Sırtı Dağ, 1y «- Yüzü Deniz: M e r S U l

Transkript

Sırtı Dağ, 1y «- Yüzü Deniz: M e r S U l
Sırtı D ağ,
1y «Yüzü D eniz: M e r S U l
Fotoğraflar
Güneş Karabuda
Hazırlayan
Filiz Ozdem
0E30
İSTANBUL
Y apı K redi Y a y ın la rı - 2 1 1 7
Sırtı Dağ, Yüzü Deniz: Mersin
Hazırlayan: Filiz Özdeni
Kitap Editörü: Filiz Özdeni
Düzelti: İncilay Yılmazyurt
Fotoğraflar: Güneş Karabuda
Grafik Tasarım: Nahide Dikel
Grafik Uygulama: Arzu Çakan - Akgül Yıldız
Baskı: M etgraf Matbaacılık San. ve Tic. Ltd. Şti.
Organize Sanayi Bölgesi, Eskoop Sanayi Sitesi, A 3 Blok, No: 169-173
İkitelli - İstanbul Tel: (0 212) 549 93 80
1. Baskı: İstanbul, Kasım 2004
ISBN 975-08-0868-1
Bu kitapta yayım lanan tüm yazıların sorumluluğu yazarına aittir.
® Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş. 2004
Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Ticaret ve Sanayi A.Ş.
Yapı Kredi Kültür Merkezi
İstiklal Caddesi No. 285 Beyoğlu 34433 İstanbul
Telefon: (0 212) 252 47 00 (pbx) Faks: (0 212) 293 07 23
http://www.yapikrediyayinlari.com
Mersin’in Antik Dönem Filozofları
Mersin’den G eçen Filozoflar
Remzi Yağc ı*
* Doç. Dr. Remzi Yağcı, Dokuz Eylül
Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Arkeoioji Bölümü öğretim üyesi.
Günümüzde, Mersin’in Antik Dönem filozoflarıyla ilgili çalışmalar, bu
bölgede 20. yüzyılın ilk yarısında başlatılan arkeolojik kazılara paralel ola­
rak geçmişe duyulan ilginin artışı, kentli ya da Akdeniz kültürüne ait olm a­
nın bilincinin belirgin bir ivme, işlerlik kazanm ası nedeniyle Mersin’e iliş­
kin olarak yapılan çeviri k itap 1, kitapçık2 ve derlemeleri3 içeren bir dizi y a ­
yından oluşmaktadır. Bu makalede: Mersin’in Antik Dönem ’de, MÖ 4.-MS
3. yüzyıllarda yaşamış, başta filozoflar olmak üzere, şair, gramerci, retorikçi, heykeltıraş, eczacı ve diğerleri adı altında gruplanan ünlüleri antik ve
çağdaş kaynaklar gözden geçirilerek incelenmeye çalışılmıştır. Yazım sıra­
sında, antik kaynakların aslından çevirileri, yabancı dilde yapılan çevirilere
yeğlenmiştir. Ancak yine de kimi ünlülerin hakkında bildiklerimiz, sözü edi­
len kaynakların ikinci elden olması nedeniyle sınırlıdır4. Bu çalışmanın
Mersin ile sınırlı kalması, özellikle filozof, edebiyatçı ve kuramcıların için­
den çıktıkları Tarsus, Soloi ve Seleukeia gibi kentlerin o dönemdeki kozm o­
polit yapısının irdelenmesiyle ters düşmemektedir. Aslında Kilikia’nın en
önemli merkezleri arasında bulunan bu kentlerin, Helenistik-Roma barışının
yaşandığı dönemlerdeki önemine, tarihsel, kültürel, siyasi ve toplumsal y a ­
pıları ile ilgili önemli ayrıntılara yeri geldiğinde değinilmesi, bu filozof ve
edebiyatçıların öğreti ve kuramlarını anlam amızı kolaylaştırmaktadır.
Antik D önem ’de bir felsefe okuluna ait olm ak entelektüel kimliğin bir
parçasıydı. Buradaki ‘felsefe o k u lu ’ kavramı, g ü n ü m ü zd ek in d e n farklı ola­
rak, geleneksel tanrılara tap ınanların oluşturduğu, kurucu bir kişinin y et­
kisine verilmiş, okulun özü olarak nitelenen metinleri, görüşleri sav u n a n
kişilerin oluşturduğu topluluk olarak tanım lanm aktadır^. Felsefe okulları­
nı d üşünce yelpazesi oldukça geniş ayd ın lar (polihistor) oluşturm aktaydı.
Soloi ve Tarsus filozoflarında da örnekleri g ö rüldüğ ü üzere; bir filozof ay ­
nı za m a n d a doğabilimci, edebiyatçı, söz sanatçısı (hatip), belge toplayıcı
(kronikçi), siyasetçi, hekim olabiliyor ve çok y ö n lü olarak çeşitli bilim dal­
larıyla uğraşabiliyordu^. 0 dönem in felsefecilerinin Atina, Rhodos, Miletos, Tarsus, Antakya, İskenderiye gibi önemli polislerde hocalarının ders­
lerini izleyerek, söyleşilere, tartışm alara, konferanslara katılarak deneyim
kazandıkları bilinmektedir. Helenistik Dönem öncesinde, bir polis y urtta.
.
..
,
,
...
S1 o l m a k ’ kıml , k b el i r l e me ni n en o n d e g el en ö ğ e l e r i n d e n b i n s a y ı l m a k t a y -
dı7. Ancak M ersin’in Antik Dönem filozoflarının içinden çıktığı Helenistik
213
yaygınlaştıranlar, Tarsus ve Soloi filozoflarının ço­
ğ u n lu ğ u n u oluşturan S toacılardır10.
MÖ 7.-5. yüzyıllarda Ionialılar11, Elealılar (İtalya)
ve Sofistlerce kurulan çeşitli felsefe akımları, siste­
matik düşünce için gerekli birikimi oluştursa da, He­
lenistik ve Roma D önem i’nin en önemli felsefe akım ­
larının MÖ 4. yüzyılın başlarında A tin a’da Platon ve
Aristoteles ile kurulduğu ve bu yüzyılda biçim lendi­
ği g ö rü lm ektedir12. Ovalık Kilikia’nın (Cilicia Campestris) batı ucu nda Doğu Akdeniz ticaretinde ö n e m ­
li liman kentleriyle (Tarsus, Soloi) MÖ 7. yüzyıldan
başlayarak kolonileşen Mersin ve yakın çevresi, b a ­
tıda klasikleşen bu düşünce okullarına ilgisiz k alm a­
mış ve h atta bu tü r okulları kendi bünyelerinde ku­
rumsallaştırmışlardır. Kilikia’nın metropolisi (ana­
kent) k on um u n d ak i Tarsus, kom şusu Soloi ve Dağlık
Kilikia’daki (Cilicia Trakheia) Silifke’nin (Sclcukcia)
batıdaki bu gelişmelere paralellik gösteren (örn. Peripatetik ler13, A k a d em ia lılar14) Tarsuslu, Soloilu, Seleukeialı S to acılar15 gibi d o ğuy a özgü, bir seçenek
oluşturacak birikime sahip filozofları v a rd ır16.
Klasik kaynaklarda coğrafi olarak Cilicia Pedias
(Lat. Campestris) olarak anılan bölgenin (Ovalık Kilikia) batısında yer alan ve arada sınır oluşturan Lamos Çayı’ndan sonra gelen Cilicia Trakheia’nın da
(Lat. Aspera) bir bö lü m ü n ü içine alan g ü n ü m ü z Mer­
sin ’inin Antikçağ tarih ind e yetiştirdiği ünlü filozof­
lar, komedi şairleri, retorikçiler, gramercileriyle adını
d u y urm uş olması, bölgenin Grek-Roma Dönemi ar­
keolojisi, tarihsel kaynakları, zengin etnik, kozm opo­
lit yapısı incelendiğinde hiç de şaşırtıcı değildir. Cili­
cia Pedias bölgesi içinde y er alan Tarsus ve Antakya,
H elenistik-Rom a D ö nem i’nin belli başlı düşünce
okullarıydılar.
Tarsus Müzesi'nden
D önem ’de, İskender’den önce kendini to plu m un do­
ğal öğesi olarak gören polis yurttaşı, şimdi gelenek­
sel öğretilere pek ald ırm ayan bireyci ahlakı, kimliği
ile özdeşleştirmişti. B unun için davranışlarını biçimlendirebileceği ve rehber felsefe olabilecek Stoacılık,
Epikurosçuluk gibi yeni öğretilere eğilimlerini g ü ç ­
lendirm işti8. Bir diğer deyişle, MÖ 3. yüzyılda ta n rı­
lara karşı olan güçlü inançlarını yitiren Helenistik
halkların daha çok felsefeye yöneldikleri söylenebi­
lir9. “Helenistik a y d ın la n m a ” adı verilen bu olgu,
1po lis'in gerilemesiyle hem bireyselliği hem de kozm opolitizmi teşvik etmekteydi. Bütün insanların kö­
keni, v atanı ne olursa olsun kozmopolitai -a y n ı k e n ­
tin ve d ü n y an ın y u rtta ş la rı- olduğu düşüncesini
SOLOİLU FİLOZOFLAR, EDEBİYATÇILAR
VE DİĞERLERİ
Soloi filozoflarını, Eski ve Orta Stoacı, Peripatetik
(Aristotelesçi) ve Orta Akadem iacılar olarak gruplamak olasıdır. Antik kaynaklarda Soloi filozofları ile
ilgili ilk önemli bilgileri, MÖ 1. yüzyıl sonu - MS 2.
yüzyıl başında yaşam ış olan Amasyalı Strabon (MÖ
64/63-M S 21) vermektedir. S trabon ’un Gcographika
adlı başyapıtına göre: Soloi’un ünlü yerlileri arasında
babası Tarsus’tan göç etmiş olan Stoacı filozof
Khrysippos, güldürü şairi Philemon ve nazım tarzın­
da yazılmış Phaenomerıa adlı yapıtın yazarı Aratos
214
Cambazlı Kilisesi
Filozofların Yaşamları ve Öğretileri adlı kitabı Zenon
ile Khrysippos’a ilişkin ayrıntılı bilgiler verm ekte­
dir20. Soloilu21 A pollonios’un oğludur. Önceleri uzun
mesafe koşucusu olduğu bilinm ektedir (VII. 179).
MÖ 2 6 0 ’larda A tin a’ya gitmiş ve orada ilk olarak
P la to n ’un A kadem iası’nın b aşına geçen Arkesilaos’un (MÖ 315-240) konferanslarını izlemiştir. Arkesilaos’tan ve Lakydes’ten aldığı m antık ve diyalektik
dersleri sonradan onun Kuşkuculuk (Scepticism) fel­
sefe akım ına ve Orta A k a d em ia’ya karşı savaşım ında
etkili olmuştur. Khrysippos daha sonra Zenon ve Klea n th e s ’in Stoacı felsefesine yönelm iş ve bütün y a ş a ­
mını düşünce dizgesinin o lu şu m u n a ve gelişimine
adam ıştır22. Stoacı Poikile A kad em i’sinin23 kurucusu
Kıbrıs-Kitionlu Z e n o n ’dan so nra okulun başına ge­
çen ikinci adam Assoslu K leanthes’in hem öğrencisi
hem de ardılı o lm u ştur (MÖ 232) ve ölene değin bu
A kadem i’nin yöneticiliğini sürdürm üştür.
Öğrencileri arasında, Tarsuslu Zenon, Babilli Diogenes, Tarsuslu A ntipater (Antipatros) b u lu n m a k ta ­
dır. Stoa oku lu n u n b aşına geçtikten sonra kendisini
konferanslara ve y a z m a y a vermiştir. Bir Soloilu ola­
rak Khrysippos’un Grekçesinin bozuk (“soloikizein”)24 olması hoş görülebilir. Bağlı olduğu Stoacı fel­
sefeye ilişkin sayısız eserler vermiş ve P la to n ’un
A kadem iası’nın saldırılarına karşı oku lun u başarıyla
savunm uştur. Bu başarısı nedeniyle Stoacılık adeta
o n u n adıyla bütünleşm iştir.
Diogenes Laertios [VII. 183); Khrysippossuz bir
Stoa d ü şün ülem ey eceğ ini “Khrysippos olm asaydı
Stoa olm azdı” diyerek belirtmektedir. Khrysippos,
hiçbir zam an politikaya girm em iş ve Helen krallarıy­
la ilişki k urm aktan da özellikle kaçınmıştır. Bir filo­
z o f olarak, her z am an yoksul bir yaşam sürmeyi y e ğ ­
lemiştir. Yazım k o n u su n d a olağ an ü stü yetenekli ve
üretkendir. Bu k o n ud a öylesine verim lidir ki, 500 sa­
tırdan az yazdığı gün ler enderdir25. Diogenes Laerti­
o s ’a (VII. 180) göre toplam 705 kitabı ve ek olarak
bunların bölüm başlıklarına ilişkin bir katalogu v a r­
dır26. Çoğu ko ru n a m a m ıştır27 ve ikinci eldendir.
