)
url2 Elektronik
Ticaret
ve
Uygulama
ġekilleri.
http://www.isletmeyonetimi.net/etiket/tuketiciden-tuketiciye-e-ticaret/ (Son EriĢim Tarihi:
21.11.2011)
url3 http://eticaretmag.com/hepsiburada-com-2011-yariyil-raporunu-acikladi/ (Son EriĢim
Tarihi: 14.11.2011)
url4 Elektronik Ticaretin Sınıflandırılması. http://www.egitmentv.com/26/05/2011/bolum2-eticaretin-siniflandirilmasi/ (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011)
url5 http://www.biltek.ieee.metu.edu.tr/sayi/subat01/eticaret.html (Son EriĢim Tarihi:
20.11.2011)
url6 E-Ticaretin
Tarafları.
http://www.etiih.com/index.php?option=com_content&view=category&id=48&layout=blog&
Itemid=57 (Son EriĢim Tarihi: 21.11.2011)
url7 Çin‘de
Uzakdoğu
Usulü
E-Ticaret
Rekabeti
http://www.webrazzi.com/2011/01/19/cinde-uzakdogu-usulu-e-ticaret-rekabeti/ (Son EriĢim
Tarihi: 29.11.2011)
url8 E-Ticaretin Tarihçesi. http://www.e-ticaret.tv/e-ticaretin-tarihcesi.html (Son EriĢim
Tarihi: 21.11.2011)
url9 http://www.elektronikticaretrehberi.com/e-ticaret_kurulu_etik.php (Son EriĢim Tarihi:
14.11.2011)
url10 http:// www.ekutup.dpt.gov.tr/incem (Son EriĢim Tarihi: 12.11.2011)
url11 http://dergiweb.com/internet/turkiye-de-e-ticaret-buyuyor-5393 (Son EriĢim Tarihi:
12.11.2011)
url12 http://www.eticad.org.tr/category/bilgi-merkezi/page/10/
(Son
EriĢim
Tarihi:
30.11.2011)
url13 Klasik Ticaretin E-Ticarete DönüĢümü. http://www.btnet.com.tr/30092-klasikticaretin-e-ticarete-donusumu-konuk-yazar.html (Son EriĢim Tarihi: 13.11.2011)
url14 Resmi
Gazete
(R.G.-14/02/2011-27846).
http://www.resmigazete.gov.tr/eskiler/2011/02/20110214-1-1.htm (Son EriĢim Tarihi:
30.11.2011)
307
url15 http://eticaret.akbank.com/dunyada-eticaret.aspx?26 (Son EriĢim Tarihi: 14.11.2011)
url16 Internet World Stats, 2011. http://www.internetworldstats.com/stats.htm (Son EriĢim
Tarihi: 29.11.2011)
url17
http://www.wto.org/english/tratop_e/devel_e/sem05_e/presentation_meringer.ppt
(Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011)
url18 Research on International Markets USA B2C E-Commerce Report.
http://www.ystats.com/uploads/report_abstracts/805.pdf (Son EriĢim Tarihi: 29.11.2011)
url19 Goldman Sachs Report, http://resources.pbecomm.com/resource-centre/globalecommerce-market-stats/global-forecast-ecommerce-growth/ (Son EriĢim Tarihi: 30.11.2011)
url20 Forrester Research, 2011. European Online Retail Forecast, 2010 to 2015,
http://www.forrester.com/rb/Research/european_online_retail_forecast%2C_2010_to_2015/q/
id/58597/t/2?src=RSS_CustomFeed&cm_mmc=Forrester-_-RSS-_-Document-_-23
(Son
EriĢim Tarihi: 29.11.2011)
308
TARIM SEKTÖRÜNDE YAġANAN POLĠTĠKA DÖNÜġÜMÜ ve ÇĠFTÇĠLERĠN
YAKLAġIMI: KIRKLARELĠ ÖRNEĞĠ
ArĢ. Gör. Taha EĞRĠ
Ġstanbul Üniversitesi
[email protected]
Türkiye‘de tarım sektörü kurulduğu günden 2000‘li yılların baĢına kadar birbirine yakın
araçlar kullanılarak desteklenmeye çalıĢılmıĢtır. Ancak 2000 yılına gelindiğinde bir taraftan
makroekonomik etkilerin baskısıyla diğer taraftan da küresel aktörlerin etkisiyle tarım
sektöründe reform projesi baĢlatılmıĢ ve destekleme sistemi değiĢtirilmiĢtir. Yapılan
değiĢimler temel olarak fiyat-ürün bazlı desteklerden alan bazlı ve doğrudan gelir desteği
Ģeklinde verilen destekleme sistemine geçmeyi amaçlamaktadır. Bu çalıĢmada; 2000 sonrası
yaĢanan değiĢimler değerlendirilmiĢ ve günümüze kadar olan geliĢmeler ele alınmıĢtır.
Bununla beraber ortaya çıkan değiĢimlerin çiftçiler tarafından nasıl algılandığı ve çiftçiler
açısından bir değiĢimden bahsetmenin mümkün olup olmadığı sorusuna cevap vermek
amacıyla Kırklareli ilinde gerçekleĢtirilen anket sonuçları analiz edilmiĢtir.
POLITICAL TRANSFORMATION in THE AGRICULTURAL SECTOR AND THE
APPROACH OF FARMERS: AN EXAMPLE OF KIRKLARELĠ
Turkish agricultural sector had been tried to be supported by using similar tools until the
2000s. However, with the pressure of the macroeconomic circumstances and the effect of the
global actors encourages Turkey to begin reform project in agricultural sector in order to
renew subsidy system within country. The new subsidy system contains that direct income
support and field-based support instead of product and the price-based supports. This study
will evaluate the changes experienced after 2000 and discuss developments to the present.
Besides this, the paper investigates to questions of "Is it possible to talk about changes in the
policies from farmer‘s side?" and ―What is the perception of farmers to the recent
developments?‖
309
GiriĢ
Toplumların gıda ihtiyacının karĢılanması ve kalkınma açısından kırdan kente kadar
ekonominin büyük bir bölümünü kapsaması açısından stratejik bir öneme sahip olan tarım
sektörü içerisinde bulunduğu yapısal Ģartlar nedeniyle özel politikaların konusu olmaktadırlar.
Bu bağlamda, tarım sektörü sürekli olarak devletlerin ilgisini çekmiĢ ve koruyucu ve teĢvik
edici araçlar ile desteklenmiĢtir.
Türkiye‘de de bu durum cumhuriyetin kurulduğu günden günümüze kadar benzer Ģekilde
gerçekleĢmiĢ ve araçlar değiĢse de tarımsal destekleme gündemden hiç düĢmemiĢtir. Ancak
içerisinde bulunulan iktisadi Ģartlar nedeniyle devletin rolü de politikalara paralel olarak
tartıĢma konusu olmuĢtur. YaĢanan ekonomik dalgalanmalar ve siyasi Ģartlar tarım
politikalarında değiĢimlere yol açmıĢtır.
2000 yılına gelindiğinde ise ekonomik önlemlerin yanında uluslararası sisteme uyum amacı
da güdülerek ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ baĢlıklı bir reform programı hazırlanılmıĢ
ve Dünya Bankası ile yapılan bir kredi anlaĢması ile hayata geçirilmiĢtir.
Genel olarak tarımın Türkiye ekonomisi içerisindeki payına bakıldığında, yıllar içerisinde
nispi olarak önemini kaybettiği görülmektedir. Milli gelir içerisinde 1980‘lerde %27‘lerde bir
orana sahip olan sektör, 1990‘ların baĢında % 17‘ye gerilemiĢ 2010 yılında ise %9 olarak
gerçekleĢmiĢtir (DPT, 2011). Benzer bir durum tarım sektörünün istihdam içerisindeki payı
içerisinde de geçerlidir. 1980‘lerin sonunda istihdam içerinde yaklaĢık %47 oranında paya
sahip olan tarımsal istihdam 2010 yılında %25‘lere gerilemiĢtir (TUĠK,2011). Verilen
istatistiklerde görüldüğü üzere tarım sektörü diğer sektörler karĢısında nispi açıdan
gerilemekte ancak geliĢmiĢ ülkelere göre karĢılaĢtırıldığında sektörün ekonomi içerisindeki
yeri hala büyüklüğünü korumaktadır.1
Tarım sektörüne yönelik olarak uygulanan politikalar ile temelde arz güvenliğini sağlamak,
üreticilerin refahını yükseltmek, verimliliği artırmak gibi amaçlar hedeflenmiĢtir. Ancak
uygulamada ülkenin içerisinde bulunduğu siyasi ve ekonomik durumlara göre farklılıklar
ortaya çıkmıĢtır. KuruluĢ yıllarında, tarımsal üretimi arttırabilmek adına toprak mülkiyeti,
vergi ve kredi hususlarında önlemler alınıp bazı tarım ürünlerinin üretiminin özendirilmesi
amacı ile sulama, gübre, tohumluk sağlama ve teknik eğitim konularında kamu yardımı
sağlanmıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 2010, s. 43). Diğer taraftan 1930‘lu yıllarda küresel krizin
etkisiyle korumacı politikalara geçilmiĢ ve tarımsal ürünlerin bir kısmı da bu koruma
kapsamına alınmıĢtır (Kuyucuklu, 1993, s. 184; Kıymaz, 2011, s. 60). 1960‘lara gelindiğinde
Demokrat parti iktidarı ile birlikte Türkiye liberal iktisadi politikalar uygulamaya baĢlamıĢtır
(Kazgan, 2004, s. 78). Ancak genel iktisadi yaklaĢımdan farklı olarak tarım sektörüne
uygulanan devlet destekleri artırılmıĢ ve oluĢturulan destek politikaları ile de birlikte tarım
sektörünün piyasa için üretime geçiĢi hızlandırılmıĢtır (Kepenek ve Yentürk, 2010, s. 92).
1960 askeri darbesi sonrasında Türkiye planlı döneme adımını atmıĢ ve hazırlanan beĢ yıllık
kalkınma planları ile ekonomiye yön verilmesi amaçlanmıĢtır. Bu dönemin en önemli özelliği
tarım politikalarının TBMM kararı Ģeklinde belirgin hale gelmesi ve destekleme alımlarının
yanında girdi desteklerinin de verilmeye baĢlanmasıdır (Gaytancıoğlu, 2009, s. 86). Girdi
desteklerine yönelmenin yanında 1970‘li yıllar tarım ürünlerinin fiyat yoluyla en fazla
desteklendiği dönem olmuĢtur ve desteklenen ürün sayısı 24‘e ulaĢmıĢtır (Yapar, 2005, s. 27).
1980‘ler makroekonomik geliĢmeler ile ĢekillenmiĢ ve tarım politikaları da bu çerçeve de
ortaya çıkmıĢtır. 24 Ocak kararları olarak bilinen ekonomik önlemler paketi ile birlikte
devletin etkinliğinin azaltılması adına desteklenen ürün sayısı hızla azaltılmıĢ, çay ve tütün
1
Bknz. European Union (EU), Employment in Europe 2010, Luxembourg, Publications Office of The
European Union, 2010, s. 18.
310
gibi ürünlerde olduğu gibi devlet tekelleri kaldırılmıĢ ve pek çok üründe fiyatların piyasa
Ģartlarında oluĢması adına devlet desteklerine son verilmiĢtir (Ortaç vd., 2006, s. 108).
1990‘ların ilk yarısında siyasi istikrarsızlıklar ve dıĢ etkenlerin nedeniyle ekonomik krizler ile
boğuĢmak zorunda kalan Türkiye 1994 yılında ―Ekonomik Önlemler ve Uygulama Planı‖
baĢlığıyla bir önlem paketi hazırlayarak ekonomiyi istikrara kavuĢturmaya çalıĢmıĢtır
(Yükseler, 2011, s. 4). Alınan kararlar ile mali piyasalara ve döviz kuruna istikrar
kazandırmak, enflasyonu hızla düĢürmek, ihracat öncülüğünde büyüme stratejisine yeniden
iĢlerlik kazandırmak, sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak ve yapısal reformları uygulamak
genel hedefler olarak belirlenmiĢtir. 1994 önlem planında temel amaç üretim yapan ve
sübvansiyon dağıtan bir devlet yapısından, piyasa mekanizmasının kurum ve kurullarıyla
iĢlediği, sosyal dengeleri gözeten bir devlet yapısına geçiĢ olarak belirlenmiĢtir. Bu bağlamda
tarımsal ürünlere ayrılan kaynağın belirli ürün veya ürün grubu için sınırlandırılacağı ilan
edilmiĢtir. Diğer taraftan Kamu Ġktisadi TeĢebbüsleri ve Tarım SatıĢ Kooperatifleri
Birliklerinin kamu finansmanı üzerindeki yükünün azaltılması için düzenlemeler yapılmıĢ,
merkez bankası tarafından görev zararlarının finanse edilmesinin önüne geçilmiĢtir (Yeni ve
Dölekoğlu, 2003, s. 12-13). Genel olarak, 90‘lı yıllarda yüksek enflasyon ve makroekonomik
dalgalanmaların önüne geçilebilmesi için tarım sektöründe de önlemler alınmaya ve devlet
müdahalesinin azaltılarak bütçe üzerindeki yükün atılmaya çalıĢıldığı görülmektedir.
(Yalçınkaya v.d., 2006, s. 104). Ancak 1990‘lı yılların sonlarına doğru yaĢanan siyasi siyasi
istikrarsızlıklar nedeniyle tarım sektöründe uygulanan politikalar genel itibari ile yapısal
önlemler içermeyen, kısa vadeli ve politik konjonktüre endeksli fiyat ağırlıklı destekleme
politikaları Ģekline evrilmiĢtir. Fiyat desteği kapsamına alına bitkisel ürün sayısı, 1970‘li
yıllarda 20 civarında iken, 1980‘li yıllarda piyasa ekonomisi politikalarının etkisiyle 10‘a
kadar düĢmüĢ, fakat bu rakam 1990‘lı yıllarda tekrar 20‘nin üzerine çıkmıĢtır (Abay, 2011, s.
8). 1990-2000 yılları arasında yapılan destekleme politikalarını; destekleme alımları, girdi ve
kredi destekleri ile genel amaçlı destekler baĢlıkları altında özetlemek mümkündür. Daha çok
geleneksel araçların kullanılmaya devam edildiği ve planlanın aksine siyasi konjonktürün
etkili olduğu görülmektedir.
Dönemin dikkat çekici diğer bir noktası ise Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı‘nda dünya
piyasaları ile entegrasyon konusunun gündeme getirilmesidir. Genel olarak ifade edilen
üretim istikrarın ve ihtiyaçların karĢılanması hedeflerinden sonra üretimde mukayeseli olarak
üstün olunan ürünlerin teĢvik edilmesine vurgu yapılmaktadır. Temel amaçlar ve hedefler
içerisinde ağırlık tarım piyasalarının rekabetçi ve serbest piyasa kuralları çerçevesinde
düzenlenmesi gerekliliği üzerindedir. Avrupa Topluluğuna üyelik için yapılan düzenlemeler
dıĢında ilk defa Dünya Ticaret Örgütü‘nün getirdiği hükümler çerçevesinde çalıĢmalar
yapılacağı bu planda yer almıĢtır. Kamu kaynaklarının rasyonel kullanımı amacı ile
desteklemelerin yapısal olarak değiĢtirileceği ve ürün fiyatlarına olan müdahaleler yerine
çiftçilere doğrudan gelir desteği sağlanacağı burada hedef olarak yer almıĢtır. 2000‘li yıllarda
yaĢanan değiĢimlerin ilk çalıĢmalarının, aslında VII. Planda kendisine yer bulduğu
görülmektedir (DPT, 1989, s. 60.).
Tarım Reformu Uygulama Projesi (TRUP) ve Tarım Politikalarında DönüĢüm
Bütçe yükü, politikanın etkinliği, hedef kitle seçimi, gelir dağılımında eĢitsizlik, piyasa
koĢullarına karĢı duyarsızlık, destekleme fiyat kararlarında siyasi tercihlerin etkinliği ve taraf
olunan anlaĢmalardan kaynaklanan yükümlülükler gibi nedenler 1990‘ların sonunda tarım
politikalarında reform konusunu gündeme getirmiĢtir (Abay, 2011, s. 2-3). Bu bağlamda,
1999 yılında IMF‘ye verilen Niyet Mektubunda uygulanan mevcut politikaların çiftçileri
destekleme konusunda en verimli ve ucuz politikalar olmadığı belirtilerek piyasa
mekanizmasını bozucu ve gelir dağılımını olumsuz yönde etkileyen politikalar olduğu
311
vurgulanmıĢtır. Karar alma mekanizmalarının çoklu yapısının, politikaların tutarlılığını
bozduğu ve GSMH‘nın ortalama %3‘ü kadar bir maliyetin vergi mükellefleri üzerine
yüklendiği ifade edilerek bu politikalarda değiĢikliğe gidileceği belirtilmiĢtir (Eraktan, 2011,
s. 6). IMF‘ye verilen niyet mektubunda ana hatları belirtilen reform çalıĢmalarının hayata
geçirilmesi amacı ile Dünya Bankasının da teknik ve finansal desteği ile TRUP hazırlanmıĢ ve
tarımsal destek politikalarında ve uygulamalarda köklü değiĢiklikler yapmak için çalıĢmalar
baĢlatılmıĢtır. Bu çalıĢmalar aynı zamanda ―Güçlü Ekonomiye GeçiĢ Programı‖nda yer alan
tarımsal reform düzenlemelerinin de çerçevesini oluĢturmaktadır (Bor, 2005, s. 34).
Projenin amacı; ―tarım üreticileri ile tarım endüstrilerinin rekabet ortamında avantaj
oluĢturabilecek doğrultudaki üretimlerinin teĢvik edilmesi, aksi koĢulların oluĢturduğu
üretimler için para yardımlarının veya teĢviklerin en aza indirilmesi‖ Ģeklinde ifade edilmiĢtir
(Tarım ve Köy ĠĢleri, 2011, s. 1). TRUP, tarım sektörünün serbest piyasa koĢullarına uygun
olarak yapılandırılması için gerekli değiĢikliklerin yapılmak istendiği tipik bir reform
denemesidir. Bu proje, piyasa mekanizmasını bozucu ve sürdürülemez olan destek
sisteminden küresel pazar fiyatları ile bağlantılı bir iç pazar için gerekli sistemin kurulmasını
amaçlayan ilk resmi reform belgesi konumundadır. Ayrıca Dünya Bankası tarafından resmi
olarak belirtilmese de devlet tarafından kontrol edilen bir tarım piyasasından özel sektöre
dayalı bir sisteme geçiĢ için gerekli önlemlerin alınması amaçlanmaktadır (ÇalıĢkan and
Adaman, 2010, s. 92). Doğrudan Gelir Desteği (DGD), fiyat ve girdi desteklerinin aĢamalı
olarak kaldırılması ve tarımdaki devlet iĢletmelerinin özelleĢtirilerek tarım ürünlerinin
iĢlenmesi ve pazarlamasında hükümet müdahalesinin azaltılması projenin üç ana unsuru
olarak karĢımıza çıkmaktadır (Tan, 2009, s. 53).
Proje ile birlikte, piyasa sistemini bozucu ve mali yükü daha fazla olan destekleme
modelinden piyasaya müdahalesi daha az olan ve son dönemde dünyada da kabul gören DGD
sistemine geçiĢ 5 yıllık süre içerisinde sağlanması planlanmıĢtır. Aynı zamanda alternatif
ürün uygulaması desteklenerek arz fazlası olan ve fiyat desteğinin etkinliğini kaybettiği
ürünlerden, piyasada fiyatı oluĢan ve arz açığı olan ürünlere çiftlerin yönlendirilmesi ve
özelleĢtirilen tarım kooperatiflerinin etkin çalıĢabilmesi için yeniden yapılanmasını sağlamak
amaçlanmaktadır. Buna göre projenin ilk yılında arazilerin %25‘ine, 2002 yılında toplam
çiftçilerin %75‘ine ve 2005 yılında ise çiftçilerin %95‘ine ulaĢılması, alternatif ürüne geçiĢ
için ilk yıl %25‘lik bir geçiĢ ve ikinci yıl ise geri kalan %75lik kısma destek sağlanması, diğer
taraftan kooperatiflerin 2005 yılına kadar çiftçilerin sahibi olduğu bir yapıya dönüĢtürülmesi
yol haritası olarak projede yer almıĢtır (Yavuz, 2005, s. 49-50).
Ġlgili proje planlanan Ģekilde uygulamaya alınmıĢ 2005 yılında ise tekrar gözden geçirilerek
uzatılmıĢtır. Yapılan genel değerlendirmede DGD sistemi ve özelleĢtirmelerde uygulamaların
gerçekleĢtirilebildiği ancak alternatif ürün projesinde baĢarısız olunduğu ifade edilmiĢtir.
Çiftçilerin ürün desenini değiĢtirmeye sıcak bakmamaları ve devletin de ilgili risklerin
alınmasında geri planda kalması nedeniyle bu alanda baĢarı elde edilememiĢtir (World Bank,
2009, s. 22). Ayrıca, DPT tarafından hazırlanan bir raporda da projenin amacının tarımda
dönüĢümü sağlamak olmasına rağmen zaman içerisinde politika dönüĢümü Ģeklini aldığı ve
bütçe yükünü azaltma iĢlevi gördüğü belirtilmiĢ ve dönüĢüm amacına ulaĢamadığı
vurgulanmıĢtır (DPT, 2011, s. 27).
TRUP‘un önemli bir katkısı tarımsal yapının tespiti açısından büyük önem arz eden
üreticilerin kayıt altına alma çalıĢmalarıdır. Çiftçi Kayıt Sistemi (ÇKS) adı verilen sistemle
birlikte üreticiler idari birimler bazında ve tapu-kadastro bilgilerine uygun olarak kayıt altına
alınmıĢlardır. Kayıt sistemi ile birlikte iĢlenen arazi büyüklükleri, üretim miktarlar vb. bilgiler
kaydedilerek Türkiye‘nin üretim yapısının takibini kolaylaĢtırmıĢtır. Bu bağlamda 2001
yılında 2.182.767 çiftçi sisteme kayıt yaptırmıĢtır. Bu rakam 2010 yılında ise 2.320.209 olarak
gerçekleĢmiĢtir.
312
2000 yılı sonrası uygulanan tarım destekleme politikalarını; alan bazlı tarımsal destekler, fark
(prim) ödemesi destekleri, tarım sigorta destekleri, telafi ödemesi kapsamında yapılan
destekler, diğer tarımsal amaçlı destekler, kredi destekleri ve hayvancılık destekleri Ģeklinde
sınıflandırabiliriz.
Tablo 1‘de 2002-2011 yılları arasında gerçekleĢtirilen tarımsal desteklerin genel görünümü
verilmiĢtir. Tablo‘ya ilk bakıĢta tarımsal desteklerin son 10 yılda artıĢ gösterdiği
görülmektedir. 2002 yılında 1868 Milyon TL olan toplan tarımsal destek miktarının 2011
yılında 6125 Milyon TL olarak gerçekleĢmesi beklenmektedir. Genel olarak, alan bazlı
destekler, fark ödemeleri ve hayvancılık destekleri temel destek kalemlerini oluĢturmaktadır.
2001 yılında uygulamaya konulan alan bazlı destekleme sistemi ilk olarak DGD ödemeleri
Ģeklinde yapılmıĢ ve 2002 yılında 975 milyon TL çiftçilere ödenmiĢtir. Bu rakam 2006
yılında 2653 Milyon TL‘ye kadar çıkmıĢ ancak yaĢanan sıkıntılar sonrasında DGD ödemeleri
sonraki iki yılda azalma göstermiĢtir. Özellikle toprak mülkiyetindeki sorunlar nedeniyle
sıkıntılar oluĢmuĢtur. Arazi mülkiyeti ile üreticinin farklı olması, arazilerde yaĢanan miras
problemleri ve üreticilerin desteklerden faydalanmasına rağmen üretime yönelmemesi
nedeniyle sistem verimli olamamıĢtır. 2009 yılında Dünya Bankası tarafından hazırlanan
raporda da belirtilen bu hususlar nedeniyle devlet alternatif arayıĢları içerisine girmiĢ ve önce
girdi destekleri artırılmıĢ ve 2008 yılında DGD ödemelerine son verilerek yerine alan bazlı
ürüne prim ödemesi sistemine geçilmiĢtir. Verilmeye baĢlanan girdi destekleri DGD
ödemesinde olduğu gibi alan bazlı gerçekleĢtirilmiĢ ve üretime bakılmaksızın yapılmıĢtır.
Ġlgili raporda bu dönüĢümün iç politikada oluĢan tepkiler nedeniyle gerçekleĢtirildiği ve
aslında dekar baĢına toplam girdi desteği ile DGD desteğinin aynı miktarda olduğu ve ödeme
Ģeklinin de değiĢmemesi nedeniyle sistemin aynı kaldığı sadece veriliĢ Ģeklinin değiĢtiği
belirtilmiĢtir (World Bank, 2009, 9-15). Bu bağlamda, 2003 yılında 208 Milyon TL olan girdi
destekleri 2010 yılında 1256 Milyon TL‘ye çıkmıĢ, prim ödemeleri ise 240 Milyon TL‘den
2068 Milyon TL‘ye ulaĢmıĢtır. 2000 yılında baĢlatılan TRUP ile ürün fiyatına verilen
destekler kaldırılmıĢ ancak ortaya çıkan sıkıntılar ve tepkiler nedeniyle fiyata müdahale
etmeyecek Ģekilde bir model oluĢturularak, dekar baĢına fark ödemesine geçilmiĢ ve
desteklerin ana kalemi haline gelmiĢtir.
2000 yılı sonrasında, tarımsal destekleme sisteminde meydana gelen değiĢim ile birlikte daha
önceki dönemlerde uygulanan fiyat bazlı desteklemeden alan bazlı destekleme sistemine geçiĢ
meydana gelmiĢtir. ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ ile tarım sektörünün piyasa
Ģartlarında iĢlemesi için birçok köklü değiĢiklikler yapılmıĢtır. ÇKS ile Türkiye‘deki üretici
profilinin çıkarılması ve özelleĢtirmeler gibi konularda baĢarılar elde edilse de projenin temel
taĢı olan DGD sisteminde istenilen hedefe ulaĢıldığını söylemek mümkün değildir. Tarım
sektörünün yapısal sorunları nedeniyle sistemin iĢleyiĢinde sorunlar ortaya çıkmıĢ ve verilen
desteklerde istenilen verim elde edilmemiĢtir. Bundan dolayıdır ki DGD sisteminden
vazgeçilerek, farklı baĢlıklar altında desteklemelerin olduğu bir sisteme geçilmiĢtir.
2000 yılı sonrasında gerçekleĢtirilen desteklerin genel olarak değerlendirilmesi için OECD
tarafından hazırlanan ―Üretici Destek Tahmini-Producer Support Estimate‖ (PSE) ve
―Toplam Destek Tahmini-Total Support Estimate‖ (TSE) verilerine bakmak mümkündür. Bu
ölçekler devletlerin tarım sektörlerine gerçekleĢtirdikleri transferlerin büyüklüklerini anlamak
ve karĢılaĢtırmak için önemli bir yere sahiptir. PSE, OECD (2011a) tarafından vergi
mükellefleri ve tüketiciler tarafından yıllık olarak üreticilere gerçekleĢtirilen transferlerin
çiftlik düzeyi gelirlerin gayri safi değerini ifade eden bir gösterge olarak tanımlanmaktadır.
Diğer bir deyiĢle, PSE ile üreticilerin eline geçen 100 birimlik gelirin kaçının transferler
yoluyla geçtiği ölçülmeye çalıĢılmaktadır. TSE ise yıl içerisinde gerçekleĢtirilen toplam
313
transferlerin değerini ifade eden bir göstergedir. Burada üretici ve tüketici transferlerinin
toplamı gösterilmektedir (OECD, 2011b). Bu verilere göre 2002 yılında PSE değeri % 24,29,
2009 yılında ise % 36,91 olarak gerçekleĢmiĢtir. 2000‘li yılların ortasında bir düĢüĢ olsa da
genel olarak PSE oranı yükseliĢ göstermiĢtir. Buna göre çiftçilerin eline geçen gelirler
içerisinde transferlerin payı giderek artmıĢtır. Devlet ürünlerin fiyatlarının piyasa Ģartlarında
oluĢması ve mali yükün azaltılması amacı ile destek sisteminde değiĢikliğe gitmiĢ ancak son
on yıllık sürece bakıldığında çiftçi gelirlerinde transferler daha önemli bir hale gelmiĢtir.
Diğer taraftan TSE ölçeği ele alındığında toplam desteklerin GSYĠH içerisindeki payının
2002 yılında % 3,76 iken 2009 yılında % 3,97 olduğu görülmektedir.2 Bu rakamlara göre,
nominal olarak artan tarımsal destekleme miktarının, milli gelir içerisindeki payında ciddi bir
değiĢme meydana gelmediğini söylemek mümkündür. Diğer ifadeyle, çiftçilere
gerçekleĢtirilen transferler genel ekonomi içerisinde reel olarak artıĢ göstermemiĢtir. Verilen
iki ölçeği birlikte ele aldığımızda, toplam desteklerin payı aynı kalırken çiftçilerin gelirlerinde
transferlerin payının artması; son on yıllık dönemde çiftçi gelirlerinde bir azalma meydana
geldiği Ģeklinde yorumlanabilir.
2
PSE ve TSE ile ilgili veriler için lütfen Bknz: http://stats.oecd.org
314
Tablo 2: 2002-2011 Dönemi Tarımsal Destekler (Cari Fiyatlar, Milyon TL)
Alan Bazlı Tarımsal Destekleme Ödemeleri
2002
975
2003
1581
2004
1743
2005
2353
2006
2 759
2007
2 607
2008
2 124
2009
1 247
2010(2)
2 206
DGD
975
1373
1494
1673
2 653
1 640
1 140
0
0
0
Alan Bazlı Ek Ödeme (Org. Tarım, Ġyi Tarım, Toprak Analizi)
0
0
0
0
0
10
0
13
111
101
Girdi
0
208
249
410
0
825
844
1056
1256
1230
Sertifikalı Tohum ve Fidan Kullanımı
0
0
0
0
37
50
56
85
60
70
Çevre Amaçlı Tarım Alanlarının Korunması (ÇATAK)
84
57
31
29
2
3
5
6
9
13
Alternatif Ürün ödemeleri
0
0
0
0
0
0
0
4
694
734
Telafi Edici Ödemeler
40
39
0
56
67
79
79
74
76
65
Prim (Fark) Ödemesi Destekleme Hizmetleri
240
268
334
897
1 292
1 797
1 848
2 007
1 818
2 068
Hayvancılık Destek Ödemeleri
35
107
209
345
661
741
1 095
908
1 252
1 267
Kırsal Kalkınma Amaçlı Tarımsal Dest.
0
0
0
0
0
80
109
247
155
302
Tarım Sigortası Destekleme Hizmetleri
0
0
0
0
2
40
47
61
70
100
Afetten Zarar Gören Çiftçilere Yardım Ödemeleri
0
0
0
0
46
355
577
29
138
11
Diğer Tarımsal Amaçlı Destekler
0
3
30
28
33
23
39
175
104
50
TOPLAM
1868
2804
3084
3707
4 793
5 643
5 839
4 674
5 743
6 011
GAP Eylem Planı Kırsal Kalkınma ve Hayvancılık Destekleri
0
0
0
0
0
0
25
75
126
114
GENEL TOPLAM
1868
2804
3084
3707
4 793
5 643
5 864
4 749
5 869
6 125
(2) Tahmin (3) Program
Kaynak: DPT, ―Dokuzuncu BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2011 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) www.dpt.gov.tr, 18.08.2011, s. 150, DPT, ―Sekizinci
BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2004 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 18.08.2011.
315
2011(3)
2 213
AraĢtırma ve Bulgular
Yukarıda bahsedilen tarım politikalarındaki dönüĢümün tarımsal iĢletmelere yansımasını
tespit edebilmek amacı ile Kırklareli‘nde yüz yüze görüĢme tekniği ile bir araĢtırma çalıĢması
gerçekleĢtirilmiĢtir. Yapılan alan çalıĢması ile çiftçilerin politika değiĢimlerine olan
farkındalıkları ve genel olarak memnuniyetleri belirlenmek istenmiĢtir. AraĢtırma tanımlayıcı
bir araĢtırma özelliği taĢımaktadır. Hazırlanan anket formu ile Kırklareli ilçe ve köylerinde
çiftçiler ile yüz yüze görüĢülerek veriler elde edilerek SPSS 15.0 programında analiz
edilmiĢtir.
Bu araĢtırma tarım sektörünün büyüklüğü ve dağınıklığı göz önünde bulundurularak
Kırklareli ile sınırlandırılmıĢ ve değerlendirmeler ve bulguların Kırklareli için doğru kabul
edileceği varsayılmaktadır. Ürün çeĢitliliği düĢünüldüğünde, politika yaklaĢımlarda
farklılıklar ortaya çıkacak olsa da, ülkemizdeki çiftçilerin içerisinde bulunduğu sosyoekonomik Ģartların benzerlik gösterdiği varsayımı altında çıkan sonuçlar, Türkiye geneli
içinde fikir verecektir.
Kırklareli Gıda, Tarım ve Hayvancılık Ġl Müdürlüğü‘nden alınan verilere göre 2010 yılında
Kırklareli‘nde 18.703 tarımsal iĢletme bulunmaktadır. AraĢtırma kapsamına alınan bu ana
kütleyi temsil edecek olan örneklem büyüklüğünün tespitinde aĢağıdaki formülden
yararlanılmıĢtır (BaĢ, 2006, s. 47). 16
N t² p q
n=
d²(N-1)+ t² p q
Homojen yapıda olan evren için % 95 güven aralığında, ± % 5 örnekleme hatası ile gerekli
örneklem büyüklüğü n = 243 olarak hesaplanmıĢtır. Bu bağlamda 244 adet anket
gerçekleĢtirilmiĢ ve değerlendirmeye tabi tutulmuĢtur.
Ankete katılan çiftçilerin 14‘ü (% 5,7) 20–30 yaĢ grubunda; 32‘si (% 13,1) 30-40 yaĢ
grubunda; 79‘u (% 32,4) 40-50 yaĢ grubunda; 73‘ü (% 29,9) 50-60 yaĢ grubunda; 46 çiftçi (%
18,9) ise 60 yaĢ üstü grubunda bulunmaktadır. Tarımsal faaliyette bulunan üreticilerin yaĢ
ortalamasının çok yüksek olduğu görülmektedir. Eğitim durumları ele alındığında da benzer
Ģekilde eğitim seviyesinin düĢük olduğu dikkat çekmekte ancak tamamına yakın üreticinin bir
eğitim kurumundan mezun olmuĢ durumdadır. Katılımcıların 135‘i (% 55,3) ilkokul; 42‘si
(%17,2) ortaokul; 50‘si (% 20,5) lise; 15‘i (% 6,1) üniversite ve üzeri mezuniyete sahiptir;
2‘si (% 0,8) ise herhangi bir okuldan mezuniyeti olmadığını ifade etmiĢtir. Örneklem
kümesini oluĢturan çiftçilerden % 9,8‘inin 10 yıldan daha az süredir üretimde bulunmaktadır.
Üreticilerin % 90‘ı ise 10 yıl ve üzerinde tarımsal faaliyet içerisindedir. Katılımcıların gelir
durumları ele alındığında ise; 21‘inin (% 8,6) 0-500 TL grubunda; 98‘inin (% 40,2) 500-1000
TL grubunda; 72‘sinin (% 29,5) 1000-1500 TL grubunda; 31‘inin (% 12,7) 1500-2000 TL
grubunda; 21‘inin ise (% 8,6) 2000 TL üstü grupta bulunduğu görülmektedir. Tarım dıĢı
gelire sahip olma durumu da gelir durumu açısından diğer önemli bir değiĢkendir. Ankete
katılan çiftçilerin 87‘sinin (% 35,7) tarım gelirinden daha az bir gelire sahip olduğu; 61‘inin
(% 25) tarım geliri kadar bir gelire sahip olduğu; 26‘sının (% 10,7) tarım gelirden daha çok
tarım dıĢı geliri olduğu ve 69‘unun (% 28,3) tarım dıĢında geliri olmadığını ifade ettiğini
görüyoruz. Tarım dıĢı geliri olmayan çiftçilerin % 28,3 oranla azınlıkta kaldığı görülmektedir.
Yukarıdaki veriler ve yapılan görüĢmelerde elde edilen bilgiler ıĢığında, hayvancılık ve
emeklilik maaĢı gibi tarım dıĢı gelirlerin üretimin yanında çiftçilerin gelirleri açısından
önemli bir yer tuttuğu anlaĢılmaktadır.
16
N= Evrendeki birey sayısı, n= Örnekleme alınacak birey sayısı, p= Ġncelenecek olayın görülüĢ sıklığı
(olasılığı), q= Ġncelenecek olayın görülmeyiĢ sıklığı (1-p), t= Belirli serbestlik derecesinde ve saptanan yanılma
düzeyinde t tablosunda bulunan teorik değer, d= Olayın görülüĢ sıklığına göre yapılmak istenen + sapma olarak
simgelenmiĢtir.
316
Tablo 3: Tarımsal ĠĢletme Büyüklükleri Ġçin Frekans ve Yüzde Değerleri
Arazi Miktarı (Dekar)
f
%
Geçerli % Yığılmalı %
1–20
13
5,3
5,3
5,3
20–50
34
13,9
13,9
19,3
50–80
43
17,6
17,6
36,9
80–100
40
16,4
16,4
53,3
100+
114
46,7
46,7
100,0
Toplam
244
100,0
100,0
Arazi miktarı ve sahip olunan arazilerin tapusunun bulunması alan bazlı destekleme sistemi için önemli bir y
50-80 dekar grubunda; 40‘ı (%16,4) 80-100 dekar grubunda; 114‘ü ise (% 46,7) 100 üstü
dekar grubunda yer almaktadır.
Tablo 4: Tarımsal ĠĢletmelerde Tapuya Sahip Olma Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri
Tapu Durumu
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
Evet
160
65,6
65,6
65,6
Hayır
84
34,4
34,4
100,0
Toplam
244
100,0
100,0
Tablo 3‘de ise tarımsal iĢletmelerin tapu durumu gösterilmiĢtir. Buna göre katılımcılardan
160‘ının (% 65,6) iĢledikleri arazinin mülkiyetine sahip oldukları ve 84‘ünün (% 34,4) ise
iĢledikleri arazinin tapusuna sahip olmadıkları görülmektedir. Alan bazlı destek sistemi
düĢünüldüğünde % 34,4 oranında arazi tapusu olmayan çiftçi miktarı, destekleme sistemi için
sıkıntılar doğurmaktadır.
Tablo 5: Katılımcıların Son 10 Yılda Sahip Oldukları Arazi Miktarında DeğiĢim Olma
Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri
Arazi miktarında değiĢim
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
Evet; artıĢ oldu
70
28,7
28,7
28,7
Evet; azalma oldu
68
27,9
27,9
56,6
Hayır
106
43,4
43,4
100,0
Toplam
244
100,0
100,0
Tablo 4‘de ise tarımsal iĢletmelerin arazi büyüklüklerindeki değiĢim ele alınmıĢtır. Tablo‘ya
göre üreticilerin 70‘inin (% 28,7) son 10 yılda sahip olduğu arazi miktarında artıĢ olmuĢ;
68‘inin azalma meydana gelmiĢ ve 106‘sınında ise bir değiĢim olmamıĢtır. Diğer taraftan
baĢka bir soruda ise 75 çiftçi (% 30,7) son 10 yılda arazi satıĢı gerçekleĢtirdiğini ve 167 çiftçi
ise (% 68,4) arazi satıĢı gerçekleĢtirmediğini ifade etmiĢtir.
Tablo 6: ―2000 yılı Öncesine Göre Tarım Politikalarında Bir DeğiĢim Olduğunu DüĢünüyor
musunuz?‖ DeğiĢkeni için Frekans ve Yüzde Değerleri
2000 Öncesine Göre
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
DeğiĢiklik
Evet
113
46,3
46,9
46,9
Hayır
128
52,5
53,1
100,0
Toplam
241
98,8
100,0
Kayıp
3
1,2
Toplam
244
100,0
317
―2000 yılı Öncesine Göre Tarım Politikalarında Bir DeğiĢim Olduğunu DüĢünüyor
musunuz?‖ sorusuna örneklemdeki çiftçilerin çoğunluğu hayır cevabı vermiĢtir. Tablo 5‘e
göre ilgili soruya 113 çiftçi (% 46,3) evet cevabı ve 128 çiftçi ise (% 52,5) hayır cevabı
vermiĢtir. Bu sonuçlar dikkate alındığında katılımcıların devlet politikalarındaki değiĢimden
haberdar olmadığı veya politikalara kayıtsız kaldığı düĢüncesi oluĢmaktadır. Çiftçilerin
birçoğunun ifade ettiği husus aslında gelir durumları ve aldıkları destek miktarı olmuĢtur.
Çiftçiler açısından desteğin veriliĢ Ģekli önemli değildir, sonuca odaklanma söz konusudur.
Buradan yola çıkarak çiftçilerin politika düzeyinde farkındalıklarının düĢük seviyede
olduğunu söylemek mümkündür.
Tablo 7: Tarım Politikalarında Meydana Gelen DeğiĢikliklerden Zamanında Ve Yeterli
Derecede Haberdar Olma Durumu için Frekans ve Yüzde Değerleri
DeğiĢikliklerden
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
Haberdar
Evet
119
48,8
49,2
49,2
Hayır
123
50,4
50,8
100,0
Toplam
242
99,2
100,0
Kayıp
2
,8
Toplam
244
100,0
Tablo 6‘da görüldüğü üzere örneklem kümesindeki çiftçilerin 119‘u (% 48,8) tarım
politikalarında meydana gelen değiĢikliklerden zamanında ve yeterli derecede haberdar
olabildiğini; 123 çiftçi ise (% 50,4) olamadığını ifade etmiĢtir. Bu tablodan devletin bilgi
paylaĢımı noktasında çalıĢmalar yaptığı ancak yeterli olmadığı sonucuna ulaĢılabilmektedir.
Tablo 8: ―2000 Yılı Sonrasında Uygulanan Politikalardan Memnun Musunuz?‖ DeğiĢkeni
için Frekans ve Yüzde Değerleri
2000 Sonrası
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
Memnuniyet
Evet
46
18,9
18,9
18,9
Hayır
198
81,1
81,1
100,0
Toplam
244
100,0
100,0
Diğer taraftan Tablo 7‘de çiftçilerin memnuniyet durumları konusunda sorulan soruya verilen
cevapların dağılımı verilmiĢtir. Tabloya göre katılımcıların 46‘sı (% 18,9) olumlu cevap;
198‘si ise (% 81,1) olumsuz cevap vermiĢtir. Çiftçiler arasında 2000 yılı sonrasında
uygulanan politikalar için ciddi bir memnuniyetsizlik durumu söz konusudur.
Tablo 9: 2000 Yılı Sonrası Uygulanan Tarım Politikalarından Memnuniyetsizlik Nedeni Ġçin
Frekans ve Yüzde Değerleri
Politika Memnuniyetsizlik Nedeni
f
%
Geçerli %
Yığılmalı %
Destek miktarı yetersiz
91
37,3
39,6
39,6
Zamanında ödeme yapılmıyor
68
27,9
29,6
69,1
Arazi mülkiyeti nedeniyle desteklerden
32
13,1
13,9
83,0
daha az yararlanıyorum
Üretimimde azalmaya yol açtı
12
4,9
5,2
88,3
Gelirimde azalmaya neden oldu
27
11,1
11,7
100,0
Toplam
230
94,3
100,0
Kayıp
14
5,7
318
Toplam
244
100,0
2000 yılı sonrasında uygulanan politikalara olan memnuniyetsizliğin nedeni sorulduğunda ise
katılımcıların birçoğunun yaĢadıkları sorunu ifade ettikleri, bundan dolayı da yukarıdaki
soruya evet diyenlerden daha fazla kiĢinin bu soruyu yanıtladığı görülmüĢtür. Tablo 8‘e göre
91 çiftçi (% 37,3) destek miktarının yetersiz olduğunu; 68 çiftçi (% 27,9) zamanında ödeme
yapılmadığını; 32 çiftçi (% 13,1) arazi mülkiyetinden dolayı desteklerden yeterli
faydalanmadığını; 12 çiftçi (% 4,9) üretiminde azalmaya yol açtığını; 27 çiftçi ise (% 11,1)
gelirde azalma meydana getirdiğini ifade etmiĢtir. Yapılan görüĢmeler süresince değinilen
noktalardan biri olan ödemelerin zamanında yapılmaması konusu burada da %30 oranında
tercih edilmiĢtir. Çiftçiler, sermaye ihtiyacının karĢılanamaması nedeniyle borçlandıklarını ve
devlet desteklerinin zamanında yapılmaması dolayısıyla da borçları ödemek üzere ürünleri
daha düĢük fiyata elden çıkarmak zorunda kaldıklarını ifade etmiĢlerdir.
Sonuç ve Değerlendirme
Yapısal Ģartları nedeniyle devlet desteklerinin konusu olan tarım sektörü Türkiye‘de de
cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren iktisat politikalarının gündeminde yer almıĢtır. Farklı
dönemler içerisinde farklı araçlar kullanılsa da üreticilerin refah seviyesini ve verimliliği
artırmak sürekli temel amaçlar içerisinde yer almıĢlardır. Tarımsal destek politikaları
kuĢkusuz genel iktisadi Ģartlardan ve siyasi konjonktürden etkilenmiĢtir. 90‘ların ortalarına
gelindiğinde iktisadi krizler nedeniyle tarım politikalarında reformlar tartıĢılmaya
baĢlanmıĢtır. Bu reformlar kapsamında desteklerden kaynaklanan mali yükün azaltılması ve
kabul gören sistem gereği tarım sektörünün de küresel piyasalar ile paralel iĢleyen bir piyasa
sistemi içerisine sokulması ihtiyacı tartıĢılmaya baĢlanmıĢtır.