Khrysippos, özellikle m antık, bilgi kuramı ve fizik
üzerine yazm ıştır28. Yalnız m antıkla ilgili olan 300
kitabının yaklaşık 119 bölüm başlığı vardır. Etikle il­
gili olanlar 42 bölüm başlığın dan sonra kesintiye uğ ­
ramış; fizikle ilgili olanlar ise yok olmuştur. İlk iki
yüzyıl boyunca tezleri okunm uş, tartışılmış ve üzeri­
ne y o ru m lar getirilmiştir.
vardır. Soloilu filozoflara, peripatetik (Aristotelcsçi)
filozof Klearkhos’u 17 ve Stoacılığın kurucusu Zen o n ’un çevresinde (Aratos ile birlikte) b u lu n an Solo­
ilu A theno doros’u d a 18 eklemek gerekir. İskender’in
k o m u tan ların d an Nikator’un kurd uğ u Seleukoslar
Dönemi’nde Soloi en parlak çağını yaşamıştır. Yuka­
rıda adı geçen ünlüler bu dönem de yetişmişlerdir. Ay­
rıca heykeltıraş Milon, filozof Bion ve Aristom akhos
Soloi’un diğer ünlüleri g ru b u n d a sayılabilir.
K h rysip p os
S trab o n ’un Soloi’un ünlü yerlileri arasında saydı­
ğı ve Tarsos’tan göç ettiğini belirttiği (XIV. V. 8)
Khrysippos (MÖ 281/77-208/4), Stoacı filozofların en
önem lilerinden birisidir19. Diogenes Laertios’un Ünlü
216
Khrysippos, Antikçağ’da dâhi bir mantıkçı olarak
görülmektedir. Aristoteles’in (Mü 384-322) kategoriyel tasım ’ına (syllogismos) karşı çıkarak Stoacı m antı­
ğın temellerini oluşturmuştur. Böylece Stoacı mantık,
büyük ölçüde Khrysippos’a mal olmuştur. Mantık kav­
ramı başlıca ikiye ayrılır: Diyalektik ve retorik. Diya­
lektik karmaşık bir alandır. Platoncu ve Aristotelcsçi
geleneksel izler taşır ancak aynı zam anda biçimsel
mantığı da kapsamaktadır. Khrysippos’un, diyalektik
kavramı, Aristoteles’ten ayrılıp P laton’a yaklaşırken
bir bilim ve şeylerin gerçek doğasını konu alan bir di­
siplin olarak görülen diyalektiğin karşısına pratik bir
disiplin olarak dil ve akıl yürütm enin g örünüm ü olan
retoriği geçirmiştir. Stoacılara göre: insan zihni do­
ğuşta bir tabulcı rasûdır, yani doldurulmaya hazır boş
bir sayfa (levha) gibidir29. Bu sayfaya yazılan ilk işa­
ret, bir duyu-algısıdır. 0 halde doğuştan oluşturma
kapasitesi olan zihnin gerçekleşmesi için dış dünyaya
gereksinimi vardır. İzlenimlerinden hareketle genel fi­
kirler kavram lar ve tümel yargılarla dış dünyayı algı­
layabilen zihin, evrensel akıl (logos) ile özdeştir ve
böylece dünyayı deneysel olarak kavrayabilmektedir.
Ancak akılla anlaşılabilir gerçeklik, ayrı bir idealar
dünyasında değil maddesel bir dünyanın içindedir.
Buna göre; Stoacılar insanın beden ve ruhtan oluştu­
ğunu, beden öldüğünde ruhun da onunla birlikte yok
olup gittiğini ya da an a kaynağına geri d önd üğ ünü
öne sürerler. Ruh, bedende ateşten bir kıvılcım gibidir.
İnsan, evrensel akıl-log'os’tan (=Tanrı) bir pay almış­
tır30. Kavramsal d üşünm e gücüyle, rasyonel bir varlık
haline gelir ve evreni bilme düzeyi artar. Böylece a n ­
layıp, bildiği doğada eğer onun değişmez yasalarına
bağlı kalırsa hem bilgeliği hem de özgürlüğünü kaza­
nabilir. Bu nedenle insan kendisinden pay aldığı logo­
sa uygun yaşamalıdır. Bu durum da Stoacı etiğe göre
mutlak iyi ve gerekli olan tek bir şey vardır: Erdem.
Erdemsizlik ise tek kötü şeydir. Bu ikisi arasındaki is­
tek ve nefret konusu olabilecek, haz-acı, sağlık-hastalık, güzellik-çirkinlik, varsıllık-yoksulluk v b ’ne ahla­
ken kayıtsız (apathicı) kalınmalıdır31.
Khrysippos’un erdem in birliği öğretisi, diğer Sto­
acılar arasında ona özgüdür. Erdem, in sanoğ lun da
doğal olarak b u lun m am ak tadır. Khrysippos’a göre
erdem sonradan yaşam deneyimi ve eğitim aracılı­
ğıyla kazanılm aktadır ve yalnızca olgun bir kişi t a ­
rafından elde edilmektedir. Bu insan iyi ile kötüyü
ayırt edebilecek ve böylece hatalı d üşünce ve yanlış
İmbrigon antik köyü, Demircili Köyü
y argılam ad an kaçınacaktır. Çünkü bilinçsizce d a v ­
ranm ak ve bilgisiz olm ak erdem değildir. Bu d u ru m ­
da erdem tektir. Kişi ya erdem lidir ya da değildir. Or­
tası yoktur. İnsanları yalnızca erdem m utluluğa ulaş­
tırır. Kişinin erdemli yaşam ası kendisini gerçekleştir­
mesi anlam ın a gelmektedir. Bunu yapabilm esi ancak
kendisini düzene sokm asına bağlıdır.
Khrysippos’un yaşam ının önemli bir kısmı felsefe
ile ilgili tartışmalara katılmakla geçmiştir. Bu tartış­
m alarda cüretkârlığa day an an bir özgüven sergilemiş­
tir. En sık sarf ettiği önerme: “Bana öğretilerini söyle,
sana onları destekleyen savlar bu lay ım ”dır. Khrysip­
pos mevki ve unvanları her zam an küçümsemiştir. Di­
ğer filozofların yaptığının tersine, eserlerini hiçbir za­
m an prenslere ya da önemli kişilere adamamıştır. Bu
217
Arka sayfadaki fotoğraf: Kızkalesi, Adamkayalar
Krantor
nadanlığı yüzünden özellikle Akademialılar ve Epikurosçular arasında birçok düşm an edinmiştir.
Khrysippos’un m atem atiğe önemli bir katkısı v a r­
dır: Bir sayısı. Birin daha önee bir sayı olarak d ü ş ü ­
nülmemesi tu h a f gelebilir ancak gerçekte tek bir nes­
ne tanım lanırken sayısal olarak belirtilmesi gerekm emiştir. Buna karşın nesneler ölçülürken, bir, sayı ola­
rak gereklidir. Khrysippos, birin çoklu bir sayı oldu­
ğunu, bu nedenle de sayı olarak benim senm esi g e­
rektiğini öne sü rm ü ştü r32.
Stoacılar genelde dün yan ın T an rfn ın kendisi ya da
onun ruhunun bir görüntüsü olduğunu öne sürm üş­
lerdir. Bu ruhun en üstün tarallarım akıl ve mantık
oluşturmaktadır. Bunlar şeylerin ortak doğasında var­
dır ve salt bir bü tü n ü n ya da bu b ütü n ü n her parçası­
nın oluşum unda yer almaktadırlar. Bu öğeler, Tanrı’dan doğarlar ve yine ona dönerler. Khrysippos, Tanrı’dan kimi zam an kaderin ve gerekli olaylar zincirinin
gücü olarak; kimi zam an da ateş olarak söz etmekte­
dir. Bazen, örneğin su ve hava gibi doğadaki akıcı şey­
leri bazen de güneş, ay, yıldızlar ve bir bütün olarak
evreni Tanrı kimliğiyle özdeşleştirip kutsallaştırmıştı^
Khrysippos'un ölüm ned enin e ilişkin çeşitli söy­
lentiler vardır: Kimilerine göre 80 y aşına doğru aşırı
şarap içmekten, kimilerine göre de incir yiyen bir
eşeği görüp kah k a h ad an kırılarak ö lm ü ştü r33.
Akadem ia düşünürlerinden, “terim üretm ede ü n lü ’’
Krantor (MÖ 335-275), Soloiludur37. Diogenes Laer­
tios’un [IV. 2 4 'te) aktardığına göre: Kendi yu rdunda
saygın bir k o n u m d ayk en A tin a’ya gelen ve Polemon
ile birlikte Ksenokrates’in öğrencisi olan Krantor, a r­
dında otuz bin satırlık anı bırakmıştır.
Kranlor’un iki âşığı vardır: Polem on ve Orta Akad em ia’nın kurucusu Arkesilaos. 12 talan ton tutan
varlığını bıraktığı Arkesilaos’un nereye göm ülmek
istediğini sorması üzerine: “Sevgili ülkemin tepeleri­
ne göm ülü olmak güzel bir şey” diye şiirsel bir a n la ­
tımla karşılık vermiştir. Krantor, yazdığı şiirleri m ü ­
hürleyip Tarsus’taki A thena T a p ın a ğ fn a koymuştur.
Tüm o zanlar içinde en çok Homeros ve Euripides’e
hayran olan K ranto r’un Acı Üzerine adlı eseri en be­
ğenilenidir (IV. 26).
K lea rk h o s
Diogenes Laertios I. kitabında [I. 5-9), felsefenin
b u lunu şun u barbarlara yakıştırıp, felsefenin barbar­
larla başladığı söylencesini araştırırken; bu barbarla­
rın arasında sayılan “Çıplak Bilgeler’”in bilmece gibi
konuşarak felsefe yaptıklarını aktarmaktadır. Dioge­
nes Laertios, söylencelere göre; “Çıplak Bilgeler’in
Pers kökenli Magların soyu ndan geldiğini belirtmekte;
kaynak olarak da Soloilu Klearkhos’un Eğitim Üzerine
adlı yapıtını göstermektedir38. Klearkhos, Stoacıların
çoğunluğu oluşturduğu Soloi ve Tarsus filozofları ara­
sında Peripatetik (Aristotelesçi) felsefe akımına bağlı
bir filozof olarak39 dikkati çekmektedir.
A risto teles
Khrysippos’un oğlu olan Aristoteles babasının ö ğ ­
retisine bağlı kalarak o n un izinden y ü rü m ü ş tü r34.
A ristokreon
P h ilem o n
Khrysippos’un yeğenidir. Khrysippos, kız kardeşi­
nin oğulları olan Aristokreon ile Philokrates’i y an ına
getirerek eğitmiştir35. Diogenes Laertios’a göre: I. Ta­
sım ve yöntem leriyle ilgili m antık alanında [VII. 196,
197); 11. Ahlak alanında, ortak görüşle ve b u n dan çı­
kan bilim ve erdemlerle ilgili olarak (VII. 201, 202);
III. Ahlak alanında iyi ve kötü ile ilgili olarak yazdı­
ğı kitaplarının bazılarını Aristokreon’a adamıştır.
Helenistik D ö n e m ’de A tin a ’da trag e d y an ın eski
parlaklığını yitirm esinden sonra o nu n yerini daha
çok gün lük y aşa m a ilişkin hicivleri, örneğin, aşk
entrikaları, b aştan çıkarılan genç kızlar, karakter be­
timlem eleri vb konu edinen ve M en and ros ile o lg u n ­
laşan Yeni Komedya doldurm uştur. Yazılı k a y n a k ­
larda Soloilu ya da Syracusalı olarak anılan Phile­
m o n 40 (MÖ 3 6 8/60 -2 67/63 ) S tr a b o n ’a [XIV. V. 8) g ö ­
re S o lo ilu ’dur.
MÖ 327 yılında Dionysos Şenlikleri’nde ödül alan
P hilem on’un Latin ozanları üzerinde etkisi büyüktür.
Örneğin, onun Emporos (Tüccar), Thesauros (Hazine),
Phasma (Hayalet) adlı komedilerinin Plautus’un Mereator, Trinummus, Mostellaria adlı eserleri üzerinde
A thenodoros
Diogenes Laertios’un [VII. 38) H ippobotos’tan a k ­
tardığına göre: Sotoacılığın kurucusu Z e n o n ’un öğ­
rencileri arasında Thebaili Philonides, Korinthoslu
Kallippos, İskenderiyeli Poseidonios, Sidonlu Zenon
ile birlikte Soloilu A thenodoros da v ard ır36.
220
ûı^julwLj
Tarsus Şelalesi
etkisi olduğu görülmektedir. Philem on’u n 41 o y unla­
rında kişiler çok belirgin olm am asına karşın eğlence,
entrikalar ağırlık kazanm akta, yaratıcı bir hayal gücü,
ustaca anlatım, diyalog çeşitlemeleri dikkat çekmekte­
da olabilir.45 Ondan Soloi’da kalan tek andaç, 19.
yüzyıl gravürlerinde yıkılm ak üzere olduğu görülen
silindir biçimli m ezar yapısıdır46. Bir anıt (m o n u m e n tum) görünüm ündeki bu mezar, Mela’nın Pom pononius’tan aktardığı bilgilerle uyuşm aktadır. Pom pononius, doğduğu yerde onun için bir anıt yaptırıldığın­
dan söz etmektedir. Roma Dönemi Soloi sikkelerinde
betim lenen portresi o n u n heykelinin bir öykünm esidir47. Aratos’un anıtm ezarının günüm üzdeki yeri,
1999 yılında başlatılan kazılarla açığa çıkarılan tiyat­
ronun yaslandığı h ö y ü ğ ü n kuzeybatısı olmalıdır.
Üzeri toprakla örtülü, otlarla kaplı bir tepecik görü­
nüm ündedir. A ratos’un mezarı, belki de devrinin en
görkemli anıtsal mimari örneklerinden ve Soloi halkı­
nın ona olan sevgisinin en önde gelen kanıtlarından
birisiydi. Bu mezarın g ü n ü m ü zd e arkeolojik kazılarla
ortaya çıkarılıp restore edilmesi gerekmektedir.
dir. A tina’da yaşayıp vatandaşlık hakkı elde eden (MÖ
307/6) Philem on’un ileri yaşlarda A tin a’da öldüğü sa­
nılmaktadır42. Yaklaşık 97/99/101 yıllık uzun y aşa­
mında doksan yedi komedi yazmıştır. Altmışın üzerin­
deki eserinin başlığı bilinmektedir. Çoğunluğu tipik
komedi, ikisi mitolojik hiciv tarzındadır. Philem on’un
portresi Soloi sikkeleri üzerinde yer alm aktadır43.
Aratos
Didaktik ozan Aratos, Soloi’un yetiştirdiği dönem i­
nin en ünlü şairlerinden birisidir. Athenodoros ve Letophila’nın oğlu Soloilu Aratos, MÖ 315-240/239 yıl­
ları arasında yaşam ıştır44. Kökeni bir olasılıkla Tarsus
221
M e r si ne
Pres
—
POM PEOPOLIS
12.
Soloi/Pompeiopolis. (Ali Murat Merzeci Koleksiyonu)
Aratos’un ilk hocası, gramerci Ephesoslu Menekrates’tir ve olasılıkla bir süre orada eğitim görmüştür.
Daha sonra A tina’ya gitmiştir. A tina’da Kıbnslı Zen o n ’dan kurucusu olduğu Stoacı felsefeyi öğrenmiştir.
Diğer hocaları arasında Philuslu Timon, Eretrialı Menedemos ve peripatosçu Praksiphanes b ulu nm akta­
dır...... Makedon Antigonos H anedanı’nın kralların­
dan Demetrios Poliorketes’in oğlu Antigonos Gonatas
ile tanışmıştır. A ntigonos Gonatas, A ratos’u MÖ
277’de M akedonya’daki sarayına davet etmiştir. Aratos orada hem kralın evliliğini kutlamış hem de Antig onos’un Keklere (MÖ 277) karşı kazandığı utkuyu, bu
savaşa ithafen yazdığı bir “Pan İlahisi” {Hymn to Pan)
ile onurlandırmıştır. Daha sonra Suriye’ye gitmiş ve
orada A ntiokhos’un sarayında Odysseia'nın yazımını
bitirmiştir. S onunda yine M akedonya’ya dönm üş ve
orada A ntigonos’tan önce (MÖ 24 0/3 9’da) ölm üştür48.
A ratos’un en çok tanınan yapıtı gün üm üze değin
ulaşan Phaenomena adlı gökbilimle ilgili şiiridir. Bu
şiirini yakın dostu A n tigon os’un isteği üzerine kale­
me almıştır. Phaenomena aslında Knidoslu Eudoksos’un (MÖ 390-337) bilimsel amaçla yazdığı düzya­
zıların şiirsel bir çeşitlemesidir. Phaenomerıa hemen
büyük bir ün kazanmıştır. Ancak şiirin içindeki gök­
bilimle ilgili yanlışlıklar bazı yorum cuları metni de­
ğiştirmeye zorlamıştır. Bu nedenle de oldukça eleşti­
rilmiştir. B unlardan özellikle H ipparkhos’un (MÖ
190-120) yorum ları uzun süre geçerliliğini korumuş­
tur. Buna karşın A ra to s’un Phaenomena'sı Grek ve
Romalılar arasında oldukça ilgi görm üş ve Eskiçağ’ın
s onuna değin ü n ü n ü sürdürm üştür. Phaenomena,
Atakslı P. Tarentius Varro, Cicero, Germanicus lulius
Caesar ve Avienius tarafından Latinceye çevrilmiştir.
Lucretius ve Vergilius’u etkilemiştir. Aratos, şiir biçe222
minde ağırbaşlı Hesiodos’u, dilinde ise H om eros’u ör­
nek almaktadır. Bu nedenle şiirinde büyük ölçüde y a ­
lın bir anlatım ayırt edilmektedir. Phaenom ena, k o n u ­
su nedeniyle kolaylıkla ok un am am a k ta d ır ancak yine
de zam anının en çok okun an yapıtları arasındadır.
Aratos, Phaenomena dışında da birçok şiir y az m ış­
tır. Bunların çoğu ne yazık ki g ü n ü m ü ze u la şa m a ­
mıştır. Örneğin Destanlar (Epikedcria), T aşlam alar
(Epigrams), Ağıtlar (Elegies), İlahilerin (Hymns) y a ­
nı sıra kısa şiirlerini topladığı, başlığının anlam ı be­
lirsiz bir başka yapıtı da vardır. Diğer kayıp y ap ıtla ­
rının başlıkları ise yine gökbilim ve tıp ile ilgilidir49.
Meteoroloji ile ilgili Diosemeia (Gökyüzü Olayları) ile
Phaenomena (Gökle İlgili Olaylar) adlı eserleri A ntik­
çağ’da yaygınlaşm ış ve üne kavuşm uştur. P h aeno­
mena' da kendi dönem inin astronom i ile ilgili bilgile­
rini özetlemiştir50. Aratos, bin dizeden fazla olan ve
kendisine Grek ve Romalılar arasında büyük bir ün
kazandıran ve O rtaçağ’da da ü n ü n ü sürdüren bu şi­
irini yakın dostu M akedonya kralı A ntigonos II Gonatas’ın isteği üzerine yazmıştır. Phaenomena'da a y ­
nı zam a n d a tektanrıcı bir dinin belirtileri görülür.
Özellikle Zeus’a ad a n a n ö n sö zün de onu n atmosferik
olguları denetleyen bir gök tanrısı olarak insanlara
yardım edici özellikleri ön p lana çıkartılır ve her y e r­
de görünen belirtileri aktarılır. Zeus bu özellikleriyle
bütün düny aya egemen, düzen kurucu, yönlendirici,
yaratıcı bir tanrıdır.
A ratos’un her yerde olan ve her şeyi yönlendiren,
düzenleyen Tanrı (=Zeus) ya da akıl düşüncesi Stoacı
felsefe o kulunun ikinci adam ı Klcanthes’te de öne çı­
kar. Kleanthes’in Z eus’a olan övgüsüyle A ratos’un
önsözü (proem ), şiir dili ve düşü nce olarak birbirine
benzemektedir. Bu o lağ and ır çünkü Aratos hemşerisi
olan Stoacı Khrysippos gibi Stoacılığın kurucusu
Kıbrıslı Z en o n ’un öğrencisi olmuştur. Kleanthes’in
dizeleri de, A ra to s’un P h aenom ena'sm da olduğu gibi
Zeus’un kişiliğinde tektanrıcı bir doktrinin izlerini
taşım aktadır51. Ovidius, Soloilu Aratos için, “Cum
sole et luna sem per A ra tu s erit” (=Aratos, güneş ve
ayla birlikte daim a v a r olacak) dem ektedir52.
Aratos’un şiirinin 15. yüzyıl bir elyazması, R öne­
sans ve Reform D önem i’nin en büyük u stalarından
ünlü Alman ressam Albrecht D ürer’i de (1471-1528)
etkilemiş ve ünlü gök yü zü haritası tab losunu (1515)
yaratm asında esin kaynağı olmuştur. Bu tablo cen­
netin ilk resimli çizelgesidir. İçinde yer alan yıldız
Mersin Müzesi’nden bir im parator heykeli
tanrıları, Ortaçağ h atta Arap g örünüm leri yerine ilk
kez klasik görünüm leriyle betimlenmişlerdir.
M ilon
Plinius’a göre [XXXV. 146) Milon, Soloi doğum lu
bir y o n tu c u d u r53.
A ristom ak h os
Soloi’un ünlülerinden birisi de, adı diğer y azarlar
tarafın dan Kilikia’nın ünlüleri arasında sayılan Aristo m a k h o s ’tur. Plinius, A ristom akhos ile ilgili olarak,
onun arıcılığa olan sevgisi ve kendisini bu işe a d a ­
ması yü zü n d e n elli sekiz yıl başka hiçbir şeyle uğ ra ş­
m adığından söz etmektedir. Plinius ayrıca o n u n şa­
rap hazırlam a yöntem leri üzerine yazdığını aktar­
223
makta, bitki yetiştirm e k o n u su n d a ayrıntılı bilgiler
içeren, deneylere d ay a n an önerileri dikkate alındı­
ğında tarım alan ın d a da bir u zm an sayılması gerek­
tiği k o n usu nda kuşku d u y m a m a k ta d ır54.
felsefe merkezi olm asının nedenlerine değinilmem esine karşın, Soloilularda olduğu gibi Tarsuslu filozof­
lara ilişkin ayrıntılı bilgi verilmektedir. S trab o n ’un
adını saydığı Tarsus doğum lu filozoflar arasında Antipatros, Arkhedemos, Nestor ve iki A thenodoros: At­
h enodoros Kordylion, A thenodoros Kananites b u lu n ­
m aktadır (XIV.V.14). S trab o n ’un diğerleri arasında
saydığı filozoflar: Plutiades ve Diogenes gezgincidir.
Şairlerden Dionysides, gram ercilerden Artemidoros,
Diodoros ve retorikçi Herm ogenes ile Areios Tar­
su s'un ünlülerindendir.
Khrysippos’tan sonra başlay an Orta Stoa dö ne­
m inde de tanınm ış filozoflar arasında yukarıda adı
sayılan Tarsus kökenliler çoğunluktadır. Bu dö n em ­
de (MÖ 2. yüzyıl) Eski Stoacılık keskinliğini yitirerek
Latinleşmiştir57.
Bion
Diogenes Laertios’un (IV, 5 8 'dej sözü nü ettiği, Bi­
on adlı ünlülerin beşincisi Soloilu Bion’dur. Soloilu
Bion, Aethiopia üzerine eser vermiştir.
TARSUSLU FİLOZOF, EDEBİYATÇI,
RETORİKÇİ, ECZACILAR
Tarsus filozofları da S tra b o n ’un ilgi alanındadır.
Bunun nedeni, T arsus’un yetiştirdiği filozofların çok­
luğu ve Helenistik-Roma dönem lerinde dikkate değer
bir düşünce merkezi olm asına bağlanabilir. İskender
im paratorluğu paylaşıldıktan sonra, önceki dönem de
özgür, bağım sızlığının yanı sıra edebiyat-ktiltür d ü n ­
y asın da da özgün k o nu m u yla haklı olarak y er edinen
A tin a’nın ön em in in giderek azalm asına karşılık, He­
lenistik D ö n e m ’in yeni, yükselen siyasi ve entelek tü­
el başkentleri arasında sayılan Aleksandreia (İsken­
deriye), Pergam on (Bergama) ve A n tiok heia’nın (An­
takya)55 y a n ın d a T arsus’un yeri belirlenirken Strabon
övgü dolu bir anlatım sergilem ektedir56:
“Tarsos’ta halk kendini büyük bir şevkle sadece fel­
sefeye değil aynı zam an da genellikle bütün öğrenim
dallarına bağlamıştır. Kent bu konuda A th ena’yı ve
Aleksandria’yı ya da filozofların dersleri ve okullarıy­
la anılan herhangi bir yeri geçmiştir. Fakat burası di­
ğer kentlerden o kadar farklıdır ki, öğrenmeye düşkün
olanların tüm ü yerlilerdir, yabancılar burada misafir
kalma eğiliminde değildirler; yerliler de burada kal­
maz, onlar öğrenimlerini dışarıda tam am lar ve ta­
m amladıktan sonra da dışarıda yaşam aktan hoşlanır­
lar, pek azı a n a v atan a döner. Bu d urum un zıddı Aleksandria dışında az önce saydığım kentlerde görülür.