2000 yılına gelindiğinde Dünya Bankası ile imzalanan bir anlaĢma uyarınca yukarıda
bahsedilen değiĢimlerin uygulanması amacıyla TRUP hayata geçirilmiĢtir. Bu reform paketi
ile fiyat bazlı iĢleyen ve piyasa iĢlevini bozan teĢvik sisteminden, fiyata etkisi en az olan DGD
sistemine geçiĢ sağlanmıĢtır. Ancak DGD sistemi özellikle toprak mülkiyetindeki sorunlar
nedeniyle verimli olamamıĢ ve eleĢtiriler karĢısında 2008 yılında son verilmiĢtir. 2008
sonrasında uygulanmaya baĢlanan destek ödemeleri ise alan bazlı olma özelliğini koruyarak
gübre, mazot desteği ve ürüne yönelik prim desteği gibi faklı kalemlerde gerçekleĢtirilmiĢtir.
Toplamda bakıldığında verilen destek çeĢitlendirilse de ödenen miktar yaklaĢık olarak DGD
miktarı ile aynı kalmıĢtır. Proje kapsamında ÇKS ismi ile oluĢturan veri bankası sayesinde ise
Türkiye‘nin tarımsal iĢletme bilgileri kayıt altına alınabilmiĢtir.
Diğer taraftan, tarım sektörünün devlet kontrolünden tamamıyla çıkarılarak piyasa
mekanizması içinde kontrol edilmesi amacıyla KĠT‘lerin, kooperatiflerin ve birliklerin
özerkleĢtirmesi üreticileri hazırlıksız yakalamıĢtır. GeçiĢ sürecinde üreticilerin tüccar
karĢısında elini zayıflamıĢ, zamanında fiyat tespit edilememesi ve üreticilerin örgütlü hareket
edememesi nedeniyle düĢük ürün fiyatları ile karĢı karĢıya kalınmıĢtır.
YaĢanan bu geliĢmeler ıĢığında Kırklareli‘nde tarımsal iĢletmeler üzerinde yapılan alan
çalıĢması ile çiftçilerin politika değiĢimlerine olan farkındalıkları ve genel olarak
memnuniyetleri belirlenmek istenmiĢtir. Bu bağlamda çıkan sonuçlara baktığımızda çiftçilerin
% 81,1‘inin politikalardan memnun olmadığı, diğer taraftan politikalarda değiĢim olup
olmadığı sorulduğunda ise, % 53,1 oranında katılımcının hayır cevabı verdiği görülmüĢtür.
Diğer bir ifade ile katılımcıların yarısından fazlası 2000 yılı öncesine göre politikalarda bir
değiĢim olmadığını ifade etmiĢtir. AraĢtırmanın diğer sorularına verilen cevapların yanında bu
iki soru bize göstermektedir ki çiftçilerin çoğunluğu politikalardan hoĢnutsuzdur ancak %
50‘den fazla çiftçi ise politikaların değiĢiminin farkında değildir.
Kısaca özetlemek gerekirse, çiftçiler gelir kayıpları gibi olumsuz faktörler nedeniyle bir
memnuniyetsizlik içerisindedirler. Ancak yaĢanan geliĢmeleri takip edememekte sadece
319
kendilerine gösterilen Ģekilde evrak iĢlerini tamamlayarak elde ettikleri destek miktarını göz
önünde bulundurmaktadırlar. Bu durum, devletin uzun vadeli planlar ile tarım sektörünü
yapısal olarak dönüĢtürme çalıĢmaları için engel teĢkil etmektedir. Çiftçiler uzun vadeli
planlardan bağımsız ve alıĢa geldikleri üretim kalıpları içerisinde çalıĢmakta, alternatif
imkanların kısıtlı olması nedeniyle de bu alıĢkanlıklarını bırakamamaktadırlar. Örneğin, farklı
alanlarda istihdam fırsatı bulamamaları nedeniyle üretimi birçok çiftçi bırakmayı
düĢünmemektedir. Bu da kısa vadede tarımsal istihdamın azaltılmasını engellemekte ancak
uzun vadede yaĢlı nüfusun hayatını kaybetmesi nedeniyle üretimi bırakması sonucunda
istihdamın azalacağı düĢünülmektedir. Hali hazırda, özellikle yaĢlı çiftçilerin üretimi bırakma
düĢüncesine olumsuz yaklaĢmaları ve ailelerinde bulunan diğer fertlerin Ģehir merkezlerinde
alternatif iĢlere yöneldiğini ifade etmeleri yukarıda ifade edilen değerlendirmeyi
doğrulamaktadır.
Sonuç olarak, devletin neoliberal politikalar çerçevesinde piyasa mekanizmasını daha etkin
hale getirmeye çalıĢan politikaları çiftçiler üzerinde refah kaybına yol açmaktadır. ĠĢletme
büyüklüklerinin artırılarak aile iĢletme yapısından Ģirket tipi iĢletmeye geçiĢ istenmesi yapısal
sorunlar nedeniyle iĢsizlik gibi sonuçlar doğurmaktadır. Bundan dolayı devletin tarım
sektörünün yapısını değiĢtirirken sektörler arası geçiĢin üzerine yoğunlaĢması ve tarımdaki
istihdamın sanayi veya hizmetler sektörüne geçiĢini iyi yönetmesi gerekmektedir.
Alınan tedbirler ve önlemlerin takip edilmesi ve çiftçilere zamanında duyurulması politika
etkinliği açısından diğer önemli bir konudur. GeliĢtirilen politika araçlarından yeteri kadar
bilgi edinemeyen çiftçinin üretimini yeni sisteme göre ayarlaması mümkün değildir. Ġstenilen
yapısal dönüĢümün sağlanabilmesi için zamana ve üreticiler ile tam bir koordinasyona ihtiyaç
vardır.
Kaynakça:
Canan Abay v.d., ―Türkiye‘de Tarım Politikalarında DeğiĢim‖, (Çevrimiçi)
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/1ce689121e39821_ek.pdf?tipi=14&sube=, 15.08.2011.
Devlet Planlama TeĢkilatı (DPT), "Ekonomik ve Sosyal Göstergeler", (Çevrimiçi)
http://www.dpt.gov.tr/PortalDesign/PortalControls/WebIcerikGosterim.aspx?Enc=A2D72737
189B2352663AF614EDEE804E7FC8EC4BC3D9F63C0F2BC808111449B9, 09.05.2011.
DPT, ―Dokuzuncu BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2011 Yılı Programı‖ (Çevrimiçi)
www.dpt.gov.tr, 18.08.2011, s. 150, DPT, ―Sekizinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı 2004 Yılı
Programı‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/program/2004.pdf, 18.08.2011.
DPT, ―Dokuzuncu Kalkınma Planı Bitkisel Üretim Özel Ġhtisas Raporu‖, (Çevrimiçi)
http://ekutup.dpt.gov.tr/bitkiure/oik666.pdf, 08.06.2011.
DPT, Yedinci BeĢ Yıllık Kalkınma Planı (1995-1999), Ankara, DPT, 1989.
European Union (EU), Employment in Europe 2010, Luxembourg, Publications Office of
The European Union, 2010.
Fahri Yavuz: ―Tarım Politikası‖, Türkiye‟de Tarım”, Ed. Fahri Yavuz, Ankara, Tarım ve
Köy ĠĢleri Bakanlığı Yay., 2005, s.43-68.
Gaytancıoğlu, Okan:
Türkiye‟de ve Dünya‟da Tarımsal Destekleme Politikası, Ġstanbul,
ĠTO Yay., 2009.
Gülcan
Eraktan,
―Destekleme
Sisteminde
DeğiĢim‖
(Çevrimiçi)
http://www.zmo.org.tr/resimler/ekler/250c59336b505ed_ek.pdf?tipi=14&sube= 18.08.2011.
Gülten Kazgan, Tanzimat‟tan 21. Yüzyıla Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, Ġstanbul Bilgi
Üniversitesi Yayınları, 2004.
Koray CaliĢkan and Fikret Adaman, ―The Logıc of Neolıberal Agrıcultural Reform
Inıtıatıves: Perspectıves and Consequences‖, Rethinking Structural Reform in Turkish
Agriculture : Beyond the World Bank's Strategy, Ed. by. BarıĢ Karapınar v.d., New York,
Nova Science Publishers, 2010, s. 87-103.
320
Nazif Kuyucuklu, Türkiye Ġktisadı, Ġstanbul, Filiz Kitabevi, 1993.
Neslihan Yalçınkaya, M. Hakan Yalçınkaya, CoĢkun Çılbant, ―Avrupa Birliği‘ne Yönelik
Düzenlemeler Çerçevesinde Türk Tarım Politikaları ve Sektörün Geleceği Üzerine Etkisi‖,
Yönetim ve Ekonomi, C. 13, S. 2, 2006, s. 97-118.
OECD, ―Statatistics‖ (Çevrimiçi) http://stats.oecd.org/index.aspx?r=885597, 14.08.2011.
OECDa,
―Producer
Support
Estimate
(PSE)‖
(Çevrimiçi)
http://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=2150, 18.08.2011
OECDb,
‖Total
Support
Estimate‖
(Çevrimiçi)
http://stats.oecd.org/glossary/detail.asp?ID=2722, 18.08.2011
Özgür Bor, ―Doğrudan Gelir Desteği Sistemi Sonrasına Bir BakıĢ‖, Akdeniz Ġ.Ġ.B.F. Dergisi,
No: 9, 2005, s. 33-51.
Rahim Yeni ve Celile Özçiçek Dölekoğlu: Tarımsal Destekleme Politikasında Süreçler ve
Üretici Transferleri, Ankara, TEAE Yayınları, Yayın no:98, 2003.
Rifat Ortaç v.d., Türkiye‟de Uygulanan Tarımsal Fiyatlama Politikaları, Ankara, Gazi
Kitabevi, 2006.
Sibel Tan, ―Tarım Reformu Uygulama Projesi" Kapsamında Kırsal Kalkınma Projeleri:
Çanakkale Ġli Köy Bazlı Katılımcı Yatırım Programı Örneği‖, GiriĢimcilik ve Kalkınma
Dergisi, C. 4, S. 2, Aralık 2009, s.51-64.
Sinem YAPAR, ―Türkiye'de Tarımsal Ekonomi Ve ―Desteklememe‖ Politikasının Bir Aracı
Olarak Doğrudan Gelir Desteği Sistemi‖, Selçuk Üniversitesi Karaman Ġktisadi ve Ġdari
Bilimler Dergisi, C. 5, S. 2, Aralık 2005, s. 21-37.
Tarım ve Köy ĠĢleri, ―Tarım Reformu Uygulama Projesi‖ (Çevrimiçi)
www.tarim.gov.tr/Files/Files/e_kutuphane/ARIP-nihai-CYP%5B1%5D.doc 18.08.2011.
Taylan Kıymaz, ―Avrupa Birliği‘nde ve Türkiye‘de Temel Ürünlerde (Hububat, ġeker ve Süt)
Uygulanan Tarımsal Destekleme Politikaları ve Bunların Hammadde Temini Açısından Gıda
Sanayiine Etkileri‖ (Çevrimiçi) http://ekutup.dpt.gov.tr/gida/ab/kiymazt/hammadde.pdf,
08.08.2011.
Türker BaĢ, Anket Nasıl Hazırlanır? Uygulanır? Değerlendirilir?, Ankara, Seçkin
Yayıncılık, 2006.
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK), "Ġktisadi Faaliyet Kollarına Göre Ġstihdam" (Çevrimiçi)
http://www.TÜĠK.gov.tr/PreIstatistikTablo.do?istab_id=1184;http://www.TÜĠK.gov.tr/PreIsta
tistikTablo.do?istab_id=1185
World Bank, ―Implementatıon Completıon And Results Report‖ (Çevrimiçi) http://wwwwds.worldbank.org/external/default/WDSContentServer/WDSP/IB/2009/12/16/000333038_2
0091216230906/Rendered/PDF/ICR11550P070281C0Disclosed012115191.pdf, 18.08.2011.
Yakup Kepenek ve Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Ġstanbul, Remzi Kitabevi, 23.
Bsm, Ağustos 2010.
Zafer Yükseler, ―Türkiye‘de Kriz Dönemlerinde Ekonomik GeliĢmeler ve Ödemeler Dengesi
Uyumu‖,
(Çevrimiçi)
http://www.tcmb.gov.tr/yeni/iletisimgm/Krizler_Yukseler.pdf,
15.08.2011.
321
Türkiye‟de Döviz Kuru ve Nispi Fiyat DeğiĢkenliğinin Asimetrik ĠliĢkisi
Prof. Dr. Çetin DOĞAN
Ġnönü Üniversitesi, Ġkt. Ve Ġd. Bil. Fak.,Malatya, Türkiye
[email protected]
Yrd. Doç. Dr. Tayfur BAYAT
Ġnönü Üniversitesi, Ġkt. Ve Ġd. Bil. Fak., Malatya, Türkiye
[email protected]
Özet
Ekonomik istikrara yönelik olarak geliĢmiĢ ve geliĢmekte olan ülkelerde reel döviz kurundaki
dalgalanmaların nedeni literatürde araĢtırılan konuların baĢında gelmektedir. Ampirik olarak
nispi fiyat değiĢkenliğinin sosyal refah etkileri üzerinde çalıĢılmıĢ, ekonomilerin küresel
piyasalara entegrasyonu ile nispi fiyat değiĢkeliğinin döviz kuru ile etkileĢimi ön plana
çıkmıĢtır.
Bu çalıĢmada 1994:1-2010:5 döneminde Türkiye ekonomisinde nispi fiyat değiĢkenliği ve
reel döviz kuru arasındaki uzun dönemli iliĢki ve yine değiĢkenlerin bu dönemde aralarındaki
nedensellik iliĢkileri incelenmiĢtir.
Nispi fiyat değiĢkenliği ve reel döviz kuru arasındaki asimetrik iliĢkileri kavrayabilmek
amacıyla doğrusal olmayan zaman serisi analizlerine baĢvurulmuĢtur. Bu amaçla ilk olarak
kendinden geçiĢli eĢikli otoregresif model (SETAR) sonuçlarında eĢik değer ve eĢik değere
bağlı olarak geniĢleme ve daralma rejimleri bulunmuĢtur. Daha sonra yumuĢak geçiĢli
otoregresif (STAR) modelleri ele alınmıĢ ve geçiĢ fonksiyonunun lojistik veya üssel olma
olasılığı ile birlikte 8 model oluĢturulmuĢtur. Nispi fiyat değiĢkenliği ve reel döviz kuru
arasındaki iliĢkinin lojistik yumuĢak geçiĢli otoregresif (LSTAR) veya üssel yumuĢak geçiĢli
otoregresif (ESTAR) olmasına yönelik herhangi bir iktisadi teori olmadığı için yapılacak
tahmin tamamen veriye dayalı olarak ESTAR modeli öngörülmüĢ ve ESTAR modeli
sonuçlarına göre daralma ve geniĢleme rejimlerine ait katsayılar elde edilmiĢtir. Kurulan
ESTAR modeline iliĢkin doğrusal olmayan etki tepki fonksiyonlarından daralma ve geniĢleme
rejimlerine ait pozitif ve negatif Ģoklar saptanmıĢtır. Brock, Dechert ve Schienkman (1987) ve
Brock, Dechert, Schienkman ve LeBaron (1996) tarafından geliĢtirilen BDS testi serilerin
doğrusal olup olmaması test edilmiĢ ve sonuçta her alternatif hipotez kabul edilerek her iki
değiĢkenin doğrusal olmadığı sonucuna varılmıĢtır. Hansen ve Seo (2002) tarafından önerilen
eĢik değerli doğrusal olmayan eĢbütünleĢme testi sonuçlarında ise boĢ hipotez kabul edilmiĢ
ve uzun dönemli doğrusal eĢbütünleĢme iliĢkisi bulunmuĢtur. Reel döviz kuru ile nispi fiyat
değiĢkenliği arasında asimetrik nedensellikleri bulmak için Himestra-Jones (1994) ve DiksPanchenko (2005,2006) tarafından geliĢtirilen doğrusal olmayan Granger tipi nedensellik
analizleri yapılmıĢtır. Her iki test sonucunda değiĢkenler arasında doğrusal olmayan
nedenselliği destekleyecek kanıt bulunamamıĢtır
Anahtar Kelimeler: Nispi Fiyat DeğiĢkenliği, Reel Döviz Kuru, Doğrusal Olmayan
EĢbütünleĢme ve Nedensellik
322
Exchange Rate and Variation of Relative Price in Turkey: Cointegration with
Structural Breaks and Causality Analysis
Prof. Dr. Çetin DOĞAN
Ġnönü University, Faculty of Economics and Administrative Sciences,Department of
Economics, Malatya, Turkey,
[email protected]
Asst.Prof.Dr. Tayfur BAYAT
Ġnönü University, Faculty of Economics and Administrative Sciences,Department of
Economics, Malatya, Turkey,
[email protected]
The cause of fluctuations of real exchange rate, intended for economic stability in both
developed and developing countries, is one of the research topics in the economic literature.
Effects of relative price variability on social welfare have been investigated empirically and
the interaction between relative price variability and exchange rate by the increasing
integration of economies into the global markets,has been demonstrated.
In this study, the long term relationship between real exchange rate and relative price
variability and also causal relationship between variables are investigated in the Turkish
economy between years 1994 and 2010
In order to understand asymmetric relation between real exchange rate and relative price
variability, we apply non-linear times series analysis in the last section of empirical
applications. In this context, initially, we find threshold value and then we use threshold value
to find expansion and contraction regimes by employing self-exciting threshold
autoregressive (SETAR) analysis. Then we use smooth transition autoregressive model
(STAR) and we construct eight different models with the possibility of being logistic or
exponential of transition function. Because of absence of economics theory explaining
whether the relation between relative price variability and real exchange rate is logistic
smoothing threshold autoregressive (LSTAR) or exponential smoothing threshold
autoregressive (ESTAR) model, we employee ESTAR model due to data used in the analysis.
Parameters belonging expansion and contraction regimes are obtained by ESTAR model. By
using non-linear impulse response functions of ESTAR model, positive and negative shocks
are captured in the expansion and contraction regimes. Linearity of series is tested by BDS
test developed by Brock, Dechert ve Schienkman (1987) and Brock, Dechert, Schienkman
and LeBaron (1996). As a result of this test, alternative hypothesis is accepted and results
imply that both series are non-linear. According to results of non-linear threshold
cointegration test developed by Hansen and Seo (2002), null hypothesis is accepted and there
is a long term linear cointegration relationship between variables. Also we employee nonlinear Granger type causality analysis developed by Himestra-Jones (1994) and DiksPanchenko (2005, 2006) to find assymetric causality between variables.
Keywords: Relative Price Variability, Real Exchange Rate, Nonlinear Cointegration and
Causality
323
TÜRKĠYE‟DE ORGANĠK BAL ÜRETĠMĠ VE ĠHRACAT POTANSĠYELĠNĠN
BELĠRLENMESĠ
ArĢ. Gör. Turgay AKÜNAL
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Zootekni Bölümü
[email protected]
Öğr. Gör. Tunay BOSTAN
Bitlis Eren Üniversitesi, Ahlat Meslek Yüksekokulu
[email protected]
Özet: Türkiye‘de organik tarım üretimi yabancı firmaların talebinden doğmuĢ olup daha çok
yurtdıĢına ihracat amacıyla organik ürünler üretilmektedir. Türkiye‘nin coğrafi yapı ve zengin
bitki örtüsü düĢünüldüğünde beklenen verimin sağladığını söyleyemeyiz. Daha bilinçli bir
yetiĢtirme ve bakım ile bal üretiminin artması ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacaktır.
Arı yetiĢtiriciliği yapılan bölgeler konum itibariyle organik bal üretimi için potansiyel
yaratmaktadır. Türkiye‘de üretilen mevcut balların organik ürün olarak sertifikalandırılması
ile ihracatta artıĢ ve üreticinin gelirinde de artıĢ mümkün olabilir. Türkiye, koloni varlığı
bakımından dünyada üst sıralarda yer almasına rağmen bal verimi düĢüktür. Yıllar itibariyle
arıcılıkla ilgilenen üreticilerin sayısının azalmasına rağmen kovan sayısında ve bal üretiminde
artıĢ görülmektedir. Verim arttırılarak ve organik ürün olarak sertifikalandırılarak daha fazla
gelir elde edilen bir üretim kolu olacak olan arı yetiĢtiriciliği sayesinde üreticilerin gelirlerinin
artması beklenmektedir. Bu çalıĢmanın amacı, ülkedeki mevcut bal üretiminin organik
üretime kaydırılma potansiyelinin yanı sıra balın ihracat aĢamalarının incelenmesidir.
Anahtar kelimeler: Organik tarım, Arıcılık, Türkiye, Ġhracat
DETERMINING THE ORGANIC HONEY PRODUCTION AND EXPORT
POTENTIAL IN TURKEY
Abstract: The production organic agriculture in Turkey arouse from foreign companies‘
import demand so that Turkey started to produce organic products to export. In spite of
Turkey‘s geographical structure and rich vegetation, we cannot yet say that expected yield is
provided. The increase of honey production by facultative production and care, will contribute
to the country‘s economy. The locations that bee is cultivated are also potential places for the
production of organic honey. The increase in export and the income of the producer is
possible by certifying the present honey yield as organic product. Although Turkey leads in
colony possession, honey yield is low. Although the number of honey producers is scaling
down in the recent years, the number of beehives and the amount of honey produced are
scaling up. By certification of the honey products and raising honey yield, the income of
producers is expected to increase. The objective of this study is to examine not only the
possibility of shifting the present honey production to organic production in Turkey but also
the exportation phases of honey.
Key Words: Organic agriculture, Apiculture, Turkey, Exportation
GiriĢ
Arı yetiĢtiriciliği açısından ülkemizin coğrafi konumu ve nüfus dağılımı uygun bir yapıya
sahiptir. Bu durumdan en uygun Ģekilde istifade ederek bilimsel teknik ve yöntemlerle
yapılacak olan arı yetiĢtiriciliği, kırsal alanda ekonomik kalkınmaya destek olacak ve önemli
bir gelir kapısı olacaktır. Arıcılık geliĢmekte olan ülkelerde ve kırsal nüfus oranının yoğun
olduğu ülkelerde önem verilen bir tarımsal faaliyettir. Arı yetiĢtiriciliğinde toprağa bağlılığın
324
olmaması yanında diğer hayvancılık kollarına göre daha az bir sermaye ile iĢe baĢlanabilmesi
arıcılığı cazip kılmaktadır. Diğer tarımsal üretim kollarına nazaran mekanizasyon
maliyetlerinin ve kullanılan iĢ gücünün de az olması arıcılığı ön plana çıkartmaktadır (Erkan
ve AĢkın, 2001, s.19).
Organik tarım, ikinci dünya savaĢından sonra bilim ve teknolojide gerçekleĢen yenilikler
sonunda tarım ürünleri üretiminin artıĢından sonra ortaya çıkan bir kavramdır. Bilim ve
teknolojide gerçekleĢen yenilikler üretimin artmasına sebep olacak olumlu geliĢmelere sebep
olsa da, bilinçsiz yoğun kullanılan tarım ilaçları ve toprağın yoğun kullanımı neticesinde
toprak, su ve hava kirlenmiĢtir (Bayram ve ark., 2007, s.203). Tarımsal üretimin her
aĢamasında verimi arttıran ve maliyeti azaltan kimyasal gübreler, transgenik tohumlar, suni
yemler, büyüme hormonları, bazı yem katkı maddeleri ve hayvan sağlığı ile ilgili ilaç
kullanımı uygulamaları elde edilen ürünlerde aynı zamanda ürün kalitesini düĢürmüĢtür
(Emsen ve Genç, 2004). Kullanılan üretim girdileri ve yöntemleri neticesinde insan sağlığını
tehdit eden ürünler üretilmiĢtir. Bu yöntemlerle üretilen gıdaları tüketen insanlarda kanser gibi
insan sağlığını tehdit eden hastalıklar ortaya çıkmıĢtır (Ak, 2004, s.144). Gıda tüketimine
bağlı olarak meydana gelen olumsuzlukları gidermek ve daha sağlıklı ürün üretimi için üretici
ve tüketici boyutunda ―organik tarım‖ kavramı ortaya çıkmıĢtır.
Organik tarım kavramı dünyada kiĢi baĢına gelirleri yüksek olan Amerika BirleĢik Devletleri
ve Avrupa‘daki ülkelerde önem kazanmıĢtır. GeliĢmiĢ ülkelerde organik üretim yapılarak iç
pazarda alıcı bulurken kimi ülkelerde iç pazar ve talep olmamasına rağmen organik ürünler
üretilmeye ve ihraç edilmeye baĢlanmıĢtır (Demiryürek, 2011, s.29).
Bu çalıĢmanın amacı, öncelikle organik tarım kavramı kapsamında dünyada ve Türkiye‘de bal
üretiminin mevcut durumundan bahsetmekle birlikte bal üretimimizin organik olarak
değerlendirilme potansiyelini ortaya koymaktır.
Dünyada ve Türkiye‟de Arıcılık
Dünyada 2000-2009 yılları arasında kovan sayıları ve bal üretimine iliĢkin veriler Tablo 1‘de
verilmiĢtir (FAO, 2011). Çin, Arjantin, Türkiye, Ukrayna, ABD, Meksika ve Rusya dünya bal
üretiminin yaklaĢık yarısını sağlamaktadır. Dünyada son 10 yıllık bal üretimi incelendiğinde
Türkiye ilk sıralarda yer almaktadır. Dünyada üretilen toplam bal miktarı açısından ülkemizin
2000 yılında oransal ifadeyle % 4.8 civarında bir üretim payı varken 2009 yılında bu değer
%5.3‘e yükselmiĢtir. Toplam üretilen bal miktarı ise 2000 yılında 61091 ton iken 2009 yılında
artarak 82003 tona yükselmiĢtir. Toplam kovan sayısı açısından 2000-2009 yılları arasında
bir artıĢ olduğu gözlemlenmektedir.
325
Çin
Arjantin Türkiye Ukrayna
Toplam Kovan Sayısı 7.494.970 2.800.000 4.267.120 2.800
2000
251.839
93.000
61.091
52.439
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 7.598.410 2.800.000 4.115.350 2.849
2001
254.359
80.000
60.190
60.043
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 7.699.630 2.900.000 4.161.000 2.908
2002
267.830
83.000
74.555
51.144
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 7.900.720 2.900.000 4.288.850 2.811
2003
294.721
75.000
69.540
53.550
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.101.530 2.900.000 4.399.730 2.758
2004
297.987
80.000
73.929
57.878
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.338.930 2.900.000 4.590.010 2.980
2005
299.527
110.000
82.336
71.462
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.480.750 2.950.000 4.851.680 3.369
2006
337.578
105.000
83.842
75.600
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.573.050 2.970.000 4.825.600 3.456
2007
357.220
81.000
73.935
67.700
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.771.200 2.970.000 4.888.960 3.422
2008
407.219
90.206
81.364
74.900
Bal Üretimi (ton)
Toplam Kovan Sayısı 8.777.150 2.970.000 5.339.220 3.250
2009
407.367
83.121
82.003
74.000
Bal Üretimi (ton)
Tablo 1. Dünyada önemli arıcılık yapan ülkeler, kovan sayıları ve bal verimleri
326
ABD
2.620.000
99.945
2.513.000
84.335
2.574.000
77.890
2.590.000
82.431
2.556.000
83.272
2.413.000
72.927
2.392.000
70.238
2.400.000
67.286
2.400.000
74.293
2.400.000
65.366
Meksika
1.945.000
58.935
2.000.000
59.069
1.800.000
58.890
1.727.230
57.045
1.745.080
56.917
1.732.110
50.631
1.747.030
55.970
1.741.040
55.459
1.797.480
55.271
1.800.000
56.071
Rusya
3.458.000
53.922
3.499.000
52.659
3.441.000
49.400
3.409.000
48.048
3.350.000
52.666
3.307.430
52.123
3.234.730
55.678
3.155.160
53.655
3.059.790
57.440
2.975.620
53.598
Dünya
59.376.471
1.254.830
60.328.875
1.268.004
61.713.750
1.287.395
61.933.871
1.332.838
63.356.609
1.357.637
63.617.559
1.402.871
65.431.920
1.506.834
64.906.368
1.454.314
65.431.834
1.565.697
65.381.948
1.535.194
Ülkemizde toplam kovan sayısındaki artıĢa rağmen bal üretiminde paralel bir artıĢ olmadığı
görülmektedir. Bal üretiminin ve kovan baĢına verimin arttırılması bilimsel metotlara uygun
teknik arıcılıkla mümkün olabilecektir (Soysal ve Gürcan, 2005, s.161). Bu metotlar; arıların
yeteri kadar beslenebileceği zengin bir florada bulunması, yüksek verimli arı ırklarının
seçimi, modern alet ve ekipmanların kullanımı ve teknik arıcılık yapabilecek tecrübeye sahip
kiĢilerin çalıĢması olarak özetlenebilir.
Türkiye‘de bal üretimi ve ihracat miktarı ve ihracat rakamları Tablo 2‘de verilmiĢtir (FAO,
2011). Ülkemizde toplam kovan sayısında ve bal üretiminde yıllar itibariyle artıĢ olmasına
rağmen ihracat miktarımız azalmaktadır. Ballarda niĢasta, Ģeker gibi istenmeyen katkı
maddeleri ve kovanlarda güveleri uzaklaĢtırmak için yapılan naftalin ve antibiyotik gibi
kalıntı maddelerinin yüksek olması neticesinde ihraç edilen ürünler ülkemize geri
dönmektedir. Türkiye‘den Avrupa‘ya ihraç edilen ballarda naftalin kalıntısı nedeniyle iade
sorunu yaratması arı yetiĢtiricilerini ekonomik olarak olumsuz etkilemiĢlerdir (Beyoğlu, 2006,
s.6).
Tablo 2. Türkiye‘de bal üretimi ve ihracat rakamları
Ġhracat Rakamları
Yıl Toplam Kovan Sayısı Bal üretimi (ton)
Miktar (ton) Değer (x1000$)
74.554
15.294
30.684
2002 4.160.892
69.540
14.775
35.750
2003 4.288.853
73.929
5.688
20.517
2004 4.399.725
82.336
2.143
6.553
2005 4.590.013
83.842
1.916
5.882
2006 4.851.683
73.935
397
5.664
2007 4.825.596
81.364
398
4.071
2008 4.888.961
82.003
899
7.649
2009 5.339.224
Arazi ve toprak açısından ülkemiz dünyanın önemli gen merkezlerinden biri olarak dikkat
çekmektedir. Avrupa‘da bulunan 11500 çiçekli bitki türünün 9000‘den fazlası ülkemizde
varlığını sürdürmekle beraber 3000 civarı tür endemik olarak bulunmaktadır (Terzioğlu, 1994,
s.12). Doğal mera alanlarının yanında yağlı tohumlu bitkilerin ve narenciye, badem gibi
meyve ağaçlarının varlığı Türkiye‘de arıcılığı olumlu etkileyen unsurlardandır. Ayrıca
bölgesel iklim farklılıklarından kaynaklanan çiçeklenmenin farklı zamanlarda gerçekleĢmesi,
arı yetiĢtiriciliğini göçer halde yapmaya olanak sağlamaktadır (Kekeçoğlu ve ark., 2007,
s.227).
Arı yetiĢtiriciliğinin temel unsuru olan Ana ―Kraliçe‖ arı, kolonideki döl verimini sağlayan
tek birey olmasının yanında kolonideki tüm çalıĢmaların da yöneticisi durumundadır
(Doğaroğlu, 2004, s.20). Türkiye‘de arıcılığın geliĢmesi için herhangi bir kar amacı gütmeyen
Türkiye Kalkınma Vakfı (TKV) tarafından 1978 yılında çalıĢmalar baĢlamıĢtır. Türkiye‘de
ana arı yetiĢtiriciliği ilk olarak TKV tarafından baĢlatılmıĢ olup, günümüzde üretim izni olan
iĢletmeler tarafından da ana arı üretimi yapılmaktadır (Anonim, 2011).
Damızlık değeri olan ve genç ana arıların kullanılması ile birlikte teknik arıcılık uygulamaları
ve kovan içi-dıĢı Ģartlar düzenlenerek arı yetiĢtiriciliği dünyada hak ettiği yeri alacaktır.
Organik Tarım ve Türkiye
Organik üretim, uluslararası sertifika kuruluĢları tarafından toprağın hazırlanma aĢamasından
baĢlayıp üretim aĢamasında geçen bütün dönemi denetleyen bir süreci kapsamaktadır.
Doğanın dengesini bozmayan, üretim aĢamasında kimyasal girdi kullanılmayan, sadece
organik ve doğal girdilerle üretim yapılmasına izin veren bir üretim sitemi bütünüdür.
Ülkemizde organik tarım daha çok organik bitkisel üretim olarak yapılmaktadır. Türkiye‘deki
genel organik tarımsal üretim verileri Tablo 3‘de verilmektedir (TÜGEM, 2011). Yıllar
327
itibariyle organik ürün çeĢidinde ve çiftçi sayısında da gözle görülür bir artıĢ sağlanmıĢtır.
Dünyada organik üretim yapılan ülkelerin %86‘sı geliĢmekte olan ülkeler olup %14‘ü az
geliĢmiĢ ülkeler olduğu bildirilmektedir (Yanmaz, 2006, s. 349). Özellikle geliĢmiĢ ülkelerde
toplumun sağlığına daha fazla önem vermesi ve çevreye verdikleri önemin artması neticesinde
organik ürünlere talep artmıĢtır (Demiryürek, 2011, s.27). Artan talebi karĢılamak için
geliĢmekte olan ülkelerde üretilen ürünler ihraç edilerek üreticilere önemli bir gelir kapısı
olmaktadır.
Tablo 3. Türkiye‘deki genel organik tarımsal üretim verileri
Ürün
Çiftçi
Toplam Üretim
Üretim
Yıllar
Sayısı
sayısı
Alanı(ha)
Miktarı(ton)
150
12.428
89 827
310 125
2002
179
14.798
113 621
323 981
2003
174
12.806
209 573
378 803
2004
205
14.401
203 811
421 934
2005
203
14.256
192 789
458 095
2006
201
16.276
174 283
568 128
2007
247
14.926
166 883
530 225
2008
212
35.565
501 641
983 715
2009
216
42.097
510 033
1 343 737
2010
Türkiye‘den ihraç edilen tarım ürünlerinin ihracat değerleri ile üretilen organik ürünlerin
ihracatına iliĢkin veriler Tablo 4‘de verilmiĢtir (TÜĠK, 2011; TÜGEM, 2011). Organik
ürünlerin ihracatlarına iliĢkin verilen değerler Ege Ġhracatçılar Birliği kayırları tarafından
alınmıĢ olup firmaların ihracat esnasında organik ürün beyanlarına binaen tutulan kayıtların
derlemesidir. Tarım ürünleri ihracatında artıĢ görülmesine rağmen organik tarım ürünlerinin
ihracat değerleri yıllara göre düĢüĢ göstermektedir. Organik ürün miktarlarının artmasına
rağmen, ihracat değerlerinin düĢmesi, teknik nedenler, üretim ve kredi sorunları olarak
belirtilmiĢtir. Üreticilerin eğitilmesi ve teĢvik edilmesi neticesinde AB mevzuatına uygun
ürünler üretilebileceği ve ihracat olanaklarının artabileceği bildirilmiĢtir (Aktar, 2007, s.30).
Tablo 4. Türkiye tarım ürünleri ve organik tarım ürünleri ihracat rakamları
Organik Tarım
Organik Ürün Ġhracat
Tarım Ürünleri
Yıllar
Ürünleri
Miktarı (Ton)
Ġhracatı (x1000$)
Ġhracatı (x1000$)
1 743 890
30 877
19 183
2002
2 104 662
36 932
21 083
2003
2 525 828
33 076
16 093
2004
3 314 031
26 230
9 319
2005
3 466 631
28 236
10 374
2006
3 709 447
29 359
9 347
2007
3 936 711
27 260
8 629
2008
4 336 780
27 504
7 566
2009
4 919 250
5 879
3 593
2010
Son yıllarda yurtiçinde organik ürün satılan mağazaların açılması, büyük marketlerde belirli
yerlerde rafların ayrılmasıyla birlikte bu ürünlere talep artmıĢtır. Talebin artmasında organik
ürünlerin hormon, katkı maddesi içermemesi, lezzeti ve besin değerinin farklılığının yer aldığı
bildirilmiĢtir (Sarıkaya, 2007, s.118). Organik ürün sektörünün geliĢmesi için tüketici
alıĢkanlıklarında da değiĢikliklerin olması zorunluluk olup, daha yüksek ücretle ürün alma
davranıĢının da geliĢtirilmesi gerekmektedir. Organik üretimin artıyor olmasına rağmen
328
ürünlerin diğer ürünlere göre %30-40 daha pahalı olması, tüketime ket vuran en önemli
etkendir. Ülkemizdeki gelirin %50‘sine sahip olan %15 oranındaki nüfusun organik ürünleri
tercih etmesi gelir dağılımı bakımından normal karĢılanmakla beraber tüketim sebepleri
organik ürünlerin yararları ve hastalıklarına çözüm arayıĢı olarak bildirilmiĢtir (Kacur, 2009,
s.252).
Ülkemizde organik hayvansal ürün olarak bal üretimi öne çıksa da Avrupa Birliği ülkelerinde
organik hayvansal ürün pazarında süt ve süt ürünleri öne çıkmaktadır (Kaymakçı ve ark.,
2004, s.358). Bu durumu açığa çıkaran sebeplerin baĢında Avrupa birliği ülkelerinde genel
bal üretiminin düĢük miktarda olmasıdır.
Türkiye‟de Organik Arı YetiĢtiriciliği ve Ġhracatı
Türkiye‘de bugün yapılan organik tarım faaliyetleri çoğunlukla bitkisel üretim faaliyeti
Ģeklinde gerçekleĢmekte olup, hayvansal ürün bazında ilk olarak organik bal üretimi
yapılmaya baĢlanmıĢtır. Günümüzde fındık, ceviz, kurutulmuĢ meyveler ve tıbbi aromatik
bitkiler üretimi baĢarılı ve sürdürülebilir biçimde yapılmaktadır (Bayram ve ark., 2007,
s.205).
Türkiye‘de organik bal üretimine iliĢkin veriler Tablo 5‘te verilmiĢtir (TÜGEM,2011).
Türkiye‘de organik arı ürünleri içinde bal ilk sırada yer almakta olup, yok denecek kadar az
miktarda arı sütü, polen ve propolis gibi ürünler de üretilmektedir. Yıllar itibariyle üretici
sayısında önemli derecede değiĢiklik olmamasına rağmen, organik bal üretiminde düĢüĢ
olduğu gözlenmektedir. Organik ürün sertifikalandırmada açığa çıkan maliyet unsurları verim
ve üretimin düĢmesine, ürün fiyatlarında artıĢa sebep olduğu bildirilmiĢtir (Gül ve ark., 2005
s.65).
Tablo 5. Türkiye‘de organik bal üretimi
Yıllar
Üretici Sayısı Organik Bal Üretimi (Ton)
63
922
2002
1099
2003
159
937
2004
127
572
2005
122
640
2006
149
497
2007
93
181
2008
147
206
2009
191
208
2010
Türkiye‘de üretilen organik ürünlerin ihracat değerleri ile organik bal ihracat değerleri Tablo
6‘da birlikte verilmiĢtir (TÜGEM, 2011). Yıllar itibariyle ülkemizde organik tarım ürünleri
Tablo 3‘de görüleceği gibi artmasına rağmen toplam organik ürün ihracat miktarında
dalgalanmalar görülmektedir. Organik bal üretimi ve organik bal ihracat miktarında da yıllara
göre dalgalanmalar mevcuttur. Elde edilen veriler Ege Ġhracatçı Birliklerinin ―organik‖ olarak
beyan edilen ürünlerin ihracatından derlenmiĢtir. Toplam organik ürün üretimi ve ihracatı
miktarları incelendiğinde; ürünlerin ancak %2-7‘si arasında bir oranının ihraç edildiği
görülmektedir. Ancak, yapılan çalıĢmalar ülkemizde üretilen organik ürünlerin büyük oranda
ihraç edildiğini belirtmekte olup (Yanmaz, 2006, s.350; Bayram ve ark., 2007, s.206) bu
durum üretim ve ihracat kayıtlarının güvenilirliği konusunda çeliĢki yaratmaktadır.
Son yıllarda ihracat ettiğimiz ballarda ortaya çıkan kalıntı ve katkı maddeleri sorunu
yüzünden, T.C. BaĢbakanlık Gümrük MüsteĢarlığı Gümrükler Genel Müdürlüğü genelge
yayınlamıĢtır. Bal ihracatında sürekliliğin ve artıĢın sağlanması için ihraç edilecek her parti
balda ―C13 analiz raporu‖ alınması zorunluluk almıĢtır. Olumsuz rapor alan bal partisinin
ihracatına izin verilmemektedir. Ayrıca ihracat ve ithalat aĢamasında ―Doğal arı balı analiz
belgesi‖ alınması da zorunluluk arz etmektedir. Doğal arı balı analizinde balın sahte veya
tağĢiĢli olup olmadığı anlaĢılmaktadır. Bal örnekleri DıĢ Ticarette Standardizasyon
329
Denetmenleri Grup BaĢkanlıkları tarafından denetlenmektedir. Ġlk numune ihraç edilecek
ürün yerine baĢka ballardan örnek alınma ihtimaline binaen iki kez numune alınmaktadır.
Alınan numuneler Ege Üniversitesi Ġlaç GeliĢtirme ve Farmakokinetik AraĢtırma &
Uygulama Merkezi Çevre & Gıda Analizleri Laboratuarı tarafından verilmektedir. Raporda
olumsuz görüĢ bildirilirse numunenin alındığı ürün ihraç edilememektedir. Organik üretilen
ballarda ise sertifika kuruluĢları balın üretim aĢamasının tümünde denetim yapmakta ve kayıt
almakta olduğu için ayrıca ürünler paketlenmeden önce uygunluğuyla ilgili denetimler yaptığı
için sahte veya tağĢiĢli bal olma durumu söz konusu olmamaktadır. Ülkemizde üretilen
organik ballar Almanya baĢta olmak üzere, Ġngiltere, Norveç ve Ġtalya gibi ülkelere ihraç
edilmektedir (TÜĠK, 2011). Adı geçen Avrupa Birliği ülkelerine ihracatın gerçekleĢmesiyle
ilgili düzenlemeler çevresel, tüketici sağlığı ve güvenliği gibi sosyal kaygılar dikkate alınarak
belirlenmektedir. Avrupa Birliği‘ne uyum çerçevesinde 2005 yılında Türk Gıda Kodeksi, Bal
Tebliği revize edilerek yayınlanmıĢtır. Bahsi geçen tebliğ Avrupa Birliği‘nin bal ile ilgili
2001/110 EC sayılı komisyon direktifi ve 2005/396/EC sayılı ―Hayvansal ve bitkisel orijinli
gıda ve yemlerde maksimum pestisit limitleri.‖ ile ilgili konsey tüzüğü dikkate alınarak
hazırlanmıĢtır (Anonim, 2005).
Organik tarımın esasları ve uygulanmasına iliĢkin yönetmelik ülkemizde yeniden
düzenlenmiĢ haliyle 18 Ağustos 2010 tarihinde düzenlenmiĢtir. Yönetmelikte organik arı
yetiĢtiriciliği ile ilgili önemli maddeler aĢağıda özetlenmiĢtir:
Tablo 6. Türkiye‘nin organik ürün ve bal ihracat değerleri
Toplam Organik
Organik Bal
Toplam Organik
Yıllar Ürün Ġhracat
Ġhracat
Ürün Ġhracat
Miktarı (Ton)
Miktarı (Ton)
Tutarı ($)
Organik Bal
Ġhracat Tutarı
($)
1998
8.616,69
105,13
19.370.599
271881,6
1999
12.049,95
78,7
24.563.892
183091,2
2000
13.128,93
20,4
22.756.297
38201,81
2001
2002
2003
17.556,28
19.182,86
21.083,35
30,2
385,33
108,81
27.242.407
30.877.140
36.932.995
62850,19
851507,2
294626,3
2004
16.093,19
32,47
33.076.319
95666,58
2005
2006
9.319,33
10.374,49
20,1
21,58
26.230.259
28.236.617
45497,71
46903,85