Onların sık sık gitmelerine ve gittikleri yerde hoşça
vakit geçirmelerine karşın birçoğunun ne öğrenme aş­
kına yurtlarından dışarı gittiğini, ne de öğrenimlerini
yurtlarında izlemeye istekli olduklarını görürsünüz.
Aleksandrialılarda her ikisi de vardır. Onlar birçok y a ­
bancıyı kabul ederler ve kentlerinden pek çoğunu dı­
şarı gönderirler. Tarsos kenti her türlü retorik okulla­
rına sahipti ve genellikle gelişen ve güçlenen halkı ile
bölgenin anakenti olma ü n ü n ü k orudu” (XIV. V. 13).
G cographika'da Tarsus’un böylesine önemli bir
T arsu slu K rates
Hakkında fazla bilgi yoktur. Ancak, Diogenes La­
ertios [IV. 2 3 ’te) Krates adındaki on kişiden onu ncu s u n u n Tarsuslu Akadem ia filozofu Krates olduğunu
belirtmektedir.
Zenon
Diogenes Laertios’u n [VII. 3 5 ’te) saydığı sekiz Zen o n ’dan beşincisi Khrysippos’un öğrencisi ve ardılı
Tarsuslu Z e n o n ’dur. Z enon az sayıda kitap yazmış
buna karşılık ardında çok sayıda öğrenci bırakmıştır.
Tarsuslu Zenon, Stoacılığın kurucusu Kitionlu Zenon
ve o n u n ö ğrencisi k en d isin in ise hocası o lan
Khrysippos’un felsefe öğretirlerken ilk sıraya koy­
dukları mantığı, Stoa Poikile’nin ikinci adamı Klea n th e s ’in diyalektik, retorik, ahlak, politika, fizik ve
tanrıbilim olarak alt bölüm lere ayırm asına karşı çık­
mıştır. Z e n o n ’a göre b u n la r m antığın değil felsefenin
bölüm leridir [VII. 41).
A ntipatros v e A rk h ed em o s
Strabon, [XIV. V. 7 4 ’te) do ğuştan Tarsuslu Stoacı­
lar arasında Arkhedemos, Nestor ve iki Athenodoros
ile birlikte A ntip atro s’u da saym aktadır. Antipatros,
A tin a’daki Stoa o k ulunu n başında b ulun an Karneades’in baş düşm anı olarak bilinm ektedir58.
Önde gelen Stoacı filozoflar, Soloilu Khrysippos ve
Babilli Diogenes, konu şm ayı sınıflandırarak: Özel
isim, cins isim, fiil, bağlaç ve harfi tarif (artikel) baş­
lıklarıyla beş bölüm e ayırmışlardır. Antipatros, De224
Tarsus Cumhuriyet Alam’ndaki antik yol
yişler ve A n la m la r Üzerine eserinde bunlara bir de
orta (zarf?) terimini eklem iştir59. Ayrıca Tanım Üze­
rine adlı yapıtının birinci kitabında tanım ın ta n ım ı­
na: “çözüm lem e yoluyla tam olarak dile getirilmiş bir
sözd ür” biçim inde bir açıklık getirm ektedir60.
A thenodoros K an an ites
S trab o n ’a [XIV. V. 14) göre: S a n d o n ’un oğlu olan
doğuştan Tarsuslu A thenodoros Kananites (MÖ 74MS 7), İm parator Caesar’ın her za m a n on urlan d ırd ı­
ğı bir hocasıdır. Cicero’nun ve Genç Cato’nun ark a­
daşıdır63. Yaşlandığında memleketi T arsus’a dönen
A thenodoros Kananites, halkını kand ıran ve soyan
bir yönetici olan B oethos64 ta ra fın d a n yönetilen h ü ­
kümeti devirerek başa geçmiş ve halkın sevgisini ka­
zanmış, güvenini sağlamıştır.
S tr a b o n ’un dostu, Stoacıların önderi, kendi d ö n e ­
m inin bir dehası P o s e id o n io s ’un (MÖ 5 1 ’den önce)
öğrencisi olan A th e n o d o r o s ’un, A u g u stu s d ö n e m in ­
de im p ara to rlu k ailesi üzerinde etkisi büyü ktü . A t­
henodoros, MÖ yak. 15 yılına dek y a şa m ın ı A ugu st u s ’un y a n ın d a geçirmiştir. Y aşlanınca d o ğdu ğu
kente d önm ek için o n d a n izin istemiştir. A ugustu s ’un ellerini tu ta ra k : “Sana hâlâ ihtiyacım var,
H era k leid es
Tarsuslu Herakleides’in hocası Tarsuslu A n tip atros’tur. A thenodoros ile birlikte hataların eşit o lm a­
dığını kabul ederler61.
A thenodoros K ordylion
S trabo n’un s ö zünü ettiği filozof A thenodoroslardan bir diğeri, Kordylionlu olarak anılan yaşlı Athenodo ros’tur. A then odo ro s tam bir Stoacı fanatikti62.
Marcus Cato ile birlikte yaşadığı ve v atan ın d a ö ld ü ­
ğü belirtilmektedir (Strabon, XIV. V. 14).
225
Mersin Müzesi'nden bir savaş sahnesini betimleyen kabartma levha
A thenodoros çoktanrılı Tarsusluların en büyüğü
olarak görülm ektedir. Ö ldüğünde İsa’nın habercisi
sessizliğe de,” demesi bu etkin in belirgin bir g ö ster­
gesidir. A th e n o d o r o s ’un ayrılırlarken A u g u s tu s ’a:
“Kızdığın z a m a n Caesar, alfa b en in harflerini kendi
kendine sayıp bitirinceye kadar, hiçbir şey söylem e
ve y a p m a ” diyerek verdiği öğüt, o n u n üzerindeki
k o ru y u c u lu ğ u n u ve sayg ınlığın ı belirtm ektedir65.
A theno do ro s’un özellikle ahlak felsefesi k o n u s u n ­
daki soylu ve ağırbaşlı görüşleri arkadaşı Cicero’nun
öv güsün ü kazanm ıştır. Seneca, epistulae morales66
ve de tranquillitate a n im i67 adlı eserlerinde onu n bu
konudaki fikirlerinden alıntılar y apm ıştır68.
A u gu stu s d ö n e m in d e Tarsus bir üniversite k e n ­
tiydi ve T a rsu s’un y ö n e tim in d e Tarsus Üniversitesi’nin ve dolayısıyla A th en o d o ro s gibi d üşünü rlerin
etkin bir rolü vardı. T a rsu s’un y ö n e tim in d e de etkin
olan olan A th en o d o ro s ile ardılı Nestor gibi d ü ş ü ­
nürler, T arsu s’u n felsefeye verdiği önem i k a n ıtla ­
m a k ta d ır69.
Tarsuslu Paulus çocuk y a ş ta y d ı70.
N estor
Caesar’ın kız kardeşi Octavia’nın oğlu Marcellus’un
öğretmeni, Strabon’un çağdaşı olan Nestor, Stoacı bir
akademisyendir. Athenodoros K ananites’ten sonra
Tarsus hüküm etinin başı olmuş, hem vali hem de kent
tarafından uzun süre onurlandırılm ıştır71. Nestor, At­
henodoros ile birlikte Augustus dönem inde Tarsus’un
halef-selef yönetici filozoflarını oluştururlar. Bunda
hiç kuşkusuz Athenodoros ve Nestor’un A ugustus’un
ve ailesinin eğiticiliğinde bulunm alarının rolü büyük­
tür. MÖ 26-23 yıllarında yöneticilik yapmıştır. 92 y a ­
şına dek yaşamıştır. Çağdaşı Strabon MÖ 19’da onun
hakkında yazarken hâlâ yaşam aktay dı72.
226
-----------------
P lu tia d es v e D io g e n e s
Kentten kente dolaşmaları nedeniyle ‘gezgin’ olarak
nitelenen Tarsuslu bu filozoflar, görevlendirildikleri
okul yöneticiliklerinde de yeteneklerini kanıtlamışlar­
dır. Diogenes73 çoğunlukla esinlenerek ya da istenildi­
ğinde yazdığı trajik şiirleriyle tanın m ak tad ır74.
H erodotos
Arieus oğlu Tarsuslu Herodotos, deneyci hekim
Nikomedeialı M eno do tos’un öğrencisidir. Tarsuslu
Herodotos, Diogenes Laertios’un aktardığına [IX.
116) göre: Kuşkuculuk üzerine on kitaplık bir eser ile
daha birçok güzel eserin yazarı olan Sextus Empeirikos’u n 75 hocasıydı.
Uzuncaburç’tan mimari kalıntı
D io n y sia d es
cesaretin ürünü, öv ü n ç kaynağı, bilinçle kam çılanan
ve güçlenen bir mirasın verdiği uygarca bir cesaret
Bir tragedya şairi olan Tarsuslu Dionysiades, “Pleiadlar” olarak anılan yedi şairden birisidir ve Strabo n’a göre: “Pleiadlar”ın en iyisidir76.
olarak yo rum lan m ak ta, kentine ve baba ocağına k ar­
şı d u yd uğu guru ru n ve yurtseverliğin bir so nucu ola­
rak y o ru m la n m a k ta d ır80.
Romalılara M ektubu ’nda: “Yunanlılara da b arb ar­
lara da b o rç lu y u m ” derken Doğu ve Batı karşıtlığı ile
kü ltürünün kendi üzerindeki belirleyici rolünü v u r­
gulam aktadır. Buradan bir Doğu Akdeniz metropolisi olan Tarsus’un kültürel etnik yapısının Paulus üze­
rindeki etkisi anlaşılm aktadır.
A tin a’da kurulan Stoacı, Epikurosçu, Platoncu,
Aristotelesçi Helenistik felsefe okulları, Aziz Paulus
z a m a n ın d an sonra da varlıklarını sürdürm üşlerdir81.
Bunlardan Havarilerin İşleri'nde [17, 18) sözü edilen
ilk ikisi, Paulus z a m a n ın d a diğerlerinin en ö n ün de
gelmese de en başarılıları arasında yer alm aktaydı82.
Aziz Paulus, Grek kentlerinde adını d u yuran gez­
ginci filozoflardan biri sayılm ak tadır83. Anadolu,
Kıbrıs, Y unanistan va M ak e d o n y a’da misyonerlik
için uzun yolculuklara çıkmış, v aazlar verip, kiliseler
kurm uş ve uzun süre Korinthos ve R om a’da kalm ış­
tır. MÖ 62-64 arası R om a’da ö ld ü rü lm ü ştü r84. İsa’nın
ona Şam y o lu n d a g ö rü n d ü ğ ü ve onun, İsa’yı ta n ım a ­
mış olanların içinde, “h a v a ri” un v an ı alan tek kişi ol­
duğu bilinm ektedir85.
A rtem idoros v e D iod oros
Artemidoros ve Diodoros, S trab o n ’un “yapıtları
hâlâ y a şa y an lar” olarak nitelendirdiği Tarsuslu “g ra­
merciler” arasında say ılm aktadır77. P lutark hos’a g ö ­
re: bilimsel araştırm aya meraklı olan Diodoros İngil­
tere, Mısır, Eritre Denizi ve Trog'lodyteslerin ülkesine
gezi yapm ıştır78.
A reios
Tarsus eczacılıkla ilgili önemli bir merkezdir. Ec­
zacılık ve tıpla ilgili kon ularda ünlü bir y a z a r olan
Areios’un yapıtları kayıptır79.
Aziz P au lu s
MÖ 76 yılında M agnus P o m peius’un korsanlara
karşı düzenlediği harekâttan sonra Roma egemenliği
altına giren Tarsus’ta, Greklerle birlikte önemli bir
etnik grup da ünlü Hıristiyan kuramcı Aziz Paulus’un içinden çıktığı Yahudilerdi. P aulu s’un z a m a ­
nındaki Tarsus, Kilikia’nın anaken ti ko nu m un day dı.