Irk seçiminde ―apis mellifera‖ türüne ait ırklar seçilmeli adaptasyon kabiliyeti yüksek
olanlar tercih edilmelidir. Dayanıklı, uygun ırkların seçimi hastalıklara karĢı direnç
sağlayacaktır.

Organik yetiĢtiricilik yapılan iĢletmelerde kapasite artırımı mevcut kolonilerin
bölünmesi veya diğer organik üretim yapan iĢletmelerden oğul veya kovan alınarak
yapılabilir.

Sağaltımda tıbbi ürünler kullanıldığında, etken madde dahil konulan teĢhis, kullanım
süresi, ilacın uygulama Ģekli ve dozu kaydedilir ve sertifika kuruluĢuna bilgi verilir.

Ġlkbahar döneminde kolonilerin beslenmesinde organik bal kullanılır. Ġklim
koĢullarının sert olduğu durumlarda, organik olmak Ģartıyla Ģeker Ģurubu veya Ģeker beslenme
kaynağı olarak verilebilir ve kayırları tutulur.

Arıcılık ürünleri hasat edilirken arılar yok edilemez ve sentetik sinek kovucu maddeler
kullanılamaz.
330

Ana arıların değiĢtirilmesi esnasında sadece eski ana arının öldürülmesine izin verilir
ve ana arının kanat kesimi yapılamaz.

Organik yetiĢtiricilik yapılan kolonilere yetecek miktarda doğal nektar, balözü ve
polen kaynağı bulunmalı ve temiz suya eriĢim imkanı olmalıdır.

Kovanlar Ģehir merkezleri, otoyollar, sanayi bölgeleri, atık toplama merkezleri gibi
kalıntı sorunu yaratabilecek merkezlerde bulundurulmalıdır. Kovanların nakilleri sertifika
kuruluĢunun bilgisi dahilinde yapılır.

Kovanlar çevreye ve ürünlere zararlı olmayacak doğal malzemelerden yapılmalıdır.
Kimyasal boyalarla boyanmaları uygun olmayıp; balmumu, propolis ve bitki yağları gibi
doğal maddelerle kaplanabilirler (Resmi Gazete, 2010)
Yönetmelikte belirtilen maddeler içinden aĢağıda sıralanmıĢ olanları organik bal üretiminin
üreticilerin yetiĢtirme koĢulları göz önüne alındığında, çok fazla olumsuzluk ve zorluk
içermemekte olup bir anlamda üreticileri organik üretime teĢvik edici unsurları da barındırdığı
görülmektedir.

Sertifika kuruluĢu dahilinde iĢletme sahip olduğu kolonileri organik arıcılığa geçiĢ
amacı ile kullanabilmektedir. Bu sayede sabit yerde arıcılık yapan iĢletmeler organik üretime
geçiĢle birlikte kolonilerinde çevreye ve iklime adaptasyon zorlukları gibi sorunlar
yaĢamayacaklardır.

Organik arıcılıkta geçiĢ süresi bir yıl olmakla birlikte bu dönemde yönetmelik
tamamen uygulanırsa, üretilen ballar organik ürün olarak pazarlanabilecektir. Bu durumun
gerçekleĢmesi durumunda üretici elde ettiği geçiĢ dönemi ürünlerini geleneksel olarak
üretilen ballardan daha yüksek fiyat ile satabilecek ve organik üretimde meydana gelebilecek
verim düĢmesi durumunda dahi zararı azalmıĢ olacaktır.

Arıların besin kaynakları olan polen ve nektar, organik olarak üretilen ürünlerden
sağlanması gerekirken bu maddede gerekirse ürünlerin organik olma niteliğini etkilemeyecek
bitki örtüsünden de yararlanılabileceği bildirilmektedir. Ülkemizdeki arı yetiĢtiriciliği, tarım
alanlarından ve yerleĢim yerlerinden uzak bölgelerde yapılacak olursa organik ürün
sertifikası almak zor olmayacaktır.
Sonuç
Arı yetiĢtiriciliğinde koloni varlığı açısından dünyada ilk sıralarda yer alan ülkemiz, bal
üretiminde ise beklenen verime ulaĢamamıĢtır. Koloni baĢına verimin düĢük olması ihracatta
hak ettiğimiz yeri almamıza engel teĢkil etmektedir. Türkiye‘de arı yetiĢtiriciliği üzerine
yapılan çalıĢmalar mevcut yetiĢtiricilik Ģartlarının organik üretime uygun olduğunu
göstermektedir. Organik ürünlerin fiyatlarının, geleneksel olarak üretilen ürünlerin fiyatlarına
göre yüksek olması üreticilerin gelirlerinde olumlu etki yaratabilecektir. T.C. Gıda Tarım ve
Hayvancılık Bakanlığının 2011 yılı tarımsal desteklemeleri kapsamında arı yetiĢtiricilerine
kovan baĢına 7 TL ücret ödenmektedir. Organik tarım bilgi sitemine kayıtlı yetiĢtiricilere ek
olarak kovan baĢına 3,5 TL ek destek sağlanmaktadır (Resmi Gazete, 2011). Organik tarım
destekleme ödemesi, kontrol ve sertifika aĢamasında artan maliyetleri karĢılamada katkı
sağlayabilir. Geleneksel olarak üretilen ballarda meydana gelen ve ihracatı etkileyen sahte ve
tağĢiĢli bal olma durumu organik ballarda söz konusu olmadığı için ihracat aĢamasında
ülkemizdeki gümrüklerde sorunla karĢılaĢılmamaktadır. Ġhracatın yapılacağı ülkelerin istediği
analizler açısından bakıldığında Avrupa Birliği‘ne uyum çerçevesinde hazırlanan Türk Gıda
Kodeksinin Bal Tebliğine uygun üretilen balların analiz sonuçlarında ve ihracatında geri
dönüĢ ile iptal gibi sorunların çıkması beklenmeyecektir. Kovan özellikleri, koloni yönetimi,
ürün hasatı ve depolamada yapılacak düzenlemelerle organik ürün olarak sertifikalandırılacak
balların ihracatı sayesinde üreticilerin gelirleri artabilir. Organik üretimi, kovan baĢına
verimin daha düĢük olması sebebiyle teknik bilgi ve beceriye sahip üreticilerin yapması daha
uygun olacaktır. Çevre kirliliğinin olmadığı, daha doğal ve bozulmamıĢ alanlarda organik arı
yetiĢtiriciliği yapılması ve organik arı yetiĢtiriciliği için bölgeler tahsis edilmesi
331
planlanmalıdır. Bu bölgelerde organik arıcılığın yanında diğer hayvansal ve bitkisel üretim
kolları da yapılabilir.
Kaynakça
Ak, Ġ., ―Apolyont Doğal Tarım ve Hayvancılık Projesi.‖ 1. Uluslararası Organik Hayvansal
Üretim ve Gıda Güvenliği Kongresi, 2004.
Aktar,
S.,
Organik
Tarım
1.
Türkiye
Kongresi
Raporu,
2007.
http://organik.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/File/rapor/turkcetoplu.pdf
EriĢim
Tarihi:
17.11.2011. EriĢim Tarihi: 15.11.2011
Anonim, 2005. Türk Gıda Kodeksi, Bal Tebliği. Tebliğ no: 2005/49.
http://www.tarim.gov.tr/Files/Mevzuat/teblig/baltebligi.htm
Anonim, 2011. Türkiye Kalkınma Vakfı Tarihçesi. http://tkvbal.com.tr/kurumsal.htm EriĢim
Tarihi: 15.11.2011
Bayram, B., Yolcu, H., Aksakal, V., ―Türkiye‘de Organik Tarım ve Sorunları.‖ Atatürk Üniv.
Ziraat Fak. Derg. 38(2), 203-206, 2007.
Beyoğlu, D., Türkiye‘nin ÇeĢitli Bölgelerinden Temin Edilen Bal Örneklerinde Naftalin
Aranması ve Miktar Tayini. T.C. Marmara Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Doktora
Tezi, 77s, 2006.
Demiryürek, K., ―Organik Tarım Kavramı ve Organik Tarımın Dünya ve Türkiye‘deki
Durumu.‖ GOÜ, Ziraat Fakültesi Dergisi. 28(1), 27-36, 2011.
Doğaroğlu, M., Modern Arıcılık Teknikleri. Doğa Arıcılık Tic. Tekirdağ, 296s., 2004.
Emsen, B., Genç, F., ―Organik Bal Üretimi.‖ 4. Ulusal Zootekni Bilim Kongresi, 2004.
http://4uzbk.sdu.edu.tr/4UZBK/POSTER/HYP/4UZBKP_023.pdf EriĢim Tarihi: 10.10.2011.
Erkan, C., AĢkın, Y., ―Van Ġli Bahçesaray Ġlçesi‘nde Arıcılığın Yapısı ve Arıcılık
Faaliyetleri.‖Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım Bilimleri Dergisi. 11 (1), 1928, 2001.
FAO.,
Food
and
Agriculture
Organization
Statistical
Database.
http://faostat.fao.org/site/291/default.aspx EriĢim Tarihi: 15.11.2011
Gül, A., ġahinler, N., Akyol, E., ġahin, A., ―Organik Arı YetiĢtiriciliği.‖ MKU Ziraat
Fakültesi Dergisi, 10(1-2), 63-70, 2005
Kacur, L.L., ―Erciyes Üniversitesi ĠĠBF Akademik ve Ġdari Personeli ile ĠĠBF ĠĢletme Gündüz
ve Ġkinci Öğretim Öğrencilerinin Organize Ürünleri Algılamaları.‖ Erciyes Üniversitesi
Ġktisadi ve Ġdari Bilimler Fakültesi Dergisi, 33, 249-277, 2009.
Kaymakçı, M., TaĢkın, T., KoĢum, N., Önenç, S.S., Önenç, A., Organik Süt Üretimini
Türkiye‘de GeliĢtirme Olanakları. I. Uluslarası Organik Hayvansal Üretim ve Gıda Güvenliği
Kongresi, 358, 2004.
Kekeçoğlu, M., Gürcan, E.K., Soysal, M.Ġ., ―Türkiye Arı YetiĢtiriciliğinin Bal Üretimi
Bakımından Durumu.‖ Tekirdağ Ziraat Fakültesi Dergisi, 4(2), 227-236, 2007.
Resmi Gazete, 2010. Organik Tarımın Esasları ve Uygulanmasına ĠliĢkin Yönetmelik.
Sayı:.27676, 18.08.2010, Ankara. http://www.resmigazete.gov.tr/ EriĢim Tarihi: 15.10.2011.
Resmi Gazete, 2011. 2011 Yılında Yapılacak Tarımsal Desteklemelere ĠliĢkin Karar. Karar
Sayısı : 2011/1430, 24.02.2011, Ankara. http://www.resmigazete.gov.tr/ EriĢim Tarihi:
10.10.2011.
Sarıkaya, N., ―Organik Ürün Tüketimini Etkileyen Faktörler ve Tutumlar Üzerine Bir Saha
ÇalıĢması.‖ Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (14) / 2, 110-125, 2007.
Soysal, M.Ġ., Gürcan, E.K., ―Tekirdağ Ġli Arı YetiĢtiriciliği Üzerine Bir AraĢtırma.‖ Tekirdağ
Ziraat Fakültesi Dergisi, 2(2), 161-165, 2005.
Terzioğlu, E., Ülkemizin biyolojik çeĢitliliği. Çevre ve Ġnsan, Çevre Bakanlığı Yayın Organı,
5 (18), 12-14, 1194.
TÜĠK,
2011.,
Ekonomik
Faaliyetlere
Göre
Ġhracat
Değerleri.
http://www.tuik.gov.tr/VeriBilgi.do?tb_id=12&ust_id=4 EriĢim Tarihi: 17.11.2011
332
TÜGEM, Organik Tarımla Ġlgili Dokümanlar, Genel Organik Tarım Verileri.
http://www.tugem.gov.tr/UploadDocument/bv_organiktarim/genel_organik_uretim.html
EriĢim Tarihi: 15.11.2011
Yanmaz, R., ―Organik Ürünlerin Pazarlanması ve Ticareti.‖ Gıda Güvenliği ve Güvenilirliği
Sempozyumu, Ankara, Türkiye Biyologlar Derneği Yayın No: 2006/1, 349-364, 2006.
333
DÜNYA‟DA VE TÜRKĠYE‟DE CEVĠZ ÜRETĠM VE DIġ TĠCARET YAPISI
Yrd. Doç. Dr. Hasan YILMAZ
Süleyman Demirel Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü
[email protected]
Öğr. Gör. Tunay BOSTAN
Bitlis Eren Üniversitesi, Ahlat Meslek Yüksekokulu
[email protected]
ÖZET
Bu çalıĢmada, 1990-2009 döneminde dünyada ve Türkiye‘de ceviz üretimi ve dıĢ ticaretinin
geliĢimi karĢılaĢtırmalı olarak incelenmiĢtir. Ġncelenen dönem boyunca dünyada ceviz üretim
alanı, üretim miktarı ve ihracatında önemli artıĢlar olmuĢtur. 1990-94 yılında 459 bin hektar
olan dünya ceviz üretim alanı incelenen dönem boyunca %84 oranında artıĢ göstererek 2009
yılında 843 bin hektara, 986 bin ton olan dünya ceviz üretimi ise %131 oranında artıĢ
göstererek 2009 yılında 2.282 bin tona ulaĢmıĢtır. 1990-94 yılında 56 bin hektar olan Türkiye
ceviz üretim alanı incelenen dönem boyunca %54 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 86
bin hektara, 118 bin ton olan ceviz üretimi ise %50 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 177
bin tona ulaĢmıĢtır. Türkiye, dünyada ceviz üretim miktarı açısından Çin ve ABD‘den sonra
üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye‘de ceviz sert kabuklu meyve türleri içinde fındıktan
sonra üretimi yapılan en önemli üründür. Türkiye, dünya ceviz üretiminde önemli yere sahip
olmasına rağmen, ihracatta bu durumunu değerlendirememekte ve gün geçtikçe önemli bir
ceviz ithalatçısı ülke konumuna gelmektedir. Bu durum hem döviz kaybı oluĢturmakta hem
de üretimi olumsuz yönde etkilemektedir. Türkiye açısından taĢıdığı önem nedeniyle bu
çalıĢmada, Dünya ve Türkiye ceviz üretimi, ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler araĢtırılmıĢ ve
Türkiye‘nin ceviz üretimi ve dıĢ ticaret yapısı açısından dünyadaki önemi ve yeri ortaya
konulmuĢtur. Ayrıca ceviz üretiminden sağlanan ekonomik değerin ve üretim ve dıĢ ticaret
potansiyelinin artırılmasına dönük çabalara katkı sağlayacak politika önerileri geliĢtirilmiĢtir.
Anahtar sözcükler: Ceviz üretimi, DıĢ ticaret yapısı, Türkiye, Dünya
THE STRUCTURE of WALNUTS PRODUCTION and FOREIGN TRADE in
TURKEY and WORLD
In this study, walnuts production and foreign trade were analyzed comparatively from 19901994 to 2009 in Turkey and World. There have been significant increases in walnuts
production area, production, export and import in the period covered. The production area
was increased by 84% from 459 thousand ha to 566 thousand ha from 1990-1994 to 2009,
production amount increased by 131 % from 986 thousand tone reached to 2.282 thousand
tone in the same period. The production area was increased by 54% from 56 thousand ha to
86 thousand ha from 1990-94 to 2009 in Turkey, production amount increased by 50% from
118 thousand tone reached to 177 thousand tone in the same period. Among the countries in
the world Turkey is rank of the third with production of walnuts after China and USA. The
walnuts production is important the type of hard-shelled fruit after the production of hazelnut
in Turkey. Turkey is important production of the walnuts in the world but not evaluate this
situation in the exporting and step to step reach the position of important a major importer of
walnuts. This situation negatively affects both the production of walnuts and lead to foreign
exchange loss. Due to the importance for Turkey in this study, investigated developments of
walnut production, exporting, importing and importance for foreign trade of walnuts in the
334
world and in Turkey. Also, provided of economics value in walnut production, policy offers
developed increasing the potential of production and foreign trade.
Keywords: Walnuts Productıon, Foreıgn Trade, Turkey, World
GiriĢ
Türkiye tarım alanlarının % 5,5‘inde meyve üretimi yapılmaktadır. Meyve üretim alanlarının
% 6,1‘ini sert kabuklu meyveler oluĢturmaktadır. Sert kabuklu meyveler içersinde ceviz
üretim alanının payı ise % 14,3‘dür. Türkiye‘de ortalama 86.533 hektar alanda ceviz
yetiĢtiriciliği yapılmaktadır (FAO, 2011). Türkiye‘de ceviz ağacı sayısı bölgeden bölgeye
farklılık göstermekle birlikte, Türkiye‘nin hemen hemen her yanına dağılmıĢtır.
Türkiye, dünya sert kabuklu meyve ticaretinde önemli yeri olan türlerin hemen hemen
hepsinin geleneksel yetiĢtiricisi konumunda olup, ceviz üretiminde de dünyada önemli bir
yere sahiptir (TKB,2005)
Türkiye 2009 yılı itibariyle 177.298 tonluk ceviz üretimi ile dünya ceviz üretiminin yaklaĢık
%8‘ini karĢılamaktadır. Bu miktar ile dünya üretiminde Çin ve ABD‘den sonra üçüncü sırada
yer almaktadır (FAO, 2011).
Türkiye‘de sert kabuklu meyveler içerisinde üretim miktarı bakımından ilk sırada fındık,
ikinci sırada ceviz gelmektedir. Ceviz, ülkemizin değiĢik iklim Ģartlarına uyum sağlayan,
meyve ve kerestesinden yararlanılabilen, ekonomik değeri oldukça yüksek, önemli ağaç
türlerimizdendir(Doğu, 2001, s.201).
Türkiye‘de ceviz üretimi, her biri ayrı özellik taĢıyan ve dere kenarlarında, bağ bahçe
içlerinde dağınık halde yetiĢtirilen tohumdan yetiĢmiĢ ceviz ağaçlarından sağlanmaktadır.
Ancak son yıllarda ceviz yetiĢtiriciliğinde olumlu geliĢmeler yaĢanmaktadır. Bu bağlamda
aĢılı fidanlarla tesis edilen kapama bahçe Ģeklindeki üretimin yaygınlaĢmaya baĢladığı
görülmektedir (Çiftçi, 2006, s.7).
Türkiye‘de yıllara bağlı olarak ceviz ağacı varlığı düzenli olarak artmasına rağmen üretimin
önemli oranda artmaması, ceviz üretimindeki verimin düĢüklüğünden kaynaklanmaktadır.
Ülkemiz dünya pazarlarında ceviz üretimi yönüyle yer alacak güçte değildir. Tohumdan
yetiĢmiĢ ceviz meyveleri ihracat nitelikli meyveler değildir. Bu nedenle Türkiye, dünyada
ceviz üreten önemli ülkeler arasında yer almasına karĢın, ceviz ihracatındaki payı yok
denecek kadar azdır. Türkiye‘de üretimin yetersizliği yanında, kiĢi baĢına gelirin artmasıyla iç
piyasalarda kaliteli ceviz talebi de artmaktadır. Üretimin tüketimi karĢılayamaması yanında
üretimde yaĢanan dalgalanmalar nedeniyle Türkiye yıllara göre değiĢmekle birlikte önemli
miktarda ceviz ithal etmektedir. (Akça, 2010, s.857)
Bu çalıĢmada Dünyada ve Türkiye‘de ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimindeki
geliĢmeler ile Dünya ve Türkiye‘de ceviz ithalatı ve ihracatında yaĢanan geliĢmeler, toplam
ve önemli ülkeler bazında detaylı olarak incelenmiĢ ve Türkiye‘nin yeri ortaya konmuĢtur.
Ayrıca Türkiye‘de ceviz üretiminin ve potansiyelinin nasıl yönlendirilmesi gerektiği
konusunda politika önerileri sunulmuĢtur.
Materyal ve Yöntem
ÇalıĢmanın ana materyalini Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ve Türkiye Ġstatistik Kurumu
(TUĠK) verileri ile konuya iliĢkin yayınlar, periyodikler ve raporlar oluĢturmuĢtur. Bu
çalıĢmada, Türkiye ve Dünyada cevizin 1990-2010 dönemindeki üretim alanı, verimi, üretimi
ve dıĢ ticaretine iliĢkin veriler analiz edilmiĢ, verilerin analizi mutlak ve nispi dağılımlar ile
basit ve zincirleme indeksler hesaplanarak yorumlanmıĢtır.
335
Dünya‟da ve Türkiye‟de Ceviz Üretimindeki GeliĢmeler
Dünya‟da Ceviz Üretimi
Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimine iliĢkin 1990-2009 dönemi verileri
Çizelge 1‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı
ve veriminde artıĢ olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim dünya ceviz üretim alanı 199094 baz yılı ortalamasına göre yaklaĢık %84 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında 843.251
hektara ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde üretim miktarı yaklaĢık %131 oranında artarak 2,282.264
tona çıkmıĢtır. Ġncelenen dönem itibariyle dünya ceviz verimi 2.086-2.707 kg/hektar arasında
değiĢmektedir. Ġncelenen dönemde dünya ceviz veriminde yaklaĢık %26 oranında bir artıĢ
gerçekleĢmiĢ ve 2.707 kg/hektara çıkmıĢtır.
116
113
103
107
108
102
112
97
114
110
107
Zinc. Ġndeks
100
116
131
135
144
156
159
177
171
196
216
231
Verim
(kg/hektar)
2.152
2.086
2.087
2.149
2.248
2.382
2.397
2.576
2.472
2.598
2.619
2.707
Basit Ġndeks
(1990-94=100)
120
113
100
102
102
101
104
101
109
109
104
Zinc. Ġndeks
100
120
135
135
138
141
142
148
149
162
177
184
Üretim
Miktarı
(ton)
986.318
1.148.222
1.292.467
1.336.123
1.424.231
1.538.902
1.565.122
1.747.613
1.691.500
1.929.614
2.125.720
2.282.264
Basit Ġndeks
(1990-94=100)
Zinc. Ġndeks
Yıllar
1990-1994
1995-1999
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Üretim
Alanı (Ha)
458.940
550.387
619.408
621.853
633.611
646.021
652.954
678.523
684.395
742.858
811.556
843.251
Basit Ġndeks
(1990-94=100)
Çizelge 1. Dünya ceviz üretimindeki geliĢmeler
100
97
97
100
104
111
111
120
115
121
122
126
97
100
103
105
106
101
107
96
105
101
103
Kaynak. FAO,2011.
Grafik 1. Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimi yıllara göre dağılımı
Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve ülke payları Çizelge 2‘de incelenmiĢtir. Dünya
ceviz üretim alanı ve miktarından aldıkları pay açısından ülkeler incelendiğinde, ilk 3 sırayı
Çin, ABD ve Türkiye almaktadır. Dünya ceviz üretim alanında ilk sırayı %36,2‘lik pay ile
Çin almaktadır. Bu ülkeyi sırasıyla; ABD (%10,7), Türkiye (%10,3), Ġran (%8) ve Meksika
336
(%8) izlemektedir. Bu beĢ ülke dünya toplam ceviz üretim alanlarının yaklaĢık % 72‘sine
sahiptirler. Dünya ceviz üretim miktarında ise sırasıyla Çin %42,9, ABD %16,5 Türkiye
%7,8, Ġran %6,2 ve Ukrayna %3,7 oranında pay almaktadır. Bu beĢ ülke dünya toplam ceviz
üretim miktarının yaklaĢık % 77‘sine sahiptirler. Dünyada birim alana ceviz verimi ortalaması
2.707 kg/hektar olup, ceviz veriminde ilk sırayı 28.182 kg/hektar ile Slovenya alırken, bu
ülkeyi 25.167 kg/hektar ile Romanya ve 9.829 kg/hektar ile Pakistan izlemektedir. Bu
ülkelerin ceviz verimleri dünya ortalamasından sırasıyla; 10,4 kat, 9,3 kat ve 3,6 kat daha
fazladır. Dünya ceviz üretim alanı ve miktarında ilk sırayı paylaĢan ülkelerin, birim alana
ceviz verimlerinin düĢük olması dikkat çekicidir. Nitekim bu ülkelerin ceviz verimleri
sırasıyla, ABD 4.172, Çin 3.211, Ġran 2.087 ve Türkiye 2.49 kg/hektardır.
Çizelge 2. Dünya ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve ülke payları (2009)
Üretim Alanı
Üretim Miktarı
Verim
Ülkeler
Hektar
Çin
305.000
ABD
90.246
Türkiye
86.533
Ġran
67.776
Meksika
58.000
Hindistan
30.800
Polonya
20.106
Fransa
17.679
Sırbistan
16.410
Yunanistan 13.951
Diğer
ülkeler
136.750
Dünya
843.251
Kaynak. FAO,2011.
Ülkeler
Çin
ABD
Türkiye
Ġran
Ukrayna
Meksika
Fransa
Romanya
Hindistan
Mısır
Diğer
16,2 ülkeler
100,0 Dünya
(%)
36,2
10,7
10,3
8,0
6,9
3,7
2,4
2,1
1,9
1,7
Ülkeler
Slovenya
Romanya
Pakistan
Çek Cum.
Ukrayna
Filistin
Mısır
Özbekistan
Afganistan
ABD
Diğer ülke
310.851 13,6 ort.
2.282.264 100,0 Dünya ort.
Ton
979.366
376.480
177.298
141.426
83.890
70.000
41.624
38.329
36.000
27.000
Grafik 2. Dünya ceviz üretim alanı ülke payları (2009)
337
(%)
42,9
16,5
7,8
6,2
3,7
3,1
1,8
1,7
1,6
1,2
Verim
(kg/hektar) indeksi
28.152
10,4
25.167
9,3
9.829
3,6
7.239
2,7
6.260
2,3
5.238
1,9
5.144
1,9
4.402
1,6
4.199
1,6
4.172
1,5
1.989
2.707
0,7
1,0
Grafik 3. Dünya ceviz üretim miktarı ve ülke payları (2009)
Türkiye‟de Ceviz Üretimi
Türkiye ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimine iliĢkin 1990-2009 dönemi verileri
Çizelge 3‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye ceviz üretim alanı, üretim
miktarı ve veriminde artıĢ olduğunu söylemek mümkündür. Nitekim Türkiye ceviz üretim
alanı 1990-94 baz yılı ortalamasına göre yaklaĢık %54 oranında artıĢ göstererek 2009 yılında
86.553 hektara ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde üretim miktarı yaklaĢık %50 oranında artarak
177.298 tona çıkmıĢtır. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye ceviz verimi 1.692-2.111
kg/hektar arasında değiĢmektedir. Ġncelenen dönemde Türkiye ceviz üretim alanı ve üretim
miktarında yaĢanan önemli artıĢlara karĢın ceviz veriminde arzu edilen artıĢ
gerçekleĢememiĢtir. Üretimdeki artıĢın, verimden ziyade üretim alanlarında yaĢanan artıĢtan
kaynaklandığını söylemek mümkündür.
100
103
105
108
114
122
125
135
137
146
151
154
103
102
103
106
107
102
108
101
107
103
102
338
100
98
98
98
101
110
106
127
109
146
144
150
98
100
100
103
108
97
119
86
133
99
104
Basit Ġndeks
(199094=100)
Zinc. Ġndeks
Üretim
Miktarı
(ton)
118.400
116.000
116.000
116.000
120.000
130.000
126.000
150.000
129.614
172.572
170.897
177.298
Basit Ġndeks
(199094=100)
Zinc. Ġndeks
Üretim
Alanı
Yıllar
(Ha)
1990-1994
56.103
1995-1999
57.856
2000
59.000
2001
60.496
2002
63.986
2003
68.333
2004
70.000
2005
75.583
2006
76.583
2007
82.117
2008
84.917
2009
86.533
Kaynak. FAO,2011.
Basit Ġndeks
(199094=100)
Zinc. Ġndeks
Çizelge 3. Türkiye ceviz üretim alanı, üretim miktarı ve verimindeki geliĢmeler
Verim
(kg/hektar)
2.111,0
100 2.004,7
95 95
1.966,1
93 98
1.917,5
91 98
1.875,4
89 98
1.902,4
90 101
1.800,0
85 95
1.984,6
94 110
1.692,5
80 85
2.101,5
100 124
2.012,5
95 96
2.048,9
97 102
Grafik.4. Türkiye ceviz üretim alanı ve üretim miktarındaki yıllara göre geliĢmeler
Dünya ceviz üretim alanı ve miktarından türkiye‘nin aldığı paydaki geliĢmeler çizelge 4‘te
verilmiĢtir. 1990-2009 döneminde Türkiye‘nin dünya ceviz üretim alanından aldığı pay %9,512,2 arasında değiĢmektedir. Aynı dönemde Türkiye‘nin dünya ceviz üretiminden aldığı pay
% 7,7-12,0 arasında değiĢmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle Türkiye‘nin ceviz üretim alanları
ve üretim miktarı artmasına rağmen, hem dünya ceviz üretim alanından hem de üretim
miktarından aldığı pay düĢmüĢtür. Bunun nedeninin, dünya ceviz üretim alanı ve üretim
miktarındaki artıĢ hızının Türkiye‘nin artıĢ hızından daha yüksek olduğu söylenebilir.
Nitekim incelenen dönem itibariyle dünya ceviz üretim alanı yaklaĢık %84 ve üretim miktarı
yaklaĢık %131 oranında artmıĢtır.
Çizelge 4. Dünya ceviz üretim alanı ve miktarından türkiye‘nin aldığı paydaki geliĢmeler
Ceviz Üretim Alanı
Ceviz Üretim
(ha)
Türkiye'nin
Miktarı (ton)
Türkiye'nin
Yıllar
Dünya
Türkiye
Payı (%) Dünya
Türkiye
Payı (%)
1990-1994 458.940
56.103
12,2
986.318 118.400
12,0
1995-1999 550.387
57.856
10,5
1.148.222 116.000
10,1
2000
619.408
59.000
9,5
1.292.467 116.000
9,0
2001
621.853
60.496
9,7
1.336.123 116.000
8,7
2002
633.611
63.986
10,1
1.424.231 120.000
8,4
2003
646.021
68.333
10,6
1.538.902 130.000
8,4
2004
652.954
70.000
10,7
1.565.122 126.000
8,1
2005
678.523
75.583
11,1
1.747.613 150.000
8,6
2006
684.395
76.583
11,2
1.691.500 129.614
7,7
2007
742.858
82.117
11,1
1.929.614 172.572
8,9
2008
811.556
84.917
10,5
2.125.720 170.897
8,0
2009
843.251
86.533
10,3
2.282.264 177.298
7,8
Kaynak. FAO,2011.
Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları ve oranları çizelge 5‘te verilmiĢtir. 20002009 dönemi Türkiye ‗de toplam 82186 hektar alanda sert kabuklu meyve üretim alanı olup,
bunun %69‘unu fındık, %14,3‘ünü ceviz, %7,1‘ini Antep fıstığı, %6,4‘ünü kestane ve
%2,8‘ini ise badem oluĢturmaktadır. Ġncelenen dönem itibariyle sert kabuklu meyve üretim
339
alanları içerisinde ceviz üretim alanın payının arttığını söylemek mümkündür. Nitekim 2000
yılında %12 olan ceviz üretim alanı payı dönem sonunda %14,3‘e çıkmıĢtır.
Çizelge 5. Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları ve oranları
Ceviz
Badem
Fındık
Kestane
Antepfıstığı
Üretim
Üretim
Üretim
Üretim
Üretim
Alanı
Alanı
Alanı
Alanı
Alanı
Yıllar (hektar) % (hektar) % (hektar) % (hektar) % (hektar) %
2000 59.000 12,0 18.000 3,7 342.987 69,8 35.300 7,2 36.349 7,4
2001 60.496 12,2 17.875 3,6 345.448 69,7 35.100 7,1 36.999 7,5
2002 63.986 12,7 17.500 3,5 350.296 69,3 36.300 7,2 37.428 7,4
2003 68.333 12,9 17.375 3,3 368.357 69,7 37.200 7,0 37.570 7,1
2004 70.000 12,6 17.250 3,1 393.000 70,7 37.800 6,8 37.572 6,8
2005 75.583 13,5 17.000 3,0 389.696 69,6 37.800 6,7 40.000 7,1
2006 76.583 13,6 16.180 2,9 392.860 69,7 37.260 6,6 40.377 7,2
2007 82.117 13,4 17.585 2,9 433.920 70,8 38.960 6,4 40.663 6,6
2008 84.917 14,3 17.150 2,9 412.468 69,4 38.980 6,6 40.954 6,9
2009 86.533 14,3 17.040 2,8 421.108 69,4 39.040 6,4 43.063 7,1
Kaynak. TUĠK,2011.
Toplam
Üretim
Alanı
(hektar) %
71.733 100,0
72.183 100,0
73.812 100,0
74.854 100,0
75.456 100,0
77.883 100,0
77.721 100,0
79.707 100,0
80.017 100,0
82.186 100,0
Grafik. 6. Türkiye‘de sert kabuklu meyvelerin üretim alanları yüzdeleri
Türkiye‘de sert kabuklu meyve ağacı sayısındaki geliĢmeler Çizelge 6‘da verilmiĢtir. 20002010 döneminde tüm sert kabuklu meyve ağacı sayısında artıĢ yaĢanmıĢ olup, en fazla artıĢ
%53,3 oranında cevizde yaĢanmıĢtır. 2010 yılı itibariyle tüm sert kabuklu meyve ağaçları
içerisinde ilk sırayı yaklaĢık %90 ile fındık alırken, fındığı % 7,5 ile antepfıstığı ve %1,4 ile
ceviz izlemektedir. Meyve veren ceviz ağacı sayısındaki artıĢa rağmen toplam içerisindeki
oranının hala çok düĢük olması oldukça dikkat çekicidir.
340
Çizelge 6. Türkiye‘de sert kabuklu meyve ağacı sayısındaki geliĢmeler
2000 Yılı
2010 Yılı
Meyve veren ağaç (Adet)
3.600
3.683
282.970
356.762
3.550
5.441
1.765
1.920
25.445
29.617
317.330
397.423
Meyveler
Badem
Fındık
Ceviz
Kestane
Antepfıstığı
TOPLAM
2000-2010 Dönemi
DeğiĢim
Toplamdaki
Payları
(2010 yılı)
ArtıĢ (%)
2,3
26,1
53,3
8,8
16,4
25,2
%
0,9
89,8
1,4
0,5
7,5
100,0
Kaynak. TUĠK,2011.
Türkiye‘de ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler çizelge 7‘de verilmiĢtir. 20002010 dönemi toplam ceviz ağacı sayısı yaklaĢık %80 oranında artarken, meyve veren ağaç
sayısı %53, meyve vermeyen ağaç sayısı ise %144 oranında artmıĢtır. Meyve vermeyen ağaç
sayısındaki artıĢta, özellikle son yıllarda devletin kapama ceviz bahçelerinin tesisine yönelik
izlediği politikalar ve verdiği teĢvikler ile özel sektörün ceviz yetiĢtiriciliğine ilgi
göstermesinin etkili olduğunu söylemek mümkündür. Bu durum önümüzdeki yıllarda
Türkiye‘de ceviz üretiminin artacağının bir göstergesi olarak algılanabilir. Ayrıca ceviz
ağacının meyvesi yanında kerestesinden de faydalanılmaktadır. Ceviz ağacı sayısındaki artıĢta
ceviz kerestesine olan talebin fazla olmasının da etkili artıĢ olduğu söylenebilir (Uzun, 2006,
s.8). Ağaç baĢına ceviz verimi incelendiğinde, dönem baĢında 43,4 kg/ağaç olan verimi 2010
yılında yaklaĢık %17 oranında artarak 51 kg/ağaca ulaĢmıĢtır. Bu durumun aĢılı ve sertifikalı
ceviz fidanı kullanımı ve üretimi yönündeki teĢviklerden kaynaklandığını söylemek
mümkündür. Ceviz ağaçlarının son yıllara kadar tamamen tohumla, çöğürden aĢısız
üretilmesi, ülkemizin geniĢ bir popülasyona sahip olmasına neden olmuĢtur. (Haskınacı,
2003,s.14). Cevizde aĢılı fidan üretimi, aĢının zorluğu nedeni ile ancak belli üretim
merkezlerinde yapılabildiğinden standart ve sertifikalı fidan üretimi yeterli değildir. Ceviz
üretiminde standart çeĢitlerle kapama bahçelerin tesisinin yaygınlaĢtırılması gerekmektedir
(TKB,2005)
Çizelge 7. Türkiye‘de ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler
Kaynak. TUĠK,2011.
341
Verim
100 43,4
119 119 46,7
136 114 49,0
141 103 47,7
148 105 50,8
151 102 45,2
158 105 53,6
187 118 44,7
198 106 47,1
215 108 47,3
244 114 51,0
Zinc.Ġndeks
Zinc.Ġndeks
Verim
(Kg/Ağaç)
Basit Ġndeks
(2000=100)
100 103 103
108 106
115 106
118 102
128 108
129 101
139 107
144 103
146 102
153 105
Ağaç
Sayısı
(Bin adet)
1.490
1.780
2.030
2.100
2.200
2.245
2.353
2.788
2.952
3.200
3.643
Basit Ġndeks
(2000=100)
108
108
105
103
106
102
111
104
104
108
Meyve Vermeyen
ağaç sayısı
Zinc.Ġndeks
100
108
117
123
127
135
138
153
160
167
180
Ağaç
Sayısı
(Bin adet)
3.550
3.640
3.850
4.100
4.200
4.535
4.595
4.927
5.095
5.192
5.441
Basit Ġndeks
(2000=100)
Zinc.Ġndeks
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Ağaç
Sayısı
(Bin adet)
5.040
5.420
5.880
6.200
6.400
6.780
6.948
7.715
8.047
8.392
9.084
Meyve Veren
ağaç sayısı
Basit Ġndeks
(2000=100)
Toplam
Ağaç Sayısı
100
108
113
110
117
104
124
103
108
109
117
108
105
97
107
89
119
83
105
101
108
Grafik.8. Türkiye‘de yıllara göre ceviz ağacı sayısındaki ve verimdeki geliĢmeler
Türkiye‘de ceviz üretimi, kullanılabilir üretim, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve
yeterlilik düzeyi çizelge 8‘de verilmiĢtir. Ġncelenen dönem itibariyle ceviz üretim kayıpları,
yurt içi kullanım miktarı ve tüketim miktarında artıĢlar yaĢanırken, tüketim kayıplarında
azalma yaĢanmıĢtır. Bu durum ceviz tüketiminin sağlık açısından yararlarının fark edilmesi
ve tüketicilerin bilinçlenmesi ile daha taze ve hızlı tüketim süreci ile açıklanabilir. Türkiye‘de
kiĢi baĢına ceviz tüketimi yaklaĢık 2.9 kg iken, diğer sert kabuklu meyvelerin tüketimi
sırasıyla, antepfıstığı 1,03 kg, badem 0,90 kg, kestane 0,74 kg ve fındık 0,73 kg‘dır. (Anonim,
2011). Türkiye‘de yaklaĢık 600.000 ton üretilen fındıktan, 177.000 ton üretilen cevize göre
daha az tüketilmesi hem fındığın iĢlenerek farklı ürün formlarında, çikolata ve Ģekerleme
sanayinde daha çok kullanılması hem de Türk insanın cevizi daha çok sevmesiyle
açıklanabilir. Türkiye‘de ceviz çok tüketilmesi nedeniyle üretim tüketimi
karĢılayamamaktadır. Üretimin tüketimi karĢılama oranı yıllar itibariyle düĢmekte olup,
üretimin tüketimi karĢılama oranı 2000/01 döneminde yaklaĢık %94 iken bu oran 2009/10
döneminde %81‘e gerilemiĢtir. Ancak bu durum üretimin azalmasından değil, kiĢi baĢına
gelirin artması ve sağlık yararlarının fark edilmesi ile tüketim hızının üretim artıĢ hızından
daha yüksek olması ile açıklanabilir. Ceviz yurt içinde geleneksel olarak kabuklu ceviz olarak
tüketilmektedir. Ancak son yıllarda iç ceviz tüketimine doğru bir yönelim baĢlamıĢtır. Ceviz
üretimimizin önemli bir bölümü tohumdan yetiĢmiĢ ağaçlardan karĢılandığı için kalite açığı
söz konusudur. Türkiye‘de ceviz üreten yetiĢtiriciler ürettikleri ürünün önemli bir kısmını
kendileri tüketmektedirler (Akça,2009,s.73). Ceviz fiyatının yurtiçi ceviz tüketimini etkileyen
en büyük faktör olduğu belirtilmektedir. Cevizde fiyat hasat döneminde ceviz üreticisi ve
ceviz toptancısı arasındaki pazarlıklar sonucu oluĢmaktadır (Uzun, 2006, s.37).
342
Çizelge 8. Ceviz üretimi, kullanılabilir üretim, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve yeterlilik
düzeyi
Piyasa
Dönemi
2009/'10
2008/'09
2007/'08
2006/'07
2005/'06
2004/'05
2003/'04
2002/'03
2001/'02
2000/'01
Üretim Kullanılabilir
Yurt içi
Üretim kayıpları
Üretim
Arz
kullanım
(Ton)
(Ton)
(Ton)
(Ton)
(Ton)
(1)
(2)
(3)=(1)-(2)
(4)
(5)
177.298 4.255
173.043
219.047 212.664
170.897 4.102
166.795
201.813 197.954
172.572 4.142
168.430
208.002 205.087
129.614 3.111
126.503
153.215 152.215
150.000 3.600
146.400
174.782 174.140
126.000 3.024
122.976
158.948 158.032
130.000 3.120
126.880
152.520 151.808
120.000 2.880
117.120
136.071 135.819
116.000 2.784
113.216
121.165 120.398
116.000 2.784
113.216
121.537 120.569
Tüketim
(Ton)
(6)=(5)-(7)
207.560
193.203
200.165
136.992
156.726
142.229
136.627
122.237
108.358
108.512
Tüketim
KiĢi
Yeterlilik
Kayıpları baĢına
derecesi
(Ton)
tüketim
(%)
(7)
(kg) (3)/(5)*100
5.104
2,9
81,4
4.751
2,7
84,3
4.922
2,8
82,1
15.223
...
83,1
17.414
...
84,1
15.803
2,0
77,8
15.181
2,0
83,6
13.582
1,8
86,2
12.040
1,6
94,0
12.057
1,6
93,9
Kaynak. TUĠK,2011.
Grafik 9. Ceviz üretimi, yurt içi kullanım, kiĢi baĢı tüketim ve yeterlilik düzeyi
Dünya‟da ve Türkiye‟de Ceviz DıĢ Ticaretindeki GeliĢmeler
Dünya Ceviz DıĢ Ticareti
Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler Çizelge 9‘da verilmiĢtir. Dünyada hem
kabuklu hem de kabuksuz ceviz ticareti yapılmaktadır. Dünya ceviz ithalatı 2000 yılı baz
yılına göre yaklaĢık %105 oranında artarak 315.586 tona ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde ceviz
ihracatı yaklaĢık %131 oranında artmıĢ ve 414.586 tona çıkmıĢtır. Ceviz ihracatında bir
önceki yıla göre 2009 yılında yaĢanan %46‘lık artıĢ dikkat çekmektedir.
343
Çizelge 9. Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009)
99
117
103
123
91
115
100
113
118
Kabuklu Kabuksuz Toplam
106.568 72.566 179.134
95.607
75.496 171.103
103.217 91.780 194.997
107.716 96.523 204.239
129.248 118.687 247.935
129.018 137.678 266.696
127.181 147.043 274.224
139.041 154.174 293.215
127.741 156.597 284.338
236.021 178.565 414.586
Zinc. indeks
(2000=100)
100
99
115
119
147
134
154
154
173
205
Basit indeks
(2000=100)
Kabuklu Kabuksuz Toplam
88.027
65.881
153.908
78.535
73.426
151.961
95.062
82.448
177.510
91.509
91.517
183.026
119.133 106.616 225.749
91.133 115.378 206.511
113.500 123.283 236.783
108.029 128.628 236.657
134.233 132.542 266.775
161.067 154.519 315.586
Zinc. indeks
(2000=100)
Yıllar
2000
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
Ġhracat Miktarı (ton)
Basit indeks
(2000=100)
Ġthalat Miktarı (ton)
100
96
109
114
138
149
153
164
159
231
96
114
105
121
108
103
107
97
146
Kaynak. FAO,2011.
Grafik.10. Dünya ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009)
Dünya ceviz ihracatında ön sıralarda yer alan ülkelerin, kabuklu ve kabuksuz ceviz
ihracatından aldıkları paylar Çizelge 10‘da incelenmiĢtir. Dünya kabuklu ve kabuksuz ceviz
ihracatında ilk sırayı ABD (sırasıyla %49,4 ve % 40,1) almaktadır. Kabuklu ceviz ihracatında
ABD‘yi %16,1‘lik pay ile Meksika, %11 ile Fransa, %6,9 ile Çin Hong Kong Özel Bölgesi
ve %5,2 ile Ukrayna izlemektedir. Bu ülkeler 2009 yılında dünya kabuklu ceviz ihracatının
yaklaĢık %89‘unu gerçekleĢtirmiĢlerdir. Kabuksuz ceviz ihracatında ise ABD‘yi %15,4 ile
Ukrayna, %5,6 ile Meksika ve %5,5 ile Moldova izlemektedir. Bu ülkeler 2009 yılında dünya
kabuksuz ceviz ihracatının yaklaĢık %67‘sini gerçekleĢtirmiĢlerdir. Türkiye‘nin kabuklu ceviz
ihracatı sadece 19 ton olarak gerçekleĢirken, kabuksuz ceviz ihracatından aldığı pay ise
yaklaĢık %0,7 olup oldukça düĢüktür.
Cevizin gen merkezleri ve anavatanları arasında yer alan Türkiye, ceviz varlığı ile dünyada
önemli bir ülke olmasına rağmen, üretim ve ihracatta istenen yerde değildir. Türkiye‘nin
dünya ceviz dıĢ satımında yer alamamasının en önemli nedeni iç tüketimi karĢılayamamasıdır.
ABD ceviz üretimi standart çeĢitlerle yapıldığı için dıĢ ticarette bu üretim modeli ABD‘yi
344
lider ülke konumuna getirmiĢtir. Dünya‘da ABD ceviz üretimi ile rekabet edebilecek ülke yok
denecek kadar azdır. (Akça,2009, s.79)
Çizelge 10. Dünya ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009)
Kabuklu Ceviz Ġhracatı
Kabuksuz Ceviz Ġhracatı
Ülke
Miktar
payı
Miktar Ülke payı
Ülkeler
(ton)
(%)
Ülkeler
(ton)
(%)
ABD
116.601
49,4
ABD
72.119
40,4
Meksika
38.031
16,1
Ukrayna
27.549
15,4
Fransa
25.889
11,0
Meksika
10.022
5,6
Çin, Hong Kong Özel Böl.
16.349
6,9
Moldova
9.734
5,5
Ukrayna
12.212
5,2
Hindistan
8.707
4,9
ġili
11.458
4,9
ġili
6.790
3,8
Hollanda
1.860
0,8
Romanya
5.667
3,2
Almanya
1.284
0,5
Kırgızistan
4.600
2,6
Moldova
1.245
0,5
Çin
4.098
2,3
Afganistan
1.177
0,5
Özbekistan
3.146
1,8
Türkiye
19
0,0
Türkiye
1.210
0,7
Diğer ülkeler
9.896
4,2
Diğer ülkeler
24.923
14,0
Dünya
236.021
100,0 Dünya
178.565
100,0
Kaynak. FAO,2011.
Grafik.11. Dünya kabuksuz ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009)
Grafik.12. Dünya kabuklu ceviz ihracatında önemli ülke payları (2009)
345
Dünya ceviz ithalatında ön sıralarda yer alan ülkelerin, kabuklu ve kabuksuz ceviz
ithalatından aldıkları paylar Çizelge 11‘de incelenmiĢtir. Dünya kabuklu ceviz ithalatında ilk
sırayı %14,5 ile Ġtalya alırken, bu ülkeyi %14,2 ile Türkiye, %13,5 ile Çin Hong Kong Özel
Bölgesi, %11,3 ile Meksika ve %9 ile Ġspanya izlemektedir. Bu Ülkeler toplam kabuklu ceviz
ithalatının yaklaĢık %63‘ünü gerçekleĢtirmektedirler. Kabuksuz ceviz ithalatında ise Rusya
(%10,2), Almanya (%8,2), Japonya (%6,1), Kore (%5,7) ve Türkiye (%5,1) ilk sıraları
almaktadır. Türkiye‘nin Dünya kabuklu ceviz ithalatında 3.sırayı, kabuksuz ceviz ithalatında
ise 5.sırayı alması dikkat çekmektedir.
Çizelge 11. Dünya ceviz ithalatında önemli ülke payları (2009)
Kabuklu Ceviz Ġthalatı
Kabuksuz Ceviz Ġthalatı
Miktar
Ülke payı
Miktar
Ülke payı
Ülkeler
(ton)
(%)
Ülkeler
(ton)
(%)
Ġtalya
23.399
14,5
Rusya
15.718
10,2
Almanya
12.712
8,2
Türkiye
22.915
14,2
Çin, Hong Kong Özel
Böl.
21.725
13,5
Japonya
9.436
6,1
Meksika
18.135
11,3
Kore
8.797
5,7
Ġspanya
14.531
9,0
Türkiye
7.892
5,1
Almanya
12.531
7,8
Ġspanya
7.605
4,9
Çin
11.842
7,4
Fransa
7.517
4,9
Rusya
4.702
2,9
Suriye
6.852
4,4
Irak
3.294
2,0
Kanada
6.587
4,3
Hollanda
3.186
2,0
Çin
5.769
3,7
Diğer ülkeler
24.807
15,4
Diğer ülkeler 65.634
42,5
Dünya
161.067
100,0
Dünya
154.519
100,0
Kaynak. FAO,2011.
Grafik 13. Dünya Kabuklu Ceviz Ġthalatında
önemli ülke payları (2009)
Grafik 14. Dünya kabuksuz ceviz ithalatında
önemli ülke payları (2009)
Türkiye Ceviz DıĢ Ticareti
Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler Çizelge 12‘de verilmiĢtir. Türkiye‘de hem
kabuklu hem de kabuksuz ceviz ticareti yapılmaktadır. Türkiye ceviz ithalatı 2000 yılı baz
yılına göre yaklaĢık 5,4 kat artarak 30.807 tona ulaĢmıĢtır. Aynı dönemde ceviz ihracatı
yaklaĢık 4 kat artmıĢ ve 1.229 tona çıkmıĢtır. Ceviz ithalatında 2002 yılında bir önceki yıla
göre yaĢanan yaklaĢık 3,7 katlık artıĢ dikkat çekmektedir. KiĢi baĢına düĢen gelirdeki artıĢ ve
346
tüketicilerin sağlık konusundaki endiĢe ve bilinç düzeylerinin artması ile Türkiye‘nin ceviz
ithalatı artıĢ trendini devem ettireceğini söylemek mümkündür.
Çizelge 12. Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatındaki geliĢmeler (2000-2009)
Zinc. Ġndeks
Basit indeks
(2000=100)
39,7
376,2
117,7
179,5
80,8
122,4
92,3
152,3
124,7
Kabuksuz
100,0
39,7
149,3
175,7
315,4
254,7
311,7
287,7
438,2
546,4
Toplam
Toplam
Toplam
Ġthalat
Ġhracat
Ġhracat
Değeri
Miktarı
Değeri
(1000$)
(ton)
(1000$)
3.541
6 297
303
100,0
1.199
1.140
2 513
515
170,0 170,0 1.401
9.978
1 131
132
43,6 25,6
427
11.978 17 232
249
82,2 188,6
967
18.485 6 339
345
113,9 138,6 1.317
27.593 6 210
216
71,3 62,6
1.225
40.050 4 264
268
88,4 124,1 1.413
58.730 0 588
588
194,1 219,4 4.316
74.994 2 1.473 1.475 486,8 250,9 13.300
87.547 19 1.210 1.229 405,6 83,3 10.502
Kabuklu
Zinc. Ġndeks
Yıllar
2000 4.210 1.428
2001
988 1.250
2002 3.140 5.279
2003 3.381 6.527
2004 8.697 9.084
2005 4.467 9.893
2006 8.620 8.951
2007 8.557 7.662
2008 16.452 8.254
2009 22.915 7.892
Toplam
Ġthalat
Miktarı
(ton)
5.638
2.238
8.419
9.908
17.781
14.360
17.571
16.219
24.706
30.807
Ceviz Ġhracatı
Basit indeks
(2000=100)
Kabuksuz
Kabuklu
Ceviz Ġthalatı
Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5
36
Grafik.15. Türkiye ceviz ithalatı ve ihracatı üretim miktarları (2000-2009)
Türkiye‘nin ceviz ithalatı yaptığı ülkeler ve payları çizelge 13‘de verilmiĢtir. Türkiye toplam
ceviz ithalatının yaklaĢık yarısını (%49,3) ABD‘den yapmaktadır. ABD‘yi % 160,2 ile ġili,
%8,4 ile Ukrayna ve %7.4 ile Bosna izlemektedir. Türkiye 2009 yılı itibariyle toplam ceviz
ithalatına yaklaĢık 84.4 milyon $ ödemiĢtir.
Türkiye‘nin ceviz ithalatının yaklaĢık %75‘i kabuklu ceviz ithalatıdır. Türkiye‘nin kabuklu
ceviz ithalatını yaptığı ülkelerin baĢında ABD (%63,5) gelmektedir. ABD‘yi % 21,1 ile ġili
ve %5,3 ile Ukrayna izlemektedir. Kabuksuz ceviz ithalatında ise ilk sırayı Bosna (%25,6)
almaktadır. Bosna‘yı % 17,5 ile Ukrayna ve yaklaĢık %12 ile Özbekistan, Romanya ve
Kırgızistan izlemektedir.
347
Çizelge 13.Türkiye‘nin ceviz ithalatı yaptığı ülkeler ve payları (2009)
Kabuklu
Kabuksuz
Toplam
Ceviz Ġthalatı
Ceviz Ġthalatı
Miktar
Değer
Ülkeler
Ton
%
Ton
%
(ton)
%
(000$)
%
ABD
14.548 63,5
653
8,3