Aziz Paulus y aşam ın ın zorluklar ve serüvenle do ­
lu en sıkıntılı günlerinde kendisini bir Romalı ege­
mene şöyle tanıtm aktadır: “Ben bir Y ahudi’yim, Kilikia’nın Tarsus kentindenim , hiç de önem siz o lm ayan
bir kentin v a tan d a şıy ım .” P a u lu s ’un bu ifadesi, y a ş a ­
dığı Geç Grek-Erken Roma Çağı’ndaki Tarsus kenti
yurttaşlarının hissettiği geçmişten alm an enerji ve
H erm o g en es
F ilo zof-İm p arator M arcus Aurelius d ön em inde
(121-180) y aşa y an Tarsuslu H erm og enes’in (150225), retorik k o n u su n d a birçok yapıtı vardır. Gençli227
Arka sayfadaki fotoğraf: Karakabaklı
Mersin Müzesi bahçesi (Fotoğraf: Fevzi Eryılmaz)
I
lara, liman kentlerine el koyarak Roma ekonomisini
ciddi bir biçimde sarsarak, doğu politikasını yeniden
gözden geçirmeye zorlam ışlardır89. Mithras kültü;
Roma birliklerinin mevzilendiği her yerde ve özellik­
le ulaştırma yolları üzerinde görülmektedir. Çünkü
öncelikle Rom a’da korsanlara karşı savaşan askerler
arasında yayılmış ve onların tanrısı olm uştur90. S to­
acılığın yazgıya boyun eğme (kaderci) öğretisi ve
gökbilimle olan yakın ilişkisi (örn. A ratos’un Phaeno­
mena'sı) ile evren (kozmos) modeli; Mithras gizem di­
ninin ay, yıl, mevsimler, yıldızlara ve özellikle g ü ne­
şe yükledikleri kutsal an lam larla91 örtüşmektedir.
Tarsus’ta Stoacı geleneğe uygun olarak geliştirilen
Mithrasçı yeni kozmik olgu, yerel bir tanrı olan ve bir
takım yıldızının simgesi olarak da bilinen Perseus ile
bütünleştirilm iştir92. Bu, Soloilu A ratos’un kendi
memleketindeki ağırlığının da etkisiyle, Stoacılığın
geleneksel olarak ilgi alanına giren astroloji, astral
ğinde ünlü bir hatip olduğu bilinmektedir. Yapıtları:
A hştırm alar-Progym nasm ata, Düşünceler H akkm daPeri Ideon, Keşif H akkında-Per/ Heureseos, Nazımda
Duraklar -Peri ton S taseson, Konuşm a Yöntemi Hakkın d a -Peri M ethodou D einostetos’tu r86.
Ayrıca Tarsus ve Soloi, Doğu gizemciliğini (Mith­
ras kültü) Kilikia korsanları aracılığıyla batıya (Rom a ’ya) y ay a n bir üs konum undadır. Helenistik Dön e m ’de A n a d o lu ’da yaygınlaşan Mithras kültü, Kilikialıların Roma devlet dinine bir armağanıdır. Özellik­
le MÖ 1. yüzyılda Rom a’ya tutsak olarak götürülen
Kilikialılar, bu kültün ordu içinde yaygınlaşm asına
neden olmuşlardır. Hint/İran kökenli Mithra (Gr.
Mithras); R om a’nın gizem dinleri içinde yer alm akta­
dır87. Plutarkhos, bu dine ilk girenlerin (teletai cıporreto) Kilikialı k orsanlar88 o lduğunu belirtmektedir.
Mithras kültünü y a y a n la r da Kilikialı korsanlardır.
MÖ 1. yüzyılda başlayarak yalnız gemilere değil a d a ­
230
dinler ve “Büyük Yıl” gibi konuları, Tarsus Üniversi­
tesindeki bilginlerin retinasında canlandıran Posido-
leukeialı diğeri ise Soloiludur. Seleukeialılar Ksenarkhos ile Athenaios, Soloilu olanı ise Klearkhos’t u r 101.
Klasik Çağ’da A tina’da dönemin en büyük iki filozofu
Platon ve Aristoteles tarafından kurulan felsefe okul­
larından P lato n’un kurduğu Akademia ile Aristote­
les’in Peripatetik Okul’u “Lykeion” felsefe okullarının
en ünlüleridir102. Ayrıca kinik Kynosarges “Gymnasio n u ’ unu ve adı geçenlere seçenek oluşturan iki yeni
felsefe okulu Z en on’un ders verdiği Stoa Poikile ve
Epikuros Okulu, Helenistik A tina’nın felsefeye verdiği
önemi v u rg ulam aktadır103 Bunlardan Aristoteles’in
“Peripatetik Okul”u zam anla yeniden önem kazan­
m ış104 ve yukarıda adı geçen Seleukeialı ve Soloilu fi­
lozoflar bu okullardan yetişmişlerdir.
1. yüzyıl sonunda Rhodoslu A ndronikos’un Aristo­
teles’in kayıp sanılan yapıtlarını yayınlam asıyla yeni­
den önem kazanan Aritotelesçilik, zor anlaşılır dili ne­
deniyle anlaşılabilir hale getirilmesi bakım ından felse­
feciler için yeni bir uğraş alanı haline gelmiştir. Scleukeialı Ksenarkhos d^ bu düşünürler arasında yer al­
maktadır. Ksenarkhos’un Aristoteles yanlısı olması,
Antik Dönem ’de Kilikia bölgesinin Stoacılık dışında
farklı felsefi akımlara gösterdiği çok yönlü ilgiyi gös­
termektedir. Aristoteles üzerine yayınladıkları incele­
me yazılarıyla bilinen yeni Aristoteles taraftarları ara­
sında Seleukeialı Ksenarkhos ile birlikte önde gelen
diğer düşünürlerin adları da sayılm aktadır105. Başlıca
ilgi alanları, lojik ve Aritoteles kozmolojisi olan bu
Yeni Aristotelesçilerin okuyup-ilgilcndikleri başyapıt­
lar arasında Aristoteles’e atfedilen ve aynı zam anda
Ermeni, Arap ve Pers dillerine çevrilen Dünya ile İlgi­
li adlı eser de b u lu n m ak tay d ı106.
nios’a mal edilmektedir.93 Özetle, Batı dünyası (GrekRoma) için Stoacılık gibi Mithraizmin de doğudaki
merkezi Kilikia’nın başkenti Tarsus olarak görülm ek­
tedir94. Tarsus bu anlam da batı için farklı din ve fel­
sefelerin karışarak yeniden biçimlendiği ve batıya su ­
nulduğu bir m erkez-kent d u ru m u n a gelmiştir. Hava­
rilerin İşleri'nde sözü edilen [17,18) iki felsefe okulu
Stoacılar ve Epikurosçular en başarılı felsefe okulları
arasındaydı95. MS 1. yüzyıl s o n u n d a 96 Helenistik Dönem ’in başından pek iz kalmamış gibi görünen Tar­
sus’ta Bursalı Dio Khrysostom os’un söylevinde halk­
tan hâlâ “Fenikeliler” diye söz etmesi97 ve MÖ 71’den
başlayarak Tarsus’ta Yahudi kanı taşıyan bir vatandaş
topluluğunun oluşması98 ile A rg o s lu la ra " d ayanan
ya da Herakles tarafından kuruld uğu na ilişkin m ito­
lojik bir Grek geçmişi olan Tarsus, kuşkusuz kültürel,
dinsel ve felsefi an lam da evrensel bir mirası b ü n y e­
sinde taşıyordu.
M a llo slu K rates (Stoacı)
Bugün A d ana Karataş y ak ın ların da Ceyhan (Pyramos) İrmağı kıyısında yer alan antik M allos’ta doğan
bir diğer Stoacı filozof da Krates’tir. Döneminin en
büyük eleştirm enlerinden ve gramercilerindendir. II.
Attalos tarafınd an P e rg a m o n ’a davet edilmiştir. Homeros, Hesiodos ve diğerleri üzerine y o ru m lard an
oluşan yayınları vardır. MÖ 215-143 yılları arasında
yaşayan ünlü Sam othrakeli gramerci A ristarkhos’un
çağdaşı, rakibi ve daha çok gram er çalışm alarına y ö ­
nelmesi nedeniyle de meslektaşıdır. Krates, Aristark­
hos’un Analoji K uram ı’na karşı, Aykırılık Kuram ı’nı
geliştirerek dil k o nu sun da kuralsızlığı s a v u n m u ş ­
t u r 100.
A thenaios
Seleukeialı A thenaios da, Tarsuslu Athenodoros
Kananites ve Nestor gibi halkının önderi olan filo­
zoflar arasındadır. S tra b o n ’un [XV. V! 4 ’te) aktardığı­
na göre A ugustus Caesar’a karşı tasarla n an kom plo­
nun ardından dostu Murena ile kaçarken yakalanm ış
ve suçsuzluğu anlaşıldıktan sonra serbest bırakılmış­
tır. R om a’ya d ö n ü şü n d e kendisini karşılayanlara,
Hades’in ülkesini kastederek: Euripides’in “Ben ö lü­
m ü n m ahzenlerini ve karanlık geçitleri terk edip gel­
dim ” özdeyişini yinelemiştir. A thenaios doğum yeri
Seleukeia’da uzun yaşam am ış, ancak d ö nüşünd en
kısa bir süre sonra oturdu ğu evin gece çökmesi so n u ­
cu hayatını kaybetmiştir.
M a llo slu K rates (G ram erci)
Strabon [XIV. V. 7 6 ’da) Mallos’tan P analitios’un
öğrencisi gramerci Krates’in doğdu ğu y er olarak söz
etmektedir. Diog'enes Laertios’a [IV. 23) göre: Krates
adında on kişi vardır. B unlardan yedincisi, gramerci
Malloslu Krates’tir.
P erip atetik S e le u k e ia lıla r
Mersin’in Antik Dönem filozoflarının çoğ unluğu­
nun Stoacı olmasına karşın “peripatetik” bir grup filo­
zofun varlığı dikkati çekmektedir. Bunlardan ikisi Se231
K sen ark h os
Cilicia T rakheia bölgesinin d ü şü n ce tarih in d e
önemli sayılabilecek bir filozof da S tra b o n ’un hocası
Aritotelesçi Seleukeialı K senarkhos’tur. S trab o n ’un
[XIV. V. 4 ’te) belirttiğine göre, Ksenarkhos, yaşam ını
İskenderiye, Atina ve en sonra da R om a’da öğret­
menlik y ap arak geçirmiştir. İm parato r A ugustus ve
Areios’un do stlu ğ u n u kazanan Ksenarkhos, onurlu
bir yaşam sürm üştür. İyice yaşlan ın c a gözlerini k ay­
betmiş ve h a s tala n arak ölmüştür.
NOTLAR
1 Örn: Ramsay 2000, U lansey 1998, VVallace&VVilliams 1999, ayrıca
genel bir filozof tarihçisi olarak: D iogenes Laertios çevirisi. S toacı­
2
3
4
5
6
7
8
9
10
D io g e n e s ’ler
Diogenes Laertios’a [VI. 81) göre: B ugünkü Mersin
(Kilikia) içinde kalan kentlerde doğm uş olan iki Di­
ogenes vardır. D. Laertios’un sıralam asında, d ö rd ü n ­
cü Diogenes Stoacıdır ve (Aristippos’un tanıklığıyla)
Seleukeia doğum ludur. Beşinci Diogenes ise Tarsus­
ludur. Şiir sorunları ve çözümleri üzerine eser ver­
m iştir107.
Sonuç olarak, MÖ 4. yüzyılda A tin a ’da başlayarak
gelişen Stoacılar, Epikurosçular, P latoncu lar ve Aristotelesçiler gibi büyük felsefe okulları Tarsus, Soloi
ve Seleukeia'da izlerini bulm uş ve başta Stoacılık ol­
mak üzere bu bölgeden yetişen filozof ve edebiyatçı­
lar, çağlarının önde gelen düşünürleri arasında y er­
lerini almışlardır.
S trab o n ’un sö zün ü ettiği Soloi ve Tarsuslu filozof­
ların ortak özelliği ç o ğ u n lu ğ u n u n Stoacı olmalarıdır.
Soloi ve Tarsus için Stoacılık Eski ve Orta olarak ay ­
rılan zam an dizini içine girmektedir.
Stoacılığın Z e n o n ’dan s o n ra ikinci adam ı Klea n t h e s ’in Z e u s 'a İlahi adlı yapıtı, Roma d ü n y a s ın a
egem en olacak te k ta n rıc ılığ ın bir ö n c ü s ü y d ü . S to­
acılığın yalınlığı ve dinsel dü ze y d e Roma k a r a k te ­
rine u y g u n d ü ş e r bir biçim de in s a n la rın en derin
arzu ların a d o y u m sa ğ la m a sı im p a ra to rlu k felsefesi
olm asına yol açm ıştır. Tarsus bu a n la m d a ç o k ta n rılı felsefeden tek tan rılı dine geçişe tanıklık eden
en önem li m erkezlerden birisiydi.
11
12
13
14
15
lıkla ilgili olarak klasik y azarlard an alın tılar ve geniş kaynakça için
bkz. Saunders 1966, de Vogel 1973, Brun 1997 ve diğerleri, örn. Cevizci 2000, Storig 2000, Thilly 2002.
Pişm anlık 2002.
Yağcı 2001, 2002.
Örneğin, Cicero, Seneca, Diogenes Laertios.
W allace& W illiam s 1999: 138.
U. Nutku, Pişm anlık 2002: Önsöz.
VVallace&VVilliams 1999: 151.
Lloyd 1989:174.
Çelgin 2000: 44.
Eliade 2003: 236. A tin a'd a yeniden üretilm iş “Sem itik” - b ir doğu
felsefesi- olan Stoacılığın Roma d ünyasına katkısı olağandışıydı. Bu
durum u Eneyclopaedia B rita n n ica ’da R. D. Hicks şöyle özetlem ekte­
dir: “Stoacılığın R om a’ya girişi, R om a’nın gördüğü en ciddi değişim ­
di. B aşlangıçta ulusal yetkililerin kıskançlığıyla keskin bir çarpışm a­
dan sonra kolayca kabul gördü ve soylu aileler arasında hızla iler­
lem e kaydetti. C um huriyetin eski k ah ram an ların ın Stoacı oldukları,
darlıkları, katı yalınlıkları ve göreve bağlılıklarıyla yeni öğretim in
neredeyse Sem itik ciddiyetine uygun oldukları söylenm ekteydi...”
Bradford 2004: 174.
M iletoslular, Ephesoslular. D iogenes Laertios (I, 1) lon felsefesinin
Kleitom akhos, Khrysippos ve T hcophrastos ile sona erdiğini belirt­
m ektedir.
VVallace&VVilliams 1999: 139.
A ristoteles’in y an d aş ve öğrencilerine verilen genel bir ad. A ristote­
les derslerini gezinerek verdiği için okulu, ‘gezinen ler’ an lam ında
“Peripatos-7r£pi7rCtTOÇ" olarak anılm ıştır. Bir diğer anlam ıyla Pe­
ripatetik Felsefe adını, T heophrastos’un okul için sağladığı binadaki
“K £pi7l(XTO Ç ' denilen üzeri kapalı gezinti y o lu n d an alm ıştır. Perip a to s’un anlam ları için bkz. Gr-Eng. Lex.: 629, M enzilcioğlu 2002:
45. Peripatetikler: MÖ 3 20-270; İlk Peripatetikler, MÖ 270-70; Geri­
lem e Dönem i: MÖ 70-M S 230; Son P eripatetikler olarak sın ıflan d ı­
rılm aktadırlar. H ançerlioğlu 1993: 140, Akarsu 1984: 145, Cevizci
1997: 548.
P laton tarafından MÖ 387’de A tin a’da k urulan düşünce okulu. Eski
A kadem i MÖ 4.-3. yüzyıllar, Orta A kadem i MÖ 3. yüzyıl ve Yeni
Akademi MÖ 2.-1. yüzyıllarda etkinlik gösterm iştir. Cevizci 1997:
27.
Ö rgütlü bir düşünce okulu olarak yaklaşık beş yüzyıl süren S toacı­
lıkla birlikte Batı felsefesi ulusal olm aktan çıkıp uluslararası bir d ü ­
şünce sistem ine dönüşm üştür. K urucusu Kıbrıs-Kitionlu Zenon, h ü ­
m anizm i ve kozm opolitizm i ilk öne süren düşünürdü. Stoacılık, Fenike-H elen paganizm i ile H ıristiyanlık arasında bir köprü olm uştur.
H ıristiyanlık ilk düşünsel savunm alarını S toacılığa karşı yapm ış, a n ­
cak birçok düşünsel ilkesini de on u n la bağdaştırm ıştır. Bu anlam da,
S toacılıktaki doğaya boyun eğiş, H ıristiyanlıkta yerini d oğanın y a ­
ratıcısı T a n rıy a boyun eğişe bırakm ıştır. D oğaya uygun yaşam ak ve
bir b ü tü n ü n parçası olarak insan ru h u n u n ‘logos'a u y gun yaşam ası,
insan iradesinin T anrı’nın iradesine u ygun düşm esiyle oluşm aktadır.
İlk S toacılar D oğuluydu (Kıbrıs, Kilikia). Sonrakiler, Stoacılık Ro­
m a’da devlet felsefesi olduktan sonra Rom alıydı (Seneca, Epiktetos,
M arcus Aurelius) ve toplum hiyerarşisinin her katm an ın a hitap et­
m ekteydi. Bu dönem de yayılm aya başlayan H ıristiyan etik üzerinde
etkisi büyüktür. Magee 1998:16-17. S toacılık tarihsel olarak üç b ü ­
yük dönem e ayrılm aktadır: MÖ 4.-3. yüzyıllarda etkinlik merkezi
A tina olan ve kurucusu Kıbrıs-K itionlu Zenon, K leanthes ve Soloilu
K hrysippos'tan oluşan Eski Stoacılık, MÖ 2. yüzyılda belli başlı Babilli Diogenes, Tarsuslu A ntipater, Rhodoslu Panetios, A pam eiah Poseidonios gibi filozoflardan oluşan Orta Stoacılık; MS 1.-2. yüzy ıl­
larda içinde (yukarıda adları sayılan) Romalı ünlülerin olduğu İm pa­
ratorluk Dönem i Stoacılığı. Brun 1997: 11 vd. Örgütlü olarak y ak la­
Mut'tan Mersin Müzesi bahçesine getirilen lahit teknesi ve kapağı (Fotoğraf: Fevzi Eryılmaz)
16
17
18
19
20
21
şık beş yüzyıl sürecek bu felsefe akım ı, diğerlerinden daha üst dü ­
zeyde b ir u luslararası üne kavuşm uştur.
A tin a’nın MÖ 153/156’da R om a’ya Stoacılar, P eripatetikler ve Akadem iciler’den oluşan üç felsefe ekolüne ait bir grup gönderdiği söy­
lenm ektedir. B unlar: A kadem iacı K arneades, A ristotelesçi K riyolaus,
Tarsuslu A ntipatcr, Babilli D iogenes’tir. Bu grup, Rom a’da büyük bir
dinleyici kitlesine hitap etm iştir. Brun 1997: 18 Barrovv 2002: 163.
Çelgin 2000: 9.
IJlansey 1998: 83.
Bkz Russel, 1972, Brun 1997, Thilly 2002.
Öncelikle, I. k itab ın d a: K hrysippos’u Ion felsefesini sona erdiren Fi­
lozoflar arasında sa y ar (1.14) ve K hrysippos ile sona eren kolu şöy­
le sıralar: “Sokrates, A ntisthanes, Kinik Diogenes, Thebaili Krates,
K itionlu Zenon, K leanthes vc Khrysippos... " (I.15) . Z enon ile ilgili
VII. k itab ın d a K hrysippos’un Fikirleriyle ilgili önem li ay rın tılar v a r­
dır. A yrıca VII. 1 7 9 -2 0 2 ona ayrılm ıştır.
Diogenes Laertios (I. 51), S olon’un Kilikia’da kurduğu Soloi’den
o lanları “Solevler”; Kıbrıs’taki Soloi’den olanları ise “Soloilu" olarak
belirtm ektedir: “Oradan ayrılıp Kilikia’ya gitti ve orada kendi ad ın ­
d an Soloi denen kenti kurdu; buraya birkaç A tinalı yerleştirdi: za­
m anla b u n ların dilleri barbarlaşınca y an lış k onuşuyorlar diye adı
çıktı. Bu k en tten o lanlara Solevler denir. Kıbrıs’tan o lan lar ise Solo­
ilu diye an ılırlar..” Ancak bu m etinde diğer kaynaklarda da yaygın
olarak kullanıldığı gibi; “Soloilu” biçim i yeğlenm iştir.
22 Sena ?: 397 vd.
23 Stoacılık, Y unanca sü tunlu giriş (portique) anlam ındak i stoa sözcü­
ğünden gelm ektedir. Poikile ise boyalı (resim lerle kaplı) an lam ın d a­
dır. Stoacılığın kurucusu Zenon, derslerini resim lerle kaplı bir sü tu n ­
lu girişte veriyordu. Bu nedenle okula kurulduğu yerin adı (Stoa Po­
ikile) verilm iştir. A thena A gorası’nın kuzeybatı köşesinde y er alan
(Stoa Poikile), O tuzlar T iranlığı’nda bin dört yüz y u rtta şın kıyım a
u ğratıldığı sü tunlu girişinin, arındırılm ak am acıyla P olygnotes ta ra ­
fından resim lerle süslendiği belirtilm ektedir. Diogenes Laertios (VII.
5), Brun 1997:14, VVhitley 2001; 332 vd.
24 SoIoikistnos= gram ere aykırı konuşm ak, (örn: Öne geçm ek yerine;
ileri doğru ilerlemek.) D iogenes L aertios’a (Solon 1, 51) göre: Yasalar’m yazarı Solon, Kilikia’dayken orada kendi adını verdiği bir kent
kurdu (Soloi). Ve buraya birkaç A tinalıyı yerleştirdi. B unlar (soloikizeitı) zam anla dili bozdular. Genel olarak yapısal ve sözdizim sel dil
yanlışı olarak tanım lanabilecek bir gram er terim i olan “so lo ikism o s”
batı dillerine geçerek g ünüm üze ulaşm ıştır. Bu terim in kaynağı Yun ancayı bozuk-çarpık konuşan Soloi halkıdır. D iogenes Laertios
(VII, 59).
25 Diogenes L aertios’un (VII. 181) Diokles’ten aktardığın a göre: Ya­
nında oturan yaşlı kadın on u n günde beş yüz satır yazdığını söy­
lemiş. H ekaton’a göre de bab asın d an kalan m iras krallık hâzinesine
devredildiği için felsefeci olm uştur.
26 O’Connor& Robertson 2001: 1.
233
57
58
59
60
61
62
27 Eserleri için bkz. Diogenes Laertios (VII. 189-202).
28 Zenon, Khrysippos, A rkhedem os ve Eudrom os ilk sıraya m antığı,
ikinci sıraya fiziği, üçüncü sıraya da ahlakı k oyanlar arasındadır.
Diogenes Laertios (VII. 40).
29 Cevizci 2000: 231.
30 Brun 1997: 64 vd.
31 Cevizci 2000: 236.
32 O’Connor& Robertson 2001: 2.
33 Diogenes Laertios VII. 184, 185.
34 H ançerlioğlu 1985: 39.
35 Diogenes Laertios VII. I S 5.
36 Ayrıca bkz. U lansey 1999: 83.
37 Özbayoğlu 1999: 212.
38 M aglar; insan ların öldükten sonra dirilip yeniden doğduklarına,
böylece ölüm süzleştiklerine ve evrenin onların yakarışları sayesinde
ayakta kaldığına inanm aktaydılar. T anrılara saygılı, hiç kötülük
yapm ayıp yiğitliğe önem veren, ölüm ü küçüm seyen M aglar, Pers
-kökenliydiler. Önderleri Z oroastres’ti. Bazılarına göre, Y ahudiler de
onların so y u n d an gelm ekteydi. D iogenes Laertios (I. 1-9).
39 Çelgin 2000: 9.
40 OCD: 813.
41 P hilem on'un çağdaşı kendisi gibi ünlü olan bir başka Yeni Kom ed­
ya yazarı daha vardır: A tinalı M enandros (MÖ 342-293/2). Çeşitli
k arakterler y aratm ak ta ve onları betim lem ekteki ustalığıyla dönem i­
nin en başarılı ozanları arasında sayılm aktadır. Ancak Philem on, ki­
mi zam an M en an d ros’a bile tercih edilm iştir. Çelgin 2000: 33-35.
42 OCD: 813, Çelgin 2000: 35-36.
43 Özbayoğlu 2003: 161.
44 P W W : 63.
45 Richter 1984: 89.
46 Pom ponius Mela (I. 13, 7 3-76'da) A ratos’un m ezarının Soloi’un y a ­
kınında ve küçük bir tepe üzerinde olduğunu belirtm ektedir. M ela’ya
göre: “Şair A ratu s’un m ezarı gerçekten de şanına layıktır. A ncak bi­
linm ez neden, içine taşla r atılm ış ve p arçalar kırılm ıştır.’’ Ö zbayoğ­
lu 2003: 161, 163.