15.201
49,3 27.386 32,4
ġili
4.845
21,1
157
2,0
5.002
16,2
9.948
11,8
Ukrayna
1.214
5,3
1.382
17,5
2.596
8,4
10.127 12,0
Avustralya
381
1,7
0
0,0
381
1,2
701
0,8
Bulgaristan
358
1,6
21
0,3
379
1,2
764
0,9
Romanya
337
1,5
976
12,4
1.313
4,3
6.062
7,2
Moldova
277
1,2
603
7,6
880
2,9
3.922
4,6
Bosna
256
1,1
2.017
25,6
2.273
7,4
12.380 14,7
Fransa
250
1,1
0
0,0
250
0,8
497
0,6
Özbekistan
136
0,6
1.010
12,8
1.146
3,7
5.990
7,1
Kırgızistan
131
0,6
950
12,0
1.081
3,5
5.580
6,6
Afganistan
81
0,4
113
1,4
194
0,6
803
1,0
Ġspanya
78
0,3
0
0,0
78
0,3
142
0,2
Çin
23
0,1
10
0,1
33
0,1
101
0,1
Toplam
22.915 100,0 7.892 100,0 30.807 100,0 84.403 100,0
Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5
36
Türkiye‘nin ceviz ihracatı yaptığı ülkeler ve payları çizelge 14‘de verilmiĢtir. Türkiye 2009
yılı itibariyle 1.209 ton kabuksuz ceviz ihracatı yapmıĢ olup bu ihracattan toplam yaklaĢık
10.4 milyon dolar ihracat geliri elde etmiĢtir. Türkiye‘nin ceviz ihracatı kabuksuz ceviz
ağırlıklıdır. Kabuklu ceviz ihracatı, Ġngiltere (15 ton) ve Güney Kıbrıs (4 ton) olmak üzere
toplam 19 ton olarak gerçekleĢmiĢtir. Bu ihracattan 41.000 dolar ihracat geliri elde edilmiĢtir.
Türkiye‘nin kabuksuz ceviz ihracatını yaptığı ülkelerin baĢında Ġran (%37,6), Irak
(%19,2),Almanya (%14,1) ve Fransa (%10,1) gelmektedir. Türkiye‘nin 2009 yılı itibariyle
kabuksuz ceviz ihracatı 1.209 ton olup, bu ihracattan toplam 10.459 dolar ihracat geliri elde
edilmiĢtir.
348
Çizelge 14. Türkiye‘nin ceviz ihracatı yaptığı ülkeler ve payları (2009)
Kabuksuz Ceviz Ġhracatı
Değer
Ülkeler
Ton
%
(000$)
%
Ġran
454
37,6
3.793
36,3
Irak
232
19,2
2.018
19,3
BirleĢik Arap Emirlikleri
5
0,4
56
0,5
Azerbaycan
4
0,3
42
0,4
Suriye
6
0,5
46
0,4
Kıbrıs
44
3,6
370
3,5
Libya
3
0,3
35
0,3
Tunus
3
0,3
28
0,3
Mısır
14
1,2
124
1,2
Ġsrail
1
0,1
6
0,1
Lübnan
9
0,7
82
0,8
Hırvatistan
24
2,0
176
1,7
Ġsviçre
10
0,8
63
0,6
Almanya
171
14,1
1.292
12,4
Fransa
122
10,1
1.210
11,6
Ġspanya
52
4,3
519
5,0
Ġsveç
2
0,2
29
0,3
Diğerleri
53
4,4
570
5,5
Toplam
1.209
100,0
10.459
100,0
Kaynak.http://faostat.fao.org/DesktopModules/Faostat/WATFDetailed2/watf.aspx?PageID=5
36
Sonuç ve Öneriler
Dünyada pek çok ülke ceviz üretimi yapmasına karĢın bunlardan özellikle ABD, Çin,
Türkiye, Ġran ve Ukrayna gibi sadece birkaç ülke ceviz üretiminde önemli pay almaktadır. Bu
beĢ ülke dünya toplam ceviz üretim miktarının yaklaĢık % 77‘sini karĢılamaktadır. Hem
Türkiye‘de hem de dünya‘da ceviz üretim alanları ve üretim miktarı son yıllarda artıĢ
göstermiĢtir. Bu durum cevize olan talebin ve buna bağlı olarak ceviz üretiminin öneminin
arttığını, ceviz yetiĢtiriciliğinin gerek üreticiler ve gerekse ülkeler açısından karlı bir sektör
haline geldiğini göstermektedir.
Dünya ceviz ticareti kabuklu ve iç ceviz olarak yapılmakta ve ticarette iç cevizin payı
artmaktadır. Kabuklu ceviz ihracatında; ABD, Meksika ve Fransa önde gelirken, kabuksuz
ceviz ihracatında ise ABD, Ukrayna ve Meksika önde gelmektedir. Kabuklu ceviz ithalatında;
Ġtalya, Türkiye, Çin Hong Kong özel bölgesi ve Meksika önde gelirken, kabuksuz ceviz
ithalatında ise Rusya, Almanya, Japonya, Kore ve Türkiye önde gelmektedir.
Türkiye‘de ceviz yetiĢtiriciliği daha çok öz tüketim ve/veya iç tüketime yönelik olarak
yapılmaktadır. Üretilen cevizin önemli bir kısmı iç tüketimde kullanılırken, üretim tüketimi
karĢılayamamakta, özellikle son yıllarda gittikçe artan oranlarda ceviz ithal edilmekte, ancak
yıllara göre değiĢmekle birlikte çok az bir kısmı kabuklu ve iç ceviz olarak değiĢik ülkelere
ihraç edilmektedir.
Türkiye‘de son yıllarda ceviz ağacı sayısı artmasına karĢın, toplam ağaç varlığı içerisinde
meyve vermeyen ağaç sayısı oldukça fazladır. Özellikle son yıllarda devletin kapama ceviz
bahçelerinin tesisine yönelik izlediği politikaların ve verdiği teĢviklerin, ayrıca özel sektörün
ceviz yetiĢtiriciliğine ilgi göstermesinin ceviz ağacı sayısındaki geliĢmeye ve yeni bahçe
tesislerinin kurulmasına olumlu katkı yaptığı söylenebilir.
349
Türkiye‘de ceviz üretimi ve ticareti ülke ekonomisine katkı yaratabilecek potansiyeldedir.
Ancak bu potansiyelden yararlanabilmek için bazı sorunların çözülmesi ve bu amaçla bir
takım önlemlerin alınması gerekmektedir. Türkiye öncelikle artan iç tüketimi karĢılamaya,
dolayısıyla üretimi artırmaya yönelik politikalar izlemeli ve yıllar itibariyle gittikçe artan
ithalat giderlerini azaltmalıdır. Ceviz üretim potansiyelini değerlendirebilmek için
alınabilecek önlemlerden baĢlıcaları Ģu Ģekilde sıralanabilir:
Türkiye‘de ceviz üreticilerinin modern ceviz yetiĢtiriciliği konusunda bilgi ve bilinç
düzeylerinin yetersizliği ceviz yetiĢtiriciliğinin en önemli sorunları arasında bulunmaktadır.
Türkiye genelinde homojen bir ceviz üretimi yoktur. Az sayıda kapama ceviz bahçelerinin
varlığına karĢın kendi haline bırakılmıĢ, diğer meyve bahçelerinin içinde bakımsız ve dağınık
ceviz ağaçları çoğunluktadır. Bu nedenle sertifikalı, aĢılı fidan kullanımı ve standart çeĢitlerle
kapama bahçe tesisinin yaygınlaĢtırılması konusunda eğitim çalıĢmaları ve bu konudaki
teĢvikler artırılmalıdır.
Türkiye‘de tohumdan ceviz yetiĢtiriciliği yaygındır ve bu nedenle ceviz verimi bazı önemli
ceviz üreticisi ülkelerin gerisinde bulunmaktadır. Birçok yeni tesis yöreye uygun olmayan
veya hastalıklı fidanlarla kurulmakta bu da verimi düĢürmektedir. Cevizde aĢılı fidan üretimi,
standart ve sertifikalı fidan üretimi yeterli değildir. DeğiĢik bölge ve yörelere uygun çeĢit
geliĢtirme ve aĢılı fidan üretimi konusunda arge çalıĢmalarına önem verilmeli ve uygun
bölgelerde uygun çeĢitlerin yetiĢtirilmesi ve fidan temini konusunda destekler artırılmalıdır.
Kaynakça
Akça, Y., Ceviz YetiĢtiriciliği, Uyum Ajans, Ankara, 2009.
Akça, Y ., Edirne Ġlinde Ceviz Ağaçlandırma ÇalıĢmalarının Tarım Yönünden Analiz Ve
Sentezi, III. Ulusal Karadeniz Ormancılık Kongresi, Sayfa: 856-861, Cilt: II, 20-22 Mayıs
2010
Anonim,
2011.
Türkiye‘nin
Tüketim
haritası
http://www.ahaber.com.tr/Ekonomi/2011/07/02/iste-turkiyenin-tuketim-haritasi
Çiftçi, K., ―Ġzmir ve Manisa Ġllerinde Ceviz YetiĢtiriciliğinin Sosyo-Ekonomik Yönü ve
Sorunları Üzerine Bir AraĢtırma.‖, s.7-17, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Ziraat Fakültesi, Tarım
Bilimleri Dergisi (J. Agric. Sci.), 2006.
Doğu, A.D. , Batı Karadeniz Bölgesinde YetiĢen Adi Ceviz (Junglans Regia L. ) Odununun
Önemli Fiziksel Özellikleri, Türkiye I. Ulusal ceviz sempozyumu, syf.201, Tokat, , 2001,
FAO,2011, www.fao.org. EriĢim tarihi; 18.11.2011
FAO,2011. Food and Agriculture Organization of the United Nations, ÇeĢitli Yıllar,
http://faostat.fao.org/
Ferhatoğlu, Y. ,Ceviz YetiĢtiriciliğinin Genel Prensipleri , Atatürk Bahçe Kültürleri Merkez
AraĢtırma Enstitüsü, Yalova. 1999,
Haskınacı, ġ., Ceviz Sektör AraĢtırması, syf.14., 2003,
Köksal ve ark. www.zmo.org.tr/resimler/ekler/d5ab36761669d6e_ek.pdf , eriĢim
tarihi;13.11.2011
Uzun, Ö. H., Kırsehir Ġli Kaman Ġlçesinde Pazara Yönelik Ceviz Üretimi Yapan Tarım
Ġsletmelerinin Ekonomik Analizi. Ankara Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü, Yüksek
Lisans Tezi,88 Sayfa, Ankara, , 2006.
TUĠK, 2011, www.tuik.gov.tr , EriĢim tarihi: 16.11.2011
TKB,2005. Üretim ve Pazarlama Politikaları Komisyonu (6.Komisyon), II. Tarım ġurası
Sonuç
Raporu,
Tarım
Ve
KöyiĢleri
Bakanlığı,
Ankara.
http://tarimsurasi.tarim.gov.tr/sura_sonuc_raporu.htm
350
DEVELOPMENTS in FOREIGN TRADE of PULSES in TURKEY
Y. ATASEVEN17 H. ARISOY18
Ö. KÖKSAL19
ABSTRACT
Pulse production has significantly increased with the project implementations that have been
restricted of fallowing areas and rural development throughout Turkey since 1980. These increases
have interpolated to Turkey the most important pulse producer and exporter. But, cultivation areas
and production of pulses have been decreased in connection with changes of support policies in
recent years, not providing certified seed to producers, increasing cost and not giving technical
assistances and extension services, not improving diseases and pests resistant, standard varieties,
supports for forage crops production, Turkey has lose its significance of exportation of these
products. Turkey’s regaining its former advantageous position in international markets depends on
adopting a series of measures aimed at increasing the production and export of pulses. In addition to
some technical precautions like lowering production costs, new support policies aiming to increase
pulse production, industrial policies aiming to increase processing and policies facilitating
international trade should be put into effect.
Key Words: Turkey, foreign trade, pulse, pulse policies
1. INTRODUCTION
17
Dr., Ankara University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics
e-mail: [email protected]
18
Dr., Selçuk University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics
e-mail: [email protected]
19
Dr., Ankara University, Agricultural Faculty, Department of Agricultural Economics
e-mail: [email protected]
351
Pulses come in second after cereals among crops in terms of sown areas. It is estimated that pulses
especially lentils and chickpeas meet 10% of the protein need required to nourish world population.
Chickpeas, lentils, beans, broad beans, peas and cowpeas are important crops for being nutritive,
crop rotation and agricultural economy. Pulses have to be included in crop rotation to produce
sustained and quality crops without degrading natural sources (Anonymous, 2001).
22% of vegetable proteins, 7% of carbohydrates for human nutrition and 38% of protein, 5% of
carbohydrates for animal feeding are provided by pulses. Since pulses, which are the effective and
economic group in meeting the deficit of nutrition, fix the free nitrogen of air into the soil, they are
important for crop rotation (Gül, 2009). Pulses have an important place in crop producing. They are
produced on 7% of the total cultivated area in Turkey (Anonymous, 2007). Pulses that are produced
for trade are lentils, chickpeas, beans and broad beans but in recent years, fresh and dry beans and
cowpeas have been consumed in Turkey.
Pulses production has gained importance from the year of 1980 in Turkey. Throughout Turkey,
because of the implementation of some projects to reduce fallow lands and rural development
projects pulses production is significantly increased. With these increases Turkey became one of the
largest lentil producers in the world. The increase of production also affected lentil exports so Turkey
became the largest exporter of the world in 1990.
Pulses exports fluctuated in ensuing years. Because of the changes in support policies, not providing
certified seeds to producers, high costs and not supplying technical and extension services, not
improving the varieties that resist to pests and diseases, the support for forage crops, pulses sown
areas and production decreased. Turkey lost its leadership of exporting these crops.
The aim of this study is to evaluate the latest developments in Turkey’s pulses production and
foreign trade and to show the effects of the current pulses policies on the production and foreign
trade. Moreover, taking into account this analysis, pulses policies can be applied in present
conditions that are discussed. Thus, aim is to contribute to Turkey’s regaining the leadership in world
pulses export.
352
2. SOWING AREAS AND PRODUCTION OF LENTILS, DRY BEANS, CHICKPEAS
Pulses come in second after cereals within crops in terms of sown areas. Chickpeas, lentils, dry beans,
broad beans, peas and cowpeas are important crops for being nutritive, crop rotation and
agricultural economy. These are rare crops that are an important source of protein and that can fix
the free nitrogen of the air into soil. Pulses have to be included in crop rotation to produce sustained
and quality crops without degrading natural sources. It is very important that chickpeas and lentils be
produced for reducing the fallow lands in dry areas and that dry beans, broad beans, peas and
cowpeas be produced for soil productivity in irrigated lands (Anonymous, 2001).
When considered Turkey’s pulses production point of view, pulses production gained importance
especially after 1980s. Because of both the projects of rural development and reducing fallow lands
pulses production significantly increased. In fact, total pulses increase comes from the increase of
lentils and chickpeas production. Thanks to these increases Turkey became the largest pulses
producing country in the world (http://www.tarimbil.net).
When considered Turkey’s pulses sown area point of view, chickpeas, lentils and beans come first in
Turkey. Pulses sown area was 8.221.554 da in 2010 chickpeas 4.556.900 da (55.4%), lentils
2.334.922da (28.4%), beans 1.033.811 da (12.5%), broad beans 82.970da (1.0%), cowpeas 22.020 da
(0.2%) and peas 11.815 da (0.1%).
When considered Turkey’s pulses production point of view chickpeas, dry beans and lentils come first
in Turkey. Pulses production of Turkey in 2010 was 1.235.306 tons. Out of this production, chickpeas
production share was 42.9%, lentils 36.2%, dry beans 17.2% broad beans, 1.6% and peas and
cowpeas 0.4%.
Pulses are produced throughout Turkey. Southeastern Anatolia, Central Anatolia and Marmara
Regions produce much more than other regions. Chickpeas, lentils and dry beans are the most
produced crops out of 8 pulses crops produced in Turkey. Generally, green lentils are produced the
353
most in South East Anatolia, chickpeas and beans in Central Anatolia and crossing regions, broad
beans in Aegean and South Marmara regions and peas in Central Anatolia and Marmara regions.
Şanlıurfa, Diyarbakir, Mardin Gaziantep, Adıyaman and Şırnak provinces in Southeastern Anatolia
region are the most red lentils producing provinces, Yozgat, Çorum, Ankara and Konya provinces
green lentils, Konya, Kahramanmaraş, Karaman, Erzincan and Samsun Provinces beans and Muş
province broad beans (http://www.atonet.org.tr).
The production of chickpeas, dry beans, and lentils which are the most produced ones among 8
pulses produced in Turkey have significantly decreased by 72% in the last years comparing to 1990,
chickpeas decreased the most by 62%, lentils 49%, green lentils 16% and dry beans production have
increased by 1.3% out of these crops.
Lentils that are within the pulses have an important place in human nutrition for its high protein
ratio. It comes in rotation in dry areas so both the pulses producers and Turkish economy gain more
income (Altındeğer, 2005).
The red lentil production has gained importance in recent years. In the beginnings of 1980s, the
lentils production which reached 300.000 tons, getting decreased it became 131.188 tons in 2008.
The share of red lentils production was 95% and green lentils 5% of total 535.181 tons of production
in 2007.
Table 1: Lentil Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey
Years
Sowing Area
Production
Yield
1990
9.060.000
846.000
178
1991
7.900.000
640.000
161
1992
7.450.000
600.000
157
1993
7.130.000
735.000
194
354
1994
6.460.000
610.000
167
1995
6.400.000
665.000
199
1996
6.200.000
645.000
196
1997
5.600.000
515.000
176
1998
5.490.000
540.000
192
1999
5.170.000
380.000
154
2000
4.720.000
353.000
161
2001
4.700.000
520.000
201
2002
4.920.000
565.000
209
2003
4.420.000
540.000
216
2004
4.390.000
540.000
227
2005
4.399.000
570.000
228
2006
4.241.700
622.624
246
2007
3.895.411
535.181
225
2008
3.186.743
131.188
126
2009
2.149.311
302.181
251
2010
2.344.922
447.400
310
Source: http://www.tuik.gov.tr
In Turkey while red and green lentils production was 535.181 tons this production decreased to
131.188 tons in 2008 because the 50% of crops in fields was scorched by excessive heat. It rained less
by 70% than normal and there was drought in Southeastern Anatolia region in 2008. This drought
affected the production quantity and the production quantity affected prices but in recent years, it is
a fact that pulses production have decreased and imports increased. As a result of decreasing
production, lentils price increased by 100% in a year. On the other hand, lentils production increased
by 48% and reached 447.400 tons in 2010 (Table 1).
355
According to the Development Ministry, although there are 13 lentils varieties registered, sufficient
seed is not produced from these varieties and they can not be distributed to the producers (Gül and
Şimşek, 2010a). This is because lentils production is not in its sufficient level in Turkey.
Table 2: Chickpea Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey
Years
Sowing Area
Production
Yield
1990
8.900.000
860.000
97
1991
8.780.000
855.000
97
1992
8.560.000
770.000
90
1993
8.200.000
740.000
90
1994
7.600.000
650.000
86
1995
7.450.000
730.000
98
1996
7.800.000
732.000
94
1997
7.210.000
720.000
100
1998
6.650.000
625.000
94
1999
6.250.000
560.000
90
2000
6.360.000
548.000
86
2001
6.450.000
535.000
83
2002
6.600.000
650.000
98
2003
6.300.000
600.000
95
2004
6.060.000
620.000
102
2005
5.578.000
600.000
108
2006
5.243.672
551.746
105
2007
5.036.745
505.366
100
2008
5.051.654
518.026
103
2009
4.559.344
562.564
123
356
2010
4.556.900
530.634
116
Kaynak: http://www.tuik.gov.tr
Chickpeas are produced throughout Turkey. It is produced for winter in west regions which have mild
climate and for summer Central Anatolia and crossing regions. The most producing provinces are
Konya, Diyarbakır, Yozgat, Uşak, Kütahya, Çorum and Antalya (Gül and Şimşek, 2010b). Like lentils
chickpeas production had a downward trend in the last 20 years. While it was 860.000 tons in 1990,
it became 530.634 tons, decreasing by 38% (Table 2).
Dry beans which significantly meet protein need is one of the essential rotation crops in every region
and irrigated areas. Blacksea, East Anatolia, Central Anatolia and Crossing regions are the most dry
beans producing provinces in Turkey. Dry beans have an important place in Turkish people. A bean
seed has various amino acids in the ratio of 84% and protein 20-30% Consumption per head is 3-3.6
kg. (Gül and Şimşek, 2010c). There have been fluctuations in dry beans producing for 20 years. The
production of dry beans has increased by 1.3% from 210.000 tons in 1990 to 212.752 tons in 2010
(Table 3).
Table 2: Drybeans Sowing Area (da), Production (tons) and Yield (kg/da) in Turkey
Years
Sowing Area
Production
Yield
1990
1.710.000
210.000
123
1991
1.780.000
214.000
120
1992
1.680.000
200.000
119
1993
1.620.000
200.000
123
1994
1.630.000
180.000
110
1995
1.700.000
225.000
132
1996
1.725.000
230.000
133
1997
1.750.000
235.000
134
357
1998
1.720.000
236.000
137
1999
1.740.000
237.000
136
2000
1.760.000
230.000
131
2001
1.750.000
225.000
129
2002
1.800.000
250.000
139
2003
1.620.000
250.000
154
2004
1.550.000
250.000
161
2005
1.412.000
210.000
149
2006
1.290.515
195.970
152
2007
1.092.497
154.243
141
2008
982.326
154.630
157
2009
949.280
181.205
191
2010
1.033.811
212.758
206
Source: http://www.tuik.gov.tr
The yields of pulses produced in Turkey are close to averages. Because of the drought especially in
Southeastern Anatolia region, red lentils yield decreased in 2008 but since climatic conditions were
normal level, red lentils yield increased in 2009.
3. FOREIGN TRADE OF TURKEY
3.1. Exports
Pulses produced in Turkey are easily traded both in home and abroad. A pulse processing industry is
developed in a large scale.
358
Turkey’s pulses export is affected by the factors below (Akova, 2009):
1. The production increases and decreases in major pulses exporters excluding Turkey,
2. The changes on purchasing powers of people in especially less developed and developing
countries,
3. The animal protein price fluctuations of the countries above mentioned,
4. The pulses prices of the world and rival countries,
5. The fluctuations on domestic production affected by especially climatic factors against a
highly stabile demand.
The first degree importers of Turkey’s pulses are generally Middle East Countries, West European
Countries, North Africa Countries and South Asia Countries. In 2007, the number of importing
countries from Turkey is over 90. The important markets for pulses exports are Sri Lanka,
Bangladesh, Egypt, Sudan, England, Iraq and Saudi Arabia. East European Countries, South America
Countries, Russian federation and Middle Asia Turk Republics are the potential importer countries for
Turkey’s pulses (Oğuzcan, 2009).
Especially, from 1980 pulses exports increased significantly as a result of pulses production increases.
In 1990 pulses exports were over 300 million $ so Turkey became the largest pulses exporter country
in the world. After this year pulses exports (lentils, beans and chickpeas) fluctuated. In 2008, pulses
the value of exports were 183.652.000 dollar, 266.813.000 in 2009, 272.419.000 in 2010 and
175.283.000 in the first ten months of 2011 (Table 4).
Table 4: Turkey’s Pulses Exportation (quantity: tons, value:1.000 $)
Years
2000
Quantity
Chickpeas
Red Lentils
Green Lentils
Dried Beans
50.135
93.273
1.495
12.278
359
Value
33.130
53.615
1.014
9.378
Quantity
153.916
155.819
993
45.324
Value
75.261
83.564
591
31.809
Quantity
107.917
133.240
2.120
20.125
Value
49.351
50.559
988
14.042
Quantity
189.642
214.441
743
42.194
Value
82.580
86.581
796
24.162
Quantity
133.073
169.285
1.888
31.660
Value
69.166
83.673
1.764
12.444
Quantity
123.593
116.621
1.788
2.923
Value
83.026
69.380
1.623
3.599
Quantity
104.684
300.020
1.308
3.973
Value
83.660
157.208
1.165
4.896
Quantity
69.192
184.968
1.292
2.285
Value
57.986
125.414
943
3.209
Quantity
88.538
68.659
1.686
3.500
Value
76.962
98.886
2.380
5.424
Quantity
88.509
127.754
1.751
19.026
Value
74.976
171.694
2.239
17.904
Quantity
56.793
192.384
1.158
1.620
Value
54.780
213.466
1.622
2.551
Quantity
23.006
146.663
847
1.036
2001
2002
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
2011*
360
Value
28.939
143.527
1.317
1.500
Source: Akova 2009 and Turkish Statistical Institute
* Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months.
According to Union of Agricultural Chambers (TZOB), while Turkey was the first with 846.000 tons of
red and green lentils production, accounting for 47% of world production in 1990, it was the second
with 540.000 tons of red and green lentils production, accounting for 15% of world production in
2007. In the same way, while Turkey was the first with its 860.000 tons of chickpeas production,
accounting for 62% of world production in 1990, it was the second with 620.000 tons (56.793 tons in
2010) chickpeas production, accounting for 19,5% of world production in 2007. Turkey which was
the largest green lentils exporter up to1990 has lost her advantage due to decreases in Turkey’s
production and because the Canada and the USA have increased their productions and they have
come into world markets with high crop yields and so lower prices through subsidies given to pulses
(http://www.pto.org.tr).
Because of the other countries’ coming into world markets with high crop yields and so lower prices,
Turkey’s fluctuated productions and implementing Inward Processing Regime (IPR), Turkey has
imported lentils from 1994 and these imports have reached significant quantities. Since the lentils
production decreased significantly from 508,378 tons to 106,361 due to negative climatic conditions,
the value of red lentils imports reached its highest level of 223 million dollars in 2008. Turkey
imported significant quantities of lentils not only for IPR but also for domestic consumption in 2008.
The imported lentils within IPR mostly have been processed in Mersin and Gaziantep provinces and
exported to Middle East countries and Egypt (Akova, 2009).
3.2. Import
Turkey has imported significant quantities of pulses since 1997. While dry beans imports were nearly
equal to the total imports up to 1994, after this year, green lentils and after 1997, chickpeas and red
lentils imports have significantly increased. While the value of pulses imports were 78 million dollars
in 2000. This value, getting reduced, was 14 million dollars in 2003 but it was 78.7 million dollars in
361
2007 getting increased following years. It reached 333 million dollars which was a record in 2008
(Table 5).
Imports were for the first time large relative to exports in 2008 and this year, Turkey has a deficit of
146 million dollars in pulses foreign trade. Dry beans comprises 48.8% of total pulses imports in
2007, red lentils 8.72%, green lentils 14.7% and peas 5.5%. Red lentils comprise 66.9% of total pulses
imports in 2008, beans 16.9%, green lentils 6.4% and peas 2.7%. In 2008, since the red lentils
production was significantly decreased pulses, imports reached its peek level.
Table 5: Turkey’s Pulses Importation
Years
Quantity (tons)
Value (1.000 $)
1995
29.939
19.822
2000
174.052
77.677
2001
150.862
64.111
2002
81.554
36.985
2003
29.245
14.327
2004
29.529
15.201
2005
114.205
58.853
2006
110.190
66.742
2007
90.429
78.708
2008
272.995
332.831
2009
199.521
194.018
2010
255.592
240.879
2011*
241.080
176.745
Source: Akova 2009 and Turkish Statistical Institute
362
* Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months. Data of 2009, 2010, 2011 years are red
and green lentils, dried beans and chickpeas.
Because the domestic production of lentils, dry beans and chickpeas which are of the important
pulses is not sufficient, these crops are imported in 2008 especially since the drought occurred in
South East Anatolia region red lentils production decreased and it had to be imported to meet
domestic consumption. The imports of lentils increased, dry beans imports decreased and chickpeas
imports fluctuated in the last three years (Table 6).
Table 6: Turkey’s Lentils, Dried Beans and Chickpeas Importation (tons)
Years
Lentils
Dried Beans
Chickpeas
2003
52.085
6.366
10.636
2004
5.557
13.872
41
2005
64.281
37.687
546
2006
68.762
30.968
1.881
2007
30.493
36.968
5.178
2008
190.802
51.462
8.760
2009
141.541
53.650
4.404
2010
210.288
37.718
7.585
2011*
214.521
21.414
5.144
Source: TSI * Temporary data for 2011 year and it covers first 10 months.
4. PULSES POLICIES in TURKEY
4.1. Production Policies
The pulses seeds were distributed through the Çorum-Çankırı Rural Development Project to the
leader farmers in 1970s to develop Çorum-Çankırı Provinces in Turkey. With this Project instead of
follow-pulses rotation system, pulses-cereals rotation system was implemented and pulses
production increased. The results of this Project resulted in Reducing Fallow Lands (RFA) Project
363
which is implemented in the 33 provinces and passing regions in South East by 3% Anatolia region.
The fallow areas in Turkey are reduced through this Project (Gül and Işık, 2002).
RAF Project was first introduced by sowing lentils and chickpeas to the cereal produced areas which
are left to fallow in Central Anatolia and the areas which are annually under 410 mm rain (Bayaner
and Uzunlu, 1999). The aim of NAD Project which is implemented in pulses especially in beans, peas
and lentils is to contribute to production of pulses by sowing suitable rotation plants into the dry
areas which is left to follow. 4 million hectares area was cultivated and pulses production and
exports were significantly increased through RAF Project implemented by Food, Agriculture and
Livestock Ministry supported by World Bank in the period of 1980-1990. In the beginning of the
Project 8.5 million hectares fallow lands was reduced to 5 million hectares. The ratio of follow areas
was 35% in the past but it became 21% in 1992 (http://indigodergisi.com). Chickpeas and lentils are
sown in the area of 65-70% of the reduced follow areas. (Yenigün, 2006). Certified seeds which give
high yields and are improved are distributed cheaply and in credit. Fertilizer and other inputs are
given to pulses producers. Beside traders SPO (Soil Products Office) announced floor prices for pulses
and purchased them. Agriculture bank gave credits to the farmers who participated in this Project 56 months before sowing. (Gaytancıoğlu et. al., 2003). RAF Project focused on technology transfer.
The producers who registered to RAF realized that pulses are cash crops so pulses production
increased significantly in a short period (Bayaner and Uzunlu, 1999).
Contrary to the support policies implemented in 1980s, the policies in 1990s were toward decreasing
the pulses production. Since SPO excluded pulses from purchasing lentils and chickpeas from 1994
production and sowing areas decreased and Turkey lost its leadership country specialty (Çiftçi, 2004).
Credit and price support annulled. Research and developments activities and the findings obtained
from these activities were about to stop due to inadequacy of financial sources (Küsmenoğlu, 2003).
Moreover, Because of not providing certified seeds to the farmers, high costs, and lack of technical
support and extension services pulses production decreased. (Gaytancıoğlu et. al., 2003). From 1990,
pulses sowing areas are reduced due to not improving standard varieties that make it possible to
resist pests and diseases and due to wrong agricultural policy (especially price policy) (Gaytancıoğlu
vd., 2003). As the irrigation began in the area of South East Anatolia Project the crops that are more
profitable were preferred so the decrease in sowing areas is accelerated. (Şehirali et. al., 2000). As a
result of the expanded irrigated areas in region, the crops that can be irrigated and more profitable
were produced instead of lentils that produced in dry areas (Aydoğan et. al., 2002).
364
A special support program about pulses production and marketing was not implemented in the past
years. There is not another support program in pulses but Direct Income Support, certified seed use
support, fuel and fertilizer support implanted sometimes while significant support programs which
are directed to increase the production are implemented in developed countries. This situation
reduced the power of competitiveness of Turkish farmers.
The SPO’s giving up purchasing of several crops especially has negatively affected pulses production.
In 1941, SPO purchased pulses for the first time. SPO purchased 34.000 tons chickpeas between 1941
and 1950, 74.000 ton drybeans, 7.142 tons lentils; 2.932 tons chickpeas in 1954-1960, 4.811 beans,
475 tons lentils; 384.000 tons chickpeas, 2.000 tons beans, 630.000 tons unshelled lentils, 426.000
tons green lentils in 1977-1993. The year of 1993 is the last year of SPO purchasing (Kün et. al., 2005).
Because the production of forage crops which are the alternatives to pulses have been supported,
pulses producers have began to produce fodder crops. As a result of this, the production of beans,
chickpeas and green lentils have decreased. (http://www.gidasanayii.com).
A special support program for pulses was not implemented until 2008 in Turkey. Various
support programs such as direct income support, certified seed use support and fuel and
fertilizer support sometimes implemented are delivered. For the first time in 2008 support
premium was implemented and 9 kr. premium per kg of chickpeas, lentils and beans were
given to producers. In 2009, it is stated that 10 kr. premium per kg for beans, lentils and
chickpeas producers sold and submitted their selling receipts would be given to the farmers.
According to “Agricultural Regions Production and Support Model”, with putting into effect of the
decree of “2011 Season Crops Premium Support” 10 kr/kg premium for dry beans, chickpeas and
lentils has given to the producers who produce their crops in 2011 season and sell them (Official
Gazette, 2011). Beside this premium, some supports such as certified seed production and use, fuel
and fertilizer support are given for chickpeas and lentils. The supports for dry beans, chickpeas and
lentils are given at Table 7 below.
365
Table 7. Support for dry beans, Lentils and Chickpeas (2011)
Support Items
Payments
Fuel
3.75 TL/da
Fertilizer
4.75 TL/da
Soil Analysis
2.5 TL/da
Premium
10 krş/kg
Certified seed use
7 TL/da
Certified seed production
0.5 TL/kg
Source: http://www.taryat.gov.tr
4.2. Price Policies
The most important inputs of pulses production are seed, fertilizer, fuel and labor. Using
certified seed for quality and high yielding varieties is very important for producing quality
and high yielding crop. Since broadcast sowing method is used, generally, much more seed
than necessary is used per hectare in Turkey. This increases costs of production. Improving
the pulses varieties that resist to pests and diseases and that are of high yielding can decrease
costs, reducing pesticides use. Developing varieties and equipment suitable for mechanical
harvest can reduce the costs, using them in harvest. (Kün et. al., 2003). Moreover, the increase
in fuel prices in Turkey and the world increases costs. Standardization, homogeneity and
color sales appeal are the most effective quality criteria. These criteria affect significantly the
value of domestic and foreign market (Adak et. al., 2010).
A lot of factors such as the low levels of input and technology use for the production of dry beans,
lentils and chickpeas, low yields, high costs, having no support policies, pests and diseases, marketing
problems, product prices being over world prices-because of higher input costs and lower yieldsharvest losses incur income losses for farmers (Uzunöz, 2009).
366
The most important factors that restrict lentils production are the uncertainty and instability of crop
prices. The first determinant factor lentils price is the size of lentils. Purity of the product and harmed
of pests in lentils are the two other important factors that determine crop prices. (Karabak and
Cevher, 2002). With RFA Project price support for lentils was implemented by SPO but because SPO
give up support in the later periods lentils prices soared.
The first determinant factor for chickpeas price is the size of chickpeas. Purity of the product, colour
of the seed and variety of chickpeas are the other two important determinant factors for chickpeas
prices (Karabak and Cevher, 2002). In the period of RFA price support for chickpeas was implemented
by SPO but because SPO give up support in the later periods chickpeas prices soared. Since the public
offices do not purchase chickpeas prices are determined in free market conditions. The size of
chickpeas is an effective factor for determining chickpeas prices (Gül, 2009).
Dry beans prices are determined fully in free market conditions (Gaytancıoğlu et. al., 2003). These
prices are different from each other for different varieties. Sometimes, the price differed between
two varieties can be over 80%.
5. CONCLUSION and RECOMMENDATIONS
The support policies in pulses which were implemented in 1980s increased significantly the
production but the reverse policies implemented in 1990s, for example, excluding the pulses support
in 1994 affected negatively the pulses production. These policies have caused the production to
decrease.
Pulses sector has recently suffered big problems due to climate changes, abnormal temperatures and
irrigation inadequacies. Moreover, the problems such as unconscious farmers who produce by nonmodern techniques, lack of seed improvement and the problems with providing certified seeds, lack
367
of mechanization, the varieties which are not for mechanic harvest and giving up the pulses
production due to the insufficient income from pulses affect negatively Turkey’s pulses production.
The decreased lentils production and the quantities of different lentils production which have large
export potential along the years affect negatively the lentils exports. The annual fluctuations in
exports in fact stem from production changes. The lentils exports are decreased because of not
meeting the standardized products foreign buyers want to purchase and also unstabilized
production. As a result of these changes Turkey which is an important lentils exporter has lost its
position against other countries. For example, Turkey which is leader in green lentils export lost its
position against Canada, because of not meeting the standardized products foreign buyers want and
high production costs.
In recent years important, changes have occurred in world pulses market and the position of leader
exporter countries has changed all the time. In this period of change Turkey has lost its market share.
The pulses production which was supported for long years has been diminished by the changing
policies that cause Turkey’s exports to reduce.
Since Turkey does not have a support policy special to pulses but rival countries have one, Turkish
farmers lose his competitive power against rival farmers so Turkey lose its leadership in world pulses
exports.
Because of these, in the light of production decreases in recent years, technological and political
measures should be taken as soon as possible to increase production, so to increase exports and to
keep Turkey’s position international markets.
Technological Measures:

The production costs should be reduced by developing cost reduction technologies.
368

The varieties that are resistant to diseases, suitable for mechanical harvesting and have
quality should be developed and producers should practice agricultural techniques (sowing,
maintenance, harvest and storage etc.) for producing crops with these varieties.

Measures must be taken to generalize using certified seed.

The most effective pricing criteria in pulses are standardization, homogeneity and colour
sales appeal. These criteria affect significantly the external and domestic value of the
products. Therefore, the practices that are standardized, having higher quality and
encourage to produce should be introduced.
Policy Measures:

A new pulses policy should be made to solve marketing problems.

Characteristics preferences of varieties of pulses for foreign buyer countries should be
examined and monitored by export market researches, and suitable varieties for certain
standards should be produced in proper ecologies.

Foreign trade policy should be revisioned.

The products which will be exported should carefully be standardized, classified, graded,
wrapped and packaged because importing countries pay attention to these processes.

Incentive measures should be taken to produce high quality products in order to increase or
at least to stabilize the export earnings.

The products which are processed and have high value added possess higher marketing
margins. Therefore, developing of the pulses processing industry can contribute to the
Turkey’s pulses export.
REFERENCES
Adak, S., Güler, M., Kayan, N. “Yemeklik Baklagillerin Üretimini Artırma Olanakları”. Ziraat
Mühendisliği VII. Teknik Kongresi, 11-15 Ocak 2010, s: 329-341, 2010.
Akova, Y. Bakliyat. Başbakanlık Dış Ticaret Müsteşarlığı İhracatı Geliştirme Etüd Merkezi, 2009.
Altındeğer, M. Mercimek Yetiştiriciliği. Samsun Valiliği İl Tarım Müdürlüğü, 2005.
369
Anonim. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu Tahıl ve Baklagil Alt Komisyonu Raporu.
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yayın No: DPT: 2644-ÖİK: 652, 2001.
Anonim. Bitkisel Üretim Özel İhtisas Komisyonu Raporu. Dokuzuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı, Yayın
No: DPT: 2713-ÖİK: 666, 2007.
Aydoğan, A., Karagül, V., Bozdemir, Ç. “Orta Anadolu Bölgesi Kışlık Mercimek (Lens Culinaris Medik.)
Islah Çalışmaları”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2002.
Aydoğan, A., Karagül, V., Gürbüz, A. “Farklı Ekim Zamanlarının Yeşil ve Kırmızı Mercimeğin (Lens
culinaris Medik.) Verim ve Verim Öğelerine Etkileri”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü
Dergisi, 2008, Cilt: 17, Sayı: 1-2, 2008.
Bayaner, A. ve Uzunlu, V. Türk Baklagil Pazarlama Politikalarının Dünya Ticaretine Etkileri. Gıda, Tarım
ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve Politika Geliştirme Enstitüsü Çalışma Raporu
1999-1, 1999.
Çiftçi, C.Y. “Dünyada ve Türkiye’de Yemeklik Tane Baklagiller Tarımı”. TMMOB Ziraat Mühendisleri
Odası Teknik Yayınlar Dizisi No: 5, sf: 197, 2004.
Gaytancıoğlu, O., İnan, İ.H., Hurma, H., Demirkol, C. Türkiye’de Bakliyat Üretimindeki Sorunların
Çözümü ve Dışa Bağımlılığı Azaltacak Politikaların Geliştirilmesi. İstanbul Ticaret Odası Yayınları
Yayın No: 2003-30, 2003.
Gül, M. ve Işık, H. “Dünyada ve Türkiye’de Baklagil Üretim ve Dış Ticaretindeki Gelişmeler”. MKU
Ziraat Fakültesi Dergisi 7 (1-2): 59-72, 2002.
Gül, U. Kuru Fasulye. Ürün Raporları, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve
Politika Geliştirme Enstitüsü, 2009.
Gül, U. ve Şimşek, M. Mercimek Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve
Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010a.
Gül, U. ve Şimşek, M. Nohut Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve
Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010b.
Gül, U. ve Şimşek, M. Kuru Fasulye Raporu. Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı Tarımsal Ekonomi ve
Politika Geliştirme Enstitüsü, 2010c.
Karabak, S. ve Cevher, C. “Orta Anadolu Bölgesi’nde Nohut ve Mercimek Tarımını Sınırlandıran SosyoEkonomik Faktörlerin Tespiti”. Tarla Bitkileri Merkez Araştırma Enstitüsü Dergisi, 2002.
370
Kün, E., Çiftçi, C.Y., Birsin, M., Ülger, A.C., Karahan, S., Zencirli, N., Öktem, A., Güler, M., Yılmaz, N. ve
Atak, M. “Tahıl ve Yemeklik Dane Baklagiller Üretimi”. TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası,
Türkiye Ziraat Mühendisliği 6.Teknik Kongresi (3-7 Ocak 2005) 367-408, 2005.
Küsmenoğlu, İ. “Üretiminden İhracatına: Yemeklik Tane Baklagil Sektöründe Yapısal Problemler,
Araştırma ve Sertifikalı Tohumluk Üretimi”. Mersin Ticaret Borsası Dergisi, Sayı: 3, sf: 33,
2003.
Oğuzcan, Z. Dünya ve Türkiye Bakliyat Sektörü. Akdeniz İhracatçı Birlikleri Araştırma Serisi: 62, 2009.
(http://www.akib.org.tr/akib/UserFiles/File/arastirma/DunyaTurkiye_BakliyatSektoru.doc)
Resmi Gazete. Türkiye Tarım Havzaları Üretim ve Destekleme Modeline Göre 2011 Yılı
Ürünleri Fark Ödemesi Desteğine Dair Karar. Resmi Gazete Tarih: 07/04/2011 Sayı:
27898, 2011.
Şehirali, S., Gençtan, T., Birsin, M.A., Zincirci, N., Uçkesen, B. “Türkiye Tahıl ve Yemeklik Tane Baklagil
Üretiminin Bugünkü ve Gelecekteki Boyutları”. ZMO V. Türkiye Ziraat Mühendisliği Teknik
Kongresi, sf: 431-452, 2000.
Uzunöz, M. “Türkiye’de Baklagil Ürünlerinde İç Ticaret Hadleri”. Gazi Osmanpaşa Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi, 26 (1), sf: 29-37, 2009.
Yenigün, S. Çukurova Bölgesi’nde Bazı Kışlık Nohut (Cicer Arietinum L.) Hat ve Çeşitlerinin Bitkisel ve
Tarımsal Özelliklerinin Saptanması. Çukurova Üniversitesi Fen Bilimleri Enstitüsü Yüksek
Lisans Tezi, 2006.
http://www.atonet.org.tr/yeni/index.php?p=1565&l=1
http://www.gidasanayii.com/modules.php?name=News&file=article&sid=12247
http://indigodergisi.com/prof_ortas32.htm
http://www.pto.org.tr/haber_oku.asp?id=415
http://www.tarimbil.net/product_detail.php?id=205
http://www.taryat.gov.tr/index.php?option=com_content&view=article&id=162&Itemid=73
371
ARAP DĠLĠ‟NĠN DIġ TĠCARETTEKĠ ÖNEMĠ
Yrd. Doç. Dr. Uğur GÜLBĠL
Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Doğu Dilleri ve Edebiyatları Bölümü
[email protected]
Özet
Ġnsanlar ve toplumlar arasındaki iliĢkilerde anlaĢabilmeyi sağlayan en önemli unsur dildir.
Uluslararası ticarette de dilin önemi çok büyüktür. Bu nedenle uluslararası ticarette diğer
diller gibi Arap dili de büyük önem taĢımaktadır. Türkiye, coğrafi bakımdan birçok Arap ve
Avrupa ülkeleri arasında bir köprü konumundadır. Bu toplumlar arasında sosyal, kültürel ve
ticari iliĢkiler her geçen gün artarak devam etmektedir. GeliĢen Türkiye dıĢ ticarette nasıl
batıdan ayrı düĢünülemezse; Arap dünyasından da ayrı kalması düĢünülemez. Dünyada birçok
ülkede milyonlarca insanın konuĢtuğu dili öğrenmek ve onlarla her alanda anlaĢmalar
imzalamak, ticari iliĢkileri arttırmak gerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye‘de kurumsal ve
özel teĢebbüslerle Arapça eğitim ve öğretimi artarak devam etmektedir.
Abstract
The most important factor providing to communicate in relations between people and
societies is the language. Importance of language is so big in international trade too. For this
reason, Arabic language has great importance in international trade such as other languages.
Turkey, in terms of geographical location, is like a bridge between many Arab and Europan
countries. Social, cultural and commercial relations are increasing with each passing day
between these societies. Turkey can not be considered apart from the Arab world in foreign
trade as it can not be considered apart from the West. To learn the language spoken
by millions of people in many countries around the world and to sign agreements with
them in every field and to improve commercial relations is needed. Therefore,
with institutional and
private undertakings Arabic
education
and
training continues increasing.
GĠRĠġ
Bu çalıĢmada dil ve iletiĢimin önemi, Araplar ve tarihi kökenleri, Arapların Ģu an ki
konumları; Arapça, kökeni ve günümüzde hangi ülkelerde konuĢulduğu ve Arap Dili‘nin
dünyadaki oranı; Türklerle Araplar arasındaki tarihi, siyasi, kültürel bağlar ve yakınlaĢmalar;
Türklerle Araplar arasında iletiĢimde köprü olan dil ve ticarî iliĢkiler hangi oranda
gerçekleĢmekte, gibi konular hakkında kısaca bilgi vermeye çalıĢacağız.
Toplum içerisinde bir birey olarak yaratılan insan, varlığını devam ettirebilmek için bazı
yeteneklerle donatılmıĢtır. Bu yeteneklerin en önemlilerinden birisi dildir. Ġnsanın doğasında
dille iletiĢim kurma, birileriyle konuĢma, ihtiyaçlarını, duygu ve düĢüncelerini ifade etme
yeteneği vardır. Ġnsan, dili sonradan öğrenir ve geliĢtirir. Dünyaya geldikten sonra önce
dünyayı gözlemler, dinler, tanır, dili kullanmayı öğrendikten sonra ihtiyaçlarını ve
duygularını belirtir. Büyüdükçe dili geliĢtirir ve varlık âlemini dili ile tanımaya baĢlar. Onunla
geçmiĢte ve günümüzde yaĢayan insanları, kültürlerini, tarihini, yaĢayıĢ biçimlerini anlar ve
bir sonraki zamana aktarır.
Toplumun ayrılmaz bir unsuru olarak insan, dili ile toplumun bir parçası olduğunu gösterir,
iletiĢim kurarak sosyalleĢir. Dil ile diğer insanlarla anlaĢır, onlarla kendisi arasında birleĢtirici
bağlar kurar. Dil ile varlık âlemi arasında sıkı bir münasebet vardır. Ġnsan varlık âlemindeki
372
eĢyaya bakar, ne olduğunu algılar, anlamlandırır ve gerektiğinde ise bunu dil aracılığı ile
anlatır ve aktarır.20
Ġnsanın duygu, düĢünce ve bilgileri çeĢitli yollarla baĢkalarına aktarma ve anlamlandırma
sürecine iletiĢim21 denir. ĠletiĢim, insanın toplum içerisinde var olmasını sağlayan en önemli
unsurdur. Ġnsan; isteklerini, duygularını, düĢüncelerini, acılarını, sevinçlerini baĢkalarıyla
paylaĢmak ister ve bunu da gerçekleĢtirmek için iletiĢimde bulunur. Dil her türlü iletiĢimin
taĢıyıcısıdır.
Ġnsan iletiĢiminde 6 unsur vardır: Kaynak, mesaj, alıcı, kanal, kod, bağlam.
Kaynak, mesajı gönderen;
Mesaj, söylenen Ģey;
Alıcı, mesajın yöneldiği kiĢi, kurum ve kuruluĢ;
Kanal, mesajın iletildiği araç (sesler, yazılar, hareketler, iĢaretler);
Kod, gönderici ile alıcı arasındaki ortak dil;
Bağlam, mesajın net ve anlamlı olmasında etkili olan unsurdur.
Dil, bir milletin kültürel değerlerinin en baĢında yer alır. Bir milletin maddî ve manevî
değerleri dil ile ifade edilir. Bir millet kültürüyle birlik ve beraberliğini korur, varlığını devam
ettirir. Bir milletin kültürünü, hem geçmiĢte hem de günümüzde var olan değerleri oluĢturur.
―Bir dilin tarihî, siyasi, sosyal ve kültürel sebeplerle, zamanla ses, yapı ve kelime hazinesi
bakımından önemli farklarla birbirinden ayrılan kollarına lehçe22 denir‖. (Örneğin, Arapça ve
lehçeleri). Birçok ülkede çeĢitli lehçeler vardır ve taĢra ağızlarıyla bunlar arasındaki
ayrılıkları, toplumsal ölçütlere baĢvurmadan belirleyebilmek çoğu kez olanaksızdır.
Lehçelerin oluĢumu, bir dili konuĢan çeĢitli toplulukların birbirlerinden uzaklaĢmasıyla
açıklanır. ―Bir dil veya lehçe içerisinde, daha küçük yerleĢim bölgelerinde, yazı diline oranla
farklılık gösteren konuĢma biçimlerine ise ağız23 denir‖. Ağız, lehçeye göre daha dar alanda
yer alır.
I. Türk Milleti ve Arapça
Bildirimizin bu bölümünde konunun daha iyi anlaĢılabilmesi için Araplarla olan
münasebetlere kısaca değinelim.
Araplarla Türklerin ilk teması Hz. Ömer‘in hilafetinin son yıllarında olmuĢ ve bu temas
artarak devam etmiĢtir. Daha sonra Türkler büyük gruplar halinde Ġslâmiyet‘i kabul etmiĢ,
Abbasî sarayında askeri güçlerini ve nüfuzlarını artırmıĢlardır. Selçuklular ve Osmanlılar
döneminde ise bu yakınlaĢma çok daha fazla olmuĢtur. Bunun neticesinde iki toplumun
dillerinin (Arapça ile Türkçe) birbirlerine olan tesirleri artarak devam etmiĢ ve bu da kendisini
diller arası kelime alıĢveriĢi Ģeklinde göstermiĢtir.
Türk Milleti‘nin tarih boyunca kullandığı dillerin en önemlilerinden birisi de Arapça‘dır.
Özellikle, Osmanlı Ġmparatorluğu ile bu kullanım yaygın hale gelmiĢtir. Sarayda, Divan
Edebiyatı oturumlarında Farsça; medreselerde Arapça eğitim dili olarak kullanılmakta ve halk
arasında ise Türkçe konuĢulmaktaydı. Eğitim ve öğretimin yaygın olarak medreselerde
verildiği düĢünüldüğünde Arapça‘nın yoğun olarak üzerinde durulan dillerden olduğu
görülmektedir. Osmanlı âlimleri, eserlerini Türkçenin yanında Arapça olarak da te‘lif
etmiĢlerdir.
Kültürümüzü oluĢturan eserler incelendiğinde Arapça yazılmıĢ, o dönemi anlatan, örf, adet ve
geleneklerimizden; din, tarih, sosyal ve siyasi durumlardan bahseden binlerce eser
20
Bu konuda ayrıntılı bilgi için bkz. Özkan, Mustafa, Ġnsan ĠletiĢim ve Dil, 3F yayınevi, Ġstanbul, 2008;
Ahanov, Kaken, Dilbilimin Esasları, Aktaran, Murat Çeritoğlu, Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 2008, s. 43;
Aksan, Doğan, Her yönüyle dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), Türk Dil Kurumu Yayınları, Ankara, 1995, s.11.
21
Özkan, Mustafa, a.g.e., s. 16; Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, Novaprint Basımevi,
Ġstanbul, 1998, s. 47; Gürüz, Demet, KiĢilerarası ĠletiĢim, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008, s. 5; Yüksel,
Haluk, ĠletiĢimin Tanımı ve Temel BileĢenleri, Pegem Akademi Yayınları, EskiĢehir, 2008, s. 4.
22
Vardar, Berke, age, s.149; Özkan, Mustafa, age, s. 25.
23
Vardar, Berke, age, s.17; Özkan, Mustafa, age, s. 25.
373
kütüphanelerde yer almaktadır. Bu bağlamda Arapça öğrenilip bu eserlerin gün yüzüne
çıkarılması gerekmektedir.
Türklerin yazıda kullandığı alfabeler incelendiğinde Göktürk, Uygur, Kiril, Arap ve Latin
alfabelerini kullandıklarını görmekteyiz24. Tarihe baktığımızda Osmanlı‘da yaygın olarak
kullanılan dilin ve alfabenin Arap harflerinden oluĢtuğu göze çarpar. 18. yüzyılın ortalarında
Osmanlıca olarak isim verilen bu dilde kelimeler incelendiğinde Arapça kelimelerin oranının
fazla olduğu göze çarpmaktadır.
Müslüman olmalarıyla birlikte Türk âlimleri Ġslam‘a hizmet amacıyla gerek dini ilimlerin
gerekse de Arapça‘nın inceliklerine vakıf olarak Araplarla boy ölçüĢecek konuma
geliyorlardı. Ġslam‘ın erken devirlerinden itibaren Ġslam‘la tanıĢan Türkler, toplu olarak Arap
Ģehirlerine gelerek halifeler tarafından kurulan Ģehirlere yerleĢmiĢlerdir. BaĢta Arap dilinin
sarf, nahiv, fesahat, belagat gibi ilimleri olmak üzere Ġslamî ilimlerde kendilerini yetiĢtirerek
önemli eserler te‘lif etmiĢlerdir.25
Ġkinci olarak, Türkler Orta Asya‘da Harzem, KaĢgar, Farab, Buhara, Semerkant gibi kendi
yurtlarında, eski din, kültür ve medeniyet merkezlerinde, müslüman Türkler‘in Arap dilinin
geliĢmesi ve bir kültür ve medeniyet haline gelmesi yolunda yaptıkları hizmetler göze
çarpmaktadır.26
Kafileler halinde Arap ülkelerine gelen bu Türkler, kendileri için kurulan, Bağdat, Basra,
Samarra, Vasıt gibi Ģehirlere yerleĢmiĢlerdir. Bu konuda hizmetleriyle öne çıkan Türk ilim
adamlarını Ģöyle zikredebiliriz: Basra dil ekolünün kurulmasına öncülük eden Halefu‘lAhmer (ö.769); Ġslami ilimlere hizmet amacıyla, Bağdat‘ta kurduğu kütüphanesiyle dikkate
Ģâyân olan Feth b. Hakan (ö. 861); 27 Divanu‘l-Edeb isimli eseriyle el-Fârâbî28; Tâcu‘l-Luga
ve Sıhâhu‘l-‗Arabiyye isimli eseriyle el-Cevherî29 (ö.1002); Harzem dili ile yazdığı
Mukaddimetu‘l-Edeb isimli eseriyle ez-ZemahĢerî (ö. 1143), Araplar için leksikolojide önder
olan Türk âlimleridir. Özellikle ez-ZemahĢerî‘nin (ö. 1143) 30, Mukaddimetu‘l-Edeb isimli
sözlüğünü Araplar‘a Türkçe öğretmek amacıyla yazdığı da kaynaklarda geçmektedir. Ayrıca
Mahmud el KaĢgârî, Divanu Lugati‘t-Türk isimli eserini Arapça ve Türkçe olarak te‘lif
etmesi bakımından da bu konuda ayrıca zikredilmesi gereken isimlerdendir31. Bu arada elCahız‘ın (ö. 868) te‘lif ettiği, Fezâilu‘l-Etrâk isimli eser Türkleri anlatan Arapça ilk kaynaklar
arasında zikredilmektedir.32
Türklerin kurdukları devletlerde eğitim öğretim merkezi olan medreselerde Arapça devamlı
bir eğitim dili olmuĢtur.
Ancak emperyalizm, Müslüman halklar arasındaki dil, tarih, kültür, ekonomi gibi alanlardaki
birlikteliği bölmeye ve parçalamaya çalıĢtığı gibi dilde de bunu gerçekleĢtirmeye
çalıĢmaktadır. Yüzyıllar boyunca ortak olarak kullandığımız kelime ve kavramların
kullanımını nahoĢ gibi gösterme, yerine kendi kavramlarını koyma çalıĢmaları yoğun bir
Ģekilde devam etmektedir.
Türkiye'de birçok Ģehirde Arapça konuĢulmaktadır. Bu Ģehirler; Siirt, Mardin, ġanlıurfa,
Hatay, Adana, Mersin, Gaziantep, MuĢ vb dir.. Bu Ģehirlerde Arap kökenli Türk vatandaĢları
mevcuttur. Ve bu vatandaĢlarımız Türkçenin yanında Arapça ile de anlaĢmaktadırlar.
24
Özkan, Mustafa, a.g.e., s. 40.
Bu konuda, Zekeriya Kitapçı‘nın yazmıĢ olduğu Hilafet Ülkelerinde Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına
Hizmetleri ve Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri isimli iki eseri incelenebilir.
26
Kitapçı, Zekeriya, Hilafet Ülkelerinde Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, 1. Baskı, Yedi
Kubbe Yayınları, Konya, 2004, s.22.
27
Kitapçı, Zekeriya, a.g.e., s. 28.
28
Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 133.
29
Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 145.
30
Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 126.
31
Kitapçı, Zekeriya, Orta Asya Türklüğünün Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri, s. 179.
32
Ayrıntılı bilgi için bkz., Kitapçı, Zekeriya, a.g.e.
25
374
Buna mukabil, baĢta Suriye olmak üzere pek çok Arap ülkelerinde Türk kökenli fakat o ülke
vatandaĢı olan insanlarımız vardır. Bu insanlar da aralarında Arapçanın yanında Türkçe ile
iletiĢim kurmaktadırlar.
II. Araplar ve Kullandıkları Dil:
Araplar, günümüzde de varlıklarını devam ettiren, Sâmî kavimlerin sayı ve yayılıĢ sahası
bakımından önde gelen milletlerindendir. KonuĢtukları dil de Sâmî dillerin en geliĢmiĢi ve en
zenginidir.33
Araplar‘ın ilk olarak ne zaman ve nerede ortaya çıktıkları konusunda her hangi bir bilgiye
sahip değiliz. Ancak yapılan araĢtırma ve incelemeler Arapların anayurtlarının Arap
yarımadası olduğu konusunda birleĢmektedir. Araplar hakkındaki en eski bilgiler de Araplara
komĢu olan kavimlerin yazılı belgelerinden öğrenilmektedir. Araplarla ilgili bilgiler ilk
olarak, Arapların Asur, Bâbil, Pers ve Romalılarla yaptıkları savaĢları ve onlarla olan iliĢkileri
anlatan kitâbelerde görülmektedir. Arap kelimesi ilk defa m.ö. 853‘te Asurlulara ait kitâbede
geçmektedir.34
Ġslamiyetin geliĢiyle birlikte, Araplar Ġslâm‘ı yayma düĢüncesi ile yurtlarını terk ederek
dünyanın çeĢitli bölgelerine yayılmıĢlardır. Yapılan fetihlerle pek çok ülkeye yerleĢmiĢlerdir.
19. yy ve sonrasında Araplar iç ve dıĢ etkilerle, özgürlük ve bağımsızlık gerekçeleriyle
ayaklanarak Osmanlı hâkimiyetinden çıkmak istemiĢlerdir. Nihayetinde pek çok Arap ülkesi
özgürlüğünü almıĢtır.
Arapça
Arapça Sâmî diller ailesindendir. Bu dil ailesi Hâmî-Sâmi köküne bağlıdır. Sâmi dillerden
Akadça, Sümerce, Babilce gibi diller zamanla yok olurken Arapça varlığını halen
güçlendirerek devam etmektedir. Bu, eski Mısır dilini de içine alır. Arapça denildiği zaman
umumiyetle klasik Arapça ve ona bağlı olan lehçeler manzumesi akla gelmektedir.
Ġbraniceye oldukça yakın bir Sami dili olan Arapça‘nın kullanımı 7. yüzyıla kadar Arap
Yarımadası içine hapsedildi. Fakat bu yüzyıldaki göz alıcı Ġslami fetihler, bu dili asıl sınırları
dıĢına taĢıdılar ve Arapça, Irak, Suriye, Mısır ve Kuzey Afrika dillerinin yerini aldı. Ġlerleyen
yüzyıllardaki fetihlerden sonra Arapça doğuda Afganistan ve en batıda Ġspanya'ya kadar
uzanan bölgede konuĢuldu.
Arap alfabesinin, Nabatlar olarak bilinen eski bir topluluğun dilinden oluĢtuğuna inanılır.
Fakat tam olarak nasıl, ne zaman ve nerede oluĢtuğu hala bir tartıĢma konusudur.
KonuĢulan Arapça doğal olarak ülkeden ülkeye değiĢir. Fakat klasik Arapça, Kuran dili, 7.
yüzyıldan beri büyük ölçüde değiĢmeden kalabildi. Dilin standartlaĢtırılması ve
geliĢtirilmesinde büyük bir itici güç olarak yer aldı. Farklı ülkelerden gelen eğitimli Araplar
buluĢtuğunda, genellikle klasik Arapça aracılığıyla iletiĢim kurarlar. Arap Yarımadası'nın
Güney kıyısında güney Arapça olarak bilinen birçok lehçe konuĢulur. Fakat bu diller kuzeyin
Arapça‘sından o kadar farklıdır ki güney Arapça çoğu zaman ayrı bir dil olarak kabul edilir.
Fasih Arapça denilen Ģekil Standart Arapça olarak kabul edilir ve bütün Arap devletlerinin
resmi dilidir. Fasih Arapça‘yı Ġstanbul Türkçe‘sine benzetebiliriz. Eğitim görmüĢ her Arap
fasih Arapça‘yı konuĢup anlayabilir. Edebiyat ve medya dili de aynı Ģekilde fasih Arapça
iledir.
Halk arasında konuĢulan ise Arapça‘nın lehçeleridir. Bu lehçeler bazen o kadar farklıdır ki
kiĢiler birbirini anlamaz. Fasih Arapça ile roman, hikâye, gazete ve dergileri okuyup anlamak,
TV ve radyoları, konferans, sempozyumları takip etmek mümkündür.
Arapça beĢ ana lehçe öbeğine ayrılır:
Arabistan yarımadası
Irak
Suriye
33
34
DĠA, Ġslâm Ansiklopedisi, Ġstanbul, 1991, c. 3, s. 272, Arap Mad.
DĠA, age, c. 3, s. 272.
375
Mısır
Kuzey Afrika
Arapça, Ġslam Kültür ve Medeniyetinin geliĢmesine hizmet eden en önemli dillerden birisidir.
Kökü, en eski tarihlere dayanan ve Sami diller arasında hatırı sayılır bir önemi haiz olan bir
dildir. Cahiliye döneminde kelime zenginliği, mana derinliği, üslup ve ifade güzelliği ön
plana çıkmıĢtır.
Günümüzde Arapça‟nın KonuĢulduğu Ülkeler ve Nüfusları:
Arapça, Arap Yarımadası'ndan Atlantik Okyanusu'na kadar ulaĢan geniĢ bir alanda konuĢulan
dünyanın önemli dillerinden biridir. Arapça 22 Orta Doğu ülkesinde 250 milyona yakın bir
nüfus tarafında konuĢulan bir dildir. Ayrıca Arap olmayan 24 ülkede 1 milyara yakın bir
nüfus tarafından kullanılmaktadır.35 1974‘de Arapça, BirleĢmiĢ Milletler‘in altıncı resmi dili
olmuĢtur.
AĢağıdaki liste George Weber‘in Language Today adlı dergide yayınladığı ‗The World‘s 10
Most Influential Languages (Dünya‘nın En Etkili On Dili)‘ adlı makaleden alınmıĢtır36:
(Parantez içindeki rakamlar ana dili olarak konuĢanları verir.)
Ġngilizce (330 milyon)
Fransızca (75 milyon)
Arapça (250 milyon)
Ġspanyolca (300 milyon)
Rusça (125 milyon)
Portekizce (160 milyon)
Almanca (100 milyon)
Çince –Mandarin- (1,2 milyar)
Hindi/Urdu (250 milyon)
Bengalce (185 milyon)
Japonca (125 milyon)
AĢağıdaki liste ise bu dillerin kaç ülkede konuĢulduğuyla ilgili rakamları verir: (Parantez
içindeki rakamlar toplam konuĢulan ülke sayısını gösterir).37
Ġngilizce (115) Fransızca (35)
Arapça (24) Ġspanyolca (20)
Rusça (16) Portekizce
(5)
Almanca (9) Çince-Mandarin
(9)
Hintçe Urduca (2) Bengalce (1)
Japonca (1)
35
Bu bilgi http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a adresinden alınmıĢtır.
Weber, George, Language Today, c.II, Aralık 1997
37
Weber, agm.
36
376
Harita 1: Dünyada KonuĢulan Diller38
Yukarıdaki harita 1 incelendiğinde dünyada Arapça konuĢan ülkelerin oranının diğer bazı
ülkelere göre çok daha fazla olduğu görülmektedir.
Arapça konuĢan ülkeler ve nüfusları:
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
Bahreyn:
Batı Sahra:
BirleĢik Arap Emirlikleri:
Cezayir:
Cibuti:
Çad:
Eritre:
Fas:
Filistin:
Irak: Arapça ve Kürtçe:
Katar:
Kuveyt:
709.000
267,504
4,500,000
35,000,000
476.703
10,309,208
5,673,520
32,725,847
3,700,000
31,250,000
908,000
2,700,000
13.
14.
15.
16.
17.
18.
19.
20.
21.
22.
23.
24.
Libya:
Lübnan: Arapça ve Fransızca:
Mısır:
Moritanya Ġslam Cumhuriyeti:
Somali:
Sudan:
Suriye:
Suudi Arabistan:
Tunus:
Umman:
Ürdün:
Yemen:
16,450,000
4,100,000
83,000,000
3,291,000
8,600,000
30,894,000
19,500,000
27,700,000
10,600,000
2,570,000
6,200,000
23,000,000
III. Araplarla Ticaret:
Türkiye ihracatıyla, 20.000 çeĢit ürün ve yaklaĢık 40 bin firma ile Dünya ülkeleri arasında yer
almaktadır. Sanayi, tekstil, konfeksiyon, demir-çelik ve tarımsal ürünler gibi klasik ürünlerin
yanında çeĢitli ürünleri ihraç etmektedir. Ġhracatı GeliĢtirme Merkezi (ĠGEME) bültenleri ile,
Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK) raporlarına göre, Türkiye‘den çeĢitli ürünler talep
edilmektedir. Bu talep artarak devam etmektedir. Türkiye‘nin en fazla ihracat yaptığı ülkeler;
Almanya, Ġtalya, Ġngiltere, Fransa, Rusya, ABD, Ġspanya, Romanya, Hollanda, Çin, Belçika,
Ġsviçre, Yunanistan, Ġran, Polonya, Bulgaristan, Ġsrail gibi ülkeler yanında Mısır, Libya, BAE,
Irak, Ġran, Kuveyt, Suriye, Suudi Arabistan gibi Arap ülkeleri de yer almaktadır. Bu ülkeler
arasında Irak, Mısır, ve Libya‘ya yapılan ihracat dikkat çekmektedir.
38
Bu harita http://www.cografyaforum.com adresinden alınmıĢtır.
377
ġekil 1: Kaynak: Türkiye Ġstatistik Kurumu (TÜĠK)
ġekil 1‘de 2002 ve 2010 yılları arasında Türkiye'nin ihracat ve turizm gelirlerinin giderek
arttığı göze çarpmaktadır.
378
Milyon USD
2003
2004
2005
2006
2007
2008
2009
2010
Toplam Ġhracat
47.253
63.167
73.476
85.535
107.272
132.027
102.129
113.930
A-AB Ülkeleri
27.394
36.581
41.365
47.935
60.399
63.390
47.013
52.670
B-Türkiye
Serbest
Bölgeleri
1.928
2.564
2.973
2.967
2.943
3.008
1.957
2.082
C-Diğer
Ülkeler
17.931
24.022
29.137
34.633
43.930
65.622
53.172
59.177
Diğer Avrupa
Ülkeleri
3.362
4.507
5.855
7.962
10.843
15.678
11.318
11.388
Afrika
2.131
2.968
3.631
4.566
5.976
9.063
10.154
9.302
Kuzey Afrika
Ülkeleri
1.577
2.203
2.544
3.097
4.030
5.850
7.416
7.042
Diğer Afrika
Ülkeleri
554
765
1.087
1.469
1.947
3.212
2.739
2.260
Amerika
4.269
5.733
5.960
6.328
5.603
6.532
4.878
6.085
Kuzey Amerika
Ülkeleri
3.973
5.207
5.276
5.439
4.541
4.802
3.578
4.249
Orta Amerikalı
Ülkeler ve
Karayipler
166
334
411
548
549
829
622
599
Güney Amerika
Ülkeleri
131
193
274
341
514
901
678
1.237
Asya
7.813
10.465
13.213
15.257
20.309
32.505
25.898
31.899
Yakın ve
Ortadoğu
Ülkeleri
5.465
7.921
10.184
11.316
15.081
25.430
19.193
23.320
Diğer Asya
Ülkeleri
2.348
2.544
3.029
3.942
5.227
7.074
6.706
8.578
Avustralya ve
Yeni Zelanda
158
264
271
327
343
435
362
403
Diğer Ülkeler
197
84
208
192
857
1.410
561
102
SeçilmiĢ Ülke Grupları
OECD
Ülkeleri
30.425
40.518
44.355
54.481
65.675
70.472
55.832
61.491
EFTA
Ülkeleri
538
667
821
1.189
1.328
3.262
4.336
2.420
Karadeniz
Ekonomik
ĠĢbirliği
Örgütü
5.044
6.779
8.619
11.584
16.784
20.867
12.273
14.464
Ekonomik
ĠĢbirliği
Organizasyon
1.569
2.206
2.670
3.341
4.700
6.248
5.948
7.617
379
Bağımsız
Devletler
Topluluğu
2.963
3.962
5.057
6.993
10.088
13.938
7.957
10.295
Türki
Cumhuriyetler
899
1.194
1.409
1.982
2.874
3.749
3.399
3.922
Ġslam
Konferansı
Örgütü
7.205
10.214
13.061
15.007
20.311
32.597
28.627
32.509
Tablo-1
Türklerle Araplar arasında yapılan ticaret bağlamında Tablo-1 incelendiğinde ihracat ve
turizm gelirlerinin son birkaç yılda rekor düzeyde arttığı görülmektedir. 2003 yılından itibaren
2010 yılına kadar geçen sürede Türkiye‘nin dıĢ ticaret gelirinin artarak devam ettiği göze
çarpmaktadır.
Güven açısından bakıldığında, ortak din ve kültüre sahip olan milletlerin ürünleri birbirlerine
daha fazla güven vermekte, diğerlerinin ürettiklerine ise Ģüphe ile yaklaĢılabilmektedir.
Türkiye‘de pek çok Ģehirde ticareti artırmaya yönelik fuarlar düzenlenmektedir. Gaziantep‘te
düzenlenen Ortadoğu fuarı da bunlardan biridir. Bu fuarlarda Araplar ve Türkler kendi
ürünlerini sergilemektedir. Ancak hala beklenilen düzeyde değildir. Ürünlerini sergileyen
ülkeler ve sergilenen ürünler kısırdır, yeterli değildir. Problem, tanıtımın yanında, dil bilen
insanların azlığıyla ikiye katlanmaktadır. Hala bu tür fuarlarda Ġngilizce temelli anlaĢma
yoluna gidilmektedir. Bu iletiĢim neden Türkçe veya Arapça ile yapılmasın?
Aynı Ģekilde Arap ülkelerinde de zaman zaman fuarlar yapılmakta ve üçüncü bir milletin dili
ile anlaĢma yapılmaya çalıĢılmaktadır.
Arap Dili incelendiğinde kelime hazinesi bakımından en geniĢ dillerden biri olduğu karĢımıza
çıkmaktadır. Eklemeli ve bükünlü bir dil olduğu için bir kelimeden yaklaĢık 250 kelime
türetilebilmektedir. Bu yönden de bir zenginlik olarak görülebilir. Yeni ortaya konulan
ürünler için kelime üretme zorluğu yoktur. Kolayca kelime türetilebilir. Ürünlere kolayca isim
verilebilir. Bu ülkelerle aramızda Arapça neden ortak değer olmasın?
Son yıllarda Türkiye‘nin Ortadoğu açılımları sebebiyle BaĢbakanlığa bağlı Ortadoğu‘yla
alakalı ve onlar hakkında bilgi toplayan alt birimler vardır. Arap ülkeleri hakkında doğru ve
sağlıklı bilgi toplanmaya çalıĢılmaktadır.
IV. Türkiye‟de Arapça‟nın Öğrenilmesine Yönelik Yapılan ÇalıĢmalar
Günümüzde Ġlahiyat fakülteleri, Fen-Edebiyat fakülteleri Doğu Dilleri ve Edebiyatları
bölümleri, Arapça öğretmenliği bölümleri, Ġmam-Hatip liseleri, Türk Dili ve Edebiyatı, Tarih
bölümleri ve Meslek Yüksek Okullarında Arapça ders olarak okutulmaktadır. Ayrıca son
yıllardaki atılımların sonucu olarak Dil Merkezlerinde ve Kurslarda Arapça öğretilmektedir.
Aynı Ģekilde Arap ülkelerinde de üniversitelerde Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri kurulmuĢ
ve Araplara Türkçe dersi verilmeye baĢlanmıĢtır. Türkçe öğretimine yönelik Dil Merkezleri
ve Kurslarda da Türkçe konuĢma dersleri verilmektedir.
Sonuç
Ġnsanlar ve toplumlar arasındaki iliĢkilerde anlaĢabilmeyi sağlayan en önemli unsur dildir.
Uluslararası ticarette de dilin önemi çok büyüktür. Bu nedenle uluslararası ticarette diğer
diller gibi Arap dili de büyük önem taĢımaktadır. Türkiye, coğrafi bakımdan birçok Arap ve
Avrupa ülkeleri arasında bir köprü konumundadır. Bu toplumlar arasında sosyal, kültürel ve
ticari iliĢkiler her geçen gün artarak devam etmektedir. GeliĢen Türkiye dıĢ ticarette nasıl
batıdan ayrı düĢünülemezse, Arap dünyasından da ayrı kalması düĢünülemez. Dünyada birçok
ülkede milyonlarca insanın konuĢtuğu dili öğrenmek ve onlarla her alanda anlaĢmalar
380
imzalamak, ticari iliĢkileri arttırmak gerekmektedir. Bundan dolayı Türkiye‘de kurumsal ve
özel teĢebbüslerle Arapça eğitim ve öğretimi artarak devam etmektedir.
V. Öneriler:
1. Arapça yabancı dil olarak kabul edilmeli ve dil öğretimi ona göre planlanmalı.
2. Dil Merkezleri artırılmalı ve bu merkezlerde Ticaret Arapçası‘nı, Ticaret
kelimelerini ve terimlerini ön plana çıkartıcı çalıĢmalar yapılmalı.
3. Uluslararası ticaret, politika bilimi, uluslar arası hukuk ve kültür tarihi öğrencilerine
konuĢma ağırlıklı Arapça dersleri konulmalı.
4. Arapça olarak yazılan eserler incelenerek Araplarla olan iliĢkiler tarihi olarak
incelenmeli ve böylelikle Araplarla olan bağımız ortaya konulmalı.
KAYNAKÇA
Ahanov, Kaken, Dilbilimin Esasları, Çev. Murat Ceritoğlu, s.43, Türk Dil Kurumu Yayınları,
Ankara, 2008.
Aksan, Doğan, Her Yönüyle Dil (Ana Çizgileriyle Dilbilim), s.11, Türk Dil Kurumu
Yayınları, Ankara, 1995.
DĠA, Ġslâm Ansiklopedisi, , c.3, s.272, Arap Maddesi, Ġstanbul, 1991.
Gürüz, Demet, KiĢilerarası ĠletiĢim, s.5, Nobel Yayın Dağıtım, Ankara, 2008.
Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Harzem Dil Ekolü,
s.126,133,145,179, Yedi Kubbe Yayınları, Konya, 2004
Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Hilafet Ülkeleri, s.22, Yedi
Kubbe Yayınları, Konya, 2004
Kitapçı, Zekeriya, Türklerin Arap Dili ve Edebiyatına Hizmetleri Hilafet Ülkeleri, s.28, Yedi
Kubbe Yayınları, Konya, 2004
Ozkan, Mustafa, Ġnsan ĠletiĢim ve Dil, s.16,25,40, 3F Yayınevi, Ġstanbul, 2008.
Vardar, Berke, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s.17,47,149, Novaprint Basımevi,
Ġstanbul, 1998.
Weber, George, ―The World‘s 10 Most Influential Languages‖, Language Today, c.II, Aralık
1997.
Yüksel, Haluk, ĠletiĢimin Tanımı Ve Temel BileĢenleri, Pegem Akademi Yayınları, EskiĢehir,
2008.
Yüksel, Haluk, ĠletiĢimin Tanımı ve Temel BileĢenleri, s.4, Pegem Akademi Yayınları,
EskiĢehir, 2008.
Web Siteleri
http://www.Cografyaforum.Com.
http://tr.wikipedia.org/wiki/Arap%C3%A7a
381
Tarım Sektöründe Ġnovatif YaklaĢımlar
ArĢ. Gör. Yunus Kaymaz
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Uluslararası Ticaret ve Lojistik Bölümü
[email protected]
ArĢ. Gör. Gökhan Çobanoğulları
Kilis 7 Aralık Üniversitesi Maliye Bölümü
[email protected]
AraĢ. Gör. Mehmet Özçalıcı
Kilis 7 Aralık Üniversitesi ĠĢletme Bölümü,
[email protected]
ÖZET
Dünya genelinde ülkeler artık bilgi, araĢtırma ve geliĢtirme, inovasyon gibi kavramları
politikaları içinde ele almaktadırlar. Bu bağlamda inovasyon, adı geçen kavramlar arasında en
çok ilgi gören ve ülke politikalarında önemli bir yeri olan kavram haline gelmiĢtir.
Ġnovasyonun ülkelerin kalkınma politikalarında ve küresel pazarlarda etkinliğinin artmasında
büyük rolü vardır. Bilgi teknolojilerinin ve inovasyonun bu anlamda ülkelerdeki sektörler
arasında da aktivitelerin yoğun olduğu alanlardır. Tarım sektörü de bu anlamda hem
Türkiye‘nin hem de diğer ülke ekonomilerinin can damarı konumundadır. Tarım sektörünün
ekonomi, politika, iklim koĢulları gibi pek çok faktörden etkilenmesi mümkün olmakla
birlikte bu etkiler etkili tarım politikaları sayesinde en aza indirilebilmektedir. Tarımda
inovasyon bu anlamda verimlilik, pazar entegrasyonu gibi konularda gerekli adımların
atılmasını sağlayacaktır. Bu çalıĢmada inovasyon ve tarım konuları yapılan literatür
çalıĢmaları ile desteklenecek ve bu anlamda ülkemizde atılması gereken adımlar
tartıĢılacaktır.
Anahtar Kelimeler: inovasyon, tarım sektörü, tarımda inovasyon
Innovative Approaches in Agriculture Industry
ABSTRACT
Today countries consider some concepts such as knowledge, research and development,
innovation within their policies. In this context, innovation became a concept that attracts the
attention from those mentioned and has an important position in countries policies. Innovation
has a great role for the increase of global market activities and for countries‘ development
policies. Hence, intensity of activities within industries is high regarding to knowledge and
innovation. In this context, agriculture industry acts as a vital point for both Turkey and other
countries‘ economies. It is possible that agriculture industry can be affected from factors such
as economy, politics and climatic conditions. However such impacts can be minimized with
appropriate agriculture policies. Thus innovation in agriculture will provide necessary steps
for efficient market and public-private institution integration. In this article, innovation and
agriculture concepts are examined by relevant literature and necessary steps regarding to this
concept will be discussed.
Key Words: innovation, agriculture industry, innovation in agriculture
382
Definition of Innovation
Innovation has various definitions which differ from author to author. Although there are
some slight differences between them many of them focused that innovation is something
new about processes, organizations, services or products. According to Kamien and Schwartz
(1982) innovation is the whole process through creating a new product or production process.
Another definition comes from Dosi (1988) that, innovation is to explore, try and develop a
new product or organizational method and consequently to commercialize them. According to
Rogers (1995) innovation is an idea, object or the process that seems new to individuals or the
adoption unit.
Of course much of these definitions consider newness in processes, products or services or
other managerial or technical units. However it is necessary to understand the types of
definitions by looking a recent definition. The definitions were done by Bessant and Tidd
(2005:10) and explain the types of innovations as below;
 ‗product innovation‘ – changes in the things (products/services) which an organization
offers;
 ‗process innovation‘ – changes in the ways in which they are created and delivered;
 ‗position innovation‘ – changes in the context in which the products/services are
introduced;
 ‗paradigm innovation‘ – changes in the underlying mental models which frame what
the organization does.
 On the other hand, European Union (2005:49-51) defines types of innovation as
below;
 Product innovation is the introduction of a good or service that is new or significantly
improved with respect to its characteristics or intended uses.
 Process innovation is the implementation of a new or significantly improved
production or delivery method. This includes significant changes in techniques
equipment and/or software.
 Marketing innovation is the implementation of a new marketing method involving
significant changes in product design or packaging, product placement, product
promotion or pricing.
 Organizational innovation is the implementation of a new organizational method in the
firm‘s business practices, workplace organization or external relations.
Research and Development, Innovation and Economic Growth
Today, innovation and novelty become a hot topic although such issues have been discussed
for many years. The early definitions and contributions about innovation come from
Schumpeter (1934) and Drucker (1985). Innovation can be considered as a stimulus for both
countries‘ economies and organizations‘ budgets. In this context, as Nonaka (1991:162) states
―in an economy where the only certainty is uncertainty, the one sure source of lasting
competitive advantage is knowledge‖. The uncertainty of economies led countries to act with
regard to this condition. The necessity of maintaining market conditions and extending them
led countries to position themselves with competitive characteristics. Thus, Turanlı and
Sarıdoğan (2010) indicates that in order to increase global welfare share and strengthen global
market power, companies and countries should develop their science-technology and
innovation capabilities. Of course, to gain and maintain a competitive characteristics in the
global arena, countries need innovation and research and development (R&D) activities. It is
certain that such development and improvement activities have positive effects to both macroperspective country and regional aspect and micro perspective industrial and firm aspect. The
R&D investment and innovation investments of countries of course differs from country to
country but it is obvious that developed countries invest and give importance more than to
383
developing and non-developed countries. In other words, companies with higher GDP invest
more on R&D and innovation because they are aware of the condition that such investments
are not lost. In this sense, Turanlı and Sarıdoğan (2010) also points out this situation that,
Knowledge Economy Index (KEI) which was developed by World Bank demonstrates a
positive relationship between countries knowledge economy indexes and their GDPs. The
World Bank Institute (2008) indicates that countries with higher KEI values tend to have
higher levels of economic development. This situation confirms that knowledge and its
applications have played a major role in growth processes. Knowledge-related policies and
practices belong at the top of today‘s development agenda (World Bank Institute, 2008).
In order to show the relationship between countries‘ GPDs, global competitive places and
innovative place below, the table will help to understand the close interplay between these
three aspects.
As it can be seen from Table 1, companies with high global competitive index are USA,
Switzerland, Denmark, Sweden, Singapore, Finland, Germany, Netherlands, Japan and
Canada.
Table 1: Global Competitiveness Index rankings and 2007–2008 comparisons
Source: World Economic Forum, 2008
The global competitive index and GPD shares if companies are almost matching in some
patterns. Most of the competitive countries as demonstrated above are countries which have
high GDP (Gross Domestic Product) share. As in Table 2, most competitive firms have higher
GDPs.
384
Table 2: Gross domestic product valued at purchasing power parity in millions of
international dollars-2007
Source: World Economic Forum, 2008
Innovation Performance of Selected Countries
Figure 1: Innovation Performance of European Countries
Source: European innovation scoreboard, 2009
Every year, European Innovation Scoreboard (EIS) is published by European Commission
Enterprise and Industry, in order to track and benchmark the relative innovation performance
of European Union 27 Member States. This index calculated using different indicators (there
are exactly 29 indicators) with three dimensions namely enablers, firm activities and outputs.
Eurostats is the main data source for this index.
Figure 1 shows the innovation performance of European member states and average of 27
states. As can be seen from the figure European members are divided into 5 groups. These
groups are as following;
 Innovation leaders whose performance is above the average of EU27 countries
 Innovation followers whose performance is below the innovation leaders although
close to EU27 states.
 Moderate innovators whose performance is below the EU27.
 Catching-up countries whose performance is below the average of EU27 states.
385
These innovator groups are further divided intra-group categories. This sub-group division
regards the innovation growth. Innovation growth rates of groups and also the sub-groups can
be followed from Table 3. This table indicates that catching-up countries which include
Turkey has substantial growth rate with 5,5% which is also the highest among the main
groups. Turkey is in the moderate growers sub-group. Bulgaria and Romania are showed
better performance than Turkey and Latvia.
Table 3: Innovation growth leaders
Group
Growth
Growth leaders
Moderate
Slow growers
rate
growers
Innovation 1,5%
Switzerland (CH) Finland
(FI), Denmark (DK), Sweden
leaders
Germany (DE)
(SE), United Kingdom (UK)
Innovation 2,7%
Cyprus
(CY), Cyprus
(CY), Austria (AT), Belgium (BE),
followers
Estonia (EE)
Estonia (EE)
France(FR), Ireland (IE),
Luxembourg
(LU),Netherlands (NL)
Moderate 3,3%
Czech Republic Hungary (HU), Italy (IT), Norway (NO),
innovators
(CZ),
Greece Lithuania
Spain (ES)
(GR),Malta (MT), (LT),Poland
Portugal (PT)
(PL), Slovakia
(SK)
Catching- 5,5%
Bulgaria
(BG), Latvia
(LV), Croatia (HR)
up
Romania (RO)
Turkey (TR)
countries
Source: EIS, 2009
Figure 2: Innovation profile of Turkey
Source: EIS, 2009
One of the members of catching-up countries is Turkey and its innovation performance is well
below the EU27 average and the rate of improvement is more than three times that of the
EU27.As it can be seen from Figure 2, relative strengths, compared to the country‘s average
performance, are in Finance and support, Innovators and Economic effects and relative
weaknesses are in Human resources, Firm investments and Throughputs.
Over the past 5 years, Human resources, Finance and support, Firm investments and
Throughputs have been the main drivers of the improvement in innovation performance, in
particular as a result from strong growth in S&E and SSH graduates (17.2%), Lifelong
386
learning (13.1%), Private credit (17.3%), Business R&D expenditures (28.5%) and EPO
patents (15.0%). Performance in the other dimensions has increased with a low pace.
Innovation in Agriculture
Agriculture in its narrow definition is the activities of ―producing animal and animal products
and processing these products through the sowing, planting, maintenance and training of the
land‖. More broader definition is ―beside producing vegetable and animal products, handling
these products by their growers, forestry and fishing activities, transporting and storage of
agricultural products by their growers, selling by their growers without transferring the
products to stores, and making able to use the agricultural tools and machines for other
growers in exchange for a fee‖ (Karluk 1996, 156).
Turkey made a rapid development between the years 1950-1953 and increased its acreage
from 14,5 million hectare to 18,8 million hectare. Also Turkey reached the fourth place
among wheat exporters because of the increment of cereals. Turkey increased its wheat
acreage 100%, the amount of production 132%, barley acreage 63%, the amount of
production 124% in 1960 compared to 1946 (Türkiye ĠĢ Bankası, 2012). Agriculture in
Turkey transferred to a planned period in 1980s after an ―unplanned period‖ and agriculture
still keeps its touchstone mission in Turkey economics.
Table 4: Share of sectors as GDP with current price (1998-2010)
Years
Agriculture
Industry
Services
GDP
1998
12,5
26,8
60,7
100,0
1999
10,5
24,9
64,6
100,0
2000
10,1
23,0
66,9
100,0
2001
8,8
22,4
68,7
100,0
2002
10,3
21,0
68,7
100,0
2003
9,9
20,9
69,2
100,0
2004
9,5
20,3
70,2
100,0
2005
9,4
20,3
70,4
100,0
2006
8,3
20,1
71,6
100,0
2007
7,6
20,0
72,4
100,0
2008
7,6
19,8
72,6
100,0
2009
8,3
19,1
72,6
100,0
2010
8,4
19,2
72,4
100,0
It is clear from the table that agriculture sector decreased its share in the GDP across the
years. Service industry has the highest share in GDP with 70%. After the 2000s, agriculture
industry is transformed to an economic industry which is based on competition rather than a
social responsibility and that is the reason why the share of the agriculture in GDP is
decreasing.
Research and development activities must be increased in order to make the agriculture sector
more efficient and effectively with strategic applications and innovative methods. Turkey
started to increase the research and development activities. As it can be seen in Table 4, there
is a relative increase in relevant aspects however the efforts for this sector needs much focus.
387
Table 4: Developments in Turkey‟s Agriculture
Source: www.tarim.gov.tr
Research and development activities for technology usage could be developed with two ways.
One of them is to develop within the agriculture sector with considering the agriculture
sectors‘ needs and the other is to transferring the technology which is developed in other
sectors.
In this framework, countries which completed the technologic revolution in industry and
information technology come forward in transferring the technology to agriculture industry.
In the light of this information countries have efforts about service support. Table 5
introduces the general service support estimates regarding to agriculture. Here, Turkey has
very short support to research and development.
388
Composition of General Services Support Estimate by country, 2008-10
Source: Agricultural Policy Monitoring and Evaluation 2011
In this context, the concept of unequal development put forth the results of the usage of
technology. In this framework, the division of labor constructs the role distribution between
the owners and those who demand R&D (Günaydın, 2009).
•
It is a known fact that the world‘s population is increasing every year with a dramatic
increase and the world‘s population is expected to reach 9 billion by 2050 (OECD, 2011).
Increasing population and decreasing resources as well as production of agricultural products
and increasing demand for those are challenges which countries face. In this context,
improving the productivity and increasing the effectiveness of research and development
activities as well as innovation activities. Countries and public-private institutions are
increasing relevant investments however it is not enough for now. This condition has been
evolving and changing for years. Briefly, the aim of agricultural innovation system is to
strengthening the capacity to innovate throughout the agricultural production and marketing
system.
The World Bank (2006) introduces the changing approaches about agricultural innovation as
below
• In the 1980s, the ―national agricultural research system‖ (NARS) concept focused
development efforts on strengthening research supply by providing infrastructure, capacity,
management, and policy support at the national level.
• In the 1990s, the ―agricultural knowledge and information system‖ (AKIS) concept
recognized that research was not the only means of generating or gaining access to
knowledge. The AKIS concept still focused on research supply but gave much more attention
to links between research, education, and extension and to identifying farmers‘ demand for
new technologies.
• More recently, attention has focused on the demand for research and technology and on the
development of innovation systems, because strengthened research systems may increase the
389
supply of new knowledge and technology, but they may not necessarily improve the capacity
for innovation throughout the agricultural sector.
Conclusion
According to OECD‘s report, Turkey became the last in R&D spending on agriculture in
listed countries. There is a lack of support for transition of products between commonly used
products to rarely used products. It is necessary for Turkey to understand the structural
reforms effects instead of input or output incentives. The support of the innovation system
should not be determined by a single policy, a precise and dedicated collective behavior to
structure the innovative behavior is needed. Regarding to this context, Hall (2005) highlights
the relevant actions to foster the agricultural innovation;
 Habits and practices interact with policies and need to be accounted for and
counterbalanced. (e.g., public-private sector partnerships; participation)
 Institutional innovations should be structured to the changing nature of the agriculture
system.
 New approaches and ways of working often require new partners thus selecting the
best possible partners.
 Because innovation is an adaptive capacity, having the networks that provide early
warning information and the skills and social capital to respond to shocks is a central
attribute of successful innovation systems.
References
European Union. (2005). Oslo Manual –Guidelines for collecting and interpreting innovation
data (3rd ed). European Commission: OECD Publishing.
European Innovation Scoreboard (EIS) 2009, European Commission Enterprise and Industry,
Pro Inno Europe Paper N.15.
Günaydın G., (2009). Tarımda Teknoloji Kullanımı ve BiliĢim, Ekonomik YaklaĢım Dergisi
Vol:20 No:71 pp. 89-108
Hall
A.
Agricultural
Innovation
Systems:
An
Introduction,
http://innovationstudies.org/index.php?option=com_content&task=view&id=193&Itemid=63
Access Date: 10.01.2012
Nonaka, I. (1991), The knowledge-creating company, Harvard Business Review, Vol. 69 No.
6, pp. 96-104.
KAMIEN M. I. and SCHWARTZ N.L., Market Structure and Innovation, Cambridge
University Press, Cambridge, 1982, s. 2.
OECD (2011), Agricultural Policy Monitoring and Evaluation
Turanlı, R. & Sarıdoğan, E., (2010). Bilim-Teknoloji-Ġnovasyon Temelli Ekonomi ve Toplum
[Science-Technology-Innovation Based Economy and Society]. Ġstanbul: Ġstanbul Ticaret
Odası.
Türkiye ĠĢ Bankası, Tarım ve Hayvancılık Sektörüne BakıĢ, Acces Date: 19.02.2012
World Bank Institute (2006), Enhancing Agricultural Innovation: How to Go Beyond the
Strengthening of Research Systems
World Bank Institute (2008), Measuring Knowledge in the World‘s Economies, Knowledge
Assessment Methodology Booklet
World Economic Forum (2008), The Global Competitiveness Report 2008–2009
390
BÖRÜLCE‟DE (Vigna unguilata L. WALP) ĠLK GELĠġME DÖNEMĠNDE TOPRAK
ALTI VE TOPRAK ÜSTÜ ORGANLARININ GELĠġME DURUMU
Yusuf DOĞAN
Mardin Artuklu Üniversitesi Kızıltepe Meslek Yüksek Okulu Mardin
e mail: [email protected]
Necat TOĞAY
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Van
e mail: [email protected]
YeĢim TOĞAY
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Van
e mail: [email protected]
ÖZET: Bu deneme, 2011 Yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri
Bölümü laboratuarlarında yürütülmüĢtür. Bu çalıĢma, 4 tane tescilli (Amazon, Sırma, Akız ve
Karagöz) ve 3 genotip (Endaze, Oba ve Evci) olmak üzere toplam 7 börülce çeĢidinin ilk
geliĢme devresindeki kök ve toprak üstü organlarının durumunu belirlemek amacıyla
yapılmıĢtır. ÇalıĢmada her çeĢitten 7‘Ģer tohum 460 cm3 hacmindeki PVC kaplara
tekrarlanan tesadüf parselleri deneme desenine göre üç tekrarlamalı olarak ekilmiĢtir. ÇıkıĢtan
15, 22 ve 29 gün sonra bitkiler sökülerek; kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve
toprak üstü fırın kuru ağırlıkları ve kök kuru ağırlık/ toprak üstü kuru ağırlık oranı
saptanmıĢtır. GeliĢme ilerledikçe kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve toprak
üstü fırın kuru ağırlıkları tüm çeĢitlerde belirgin bir Ģekilde artıĢ göstermiĢtir. Ġncelenen
karakterler yönünden çeĢit ve genotipler arasında önemli farlılıklar saptanmıĢtır.
Anahtar Kelimeler: Börülce, kök, fide, ilk geliĢme dönemi
391
THE STATUS OF ROOT AND SHOOTS OF THE COWPEA (Vigna unguilata L.
WALP) IN THE FIRST DEVELOPMENT STAGE
ABSTRACT: This experiment was conducted out laboratories of Yüzüncü Yıl University,
Agricultural Faculty, Field Crops Department in 2011. This research was conducted to
determine the formation of root and above the soil surface organs in the 7 cow pea cultivars, 4
of them registered (Amazon, Sırma, Akız and Karagöz) and 3 genotype (Endaze, Oba and
Evci) of them are local cultivar. In the research 7 seeds of each cultivar were sown into PVC
containers with 460 cm3 of volume. The experimental design was a replicated completely
randomized with three replications. 15, 22 and 29 days after emergence, the plant were pulled
off and their root lengths, shoot lengths, number of leaves, root and above the soil weights
(oven dry weights) and under/over the soil dry weight rates were determined. The
development advanced root lengths, shoot lengths, number of leaves and root and above the
soil weights (dry oven weights) showed distinct increases at the all cultivars. Significant
differences were found among cultivars and genotypes about examined characteristics.
Key Words: Cowpea, root, shoot, the first development stage
GiriĢ
Börülce Fabaceae (Leguminoseae, Papilionaceae) familyasına ait olup (Vural ve ark., 2000),
uzun yıllar Phaseolus cinsine bağlı olduğu düĢünülmüĢtür. Ancak börülce çiçek yapısındaki
farklılıkla Vigna cinsine girmektedir. Bu durumu ilk defa Salvi açıklamıĢtır. Dünyada kültürü
en fazla yapılan tür Vigna unguiculata (L.) Walp‘dir. Vigna sinensis bunun sinonimidir
(Azkan, 1994).
Börülce tek yıllık bir bitkidir. Börülce yeĢil sebze olarak ve kuru tane olarak insan
beslenmesinde, yem bitkisi olarak hayvan beslenmesinde kullanılan, toprağı organik madde