47 Richter 1984: 89, flg. 53, 54.
48 OCD: 92; Çelgin 2000; 154.
49 OCD: 92, Çelgin 2000: 155 vd.
50 Çelgin 1990: 182.
51 Störig 2000: 316-317.
52 Çelgin 2000: 158.
53 Ö zbayoğlu 1999: 212, Ö zbayoğlu 2003: 162.
54 Özbayoğlu 2003: 161.
55 Çelgin 2000: 7.
56 S trab o n ’un T arsus’un felsefe-retorik okullarına ve üniversitesine
ilişkin övücü sözleri abartılı b ulunm aktadır. B unun S trab o n ’un Sto­
acılığa olan eğilim i, h ayranı olduğu İm parator A ugustus’un hocası,
çağdaşı Tarsuslu filozof-yönetici A thenodoros (Kananites) ile olan
yakın dostluğu ve kendi hocaları arasında Stoacı filozof, tarihçi, b ü ­
yük bilgin P oseidonios’u n olm ası gibi birçok neden sayılabilir. Bkz
Pekm an, Strabon, Önsöz XV ve bu konudaki tartışm alar için, Ram say 2000: 132 vd. Ramsay, S tra b o n ’un övgü dolu anlatım ını kendi
içinde çelişkili b u lu r ve T arsus’un bu konum uyla açıkça bir taşra
kenti görü n tü sü izlenim i verdiğini öne sürer. Ö ğrenm eye hevesli ve
sınıfları kendi halkıyla doldurm anın bir ü stünlük gibi görülm esine
karşın; ders, araç-gereç, itibar ve bilim merkezi olarak sahip olduğu
şöhreti yetersiz bulur. R am say 2000:148. Tiberius zam anında (Stra­
b o n ’un yazdığı yıllar) yaşam ış olan Philostratos, T yanalı A polloniu s’un tan ık lığ ın a d ayanarak, Tarsus halkının zevke düşkünlüğü, a r­
sızlığı, iyi giyinm eye karşı düşk ü n lü ğ ü n d en rahatsız olan A polloniu s’un T arsus’ta daha fazla kalm aya dayanam ayıp, eğitim ini Kilikia
A igaiai’da sü rd ü rd ü ğ ü n ü ak tararak T arsus’a ilişkin olum suz bir gö­
rüş öne sürer. Ramsay 2000: 150; Bursalı Dio K hrysostom os, Tarsus
y öneticilerini ehliyetsiz, yetersiz bulm aktadır. Onların hata y ap m ak ­
la suçladıkları filozoflara karşı olm alarından yakınır. Özbayoğlu
2003; 160.
63
64
65
66
67
68
69
70
71
72
73
74
75
76
77
78
79
80
81
82
83
84
85
86
235
Mersin Müzesi önündeki Soloi heykelleri (Fotoğraf: Fevzi Eryılmaz)
Brun 1997: 11, 18; Thilly 2002; 192 vd.
R am say 2000: 150.
Diogenes Laertios (VII. 57).
Diogenes Laertios (VII. 60).
Diogenes Laertios (V//. 121).
Diogenes Laertios, hangi A thenodoros olduğunu belirtm em esine
karşın (olasılıkla yaşlı), Isodoros’u tan ık göstererek, Bergam a k itap ­
lığının başındaki S toacı A thenodoros’un, Stoa öğretisiyle çelişen
yerleri kitaplarından çıkardığını, suçüstü y ak alan ıp başı derde girdi­
ğini ve bunların yeniden kitaplara alındığını aktarm ak tad ır (VII.
34). Ayrıca bkz. H ançerlioğlu 1985: 44.
Demiriş 1999: n o t 13.
Strabon (XIV. V. / 4 ’de): Y altaklanarak halkın hoşgörüsünü k azan ­
mış, benzerleri arasında kötü bir şair ve y u rtta ş olarak olum suz bir
karakter gibi gösterilm iş Boethos, Tarsus hüküm etinin yöneticisidir.
A thenodoros K ananites tarafın d an üzerinde etkili olduğu A ugus­
tu s’un yardım ıyla görevinden alınm ış, yerine A thenodoros K ananites getirilm iştir. B oethos ü n ü n ü , T arsuslular arasında geçerli olan bir
konuda kesintisiz olarak düşünm eden konuşabilm e y eten eğ in e borç­
ludur. A yrıca bkz. Ram say 2000: 134 vd.
Ramsay 2000: 136.
“...Tanrı’dan açıkça isteyebileceğiniz dışında hiçbir şey istem eyecek
noktaya ulaştığınızda, b ü tün tu tkulardan kurtulm uş olacağınızı bi­
lin...”, “...insanlarla Tanrı seni izliyorm uş gibi y aşa; T a n rıy la da in ­
sa n lar seni dinliyorm uş gibi konuş...” R am say 2000: 134.
“...A thenodoros’un söylediği gibi, olaylarla ilgili eylem den ve devlet
y önetim inden ve v atan d aşlara ait görevlerden uzak durm ak en iyi­
sidir...” Demiriş 1999; 26. Diğer örnekler için bkz. Ramsay 2000:
137.
Çağının seçkin ve yüksek karakterli filozofu A thenodoros, gezginci
yılları süresince büyük bir ün kazanm ış ve ünü yayılm ıştır. Cicero’nun de offıciis adlı eserinde kullanılan ünlü Stoacı P oseidoni­
os’un düşüncelerinin özetini hazırlam a görevini üstlenm iştir. Cicero ’nun, C laudius’un A th en o d o ro s’un soyluluk ve ahlak felsefesi üze­
rine yaptığı bazı y o ru m lar konusunda dikkatini çektiği ve bunları
okum asını salık verdiği bilinm ektedir. R am say 2000; 134.
D ürüşken 2000:149 vd. R am say 2000: 132 vd. A ncak A thenodoros
ve N estor’un yönetici olm alarında T arsus’ta im parato rlu k ailesinin
hocası olm alarının ve İm parator A u g u stu s’un rolünü de göz ardı et­
m em ek gerekir.
Ram say 2000: 139.
S trabon, XIV. V. 14.
Ramsay 2000: 139.
Bkz. D. 3.
S trabon, XIV. V. 15: Ramsay 2000: 150.
Aynı zam anda hekim dir. MS 2. yüzyılda yaşadığı sanılm aktadır.
Pyrrhoneioi H ypotyposeis (Pyrrhon Ö ğretisinin A na Çizgileri) ile
Skeptika (Septikler) adlı eserleri vardır. Çelgin 1990: 204.
Strabon, XIV. V. 15.
Strabon, XIV. V. 15; Desideri& Jasink 1990: 47.
Ramsay 2000: 150.
Özbayoğlu 2003: 162.
Ramsay 2000: 31. Ayrıca, “Özbeöz İbraniyim . Kutsal yasaya bağ lı­
lık derseniz, Ferisîydim . G ayret derseniz, kiliseye zulm edenlerden bi­
risiydim " (Philippililere M ektup 3:5; krş G alatialılara M ektup 1:1314); “İsrail cinsinden, Benyam in sıptından İbranilerden bir İb ran i”
Philippililere M ektup 3: 5; K udüs’te “C am aliyel’in dizinin dibinde bu
şehirde yetiştirildim ve a ta la r şeriatının sıkılığına göre terbiye ol­
d um .” (Havarilerin İşleri 22,3) derken Filistin Yahudisi olduğunu
vurgulam aktadır.
VVallace&VVilliams 1999: 224 vd.
VVallace&VVilliams 1999: 139-140.
Ramsay 2000; 134.
Eliade 2000: 394.
Eliade 2000:393.
Çelgin 1993: 204.
87 M ithra; ışığın, savaşın, adaletin ve inancın sim gesidir. Duruşken
2003: 18 vd. Kurtarıcı ve yaratıcı olarak Güneş= Zeus ile ilişkili sa­
yılm ıştır. S toacı felsefenin ikinci adam ı K leanthes de güneşi her şe­
y in yöneticisi olarak görm üştür. M ithras 1. yüzyıldan sonra y aln ız­
ca askerler arasın da değil, Rom alı yöneticiler (örn. Neron) ve tü ccar­
lar arasın d a da yaygınlaşm ıştır. Genel olarak erkeklerin Tanrısı o la­
rak bilinm ektedir. Millas 2003: 93 vd.
88 Sayıları en az yirm i bini bulan ve bir küçük devlet oluşturabilecek
güce sahip olan Kilikialı korsanların, b ü tün A kdeniz’e yayılarak de­
niz ticaretini felç ettikleri P lutarkhos'tan bilinm ektedir. Plutarkhos,
P om p ei’rıin H ayatı'nda (Vit. Pomp. 27. 4) M ithras dinini k u tlay an ­
ların ilk Kilikia k o rsan lan olduğunu belirtm ektedir. Ulansey 1998:
105. D ürüşken 2000: 149 vd. K orsanların tü m ü n ü n sıradan olm ası­
nın aksine araların d a gerçekte servet ve güç sahibi, aristokrat, akıl­
lı, bilgili, to p lu m un üst tab ak aların a ait ay d ın lar da vardır. Bunların
M ithraizm in y ay ılm asında işlevi büyük olm uştur. A ynca gem ici
k o rsan lar için M ithraizm in tem elini o luşturan yıldızların rolünü de
göz ö n ü n e alm ak gerekir. Ulansey 1998: 106; Kilikia korsanları, Pers
Tanrısı M ithras’ın adıyla tan ın an P ontus kralı M ithridates (Mithras’tan gelen) ile yakın ilişki içindeydiler. Onları R om a’ya karşı ilk
örg ü tley en in M ithridates olduğu bilinm ektedir. Bu yüzden k orsanla­
ra karşı savaş, Roma için aynı zam an d a M ithridates’e karşı savaş
an lam ın a gelm ekteydi. Öte y an d an M ithridates, Pontus sikkeleri
üzerindeki portrelerinde de görüldüğü üzere so y unun Perseus’tan
geldiğine in an m akta ve bu sikkeler üzerindeki betim lem elerinde
kendisini Perseus ile m itolojik bir bağlam da özdeşleştirm ektedir.
U lansey 1998: 107.
89 Ulansey 1998: 104, D ürüşken 2002: 146 vd. Devletin bütü n lü ğ ü n ü
korum akta önem li bir yeri olan devlet dininin y an ın d a özellikle b u ­
nalım lı dönem lerde insanların kişisel in an çların a hitap eden gizem
dinlerinden biri olan M ithra’nın, Cicero’nun Stoacı P oseidonios’un
etkisiyle o lu ştu rd uğu g ökyüzünün altında, hem en ortada diğer ci­
sim lerin egem eni olan güneşin b ulunduğu biçim indeki görüşü bu
durum u en iyi biçim de açıklam aktadır. A ncak eğitim e, felsefeye, re­
toriğe önem veren Tarsus halkının inançlarını hiçbir zam an tek bir
dinle sınırlam adığı, yerel dinlerini de sürdürdüğü görülm ektedir.
D ürüşken 2000: 149 vd. P haenom ena'nın yazarı Soloilu A ratos’un
m ozaik ve p o rtrelerinin (MS 3. yüzyıl) R om a’da hâlâ yaygın olm ası
(Richter 1984: 89 vd) astronom iyle ilişkili olarak bu dinin etkilerine
bağlanabilir.
90 Barrovv 2002: 158.
91 U zayın b ü tü n ü n ü yerinden oynatm a y eteneğine sahip olan Perseus,
karizm asının y an ı sıra, kaderci astrolojinin yaygınlaşm ası, astral
ölüm süzlük ö ğ retisinin yükselişi ve Tarsus kentinin tanrısı Perseus
ile özdeşleşen M ithras’ın kaderi belirleyen yıldızlar üzerindeki gücü
ile bu d inin y ay gınlaşm asını sağlam ıştır. U lansey 1998: 99, 101104.
92 P erseus’u n boğa öldürm e sahnesi, b a h a r ekinoksunu boğa b u rcu n ­
d an çıkarm ak için b ü tü n uzayı yerinden o y n atarak görkem li g ü cü ­
nü gösterm esi olarak yorum lanm aktadır. M ithras bu sahnede, Taurus takım yıldızını (Boğa) öldürüp (tauroktoni) b ah ar g ü n d ö n ü m ü n deki Aries (Koç) takım yıldızına dö n ü ştü ren Perseus takım yıldızı ile
betim lenm ektedir. Bu olguyu tem sil eden boğa öldürm e sahnesi,
T arsus k en tin in sim gesi olm uştur. U lansey 1998: 111-112, D ürüşken
2000: 153.
93 Poseidonios’u n b uradaki rolü: Soloilu A ratos’u n astral bir m itoloji
ve astrolojinin Incil’i niteliğindeki yapıtı P haenom ena üzerine çalı­
şan, MÖ 128’lerde “ekinoksların gerilem esi”ni bulan, Tropik ve E ki­
noks N oktalarının Yer D eğiştirm esi adlı eserin sahibi H ipparkus’un
çalışm alarını astronom i, astroloji ve astral in ançlarla A ratos’tan be­
ri fazlasıyla ilgilenen Stoacı entelektüellere tanıtm ak olarak özetle­
nebilir. MÖ 7 8 ’de P oseidonios’u R hodos’ta ziyaret eden Cicero, o n ­
dan çok şey öğrenm iştir. A yrıca H ipparkus’un da zam an ın ın en se­
vilen didaktik ozanı olan Soloilu A ratos üzerine yazm ış olm ası k en ­
di şöhretini perçinlem iş olm alıdır. U lansey 1998: 91 vd, Barrovv
2002: 163. Poseidonios, kendi dönem inin bir dehasıydı ve S toacıla­
94
95
96
97
98
99
100
101
102
103
104
105
106
107
236
rın önderi konum undaydı. Tarsuslu S toacı A thenodoros (MÖ 74-MS
7) ile ilişki içindeydi ve MÖ 51'den önce on u n hocasıydı. Strabon bu
İkiliden bir ekip olarak söz etm ektedir. U lansey 1998: 82, Ramsay
2000: 133.
Ulansey 1998: 80. A ncak Roma gibi büyük bir im paratorluk için
dünya, dinler ve felsefelerle d oludur ve R om alılar ödünç aldıkları
her şeye dam galarını vurm uşlardır. Rom a’da özellikle ordu içinde
yay g ın olan M ithras kültü de Roma için, M ısır’ın Isis’i ve Osiris’i,
A n adolu'nun Kybele’si ve Kuzey S uriye’n in Jü p iter D olichenus’u gi­
bi Doğu A kdeniz kökenli kültlerinden birisidir. Barrovv 2002: 158,
168, 210. Freem an 2003: 338. Ancak Fransız tarihçi E. R enan’ın,
“H ıristiyanlık doğduğu yıllarda ölüm cül bir hastalıkla engellenseydi, dü n y a b ugün M ithras dininde o lu rd u ” sözleri, H ıristiyanlık önce­
sine dek çok sayıda y an d aş toplayan M ithras kültünün bunların
içinde en önem lisi olduğunu v urgulam aktadır. Dürüşken 2000: 146.
W allace& W illiam s 1999: 139-140.
MS 7 4 ’te Ovalık Kilikia (Cilicia Cam pestris) ile Dağlık Kilikia (Cilicia
Aspera) tek eyalet olarak birleştirilerek Roma İm paratorluk to p rak ­
larına katılm ış ve Tarsus bu eyaletin başkenti olm uştur. Ramsay
2000: 152.
YVallace&VVİlliams 1999; 196. Dion T arsuslulara ayrıca Tarsus ve Kilikia’daki ilk yerleşim ciler an lam ın d a “Argoslu göçm enler” diye de
seslenir. Ramsay 2000: 83.
Iosephus, b ü tün Seleukos krallarının Yahudi göçm enlere h o şgörüy­
le baktığını ve pek çok isteklerini yerine getirdiğinden söz etm ekte­
dir. Aziz P aulus’un, MÖ 171’de Tarsus v atan d aşlığ ın a geçen bir ai­
leden geldiği düşünülebilir. MÖ 64'te P om peius’un Tarsuslu-Rom alı
vatandaşlığı başlam ıştır ki Aziz P aulus bu v atan d aşlard a n birisidir.
Ram say 2000: 101, 121.
S trabon (XIV. V. 12).
Çelgin 2000: 14-15.
Çelgin 2000: 9.
D iogenes Laertios V. 2.
Çelgin 2000: 1 I.
MÖ 1. yüzyılda Rhodoslu A ndronikos'un önderliğinde A ristoteles’in
yazılarının gün yü zü n e çıkarılm asıyla. M enzilcioğlu 2002: 44-45.
S idonlu Boetlıos (1. yüzyıl), Bergam alı Kratippos (1. yüzyıl), Aphrodisiaslı A leksandros (2.-3. yüzyıllar), N ikolas D am askinos (MÖ
64-M S 14), Areios Didymos (MÖ 83- MS 10), A spasios (2. yüzyıl)
vb. Millas 2003: 82.
Millas 2003: 81-82.
Bkz. B.10.
KISALTMALAR VE KAYNAKÇA
H ançerlioğlu, 0., 1993, Felsefe Sözlüğü (sekizinci basım), Remzi Kitabe­
vi, İstanbul.
Hill, G. F., 1964, Greek Coins o f Lycaonia, Isauria and Cilicia, Bologna.
Langlois, V., 1861, Voyagc dans la Cilicie et dans les M ontagnes de Taures, Paris.
Lloyd, S., 1997, T ü rkiye’nin Tarihi - B ir Gezginin Gözüyle A nadolu Uy­
garlıkları (Çeviri E. V arinlioğlu), T übitak Popüler Bilim Kitapları 50,
A nkara.
Millas, H, 2003, Geçmişten B ugüne Yunanlılar, Dil, Din ve Kim likleri, İle­
tişim Y ayınları, İstanbul.
Magee, B., 1998, F elsefe’nin Öyküsü (Çev. B. S. Şener), Dost Kitabevi, A n ­
kara.
Özbayoğlu, E., 1999, “Soli (Cilicia) ve “S oloecism us” /. Uluslararası Kili­
kia A rkeolojisi Sem pozyum u Bildirileri, Olba II (I. cilt): 209-219,
Mersin.
Özbayoğlu, E., 2003, “Notes on N atural Resources o f Cilicia: A C ontribution o f Local H istory”, Olba VIII: 159-171, Mersin.
Pişm anlık, U., 2002, A n tik Çağ’da Tarsuslu Filozoflar, Antik S ah af Kita­
bevi Y ayınları, Tarsus.
Richter, G. M. A., 1984, The Portraits o ft h e Greeks, P haidon Press Limi­
ted, Oxford.
Ramsay, W. M., 2000, Tarsus (A ziz P avlus’un Kenti) (Çev. L. Zoroğlu),
Türk Tarih Kurum u Y ayınları X/19, İstanbul.
Russell, B., 1972, Batı Felsefesi Tarihi - A ntikçağ (Çev. M. Sencer), Bilgi
Y ayınları, A nkara.
Sena, C., ? B üyük Filozoflar A n siklo p ed isi (Cilt I: A-D), Nebioğlu Yayı­
nevi, İstanbul.
Storig, H. J., 2000, İlkçağ Felsefesi (Çev. Ö. C. G üngören), Yol Y ayınları
(2. basım), İstanbul.
Thilly, F., 2002, Felsefenin Ö yküsü - Yunan ve Ortaçağ Felsefesi (Çev. 1.
Şener), İzdüşüm Y ayınları (III. Basım), İstanbul.
Ulaş, S. E., ve diğerleri 2002, Felsefe Sözlüğü, Bilim ve S anat Yayınları,
İstanbul.
De Vogel, C. J., 1973, Greek P hilosophy, a collection o f texts ıvith notes
and explanation III: H ellenistic and Roman period (III. baskı), Leiden.
VVallace, R.&Williams, W., 1999 (1998), Tarsuslu P aulus'un Üç Dünyası
(Çev. Z. Z. Ilkgelen), H om er K itabevi, İstanbul.
VVhitley, J., 2001, The Archaeology o f A n c ie n t Greece, C am bridge VVorld
A rchaeology, Cam bridge U niversity Press, Cam bridge.
Yağcı, R., 2001, “Soli’nin Ünlüleri I: A ratos” İçel Sanat Kulübü A ylık Bül­
teni 108, A ra lık 2001: 11-12, Mersin.
Yağcı, R., 2002, “Soli’nin Ünlüleri II: A rato s” İçel S a n a t Kulübü A ylık
B ülteni 109, Ocak 2 002: 13-14, Mersin.
Yağcı, R., 2002, “Soli’nin Ü nlüleri III: K hrysippos" İçel San a t Kulübü A y ­
lık B ülteni 110, Şubat 20 0 2 : 6-12, M ersin.
KISALTMALAR
GR-F.NG. LEX., 1975 (1889) (Seventh edition) A N INTERM EDIATE GREEK-ENGLISH LEXICON, Oxford U niversity Press, Oxford.
OCD 1989 (Second Edition) OXFORD CLASSICAL DICT10NARY (Edited
by N. G. L. Ham m ond&H. H. Scullard) Oxford U niversity Press, 0 x ford.
P W W 1973 THE PENGUIN W H O ’S WHO IN AN C IEN T W 0RLD (Edited
by B. Radice) England.
ANTİK KAYNAKÇA
Diogenes Laertios, Ünlü Filozofların Yaşamları ve Öğretileri (Çev. C. Şentuna). K. T aşkent Klasik Y apıtlar Dizisi, Yapı Kredi Yayınları, İstan ­
bul 2003.
Strabon, A n tik A na d o lu Coğrafyası. G eographika: X II-X III-X 1V (Çev. A.
Pekm an). Arkeoloji ve S anat Y ayınları (Üçüncü baskı), İstanbul
1993.
Lucius A nnaeus Seneca, Tanrısal Öngörü-De Providentia (Çev. B. Denıiriş). Kabalcı Yayınevi, İstanbul 1997.
Lucius A nnaeus Seneca, Ruh Dinginliği Üzerine- De tranquillitate anim i
(Çev. B. Demiriş). K. T aşkent Klasik Y apıtlar Dizisi, Yapı Kredi Y ayın­
ları, İstanbul 1999.
KAYNAKÇA
Akarsu, B., 2004, Felsefe Terimleri Sözlüğü (III. Baskı), Savaş Y ayınları,
A nkara.
Barrovv, R. H., 2002, R om alılar (Çev. E. Gürol), İz yayıncılık: 378.
Bradford, E., 2004, A kd en iz [Bir D enizin Portresi]. (Çev. A. Fethi). İş Ban­
kası Y ayınları, İstanbul.
Brun, J., 1997, Stoacılık (Çev. M. Atıcı). İletişim Yayıncılık A. Ş., İstan ­
bul.
Cevizci, A., 1997, Felsefe Sözlüğü (II. Basım), Ekin Y ayınları, A nkara.
Cevizci, A., 2000, ilkçağ Felsefesi Tarihi, Asa Y ayınları, Bursa.
0 ’Connor, J. J.&E. F. R obertson 1999 “Chrysippus o f Soli” http://w w w g r o u p s .d c s .s t- a n d re w s .a c .u k /~ h is to r v /M a th e m a tic ia n s /C h r y s ip pus.htm l.
Copleston, F., 1996, FelsefeTarihi, H ellenistik Felsefe (Çev. A. Yardımlı),
Idea, İstanbul.
Çelgin, G., 1990, E ski Yunan Edebiyatı, Remzi Kitabevi, İstanbul.
Çelgin, G., 2000, Örneklerle H ellenistik Çağ Şiiri, Arkeoloji ve S anat Y a­
yınları, İstanbul.
Demiriş, B., 1998, R o m a’nın Yurtsever Tarihçisi Titus Livius, Arkeoloji ve
S anat Y ayınları, İstanbul.
Desideri, P.& Jasink, A. M., 1990, Cilicia, D all’etâ di Kizzuıvatııa alla conquista macedone, U niversitâ degli Studi di Torino.
Dürüşken, Ç., 2000, A n tik Çağ’da Yaşamın ve Ölümün B ilinm ezine Yolcu­
luk - R o m a ’nın Gizem Dinleri, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, İstanbul.
Dürüşken, Ç., 2003, Roma Dini, Türk Eskiçağ Bilimleri E nstitüsü Y ayın­
lan : 19, İstanbul.
Eliade, M., 2003, D insel İnançlar ve D üşünceler Tarihi II. Gotama B udh a ’dan Hıristiyanlığın Doğuşuna (Çev. A. Berktay), Kabalcı Yayınevi,
İstanbul.
Freeman, C., 2003, M ısır, Yunan ve Roma - A n tik A kd en iz Uygarlıkları
(Çev. S. K. Angı), Dost Kitabevi (1. Baskı), A nkara.
Gökberk, M., 1985, Felsefe Tarihi, Remzi Kitabevi (5. Basım), İstanbul.
Halman, T. S., 2000, E ski A nadolu ve O rtadoğu’dan Şiirler, İstanbul.
Hançerlioğlu, 0., 1985, Felsefe A nsiklopedisi, K avram lar ve A kım lar,
Remzi Kitabevi, İstanbul.
237
Narlıkuyu, Üç Güzeller Mozaiği nden detay