ve azot yönünden zenginleĢtiren bir baklagil bitkisidir. Taze baklalarında % 2.0–4.3, taze
tanelerinde % 4.5–5.0 protein bulunduğu halde kuru olgunluktaki börülce tanelerinin protein
kapsamı çeĢit ve çevre koĢullarına bağlı olarak %20.42–34.60 arasında değiĢiklik
göstermektedir. Börülce tanelerinde ayrıca % 50–67 oranında karbonhidrat, % 1.3 yağ, % 3.9
selüloz ve % 3.6 oranında kül bulunmaktadır (ġehirali, 1988). Börülce tohumlarındaki
protein, hayvansal proteinlere göre Methionine ve Cystine yönünden yetersiz olmasına
rağmen, tahıl tohumlarına göre, aminoasit, Lysine ve Tryptophan yönünden zengindir (Davis
ark., 1991). Ayrıca börülce taneleri karoten ve B1 Vitamini bakımından oldukça zengindir
(Azkan, 1994).
Börülce hem sulanan hem kurak arazilerde yetiĢtirilmektedir. Ürün, sulamaya oldukça pozitif
karĢılık verdiği gibi aynı zamanda kurak koĢullarda da iyi bir Ģekilde yetiĢmektedir.
Kuraklığın görüldüğü geliĢmemiĢ dünya ülkelerinde börülce kuraklılığa dayanıklılığı
nedeniyle önemli bir üründür (Davis ark., 1991). Börülce yüksek sıcaklıklara dayanıklılığı,
dolayısıyla fasulyenin yetiĢemediği Akdeniz ve Ege kıyıları ile Güney Doğu Anadolu
Bölgesi‘nde yaz aylarında alternatif olarak yetiĢtirilebilecek bir baklagil bitkisidir (Özdemir,
2002).
Birim alan tane veriminin arttırmak, yüksek verimli, bölgeye iyi adapte olmuĢ, olumsuz çevre
koĢullarına, hastalık ve zararlılara dayanıklı çeĢitlere ait kaliteli tohumluklarının kullanılması
ve bu çeĢitler için uygun yetiĢtirme tekniklerinin geliĢtirilmesine bağlıdır (Sancar ve ark.,
392
1997). Olumsuz koĢullara dayanıklılık açısından ilk geliĢme döneminde kök ve toprak üstü
organlarının geliĢme durumları önemlidir. Ġlk geliĢme döneminde köklerini daha iyi geliĢtiren
çeĢitler, olumsuz koĢullara karĢı daha dayanıklı olmakta ve bu çeĢitlerin birim alandan
üreteceği tane verimi daha fazla olmaktadır (Geçit ve ark., 1987).
Bu çalıĢmada, geliĢmenin ilk devlerindeki kök ve toprak üstü organlarının durumu incelenmiĢ
ve elde edilen değerler çeĢitlerin bazı tarımsal özellikleri açısından değerlendirilmiĢtir.
Türkiye tarla tarımında önemli bir yere sahip olan fasulye, buğday, nohut ve mercimekte bu
konuyla ilgili birçok araĢtırma yapılmıĢtır.
Fasulyede ilk geliĢme devrelerinde tohumdan kök ve toprak üstü organları için harcanan kuru
madde miktarları çeĢitlere göre önemli değiĢiklik göstermektedir. Bu devrede kök geliĢimi
için daha fazla besin maddesi harcayan çeĢitlerin kök sayısı ve kök uzunlukları daha fazla
olmakta, bu ise genelde çeĢidin olumsuz koĢullara karĢı dayanıklılığını arttırmaktadır (Çiftçi
ve ark., 2006 ).
Buğdayda büyümenin ilk devrelerinde yüksek olan kök/toprak üstü kuru madde oranının daha
sonraki devrelerde giderek düĢtüğü (Tosun ve ark., 1973; Geçit ve ark., 1987) ve bu oranın
kıĢ aylarında bahar aylarına nazaran daha yüksek olduğu (Barraclough ve Leigh, 1984), ayrıca
toprak üstü organlarının ekimden yaklaĢık bir ay sonra daha hızlı bir Ģekilde artmaya
baĢladığı ve kök kuru ağırlığının toprak üstü kuru ağırlığına nazaran zamana bağlı olarak daha
düĢük oranda arttığı (Lu ve Barber, 1985) ve kök sayısının kurağa dayanıklılıkla iliĢkili
olduğu (Sidorov, 1984) bildirilmektedir. Mercimekte ise yapılan çalıĢmalarda ise kurağa
dayanıklı çeĢitlerin ilk geliĢme devresinde daha çok toprak altı kısımlarını, kurağa daha az
dayanıklı çeĢitlerin ise daha çok toprak üstü organlarını geliĢtirdikleri bildirilmektedir (Çiftçi
ve ark., 1997). Nohut ve mercimekte yapılan çalıĢmalar sonunda (Geçit ve ark., 2001 a; Geçit
ve ark., 2001 b) kök kuru ağırlık/toprak üstü kuru ağırlık oranı ile bitkide tane verimi arasında
doğrusal bir iliĢkinin olduğu bildirilmiĢtir.
MATERYAL ve METOT
Materyal
AraĢtırma, 2011 yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü
Laboratuarlarında yürütülmüĢtür. Yürütülen bu çalıĢmada tescil edilmiĢ Amazon, Sırma,
Akız, Karagöz ve Endaze, Oba, Evci gibi 3 börülce genotipi olmak üzere toplam 7 börülce
çeĢidi materyal olarak kullanılmıĢtır.
Metot
Börülceler, 2/4 tarla toprağı, 1/4 yanmıĢ ahır gübresi ve 1/4 kum karıĢımıyla doldurulmuĢ,
hacmi 460 cm3 olan plastik saksılarda yetiĢtirilmiĢtir. Deneme Tekrarlanan Tesadüf Parselleri
Deneme Planına göre üç tekrarlamalı olarak yürütülmüĢtür. Her saksıya 7‘Ģer tohum
01.07.2011 tarihinde 3 cm derinliğe ekilmiĢ ve saksılara 200 cc su verilmiĢtir. Daha sonra
yetiĢme süresince bütün saksılar eĢit miktarda sulanmıĢlardır. ÇıkıĢtan sonra bitkiler 15, 22 ve
29. günde köklü olarak sökülmüĢlerdir. Sökülen bitkilerden uniform görünüĢlü beĢ bitki tel
elek üzerinde su ile yıkanarak temizlenmiĢ ve kök kaybının olmamasına özen gösterilmiĢtir.
Yıkanıp kurutma kâğıdı arasında kurutulan bitkilerde; kök uzunluğu (cm), fide uzunluğu (cm)
ve yaprak sayısına (adet) ait ortalama değerler bulunmuĢtur. Her çeĢitten beĢ bitkinin kök ve
toprak üstü fırın kuru ağırlıkları 105 ± 2 °C sıcaklıkta ağırlık sabitleĢinceye kadar kurutularak
bulunmuĢ, bu değerlerden hesaplama yoluyla kök/toprak üstü oranları hesaplanmıĢtır. Bütün
bu sonuçlar varyans analizine tabi tutulmuĢ ve ortalamalar arasındaki farklılıklar Duncan
çoklu karĢılaĢtırma yöntemine göre %1 düzeyinde test edilmiĢtir. Tüm istatistiksel analizlerde
DüzgüneĢ ve ark. (1987) 'dan yararlanılmıĢtır.
393
BULGULAR ve TARTIġMA
Ele alınan 7 börülce çeĢidinde; kök uzunluğu, fide uzunluğu, yaprak sayısı, kök ve toprak üstü
fırın kuru ağırlıkları ve kök/toprak üstü ağırlığı oranlarına iliĢkin elde edilen değerler varyans
analizine tabi tutularak sonuçlar Çizelge 1‘ de verilmiĢtir. Çizelge 1‘de de görüldüğü gibi
incelenen karakterlerde söküm zamanları istatistikî olarak % 1 düzeyinde önemli
bulunmuĢtur. ÇeĢitler açısından kök uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken diğer özellikler
ise % 1 düzeyinde önemli çıkmıĢtır. ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5
düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli
olmuĢtur.
Çizelge 1: Bazı börülce çeĢit ve genotiplerinde üç söküm zamanında incelenen özelliklere iliĢkin
varyans analiz sonuçlan
Kareler Ortalaması
Varyasyon
Kaynakları
SD
Kök Uzunluğu
(cm)
Fide
Uzunluğu
(cm)
Yaprak
Sayısı
(Adet)
Fırın Kuru Fırın Kuru Kök/Toprak Üstü
Kök
Toprak Üstü
Ağırlığı
Ağırlığı Ağırlığı (g)
Oranı
(g)
0.012**
0.432**
0.001*
Zamanlar
6
42.106 **
64.803**
5.395**
ÇeĢitler
2
7.359*
13.803**
0.408**
0.011**
0.505**
0.003**
ÇeĢit X Zaman
12
4.283
8.260*
0.547**
8.608
0.054
0.001**
Çizelge 2: Bazı börülce çeĢit ve genotiplerinin farklı söküm zamanlarında incelenen özelliklere
iliĢkin ortalama değerler ve oluĢan Duncan grupları
UYGULAMALAR
ÇeĢitler
Kök
Fide
Yaprak
Fırın Kuru
Fırın Kuru
Kök/Toprak
Uzunluğu
(cm)
Uzunluğu
(cm)
Sayısı
(Adet)
Kök Ağırlığı
(g)
Toprak Üstü
Ağırlığı (g)
Üstü Ağırlığı
Oranı
AMAZON
SIRMA
AKKIZ
KARAGÖZ
ENDAZE
OBA
EVCĠ
12.42 a
11.28 b
9.66 c
10.32bc bc
11.38ab
11.54ab
11.56 ab
27.03 a
26.50ab
25.13ac
24.74bc
26.37ac
24.21c
23.80c
3.71bc
3.91ab
3.45c
4.06a
3.77ac
3.63bc
3.53c
0.142a
0.144a
0.049e
0.075de
0.111bc
0.120ab
0.089cd
0.925a
1.002a
0.369c
0.546bc
0.613b
0.500bc
0.490bc
0.154b
0.153b
0.138b
0.136b
0.180a
0.186a
0.178a
Zamanlar
1. Zaman
2. Zaman
3. Zaman
9.58 b
11.61 a
11.30 a
23.39 b
26.61 a
26.20 a
3.18c
3.80b
4.19a
0.081c
0.101b
0.130 a
0.536b
0.569b
0.800a
0.053b
0.059ab
0.170a
394
*Aynı harfle gösterilen ortalamalar arasındaki fark önemsizdir (P<0.01)
Çizelge 3. Börülcede farklı söküm zamanlarında incelenen özelliklere iliĢkin çeĢit zaman
interaksiyonu ortalama değerler ve oluĢan Duncan grupları
Zaman
1. Zaman
2. Zaman
3. Zaman
ÇeĢit
AMAZON
SIRMA
AKKIZ
KARAGÖZ
ENDAZE
OBA
EVCĠ
AMAZON
SIRMA
AKKIZ
KARAGÖZ
ENDAZE
OBA
EVCĠ
AMAZON
SIRMA
AKKIZ
KARAGÖZ
ENDAZE
OBA
EVCĠ
Fide
Yaprak
Kök/Toprak
Uzunluğu
(cm)
Sayısı
(Adet)
Üstü Ağırlığı
Oranı
25.2 a-c
24.8 cd
25.5 a-c
20.5 e
25.9 a-c
21.7 de
19.9 e
27.1 a-c
28.5 ab
24.8 b-d
27.1 a-c
27.9 a-c
25.2 a-c
25.5 a-c
28.7 a
26.1 a-c
25 a-d
26.6 a-c
25.2 a-c
25.6 a-c
26.0 a-c
2.8 h
3.2f-h
3.5 e-g
3.1gh
3.5 e-g
3.2 f-h
2.8 h
3.8 de
3.8 de
3.5 e-g
4.0 c-e
4.0 c-e
3.7 d-f
3.6 e-g
4.4 bc
4.6 ab
3.2 f-h
5.1 a
3.7 d-f
3.9 c-e
4.2 b-d
0.153 c-f
0.133ef
0.123 f
0.126 f
0.146 d-f
0.203 ab
0.186 a-d
0.146 d-f
0.153 c-f
0.156 c-f
0.15 3c-f
0.210 a
0.160 c-f
0.140 ef
0.163 b-f
0.173 a-e
0.136 ef
0.130 ef
0.186 a-d
0.196 a-c
0.210 a
ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve
kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli olmuĢtur.
Kök Uzunluğu
395
Yedi börülce çeĢit ve genotiplerde kök uzunluğu için yapılan varyans analizinde söküm
zamanları % 1 düzeyinde, çeĢitler % 5 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman
interaksiyonu ise önemsiz bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin kök uzunluğu ile ilgili elde
edilen ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları Çizelge 2‘de verilmiĢtir.
Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin çoğunda söküm zamanı ilerledikçe kök uzunluğu da
artmıĢtır. Söküm zamanı en düĢük birinci ( 9.58 cm ), en yüksek ise ikinci söküm zamanında
(11.61 cm ) elde edilirken üçüncü ekim zamanıyla aynı gurupta yer almıĢtır. ÇeĢitler
açısından Çizelge 2‘de görüldüğü gibi en yüksek değer Amazon (12.42 cm) çeĢidinden elde
edilirken, en düĢük ortalama değer 9.66 cm ile Akkız çeĢidinden elde edilmiĢtir.
Fide Uzunluğu
Yedi börülce çeĢit ve genotiplerinde fide uzunluğu için yapılan varyans analizinde çeĢitler,
söküm zamanları % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu ise % 5
düzeyinde önemli bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin fide uzunluğu ile ilgili elde edilen
ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan ise Çizelge 2‘de
verilmiĢtir. Çizelge 2‘de de görüldüğü gibi çeĢitlerin çoğunda söküm zamanı ilerledikçe fide
uzunluğu da artmıĢtır.
Genel ortalama olarak en uzun fideler 26.61 cm ile ikinci söküm zamanından elde edilirken,
üçüncü söküm zamanıyla aynı gurupta yer almıĢtır. En kısa fide uzunluğu ise ortalama 23.39
cm ile ilk sökümden elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En uzun fideler 27.03 cm Amazon çeĢidinde
elde edilirken, en düĢük fide uzunluğu ise 23.80 cm ile Evci genotipinde elde edilmiĢtir.
Yaprak Sayısı
Yaprak sayısı için yapılan varyans analizinde çeĢitler, zamanlar ve çeĢit x zaman
interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin yaprak sayısı ile
ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan
grupları ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin yaprak sayısı
söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak artmıĢtır. Genel ortalama olarak en fazla sayıda
yaprak 4.19 adet ile 3. söküm zamanından elde edilirken, en az yaprak ise 3.18 adet ile 1.
söküm zamanında sayılmıĢtır (Çizelge 2 ). En fazla yaprak 24.06 adetle Karagöz çeĢidinde
sayılırken, en düĢük yaprak ise 3.45 adetle Akkız çeĢidinde elde edilmiĢtir.
Fırın Kuru Kök Ağırlığı
Ġncelenen 7 börülce çeĢidinde fırın kuru kök ağırlığı için yapılan varyans analizinde çeĢitler,
zamanlar interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman interaksiyonu
önemsiz bulunmuĢtur (Çizelge 1). ÇeĢitlerin fırın kuru kök ağırlığı ile ilgili elde edilen
ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise
Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge 2‘de görüldüğü gibi çeĢitlerin fırın kuru kök ağırlığı söküm
zamanı ilerledikçe buna paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. Genel ortalama olarak en fazla
fırın kuru kök ağırlığı 0.130 g ile 3. söküm zamanından elde edilirken, bunu 0.101 g ile 2.
söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük fırın kuru kök ağırlığı ise 0.81 g ile 1.söküm zamanından
elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek fırın kuru kök ağırlığı 0.49 g ile Akkız çeĢidinden, en
yüksek fırın kuru kök ağırlığı ise ortalama 1.44 g ile Sırma çeĢidinde tartılmıĢtır (Çizelge 2).
Fırın Kuru Toprak Üstü Ağırlığı
Çizelge 1‘de de görüldüğü gibi toprak üstü fırın kuru ağırlığı yönünden yapılan varyans
analizinde çeĢitler ve söküm zamanlar % 1 düzeyinde önemli bulunurken, çeĢit x zaman
interaksiyonu ise önemsiz bulunmuĢtur. ÇeĢitlerin fırın kuru fide ağırlığı ile ilgili elde edilen
ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan grupları ise
396
Çizelge 2‘de verilmiĢtir. ÇeĢitlerin fırın kuru fide ağırlığı söküm zamanı ilerledikçe buna
paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. En fazla fırın kuru fide ağırlığı 0.800 g ile 3. söküm
zamanından elde edilirken, bunu 0.569 g ile 2. söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük fırın kuru
fide ağırlığı ise 0.536 g ile 1. söküm zamanından elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek fırın
kuru fide ağırlığı 1.002 g elde edilirken, en düĢük fırın kuru fide ağırlığı ise ortalama 0.369 g
ile Akkız çeĢidinde tartılmıĢtır.
Kök Ağırlığı / Toprak Üstü Ağırlığı Oranı
Yedi börülce çeĢidinde kök ağırlığı / topraküstü ağırlığı oranı için yapılan varyans analizinde
çeĢitler ve çeĢit x zaman interaksiyonu % 1 düzeyinde önemli bulunurken, söküm zamanlar
ise % 5 düzeyinde önemli bulunmuĢtur. ÇeĢitlerin kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı ile
ilgili elde edilen ortalama değerler ve bu ortalamalar arasındaki farklılıkları gösteren Duncan
grupları ise Çizelge 2‘de verilmiĢtir. Çizelge de görüldüğü gibi çeĢitlerin kök ağırlığı /toprak
üstü ağırlığı oranı söküm zamanı ilerledikçe buna paralel olarak önemli ölçüde artmıĢtır. En
fazla kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı 0.170 ile 3. söküm zamanından elde edilirken,
bunu 0.059 ile 2. söküm zamanı izlemiĢtir. En düĢük kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı
ise 0.053 ile 1. söküm zamanından elde edilmiĢtir (Çizelge 2). En yüksek kök ağırlığı / toprak
üstü ağırlığı oranı Oba genotipinde 0.186 olarak elde edilirken Endaze ve Evci genotipleriyle
aynı grupta yer almıĢlar. En düĢük kök ağırlığı / toprak üstü ağırlığı oranı ortalama 0.136 ile
Karagöz çeĢidinde elde edilirken, Amazon, Sırma ve Akkız çeĢitleri ile istatistiksel olarak
aynı grupta yer almıĢlardır.
TARTIġMA ve SONUÇ
Elde edilen sonuçlara göre, Oba, Endaze ve Evci börülce genotipleri kök/toprak üstü ağırlık
oranının diğer çeĢitlere göre daha yüksek olması, bu çeĢitlerde ilk geliĢme devresinde kök
geliĢmesinin toprak üstüne göre daha fazla olduğunu göstermektedir. Bitkide su alımını
sağlayan kök geliĢiminin fazla, bitki baĢına tüketilen su miktarı ile ilgili olan toprak üstü
geliĢiminin az olması kurağa dayanıklılığı ve zor Ģartlara dayanıklılığı arttırmakta aksi ise
azaltmaktadır. Ġlk geliĢme devresindeki bu sonuçlara göre, Oba, Endaze ve Evci börülce
genotipleri diğer çeĢitlere göre kurağa ve diğer olumsuz koĢullara daha dayanıklı oldukları
söylenebilir. Bulunan sonuçlar genel olarak Tosun ve ark. (1973), Geçit ve ark. (1987), Çiftçi
ve ark. (1997), Toğay ve ark. (2001) ve Çiftçi ve ark. (2006)‘nin bulgularıyla uyum
sağlamaktadır. AraĢtırmanın sonucuna göre ilk geliĢme devresinde kök sayısı ve kök
uzunluğundan ziyade, fırın kuru ağırlıkları ve kök/toprak üstü ağırlığı oranı, kurağa
dayanıklılığın göstergesi olarak ele alınabilir (Sidorov, 1984). Kurağa dayanıklı bitkilerde ilk
geliĢme devresinde kök geliĢimi için kullanılan kuru madde miktarı ve bunun toprak üstü için
kullanılan miktarına oranı daha yüksek olarak bulunmuĢtur.
ÇeĢit x zaman interaksiyonu fide uzunluğu % 5 düzeyinde önemli olurken, yaprak sayısı ve
kök/toprak üstü ağırlığı oranı % 1 düzende önemli olmuĢtur. ÇeĢitlerin söküm zamanlarındaki
fide uzunlukları da birbirinden farklı olmuĢtur. Söküm zamanları incelendiğinde en uzun
boylu fideler 3. söküm zamanında 28.7 cm ile Amazon çeĢidinde ölçülürken, en kısa boylu
fideler ise 1. söküm zamanında 19.9 cm ile Evci genotipinde ölçülmüĢtür (Çizelge 3). Çizelge
3'de de görüldüğü gibi söküm zamanı ilerledikçe tüm börülce çeĢitlerinde fide boyu da buna
paralel olarak artmıĢ ve en uzun boylu fideler üçüncü söküm zamanından elde edilirken, en
kısa boylu fideler ise birinci söküm zamanından elde edilmiĢtir. ÇeĢitlerde tespit edilen
bitkide yaprak sayısı söküm zamanlarına göre değiĢmiĢ ve genelde tüm çeĢitlerde söküm
zamanı ilerledikçe yaprak sayısı da buna bağlı olarak artmıĢtır. En fazla yaprak sayısı 3.
Söküm zamanında 5.1 ile Karagöz çeĢidinde, en az yaprak sayısı ise 1.söküm zamanında 2.8
ile Amazon ve Evci çeĢitlerinde tespit edilmiĢtir. Çizelge 3'de de görüldüğü gibi çeĢitlerin en
397
yüksek kök/toprak üstü oram değeri 3. söküm zamanında 0.210 ile evci çeĢidinden elde
edilirken en düĢük değer ise 1. söküm zamanında 0.123 ile Akkız çeĢidinden elde edilmiĢtir.
Özetle kurağa dayanıklı çeĢitlerin öncelikle toprak altı, dayanıksız çeĢitlerin ise toprak
üstü organlarını geliĢtirdikleri sonucuna varılabilir. Börülce sulu koĢullarda yetiĢtirilen bir
bitki olduğundan ilk bakıĢta kurağa dayanıklılığın fazla bir anlam ifade etmediği görülebilir.
Ancak sulanan alanlarda da su yetersizliğinden sulama sıkıntılarının olduğu görülmekte ve
istenildiği zaman ve istenildiği miktarda su bulunmayabilmektedir. Böyle durumlarda kurağa
dayanıklı çeĢitlerin verim kayıpları daha az olacağından bu tip yerlerde kurağa dayanıklı
çeĢitleri tercih etmek gerekmektedir.
KAYNAKLAR
Azkan, N., 1994. Yemeklik Tane Baklagiller. Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Ders
Notları No: 40, Bursa.
Barraclough, P.B., Leigh, R.A. 1984. The growth and activity of winter wheat roots in the
field: the effect of sowing date and soil type on root growth highyielding crops. Journal
ofAgricultural Science, 103 (1): 59-74
Çiftçi, V., Arslan, B., Erman, M. 1997. Mercimekte ilk geliĢme döneminde toprak altı ve
toprak üstü organlarının durumu. Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Bilimleri
Dergisi, 3 (3): 16-19.
Çiftçi, V., Fırtına, D., Bildirici N. 2006. Fasulye (Phaseolus vulgaris L.)'de Ġlk GeliĢme
Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının GeliĢme Durumu. Çukurova
Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dergisi, 2006, (1):83-87.
Davis, D. W., Oelke, E. A., Oplinger, E. S., Doll, J. D., Hanson, C. V., Putnam, D. H., 1991.
Cowpea. University of Minnesota. Center for Alternative Plant and Animal Products and the
Minnesota Extension Service.
DüzgüneĢ, O., Kavuncu, O., Kesici, T., Gürbüz, F. 1987. AraĢtırma ve Deneme Metotları
(Ġstatistik-II), Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Yayınları, 1021, Ankara.
Geçit., H.H., Emeklier, H.Y., Çiftçi, C.Y., Ünver, S., ġenay, A. 1987. Ekmeklik Buğdayda Ġlk
GeliĢme Devresinde Kök ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye Tahıl Sempozyumu
Bildirileri, 91- 99, Bursa.
Geçit, H.H., Kaya, M.D., Kaydan, D., ġahin, N. 2001 a. Nohutta (Cicer Arietinum L.) Ġlk
GeliĢme Döneminde Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye 4. Tarla
Bitkileri Kongresi, 17-21 Eylül, Tekirdağ.
Geçit, H.H., Kaydan, D., Kaya, M.D., ġahin, N. 2001 b. Mercimekte Ġlk GeliĢme Döneminde
Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının Durumu. Türkiye 4. Tarla Bitkileri Kongresi, 17-21
Eylül, Tekirdağ.
Lu, N., Barber, S.A. 1985. Phosphorus uptake rate and growth characteristics of wheat roots.
Field Crop Abst. Vol. 39 :368.
Özdemir, S., 2002. Yemeklik Baklagiller. Hasad Yayincilik Ltd. Sti.
Sancar, Ö., Geçit, H.H., Çiftçi, C.Y., Ünver, S., Kaya, M. 1997. Tarla Bitkileri Tohumculuğu,
Türkiye 2. Tarla Bitkileri Kongresi, O.M.Ü. Ziraat Fakültesi Çağrılı Bildiri. S XL-XLV,
Samsun.
Sidorov, A.V. 1984. The possibility of incereasing the number of seminal roots in spring
wheat. Field Crop Abst. Vol.39:1043
ġehirali, S. 1988. Yemeklik Dane Baklagiller. A.Ü.Z.F. Yayınları: 1089, Ankara. 435.
Sidorov, A.V., 1984. The possibility of increasing the number of seminal roots in spring
wheat. Field Crops. Abst. Vol. 39: 1043.
Toğay, Y., Toğay, N. Çiftçi V. 2001. Nohutta (Cicer arietinum L.) Ġlk GeliĢme Döneminde
Toprak Altı ve Toprak Üstü Organlarının GeliĢme Durumu. Çukurova Üniversitesi Ziraat
Fakültesi Dergisi, 2001, 16(1):73-78.
398
Tosun, O., I. Genç ve N. Yurtman, 1973. Ekmeklik buğdaylarda kök ve topraküstü büyümesi
ve bunlar arasındaki iliĢkiler. A.O. Ziraat Fakültesi Yıllığı 23 (1-2): 160-168.
TÜRKĠYE‟DE BĠTKĠSEL TOHUM ÜRETĠMĠ VE DIġ TĠCARET YAPISI
Yusuf ÇELĠK
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya.
Arzu KAN
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya.
Zuhal KARAKAYACI
Selçuk Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarım Ekonomisi Bölümü, Konya.
ÖZET
Türkiye‘de bitkisel tohum sektörünün mevcut durumunu incelemek amacıyla yapılan bu
çalıĢmada, bitkisel tohum üretim, kullanım ve dıĢ ticaret yapısı konu ile ilgili istatistiki veriler
ve yapılmıĢ çalıĢmalardan yararlanılarak ortaya konmuĢtur. ÇalıĢmada ayrıca bitkisel tohum
sektörünün dünyada ve Türkiye‘de geliĢim seyri ve bu değiĢimde etkili faktörler
incelenmiĢtir. Yapılan incelemede, bitkisel üretimde verim artırıcı faktörlerden biri olan
endüstriyel tohumluk ticaretinin, özellikle son yüzyılı kapsadığı görülmüĢtür. Üretilen
üründen ayrılan tohumluk kullanımı, geliĢmiĢ ülkelerde 19‘uncu yüzyıldan itibaren çoğu
ürünlerde giderek azalmıĢ ve tohumluk ticari nitelikli bir özellik kazanmaya baĢlamıĢtır.
Birçok ülkede öncelikle kamu kuruluĢlarının bu ihtiyacı karĢılama yönündeki çalıĢmaları
yanında, özellikle 20‘nci yy ilk çeyreğinden sonra geliĢmiĢ ülkelerde özel sektör
giriĢimciliğine dayalı tohumculuk kuruluĢları yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢtır. 1970‘lerden
sonra özel tohumculuk kuruluĢları, bioteknoloji konusunda yaptıkları Ar-Ge çalıĢmaları ile bir
çok üründe hibrit ve genetiği değiĢtirilmiĢ tohum geliĢtirmeye baĢlamıĢlardır. Gelinen süreçte
tohum sektörü dünya ticaretinde önemli faaliyet alanlarından biri haline gelmiĢ ve 2010 yılı
itibariyle ülkelerin ulusal tohum ticaret hacmi 42.2 milyar dolara ulaĢmıĢtır. Türkiye‘de 1982
399
yılından bu yana tohum sektörüne yönelik uygulanan liberal politikalar sonucu özel sektörün
tohumculuk sektörüne yönelik yatırımları artmıĢtır. Bu geliĢmeler sonucu Türkiye‘de tohum
üretim, ithalat ve ihracat faaliyetleri her geçen gün artarak devam etmiĢtir.
Anahtar Kelimeler: Bitkisel Üretim, Tohum, DıĢ Ticaret.
The Production and Foreign Trade Structure of Plant Seed in Turkey
ABSTRACT
In order to examine the current status of seed sector in Turkey, this study has been made with
respect to seed production, usage and foreign trade structure by using the relevant statistical
data and studies. The growing level of seed sector and the effective factors in this growth in
the world and Turkey were also examined. In the examination, industrial seed trade which is
one of the factors to increase crop production efficiency covered the last century was seen.
19th century onwards, use of seeds separated from the production gradually decreased in many
crop in developed countries, and seed started to gain a commercial nature. In many countries,
as well as especially the meeting public institutions needs, after the first quarter of the 20 th
century, especially in developed countries, the seed companies based private sector
entrepreneurship started to gain prevalence. After the 1970s, private seed companies with
their R & D studies in biotechnology begun to develop hybrid and genetically modified seeds
in many crop. Seed industry has become one of the major commercial area, and in 2010,
countries' national seed trade volume reached $ 42.2 billion. Private sector investment to seed
sector has been increased with liberal policies that have been applied to seed sector since 1982
in Turkey. As a result of these developments, seed production, import and export activities
have continued to increase with each passing day.
Keywords: Plant Production, Seed sector, Foreign Trade.
GĠRĠġ
Tarım sektöründe üretilen ürünler, insanların temel ihtiyaçlarından biri olan gıda
gereksinimlerini karĢılamaktadır. Bu ürünlerin üretiminde kullanılan temel üretim
faktörlerinden biri olan arazi hemen hemen bütün dünyada son kullanım düzeyine ulaĢmıĢ
bulunmaktadır. Tarım arazilerinin son kullanım düzeyine ulaĢması nedeniyle, iĢlenen arazi
miktarını artırarak üretim artıĢı sağlama olanağı bulunmamaktadır. Bu nedenle dünyada artan
nüfusun gıda gereksinimini karĢılamak için mevcut doğal kaynakları en verimli bir Ģekilde
kullanmak gerekmektedir. Dolayısıyla, tarımsal ürünlerin üretiminde toprak hazırlama,
sulama, gübreleme, hastalık ve zararlılarla mücadele ve hasat gibi üretim tekniklerinin
amaçlanan verim düzeyini sağlayacak Ģekilde yapılması için arayıĢ ve araĢtırmalar geçmiĢten
günümüze devam etmektedir.
Bir bitkiden elde edilecek verim veya ürün kalitesi o bitkiyi yetiĢtirmede kullanılan tohumun
taĢıdığı potansiyel biyolojik güç ile yakından ilgilidir. Gübreleme, çapalama, sulama, ilaçlama
gibi bitki yetiĢtirme uygulamalarından hiç birisi, üretimi artırmada tohum tarafından
belirlenen genetik limitin ötesinde bir katkıda bulunamaz. Tarımsal ürünlerin üretiminde
toprak hazırlığı, gübreleme, çapalama, sulama, ilaçlama, hasat gibi çok sayıdaki yetiĢtirme
tekniklerinin kullanım amacı tohumda var olan genetik ve fizyolojik potansiyellerin ortaya
çıkmasını sağlamaktır. Tüm bu uygulamalarda baĢarının üst sınırını tohumun genetik
potansiyeli belirlemektedir (Yağdı ve ark. 2010).
Bitkisel ürünlerin veriminde tohumun belirleyici etkisinin yüksek olması nedeniyle, tohum
seçimi ve kullanım Ģekli verimde en etkili faktör olmaktadır. Tohumluğun verim üzerindeki
etkisi ile ilgili doğrudan mukayese yöntemiyle yapılan pek çok araĢtırmada, köy çeĢitleri veya
yerel populasyonlara nazaran, ıslah edilmiĢ çeĢitlerin genellikle % 50 civarında verim artıĢı
400
sağladığını, bazı durumlarda ise bu artıĢın % 100‘ün bile üstüne çıktığı ortaya konulmuĢtur
(Anonim, 2001).
Üretilen üründen ayrılan tohumluk kullanımı, geliĢmiĢ ülkelerde 19‘uncu yüzyıldan itibaren
çoğu üründe giderek azalmıĢ ve tohumluk ticari nitelikli bir özellik kazanmaya baĢlamıĢtır.
Birçok ülkede öncelikle kamu kuruluĢlarının bu ihtiyacı karĢılama yönündeki çalıĢmaları
yanında, özellikle 20‘nci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra geliĢmiĢ ülkelerde özel sektör
giriĢimciliğine dayalı tohumculuk kuruluĢları yaygınlık kazanmaya baĢlamıĢ ve son
dönemlerde ise kamu pek çok ülkede, birçok ürün grubunda tohumluk üretim ve dağıtım
sistemlerinden çekilerek yerini özel kuruluĢlara bırakmıĢtır. Diğer taraftan, son 50-60 yılda
önemli ilerlemeler kaydeden genetik bilimi, bitki ıslahı ve özellikle 1990‘larda ivme kazanan
bitkisel biyoteknoloji, tohumluk endüstrisinin giderek bilime dayalı ve ekonomik yanları ağır
basan bir faaliyet biçimine dönüĢmesine katkıda bulunmuĢtur. Buna ilaveten, hibrit
tohumlukların sağladığı çeĢit koruma imkanı ve özellikle 1970‘lerden sonra tüm dünyada
giderek ağırlığını hissettirmeye baĢlayan ıslahçı hakları tohumculuk endüstrisini
güçlendirmiĢtir.
Biyoteknolojik geliĢmeler nedeniyle tohumculuk sektörü son yıllarda çok

Benzer belgeler